32

Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2011-40 / Ekim

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 11-40
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERGerici savaş ve saldırganlık

cephesini durduralım!r… . . . . . . . . . . . . 3

Kirli savaşa son!

Kürt halkına özgürlük!… . . . . . . . . . . . 4

ABD düzmece iddialarla İran’ı tehdit

ediyor, Türk devletini kışkırtıyor......… . 5

Gözaltı ve tutuklama furyasıu.....… . . . . 6

Arsız burjuvalar ve uşakları çalışma

sürelerinin arttırılmasını istiyor......… . . 7

“Ekmek yoksa, pasta yiyin” . . . . . . . . . . 8

“Orta Vadeli” saldırı programı

açıklandı…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Devrimci işçilere sendikacı

barikatı! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10-11

Hesap soralım! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

Savranoğlu işçileri İzmir’e döndü . . . . 13

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme

DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası TİS

Uzmanı İrfan Kaygısız:

“İşçi sınıfı üzerindeki baskı ve

sömürü artacak” . . . . . . . . . . . . . . . 14-15

Başka dünya mümkün;

sosyalizm!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Kapitalist metropollerde

protesto gösterileri! . . . . . . . . . . . . . 18-19

‘’Yakında sizin kente geliyor”

hazır mısınız? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

Yunanistan: Emekçiler sel olup aktı…..21

K-Pet’te direniş kazanacak!.....….. . . . 22

Esir takası yapıldı.....….. . . . . . . . . . . . 23

Sendikal Güçbirliği Bursa Bölge

Toplantısı.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

KESK grev hakkı için eylemdeydi. . . . 25

Asistan Hekim Kurultayı

gerçekleştirildi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

Nitelikli ucuz yemek istiyorlar … . . . . 27

Suzan Zengin

sonsuzluğa uğurlandı...… . . . . . . . . . . 28

Kapitalist kriz ve devrim . . . . . . . . . . . 29

“Bir mezarımız olsun”… . . . . . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Kürt halkının haklı ve meşru taleplerini karşılamakyerine inkardan gelerek zor ve zorbalıkla bastırmayaçalışan sermaye devleti, ektiği rüzgarın karşılığınıÇukurca’da aldı. Bu nedenle onlarca askerin ölümününsorumluluğu devlete aittir.

Ayrıca hemen hepsi bu kirli savaş için cepheyesürülmüş emekçi çocuklarından oluşan askerler, budevletin umrunda da değildir. Sadece ölümlerişovenizmi ve saldırganlığı arttırmak için istismarkonusudur. Böylelikle Kürt halkına yönelik bu haksızve gerici savaş, işçi ve emekçilerin davası halinegetirilmek istenmektedir. Bizzat devlet tarafındanörgütlenen “mehmetçik medya” ile gerici-faşistgüruhlar da bunun için çalışmaktadır.

Öyle ki devletin ve medyanın yoğun kışkırtmasıyla,faşist linç taburları harekete geçmiş bulunuyor.Gazetemizin yayına hazırlandığı saatlerde ülkeninbirçok kentinde sokaklara çıkan faşist güruhlar halkıgaleyana getirerek, başta Kürt hareketinin demokratikkurumları olmak üzere, ilerici ve devrimci kurumlarıhedef haline getirmeye çalışıyorlar. Bu saldırıgirişimlerinden birinde faşist güruhlar polis eşliğinde,İstanbul’daki 1 Mayıs Mahallesi’ne yürümeye kalktılar.Ancak ilerici-devrimci güçlerle mahalle halkının ortaktavrıyla püskürtüldüler.

Tüm bunlar ve geçmiş deneyimler gerici-faşistsaldırganlığın önümüzdeki günlerde daha dayoğunlaşacağını gösteriyor. Sermaye devleti böyleliklebir dönemdir alabildiğine yoğunlaştırdığı polis terörünüsivil faşist taburlarıyla takviye ederek uç noktalarataşıyacaktır.

Kuşkusuz ki devlet böylelikle bir yandan acizliğinidaha fazla zorbalıkla örmek isterken, beraberinde de busınırsız zorbalık için toplumsal desteği örgütlemeyeçalışmaktadır. Asıl tehlike de şoven kudurganlığıntescilli ve örgütlü sivil faşist güçleri aşarak toplumunemekçi kitlelerinin gövdesine bulaştırmasındadır. Şudurumda devlet de tüm imkanlarını kullanarak bunuyapmaya çalışıyor.

Dolayısıyla devletin bu hesaplarını boşa çıkarmak,yanısıra işçi-emekçileri zorbalıkla bastırılmaya çalışılanKürt halkıyla dayanışma içerisine çekmek günün en

önemli görevi durumundadır. Bu görev işçi sınıfı veemekçilerin şovenizmin etkisinden kurtarılması vekendi davaları uğruna seferber edilmesi anlamınagelmektedir. İşçi ve emekçilerle Kürt halkını ayırmadanezen ortak düşmana karşı, “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” şiarıyla mücadele saflarında omuz omuzavermek üzere harekete geçirmek demektir.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Sermaye devleti Kürt hareketine yönelik olarak birdönemdir tırmandırdığı saldırganlığı yeni bir evreyeulaştırmış bulunuyor. Hakkari Çukurca’daki gerillasaldırısının ardından Güney Kürdistan topraklarınayönelik kapsamlı bir askeri harekat başlatıldı. Devletinzirvelerinden de “intikam” sesleri yükseliyor, “terörünkökünü kazıyacağız” söylevleri veriliyor. Tüm bir düzencephesi de devlet yöneticileriyle aynı telden çalıyorlar.Böylelikle oluşturulan atmosferde saldırganlıktırmandırılıyor. Aylardır savaş tamtamları çalanlarböylelikle harekete geçmek için uygun anın geldiğinidüşünüyorlar. Onyıllardır yaptıkları gibi bir kez dahayeni bir imha operasyonuna girişiyorlar. Fakat bunun dasonunun diğerleri gibi olacağı açık. Ne kadar kandökerlerse döksünler, ne kadar can alırlarsa alsınlar,bugüne kadar olduğu gibi Kürt sorununun çözümündemilim mesafe alamayacaklardır.

Zaten baskı ve imha politikası, çözümsüzlüğün dönedöne ürettiği bir sonuçtur. Kürt sorununu çözmeyeteneği gösteremeyen, bu amaçla devreye sokulantasfiye projeleri işe yaramayan düzen güçleri, silaha vezorbalığa sarılmaktan başka bir çare bulamıyorlar. Baskıve saldırganlık ise her defasında ters tepiyor. Çünküsinmek ve teslim olmak bir yana, Kürt halkı hakları veözgürlüğü için daha kararlı ve militan biçimdemücadeleye atılıyor. Bu uğurda verilen binlerce şehit veödenen nice bedele rağmen mücadele inat ve kararlılıkladevam ediyor.

Gerçekler böyleyken düzen cephesi her dönemyaptığı gibi asker ölümlerini toplumu zehirlemek vesaldırganlığa desteği örgütlemek için kullanıyor. SankiPKK bu eylemleri durduk yere yapmış da, çaresiz kalandevlet operasyon yapmak zorunda kalmış gibigösteriliyor. Örneğin AKP’nin şefi Tayyip Erdoğan “Birdaha barış sözcüğünü ağızlarına almasınlar” diyerekBDP’ye yüklenmeye çalışıyor. Daha birkaç gün önceson çatışmaların yaşandığı asker mevzilerine gidip“başkomutan” pozlarında Güney Kürdistan’ı işaret edenAbdullah Gül, “taviz vermeyeceğiz” diyor. Bu çarpıtmaüzerine kurulu gerici propaganda ile sadece PKKgerillaları değil, aynı zamada Kürt hareketinin tümdemokratik mevzileri de hedef gösteriliyor. Böylelikledaha kapsamlı bir sindirme, bastırma ve imhaoperasyonu için zemin düzleniyor, faşist baskı ve terörmeşrulaştırılıyor.

Oysa sermaye devleti PKK’nin ateşkes ilan ettiği vesavunma amaçlı eylemler dışında herhangi bir askerieylem içerisinde olmadığı bir evrede saldırganlığıtırmandırmıştır. Seçimlerden önce sinyalleri verilensaldırganlık ve savaş politikası, seçimlerin hemenardından uygulamaya sokulmuştur. PKK gerillalarınayönelik kapsamlı operasyonlar düzenlenmiş, buoperasyonların sonucunda yaşanan asker ölümlerinisaldırganlığını daha da tırmandırmak için kullanmıştır.Bu askeri saldırganlığa paralel olaraksa ülke çapındaancak askeri faşist darbe dönemlerinde görülebilendüzeyde bir terör uygulanmıştır. Hatip Dicle’ninmilletvekilliğinin iptali, diğer tutuklu milletvekillerininde serbest bırakılmaması ile Kürt halkının iradesiniçiğnemeye yeltenilmiştir. Ardından da binlerce gözaltı,yüzlerce tutuklama, linç taburlarıyla gerçekleştirilensaldırılar vb. gerçekleştirilmiştir. Baskı ve terör rejimikoyulaştırılmış, asker ve polis orduları tahkim edilmiş,büyük silah alımları yapılarak savaş hazırlıklarına

girişilmiştir.Tüm bunların nedeni hiç de Silvan’da ya da başka

bir yerde gerçekleşen PKK eylemleri değildir.Belirttiğimiz gibi uzun süre boyunca “aktif savunma”konumunda bulunan gerillaları imha etmek isteyenler,bu türden sonuçların doğmasına da neden olmuşlardır.Zaten bunu da isteyerek yapmışlardır. Çünkü bu türdensonuçlar şovenist zehirlerini akıtmak için en önemlimalzemeleri olmuştur. Ancak bunca şiddet de nedensizdeğildir. Amaçları “açılım” denen tasfiye projesinealdanmayarak özgürlük ve eşitlik taleplerini söke sökealmaya, dahası “Demokratik özerklik ilanı” gibiuygulamalarla fiilen yaşama geçirmeye yönelen iradeyikırmaktır. Kürt halkının özgüvenini yaralamak, kuruludüzeni aşmaya yönelik yönelimlerinin önünü almak,yani Kürt halkı üzerindeki “devlet otoritesini tesisetmek”tir. Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar, askerioperasyonlar, Öcalan’a uygulanan tecrit, hepsi bir aradaKürt halkı ve hareketinin abluka altında nefessizbırakılarak devletin icazetine teslim olmasını sağlamakiçindir.

Belirtmek gerekir ki Kürt halkının ulusal hak veeşitlik taleplerini bastırabilmek için bu düzeyde birsaldırganlığı örgütleyenler yalnız değildir. Busaldırganlık ve savaş politikasının arkasında sermayedevletinin yanında ABD emperyalizmi durmaktadır.Güney Kürdistan yönetimi de bu işbirliğinin parçasıdır.Bu gerici işbirliği konusunda ortada sayısız veribulunmaktadır. CİA-FBI başkanları da dahil ABD’ninkirli savaş uzmanlarının da içerisinde olduğu karanlıkgörüşmeler, askeri ve siyasi anlaşmalar, silah hibeleri vb.vb… Öyle ki yaz aylarında ABD ile Türk devletiarasındaki ilişkilerin tüm bir içeriği bunlardanoluşmuştur. Bilindiği üzere savaş ve saldırganlığıntırmandırılacağı yönündeki ilk güçlü işaret de, seçimleröncesinde Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ileyaptığı telefon konuşmasının arkasından gelmişti.Sermaye devletinin savaş ve saldırganlık için ABDemperyalizminin açık desteği ve onayını aldığı, buölçüde de seçimlerin ardından bu politikayı uygulamayasokacağı ortaya çıkmıştı. Çukurca olayının ardından daObama’nın üzüntülerini bildirdiği mesajında iki ülkearasındaki “güçlü işbirliği”nin süreceğine dikkatçekmesi boşuna değildir.

Kürt halkına yönelik savaş ve saldırganlıkpolitikasına destek, Suriye başta olmak üzereOrtadoğu’da emperyalist saldırganlık girişimlerindeaktif rol almanın bir karşılığıydı, dahası ABDemperyalizminin bölgesel çıkarlarının bir gereğiydi.Çünkü ABD emperyalizmi kendisi için hem kalkanlığa

hem de halk hareketlerini bastırmak için “modelliğe”soyunmuş bir ülkede güçlü ve militan bir Kürthareketini tehdit olarak görüyordu. AKP’li şeflerin ağzıkulaklarında Kürt hareketine yönelik savaşpolitikalarının başarıya ulaşacağı yönündeki kararlılıkgösterilerinin gerisinde aynı zamanda bu gerçekbulunuyordu. Kürt halkına yönelik saldırganlık,Ortadoğu halklarına yönelik saldırganlık ve savaşpolitikalarıyla iç içe geliştirildi. Emperyalistler veişbirlikçileri, gerici çıkarları uğruna elbirliğiyle halklarınözgürlük, eşitlik ve insanca bir yaşam uğruna mücadeleve arayışlarını bastırmak için seferber oldular.

İşte asker cenazeleriyle perdelenmeye, böylelikle deemekçi halkları birbirine düşman ederek gemileriniyüzdürmeye çalışanların göstermek istediklerinin aksinegerçekler bu kadar basittir. Emperyalistler ve onun suçortağı Türk sermaye devleti elbirliğiyle hakları içinmücadele eden ezilen bir halkın iradesini ezmek ve onuteslim almak için savaş açmışlardır. Kuşkusuz ki busavaşta başarılı olmaları durumunda, yani Kürthareketinin bazı mücadele mevzilerini düşürmeleri veKürt halkının elini kolunu bağladıkları bir durumda,kaybeden sadece Kürt halkı olmayacaktır. Ondan öncebaşta bu ülkede diğer milliyetlerden işçi ve emekçiler ileOrtadoğu’nun ezilen emekçi halkları olacaktır. Kardeşbir halkın meşru ulusal haklarını vermemek için kandöküp savaş makinasını harekete geçirenler, aynızamanda işçi sınıfı ve kardeş halklar üzerindeki kölelikrejimlerini de ağırlaştıracaklardır.

İşte bu gerçeğe gözlerini kapatarak “şiddet sonbulsun” diyenler egemenlerin işini kolaylaştırmakta,dahası bazı sözde “solcu” sendikacıların yaptığı gibi“terörü kınayanlar” ise şovenizmin ekmeğine yağçalmaktadırlar.

Kürt halkına yönelik bu saldırganlığa dur demekgünün en önemli görevlerinden biridir. Bu haksız vekıyıcı savaş ve saldırganlık politikasına geçitverilmemelidir. Şovenizm ve gerici propaganda yoluylaişçi ve emekçilerin yanıltılmasına, kardeş halklara karşıdüşmanlaştırılmasına izin verilmemelidir. Bunun içindüzenin savaş ve saldırganlığının gerisindeki kirliamaçlar döne döne anlatılmalı, “İşçilerin birliği,halkların kardeşliği” şiarı mücadele alanlarındasomutlanmalıdır. Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen 8Ekim mitingi, işçi ve emekçiler cephesinden düzeninsavaş ve saldırganlık politikalarına öncü ve ilerici güçlercephesinden verilmiş anlamlı bir yanıttı. Orada ortayakonulan bu irade güncel saldırılara yanıt vermekiddiasıyla sürdürülmeli, hayatın her alanında varedilerekemekçi yığınlara taşınmalıdır.

Emperyalistlerin desteğinde Kürt halkına savaş açtılar…

Gerici savaş ve saldırganlık cephesini durduralım!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

HPG gerillaları tarafından Hakkari’nin Çukurcailçesinde 8 ayrı yere eş zamanlı olarak düzenlenensaldırıların ardından başlayan çatışmalarda 24 askerölürken çok sayıda da yaralı var. Çatışmanın ardındankapsamlı bir hava operasyonuna girişen Türk ordusununHakkari dağ komando birlikleri ile sınırı geçerek GüneyKürdistan topraklarına girdiği bildirildi.

ANF’nin haberine göre, Salı-Çarşamba gecesidüzenlenen eylemlerde, sınırötesi operasyon hazırlığıiçinde olan birlikler hedef alındı. Gece saat 01.00sıralarında HPG’li gerillalar tarafından Çukurca’daki 8ayrı yerdeki asker ve polislerin bulunduğu binalara uzunnamlulu silahlarla saldırı başlatıldı. Bunun üzerinebaşlayan ve sabah saatlerine kadar süren çatışmada 24asker öldü, çok sayıda asker de yaralandı.

HPG’nin eyleminin ardından, Türk ordusuna bağlısavaş uçakları Kandil, Hınere, Metina, Hakurk ve Zapbölgesini yoğun biçimde bombalamaya başladı.

Burjuva medyada, sınır ötesine geçirilen askersayısının 600’ü bulduğu ifade ediliyor. Hakkari dağkomando birliklerinden askerlerin sınırdan 3-4 km içerigirdiği de belirtiliyor.

Devletin zirvesinden “intikam” sesleri

Olayın ardından Ankara’da acil bir zirve toplandı,generaller de Hakkari’ye gittiler.

Şoven zehrini akıtmakta gecikmeyen devleterkanından ise “intikam” sesleri yükseldi, “terörünkökünü kazıyacağız” biçiminde kudurgan açıklamalarbirbirini izledi.

Kürt halkına ve Kürt hareketine dönüksaldırganlığın önümüzdeki günlerde daha datırmandırılacağına işaret eden eden açıklamaların ilkiCumhurbaşkanı Abdullah Gül’den geldi. Saldırılarınintikamının çok büyük olacağını ve misliyle alınacağınıvurgulayan Gül, “Silahla bir yere varılmayacağınıeninde sonunda göreceklerdir. Bunlara yataklık edenlerde derslerini çıkartmalı ve neticelerine katlanmalarıgerekir” ifadelerini kullandı.

Sermaye hükümetinin şefi Erdoğan da Gül’üaratmayan bir üslupla tehditler savurdu. “Her kim kiteröre destek veriyorsa, terörü besliyorsa, teröremüsamaha gösteriyor, kanlı yüzünü örtmek, insanlık dışısaldırıları görmezden geliyorsa bilsinler ki, Türkiye

Cumhuriyeti’nin nefesi her birinin ensesinde olacaktır”dedi. BDP’yi hedef göstermeyi de ihmal etmeyenErdoğan, “Terör örgütü nereden destekleniyorsahepsinden mutlaka bunun hesabı sorulacaktır”ifadelerini kullandı. Erdoğan BDP’ye “PKK’yı ve isimdeğiştirerek ortalarda dolaşanları terör örgütü olarakilan etmeyenlerin sürece olumlu katkısı olamaz. Onlarınağzına ‘barış’ ifadesi yakışmıyor” sözleriyle deyüklendi.

BDP’den “savaşı durdurun” çağrısı

Gelişmelere ilişkin BDP’nin ilk açıklaması ise EşBaşkan Selahattin Demirtaş’tan geldi.

Yazılı bir açıklama yapan Demirtaş, “Bu savaşa da,ölümlere de ‘artık yeter’ diyoruz. Bu ölümlere veyaşanan bu acılara karşı devlet ve hükümetlerin 25yıldır tekrarlayıp durdukları çözüm üretmeyen vesavaşta ısrar eden açıklamalara da ‘artık yeter’diyoruz” dedi.

Türkiye’nin en acil ihtiyacının barış olduğunuvurgulayan Demirtaş, hükümete de PKK’ye de bir teksaniye daha kaybetmeden acilen savaşı durdurmaçağrısı yaptıklarını dile getirdi. Demirtaş, “Sorunları,diyalog ve uzlaşıyla çözme zemininin güçlendirilmesigerekiyor. Yaşanan bu derin acının gerçekten son olmasıiçin Hükümeti de Meclisi de el ele vererek sorununbütünlüklü ve köklü olarak çözümü için birlikteçalışmaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.

Hakkari’de çatışma, sınırötesi operasyon...

Hakkari’deki baskınların ardından yaratılanşoven atmosfer BDP binalarını ve Kürt halkını hedefalan saldırılara zemin hazırladı. Burjuva medyada vecumhurbaşkanından başbakanına devlet zirvesindeBDP’yi hedef gösteren açıklamalar yapılmasınıtakiben saldırılar başladı.

Konya’da BBP’li bir grup faşist BDP il binasınasaldırı girişiminde bulundu. Aralarında 15-20 liseöğrencisinin de bulunduğu Alperen Ocaklarımensubu bir grup BDP Konya il binasına yürümeyeçalıştı. “Konya uyuma şehidine sahip çık!”,“Şehitler ölmez vatan bölünmez!” sloganları atarakBDP binasına saldırı girişiminde bulunmak isteyengrubun önünü polis kesti. Polis ile yapılangörüşmelerin ardından grup slogan atarak dağıldı.

Antep ve Kırklareli kentlerinde de faşistlerin

saldırı girişimleri ve provokasyonları yaşandı.Antep’te faşist bir grup BDP il binasına girmekistedi.

Kırklareli Üniversitesi’nde ise faşistler İstiklalMarşı okunması için öğrencilere çağrıda bulundu.Yemekhanede öğle saatlerinde yapılacak olantoplantıya katılmak istemeyenler faşistlerin sözlütacizlerine maruz kaldı. Ülkücüler toplantıyakatılmayanlara “Siz PKK’yi destekliyorsunuz”diyerek küfür etti. Toplantıya katılmakistemeyenlerin yemek almasına da izin verilmedi.

Kayseri’de de şoven kudurganlığın öne çıktığıbir eylem örgütlendi. Cumhuriyet Meydanı’ndatoplanan yaklaşık iki bin kişilik kitle BDP vePKK’yi hedef alan sloganlar attı. Aaskerlik şubesiönüne yürüdü.

Faşist kudurganlık tırmandırılıyor

Hakkari Çukurca’da yaşanan çatışmada 24askerin ölümü üzerine düzen güçleri yoğun birsaldırı atağı başlattı. Sermaye devletininzirvelerinde “intikam” sesleri yükselirken, Türkordusu da kapsamlı bir operasyonla Kürt hareketinedönük imha savaşını derinleştiriyor. Sınırı aşanaskeri birlikler Güney Kürdistan’ı karadan vehavadan vuruyorlar. Bu kadarı da yetmiyor. Askerölümleri bahane edilerek şovenizm tırmandırılıyor,Kürt halkına düşmanlık körüklenerek linçtaburları harekete geçiriliyor. Daha kapsamlı birsavaş ve saldırganlığın sinyalleri veriliyor.

Savaş ve saldırganlığın başını çeken AKPşefleri ve onlardan geri kalmayan diğer

düzen güçleri, PKK bu eylemi durduk yereyapmış gibi göstererek devleti aklamaya ve Kürthalkına yönelik her türlü zorbalığı haklıgöstermeye çalışıyorlar. Erdoğan BDP’yi deaçıktan hedef göstererek, “Bir daha barışsözcüğünü ağızlarına almasınlar” diyebiliyor.Oysa daha ortada herhangi bir PKK eylemiyokken ve Öcalan ile “diyalog” sürerken, “durdukyere” saldırganlığı tırmandıran ve savaştamtamları çalan kendileriydi. Bu kadarla dakalmadılar, ordularını eylemsizlik halinde bulunanPKK’nin üzerine gönderip ölümlerin yaşanmasınasebep oldular. Dahası, Kürt halkının iradesiniçiğneyerek seçilmiş milletvekillerini tanımadılar,üstüne de binlerce Kürt siyasetçisini gözaltınatutukladılar. Estirdikleri terörü ancak askeri darbedönemlerinde görülebilen bir düzeye ulaştırdılar.

Elbette devletin bu baskı ve terörü nedensizdeğildi. Kürt halkının önüne konulan kırıntılaraitibar etmeyerek ulusal eşitlik ve özgürlük içinmücadeleyi büyütmesi, dahası taleplerini sökesöke almak için “demokratik özerklik” gibiadımlar atması sermaye devleti tarafından savaşnedeni sayıldı ve o zamandan beri savaş vesaldırganlık tırmandırılıyor. Bugün yaşananölümlerinin faturasını PKK’ye ve Kürt halkınakeserek ortaya çıkan tabloyu kirli savaşpolitikalarına dayanak yapmaya çalışanlar işte bugerçeği karartmaktadırlar.

Yazık ki “solcu” geçinen bazı sendikayönetimleri de bu gerçeği görmezden gelerekgerici düzen güçleriyle aynı dilden konuşmaktadır.Kürt halkına yönelik ağır devlet terörüne gözlerinikapayanlar, kirli savaşın kurbanları olan askerlerinölümünü de Kürt halkına fatura ediyorlar. Böyledavrananlar, bilerek ya da bilmeyerek, sermayedevletinin ezilen bir halkın eşitlik ve özgürlükmücadelesini bastırmak için yürüttüğü kirli savaşınortağı oluyorlar.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; tüm ilericive devrimci güçleri sermaye devletinin ABDemperyalizminin desteğinde sürdürdüğü bu kirlisavaş ve saldırganlık politikasının karşısındadurmaya, şovenizme karşı ‘işçilerin birliği,halkların kardeşliği’ ruhuyla birleşik mücadeleyiyükseltmeye ve Kürt halkının haklı ve meşrumücadelesini desteklemeye çağırıyor.

Askeri operasyonlar durdurulsun!Kirli savaşa son!

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP)

19 Ekim 2011

Kirli savaşa son! Kürt halkına özgürlük!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Savaş aygıtı NATO’nun ordularını Libya üzerinesürerek Kuzey Afrika ve Ortadoğu halklarına karşıtaarruza geçen ABD emperyalizmiyle suç ortakları, buaralar namluları İran’a çevirmek için gerekçe uydurmayaçalışıyorlar. Bölge halklarını hedef alan her gericisaldırıda olduğu gibi, Türk devletiyle SuudiArabistan’daki ortaçağ kalıntısı şeriatçı rejim de, bu defada Washington’daki efendilerinin hizmetine girmeyehazır görünüyor.

Kapitalizmin kâbesi Wall Street merkezli direnişhareketinin giderek daha kitlesel, daha militan bir halaldığı; kısa süre içinde dünyanın başka kentlerinesıçradığı, buna bağlı olarak Amerikalı zengin küstahlarınkorkularının depreştiği günlerde İran’a karşı saldırıyageçen Barack Obama yönetimi, halklara karşı yeni savaşcepheleri açmak niyetinde olduğunu gözler önüne serdi.

Uydurma senaryolara dayalı küstahça tehditler

ABD Dışişleri Bakanlığı, İran asıllı 2 kişinin SuudiArabistan’ın Washington Büyükelçisi’ne suikastplanının ortaya çıkarıldığı iddiasıyla, geçen günlerde“terör saldırılarına karşı uyarı” yayınladı. Bu girişiminhemen ardından Washington’dan peşpeşe yapılanaçıklamalarda ise, İran doğrudan hedef alındı.

New York’taki federal mahkeme tarafındanaçıklanan ve İran’ı hedef alan suç duyurusunda, İranasıllı ABD vatandaşları Mansur Arbabsiar ile GolamŞakuri, Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi’nesuikast ve Suudi Arabistan ile İsrail büyükelçiliklerinibombalama planı yapmakla suçlandılar. Her açıdanuydurma olduğu belli olan suçlama, İran’ı hedef almanıngerekçesi olarak kullanılıyor.

ABD Adalet Bakanlığı, suikast planının İrantarafından desteklenip yönetildiğini öne sürerek,Tahran’dan hesap sorulacağı tehdidini savurdu.

Adalet Bakanlığı’nın çok spesifik bir dizi gerçeğiortaya koyduğunu iddia eden Barack Obama ise,tehditleri uç noktaya vardırdı.

“Şimdi tüm gerçekler ortada. İddiaları destekleyecekbulgular olmasaydı bu konuyu zaten gündemegetirmezdik” ifadelerini kullanan Obama, bulgularıuluslararası toplumla da paylaştıklarını belirterek,“Bunlar analiz edildikten sonra, bu planın gerçekliğinedair bir tartışmanın olmayacağına inanıyorum” diyekonuştu.

İran’a yönelik her seçeneğin masada olduğunu,birinci aşamada iddialarda adı geçen kişilerin yargıönüne çıkarılacağını ilan eden Obama, ikinci aşamadaİran’a yönelik sıkı yaptırımları devam ettireceklerini veuluslararası toplumu İran’ın daha fazla izole edilmesiiçin harekete geçirme çabalarını sürdüreceklerini belirtti.

Bu arada ABD Hazine Bakanlığı’ndan yapılanaçıklamada, İran’ın Mahan Havayolları şirketi de terörlebağlantılı olmakla suçlandı. Açıklamada, İran elitgüçlerine (Devrim Muhafızları ve El Kuds gücü) mali velojistik destek sağlamakla suçlanan Mahan şirketineyaptırımlar uygulanacağı belirtildi.

İran’ı hedef alan bu ve benzer tehditler, gülünçbulunan suikast planına dayandırılıyor. Nitekim FBIyöneticisi Robert Mueller bile, “İran tarafından çekipçevrilen terör planının, Hollywood senaryosununsayfalarını okumak gibi” olduğunu belirtti. Pek çok kişitarafından “kötü bir senaryo” olarak değerlendirilensuikast planını ciddiye alan olmadı. Buna karşınsözkonusu planın piyasaya sürülmesi, yeni bir savaşın

ilanına giden yolu açabileceği kaygısı farklı çevrelertarafından dile getirildi.

Tehditlerin hedefindeki İran yönetimi, resmi haberajansı IRNA tarafından yayınlanan açıklamasında,uygulamaya başlanan planı, İran’a karşı “Amerika’nınyeni propaganda senaryosu’ olarak değerlendirdi. İran’ın“iyimser” yorumuna rağmen, Washington’daki savaşbaronlarının savurdukları küstahça tehditler, bu kantacirlerinin niyetlerinin kötü olduğuna işaret ediyor.

Sahte belgelerle savaş kışkırtıcılığı yeni değil...

11 Eylül saldırılarının ardından Afganistan ve Irak’asaldıran ABD emperyalizmi ile suç ortakları, sahtebelgeleri, vahşi işgalin gerekçesi saymışlardı. Ülkelerintahrip edilmesi ve yüzbinlerce insanın katledilmesindensonra, işgalin sahte belgelere dayandığı, bizzat BeyazSaray’ın savaş baronları tarafından itiraf edilmişti. Yaniemperyalistlerle yardakçıları, bir halkı hedef alma, birülkeyi işgal etme planı yaptıklarında, sahte belge imaletmeleri bir ayrıntıdan ibaret kalıyor.

Bu aralar piyasaya sürülen ucuz Hollywoodsenaryosu da, başka şeylerin yanısıra, İran etrafındakikuşatmayı sıkılaştırmak, eğer koşullar elverişli olursa,halklara karşı yeni bir emperyalist cephe açma planınınbir parçası olarak değerlendiriliyor. Barack Obama’nın,“İran’a karşı bütün seçenekler masada” söylemi, ortadabir emperyalist saldırı olduğunun temel göstergelerindenbiridir.

Kapitalizmin küresel krizinin yeni dalgalar halindeyayıldığı, anti-kapitalist direnişin Wall Street’inkapılarına dayandığı, dahası giderek yayıldığı dikkatealındığında, —göze alabilirlerse eğer— savaşbaronlarının İran’a karşı savaş başlatmaları ihtimal dışıdeğildir. Afganistan, Irak ve Libya’da yüzbinlerikatledenlerin, aynı şeyi İran’da da yapmalarının önündeinsani, ahlaki veya hukuksal bir engel bulunmuyor.

Türk devletini savaş kışkırtıcılığına dahil etme girişimleri…

Başta Barack Obama olmak üzere Washington’dakisavaş baronları İran’a tehditler savururken, ABDDışişleri Bakanı Hillary Clinton, İran’ın Türkiye’yitehdit ettiği zırvasını ortaya attı. Hem yaptığı açıklamadahem Amerika’nın sadık işbirlikçilerinden Türk DışişleriBakanı Ahmet Davutoğlu ile gerçekleştirdiği telefongörüşmesinde iddiaları tekrarlayan Hillary Clinton, güyaİran’ın Türkiye’yi nasıl tehdit ettiğini ortaya koydu.

“…İran Türkiye’ye saldırıyordu, çünkü Türkiye, füzesaldırılarına karşı NATO’nun korunması için NATOradarını topraklarında konuşlandırmada bizimle anlaştı.

Türkiye’ye saldırıyordu, çünkü Türkiye, İslam’ı kabuleden, ancak Türkiye’nin son yıllarda başardıklarıyladaha uyumlu bir çizgi izleyen laik devletlerisavunuyordu. Bu gerçekten Türkiye’ye karşı olancagücüyle bir saldırıydı.”

