32
Sosyalizm İçin Faşist baskı ve terör sökmeyecek! Haramiler Düzeni: Patron kurşunladı, polis terör estirdi, mahkeme tutukladı!.. Sayı: 2009/22 12 Haziran 2009 1 TL Eli kanlı haramiler hesap verecek!

Sİ Kızıl Bayrak

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı 2009-22 / Haziran

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak

Sosyalizm İçin

Faşist baskı ve terör sökmeyecek!

Haramiler Düzeni: Patron kurşunladı, polis terör estirdi, mahkeme tutukladı!..

Sayı: 2009/22 12 Haziran 2009 1 TL

Eli kanlı haramiler hesap verecek!

Page 2: Sİ Kızıl Bayrak

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERMücadele sertleşirken... . . . . . . . . . . . . . 3

“Ekonomik teşvik ve istihdam paketi”nin

özü özeti: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4

Kürt sorununun “çözüm”üne yönelik yeni

ekonomi paketi... . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

Haramidere’nin haramilerinden

hesap soracağız! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

Saldırıya karşı destek ve dayanışma

mesajlarından... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7-8

Sabra Tekstil patronunu korumaya alan

polis terör estirdi! . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Entes direnişi güncesinden... . . . . . . . . 11

Kent AŞ’de baskılara rağmen direniş! . 12

Kent AŞ direnişiyle

dayanışmayı büyütelim! . . . . . . . . . . . . 13

İşçi ve emekçi hareketinden… . . . . 14-15

39. yılında 15-16 Haziran büyük işçi

direnişi yolumuzu aydınlatmaya devam

ediyor… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Tersaneler cehennem,

işçiler köle kalmayacak!. . . . . . . . . . . . 18

AKP’nin sözde Alevi açılımı... . . . . . . 19

Eşit, bilimsel ve anadilde eğitim

sosyalizmle mümkündür! . . . . . . . . . . . 20

Liseliler geleceklerine sahip çıkmak için

Kadıköy’de buluştu!. . . . . . . . . . . . . . . 21

Kapitalizm doğanın ve insanlığın

geleceğini yok ediyor! . . . . . . . . . . . . . 22

Dünya Emekçi Kadınlar

Konferansı’na doğru. . . . . . . . . . . . . . . 23

Obama’nın Kahire vaazı… . . . . . . . . . 24

Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları . 25

Pakistan’da iç savaşın perde arkası

Knut Mellenthin . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

NATO, Türk devletine

“etkin rol” biçiyor! . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Taraf’ın Taraf’ı... - K. Ali. . . . . . . . . . . 28

Engin Çeber davası sürüyor... . . . . . . . 29

Bir kitap tanıtımı ve

yazarının okura çağrısı... . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2009/22 l 12 Haziran 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Kızıl Bayrak 15. yılını doldurdu.Kızıl Bayrak, 15 yıllık bu onurlu tarihi boyunca

devrimin ve sosyalizmin sesi, işçi sınıfının tarihselçıkarlarının temsilcisi ve süren mücadelesininaynası oldu. Sadece yansıtmakla kalmadı. Devrimve sosyalizm davasının en önemli silahlarından biriolarak bu mücadeleye yön verdi, ışık tuttu.

Kızıl Bayrak, bu misyonla, işçi sınıfı ve emekçihareketinin önündeki engellerle savaşım içindeoldu. Bu savaşımda bir yandan işçi ve emekçileriuyarıp aydınlattı. Diğer yandan ise başta sendikabürokratları ve liberal-reformistler olmak üzere sınıfhareketinin önündeki engellere karşı ilkelere dayalıkeskin bir ideolojik-politik mücadele yürüttü.

Kızıl Bayrak’ın ideolojik-politik mücadelesininhedeflerinden biri de geleneksel devrimci-demokrathareketti. Bu hareketin popülist çizgisine karşıproleter sosyalizm çizgisinde kesintisiz birmücadele yürüttü. Bununla birlikte bu akımlariçerisinde sürekli olarak kendisini üreten reformisteğilimlere ve kuyrukçu savrulmalara karşı durdu.Aynı zamanda Kürt hareketini tasfiyeye yönelikçizgiye karşı kararlı bir mücadele yürüttü.

Ancak bunları yaparken şovenist cereyana vekirli savaşa cephe almakta tereddüt etmedi. Faşistteröre karşı devrimci dayanışmanın en güzelörneklerini verdi. Aynı zamanda devrimci yiğitliğinve onurun yazılı olduğu tarihimizin devrimcimirasının sahiplenilmesi, korunması ve yarınataşınmasında bir bayrak oldu.

İşte bunun için sayısız kez saldırıya uğradı.Toplatıldı, büroları basıldı, yargı terörüylesusturulmaya çalışıldı. Çalışanları gözaltına alınıpişkencelerden geçirildi, tutuklandı. Haklarındaonlarca yılı bulan hapis cezaları, milyarlarca liralıkpara cezaları kesildi.

Tüm bu saldırıları ve daha nice zorluğugöğüsleyen Kızıl Bayrak 15 yıl boyunca, hersınavdan alnının akıyla çıkmayı başarmıştır.

15. yıldönümünde Kızıl Bayrak’ı coşkuyla vegururla dalgalandıralım. Ama onu daha da

yükseklere taşımak için daha sıkı kavrayalım, dahagüçlü tutalım, daha büyük bir enerjiyle taşıyalım.15. yılın coşkusunu ve onurunu, onu her bakımdangüçlendirmenin olanağı haline getirelim.

Tüm yoldaşlarımızı ve okurlarımızı 15. yılıncoşkusuyla selamlıyor, her bakımdan daha güçlü birKızıl Bayrak için seferber olmaya, katkı sunmayaçağırıyoruz.

Kızıl Bayrak yukarı daha daha yukarı! ***Aylık Sosyalist Gençlik Dergisi Ekim

Gençliği’nin 118. 2009 yaz sayısı çıktı. DergiyiEksen Yayıncılık bürolarından ve kitapçılardantemin edebilirsiniz.

Kitapçı ve bayiilerde...

Sosyalizm İçin

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

İstanbul Esenyurt’ta Sabra Tekstil fabrikasıişçilerine bildiri dağıtımı yapan yoldaşlarımıza yapılansilahlı saldırı, sembolik değeri büyük bir politikolaydır. Bildirilerin işçilere ulaşmasını engellemekiçin sıkılan kurşunlar, bilinçli bir sınıf tutumununifadesidir. Bildiriye karşılık kurşun sıkan Sabrapatronu, bu tutumuyla sermaye sınıfının işçi sınıfıkarşısındaki bugünkü konumunu açığa vurmuştur.

Bildiriye karşılık sıkılan kurşunlar, sınıflararasındaki ilişkiler alanındaki biriken gerilimlerinboyutlarını göstermiştir. Sermaye sınıfının, açlığa veyoksulluğa mahkum edip krizin faturasını kestiği işçisınıfından, onun bilinçlenmesinden veörgütlenmesinden duyduğu ölesiye korkuyu açığaçıkarmıştır. Öyle anlaşılıyor ki bu asalak sınıfsaltanatının temellerinin ne kadar çürük olduğunugitgide daha açık biçimde görüyor. Kendi payınahiçbir ahlaki ve insani varlık nedeni bulamıyor artık.Çöküşünü görüp hissettikçe zulmünü arttırıyor.Zulmünü arttırdıkça çöküşünü hızlandırıyor. İşteSabra patronunun sınıf bilinci ve kiniyle yaptığısaldırı, kendisinin de parçası olduğu çürümüş sermayesınıfının bu bilincini ve tutumunu yansıtıyor. O sınıf kikokuşmuş beyninde tarihsel deneyimleriyleyoğrulmuş sağlam bir sınıf bilinci taşıyor. Bu bilinçtendolayıdır ki, bir bildiriden geleceği, örgütlenen işçisınıfının başına açacağı dertleri görüyor, çareyi silahasarılmakta, şehir eşkiyalığında, kaba ve çıplakzorbalıkta buluyor.

Sabra patronunun bu tutumu, kendi sınıfının vedevletinin bugün ortaya koyduğu reflekslerleörtüşüyor. Öyle ki özellikle 1 Mayıs’tan sonra faşistterörün dozunda belirgin bir yükseliş var. Zaten güdükolan toplantı, yürüyüş, gösteri ve örgütlenme hakkıneredeyse ortadan kaldırılmış durumda. Her yeni gündüzenin bekçileri tarafından sınıf ve kitle hareketininönüne yeni barikatlar konuluyor. Yasak alanlarayenileri ekleniyor. Yüz binlerce üyesi olan sendikalarbasılıyor, üye ve yöneticileri gözaltına alınıptutuklanıyor. En barışçıl kitle gösterisi dahi polisterörüne maruz kalıyor.

Faşist baskı ve terörün diğer bir yüzünde isetoplumsal hayatın her alanını kontrol altına almak içinhiçbir sınır tanımadan yürütülen gözetleme ve dinlemefaaliyetleri var. Mantar gibi yayılarak her adım başırastlanan kameralarla toplum üzerinde sıkı bir denetimve kontrol mekanizması yaratıldı. Bu kameralar, fizikiolduğu kadar moral açıdan da oldukça etkili silahlar.Genel olarak toplum üzerinde kurulan faşist ablukanınkaranlık tablosunu tamamlıyorlar.

Bu karanlık tabloyu Kürt sorununu çözüleceğiyönünde bir süredir oluşturulan “iyimser hava” dabozmuyor. Tersine bunun sadece bir “hava” olduğubugün daha iyi anlaşıldıkça, gerisindeki Kürt halkınayönelik kapsamlı bir saldırı planı olduğu daha netgörülüyor. Dahası bu saldırı planı, sadece politik vemoral hedefleri içermiyor. Bu hedeflere de ulaşmaküzere azgın bir askeri saldırı hamlesi planlanıyor.Ordunun başındaki Başbuğ’un ABD’ye gidip Kürthalkına yönelik savurduğu savaş tehditleri boşunadeğil. Aynı tehditler, hükümetin de diğer düzenpartilerinin de dilinden eksik olmuyor.

Bunların “çözüm” diye geveledikleri, Kürthalkının varlığını sözde tanımaktan ibaret. Bu da zatenmalumun ilanından başka bir şey değil. Yoksa onunhaklı ve meşru ulusal hak ve özgürlüklerini tanımayıbir varlık-yokluk sorunu olarak görüyorlar. Böylegörmelerinin de sağlam temelleri var. Çünkü kurulu

düzenin ayakları aynı zamanda Kürt halkının ulusalköleliği üzerine oturtulmuştur. Bunun için düzengüçleri için Kürt sorunu bir demokratik hak veözgürlük sorunu değil, tasfiye edilmesi, denetlenmesive sürekli olarak ezilmesi gereken bir sorundur.Bundan dolayıdır ki “iyimserlik masalları” okurlarkenbile baskı ve terörün dozunu zerrece düşürmüyorlar.

Düzenin Kürt sorunundaki bu tutumu onundemokratik hak ve özgürlükler konusundaki temeldavranış çizgisini gösteriyor. Bu düzenin efendilerininözgürlük gibi bir sorunu yoktur, çünkü temelözgürlüklerin önündeki en büyük engel bizzatonlardır. Bunun için onlar sadece ve sadece kölecidüzenlerinin devamını sağlamaya çalışmaktalar.Ezilenlerin mücadeleleriyle söküp aldıkları (ki bunlarıda kendileri vermiş gibi gösterirler) dışında hak veözgürlük vermezler. Bugün yeniden kanıtlanan bugerçeklerin Kürt halkı tarafından bilince çıkarılmasıhayati bir zorunluluktur artık. Çünkü, düzenin çözümmasallarıyla oyalanmanın sonunda büyük acılarlayüzyüze kalmak kaçınılmazdır. Bunun için diğerdemokratik hak ve özgürlükler için olduğu gibi ulusalözgürlük taleplerinin kazanılması için de kararlı birmücadele şarttır.

Tam da bu noktada, eli kanlı bir şehir eşkiyası olanSabra patronunun sınıf bilinçli işçilere karşı silahasarılmasına odaklanmak gerekir. Çünkü Kürt sorunu,demokratik hak ve özgürlükleri elde etmek içinmücadeleden başka bir yol olmadığını gösterirken, buolay ise bu mücadelenin sağlıklı ve doğru bir yoldannasıl ilerleteceğine ilişkin açıklıklar sunuyor. Kürthalkına yaşadığı “çözümsüzlük” cenderesinden birçıkış yolu sunuyor. Zira, Sabra olayı ile çok daha iyigörülmüştür ki, bugün işçilerin sosyal ve ekonomikhak talepleri için verdiklleri mücadele, kesin olarakdemokratik hak ve özgürlük mücadelesiyle içiçesürdürülmek zorundadır. Çünkü işi ve hakları içinmücadeleyi seçen işçinin önüne düzenin kollukgüçleriyle birlikte, bazen yasal bir kılıf içinde, bazensekeyfi biçimde sermaye düzeninin baskı ve terörüçıkmaktadır. En son ATV-Sabah işçilerine yapıldığıgibi sesini duyurmak için sokağa çıkan işçinin önükesilmektedir. Sadece kolluk da değil, düzeninmedyasından yargısına kadar tüm temelmekanizmaları, burjuvazinin özel mülkiyetini vemuazzam boyutlardaki sefil ayrıcalıklarını korumakiçin seferber olmaktadırlar. Öyle ki, Sabra’nın eli kanlıpatronu polis korumasında serbestçe dolaşırken, onatepki gösteren devrimci işçiler polisin kurşun

yağmuruna hedef olduktan sonra bir detutuklanıyorlar.

Tüm bunlar demokratik hak ve özgürlüklermücadelesini sınıfsal bir temele oturtmanınimkanlarını da gösteriyor. Ekonomik ve sosyalistemlerle demokratik siyasal istemlerin bir aradayükseltilmesinin gereğini ortaya koyuyor.

KESK örneğinde olduğu gibi, KESK’i savunmakhem kamu emekçilerinin sınıfsal çıkarlarınısavunmak, hem de Kürt halkının hak ve özgürlüktaleplerini savunmak anlamına geliyor. Yine bugünSabra olayında devrimci işçileri sahiplenmek büyükönem taşıyor. Bu ölçüde oluşturulacak reflekslerledemokratik hak ve özgürlükler mücadelesi sınıfsal birtemel üzerinden toplumsal bir tabana oturtulabilir. Buölçüde de devrimci bir sınıf ve kitle hareketiyaratabilmenin koşulları da oluşturulabilir. Farklıalanlarda süren saldırıların açık organik bütünlüğü bubakımdan önemli kolaylıklar sağlıyor. Eğer öznelplanda ortaya konulacak güçlü bir iradeyle buolanaklar ve kolaylıklar değerlendirilirse düzengüçleri kıskaca alınır, bu ölçüde de en azındangeriletilebilir.

Bunun için birleşik bir direniş ve mücadelecephesinin örülmesi büyük önem taşıyor. KESK’eyönelik saldırı karşısında gösterilen ilk tepkiler buaçıdan umut vericiydi. Ancak kalıcı olmaktan uzakkaldı. Şimdi Sabra saldırısına karşı anlamlı dayanışmaörnekleri görülüyor. Fakat bu örnekler yine de çoksınırlı. Oysa yapılması gereken ne yaptığını bilenbilinçli ve kararlı bir direniş ruhuyla saldırıya uğrayanher mevzinin militan bir kararlılıkla savunulmasıdır.

Bununla birlikte bu mücadele tepkisel olmaktançıkarılmalı, bilinçli ve hedefli bir yol hattı çizilmelidir.Bunu başarmanın en önemli anahtarlarından biri deortak talepler oluşturabilmektir. Bugün için bu talepleresas olarak, “Krizin faturasını kapitalistler ödesin!”başlığı altında ele alınabilecek taleplerin yanısıra,“Sınırsız, söz, basın ve örgütlenme özgürlüğü” talebive “Kürt halkına özgürlük!”, “Eşitlik, özgürlük,gönüllü birlik” talebidir. Bu taleplerin odağındabulunduğu çok yönlü ve çok ayaklı bir mücadelesürecini örmeli ve örgütlemeliyiz.

Böyle bir süreci başarıyla omuzlamak için silahasarılan eli kanlı Sabra patronunun sınıf bilinci vedüşmanlığına karşılık verecek bir bilinç vemilitanlıkla davranmalıyız. Bu Sabra olayının da işaretettiği gibi, içerisine girdiğimiz sert sınıf mücadeleleridöneminin bir gereğidir.

Mücadele sertleşirken...

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak

“Teşvik paketi”nden yansıyanlar...4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

“Ekonomik teşvik ve istihdam paketi”nin özü özeti:

Sermayeye teşvik, emekçiye katmerli kölelik!

Sermayenin, işçi ve emekçilere dönük sinsi saldırıprogramlarını sırayla devreye soktuğu bir dönemiyaşıyoruz. Krizin sonuçlarına karşı işçi sınıfınıneylem refleksinin sınırlarını ve zayıflığını görensermaye, AKP eliyle saldırılarını işçi sınıfının tarihselkazanımlarına uzatacak kadar pervasızlaşmışdurumdadır. Hem de bunu “işsizliğe çözüm bulma”yalanlarıyla yapmaktadır.

TÜSİAD’ından MÜSİAD’ına tüm sermayeörgütlerinin beğenisiyle karşılanan son “ekonomikteşvik ve istihdam paketi”, içerdikleriyle de kiminyararına olduğunu göstermektedir. Elbette bundagaripsenecek bir durum yok. AKP de, kendindenöncekilerin yaptığı gibi, sermayenin sömürüsünüdaha kolay gerçekleştirebilmesi için üzerine düşeniyapmakla yükümlü olduğundan, bugünkü mevcutkonumunu korumaktadır. Ancak burada önemle altıçizilecek olan, kapitalistler işçi ve emekçilerinsırtından birikenlerle “teşvik” edilirken, kazanılmışbir hak olan asgari ücreti fiilen ortadan kaldırmanında ortamının hazırlanmasıdır. Sürekliliği olmayankamu ve özel sektörde geçici işçilik ise,taşeronlaştırmanın iyice yaygınlaştırılmasından başkabir şey değildir. Güvencesiz çalışma koşulları işçilerealternatif olarak sunulmaktadır.

Bu pakete harcanacak külfetin kaynağı ise İşsizlikSigorta Fonu’nda birikenler ve emekçilerinvergileriyle, onlardan kesilenlerle dolan sermayedevletinin hazinesi olacak.

Paketin kendisi zaten hangi sınıfın yararınaolduğunu gösterirken aynı zamanda yapılanaçıklamalarda itiraf niteliğindedir. Erdoğan yapmışolduğu bir açıklamayla “Kriz varsa çare de varkampanyasını destekliyoruz. ‘Harcayacak para yok’diyenler yanılıyor. Kusura bakmayın arkadaşlar paravar. ‘Para yok’ diye bir şey yok. Biz, 2008 yılındamemurlarımızın ortalama maaşını yüzde 19,7artırdık. Para var” derken, kamu emekçilerininyoksulluk sınırının altındaki ücretini örnekgösteriyordu. Yani Erdoğan’ın bu sözleri, bir nevisermayenin cebimizdeki elidir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerise, iyice yoksullaşmış emekçilerin pazara çıkmasınınkoşullarının olmadığının farkında olarak utanmadanşöyle diyebilmiştir:

“Tüketicinin eline harcasın diye para verdiğinizzaman, gıdayı ve giyimi tüketimi arttıran birmekanizma teşvik etmiş olursun. Bu bizimyaşadığımız mevcut iktisadi krizi çözmez. Bu açıdanbaktığımızda lütfen insanlara para verin demeyin.”

Yine aynı Bakan, İşsizlik Sigortası Fonu’nunişçiler tarafından kullanımının kolaylaştırılması gibitaleplere karşı da şöyle söylemektedir: “Hak sahipliğiolmanın ölçüsünü kaçırmamamız lazım. Popülistyaklaşımlarla hak sahibi olmanın ölçüsünü kaçırırsak2 yıl sonra bizi suçlarsınız”. Oysa aynı zat, teşviksisteminde kaynağın İşsizlik Sigortası Fonu olacağınıgönül rahatlığıyla söyleyebilmektedir.

Bu örnekler bile kendi başına bu teşvik paketininhangi mantıkla hazırlandığını göstermektedir. Bupaketle birlikte kara taşıtı, tekstil, konfeksiyon, derisektörü, madencilik, tıbbi aletler, ilaç, elektronik hava

aracı, makine imalatı, demiryolu, liman, transit boruhattı taşımacılığı ve kimya sektörleri desteklenecek.“Teşvik ve istihdam” adı verilen paketin teşvikbölümü kısaca şöyle düzenlenmiş: Türkiyegelişmişliğine göre 4 bölgeye ayrılarak, kapitalistler;SSK işveren primini birinci bölgede iki yıl, ikincibölgede üç yıl, üçüncü bölgede beş yıl, dördüncübölgede 7 yıl boyunca ödemeyecek. Kurumlarvergisinin yüzde 20’lerden yüzde 2’ye kadar inecekolması zaten adaletsiz olan vergi sisteminin bueşitsizliğini daha da artıracak. Yanı sıra kapitalistlerinvergileri indirilecek, arsa tahsis edilecek, faiz yardımıyapılacak, bankaların para sunması sağlanacak, primödeme zorunluluğu kaldırılacak.

“İstihdam” adı altında ise çalışma yaşamı yenidenve kuralsız bir şekilde düzenlenerek, işçi sınıfınınkazanılmış haklarına el konulmasının önü açılacak.“Mesleki eğitim” adı altında bir işe yerleştirilenler 6aylığına stajyer statüsünde çalışacaklar. Düşük birücrete 6 ay çalışıldıktan sonra ise işçinin işe devamedebilmesi patronun iki dudağı arasında olacak.İşsizliğin mesleksizlikten kaynaklı olduğuna kitleleriinandırmaya çalışan sermaye, bu uygulamaylaişsizlere iş vaadinde bulunmaktadır. Oysa yüzbinlerce meslek lisesi ve üniversite mezunu “mesleksahibi”, bugün işsizler ordusu arasında çoktanyerlerini almış durumdadırlar. Stajyerlere ödenecekücretin asgari ücretten daha düşük olacağını veyapılacak ödemelerin İşsizlik Sigortası Fonu’ndanfinanse edileceğini düşünecek olursak, sermayenin nekadar açgözlü olduğu iyice ortaya çıkacaktır. Staj adıaltında 500 bin kişiye iş imkânı yaratılacağı biraldatmacadan ibarettir. Patron örgütlerinin TİSgörüşmeleri sırasında işçilere kabul ettirmeyeçalıştığı, fiili olarak da uygulanan esnek üretimmodelinin başka kılıflar altında yasallaştırılmasınatanık olmaktayız. O meşhur Asya tipi üretim, kuralsızsömürü için çalışma yaşamı sermayenin ihtiyacınagöre şekillendirilmektedir.

Yanısıra 120 bin kişi de kamu yararına işlere 6 aysüreyle yerleştirilerek kamuda taşeronlaştırma vesözleşmeli personel uygulaması iyiceyaygınlaştırılacaktır. Bu işçilerin ücretleri de İşsizlikSigortası Fonu’ndan sağlanacak.

Sermayenin oldukça tehlikeli bir başka saldırısı daözel istihdam bürolarıdır. Artık patronlar geçici işleriçin işçi kiralamaya başlayacaklar. Özel istihdambürolarından bir köle gibi temin edilecek işçilere,patronların maaş, prim ya da kıdem tazminatıödemesi gerekmeyecek. İşçinin yaptığı işin karşılığıne kadarsa özel istihdam büroları tarafındankarşılanacak. Ortaçağın çalışma yaşamını yenidenhayata geçirmek isteyen kapitalistler, böylece buamaca bir adım daha yaklaşmış olacaklar. Busistemde çalışma süresi dışında işçilerin primleriödenmeyeceğinden, emeklilik ve işsizliksigortasından faydalanmalarının imkânsız halegelecekleri de ortadadır.

Bugün sermayenin yatırımı için bölgelerbelirlendiği düşünülürse, bu, yarın ucuz işgücü içinBölgesel Asgari Ücrete geçişi de kolaylaştıracaktır.

Sermaye hükümeti tarafından gündeme getirilenbu paketler, sermaye rampalarından emek saflarınaatılan bombaları andırmaktadır. Sermaye sınıfı,birleşik ve militan bir direnişle karşılaşmamışolmasının verdiği rahatlıkla işçi sınıfına karşı taarruzageçmiş durumdadır. O halde işten çıkarmalara vegüvencesiz çalışma saldırısına karşı “sınıfa karşısınıf” duruşuyla sermayeye yanıt verilmeli, kazanılanmevziler korunmalı, yeni kazanımlar için mücadeleyükseltilmelidir. Üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen,15-16 Haziran büyük işçi direnişi hakları içinkenetlenen işçi sınıfının gücünü göstermektedir.

İşten çıkarmalara ve güvencesiz çalışmaya karşı;“İşten çıkarmalar yasaklansın!”, “Herkese iş, tümçalışanlara iş güvencesi!”, çalışma sürelerininuzatılmasına karşı; “7 saatlik işgünü, 35 saatlikçalışma haftası!”; ücretlerin düşürülmesine karşı;“İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgariücret!”, adaletsiz vergi sistemine karşı; “Her türlüdolaylı vergi kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servetvergisi!”, emekçilerin alım gücünün kolaylaştırılmasıiçin; “temel tüketim mallarının fiyatları ucuzlatılsın!”,kamu kaynaklarının asalak bir sistem içinde israfıanlamına gelen borç ve faiz ödemelerine karşı; “Borçödemeleri durdurulsun! Tüm iç ve dış borçlargeçersiz sayılsın!” vb. talepler etrafında sınıfınbirliğini sağlamak acil bir ihtiyaçtır.

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak

“Teşvik paketi”nden yansıyanlar... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Sermaye hükümeti, kalkınmayı sağlayarak Kürtsorununun çözümüne katkı sağlayacağı iddialarıyla,yeni bir ekonomi paketi ile ortaya çıktı. Yeni ekonomipaketi ile Diyarbakır, Mardin, Siirt, Van, Tunceli, Muş,Bingöl, Bitlis, Şanlıurfa, Hakkari ve Şırnak illeri özelteşvik kapsamı içine alındı.

Paket incelendiğinde kapitalistlere verilen destekaçıkça görülüyor. Örneğin Kürdistan’da yatırım yapankapitalistlerden sigorta primi alınmayacak.Kapitalistlerin işyerlerinde kullanacakları elektrikyüzde 50 daha ucuz olacak. Arsalar, kapitalistlereparasız tahsis edilecek. Yatırım yapılacak sanayibölgelerinde arsaların su, elektrik ve altyapı hizmetlerisermaye devleti tarafından karşılanacak.

Ekonomi paketi ile sermaye hükümeti bir taşla ikikuşvurmak istemektedir. Büyük toprak sahipleri deiçinde Kürt burjuvazisinin sermaye devleti ile olanilişkisini daha da güçlendirmek bunlardan ilki, birbütün olarak sermaye için yeni karlı yatırım alanlarıaçmak ikincisidir. Kürt burjuvazisinin sermayedevletiyle bağlarının pekiştirilmesi rejim açısındanbüyük önem taşıyor ve AKP bu konuda diğer burjuvapartilerden çok daha hassas davranıyor. Çünkühalihazırda Kürt burjuvazisinin önemli bir bölümüonun bünyesinde bulunmaktadır.

AKP, paketi hayata geçirebildiği ölçüde, bir nebzedaha “iyileşen” ekonomik koşullar aracılığıyla, Kürtemekçilerinin AKP’den uzaklaşmalarının önünegeçmeye çalışıyor. Bu Kürt hareketinin kitle desteği

zayıflatılması bu aynı amacın öteki boyutunuoluşturuyor.

Çeyrek asrı aşan bir süredir devam eden “son Kürtisyanı”yla boğuşan sermaye hükümetleri, Kürtsorununda hep çözümsüzlüğe oynadılar. Kürt halkınıyatıştırmaya, siyasal çıkarları doğrultusundakullanmaya çalıştılar. Ama her defasında ellerindebütün dertlere deva olacak ekonomi paketleri ileortaya çıktılar.

Son pakete göre bölgeye milyarlarca yatırımyapılacak. Oysa gerçekte ayrılacak kaynakkapitalislerin semirmesi için kullanılacak. Güya bupaketle milyonlarca insana iş sağlanacak, gerçekte isekapitalistler için kölece koşullarda işgücü olanağıyaratılacak.

Kapitalistlerin asıl iştahını kabartan ucuz işgücü olanağıdır!

Kapitalizm, kâr için üretim demektir. Daha fazlakâr içinse daha fazla sömürü, daha düşük ücretpolitikası geçerlidir. Bunu gerçekleştirmek için nerededaha ucuz işgücü varsa oraya yönelmek, işçilikmaliyetini en aza düşürerek kârı artırmak; işçiyi hemdaha fazla süre, hem de daha ucuza çalıştıraraksermayesini daha fazla büyütmek, tüm kapitalistlerinortak davranış paydasıdır. Pakette yer alan teşvikleriniçinde yer almayan en önemli kâr kaynağıysa,

Kürdistan’da var olan devasa boyuttaki ucuz işgücüpotansiyelidir.

Ucuz işgücünün kaynağı olan Kürt kitleleri zatenuzun zamandan bu yana metropollerdeki kapitalistişletmelerde karın tokluğuna çalıştırılmaktadır.Böylelikle ucuz işgücü yığını büyüdükçe,kapitalistlerin de iştahı kabarmaktadır. Zira bu sayedeKürt olsun olmasın bütün işçilerin gitgide daha kötükoşullarda çalışması kaçınılmaz hale gelmektedir.Nitekim Kürtler ucuz işgücü deposu haline geldikçetaşeronlaşma, esnek çalışma adı altında sigortasız-sendikasız çalışma da ayyuka çıkmıştır.

Kürdistan’a yönelik yeni ekonomi paketi,sermayeye Kürt halkını ucuz işgücü olarak kullanmaolanağını sunmaktadır. Böylece kapitalistler hemyatırım için devasa devlet desteğine, hem de ucuzişgücü deryasının içine düştüler.

Bu saldırıların yalnız Kürtlere yönelik olmadığıbellidir. Sanayi merkezlerinin etrafında biriken ucuzişgücü yığını, kirli savaş nedeniyle göçen Kürthalkının katılımı ile iyice büyümüştür. Sermaye sınıfıbunu, genel planda ücretleri düşürmek ve kazanılmışhakları budamak için etkili bir silah olarak kullandıbugüne kadar ve hala da kullanmaktadır. Sendikasızsigortasız çalışmaya razı olanların sayısı ne kadararttıysa, sendikasızlaşma o kadar artmış, sosyal haklaro kadar budanmış, sigortasız çalışma yaygınlaşmış, işgüvencesini kaybedenlerin sayısı artmıştır.

Yeni ekonomik destek paketi Kürdistan dışındakiişçi ve emekçileri de tehdit etmektedir. Bu paketinkaçınılmaz sonuçlarından biri, işçi sınıfının tümününKürt proleterleri ile aynı koşullarda çalışmayazorlanmasıdır. Nitekim sürecin bu yönde işlemesikaçınılmazdır. Bu kirli çarkın dönebilmesi için Kürtolsun ya da olmasın, sermaye düzeninin açıkçakarşısında duranların baskı altında tutulması gerekir.Öyle olduğu açıktır; emekçilere ve düzenebaşkaldıranların tümüne yönelen saldırılar, Kürt veKürt olmayan ayrımı yapmadan büyümektedir.

Türkiye’nin açgözlü kapitalistleri, açlık sınırınınçok çok altındaki asgari ücreti dahi yüksek bulmaktave düşürülmesini istemektedirler. “Ücret maliyetinidüşürme” hedefi tüm kapitalist ülkelerin tümkapitalistleriyle temsilcilerinin öncelilikleri arasındayer alıyor. Kürdistan’da var olan büyük işsizlik,bölgesel asgari ücret uygulamasının devreyesokulması ile birlikte kapitalistlerin elini daha dagüçlendirecektir.

Kürt sorununun “çözüm”üne yönelik yeni ekonomi paketi...

Ekonomi paketi ve gizlenemeyen gerçekler!

Kayseri’de kriz paneliKayseri İşçi Kültür Evi’nde 7 Haziran günü kriz ve işsizlik konulu panel gerçekleştirildi. Panele ağırlığını

işçilerin oluşturduğu 25 kişi katıldı.Saat 14.00’te gerçekleştirilen panelde sunum yapan BDSP temsilcisi, kaynağı kapitalizm olan krizin

nedenleri ve yarattığı sonuçlar üzerinde durdu. BDSP temsilcisi yaşanan krizi, kapitalizmin akıldışı bir sistemolduğunu örneklerle anlattı. Kriz koşullarında kapitalistlerin işsizlik silahını kullandığını ifade etti.

Etkinlikte işçiler de söz alarak kriz ve işsizlik konusunda düşüncelerini dile getirdi, BDSP temsilcisinesorular sordu.

Panelin ikinci bölümünde kriz ve işsizliğe karşı mücadele ile örgütlenmenin önemi üzerinde duruldu.Krizin bedelini patronların ödemesi için örgütlenmekten başka çare olmadığı ortaya kondu. Sunumun sonbölümünde ise Kayseri’de işçi sınıfının sesi olacak olan bir bülten çıkarılacağı ve tüm işçilerin bu bültenisahiplenmesi gerektiği belirtildi. Kriz ve İşsizlikle Mücadele Birliği oluşturuldu.

Ayrıca panele katılan işçiler bültene her türden katkıyı sunacaklarını belirttiler. İşçilerin panele ve alınankararlara olan ilgisi ve katılımı hem dikkat çekici, hem de gelecek açısından son derece anlamlıydı.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak

Haramidere’nin haramisine...6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Haramidere’nin haramilerinden hesap soracağız!

İşçi ve emekçi kardeşler!Ücretli kölelik düzeni biz işçi ve emekçilere yaşam

hakkı dahi sunmamaktadır. Bizler dünyadaki tümzenginlikleri üretirken, sonuçta bu zenginliklere biravuç patron el koyuyor. Bizler sefalet içinde yaşarken,gecekondularımızda yaşam savaşı verirken, köle gibiçalışıp çocuğumuza ekmek dahi götürmektezorlanırken, bizim emeğimizi gaspeden patronlar lüksvillalarda sefahat içinde yaşıyorlar. Bizler cefaçekiyoruz, onlar sefa sürüyor!

Bu sömürücü kan emici patronlardan biri de SabraTekstil patronu ve onun uşaklarıdır. HaramidereSanayi Sitesi, işçi cehennemi bir köle pazarıdır.Burada saltanat süren haramiler, işçinin alınteriniçalarak yaşayan asalaklardır. Bu pervasızlığı işçi veemekçilerin örgütsüz olmasında buluyorlar.

Örgütlenirsek, sömürü düzenine karşı bir arayagelip mücadele edersek, bu kölelik düzenini ve onunkan emici patronlarını alaşağı ederiz. Bu güç biz işçive emekçilerin nasırlı, onurlu ellerinde veyüreklerindedir.

İşçiler, emekçiler!Biz Esenyurt İşçi Platformu ve Esenyurt

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak, işçilerinhakları için mücadele eden, insanca yaşayacağımız,sömürülmediğimiz, aç kalmadığımız onurlu bir dünyakurmak için kavgamızı büyüten öncü işçileriz. Buamaçla katmerli sömürüye maruz bırakılan tekstilişçilerini de insanlık dışı çalışma ve yaşam koşullarınakarşı bir araya getirmek için mücadele ediyoruz.

Bu katmerli sömürüye maruz bırakılanlardan biride Sabra Tekstil’in işçileridir. Sömürü fabrikasındaişçiler 450 YTL’ye, sigortasız, ağır çalışmakoşullarında kölece çalıştırılıyorlar. Üstelik bu 3kuruşluk ücretler dahi gününde ödenmiyor.

Kardeşler, biliniz ki, Sabra fabrikasında işçiöğütülüyor, Sabra mağazasında sömürü satılıyor.Sabra Tekstil işçilerini susmamaya, boyun eğmemeye,artık yeter demeye, örgütlenmeye çağırmak için bufabrikadaki işçilere seslendik, sesleniyoruz,sesleneceğiz.

Bu durum, işçilerin örgütlenerek haklarınıalmalarından korkan eli kanlı katilleri, Sabrapatronlarını, rahatsız etmiştir.

