92
ATİLLA FİKRİ ERGUN İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

ATİLLA FİKRİ ERGUN

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

Page 2: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

Bu kitabın yayın hakları Atilla Fikri Ergun’a aittir, ticarî amaçla çoğaltılıp satılamaz. Ticarî amaç gütmeksizin ve metin üzerinde

hiçbir değişiklik yapılmaksızın, kaynak belirtmek suretiyle sanal ve reel ortamda çoğaltılıp dağıtılabilir, kaynak belirtmek suretiyle metinden alıntılar yapılabilir. Eserin belirlenen bu usûle bağlı

kalmaksızın yapılan her türlü neşri 5846 sayılı Kanun hükümlerine tâbidir.

Page 3: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

İslam Aydınlanması Üzerine

ATİLLA FİKRİ ERGUN

© Atilla Fikri Ergun

2018

Page 4: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

Page 5: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Atilla Fikri Ergun

1974 yılında İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1995 yılında yükseköğrenimini yarıda bıraktı. Beyan, Gülistan, Değirmen, Basiret, Terkip ve İnşâ, Yılkı dergilerinde ve İslamî içerikli çeşitli İnternet sitelerinde 450’yi aşkın makale yazdı. Çeşitli gazete, dergi ve internet sitelerinde söyleşileri yayınlandı. 2009 yılında Mehmet Akif Genç müstear ismiyle Beyan Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptı. Özgün Duruş Gazetesi’nde Yayın Editörlüğü görevinde bulundu ve haber-analiz yazıları yazdı. 2010 yılında Adilmedya.com’un Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptı, aynı zamanda 2011 yılına kadar İnşa Yayınevi’nin editörlük görevini üstlendi. 2016 yılının Mayıs ayında, rica üzerine, yazar kadrosunda yer aldığı Yılkı dergisinde kısa süreli editörlük yaptı. Nisan 2016-Ocak 2019 tarihleri arasında İBB Gençlik Meclisi’nin basın-yayın işlerini yürüttü. Evli ve 3 çocuk babası.

Yayınlanmış Eserleri

İlk Adım: Oku (Alâk Suresi Tefsiri), Atilla Fikri Ergun-Ersan Doğan, Temmuz 2005/İstanbul (Bu ortak çalışma, 60 sayfalık bir risale olup yazarın kendisi tarafından bastırılmıştır); Kur’an Kıssaları -1- (Bahçe Sahipleri Kıssası), Çıra Yayınları, Temmuz 2009; İsyan Yazıları (İtaat Kültüründen İsyan Kültürüne), Ozan Yayıncılık, Mart 2011; Modern Çağda Putperestlik (Kapitalizm), Kibele Yayınları, Kasım 2011; 21. Yüzyılda İslâm ve İslâmcılık (Modernizm, Tarih-Kültür-Gelenek: İki Arada Bir Derede), Kibele Yayınları, Nisan 2012; Risâle (Düşünceden Siyasete: Karanlığın Sonu Aydınlık), Kibele Yayınları, Kasım 2012; Tefsîru’l-Büşrâ -İYİ HABER KUR’ÂN- Nüzûl Sırasına Göre Kur’ân-ı Kerîm Tefsîri (Vahyin İlk Yılları), Kibele Yayınları, Nisan 2013; Modernist Saldırı & Gelenekçi Direniş (Tasallut Çemberi Altında Cansiperâne İslâm Yazıları), Fikir Teknesi Yayınları, Temmuz 2015; Modernleşme Girdabında Medeniyet Arayışı -Bir Huruç Teşebbüsü-, Fikir Teknesi Yayınevi, Kasım 2015; Millî İslâmcılık İthal İslâmcılığa Karşı -Hesaplaşma-, Kibele Yayınları, Mayıs 2016

Page 6: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

Page 7: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ / 1-3

I. BÖLÜM: GENEL BİR DEĞERLENDİRME VE DURUM TESPİTİ / 5-25

II. BÖLÜM: SORUN ÜZERİNE DÖRT SORU ETRAFINDA

II. I. İslam Âlemi’nin Ocağına Kim İncir Dikti? / 26-29

II. II. İslam’ın Yarattığı Kültür Nerede? / 30-32

II. III. Mitolojik Anlatılar – İslam Mitoloji midir? / 32-37

II. IV. Tarih Bizi Ne Kadar Daha Sırtında Taşıyacak? / 37-40

III. BÖLÜM: İSLAM AYDINLANMASI İÇİN MUKADDEME

III. I. İslam Aydınlanmasının Zorunluluğu / 41-47

III. II. İslam Aydınlanmasının Hedefi / 48-52

III. III. Müslüman Dünyanın İkinci Şafağı – Sorunların Çözüm Zemini İlahiyat mı? / 52-55

III. IV. Kurumsal Din, Aydınlanma ve Sekülerlik – Müslümanlar Yeni Bir Dünya Kurmak İstiyorlarsa / 55-59

III. V. İslam Rönesans’ı İçin – Fikir Dünyasının Sorunları ve 20 Küsur “İslam” / 59-69

Page 8: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

III. VI. İslam Aydınlanmasında İnsanın Konumu – İnsana Dair Yeniden İyimser Olma Zamanı / 69-75

III. VII. İslam Aydınlanmasının Siyasi Düşünceyi Kapsama Zorunluluğu / 75-80

HÂTİME – GELECEĞE DAİR KISA BİR NOT / 81-83

Page 9: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli
Page 10: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

1

ÖNSÖZ

21. yüzyıl İslam’ın yüzyılı olacaktı, Batılı düşünürler arasında dahi bu öngörüde bulunanlar vardı lakin 20. yüzyılda tasarlanıp yürürlüğe konulan Siyasal İslam/İslamcılık/Yeşil Kuşak projesi hayallere son verdi, ideolojik dindarlık girdiği her yeri maddi-manevi tarumar etti. İslam adına üretilen projelerin tümü -Yeşil Kuşak hariç- başarısız oldu. Siyasi-ideolojik anlayış doğrultusunda sosyal, siyasi ve ekonomik problemleri vahiyle çözmekten bahsedenlerin kimi -tarih içinde- bir yerlere dönmeye çalıştı, kimi geçmişle bugünü uzlaştırmak için çabaladı, kimi de sıfırdan bir yapı inşa etmek istedi. Neden hiçbiri tutmadı? Bu soru üzerinde düşünmek zahmetli olduğundan ya da kimsenin işine gelmediğinden olsa gerek doğru düzgün bir değerlendirme bulamazsınız, suçu keferenin üzerine atma yolu tercih edilir genellikle.

Tek değil ancak en önemli nedenlerden biri, geleneksel ve modern “İslami” teori ve modeller öne sürenlerin insanlık tarihinin

Page 11: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

seyrinin ne anlam ifade ettiğini idrak edememeleri, işin bundan sonra nereye gideceği hakkında da en ufak bir fikre sahip olmamalarıdır. Ne tarihin belli bir anına dönülebilir, ne tarihteki bütün kurum ve yapılar bire bir bugüne taşınabilir, ne de devlete ve anayasaya dini etiket yapıştırmak ya da dini devletleştirmekle -sihirli değnek misali- sorunları çözmek mümkün olur. Bir kısmı “makul” bir biçimde uzlaşıyı, bir kısmı da büsbütün yamanmayı kurtuluş yolu olarak gören modern tezler dahi hayal âleminde kaleme alınmıştır. Anlaşılması gereken ilk şey: Dünya, gelenekçisi, radikali, modernistiyle dindarların anladıkları dünya değil.

20. yüzyılın başında imparatorluklar yıkıldı ve böylece Sanayi Devrimi’yle birlikte ortaya çıkan yeni ekonomik düzen olarak kapitalizm kesin bir biçimde dünyaya hâkim oldu. Üretim ilişkilerinin değişmesi sadece ekonomi-politik sonuçlar doğurmadı, değişim tabii olarak dini, kültürü, ahlakı ve içtimaî yapıyı da derinden etkiledi. İmparatorluklar çağının sonunda dünya siyaseti şekil değiştirirken hâkimiyet merkezi de Batı’ya kaydı. Şimdi tarih bir başka noktaya daha evriliyor, artık bilgi toplumu ve küreselleşme söz konusu. Buna karşın dindarların aklı sürekli geriye doğru çalışıyor, mevcut anlayışın ıslahı nâmümkün. Keşf-i kadim yapmak, geleneğin mirasına -en azından bugün işe yarar olanına- dikkat çekmek gibi iyi niyetli çabalar dahi akılları tarihin belli bir döneminde kalmış insanlar tarafından geri dönüş amaçlı kullanılıyor. Hâkim din anlayışı -sorun çözmek bir yana- sorunların katlanarak büyümesine yol açıyor, insanlar kendilerini kaybedip, çağın, yaşadıkları dünyanın firarisi haline geliyorlar.

İdeolojik dindarlar “İslam” diye lafı eveleyip geveliyorlar, ne istediklerini, nasıl bir “düzen” arzuladıklarını tam olarak

Page 12: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

3

söylemiyorlar – bayatlamış bir numara. “İslam” ile kastedilen 7. yüzyıl Arap yarımadasındaki toplum düzeni ise onu burada tekrar etmek mümkün değil. Gelinen son nokta itibariyle -bizi geride bırakan dünya ile aradaki farkın kapanması için- bu coğrafyaya uygun tarzda bir aydınlanma hareketi ve modernleşme kaçınılmaz: İslam Aydınlanması ve Modernleşmeye Karşı Modernleşme. Sosyal, siyasi, ekonomik alandaki sorunların çözümü maverada değil, burada. El âlemin aklıyla çözdüğü sorunları din, iman, Kur’an deyip üç yüz-dört yüz yıldır çözemiyorsanız sizde bir problem var demektir. Aklını kullanma cesareti gösteremeyen insanlar dini sermaye olarak kullanan grup ve cemaatlerin elinde oyuncak olmaya mahkûm. Yani yeryüzüne inmek, aklı kullanmak, birey olmayı öğrenmek gerekiyor.

Üç bölüm ve bir hâtimeden oluşan, konuyla ilgili -kitap olmak üzere- birbirine bağlı yazılmış makalelerden meydana gelen bu çalışma, yaşadığımız coğrafyaya özgü bir aydınlanma için bir mukaddeme olarak kaleme alındı. I. Bölüm’de genel bir değerlendirme ve durum tespiti yapıldıktan sonra II. Bölüm’de sorun üzerinde durulmuş, III. Bölüm’de İslam aydınlanmasının ana çerçevesi çizilmeye çalışılmış, Hâtime kısmında ise geleceğe dair kısa bir not düşülmüştür.

Müslüman dünyanın aklını kullanma cesareti gösterebilmesi dileğiyle…

Atilla Fikri Ergun

19 Rebîu’l-âhir 1440 – 26 Aralık 2018

İstanbul - Şişli

Page 13: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Page 14: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

5

I. BÖLÜM: GENEL BİR DEĞERLENDİRME VE DURUM TESPİTİ

I. İslam’ın altın çağı uzun zaman önce sona erdi, o günden bu yana arkaik öneriler ihtiva eden, günümüz dünyasına söyleyecek sözü olmayan, mensuplarının kendi kendileri kandırmalarına yardımcı olan, haliyle hiçbir işe yaramayan bir din algısı hâkim.

Tanrı geri mi döndü? Üzerinde düşünmeye değer bir soru. Din dünyanın geleceğinde nasıl bir rol oynayacak? Geleceğin dünyasında bugün anlaşıldığı şekliyle dinin yeri var mı ya da bugün anlaşıldığı şekliyle dinin geleceğin dünyasında etki alanı ne olacak? Geleneksel ya da modern İslami teorilerin (siyasi, sosyal, ekonomik) dünyanın geleceğinde belirleyici rol oynaması mümkün mü?

II. Din uzun zamandır krizde ve -mensuplarının idraksizliği nedeniyle- bunu atlatacak gibi görünmüyor. Din toplumları modern çağ ile birlikte tarih sahnesinden çekilince, ne

Page 15: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

olup bittiğini idrak edemeyen, eskiyi sürdürmek isteyen anlayış derin bir bunalımın içine girdi.

Dinin krizi, bu sorunlu bir ifade gibi duruyor, meselenin anlaşılması için dinin ne olduğuna dair şu önemli noktanın altını çizmekte yarar var: Din, mensuplarının ondan anladıklarıdır, ortada hiç kimsenin anlayamadığı ya da anlamlandıramadığı, anlaşılmayı bekleyen, öylece bir köşede duran bir şey yok. Bireysel olarak da, toplumsal olarak da bu böyle, Müslümanlar dinden ne anlıyorlarsa din odur. Elbette hâkim algı ya da anlayış yanlışlanabilir, bu takdirde yanlışlayan için de din onun anladığıdır, dolayısıyla “gerçek İslam bu değil” ve benzeri söylemler boş söylemlerdir.

Bir alanda ne kadar çok fikir ve görüş öne sürülüyorsa o alan sorunlu demektir. Yaşadığımız coğrafyada din sorunlu alanların başında geliyor, bu nedenle her kafadan bir ses çıkıyor. Krize giren, ancak her şeye rağmen eskiyi sürdürmek isteyen “dindarlar” modern dünya-modern hayat karşısında ezildi. Bir kısmı soğukkanlı davranıp, krizi bertaraf etmek için sun’i teneffüs yapmaya çalıştıysa da bu girişimler başarılı olamadı. Öte yandan dini birden bire modern dünyayla bütünleştirmeye çalışan girişimler “din” adı altında ucube anlayışların gelişmesine yol açtı.

İçine düştükleri bu durumdan kurtulmanın yollarını arayan “dindarlar”, geleneksel ve modern İslami teoriler öne sürdüyse de bunların hepsi doku uyuşmazlığı yüzünden başarısızlığa uğradı. Öne sürülen sosyal, siyasi, ekonomik teori ve modeller, geleneksel açıdan tecritle, modern açıdan tam bir yamanma ile maluldü. “Orta yolu” bulmaya çalışanlar ise kendilerince bir çorba yaptılar ama kimse bu çorbanın tadını beğenmedi.

Page 16: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

7

İslam dünyasında ileriye doğru işleyen bir süreç olmadığı, Müslüman dünya kendi aydınlanmasını, kendi modernleşmesini gerçekleştiremediği için bu hallere düştü. Bu haliyle dinin geleceğin dünyasında belirleyici rol oynaması mümkün görünmüyor, ancak bireysel moral-motivasyon kaynağı olarak yerini koruyabilir, dikkatli olunmazsa bu yerini de kaybedebilir.

Bilim dini önemli ölçüde geriletti, din -meseleye ideolojik bakan ateşli mensupları nazarında tarihin belli bir döneminde donmuş olduğu için- hayatı düzenleme noktasında önceliğini kaybederken özellikle bazı alanlarda güvenilirliğini de yitirmeye başladı. Yeni bir şey değil bu, süreç devam ediyor ve bu gidişle yeniden yükselişe geçtiği zannedilen din -ateşli mensuplarının idraksizliği nedeniyle- daha da gerileyecek.

Günümüz dünyasında din tam anlamıyla bir arka fon olarak kullanılıyor, modern dünyanın imkânlarından yararlanmak “dindarların” hoşuna gidiyor, hiç kimsenin bundan vazgeçmeye niyeti de yok. Görünürde şeriat düzeni isteyenler çaktırmadan mevcut düzen devam etsin istiyorlar, zira birkaç “akıllı insan” dışında kimse, düzenin her türlü eksiklik ve eleştirilebilirliğine karşın yüzlerce televizyon kanalının, internetin, akıllı cep telefonlarının bulunduğu, hemen herkesin çevrimiçi olduğu bir dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli taraftarların hayal ettikleri düzende kendilerinin bile yaşayamayacaklarını düşünüyorum ben.

Aynı şekilde “İslam ekonomisi” adı altında tuhaf teoriler ortaya atanlar da bugün ekonomik bir sorunla karşılaştıklarında

Page 17: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Kur’an’a, hadis ya da fıkıh kitaplarına bakmıyorlar, her ne kadar ayet, hadis ve fıkıh kitaplarından bir “İslam ekonomisi” çıkarmaya çalışsalar bile. Tarım toplumu değiliz çünkü. İlk dönem sanayi toplumunda da işi kurtarırdık, zira toprağı makineyle kıyaslayıp hüküm çıkarırdık, problemleri çözebilirdik ve kafamız rahat olurdu. Endüstri 4.0 farklı bir aşama, artık bilgi ve iletişim teknolojilerinin merkezde yer aldığı bilgi toplumu söz konusu. Bu toplumda her şey seri üretim bandında dönmüyor, kapitalizm de şekil değiştirdi, sadece sanayi makineleriyle, kol-kas gücüyle yürümüyor artık işler, insanlar oturduğu yerden birkaç tuşa basarak türlü yollarla para kazanıyor.

Sanal paraya “haram” fetvası vermek kolay, kaç kişi dikkate aldı, önemli olan bu. Günümüz Müslümanı borsayı takip ediyor, parasını dövize yatırıyor, altının fiyatı yükselirse altına yöneliyor, dünya piyasalarını izliyor, hemen herkesin cebinde kredi kartı var, çoğunluk faize sokmadan gününde ödersem sorun yok diye bakıyor meseleye.

Yine daha önce kaleme aldığım bir yazıda serbest piyasa dininin vahye dayalı geleneksel dinleri dönüştürdüğünü, bir başka açıdan vahye dayalı geleneksel dinlerin mensuplarının kendilerini, dolayısıyla dinlerini serbest piyasa dinine uydurduklarını söylemiştim, işte arka fon! Açık açık “İslam kapitalist bir dindir” diyenler vardı hatırlarsanız. Durumu dengelemek için “Sosyalist İslam/İslam Sosyalizmi” ortaya çıktı, o da olmadı. Gelin şunu “Demokratik Hilafet” yapalım, işte bir arka fon olma durumu daha!

Bütün bu sahteliklere karşın din hâlâ bireysel moral-motivasyon kaynağı, başımız sıkıştığında, dünyayı

Page 18: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

9

okuyamadığımızda, problemi çözemediğimizde ya da elimizde karşılaştığımız problemi çözecek bir imkân bulunmadığında sığındığımız liman. Hiç problem olmasa dahi bu böyle, sabah evden çıkarken besmele çekip dua ederiz, dini vecibelerimizi yerine getirelim ya da getirmeyelim hiçbir durumda duayı elden bırakmayız: Allah kazadan beladan korusun, Allah büyüktür, Allah zihin açıklığı versin, Allah şifa versin, Allah’a emanet ol… Durum gerçekten çok vahim, zira yobazlık ve din adına işlenen bin bir türlü cürümden dolayı bunu da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız, mevcut din algısı Ateizm ve Deizm’i tetikliyor.

III. Tanrı geri mi döndü? Buna Tanrı değil de din diyelim. Din geri mi döndü? Meseleye tamamen siyasi-ideolojik açıdan bakan “dindarlar” için bu sorunun cevabı evet. İnsanoğlu modern dünyada kendi özüne yabancılaştı, insanlar modern dünyanın meydana getirdiği içinden çıkılmaz problemlerin altında eziliyor, bu da onları çözüm arayışına yönlendiriyor ve din, parlayan bir yıldız olarak yeniden dünyanın gündemine giriyor. Bu ve benzeri nedenlerle yeniden dine yöneliş başladı, Müslüman dünya ve Türkiye özelinde de gözle görülür bir hareketlenme var, uyanıyoruz, İslamlaşıyoruz, diriliyoruz, geliyoruz… Bunlar dindarların temennilerinden ibaret, gerçekte olan şey çok farklı.

Din bir yere gitmedi ki geri dönsün. Sanayi Devrimi’yle birlikte dünyaya hâkim olan düzen değişince din toplumları tarih sahnesinden çekildi, dinin de alanı sınırlandı, kurumlar üzerinden gerçekleşen bir sınırlamaydı bu. Buna karşın milli kimliği ve ulus-devletin -ki doğru bir konseptti- sınırlarını da din korudu, zira milliyetçilikle iç içe geçen din her zaman önemli bir muhafaza

Page 19: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

aracı, etkili bir savunma ve taarruz silahıdır, tehlikeli durumlarda ön plana çıkar.

Bugün yapılmakta olan şey -bir bakıma zorunlu- sembolik düzenlemelerden ibarettir. Küreselleşme herkesin sisteme katılımını öngördüğü için, önce Sovyetler’i çevrelemek için geliştirilen Yeşil Kuşak projesiyle birlikte çekirge sürüsü gibi çoğalan, daha sonra da başa bela olan, öte yandan kullanılmaya da devam eden ideolojik “dindarları” teskin etmek, bu arada zarar gören ortalama dindarları da sisteme katmak amacıyla dini sembollere daha çok alan açmak, siyasi ve sosyal alanda birtakım uygulamaları devreye sokmak gerekti. Buyurun efendim, üst katta aile salonumuz da var!

