25
TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYlNLARI /324 Islam'In Sünneti n Yeri ve Kutlu Sempozyumu - 2001 ANKARA 2003

Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYlNLARI /324

Islam'In Anlaş1lmas1nda

Sünneti n Yeri ve Değeri Kutlu Doğum Sempozyumu - 2001

ANKARA 2003

Page 2: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

KUR'AN islAM'! SÖYLEMiNiN iLMT DEGERi

Hz. Peygamber'in ve f'.JebevT Sünnet'in Tarihi Gerçeklikteki Konumlan

Açısından Değerlendirilmesi

.. * Mustafa ERTURK

Biz bu tebliğde öncelikle başlıkta zikredilen .bilimsel ve değer kavramları ile (1) Kur'an islam'ı söyleminin tarihi arka planına kısaca değinip, (ll) bu söylemin bilim­sel bir değer arzedip arzetmediğini önemli ölçüde belirleyecek olan Nebevl Sün­net'in, içerisinde yaşanılan gerçeklikteki ve deliller hiyerarşisindeki konumuna ilişkin düşüncelerimizi arzetmeye çalışacağız. Son olarak bu söylemle ilgili ulaştığımız ne­ticeleri madde başlıkları halinde takdim edeceğiz.

GiRiŞ ifadelandirilen her bir söz, düşünce ve eylem ancak söylendiği ve içerisinde ya­

şanılmış/yaşanılan tarihi ve kültürel boyutu çerçevesinde ele alındığı zaman bir an­lam ifade eder. Bunun anlamını en iyi şekilde değerlendirebilmenin yolu, söyleye­ni/yapanı ve söylenen şeyi/yapılanı anlamak için evvela söylenen bir sözün, ileri sü­rülen bir teorinin veya yapılan bir eylemin gerçekleştiği (dini, ictimal, siyasi vb.) ta­rihi şartları iyi tanımakla ve o şartları iyi okumakla gerçekleşebilir.

Geçmişle (tarihle) doğrudan veya dolaylı ilgisi olan bir teorinin veya bir söyle­min geçerliliği/doğruluğu ya da geçersizliği/yanlışlığı hakkında hüküm vermenin yo­lu da; evvela tarihi tecrübeleri bize aktaran bilgi kaynaklarından hareketle o söyle­min tarih içerisindeki dar veya geniş alanda gerçekleşip gerçekleşmediğini, ya da bir uzantısının olup olmadığını tespit etmek ve ardından ileri sürülen iddianın veya düşüncenin, tarihi tecrübelerden de istifade ederek, içerisinde yaşanılan halihazır­daki gerçekliğe uygun olup olamayacağını ortaya koymakla mümkün olur.

Bu iddianın/söylemin/eylemin değer ifade edip etmediği ise o fikri veya düşün­ceyi ileri süren (müddel!fail/kail) ile ileri sürülenin (müddea aleyhlmefQI) bakış açı­ları'na göre değişebileceği bir başka gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Buraya kadar arzetmeye çalıştığımız düşünceler çerçevesinde tebliğin başlı­ğında zikredilen "Bilimsellik!ilmilik" ile "değer" kavramlarının sınırlarını çizmek gere­kecektir. Ne var ki, bilimselliğin doğa bilimlerinin dışında, beşeri bilimlerde de ger­çekleşip gerçekleşmeyeceği hususu felsefe tarihinde tartışılan konulardan biri ol-

Yard. Doç. Dr., Gazi Üniversitesi ilahiyat Fak. Öğretim Üyesi

213

Page 3: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

muştur. Eğer bilimsellik sosyal bilimlerde de mümkünse bunun ölçütü nedir, ne de­ğildir?1 Benzer şekilde "değer" kavramı da felsefenin konusuna girmekte ve bir problem olarak görülmektedir.2 Bu tartışmalar elbetteki felsefi platformlarda yapıl­maktadır. Biz ise gerek konuşmalarımızda gerekse yazılarımızda sık sık kullandığı­mız/kullanacağımız bu kavramların felsefenin tartışmalı konuları arasında yer aldı­iiını. fakat tebliade zikredilen "bilimsel/ilmi deaer" ifadesinin bu tartısmaların tama-e~·---,-------------v---------------- --------- v .:.

men dışında kaldığını belirtmek istiyoruz. O takdirde "Kur'an islam'ı söylemi ilmidir veya değildir, yahut ilmi değer ifade

eder veya etmez" dediğimiz zaman, neyi kastetmekteyiz? O kavramiara hangi an­lamı veya anlamları yüklemekteyiz? Öncelikle şunu belirtelim ki, bir söylemin bilim­sel veya ilmi değer ifade edip etmemesi aynı zamanda, onun "anlamlı" olup olma­dığı sorusunu da gündeme getirmektedir. Öyle ise Kur'an islam'ı söyleminin ilmi bir değer ifade edip etmediğini sorgulamak için daha ziyade bu söylemin anlamlı olup olmadığı üzerinde düşünmek gerekir. Evvela bu söylemin, tarihi şartlarla bağlantılı olduğu için, tarihi gerçekliğe uygun düşüp düşmediğini tespit etmek, bir anlamda o söylemin ve kaziyelerinin ilmi değer ifade edip etmedikleri sonucuna götürecektir.

