32

Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı 2010-23 / Haziran

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLEREmperyalizme hizmet edenlerezilen halkların davasınısavunamazlar! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3Ankara’daki işbirlikçiler Filistin sorununu iç ve dış politikanınaracı olarak kullanıyorlar! . . . . . . . . . . . 4Sermayesi kan olan stratejik ortaklıkdevam ediyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5Bir kez daha işçilerin birliği ve halkların kardeşliği... . . . . . . . . . . . . . . . 6Uluslararası İsrail’e Karşı BoykotSempozyumu gerçekleşti... . . . . . . . . . . 7Sempozyumda Türkiyeli sol hareketlertarafından sunulan ortak metin... . . . . 8-9İsrail katliamı protestolarından... . . . . . 10Barzani ziyaretinden yansıyanlar... . . . 11Kürt hareketi devlet terörünü kınadı . . 12Karadeniz’de Kürt işçilere kıskaç . . . . 13İşçi ve emekçi hareketinden.. . . . . . 14-15ÇHD İStanbul Şubesi Yönetim Kuruluüyesi Zeycan Balcı Şimşek’lekonuştuk...! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17Metal İşçileri Birliği Merkezi YürütmeKurulu Haziran Ayı ToplantısıSonuçları…... . . . . . . . . . . . . . . . . . 18-19Devlet Memurları Kanunu’nda yapılacakdeğişikliklere karşı mücadeleye! . . . . . 20Eğitim emekçilerinden atamalara karşıeylemler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21Türk-İş işsizliğin gerçek nedenini gizliyor!.. . . . . . . . . . . 22SOKAK Üniversitesi’nde son ders işlendi!.... . . . . . . . . . . . . . . . . 23Kamp-Üs’ten Nazım Hikmet, Ahmed Arifve Orhan Kemal anması.. . . . . . . . . . . . 24BM Güvenlik Konseyi’nden İran’a yaptırım kararı... . . . . . . . . . . . . 25UPS direnişiyle sınıf dayanışması büyüyor! . . . . . . . . . 26İsrail katliamı Avrupa’daeylemlerle lanetlendi . . . . . . . . . . . . . . 27İspanya’da kamu çalışanları grevi . . . . 28Filistin, İsrail, Türkiye, Kürdistan ve ikiyüzlülüğünsınırsızlığı - M.Can Yüce.. . . . . . . . . . . 29Yağmur değil bu düzen bir felakettir!.. 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/2 3 * 11 Haziran 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Alaattin Karadağ’ın yargısız infaz sonucukatledilmesiyle ilgili dava açıldı. Dava 16 Haziran günüBakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 10.00’dagörülmeye başlanacak. Geçtiğimiz günlerde dava süreciile ilgili olarak biraraya gelen ilerici ve devrimcikurumlar, davayı hukuki ve siyasi açıdan takip etmekiçin harekete geçmiş bulunuyorlar. Başta ÇHD ve İHDolmak üzere ilerici ve devrimci tüm güçler, bu davayasahip çıkarak işkenceye, yargısız infazlara, polis terörüneve cinayetlerine karşı seslerini yükseltecekler.

Bu girişimin küçük ancak anlamlı bir ilk adımı olarakÇHD İstanbul Şubesi’nin davayı tümüyle sahiplenentutumu yol göstericidir. Bu sayımızda konu ile ilgiliolarak, ÇHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesiAvukat Zeycan Balcı Şimşek’le yaptığımız röportaj ileÇağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi AlaattinKaradağ Dava Takip Komisyonu’nun davaya çağrıamacıyla kamuoyuna yaptığı yazılı açıklamayıyayınlıyoruz.

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi AlaattinKaradağ Dava Takip Komisyonu “Yargısız infazyargılanıyor!” şiarı ile bir çağrı yayınlayarak şunlarıifade etti:

“Bu sefer yargılamanın ‘usulen’ yapılmaması için,Karadağ’ın yaşama hakkını savunmak için ve adaletiçin; baroları, hukuk örgütlerini, tüm hukukçuları,demokratik kitle örgütlerini ve yargısız infaza karşı olan,yaşama hakkını savunan herkesi 16 Haziran 2010 günüBakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayacakyargılamaya müdahil olmaya çağırıyoruz.” Ayrıcadavanın uluslararası platformlara taşınması dagündemde. Davanın iç ve dış kamuoyuna mal edilmesiyukarıdaki çağrının her açıdan sahiplenilmesi vedesteklenmesi ile mümkündür.

Açık ki, bu dava şahsında sermaye devletininişkenceci, katliamcı, infazcı kimliğinin açığa çıkarılıpyargılanması ve mahkum edilmesi bakımından büyük birönem taşımaktadır. Böyle bir sonucun elde edilmesi isetüm ilerici ve sol güçlerin dava sürecine sahip çıkması vedestek vermesiyle mümkün olacaktır. Ancak kimi ilerici-sol güçlerin tutumunun bu sorumluluğu üstlenmektenuzak olduğunu ifade etmek gerekir. Bu tutum sadecedava sürecine gösterilen ilgisizlikle sınırlı

kalmamaktadır. Öncesi de var. Alaattin Karadağ’ın 19Kasım 2009 tarihinde sokak ortasında yargısız infazedilmesi olayının yaşandığı an’da ve sonrasında da buduyarsızlık yaşanmıştı. Cinayeti protesto eden vehaftalarca süren eylemli bir süreçten uzak durmak birileriiçin değişmez bir davranış çizgisi olmuştu. Devrimci birişçinin, bir cinayet şebekesi tarafından sokak ortasındaalçakça katledilmesi karşısında gösterilen bu sessizlik vesuskunluk birileri payına yüz ağırtıcı olmasa gerek.Devrimci iddia, kimlik ve konumla bağdaşmayan bututumun, dava sürecinin başladığı bugünlerde de devametmesi, böylelerinin kimliği konusunda yeni bir kanıtolur sadece. Umarız ki bu tutum daha fazla böylesürdürülmez.

* * *Sermaye devletinin kolluk güçleri, 31 Mart 2010

tarihinde 4 kentte eşzamanlı olarak gerçekleştirdikleri biroperasyonla 18 sınıf devrimcisini gözaltına almış veardından 5 BDSP’liyi tutuklamıştı. Tutuklu bulunanBDSP’lilerin ilk duruşması 18 Haziran günü Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Keyfi ve haksızbir saldırı sonucu tutuklanan sınıf devrimcileriyledayanışmak için duruşma günü Ankara Adliyesi önündebuluşuyoruz.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

İsrail’in Gazze’ye yardım taşıyan gemiyedüzenlediği vahşi saldırının ardından Amerikancı AKPhükümetinin şeflerinin yaptığı açıklamalar tam birriyakarlık örneği.

Varlık gerekçelerini, kimleri temsil ettiklerini, hangigüçlerin hizmetinde olduklarını, sekiz yıllık icraatlarınıyok sayan bir söylem tutturmaya çalışan TayyipErdoğan ve müritleri, ırkçı-siyonist İsrail’in yalanlarınaişaret ederken, onunla aynı eşiğe yuvarlandılar.

İsrail bu icraatlara yeni mi başladı?

İsrail savaş aygıtının katliam yaparak MaviMarmara gemisini işgal etmesine “sert” tepki gösterenErdoğan ile diğer AKP şefleri, siyonist rejime ağırithamlarda bulundular. Devlet terörü estirmek,korsanlık yapmak, insanlık değerlerini ayaklar altınaalmak, uluslararası hukuk ve anlaşmaları hiçe saymak,Gazze’yi zalim bir ablukaya alarak Filistin halkınıcezalandırmak vb...

Irkçı-siyonist rejimin iğrenç icraatları söz konusuolduğunda, kullanılan sıfatlar yapılanları tanımlamaktayetersiz dahi kalır. Zira İsrail’in Filistin halkına karşıgiriştiği akıl almaz barbarlıkları kimi zamantanımlayacak kavram bulmak bile güçtür.

Dolayısıyla, Türkiye bayrağı taşıyan bir gemininsaldırıya uğraması dışında, siyonist rejimden yanaortada herhangi bir yenilik yoktur. Durum bu iken,AKP şefi, Mavi Marmara gemisini işgal eden İsrail’in“en yakın dostu”nu kaybetmek üzere olduğunu ilanetti.

Böylece, İsrail yıllardır Filistin halkına karşı iğrençicraatlarını sürdürürken, bölgedeki en yakın dostununTürkiye olduğu itiraf edilmiş oldu. Bu düpedüz bir suçortaklığı itirafıdır. Siyonist rejim Filistin ve Lübnanhalklarını katlederken, Türk sermaye devleti ve onunson sekiz yıldır icra kurulu olan AKP hükümetininİsrail ile yakın bir dostluk ilişkisi sürdürmesi, onlarınFilistin halkının değil ırkçı-siyonistlerin dostuolduğunun göstergesidir. Nitekim Filistin sorununaancak iç ve dış politikada işlevli olabildiği ölçüde AKPtarafından ilgi gösterilmektedir. İki Amerikancı rejimarasında yaşanan gerginlik bu gerçeğin üstünüörtememektedir.

Aynı merkeze bağımlılar, rolleri aynı

Tayyip Erdoğan, emperyalist-siyonist güçlerinyürüttüğü halkları köleleştirme seferinin ya daWashington’daki savaş baronlarının söylemiyle“Büyük Ortadoğu Projesi”nin (BOP) bölgedeki“eşbaşkanı” olduğunu ilan etmişti.

Afganistan, Irak işgalleri, Lübnan, Gazzesaldırıları, Suriye’nin taciz edilmesi, İran’a dönüktehditler, birtakım iğreti haklar karşılığında Kürthalkının ulusal özgürlük ve eşitlik özlemlerininbastırılması... Tüm bunlar adı geçen projeninuygulanabilmesi için gerekli görülmüştü. İşte Erdoğanbu projenin “eşbaşkanı” olmakla övünüyordu.

ABD-İsrail ikilisi BOP projesinin cellatları ise,Erdoğan ve AKP hükümeti ise papazıdır. Aynı amaçdoğrultusunda herkes kendine uygun roller üstlenmiş

bulunuyor. Kimi çıkar veya hesap farklılığı nedeniyleABD’nin iki tetikçisi olan Türkiye ile İsrail arasındabazı pürüzlerin ortaya çıkmış olması, olayın özünüzerre kadar değiştirmiyor.

Bu olgular, halkları köleleştirmek amacıylageliştirilen BOP’a destek veren bir rejimin hükümetiolarak AKP ve şefi Erdoğan’ın ezilen halklardan değil,emperyalist-siyonist zorbalardan yana olduklarınıgösteriyor. Zaten başka türlü olması da mümkün değil,zira dinci-gerici bir sermaye partisi olan AKP, doğasıgereği ezilen halkların karşısında konumlanmıştır.

Ezilen halkların baş celladı ABD emperyalizminehizmet etmeyi temel çizgi olarak benimseyen AKP,Kürt halkına karşı izlenen ırkçı-inkarcı devletpolitikasının da icraatçısıdır.

AKP hükümetinin temel yönetme aracıdevlet terörüdür!

Vahşi saldırganlığının ucu kendilerine dokunduğuiçin İsrail’in ırkçı-saldırgan politikalarını teşhir edenTayyip Erdoğan, sivillerin silahlı güçler tarafındansaldırıya uğramasını, çocukların katledilmesini veGazze’ye uygulanan ablukayı “devlet terörü” olarakniteliyor. Bu icraatlarıyla İsrail rejiminin insanlığakarşı suçlar işlediğini söyleyen AKP şefi, tüm buzorbalıklara karşı çıkıyormuş havasına bürünüyor.

Elbette siyonist rejimin Filistin halkına revagördüğü icraatlar en kaba biçimiyle devlet terörüdür.Fakat işbaşındaki AKP hükümeti de işçi sınıfına,emekçilere, ezilen Kürt halkına, ilerici ve devrimcigüçlere aynı devlet terörü ile saldırmaktadır.Dolayısıyla AKP şefi kaba bir ikiyüzlülüksergilemektedir.

Kürt halkına karşı devlet terörünü resmi politikahaline getiren ve bu halkın çocuklarını katleden,devrimcileri sokak ortasında infaz eden katil çetelerineyasal koruma sağlayan, “iş kazası” adı altında işçilerintoplu bir şekilde katledilmesini doğal gören, polisdevletine doğru hızla yol alan bir rejimin hükümetidir

AKP. Amerikancı rejimin işçilere, emekçilere, ilerici-

devrimci güçlere, başta Kürtler olmak ezilen halklarauyguladığı baskı ve zorbalık, dinci gericilerin Filistinhalkına uyguladıkları zulümden dolayı İsrail’egösterdikleri tepkinin sahteliğini ortaya koyuyor.Üstelik siyonist rejim Filistin halkı ile tüm Araphalklarını açıkça düşman ilan ederken, Türk sermayedevleti “işçimiz, memurumuz, Kürt kardeşimiz”demagojileri eşliğinde icra ediyor devlet terörünü.

Emperyalizme hizmet edenler ezilen halkların davasını savunamazlar!

Sermaye sınıfının temsilcilerinin ezilen halklardanyana olamayacakları, İsrail saldırısının ardındanyaşanan gelişmelerle de kanıtlanmıştır. SöylemdeFilistin halkının davasını destekleyen AKP şefi ilemüritleri, aynı süreçte Kürt halkına karşı devamettirdikleri savaşı azdırıyorlar. Kürt halkına savaş ilanedenler, söylemde Filistin halkına saldıran İsrail’isuçlayabilirler, fakat bunun adı ezilen halklardan yanaolmak değil, tiksinti verici bir ikiyüzlülük olabilirancak.

Her burjuva hükümeti gibi AKP’nin de bu kabaikiyüzlülüğü bir tesadüf değildir. Temsil ettiği sınıfıninsanlığın gelişimi önünde bir engele dönüşmüşolmasından kaynaklanmaktadır.

Burjuva gericiliğinin ezilen halklardan yana olmak,ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunmak gibibir sorunu yoktur. Bugün hala ulusal/etnik kimliğindendolayı baskıya maruz kalan halklar varsa, bunun teksorumlusu emperyalist-kapitalist sistemdir.Emperyalist-kapitalist devletler ile işbirlikçi gericirejimler çözümün değil, sorunun parçasıdırlar.

Ancak tutarlı bir anti-emperyalizmin savunucusuolan anti-kapitalist güçler ezilen halkların davasınısamimiyetle savunabilirler. Bir ulusun diğer bir ulustarafından baskı ve sömürüye maruz kalmasını herkoşulda reddederler.

Amerikancı rejim İsrail’in devlet terörünü demagoji malzemesi olarak kullanıyor…

Emperyalizme hizmet edenlerezilen halkların davasını savunamazlar!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

İsrail savaş makinesinin, kuşatma altındakiGazze’ye insani yardım taşıyan gemilere düzenlediğisaldırı, ırkçı-siyonist devletin caniler şebekesitarafından yönetildiğini bir kez daha kanıtlamıştır.Dünya halklarının gözleri önünde gerçekleştirilen bukatliam, sadece siyonist rejimin barbarlığını değil, herkoşulda onun hamiliğini yapan emperyalist güçlerin dekatliamcı/iğrenç yüzünü açıkça ortaya koymuştur.

Irkçı-siyonist devletin Mavi Marmara gemisinihedef seçmesi, Türk sermaye devleti ile icra kuruluAKP hükümetini olayın dolaysız tarafı haline getirdi.Saldırı sonrası sergilenen tutum, Ankara’dakiAmerikancı rejimin, özelde son saldırıyı genelde iseFilistin sorununu iç ve dış politika malzemesi olarakkullandığını gözler önüne sermiştir.

Filistin halkından yana olduğunu iddia eden TayyipErdoğan ile müritlerinin tutumu, emperyalistşeflerinkinden de çirkindir. Zira ABD ile ABemperyalistlerinin safları nettir; onlar, AKP şefleri gibiFilistin halkının dostu olduklarını öne sürmüyorlar.

ABD-AB emperyalistleri cellatların“savunma hakkı”nı koruyor

İsrail savaş makinesinin yardım taşıyan gemileresaldırarak gerçekleştirdiği katliam, Ortadoğu baştaolmak üzere dünya halkları tarafından yaygın birtepkiyle karşılandı. Onlarca ülkenin farklı kentlerindealanlara çıkan yüz binlerce kişi, ırkçı-siyonist rejiminbarbarlığını protesto etti, Filistin halkıyla dayanışmaiçinde olduğunu haykırdı. İsrail’e karşı yürütülenboykot kampanyası çerçevesinde eylemler devamediyor.

Halklar, farklı eylem biçimleriyle tepkisini ortayakoyarken, gerici Arap rejimleri dahil devletlerin tutumu,göstermelik kınama açıklamalarından öteye gitmedi.Emperyalist güçler ise, bekleneceği üzere, bir kez dahakatledilenlerden değil, cellatlardan yana olduklarını,tiksinti verici söylemler eşliğinde ortaya koydular.

Pek çok vesileyle vurguladığımız üzere, ABD-ABemperyalistlerinin sınırsız desteği ve özel himayesiolmasaydı, ırkçı-siyonist İsrail devletinin yasa/kuraltanımayan bir haydutlar çetesi olarak hareket etmesimümkün olmazdı. İsrail’e, “kurallar/yasalar/anlaşmalarüstü” bir statü tanıyan batılı emperyalistler, bu cinayetşebekesinin işlediği bütün suçların dolaysız ortaklarıolmakla kalmıyor, ihtiyaç duyduklarında siyonistleritetikçi olarak da kullanıyorlar.

Demokrasi, insan hakları, özgürlük söylemlerinidillerinden düşürmeyen batılı emperyalistler, İsrail’inher tür insani değeri ayaklar altına alan icraatları sözkonusu olduğunda, başka telden çalmaya başlıyorlar.Ancak onlar bununla kalmıyor; 2006 Lübnan ve 2009Gazze saldırıları örneğinde görüldüğü üzere, yüzlerceçocuğun katledilmesine, sivil yerleşimlerin havabombardımanıyla yerle bir edilmesine, halkın üzerinefosfor ve misket bombaları yağdırılmasına da desteksunuyorlar.

Emperyalist/siyonist işgal ve saldırganlığa karşıdirenen halkların dize getirilmesi için İsrail savaşmakinesini cellat olarak kullanan ABD-AB şefleri, buvahşi devlet terörünü, “teröre karşı savaş” söylemiyle

mazur gösterme çabasına girecek kadarfütursuzlaşıyorlar.

Son saldırının bir yönüyle Türk sermaye devletinihedef almasından dolayı, demagojik sınırlarda olsa bile,İsrail’e karşı tutum almaları beklenebilirdi. Ne de olsabu saldırının hedefinde sadece Filistin halkı değil,emperyalist güçlere 60 yıldır tetikçilik yapan Türksermaye devleti de var. Fakat buna rağmen batılıemperyalistler, İsrail’i korumakta bir an bile tereddütetmediler.

Sahte vaatler yayarak işbaşına gelen ABD’nin siyahibaşkanı Barack Obama, yardımcısı Joe Biden, DışişleriBakanlığı Sözcüsü Philip Crowley gibiWashington’daki savaş baronlarının önde gelen şefleri,peşpeşe yaptıkları açıklamalarla, ırkçı-siyonist rejiminkatliamına destek verdiler. Uluslararası karasulardaseyreden yardım konvoyuna özel eğitilmiş ölümtimleriyle saldıran İsrail’in, “kendini savunma hakkıolduğu”nu buyuran savaş baronları, katledilenlerisuçlamak için bahane arayışına çıktılar; öte yandanarada Türk sermaye devleti olmasına rağmen siyonistvahşete tam destek verdiler.

Demokrasi, insan hakları, uluslararası hukuk gibialanlarda kendilerine olmadık meziyetler vehmedenemperyalist AB’nin şefleri de, Washington’daki savaşbaronlarıyla aynı telden çaldılar. Her iki emperyalistgüç hem İsrail’in barbar saldırılarını savundu hem buterörist devlete karşı, BM’de herhangi bir yaptırımkararının çıkmasını önlemek için siper oldular.Emperyalist güçlerin bu tutumu, ABD ve AB’nin“uygar” kılıklı şeflerinin, gerçekte aşağılık katillerdenbaşka bir şey olmadıklarının kanıtıdır.

AKP Filistin halkının acılarından siyasirant devşirme derdinde

Son olaya kadar AKP hükümeti ile şefi TayyipErdoğan, siyonist rejimin bazı kirli icraatlarınıkınıyormuş gibi görünüp, İsrail’le işbirliğini rahatlıklasürdürüyordu. Yakın zamanda İsrail’in OECD üyeliğinedestek veren Amerikancı AKP hükümetinin, katliamdansonra iptal edildiği açıklanan üç askeri tatbikatplanlamış olması, medya önündeki söylemin aksine,Türk Ordusu-AKP hükümeti ile siyonist rejimarasındaki ilişkilerin düzeyi hakkında fikir veriyor.

Tayyip Erdoğan’ın vaazlarında farklı şeyler söylensede, ırkçı-duvar inşaatına, 2006’dan beri Gazze’nin vahşibir abluka altında tutulmasına, Lübnan ve Gazze’dekiakıl almaz kıyımlara rağmen, Ankara-Tel Avivilişkilerinde kayda değer bir değişiklik olmamıştı.Dahası, Beyaz Saray’daki efendinin girişimi ile ikirejim şeflerinin Washington’da buluşturulması yönündemutabakat da sağlanmıştı.

Washington’un derin katlarından haber sızdırmabecerisiyle tanınan Aslı Aydıntaşbaş’ın, ifşa ettiğianlaşmaya göre tablo şöyle: “Baskının ertesinde,Washington’da çok özel ve son dakikaya kadar gizlitutulan bir toplantı planlanmaktaydı. 1 Haziran Salıgünü Başbakan Erdoğan’ın gezisinden ayrılarakArjantin’den ABD’ye uçması beklenen Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu, Washington’da ABD Başkanı HillaryClinton, ardından da Kanada’dan gelecek olan İsrail

Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecekti.“Türk-İsrail ilişkilerini yeniden rayına oturtmayı

amaçlayan bu görüşme ABD tarafından önerilmiş veAnkara tarafından kabul edilmişti. Böylece iki başkentarasında Davos’tan beri ilk üst düzey siyasi diyalogsağlanmış olacaktı. Ancak Mavi Marmara’da olaylarınkontrolden çıkması sonucunda görüşme iptal edildi.”(Milliyet 5 Haziran 2010)

Görüldüğü üzere, son günlerde “Filistin davasıbizden sorulur” havasına bürünen dinci gericiliğinşeflerinin gündeminde, Washington’daki efendilerinhuzuruna çıkıp İsrail’le ilişkilerin yeniden rayınaoturtulması meselesi vardı. Bu olgu Tayyip Erdoğan,Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu gibi dinci gericiliğinetkili şeflerinin, Filistin’e dair sarf ettikleri tüm sözlerinkaba riyakarlıktan başka bir şey olmadığını gözlerönüne sermektedir.

Vurgulamak gerekiyor ki, AKP şeflerinin İsrail’ekarşı esip gürlemeleri yapay değil, ama bu öfkeninFilistin halkının kuşatma altında tutulması ya dasistematik bir şekilde katledilmesiyle ilgisi yoktur.Tayyip Erdoğan’la müritlerini çileden çıkaran şey, MaviMarmara gemisini işgal eden siyonist ordunun Türksermaye devletini aşağılayan saldırısıdır.

Buna karşın Tayyip Erdoğan’ın, “ilişkileringeleceği, İsrail’in tutumuna bağlı olacaktır” şeklindekiaçıklamaları, AKP hükümetinin siyonist rejimleilişkileri kesme niyetinde olmadığını gösteriyor.

Hal böyleyken, AKP hükümeti, İsrail saldırganlığınıkullanarak, Filistin sorununu hem içte hem dışta siyasirant elde etmenin verimli bir alanı olarak kullanmakistiyor. Bu sefil hedefine ulaşmak amacıyla son dereceplanlı bir hareket tarzı izlediği gözleniyor.

Arap dünyasında büyük yankı yarattığı bilinenAKP’nin bu tiksinti verici ikiyüzlülüğü, her fırsattateşhir edilmelidir.

Düzen sözcülerinin ikiyüzlülüğü...4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Ankara’daki işbirlikçiler Filistin sorununuiç ve dış politikanın aracı olarak

kullanıyorlar!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

İsrail siyonizminin dünyanın gözü önünde Gazze’yegiden yardım gemisine saldırma cüreti göstermesi zorbayüzünün bir kez daha görülmesine vesile oldu. Ancakİsrail’in hiçbir yasal sınıra takılmadan uluslararasısularda gerçekleştirdiği bu alçakça saldırı ile sadecekendi gerçek yüzünü göstermiş olmadı. Esasında birkez daha tüm burjuva siyasal aktörlerin ve devletlerinmaskelerinin düşmesini sağlamış oldu. Emperyalizminve siyonizmin işbirlikçilerinin gerçek yüzlerini,çizmeye çalıştıkları Filistin halkının yanındayız söylemide tuz buz oldu. Hem de Erdoğan şahsında Davos’tanbu yana sergilenen tüm sahte çıkışlara rağmen.İşbirlikçilik öyle kirli bir yüzdür ki hiçbir yalan bu kirisaklayamaz. Çünkü bu “stratejik ortak”lığın sermayesikandır. İşte mazlum halkların kanını dökerek biriktirilenbu sermayede Amerika ve İsrail ne kadar pay sahibi iseTürkiye de o kadar pay sahibidir.

Öte taraftan emperyalist-kapitalist düzenin sözcülerimeseleyi kendi çıkarlarına göre yorumlayıp arka arkayagörüş belirtmekteler. Türkiye’nin işbirlikçi sermayesi vehükümeti tarafından çeşitli açıklamalar yapılmaktadır.Beklendiği üzere İsrail siyonizmi Erdoğan’ın sözdehışmına uğrarken, AKP’nin Arınç gibi diğer “akiladamları” meseleye daha “objektif” yaklaşmaktadır.AKP için hem kanaat hem de cemaat önderi olan“Gülen hocaefendi” de vaazlarıyla bu koroda yerinialmaktadır. Keza sermaye temsilcilerinin yaklaşımı daİsrail ile kâr ve kan ortaklığının sürmesine, bu durumudeğiştirecek bir yönelimden uzak durulmasınayöneliktir.

Erdoğan’ın yaptığı Davos benzeri çıkışlar daşaşırtıcı değildir. Böylece İsrail siyonizmine yönelecekbir tepkiyi tekelinde toplayıp etkisizleştirerek,amacından sapması sağlanırken tabanın basıncı dadikkate alınmış olacaktır. Stratejik ortaklığın kapalıkapılar ardında sürdürülmesine de devam edilecektir.

Sermayesi kan olan bu stratejik ortaklığın malibilançosu kısaca şöyledir:

Türkiye, geçen yıl İsrail’e 1 milyar 528 milyon 370bin dolarlık ihracat gerçekleştirirken, 1 milyar 70milyon 128 bin dolarlık da ithalat yapmıştır. Bu yılındört ayında ise İsrail’e 415 milyon 979 bin dolarlıkihracat, 695 milyon 406 bin dolarlık da ithalatyapılmıştır. Bu kapsamda iki ülke arasındaki ticaretteöne çıkan alışverişin başında savunma sanayi gelmesişaşırtıcı değildir. Türkiye İsrail’den yüksek teknolojigerektiren savunma sanayi ürünleri alırken, İsrailTürkiye’den daha çok askeri bot, üniforma benzerimalzemeler satın almaktadır.

İsrail siyonizminin Türkiye’den askeri üniforma gibimalzemeler satın aldığı düşünülürse dökülen kardeşkanındaki ortaklık daha iyi görülecektir. Yardımgemilerine operasyon düzenleyen siyonist katillerinüniformalarının Türkiye’den alınmış olması kuvvetlemuhtemeldir ve tüyler ürpertici bir gerçektir bu. Aynıüniformalar Filistin halkının üzerine bombalar vekurşunlar yağdırılırken de giyilmektedir. AyrıcaErdoğan’ın adına “devlet terörü” dediği İsrail’in bukatliamlara harcanan paranın bir bölümü de alınanHeron’lardan ve diğer savaş araçlarından sağlanmıştır.Heron’lar için İsrail’e 188 milyon dolar verilirken, 2009yılında silah ithalatına 675 milyon dolar ayıran Türkiye,İsrail’den 320 milyon dolarlık silah almıştır. Yani İsrailvahşetinin bir diğer finansörü de Türkiyeli

işbirlikçilerdir. Elbette bu kanlı işbirliğinden nemalananbaşkalarının olmadığını düşünmek saflık olur. Türkmüteahhitlik firmalarının İsrail’de bugüne kadarüstlendikleri projelerin toplam değeri de yaklaşık 583milyon dolardır.

AKP hükümeti döneminde 60 küsür askeri ve ticarianlaşmanın imzalandığı düşünülürse ve yürürlükte olanönceki antlaşmalar da eklenirse, bu son katliamınardından hiçbir antlaşmanın iptal edilmemesi herşeyiaçıklamaya yetmektedir. Yani bu stratejik ikili birbirinesadık bir müttefiktir aynı zamanda. Hala dahageçerliliğini koruyan bu antlaşmalar (ortak eğitim uçuşuve tatbikatlara, toplumsal basınç nedeniyle sonsüreçlerde sadece ara verilmiş olsa da) son saldırılararağmen yürürlüktedir.

İşte bu antlaşmaların bilinenleri:- Mayıs 1997’de imzalanan Serbest Ticaret Alanı

Anlaşması.- Ticari, Ekonomik, Sınai, Teknik ve Bilimsel

İşbirliği Anlaşması.- Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması.- Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması

Anlaşması.- Gümrük İdarelerinin Karşılıklı Yardımlaşmasına

İlişkin Anlaşma.- Türkiye-İsrail Karma Ekonomik Komisyon

Dönem Mutabakat Zabıtları.Askeri eğitim alanında karşılıklı bilgi ve

deneyimlerin değişimi, - Askeri akademiler ve karargahlar arası karşılıklı

ziyaretlerin yapılması, - Savaş gemilerinin karşılıklı ziyaretler yapması, - Askeri, sosyal ve kültürel alanlarda bilgi ve

personel değişimi ile askeri tarih, müze ve arşivkonularında işbirliği,

- Ortak eğitim yapılması, - İki ülke istihbarat birimlerinin işbirliği yapması, - İsrail ve Türk donanmalarının Akdeniz’de ortak

tatbikat düzenlemeleri, - İsrail uçaklarının eğitim amaçlı olarak Türk hava

sahasını kullanması.

“Kadın da olsa, çocuk da olsa gerekeniyapan” iki devlet: İsrail ve Türkiye!

Ancak bu iki stratejik ortağın, büyük ortak ABDemperyalizmiyle yarışırcasına, rekabet halinde olduklarıtek bir alan vardır. Kan dökmek! Evet, İsrail “çocuköldürmeyi iyi bilmektedir”. Fakat işbirlikçi Türkburjuvazisi ve hükümeti, ordusu, polisi de insanöldürmeyi çok iyi bilmektedir. Ne de olsa Erdoğan’ınvur emri hala daha yürürlüktedir ve “kadın da olsa,çocuk da olsa” gereken yapılmaktadır.

Tam da bu noktada Erdoğan’ın İsrail’in öldürdüğümasum insanlar üzerine yürüttüğü politika kurnazlığıakla gelmektedir. Ortada “tencere dibin kara, seninkibenden kara” gerçeği var iken Erdoğan, Ortadoğu veFilistin söz konusu olduğunda birden “barış adamı”olmaktadır. Tabii ki bu bir aldatmacadan ibarettir.Politik bir ilüzyonunun başarıyla gerçekleştirilmesindenbaşka bir şey değildir yaşanan.

Son 25 yılda 459 Kürt çocuğunun rastgele ateşaçılmak suretiyle öldürülmüş olması İsrail ile Türkiyearasındaki büyük bir benzerliği anlatmaktadır. AKP

döneminde ise öldürülen çocuk sayısı 64’tür. 25 Mayıs2010 tarihinde Van Özalp ilçesinde askeri birlikyakınında oyun oynayan 13 yaşındaki OğuzcanAkyürek hayatını kaybetmiş, 4 çocukta da ağıryaralanmıştır. 3 Haziran’da Şırnak’ta Diren Basan, polisaracının altında kalarak hayatını kaybetmiştir. Yine 15Şubat 2008 yılında Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde polis, 15yaşındaki Yahya Menekşe’yi panzerle ezmiş, daha öncede 12 yaşındaki Uğur Kaymaz 13 kurşunlakatledilmişti.