Öte yandan din, bugün, -akılları tarihin belli bir döneminde kalmış ateşli taraftarlarının idraksizliği yüzünden- kendisine şiddetli bir biçimde saldırıldığı dönemde dahi karşı karşıya kalmadığı tehlikelerle yüz yüze. Tamamen arka fon durumuna indirgenme, sorunları çözeceğine dair duyulan güveni yitirme -ki bunu büyük ölçüde yitirdi- ve sonunda tastamam terk edilme tehlikesi. Kazandığınızı zannederken kaybediyor olabilirsiniz!

Din, bir yere gitmemekle birlikte modern dünyanın mahkûmu, ihtiyaç duyulduğuna yardıma koşuyor, zira birtakım sosyal, siyasi, ekonomik teoriler geliştiren geleneksel ve modern “dindarlar” günümüze ilişkin doğru düzgün bir şey söyleyemez, sadra şifa iki cümle kuramazken, modern dünya, yol açtığı türlü zararlara karşın, soruna yol açmakla birlikte ortaya çıkan sorunları hızla çözebilme, hayatı pratik açıdan kolaylaştırma, görece

Page 20: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

11

özgürlükler sunma ve yaşam alanını genişletme kabiliyetine sahip ve bunların hepsini yaptı.

Bunun farkında olanlar da dini modern dünyanın mahkûmu olmaktan çıkarıp onun ortağı yapmaya çalışıyor, dinin sözünü ettiğimiz dünyanın hâkimi olması ise söz konusu değil, böyle bir ihtimal yok. Bu iki şekilde açıklanabilir: Birincisi, hiç kimsenin elinde dünyayı eski haline döndürecek bir güç ya da imkân yok. İkincisi, kimsenin böyle bir arzusu yok.

Akılları başlarından uçmuş insanlar dışında kim katı teokratik bir anlayışın hâkimiyeti altında sudan gerekçelerle tecrit edilmek ya da kırbaçlanmak ister ki? İdeolojik “dindarlardan” başka kimse internetin ya da sosyal ağların yasaklanmasını, yediğine, içtiğine, giydiğine karışılmasını, modern imkânlarla hızlı sorun çözmek dururken eski yöntemlere başvurmayı istemiyor.

Birkaç tuşa basıp bütün faturalarını ödeyebilen, oturduğu yerden alışveriş yapabilen, randevu alabilen, yüzlerce televizyon kanalı arasından istediğini seçebilen, internetten istediği filmi izleyebilen, internet başında oturup, belki hayatı boyunca gidip göremeyeceği ülkelerin sokaklarını gezerek, dünyaca ünlü müzeleri dahi ziyaret edebilen hiç kimsenin böyle bir arzusu yok. İnsanlar kendi evlerinde oturarak sınırlar ötesi ilişkiler kuruyor. Neden bugüne kadar bana hiç hayrı dokunmamış insanlarla muhatap olayım ki, dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan çevrimiçi arkadaşlarımla sohbet etmek dururken?

Modern medeniyet sona ererse -ki bu bazı küresel felaket durumlarında mümkün olabilir- meseleye ideolojik bakan

Page 21: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

“dindarların” arzu ettiği şekilde din de geri dönebilir, nereye gittiyse artık.

IV. İdeolojik* kalıba dökülmüş dindarlık, 20. yüzyılın ortalarında “gelişmekte olan” halkı Müslüman ülkelerde yükselişe geçti. İslam’ı bir din olmaktan çıkarıp, ideolojik bir heyecan dalgası yaratarak, modern dünyaya hâkim kılmaya çalışan yaklaşım, emperyalizmin lehine yobazlaş(tır)ma projesinin taşıyıcılığını üstlendi. Dini değil fakat dinden çıkarılarak formüle edilmiş ideolojik değerler çerçevesinde ütopik bir dünya yaratma çabası, dünyanın geri kalanı için İslam’ın -tarihten gelen korkuların da eşliğinde- tastamam “öcü” haline gelmesine yol açtı.

İdeolojik dindarların hesaplarına göre İslam modern dünyanın karşısındaki en güçlü alternatifti, modern çağın bunalımlarından neşet etmiş yabancı ideolojileri bastıracak, onları saf dışı bırakacaktı. Bireysel ve toplumsal hayatı, sosyal, siyasi ve ekonomik düzeni bir bütün olarak düzenleme iddiasıyla ortaya atılan, bireylerin ne yiyip içeceklerini, nasıl giyineceklerini, hatta nasıl sevişeceklerini dahi kontrol altına almaya yönelik “İslami” teori ve modeller, kendi içinde dahi tutarlı değildi ve hayatın hiçbir alanında başarılı olamadı.

Küresel projenin bir parçası olarak ideolojik dindarlığın yükseldiği ülkelerde yoksulluğun, yobazlığın ve genel olarak geri kalmışlığın daha da derinleşmesi, yaşam standartlarının -belli bir zümre dışında- devamlı düşmesi tesadüf değil. Gelinen noktada “İslam” adına öne sürülen istisnasız bütün teori ve modeller saf dışı kalmış, ideolojik dindarlık modern dünya karşısında çökmüştür. Müslüman Kardeşler, İran İslam Devrimi, Suudi Vehhabizmi,

Page 22: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

13

Malezya Modeli, Gannuşi’nin -kendi ifadesiyle- “Ilımlı” ve “Demokratik” İslam’ı, Muhafazakâr-İslamcı Türkiye, bunların hiçbiri İslam dininin mensuplarına saygınlık kazandırmadığı gibi yoksulluk içerisinde yaşayan geniş Müslüman kitlelerin yaşam standardını da yükseltmedi.

İşin daha da acı olan tarafı, bugün halkı Müslüman olan ülkeler yeryüzünden silinse hiçbirinin eksikliği hissedilmez, modern dünya başka problemlere odaklanarak yeni hedefler belirler ve kendisini geliştirerek var olmaya devam eder.

20. yüzyılın ortalarında küresel projenin bir parçası olarak, “Batı’ya meydan okuma” iddiasıyla yükselen ideolojik dindarlık çökmekle kalmadı, daha aşırı boyutlarıyla “İslami terörizm” tabirinin de genel geçer kabul görmesine ve kökleşmesine yol açtı. Ulus-devlet konseptine karşı çıkarak, “Küresel Medine” gibi ütopik bir dünya yaratma amacı güden İslami hareket ve cemaatlerin başarabildiği tek şey, küresel sistemin bekası namına Yeşil Kuşak meydana getirmek oldu, şimdi ise gelenekçisi, radikali, modernistiyle bu projenin devamı ya da farklı bir aşaması niteliğindeki Büyük Ortadoğu Projesi’ne hizmet etmekle meşguller. İdeolojik dindarlık, Türkiye’nin bekasını da tehlikeye sokan Suriye talanının bir numaralı suçlusu.

İdeolojik dindarlık, taşıdığı büyük iddialara karşın sadece sözünü ettiğimiz kuşakta birtakım siyasi ve sosyal hareketlenmelere yol açtıysa da modern dünyada -ihtida eden sıkılmış bunalmış birkaç entelektüel dışında- rağbet görmedi, zira modern dünyanın eğitim, altyapı, gelişme ya da ilerlemeden anladığı ile ideolojik dindarlığın bunlara yüklediği anlam

Page 23: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

birbirinden çok farklıdır. İdeolojik dindarlık, dünyayı en az üç yüz yıl geriden takip ediyor, dolayısıyla onun bunlardan anladığı, Batı ve onun Asyalı tekrarları açısından hiçbir anlam ifade etmiyor.

Halkı Müslüman olan ülkeler, henüz otoyol ve köprü yapmayı “gelişmişlik” olarak nitelendirme aşamasında; Batı ve onun Asyalı tekrarları ise “gelişmişlik” ile üretim, -CERN (Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire) gibi- nükleer araştırma merkezleri, yenilebilir enerji kaynakları, bilgi teknolojileri, yapay zekâ, genetik mühendisliği ve uzay araştırmaları gibi şeyleri anlıyorlar.

İdeolojik dindarlık şehirli bile değildi, köylü-kasabalı kültürle yol almaya çalıştı. Bugün de öyledir, modern dünyayı “yozlaşmış” olarak nitelendirip, “İslami” değerlere vurgu yaparken aslında Orta Çağ kurum ve yapılarını (sosyal ve siyasi örgütlenme biçimlerini), âdetlerini, hayat tarzını, köle ahlakını övmektedir. İdeolojik dindarların mürekkep yalamış olanları dahi Orta Çağ Avrupa’sını ve modern dünyayı değerlendirirken, geleneksel toplumun temsilcisi olarak Katolik Kilisesi’ni över, Reform Hareketi ve Aydınlanma’dan ise nefret ederler, zira sözünü ettiğimiz kültürle taban tabana zıttır, bunlar yeni bir dünya var etmiştir ve bu dünya ilerlemeye devam etmektedir.

Sonuç itibariyle ideolojik dindarlığın yükseltmeye çalıştığı bayrak, İslam dininin mensuplarını cehaletin ve yoksulluğun pençesinden kurtarmak bir yana onları modern dünya karşısında daha fazla mahkûm hale getirdi. Küresel modernliğin bir parçası olmaya duyulan şiddetli arzu, Rezidans İslam’ının, “Müslüman” piyasa karakterinin, İslamcı Feminizmin, “Ilımlı İslam” ve

Page 24: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

15

“Demokratik İslam” gibi konseptlerin zuhuru, öte yandan iş, güvenlik, huzur ve daha iyi bir yaşam standardı ya da refah için kendisini Avrupa’ya atmaya çalışan insanların Akdeniz’de oluşturdukları mülteci dalgası ve kıyılara vuran cesetler, ideolojik dindarlığın çöküşünü gözler önüne serer. Yapılmak istenen de buydu zaten, dışarıda imal edilen proje başarılı oldu.

V. Dinî telakkideki yozlaşma imparatorluğun sonunu getirdi, dolayısıyla tekrar tecrübe edilmesine lüzum yok. Yozlaşmış dinî telakki derken örneğin salgın hastalığın defi için hastalık mahallinde Sahih-i Buharî dolaştıran, düşman ordusunun geçeceği köprünün ayaklarına acizlikten muska, tılsım vs. yerleştiren bir anlayıştan söz ediyoruz; aynı şekilde bugün de Hz. Peygamber’in sidik ve kanında “şifa” arayan “akıl”dan tutun da Şeyh’in çoluk çocuğunun kölesi olmaya can atan “akla” kadar her tarafı necasetle dolu.

Bilgi kaynağı olarak sezginin geçerli olduğu birtakım alanlar elbette vardır ancak devlet idaresi, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler bu alanlar arasında yok. Bilgi kaynağı olarak sezgi kişinin kendisini bağlar, devlet, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler vs. rasyonel yaklaşımı zorunlu kılanlar alanlar. Bir de birey olma meselesi var ki bugüne kadar hep ıskaladığımız meselelerden, kapitalist modernitenin bireyi elbette tartışılır, öte yandan sürünün karşısında sorgulayan birey olmaksızın bu necasetten kurtulmak mümkün değil.

Modern dünya zannedildiği kadar kırılgan değil, İslam nokta-i nazarından son derece sorunlu bir dünya olmakla birlikte kendi içinde -bugün Müslümanların hâlâ aşamadığı- birçok

Page 25: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

problemi aşmış durumda. Beğensek de beğenmesek de Batı kendi muharref dininden kaynaklanan problemlerini çözdü, biz ise hak dinin mensupları olmamıza karşın yine de yozlaşmış dinî telakkiden kaynaklanan problemlerimizi çözemiyoruz. Modernleşme, sekülarizasyon, bireycilik, Müslüman dünya -Batı tipi ve radikal tarzda değil ancak- kendi yapısına uygun ve makul ölçülerde bu üçünü gerçekleştirmek zorunda, aksi halde “din” adına oluşturulan bu necaset denizinden kurtulamayacağız.

Müslümanlar modern dünyayı anında sökülüp parçalanabilecek bir lego zannettiler, sanki bu âlemde ebedî bir şey varmış gibi “çökecek” diye tutturdukları modern dünya üzerinde derinlemesine düşünmek yerine gerisinde kaldıkları dünyaya karşı İslamcı sloganlar üretmekle meşgul oldular. Kendini bilmediği gibi düşmanını da tanımayan ve takdir edemeyen “akıldan” hayır gelmeyeceği aşikârdır.

“İslam toplumu”, İslam devleti”, “İslam medeniyeti”, modernite bu rüyaların hepsini havaya uçurdu, bertaraf etti, çünkü bunları söyleyenlerin hepsi bunları bir yerlerden duymuşlardı, bakış açıları yüzeysel, söylemleri sloganikti, modern dünyanın surları önünde tuzla buz oldular.

Sonuçta “modern dünya” dediğimiz şey de yüzlerce yıllık bir çabanın, felsefi bir birikimin ürünüdür. Ayrıca modern dünya her ne kadar problemli, dolayısıyla bizim kabul edemeyeceğimiz bir mânâ ve muhtevaya sahip olsa da getirdiği birtakım kazanımlar mevcuttur. Sloganlardan müteşekkil boş beleş modernlik karşıtlığı anlamsız ötesidir.

Page 26: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

17

Bizim “Batılı” dediğimiz insan türü neticede haklarını söke söke aldı, Müslüman zihin yükseliş döneminde sahip olduğu rasyonaliteyi bir tarafa bırakıp sürü haline gelirken Fransız halkı ihtilâl yaptı -felsefesi, doğurduğu sonuçlar vs. ayrı bir tartışmanın konusu-, Aydınlanma’yla Kilise’yi saf dışı etti, kapitalizmin hâkim olduğu süreçte 8 saat çalışma hakkı dahi Batılı insanın dövüşmesi sonucu mümkün oldu.

Bugün “dindarlık” adı altında yaşadığı çağdan firar etmek isteyen bir “akıl” ile karşı karşıyayız. Bu “akıl”, geride kalmış “büyülü” tarihe avdet edip rahata ermek istiyor. Rönesans, Aydınlanma, Sanayi Devrimi, modernite, Endüstri 4.0 vs. onun için birer masaldan ibaret, yani bizim “dindar” ne olup bittiğinden, dünyanın nereden nereye gelmiş olduğundan habersiz.

Tarım toplumuna, dolayısıyla yerleşik düzene geçen insanoğlu -kaçık primitivist Anarşistlerin çok arzu ettiği üzere- avcı-toplayıcılığa geri dönmedi, aynı şekilde sanayi toplumu aşamasına geçen insanoğlu da feodal topluma geri dönmeyi düşünmedi, zira mümkün değildir. İnsanlık şimdi başka bir aşamaya geçmiş bulunuyor: Bilgi toplumu. Artık merkezde bilgi ve iletişim teknolojileri yer alıyor. Hal böyle iken Müslüman dünya yaşadığı çağdan firar etmek isteyen bu “akıl” ile üç yüz yıl daha treni yakalayamaz, yükseliş döneminde sahip olduğu rasyonaliteyi kaybettiği günden bu yana a’dan z’ye her şeyi kabile usûlü çünkü.

VI. İslamcılar ilerlemeci tarih tezi karşısında paniğe kapılıp tarihin lineer olmadığı iddiasıyla birtakım içi boş sloganlar ürettiler. Paniğe kapıldılar, çünkü lineer tarih anlayışıyla birlikte İslamcıların tarihte geriye dönme hayalleri suya düşüyordu.

Page 27: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Marks’ın öngördüğü şekilde ilerlemiyor olmakla birlikte tarihin ilerlemekte olduğu gün gibi ortadadır, Âdem’den bu yana insanlığın kat ettiği mesafe bunun açık kanıtıdır. Tarih hızla akarken insanlık çeşitli aşamalardan geçerek bugünkü noktaya vardı, örneğin yerleşik düzene-tarım toplumuna geçişle birlikte avcı-toplayıcılık geride kaldı, Sanayi Devrimi ile birlikte feodalizm -yani bir önceki aşama- sona erdi, 20. yüzyılın başında kapitalizmin dünyaya hâkim olmasıyla birlikte imparatorluklar çağı bitti, ulus-devletler çağı başladı.

İnsanoğlu tarih boyunca meydana gelen birikimin üzerine koya koya aşama kaydetti, örneğin el-Harezmi algoritmayı buldu, Batılılar kod yazdı, İbnu’l-Heysem optiğin kanunlarını ortaya koydu, optiği geliştiren ise Batılılar oldu. Şimdi tarih başka bir noktaya evriliyor, uzay madenciliği, uzayda koloni kurma gibi meseleler tartışıla dursun İslamcı “akıl” “Ben saltanatçıyım, ben hilafetçiyim” diyerek tarihte geri dönmeyi hayal ediyor.

Müslümanlar ekseriyetle “dindarlık” adı altında tarihin arka odasında yaşıyorlar, Müslüman dünyanın üretimi yok, icadı yok, bilimi yok, teknolojisi yok, felsefesi yok, sosyolojiden, psikolojiden anlamıyor, ancak yine de medeniyet kurmaktan, fethe çıkmaktan söz ediyor. Asfaltları söküp atları, eşekleri, develeri geri getirmeyi hayal eden, üzerine “az gelişmişlik üstünlüktür” diye slogan atan yahut “uzaya gittiler de ne oldu, ne gördüler” diyen “akıl” sünnetullah’la kafa bulmaktadır ve böyle devam ettiği takdirde tarihten silinecektir, zira şu bir gerçek ki kendini modernize edemeyen toplumlar ya daha fazla köleleşecekler ya da ayıklanıp tarih sahnesinden çekilecekler.

Page 28: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

19

Köleleştirilen, sömürülen, egemenlik altına alınan, dünya sistemi karşısında kafasını kaldıramayan, hatta tarihten silinen bütün toplumlar zillete müstahak olmuşlardır. Örneğin biz bugün Siyah Afrika için üzülüyoruz, doğrudur, peki Siyah Afrika ne yapmıştır, tarihin dışında, çağın firarisi olarak kalmış, boyunduruğu yemiştir. Müslümanlar da aynı akıbete uğradılar. Tarih içinde korkunç şekilde ayıklanan, akıl almaz yöntemlerle yok edilen yahut köleleştirilip sömürülen ne kadar insan topluluğu varsa hepsi bu şekilde davranmıştır.

Yeryüzünde hiçbir toplumun milletler arası mücadelede yer almamak gibi bir şansı yoktur. “Bu dünyaya rekabet için, yarışmak için, savaşmak için değil paylaşmak için geldik” gibisinden “barışçıl”, “insanî” sloganlar hiçbir anlam ifade etmemektedir; beyaz adam tabiatı inceledi, yasayı çözdü, formüle etti ve diğerlerine boyun eğdirdi, yasayı bilmeyenler yasayı bilenlerin önünde paspasa döndü, Kur’an’ın ifadesiyle Allah akıllarını kullanmayanların üzerine pislik yağdırdı.

Hal böyle iken, İslamcı “akla” göre Batılının ne yapması lazımdır, Batılı, Afrikalıları sömürmemeli, zencileri köleleştirmemeli, İslam coğrafyasına saldırmamalı, göçmenlere iyi davranmalıdır vesaire… Tabiatı incelemiş, yasayı çözmüş, eline gücü geçirmiş bir kere, Afrikalıları kabile büyüleriyle oyalansınlar, ellerinde mızrak çıplak vaziyette ormanda yaylada dolansınlar, Müslümanları kendi topraklarında hür yaşasınlar diye kendi hallerine bırakır mı, zencilere ve göçmenlere beyaz adamla eşit muamele yapar mı, elbette böyle bir şey olmayacak, Batı dışı toplumlar akıllarını kullanmadıkları müddetçe köküne kadar

Page 29: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

sömürülecekler. Petrol bitecekmiş, fark etmez, elmas, altın, bor, kaya gazı, beyaz adam ne bulursa dibine kadar inecek!

Uzun lafın kısası “dindarların” görmek, duymak ya da anlamak istemedikleri gerçek şudur: Müslümanlar cehaletlerinin kurbanı oldular!

VII. Müslüman dünya tarihi geriden takip ettiği için bugün hâlâ -en iyimser yaklaşımla- iki yüz yıl önce halledilmiş olması gereken sorunlarla uğraşıyoruz. Tarikat-cemaat yapılanmaları 30-35 yıl öncesine kadar mahallelerde vücut bulan doğal cemaatlere benzemez, ayrıca bunlar bu çağa ait bir örgütlenme biçimi de değildir, tarihin bir döneminde cemiyetin yararına olacak şekilde iş görmüşler, daha sonra çöküşün müsebbiplerinden biri haline gelmişlerdir.

Günümüzdeki tarikat-cemaat yapılanmaları dinî hassasiyetlerin istismar edilmesi yoluyla siyasî ve ekonomik açıdan güç teşkil etmek için oluşturulan yapılanmalardır, sürü mantığı hâkimdir, herkes şeyhin, hocanın, üstadın ağzına bakar, o ne derse doğrudur, hikmetlidir, ister mitolojik “din” ister modern “din” telakkisine sahip olsun hepsi böyledir.

