65
SINIFTAN KAÇIŞ: Türkiye’de Kapitalizmin Analizinde Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine * Fuat Ercan ** I-Giriş Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz etmeye yönelen sosyal bilimler arasında gerilimli alanlarından birini oluşturuyor. Gerçeklikle onu anlamaya ve açıklamaya çalışan teori arasındaki bu gerilim 1 , kapitalizme özgü sosyal ilişkiler geliştiği sürece daha da artıyor. Kapitalizmi dinamik kılan sermaye birikimi mekanizması yoğunluk kazanarak derinleşip (intensification) yaygınlaştığı (extensification) ölçüde, yaratılan zenginlikler sermaye ve servet olarak belirli ellerde toplanıyor (centralization of capital). Tüm bu gelişmelerin öznesi ve nesnesi olan farklı sosyal konumlar ise her geçen gün daha belirginleşip, daha bir biçim kazanıyor. Dünya ölçeğinde sermaye birikiminin artan belirleyiciliği değişim değerinin egemenliğini arttırdığı oranda, emeğin metalaşması dahada yoğunlaşmıştır. Dave Hill’in ifade ettiği gibi; “Sermayenin sosyal evreninde yaşadığımız ölçüde, sınıf olgusu bizim etrafımızda, bizim içimizde (insan sermayesi olarak) ve her yerde” çelişkili bir gerçeklik olarak önemini arttırmıştır” (Hill, 2001). Bir gerçeklik olarak sınıf olgusu önem kazanırken, sosyal teori ve analizlerde ‘sınıflara’ referans vermekten kaçınma, ya da sınıf * Bu çalışma Türkiye’de sermaye birikimi ve kapitalizmin gelişiminin “sınıf” terimleriyle analiz etmeyi amaçlayan daha detaylı bir çalışmanın ilk bölümünü oluşturuyor. Yer kısıtı nedeniyle çalışmanın sadece ilk bölümünü sizlerle paylaşabildik. Çalışmayı okuyarak dil ve içerik açısından önerilerde bulunan sevgili Elvan Gülöksüz, Erhan Bilgin, Kurtar Tanyılmaz ve Mehmet Türkay’a, çalışmanın özellikle içeriğine ilişkin korkularımı gideren sevgili Ahmet Köse’ye teşekkür ederim. ** Doç.Dr. M.Ü-İktisat Bölümü ( [email protected]) 1 Sınıf gerçekliği karşısında sosyal bilimlerin konumu için bkz. G.Rikkowski(2001). Sınıftan kaçış 1

Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

SINIFTAN KAÇIŞ:

Türkiye’de Kapitalizmin Analizinde

Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine*

Fuat Ercan**

I-Giriş

Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz etmeye yönelen sosyal bilimler arasında gerilimli

alanlarından birini oluşturuyor. Gerçeklikle onu anlamaya ve açıklamaya çalışan teori arasındaki bu

gerilim1, kapitalizme özgü sosyal ilişkiler geliştiği sürece daha da artıyor. Kapitalizmi dinamik kılan

sermaye birikimi mekanizması yoğunluk kazanarak derinleşip (intensification) yaygınlaştığı

(extensification) ölçüde, yaratılan zenginlikler sermaye ve servet olarak belirli ellerde toplanıyor

(centralization of capital). Tüm bu gelişmelerin öznesi ve nesnesi olan farklı sosyal konumlar ise her geçen

gün daha belirginleşip, daha bir biçim kazanıyor. Dünya ölçeğinde sermaye birikiminin artan belirleyiciliği

değişim değerinin egemenliğini arttırdığı oranda, emeğin metalaşması dahada yoğunlaşmıştır. Dave Hill’in

ifade ettiği gibi;

“Sermayenin sosyal evreninde yaşadığımız ölçüde, sınıf olgusu bizim etrafımızda, bizim

içimizde (insan sermayesi olarak) ve her yerde” çelişkili bir gerçeklik olarak önemini

arttırmıştır” (Hill, 2001).

Bir gerçeklik olarak sınıf olgusu önem kazanırken, sosyal teori ve analizlerde ‘sınıflara’ referans

vermekten kaçınma, ya da sınıf olgusunun artık ‘analiz nesnesi’ olarak geçerliliğini yitirdiği yönündeki

düşünceler sosyal bilimlerde gittikçe belirleyici olmuştur. Teorik düzlemde sınıftan kaçış, çok farklı

kanallardan beslenmiştir. Fakat gerçeklik düzeyi ile teorik düzey arasındaki bu açıklığın bizzat kendisi

sonuçta var olan sınıfsal konumları güçlendiren bir mekanizmaya dönüşmüştür. Sorun bu yönüyle eleştirel

sosyal bilimciler için özel bir önem taşıyor.

Sınıf gerçeğinden kaçışın nesnel temelleri nelerdir? Çok değişkenli bir süreçle biçimlenen sosyal

teorilerden sınıf olgusunun dışlanmasının nedenleri nelerdir? Kaçışın temel nedeni bilgi kuramsal mı, yoksa

kaçış için bilgi kuramsal temelleri hazırlayan varoluşa ilişkin bir mekanizma mı var? Belirli sınıflara

atfedilen politik dönüştürücü olma işlevini yerine getirememe, bu sınıfın sınıf olma özelliğini ortadan

kaldırır mı?

*Bu çalışma Türkiye’de sermaye birikimi ve kapitalizmin gelişiminin “sınıf” terimleriyle analiz etmeyi amaçlayan daha detaylı bir çalışmanın ilk bölümünü oluşturuyor. Yer kısıtı nedeniyle çalışmanın sadece ilk bölümünü sizlerle paylaşabildik. Çalışmayı okuyarak dil ve içerik açısından önerilerde bulunan sevgili Elvan Gülöksüz, Erhan Bilgin, Kurtar Tanyılmaz ve Mehmet Türkay’a, çalışmanın özellikle içeriğine ilişkin korkularımı gideren sevgili Ahmet Köse’ye teşekkür ederim.**Doç.Dr. M.Ü-İktisat Bölümü ( [email protected])1Sınıf gerçekliği karşısında sosyal bilimlerin konumu için bkz. G.Rikkowski(2001).

Sınıftan kaçış 1

Page 2: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Bu soruların cevabını arayan sosyal bilimci eğer Türkiye gerçekliğinde biçimlenen sosyal teori geleneği

içinde yer alıyorsa işinin çok daha zor olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Türkiye gerçeğini analiz ederken

sınıf kavramını kullanan B.Boran işin zorluğunu şu anlamlı kelimelerle ifade etmiştir.

“Bizde oldum olası sınıf gerçeğine ve kelimesine karşı sık sık öfke, ve şiddetli suçlamalar

halinde açığa vurulan bir tedirginlik duyulur” (Boran, 1975: 156).

Bu gerginlik ve öfkeden yaşamı boyunca payına düşeni fazlasıyla alan H.Kıvılcımlı:

“Sınıflı bir toplumda <<sınıf yok>> denildi mi, açık hesap görülmeyecek, <<dilediğimize

ihaleyi yapacağız>> demek istenir. Bu hürriyet değil, istibdattır” (Kıvılcımlı,1970:25).

diyerek sınıf gerçeğini inkar etmenin, özellikle Türkiye özelinde ne anlama geldiğini işaret etmiştir. Fakat

diğer yandan;

“<<sınıfları ve sınıf mücadelelerini reddediyoruz >> demekle ne sosyal sınıflar, ne de

aralarındaki mücadele ortadan kalkar” (Boran,1975:157).

Türkiye’de sınıf kavramı ve gerçekliğine karşı duyulan kinin ya da gözardı etmenin tarihsel bir dizi

nedeni var; ama tüm bu nedenleri sadece egemen sınıflara ve egemen sosyal analizlere bağlayamayız. Bir

söyleşi de L.Althusser teoride açığa çıkan bu olumsuzlukların “İdeolojik sınıf kavgasının bir sonucu”

olduğunu belirtecektir. L.Althusser’e göre böyle bir sonucun arkasında “baskı kullanan, iktidarı elinde

bulunduran burjuva ideolojisi, burjuva kültürü” yatmaktadır.

“Aydınların, birkaçı dışında aralarındaki bir çok Marksistin de, kitle olarak teorilerine

burjuva ideolojisi egemendir” (Althusser,1976,26).

Türkiye’de sınıf yok! burjuvazi yok! vurgularının arkasında geç kapitalistleşen ve eşitsiz gelişmenin

tüm olanaklarını kullanan bir burjuva ideolojisi yatar. Bu ideoloji yaşanan gerçeklikleri açıklama ve

anlamaya ilişkin analizlere oldukça farklı biçimlerde kendini gösteriyor. Türkiye’de verili koşul ve

ilişkilere alternatif olarak geliştirilen eylemlilikler ve teorik çabalarda da (genellikle) sınıf merkezli

analizlerin yeteri kadar geliştirilmediğini görüyoruz. Muhalif oluşumlar teorik analizlerine sınıf yönelimli

bir duyarlılıkla başlasalar bile, sınıf merkezli bir analizin gereği olan aparatları ya sistematik biçimde

kullanmıyorlar ya da hiç kullanmıyorlar. Türkiye gerçeğinde sınıftan kaçmanın temel nedenlerinden biri

bilgi kuramsaldır. Eylemlilik ve bilme etkinliklerimiz genellikle devlet merkezli bir epistemoloji üzerinden

gerçekleştiriliyor.2 Kapitalizmi tanımlayan ilişkiler ağı ve bu ağın oluşturduğu mekanizma(lar)

biçimlenirken, idealize edilen ve bir dönem var olduğu düşünülen devlet, farklı işlevlere büründüğü ölçüde

“iyi devlet” söylemi yani devlete karşı devlet söylemi önem kazanacaktır. Devlet temelli analiz ve

yorumlamaları eleştirel yaklaşan analizlerde de yine tüm bilme etkinliği “devlete” karşı olma halleri içinde

biçimlenecektir. Özellikle muhalif oluşumların analizlerinde belirleyici konumda olan ve sık sık kullanılan

‘devletçilik’, ‘kalkınma’, ‘batılılaşma’, ‘devletçilik’ veya ‘millet’ ya da ‘halkın ortak çıkarları’ gibi

kavramlar devlete referansla gerçekleştirildiği ölçüde “sınıfsal gerçeklik” göz ardı edilmiştir. Diğer bir

deyişle devlet merkezli bilgi kuramının ürünü olan bu kavramlar, sınıf kavramının yerini almışlardır. Oysa 2 Devlet merkezli bilgi kuramının detaylı analizi için bak:N.Brenner(1999)

Sınıftan kaçış 2

Page 3: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

bu kavramların her biri sınıfsal bir içeriğe sahiptir. Örnek olarak “batılılaşma” isteği başından itibaren

kapitalizmi tanımlayan mekanizma ve işleyişlerin hızlanmasına neden olmuştur. H.Kıvılcımlı açık bir

şekilde durumu işaret etmiştir;

“Batılılaşmak; bir ülkede kapitalizmi kurmaktır. Nitekim Türkiye’de de şimdiye dek

yapılmış bütün Batılılaşmak işlemleri, Kapitalistleşmek’ten başka sonuç vermemiştir.

Vermezdi de” (Kıvılcımlı, 1970:43).

B.Boran aynı şekilde devletçilik kavramını da sınıfsal bir çerçevede tanımlama yoluna gitmiştir.

“Bütün az gelişmiş ülkelerde iktisadi devletçilik politikası, devlet yatırımları ve ekonomide

bir devlet sektörünün oluşması objektif şartların bir zorunluluğu olarak doğuyor gelişiyor.

Bunun için sorun , karma ekonomi olsun mu, olmasın mı sorunu değildir. ….. Sorun

devletçilik politikası ve devlet sektörü burjuvazinin denetim ve hizmetinde mi olacaktır, yani

devlet eliyle bir özel sermaye ve özel teşebbüs sınıfı geliştirilecek midir, yoksa bu

yapılmaayıp, söz konusupolitikave sektör işçi, emekçi kitlelerin politik denetiminde ve

hizmetinde mi olacaktır?” (Boran,1975:109).

B.Boran kendisine “Her ikisinin de değil, milletin denetim ve hizmetinde olacaktır” cevabı verileceğini,

ama bunun gerçek bir cevap değil kaçamak olduğunu işaret etmiştir. Borana göre bu bir kaçamaktır. ‘Halk’

ya da ‘millet’ kavramları özünde sınıfları dışlamaz, “çünkü millet topluluğunun iç yapısı sosyal sınıf ve

tabakalardan oluşur” (Boran, 1975:109).

Türkiye’de yaşanan süreci anlama ve açıklama için sıkça kullanılan bir diğer kavram ise ‘kalkınma’

kavramı olmuştur. Kadro hareketinden Yön’e, iktisadi devletçiliği savunan A.Hamdi Başar’dan liberal

Ahmet Ağaoğlu’na , dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi amaçlayan ve bu amaç doğrultusunda bir dizi

dönüşüme ön ayak olan T.Özal’ın Anavatan Partisi’ne; ve dahası islami ideolojiden beslenen ve iktidara

gelen Adalet ve Kalkınma Partisi’ne, kalkınma kavramı sürekli olarak temel amaç olarak tanımlanmıştır.

Son yıllarda egemen olan muhalif söylemlere baktığımızda, kalkınmacı bir eğilimin belirleyici olduğu

görülmektedir. Tüm bu oluşumlarda kalkınma olgusu fetişleştiriliyor.3 Kalkınma kavramı tüm bu

analizlerde, bazen devlet tarafından zenginlik yaratma ve girişimci sınıf oluşumuna olanak sağlama

anlamına gelirken, bazen de kapitalizme içkin olan sınıfsal çatışmaları önleyecek bir olgu olarak anlaşılmış,

bazen de tüm olumsuzlukların temel nedeni olan emperyalizmle bağlantıları koparma olarak tanımlanmıştır.

Tüm bu açıklamalarda ‘kalkınma’ özellikle zenginlik yaratmaya atfen kullanılmıştır. Oysa kalkınma sadece

zenginlik yaratma ve zenginliğin artışı değildir, nicel bir olgu olarak zenginlik artışının olması için üretim

güçlerinin geliştirilmesi gerekir. Üretim güçlerinin geliştirilmesi denildiğine ise kullanılacak işgücünün

miktar ve niteliği ile üretim araçlarının gelişkinliği (teknolojik gelişme) sorunlarıyla karşılaşırız. Zenginlik

ya da refah için kullanım ve değişim değeri üretimi, bu anlamda işgücü ile üretim araçları arasında bir dizi

ilişkinin varlığını işaret eder. Diğer yandan bu ilişki de kullanılacak işgücü ile teknolojinin uygun bileşimi

önem kazandığı oranda, bu bileşime kimin karar vereceği sorunu gündeme gelecek ve karar alma sürecinde

3Fetiş kavramını bir sosyal olgunun doğallaştırılması, ve doğallaştırıldığı ölçüde tarihsel içeriğinden koparılması anlamında kullanıyorum. Fetiş kavramı ve kalkınma kavramının fetişletiştirilmesi için bak: R.Kiely (1995).

Sınıftan kaçış 3

Page 4: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

üretim araçlarının mülkiyeti belirleyici olacaktır. Üretilen zenginliğin bölüşümü de bir dizi sınıfsal

konumun varlığını gerektirecektir. Bu anlamda kalkınma süreci ya da kalkınma stratejileri, üretim ve

bölüşüm ilişkilerini gündeme getirdiği ölçüde sınıfsal bir gerçekliği işaret edecektir (Tüm İktisatçılar

Birliği, 1978:54).

Diğer yandan kalkınma kavramı genellikle dünya kapitalist sisteminden bağımsızlık kazanmayı

sağlayacak bir olgu olarak ele alınıp, analiz edilmiştir. Genellikle bütüncülleştirilmiş makro verilerle

yapılan çözümlemelerde üretim miktarındaki artış, yaşam seviyesindeki gelişme, tassaruf oranları, ithalat ya

da ihracat oranlarındaki artış vb., bir ekonominin (ülkenin) diğer ekonomiler (yani ülkeler) karşısındaki

konumunu ifade ettiği ölçüde kalkınma kavramı bir karşılaştırma aracı olmuştur. Kalkınma olgusu bu

anlamda dünya sisteminde verili olanakların ya da fırsatların değerlendirmesine atfen kullanılmıştır.

Dünya ekonomisindeki olanakları kullanılması yönündeki kalkınmacı çözümlemede “sınıflar değil ülkeler

birim olarak” ele alınır. Oysa kalkınma ya da gelişme için bir fırsat ya da olanağın kullanılması dendiğinde,

ya da bu yönde bir stratejiden bahsedildiğinde;

“ (…) nesnel konumu bakımından ‘gelişme’yi amaçlayan sınıf ya da sınıflar açısından

değerlendirilmesi” gerekir uyarısı bu anlamda önem kazanıyor (Gülalp, 1987: 96-97).

Sermayenin toplam sosyal döngüsünün artık dünya ölçeğinde cereyan ettiği ve bireysel sermayelerin bu

dinamiklerle eklemlenmek istediği/zorlandığı bir dönemde, kalkınma olgusunun ülkeler arası çelişkilere

atfen kullanılması önemli ölçüde geçerliliğini yitirmiştir. Sermayenin dünya ölçeğinde egemenliğini tesis

ettiği, sermayeler arası rekabet ve ilişkilerin iç içe geçen ağlar biçiminde organize olduğu ve değerin açığa

çıktığı parasal biçimler (ücret, faiz, kar) arası çelişkilerin iyice yoğunlaştığı bir aşamada, ülke ekonomisinin

makro performansı ile bireysel sermayelerin performansının, birbirini içeren gerçeklikler olmadığını

belirtmemiz gerekiyor.4 Ülke ekonomisi çok kötü bir performans gösterdiği dönemlerde, az sayıda bireysel

sermaye sahibi çok iyi bir performans gösterebilir. Genellikle de böyle oluyor. Sadece az sayıda büyük

sermaye için değil, (sermayelerin dünya ölçeğinde işleyen sürece eklemlenme tarzına bağlı olarak) çok

sayıda küçük ölçekli işletmenin olumlu gelişim eğilimi göstermesine rağmen, ekonomi kötü bir performans

gösterebilir. Tüm bu vurgulardan hareketle “kalkınma” kavramının sınıf gerçekliğini gizlemesinin ötesinde,

son yıllarda gerçekleşen önemli dönüşümleri anlamamızı da önleyen bir araç olduğunu söyleyebiliriz.

Sosyal teoriden sınıf kavramının kovulmasının tarihi -yukarıda da işaret ettiğimiz gibi- Türkiye’de çok

eskilere dayanıyor. Ama Türkiye’deki sınıftan kaçış halleri devamlı olarak uluslararası düzeyde biçimlenen

sosyal teorilerden beslenmiştir. Sınıftan kaçış 1980’li yıllarda dünya ölçeğinde daha bir güçlemiş ve

çeşitlenmiştir. Bu süreçten Türkiye’de epeyce nasiplenmiştir. ‘Sınıf’ın ya da sınıf kavramının öldüğü, işçi

sınıfına elveda dendiği, değerin artık ‘emek’ değil ‘bilgi’ tarafından yaratıldığı, sorunun kapitalist sömürü

değil de çalışmanın ortadan kaldırılması olduğu yönündeki açıklamalar, teorik düzlemde sınıf kavramından

daha bir uzaklaşılmasına neden olmuştur. Oysa toplumsal gerçekliği analiz ederken, sınıf kavramı hem

analiz hem de politik pratik bakımdan özel bir anlam taşıyor. K.Boratav’ın bu yöndeki uyarısı çok anlamlı:

4Makro iktisadın temel belirleyeni Keynesyen bütüncülleştirilmiş ulusal temelli veriler ile mikro iktisadın bireysel maliyet ve seçim yönelimli ayakta kalma stratejileri, sermayenin yeniden değerlenme koşullarının dünya ölçeğinde gerçekleştiği günümüz koşullarında “kalkınma olgusunun” yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Böyle bir değerlendirme için bkz. D.Bryan (2001).

Sınıftan kaçış 4

Page 5: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

“Nasıl ki doğum, ergenlik, yaşlılık ve ölüm; hastalık ve sağlık hallerindeki insan vücudunu

incelemenin ilk koşulu, insan anotomisini kavramaktır; aynı şekilde tutarlı ve berrak bir sınıf

anotomisinden hareket etmeden toplumsal sınıfların dinamiklerini ve oluşumunu incelemeye

kalkışmak da verimsiz bir çaba olacaktır (Boratav, 1990:62).

Çalışmamız da sınıf gerçekliğinin teorik düzlemden nasıl uzak tutulduğu, hangi araç ve argümanlarla

toplumsal ilişkilere içkin olan bu gerçekliğin değerinin azaltıldığı ya da önemsenmediğini açığa çıkarmaya

çalışacağız.5 Bu haliyle çalışma birbiriyle ilişkili iki düzeyin eşzamanlı olarak ele alınması şeklinde

gerçekleşecek. Bir yandan teorik düzeyde sınıftan kaçış halleri ele alınırken, diğer yandan bu kaçış

hallerinin Türkiye’de aldığı biçimlerinin kısa bir dökümü yapılacak.