Esenyurt İşçi Platformu olarak işçilere seslenmekiçin 9 Haziran günü sabah saatlerinde Sabra fabrikasıönüne gittik. Sömürücü katiller üzerimize silahlasaldırdı. Silahlı saldırıda iki işçi yoldaşımızbacağından ve göğsünden yaralandı.

Bu da yetmezmiş gibi, aynı günün akşamındayaşanan saldırıyı protesto etmek için tekrar fabrikanınönüne gittiğimizde, bu kez de kolluk güçlerininsaldırısına maruz kaldık. Polis Sabra Tekstil önündebasın açıklaması yapmamıza dahi tahammül edemedi.Üzerimize kurşunlar sıkıldı. Coplarla, gazbombalarıyla üzerimize saldırıldı. Bu saldırıda dörtarkadaşımız önce gözaltına alındı, ardındançıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandılar.

Tüm bu saldırıların sorumlusu başta Sabra Tekstilpatronu ve onun tetikçileri olmak üzere, tüm kapitalistsömürü düzeni ve onun koruyucularıdır. Bu sömürüsisteminde Sabra Tekstil patronu gibi bir tetikçi elinikolunu sallayarak gezebilmektedir.

Bu saldırı sadece Esenyurt İşçi Platformu’ndaörgütlü işçilere değil, tüm işçi sınıfına ve emekçilere,

tüm ilerici devrimci güçlere yapılmıştır. Bizlereyönelik bu saldırının hesabı eninde sonunda sorulacak,sorumlular işçi, emekçiler tarafından yargılanacaktır.

Katiller, işçi kanıyla geçinenler, şunu unutmasınlarki, bunun hesabını biz işçiler ve devrimciler söke sökesoracağız! Kirli işlerinde, uyuşturucuda, fuhuşta, işçikatletmede kullandıkları silahlı çetelerinin tepesineişçilerin birleşen yumruklarıyla bir balyoz gibiineceğiz! Bu dostun düşmanın önünde böyle bilinsin!

Her saldırıdan güçlenerek çıkıyoruz, sesimiz herzamankinden daha gür çıkıyor. Hiçbir güç, işçi veemekçilere ulaşmamıza, örgütlenmemize, kan emicilersürüsünü alaşağı etme mücadelemize, bu köhnemiş veçürümüş sömürü düzenini yıkarak yerine insancayaşanacak bir dünya kurmamıza engel olamadı,olamayacak. Tarihte işçi kanı dökenler döktüklerikanda boğulmuşlardır, bugün de boğulacaklar!

Ve buradan bir kez daha tüm işçi emekçileresesleniyor, bu silahlı zorbalığın hesabını sormayaçağırıyoruz!

Düşük ücretlere, işsizliğe, sigortasız ve güvencesizyaşamaya ve çalışmaya, fabrikalarda köle muamelesigörmeye, açlığa ve yoksulluğa karşı birlik olmaya,örgütlenmeye, mücadeleye çağırıyoruz!

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!Yaşasın işçi sınıfının örgütlü mücadelesi!Baskı ve zorbalık bizi yıldıramaz!İşçiye kalkan eller kırılacak!İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

Esenyurt İşçi Platformu / Tekstil İşçileriKomisyonu

Esenyurt Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu10 Haziran 2008

Patron kurşunladı, polis terör estirdi, mahkeme tutukladı...

Faşist baskı ve terör bizi yıldıramaz!

Patron kurşunladı, polis terör estirdi, yargıçlar tutukladı. Son birkaç gün içerisinde sınıf çalışmamızayönelik gerçekleşen saldırıların özü özeti böyle. Saldırıların izlediği bu hat, sermaye düzenin tüm bir sınıfözünü ve kimliğini, ayrıca çalışma tarzını ortaya koyuyor. Çok açık ki, devlet aygıtı ve onun kolluğupatronların hizmetinde, işçi sınıfının, emekçilerin ve Kürt halkının mücadelesinin karşısındadır. Bunun içinSabra patronu fabrikanın önünde bildiri dağıtan devrimci işçilere kurşun yağdırırken, polisin işi Sabrapatronunu korumak oluyor. Sabra patronu elini kolunu sallaya sallaya polis korumasında dolaşırken, SabraTekstil önünde saldırıyı protesto edenlerin üzerine kurşun ve gaz bombaları yağdırıyor. Büyük bir sınıf kiniylecoplayıp gözaltına alıyor. Gözaltında işkencelerini sürdürüyor, avukatları taciz ediyor. Ondan sonra da cüppeliterör devreye giriyor. Gözaltına alınan yoldaşlarımız sudan bahanelerle tutuklanıyor.

Tüm bunlar, sermaye sınıfının işçi sınıfı karşısında açık bir sınıf kimliği ve tutumuyla hareket ettiğinigösteriyor. Sermayenin çıkarları sözkonusu olduğunda kağıt üzerinde yazılı hukuk adına ne varsa hiçbir değertaşımıyor. Her şey sınıf savaşımının kuralına uygun yürütülüyor. Faşist baskı ve terörde tüm sınırlar aşılıyor.Maskeler indiriliyor, yapay ayrımlar ortadan kalkıyor. Baskı ve terör mekanizması kurulduğu gibiçalıştırılıyor.

Bu durum bizi şaşırtmıyor. Çünkü sermaye düzenine karşı işçi sınıfının kızıl bayrağını taşıyoruz. Sınıfdüşmanımızın kimliği ve yapacakları konusunda bilincimiz açık. Bu nedenle saldırılara karşı boyun eğmedik,eğmeyeceğiz! Sınıf kavgasından geri durmadık, durmayacağız! İşçi sınıfının kızıl bayrağını onurla taşımayadevam edeceğiz! Yoldaşlarımızın canına yeltenen patronlar ve onların faşist beslemelerinden hesap soracağız!Sınıf kavgasına daha sıkı sarılacak, işçi sınıfına yönelik devrimci faaliyetimizi daha da güçlendireceğiz!

Ancak bu saldırı sadece sınıf devrimcilerine değildir. Bu saldırı istisna da değildir. Son dönemdetırmandırılan baskı ve terör kampanyasının bir parçasıdır. KESK’e yönelik saldırılardan toplantı ve gösterihaklarının fütursuzca çiğnenmesine kadar son günlerde birçok örnek ortada. Sermaye düzeni, krizinfaturasının toplumda yaratacağı muhtemel büyük sosyal patlama birikimlerinin önünü almak ve örgütlügüçleri tasfiye etmek istiyor.

Bunun için yapılan saldırılara sessiz kalınmamalı, birleşik bir direniş ruhuyla karşı konulmalıdır. Baskı veterör kampanyası ancak böyle göğüslenebilir. Bu bilinç ve anlayışla tüm devrimci ve ilerici güçleri hareketegeçmeye, düzene karşı birlikte durmaya, tok bir yanıt vermeye çağırıyoruz.

Son olarak belirtelim ki, hiçbir güç bizi devrim mücadelesinden alıkoyamaz. Hiçbir kurşun devrimci sınıffaaliyetine engel olamaz. Hiçbir duvar devrimci soluğumuzu kesemez. Hiçbir güç milyonlara yaşam hakkıtanımayan bu çürümüş düzeni ve kurumlarını ayakta tutamaz.

Kahrolsun sermayenin faşist diktatörlüğü!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)10 Haziran 2009

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak

Destek ve dayanışma mesajlarından... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Saldırıya karşı destek ve dayanışmamesajlarından...

Devrimci sınıf faaliyetimizengellenemez!

(...) Komünistlerin kararlılığı karşısında giderekdaha fazla azgınlaşan Sabra Tekstil patronu, mensubuolduğu burjuva sınıfın tüm iğrenç özelliklerinitaşımaktadır. Zira o giderek daha fazla asalaklaşan vesaldırganlaşan, çürüyen ve yok olmaya mahkum olankapitalist düzenin sefil bir temsilcisidir. Bu yüzdenbilinçli işçilere, onların öncüsü devrimcilere,komünistlere kin duymaktadır. Her türlü şiddetiuygulamaktan, mafyavari yöntemleri kullanmaktançekinmemektedir.

Burjuvazinin bu korkusu boşuna değildir.Komünistlerin mücadelesi ve faaliyeti de bir sınıfkinine dayanmaktadır. Sınıf devrimcileri kapitalistdüzeni yıkmak, sömürüye son vermek, yerine sosyalistbir işçi-emekçi iktidarı kurmak hedefiyle işçi sınıfı veemekçiler içerisinde devrimci sınıf faaliyeti yürütmeyedevam edeceklerdir. Sermaye iktidarının her türdenbaskı ve zoru bunu engellemeyecektir.

İşçi sınıfının mücadelesini büyütme, devrim vesosyalizm hedefini gerçekleştirme kararlılığındanvazgeçmeyen komünistler devrimci sınıf çalışmasınadevam edeceklerdir.

İzmir BDSP, Çiğli İşçi Platformu, Tekstil İşçileri Bülteni

Demir-Çelik İşçileri Bülteni, Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi

Sınıf faaliyetimize yönelik saldırılarsökmeyecek!

(...) Bu saldırı münferit bir olay değil, aksine ikisınıfın temsilcilerinin karşı karşıya gelmesidir. İşçisınıfının onurlu mücadelesinin temsilcisi olan sınıfdevrimcilerine, burjuvazinin aşağılık bir mensubu olanSabra Tekstil patronu tarafından yapılan bu saldırı,genel anlamıyla burjuvazinin işçi sınıfına yönelttiğisaldırılardan bağımsız değildir.

Buradan başta saldırıya uğrayan yoldaşlarımızolmak üzere, tüm baskı ve engellemelere rağmendevrimci sınıf çalışmamızı canı siperane sürdüren tümyoldaşlarımızı, burjuvaziyi döktüğü kandaboğacağımız o şanlı günün özlemiyle kucaklıyoruz.

Sermaye diktatörlüğü akan kanlarımızınhesabını verecektir.

Bursa BDSP - Bursa İşçi Bülteni

Saldırıların hesabını kapitalistharamilerden soracağız!

(...) Komünistler tüm saldırı ve baskılara rağmenişçi sınıfını kuşatan politik faaliyetlerine ısrarla devamedeceklerdir. Bu türden saldırılar, aynı zamandayürüttüğümüz faaliyetin dost ve düşmanda yarattığıetkinin açık göstergesidir.

Komünistler bugüne kadar olduğu gibi bugündensonra da, kokuşmuş kapitalistlere ve onlarınbekçiliğine soyunmuş faşist odaklara yönelik devrimcisınıf savaşımını sürdürecektir. Ta ki, kapitalistharamilerin saltanatı yıkılıncaya, işçi sınıfınındevrimci iktidarı kuruluncaya kadar mücadelemizsürecektir. Bedeller ödeyerek sürdürdüğümüzmücadele yönelik tüm faşist saldırıların hesabınıkapitalist haramilerden soracağız.

Kayseri BDSP

İşçilerin sırtından kurduğunuz

saltanat yıkılacak! Patronların düzeni devrimci sınıf mücadelesinin

yükselmesinden duyduğu korkuyu bir kez dahagöstererek Esenyurt’ta sınıf devrimcilerine peş peşesaldırmıştır. Sermaye sınıfının bu saldırıları ile ilk kezkarşı karşıya kalmıyoruz.

(...) Sınıf devrimcileri, patronları o sırçaköşklerinde rahat uyutmayacaklardır. Sabra Tekstilpatronu bilmelidir ki işçilerin sırtından kurduğusaltanatı mutlaka yıkacağız.

Ankara BDSP - Sincan işçi Derneği - Mamak İşçi Kültür Evi

Haramilerin saltanatı ebediyetekadar sürmeyecek!

(...)Ancak sınıf kinimizi artıranlar iyi bilmelidir kisaltanatları ebediyete kadar sürmeyecektir. Davetlerikabulümüzdür. Ellerimiz yakalarında olacak. Neçakalları ne de tam teçhizatlı koruma orduları onları obüyük sondan kurtaramayacak. Fabrikalardaalınterlerini sömürdükleri, emeklerini çaldıkları işçiler,emekçiler, sınıf devrimcileri kapitalizmin mezarınıkazmaya devam ediyor.

Asalak Sabra Tekstil patronunun da hesap vereceğigün uzak değildir.

Manisa İşçi Birliği Derneği

Sabra patronundan hesabı işçi sınıfısoracak!

(...) Sabra Tekstil patronu 450 TL ücretle, sigortasızve ağır çalışma şartlarında çalıştırdığı işçilere köle gibidavranmaktadır. En büyük korkusu işçiler üzerindekurduğu saltanatın yıkılmasıdır. Onun en büyükkorkusu sabra işçisinin sefalet ücretine karşı ayağakalkması, mücadele ederek kazanma bilincinikazanmasıdır. Özelde Sabra patronundan genelde tümkapitalistlerden işçi sınıfı işledikleri suçun hesabınısoracak.

Kayseri Kriz ve İşsizlikle Mücadele Birliği

Saldırıların hesabını soracağız!(...) Bugüne kadar taşeronlar tersanelerde

yoldaşlarımıza karşı silah kullanmaktan geri kalmamış,fabrika bekçileri de işçi sınıfına ulaşmaya çalışançalışanlarımıza sayısız saldırıda bulunmuştu. Busaldırıların yetmediği yerde de doğrudan polis vejandarma devreye girmiş, acımasız devlet terörüylesınıf devrimcileri yıldırılmaya çalışılmıştı. Ama bizlerbugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da busaldırılara karşı gereken yanıtı vermekten geridurmayacağız.

(...) Ellerindeki tüm olanakları bize karşıkullanmaları bizi bu çabamızdan bir adım bile geriadım attıramayacaktır. Hiçbir saldırı devrimcifaaliyetimize engel olamayacaktır.

Adana Sanayi İşçileri Derneği

Saldırı işçi sınıfına veemekçileredir!

(...) Krizin faturasını biz işçi ve emekçilereödetmeye çalışan sermaye sınıfının bu tür saldırılarınıbiz de bölgemizde dönem dönem yaşıyoruz. Bunun ensomut örneğini Alemdağ’da kurulu bulunan Canovateisimli fabrikada bizzat yaşadık. Aslında bu saldırılarbir kez daha gösteriyor ki sermaye sınıfı bizimörgütlenmemizden, bir araya gelerek ortak

sorunlarımıza ortak çözümler bulmamızdan korkuyor.(...) Eğer biz bu tür saldırılara maruz kalmak

istemiyorsak sermaye sınıfının topyekün saldırılarınakarşı aynı kararlılıkla karşılık vermeliyiz. OSİM-DERolarak tüm ilerici devrimci kurumları Sabra Tekstilpatronunun saldırısına karşı sessiz kalmamayaEsenyurt İşçi Platformu’yla dayanışmayı yükseltmeyeçağırıyoruz.

OSB-İMES İşçileri Derneği

Saldırının hesabını işçi ve emekçilersoracak!

(...) Sınıf devrimcileri olarak işçi ve emekçilerinörgütlülüğü için azami çaba gösteren ve bu uğurdayıllardır bedeller ödeyen devrimciler olarakyoldaşlarımıza karşı gerçekleştirilen bu saldırıyıkınıyor, tüm ilerici ve devrimci kurumlarıgerçekleştirilen saldırılara karşı Sabra patronununsaldırılarına karşı mücadele etmeye çağırıyoruz.

Gerek geçmişte gerçekleştirdiği birçok anlamlı veyerinde çalışmada olduğu gibi güncel olaraksürdürülen kurultay çalışmalarının yoğunluğundadevrimci sınıf faaliyetini ısrarla yürüten Esenyurt İşçiPlatformu ile dayanışmaya çağırıyoruz.

Küçükçekmece İşçi Platformu

Saldırı işçi sınıfının hak aramamücadelesinedir!

(...) Sermayenin ve uşaklarının 8 – 9 Haziran günügerçekleştirdiği saldırıyı 15-16 Haziran ruhuylagöğüsleyen yoldaşlarımızın direnişini selamlıyoruz.

Bizler Tuzla cehenneminde çalışan ve faaliyetyürüten işçiler olarak GİSBİR – taşeron – polisüçlemesinin sayısız kez benzer saldırılarına maruzkaldık. Yeri geldi kurşun sıktılar, yeri geldi, sopalar,bıçaklar ve demir çubuklarla saldırdılar. Ancak bizleregeri adım attıramadılar. Hiçbir zaman hiçbir yerde işçive emekçilerin devrimci mücadelesini bitiremediler /bitiremeyecekler.

Bu nedenle direniş odağı haline gelen Esenyurt’unsınıf devrimcilerinin direnişini ve mücadelesiniselamlıyor. Mücadelelerinde yanlarında olduğumuzubir kez daha ifade ediyoruz!

Tersane İşçileri Birliği Derneği

Yaşasın enternasyonal dayanışma!(...) Sınıf devrimcilerinin sürdürdüğü tüm

çalışmaların temel hedefi elbetteki haramilerinsaltanatını yıkmaktır. Bunu ise en iyi Haramidere’ninharamileri bilmektedir. Son saldırının nedeni de budur.

Fakat boşuna! Hiçbir güç sınıf devrimcilerineboyun eğdiremeyecektir.

(...) BİR-KAR olarak, Esenyurt’ta devrimci sınıffaaliyetini yürüten yoldaşlarımızın bu inançlı, kararlıduruşlarını en içten yoldaşça duygularımızlaselamlıyor, saldırılara karşı yoldaşça tam birdayanışma içinde olacağımızı, bu çerçevede saldırılarıbulunduğumuz ülkelerdeki sınıf kardeşlerimizeduyurup teşhir edeceğimizi bildiriyoruz.

Yaşasın enternasyonal sınıf dayanışması!İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu

(BİR-KAR)

Devrimci sınıf çalışması engellenemez!(...) Hiçbir saldırının işçi sınıfını devrimcileştirme

faaliyetini engelleyemeyeceğini devrimciler bugüne

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak

Destek ve dayanışma mesajlarından...8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

kadar kanıtlamış bulunuyorlar. Bu saldırıya da sınıfçalışmasını güçlendirererek yanıt verileceğinden kuşkuduymuyoruz.

Biz İsviçre BİR-KAR olarak bu saldırının sınıfdevrimcileri tarafından yanıtsız bırakılmayıp hesabınınsorulacağına inanıyor, Esenyurt İşçi Platformuçalışanlarının haklı ve onurlu mücadelesinin yanındaolduğumuzu bildiriyor, alçakça saldırıyı lanetliyoruz.

BİR-KAR / İsviçre

Korkuları boşuna değil!Mussolini çok konuşuyor TARANTA-BABU!Tek başına

yapayanlızkaranlıklara

bırakılmış bir çocuk gibibağıra bağıra

kendi sesiyle uyanarak,korkuyla tutuşupkorkuyla yanarakdurup dinlenmeden konuşuyor.Mussolini çok konuşuyor TARANTA-BABUçok korktuğu için

çok konuşuyor!

Cellatların korkularına karşı iyi bir anlatımdır,Nazım Hikmet’in kaleminden dökülen bu satırlar.Esenyurt’ta yoldaşlarımıza karşı yapılan bu alçaksilahlı saldırı ise, korkularının, korkaklıklarının birkanıtıdır sadece.

(...) Korkuyorlar, korkuları da boşuna değil, çünküuyuyan esirler dünyasının bir gün “artık yeter” diyerekayağa kalkacağını biliyorlar. Bu korkuları, Esenyurt’tabir tekstil fabrikasında bildiri dağıtan devrimcilerekurşun sıkarak kendisini göstermiştir. Bu korkularıkendisini, Denizler’i idam sehpasına götürürken,Kaypakkaya’yı en vahşi işkencelerden geçirirken,Ulucanlar’da, 19 Aralık’ta, Afganistan’ta, Irak’ta...göstermiştir. Bizler biliyoruz ki, bu saldırılar ilk değil,son da olmayacaktır. Bu saldırılara asıl yanıtı ise, sınıfmücadelesinin kendisi verecektir. Uyuyan dev bir günuyanacak ve korkakların bu çürümüş saltanatına sonverecektir!

BİR-KAR Bielefeld

Saldırıyı nefretle kınıyoruz! (...) Direnişte olan sınıf kardeşlerimize yönelik

devletin kolluk güçlerine bir de patronların fiilisaldırıları eklenince sınıf dayanışması daha da önemlihale gelmektedir.

Eğer bugün Sabra Tekstil patronu, fabrika önündedağıtılan bildirilerin çağrı ve içeriğine bu derecetahammülsüzse tam bir sınıf bilinciyle hareket ediyordemektir. Bizler bu sınıf kinini tarihsel olarak gördükve bundan sonra da yaşayacağımızı biliyoruz.Sermayenin iti, MİT’i ve etrafında çöreklenmiş tümkurum ve kuruluşları bugüne kadar sınıf hareketininmücadelesini nasıl ki durduramamışlarsa Sabra Tekstilpatronunun saldırısı da durduramayacak. Sınıfdevrimcileri tarafından yanıtsız bırakılmayacaktır.

Bizler Stutgart’dan emekçiler olarak, Esenyurt İşçiPlatformu çalışanlarının haklı mücadelelerinin yanındaolduğumuzu bildiriyoruz.

BİR-KAR / Stutgart

“Sınıf devrimcileri engellenemez!”Esenyurt’ta yoldaşlarımız Sabra Tekstil işçilerine

yönelik yürüttükleri bir çalışma sırasında saldırıyauğramıştır. Emek sömürücüleri bir kez dahakorkularını, kolluk güçlerini harekete geçirerek ve sınıfdevrimcilerine saldırarak bastırmaya çalışmışlardır.Ama sınıf devrimcileri onlara cevaplarını direnerekvermişlerdir.

Esenyurt’taki sınıf devrimcilerine yöneltilen saldırıyanıtsız kalmayacaktır, hesabı mutlaka sorulacaktır.Biz Frankfurt BİR-KAR olarak bu alçakça saldırıyılanetliyoruz.

BİR-KAR / Frankfurt

Haramidere’deki haramilerin saltanatı er geçyıkılacak!

(...) Birkez daha söylüyoruz ki korkularınızsaltanatınızın yıkılmasını engelleyemeyecek,korktuğunuz başınıza gelecektir. Ve yapılan bu saldırıasla karşılıksız kalmayacaktır.

İşçi Platformu çalışanları sizin engellemeyeçalıştığınız sınıf çalışmasını güçlendirerek yollarınıyürüyeceklerdir.

Bizler Berlin BİR-KAR olarak, Esenyurt İşçiPlatformu çalışanlarının yanlız olmadıklarınıhaykırıyor, bu alçakça saldırıyı nefretle kınıyoruz.

Haramidere’de haramilerin korkularınıgerçekleştirmek boynumuzun borcudur!

BİR-KAR Berlin

Sabra Tekstil’deki saldırıyı nefretle kınıyoruz!(...) Biz, BİR-KAR Hamburg olarak yapilan bu

alçakça saldırıyı nefretle kınıyoruz. Ama şunu da açıkyüreklikle belirtmek istiyoruz; hiç bir güç sınıfmücadelesinin önünde engel olamayacaktır. Engelolmaya çalişanlar er ya da geç işçi sınıfının balyozyumruğunun altında ezilecektir.

BİR-KAR Hamburg

Devrimci sınıf çalışmamıza silahlı saldırı!

Döktüğünüz kanda boğulacaksınız! İşçi sınıfını sömürü ve kölelik düzenine karşı ayağa kaldırmak ve sömürücü asalakların saltanatını yıkmak

için sürdürdüğümüz sınıf çalışmamıza yönelik saldırılara bir yenisi eklendi. Esenyurt Haramidere’de kurulubulunan Sabra Tekstil fabrikasında dün ve bugün gerçekleşen saldırılar yoldaşlarımıza kurşun sıkmaya kadarvardı.

Bu saldırı, daha önce gerçekleşen sayısız saldırı gibi nedensiz değildir. Sabra Tekstil patronu yuvalandığıbölgenin adına yakışır bir haramidir. 450 TL ücretle, sigortasız ve ağır çalışma şartlarında çalıştırdığı işçilerüzerinden tam bir saltanat kurmuştur. Sabra Tekstil patronunun pervasız saldırısının kaynağında da busaltanatın yıkılmasından duyulan korku vardır.

Devrimci sınıf çalışmamıza karşı gösterdiği açık düşmanlık anlaşılmaz değildir. Sabra patronu açık birsınıf bilinciyle davranmıştır. O, acımasızca sömürdüğü işçilerin devrimci sınıf çalışmamızla buluşmasındandoğacak büyük gücün bilinciyle hareket etmiştir. Bunun için dağıtılan bildiride saltanatının çöküşünü görmüş,bu kadar pervasızca saldırabilmiştir.

Ancak Sabra Tekstil patronu bu saldırısıyla devrimci çalışmamıza engel olacağını sanıyorsa yanılıyor.Çünkü bu türden saldırılarla ilk kez karşılaşmıyoruz. İşçi sınıfını uyarma, bilinçlendirme, örgütleme vesermayeye karşı mücadeleye sokmak amacıyla yıllardır kesintisiz bir faaliyet yürütüyoruz. Aynı zamandasermayeye ve onun suç şebekelerine karşı mücadelenin de ön safında mücadele ediyoruz. Bunun içinpatronların, faşist beslemelerinin ve devletin kolluk güçlerinin sayısız saldırısıyla yüz yüze kalıyoruz.

Gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler, bombalı-kurşunlu saldırılar ve daha sayısız biçimde süren busaldırılara boyun eğmedik, papuç bırakmadık. Bedeller pahasına mücadelemizi kararlılıkla sürdürdük-sürdürüyoruz.

Sabra Tekstil haramisi ne yaparsa yapsın devrimci çalışmamızı engelleyemez. Er ya da geç, işçilerinsefaleti ve açlığı üzerine bina ettiği saltanatı yıkılacak. Sadece onun değil, onun da parçası olduğu buharamiler düzeni yıkılacak. Çünkü, milyonlarca işçi ve emekçiye cehennem olan bu düzenin ayakta kalmasımümkün değildir. Böyle bir düzen ne yalan-dolanla ne de baskı ve terörle ayakta kalamaz. Bu sömürücüzorbalar, ahını aldıkları işçi ve emekçilerin devrimci eylemiyle yok olup gidecekler.

Ancak bu, hesabı yarına bıraktığımız anlamına gelmez. Sabra Tekstil haramisi şunu bilsin ki,yoldaşlarımızın canına yönelik bu eyleminin hesabı sorulacak, kirli elleri kırılacak, döktüğü kandaboğulacaktır.

Tüm devrimci, ilerici güçlerle birlikte işçi ve emekçileri, devrimci çalışmaya yönelik olan bu saldırıyakarşı birlikte durmaya ve sömürücü zorbalardan hesap sormaya çağırıyoruz. Bilinmelidir ki, Sabra Tekstilpatronunun bu saldırısı düzenin son dönemde tırmandırdığı baskı ve terörden bağımsız değildir. Bu baskı veterör kampanyasının bir parçasıdır. Sabra Tekstil patronu devrimci çalışmayla yeni tanışmıyor. Fabrikasındadaha önce de çeşitli vesilelerle işçiler devrimci çalışmayla bağ kurmaya ve koşulları değiştirmeyeçalışmışlardı. Fakat düzenin faşist baskı ve terörünü dizginlerinden boşalttığı bir dönemde, o da bu genelhavaya uyarak saldırılarını tırmandırıyor.

İşte bu bilinçle Sabra patronunun saldırısına tok ve birleşik bir yanıt vermeliyiz. Salırıya maruz kalanherbir mevziyi kararlılıkla savunmalıyız. Bu zorbaları yaptıklarına bin pişman etmeliyiz.

Baskılar bizi yıldıramaz!Kahrolsun sermayenin faşist diktatörlüğü!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak

Baskı ve terör sökmeyecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Eli kanlı Sabra Tekstil patronunu protesto etmekamacıyla 9 Haziran günü Sabra Tekstil önünde basınaçıklaması gerçekleştirmek isteyen Esenyurt İşçiPlatformu ve BDSP çalışanlarına bu defa da devletinkolluk güçleri saldırdı.

Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde bir araya gelen işçiler,buradan araçlarla Haramidere’ye gittiler. Sloganlareşliğinde fabrikanın bulunduğu bölgeye gelindiğinde,Sabra Tekstil patronunun işçileri işyerinden erkengönderdiği öğrenildi.

Sabra patronunu korumaya alan poliskurşun yağdırdı!

“Baskılar bizi yıldıramaz! Devrimci sınıfmücadelesi engellenemez / BDSP”, “Haramilerinsaltanatını yıkacağız! Sabra Tekstil patronu hesapverecek” / Esenyurt İşçi Platformu Tekstil İşçileriKomisyonu pankartı arkasında yürüyen kitleyi, fabrikaönünde kolluk güçleri karşıladı.

Burada barikat kuran kolluk güçleri, geri çekilmeyipfabrikanın önüne yürümek için barikata yüklenenkitleye coplarla saldırdı. Bu saldırının kararlı birdirenişle karşılanması üzerine polis, bu kez paniğekapılarak önce havaya, sonrasında da kitleye doğru ateşetti. Polisin dört-beş şarjör mermi kullanmasına karşınkitle olduğu yerde kaldı. Bunun üzerine devreye gazbombaları sokuldu. Gaz bombalarına sınıf devrimcileritaşlarla karşı koydu.

Polis bu sırada ayrıca görüntü almaya çalışan basınmensuplarına da engel olmaya ve fotoğraf makinelerineel koymaya çalıştı.

Kitlenin kararlı duruşu ve militan ruhu karşısında,polis geri adım atmak zorunda kaldı. Kitle bu aradayeniden kortejini oluşturarak fabrika önüne yürüyüşegeçti. Fabrika önüne gelindikten sonra burada bir basınaçıklaması yapıldı.

Basın açıklamasında, İşçi Platformu’nun, katmerlisömürüye maruz bırakılan tekstil işçilerini insanlık dışıçalışma ve yaşama koşullarına karşı bir araya getirmekiçin mücadele ettiği belirtildi. Sabra Tekstil işçilerinisusmamaya, boyun eğmemeye, örgütlenmeye çağırmakiçin bu fabrikadaki işçilere seslendiklerini veseslenmeye de devam edecekleri ifade edildi.

Eyleme, Entes direnişçisi Gülistan Kobatan,Esenyurt Özgürlükler Derneği, Demokratik HaklarFederasyonu, Gençlik Muhalefeti, ÖDP, Halkevleri veYeni Dünya İçin Çağrı da destek verdi.

Esenyurt-Köyiçi Cumhuriyet Meydanı’ndaoturma eylemi!

Saldırının ardından kitle, Haramidere’den“Gözaltılar serbest bırakılsın!”, “Baskılar biziyıldıramaz!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “İşçiler saflara hesap sormaya!”, “Faşizme karşı omuzomuza!” sloganlarıyla yürüyerek Esenyurt KöyiçiCumhuriyet Meydanı’na geldi. Kitle saldırıyı vegözaltıları protesto etmek amacıyla burada oturmaeylemine gerçekleştirdi.

Oturma eyleminde platform adına yapılankonuşmada saldırı süreci detaylı bir şekilde anlatılaraksaldırı karşısında işçi emekçiler örgütlü mücadeleyeçağrıldı. Ajitasyon konuşmalarıyla saldırı bir kez dahateşhir edildi. Açlığa, sefalete, işten atmalara, sigortasızçalıştırılmaya karşı, işçi ve emekçilerin asalak sermaye

sınıfına karşı gücünü birleştirmesi gerektiği vurgulandı.Saldırı sırasında dört kişinin gözaltına alındığıbildirilerek, bunun gerçekte “tüm işçi emekçilereyapılmış bir saldırı” olduğu vurgulandı.

Direnişteki işçiler saldırıyı kınadı!

Ardından Ümraniye OSB’de işten atma saldırısınakarşı direnişini sürdüren Gülistan Kobatan bir konuşmayaptı. Kobatan, yaptığı konuşmada saldırıyı teşhirederek bu saldırının tüm işçi ve emekçilere yapılan birsaldırı olduğunu vurguladı. “Bizler ne kadar güçlüolursak, onların korkuları da o derece çoğalacak!”diyen Kobatan, krizle birlikte birçok fabrikadasaldırıların arttığını, bundan böyle ise artık kat be katartacağını söyledi. “Tek güç işçilerin birliğinde!”diyerek konuşmasını “Çözüm devrimde kurtuluşsosyalizmde!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”sloganları ile sonlandırdı.

Tersane İşçileri Birliği adına da bir bir işçikonuşarak, sermayenin saldırılarının tersanelerde desürdüğünü, hergün yeni ölümlerin yaşandığını dilegetirdi. Ücret gasplarına karşı Pendik Askeri Tersanesiönünde eyleme geçtiklerini, işçilerin örgütlü mücadelesisonucu tersane patronları tarafından ücretlerinödeneceği sözünün alındığını, saldırılar karşısındaörgütlü mücadelenin daha da güçlenerek süreceğinisöyledi.

Oturma eylemi boyunca hep bir ağızdan Avusturyaİşçi Marşı söylendi, şiirler okundu.

Esenyurtlu emekçiler eyleme yoğun ilgi göstererekdestek verdiler. Esenyurt’tan emekçilerin de katılımıylaberaber oturma eylemi yaklaşık 150 kişilik bir katılımlagerçekleşti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Osmanbey Sabra mağazası önünde saldırı protestosu

BDSP ve Esenyurt İşçi Platformu, Sabra Tekstil’inŞişli Osmanbey’de bulunan satış mağazası önünde 10Haziran günü basın açıklaması gerçekleştirdi.

Osmanbey Metro çıkışında toplanan BDSP veEsenyurt İşçi Platformu çalışanları, “Baskı ve terörsökmeyecek! Sabra patronu hesap verecek / Esenyurtİşçi Platformu” ve “Kurşunlar mücadelemizidurduramaz! Haramilerin saltanatını yıkacağız / BDSP”pankartlarını taşıdılar.

“Baskılar, gözaltılar, bizi yıldıramaz”, “Gözaltılarserbest bırakılsın”, “Sabra sömürü satıyor”, “İşçilersaflara hesap sormaya”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek” dövizlerinin açıldığı yürüyüş, Sabra Tekstil’in

satış mağazası önüne kadar sürdü.Sermayenin kolluk güçleri tarafından önü ve çevresi

ablukaya alınan mağaza önünde Esenyurt İşçiPlatformu ve Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP) adına ortak açıklama yapıldı. Yapılanaçıklamada, saldırı teşhir edildi. Saldırınınsorumlusunun başta Sabra Tekstil patronu ve onuntetikçileri olmak üzere tüm kapitalist sömürü düzeni veonun savunucuları olduğu vurgulandı. Saldırının sadeceEsenyurt İşçi Platformu’na değil, tüm işçilere,emekçilere, ilerici ve devrimci güçlere yapıldığı dilegetirildi.

Basın açıklaması sonrasında Sabra ürünlerinintüketilmemesi için çağrıda bulunuldu.

BDSP ve Esenurt İşçi Platformu çalışanlarıaçıklamanın ardından sloganlarla HalaskargaziCaddesi’ne yürüyüş düzenlediler.

Yürüyüş ve basın açıklaması boyunca , “İşçilerinbirliği sermayeyi yenecek!”, “İşçiler saflara hesapsormaya!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!”,“Baskılar, gözaltılar bizi yıldıramaz!”, “Sabra işçisiyalnız değildir!”, “Sabri Yılmaz hesap verecek!”,“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Güvencesiz çalışmaya / sigortasızçalışmaya / düşük ücretlere hayır!”, “Direne direnekazanacağız!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”sloganları öfkeyle atıldı.

Eyleme Devrimci Hareket ve EHP de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Patron-polis saldırısı tutuklama terörüne dönüştü!

İstanbul’da Esenyurt bölgesinde yürütülen devrimcisınıf faaliyetine dönük Sabra Tekstil patronutahammülsüzlüğünü silahlı saldırıyla göstermişti. Busaldırının ardından kolluk güçlerinin olayı protesto edenkitleye silahlı saldırısı geldi. Onu da mahkemenintutuklama terörü izledi.

8 Haziran günü Sabra Tekstil patronunun adamlarıtarafından sopalı saldırıya uğrayan Esenyurt İşçiPlatformu çalışanları, bir sonraki gün olan 9 Haziransabahı patronun adamları tarafından silahlı saldırıyamaruz kaldılar. Saldırıda iki devrimci yaralandı.

Sabra Tekstil patronunun devrimci sınıf faaliyetineyönelik saldırısını protesto etmek amacıyla 9 Hazirangünü gerçekleştirilen eylemde yaşanan çatışmasırasında gözaltına alınan 4 BDSP’li ise 10 Hazirangünü çıkarıldıkları Büyükçekmece 2. Sulh CezaMahkemesi kararınca tutuklandılar.