O halde, Kur'an islam' ı söyleminin bilimsel bir değer ifade edip etmeyeceğini şu ilkelerle test etmek mümkün gözükmektedir: Kur'an islam'ı söylemi,

1. Tarihi bir konuyla bağlantılı olduğu için tarihteki uzantısma ve tarihi gerçek-liklere uygun düşmelidir.

2. Tarihte içerisinde yaşanılmış gerçekilkiere muvafık olmalıdır. 3. Düşünce ve eylem düzeyinde kendi içerisinde tutarlı olmalıdır. 4. Bu tutarlılığa bağlı olarak "halihazırda içerisinde yaşanılmakta olan gerçek­

liğe" de uygun düşmeli ve pratik bir değer ifade etmelidir. Ancak "Kur'an islam'ı" ve benzeri söylemlerin bu kriteriere göre ilmi/bilimsel

olup olmadığını söylemenin sanırım en sağlıklı yolu, bu tebliğin hacmini aşacak tarzda yapılacak uzun bir araştırma neticesinde daha netlik kazanacaktır.

Ne var ki, biz meselenin sadece bir boyutuna; yani bu söylemin özellikle mo­dern zamanda temel çıkış noktası olarak gözüken "Sünnetin saf dışı bırakılarak Kur'an metnine dayalı bir islam anlayışı geliştirme" düşüncesinin tarihi gerçekiere aykırı olup olmadığını büyük oranda belirleyecek bir konu üzerinde daha fazla dur­nıakla yetineceğiz. Bunun için de Nebevl Sünnet'in tarih içerisindeki gerçekliğine de dikkat çeken "Nebevl Sünnet'in konumuna" yönelik bazı tespitlerimizi sunmaya gay­ret edeceğiz. Kanaatimizce tarihi bir konuyla da kısmen bağlantısı olan böyle bir

1 Mesela, pozitivist anlayışa göre, "Bilimselliğin temeli öne sürülen yasaların deneyle, gözlemle sınanmasına bağlıdır. Sınanmayan veya doğrulanmayan düşünce biçimleri hangi düzeyde olursa olsun, "normatif" görüşler olmaktan ileri gi­demedikleri için birer ideoloji olarak kalmaya mahkumdurlar", "olgusal içeriği olan her söz ve düşünce (düşünce} bi­limseldir, olgusal içeriği olmayan da bilimsel değil, ideolojiktir." "ideoloji, tercih edilen bir geleceğin önerilmesi demek­tir ... bilimsel araştırma ise güncel gerçeklerin olduğu gibi betimlenmesine dayanır", "Bilimi ideolojiden ayıran ölçü göz­lemse bu gözlemin kendisi herhangi bir ön koşuldan bağımsız mıdır? Başka bir deyişle doğrudan gözlem yapmak mümkün müdür?" Mesela bk. ilkay Sunar, Düşün ve Toplum, Ankara 1986, s. 13-20.

2 Geniş açıklama için mesela bk. Hilmi Ziya Ülken, Bilgi ve Değer, Ankara trs., Kürsü Yayınları, s. 201-429.

214

Page 4: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

söylemin tarihi gerçekiere uygun olup olmadığını başlangıçta ortaya koymak ilk atı­lacak adım olup, o söylemin bilimsel değer taşıyıp taşımadığına dair düşüncelere az da olsa açıklık getirecektir.

Ancak bundan önce Kur'an'la yetinme merkezli kabul edilen bu düşüncenin ta­rihi arka planına ve ileri sürülen iddialara kısaca göz atmak yerinde olacaktır.