Osmanlı kapitalizme tevessül etmedi değil, Osmanlı Sanayi Devrimi’ni ıskaladı. Müslüman dünya yaşadığımız çağdan firar etmek yerine kendi modernitesini inşa edebilseydi -ki Müslüman dünyanın Rönesans’tan itibaren Batı’daki gelişmelere kayıtsız kalmasının bunda payı büyüktür- bu tür yapılanmaların işi çoktan bitmiş olacaktı.

Page 30: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

21

Rönesans, Batı’da Aydınlanma felsefesine temel teşkil etti, Aydınlanma ise Fransız İhtilâli’ni ve Sanayi Devrimi’ni ortaya çıkardı. Osmanlı, modernleşmenin kaçınılmaz olduğunu anladığında iş işten geçmişti. Modernleşmenin ‘modernleşmeye karşı modernleşme’ tarzında değil de ekseriyetle Batı tarzı şekil-şemail üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılması ise felaketle sonuçlandı. Tarihin arka odasında yaşamaya devam etmek isteyen “aklın” maharetle yaptığı üzere Sanayi Devrimi’ni, kapitalizmi ve kentleşmeyi yerin dibine sokmak kolay, yerine ne koyacaksınız önemli olan bu.

VIII. Batı felsefe ve bilimle kazandı, felsefe, Batı’nın bilimsel ve teknolojik açıdan gelişerek hâkim konuma yerleşmesine temel teşkil etti. Bizimkiler ise hâlâ akıllarını kullanmaya cesaret edemiyorlar, belki de akılları olmadığı için. Aklınızı kullanın, felsefe üretin, dinsiz olmazsınız korkmayın, bilakis aklınızı kullandığınız için Allah sizi seve. Çay demlemek dahi ilim işidir, bir felsefesi vardır, çayın nasıl demleneceği üzerine kitap dahi yazılmıştır, pilav yapmaktan uzay mekiği yapmaya kadar her iş böyledir. Varlık felsefesi, bilgi felsefesi, ahlak felsefesi, devlet felsefesi, toplum felsefesi… Boş verin, Allah’ın hükümleri var - cahillik ederseniz Allah sizi tarihe gömer!

Buharlı makine icat edilmeden önce sarayda döner kebap yapmak için kullanılıyordu, Mısır’da ise çocukların elinde oyuncak gemi idi, Batılı mucitler buharlı makinenin ilk modelini bu coğrafyadan aldı. Rasyonaliteyi terk ettiğimiz için biz döner kebap yapıp oyuncak gemi yüzdürmeyi tercih ettik, onlar makine yaptı.

Page 31: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Batı felsefe, bilim, teknoloji vs. üretti, çok kötü yaptı, her yanı İslam’a aykırı, bizimkiler ise bir şey üretmediler ama iddia ettiklerine göre doğru yoldalar, İslam’ın yolunda yürüyorlar - saf çelişkinin zuhuru! Aydınlanma felsefesini baştan aşağıya karalayan adamların kendilerine özgü bir felsefeleri olmadığı gibi “hak yolda” yürüyen “dindarların” Aydınlanma karşısında yerle yeksan olmalarını açıklayabilecek bir argüman üretilemedi henüz.

Mesela nedir, Batı doğaya hâkim olabilmek için doğaya işkence etmiştir, bilimsel deneylerin hepsi böyledir vesaire… Bunu söyleyenlerin akıl sahibi olup olmadıkları son derece tartışmalıdır, örneğin fareler kobay olarak kullanılmasaydı ne olurdu en ufak bir fikirleri dahi yok. Kısacası sürecin geri dönüşü yok, insanlık daha da ileriye gidecek, onun için tarihin arka odasına kaçmaktan vazgeçip akla merhaba demek gerek.

Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeyi reddetmek yerine bunların yararlı kullanımı üzerinde tefekkür etmek daha doğru. Mesele şu ki zahmetsiz rahmet olmuyor, hemen her işin ister istemez birtakım olumsuz etkileri söz konusu, bunlardan da ancak bir yere kadar kaçılabilir. İslam adına az gelişmişliği savunan tezlerin tümü akıl dışıdır ve dışarıya hizmet etmektedir. Bu tür tezler bize modern tarım makineleri kullanmak yerine kara sabanla tarla sürmeye devam etmemizi telkin etmektedir, bunun sonucu ise bellidir.

Bugün yeryüzünde İslam medeniyeti diye bir şey yok, zira canlı değil, bir tarihten ibaret. Dolayısıyla İslam medeniyetinden bahseden zevatın ortaya attığı akıldan yoksun tezlerin tümü uydurmadır. Günümüzde medeniyetten söz edebilmek için akıl,

Page 32: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

23

bilim, felsefe, sanat, sosyoloji, iktisat, icat vesaire lazımdır, ne yazık ki âlemin bu yakasında bunlara rastlayamıyoruz.

Müslüman dünyanın Aydınlanma felsefesi ve modernleşme karşısında geliştirdiği sloganik itirazlar, olayların tarihî seyrini ve Müslüman dünyanın içinde bulunduğu durumu inkâr üzerine kurulu. Dolayısıyla söz konusu itirazların hiçbir hakikati yok, zira vakıanın kendisi ortada, Müslümanlar mahkûm pozisyondalar. Felsefe derken genel olarak akletmekten, tefekkürden, kavramlar arasında bağ kurmaktan, sebep-sonuç ilişkilerini ortaya koymaktan bahsediyoruz. Batı kendine özgü felsefe üretti, Müslümanlar da kendilerine özgü felsefe üretmek, aydınlanmalarını gerçekleştirmek zorundalar. Ya da diğer seçenek: Müslüman dünya bu hal üzere devam edecek.

Müslüman dünyada genel olarak suçu Batı’nın üzerine yıkma eğilimi hâkim. Olayların tarihî seyrini görmezden gelerek, vakıanın üzerini örtmeye çalışıyor ve süre gelen akıl dışı “din” telakkisinde kusur bulmayıp, İslam dünyasının acınası ahvali için Batı’yı suçluyorlar. Bu noktada merhum Durmuş Hocaoğlu’na kulak vermek gerekiyor: “Sakın hiç kimse kabahati “kefere”nin üstüne atmasın, bu çok sinir bozucu bir şey olduğu gibi, aslında, bunu söyleyenin bu işlerden hiçbir şey anlamadığının da bedihî bir karînesidir.”(1)

Avrupa’da politik amaç gözeterek “Aziz Petrus’u rüyamda gördüm, bana şöyle söyledi…” deyip halka istikamet biçmeye kalkışan adama hiç kimse itibar etmez, yani Avrupalı politik alana ilişkin karar verirken bu tarz yaklaşımlara şans tanımaz. Bizde ise rüyada görülen veya zuhuratta ortaya çıkan Peygamber, Gavs,

Page 33: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Şeyh vs. cemaatin kime oy vermesi gerektiğine kadar her şeyi söyler. Bu doğrudan akıl-fikir meselesidir, aklı kıt “dindar” devamlı surette ötelerden bir işaret bekler, bir nevi şizofreni vakası söz konusudur. Bu “din” telakkisi Müslümanları tarih dışına itmiştir. Nasıl olsa bir işaret gelecektir, gelmezse de gelmiş gibi yaparsınız.

Allah’la doğrudan irtibat kurabilir miyiz, kuramaz mıyız, trafoya direkt bağlanılabilir mi, bağlanılırsa trafo patlar mı, patlamaz mı, Türkiye’de konuşulan meseleler bunlar. Bunların konuşulup tartışıldığı, Allah’ın “trafo” yerine konulduğu yerde birilerinin kendini “Mehdi” ya da “Kâinat İmamı” ilan ederek örgütlenmesi ve darbeye kalkışması sıradan bir iştir, zira zemin son derece müsait. Dinde akıl dışılığın önüne geçilmezse bu “din” telakkisinin bizi götüreceği yer tarihin çöplüğüdür.

Dinde akıl dışılığın taraftarları akıl-fikir yoksunları, menfaatçiler, acizler ve yobazlardır. Birincisi, adı üzerinde akıl-fikir yoksunudur; ikincisi, akıl dışı din telakkisi üzerinden dini ticaret ve siyaset malzemesi haline getirip servet ve makam-mevki elde etme çabasındadır, kendi müntesiplerini kazıklar; üçüncüsü, gücü ve kabiliyeti hiçbir şeyi başarmaya yetmediği için akıl dışılık kalkanının arkasına sığınıp, kendi acizliğini akıl dışı telakki ile örtmeye çalışır; dördüncüsü ise tarihi geriden takip eder, aklı da fikri de tarihin arka odasında kalmıştır, yani yaşadığımız çağın firarisidir.

İşin korkunç olan bir diğer yanı ise şudur: Kur’an korunmuş bir kitaptır, amenna, yalnız şöyle bir durum söz konusu ki, bizim kitabımız korunmuş olduğu, onların kitapları ise tahrif

Page 34: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

25

olduğu için biz bir-iki yüzyıl geriden geliyoruz ve an itibariyle birbirimizi öldürmeye devam ediyoruz. Yani? Yani Kitap sağlam da akıl yerinde değil!

Dipnot:

* İdeoloji: İlme, akla, tartışmaya dayanmadan zihinde oluşturulup bir gruba, bir partiye, bir devlete benimsetilerek toplumda uygulanmaya konulmak istenen siyasi, hukuki, dini, felsefi… düşünceler bütünü.

1- Durmuş Hocaoğlu, Hristiyanlık, Müslümanlık ve Teolojik Ölüm, Yeniçağ Gazetesi, 12.09.2008

♦♦♦

Page 35: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

II. BÖLÜM: SORUN ÜZERİNE DÖRT SORU ETRAFINDA

II. I. İslam Âlemi’nin Ocağına Kim İncir Dikti?

İslam düşünce tarihi üzerinde kafa yormak, bugün yaşanan sorunlara temel teşkil eden kırılma noktalarını, kopuşları, doğru bilinen yanlışları, düşünce geleneğinde meydana gelen, içtimaî, kültürel ve siyasî hayata etki eden problemleri görmek gerekiyor.

Modern dünyanın alt yapısını Müslüman filozoflar ve bilim adamları hazırladı. Kapkara cehalet ise bugün dahi onların mirasına küfretmekle meşgul, hâkim algı akla düşmanlık üzerine kurulu çünkü. Aklın hakikati bilmede temel unsur olduğunu, Allah’ın da ancak akılla bilinebileceğini reddeden “anlayış” açısından insanın kafasının içinde bir beyin taşıyıp taşımaması çok da önemli değil. Beyin dediğin nedir ki, diğer organların merkezî kontrolünü sağlasın yeter.

Page 36: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

27

1195’te Kurtuba’da İbn-i Rüşd’ün kitaplarını yakıp, felsefeyi yasaklayan “akıl”, birkaç yüzyıl içinde İslam Âlemi’nin ocağına incir dikti. İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd İslam dünyasında ‘etkisiz eleman’ durumuna düşerlerken Batı’da son derece etkili oldular. Batı, Müslümanların istifade etmek yerine çöp atmayı tercih ettikleri düşünce ürünlerini kullanarak İslam dünyasını mahkûm pozisyona düşürdü. Batı’da önce Rönesans ve Reform, sonra Aydınlanma yaşanırken İslam dünyasının aklı “ortada bilinmesi gereken herhangi bir şeyin olmadığını” öne süren yaklaşımla sakatlanmış haldeydi ki, aynı yaklaşım günümüzde de revaçtadır. Bugün “Aydınlanmacı akıl”, “modern akıl”, “pozitivist akıl” vesaire deyip, aklı, felsefeyi, bilimsel ve teknolojik gelişmeyi yerden yere vuran Müslüman’ın sadra şifa hiçbir şey söyleyememesi ve hiçbir şey üretememiş olması saf çelişkinin zuhurudur.

İslam düşünce tarihinde âlim ve mütefekkirler genellikle siyasî otoritenin namına yeni ve farklı dinî formülasyonlar geliştirdiler. Örneğin “Kur’an mahlûktur” diyenin de, Şeriat’ı hukukî açıdan siyasî otoritenin ve örfün emri altına verenin de meseleye ister istemez siyasî açıdan baktıkları aşikârdır. Meselelere siyasî otoriteyi sınırlayan tarzda yahut siyasî otoritenin çıkarına ters düşecek şekilde yaklaşan âlim ve mütefekkirler ise genellikle tasfiye edilmiştir. Sünnîliği yeniden formüle eden Gazalî’nin bir noktadan sonra Sultan’a mesafeli durarak bunun gerekliliğini vurgulaması ilim ve düşünceyi nihai olarak siyasî otoritenin tasallutundan kurtaramamakla birlikte yine de sahih bir örneklik teşkil etmesi bakımından önemlidir.

Page 37: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Gazalî, filozoflarla tartışırken felsefî yöntemi kullandı, ilmin güvenilirliği için mantık bilmeyi şart koştu, temel hareket noktası bilginin hakikî yüzünü (bilginin hakikatini) öğrenmekti. Dolayısıyla bugün Ehl-i Sünnet müdafaasına soyunanların Gazalî ile herhangi bir alakaları yoktur. ‘İlm-i dünya’ tabir edilen ilimler medreselerden kaldırıldığı gün Ehl-i Sünnet bitmiştir.

Gazalî’nin düşüncesinde amel hâle, hâl ilme, ilim de tefekküre tâbidir. İlim ve hâller tefekkürün meyvesidir. Gazalî, İhyâ‘da tefekkürü hem başlangıç hem de bütün hayırların anahtarı olarak nitelendirir ve onu bütün amellerden üstün tutar. Tefekkürü olmayan “aklın”, akıl karşıtı taifenin yobazlığına dayanak yapmak için Gazalî’yi öne sürmesi, sözde aklı ön plana çıkaran zevatın da “İslam dünyasının aklını mühürledi” diyerek Gazalî’ye çatması kara cehaletin iki ayrı yüzünü göstermesi bakımından önem arz eder.

Gazalî, tasavvuf yolunu benimsediği için tabii olarak sezgiyi merkeze aldı. Ancak o aynı zamanda ilimleri tevhid etmiş, Fıkıh-Kelâm-Tasavvuf’tan müteşekkil üçlü tertiple bir nevi uzlaştırma yoluna gitmiş, aklı yabana atmadığı için mantık bilmeyenin ilmine güvenilemeyeceğini söylemiştir. İbn-i Rüşd, deyim yerindeyse Gazalî’nin ne yardan ne serden geçen zihinsel halinin farkındadır ve Tehâfütü’t-Tehâfüt‘ünde haklı olarak Gazalî’yi sezgiyi merkeze aldığı halde kendisiyle çelişerek mantığa başvurduğu için eleştirir.

Gazalî, İhyâ‘nın 1. Cildinde İlim Kitabı‘nın ‘Aklın Şerefi, Hakikati ve Kısımları’ başlıklı bölümünde şunları söyler: “Şeriat, yakînin gözüyle ve imanın nuruyla bilinir, akılla değil!’ diyen bir

Page 38: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

29

kimsenin sözüne iltifat edilmez. Çünkü o, yakîn gözünden ve iman nurundan neyi murad ediyorsa, biz de akıldan aynı şeyi murad ediyoruz. Bizce akıl, insanı hayvandan ayıran bâtınî sıfatın ta kendisidir. Akıl her şeyin hakikatini bildiren tefrik edici bir sıfattır. Onunla eşyanın hakikati bilinir.”

Bu noktada Tasavvuf için küçük bir parantez açmak icap eder. Sûfîler her ne kadar felsefeyi zemmetmişlerse de Tasavvuf kendine has bir felsefe ihtiva etmektedir. Tüm varlıkları Allah’ın tükenmez kelimeleri olarak nitelendiren sûfî anlayış, varlığın araştırılmasına ve incelenmesine katkı sağladı. Sonunda yobazlık Tasavvuf’u da vurdu ve onu soytarılığa dönüştürdü.

Sonuç itibariyle tarih, dünya hâkimiyeti bağlamında İslam’ın geri dönüşüne müsaade etmeyecektir, zira Müslümanlar irfansız, felsefesiz, kültürsüz, medeniyetsiz, bedevî bir “İslam” algısına sahipler, İslam’ın vücuda getirdiği cihanşümul düzenin çöküşüne sebebiyet veren tutum ve davranışların hepsini bugün aynı şekilde sergiliyorlar.

İslam dünyasındaki 14 asırlık derinlemesine bölünmenin, zuhur eden sayısız âlim, mütefekkir ve filozofun ortaya koyduğu düşünce çeşitliliğinin, bunların zaman içinde yarattığı okullaşma ve -bir adım sonrasında- fırkalaşmanın altından bugün hiç kimse kalkamaz. Tarihin geldiği son noktada modern dünyadan öğrenmemiz gerekenleri öğrensek iyi ederiz.

♦♦♦

Page 39: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

II. II. İslam’ın Yarattığı Kültür Nerede?

Eyyamcı günü kurtarır, olumlu mânâda geleceğe bırakacağı bir miras olmaz, kendi zamanının problemlerini halının altına süpürür, kendince “kurtardığı” günden kalan pislikleri kendisinden sonraki nesillere devreder, ne yazık ki bizim milletimiz eyyamcıdır. Günü kurtarma çabasındaki insanları bir kenara bırakıp biraz kitap karıştırarak İmam-ı Azam’la, Gazalî’yle, İbn-i Rüşd’le konuşmayı tercih etmekte hayır vardır. George Orwell’in 1984‘te ortaya koyduğu kâbus senaryosundan daha beter hale gelmiş bir ülkede yapılacak en iyi şey düşünce tarihine damga vurmuş ölülerle konuşmaktır.

Türkiye’de insanlar az okuyup çok konuşuyorlar, şifahi kültürün “yüceliğini” vurgulayan değerlendirmeler bu cehaletin üzerini örtmeye yönelik. Madem okumuyoruz, öyleyse ağızdan ağza, kulaktan kulağa yarım yamalak bilgi aktarımını kutsayalım, mantık budur. Yazı, dolayısıyla kitap olmaksızın söz hiçbir şeydir, yazı-kitap sözün muhafazasıdır, bilginin nesilden nesle aktarılmasında başrolü oynar. Kaleme ve satır satır yazdıklarına neden yemin edildi, üstelik ilk muhataplarının yaşadıkları toplumda hafıza birinci derecede önem arz ettiği halde? Allah kalemle öğretmedi mi?

Şu bir gerçek ki İslam’ın yarattığı kültür tarihte kaldı ve ne yazık ki an itibariyle onu yeniden yaratabilecek bir millet yok ortada. Burada kültürden kastımız, Müslümanların duygu ve düşünce birliğini oluşturan, tüm fikir ve sanat eserlerine kaynaklık eden, gelenek haline gelmiş değerler toplamıdır. Tarih içinde kültürlerin yükseliş ve çöküş dönemleri yaşamaları tabiidir, ancak

Page 40: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

31

sorun, hâl-i hazırda İslam kültürünü yeniden üretebilecek canlı, güçlü bir insan topluluğunun bulunmamasıdır. Mevcut kültür, dolayısıyla mevcut Müslüman kimliği melezdir – melez, yani katışık, karışık, alaca, saf olmayan.

İslam kültür ve medeniyetinde öğrenme hayır amaçlıydı, hoca hayır amaçlı öğretir, talebe hayır amaçlı öğrenir, bilgi cemiyetin hayrınadır, cemiyeti inşa eder ve onu yükseltir. Günümüz Müslüman’ı için durum tam tersidir, “bilgi” adı altında tedavülde olan şey şerrin kaynağı, onu öğreten ve öğrenen de şerrin bir parçası, taşıyıcısı ve alıcısıdır. “Din” adına tedavülde olan “bilgi” genellikle asılsız ve usûlsüzdür, öğrenme ise kişisel çıkar ve üstünlük sağlama amaçlıdır.

Çağdaş edebiyat da can çekişmektedir. Oysa İslam kültür ve medeniyetinde edebiyat maneviyatın bir parçasıydı. Çağdaş edebiyatın ise içi boştur, hikmetsizdir, manevî-ahlakî muhtevaya sahip değildir. “Bestseller/çoksatar” kavramı ile birlikte edebiyat ölmüştür. Peki, modern zamanlara hitap eden hikmet edebiyatını bugün kim vücuda getirecek yahut günümüz dünyasına hitap eden siyasetnâmeleri kim yazacak? Hiç kimse! Öyle bir akıl henüz ortada yok, sırf günü kurtarmak için kırk takla atan eşhas-ı sefile var.

Siyasete -dolayısıyla devlete- gelecek olursak, devletsizlik bir ütopya olduğu gibi ideal devlet de bir ütopyadır, ancak cemiyetin işlerini azamî ölçüde görecek ve ona asgari ölçüde zarar verecek bir devlet yapısı mümkündür. Pek tabii bunun olabilmesi için kaliteli insanlardan müteşekkil bir cemiyete ihtiyaç var, en

Page 41: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

azından siyaset ve devletle ahlak arasında bağ kurabilen bir cemiyete.