Sermaye devletinin oyunları sonucunda haklarında

Sabra Tekstil patronunu korumaya alan polis terör estirdi!

Faşist teröre militan yanıt!

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak

Baskı ve terör sökmeyecek!10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

tutuklama kararı çıkan BDSP’lilerin tutuklanmalarına,“Görevli memura görevini yaptırmamak için direnmek”gerekçe gösterildi. Polislerin, 9 Haziran günkü arbedesırasında “yaralandıklarına dair rapor düzenletmeleri”üzerine verilen kararın ardından BDSP’li 3 kadındevrimci Bakırköy Kadın Cezaevi’ne, diğer devrimciise Metris Cezaevi’ne gönderildi.

Cezaevine gönderilmek üzere ring aracına “İşçilerinbirliği sermayeyi yenecek!”, “Yaşasın devrim vesosyalizm!”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”sloganlarıyla binen devrimciler şunlar: Emine BurcuEker, Sergül Tarhan ve Melek Can (Bakırköy KadınCezaevi), Deniz Edemir (Metris Cezaevi).

Sabra Tekstil saldırısınaEskişehir’den yanıt!

Eskişehir’de 10 Haziran Çarşamba günü AdalarMigros önünde bir araya gelen devrimci, demokratkurumlar ve sendikalar Esenyurt İşçi Platformuçalışanlarına dönük silahlı saldırıyı lanetledi.

Sermaye düzeninin pervasız saldırılarınaEskişehir’de birleşik bir yanıt verilebilmiş olması,eylemin en anlamlı ve önemli yanıydı. “Hak aramamücadelesine kurşun sıktılar, hesabını soracağız!”pankartının açıldığı eylemde Sabra Tekstil patronununsaldırısı kısaca anlatıldıktan sonra açıklama şu sözlerledevam etti:

“İşçi sınıfını kölece yaşam koşullarına mahkumeden burjuvazi hak arama mücadelesinde atılan heradıma ne denli tahammülsüz olduğunu bu saldırıyla birdefa daha göstermiştir. Bu tahammülsüzlüğünü dahaönce 1 Mayıs’ta Taksim’de, Meha’da, Kent A.Ş’dedirenen işçilere yapılan saldırılarda, KESK’e yönelikoperasyonlarda gördük. Bu saldırılar iki karşıt sınıfınuzlaşamayacağını bir kez daha göstermiştir. SabraTekstil patronu kendi sınıf çıkarlarını korumak içinneler yapabileceğini bu saldırıyla gözler önünesermiştir. Bizler de Eskişehir’deki devrimciler olaraksermayenin ve onun devletinin saldırılarına militan birmücadeleyle karşılık vereceğimizi haykırıyor ve tümişçi-emekçileri bu mücadeleye destek vermeyeçağırıyoruz!”

BDSP, DHF, DPG, SGD, SDP, EHP, ODAK,Eskişehir Gençlik Derneği tarafından örgütleneneyleme Mücadele Birliği, DİSK Birleşik Metal-İş veEmekli-Sen Eskişehir Şubesi destek verdi.

Eylemde “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Faşizmidöktüğü kanda boğacağız!”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Direnedirene kazanacağız!” sloganları coşkuyla atıldı. Eylemeyaklaşık 100 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

İzmir BDSP: “Baskılar biziyıldıramaz!”

İzmir BDSP, sınıf devrimcilerine yönelik saldırıyı10 Haziran günü gerçekleştirdiği basın açıklamasıylaprotesto etti.

“Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizmekarşı sosyalizm! / BDSP” pankartının açıldığı, kızılbayrakların taşındığı eylem, Konak Kemeraltı girişindesloganlarla başladı.

Açıklamada kapitalistlerin son dönemde artansaldırılarına değinildi. İşçi ve emekçileri doğrudanilgilendiren sosyal yıkım saldırılarına azgın bir devletterörünün eşlik ettiği ifade edildi. Son dönemde KESKşahsında kamu emekçilerine, eğitim emekçilerine,gençliğe, Kürt halkına, işçi direnişlerine yönelik devletterörü teşhir edildi.

8 ve 9 Haziran günlerinde sınıf devrimcilerineyönelik saldırıların anlatımının ardından Sabra Tekstilpatronunun burjuva sınıfın bir mensubu olduğu vesömürücü sınıfın tüm iğrenç özelliklerini taşıdığı dilegetirildi.

Sınıf devrimcisi komünistlerin mücadelesinin de

sınıf kinine dayandığı ifade edildikten sonra şunlarsöylendi: “Sınıf devrimcileri kapitalist düzeni yıkmak,sömürüye son vermek, yerine sosyalist bir işçi-emekçiiktidarı kurmak hedefiyle işçi sınıfı ve emekçileriçerisinde devrimci sınıf faaliyeti yürütmeye devamedeceklerdir. Sermaye iktidarının her türden baskı vezoru bunu engellemeyecektir.

İşçi sınıfının mücadelesini büyütme, devrim vesosyalizm hedefini gerçekleştirme kararlılığından

vazgeçmeyen komünistler devrimci sınıf çalışmasınadevam edeceklerdir.”

Eylem boyunca “Kahrolsun ücretli kölelikdüzeni!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Sınıfa karşısınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşısosyalizm!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraberya hiçbirimiz!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”sloganları gür bir şekilde atıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

BDSP ve EKK’dandireniş ziyaretleri!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) veEmekçi Kadın Komisyonları (EKK) 5 Haziran günüÜmraniye -Dudullu OSB’de kurulu Entes Elektronik’te23 gündür kararlı direnişini sürdüren Entes işçisiGülistan Kobatan’ı ve Sinter Metal işçilerini ziyaretetti.

BDSP ve EKK’lılar İMES Sanayi Sitesi C Kapısıönünde, “Patronlar krizin faturasını işçilere kesmeyedevam ediyor! Entes işçisi yalnız değildir! / BDSP”ozaliti açarak yürüyüşe geçtiler.

Yürüyüş sırasında BDSP imzalı “Direnen Entesişçisi kazanacak!”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”,“Yaşasın sınıf dayanışması!” ve EKK imzalı “DirenenEntes işçisi emekçi kadınlara yol gösteriyor!”, “Direnenemekçi kadınlar onurumuzdur!”, “Çifte sömürüye veeşitsizliğe karşı mücadeleye!”, “Emekçi kadınlarmücadele ile özgürleşecek!” dövizleri taşındı.

Sermayenin kolluk güçleri de akrep eşliğindekalabalık bir polis grühuyla yürüyüşü takip edereksermayenin direnişten duyduğu korkuyu göstermişoldu.

Entes önünde coşkulu sloganlarEntes’in önündeki direniş yerine gelen BDSP ve

EKK’lılar “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganıylakarşılandılar. Coşkulu sloganların ardından BDSP adınadirenişi selamlayan bir konuşma gerçekleştirildi.Gülistan Kobatan’ın selamlandığı konuşmada,kapitalizmin azgın sömürü koşulları altında tümzenginlikleri üreten işçi-emekçilerin alınterine patronlartarafından el konulduğu vurgulandı. Krizi bahaneyeçeviren sermayenin asalak patronlarının Entes’te,Sinter’de, Desa’da, Kurtiş’te ve daha bir çok fabrikadaolduğu gibi direnen işçileri pervasız saldırılara maruzbıraktığı ifade edildi. “Entes işçisi Gülistan Kobatan’ındirenişi milyonlarca işçi-emekçiye örnek teşkil etmesiaçısından son derece önemli bir anlam taşımaktadır”denilen konuşmada ayrıca şunlar söylendi:

“Biz işçi sınıfıyız. Tıpkı Nazi Almanya’sında olduğugibi her gün çalışma kamplarına kapatılıyor, saatlerceçalıştırılıyoruz. Ama bizler hergün giderekpervasızlaşan çalışma koşulları altında daha fazlabekleyemeyiz. Bu vb. direnişleri büyüterek,ortaklaştırarak, yaygınlaştıracağız.”

BDSP adına yapılan konuşmanın ardından, direnişedesteğe gelen MMO İstanbul Şubesi Ücretli ve İşsizMühendisler Komisyonu adına Ertuğrul Bilir de birkonuşma yaparak, ücretli mühendisler olarak her zamandirenişçi Entes işçisi Gülistan Kobatan’ın yanındaolduklarını belirtti. Mühendislerin çalışma koşullarınınada değinen Bilir, mühendislerin işçi sınıfının birerparçası olduğunu, çalışma koşullarına karşı mücadeleverdiklerini söyleyerek, 14-15 Kasım’da İTÜ MaçkaKampüsü’nde bir kurultay düzenleyeceklerini,gerçekleşecek kurultayda sendikalaşmayı işaretedeceklerini ifade etti.

Konuşmasında ayrıca Entes ve Sinter patronlarınında birer makine mühendisi olduğunu hatırlatan Bilir,ancak kendilerinin sınıf kimliğiyle hareket ederekmücadele eden direnişteki işçilerin yanında olduklarını

söyledi.

Kobatan: “Sonuna kadar direneceğim!”Emekçi Kadın Komisyonları adına yapılan

konuşmada ise, eşit işte eşit ücret alamayan, çiftesömürüye, şiddete, tacize maruz kalan kadınların krizlebirlikte durumlarının kötüleştiği ifade edildi.Konuşmada şunlar söylendi:

“Bizler EKK olarak, zayıf, içeriye kapanık kadınlarolmadığımızı, Desalar’ı, Entesler’i, 8 Mart’larıyaratanlardan biliyoruz. Evlerimize kapanmayacağız.Direniş önlüklerini giyerek, çocuklarımız için ekmek,duygularımız için de gül istiyoruz. Entes işçisi GülistanKobatan ve Emine Arslan bize yürünmesi gereken yolugöstermiştir”

Emekçi Kadın Komisyonları adına yapılankonuşmanın ardından Entes direnişçisi GülistanKobatan bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmasına,“Biz sınıf bilinçli işçiler olarak çok zor bir dönemdengeçiyoruz” diyerek başlayan Kobatan, örgütlenmeninalabildiğine engellendiği, hak alma mücadelesindesermaye sahibi asalaklar tarafından saldırılara maruzbırakıldığı bir sistemde mücadele ettiklerini söyledi.Kapitalist sistem var oldukça krizler ve savaşlarınsüreceğini, açlığın, sefalatin, ölümlerin sonbulmayacağını ifade eden Kobatan, “Bu yüzden bütünzorluklara rağmen her ne pahasına olursa olsun tekilbile olsak cevap vermek, savunmaya geçmekdurumundayız” dedi.

Ayrıca “direnişimle sınıfa karşı sınıf savaşındakitutumumu ortaya koyuyorum” diyen Kobatan sözlerinişöyle noktaladı: “Aynı zamanda kadın işçilerin çiftesömürüldüğü, birer cinsel obje olarak görüldüğü budüzende bir kadın işçi olarak bütün saldırılara boyuneğip kabullenmek yerine kendi sınıf çıkarlarımdoğrultusunda sonuna kadar direneceğim”

Sinter ve LCW-Meha işçileriyle buluşmaKarşılıklı sohbetlerin gerçekleştiği konuşmaların

ardından direnişlerini sürdüren Sinter işçileri ziyaretedildi. “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”,“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Krizin bedelipatronlara!”, “Direnen Sinter işçileri kazanacak!”sloganlarıyla direniş yerine gelen BDSP ve EKK’liler,Sinter işçileri ve bu sırada destek için bulunan LCW-MEHA işçileri tarafından “Yaşasın sınıf dayanışması!”sloganıyla karşılandı.

Burada BDSP adına yapılan konuşmayla Sinterişçilerinin direnişi selamlandı. Ardından GülistanKobatan söz alarak direnişe başladığından bu yanaSinter işçilerini sürekli ziyaret ettiğini ama, Sinterişçilerinin kendisini toplu olarak ziyaret etmediğiniifade etti. Kobatan saldırılara karşı birlikte mücadeleningerekliliğine vurgu yaptı.

İşten atmalara karşı direnişe geçen ve direnişlerinikazanımla sonuçlandıran Meha işçileri adına konuşanBülent Erdoğan ise direnerek kazandıklarını, buradabulunmalarının nedeninin sınıf kardeşlerine hem destekvermek, hem de direnişlerinin deneyimini aktarmakolduğunu belirtti. Onun ardından Sinter işçileri adınakonuşan Halit Yıldırım da sınıf dayanışmasınınönemine vurgu yaptı. Son olarak ise MMO İstanbulŞubesi Ücretli ve İşsiz Mühendisler Komisyonu adınaErtuğrul Bilir bir konuşma yaptı.

Ziyaret hep birlikte atılan sloganlarıla sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak

Entes güncesinden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Direnişin 22. günüSabah saatlerinde Sinter Metal’in fabrika önündeki

eylemine katılarak direnişimin 22. gününe başlamışoldum. Saat 09.00 sularında yoğun hava muhalefetinedeni ile bir müddet yağmur altında beklediktensonra yağmurun şiddetini arttırması nedeniyle sanayisitesinin büfesine sığınmak zorunda kaldım.

Yağmurun kesilmesi ile tekrar direniş yerinegelerek direnişe devam ettim. Öğle paydosunda işyerinden arkadaşlarla işyeri hakkında sohbet ettim.Arkadaşlarım paydos saatlerinin bitmesi ile işyerlerine geri dönmek zorunda kaldılar. Biz de saat17.00’de direniş yerinin karşısında bulunan Pimsa

Direksiyon işçilerine daha önceden hazırladığımızbildirilerimizi dağıttık.

Pimsa’da çalışan arkadaşlar işyerinin yarın akşammesai bitimiyle beraber kapatılacağını ve alacaklarınınödeneceğini söylediler. Pimsa Direksiyon adlı firmaPetrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu bir işyeri.Pimsa işçileri, patronun işyerini kapatma kararınakarşı sendikanın ses çıkarmamasından ve işçi kıyımınagöz yummasından oldukça rahatsızlardı. İşyerindetaban örgütlenmesinin olmaması ve işçilerin bilinçyetersizliğinden kaynaklı olarak da bu kıyıma sessizkalarak çözümü başka bir fabrikada çalışmaktagörüyorlar. Ve biz biliyoruz ki, çözüm başkafabrikalara gitmekte değil, bulunduğumuz fabrikalardaher türlü hak gasplarına karşı işyeri komitelerioluşturarak saldırılara karşı topyekûn direnişlerle yanıtvermekten geçiyor. İplerimizi patronlardan alıpsendikaya vermemeliyiz. Ve sendika biziz.

Birleşen işçiler yenilmez!

Direnişin 23. günüİlk işim her sabah yaptığım gibi akşamdan Sinter

Metal’e bıraktığımız sandalyeleri ve ozaliti almakoldu. Kahvaltı faslının ardından yeni hazırlanan“Krizin faturası patronlara!” şiarlı pankartımızı OSİM-DER’den arkadaşlarla beraber asmaya koyulduk.

Pankart asımının bitmesiyle beraber ziyarete gelenUİD-DER’li arkadaşımızla sohbet ettik. İşçilerinduyarsızlığından, yarın sıranın onlara dagelebileceğinden bahsettik.

UİD-DER’li arkadaşların ardından ilk ziyaretiTMMOB MMO Ümraniye Şubesi çalışanlarıgerçekleştirdi. MMO İstanbul Şubesi Ücretli ve İşsizMühendisler Komisyonu olarak şimdilik temsili birziyaret gerçekleştirdiklerini belirten TMMOB’ludostlarımız direnişe maddi destek sunmaktan da geridurmadılar.

Ardından “Entes işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasınsınıf dayanışması!” yazılı dövizlerle, sloganlar veçevre fabrikalardaki işçilerin alkışları eşliğinde, BDSPve Emekçi Kadın Komisyonları ziyaret gerçekleştirdi.

İlk konuşmayı BDSP’li arkadaşımız yaptı.Sermayenin saldırılarının arttığını, bu saldırılarıkınadığını ve direnişlerin yanında olduğunu belirtti.

MMO İstanbul Şubesi Ücretli ve İşsiz MühendislerKomisyonu adına konuşan arkadaşımız ise, işçi kıyımıyapan patronların mühendis olmasından ve meslekodalarına üye olmasından bahsetti. TMMOB’unişçilerin yanında olması gerektiğine vurgu yaptı.

Emekçi Kadın Komisyonları adına yapılankonuşmada ise, işçi ve emekçi kadınların çiftesömürüye maruz kaldığı, kriz dönemlerindenkadınların daha fazla etkilendiği ifade edildi.Çözümün erkek ve kadın işçilerin birliktemücadelesiyle mümkün olacağına değinildi.

Ziyaretin ardından toplu bir şekilde “Sinter işçisi

yalnız değildir!”, ”Yaşasın sınıf dayanışması!”sloganları eşliğinde Sinter Metal’e geçildi. Orayagittiğimizde daha önce direnişte olan ve iyi birmücadele örneği sergileyerek kazanan MEHAişçileriyle karşılaştık. Kısa bir sohbet ve yemekmolasının ardından ziyaretimizi sonlandırdık.

Ziyaret sırasında KESK’li eğitim emekçilerineAnkara’da polisin saldırdığı haberini aldık. Bununüzerine saldırıyı kınamak için Eğitim-Sen’inTaksim’de gerçekleştirdiği eyleme desteğe gittik.

Direnişin 24. günüHerkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nun

gerçekleştireceği direniş ziyaretlerine katılmak üzeredövizlerimizi de yanımıza alarak Balmumcu’daki ATVbinası önüne gittim. “Herkese sağlık güvenli gelecekiçin birleşik mücadeleye!” yazılı pankartı ileplatformun gelmesiyle beraber basın açıklamasıbaşlamış oldu.

Basın açıklamasının ardından hep birlikte E-Kartişçilerine ziyarete gidildi. “E-Kart işçisi direnişinsimgesi!” sloganıyla ve alkışlarımızla direnişiselamladık. Burada ilk konuşmayı Basın-İş GenelBaşkanı Yakup Akkaya yaptı ve Türk-İş’i eleştirdi,direnişe destek vermediklerini, kayıtsız kaldıklarınıbelirtti. Ayrıca 16 Haziran’da Levent Kalyon’dadirenişin 1. yılı olması nedeniyle yapılacak eylemeçağrı yapıldı.

Daha sonra Tez Koop-İş Sendikası 2 Nolu ŞubeBaşkanı Rabiya Karaca söz aldı ve o da Türk-İş’in buişçi ve emekçilere yapılan saldırılara karşı tepkisizkalmasını kınadı. Tüm emekten yana olan güçlerigöreve çağırdı. Ben de direnişi selamlayan birkonuşma yaptım ve birlikte mücadele etmemizgerektiğinin altını çizdim.

Direniştekilerle yapılan kısa bir sohbetin ardındanher Cumartesi gerçekleştirilen ATV-Sabahemekçilerinin Taksim eylemine katılmak üzere yolaçıktık. Taksim’de polisin kitlenin yürümesine engelolması üzerine oturma eylemi yapıldı.

Ziyaretler ve eylem boyunca “Baskılar biziyıldıramaz!”, “Birleşe birleşe kazanacağız!”,“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ye hiçbirimiz!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganları gürbir şekilde atıldı.

Direnişin 25. günüPankart asımı ve takvimin değiştirilmesi ile

direnişim fabrika önünde başlamış oldu. Entes işçileriile ara ara sohbetler gerçekleştirdik. İşçilerleyaptığımız sohbetlerde hem direnişin son durumunuaktarıyor, hem de önümüzdeki süreçte yapmayıplanladığımız eylemlikleri duyuruyorum.

Son dönemlerde direnişin yarattığı etkiyle beraber,Entes patronu Ahmet Tarık Uzunkaya’nın EMO’davermekte olduğu dersleri bu dönem veremeyecekolması TMMOB yönetiminin artık direnişe kayıtsızkalamadığını gösteriyor. TMMOB yönetimi henüz netbir tutum ortaya koymuş olmasa da bu durum bizedirenişin gereken etkiyi yaratmış olduğunu gösterdi.

Bu arada tüm emekten yana güçleri, 11 HaziranPerşembe günü saat 12.00’de Unkapanı ÇalışmaBölge Müdürlüğü önünde yapacağımız eyleme, Entesdirenişiyle dayanışmaya çağırıyorum.

Direnişin 26. günüSabah saatlerinde Entes’in önündeki direniş yerine

gelerek servislerden ve yoldan geçen işçilerin bakışları

arasında beklemeye başladık. Bir müddet sonraselamlaşmalar ve geçişler bitince 11 Haziran Perşembegünü saat 12.00’de Unkapanı Çalışma ve SosyalGüvenlik Müdürlüğü önünde yapacağımız eyleminçağrı metnini yazdım. Sonra bu haftaki eylem veetkinlik programıma baktım.

Hafta sonu “Direnişteyiz Platformu”nunetkinliğine katılmamdan kaynaklı çeşitli etkinlikleregidemeyeceğim. 15-16 Haziran direnişleri ile ilgilietkinliklere göndermek için Entes’ten mesaj metnihazırladım. Öğle saati geldiğinde OSİM-DER’dengelen arkadaşlar kötü bir haber ilettiler. Esenyurt İşçiPlatformu’ndan 2 arkadaş yaralanmış. Sebebi iseSabra Tekstil diye bir firmanın kötü çalışmakoşullarına, sigortasız çalıştırmalara karşı hazırlananbülteni dağıtmalarıymış. İlk dağıtımda taşlı sopalısaldıran Sabra Tekstil patronu ve uşakları, ikincisaldırıda silah kullanmışlar.

Bir arkadaşımız bacağından aldığı iki kurşunla,diğeri ise omuzundan aldığı kurşunla hastaneyekaldırılıyor. Bu durumu protesto etmek için biz deEsenyurt İşçi Kültür Evi’ne gittik. Ardından SabraTekstil önüne giderek basın açıklamasıgerçekleştirmek istedik. Fakat bu sefer de sermayeninkolluk güçleri silahlarla saldırdı. 4 arkadaşımızgözaltına alındı. Tekrar toparlanarak basınaçıklamamızı gerçekleştirdik.

Gözaltıların serbest bırakılması için sokakaralarından gür sloganlar atarak ve ajitasyonkonuşmaları yaparak Esenyurt Meydanı’na yürüdük.Meydanda oturma eylemi gerçekleştirdik. Oturmaeylemi sırasında marşlar, şiirler okundu, duyurularyapıldı. Sloganlarımız ise “Gözaltılar serbestbırakılsın!”, “Krizin bedeli patronlara!”, “SabriYılmaz hesap verecek!”, “Kurtuluş yok tek başına yahep beraber ya hiçbirimiz!”, “Bedel ödedik,ödeteceğiz!” idi. Oturma eyleminin ardından 10Haziran günü Osmanbey’de Sabra Tekstil önündeyapılacak eylemin duyurusuyla dağıldık.

Entes’te, Sinter’de, Desa’da, ATV-Sabah’tayaşadığımız saldırılar işten çıkarma şeklindeydi.Saldırıların bir diğeri de Sabra Tekstil’de yaşadığımızhaliyle karşımıza çıktı. Bu saldırılara artık durdiyebilmek için onların korktukları şeyi yapalım. Dahada örgütlenerek güçlenerek karşılarına çıkmalıyız.Sonuçta bütün bu saldırılar, patronların biz işçi veemekçilerin örgütlenmesinden duydukları korkununbir ifadesidir. Bu yüzden örgütlenmeliyiz. Bu yüzdenörgütlü olarak mücadele etmeliyiz.

Yaşasın örgütlü mücadelemiz!

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan

Entes direnişi güncesinden...

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak

Kapitalistler, tüm Türkiye de olduğu gibi, Kayseri’dede krizin faturasını işçi sınıfına ve emekçilereödettirmek için harekete geçtiler. Türkiye’de yaşananbüyük işçi kıyımından, Kayseri de payını aldı. Son üç ayiçinde 30 bin işçi işten atıldı.

Krize karşı patronları koruyan önlemler bir biraçıklanıyor. Kapitalistlerin vergi oranı azaltıldı.Kapitalistlerin SGK’ya ödeyeceği prim yükleri tamamenomuzlarından alındı. İşten atma özgürlüğü genişletildi.İşçi sınıfının ve kadın işçilerin işyeri doktoru, kreş,emzirme odası, spor alanı, hükümlü çalıştırmazorunluluğu gibi önemli kazanımları yok edildi. Şimdisıra kıdem tazminatlarının sermayeye peşkeşçekilmesine, işçi sınıfının kıdem tazminatı hakkınıntümden yok edilmesine geldi.

Kayseri’de de kapitalistler krizi fırsata çevirmeninplanlarını yapıyor. Bu planların bir ayağını büyük işçikıyımları oluşturuyor. İşsizlik silahını kullanarak, işinikaybetmemiş işçiler tutsak alınmak isteniyor. Tam da buzeminde hak kayıpları artarak devam ediyor. Kayseri’debulunan bazı fabrikalar aylardır işçiye maaş ödemiyor.Maaş talebinde bulunan işçilere verilen yanıt ise iştenatılmak oluyor.

Kapitalistlerin pervasız saldırıları işçideki tepkiyiharmanlıyor. İşçiler de saldırılara karşı mücadele eğilimigüçleniyor. Yaklaşık 350 işçiyle yapılan ankete işçilerinverdiği yanıtlar, bu durumun en açık kanıtıdır. “Kriz veişsizliğe karşı işçiler ne yapmalı?” sorusuna anketekatılan işçilerin yüzde 55’i “mücadele edilmeli” diyerekyanıtladı. En son yapılan kriz ve işsizlik konulu panele,büyük bir çoğunluğu işçi olan 25 kişinin katılması, panelsonunda Kayseri Kriz ve İşsizlik Mücadele Birliği’ninoluşması, Kayseri İşçi Bülteni aracının kullanılmasınaverilen destek, tabanda var olan ve giderek gelişentepkiden bağımsız düşünülemez.

Mücadele isteğinin sendika bürokrasisinincenderesinde boğulmaması, işçilerde var olan tepkininbağımsız devrimci sınıf birliklerine akıtılması ve örgütlühale getirilmesi Kayseri Kriz ve İşsizlikle MücadeleBirliği içinde yer alan öncü işçilerin sorumluluğunun enönemli boyutudur. Diğer boyutu ise, krizin ağırsonuçlarını yaşayan işçi sınıfı ve emekçilerin düzeniaşmayan, krize karşı mücadeleyi yaşanabilir kapitalizmçerçevesinde ele alan zararlı akımların işçi sınıfına olasıetkilerini sınırlamaktır. Tüm bu hedeflerigerçekleştirmenin biricik yolu ise yoğun bir pratik çabaiçinde olmaktır. Bu çerçevede işçi ve emekçileribağımsız devrimci sınıf tutumuna kazanmak göreviöncelikle sınıf bilinçli işçilere düşmektedir.

İşçi sınıfı ve emekçilerin her zamankinden daha çokçaba içinde olması gerektiği bir dönemin içindeyiz. Krizve işsizlik fırtınası dünya da ve Türkiye de olduğu gibi,Kayseri’de de en fazla işçi sınıfı ve emekçileri vuruyor.Krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye yöneliksaldırıları elleri böğründe izlemenin, haksızlığa boyuneğmemenin faturası giderek büyüyor. Krizin faturasınıödememek ve işten çıkarmalara dur demek içinmücadele etmekten başka çare yok. Kriz ve işsizliklemücadele etmenin görev ve sorumlulukları öncelikle,Kayseri’de bulunan sınıf bilinçli işçilerinomuzlarındadır.

Kayseri Kriz ve İşsizikle Mücadele Birliği

Karşıyaka Belediyesi’nde temizlik işlerinebakan Kent AŞ işçileri işten atıldıkları için 30Nisan’dan bu yana Karşıyaka Örnekköy’dekişantiyelerinde direnişteler. Ailelerinin de desteğiylebugüne kadar çeşitli eylemler gerçekleştiren işçilerdirenmekte kararlılar. Ancak direnişin şantiye dışınataşması, tüm kente yayılması, işçi ve emekçilerindesteğini alması için yapılması gerekenlerin birçoğuhenüz yerine getirilmiş değil.

İşçiler son olarak 29 Mayıs günü yaklaşık 2 binkişinin katıldığı bir yürüyüş gerçekleştirmişler vesorun çözülmezse eylemlerine devam edecekleriniilan etmişlerdi. Sendikanın sorunu görüşmelerleçözme eğilimi nedeniyle, henüz 29 Mayıs sonrasıiçin bir eylem planı açıklanmış değil.

Kent AŞ işçileri 30 Nisan günü belediye ileyapılacak ihale görüşmelerinde temizlik işlerininyine Kent AŞ’ye verilmesini bekliyorlardı. Temizlikişlerinde 300 işçi çalışmasına rağmen şirketin 120işçiyi kapsayan bir anlaşma yapacağını duyduklarıiçin mücadeleye hazırlanıyorlardı. 30 Nisan günüise belediyenin şirketi olan Kent AŞ, temizlikihalesini dahi alamadı. Böylece 300 işçi işsiz kaldı.

İhaleyi ise Altaş şirketi aldı. İşçilerle yaptığımızsohbetlerden Altaş’ın seçimlerden önce CevatDurak’a finansman destek sağladığını, kendilerininise bu desteğin diyetini ödediklerini söylüyorlar.

Ancak Altaş şirketinin Karşıyaka Belediyesi’negirişi yeni değil. Daha 2005 yılında belediyeye aitfen ve yemek işleri öncesinde Kent AŞ’de ikenAltaş’a verilmiş. Kent AŞ’de bir tek temizlik işlerikalmış. Sonrasında Altaş, yer altı çöp toplama vesüpürge işlerini de ihale yoluyla belediyeden almış.Kent AŞ işçilerine ise sadece çöp toplama işikalmış. Kent AŞ, her yıl emekli olan işçilerin yerineyenisini almayarak, oluşan açıkları isekapatmayarak, çalışanları tasfiyeye girişmiş. 30Nisan’da ise belediyenin temizlik işlerinin tümüAltaş’a verilmiş oldu.

İşçiler Ege TV’ye tepkili

Tüm bu süreci yaşayan işçiler gelinen aşamadaCHP’ye ve Altaş’a oldukça tepkililer. Tepkilioldukları bir diğer kurum da Ege TV. İzmir’deyerel yayın yapan Ege TV’nin sahibi de holdingsahibi Cem Bakioğlu. Bakioğlu, Çiğli Organize’deBak Ambalaj, Bak Plastik, Baktrans, Bareks gibibirçok şirketin sahibi. Çöp toplama konteynırı daüreten Bakioğlu’nun Ege TV’si, Kent AŞ işçilerineadeta kin kusuyor. Direnişi karalayan, işçileriprovokatör gösteren, valiliği ve emniyeti göreveçağıran yayınları düzenli olarak yapıyor.

Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak iseişçileri “işgalci” gösteren ve Vali’yi bu durumkarşısında sessizlikle suçlayan açıklamalar yaparakbasınç oluşturmaya çalıştı. Direnişin 40. günündebu basınç sonuç verdi. 8 Haziran Pazartesi günükolluk kuvvetleri şantiyeyi çevik kuvvetle, panzerle,akreple basarak işçileri tehdit etti. Akşam üzeri saat17.40 gibi şantiyeye önce sivil polisler geldi.Sonrasında ise çevik kuvvet ekipleri şantiyeçevresini sardılar. O sırada bir kısmı şantiyede birkısmı ise dışarıda olan işçiler hızla toparlanmaya,evlerdeki işçi arkadaşlarını da çağırmaya başladılar.

Şantiye içindeki yaklaşık 40 işçi şantiye girişine

kadar panzerlerini çeken kolluk kuvvetine karşıetten barikat oluşturdu, kararlılıkla direndi. İşçilerpanzerin önüne yatarak, sloganlar atarak direnişalanını terk etmeyeceklerini haykırdılar. İşçieşlerinin de bulunduğu saldırı sırasında kollukkuvvetleri biber gazı sıkmaya hazırlanırkensendikanın avukatı, henüz 10 günlük bir bebeğin dealanda olduğunu, olası bir yaralanma ya da ölümdenönce valiliğin, sonra belediye başkanının, sonraemniyetin, en son da işçilerin sorumlu olacağınıifade etti.

Bu sırada şantiye içindeki işçilerin sayısı 100’eyaklaştı. Dışarıda da bir o kadar işçi birikti. Polisbarikatını yarmak için uzun süre mücadele edenişçiler nihayet barikatı yardı. Dışarıdaki işçileriçeriye girmeyi başardı. Bu arada coşku daha daarttı.

Kolluk kuvvetlerinin şantiyeyi boşaltın tehditleriişe yaramadı. İşçilerin kolluk kuvvetlerine karşıduruşu yaklaşık bir saat sürdü. İşçilerin kararlılığıkarşısında kolluk kuvveti işçilere şantiyeyiboşaltmaları için 24 saat süre verdi. Bir süre dahaşantiyeyi ablukaya alan çevik kuvvet 9 Haziransabahı şantiyeyi terk etti.

İşçiler halihazırda şantiyedeki bekleyişlerinisürdürüyorlar. Saldırısı sonrası yaptığımız sohbetteişçiler, yetkililerle görüşme yapması için DİSKGenel Başkanı Süleyman Çelebi’nin beklendiğini,Çelebi’nin 3 gün sonra geleceğini, bu süre boyuncayeni bir saldırı beklemediklerini ifade ettiler. Ancakpolise de güvenmediklerini eklediler.

9 Haziran günü akşam saatlerinde şantiyedekiişçiler Ege TV’nin direnişi karalayan yeni bir yayınyapması üzerine öfkeyle toplandılar. Ege TV’ye biryanıt verilmesi gerektiğini ifade ettiler. Butaleplerini sendikaya ilettiler.

Sendika temsilcisi ise DİSK’in 15-16 Haziran’daKent AŞ işçilerinin Karşıyaka Belediyesi önünde 48saatlik bir oturma eylemi gerçekleştirmeyiplanladıklarını ifade etti. Ancak bu takvim henüzsendika tarafından kamuoyuna ilan edilmiş değil.

İşçiler her an her şeyin olabileceğinidüşünüyorlar. Ancak tüm gelişmelere veolumsuzluklara rağmen direnişlerinde kararlıolduklarını ilan ediyorlar.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıfa karşı sınıf!12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Kayseri Kriz ve İşsizikle Mücadele

Birliği:

Krizin faturasınıödememek, işsiz

kalmamak için mücadeleye!

Kent AŞ’de baskılararağmen direniş!

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

2003 yılında 1475 sayılı İş Kanunu yerine işçilerinkölelik yasası adını verdikleri 4857 sayılı İş Kanunukabul edildi. Bu yasayla patronlar o zamana kadarfiilen uyguladıkları esnek, güvencesiz çalışma vetaşeronlaştırma uygulamalarını yasal güvence altınaaldılar.

Taşeronlaştırma saldırısı hem taşeron olarak, hemde kadrolu olarak çalışan işçilerin başına belaolmuştur.

İzmir genel olarak belediye işçilerinin sendikalıolduğu bir ildir. İzmir’de hem Türk-İş’e bağlıBelediye-İş hem de DİSK’e bağlı Genel-İş sendikalarıörgütlüdür. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi’ne bağlıtaşeronda 1200 işçi çalışmaktadır.

Şu an gündemde olan ise Karşıyaka Belediyesi’dir.Kamuoyuna burjuva basının yansıttığı haber şöyledir:“Seçimlerden önce ayrılan Bayraklı Belediyesibölgesine düşen işçiler fazlalık teşkil ettiği veKarşıyaka Belediyesi küçültmeye gittiği için 300 işçiişten çıkarılmıştır. Ve bu işçiler işten atıldıktan sonrabelediyenin şantiyesini işgal etmişlerdir.”

Yaşananlar aslında çok boyutludur. İşten atılanKent AŞ işçileri şahsında sorun yaşanıyor görünse de,sessiz kalındığı durumda bütün belediye işçilerinibekleyen akıbeti göstermektedir. Olayın kamuoyunayansımayan yönleri vardır.

DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası Türkiye’ninbirçok belediyesinde örgütlü, eskiden beri direnişgeleneği olan, bünyesinde mücadele potansiyelitaşıyan bir sendikadır. Bu yüzden sermaye sınıfı uzunvadeli de olsa mutlaka bu gücü denetim altınaalmasını, etkisizleştirmeyi ve mümkünse yok etmeyiamaçlamaktadır.