II-Sınıftan Kaçış Halleri

a-Yapısal çelişkiden nicel konum ve farklılıklara

Gerçekliği anlama ve açıklamaya yönelen sosyal bilimlerde veya gerçekliği muhafaza etme yahut

dönüştürmeye yönelik eylemliliklerde “sınıf” kavramından uzak durulmasının birbiriyle ilişkili bir çok

nedeni vardır. Sınıf kavramının sosyal analizlerden uzak tutulması ya da gereksizliğinin önemli

kaynaklarından biri sosyal bilimcilerin ‘sınıf’ kavramının artık sağlıklı bir analiz nesnesi olmadığı

yönündeki vurguları olmuştur. Robert Nisbet’in 1958 yılında Amerika Sosyoloji Derneği’ne yaptığı

konuşma bu doğrultuda yapılacak çalışmalara önemli bir referans oluşturmuştur.

“[S]osyal sınıf kavramı tarihsel sosyoloji (özellikle karşılaştırma yapma ya da folklorik

özelliklerin analizi) için yararlı olabilir, ama bu kavram Amerika ve Batı toplumlarında

zenginliğin, gücün ve sosyal statünün açıklanması için neredeyse yararsız bir kavrama

dönüşmüştür” (Nisbet,1959:11).

Nisbet’in sınıf kavramının yararsız olduğu yönündeki açıklamasına baktığımızda, ‘refah’, ‘zenginlik’ ve

‘sosyal statü’ kavramlarına atfen kavramın yetersiz bulunduğunu görüyoruz. Birbiriyle ilişkili olan bu

kavramların seçmede bilgi-kuramsal bir tercihin olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Refah, statü ve zenginlik

ya bireylerin kendilerine atfettikleri değerler, ya da bireyler arasındaki görece farklılıklar, yani piyasada

sahip oldukları ya da olmadıklarına referansla belirlenen değişkenlerdir. Subjektif ontoloji ve ampirisist

metodoloji ile istatistik tekniklerinin kullanılması ile elde edilen konumlar, aslında belirli durumları ifade

ediyor. Farklılıklar belirli durumlar olarak tanımlandığı ölçüde, insanlar farklı kutulara yerleştiriliyor

(Rikkowski, 2001).

“Çoğu zaman, bu farklılaşma belli bir sıralamayı, hiyerarşiyi de içerebilir. Gelir veya servet

düzeyi, statü farklılıkları, siyasi iktidara yakınlık-uzaklık durumu bu anlayışa göre tanımlanan

sınıf veya tabakaların yerlerini belirler” (Boratav,1991:8).

Bu tarz analizlerde (bilgi-kuramsal olarak) sosyal gerçekliğin bilgisine ulaşmak için olgular arası

(aktörler-sınıflar) ilişkilere bakılmaz. A priori olarak kabul edilen belirli bir yapısal gerçeklikteki

konumlara bakılır. E.M.Wood’un ifadesi ile bu jeolojik modelde farklılıklar içeren konumlar; ekonomik 5Çalışma bu yönüyle sınıftan kaçışın ‘ontolojik’ nedenleri değil de bilgi kuramsal nedenleri üzerinde inşa edilmiştir.

Sınıftan kaçış 5

Page 6: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

kriterler (örnek olarak gelir ya da meslek) hiyerarşik yapıda yer alan birer tabaka olarak analiz edilir

(Wood, 1995,76). Toplumsal gerçeklikte açığa çıkan farklılıklara ‘sahip olunan bireysel donanımlar’

açısından yaklaşma, sosyal konumları üretim alanına ait bir gerçeklik olmaktan çıkarır. Analizlerde böylece

dolaşım alanı önem kazanır. Bu tarz yaklaşımın bir dizi sonucu olacaktır.

İlk sonuç metodolojiktir. Sosyal gerçeklik istatistiki veriler doğrultusunda sınıflandırmaya tabii

tutularak açıklanacaktır. K.Boratav’ın işaret ettiği gibi;

“Bu yaklaşımı en iyi yansıtan şema, bir ‘kişisel’ gelir dağılımı tablosunun en düşük

gelirliden en yükseğe göre sıralanması sonunda oluşan % 20’lik ‘gelir grupları’dır. Bu

‘gruplar’ın her birinin içinde çok farklı toplumsal ve iktisadi özellikler taşıyan bireyler yer alır;

ancak her grup -gelir düzeyi itibariyle kesin bir biçimde tanımlanabilmiştir ve grupların tümü

nicel analize imkan verecek bir yapıda sunulabilmektedir”(Boratav,1991:8).

Günlük ilişkiler ve ilişkiler arası bağlantıların açığa çıkarılması için istatistiksel analizler oldukça önemli

olmakla birlikte, elde edilen sonuçlar, gerçekliği sadece betimlemekle sınırlı kalacaktır. ‘Betimsel bilgi’

gerçekliğin sadece bir boyutuna işaret eder, bu boyut gerçekliğin kendisi olarak aktarıldığında ise gerçekliği

anlamamızın önündeki temel engel haline gelir. Betimsel düzeyde gerçekleştirilen analizler, örnek olarak

insanların ‘zengin’ ve ‘yoksul’ gibi kirli kavramlar ile sınıflandırılması, bir dizi hataya neden olacaktır. N.I

Buharin bu yöndeki analizlerin sadece çok basit değil, ama aynı zamanda ebleh olduğunu vurgulamıştır

(Buharin, 1921).

Toplumsal konumları gelir dağılımı analizleri ile tesbit etmenin bir başka açmazı, bu tarz analizlerin

statik ya da karşılaştırmalı statik olmasıdır. Belirli bir zaman diliminde gelir dağılımı hakkında bilgi sahibi

olmak anlamlı olmakla birlikte, yine de tek başına yeterli olmayacaktır. Sınıfların (ya da sınıf içi grupların)

dolaşım sürecindeki değişen konumları, kapitalist toplumda sermaye birikiminin tarihsel olarak ulaştığı

aşamalara bağlı olarak değişecektir. Sermayenin toplam döngüsü içinde, ticari sermayenin egemen olduğu

erken dönem kapitalist toplumlarla, üretken sermayenin belirleyici olduğu ilerlemiş kapitalist toplumlarda

bölüşüm ilişkileri farklılık arz edecektir. Dolaşım aşaması ya da dolaşım aşamasının bileşenleri olan

bölüşüm ve tüketim ilişkilerinden hareketle yapılacak analizlerde, nicelik öne çıktığı ölçüde kapitalizmin

yapısal /toplumsal özellikleri göz ardı edilecektir. Oysa kapitalist bir toplumda nesnel konumları farklı

olanların farklılığı, çelişkili yapısal bir dizi konumları işaret eder. Bu konumlar sadece dolaşım aşamasına

özgü olmadığı gibi, sadece üretim aşamasına da bağlı değildir. Üretim ve dolaşımın eşzamanlı belirlemeleri

ile açığa çıkan farklılıklar, sadece belirli bir ana ait bir olgu olarak ele alınamaz. Mülkiyet ilişkileri,

özellikle üretim araçlarının mülkiyetine sahip olma-olmama, sosyal ilişkilerin genel çerçevesini belirleyen

önemli bir ilişki/mekanizmadır. Bu mekanizma ise kapitalist sermaye birikiminin her aşamasında kendi

içinde farklılıklara yol açar. Örnek olarak aşırı sermaye birikiminin yaşandığı dönemlerde, yaratılan değer

üzerinde söz sahibi olma güdüsünün sermaye içi ilişkilerin daha çelişkili bir hal almasına neden olacaktır.

Bölüşüm temelli analizler, gelirin farklı sınıflar arasındaki dağılımı hakkında sağlıklı bilgiler vermesine

rağmen, bölüşüm ilişkilerinin analizi sermayenin genel eğilimleri üzerinden yapılmadığı takdirde,

sınıfların donmuş belirli konumlar olarak algılanmasına neden olacaktır. Oysa, sermaye birikim

Sınıftan kaçış 6

Page 7: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

mekanizması bir dizi dinamik sosyal ilişki/çelişkilerce oluşturulur, sermaye birikimi aynı zamanda yeni

sosyal ilişki birikimi ve daha önemlisi çelişkileri derinleştirecek “eşitsiz güç birikimi” anlamına gelir.

Bölüşüm ilişkileri ya da tüketim ilişkileri dolayımında karşılaştırmalı statik analizlerinin yapılması,

çelişkilerin tarihsel varoluş süreçlerini göz ardı edilmesine neden olur. Halbuki içinde bulunulan süreç,

aslında toplam sosyal sermaye birikiminin genel döngüsünün kendi içinde işlevsel uzuvlarının oluşum

sürecidir. Bu sürecin oluşumunun temel kaynağı yaratılan değere sermaye tarafından el konulmasıdır.

Yaratılan zenginlik, aynı zamanda yeni zenginlik yaratılması koşullarını yaratacak yada hızlandıracaktır.

Bu birikimli süreç, kapitalizme içkin olan mekanizmaların oluşumuna olanak sağlar. Öte yandan oluşum

halindeki bu mekanizmalar aynı zamanda “sınıfların” biçimlenmesine neden olacaktır. Sınıfsal konumlar bu

anlamda farklılıkları içerir, ama bu farklılıklar yapısal sınıfsal-çelişkilerce biçimlenir. Bölüşüm ve tüketim

dolayımında gerçekleştirilen ampirik çalışmalarda fetişleştirilmiş fiyat davranışları gerçekliğe indirgendiği

ölçüde, dolaşım alanı ile üretim alanı birbirinden ayrı gerçeklikler olarak tanımlanacaktır. Böyle bir analiz,

değerin yaratıldığı üretim alanı ve bu alanın harekete geçiriciliği ile biçimlenen mekanizmanın bütünsel

devinimlerini göz ardı etttiği ölçüde, sınıfsal konum/çelişkiler anlaşılamaz. Yapısal çelişkiler olarak

sınıflardan hareket etmek, sadece gerçekliği tanımlayan mekanizmayı anlamamız için gerekli olmayacak,

fakat diğer yandan verili ilişkiler setine içkin olan sömürü temelli eşitsizliklere işaret edilmesine de olanak

sağlayacaktır.

Yapısal çelişkileri sadece farklılıklara indirgemek, kapitalizmin toplumsal ilişkiler sistemi olarak

gelişmesinin henüz başlangıç dönemlerinde önemli analiz hatalarının yapılmasına neden olacaktır. Sistemi

tanımlayan mekanizmaların gelişiminin ilk aşamalarında, nicelik yönelimli bu tarz analizler, örtük olarak

sınıfların olmadığı yönünde bir bakış tarzını içerir. Türkiye’nin 1930’lu yıllarına ilişkin değerlendirmelerde,

ama özellikle bu dönemi bizzat yaşayanların tasvirlerinde bu tür tanımlamaları açık bir şekilde görüyoruz.

Mustafa Kemal ünlü Balıkesir söylevinde döneme egemen olan ama daha sonraki yılların Türkiyesi için de

sıkça kullanılacak bir yönelimi şu biçimde ifade etmiştir:

“Kaç milyonerimiz var? Hiç. Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz.

Bilakis memleketimizde bir çok milyonerlerin, hatta milyarderlerin yetişmesini sağlayacağız”

(aktaran Tekeli ve Şaylan, 1978:73).6

Gerçeklik, nicel değişkenler yani zenginlik-yoksulluk kavramlarından hareketle, ifade edilince,

yoksulluğun belirleyici olduğu bir toplumda ‘sınıfların’ henüz gelişmediği vurgusu öne çıkar. Sınıfların

henüz yeteri kadar gelişmediği bir aşamada ise, devlete özel bir önem atfedilmiş olur. Devletin zengin

yaratması, öncelikle devletçilik, halkçılık ve kalkınma hamlesini gerçekleştirmesinin gerekliliği

çerçevesinde biçimlenen tartışmaların yapılmasına zemin hazırlar. Sınıfların oluşumu için gerekli ortamın

hazırlanması (Ahmet Hamdi Başar’ın İktisadi Devletçiliği) ya da çok tehlikeli kabul edilen sınıfların

gelişimini önleyerek “sınıfsız tezatsız, imtiyazsız kaynaşmış bir toplum” yaratılması, (Kadro hareketi)

6Bu söylem, daha sonra “her mahalleye bir milyoner” isteği (Menderes) ve “ben zenginleri severim” (T.Özal) ifadesi biçiminde devamlılık gösterecektir.

Sınıftan kaçış 7

Page 8: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

devletin “ferdi hürriyeti” sağlayacak, özellikle ferdin mülkiyet haklarını koruyacak bir ortam hazırlaması

(Ahmet Ağaoğlu) gerekir yönünde görüşlere yol açmıştır.7

b-Nicel analizlerden yoksulluk söylemine

Analiz donanım ya da varlıkların paylaşımında sahip olunan ve olunmayanlar üzerinden

gerçekleştirildiğinde, temel sorunsal eşitlik/eşitsizlik oluyor. Nicel değişkenler ve dolaşım alanından

hareketle yapılan analizler kapitalizmin dünya ölçeğinde etkili olduğu son yıllarda “yoksulluk” söylemi

dolayında daha bir belirleyicilik kazanmıştır. Egemen bir söyleme dönüşen “yoksulluk”, gerçekliğin yapısal

özelliklerini dolayısıyla sınıfsal konumları göz ardı edilmesine neden olacak bir içeriğe sahiptir. Fikret

Şenses yoksullukla ilgili çalışmasında bu durumu açık bir şekilde ifade emiştir;

“[Ü]lkeler içinde de sınıf çatışmasını vurgulayan ve siyaseten duyarlı bir konu olan gelir

dağılımı konusu göz ardı edilebiliyor: dikkatleri en az örgütlü kesim üzerine çekilerek, işgücü

piyasasında ve genel olarak sosyal politika da da serbest piyasa koşulları yönelimi

sağlanabiliyor” (Şenses, 2002,53).

Dünya Bankası ve diğer uluslararası kurumların gündemlerinde belirleyici bir yer tutan “yoksulluk

araştırmaları”, araştırmacı ve akademisyenler için proje pazarının zenginleşmesine neden olmakla birlikte,

bu pazar sonucu gerçekleştirilen projelerde, yoksulluğun azaltılmasına ilişkin bir dizi öneri ve teknik

geliştiriliyor. Bir teknisyen titizliği ile kimin/kimlerin yoksul olduğuna karar veriliyor, daha sonra lehimci

bir sosyal mühendislik anlayışı ile sosyal gerçekliğin işleyişinde açığa çıkan sorunlu alana yapılacak

müdahaleler belirleniyor.

Yoksulluğun sermaye birikimine içkin olan sınıfsal konumlarla ilişkili olduğunun ısrarla işaret edilmesi

gerekiyor. Yoksulluk kendi başına bir gerçeklik olarak analiz edildiğinde, yani yoksulluğun nedeni yine

yoksullukta arandığında sağlıklı bir bilgi üretilemez. Yoksulluk her dönemde ilişkisel bir gerçeklik olarak

açığa çıkmıştır. Bu anlamda yoksulluk kavramı, verili toplumsal yapının bütünsel işleyişinin bir sonucu

olarak analiz edilmeli. Nicel ve dolaşım alanına ait verilerden hareketle gerçekleştirilecek bir analiz, ister

istemez ilişkisel bir ontolojiyi dışlayan atomistik ontoloji üzerinden bilgi üretilmesine neden olacaktır

Yapısal ve güncel bir olgu olarak yoksulluğun analizi için, kendisi de gerçekliğin bir parçası olan

hegemonik söylemin deşifre edilmesi anlamlı bir eylemlilik olacaktır. Çünkü hemen hemen her hegemonik

söylem/dil veya düşünce tarzı yada bunların toplamından oluşan hegemonik şiddet aynı zamanda

gerçekliğin belirli bir biçimini işaret eder, bu işaretin kendisi taraflı bir pratiktir.

c-Disiplinler arası şizofrenik ayrım

Sınıf gerçekliğini anlaşılması ya da bu gerçeklikten kaçınmada “devlet”e ilişkin analizler, oldukça

belirleyici olmuştur. Sosyal bilimlerin gelişme mantığı sınıflar arası ve sınıflarla devlet arasındaki

7Bu dönemde siyasi iktidarı elinde bulunduran kadrolarla aydın ya da muhalefler arasındaki ilişki M.Türkay’ın işaret ettiği gibi “resmi ideolojinin oluşmasına katkıda bulunacak muhtemel tüm kaynakların kullanılması” yönünde biçimlenmiştir. Kullanma yönündeki istek ve eğilim aynı zamanda “farklı düşünce sistematiğine dayalı tezlere sahip aydınların bir anlamda ehlileşerek, dönemin ifadesiyle 'inkilab' ın hizmetine girmelerine” yol açmıştır. “Diğere yandan “yönetici kadro ehlileşme potansiyeli taşımayan ve/veya kurgulanan toplumsal projenin yerleşmesine yönelik potansiyel tehdit olarak gördüğü aydınları ise tasfiye yoluna gitmiştir.”(Türkay,2000:356-57).

Sınıftan kaçış 8

Page 9: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

ilişkilerin bütünsel analizini önleyecek bir özelliğe sahiptir. Gelişim süreci içinde sosyal bilimler şizofrenik

bir ayrım çerçevesinde biçimlenmişlerdir. Disiplinlerin şizofrenik yapılanması sonucunda gerçeklik;

ekonomi ve politika olarak ayrı alanlarda analiz edilmeye başlanmıştır. Bu ayrışma sadece epistemolojik bir

işbölümüne yol açmamış, daha da önemlisi politika ve ekonomi disiplinleri kendilerine ait olduğunu

düşündükleri alanları farklı ontolojik referanslarla tanımlamışlardır. Gerçekliğin ontolojik yapısı,

disiplinlerin ontolojik referansına bağlı olarak analiz nesnesine dönüştürülmüştür. Böylece ekonomi

zenginliğin yaratılması, politika ise farklı güç ilişkileri üzerinde yoğunlaşmıştır. İktisat disiplini gerçekliği,

‘gizli el’ aracılığıyla işleyen ‘piyasa mekanizması’nın zenginliği otomatik olarak yaratması şeklinde

açıklamaya yönelmiştir. Nitzan ve Bicher’in ifade ettikleri gibi, “piyasa mekanizmasının otomatik olarak

kendiliğinden varlığını sürdürmesi “üretim ve zenginlik yaratımının depolitizasyonuna” neden olmuştur.

A.Smith’ten sonra bu çerçeve yaygın biçimde kabul görmüş ve insan eylemliliğinin yatay ve dikey olarak

iki farklı alanda analiz edilmesi yönünde, bir gelenek oluşmuştur (Nitzan ve Bichler,2000:67). Kapitalizmi

tanımlayan ilişkiler arası içsel bağlantılar, disipliner ayrımdan dolayı birbirinden ayrı gerçeklikler olarak

analize konu olduğu ölçüde, gerçekliğin teorik ama gerçekçi olmayan analizlerine yol açmıştır. İşbölümü

sonucu sermaye kavramı iktisat alanında kalırken, devlet siyaset biliminin araştırma nesnesi olmuştur.

Sermaye ile devlet arasındaki içsel bağlantılar koparılırken, iktisat disiplini ele aldığı her olguyu,

ilişkilerden arındırarak ‘fetişleştirmiş’ ve ‘şeyleştirmiştir. Böylece ‘zenginlik yaratma’ ya da sermaye

kavramı sosyal ilişkiler dolayımında biçimlenen gerçeklik olmaktan çıkartılmıştır. Ekonomi disiplininin

temel referansları, kapitalizmin sosyal, ekonomik içeriğinden arındırılarak analizine yol açmıştır. Bu

arındırma işlemi “kapitalizmin temel ideolojik dayanaklarından biridir” (Wood, 1995,19). Zenginlik

yaratma bilimi olarak iktisat, sınıf gerçeğini fetişleştirilen ‘sermaye’, ‘büyüme’ ya da ‘kalkınma’ kavramları

aracılığıyla dışarıda bırakırken, siyaset bilimi devlet-toplum ilişkileri üzerinde yoğunlaştığı için ‘sınıf’

olgusu bu alanın da dışında kalmıştır. Disiplinler arasındaki bu işbölümü sınıf-devlet arası ilişkilerin,

toplum-devlet ilişki v eçelişmeleri olarak algılanmasına neden olduğu gibi, devletin sınıflardan ayrı bir

aktör olarak tanımlanmasına olanak tanımıştır. Sınıftan kaçışın belki de en önemli kaynaklarından biri bu

ayrımdır.

d-Geç-kapitalistleşen toplumlarda sınıfsız bir toplum tahayyülü

İktisat ve siyaset disiplinine ilişkin bu disipliner ayrım, geç kapitalistleşen toplumlarda çok farklı bir

analiz biçiminin gelişmesine neden olmuştur. Bu analizlerin temel referans noktası, bu toplumlarda iktisat

ve siyasetin araştırma nesnesi olan konumların henüz gelişmemiş olduğudur. Bu çalışmalarda “zenginlik

yaratma” mekanizmasının oluşumunu ve dolayısıyla da devlet-toplum ilişkisinde vatandaş oluşumunu

önleyen içsel dinamiklerin açıklanması üzerinde yoğunlaşılır. Gelişmediği işaret edilen iktisadi ya da siyasi

yapıların analizi, iktisat ve siyaset disiplinlerinin araçlarıyla yapılabilecektir. Kullanılan araçlara içkin

mantık, sorunun çözümlenme tarzını da belirlemiştir. İçsel dinamiklerin gelişmesine olanak vermeyen

temel değişken olarak devlet olgusunun bu toplumlara özgülüğü öne çıkartılacaktır. Böylece bu analizlerde

“sınıf” olgusuna referans verilmez ve bunun yerine, ‘devlet’ kavramı öne çıkarılır. K.Marx’ın Asya Tipi

Üretim Tarzı (ATÜT) kavramlaştırması ile M.Weber’in ‘patrimonyalizm’ kavramlaştırması, bazı

farklılıklara rağmen aynı bilgi kuramsal öncüllerden hareket ederler. Marx ve Weber’in kapitalizmin

Sınıftan kaçış 9

Page 10: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

gelişimine ilişkin detaylandırılmış analizlerini, neden geç kapitalistleşen toplumlara bakarken

kullanmadıkları eleştirilmesi gereken bir konudur. Marx’ın geliştirdiği:

“Asya tipi gelişme sorunu bir dizi içsel, yapısal <<bozukluğa>> dayanmaktadır: [bu

bozukluklar] kendine yeterli köy toplulukları, devletin gerçek toprak sahibi olarak

egemenliği, sınıfların yokluğu toplumsal yapının, hanedanların ele geçirilmesiyle ortaya çıkan

değişimleri emebilme yeteneği” olarak dile getirilmiştir (Turner, 1984:30).