Uydurma suikast planını gerekçe gösteren ABD’libakan, “…Herkesin şu anda öğrendiği şey, hiç kimseninİranlılar’a karşı emniyette olmadığı. İranlılar kendimantıklarına, dünya hakkında ve kendilerinin buradakikonumuna dair kendi düşünce tarzlarına sahipler ve etkiiçin herkesle rekabet ediyorlar.

Suudiler’le, Türkler’le rekabet ediyorlar vepozisyonları hakkında sürekli bir kışkırtma halindeler.Bu konunun (Suudi Arabistan’ın WashingtonBüyükelçisine suikast iddiaları), İranlılar’ın ne işlerçevirdiğine dair birçok ülkede var olan sağlam temellişüpheleri güçlendireceği kanısındayım…”

Bu zırvaları ortaya atan Clinton, savaş aygıtıNATO’nun füze kalkanının Türkiye topraklarınakurulmasına onay veren Ankara’daki işbirlikçileri,pervasızca İran’a karşı kışkırtıyor. Emperyalistlerle suçortaklığını elden bırakmayan AKP hükümeti ve onunşefleri ise, Clinton’ın alçaltıcı yönlendirmesine karşıseslerini çıkarmadılar. Bu aralar zam üstüne zamyapmakla meşgul olan AKP şefleri, Washington’dakiefendilerinin ilgilerinden memnun görünüyorlar.

İran’daki molla rejiminin Türk devletiyle çatışmakistemediği, tersine Ankara ile ilişkileri geliştirmeyeçalıştığı kimse için bir sır değil. Türk burjuvazisi veonun gerici rejiminin de İran’la çatışmaya istekli olduğusöylenemez. Dolayısıyla sorun, Ankara’daki işbirlikçitakımının emperyalistlerin hizmetinde olmasındankaynaklanıyor.

Belirtmek gerekiyor ki, Türk sermaye devleti, çokistekli olmasa da, ABD’den emir geldiğinde emperyalistsaldırganlığın bir parçası olacaktır. Zira karar anlarında,Ankara’dakilerin emperyalist efendiden yana tutumalacağı, pek çok örnekten bilinmektedir. NATO’nun füzekalkanının Malatya’da kurulmasına onay verilmesi, buutanç verici suç ortaklığının son ama sonuncu olmayanörneklerindendir.

Anti-emperyalist mücadelenin önemi artıyor…

Emperyalistlerle bölgedeki işbirlikçilerine karşımücadele elbette her zaman günceldir. AncakAfganistan, Irak ve Libya işgalleri devam ederken, füzekalkanının Türkiye topraklarına kurulmaya başlaması veABD’nin İran’ı hedef alan fütursuz tehditleri, bumücadelenin önemini daha da arttırmaktadır.

Ezilen halkları hedef alan bu gerici/vahşi savaşlarınfitili, emperyalist güçlerle bölgedeki işbirlikçilerininsefil çıkarları için ateşleniyor. Bunun ağır bedelini isehalklar ödüyor. Halen emperyalist orduların işgalialtında bulunan Afganistan, Irak ve Libya’ya bakmak,gerici savaşların ezilen halklara nelere mal olduğunugörmek için yeterlidir. Yakılıp yıkılmış ülkeler,katledilen yüzbinler, yerinden yurdundan edilmişmilyonlar, yüzde 50’lere varan işsizlik, yoksulluk,sefillik ve diğer musibetler…

İşte emperyalizme ve işbirlikçi suç ortaklarına karşıyaygın, kitlesel, militan mücadele, halkların bu türdenyeni yıkımlara maruz kalmalarını önlemenin yeganeyoludur. Bundan dolayı bütün halklardan işçiler veemekçiler ile ilerici devrimci güçler, anti-emperyalist/anti-kapitalist direnişi büyütmek için azamiçaba harcamalıdırlar.

ABD düzmece iddialarla İran’ı tehdit ediyor, Türk devletini kışkırtıyor...

Kahrolsun emperyalizm ve işbirlikçileri!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Kürt sorunu6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

KCK operasyonları kapsamında 18 Ekim günüMersin, Diyarbakır, Aydın, Muğla, Urfa, Mardin veAnkara’da en az 78 kişi gözaltına alındı.

Mardin Mardin merkez, Nusaybin, Kızıltepe, Mazıdağı

ve Derik ilçelerinde sabaha karşı yapılan baskınlarda23 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi. Gözaltınaalınanlar arasında BDP il başkanı, eski il başkanları,belediye başkan yardımcıları, il genel ve belediyemeclis üyeleri ile Eğitim Sen üyeleri var.

Nusaybin Belediye Başkan Yardımcısı AyhanDoğan’ın kapısı kırılarak evine baskın düzenlendiğiöğrenildi.

Mersin Mersin’de aralarında BDP PM Üyesi Mustafa

Doğrul, İl Genel Meclis Üyesi İbrahim Akyol, BDPüyesi ve çalışanı Gülistan Güler ve EmineKocadağ’ın da bulunduğu 4 kişi, 17 Ekim akşamıBDP Mezit ilçe binasından çıktıkları sırada gözlatınaalındı. Doğrul tutuklanırken diğer 3 kişi serbestbırakıldı.

Urfa Urfa Kültür ve Sanat Merkezi ve bazı evlere

baskın düzenlenirken en az 16 kişi gözaltına alındı.

Muğla 17 Ekim günü başlayan gözaltılar 18 Ekim günü

de devam etti. Sabah saatlerinde öğrenci evlerine

yapılan baskınlarda gözaltına alınan öğrenci sayısı13’e çıktı. Mardin, Diyarbakır ve Tatvan’dagözaltına alınan öğrenciler de Muğla’ya getirildi.

Aydın Evlere yapılan baskınlarda BDP Aydın İl Başkanı

Necmettin Uçar’ın da aralarında bulunduğu en az 12kişi gözaltına alındı.

AnkaraİHD Siirt Şube Sekreteri Zana Aksu’nun Ankara

Ulus İsmetpaşa Mahallesi’ndeki evine sabahsaatlerinde baskın yapıldı. Evde yapılan aramanınardından Aksu gözaltına alındı. Aynı zaman Aydın’daüniversite öğrencisi olan Aksu, kentte başlatılangözaltı operasyonu kapsamında Aydın’a götürüldüğübelirtildi.

Diyarbakır Kayapınar Belediyesi’nde çalışan 2 temizlik

işçisinin 17 Ekim günü polisler tarafından gözaltınaalındığı öğrenildi.

Sürgünler sürüyor

Tutuklama furyasına paralel olarak son aylardayüzlerce siyasi tutsağın özellikle Karadenizbölgesindeki cezaevlerine sürgün edildiğibelirtiliyor. En son bugün gelen habere göreBatman’da 18 tutuklunun sürgün haberinin ardındanMidyat M Tipi Kapalı Cezaevi’nde de 20 tutukluKaradeniz’deki çeşitli cezaevlerine sürgün edildi.

Gözaltı ve tutuklama furyası

ABD askeri Kürecik’teKürecik halkı ve toplumun ileri kesimlerinin

tepkilerine rağmen füze kalkanının kurulması içinaskeri hazırlıklara başlandı. Bölgeye füze radarınıkurmak için bir ABD askeri ekibi Kürecik’e geldi.Konuyla ilgili açıklamalar yapan ABD’nin Avrupa’dakigüçlerinin komutanı general Mark Hetling, bölgehalkının füze kalkanından dolayı mutlu olduğunuiddia etti.

Bir askeri dergiye yaptığı açıklamada Hetling,Türkiye ile anlaşmanın sağlanmasının ardından üssünkurulması için çalışmalara başladıklarını söyledi.İnceleme yapmaları için bölgeye bir ekipgönderdiklerini ve bu ekibin bir rapor hazırlayacağınısöyleyen ABD’li general, “Türkiye ile yaptığımızanlaşmanın detayları üzerinde çalışıyoruz. Bunadayanarak tesisi yıl sonundan öncetamamlayabilmenin yollarını arıyoruz” dedi.

Oysa füze kalkanına karşı Kürecik’te, askeri üsseyapılan yürüyüşe binlerce kişi katılmış ve “Kalkanyapma boşuna, yıkacağız başına!” sloganınıhaykırmıştı.

“Radar yıl sonuna hazır”ABD’nin Uluslararası Güvenlik ve Silahların

Yayılmasını Önleme’den sorumlu Dışişleri BakanlığıMüsteşarı Ellen Tauscher açıklama yaparak, Türkdevletinin AN/TPY-2 füze savunma radarınıntopraklarında konuşlandırılmasına izin vermesiyleNATO’nun füze savunma sistemine son dereceönemli bir katkı sağladığını söyledi.

Tauscher, Malatya’nın Kürecik ilçesine yıl sonunakadar söz konusu konuşlandırılacağı de sözlerineekledi. Tauscher’ın sözleri, emperyalistlerin veemperyalist saldırganlığa AKP hükümeti eliyle aktiftaşeronluk eden Türk devletinin projeyi bir an öncetamamlamak için canla başla çalıştıklarını da bir kezdaha gözler önüne serdi.

“Füze kalkanınıkurdurtmayacağız!”

İlerici ve devrimci kurumların oluşturduğu NATOve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik, Malatya Kürecik’tekurulacak füze kalkanı projesini proteste etmek içinKadıköy’de bir eylem gerçekleştirdi. Boğa heykeliönünden Eminönü İskelesi önüne kitlesel bir yürüyüşgerçekleştirildi. Eylem, Grup Yorum Korosu’nun kısabir dinletisi ile son buldu.

Altıyol’da bulunan Boğa heykeli önünde toplanankitle “NATO’ya ve füze kalkanına hayır! Emperyalizmeve siyonizme kalkan olmayacağız!” pankartını açtı.Her siyasetin kendi flamalarını açarak sıralanması ileyürüyüşe başlandı. Altıyol’dan rıhtıma doğru yolukapatarak yürüyen kitlenin coşkusu dikkat çekti.

Eminönü İskelesi önüne gelindiğinde sloganlarlapankartın arkasında toplanan kitle yönünü otobüsduraklarına doğrultarak bekleyişe başladı. Okunanbasın açıklamasında emperyalizme ve siyonizmekalkan olmama kararlılığı dile getirildi. Açıklamadaşunlar söylendi: “İzin vermeyelim! ABDemperyalizminin halkları birbirine düşman etmepolitikalarına, Kürecik’e yerleştireceği Füze Kalkanı ilebölgede siyasi, ekonomik hakimiyet alanınıgenişletmesine, ülkemizi silahları, bombaları,askerleriyle işgal etmesine izin vermeyelim!”

Açıklamanın ardından Grup Yorum Korosu“Amerika katil” ve “Çav Bella” marşlarını seslendirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Türk ordusu ile yaşanan çatışmalarda yaşamlarınıyitiren HPG gerillaları, kitlesel cenaze törenleri ileuğurlandı.

Hakkari Kato Dağı’ndaki catışmada yaşamını yitiren

Hakkari nüfusuna kayıtlı (Zozan Tolhıldan) kod adlıRabia Kaya yaklaşık 40 bin kişinin katıldığı bir törenletoprağa verildi.

Cenaze töreni öncesi Hakkari’de nöbetçi eczane vefırınlar dışında kepenkler açılmadı.

Cenaze bir yürüyüşle mezarlığa götürüldü.Yürüyüşte “AKP Terörü Bitiremez Bizleri” ve “HerCiwanek Cirüskeke Jıbo Azadiya Gel” pankartı ileAbdullah Öcalan ve Rabia Kaya’nın posterleri taşındı.

Cenaze törenine BDP Hakkari Milletvekili EsadCanan, Hakkari Belediye Başkanı Fadır Bedirhanoğlu,Yüksekova Belediye Başkanı Ercan Bora da katılırken,Rabia Kaya’nın ailesi de yer aldı. Kaya’nın sarıkırmızı ve yeşil bezlerle örtülü cenazesi kadınlarınomuzunda mezarlığa getirildi.

BDP Hakkari Milletvekili Esat Canan törende

yaptığı konuşmada şunları söyledi: “30 yıldır devameden savaşta binlerce Kürt gencinin bedeni toprağadüştü. Zozan’ın bedeni de toprağa düştü. Ama gidenbir Zozan’ın yerini binlerce Zozan dolduracak.”

Rabia Kaya’nın babası Şükrü Kaya, cenazetörenine katılan herkese teşekkür ederek, “Bu çatışmave operasyonların durdurulmasını istiyoruz. Benimkızıma sahip çıkarak kızımı yeniden dirilttiniz. Benimacıma ortak oldunuz. Erdoğan operasyonlarla bu halkıbitirmeye çalışıyor. Ama kimse sanmasın kioperasyonlar ve öldürme ile Kürtler biter. Kürthalkının başı sağolsun” dedi.

Diyarbakır 13 Ekim günü Hatay’ın İskenderun ilçesinde polis

merkezine yönelik eylem sırasında yaşamını yitirenHPG gerillası Osman Uzan’ın cenazesi, 10 bini aşkınkişi tarafından Yeniköy Mezarlığı’na yola çıkarıldı.

Yürüyüşe Uzan’ın annesi Kelsım Uzan, baba ZiyaUzan ile BDP yöneticileri, BDP Milletvekili EmineAyna, Büyükşehir Belediye Başkanvekili Hafize İpekve Diyarbakır’daki ilçe belediye başkanları da katıldı.

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

AKP’li bakanlardan arsızlık

Son günlerde AKP’li bakanların gündeme soktuğubir tartışma yaşanıyor. Önce Enerji Bakanı Taner Yıldızkonuştu. Verimliliği arttırmak gerekçesiyle, mesaisaatlerinin sabah 5-6 gibi başlayabileceğini vecumartesi günlerinin de kamu emekçileri için çalışmagünü haline getirilebileceğini söyledi. Yıldız gerekçeolaraksa, gün ışığından daha fazla faydalanmak yoluylaenerji tasarrufu sağlanacağını, aynı zamanda ise dahaçok çalışmak yoluyla ülkenin kalkınacağını öne sürdü.“Biz zaten fiili olarak cumartesi, pazar da çalışıyoruzama buna ne kadar çok katılım olursa, o kadar dahafazla iyi olacaktır” diyecek kadar da arsızlaştı. Kimibakanlar ise trafiği azaltır, kimisi de biyolojik ritmeuygun vb. gerekçelerle bu arsız “öneri”ye destekverdiler.

Burjuva kodamanlardan küstahlık

AKP’li bakanların bu açıklamalarına ise burjuvazicephesinden hararetli bir destek geldi. İşçi sınıfıylaalay edercesine konuşan burjuva kodamanlardan ZorluHolding Başkanı Ahmet Nazif Zorlu “Sonuna kadardestekliyorum. Türkiye’nin verimli ve çok çalışan birülke olması gerekiyor. ABD bu şekilde çalışıyor. Bizonlardan çok mu ileriyiz ki, bu kadar tatil yapıyoruz”şeklinde konuştu.

Sanko Holding Başkanı Abdulkadir Konukoğlu“Memleketin çok çalışmaya ihtiyacı var. Yunanistan,İspanya gibi mesai saatlerini azaltan ülkelerin durumuortada. Biz patronlar zaten cumartesi, pazar demedençalışıyoruz” dedi.

Hiçbir burjuvanın arsızlıkta eline su dökemediğiAğaoğlu Şirketler Grubu Başkanı Ali Ağaoğlu ise “Birpatron olarak Cumartesi değil, Pazar günleri deçalışılsın isterim” şeklinde konuştu.

Bu yorumları okuyan sanır ki Türkiye çalışmasaatlerinin kısa olduğu, işçilerin az çalıştığı bir ülkedir.Bu arsız burjuvalar sanki bu ülkede sabahtan akşamakadar fazla ve zorunlu mesailere bırakılan ve bunarağmen eline oldukça düşük ücretler geçen milyonlarcaemekçi yokmuş gibi küstahça konuşuyorlar.

İşçinin sırtından geçiniyor, karadoymuyorlar

Kapitalizmin çarkları her yerde olduğu gibiülkemizde de aynı biçimde işliyor. Bu düzendesermaye sınıfı mensupları yani bir avuç asalak,milyonların sırtından geçinirken milyonlarca işçi veemekçi yoksulluk içinde ömür törpülüyor. Hep dahafazla kazanmak isteyen burjuvalar işçi ve emekçileriyoğun ve uzun saatler boyu çalıştırmakta, işgününüazamiye çıkarırken, ücretleri de asgaridebırakmaktadırlar.

Çünkü iş günü uzadığı oranda daha fazla artı-değersızdıracak, dolayısıyla da bundan çıkan karlarıartacaktır. İşte bunun içindir ki burjuvalar ve onlaradına hükümet edenler işgününün sınırlarınıgenişletmenin zorunlu ve önemli olduğunu vaazediyorlar. Ancak ücretlerin yükseltilmesinden hiçbahsetmiyorlar.

Bundan 100-150 yıl kadar önce günlük çalışmasüresi 16-18 saati buluyordu. İşçi sınıfı insanca biryaşam ve emeğini korumak için işgününün kısaltılması

ve tatil hakkı için uzun yıllar süren bir mücadelevermiştir. Bu mücadeleler sayesindedir ki işçi sınıfı 8saatlik işgününü elde edebilmiştir. İşgünününkısaltılması, 8 Martlar’da, 1 Mayıslar’da verilenmücadelenin önemli bir talebidir. Fiiliyatta patronlarbunu istemeseler de, günümüz koşullarında işgünüsaatini aşağıya çekmenin, örneğin 7 saate indirmeninkoşulları vardır. Örneğin işçi hareketi mücadelesiylepek çok Avrupa ülkesinde 7 saatlik işgünü 35 saatlikçalışma haftası uygulaması kazanılmıştır. Ancak neo-liberal politikaların bir sonucu ve örgütsüzlüğüngetirdiği bir durum olarak kapitalistler orada daişgünü saatlerini uzatmanın peşindedirler.

Türkiye’de ise 8 saat uygulaması kâğıt üzerindekalmakta, fazla ve zorunlu mesailerle bu süre 14-16saatte çıkabilmektedir. Kölelik yasası olarak bilinen4857 sayılı son iş yasası zaten iş gününe getirilen buyasal sınırlamayı esnekleştirmiş, hafta sonu tatilikavramını da geçersizleştirmiştir.

Bir ön yoklama...

Burjuvalar her daim işçilerin kazanılmışhaklarına göz dikiyor ve fırsatını bulduklarında dagasp ediyorlar. Burjuvaların ve onlarınbakanlarının bu mesai tartışması da önümüzdekisüreçte işçi ve emekçileri bekleyen yenisaldırıların habercisidir. Burjuva uşağı bakanlarsadece dillerinin altındaki baklayı çıkarmış,böylelikle gelecek tepkileri test etmişlerdir.

Zaten Ulusal İstihdam Stratejisi’ndehedeflenen uygulamalar da işgünü önündeki engelleriönemli ölçüde kaldıracaktır. Burjuvalar istiyor ki,işçilerin hiçbir sosyal hakkı olmasın, kıdem tazminatıkalksın, uzun saatler boyunca ve hafta tatili uygulamasıolmadan esnek ve kuralsız çalışılsın. Kısacası sömürüazami, sefalet diz boyu olsun.

Bir ön yoklama niteliğinde olan bu mesai tartışmasısermaye sınıfının kirli hesaplarını da açığaçıkarmaktadır. Onlar kıdem tazminatınınkaldırılmasıyla, esnek çalışmayla, ödünç işçi bürolarıvb. saldırılarla yetinmeyeceklerdir. Çünkü onlarsömürünün önündeki tüm engellerin kaldırılmasınıistiyorlar.

Kabahatin çoğu bizim...

Burjuvazi ve uşaklarının bu gözü dönmüşlüğü, buküstahlıkları örgütlü bir işçi sınıfı görmemelerindendolayıdır. Ancak unutmamalıyız ki, çalışmadanişçilerin sırtından saltanat süren bu asalaklar işçininçok uyuduğundan şikâyet edebiliyorsa, dahası ülkezenginliklerinin üzerine yatıp ülkenin refahı içinişçilerin daha az çalıştığını söyleme cesaretinibuluyorlarsa kabahatin çoğu bizimdir...

Karl Marx’ın “Ücret, fiyat, kar” adlı broşüründebelirttiği gibi, “zaman insan gelişmesinin mekânıdır.Kullanılacak boş zamanı olmayan, uyku, yemek vb. saltfiziksel kesintiler dışında tüm yaşamı kapitalisthesabına çalışmaya giden bir işçi, yük hayvanındandaha beterdir. O fiziksel olarak ezilmiş kafacaalıklaşmış başkası için servet üreten basit birmakinedir. Ama bununla birlikte tüm modern sanayitarihi gösterir ki sermaye, eğer önüne set çekilmezse,bütün işçi sınıfını umursamadan, acımasızca bu enaşağı düzeye düşürmek için çalışır.”

Köle olmadığımızı gösterelim!

İşçi sınıfı burjuvaziye köle olmadığınıgöstermelidir. Ağır çalışma koşulları ve uzun çalışmasaatlerinin yarattığı fiziksel ve zihinsel çürümedenkorunmak için, insanca ve onurlu bir yaşam içinörgütlenmelidir. İş gününün kısaltılması, ücretlerinyükseltilmesi ve diğer insanca yaşam ve çalışmataleplerini inadına ve daha yüksek sesle yükseltmelidir.

Taleplerimiz şöyle olmalıdır:* 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası! * Kesintisiz iki günlük hafta sonu tatili!* Herkese insanca yaşamaya yeten ücret! * Herkese iş, herkese iş güvencesi! * Kölelik Yasası kaldırılsın!* Sendikal örgütlenmenin, grevlerin ve hak

grevinin önündeki yasal ve fiili engeller kaldırılsın!Lokavt yasaklansın!

* Herkese sigorta, herkese parasız eğitim ve sağlıkhakkı!

Kavgamız sosyalizm için!

Ama mücadele bu taleplerle sınırlanmamalı, ücretlikölelik sisteminin kaldırılması için, sosyalizm içinkavga büyütülmelidir. Çünkü sosyalizmde, toplumsalihtiyaçlarla toplumsal üretim arasında sağlıklı bir ilişkikurulacağı için, işçiler ve emekçiler emeklerininkarşılığını alabilir, işsizlik ortadan kalkar, bilim veteknolojideki gelişme sayesinde çalışma saatleri azalır,sıkıcı ve yıpratıcı olan çalışma özgürleştirici bir insanfaaliyetine dönüşür. Kısacası sosyalizmde bizibekleyen insanca bir yaşam ve özgür bir gelecektir!Kavgamız böyle bir gelecek için olsun!

Arsız burjuvalar ve uşakları çalışma sürelerinin arttırılmasını istiyor...

İşçi sınıfıyla alay ediyorlar!

uÇalışma süresi zaten yüksekDİSK’in hazırladığı “Çalışma Süreleri Raporu”nagöre, ortalama haftalık resmi çalışma süresi Fransa’da35, İngiltere’de 37, Norveç-Hollanda’da 37.5,Almanya’da 37.6, İtalya’da 38, Bulgaristan’da 40,Yunanistan’da 40 iken Türkiye’de 45 saat. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin ortalaması 38.6saat. Türkiye’deki işçiler AB üyesi ülkelerlekarşılaştırıldığında ortalama 6.4 saat daha fazla resmihaftalık çalışma süresine sahip.

99 dünya ülkesi üzerinden yapılan hesaplamayagöre, Türkiye 14 günlük asgari ücretli izin hakkı ile endüşük ücretli izin hakkının bulunduğu 35 ülkearasında bulunuyor. Türkiye’deki işçiler, Angola, Fas,Güney Afrika, Kamboçya, Cezayir başta olmak üzereülkelerin 4’te 3’ünden daha az ücretli izin hakkınasahip.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

AKP hükümeti ÖTV zamlarıyla birçok tüketimmaddesine yüksek oranlarda zam yaptı. Tam birsoyguna dönüştürülen zamlar nedeniyle yoğun tepkileryükseliyor. Doğalgaz ve elektrik zammıyla başlayanzam dalgası ÖTV “güncellemeleriyle” devam etti.Doğalgaz fiyatlarına yapılan ayarlama ile başlayanzam dalgasına şimdi de dağıtım şirketlerinin payınınyükseltilmesiyle yeni dalgalar eklenecek. AKPhükümeti cari açığı emekçilerden çaldıklarıylakapamaya çalışıyor.

Bir TV kanalındaki programa katılan BaşbakanYardımcısı Bülent Arınç, cep telefonu, sigara, alkollüürünler ve araçlardaki Özel Tüketim Vergisi (ÖTV)artışını savunurken, “bu yapılanlarda bir hikmetmutlaka aranmalıdır, gerekli olduğu için yapılmıştır.Bunlar, toplumun fakir kesimlerini ilgilendirensektörler değil” dedi.

Yapılan son zamlarla ilgili olarak ilk konuşan isimMaliye Bakanı Mehmet Şimşek ise “bu zam değilgüncelleme” demişti. Hızını alamayan Şimşek ayrıcakomşu ülkeleri de zam yapmaya çağırdı.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da yapılanzamların boşa gitmediğini söyledi. Yıldırım şöylekonuşmaktadır: “Memleketin her tarafını sattılar lafınışiddetle reddediyorum. Satmayı bırak, bir karış toprağıelde tutmak için çabalıyoruz. Burada memleketinneresi ne olmuş bakmak lazım. Memleketi satmakbirine teslim etmek demektir. Bizim mücadelemizmemleketi muasır medeniyet seviyesine çıkarmaktır.30 yıl iktidarda olan da vardı, onlar ne yaptı? Biz tabiiyapacağız, oy verip de yapamayanları da gördü buülke. Yapılan insanımız için yapılıyor. Vatandaşkazanıyor kimse merak etmesin, gerisi boş...”

Emekçiye zam, Erdoğan’a uçak

“Kardeşim sigarayı içmezsin, olur biter. Alkolüdaha az tüketirsin olur biter. Kalkıp da Porschekullanacağına Fiat’a bin. Biraz daha düşür harcamayı”diyerek ÖTV zammını savunan Erdoğan’a ise yeni biruçak alındı. Kendi keyiflerinden taviz vermeyenErdoğan ve vekilleri lüks arabalarıyla dikkat çekerkenalınan Airbus A330 son nokta oldu. Ayrıca ANA, ATA,GAP ve DAP uçakları varken yeni alınan Airbus A330için futbol sahası büyüklüğünde bir hangar yapılacak.Kuşkusuz bu işte de bir hikmet aranmalıdır! Ancakfazla da kurcalanmamalıdır. Zira bu toplumun fakirkesimlerini hiç mi hiç ilgilendirmez!

Erdoğan’ın zamları eleştirenleri “Fiat’a binmeye”çağırırken, AKP’li vekillerin Kızılcahamam kampınageldikleri lüks arabaları dikkat çekmekteydi. ÖzellikleBMW, Mercedes, Audi ve Jeep gibi lüks arabalar…

Başbakanlığın örtülü ödeneğinden yapılanharcamanın 2003 yılında 103 milyon iken, 2010yılında 400 milyona dayanmış olması, harcamayapanların kendileri olduğunda “alma, yeme, içme,binme” sözlerinin nasıl bir aldatmaca olduğu ortayaçıkmakta. Zira onlar çocuklarına gemicikler almaktabir sakınca görmemektedir.

Tayyipler’in Lale devri

Aktüel dergisinin 2008 Kasım tarihli sayısında“İslami Burjuva” diye tanımlanan sermayesahiplerinin evlerinin tasarımını yapan bir mimarlayaptığı röportaj ise saklanan gerçekleri açığaçıkarmaktadır. Bu röportaj vesilesiyle “İslamiburjuvazinin” yaşam zevklerini de öğrenmiştik.

Röportaj yapılan mimar yaşadıkları ve kendisindentalep edilen istekler için şöyle konuşmaktadır:“Müşterilerimizden gelen en ilginç isteklerin başında,yatak odasına -koyduğumuz üç metrelik palmiyeler,sinema odalarında kullandığımız ve SuudiArabistan’dan getirttiğimiz klimaya bağlanan otomatikgül suyu kokusu pompalayan havalandırma sistemigeliyor. Boğaz’da yaptığım evlerde genellikleodalardaki ve salondaki tüm ekranlara, çatıyakoyduğumuz 360 derece dönebilen kameralarıbağlıyoruz. Bu sayede evin herhangi bir odasındanBoğazı canlı izleyebiliyorlar. 400-500 metrekarelikevlerden bahsediyoruz. Namaz odalarının en ufağı 50metrekare. Namaz odasının ritüelleri, halı, sedir verahle, çok daha fütüristik sedir yerine tavana ahşapkalasla bağlı, üzerine mor kapitone kumaş kaplısalıncak mesela.”

Yine aynı mimar müşteri profilini ise şöyleanlatıyor: “Eşlerinin başları kapalı, çocuklarıİstanbul’un en iyi okullarında hatta bazılarıDubai’deki Amerikan kolejlerinde okuyan, bugünekadar Türkiye’de bir iddiası olmadığını sandığımızancak içlerine girildiğinde dışarıda gördüğümüzinsanlardan hiçbir farkı olmayan hatta kendini daha dahızlı geliştiren ve öğrenen yepyeni bir burjuva kesimidiyebiliriz. Dünyadaki son trendleri takip eden, modaile yakından ilgili ve yeni olan her şeye açık.”

Bu ülkede onmilyonlarca insan sefalet içindeyaşarken, üretilen tüm değerlere el koyan bir avuçasalaksa saltanat içinde yaşıyor. Kendileri Laledevrinde yaşayanlar, bu devir böyle devam etsin,düzenin çarkları

dönmeye devam etsin diye yoksullaştırdıklarıhayatlara, icraatlarını “zam değil güncelleme” diyeyutturmaya çalışıyorlar. Görünen odur ki hayattekkerrür etmekte ve “ekmek bulamazlarsa pastayesinler” sözüne AKP’liler tarafından katkıyapılmaktadır.

Onlar bizim aldığımız asgari ücretin sınırlarınısimitle, makarnayla çizerken, kendi zevk-ü sefalarınınsınırlarını Porsche ile Fiat ile çizmektedirler.

Kısaca başbakanından bakanına hepsi aynıpişkinlikle konuşmaktadır. Onlara göre, toplumunyoksulluk içindeki üreten çoğunluğu “azla yetinmeyibilmelidir!” İğneden ipliğe her şeye zam geldiği haldeücretlere tek kuruş zam gelmemesine deşükretmelidirler! Bir bildikleri vardır o “büyük”efendilerin. Onlar açlık sınırının 800, yoksulluksınrının 2000 olduğu bu ülkede asgari ücretlinin 650TL ile nasıl bir yaşam sürdürmek zorunda kaldığınaşaşmazlar. Bir de üstüne üstlük yapılan zamlarlaellerine geçen üç kuruşun nasıl da eridiğini ise hiçdüşünmezler. Bu kadarını da artık işçilerdüşünüversinler!

Onlara göre insanca bir yaşamın gereği olanbeslenme, barınma, giyim, kültürel faaliyetler, tümbunlar işçi için zaten gereksizdir. Ne de olsa kendidüzenlerini koruyan haksız savaşlarda, işcinayetlerinde, doğal olmayan afetlerde, yetersizsağlık hizmeti ve kötü beslenme sonucu ölecek olanonlardır. Bu yüzden fazla masraf yapmaya gerekyoktur. Onların gözünde işçi ve emekçiler bir köledir.Sadakalarla avunmaya alıştırdıktan sonra bu devrannasıl olsa “böyle gelmiş, böyle gidecektir.”

Sendikalardan zamtepkisi

uDİSK Genel Sekreteri Tayfun

Görgün ÖTV’lerin geçici olarak gündemegetirildiğine dikkat çekerek şunları söyledi:

“ ÖTV aslında 1999’da depreminarkasından geçici olarak getirilmişti. Ancak

hem depremin yaralarının sarılmasındakullanılmadı hem de kalıcı hale geldi. Oranlarıarttırıldı. Bu yeni vergi salımı demektir. Geniş

halk kesimlerinin acılarını görmeyen, acımasız,vicdansız uygulamalardır.”

uKESK Genel Başkanı Lami Özgen ise

hükümetin ücretleri yüzde 2-3 gibi oranlardaarttırırken, zamları yüzde 30-40 oranlarında

yaptığını hatırlatarak, dar gelirlinin yaşamstandardının düştüğünü dile getirdi. Özgen şöylekonuştu: “İşçiler, kamu emekçileri, asgari

ücretlilerin maaşlarına yapılacak zamlargündeme gelince bütçe, toplumunhassasiyetleri öne çıkarılıyor ancak elektrik,

doğalgaz, ÖTV zamları yapıldığızaman toplumun hassasiyetlerigörülmüyor. Hele hele kışaylarına girerken doğalgazazam yapılması kabul edilebilirbir şey değildir. Kamu

çalışanları, toplumun diğerkesimleri olarak tepki göstermemiz

gerekiyor.”