Taşeron çalışma düşük ücrete sendikasız, işgüvencesiz, sosyal haklardan yoksun çalışmakdemektir. Yani geleceksiz yaşamak, güvencesizçalışmaktır. Karşıyaka Belediyesi’nde yaşananlar dabu politikanın bir sonucudur. Bu politika belediyebaşkanları tarafından sanki bir tiyatro oyunuymuş gibisahnelenmektedir. Çünkü seçimlerden önce “işçidostu” gibi görünen Deniz Baykal, Aziz Kocaoğlu,Cemal Durak ve tüm CHP tayfası, seçimler bittiktensonra sermaye yanlısı politika ve uygulamalarıyla işçidüşmanı gerçek yüzlerini göstermişlerdir. Her üçü desorunun çözümüne hiçbir şekilde yanaşmaktadırlar.

Karşıyaka Belediye Başkanı adeta sendikayıbitirmeye dönük yemin etmiş bir komutan edasıylahareket etmektedir. “Neden” diye sorduğumuzdakarşımıza işçilerin ağzında dolaşan şu cevapçıkmaktadır. Cemal Durak ilk belediye başkanlığıadaylığı çalışmalarında birinden 800 milyar borçalmış, şimdi ise onun diyetini ödüyor. Kimden mialmış? İşçilerden şunu da dinleyin: İstanbul’da DİSKGenel-İş’in örgütlü olduğu Bakırköy, Beşiktaş veKadıköy belediyelerinde tek taşeron şirket örgütlü.Üstelik bu şirket Cemal Durak’ın borç aldığı ve şu anbu borç karşılığında işverdiği taşeron şirket Altaş.

Karşıyaka Belediyesi Kent AŞ işçileri 30Nisan’dan beridir direnişteler. Burjuva medya onlarıişgalci diyerek karalamaya çalışsa da onlarkendilerinin ve çocuklarının geleceği, tüm işçi sınıfıve emekçilerin onuru için direniyorlar.

Peki direniş nasıl gidiyor? Direniş olumluyönleriyle beraber eksiklikleriyle de ilerliyor. Her şeybir yana işçiler direnişte oldukça kararlılar. Birçokeylem, yürüyüş, basın açıklaması gerçekleştirdiler.Bildiri dağıtarak haklılıklarını anlattılar. Afiş asıp işçi

ve emekçileri eylemlerine desteğe çağırdılar. Ailelerinidirenişe kattılar. Devrimcileri dost olarak görüyorlarve onlara eskisinden farklı bakıyorlar.

Ancak tüm bunların yanısıra direnişin bazıeksikleri de bulunuyor. İşçilerin tüm eylemlisüreçlerine rağmen direnişin talepleri ve haklılığıgeniş emekçi kesimlere kendini henüz yeterinceanlatabilmiş değildir. Belediye yardakçısı yerelmedyanın da çabasıyla İzmirli emekçiler direnişi işgalolarak duyuyorlar. Direnişin talepleri ve haklılığı,yaygın ve sistametik materyal dağıtımıyla tüm kenteduyurulmalıdır.

Ayrıca direniş artık Örnekköy şantiyesinin dışınaçıkmak, sesini dağa taşa değil tüm kente duyurmakzorundadır. Karşıyaka’da merkezde ya dabelediyelerin yakınlarında bir direniş çadırı kurulabilir,kurulması da gerekmektedir. İşyerini terketmemek bireylem biçimidir. Ancak direnişi güçlendirmek,direnişin sesinin tüm fabrikalarda, sanayihavzalarında, emekçi semtlerinde duyulmasınısağlamaktan, destek örgütlemekten geçmektedir. Buda üçüncü bir göreve işaret etmektedir.

Kent AŞ işçileri direnişlerini yaşatmak, sesinibüyütmek, dayanışmayı güçlendirmek için komiteleredayalı bir çalışma tarzı geliştirmek durumundadırlar.Sendika böylesi bir çabanın başını çekmek zorundadır.İşçilerin temel dinamiği olduğu direniş komitelerikurulmalıdır. Her bir komite ayrı bir iş yapmalıdır. Birkomite basın yayın işlerini, diğeri ekonomik destekörgütleme işini, birisi ziyaret organizasyon işlerini vb.yapmalıdır.

Süren direnişlerle dayanışma eylem ve etkinlikleride önemli bir yerde durmaktadır. Dayanışma gecelerisayesinde birçok işçi direnişi hem sesini daha genişemekçi kesime duyurmuş, hem de ekonomik olarakanlamlı katkılar elde etmiştir. Kent AŞ direnişi için deböylesi yöntemler devreye sokulabilir.

Direnişler işçiler için mücadele okuludur. Bütündirenişçi işçiler bu okulda öğrencidirler. Ve birdirenişin kazanımla sonuçlanması sadece onuntaleplerinin kazanılmasıyla sınırlı değildir. Direnenişçilerin bilincinde, sınıf kimliğinde yaşanan gelişmeen önemli kazanımdır. Kent AŞ işçileri sürece bugözle bakmalıdır.

Kent AŞ işçileri direniyor. Çocukları, geleceklerive onurları için direniyor. Bu direniş her yereyayılmalı, büyütülmeli ve kazanmalıdır. Direnişinbüyümesi için mahallemizde, fabrikamızda,okulumuzda, kahvemizde, her yerde Kent AŞ işçisininhaklı mücadelesini anlatalım, savunalım. Direnişledayanışma ziyaretleri örgütleyelim.

Unutmayalım ki Kent AŞ işçileri kazanırsa tüm işçisınıfının hanesine bir kazanım olarak yazılacaktır. Ve

eğer bu direniş kaybederse tüm işçi sınıfı bir mevzidaha kaybetmiş olacaktır. O halde Kent AŞ direnişinibüyütmek için elimizden geleni yapalım. Sermayeninsaldırılarına karşı sınıfın birleşik mücadelesinibüyütelim, direnişi ve dayanışmayı örgütleyelim.

Yaşasın işçilerin birliği!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Kent AŞ direnişiyle dayanışmayı büyütelim!

Bir UNO işçisiyle konuştuk:

“Patronlarmesajımızı almıştı!”

- Geçtiğimiz günlerde UNO işçileri olarak biryemek boykotu gerçekleştirdiniz. Yaşanan bu eylemve daha öncesinde yaşanan süreci anlatır mısınız?

İşçi: Bildiğiniz gibi uzun süreden beri UNO’dasendikalaşma süreci yaşanıyordu. Fakat sürekliolarak bir yerde takılıyordu. Bir türlü sendikalaşmasürecini sonuca ulaştıramıyorduk. Son olarak patrondenetimi eline alabilmek için Öz Tek Gıda-İşSendikası’nı getirdi.

İşyerine bir sendika gelmişti ama bizlere sahipçıkmıyordu. Yılbaşından beri zamlarımızıalamamıştık. İçerde yaşadığımız dağınıklıktandolayı birlikte hareket edemiyorduk. Fakat yapmışolduğumuz yemek boykotuyla bunu kırmış olduk.

- Yapmış olduğunuz yemek boykotununişyerindeki etkileri ne oldu?

- Patronlar mesajımızı almıştı. Bunu müdürkendi ağzıyla “mesajınızı aldık, gerekeni yapacağız”diyerek ifade etti. Çok kısa bir sürede sonuç almışolduk. İstediğimiz gibi masaya oturup sözleşmeimzalamak zorunda kaldılar. Böyle kısa bir süredesonuç alınca kendimize olan güvenimiz geri gelmişoldu.

- Yapılan sözleşmede ne gibi maddeler var?- Öncelikle patronlar %8’lik bir zam önerirken,

biz maaşlara %12’lik bir zam almış olduk.Yılbaşından bu yana geçen süreye ait zam farklarınıise 4 taksit halinde alacağız.

Gece çalışmalarında ücretler %5 farklı ödenecekÇocuğu olanlara çocuk yardımı verilecek.Evleneceklere evlilik yardımı yapılacak.Yakacak yardımı verilecek.Yakını ölenlere de ölüm yardımı verilecek.Çocuğu okuyanlara da okuduğu düzeye göre

(ilkokul, lise, üniversite) yılda bir kere eğitimyardımı verilecek.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak

Sınıfa karşı sınıf!14 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

İşçi ve emekçi hareketinden…UNO’da sözleşme imzalandıÜmraniye Dudullu Organize’de kurulu UNO’da

sözleşme imzalandı. Bu senenin başında başlayansözleşme süreci kısa süre önce uyuşmazlıklasonuçlanmıştı. İşçilerin %15 ücret zammı talebinekarşılık patron tarafının %5’te diretmesi nedeniylegörüşmeler tıkanmıştı. İşçilerin fiili olarakgerçekleştirdikleri yemek yememe eyleminin ardındanyeniden masaya oturan taraflar %12’de anlaşaraksözleşmeyi imzaladılar.

2008’de UNO’nun büyük bölümünü Ülker’inalması ile Öz-Gıda İş Sendikası açıktan üye yapmayabaşlamıştı. Yeni giren işçiler de özellikle bu sendikayaüye yapıldılar. 2006’da Tek-Gıda İş’in örgütlenmesürecinde yaşananlardan ders alan UNO patronlarıkendilerinin oyuncağı olabilecek bir sendikaistiyorlardı. Bunda başarılı da oldular. Temsilciseçimlerinden kısa süre sonra başlayan sözleşmesürecinde haklarda diretiyor görünen Öz-Gıda İşsendikacıları, bir süre sonra yan çizerek ‘patronlarınzor duruma düşmesini istemeyiz, zaten bu krizortamında…’ gibi sözlerle patron sendikacısıolduklarını tüm işçilere gösterdiler.

Bu süre içerisinde işçiler sendikayı fiili bir sürecezorlamış ancak sendika bunun önüne geçmeyeçalışmış. Bunun üzere inisiyatifi ele almaya çalışanöncü işçiler bir uyarı eylemi yapmaya karar verdiler,yemek boykotu ile tutumlarını sergileyerek sürecemüdahale ettiler.

300’e yakın işçinin çalıştığı vardiyadan eylemesadece iki patron yalakası dışında heres katıldı. Fazlasıile basit görünen eylem iki gün içerisinde sonuçvererek sözleşme masasına yeniden oturuldu..

UNO patronu işçilerin öyle ya da böyle bir arayagelmesinden dolayı geri adım atmıştır. Sendikayagelince eylemin ardından kendilerinin haberi olmadığıiçin işçilere sitemlerini belirtmişler, işçilerindenetimini alamadıkları için de büyük ihtimallepatrondan azar işitmişlerdir.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Emekli-Sen’liler hakları için açlıkgrevinde

Geçtiğimiz hafta gerçekleştirdikleri eylemle“İnsanca Yaşayacak Bir Maaş ve Sendika Yasamıİstiyorum” başlıklı yeni kampanyaya başlayan DİSKEmekli-Sen İstanbul Şubeleri hakları için Taksim GeziParkı’nda açlık grevine başladılar.

Taksim Gezi Parkı’nda basın açıklaması yapanEmekli-Sen’lilere DİSK Genel Sekreteri TayfunGörgün de destek verdi.

Emekli-Sen İstanbul Şubeleri adına basınaçıklamasını okuyan Emekli Sen Kadıköy ŞubeBaşkanı Yalçın Vural sermaye iktidarı tarafındandayatılan sefil yaşamı reddettiklerini ve bu amaçla 14yıldır emekçi ve emekli düşmanı siyasi iktidarlara karşısendikal mücadeleyi sürdürdüklerini belirtti.

Açıklama şu sözlerle son buldu: “Bu amaçlabaşlattığımız sendikal mücadelemizi ve sendikalmücadelemiz çerçevesinde hayata geçirdiğimizetkinlikleri hedefimize ulaşıncaya kdar kademeliolarak ve yeni etkinlikleri de devreye sokaraksürdüreceğimizi ilan ediyor, başta yarının emekliadayları olan işçi sınıfımızı, aydınlarımızı ve tümdemokratik kamuoyunu bizleri ve bizlerin bu haklıtaleplerimizi desteklemeye çağırıyoruz.” Açıklamadakonuşan Tüm Emekliler Sendikası Genel Başkanı VeliBeysülen, emeklilerin yürüttüğü mücadeleye değindi.

DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün de açlıksınırının altında yaşayan emeklilerin başlattığı açlıkgrevinin emeklilerin yaşamını ifade eden bir durumolduğung söyledi.

Eylem boyunca, “Yaşasın onurlu mücadelemiz!”,“Sendika hakkımız engellenemez!”, “İnsanca yaşamakistiyoruz!”, “Sadaka değil toplu sözleşme!”, “Yaşasınörgütlü mücadelemiz!” sloganlarını atıldı.

Emekli-Sen üyelerinin basın açıklamasınıgerçekleştirmesinin ardından Taksim Gezi Parkı’nagelen kolluk güçleri “pankartı ve çadırı sökün”dayatmasında bulundu.

Emekli-Sen üyeleriyle polisler arasında yaşanangerginlik arbedeye dönüştü. Emekli-Sen üyeleri polistarafından tartaklandı.

Emekli-Sen’in kurduğu çadıra siyasi partiler vedemokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinin ziyaretisürüyor. Emekli-Sen üyelerinin yaptığı açıklamanınardından Deri-İş Sendikası Genel Başkanı Musa Servive DESA direnişçisi Emine Arslan da Taksim GeziParkı’na gelerek destek ziyaretinde bulundu.

ÖDP Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu ve Kristal-İş’ten Aziz Çelik de emeklilere desteklerini ifade etti.

Eylem sırasında Emekli-Senliler kendi mücadelesüreçlerini anlatan kısa bir oyun sergilediler.

Emekli-Sen üyelerinin açlık grevi 5 Haziran günüsaat 17.00’de gerçekleştirilen basın açıklamasıyla sonbuldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kadıköy’de işçinin sabrı taştıKadıköy Belediyesi’nde örgütlü DİSK / Genel-İş

Sendikası’na üye olan ve 29 Mart yerel seçimlerininardından ayrı belediye haline gelen Ataşehir Belediyesibünyesine geçirilen belediye işçileri hakları içinKadıköy Belediyesi önünde eylem gerçekleştirdi.

Kadıköy Belediyesi bünyesinde çalıştıkları sürezarfında en son imzalanan ve 2008-2010 TİS dönemikapsamındaki ücret farkları ve sosyal hakları gaspedilen işçiler 4 Haziran günü sloganlarla belediyebinasına girdiler.

CHP’li Kadıköy Belediyesi’nin başkanı SelamiÖztürk’e tepki gösteren işçiler Genel-İş AnadoluYakası 1 No’lu Şube yöneticileri ile birlikte eylemgerçekleştirdiler. Tüm engellemelere rağmen belediyebinasına giriş yapan işçiler Öztürk’ün kendileriylegörüşme gerçekleştirene kadar eylemlerine devamedeceklerini duyurdu.

İşçilerin belediye binasına zorla giriş yapmakistemeleri sırasında güvenlik görevlileriyle arbedeyaşandı. Yaşanan arbede sırasında binanın camlarıkırıldı.

Kadıköy Belediyesi’nde yaşanan hak gaspına veeylemlere ilişkin gazetemize konuşan Genel-İşAnadolu Yakası 1 No’lu Şube Başkanı Şahan İlseven,haklarını alana kadar eylemlerine devam etmektekararlı olduklarını ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tez-Koop-İş’ten TİS eylemiTürk–İş’e bağlı Tez-Koop-İş Sendikası üyeleri

kamuda 315 bin işçiyi kapsayan toplu iş sözleşmesigörüşmeleri nedeniyle Ankara’da eylem gerçekleştirdi.

4 Haziran günü Saat 19.00’da Sakarya Caddesi’ndetoplanan işçiler TİS’teki tıkanıklık ve hükümetinduyarsızlığına tepki gösterdiler.

Açıklama sonrasında söz alan Tez-Koop-İşSendikası Genel Başkanı Gürsel Doğru, “Krizin

faturasını bize ödetmek isteyen hükümet bugünde topluiş sözleşmesindeki % 3 zam ile işçileri kölece yaşamamahkum ediyor. Haklarımızı alana kadar eylememücadeleye devam edeceğiz. Kıdem tazminatı Grevnedenidir!” sözleriyle işçileri sokağa mücadeleyedavet etti.

Eylemde direnişe çağıran ve Türk-İş‘i eleştirensloganlar atıldı. “İşçiler burada Türk-İş nerede!”,“Genel grev genel direniş!”, “Direne direnekazanacağız!”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Yaşasın sınıfdayanışması!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”sloganları atıldı.

Eyleme Yol-İş, Harb-İş, Petrol–İş üyeleri de destekverdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

E-Kart işçileri grevin 1. yılındadayanışmaya çağırıyor...

16 Haziran 2009 tarihinde 1. yılını geride bırakacakolan E-Kart grevi kamuoyuna yapılan E-Kart’taüretilen “kredi-banka kartları nezdinde E-Kart’ıprotesto” çağrısıyla sürüyor.

E-Kart Yönetimi’nin, işçilerin sendikalaşma vetoplu pazarlık hakkına saygı duymasını isteyen E-Kartişçisi Basın-İş üyelerinin başlattığı protestokampanyası çerçevesinde “bankaların, E-Kart’tabastırdıkları kredi kartı-banka kartlarını kullanmamaçağrısı” yapıyor. E-Kart işçileri duyarlı kamuoyunabankalara dilekçe göndererek kartların değiştirilmesinitalep ediyorlar.

E-Kart’ta üretilen banka kartlarının arkasında,kartların üretildiği yerin adının yazdığını belirtenişçiler protesto kampanyasına destek olunmasıçağrısını yükseltiyorlar.

E-Kart işçileri 16 Haziran 2009 tarihinde, grevin 1.yılını doldurması vesilesiyle Levent’teki Eczacıbaşı-KANYON’da gerçekleştirecekleri protestoya katılmaçağrısı yapıyorlar.

Basın-İş Sendikası’nın çıkardığı “Grev Bülteni” ileE-Kart’taki 1 yıllık grev sürecini anlatan E-Kart işçilerigrev taleplerini ve yürüttükleri mücadeleyi bir kezdaha kamuoyuyla paylaşıyorlar.

4 sayfadan oluşan grev bülteninde ayrıca “sanat vesporcunun dostu” olarak anılan Eczacıbaşı’nın sendikadüşmanı yüzü de anlatılıyor.

Bülten sayflarında grev taleplerininhatırlatılmasının yanı sıra E-Kart’taki geçmişi 3 yıllıkbir sürece dayanan örgütlenme mücadelesine dair “BirGrev Hikayesi” başlıklı yazı da yer alıyor.

E-Kart işçileri bankalara gönderilmek üzerehazırladıkları dilekçelerle kamuoyunun desteğini talepediyorlar.

Tez-Koop-İş üyelerinden İTÜ’deeylem...

Tez-Koop-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube,İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlı ARGEMŞirketi’ndeki üyelerinin işten çıkarılmasını, İTÜAyazağa Kampüsü’nde gerçekleştirdikleri yürüyüş vebasın açıklaması ile protesto etti.

İTÜ 75. yıl yemekhanesi önünde 5 Haziran günübiraraya gelen Tez-Koop-İş üyeleri eylemde, “TezKoop-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube” pankartıaçtı. Tez-Koop-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şubeimzalı “İşten atılmalar durdurulsun!”, “Tazminathakkımız gasp edilemez!”, “Rektör Şahin suça ortakolma!”, “ARGEM AŞ tazminatlarımızı ver!”, “İTÜ

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 15Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

işçine sahip çık!”, “Kampüs Gıda sigortasız işçiçalıştırıyor!”, “ARGEM yönetimi sendikadüşmanıdır!”, “İşçiyiz, haklıyız, özelleştirmeyekarşıyız!” dövizlerinin taşındığı eylemde “İTÜ’deözelleştirmeleri durduracağız / İTÜ’lü işçiler veöğrenciler” dövizleri yer aldı.

İTÜ 75. Yıl Yemekhanesi’nden sloganlarla İTÜAyazağa Kampüsü Çamlık Restorant önüne yapılanyürüyüşün ardından burada basın açıklamasıgerçekleştirildi. Basın açıklamasını Tez-Koop-İşSendikası İstanbul 2 No’lu Şube Sekreteri SelahattinKarakurt gerçekleştirdi. Karakurt yaptığı açıklamada,ARGEM AŞ’nin yöneticilerinin İTÜ’nün çeşitlibirimlerinde özveriyle hizmet veren işçileri iştençıkardığını, tazminatlarını ödemeyerek işsizlik veaçlığa mahkum etmekten çekinmediğini belirterek,ARGEM yönetiminin bu yasa tanımaz ve keyfitutumunu bir kez daha kınadı. Sendikalarının,ARGEM işyerinde 1 yıl boyunca sendikal mücadeleverdiğini söyleyen Karakurt, ARGEM çalışanlarınınsendikalarında örgütlendiğini, ardından ARGEMişvereninin çoğunluk ve yetki itirazında bulunduğunubelirtti. Mahkemenin sonuçlandığını ve sendikanındavayı kazandığını ifade etti.

Karakurt, İTÜ Rektörü’nü, ihaleyi alan KampüsŞirketi’nin kanunsuz ve keyfi uygulamalarına karşı veişçilerin tazminatlarının derhal ödenmesi için ARGEMşirketine müdahale etmeye çağırdı.

KESK’e bağlı Eğitim-Sen Üniversiteler Şubesiadına yapılan konuşmada ise işçilerin mücadelesinindesteklendiği ve mücadelenin ortaklaştırılmasıgerektiği söylendi.

Basın açıklamasının ardından, sloganlarla rektörlükönüne yüründü. “Angaryaya hayır! Rektör göreve!”,“İşçiler burada Rektör nerede?” vb. sloganlarla birsüre rektörlük önünde beklenildi. Ardından sloganlarlaİTÜ Ayazağı Kampüs önüne gidilerek eylemsonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

HSGGP’den grev ve direniştekiişçilerle dayanışma ziyareti!

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu(HSGGP) 6 Nisan Cumartesi günü grevdeki ATV-

Sabah ve E-Kart işçilerini ziyarat etti.Saat 10.30’da Balmumcu ATV-Sabah binasının

yakınlarındaki Shell istasyonu önünde bir araya gelenplatform bileşenleri “Herkese sağlık güvenli gelecekiçin birleşik mücadeleye!” pankartı açarak “ATV işçisiyalnız değildir!” sloganıyla grev yerine yürüdü.Yürüyüş sırasında “Yaşasın sınıf dayanışması!”,“Herkese sağlık güvenli gelecek hakkı!”, “İnsancayaşam güvenli gelecek istiyoruz!”, “Grevci işçileryalnız değildir!” dövizleri açııldı.

Burada HSGGP adına İstanbul Tabip Odası (İTO)Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Nazım Algan tarafından birkonuşma gerşekleştirildi. Devletin son dönemde işçive emekçilere, emek örgütlerine yönelik saldırılarınıhatırlatan Algan, bu salrırılara karşı birleşik mücadeleverilmesi gerektiğini söyledi. Saldırılara karşı Türk-İş’in tutumunu eleştirdi.

ATV-Sabah emekçisi Ender Ergün de kısa birkonuşma gerçekleştirerek, HSGGP’ye desteklerindendolayı teşekkür etti. Grevlerinin gösterilen sınıfdayanışması sayesinde bu günlere taşındığını ifadeetti.

“Direne direne kazanacağız!”, “ATV işçisi yalnızdeğildir!” sloganlarıyla sonlandırılan ziyaretinardından otobüse binilerek Gebze Organize SanayiBölgesi’nde yaklaşık 1 yıldır grevlerini sürdüren E-Kart işçileri ziyaret gidildi.

Platform bileşenleri saat 12.00’de grevdeki E-Kartişçilerini açtıkları pankart, dövizler ve “E-Kart işçisidirenişin simgesi!” sloganıyla selamladılar.

Burada, Basın-İş Sendikası Genel Başkanı YakupAkkaya tarafından bir konuşma gerçekleştirildi.Akkaya yaptığı konuşmada, 16 Haziran 2008’den buyana sürdürdükleri grevin 1. yılını doldurmak üzereolduğunu hatırlatarak, kısaca grev sürecini aktardı.Türkiye’de sendikal bilincin yetersizliğine dikkatçeken Akkaya, şimdiye kadar grevlerine istenilendesteği ve ilgiyi alamadıklarını ifade etti. Haksızrekabette hukuksal mücadelenin yetersizliğinivurgulayan Akkaya, greve başladıklarından bu yanaTürk-İş Genel Merkezi’nden bir kez olsun bile destekgörmediklerini, Türk-İş’in kendilerini sahipsizbıraktığını söyledi.

E-Kart işçisi Basın-İş üyelerinin başlattığı protestokampanyası çerçevesinde duyarlı kamuoyunabankaların E-Kart’ta basılan kredi kartı-bankakartlarını kullanmama çağrısı da yapan Akkaya, E-Kart işçilerinin 16 Haziran 2009 tarihinde, grevin 1.yılını doldurması vesilesiyle Levent’teki Eczacıbaşı-KANYON’da gerçekleştirecekleri kitlesel protestoyakatılım çağrısı yaptı.

Ardından Tez Koop-İş Sendikası 2 Nolu ŞubeBaşkanı Rabia Özkaraca bir konuşma yaptı. Sondönemde sendikal örgütlenmeye yönelik baskı vesaldırıların oldukça yoğunlaştığını vurgulayanÖzkaraca, 1. yılını dolduracak E-Kart grevinintoparlanıp mücadeleyi daha da yükselteceğini söyledi.HSGGP bileşenlerinin eksik yanlarına da değinenÖzkaraca platformun mücadeleyi daha da yükseltmesigerekliliğine vurgu yaptı.

Türk-İş Başkanlar Kurulu’na da seslenenÖzkaraca, Türk-İş’in işsizliğe, tazminat hakkınıngaspına, konfederasyona bağlı sendika şubelerineyapılan saldırılara karşı sessiz kaldığını ifade ederek,saldırılara karşı tepki göstermeyen Genel Merkez veKonfederasyonu şiddetle kınadığını belirtti vemücadele etmesi için göreve davet etti.

Ümraniye-Dudullu OSB’de işten atma saldırısınıakarşı 24 gündür kararlılıkla direnişini sürdürenGülistan Kobatan da ziyarette bir konuşmagerçekleştirdi. Direnişi boyunca sendika ve meslekörgütlerinden destek alamadığını vurgulayan Kobatan,direnişine destek beklediğini ifade ederek,“Saldırılara karşı birlikte mücadele edersekkazanırız” dedi.

Ziyaret, grev üzerine yapılan sohbetlerin ardından

atılan, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Baskılar biziyıldıramaz!” sloganlarıyla sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Cumartesi yürüyüşüne polisbarikatı!

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi ATV-Sabah çalışanları, grevlerininin 114. gününde yineTaksim’deydiler. Her hafta gerçekleştirilen vedirenişteki işçi ve emekçilerin kürsüsü haline gelenCumartesi yürüyüşleri bu kez kolluk güçlerininengellemesi ile karşılaştı.

Her hafta Taksim tramvay durağından başlayan veGalatasaray Lisesi önünde yapılan basın açıklaması ileson bulan yürüyüş bu hafta polis engeli nedeniylegerçekleştirilemedi. Kolluk güçlerinin barikat kurarakyürüyüşü engellemesi üzerine, tramvay durağındaoturma eylemi gerçekleştirildi.

“Sabah-ATV grevi sürüyor, dayanışma büyüyor! /TGS” pankartının açıldığı eylemde direnişlerininbirinci yılını doldurmak üzere olan Haber-İş üyesi E -Kart işçileri, Sinter Metal işçileri, Tez Koop İş 2 Noluşube üyesi tazminatsız işten atılan İTÜ Argem işçileri,Ümraniye-Dudullu’da işten atılma saldırısına karşıfabrika önünde direnişini sürdüren Entes işçisiGülüstan Kobatan, IBM direnişçisi Nedim Akay veYTÜ önünde direnişlerini sürdüren YTÜ öğrencileriyer aldı. Eyleme ESP’liler şapkalarıyla katılırkenBDSP’liler de “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”,“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Entes direnişineomuz ver, mücadeleyi yükselt!”, “Yaşasın sınıfdayanışması!” dövizleriyle katıldılar.

Basın açıklamasını Cengiz Erdinç gerçekleştirdi.Erdinç, 114 gündür süren grevin burjuva medyadagörmezden gelindiğini vurguladı. Gazeteciliği işgalaltında bir ülkede yaşamaya benzeten Ergenç, “yateslim olacaksınız, ya işbirliği yapacaksınız, ya dadirenmeyi seçeceksiniz” dedi ve şunları söyledi:“Bizler direnmeyi seçen gazetecileriz. Bu direnişleasla baş edemeyecekler. Er geç yenilecekler”

Basın açıklamasının ardından Basın-İş SendikasıGenel Başkanı Yakup Akkaya bir konuşma yaptı.Akkaya, ATV-Sabah işçileriyle başından beridayanışma içerisinde olduklarını ifade etti. Akkaya, 16Haziran’da E-Kart direnişinin birinci yılı olmasıvesilesiyle Kanyon Alışveriş Merkezi önünde saat19.00’da gerçekleştirecekleri eyleme çağrı yaparakkonuşması sonlandırdı.

Ardından Tez Kop-İş 2 Nolu Şube Başkanı RabiaÖzkaraca bir konuşma yaptı. Özkaraca, sermayeninsaldırılarına karşı işçi ve emekçilerin ortak bir şekildemücadele etmesini gerektiğini ifade etti. ATV-Sabahgrevine, Sinter ve E-Kart direnişlerine sahip çıkmayaçağırdı.

Son olarak “Direnişteki İşçiler Platformu” adınaNedim Akay bir açıklama gerçekleştirdi. Kurulanplatformu ilan eden Akay, “Direnişteki İşçilerPlatformu”nun bundan böyle direnişleri birleştirmektebüyük bir rol oynayacağını kaydetti. Sermayeninküresel saldırılarına karşı küresel yanıt verilmesigerektiğini vurgulayan Akay, kolluk güçlerinin bu anti-demokratik uygulamasını protesto etti.

Yapılan konuşmaların ardından eylem sona erdi.Basın emekçileri eylemde TGS imzalı “ATV,

Sabah, grev!”, “Çalık elini sendikamdan çek”, “Grevedestek ver” ve “Sendikasızlaştırmaya hayır”dövizlerini taşıdılar.

Eylemde, “Grev sürüyor dayanışma büyüyor!”,“ATV’de-Sabah’ta sendika kazanacak!”, “Yaşasın sınıfdayanışması!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”,“Söz, eylem, örgütlenme hakkımız engellenemez!”,“Zafer dinenen emekçinin olacak!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak

39. yılında 15-16 Haziran büyük işçi direniş 16 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

CMYK

39. yılında 15-16 Haziran büyük işçi direnişi yolumuzu aydınlatmaya devam

Kapitalizmin 15-16 Haziran Direnişi’nde

15-16 Haziran Direnişi 60’lı yılların sosyalhareketliliği üzerine gelişen ve bugün hala da birçokyönden aşılamayan militan bir işçi direnişidir. 15-16Haziran Direnişi ‘60’lı ve 70’li yılları kapsayan işçieylemlerinin zirvesi olarak gerçekleşti. Saraçhanemitingi ve Kavel’le başlayan süreç Zonguldak veKozlu maden işçilerinin direnişi ve Paşabahçe, Derby,Singer, Demirdöküm işçilerinin direnişleriyle devametti. On yıla yayılan bu birikim 15-16 HaziranDirenişi’ni yarattı.

Türkiye işçi hareketi tarihinin dönüm noktasıolarak nitelendirilebilecek 15-16 Haziran Direnişi’ninüzerinden 39 yıl geçmesine rağmen hala da en büyük,militan ve siyasal sonuçları bakımından en önemli işçieylemi olma özelliğini korumaktadır. 15-16 HaziranDirenişi, sadece kitlesel, yaygın ve militan oluşubakımından değil aynı zamanda üretimi durduraraksokaklara dökülen 100 bini aşkın işçinin döneminhükümetine, orduya ve polise karşı militan bir karşıkoyuşu olarak gerçekleşmesiyle de hala aşılabilmiş bireylem değildir.

15-16 Haziran, DİSK yönetiminin reformistkonumundan bağımsız olarak ve ona rağmen işçisınıfının kapitalizmin baskı ve sömürüsüne karşı,DİSK şahsında, 10 yıllık mücadele birikiminisavunması anlamına gelmektedir. Direnişe, sadecesendika yasasında yapılacak değişiklikle tasfiyeedilmeye çalışılan DİSK’e üye işçilerin değil aynızamanda devlet sendikası Türk-İş’e üye işçilerin dekatılmasının nedeni budur.

DİSK yönetiminin kapatma saldırısını 17Haziran’da kitlesel bir mitingle savuşturmaya çalışangeri tutumuna, işçi sınıfının politik bir önderliktenyoksun ve kendiliğinden bir hareket olmasına rağmen15-16 Haziran Direnişi tabanın direnme iradesinin vegücünün bir ürünü olarak gerçekleşmiştir. Tüm buzayıflıklarına rağmen 15-16 Haziran Direnişi, işçisınıfının toplumsal konumu ve tarihsel devrimcimisyonunun tarihsel bir deneyimle kanıtlanmasıanlamına gelmektedir. 15-16 Haziran, tek ve gerçekdevrimci sınıfın işçi sınıfı olduğunu, mücadelesahnesine çıktığında nasıl muazzam bir güç olduğunuda göstermiştir.

Burjuvazinin bu militan direnişten, işçi sınıfınıngücünden duyduğu korkunun yıllar sonra bilehafızalarından silinmemesi bu nedenle boşuna değildir.Burjuvazi 15-16 Haziran Direnişi’nin etkisi ve gücüyleDİSK’in kapatılması anlamına gelen yasayıparlamentodan geri çekmek zorunda kalsa da, bumilitan direnişe, mücadelenin sıcaklığında yetişenbinlerce işçiyi fabrikalardan ve sendikalardantemizleyerek yanıt vermiştir. Toplu işten atmalarşeklinde yaşanan saldırıya karşı DİSK yönetimininaldığı tutum bir kez daha ihanet ve sessizlik olmuştur.

İşçi hareketinde bir patlama ve sıçrama eşiği olan15-16 Haziran Direnişi’nin ardından, 12 Mart ve 12Eylül faşist askeri darbesiyle mücadele içinde yetişenmilitan işçi kuşağını, toplumsal muhalefeti, devrimcigüçleri ezmeye ve sindirmeye çalışan burjuvazi, bundabüyük oranda başarılı da oldu.

Sermaye iktidarının iki askeri darbeyle yolunu

düzlediği saldırılar son 30 yıldır kesintisiz biçimde vedaha da ağırlaşarak sürmektedir. Sermayenin giderekağırlaşan ve artan saldırıları, işçi sınıfı ve emekçikitleler tarafından aynı kapsamda ve şiddette birmücadeleye konu edilememektedir. Son 30 yılda sınıfhareketi kimi dönem hareketlenme eğilimi gösterse de,bir dizi direniş sergilese de kitlesellik, yaygınlık vemilitanlık bakımından bir türlü ciddi ilerlemekaydedememektedir. Bunların sonucu olarak gelinenyerde en temel haklar ve mevziler korunamamaktadır.

15-16 Haziran Direnişi’nin üzerinden 39 yılgeçmesine rağmen, ‘89 Bahar eylemlilikleri dıştatutulursa, sınıf ve kitle hareketi en geri düzeyiniyaşamaktadır. Sendikalar, işçi sınıfına ihanet içindekisendika bürokratlarının denetimindedir. İşçi sınıfınınbilinci ve örgütlenme düzeyi, sendikal mücadeledeneyimi ‘80 öncesinin çok daha gerisindedir. Solhareket, işçi sınıfının tarihsel rolünü ve devrimcimisyonunu hala da yeterince kavramış değildir. İşçisınıfına inançsızlık ve güvensizlik, sınıf dışılık özüitibarıyla kendisini hala da korumaktadır.

2000’lerin sonuna yaklaştığımız bu süreçte Türkiyekapitalizmi rejim kriziyle içiçe geçen ekonomik birkriz içinde debelenmektedir. Rejim krizi ekonomikkriz, Kürt sorunu, ABD emperyalizminin sürecemüdahalesi vb. nedenlerden kaynaklı şimdilik yatışmışgözükmektedir. Ancak bu geçici bir durumdur.

Sürecin kendisi, vahşileşen ve saldırganlaşankapitalizmin kendisi, devrimci sınıf mücadelesinibüyütmek, sınıf ve kitle hareketine müdahaledebulunmak açısından tarihsel fırsatlar sunsa da, solhareketin ideolojik konumu bu sürece yanıt vermektenfazlasıyla uzaktır.