Diğer yandan M.Weber’in “Kapitalizmin Avrupa toplumlarına özgü olduğu” yönündeki belirlemesi ve

bunu kanıtlamak üzere diğer toplumlara yönelik araştırmalar yapması, ’sultanizm’ ya da ‘patrimonyolizm’

gibi kavramların varlığına neden olmuştur. B.Turner’in belirlemesine katılarak burada K.Marx ile

M.Weber’i ayıran çizginin çok belirsizleştiğini söylememiz gerekiyor.8 Her iki analizde de Batı dışı

toplumlar ya da geç kapitalistleşen toplumları tanımlayan temel değişkenin ‘sınıf’ ilişkilerine olanak

vermeyen bir ‘güçlü devlet’, ve devletin karşısında konumlanma yeteneğini gösteremeyen bir ‘toplum’

tanımlaması üzerinden yapılıyor. Toplum-devlet ikileminde ise devletin varlığını yeniden üreten bir güç

olarak ‘bürokrasi’ önem kazanıyor. Marx (ATÜT yaklaşımı) veya Weber’in kavramsal çerçevesinden

hareket eden analizlerde, özellikle bir ‘sınıf’ arandığında bürokrasi gösterilecektir. Böyle bir çerçevede

devlet ve bürokrasi ile sınıfların olmadığı bir toplum tasavvur ediliyor.

Devlet-toplum dualitesinden hareketle yapılan analizler, Türkiye gerçeğinde genel kabul gören bir

söyleme ve hatta popüler bir dilin oluşmasına neden olmuştur. Sosyal bilimciden, muhalif oluşumlara ve

daha da önemlisi popüler bir dilin yaratıcısı olan medyaya kadar, devlet-toplum ayrımına karşılık gelen

merkez-çevre ayrımı hemen hemen her sosyal olgunun açıklanması için başvurulan temel araç haline

gelmiştir.9 Merkez-çevre kavramlaştırmasına ait temel özellikler M.Heper’den yapacağımız alıntıda

görülebilir.

“[Osmanlı’da]siyasal sistemin, üstün yetkili ve karizmatik bir devlet[merkez], devletin

üstünlüğünü ve çıkarını sağlamakla görevli bir yönetici kadro ve devlete gelir sağladıkları için

korunması gerekli uyruklardan [çevre] ibaret olduğu kabul edilmiştir.... Osmanlı’da merkez, ne

kadar zayıf düşerse düşsün, herhangi bir ara siyasal güce merkezden özgür olarak

kullanılabilecek bir siyasal-hukuksal yetki vermemekte direnmiştir” (Heper,1980:7).

Devlet merkezli analizlerde, kapitalizmin gelişimine bağlı olarak güçlenen yada bizzat devlet tarafından

yaratılan burjuvazi ile bürokrasi arasındaki çelişkili ilişki temel referans olacaktır. M.Heper’in cumhuriyet

dönemi kamu bürokrasisini anlatırken kullandığı şu ifade bu anlamda önemlidir:

“Türkiye’de henüz girişimci ekonomik gruplar, bürokrasiyi kendi ihtiyaçları doğrultusunda

yeniden düzenleme aşamasına erişmemişlerdir. Türk siyasal ve idare sistemi, bu anlamda

patrimonyal bir görünüm göstermeye devam etmektedir” (Heper,1977:72).

8 K.Marx ve M.Weber’in analizlerinin karşılaştırmalı analiz için bak:F.Ercan(1993).9 Devlet-toplum ikilemini merkez-çevre olarak detaylı ilk formülünü Ş.Mardin gerçekleştirmiştir(Mardin,1985).

Sınıftan kaçış 10

Page 11: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Devleti toplumsal ilişkilere dışsal bir olgu olarak tanımladıktan sonra, burjuvazinin devlet eliyle

yaratılması kendi içinde çelişkili bir durumu içerir. Ş.Mardin bir çalışmasında;

“Cumhuriyet Türkiye’sinde toplumsal sınıfların durumu, geleneksel devlet seçkinleri ile

bunların yaratmak istedikleri ve fakat dizginlerini bir türlü koyveremedikleri yeni sınıf

arasındaki ilişkiler”den bahsetmekte (Mardin, 1983:23, italikler bize ait).

Devlet seçkinleri toplumsal bir sınıf olarak tanımlanırken, diğer yandan aynı sınıfın burjuvazi yaratma

çabaları çalışmalarda belirleyici olmuştur. Osmanlı imparatorluğunun

“[Ç]evreleşme süreci içinde bir belirsizliği oluşturdu: ve bu belirsizlik, eski düzenin

temsilcileri (bürokrasi) ile yeni düzenin temsilcileri (tüccarlar) arasında gerçek veya

potansiyel çatışmaya yansıdı. İster dönüşümcü ister restorasyoncu olsun bürokrasinin toplum

projesi, ticari faaliyet ve kapitalizmle bütünleşmenin beraberinde getirdiği düzenle çatışacaktı”

(Keyder, 1999: 55).

Bürokrasi ve burjuvazi arasındaki çatışma Türkiye cumhuriyetinde de devam edecektir. Bazı yazarlara

göre çatışma artarak sürmüştür.

“TC devleti, geleneksel Osmanlı idaresinin tersine, devletin “kenar” veya başka bir deyişle

devlet dışıyla ilişkisini bütünüyle değiştirmeye, bu kenarı sıradan bir “periferi” durumuna

getirmeye çabalar. Bu devletin dışında kalan alanı, en küçük hücresine kadar devletin müştağı

kılmak sevdasıdır. Pürüzsüz, “temiz”, düzen ve birlik içinde bir toplum, bu muştak toplumun

devlet seçkinlerinin kafasında şekillenmiş biçimidir” (İnsel,1995:25).

Devlet-toplum üzerinden yürütülen bu analizler, Osmanlı Devleti yönetici kadroları ile Türkiye

Cumhuriyeti yöneticileri arasında bir süreklilik göstermektedir.

“1923-20 ve 1950-53 arasındaki iki kısa ve istisna dönem hariç tutulursa, adeta Kanuni

Sultan Süleyman devrini hiç aratmayacak bir ‘komuta ekonomisi” ile karşı karşıya olduğumuz

rahatlıkla söyleyebiliriz”( (Akat,1983:17)

Bu analizler 1980’li yıllarda gerçekleştirilmek istenen yapısal dönüşümler için önemli bir ideolojik

destek sağlamıştır.

“[Y]irminci yüzyıl Türkiye tarihi Devlet ve Sivil Toplum arasında süregelen: ancak bir

rakkası andıran dinamikleri nedeniyle bir türlü sonuçlanamayan mücadelenin tarihidir. Bu

yorum politika pratiğine dönüştüğünde, Türkiye toplumunun emekçi sınıflarına -öncülüğü

daima burjuvazide kalmış bulunan- Sivil Toplumdan yana güçleri destekleme görevi

düşecektir. Ve bu sınıflarla burjuvazi arasındaki çelişkiler ikincil plana çekilmelidir” (Boratav,

1990:67).

Analiz devlet-piyasa çelişkisi üzerinde yoğunlaştığında, devletin sınıfsal niteliğinin göz ardı

edilmesinin ötesinde, sınıflar arası çelişkinin aktörleri devlet ile burjuvazi olarak gösterilecektir. Bu tarz

çözümlemeler, burjuvazi için önemli olanaklar sağlıyor. Kapitalist gelişmenin ortaya çıkardığı problemlerin

Sınıftan kaçış 11

Page 12: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

kaynağı olarak devletin gösterilmesi, burjuvaziye manevra olanağı sağlayan ideolojik bir araca

dönüşmüştür.10 Sisteme içkin çelişkiler, çelişkilerin kaynağı olan sermaye ile sermaye dışı kesimlerin

çatışmasına dönüşmeden, devlet ile toplum arasında bir gerilim olarak açığa çıkıyor.11 Çatışmanın devlet-

toplum arasında gösterilmesi, yapısal sınıfların göz ardı edilmesine neden oluyor. Özünde aktörlerin çıkar

çatışmalarının somutlaştığı mekan olan devlet, bir aktör olarak tanımlanıyor. Özellikle son yıllarda, devlet

ya da siyasal gücü elinde bulunduran kesimin ekonomik alana sürekli müdahale etmesinin sonucunda

sermaye birikiminin istenen düzeye ulaşmadığı belirtilecektir. Devlet ile iş adamları arasındaki ilişkiyi

analiz eden A.Buğra’nın tesbitleri de bu yöndedir:

“[Ü]lkedeki iktisat politikası süreçlerine baktığımızda, sürekliliğin değişmeden daha önemli

olduğunu görüyoruz. Bu alanda, iş yaşamında devletin yarattığı belirsizliğin dönem boyunca

değişmediği ve büyük işadamlarının toplumsal statüsünü sağlamlaştıran önemli ekonomik ve

kurumsal gelişmelere rağmen, özel sektörün devlet karşısındaki güçsüzlüğünün sürmesine yol

açtığı görülüyor”(Buğra,1995:358).

A.Buğra’ya göre 1980 sonrasında piyasa ekonomisinin yaygınlaşmasına yönelik çabalar sonucunda

sermaye her ne kadar önemli bir dizi kazanım elde etmişse de, “döneme hakim olan ideoloji çerçevesinde

ulaşmayı amaçladıkları temel hedefine ulaşamadılar”(Buğra, 1995:358). A.Buğra’nın devlet ile işadamı

arasındaki ilişkileri eleştirel ampirizmin olanaklarından hareketle çözümlemesi, yaşanan ilişkilere özgü bir

dizi özelliği açığa çıkarmaktadır. Fakat devlet-iş adamı ilişkileri, sadece devlet-burjuvazi arasındaki ilişkiye

indirgenmeyecek yapısal ilişkileri içerir. Sermayenin devlet karşısında güçsüzlüğü homojen tek boyutlu bir

ilişki değildir. Türkiye’nin yakın dönemi detaylı analiz edildiğinde, sermaye birikiminin ulaştığı aşamaya

bağlı olarak her zaman bir (veya bir kaç) sermaye grubunun devlet üzerinde daha etkin olduğunu

görüyoruz. Türkiye’de devlet emek-sermaye çelişkilerinin biçimlendiği yer olmaktan daha çok, sermayeler

arası çelişkilerin biçimlendiği mekan olmuştur. Sık sık ifade edilen devletin belirsizlik yarattığına ilişkin

yorumlara karşılık olarak da, sermaye birikimine geç başlayan toplumsal oluşumlarda hızlı sermaye

birikimi oluşturma ihtiyacının bizzat kendisinin bu tarz belirsizliklere neden olduğunu söyleyebiliriz.

Belirsizliğin maliyetini ise, sermaye birikiminin ulaştığı aşamaya bağlı olarak sermaye içi bir veya bir kaç

kesim ile genellikle de sermaye dışı kesimler, ama özellikle işçiler yüklenmiştir. Belirsizlik diğer yandan

belirli sermayeler için sermayenin toplam döngüsünde kontrol yeteneklerini arttırmanın olanaklarını

yaratmıştır.

Devlet-toplum, merkez-çevre ya da devlet–sivil toplum söylemleri sınıflar arası ilişkilerin varlığını ve

niteliğini gizlediği ölçüde sınıfsal bir işlev üstlenmiştir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu devlet merkezli

epistomolojiden hareketle elde edilen bilgiler sadece sınıfsal gerçekliği gizlemekle kalmaz, sermayenin yeni

ihtiyaçlarına yönelik çözümlerin hayata geçirmesini de kolaylaştırır. G. Yalman, devlet-toplum ilişkisinden

hareket eden bu ele alışları muhalif ama hegemonik bir söylem olarak tanımlıyor (Yalman, 2002). Güçlü

devlet-güçsüz toplum ikilimine dayalı analizler kapitalizmin Türkiye’de gelişimine paralel olarak

10Türkiye’nin yaşadığı 2001 Şubat krizi için genel söylem olarak “Ankara’nın suçlanması”, sınıflar arası çelişkinin massedilmesinin yakın dönem örneklerinden birini oluşturuyor. 11Geç kapitalistleşen ülkelerde burjuvaziye önemli ideolojik donanım sağlayan bu ayrımın bizzat sosyal bilimciler tarafından üretilmesi, sosyal bilimlerin nesnel bilgi ürettiği yönündeki anlayışın sorgulanmasını daha bir zorunlu kılıyor.

Sınıftan kaçış 12

Page 13: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

farklılaşmıştır. Bu anlamda bir süreklilikten sözedebiliriz. Sermaye birikiminin gelişimine paralel olarak

sürekli olarak gündemde tutulan bu söylem, ihtiyaç duyulan piyasa eksenli değişimlerin sağlanması için,

burjuvazi tarafından meşrulaştırıcı araç olarak kullanılmıştır.

e-Dönüştürme mantığının anlama mantığı üzerindeki egemenliği

Muhalif ve hegemonik bir söyleme dönüşen devlet-toplum ya da piyasa ayrımı, içinden geçilen

topluımsal/ tarihsel süreçle ilgili olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Türkiye’de sınıf kavramından

uzaklaşma konusunda toplumsal değişmeyi anlama mantığı ile dönüştürme mantığının12 örtük bir ittifak

içinde olduğunu söyleyebiliriz.

Anlama ve açıklama çabaları için teorik çıkış noktaları bir yandan ekonomi ile siyaset ayrımı olurken,

diğer yandan bu ayrım Weberyan ya da Marksist(ATÜT anlamında) kavramlarla donatılmıştır. Türkiye

gerçeğini açıklamak için geliştirilen teorik çerçeveler ampirik verilerle zenginleştirilmiştir. Oysa ampirik

veri setini, bir yandan siyasal merciyi temsil edenlerin kararları diğer yandan muhalif-alternatif çabaların

söylemleri oluşturmuştur. Ampirik veriler herhangi bir eleştirel okumaya tabii tutulmadan teoriye

içselleştirildiği ölçüde, sınıf gerçekliğinden uzaklaşma daha belirleyici bir hal almıştır.

Yaşanan olgusal gerçeklik mi bu tarz teorik çerçeveleri oluşturuyor, yoksa eldeki teorik çerçeveler mi

yaşanan süreçlerin ve süreçteki aktörlerin farklı algılanmasına neden oluyor? K.Boratav toplumsal

bilimlerin iki sapmadan birine kolayca düşebileceklerini işaret eder. Bu sapmalar ampirisizim ve

kuramsalcılıktır.

“Geleneksel Türk tarihçiliğinin yaygın hastalığı ampirisizmdir…….Toplumsal tarihçilikte

ampirisizm, toplumsal sınıflara bağlı kavramların kullanılmasını reddedemez ancak, sınıflı

toplumların uzun erimli dinamiklerini açıklamak gibi bir hedeften bilinçli olarak kaçınır….

Toplumsal tarihçilikte kuramsalcı sapma.. kuramsal modellere aşırı bağımlılık anlamına

gelir ve öncedenoluşturulmuş kuramsal şemayı doğrulamak amacıyla ampirik malzemenin bir

hayli selektif olarak ve gevşek tarzda kullanılması biçiminde ortaya çıkar”(Boratav,1990:69).

Sosyal gerçekliği analiz etmeye ilişkin bu sapmalar, özünde metodolojiktir. Fakat bunlar ontolojik bir

kaynaktan beslenmektedir. Türkiye’de gerek toplumsal eylemlilikler, gerekse bu eylemliliklerin

oluşturduğu gerçekliği anlamaya çalışanların, bilimsel çabalarında dönüştürme mantığı belirleyici olmuştur.

Anlamanın önüne geçen dönüştürme mantığı, genellikle pragmatik ve metodolojik olarak aşırı

kuramsalcılığa düşse bile, aslında ampirisistir. Bu çalışmanın sınırlarını aşacak bu tarz bir ele alışın

sorgulanması, aslında gerçekliğe ilişkin analizlerle gerçeklik arasında bağlantı kurulmasının gerekliliğini

zorunlu kılıyor.

12Bu ayrımın oldukça eleştirileceğini düşünüyorum. Öncelikle dönüştürme mantığı kuşkusuz anlama mantığını içermesi gerekiyor. Ama en azından Türkiye gerçeğinde içinde yaşanılan toplumsal gerçeklikten memnun olmayanların, bu memnuniyetsizliklerini ifade etme tarzının genellikle çok pragmatik bir eksende belirlendiyini düşünüyorum. Çok daha kötüsü ‘kapalı devre’ oluşumlar tarafından üretilen bilgiler, bilgiden daha çok pratiğin zorlaması ile elde edilen ‘şematik’ açıklamalara dönüşüyor. Bu açıklamalar daha sonra grupların bileşenleri tarafından genel doğru babında kabul edilerek tüketiliyor. Hiç kuşkusuz anlama mantığını içeren dönüştürme mantığı tercih edilir, ama Türkiye özelinde dönüştürme mantığının “anlama mantığının” öncelediğini düşünüyorum.

Sınıftan kaçış 13

Page 14: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Türkiye gerçeğinde sınıftan kaçışın önemli bir kaynağı Cumhuriyetin’nin kurulduğu yıllardan itibaren,

sosyal ilişkileri dönüştürmeye soyunan aktörlerin, kendi pratiklerine atfettikleri anlamlar olmuştur. Ama

sınıftan kaçışı güçlendiren, bu eylemlilikleri analiz etme tarzının bizzat kendisidir. Çünkü anlama çabaları

da, dönüştürme mantığının belirleyiciliği çerçevesinde gerçekleştirilmiştir/gerçekleştirilmektedir.

Dönüştürme mantığı ampirisizm ve pragmatizmin içinde yaşadığı Baconian anlamda “idoller” tarafından

belirlenmiştir. Bu idoller, gerçekliğin yapısal/tarihsel mekanizmalarını anlama ve açıklamanın önüne geçtiği

ölçüde, burjuva ideolojisinin güçlenmesi yönünde bir işlevi yerin egetirmiştir. Sınıf gerçeğini analiz dışı

bırakan teori ya da muhalif oluşumların genellikle Türkiye cumhuriyetinin erken dönemlerine referans

vermelerinin nedeni de bu olsa gerek. Oysa 1920’li yılların başından itibaren aktörlerin eylemlilikleri,

sermaye birikiminin sosyal toplam döngüsünü hazırlayan pratikler olmuştur.13 Devlet ise farklı toplumsal

çıkar kesimlerinin karşı karşıya geldiği önemli çatışma alanlarından biridir ve dahası devlet bu çatışmalar

etrafında biçimlenmiştir. Sınıfların biçimlenmesini sağlayan dinamiklerin yoğunlaştığı bu dönemde

aktörler, ya yeni ulus devlet oluşumunun gereği olan birliktelik ruhunu ya da ekonomik gelişme seviyesi

karşısında zenginlik yaratmanın zorunluluğunu öne çıkartacaklardır. Gerek birliğin sağlanması gerekse

ekonomik gelişme için aktörlerin temel referans noktaları hiç kuşkusuz devlet olacaktır(Türkay,2001)

Her iki eğilim, söylem düzeyinde sınıfların henüz gelişmediğine yönelik düşünceyi besleyecektir.

Böylece birlik ve beraberlik vurgusu sınıf olgusunun önüne geçecektir. Örnek olarak Mustafa Kemal bu

durumu 1923 yılında İzmir’de gazetecilere “Bence bizim milletimiz yekdeğerinden çok farklı menafi takip

edecek ve bu itibarla yekdeğeriyle mücadele halinde buluna gelen muhtelif sunufa malik değildir” derken,

yine 1935 yılında düzenlenen parti programına alınan bir diğer açıklamasında:

“Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürekkep değil ve fakat ferdi ve içtimai

hayat içinde işbölümü itibariyle muhtelif mesai erbabına ayrılmış bir camia telakki etmek esas

prensiplerimizdendir” şeklinde ifade edecektir (Tezel,1986:126).

Bu söylem, açıkça devlete önemli işlevler yükleyip öne çıkarırken, sınıf olgusu olumsuzlanan ya da

genellikle işaret edilmeyen bir gerçeklik olmuştur. Belirli aralıklarla yapılan askeri darbelerde de aynı

söylemin devam ettiğini biliyoruz.