1. Kur'an islam'ı Söyleminin Tarihi Arka Planına Kısa Bir Bakış A. Kur'an'la Vetinme Düşüncesi Kur'an ve islam kelimelerinin terkibinden meydana gelen Kur'an islam't tabiri

her ne kadar modern zamanda ortaya çıkmış bir söylem ise de, "Kur'an bize yeter" ve "Kur'an'a dönüş" gibi başka tabirleri de akla getirmekte ve islam'ı anlamak için sadece Kur'an'la yetinmenin gerekli olduğu düşüncesini çağrıştırmaktadır. Bu se­beple modern zamanda sürekli dile getirilen Kur'an islam'ı ifadesinin hangi anlam ve bağlam çerçevesinde kullanıldığını tespit etmek, maselenin esas noktasını teş­kil etmektedir. Önceden yapılan bir çalışmada, bu söylemin; ya sadece islam'ın tek kaynağının Kur'an olduğunu ve bunun dışındaki kaynakların huccet olmayacağını belirtmek veya Nebevl Sünnet'in islam'ın temel kaynaklarından sayılmayacağını vurgulamak, ya da geleneksel islam'ın yaniışi ıkiarından kurtulmak amacıyla söylen­miş olabileceği belirtilmektedir.s

Bu ihtimalleri kabul etmekle beraber, tarihte farklı düşünce ve fikirlerle de olsa görünüşte bu söyleme yakın bazı ifadelere rastlamaktayız. Acaba, "Kur'an bize ye­ter" veya "Bize sadece Kur'an'dan haber ver" gibi fikirler Nebevl Sünneti bir tarafa bırakıp sadece Kur'an'la yetinerek bir islam anlayışı oluşturma çabasına mı dayan­maktadır, yoksa Kur'an'ı öne sürerek bazı rivayetlerin reddine yönelik başka amaç­iarı ve gayeleri de bünyesinde barındırmakta mıdır? Kur'an bize yeter diyenler Hz. Peygamber'in sünnetini mi yoksa Kur'an'a uymayan rivayetleri mi reddetmektedir­ler? Dolayısıyla bu sorulara cevap teşkil eden hususların da tespiti gerekmektedir. O halde "Kur' an bize yeter", "Bize sadece Kur'an'dan haber ver", "Kur'an sadece is­lam' dır" ve "Kur'an islam'ı" gibi söylemlerin geçtiği birkaç örneği zikrederek bu me­seleyi irdelemeye çalışalım:

1. Konumuzia alakalı en çarpıcı örnek, esas manayı değiştirmeyecek farklı la­fızlarla hadis eserlerinde zikredilen, 'Erlke' hadisi olarak da bilinen bir rivayettir. Ri­vayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:

"Biliniz ki bana Kur'an'la birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. Sizden birinizi, karnı tok bir şekilde koltuğuna yaslananan bazı insanların "Sadece bu Kur'an'a uyun; Onun helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kabul edin" dediği gibi bul-

3 Bk. Mehmet Görmez, "Kur'an isıam'ı ve Kitabü's-sünne", (Musa Carullah'ın Kitiibü's-sünne isimli eserine yazdığı gi­riş, s. ll).

215

Page 5: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

mayayım. Biliniz ki Allah'ın ResQiü'nün haram kıldıkları da Allah'ın haram kıldıkları gibidir".4

Hemen şunu belirtelim ki bu rivayet, gerek klasik kaynaklarda gerekse günü­müzde yapılan bazı çalışmalarda sünnetin/hadislerin hucciyeti konusunda en önemli bir delil olarak kabul edilmiş ve hükümler de bunun üzerine bina edilmiştir. Ancak bu had!s!e i!gi!i yapılan son bir araştırma ise adı geçen rivayetin Hz. Peygam­ber'e aidiyetinoktasında ciddi kuşkulara yer vermektedir.5 Bu rivayetin Hz. Peygam­ber' e aidiyetinin isabetli olmayabileceğini veya "ayeti delil getirerek rivayetler kana­lıyla gelen hükümlere itiraz eden anlayışa bir tepki ve bu tepkinin rivayet formunda takdimi"6 olarak düşünsak bile, en azından Hz. Peygamber'in konumunu bir tarafa bırakarak sadece Kur'an'la yetinme düşüncesinin daha hicrf birinci asırda mevcut olduğu fikrini vermektedir. Şayet bu rivayete, hadlslere/rivayetlere karşı çıkan gru­ba mukabil ileri sürülmüş tepkisel bir hareketin ürünü olarak bakacak olursak, bu id­diayı ileri sürenlerin, diğerlerinin rivayetlere karşı çıkmalarını, sünnete karşı çıkmak şeklinde değerlendirdiklerini ve rivayete de böyle yansıtmış olabileceklerini de dü­şünebiliriz.