Son 3 yılda öldürülen bazı çocukların isimlerişöyledir:

13 yaşındaki Uğur Kaymaz, 15 yaşındaki YahyaMenekşe, 9 yaşındaki Abdullah Duran, 7 yaşındakiEnes Ata, 8 yaşındaki İsmail Erkek, 17 yaşındakiMehmet Akbulut, 3 yaşındaki Fatih Tekin, 17 yaşındakiAhmet Araç, 17 yaşındaki Mahsuni Mızrak. CeylanÖnkol.

Hatırlanacağı gibi 2008 yılında HakkariYüksekova’da Newroz’a izin vermeyen polis, 14yaşındaki Cüneyt Ertuş’un kolunu kameraların önündekırdıktan sonra, tutuklayarak cezaevine gönderiyordu.23 Nisan 2009 yılında Hakkari’de 15 yaşındaki SeyfiTuran yine kameralar karşısında öldüresiyedövülüyordu.

Öte taraftan TİHV verilerine göre 2000-2009yıllarında faili meçhul cinayetlerin sayısı 144, yargısızinfaz sonucu ölümler 431, gözaltında ya da cezaevindeölümler 351’dir. Son 3 yılda polis tarafından sokakortasında öldürülenlerin sayısı ise 255’tir.

Elbetteki tüm bu rakamlar Türkiye’de yaşanandevlet terörünü tek başına anlatmaya yetmeyecektir.Katillerin değil, katledilenlerin yargılandığı Türkiye,İsrail’le işte sadece bu konuda yarışmaktadır. İşcinayetlerine “kader” denilen bir yerde elbette gerçekadalet olmayacaktır. Daha yeni olarak Urfa’dagösterilere katıldıkları için 14 yaşındaki 2 çocuğa 20 yılceza isteniyor olması bu gerçeği işaret etmektedir. Budurumda olan binlerce çocuk olduğu artık herkesçebilinmektedir. Sermaye devleti tıpkı İsrail gibiçocuklardan intikam almaktadır.

Ancak tüm emperyalist-kapitalist devletler gibiTürkiye ve İsrail de beklenen sondan kurtulamayacaktır.Sömürünün olmadığı, kendi kaderlerini kendileri tayineden halkların kardeşçe yaşadığı günler mutlakagerçekleşecektir. Ezen ulusa mensup olan işçi sınıfı veemekçiler de ancak bu sayede özgürleşebileceklerdir.Tek gerçek ve kalıcı çözüm bu nedenle devrim vesosyalizmdir.

Katliamcı iki devlet: İsrail ve Türkiye Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Sermayesi kan olan stratejik ortaklıkdevam ediyor!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Siyonist İsrail devletinin Gazze’ye insani yardımgötüren gemilere yönelik vahşi saldırısı, başta Türkiyeolmak üzere dünya genelinde tepkiyle karşılandı.Siyonizme açıktan destek verme niyeti taşıyan kimiisimler dahi “İsrail’in müdahalesi yanlıştı ama...” ilebaşlayan sözler sarf etmek durumunda kaldılar.

Kuşkusuz ki İsrail’in katliamcı kimliği dünyakamuoyunca bilinmekteydi ve bu açıdan şaşırtıcı biryan bulunmuyordu. Sorunu karmaşık hale getiren isesaldırının daha çok uluslararası ilişkilerde yarattığıdalgalanma oldu. Başta Türkiye olmak üzere pek çokülke saldırının ardından ikiyüzlü tutumlar aldı, timsahgözyaşları döktü. İsrail’in de katıldığı bu oyun sırasındapek çok söz söylendi ama çok az iş yapıldı.

Tüm bu tartışmalara ve sözde restleşmelere rağmengerçek olan tek şey, halkların İsrail terörüne karşısokaklara çıkması oldu. Bu eylemlerde de başı İslamikesimler ile sol güçlerin çektiği görüldü. Ancak yapılaneylemler, siyonizmi dize getirecek ve işbirlikçilerinikiyüzlülüklerini teşhir edecek minvalden uzak kalarakyalnızca tepkinin dile getirildiği platformlara dönüştü.Emperyalizmle mücadele ederek onu yere serebilecekyegane gücün dünya proletaryası olduğu ise hemen hiçakıllara gelmedi.

Ortadoğu ve dünya halklarının kardeşliği!

İsrail’in gerek emperyalizm ile gerekse Türkiyedevleti ile ilişkilerinin derinliği ve geçmişi pek çokyazıya konu oldu. Ancak en az bunun kadar eski veköklü olan bir ortaklık da Filistin direnişi ve dünyagenelinde yükselen sol hareket arasındaki ilişkiydi. 68kuşağının temsilcileri, THKO (Türkiye Halk KurtuluşOrdusu) ve RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu)örneklerinden de hatırlanacağı üzere bizzat El Fetihkamplarında eğitim alıyor; sol, İsrail siyonizmine karşıtoplumsal muhalefeti uyandırıyordu. Dünya genelindeFilistin sorunu “sol”un sorunu olarak görülüyordu.Filistin kurtuluş mücadelesinin de önderliği ilerici-devrimci güçlerin elindeydi.

Bu dönemde İsrail’in emperyalizmin uşağı olduğuve anti-emperyalist mücadelenin bölgeden bu kanlıhançeri temizleyeceği sıklıkla ve ajitatif biçimlerdeifade ediliyordu. Ancak dünya genelinde sol hareketintaşıdığı zaaflar ve modern revizyonizmin çürütücüetkisi Filistin sorununda da kendini gösterdi.Emperyalizmin kapitalizmin bir aşaması olduğu vekapitalist üretim ilişkilerinin zorunlu olarakemperyalizmi doğurduğu pek az dile getirildi. Aşamalıdevrim tezleri, anti-emperyalist, anti faşist birlikçağrıları ve dünya sosyalist hareketindeki kutuplaşmabu eğilimi besledi.

Kapitalizmden yalıtılmış bir anti-emperyalizmkuşkusuz ki sınıfsal olarak da doğru temellereoturmaktan uzak kaldı. Kapitalizm hedeflenmediğiölçüde işçi sınıfının devrimci rolü ikinci plana itildi veemperyalizme karşı mücadele sınıf mücadelesindensoyutlandı. Solun güç kaybetmeye başlaması ile birlikteise tüm mevziler birer birer yitirildi. Bu dönemdeOrtadoğu halklarının direnişinin önderliği de bizzatemperyalizm tarafından uygulanan planlar sonucuİslami hareketlerin denetimine geçti. Emperyalizmtarafından beklenmeyen ise kendi kurdurduğuörgütlerin de bir süre sonra denetimlerinden çıkarak

farklı mücadele odakları haline gelmeleriydi. Ancak bukez sosyalist güçlerden farklı olarak mücadele dinieksenli ve Yahudi karşıtlığı üzerinden şekillenmekteydi.

Ortadoğu’daki bu değişim dünya genelinde de etkigösterdi ve Filistin sorunu sosyalist kamuoyununmeselesi olmaktan çıkarak İslami kesimleringündemine oturdu. Anti-semitizm ve islami gericilik ileharmanlanan etkinlikler, eylemler birbiri ardınayapılmaya başlandı, kimi zaman iş cihat çağrılarınakadar vardı.

Ortadoğu halklarının kurtuluşu işçi sınıfının omuzlarındadır!

Bugün gelinen yerde Filistin sorunu ve Ortadoğuhalklarının mücadelesinde İslami örgütler önemli biryer tutuyor. İlerici ve devrimci güçler ise geçmişinpolitikalarına sıkı sıkıya sarılmak ve ‘70’lerin popülersöylemlerini yinelemek dışında ortaya anlamlıpolitikalar koyamıyor. Bu durum mevcut güçsüzlük ilede birleşince Ortadoğu halklarının kurtuluşu için ortayaanlamlı bir katkı sunulamıyor. Üstelik bu politikasızlıkzaman zaman İslami referanslı hareketlerleantiemperyalist birlikler kurmaya kadar varıyor.

Bu sınırları aşmak ve solun dar bakış açısı ileislamcı güçlerin gerici cenderesini kırmak için ise yeniarayışlara girmek yerine marksist-leninist külliyatadönmek ve sosyalizmin temel ilkelerini ele almakyeterli.

Kuşkusuz ki, sorun böyle tanımlandığında vekapitalizm-emperyalizmin ilişkisi doğru biçimdetanımlandığında sıra kapitalizmi yıkabilecek olanyegane güce yani işçi sınıfına geliyor. Tüm arakatmanların ötesinde emek-sermaye çatışmasındadoğrudan taraf olan emek cephesinin emperyalistsaldırganlığa karşı seferber edilmesi ve çürümüşkapitalist sistemi hedef alarak yıkıcı gücünü açığaçıkarması önem taşıyor.

Bugün ne yazık ki dünya genelinde bu noktadanhayli uzağız. Ekonomik krizin faturasını ödememekiçin alanlara çıkan, haklarını sokaklarda arayan dünyaproletaryası ne yazık ki İsrail siyonizmine veemperyalizme karşı mücadelenin, sermaye sınıfınakarşı mücadele ile bütün olduğunu halen daha kavramış

değil. Oysa bugün dinci-gerici ve milliyetçi-şovensöylemin öne çıktığı İsrail karşıtı eylemler karşısında,bu gerici havayı dağıtacak temel güç olan işçi sınıfının,hedefine sermayeyi de çakan bir biçimde sürecemüdahil olması gerekiyor.

İzmir’de TÜMTİS üyesi ambar işçilerinin İsrailsiyonizmine karşı gerçekleştirdikleri eylem sırasındaUPS patronu şahsında sermayeyi hedef almaları, yineİsveç’te Liman İşçileri Sendikası’nın İsrail’e boykotuygulayarak gemilere bir hafta süreyle yüklemeyapmayacaklarını açıklamaları sınıf cephesinden atılancılız ama anlamlı örnekler olarak karşımız çıkmaktadır.Bu örnekleri çoğaltılması ise işçi sınıfının doğru birbakış ile süreci kavramasından geçmektedir.

İşçi sınıfı görev başına!

Proletarya yalnız İsrail’i lanetleyen ya da Filistinhalkının yanında olduğunu beyan eden herhangi birtoplumsal katman değil, Filistin halkının kurtuluşunusağlayabilecek ve emperyalizmin çanına ot tıkayacaktek güçtür, sınıftır. Bunun bilinci ve sorumluluğu ileişçi sınıfı tarihsel rolünü kuşanmalı, üretim ve tüketimboykotları, uyarı grevleri, militan sokak gösterileri ileOrtadoğu halklarının kurtuluş mücadelesindeki rolünüoynamalıdır. Öncü işçilere de bu süreçte büyük görevdüşmektedir. Sınıfın emperyalizm karşısındaki görev vesorumluluğu her fırsatta dile getirilmeli, işyeritoplantıları, sendikal eğitimler, seminerlerleperçinlenmelidir.

İşçi sınıfı tarih bilinci ile sahneye çıktığı zaman iseartık ne dinsel gericiliğin masalları, ne ulusalcısafsatalar, ne düzen cephesinin timsah gözyaşları, ne degeleneksel solun popülist söylemleri kendine yerbulabilecektir. İşçi sınıfı tarihsel rolünü oynamak içinseferber olmadığı sürece siyonist vahşete karşı tepkilersönümlenmeye mahkumdur. Sistemin belkemiğini yaniüretim araçlarını vuran bir mücadele hattı isehükümetlere adım attırmaktan başlayarak pek çokkazanım elde edilmesin ve Filistin halkının kurtuluşyönünde yol almasını sağlar. Bu mücadele emperyalistsaldırganlığın dize getirilmesi ve ABD-İsrail-Türkiye“şer” ekseninin geriletilmesi de yegane güvencesidir.

Z. Us

Ambar işçileri siyonist katliama lanetledi

TÜMTİS üyesi ambar işçileri Siyonist İsrail’in Gazze’ye insani yardım götüren gemi filosuna yönelik kanlıkatliamını protesto etti.

TÜMTİS İzmir Şubesi önünde toplanan işçiler buradan, Amerikan Konsolosluğu’na yürüdü. İzmir’de işten atmasaldırısına karşı direnişlerini sürdüren UPS işçilerinin de katıldığı yürüyüşte TÜMTİS üyeleri alkışlar ve ıslıklareşliğinde coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Çevreden geçen araçların kornalarla destek verdiği eylemde ambarişçileri “Kahrolsun İsrail siyonizmi Filistin halkının yanındayız! / TÜMTİS İzmir Şubesi” pankartı taşındı.

Alsancak’ta bulunan ABD Konsolosluğu önüne gelindiğinde ilk sözü TÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günselialdı. Konuşmasında mazlum halkların yıllardır katledildiğini vurgulayan Günseli, hükümetin de Amerika’nın da bukatliamların arkasında olduğunu ve onayladığını ifade etti. Dökülen gözyaşlarının timsah gözyaşı olduğunu belirtenGünseli, halkları katledenlerin, ezenlerin bugün UPS’de de işçi kıyımı ve sendika düşmanlığı gerçekleştirdiğinivurguladı. UPS işçilerinin direnişini ve haklı mücadelesini anlattı.

Günseli’nin ardından basın açıklamasını okumak üzere TÜMTİS İzmir Şube Sekreteri Cafer Kömürcü sözü aldı.Siyonist katliama yönelik öfkelerini İsrail bayrağı yakarak gösteren TÜMTİS üyesi ambar işçileri slogan, alkış ve

ıslıklarla eyleme son verdiler. Açıklamanın ardından sendikaya geri dönüş sırasında da zaman zaman sloganlar atıldı. Sol güçlerin de destek verdiği eyleme BDSP’liler flamaları ile katıldı. Yürüyüşe 200’ü aşkın işçi ve emekçi katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Bir kez daha işçilerin birliği ve halkların kardeşliği...

Emperyalizmle hesaplaşmanın yegane yolu kapitalizmi hedef almaktır!

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

İsrail ile tüm ilişkiler kesilsin! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

5-6 Haziran tarihlerinde yapılan Uluslararasıİsrail’e Karşı Boykot Sempozyumu Beyoğlu’ndakiMuammer Karaca Tiyatrosu’nda gerçekleştirildi.

İlk oturumda, Filistin sorunu tarihsel bir anlatımeşliğinde ele alındı. Boykot taleplerinin hangi eksendeşekillendiği bu anlatımlarla beraber anlaşılmış oldu. Herne kadar kendi kapsamlarında doyurucu sunumlaryapılsa da Filistin direnişinin ve boykot çalışmasınınsınıfsal arka planına yeterince değinilmedi.

İkinci oturumda yapılan sunumlar ve sonrasındakisoru-cevap bölümü ise sınıf eksenli mücadeleninönemine işaret etti. Bu anlamda Güney Afrikadeneyimleri üzerinden şekillenen anlatım oldukça ilgiçekiciydi.

Sempozyum açılış konuşmasıyla başladı.Oturumlardan önce Filistin Boykot UlusalKomitesi’nden Muhammed Jaradat, BDP İstanbulMilletvekili Sebahat Tuncel ve İstanbul Tabip OdasıBaşkanı Prof. Dr. Taner Gören tarafından açılışkapsamında konuşmalar yapıldı.

Boykotun talepleri anlatıldı

Konuşmaların ardından Filistin Halkının TemelHakları ve BDS Kampanyası’nın Hedefleri başlıklıbirinci oturuma geçildi.

Bu bölümde FHKC Politik Büro’dan Abu AhmedFuad ve BADİL Araştırma Merkezi’nden MuhammedJaradat sunumlarını gerçekleştirdiler.

Boykotun 3 talebinin Seyit Ümmetoğlu tarafındanifade edildiği ilk sunuş konuşmasında İsrail vatandaşıFilistinlilere uygulanan apartheitin sona erdirilmesi,mülteci Filistinlilere geri dönüş ve seçme hakkıtanınması ve İsrail işgalinin sona erdirilmesi taleplerisıralandı.

Abu Ahmad Fuad tarafından yapılan sunumdaİsrail’in pervasızlığının temelleri üzerinde duruldu.ABD’nin ve Avrupa’nın tutumları eşliğinde İsrail’inkural tanımaz tavrının şekillendiği örneklerle beraberifade edildi. İsrail’in tüm barbarlığına karşın ayaktakalabilmesini sağlayan olgunun emperyalizmin desteğiolduğu belirtilerek İsrail’in emperyalistler tarafındanuluslararası alanda korunduğunu, emperyalistlerdensilah ve iktisadi yardım aldığını söyledi.

Bu oturumda son sunumu Muhammed Jaradatgerçekleştirdi. İsrail’in Filistinliler üzerinde uyguladığıapartheit yöntemlerini ele alan Jaradat, mültecilereseçme, geri dönme ve tazminat hakkının tanınmasıgerektiğini belirtti. Mültecilerin sürüldükleri yerdekalma, geri dönebilme ya da seçtikleri farklı bir ülkedeyaşama taleplerinin karşılanabilmesi gerektiğine dikkatçekti.

Filistin direnişinin yaygınlaştırılmasının yanısıraİsrail’in hedef gösterilmesinin önemli olduğuna işaretetti.

Sunumları da bütünleyen bir biçimde cevaplarda dadirenişin ve bu mücadelede kullanılan araçların elealınışında sınıfsal bir bakış açısının ön planaçıkarılmadığı göze çarptı. Türkiye halklarının direnişinyanında olduğunun bilindiği söylenirken Arapdevletlerine dönük açık eleştiriler yapıldı.

“Kime boykot ?” sorusu ve mücadelenin sınıfsaltemelleri değerlendirildi

Siyonizm ve Apartheid – Neden BDS başlıklı 2.oturumda boykot atölyesinin çalışmalarını aktaran

Nikola Saafin siyonizm üzerinden gerçekleştirdiğisunumda kimi boykot ediyoruz sorusuna yanıt verdi.Siyonist İsrail devletinin kurulmasında temel roloynayan kurumlara dikkat çeken Saafin’in sunumundabu kurumlardan birinin sadece Yahudilerin üyeolabildiği siyonist sendika Histadrut olduğunun altıçizildi. Saafin, siyonist İsrail devletini destekleyen tümkurumların da boykot edilmesi gerektiğini dilegetirirken sessiz kalan herkese boykotun desteklenmesiiçin çağrı yaptı.

Saafin’in sunumunu İstanbul Üniversitesi SiyasalBilgiler Fakültesi’nden Erhan Keleşoğlu’nun anlatımıizledi. Yard. Doç. Keleşoğlu’nun sunumunda İsrail’inkolonizasyonu sürecinde “sol” bir söylemin hakimolduğu vurgulandı. Bununla beraber İsrail devletininkurulmasında diğer sömürgeci devletlerden farklı olarak“kutsal” bir durumun referans olarak gösterildiğinibelirten Keleşoğlu, nüfus ve toprak dengesine değindi.İsrail’in işgal ettiği alanlarla kendi nüfusunun ilişkisinigözettiği belirtirken tahakküm kurabilmesi için bunungerekliliğine vurgu yaptı. Geçmişte gerçekleştirilen açıkişgallerin ve sürgünlerin aksine bugün Filistinlilerinyalnızlaştırılarak, yaşamları güçleştirilerek yıldırılmakistendiklerini söyledi.

Tolga Tören ise Güney Afrika’da aparthaiduygulamalarını ele aldı. Siyah işçi sınıfını üretimsürecinden dıştalayan yasalara değinen Tören, emeğinbaskı altına alınmaya çalışıldığını sözlerine ekledi. İsrailile Güney Afrika’daki ırkçı rejim arasındaki ilişkiye dedikkat çeken Tören, ABD’nin Güney Afrika’daki sınıfuzlaşmacı sendikal hareket olan TUCSA’yıdesteklediğini ifade etti.

Güney Afrika Komünist Partisi, Ulusal Özgürlükhareketi ve SACTU Sendikası’nın birlikte hareketetmesiyle beraber aparthaide karşı mücadelenin hızkazandığını belirtti. Ayrıca SACTU’nun etkinliğininkırılması için bu süreçte ABD destekli alternatif siyahsendikanın da devreye sokulduğunu söyledi.

Birleşik Demokratik Cephe’nin kazanımda oynadığırole değinildi.

Bu bölümün ardından yapılan değerlendirmeler sınıfeksenli bir düzlemde ele alındı. İsrailli emekçilerin bumücadelede nasıl konumlanacağı belirtildi.

Ayrıca siyasal islamın Yahudi düşmanlığınıkörükleyerek Filistin mücadelesine ihanet ettiği devurgulanan noktalar arasında yer aldı.

Türk devletinin İsrail’le çok yönlü ilişkileri değerlendirildi

Filistin-Türkiye-İsrail; Devletler ve HalklarArasındaki İlişki başlıklı son oturumda ise Türkiyelisol hareketlerin ortak metni okundu. Boykot atölyeçalışmalarının sunumunun da yapıldığı bu oturumdaaraştırmacı yazar Hüseyin Akyol ve Abu AhmadFuad’ın sunumları da yapıldı.

Abu Ahmed Fuad’ın anlatımlarında Arapdevletlerinin ve Ürdün’ün kınandığı bunların ABD ilehareket ettiği vurgulandı. İsrail’e çok yönlü boykotuygulanması gerçekleştirildiği dile getirildi.

Akyol ise Türk devletinin kuruluş aşamasındanitibaren İsrail’le olan ilişkilerine değindi. Menderes,Demirel ve Erdoğan dönemlerine işaret ederek çeşitliyönleriyle ilişkileri ele aldı.

Elif Berk ise atölye çalışmalarının sunumu ile

İsrail’le ilişkilerin partiler üstü bir seyir izlediğine işaretetti. ABD’nin Ortadoğu stratejisi ve Kürt sorunu dasunumda işlendi.

Sempozyumun ikinci günü...

Sempozyumun 2. gününde yapılan “Türkiye-İsrailEkonomik İlişkileri ve Su, Tarım, Enerji AlanındaGörülen Yeni Gelişmeler” başlıklı ilk oturumda, ZiraatMühendisleri Odası’ndan Ahmet Atalık ve boykotatölyesinden Ayşe Şebnem Çakır birer sunumgerçekleştirdi. Modorotörlüğünü Ali EmreDemirkıran’ın yaptığı oturumda, İsrail’in işgalininardından, topraklarından sürgün edilen Filistinlilerinyaşadıklarına dair belgesel film gösterimi yapıldı.

Film gösteriminin ardından Ayşe Şebnem Çakır,Boykot Atölye Çalışmaları’nın sunumunugerçekleştirdi. Çakır, İsrail’in tarımsal ve enerjialanında, Filistin halkına uyguladığı yaptırımlardan sözetti. Özellikle tarımsal, enerji, finans, danışmanlık ya dapatent yoluyla dış ticarete de atılan İsrail’in bu alanlardaişbirliği yaptığı ülkeler arasında Türkiye’nin sekizincisırada olduğunu söyledi. Sermayenin çıkarlarına bağlıbu hizmetlerin ekonomik ve siyasal gelişmeleri deberaberinde getirdiğini söyledi.

Çakır’ın sunumunun ardından, Ziraat MühendisleriOdası’ndan Ahmet Atalık Türkiye-İsrail işbirliğine dairçarpıcı örnekler verdi. Atalık yaptığı sunumda, İsrail’i1949 yılında “devlet” olarak tanıyan müslümandevletler arasında ilk devletin Türkiye olduğunusöyledi. İsrail - Türkiye su ve tarım ilişkilerine dedeğinen Atalık, İsrail’in en çok ihracat yaptığı ülkelerarasında Türkiye’nin 10. sırada olduğunu, en çok ithalatyaptığı ülkeler arasında ise 11. sırada olduğunu söyledi.

Ali Emre Demirkıran da oturumun sonunda yaptığıkonuşmada, Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi olarakbir süredir devam eden çalışmalarına, boykot edilmesigereken burjuva basının da sansür uyguladığınıbelirterek, faaliyetlerinin birkaç duyarlı, emekten yanabasın kuruluşunda yer aldığını ifade etti.

Sempozyumun 2. oturumunda “Akademik veKültürel Boykot” başlığı ele alındı.

Sempozyumun 3. oturumunda ise “Filistin’leDayanışmada Yeni bir Strateji Olarak Boykot - BDSHareketinden Deneyimler” başlığı tartışıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Uluslararası İsrail’e Karşı BoykotSempozyumu gerçekleşti...

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Filistin davası, Türkiye sol hareketi açısındanherhangi bir ülkede gelişen mücadeleyle gösterilmesigereken enternasyonal dayanışmanın bir örneğindenibaret olmamıştır. Türkiye sol hareketinin belli başlıgeleneklerinin harcında Filistin kurtuluş hareketininadıyla, mücadele stratejisi ve yöntemleriyle verdiğiilham önemli yer tutmaktadır.

Bu ilişki basit bir esinlenmenin ya da duygudaşlığında ötesindedir. Bir silah arkadaşlığıdır. 1968’lerdeyükselişe geçen ve daha sonra Türkiye solununşekillenmesinde önemli yer tutacak olan anti-emperyalist gençlik hareketi, Filistin kurtuluşmücadelesini hem bir dayanışma cephesi hem de birokul olarak görmüştür. Denizler, Mahirler, İbrahimlersilahlı mücadeleye başlarken esinlendikleri en önemlikaynaklardan biri, Filistin özgürlük mücadelesidir.

Askeri eğitim kamplarına giderek Filistin KurtuluşÖrgütü saflarında silah tutan Deniz Gezmişler, silahlımücadeleye başladıklarında örgütlerinin adınıFHKC’den esinlenerek koyan ve ilk eylemlerindenbirinde İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’u hedef alanMahir Çayan’lar… 1970’lerde başlayan bu bağ dönemdönem zayıflasa da her zaman varlığını sürdürmüştür.

***Tüm bunların da ötesinde gerek Türkiye solu

gerekse Türkiye halkları Filistin davasına özel biryakınlık hissetmektedir. Bu yakınlığın, nostaljikgöndermelerle anılan 1970’li yıllardaki mücadelelerinötesinde, geçmişten geleceğe uzanan somut temellerivardır.

Ezilen sınıflarla egemen sınıflar arasındakiçelişkinin Ortadoğu’daki açığa çıkış biçimi, bizleriFilistin davasına kayıtsız kalamayacağımız birçatışmayla yüz yüze getirmiştir. ABD emperyalizmi ileekonomik ve askeri bütünleşmeleri gereği, Ortadoğu’daİsrail’le stratejik ittifaklar kuran Türkiye egemenleri,kendi çıkarlarını İsrail ve ABD’nin çıkarları ilebütünleştirirken, Türkiye halklarının çıkarları da Filistinhalkının çıkarları ile bütünleşmektedir.

İsrail ve Türkiye egemenlerinin stratejik ittifakınıbiçimlendiren şey, iktidarların niyeti ve söylemlerideğil, hizmet ettikleri sınıfsal egemenlik ilişkileridir.ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki iki tarihselittifakını temsil eden İsrail ve Türkiye egemensınıflarının politikalarına yön veren şey de bu bölgedekiemperyalist hâkimiyet planlarıdır.

Emperyalizm, Ortadoğu’yu enerji kaynakları veucuz emek potansiyeli ile talan etmek istemektedir.Bunun öncelikli gereği de Ortadoğu halklarına dizçöktürülmesi ve emperyalizm açısından sorun teşkileden istikrarsızlık unsurlarının ortadan kaldırılmasıdır.İsrail’in işgal ve saldırı siyaseti bu diz çöktürmeoperasyonunun temel unsurlarından biridir ve bunedenle de ABD emperyalizmi tarafından güvencealtına alınarak süreklileştirilmek istenmektedir. ABD-Türkiye-İsrail askeri ittifakı bu çerçevede anlamkazanmakta ve ortak tatbikatlar, istihbarat paylaşımı,silah ticareti ve üretimindeki ortaklıklarla sürmektedir.

Bu ittifak basitçe askeri alanda kalmamakta,sermaye hareketlerini de kapsamaktadır. Ortadoğu’nunenerji, su ve ucuz işgücü kaynaklarının emperyalistyağmaya açılmasında Türkiye ve İsrail sermayesiönemli hizmetler görmektedir. Enerji nakil hattıprojeleri, uluslararası su ticareti projeleri, TÜPRAŞ’tanHES’lere enerji alanında özelleştirmeler, silah sanayi ve

tarım gibi stratejik alanlarda Türkiye-İsrailsermayesinin özellikle 2000’lerde hız kazanarak gelişenortaklıkları söz konusudur.

Bu emperyalist bağımlılık ve sınıfsal çıkarlar temeliTürkiye’de hükümet partilerinin, söylemleri her neolursa olsun İsrail ile ikili ilişkilerin kesilmesi talebikarşısındaki tavizsiz tutumunu açıklamaktadır.

“Ulusal çıkar” bahanesine sarılan Türkiyehükümetleri, geçmişten bu yana bu ilişkileriilerletmiştir. Tansu Çiller ve Necmettin Erbakanhükümetleri döneminde İsrail-Türkiye askeri ilişkileribir üst düzeye taşınırken Bülent Ecevit hükümetidöneminde Türkiye, İsrail Hava Kuvvetlerininkatılımıyla Konya’da Anadolu Kartalı kod adlıtatbikatların ilkini düzenledi. Türkiye parlamentosunda,hala varlığını sürdüren Türkiye-İsrailParlamentolararası Dostluk Grubu, 183’ü AKP’li olmaküzere 289 parlamenter üyeliğiyle bütün hükümetdönemlerinde olduğu gibi AKP hükümetinin ilk yılındada oluşturuldu. Gazze saldırısının ardından birçokmilletvekili bu gruptan istifa ederken, gerek AKP’ligerekse CHP’li kimi milletvekilleri grup üyeliğiniısrarla sürdürdü. Grubun başkanı AKP’li NursunaMemecan, CHP’li Onur Öymen gibi isimler tuhafgerekçelerle görevde kalmalarını açıklamaya çalışırkenyoğun halk muhalefeti sonucu grup sessiz sedasızortadan kalktı. AKP hükümeti ise İsrail’le tümdüzeylerdeki ilişkileri geliştirirken “Gazze’dekardeşlerimiz ölüyor; one minute!” söylemini başarılıbir ikiyüzlülükle iç politikaya yönelik olarak kullanıyor.

***Türkiye ve Filistin sol hareketleri arasında 1970’li

yıllarda kurulan sıcak ilişki de Türkiye-İsrail stratejikittifakının henüz bu kadar olgunlaşmadığı ancaktemellerinin atıldığı; iki ülke sol hareketlerinin iseyükselişte olduğu bir dönemin izlerini taşımaktadır.

Filistin ve Türkiye solunun ilişkileri 1980sonrasında farklı bir boyut kazanmıştır. 12 Eylüldarbesinin ardından önemli sayıda kadrosu yurtdışınaçıkmak zorunda kalan Türkiye solu açısından başlıcaadreslerden biri de Lübnan-Filistin alanı olmuştur.Filistinli devrimci örgütler, binlerce Türkiyelidevrimciyi misafir etmiş, çok kısıtlı imkânlarını

paylaşmıştır. Bu dönem, Filistin halkıyla Türkiyelidevrimcilerin kader birliği yaptığı ve İsrail’e karşı omuzomuza savaştığı bir dönemdir. Özellikle 1982’deLübnan’ın büyük bölümünü işgal edip Beyrut’u kuşatanİsrail’e karşı çok sayıda Türkiyeli devrimci Filistinliyoldaşlarıyla birlikte savaştı, şehit oldu veya tutsakdüştü.

Kürt Özgürlük Hareketinin bölgedeki varlığıkesintisizce sürerken, Türkiyeli devrimcilerinçoğunluğu 1980’lerin ortalarına doğru bölgedenayrılarak Avrupa ülkelerine gitti. Ancak 80’li yıllarınsonlarına doğru kimi yapılardan Türkiyeli devrimcilerbir kez daha bölgeye gelip Filistinli yoldaşlarıncamisafir edildi. Bu durum, 90’lı yılların ortalarına kadarsürdü. Dünyadaki ve bölgedeki siyasi koşullardayaşanan değişiklerin bir sonucu olarak Ortadoğu(Türkiye dâhil) sol hareketleri gerilerken, kendiaralarındaki ilişkiler de zayıfladı.