Benzer bir şekilde, dönüştürme mantığı ile gerçekliğe müdahale etmek için geliştirilen alternatif

çerçevelerde de genellikle ‘sınıf’ yönelimli analizleri göremiyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarında Kadro

hareketi ile A.H.Başar’ın geliştirdiği analizler bu konuda anlamlı örnekleri teşkil ediyor.14 Her iki

yaklaşımda ortak nokta içinde bulunulan gerçekliği “sınıfların” yokluğuna bağlamalarıdır. Yine her iki

yaklaşımın merkezinde ‘devlet’ belirleyici bir rol oynuyor. E.T.Eliçin bu iki yaklaşımın farklılığa açıkça

işaret etmiştir;

13Bu yönde oldukça anlamlı bir çalışma K.Boratav’ın Türkiye’de Devletçilik çalışmasıdır. Çalışma “Bizim anlatmaya çalıştığımız aslında bir yönüyle, 1923’ten sonra Türkiye burjuvazisinin sermaye birikiminin ve kapitalist gelişmenin en <<kolay>>, en elverişli yollarını arayşının”hikayesini yazmak amacıyla ele alınmıştır (Boratav,1982,2).14Kadro hareketi için temel kaynak olarak Ş.S.Aydemir(1986), hareketin analizi için M.Yanardağ(1988), M.Türkeş(1999) ve eleştirisi için E. T. Eliçin (1996) ve H.Kıvılcımlı (1970). A.H.Başar için B.Varlık’ın ve (1982), K.Kılıçdaroğlu’nun (1997) derlemelerine bakılabilinir. Bu döneme ilişkin dönemin yazarları ve genel değerlendirmeler için anlamlı bir derleme için M.Türkay (2000) ve N.Çoşar (1995).

Sınıftan kaçış 14

Page 15: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

“Ahmet Hamdi’de Kemalizmin tarihsel ödevi bizde eksik olan modern sınıfları, burjuvazi ile

işçi sınıfını yetiştirmek ve ondan sonra devletçilikten vazgeçmek olduğu halde, Şevket

Süreyya’da çelişmesiz, yani sınıfsız bir toplum bütününe varmaktır” (Eliçin,1996:26).

Kadro hareketinin temel yönelimi ülkenin dışsal müdahelelere maruz kalmasıdır.

“Türkiye’de iktisaden sömürülen kütle, Türk toplumunun bütünü olduğu için, milli bir istiklal

savaşı alanında milletin bütünün menfati müşterekti. Yani aslında büyük çelişme, Türk milleti

ile yabancı sömürücüler arasındaydı” (Aydemir,1986:223).

Bu anlamda Türk devriminin dünya ölçeğinde, alternatif bir oluşumun nüvelerini taşıdığına

inanılmaktadır.

“Türk İnkilabı, dışarıya karşı her türlü Sömürgecilik kayıt ve kontrollerinden arınmış, içeride

ise her türlü Sınıf kavgalarını önleyen, yeni bir Dünya Nizamının, çağımızda ilk muzaffer

müjdecisiydi” (Aydemir, 1986; 85).

Kadro hareketi sosyal ilişkilerde henüz sınıf olgusu ve aktörlerinin olmadığı kabulunden hareket

ederek, milletin birlik ve beraberliği için harekete geçen, gerçekliği dönüştürücek ama aynı zamanda

dönüşüm sürecinde sınıf oluşumlarına izin vermeyecek bir kadronun önemini ısrarla belirtmiştir. Devrim

sonucu gerçekleştirilecek düzenlemelerin, “tek idealist parti ve onun tek ve idealist lideri etrafında

toplanan” seçkinlerden oluşan bir kadro tarafından gerçekleştirileceğine işaret edilmiştir. Kadro’nun

işlevleri ise şu sözcüklerle ifade edilecektir;

“Yüksek Tekniğin; toplumun iradeli müdahalesi, yani Planlı bir Devlet kontrolü, yahut

sosyal Devlet halinde benimsenmesini ve gelişmesini ortaya attı.Ve böylece yeni, fakat büyük

çelişmelerden arınmış, şiddetli sosyal reaksiyonlardan korunacak bir <<millet nizamı>>nı

savundu”(Aydemir, 1986: 85).

Kadro hareketinde bölünmez bir bütün olarak millet, halk ve kalkınmayı sağlayacak devlet kavramları

belirleyici olmuştur. Kadro bu kavramların varlığında anlam kazanacaktır.

Sınıfların yokluğundan hareket eden bir başka analiz/yaklaşım ise A.H.Başar’a aittir. Sınıfların

yokluğunda bu sefer sınıf yaratma işlevini Başar devlete havale eder:

“Bugünkü devletin iktidar ve selahiyetini reddetmiyoruz; çünki milleti devlet selahiyet ve

iktidar ile <<gerek liberal, gerek sosyal>> teşkil etmek mümkün olduğunu biliyoruz. Yani

<<kapitalizm>> yapmak için <<devlet>>e ihtiyaç olduğu gibi milleti kendi içinde teşkil etmek

için dahi bu kuvvete lüzum vardır”(Başar, 1982: 174).

Türkiye’de sermaye birikim sürecinin ilk aşamaları olan ticari sermaye döngüsünün belirleyici olduğu

dönemde, Kadro’cu çizgiye göre daha gerçekçi olan Başar’ın yaklaşımı, belirli bir sınıfın nesnel çıkarlarını

temel almaktadır. Ticari sermaye oluşumu ile korunmasının gerekleri ve zorunluluklarını özellikle

uluslararası krizin yoğunlaştığı bir dönemde formüle etmiştir. Ama sınıfsal çıkar/statejiler oldukça açık bir

dille ifade edilmiştir:

Sınıftan kaçış 15

Page 16: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

“Yalnız devletin bizzat <<kapitalist>> yerine geçerek idareyi genişletmesini <<yani klasik

devletçiliği>> peşinen reddediyoruz”( Başar, 1982: 175).

1930’lu yıllarda analizlerin temel referansı genellikle kadroculuk olmuştur. Sınıfların henüz olmadığı

yönündeki vurguyla birlikte ya sınıfların oluşumuna izin vermeyecek bir kadroculuk ya da kapitalist yönlü

kadroculuğun teorisi yapılmaktaydı. Diğer yandan, günümüzde belirleyici olan analiz tarzı, yani sorunu

devlet ile fert ekseninde ele alma yönündeki analiz çerçeveside bu yıllarda öne sürülmüştür. A.Ağaoğlu’nın

çalışmalarında belirleyicilik kazanan analizlerde devlet-sınıf arası ilişkiler, daha çok devlet - fert arasındaki

ilişkiler olarak kurgulanmıştır. Ağaoğlu da devlete bir dizi görev yüklüyordu, fakat bu görev tanımını

Kadro’cu hareketin eleştirisi doğrultusunda gerçekleştiriyordu.

“Milleten, onun yegane teşekkül unsuru olan ferdi alınır, geri ne kalır?..... Anlamıyorum:

inkar olunan, hürriyetten mahrum edilen ve cemiyet içinde erimiş bulunan fert nasıl iş sahibi

olunur? Ve gene anlamıyorum, inkar edilmiş ve hürriyetten mahrum kılınmış fertlerden

mürekkep bir cemiyet nasıl şen ve müreffeh olur? (Ağaoğlu,1933:25).

A.Ağaoğlu’nun analizinde yer alan Doğu-Batı ayrımı daha sonra Türkiye’de sınıf kavramından

kaçmanın temel belirleyicilerinden biri olacaktır. Gelişmenin adını koymadan yani kapitalizm demeden

“garbın yükselişi” ve bu yükselişi yapısal özelliklere atfetmeden sadece ferdi hürriyetlere bağlayan eğilimin

ilk ipuçlarını Ağaoğlu’nda görmemiz olasıdır.

“[G]arbın yükselmesinde başlıca sebebi ferdi hürriyetlerin gittikçe genişlemesi ve bu

sayede ferdin tecriden açılması olmuştur.... Şarkta fert boğulmuş, garpte açılmış; bir tarafta

gittikçe azgınlaşam istibdadın tazyiki altında sıkıştırılmış, zayıflatılmış, cılızlattırılmış ve

nihayet kendinin dar ve boğucu kını içinde sokuşturulmuştur” (Ağaoğlu,1933:27).

A.Ağaoğlu göre Türk inkilabı şarkın bu “elim vaziyetine çare olmak üzere” yapılmıştır. Türk

devriminin temel amacı, fertleri her tahakkümden kurtarmaktır. Burada fert, mülkiyet temelinde ve

girişimci özellikleri ile tanımlanmıştır. Devletin bu tanımlamaya uygun bir dizi eylemliliğe yönelmesi

gerektiği yönündeki vurgular, kapitalist birey oluşumunun temel belirleyenleri olmuştur. 1980’lerden sonra

Türkiye’de dile getirilen devlet-sivil toplum tartışmalarının tarihsel ipuçlarını burada bulabiliriz. Kapitalist

gelişmenin ulaştığı her aşamada, birey vatandaş olarak yeniden yeni koşullara göre tanımlanıyor. Sistemin

yapısal işleyişinin sonuçları olan bu tarz zorunlulukların, kalkınma ya da fertlerin haklarına saygı gibi sınırlı

bir söylem ile dile getirilmesi, genellikle burjuvazinin yeni ihtiyaçlarının önünü açmış ve dolayısıyla

burjuva ideolojisinin güçlenmesine olanak sağlamıştır.

Kadro hareketi ile Ağaoğlu’nun tartışmaları aslında sınıftan kaçışın bir başka kaynağını da içinde

besliyor. Bu kaynak ise bazen maddi nedenler işaret edilerek bazen de (ve genellikle) daha kültüralist bir

çerçeveden hareketle gerçekleştirilen doğu-batı ayrımından besleniyor. Günümüzde de farklı biçimlerde

açığa çıkan bu eğilimin en iyi temsilcilerinden biri Sultan Galiyev olmuştur. Galiyev bu ayrımın önemini

net bir şekilde ifade etmiştir.

Sınıftan kaçış 16

Page 17: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

“Şu an yüzleşmemiz ve hızla çözümlememiz gereken pratik sorunlardan biri de “Doğu

sorunu”dur…. Bunu kabul etmezsek, bilmezden gelsek bile, tüm çetrefilliği ve iç ve dış

karmaşıklığıyla önümüzde duruyor” (Galiyev, 1995:157).15

Galiyev’in temel yönelimi “emperyalizmin öğretisinin odağını iktisadi olarak sömürülen halk

sınıflarından –bir millet içindeki proleterya gibi- bütünselliği içinde millete doğru kaydırma imkanı

verdi.”(Benningen ve Wimbush,1995:59).

“Tüm Müslüman sömürge hakları proleter haklardır ve Müslüman toplumundaki hemen

bütün sınıflar sömürgeciler tarafından ezildiklerinden, tüm sınıfların “proleter” olarak

adlandırmaya hakkı vardır…İngiliz ve Fransız proleterleri ile Afgan veya Fas proleterleri

arasında muazzam bir fark vardır”(Galiyev’den aktaran Benningen ve Wimbush, 1995:59).

Çok fazla detaya girmeden yayılımcı kapitalizm bu tarz analizlerde “Batı” ile özdeşleştirilmekte, ve

devamla Batı karşısında Doğuyu tanımlayan unsurlar öne çıkarılmıştır.16 Bu bazen müslüman

ulusçuluk, bazen milliyetçi müslümancılık gibi eklektik bir dizi pragmatik açılımlara neden

olacaktır.17

Tüm bu analizlerde temel söylem, sınıfların henüz gelişmediği yönündedir. Oysa B.Boran’ın işaret

ettiği gibi;

“Türkiye’de sosyal sınıf farklılaşması henüz güçlü, keskin değildir görüşü Türkiye’de

sosyal sınıflar, sınıf mücadelesi yoktur ve olamaz şeklini” alacaktır (Boran,1992:44).

Sınıflar ve sınıf mücadelesi yok denilirken yeni düzenleme ve uygulamaların hemen hepsinde, sınıfsal

bir yönelimin var olduğunu görüyoruz. Örnek olarak işçi sınıfını doğrudan etkileyen İş Yasası’nın

çıkartılmasına ilişkin olarak R.Peker, Ülkü Dergisinde şu açıklamaları yapmıştır:

“Biz bu iş kanunu ile yurddaşların sınıflaşarak parçalarına ayrılmasına karşı bir kale duvarı

örüyor[uz]. Arkadaşlar yeni iş kanunu sınıfçılık şuurunun doğmasına ve yaşamasına imkan

verici bulutlarını silip süpürecektir” (Peker, 1982:286).

Olgusal düzeyde bakıldığında, devletin sınıflar üstü doğası gerçekte İş Yasasında olduğu gibi,

sermayenin emek üzerinde kontrol düzeneğinin oluşturulması ve bu düzeneklerle sermaye birikiminin

sağlanması gerçekleşecektir. İş Bankası, Sanayi ve Maadin Bankasının kurulması, ve özel kesime

yatırımlarda öncelik veren Teşvik-i Sanayi Kanunun çıkarılması bu düzenlemelerin sadece bir kaç örneğidir

(Şaylan, 1974:79). Devletin sınıf karakterini özel kesimin destekleyicisi Fethi Okyar sitemkar bir dille

eleştirecektir:

15Galiyev’in kaçınılmaz dediği sorun/soru başka bir bağlamda İ.Küçükömer tarafından sorulmuştur.“Doğu’ya ait insan ve toplum tipoliojisi Batı’ya ait olandan neden ve nereden ayrılmıştır. Bu sorunun üzerine gitmek bir kaderdi.”(Küçükömer,1994,73). Küçükömer’in anlamaya yönelik bu sorusu detaylandırmadan, dönüştürme mantığının egemenliğince farklı bir içerik kazanacaktır. İ.Küçükömer’in bu konudaki yorumları için bak. Küçükömer(1989).16Doğu ve batı ayrımları üzerinde durmanın önemli bir uğrağı da İ.Küçükömer olmuştur. Küçükömer’in kendine sorduğu “Doğu’ya ait insan ve toplum tipolojisi Batı’ya ait olandan neden ve nereden ayrılmıştır Küçükömer(1989).17Galiyevizm ekseninde gelişen ve günümüze özgü biçimlenen ele alışlar için bak:H. Reyhan (1999).

Sınıftan kaçış 17

Page 18: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

“Bizde devletçilik devlet sermayesini hususi adamlar vasıtasıyla kullanmak şeklinde tecelli

ediyor” (Eliçin, 1996:38).

Türkiye’de ticari sermayenin egemenliğinin, üretken sermayenin egemenliğine dönüştüğü 1960’lı

yıllar, aynı zamanda muhalif düşünsel çabaların yoğunlaştığı yıllara tekabül etmektedir. Muhalif

düşüncelerin temel kaynağı, 1920’li yılardan itibaren uygulanan ekonomi politikalarının yarattığı

olumsuzluklar olmuştur. Bu olumsuz ortamda;

“Türk halkının çok çetin iktisadi, siyasi ve sosyal meselelerin ortasında, kendisini bütün özlemlerine

kavuşturacak bir yön aramakta olduğu”nu işaret edilen bir bildiri yayınlanacaktır. (Yön, 1961, 12, italik bize

ait). Bildirinin girişinde belirtildiği üzere toplumun içinde yaşadığı olumsuzluklardan kurtaracak bir yeni

YÖN’elime ihtiyaç duyulmaktadır.

Yön hareketi “Türk toplumuna yön verme çabası içindedir” (Yön, 1961:12-13):

-“Atatürk devrimleriyle amaç edinilen çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma...”18 -“...iktisadi

alanda hızla kalkınmak, yani milli istihsal seviyesini hızla yükseltmek

-“Varmak istediğimiz bu amaçlara yeni bir devletçilik anlayışıyla erişebileceğimize

inanıyoruz”

-“...bunun için iktisadi hayatı bütünüyle planlamak şarttır.”

-“Bugün içinde bulunduğumuz buhranlardan kurtulmanın birinci şartını, Türk toplumunun

çeşitli kesimlerinde görev almış olanların ve millet kaderine hakim olabilecek mevkilere

gelmiş bulunanların, bir temel kalkınma felsefesi etrafında birleşmelerinde görüyoruz”

Diğer yandan Yön hareketini tanımlayan bir diğer özellik ise emperyalizme karşı milliyetçi bir

yöneliminin olmasıdır;

-“Türk]Sosyalizminin temel hedeflerinden biri, en kısa zamanda ekonomik bağımsızlığın

gerçekleştirilmesi ve dış kredilerin eşit şartlarla alınmasının sağlanması olacaktır. Sosyalizm

bu anlamda milliyetçidir” (Avcıoğlu, 1962b:2).

“Hülasa bağımsızlığa kavuşmuş memleketlerde kontrollü planlarla sunni bir kapitalizmin

tesisi, milli gelir dağılışının yabancılar tarafından kontrolü, askeri ve iktisadi kilit noktalarının

kontrol altına alınması gibi yollardan yeni bir Süper-Emperyalizm devri açılma çağındadır”

(Aydemir,1962:20).

“Kurtuluş yolu, 1919 da olduğu gibi, bugün de halkçılıktan geçiyor. Gerçek Atatürkçüler,

geçmiş hatalardan da ders alarak, sistemli metodlu bir <<Halkçılık programı>> etrafında

toplanmak zorundadırlar” (Avcıoğlu, 1962c:3).

18“Bugün içine düştüğümüz çıkmazdan çıkış yolları arayan gerçek Atatürkçüler, Kurtuluş yolunu yine Atatürk’de bulacaklardır” (Avcıoğlu, 1962c:3).

Sınıftan kaçış 18

Page 19: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Yön hareketi içinde bulunanlar sermaye birikiminin kendine içkin gelişmesinin sınıf merkezli analizini

yapamadıkları ölçüde, Türkiye’deki gelişmeleri ve gelişmenin olumsuz sonuçlarını Kemalist kadroların

başarısızlığına bağlayacaklardır.19

“Böylece, Atatürk devrimlerinin yarattığı, fakat halktan zamanla uzaklaşan, bürokratlaşan

devrimci kadro tesirsiz hale gelmiş, onun yerini toprak ve sermayeye dayanan sosyal gruplar

almıştır”(Avcıoğlu,1962b:3).

Devrimci kadroların hatalarına ilişkin vurgular, dönüştürme mantığının açmazlarını içeriyor.

Çözümleme dilinde sınıf kavramları kullanılmakla birlikte, toplumsal ilişkilerin sınıf temelli

tanımlanmasından uzak duruluyor.

“O tarihlerde [1920’ler] Türkiye’de Batı anlamında sınıflar yoktu. Fakat yine de üretim

araçlarını ellerinde tutan, bu sayede emekçileri sömüren sınıflar vardı. Halkçı bir politikanın

hareket noktası, sınıf gerçeğini kabul etmek ve sınıf tezatlarını kaldırmaya çalışmak olmalıydı”

(Avcıoğlu,1962d:3, vurgular bana ait).

D.Avcıoğlu aynı yazısında, devletçiliğin hiç bir zaman halkçılığı gerçekleştirme vasıtası olarak

kullanılmadığını belirtiyor. Çok daha önemli bir nokta bu analizlerde, devlet sınıflar üstü ya da sınıfların

dışında bir aktör olarak tanımlanmasıdır. Çelişkili olan şu ki, aynı yazarlar çalışmalarında devletin sınıflar

aracılığıyla nasıl biçimlendiğini anlatıyor.

“Kurtuluş savaşı sırasında, işgal kuvvetleri ve Saray ile işbirliği halinde yaşıyan büyük iş

çevreleri, 1924’te Ankara Palası istila etti” (Avcıoğlu,1962d:3).

Yön hareketi Türkiye’de kapitalizmin kendine özgü bir dinamiği olmadığına inandığı için, gelişmekte

olan burjuvaziyi uluslararası sermayenin basit bir aktörü olarak tanımlar.

“II. Dünya Savaşından sonra.... Türkiyenin gelişmesi zengin kapitalist memleketlerin lütuf

ve iştahlarına terkedilmiştir. ..... Gerçekten de dış yardım büyük yabancı monopollere avantajlı

pazar sağlamaya ve Türkiye’de de bu monopollere tabi bir burjuva sınıfı geliştirmeye

yönelmiştir” (Avcıoğlu, 1962e:20).

Bir yandan sınıf gerçeği kabul edilirken, diğer yandan bu gerçekliği ortadan kaldırmak için devletçilik

ve halkçılık gibi uygulamalar öne çıkarılıyor. Yön hareketi aynı dönemi analiz ederken sınıfsal bir çerçeve

kullanan ve gerçekliği dönüştürmek için sınıfsal bir alternatif öneren Türkiye İşçi Partisi’ni eleştirmektedir.

“Sınıf önderliği davasının ön plana alınması, memleketin bugünkü objektif şartları göz

önünde tutulursa, kuvvetleri dağıtmaktan başka bir işe yaramaz”(Avcıoğlu,1962e:16).

Avcıoğlu’na göre “TİP idarecilerinin, Türkiye’nin gelişme safhasını, sosyal kuvvetlerin durumunu ve

mevcut ortamı göz önünde tutmadan sınıf önderliği meselesini en önemli mesele olarak” (Avcıoğlu,

19Yön hareketine ilişkin bilgi için bak.D.Avcıoğlu (1969), N.Berkes (1965), E.T.Eliçin(1996) hareketin detaylı bir dökümü için H.Özdemir(1986) hareketin eleştirisi için H.Kıvılcımlı(1970).

Sınıftan kaçış 19

Page 20: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

1962e,20) ileri sürmeleri anti-emperyalist mücadele için gerekli “milliyetçi cephenin” kurulmasını olumsuz

yönde etkileyecektir (Avcıoğlu, 1967f:16).