THY ve Telekom grevleriyle ilk kıvılcımı çakan,SSGSS süreciyle yaygınlık ve kitlesellik bakımındanbir ivme gösterse de sendikal bürokrasi barikatınatakıldığı için militanlaşamayan, son birkaç yılınTaksim 1 Mayısları şahsında militan bir çıkışyakalayan ancak birleşik bir karakter kazanamayan,yaygınlaşamayan ve kitleselleşemeyen, halihazırdamevzi direnişlerle sermayenin saldırılarına vekapitalizmin krizine karşı koymaya çalışan işçi sınıfısüreci göğüslemeye çalışmaktadır. Bunda devrimcigüçlerin, sınıf bilinçli işçilerin rolü olsa da, bu oldukçasınırlıdır.

Burjuvazinin gerici ideolojileriyle kuşatılmış, gençve deneyimsiz, sınıf mücadelesinin etkin ve etkiliaraçları olması gereken sendikaları, sendikabürokratları eliyle etkisizleştirilen, devrimci sınıfmücadelesini savunan sendikal mevzilerden vemücadeleci bir odaktan yoksun, bilinç ve örgütlenmedüzeyi zayıf, henüz devrimci işçi partisiylebirleşememiş işçi sınıfı, tüm bu temel eksikliklerinerağmen parçalı ve dağınık bir seyir izlese de, mevzidirenişlerle sınırlı bir ilerleme kaydetse de, mücadelesahnesindeki yerini almaya çalışmaktadır. Bu, sınıfınbilinç ve örgütlenme düzeyinden bağımsız olaraküretimdeki yeri, toplumsal rolü, tarihsel devrimcimisyonu nedeniyle böyledir, böyle de olmakzorundadır.

15-16 Haziran Direnişi’ni birçok açıdan önemli ve

güncel kılan, ondan öğrenilmesi gereken yan daburasıdır. Bugün hiçbir dönemle kıyaslanamayacakdüzeyde ve ölçüde kapsamı artan saldırılara maruzkalan işçi sınıfının, saldırıları püskürtebilmesi,mücadele içinde gelişip, güçlenebilmesi, en sonuiktidara gözünü dikebilmesi için bu sorunlar aşılmakzorundadır. Ancak bu sorunların bugünden yarınaaşılabilmesi mümkün değildir. Bu sorunlarınkaynakları değişik kapsam ve düzeydedir.

Mücadeleye inanan, devrimci amaç ve kaygılarlahareket eden tüm unsurların güncel görevi, hangi yol,yöntem ve araçlarla olacağından bağımsız olarak, işçisınıfını gerçek mücadele araçlarıyla donatmak,örgütlenmesine ve mücadelesine devrimci önderliketmektir. Halihazırda hareketlenme eğilimi gösteren,sınırlı da olsa mevzi eylem ve direnişlerle yol almayaçalışan işçi sınıfının bu eylemlerini yaygınlaştırmak,merkezi ve birleşik bir karakter kazandırmak, sınıfdayanışmasını güçlendirmektir.

İşçi sınıfının, kapitalist sömürüyü sınırlamasını vehakları uğruna mücadele etmesini sağlamak içinmücadele deneyimlerini artırmak, bu deneyimlereişgal, grev, direniş vb. militan biçimler kazandırmak,işçi sınıfını böylesi bir mücadele içindebilinçlendirmek ve eğitmek gerekmektedir. Yıllardırdöne döne sendikal ihanete uğrayan, sendikalbürokrasi tarafından sayısız kez sırtından hançerlenenişçi sınıfının, bu barikatı aşabilmesinin yolu işçinininisiyatifine dayalı taban örgütlülüklerininyaratılmasından geçmektedir.

Sendikaları uzlaşmacı ve işbirlikçi sendikalçizgiden kurtarmanın, sendikal bürokrasiyietkisizleştirmenin, dar ekonomik taleplerle dumurauğratılan sınıfın bilincini ve eylemini, saldırılarınsiyasal boyutuna ve düzenin kurumlarına doğruyöneltmenin başka bir yolu bulunmamaktadır.

Bunun için sol, devrimci siyasal güçler kadarsendikalarda ilerici bir takım iddialarda bulunanunsurlara da önemli görevler düşmektedir. Bu unsurlar,konfederasyonların tepesini tutan ihanetçi sendikalçetelere karşı açık, net ve kararlı bir tutum almak,sendikal bürokrasinin denetiminden ve sermayedenbağımsız ve çok yönlü bir sınıf çalışmasıyla birleşenbir sendikal mücadele hattını benimsemek, devrimcisınıf sendikacılığını savunmak, kendilerine rehberedinmek ve pratikte uygulamak durumundadırlar.

Kuşkusuz sendikal örgütlenme mücadelesi yalnızcasendikacılara ait bir görev değildir. Özellikle her günerimekte olan sendikalarda örgütlü işçi sayısıdüşünüldüğünde bu daha açık hale gelmektedir.Sendikalara genel olarak hakim olan ve örgütlenmesorununu ekonomik taleplerin kazanılmasıdoğrultusunda sendikal bir faaliyet olarak benimseyenanlayışların aksine örgütlenme sorunu sınıfın siyasalbilinç ve mücadele deneyimi kazanması sorunudur. Vebu devrimci iddia taşıyan her öznenin temel göreviolmak durumundadır.

Sendikalar ancak devrimci sınıf mücadelesinigüçlendirmenin, sınıfın bilinç ve örgütlenme düzeyinigeliştirmenin bir aracı ve mevzisi olarak elealındığında işlevli hale gelebilirler. Sendikaların

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak

şi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor… Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009 H Kızıl Bayrak H 17

CMYK

m ediyor…

krizine karşı en öğrenilmesi gerekenler

gerçek bir mücadele mevzisi ve sınıf mücadelesininetkili silahları olarak kullanılması için bu alanda yerinegetirilmesi görevler ertelenemez önemdedir.

Sendikal bürokrasi sınıf hareketinin gelişimindekiengellerin başında gelmektedir. Sol hareketin konumubu engellerinden bir diğeridir. Sol hareket açısındanise sorun çok daha derin ve kapsamlıdır. Sol hareketideolojik konumu gereği zaten işçi sınıfının dışında veona güvensizdir. Her ne kadar 15-16 Haziran Direnişiişçi hareketi kadar sol hareketi de etkilese, işçi sınıfınaduyulan güvensizliğe ve burjuva kurumlara karşıbeslenen umutlara darbe vursa da, sorunun ideolojikdayanakları olduğu gibi durduğu için sonuçdeğişmemektedir. İşçi ve emekçileri doğrudanilgilendiren en temel sosyal ve siyasal gelişmelerkarşısında aldıkları tutum bunu anlatmaktadır.

Reformist solun, rejim krizinde darbe karşıtlığı veburjuva demokrasisini savunma adına AKPgericiliğine, islami gericiliğe karşı burjuvacumhuriyeti savunma adına ordu gericiliğineyedeklenmesi bir rastlantı değildir. Bu gerici atmosferibağımsız bir güç olarak mücadele sahnesine çıkarakdağıtabilecek yegane güç olan işçi sınıfını devrim vesosyalizm mücadelesine çağırmak yerine “ne darbe neşeriat” kıskacına alarak, burjuvazinin dönemselihtiyaçlarına göre birinden birini tercih ettiği gericiburjuva ideolojisine yedekleme çalışması reformizminkonumunu anlatmaktadır.

Reformist solun kapitalizmin krizi karşısındakitutumu da bu açıdan ibretliktir. Yerel seçim sürecinedenk gelen kriz karşısında bir bütün olarak sol hareketsınıfta kalmıştır. Kapitalizmin krizinin sonuçlarınınüretim alanlarında, fabrikalarda artarak ve ağırlaşarakkendini gösterdiği, sermayenin yoğun saldırılarınınyaşandığı, işçi sınıfının bu saldırılara mevzi eylem vedirenişlerle yanıt vermeye başladığı, sendikalbürokrasinin bu türden eylem ve direnişleriyalnızlaştırarak ve pasifize ederek boğmaya çalıştığıböylesi bir süreçte sol hareket, işçi ve emekçi kitlelereçözüm olarak yerel yönetimleri “ele geçirmeyi”,böylece yerelde “iktidarlaşabileceği”ni ve kapitalizminmerkezi ve onulmaz çelişkilerine yanıt olabileceğinisunabilmiştir. Böylesine önemli ve tarihsel bir süreciheba edebilmiştir. Ne yazık ki devrimci hareketinbüyük bir kesimi de reformist solun kuyruğunatakılabilmiştir.

Oysa kapitalizmin ekonomik kriz içindedebelendiği böylesi bir süreçte, sınıfın haklı ve meşrutalepleri için işçi ve emekçi kitlelere yeterli kaynakolarak, birikmiş toplumsal zenginliklerle üretimaraçlarına el koyan burjuvazinin iktidarını hedef olarakgösterilebilir, kapitalizmin krizini derinleştirmek, krizekarşı devrimci bir sınıf mücadelesi yaratmak,kapitalizme karşı devrim ve sosyalizmi tek alternatifolarak göstermek doğrultusunda faydalanılabilirdi.

Ancak tüm bu devrimci görevler orta yerdebırakılmıştır. Reformist sol söz konusu olduğundabunun şaşırtıcı bir yanı bulunmamaktadır. Devrimcisolun büyük bir kesiminin de bu zeminde hareketetmesi ancak onun yapısal zaafları ve ideolojikzeminiyle açıklanabilir. Devrimci sol geçmişin

ideolojik zaaflarından arınmadan, bir hesaplaşmasürecine girmeden, kendisini yenilemeden işçisınıfının tarihsel rolünü, devrimci misyonunukavrayamaz, ona yönelme gücünü kendinde bulamaz.Bu sorun kısa vadede aşılabilecek bir sorun hiçdeğildir. Bunun için devrimci bir sınıf ve kitlehareketinin varlığı gerekmektedir.

15-16 Haziran Direnişi hala güncelliğini korumaktave öğrenilmesi gereken birçok ders barındırmaktadır.Özellikle kapitalizmin krizi söz konusu olduğundakomünistlerin yaptığı temel tespitler hala da yakıcıihtiyacını korumaktadır:

“Bugünün Türkiye’sinde devrimci siyasalmücadelenin en temel ihtiyacı tüm mücadeledinamiklerini sosyal bir eksende birleştirebilmektir. 12Eylül’den bu yana, demek oluyor ki neredeyse 30yıldır, olmayan budur. Oysa başka bakımlardan ciddizaaflar taşıyan ‘60’lı ve ‘70’li yılların mücadelelerininen büyük üstünlüğü bu idi. ‘89’da Bahar Eylemleriolarak patlak veren işçi hareketi bir süreliğine de olsakendiliğinden bunun koşullarını oluşturdu. Fakatdevrimci hareketi tümüyle hazırlıksız yakalayan bubüyük dalga kırıldığından bu yana bunun koşullarınayeniden ulaşılamadı.

Böyle bir eksenden yoksunluk örneğin Kürthareketini ciddi açmazlar ve zaaflarla yüzyüzebırakmakla kalmamış, sorunun ve hareketin kendisi,yarattığı tüm sıkıntılara rağmen burjuvazi içintoplumu nispeten kolayca yönetebilmenin ve sınıfeksenli bir sosyal mücadelenin gelişmesiniengelleyebilmenin önemli bir olanağına dadönüşmüştür. Şimdilerde ise gündemde ilerici biryönelime sahip, mezhepsel baskılara ve rejimintemelindeki mezhep ayrımcılığına karşı laik-demokratik istemler ileri sürebilen bir Alevi hareketivar. Fakat merkezinde işçi sınıfının durduğu bir sosyalmücadele eksenin geliştirilemediği bir durumda, tümiyi niyetine rağmen bu hareketin düzenin çarkları

arasında bir biçimde eritileceğinden de kuşkuduyulmamalıdır.

Böylece bugünkü kriz koşullarının tüm ötekimücadele dinamikleri için de birleştirici olabilecek birsosyal mücadele ekseninin geliştirilmesinde bir fırsatolarak kullanılabilmesi sorununa geliyoruz. Bu olanakpotansiyel olarak kesinlikle vardır, tüm sorun onu birgerçekliğe dönüştürebilmektir. Bu ise bir bütün olarakilerici-devrimci hareketin sergileyeceği ortaksorumluluğa, ortaya koyabileceği birleşik güç, yetenekve inisiyatife bağlıdır.

Her dönem eylemliliğini herşeye rağmen birbiçimde sürdürmeyi başaran işçi sınıfı hareketiözellikle son iki yıldır belirgin bir yeni hareketlenmeiçindedir. Halen konumu ve eğilimi ne olursa olsunilerici-devrimci akımların büyük bir bölümünün de asılilgi ve umut konusudur. Son iki yılın, ama özellikle degeride bırakmakta olduğumuz yılın 1 Mayıs süreci, işçisınıfı hareketinin gücünü ve birleştirici yeteneğiniayrıca hissettirmiş, onu gösterilen ilgiyi ayrıcagüçlendirmiştir.

Şimdi kriz koşullarındayız ve hareketliliğin, direnişve protestoların ağırlık merkezi bir kez daha işçisınıfıdır. Kendini adeta kendiliğinden dayatandevrimci sorumluluk, krizin sağlayacağı olanakları eniyi biçimde değerlendirerek dinamik bir işçihareketinin gelişmesini kolaylaştırmak vehızlandırmaktır. Bunu tüm öteki mücadeledinamiklerinin ortak ve birleştirici ekseni halinegetirebilmektir. Bu, kendine devrimci ya da sosyalistimdiyen hiçbir parti ya da akımın kaçınamayacağı birnesnel güncel sorumluluktur. Ve bugün bunun dışındakriz koşullarını siyasal mücadele için etkili birkaldıraç olarak kullanabilmenin bir olanağı da yoktur.Bugünün Türkiye’sinde somut gerçeğe gözlerinikapamayan herkes bunu az çok bir açıklıkla pekalagörebilir.” (Kriz ve devrimci mücadelenin sorunları,Ekim, Sayı: 255, Aralık ‘08)

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak

Tersane cinayetleri sürüyor18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Çelik Tekne’de iş cinayetiTuzla tersaneler havzasında kriz gerekçesiyle hak

gasplarına başvuran tersane patronlarının işçi sağlığıve iş güvenliği tedbirlerini almamaları nedeniyle yeniiş cinayetleri yaşanıyor.

8 Haziran günü saat 20.00 sularında Çelik TekneTersanesi’nde meydana gelen iki büyük patlamasonucunda bir tersane işçisi yaşamını yitirdi. Aynıpatlamada, gemi içinde çalışmakta olan iki işçi deyaralanarak hastaneye kaldırıldı.

Çelik Tekne’deki patlama boya yapılan tanktayaşanan gaz sıkışması sonucu meydana geldi.

Brezilya’ya gönderilmesi planlanan ve yapımaşamasında olan Rhino isimli geminin 5 ve 6 nolutanklarında meydana gelen patlamada ölen işçininisminin Alesta adlı taşeron firmada çalışan Hüseyinİbir olduğu belirlendi.

Patlamada yaralanan Süleyman Kargı isimli işçiKartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılırkenpatlamada yaralanan diğer işçi Sait Ahmet isekaldırıldığı GİSBİR Hastanesi’nde tedavi altına alındı.

Patlamanın yaşandığı Çelik Tekne Tersanesi’ndedaha önce de iş cinayetleri ve yaralanmalaryaşanmıştı. İbir’in ölümüyle beraber Tuzlatersanelerinde iş cinayeti sonucu yaşamını yitiren işçisayısı 125’e yükseldi.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Tersanelerde cinayet protestosu8 Haziran günü ölüm tersanelerinde yaşanan

patlama Tersane İşçileri Birliği Derneği’ningerçekleştirdiği eylemle 9 Haziran Salı günü protestoedildi.

Tuzla Gemi Tersanesi önünde buluşan tersaneişçileri buradan patlamanın yaşandığı Çelik TekneTersanesi önüne yürüdüler.

“Tersaneler cehennem işçiler köle kalmayacak! /TİB-DER” pankartını açan işçiler Çelik TekneTersanesi’ndeki patlamada yaşamını yitiren Hüseyinİbir’in ölümünü protesto ettiler.

“Artık ölmek istemiyoruz!”, “Krizin faturasıpatronlara!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”,“Tersane işçisi köle değildir!”, “Kahrolsun ücretlikölelik düzeni!” sloganlarını atan tersane işçileri ÇelikTekne Tersanesi önünde bir süre oturma eylemigerçekleştirdiler.

Tersane giriş kapısında kısa bir konuşma yapanTİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu, tersanepatronlarının kriz gerekçesiyle tersane işçilerininbirçok hakkına göz diktiğini ifade etti.

Bakanlık tarafından yapılan yüzeyseldüzenlemelerin ise herhangi bir yaptırım getirmediğinibelirten Nihadioğlu çıkartılan yasaların işçi ölümlerinidurduramadığını sözlerine ekledi.

Tersanelerdeki kölece çalışma ve cehennemkoşullarına karşı tersane işçilerinin yürüteceğimücadelenin er ya da geç başarıya ulaşacağını dilegetiren TİB-DER Başkanı’nın konuşması sık sıksloganlarla kesildi.

Dernek başkanının konuşmasının ardından tersaneişçileri tersanenin giriş kapısı önünde oturma eylemigerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Pendik Askeri Tersanesi’ndedireniş...

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı PendikAskeri Tersanesi’nde CHT Denizcilik firmasınabağlı İnto Denizcilik’te çalışan ve beş aydırücretleri ödenmeyen 7 işçi, Tersane İşçileri BirliğiDerneği öncülüğünde hakları için sabah saatlerindedirenişe geçti.

9 Haziran sabahı saat 08.00’de askeri tersaneönünde direnişe geçen tersane işçileri “Krizin yüküpatronlara! Ücret hakkı için direniyoruz! / TİB-DER”pankartını açtılar.

“Ücret hakkı gaspedilemez”, “Direne direnekazanacağız”, “Yaşasın tersane işçileri birliği”,“Taşeronluk sistemi kaldırılsın”, “Ücretler arttırılsınve ana firma tarafından ödensin”, “Artık ölmekistemiyoruz”, “İşçi sağlığı ve iş güvenliğine kaynakaktarılsın” dövizlerini açan tersane işçileri sloganlarlabeklemeye başladılar.

Bir süre sonra Pendik İlçe Emniyet Müdürlüğü’nebağlı resmi ve sivil kolluk güçleri işçilerin yanınagelerek durum hakkında bilgi almaya çalıştı. Ardındankonuya ilişkin tersane yetkilileriyle görüşmeleryapıldı. Yetkililer tarafından işçilerin tersanede çalışıpçalışmadıklarının tespiti yapıldı. Yapılan tespittensonra kolluk güçleri hakları için direnen işçileritersane önünden uzaklaştırmaya çalıştı.

Bunun üzerine işçiler ve TİB-DER yöneticileri

ücretlerinialana kadar tersane önündenayrılmayacaklarını kolluk güçlerine bildirdiler.

Sloganlar eşliğinde bekleyiş sürerken kapı önünegelen ana firma yetkilileri, işçilerin geriye dönükalacaklarının miktarını öğrenerek uzaklaştılar. Buarada Pendik İlçe Emniyeti’ne bağlı iki polis ekibidaha direniş yerine geldi. Direnişi kırmaya çalışanpolisler alacak sorunun çözülmesi için devreyegirmeye çalıştılar.

Saat 09.30 sıralarında CHT Denizcilik yetkilileritekrar direniş yerine gelerek ücretlerin 10 Haziransabahı taşerona ödeneceğine dair teminat verdi. Bununüzerine işçiler direniş yerinde dernek yöneticileriylekısa bir toplantı yaparak direnişe ara verme ertesi günana firmanın bürosunda buluşma kararı aldılar.

Tersane önündeki bekleyişi sonlandıran işçilerpolis yığınağının yapıldığı direniş yerinde “Kahrolsunücretli kölelik düzeni!”, “Ücret haktır gaspedilemez!”,“Direne direne kazanacağız!”, “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!” sloganlarını attılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tersaneler cehennem, işçiler köle kalmayacak!

9 Haziran 2009 / Pendik

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak

Başbakanlık Alevi Açılımı Koordinasyonutarafından “Alevi Çalıştayı” düzenlendi. AleviÇalıştayı’na 35 Alevi örgütü katıldı. Alevi örgütleri,Madımak Oteli’nin müze olması, Cemevleri ve kültürevlerinin yasal statüye kavuşturulması, zorunlu dinderslerinin kaldırılması, Alevi köylerine camiyapılması politikalarından vazgeçilmesi, başta HacıBektaş Veli Dergahı olmak üzere “değerlerin” gerçeksahiplerine iade edilmesi konusunda ortaklaştılar.

Alevi Çalıştayı’nda gündeme gelen HacıbektaşMüzesi’nin Alevi örgütlerine veya HacıbektaşBelediyesi’ne verilmesi talebi karşısında Turizm veKültür Bakanı, Ertuğrul Günay ateş püskürdü. Yaptığıaçıklamada şunları söyledi:

“O zaman Mevlana Müzesi’ni de Mevlevilereterkedelim, Sümela’yı da Hıristiyanlara, Noel Baba’yıda Ortodokslara terk edelim... Biz laik bir devletiz, laikdevlet olarak bütün bu eski mabetler, dergâhlar, örenyerlerini hepsinin hizmetini yapıyoruz. Mevlana, HacıBektaş, Hacı Bayram, Sümela, Ayasofya, Efes,Bergama gibi birbirinden değerli eserlerin hepsi bizim.Saçmalamasınlar... Bazıları, sürekli işi yokuşa sürmekonusunda özel bir gayret gösteriyorlar. Biraz siyasetyapıyorlar.”

Aleviler mi işi yokuşa sürdü, yoksa sermaye devleti mi?

Ertuğrul Günay’ın özelde Sivas katliamında,genelde cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan Aevikatliamlarını görmezden gelerek, Alevi emekçilerini,‘işi yokuşa’ sürmekle suçlaması tam bir utanmazlıkörneğidir. Öte yandan Aleviler ve inançlarına yönelikdüşmanca yaklaşım ne Ertuğrul Günay’la, ne de AKPile sınırlıdır. Ertuğrul Günay’ın yaptığı açıklama,özelde dinci partinin genelde sermaye devletinin aleviemekçilerinin talep ve istemlerine yönelik tutumununaçık ifadesidir.

Ertuğrul Günay yaptığı açıklama ile Osmanlıdönemi Alevi politikalarının tartışma götürmez bir

mirasçısı olan sermaye devletinin dinsel gericiliğinarkasına gizlenerek oynadığı rolü bir kez daha gözlerönüne serdi. Ertuğrul Günay’ın söyleminin aksineAlevi emekçilerinin istem ve talepleri karşısında,‘işiyokuşa’ süren hep sermaye devletiydi. Sermayedevletinin Alevi emekçilerine karşı uyguladığı inkar veasimilasyon politikaları sadece Osmanlıİmparatorluğu’nca uygulanmadı. Cumhuriyet tarihiboyunca da devam etti. Sermaye devleti, Aleviler’ininançlarını unutmaları, Sünni inancı doğrultusundayaşamaları için her türden baskı, şiddet ve katliamyöntemlerini kullandı.

Devletin kendi Alevisi’ni yaratma girişimleri neAKP ile, ne de Ertuğrul Günay ile başladı. Aleviler bugirişimlerle tarihleri boyunca hep yüz yüze kaldı.Sünnileşerek sistem içinde erime politikası hala dasürmektedir. Bundan dolayı da Aleviler hiçbir zamandevletle barışık olmadılar.

Özelde AKP, genelde sermaye devletikendi Alevi’sini yaratmanın peşinde!

Ertuğrul Günay Alevi örgütlerine‘saçmalamasınlar’ diyerek, AKP ve devletin “Aleviaçılımı” konusundaki samimiyetsizliğini açık halegetirdi. Ertuğrul Günay’ın açıklaması ile AKP’ningündeme getirdiği ‘alevi açılımı’nın boş bir söz kalıbıolduğu da tescil edilmiştir.

Ne Ertuğrul Günay’ın ne de AKP de Aleviemekçilerinin demokratik istemlerine yanıt vermekgibi bir hedefi bulunmaktadır. AKP’nin asıl hedefi,Alevi inancını İslam inancı içine çekerek devletdenetimi altına almak, bu sayede de Alevi emekçileriniçok daha rahat kontrol etmektir. Alevi açılımının esassahibi sermaye devletidir. Amaç ise Aleviler’i veAleviliği devlet denetimi altına almaktır.

Sermaye düzeni, sünni inancına mensup işçi veemekçileri baskı ve denetim altında tutmak için dindennasıl yararlanıyorsa, bu kez de Alevi inancınıkullanarak, Alevi işçi ve emekçilerini ehlileştirmeyi

hedefliyor. Aleviler’i denetim altına almanın önemlibasamaklarından biri, Alevi emekçilerinin inancınınDiyanet İşleri Başkanlığı’nın gerici duvarları arasınahapsedilmesidir. Bu nedenle Aleviler’in mutlakadevlette temsil edilmesi hedefleniyor. Başbakanlığabağlı, genel müdürlük statüsünde bir “Alevi kurumu”oluşturulması planlanıyor. Dede ve zakirlerin sesininkısılması için maaşlı birer devlet memuru olmalarıamaçlanıyor. Bu plan başarılı olursa Alevilik de tıpkıdiğer dinsel inançlar gibi sermayenin çıkarlarıdoğrultusunda kullanılacaktır.

Sermaye devleti kendine uygun bir Aleviliğiegemen hale getirmeyi ve bunu Alevi emekçiyığınlarını denetim altında tutmanın etkili bir aracıolarak kullanmayı arzu etmektedir. Onyıllardırsermaye devletinin baskı ve zorbalığıyla yapılmakistenen şey bu kez AKP eliyle, para ve rüşvet ve devletkatında makam-mevki dağıtılarak hayata geçirilmekisteniyor.

Günay’ın hırçınlığı, AKP ve sermayedevletinin hırçınlığının ifadesidir!

Aleviler her dönemde yozlaştırma, çarpıtılma,değiştirilme politikalarının hedefinde oldular. Sermayeiktidarı asimilasyon politikasında başarılı olamadıkçaşiddet ve katliam politikalarına yöneldi. AKP’nin Aleviemekçilerinin taleplerini karşılamaya hiç mi hiç niyetiolmadığı tüm açıklığı ile ortaya çıktı. Bu yönüyleErtuğrul Günay’ın son açıklaması bireysel bir çıkışınifadesi olarak algılanmamalıdır.

Ertuğrul Günay’ın sözlerine yansıyan Aleviörgütlerine ve emekçilerine duyulan tepki, Alevilerihizaya sokmaya yönelik, AKP eliyle yürütülen devletpolitikasının istenen düzeyde sonuç vermemesindenduyulan, sermaye iktidarının kolektif rahatsızlığının vehırçınlığının ifadesidir. Ertuğrul Günay’ın açıklaması,aynı zamanda sermaye iktidarının Kürt sorunu veAlevi sorunu konusunda elindeki en önemli aracı olanAKP’nin iflasının tescilinin yeni bir örneğidir.

Alevi burjuvazisi, Alevi inancının dinsel gericiliğinbir aracı olarak kullanılması için çabalıyor. Bu yolla,Alevi işçi ve emekçileri daha güçlü bağlarla düzenebağlamak istiyor. AKP’ye uyacak bir Alevilik yaratmagayretleri içinde olan işbirlikçi Alevi örgütleri vebireyleri, AKP’nin Alevi iftarlarında boygöstermektedir. AKP’nin kararı ve el altında sağladığıdestekle, Alevi emekçileri içinde faaliyetyürütmektedir.

Alevi emekçileri Ertuğrul Günay’ın yaptığıaçıklamanın bireysel bir görüş olmadığını, sermayedevletinin anlayışının ifadesi olduğunu bir an olsununutmamalıdırlar. Özelde dinci partiye, geneldesermaye devletine uyacak bir alevilik anlayışı arayışıhep sürecektir. Alevi emekçileri bireysel ekonomikçıkarlar peşinden koşan işbirlikçilerin, dinci partininpolitikalarını meşrulaştıran, pazarlayan Hızır paşalarınoyunlarına gelmemelidir. Tutulacak yol adımücadeleyle direnişle özdeşleşmiş Pir Sultanlar’ınyoludur. Tüm ezilenlerin olduğu gibi aleviemekçilerinin taleplerinin gerçek anlamdakarşılanacağı sosyalizm için mücadele aleviemekçilerin sorunlarının biricik çözüm anahtarıdır.

Sözde Alevi açılımının sonu... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

AKP’nin sözde Alevi açılımı...

Ertuğrul Günay’ın açıklaması ve ortalığa saçılan gerçekler!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak

ÖSS kaldırılsın!20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Son haftalarda Sabancı Üniversitesi’ndekiuygulamadan kaynaklı, eğitim sisteminin sıkıntılarıgündemde kendine yer buldu. Tabii bu tartışmalardüzen sözcüleri etrafında döndüğü için konunun elealınışı ve eğitim sistemine bakış da düzen sınırlarıiçinde kaldı. YÖK ve Sabancı Üniversitesi arasındakiçekişmeye birçok rektör, köşe yazarı da taraf oldu. Bugündem öylesine ilgi gördü ki, birçok köşe yazarı dakendi sayfalarından bu tartışmaya yanıt üretmeyeçalıştı.

Buna göre, Sabancı Üniversitesi, ikisi eşit ağırlıklıbiri sayısal olmak üzere iki puan türünden öğrencialan üç temel eğitim programına sahip. Bu okula girenöğrenciler, ilk iki yıl hangi puan türünden üniversiteyikazanmış olduklarına bakılmaksızın ortak derslergörüyorlar. İkinci yılın sonunda ise programdeğiştirebiliyor, mesela iktisattan mühendislikbölümüne (ya da tam tersi yönde) geçebiliyorlar.

Tartışmalardaki taraflar ise şöyle şekilleniyor:Sabancı Üniversitesi’nde 10 yıldan beri uygulanan buyöntemin, aslında öğrencilerine yeniden seçmeözgürlüğü vermek olduğunu savunanlar ile busistemin ‘eşitliğe aykırı’ olduğu görüşünde olanlar.

Fakat yineleyelim ki, yapılan özgürlük ve eşitliktartışmaları burjuvazinin sözlüğündeki anlamlarıylakullanıldığından, bizim için bir şey ifade etmiyor.Eğitim sistemindeki eşitsizlik gün gibi ortadayken,üniversiteye giriş sınavı olan ÖSS, sınıfsal ayrımın biryansıması iken, onların bahsettiği eşitlik ve özgürlükişçi ve emekçileri hiçbir biçimde kesmiyor.

Sabancı Üniversitesi’ndeki uygulamayı,öğrencilerin ilgi alanlarına ve isteklerine göre eğitimalabilme olanağı olarak görenler ve öğrencilerinseçme özgürlüğünden dem vuranlar, nedense busorunun kaynağına işaret etmekten kaçınıyorlar.

Evet, eğitim sisteminin niteliksizliğinin ve anti-bilimselliğinin bir ürünü olarak milyonlarcaöğrencinin istemedikleri bölümlerde okuduklarıdoğrudur. Fakat “seçme özgürlüğüne” sadece SabancıÜniversitesi’ne girebilen şanslı azınlığın, yani parasıolanın sahip olabilmesinin savunulacak bir yanıyoktur. Kapitalist sistem, onun eğitim sistemiüzerindeki yansımaları zaten milyonlarca öğrencininelinden eğitim alma hakkını dahi almışken,özgürlüklerden bahsetmek bir yere oturmuyor.

İsmet Berkan konuyla ilgili yazısında,üniversitelerde okuyan toplam öğrenci sayısı ilekıyaslandığında Sabancı Üniversitesi’ndekiöğrencilerin çok sınırlı kaldığından, tabiri caizseonların okyanustaki birer damla olduğundan ve herkesiçin geçerli olabilmesi gereken seçme özgürlüğününsadece bu öğrencilere uygulanmasının herkese zaten‘mükemmel’ bir fırsat eşitliği sunan üniversitedüzeninde eşitliği bozmadığından bahsediyor. Sınırlısayıdaki öğrencinin seçme özgürlüğününbulunmasının, eşitliği bozduğu düşünülüyorsa, ozaman eşitliğin özgürlüğün budanması yoluyla değiltam tersine herkesin o özgürlüğe sahip olmasınaçalışılması yoluyla sağlanması gerektiğini ifade ediyorve ekliyor:

“Burada benim gibi düşünenlerle Sabancı’nınuygulamasının eşitliği bozduğunu öne sürenlerarasında aslında uzlaşmaz bir çelişki var. Türkiye’de

‘eşitlik’ farklılıklara tahammülsüzlük, herkesin aynıtornadan çıkmış gibi olması, herkesin birbirinebenzemesi olarak görüldükçe; ‘eşitlik’ denen şeyin eniyi uygulamada değil de en zayıf uygulamadasağlanması kolaycılığından vazgeçilmedikçe buuzlaşmaz çelişkinin biteceği de yok.”

Benzer nitelikte bir açıklama da Hasan Cemal’dengeliyor. Cemal şunları söylüyor:

“Tektipçi zihniyetinin öteki dirilişleri deyükseköğretim alanında yaşanıyor.

“Yükseköğretim sisteminin, 12 Eylül askeridiktatörlüğünün dayattığı YÖK tipi, tektip üniversitedayatmasından kurtulmakta olduğuna; çağdaştoplumun gereklerine uygun çoğulcu biryükseköğretim sistemine geçmekte olduğumuzainandığımız; en azından vakıf üniversiteleri için farklıeğitim programları ve sistemlerini deneme imkânınıngenişlediğini sandığımız bir dönemde, başta SabancıÜniversitesi olmak üzere çeşitli vakıf üniversitelerineyeniden YÖK’ün dar yeleğini giydirme girişimleriylekarşı karşıyayız.

“Bu dayatmadan kesinlikle vazgeçilmeli.”YÖK başkanlığından yapılan açıklamada ise

tersinden fırsat eşitliğine dem vuruluyor. Açıklamadaşunlar söyleniyor: “Türkiye’deki mevcutyükseköğretime giriş sistemine bütünüyle aykırı buuygulama, fırsat eşitliğini ortadan kaldırmaktadır.”Özellikle YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan herkonuşmasında bu uygulamanın fırsat eşitsizliğine yolaçtığına vurgu yapıyor.

Üniversitelerin paralı olması gerektiği üzerineaçıklamalar yapan bu kişinin eşitlikten bahsediyorolmasının hiçbir inandırıcılığının olmaması bir yanaYÖK’ün gerçekleştirdiği icraatlar söylemlerininnereye oturduğunu gösteriyor.

Seçme özgürlüğünden, eşitliğin en geniş alandauygulanması gerektiğinden bahsedip, vakıfüniversitelerine övgüler düzenler ve çözümü yinesermayenin insafına bırakanlar acaba gerçektenbilmiyorlar mı ki, eşitsizliği yaratan temel neden bu

sistemin kendisidir.Eğitimin piyasaya açılması, eğitim masraflarının

öğrencilerin üzerine yıkılması eğitimdeki fırsateşitsizliğinin nedenlerindendir. Bu noktada, YÖK buuygulamaların gerçekleşmesinde, gerek eğitimhizmetlerinin ticarileştirilmesinde gerekse üniversitesermaye işbirliğinin pekiştirilmesinde ana rolüüstlenirken, ifade edilen sözlerin kulakları tırmalıyorolması normaldir. İşçi ve emekçi çocuklarınınyüzlerine üniversite kapıları en sert biçimdekapanıyorken, ellerinden eğitim hakkı alınıyorken kimeşitlikten bahsedebilir ki?

ÖSS’ye girecek olan milyonlarca işçi ve emekçiçocuğu devlet okullarında niteliksiz eğitime mahkûmediliyorken, eğitime ayrılan bütçenin hiç eşitsizliğinana nedenlerinden biri olduğu düşünüldü mü acaba?İlköğretimden üniversiteye eğitime ayrılan bütçeninaslan payını zaten özel okullar alıyorken, butartışmalar, tartışmaların tarafları yalnızca içindebulunduğumuz eğitim sistemini meşrulaştırıyor.

Üniversiteyi kazanabilmenin tek yolu bugündershanelere milyonlar dökmekse, kimse dershanetaksitlerini denkleştiremeyenlere ne fırsat eşitliğindenne de seçme özgürlüğünden bahsetsin.

Kapitalizm, özellikle içinde bulunduğumuz krizkoşullarında, çok büyük bir pazar alanı olan eğitimalanını piyasaya daha fazla açmaya mecburdur. Bu daeğitimin ticarileşmesinin daha da derinleşmesidemektir. Yani paran kadar oku demektir. Kapitalizmintemel mantığı burada da işlemektedir. Paran kadarözgürsündür.