Şüphesiz Hz. Peygamber’in yönetimi İslam’ın ta kendisiydi, Hz. Peygamber’den sonra gelen yönetimlerin -Dört Halife dönemi de dâhil- tümü onun yorumundan ibarettir. İslam tarihi boyunca yönetime hâkim olanların tümü kendi algıladıkları kadarını, bunların içinde bir kısmı da kendi işlerine geleni yürürlüğe koymuşlardır.

Aquinolu Thomas’ın -ki Skolastik Felsefe’ye önemli katkıları olmuştur- bundan sekiz yüz yıl önce toplumu yasalara göre değil kendi çıkarlarına göre keyfi bir biçimde ve zorbalıkla yönetenleri ‘tiran’ ilan ettiği yerde bugün hâlâ saltanat isteyen Müslümanların içler acısı durumda oldukları tartışma götürmez. Türkiye’de bilgi, varlık, ahlak, siyaset, tarih, toplum, sanat ve bilim felsefesi lüzumsuz telakki edildiği için yobazlık hâkimdir. Buradan İslam namına bir Yeniden Doğuş çıkmayacağı açıktır.

♦♦♦

II. III. Mitolojik Anlatılar – İslam Mitoloji midir?

“Ay’da ezan sesi duydu, Müslüman oldu”, “Uzaydan -dünyanın diğer yerleri karanlık olduğu halde- Mekke ve Medine’yi ışıl ışıl görünce Müslüman oldu” vesaire… Bu ve benzeri söylentiler bize Türkiye’de dindarlığın nasıl dar bir alana hapsedildiği, sığlığı ve uğradığı seviye kaybı hakkında belli bir fikir verebilir. “Elektriği görüyor musun, görmüyorsun ama var değil mi, işte Allah’ın varlığı da böyle” gibi iki paralık değeri olmayan sözde “delâil” ile yaratıcının varlığını ve birliğini ispat

Page 42: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

33

etmeye cür’et eden “aklın” teneke madalyayla ödüllendirilmesi gerektiğine ise şüphe yoktur. Bunlar İslam’ı yüceltmez, aksine çok ayıp şeylerdir, ilkokul çocuklarının zekâ seviyesine bile hitap etmez, dahası aklı başında hiç kimsenin böyle bir “imana” ihtiyacı olmaz.

Aklî faaliyet durduğunda aslı astarı olmayan saçmalıklara bel bağlamak kaçınılmazdır. Bir yığın saçmalığın “din” adına havada uçuştuğu yerde birilerinin tarih, kültür ve gelenekle hesaplaşmaya, eldeki mirası kendince ayıklamaya kalkışmasında yadırganacak bir şey yoktur. Kabahat, yapılmaması gereken ne varsa hepsini yapıp, karşı tarafın eline koz veren zevattadır. Eldeki mirasın aklî açıdan nasıl kullanılması gerektiğine dair düşünme ihtiyacı duymayanların “din savunusu” görünümlü karşı propagandasına alet olmak ise düpedüz ahmaklıktır. Ortada din savunusu falan yok, akılsızlık fikirsizlik savunusu var! Aklı ön plana çıkararak kendilerinden daha fazla problem çözme becerisi gösterenlerin aklına küfretmek yobazlara mahsus bir yaklaşımdır.

Bugün gelinen noktada neredeyse bütün İslamî kavramların içi boşaltılmış vaziyettedir. İslam artık Taliban’la, El-Kaide’yle, IŞİD’le anılıyor, acı gerçek budur. Bugün ortalama bir İslamcının taşıdığı zihniyet de aşağı yukarı aynıdır. Kısacası küresel yobazlık projesi başarılı olmuştur.

Türkiye’de ahlak bekçiliğinin sapıklığa dönüştüğü mecra İslamcılıktır. Ilımlısı, radikali, tarikatçısı, cemaatçisi, topyekûn millete Allah adına ahlak telkin ederken neredeyse O’nun haram kıldığı her şeyi kendileri işledi, üstelik bunu harama “dinî kılıf” uydurarak yaptılar. Mânâ ve muhtevayı es geçip, lafza ve şekle

Page 43: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

odaklanan insanların bol olduğu bu diyarda sahte dindarlık daha da güçlenecek.

Bilim ve felsefe bizim toplumumuza göre değil, görünen o ki sonradan icat edilmiş, hakikatle bağı olmayan, bireysel ya da toplu kurguya dayalı birtakım sözde “dinî” tasavvurlarla yolumuza devam edeceğiz. Allah’ın kesintisiz işleyen yasası (sünnetullah) bu tasavvurları ve mevcut gidişatı fiilen ve kesin olarak yanlışladığı gün -ki aslında çoktan yanlışladı- bir devir sona erecek, işte o zaman en azından bizden sonrakiler için yeni ve temiz bir sayfa açma imkânı da doğmuş olacak.

Günümüz Müslüman’ı sentez kabiliyetinden yoksun, bir şeyin ucundan tutup, onu bütünün yerine koyuyor. Birbirleriyle alakalı fikirleri aralarında bağ kurarak bir bütün haline getirmek ve sonunda bir sistem kurmak için bağımsız aklî faaliyet gerek, o da mevcut zihniyetle mümkün değil. Akla habis muamelesi yapan güruh, Kur’an’ın aksine insana “düşünmeyeceksin” diyen bir Allah’ icat etti. Bu tasavvura göre her şey halledilmiştir, ortada düşünülecek, üzerinde akıl yürütülmesi gereken herhangi bir şey yoktur. Eğer gerçekten öyle olsaydı İslam düşünce tarihinde neredeyse hemen her mesele üzerinde bu kadar çok sayıda birbirini nakzeden fikir, usûl, okul ve fırka ortaya çıkmazdı. Yani iddia edildiğinin aksine ortada halledilmiş bir şey yoktur, bilakis tarih içinde özgün fikirler devamlı surette bastırıla gelmiş, kıyıda köşede kalmış, özellikle siyasî planda ise özgün fikir ve yaklaşımlar ortaya çıkmamıştır.

Hanefî-Maturidî olduklarını söyleyen zevatın akla habis muamelesi yapmaları -bir yönüyle- slogan olarak telaffuz

Page 44: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

35

edegeldikleri isimleri gerçekte tanımamalarından kaynaklanıyor. Fıkıhtan dem vurup akla düşman kesilen zevat, tefakkuh etmenin, zihnin üzerinde yoğunlaştığı şeyden çıkardığı sonucu ân’a taşıyarak fıkıh üretmesi, lehinde ya da aleyhinde olanı tespit etmesi olduğunu bilmeyecek derecede cahil mi? Tefekkür dediğimiz şey de her biri bir diğerine sıkı sıkıya bağlı olan tezekkür, tedebbür, teakkul ve tefakkuhtan müteşekkil süreci bir bütün olarak içine alan aklî faaliyettir. Ya da “Akıl ve mantıkla hareket eden sapıtır” diyeceksiniz ki kafadan gayrimüsellah olanlar için bunu söylemenin mahzuru yok.

Maturidîlik dinden haberdar olmayanın cennete gidip gidemeyeceği sorusuna “Aklıyla Allah’ı bulmalıdır” cevabını verir. Yani felsefî roman kahramanı Hayy misali insanlardan uzak bir adada dünyaya gelseniz, Peygamber’den, Kitap’tan, dolayısıyla dinden haberiniz olmasa Allah’ı bilmemeniz için mazeret değil, çünkü aklınız var, aklınızla bulacaksınız. Aynı şekilde Maturidîlik hüsn ve kubhun da (iyi ve kötü) akılla bilinebileceğini söylemektedir. Dolayısıyla “Akıl ve mantıkla hareket eden kimse sapıtır” diyen mefluç zihnin Maturidîlik ile herhangi bir alakası yoktur.

Maturidîlik nazarından cüz’i irade kişinin dilemesiyle gerçekleşir ve Allah’ın yaptığı her şeyde sebep aranır. “Maturidîlik” ve “nazarından” kelimelerini kaldırıp cümleyi dümdüz kursak akla habis muamelesi yapan zevatın tekfir kılıcına sarılacağı şüphe götürmez. İnsan için ihtiyar (hür irade), Allah için sebeplilik, işte düpedüz küfür!

Page 45: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

İslam mitoloji değildir, İslam’ın insanlığa bildirdiği her şeyin varlıkta, tabiatta, insan nefsinde, hayatta, tarihte, toplumda karşılığı vardır, ancak akılsızlık taraftarları aslı astarı olmayan anlatılarla zaman içinde onu mitolojiye dönüştürdüler. Bu mitolojik “din”, tarih içinde hâkim sınıf tarafından güç kazanımı ve bu gücün muhafazası için kullanıldı. Mitolojik anlatılara inanan sürü ise bugüne dek mutlu köleler olarak yaşaya geldi, bugün sayıları her zamankinden daha fazla. Popüler vaizlerin mitolojik vaazları ilkel toplumlardaki büyücülerin söylediklerini aratmaz. Hak dini mitolojik anlatılarla tahrif etme ameliyesi çağımıza özgü bir şey değil, tarih boyunca böyle olageldi.

Din, üst anlatıdır, Kur’an’ın yekûnu 604 sayfadır ve bu 604 sayfada insan türünün ortaya çıkışına, gelişimine, olumlu ve olumsuz örneklerle insan psikolojisine, itikadiyat, ahlakiyat ve içtimaiyata dair yüz binlerce sayfalık fikriyata kaynaklık edecek, temel hareket noktası teşkil eden ayetler mevcuttur. Bu ayetlerin yaşadığımız çağda afakta ve enfüste okunabilmesi için ise fizik, kimya, biyoloji, antropoloji, tarih, psikoloji, sosyoloji gibi ilimlere ihtiyaç vardır. Buna karşın akılsızlık taraftarları bunların hiçbirine gerek olmadığını savunurlar. İşte bu noktadan sonra varlıkta, tabiatta, insan nefsinde, hayatta, tarihte, toplumda karşılığı olan ayetler mitolojik malzemeye dönüşmektedir. Sonrası malumdur, el âlem Ay’a, biz yaya!

İnsanlık bilim yoluyla Kur’an’da sözü edilen kevnî ayetlerin birçoğunun sırrına vakıf oldu, Siyasal İslamcılık ise sırtını dayadığı “büyülü” tarih içinde -sonradan- ortaya çıkmış sözde “dinî” kurgular üzerinde tartışmakla meşgul, “dinî pasaport”

Page 46: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

37

memurluğuna soyunan zevat kim kâfir kim değil onun tartışmasını yürütüyor.

Göbeklitepe’nin keşfi medeniyet tarihinin başlangıcını 12 bin yıl öncesine götürdü, ancak bu keşif üzerine -veya bu keşiften yola çıkarak- yazı yazan İslamcı entelektüellerin varlığına rastlanmadı, zira İslamcıların, daha geniş çerçevede günümüz Müslüman’ının böyle bir meselesi yok. Yani âlemin bu yakasında bu işler bu kadar kısırdır, antropoloji, arkeoloji, paleontoloji vs. mevcut zihniyetin harcı değil.

Tarlada ya da fabrikada üretim, bilgi teknolojisi üretimi, felsefî-fikrî tekâmül ve bilimsel gelişme, bunlar olmadıkça Batı karşısındaki mahkûmiyet devam edecektir, olmayan unsurlar üzerine kurulu hayalî “İslam Medeniyeti” söylemi de bir balon olarak dünya atmosferinde gezmeyi sürdürecektir.

♦♦♦

II. IV. Tarih Bizi Ne Kadar Daha Sırtında Taşıyacak?

Müslümanlar eleştiriyi kabul etmedikleri ve kendi öz eleştirilerini yapmadıkları sürece şikâyetçi oldukları mevcut durumdan kurtulamayacaklar; hem içinde bulundukları durumdan şikâyetçiler hem de kendilerine yaptıkları bir dizi hatayı gösteren eleştirileri kabul etmiyorlar, öz eleştiriyle zaten işleri yok. Ya da aslında içinde bulundukları durumdan şikâyetleri yok, rol yapıyorlar.

Müslüman dünya ile modern dünya arasında büyük bir uçurum var, Müslümanlar çağın problemlerine cevap

Page 47: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

üretemedikleri gibi, sadra şifa olacak herhangi bir öneride de bulunamıyorlar, modern dünyadan öğrenmeleri gereken şeyleri öğrenmek gibi bir niyetleri yok. Öte yandan küreselleşmenin hızı ve etkisi Müslüman dünyayı sıkıştırıyor, bu sefer de tam entegrasyon yanlılarına, yani uç/ultra modernistlere gün doğuyor. Müslümanlar bilimsel ve teknolojik açıdan hızlı ve sürekli bir biçimde gelişen modern dünyayla karşılaştıklarında ise mevcut yoz kültür buna dayanmıyor ve her yönden parçalanma gerçekleşiyor.

Müslümanlar modern çağın problemlerine cevap üretemedikleri için “büyülü” tarihe sığınıyorlar, tarihin arka odasından çıkıp bugüne geldiklerinde ise ne yapacaklarını bilmez bir halde şaşkın şaşkın ortada dolaşıyorlar. Geriye üç seçenek kalıyor: Demagoji, uç noktalara savrulmak, küreselleşme trenine binmek. En kötüsü şu: Bu çemberin nasıl kırılacağını bilen yok!

Batı kendi muharref dininden kaynaklanan sorunlarını nasıl çözdü? Rönesans ve sonrasında Aydınlanma’yla birlikte Batılı insan soru sormaya başladı, “Nedir?” dedi mesela, “Neden?” diye sordu. İlginçtir, sanat alanında sorulan ilk soru “Güzel nedir?” sorusudur. “Ne?”, “Neden?”, “Nasıl?”, Batı’da bu sorular sorulurken bizde hazır cevaplar vardı, üstelik ortada soru olmadığı halde. Kuru kuruya da olsa aklı harekete geçiren Aydınlanma, ilkesel açıdan tam olarak İslamî geleneğe, onun ilmî ve felsefî mirasına uygun bir hareketti. Dünyayı kendi penceresinden yorumladı, üretim biçimini değiştirdi, sosyal ilişkileri yeniden düzenledi, yeni bir kültür oluşturdu, sonra dünya genelinde kendi düzenini hâkim kıldı. Suçlu kim, Aydınlanma mı? Hayır, Aydınlanma hiçbir zaman Müslümanlık iddiasında bulunmadı;

Page 48: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

39

suçlu âlemin bu yakasında Müslümanlık iddiasıyla zuhur eden yobazlardır.

Katolik Kilisesi Batı’da geleneksel toplumu temsil ediyordu, Aydınlanma Katolik Kilisesi’nin hâkimiyetine son verirken geleneksel topluma da son verdi ve kapitale dayalı yeni bir dünya kurdu. Peki, böyle oldu diye Katolik Kilisesi’ni olumlayacak mıyız? Hayır, monarşi ve Kilise etkisi altındaki Avrupa’da geleneksel toplum çürümüştü, Aydınlanma ve Fransız İhtilâli ikisinin de hakkından geldi.

Bütün bunların bizimle ne alakası var? Bizde ne Kilise var ne de Kilise benzeri bir kurum! Bizde Kilise benzeri bir kurumun olmadığını, dolayısıyla Avrupa tarihinin bizim için emsal teşkil etmediğini savunan bu görüş hakikati yansıtmıyor, zira bizdeki kurumsal dinî anlayış Kilise’den farklı bir şey yapmadı, neticede kurumsal olduğu için siyasî idi, düzenden ve güçten yanaydı. Engizisyonun mucidi olan Katolik Kilisesi tarihin en berbat cinayet şebekelerinden biridir, ne var ki İslam tarihinde işlenen cinayetleri burada yazmaya kalkarsak aynı şekilde ne yerimiz ne de zamanımız yeter. Yani iddia edildiği gibi stabil bir tarihimiz yok.

Biz kendi sorunlarımızı çözemediğimiz için sorunlarını çözen Batı bize kendi dünya düzenini dayattı. Osmanlı’da başlayan modernleşme hareketi “kopyala yapıştır” mantığına dayandığı için hastalıklıydı lakin yine de süreç içinde Türkiye’yi Orta Doğu’daki diğer ülkelerden daha iyi bir konuma getirdi. Şimdi elimizde son kalanı da bitirmenin peşindeyiz.

Kesin olan şu ki “büyülü” tarih bitti, geçmişten bugüne taşıyabileceğimiz birtakım değerler var lakin Müslümanlar söz

Page 49: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

konusu değerleri yağmalamakla meşguller. Tarih bir başka noktaya evrilirken kendi yeniden doğuşumuzu ve aydınlanmamızı yahut klasik tabirle yeniden yapılanmamızı gerçekleştirmek zorundayız, aksi takdirde tarih bizi daha fazla sırtında taşımayacaktır.

♦♦♦

Page 50: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

41

III. BÖLÜM: İSLAM AYDINLANMASI İÇİN MUKADDEME

III. I. İslam Aydınlanmasının Zorunluluğu

Osmanlı, 16. yüzyıldan itibaren çürümeye başlamıştır, Mısır’ın fethiyle birlikte Eş’ari ulemanın İstanbul’a transferi, süreç içinde Eş’ariliğin yerleşmesi, pozitif ilimlerin medreselerden kovulması sonun başlangıcıdır. Diğer yandan tekkeler it uğursuz yuvasına dönmüştür (Kuşadalı’ya bakılabilir). Osmanlı’nın son yüzyılı baştan sona perişanlıktır, Anadolu sersefildir (bkz. Ahmet Haşim), 19. yüzyılın ortalarında zuhur eden İslamcılar sadra şifa tek cümle kuramamışlardır. “Şeriat rejimi vardı” denilen yerde 19. yüzyılın sonlarına doğru Galata’daki genelev sayısı 100’dür, 1915 yılında sayı 359’a çıkmıştır, yani diğer yandan ahlaki tefessüh de söz konusudur. Evet, manzara-i umumiye böyledir.

Page 51: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Osmanlı “bize yakışmaz” diyerek Sanayi Devrimi’ne iştirak etmemiş değildir, resmen vakıayı ıskalamıştır. Tanzimat’la birlikte halı ayaklarımızın altından iyice kaymaya başlayınca adamakıllı konuşmaya, yazmaya, tartışmaya başladık; öncesi ulemanın fetvaları ve şiirdir. Her şeye rağmen Sultan III. Selim, Sultan II. Mahmut, Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamit ıslahata gayret ettiler. Cumhuriyet, kangren olmuş uzuvları kesip attı, sosyal, siyasi ve iktisadi açıdan iflas etmiş bir düzenle yola devam etmek yerine -yüzü ileriye dönük olduğu için- değişiklik cihetine gitti, dini bireysel-ahlaki alana havale ederek, devlet ve siyaset ile din arasına çizgi çekti ki hayırlı olmuştur. 1952’den (tam üyelikten) bu yana yaşananlar (Pakistan ve Mısır’dan yapılan tercümeler, İslamcılığın hortlaması/Yeşil Kuşak, darbeler, muhtıralar vs.) tamamen NATO/Atlantik filmidir.

İslam Âlemi, akılla çatışan, düşüncenin önünü kesen, insanları bir arada tutmak adına hurafeleri meşrulaştıran bu din anlayışı yüzünden battı, hurafeler dini asıl anlam ve amacından saptırarak yok etti. 18. yüzyıla gelindiğinde -anlayış itibariyle- din siyasi enstrüman olarak zaten kifayetsiz kalıyordu, bilimsel buluşlar birbirini izlerken, asıl işlevi varoluşu anlamlandırmak olan din ile dünyayı açıklamaya kalkışan çarpık zihin çöküşü hızlandırdı.

Suçu Batı’nın üzerine yıkarak işin içinden sıyrılamayız. Belki böylece bir nebze olsun kendimizi rahatlatabiliriz, ancak bu tür bir yaklaşım problemi çözmeyeceği gibi, meselenin gelişimini anlayıp kavramamıza, tarihten ve mevcut durumdan gereken dersleri çıkarmamıza, tarihin bu anından itibaren eylemlerimizin muhtevasını ve yönünü doğru belirlememize engel teşkil eder.

Page 52: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

43

Tabiat boşluk kabul etmediği gibi ilmî saha, içtimaî, siyasî, iktisadî ve kültürel hayat da boşluk kabul etmez. Müslümanların boşalttığı her sahayı Batı doldurmuş ve bu alanlarda kendi hâkimiyetini tesis etmiştir.

16. yüzyıl dönüm noktasıdır ve müspet ilimler, 16. yüzyıldan bu yana İslam Âlemi’nin zaaf gösterdiği, Müslümanların duraklamasına ve gerilemesine sebebiyet veren ve nihayet medeniyetimizin çöküşüne yol açan başat mecradır. Şanlı yenilgilerimizin altında yatan temel neden bu mecranın savsaklanması ve terk edilmesidir.