2. Bir başka örneğimiz de, lmran b. Husayn'in (ö. 52/672) adamın birine "Sen ahmak adamın birisin. Kur'an'da öğle namazının dört rekat olduğunu ve kıraatın açıktan okunmayacağını bulabilir misin?" diyerek diğer yükümlülüklerin teferruatının Kur'an'da bulunmadığını, sünnetin onları açıkladığını belirten haberdir. imran b. Hu­sayn'in, fikrine karşı çıktığı bu adam muhtemelen sadece Kur'an'la yetinmek iste­yen birisidir. Bu rivayet de Kur'an'la yetinme düşüncesinin o dönemlerde de devam ettiğini haber vermektedir.?

3. Benzer şeklide Mutarrif b. eş-Şihhfr'e (ö.87/705) "Bize sadece Kur'an'dan bahsedin" denildiği zaman, kendisi de Kur'an'a alternatif getirme düşüncesinde ol­madığını, sadece Kur'an'ı kendilerinden daha iyi anlayan birisine [Hz. Peygamber'e] müracaat etmek istediğini belirtmesi de bir başka örnek olarak karşımıza çıkmakta­dır. s Bu rivayette Mutarrif'in verdiğf-cevapta "Kur'an'a alternatif getirme düşüncesi" ifadesi o dönemde sanki böyle bir anlayışın ortada olduğunu vurgulamaktadır.

4. Şafii'nin e/-Ümm isimli eserinde, Şafii'nin hadisleri reddetmek isteyen birisiy­le olan mülakatı zikredilmektedir9. Bu diyalog hicrl ikinci asırda da hadisleri reddet­me eğiliminde olan ve Kur'an'la yetinme düşüncesine sahip insanların bulunduğu­nu göstermektedir. 10

5. Kur'an'la yetinme düşüncesinin son asırlardaki (18. Yüzyılın sonu) uzantısı

4 Mesela bk. EbO DavOd, "Sünne", 5, "imaref', 33; Tirmizi, "ilim", 10; ibn Mace, "Mukaddime", 2; Darimi, "Mukaddi­me", 49; ibn Hanbel, Müsned, ll, 367, IV, 131, 132, VI, 8.

5 Erlke hadisiyle ile ilgili yapılan bir değerlendirme için bk. M. Emin Özafşar, "Polemik Türü Rivayetlerin Gerçek Ma-hiyeti" islamiyat, 113, s. 20-33.

6 Özafşar, "a.g.m.", s. 32. 7 Bk. Şatıbi, ei-Muvafakat, IV, 26. 8 -Şatıbi, a.g.e., IV, 26. 9 Şafi1, ei-Ümm (nşr. Darülfikr), Beyrut 1990, VII, 287-292.

1 O Sünneti reddetme eğiliminin tarihi ve bu eğilimde bulunanların ileri sürdükleri iddialarla ilgili daha geniş açıklama için bk. M. Hayri Kırbaşoğlu, islam Düşüncesinde Sünnet, Ankara 1993, s.144-166.

216

Page 6: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

ise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi­kirlerinin esas alındığı ehlu'I-Kur'an, münkirln-i hadis, Neçirl (Nature), Çakralevl ve

Pervizi gibi muhtelif adlarla anılan11 bir ekalde bariz bir şekilde görülmektedir. Bu ekolün tarihini, siyasi ve sosyo-kültürel açıdan doğuş sebeplerini derinden tetkik et­mek bu tebliğin hacmi dışındadır.12 Bizi -şimdilik- esas ilgilendiren husus ehl-i

Kür'8.n ekolünün Hz. Ömei'in "Kür'an bize yetei" sözüne dayanarak, o söze farklı bir ifadeyle ve farklı bir mana yükleyerek dile getiimiş olmalarıdır. Bu ekolün "Kur'an bi­

ze yeter" ifadesini hangi anlamlarda kullandıklarını ise, onlara ait olduğu belirtilen bazı temel görüşlerden çıkarmak mümkündür. Onlar şu iddialarda bulunmaktadır­lar: Allah'ın Kitabı mükemmel ve tatsilatlı olup, herhangi birşerheve peygamberi bir

tefsire ihtiyaç yoktur. Hz. Peygamber'e Kur'an'dan başka vahiy gelmemiştir. Pey­gamber'in görevi Kur'an'ı sadece tebliğ etmektir. Peygamber'e tabi olmaya gerek yoktur ... 13 Dolayısıyla onlar "Kur'an bize yeter" demekle, Kur'an'dan başka dini bir

kaynağa gerek olmadığını; bırakınız hadisleri, sünnetin dahi kaynak teşkil etmeye­ceğini açıkça ifade etmektedirler.