Buna rağmen Türkiye solunun kolektif hafızasındanve mirasından Filistin davası silinmemiş, ilişkiler sınırlıölçülerde sürdürülmüş, Türkiye solu Filistin hareketiyleyeniden gelişkin bağlar kurma fırsatını yakaladığındaharekete geçecek bir niyeti daima canlı tutmuştur.

***2000’li yıllar, emperyalist sistemin genel krizi içinde

bir yandan sınıfsal çelişkilerin derinleştiği, bir yandanda emperyalist-kapitalist sistem karşısında solun yenilgiduygusundan sıyrıldığı gelişmelere sahne olmuştur.

Emperyalist saldırganlık tırmanışa geçmiş ve busaldırganlık içinde kurulmuş olan ittifaklar pekişmiştir.Emperyalizm ve işbirlikçileri askeri, ekonomik vepolitik araçlarını halklara diz çöktürmek, doğalkaynaklarını ve emeklerini sömürmek için seferberetmektedir.

ABD-Türkiye-İsrail ittifakı Filistin’de, Lübnan’da,Irak’ta, Kürdistan’da halklara karşı yürütülen savaşlardaikiyüzlü bir şer ittifakı olarak daima birbirinikollamıştır. Irak’ın işgali öncesinde ABD askerlerininIrak’a Türkiye üzerinden girmelerine izin verentezkerenin çıkması için elinden geleni yapan egemensınıflar kendi aralarındaki çatlaklar ve halk muhalefetinedeniyle bunu başaramamıştır. Ancak daha sonra TSKve parlamentodaki diğer partilerin de onayını alarak

Filistin davası davamızdır!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Sempozyumda Türkiyeli sol hareketler tarafından sunulan ortak metin...

Filistin davası davamızdır!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

ABD askerlerinin Türkiye topraklarını kullanmasınaizin veren yeni tezkereler geçirmiş ve işgalidesteklemiştir. Lübnan’da yenilen İsrail’idirenişçilerden korumak için bölgeye yerleştirilen BMBarış Gücü adı işgal kuvvetlerine, bölge halkı gözündeişgalcilere bir tür meşruiyet de kazandıracağıdüşüncesiyle, Türkiye ordusu da katılmıştır. Gazze’yivuran pilotlar Konya’da eğitilmiştir. Suriye’yi vuranİsrail uçakları Türkiye hava sahasını kullanmıştır. TürkSilahlı Kuvvetleri’nin Kürdistan’a yönelik sınır ötesioperasyonları ABD ve İsrail’in istihbarat desteği ilegerçekleşmekte, operasyonlarda daha fazla kandökülmesi için İsrail’in insansız casus uçaklarıkullanılmaktadır. Köyleri bombalayan, Kürt çocuklarınısokak ortasında kurşunlayan Türk devleti; Kürt halkınakarşı kullandığı vahşi yöntemlerinde İsrail’in akılhocalığına başvurmuştur.

Bu kanlı ittifak Türkiye halklarının emperyalizmdenbağımsızlık mücadelesini, barış mücadelesini, Kürthareketinin özgürlük mücadelesini ve Filistin kurtuluşmücadelesini bütünleştiren bir zemin sunmaktadır.Düşman ortaktır, halkların özgürlüğü hedefi de ortaktır,bize düşen bu ortak mücadele gerekliliğini bilinceçıkararak gerçek hayata taşımak, Ortadoğu’ya umutveren bir enternasyonalist, anti-emperyalist hattıörebilmektir.

Kanlı ittifak yalnızca askeri alanda değil ekonomikalanda da sürmektedir. Enerji kaynaklarının vesektörünün emperyalist yağmaya açılmasında boru hattıprojelerinden enerji santrallerine, HES’lere, TÜPRAŞgibi dev rafineri tesislerinin özelleştirilmesine dek pekçok alanda Türkiye ve İsrail sermayelerinin uluslararasıtekellerin projelerine eklemlendiği görülmektedir. Hattaegemenler İsrail sermayesine TÜPRAŞ hisselerini velimanlarını yok pahasına Ofer grubuna satmıştır.Filistinlilerin suyuna ve zeytinine, yani yaşamına elkoymaya çalışan işgalci zihniyet; Türkiye halklarının daderelerine ve topraklarına yönelik sermaye yağmasınaortak olmaktadır. İsrail sermayesi kimi zaman doğrudanama daha çok da teknoloji, know-how ihracıyla vefinans kanallarıyla tarım ve su alanındaki yağmayakatılmaktadır. Türkiye’yi büyük ekonomik güçmasallarıyla bir ucuz ve güvencesiz emek cehennemineçeviren Türkiye egemenleri, kapitalizmin en vahşiuygulamalarının kural haline geldiği “serbest bölgeleri”Filistinlilere barış götürecek proje diye sunmayaçalışarak bir halkın ezilmişliğini ve yoksunluklarınıfırsata çevirmeye çalışmaktadır. Bu serbest bölgeprojelerini de Ortadoğu’da emekçileri rakip halinegetirip birbiri ile tehdit ederek daha ucuza çalışmayarazı etmek için kullanmaktadır.

Emperyalist saldırganlıktan güç alan bu sermayeittifakı Filistinli ve Türkiyeli emekçilerin sermayeyekarşı mücadelesini bütünleştiren bir zemin sunmaktadır.“Dünyanın bütün işçileri birleşin!” diyen bizlere düşengörev de bu enternasyonal mücadelenin somutörneklerini yaşama geçirebilmektir.

Böylesine kirli ve onursuz bir ittifak ilişkisi Türkiyesiyasal iktidarı açısından da açıktan savunulabilirdeğildir. Önemli bir meşruiyet sorunu yaratmaktadır.İktidar bu politik krizi bastırabilmek için ikiyüzlü birsöyleme sarılmaktadır. Emperyalizmin bölgeselişbirlikçiliği gerçeği “bölgesel güç” söylemleri ilemaskelenmeye çalışılırken, İsrail ile ilişkilerde deekonomik, askeri, diplomatik ilişkilerin tavizsizsürdürülebilmesi kitlelerin İsrail karşıtı duygularınıokşayan demagojik şovlarla gerçekleşebilmektedir.AKP iktidarının, özel olarak da Tayyip Erdoğan’ın İsrailkarşısındaki sözlü çıkışları kitleleri coşturmakta,gündem belirlemekte ve İsrail-Türkiye ilişkileriningelişimi bu illüzyonla gözlerden kaçırılmayaçalışılmaktadır. Suç ortaklığının dozu yükseldikçe,söylemin ve şovların da dozu yükselmektedir. Ancakson OECD oylamasında Türk devletinin İsrail’e en zordurumunda el uzatması gibi örnekler, bu şovların nekadar işe yarayacağını da sorgulatmaktadır.

İsrail saldırganlığını sınırlandırmanın sözle mümkünolmadığına, bu sözlerin örttüğü gerçek ilişkilere sonverilmesi gerektiğine inanan bizlere düşen görev, kanlıittifakın sürmesine hizmet eden bu ikiyüzlü siyasetiteşhir etmektir.

Sonuç olarak günümüzde Türkiye ve Filistin solhareketleri arasında pratik bir dayanışmayı dayatannesnel bir çelişkiler zemini açığa çıkmıştır. İsrail ile ikiliilişkilerin kesilmesi talebiyle örgütlenen boykotkampanyası da bu pratiği örgütlemek açısından önemlibir olanak sunmaktadır. Mahirlerin, Denizlerin, Filistinve Türkiye halklarının ortak kurtuluşu için çarpışmışsayısız devrimcinin anısına sahip çıkan bizler Filistindavasını bir nostalji unsuru ya da dış mesele olarakdeğil, Türkiye solunun öz davası olarak görüyor,“mücadeleniz mücadelemizdir” diyoruz.

Bu mücadeleyi yükseltmek bugün hem dahagereklidir hem de daha mümkündür. İsrail; kanlayazdığı tarihinde uluslararası hukuk ve sözleşmeleri dehiçe sayarak işgal ettiği Filistin topraklarındaki Filistinhalkını tecrit altında tutmaya, her gün yeni katliamlaraimza atmaya devam ediyor. Bir yandan da işgaliniyaygınlaştırıyor, yeni yerleşimler açıyor, Batı Şeria’yıküçük parçalara bölüyor ve Filistinlileri bir açık havahapishanesinde yaşamaya mahkûm kılan ayrım duvarınıbüyütüyor. Yıllardır Gazze’de bir buçuk milyonFilistinliyi temel ihtiyaçlarından mahrum bırakarakinsanlık tarihinin en utanç verici ablukalarından biriniuyguluyor. Filistinli mültecilerin geri dönüşünüengelleyerek, Filistin halkının kendi kaderini tayin etmehakkını elinden alıyor. İsrail hapishanelerinde on biniaşkın Filistinli esir, işkence ve tecrit uygulamalarınatabi tutuluyor. Aynı zamanda İsrail, Filistin halkınınliderleri ve seçilmiş milletvekillerini hapse atarakFilistin halkının demokratik temsilini baltalıyor.

Tüm bunlarla birlikte hepimizin bildiği üzeregeçtiğimiz hafta başında abluka altındaki Gazze’yeyardım ulaştırmak için yola çıkan filoya İsrail’ingerçekleştirdiği saldırıda 9 insan hayatını kaybederken,

çok sayıda insan da yaralandı. İsrail, katliamlarına biryenisini daha eklemiş oldu. AKP hükümeti bu saldırıkarşısında bildik tutumunu sürdürerek bir yandan sözde“sert” bir şekilde kınamış, NATO’ya şikayet etmek gibitrajikomik yollara başvurmuş, diğer yandan da somuthiçbir adım atmamıştır. AKP hükümetinin diplomatikşovlar dışında hiçbir şey ifade etmeyen ikiyüzlü tavrınınbenzer bir yansımasını da CHP’de görmek mümkündür.İsrail’in kınanmasından, diplomasinin yetersizliğindendem vuran, bir yandan da ilişkilerin zedelenmemesi içindikkatli olunmasını isteyen CHP, “işte van minütünsonucu” diyerek acizliğini sergilemiştir.

Bu katliam aynı zamanda önemli bir tepkiyi deaçığa çıkardı. Bu tepkiden hareketle Filistin’inözgürlüğü için mücadeleyi yükseltmek ve Siyonizmlesuç ortaklığını hedeflemek hem zorunludur hem demümkündür.

Mücadelenin çok çeşitli biçimleri olduğu aşikâr.Filistin için İsrail’e karşı boykot da Siyonistsaldırganlık, ayrımcılık ve işgal karşısında birdayanışma stratejisi olarak büyük önem taşımaktadır.Ortadoğu’nun tümünü gözeterek ve Ortadoğuhalklarının çıkarlarının önceliğini halkların kardeşliğiekseninde ilke edinerek Türkiye-İsrail devletleriarasındaki ittifakı hedef almak Filistin’le dayanışmadabize düşen bir görevdir. Bu görevin yükü ve onuruomuzlarımızdadır.

Her yer Filistin, hepimiz Filistinliyiz!(Alınteri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu,

Demokratik Haklar Federasyonu, Emek ve ÖzgürlükCephesi, Emekçi Hareket Partisi, Eşitlik ve

Demokrasi Partisi, Filistin Halkıyla DayanışmaDerneği, Halk Cephesi, Halkevleri, Kaldıraç, Öğrenci

Kolektifleri, Liseli Genç Umut, Özgürlük veDayanışma Partisi, Partizan, Sosyalist DayanışmaPlatformu, Sosyalist Demokrasi Partisi, SosyalistGelecek Parti Hareketi, Sosyalist Parti, SosyalistUmut, Toplumsal Özgürlük Platformu, Türkiye

Gerçeği, Ürün Sosyalist Dergi, Yeşil ve Sol)

Her yer Filistin, hepimiz Filistinliyiz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Devrimci ve ilerici kurumlardan Filistin’deki

özgürlük mücadelesini büyütme çağrısı...

Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi’nin, devrimci ve ilerici kurumların da katılımıyla MuammerKaraca Tiyatrosu’nda düzenlediği “İsrail’e Karşı Boykot Sempozyumu”nun ilk günü programının ardındaneylem gerçekleştirildi. İstiklal Caddesi boyunca gerçekleştirilen yürüyüşle İsrail’e karşı boykot çağrısı yapıldı.Eyleme Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Politik Büro üyesi Abu Ahmad Fuad ve İsrail Ürünlerini Boykot YanlısıYahudiler’den Mike Cushman katıldı.

Muammer Karaca Tiyatrosu önünde kortej oluşturarak Taksim Meydanı’na gerçekleştirilen yürüyüşte“İsrail’le tüm ilişkiler kesilsin / Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi” pankartı açıldı.

Basın açıklaması öncesinde, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Politik Büro üyesi Abu Ahmad Fuad birkonuşma yaptı. Fuad, Filistin halkının yanında duruşundan dolayı Türkiye devrimci hareketini selamladı.“Filistin halkının kurtuluşu için hep beraber mücadele edeceğiz” diyen Fuad, Ortadoğu halklarına karşısaldırıların her geçen gün artarak devam ettiğini belirtti. Boykot çağrısını yükseltme gerekliliğini dile getirdi.

Fuad’ın konuşmasının ardından, Jews for Boycotting Israeli Goods (J - BIG) / İsrail Ürünlerini Boykot YanlısıYahudiler’den Mike Cushman bir konuşma gerçekleştirdi. Cushman, İsrail’e Karşı Boykot Sempozyumu içinLondra’dan geldiğini, İsrail ürünlerini boykot eden bir örgütten geldiğini vurgulayarak şunları söyledi: “Bugünburada yalnız, Mavi Marmara’da öldürülenler için değil, Filistin ile dayanışmak ve Filistin’de yaşanancinayetlerin hesabını sormak için toplandık”

Konuşmaların ardından basın açıklamasını Nicola Saafin gerçekleştirdi. Saafin, yaşanan katliamın aynızamanda önemli bir tepkiyi de açığa çıkardığını belirterek, bu tepkiden hareketle Filistin’in özgürlüğü içinmücadeleyi yükseltmenin ve siyonizmle suç ortaklığını hedeflemenin hem zorunlu hem de mümkün olduğunadikkat çekti.

İsrail elçiliğinin kapatılmasını, hükümetin ikili anlaşmaları iptal etmesini talep eden Saafin, bu anlaşmalaruyarınca şimdiye kadar yürütülen bütün gizli faaliyetlerin, İsrail’in bu topraklarda gerçekleştirdiği örtülü tümoperasyonların açıklanmasını istedi.

Eylemde, Alınteri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Demokratik Haklar Federasyonu, Ekim Gençliği,Emek ve Özgürlük Cephesi, Emekçi Hareket Partisi, Eşitlik ve Demokrasi Partisi, Filistin HalkıylaDayanışma Derneği, Halk Cephesi, Halkevleri, İşçi Cephesi, Kaldıraç, Öğrenci Kolektifleri, Özgürlük veDayanışma Partisi, Partizan, Sosyalist Dayanışma Platformu, Sosyalist Demokrasi Partisi, Sosyalist GelecekParti Hareketi, Sosyalist Parti, Toplumsal Özgürlük Platformu, Türkiye Gerçeği, Ürün Sosyalist Dergi, Yeşilve Sol, Sosyalist Umut, EMEP ve Türkiye Komünist Partisi yer aldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Bilgi Üniversitesi çalışanları siyonistvahşeti kınadı

Sosyal-İş’te örgütlenme mücadelesi veren İstanbulBilgi Üniversitesi çalışanları, 8 Haziran günü yaptıklarıyazılı açıklama ile İsrail saldırganlığını kınadılar.

Sendikal örgütlenme mücadeleleri yüzünden iştenatma da dahil türlü saldırı ve baskıyla karşı karşıyagelen Bilgi Üniversitesi çalışanları, siyonist İsraildevletinin katliamını kınayan açıklama yayınladılar.Metinde, işten atılan işçilerin yanısıra aralarındaakademisyenlerin de bulunduğu 100’ün üzerindeçalışanın imzası bulunuyor.

“İsrail’in Filistin halkına yönelik onyıllardırsürdürdüğü işgal, baskı ve resmi devlet ideolojisisiyonizm üzerinden yürüyen sistematik ırkçılıkpolitikasının son halkası olan bu saldırı hiç bir şekildemazur gösterilemez; en ağır şekilde kınıyoruz.” denilenaçıklamada, siyonizm karşıtlığı ile anti-semitizmarasındaki ayrıma dikkat çekildi.

Açıklamada şunlar söylendi: “Bir tür ırkçılık olansiyonizmin hiç bir şekilde kabul edilemeyecek olaneylemleri/politikaları, diğer bir tür ırkçılık olan anti-semitizmi meşrulaştırmak için bir gerekçe olarakkullanılamaz. Eleştirinin ve yaptırımın hedefi, İsraildevleti ve bu haydut devleti destekleyen veya gözyumanlardır; genel olarak Yahudiler değil”

KESK Şubeler Platformu’ndaneylem

KESK İstanbul Şubeler Platformu, 6 Haziran günüTaksim Tramvay Durağı’nda gerçekleştirdiği oturmaeylemi ile Kürt ve Filistin sorunlarını Ortadoğuhalklarının değil, emperyalizmin yarattığını belirterekçözümün; Ortadoğu’da hakim olan gerici ve statükocuanlayışlarda değil, emek eksenli demokratik ve barışçılzihniyetin gelişip güçlenmesinde olduğunu söyledi.

“Susmadık, susmayacağız barışı haykıracağız!”pankartının açıldığı eylemde basın açıklamasını KESKİstanbul Şubeler Platformu Dönem Süzcüsü MehmetDemir gerçekleştirdi. Demir yaptığı açıklamada, ülkedehalklar arasında yaşanan binlerce yıllık kardeşliğinkopmaması için, sivil demokratik kuruluşlar ile siyasiparti ve hareketlerin derhal çok güçlü, kitlesel,demokratik bir barış ve kardeşlik hareketi örgütleyereksavaşa ve militarizme dur demesi gerektiğini söyledi.

Kürt ve Filistin sorunlarını Ortadoğu halklarınındeğil, emperyalizmin yarattığını belirterek, çözümün;Ortadoğu’da hakim olan gerici ve statükocuanlayışlarda değil, emek eksenli demokratik ve barışçızihniyetin gelişip güçlenmesinde olduğunu söyledi.Demir açıklamanın sonunda savaşa geçit vermemeçağrısı yaptı.

Eyleme, 100’ü aşkın kişi katıldı.

Su Platformu’ndan direniş çağrısı Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu, 5

Haziran günü Galatasaray Lisesi önündegerçekleştirdiği basın açıklaması ile Filistin’de suyaerişim konusunda yaşanan sıkıntılara dikkat çekti.“Halkların ve doğanın katili Filistin’den defol!”pankartının açıldığı eylemde, platform adına açıklamayıyapan Semra Ocak okudu.

Ocak, İsrail’in kuruluşundan beri,Filistin halkınısistematik olarak yok ettiğini, beslenme, su ve geçimkaynaklarını kuruttuğunu ifade etti.

“Emperyalizmi ve İsrail’i insanlığa davet” yerineemperyalizme karşı direniş çağrısı yapılması gerektiğinisöyleyen Ocak, İsrail devletinin 1947’lerden günümüzekadar oluşturulan hukuki yapıyla, işgal altındakibölgelerdeki tüm su kaynaklarını ulusallaştırarak,Filistin kanal sistemlerini imha ederek, kaynaklarıyerleşimciler için oluşturulan kanal sisteminebağladığını belirtti. Tüm sulama ve yeni kuyu açmaişlemlerini İsrail askeri otoritesinden alınacak izne tabituttuğunu da söyleyen Ocak, Filistinlilerin 10 metreninaltındaki sulara kuyularla erişiminin yasaklandığını,hatta yağmur sularının toplanmasına dahi izinverilmediğini belirtti. İsrail’de kişi başına düşen sutüketimi miktarının Filistinlilerin 7 katı olduğunusöyleyen Ocak, bu adaletsiz dağıtımın, Batı Şeria’dayapımı devam eden duvar nedeni ile daha da yıkıcı birhal aldığını sözlerine ekledi.

Ocak, platform olarak; suyu Filistin halkı üstündeşantaj malzemesine dönüştüren, Filistinlileri yok etmekiçin bir silah olarak su vanalarını kapatan İsrail’i ve onakarşı ancak sembolik eylemlerle tavır koyan iktidarıkınadıklarını belirtti.

GOP’ta İsrail protestosuSiyonist İsrail devletinin operasyonu, 4 Haziran

günü Eğitim Sen İstanbul 4 No’lu Şube veGaziosmanpaşa Haber-İş İşyeri Temsilciliği tarafındanGOP’ta gerçekleştirilen eylemle lanetlendi.

GOP Bağlarbaşı Caddesi’nde toplanan bileşenler,“Katil İsrail işbirlikçi AKP!”, “ Katil ASDOrtadoğu’dan defol!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”ve “Filistin halkı yalnız değildir!” pankartları açarakGOP Meydanı’na yürüdüler. Yürüyüş sonunda basınaçıklamasını Eğitim Sen 4 No’lu Şube Başkanı MehmetSarı gerçekleştirdi.

Sarı, AKP hükümetinin de bu katliamın ortağıolduğu vurgu yaptı. İsrail devletinin Ortadoğu’da barışaengel olduğunun bir kez daha görüldüğünü söyleyenSarı açıklamasını şu sözlerle sonlandırdı: “İsraildevletine karşı yürütülecek bu mücadele Yahudiyurttaşlara yönelik bir tepkiye dönüştürülmemelidir.İnsanlığa karşı açılan bu savaşa insanlığın temeldeğerlerini savunarak karşı durabiliriz. Filistin halkına

yapılanlar unutulmayacaktır ve bu büyük trajedininhesabı bir gün mutlaka sorulacaktır.”

Eyleme BDSP de destek verdi.

ÇHD Bursa Şubesi’nden İsrailprotestosu

ÇHD Bursa Şubesi 3 Haziran günü Bursa Adliyesiönünde gerçekleştirdiği eylemle, Siyonist İsrail’inkatliamını protesto etti.

Bursa Adliyesi önünde yapılan eylemde “Filistin’eözgürlük! / Çağdaş Hukukçular Derneği” pankartıaçıldı. Basın açıklaması gerçekleştiren Şube BaşkanıAv. Aslı Evke Yetkin, insanlık dışı katliamın teksorumlusunun İsrail olmadığını, saldırınınemperyalizmin bölgede yürüttüğü gerilim vesüreklileştirilmiş savaş hali politikalarının bir uzantısıolduğunu ifade etti.

“İsrail ile gizli askeri anlaşmalar imzalayan, İsrailliaskerlere eğitim veren ve İsrail’le her türlü işbirliğinisürdüren siyasal iktidar, hiçbir ciddi yaptırım kararıalmadan şova devam etmektedir. İsrail’e karşı şovunötesine geçmeyen kararlar ve yaptırımlar alınmadıkça,İsrail’in katliamlarına devam edecektir. Bu nedenleİsrail ile yapılan gizli anlaşmalar açıklanmalı, yapılantüm askeri, ticari, siyasal anlaşmalar derhal iptaledilmelidir” denilen açıklamada Evke Yetkin, İsrailsaldırganlığına, emperyalizme, işbirlikçileri iledestekçilerine karşı mücadele çağrısı yaptı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Bursa

Emperyalizm-siyonizm yenilecek!10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

İsrail katliamı protestolarından...

Haziren 2010 / Bilgi Üniv.

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Barzani ziyaretinden yansıyanlar... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Sermaye devletinin Kürt halkına yönelik kapsamlısaldırıları, operasyonlar ve tutuklama terörü sürerken,3 Haziran’da Kürdistan Federe Devleti BaşkanıBarzani Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Barzani,Başbakan Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı AbdullahGül, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, BDPEşbaşkanı Salahattih Demirtaş ve TÜSİAD BaşkanıÜmit Boyner ile görüştü.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Barzani ile görüşmesisonrasında, son dönemlerde gelişen işbirliğindenmemnun olduklarını ve PKK’ye karşı “Iraklı Kürtkardeşlerinden tam işbirliği” istediklerini dile getirdi.Barzani de “açılımı” desteklediklerini belirterekşunları söyledi: “Şiddetin sürmesinden yana değiliz.Türkiye’nin güvenliğini ayrı görmüyoruz. Üzücü olandurumların sona ermesi için çaba göstereceğiz.”

Gerek Ankara’daki karşılama, gerekse Başbakan veDışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmede Irak ya daKürdistan bayrağının bulunmaması, Barzani’yesıradan bürokrat muamelesi yapıldığını gösteriyor.Daha önceki ziyaretler ile dünyanın başka yerlerindeyaptığı gezilerde ulusal kıyafetlerle giden Barzani’ninTürkiye ziyaretinde “usule” uyması da dikkat çekti.

Barzani’nin ziyareti uzun zamandır bekleniyordu.Görüşmenin, “sınır ötesi harekât” ve PKK’nintasfiyesi, ikinci bir sınır kapısının açılması, Türkiye ileGüney Kürdistan arasındaki ticaretin geliştirilmesi vb.önemli gündemleri vardı.

Türk devleti ile Güney Kürdistan yönetimi arasındauzun süredir yürütülen gizli ve açık görüşmelerinPKK’nin tasfiyesine endeksli yürütüldüğü artıknetleşmiş bulunuyor. Veriler, PKK üzerinde yürütülenpazarlıklarda sonuca yaklaşıldığını da gösteriyor.

Türkiye’de içinden çıkılamaz hale gelen Kürtsorunu özellikle 2007’den beri Güney Kürdistanyönetimine de önemli bir rol yüklüyordu. Kürthareketinin tasfiyesi için Türkiye-Irak-ABD üçlügörüşmeleri çerçevesinde Güney Kürdistanyönetiminin rolünün önemi daha artmıştı. Barzani’ninde bu kirli işe ikna edilmesi önem taşıyordu.

31 Mayıs’tan itibaren Abdullah Öcalan’ın“süreçten çekilmesi” ve PKK’nin tek taraflı olarak

sürdürdüğü ateşkes kararını kaldırdığınıaçıklamasından sonra ise, Türk devleti için GüneyKürdistan yönetiminin alacağı tutum daha da önemkazandı. Bunlara, ABD’nin Irak’tan askeri geri çekiliştarihinin yaklaşmasını da (Ağustos 2010) eklemekgerekiyor.

Türk devleti, Güney Kürdistan yönetimi ileyürüttüğü gizli pazarlıkların ardından sınırötesioperasyon hazırlıklarına başladı. Türkiye’nin sınırhattında yaptığı yoğun yığınak ve sınırötesi operasyoniçin gerçekleştirdiği planlamanın önemli ayaklarındanbirisini Güney Kürdistan yönetimi oluşturuyordu.

Türk ordusu, sınır hattı boyunca yaptığı yığınağaparalel, Güney Kürdistan’da bulunan Bamerne,Kanimasi, Amediye ve Gire Biye’deki askeri üslereasker, ağır silah ve teknik malzeme takviyesinigerçekleştirdi. Askeri yığınak devam ediyor. MİT veJİTEM’in uzun süredir Güney Kürdistan kentlerindeistediği gibi hareket edebilmesi de işbirliğinde ulaşılannoktayı gösteriyor.

Bilindiği üzere, Türk devleti ile Güney Kürdistanyönetimi arasındaki ilişkiler uzun süre inişli-çıkışlı birseyir izledi. Sermaye devleti, Güney Kürdistanyönetimini istikrarlı bir işbirliğine yöneltmek içinhavuç ve sopa politikasını oldukça etkin kullandı.Güney Kürdistan yönetiminin iradesini kırıp kendineyedeklemek için Mesut Barzani’yi hedef alanpsikolojik bir savaş yürüttü. Burjuva medyaaracılığıyla her fırsat “aşiret ağası”, “haddini bilmeyenadam” kampanyasına dönüştürüldü ve tehditlersavruldu.

Bu politikanın sistemli yürütüldüğü bir dönemde,Kasım 2009’da, Dışişleri Bakanı AhmetDavutoğlu’nun Hewler’e gerçekleştirdiği ziyaret, ikiliarasında yeni bir süreci geliştirdi. Davutoğlu, GüneyKürdistan yönetiminin her kademesi ile yoğungörüşmelerde bulundu. Bu ziyaretin temel konusununPKK’nin tasfiyesi olduğu artık biliniyor.

Ziyaret sonunda özellikle Neçirvan Barzani’nin,Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehditleri kendilerineyönelik bir tehdit olarak gördüklerini ifade etmesidikkat çekmişti. Türk heyetinin ziyaretini tarihi bir

olay olarak değerlendiren Neçirvan Barzani şunlarısöylemişti: “Bağdat’ta imzalanan anlaşmalar sonrasıyapılan bu ziyareti bir başlangıç olarak görüyoruz.”

Bu ziyaret, Türk devleti ve Güney Kürdistanyönetimi arasında PKK’nin tasfiyesi konusundaanlaşma sağlamada dönüm noktası oldu. Tasfiyeyönteminin nasıl olacağı askeri ve istihbarat yetkilileriarasındaki görüşmelerle kararlaştırılacaktı.Davutoğlu’nun Hewler ziyareti ile Güney Kürdistanyönetimiyle PKK’ye karşı ortak tutum almada vardığıilke anlaşması, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın ziyaretiile de resmiyete kavuşturuldu.

Son dönemlerde Güney Kürdistan topraklarındaTürk ordusunun gerçekleştirdiği yığınak ve askeriteçhizat takviyesi yanında, çok sayıda korucu dabölgeye aktarılıyor. Habur sınır kapısından resmikimlikleriyle Güney Kürdistan’a giriş yapankorucuların yeni provokasyon ve komplolarıuygulamak için gönderildiği anlaşılıyor. KuzeyKürdistan’da uzun süre her türlü kirli yöntemiuygulamak için oluşturulan Hançer Timi benzeri yenitimler de Güney Kürdistan’da görevlendiriliyor.

Açıktır ki, Güney Kürdistan yönetiminin rızasıolmaksızın asker takviyesi yanında, korucuların GüneyKürdistan topraklarına bu denli rahat girip faaliyetgöstermesi sözkonusu olamaz.

Türk devleti cephesinde yapılan hazırlıklardananlaşılmaktadır ki, militarist önlemler artırılacak veoperasyonlar hız kazanacaktır. Çatışmaların büyüyüpölümlerin artmasına bağlı olarak ırkçı-şoven güçleremekçileri daha fazla kışkırtacaklardır. Halihazırdaırkçı-şoven kışkırtmalar sürüyor ve son günlerdeüniversitelerde Kürt öğrencilere yöneliyor. Kürtöğrenciler üniversitelerde ve yurtlarında barınamazduruma getiriliyor.

Yaşanan gelişmeler, tehlikeler barındıran karmaşıkbir sürecin içine girildiğini gösteriyor. Bu da işçi sınıfıve emekçi kitlelere, devrimci ve ilerici güçlere önemlisorumluluklar yüklüyor. Kürt halkına yöneliksaldırganlığa, ırkçı-şoven kışkırtmalara karşı durma,dayanışmayı daha üst bir boyuta taşımasorumluluğunun gerekleri yerine getirilmelidir.

Barzani’nin Türkiye ziyareti...

Kürt hareketini tasfiye planları hayata geçiriliyor

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Kürt halkına özgürlük!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Silopi’de gerçekleştirilen yürüyüşte estirilen devletterörüne dair 4 Haziran günü Kürt hareketinintemsilcilerinden çeşitli açıklamalar geldi. Tazyikli su,gaz bombaları ve coplarla kitleye akıl almaz bir saldırıgerçekleştirildiğinin belirtildiği açıklamalarda Türkdevletinin çocuk katili olduğu söylendi.

Şırnak’ta 3 Haziran akşamı Diren Basan isimliKürt çocuğun katledilmesine yönelik tepkilerin de dilegetirildiği açıklamalarda AKP hükümetinin Filistin veGazze üzerinden şov yaptığı söylendi. KCK YürütmeKonseyi Başkanlığı, BDP Grup Başkanvekili BengiYıldız ve BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak Kürthalkının bu tür saldırılarla yılmayacağının altını çizdi.