AKP’den işçilere ve yoksullara:

“Ekmek yoksa, pasta yiyin”

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Barajda ve grevyasağında ısrar

TİS, Grev ve Lokavt Yasası gündemiyletoplanan “Üçlü Danışma Kurulu”nda uzlaşmasağlanamadı. Toplantıda DİSK ve Hak-İş yüzde10’luk işkolu barajının kaldırılmasını isterken, Türk-İş ile sermaye örgütü TİSK ise barajın kalmasındanyana tavır aldı. Grev yasakları konusunda dauzlaşma sağlanamadı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işçisendikaları ve sermaye örgütlerinintemsilcilerinden oluşan “Üçlü Danışma Kurulu”,Bakan Faruk Çelik’in başkanlığında toplandı.Toplantıya Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve TİSK genelbaşkanları ile diğer yöneticiler katıldı.

Toplantıda işkolu ve işyeri/işletme barajları,grev yasakları ve sendikaların denetimikonularında görüş ayrılıkları yaşandı.

“Barajlar kalsın”

Alınan bilgiye göre toplantıda DİSK ve Hak-İş,yüzde 10 olan işkolu barajının tamamenkaldırılmasını istedi. İki konfederasyon UluslararasıÇalışma Örgütü’nün (ILO) de yüzde 10’luk işkolubarajına karşı olduğuna dikkat çekti. Ancak Türk-İş,yüzde 1 ya da yüzde 0.5 gibi küçük de olsa birbarajın olmasını istedi. Bakanlık ile TİSK bu konudaTürk-İş’e arka çıktı. Buna karşılık DİSK ve Hak-İş iseişkollarının sayısının 28’den 18’e düşürülmesinedeniyle, yüzde 0.5’in bazı işkollarında yüzde 8’edenk geldiğine dikkat çekerek büro işkolunu örnekgösterdi. Ancak uzlaşma sağlanamadı.

Yüzde 50+1 olarak ifade edilen işyeri/işletmebarajlarının düşürülmesi konusunda da anlaşmayavarılamadı. Bakanlık, işletme barajının yüzde 40’aindirilebileceğini dile getirirken sendikalartamamen kaldırılmasını istedi.

“Yasaklar sürsün”

Görüşmelerde grev yasaklarının kaldırılmasıkonusunda da bir uzlaşma sağlanamadı. TİSKmevcut yasada olduğu gibi grev yasaklarınınuygulandığı işkollarının tek tek sayılmasınıisterken, işçi konfederasyonları, “cenaze, levazım-acil sağlık” ile “milli güvenlik” gibi 3 alanda grevsınırlaması olabileceğini ancak bankacılık, toplutaşıma gibi alanlarda sınırlama olamayacağını dilegetirdi.

Anlaşılamayan bir diğer başlık da sendikalaradevlet denetimi oldu. Sendikalar mali alanlarbaşta olmak üzere sıkı denetimlerin kaldırılmasınıisterken TİSK, öneriye karşı çıktı.

“Orta Vadeli” saldırı programı açıklandı…

İşçi sınıfı mücadele programıylayanıt vermeli!

DİSK, Üçlü Danışma Kurulu toplantılarına katılmamakararına ilişkin yazılı açıklama yaptı. İşçi sınıfınınsıkıştırılmak istendiği yeni cendereye karşı sessizkalmayacağını duyuran DİSK, yıllardır, işçileri temelhaklarından mahrum bırakan ve mağdur eden düzeninfarklı bir biçimde sürdürülmesine karşı kararlı biçimdemücadeleyi sürdüreceğinin bilinmesini istedi.

DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün imzalıaçıklamada, 12 Eylül Askeri Darbesi’yle biçimlendirilenve çalışma ilişkilerini düzenleyen yasaların, bugün deyürürlükte olduğu söylendi.

Sendikal hak ve özgürlüklerin örgütlenme özgürlüğü,toplu sözleşme hakkı ve grev hakkı olmak üzere üçtemel unsur üzerinde yükseldiğinin hatırlatıldığıaçıklamada DİSK’in yıllardır, kararlı bir şekilde,

örgütlenme özgürlüğü, toplu sözleşme ve grev hakkınailişkin yasaların asgari düzeyinin ILO sözleşmeleri olduğuve bunun Anayasa’nın da bir gereği olduğunusavunduğu hatırlatıldı.

2011 genel seçimlerinden sonra oluşturulan yenihükümetin, tarafları davet ederek Üçlü Danışma Kurulugörüşmelerine başladığının hatırlatıldığı açıklamada,ancak zaman içinde işveren örgütlerinin taleplerininhükümet nezdinde giderek ağır bastığı bir ortamoluşmaya başladığı tespiti yapıldı.

Bu süreçten sonra, işveren örgütlerinin “kaygılarını”gidermeyi ve çıkarlarını gerçekleştirmeyi ön plana alanbir yaklaşım izlendiğini belirten DİSK Genel Sekreteri,Üçlü Danışma Kurulu’na katılmama gerekçelerinisıraladı.

AKP hükümeti ekonomiyle ilgili “Orta VadeliProgramı”nı açıkladı. Program dört ana ve birçok altbaşlıktan oluşuyor. Birinci bölümde Türkiye ve dünyaekonomisindeki gelişmeler ele alınıyor. İkinci başlıktaprogramın temel amacı özetleniyor. Üçüncü başlıktaekonomik hedefler ve politikalar öne çıkıyor. Dördüncübaşlıkta ise program dönemi ve gelişme eksenleri elealınıyor. Her ekonomi programında olduğu gibi, AKPhükümetinin açıkladığı bu programa da sermayeninkorunması-emekçilerin soyulması anlayışı yön veriyor.

Orta vadeli saldırı programı…

Programda dünya ekonomisinde yaşanan çöküntüyedair ayrıntılı bir döküm yer alıyor. AKP hükümeti, aynıprogramda ise Türkiye ekonomisinin büyük bir ilerlemeiçinde olduğunu, ekonomi programlarının başarıylauygulandığını, bu nedenle krizden Türkiye’ninetkilenmediğini iddia ediyor.

Dış ticaret açığının azalacağı iddiası da programdayer alıyor. Ancak dış ticaret açığı istikrarlı bir şekildebüyüyor. Kapitalizmin uluslararası krizinin sürdüğübugünkü koşullarda gelirin yüzde 10’una yaklaşan cariaçığın ihracatın arttığı koşullarda daha da büyümesikaçınılmazdır. İhracattaki her artış, ancak daha fazlaithalatla mümkün olabiliyor, zira ihracat ithalata tamolarak bağımlıdır. Bu koşullarda cari açığın azaltılacağısöylemi koca bir yalandır.

AKP hükümeti ilan ettiği Orta Vadeli Program’dabüyüme ile birlikte istihdamın da artacağı iddiasındabulunuyor. Bunun böyle olmadığı biliniyor. İstihdamartsa da yüksek işsizlik oranları gerçeği değişmiyor.Ayrıca istihdam edilenlerin çalışma şartları ağırlaşırken,ücret ve diğer sosyal hakları da sürekli geriliyor.

Orta Vadeli Program’da kişi başına milli gelirin2011–2013 yılları arasında da süreceği ifade ediliyor.Bir an bunun doğru olduğunu varsaysak bile, büyüyenin

işçi ve emekçilerin geliri değil, sermayenin servetleriolduğu açıktır. Resmi açıklamalara göre, kişi başınadüşen milli gelir on bin doları geçiyor. Ama açlıksınırının altında bir gelirle yaşamak zorunda kalanmilyonlarca işçi ve emekçiye her yıl yenileri ekleniyor.Türkiye’nin en varlıklı 100 kapitalistinin toplam serveti,ulusal gelirin yüzde 15’ine yaklaşmış bulunuyor. 100kapitalist yaklaşık 105 milyar Türk lirasını elindetutuyor.

Orta vadeli programda esnek çalışma biçimlerininönündeki engellerin temizleneceği, üretim üzerindeki‘maliyet artırıcı’ unsurların minimize edileceği ifadeediliyor. Bu hedef güvencesiz çalışan sayısının daha daartacağı anlamına geliyor. Zaten işçi ve emekçilerinyarısından fazlasının sosyal güvenceden yoksun birşekilde çalıştırıldığı koşullarda bunun anlamı işçi veemekçilerin daha koyu bir kölelik düzenine mahkumedilmesi olacaktır. AKP hükümetinin tek derdi,sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda, çalışma yaşamını“dikensiz gül bahçesi” haline getirmektir.

Bu haliyle program kıdem tazminatı ve “Ulusalİstihdam Stratejisi” belgesinde belirtilen saldırıbaşlıklarının “orta vadede” gündemde olduğunu bir kezdaha teyit etmektedir. Bunun için Orta Vadeli ProgramAKP’nin bu saldırılar konusundaki kararlılığının yeniifadesidir.

Orta vadeli saldırı programına karşı mücadeleye!

Orta Vadeli Program işçi sınıfı ve emekçilereyönelik 2011–2013 tarihleri arasında öngörülensaldırıları içeriyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin ellerindekalan son kazanımların da gasp edileceği yeni birdöneme doğru ilerliyoruz. AKP hükümetinin “kriziönleme” adı altında gündeme getirdiği ekonomik-sosyalyıkım programlarına karşı mücadele büyütülmelidir.

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası GebzeŞubesi’nin 12. Olağan Genel Kurulu 16 Ekim Pazargünü Delta Otel’de gerçekleştirildi.

Birleşik Metal-İş yönetiminin, İstanbul 1 ve 2No’lu Şube genel kurullarında sergilediği bürokratikve kaba müdahaleler Gebze’de doruk noktasına ulaştı.Genel kurulu takip etmek için gelen devrimci ve öncümetal işçileri genel kurul salonuna sokulmadı. İçeride,Gebze Şube yönetiminin ihanetine uğrayan ÇEL-MERişçilerine söz hakkı vermeyen yönetim dışarıda iseMetal İşçileri Birliği (MİB), BDSP ve SODAPçalışanları ile Legrand işçilerinin önüne etten duvarördü. Türk-İş’in en gerici sendikalarında bile eşine azrastlanan bir tutum olan bu durum içeriye girmeleriengellenen devrimci işçiler tarafından protesto edildi.

Devrimci işçilerin alınmadığı genel kurulsalonunda ise, Erdoğan Özer başkanlığındaki mevcutyönetim ile Engin Kulu başkanlığındaki listeler yarıştı.Yarışı ana omurgasıyla eski yönetimden oluşan Özerbaşkanlığındaki liste kazandı.

Devrimci işçilere sendikacı barikatı

Saat 10.00’da genel kurulun yapıldığı otel önündetoplanan delegeler ve konuklar bir süre sonra genelkurul salonuna giriş yaptılar. Bu sırada otelin kapısındagüvenlik görevlisi gibi dikilen Birleşik Metal-İş GebzeŞube Mali Sekreteri Necmettin Aydın, Bufer Legrandfabrikasında örgütlülüklerine sahip çıktıkları için iştenatılan ve şube yönetimi tarafından ortada bırakılanAysel Oral ve Selcan Binnetoğlu’nun içeriye girmesineizir vermedi. İşçilerle şube yöneticileri arasındakitartışmada gerilim yükseldi. Genel kurul salonunasadece delegelerin girebileceğini, bunun dışında isedavetlileri içeriye aldıklarını belirten Aydın işçilerintepkisiyle karşılandı. “Ben sizin asıl niyetinizibiliyorum. Siz genel kurula değil ortalığı karıştırmayageliyorsunuz” diyerek otelin giriş kapısını tutanAydın’a Legrand işçileri “6 yıl çalıştığımız fabrikadasendikamıza sahip çıktığımız için işten atıldık. Busendikaya 6 yıl aidat ödedik. Bizim paralarımızlayaptığımız kongreye bizi almıyorsunuz” sözleriyletepki gösterdiler.

Tartışmalar sürerken, MİB ve BDSPçalışanlarından oluşan yaklaşık 20 işçinin genelkurulun yapıldığı otele girişi sendikanın genel merkezve çeşitli şubeleri tarafından kurulan etten duvarla

engellendi. Genel kurulu takip etmenin en doğal hakları

olduğunu belirten devrimci işçiler, böyle biruygulamanın Türk Metal’in mantığından farkıolmadığını ortaya koydular. Otel girişindekimerdivenlerin hemen önündeki barikatın içinde yeralan Birleşik Metal-İş Genel Örgütlenme SekreteriÖzkan Atar da, içeriye delegeler dışında kimseninalınmaması kararını kendilerinin aldığını, bu durumunda sendikanın tüzüğüne uygun olduğunu iddia etti.Tartışmaların devam etmesi üzerine Atar, “karar böyle”deyip kestirip attı. Atar’ın ayrıca, genel kurulunyapıldığı salonun fiziki koşullarını gerekçe göstermeside dikkat çekti.

Bu sırada, Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’luŞubesi’ne üye kadın bir işçi ile Bayrampaşa’da kuruluART isimli fabrikadan geçtiğimiz günlerde atılanBirleşik Metal-İş üyesi işçilerin içeriye girme istekleride reddedildi. Bu kararın alınış biçimini sorgulayanişçilere ise “kararı divan aldı” denildi. Bunun üzerine,divanın aşağıya gelip açıklama yapmasını isteyen MİBve BDSP çalışanları bekleyişlerini sürdürdüler. Birsüre sonra otel önüne gelen şube yöneticileri divanın,“kongrenin seyrini etkileyeceği” gerekçesiyle bu kararıaldığını aktardılar.

Uzun süre devam eden tartışmalara rağmen yasakçıtutumlarından geri adım atmayan sendika yöneticileridevrimci işçilerin içeriye girişine izin vermediler.BDSP ve MİB çalışanları otel önünde alkışlı protestobaşlatırken genel kurul programı başlamasına rağmeniçeri girmeyen sendika yöneticileri otelin önünde nöbettuttular.

Kürsü düzen partilerine açık

Sendika yöneticileri dışarıda nöbet tutmaya devamederken içeride ise kongre programı devam ediyordu.Genel kurulun açılışında delegelere ve konuklaraseslenen Birleşik Metal-İş Genel Başkanı AdnanSerdaroğlu, Metal İşçileri Birliği’nin, şube genelkuruluna yönelik broşürlerini hedef aldı.

Yazılanlara inanılmaması gerektiğini söyleyenSerdaroğlu “böyle şeyler yazanların buraya katılmayahaklarının olmadığı”nı söyledi. Başkanlık göreviniAdnan Serdaroğlu’nun üstlendiği divanda ayrıcaBirleşik Metal-İş İzmir Şube Başkanı Ali Çeltek,Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül, İstanbul 2No’lu Şube Başkanı Yılmaz Bayram ve Kocaeli Şube

Başkanı Hami Baltacı yer aldılar. Saygı duruşu ve sinevizyon gösterimiyle devam

eden genel kurul programında Birleşik Metal-İş GebzeŞube Başkanı Erdoğan Özer’in ardından konuklar sözaldı. Şube sekreteri Kadir Acar’ın, görevi kendiisteğiyle bıraktığını açıkladığı konuşması salondaalkışlarla karşılanırken Gebze Sendikalar BirliğiSözcüsü ve Çelik-İş Gebze Şube Başkanı ŞerafettinKoç, EMEP Darıca İlçe Başkanı Hasan Atikli’ninyanısıra düzen partisi CHP’nin Gebze ilçe yöneticiside kürsüyü kullandı.

Schneider temsilcisi konuşturulmadı

Konuşmalar arasında söz alan Serdaroğlu, kongreyidelegelerle yaptıkları vurgusunu sürdürürken konukkonuşmaları bölümünde kürsüden söz almak isteyenSchneider Elektrik Temsilcisi’ne de söz hakkıverilmedi. Temsilci, tepki göstererek salonu terk etti.Genel kurula katılan GEA direnişçileri adına söz alanişyeri temsilcisi Ali Şengül, aylardır sürdürdükleridirenişlerinin bugüne nasıl geldiğini özetleyen birkonuşma yaptı. Petrol-İş ve Nakliyat-İş yöneticileri degenel kurula gelen konuklar arasındaydı.

İki listenin yarıştığı genel kurulda, delegelerin sözaldığı bölümde 32 delege kürsüyü kullandı. Yönetimeaday olan alternatif listeyi destekleyen delegelerinyaptığı konuşmalarda, şubenin son 2 dönemlik pratiğimasaya yatırıldı. Mevcut şube başkanı Erdoğan Özerbaşkanlığındaki listeyi destekleyenler kuru konuşmalaryaparken Engin Kulu başkanlığındaki alternatif listeyedestek veren delegeler ise değişim ihtiyacına vurguyaptılar.

Delege konuşmaları Yücel Boru İşyeri TemsilcisiDilek Başıbüyük’ün kürsüden söz almasıyla başlarkenÖzer başkanlığındaki listede asil yönetim kurulu adayıolarak yer alan Areva Temsilcisi Gökhanİmamoğlu’nun konuşmasıyla devam etti. İki temsilcide Özer başkanlığındaki listeyi destekleme çağrısındabulundu.

Genel kurulda kürsüyü en fazla kullanan KromanÇelik işçileriydi. Kroman delegesi Özgür Balcı,MESS Grup TİS sericinde ortaya koyduklarıkararlılığa ve sergilenen mücadeleye rağmen busüreçten sonra yalnız bırakıldıklarını, sendikayöneticilerinin 9 aydır fabrikaya uğramadıklarını dilegetirdi. Balcı, MESS sürecinde kendilerine destekverdiği için işten atılan taşeron firma işçisinin bugün

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

Devrimci işçilere sendikacı barikatı!Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

genel kurul salonuna alınmamasını ise eleştirdi.Balcı’nın konuşması salondan büyük alkış aldı.

17 yıllık Kroman işçisi Mustafa İfrit ve SchneiderElektrik delegelerinin konuşmalarıyla devam edendelege konuşmalarında Kroman işçisi Selçuk Demirise, şubenin faaliyet raporunu göstererek, MESSsürecinde greve çıkan tek fabrika olarak Arfesan’ın yeralmasına yönelik tepkisini dile getirdi. O kadarmücadele vermesine rağmen Kroman’ın adı niyegeçmiyor? diye soran Demir’in ardından BosalMimaysan delegesi Erdoğan Gürel, genel kurulsüreçlerinin geçmiş 4 yılın muhasebesinin yapıldığıönemli süreçler olduğunu hatırlattı. Sınıf mücadelesinimerkezine alan insanları seçmek için toplandıklarınısöyleyen Gürel, geride kalan 4 yıllık süreçte bazıfabrikaların kaybedildiğini ve bu durumsorgulanmazsa genel kurulun hiçbir şey ifadeetmeyeceğini dile getirdi. Sendikal faaliyetin meslekhaline getirilmesini eleştiren Demir’in konuşmasınıBosal İşyeri Baştemsilcisi Mehmet Gaddar’ınkonuşması izledi. Sermayenin kıdem tazminatısaldırısına değinen Gaddar, işçi sınıfını temsil ettiğiniiddia eden uzlaşmacı anlayışları hedef aldı. Butablonun böyle devam etmesi durumunda işçi sınıfınınkaybedeceğini sözlerine eklen Gaddar, işçileringerçekten örgütlü olmadıkları ve kağıt üzerinde örgütlüoldukları için mücadele edemediklerini dile getirdi. “4yılı kaybettik. Koskoca 4 yılı daha mı kaybedeceğiz”diyerek delegelere seslenen Gaddar değişim vemücadeleci bir yapı için yola çıktıklarını söyledi.Gebze bölgesinde Türk Metal, 3. şubesini açarkenaradan geçen 12 seneye rağmen sendikalarının üyesayısının yerinde saymasını eleştiren Bosal delegesi,Bosal’daki örgütlenme sürecinde kazandıkları olumluözellikleri sendikaya taşıma hedefinde olduklarınıvurguladı. Gaddar’ın yoğun alkış alan konuşması“İşçiler birleşin sendikanıza yerleşin” sözleriyle sonaerdi.

“Temsilcilerin söz alamadığı bir genel kurul sarıdır”

Delege konuşmaları Yücel Boru’dan Deniz Kalemve Makina Takım’dan Fehmi Elmacı’nın Özerbaşkanlığındaki listenin desteklenmesi yönündekikonuşmalarıyla ilerledi.

Sarkuysan delegesi Selçuk Çiftçi, yıllarca aidatödeyen delegelerin halen daha kurullara alınmadığı vetemsilcilerin söz alamadığı bir genel kurulun ya sarıolacağını ya da sarıya çalacağını dile getirdi.

ÇEL-MER, Mutaş-Legrand’da işten atılankadroların neler yaptıkları sorusunun cevaplanmasınıisteyen Çiftçi, mevcut şube yöneticilerinin işçilereyönelik “bunlara oy vermeyin. Dinden çıkarsınız”söylemlerini eleştirdi. Kadro sorununa dikkat çekenÇiftçi, kendilerinin bu sendikanın gerçek kadrosu vemilitanı olduklarını, bundan sonra da böyle olmayadevam edeceklerini sözlerine ekledi. Önceki genelkurul sürecinde şimdiki şube yönetimine muhalif olanArfesan İşyeri Temsilcisi İbrahim Dil ise Kroman’ıntemsilcilerini MESS sürecinde fazla mesailerekalmakla suçladı.

Akkardan delegesi Murat Buzdere de, krizsürecinde yaşanan işçi kıyımı ve MESS Grup TİSsürecinin özeleştirisini yapmaya çalıştı. Buzdere, krizsürecinde yaşanan işten atmalara karşı tepkigösterilmemesinin asıl nedeninin mücadeleci sendikalanlayıştan kopuşun bir sonucu olduğuna işaret etti.Grev sürecini yeterince iyi öremediklerini dile getirenBuzdere, kendisinin de bu süreci iyi yönetemediği içintemsilcilikten düştüğünü ifade etti.

Delege konuşmaları bölümünde kürsüden söz alantek kadın işçi ise Bufer Legrand delegesi ZuhalSeçkin’di. Legrand’da patron ve sendika arasındakianlaşmayla yetki sürecin öncesinde sendikaya üyeyapıldığını, bunun hemen ardından ise işçilerinsendikadan istifaya zorlandığını belirtti. Bu duruma

yıllardır göz yumulmasını eleştiren Seçkin, işten atılanLegrand işçilerini ise kongrenin gündemine taşıyarakiki kadın işçiye sahip çıkılmadığını dile getirdi.

ÇEL-MER işçileri ihanetin hesabını sordu

Dostel Makine delegesi Selçuk Balcı da, şubeninson 4 yılda yaşadığı kayıplara dikkat çekti. “Kriz geldiişverenler saldırdı” söyleminin arkasına sığınılmamasıgerektiğini dile getiren Balcı, 4300 işçinin emeğinin 3profesyonel yöneticinin tasarrufunda olmasını eleştirdi.ÇEL-MER, Akkardan ve Legrand’ıyalnızlaştırdıklarını söyleyen Balcı, deneyimli vemücadeleci kadroların önemine değindi. Delege konuşmalarının sonraki bölümü ise iki listeninadaylarının kürsüden söz almasıyla devam etti. Bubölümde Engin Kulu başkanlığındaki listeden şubesekreteri olarak aday olan Mustafa Tozkoparan ileŞube Mali Sekreteri adayı Yusuf Rişvan söz alırkenÖzer başkanlığındaki listeden ise Şube Sekreteri adayıNecmettin Aydın ile Şube Mali Sekreteri Ali Gündüzsöz aldılar. Genel kurulun son konuşmaları ise şubebaşkanlığına adaylıklarını koyan Erdoğan Özer veEngin Kulu’ya verildi.

ÇEL-MER işçilerine engel

Listelerin açıklandığı sırada salonda bulunan vekonuşmak için söz alan ÇEL-MER işçileri ise divanbaşkanı Adnan Serdaroğlu tarafından engellendi.“Yaşadıklarımızı herkes bilsin. Kendimizi ifade etmekistiyoruz” diyen ÇEL-MER işçilerinin, yaşadıklarıihanetin hesabını sorma girişimleri divan tarafındanengellendi. ÇEL-MER işçilerine salondan yoğun alkışgelirken, kendilerine söz hakkı tanınmayan işçilerkongreyi protesto ederek salondan ayrıldılar.

Adaylar konuştu

Alternatif listenin yönetim kurulu adaylarınınkonuşmaları ise genel kurul salonunu hareketlendirdi.Bu listeye destek verdikleri görülen 80 kişilik birdelege kitlesi ile bağımsız bir duruş sergileyen bir grupdelege, Tozkoparan, Rişvan ve Kulu’nunkonuşmalarını coşkulu sloganlar ve alkışlarlakarşıladılar. Mustafa Tozkoporan, sınıf sendikacılığıanlayışıyla yola çıktıklarını ve işçileri birleştirecekolan tek şeyin sınıf mücadelesi olduğunu dile getirdi.

Bosal delegesi Yusuf Rişvan ise, şimdiye kadarüzerine aldığı tüm görevleri layıkıyla yerine getirdiğinive yapamayacağı bir görevi de üzerine almayacağınısöyledi. Sınıf sendikacılığı anlayışına ve mücadelecibin anlayışa ihtiyaçları olduğunu sözlerine ekleyenRişvan, alternatif listeye destek çağrısında bulundu.

Eleştirileri duymazdan geldiler

Özer’in listesinden aday olan Yücel Boru delegesiAli Gündüz de, eleştirilere yanıt verdi. Kadro

sorununun arkasına sığınan Gündüz, MESSsürecindeki pratiklerinden övgüyle söz ederken ilkişlerinin, 2012-2014 Grup TİS sürecine hazırlanmakolduklarını dile getirdi.

Şube Sekreteri adayı Necmettin Aydın ise, ortadabıraktıkları ÇEL-MER, Mutaş gibi direnişlerdenövgüyle söz ederken genel kurul boyunca yöneltileneleştirileri ise ıskaladı.

Şube başkanlığına aday olan Kroman delegesiEngin Kulu ise, farklı bir listeyle yönetime adayolmalarının nedeninin, tabanın isteği olduğunu söyledi.“Bir sendika bu hale ancak böyle getirilir” diyerekyönetime geldiklerinde tabanı bütün karar almamekanizmalarına dahil edeceklerini ifade etti.İnsanlarla ilişkilerine kongre hesapları üzerindenbakmayacaklarını vurgulayan Kulu, denetime açıkolacaklarına söz verdi.

Şube Başkanı Erdoğan Özer ise, eleştirilere yanıtvermek üzere yaptığı konuşmasını genel bir çerçevedeve hatırlatmalarla geçirdi. Kendilerine alternatifolanların hepsinin kendi dönemlerinde yetişen kişilerinolmasının onları gururlandırdığını belirten Özer, budurumun, doğru işler yaptıklarını gösterdiğinisözlerine ekledi.

Genel kurulun kapanış konuşmasını ise GenelBaşkan Adnan Serdaroğlu yaptı. Kapitalizme karşımücadele çağrısı yapan Serdaroğlu, dünya çapındakihalk hareketlilikleri ve eylemleri örnek gösterdi.Şimdiye kadar sınıf sendikacılığı anlayışından ayrıhareket etmemeye çalıştıklarını dile getirenSerdaroğlu’nun konuşması salondaki delegelertarafından alkışlarla karşılandı.

Konuşmaların ardından yapılan seçimlerde iseErdoğan Özer başkanlığındaki liste 81 oya karşılık 125oyla seçimleri kazandı.

Genel kuruldan notlar:

- Salonun çeşitli kısımlarında “Kıdem tazminatımadokunma”, “Birlik, mücadele, dayanışma”, “Hiçbir şeyeskisi gibi olmayacak” pankartları dikkat çekti.

- Dışarıda devrimci işçiler genel kurul salonunaalınmazken Yeni Dünya İçin Çağrı Dergisi’nin içeridestand açması ve genel kurul süreçleriyle ilgili bildiridağıtması dikkat çekti.

- Alternatif liste dışarıda olanlara sessiz kaldı.Farklı illerden gelen şube yöneticileri ile genel merkezyöneticileri MİB ve BDSP çalışanları önünde ettenduvar örerken içeride ise düzen partilerinintemsilcilerinin kürsüyü kullanmalarına izin verildi.

- Genel kurulun başladığı saatlerde içeriye girişleriengellenen Legrand işçileri daha sonra ise genel kurulsalonuna giriş yaptılar.

- Genel kurulda yapılan konuşmalar içerisindeBirleşik Metal-İş ve DİSK’in merkez genel kurulunayönelik herhangi bir vurgu yapılmadı.

- İçeriye alınmayan devrimci işçiler “Bürokratlardefolsun sendikalar bizimdir!”, “Kahrolsun sendikaağaları!” sloganlarını attılar.

Kızıl Bayrak / Gebze

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

AC Elektrik’te işçikıyımı

Tekirdağ’da kurulu AC Elektrik’te sendikalaşmanedeniyle işçi kıyımı yaşanıyor. Fabrikada TürkMetal Sendikası’nda örgütlenmek için girişimlerdebulunan işçilerden 8’i atıldı. İşten atılmalarınönümüzdeki günlerde devam edeceği belirtiliyor.

Türk Metal Sendikası Çorlu Şube Başkanıtarafından yapılan açıklamada, örgütlenmeçalışmalarının yürüdüğü fabrikada, durumdankuşkulanan patronun önce işçilere yönelik baskıuyguladığı, ardından da bir gün arayla toplam 8işçiyi işten çıkardığı bildirildi.

İmpo’da direnişsürüyor

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlendikleri için işten atılan İmpo Motorişçilerinin İzmir-Torbalı’da bulunan fabrika önündekidirenişleri sürüyor.

Patron tarafından görüşmeye dönük henüzherhangi bir adım atılmış değil. Geçen haftaÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan gelmesibeklenen yazı henüz gelmiş değil. Görüştüğümüzişçiler mücadelede kararlı olduklarını ve patronunoyalamalarının onları yıldıramayacağını belirttiler.

Son bir hafta içerisinde bazı gelişmelerin deyaşandığı fabrikada patronun yeni ayak oyunlarıdevreye sokuldu. Daha önce işten çıkarılan 6 işçinin4857 Sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesine dayanarak(işlerin azalması) işten çıkarıldığını bildiren patron,İŞ-KUR’a ise işçileri iş kanununun 25/2 maddesinedayanarak çıkarıldığını bildirmiş. Ayrıca 1 işçinindaha, iş kanununun 25/2 maddesinden çıkışı verildi.O da direniş alanındaki yerini aldı. Fabrika kapısındadirenişlerini sürdüren 7 işçi, tüm işçilere birlik olmaçağrısı yapıyorlar.

Direnişteki İmpo Motor işçileri, 23 Ekim Pazargünü Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu tarafındandüzenlenecek olan “Kıdem Tazminatı Forumu”ndakürsüyü kullanarak mücadeleye dair sözlerinisöylemeye davet edildiler.

Kızıl Bayrak / İzmir

Birleşik Metal yöneticileri, Gebze GenelKurulu’nda DİSK’in ve Birleşik Metal’indeğerlerine kara bir leke sürdü. Genel kurulsalonunu, aralarında sendika üye ve temsilcilerininde bulunduğu devrimci işçilere kapattı. Böylelikleen gerici sendikalarda dahi az rastlanan biruygulamaya imza attı. Bu kadarı, sendikayı mesken

tutmuş bu bürokrat takımının işleri nereyevardırdığının somut ve çarpıcı bir kanıtı olmuştur.

DİSK’in ve Birleşik Metal’in tarihinde eşi azrastlanır bu uygulamaya imza atanların, bırakalımsınıf sendikacılığı iddiasını, ilericilik iddiaları dahilafta kalmaya mahkumdur. Bunların bu türiddialarının zerrece bir inandırıcılığı kalmamıştır.

Devrimci işçilerin genel kurul salonuna girmesiniengelleyenler, seceresi işçi sınıfına yönelik işlenmişsuçlarla dolu olan düzen partisi CHP’ye ise genelkurul kürsüsünü sonuna kadar açtılar. Bu da onlarınkimliklerini ve konumlarını olduğu gibi

göstermiştir.

Devrimcileri ve devrimci metal işçilerini genelkurula sokmamak için etten barikat kuranlar, demekki Birleşik Metal’i babalarının çiftliği sanıyorlar. Busendikanın ilk temellerinin atılmasından bugünleregetirilmesine kadar her anında, her sürecinde ilerici-devrimci işçilerin emeği-alınteri-kanı var. Bu sendikabürokratlara değil her şeyiyle işçi sınıfına, herkestenönce de devrimci metal işçilerine aittir. Bunun içinsendikayı babasının çiftliği gibi yönetmeye nekimsenin hakkı vardır, ne de bunu yapmak onlarınhaddinedir.