İslam Âlemi, Batı’yı Kıta Avrupa’sında küçük bir alana hapsettiği dönemde matematik, tıp, astronomi, fizik, kimya, biyoloji gibi ilim dallarında lider konumundaydı. Müslüman akıl, vahye uygun olarak bütün bir tabiatı, daha genel çerçevede kâinatı Allah’ın ayeti olarak telakki ediyor, onun her bir cüzünü keşfetmeye, anlamaya, tanımaya, bilmeye, ondan azamî ölçüde istifade etmeye gayret gösteriyor ve bunu ibadet şuuruyla yapıyordu. Varlığı okuma ve inceleme, bilgi toplama, bilgiyi yorumlama, elde edilen bilgilerden hareketle yeni bilgilere ulaşma (bilgi üretimi) İslam medeniyetinin yükseliş döneminde Müslüman aklın istikametini teşkil etmiştir.

16. yüzyıldan itibaren İslam Âlemi’nde kesif bir yobazlık baş göstermiş, müspet ilimler dinî alanın dışında telakki edilerek medreseden kovulmuş, Müslüman zihin bu alandaki faaliyetleri “boş” ve “sakıncalı” olarak nitelendirecek kadar vahim bir noktaya evrilmiştir. Müslüman dünyanın bu noktaya evrilmesindeki en önemli etken, İrfan Mektebi’nin anahtar kavramı olan, “anlamak,

Page 53: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

tanımak” anlamında “bilmeye” tekabül eden ve müspet ilimlerin önünü açan “ma’rifet”in yerini muhtevası “dinî ilimler” ile sınırlandırılan ve daha çok malumatfuruşluk ifade eden kuru “ilm”in almış olmasıdır. Müspet ilimler medreseden kovulurken, ağırlık “dinî ilimler” olarak adlandırılan ilim dallarına verilmiş, deyim yerindeyse böylece İslam kuşu iki kanadından biri kırılmak suretiyle uçamaz hale getirilmiştir.

Klasik ilimlerin tek başına “Ulûm-i Âliyye/Yüce-Yüksek İlimler” olarak nitelendirilmesi, dengenin müspet ilimlerin aleyhine nasıl bozulduğunu gösterir. Söz konusu tek yönlü yaklaşım açısından nakilde de keşfedilecek bir şey kalmadığından, bir diğer ifadeyle hakikat her yönüyle tastamam bilindiği, dolayısıyla artık nihayete erişilmiş olduğundan -ki böyle olduğu zannedilmiştir- tefekkür de dumura uğramış, Allah da yardım elini Âlem-i İslam’ın üzerinden çekmiştir. İlimler ve hikmet birbirleriyle doğrudan ilişkili olduğu için, dengenin kaybolması zamanla hikmeti de yok etmiş, bu noktadan sonra hemen her alanda baş gösteren yozlaşma ile birlikte medeniyetimizin çöküşü kaçınılmaz olmuştur. Durumun farkına geç varıldığından son bir gayretle yapılan ıslah ve tecdid hamleleri de medeniyetimizin çöküşünü önleyememiştir.

Sorulması gereken asıl soru şudur: İslam Âlemi, günümüz dünyasında müspet ilimler mecrasında yeni bir atılım yapacak, bu mecrada insanlığın hayrına değer üretecek güce ve zihinsel kapasiteye sahip midir? An itibariyle bu soruya olumlu cevap vermek mümkün görünmemektedir.

Page 54: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

45

16. yüzyıldan itibaren baş gösteren, müspet ilimleri gereksiz görerek medreseden kovan, bir gecede rasathane yıkan yobazlık varlığını sürdürmektedir. Örneğin 21. yüzyılda dünyanın küre biçiminde olmadığını ve dönmediğini iddia edebilen “cins kafalara” hâlâ rastlanabilmektedir. Aynı şekilde günümüz İslam Âlemi’nde müspet ilimleri -zemmetmese dahi- dinî alanın dışında telakki eden zihniyet çoğunluğu teşkil etmektedir.

İnsanlık 21. yüzyılı yaşarken basbayağı akıl karşıtı yazılar kaleme alıp, kendilerince bunu “entelektüel” tarzda izah etmeye çalışan İslamcı yazarlar var. İlkelliği “İslam” olarak sunan yaklaşımlar oldukça yaygın, modern dünyaya cevapları bundan ibaret, kaçık primitivist Anarşistlere benziyorlar. Gerçeklikten kopan çağın firarisi zihin kendisini korumak adına günü geçmiş kurgulara, hurafelere sığınıyor ve din adına bunları övüyor. Tarihte hiç kimse ve hiçbir şey İslam kadar bühtana uğramadı. Müslüman dünya, bu kafa yüzünden belini doğrultamayacak.

Arkeoloji, antropoloji ve paleontoloji gibi bilim dalları, her geçen gün ulaşılan yeni bilgiler ışığında insanlık tarihini yeni baştan yazarken Müslüman dünya sembolik anlatımlar üzerine kurduğu “insanlık tarihi” ile her şeyden habersiz mutlu mesut yaşıyor.

Elde dünyayı yeniden kuracak malzeme ve fikir olmadığı halde dini ideolojileştirip öne sürerek slogan atmak cehaletin göstergesi. Bu durumda din onu bu şekilde öne sürenleri kurtarmayacağı gibi kullanıcılarının akılsızlığı ve yobazlığı yüzünden zarara yol açan bir araca dönüşür. Her şeyden önce günümüz dünyasında işlerin 18. yüzyıl öncesine ait anlayışlarla

Page 55: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

yürümediğini idrak etmek gerekiyor, kısacası eski dünya öldü, ölmediği iddiası ya da zannıyla edip eyleyen toplumlar da boyunduruk altında sürünüyor. İdeolojik dindarların -bir kısmı bilinçli bir kısmı bilinçsiz- üstlendikleri misyon onlardan biri olmamızı sağlamak.

Müslüman dünya yeniden doğuşu, aydınlanması, kendisine özgü modernleşmesi için, bir diğer ifadeyle yeni bir dünya kurmak için kendi ilim ve fikir adamlarını yetiştirmekle yükümlü, modern dünyanın karşısına dünyadan haberi olmayan, “aklı” 18. yüzyıl öncesinde kalmış, sağdan soldan toplama İslamcı yazarlarla çıkmak akıl kârı değil.

Akılcılık, bireycilik, dünyevilik, bu üçü yeniden doğuş, aydınlanma ve kendimize özgü modernleşme içim olmazsa olmaz mesabesinde, aksi halde zaafa uğratılır, güdülür, kandırılırsınız. Din bireysel-ahlaki alanda kalıp, bizi doğru, dürüst, erdemli insanlar, iyi vatandaşlar yapmalı, kötücül kişi ve hiziplerin elinde dünyamızı karartan bir aygıta dönüşmemeli.

Din ile ilgili resmi-yarı resmi hiçbir kurum ve kuruluş bulunmamalı, dinin devlet ve siyasetle bağı ancak bu şekilde kesilebilir. “Din görevlileri” adı verilen, hiçbir şey üretmeyen/üretime hiçbir katkısı olmayan asalak sınıfa tek kuruş harcanmamalı, bu paralarla fikir ve kültür-sanat alanına yatırım yapılmalı. Din ile ilgili resmi-yarı resmi kurum ve kuruluşlar, ayrıca ana akım dinin temsilcileri olarak İslam aydınlanmasının önünde engel teşkil ediyorlar. Ana akım din karşısında sekülerleşmeye öncelik vermek gerekiyor.

Page 56: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

47

Modern dünya, kurumsal din başta olmak üzere sosyal ve siyasi yıkıcı güçleri frenledi, Aydınlanma bir akıl hareketiydi. Bugün Aydınlanma’nın yeniden başlatılması gerektiğini ifade eden Batılı akademisyenler, düşünürler var, Batı, yeni bir Aydınlanmayı düşünürken Müslümanlar geçmişi canlandırmayı hayal ediyorlar – Müslüman dünyanın akıl yaşı düşük. Fethe çıkmak istiyorsanız iki tane icat yapar, bir iki tane marka üretir, her yere girersiniz, 21. yüzyılda ona buna silah çekmenize gerek yok. Üretim yap, değerlerini, kültürünü yay, Asyalılar (Çin, Kore, Japonya) bunu gayet güzel yapıyorlar. İslamcıların, Osmanlıcıların, mafyatik Türkçülerin “aklı” ise hâlâ toprak ele geçirmekte – çağı kavrayamamanın sonuçları.

Günümüzde din yeniden şekilleniyor, dönüşüyor, ancak bu geriye dönük bir şekillenme, yani günümüz dünyasına hitap etmiyor, bugüne vereceği bir şey yok, 18. yüzyıl öncesi için “yeni” bir şekillenme bu. İlahiyat/teoloji tam bir yolgeçen hanı, herkes girip çıkıyor, atıp tutuyor, kendisine göre tanrı imal ediyor, din yapıyor, spekülatif, muğlak, kaygan, güvenilmez. Hakikati tek bir bakış açısı içinde zapt etme iddiası ise başlı başına bir felaket.

Bu ahval ve şerait içinde İslam aydınlanması kaçınılmaz bir zorunluluk, Müslüman dünyanın bu şekilde yola devam edemeyeceği aşikâr. İlaveten, kendisini zihnen güncelleyebilen, akademisi çalışan, kurumları sapasağlam ayakta olan ülkelere bir şey olmaz, yani ortada Batı’nın çökeceğine dair herhangi bir emare yok, bu gidişle olan bize olacak.

♦♦♦

Page 57: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

III. II. İslam Aydınlanmasının Hedefi

Türkiye’de dindarlığın ideolojisi var, felsefesi yok, bedeviliğin başladığı nokta burası. İdeolojik dindarlık tek tip İslam istiyor, tarihin belli bir döneminde sıkışıp kaldığı, farklı anlayışların yanı sıra Arapçı bir yaklaşımla farklı kültürleri ve yaşam formlarını da reddettiği için siyasete odaklanmış, kurumsal, tek tip bir anlayışı empoze etmeye çalışıyor. Din ile kültür arasındaki ilişki ya da etkileşimi kavrayamazsanız, -örneğin- Türklerin, Farsların ve Malayların İslamlaştıkları ölçüde İslam’ın da -aradaki ilişkinin tabiatı icabı- Türkleştiğini, Farslaştığını, Malaylaştığını anlayamazsınız. Kısacası Müslüman olmak ile Araplaşmak farklı şeyler.

İdeolojik dindarlık basbayağı teokrasi önerir, söylediklerinin hulasası budur, gerisi laf cambazlığıdır. İdeolojik dindarlar zihinlerinde kendilerinden başkasının yaşayamayacağı bir dünya kurarlar – distopya! Aslında yapılmak istenen Allah’a vekâlet etmektir, O’nun adına güce sahip olmak – kısmen eziklik psikolojisinin, kısmen de ilahlaşma-rableşme eğiliminin, bir diğer ifadeyle azgınlığın sonucu. Şükür ki tarihin seyri ileriye doğrudur.

Dine dair üç yaklaşım tarzı var: Merkeze alma, dışlama, uyarlama. Teokrasi bugünün konsepti değil, dışlama (dini yok sayma ya da hayatın bütününden kovma) girişimleri aptallık tezahürü, uyarlama (din yapma) çabaları ise absürt. Çemberin dışına çıkabiliriz: Din geleneksel haliyle olduğu gibi kabul edilir, bireysel-ahlaki alanda kurucu, kamusal alanda ise -sadece ilkesel açıdan belirleyiciliğiyle- yardımcı rol oynar, gerisi akıl, bilgi ve beceri meselesidir. Burada gelenekselden kasıt, imanın şartları,

Page 58: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

49

İslam’ın şartları, edille-i şer’iyye, ahlaki kurallar, pratikte başvurulan ilmihal bilgisi ve buna bağlı olarak ifa edilen ibadet-i mersumedir – yaşanagelen dini form. Bu anlamda geleneksel anlayış (sahih gelenek) aydınlanmaya engel teşkil etmez, bilakis bu haliyle sürece katkı sağlar.

İslam aydınlanmasının ana hedefi, aklın merkezde yer aldığı bir yaklaşım tarzını hâkim kılarak, her alanda ilerlemeyi sağlamaktır. Müslüman dünyanın kendi modernleşmesini gerçekleştirerek modern dünyayla rekabet edebilmesinin başka bir yolu yoktur. Baki hikmet ve maksatlar öne çıkarılmalı, din dili dünyevileştirmeli, sembolik ifadeler anlaşılır kılınmalı, mitolojik anlatılar akıl düzeyine çıkarılmalı/aklileştirilmelidir ki hurafeler ve bunlardan kaynaklanan yıkıcı pratikler ve geri kalmışlık bertaraf edilebilsin. Din, akılcı amaçlara hizmet etmediği takdirde cehalete ve barbarlığa hizmet eder, ortası yoktur. Bir başka ifadeyle dinin, akla, dolayısıyla akılcı, medeni, ilerlemeci amaçlara düşman hale getirilmesini, yıkıcı bir araç olarak kullanılmasını önlemek gerekiyor.

Bu noktada dinin konumunu bireysel-ahlaki alan olarak kesin bir biçimde belirlemek zaruridir. Akıl ile din arasındaki -halihazırda dağıtılmış olan- ittifak yeniden kurulmadığı ve din, tek başına siyasal bir aygıt olarak görülmeye devam ettiği müddetçe bir İslam aydınlanmasından söz etmek muhaldir. Dinin yüksek hakikatleri ile pozitif ilimler vasıtasıyla ulaşılan sonuçların çatıştırılması, dini aynı zamanda dünyayı açıklamak için de kullanmak isteyen “aklın” ortaya çıkardığı sun’i bir çatışmadır, ancak ne yazık ki bu çatışma yüzyıllardan beri boş yere devam etmektedir. Çifte hakikate gerek yoktur, zira aslında bir çatışma

Page 59: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

söz konusu değildir, söz konusu olan alan ihlalidir, din varoluşu anlamlandırır, pozitif ilimler ise dünyayı açıklar, anlam ile açıklamayı çatıştırmak absürttür, ikisi birbirinin alternatifi değildir.

Hurafelerin -kendileri inanmasalar da- birçok ilim ve fikir adamı tarafından toplumsallığa ya da insanları bir arada tutmaya hizmet ettiği gerekçesiyle faydalı bulunması, İslam aydınlanmasının önünde engel teşkil ediyor. Bu, -ben inanmıyorum ama insanlar inanmaya devam etsin anlamı ihtiva eden- entelektüel bir samimiyetsizlik, ikiyüzlülük ve öldürücü bir pragmatizmdir. Kısacası hurafeler ve akıl düzeyine çıkarılmamış/aklileştirilmemiş mitolojik anlatılar istikamet belirleyici, hayata yön verici anlatılar olmaktan çıkarılmalıdır.

Akılcı, medeni, ilerlemeci amaçları reddeden, bunları dışlayan, mensuplarının bireysel dünyevi ihtiyaçlarını göz ardı eden, sadece itaate ve toplumsallığa odaklanan, bunları sağlamaya ve muhafaza etmeye yönelik din anlayışı, Müslüman dünyanın prangasıdır. Öte yandan felsefe ile din, daha geniş çerçevede pozitif ilimlerle din arasındaki -yanlış anlamadan kaynaklanan- uçurumun kapatılması zorunludur. Aynı şekilde estetik bir din algısına ihtiyaç var, aksi halde bedevilik kaçınılmaz.

Çağın firarisi olmaya, tarihe kaçmaya, tarihin belli bir dönemini geri dönülecek bir “kayıp cennet” olarak sunmaya yönelik yaklaşımlar bertaraf edilmeden bir İslam aydınlanması gerçekleştirmek mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla ideolojik dindarlığın tarihi toplumsal müesseseleri, siyasal model ve eylemleri, uygulama biçimlerini günümüz dünyasına taşıma ve milli kimliği dumura uğratma (kimlik bunalımı yaratma) arzusuna

Page 60: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

51

prim vermemek, eğitim-öğretim sistemini de bu doğrultuda yapılandırmak gerekiyor.

İnanç, kaçınılmaz olarak bir bakış açısı oluşturduğu ve bu da pratiğe yansıdığı için, yaşadığımız coğrafyada 16. yüzyıldan bu yana vaziyete hâkim olan, gerilemeye ve çöküşe yol açan Eş’ariliğin yerine akla ve bilime, dolayısıyla ilerlemeye yatkın olan Maturidiliğin yeniden ikame edilmesi ayrıca zorunludur. İslam aydınlanmasına uygun inanç formu Maturidilikte mündemiçtir.

Kişilere odaklı dindarlık sorun yaratmakta, 18. yüzyıl öncesine ait olan, hocanın, şeyhin, üstadın öne çıktığı, herkesin bir kişinin ağzına ya da işaretine baktığı, monolog üzerine kurulu yapılar zihinleri bloke ederek düşünceyi öldürmektedir. Bilgi ve düşüncenin son derece hızlı yayıldığı, kaynaklara kolay ve hızlı erişilebildiği günümüz dünyasında bireyselliğin teşvik edilmesi yoluyla bu yapıların etkisi azaltılmalıdır. Düşünmeyi, sorgulamayı, eleştirmeyi öğreten ve özgüven aşılayan bir eğitim-öğretim sistemi ile orta vadede sorunun üstesinden tamamen gelinebilir.

Yeni bir hümanizm denemesinde bulunarak, insan merkezli bir din anlayışı üzerinde durmanın zamanı gelmiştir. Bu anlayış, insanın Allah’ı kullanarak diğerlerini ezme ya da boyunduruk altına alma niyet ve girişimlerinin panzehridir. Aynı şekilde kadına yönelik şiddeti meşru gören din algısı ve bu algıdan kaynaklanan arkaik tutum ve davranışlar cemiyetten temizlenmelidir. Tüm sorunların başladığı asıl nokta, tarihsel olan, toplumsal yapı ve kültürle ilgili meselelerin “din” olarak empoze edilmesidir.

Page 61: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

İslam aydınlanmasının yöntemine gelince, radikal tarzda değil sürece yayılmış aşamalı bir aydınlanma üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. Akılcı yaklaşım, inançtan düşünceye geçişi sağlamak, yanı sıra kültürü ıslah etmekle birlikte bu konuda bir bunalım (kültür bunalımı ya da kültürel yabancılaşma) yaratmamaya özen göstermeyi gerekli kılar, aksi halde kendi kendisini dinamitleyen bir yaklaşımın kurbanı oluruz. Burada amaç, yapıyı temelinden yıkıp yeni bir bina kurmak değil değiştirilmesi gerekeni değiştirmek, kendimizi yenilemekle birlikte kendimiz olarak kalmaya devam etmek ve ilerlemektir, dolayısıyla dışarıdan bire bir kopyalayacağımız herhangi bir şey yoktur. Modellere bakılabilir, bunlar incelenebilir, ancak hiçbir model bire bir tatbik edilemez.

♦♦♦

III. III. Müslüman Dünyanın İkinci Şafağı – Sorunların Çözüm Zemini İlahiyat mı?

Eleştirel düşünce ahlaki bir zorunluluktur, her şey olması gerektiği gibi ise üzerinde düşünülecek, konuşup tartışılacak bir şey yok demektir, bu durumda -sonuçlarına katlanmak kaydıyla- yanlışlıklar âleminde yan gelip yatabiliriz.

Peygamber kıssaları bize her peygamberin öncelikli mesajının farklı olduğunu göstermektedir. Allah’ın 21. yüzyılda insanlığa öncelikli mesajı nedir? Bunun sağlıklı cevabı ancak -tarihe kaçmadan- bugün burada verilebilir.

Akıl -düşünce, bilim, araştırma, keşif-, ahlak, yaratıcılık -dolayısıyla sanat-, iktisadi üretim ve mümkün olmamakla birlikte

Page 62: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

53

adalet, Müslüman dünyanın ikinci şafağı için gerekenler. Çok şey istiyorum, farkındayım ancak yine de üzerinde durmaya değer.

Devlet ve resmi din baskı yapınca insanların kendilerini ifade etme biçimi olarak insancı (hümanist) yaklaşımlar öne çıkar. İnsanın değersizleştirilmesi, zelil kılınması karşısında insani değerlere yapılan vurgu ve reformculuk, ahlakilik ve adalet arayışının doğal sonucudur. Müslüman dünyanın ikinci şafağı için insan merkezli bir bakış açısı zaruri, itaat toplumundan sözleşme toplumuna geçiş için “bir parça” hümanizme ihtiyaç var.

Müslüman dünyanın sorunları ilahiyat/teoloji zemininde çözüme kavuşmayacak, zira bu alan uzlaşmayı sağlayamayacak şekilde derinlemesine bölünmüş, içinden çıkılamayacak kadar karmaşık hale gelmiş, bilgi felsefesi bakımından ilerlemeyi sağlayamayacak derecede donuklaşmış durumda. İlaveten her teolojinin aynı zamanda bir siyaset olduğunu da unutmamak gerekiyor.