Kürtlere karşı devlet terörüuygulanıyor

BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız, TBMM’dedüzenlediği basın toplantısında Türkiye’nin kendiGazze’sini, Filistin’ini görmek zorunda olduğunubelirtti. Yıldız, Türkiye’nin de Kürtlere karşı devletterörü uyguladığını ifade etti.

Başbakanın İsrail için sarfettiği “Masum insanlarıkatletmek, sivil insanlara terörist muamelesi yapmak;insanlık açısından büyük bir sukuttur, alçakça birpervasızlıktır. İnsanlıktan bunların ne kadar nasibiolduğunu artık hiçbir şekilde dünyaya anlatmakmümkün değildir” sözlerini hatırlatan Yıldız, “Peki,Silopi’de sivil insanlara yapılan bu saldırının, bubarbarlığın İsrail’in saldırılarından bir farkı varmıdır? Sayın Başbakan bunu neyle izah edecektir”diye sordu.

Diren Basan’ın katledildiğini söyleyen Yıldızşunları ifade etti: “İsrail Cumhurbaşkanı’na ‘Sizçocukları katletmeyi iyi bilirsiniz’ diyen SayınBaşbakan’a sormak istiyoruz: Fırat Basan’ı kimkatletti? İsrail askerleri mi? Türk güvenlik güçleri mi?O çocuğun feci şekilde öldürüldüğü yer Gazze mi,Şırnak mı? Buna ne diyeceksiniz? Çocukları,sokaklarda, gençlerimizi üniversitelerde, kışlalardaöldüren kimler? İsrail’in masum insanlarasaldırılarını kınayan Sayın Başbakan kendi ülkesindeçocukların katledilmesini, sivil insanlara fütursuzcasaldırılmasını da kınayacak mı? Türkiye Büyük MilletMeclisi, kendi üyelerine yapılan ve yaralanmaylasonuçlanan dünkü saldırıyı kınayacak mı”

KCK’dan temsilcilere ve çocuklarasahip çıkma çağrısı

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Türkdevletinin tek taraflı olarak öldürme ve şiddetyöntemleriyle sonuç almaya çalıştığına işaret edereksaldırının AKP hükümetinin Kürt halkını sindirme,ezme ve iradesizleştirme kararının bir uygulamasıolduğunu ifade etti. Bu saldırıda özel olarakmilletvekillerinin seçilmiş olmasının önemli bir hususolduğu, Kürt milletvekillerinin şahsında Kürt halkınınonurunun kırılmaya, sindirilmeye çalışıldığı belirtildi.

Barzani’ye uygulanan “küçük düşürücü protokolsistemi”nin, aynı gün Silopi’deki Kürt halktemsilcilerine dönük küçük düşürücü saldırının veŞırnak’ta bir Kürt çocuğunun katledilmesinin tesadüfolmadığının altını çizen KCK, “Türk devletininAnkara’da, Silopi’de ve Şırnak’ta Kürt temsilcilerinekarşı geliştirdiği bu uygulamalar sadece KuzeyKürtleri için değil, tüm Kürtlere dönük bir uyarı,tehdit ve küçük düşürücü bir politikanın pratikleşmesiolmuştur.” dedi.

Açıklamada Kürt halkının temsilcilerine, Diren

Basan şahsında tüm çocuk şehitlere ve çocuktutuklulara sahip çıkma çağrısı yapıldı.

Çocuk katili AKP hükümeti Diren Basan için kurulan taziye çadırını ziyaret

eden BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, AKP hükümetidöneminde 64 çocuğun devlet güçleri tarafındanöldürüldüğünü belirtti. Bu ölümlerin Kürt halkınadayatılan zulmün bir parçası olduğunu ifade edenKışanak şunları söyledi: “AKP hükümeti döneminerastlayan bu katliamın sorumlularından hiç birindenhesap sorulmamıştır. Geçen yıl Cizre’de bir buçukyaşındaki çocuğumuz Mehmet Uytun’u attığı gazbombasıyla öldüren uzman çavuş görevinin başında,Yahya Menekşe’yi ezen polis görevinin başında. Vedava bile açılmadı. Ama polise taş attı gerekçesiyleBerivan’a ilk celsede 8 yıl ceza veriliyor”

AKP’nin tarihe çocukları katleden bir hükümetolarak geçeceğini dile getiren Kışanak, başbakanınAnkara’da Gazze’deki çocukların yaşadığı dramısiyaset malzemesi olarak kullandığını ve timsahgözyaşları döktüğünü ifade etti.

Kürt hareketi devlet terörünü kınadı

Şırnak’ta bir Kürt çocuğu katledildiKürt halkına yönelik inkar ve imha saldırılarına hız veren sermaye devleti 3 Haziran günü Şırnak’ta 10

yaşındaki bir Kürt çocuğunu katletti. Diren Basan adlı Kürt çocuğu, saat 21.00 sıralarında ‘akrep’ olarakbilinen zırhlı polis aracının altında ezilerek yaşamını yitirdi.

Şırnak Cumhuriyet Caddesi’nde aşırı hız yapan polis aracı Diren Basan (10) isimli çocuğu ezdi.Çarpmanın etkisiyle metrelerce uzağa fırlayan Basan, çevrede bulunanlar tarafından Şırnak DevletHastanesi’ne kaldırılırken yaşamını yitirdi. Basan’ın ölüm haberini alan yakınları ve çok sayıda kişi olayyerine akın etti. Basan’ın yaşamını yitirdiği haberinin gelmesi üzerine olay yerinde bulunan özel harekattimleri ve çevik kuvvet polislerinin üzerine yürünerek tepki gösterildi. Öfkeli kalabalığa cop ve gazbombaları ile saldıran polise taş ve sopalarla karşılık verildi.

Bir polis aracının camları kırıldı. Olay yeri inceleme aracını yakan, 1 polis aracının ise camlarını kırankalabalık, “Kahrolsun TC!”, “Biji PKK!” sloganlarıyla devlete yönelik öfkesini dile getirdi. İlköğretim Okulu4. sınıf öğrencisi Diren Basan’ın cenazesi Şırnak Devlet Hastanesi’nde yapılan otopsinin ardından ailesitarafından alınarak defnedildi.

Silopi’deki polis terörü protesto edildi

BDP: Silopi terörü İsrail teröründen farksızdır!BDP İstanbul İl Başkanlığı, 5 Haziran günü Galatasaray Lisesi’nden Taksim Tramvay Durağı’na

gerçekleştirdiği yürüyüşle Silopi’de uygulanan devlet terörünü kınadı. “Silopi terörü İsrail teröründen farksızdır - Kınıyoruz!” pankartının açıldığı eylemde BDP İstanbul İl

Başkanı Mustafa Avcı yaptığı açıklamada, bu ülkenin temel sorununun Kürt sorunu olduğunu belirtti. AKPhükümetinin açılım ve benzeri oyalayıcı, tasfiyeyi esas alan paketlerinin deşifre olduğunu ve yeniden silahlarınkonuştuğu, kanın gözyaşının aktığı bir sürece girildiğini ifade etti.

Avcı, 3 Haziran günü operasyonlara dur demek için eylem gerçekleştiren kitlenin güvenlik güçlerininterörüne maruz kaldığını hatırlatarak BDP’li Milletvekili Sevahir Bayındır’ın doğrudan hedef alındığını ve ağırşekilde yaralandığını söyledi. Avcı, BDP Şırnak İl binası önünde devlet terörünü protesto etmek üzere toplanankitlenin üzerine polis panzerinin sürüldüğünü ve 14 yaşındaki Fırat Basan’ın ezilerek şehit düştüğünü de ekledi.

Avcı açıklamanın sonunda şunları ifade etti: “Başbakanın Gazze için, Filistin barışı için gösterdiği duyarlılık kendi ülkesinin iç barışı ve Kürt

vatandaşları için de göstermesini ve iki yüzlü politikasından bir an önce vazgeçmesini bekliyoruz” Basın açıklamasının ardından, BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel bir konuşma yaptı. Tuncel, 30 yıldır

Kürdistan’da bir savaş yaşandığını ve bu ülkede 500’e yakın Kürt çocuğunun güvenlik güçlerinceöldürüldüğünü hatırlattı. “Siz bu ülkede 20 milyon Kürdü tanımadığınız, haklarını tanımadığınız koşulda, buülkede demokrasi olmaz. İçişleri Bakanı’nı görevden alacak mısınız? Barışı gerçekleştirecek iradeniz var mı?”diye soran Tuncel, Erdoğan’ın Hamas’ı terör örgütü olarak görmediğini ifade ettiği açıklamalarını hatırlatarak,“Biz de PKK’yi terör örgütü olarak görmüyoruz” dedi.

İHD’den Silopi protestosu İHD İstanbul Şubesi, Galatasaray Lisesi önünde 5 Haziran günü gerçekleştirdiği basın açıklaması ile

Silopi’de barış yürüyüşüne yönelik polis terörünü protesto etti. “Barışa el uzatın, şiddeti ve ölümleri durdurun” pankartının açıldığı eylemde, basın açıklamasını İHD

İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Başaran okudu. Başaran hükümetin Gazze’ye gösterdiği ilgiyiKürt halkının taleplerine de göstermesini istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Kürt işçilere kıskaç... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Kirli savaşın faturası Kürt işçilerine kesilmeyedevam ediyor. İleri boyutta işsizliğin yaşandığıKürdistan’dan yaz sezonunda güç koşullar altındaKaradeniz’e fındık toplamaya gelen Kürt işçileri içinbu umut kapısı da kapandı.

Son yıllarda Ordu, Giresun, Samsun’da ırkçıuygulamalara maruz kalan Kürt işçilerin yerinefındık toplamak için Gürcistan’dan işçi getirilmesinekarar verildi. Her şeye rağmen gelecek Kürt işçileriçin ise sıkı denetim uygulanacak. Buna göre, fındıkbahçesi sahipleri çalışacak işçilerin kimlik bilgilerineönceden Tarım İl Müdürlükleri’ne bildirecek.Buradaki bilgiler valiliklere iletilecek.

Fındık işçilerine yönelik bu karar mayıs ayındaGiresun’da vali ve askeri yetkililerin katıldığı “PKKZirvesi”nde alındı. 5 Mayıs’ta Giresun’dadüzenlenen “PKK zirvesi”ne Tokat, Giresun,Samsun, Ordu, İstanbul, Dersim, Sivas ve Bingöl’denemniyet, istihbarat ve askeri yetkililerinin yanısıraAmasya, Sivas, Giresun, Ordu, Gümüşhane ve Tokatillerinin üst düzey askeri ve sivil yetkililerininkatılımıyla bu illerin tek tek analizi yapılarak bir dizikarar alınmıştı.

Karadeniz bölgesinde istihbarat, koruculuk veköylülere silah dağıtımı ile askeri operasyonlarınarttırılması kararının yanında, Kürt illerinden gelecekfındık işçileri için de bazı kararlar alındığı açığaçıkmış bulunuyor.

Karadeniz’de Kürt işçilere kıskaç

Kürtçe konuşan Türk’e dava

Kapatılan DTP’nin siyasi yasaklı eskiEşbaşkanı Ahmet Türk’e “Siyasi PartilerKanunu’na muhalefet” suçundancezalandırılması istemiyle dava açıldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafındanaçılan dava için Ahmet Türk’ün, partisininmeclisteki grup toplantısında yaptığı Kürtçekonuşma gerekçe olarak gösteriliyor.

Basın Suçları Soruşturma Bürosu’ndagörevli Cumhuriyet Savcısı Levent Savaştarafından açılan davanın iddianamesinde,Türk’ün, 24 Şubat 2009 tarihinde, Türkçebaşladığı konuşmasına, “21 Şubat Dünya DilBayramı ve halklar kendi dilleri ile kendi duyguve fikirlerini dile getirmeleri gerekir” şeklindeileri sürdüğü gerekçesiyle Kürtçe olarak devamettiği belirtiliyor.

Siyasi partilerin kongrelerinde, açık veyakapalı salon toplantılarında, mitinglerinde, propagandalarında Türkçe’den başka dil kullanmalarının önündeengel oluşturan 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’na aykırı davrandığı ileri sürülen Türk’ün 6 aydan azolmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılması isteniyor.

Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sunulan iddianame kabul edilirken, Türk’ün yargılanmasınaönümüzdeki günlerde başlanması bekleniyor.

Şüpheli bir askerölümü daha

Şüpheli asker ölümlerine bir yenisi daha eklendi.Terhis olmasına 40 gün kala intihar ettiği iddiaedelen Kürt askerin ölümü hakkında yapılanaçıklamalar ise birbiriyle örtüşmüyor.

Mardin/Kızıltepe’de bulunan 10. HudutBölüğü’nde askerliğini yapan Ağrı nüfusuna kayıtlı1989 doğumlu Emrah Demirel’in intihar ettiği iddiaedildi.

Demirel’in ölümüyle ilgili aileye yapılanaçıklamalar ise ölümün intihar olup olmadığıyla ilgilikafalarda soru işaretleri bıraktı.

Demirel’in dayısı Seyithan Alican ile İstanbulMerkez Komutanlığı’nda bağlı askerler arasındageçen diyalogda rütbeli bir asker Demirel’inbirliğinde bulunan Vanlı bir er tarafındanöldürüldüğünü belirtti. Buna inanmayan Alican,“Neden bir Vanlı öldürsün benim yeğenimi, ben bunaasla inanmam, neden sahip çıkmadınız?” sorusuylatepkisini dile getirirken bu tutum karşısında yapılanaçıklamalar da değişti. Bunun üzerine aynı rütbelikişi söylediklerini değiştirerek, “intihar etmiş sanırımkarnına sıkmış” diyerek diyaloğu kesti.

Alican ise yeğeninin intihar ettiğine inanmadığınışu sözlerle ifade etti: “Benim yeğenim asla intiharedecek biri değildi. Daha bir gün önce yengesiniarayıp televizyonda bizim karakolun ismi geçebilir,merak etmeyin ben iyiyim, zaten bitirdim 40 günsonra yanınızdayım”

Askerlerin resmi tören yapmak istemesine tepkigösteren Demirel’in ailesi resmi töreni kabuletmeyerek cenazeyi Ağrı’ya götürdü. Amca NusretDemirel ise, Kürtlerin askere gitmemesini istedi.

Hakkari’de gözaltılara karşı kitleselprotesto

Hakkari’de 9 Haziran günü gece yarısı gerçekleştirilen ev baskınlarıyla aralarında BDP’li yöneticilerin veDİHA Hakkari temsilcisinin bulunduğu 10 kişi gözaltına alındı. Gerçekleştirilen gözaltı terörü ve BDP ilbinasının basılması 9 Haziran günü öğlen saatlerinde kent merkezinde yapılan oturma eylemiyle protesto edildi.Yüzlerce kişinin katıldığı eylemde Kürt halkının iradesinin kırılmaya çalışıldığı ifade edildi.

BDP binası önünde toplanan ve aralarında Hakkari Belediye Başkanı ve ilçe belediye başkanlarının dabulunduğu kitle, Bulvar Caddesi üzerinde bulunan belediye binası önüne yürüdü.

BDP İl Başkan Yardımcısı Orhan Koparan tarafından burada yapılan açıklamada, bu tür baskılarla Kürthalkının iradesinin kırılmaya çalışıldığı ifade edildi. Bugüne kadar BDP’ye ve Kürt halkına yönelik yapılanbütün saldırılara ve tutuklamalara karşı dimdik ayakta durulduğunu söyleyen Koparan, bundan sonra da aynıtutum içerisinde olacaklarını vurguladı.

“Arkadaşlarımız serbest bırakılana kadar demokratik ve meşru tüm eylemlerimiz devam edecektir.” diyenKoparan’ın ardından sözü Hakkari Belediye Başkanı Dr. Fadıl Bedirhanoğlu aldı. Bedirhanoğlu şunları söyledi:“Hakkari’de bir taraftan bizi şenliklere davet ediyorlar bir taraftan ise bu şenlikleri bize zıkkım ediyorlar.Onlar Hakkari’nin huzurunu bozmak istiyorlar. Arkadaşlarımız serbest bırakılana kadar demokratikeylemlerimiz devam edecektir.”

Basın açıklamasının ardında 5 dakikalık oturma eylemi yapılırken, açıklamadan sonra bazı mahallelerdepolis ile eyleme katılanlar arasında çatışmalar yaşandı.

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Sınıfa karşı sınıf!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

İşçi ve emekçi hareketinden..Samka işçilerine dayanışma ziyareti

Samka Metal’de 1 aydır direnişte olan BirleşikMetal-İş Sendikası üyesi işçileri 4 Haziran günü DİSKyöneticileri ziyaret etti. DİSK Genel BaşkanıSüleyman Çelebi’in de yer aldığı dayanışma ziyaretisırasında Samka işçileri “Atılan işçiler geri alınsınSamka işçileri / DİSK-Birleşik Metal-İş” pankartıaçıldı.

Ziyarette konuşan DİSK Genel Başkanı SüleymanÇelebi, DİSK olarak direnen işçilerin sonuna kadaryanlarında olacaklarını dile getirdi.

Asıl sorunlarının işten atılmalar, işsizlik, yoksullukve yolsuzluklar olduğunu söyleyen Çelebi, “ArtıkTürkiye’de işten atılmaların hangi noktaya geldiğinigöstermek DİSK’in boynunun borcu olacak” dedi.Dayanışma ziyareti atılan sloganlarla sona erdi.

Patron talimatıyla gözaltı...Tekirdağ Çorlu’daki Yeşil Kundura fabrikasında

sendikalaştıkları için işten atılan Deri-İş üyesi işçilerve işçilerin yanında bulunan Deri-İş Sendikasıyöneticileri 3 Haziran günü patron talimatıylagözaltına alındılar.

Patronun, fabrika önünde direnişlerini sürdürenişçilerin üretimi engellediklerini iddia ederekjandarmaya şikayette bulunması üzerine 3 kadınişçiyle beraber Deri-İş Çorlu Şube Başkanı AliBayram ve Deri-İş Örgütlenme Uzmanı Nuran Gülençve sendika çalışanı Ali Barmanıç saat 15.00sıralarında gözaltına alındı.

Konuyla ilgili açıklama yapan Deri-İş Sendikası,Yeşil Kundura işvereninin yasaları çiğnediğini ifadeederek Yeşil Kundura’nın sendika karşıtı tutumunason verme çağrısı yaptı.

Çorlu’da eylem

Deri-İş Sendikası üyesi işçiler 9 Haziran günübasın açıklaması gerçekleştirdi. Eyleme Deri-İşSendikası Genel Başkanı Musa Servi de katıldı.

Musa Servi eylemde yaptığı açıklamada, işçilerin,işverenin kötü tutumu nedeniyle, mayıs ayındanitibaren sendikalarına üye olmaya başladığınıbelirterek bunu öğrenen işverenin fabrikada çalışan 3kadın işçiyi, işçi azaltma bahanesiyle bir ay önce iştençıkarttığını ifade etti. Atılan işçilerden biri olanKezban Elmas eylemde yaptığı konuşmada, sendikayaüye olduğu için işten atıldığını belirterek işvereninkendilerini sürekli olarak tehdit ettiğini ve çalışanarkadaşlarının üzerinde de baskı kurduğunu söyledi.

Real’de grev kararıTez-Koop-İş Sendikası, Real Hipermarketler

Zinciri A.Ş. ile devam eden TİS görüşmelerindekiuyuşmazlık nedeniyle grev kararı aldığını açıkladı.

Açıklamada, TİS görüşmelerinin 22 Mart günüyapılan oturumunda, uyuşmazlık tutanağıdüzenlenerek görevli makama gönderildiği ancakgörevli makamca atanan resmi arabulucunun görevsüresi içerisinde yapılan toplantılarda da uyuşmazlıkmaddeleri üzerinde herhangi bir anlaşmasağlanamadığı belirtildi.

Tez-Koop-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulutarafından 2 Haziran tarihinde, Real HipermarketlerZinciri A.Ş. Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerlerindegrev kararı alındığı ifade edildi. Alınan kararınardından, 60 günlük süre içerisinde herhangi bir

anlaşma sağlanamazsa grev kararı pratik olarakuygulamaya konulacak.

Mahle Mopisan’da baskılarsürüyor

Almanya merkezli Mahle Mopisan’ın İzmir’dekifabrikasında, sendikal baskı ve ücretlerin yetersizliğinedeniyle işten ayrılmalar yaşanıyor.

Fabrikada sendikal örgütlenme nedeniyle iştenatılan Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin işe iade davalarıise İzmir İş Mahkemesi’nde görülmeye başlandı.Bilirkişi aşamasında bulunan işe iade davalarıkapsamında son olarak 5 işçinin davaları görüldü.

Genellikle meslek lisesi mezunu olan ve kalifiyeeleman olarak çalıştırılan işçiler, çalışma koşulları veücret yetersizliği gibi nedenlerle haklarını içeridebırakarak işten ayrılma yolunu seçiyorlar.

Mahle’deki son gelişmelere ilişkin bilgi aldığımızBirleşik Metal-İş Sendikası İzmir Şube Başkanı AliÇeltek, fabrikada çalışan işçilerin baskılar nedeniyleçeşitli sorunlar yaşadıklarını, işten ayrılan sendikaüyesi işçilerden Ayla Özkan’ın maruz kaldığı baskılarnedeniyle psikolojisinin bozulduğu bilgisini verdi.Mahle Mopisan işçisi Özkan’ın, kalp ritmindebozulma olduğunu belirten Ali Çeltek, bu durumundoktor raporlarıyla da belgelendiğini sözlerine ekledi.Çeltek, “Düşmana inat Mahle Mopisan’dakimücadelemize devam edeceğiz” dedi.

Türk-İş’te görev dağılımıTürk-İş, Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı

Mustafa Türkel’in TEKEL’deki direniş sürecindeTürk-İş Genel Sekreterliği görevinden istifasınınardından yeni yönetim kurulu üyesini belirledi.

Türk-İş yaptığı toplantıda yönetim kurulu birinciyedek üyesi TOLEYİS Sendikası Genel BaşkanıCemail Bakındı’yı göreve getirdi.

TÜMTİS’te genel kurullar...TÜMTİS İzmir ve Bursa Şube genel kurulları

gerçekleştirildi. TÜMTİS İzmir Şubesi 8. OlağanGenel Kurulu 23 Mayıs 2010 tarihinde İzmirHakemler Lokali’nde yapıldı. Genel Kurul sonucundaŞükrü Günseli yeniden şube başkanı seçildi.

Divan Başkanlığını TÜMTİS Genel Sekreteri

Gürel Yılmaz’ın yaptığı genel kurula TÜMTİS GenelBaşkanı Kenan Öztürk ile sendikanın MerkezYönetim Kurulu üyeleri, şube başkan ve yöneticileri,emek örgütlerinin temsilcileri ile üyeler katıldı. GenelKurul sonucunda TÜMTİS İzmir Şube yönetim kuruluşu isimlerden oluştu:

Şube Başkanı: Şükrü Günseli, Şube Sekreteri:Cafer Kömürcü, Mali Sekreter: Abdulcebar KarataşYönetim Kurulu: Cengiz Bildirici, Coşkun Bimgöl,Sinan Bingöl, Kadir Dereli

TÜMTİS Bursa Şubesi’nin 6. Olağan GenelKurulu, 6 Haziran günü Bursa Ahmet Vefik PaşaDevlet Tiyatrosu Salonu’nda gerçekleştirildi.

Genel kurula, TÜMTİS Genel Merkez yöneticileri,şube başkanları ve sendika üyeleri katılım sağladı.

Genel kurulda konuşan TÜMTİS Genel BaşkanıKenan Öztürk küresel krize ve krizin sonuçlarınadeğindi. Öztürk, krizin faturasının işçi-emekçilereçıkarıldığını belirterek işsizlik, özelleştirme vetaşeronlaşmanın olumsuz sonuçlarını aktardı.

TEKEL işçilerinin direnişiyle birlikte emekçilerdemücadele eğiliminin yeniden yeşerdiğini söyleyenÖztürk, sendikal bürokrasinin tutumuna değinerekkonfederasyonların ve sendikaların TEKEL, 1 Nisanve 26 Mayıs süreçlerinde tabanda samimi bir çalışmayürütmediklerini belirtti.

UPS’deki örgütlenme sürecini ayrıntılarıylaaktaran Öztürk, UPS’deki mücadelenin mutlakakazanımla sonuçlanması gerektiğini vurguladı.

Çarşaf listeyle yapılan seçimler sonucunda, 187delegeden 102’sinin oyunu alan Özdemir Aslan şubebaşkanlığına seçilirken, Yaşar Dündar şubesekreterliğine, Hasan Yetan ise şube malisekreterliğine getirildi.

TEKEL işçilerinden Özak’aprotesto

6 Haziran Pazar günü İstanbul Cevizli’dekiTEKEL arazisini görmeye gelen Spordan SorumluDevlet Bakanı Faruk Özak, TEKEL işçilerininprotestosuyla karşılaştı.

Özak’la görüşmek isteyen TEKEL işçilerinin butalebine Özak’ın korumalarının müdahalesiylekarşılaştılar. Korumaların müdahalesi sırasındaTürkiye Askar isimli kadın TEKEL işçisi aldığı

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

yumruk darbeleriyle yaralanırken saldırıya tepkigösteren işçiler Özak’ın makam aracına tekme veyumruk attılar.

Sloganlarıyla Özak’ı ve AKP’yi protesto edenTEKEL işçileri kapıları kapatarak Özak’ın tesislerdençıkışına bir süre izin vermediler.

TGS İstanbul Şubesi’nde yeniyönetim

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İstanbulŞubesi’nin Olağan Genel Kurulu, 30 Mayıs 2010tarihinde Burhan Felek Konferans Salonu’ndagerçekleştirildi. Genel kurulda seçilen şube yönetimkurulu ilk toplantısını yaptı.

Toplantıda yapılan görev dağılımına göre, şubebaşkanlığına Uğur Güç, başkan yardımcılığına EmelSoy, şube sekreterliğine Andaç Hongur ve malisekreterliğe Şehriban Kıraç getirildi.

Bilgi Üniversitesi işçilerineKESK’ten ziyaret

Sosyal-İş Sendikası’na üye oldukları için iştenatılan ve üniversite kampüsünde direnişte olan BilgiÜniversitesi işçilerine, KESK İstanbul ŞubelerPlatformu tarafından 7 Haziran günü dayanışmaziyareti gerçekleştirildi.

“İşten atılanlar geri alınsın!” ve “Sendikalaşmakanayasal haktır, engellenemez!” pankartlarıyla direnişalanına gelen kamu emekçileri adına KESK İstanbulŞubeler Platformu dönem sözcüsü Mehmet Demirbasın açıklaması gerçekleştirdi.

Üniversite yönetimini, antidemokratik-hukuksuzuygulamalara son vermeye, sendikalaşma hakkınasaygı göstermeye ve atılanları derhal işe geri almayaçağıran Demir, Bilgi Üniversitesi çalışanları iledayanışma içerisinde olacaklarını ilan etti.

Assan Gıda’da direniş sürüyorBalıkesir-Susurluk yolu üzerinde kurulu Assan

Gıda’da sendikal örgütlenme çalışması yürüten TekGıda-İş Sendikası’nın direnişi sürüyor.

Sendikaya üye oldukları için 11 Mayıs günü iştenatılan 23 işçi işe geri alınma ve sendika hakkı talebiylefabrika önündeki bekleyişlerine devam ediyorlar.

Assan Gıda’daki direnişlerinde birinci aylarınıdoldurmaya hazırlanan işçileri Tek Gıda-İş SendikasıGenel Eğitim Sekreteri Mustafa Akyürek ziyaret etti.

Koşuyolu Hastanesi’nde direnişbaşladı

26 Mayıs eylemi kapsamında Kartal KoşuyoluKalp Hastanesi’nde iş bırakma eylemi gerçekleştirenDİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş Sendikası üyesi taşeronişçiler 8 Haziran günü hastane önünde direnişebaşladı.

İşten atılan 4 işçi için 28 Mayıs günü hastaneönünde basın açıklaması gerçekleştirilmiş, DİSKGenel Başkanı Süleyman Çelebi’nin de katıldığıprotestoda konuyla ilgili hastane başhekimi ilegörüşülmüştü.

Beşiktaş Belediyesi’nde grev kararıBeşiktaş Belediyesi’nde örgütlü Genel-İş Sendikası

İstanbul Avrupa Yakası 1 No’lu Şube, 8 Haziran günügerçekleştirdiği eylemle 18 yıl aradan sonra BeşiktaşBelediyesi’ne grev kararı astı.

Belediye yönetimi ile 2010 yılının Ocak ayındanbu yana devam eden toplu iş sözleşmesigörüşmelerinin tıkanması nedeniyle yasal prosedürgereği grev kararı asan Genel-İş üyesi işçiler belediyebinası önünde toplanarak sloganlar attılar.

Grev kararının asılışı sırasında konuşan Genel-İşSendikası Avrupa Yakası 1 No’lu Şube Başkanı

Hikmet Aygün, toplu iş sözleşmesi görüşmelerindetüm çabalarına rağmen, 10 ekonomik ve idari maddeüzerinde anlaşma sağlayamadıklarını ifade etti. Buyüzden grev kararını astıklarını sözlerine ekledi.Sendikası üyesi 280 işçi adına yürütülen TİSgörüşmelerinde Genel-İş Sendikası, farklı kıdemlerdebulunan işçilerin günlük yevmiyelerinde tabanücretinin 80 TL’ye çekilmesini istiyor.

İzmit Belediyesi’nde TİSgörüşmeleri başladı

İzmit Belediyesi ile DİSK’e bağlı Genel-İşSendikası arasında yürütülecek olan görüşmelerin ilkoturumu 8 Haziran günü yapıldı. Hizmet-İşSendikası’nın yetki itirazı nedeni ile 6 ay sonrabaşlayan görüşmelerin ilk oturumu işveren sendikasıYerel-Sen ve Genel-İş yöneticilerinin katılımı ileyapıldı.

Son yerel seçimlerde Kuruçeşme, Bekirpaşa,

Akmeşe, Saraybahçe belediyelerinin İzmit Belediyesiçatısı altında birleşmesi nedeniyle ücretleri farklı olanbütün işçilerin taban yevmiye ücretlerinin önce 57TL’de eşitlenmesini isteyen Genel-İş Sendikası, ilk yıliçin bu ücretlere 10 TL zam verilmesini istiyor. Genel-İş, sosyal haklarda da artışlar talep ediyor.

Lastik TİS görüşmelerinde anlaşmaKocaeli ve Adapazarı’nda kurulu bulunan

Goodyear, Pirelli ve Brisa lastik fabrikalarında,DİSK’e bağlı Lastik-İş tarafından yürütülen Ocak2010-2012 TİS görüşmelerinde, greve sayılı saatlerkala anlaşma sağlandı.

Grev kararının uygulanmasına sayılı saatler kala,12 saat süren görüşmelerden sonra sabah saat 07.00’deanlaşma sağlandı. Eşit işe eşit ücret ilkesini ve diğermaliyet maddelerini koruyan sendika ilk 6 ayda yüzde4.6 oranında zam alırken, diğer 6 aylık dönemlerde iseenflasyon oranında zamla anlaşmayı sağladı.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

DİSK, 15-16 Haziran’ın yıldönümündeKartal’da!

15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi’nin 40. yıldönümünde DİSK İstanbul Kartal’da işçi kürsüsükuracak.

15-16 Haziran’ın Türkiye işçi sınıfı için bir direniş ve zafer günü olduğuna dikkat çeken DİSK, 16Haziran günü saat 20.00’de Kartal Meydanı’nda miting düzenleyecek. Sadece DİSK’e bağlı sendikalarınüyelerini değil, tüm ezilen ötekileştirilenleri 16 Haziran’da yapılacak buluşmaya davet eden DİSK, çeşitlibölgelerde direnişlerini sürdüren işçileri de Kartal Meydanı’ndaki buluşmaya getirecek.

Hey Tekstil’de sendikalı işçiyetahammülsüzlük

Sömürü cehennemi Hey Tekstil’de işçiler üzerindeki baskılar her geçen gün artıyor. Hey Tekstil patronu,son olarak TEKSİF üyesi iki işçiyi işten çıkardı.

Ağır sömürü koşullarına karşı işçilerin örgütlenme çalışmaları, Hey Tekstil patronu tarafından her türlüyol, yöntem kullanılarak bertaraf edilmeye çalışılıyor.