Birleşik Metal ve DİSK’in geçmişinde gerilimler, içmücadeleler, yönetime karşı tabandan ortaya çıkmıştepkiler her zaman vardır. Fakat hiçbir genel kurulun

devrimcilere ve devrimci işçilere kapatıldığıgörülmüş duyulmuş şey değildir. Ancak Birleşik

Metal’i babalarının çiftliği sanan bu bürokratlar bukadarını da yapabildiler. Bu kara lekeyi BirleşikMetal’e ve DİSK’e, onların can bedeli mücadelelerleyaratılmış değerlerine bulaştırdılar.

Elbette onlar bu pervasızlığı, karşılarında metalişçilerinin onları aşacak bir örgütlü güç

ortaya koyamamasından alıyorlar. Ama budavranışları rahatlıktan değil korkudandır.Eleştirilmekten, hesap sorulmasından, sendikalpratiklerinin sorgulanmasından korkuyorlar. Çünküsecereleri kabarık. ÇEL-MER’de, Legrand’da,Akkardan’da, Mutaş’ta ve daha nice fabrikadayüzlerce işçinin mücadelesini kırdılar, onları yarıyolda bıraktılar. O ÇEL-MER ki, Türkiye işçisınıfının yakın dönem tarihi içerisinde görülmedikderecede büyük bir direniş ortaya konularakkazanılmış bir mevziydi. İşte bu mevzinin patron-polis işbirliğiyle düşürülmesi karşısında kıllarınıkıpırdatmayanlar, bugün ÇEL-MER işçisinisusturmak için barikat kurdular. Amaçları ihanetlerinhesabının sorulmaması, sorgulanmaması ve üzerinegidilmemesiydi. Öyle ki, devrimcileri ve devrimciişçilerin genel kurula sokmamak için “Delegeler vedavetliler dışında kimsenin genel kurul salonunaalınmayacağı” yönünde bir de divan kurulu kararıalan bürokratlar, gerekçe olarak da “Genel kurulunseyrini etkileyeceği” iddiasına dayandılar.

Tüm bunlar olurken, bu bürokratların karşısınamuhalefet olarak ortaya çıkanlar da bu barikataseyirci kaldılar, böyle bir şey olmamış gibidavrandılar. Bu tutumlarıyla da Birleşik Metal’in veDİSK’in bu biçimde kirletilmesinin sorumluluğunaortak oldular. İlkesiz ve tutarsız davrandılar,muhalifliklerinin de sınırlarını gösterdiler. Böyle birmuhalefetin mücadele ve sendikal demokrasi adınasöyledikleri samimiyetten yoksundur, güdüktür vegöstermeliktir.

Metal İşçileri Birliği, sendika bürokratlarıncasergilenen bu pervasızlığı kınamakta, tüm ilerici vedevrimci sınıf güçlerini Birleşik Metal ve DİSK’indeğerlerine sahip çıkmaya, bu bürokratlardan hesapsormaya çağırmaktadır. Çünkü bu tür bir bürokratikyozlaşmanın ürünü olan tutumlar mahkum edilmedensendikalar işçi sınıfının mücadele mevzileri halinegetirilemeyecektir. Bu yapılmadan, bürokratlarınonyılların birikimi olan değerlere sürdüğü karalekeden de kurtulmak mümkün olmayacaktır.

Metal İşçileri Birliği17 Ekim 2011

Bürokratlar sendikanın değerlerine kara bir leke sürdü...

Hesap sormaya çağırıyoruz!

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Sendikal örgütlenme mücadelesini baltalamak içinkendilerini önce Tuzla’ya sürgüne gönderen ardındanda işten atan Savranoğlu patronu hakkında adliyeye suçduyurusunda bulunan Deri-İş üyesi işçiler, SavranoğluAilesi’nin Taksim’deki evinin önünde eylem yaptılar.13 Ekim günü Türk-İş’e bağlı sendikalar tarafındanziyaret edilen direnişçi işçilerin mücadelesi İzmir’dedevam edecek.

Deri işçilerine destekTürk-İş’e bağlı 10 sendikanın oluşturduğu Sendikal

Güç Birliği Platformu bileşeni sendikalar Tuzla’damücadelelerini sürdüren Kampana ve Savranoğlu Deriişçilerine destek ziyareti gerçekleştirdi. Ziyaretsırasında konuşan Platform Sözcüsü ve Hava-İş GenelBaşkanı Atilay Ayçin, emekçilere karşı her türlüsaldırının uygulayıcısı hükümetin bölge halklarınadönük kirli hesaplarını teşhir etti. Füze kalkanınınkorunmak için değil saldırı amaçlı kurulduğunu ve buülkedeki emekçiler başta olmak üzere Ortadoğu’dabaskı ve sömürüye başkaldıranların karşısına yine bufüzelerin çıkarılacağını belirtti. Konuşmalarınardından, yurt dışından Kampana işçilerinin direnişinedestek amacıyla gelen mesajlar okunarak eylemsonlandırıldı.

Patrona suç duyurusuKampana Deri’de 13 Ekim sabahı işten atılan Deri-

İş Sendikası üyesi 38 işçi, Savranoğlu patronuhakkında suç duyurusunda bulundular.

İşçiler patron tarafından maruz kaldıkları hakaretler,iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesi, sendikalhakların kulanılmasının engellenmesi ve fabrikadakimobing uygulaması nedeniyle Tuzla Adliyesi’neşikayet dilekçelerini verdiler.

Tuzla’daki direniş alanından ayrılarak TuzlaAdliyesi’ne gelen işçiler sendika avukatları tarafındanhazırlanan şikayet dilekçelerini adliyeye sundular.

Eyleme BDSP’liler de destek verdi. DireniştekiKampana işçilerinden bazılarının da yer aldığı eylemboyunca “İşçiler sürgünde anayasa nerede!” sloganıatıldı.

Patrona uyarı

İşçiler Savranoğlu Ailesi’nin TaksimGümüşsuyu’ndaki evinin önündeydiler. Savranoğlu veKampana’da yaşanan emek düşmanlığını“Savranoğlu’nun komşularına anlatmak içingeldiklerini” belirten işçilerin, evin önüne geçmesipolis tarafından engellendi.

İşçilerin yürüyüşüne engel olan kolluk güçleridirenişçi işçileri ve sendika yöneticilerini evinbulunduğu sokağın girişinde barikat kurarak

durdurdular.Barikat önünde yapılan açıklamada ilk sözü alan

Kampana Deri işçisi Dilek Göl, sendikalaştıkları içinişten atıldıklarını ve direndiklerini söyledi. Patronuntaşeron çalıştırmasına, asgari ücretle çalıştırma, çay veservis hakkının verilmemesine karşı sendikalaştıklarınıifade eden Göl, tek “suç”larının bu olduğunu belirtti.Bugün Savranoğlu Ailesi’nin önüne gelerek patronuuyardıklarını söyleyen Göl, bu uyarı dikkate alınmazsaSavranoğlu’na ait mağazaların önünü eylem alanınaçevireceklerini duyurdu.

“Ortada bırakıldık”

İzmir Menemen’den Tuzla’ya sürgün edilenSavranoğlu işçilerinden Hüseyin Denizkaya iseMenemen’den eşlerini, ailelerini ve çocuklarınıbırakarak geldiklerini hatırlattı. Denizkaya, zorluklarınkendilerini yıldıramayacağını ifade etti.

Deri-İş Sendikası Tuzla Şube Başkanı Binali Tayise, işçilerin anayasal hakkı olan sendika hakkınınpatron tarafından tanınmadığını söyledi. Bu hakkıkazanana kadar mücadele edeceklerini dile getiren Tay,Savranoğlu patronunun yaptığı hukuksuzluğu ve emekdüşmanlığını komşularına anlatmaya geldiklerinisöyledi. Burada yapılan konuşmaların ardındanKampana ve Savranoğlu işçileri patronun evininönünde oturma eylemi başlatarak buradanayrılmayacaklarını söyleyerek patrona tepki gösterdiler.

İşçiler, sendika yöneticileriyle yaptıklarıgörüşmelerin ardından oturma eyleminden vazgeçtiler.Taksim Meydanı’na yürüyen işçilere destek verenUluslararası Metal Kimya Sendikası (ICEM) Basın veKampanya Sorumlusu Dick Blin, Savranoğlu veKampana işçilerinin yaşadığı sorunların çözülmesi içinyurtdışındaki çeşitli şirketlere baskı uygulayacaklarınıdile getirdi.

İşçiler geri döndü

İstanbul’a “sügün” getirilen Savranoğlu işçileri,direnişlerini İzmir’de sürdürmek için geri döndü.Uğurlama için sanayi bölgesindeki fabrikalarda çalışanişçiler, öğle arasında fabrikalarından direniş çadırınınbulunduğu Kampana Deri önüne yürüdü. İzmir’dengelen işçiler adına Mustafa Kuruoğlu, “Tuzla’ya değilRusya’ya gideriz diyerek yola çıktık. Bizi yıldıramayanpatron yeni yollara başvuruyor. Kapattığı fabrikayıbaşka isimle açarak, başka işçileri işe alıyor. Bizpatronun bu kirli oyunlarını boşa çakarmak içinİzmir’de direnişimizi sürdüreceğiz” dedi. Kuruoğlu,başta işçiler olmak üzere tüm emek dostlarınagösterdikleri dayanışmalarından dolayı teşekkür etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Savranoğlu işçileri İzmir’e döndü Çukurova Kargo’dadireniş

Adana’da bulunan Çukurova Kargo’da çalışan35 işçi, patronun sendikal örgütlülüğe dönüksaldırısına karşı 17 Ekim günü işyeri önündedirenişe geçti.

Çukurova Kargo’nun sahibi olan Kemal Çelik,Hacı Bektaş Veli Derneği’nde başkanlık yapmış vekendisini çevresine solcu-demokrat olarak tanıtanbir kişi. Fakat kurduğu paravan şirket aracılığıylaişçilerin örgütlenmesinin önüne geçmeyeçalışıyor. İşçilerin 27’sini bu şirketin hissedarıolarak gösteren Çelik, işçileri Bağ-Kur’lu yaparakörgütlülüğü parçalamak istiyor. İşyerinde sigortalıgörünen işçi sayısı ise sadece 10.

Çukurova Kargo patronunun bu uygulamasınakarşı işçiler işbaşı yapmayarak tepkilerinigösterdiler. TÜMTİS üyesi olan işçiler sendikalıolarak işe dönme mücadelesi veriyorlar.

“İşçiler Bağ-Kur’lu gösteriliyor”

Eylemin ikinci gününde görüşlerini aldığımızTÜMTİS Adana Şube Başkanı Halil Çekin şöylekonuştu: “Çukurova Kargo’da daha öncedesendikalaşma çabamız oldu. 2 kez örgütlenmekiçin girişimimiz olu. İlk olarak 96-97’lerde ve sonolarak da birkaç yıl önce. İşveren işçilerikandırarak, korkutarak sendikalaşmamızın önünegeçti. Ancak bu kez sendikalı olmayı kabul edenarkadaşlarımız direnişe geçti. İşveren yine işçilerinsendikalı olmalarını engellemek için çabalamakta.İşçilerin evlerini dolaşıp beşer milyar teklifedilmekte. Ayrıca kurduğu İmece adlı taşeronşirketle de işçilerin örgütlenmesinin önünegeçmekte. İşçiler bu taşeron firmaya %1’le hissesahibi yapılmış. İşçiler böylece Bağ-Kur’lugösteriliyor.”

“Bu yoldan dönüş yok”

Uzun yıllardır çok zor şartlarda çalışmakzorunda bırakılan ve sendikalı olmanın neredeyseimkansız olduğuna inandırılan işçilerin bueylemlilikle birlikte kararlılıkları da artmışdurumda. Direnişle ilgili düşüncelerini aldığımızişçiler durumu şöyle ifade ediyor:

“Bizim burada çalışma koşullarımız sabah saat07.30 gece 21-21.30. Biz bu çalışma saatine birdüzenleme getirmek istiyoruz. Çalışmakoşullarından kaynaklı ailemizle, çocuklarımzlabile zaman geçiremiyoruz. Bir de Çukurova Kargosahibi ‘Tunceliliyim, demokratım, ilericiyim’ diyenbiri. 11 yıldan beri çalışıyorum Kemal Çelik’i ilkdefa görüyorum. İşçilerle hiçbir diyaloğu yok.Yakın çevresi dışında hiç kimsenin ismini bilmez.Şu anda yaklaşık 30 kişi eylemdeyiz. İçerde 20 kişiçalışıyor. Bir de hayali bir kargo var. Adı İmece.İşçiler buraya %1 payla hissedar yapılmış. Bizkararlıyız. Biz bu yola çıktık. Bu yoldan dönüş yok.Sonuna kadar direneceğiz.”

İşçilerin sabahtan akşama kadar ÇukurovaKargo karşısında bekleyişleri sürerken, demirparmaklıklarda “Yaşasın sendikal mücadelemiz -Çukurova Kargo işçileri – TÜMTİS Adana Şubesi”ozaliti asılı. Ayrıca TÜMTİS’in örgütlü olduğuyerlerden de işçiler, direnişi ziyaret ediyor. YineKemal Çelik’in sahibi olduğu Mega Çukurova’danTÜMTİS üyesi işçiler de direnişle sınıfdayanışmasını yükseltiyor.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Röportaj14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Sermaye örgütlerinin isteği doğrultusunda AKPhükümeti tarafından hazırlanan Ulusal İstihdamStratejisi işçi sınıfı ve emekçiler açısından büyüktehlikeler barındırıyor. Esneklik ve güvencesizlikanlamına gelen bu saldırı dalgasının içeriği veyaratacağı sonuçlar üzerine DİSK’e bağlı BirleşikMetal-İş Sendikası’nın TİS Uzmanı İrfan Kaygısız ilekonuştuk.

- Esneklik uygulamaları yıllardır sınıfıngündeminde ve bir dizi yasayla da bu konudaönemli bir mesafe alındı. Çıkarılacak bu yeniyasalar esnekleştirme sürecinde nasıl bir işlevgörecek, çalışma düzeni daha ne kadaresnekleştirilecek?

Çalışma yaşamında oldukça köklü değişikliklerinyaşandığı bir sürece giriyoruz. Bunlar, sendikayasalarındaki değişiklikler ile doğrudan iş yaşamınailişkin değişiklikler olmak üzere iki başlık altındatoplanabilir. Çalışma yaşamına ilişkin değişikliklerinniye şimdi ve niye AKP tarafından hayatageçirildiğine bakarken sermayenin özellikle 2000’lersonrası yeniden başka bir forma büründüğünü ve içyapısında önemli bir değişiklik yaşandığını tespitetmek gerekiyor. Çünkü sonraki bütün değişikliklerkapitalizmin kendi iç yapısındaki değişimle birlikteele alınmalı. Ticaret ve mali ağırlıklı sermaye yapısı2000’li yıllarla birlikte daha üretken ve yatırımcı birsermayeye dönüştü ve sermaye cephesinde ciddi birbirikim sözkonusu. Dolayısıyla kimi çevrelerin iddiaettiği gibi mali ağırlıklı bir sermaye yapısıyla karşıkarşıya değiliz. Çok ciddi birikimi olan ve Türkiyesınırlarını da aşan, çeşitli ülkelere yatırım yapanüretken bir sermayeyle karşı karşıyayız.

Bunu aynı zamanda kimi siyasal gelişmelerle debağlantılı olarak ele almak mümkün. Örneğin,Türkiye’nin son yıllarda Ortadoğu’da veya başkabölgelerde küresel aktör olması ya da emperyalheveslerinin olması sadece Başbakan’ın ya dahükümetin kahramanlığıyla açıklanamaz. Bu aynızamanda sermayenin birikimi nedeniyle yeni pazarlaraçma ihtiyacının ifadesidir. Türkiye’ye gidereksığmayan ve uluslararasına da açılmak isteyen birsermaye yapısı ve birikimiyle karşı karşıyayız. AKP,diğer ülkelerle rekabet konusunda Türkiyesermayesinin elini güçlendirmeyi hedefliyor. Rekabetdediğimiz zaman kimi maliyetlerin (işçi ücretlerinin,işçilik maliyetinin azaltılması) kısılması sermayeyirahatlatacak ve elini güçlendirecek, hem içerde hemde dışarda uluslararası sermaye gruplarıyla rekabetinisağlayacak. Çin çalışma modeli diye kavramlaştırılançalışma biçiminin Türkiye’ye tesis edilmesininarkasındaki iktisadi ve politik mekanizmanın buolduğunu görmemiz lazım. Bunlar uzun zamandırgündemde olan talepler. AKP de bu dönemde, 12Haziran seçimlerinden güçlü çıkması ve işçi sınıfınınsiyasal ve sendikal örgütlerinin de zayıf olmasınedeniyle tüm bunları hayata geçirmek istiyor.

Seçimler sonrasında gündeme gelmesinin üç ananedeni var. Birincisi, kriz döneminden çıkış süreciylebirlikte, kriz döneminde fiilen hayata geçirilenuygulamaların hukuki alt yapısının oluşturulmasınaçalışıyor. Bununla birlikte tartışılmakta olan Avrupa

devletlerinin iflası, Avrupa krizi ve Türkiye’nin debundan etkilenme potansiyeli taşıması aynı zamandayeni yapılacakların da meşrulaştırılmasını sağlayanfaktörlerden bir tanesi. İkinci faktör olarak,hükümetin seçimlerden güçlü çıkması ve üçüncüfaktör olarak da bir bütün olarak emek hareketininhem siyasal hem de sendikal örgütleri açısındanbakıldığında da zayıf olması. Özellikle Türk-İşüzerinden bakıldığında sendikal hareket üzerindekidenetimin de daha yoğunlaşmış olması.

Türk-İş bürokrasisinin AKP’ye teslim olmuşolması da bütün bunları kolaylaştıran unsurlararasında yer alıyor. AKP, bunları görerek bütünyapılacak düzenlemelere hükümet programında yerverdi ve fiili adımlar atmaya başladı. Burada bir teksendika yasaları bunun dışında yer alıyor.

“İşçi sınıfı üzerindeki hegemonya artacak”

- Esneklik çalışma düzeninde nasıl bir sonucayol açacak?

Tüm düzenlemelerin temeli esneklik vegüvencesizliktir. Esnekliğin ikili işlevindenbahsetmek mümkün. Birincisi, maliyetleri çokazaltıcı bir yanı. İkincisi, işçi sınıfının sermayeyleolan ilişkisindeki bütün denetimin sermayenin lehinegüçlenmesi; dolayısıyla emeğin denetim altınaalınmasıdır. Sermayenin işçi sınıfı üzerindekihegemonyasının artması ve onun baskı vesömürüsünün daha da artmasını beraberinde getirenbir gelişmeyle karşı karşıya kalacağız.

Sermayenin denetimi ve baskısının artacak olması

işçiler açısından bakıldığında da hem çalışmakoşulları itibariyle ücretler başta olmak üzere birdüşmeye yol açacak ve sermayeye daha fazlateslimiyet ve bağımlılık sözkonusu olacak. Bu dakendiliğinden örgütsüzlüğü derinleştiren sonuçlarüretecek. Çalışma yaşamına ilişkin en köklüdeğişikliğin ne zaman olduğuna bakıldığında 2003yılındaki İş Kanunu değişikliğini görürüz. 2003yılındaki değişikliği de 2001 kriziyle bağlantılı olarakele almak gerekiyor. 2001’de işçi sınıfının o dönemkigüçsüzlüğü nedeniyle sermayenin işçi sınıfınıdenetim altına alıp terbiye etti ve fiziki uygulamaları2003’te yasa maddeleri haline getirdi. Şimdi kalantaleplerini bu dönemde hayata geçirmeye çalışıyor.

“Esneklik artacak, çalışma ve yaşamkoşulları ağırlaşacak”

- Bu düzenlemelerin ana başlığı ise Ulusalİstihdam Stratejisi...

Bu genel görünümün elbette detayları var. Hangimekanizmalarla hayata geçirileceğinin mekanizmalarıvar. Buna kaynaklık eden şeyin kendisi ise Ulusalİstihdam Stratejisi’dir. UİS’in tartışıldığı döneme vehazırlıklarına bakmamız bize ipucu veriyor. UİS,2009 yılının Aralık ayından itibaren çalışmalarınabaşlanan bir süreç. O dönem, tam da sermayeörgütlerinin raporlarını açıkladığı bir dönemdi.TÜSİAD, TİSK ve TOBB hem 2009 hem de 2010’daiki tane rapor açıkladı. Birisi birisinin düzeltilmişhaliydi. Birisinin başlığı “Esneklik KonusundakiOrtak Görüş Ve Öneriler”di. Sonra bunu

DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası TİS Uzmanı İrfan Kaygısız:

“İşçi sınıfı üzerindeki baskı ve sömürü artacak”

Sermayenin denetimi ve baskısının artacak olması işçileraçısından bakıldığında da hem çalışma koşulları itibariyleücretler başta olmak üzere bir düşmeye yol açacak ve sermayeyedaha fazla teslimiyet ve bağımlılık sözkonusu olacak.

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

meşrulaştırmak amacıyla 2010’da “GüvenceliEsneklik Konusundaki Ortak Görüş ve Öneriler”şeklinde düzenlediler. Krizi aşmak için şunlarınyapılması gerekir diye bir dizi talepte bulundular. Odönemde UİS kamuoyuna yansıdığında TİSKBaşkanı “Strateji belgesinde yer alanlar bizimtaleplerimizin yüzde 70-80’ini karşılıyor” demişti. Butalepler, sadece sermayenin o dönemki ulusalörgütlerinin talepleri değildi. OECD’nin Türkiye’yeilişkin yayınladığı 2010 raporunda, yapılması gerekendeğişikliklerin esneklik temelli değişiklikler olmasıgerektiği belirtiliyor. Bu rapor, ilk yapılması gerekenüç temel düzenlemeden birinin ise kıdem tazminatıolduğunu söylüyor.

2010 raporunun tümü de aslında yine şu andayapılmaya çalışılan düzenlemelere kaynaklık edentemel metinlerden bir tanesidir. Raporda, Türkiyeçalışma yaşamı konusunda çok katı, esnetilmeli,maliyetler aşağı çekilmeli ve bunun için de şunlaryapılmalı diye bir dizi öneride bulunuluyor. Kıdemtazminatı birinci nokta olmak üzere OECD, asgariücretin yüksekliğinden ve esneklik konusundaTürkiye’nin katılığından söz ediyor, bunları talepediyor. Sermayenin hem ulusal hem de uluslararasıörgütleri çıkar ortaklığı üzerinden çalışma yaşamınındiğer ülkelere göre daha katı olduğunu ve daha fazlaesnetilmesi gerektiğini söylüyorlar. UİS bu bakımdan,adı üzerinde stratejik bir yerde duruyor. Stratejibelgesine hükümet programında da açık olarak yerverildi ve orada maddelere atıfta bulunularak hayatageçirileceği net olarak söylendi. Hükümet,programında, “işsizliği kalıcı olarak çözmeyiamaçlayan Ulusal İstihdam Stratejisi’ni kararlılıklauygulayacağız” dedi. UİS’teki temel alt başlıklarınkendisi hem esnekliği arttırıcı hem de işçi sınıfınınçalışma ve yaşam koşullarını kötüleştirici bir dizisonuç ortaya çıkaracak.

Bu anlamda UİS’in ana başlıklarına bakıldığındakıdem tazminatı bir tanesini oluşturuyor. Üç tane yeniesneklik biçimi öneriliyor. Bunun ikisi torba kanunakonmaya çalışılmıştı ama o dönemki tepkilernedeniyle geri çekilen bu düzenleme gündemdekiyerini koruyor. Kiralık işçilik diye ifade edilen özelistihdam büroları konusunda ise bir kanun çıkmıştı.Daha sonra Cumhurbaşkanı teknik nedenlerle, AByönergesine uyum konusundaki eksiklik nedeniylemeclise geri gönderdi ve bu yasa tasarısı hazır. Hattageçtiğimiz hafta açıklanan AB ilerleme raporunda daoraya atıfta bulunuluyor ve çıkarılmamasının da birhata olduğu belirtiliyor. Bunun dışında üretimsürecinde taşeron çalışmasının önünü açan yenidüzenlemeler alt işveren üst işveren ilişkisi açısındandaha esnek düzenleme talep ediliyor. Şu andaişyerlerinde belirli süreli hizmet akdini ifade edengeçici çalışacak işçiler için sınırlamalar var ve busınırlamaların esnetilmesi gerektiği söyleniyor. Budaha başka bir yasa tasarısında yer almıştı ve amatepkiler üzerine çıkartılmamıştı. Bu tasarı da hazırdabekletiliyor.

Bölgesel asgari ücret bir başka tartışmayıoluşturuyor. Orada yapılmak istenen de Türkiye’ninNUTS II denen bölgesel yapılanması üzerindenasgari ücretin bu bölgelerce tespit edilmesi. Merkeziolarak belirlenecek asgari ücretin bölgelere göreyüzde 20 arttırılması ya da eksiltilmesi diye ifadeediliyor. Bunun düşürmeyle sonuçlanacağı çok açık.Özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde yaygınolarak uygulanacak. Türk ve Kürt işçiler arasındaçatışma zemini yaratıyor ve sınıfın bir kez daha işrekabetine girmesine neden olacak. Sadece Kürtişçiler açısından yoksullaşma yaratmakla kalmayacakburadaki işçiler açısından da sonuçlar yaratacak.Nasıl ki sermaye bir gerilim olduğunda Çin’e taşırım,maliyetlerin daha düşük olduğu ülkeye taşırım diyebaskı uygularken örgütlü yerlere de bu düzenlemenin

yasalaşması sonrasında “o zaman doğuya taşıyorum”diyecek. Dolayısıyla batı bölgelerindeki çalışmailişkilerinin yeniden esnetilmesi ve ücretlerindüşürülmesinin zeminini sağlamaya çalışacak.

“Mutlak ve göreli sömürü için çalışıyorlar”

- Şu günlerde çalışma saatleri tartışması var.Çalışma saatlerinin uzatılması gerektiği söyleniyor,ama UİS içinde de part-time çalışma gibiuygulamalar var. Bu farklılıklar neredenkaynaklanıyor, ne yapmak istiyorlar?

Çalışma saatleri konusunda ciddi bir kafakarışıklığı var. Daha önce Bakan Ali Babacan daTürkiye’deki çalışma saatlerinin uzun olduğunu vedüşürülmesi gerektiğini söyledi. Geçenlerde yinebaşka bir bakan aynı şeyi ifade etti ve son olarakcumartesi günleri de çalışılması gerektiği yönünde biraçıklama geldi. Çalışma saatleriyle ilgili tartışmayıiki bölüme ayırmak gerekiyor. İlki işçilerle ilgilisonuç doğuran açıklamalar,diğeri ise memurlarla ilgilisonuç doğuran açıklamalar.Daha güncel olarak memurlaraçısından baktığımızdasöylenen şey cumartesi günleride çalışılması. Yoksa cumartesigünü işçiler açısından zatenişgünü ve çalışılıyor. İşçileriçin çalışma saatleri uzun diyesöyleniyor ama memurlar içinçalışma saatleri arttırılıyor.Memurlar için, nüfusla orantılıolarak bakıldığında kamudaistihdam artışı için ihtiyaç var.Türkiye’deki kamuçalışanlarının sayısı OECDülkeleri arasında en düşükülkelerden birisi. Ancakhükümet cari açık nedeniylekamuda yeniden memuristihdam etmek istemiyor.Sözleşmelilik üzerinden yürümek istiyor.Sözleşmelilik de dahil olmak üzere kamuda istihdamıarttırmak istemiyor çünkü bu onlar açısından birmaliyet anlamına geliyor. Bu nedenle kamudakimevcut çalışanların çalışma sürelerinin uzatılmasıtalebi var. Bu da mutlak sömürüyü arttıran birgelişme. İşçiler üzerindeki sömürü iki şekildearttırılabilir. Birincisi, çalışma süreleri uzatılabilir vebu mutlak sömürü anlamına gelir. Normal çalışmasüreleri içerisinde daha yoğun ve esnek çalıştırmaylaelde edilebilecek sömürü de göreli sömürü anlamınagelir. Hükümet şu anda ikisini birden yapmayaçalışıyor.

Bu durum bir çelişkiden öte bir projenin iki farklıayağı anlamına geliyor. Memurlar açısından böyle birdurum varken işçiler açısından bakıldığında Ulusal

İstihdam Stratejisi’nde çalışma sürelerininuzunluğundan bahsedilen şeyin kendisi aslındahaftalık 45 saatlik çalışma süresinin düşürülmesideğil. Fazla mesainin çok olduğundan bahsediliyor.Fazla mesainin çok olmasının yeni istihdam alanlarınıve UİS’te esnekliği engellediği söyleniyor. Çalışmasürelerinin daha da esnetilmesinin yolunun fazlamesai saatlerinin kısılmasından geçtiği ifade ediliyor.Hükümetin yapmak istediği, görünürdeki işsizliğiazaltmak ve resmi rakamlarda çalışan sayısını birbiçimiyle yüksek göstermektir. Daha güvencesiz,geçici, part-time, sözleşmelilik temelli bir çalışmailişkisini temel alıyor. Ulusal İstihdam Stratejisi ilkaçıklandığında metinde şöyle bir şey yer alıyordu. Odönem itibariyle işsizlik yüzde 14’lerdeydi. Yüzde10’u yapısaldır buna müdahale edemeyiz amaesneklik temelli politikalarla en azından bu yüzde 4’üaşağıya çekelim diye bir şey ifade ediliyordu. Yoksailk bakışta istihdam yaratacak diye bakılan şeyinkendisi resmi istatistiklerde biraz aşağı düşüyor

gözükmek ama yapısal vekalıcı işsizliğin desürdürülür olması. Bu esnekistihdam biçiminin kendiside kadrolu çalışanlarınhaklarının gerigötürülmesinin koşullarınıdoğuruyor. İşçi sınıfınınbüyük kesimi bir haktanmahrumsa küçük birazınlığın kendi çıkarınıuzun süre devam ettirmesimümkün değil. Ya diğerçoğunluğun haklarınıgeliştirip güçlendirecek yada kendi diğer gelişmeyegöz yumarsa o olumsuzkoşullara teslim olacak.

Memurlar göreli olarakbakıldığında sınıfın enayrıcalıklı kesimlerinioluşturuyor. Torba kanunlabaşlayan ve devam eden

süreçte memurların da çalışma ilişkileri konusundaciddi bir esneklik hali var. Yine kıdem tazminatınınfon adı altında işlevsizleştirilmesi veya kaldırılmasısözkonusu olduğunda çok emin olalım ki orta vadedememurların da emeklilikte aldıkları para tartışmakonusu haline gelecek. Tümüyle kaldırılmayacakbelki ama onun alacak miktarın azaltılmasının zeminioluşacaktır. Dolayısıyla haklar bir bütün olarak elealmak lazım. Kapitalizmde hiç kimsenin iş güvencesiyok ama göreli olarak işgüvencesi olanlar veya birhakkı hala kullananlar daha geniş bir kesiminkullanamadığı bir hak karşısında sessiz kalırlarsa, birsüre sonra kendileri de bu olumsuz sonuçlara razıolacaklardır.

Devam edecek...

RöportajSayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Hükümet, programında,“işsizliği kalıcı olarak

çözmeyi amaçlayan Ulusalİstihdam Stratejisi’ni

kararlılıkla uygulayacağız”dedi. UİS’teki temel altbaşlıkların kendisi hem

esnekliği arttırıcı hem deişçi sınıfının çalışma ve

yaşam koşullarınıkötüleştirici bir dizi sonuç

ortaya çıkaracak.

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Yıllardan beri neoliberal politikaları küresel çaptauygulayan kapitalist/emperyalist sistemin efendileri,dünya işçi ve emekçilerini topyekûn hedef alan busaldırıları ile sömürü ve kölelik zincirlerinikalınlaştırmış, yüz milyonlarca kişiyi işsizlik,yoksulluk, sefalet ve açlığa mahkûm etmişlerdir.

Emperyalist merkezlerden bağımlı ülkelere kadardünyanın dört bir yanında uygulanan neoliberalpolitikalarla sosyal haklar gaspedilmiş veya kuşaçevrilmiş, sağlık, eğitim gibi temel toplumsalhizmetler paralı hale getirilmiş, taşeronlaştırma hadsafhaya ulaşmış, örgütlü işçi sayısı dramatik birşekilde düşürülmüş, işsizlik son on yılların en yükseknoktasına ulaşmış, emperyalist/gerici savaşlarkışkırtılmıştır. Sermaye iktidarları, bu çok boyutluvahşi saldırganlığı meşrulaştırmak için ahlak ve ilkeyoksunu bir “organik gazeteciler” ordusunu, yüksekmaaşlarla istihdam etmeye başlamıştır. Her konunun“uzmanı” geçinen bu düşkün takımı, insan soyununsömürü ve kölelik düzenikapitalizme mahkûm olduğunugece-gündüz papağanlar gibivaaz ettiler/ediyorlar.