Yön hareketinin genel söylemi, sınıf gerçeğinden kaçınarak, “milliyetçi”, “devletçi” “halkçı” söylemler

ile kalkınmanın gerçekleşeceğini ifade etmiştir. Kalkınmacılık söylemi belirli bir nesnel güçe atfen formüle

edilmediği ölçüde, nesnel güçlere rağmen ‘kalkınma’ vurgusu öne çıkacaktır. Bu gelişmeyi sağlayacak

güçler sınıf olarak tanımlanmıyorsa, “belirli kadrolar” ve bu kadroların “voluntarist” müdahaleleri

belirleyici olacaktır (Gülalp, 1987:97).

Yön hareketi sosyalizmi ve kapitalizmi kalkınma için bir stratejiye indirgemiştir. Sosyalizm kavramı da

Ş.S.Aydemir’in Yön’de B.Boran’ı eleştirmek üzere ele aldığı yazıda, “azgelişmişlik sosyalizmi”, “Türkiye

sosyalizmi”, “memleket sosyalizmi, ya da “sosyal milliyetçilik” kavramları ile tanımlanmıştır (Aydemir,

1962:20).

B.Boran bu egemen muhalif söyleme karşılık Vatan gazetesinde (22 Ağustos 1962) sosyalizmin “her

şeyden önce bir işçi sınıfı ideolojisi” olduğunu vurgulayacak ve Türkiye’de sosyalist aydınların “sosyalist

harekette işçi sınıfına gereken önemi vermediklerini” belirtecektir. Boran’ın bu eleştirisini Ş.S.Aydemir şu

cümlelerle karşılayacaktır:

“Azgelişmiş, memleketçi ve milliyetçi sosyalizmlerde sınıf önderliği davası sağlam bir

dava değildir. Çünkü bu memleketler henüz az gelişmiş bir kapitalizm ve bazı yerlerde

kapitalizm öncesi safhasındadır. Gaye sınıf kavgası, sınıf önderliği, sınıf diktatörlüğü davası

olmaktan ziyade aydın bir fikir hareketi etrafında milletin sosyal adalet ilkelerini sosyal

mücadeleyi benimsemiş bütün aktif tabakalarını bu hareket etrafında birleşmektir” (Aydemir,

1962b:20).

Aydemir savunmasını 1930’lardaki sınıftan kaçışa olanak verecek argümanlarla süslemiş, Atatürk’ün

“imtiyazsız ve sınıfsız bir millet olma” çabasını ısrarla tekrarlamıştır. B.Boran’ın Aydemir’e verdiği cevap,

sınıftan kaçış yönelimli analiz ve eğilimlere karşı verilmiş anlamlı bir eleştiri olmuştu. Türkiye’de Burjuvazi

yok mu? başlıklı yazıda:

“Batı’daki gibi bir burjuva yoktur ama batı anlamında bir burjuvazi vardır ve

gelişmektedir... Sosyal sınıfları önce kendi toplumlarına nisbetle değerlendirmek gerekir ve

bizim burjuvazimiz de bizim toplumun çapına göre bir burjuvazi. Bugünkü politik düzenin ise

bu burjuva sınıfına dayandığı ve onun yararına olduğu apaçık...... [P]lanlama, devletçilik,vergi

reformu hep özel teşşebüs için”(Boran,1962:9).

B.Boran 1964 yılında Sosyal Adalet dergisine yazdığı makalede “kalkınma ve aydınlar sorununu

sınıfsal bir açıdan analiz ederken, Türkiye’de burjuvazinin gelişimine ilişkin ilişkisel ve sermaye birikimi

temelli bir ele alışın olanaklarını sergilemiştir:

“..[T]icarette, ve az ölçüde sanayide, kapitalist ilişkiler ve sermayeci sınıf geçen yüzyılın ilk

yarısından bu yana önceleri yavaş, Cumhuriyet devrinde daha hızlı bir tempo ile gelişmeye

başladı. Bu işçi sınıfının da aynı zamanda belirip gelişmesi demekti tabii”(Boran,1964:9).

Sınıftan kaçış 20

Page 21: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

B.Boran Yön dergisinde yer alan Türkiye’de burjuvazinin yokluğu yönündeki düşüncelerin sadece

yanlış değil, aynı zamanda zararlı olduğunu belirtiyor. Boran’a göre sorun sadece akademik bir sorun

değildir. Böyle bir yaklaşımın pratik aksiyon açısından önemli neticeleri vardır.

“Türkiye’de batı anlamında hususi mülkiyet ve burjuvazi yoksa, tabii o zaman

burjuvazinin karşı kutbu işçi sınıfı da yok demektir. İşçi sınıfı olmayınca da, bir işçi sınıfı

ideolojisi ve hareketi olarak sosyalizm söz konusu olmayacaktır. O zaman sosyalizm, toplumda

gerçek bir dayanak ve kuvvetten yoksun havada kalmış bir takım<<hayırpervane>> fikirler ve

dilekler sistemi, veya seçkinler kadrosu yönetimi hülyası olmaktan öteye geçmez”

(Boran,1962:9)

Türkiye’de teori ve eylemlilikte sınıf kavram ve gerçekliğinden uzak duran analizler, H.Kıvılcım

tarafından yine sınıfsal, ama alaycı bir dille ele alınıp eleştirilecektir. Kıvılcım’a göre Yön’ün batılılaşma

söylemi aslında “utangaç kapitalistleşme”dir. Utangaç kapitalistleşme için kalkınma ve kalkınmayı

gerçekleştirmek için yeni devletçilik formülüne karşılık şu eleştiriyi yöneltecektir;

“Sınıflı toplumda yuvarlak bir <<bilinç>> yok, Sosyal Sınıf bilinci vardır. Hangi sosyal

sınıfın Bilinci >>Devlet müdahalesini>> biçimlendirecek?.... Devletsiz devletçilik olmaz.

Devlet denildi mi ise, o bir <<inanç>> değil, bir <<sosyal sınıf aracıdır. Tarihin tek büyük

>gerçeklik>>i budur. Bu en keskin gerçeklik atladık mı Toplumda ve Politika’da başka bütün

<<gerçeklikler>>den yan çizmiş oluruz” (Kıvılcımlı, 1970:1968).

Türkiye’de kapitalizmin gelişiminin kendi mecrasında ilerleyişi sınıfsal konumları giderek kristalize

ederken “gerçekliklerden yan çizme” gariptir ki artarak devam etmiştir. Toplumsal ilişkileri anlama

mantığı ile dönüştürme mantığı arasındaki ilişki, Türkiye gibi geç kapitalistleşmiş toplumlarda daha

gerilimli olmuştur. Geç kapitalist toplumlarda, erken kapitalistleşen ülkelerle geç kapitalistleşen ülkeler

arasındaki ilişkiler, temel analiz birimi olmuştur. Toplumsal pratiğe müdahale etmenin temel belirleyeni

“dışsal müdahale” yada “emperyalizm” olunca, bu tarz ele alışlar “üçüncü dünyacı” bir nitelik kazanmıştır.

Bu içeriği politik pratikte öne çıkaranlardan biri Mao Zedung’tur.20 Mao Zedung’a göre temel çelişkinin

(emek-sermaye) çözümlenebilmesi için baş çelişkinin (emperyalist ülkelerle sömürge ve yarı sömürge

ülkeler arasında) çözülmesi gerekiyor (Yanardağ, 1988:135).21 Mao’nun Çin Toplumunda Sınıfların Analizi

adlı çalışmasında yaptığı ayrım, aslında 1970’lerden sonra Türkiye’de neredeyse aynen kullanılmıştır. Mao

yazısında dost ve düşmanları tanıyalım diyerek başlattığı analizde büyük Çin toplumu için belirleyici

sınıfların “büyük toprak sahipleri” ile “kompradorlar” olduğunu ifade etmiş. Fakat her iki sınıfın da varlık

ve gelişme koşulunun emperyalizm tarafından sağlandığını belirtecektir(Tse-tung, 1926). Özellikle

1970’lerin Türkiye’si için oldukça tanıdık bir analiz!

20Kadro ve Yön hareketi ile Mao Zedung arası ilişkilerin kurulması için bak: M.Yanardağ(1988) ve S.Aydın(1998,66-69).21Mao Zedung Türkiye’yi aynı çerçeve içinde değerlendirmiştir; "Kemalist Türkiye bile, gittikçe daha çok bir yarı - sömürge ve gerici emperyalist dünyanın bir parçası haline gelmiştir... Günümüzdeki gittikçe daha çok bir yarı-sömürge ve gerici emperyalıst dünyanın bir parçası haline gelerek, kendini İngiliz-Fransız emperyalizminin kollarına atmak zoruuda kaldı: uluslararası durumda sömürge ve yarı - sömürgelerdeki ‘kahramanlar’, ya emperyalist cephede yer alarak dünya karşı - devrim güçlerinin bir parçası haline gelirler ya da anti - emperyalist cephede yer alarak dünya devrim güçlerinin bir parçası haline gelirler. Ya birini, ya diğerini seçmek zorundadırlar. Çünkü üçüncü bir seçim yoktur" (Mao’dan aktaran Kaypakaya,2002).

Sınıftan kaçış 21

Page 22: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Geri ve sömürge koşullarda “sınıf” olgusunun yeteri kadar gelişmediği vurgusu “mücadele zeminin

sınıftan, halk kitlelerine kaydırılmasına” neden olmuştur (Wood, 1992:31). 1960’ların sonunda toplumsal

gelişme belirli bir düzeye ulaştığında “üçüncü dünyacı”, “anti-emperyalist”22 tezler yoğunluk kazanacak ve

Milli Demokratik Devrim (MDD) olarak tanımlanan strateji ortaya çıkacaktır (Aydın,1998).23 Bu stratejide

toplumsal pratiği dönüştürme mantığı, gerçeği anlama mantığının belirleyici şekilde önüne geçmiştir.

Sınıftan kaçışın bu yıllarda temel belirleyeni MDD olmuştur. Bu yöndeki analizlere bir çok örnek

verilebilir, ama 1960’larda muhalif oluşumlar içinde Türkiye gerçeği üzerine detaylı analiz yapan az sayıda

isimden biri olan M.Çayan’ın çalışmasına bakmak yeterli olacaktır;

“Bilindiği gibi, ülkemizde Amerikan emperyalizmi ile çelişkisi olan sadece işçi sınıfı

değildir. Her sınıf kendi iktidarı için mücadele edeceğinden Kemalistlerin Anti-Amerikan Milli

Cephenin kendi önderliklerinde kurulmasına çalışmaları ve II. kurtuluş savaşımızı sevk ve

idare etmek istemeleri çok doğaldır....... Aynı biçimde yüzde bilmem şu kadar feodalizm

vardır, ana üretim biçimi kapitalize ilişkilerdir vs. diyerek Yankee Emperyalizmine karşı

kurulması gereken Milli Cephenin, millici sınıflarını karşıya iten ve bu aşamada sosyalist

saflarda eylemsizliğin” oluşmasına neden olan analizler (Çayan, 2002) derken sınıf yönelimli

analizlerin sıkı bir eleştirisini yapmaktadır.

Türkiye’deki sermaye birikim dinamiği ve bu dinamiğe içkin gelişmeler genellikle göz ardı edildiği için

sermaye birikim sürecinde biçimlenen nesnel sınıfsal konumlar da göz ardı edilmiştir. Sermaye birikiminin

belirli bir aşamaya geldiği 1980’ler, dünya kapitalizmi ile bütünleşme istek ve zorunluluğunun daha bir öne

çıktığı yıllardır. Bu istek ve zorunluluğun temelinde ülkede sermayenin toplam sosyal döngüsünün büyük

ölçüde tamamlanmış olmasıdır. Bağımlı bir sosyal formasyonda, bunun anlamı sermayenin sosyal

döngüsünün ülke içi birikiminin belirli bir aşamaya ulaşmasıdır. Artık az sayıda bireysel sermaye için

dünya ölçeğinde işleyen sermaye birikim sürecine katılmak temel amaç olmuştur (Ercan,2002). Bu amacın

yerine getirilme süreci olarak tanımlayacağımız son yirmi yıl, verili sınıf ilişkilerinin önemli değişimler

geçirmesine yol açmıştır. Değişimi tanımlayan temel özellik ise sadece sermaye ile emek arasındaki sınıflar

arası çelişkilerin yoğunlaşması değil, sınıf içi çatışmaların da artması olmuştur. Bu gelişmeleri tanımlayan

temel mekanizma, ülkede kapitalizmin gelişmesi iken, anlamaya ve dönüştürmeye yönelik analizlerde yine

sermaye birikimi ve sınıf yönelimli analizlere pek fazla referans verilmemiştir. Uzun erimli sermaye

birikim dinamiklerinden hareketle analiz yapma yerine, 1990’lı yıllarda anti-emperyalist ve kalkınmacı

analizler yeniden ve daha bir güç kazanarak gündemi belirlemeye başlamıştır. bu tarz analizler milliyetçi,

kalkınmacı, anti-küreselleşmeci ve ulusalcı kavramlarla besleniyorlar. Sınıfsal konumların daha bir

belirginleştiği ve sınıfsal çatışmaların arttığı bir dönemde, sınıf gerçekliğinden kaçışın daha bir yoğunluk

kazanması tuhaf bir durum olsa gerek. Oldukça farklı söylemlerle biçimlenen bu analizlerde, yukarıda işaret 22Anti-emperyalizm her zaman için anti-kapitalizmi içermez, ama anti-kapitalizmin aynı zamanda enti-emperyalist olması gerekir. Türkiye’de dönüştürmeci mantığın anlama mantığının önüne geçtiğinin en önemli göstergesi anti-emperyalizme verilen önem olmuştur. Anti-kapitalist bir analiz için, kapitalizmi tanımlayan bütünlüklü mekanizma ve bu mekanizmanın aktörleri olan sınıflardan hareket etme belirleyici olacaktır. Böyle bir yönelme anlama kaygısı ile desteklenmiş bir dönüştürme mantığının gelişmesine olanak sağlayacaktır. 23“Milli Demokratik Devrim Teorisi, Marxist-Leninist kesintisiz devrim teorisidir. Kesintisiz devrim teorisinin temelinde, burjuva sınıfının tarihi misyonunu yitirmiş olduğu bir evrede, o ülkede, burjuva sınıfının omuzlayamayacağı burjuva devriminin, müttefikleri ile birlikte işçi sınıfı tarafından yapılması, sonra da işçi sınıfının bu "sürekli devrim anlayışı" içinde "Sosyalist devrim”e yönelmesi, düşüncesi yatar” (Çayan, 2002).

Sınıftan kaçış 22

Page 23: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

ettiğimiz 1930’ların, 1960’ların söylemleri tekrar edilmektedir. D.Perinçek’in şu sözleri sınıftan kaçışa iyi

bir örnek teşkil ediyor:

“Türkiye’nin önündeki büyük iş, kurulmakta olan Süper nato-Mafya-Tarikat iktidarını

milleti seferber ederek yıkmak, Milli Devletimizi devam ettirme kararını yeniden hayata

geçirecek ve Türkiye’yi Avrupa Kapısında çözülmekten kurtaracak bir Milli Hükümet

kurmaktır. Bu görevi yerine getirmek için milletimizin en büyük kuvvet kaynağı, bize Atatürk

önderliğinde gerçekleştirdiğimiz devrimden kalan büyük manevi mirastır”(Perinçek,2002).

Yine aynı eğilimin yayınlarından Teori dergisinde yer alan analizler, yukarıda verdiğimiz daha

derinlikli erken dönem çözümlemelerin nasıl karikatürüze edildiğini gösteriyor:

“Ezilen ülkeler, kapitalizmin yeterince gelişmediği, üretimde toplumsallaşmanın esas hale

gelmediği, işçi sınıfının nicel ve nitel olarak zayıf olduğu ülkelerdir....... Bu ülkeler aynı

zamanda sistemin zayıf halkalarıdır..... İlk adım; ülkede üretici güçleri geliştirecek,

sanayileşmeyi ve modernleşmeyi sağlayacak, ulusal pazarı bütünleştirecek, eğitimi, bilimi,

teknolojiyi kültürel yaşamı geliştirecek ulusal, demokratik bir devrimdir” (Akküçük,2002).

Kapitalizmin sürekli değişim halindeki varoluşunu ve bu varoluşu dinamik kılan sınıfları göz önüne

almayınca, sınıflar yerini halk, ulus ve milliyetçiliğe bırakacaktır:

“Bugün bütün dünya da iki farklı milliyetçilik vardır. Bunlar kısaca şöyle tanımlayabiliriz:

Gerici milliyetçilik: Sömürgeci, emperyalist, ırkçı, fetihçi milliyetçilik. ..... Devrimci

milliyetçilik: Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın öncülüğünü yaptığı antiemperyalist, halkçı,

başka uluslara karşı saldırgan olmayan, aksine onlarla eşitlik ve kardeşliği savunan,

Kemalizmin Altı Ok’unda tanımlanan milliyetçilik” (Akküçük, 2002).

Anti-emperyalist söylemi öne çıkaran ve bu söylemi Atatürkçülük çerçevesinde milliyetçi bir

doğrultuda gerçekleştiren başka bir çevre ise Türk Solu grubudur.

“Atatürk’ün ortaya koyduğu ilkeler bugün de sol için temel mücadele konularıdır.

Sömürgecilik saldırısıyla aşağılanan onun milliyetçiliğidir. Özelleştirme saldırısıyla yıkılan

onun devletçiliğidir. IMF politikalarıyla üzerine çullanılan onun halkçılığıdır. Gericilik

saldırısıyla yok edilmek istenen onun laikliğidir. Sahte bir Atatürkçülükle halktan saklanan

onun devrimciliğidir. Sonuçta ortadan kaldırılmış olan onun kurduğu cumhuriyettir (Türk Solu,

2002).

Yukarıda tanımladığımız farklı sınıftan kaçış hallerini eklektik bir şekilde içinde taşıyan grup için

milliyetçilik belirleyici bir yer tutuyor:

“TÜRKSOLU, Batı uygarlığına karşı mücadele ederken milliyetçilik bayrağını yükseltir.

Ezen ulusların emekçileri ile ezilen ulusları birleştiren enternasyonalist bir bağ yoktur. Bu tür

istekler ancak bir hayal olabilir. ….. Ezilen uluslar, emperyalizme karşı ulus olarak mücadele

ederler ve bu mücadelede milliyetçi olmak işin doğası ve doğrusudur. Ezilen ulusların ezen

Sınıftan kaçış 23

Page 24: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

ulusların emekçilerinden bir beklentisi olamaz….. Bugün emperyalistler ezilen uluslara karşı

enternasyonal bir haçlı saldırısı düzenlemektedirler. Bu saldırı ezilen uluslar içinde sol

kompradorlar yaratarak ilerlemektedir. Sol kompradorların azınlıklar yaratma çabası ile

emperyalistlerin ulusları bölme çabası başbaşa yürümekte ve topluca milliyetçiliğe karşı savaş

vermektedirler. TÜRKSOLU bu savaşta hem emperyalistlere hem de onların sol

kompradorlarına karşı milliyetçi mücadelenin önderliğini yürütür” (Türk Solu, 2002)

Yukarıda sınıftan kaçışın iki uç örneğini verdik, fakat bu iki eğilimi tanımlayan özellikler farklı

yoğunluklarda da olsa neredeyse tüm muhalif oluşumlarda bulunan özelliklerdir.

Diğer yandan ‘anlama’ yönelimli akademik muhalif oluşumlar içinde de yukarıda ifade edilen

eğilimlerin farklı dozlarda bulunduğunu işaret etmemiz gerekiyor. Özellikle kalkınmacı bir eğilimin

görüldüğü bu yaklaşımlarda, kalkınmacılık bir ulusal ‘iyi’ tanımı çerçevesinde analiz ediliyor. Kapitalizmin

Türkiye’deki tarihini ve bu tarih içinde biçimlenen nesnel sınıfsal konumları ve çelişkileri işaret etmeden,

fetişleştirilmiş bir kalkınma kavramı dolayında analizler yapılıyor. Daha çok akademinin teknik donanımı

ile amprisizmin bileşimi çerçevesinde açığa çıkan bu çalışmalar, dönüştürme mantığıyla hareket eden

muhalif politik oluşumların söylemini güçlendirici imkanlar sunmaktadır.24

“Azgelişmiş ülkede, toplumun kendi mukadderatına hākim kılan, maddi refahı sürekli

arttıran ve bütün topluma yayan bir kalkınma sürecini başlatmak için, kalkınmacı bir siyasi

iktidarın zuhur etmesi ve ülkenin dünya iktisadi sisteminin kısıtlamalarından huruç etmesi

gerekmektedir” (Somel, 2000: 103, vurgular bana ait).

Diğer yandan E.Yeldan ‘iktisadi kalkınma’nın gelişmekte olan ülkeler için bir olanak olduğunu ifade

etmektedir. Kalkınma iki küreselleşmeci dönem arasında biçimlenmiştir.25 Bu dönemde bir kalkınma

felsefesi ve bu felsefeye uygun olarak “ulus devlet aygıtına da yeni iktisadi görevler” yüklenmiştir”.