Dışardaki güvenliklerine ek olarak “iç güvenlik” adı altında işçileri baskı altında tutmak için yeni bekçiköpekleri devreye sokarak işçilerin arasına ispiyoncular yerleştiriliyor. Böylelikle ciddi bir güvensizlikortamı yaratarak işçileri de birbirinden uzaklaştıran patron, işten atma saldırısına da sıklıkla başvuruyor.Yaklaşık 2 yıldır mesai ücretleri ve maaşlar zamanında ödenmezken, maliyeti yüksek olan eski elemanlarçeşitli gerekçelerle bir bir işten çıkarılıyor.

Bu olumsuz kaşullara karşı sesini çıkaran, örgütlenme girişiminde bulunan işçiler ise işten atmasaldırısına maruz kalıyorlar. Hey Tekstil’de uzun zamandan beri bırakın örgütlenme girişiminde bulunanişçileri, ücreti ödenmediği için mesaiye kalmayan işçiler bile işten çıkarılıyor.

Son olarak ise 2 işçi Teksif Sendikası’na üye olduğu için işten atıldı. İşçilerin yasal haklarını bilekullanmasına tahammül edemeyen Hey Tekstil patronu, bu durumu gizlemek içinse yalana başvuruyor.Yalancı şahitler göstererek masa başında yalana dayalı tutanaklar hazırlıyorlar. Bu şekilde sendika üyesiişçiler üzerinde basınç oluşturarak işten kendilerinin ayrılmasını istiyorlar. Bu oyuna gelmeyen 2 işçi de 4857Sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesine dayanarak tazminatsız olarak işten atıldı.

Bu haksız ve dayanaksız iddiaya karşı ise işçiler Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne şikayet dilekçesi verdiler.Hemen ardından da hukuki süreci başlatmak için girişimlerde bulundular. Hey Tekstil patronuna öfkeli olanişten atılan işçiler önümüzdeki günlerde haklarının aramak için başka yolları da deneyeceklerini ifadeediyorlar.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

- Özellikle son yıllarda daha da artan birbiçimde, yüzlerce kişi yargısız infazlarla ya dakarakollarda-cezaevlerinde işkencelerle yaşamınıyitirdi. Yine yüzlerce kişi, polis terörüuygulamalarının türlü biçimleriyle karşı karşıyakaldı. Bu tablodan hareketle, tüm toplumu baskıaltına alan polis devleti uygulamaları sizce hangiihtiyacın ürünü olarak devreye sokuluyor? Polisterörü ve cinayetlerinin son süreçte oldukça artışgöstermesinin arkasında sizce ne yatıyor?

- AKP’nin, demokratikleşme söylemine karşınesasen 24 Ocak 1980 Kararları ve 12 Eylül 1980operasyonları ile başlatılan ekonomik-siyasalsaldırılara karşı yeniden yükselmeye başlayantoplumsal muhalefeti etkisizleştirmenin anayasal veyasal zeminini oluşturma amacını güttüğü bugünherkes tarafından açıklıkla görünmektedir. Bunu ensomut şekli önce Terörle Mücadele Kanunu, ardındanPVSK ve CMK’da yapılan değişikliklerde görünürhale gelmiştir. İşte bu kanunlarda yapılandeğişikliklerle, toplumsal muhalefeti sindirmek veetkisizleştirmek adına sokak ortasında infazlar,cezaevlerinde işkenceler artmış ve polis terörüulaşabileceği en üst noktaya varmıştır.

PVSK Ulus’taki bombalama eyleminin hemenardından gündeme geldi ve apar topar Meclistengeçirildi. Polisin yetkilerinin budandığı, bu nedenle“terör ve suçluluğun arttığı” gibi söylemleryaygınlaşırken, aslında amaç sadece güvenlikkonusunda toplumsal duyarlılığın arttırılması değil,artan suçlulukta tüm faturayı özgürlüklere çıkaran birtoplumsal algılamayı öne çıkarmaktı. Biz biliyoruz ki;polisin yetkileri ile suçluluk arasında istatistiksel birilişki bugüne kadar kurulamadığı gibi suçluluğun hakve özgürlüklerin kötüye kullanılmasından doğduğunailişkin hiçbir bilimsel veri de yoktur. Buna rağmen,çıkan her olay, işlenen her suç sonrasında bu ülkedeakla önce özgürlüklerin kısıtlanması gelir. Suçluluğuözgürlüklerde aramak bir akıl tutulmasıdır. Bombabahane edilerek çıkartılan PVSK, bu ruh halininhukuk alanına yansımasıdır…

Bugün mücadele etmemiz gereken bizim polisterörü olarak tanımladığımız kiminin polis şiddetiolarak tanımladığı uygulamaların öncelikle bir sapmaolmadığını belirtmemiz gerekir. Devletin zor aygıtınınişlevi zaten budur. Devlet, yaşamak için öldürüyor.Tabii küçük bir azınlığın devleti olunca da adetatoplumun tamamına savaş açarak yapıyor bunu. Sonsüreç, hücre tipi cezaevleriyle başladı. Tüm birey vekurumları izleme-denetleme-fişleme yasaları internetsansürleri ve MOBESE projesiyle devam etti. En sonPVSK geçti. Ve ortaya bugünkü tablo çıktı.

Kitlesel yoksullaşma ile parasal zenginliğinuçlarda biriktiği tarihsel süreçlerle merkezi iktidar vegüç yoğunlaşmasının kaçınılmaz olduğuna bir kezdaha tanık oluyoruz. Yoksullaşan orta sınıflara enjekteedilen milliyetçilik yükseltilirken baskı yasalarına hızverilmesi bilinen bir faşizm klasiğidir.

- Şimdiye kadar, polis terörü ve cinayetleriüzerinden gelişen yargı süreçlerinde, ya bir şekildesorumlular aklandı ya da çok düşük cezalarlaönemli dava süreçleri örtbas edildi. ÇHD böylesisüreçlerin birçoğunda, hukuki boyutunu da içinealacak biçimde çok yönlü olarak yer aldı. Busüreçteki konumunuzu nasıl görüyorsunuz? Farklıörneklerle beraber düşünüldüğünde, bu alanda negibi sorunlarla karşılaşıyorsunuz?

- Yargının, polis terörü noktasındaki işleviküçümsenmeyecek düzeydedir. Polis terörüsonrasında yürütülen adli süreç incelendiğindeyargının işlevinin, bu terörü koruma ve aklamaolduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle yargıyı polisterörünün dışında düşünmek mümkün değildir.Açılmayan soruşturmalar, açılan davalarda verilenberaat kararları, yahut zamanaşımı yoluyla cezasızbırakma girişimleri bunu açıklıkla ortayakoymaktadır. Çağdaş Hukukçular Derneği geçmiştenaldığı ve de ileri taşımak konusunda ısrarcı olduğu birgeleneğin doğal sonucu olarak bu tip davalarda hep

ezilenlerin, yoksulların ve katledilenlerin yanındaoldu. Siyasal iktidarın en güçlü, devrimcilerin,ezilenlerin en zayıf olduğu hukuk sahasında hiçsakınmasız toplumsal muhalefetin savunmanlıkgörevini üstlendi. Bu görevi üstlenirken de adaletmücadelesini duruşma salonlarından ibaret görmedi,meşru gördüğü her yol ile mücadeleyi yükseltmeyeçalıştı, yürütülen mücadelenin bir parçası olmayagayret gösterdi.

Tabii bu pratiğimizin bizi, bu ülkede mücadeleeden herkesin karşılaştığı sorunların muhataplarıhaline getirdiğini söyleyebilirim. Biz avukatlar dadevlet aygıtının doğrudan hedefi haline geldik. İştegeçmiş dönemlerde Fuat Erdoğan örneğinde olduğugibi bazı meslektaşlarımız katledildi, Faik Candan veMetin Can örneğinde olduğu gibi bazımeslektaşlarımız kaybedildi. Onlarca meslektaşımıztutuklandı. Hakkımızda yüzlerce dava açıldı,açılmaya devam ediyor. Ama tüm bu baskılara karşıbizim avukatlığa bakış açımızda bir değişiklik yok.Bu halkın bir parçası olarak, mücadelenin deparçasıyız.

- Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan Engin Çeberdavası, geçmişteki örneklerine nazaran daha yoğunbir biçimde gündemde kaldı. Bu süreç eylemli birhatta da sokularak, ilerici ve devrimci kurumların,emek ve meslek örgütlerinin desteğiyle ele alındı.

Çeber davası kapsamında 4 kişi hakkında verilenmüebbet hapis kararı, şimdiye kadarki benzersüreçler açısından daha özel bir yerde duruyor. Bunoktaları ile ele alındığında, ortaya çıkan bu sonuçpolis terörü-cinayetlerine ve işkence uygulamalarınakarşı yürütülen mücadeleye nasıl bir katkısağlayacak?

- Engin Çeber davası, toplumsal, siyasal vesendikal muhalefet açısından önemli bir değere sahip.Devlet terörüne karşı hukuksal sahada nasıl mücadeleedilmesi gerektiği noktasında hepimize önemli birdeneyim sunuyor. Bu deneyimin ilki adaleti mahkemesalonlarında aramaya hapsetmemektir. İkincisi isebirlikte yürütülen hukuksal mücadelenin de önemlikazanımlar yaratacağı gerçeğidir. Doğrusu hukuksalsahaya hapsedilmiş olan ezilenlerin mücadelesininmutlak kazanıma kavuşması hayaldir. Ancak hukuksahası gerçek bir mücadele sahası olarak ezilenlerinyürüttüğü iktidar, demokrasi mücadelesinin birparçasıdır. İşte bu davada elde edilen sonuç bu imkanıgöstermektedir. Bir yandan katiller küçümsenmeyecekcezalar alırken diğer yandan, işkencenin bir devletpolitikası olarak devam ettiği herkese gösterilmiştir.

- Devrimci bir işçi olan Alaattin Karadağ’ın, 19

CMYK

ÇHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Avukat Zeycan Balcı Şi

“Herkesi Alaattin Kara sahiplenmeye

ÇHD İStanbul Şubesi Yönetim Kurulu üy 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Alaattin Karadağ 19 Kasım 2009’da polis tarafındanvurularak öldürüldü...

Yargısız infaz yargılanıyor!19 Kasım 2009’da Esenyurt-Saadetdere Mevkii’nde Alaattin

Karadağ isimli bir devrimci polis tarafından infaz edildi. Hembacağında, hem de göğsünde kurşun girişleri bulunan Karadağ’ınölümünün ardından yapılan açıklamalarda önce dur ihtarınauymadığı ileri sürüldü, ardından ise ölüm orucu direnişinekatıldığına ve devrimci oluşuna dikkat çekilerek, “öldürülmeyihak etti” mesajı verilmek istendi.

Bu ülkede Karadağ’dan önce de onlarca devrimci aynı şekildekatledildi. Ve bugüne kadar bu infazlar hep aynı senaryolarlaperdelenmek istendi. Polis Selahiyatları Kanunu’nda yapılandeğişikliklerin ardından ise hem bu tür infazlar sayıca arttı, hemde kapsamı toplumun örgütlü-örgütsüz bütün kesimlerini hedefalır bir biçimde genişledi.

Avcılar ve Esenyurt bölgesi ise özellikle son yıllarda polisterörünün sistematikleştiği bölgelerden biri olarak dikkatçekmekte. Feyzullah Ete’nin öldürülmesi, Güney Tuna’nınhastanelik edilmesi, Karadağ’ın infazından kısa bir süre önce durihtarına uymadıkları gerekçesi ile iki devrimcinin (Özkan Gerçekve Ömer Adıgüzel) silahla yaralanması ve son olarak Aralık2009’da Osman Aslı’nın Avcılar Firüzköy Karakolu’ndaki ölümübu bölgede yaşanan polis terörünün ilk anda akla gelen örnekleri...

Türkiye’de yargısız infazlar yaşandı, yaşanıyor!

Türkiye’de durmaksızın yargısız infazlar yaşandı, yaşanıyor! Ve maalesef bu infazlar ya tümden cezasızkalıyor ya da etkisiz cezalarla geçiştiriliyor. Yargı mekanizması, yargısız infazları aklama mekanizması gibiişliyor. Bugüne kadar onlarca örnekte yaşanan budur ve yargısız infazlara karşı yürütülecek adaletmücadelesinin yanında saf tutulmazsa bundan sonra da farklı bir sonuç elde edilmeyecektir. İşkencekarşısında yürütülen etkin bir mücadele sayesinde Engin Çeber davasında elde edilen sonuç, muhalefet etkilibir tarzda sürdürüldüğü taktirde işkencecilerin cezalandırılmasının mümkün olduğunu gözler önüne sermiştir.Şimdi aynı mücadeleyi yargısız infazlara karşı yürütmek gerekmektedir. Zira yargısız infaz yaşama hakkınakarşı işlenmiş en ağır suçlardan biridir ve bu infazlar karşısında yargı mekanizmasının işletilmemesi ise busuça iştiraktan başka bir anlama gelmemektedir.

16 Haziran günü bir yargısız infazın yargılanmasına daha başlanacaktır. Bu sefer yargılamanın “usulen”yapılmaması için, Karadağ’ın yaşama hakkını savunmak için ve adalet için; Baroları, hukuk örgütlerini, tümhukukçuları, Demokratik Kitle Örgütlerini ve yargısız infaza karşı olan, yaşama hakkını savunan herkesi 16Haziran 2010 günü Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayacak yargılamaya müdahil olmayaçağırıyoruz.

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul ŞubesiAlaattin Karadağ Dava Takip Komisyonu

Tarih: 16 Haziran 2010Saat: 10.00Yer: Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi

CMYK

Kasım 2009 tarihinde Esenyurt-Avcılar polisitarafından sokak ortasında kurşunlanarakkatledilmesinin ardından bir polis hakkında açılandavanın ilk duruşması 16 Haziran günü BakırköyAdliyesi’nde görülecek. Dava sürecine ÇHD olaraksiz de müdahil oluyorsunuz. Bu sürece ilişkin nasılbir mücadele hattı izlemeyi düşünüyorsunuz?

- Çağdaş Hukukçular Derneği, bu topraklardayaşanan diğer yargısız infazlarda olduğu gibi bu davadada yerini alacaktır. Hem kurumsal olarak davayamüdahil başvurusunda bulunacak hem de Karadağailesinin avukatlığını üstleneceğiz. Burada asıl olarakhem polis infazının açığa çıkarılması, hem de buinfazın mahkum edilmesi amacını taşıyoruz. Bu infazınmahkum edilmesinden kasıt yargılanan polis veyapolislerin etkisiz bir ceza alması veya cezasınınertelenmesi değildir, yani amaç usulen bir yargılamadeğildir. Amaç; devrimci bir işçi olan AlaattinKaradağ’ı sokak ortasında katledenlerin gerçekcezalara mahkum edilmesidir. Çünkü dernek olarakyürüttüğümüz, takip ettiğimiz birçok davada sanıksandalyesindeki kamu görevlilerinin adaletmekanizması tarafından aklandığına şahit olduk. Bununiçin davanın her aşamasında yargılamanın etkiliyürümesi için mücadele edeceğiz. Tabii bunun gerçekbir mücadele ile kazanılabileceğini biliyoruz. Buamaçla da tüm demokratik kitle örgütleri, devrimciörgüt ve kurumlarla birlikte duruşma salonunda vedışında bir mücadele hattı belirleyeceğiz.

- Geçmiş dönemin bıraktığı dersler gözönünealındığında, polis terörü ve cinayetlerine karşıyürütülecek mücadele nasıl bir eksende ele alınmalı?İlerici-devrimci güçler, emek-meslek örgütleri veduyarlı kurumlar bu süreçte nasıl bir rol oynamalı?Neler yapılmalı?

- Siyasal, toplumsal, sendikal muhalefet terörsuçlamasıyla hareket edemez hale getirilirken, hepimizdizlerimize kadar kendi çocuklarımızın kanınabatırılmış durumdayız. Durmadan, bu ülkeninşehirlerinde, sokaklarında, hapishanelerindeinsanlarımız katlediliyor. Bunu durdurmalıyız. Bunudurdurmak için birlikte mücadele etmeliyiz. Bu amaçlatoplumsal, siyasal ve sendikal muhalefetin her birbileşeni bu mücadelenin içerisinde yer almalıdır.

Akıl ve vicdan; insanların başlarına gelmeyenacıları paylaşabilmelerini ve bu acıları yaratanmekanizmaya birlikte karşı çıkabilmelerini sağlar.İkisinden birisi yönünden eksikseniz sesiniziyükseltebilmek için önce felaketin başınıza gelmesinibeklemeniz gerekir. Biz bunun beklenmemesigerektiğini düşünüyoruz Ve herkesi bu davayısahiplenmeye çağırıyoruz.

imşek ile işkence, polis terörü ve cinayetleri üzerine konuştuk…

adağ cinayeti davasını çağırıyoruz!”

yesi Zeycan Balcı Şimşek’le konuştuk... Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

MİB MYK Haziran ayı toplantısı gerçekleştirildi.Toplantının gündemi şu başlıklardan oluşuyordu:

- 26 Mayıs üzerine değerlendirme- 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi- MESS Grup TİS süreci üzerine değerlendirme

ve planlama- Bülten üzerine değerlendirme ve planlama

- 26 Mayıs üzerine değerlendirme:TEKEL Direnişi’ni bitirmek için konfederasyon

yönetimleri tarafından vaat edilen 26 Mayıs eylemiihanete uğradı. Sendika yönetimleri, bu eylemikararın alındığı tarihten itibaren unutmaya bıraktılar.İleri ve öncü işçiler ile, mücadeleci sendikacılareylemi gündemde tutmaya ve örgütlemeye çalıştılar.Bu çaba 26 Mayıs’ın bir “genel grev” olarakörgütlenmesine yetmedi. Ama ihanet de karşılıksızkalmadı. TEKEL işçileri, bu kez ihanetin hesabınısormak üzere Türk-İş’in kapısına dayandılar. Birçokile yayılan bu eylemler oldukça etkiliydi. Sendikaağaları bu eylemlerden dolayı korkuya kapılırken,işçi sınıfı heyecanla karşıladı.

Bu ileri inisiyatif bundan sonra sendikalardaişlerin eskisi gibi yürüyemeyeceğinin çok önemli birişaretidir. Bundan böyle hiçbir ihanet cezasızkalmayacak, sendika bürokratları koltuklarında rahatrahat oturamayacaklardır.

MİB MYK, bu anlayışla TEKEL işçilerininsendika bürokratlarından hesap soran tutumunusahiplenmekte ve onu metal işçileri arasındayaymayı görev bilmektedir. Bu, her defasındaihanete uğradığımız MESS Grup TİS sürecinegirdiğimiz bir anda özellikle önemlidir. Metal işçileriTEKEL işçilerinin izinden ilerleyerek olası birihanetin hesabını soracaklardır. Mücadelemizsendikal ihanet çetelerini sendikalarımızdandefedinceye kadar devam edecektir.

- 15-16 Haziran Büyük İşçiDirenişi:

İşçi sınıfının büyük 15-16 Haziran Direnişi’nin40. yılını kutlayacağız. Üzerinden 40 yıl geçmesinekarşın hala da aşılamayan bu büyük direniş, aynızamanda bugüne de ışık tutuyor. Zira, işçi sınıfınınyeni 15-16 Haziran direnişlerine ihtiyacı var. Yüzbinlerce işçinin bir sel gibi fabrikalarından sokaklaraaktığı bu büyük militan direniş, sermaye iktidarınave onun sendikalardaki uşaklarını karşısına alan birhareketti. DİSK’i kapatmaya çalışan sermayesınıfına karşı işçi sınıfı, DİSK yönetimine rağmenayağa kalktı ve direniş Türk-İş üyelerinin de yoğunkatılımına sahne oldu.

Kazanmanın militan bir yoldan, tabaninisiyatifinin ürünü olarak mümkün olabileceğinigösteren bu büyük direnişin yıldönümünü, tarihselönemi ve güncel derslerinden hareketle elealarak eylem ve etkinliklere konu edeceğiz. 15-16Haziran’ın ışığını işçi sınıfına taşıyacak ve bu ruhueylemlerimizle yaşatacağız.

Bu anlayışla MİB MYK, 15-16 Haziran ile ilgiliolarak yapılacak yerel etkinlikler dışında MESStemsilciliklerinin önünde eylemlergerçekleştirecektir. Böylelikle 15-16 Hazirandirenişinin militan ve öncü bölüğü olan metal işçileriolarak mücadele bayrağını yükseltecek, MESS’inkapısına dayanacağız.

MESS Grup Toplu Sözleşme süreciüzerine:

Bugün işkolunda tüm diğer her şeyin de birbiçimde bağlandığı MESS Grup TİS süreci başlamışbulunuyor. MYK, TİS süreciyle ilgili olarak sondurumu değerlendirmiş, sürece ilişkin çalışmaplanını gözden geçirerek çeşitli sonuçlara ulaşmıştır.

TİS süreci konusunda halihazırda sendikalarcephesinden yeni bir gelişme görülmemektedir. Dahaönce de belirtildiği üzere bu durum, MESS ve TürkMetal cephesinden metal işçilerinin uyanmamasıamacıyla, TİS sürecini kapalı kapılar ardındatamamlamak düşüncesiyle bilinçli olarakhazırlanıyor. Birleşik Metal-İş cephesinden ise yineTİS kurullarını oluşturmak üzere toplantılar yapıldığıve taslak hazırlıklarının sürdüğü bilinmektedir.Ancak çok güçlü ve sistematik bir sürece hazırlıktanbahsedemeyiz.

Bu koşullarda metal işçilerini yeni bir ihanetbeklemektedir. İhanete geçit vermeden TİS sürecinikazanmak için tabandan örgütlü bir hazırlık şarttır.Bu hazırlık ise özelde ileri ve öncü metal işçilerininomuzlarındadır.

Metal İşçileri Birliği, bu görev bilinciyle hareketederek sürece çok yönlü bir hazırlık yapma iddiasınısürdürmektedir. MİB, öncü bir taban örgütlenmesiolarak bir yandan metal işçilerini uyarıpbilinçlendirecek, öte yandan taban örgütlenmelerindebir araya getirmek için çalışacak ve eylemli birmücadele yürütecektir.

Bu temel görev alanlarına ilişkin sürecinbütününün ve tüm aşamalarının özgünlüğünü dikkatealarak bir çalışma ve mücadele hattı belirlenmiştir.Buna göre:

1. Çalışma alanıyla ilgili net bir bilgiye sahipolmak kritik önemdedir. Bunun için kapsamdahilindeki fabrikaların tam olarak tespitedilmesinden, bizzat fabrikalar hakkındaki ayrıntılıbilgilerin toparlanmasına kadar bir dizi görevi yerinegetirmekle işe başlamalıyız.

2. Çalışma ve mücadele hattının en önemliayaklarından birisi, aydınlatma faaliyetidir. Enbaşından itibaren tüm süreç boyunca aydınlatma-uyarma ve bilinçlendirme çalışmasını sistematikbiçimde yürütmek durumundayız. Özellikle ihanetçetelerinin süreç hakkında tüm bilgileri saklamak vetabanı uyaracak her türlü açıklamadan uzak durmakbiçimindeki tutumları düşünülürse, bu çalışmalarınson derece hayati olduğu kendiliğinden anlaşılır.

MİB, bu anlayışla tüm süreç boyunca bildiri,broşür, afiş, ozalit gibi araç ve kullanacaktır. Ayrıcametal işçilerinin sesinin ve öfkesinin taşıyıcısıolacak biçimde bültenimizi daha etkin biçimdeçıkaracağız.

3. Çalışma ve mücadele hattının diğer ayağı

Metal İşçileri Birliği, TİS sürecine hazırlanıyor...18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu

Haziran Ayı Toplantısı Sonuçları

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

örgütlenmedir. Örgütlenmenin fabrikalardaki somutbiçimi TİS Komiteleri’dir. Fabrikalar arasında,havza ve il düzeyinde ise ortak mücadeleplatformlarını oluşturmalıyız. MİB birimleri, şudurumda bu tür platformların çekirdekleri olacakbiçimde çalışacaklardır. Örgütlenme sürecinde güçlübir adım atmak üzere TİS Sempozyumu’nunbirikimlerini de toparlayacak biçimdesempozyumdan hemen sonra geniş katılımlı işçitoplantıları düzenlemeli ve bu toplantılarısüreklileştirmeliyiz.

4. TİS sürecini MESS’e ve ihanet çetesine karşıbüyüyecek eylemli bir süreç olarak örgütlemeperspektifiyle bugünden başlayarak sürecin seyrineuygun eylemleri gerçekleştireceğiz. 15-16 Haziraneylemleri bu kapsamda düşünülmelidir. Ayrıcasanayi havzalarında biçimi yerel birimler tarafındankararlaştırılacak eylemler gerçekleştirilecektir. Tümsüreç boyunca yapılacak eylemler, ihanete geçitvermemek, gerektiğinde hesap sormak ve grevhedefini göstermek amacına bağlı olarak gündemegetirilmelidir. Yoğun bir eylemli mücadele ve grevajitasyonu yürütecek, aynı zamanda olanaklarölçüsünde süreci hızlandıracak iradi eylemlergerçekleştirilecektir.

5. TİS süreci henüz taslakların oluşturulmasıaşamasındadır. Bu aşamada talepler belirlenecektir.MİB MYK, metal işçilerinin bugün kırmızıçizgilerini oluşturan taleplerini altı madde olarakbelirlemiştir. Bu talepler şunlardır:

İnsanca yaşanacak bir ücret düzeyi,Ücret makasının kapatılması,İşgüvencesi, esnek çalışma uygulamalarına son

verilmesi,Taşeronluk uygulamasının kaldırılarak

taşeronda çalışan işçilerin kadroya alınması,İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin

alınması.6. Çalışmalar kapsamında hazırlanmış olan anket

kullanılmaya başlanmıştır. Son derece işlevsel biraraç olduğu görülmüştür. Daha yaygın biçimdekullanmak üzere çalışmamızı güçlendirmeliyiz.

7. TİS sürecini gündeme sokmak ve yayınlarımızıbir tartışma platformu haline getirmek hedefiyle,sürece ilişkin olarak işçiler, temsilciler ve sendikayönetimleriyle röportajlara devam edilecektir.

8. TİS sürecine yönelik olarak güçlü ilkmüdahalemiz olan TİS Sempozyumu’na yönelikhazırlıklar gözden geçirilmiş ve kalan sayılı günlerien etkili biçimde değerlendirmek üzere yeni birplanlama yapılmıştır.

Bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde önhazırlık çalışmalarında kullanılması planlananaraçların (afiş, bildiri, ozalitler) kullanıma sokulduğutespit edilmiştir. Bu araçların sistematik ve yoğunbiçimde kullanılması gerekmektedir. Bunlara ekolarak bir el ilanı çıkarılacaktır.

Sempozyumda yapılacak sunum başlıklarıüzerine hazırlanan taslaklar değerlendirilmiştir. Enkısa sürede bu taslaklara son biçimi verilecektir.

MYK tüm MİB bileşenlerini, Sempozyum’unmetal işçilerinin kitlesel katılımına ve mücadelekararlılığına sahne olması için kalan kısa süreyi enverimli bir tarzda değerlendirmeye çağırmaktadır.

- Bülten:MYK, Bültenin bundan böyle TİS süresince etkili

müdahalelerde bulunmak üzere ihtiyaca bağlı olarakdaha sık çıkarmak gerektiğini düşünmektedir.

Haziran sayısı Sempozyum çalışmalarındakullanımını dikkate alarak en kısa zamandahazırlanacaktır.

(…)Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu

8 Haziran 2010

MİB çalışmalarından... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Metal sektöründe örgütlü sendikalar ile metal patronlarının örgütü MESS arasında başlayacak 2010-2012 Metal Grup TİS görüşmelerine yönelik hazırlıklarını sürdüren Metal İşçileri Birliği (MİB) ÜmraniyeDudullu’da ve Küçükçekmece’de metal işçilerine yönelik faaliyetlerine hız veriyor.

Ümraniye’de metal işçilerine çağrıMetal İşçileri Birliği Ümraniye Yürütmesi, haziran ayı toplantısını yaptı. Yürütme toplantısında

öncelikli olarak 27 Haziran tarihinde yapılacak TİS Sempozyumu hazırlıkları değerlendirildi. Davetiyelerinkullanımı, çağrı afişlerinin kullanımı ve metal bülteninin kullanımı gözden geçirildi ve bunların planlamasıyapıldı.

Haziran ayı içerisinde olunması ve işçi sınıfı tarihinde şanlı 15-16 Haziran eyleminin yıldönümü olmasınedeniyle TİS hazırlıkları çerçevesinde bir toplantı yapılmasına karar verildi.

Dudullu’da metal işçilerine seslenişDudullu Organize Sanayi Bölgesi içindeki ana yollar ve MESS’e üye olan fabrikaların önüne “MESS’i

ezelim, çaldıklarını geri alalım!/ Metal İşçileri Birliği” yazılı ozalitleri yapan MİB çalışanları Metal İşçileriBülteni’ni de sendikalı ve sendikasız fabrikalara ulaştırdılar.

Öncelikli olarak MESS üyesi işyerlerine yapılan dağıtımların yanısıra örgütsüz işyerlerinde çalışanişçilere de bültenin yeni sayısı ulaştırıldı.

Ümraniye’de TİS toplantısıÜmraniye Metal İşçileri Birliği, 9 Haziran akşamı TİS Sempozyumu hazırlık toplantısını gerçekleştirdi. Sinter Metal direnişinden işçilerin de katıldığı toplantıda, TİS süreci ve 15-16 Haziran gündemleri ele

alındı. “TİS sürecinde sendikal ihanete engel olmak için neler yapılmalı?” sorusunun tartışıldığı toplantıda,işçilerin kendi sorunlarına ve sendikalarına sahip çıkabilmelerinin önemine vurgu yapıldı. Sınıfmücadelesini işçi sınıfının kendisinin verebileceği, mücadelenin kimseye havale edilemeyeceği, bubağlamda TİS sürecindeki mücadelenin de sınıfın kendi iradesi ve inisiyatifiyle sürmesinin gerekliliği dilegetirildi. Sınıfın iradesinin TİS masalarına taşınabilmesi için önümüzdeki süreçte atılması gereken adımlartartışılarak, TİS komiteleri oluşturabilmek için çalışmalar başlatılması önerildi.

27 Haziran’da gerçekleşecek sempozyuma yapılan çağrının ardından etkinlik, kısa bir şiir dinletisi ilesonlandırıldı.

Küçükçekmece’de metal işçilerine çağrıMetal İşçileri Bülteni’nin son sayısı metal işçilerine gerek elden gerekse de fabrika çıkışlarında

ulaştırılıyor. 27 Haziran tarihinde Metal İşçileri Birliği tarafından gerçekleştirilecek olan TİSSempozyumu’na dönük hazırlıklar da devam ediyor. Bu çerçevede çıkartılan sempozyuma çağrı afişleriHalkalı fabrikalar Yolu, İkitelli OSB’nin yanısıra İkitelli ve İnönü mahallelerinde kullanıldı. Bununlabirlikte sempozyum hazırlıkları kapsamında çağrı davetiyeleri de metal işçilerine ulaştırılıyor.

Bölgede etkin bir TİS süreci örgütlemek için başta TİS kapsamında olmak üzere sendikalı-sendikasıztüm metal işçileriyle birlikte ortak bir çalışma örgütlemek için adımlar atılmaya başlandı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye - Küçükçekmece

Metal işçileri TİS sürecinehazırlanıyor...

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Sermayenin saldırılarına karşı mücadeleye!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Devlet Memurları Kanunu’nda yapılmak istenendeğişikliklerin içeriğine ilişkin bilgiler sermayebasınına yansımaya başladı. Taslak hakkında yansıyanbilgilere göre; sermaye hükümeti, ebeveynlik haklarıve bazı özlük hakları ile ilgili uzun süredir yapmasıgereken düzenlemelerin yanısıra performans, işbirliği,evde çalışma gibi olguları da ekleyerek güvencesizesnek istihdamın yolunu açmaya çalışıyor.