Bu vahşi saldırganlığınüzerine binen kapitalizminküresel krizinin yıkıcı etkileri,işçi sınıfıyla emekçilerinkitlesel/militan direnişinitetiklemiştir. Kapitalizminyapısal zaaflarındankaynaklanan kriz, işsizlik, gericisavaşlar, gelir dağılımınıngiderek bozulması gibi sorunlaraolduğu kadar, küstahkapitalistlerin seçim oyununadayalı zorba yönetimlerine karşıda büyük bir öfkeninbirikmesine zemin hazırlamıştır.

Küresel saldırı, küresel direnişinkoşullarını hazırladı…

“Wall Street’i İşgal Et” hareketi, ‘Dünya çapındaKüresel Eylem Günü’ ilan edilen 15 Ekim’degerçekleştirilen eylemlerle dünyanın dört bir yanınayayılmaya başladı. Amerika, Avrupa ve Asyakıtalarını kapsayan eylemler, 82 ülkedeki 951 şehirdegerçekleştirildi. Yüz binlerce kişinin katıldığıeylemlerde, bazı kentlerde kolluk kuvvetleriyleçatışmalar yaşandı. Polisin engelleme girişimlerinekarşı direnen eylemciler, bazı kentlerde sermayeninmabetleri olan banka ve şirket binalarını hedef aldı.200 bin kişinin katıldığı İtalya’nın başkentiRoma’daki eylemde ise polisle göstericiler arasındauzun süre devam eden sert çatışmalar oldu.Çatışmaları fırsat bilen gerici Berlusconi yönetimi,eylemleri yasaklamak için yasal zemin hazırlamayabaşladı.

1968’deki ayaklanmadan bu yana ABD’degerçekleşen en önemli politik olay olarakdeğerlendirilen “Wall Street’i İşgal Et!” hareketininbu kadar kısa sürede İngiltere, İtalya, Almanya,İrlanda, Avustralya, Yeni Zelanda ve daha birçokülkeye yayılması, burjuvazi ve onun devletine karşıbiriken öfkenin vardığı noktayı gözler önüne serdi.Kapitalizmin sadece bağımlı ülkelerde değil,emperyalist metropollerde de işçilere, emekçilere, işbulamayan genç kuşaklara insanca çalışma ve yaşamkoşulları sunmaktan uzak olduğu tespitini, tartışmayayer bırakmayacak bir şekilde kanıtlamıştır. Burjuvaköşe yazarları bile Marx’ın haklı çıktığını,kapitalizme alternatif olan “başka dünya”nınsosyalizm olduğunu yazmaya başladılar. Neo liberalsaldırının ardından küresel krizin ağır faturasını daemekçilere ödetmeye çalışan kapitalist/emperyalistsistemin efendileri, ummadıkları bir direnişle karşıkarşıya kalmış bulunuyorlar.

Kuzey Afrika veOrtadoğu’da patlak verenhalk isyanlarına destekveren emperyalist güçler,yangın evin içineyayılınca, farklı teldençalmaya başladılar.Sömürü ve köleliğe karşıdirenenlere küfür, hakaretyağdıran rejiminegemenleri, sokağa taşanöfkeye karşı, tıpkı Tunusdiktatörü Bin Ali ve Mısırdiktatörü Mübarek gibi,kolluk kuvvetlerini işekoşuyorlar. Buikiyüzlülük,emperyalistlerin “sahtedemokrat” olduklarını

gözler önüne sermekle kalmıyor, işçi sınıfının,emekçilerin ve gençlerin eyleme geçmesindenduydukları korkunun boyutlarına da işaret ediyor.

Halk isyanları ve direnişleri hazırlayan, bizzatsistemin efendileridir. Zira el koydukları servetlerdevasa boyutlara varırken, emekçilere sefaletdayatılmakta, gençliği ise, çalışma olanağındanyoksun bırakmakta veya kölelik koşullarına razıolmaları dayatılmaktadır. Bu ise, küresel direnişinkoşullarının hazır hale gelmeye başladığınıngöstergesidir.

Nitekim Tunus’ta, Mısır’da, Yemen’de,Bahreyn’de isyanın nedeni ne ise, ABD, İngiltere,İspanya, İtalya, Portekiz, Fransa, İrlanda, YeniZelanda ve diğer ülkelerdeki direnişin nedeni de odur;servet küstah bir azınlığın elinde birikirken, eziciçoğunluk yoksullaşmakta, işsiz kalmakta, sağlık,eğitim gibi temel hizmetlere ulaşma şansından yoksunkalmakta, emperyalist/gerici savaşların faturasınıödemekte vb…

Diğer musibetlerin yanısıra küresel ısınmanın

CMYK

Başka dünya müm 16 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Kapitalizmin sadecebağımlı ülkelerde değil,

emperyalist metropollerdede işçilere, emekçilere, işbulamayan genç kuşaklarainsanca çalışma ve yaşamkoşulları sunmaktan uzak

olduğu tespitini, tartışmayayer bırakmayacak bir şekilde

kanıtlamıştır.

Anti-kapitalist direniş dünyanın dört bir y

Başka dünya

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

artmasına, ekolojik dengenin bozulmasına, nükleerfelaketlerin yayılmasına, silahlanma yarışınınkörüklenmesine de neden olan sistemin efendileri,küstahlık ve şatafatta da sınır tanımıyorlar. Egemenlerve onların hizmetindeki devletlerin bu pervasızlığı,emekçilerle genç kuşakların öfkesini daha daarttırmaktadır. Sorunların küresel boyutta olması,direnişin de küresel boyut kazanmasını kaçınılmazhale getirmiş bulunuyor.

Milyonlar yönetimleri değil kapitalistsistemi reddediyor…

Sokakları işgal eden yüzbinler servetin küçük birazınlığın elinde birikmesine, çoğunluğun yoksulluğamahkûm edilmesine, krizin faturasının emekçilereödetilmesine, batan şirketlerin kurtarılmasına, gericisavaşların kışkırtılmasına, yolsuzluğa, rüşvete karşıçıkmakla kalmıyor, gelirin eşit paylaşılmasını, herkeseiş olanağının sağlanmasını, doğrudan demokratik biryönetimin kurulmasını, kaliteli/ücretsiz eğitim vesağlık hizmeti, barınma hakkı gibi talepleri ilerisürüyorlar.

Milyonların reddettiği şeyler, kapitalizmin olmazsaolmazlarıdır. Başka bir ifadeyle, kapitalizm varoldukça kaçınılmaz olan musibetlerdir. Talepler ise,kapitalizmin egemenliği devam ettiği sürecegerçekleşmeyecek türdendir. Zira insanın insantarafından sömürüsüne dayalı bir sistemde ne sosyaladalet ne de eşit bir gelir dağılımı olabilir. İşsizlik,yoksulluk, açlık ve savaşlar da, kapitalist sisteminkaçınılmaz sonuçlardır.

Eylemlerde kapitalizmin yerine sosyalizmi öneçıkartan şiarlar henüz ön plana çıkmıyor. Buna karşınyüzbinlerin karşı çıktıkları şeylerin önemli bir kısmıancak kapitalizmin temel kurumları olduğu ölçüdeancak bu düzenin yıkılmasıyla ortadankalkabilecekken, temel taleplerin gerçekleşmesi ise,ancak sosyalizmde mümkün olabilecektir.

Verili koşullarda, başka bir dünyanın mümkünolduğunu söyleyen, ancak bu alternatif dünyayı netolarak tanımlamayan bu hareketlerin, taleplerindeısrarcı olmaları halinde (ki öyle de görünüyor),sosyalizme yönelmeleri kaçınılmaz olacaktır. Zirakapitalizm yapısal sorunlarını aşmak bir yana, daha daderinleştiriyor; bu sistemin ise hâlihazırda sosyalizmdışında bir alternatifi bulunmuyor. O haldekapitalizmden kurtulmak isteyenlerin sosyalizmeyönelmek dışında bir çıkar yolu bulunmamaktadır.

Tek alternatif sömürü ve köleliktenarındırılmış bir dünya…

‘Tarihin Sonu’nu ilan eden, insan soyununkapitalizme mahkûm olduğunu iddia edip bununteorisini ortaya atanlar, yüzbinlerin yükselttiği, özüitibarıyla anti-kapitalist olan direniş karşısında paniğekapılmaya başladılar. Zira bu safsatayı ortaya atan

emperyalist ABD rejiminin akıl hocalarından FrancisFukuyama da artık bu sistemi savunmayı gözealamıyor. Sistemin akıl hocaları bile, sokakları/alanlarıişgal eden yüzbinlerin kapitalizmin mabetlerininkapılarına dayandığı koşullarda, tarihin sonusafsatasından söz ederek gülünç duruma düşmekistemeyecekleri açıktır. Artık “tarihin sonu”ndan değil,yeniden dolaşmaya başlayan “komünizmhayaleti”nden sözediliyor.

Sınıf savaşları kavramınısilmeye çalışıp, bu terminolojiyikullananlarla alay eden liberaltakımı da, sınıf savaşımlarınıngeri dönüşünden söz etmekzorunda kalıyor. Elbettesınıfların olduğu yerde, sınıfsavaşımları dönemininkapandığını savunmak, daimaşarlatanlıktır. Burada önemliolan, düne kadar sınıfsavaşımları kavramını silmekiçin çaba sarf edenlerin, şimdi bukavramı dile getirmek zorundakalmalarıdır.

Kapitalizmin reddi ve eşitliğisağlayacak bir dünyanınkurulması, yüzbinlerin, hattamilyonların şiarı haline gelmiştir.Bu şiarların giderek dahayaygınlaşacağı ve daha gür birşekilde haykırılacağından dakuşku duymamak gerek. Zira Kuzey Afrika, Ortadoğu,Avrupa, Amerika ve Asya’ya uzanan geniş bircoğrafyada yükseltilen anti-kapitalist şiarlarısusturmak artık mümkün değildir.

Küresel bir boyut kazanmaya başlayan direniş yenibir dönemin kapılarını açmış olmakla birlikte, henüzkapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmanın yol, yöntem vearaçlarını yaratmış değil. Hatta pek çok eylemdesosyalizmi bir alternatif olarak ortaya koyanların sayısıhalen sınırlıdır. Hareketin yeni, parti ve örgütlerlebağının ise zayıf olduğu dikkate alındığında, bu durumşaşırtıcı değil. Yine de bu alandaki ihtiyacı

karşılayabilecek bir önderlik yaratılana kadar, harekettemelli zaafları aşamayacaktır. Buna karşın hareketindinamik yapısı, kitleselliği, mücadeledeki ısrarı gibihasletlere dayanarak bu zaafını aşma potansiyelleritaşıdığını söylemek de mümkündür.

Anti-kapitalist taleplerde ısrar eden yüzbinlerhareket halinde kaldığı sürece, devrimci önderlikihtiyacının karşılanması için potansiyeller de vardemektir. Kapitalizmi aşabilecek yegane alternatifin

sosyalizm olduğu,başka türlü sömürü vekölelik zincirlerinikırmanın mümkünolmayacağıhissedildiği andanitibaren, devrimciönderlik ihtiyacınınkarşılanması içinarayışların gündemegelmesi kaçınılmazdır.

Bazı çevreler,hareketin,programı/hedefleribelli olan politikönderlikten yoksunoluşunu, birmeziyetmiş gibisunuyorlar. Oysa,tabana dayalıörgütlülük ve devrimcidemokrasiyi

dışlamamak kaydıyla, devrimci önderlik boşluğunundoldurulması, hareketin geleceği açısından kritik birönem taşıyor. İşçi sınıfıyla müttefiklerinin devrimcienerjisini tek cephede birleştirecek, doğru hedeflereyöneltebilecek devrimci bir önderlik olmadan,burjuvazi ve onun devletiyle hesaplaşmak ham hayalolmaya mahkumdur.

Kapitalizmi yıkıp, sınıfsız sömürüsüz, özgürce vekardeşçe yaşanabilecek bir dünya kurmak, ancakdevrimci önderliği ile birleşen, müttefiklerini ise seferetmesini başaran işçi sınıfının militan savaşımıylaolasıdır.

CMYK

mkün; sosyalizm! Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 17

Eylemlerde kapitalizminyerine sosyalizmi öne çıkartan

şiarlar henüz ön plana çıkmıyor.Buna karşın yüzbinlerin karşıçıktıkları şeylerin önemli bir

kısmı ancak kapitalizmin temelkurumları olduğu ölçüde ancakbu düzenin yıkılmasıyla ortadan

kalkabilecekken, temeltaleplerin gerçekleşmesi ise,ancak sosyalizmde mümkün

olabilecektir.

yanında…

mümkün; sosyalizm!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Dünya18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Kapitalist hükümetlerin küresel krizin yükünüişçilerin, emekçilerin ve gençliğin, yani toplumun enyoksullarının üzerine yıkmak üzere peşpeşeçıkardıkları tümüyle soygun amaçlı kemer sıkmapolitikalarına karşı büyüyen tepki örgütlü bir hareketedönüşüyor.

“Arap Baharı“nın ardından İspanya’da Mayısayında kendilerine “Los Indignados” (Öfkeliler) adınıveren göstericilerin işsizliği protesto etmek içindüzenledikleri eylemler, protesto dalgasının Amerikakıtasına sıçramasına neden oldu.

Her şey New York’ta küçük bir gösteriyle başladı.Birkaç yüz protestocu ABD’de sosyal adaletsizliği vefinans sisteminin yol açtığı haksızlıkları protestoetmek amacıyla piyasanın kalbinin attığı Wall Street’tetoplandı. Kendisini “Wall Street’i işgal et hareketi”olarak adlandıran hareketin protestoları kısa sürededalga dalga yayıldı. Şimdi ABD’nin 190’ı aşkınkentinde gösteriler yapıyor. Binlerce kişi her vesileyleeşitsizliğe dayalı mevcut duruma öfkelerini kusuyor.

Sözkonusu bu protestolar ABD’yle de sınırlıkalmadı. Küresel ekonominin kalbinin attığı NewYork’taki Wall Street’in işgali Atlas Okyanusu’nundoğu kıyısına taşındı. “Wall Street’i işgal et!” hareketiİspanya, Portekiz, Yunanistan ve İtalya’nın daaralarında bulunduğu pek çok ülkede “Birleşmevaktimiz geldi!’’, “Bizi dinleme vakitleri geldi!’’ ,“Dünya halkları ayağa kalkın!” sloganlarıyla dünyanındört bir yanındaki yoksulları internet aracılığıyla 15Ekim’de sokaklara çıkmaya çağırdı. Bu çağrı üzerine,dünya genelinde 82 ülkenin 911 kentinde çoğunluğugençlerden oluşan yüzbinlerce işçi-emekçi “Yüzde 99biziz!” sloganıyla sokaklara çıktı. Düzenlenengösterilerde, finans sisteminin olumsuz sonuçlarınındünya genelinde milyonlarca insanı yoksulluğamahkum ettiğini haykırdılar. Mali sermayenindiktatörlüğünü, sosyal adaletsizliği protesto ettiler, yeryer de devrim sloganları attılar.

Almanya, İtalya, İsviçre, Fransa, Belçika,Yunanistan, Bosna-Hersek, Finlandiya, İsveç, İspanyave Portekiz’de düzenlenen gösterilere yüzbinlerce kişikatıldı.

Avrupa’daki protestolar genellikle mali krize karşıalınan tasarruf tedbirlerini hedef aldı. Londra,Frankfurt, Atina, Milano ve pek çok Avrupa kentindekieylemlerde hükümetlerin ekonomi politikalarının yanısıra, büyük finans şirketleri ve bankalar protesto edildi.

ABD

ABD’nin New York kentinde 17 Eylül’den bu yanaWall Street’in hemen yanındaki Zuccotti Park’a kampkuran “Wall Street’i işgal et!’’ adlı sivil girişimtarafından düzenlenen protestolar, küresel düzeydeyapılan gösterilerin parçasıydı. Eylem günününsonunda finans merkezi olarak bilinen Wall Street’i,ülkedeki gelir dağılımı dengesizliğini, işsizliği veekonomik politikaları protesto eden binlerce gösterici,Times Meydanı’na akın etti. Meydanda 4,5 saatboyunca “Bankalar kurtarıldı, biz satıldık”, “Toplumunyüzde 99’u biziz’’, “Tüm gün, tüm hafta, tüm kış, tümbahar Wall Street’i işgal et’’, “Bu meydan, bu sokaklarkimin: Bizim’’, ‘’Bütçe açığı nasıl kapatılır: Zenginivergilendir, savaşları bittir’’ sloganlarını attılar. “Wall

Street’i işgal et!” hareketivatandaşlara toplu halde ABD’ninen büyük bankalarından JPMorgan Chase’deki paralarınıçekmeleri ve hesaplarınıkapatmaları çağrısında bulundu.Açıklamada bankanın, küçük bankaları zor durumadüşürdüğü ve milyonlarca dolar maaşa rağmendevletin yardımlarını kabul ettiği dile getirildi.Protesto sırasında 45 kişi gözaltına alındı, 24 kişi isekentte tüm gün süren gösteriler ve Washington SquarePark yakınlarındaki bir Citibank şubesine yönelikeylemler bahane edilerek tutuklandı. Protestocular,2008 krizinin ardından 94,7 milyar dolarlık yardımalan bankanın, 14 bin çalışanını işten çıkardığınıbelirttiler.

Başkent Washington da benzer protestolara sahneoldu. Buradaki protestocuların “ülkemizdeki veyurtdışındaki savaşları sona erdirin”, “Zenginlerdenvergi alın”, “Savaş yok = Bütçe açığı yok” şeklindesloganlar attıkları bildirildi.

Başta küçük protestolarla adını duyuran ve dahaçok gençlerden oluşan “Wall Street’i işgal et!”hareketi, ABD’de son günlerde giderek daha fazladestekçi buluyor. Örneğin son olarak perşembe günüNew York’ta düzenlenen gösterilere 7 bin kişi katıldı.“Onurlu Amerikan işçisinin yarattığı değerleribankaların tepesinde oturanlar çarçur edemez” diyerekyaptıkları çağrılar işçiler arasında da yankısını buluyor.

Kanada

Kanada’nın Toronto kentindeki son yılların enkalabalık protesto eylemlerinden biri olan OccupyToronto, kapatılan ana yollar nedeniyle trafiği felç etti.

Toronto şehir merkezinin en işlek caddelerindenKing ve Bay’in köşesinde sabah saatlerinden itibarentoplanan binlerce eylemci, taşıdıkları pankartlar veattıkları sloganlar ile küresel ekonomiye yön verenleriprotesto ettiler. Eyleme Kanada İşçi Sendikaları,Kanada Komünist Partisi, Kanada Sosyalist Partisi,emekliler, öğrenciler ve çoğunluk olarak da işsizlerkatıldı. Eylemdeki polis ablukası da dikkat çekti.

Göstericilerden bazıları, geceyi de parkta geçirmeküzere çadır kurdu.

Toronto’nun yanısıra Kanada’nın Montreal,Halifax, Vancouver, Edmonton, Calgary, St. John’s,Windsor, Ottawa, Moncton, Kelowna, Kamloops,Charlottetown ve Saint John şehirlerinde de protestolardüzenledi.

ABD’deki eylemler yaklaşık dört hafta öncebaşladı ve geçtiğimiz günlerde İspanya, Portekiz,Yunanistan ve İtalya’nın da aralarında bulunduğu çoksayıda ülkeye sıçradı.

Almanya

Krize rağmen ekonomik göstergelerin güçlü olduğuAlmanya’da 50’den fazla kentte protesto gösterileridüzenlendi. Gösterilere 40 bin kişi katıldı.

En büyük iki gösteriden biri finans merkeziFrankfurt’da yapıldı. Avrupa Merkez Bankası binasıönündeki gösteriye 5 bin kişi katıldı. Gösteriyiküreselleşme karşıtı ATTAC örgütü ile “Frankfurt’uişgal et!’’ hareketi organize etti. Gösteriye katılanlarbankalara öfkelerini “Hayatımız hakkındaspekülasyonlar yapıyorsunuz’’, “Geleceğimiz üzerinekumar oynuyorsunuz’’ yazılı pankartlar taşıyarak dilegetirdiler.

Bir başka büyük gösteri ise başkent Berlin’deydi. 8bin kişi önce Alexander Meydanı’nda toplandı,ardından ise Başbakanlık binasına yürüyüş yaptı.Başbakanlık binası önündeki gösterilerin ardındanburada kamp kurmak isteyen göstericileri polis dağıttı.

Gösterilerin yapıldığı diğer büyük kentlerdenbazıları Köln, Münih, Hamburg, Hannover, Leipzig veStuttgart’dı.

İngiltere

Avrupa’nın en önemli finans metropollerinden

Kapitalist metropollerde protesto gösterileri!

uABD’de 416 gözaltı

ABD’de 15 Ekim protestoları çerçevesinde gerçekleştirilen eylemlerde

bir günde 416 kişi gözaltına alındı. Chicago’da 175, New York’ta 100,

Tucson’da 53, Phoneix’te 45, Denver’da 24, Raleigh’te 19 protestocu

gözaltına alınırken, protestolar gözaltı terörüne rağmen sürüyor.

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Dünya Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Londra’daki gösterilere de binlerce kişi katıldı.Cumartesi günü başlayan Londra’yı işgal eylemi isesürüyor. Londra borsasının bulunduğu bölgeyle ünlüSt. Paul Kilisesi’nin bulunduğu alanda yaklaşık 100civarında çadır kurulurken, 250 civarında göstericiningeceyi bu çadırlarda geçirdiği bildirildi. “Derdimiz tekdeğil, buraya da bir tek günlük eylem için gelmedik’’diyen göstericiler, alanda kalmaya kararlı olduklarınıvurguladılar. “Buradayız çünkü zenginliğin eşitdağılımını, azınlıkların seslerinin duyulmasını veyolsuzluğa bulaşmış sistemin değişmesini istiyoruz’’diyorlar.

Londra Borsası’nın bulunduğu PaternosterMeydanı ise polis kuşatması altındaydı. “LondraBorsası’nı işgal et!” eylemine katılanlar, “Bu krizi bizyaratmadık. Neden bedelini biz ödüyoruz? Birliktehareket etmek tek çaremiz. Ancak bu şekilde birşeyleri değiştirebiliriz” dediler.

Bugüne dek İngiltere’de banka kurtarmapaketlerine 1,3 trilyon harcandı. Bu, dünya genelindebankaları kurtarmak için harcanan toplam paranın üçtebiridir. Buna karşın hükümet üç yıl içinde kamusektöründe 83 milyar sterlinlik kesinti yapılmasınınşart olduğunu söylüyor. Bu da daha fazla kişinin işsizkalacağı anlamına geliyor. “Biz yüzde 99’u temsilediyoruz”, “Her beş gençten biri işsiz” diyeneylemciler bunun böyle gitmeyeceğini vurguladılar.

Belçika

Brüksel’de kendilerini “Öfkeliler” olarakadlandıran binlerce kişi ekonomik krizi protesto etti.Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelenlerin dekatılımıyla “Kuzey Tren İstasyonu” etrafında toplanançoğunluğu genç yaklaşık 6 bin kişi trafiğe kapatılanana caddelerden Avrupa Birliği kurumlarınınyakınındaki 50’nci Yıl Parkı’na kadar sloganlarlayürüdü.

İtalya

Son zamanlarda gerçekleşen en büyükyürüyüşlerden birine sahne olan Roma’da alanlaraçıkan emekçiler, krizin faturasının kendilerineçıkarılmasını protesto ettiler.

Başkentin en işlek meydanlarından olanRepubblica’da öğle saatlerinde toplanmaya başlayan200 bin kişi daha sonra Cavour caddesinden ünlüKolezyum’a doğru harekete geçti.

Roma’daki gösterilerde onlarca araç ateşe verildi.Kapitalizmin krizine dönük öfke bankaları hedef aldı.Çok sayıda banka da göstericiler tarafından tahripedildi.

Yunanistan, İsviçre ve Portekiz gibi ülkelerde degösteriler yapıldı.

Madrid

En kitlesel gösterilerden biri de İspanya’da yaşandı.Yüzbinlerce “Öfkeli” (Indignados) ülkenin yaklaşık 80şehrinde ekonomik ve politik durumu protesto etti.Hareketin organizatörleri, Madrid’deki gösterilere 500bin kişinin katıldığını duyurdu.

Krizin bedelini ödemek istemeyen, geleceksizliğive işsizliği protesto eden gençlere ev sahipliği yapanSol Meydanı’nda 60 bin kişi toplandı.

Bunun yanısıra Seville’de de 20 bin kişi “Biz yüzde99’uz” dedi.

Uzak Asya

Ekonominin canlı bir dönem yaşadığı Asyaülkelerinde ise katılım daha düşüktü. Japonya,Filipinler ve Avustralya’nın yanı sıra Kanada’nınçeşitli kentlerinde de “Wall Street’i işgal et!”

hareketine destek gösterileriyapıldı.

Japonya’daki eylemlerenükleer enerji karşıtlığı damgasınıvurdu. Başkentte yüzlerce kişiFukuşima Nükleer Santrali’ninsahibi Tokyo Elektrik EnerjisiŞirkleti’nin yanı sıra Ekonomi,Ticaret ve Sanayi Bakanlıklarıönünde protesto gösterisi yaptı.

Filipinler’in başkenti Manila’daise, sol partilerin çatı grubu BAYAN’ın 100 üyesiAmerikan Konsolosluğu’na yürüdü. ÜlkedekiAmerikan askeri varlığını protesto eden Filipinliler,“Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!”, “ABD askeriülkemizden defol!”, “Filipinler satılık değildir!”sloganlarını haykırdı.

Avustralya’daki eylemler başkent Sidney veülkenin en büyük ikinci şehri Melbourne’degerçekleşti. Başkentte Aborjin temsilcileri, sendikalarve meslek odalarının da yer aldığı yaklaşık 2 binkişinin eyleminde Avustralya Merkez Bankası protestoedildi.

Protestoların gösterdikleri

“Wall Street’i işgal et” hareketi henüz başlangıçaşamaşında. Hareketin henüz işçi sınıfının desteğini

tam olarak alamamış olması ve gerçek bir öncüdenyoksun olması onun en önemli açmazını oluşturuyor.Bu nedenledir ki, sistemin kendisini hedef almaktanziyade finans merkezlerini, bankaları hedef alıyor vetoplumsal yıkımın nedenleri olarak finans sektörünügösteriyor.

Kapitalizmin krizi giderek derinleşiyor. Daha dünkapitalizm mutlak ve sonu olmayan bir düzen olaraksunuluyordu. Bugünse dünyanın tüm kıtalarınayayılan, milyonların katıldığı direnişlerin boy hedefihaline gelmiş bulunuyor. Kitleler kapitalizme karşıayağa kalkıyor, kendi güçlerini birleştirerek yeni birgelecek için harekete geçiyor. “Bir başka dünyamümkün!’’ diyerek yeniden sosyalist bir dünyaarayışına çıkıyorlar.

Enternasyonal-İnfo

New York’ta protestocuları bulundukları yerden çıkartmak için baskılar artıyor. Son olarak New YorkBelediye Başkanı’nın göstericileri ziyaret etmesinin ardından, gösterinin sürdüğü parkın sahibi olan şirketinparkı temizlemek için boşaltılmasını istediğini söyledi. Belediye Başkanı Michael Bloomberg parktemizlendikten sonra göstericilerin geri dönebileceklerini iddia etti.

Bloomberg’in yardımcısı Cas Holloway da yazılı bir açıklama yaparak protestonun parkta kirliliğe veyıpranmaya yol açtığını, Brookfield şirketinin, New York polisinden parkın boşaltılmasını sağlaması içinyardım talep ettiğini söyledi. Ancak protestocuların bu manevralara aldırdığı yok.

Zira göstericiler Zuccotti Park’ta 14 Ekim günü yapılması beklenen temizliğin ertelenmesini, ‘zafer’ olarakdeğerlendirdi. Göstericilerden bir grup ellerinde çalı süpürgeleriyle Wall Street sokağına doğru yürüdü. Polisinise gösterilere müdahalesi sert oldu. Yolları kapayan New York polisi, bazı göstericileri gözaltına aldı. Polisinbazı göstericilerin üzerine motorunu sürdüğü ve yere düşen bir kişinin üzerinden geçtiği görüntülendi.Göstericiler ise yine yürüyerek ve sloganlar atarak Zuccotti Parkı’na geri döndü. 3 binden fazla kişinin parktatoplandığını söyleyen göstericiler, bunun da halkın Wall Street karşısında üstün geldiğini ispatladığınıvurguladılar.

uLondra’nın kalbinde işgal

15 Ekim gösterileri çerçevesinde Londra’da yapılan eylemin ardından,

anti-kapitalistler Londra borsasının bulunduğu bölgeyle, ünlü St Paul

kilisesinin bulunduğu alanı işgal ettiler.

Yaklaşık 100 civarında çadır kurulurken, 250 civarında göstericinin

geceyi bu çadırlarda geçirdiği bildirildi. Kendi aralarında gıda, hijyen

gereksinimlerinin karşılanmasını örgütlemek üzere gruplar oluşturan

protestocular, alanda kalmaya kararlı olduklarını belirtiyorlar.

Londra Borsası’nın bulunduğu Paternoster Meydanı ise polis ablukası

altında. Polis, protestocuların çadırlarını önce burada kurma taleplerine

izin vermedi.

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Hükümetlerin “Siyasi cesaret yokluğundan”yakınan The Economist geçen yılki Mayıs sayısınıAtina çatışmalarına ayırmış ve kapaktan, “Yakındasizin kente geliyor...” diye bir başlık atmıştı.Economist’in öngörüsü geçen zaman içerisindegerçekleşti. İşçi ve halk hareketlerinin uğramadığıkent kalmadı. Korkulan oldu, işçi-emekçi hareketikapitalist dünyanın kalbine kama gibi saplandı; WallStreet protestoların merkezi oldu. Kapitalist dünyayakarşı sermayenin merkezinde, mücadele bayrağıaçıldı. Sermayenin kabesini mücadele alanınaçevirenler, modern kapitalist barbarlık ve onun yolaçtığı toplumsal yıkımları sorgulayarak, “yüzde bir’ekarşı yüzde doksandokuzun” sesi olarak, toplumsalzenginliklerin, yine toplumun ezici çoğunluğununaçlığı ve sefaleti pahasına gasp eden kapitalistmülkiyet sisteminin akıl dışılığına karşı ileri çıktılar.

Artık her “kente gelen” toplumsal hareketler,doğası gereği sermaye dünyasını karşısına alarak,kendisini dayanışma hareketi olarak ortaya koyuyor.Emekçi ve öğrenci gençlik bu toplumsalhareketlerde, sürükleyici güç olarak öne çıkıyor.Yunanistan’da başlayan hareket bir gencinkatledilmesiyle yayıldı ve işçi-işsiz-memur hareketiolarak grev, genel grev ve değişik direniş biçimlerialtında devam ediyor. Tunus’da fitili ateşleyen yineişsiz bir genç oldu. Mısır’da, 6 Nisan adlı gençlikhareketi başı çekti. İspanya, Şili, Wall Street’te de budeğişmedi.

Çünkü kapitalist barbarlığın yol açtığı yıkım vegüvencesizleştirmenin en büyük acısını işçi-işsizgençlik çekiyor. Eğitimli genç işsizler kapitalistülkelerdeki hareketin ortak dinamiği olmaktadır.Eğitimli genç işçi-işsiz, bugünün öğrencisi yarınınişsizi olacak olan gençlik, içerisinde bulunduğudurumun “kader”den öte bir sosyal gerçeklikolduğunun ve kapitalist mülk edinmenin bir sonucuolarak bu saçmalıkların yaşandığının farkına varıyor.Bu “saçmalığa” son vermek için de düşmanını vehedefini doğru belirleyerek, karşı kutupta yer alan vetoplumun “yüzde birini” oluşturan kapitalistlere veonların devletine karşı mücadele bayrağını açıyor.Kapitalist sistemi aşmak için, dayanışmadan başkabir yolun olmadığını kendi öz deneyimi olaraköğreniyor, kendisini eğitiyor ve güçlendiriyor.

Halihazırda emperyalist metropollerde normalzamanlarda akılların almayacağı sosyal çalkantılaryaşanıyor. Kapitalist barbarlık, bizzat kapitalistimparatorluğun merkezinde sorgulanıyor.