Kalkınmacı bir anlayışla devlet, üretici, yatırımcı ve düzenleyici işlevlerle donatılmıştır. E.Yeldan’a göre;

“[Y]eni küreselleşme dalgası altında devlet artık yatırımcı ve/veya üretici niteliğinden

arındırılacak ve toplumsal gelir dağılımını –sermaye lehine- düzenleme işlemini sürdürmeye

devam edecektir” (Yeldan, 2002a:25).

Bu alıntıda ifade edilen, devletin sermaye lehine düzenleme işlevini sürdürmesi vurgusu, kalkınmacı

dönemde devletin ‘nötr’ olduğuna ilişkin bir örtük varsayımı içeriyor. Diğer yandan aynı çalışmada “devlet

aygıtının sınıfsal” olduğu ifade edilecektir. Bu çelişkili ifadelerin kaynağında kalkınmacı eğilimin yattığını

belirtmemiz gerekiyor. Geç kapitalistleşen ülkelerin içe yönelik sermaye birikiminin gerçekleştiği

dönemdeki (1930-1970) düzenlemeleri/uygulamaları olumlayan, ama kapitalizmin dünya ölçeğinde

belirleyici olduğu dönemde gerçekleşen sermaye birikim tarzı/uygulamalarına sıcak bakmayan bir analizle

karşı karşıya olduğumuzu söylememiz gerekiyor.

24 Bu tarz ele alışların detaylı bir eleştirisi için bkz: F.Ercan(2002a).25Kapitalizmin dünya ölçeğinde gelişimini iki küreselleşmeci dönem olarak tanımlanmasının sorunlu olduğunu belirtilmesi gerekir. Sermaye birikiminin birikimli yapısı, tarihsel olarak oldukça farklı oluşumlara yol açmaktadır. Sadece dış ticaret verilerinden hareketle ülkelerin dış dünya ile olan ilişkilerinin sayısal yoğunluğu arasında tarihsel benzerlikler, gerçekliğin bir çok yönünü göz ardı etmemize neden olacaktır.

Sınıftan kaçış 24

Page 25: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Kalkınma kavramının da nötr bir olgu olarak tanımlandığını söyleyebiliriz. E.Yeldan kalkınmayı

“uluslararası işbölümünde daha yüksek bir konuma ulaşma ve yaşam kalitesinin yükselmesi

şeklinde” tanımlanmıştır (Yeldan,2002a:25).

E.Yeldan’la yapılan bir söyleşide kalkınma ile sosyalizm arasında bağlantı şöyle kurulmuştur.

“Sol, her şeyden önce kalkınmacı bir perspektiftir. Ve bu kalkınma, büyüme perspektifi, her

şeyden önce sosyal adalet eksenlidir” (Yeldan,2002b:10).

Aynı söyleşide devletin taraf olması gerektiği işaret edilirken, devlet ve kalkınma arasındaki

bağlantının yönü:

“Devlet taraf olmalı, üretken sanayiden, üretken sermayeden yana taraf olmalı” şeklinde

ifade edilmiştir (Yeldan, 2002b:12).

E.Yeldan’ın kalkınma ve devlete ilişkin vurguları ile kapitalizm ve kapitalizmin küreselleşmesine

ilişkin analizlerinde tam anlamıyla bir sınıftan kaçış olduğnu söylemek haksızlık olacaktır. Türkiye

ekonomisine yönelik detaylı ve anlamlı çalışmasının girişinde çalışmanın “sermaye birikimi ve sınıfsal

çatışmaları göz ardı eden” genel eğilime karşı yazıldığı belirtilmiştir (Yeldan,2000,10).

Fakat son dönem Türkiye ekonomisine ilişkin muhalif analizlerde belirleyici olan ve sınıf olgusunun

analize içkin olmamasına yol açan en az iki etken olduğunu ve bu iki etkenin de E.Yeldan’ın çalışmalarına

içkin olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.26

Kapitalizmin 1970’lerden itibaren içine girdiği yeni aşamayı tanımlarken genellikle Keynesyen sol

literatür kaynaklı bir “hastalıklı durum” analizi yapılıyor. Hastalıklı durum için “gazino kapitalizmi”

tanımlaması yapılıyor. Gazino kapitalizmi:

“özü itibarıyle spekülatif niteliklere dayanan ve reel yatırım davranışlarından ziyade,

rantiyer tipi girişimleri besleyen” bir duruma atfen kullanılmıştır”(Yeldan,2002).

Gazino kapitalizmini tanımlayan temel özellik spekülatif para hareketleridir. Spekülatif sermaye

hareketlerinin kendi başına bir neden olarak analiz edilmesi, kapitalizme içkin olan bir dizi tarihsel ve

yapısal özelliğin gözardı edilmesine neden olur. Oysa spekülatif sermaye dünya ölçeğinde aşırı sermaye

birikiminin ve buna bağlı olarak artan bireysel sermayeler arası rekabetin sonucunda önem kazanmıştır.

Sermaye birikiminin krize girdiği her dönemde, para-sermayenin önem kazandığını görüyoruz.27 1970’li

yıllarda açığa çıkan kriz, aşırı üretim ve aşırı sermaye birikiminin muazzam boyutlara ulaştığı bir zaman

26Bu tür analizler sadece Türkiye’ye özgü değildir. Örnek olarak J.G.Ungpakron Tayland’a ilişkin analizlerde akademideki merkez solun “ulusal sol” temelli analizlerinin baskın muhalif idoloji olduğunu ifade ediyor. Bu analizlerde yabancı sermayenin egemenliğinin “ulusal bağımsızlığı” tehdit ettiğini, özellikle kısa süreli yabancı sermaye hareketlerinin olumsuz sonuçları üzerinde durulduğunu ve bu olumuzluklara karşılık, üretken sermayenin önemi işaret edildiği belirtmekte. Diğer yandan bu analizlerde sınıf yerine, devletin önemi ve belirleyiciliğinin öne çıkarıldığı belirtiliyor (Ungpakorn,2001). G.Kore’de aynı eğilimi eleştiren Cheng, G.Kore’de yaşanan süreci açıklamada ulusalcı solu, yeni-kurumsalcı terimleriyle tanımlamakta. Cheng bu okulun temel yöneliminin devletçi olduğunu ve bu yönelimin arkasında ise aslında Keynesyen bir analizin olduğunu ifade etmekte. Dünya ölçeğinde aşırı sermaye birikiminin yarattığı olumsuzlukların devletin müdahalesi ile çözülebileceği inancı, sorunu devlet ile uluslararası sermaye arasındaki çelişkiye bağlar. Bu çelişkiyi çözecek olan ise, devletin finansal hareketleri kontrol edebilmesidir. (Chang,2001:194-196).27 Bu konuda bir analiz için bak: G.Arrighi(1994)

Sınıftan kaçış 25

Page 26: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

diliminde gerçekleştiği ölçüde, para-sermaye çok daha özel bir dizi işlev yüklenmiştir. Ama sıkça

söylendiği gibi bu durum ne arizi bir durumdur, ne de üretken sermayeden kopuk başı boş bir spekülatif

sermaye yaratmıştır. Sermaye birikimin tarihsel yapısal kümülatif sonuçları, değerin kendini yeniden

üretemediği durumda hayali sermaye formasyonunun gelişmesine neden olmuştur.28 Bu aşamada

sermayenin toplam sosyal döngüsünün dünya ölçeğinde yeniden, yeni işlevleri doğrultusunda kurumsal bir

düzeneğe yöneldiğini görüyoruz. Yeni düzeneğin oluşumunda emek ile sermaye ve her kriz döneminde

olduğu gibi daha çok sermaye ile sermaye arasındaki çelişkiler yoğunlaşarak artmıştır. Yaşanan çelişkili

süreç, kapitalizmin küreselleşmesidir. Bu aşamayı kapitalizmin diğer dönemlerinden ayırdeden temel

özellik, geç kapitalist ülkelerin ülke olarak değil, bireysel sermayeler aracılığıyla dünya ölçeğinde

gerçekleşen sermaye birikim sürecine katılma isteği ve zorunluluğunu yaşamasıdır. Bu aşamada

emperyalizm ile küreselleşme kavramları birbirleri ile karşılaştırılacak kavramlar değildir. Küreselleşme

kapitalizmi tanımlayan sermaye birikiminin ulaştığı bir aşamayı ifade ediyor. Yani küreselleşme bir

“durumu” tanımlarken, emperyalizm bir ilişkiyi tarif ediyor. Bu ilişkiyi, ilişkiye taraf olanların eşitsiz

donanımlara sahip olması belirliyor. Küreselleşme kavramı veya gerçeği bu anlamda emperyalizmi içerir,

yoksa ona karşı gelen ya da bu ilişkiyi ortadan kaldıran bir gerçeklik değildir. Egemen sermayeler (sadece

erken kapitalist sermayeler değil geç kapitalistleşen sermayeler) arası ilişkiler, şimdi artık dünya ölçeğinde

bir dizi iç içe geçmiş ilişkiler ağı oluşturmuştur. İç içe geçmiş bu ilişkiler ağı, acımasız bir rekabeti

meydana getirirken, aynı zamanda oyun için yeni kurallar da üretmektedir. Yeni kurallar, sınıfsal

konumların yeniden belirlenmesine neden olmakta ve çatışmaları hızlandırmaktadır. Sınıfsal çatışmaları ise

dünya ölçeğinde sermaye birikimini tanımlayan genel eğilimler belirlemektedir. Tüm bu gelişmeler,

kalkınmacı yönelim ve stratejileri geçersiz kılmıştır. Bu ise günümüzdeki muhalif söylemlerin, sınıf

yönelimli analiz yapmalarını engelleyen ikinci değişkendir. Kalkınmacı stratejilerin temel belirleyicisi olan,

mekan bağımlı ilişkiler yani ulusal ittifaklar, sermayenin küreselleşen dinamiklerince iyice tahrip

edilmiştir.29 Ulusal sınırlar dahilinde gerçekleştirilen ittifakların tahribatı sadece IMF, DB ya da çok uluslu

şirketlerin doğrudan müdahalesi ile gerçekleşmemiştir. Tahribatın yoğunluğu, geç kapitalistleşen ülke

sermayelerinin dünya ölçeğinde işleyen sürece eklemlenme istek ve zorunluluğu sonucunda daha çok

artmıştır(Ercan,2002b). Bu anlamda, dünya ölçeğinde belirlenen oyunun kuralları kurumsal bir içerik

kazandığı ölçüde, devletin sınıfsal içeriği çok daha belirginleşmektedir. Devlet sermayeler arası ilişkilerin

uluslararasılaşma sürecini hızlandıran, ve her bir aşamada bu ilişkilerin kurumsal bir içerik kazanmasına yol

açan bir işleve büründüğünde, devlete kalkınmacı bir içerik nasıl kazandırılacaktır? Özellikle üretken

sermaye donanımının gelişmesini sağlayacak kalkınmacı bir devlet, bu işlevi nasıl gerçekleştirecektir? Bu

soruların cevaplanması ancak kalkınma kavramının fetişleştirilmiş tanımından kurtarılması ile olası hale

gelecektir.

f-Sınıfların Ölümü

Kapitalist gelişmenin ulaştığı aşamada işbölümünun muazzam gelişmesi, son yıllarda sınıftan kaçışın

yeni biçimini oluşturuyor. İşbölümü ya da kapitalizmin yeteri kadar gelişmediği dönemlerde ‘sınıfların”

28Hayali sermaye, kredi ve sermayeler arası ilişkiler için bak; F.Ercan(1997).29Bu anlamda da muazzam kalkınma deneyimlerinin yaşandığı dönemlerde ilgili ülkelerde, bu deneyim sadece devletin varlığı ile gerçekleşmemiş, tam tersine sınıflar arasındaki ilişkiler/çatışmalarla gerçekleşmiştir(Chang,2001).

Sınıftan kaçış 26

Page 27: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

henüz olmadığı yönündeki iddialara benzer şekilde günümüzde kapitalist gelişmenin belirli bir noktaya

ulaştığı aşamada da “sınıf” olgusunun ya da “işçi sınıfının” öldüğü ilan edilecektir. J.Pakulski ve

M.Waters’ın “Death of Class” adlı kitapları bu anlamda en çok referans alan çalışma olmuştur.

Çalışmalarının temel çıkış noktası toplumsal farklılaşmanın / karmaşıklığın arttığı bir dönemde, toplumu iki

ya da üç sınıfa ayırmanın geçerliliğini kaybettiği yönündedir. Bu iddiayı desteklemek üzere yazarlar son

yıllarda sınıf analizinde gerçekleştirilen sınıflamaları işaret ediyorlar. Toplumsal ilişkilerin aşırı kompleks

bir biçim aldığı günümüz koşullarında, sınıf analizlerinde toplumun üç mü, yedi mi yoksa yirmi sınıftan mı

oluştuğu yönünde tartışmalar yapılmaya başlanmıştır. Yazarlara göre kapitalist ekonomide ekonomik

ilişkiler, artık merkezi konumdan tamamen uzaklaşmıştır. Mülkiyet ve üretim temelli deterministik ilişkiler

eski önemini hızla kaybetmiştir. Bu gelişmeler, sadece eski endüstriyel sınıfları ortadan kaldırmamış fakat

“sınıf mekanizmasını” da radikal bir şekilde çözmüştür. Temel sosyal işbölümü olarak ortaya atılan yaşam

tarzı, tüketim ve değerler etrafında biçimlenen bu yeni durum “post-sınıf” olarak tanımlanıyor. Yazarlara

göre fiziksel sermaye önemini kaybetmiştir, ve artık belirleyici olan beşeri sermayedir (Pakulski ve Waters,

1996). Sınıfın öldüğüne ilişkin bu haber bilineceği gibi ‘tüketim toplumu’, ‘bilgi toplumu’, ‘ağ toplumu’

kavramlaştırmalarıyla desteklenmiştir. Son yirmi yılda çok sayıda çalışmaya konu olan bu düşünceler,

dünya ölçeğinde tüketilen sınıftan kaçma halleri olmuştur. Türk sermayesinin dünya piyasasına açıldığı

yıllar, aynı zamanda liberal-piyasa yönelimli düşüncelerin serpilip geliştiği yıllardır. Liberal-piyasa

yönelimli düşünceleri doğal olarak bu düşünceleri hızla ithal etmeye başlamışlardır. Bu konuda çok fazla

örnek vermeye gerek görmüyoruz. Bu alanda oldukça yetkin olan bir isimden bir alıntıyla egemen

düşünceyi özetleyebiliriz:

“Çağdaş dünyada, “kol gücünün” sömürülmesi üzerine bina edilen “sanayi devrimi” bitti.

Yeni bir dönem açıldı. Buna “bilgi toplumu” ya da “sanayi sonrası toplum” diyoruz. Emek bu

dönemde “en yüce eğer” olmaktan çıktı. Toplumları dönüştürmeye aday ilerici partilerin yerini

“teknoloji” aldı. En devrimci işlevi teknoloji görmeye başladı”(M. Altan’dan aktaran Savran,

1993:9).

M.Altan’ın işaret ettiği bu düşüncenin sadece düşünce olarak kalmadığını belirtmemiz gerekiyor.

Hazırlanan bir dizi yasanın gerekçesinde artık dünyanın değiştiği ve gerçekleşen değişimlere ayak

uydurulması gerektiği belirtiliyor.30

İşbölümü sonucu açığa çıkan yeni konum ve durumlardan hareket eden bir başka “sınıftan kaçış” ise

‘sosyalizm arayışı’ kapsamında gerçekleştirilecektir. Özellikle Ö.Laçiner tarafından ve Birikim dergisi

çevresinde öne sürülen bu analizlerde, ‘kafa emeği’ ile ‘kol emeği’ ayrımı belirleyici değişken olarak

tanımlanmıştır.

“[E]zici çoğunluğu kol emekçiliği statüsünde olan “alttaki”lerin hem burjuvazi tarafından

temsil edilen “girişimcilik” işlevinin, hem de zihni emek düzeyi tarafından temsil edilen

“yenilik, keşif ve yaratıcılık” işlevinin sahip oldukları “değiştirme” özelliği karşısında eşitsiz

konumları tam bir çaresizlikle malüldür” (Laçiner,2000,36). 30Örnek olarak hazırlanan son “İş Yasası” tasarısının gerekçesi bu konuda anlamlı bir örnek oluşturuyor. Bilgi toplumuna yapılan referansla işçi sınıfını olumsuz etkileyecek bir dizi maddenin yasaya konduğunu görüyoruz.

Sınıftan kaçış 27

Page 28: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Kapitalizmin yarattığı eşitsizliklerin sonucu artık bir sınıf olarak bile adlandırılmayan kol emeği ile

çalışanlar yani altakiler her türlü dönüştürücü donanımdan yoksun olanlari ifade etmek için

kullanılmaktadır.

“Nitekim bilgi ve teknolojinin her ileri adımı üretim düzeyinde işçilerin işlevlerinin daha da

daralmasına yol açıyor” (Laçiner,2000,43).

Solu yeniden tanımlama amacıyla gerçekleştirilen bir çalışmasında A.İnsel’de tamamen yeni bir ‘devrim

çağında” yaşadığımızı ifade edecektir.

“Bilginin üretilmesi, biriktirilmesi ve dolaşımı konusunda hızla ilerleyen bu devrim,

yaratıcılığın kendini ifade edeceği alanları değiştiriyor” (İnsel,2000,46).

belirlemesini yapıldıktan sonra, sınıf temelli analizlerden kaçış için önemli dayanak olan bir

açıklamaya yöneliyor:

“Emek başlıbaşına bir değer değildir… Ama bu gün yaratıcılık alanı, maddi üretime,

bedensel emeğe veya ücretli emeğe indirgenmeyecek biçimde genişlemiştir” açıklamasında

bulunacaktır” (İnsel,2000,46).

Dönüşümü sağlama için “alttakilerin” hiç bir olanağı kalmamıştır. Aslında bu analizlerde utangaç bir

“bilgi toplumu” ya da “endüstri sonrası toplumu” analizi yapıldığını belirtmemiz gerekiyor.

g-Farklılık selinden sivil toplum kavramına

1980’lerde biçimlenen sivil toplum kavramlaştırması, Türkiye’de sınıftan kaçışın önemli bir diğer

kaynağı olmuştur. Sınıftan kaçış hallerinin (devlet-toplum, devlet-fert ya da Doğu-Batı ikilemlerine dayalı

analizler) bir yada birden fazla bileşenini içinde barındıran bir dizi yeni teorik çerçeve geliştirilmiştir. Bu

dönemde sivil toplum kavramının etkin bir söyleme dönüşmesinin iki önemli kaynağı vardır.

Sivil toplum kavramının gündemde belirleyici bir biçim almasının ilk kaynağı 1980 yılında

gerçekleştirilen askeri darbedir. Darbenin devlet tarafından, topluma karşı yapıldığına dair görüşler,

devletin karşısında toplumu güçlü kılacak teorik açılımların önemini vurgu yapmış oluyor.31 İkinci kaynak

ise dünya ölçeğinde Marksist teoride açığa çıkan kopuşlarıda içeren öz-eleştirel süreç olmuştur.

Dünya düzeyinde kapitalizmin 1970’lerden itibaren önemli değişiklikler geçirmesi, E.Laclau’nun ifade

tarzı ile kapitalist toplumlarda açığa çıkan “farklılık seli”:

“faillerin kimliğinin ve homojenliğinin bir yanılsama olduğunu, yeni her toplumsal öznenin

esas olarak merkezini yitirmiş (decentred) olduğunu, kimliğininde yalnızca değişen

konumsallıkların istikrarsız eklemlenmesinden ibaret olduğunu gösterdiğinde, bu toplumsal

31Askeri darbeyi toplum-devlet çatışması şeklinde ele alınması, darbenin anlaşılmaısnı da güçleştiren bir niteliğe sahip. Askeri darbe ve daha sonra devletin işleyişinde açığa çıkacak tüm değişiklikler, Türkiye’de kapitalizmin geldiği aşamada açığa çıkan çelişkileri içerdiği oranda, sınıfsal bir içeriğe sahiptir.

Sınıftan kaçış 28

Page 29: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

faillerin bizzat kendi kimlikleri de giderek daha fazla “sorgulanmasına neden oldu” (Laclau,

1985:31).

Farklılık seli, vulger Marksist analizlerde sıkça ifade edilen toplumun zamanla çok daha homojen iki

sınıftan ibaret olacağı düşüncesini önemli ölçüde geçersiz kılacaktır. Diğer yandan aynı farklılık seli, işçi

sınıfının kendi içinde bir çok açıdan farklılaşmasına neden olacaktır (Burawoy ve Wright, 2000: 14). Bu iki

değişken beraberinde Marksizmin teorik açıdan sorgulanmasına yol açacaktır. Sorgulama Marksist teorinin

bilgi kuramsal temellerine yöneliktir. Son dönem analizlerde sosyal bilimci, iki seçim arasında karar

vermeye zorlanıyor. Seçim aşırı determizm ile determinizmden mutlak özgürleşme arasında yapılacaktır.

Biraz daha açık ifade ededeck olursak, seçim politik ve ideolojik olguları sınıfsal çıkara yani ekonomik

düzeye bağlayarak analiz etme ile politik ve ideolojik düzeylerin kendilerine özgü olgular olarak analiz

edilmesi arasında yapılacaktır. Post-Marksistler seçimlerini ikinci tercihler doğrultusunda

gerçekleştiriyorlar. Bu konuda öncü isimlerden olan Hindess’in ifadesi anlamlı:

“Belirli bir çatışmaya ve çatışmayı oluşturan güçlere yakından baktığımızda, birbiriyle çatışan

güçlerin kelimenin tam anlamıyla sınıflar olmadığını görürüz. Sınıflar yerine partileri ya da

buna benzer yapılarla karşılaşırız” (Hindess’ten aktaran Kiely, 1995,89).