Sermaye hükümeti her saldırı yasasında kullandığıklasik yöntemi kullanıyor. Bir yandan 657 sayılıyasada yapmayı planladığı değişikliklerin içine kamuemekçilerinin zaten kazanılmış olan haklarınıyerleştirerek bunu bir lütuf gibi gösteriyor. Öte yandanaynı düzenlemelerin içine kamu emekçilerinin işgüvencesi de dahil birçok hakkını yok eden saldırımaddelerine yer veriyor.

Kamu emekçilerinin bugüne kadar yürüttüklerimücadelesi nedeniyle sermaye hükümeti, IMF veDünya Bankası gibi kurumlara söz verdiği haldeyasallaştıramadığı güvencesiz ve esnek istihdamadayalı Kamu Personel Rejimi’ni parça parça, alakalıalakasız yasa tasarılarına serpiştirerek hayatageçirmeye çalıştı. Sermaye hükümeti son yıllardasağlıkta, eğitimde çeşitli düzeylerde hayata geçirdiğiperformansa dayalı esnek çalışma biçimini kamuhizmetlerinin tümüne yaymak istedi. Ancak şu anakadar kamu emekçilerinin mücadelesi nedeniyledüzenlemeleri istediği biçimde hayata geçiremedi.

Yapılması planlanan değişiklikler vebüyüyen ceza kıskacı…

657 Sayılı Kanunun Disiplin Cezalarının Çeşitleriile Ceza Uygulanacak Fiil ve Haller başlıklı 125.maddesinde yapılması planlanan değişikliklerincelendiğinde birçok belirsizliği içerdiği görülüyor.Yapılması planlanan değişiklikler kamu emekçilerinincezalara itiraz hakkını ortadan kaldırıyor. Kamu yararıyerine hizmetlerin metalaştırılması anlayışıdeğişikliklere damgasını vuruyor.

Mevcut 657 sayılı yasada kamu emekçilerininaleyhine olan belirsiz ve temel insan haklarına aykırıdisiplin hükümleri kaldırılmadığı gibi dahakötüleştiriliyor. Objektiflik kriteri tamamen yokedilmek isteniyor. Yöneticilerin zaten var olandenetimi pekiştiriliyor.

657’de yapılması hedeflenen değişikliklerlememur kadrosu tamamen yok ediliyor. Kamudakigenel müdür yardımcılıkları, şube müdürleri kadrosukaldırılıyor. Genel müdür ve hemen altında dairebaşkanları ve bunların altlarında da uzmanlarınolacağı bir yapılanmaya gidiliyor. Genel müdüryardımcıları, şube müdürleri ve yukarıda sayılanlardışındakilerin memuriyetine son veriliyor, sözleşmelihale getiriliyor.

Sözleşmeli olacak kamu emekçilerinin sayısının1.3 milyon olacağı belirtiliyor. Böylece kamuemekçilerinin iş güvencesi ortadan kalkıyor vesözleşme sonunda yeterli görülmeyen veya disiplinsuçu işleyenlerin işlerine son verilmesi uygulamasıgetiriliyor. Kısacası; kamu emekçilerinin yarısındanfazlası güvencesiz çalışmaya mahkûm edilmekisteniyor.

Kamu emekçilerine yönelik ceza kıskacı büyüyor,örneğin; “hizmette gösterdiği yetersizlik sebebiyle

kurumların stratejik plan ve performans hedefleriningerçekleşmemesine yol açmak, usulsüz şikâyettebulunmak, görevine karşı kayıtsızlık göstermekilkesine aykırı davranışta bulunmak” vb. kriterlerkonarak maaş kesim cezasının kapsamı genişletiliyor.Aylıktan kesme cezasını gerektiren hallere; “hizmettegösterdiği yetersizlik sebebiyle kurumların stratejikplan ve performans hedeflerinin gerçekleşmemesineyol açmak, usulsüz şikâyette bulunmak, görevine karşıkayıtsızlık göstermek ilkesine aykırı davranıştabulunmak” da ekleniyor.

Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasınınkapsamı genişletiliyor. “Kendini geliştirme, sorunçözme, planlama konularında yeterli gayret ve çabagöstermemek, verilen emirlere itiraz etmek, görevleritam ve zamanında yapmamak, görevle ilgili resmibelge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması vebakımında kusurlu davranmak, görev sırasındaamirlerine hal ve hareketleri ile saygısız davranmak”maddeleri de kademe durdurma cezasına ekleniyor.

Kamu emekçileri uyarma, kınama ve aylıktankesme cezalarına karşı disiplin kuruluna itirazedebilecek. Kademe ilerlemesi durdurulması cezasıiçin ise yüksek disiplin kuruluna başvurup itirazedebilecek. Kamu emekçileri kaymakamlar tarafındanverilen cezalar için valiye itiraz hakkı getiriliyor.Hizmet sınıfları, görev ve unvanları itibarı ileyükselebilecekleri en üst derecenin dördüncükademesine gelen ve 6 yıllık sürede disiplin cezasıalmayan tüm memurların bir üst dereceyeyükseltilmesi öngörülüyor. Öte yandan değişikliktaslağında, kamu emekçilerinin bağrına saplanmış birbıçak misali bir yıl içinde toplam iki defa kademeilerlemesinin durdurulması cezası alanların, devletmemurluğundan çıkarılması da yer alıyor.

Muğlak bırakılmış birçok ibare taslakta bulunuyor.Örneğin mesaiye kalmayı reddeden bir kamu emekçisi“hizmette gösterdiği yetersizlik sebebiyle kurumlarınstratejik plan ve performans hedefleriningerçekleşmemesine yol açmaktan” dolayı cezayaçarptırılabilecek. En temel demokratik haklardan biriolan basın açıklamalarına kamu emekçilerininkatılması bile cezanın yolunu açabilecek. 657’deplanlanan yasal değişiklik taslağında bu durumailişkin olarak şunlar ifade ediliyor: “Yetkili olmadığıhalde basına, haber ajanslarına veya radyo ve

televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermedurumunda personel kademe ilerleme cezasınaçarptırılır.” Bu değişikliklerle kamu emekçileri tam bircendere içine çekiliyor. Kamu emekçilerinin busaldırılara karşı yükseltecekleri tepkilerin önü isetamamen kesilmek isteniyor.

Sermaye hükümeti 657’de planlanan değişiklikleriçin sunduğu gerekçeyi, Türkiye’de iş güvencesibulunan kamu emekçilerinin sayısının ülke nüfusunagöre fazla olduğu iddiasına dayandırıyor. Oysa buiddia hiçbir ciddi veriye dayanmıyor. Türk sermayedevletinin girmek için çabaladığı AB ülkeleri içindenüfus bakımından Türkiye’ye benzer ülkeler olanFransa ve Almanya’da nüfusun yüzde 8-10’u kadarıkamu emekçisiyken, Türkiye de ise nüfusun sadeceyüzde 3’ü kamu emekçisidir.

Değişikliklerin hedefi…

Kamuda bazı işler taşeronlara yaptırılmaktadır,hatta iş o boyutlara varmıştır ki, devlet hastanelerindebile taşeron şirketler üzerine kayıtlı asgari ücretlehemşire çalıştırılmaktadır. Bazı işler bölünerek özelsektöre ihale edilmektedir. Mesela, mutfak, temizlik,güvenlik, ulaştırma işleri ihaleyle özel sektöreverilmektedir. Hatta iş o noktaya vardırılmıştır ki,kamuya ait işyerlerindeki mutfaklar kaldırılmış, bununyerine yemek şirketlerinden yemek alınmayabaşlanmıştır.

Sermaye hükümeti 657’de yapmayı planladığıdeğişikliklerle, artan ihtiyaca rağmen, yeni kamuemekçisi almak yerine taşeronlaşmayı tercih ediyor.Boşalan memur kadrolarını doldurmak yerine,sermaye hükümeti, daha şimdiden işleri yandaşıtaşeronlara veya ihaleyle müteahhitlere vermeyebaşladı.

Saldırılar büyüyor,sendika bürokratları mücadeleden kaçıyor!

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu´ndaDeğişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının özüözeti, kamu emekçilerine dayatılan kölelikkoşullarıdır. Bu konuda kamu emekçilerininörgütlerinin ise, taslağın kapsam ve niteliğiniyorumlamanın dışında yaptıkları hiçbir mücadeleeksenli hazırlık bulunmuyor.

Hem alanda hizmet üreten hem de bu hizmetlerdenfaydalanan geniş işçi ve emekçi kesimlerdüşünüldüğünde, 657’de yapılması düşünülendeğişikliklerde ifadesini bulan saldırılara karşı ortakmücadelenin zemini fazlasıyla geniştir.

Sendika bürokrasisinin barikatını aşmak ve 657’deyapılması düşünülen düzenlemeleri içeren saldırılarakarşı tabanda birlikler oluşturma görevine önderlikedebilecek devrimci, sosyalist kamu emekçileri,“Güvenceli çalışma, insanca yaşam” talebiyle işgüvencesinin ortadan kaldırılmasına yöneliksaldırılara güçlü bir yanıt vermek için seferberolmalıdır. Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi,esnek çalışma ve istihdama son verilmesi, güvencesizçalışanların kadroya alınması, örgütlenmeninönündeki tüm engellerin kaldırılması, insancayaşamaya yeten ücret, grevli-TİS’li sendika hakkıtalepleri doğrultusunda mücadeleyi büyütmelidirler.

Devlet Memurları Kanunu’nda yapılacakdeğişikliklere karşı mücadeleye!

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Kapitalizm işsizlik üretiyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Eğitim Sen’den atamalarla ilgili açıklama

Eğitim Sen 3 Haziran günü yaptığı yazılı açıklama ile bu yıl gerçekleştirilecek öğretmen atamalarınınihtiyacı karşılayamayacağını ifade etti.

“Bakanlık, eğitim sisteminin ihtiyaçlarını gözetmeden bu ay içinde 10 bin öğretmenin atamasınınyapılacağını açıklamıştır.” denilen açıklamada, AKP’nin iktidarda olduğu son 8 yılı aşkın sürede, eğitimdeoluşan öğretmen açıklarına paralel olarak, güvencesiz istihdam edilen öğretmen sayısında tam bir patlamayaşandığının altı çizildi.

Bununla beraber açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Öğretmen atamaları sorununun acil çözümbeklediği bir dönemde, mevcut öğretmenleri bölen kariyer basamakları ile ilgili düzenleme meclis gündeminegetirilmiştir. Öğretmenlik mesleğiyle, eşit işe eşit ücret ilkesiyle, okulun ve eğitimin kamusal özüylebağdaşmayan; eğitimin özelleştirilmesi politikalarının bir parçası olan bu yasanın eğitim sistemindekiolumsuzlukları daha da arttırması kaçınılmazdır. Aynı işi yapan öğretmenlerin sadece bir sınav üzerinden‘uzman öğretmen’, ‘Başöğretmen’ gibi sıfatlar üzerinden tanımlanması hem öğretmenlik mesleğine hem deöğrencilere yapılacak büyük bir haksızlıktır.”

Eğitim emekçilerinden atamalarakarşı eylemler

MEB’e siyah çelenkKESK’e bağlı Eğitim Sen Ankara Şubeleri

başkanları, öğretmen atamalarında yaşanansıkıntıları protesto etmek için 8 Haziran günü MilliEğitim Bakanlığı önüne siyah çelenk bıraktılar.

MEB binası önünde toplanan şube başkanlarıadına açıklama yapan Eğitim Sen Ankara ŞubeleriDönem Sözcüsü Tuğrul Çulfa, öğretmen açığınınresmi kurumlarca 140 bin olarak bildirildiğini,ancak kalabalık sınıf mevcutları, ikili eğitim,birleştirilmiş sınıf ve taşımalı eğitim gerçekliklerigöz önüne alındığında bu rakamın 400 bine yakınolduğunu söyledi.

MEB’in atama politikasını eleştiren Çulfa, heryıl yeterli sayıda atama yapılmamasının yanısırabinlerce öğretmenin emekliye ayrılması sonucumevcut açığın daha da büyüdüğünü belirtti.

Çulfa, açığı kapatabilecek 327 bin işsiz öğretmenolmasına karşın MEB’in atamalarda bu durumudikkate almadığını da söyledi.

Açıklamanın ardından eğitim emekçileri MEB

girişine siyah çelenk bıraktılar.

Kocaeli’nde yürüyüşEğitim Sen Kocaeli Şubesi 4 Haziran günü

gerçekleştirdiği yürüyüşle öğretmen atamalarınınaçığı kapatmadığını söyledi.

Sendika binası önünde toplanarak valiliğe kadaryürüyen eğitim emekçileri hükümetin eğitimpolitikalarını eleştirdi.

Eğitim Sen Kocaeli Şubesi önünde toplananöğretmenler, Kocaeli Valiliği önüne sloganlarlayürüdüler.

Valilik önünde basın açıklamasını gerçekleştirenKocaeli Eğitim Sen Şube Başkanı Veysel Kaplan,AKP’nin iktidarda olduğu 8 yılı aşkın sürede,eğitimde öğretmen açığının arttığını ifade etti.

KESK’ten hükümete çağrı

Kamu emekçilerinin iş güvencesini gaspedecek olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu´nda DeğişiklikYapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı´nın bu hafta TBMM’ye sevk edilmesi bekleniyor. KESK GenelSekreteri Emirali Şimşek, basına farklı biçimleriyle yansıyan tasarıyla ilgili açıklama yaptı.

Hükümetin bir kez daha kapalı kapılar arkasında, taraflardan görüş ve öneri almadan bir çalışma içerisinegirdiğini ifade eden Şimşek, emekçilerin kendileri ile ilgili yapılan değişikliklerde önerilerinin alınması biryana, değişiklikten haberdar dahi edilmemelerinin manidar olduğunu belirtti.

Basında taslak hakkında yansıyan bilgiler üzerinden gerçekleştirdiği açıklamasında Şimşek, hükümetinperformans, işbirliği, evde çalışma gibi olgularla güvencesiz esnek istihdamın yolunu açmaya çalıştığınıvurguladı. “AKP’nin IMF, Dünya Bankası gibi kurumlara söz verdiği halde yasallaştıramadığı güvencesiz veesnek istihdama dayalı kamu personel rejiminin aşama aşama, parça parça, alakalı alakasız yasa tasarılarınaserpiştirilerek hayata geçirileceği anlaşılmaktadır.” denilen açıklamada sağlıkta, eğitimde son yıllarda BakanlarKurulu kararları, tebliğ ve yönetmeliklerle çeşitli düzeylerde hayata geçirilen performansa dayalı esnek çalışmabiçimlerinin kamu hizmetlerinde tümüyle yasallaştırılmak istendiği söylendi.

Taslakta yer alan disiplin cezalarıyla ilgili ibarelere de değinen Şimşek, kamu görevlisinin itiraz hakkınıortadan kaldıran kuralların ve kamu yararı yerine idarecinin tahakkümü altında çalışmayı esas alandeğişikliklerin taslakta kendine yer bulduğunu belirtti.

Hükümeti basında yer alan haberlerin doğru olup olmadığı konusunda açıklama yapmaya çağıran Şimşekşunları söyledi: “Konfederasyonumuz, kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldıracak, tartışmayaaçacak bir tasarı ya da yasanın karşısında tüm gücüyle duracak, kararlı bir mücadele yürütecektir. Hükümetinbunu aklından bile geçirmemesini diliyoruz. Kaldı ki, tasarıda bu anlama gelebilecek her tür girişim anayasayaaykırı olacaktır.”

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Türk-İş tarafından hazırlanan “Türkiye’de İstihdamve İşsizliğin Önlenmesi” adlı raporda, işsizliksorununun çözümü için ülke genelinde nüfus artışhızını düşürecek ciddi bir çalışma başlatılmasıgerektiği öne sürüldü.

Türk-İş’in raporuna göre, işsizliğe karşı izlenmesigereken politikalar ve alınması gereken önlemlerdenbazıları şöyle sıralandı:

- İnsana öncelik veren ekonomik ve sosyalpolitikalar benimsenmeli ve uygulanmalıdır. İnsandanyana ekonomik ve sosyal politikaların geliştirilmesi,demokratik planlamayla mümkündür. Özel kesim içinözendirici, kamu kesimi için yönlendirici, bölgesel vesektörel bağlantıları etkin bir şekilde oluşturmuş vedemokratik katılıma açık planlama süreci bir an öncebaşlatılmalıdır.

- Ekonominin büyüme oranlarında istikrarınsağlanması, ekonomik kararların kısa, orta ve uzunvadeli hedefler ile uyum göstermesi ve kararlarınsüreklilik taşıması gerekmektedir. Son yıllardaTürkiye’de hakim kılınan, ekonomik kaynaklarınspekülatif alanlar için kullanılması anlayışındanvazgeçilmesi, bunları önleyecek bir yapı ve anlayışıngeliştirilmesi zorunludur.

- İstihdam yaratmaya özen gösteren bir büyümepolitikası zaman geçirilmeden uygulamayakonulmalıdır.

Kuşkusuz ki, yaşanmakta olan kriz de işsizliği çokdaha yakıcılaştırdığından, gerek işsizliğin gerçeknedenlerinin gerekse de işsizliğe karşı hangi talepler veyöntemlerle mücadele edilmesi gerektiğinin doğrukavranılması önem taşıyor.

Bu sömürü sisteminde işçinin hayatta kalabilmekiçin gerekli geliri elde etmek üzere satabileceği tek birşey mevcuttur, o da kendi işgücüdür. Ancak bu, işçininişgücünün, kapitalist emek pazarında mutlaka bir alıcıbulacağı anlamına gelmiyor. Tersine, her geçen gün, işbulmak daha da zorlaşıyor. Hele kapitalist krizdönemlerinde bu sorun tam bir kangren haline geliyor.İşsizlik ve daha dar anlamda kronik işsizlik sorunu, engelişmiş kapitalist ülkelerde bile işçi sınıfının belinibüken bir gerçekliktir.

Sermaye düzenini aklamayı meslek edinen düzenideologları ve sendika bürokrasisi, işsizlik sorunununnedenlerini çarpıtıyorlar. Bunlar sorunu genelliklenüfusun aşırı artmasıyla, yanlış ekonomi politikalarıylave hatta sendikaların yüksek ücret talepleriyleaçıklamaya çalışıyorlar. Tüm bu sözde açıklamalar,aslında işsizliğin gerçek nedenini işçi ve kitleleringözünden saklamak için ileri sürülen yalanlardanibarettir. İşçi sınıfının yaşadığı tüm sorunlar gibiişsizlik sorununun da gerçek sebebi kapitalist sisteminbizzat kendisinden başka bir şey değildir.

Gerçek şu ki, aktif işçi ordusunun yanısıra bir deyedek işçi ordusu yaratmayan bir kapitalizmdüşünülemez bile. Kapitalist sistemde çalışabilirdurumda olan tüm insanların istihdamı, yani tamistihdam, hiçbir zaman gerçekleşmemiştir ve sisteminkendi mantığı gereğince hiçbir zaman dagerçekleşmeyecektir.

İşsizliğe karşı sınıfın bütününü ve geniş emekçikesimleri harekete geçirecek en temel talep, ücretlerdehiçbir kesinti yapılmaksızın işgününün kısaltılması,vardiya sayısının arttırılması ve zorunlu fazlamesailerin yasaklanması olmalıdır. Burada temel

hareket noktası, varolan bütün işlerin, çalışabilirdurumda olan tüm işçiler arasında bölüşülmesiolmalıdır. Elbette kapitalistler ve onların Türk-İşbürokrasisi gibi yardakçıları, bu taleplerinkarşılanamaz olduğunu, ekonominin yasalarının ihlali

anlamına geldiğini söyleyeceklerdir. Bu tür söylemlere verilecek en anlamlı yanıt ise ne

mülkiyet hakkının ne de herhangi bir yasanın,milyonlarca emekçinin hayatta kalma ve insanca biryaşam sürme hakkından daha değerli olamayacağıdır.

Kapitalizm işsizlik üretir!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

İş cinayetleri sürüyor...

Zonguldak, yine “maden kazası”Zonguldak’ın Ereğli ilçesine bağlı Kandilli beldesindeki Hema Kandilli Kömür İşletmesi’nde, fayton tabir

edilen vagonun devrilmesi sonucu 12 işçi yaralandı. Tıpkı 30 madencinin katledildiği grizu patlamasındaolduğu gibi “kaza”nın yaşandığı yer yine özel bir maden ocağıydı.

Maden ocağına giren işçileri taşıyan vagonun devrilmesi sonucu 12 maden işçisi yaralandı.Ereğli Devlet Hastanesi’ne kaldırılan işçilerin durumlarının iyi olduğu ifade edildi. Hema Kandilli Kömür

İşletmesi’nde çalışan maden işçileri maaşlarının geciktirilmesi, 8 aylık yemek paralarının ödenmemesi veücretlerine zam yapılmaması nedeniyle 2009 yılı içinde iş bırakma eylemleri gerçekleştirmişlerdi.

Kütahya’da iş cinayetiKütahya 1. Organize Sanayi Bölgesi’ndeki yapı kimyasalları üretimi yapılan fabrikada silonun üzerine

çıkarak çimento dolumu yapan Muharrem Yıldırım (32) isimli işçi, kapağın basınç nedeniyle patlaması sonucuyaklaşık 25 metre yükseklikten düştü.

Olay yerinde hayatını kaybeden Yıldırım’ın cesedi, otopsi için Kütahya Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

Tekirdağ’da “iş kazası”Tekirdağ F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin yanında yapımı 6 ay önce başlayan T Tipi Cezaevi

inşaatında, 3 Haziran günü akşam saatlerinde saatlerinde meydana gelen toprak kayması sonucu 2 işçi toprağınaltında kaldı. Cezaevi inşaatını yapan Varyap inşaat şirketinde çalışan Serdar Koçak ve Burak Canpolat,kazılan 3 metrelik çukurda başlarına kadar toprağa gömüldü. İnşaatta çalışan diğer işçilerin haber vermesiyleolay yerine itfaiye, ambulans ve sivil savunma ekipleri, iki saatlik bir çalışma ile işçileri baygın halde kurtardı.

Tekirdağ Devlet Hastanesi’ne kaldırılan işçiler yoğun bakım ünitesinde alınırken, işçilerin sağlıkdurumunun ciddiyetini koruduğu ifade edildi.

Küçükçekmece’de sınıf faaliyeti büyüyor...

Küçükçekmece yerelinde yürütülen devrimcisınıf çalışması çeşitli araçlarla devam ediyor.Yereldeki sınıf hareketinin nabzını tutmayaçalışan ve TEKEL Direnişi’yle birlikte işçilerdeartan mücadele ve örgütlenme isteğini açığaçıkarma hedefiyle yürütülen devrimci sınıfçalışması, bir dizi araç ve yöntemle sürüyor.

Yerel bülten Emekçinin Gündemibölgedeki kağıt, metal, tekstil sektöründefaaliyet yürüten fabrikalara dağıtıldı. EmekçininGündemi, fabrika ve atölyelerde işçilertarafından ilgiyle karşılanıyor.

UPS işçilerinin Mahmutbey aktarmamerkezi önünde yürütükleri kararlısendikalaşma mücadelesi de bölgedeki sınıfçalışmasının temel gündemlerinden birinioluşturuyor. En başından beri komünistlerin ilgi ve faaliyet alanı olan UPS direnişi, bir dizi çalışmaylagüçlendirilmeye ve sınıf dayanışması büyütülmeye çalışılıyor. 5 Haziran günü Mahmutbey’de gerçekleştirileneyleme sağlanan katılımın yanısıra direnişi çevre fabrikalarda çalışan işçilere duyurmak ve etkin bir sınıfdayanışması örmek için bölgede işçilerin kullandığı güzergahlara BDSP imzalı yazılamalar yapıldı.Yazılamalarda, UPS işçilerinin direnerek kazanabileceği belirtilerek sınıf dayanışmasının önemini vurgulandı.

Bu çalışmalara ek olarak, direnişe müdahalenin daha sistemli olması için gerekli planlamalar yapıldı.Çevrede fabrikalardaki işçi ilişkileri direniş alanına taşınıyor. Bunun yanısıra, direnişle güçlü bir sınıfdayanışması örmek için ilerici ve devrimci güçlerle ortak çalışma örme girişimleri de devam ediyor.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Türk-İş işsizliğin gerçek nedenini gizliyor!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Eğitim hakkımız engellenemez! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

5 Haziran günü SOKAK Üniversitesi’nin yedincihaftasında son ders gerçekleştirildi.

Taksim Tramvay Durağı’nda buluşan Eğitim Hakkıİnisiyatifi, son 2 haftadır olduğu gibi “SokakÜniversitesi-Soruşturma Karşıtı Alternatif Kampüs”pankartını açarak ajitasyon konuşmaları ve bildiridağıtımı eşliğinde Galatasaray Meydanı’na yürüdü.

Etkinlik Galatasaray Lisesi önünde SOKAKÜniversitesi’nin kurulmasının ardından başladı. Etkinlikboyunca SOKAK Üniversitesi’nin kuruluş amacını veşimdiye kadar yaptıklarını anlatan ajitasyon konuşmalarıyapıldı. Konuşmalarda siyonist İsrail’in katliamları dateşhir edildi. Etkinliğe pek çok kişi ilgi gösterirken, sözalarak destek mesajı verenler oldu.

Etkinlik Eğitim Hakkı İnisiyatifi’nden öğrencilerinhazırladığı tiyatro gösterimi ile başladı. Çevreden büyükilgi toplayan tiyatro oyununda ‘Kürtçe ıslık çaldığı’gerekçesiyle soruşturma açılan bir öğrenci üzerindenüniversitelerdeki soruşturma terörü teşhir edildi.

Tiyatro gösteriminin ardından şair Ruhan Mavruk birşiir dinletisi sundu.

Etkinliğe Ayışığı Sanat Merkezi Devinim TiyatroGrubu da bir gösterimle katıldı. Vedat Türkali’ninİstanbul şiirini sergileyen Devinim Tiyatro Grubu’nungösterisi de ilgiyle izlendi.

Ardından Sokak Üniversitesi’ne destek veren ikimüzisyen tarafından türküler seslendirildi.

Müzik dinletisinin ardından Eğitim Hakkıİnisiyatifi’nden öğrenciler soruşturma gerekçeleriüzerinden konuşmalar gerçekleştirdiler. Üniversitelerinsoruşturmalarla birer kışlaya çevrilmeye çalışıldığınıbelirten öğrenciler, üniversitelerde yaşananlarıntoplumun genelinde oluşturulmaya çalışılan baskı vebunun için kullanılan saldırı araçlarından bağımsızolmadığını belirttiler. Bulundukları tüm alanlardabirleşik bir gençlik mücadelesi yaratma çabalarınısürdüreceklerini belirten öğrenciler“Mücadelemizi En-gel-le-ye-me-ye-cek-si-niz!” dediler.

Etkinlik Filistin İçin İsrail’e Karşı BoykotGirişimi’nin çağrısı ile bir araya gelen devrimci, ilericikurumların gerçekleştirdiği eyleme çağrı ilesonlandırıldı.

Eğitim Hakkı İnisiyatifi bileşenleri, “Katil İsrailFilistin’den defol! Emperyalizm yenilecek, direnenhalklar kazanacak!” yazılı ozalitle Filistin içindüzenlenen eyleme katıldılar.

Ekim Gençliği / İstanbul

Kocaeli Üniversitesi’nde soruşturma terörü!

Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) yönetimi ilerici devrimci öğrenciler üzerinde estirdiği soruşturma terörüneyenilerini ekliyor.

18 Mayıs günü üniversitenin Umuttepe Kampüsü’nde gerçekleştirilen bahar şenlikleri sırasında dergisatışı yapan Ekim Gençliği okuru 3 öğrenciye “bahar şenliklerinin huzurunu ve sükûnunu bozmak”gerekçesiyle soruşturma açıldı. Öğrencilerin savunmalarının 2 Temmuz günü alınacağı belirtildi.

Kocaeli Üniversitesi / Ekim Gençliği

Haliç Üniversitesi'nde öğrenci eylemi

Bir vakıf üniversitesi olan İstanbul Haliç Üniversitesi'nde paralı olarak öğrenim gören öğrenciler“biriken borçları” gerekçe gösterilerek 3 Haziran sabahı üniversite rektörlüğünün talimatıyla okulaalınmadılar.

Üniversitenin Mecidiyeköy'deki kampüsünde okuyan öğrenciler, sabah saatlerinde sınavlarına vederslerine girmek üzere kampüse giriş yapmak istediler. Borcu olan öğrencileri okula almayan yönetimetepki gösteren öğrenciler, kampüs girişi önünde bekleyişe geçtiler. Kendilerine rektörlük tarafındanherhangi bir açıklama yapılmayan öğrenciler bu tutumu sloganlarla protesto ettiler.

Öğrencilerden Can Bahadır Ceylan, eğitim haklarının gaspedildiğini belirterek rektörlüğe tepki gösterdi.Kızıl Bayrak / İstanbul

Marmara Üniversitesi’nde polis saldırısıprotesto edildi

Marmara Üniversitesi’nde 28 Mayıs günü yaşanan polis saldırısı ve gözaltı terörüyle ilgili 7 Hazirangünü Kadıköy Adliyesi’ne suç duyurunda bulunularak basın açıklaması gerçekleştirildi.

Adliye önünde bir araya gelen öğrenciler, “Polis-idare-ÖGB işbirliğine son!/Marmara ÜniversitesiÖğrencileri” pankartı açarak basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Üniversitelerde faşist saldırıların yoğunlaştığı vurgulanan açıklamada şunlar söylendi: “Bugün devrimci-demokrat-yurtsever öğrencilere yapılan bu saldırılar esasında üniversite gençliğine

ve tüm öğrencilere yapılmaktadır. Biliyoruz ki, şu an YÖK, polis ve medya ablukasında olanüniversitelerimizde eşit, parasız, bilimsel, demokratik ve anadilde eğitim için mücadele verecek ve buablukayı dağıtacak olan bizleriz.”

Açıklamanın ardından öğrenciler adliyeye girip yaşanan olaya ilişkin suç duyurusunda bulundular. Ekim Gençliği / Marmara Üniversitesi

SOKAK Üniversitesi’nde son ders işlendi!

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

İstanbul Üniversitesi Kamp-Üs dergisi okurları, haziranayında ölümsüzleşen devrimci sanatçılar Nazım Hikmet,Ahmed Arif ve Orhan Kemal’i gerçekleştirdikleri etkinlikleandılar.

4 Haziran günü Öğrenci Kültür Merkezi (ÖKM) tiyatrosalonunda gerçekleştirilen etkinlik, Kamp-Üs dergisi adınayapılan açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmada, Kamp-Üs’ün yayın hayatına nasıl başladığı ve bugüne kadar neleryaptığı aktarıldı. Konuşmanın devamında, sermayeninOrhan Kemal’in öykülerini dizileştirerek, Nazım Hikmet’ive Ahmed Arif’i birer “kartpostal” şairi olarak tanıtmayaçalışarak onların devrimci özünü yok etmeye çalıştığı davurgulandı.

Açılış konuşmasının ardından, Kamp-Üs’ün devrimcisanatçılar için hazırladığı sinevizyon gösterimine geçildi.

Sinevizyon gösterimini sunumlar takip etti.Sunumlarda, devrimci sanatçıların yaşam öykülerinedeğinilerek devrimci mücadelede açısından önemlerinevurgu yapıldı. Orhan Kemal’in ‘Grev’ öyküsündenpasajların aktarıldığı sunumlarda, Ahmed Arif ve NazımHikmet’in şiirleri de okundu.

Sunumların aralarında da, devrimci sanatçılarıneserlerinden örnekler katılımıcılarla paylaşıldı.

Sunumların ardından, Tanyeri Şiir Toplulu sahne alarakNazım Hikmet’in ‘Vatan Haini’, ‘Güneşi İçenlerinTürküsü’ ve ‘Tanya’ şiirlerini coşkulu bir şekilde okudu.

Etkinliğin kapanış konuşmasında, devrimci sanatçılarıanmanın ve onların mücadelesine sahip çıkmanın öneminevurgu yapıldı.

ÖKM Müzik Kulübü üyelerinin gerçekleştirdiği müzikdinletisinini ardından etkinlik sona erdi.

ÖKM Drama Kulübü’nün de programa katkı sunduğuetkinliğe yaklaşık 60 kişi katıldı.

Kamp-Üs Dergisi

Devrimci sanatçıları saygıyla anıyoruz...24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Muğla’da Şerzan Kurt’un polis destekli faşist saldırıda polis kurşunuyla katledilmesinin ardından dabirçok ilde faşist saldırılar yaşanmaya devam etti.