Sosyal mücadeleler tarihi bir kez dahadoğrulanıyor. Kavgaya atılanlar, düşmanını tanıyor,bu düşmana karşı ne yapacağını ve onu nasıl altedeceğini de yine bu mücadele içerisinde öğreniyor.Örgütleniyor, meclislerini kuruyor, taleplerini ilanediyorlar. Burjuva sisteme, onun devletine vekapitalistlerin parlamentosuna karşı kendi meclisdemokrasilerini dayatmaya başlıyorlar.

İşçi-emekçi-gençlik hareketleri daha yolunbaşında olsalar da, artık dönülmez bir yolagirilmiştir. Modern kapitalist barbarlık, izlediğiekonomik ve sosyal politikalarla bizzat kendisiemekçi sınıf ve kesimleri bu yola sokmuştur. Öteyandan yaşamın canlı akışı emekçi çoğunluğu,burjuva azınlığın karşısına ortak bir cephedebirleştirmiştir. Bu birleşme kendisini ulusal çitleri,sahte bölünmeleri aşarak enternasyonal temelde

ortaya koyuyor. Mücadeleye katılan emekçiler ulusalbönlük, kibir ve önyargılarını bir kenara atarak,birbirlerinden öğrendiklerini ilan etmekte bir“sakınca” görmüyorlar. Ulusal, dinsel, bölgeselayrılıklar kavganın ortak ateşinde yakılarak, küllerihavaya savruluyor. Bu hareketlerin asıl üstünlüğü veyenilmez olan yanı, onun bu sınıfsal ve uluslarüstükarakteri olacaktır.

Yunanistan işçi ve emekçilerinin yıllardır ortayakoydukları mücadele ve deneyimlerden öğrenmeninzamanıdır artık. Kavga alanlarına çıkan emekçiler,karşılarında güçlü, birleşik ve dişinden tırnağınakadar silahlanmış örgütlü bir düşmanla karşı karşıyaolduklarını görmeliler. Karşı-devrimin bu işleyenmakinesini ancak, onlar kadar sıkı bir örgütlülüğe veonlar kadar açık bir sınıfsal program ve taktiğe sahipoldukları zaman aşabileceklerini, zaferlerini kalıcıkılabileceklerini öğrenmek zorundadırlar. Şimdiyekadar eğer Yunanistan işçi sınıfı ve emekçileri,burjuvaziyi alt edemedilerse, bunun nedenimücadeledeki eksiklik ve kararlılıklarından çok, asılolarak örgütlülük alanında yaşadıkları zaafiyettenileri gelmektedir. Muazzam bir mücadele enerjisiortaya koyan emekçiler zafer için bu eksiklikleriniaşmayı da öğrenmelidirler.

Ülkemiz komünistleri ve işçi sınıfı, bu toplumsalhareketlerden gerekli dersleri çıkartarak, geleceğehazırlanmanın tarihsel sorumluluğuyla yüzyüzedirler.Kapitalist sistemin ürettiği çelişkiler kaçınılmazolarak, zorlu çatışmalar ve savaşlarla emekçilerikarşı karşıya bırakacaktır. Öyle görünüyor kiülkemizde de “kural” değişmeyecek, emekçi gençlikkavganın ateşleyici gücü olarak öne çıkacaktır. 8Ekim Ankara mitingindeki görünüm de, bu geneldurumun ülkemizdeki bir yansıması gibiydi. “Anaomurgasını Makine Mühendisleri Odası’nınoluşturduğu TMMOB kortejlerinde gençliğin katılımıdikkat çekiyordu. Gençlik kolları ile birlikte odakortejlerinde genç mühendisler belirgin bir yertutuyordu. Ayrıca gençlik yoğunluklu kortejlerde

devrimci şiarlar da belli bir sıklıkla atılmaktaydı.”kizilbayrak.net’in geçtiği bu haber-gözlem ve

diğer bir dizi eylemdeki gözlem ve olgular da, bugenel “kuralı” teyit etmektedir. Gençliğindinamizmine, girişkenlik, bilgi açlığı ve en önemliside deneyimsizliğine karşı hazırlıklı olmak, onlarlabirlikte olabilmek çok daha önemli bir görev olarakönümüzde durmaktadır.

Yakın tarihimizin TEKEL direnişinin deneyiminingösterdiği gibi, dünyamızın değişik ülkelerindeyaşanmakta olan emekçi hareketlerinin deneyi deortaya koymaktadır; şovenizmi ve dinsel kılıfabürünmüş bezirganlığı yerle bir edecek olan gerçekgüç, sınıf hareketi olacaktır. Emekçileri kazanmakadına, “güç” olmak adına cambazlığa hiç de gerekyoktur. Sınıf hareketi doğası gereği uluslar üstüdür.Asıl olan, burjuvaziye ve onun devletine karşı sınıfıniçerisinde yer edinmek ve kendi programını, demekoluyor ki, sosyalizmi kapitalist barbarlığa karşı birseçenek olarak koyabilmektir. “Demokratikleşme”yitemel alarak, “toplumu ve devleti kendi temelleriüzerinde demokratikleştirme” programını bayrakedinerek, burjuvazinin dayattığı sınıf savaşımıgöğüslenemez. Komünist olma iddiasını taşıyanlar,pespaye reformlar için kavgaya hazırlanamazlar.Onların kendi denenmiş programları ve bayraklarıvardır. Dünyanın değişik ülkelerinde alanlara çıkıp,kapitalist barbarlığa karşı mücadele bayrağınıaçanlara karşı görevimizi, kendi coğrafyamızdaburjuvazinin iktidarını parçalayarak yerinegetirebiliriz.

Toplumsal mücadeleler tarihi, komünistleri vedevrimcileri yeniden tarihin sahnesine davet ediyor.Sınıfla birlikte yaşanan deneyimlerin de ışığında yasosyalizme giden yolu bulacağız, yani, dünyanındeğişik kentlerinde deneyimlerden de öğrenerek,sosyalizmi ve sosyalist demokrasiyi kuracağız ya datarihe, devrimlerden yüzgeri eden lanetliler olarakgeçeceğiz.

Enternasyonal-İnfo

Hamburg’da ATTAC, Die Linke, MLPD ve diğerdemokratik kurumların organize ettiği mitinge 10 binkişi katıldı.

Belediye binasının önünde yapılan mitingöncesinde, tüm partiler ve demokratik kurumlaralanın çevresine standlar açtılar, kitap ve gazetesatışları gerçekleştirdiler.

Mitingde ilk konuşmayı ATTAC temsilcisi yaptı.Temsilci, Avrupa genelinde tüm hükümetlerineğitimde, sağlıkta ve sosyal tüm alanlardakısıtlamalara başvurduğuna, ücretleri ve maaşları

düşürdüğüne dikkat çekerek çalışma ve yaşamkoşullarının çekilmez hale geldiğini, krizin tümyüklerinin işçi ve emekçilerin sırtına bindirildiğiniifade etti.

Bu konuşmayı diğer kurumlar adına yapılanbenzer konuşmalar izledi. Miting süresinceMLPD’nin müzik grubu katılımcılara devrimcişarkılar söyledi.

Miting hep birlikte Çav Bella marşınınsöylemesinin ardından sona erdi. Mitinge göçmenkurumlarının katılmaması dikkat çekti.

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

‘’Yakında sizin kente geliyor”hazır mısınız?

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Yunanistan’de kemer sıkma politikalarına karşı 19Ekim günü 48 saatliğine greve çıkan emekçilere polisazgınca saldırdı. Başkent Atina’da genel grevkapsamındaki dev protesto gösterilerini bastırmak içingözyaşartıcı gaz ve ses bombası kullanıldı.

Kapitalistler, rekor seviyesindeki bütçe açığınıkapamaya çalışan Yunanistan’ın borçlarını ödeyememesidurumunda, bunun euro bölgesinde ağır bir krize yolaçmasından endişe ediyor. Parlamentoda yeni vergilerleücretlerde kesinti öngören önlemler oylandı.

Polis ablukasına alınan başkentte büyükelçilik vekamu binaları gibi, saldırılara hedef olabileceğidüşünülen binalarda güvenlik önlemleri arttırıldı.Bölgedeki iki metro istasyonu kapatıldı. Parlamentonunönüne çelik barikatlar kuruldu.

Hayat durdu

Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu(ADEDY) ile Yunanistan İşçi SendikalarıFederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla yapılan grevlernedeniyle Yunanistan’da hayat durdu. Kamu hizmetleribüyük ölçüde dururken, resmi daireler ve dükkanlarkapalı. Sabah saatlerinde uçak seferleri yapılamıyorduancak hava trafik kontrolörleri de 48 saatlik grevi 12saate indirdi.

Greve doktorlar, hava trafik kontrolörleri, taksiciler,vergi dairesi çalışanları, gümrük ve belediye memurları,yerel yönetim çalışanları, liman işçileri, temizlikgörevlileri, banka çalışanları, avukatlar ve öğretmenlerkatıldı Ayrıca küçük işletmeler, benzin istasyonugörevlileri ve fırınlar da hükümetin ek önlem planlarınıprotesto ediyor.

Büyük gösteriler yapıldı

Atina’daki Sintagma Meydanı’nda eylemekatılanların sayısının 70 bini aştığı bildirilirken,Selanik’te de 15 bin kişinin katıldığı duyuruldu. Sendikakaynaklarına göre ise sadece Atina’da yürüyenlerinsayısı 200 bini buldu.

Pire Limanı önünde yüzlerce tersane işçisitoplanırken Adalet Bakanlığı dışında da gardiyanlareylem yaptı.

Polisle göstericiler arasında şiddetli çatışmalaryaşandı. Parlamentoyu koruyan polisler taş yağmurunatutuldu, polislere molotof kokteylileri atıldı.

Devlet televizyonunda grevResmi haber ajansı Atina-Makedonya Haber Ajansı

(AMNA) ve devlet radyo televizyonu ERT çalışanlarının3 günlük yeni grev kararı aldılar.

Yunanistan Gazeteciler Sendikası’nın (ESHEA) kamubasın-yayın kuruluşlarında çalışan gazeteciler için aldığıkarara göre, 15 Ekim cumartesi günü saat 06.00’dan salıgünü saat 06.00’a kadar tüm haber ve bilgi iletimi iledağıtımı durduruldu.

Hükümetin, ERT’nin birinci kanalı ERT1 ve bazıdevlet radyolarını kapatma kararını protesto edengazeteciler, bu kurumlarda çalışanların iş yedeğinealınmasına ve işten çıkarılmalara karşı çıkıyor.

Grev sınıra dayandıYunanistan’da gümrük çalışanlarının grevi, sınır

kapılarının kapanmasına neden oldu. Gümrük

çalışanlarının bağlı olduğu sendikanın aldığı grev kararıuygulanmaya konurken, Yunanistan ile Türkiyearasındaki Pazarkule ve İpsala sınır kapılarında geçişlerdurdu.

Grev 14 Ekim günü sabah saatlerinden itibarenbaşladı. Sınır kapılarında acil durumlar dışında girişçıkışlara izin verilmezken, grevden habersiz sınırkapılarına giden pek çok kişi geri dönmek zorunda kaldı.

2 gün süren grev mahkeme tarafından yasaklandı.

Yunanistan’da işgallerHükümetin “mesleklerinin serbestleştirilmesine”

itiraz eden taksiciler de Ulaştırma Bakanlığı’nı bastı.Bakanlar kurulu tarafından onaylanan ilgili yasaldüzenlemeyi protesto eden taksiciler 13 Ekim günübakanlık binasına girerek Bakanlık Genel Sekreteri’ninbürosunu işgal ettiler.

Bakanlar kurulunda onaylanan yeni yasayı görmek veUlaştırma Bakanı Yannis Ragusis ile görüşmekistediklerini belirten taksicilerin işgallerini sürdürdükleribelirtildi.

Diğer yandan, yerel yönetim çalışanlarının eylemlerinedeniyle başkent Atina sokaklarında oluşan çöpyığınlarının toplanmasının özel sektöre devredileceğiniaçıklayan İçişleri Bakanı Haris Kastanidis’i protestoeden temizlik işçilerinin İçişleri Bakanlığı’nın giriş veçıkışlarını kapattıkları bildirildi.

Şili’de öğrencilerpolisleri rehin aldı

Şili’de hükümetin neoliberal eğitimpolitikalarına tepki göstererek kitlesel vemilitan eylemler örgütleyen öğrenci gençliğinmücadelesi hız kesmeden sürüyor. “Parasızeğitim” talebiyle aylardır sokakları dolduranöğrencilerin iki günlük genel grev ve boykotçağrısı etkin karşılık bularak 18 Ekim günüülkede yaşamı felç etti.

İşçi sendikaları tarafından gerçekleştirilengrev sebebiyle ülke genelinde birçok alandahayat durdu. Üretimi durduran işçi veemekçiler meydanları doldurarak taleplerinihaykırdı.

Başkent Santiago’daki eylemlere ise yineöğrenciler damgasını vurdu. Parasız eğitimtalebiyle başkent sokaklarına dökülenüniversite ve lise öğrencilerine polis azgıncasaldırdı. Saldırıya militan bir yanıt verenöğrenciler polisi taş ve molotof yağmurunatuttu. Öğrenciler çok sayıda otobüsü de ateşeverdi.

Polis barikatlarını da yaran öğrencilerbirçok polisi rehin alarak okullarına götürdü.

Gün boyu süren çatışmalarda 270’i aşkınöğrenci gözaltına alındı, onlarca öğrenci vepolis de yaralandı.

İtalya’daöğrencilerdenbanka işgali

15 Ekim günü İtalya’nın Milano kentindeekonomik eşitsizliği protesto eden öğrencilerAmerikan yatırım bankası Goldman Sachs’ınbinasını işgal etmek istedi.

Kentin finans merkezi olarak bilinenbölgede bulunan banka binasının lobisinezorla girmeye çalışan öğrencileri polis dağıttı.Öğrenciler bankanın duvarlarına İtalyaBaşbakanı Silvio Berlusconi’ye olankızgınlıklarını ifade eden yazılamalar yaptılar.

Öğrenciler ülkenin en büyük bankası olanUnicredit’in merkez binasına da yumurtafırlattı.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011 Dünya

Yunanistan: Emekçiler sel olup aktı

19 Ekim 2011 / Yunanistan

19 Ekim 2011 / Yunanistan

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Kıbrıs Türk Petrolleri’in (K-Pet) inkişaf sandığındabulunan yüzde 48 hissesinin de sermayeye peşkeşçekilmesine sessiz kalmayan Dev-İşKonfederasyonu’na bağlı Petrol-İş Sendikası üyelerinin11 Ekim günü başlayan süresiz grevi devam ediyor.Bununla beraber Benzinciler Birliği, Alpet’ten K-Petbayilerine akaryakıt verilmesi için taahhüt aldıklarınıduyurdu. Özel bir şirket olan Alpet’in K-Petistasyonlarına da yakıt dağıtması grev kırıcılığı olarakdeğerlendiriliyor.

Daha önce söz konusu şirketin yüzde 52’sinin özelbir şirkete devredilmesi ile deneyim kazanan işçiler vesendika başkanları, mücadele kararlılıklarını KızılBayrak’la paylaştı. K-Pet özelleştirildiği takdirdeişsizliğe ve sefalete sürükleneceklerini söyleyendirenişçiler grev nedenlerini, karşı karşıya kaldıklarıbaskıları ve mücadele kararlılıklarını anlattı.

Mehmet Seyis(Dev-İş GenelBaşkanı): K-Pet’tebaşlatılan süresiz grevinnedeni, K-Pet’tekikamu hisselerininözelleştirilmesidir.Çünkü, özelleştirmenin;toplumun mallarının

sermayeye devri ile toplumun çıkarları yerinesermayenin çıkarlarının önde tutulduğu biruygulamadır. Bunun, sermayenin bir politikasıolduğunu biliyoruz. Bu çerçevede devam edengrevimizin talebi kamu hisselerinin kamuda kalmasıdır.Grev dokuzuncu gününü doldurmasına rağmenhükümet yetkilileri karmaşa yaratarak, doğru düzgünaçıklama yapmamaktadır. El altından sermayeyleişbirliğine devam etmektedirler. Çalışanlarımızkararlıdır. Yüzde 100 katılımla sürdürdükleri grevdeolumlu sonuç almadan vazgeçmeyeceklerdir. Biz halkınmalını koruyoruz. Dolayısıyla bundan daha yerinde birgrev olamaz. Hükümet edenlerden kamuyu doyuracakbir açıklama yapmalarını bekliyoruz.

Mustafa Soykan(Petrol-İş GenelSekreteri):Grevimizindokuzuncugününde, greviçin herhangi birnedenimiz olmadığı

yönünde açıklama yapmaktadırlar. Ayrıca bizim busüreçte yazmış olduğumuz yazılar belgelidir. Grevikırma çabaları sonuçsuz kalacaktır. Grevimizinolumlu sonuçlanacağından şüphemiz yok. Tüm grevkırıcılıklara rağmen işçiler grevi zafere taşımakiddiasındadır. Grev kıranlar, hükümet ve K-Petbayileridir.

Aytekin Aydoğdu(Petrol-İş üyesi): Bizhalkın malınınsatılmasına karşıyız.Hükümetlerin ülkedebulunma sebeplerisorunları çözmektir.Hükümet, hiçbirsorunu olmayan vetıkır tıkır işleyen işyerini sorun haline getirmiştir.Hükümet edenler bu sorunların sebebidir.

Şefika Asım(Petrol-İş üyesi):Grevimizin nedenikamuya ait mallarınözelleştirilmesidir.Bunun peşindenelektrik, telefondairesi gibi yerleresıra gelecektir. İşçiler

daha düşük maaşlarla daha kötü şartlardaçalıştırılacaklardır. Mücadelemizde sonuna kadar

kararlıyız. Duyarsız kalanlar utansın. Kızıl Bayrak / Kıbrıs

Nürnberg’de işçitoplantısı

Almanya’nın Nürnberg kentinde Araştırmacıyazar Volkan Yaraşır’ın katılımıylagerçekleştirilen eğitim toplantılarının 5.’si 16Ekim günü yapıldı. 60’ın üzerinde işçininkatıldığı toplantı dört bölümde sunuldu.

Toplantının açılış konuşmasını bir işçi yaptı.Ardından ise Volkan Yaraşır söz aldı.

Yaraşır, kapitalizmin kabesi Amerika’nınmerkezinde 65 kişiyle başlayan Wall Streetbaşkaldırısının kapitalizmin diğer kabeleri olanLondra, Paris ve diğer merkezlerinde yankısınıbulduğunu anlattı. Kapitalist sisteme karşıortaya konan bu anlamlı tepkilerin nedenlerinedeğindi. Bu çerçevede, krizin geçmiştekilerdende büyük bir kriz olduğunu ve kimilerinin iddiaettiği gibi bir avuç kapitalist şirketin kötüniyetinin sonucu olmadığının altını çizdi.

Krizin faturasının işçi ve emekçilereödettirilmeye çalışıldığını, bu amaçla gerçektebirer soygun paketi olan ‘’tassaruf paketleri’’nindevreye sokulduğunu, işçi sınıfının veemekçilerin buna grevler, genel grevler, fabrikaişgalleri ve direnişlerle yanıt verdiğini belirtti.

Volkan Yaraşır anlatımını GenişletilmişOrtadoğu Projesi (GOP) üzerinden sürdürdü.GOP’un hedeflediği bölgenin Kuzey Afrika,Ortadoğu, Kafkaslar ve Uzakdoğu’yukapsadığını söyleyen Yaraşır, bu bölgenin enerjive doğalgaz kaynağı bir bölge olduğunuhatırlatarak bölgenin emperyalist güçlerinkıyasıya rekabetine sahne olduğuna dikkatçekti.

Kuzey Afrika’da halk ayaklanmalarınınpatlak verdiğini ve devrimci sürecin oluştuğunusöyleyen Yaraşır, bu devrimci kalkışmalarındevrimci bir önderlikten yoksun olduğunu dilegetirdi. Libya’nın NATO tarafından işgaledilmesinin ve Suudi Arabistan’ın Yemen veBahreyn’deki haraketleri bastırmasının iki karşı-devrimci girişim olduğunu söyledi.

Bu aynı süreçte, Erdoğan üzerinden bölgedeılımlı İslam projesinin hayata geçirilmeyeçalışıldığına dikkat çekti.

Yaraşır, Türkiye’deki gelişmelere ve buçerçevede Türkiye’nin gelecekte karşı karşıyakalabileceği muhtemel sorunlara da değindi.Türkiye’nin üç ciddi sorunu olduğunu belirtenYaraşır, bunlardan ilkinin 80 milyar doları bulancari açık, ikincisinin 300 milyarı bulan dış borç,üçüncünün ise sıcak para olduğunu ifade etti.Bunlardan herhangi birinin Avrupa ülkelerineakması durumunda Türkiye’nin iflasın eşiğinegelebileceğini belirtti.

Eğitim semineri, örgütlenmenin, özellikle detaban örgütlenmesinin yakıcı önemi üzerindeyapılan hararetli tartışmaların ardından,‘’Yaşasın işçilerin birliği!” sloganıyla sona erdi.

Kızıl Bayrak / Nürnberg

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011Dünya

K-Pet’te direniş kazanacak!

Türkiye Avrupalı enerji tekellerinin iştahınıkabartıyor. HES’lere ve termik santrallere büyüksermayeler yatıran tekeller, AKP hükümetinden yenidestek ve teşvikler bekliyorlar. Bu amaçla AvrupaParlamentosu’nda düzenlenen bir konferansta Enerji veTabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a talepleriniilettiler.

Toplantı sırasında bir haber ajansına konuşan EWEadlı enerji tekelinin Yönetim Kurulu Üyesi WillemSchoeber, Türkiye enerji piyasasında hem büyükfırsatlar, hem de büyük zorluklarla karşı karşıyaolduklarını söyledi. Türkiye’deki çalışmalarınınstratejik nitelikte olduğunu belirterek, hükümettenellerini rahatlatacak yeni düzenlemeler talep etti.

AB sürecinde enerji piyasasında liberalizasyonagiden ve özelleştirmeleri hızlandıran bu nedenle 2011AB İlerleme Raporu’nda övgüler alan AKP hükümeti,yine de bu tekellerin beklentilerini karşılayabilmişdeğil. Enerji tekelleri kamu kuruluşu BOTAŞ’tanduydukları rahatsızlığı dile getiriyorlar. BOTAŞ’ındoğalgazı piyasa fiyatının altında satması onlarırahatsız ediyor.

Türkiye’nin AB sürecine tam destek verdiklerinibelirten tekel temsilcileri, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ataleplerini doğrudan iletmiş oldular. Yıldız da onlara“enerji piyasasında liberalizasyon ve özelleştirmehedeflerine bağlı oldukları” sözünü verdi.

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Duisburg’da füzekalkanı paneli

Almanya`nın Duisburg kentinde 9 Ekim günü birpanel gerçekleştirildi. Almanya’daki MalatyaKürecikliler Derneği tarafından düzenlenen paneledevrimci güçlerin yurtdışı örgütlenmeleri tarafındananlamlı bir katılım sağladı.

Panel devrim şehitleri adına yapıan saygı duruşuile başladı. Ardından dernek çalışanları tarafındanhazırlanan ve füze kalkanının kurulacağı bölgenintanıtımını yapan bir sinevizyon gösterildi. Ardındanpanelistlere söz verildi.

İlk olarak söz alan Sol Parti eyalet milletvekilifüze kalkanı projesinin tarihi hakkında kısa birsunum yaptı. Sunumunda Kürecik´e kurulmakistenen bu füze kalkanının önce Çek Cumhuriyeti’nekurulmak istendiğini, Rusya’nın tepkileri ve özellikleaynı dönemde bu proje ile ilgili yapılan halkoylamasında Çek halkının büyük bir çoğunluğununhayır oyu kullanması sonucu engellendiğini belirtti.

Daha sonra söz alan Sol Parti’nin Türkiye kökenlimilletvekili Özlem Demirel, kendisinin de aslenMalatya kökenli olması vesilesiyle sorunla yakındanilgili olduğunu, kaldı ki, zaten ilericilerin dünyanınneresinde olurlarsa olsun bu tür saldırı projelerineher zaman karşı çıktıklarını belirtti. Almanya’nınsilah üretimi ve ticareti konusunda dünyanın üçüncübüyük ülkesi olduğunu ve bugün Malatya’yakurulmak istenen füze kalkanın da Hamburgkentinde üretildiğini açıkladı. Özlem Demirel, buişletmenin önünde yapılacak bir gösterinin çokanlamlı olacağını sözlerine ekleyerek sunumunubitirdi.

Partizan dergisi yazarı A. Şahin ise konuşmasındadünyadaki kapitalist dengelerde yaşanan değişimlersonucu Ortadoğu’nun zengin doğal kaynaklara sahipolması nedeniyle öneminin daha da arttığını,özellikle hızla gelişmekte olan Çin, Hindistan,Rusya’nın buralarda varolan doğal zenginliklerdendaha çok pay istemeye başladığını, bu nedenle, ABDve Avrupalı emperyalist ülkelerin bölgedekiegemenlik haklarını güvence altına almak üzere füzekalkanının Türkiye’ye kurulmasına karar verdiklerinibelirtti.

Panel, Türkiye’den gelen ve füze kalkanına karşıoluşturulan inisiyatifin kurucularından birisi de olanbir kadın avukatın gelişmeler, etkinlikler veplanlanan eylemlilikler hakkında verdiği bilgilerledevam etti.

Son olarak, panele katılan ve destek sunankurumlara söz hakkı verildi. Kurumlar (Yek-Kom,ATİK, MKP, DİDİF) adına yapılan konuşmalarda geçkalmış olsa da, Avrupa’da da sorunun gündemegetirilmesinin anlamlı olduğu, bu anlamda yapılacakher türlü etkinliğe destek sunulacağı dile getirildi.

BİR-KAR çalışanı ise konuşmasında, böyle biroluşumu ve konunun tartışılmasını anlamlıbulduklarını ve bundan sonra ilgili tüm etkinliklerinbirlikte örgütlenmesinin yaralı olacağını belirtti.Füze kalkanı projesinin ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkinstratejsinin bir parçası olduğu, emperyalizmin sefilçıkarlarını korumak üzere hayata geçirilmekistendiği, bu stratejinin amacının ise, bu bölgedeki,başta Filistin ve Kürt halk dinemikleri olmak üzere,ilerici ve devrimci tüm dinamikleri boğmak, dahabaştan devrimin imkanlarını yok etmek olduğunadikkati çekti. Emperyalist metropollerde yayınlanankimi raporlarda da bunların itiraf edildiğini anlattı.

Panelde son olarak, çalşmaların koordineedilmesi, yeni etkinliklerin örgütlenmesi ve birkomitenin kurulması amacıyla bir ek toplantı yapıldı.Panele 250 den fazla emekçi katıldı.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011 Ortadoğu

Diktatörlerin silahları ABD’den

Filistinli tutsaklardan uyarı

Hamas’ın 5 yıldır esir tuttuğu İsrailli asker GiladŞalit 18 Ekim günü serbest bırakılırken, İsrail deŞalit’e karşılık ilk aşamada 477 Filistinli mahkumuserbest bıraktı. 1027 Filistinli mahkumun serbestbırakılması konusunda uzlaşmaya varılırken, kalanesirler de iki ay içerisinde serbest bırakılacak.

Hamas, Gazze’de 18 Ekim gününü resmi tatil ilanederek gövde gösterisi yaptı. İsrail ise Şalit içinaskeri tören düzenledi.

Tutuklu değişimi anlaşması çerçevesinde serbestbırakılan Filistinliler halk gösterileriyle karşılandı.Serbest bırakılan Filistinlilerin bir bölümü Refah sınırkapısından Gazze’ye girerken halk yaklaşık 35

kilometrelik yol boyunca sevgi gösterisinde bulundu. El Ketibe Meydanı’na varan Filistinlileri burada

onbinler karşıladı. Alanda Filistin, Hamas, El Fetihbayrakları taşıyan Filistinliler coşkulu sloganlar attı.Batı Şeria’da düzenlenen karşılama törenine iseFilistin yönetimi lideri Mahmud Abbas da katıldı.

Serbest bırakılan 477 Filistinliden 294’ü Gazze’yegönderilecek.

Anlaşma çerçevesinde sınır dışı edilmesiöngörülen bazı Filistinli mahkumlardan 10’uKahire’den Türkiye’ye getirildi. Sınır dışı edilmesiöngörülen 40 tutuklunun 15’inin Katar’a, 15’inin iseSuriye’ye gönderileceği bildirdi.

İsrail hapishanelerinde bulunan Filistinli tutsaklarınbaşlattığı süresiz açlık grevi devam ediyor. Tutsaklartaleplerinin kabul edilmemesi halinde su içmekten deimtina edeceklerini açıkladılar.

Filistin Yönetimi’nin Tutsaklardan Sorumlu Bakanıİssa Karake “Greve devam eden tutsaklarımız İrlandalıtutsakların geçmişteki deneyimlerinden feyz alarakmücadelelerini sudan imtina etmekleyükseltebileceklerini açıkladılar” dedi.

Greve devam eden tutsaklar bu kararı, grevbaşladığından bu yana hapishane yetkililerince tecrit

ve kişisel eşyalardan mahrum bırakma politikalarınınyoğunlaştırılması nedeniyle aldıklarını ifade ettiler.

Bu arada açlık grevinde olan tutsaklardan FilistinHalk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Genel SekreteriAhmed Saadat’ın rahatsızlandığı bildirildi. Konuylailgili açıklama yapan FHKC askeri kanadı Şehit EbuAli Mustafa Tugayları, Saadat başta olmak üzeretutsakların hayatına dokunmaması konusunda İsraildevletini uyardı.

Açıklamanın sonunda “Tutsakların iradesi cellatlarıyenecek” denildi.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki halk ayaklanmalarındamiadını doldurmuş diktatörlere git çağrısı yapan ABDve diğer emperyalist devletlerin ikiyüzlülüğüUluslararası Af Örgütü’nün yayınladığı raporla bir kezdaha ortaya çıktı.

Uluslararası Af Örgütü, Kuzey Afrika veOrtadoğu’da yönetim karşıtı protestolara destek verdiğiizlenimi yaratmaya çalışan ABD, Rusya ve pek çokAvrupa ülkesinin aynı zamanda göstericilere karşıkullanılan silahları temin eden ülkeler olduğunuaçıkladı.

Mısır ve Tunus’ta devrilen diktatörleri son anakadar savunan emperyalistler, halkların isyanıkarşısında sadık uşaklarını savunamaz duruma gelince“git” çağrısı yapmış fakat bu kadarını bile kendilerinidemokrasi havarisi olarak sunmak için bir fırsata

çevirmişlerdi. Raporda, emperyalistlerin insan hakları ihlallerine

aldırmayarak yönetim karşıtı gösterilerin yapıldığıülkelerin hükümetlerine çok sayıda silah sattığınınbelirtilmesi ise ikiyüzlülüğü açıkça ortaya koyuyor.2005’ten bu yana Yemen, Bahreyn, Mısır, Libya veSuriye’ye yapılan silah satışlarının incelendiği raporda,yönetim karşıtı protestolar düzenlenen ülkelere satışyapanlar Avusturya, Belçika, İngiltere, Bulgaristan,Çek Cumhuriyeti, Fransa, Almanya, İtalya, Rusya veABD olarak sıralandı.

Rapora göre Rusya Suriye’nin en büyük silahtedarikçisi durumunda. Ayrıca aralarında İngiltere,Fransa, Almanya, İtalya, Rusya ve İspanya’nın dabulunduğu 10 ülkenin Libya’daki Muammer Kaddafirejimine silah satışı izni bulunduğu da vurgulandı.

Yemen’de katliamYemen’in başkenti Sana’da 15 Ekim günü gerçekleştirilen

rejim karşıtı eylemde devlet terörü yaşandı. Kitlesel bir yürüyüş gerçekleştiren Yemen halkına gaz

bombalarıyla saldırıldı. Yürüyüşün yapıldığı caddeleriablukaya alan hükümete bağlı birliklerin ve keskinnişancıların yüksek binalardan açtığı ateş sonucu ilkbelirlemelere göre 12 kişi hayatını kaybetti, 80 kişi yaralandı.

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Türk-İş’e bağlı on sendika tarafından oluşturulanSendikal Güçbirliği Platformu, İstanbul, Lüleburgaz veİzmir’de gerçekleştirdiği toplantıların ardındandördüncü bölge toplantısını 16 Ekim günü Bursa’dagerçekleştirdi. Sendika genel başkanlarının da yeraldığı toplantı yaklaşık 400 işçinin katılımı ile MerinosAtatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Yenişehir’den gelen Kristal-İş üyeleri KültürMerkezi’ne kısa bir yürüyüş gerçekleştirereksloganlarla geldiler. Kristal-İş üyeleri coşku vekararlılıklarını sloganlarla ifade ederken ortaya çıkanbu tablo kolluk kuvvetlerini ve Kültür Merkezi’ningüvenlik görevlilerini tedirgin etti.