Yani ifade edilen seçme özgürlüğü de, fırsat eşitliğide sadece Koçlara, Sabancılara vb. vakıfüniversitelerine gidebilenlere bahşedilmiştir. Butartışmalar bilinç bulandırmaktan öte bir yere hizmetetmemektedir.

Eşit, parasız, bilimsel, anadilde ve herkesinyeteneklerine göre yönlendirildiği bir eğitim sistemiancak sosyalizmde mümkündür.

Eğitimde fırsat eşitliğinden ve seçme özgürlüğünden bahsedenler sermayenin

sözcüleridir...

Eşit, bilimsel ve anadilde eğitim sosyalizmle mümkündür!

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak

ÖSS’ye hayır! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

14 Haziran’da gerçekleşecek olan elemesınavına karşı, bugün Kadıköy’de “ÖSS’ye vegeleceksizleştirmeye hayır!” şiarıyla bir mitinggerçekleştirildi.

İLGP, Tüm-İGD, DEV-LİS, DEV-LİS, LÖB,Liseli Dev-Genç, Liseli Genç Sol, Liseli Kıvılcımve Mayıs’ta Yaşam Kooporatifi’nin bir arayagelerek oluşturdukları “ÖSS’ye HayırPlatformu”nun örgütlediği miting kitlenin saat14.00’te Tepe Natilius önünde bir araya gelmesiylebaşladı.

Pankart ve dövizler taşıyarak kortejlerinioluşturan liseliler saat 15.00’te, en önde“Geleceksizleştirmeye ve ÖSS’ye hayır / ÖSS’yeHayır Plaformu” pankartı taşıyarak alkış vesloganlarla Kadıköy İskele Meydanı’na doğruyürüyüşe geçti.

Liseli öğrenci örgütlerinin oluşturduğukortejlerin yanısıra öğrenci velileri ve destekvermeye gelen güçler de pankartlarıyla yürüyüşteyerlerini aldılar.

Kortejlerden yürüyüş ve eylem boyunca,“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “ÖSS’ye inat yaşasın hayat!”, “Gençlikgelecek gelecek sosyalizm!”, “Kurtuluş devrimde,kurtuluş sosyalizmde!”, “Müşteri değilöğrenciyiz!”, “ÖSS/ SBS/ KPSS Hayır!”, “Yaşasındevrimci dayanışma!”, “Savaşa değil eğitimebütçe!”, “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!”sloganları yükseldi.

İstanbul Liseli Gençlik Platformu (İLGP)mitinge “ÖSS duvarını yıkalım, geleceğimizikazanalım! / İLGP” pankartı ve “ÖSS-AOBPkaldırılsın!”, “ÖSS’ye ve geleceksizliğe hayır!”,“Parasız eğitim, parasız sağlık!”, “ÖSS’ye karşıliselilerin sesi yükseliyor!”, “ÖSS’nin 5 seçeneğinekarşı, tek seçenek mcadele!” ve “Kurtuluş yok tekbaşına ya hep berabar ya hiç birimiz” dövizleri ilekatıldı.

İLGP kortejinde “Yaşasın devrim vesosyalizm!”, “Yeni Ekimler için ileri!”, “Gençlikpartiye, devrime, sosyalizme!” ve “Gençlik gelecek,gelecek sosyalizm!” sloganları da sıklıkla atıldı.

Miting tüm kortejlerin Kadıköy İskeleMeydanı’na girmesinin ardından gerçekleştirilensaygı duruşu ile başladı. Ardından “ÖSS’ye HayırPlaftormu” adına Derya Yoldaş basın açıklamasınıgerçekleştirdi.

Yoldaş yaptığı açıklamada, ÖSS’nin sınavolmaktan çıktığını ve kayıt ücretleri, dershaneler,özel dersler, kitaplar ve CD’leriyle bir sektör halinegeldiğini ifade etti. Yoldaş, bu eleme sisteminineğitimdeki eşitsizliği derinleştirdiğini, yoksul

emekçi çocuklarını fabrika kapılarına mahkumettiğini vurguladı.

Gençlerin yeteneklerine göre yönlendirildikleribir eğitim sistemi istediklerini belirten Yoldaş,yaşamlarını test kitapları arasında, sınavsalonlarında tüketmek değil; üretmek ve kendigeleceklerine kendileri yön vermek istedikleriniifade etti. Eşitsizliklerin bitmediğini vurgulayanYoldaş, Kürt gençliğinin anadilde eğitim hakkınınyok sayıldığını, Kürt çocukların tutuklandığını yada Uğur Kaymaz gibi katledildiğini belirtti.

Yoldaş’ın yaptığı açıklama şu sözlerle sona erdi:“Buradan kendi çocuklarını ABD’de paralı

okullarda okutup, biz emekçi çocuklarına ÖSS’yidayatanlara sesleniyoruz. Mili Eğitim BakanıNimet Çubukçu’ya, Başbakan Tayyip Erdoğan’a vegeleceğimizi sömürenlere, bu düzeni dayatanlarasesleniyoruz. Kaldırın bu ÖSS’yi, yoksa bizkalkacağız ayağa. Tıpkı Yunanistan’dakikardeşlerimiz gibi. Polis kurşunu ile katledilenAleksis’in yoldaşları gibi, kalkacağız ayağa. Maviumutlarımız, aydınlık geleceğimiz için isyanedeceğiz. Hiç bir gelecek sunmadığınız bizleri,geleceksiz, umutsuz bırakmanızı izlemeyeceğiz.

Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı ve İbrahimKaypakkaya’yı katlettiler. Erdal Eren’i 17’sindeastılar. Fakat bizler özgürlük mücadelesi içinliselerimizde ve sokaklarda mücadaleye devamedeceğiz.”

Basın açıklamasını ardından Bandista müzikgrubu şarkı ve marşlar söyledi. Ardından bir tekstilişçisi ve çocuğu ÖSS’ye girecek olan Nurseli Yıldızbir konuşma yaptı. Kapitalizmde eğitimineşitsizliğinden bahseden Yıldız, bu eşitsiz sistememahkum olmadığımızı vurguladı.

Ardından mitinge gelemeyen Sabahat Tuncel birmesaj gönderdi. Rıfat Ilgaz’ın öğrencilerine yazdığışiirin okunmasının ardından Eğitim-Sen üyesi BakiGökçe bir konuşma yaptı.

Miting Sinter Metal direnişçisi bir işçinin sözalması ile sürdü. Sinter işçisi, öğrenci ve işçilerinbirlikte mücadele etmesi gerektiğini söyledi. Sinterişçisinin konuşması, “Birlik olalım, zincilerimizikıralım, mücadele edelim. İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!” sözleriyle sona erdi.

Miting Önder Babat Kültür Merkezi MüzikTopluluğu’nun söylediği türkü ve marşlar eşliğindeçekilen halaylar ile Eğitim Emekçileri Derneğiadına yapılan konuşmanın ardından sona erdi.

Bini aşkın kişinin katıldığı miting sıcağarağmen baştan sona coşkulu bir atmosferdegerçekleşti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Liseliler geleceklerine sahip çıkmak için Kadıköy’de buluştu!

“ÖSS’ye ve geleceksizleştirmeye hayır!”

Adana’da ÖSS mitingi:

“ÖSS duvarını yıkalım!”

14 Haziran’da gerçekleştirilecek olan ÖSS’ye karşı 8Haziran günü Adana’da kitlesel bir eylem gerçekleştirildi.

Ön tartışmaları kısıtlı bir zamana sıkışan ve öncesindesınırlı sayıda ortak bildiri dağıtımı dışında anlamlı birçalışmaya konu edilemeyen eylem buna rağmen yaklaşık250 lise ve dersane öğrencisinin katılımıyla gerçekleştirildi.

Eylem öncesinde yaşanan tartışmalar sırasında eyleminörgütlenmesinden çekilmemize rağmen genç komünistlerolarak güçlü bir ön hazırlık çalışması gerçekleştirdik. İldekibelli başlı lise ve dershanelerde gençliği mücadeleye çağıranEkim Gençliği imzalı bildirilerimizin dağıtımınıgerçekleştirdik. Bunun yanında hazırladığımız afişleri ildeyaygın olarak kullandık. Yaygın bir ajitasyon propagandafaaliyetiyle beraber anlamlı bir kitle çalışması da yürütmüşolduk.

Yürüyüş, 5 Ocak Meydanı’ndan başladı. “ÖSS duvarınıyıkalım” ortak pankartı arkasında Çakmak Caddesi’ni trafiğekapatılarak başlanan yürüyüşte en önde temsili bir ÖSStabutu taşındı. Ortak pankartın arkasında Devrimci GençlikBirliği ve DEV-LİS pankartı yer aldı. Bu pankartı sırasıylaDevrimci Gençlik Hareketi, Öğrenci Birliği, DİP Girişimi,Adana Emek Gençliği, Gençlik Cephesi, Liseli Arkadaş,Liseli Gençlik Muhalefeti, Liseli Öğrenci Birliği veÖzgürlükçü Gençlik Derneği pankartları izledi

Bunların ardından “Gelecek ne sınav salonlarında neüniversite kapılarındadır! ÖSS Duvarını yıkalımgeleceğimizi kazanalım / Ekim Gençliği” pankartıylayürüyüş kolunda yerimizi aldık. Güçlü bir ön hazırlıksürecinin ardından 45 lise ve dershane öğrencisiyleyürüyüşteki en kitlesel katılımı oluşturan kortejimizde“Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!”, “ÖSS duvarınıyıkalım geleceğimizi kazanalım!”, “Gençlik gelecek geleceksosyalizm!”, “Eşit parasız bilimsel anadilde eğitim!”,“Diplomalı işsiz olmayacağız!”, “Kayıt paralarına kayıtsızkalma!”, “Cins ayrımcı eğitime hayır!”, “Faşist gericieğitime hayır!” dövizleri ve kızıl bayraklar da taşındı.

Genç komünistlerin ardında Özgür Lise pankart açmadandövizlerle yürüyüş kolunda yer aldı.

Yürüyüş boyunca “Susma haykır ÖSS’ye hayır!”,“Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!”, “Gençlik gelecekgelecek sosyalizm!”, “Eşit, parasız, bilimsel, anadildeeğitim!” diplomalı işsiz olmayacağız!”, “Yaşasın devrimcidayanışma!” sloganları atıldı.

Atatürk Caddesi’nin kısmen trafiğe kapatıldığıyürüyüşün ardından İstasyon Meydanı’nda basın açıklamasıgerçekleştirildi. Burada yapılan açıklamada üniversiteyegiremeyen yüzbinlerce gencin umutlarını ve beklentilerinibir sonraki sınava erteleyecekleri ya da üniversite hayalindenvazgeçecekleri ifade edilerek bunun sorumlusunun bizgençler olmadığı sorumlunun bizleri eşit olmayan koşullardayarışmaya zorlayan bu düzen olduğu ifade edildi.

Her sene sınav sisteminin değiştirildiği, bunundershanelere yaramakta olduğu ve eğitimi piyasayasunmaktan başka bir işe yaramadığının belirtildiğiaçıklamada AKP hükümetinin de tıpkı kendinden öncekilergibi işçi ve emekçi çocuklarının eğitim hakkını gaspettiğisöylendi.

Açıklama son olarak şu sözlerle sona erdi:“Bizler liseli ve dershaneli öğrenciler olarak biliyoruz ki

bu taleplerimiz kendiliğinden hayat bulmayacak, birliktemücadele edersek başaracağız. Ya bizleri bekleyen karanlıkgeleceği sessizce kabul edeceğiz ya da tüm insanlığıngeleceği olan sosyalist bir ülke için mücadele edeceğiz,birlikte geleceğimizi ellerimize alacağız. Unutulmasın ki bizgençliğiz, gelecek biziz, biz geleceğiz”

Açıklamanın ardından, eylem sloganlarla sona erdi.Adana Ekim Gençliği

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak

Ya barbarlık, ya sosyalizm!22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Kapitalizmin yıkıcı etkisi insanlık üzerinde olduğukadar doğa üzerinde de boyutlanarak artmaktadır.Burjuvazi, bir birikim ve sömürü aracı olaraksermayeyi keşfettiğinden beri, dünyadaki tümkaynakları gözü doymaz biçimde yok etmeye devamediyor. Çevre katliamları sonucu dünyanın her yerindeküresel iklim değişikliklerine bağlı sorunlaryaşanmakta. Kimi yerde artan kuraklıklar sonucukıtlık, kimi yerde tahrip edici derecede yağış oranlarıtarım alanlarını yok ederken insanlık açlığa mahkûmedilmektedir. Yaşam alanları yok edilirken kitleselgöçler yaşanmakta ve çevresel sorunlara bağlıhastalıklar, ölümler giderek artmaktadır. İnsan ve doğayaşamı ciddi tehditlerle yüzyüzeyken tekellerin çıkarıuğruna uygarlık ve tüm canlıların geleceği korkunç biryıkımla karşı karşıya.

Emperyalist tekeller emretti sermaye devleti yasallaştırdı!

5 Haziran tüm dünyada “Dünya Çevre Günü” günüolarak kutlandı. Bugün vesilesiyle bir sürü kurum vekişi değişik açıklama ve temennilerde bulundu. Çoğuikiyüzlü olan bu açıklamaların kimisini sermaye vehükümet sözcüleri yaptılar. Bir tarafta bu ikiyüzlüaçıklamalar yapılırken, diğer tarafta AKP hükümetitarım alanında değişik düzenlemelere imza attı. Tarımve Köy İşleri Bakanlığı’nın adı, Tarım ve GıdaBakanlığı olarak değiştirildi. Bu düzenlemelerleTemmuz’da yürürlüğe girecek olan “Türkiye TarımHavzaları Üretim ve Destekleme Modeli” ile hangiürünün, nerede ne kadar üretileceği de öncedenplanlanacak ve çiftçiler ona göre yönlendirilecek.

Yapılan düzenlemelere dair açıklama yapan CemilÇiçek, imzaya açılan Ulusal Gıda Güvenliği KanunTasarısı ile ulusal biogüvenliğin amaçlandığınıvurgularken, düzenleme ile “ulusal biogüvenlik”konusunun tek çatı altında toplandığını kaydetti.Ayrıca Çiçek, Avrupa’daki uygulamanın baz alındığıkanun tasarısı ile genetiği değiştirilmiş ürünlerin“bilimsel elekten geçtikten sonra” üretimine izinverileceğini ifade ederek, “genetiği değiştirilmişbitkilerin izinsiz kullanımı, bebek mamaları ve çocukbesinlerinde başıboşluk giderilmiş olacak” dedi!

Meyve ve sebzeyi, sütü, et ve et mamullerini,ekmeği, suyu, kuru ve yaş gıdaları… Kısaca hemenher şeyi “daha çok kâr” amacıyla tarımsal ilaçlarlakirleten, doğalıklarını yok eden emperyalist tekellerinuzun bir süredir dört gözle bekledikleri bu yasaldüzenlemelerle tarımı tamamen denetimleri altınaalmayı hedefliyorlar.

Milyarlarca insanın sefaleti ve ölümü pahasına

palazlanan emperyalist tekeller!

Kapitalizmin küresel ekonomik krizinin patlakvermesiyle en çok tartışılan konulardan biri de gıdakriziydi. Emperyalist tekeller önce enerji ve petrolkaynakları üzerinde spekülasyon yaparak devasaservetler kazandılar. Daha sonra ise gıda üzerinde buoyunu oynadılar. Pirinç, buğday, mısır ve yağ gibitemel tüketim maddeleri üzerinde spekülasyonbaşlatıldı. Yükselen gıda fiyatlarına karşı ve ekmek-aşbulamayan Mısır’dan Haiti’ye dünyanın birçokyerindeki emekçi halklar sokaklara döküldü. Dünya

Bankası ve IMF yoksulluğun artmasından, içisyanlardan, gıda krizinin derinleşmesinden söz etti.Ve bu durum, küresel istikrarı bozacak muhtemeltehditler olarak görüldü.

Öte yanda ise milyonlarca insanı açlığa ve ölümemahkûm etme pahasına bir avuç gıda tekeli kısazamanda devasa servetler kazandı. 66 ülkede 158 binçalışanı olan ve dünyanın en büyük gıda şirketi Cargillbu soygunda başrolü oynuyordu. Cargill’in net kârı üçay içerisinde 553 milyon dolardan 1.030 milyar dolarayükselirken, dünyanın en büyüklerinden ArcherDaniels Midland’ın kârı yüzde 42 arttı. Bir başkabüyük şirket olan Mosaic Company’nin kârı ise 12 katartarak, 42.2 milyon dolardan 620.8 milyon dolarayükseldi.

Tarım ve gıda şirketleri hızla tekelleşirken, birkaçşirket küresel sistemi kontrol altına almaya çalışıyor.Bu amaç doğrultusunda ülkelerin tarımı yok edilirken,tarım politikaları da bu şirketlerin çıkarlarına göreşekillendiriliyor. Emperyalist tekeller bir tarafta krizbahanesiyle milyarlarca insanı açlığa-ölüme mahkûmederek sokaklara dökülmelerini zorluyorlar. Diğertaraftan da bu yıkımdan da yararlanarak GenetiğiDeğiştirilmiş Tarım’ı dünya genelinde yaygınlaştırmakistiyorlar.

Frankenstain gıda, Ebu Garip tohumları ya da bio-güvenlik adı altında dünya tarımının tekelleşmesi!

Dünya gıda pazarını paylaşma ve rant kavgasınatutuşan emperyalist gıda tekellerinin elinde genetiği ileoynanmış tohumlar en önemli konu haline geliyor.Sözkonusu alanı kontrol eden birkaç şirket, devletlerinpolitikalarını da yönlendiriyor. Her yerde, her ülkede,gıda ile ilgili her alanda aynı şirketler ön plana çıkıyor.Cargill, Monsanto, Archer Daniels Midland, Bunge,Dupont Agriculture and Nutrition, Potash, Mosaic gibişirketler, milyarlarca dolar kazanmanın ötesinde, gıdaticareti, tohum ve gübre konusunda dünyayı yönetiyor,ülkeleri kendilerine bağımlı hale getiriyor.

Hâlihazırda dünyadaki tarım arazilerinin yüzde10’unda GDO’lu üretimin yapıldığı ifade ediliyor.Tekeller ve ülkelerdeki uşakları genetiği değiştirilmiştarımı savunurken, birinci argümanları şu oluyor:Açlığa karşı tek çare (az masrafla ve çabuküretilmesinden dolayı) GDO’dur!

ABD Irak’ı işgal ettiğinde ilk el koyduğu şeylerdenbiri de, dünyanın en verimli tohumlarının yer aldığıgıda depoları oldu. Yapılan düzenlemelerin ardındanIrak’taki tarım üretimi “fikri mülkiyet ve patent”uygulaması altına alındı. Bu düzenlemeler gereğiIraklı bir çiftçinin tescilli tohum alması dayatılıyor vetohumu bir sonraki yıl yeniden kullanılmasıyasaklanıyor. Bunun adı, kaliteli tarım ve bio-çeşitliliğin korunması oluyor! Yani yarın ABD’ninişgali bitecek, ancak Irak halkının yiyeceği ikilokmanın kontrolü Amerikan şirketlerinin elindeolacak. Konu uzmanlarının verdiği bilgilere göre;Irak’ta işgal öncesi bir adet buğday tohumu başakta300 adet buğday verirken, şuan GDO’lu bir buğdaytohumu başakta 15-30 adet veriyor!

Bu şirketler şimdi de başta ABD olmak üzere birçok ülkede kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklarlaözelleştirme adı altında ülkelerin biyolojikzenginliklerini ele geçiriyor. Kısa bir süre önce

Türkiye’deki hükümet ve muhalefetten beş vekilABD’ye bir haftalık bir “gezi” düzenlemişlerdi!Vekiller ABD Tarım Bakanlığı ve Monsanto gıdaşirketiyle de temaslarda bulunmuştu. Geçirilen buyasalar efendileriyle ne tür müzakereler yaptıklarını vene tür sözler verdiklerini gösteriyor.

GDO’lu tarım üretimi çevre ve insan sağlığıüzerinde telafisi mümkün olmayan hasarlara yolaçıyor. Toprağın doğal yapısını bozduğu için ilaçlaradirençli değişik böcek ve ot türlerinin üremesine,insanın genetik yapısını bozduğu için de değişikhastalıkların ortaya çıkmasına neden oluyor. Örneğineskiden Türkiye’de kanser’den ölümler 40 yaş veüzeri olurken, şu an yılda 2500 bebek kanserdenölüyor. Bu ölümlerin büyük oranı için de GDO’luürünlerin yer aldığı mamalardan kaynaklandığıbelirtiliyor. İşte bundan dolayıdır ki başta Japonya,Güney Kore, Yeni Zelanda ile birçok AB üyesi ve bazıAfrika ülkeleri GDO’lu tarım üretimini yasaklamışdurumda. Dünya yasaklarken, ülkemizdeki asalaklartüm tarım alanlarını GDO’lu üretime çeviriyorlar.

Termik santralden nükleer santrale, GDO’lu tarımüretiminden siyanürle altın aramaya kadar sermayedevleti her yönden, her alandan insanlığı olduğu kadar,çevreyi, doğayı ve türlerin geleceğini de yok ediyor.

Emperyalist tekellerin dünya genelinde ulaştığıboyut sınıfın devrimci partisinin programında“Emperyalizm ve dünya devrimi süreci” bölümünde17. madde de şu şekilde ifade edilmiştir:

“Emperyalist tekeller arasındaki dünya ölçüsündesüren kıyasıya rekabet, büyük emperyalist devletlerarasında pazarlar, hammadde kaynakları, karlıyatırım alanları ve genel olarak nüfuz alanları uğrunaşiddetli mücadele biçimini aldı. Eşitsiz gelişmeninşiddetlendirdiği bu mücadele, görülmemiş boyutlaravaran militarizmin ve dünya egemenliği uğrunaverilen emperyalist savaşların kaynağı haline geldi.”

Aynı bölümün 23. maddesinde ise gerçek çözüm şuşekilde formüle edilmiştir:

“Günümüz kapitalizminin asalaklaşması veçürümesinin aldığı bu korkunç ve yıkıcı boyutlar, “Yabarbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!” ikilemini herzamankinden daha yakıcı bir biçimde insanlığın önünekoymaktadır. Uluslararası proletarya önderliğindezafere ulaştırılabilecek olan dünya devriminden başkahiçbir çözüm, insanlığı kapitalizmin barbarlığından,emperyalizmin baskı, sömürü ve köleliğinden,savaşların yıkım ve felaketlerinden kurtaramaz!”

Kapitalizm doğanın ve insanlığıngeleceğini yok ediyor!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak

2011 yılında Venezuela’da yapılacak olan, DünyaEmekçi Kadınlar Konferansı’na hazırlık amaçlı,Avrupa düzeyinde bir toplantı yapıldı.

Yaklaşık yüz kadınının katıldığı toplantı 1Haziran’da Almanya nın Gelsenkirchen-Horst şehrindegerçekleştirildi. Toplantı bileşenini Avrupa’nın çeşitliülkelerinden katılan kadınlar oluşturuyordu. İngiltere,Almanya, Fransa, Kosovo, İsviçre, İtalya, Hollanda,Macaristan, Yunanistan, Türkiye ve Avrupa dışındanKazakistan’dan misafir kadınlar toplantıda yer aldı.

Toplantının gündem maddeleri şöyleydi:1. Yurt dışından gelen kadınların selamlanması2. 13 ve 14 Şubat 2009’da Venezuela’nın

Barquısımeto şehrinde gerçekleştirilen 3.Enternasyonal Hazırlık Toplantısı’nda alınan kararlarınoylanmaya sunulması.

3. Dünya ekonomik krizi, bu krizin kadınlarüzerindeki etkileri ve Almanya da dahil olmak üzeretüm katılımcı ülkelerin dünya emekçi kadınlarkonferansına hazırlık sürecinde yapılan faaliyetlerüzerine konuşmalar.

4. Aşağıdaki konuların tartışılması:* Dünya Emekçi Kadınlar Konferansına (

WorldWomensConference -WWC ) hazırlık olarak, 25Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı UluslararasıMücadele Günü’nde Avrupa çapında neler yapılabilirkonusunun tartışılması

* 8 Mart 2011’de dünya çapında bir yürüyüşyapılması.

* Tüm ülkelerdeki hazırlık komitelerinin finanskonusundaki önerileri

* Avrupa genelinde bir koordinasyon grubununoluşturulması.

5. İki Avrupa delegesinin dünya çapında merkezihazırlık komitesinde konuşulan önerileri aktarmaları.

Venezüele’da alınan kararların oylanmasısonrasında katılımcı her ülke yaklaşık 5’er dakikalıksüreler içinde ülkelerindeki kadının konumunu,ekonomik krizi ve Dünya Emekçi KadınKonferansı’na hazırlıkların ne durumda olduğunu çokkısaca anlattı.

Bu süre içinde Türkiyeli örgütlerden katılımcılarınçok olmasına rağmen bir kişiye söz hakkı verileceğisöylendi.

Verilen arada bu konuyu tartıştık ve bir temsilciseçtik. Bu temsilci Türkiye’de kadının konumuna vepolitik sorunlara yönelik kısa bir konuşma yaptı.Ayrıca toplantının katılımcılarının belirlenmesine daireleştiriler getirdik. Büyük coğrafyaya sahip ve çeşitlipolitik ve ulusal sorunları bağrında taşıyan Türkiye’yedaha fazla söz verilmesi gerektiğini ifade ettik. Almandelegasyonu içerisinde bir Türk ya da Kürt kadıntemsilcinin olmayışını kınadığımızı belirttik.

Türkiye’den davetli gelen katılımcı ise Diyarbakırda yapılan Ortadoğu Kadın Konferansı’ndan kısacabahsetti.

Konferans sonunda alınan kararlar:* Venezuela’da organize edilecek olan Dünya

Emekçi Kadın Konferansı’nın giderlerinin büyük birkısmının Avrupa ülkeleri tarafından fınans edilipedilmemesi bulunan delegeler arasında oylamayasunuldu ve kabul edildi.

* 25 Kasım’ın enternasyonal bir biçimde organizeedilmesi.

* Görevlendirilecek kadınların en az bir-iki haftaöncesinden Venezuela’ya giderek konferansın organizeedilmesine yardımcı olmaları önerisi oylamayla kabuledildi.

* 1 Eylül 2009’ dan önce her ülkenin Venezuela’yagöndereceğı 5 temsilcinin adını bildirmesi.

* Yunanistan, Berlin ve Gelsenkırchen’ deyapılacak olan göçmen sorunlarının tartışılacağıenternasyonal konferansa WWC Avrupa Komitesiolarak katılıp WWC’nin tanıtımını ve çağrısınıyapmak.

* WWC nin dünya çapındaki hazırlık komitesineher ülkeden bir temsilcinin katılması. Hollanda’nın dabu komite ye katılıp katılmaması oylandı ve kabuledildi.

* Türkiye Kürdistanı’ndan Leyla Zana ve kadınparlamenterlerin WWC’ ye katılmaları çağrısındabulunmak ve politik anlamda hiçbir sorunyaşamamaları için garanti verilmesi konusunda önergesunmak.

* İranlı bir katılımcının önerisi ile Berlin’de birhastane morgunda bulunan 90 yıl önceye ait kadıncesedinin Rosa Luxemburg’ a ait olması durumunda,Rosa’ ya yakışır bir cenaze töreninin yapılması ve bukomitenin katkı sunması.

* 2010’da yapılacak olan Avrupa hazırlıkkonferansının İtalya’ da yapılması.

Toplantı saat 17.00’de kadınlar için ve kadınlartarafından yazılmış olan bir şarkının hep berabersöylenmesi ile bitirildi. Saat 18.00’de misafir

delegelerle sohbet etmek fikir alışverişinde bulunmaküzere bir olanak yaratıldı.

Toplantının genelinin politik bir atmosferdegeçmesi ve çoğunlukla sosyalizm vurgularınınyapılması katılımcı kadınların mücadeleci ruhunun birgöstergesiydi.

Toplantıya BİR-KAR Emekçi KadınKomisyonu’ndan 3 temsilci olarak katıldık.

BİR-KAR Emekçi Kadın KomisyonuHollanda delegasyonu

kadın olmadan devrim olmaz... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Kapitalist krizin yıkıcı etkileri giderek açığaçıkıyor. Tayyip Erdoğan’ın işsizliğe karşı önlem, yeniistihdam düzenlemeleri adıyla açıkladığı son paket,sermayeye sınırsız sömürme olanakları yaratıyor.

Türkiye hızla Avrupa’nın Çin’i olma yönündeadımlar atıyor. Bunun anlamı Çin çalışma rejiminininşası demektir. Çin çalışma rejimi iki esasa dayanır.Köle işçilik artı beleş ücret. Bugün öz olarak pakettençıkan budur. İşçi sınıfının tarihsel (kıdem ihbartazminatı, toplu sözleşme düzeni, asgari ücret, sosyalhaklar, ikramiye, sekiz saatlik iş günü gibi)kazanımlarının gaspıdır.

Pakette bahsedilen işsizliği önleme ya da sosyalyönlü düzenlemeler özünde, sermayeye hiçbir riskalmaksızın yeni ucuz işgücü sağlamayı içeriyor. Liseüstü eğitim gören yüz bin kişinin staj programınaalınması ve şirketlerin staj sonrasında istediği işçiyi işealma keyfiyeti kazanması bunlardan biridir. Bu süredestajyerlere ücretlerinin işsizlik sigortası fonundanödenmesi ve bu ücretlerin asgari ücretin altında olmasıçarpıcıdır. Ayrıca yine pakette yüz yirmi bin işçinin altıay süreyle geçici olarak istihdam edilmesi veücretlerinin fondan ödenmesi de düşündürücüdür.Sadece bu uygulamalar bile geçici işçiliğimeşrulaştırmak da, fiilen asgari ücret düzeniniparçalamak da ve sermayenin göz diktiği işsizlikfonunu alenen sermayeye aktarmaktadır. Öte yandanbir başka amaç ise işsiz yığınlardan doğabilecektepkilerin massedilmesidir.

Pakette Türkiye’nin her yanının sistemli

güvencesizleştirilmesi ve emek süreçlerininesnekleştirilmesinin yanında, sermaye yeni teşviklerleözellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nunTürkiye’nin Çin’ine dönüştürülmesi amaçlanmaktadır.Bu yön ayrıca Kürt sorununun evrimi ve olasıgelişmeler anlamında ciddi tartışmalara yol açabilir.Yani Avrupa’nın Çin’i olmaya adım atan Türkiye,kendi içinde de işçi cehennemleri yaratmayı hedefliyor.

Bütün bu gelişmeler dışarıda emperyalistagresyonun parçası ve aktif taşeron olan TürkiyeCumhuriyeti’nin, içeride Çin çalışma rejimini inşaedişini göstermektedir. Bu süreç “geçici”,“güvencesiz”, “kiralık”, “bedava” işçilik gibisistematik güvencesizleştirme operasyonlarını vesistematik esnekleştirme taktiklerini içermektedir.

Paket işçi sınıfı için işsizliğe çözüm, yeni sosyaldüzenlemeler değil, bir karşı devrimci saldırıdır. Sınıfayönelik tarihin en büyük saldırısıdır. Yaşanan kapitalistkriz bir büyük bunalım ya da buhran mahiyeti taşıyor.

Böylesine kriz anları iki olasılığı gündeme getirir.Biri tehdit diğeri ise imkandır. Tehdit karşı devrimtehdididir. Sermaye karşı devrim saldırısınabaşlamıştır. Görev sınıfın bağımsız, birleşik, siyasalgücünü oluşturmaktır. Kriz anlarında devrimin vesosyalizmin olanaklarını yaratmak da buradan geçer.

Bundan dolayı sınıfın her eylemi ve her direnişiartık bir manifestodur. Bu manifestoyu iyi okuyanlarve manifestonun parçası olanlar geleceğikazanacaktır.

Yeni teşvik ve istihdam paketi : Karşı devrimci bir saldırı

Çin çalışma rejimi inşa ediliyor: Köle işçilik + Beleş ücret

Volkan Yaraşır

Dünya Emekçi Kadınlar Konferansı’na doğru

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek!24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Medya tekellerinin diline doladığı ABD BaşkanıBarack Obama’nın Mısır ziyareti gerçekleşti.Başkent Kahire’deki Kahire Üniversitesi’ndekonuşan Obama, sorunların kaynağına tek kelime iledeğinmeden, herkese “mavi boncuk” dağıtma yolunuseçti. Medya tekellerinin “tarihi” diye lanse ettiğikonuşma, üslubu dışında herhangi bir yeniliktenyoksundu.

Tam bir mizansen şeklinde hazırlanan Obama’nınkonuşması belli ki, ABD’li Ortadoğu uzmanlarınınkaleminden çıkmış. Müslümanların kutsal kitabıKuran’a yapılan atıflar, Müslümanlığı yüceltensözler, ABD’nin İslam dünyasına verdiği önemeyapılan vurgular, Ortadoğu’ya barış vaat edensöylemler… Tüm bunlar, konuşmanın, bölge halklarınezdinde yerlerde sürünen ABD’nin imajınıdüzeltmeye odaklandığını ortaya koyuyor.Konuşmasında temel sorunların bir kısmına değinenBarack Obama, çözüme nasıl ulaşılacağına dair elletutulur tek bir söz bile söyleyemedi.

Bir kez daha demokrasi vaazı…

Neofaşist çetenin şefi Bush, Amerikan savaşmakinesinin yıkıcı gücünü kullanarak demokrasi veözgürlük ihraç edeceklerini kaba, patavatsızüslubuyla söylüyordu. Obama ise demokrasiihracından vazgeçmedi, ancak bu işi savaşmakinesine havale etmekten kaçınıyor. Çünkü ortadaAfganistan ve Irak yıkımları dururken, üslupdeğişikliği artık bir zorunluluk haline gelmişti. Temelsorun, “demokrasi ihracı”ndan vazgeçilmemesidir.

ABD başkanları bu tiksinti verici vaazları herzaman tekrarlarlar. Dini bir ritüel havasındademokrasiden bahseden ABD başkanları, gerçektedemokratik kazanımların dünyadaki en büyükdüşmanlarıdır. Bunlara yeni ABD başkanı da dahildir.

Obama’nın gerici, zorba bir rejimin hükümsürdüğü Mısır’ın başkentinde demokrasidenbahsetmesi bile tam bir ikiyüzlülüktür. ZiraAmerikancı Mısır rejimi, en sıradan demokratik

hakların kullanılmasına bile azgınca saldırmaktadır.Fakat asıl ikiyüzlülük, 1945’ten beri dünyadagerçekleşen askeri faşist cuntaların tümününABD’nin desteğini alıp onayından geçmiş olmasınarağmen, demokrasiden söz edilmesidir. Yakıngeçmişe bakıldığında, Türkiye’dekiler dahil tümfaşist provokasyon ve katliamların arkasındaemperyalist Amerikan rejiminin olduğu görülecektir.Geçmişteki suç dosyası bir yana, Gazze’de etnikkıyım gerçekleştiren siyonist katilleri destekleyipsilahlandıran, Afganistan’ı, Irak’ı harabeye çevirenbir rejimin başkanı olarak Obama’nındemokratikleşmeden söz etmesi, kaba birriyakarlıktan başka bir şey değildir. Dahası bu tutum,Obama’nın da önceki başkanların izinden gideceğinikanıtlamaktadır.

Yahudi yerleşimlerinin durması, ikidevletli çözüm...

Konuşmanın öne çıkan bir diğer vurgusu, İsrail’inYahudi yerleşimlerini genişletme çalışmalarınındurdurulması gerektiğidir. Bu vurgu 1993’teki OsloSüreci’nden beri yapılmaktadır. Oysa bu dönemdeBatı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Yahudi yerleşimleridurmaksızın genişledi. Gelinen yerde Yahudiyerleşimleri, her iki bölgeyi da tam bir kalburaçevirmiş durumdadır.

Siyonistlerin, Yahudi yerleşimleri açmayı, gerikalan Filistin topraklarını gaspetmenin bir aracıolarak kullandığı bilinmektedir. Buna rağmen ABDrejimi, bu ırkçı saldırganlığa karşı hiçbir zaman kılınıkıpırdatmamıştır. Oslo’dan 16 yıl sonra Obama, buyöndeki itirazını yüksek sesle dile getirmektedir.Ancak bu itirazın pratikte hiçbir değerinin olmadığı,halen Yahudi yerleşimlerine yenilerinin eklenmekteolmasından bellidir. Hatırlatmak gerekiyor ki,siyonist rejimin bu küstahlığı, tam da ABDemperyalizminin sınırsız desteğindenkaynaklanmaktadır.