İlahiyatçılar bir toplumun en son ihtiyaç duyacağı kişilerdir, hiç olmasalar toplum onların eksikliğini hissetmez, hatta insanlar özgürleşir, rahat nefes alır. Dinin işlevini yerine getirmesi yahut dinin yaşanması ilahiyatçılara bağlı değil, en iyi yaptıkları iş spekülatif bilgi üretmek.

Her kurgu (spekülasyon) insanoğluna atılan bir kazıktır. İlahiyat tabiatı icabı kurgusaldır, ispatlanmamış, kesinlik kazanmamış yaklaşımlardan (varsayımlardan) ibarettir, faraziye ve tahmine dayanır. Dahası orijinal teolojik sorunlar yoktur, ilahiyat/teoloji kurumsal dinin problemi ve onun enstrümanıdır.

Page 63: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Bilgi sisteminin yeniden kurulması zaruridir. Doğru bilginin kaynağı ya da ölçüsü vahiydir demek sorunu çözmüyor. Doğru bilginin kaynağı vahiy ise Müslüman dünyanın halihazırdaki perişanlığının açıklaması ne? Doğru bilginin kaynağı vahiydir ya da nakildir deyip, bunu akla, olgulara, gözlem ve deneye karşı konumlandırmak, bir diğer ifadeyle vahyi bunlarla çatıştırmak felaketin başladığı nokta. Bir diğer sorun, her şeyin Kur’an ve Hadis’te var zannedilmesi.

Birden bire masa başında (oturduğu yerden) 14 asır öncesine ışınlanıp, bugünün algısıyla, -farkında olmadan- 14 asır boyunca üzerine koyan insani birikimle “siyasi çözümleme” yapmak, bunu da ideolojik şablona oturtarak, bugüne “çözüm önerisi” diye sunmak – aklın iflası! İlkeleri belirlemek suretiyle ana çerçeveyi çizebilirsiniz; toplumu/toplumsal yapıyı, kültürü, tarihsel kurumları bugüne getiremezsiniz.

Yeni bir dini projeye ya da yeni bir din icat etmeye gerek yok, din geleneksel haliyle olduğu gibi bireysel-ahlaki alanda kalmalı. İlkeleri ana çerçeveyi çizmekle birlikte siyasi alandan uzak duran, doğrudan kalbimize dokunan din, bireyin motor gücü olarak ilerlemenin manevi altyapısını oluşturacak, böylece kendimize özgü bir sekülerlik de mümkün hale gelecektir (ki Hanefi-Maturidi çizgi de buna müsait).

İlahi, dini ya da kutsal devlet teorileri veya Tanrı Devleti teorisi zaten İslam’a ait değil, Hristiyanlık’tan alıntı. Bu teoriler, teolog ve filozof St. Augustinus’a dayanır, o da İncil’de Tanrı’nın Krallığı anlamına gelen Göklerin Krallığı’ndan hareket etmiştir. Sekülerizm, yani dünyevileşme, Katolik Kilisesi’nin “ilahi

Page 64: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

55

otoritesi”ne karşı dünyevileşmedir ve bu, tam olarak İslam’ın istediği şeydir, aksini iddia eden İslam adına kurumsal dine ve din adamı sınıfına meşruiyet kazandırmak için çaba sarf etmiş olur.

Slogan atmayı bırakıp, Müslüman dünyanın ikinci şafağı için -İslam Âlemi’nin ya da İslam medeniyetinin yeniden doğuşunu temsil etmek üzere- artık Medine Okulu’nu boyama zamanı gelmiştir. Tarihe damgasını vurmuş Müslüman ilim adamları, filozoflar, sanatçılar bu tabloda bir araya gelmeli, zıt görüşler bir arada bulunmalı, kesrette vahdeti göstermelidir. Bunu yapabilecek sanatçımız, estetik birikimimiz vs. var mı? Yeniden doğuş için cevaplamamız gereken ilk soru belki de budur.

♦♦♦

III. IV. Kurumsal Din, Aydınlanma ve Sekülerlik – Müslümanlar Yeni Bir Dünya Kurmak İstiyorlarsa

Geleneği kesintisiz bir süreç, kendi mecrasında durmadan akan bir nehir, dinamik bir olgu, gelen-ek ya da gelene-ek olarak kendini yenileyen bir yapı şeklinde algılayıp, geleneksel İslam’ı öne çıkarmaya çalışan yaklaşımlar ilkesel olarak doğruydu. Hedef doğru belirlenmişti. Böylece hem kendi tarihi, toplumsal, kültürel, ilmi, felsefi birikimimizden istifade ederek -sonradan türedi durumuna düşmeden- bir medeniyet hamlesi yapma hem de radikalizmin, köktenciliğin ve aşırıcılığın önünü alma imkânı doğacaktı. Ancak ne yazık ki gelenekçilikten 18. yüzyıl öncesine dönmeyi ya da 18. yüzyıl öncesi kültür ve yapıları geri getirmeyi anlayan, medeniyet hamlesi yerine siyaset yapmak ve her yere hâkim olup, baskı unsuru haline gelmek isteyen zihniyet, kendi aşırılığını üreterek bu imkânı yok etti.

Page 65: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Siyasetle iç içe geçmiş, ondan kopamayan, 18. yüzyıl öncesine ait ana akım dini söylemin yol açtığı problemler daha da büyüyecek, insanlar alternatif dini anlayışlar geliştirmeye devam edecekler, icat edilmiş “İslam” sayısı artacak.

İnsan onurunu, onurlu bir yaşam sürmenin ilk şartı olan özgürlüğü tehdit eden her şey tehlikeli, zararlı ve sapkındır, insanın ilk vazifesi onuruna, özgürlüğüne sahip çıkmaktır. Cevaplanması gereken sorular var: Bu din -mevcut din anlayışı- ya da siyasi-ideolojik din, insanı özgürleştiriyor mu, yoksa eziyor mu? Bugün her yeri kaplayan dini semboller neyi temsil ediyor, özgürlüğü mü, otoriteyi mi? Baskı unsuru haline gelen her şey -hiçbir durum ilelebet devam etmeyeceği için- önünde sonunda etkisini kaybedecektir, ana akım din, tarih içinde bu sebeple defalarca tahtından indirilmiştir.

Tanrı, tarih boyunca -insanların nazarında- en güçlü şekilde devlet/otorite/iktidar ve para/sermaye olarak tecessüm etmiş, bu ikisini elde etmek ve korumak için kullanılmıştır. Devlet ve para, bu ikisi -insanların nazarında- tıpkı Tanrı gibi her şeyi yapabilir. Meseleyi bu şekilde algılayan ideolojik bir dindarlık -muhalif dahi olsa- statükoyu kutsar, zira muhalefetten iktidara geçtiğinde kendi statükosunu kuracaktır.

Din kurumsallaştığı, siyasi malzeme haline geldiği yahut siyasi iktidarı belirleyen ya da destekleyen bir pozisyonda olduğu müddetçe istismara açık olacaktır, bunun önüne geçilmesi mümkün değildir. Oysa din, tarihi süreçte her alanda insanlığa gereken katkıyı yapmış, süreç içinde ona kendi ayakları üzerinde durabilme yetkinliği kazandırmıştır, günümüz dünyasında kullanılan ahlaki,

Page 66: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

57

siyasi, hukuki kavramların neredeyse tamamı dinden/dini öğretiden neş’et etmiştir.

Gelinen noktada, her alanı yönetmek, kontrol altında tutmak isteyen siyasi ve formel/şekilci dindarlıktan herkesin kendi kapısının önünü süpürdüğü, öze, maksada odaklanmış bireysel-ahlaki dindarlığa geçiş zaruridir. Kur’an, Hadis ve Siyer’e ahlaki, akli ilkeleri görmek, bulmak ya da çıkartmak için müracaat etmek gerekmektedir, tarihte kalmış toplumsal yapıları, olayları ve kurumları tekrarlamak için değil.

Din, tarih içinde ana ilkeleri ya da esasları belirlemiştir, bunları hatırlatan pozisyonda olmaya devam etmekle birlikte işlevini bireysel-ahlaki alanda yerine getirecek, hemen her alanda yüksek ahlaki ilkelerin belirlenmesi dışında siyasete etki etmeyeceği gibi siyasetin emrine de girmeyecektir. Bu yaklaşımın din dışılıkla uzaktan yakında alakası yoktur, dine karşı değildir, bilakis onun ilkesel yol göstericiliği ve hatırlatıcılığını kabul etmektedir.

Aydınlanmış, eğitimli bir dindarlık meydana getirmek için sekülerlik tek çıkar yol olarak görünmektedir, aksi halde insan onurunu ve onurlu yaşamın ilk şartı olan özgürlüğü tehdit eden kurumsal, baştan aşağı siyasete bulanmış din anlayışı -özellikle- ideolojik dindarların eliyle sorun yaratmaya devam edecek. Dinin bireysel-ahlaki alanda kalması, toplum ve medeniyet için elzem. İnsan faktörü söz konusu olduğu için neticede dinin amaçtan sap(tırıl)ma potansiyeline sahip olduğunu, bunun da tarih içinde sayısız faciaya yol açtığını ayrıca hatırlamak gerekiyor. Din, tarih içinde birçok kez çözülme ve değişim anları yaşadı, insanlar farklı

Page 67: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

formülasyon ve kombinasyonlarla amaçlarına uygun farklı dini yaklaşımlar geliştirdiler – insan faktörü!

Türkiye’de kelime ve kavramların ifade ettikleri mânâların hilafına ters yüz edilmesi, içlerinin boşaltılması, anlamlarının çarpıtılması, aynı şekilde tarihi olayların tahrif edilerek aktarılması sıradan bir iş. İdeolojik dindarlar, hakikat süsü verilmiş yalanlarla işlerine gelmeyen kelime ve kavramları öcü haline getirmekte, tarihi vakıaları çarpıtmakta usta. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu İngiliz tipi/İngiltere tarzı sekülerizm isterken “milli” oluyor, Durmuş Hocaoğlu -Allah rahmet eylesin- milli sekülerizm önerisinde bulununca sorun olmuyor, biz bize özgü sekülerlikten bahsedince “din dışı”, hatta “din karşıtı” oluyoruz. “Din karşıtı” – kafalarına nasıl eserse, işlerine nasıl gelirse öyle hüküm veriyorlar.

Kişilere değil de meseleye odaklanıldığı takdirde ufuk açıcı metinlere ulaşmak, tarihi ve güncel entelektüel tartışmalara vakıf olmak mümkün. Sekülerizm isteyen Aydınlanma filozoflarının önemli bir bölümü dindar kimselerdi, birçoğu din adamıydı. Aydınlanma, dinin kendisini değil kurumsal dini hedef aldı, aynı zamanda hurafeleri saf dışı edip, akılcı bir inanç var etmeyi amaçladı. 18. yüzyıldan itibaren geleneksel kurumlar tarih sahnesinden çekilirken sadece biri ayakta kaldı: Katolik Kilisesi. Bütün kurumlar süreç içinde yok olup, yerlerini yeni kurumlara bırakırken sadece Kilise’nin ayakta kalması -ya da etki alanı sınırlanarak sağ bırakılması- dahi meselenin anlaşılması için yeterli.

Page 68: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

59

Dinin gücü, dünyayı açıklamasında değil anlamlandırmasındadır, din varoluşumuza anlam katar. Dinin kalbi ahlaktır, iyilik üzerine kurulu olduğu için merhamet duygusunu geliştirir, doğruluk ve dürüstlüğe teşvik eder, doğru bir yaklaşımla korku, sevgi, öfke, şehvet gibi duygularımızı yönetir ve dengeler, acı ile başa çıkmamızı sağlar, aynı zamanda toplumsal harçtır. Bunlar ideolojik dindarların nazarında önemsiz meseleler, zira siyaset ihtiva etmiyor, dinin siyasete/siyasi alana girmemesi ideolojik dindarları ekmeksiz/aç bırakacağı için sekülerizm karşıtı olmak zorundalar, zira hayatlarını kazandıkları, geçimlerini sağladıkları yer orası. Tahakküm aracı olarak kullanılmayan din, ideolojik dindarların işine yaramaz!

Müslümanlar, güç dağılımının aşağıdan yukarıya doğru seyrettiği yeni bir dünya kurmak istiyorlarsa 21. yüzyılda dini siyasete bulamak yerine -siyaset de dâhil- her alanda onun ilkesel, ahlaki yol göstericiliği ve hatırlatıcılığından istifade etmeliler.

♦♦♦

III. V. İslam Rönesans’ı İçin – Fikir Dünyasının Sorunları ve 20 Küsur “İslam”

Bir medeniyetin yeniden doğuşu, kendi aydınlanmasını gerçekleştirerek ilerleme kaydetmesi, uzun ve meşakkatli bir fikri süreci gerekli kılar. İlim ve fikir adamları tezlerini ortaya koyarlar, antitezler ortaya çıkar, tartışma derinleşir, fikirler çatışır, süreç içinde aşırı uçlar törpülenir, tek yönlü ya da tek boyutlu bakış açıları eksik kalan yanları ikmal edilerek dengelenir, olgunlaşma aşamasında bir sentez meydana gelir, makuldür, toplum bu süreci özümser. Yüzü ileriye dönük sosyal, fikri ve siyasi hareketlerin,

Page 69: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

yeni sanat akımlarının ortaya çıkması, dolayısıyla yeni bir dünya kurmak bu süreçlerin yaşanmasıyla mümkün olur – fikir eylemin atasıdır. Batı, bu sancılı süreçleri adım adım yaşadı, modernite bir gecede inşa edilmedi. Bu bakımdan Aydınlanma filozoflarının tarihi tartışmaları son derece dikkate değer.

Fikir dünyasında kişiler değil ele alınan ya da tartışılan konu ve içerik kalitesi önemlidir. İnternet, dolayısıyla sosyal ağlar dünyayı derinden etkileyen bir devrime imza attı, ancak Türkiye’de insanlar henüz ne olup bittiğinin farkına varabilmiş değil, kullandıkları araçları tanımıyorlar. İnternet devrimi fikir dünyasındaki dizilişi de değiştirdi, Batı merkezli yayın yapan yeni tarz blog sitelerinde insanlar artık kişileri değil konuları takip ediyorlar.

Örneğin takipçi ilgi alanı olarak felsefeyi işaretlemişse o alanda kaleme alınan metinlerin ya da üretilen içeriklerin tümü önüne geliyor, bir akademisyen ile okuyan, düşünen, sade fakat aynı zamanda entelektüel bir vatandaşın yazısı aynı platformda yan yana duruyor, böylece intelijansiyanın sınırları da genişlemiş oluyor. Bizde ise fikir dünyası hâlâ kişilere endeksli, toplum belli başlı kişilerden oluşan, kendisini geliştiremeyen, toplumu fikren besleyemeyen, adı ile günü kurtaran ve itiş kakıştan ibaret polemiklerle gündemde kalmayı sürdüren, çürümüş bir merkezin ağzına bakıyor.

Türkiye’de toplumun her kesimini içine çeken kaliteli tartışmalara rastlayamıyoruz artık. Örneğin 8-10 yıl önce yapılan İslami Sol ve Tarihselcilik tartışmaları son derece kaliteliydi, bugün İslam’ı, İslam tarihini sosyal planda, karşıtlıklar, çelişkiler

Page 70: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

61

ve sınıf çatışması üzerinden, aynı zamanda bir medeniyet programı olarak ele alıp tartışan Aydınlıkçılar ise, siz de ipe sapa gelmez şeyler söyleyip, yan gelip yatıyorsanız film kopmuş demektir.

İslam düşünce tarihindeki tartışmalara baktığımız zaman, muhtevası zengin, derinlikli, daha çok telif eserler üzerinden gerçekleşen, çağları aşan ve bugüne ulaşan bu tartışmaların klas tartışmalar olduğunu görürüz. Günümüzde cereyan eden tartışmalar ise genellikle sloganlar üzerinden gerçekleşiyor, yüzeysel ve kısır döngü. Hal böyle olunca mevcut tartışmalar sorunlarımıza çözüm üretmiyor ve bize yeni bakış açıları kazandırmıyor. Bugün her türlü eksikliğine karşın bir nebze de olsa fikir dünyasını hareketlendiren, tarihteki tartışmaları modern tarzda günümüze taşıyan kişi ve grupların başını çektikleri tartışmalardır.

Günümüzde sözünü ettiğimiz hararetli ve üst düzey tartışmaların yapıl(a)mıyor olmasının nedenlerinden birisi de ana akım dini söylemin temsilci ve taraftarlarının, mevcut sorunların üzerini örtmek ve fikirleri boğmak suretiyle meseleleri halledebileceklerini zannetmeleri. Örneğin sorunun günden güne büyümesine karşın henüz doğru düzgün bir Ateizm-Deizm-İslam tartışması yapıl(a)mamış olmasının birinci sebebi bu yaklaşım tarzıdır. Diyanet İşleri Başkanı’nın Deizm konusunda yaptığı açıklamalar bunun en yakın canlı örneği -ki daha önce de benzer şeyler söylemişti-, ilmi, felsefi derinlik yok, ciddiyetten uzak.

Diyanet İşleri Başkanı, sorunu kavrayamadığı gibi ne yapılması gerektiği konusunda da bir fikre sahip değil. Meseleyi “tuzak” ile açıklıyor Başkan. Deizmin tarihi -muhtevası itibariyle- Aristo’ya kadar uzanıyor, tuzakla ne alakası var? Voltaire’i de mi

Page 71: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

okumadınız? Sorunun bu şekilde çözülemeyeceği aşikâr. Her şeyden önce ilmi, felsefi açıdan sağlıklı bir tartışma zemini ya da ortamı gerekiyor. Sorunun nedeni/kaynağı, sebep-sonuç ilişkileri, boyutu, ne ölçüde yayılma istidadı gösterdiği, mevcut din anlayışının masaya yatırılması, modern ideolojilerin sağlıklı analizi, eğitim, din dersi müfredatı, hatta siyasetin soruna etkisi, baskıcı anlayışlar, birey olma-olamama meselesi, bütün bunların enine boyuna ele alınması gerekli.

Meseleyi bir kısım insanın öfkesi ile açıklamak da mümkün değil, sorun öfkeden ibaret olsaydı işimiz kolaylaşırdı, zira öfke dediğimiz şey tepkiseldir, doğru yöntemlerle etkisiz kılınır, parlar söner. Asıl sorun, insanları bir “çıkış yolu” bulmaya sevk edip, Ateizm ve Deizm gibi akımların kapısına itmek. Diyanet, son çeyrek asrın verilerini -ellerinde öyle bir veri varsa tabii- toplayıp analiz etsin, istatistik ve olasılık alanındaki çalışmalardan istifade ederek 25 yıl sonra ortaya çıkacak toplumsal tabloyu net bir biçimde görebilir, işin sonu iyiye gitmiyor.

Devletin, siyasetin emrine amade olan kurumsal merkezi dinin baskısı problem üretmeye devam edecek. İslam’da Kilise benzeri bir yapı olmadığı teoride doğru, Kur’an’a ve Hadis’e baktığınızda böyle bir yapıyı çağrıştıracak herhangi bir şey bulamazsınız, ancak “yorum” yoluyla her türlü sonucu çıkarmak mümkün. Merkez teşkil eden kurumsal din, kendisini istikrarın teminatı olarak görür ve bu şekilde sunar. Orta Çağ’da Katolik Kilisesi kendisini kâinatın merkezinde görüyordu, Bruno ve Galileo’nun ortaya koyduğu yaklaşımlar -evren modelleri- dünyayı, dolayısıyla Katolik Kilisesi’ni kâinatın merkezinden ettiği

Page 72: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

63

için ikisi de işkenceye uğradı, Bruno yakılarak öldürülürken Galileo paçayı zor kurtardı.

Bizdeki kurumsal merkezi din de çok farklı şeyler yapmadı, heterodoksiye (farklı anlayışlara) hiçbir zaman yaşam hakkı tanımazken genel olarak muhaliflerini -örneğin İmam-ı Azam, Hallac, Nesimi, Sühreverdi ve Bedreddin gibi birçok ismi- kendi varlığı için tehlikeli görerek işkenceye tabi tuttu ve öldürdü. Başlangıçta muhalif pozisyonda olup, daha sonra hâkim pozisyona geçerek merkeze oturan fırka ya da ekoller de aynı şekilde davranmıştır, Mutezile mihnesini, bir diğer ifadeyle Mutezile engizisyonunu hatırlamak yeterli olacaktır. Kısacası bu işin tarihi böyle. Bir merkez var ve yerleşik anlayışa göre bu merkez ortadan kalktığı zaman bütün işler bozuluyor, din-din işleri dahi felce uğruyor. Her şeyi resmi hale getiren, prosedüre bağlayan, kendi dışında kalanları ise küfürle, zındıklıkla itham eden bir anlayış bu. Mümkün mertebe tartışmaya meydan vermez, bütün kurumsal ağırlığıyla farklılık arz eden yaklaşımların üzerine çöküp onları imha etmek ister. Orta Çağ’da bunun sonu sürgüne, işkenceye, cinayet ve katliama kadar gidiyordu, şükür ki modern zamanlarda daha farklı, daha “medeni” yollar var.