AKP hükümeti aleyhine atılan sloganları bahaneeden kolluk kuvvetleri, iznin toplantı için alındığınısöyleyerek slogan atılmaması dayatmasında bulundu.Bu sırada gerçekleştirilen Bursa İşçi Bülteni dağıtımınıda provokasyon malzemesi yapmaya çalışan kollukkuvvetlerinin bu tutumu, işçilerin ve toplantınınorganizasyonunu üstlenen TÜMTİS Bursa Şubesiyöneticilerinin kararlı duruşu ile boşa düşürüldü.Sermaye sınıfı her cepheden işçilere saldırıyorken busorunları dile getirmenin meşruluğu savunularaksloganlara ve bülten dağıtımına devam edileceğisöylendi.

Bursa’da kölelik düzeni hüküm sürüyor

Toplantı, TÜMTİS Bursa Şube Başkanı ÖzdemirAslan’ın yaptığı açılış konuşması ile başladı. Aslan,Bursa’daki sanayi yapısına değindi. Aslan, buradakiemek-yoğun üretim sürecini vurguladıktan sonra bunakarşın Bursa’da işleyen kölelik düzenini anlattı. Butablonun ancak mücadele ile değişeceğini ifade edenAslan, daha sonrasında toplantının açılış konuşmasınıyapmak üzere sözü TÜMTİS Genel Başkanı KenanÖztürk’e bıraktı.

Yüzünü sınıfa dönen bir anlayış

Öztürk, işçi sınıfına yönelik saldırıları özetleyip bukoşullarda sendikaların da içinde bulunduğu tabloyudeğerlendirdi. Güç Birliği Platformu’nun amacınıkatılımcı işçilerle paylaşan Öztürk konuşmasını şöylesürdürdü: “Konfederasyonumuz geçmişte milyonlarcaişçiyi temsil etmiştir. Ve halen yüzbinlerce işçiyi temsilediyor. Ne yazık ki konfederasyonumuz adım adım artıkişçi sınıfının umudu olmaktan uzaklaşmıştır. Çünküartık işçilerin sendikaya karşı, sendikal harekete karşıgüveni kalmamıştır. Ve konfederasyonumuzun izlediğitutum mümkün olduğunca siyasal iktidarla iyigeçinerek, zorluk çıkarmayarak süreci idare etmektir.Bu saldırıları püskürtme noktasında hiçbir mücadeleanlayışı veya niyeti söz konusu değildir.” Öztürk, 10sendikanın oluşturduğu güçbirliğinin amacının buanlayışı değiştirmek olduğunu söyledi. Saldırılarıpüskürtmenin mümkün olduğunu, ancak bunun sadeceyüzünü sınıfa dönen bir mücadele ilegerçekleştirilebileceğini vurguladı. Türk-İş GenelMerkezi’nin kıdem tazminatı konusundaki ihanetçitutumunu da teşhir eden Öztürk, Türk-İş’i mücadeleyeçekebilmek için ellerinden geleni yapmaya devamedeceklerini, ancak bunda başarılı olamadıklarıkoşullarda konfederasyon ayrımı gözetmeden yasameclise geldiği gün mücadele edenlerle kolkoladireneceklerini, genel grev dahil her türlü eylemidevreye sokacaklarını söyledi.

Türk-İş’in Genel Kurul sürecine de değinen KenanÖztürk, güçbirliğinin mutlaka genel kurulda da kendilistesi ile kendisini ifade edeceğini, ancak güçbirliğinin

amacının genel kurul ile sınırlı olmadığını, genelkurulda aldıkları sonuçtan bağımsız olarak sonrakisüreçte de ortak bir şekilde mücadele etmeye devamedeceklerini ifade etti.

Sendika başkanları soruları cevapladı

TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk’üngerçekleştirdiği konuşmadan sonra toplantı işçilerinsoruları ve katkılarıyla devam etti. Yapılankonuşmaların önemli bir bölümünde, güçbirliğine dairumutlu bir bekleyiş havası varken, özellikle sonlaradoğru söz alan birçok işçi de eleştiri ve çekinceleriniifade etti.

Bu bölümde, Türk-İş’in genel kurul sürecindeyapılması gerekenlerden, diğer sendikaları güçbirliğinedahil etmek için neler yapılabileceğine, milletvekiliseçilen sendikacıların tutumlarından işçilerin çeşitlisiyasal konularda alması gereken tutumlara kadarbirçok konu tartışıldı.

İşçilerin yaptığı konuşmalarda halen sermayedüzeninden belli bir beklenti olduğu hissedilirkensendika başkanlarının bir bölümü de yaptıklarıkonuşmalarla bu beklentileri daha da körüklemiş oldu.

Özellikle Belediye-İş Genel Başkanı Nihat Yurdakulbugüne kadar işçi sınıfına karşı gerçekleştirdiğiihanetleri hasıraltı ederek kırk yıllık bir devrimciedasına büründü.

Bu bölümde yapılan konuşmalarda ayrıca Petrol-İşGenel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın “Ne uzlaşmacı, nemaceracıyız! Mücadeleci sendikalarız!” vurgusu ilebirlikte Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin’in “İşçilerisürecin dışında tutmaya başladık ve kaybettik!”vurguları özellikle dikkat çekiciydi.

Bu bölümde söz alan Deri-İş Genel Başkanı MusaServi sendikasının direniş deneyimlerinden yolaçıkarak sınıf dayanışmasının önemini vurgularken diğergenel başkanlar da yaptıkları konuşmalarda sendikalgüçbirliğinin önemine vurgu yaptılar.

Öztürk’ten özeleştiri

Toplantı, Kenan Öztürk’ün gerçekleştirdiği kapanışkonuşması ile sona erdi. Öztürk konuşması sırasındakendinden önce konuşan başkanların üzerindenatlamayı tercih ettikleri “Siz kendinizde hiç suçgörmüyor musunuz?” sorusunu da yanıtladı.

Bugüne kadar Türk-İş içerisinde mücadele etmeyeçalıştıklarını, sorunu “içeride” çözebileceklerinidüşündüklerini söyleyen Öztürk, bunun böyleolmayacağını anladıktan sonra yüzlerini tabanadönmeye karar verdiklerini söyledi.

Öztürk’ün, bir kez daha mücadele kararlılıklarınıdile getirmesinden ve tüm işçileri bu mücadeleye ortakolmaya davet etmesinin ardından toplantı sona erdi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Sınıf hareketi24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Sendikal Güçbirliği Bursa Bölge Toplantısı

KESK Dersim’de gerçekleştirdiği kitleseleylemle, 3 öğretmen ve 3 hemşirenin sürgünedilmesini protesto etti. Devlet Hastanesi önündetoplanan yaklaşık bin kişi “Sürgün ve tacizlere hayır- Sürgün edilenler onurumuzdur” pankartı ileCumhuriyet Meydanı’na yürüdü.

Meydanda trafiği kapatan KESK üyeleri 10dakikalık oturma eylemi yaptı. Daha sonra YeraltıÇarşısı üzerinde toplanılarak basın açıklamasıgerçekleştirildi. KESK Dönem Sözcüsü Gürbüz

Solmaz şunları söyledi:“İl merkezinde 3 öğretmen arkadaşımız sendikal

faaliyetleri nedeniyle sürgün edildi. 1 sendikacıarkadaşımız Kütahya’ya, diğer 2 arkadaşımız iseilçe merkezlerine sürgün edildi. İlimizde geçmiştenbu yana sürgünler bir cezalandırma olarak hepkamu emekçilerine karşı kullanıldı. Birçokarkadaşımız mahkeme kararı ile geri geldi ama,valiler ve hükümetler bu sürgünlerden bir türlüvazgeçmedi.”

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Kamu hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011..

KESK, grevli toplu sözleşme hakkı ve 4688 sayılıyasa değişikliklerinde taleplerinin kabul edilmesi için14 Ekim günü eylemdeydi.

Bursa Bursa’daki eylem Fomara Meydanı’nda başladı,

AKP il binası önünde son buldu.Bina önünde yapılan açıklamayı KESK Bursa

Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Hasan Özaydınokudu. Füze kalkanına, zamlara, AKP’in “ileridemokrasi” maskesinin gerçek yüzündeki baskı vetutuklamalara değinen Özaydın 4688 sayılı kanundayapılan makyaj düzenlemeleri de teşhir etti.

Oturma eyleminde kamu emekçileri konuşmalaryaptılar. Kamu emekçisi bir kadın da son dönemde

artan kadın cinayetleri ile ilgili yazdığı bir şiiri okudu.

MersinKESK Mersin Şubeler Platformu basın açıklaması

gerçekleştirdi. KESK binası önünde toplanan kitlebekleyişini sürdürürken, polis ve KESK yöneticileriarasında görüşme yapıldı. Yürüyüş yolunun İstiklalCaddesi ile birleşen noktasına çevik yığınağı yapanemniyet yürüyüşe izin verilmeyeceğini bildirdi. Yoğunçevik ablukasının yanısıra kalabalık bir sivil polisordusunun yer aldığı eylemde, emniyet aracındansürekli uyarılar yapılarak ortam terörize edilmeyeçalışıldı.

Yürüyüş kolu polis barikatının önüne geldiğindeKESK dönem sözcüsü Yusuf Kaya “İşte AKP, işte ileridemokrasi, işte gösteri ve toplanma özgürlüğü” diyerekAKP’nin teşhirini yaptı. Bu esnada kitle içinden“Emekçiye değil çetelere barikat!” sloganları yükseldi.Barikatın önünde oturma eylemi ve basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Eskişehir Vardar İş merkezi önünde toplanan KESK üyeleri ve

ilerici, devrimci güçler önce bir süre müzikler eşiliğindehalaylar çekti. AKP’nin teşhirinin yapılmasınınardından kitle AKP il binasına doğru yürüyüşe geçti.

AKP il binasının olduğu cadde olan Yunus EmreCaddesi’ne geldiğinde kitle yolun bir şeridini kapatarakyoluna devam etti. AKP il binasına yaklaşıldığındakitlenin önüne polis barikatı kuruldu. Polisin kitleyikaldırıma sıkıştırmak istemesi üzerine gerginlik çıktı.Polisin kitle üzerinde korku yaratmak amaçlı çemberealmaya çalışmasına rağmen kaldırıma çıkılmadı veyolun bir şeridini kapatarak oturma eylemigerçekleştirdi. Bu sırada “Polis defol bu sokaklarbizim!” sloganı sıklıkla atıldı. Grevsiz toplu sözleşme, toplu sözleşmesiz sendikaolamayacağını belirten KESK üyeleri “Hak verilmez

alınır zafer sokakta kazanılır” şiarıyla hareketedeceklerini ve bundan sonra her hafta eylemyapacaklarını belirterek basın açıklamasını bitirdi.Eyleme BDSP de destek verdi.

Adana KESK Adana Şubeler Platformu, AKP il binası

önüne meşaleli yürüyüş geçekleştirdi. Polisin,Büyükşehir Belediyesi önünde toplanan kitleninyürüyüşüne engel olmak istemesine kitle “Faşizmekarşı omuz omuza!” sloganıyla karşılık verdi. AKPbinası önüne gelindiğinde oturma eylemine geçilerekbasın metni okundu. KESK’in fiili meşru mücadelesonucunda kurulduğu vurgulanarak “Toplu sözleşme vegrev hakkımız var, hakkımızı kullanacağız!” denildi.Eyleme aralarında BDSP’nin de olduğu devrimci veilerici güçler de destek verdi.

TokatTokat’ta SES, Tarım Orkam-Sen, Kültür Sanat-Sen

ve BTS “Grevli toplu sözleşme hakkı” talebiyleCumhuriyet Meydanı’nda bir saatlik oturma eylemigerçekleştirdi. Eyleme ÖDP ve Gençlik Muhalefeti’ninyanısıra “Peoples Of The World, Rıse Up!” pankartıarkasında Özgür Eğitim-Sen ve Özgür Yazarlar Birliğide destek verdi.

Eylemde ilk konuşmayı Eğitim Sen Tokat ŞubeBaşkanı Ertan Uysal yaptı. Tokat Eğitim-Sen üniversitetemsilcisi Erdal Küçüker ise konuşmasında birlik veberaberlik çağrısı yaptı.

Tokat SES temsilcisi Tayyar Özcan sağlığınticarileştirilmesi ve Kamu Hastane Birlikleri Yasası’nadeğindi.

Özgür Eğitim Sen ve Özgür Yazarlar Derneği adınakonuşmaların yapıldığı eylemde Gençlik Muhalefetitemsilcisi de söz aldı.

Kayseri KESK üyeleri Eğitim Sen Şubesi binası önünden

Sivas Caddesi’nde bulunan AKP binası önüne meşaleliyürüyüş düzenlendi. AKP önünde toplanan kitleyeseslenen KESK Dönem Sözcüsü ve Eğitim Sen ŞubeBaşkanı U. Sedat Ünsal, üçlü danışma kurulutoplantıları görüşmelerinde 4688 sayılı yasanındeğişikliği konusunda hükümete görüş bildirdiklerini,“Bu yasa bizi daha da geriye götürüyor” dediklerini dilegetirdi. AKP önündeki oturma eylemine BDSP, DHF,EDP, EMEP, ESP, Eğit-DER de destek verdi.

Ankara KESK üyeleri Yüksel Caddesi’nde toplanarak,

Meşrutiyet Caddesi’nden AKP İl Başkanlığı binasının

bulunduğu sokağın başına kadar yürüdü. Polis barikatınedeniyle açıklama burada yapıldı. KESK GenelSekreteri Tombul, iktidarın kendisine muhalif olanbütün toplum kesimlerini çeşitli gerekçelerlesusturmaya ve baskı altına almaya çalıştığını dilegetirdi.

Yapılan son zamlarla kamu emekçilerinin, işçilerin,köylülerin, küçük esnafın yoksulluk sınırını aşarak açlıksınırına doğru sürüklendiğini belirtti.

Karabük Karabük Belediye binası önünde toplanan KESK

üyeleri adına konuşan KESK Karabük Dönem SözcüsüAyşegül Sarı Terzi, anayasa referandumu sürecindekamu emekçilerine “toplu sözleşme düzeni getiriyoruz’’dendiğini, oysa gündeme getirilen 4688 sayılı yasadakideğişiklik ile kamu emekçilerinin grev hakkınınengellendiğini söyledi.

Giresun KESK Giresun Şubeler Platformu, Atapark’ta

serbest kürsü kurdu. Eğitim-Sen Giresun Şube BaşkanıHayri Şenel’in açıklamasıyla başlayan eylemde, AKPteşhir edildi. Konuşmanın ardından serbest kürsüoluşturuldu.

Aydın KESK üyeleri sendika binasının önünde toplanarak

Gençlik Caddesi’nden Sulu Park’a yürüdüler. Burada açıklama yapan KESK Aydın Şubeler

Platformu Dönem Sözcüsü Ertuğrul Teberci’ninkonuşmasının ardından oturma eylemi gerçekleştirildi.

Manisa Eğitim Sen binası önünde toplanan KESK üyeleri

“Grevsiz Toplu Sözleşme, Toplu Sözleşmesiz SendikaOlmaz” pankartı arkasında Manolya Meydanı’na doğruyürüyüşe geçti.

Basın açıklamasını okuyan KESK dönem sözcüsüEğitim Sen Şube Başkanı Remzi Şirin AKP’ninemekçilere yönelik saldırılarına vurgu yaptı.

Çanakkale AKP il binası önünde yapılan basın açıklamasında

konuşan KESK Dönem Sözcüsü ve Eğitim Sen ŞubeBaşkanı Telat Koç şunları söyledi: “Örgütlenmeözgürlüğünü ciddi biçimde kısıtlayan 4688 sayılıyasanın anti demokratik yapısını değiştirmek içinhemen her maddeye ilişkin önerilerde bulunduk. Ancak,üzülerek gördük ki, hükümetin temel konularda haklarıgenişleten bir tavrı olmamıştır”

Kızıl Bayrak / Eskişehir - Bursa - Kayseri – Tokat -Manisa - Adana - Mersin

KESK grev hakkı için eylemdeydi

14 Ekim 2011 / Bursa

14 Ekim 2011 / Manisa

14 Ekim 2011 / Tokat

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere toplam13 ilden gelen yaklaşık 110 asistan hekim, 15-16 Ekim2011 tarihlerinde İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cem-iDemiroğlu Oditoryumu’nda gerçekleştirilen “AsistanHekim Kurultayı”nda bir araya geldi.

Kurultayın açılış konuşmasını yapan İstanbul TabipOdası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören, sağlık alanındayapılan düzenlemelerin yarattığı erozyonun geridönüşümü imkansız sonuçlar doğurduğuna değinereknitelikli hekim ve uzman hekim yetiştirmeningüçlüklerine değindi. Üniversite ve eğitim araştırmahastanelerinde büyük özveriyle çalışan asistanhekimlerin bu kurumların belkemiği olduğunu, eğitimhastanelerinin birer hizmet hastanesine dönüştüğünübelirten Dr. Gören bundan da en büyük yarayı niteliklibir uzmanlık eğitimi alamayan asistan hekimlerinaldığını söyledi.

Dr. Taner Gören’in yaptığı konuşmanın ardındanTürk Tabipleri Birliği Başkanı Dr. Eriş BilaloğluTürkiye’nin sağlık ortamının söylediği gibi iç açıcıolmadığını bunun kanıtı olarak da OECD 50 raporunagöz atmanın yararlı olacağını söyledi. SağlıktaDönüşüm Programı’nın bir özelleştirme programıolduğunu hatırlatan Dr. Bilaloğlu Kamu Hastane

Birlikleri Yasa Tasarısı’ndaki Kamu kelimesininkimseyi yanıltmamasını 2008 yılında yayınlananözelleştirme tasarısının Hükümet Uyum Programıçerçevesinde açık bir dille yayınlandığını belirtti. Tümbu düzenlemelerde asistan hekimlerin de eğitim, özlükhakları ve çalışma koşulları olarak olumsuzetkilendiğini ve bu olumsuz atmosferden ancakörgütlenerek ve birleşik bir mücadeleyleçıkılabileceğine vurgu yaptı.

Kurultayda iki gün boyunca 4 oturumgerçekleştirildi.

Kurultayın ardından yapılan açıklamada ise “5Talep” kampanyasının duyurusu yapıldı. Hekimlertaleplerini şöyle sıraladılar:

1) Sağlık haktır 2) Hastanelerimizde eğitim yok! Eğitim almak

istiyoruz. 3) Emekliliğe yansıyan, döner sermaye ve

performanstan bağımsız yaşanabilir maaş 4) İnsanca yaşam için, insanca mesai (bir asistan

haftada 56, ayda 220 saatten fazla çalıştırılmamalı,nöbet ertesi izin kullanmalıdır)

5) Şiddete sıfır tolerans için hekim düşmanı, hastakışkırtıcı politikalara son

Sınıf hareketi26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, “Sağlık içinmücadele ve mücadele için sağlık” başlığıyla 2-4Aralık 2011 tarihlerinde Ankara’da “İşçi Sağlığı veGüvenliği Kongresi” düzenleyecek.

İlki 1978 yılında düzenlenen ve her 10 yılda birdüzenlenmesi kararlaştırılan “İşçi Sağlığı veGüvenliği Kongresi”nin dördüncüsü üç yılgecikmeyle Ankara’da düzenlenecek.

Kongre çalışmaları hakkında kamuoyunubilgilendirmek amacıyla Kongre Düzenleme Kurulu,Ankara Tabip Odası’nda bir basın toplantısı

düzenledi.9 ilde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB

öncülüğünde “İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi”ninkurulacağının bilgisinin verildiği toplantıda bumeclislerin işlevi üzerinde duruldu. Meclisleraracılığıyla işçilerin sağlık konusunda bilinçdüzeyinin arttırılması ve yaşadıkları bir sıkıntıda bumeclislerin kişilere yol göstermesinin hedeflendiğiaçıklandı. İşçiye ve emekçiye karşı bir sorumlulukduygusu olan herkesin bu Kongre’nin doğal ortağıolarak görüldüğü belirtildi.

Asistan Hekim Kurultayıgerçekleştirildi

İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi yapılacak

İş cinayetine “ticari sır” kılıfı

Maraş’ın Afşin ilçesinde geçtiğimiz Şubat ayındameydana gelen iş cinayeti ile ilgili MadenMühendisleri Odası tarafından kurulan komisyonatalep ettiği bilgiler verilmiyor. Bir madenmühendisinin de öldüğü iş cinayetinde ilgilimakamlara yapılan başvurular, “istenilen belgelerinticari sır olması ve Maden MO’nun açılan davadataraf olmaması” gerekçeleri ile saklanıyor.

Neler olmuştu?

Ruhsat hukuku Enerji ve Tabii KaynaklarBakanlığı‘nın ilgili teşekkülü Elektrik Üretim AnonimŞirketi‘ne (EÜAŞ) ait olan ve özel sektöre 28 yıllığınaişletilmek üzere verilen Çöllolar Kömür Sahası’nda,6 Şubat 2011 ve 10 Şubat 2011 tarihlerinde iki kezşev kayması meydana gelmişti. İlk “kazada” bir işçiyaşamını yitirmiş, ikinci “kazada” ise biri madenmühendisi, diğeri ise jeoloji mühendisi olmak üzeretoplam 10 işçi kayan malzemenin altında kalarak işcinayetine kurban gitmişti. Halen ikisi mühendistoplam 9 kişi göçük altında bulunuyor.Göçüktekilere ulaşılması için ciddi bir çalışma iseyapılmıyor.

Uyarılar yapılmıştı

İş cinayetinden sonra, çeşitli kurumların farklıtarihlerde yaptıkları uyarılarla toprak kaymasıolasılığına işaret ettiği ve alınması gerekenönlemleri gündeme getirdiği açığa çıkmıştı. FakatCiner Grubu’nun sahibi olduğu Park Holding’ekiralanan Çöllolar Kömür Sahası’nda bu uyarılardikkate alınmamıştı.

Maden MO kurduğu komisyon ile madenkazasının nedenlerini araştırmak istese de ilgilimakamlardan istediği bilgilere ulaşamadı.

Yazıya yanıt alınamayınca 26 Nisan 2011tarihinde aynı bilgileri tekrar isteyen Maden MO,ayrıca yetkililerle defalarca şifai olarak görüştüğünüve söz konusu bilgileri talep ettiğini belirtiyor. Bugirişimlerinin de karşılıksız kalması üzerine aynıbilgilerin 22 Eylül 2011 tarihinde Bilgi EdinmeKanunu ve Avukatlık Kanunu çerçevesinde ilgiliBakanlıktan istendiğini ifade ediyor.

Söz konusu olayda bir üyesinin de yaşamınıyitirdiğine ve halen göçük altında olduğuna dikkatçeken Maden MO, “Tüm bu gerçekler ortadayken

odamızın olayda ‘taraf’ olarak görülmemesini

anlamak mümkün değildir” ifadelerini kullandı.İstenilen bilgilerin “ticari sır” niteliğinde olmadığınada dikkat çekti.

Ücretlerini alamayan Dev Salık-İş üyesi temizlikişçileri Fatih Sultan Mehmet Araştırma Hastanesi acilservisi önünde eylem gerçekleştirdi.

Eylemde “Zam üstüne zam yapıyorlar, asgariücretli işçinin maaşını ödemiyorlar” pankartı açıldı.Başhekimlik önüne yürüyen taşeron işçileri, 1-5 Ekimtarihleri arasında yatması gereken maaşlarının halenyatmadığını belirttiler. Dev Sağlık-İş ÖrgütlenmeUzmanı Ethem Akdoğan tarafından yapılanaçıklamada ücretlerin yatırılması için hastaneyönetimine seslenildi. Ücretlerin yatırılmamasıdurumundaeylemlerin devam edeceği söylendi.

Açıklamanın devamında Dev Sağlık-İş’in yapacağıkampanya hakkında bilgi veren Akdoğan, işçilerinasgari ücretle geçinemediğini belirtti. 30 Ekim’debüyük bir miting ile asgari ücret ile ilgiligerçekleştirecekleri kampanyanın startınıvereceklerini söyledi.

Türkiye’nin dört bir yanında çalışmalaryapacaklarını belirterek, “Biz insanca yaşanacak birücret istiyoruz. Bunun mücadelesini vermeye devamedeceğiz. Aynı zamanda taşeronluk sistemigüvencesiz ve kuralsızdır, bunu karşı da mücadelemizdevam edecek” dedi.

Taşeron işçilerinden ücret eylemi

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde (ÇOMÜ)eğitim- öğretim yılının başlaması ile birlikte yapılanyemekhane zammının geri çekilmesi için 16 Ekimgünü Çanakkale Saat Kulesi önünde basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Sendikaların da katılımıyla gerçekleşenaçıklamada, ÇOMÜ Rektörü Sedat Laçiner’inyemekhane zammına karşı üniversiteli öğrencilertarafından başlatılan mücadele karşısında bir tüccarmantığıyla davrandığına dikkat çekildi. Rektörünöğrencinin en temel haklarından beslenme hakkınıpazarlık konusu haline getirdiği söylendi. Rektörünyemek zammının geri çekilmesine karşılık yemek

bursu alan öğrencilerin sayısını 700’den 300’e çekmetehdidinde bulunması teşhir edildi.

ÇOMÜ’de personel ve öğrencilere taşıt tanıtımpulu edinme zorunluluğu getirilmek istendiğine dikkatçekilen açıklamada, “Bu uygulama da üniversitenin,kendi öğrencisi ve çalışanından bir başka parakazanma yolu olarak gündeme gelmiştir” denildi.

Öğrencilerin “Yemekhane zammı geri çekilsin”,“İkinci öğündeki fiyat farkı ortadan kaldırılsın”,“Yemek bursu alan öğrenciler mağdur edilmesin”şeklindeki taleplerini sıralamasının ardından açıklamasonlandırıldı.

Ekim Gençliği / Çanakkale

Osmangazi Üniversitesi’nde ticari eğitime karşıbaşlatılan kampanya çerçevesinde çalışmalar devamediyor.

“Emperyalizme kalkan olmayacağız” ve “Ticarieğitime hayır!” başlıklı iki yazıyı içeren veüniversitedeki paralı hizmetleri (öğrenci belgesi,kimliği, transkript vb.) teşhir eden bülten okuldayaygın biçimde dağıtıldı.

14 Ekim günü Meşelik Kantini’nde biraraya gelenGenç-Senliler hava muhalefeti nedeniyle etkinliğiniptal edilmesine ve kantin toplantısı yapılmasına kararverdi. “Ticari eğitimin bireyciliğine, yozlaşmasına,rekabetine karşı sesimizi yükseltelim / Genç-Sen”yazılı ozalit kantin duvarına asıldı ve önüne konulanmasalara Genç-Sen bayrakları asıldı. Böylelikle

üniversite yönetiminin bildiri dağıtma, afiş asma, masaaçma gibi faaliyetlere karşı yasakçı ve saldırgan tutumufiilen delinmiş oldu. Ardından tüm masaları dolaşarakyapılan bülten dağıtımı ile öğrenciler Genç-Senmasasına davet edildi. Buradan öğrencilerin dekatılımıyla toplantı başlatıldı.

Toplantıda paralı eğitim saldırıları teşhir edilirkenBologna süreciyle ticari eğitimin ulaştığı boyut ve bunakarşı mücadele tartışıldı. Ardından 6 Kasım üzerindeduruldu. 17 Ekim-4 Kasım tarihleri arasında sürecek veYÖK protestosu ile birleştirilecek olan ticari eğitimekarşı imza kampanyasının planlaması yapıldı. EtkinliğeAnadolu Üniversitesi’nden Genç-Sen’liler de destekverdi.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Güvencesiz çalışmadayatması

AKP hükümeti sağlık hizmetini tekeller içindikensiz gül bahçesine çevirmek için tasarı üstünetasarı hazırlıyor. ‘Tam gün’ uygulamasını KHKsaldırısı ile yürürlüğe sokan hükümet, yasanındoğurduğu boşlukları da ‘yama yapmak’ suretiyledüzeltmeye çalışıyor. Bunu yaparken de hekimlerinhaklarını tırpanlamaktan geri durmuyor.

YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, muayenehanesiolan ya da başka bir yerde çalışan öğretim üyeleriiçin üniversitelerde sözleşmeli öğretim üyeliğistatüsüne geçileceğini açıkladı. YÖK ve SağlıkBakanlığı arasında yapılan görüşmeler sonucu yeniyapılacak düzenleme ile ‘’Tam Günden ayrılıp dışarıgiden doktorların saat ücreti karşılığındaüniversitede ders vermeleri, asistan yetiştirmelerisöz konusu’’ diyen Özcan, ‘’Buna göre, saat ücreti300 TL. Ancak 600 TL’ye kadar çıkabilir. Bir öğretimüyesi haftada 10 saatten ayda en fazla 40 saatçalışabilecek’’ dedi.

Tasarıya göre ‘’Bir öğretim üyesi haftada 10saatten ayda en fazla 40 saat çalışabilecek.Ameliyatlar da eğitimi içeriyorsa bu saatin içindeolacak. Tabi bu öğretim üyelerinin hiçbir güvencesiolmayacak.

Özcan’ın açıklamaları “sözleşmeli öğretimüyeliğinin” genel çalışma biçimi olarakyaygınlaştırılmak istendiğini gösteriyor. Özcan,şunları söyledi: ‘’Gerçekten bütün öğretim

üyelerinin anlaşmalı statüye geçilmesine yol

açabilir. O bakımdan çok son derece faydalı diye

düşünüyoruz. Sözleşmeli statüde çalışacak öğretim

üyelerinin üniversite rektör, dekan, dekan

yardımcısı gibi idari görev yapmaları da sözkonusu

değil. Onlardan sadece hizmet alınacak.’’

‘İthal hemşire’ geliyor‘İthal doktor’ tartışmalarının ardından ‘ithal

hemşire’ konusu da Sağlık Bakanı Recep Akdağtarafından gündeme getirildi.

Sağlık alanında çalışan emekçilerin sayısınınyetersiz olduğu gerekçesiyle öne sürülen bu projeiçin yasal zemin hazırlanmaya çalışılıyor. ÇünküTürkiye’de yabancı doktor ve hemşire çalıştırmakmevcut yasalara göre yasak.

Sağlık alanını tekellerin sınırsız sömürüsüneaçmak için birbiri ardına düzenlemeler yapılırken,‘ithal doktor-hemşire’ de bu adımlardan birinioluşturuyor. Başbakan Erdoğan’ın “Dünyada 100-150 dolara çalışacak hekimler var, Türkiye’yegetirip hizmet ettireceğiz” söylemi de bu adımın nedemek olduğu konusunda yeterince açıklık sağlıyor.

Kendi ülkesindeki koşullar nedeniyle Türkiye’deçalışmaya razı olacak olan “ucuz iş gücü rezervi”konumundaki ithal doktor ve hemşireler,Türkiye’de hizmet veren sağlık emekçilerine karşı“koz” olarak da kullanılacak.

OGÜ’de kampanya

UÜ’de IMF şefine protestoBursa’da Uludağ Üniversitesi’nde 13 Ekim günü

Türkiye Ekonomi Kurumu (TEK) ve üniversiteyönetimi tarafından düzenlenen 16. İktisatSempozyumu’na konuşmacı olarak katılan Mark LewisÖğrenci Kolektifleri üyesi öğrenciler tarafından “IMFdefol” ve “Emperyalizme kalkan olmayacağız”pankartları ile karşılandı.

Üniversitede sermaye istemediklerini vurgulayanöğrenciler Lewis’i “IMF defol, üniversiteler bizimdir’’sloganıyla protesto ettiler.

Sahneye yumurta atan öğrenciler salondançıkarılırken iki üniversiteli yaralandı. Bir üniversitelimerdivenden aşağı itilerek darp edildi. Yaralıüniversiteli hastaneye kaldırıldı.

Kocaeli Üniversitesi’nde ÖGBterörü!

Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Yerleşkesi’nde 13 Ekimgünü yapılan Ekim Gençliği dergisi satışına ÖGB’ler saldırdı.

Sosyal tesislerde bulunan yemekhanede satış yapmakisteyen Ekim Gençliği okurları ÖGB’nin müdahalesine maruzkaldı. Satışı engellemek isteyen ÖGB, Ekim Gençliğiokurlarını yemekhaneden atmaya çalıştı. Ekim Gençliğiokurları çıkmamakta direnince ÖGB devrimci öğrencilereazgınca saldırdı. Saldırı “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Yaşasındevrim ve sosyalizm!” sloganları ve ajitasyon konuşmalarıylateşhir edildi.