Tokat Tokat’ta sermaye devletinin yönlendirmesiyle Kürt öğrencilere tehditler savuran faşistler son olarak

Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nde okuyan 3 Kürt öğrenciyi kent merkezinde bıçakla yaraladı. Yaralananöğrenciler GÜ Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Öğrenciler, yaralarına pansuman yapıldıktan sonraevlerine gönderilirken hastane yönetimi “olay çıkmamasını isteme” bahanesiyle tedaviye yönelik ek birşey yapmadı.

Faşistler hakkında ise herhangi bir işlem yapılmadı.

Giresun Giresun Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fizik bölümünde öğrenim gören ve Kredi ve Yurtlar

Kurumu’na bağlı yurtta kalan Adıyamanlı Cumali Salik, faşistler tarafından linç edildi. Faşistlerindağıttığı, Kürtlere hakaret içeren bildiriyi almayı reddeden Salik, yurt yönetimi ve yurt “güvenliği”ningözü önünde demir çubuklarla ve sopalarla darp edildi. Ağır yaralı öğrenciyi arkadaşları hastaneyekaldırırken, yönetim bu duruma müdahale etmedi. Çene kemiğinde iki kırık, kafasında ve vücudunda dakesikler oluşan Salik’in durumunun ciddi olduğu belirtildi.

Isparta Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nde okuyan fiziksel engelli Şırnak’lı Abdulhalim Ertan

faşistlerin saldırısına uğradı.5 Haziran gecesi kaldığı yurda dönen Ertan, yanındaki arkadaşıyla birlikte 5-6 kişilik faşist grup

tarafından darp edildi. Gülkent Devlet Hastanesi’nde tedavi edilen Ertan, daha sonra ifade için karakolagötürüldü. Karakol önüne gelerek Ertan’ı beklemek isteyen Kürt öğrencilere izin verilmemesi üzerinepolis ile öğrenciler arasında gerginlik yaşandı.

Halil Akkanat Lisesi’nde İsrail protestosu

Halil Akkanat Lisesi öğrencileri, siyonist İsrail’in insani yardım malzemesi taşıyan gemilere yöneliksaldırısı sonucu gerçekleşen katliamı 4 Haziran günü gerçekleştirdikleri eylemle protesto ettiler.

Öğlen çıkış saatinde, okul önünde yapılan konuşmalarda, İsrail’in katliamlarına bir yenisini dahaeklediği söylendi. Konuşmalarda, sermaye devletinin bu süreçteki ikiyüzlülüğü de teşhir edildi.

Konuşmaların ardından sloganlarla okulun önünden Esenkent’in girişine yüründü.Yaklaşık 60 kişinin katıldığı ve çevredeki insanların da büyük ilgi gösterdiği eylem tekrar okul önüne

yürünerek son buldu. DLB / Halil Akkanat Lise

İÜ’de “sürgün”e karşı öğrenci eylemi

7 Haziran günü, İstanbul Üniversitesi Beyazıt anakapı önünde biraraya gelen Su Ürünleri Fakültesiöğrencileri, bölüm binalarının Laleli’den Silivri’ye taşınması kararını protesto etti.

Fakülte idaresi, Biyoloji bölümünün laboratuvarların bulunduğu ek binanın depreme dayanıksızolduğunu; Biyoloji bölümü öğrencilerinin Su Ürünleri Fakültesi’ne, Su Ürünleri Bölümü öğrencilerinin iseSilvri’ye taşınması gerektiğini savunuyor.

Bu planın açıklanmasının bilerek senenin sonuna, sınav dönemine denk getirildiğini söyleyenöğrenciler, “Böylelikle sınavlardan başlarımızı kaldıramayacağımızı ve farklı günlerde finalleri (bitirmesınavları) olan farklı sınıflardan öğrencilerin bir araya gelemeyeceğini hesap ettiler.” diyerek tepkilerinidile getiriyorlar.

Açıklamada söz alan bir öğrenci, kazanılmış haklarından asla taviz vermeyeceklerini, gereken her türlümücadeleyi vereceklerini söyledi.

Ekim Gençliği / İstanbul Üniversitesi

Kamp-Üs’ten Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Orhan Kemal anması...

“Devrimci sanatçılarımızmücadelemizde yaşatacağız!”

Kürt öğrencilere saldırı...

“Faşizme karşı omuz omuza!”

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Emperyalist haydutlardan ikiyüzlü karar! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 9Haziran günü New York’ta gerçekleştirdiğigörüşmeden İran’a ağır yaptırım paketi çıktı. Tasarı, 12ülkenin oyuyla kabul edilirken, Türkiye ve Brezilya retoyu kullandı, Lübnan ise çekimser kaldı.

Konseyin 5 daimi üyesi olan ABD, İngiltere,Fransa, Çin, Rusya ve Almanya arasında 5 aydırmüzakere edilen karar tasarısı üzerinden geçen ayuzlaşma sağlanmış ve tasarı 18 Mayıs tarihindeGüvenlik Konseyi’nin 10 geçici üyesine sunulmuştu.

Kararda, İran’ın uranyum zenginleştirme, yenidenişleme tabi tutma ve ağır su projelerini askıya almadığıbelirtilirken, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu(IAEA) ile işbirliği yapmadığı gerekçesiyle çeşitliönlemler alındığı ifade edildi. İran’ın IAEA’yabildirmeden uranyumu yüzde 20 oranındazenginleştirdiği, bundan büyük endişe duyulduğu veİran’ın nükleer programının dünyada nükleer silahlarınyaygınlaşması kapsamında risk oluşturduğu dabildiriliyor.

Karara göre İran’a halihazırda uygulanan BM silahambargosu oldukça genişletiliyor, İran’ın nükleerprogramıyla ilgili olan İran bankalarına yönelik sıkıdenetim ve yaptırım getiriliyor. Ayrıca kararda,uluslararası alanda tüm İran bankalarıyla olan alım-satım işlemlerinin sıkı denetimi ve İran’a giden-gelengemilerin yasaklanan kargo taşımaları yönünde ciddişüphe duyulması durumunda açık sularda sıkı kontrolüde öngörülüyor.

Buna göre, yaptırım uygulanan İranlı kurum ve kişisayısı 35’ten 75’e yükselecek. İran’ın nükleer ya dabalistik programına katılan İran Atom EnerjisiKurumuna bağlı İsfahan Nükleer Teknoloji MerkeziBaşkanı Cevad Rahiki’ye ve toplam 40 İran kuruluşuiçin uluslararası alanda mal varlıklarının dondurulmasıve seyahat yasağı getirilmesi düşünülüyor. Bu 40kurum arasında 15’i İran Devrim Muhafızlarına, üçüİran Deniz Hatlarına bağlı kuruluş bulunuyor.

İran’a satışı yasaklanan askeri malzeme ve silahlara8 yeni kalem eklenecek. İran’ın uranyum madenlerigibi stratejik önem taşıyan alanlarda, yurtdışındayatırım yapması yasaklanacak.

ABD, Rusya ve Fransa’nın IAEA Başkanı’na 9Haziran günü sunduğu mektuplara sözlü yanıt verenİran daimi temsilcisi Büyükelçi Ali Asker Sultaniyeise, Brezilya, Türkiye ve İran arasında imzalanan“Tahran mutabakanın eşsiz bir fırsat” olduğunu dilegetirdi. İran’ın sahip olduğu düşük düzeydezenginleştirilmiş 1200 kilogram uranyumu ülke dışınagöndererek karşılığında tıp ve enerji alanındakullanmak üzere 120 kilogram yakıt (yüzde 20oranında zenginleştirilmiş uranyum) almasını öngörenTahran mutabakatının diplomasiye işbirliği yönündeşans tanınması bakımından önemli olduğunu belirtti.Tahran mutabakatına yönelik eleştirilerin ise “haksızve dayanaksız” olduğunu, İran’ın iyi niyetinin istismaredildiğini sözlerine ekledi.

Ayrıca İran ile IAEA’nın şeffaf işbirliği yaptığını vetaraf olduğu NPT ve Güvence Denetimleriantlaşmalarına göre taahhütlerini yerine getirdiğinibelirten Sultaniye, “IAEA müfettişlerinin İran’ınnükleer tesislerinde sorunsuz olarak denetimyaptıklarının Başkan Amano’nun son raporunda dasomut olarak kaydedildiğini” söyledi.

Endişe duyulması gerekenemperyalist ülkelerdir!

Sadece ABD ve İsrail’in Ortadoğu’da estirdiği terörortadayken, Filistin, Gazze, Irak ve Afganistan’daneredeyse her gün ölümler yaşanırken asıl endişeduyulması gerekenler emperyalist güçlerin takendisidir.

Sadece ABD’de 10 bine yakın nükleer silah olduğuçeşitli kesimler tarafından dile getiriliyor. Bununlaberaber diğer dört devletin elinde de önemli miktardanükleer silah olduğu biliniyor. Bugün ise, emperyalisthaydutların halihazırda kullanabileceği nükleersilahların varlığı ortadayken, İran’ın ancakönümüzdeki yıllar içerisinde üretebileceği nükleersilah için yaygaralar koparılıyor. İkiyüzlüemperyalistler İsrail’i kollarken aldıkları iğrenç tutumubir kez daha bu kararla sergilediler.

ABD’den demagojiye devam!Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibbs’in ABD ve İsrail arasında güvenilir bir ilişki bulunduğunu ve bunun

saldırı nedeniyle değişmeyeceğini vurgulayan açıklamasının ardından emperyalist ABD cephesinden benzeraçıklamalar gelmeye devam ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley de, Birleşmiş Milletlerİnsan Hakları Konseyi’nin İsrail’in Gazze saldırısını kınayan kararını “uygunsuzca ve acele bir karar” olarakdeğerlendirdi. ABD’nin karşı oy kullandığı kararla ilgili konuşan Crowley, “Olayla ilgili bir soruşturmaaçılması fırsatına daha erişilmeden, tüm sorumluluk İsrail’e yüklendi” diyerek sitem etmekten geri durmadı.

Bilindiği üzere, BM İnsan Hakları Konseyi’nde İsrail’i kınama kararı, ABD’nin de aralarında olduğu 3ülkenin olumsuz, 9 ülkenin çekimser oyu karşısında 32 ülkenin evet oyuyla kabul edilmişti.

Gibbs ve Crowley sıradan bürokratlar değil, ABD’nin resmi görüşlerini yansıtan kişilerdir. İfade ettiklerisözler de doğrudan emperyalist ABD’nin çizgisini yansıtmaktadır. Gibbs ve Crowley’in sözleri, bir kez dahatartışmasız bir biçimde gösteriyor ki, siyonist katil İsrail devletinin arkasında emperyalizm vardır. Bu gerçekapaçıktır. ABD emperyalizmi siyonist İsrail’in her bakımdan yanındadır. Ona tam destek vermektedir. Bupolitika ABD emperyalizminin değişmez politikasıdır.

Öyle anlaşılıyor ki, Ortadoğu halkları yas tutarken, bombalarla parçalanmış küçük çocukların bedenleri yada gözleri kanlı yaşlarla dolu kadınların feryatları, asalak emperyalistlerin yüreğini bir parça olsun sızlatmıyor.Avının üzerine atılmış bir sırtlan nasıl ki onun yakarışlarına kulak vermezse, onların vicdanları da, ezilenhalkların acıları karşısında öylesine sağır ve hissizdir.

Odaklandıkları tek konu, süregiden emperyalist kapışmada avantajı rakibine kaptırmamak ve en büyükparçayı kapabilmektir. Bundan dolayı da, Gazze denilen küçücük sahil şeridine sıkıştırılmış 1,5 milyon insan,ortaçağın vahşetini andıran bir kuşatma altında inliyor; yiyecek ve ilaç sıkıntısı çekiyor. Elektriği, içme suyuolmayan, çocukların okula gidemediği, hastaların tedavi edilemediği Gazze’de bunlar yetmezmiş gibi İsrailordusunun yolladığı bombalarla, roketlerle, tanklarla insanlar katlediliyor. Modern çağın en zalimlerinden aynıİsrail devleti, Batı Şeria’da da Yahudi yerleşimciler aracılığıyla işgalin sınırlarını sürekli genişletiyor. Filistinliköylülerin topraklarına el koyuyor, onları göçmenliğe ve mülteciliğe zorluyor. Ellerindeki bir avuç topraklarınıda kaybeden bu yoksul insanlar, Lübnan’a, Ürdün’e ya da bir başka ülkeye göç etmek zorunda kalıyor vemülteci kamplarında sefil bir hayat sürmek zorunda bırakılıyorlar.

Filistin halkı böylesine acılarla sefalet içinde kıvranırken, “şer ekseni”nin asıl başı ABD emperyalizmininGibbs ve Crowley gibi temsilcileri de, katil İsrail devletine verdiği koşulsuz desteği pervasızca açıklıyorlar.Sıra Tibet veya Myanmar gibi ülkelere geldiğinde büyük bir ikiyüzlülükle timsah gözyaşları döken diğeremperyalist güçler ise, ya açıktan destekleyerek ya da sessiz kalarak ABD emperyalizminin çizgisinionaylıyor, katliamcı İsrail devletinin yaptıklarına göz yumuyorlar. Çünkü onların çıkarları da ABD’ninkiyleörtüşüyor.

Ortadoğu’nun bir kısmı gözümüzün önünde emperyalist savaşın alevleriyle kavrulurken ve yangın gerikalan bölgelere sıçramak üzereyken, çeşitli kesimlerden burjuva ideologları ve politikacıları, kulağımıza,“barış için şunlar yapılmalı” teranesini fısıldıyorlar. Oysa hepsi de çok iyi biliyor ki, ne ABD emperyalizmi nede onun bölgedeki uzantısı konumunda olan İsrail kapitalizmi barış istiyor. Ortadoğu’daki dengeleri bozmaküzere Afganistan ve Irak’ı işgal etmiş olan bizzat ABD’dir. Filistin meselesi de yıllardır ABD emperyalizmininpolitikaları yüzünden çözülememektedir.

BM Güvenlik Konseyi’nden İran’a yaptırım kararı...

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Kahrolsun İsrail siyonizmi!26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

UPS Kargo’nun İstanbul ve İzmir’deki aktarmamerkezlerinde TÜMTİS üyesi işçilerin kararlı direnişi sürüyor.UPS’nin İstanbul Mahmutbey’deki aktarma merkezi önündedirenişlerini sürdüren işçiler sendikal örgütlenme mücadelesiniyeni taşeron firmalar yoluyla kırmak isteyen UPS patronuna 3Haziran sabahı anlamlı bir yanıt verdiler. Aktarma merkeziönüne gelen direnişçi işçiler, direnişi kırmak amacıylasokulmak istenen yeni taşeron firmayı kovdular. Saat 09.30sıralarında arabalarla aktarma merkezine getirilen taşeronfirmanın adamlarını işletmeye sokmamak ve taleplerinianlatmak için direnen işçilerle UPS’nin bekçiliğini yapanpolisler arasında gergin anlar yaşandı.

Polis koruması altında taşeron firma işçilerinin işletmeyesokulmasına karşı çıkan direnişçi işçiler polisin biber gazlı vecoplu saldırısına maruz kaldılar. Patronun korumalığını yapankolluk güçlerine direnen işçilerin mücadelesi sonuç verdi vetaşeron firmanın adamları geri püskürtüldü. UPS’nin işletmemüdürü ise aracını direnişçi işçilerin üzerine sürerek direnişeyönelik hazımsızlığını gösterdi.

UPS patronu aynı gün, asılsız suçlamalarla TÜMTİSİstanbul Şube Başkanı Çayan Dursun ile 4 işçinin gözaltındaalınması talimatını verdi. Akşama kadar gözaltına tutulanTÜMTİS Şube Başkanı Dursun ve direnişçi işçiler serbestbırakıldı.

UPS önünde sınıf dayanışması buluştu

Mahmutbey’deki aktarma merkezi önünde direnişlerinisürdüren işçiler uluslararası sendikaların da desteğiyle 5Haziran günü kitlesel ve coşkulu bir eylem gerçekleştirdi.

Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi ve Tez-Koop-İşSendikası Genel Başkanı Gürsel Doğru, Tek Gıda-İş, Deri-İşTuzla Şube yöneticileri ve Basın-İş Sendikası İstanbul Şubeyöneticilerinin de katıldığı eylemde yapılan konuşmalardaUPS’ye, sendika hakkını tanıması ve işçiler üzerindekibaskılarını sona erdirme çağrısı yapıldı.

Eylemde söz alan Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi tümemek güçlerine direnişi büyütme çağrısında bulundu.Güçlerini tabanda birleştirmeleri gerektiğini söyleyen Servi,bununu için herkesin çaba harcaması gerektiğini söyledi.

Eylemde konuşan ver.di Sendikası Köln UPS TemsilcisiMurat Şahin, Hollanda FNV Bondgenoten Sendikası’ndanJan De Jong, UPS Avrupa İşçi Temsilciliği Başkanı GerhardEggers ve NGG Dortmund Gıda İşçileri Sendik ası temsilcisiSelahattin Yıldırım da Avrupa’daki bütün emek örgütlerininTÜMTİS’in yanında olduğunu duyurdu. Eyleme BDSP,EMEP, DİK, DHF, Mücadele Birliği ve UİD-DER de destekverdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

UPS direnişiyle sınıf dayanışması büyüyor!

UPS işçileriyle uluslararasıdayanışma büyüyor!

Amerikalı kargo devi UPS’de sendikal örgütlenme mücadelesi yürüten TÜMTİS üyesi işçilere, BİR-KAR ve ATİK’ten destek geldi.

UPS işçileriyle enternasyonal dayanışmaya!

Dünyanın 200’den fazla ülkesinde faaliyet yürüten Amerika menşeili kargo devi UPS’in, İstanbul veİzmir’deki aktarma merkezlerinde çalışan işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Türk-İş’e bağlı TürkiyeMotorlu Taşıt İşçileri Sendikası’nın (TÜMTİS ) önderliğinde sürdürülen direniş, hem Türkiye’dekisendikalar, kitle örgütleri, ilerici ve devrimci güçlerin ve hem de başta Avrupa’da olmak üzere, uluslararasıilerici sendika ve güçlerin desteğini alarak gitgide büyümektedir. (...)

Avrupa’nın çeşitli uluslarından işçiler, emekçiler, ilerici ve devrimciler!

Ortaçağı aratmayan kölelik koşullarının değişmesi, iş ve gelecek güvencesi talebini dile getirmek,insanca yaşamaya yeterli bir ücret talebinde bulunmak, sendikalaşmak ya da var olan sendikaya üye olmakUPS işçilerinin en doğal ve meşru hakkıdır. Onların bu istemler için başlattıkları direniş de haklı ve meşrubir direniştir.

Öte yandan, UPS uluslararası dev bir şirkettir ve sözkonusu bu saldırı da, sadece UPS’nin Türkiye’dekiişyerlerinde çalışan işçilere yönelik bir saldırı olmayıp, UPS’in faaliyet yürüttüğü diğer ülkelerdekiişçilerin tümüne yöneliktir. Ve dahası, bu saldırı, özünde, UPS işçilerinin şahsında tüm ülkelerdeki işçi veemekçilere dönük bir saldırıdır.

Tüm bu nedenlerle, UPS işçileri ve TÜMTİS yalnız bırakılmamalıdır. Her türlü destek ve dayanışmayıhak eden direnişler, her yerde eylemli ve en etkin bir biçimde desteklenmelidir.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu olarak, TÜMTİS üyesi UPS işçilerinin haklı ve onurlumücadelesini en içten sınıf kardeşliği duygularımızla selamlıyor, yerli-göçmen tüm uluslardan işçi,emekçi, ilerici ve devrimci güçleri, tüm imkanlarını seferber ederek UPS işçisi sınıf kardeşlerimizin budirenişini enternasyonal dayanışma ruhuyla aktif biçimde desteklemeye çağırıyoruz.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR)09.06.10

Amerika patentli UPS şirketinin işçidüşmanlığını kınıyoruz

Dünyanın birçok ülkesinde faaliyetlerini sürdüren, Amerika patentli UPS şirketinin işçiler üzerindekibaskısı katmerleşerek devam etmektedir. İşçilerin hak taleplerine, örgütlenme taleplerine karşı yoğun baskıuygulayan UPS, Türkiye’deki çalışanlarının sendikada örgütlenmelerini, işten çıkartarak cevapladı.

(...)Direniş dayanışmayla kazanılır

UPS şirketi çalışanlarının TÜMTİS önderliğinde başlattıkları direniş tüm görkemliğiyle sürmektedir.İşten çıkartılan tüm işçiler direnişte yerini alarak, tüm emekçilere örnek olmaktadırlar. Bu direnişinkazanılmaması için UPS şirketi tüm bilinen kirli oyunları kullanmaktadır. Özellikle çıkartılan işçilerinyerine, taşeron şirketlerden işçileri çalıştırarak bu süreci atlatmaya çalışması, işçilerin yoğun çabasıylaboşa çıkartılmaktadır.

(...) Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde faaliyet yürüten sendika ve kitle örgütlerine önemli görevlerdüşmektedir. Mali ve ekonomik kriz bahanesiyle, başta örgütlenme hakkı olmak üzere, ücretlerindüşürülmesi, çalışma saatlerinin yükseltilmesi, sosyal hakların kısıtlanması… gibi saldırılar yoğunlaşaraksürmektedir. Yeni hazırlanan tasarruf paketleriyle bu saldırılar daha da yükseltilecektir. Krizin faturası, işçive emekçilere çıkartılmaya çalışılacaktır. İşçi ve emekçiler olarak buna karşı mücadeleyi uluslar arasıalanda bileşerek sürdürmeliyiz.

Bunun en önemli örneği de, Türkiye’de süren UPS işçilerinin direnişini sahiplenilerek, desteklenilerekgösterilmelidir. Bundan dolayı, tüm emek örgütlerini, demokratik kitle örgütlerini, parti ve kuruluşlarınıUPS işçileriyle dayanışmaya çağırıyoruz. Avrupa’da UPS şirketinde çalışan işçileri, Türkiye’deki işçiarkadaşlarıyla dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.

(...)ATİK Genel Konseyi

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Siyonist İsrail devletinin, Gazze’ye insani yardımmalzemesi götüren Mavi Marmara gemisinesaldırması sonucu gerçekleşen katliam Avrupa’nınçeşitli kentlerinde protesto edildi.

Paris 5 Haziran Cumartesi günü Paris’te binlerin

katıldığı eylemle İsrail’in katliamı lanetlendi. Filistin ve İsrail Halkları Arasında Kalıcı Barış

Kolektifi’nin çağrısıyla gerçekleşen yürüyüşe Fransızsol partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri,yerli ve göçmen kurumlar katıldı.

Yürüyüş boyunca emperyalizme, faşizme vesiyonizme karşı kin, nefret, öfke ve Filistin halkıyladayanışma sloganları kortejlerden coşkuylayükselirken yürüyüşe yaklaşık 30 bin kişi katıldı.

Berlin Die Linke, MLPD, Alman antifaşist gruplar,

Filistinli ve Türkiyeli örgütlerin yanısıraKürdistanlılar da eyleme katılım sağladı. Yürüyüşünbaşlangıç alanında “İslam Tanıtım Haftası’’programının olması nedeniyle küçük çaplı sorunlaryaşandı.

İsrail, ABD, Almanya ve Türk devletlerine karşısloganlar atıldığı eylem boyunca yapılankonuşmalarda ise İsrail’in insanlık dışı saldırısıkınandı.

Gazze’ye insani yardım malzemesi götüren MaviMarmara gemisinde bulunan Die Linkemilletvekillerinden İnge Höger yaptığı konuşmadageminin tam bir savaş alanı haline geldiği ve bir çokinsanın öldürüldüğünü vurguladı. Filistin halkınauygulanan bu ambargonun derhal kaldırılmasıgerektiğini vurgulayan Höger, Filistin halkıyladayanışma çağrısında bulundu.

BİR-KAR Berlin, Avrupa merkezli çıkarılan“Emperyalizm ve siyonizm yenilecek, direnen Filistinhalkı kazanacak!” başlıklı Almanca bildirinin yaygındağıtımını yaptı.

Stuttgart Filistin komitesinin çağrısıyla 4 Haziran Cuma

günü Schlossplatz’da gerçekleştirilen miting veyürüyüşle siyonist İsrail’in vahşi saldırısı protestoedildi. Yürüşe, Almanyalı örgütlerden MLPD, KDP,Sol Parti ve Türkiyeli kurumlardan BİR-KAR, AGİF,Yaşanacak Dünya, DİDF katıldı. Fakat eyleme çağrıüzerine gelen dinci-gerici çevrelerin daha yoğun birkatılım sağladıkları görüldü. Eylemde sol güçlerinbayrak ve flamalarıyla birlikte çok sayıda Türk veFilistin bayrağı da taşındı.

BİR-KAR, 5 Haziran günü yapılan protestoya dakatılım sağladı. Emperyalizmi ve siyonizmi teşhireden Türkçe ve Almanca bildiriler dağıtıldı.“Emperyalist savaş ve işgale karşı enternasyonaldayanışmaya” pankartı ve parti bayrakları ile katılımsağlanan yürüyüş boyunca katliamcı İsrail ile birlikteona askeri, siyasi ve ekonomik açıdan destek verentüm emperyalist güç odakları teşhir edildi.

BaselDevrimci İnşa grubunun çağrısıyla Basel’deki

protesto gösterilerinin dördüncüsü 5 Haziran günüClaraplatz’da gerçekleştirildi. Eylemde, bir aracayerleştirilen büyük ses cihazıyla yerli-yabancı ilericive devrimci kurumların bildirileri okundu, siyonistİsrail devletinin saldırganlığına ilişkin açıklamalaryapıldı ve çeşitli dillerde devrimci marşlar çalındı.Miting olarak başlayan eylem, bir saat sonra fiili-meşru yürüyüşe dönüştü.

Yürüyüşte en önde Filistin bayrağı, hemenardından BİR-KAR’ın Almanca “Emperyalistsaldırganlığa ve savaşa karşı dayanışmayıyükseltelim” pankartı yer aldı. Bunu ise “Filistineözgürlük“ pankartının arkasında yerli kurumlar izledi.Yürüyüş, kentin en kalabalık caddelerinden geçilerekFilistinli bir tutsağın da bulunduğu cezaevi önünekadar sürdü. Burada, siyasi tutsaklara özgürlük talebiyükseltildi.

HamburgAlmanya’nın Hamburg şehrinde Filistinli ve anti-

faşist grupların organizasyonuyla 4 Haziran günüİsrail’in kanlı katliamı protesto edildi.

Yürüyüş için Altona Bahnhofu’nun önünde saat17.00’de toplanmaya başlayan kitle “Filistin’eözgürlük” pankartı arkasında yürüyüşe geçti. Filistinbayraklarının da taşındığı yürüyüşte göçmen

demokratik kurumlar da flamaları ve pankartları ileyer aldı.

300 kişinin katıldığı yürüyüşe katılan BİR-KAR,Siyonist İsrail’in kanlı katliamlarının teşhir edildiğibildirilerini de Türk ve Kürtlerin yoğun olarakyaşadığı bölgelere dağıttı.

BİR-KAR / Paris - Berlin - Stuttgart - Basel -Hamburg

İsveçli işçilerden İsrail protestosuİsveç Liman İşçileri Sendikası çatısı altındaki liman işçileri ve Volvo’nun en büyük fabrikasının bulunduğu

Tuve’deki IF Metall Sendikası Şubesi, İsrail’in, 9 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırısına karşı İsveçhükümetine çağrı yaptılar.

Liman işçileri, İsrail gemilerine ambargo uygulama kararı alırken gemilere mal yüklemeyeceklerini veindirmeyeceklerini dile getirdiler. İsveç Liman İşçileri Sendikası sözcüsü Peter Annerback, işçilerin, 15 ile 24Haziran günleri arasında gemilerden İsrail mallarını boşaltmayacaklarını, bir İsrail gemisinin gelmesi halindegemiyi kendi haline bırakacaklarını belirtti. 1500 dolayında üyesi bulunan sendikadan yapılan yazılıaçıklamada da boykotun sebebinin “Gazze’ye giden barışçı gemiye eşi benzeri görülmemiş saldırıdabulunulması” olduğu ifade edildi.

Sendika, diğer sendika ve örgütlere benzer girişimlerde bulunarak kendilerine katılmaları çağrısınıyaparken, İsrail’in, Gazze’ye uyguladığı ablukayı kaldırması, uluslararası hukuka saygı göstermesi ve adaleteteslim edilmesinin sağlanmasını istedi.

Volvo’nun en büyük fabrikasının bulunduğu Tuve’deki IF Metall Sendikası Şubesi İsveç Hükümeti’ndenGazze’ye ambargo kaldırılana kadar İsrail ile tüm ilişkilerin askıya alınmasını istedi. IF Metall’ın OlofströmŞubesi de İsveç’in İsrail Başkonsolosu’na bir mektup yazarak gemilere yapılan saldırıları katliam olarakniteleyerek protesto etti.

Stuttgart’ta öğrencilerden yürüyüşAlmanya’nın çeşitli kentlerinde liseliler, üniversiteliler ve sendikaların gençlik kolları sokaklara çıktı.

Parasız eğitimin talep edildiği eylemlerde, krizin faturasının öğrencilere ödettirilmeyeceği ifade edilirken,eyleme katılan gençlik kesimleri kendi özgün taleplerini alanlarda haykırdılar.

Stuttgart’da da yürüyüşe iki binin üzerinde bir katılım sağlandı. Eyleme ilerici, devrimci kurumlarıngençlik örgütleri Rebell, Revolution, SAV, LinksjugendSolid katılırken, liseli örgütlerinden biri olan SAKeylemde ve çalışmalarda önemli bir yer tuttu. Üniversite öğrencilerinden AK-Bildung ve Uni-Besetzerkollektiv eylemde yer aldı. Ayrıca sendika gençlik gruplarından DGB, IGM, ver.di, SPD gençliği Jusove Yeşiller Partisi Gençliği de eyleme katıldı.

Eğitimde krizin etkisiyle kısıtlamalara gidilmemesi, üniversitelerde eğitimin ücretsiz olması ve Bolognasürecinden çıkılması gibi taleplerin yanısıra liselerde de haupt, realschule ve gymnasium ayrımının kalkmasıistendi. Ayrıca sendikalar çırakların yetiştirilme döneminin ardından iş garantisi talep etti.

BİR-KAR Gençliği / Stuttgart

Kahrolsun İsrail siyonizmi! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

İsrail katliamı Avrupa’daeylemlerle lanetlendi

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

İspanya’da hükümetin bütçe açığını azaltmakamacıyla uygulamaya koyduğu kemer sıkma paketinekarşı kamu çalışanları 8 Haziran günü 24 saatliğine grevegitti.

İki yıl içinde kamu harcamalarında 15 milyar Eurotasarruf yapmayı hedefleyen hükümet mayıs ayı sonunda2,6 milyon kamu çalışanının ücretlerinde yüzde 5 kesintiyapılmasını kararlaştırmıştı.

Ülkenin en büyük sendikaları -PSOE’ye yakınlığı ilebilinen İşçiler Birliği (UGT) ve İşçi Komisyonları(CCOO)- hükümetle işgücü piyasası ile ilgili reformüzerine sürdürülen pazarlıkları tehlikeye sokmamak vehükümetle karşı karşıya gelmemek için saldırı paketinekarşı direnişi örme konusunda bir süre ayak dirediler.CCOO Andalusien bölgesi genel sekreteri yaptığıaçıklamada hükümetin anlaşmaya yanaşmamasıdurumunda genel grev silahının kuşanılması gerektiğiniifade etti. Hükümet ile görüşmelere 9 Haziran günü dedevam edildi.

Zapatero AB’nin dayattığı bu reformu 16 Haziran’da,yani İspanya’nın AB başkanlığının bitmesinden öncehayata geçirmek istiyor. PSOE’nin işgücü piyasasındayeniden oluşum konusunda şu ana değin kesin bir planıbulunmuyor. Ama işten çıkarma yasasını yumuşatma veişten atılmaları kolaylaştırma bu reform kapsamı içinde.Zapatero, sınıf düşmanı bu reformu kabul ederse UGT veCCOO sendikaları için genel grevi gerçekleştirmektenbaşka bir seçenek kalmıyor.