Farklı düşünce ve görüşlere tahammülsüzlük ve bunları engelleme çabaları, acizlikten kaynaklanıyor, zira ana akım dini söylem, günümüz dünyasının sorunlarına ve modern yaklaşımlara cevap vermekte zorlanıyor. Hal böyle olunca ana akım dini söylemin temsilci ve taraftarları meselelerin üzerini örtmek/meseleleri halının altına süpürmek, tartışma ortamını, hür düşünceyi yok etmek için harekete geçiyor. Oysa tarih içinde her konu tartışmalıdır, İslam düşünce tarihinde ele alınan ya da

Page 73: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

tartışılan hiçbir konu yok ki üzerinde en az iki görüş bulunmasın. Hiçbir mesele yüzde yüz çözüme kavuşturulamadığı gibi aynı mezhebin içinde dahi birbirini nakzeden görüşlere çokça rastlamak mümkün.

Günümüz dünyasında bilgi ve düşünceyi engellemek mümkün değil, herkesin elinden akıllı cep telefonlarını toplayıp, bütün internet bağlantılarını kesemezsiniz. İnsanları farklı yollarla engellemeye, bastırmaya, susturmaya çalıştığınız zaman da bütün bu işler farklı alternatif mecralarda devam eder, insanlar çok fazla sıkışırsa son çare yer altına inip, daha başka şekillerde varlıklarını sürdürürler, tarih boyunca böyle oldu.

Bugün telaffuz edilen -en azından benim bildiğim (ki hatırlayamadıklarım, gözden kaçırdıklarım da olabilir)- 20 küsur “İslam” var: Siyasal İslam, Geleneksel İslam, Radikal İslam, Devrimci İslam, Ilımlı İslam, Aydınlanmacı İslam, Modern İslam, Kültürel İslam/Kültür Müslümanlığı, Entelektüel İslam, Sosyalist İslam/İslami Sol, Sosyal İslam, Anarşist İslam, Reformcu İslam, Liberal İslam, Uygar Demokratik İslam, Direniş Teolojisi, Cihadilik, İslami Feminizm, Müslüman LGBT-İ, Ateist Müslümanlar, Anadolu İslam’ı, Kur’an İslam’ı, Euro İslam, Fransız İslam’ı, Light İslam. Bunların hepsi aynen bu adlandırmalarla piyasada mevcut, hepsinin müşterisi var, bir kısmı farklı amaçlarla dışarıda imal edildi, bir kısmı birbirinin değişik versiyonları ya da türevi, bir kısmı ise vakıayı tanımlıyor. Bu durum, açıkça insanların kendilerine göre bir “çıkış yolu” aradıklarını ortaya koyuyor ve daha önce de ifade ettiğim gibi icat edilmiş “İslam” sayısı artacak. Bunlara bir yenisini daha eklemek sorunu çözmez, bilakis sorunun üzerine koyar.

Page 74: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

65

Bu noktada mevcut tabloya bakıp paniğe kapılan ve çareyi şifahi kültüre sığınmakta bulan yaklaşımlar için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. İşi “kitap okumakla olmaz, din kitaplardan öğrenilmez” demeye kadar vardıran, kendine göre yasaklı kitaplar listesi oluşturan ve “bunları okumayın” diyen, kitap karşısında şifahi kültürü yücelten bir yaklaşım tarzı söz konusu. Birincisi, şifahi kültürle medeniyet inşa edemezsiniz. Yazının icadı insanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır, dilin temsili olarak yazı onun ayrılmaz bir parçasıdır ve geçmişten günümüze sürekli genişleyen bilgi birikimini kesintisiz olarak taşıyan ve bize aktaran vasıtadır, dolayısıyla medeniyet demek yazı ve buna bağlı olarak kitap demektir. İkincisi, İslam, kitaplı bir dindir, vahyin -nüzulü ile eş zamanlı olarak- yazıya geçirilmesiyle başlayan süreç İslam medeniyetine vücut vermiş, bu süreç, Bağdat (Beytu’l-Hikme) ve Endülüs’teki ilmi-fikri faaliyetlerle zirvesine ulaşmıştır. Üçüncüsü, dünyanın bugün geldiği noktada (bilgi ve düşüncenin olağanüstü bir hızla yayıldığı günümüz dünyasında) bir bilenin dizinin dibine oturup, din öğrenme devri bitmiştir. Bu tür yapılar 18. yüzyıla kadar iş görmüştür, bunları canlandırmaya çalışmak beyhudedir, sonucu “insanlar yoldan çıkmasın” diye cahil bir kitle yaratmak olur ve modern dünya karşısında dümdüz olursunuz ki zaten dümdüz olmuş durumdayız.

Modern dünyayı zemmetmek kolay ve hoş, -pratikte hiçbir karşılığı olmasa da- moderniteyi iki cümleyle yerle bir edebilirsiniz, hiç kimse bu ucuz numaraları yutmaz, o ayrı bir mesele. Elinizdeki malzemenin miadı dolmuşsa, kullanabileceğiniz malzemeyi ise akılcı amaçlar için nasıl kullanacağınızı bilmiyorsanız, “aklınız” 18. yüzyıl öncesinde kalmışsa, -bir kısmı miadını doldurduğu, bir kısmı da kullanmasını bilmediğiniz için-

Page 75: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

elinizdeki malzeme vakıa karşısında yetersiz kalıyor, eziliyorsa, modern dünya ne yapsın, kendisini mi durdursun?

Bunlardan başka yaşadığımız coğrafyada fikir dünyasının çölleşmesinin başlıca beş sebebi var. Birincisi, siyasi gündemin düşünceyi öldürmesi. İnsanlar siyasi gündemden bağımsız kalamadıkları, hemen her meseleye siyasi gündem üzerinden “yorum” getirmeye çalıştıkları için fikri meseleler üzerine düşünüp konuşmak zorlaşıyor, hatta çoğu zaman bu mümkün olmuyor. Siyasetin fikir dünyasından etkilenmesi gerekirken zaten felce uğramış olan fikir dünyası siyasetten etkileniyor, siyasi gündem ya da siyasetin rotası doğrultusunda şekilleniyor. Fikir dünyasının siyasi alanla ilgisi teorik düzeyde kalmalı, yani işin felsefesini konuşabiliriz, hepsi bu kadar; ilim ve fikir adamlarının güncel siyasete odaklanmaları düşüncenin ölümü anlamına geliyor. Siyaset yapmanın en doğru yolu gidip bir partiye katılmak.

İkincisi -birincisine bağlı olarak- bağımsızlık (bağımsız olamama) sorunu. Türkiye’de “ilim adamı”, “entelektüel”, “sanatçı” olarak bilinen insanlar müstahdem olup, devletten yemeye, milletin sırtından geçinmeye bayılıyorlar, elinin tersiyle kenara itene rastlamak zor. Bir ülkenin son savunma hattı aydınlarıdır, ilim adamları, entelektüeller, sanatçılar, onlar da içinden çıktıkları milletin sırtına biniyorlarsa artık konuşulacak bir şey kalmamış demektir.

Üçüncüsü, soru sormayı sevmiyoruz, zira bu, kafa konforunu bozan bir durum. Oysa insanlar soru sorarak düşünürler, bunu mutlaka açıktan yapmaları da gerekmez, gündelik hayatta bir iş yaparken dahi o işe ilişkin insanların zihinlerinde birtakım

Page 76: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

67

sorular belirir ve bu soruların cevaplarını ararlar, böylece o konu ya da iş üzerinde bir düşünce faaliyeti gerçekleşmiş olur. Bunun yerine ezberlenmiş hazır cevaplarla yetinmek daha konforlu.

Dördüncüsü, okuma problemi. Kitap okumadan fikir dünyası gelişmeyeceği gibi tek yönlü-tek boyutlu okumalarla da bunun gerçekleşmesi mümkün değil, dolayısıyla çok yönlü okumalara ihtiyaç var. Fikren tek yönlü kaynaklardan beslenmek, tek boyutlu bir bakış açısına saplanıp kalmak at gözlüğü takmaktır, birisinin göz ardı ettiğini ya da ıskaladığını bir diğeri yakalamış olabilir. Literatür için de aynı şey geçerli, örneğin dini literatürü okuyan en azından temel meseleler bağlamında bilimsel literatürü de bilmeli, aynı şekilde bilimsel literatürü bilen bir kimse en azından temel meseleler bağlamında dini literatüre de vakıf olmalı ki cehalet ve ön yargı karşılıklı olarak ortadan kalksın.

Beşincisi ise sabit fikir, dolayısıyla kendini yenileyememe. Sabit fikirli olmak, dolayısıyla düşüncenin mutlaklaştırılması, düşüncenin, düşünce dünyasının en büyük düşmanlarından bir tanesidir ve genellikle bir “erdem” olarak sunulur. Özellikle ideolojik bakış açısı böyledir, bütün görüntüyü, bir diğer ifadeyle vakıayı daha önce oluşturulmuş bir şablona oturtmaya çalışır. Görüntünün ya da fotoğrafın tümü şablona sığmadığı, oturmadığı zaman iş çıkmaza girer. İsa henüz takvimlere düşmeden önce ifade edildiği üzere bir nehirde iki kez yıkanılmaz, mümkün değildir, aynada dahi -görüntü yansıyana kadar geçen zaman itibariyle- geçmişe bakarsınız, dolayısıyla bir ideolojiyi alıp, ahirete kadar mutlak geçerliymiş gibi onun peşinden koşmak akılla bağdaşmaz. Mutlak fikir yoktur, hiçbir zaman olmamıştır, fikir dediğimiz şey insan zihninin ürünüdür, insan zihninden çıkan hiçbir şey mutlak

Page 77: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

olmaz. Zaman geçtikçe fikirler eskir, dünyanın en eski yasasıdır, her şey eskir, dolayısıyla değiştirmek, yenilemek gerekir.

Düşüncelerinin muhasebesini yapmayan sabit fikirli insanlar, toplumun düşünce dünyasına değer katamazlar, başladıkları gibi bitirirler. Farklı bir zaviyeden bakmayı denerseniz bugün sahip olduğunuz düşünceler ya da söyledikleriniz -örneğin- 5 yıl önce sahip olduğunuz düşüncelerden ya da sarf ettiğiniz sözlerden farklı olabilir ve olmalıdır da. Bu, tekâmülün göstergesidir. “10 yıl önce de aynı şekilde düşünüyordum”, bu, kişinin 10 yıldır hiçbir gelişme kaydedemediğinin açık ifadesidir, bilgi aynı kaldığı, değişmediği için bakış açısı ve sonuç da değişmemiştir; bilgi değişirse sonuç da değişir, değişmek zorundadır, aksi halde fikren-zihnen intihar etmiş olursunuz.

Elbette burada sözünü ettiğimiz şey akşam yatıp sabah fikir değiştirmek değil. Türkiye’de sadece siyasi fikirler böyle çabucak değişiverir, -malum, Türkiye’nin şartları- akşam yatıp sabah kalktığında -duruma göre- acilen fikir değiştiren bir sürü insan var. Süreç içerisinde yaşanan ve gerekçeleri ortaya konulan bir değişimden söz ediyoruz ki fikir dünyasının gelişmesi de bununla ilgilidir. Bunu zemmetmek ya da ahlaksızlıkmış gibi algılamak, bir adım ilerleme sağlamayacağı gibi kişiyi ya da toplumu geri götürür.

“Benim düşüncelerim, İngiliz garlarında bilet gişelerinin üzerine yapıştırılan şu afişe benzer: Bu yolculuğu ille de yapmanız gerekiyor mu? Bunu okuyan birinden şöyle bir cevap beklenebilir: İkinci kez düşünecek olursam, hayır.” Dostum Wittgenstein’a katılıyorum, ikinci kez düşünecek olursam benim de “hayır”

Page 78: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

69

diyeceğim kesin – düşünce dünyası tabiatı icabı değişkendir. Düşünce tarihi boyunca birçok ilim adamı ve düşünür fikir değiştirmiştir, İslam düşünce tarihinde de görüş ya da fikir değiştiren sayısız âlim ve mütefekkir vardır.

Müslümanlar, bir yeniden doğuş (İslam Rönesans’ı), aydınlanma (İslam aydınlanması) ve modernleşme (modernleşmeye karşı modernleşme) gerçekleştirmek istiyorlarsa öncelikle fikir dünyasına yatırım yapmak zorundalar, İslam Rönesans’ı için bu olmazsa olmaz mesabesinde. Düşünce, bilim ve sanat, tarih boyunca özgür ortamlarda gelişmiştir, herkesin bir başkasını konuşturmak istemediği, hatta herkesin bir diğerini yok etmeye çalıştığı bir ortamda yaşanamayacağı gibi fikir dünyasının gelişip ilerleyerek yüzü ileriye dönük sosyal, fikri ve siyasi süreçleri ortaya çıkarması da muhaldir. Bu durumda yeni bir dünya kurmak da mümkün olmaz.

♦♦♦

III. VI. İslam Aydınlanmasında İnsanın Konumu – İnsana Dair Yeniden İyimser Olma Zamanı

Kendini bilmek ilkesi gereği İslam aydınlanması için işe insandan başlamak gerekiyor. İnsanın konumunu doğru belirlemeyen her bakış açısı ya da sistem sorun üretir, bu nedenle İslam aydınlanmasının ana çerçevesini belirledikten sonra -bir zorunluluk olarak- ele alınacak ilk başlık insanın konumudur. İnsan hür olup, merkezde mi yer alacaktır, yoksa baskı altında tutulup, kenarda mı duracaktır? Böylece insanın konumu üzerine düşünürken bir hümanizm denemesinde bulunma imkânını da elde etmiş olacağız.

Page 79: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Gerek tarihe gerek dünyanın bugünkü durumuna bakıldığında, ister istemez insana dair genel olarak karamsar bir bakış açısı hâkim olmaktadır. Ancak realiteyi göz ardı etmemek kaydıyla, insana hücum etmeyi bırakıp, onun durumunu iyileştirmek, arzu ettiğimiz aydınlanma ve ilerlemeyi gerçekleştirebilmek için iyimser bir bakış açısına ihtiyacımız var; aksi takdirde insanı kazanmak, aydınlanma ve ilerlemeyi gerçekleştirmek mümkün olmayacaktır.

İslam’ın insanı hiçbir zaman değersiz, aşağılık, pasif, kendi başına iş yapamaz bir varlık olmadı, onu korku ve zora dayalı itaat üzerine kurulu ana akım kurumsal din bu hale getirdi. Sözü edilen bu insan deyim yerindeyse Allah’ın kuklasıdır ve O’nun adına gücü elinde bulunduran bir grup insanın önünde paçavraya dönmüştür. Oysa dinin ana teması insandır, bir diğer ifadeyle din, insan etrafında döner, insan için vardır, Allah için değil. Müteal/Aşkın olan, bize bir varoluş bilinci, bir anlam, amaç ve sorumluluk verir. Değersiz kılınan, aşağılık görülen, baskı altına alınan, kendi başına iş yapamaz bir varlıktan dinin yüksek hakikatlerine hizmet etmesi beklenemez. İdeolojik dindarlığın bir felsefesi olmadığı için bu küçük, değersiz, aşağılık ve aciz yaratığı yaratıcısının adına zapturapt altına almak ister, bu anlayış Müslüman dünyada insanı yok etmiştir.

İdeolojik dindarlık korku ve zora dayalı itaat üzerine kuruludur; İslam aydınlanması için mevcut anlayışın sözleşme ve hürriyete tahvil edilmesi zorunludur. Mevcut anlayışta Allah-insan ilişkisinin üzerine kurulduğu zemin sorunludur, ana akım kurumsal din bütün ağırlığıyla onun üzerine çökmüştür. İnsana biçilen menfi rol ya da insan için belirlenen menfi konum, onu dar bir alana

Page 80: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

71

sıkıştırarak mahkûm hale getirmektedir, bu durumda insanın aklını kullanma cesareti göstermesi de mümkün değildir, zira zihninin etrafına kalın duvarlar örülmüştür. Mevcut dini anlayış, sürekli yasak va’z etmekte, insana devamlı olarak suçluluk duygusu aşılamaktadır. Oysa eşyada ibaha (mubahlık) esastır.

Genel yaklaşım itibariyle tüm dikkatler Allah’a yoğunlaştığı, insan başta olmak üzere diğer tüm meseleler tali görülerek bu minvalde ele alındığı için devamlı surette bastırılan insan ve buna bağlı olarak hürriyet, Müslüman dünyada gelişme imkânı bulamamıştır. Birbirinden farklı Allah tasavvurlarının ortaya konulduğu Kelâm literatürü, hâkim siyasi görüş ya da düzene uygun ilah imal etmenin örneklerini ihtiva eder, tamamen spekülatiftir. Allah’ın yarattıklarına, O’nun sanatına odaklanmak yerine zatına odaklanan bir anlayıştan insanı merkeze oturtması beklenemezdi ve öyle de oldu, insan esaret altına alındı.

Cevaplanması gereken ilk soru şudur: İnsan değerli ve onurlu bir varlık mıdır, yoksa mahkûm edilmesi gereken bir varlık mıdır? İnsan, yaratılışı ve vasıfları itibariyle Allah’ın eseri ve aynı zamanda Esmâ’nın tecelligâhıdır, O’nun ruhunu taşır ve yeryüzünün halifesidir (halifetu’l-arz), dünya üzerinde ne varsa (cemian) onun için yaratılmıştır, kısacası Allah onu yaratmış ve âlemin merkezine yerleştirmiştir. Nitekim İrfan Mektebi -pratiği bir başka tartışmanın konusu olmakla birlikte- insanı âlemin özü (zübde-i âlem) ve kâinatın gözbebeği (merdum-i dide-i ekvân) olarak nitelendirir, o, yaratılmışların en şereflisidir (eşref-i mahlûkât). İslam’da Hristiyanlık’taki gibi insanı daha işin başında mahkûm kılan bir “ilk günah” doktrini yoktur, dolayısıyla insan

Page 81: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

kurtarılması gereken bir varlık değildir, zira kurtarılacak bir halde dünyaya gelmez.

Öte yandan insan, zalim, cahil, nankör, fesat çıkarıcı, azgın, kan dökücü, cimri, aceleci olarak da nitelendirilmiştir. Bu durumda asıl ve arızi olanın doğru tespit edilmesi gerekir. Beraet-i zimmet asıldır, -bunu genele vurursak- insan tertemiz doğar, dolayısıyla daha sonra yoldan çıkar, suç işler, ihanet eder, zulmeder, fesat çıkarır, kan döker, azgınlık yapar… Temeli bu şekilde kurduğumuzda insanı aslen değersiz, aşağılık, yol iz bilmez gören tüm yaklaşımlar, insanın yaratılışı, vasıfları ve yaratıcısının ona biçtiği esas rol ve belirlediği esas konumla çelişir.

İnsani yükümlülüklerimiz zora değil yaratıcımızla yaptığımız sözleşmeye dayanır, burada sözü edilen sözleşme semboliktir, zira bu tabii bir sözleşmedir. İnsanın tüm yükümlülükleri onun akıl yetisine sahip olmasından kaynaklanır, mükellef olmak için öncelikle akıllı olmak şartı vardır; akli melekeleri yerinde olmayan bir kimse sorumlu tutulmaz, teklif-i mâ lâ yutak ya da emr-i mâ lâ yutak yoktur. İnsan, her şeyden önce aklını kullanmakla yükümlüdür. Manevi-ahlaki açıdan yükselişinin ya da alçalmasının/düşüşünün sorumluluğu insanın kendisine aittir ve aklını kullanıp kullanmamasıyla ilgili bir durumdur.

İnsani yükümlülüklerinin yerine getirilmesine ibadet adı verilir. İbadet, iyilik üzerinde yükselir, insan hayatının anlam ve amaçlılığıdır ve bahsi geçen tabii sözleşme gereğince ifa edilir. Sözleşmenin ihlali bireysel ise -inanan bir insan için- hesabı ahirete kalır (toplumsal sözleşme bir başka yazının konusu). Şu kadarını söylemek gerekir ki hukuk, Allah’ı korumaz, insanı, tabiatı ve

Page 82: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

73

diğer canlıları, bunların haklarını korur, hukukullah ve hududullah bunun için vardır; Allah’ın korunmaya ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla insan, bir başkası Allah adına eline sopayı alıp onu adam etsin ya da itaate zorlasın diye yaratılmış değildir, insan yaratılışı itibariyle gerekli her türlü donanıma sahiptir, ideolojik dindarlık ve kurumsal din bu noktada çöker.