Ekim Gençliği okurları satışlarına sosyal tesislerin önündedevam ederken, öğrencilerin desteği ve ilgisiyle karşılaştılar.

Ekim Gençliği / Kocaeli

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Yaşamını devrim ve sosyalizm mücadelesineadayan Özgür Gelecek gazetesi Kartal TemsilcisiSuzan Zengin, ailesi, dostları, yoldaşları ile ilerici vedevrimci güçler tarafından sonsuzluğa uğurlandı.Zengin’in cenazesi 14 Ekim günü Tuzla Aydınlı’dadüzenlenen törenle toprağa verildi.

Sabah saatlerinden itibaren Tuzla AydınlıCemevi’nde toplanmaya başlayan yüzlerce kişiAydınlı sokaklarında gerçekleştirilen yürüyüşle SuzanZengin şahsında devrim ve sosyalizm şehitlerini andı.Partizan ve Özgür Gelecek tarafından düzenlenenanmada Zengin’in katledilmesine neden olan tecrit vetredman politikaları protesto edildi. Zengin’i katledendevletten hesap sorma kararlılığı dile getirildi.

Dostları ve yoldaşları yanındaydı

Aralarında gazetemizin de bulunduğu çeşitli sol-sosyalist gazete ve dergilerin çalışanlarının yanı sırasendikalar, demokratik kitle örgütlerinin temsilcileride Zengin için Tuzla’daydı. Cenazeye ayrıca,Zengin’in yıllar boyunca sesi soluğu olduğu deriişçileri de katılım sağladı.

DİSK’e bağlı sendikalardan Genel-İş, Emekli-Sen,Limter-İş, Türk-İş’e bağlı sendikalardan Belediye-İş,Deri-İş demokratik kitle örgütlerinden ise İHD veÇHD yöneticilerinin yer aldığı anmada devrimcidayanışmanın anlamlı örneklerinden biri yaşandı.

İlerici ve devrimci güçlerden BDSP, DHF, PDD,Mücadele Birliği, Kaldıraç, Emek ve ÖzgürlükCephesi, ESP, Halk Cephesi de cenaze törenine katılımsağladı. Sanatçı Pınar Sağ da törenin sonuna kadaranmayı takip etti.

Yüzlerce kişi karşıladı

Öğle saatlerinde “Suzan yoldaş ölümsüzdür’”,“Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Katil devlet hesapverecek!” sloganları eşliğinde getirilen cenazeyüzlerce kişi tarafından karşılandı. Karanfillerledonatılan tabutu omuzlayan onlarca kişi Zengin’indevrettiği bayrağı taşıma sözü verdi. Cemevi’ninbahçesindeki musalla taşına konan tabutun önündetoplanan kalabalık kısa bir süre devam eden dini törenitakip etti. Törenin ardından ise Cemevi girişindekortejler oluşturan yüzlerce kişi Aydınlı sokaklarındagerçekleştirilen yürüyüşün ardından mezarlığa ulaştı.

“Devrim şehitleri ölümsüzdür Suzan Zenginyaşıyor! / Partizan” ve “Hapishanelerde tecrit-tredmanöldürmeye devam ediyor” pankartları ve Zengin’in

fotoğrafları ile “Devrimci basın şehitleri ölümsüzdür”,“Tecrit-tredman öldürmeye devam ediyor” dövizleritaşındı.

Yağmur altında gerçekleştirilen yürüyüşünardından Aydınlı Mezarlığı’na gelen kitle Zengin’itoprağa verdi. TKP/ML militanları da Zengin’ingömülüşü sırasında parti bayrağını tabutun üzerinebıraktı.

“Unutmayacağız, unutturmayacağız!”

Zengin’in defnedilmesinin ardından mezarlıkiçerisinde anma töreni yapıldı. Zengin şahsında devrimve sosyalizm mücadelesinde şehit düşenler anısınayapılan saygı duruşunun ardından ilk sözü ÖzgürGelecek Gazetesi temsilcisi aldı. Zengin’in anısınasahip çıkacaklarını belirten temsilci, Zengin’inmücadele dolu yaşamının önemli kesitlerini aktardı.Partizan adına yapılan konuşmada ise Zengin’indevrimci yaşamıyla onur duyduklarını ve Zengin’inkatili olan devletten hesap soracaklarını dile getirdi.Partizan temsilcisinin konuşması, “Seniunutmayacağız, unutturmayacağız. Tüm güzeldeğerlerini rehber edineceğiz, söz veriyoruz”sözleriyle sona erdi.

Anma programında dost ilerici ve devrimcikurumların temsilcilerine de söz verildi. Bu bölümdeESP, BDSP, Tutuklu Gazetecilerle DayanışmaPlatformu, Yeni Demokrat Gençlik, Halkın Günlüğü,ATİK ve PDD temsilcileri söz aldı.

Zengin’in cezaevi arkadaşı ve PDD temsilcisiNevin Berktaş’ın da konuşma yaptığı anmadaZengin’in devrettiği bayrağı daha ileriye taşıma vedevrimci dayanışmayı büyütme çağrısı yapıldı. SanatçıPınar Sağ ise, direniş vurgusu yaptığı konuşmasındaSuzan’ın yoldaşlarına selam gönderdi.

Zengin’i devlet katletti

12 Ekim günü aramızdan ayrılan Zengin, uzun veağır tutukluluk koşulları ile işkencelerden kaynaklıyıpranmışlıkların tetiklediği sağlık sorunları nedeniyleaçık kalp ameliyatı olduğu için 17 gündür yoğunbakımdaydı.

Zengin son olarak 2009 yılında evi polis tarafındanbasılarak gözaltına alınmış ve daha sonra tutuklanarakBakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde birbuçuk yılkalmıştı. Hapishanede sağlık sorunları artan Zengin 52yaşındaydı.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Devrim şehitleri28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

Suzan Zengin sonsuzluğa uğurlandı

“Halkların DemokratikKongresi” kuruldu

Kongre Girişimi Kuruluş Kongresi 15-16 Ekimgünlerinde Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi’ndeyapıldı. 20 bölgeden 800 delege ile toplanankongreye katılım da oldukça yoğundu. Cinsiyet eşitliğiçerçevesinde katılımın yüzde 50’sini kadınlaroluşturdu.

‘Solda birlik’ iddiası ile biraraya gelen aralarındaBDP, EMEP, ESP, KADEP, DSİP, SDP gibi partilerin debulunduğu sol güçler tarafından çalışması yürütülenkongrenin ilk gününde delege tartışmaları yapıldı.İkinci gün ise tüzük, program ve 100 kişilik daimimeclis ve yürütme görevini görecek divanoluşturuldu.

Salonda kadın, emek, Kürt sorunu, ekoloji, barışve geçlik başlıklarını işleyen pankartların yanısıra 13dilde “Birleşiyoruz” yazılı pankartlar yer aldı.

Tüzük ve program taslağı tartışıldı

Kongre’nin öğleden sonraki ikinci oturumundatüzük taslağının özeti Günay Aslan tarafından okundu.Kongrenin tanımı, ilkeleri ile amaçlarının yer aldığıtüzükte, demokratik özerkliğe ilişkin düzenlemelerevurgu yapıldı. Kongrenin bütün organları hakkındabilgi veren Aslan, kongreyi bir mücadele aracı olarakkurduklarını, bu nedenle karar alan bir mekanizmakurmak istediklerini belirtti. Tüzük taslağınınokunmasının ardından delegeler, taslağa ilişkinönerilerini sundu.

Tüzük tartışmasının ardından program taslağıtartışmalarına geçildi.

Kongre Girişimi Kuruluş Kongresi ikinci günoturumu Kocatepe Kültür Merkezi’nde yapıldı.

Program taslağı üzerinde yoğun tartışmalargerçekleştirilirken, divan programla ilgili tartışma veönerilerin ardından gelen bir önergeyi kongreyesundu. Önergede, programın mevcut haliyle kabuledilmesi, 6 ay sonra yapılacak kongrede program vetüzükte yenilik yapılması, Halklar GerçeğiKongresi’nin kurulması ve bu kongrede HakikatleriAraştırma Komisyonu’nun oluşumuna gidilmesitalepleri yer aldı. Önerge, delegeler tarafından kabuledildi.

Halklar Gerçeği Kongresi ise İstanbul MilletvekiliSırrı Süreyya Önder’in önerisi üzerine kongreningündemine geldi. Kimlik tartışmaları üzerine Önder,Halklar Gerçeği Kongresi yapılarak sonuçlarınınprogram ve tüzüğe eklenmesi önerisinde bulundu.

Kongre’nin yerel yönetim ve milletvekili genelseçimlerinde parti oluşumunu örgütsel hedef olarakbenimsemesi yönünde ilke kararı alınarak, KongreMeclisi’ne görev verildi.

Kongrenin ismi “Halkların

Demokratik Kongresi”

Kongre’nin son gündemi isim tartışmasıydı.Delegelerden 17 isim önerisi geldi. Oylamasonucunda “Halkların Demokratik Kongresi” önerisikabul edildi.

Sonuç bildirgesi yayınlandı

Kongre Girişimi’nin Türkiye Kongresi’nin sonuçbildirgesi yayınlandı. Bildirgede, ‘Hakların DemokratikKongresi’nin Türkiye’nin ana muhalefet hareketiolduğu, Türk sağının ve hakim sınıfların ortakçıkarlarının savunucusu ve dünya kapitalizmininbölgesel uç beyliği AKP iktidarı karşısındaki sahici birdireniş odağıdır’ ifadeleri yer aldı.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Dünya ekonomisinin kalbinde yaşanan uzundönemli durağanlığın bir sonucu olan ekonomik krizbugün içinde bulunduğumuz dönemin en temelolgularından birini oluşturmaktadır. Çünkü dünyaölçeğinde yaşanan diğer bütün olaylar, bu olguya bağlıolarak gelişmekte ve yaşanmaktadır.

1970’ten bu yana ABD ekonomisinin içindebulunduğu durum ile birlikte, ABD hegemonyasındakisarsıntının getirdiği ve bu durumdan çıkış yolu olarakemperyalist savaşların yaşandığı, yaşanmaya devamettiği ve edeceği gerçekliği ise dönemin bir başkatemel olgusunu oluşturmaktadır. Günümüzde 1. ve 2.Paylaşım Savaşları kadar büyük savaşların olmamasıbu gerçeği değiştirmez. Son 20 yılın bilançosu dahi, buolgunun kendisi hakkında yeterli bilgiyi bizlerevermekte ve girmiş olduğumuz dönemi açık bir şekildegöstermektedir. Bugün burjuva iktisatçıların yanı sırasermaye kodamanlarının dahi itiraf etmek zorundakaldığı 1929’dan daha yıkıcı bir krizin geleceğigerçekliği ise, emperyalist güçlerin krizin yıkıcı gücükarşısında en etkili gücü olan savaşı daha etkinkullanmak zorunda kalacaklarını gösteriyor.

Krizin faturasının yanı sıra gerçekleştirdikleriemperyalist savaşların faturasının işçi sınıfı veemekçilerin sırtına yüklenmesiyle birlikte dünyaölçeğinde işsizlik, yoksulluk, yoksunluk, açlık vb.gittikçe artmakta, kısacası insanlık ağır bir yıkımadoğru sürüklenmektedir. Dolayısıyla geleceksizliğeitilen genç nüfus da bunun karşısında gelecek vaadiyleayağa kalkmaktadır. Son dönemde dünyanın dört biryanında halk ayaklanmalarına varacak tarzda yaşananbütün olaylar bu gerçeği her geçen gün daha yakıcıbiçimde göstermekte ve bunun karşısında yenidönemin sorunlarını bizlerin sırtına daha ağır biçimdeyüklemektedir.

Toplumsal muhalefetin yükselmesiyle birlikteburjuvazinin zor ve baskı aygıtı da toplum üzerindekiterörünü ona göre arttırmaktadır. Çünkü kar ve rekabetüzerine kurulu kapitalist sistem, sömürü ve baskıkoşullarını ağırlaştırmadığı oranda ayakta kalma şansıyoktur. Bunun farkında olan sistemin en ufak hakarama eylemine azgınca saldırmasının gerisinde de bugerçeklik yatmaktadır.

Toplum üzerinde esen bu terörün bir yansımasıolarak safların daha da netleşeceği, reformist hareketinve küçük burjuva devrimciliğin sınırlılığının daha biraçık gözükeceği, ideolojik ve ilkesel esaslar üzerindenmücadelenin devrimi kucaklamaya götüreceği busüreçte komünistlerin sırtına yüklenen misyonun yüküde daha bir ağırlaşmaktadır.

Devrim konusunda, neyin yıkılacağı ve yerineneyin konulacağı sorunun temelini oluşturur. Küçükburjuva devrimciliğin siyasal ufku ile proleterdevrimciliğin siyasal ufku bu soruna verilecek cevaptabirbirlerinden temelden ayrılmaktadır. Mısır, Libya veTunus’ta yaşanan ayaklanmaların sonucuna dönüpbaktığımızda diktatörlerin kovulduğu ancakdiktatörlüğün devam ettiği gerçeği de bir başka iktidarperspektifi olmadan yürütülen mücadelenin sınırlılığınıgözler önüne sermekte ve aynı zamanda bu sorunutekrardan yakıcı hale getirmiş bulunmaktadır.

Yürütülen mücadelenin siyasal ufkunun en somutgöstergesi devlet sorununa bakışta kendini gösterir.Marksist Leninist bir bakışla bu soruna yaklaştığımızzaman Engels’in yazdığı şu sözler bile aslında bizlereizlenmesi gereken yol hakkında yeterli bilgiyivermektedir.

“Devlet, sınıf karşıtlıklarını dizginlemegereksiniminden doğduğuna ama aynı zamanda busınıfların çatışması ortamında doğduğuna göre, kural

olarak en güçlü sınıfın, iktisadi bakımdan egemen olanve bunun sayesinde siyasal bakımdan egemen olansınıf durumuna gelen ve böylece ezilen sınıfıboyunduruk altında tutmak için yeni araçlar kazanansınıfın devletidir.” (Engels, Ailenin Devletin Özelmülkiyetin Kökeni, s. 201)

Toplumun gelişme aşamalarında ezilen sınıfıboyunduruk altında tutmak için geliştirilen devletin ikitemel aracı olan ordu ve bürokrasi, iktidara gelenbütün sömürücü sınıflar tarafından parçalanmak yerinesürekli geliştirilmiş ve bununla birlikte daha başkabirçok araçla birlikte de güçlendirilmiştir. Günümüzkapitalist toplumu içerisinde bu gerçekliğinikorumaktadır. Milyonlarca emekçiyi sömürebilmek vebir avuç asalak burjuvazinin çıkarını korumak içingeliştirilmiş devlet, kısacası burjuvazinin baskı veşiddet aygıtından başka bir şey değildir aynı zamanda.

Bu temelden hareketle kapitalist üretim ilişkilerineyönelmeyen, burjuva iktidarı alaşağı etmeperspektifinden uzak yürütülen mücadele burjuvatoplumun bir yansıması olan emperyalizme, faşizme,militarizme, savaşa, açlığa, aşırı sömürüye vb. yönelikolacağından sınırlı kalacak, yani; burjuva devletyapısını daha demokratikleştirmekten başka bir anlamtaşımayacaktır.

Ortadoğu halklarının mücadelesinin de çok açık birşekilde gösterdiği bu gerçeklik aynı zamanda bir kezdaha burjuvazinin hareketi dizginleyebilmek içintavizler vermekten çekinmeyeceğini de ortayakoymuştur. Ayrıca tarihsel deneyimleri incelediğimizzaman görülecek olan bu gerçekliğin yanı sıra, üretimilişkilerine yönelen her hareketin de katliamlar,baskılar ve şiddet ile bastırılmaya çalışıldığı da ayrı birgerçekliği oluşturmaktadır.

Burjuva devlet yapısı temelden ortadankaldırılmadığı sürece elde edilen bütün hakların ya dakısmi çözümlerin çözümsüzlükten başka bir şeyüretmeyeceği açıktır. Çünkü sorunların kaynağını değilde ortaya çıkan sorunlara çözüm getirmek, sorunlarınyeniden ortaya çıkmayacağını garantilemez. Aynışekilde reformlarla sorunların kaynağının ortadankaldırılabileceğini düşünmek ise günümüz koşularındahayalden başka bir anlam taşımayacaktır.

Bunun için proletaryanın var olan devlet

yapılanmasını parçalaması, yerine burjuvazinindirenişini kıracak ve aynı zamanda ekonomikkalkınmayı da örgütleyebilecek olan proletaryadiktatörlüğü getirmesi olmazsa olmaz bir koşul olarakdurmaktadır. Çünkü kapitalist sistemin baskı ve şiddetaygıtı burjuva devlette, ordu ve bürokrasi binlercebağla burjuvaziye bağlı bulunmaktadır. Bunun içinburjuvazi iktidarını korumak için tüm gücünükullanacağından şüphe duyulmadığı oranda,proletaryanın da bundan kaynaklı kendi şiddetörgütüne gereksinimi kaçınılmaz oranda ihtiyacıvardır. Günümüz emperyalist çağında NATO gibisavaş örgütlerinin var olduğu bir durumda, bugerçeklik kendini kat ve kat zorunlu kılmaktadır.

Bunlardan kaynaklı proletarya diktatörlüğünüreddeden bir yaklaşımla günümüz sorunlarına çözümarayanlar, burjuva sınırları içinde hapsolmaya vetarihin bataklığında batmaya mahkûm kalacaklardır.

Sınıfı örgütlemek devrimi örgütlemektir!

Tarihte bunalımlar, savaşlar ve devrimler birbiriardına gelişen ama aynı dönemi kapsayan olgularolarak gerçekleşmişlerdir. Günümüzde iki olgu kendiniaçık bir şekilde göstermektedir. Üçüncüsü yanidevrimler olgusunun bunların arkasından geleceğikonusunda hiç şüphe yoktur. Sadece 2011 yılıiçerisinde yaşananlar ve yaşanmaya devam edenler bugerçeği bir kez daha desteklemektedir. Bu bakıştanhareketle girmiş olduğumuz devrimler döneminehazırlıkta devrimci örgüte, buna dayalı mücadeleprogramında ve bunların yansıması olan devrimcisınıfı örgütlemekte ısrarda ne yazık ki tek kalankomünistler cephesinden sınıfı örgütlemek aynızamanda devrimi örgütlemek olacaktır.

Döneme uygun şu şiarı haykırmak ise herzamankinden daha yakıcı bir halde bizlerin önündedurmaktadır.

Yaşasın proletarya diktatörlüğü, yaşasınproletarya enternasyonalizmi!

Yiğit Demirel2 Nolu T Tipi Ceza İnfaz Kurumu

D-3 Koğuşu PK:153Kandıra / Kocaeli

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29GüncelSayı: 2011/39 * 14 Ekim 2011

Kapitalist kriz ve devrim

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Güncel30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/40 * 21 Ekim 2011

TEKEL işçileriyle ilerici ve devrimci güçlerinyargılandığı TEKEL davasında ikinci duruşmagörüldü. Duruşmada ifade veren sendikacılar, polisterörünü teşhir etti.

1 Nisan 2010’da 4/C köleliğine karşı binlercekişiAnkara’da buluşmuştu.Türkiye’nin dört bir yanındangelen başta TEKEL işçileri olmak üzere, işçi veemekçilerle, ilerici ve devrimci güçlere polis azgıncasaldırmış, basın açıklaması yapmalarına izinvermemişti.

Davanın ikinci duruşmasında o dönem KESKyönetim kurulu üyesi olan Hüseyin Gölpınar veKESK Yönetim Kurulu Üyesi Akman Şimşek ifade

verdiler. Gölpınar TEKEL işçilerinin iş güvencesinin

ortadan kaldırılmaması için 6 konfederasyonunkararı doğrultusunda Türk-İş önünde basınaçıklaması yapmak istediklerini, ancak buna polisinmüdahale ettiğini kaydetti.

Gölpınar, “Polisin müdahalesiyle ayağımdanyaralandım. Suçlamaları kabul etmiyorum, beraatımıistiyorum’’ dedi.

Şimşek ise 1 Nisan tarihinde SakaryaCaddesi’nin kapatıldığını ve hiçbir vatandaşıncaddeye girişine izin verilmediğini, polisinkendilerine şiddet kullandığını söyledi.

Galatasaray Meydanı’nda 342. kez toplananCumartesi Anneleri, Başbakan Erdoğan’ınkendilerini KCK ile bağlantılandırmasına tepkigösterdiler.

Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız’ınkonuşmasıyla başlayan eylemde Yıldız annesi ölenErdoğan’a seslendi. “Bizler yıllardır buradatoplanıp yakınlarımızın akıbetini soruyoruz. Dahaönce bizim için, arkalarında kimin olduğunubilmiyorum dedin, ardından da KCK’liolduğumuzu söyledin. KCK yokken de biz buradaoturuyorduk. 16 yıldır biz buradayız. Tek isteğimizburaya bir çözüm bulunmasıdır” dedi.

Erdoğan’a seslendiler

1994 yılında Dersim’de gözaltına alındıktansonra kaybedilen Nazım Gülmez’in kızı SarêGülmez’in konuşması da Erdoğan’a yönelikti. “Senannen için gözyaşı döküp acı çektin. Evlat olarakmezara gittin, onu omuzlarında taşıdın ve ona birmezar yaptın. Ama bizim bir mezarımız bile yok.Benim babam yaşlı bir adamdı. Dediler ki terörgötürmüş. Yaşlı bir adamı kimin götüreceğinibiliyoruz. Bizim de gidecek bir mezarımız olsunbari” dedi.

Dosya AİHM’de kabul edildi

İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonüyesi Leman Yurtsever’in gerçekleştirdiği basınaçıklamasında 17 yıl önce kaybedilen NazımGülmez’in dosyası açıklandı. Gülmez’in 14 Ekim1994 yılında Hozat ilçesinde sabah saatlerinde BoluKomando Tugayı’na bağlı askerlerce yapılacak biroperasyon için arazide kendilerine kılavuzluketmesi istenerek evinden alındığını belirtenYurtsever şunları söyledi: “Olaya muhtar ve bütünköylüler tanıklık etti. Ancak götürüldükten sonrakendisinden bir daha haber alınamadı. 11 yılboyunca hiçbir girişimden sonuç alamayan ailesive avukatları AİHM’e başvurdu. Davanın esasınıngörüşülmesi için koşulların hazır olduğuna kararverildi ve dosya AİHM’de kabul edildi.”

Geçen hafta İstanbul’da yaşanan KCKoperasyonlarına delil olarak Cumartesi Annelerieyleminde çekilen fotoğrafların gösterildiğibilgisini veren Yurtsever, “Hak ve adalet arayışımızözel yetkili savcı ve hakimler tarafından suç isnadıolarak ileri sürüldü. Savcılar hukuk işletmemekteısrar ediyor. Biz de evrensel hukuka göre adaletintecellisinde ısrar ediyoruz” dedi.

Avukatlardan soruşturmaprotestosu

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesiöncülüğünde, Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesiönünde sürdürülen protestoların bu haftaki gündemiavukatlara açılan soruşturmalardı. Avukatlar, İstanbulSavcılığı’nın, üst araması uygulamasını protesto edenavukatlara soruşturma açmasına tepki gösterdiler.

“Kanunsuz aramaya boyun eğmedik soruşturmaterörüne de boyun eğmeyeceğiz” pankartının açıldığıeylemde basın açıklamasını Hülya Deveci gerçekleştirdi.Deveci, aralarında ÇHD ve İstanbul Barosu AvukatHakları Merkezi yöneticilerinin de bulunduğu 10 avukathakkında “görevli memura direnme, yasadışı gösteri vetoplantı yapma” suçlamalarıyla soruşturmabaşlatıldığını belirtti.

Avukatlık Kanunu’nun 58. Maddesi’ninuygulanmasını talep ederek çantalarını aratmamalarını,kendilerine fiili saldırıda bulunan görevlileremukavemet suçu olarak değerlendirilmesininanlaşılamaz olduğunu belirten Deveci,gerçekleştirdikleri basın açıklamalarının da yasadışıtoplantı ve gösteri olarak nitelendirildiğini dile getirdi.Deveci, soruşturmanın yasadışı olduğunu sözlerineekledi.

Açıklamanın ardından avukatlar adliyeye topluolarak girdiler.

Savcı hedef gösterdiMetin Lokumcu’nun katledilmesinin ardından

Ankara’da yapılan eylemle ilgili savcılık iddianamesi,aralarında gazetemizin de olduğu sosyalist yayınlarla,tüm ilerici ve devrimci güçleri “terör örgütü” olarakhedef gösteriyor.

Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Yükseltarafından hazırlanan iddianemede, haklarında davaaçılan ilerici güçler “silahlı terör örgütüne üye olmak”ya da “terör örgütünün propagandasını yapmak”lasuçlanıyor. Suçlamaya kanıt olaraksa çeşitli sol-sosyalistyayınlar, Marksist eserler ve bazı eylemlerden çekilmişfotoğraflar bulunuyor.

Hopa’daki polis terörünü aklamak ve yapılangösterileri de suçlamak için keyfine göre kurgular yapanSavcı, tüm ilerici ve devrimci güçler ile yayın organlarını“terör örgütü” başlığında toplayarak mahkum etmeyekalktı. Bunun için Lokumcu’nun polis tarafındankatledilmesini meşrulaştırırken, bu polis cinayetinigündemine alan gazetemiz Kızıl Bayrak’ın da içerisindeolduğu Partizan, Alınteri, Demokratik HaklarFederasyonu gibi internet sitelerini “terör örgütüfaaliyeti” olarak itham etti.

Savcı ayrıca Halkevleri gibi kuruluşları “terörörgütünün legal uzantısı” olarak nitelerken, “Mahir,Hüseyin, Ulaş kurtuluşa kadar savaş” gibi sloganları da“terör örgütü üyeliği”ne kanıt saydı. Savcının “terörörgütü üyeliği” için ileri sürdüğü kanıtlar arasında Marx,Engels ve Lenin’in eserleri de bulunuyor.

İddianame kapsamında yargılanan 22’si tutuklu 28kişi hakkında açılan dava 9 Aralık günü görülecek.

“Bir mezarımız olsun”

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 11-40

Yer ve göğün güneş ile semaha duruşlarıylaorak ile çekiç birleşirkızıl bir bayrak olurve yeryüzüne güneş bir başka doğar tüm insan

ömrüne17 Ekim’de yeni bir yaşam kurar büyük Leninve tüm insanlığa armağan eder kusursuz ve

pürüzsüz bir şekildeLenin’i bilmeli, Lenin’den öğrenmelive onu ruhun derinliğinde yaşamalıben soğuk gecelerde sessizce güneşin

doğuşunu beklerdimsevginin ışığı yansır karanlıklar ülkesineyaşamak ışıklar altında ve özgürceproletarya vicdanıyla yönetilecekeşit bir dünya özlemiylekızıl güller çağlar boyunca yüreklerinde özgürlük sevdasını taşıyarak

geldilernasıl unutulur kızıl gülüşlü yüreklerbenim yüreğimde her sabah yeni umutlara

açıyor karanfillerLenin’in inancıyla umudun direnç güllerişafağın tan kızıllığında yürü sarıl aydınlık

günleredalga dalga büyüyecek devrimin şah damarıbilge ve kızıldır proletarya müfrezesibüyür sevgi ırmağında akar güneşe doğruacılar işçinin emekçinin ve ezilen halkların

yüreğinden sökülüp atılacak.gelecek güneşli ve özgür günlere dairişçiler emekçiler ve sömürülen tüm hayatlarhaydi kalkın Marksizm ve Leninizm ilkeleriyle cennete çevrilmiş bir yeryüzü yaratmak içinsınıf mücadelesini yükseltelim ve hakim sınıfların kökleşmiş kötülüklerinden

kurtulmuş mutluluğun anahtarıevrensel yüce güzellikMarks ve Lenin’in düşünceleriylebütünleşmiş kutsal özgürlük artık sizlerindiryeter ki umuda akmasını bilelim.

(Azad) Mehmet YamaçH Tipi Hapishane E-1

Erzurum

Korku filmlerini aratmayacak düzeye gelen sağlıkalanındaki şiddete karşı İstanbul’da hekimler 25 Ekimgünü basın açıklamaları gerçekleştirecek.

“Sağlıkta Şiddet Gazetesi” isimli bir gazeteçıkararak konuyu gümdemleştiren İstanbul Tabip Odası,“Şiddete sıfır tolerans” sloganını kullanan ve hekimleribu konuda himayesine aldıklarını beyan eden sağlıkyöneticilerinden, ne mağdur hekimlerin ne de meslekörgütlerinin somut bir adım görmediğini belirtiyor.

Hekimler, tek bir hekimin bile şiddete maruzkalmadığı bir ortamda çalışmak, şiddete maruzkaldıklarında da suçlanmak değil, hukuki ve idariyönden korunmak istediklerini belirtiyorlar.

Buna göre Avrupa yakasındaki eylem İstanbul TıpFakültesi Temel Bilimler önünde yapılacak. Avrupayakasında görev yapan hekimler burada toplanacak.

Anadolu yakasındaki hekimler ise HaydarpaşaNumune Hastanesi acil servis önünde toplanacak.

TBMM’de AKP’lilerin BDP’li milletvekillerine yönelik tehdit ve hakaretleri sürerken, AKP’nin yandaşbasından devşirme milletvekili Şamil Tayyar haddini aştı.

BDP’li milletvekilleri “Böyle giderse Meclis’in ortasında evire çevire dayak yerler” diyerek tehdit edenTayyar, BDP’lilerin kendisini çok rahatsız ettiğini söyledi. Sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu şekilde devamedeceklerse parlamento zemininden Kürt meselesinin çözümüne ilişkin bir sonuç çıkacağınızannetmiyorum. Onların kıbleleri farklı. Vahim şeyler olabilir. Böyle giderse Meclis’in ortasında evireçevire dayak yerler! Çatışmacı dil karşılığını bulur. Bu ortam, sorunun çözümüne katkı sunmaz! Bağcıyıdöverseniz; ama üzüm yiyemezsiniz.”

Şamil Tayyar “yandaş basın”da uzun süre AKP’nin tetikçiliğini yapmanın ödülü olarak milletvekiliyapılmıştı.

PVSK ve TMY ile dizginlerinden boşanan polisterörü son olarak Urfa’da sahne aldı. Urfa’daAhmet Aslan, eşini hastaneye götürmek isterken,önünde giden polis aracından korna çalarak yolistediği gerekçesiyle dövüldüğünü belirtti. Aslanönce durduruldu, ardından olay yerinden geçen vekendisini korumak isteyen 2 kişi ile birlikte polisşiddetinin hedefi oldu.

Fakat işkenceci polisler, kendilerinin saldırıyauğradıkları ve görev yapmalarının engellendiğiiddiasıyla şikayetçi oldu.

14 Ekim günü günü meydana gelen olaydaAslan’ın yol istemesine sinirlenen polisler,otomobili durdurup Ahmet Aslan’dan evraklarınıistedi. Telaşla sürücü belgesini yanına almayanAslan’ın yola devam etmesi engellenirken, hastaolan eşi için ambulans çağrıldı.

Aslan ile polisler arasında yaşanan sözlütartışma bir süre sonra arbedeye dönüştü. Yoldan

geçenlerin de karıştığı olayda 5 kişi gözaltınaalındı. Gözaltına alınan kişilerden otomobilsürücüsü Ahmet Aslan ile Zekeriya Çelik ve EkremAtay, arbede sırasında polis şiddetine maruzkaldıklarını belirttiler.

Saide Aslan ise şunları anlattı: “Bütün bu olanlar bir korna yüzünden başımıza

geldi. Kargaşa yaşanırken, ben polislerden bizibırakmalarını istedim. O sırada bir polis beni itinceyere düştüm, sonra gözümü hastanede açtım. Olaysırasında bir polis memuru bana ağza alınmayacakhakaretlerde bulundu. Bir kadına bu kadar şiddetuygulanmaz. Yaşadıklarımızın bir başkasının başınagelmemesi için polislerden şikayetçi olduk.”

Yaşanan olay sırasında 32 yaşındaki Ekrem Atayile polislere engel olmaya çalışan 28 yaşındakiZekeriya Çelik ise arbedeyi cep telefonu ilegörüntülediği için tartaklanıp gözaltına alındıklarınıbelirttiler.

CMYK

Mücadele Postası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Kızıl gülüşlü

yüreklerHekimler şiddete karşı eylemde

BDP’lilere tehdit

Urfa’da polis terörü

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 11-40