Grev tasarruf paketine karşı ülke genelindegerçekleşen ilk grev oldu. Kamu çalışanları İspanya’daen son 2002 yılında greve gitmişti.

UGT ve CCOO sendikaları ülke genelinde grevekatılımın yüzde 75 civarında olduğunu açıkladı. Grevekatılım her eyalette farklı düzeyde gerçekleşti. En azkatılım bağımsız BASK bölgesinde yaşanırken, en fazlakatılım ise yüzde 80 ile Katalonien bölgesindegerçekleşti. Burada grev nedeniyle demiryolları trafiğitümden durdu. Posta hizmetlerinde çalışanlardan yüzde95’i iş bıraktı. Devlet dairelerinin ve mahkemelerinyüzde 80’i kapalı kaldı. Kantabrien bölgesinde ise kamuulaşım araçları tümden durdu. Madrid’te temizlikişçilerinin yüzde 80’i işi bıraktı. Birçok yerel televizyonçalışmadı.

Madrid’te greve giden binlerce kamu emekçisibakanlık binalarının bulunduğu bulvarda toplanarakhükümetin maaşlarındaki kesinti kararını protesto ettiler,ana yolu trafiğe kapattılar. Tüm gün boyunca Madrid’indeğişik semtlerinde protesto gösterileri yapıldı.

İspanya yüzde 20 ile AB’de işsizlik oranının enyüksek olduğu ülkelerin başında geliyor. Kredi notudüşürülen İspanya’nın, Yunanistan’ın içine düştüğü borçkrizinin bir benzerine sürüklenmesinden endişe ediliyor.AB, İspanya’daki bu durumu Euro para birimi için ciddibir tehdit görüyor.

Avrupa’da kriz derinleşiyor...28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

İspanya’da kamu çalışanları grevi

Avrupa’da kriz derinleşiyor!İngiltere’de de saldırı paketi kapıda

Avrupa’da en fazla bütçe açığına sahip ülkelerden biri olan İngltere, bütçe açığını kapatmak için ikincipaylaşım savaşından bu yana görülmemiş boyutlarda kesintilere gitmeye hazırlanıyor. 22 Haziran’da MaliyeBakanı George Osborne, koalisyon hükümetinin acil bütçesini açıklayacak.

Kamu harcamalarında ülkeyi bekleyen kesintilerin etkilerinin on yıllarca hissedileceğini söyleyenİngiltere Başbakanı Cameron, 2015 yılına kadar yılda 70 milyar faiz ödenerek borçların kapatılacağınıkaydetti.

Avrupa Birliği’nde kemer sıkma politikalarını uygulamaya başlayan borçlu ülkeler listesine İngiltere’ninde yakında katılması bekleniyor. Bunun ise özellikle işçi ve emekçiler cephesinde büyük bir direniş ilekarşılanacağı düşünülüyor.

156 milyar sterlin bütçe açığı bulunan İngiltere, geçen ay açıkladığı kesinti planı ve acil bütçesiyle 5 yıliçinde bu açığı kapatmayı hedefliyor.

Almanya’da “tasarruf” paketine tepki büyüyor Yunanistan’ın yaşadığı ağır ekonomik kriz bir çok Avrupa ülkesini endişelendirdi. Euro Bölgesi’ndeki

üye ülkelerin büyük bir çoğunluğu, ortak para değeri Euro’ya istikrar kazandırmak için kemer sıkmapolitikalarına yöneldiler. Bu ülkelerden biri de Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip olan Almanya.

Almanya’da hükümet 2014 yılına kadar, kademeli olarak 80 milyar euroluk tasarruf öngörüyor. Kamudaistihdamın azaltılması, sosyal ödeneklerde kesintiye gidilmesi ve enerji tekellerine ek vergi gibi önlemlerlehükümet kemer sıkma politikalarını uygulamaya sokuyor.

Burjuvaziden beklenileceği gibi kısıtlamaların aslan payı toplumun en yoksulları, yaşlı, çocuk, kadın veişsizlerin omuzlarına yıkılacak.

Federal hükümet, tasarruf önlemleri kapsamında ebeveyn parası miktarını ayda bin 240 eurolukkazançtan itibaren yüzde 67’den yüzde 65’e düşürmeyi planladı. İşsizlik parası alanlar, ilk 14 ay içinaldıkları 300 euroluk ebeveyn parasından yararlanamayacak.

Ayrıca gelecek 4 yıl içerisinde kamuda istihdam azaltılacak pakette devlet görevlilerinin sayısında en az10 binlik azaltma yapılması planlanıyor.

Hükümetin bu saldırı paketi ile özellikle toplumun en yoksulları hedef alınıyor ve krizin bedeli işsizlereve düşük gelirlilere ödetilmek isteniyor. Bu durum Almanya’da yoksulluğu daha da tırmandıracak.

Yunanistan’da protestolarYunanistan burjuvazisinin kapsamlı sosyal yıkım ve kölelik saldırılarına karşı Yunanistanlı işçi ve

emekçiler 5 Haziran günü kitlesel protesto gösterileri yaptılar.Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu (ADEDY), İşçi Sendikaları Federasyonu (GSEE) ve Tüm

İşçilerin Militan Cephesi (PAME) tarafından düzenlenen iki ayrı gösteride gruplar, Yunanistanparlamentosunun bulunduğu Sindagma Meydanı’nda önlemlerin geri çekilmesini talep ettiler. Gösterilere,kamu ve özel sektör çalışanlarının yanı sıra emekliler ve işsizler de katıldı.

Protestolarda, “Krizi zenginler ödesin!” sloganı öne çıkarken “ekonomik reformlar ve sosyal güvenlikyasa tasarısının öngördüğü düzenlemelerin, işçiler, gençler ve emeklilerin geleceği için tehdit teşkil ettiği”söylendi.

Sosyal güvenlik yasa tasarısının, ülkede, 2018 yılından itibaren emekli maaşlarında yüzde 7 oranındakesintiye gidilmesini öngördüğü açıklanmıştı.

Emeklilik için 40 yıl çalışmak gerektiği, 60 yaşından önce kimsenin emekli olamayacağı belirtilirken, 65yaşın üstünde, sosyal güvenlikten yoksun tüm vatandaşlara 360 euro yaşlılık maaşı verileceği dekaydedilmişti.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Günlerdir İsrail’in Gazze’ye yardım malzemelerigötüren gemilere yaptığı baskın konuşulmakta,tartışılmakta; iç ve dış politikanın ana gündem konusuyapılmaktadır. TC hükümetinin ön ayak olduğu bugündemin ana konusu “insan hakları”, “yaşam hakkı”gibi temel evrensel konular…

Bu noktada sorulması gereken temel sorular var:Bir: TC ve onun hükümetinin, medyası ve ilgili tümkuruluşlarının, Gazze’ye yardım ve İsrail’in saldırısınakarşı gösterdikleri tepkilerinin altında yatan temelkaygılar, insan hakları konusundaki ilkeli duruşları,insani duyarlılıkları mıdır? Eğer öyleyse bugüne dekKürdistan’da gerçekleştirdikleri, baskı, abluka, gıdaambargoları, çocuk tutuklamaları, failli meçhulcinayetler, kayıplar ve kitlesel tutuklamalar hakkındasergiledikleri pratikleri hakkında tek bir sözleri var mı?

İki: Filistinliler’in yaşadığı trajedilere duyarlıyaklaşmaya çalışan İslami çevreler, aynı duyarlılığı,hatta en sıradan bir duyarlılığı neden Kürdistan’dayaşanan trajedilere göstermiyorlar? Buradaki çiftestandartlı yaklaşım, sıradan bir duyarsızlık, hafif birikiyüzlülük mü, yoksa politik bir duruşun doğrudan biryansıması mı? Soruları uzatmak mümkün, ama bukadarı bile var olan ikiyüzlülüğü göstermeye yeterlidir.

Kuşkusuz İsrail’in kendisinin uyguladığı birablukayı delme girişiminde bulunan yardım filosunaaskeri bir saldırıda bulunması, 10’a yakın insanıkatletmesi ve onlarcasını yaralaması, yardım girişiminişiddetle engellemesi genel geçer uluslararası hukukkuralları açısından, insani ilkeler ve vicdan açısındankabul edilemez. Bu korsanca ve haydutça saldırıyakarşı tavır almak, bunu teşhir etmek ve buna karşıgerekli eylemsel duruşu sergilemek en sıradan insanibir görev ve sorumluluktur, vicdani bir tutumungereğidir. Bu ne kadar gerekli ve doğru ise, aynı şekildeTC’nin bu olayda sergilediği tutumun insanikaygılardan değil, tamamen politik kaygı vehesaplardan kaynaklandığını göstermek, İsrail’den geridurmayan özel savaş uygulamalarını teşhir ederekortaya çıkan ikiyüzlülüğü ve bundaki pişkinliği ortayakoymak bir o kadar gerekli ve kaçınılmaz bir görev vesorumluluktur.

Çok açık ki, TC ve onun hükümeti, Filistin, Gazzeve bu eksende gelişen olaylar konusunda insani kaygıve duyarlılıklardan hareket etmiyor. Bu, tamamen sonyıllarda Ortadoğu’da geliştirmeye çalıştığı politikalarınbir gereğidir. İran ile geliştirilen ilişki, Irak’taüstlenmeye çalıştığı rol, Suriye ile kurduğu “sıcak”ilişkiler, Arap halkları arasında “gelişen” sempati,kaçınılmaz olarak İsrail ile mesafenin açılmasına ve varolan çelişkilerin büyümesine neden oluyordu. İsrailhükümetinin bölge ve İsrail politikaları da bundaönemli bir etkide bulunuyordu. ABD’nin bölgedegerileyen etkisini ve ortaya çıkan boşlukları TCdoldurmaya ve özellikle bunu Kürdistan politikasındaönemli bir avantaja dönüştürmeye çalışıyordu. Suriye,Irak ve İran ilişkilerinde dört parçasıyla Kürdistan çokmerkezi bir rol oynamaktadır. Diğer unsurlar bunutamamlayan ve bütünleyen etkenler olmaktadır. Ancakbu noktada büyük açmazları, handikapları var; bu daayrı bir tartışma konusudur. Özetle vurgulamakgerekirse, Kuzey Kürdistan’da uyguladığı katı inkârcıpolitikayı en sert ve özel savaş yöntemleriyle

sürdürmesi ve bunun neden olduğu çelişki ve açmazlar,aynı zamanda TC’nin Ortadoğu politikasının sınırlarınıve açmazlarını önemli ölçüde koşullamaktadır. Onedenle bu konudaki “atılım” ve “başarıları” sınırlı vegeçici kalmaya mahkûmdur!

İnsan hakları karnesi İsrail’den daha iyi olmayanTC’nin, insan hakları konusunda “öğretmen” pozlarınabürünmesi, aslında, bir açmazı, bir paradoksu daanlatmaktadır. Dolayısıyla bu konu ciddiyetle ve etkinbir politik güçle açığa çıkarılır ve sürekligündemleştirilirse, TC’nin ayağına dolanan ciddi birzincire dönüşebilir…

Ulusal ve uluslararası zeminlerde TC’ninikiyüzlülüğünü teşhir etmek önemlidir. Bunu yaparkenelbette İsrail’in saldırganlığını da mahkûm etmek,güncel korsanlıklarını da teşhir etmek gerekiyor. Dahada önemlisi bugüne dek TC ile İsrail arasındagerçekleşen stratejik işbirliği anlaşmalarını, bunlaradayanan politikaları ve bunların somut örneklerinisomut örnekleriyle deşifre etmek de büyük bir önemkazanmaktadır. Filistin ve Kürdistan halklarının, bölgehalklarının bu stratejik anlaşmalar sonucu maruzkaldıkları kayıpları, haksızlıkları ve yaşadıkları acılarıyeniden gündemleştirmek ve bir de bu açıdansergilenen ikiyüzlülükleri teşhir etmek, sahte gözyaşlarıaltında sırıtan vahşi kan emici dişleri görmek vegöstermek önemlidir. Bunları görmeden vegöstermeden devrimci, yurtsever ve en sıradan“muhalif” bir duruş sergilemek mümkün değildir!

TC ve onun hükümeti, medyası günlerdir İsrail’inhaksızlıklarını, baskı ve zulümlerini işliyor, gündemde

canlı tutmaya çalışıyor. Peki, kendisi Kürdistan’da neyapıyor? Harekete geçirilen orduları, havalananuçakları, yürüyen tankları, ateşlenen topları ne yapıyor?Uygulanan gıda ambargoları, işlenen faili bellicinayetler, tutuklanan binlerce politikacı, coplanan,yaralanan, öldürülen ve tutuklanan Kürt çocuklarıhakkında devrimcilerin dışında herhangi bir çevreden,İslami gruplardan herhangi bir tepki geldi mi? İsrail’ieleştiren hükümet ve başı, Kürdistan’daki bütün bu özelsavaş uygulamalarının, resmi olarak, birinci derecedensorumlusu değil mi? İsrail’den aşağı kalmayanKürdistan’daki özel savaş uygulamalarına bütün hızı veşiddetiyle devam et, ama aynı konularda İsrail’i deyerden yere vur; bu tamı tamamına ikiyüzlülük değilsenedir? İkiyüzlülükte pişkince davranmak değilse nedir?

Hiç kuşku yok ki, ezilen halkların ezenlere karşı,kendi ortak düşmanlarına karşı dayanışma içindeolmaları gerekiyor: Bu, teorik ve ilke olarak doğrudur!Ama ne yazık ki pratik yaşam, hiç de bu ilkedoğrultusunda yol almıyor. Politik yön ve yönelimlerebaşka etkenler, kaygılar, hesaplar yön verebiliyor. Yaniilkeler ve temel amaçlar, politikanın günübirlikcazibesine kurban ediliyor; ilkeler ise kâğıt üstündekalıyor, ya da rahatlıkla bir sakız gibi çiğnenipatılıyor… “Zayıf” veya güçsüz halkların temelsorunlarından biri bu; yani güç ilişkileri veçatışmalarının konusu, nesnesi yapılmaları vekendilerinin de bundan kurtulamamalarıdır.Filistinliler’in, Kürtler’in ve daha birçok halkın güncel“kaderi” bu olmaktadır…

8 Haziran 2010

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Filistin, İsrail, Türkiye, Kürdistan ve ikiyüzlülüğün sınırsızlığı…

M. Can Yüce

Sermaye devletinin timsah gözyaşları...

Cumartesi Anneleri: Ya bizim canlarımız!..

Cumartesi Anneleri, Galatasaray Lisesiönündeki oturma eylemlerinin 271. haftasında,Bahri Budak ve torunu Murat Budak’ınhikayesine değindi.

Eylemde ilk konuşmayı, Mardin’in Dargeçitilçesinde gözaltına alınarak kaybedilenAbdurrahman Coşkun’un yengesi MukaddesCoşkun gerçekleştirdi. İsrail’e karşı ikiyüzlüpolitikaların terk edilmesini isteyen Coşkunşunları söyledi:

“Bizim canlarımız ne olacak! Sen bizi nedengörmüyorsun? 5 yaşındaki, 10 yaşındaki çocuklarıöldürdün, kadınları ezdin. Sen İsrail’den dahabetersin. Neden İsrail’le her türlü işbirliğinikesmiyorsun?”

Basın açıklamasını Düriye Sezgingerçekleştirdi. Sezgin, 28 Mayıs 1994’te Bahri Budak’ın 14 yaşındaki torunu Metin Budak ile evlerindenayrıldıklarını ve kendilerinden haber alınamadığını söyledi. Ailenin, yaptıkları hiçbir başvurudan sonuçalamayınca 2001 yılında konuyu AİHM’ne taşıdığını söyleyen Sezgin, 1 Mayıs 2005 tarihinde köyün etrafındakoyunlarını otlatan Abdulbaki Budak’ın eski bir dere yatağında bazı kemik parçalarına, eşya ve giysilererastladığını, kalıntıları gören ailenin bunların Bahri ve Metin Budak’a ait olduğunu teşhis ettiğini ifade etti.

Sezgin, 2006 Nisanı’nda Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi’nce hazırlanan raporda, bulunan kemiklerinBahri ve Metin Budak’a ait olduğunun belirtildiğini söyledi. Sezgin, rapora göre dede ve torunun TSK’ya ait G-1 ve G-3 piyade tüfeğinden açılan ateş sonucu öldürüldüklerini de ifade etti. Davanın AİHM’de sonuçlanmasınıbeklediklerini belirterek şunları söyledi: “Kendi ülkelerine hukuksuzluğu, adaletsizliği reva görenler, başkaülkeler için adalet istiyorlar. Biz biliyoruz ki, kendi topraklarında adaleti sağlayamayanlar, başka topraklaraadalet taşıyamazlar”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

Sermaye tarafından “2010 Avrupa KültürBaşkenti” ilan edilen marka kent İstanbul 7 ve 8Haziran günleri yağan yoğun sağanak yağmurunetkisiyle bir kez daha felç oldu. İstanbul ve çevresi ikiboyunca yine kelimenin gerçek anlamıyla bir felâketlekarşı karşıya kaldı. Kentsel dönüşüm projeleri, 3.köprü projesi gibi rant projeleriyle sermayeninyağmasına açılan İstanbul’da sağanak yağmur seledönüştü. Geçtiğimiz yıl yaşanan ve İstanbul’da tekstilişçisi 7 kadının katledildiği sel felaketinde ortayaçıkan manzaranın bir benzeri yine yaşandı.

İstanbul’da sağanak yağmur nedeniyle ilk ve ortadereceli okullar tatil ettirilirken 8 Haziran etkisinidaha da arttıran sağanak yağmur İstanbul’u felç etti.Birçok ev ve işyerini su basarken, bazı yollarda trafikfelç oldu.

Belediye işçisi suya kapıldı

Kadıköy ilçesindeki Kurbağalı Dere aşırı yağışnedeniyle taştı. Taşma sonucu sular, Fikirtepe Köprüsüile Mandra Caddesi’ni etkisi altına aldı. Köprü veMandra Caddesi’ndeki onlarca araç mahsur kaldı.Mahsur kalan araçlar ile içindekilerin kurtarılması içinolay yerine çok sayıda iş makinesi, itfaiye aracı, ekipve ambulans sevk edildi. Kurtarma çalışmalarısırasında bir belediye işçisi dereye düştü. Sularakapılan işçi, hayatını kaybetti.

Görülüyor ki, bu sömürü düzeni yüzünden nebugünü ne de yarını güvence altında olan milyonlarcaişçi ve emekçi, en izbe, en sakat, en sağlıksız alanlardayaşamaya mahkûm edilirken, seller, depremler,tsunamiler, dünyanın neresinde olursa olsun her daimişçi ve emekçileri vuruyor. Bunun adına “doğalfelâket” ve “kader” diyor burjuva sömürücüler sınıfı.

Oysa açıktır ki, bu “doğa” tam da, emeği, toprağı,suyu, havayı sınırsızca sömürerek varlığınısürdürebilen kapitalizmin doğasıdır! Tüm kenti asfaltve beton yığınına çevirip yağmuru çekecek toprakbırakmayan, altyapıyı ölü bir yatırım alanı olarakgörüp mümkün olduğunca el atmayan, zenginlerisaray yavrusu konaklarda yaşatırken, yoksullarıizbelere tıkan bu sistemin “doğa”sıdır.

Bugün gecekondularda yaşamakta olan yoksulemekçilere sağlıklı, kalıcı ve güvenli bir barınmaolanağı sağlamayan asalak kapitalistler sınıfı ve onlaradına ülkeyi yönetenler, milyarlarca lirayı bu ülkeninve diğer ülkelerin emekçilerini, yoksullarınıkatletmekte kullanılmak üzere silahlara yatırmaktadır.İşte bu düzenin gerçek öncelikleri ve gerçek yüzübudur!

Evet yağmur atmosferik bir olay olarak yeryüzüdoğasının eseridir, ama onun kentlerde sele dönüşüpemekçileri yutması bizzat sermaye düzeninin yarattığıbir felâkettir.

Bugün “doğal afet” veya “kader” olarak görmemizistenen seller ve diğer doğa olaylarıyla ve “kentseldönüşüm” gibi yıkım projeleriyle, sorunun hiç deçözülmemiş olduğu açığa çıkmaktadır. Aksine, yanlışüstüne yanlışın inşa edildiği sorun daha da içindençıkılmaz bir hal almıştır.

Yine diğer düzen partileri gerekli önlemlerialmayan AKP’yi tek suçlu ilan ederek siyasi rantpeşinde koşuyor. Burjuva medya ise, olaya “ihmal”penceresinden bakarak suçlu arama peşinde: İhmalkârhalk, ihmalkâr belediye, ihmalkâr yöneticiler! Amaasla, sermaye, onun dizginsiz kâr hırsı ve bu temeleoturan sömürü düzeni yok suçlu listelerinde.Medyasıyla, siyasetçisiyle, bürokratıyla düzen

sözcülerinin ve kurumlarının gerçek suçluyuağızlarına almaları elbette beklenemezdi. Oysagerçek suçlu olan sermaye düzeni bir kez dahaçırılçıplak karşımızda duruyor.

Bu düzenin yarattığı her bir felâket, insanlığınkurtuluşunun bu kanlı sömürü sistemininyıkılmasına bağlı olduğunu bir kez dahagösteriyor.

Açıktır ki, yoksul işçi ve emekçi kitleler içindüzen içinde bireysel kurtuluş yolları aramakçare değildir. Bu düzenden insanların en temelsorunlarına bile genel ve kalıcı çözümlerbeklenemeyeceği bir kez daha bir yağmurvesilesiyle bile açığa çıktığına göre, çare bunukendi ellerimizle gerçekleştirmektir. Bununyolu da bu düzene karşı örgütlü mücadeledengeçiyor!

‘Kültür başkenti’ İstanbul sele kapıldı!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/23 * 11 Haziran 2010

Yağmur değil bu düzen bir felakettir!

Belediye Kanunu için ‘villa kardeşliği’ TMMOB bünyesindeki Şehir Plancıları Odası, yaptığı açıklama ile Belediye Kanunu üzerinden taşıdığı

kaygıları ifade etti. Bu kanun ile kamusal alanların “kentsel dönüşüm” makyajıyla ranta açılacağı söylenirken,tek söz sahibinin belediyeler olacağı belirtiliyor.

AKP İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 14 milletvekilin imzasıyla verilen 5393 sayılı BelediyeKanunu‘nun “Kentsel Dönüşüm” konulu 73’ncü maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifininTBMM Genel Kurulu’na iletilecek duruma getirildiğinin söylendiği açıklamada, aslen iktidar partisininönerisi gibi görünen kanun teklifinin, CHP’li ve MHP’li milletvekilleri tarafından da ardı sıra verilmişolmasının dikkat çekici olduğu belirtildi.

Açıklamada, yasa değişikliğinin yargıyı devre dışı bırakma girişimi olduğu ifade edilirken AnkaraBüyükşehir Belediyesi tarafından yapılmaya çalışılan, Şehir Plancıları Odası tarafından yargı kararıyladurdurulan “kentsel dönüşüm” etiketli talan projelerinin yargıdan kaçırılmak istendiği vurgulandı.

İçişleri Komisyonu tarafından teklife eklenen ‘Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce yargımercilerinde alınmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış davalarda bu Kanun hükümleri uygulanır’şeklindeki geçici maddenin tek amacının, Ankara Büyükşehir Belediyesi‘ne karşı başta ŞPO tarafındanaçılanlar olmak üzere, ‘yürütmenin durdurulması’ kararı alınmış çok sayıda davada yargının devre dışıbırakılması olduğuna dikkat çekildi.

Açıklamada, yasa değişikliği ile bir yandan büyükşehir belediye başkanlarının kent içinde istedikleri heralanda tek söz sahibi haline getirileceği, kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerlerde yaşayanların ise yasaeliyle mağdur edileceği belirtildi. Kentsel dönüşüm mağdurlarının yargıya başvurma haklarının iseAnayasa’ya aykırı biçimde kısıtlandığı ya da ortadan kaldırıldığı söylendi.

“Yasanın yürürlüğe girmesi sonrasında, büyükşehir belediyeleri dilediği tüm kamu kurumlarının ve bukapsamda ilçe belediyelerinin gayrimenkullerine el koyma yetkisine de sahip olacaktır.” denildi.

9 Haziran 2010 / Istanbul

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23

CMYK

MücadelePostası

Bretagne’da etkinlik

Fransa’nın Bretagne bölgesinin Plouay kentindeLorient Alevi Kültür Merkezi ve Nantes AKM 5 Hazirangünü ortak bir tiyatro gösterimi düzenledi. CanlarTiyatrosu’nun Sivas Katliamı’nı işlediği “Simurg”oyununun sergilendiği etkinliğe Bretagne’den TKİPtaraftarları da katıldı.

6 Haziran günü ise Fransa’nın Bretagne bölgesininLanester kentinde Fransa Komünist Partisi’nindüzenlediği 58. “Fête du Bol d’Air” etkinliği yapıldı.

Fransız Komünist Partisi’nin Bretagne bölgesininsorumlusu etkinlikte yaptığı konuşmada Filistin halkınayönelik ambargoyu ve İsrail’in saldırılarını anlattı.Lanester kentindeki postane işçilerinin grevdeolduklarını söyleyen temsilci, dayanışma çağrısı yaptı.

Etkinliğe katılım sağlayan TKİP taraftarları dapartinin tanıtımını yaptılar.

Diğer yandan, 31 Mart 2010 tarihinde BDSP’yeyönelik 5 ilde gerçekleştirilen eşzamanlı operasyonlarınardından tutuklanan 4 sınıf devrimcisiyle dayanışmaamacıyla toplanan 350 Euro da cezaevine yollandı.

Kızıl Bayrak / Fransa-Bretagne

EKSEN Yayıncılık Büroları

Ümraniye’de teşhir faaliyetiSiyonist İsrail devletinin Gazze’ye insani yardım taşıyan gemi filosuna yaptığı saldırının ardından

timsah gözyaşları döken ve İsrail’e saldırarak şov yapan AKP hükümeti ve Türk devleti Ümraniye’de teşhirediliyor.

Ümraniye BDSP, İsrail ve Türk sermaye devleti arasında süren işbirliğini teşhir etmek amacıyla işçi veemekçilere sesleniyor. İki devlet arasındaki çok boyutlu ilişkileri açıklayan bir duvar gazetesi hazırlanarak,Dudullu, İMES bölgesinde işçilerin yoğun olarak bulunduğu bölgelere asıldı. “Türk sermaye devleti İsrailkatliamlarına ortak oluyor!” üst başlığını taşıyan duvar gazetesinde ayrıca, “Siyonist İsrail ile işbirliğineson!” şiarı yer alıyor.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

EGEBAM’da sağlıkhakkı ihlali

SES İzmir Şubesi, Çocuk ve Ergenlerde Alkol,Madde Bağımlılığı Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde(EGEBAM) yataklı tedavi hizmetinin verilmediğini,sağlık hakkının ihlal edildiğini ifade ediyor.

SES, taşeron şirkette görev yapan güvenlik vetemizlik personeli sorunundan dolayı EGEBAM’ın, 1Ocak 2010 tarihinden itibaren alkol ve madde kullanımsorunu olan çocuk ve ergenlere, yataklı tedavi hizmetiveremediğini belirtiyor.

EGEBAM’ın kuruluşunda yer alan kurumlar olanİzmir Valiliği, Ege Üniversitesi Rektörlüğü, İzmirBüyükşehir Belediyesi, İzmir İl Sağlık Müdürlüğü veİzmir SHÇEK İl Müdürlüğü’nün ise kamuoyunaaçıklama yapmadığı, bununla beraber bu kurumlarınsorunun giderilmesi için de çözüm üretmediği deaçıklamada dile getiriliyor.

“Alkol, madde kullanım sorunu olan çocuk veergenlerin tedavi edilerek topluma kazandırılmasınındevletin sosyal sorumluluğu ve görevi olduğu kadar,sağlık hakkının gerçekleştirilmesi içinde birzorunluluktur.” denilen açıklamada EGEBAM’ın YataklıTedavi bölümünün kapalı tutulmasının kurumlarınsağlığa, çocuk ve ergenlere bakış açısını gösterdiği ifadeedilerek başta İzmir Valisi ve Ege Üniversitesi Rektörüolmak üzere protokole imza atan tüm yetkililere sağlıkhakkını ihlal etmeme çağrısı yapılıyor.

Hasta tutsaklara özgürlük!“Tecrit ve katliam politikasına son!”Hasta tutsaklara özgürlük talebi ile Taksim’de bir araya gelen devrimci ilerici kurumlar, 4 Haziran

günü gerçekleştirdikleri eylemde, “Tecrit ve katliam; siyonist İsrail’in ve işbirlikçi AKP’nin diğer adıdır!”dedi.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen kurumlar sloganlarla İstiklal Caddesi boyunca yürüdüler.Kitle, Mephisto Kitapevi önünde de oturma eylemi gerçekleştirdi. Oturma eylemi sırasında Çav Bellamarşı hep bir ağızdan söylendi. Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde, kurumlar adına basın açıklamasımetnini Şair Ruhan Mavruk okudu. Mavruk yaptığı açıklamada, dünyanın gözleri önünde yaşanansiyonizm vahşetinin bir kez daha tecrit altında yaşamaya çalışan ve direnen Filistin halkına gözlerinçevrilmesini sağladığını söyledi. Tecrit ve katliam politikasının; emperyalizme, siyonizme ve işbirlikçiiktidarlara ait olduğunu söyleyen Mavruk, tecrit altında tutulanların ise direnen halkların kurutulamayandamarları olduğunu ifade etti.

Mavruk, açıklamanın sonunda şunları söyledi: “Emperyalizme sırtını dayamaksızın, AKP gibi işbirlikçi hükümetler olmaksızın İsrail siyonizmi bir

hiçtir. Onu bu denli pervasız yapan aynı zamanda bu ülkeyle her türlü işbirliğini geliştiren; perde önünde“one minute” gösterileri yaparken, perde arkasında Filistin halkının kanının dökülmesine ortak olan AKPhükümetidir. Ve AKP tecrit ve katliam politikasını benimseyen ve kendi topraklarımızda yıllardıruygulayandır.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Adana’da hasta tutsaklar eylemiAdana’da her hafta hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle gerçekleştirilen eylemlerin sonuncusu

5 Haziran günü İnönü Parkı’nda yapıldı. Bu haftaki eylem, Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevi’nde yatanWernice Korsakof hastası Kemal Özelmalı için yapıldı. Basın metninde Kemal Özelmalı’nın 28 Mayıstarihinde İHD’ye yazdığı mektup okundu.

Özelmalı’nın hastalığından kaynaklı, arkadaşlarının yönlendirmesiyle yazdığı mektupta KemalÖzelmalı’nın 2000’li yılların başlarında hastalığından dolayı salıverildiği bir süre sonra ise tekrardantutuklandığı ifade edildi. Özelmal’ın 10’un üzerinde “cezaevi yatamaz, ceza ehliyeti yoktur’’ raporunarağmen cezasının ertelenmediği belirtildi.

Mektupta yazılanlar şu şekilde ifade edildi: “Yattığım sürenin cezanın infazını tamamladığını düşünerek infaz hakimine tahliye talebini ilettim. Aynı

gün cezaevi müdürlüğüne çıkarılıp ‘senin infazın yakılmış dışarıda tedaviye kısa bir süre 2 ya da 3 güngecikmeli gittiğin için tekrar tutuklanıp infazın yakılmış ve normal müebbet cezan ağırlaştırılmış müebbetçevrilmiş cevabını’ aldım. Bu şekilde neden tutuklandığımı ve ne kadar cezam olduğunu anladım.Hukuksuzluk ve insani değerlerden uzaklaşma kendisini bu kadar açık bir biçimde belli etmektedir. temelsorunu hafıza kaybı olan bir insanın ceza ertelemesi tedaviye 2 ile 3 gün geç gelmesinden dolayıkaldırmakta ve bununla yetinmeyip normal müebbet hapis cezasını ağırlaştırılmış müebbetteçevirmektedir.”

Ardından Özalmalı’nın sağlık sorunları aktarıldı. Tedavisinin cezaevi koşullarında yapılamayacağıbelirtilerek kamuoyuna duyarlılık çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak Sayı 2010-23