Ana akım din, -açıkça ifade etmese de- ibadeti bir tür kölelik olarak gördüğünden, katı ve baskıcı bir anlayışla insan hürriyetini yok etmiştir. Aklın tek başına yetersiz ve kimi durumlarda tehlikeli ya da saptırıcı görülerek baskılanması insanı ezmiş, düşünceyle birlikte özgürlüğü de yok etmiştir. Bu noktada dönüp dolaşıp o meşhur ve kadim tartışmaya geliyoruz: Akıl tek başına iyi ile kötüyü bilebilir mi? Mutezile ve Maturidilik bu soruya olumlu cevap vermektedir. Akıl hem kelime mânâsı hem de muhtevası ve işlevi itibariyle olumsuzluk barındırmaz, Kur’an ve Hz. Peygamber tarafından hiçbir yerde zemmedilmemiştir, Allah’ı bilmenin ve doğru edip eylemenin vasıtasıdır, pek tabii insanı sorumlu kılan vasıta. İlginçtir ki Maturidi ulema, “Biz, bir resul göndermedikçe azap edici değiliz” (İsra: 15) mealindeki ayette “resul” kelimesinin “akıl” anlamına geldiğini söyleyerek, ayeti “Biz insanlara akıl vermeden onları yükümlü tutmayız” şeklinde tefsir eder (bkz. Mevlânâ Mehmed İzmirî, Ḥâşiye alâ Mir’âti’l-uṣûl).

İnsan, öncelikle birey olarak insandır. Bireyselliği hiçe sayıp, insanı cemaat ve cemiyet içinde eritmek suretiyle yok eden yaklaşımlar, onu kişiliksizleştirmiştir. Bireysellik ya da bireycilik denince bunu doğuştan gelen haklar, bağımsız düşünebilme, ifade özgürlüğü, özgüven, kendi ayakları üzerinde durabilme, kendini

Page 83: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

gerçekleştirme, kendine özgü meşru isteklerini elde edebilme, özel hayatın (gizliliğinin) dokunulmazlığı vs. ile ilişkilendirmek yerine doğrudan bencilliğe, tüketimciliğe, hatta inançsızlığa bağlayan sakat anlayış, sürüleşmeyi teşvik etmektedir. Aile, mahalle, cemaat, cemiyet ve devletin üzerinden silindir geçtiği, birey olamayan, kötürüm hale getirilmiş insanlardan müteşekkil bir toplum ilerleyemez, buradan bir medeniyet de çıkmaz.

Modern dünyada Müslümanların üzerinde mutabık kaldıkları, ana çerçeveyi çizen, insanı merkeze alan, hak ve özgürlük temelli kurucu evrensel bir metni yoktur. “İslam’da insan hakları yoktur, kul hakları vardır” diye slogan atan ya da “Özgürlük İslami bir kavram değildir” buyuran, özgürlük denince bunu “herkes istediği her haltı yesin” şeklinde anlayan ana akım din ve ideolojik dindarlık nazarında insanın hakiki mânâda bir değer taşıdığı söylenemez; insan, kurumsal din, merkezi otorite ve sermaye karşısında kurban edilmiştir. Modern dünyada Müslüman zihnin ürünü olarak İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ya da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi bir metnin ortaya çıkmamış olması, düşüncede aşama kaydedilemediğini göstermesi bakımından ayrıca önem arz etmektedir.

Boşluk gördüğü her yere kendi ideolojik dinini, kendi tanrısını yerleştirip, hayatın her alanı üzerinde hâkimiyet kurma sevdasındaki dindarlık, düşüncenin, bilimin, kültür ve sanatın kapladığı alandan rahatsız, elinden gelse hepsini yok eder. 18. yüzyıl öncesinde bu şekilde her alana hâkim olmak mümkündü, artık değil. Tarih içinde düşünce, bilim, kültür ve sanat alanında meydana gelen ilerleme insanı merkeze alan anlayışla mümkün olmuştur. İslam aydınlanması, Müslüman dünyada insanı merkeze

Page 84: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

75

alan ve onu düşüncenin temel konusu haline getiren bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Bu doğrultuda düşünceyi Allah’tan insana doğru değil insandan Allah’a doğru kurmak, böylece hakikatte söz konusu olmayan ancak -düzenin devam etmesi için- insan eliyle Allah adına yaratılan, düşünceyi ve hürriyeti yok eden, insanı her yönden felce uğratan baskıyı gidermek gerekmektedir. Çemberin kırılacağı, işlerin değişeceği nokta burasıdır.

İnsanı merkeze alırken dikkat edilmesi gereken hususa gelince, onu tanrılaştırmak hatasına düşmemek gerekir – denge. Batı hümanizminin aşırılıklarına iltifat etmek, sözünü ettiğimiz aydınlanmanın Müslüman hüviyetini yok eder ve onu başka bir şekle sokar ki bu durumda kendimiz olarak kalamayız. İnsan, yaratıcısıyla yaptığı sözleşme gereği insani yükümlülüklerini yerine getirmek kaydıyla merkezde yer alacaktır; konumunu (makam ve mevkiini) kötüye kullanan halife meşruiyetini yitirir.

♦♦♦

III. VII. İslam Aydınlanmasının Siyasi Düşünceyi Kapsama Zorunluluğu

“Modern”, Fransızca, “çağdaş”, “güncel olan” demek, kelime ilk kez 16. yüzyılda kullanıldı. Tarihte övülen devletlerin, imparatorlukların hepsi o dönemde moderndi, yani o çağa aitti, o çağ içinde günceldi. Osmanlı moderndi, tarih ilerlerken imparatorluk modernlikten uzaklaştıkça, yani kendini yenileyemeyince, güncelleyemeyince inişe geçti. İşin farkına geç varıldı, İmparatorluk, Avrupa’daki modernleşmeye ayak uydurmaya çalıştı lakin “kopyala yapıştır” mantığıyla ve daha çok muhteva üzerinden değil şekil-şemail, semboller üzerinden hareket

Page 85: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

etti. Diğer yandan modernleşme sürecinde hiç doğru bir şey yapmadı da denilemez, yaptı lakin bunlar vaziyeti kurtarmaya yetmedi. Bununla birlikte en azından yetiştirdiği kadrolarla Cumhuriyet için yeterli zemini hazırladı. Örneğin II. Abdülhamid’in kurduğu modern okullar, modern Avrupa üniversiteleri tarzındaki Dârülfünûn’u -ki 1933’te İstanbul Üniversitesi oldu- tekrar açması, kız okullarını kurması vesaire, hepsi buna hizmet etti.

İmparatorluğun kendi modernleşmesini kendi tarzında -modernleşmeye karşı modernleşme tarzında- gerçekleştirmesi gerekiyordu, yapması gereken buydu. Dolayısıyla bugün bizim kendi modernleşmemizi gerçekleştirmemiz gerekiyor ki bu da tarihte geriye doğru gitmekle, ölmüş olanı diriltmeye çalışmakla olacak bir şey değil. Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Türkiye bugün yaşadığı çağa mı ait, güncel mi, kendini yeniliyor, güncelliyor mu? Maalesef hayır, kazanımlarını kendi eliyle yok ederek, tarihte övündüğü bir döneme avdet etmeye çalışıyor ki mümkün olmayacağı görülecektir.

Hristiyan Avrupa'dan Aydınlanma çıktı, bağımsız düşünürlerin yanı sıra Batılı teologlar, muharref dinlerinden düşünce aşamasına geçerek Aydınlanma'nın altyapısını hazırlayacak bir hareket meydana getirmeyi başardılar. Aydınlanma filozoflarının önemli bir bölümü de din adamıydı. Âlemin bu yakasında ise namuslu işlerle uğraşan adam sayısı bir elin parmaklarını geçmedi, kimse de onları dikkate almadı. Yobazlık, hak ve korunmuş olduğuna iman ettiğimiz İslam'ın bu avantajlarını düşüncenin ve bilimin aleyhine kullandı, düşünce

Page 86: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

77

aşamasına geçme teşebbüslerini "dinimiz haktır, korunmuştur, ekmeldir, bunlara gerek yok" deyip bertaraf etti.

Orta Doğu gönüllü köleliğin ana vatanıdır, İslam dahi bu coğrafyayı adam edemedi, bilakis bu coğrafyanın insanı tarafından gönüllü köleliğin meşruiyet vasıtası haline dönüştürüldü. İnsanlık tarihinde devlet gereklilik sonucu ortaya çıkmıştır, iyisi güzeli yoktur, güç ifade eder. Herkes gücü kimin kullanacağını bilir, esas mesele gücün hangi şartlarda ve nasıl kullanılacağıdır. Batı felsefi birikimi, aydınlanması ve edindiği tecrübeler neticesinde gücü sınırlama yoluna gitmişse de problem tamamen ortadan kalkmış değildir. İslam-Türk, Arap ve Fars devlet geleneği ise berbat bir gelenektir ve ne yazık ki Türkiye'de Meşrutiyet ve Cumhuriyet tecrübeleri -ki bunlar anayasallık süreçleridir- birtakım kazanımlar sağlamış olmakla birlikte gelinen son nokta itibariyle işe yaramamış görünmektedir; Türkiye 18. yüzyıl öncesini yaşamaktadır.

Gücü dağıtıp sınırladığınız zaman kişiler kafalarına eseni yapamayacağı için ortak akıl ve kontrol mekanizması çalışır, birinin yaptığı yanlış diğerinden döner. Kuvvetler bir yanlış üzerinde birleştikleri ya da birinin yanlışına -mesela yetki alanına girmediği için- bir diğeri ses çıkarmadığı zaman haklarının bilincinde olan vatandaşlar duruma itiraz edip seslerini yükseltirler. Orta Doğu'nun gönüllü köleleri bu işlerden anlamaz, bu nedenle bizde halktan başlayan bir değişim süreci yaşanmamış, her şey "halka rağmen halk için" anlayışıyla tepeden inme olmuştur, Komünizm gelecekse onu da devlet getirir.

Page 87: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

Dayakla kötekle hiç kimseyi kendinize bağlı kılamazsınız, -eğer varsa- savunduğunuz değerleri de bu şekilde hiç kimseye benimsetemezsiniz. Devletin ne olduğunu bilen hiçbir yönetim bu yola başvurmaz, başvurduğu zaman fazla ömrü kalmamış demektir. Tabiatı icabı devlet zor kullanma gücüne ve hakkına sahiptir ancak zor kullanılacak alan ve haller başkadır. Devlet -dolayısıyla devleti idare edenler- herkesin üzerinde bir arada yaşadığı ortak zemini korumak ve onu daha da güçlendirmek için mevcut imkânlardan toplumun her kesimini yararlandırır, yararlandırmak zorundadır; bir zümre ya da kesime yağdırıp, diğer kesimleri zelil kıldığınız zaman, yani insanlar yaşayamaz duruma geldiklerinde işler yolundan çıkar. İçtimaî husumetleri bitirmek, içtimaî ve iktisadî adaleti sağlamakla mümkündür, insanları dışlarsanız, bir kesim diğerini baskı altına alırsa, birileri yerken birileri bakarsa maraza çıkar, tarih boyunca böyle olmuştur.

Bir ülke en kötü kanunlarla en iyi şekilde yönetilebilir, akıl meselesidir, aynı şekilde bir ülke en yüksek hakikatlerden ilham alınarak yapılmış kanunlarla bataklığa sürüklenebilir, yine akıl meselesidir. Hz. Peygamber’in duasıdır: “Rabbim, beni göz açıp kapayıncaya kadar dahi nefsimle baş başa bırakma!” Buradan siyasî ve içtimaî hayatımıza bir çıkarım yapacaksak, sistemi -devleti idare edenler de dâhil- devlet kademelerinde görev yapan hiç kimseyi kendi nefsiyle baş başa bırakmamak üzerine kurmamız icap eder(di), zira insanoğlu beşerdir, şaşar; hiçbirimiz peygamber değiliz, vahiy almıyoruz, dolayısıyla denetim mekanizmasının sağlam olması, eleştiri kanallarının açık olması, şeffaflık ve hesap verilebilirlik lazımdır.

Page 88: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

79

Sosyal devlet, güçlü birey, bunların olduğu yerde ideolojik dinbazlık müşteri bulamaz. İdeolojik dinbazların bireyle/bireysellikle sorunları vardır, bireyi/bireyselliği devamlı hedef tahtasına oturturlar, zira birey bağımsız düşünüp bağımsız hareket eder, kendi ayakları üzerinde durabilir. İşler kötü giderse -ki gidebilir- sosyal devlet devreye girer. Hal böyle olunca bir grubun ya da cemaatin üyesi olmaya ihtiyaç kalmaz, sosyal hayatta farklı biçimlerde var olma yoluna gidilir.

Sosyal devlet bireyi dilendirmez, sosyal devletin söz konusu olmadığı, bireyin/bireyselliğin zayıf olduğu toplumlarda grup ya da cemaat sosyal güvencedir, mensuplarına iş, aş ya da maddi destek sağlar. Hal böyle olunca kişi bir nevi esir olur, grup ya da cemaat olmadan bir hiçtir – para veren altın bulsun! 18. yüzyıl öncesi toplumlarda cemaatle var olursunuz, günümüzde çok sayıda örneği bulunan bu yapıların mensubu olmak karşılıksız değildir tabii, bulunduğunuz konuma göre sizden faydalanılır, ya devlete kapağı atarsınız ya da cemaatin kendisine ait iş yerlerinde yahut cemaat mensubu zenginlerin şirketlerinde çalışırsınız, sair zamanlarda propaganda yapmak, adam toplamak başta olmak üzere beslendiğiniz yere türlü şekillerde hizmet edersiniz.

Türkiye'de milliyetçilik millete değil devlete odaklıdır, usûlen yaptığı millet vurgusu ve övgüsünün pratikte karşılığı yoktur. Bu tür milliyetçilikte millet kimsenin umurunda değildir, millete ne olursun olsun yeter ki devlet yüce olsun anlayışı hâkimdir. Milletin perişan olmasında, sürünmesinde beis görmeyen içi boş slogan milliyetçiliğinden hayır gelmez. Meselenin kökleri oldukça derindir, “Devletin bekası için gerekirse bütün halkı feda ederim”, (cevaben) “Devlet dahi halk içindir”, tarihi tartışmanın

Page 89: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

özeti budur, bizde insanın değeri yoktur. Aynı şekilde İslamcılık da kendisini devlete odaklamıştır. Yaşadığımız coğrafyada benimsenen ideolojiler insandan arındırılmıştır.

İnsani ilişkiler gelişti mi, düşünce, kültür, sanat gelişti mi, refah düzeyi ya da yaşam standardı yükseldi mi? Türkiye'de sadece siyasi-idari yapı değişti ve işin tabiatı icabı bu değişimle eş zamanlı olarak yeni bir zengin sınıf ortaya çıktı, hepsi bu kadar. Evine ekmek götürmekte zorlanan insanların "İslam" propagandası yaptıkları, "gelenek" aşağı "medeniyet" yukarı atıp tuttukları, köylü milliyetçilerin "Türklük"ten bahsettikleri bir zamanda ağlanacak halimize gülmek de insani bir eylemdir. 1.498 Euro asgari ücret alan Fransızların eylemini eleştiren Müslüman herkesi kendisi gibi sürü zannetmektedir. Oysa bizim bugün sahip olduğumuz 8 saat çalışma hakkını da Batılı insan dövüşe dövüşe aldı.

Sonuç olarak, İslam aydınlanması, siyasi düşünceyi de kapsamak, bir diğer ifadeyle siyasi düşünceye de etki etmek zorunda. Bu konuda Müslüman dünyayı tarihte ileriye taşıyacak fikirlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç var, zira konuya ilişkin kaleme alınmış olan İslami eserler, bugünün dünyasına hiçbir şey söylememektedir.

♦♦♦

Page 90: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

81

HÂTİME – GELECEĞE DAİR KISA BİR NOT

Dinî düşünce bundan sonra nasıl bir seyir takip edecek, dinî anlayış ya da algının bundan sonra gideceği yahut evrileceği nokta neresi? Bu sorunun cevabı önemli, zira bu konuda yaşanacak olan gelişmeler geleceğimizi şekillendirecek.

Müslüman dünya, adaletsizliğe “dinî” kılıf uyduranların, aklı başında hiç kimsenin itibar etmeyeceği hurafeleri “din” diye ortaya sürenlerin sayesinde perişan haldedir. Görmezden gelinen şey savunma hatlarının çoktan yarılmış olduğudur. Yanlış anlaşılan/yanlış değerlendirilen gelenek, bin yıl önce yazılmış insan ürünü metinlerle bugünü ayağa kaldırmaya çalışmak yerine bütün bir tarihî, ilmî, felsefî mirastan ilkesel olarak istifade edip, çağa hitap etmeyi akıl edemediği için mevzi kaybetmeye, gerilemeye devam edecektir. Her şey eskir, yenilemek gerekir, yenilenemeyen çürür, saf dışı kalır.

İslam'da reform çoktan yapıldı, artık kendilerini geleneksel tanımların dışında ifade eden azımsanamayacak, göz ardı

Page 91: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

ATİLLA FİKRİ ERGUN

edilemeyecek bir kitle var ve bunların dini anlayışı -namaza varıncaya kadar her konuda- farklı. Süreç içinde ultra modernist dinî anlayışlar ivme kazanacak, yanı sıra Deizm ile Ateizm arasındaki o ince çizgiye gelen insan sayısı artacaktır. Modern dünyada bir çıkış yolu arayan ve kendilerini şu veya bu şekilde din ile irtibatlandıran, içtimaî ve iktisadî adalet arayışı içindeki insanların modern yaklaşımlarla harmanlanmış bir dinî anlayış geliştirmeleri kaçınılmazdı. Bugüne kadar yapılan yanlışlar, geri kalmışlık, adaletsizlik, tüccarlığa dönüşen “dindarlık”, insan aklıyla alay edercesine “din” diye sunulan hurafeler, işi artık geri dönüşü olmayan bir noktaya getirmiştir. An itibariyle ultra modernist dindarlığın önü açıktır, bu tarz daha çok insanı kendisine çekecektir, sürecin önüne geçmek mümkün değildir.

Bağımsız akıl, mantık, felsefe, bilim, sanayi, teknoloji, bütün bunlar toplandı ve İslam Âlemi’nin üzerinden silindir gibi geçti. Müslümanlar ise akıllarını kullanma cesareti göstermek şöyle dursun bunlara sövmekle meşgul oldular. Müslüman dünya üretemiyor, geliştiremiyor; son çare inkâr ve sövgüdür.

II. Dünya Savaşı’nı bilim kazandı, atomu parçalayan, nükleer bombayı yapan bilim. İslam Âlemi ise akıllarını kiraya verenlerin işledikleri cürümler yüzünden mahkûm pozisyonda, bağımsız kafalı olamayanların, mukallitlerin, düşünmeye cesaret edemeyenlerin yüzünden. Müslüman bilimi ve sanatının zirveye ulaştığı dönem uzun zaman önce sona erdi, işte bugün buradayız, halkı Müslüman olan 50’den fazla ülkenin bir Fransa etmediği noktada! Dolayısıyla bugün İslam’ın dünya hâkimiyeti üzerine atılan sloganların tümü boştur, Batı’dan sonra dünya Müslümanların eline kalmayacaktır.

Page 92: İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE · dünyada -ateşli din taraftarlarının katı teokratik anlayışı yüzünden- görece sahip olduğu özgürlükleri kaybetmek istemez. Şahsen ateşli

İSLAM AYDINLANMASI ÜZERİNE

83

İslam düşüncesi, tarih içinde yerleşik algıya itiraz edip farklı fikirler öne süren şahsiyetler sayesinde var olmuştur, tartışma ortamını yaratan, diğerlerini kendilerini savunmak zorunda bırakarak tartışmanın içine çeken, böylece geniş bir müktesebatın ortaya çıkmasını sağlayanlar bu şahsiyetlerdir. Düşüncenin tahriki söz konusu olmasaydı kayda değer bir gelişme olmayacaktı, öne sürdükleri düşünceler kendi içinde birtakım yanlışları barındırsa dahi itiraz eden, farklı fikirler öne sürerek kafa konforunu bozan şahsiyetlere çok şey borçluyuz, dolayısıyla akılcı, eleştirel temele dayalı, çocuklara düşünmesini, soru sormasını öğreten bir eğitim sistemi vücuda getirilmedikçe işlerin yoluna girmeyeceğini anlamak zor değildir, ezberletilenlerin/ezberlenilenlerin işe yaramadığı ortadadır. Müslüman dünya, kendi aydınlanmasını, kendi modernleşmesini gerçekleştirmediği takdirde iflah olmayacaktır.

♦♦♦