İki devletli çözüm söylemine gelince… ABD

başkanının bu konuda kayda değer hiçbir öneri ya daplanı yoktur. Zaten İsrail’in güvenliğini sağlamayıtemel alan bir devletin başı olarak Obama’nın, ikidevletli çözüm yönünde adım atmasının bukoşullarda zemini bulunmuyor. Bu yöndegeliştirilecek iğreti bir çözüm için bile, ABD-İsraililişkilerinin “radikal” bir değişikliğe ihtiyacı olacak.Bu yönde bir adım atılacağına dair herhangi birbelirtiye ise rastlamak mümkün değil. İcraat bir yana,sadece sarfettiği sözlerden dolayı, Amerika’dakiYahudi lobisinin Obama’dan rahatsız olduğudillendirilmeye başladı. Hatırlatmak gerekiyor ki,Obama’nın seçim kampanyasını finanse edenlerinbaşında Yahudi lobisi vardı. Hal böyleyken,Obama’nın iki devletli çözüm vaat etmesininsöylemden öte hiçbir değer taşımamaktadır.Konuşmada siyonist rejimi rahatlatmak için sarfedilen sözlere ise, değinmeye bile gerek yok.

Yıkım ve katliamların hesabını vermeden Irak’tan çekilme vaadi…

ABD başkanının bir diğer vaadi, bütün askerigüçlerin Irak’tan çekileceği, daimi askeri üskurulmayacağı, ayrıca Iraklılar’ın kendi kendileriniyönetmelerine destek verileceğidir.

Bu sözlerde herhangi bir yenilik olmadığı gibi,emperyalist Amerikan rejiminin Irak halklarışahsında insanlığa karşı işlediği ağır suçlardan hiçsöz edilmemektedir. Irak işgalinin “zorunluluk değiltercih olduğu”nun söylenmesi bir itiraf olsa da,ülkenin harabeye çevrilmesi, üretici güçlerin tahripedilmesi, bilim insanlarının ortadan kaldırılması, 4milyon insanın yerinden yurdundan edilmesi ve enönemlisi 1.5 milyona yakının Iraklı’nın katledilmesi,ABD emperyalizminin yanına kar bırakılmakistenmektedir.

Amerikan savaş makinesi, direnişin bataklığaçevirdiği Irak’tan her halükarda çekilmek zorundadır.Burada önemli olan, farklı gösterilen Obama’nın Irakhalklarına karşı işlenen ağır suçları görmezdengelmesidir. Bu tutum, neofaşist çete ile şefi Bush’unsavunulmasından başka bir anlam taşımamaktadır.Vurgulamak gerekir ki, katliamı gerçekleştirenzihniyet ile üstünü örtmeye çalışan zihniyet arasındaöze dair bir farklılıktan söz edilemez.

İslam dünyasında kadınlar için eşitlik talebi…

Bu istek, ayakları havada olmasının yansıragülünçtür aynı zamanda. Zira bütün demokratikhaklar gibi kadınların eşitliği sorunu da, kapitalizminegemenliği altında ancak toplumsal mücadele ilesınırlı bir çözüme ulaştırılabilir. Oysa söz konusuOrtadoğu olunca, toplumsal dinamikleri şiddetle ezengerici rejimlere her zaman destek veren Obama’nınbaşkanı olduğu emperyalist ABD rejimidir.

Suudi Arabistan gibi, kadının insan bilesayılmadığı bir şeriat rejimini destekleyen ABDyönetimi veya onun başkanının kadınlar için eşitlikistemesi, İslam dünyasındaki kadınlarla alay emekanlamına gelebilir ancak.

Obama’nın Kahire vaazı…

Emperyalistler egemenlik, sömürü ve yağmanın peşindedir!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak

Genel merkezi Fransa’nın Strasbourg kentindeolan Avrupa Parlamentosu (AP) için 27 ülkedeyapılan seçimlerin sonuçları açıklandı. Resmisonuçlara göre 736 sandalyeli parlamentoda SağcıHıristiyan Demokratlar 267, Sosyalist Grup 159,Liberaller 81, Avrupa Uluslar Birliği 35, Yeşiller 51,Avrupa Birleşik Solu 33, Bağımsızlık DemokrasiGrubu 20, diğer gruplar da toplam 90 sandalye eldeetti.

Seçimlere katılım, AP tarihinin en düşükseviyesinde gerçekleşti. 375 milyon seçmeninyalnızca yüzde 43’ü sandık başına gitti. 2004’tekiseçimlere katılım oranı yüzde 45’ti.

Seçim sonuçları hem her bir üye ülke için hemAvrupa’nın geneline dair bazı göstergeler sundu.

Seçimlere katılımın düşüklüğü, emperyalistgüçlerin çıkarlarını savunan Avrupa Birliği’nin (AB)kıta halkları nezdinde umut olmaktan uzak olduğunubirkez daha gözler önüne serdi. Seçimlerden çıkan veAvrupa kamuoyunun gündemine yerleşen belirginsonuç ise, ırkçı-faşist partilerin ulaştığı başarı oldu.

27 Avrupa Birliği ülkesinde düzenlenen APseçimlerinde merkez sağ partiler milletvekili sayısınıarttırarak çoğunluğu sağladı. Merkez sağ diyeadlandırılan gerici partilerin güçlenmesinin yanısıra,ırkçı-faşist partiler de ilk kez AP’ye girmeyibaşardılar.

Fransa, Almanya ve İtalya’da iktidardakimuhafazakâr partiler başta gelirken, Britanya,İspanya ve Letonya’daki sol iktidar partileri ise oykaybetti.

Öte yandan seçim sonuçları, faşist hareketlerinAvrupa’nın hem doğusunda ve hem batısında ırkçılıktemelinde güçlendiğini gösterdi. AP seçim sonuçları,bu eğilimin yaygınlığını somut bir şekilde ortayakoydu.

Örneğin bazı ülkelerde faşist partilerparlamentoya ilk kez aday gönderirken, kimiülkelerde bu partiler grup kuracak kadar adayçıkarabildi. Bu durum faşist partilerin para yardımıalması ve Avrupa Parlamentosu’nda temsil ve sözhakkı kazanmaları anlamına geliyor. Başka birifadeyle ırkçı-faşist partiler, AvrupaParlamentosu’nun organik bir parçası haline gelmişoldular.

Özellikle Avusturya, Macaristan, ÇekCumhuriyeti, Slovakya, Polonya gibi ülkelerde ırkçı-faşist partilerin gösterdiği belirgin güçlenme, Avrupagündemine yeni bir faşizm tehlikesi mi, tartışmasınıtaşıdı. Irkçı-faşist partilerin güçlenmesinin,kapitalizmin küresel krizinin işçi sınıfı ve emekçilerefaturayı ödetmek için saldırıda bulunduğu birdöneme denk düşmesi, doğal olarak Avrupaburjuvazisinin 1929 bunalımından çıkabilmek içinfaşizme başvurmasını akıllara getiriyor.

Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti’ndefaşist partilerin, yarı askeri milis teşkilatları kurması,dahası gençliği bu yapılar içinde örgütlemesi, faşisttehlikenin somut bir olgu olduğuna işaret ediyor.Görünen o ki bu gelişme, Avrupa’nın hem sağ hemsol merkez partilerini ürkütecek noktaya da gelmiş

bulunuyor. Kapitalizmin yapısal sorunlarından biri olan

krizin işsizlik, yoksulluk, moral yozlaşma,umutsuzluk gibi pek çok sorunu derinleştirdiğibilinir. Bu sorunların biriktirdiği tepkiyi düzeneyöneltmek, devrimci sınıf hareketinin geliştiğikoşullarda mümkün olur. Ancak düzenin efendileriile her çeşit yardakçılarının, sınıf hareketiningelişimini engellemek için ilan ettikleri seferberlikbaşarıya ulaşırsa, biriken öfkenin ırkçı-faşist güçlerinkanallarına akarak, kapitalizme hizmet ettiği de,tarihsel deneyimlerden bilinmektedir. Bu olguyu iyibilen düzenin efendileri, devrimci sınıf hareketininönünü alabilmek için faşist akımı güçlendirirler. Tümfaşist rejimlerin gösterdiği gibi, hem devlet aygıtınıntemel kurumları, hem egemen sınıfı temsil edenbüyük tekeller her durumda yerli yerinde dururlar.Naziler döneminde olduğu gibi, öncesi ve sonrasındada büyük Alman tekellerinin palazlanmaya devametmesi, bu olguyu gösterir.

Resmi söylemde parlamenter yönetime yapılanvurgulara rağmen, rejimin bekası söz konusuolduğunda, hiçbir gerici burjuva devlet aygıtı, faşistbir yönetime dönüşmekten geri durmayacaktır. Buolgu, faşizmin tekelci kapitalizmin özbeöz çocuğuolduğunu döne döne kanıtlar.

21. yüzyılın başından beri polis devletine geçişinyasal zeminini hazırlamakla uğraşan Avrupaburjuvazisi, sınıf çatışmalarının sertleşme eğilimininfarkında olduğu için bu hazırlıklara ihtiyaç duydu.Küresel krizlerin kapitalist rejim için en tehlikelidönemler olduğu dikkate alındığında, Avrupa’dafaşist akımların güçlenmesinin nedeni daha iyianlaşılır.

Kapitalizmin krizine karşı mücadelede devrimcisınıf hareketini geliştirmek, salt krizin faturasınıkapitalistlere ödetmek için değil, toplumsal hareketinfaşist baskı ve terörle ezilmesinin önüne geçebilmekiçin de büyük önem taşımaktadır. Belirtmekgerekiyor ki, devrimci sınıf hareketi, hem krizdenhem bunun sonuçlarından biri olan faşizmdenkurtulmanın tek yolu olan devrim yürüyüşününönemli kilometre taşlarından biridir aynı zamanda.

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları…

Kriz içinde debelenenkapitalizm,faşist akımları

güçlendiriyor!

Toplumsal hareketleri baltalamak için petrolzengini Arap ülkelerinde yerli bir işçi sınıfınınoluşmasını özel politikalarla engelleyen ABDemperyalizmi ile diğer suç ortakları, bu ülkelerdekiortaçağ artığı rejimlerin hamiliğini sürdürmektedir.Suudi Arabistan ile diğer Körfez Ülkeleri’ndekiişçiler halen yoksul ülkelerden gelmekte ve her türhaktan yoksun koşullarda çalıştırılmaktadır. Herhangibir hak arama mücadelesine kalkışan işçiler ise,anında sınırdışı edilmektedir. Bu olgu İslamülkelerindeki kadınların olduğu kadar, işçi veemekçilerin de demokratik kazanımları önündekitemel engellerden birinin ABD emperyalizmiolduğunu gözler önüne sermektedir. İslamdünyasındaki kadınların eşitliğinden dem vuracak sonkişi, ABD başkanı olsa gerek.

Tek doğru mesaj: Direniş karşıtlığı!

Barack Obama’nın pek çok ayrıntı da içerenkonuşmasının, denebilir ki, tek doğru mesajı,emperyalist/siyonist saldırganlığa karşı yükseltilendirenişi açıktan hedef almasıdır. İsrail işgaline karşıdirenen Hamas’ı doğrudan, Lübnan’da direnenHizbullah’ı ise dolaylı olarak hedef alan ABDbaşkanı, haddini aşarak, direnişten vazgeçilmesigerektiğini vaaz etti.

İsrail savaş makinesinin Lübnan’ı hedef alan vahşibombardımanı ve sivil halkın katledilmesinedeğinmeyen Obama, siyonist rejimin Gazze’dekiyıkım ve etnik temizlik amacıyla gerçekleştirdiğisaldırıdan da söz etmedi. Siyonist barbarlığınicraatları orta yerde dururken, dahası Obama’nın busaldırganlığı desteklediği biliniyorken, direnişi hedefalması iğrenç bir çifte standart olsa da, yine de ABDbaşkanının düşüncesini açıkça dile getirdiği tek konubu oldu.

Kahire vaazının farklı etkileri…

Obama’nın vaazı, gerici Arap rejimleri ilemedyadaki borazanları tarafından büyük bir gösteriyedönüştürüldü. Zıvanadan çıkan bazı rejim borazanıgazeteler, Barack Obama’yı, 12. yüzyılda Arapgüçlerini birleştirerek Haçlıları Kudüs’ten kovanSelahaddin Eyyubi’ye benzettiler. Tiksinti verici budalkavukluk bir yana bırakılırsa, Obama’nın vaazı,sistem içi iğreti bir çözüm özleyenlerde belli birbeklenti yaratmış görünüyor. Sistem içi “onurluçözüm” önerenler ise, vaazın bazı vurgularınıönemserken, konuşmanın bütünlükten yoksun veçelişkili olduğunu söyleyerek, sürece şüpheyleyaklaşma eğiliminde olduklarını hissettiriyorlar. Boşsözleri değil, icraatları esas alanlar ise, isabetli birdeğerlendirme ile ABD emperyalizmininOrtadoğu’daki politikasının öz olarak değişmediğini,sadece söylemde bir farklılık olduğunu vurguluyor.Denebilir ki, bu son eğilim, bölge halklarının önemlibir kesiminin duygularına da tercüman olmaktadır.

Hariçten yapılan değerlendirmelerde ise BarackObama’nın geçmişine, derisinin rengine, üslubuna,eğilimlerine, niyetlerine… yapılan vurguların hiçbirkıymet-i harbiyesi bulunmuyor. Zira emperyalist güçodaklarının hesaplaşma alanı olan Ortadoğu gibi birbölgede belirleyici olan başkanların kişisel özelikleriya da eğilimleri değil, büyük tekellerinin ve onlarıtemsil eden emperyalist Amerikan rejiminin bölgeselve küresel çıkarlarıdır.

Ortadoğu’nun son yüzyıllık tarihi, kapitalistemperyalizmin bölgeye dönük sistem içi bir çözümüretemediğini döne döne kanıtlamıştır. Bu konudaherhangi bir değişiklik olmadığı gibi bölge, düzen içiçözümlere her zamankinden de uzaktır.

Ortadoğu halklarının önünde anti-emperyalist/anti-siyonist, birleşik direnişle özgürlüğünü söke sökekazanması dışında bir çözüm bulunmamaktadır.

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak

Amerika’nın iç savaşı kışkırtma stratejisiardından bugün Pakistan hükümeti, savaşın ülkeninkuzey batısında yayılmasını istiyor.

Pakistan askeri kuvvetlerinin ülkenin kuzey batısınır bölgesinde, üç ayrı yerde Taliban’a karşıdüzenlediği ve Devlet Başkanı Asif Ali Zardaritarafından beklenmedik bir ölçüsüzlükle “topyûkensavaş” olarak tanımlanan operasyonlar, geçici bir süreiçin durdurulacak. Çatışmaların bazı Pakistanlıpolitikacıların ve askeri yetkililerin söylediği gibibirkaç gün içinde mi, yoksa daha temkinli olanlarındüşündüğü gibi birkaç hafta içinde mi sona ereceğitartışmasının da büyük bir önemi yok. Asıl önemliolan, bu askeri kampanyanın, açıklanmış olanTaliban’a ağır bir darbe indirmek, hatta onu ortadankaldırmak amacına ulaşmayacak olmasıdır. Bu amacane çatışmaların sürdürüldüğü ülkenin kuzey batıbölgesinde, ne de geçici olarak Taliban’ın çıkarıldığıve kesin “temizliğin” amaçlandığı Dir, Buner ve Swatbölgelerinde ulaşılabildi.

Askeri kuvvetlerin Dir bölgesine saldırısı 26Nisan’da, Buner bölgesine saldırısı 28 Nisan’dabaşladı. 8 Mayıs’tan bu yana ise, Taliban’ın merkeziolan Swat bölgesinde çatışmalar sürüyor. Yani,bölgedeki savaş 6 haftadır sürüyor. Bu süre,politikacıların ve ordunun başlangıçta sözünüverdikleri “kısa süreyi” çoktan aştı. Bunun bir sebebi,saldırıların başlangıçta sadece şiddetli hava saldırılarıile sınırlı tutulması, kara saldırıları için bir sürebeklemenin tercih edilmesi oldu. Bu süre içindeTaliban, önemli kuvvetlerini geri çekme ve korumaşansı elde etti. Şu anda, Taliban kuvvetlerinin izinibulmak olanaksız görünüyor.

2 Haziran günü Pakistan İçişleri Bakanlığıtemsilcisi yaptığı açıklamada, operasyonlardabaşlangıçtan bu yana 1244 düşman askeriöldürüldüğünü, bunların 26’sının ise birlikkomutanları olduğunu bildirdi. Pakistan SilahlıKuvvetleri’nin ise 89 askerinin öldüğünü, 276 askerinise yaralı olduğunu açıkladı. Taliban içindeki yaralısayısı ise açıklanmadı. Ayrıca pek çoğu yabancıuyruklu olmak üzere 92 islam savaşçısınıntutuklandığı da açıklandı. Bu açıklamalardançıkarılacak tek mantıklı sonuç, Pakistan ordusununbilinçli olarak az sayıda tutuklama gerçekleştirdiğidir.Ya da, daha açık bir şekilde ifade edersek;yakalananlar ve yaralananlar öldürüldüler,katledildiler, ki bu tartışmasız bir savaş suçuoluşturmaktadır.

Mültecilerin sayısı devasa rakamlara ulaştı. Kuzeybatı sınır bölgesinden sorumlu bakan Mian IftikharHussain’in açıklamalarına göre, 29 Mayıs’tan bu yana3.4 milyon kişi çatışmalardan kaçarak göç etti. Burakama ise, açıklamanın yapıldığı günden sonragerçekleşen çatışmalar süresince göç eden 2.8 milyonkişi eklenmiş bulunuyor. Ayrıca, savaşın ilk günlerindede, 600 bin kişinin bölgeden ayrıldığı açıklanmıştı.Mültecilerin %10’undan daha azı mülteci kamplarınayerleşti, çoğunluğu ise akraba ve arkadaşlarına sığındı.Kuzey batı bölgesi halkı arasındaki dayanışmanın çokgüçlü olduğu biliniyor.

Göç edenlerin sayısı sürekli artıyor, bunlardan birkısmı yaşadıkları bölge sakinleştiğinde geridönüyorlar. Fakat bu aynı zamanda bölgede yaşayan

yüz binlerce insanın, tekrar tekrar her şeyini geridebırakarak iç savaştan kaçmak zorunda kalmasıanlamına da geliyor. Swat, Buner ve Dir bölgelerindeson saldırılar başlamadan önce 3.6 milyon kişiyaşadığı tahmin ediliyor. (Bölgede son nüfus sayımı1998’de yapılmış). Son çatışmalarda ise bölgenüfusunun üçte ikisi kaçmak zorunda kaldı, dahadoğru bir ifade ile sürüldü.

Hükümet, bölgede durumun normalleştiğinisöyleyerek savaş sebebi ile göç edenleri tekrar Bunerve Dir bölgelerine dönmeye teşvik ediyor. Bölgedeyaşanan su, yiyecek, gaz ve elektirik yoksunluğudüşünülünce normalleşmeden söz etmek aslında çokolanaklı değil. Geri dönüş çağrısı, genel olarak,bölgede politik istikrarın sürmesi konusunda birgüvensizlikle karşılanıyor. Pek çok göçmen,hükümetin birkaç ay sonra bölgede askerioperasyonları tekrar başlatmasından ve tekrar sürgünedilmekten endişe duyuyor.

Örneğin Swat’ta bundan önceki askeri saldırılar2007 yılı kasım-aralık aylarında gerçekleştirilmişti.2007 saldırılarında da yüz binlerce insan göçezorlanmıştı. Bugün olduğu gibi o dönemde dehükümet, bölgeyi, “uygunsuz davranan anti sosyalunsurlardan kesin olarak temizlediğini” müjdelemişti.Bugün olduğu gibi o dönemde de ordunun 15 binaskeri olduğunu yapılan resmi açıklamadan biliyoruz.Taliban ise o dönemde orduya karşı sadece 500 kişilikkuvveti ile savaşmıştı. Bugünkü saldırılarda ise burakamın 10 kat arttığını ve Taliban’ın 5 bin kişiyeulaştığını görüyoruz. Bu durum, bir ayaklanmayıgüçlendirmek ve genişletmek için, o ayaklanmayı zorile bastırmaya çalışmaktan daha etkili bir yöntemolamayacağını söyleyen eski hipotezi bir kez dahakanıtlıyor.

Taliban’ın güçlü olduğu bölgelerin boşaltılması ise,askeri stratejinin temelini oluşturuyor. Şema şöyle:Bölgeye askeri saldırılar başlatılmadan kısa bir süreönce, bölge halkı dağıtılan bildiriler, hoparlörlerleyapılan anonslar ve radyo haberleri ile bilgilendiriliyorve evlerini birkaç saat içinde boşaltmaları isteniyor.

Ardından bölgede evler ve köyler üzerine havasaldırısı gerçekleştiriliyor. Bölgede su, elektirik ve gazkesiliyor. Günler boyunca sokağa çıkma yasağıuygulanarak, ailelerin yiyeceğe ulaşması engelleniyor.Günler sonra ise, sokağa çıkma yasağı birkaçsaatliğine kaldırılıyor. Bu birkaç saat içinde ise, o günekadar bölgede kalan insanların büyük bir çoğunluğubölgeden kaçıyor. Bu stratejinin esas olarak iki amacıvar: İlk amacı, çoğunluğu islamcılara sempati duyanhalkı savaşçılardan ayırmak ve Taliban’ı izole etmek.Ayrıca, nüfusun çoğunluğunun bölgeden sürülmesi ile,bölgede şiddetli hava saldırıları ve top atışları ilesürdürülen saldırılarda yüksek sayıda sivilöldürülmesinin de önüne geçiliyor. Zira sivil halkınkitlesel olarak öldürülmesi politik sebeplerden dolayıtercih edilecek bir sonuç değil.

Pakistan hükümeti, bölgedeki saldırılarabaşlamadan önce, açıkça öngörülebilecek olan, hattastratejik olarak amaçlanmış olan kitlesel göçlereyönelik, insan hayatını ve sağlığını koruyacak hiçbirönlem almadı. Bu durumda, Başkan Zardari’ninAmerika’nın ezberlettiği şekilde ilan ettiği, kuzey batıhalkının “yüreğini ve beynini kazanma” iddiasıinandırıcılıktan çok uzak. 1 Haziran’da, saldırılarınbaşlamasından bir ay sonra, bölgeden sorumlu bakanMian Iftikhar, hükümetin İslamabad’da mülteciler içinhiçbir desteğinin bulunmadığını açıkladı.

Fakat, Pakistan’a kıyasla zengin olan, Pakistan’ıTaliban ile savaşmakta teşvik etmiş ve ilk saldırılardanitibaren savaşı ayakta alkışlamış olan batı ülkeleri desavaşın yol açacağı acıları azaltmak için hiçbir şeyyapmıyorlar. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri BanKi-Moon, Pakistan’da savaştan kaçan göçmenlerinyaşadığı acının çok büyük olduğunu ifade etti. GüneyKore ise, yaptığı açıklamada, bu savaşın yol açtığıgöçün, dünyada son 15 yılda yaşanan en büyük ve enhızlı gelişen göç olduğunu belirtti. Bu açıklamalararağmen, mültecilere acil insani yardım için gerekliolan 543 milyon doların ise sadece beşte biri, yani 118milyon dolar, toplanabildi. Mültecilerin gereksinimduyduğu paranın eksik kısmı ise, radikal dinci partiler

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek!26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Pakistan’da iç savaşın perde arkası Knut Mellenthin

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 27Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

ve dini yardımlaşma organizasyonları aracılığıylatamamlanmaya çalışılıyor ki, bu da yaşanan savaşın amacıylaçelişkili bir durum ortaya çıkarıyor.

En şaşırtıcı olan ise, Pakistan politikacılarına ve ordusunaTaliban’a saldırı konusunda baskı yapmış olan ABD’ninmültecilere yardım konusunda hızlı ve büyük bir adım atmamışolmasıdır. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton yaptığıaçıklamada, Amerika’nın mülteciler için 110 milyon dolarlıkyardım yapacağını, oldukça cömert bir yardım anlamına gelenbu tutarın ihtiyaçları karşılayacağını söyledi.

Anlaşılmaz olan bir konu da, Amerikalı politikacıların veaskerlerin Pakistan’da sürdürülen savaş yöntemlerinin yanlışlığıkonusunda söz söylememeleri, suskun kalmaları. Pakistanordusu ise, böyle bir savaşta yapılabilecek ne kadar yanlış varsahepsini yapmaya devam ediyor ve böylece halkı karşısınaalmakla kalmayıp milyonlarca insanın temel yaşamsalgereksinimlerini elinden alıyor.

Sadece kağıt üstünde yaşayan Amerikan planı, yani;Pakistan’ın kuzey batı bölgesini iyi bir ekonomik yardımprogramı ile refaha kavuşturmak vb., askeri saldırıların öndenkestirilebilir olan sonuçları yaşanmaya başlayınca unutuldu.

Obama savaşın yayılmasını talep ediyor

İslamabad Hükümeti, Swat ve çevresinde Taliban’a yöneliksaldırıların Pakistan Devleti’nin hayatta kalması için birzorunluluk olduğunu bildiriyor. Başkan Zardari, “Milletimizinbu savaşta kendi yaşamına mal olabilecek bir yenilgi lüksüyoktur” derken, bakan Gilani ise; “Kendimize bu savaşıkaybetmek için izin veremeyiz ve Tanrı’nın yardımıylakazanacağız, aksi takdirde ülkenin var oluşu tehlikeyedüşecektir” açıklamasını yaptı.

Bu, “hayatta kalmak için savaşmak” tezi ise, ABDpropagandasının güçlenmesine fırsat veriyor ve böylecePakistan’ı büsbütün Obama hükümetinin kışkırtma stratejilerineteslim ediyor. İdeolojik gerekçelerle bugün, Taliban’ın bölgedenkısmen çıkarılması sonunda bir barış görüşmesi ya da uzunsüreli ateşkes seçeneği olası görünmüyor. Pakistan’ı uzun sürelibir iç savaşa sokmakta başarılı olan Amerikan hükümeti, busavaşın yayılması için de baskı yapacak ve Pakistan’ın içindebulunduğu ekonomik güçsüzlük ile bağımlılığını kullanacaktır.Elbette, devam eden iç savaş ile birlikte ülkenin daha dafakirleşmesi bağımlılığını artıracak bir kısır döngüyü garantialtına alacaktır.

BBC’nin açıklamalarına göre, çatışmaların sürdüğü kuzeybatı sınır bölgesinin sadece % 38’i Pakistan hükümetininyönetimindeyken, % 24’lük bölümü Taliban kontrolündebulunuyor. Geriye kalan %38’lik bölümde ise Taliban gittikçegüçleniyor. Durumun anlaşılması için bilinmesi gereken birnokta da, Pakistan’ın kuzey batı sınır bölgesinin, Afganistangibi az nüfuslu dağlık bir bölge olmadığı, aksine bölgeninAfganistan’a göre oldukça fazla nüfusa sahip bir yerleşim alanıolduğudur. Afganistan’da kilometre karede 46 kişi yaşarken,bölgede kilometre karede yaşayan kişi sayısı 260.

Eğer Pakistan hükümeti gerçekten, bölgeden Taliban’ı silecekbir savaşa girmek istiyorsa, işi Amerika ve müttefiklerininAfganistan’daki durumundan daha kolay olmayacak.Amerika’nın Afganistan’da sürdürdüğü savaş ise, Pakistan’ınbulundurduğu silah ve eğitim olanaklarının çok daha fazlasınasahip olunmasına rağmen 7 yıldır başarı ile sonuçlandırılamıyor,yani Taliban’ın Afganistan içinde gücünün ve etkisininyayılması engellenemiyor.

ABD Hükümeti, Pakistan’ı, Taliban’ın merkezi olarak kabuledilen Wasiristan’a saldırı düzenlemek konusunda zorluyor.“Teröre karşı topyekün savaşın” Wasiristan Bölgesinegenişletilmesinin ise, 500 bin insanın daha çatışmalardankaçarak göç etmesi ile sonuçlanacağı öngörülüyor. Pakistan’dabu ölçüde yayılan bir iç savaşın ise, ülkeyi ekonomik ve siyasalbunalıma götürerek, bölgeye ABD ve NATO tarafındandoğrudan askeri müdahale yapılabilecek ortamınyaratılmasından başka bir sonucu olabileceğini söylemek zor.Belki de, Pakistan’ı iç savaşa sürüklemek için her yolu deneyengüçlerin uzun vadeli amacı da zaten tam da buydu.

(Die Junge Welt’in 4 Haziran 2009 tarihli sayısından Kızıl Bayrak için çevrilmiştir...)

NATO, Türk devletine “etkin rol” biçiyor!

Görev süresi 31 Temmuz’da dolacak olanNATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer,“veda ziyareti” için Ankara’ya geldi. NATOşefi, iki gün süren ziyareti kapsamında üst düzeyTürk devlet erkanıyla görüşmelerde bulundu.

Halkların celladı NATO şefininCumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan TayyipErdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül,Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğile görüşmesi, iki günlük ziyaretin“vedalaşmak”tan öte amaçları olduğunu ortayakoydu.

Ziyareti sırasında Türkiye’nin NATOiçindeki önemine vurgu yapan Scheffer,Türkiye’nin Afganistan ve diğer bölgelerdeNATO’ya katkılarını takdirle karşıladıklarınıbelirtti. Tayyip Erdoğan’a, yeni oluşturacaklarıstratejik planda Türkiye’nin önemli roloynayacağını söyleyen savaş aygıtının şefi,oluşturulması planlanan 12 kişilik “AkilAdamlar Kurulu”nda da Türkiye’nin temsiledilmesini istediklerini belirtti.

Kapitalist emperyalizmin vurucu gücüNATO şefinin üst düzey Türk devlet erkanıylagörüşmeleri, her zaman olduğu gibi kapalıkapılar ardında yapıldı. “Yurtta sulh, Cihandasulh” nakaratını tekrarlayıp duranlar, Kürthalkına karşı savaş yürütmenin yanısıra,dünyanın en büyük, en saldırgan, en yıkıcı savaşaygıtının şefiyle gizli görüşmeler yapmakta birsakınca görmediklerini, birkez daha ortayakoydular.

Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerinkapsamı hakkında ise herhangi bir açıklamayapılmadı. Belli ki, Türk devlet erkanı, savaşaygıtı şefiyle yapılan görüşmelerin içeriğini

halktan gizlemek istiyor. Sadece bu kadarı bile,gizli yapılan görüşmelerde kirli planlar üzerindedurulduğunu anlamaya yeter. Savaş aygıtıNATO’nun şefi tarafında, “Türkiye’yi onoreetmek” amacıyla yapıldığı anlaşılanaçıklamalarda dile getirilenler de, ezilenhalklara karşı uğursuz planlar üzerindedurulduğunu teyit ediyor.

Ankara’da bulunduğu sırada döne döne Türkdevletinin NATO komutasındaki emperyalistişgallerde oynadığı rolün önemine değinenScheffer, “yeni oluşturulacak ‘NATO StratejiPlanı’nda Türkiye’nin etkin rol oynayacağını”vurgulayarak, üst düzey devlet ekranıyla yaptığıgörüşmelerin niteliğini ortaya koymuş oldu.

Afganistan başta olmak üzere birçok işgal,halen savaş aygıtı NATO komutasındasürdürülmektedir. Kuzey Atlantik Paktı adıtaşıyan NATO, gelinen aşamadakapitalist/emperyalist düzenin “dünya polisi”rolüne hazırlanmaktadır. Nitekim Scheffer’inyeni oluşturulacağını söylediği “NATO StratejiPlanı” da, bu uğursuz role hazırlıktan başka biranlam taşımamaktadır. Böylesi bir planda Türkdevletine özel bir rol biçilmesi, halkları hedefalacak yeni saldırılarda Türk ordusunun etkinşekilde kullanılacağı anlamına geliyor.

Savaş aygıtı NATO’nun Türk devletinebiçtiği yeni roller, emperyalist saldırganlık vesavaşa karşı mücadele eden ilerici-devrimcigüçlere yeni sorumluluklar yüklemektedir. Ziraemperyalist saldırganlık ve savaşa karşımücadele eden tutarlı anti-emperyalistler, Türkegemenlerinin NATO komutasındaki saldırılardarol almalarını engelleme ve ülkedeki NATOüslerinin kapatılmasını sağlama gibi zorgörevlerle de karşı karşıla bulunuyorlar.

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak

Taraf gazetesine...28 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Taraf’ın Taraf’ı...K. Ali

“Taraf” logosunun altında “Düşünmek tarafolmaktır” diye yazar. “Düşünmek taraf olmak”sa,burada nesneyle düşünce arasındaki bağ bilerektersten sağlansa da, asıl sorun kimin hangi taraftaolduğudur. Taraf olmak, sınıflı toplumlarda bir sınıfıntarafı olmaktan başka bir anlama gelmez. Ancak buaçık gerçeği, komünistlerin dışında hiçbir siyasalakım veya toplum “bilimcileri” itiraf etme cüretinikendilerinde bulamazlar. Herhangi bir sınıfın tarafıoldukları gerçeğini gizlemek ve anlaşılmaz kılmak,çoğu zaman uğraşlarının asli unsuru olur.“Demokrasi”, “insan hakları”, “barış” vb, klişelerinarkasına gizlenerek, “taraf” oldukları tarafıanlaşılmaz kılmaya çalışırlar.

“İnsanların varlığını belirleyen, bilinçlerideğildir; tam tersine, onların bilincini belirleyentoplumsal varlıklarıdır..” (Marks). Düşünceyle varlıkarasındaki bu basit bağ, bu “düşünürler” tarafındanhep bilinmezlikten gelinir. “Düşünmek tarafolmaktır” diye “Taraf” logosunun altına yazan“Taraf” da öyle olduğu için değil ama, güya“düşündüğü” için “taraf” olduğuna bizi inandırmayacalışıyor. “Bir saraydaki insanla, kulübedeki insanaynı düşünmez” diyen Ludwig Feuerbach da, maddivarlıkla düşünce arasındaki kopmaz bağı ortayakoymuştu. Ancak ait oldukları “taraf”ı açıkca ilanetme cüretini gösteremeyenler, kendilerini bireryaman “demokrasi”, “barış”...vb savaşçıları olaraklanse ederek, kimden taraf olarak, kime karşısavaştıklarını gizlemeye özen gösterirler.

Taraf’ın kuşandığı kılıç, kimin kılıcı?

6 Haziran tarihli Taraf‘ın üç yazarının üç yazısıvar önümüzde. Murat Belge’nin “Futbol fanatizmi”,Ahmet Altan’ın “Kiboş”, Yasemin Çongar’ın “Obamasizi ‘cesur yeni dünya’ya çağırıyor” yazıları. Hiçbirşey tesadüfi değildir. İdeolijik ve politik mücadeleninaracı olma gibi bir misyonu üslenen Taraf için bu çokdaha doğrudur. Bu üç yazar kendi köşelerinde vebiribirlerine paralel olarak, kurulu kapitalist-emperyalist düzeni kutsuyorlar.

M. Belge’nin “Futbol fanatizmi”, başlıklıyazısında okur, bu toplum “bilimci”sinden “Futbolfanatizmi”nin kurulu düzenle olan bağını ve başlıbaşına bir endüstri halini alan, milliyetçi-ırkçısöylemin kendisini yeniden ve değişik biçimlerdeüretme alanı bulan profesyonel spor ve futbolueleştireceği beklentisine giriyor. Heyhat, sivil toplumve sivil toplum kuruluşlarının ideologluğunu üstlenenM. Belge, “Yalnız, şu da var: “Fanatizm” sonanalizde “insana özgü” bir tavır, bir üslûp. Bazıinsanlar bunu kendi hayatlarında “ideolojikfanatizm” olmaktan çıkarıp bir futbol takımı fanatizmhalinde yumuşatmayı başarabiliyor, yani futboldaböyle olmakla hayatlarının başka alanlarınırahatlatabiliyorlarsa, eh, bu da iyi bir şey. Böylesinesözüm yok” diyor.