Bu sorgulama ‘yapısal içsel bütünlüğü olan bir gerçekliğin’ mümkün olmadığını E.Laclau’nun tanımıyla

“toplumun imkansızlığına” ilişkin bir dizi teorik açılıma olanak tanır. ‘Toplumun imkansızlığı’ vurgusu,

olgusal olarak tekil konumları ifade eden farklılıklar üzerinde ve dahası bu konumların belirsiz ve öznel

konumlarını işaret etmek önem kazanacaktır. Değişim bilgi-kuramsal bir içeriğe sahip. Nesnel ve yapısal-

ilişkisel gerçeklikten, öznel olumsal-bilinmezciliğe geçişi sağlayacak bir bilgi-kuramsal kopuş

gerçekleşmiştir. Kopuşun bizim açımızdan önemi, nesnel sınıf gerçekliğinin farklılıklar seline bırakılarak

analiz nesnesinden çıkarılmasıdır. Laclau analizinde sınıf gerçekliğinin aslında ‘geçmişe’ özgü bir kavraam

olduğunu işaret edecektir;

“Marx’daki “sınıf” nosyonu bir bütün olarak 19. yüzyılda çok berrak olan toplumsal

kimliklere büyük ölçüde tekabül eden bie sentezdir. Ancak bu sentez bugün anti-kapitalist

mücadele mantığını ve modelini anlamada eskisi kadar yardımcı

olmamaktadır.”(Laclau,1989,26).

Toplumsal kimlikler ‘berraklığını” kaybedince yani farklılıklar artığında “politik özneler de nesnel

toplumsal ilişkilere ya da çıkarlara dayanmayan sadece ideolojik-politik düzeyde oluşan birlikler olarak”

analiz edilecektir (Savran,1990-91:111). Laclau ve Mouffe, “bütünleşmiş ve homojen bir kolektif irade

gibi yanıltıcı” bir beklenti yerine;

“Radikal, özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasi için mücadelede yararlı olabileceğini

düşündüğümüz bir hegemonya kavramı inşa etmemiz Marksizm içinde oluşturulmuş belli

söylemsel biçimlerin ve sezgilerin geliştirilmesi, bazılarınınsa engellenmesi ya da ayıklanması

yoluyla olmuştur” (Laclau ve Mouffe, 1992,11).

Sınıftan kaçış 29

Page 30: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Laclau ve Mouffe ve diğer post-Marksistlerin teorik düzlemde gerçekleştirdikleri ayıklama ve geliştirme

etkinlikleri ideoloji ve politikanın her türlü sınıfsal dayanaktan kopararak toplumsal alana taşınmasına

neden olacaktır. Toplumsal olan birbirine indirgenemez konumların çoğulluğu ile tanımlandığı andan

itibaren yeniden çoğullukların bütünsel olmayan var oluşu ile onun karşısında konumlanan devlet

arasındaki uzlaşmaz konumlar öne kazanacaktır. Bu uzlaşmaz konumlamalar ise, bizi yeniden sınıftan kaçış

için önemli bir uğrak olan sivil toplum kavramlaştırmasına götürecektir. Sivil toplum, devletin dışında

özgürlükler alanı olarak tanımlanacaktır (Wood,1995;242) Devlet dışında devlete rağmen bu özgürlük

alanı, çoğulluğu içerecek bir demokrasinin gerekliliğini işaret edecektir. Çünkü artık sorun, devlet ile birey

arasındaki çelişki ve bu çelişkinin aşılması için bireyin hak ve özgürlüklerin tanınma sorundur. Sivil

toplum kavramı yer yer oldukça radikal söylemler içerse bile, ulaşılan noktada bulunan çözüm liberal

demokrasinin sınırlarını genişletmek olarak tanımlanmıştır:

“Solun görevi Liberal Demokratik ideolojiyi redetmek değil, tersine onu radikal ve çoğul

bir demokrasi doğrultusunda derinleştirmek ve geliştirmek olabilir” (Laclau ve Mouffe,

1992,217).

Determinist ve indirgemeci Marksist analizleri Marksizme eşitleyen düşünürler, determinist ve

indirgemeci konumlardan uzaklaşmaya çalıştıkları oranda gerçeklikten uzaklaşmışlardır. Gerçeklikten

uzaklaşma, gerçekliği olanca çeşitliliği ile analiz nesnesine dönüştürme biçiminde gerçekleşmiştir. Yani

gerçekliğin açığa çıkan görünümleri, indirgemecilik ve determinizme düşmeme adına analiz düzeyine

taşındığı ölçüde, sisteme ilişkin temel yapısal özellikler, analiz dışında bırakılmıştır. 1970’lerin dünyasının

aslında bir farklılıklar seli yarattığının kabul edilmesi gerekir. Kapitalizmin değdiği noktayı kendine

benzeten işleyişi, 1970’li yıllarda farklılıklar yaratarak güçlenme biçimi almıştır. Yani farklılıklar

keşfedilmeye ve dahası üretilmeye başlanmıştır(Ercan,2000a). Ama bizzat bu farklılık selini yaratan

mekanizmayı işaret etmeden, sadece farklılıklar selini anlamamız mümkün görünmüyor. Farklılık selini

yaratan sermayenin genişleme, farklılaşma ve derinleşme eğilimleridir.

Althusser’in ifadesi ile kaba determinizmden kaçılırken, ahlaki İdealizme (Althusser,1976:27) ya da

Wood’un değimi ile “maddeci kaba sınıfsal çıkarlardan” kaçarken “evrensel insan değerlerine”

yönelinmiştir. Yani sivil toplum kavramı temel referans noktası olmuştur. Bu konuda bir başka

çalışmasında L.Althusser açık bir şekilde:

“Marx’ta önemli olan şey, gerçektende ne ekonomik tavırların bu (soyut) betimlenişi’dir, ne

de homooeconomus miti içindeki sözüm ona kuruluşu’dur; bu dünyanın”anatomisi” ve bu

“anatominin” değişimlerinin diyalektiğidir. Bu nedenle “sivil toplum” kavramı (bireysel

ekonomik davranışların ve bunların ideolojik kökenlerin dünyası) Marx’ta ortadan

kalkar”(Althusser,2002:135).

Uluslararasılaşma sürecine devletin güç siyaseti ile giren Türkiye için sivil toplum kavramı bir çok

anlamda önem taşıyordu.

Sınıftan kaçış 30

Page 31: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

“Özellikle de, uzun yıllar boyu askeri diktatörlükler altında yaşamış olan toplumlar, sivil

toplum kurma projesinin bu muğlaklaşmış anlamı için uygun topraklardı: Bu ülkelerde solun

bir bölümü, askeri diktatörlüklerin baskıcı devletleri karşısında sivil toplumun, piyasa

mekanizmasına dayanan bireysel özgürlüklerini savunmayı üstlendi” (Savran, 1987:10).

Türkiye’de hızla kabul edilen sivil toplum kavramı, aslında yukarıda işaret ettiğimiz ‘merkez-çevre’

analizlerinin daha güçlü bir içerik kazanmasına yol açmıştır. Devlete karşı toplumun güçlenmesi için sivil

toplumun güçlenmesi yönündeki ısrarlı vurgular, oldukça farklı biçimler altında gerçekleşmiştir. Sol

liberalizm olarak tanımlanan geniş bir kesimin de övgü ile karşılaştığı T.Özal’ın politikaları bu anlamda

önem taşıyor. T.Özal şunları söylemiştir:

“1980’li yıllar ise bütün dünyada “ortak bir kanatler bütününden” yani, devletçi

doktrinlerde, “yeni bir bütüne” devletçilik karşıtı mücadeleye girişildiği yıllardır. Bu yıllar aynı

zamanda kitleler çağının sona erdiği yıllardır. .... Bireye bağımsızlığının iadesi demek, kitleyi

birey karşısında üstün kılan anlayışın, yani devleti bireyin karşısında üstün kılan anlayışın,

ortadan kalkması demektir.”(Özal,1993:16).

T.Özal tüm bu gelişmelere ulaşmanın temelinde “demokrasi ile el ele gelişen serbest piyasa ekonomi

sisteminin”yattığını belirtmiştir. T.Özal’da cisimleşen iktidar çevrenin merkezi ele geçirmesi olarak

tanımlanacaktır. T.Özal’ın serbest piyasa temelli sivi toplum anlayışı, liberal yada liberal sol olarak

tanımlanan bir kesimin desteğini de almıştır. H.Özdemir “pazar ekonomisinden yanayım. KİT’lerin

özelleştirilmesinden yanayım” diyecektir. Diğer yandan sivil toplum mücadelesi için tüm enerjisini

harcayan M.Altan durumu şu şekilde ifade etmiştir:

“Türkiye’yi 1923’ten sonra garnizona benzetmeye yönelik bir resmi ideoloji var. Tek tip

isteyen, bunun bunun olmasına çalışan bir resmi ideoloji. Bunun içinde Kemalizm sivil

topluma karşıdır..... Şimdi Türkiye, Turgut Özal’ın atılımı, serbest piyasanın emeklemesi,

dünya şartlarının iyice değişmesiyle bu dar elbiseden kurtulmaya çalışıyor”(Altan,1993:56)..

Sivil toplumun güçlenmesini sağladığı için piyasa yönelimli uygulamaları savunan yada piyasayı

geliştirdiği için sivil toplumu savunan ve sol liberal kesim (A.S.Akat, Ş.Alpay, S.Gürsel,M:Tuncay)32

açısından gelişmeler umut vericidir. A.S.Akat bir görüşmede “Türkiye’de sivil toplum gerçekten inanılmaz

bir hızla güçlenmektedir” açıklamasını yapacaktır. Akat’a göre:

“devlet kesimde sivil toplum düşmanlığı sürüyor... [Ama] en hareketli alan iş alemdir.

Maddi olanakları vardır; iş aleminin Türkiye satında örgütlenme hızıma bakın; mantar gibi iş

adamları dernekleri çıkıyor”(Akat,1993:127).

Sivil toplum kavramının sıkça kullanıldığı 1980 ve sonrası yıllar diğer yandan emek ile sermaye arasındaki

çelişkilerin muazzam boyutlara vardığı yıllar olmuştur. Uluslararasılaşmak isteyen sermaye, uluslararası

düzeyde rekabet edebilmek için sahip olması gereken sermaye donanımını kazanmak üzere, hemen hem

tüm birikim mekanizmalarını devreye sokmuştur. Tüm bu mekanizmaların işlerlik kazanmasını sağlayan

32 Sivil toplum kavramını sol liberalizm başlığı altında detaylı bir analizi için bak:S.Savran(1986).

Sınıftan kaçış 31

Page 32: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

bizzat devlettir. Yani sınıflar arası ve sınıf içi çelişkilerin yoğunlaştığı bir aşamada, sivil toplum

kavramlaştırılması ile devlet-toplum ve devlet- birey çelişkileri öne çıkmıştır/çıkarılmıştır. Yani sınıftan

kaçış için devletin bir aktör olarak tanımlanması yeniden belirleyici hale gelmiştir. Bu aşamada

dönüştürücü mantık, yine anlama mantığının önüne geçiyor. Piyasa mekanizmasına sermaye birikiminin

ulaştığı aşamaya uygun biçimde işlerlik kazandırılmak istendiği bir dönemde, ‘piyasa temelli sivil toplum

analizleri’ yaşanan çelişkili sürecin anlaşılmasını önlediği ölçüde, önemli bir meşruluk kaynağı olmuştur.

Türkiye gerçeğini analiz etmede sınıftan kaçışın önemli bir diğer kaynağı “globallleşme” ile ‘sivil toplum’

vurgusu ekseninde sorunların analiz edilmesi olmuştur.33 Bu analizlerin temel kavramları küreselleşme,

kimlik, sivil toplum, demokrasi ve liberalizmdir.

“Globalleşmenin özellikle devlet egemenliği söyleminin zemini olan devlet ile toplumun

birlikteliği varsayımını kırması ve belirszilik durumunu toplumsal ilişkiler içinde

yaygınlaştırması, ve sonuçta vatandaşlık, ulusal kimlik, sosyal sınıf gibi belirlilik ölçütlerinin

yıkılması, kültürel kimlik ve buna bağlı milliyetçilik ve laiklik sorunlarının ortaya çıkmasına

katkıda bulunmakta”(Keyman,1999:47).

Globalleşmeyi tanımlayan dinamikler in belirleyici olduğu 1990’lı yıllar da “Türkiye’de devlet/parti ve

partiler-arası ilişkilerle sınırlandırılmış siyasal mekanın artık toplumsal dinamiklere ve hızla değişen

toplumsal yapının taleplerine yanıt veremez bir duruma düşmesine sahne olduğu” belirtilmiştir (Keyman,

1999:198). Globalleşmenin belirleyiciliğinde açığa çıkan sorunların çözümü için başvuru kaynağı Laclau ve

Mouffe’un radikal demokrasi projesi olacaktır. Radikal demokrasi “liberal demokrasinin yaşadığımız

geç/post modern duruma göre yeniden-kurulması gereksinimi vurgulayarak, “demokrasiyi

demokratikleştirmeyi amaçlayan bir kurumsal girişim” olarak tanımlanacaktır (Keyman,1999:11).

Bir dizi ithal kavramla Türkiye gerçeğini analiz eden bu yaklaşımlar özellikle 1990’ların ikinci yarısında

oldukça taraftar topladığını işaret etmemiz gerekiyor. Özellikle günlük gazetelerin genişçe yer ayırdığı bu

tarz analizler, demokrasi, farklılık, kimlik vurgularının yanı başında toplumsal kesimler arası çelişkilerin

artmaısna bağlı olarak son zamanlarda belirli bir güç kaybına uğrayarak akademianın sınırlı dünyasına

çekilme eğilimine girmiştir. Özünde liberal bilgi kuramına temelde bağlı olan bu söylem ve analizlerin

genel kabul görmesinin, hem de belirli bir muhaliflik atfedilerek kabul görmesinin tarihsel olarak sınıftan

kaçma eğilimlerinin yarattığı ortamla ilişkili olduğunu söylememiz gerekiyor.

Sınıftan kaçışın 1980’lerden sonra güçlenmesine neden olan bir diğer analiz ve açıklama tarzı ‘yeni bir

sol tahayyül’ geliştirmenin olanaklarını araştıran bir kesimde buluyoruz.34 Bu grubu tanımlayan temel

yönelim “sınıf temelli analizlerin” indirgemeci, kaba ve ekonomist olduğu yönündeki vurgular olacaktır.

Zaten sol “özellikle de ekonomi-politiğin alanına giren bahislerde” bir yenilgi yaşamıştır(Laçiner,2000:17).

Bu yenilginin temelinde ise “insan yerine sınıf ve toplum kavramının” konulmasıdır:

33Özellikle Yeni Yüzyıl ve Radikal Gazatesi, Türkiye Günlüğü ve Toplum ve Bilim dergileri ile Demokrasi Vakfı çerçevesinde biçimlenen bu analizlerde öne çıkan yazar/akademisyenler; H.Bülent Kahraman, S.Seyfi Öğen, Ayşe Kadıoğlu, A.Yaşar Sarıbay, Ethem Mahçupyan ve Fuat Keyman’dır .34Sivil toplumun “yeni bir sol tahayyülü” için ise 1980’lerin başında çıkan ve tartışmayı hızlandıran Yeni Gündem dergisi ve Birikim dergisi çevresini örnek olarak gösterebiliriz. Bu konuda anlamlı bir derleme için bak:T.Bora(2000) ve A.İnsel (2000).

Sınıftan kaçış 32

Page 33: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Bu yapılırken gerçi “işçi sınıfının kurtuluşu” veya bunun dolayımında “toplumun

kurtuluşu” kavramları, insanın kurtuluşu kavramının karşısına ona alternatif olarak öne

sürülmüyor, onun içerdiği, onun ön şartı olduğu varsayılıyordu, ama bu arada kurtuluş

kavramının içeriği ciddi bir bozulmaya uğruyordu”(Laçiner,2000,22)

A.İnsel Solu Yeniden Tanımlamak adlı çalışmasında sınıf olgusundan hareketle yapılan analizleri

tanımlamak için “sol popülizm” kavramını kullanır. Aslında oldukça talihsiz ve zorlama tanımlamaları

içeren bu çalışmada sınıf gerçekliğini işaret eden çalışmalar A.İnsel’e göre;

“Eziliyor olmanın, yoksulluğun kendinde özel bir erdem olduğuna, bu konumdaki

insanların değerlerinin, dünya görüşlerinin ve ifade ettikleri istemlerin bir üstünlük olduğuna”

inanmayla eşdeğer tutulmakta” (İnsel, 2000: 41).

A.İnsel’e göre, sanayi işçisine değer atfetme Sanayi Devrimi’nin doğal bir sonucuydu. Ama artık

zaman değişti. “Özgürlükçü sol”a kaynaklık eden gelişmeler yani 20.yüzyılda ikinci Sanayi Devrimi

gerçekleşti. Bu değişimle birlikte:

“Giderek daha fazla sermaye kullanımı ve giderek daha az doğrudan emek kullanımı

sanayiye egemen oldu. Sanayi işçilerinin çalışan nüfus içindeki oranı da, buna bağlı olarak

azaldı… Ama yaratıcılık alanı, maddi üretime, bedensel emeğe veya ücretli emeğe

indirgenmeyecek biçimde genişlemiştir. Özgürlükçü sosyalizm için ücretli emek yaratıcı gücün

tek ve ulvi simgesi değildir ”(İnsel,2000,45).

Yukarıda Hindess’ten yaptığımız alıntıyı çağrıştıran bir alıntı:

“Özellikle, <<işçiler, emekçiler>> sözünü bir amentü gibi kullanma alışkanlığını

sorgulamak gerekli. Devrimci özne olarak varsayılan sınıfın ... kim ve neredeolduğuyla ilgili

somut bir tassavurla birleşmediğinde, bu amentüyü tekrarlamak hurafecilik ve ondan öte,

munafıklık oluyor”(Bora,2000:78).

T.Bora “sınıftan kaçış ithamına” karşı geliştirdiği “sınıfa kaçış” vurgusunda hareket noktası Laçiner ve

İnsel’e göre daha sağlıklı referanslarla gerçekleşiyor. Ama sınıftan kaçış için işaret ettiği dönüşümlerin

bizzat kendisi sınıfları işaret ediyor. Suçlamak için kullanılan “sınıfa kaçış” Bora’nın icra ettiği bir

eylemlilik haline dönüyor. Sorun sınıfların ortadan kalması değil, sınıfsal konumların derinleşmesi ve

genişlemesidir. Bora’nın değimi ile “sınıf çelişkisinin hayat sathına yayılmasıdır.” Süreç A.Negri’nin

Marx’a atfen kullandığı kapitalizmin toplumsal gerçekliği gerçek anlamda boyundurluğu altına alma

sürecidir. Hiç kuşkusuz sınıfsal konumlar bu değişim sürecinden etkilenmiştir, ve hiç kuşkusuz bu değişimi

işaret etmeyen analizler problemlidir. Değişimin yönü sınıfsal konumları pekiştirirken, sınıfsal konumları

analizlerden uzak tutacak kavramlaştırmalara yönelmek dahada sorumludur.35

35Bora’nın işaret ettiği marjinalleştirme ve sınıf-dışı konumların ne kadar sınıf dışı olduğunun sorgulanması gerekiyor. Marjinalleştirme ve sınıf dışı konumların üretilmesi kapitalizmin (indirgemeci anlamda değil, sosyal ilişkiler toplamı olarak) ulaştığı aşamanın sonucudur. Bu sonuçlar sınıfsal terminoloji içinde analiz edilebilir.

Sınıftan kaçış 33

Page 34: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Burada örnek verdiğimiz her üç yazarda “sınıf kavramını” sadece ve sadece eleştirdikleri ekonomist ve

indirgemeci bir çerçeveden ele alıp analiz ediyorlar. Burada bilgi-kuramsal bir hata ile karşı karşıyayız.

Gerçekliği analiz etmede yetersiz kaldığı düşünülen “geleneksel” ya da “popülist sol”, sınıf gerçekliğini

ekonomiye indirgedikleri için mi eleştirilmekte. Yani teorik analizleri mi gerçeğe uymuyor? Yoksa

2.Sanayi Devrimi ile bir gerçeklik olmaktan çıkan “sınıf” olgusunu işaret ettikleri için mi hatalılar? Var

olan bir şeyin analizi mi yapılamıyor, yok olan bir şey mi analiz ediliyor? Aslında A.İnsel ve Ö.Laçiner’in

post-endüstri kuramlarını “utangaç” bir şekilde yeniden ürettiklerini yukarıda ifade etmiştik. Bu utangaç

konumdan hareketle genellikle emeğin farklılaşan konumları işaret ediliyor (kafa ile kol emeği ayrışması)

ama nedense bu ayrışmanın temel mekanizması olan sermaye birikimi ve “sermaye sahipliğinden” hemen

hemen hiç bahsedilmiyor. Aslında kapitalizmin çelişkili var oluşunu işaret etmek kaba ve gereksiz

görülüyor, bunun yerine yine dönüşüm mantığından hareketle sosyalizm “insanlığın kurtuluşuna”

indirgeniyor (Wood, 1992). Althusser’in ifadesi ile kaba determinizmden kaçılırken, ahlaki idealizme

düşülmüştür.

III-Sonuç: anlama, deşifre etme ve dönüştürme aracı olarak “sınıf”lar

Çalışmamızda oldukça farklı biçimlerde açığa çıkan “sınıftan kaçışın” nedenlerini belirlemeğe çalıştık.

Sosyal gerçekliğin bütünlüklü analizine olanak sağlayan bir işlevi olduğunu düşündüğümüz “sınıf”

gerçekliği, aynı zamanda toplumsal ilişkilere içkin olan eşitsiz güç ilişkilerini açığa çıkaracak bir olanağı da

içinde taşıyor. Eşitsiz güç ilişkilerinin analize taşınması, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin

dinamik/değişen içsel örüntülerini anlamamıza yol açacaktır. Böylece teori, gerçekliğe içkin olan ve

ontolojik olarak da belirleyici olan nesnel çatışmalı konumları ve bu konumların yapısal ilişkiler setini

dönüştüren potansiyellerden hareket edecektir. Böyle bir çerçeve/hareket ise, eleştirel sosyal bilimcileri

sosyal bilimlere içkin olan ve sosyal bilimcileri güç ilişkilerinin oyuncağı haline getiren epistemik

hegemonyadan kurtulmasına olanak sağlayacaktır. Özellikle Türkiye gibi kapitalizmle yüzleşmeyi hızla ve

acımasız yaşayan toplumlarda sosyal bilimcinin özgürleşmesi açısından böyle bir çerçeve daha bir anlam

kazanıyor.

İlk elden şunu söyleyebiliriz “sınıf gerçekliği” teoriye içselleştirilmediğinde, Türkiye’de yaşanan süreci

anlamamız mümkün olmayacaktır. Sınıfsal konum ve dinamiklerin ortaya konulması ilişkiler sisteminin

canlı ve çoğul yapısını açığa çıkaracaktır. Sermaye birikim sürecinin hem nesnesi, hem de öznesi olan

sınıflar üstlendikleri işlevlere bağlı olarak kendi aralarında çatışma ve ittifaklara yönelebileceklerdir. Ama

ittifak ve çelişkiler sabitlenmiş mutlak konumlar değildir, kapitalizmi tanımlayan sermaye birikimi

gerçekleştiği ölçüde, sınıfların konumu değişecektir. Yaratılan her zenginlik beraberinde sosyal ilişki ve

tabi ki eşitsiz güç donanımı ve buna bağlı olarak da çelişkili konumlar yaratmaktadır. Sınıf kavramının

analize dahil edilmesi, birikim sürecinin (daha sıkı kullanılan anlamda kalkınma sürecinin) fetiş karakter

kazanmasını önleyecektir. Sınıf gerçekliğin analize dahil edilmesi analiz edilen toplumsal gerçekliğin,

ilişkisel yapısını ve bu yapıları tanımlayan bütünsel oluşumları açığa çıkaracaktır. Bütünsel oluşum ile

süreç içinde biçimlenen, sermayenin sosyal toplam döngüsünün oluşumu ifade edilmektedir. Sermayenin

Sınıftan kaçış 34

Page 35: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

sosyal toplam döngüsü süreç içinde biçimlenir, işlevleri hayatiyet kazanır.36 Bu döngünün ilk aşamalarında

belirleyici olan ticari ve para sermaye çevrimidir. Bu aşamada üretken sermaye ve emeğin nicelik olarak

sınırlı olması, toplumda kapitalizmin olmadığı ve sınıfların gelişmediği anlamına gelmez. Tam tersine tam

da para ve ticari sermaye birikimi olmadan üretken sermaye ve dolayısıyla üretken kapitalist ve emekçi

oluşumları gerçekleşemez. Her bir dönüşüm aslında sürece içkin olan sınıf-içi ve sınıflar arası etkileşim

tarafından belirlenecektir. Bu anlamda sınıflar toplumsal ilişkilerin yapıcı unsurlarıdır. Sınıflar bu anlamda

verili bütünsel oluşumu dönüştürmenin hem nesneleri, hem de özneleridirler. Dönüştürmeyi, sadece

sistemik kırılma anlamında değil, sistemin kendi içindeki farklı aşamaların evrilmesi anlamında

kullanıyorum.

Sonuç olarak sınıf olgusu/gerçeği, sosyal bilimciyi bir yandan toplumsal ilişkilerin çoğul zengin

dinamiklerine taşırken, diğer yandan bu dinamikleri yaratan daha soyut mekanizmaları açığa çıkarır.

Amprik olan ile teorik olan arasındaki ilişki iyi kurulduğu ölçüde, ‘toplum’ tarihsel-sınıfsal bir gerçeklik

olarak analize konu olacaktır.

Kaynaklar

Ağaoğlu,A(1933)Devlet ve fert, Sanayiinefise Matbası, İstanbul.

Akat,A.S(1983)Alternatif büyüme stratejileri, İletişim yayınevi, İstanbul.

Akat,A.S(1993) “Sivil toplum hızla güçleniyor”,(ed:M.Sever ve C.Dizdar), 2.Cumhuriyet Tartışmaları,

Başak Yayınevi, İstanbul.

Akküçük,A(2002) ”Ulusal sol veya ulusal birlik siyaseti üzerine”, Teori Dergisi, eylül sayısı

Altan,M(1993) “Sorun politik devletten liberal devlete geçememektir”, (ed:M.Sever ve C.Dizdar),

2.Cumhuriyet Tartışmaları, Başak Yayınevi,İstanbul.

Aren,S(1962) “Halkçılık ilkesi ve sosyalizm”, Yön, yıl 1, sayı 47.

G.Rikkowski(2001) “After the manuscript broke off : thoughts on marx, social class and education”,

British Sociological Association Education Study Group Meeting, Yayınlanmamış Metin.

Althusser,L(1976)Lenin ve felsefe, (çev:B.Aksoy vediğ.), Birikim yayınevi, İstanbul.

Althusser,L(2002)Marx için, (çev:I.Ergüden), İthaki yayınevi, İstanbul.

Arrighi,G(1994)The long twentieth century,Verso, London.

Avcıoğlu,D(1962a) “Sosyalizm anlayışımız”, Yön, sayı 36, mayıs.

Avcıoğlu,D(1962b) “Anlamak istemediğimiz 27 mayıs”, Yön, sayı 23, mayıs.

Avcıoğlu,D(1962d) “Kaynağa dönüş”, Yön, sayı 47, ekim.

Avcıoğlu,D(1962e) “Türkiye İşçi Partisis’ne dair”, Yön, sayı 50, ekim.

36Çalışmanın üçüncü bölümünde burada işaret edilen çerçeve dolayında, Türkiye’de kapitalizm ve sermaye birikim mekanizmasının gelişimine bağlı olarak sınıfsal işlevlerin oluşumu ve gelişimi analiz ediliyor.

Sınıftan kaçış 35

Page 36: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Avcıoğlu,D(1962f) Sosyalist gerçeklik, Yön, sayı 39 eylül.

Avcıoğlu,D(1967g) “Sosyalist Kültür Derneği ve Prof.S.Aren”, Yön, sayı 197, Ocak.

Avcıoğlu,D(1969) Türkiye’nin düzeni dün-bugün-yarın,Bilgi yayınevi, Ankara.

Aydemir,Ş.S(1962a) “Sosyal devlet ve Türk sosyalizmi”, Yön, sayı 40,ağustos.

Aydemir,Ş.S( 1962b)”Sosyalizm ve kapitalizm”, Yön, sayı 37, ağustos.

Aydemir,Ş.S(1986)İnkilap ve kadro, Remzi kitabevi, İstanbul.

Aydın,S(1998) “ ‘Milli Demokratik Devrim’den ‘Ulusal Sol’a Türk solunda özgücü eğilim”, Toplum ve

Bilim, sayı 78 Güz.

Başar, A.H(1982) “İktisadi devletçilik hakkında konferans”, Kooperatif Seçme yazılar (1932-1934),

(Yayına hazırlayan: B.Varlık), Gazi Üniversitesi yayınevi,Ankara.

Benningsen,A.A ve S.Enders Wimbush(1995)Sultan Galiyev ve Sovyetler Birliğinde milli komünizm,

(çev: B.Tanatar), Anahtar kitaplar, İstanbul.

Boran,B(1962) “Türkiye’de burjuvazi yok mu?”, Yön, sayı 39,eylül.

Boran,B(1964)”Yakın tarihimizde yönetici-aydın kadro ve kalkınma sorunu”, Sosyal Adalet, yıl 2, sayı 8.

Boran,B(1975)İki açıdan Türkiye İşçi Partisi davası, Bilim Yayın evi, İstanbul.

Boratav,K(1982)Türkiye’de devletçilik,Savaş yayınları, Ankara.

Boran,B(1992)Türkiye ve sosyalizm sorunları, Sarmal Yayınevi, İstanbul.

Boratav,K(1989) “Türkiye’de burjuvazinin yapısı ve siyasi iktidarla ilişkileri,” Marksizm ve Gelecek, sayı

1, Haziran.

Boratav,K(1990) “Türkiye’de devlet , sınıflar ve bürokrasi: Çağlar Keyder’in kitabının

düşündürdükleri”Marksizm ve Gelecek, sayı 3, Kış.

Boratav,K(1991) Türkiye’de sosyal sınıflar ve bölüşüm, Gerçek Yayınevi, İstanbul.

Bora,T (2000) “Sınıftan kaçış, sınıfa kaçış”, Yeni bir sol tahayyül için, Birikim yayınevi,İstanbul.

Brayn,D(2001)”Global accumulation and accounting for national economic identity”, Review of Radical

Political Economy,sayı 33.

Brenner,N(1999) “Beyond state-centrism? Space, territorality, and geographical scale in globalization

studies”, Theory and Society, cilt 28.

Buharin, N.I.(1921)Historical materialism - a system of sociology,

www.Marksists.org/archive/bukharin/works/192

Buğra, A(1995)Devlet ve işadamları, İletişim yayınevi, İstanbul.

Sınıftan kaçış 36

Page 37: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Burawoy, M ve E.O.Wright, (2000) Sociological marxism, draft paper.

Chang,D(2001) “Bringing class struggle back into the economic crisis: development of crisis:development

of crisis in class struggle in Korea”, Historical Materalism, sayı 8,

Coşar,N(der)(1995) Türkiye’de devletçilik, Bağlam yayınevi,İstanbul.

Çayan, M(2002)Bütün yazılar, www.kurtuluscephesi.com/eris/mahir , siteden indirilme tarihi (1/10/2002).

Eliçin,E.T(1996) Kemalist devrim ideolojisi, Sarmal yayınevi, İstanbul.

Ercan,F (1993) Kırsal Yapıda Toplumsal değişme, Yar yayınevi, İstanbul.

Ercan,F(1997) Para ve Kapitalizm, Ceylan yayınevi, İstanbul.

Ercan,F(2000a)“Küreselleşme sürecindeki yerellikler: homojenleşme ve farklılaşma/ güç ve eşitsizlik

ilişkileri üzerine”, (ed:F.Atacan ve diğ..) Mübeccel Kıray için yazılar, Bağlam Yayınları, İstanbul.

Ercan,F (2000b) “Kapitalizm-küreselleşme ve kalkınma tartışmaları açısından devlet: eleştirel önermeler-I”,

İktisat Dergisi, Ağustos, Sayı 404.

Ercan,F (2002a) “Çelişkili bir süreklilik olarak sermaye birikimi-1”, Praksis, kış, sayı 5.

Ercan,F (2002b) “The contradictory continuity of the Turkish capital accumulation process: a critical

perspective on the internationalization of the Turkish economy”, (ed:N.Balkan ve S.Savran), The

ravages of neo-liberalism, Nova Publishers, New York.

Galiyev,S(1999) “Şark meselesine ilişkin konuşma”, (der:H.Reyhanve diğ),Ulusal sola teorik katkı,

Ulusal Dergi Kitaplığı, Ankara.

Gülalp,H(1987) Gelişme stratejileri ve gelişme ideolojileri, Yurt Yayınları, Ankara.

Gülalp,H(1987).Kapitalizm sınıflar ve devlet, Belge yayınevi, İstanbul.

Hamdi,A(1982)”Türk Devletçiliği”, Kooperatif, cilt 1, no 11, (yay.haz;B.Varlık),Gazi Üniversitesi

Yayınları, Ankara

Heper,M(1977)Türk kamu bürokrasisinde gelenekçilik ve modernleşme, Boğaziçi Üniversitesi

yayınları, İstanbul.

Heper,M(1980) “Osmanlı siyasal hayatında merkez-kenar ilişkisi”, Toplum ve Bilim, bahar-yaz sayı 9-10,

Hill,D(2001) “Social class”, (ed:D.Hill and M.Cole), Schooling and equality, Kogan Page, London.

Husrev,İ(1934)“Millet içinde sınıf meselesi”, Kadro, sayı 26, Tıpkı Basım, cilt –III (Yayına

Hazırlayan;C.Alpar), AİTİA Yayınları,Ankara

İnsel,A(1995)Türkiye toplumunun bunalımı, İletişim yayınevi,İstanbul.

İnsel,A(2000)Solu yeniden tanımlamak, Birikim yayınevi,İstanbul.

Sınıftan kaçış 37

Page 38: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Keyder,Ç(1999)Türkiye’de devlet ve sınıflar, İletişim yayınevi, İstanbul.

Kılıçdaroğlu,K(1997)1948 Türkiye İktisat Kongresi, Sermaya Piyasası Kurulu yayını, Ankara.

Kiely,R (1995) “Marxism, post-marksizm and development fetishism”, Capital&Class, sayı 55.

Kaypakaya,İ (2002) Bütün çalışmalar, www. /kızılumut/nav.html , (siteden indirilme tarihi 1/10/2002).

Keyman,F(1999)Türkiye ve radikal demokrasi, Bağlam yayınevi,İstanbul.

Kıvılcımlı,H(1970) 27 Mayıs ve Yön hareketi’nin sınıfsal eleştirisi, Ant yayın evi, İstanbul.

Kıvılcımlı,H(1974)Türkiye’de kapitalizmin gelişimi,Tarih ve Devrim Yayınevi, İstanbul.

Küçükömer,İ (1989)Düzenin yabancılaşması, Alan yayıncılık, İstanbul.

Küçükömer,İ (1994) Halk demokrasi istiyor mu?, Bağlam yayınevi, İstanbul

Laclau,E(1985) “Toplumun imkansızlığı”, Akıntıya karşı, sayı 1.

Laclau,E(1989)Sınıf savaşı ve sonrası”,(çev:A.Özkan),Birikim, sayı 5, Eylül.

Laclau,E ve C.Mouffe (1992a) “Amasız fakatsız Marksizm sonrası” (çev: A.Kardam), Marksizm ve

Gelecek, sayı 5.

Laclau,E ve C.Mouffe (1992b) Hegemonya ve sosyalist strateji,(çev:A.Kardam ve D.Şahiner),Birikim

yayınevi, İstanbul

Laçiner,Ö (2000) “Sol-sağ: ebedi bir arayışın dinamiği”, Yeni bir sol tahayyül için, Birikim

yayınevi,İstanbul.

Mardin, Ş(1983) “Tabakalaşmanın tarihsel belirleyicileri: Türkiye’de toplumsal sınıf ve sınıf bilinci”,

Felsefe Yazıları, 5.Kitap, YAZKO Felsefe Yazıları dizisi, İstanbul.

Mardin, Ş(1985) “Türkiye siyasasını açıklayabilecek bir anahtar merkez-çevre ilişkileri”,

(çev:Ş.Gönen),Dün ve Bugün Felsefe, Kitap 1, B/F/S yayınevi. İstanbul.

Nedim.V(1995)”Devletçilik karşısında zümre menfati ve münevver mukavemeti”, (der:N.Çoşar)Türkiyede

devletçilik. Bağlam Yayınevi, İstanbul.

Nisbet,R(1959) “The decline and fall of social class”, Pacific Sociological Review, volume 2, sayı 1.

Nitzan,J ve S.Bichler (2000) “Capital accumulation breaking dualism of ‘economşics’ and ‘politics”, (ed:

R. Palan),Global political economy,Routledge, London.

Özal,T(1993)“III.İzmir İktisat Kongresi konuşmaları”, (ed:M.Sever ve C.Dizdar), 2.Cumhuriyet

Tartışmaları, Başak Yayınevi,İstanbul.

Özdemir, H(1986) Kalkınmada bir strateji arayışı Yön Hareketi, Bilgi yayınevi, İstanbul.

Pakulski,J ve M.Waters (1996) “The reshaping and dissolution of social class in advanced society”,Science

and Society, sayı 25.

Sınıftan kaçış 38

Page 39: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Peker, R(1982) “İş Kanunun İzahı”, Ülkü Seçmeler 1933-1941,(yay. haz;Z.bayraktar ve C.Alpar), AİTİA

yayınları, Ankara.,

Perinçek,D(2002)“Milletimizin en büyük kuvvet kaynağı, Kemalist Devrim’in büyük mirasıdır”,

www.ip.org.tr

Reyhan,H(1999)“Türkiye’yi Türk halklarını ve bütün mazlum milletleri ilerletici ve özgürleştirici tek

seçenek:Ulusal devrici güçler birliği” (der:H.Reyhan ve diğ.,),Ulusal sola teorik katkı, Ulusal Dergi

Kitaplığı, Ankara.

Rikkowski,G (2001) “After the manuscript broke off”, yayınlanmamış metin.

Savran, G(1987) Sivil toplum ve ötesi, Alan yayıncılık, İstanbul.

Savran, G(1990-91) “Özlerin reddinden sınıf politikasının reddine”, 11.Tez Kitap Dizisi, sayı 10.

Savran,S(1986) “Sol liberalizm: Maddeci bir eleştiriye doğru”, II.Tez Kitap Dizisi, sayı 2.

Savran,S(1993)“İkinci Cumhuriyet ya da Post Kemalizm”, Sınıf Bilinci, sayı 13.

Somel,C(2000)“Bağımlılık kuramı ve Güney Kore deneyimi”, (ed:E.A.Tonak), Küreselleşme, İmge

kitabevi, Ankara.

Somel,C(2001)“Küreselleşen dünya da kalkınma stratejisi nasıl olmalı”, Mülkiye dergisi, cilt XXV, sayı

29.

Şaylan,G(1974)Türkiye’de kapitalizm bürokrasi ve siyasal ideoloji, TODAİE yayınları, Ankara.

Şenses,F(2001) Küreselleşmenin Öteki Yüzü / Yoksulluk, İletişim yayınevi, İstanbul.

Tekeli,İ ve G.Şaylan (1978)“Türkiye’de halkçılık ideolojisinin evrimi”, Toplum ve Bilim, sayı 6-7, güz.

Türkeş,M(1999)Kadro hareketi ulusçu sol bir akım, İmge kitabevi, Ankara.

Tüm İktisatçılar Birliği (1978)Seçme Yazılar-I, Tüm İktisatçılar Birliği Yayınları, Ankara.

Turner,B(1984) Marx ve oryantalizmin sonu, (çev:Ç.Keskinok), Kaynak yayınevi,İstanbul.

Türk Solu (2002) “Manifesto”,Türk solu, sayı 1

Varlık,B(1982)Kooperatif seçme yazılar 1932-1934, Gazi Üniversitesi yayınları, Ankara.

Ungpakorn, J.G(2001) “The political economy of class struggle in modern Thailand,” Historical

Materalism, sayı 8,

Tse-Tung,M(1926) “Analysis of the Classes in Chinese society”, www.marx.org

Tezel,Y.S (1986)Cumhuriyet döneminin iktisadi tarihi, Yurt Yayınevi, Ankara.

Türkay, Mehmet; (2000)“Cumhuriyet aydınlarının tartışmalarında devlet-demokrasi-gelişme ve

günümüze yansı(ma)maları", (ed:F.Atacan ve diğ..) Mübeccel Kıray İçin Yazılar, Bağlam

Yayınları, İstanbul.

Sınıftan kaçış 39

Page 40: Sınıf olgusu, sosyal gerçeklik ile gerçekliği analiz ...  · Web viewTürkiye’de Kapitalizmin Analizinde . Sınıf Gerçekliğinden Kaçış Üzerine* Fuat Ercan ** I-Giriş

Wood,E.M(1992)Sınıftan kaçış, (çev:Ş.Alpagut), Akış yayıncılık, İstanbul.

Wood,E.M(1995) Democracy against capitalism, CambridgeUniversity Press, Cambridge.

Yalman,G,L(2002) “Tarihsel bir perspektiften Türkiye’de devlet ve burjuvazi: rölativist bir paradigma mı

hegemonya stratejisi mi?”Praksis, sayı 5,Kış.

Yanardağ,M(1988) Türkiye siyasal yaşamında Kadro hareketi, Yalçın yayınları, İstanbul.

Yön (1961) “Bildiri”, Yön, sayı 1.

Yeldan,E(2001)Küreselleşme sürecinde Türkiye ekonomisi, İletişim Yayınevi, İstanbul.

Yeldan,E(2002a)Neoliberal küreselleşme ideolojisinin kalkınma söylemi üzerine değerlendirmeler”,

Praksis, sayı 7. yaz.

Yeldan,E(2002b) “Sosyal liberalizm yeni liberalizm” (söyleşi), Postexpress, sayı 17.

Sınıftan kaçış 40