Sömürücü sınıfların asıl korktukları, sömürülensınıfların kendi sınıfsal ideolojileriyle buluşmalarıdır.Ne pahasına olursa olsun bu buluşmanın önünüalmaya çalışıyorlar. Baskı, işkence, idam, katliam gibisalt açık zor araçlarıyla bunu başaramayacaklarını,kendi tarihsel deneylerinden biliyorlar...“kendihayatlarında ideolojik fanatizm” olmaktan çıkarıp birfutbol takımı fanatizm halinde yumuşatmayıbaşarabiliyor.. eh, bu da iyi bir şey. Böylesine sözüm

yok” diyerek asıl meramını ortaya koyuyor. Egemensömürücü sınıflarla birlikte M. Belge için asıl “iyi birşey” olmayan “ideolojik fanatizm”dir. Ya sizlerin“ideolojik fanatizminiz”? Hayır bu bayların yaptığı“ideolojik fanatizm” değil basitçe “düşünmek”oluyor!

Uzaklara gitmeye gerek yok. Faşist cunta şefi K.Evren, Ankara Gücü futbol takımı birinci ligdenikinci lige düşünce, toplumu oyalayacak bir aracıyitirmemek için tepeden bir kararla, Ankara Gücü’nü1. Lig’te bıraktırdı.

M. Belge’nin, egemen burjuva siyasetinin veyönetmesinin açık bir aracı olana “...eh, bu da iyi birşey. Böylesine sözüm yok” diyerek, asil sözününkimlere olduğunu ve taraf’ını ortaya koyuyor.

Ahmet Altan’ın “Kiboş” yazısı ise kaderciliğin,mevcut sömürü düzeninin ebediliği üzerine birgüzellemedir. Kurulu her düzenin kendisi hakkındakidüşüncesi hep olumlamak ve ebedileştirmekolmuştur. Feodal ortaçağın küçücük prenslikleri bilezamanlarında kendilerini bir sonsuzluk halesi ilekutsamışlardır. Burjuva toplumu da bu aynı geleneğinsürdürücüsü olmuştur.

Ahmet Altan da bu zırvayı değişik şekil vebağlamlarda bilgi dağarcığının yardımıyla, ezilenemekçi sınıfların bilincine çakmaya çalışıyor.“Kiboş” sekiz yaşında, çingene bir dilenci. Ve doğruveya yanlış, (ya da bir senaryo mu?) A. Altan’ın yolu,“kiboş”la bir şekilde kesişiyor. Ona makarna yediripkola içirerek, hamburgerini de paket edip elinevererek, daha bir de bütün bunların üstüne bir deyirmi lira bahşederek, böylece “Kiboş”u mutluediyor! Yazısının finalini de şöyle bağlıyor, bu liberalve de aynı zamanda hala “solcu” A. Altan:

“Sekiz yaşındaydı. “O gece onu mutlu eden otuz beş lirası ve her

gece kirli çıplak ayakları vardı. Değiştirilebilecek bir kaderi olduğunu ve o kaderi

değiştirecek gücümüz olmadığını biliyorduk. “Sustuk, uzun zaman sustuk. “Çıplak ayaklı bir ışık ve hayata duyduğumuz

korkunç bir öfke kaldı içimizde...”Neymiş? “Değiştirilebilecek bir kaderi olduğunu

ve o kaderi değiştirecek gücümüz olmadığınıbiliyorduk.”! Bu “yufka” yürekli burjuva bayımız bukaderi değiştirecek gücün olmadığını “biliyor” ve neyapıyor? “Sustuk, uzun zaman sustuk”! Devamlaekliyor; “Çıplak ayaklı bir ışık ve hayataduyduğumuz korkunç bir öfke kaldı içimizde.”

“Sus”muş, ve “bir öfke”ye bürünmüş. Kime karşısusmuş bu bayımız? “Kader”e karşı! Kime “öfkeduy”muş? “Değiştirilme gücü olmayan hayata”!..Bunlar edilgen tespitler mi, yoksa bilinçli telkinlermi?

Bu “Hayat”ın sosyo-ekonomik, sınıfsal bir anlamıve anlatımı yok, Ahmet Altan’da. İşte öylesine birhayat, bunun sınıfsal, siyasal bir anlatımı yok, bu“iyi” yürekli “sol”cumuzda...

Bunları, logosunun altında “Düşünmek tarafolmaktır” diye yazan, Taraf’ın “solcu” geçinen liberalyazarı Ahmet Altan yazıyor. “Değiştirilemeyecekhayata ve kadere karşı” bu kadar “öfke” duymak içinsolcu olmak gerekmiyor. Kazın ayağı öyle değil, açıkgericilik ve kadercilik adına bunları söyleyenler bumemlekette zaten var. Bu baylara düşen görev bugerici zırvaları “sol” soslarla servis ederek,kaderciliği, bu düzenin degişmezliğini, bir de “sol”

adına bilinçlere kazımaktır. “Kiboş”lara kalan da,kaderin cilvesi olarak, yollarının bu “iyi” yüreklibaylarla kesişmesini beklemek, onların sofrasındançöplenmektir. “Değiştirilemeyecek hayatın”,kendilerine acı bir sürpriz olarak, doğuştan sağladığı“kadere” lanet okumaktır. Murat Belge’nin nasihatınauyarak, “kendi hayatlarında ideolojik fanatizm”olmaktan çıkarıp bir futbol takımı fanatizmi halindeyumuşatmayı başar”manın yollarına bulmaktır.

Sahi biz bu cins Yeşilçam yapımı filmlerle

büyümedik mi?...Ahmet Altan’a “Kiboş”

senaryosunda düşen rol, iyi yürekli, babacan ve

kadere lanetler yağdıran zengin Hulusi Kentmen

olmaktır...Yasemin Çongar’ın yazısının başlığı bile başlı

başına fütursuzca: “Obama sizi ‘cesur yeni dünya’yaçağırıyor”muş!.. “İdeolojik fanatizme” karşı savaşaçan Murat Belge, kaderciliğin, çaresizlik vebiçareliğinin teorisini yapan Ahmet Altan’dansonra,Yasemin Çongar Obama aracılığıyla da olsa,”cesur” olmaya çağırıyor. Parayı veren düdüğü çalarkuralı gereği, Yasemin Çongar bu “cesaret” çağrısını,Obama’nın dünyasına bağlılık (yoksa uşaklık mı)olarak yapıyor.

Barack Obama’nın, Kahire’de yaptığı konuşmayıköle ruhuyla ballandırarak aktarıyor. Ve bu görevdekendisinin yalnız olmadığının altını çizerek, “Şundaneminim; bugün dünyanın dört yanında bu dev adımıalkışlayan yazılar okuyacaksınız” diyor. Neden eminolmayasın ki, senden bile belli değil mi? Tüm butiyatro ABD’nin hizmetindeki tüm ağızlar vekalemler onu dünyaya yayıp kitleleri sersemletsindiye değilse niye peki?

“11 Eylül’ün muazzam travmasının Amerika’yıkendi değerlerinden uzaklaştır”dığını, “işkenceyikesinkes yasak”layacağını, “Guantanamo Cezaevi’nikapattıracağını” söylemişmiş!. Dahası “bir tercihsavaşı” için girdikleri Irak’tan tümüyleçekileceklerini, bir “mecburiyet savaşı” için girdikleriAfganistan’da kalıcı olmayacaklarını da”...Sıraladıklarıyla kendinden geçen Yasemin Çongar,adeta huşu içinde ekliyor: “Ve o adam, Amerika’yıyönetiyor... O adamın adı Barack Hussein Obama. Oadam Amerikan Başkanı.”

Her uşak gibi Çongar’ın da şanssızlığı katı veinatçı gerçekler. 1999-2008 arası, yani yalnızca dokuzyıllık bir sürede emperyalist dünyada silahlanma %45artmış, 1 trilyon 464 milyar dolara ulaşmış. Vebilindiği gibi, bu hummalı, pahalı ve dehşetliboyutlarda tehlikeli gelişmenin başını “O adam”ınbaşkanı olduğu ABD emperyalizmi çekiyor! BBC’ninhaberine ve “SIPRI raporuna göre, 2002’den beridünyanın en büyük 100 silah ihalesinin değeri, reelolarak %37 art”mış!

Şöyle devam ediyor haber: “ABD savunmaharcamalarında birinci sırayı yine kimseyekaptırmadı. Son 10 yıldaki harcama artışlarının%58’inden ABD sorumlu.”

“İdeolojik fanatizme” karşı savaş açan MuratBelge, kaderciliğin, çaresizlik ve biçareliğininteorisini yapan Ahmet Altan’dan sonra, YaseminÇongar da emekçileri ve ezilen halkları “O adamın”ipine sarılmaya çağırarak, böylece, “düşünmek tarafolmaktır” derlerken, kimden yana ve kime karşı“taraf” olduklarını tüm açıklığı ile gözler önüneseriyorlar.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak

Devlet terörüne boyun eğmeyelim! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 29Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Engin Çeber davası sürüyor...

İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi ve MetrisCezaevi’nde gördüğü işkence sonucu katledilen EnginÇeber’in davası, Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 8Haziran günü görüldü.

Engin Çeber davasının Bakırköy 14. Ağır CezaMahkemesi’nde görülen duruşması, duruşma salonunun dahabüyük olması nedeniyle 34. Asliye Ceza Mahkemesisalonunda görüldü. Duruşmada tutuklu cezaevi müdürü FuatKaraosmanoğlu’nun da aralarında bulunduğu 6’sı tutuklu, 16tutuksuz sanık ile Çeber ailesi ve avukatları hazır bulundu.

Duruşmaya getirilen ve Çeber ile aynı dönemdecezaevinde bulunan Şükrü Zeren tanık olarak dinlendi. Öncecezaevine gelen müfettişlere ifade verdiğini belirterek,güvenlik gerekçesiyle ifadesini tekrarlamak istemediğinisöyleyen Zeren, daha sonra Çeber’in koğuşa geldiğindevücudunda morluklar olduğunu ve şiddete maruz kaldığınıaktardı. Zeren, Çeber’in özellikle sabah ve akşamsayımlarında ayağa kalkmayı reddettiğini ve bu nedenle baskıgördüğünü anlattı. 7 Ekim günü ise aynı şekilde sabahsayımında ayağa kalmak istemediği için Çeber’in gardiyanlartarafından dövüldüğünü öne süren Zeren, bu sıradakendilerinin yukarı çıkarıldığını, daha sonra aşağı indiklerindeÇeber’in yerde yattığını gördüklerini ve ikinci müdür FuatKaraosmanoğlu’nun kapıda kendilerine, “Bu şekildedavranırsanız, böyle cezalandırılırsınız” dediğini belirtti.

Bu arada, duruşmada sanık avukatları tutuklularıntahliyesini isteyince Engin Çeber’in babası Ali Tekin, “Buçocuğu uzaydan gelen biri mi öldürdü” diyerek tepki gösterdi.Abla Şerife Çeber ise “Siz tahliye istiyorsunuz, ben dekardeşimi istiyorum. Toprağın altından onu bana getirebilirmisiniz” şeklinde tepki gösterdi.

Çeber’in avukatı Taylan Tanay, Ergenekon soruşturmasıkapsamında tutuklu bulunan Adil Serdar Saçan’ın tanık olarakduruşmaya çağrılmasını talep etti.

Mahkeme heyeti Engin Çeber’in gözaltında tutulduğukarakolda ve Metris Cezaevi’ndeki güvenlik kamerasıgörüntülerinden oluşan CD ve DVD’lerin çözümü içinbilirkişilere ek süre verilmesine, duruşmaya gelmeyensanıkların bir sonraki celseye getirilmesine, Şişli EtfalHastanesi’nde görevli doktor Hanife Akınoğlu’nun da tanıksıfatı ile mahkemeye getirilmesine, Çeber’in avukatlarıtarafından mahkemeye getirilmesi istenen ve Engin Çeber’eişkence yapılırken kullanılınan cezaevindeki kapı demirininmahkeme salonuna getirilmemesi yönünde karar verdi.

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunanTuncay Özkan ve Adil Serdar Saçan’ın daha önce basında yeralan, “Bizim yan koğuşumuzdaydı. Döve döve öldürdüler”şeklindeki açıklamaları nedeniyle, Mahkeme, Özkan ve

Saçan’ın Çeber ile aynı tarihlerde Metris Cezaevi’nde olupolmadıklarının araştırılması ve cezaevinde hangi koğuştakaldıklarının öğrenilmesi için, cezaevine yazı yazılmasınakarar verdi.

Mahkeme aynı zamanda, Metris Cezaevinde Çeber ileaynı koğuşta kalan tanıklar ile İstinye Devlet Hastanesi’ndeEngin Çeber’e ilk raporu veren doktorun mahkemeyegetirilmesine, İstanbul Barosu avukatlarından ÖmerKavilli’nin hazırladığı raporun incelenerek Kavilli’nin tanıkolarak dinlenmesine, bilirkişi raporu mahkemeye ulaşmadanhaberini yapan televizyon kanalları hakkında BakırköyCumhuriyet Savcılığı’na ihbarda bulunulmasına karar verdi.

Öte yandan Engin Çeber’in yer aldığı görüntülerin dudakokuma raporunu yayınlayan basın yayın kuruluşları hakkındasuç duyurusunda bulunulmasına karar veren mahkeme heyeti,6 tutuklu sanığın tutukluluk hallerinin devamına karar vererek,duruşmayı 22 Temmuz 2009 tarihine erteledi.

Duruşma sonunda konuşan Avukat Taylan Tanay, sahtebilirkişi raporu hazırlanmak istendiğini, bilirkişinin buraporları yanlış şekilde hazırlayarak bazı TV kanallarınasattığını iddia etti ve konu ile ilgili suç duyurusundabulunacaklarını söyledi. Tanay ayrıca sanıkların yüksekgüvenlikli bir cezaevinde tutulması gerektiğini ancak bunlarınhalen Paşakapısı Cezaevi’nde tutulduğunu aktardı.Mahkemenin bu yönlü taleplerini reddettiğini söyleyen AvukatTanay, uygulamanın ayrıcalıklı bir uygulama olduğunu belirtti.

Engin Çeber davası da, bu ülke de gerçekleştirilenkatliamlar sonrası devam eden dava süreçlerinebenzemektedir. Gazi Mahallesi’nde gerçekleştirilen katliamdavası buna örnektir. Yine güncel olan bir başka örnek, BaranTursun davasıdır. Umut Kitabevi’nin bombalanması sonrasıaçılan dava ve Hrant Dink davası da böyledir. Tıpkı 19-22Aralık katliamlarının ve 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındakiUğur Kaymaz’ın davası gibi…

Bu katliamlar burjuva hukukuna göre yargılandığı içindirki bu davalar sonuçsuz kalmaktadır. Böylesine davalargündemden düşünceye kadar mahkeme salonlarına hapsedilir,bazen o ilden o ile sürülür, arkasından da katillerinödüllendirildiği “cezalar!” verilir.

Böylesine davaları gündemde tutacak olan sınıf ve kitlehareketinin gelişmesi olacaktır. Hukuk terörüne dönüşendevlet terörünün önüne geçilmesi de bu sayede mümkünolacaktır. Bu olmadığı koşullarda burjuva “hukuk devleti”nin“adil yargılama”sı, yaşanmakta olduğu gibi, onlarca çocuğasadece taş attıkları için verilen onlarca yıllık hapis cezalarıylatecelli edecektir.

Çeber’inkatledilişikameralarda

Çeber’in işkence ile katledilişine dair güvenlikkamerası görüntüleri dava dosyasına eklendi.Görüntülerde gardiyanların ellerinde sopalarlaÇeber’in hücresine girişleri ve ardından Çeber’inbaygın halde revire götürülüşü görülüyor.

Engin Çeber tutuklanarak götürüldüğü MetrisCezaevi’nde gördüğü işkence nedeniyle hayatınıkaybetmişti. Katledilişinin ardından devlet öncebildik manevralarla olayın üstünü örtmeye çalışmış,cinayetin aleniliği nedeniyle üzerininörtülemeyeceği anlaşıldığında ise dönemin AdaletBakanı Mehmet Ali Şahin özür dileyerek suçlularınbulunacağını ilan etmişti. Ancak henüz özrünüzerinden bir hafta bile geçmeden kurumlar suçubirbirine atarak kendilerini temize çıkarmayaçabalamışlar, katilama katılan infaz korumamemurları ise farklı cezaevlerine dağıtılmayabaşlanmıştı.

Çeber’in işkence sonucu katledildiğine dair pekçok kurum tarafından rapor verilmesine rağmendavalarda da bir türlü istenen sonuçlar eldeedilemedi. Ancak son olarak mahkemeye sunulangüvenlik kameraları görüntüleri katliamı hiçbirşüpheye imkan vermeyecek şekilde gözle rönüneserdi.

Metris Cezaevi’nde, Çeber’in hücresininbulunduğu koridorda çekim yapan kameranıngörüntülerinde infaz koruma memurlarının pek çokkez sopalarla hücreye girdikleri ve bir süre sonraçıktıkları görülüyor.

Çeber’in katledildiği 7 Ekim 2008 tarihine aitgörüntülerde ise yine bir saldırının ardındanÇeber’in baygın biçimde koridora çıkarıldığıgörülüyor. Herhangi bir görevli tarafından değilaynı hücrede kaldığı arkadaşları tarafından taşınanÇeber’in revire götürürken sedye dahi bulunmamasıdikkat çekiyor.

Çeber’in hastaneye sevk edilmeden önce birsüre yerde bekletildiği de Cezaevinden yansıyangörüntüler arasında...

Engin Çeber davasının bir sonraki duruşması 8Haziran Pazartesi günü Bakırköy Adliyesi’ndegörülecek.

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak

Bir kitap...30 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/22 H 12 Haziran 2009

Bir kitabın, yazarı tarafından tanıtılmayaçalışılması galiba pek alışıldık bir durum değil. Bir,gereklilik oluşmuşsa, alışıla gelmiş kalıplar dışınaçıkmak iyi bir şeydir diye düşünmekteyim.

Tanıtımını yapacağım kitap, Güneşin SofrasıYayınları’ndan kısa bir süre önce (Nisan 2009) çıkan,“Mao Zedung Değerlendirmeleri Üzerine (Felsefi,ideolojik-siyasi ve ‘Maoizm’)” isimli kitaptır.

Üç cilt olarak ele alınan kitabın 1. cildi, iki yıllıkbir gecikmeyle, nihayet okuyucuyla buluşabildi. 2.cildi dizgi aşamasında. 3. cildi ise henüz temizeçekilme aşamasında. Yaz sonuna biter gibi.

Kitap, çeşitli çevrelerce Mao Zedung üzerineyapılmış olan değerlendirmelerin, bütünlüklü birdeğerlendirmesini içermekte. Karakteristik özelliği bu.

1. cilt ağırlıklı olarak felsefi değerlendirmeleri, 2.cilt genel ideolojik-siyasi değerlendirmeleri ve 3. ciltise özel olarak ‘Maoizm’ ve ‘ille de Maoizm’ teorisiniirdelemekte.

Görüşleri değerlendirme konusu yapılan kişi veçevreler şunlardır: Bugünkü, MLKP’nin öncelioluşumlardan biri olan ve ‘anti-maocu’ kesimingörüşlerini genel hatlarıyla temsil eden TKP/MLHareketi, Bolşevik Partizan, MKP, NKP (M), SamirAmin’in ‘Maoizmin Geleceği‘ isimli kitabı ve M.I.Sladkouski ile F.U. Kostantinou isimli Brejnevciyazarlarının “Mao’nun Teorik Görüşlerinin Eleştirisi”isimli kitabı.

Mao Zedung’u bir komünist olarak görmeyenlerin,onu komünist önder olarak görenlerin ve onu teoriyenitel katkılar yaparak, M-L’yi yeni ve daha üst biraşamaya çıkarmış biri olarak görenlerin görüşlerideğerlendirildi.

Bu çalışma sürecinde kitabın yazarı olarak, şunuçok daha iyi gördüm: Yapılagelmiş olan birçokdeğerlendirme ve bunun üzerine oluşturulanayrışmalar ya tümden red, ya da tümden olumlamaüzerinden şekillendirilmiştir.

Komünizm davasının iki büyük önderi, kamplaşankesimlerin elinden adeta birer ‘koçbaşı’ durumunadüşürülmüştür. Stalin savunuculuğu adı altında MaoZedung, Mao Zedung savunuculuğu ve ‘Maoizm’teorisi oluşturma adına Stalin eleştiriciliği ve karşıtlığıyapılmıştır. ‘İlle de Maoizm’ci teori oluşturucuları iseLeninizm’i yadsıma durumuna düştüklerinin ayırdındabile değiller.

Oysa ki kaba-yüzeysel bir sorgulayıcılıkla dahigörülebilecektir ki, Mao Zedung’u reddedenleringörüşleri de, ‘Maoizm’ teorisi oluşturucularınıngörüşleri de olgular tarafından desteklenmeyenzorlama-subjektif değerlendirmeler ürünüdür.

Demokratik halk devriminin sosyalist devrimedönüştürülmesi, sosyalist dönüşümün tamamlanaraksosyalizmin kurulması, sosyalist inşa ve sosyalistdemokrasinin sorunlarına doğru çözümler bulabilmekve proleterya diktatörlüğü sistemi altında sınıfmücadelesini doğru tarzda sürdürüp, sosyalist inşayıtamamlayabilmek için SSCB ve Çin deneyimi, birbaşka ifadeyle de Stalin ve Mao Zedung önderliğindeyürütülen sınıf mücadelesi, teori ve pratiğiyle olumluve olumsuzluklarıyla, hata ve eksikleriyle, bizim enbüyük, en değerli hazinelerimizdendir. Unutmamak vekavramak gerekiyor ki, yarına bu mirasımız üzerindenyol alacağız. O halde, bunu doğru şekilde sahiplenmekhayati öneme sahiptir.

Olgulardan hareket edildiğinde görülecektir ki,Stalin’in de, Mao Zedung’un da rehber aldığı tek

perspektif Leninizm’dir. Ve denilebilir ki, MaoZedung’un Stalin’e yönelik eleştirilerindeki temelkriter de Leninizm’dir. Elbette bu, eleştirilerin doğruve isabetli olduğu sonucunu vermez, ama MaoZedung, Stalin’i Leninizm’i eksik uygulamakla,kusurlu uygulamakla eleştirdiği de yadsınamaz birgerçektir...Ve yine BPKD’nin kendisi de, Çinözgülünde düşülen sağ-liberal hataların pratikteyadsınarak Leninizm’e, Leninist proleteryadiktatörlüğü teorisine dönüşün bilinç ve iradesidir.

Görmek gerekiyor ki, bugün Nepal deneyimindeyaşanan sallantılı ve kaotik durumun en başta gelennedenlerinden biri de, Mao Zedung’un demokratikhalk iktidarının ikinci evresi olan yeni demokratkcumhuriyet koşullarında düştüğü ve proleteryadiktatörlüğünün yadsınması anlamına gelen “UzunSüreli Birarada Yaşama ve Karşılıklı Denetim”şeklinde formüle edilmiş olan sağ-liberal sapmanın,yine bizzat Mao Zedung tarafından, bir fiil BPKD ileyadsınıp aşıldığını göremeyip, hala bu siyaseti doğrukabul etmeleri ve bunun gereğince bir taktiğiuygulamaya çalışmalarıdır. Göremiyorlar, BPKDdoğru ise, “USBAY ve Karşılıklı Denetleme”siyasetiyanlıştır, yok bu doğru bir siyasetse, o halde bunu yokeden BPKD yanlıştır! Ama “İlle de Maoizm”ciler buikisini de doğru kabul ediyor ve haliyle de açmazıyaşıyorlar.

Duyumlar almaktayız ki, bugün UKH’nin DEHkanadı içinde başını RCP/USA’nın liderlerinden BobAuakian’ın çektiği “İlle de Maoizm”ciler ile NKP(M)’nin liderlerinden Prachanda’nın, ‘Prachanda Yolu’arasında yeni bir yol ayrımının kilometre taşlarıdöşenmeye başlanmış. Nepal devriminin seyrine koşutolarak da şekil alacak bir durumla karşı karşıyayızdemektir.

‘İlle de Maoizm’ teorisinin, mutlak surette aşılmasıgereken ‘sol’ subjektif bir teori olduğu bizce açıklığakavuşmuştur. ‘Maoizm’ söyleminin bugünküpopülaritesine aldırış etmeden bunu böylece dosdoğruifade etmek gerekiyor.

Öte yandan, NKP (M)’nin ‘Maoizm’ teorisi de,Mao Zedung’un görüşlerinin doğru tarzda eleştirisiüzerinden şekillenmiyor. Aynı şekilde, ‘Sol’ subjektifbir teori. Böyleyken, ‘yeni demokrasi’ sentezleri,(‘21.yy. demokrasisi’) formülasyonları, esas özelliğiitibariyle, bir nevi çok partili bir parlamenter sistembenzeri bir şey. Denebilir ki, Mao Zedung’un sağ-liberal dediğimiz hatalı yaklaşımlarının daha dageliştirilmiş bir versiyonu.

Özetle, neresinden ele alırsanız alın, ortada doğru

tarzda değerlendirilmeyen bir Mao Zedung ve Stalingerçekliği var! Dün, bunun üzerinden saflaşmalaryaşandı. Ne yazık ki, bugünde benzeri bir kördöngünün yaşanacağının güçlü emareleri var.

İşte, gerek dün yaşanan saflaşma vedeğerlendirmelerin masaya yatırılması ve gerekse yenisaflaşmaların doğru zeminde ele alınması gerekenbiçimiyle yaşanabilmesi için Mao Zedung’un vekaçınılmaz olarak ta Stalin’in yenidendeğerlendirilmeleri, devrimci, sosyalistler vekomünistler için güncel bir önem kazanıyor.

Üç ciltlik bu çalışma, benim mahpuslukkoşullarımdan ötürü, bir hayli eksik kalmış olabilir.Her sorunu en doğru şekliyle ben değerlendirdimdiyecek halim de yok elbet. Kapasitem ve olanaklarımelverdiğince doğru değerlendirmelerde bulunmayaçalıştım. Bu çalışma ancak ki daha doğru ve dahayetkin değerlendirmelerin ortaya konmasına vesileyapılabilir. Amacım ve istemimin özünü de buoluşturuyor.

Evet, çağrımın bir yönü bu. Diğer yönü ise şu: 1.cildi iki yılda ve de eş-dost dayanışmasıyla ancak kiokura ulaştırabildik. 2. ve 3. ciltlerin biran önce okuraulaşması, bu çalışmanın arzettiği önem bakımından,gerekli oluyor. Koşullarımız içende bunun en pratikyolu okurun etkin desteği olacaktır. Çıkan kitapsahiplenildiği oranda bizim diğer iki cildi çıkarabilmeolanağımız olacaktır. Ekonomik kriz ortamındayız,ama yine de duyarlı okurun bu desteğiesirgemeyeceğini umuyorum.

Saygılarımla...Halil Gündoğan

01.06.09 Yazar hakkında kısa bir bilgi...Bu kitabın yazarı elbette ‘bağımsız-devrimci’ ya da

örgütsel yaşamı, örgütlü yaşam disiplinini yadsıyanbiri değil. Tam aksine örgütlü yaşamı ilkesel düzeyde,olmazsa olmaz bir gereklilik sayar. Ancak ne varki, onyıla yakın bir süredir fiili olarak örgütsel yaşamındışında. Bu bir tercih değil, bazı ‘iç sorunlar’ vehukuki nedenlerden ötürü oluşan ve hala aşılamayanbir durumdur. Yazar, maalesef halen sorunlarınıaşabilmiş değil. Çığlığı dipsiz kuyuda şimdilik yitipgitmekteyse de o, Partizanlar’ın genel iradesinin buengeli aşarak onu tekrar yuvasına döndüreceğineinanmaya devam etmektedir. Özetle yazar halihazırdabedenen örgütsel disiplinin dışındaysa da, kalbi vebeyniyle TKP/ML’nin ideolojik-siyasi disiplini altındayaşamını anlamlı kılmaya, olanakları ölçüsündekavgaya omuz vermeye devam etmektedir.

Bir kitap tanıtımı ve yazarının okura çağrısı...

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 120.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan’a...

“Direnişini selamlıyorum”Merhaba güzel insan, emekçi dostu!.. Entes

işçisinin direniş sembolü, merhaba emekçi kadınınbaşeğmeyen yiğit sembolü!

Ben aslında çok laf etmesini sevmem, ama bazenhayat insanı susmanın ne olduğunu unutacakderecede dillendiriyor. Ulaşım sektöründe 20. yıldırçalışan bir emekçi olarak, bu direnişi selamlıyorum.

Benim çalışma alanım Avrupa bile olsa, birgerçek varki, o da dünyanın her yerinde emek

cephesine saldırının yol ve yönteminin hep aynıoluşu, yani işçi sınıfının başına hep aynı balyozlavurulması. Bugünkü koşullarda bir bireyin direnişiateşin yakılmasında ilk kıvılcım olacaktır. Toplumunher yönüyle ablukaya alınıp çürümeye terkedildiğibir dönemde ortaya çıkıp, ilk kıvılcımı yakmaonurunu taşıdığın, ayrıca kadın olarak da yaşadığıngüçlükleri gözönüne alarak, tekrardan seni ve sanave davana destek verenleri proleter bilinçleselamlıyorum.

Maddi, manevi her tülü dayanışmayı yapacağımıbilmenizi isterim.

Sınıf bilinçli işçi ruhuyla selamlar.Komünist bir işçi / İsviçre

21-22 Kasım 2009 tarihinde İstanbul YıldızTeknik Üniversitesi Oditoryumu’nda gerçekleşecekolan “TMMOB Kadın Mühendis, Mimar ve ŞehirPlancıları Kurultayı’na yönelik düzenlenen bölgeçalıştaylarının ilki, 7 Haziran Pazar günü İstanbulMakine Mühendisleri Odası’nda yapıldı.

Kurultay düzenleme kurulu adına ElektrikMühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi BaşakKoç’un yaptığı açılış konuşması ile başlayanetkinlik, bugüne kadar yapılan çalışmalarınaktarımıyla devam etti. Ardından atölye başlıklarınınve yürütücülerinin açıklanması ile katılımcılaratölyelere yönlendirildi.

1. TMMOB’de kadın örgütlenmesi2. Mühendislik, Mimarlık, Şehir Planlama

eğitiminde cinsiyetçilik3. Cinsiyetçi iş bölümü / işyeri pratikleri4. Kapitalizmin krizinin kadın mühendis, mimar

ve şehir plancılara etkisiolmak üzere dört başlık üzerinden belirlenen

atölyelerde tartışmalar yapılarak bu tartışmaların tüm

katılımcılara aktarılması sağlandı.Kapitalizmin krizinin derinleştiği bir dönemde,

krizin kadın çalışanlar üzerindeki etkisi, birliktemücadele etmenin önemi ve bu noktada TMMOBörgütlülüğünün kendi üyeleri ve genel anlamda kadınsorununa dair yapılabileceklerinin tartışıldığıçalıştayda; cinsiyetçi işbölümü ve cinsiyetçi eğitimüzerine deneyimler aktarılarak bu yöndearaştırmaların arttırılması gerekliliği vurgulandı.

Krize karşı mücadele eden kadın örgütleri ileiletişim ve dayanışmaya geçilmesinin gerekliliğiüzerinde durulan etkinlikte, somut olarak, şu andaENTES, DESA, ATV-SABAH gibi kadınlarınbulunduğu direnişlere dayanışma ziyaretlerininyapılmasına karar verildi.

Yaklaşık 7 saat süren çalıştayda 60 kişininkatılımıyla canlı tartışmalar yapıldı. Bu tartışmalarınbundan sonraki sürece ve diğer bölge çalıştaylarınayol göstermesi noktasında bir sonuç bildirgesihazırlanması kararı ile etkinlik sonlandırıldı.

Toplumcu Mühendis, Mimar & Şehir Plancıları

TMMOB Marmara Bölgesi Kadın Çalıştayı gerçekleşti!

Merhaba arkadaşlar!Ben hem bir işçi hem de öğrenciyim. Kapitalizm işçi

ve emekçileri sömürdüğü gibi işçi ve emekçi çocuklarınıda sömürmeye devam ediyor. Adeta özgürlüklerine elkoyuyor. Ben lise iki öğrencisiyim, okulumuzun etrafınaşu anda 3-4 metrelik duvarlar yapılıyor. Gören okuldeğil F tipi cezaevi sanır. Ticaret yuvası okul, aidatparası ödemeye zorluyor. Aidat vermezseniz size karneyok! Vermezseniz size alan ve dal seçimi yok! Diplomavermemekle bile tehdit ediyorlar.

Onlar için öğrencinin veya ailesinin durumu önemlideğil. 2007-2008 öğretim yılında bir sınıfta. Güneşgören 8 sıra var ve o sırada oturan 8 öğrenciden 6’sısınıf tekrarı yapıyor. Neden, çünkü sınıf perdesiz.

Öğrenci dersten istediği gibi verimi alamıyor.Alamadığı için de sınıfta kalıyor. Bu başarısızlığınsebebi öğrenciler değil kapitalist düzenin kendisi.

Okul müdürü işçi ve emekçi çocuklarından aldığıparayla kendisine 52 ekran TV, 2 bilgisayar, 1 devakvaryum, deri koltuk, en kaliteli perdeler, odasındaözel ışıklandırmalar ve daha neler neler alıyor...

Yani işçi ve emekçi çocuklarından aldığı paralarlakendisine ve faşist kafadarlarına güzel bir hayatsunuyor. Okul müdürünün faşist kafadarları geldiğindeöğrencilere kesinlikle onun bulunduğu katta gezmekyasaklanıyor. Bu kurala uymayanlara her türlü hakaretiyapıyor.

Okulda faşist öğrencilerin örgütlenmesine, bunlarınsınıflarda özel toplantılar yapmasına izin veriyor. Vebunlar Kürdistan’dan gelen öğrencilere karşıkullanılıyor. Buna rağmen halen kürsüye çıkıp ‘ırkçılığakarşıyım’ diyebiliyor. Kürt halkını ve Kürt dilini ikincibir kavram olarak görüyorlar. Ama yanlış düşünce Kürtdili ve Kürt halkı tek başına bir bütündür, yani birbütünün parçası değildir.

Artık bir şeylerin farkına varıp bilinçlenmeliyiz.Güneşli ve güzel günler için kapitalist ve faşist düzenekarşı baş kaldırmalıyız.

İstanbul’dan bir lise öğrencisi

“Gün gelirdevran döner,gün gelir devrimgelir!”

Emekçi birliği ve dayanışmasının güzel bir örneği...

Çınardibi Kültür Merkezi açıldı!Bundan tam üç yıl önce bir grup mahalle gencinin yozlaşmaya ve yabancılaşmaya karşı çıkartılan

Çınardibi Dergisi, çocuklar ve emekçi kadınlar için mahallede etkin bir çalışma yürütüyorlar. Çalışmalaraçocuklar ve emekçi kadınları da katarak onları da işin bir parçası haline getiriyorlar. Dergiyisahiplenmelerinin bekli de başlıca nedeni kendilerinin de bir şeyler katıp bu çalışmalarını (resimlerini,yazılarını, şiirlerini) mahalle halkının beğenisine sunmalarıdır.

Çocuklar dergi ve kültür merkezinde etkin görev aldıkları için kötü alışkanlıklardan ve yararsız olan herşeyden uzak duruyorlar. Bu çalışmalar genelde mahalledeki olanaklar kullanılarak yapılan çalışmalar.Kültürel ve sanatsal bir çalışmanın en güzel örneklerini sergiliyorlar. Sinema, tiyatro, satranç turnuvaları,futbol turnuvaları gibi birçok kültürel ve sanatsal faaliyet yürütüyorlar. Giyecek yardımı için bir dayanışmaağı örülerek, elde edilen giysilerin alacak durumu olmayan mahalle halkına dağıtılması, dayanışmanın engüzel örneklerindendir.

Bu çalışmaların dayanışmayı, birliği beraberliği tekrar aşılamasının meyvesi ise 1 Mayıs’ta açılanÇınardibi Kültür Merkezi oldu. Kültür merkezinin açılmasına yine en büyük destek, bizzat mahallehalkının bağışları oldu. Tüm imkânlar kullanılarak kültür merkezinin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlar.

Biz de sınıf devrimcileri olarak geleceğimizi yaratmakta olan bu mahalle çalışmalarının arkasındaolduğumuzu belirtip, yozlaşmaya-yabancılaşmaya karşı işçi ve emekçi mahallelerinde bu örneğinçoğalması dayanışmanın, birliğin ve beraberliğin büyümesi gerektiğini belirtip, mahalledeki gençarkadaşlara bundan sonraki çalışmalarında başarılar dileriz.

Ümraniye Kazım Karabekir Mahallesi’nden Kızıl Bayrak okurları

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak

15-16 Haziran direnişi yol gösteriyor!..

İşçi sınıfı savaşacak,sosyalizm kazanacak!