6. Yine 20. Yüzyılın başlarında sadece Kur'an'la yetinme düşüncesini net ola­rak açıklayan ve Kur'an islam'ı tabirine lafzen en yakın ifadeyi kullanan Mısırlı bir tıp doktoru Muhammed Tevfik Sıdkl'dir (ö.1920). O, e!-Memk dergisinde "islam yal­

nız Kur'an'dır=el-isıamü hüve'I-Kur'an vahdehu" isimli bir makale yayınlayarak is-lam'ın sadece Kur'an'dan ibaret olduğunu, hadisiere hiç gerek kalmadığını, ibade­tin ayrıntılarının ve muamelatın tamamının Kur'an metnine istinaden tespit edilebi­leceğini savunmaktadır. O, bu görüşüyle Hz. Peygamber'in sünnetine ihtiyaç hisse­dilmediğini de açıkça dile getirmektedir.14

7. Günümüzde ise Reşad Halife'nin başlatıp Edip Yüksel'in devam ettirdiği bir

başka hareket de sadece Kur'an'a dayanan bir islam anlayışını savunmaktadır. Bu düşünce sahiplerine göre Kur'an dışında hiçbir din! kaynak esas alınmamalı ve sün­net tamamen reddedilmelidir. Mesela Edip Yüksel, Reşad Halife'yle mektupla tanış­

tıktan sonra 1 Temmuz 1986 tarihinde fikirlerinin değiştiğini, hadise ve sünnete or­taçağ Arap kültürü ve öğretileri şeklinde baktığını, onları Kur'an'a ortak koşmaktan vazgeçtiğini açıkça zikretmektedir.15 Ayrıca "Kur'an'dan başka dini kaynakları red­dederek islam'da reform hareketlerini destekleyen Renaissance Institute, Internati­

onal Community of Submitters ve The Monotheist Productions gibi kuruluşlar için ingilizce makale ve kitaplar"16 yazdığını itiraf etmektedir.

11 Zaferullah Daudi, Pakistan ve Hindistan'da Had/s Çalişma/an, istanbul 1995, s. 275. 12 ileri sürülen sebeplerle ilgili mesela bk. Muhammed Tahir Hekim, Sünnetin Etrafmdaki Şüpheler (çev. Hüseyin As­

lan), istanbul 1985, s. 83-87. 13 Daudi, a.g.e, s. 276-279. 14 Mecel/etü'/-Menar, IX/VII, Mısır 1906, s. 515-524. Bu makalede zikredilen iddialara genel çerçevesiyle tenkitler ya­

pılmıştır. Mesela bk. Mustafa es-Siba1, es-Sünnetü ve mekanetühfı fi't-teşrf'i'l-islamf, Beyrut 1985, s. 153-165 15 Bk. www yuksel org. 16 Bk. www 19 cra.

217

Page 7: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

Arzetmeye çalıştığımız bu örneklerden hareket edecek olursak "Kur'an'la yetin­me" fikrinin islam'ın ilk dönemlerinde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bu tür düşünce günümüzde de zaman zaman "Kur'an'daki islam", "Kur'an'dan başka kaynak yok­tur" ve "Kur'an'a dönüş" gibi başka isimlerle de ortaya çıkmaktadır.

Ancak gerek tarihte gerekse yakın zamanlardaki islam dünyasının değişik böl­geler1nde17 bu ve benzer! söylemleri dile getirenierin bir kısmının Hz. Peygamber'in sünnetini reddetme eğiliminde olmadıklarını, daha ziyade hadlslere/rivayetlere ten­kidl açıdan yaklaşılması gerektiği görüşünü taşıdıklarını18 vurgulamakta fayda var­dır. Bilhassa geçmişte Kur'an bize yeter diyenierin söyledikleri şartları ve söyleyiş maksatları ile yakın tarihimizde ve günümüzde Kur'an bize yeter diyenierin söyleyiş gayeleri ve içerisinde bulundukları şartlar arasında da bir ayırımın yapılması gerek­mektedir. Zira islam'ın ilk dönemlerinde özellikle itikadi, siyasi ve içtimai birtakım se­beplerle fitnelerin çıktığı ve buna bağlı olarak hadis uydurma faaliyetlerinin arttığı, uydurma rivayetlerin çığ gibi büyüdüğü bir ortamda hangi rivayetlerin sahih, hangi­lerinin zayıf olduklarını ayıramayan aciz ve çaresiz insanların da bulunabileceğini ve bunların "Kur'an bize yeter" diyerek bir nevi Kur'an'a sığınmak zorunda kaldıklarını hesaba katmak ve normal karşılamak gerekir. Muhtemelen onlar bu söylemi (Kur' an bize yeter'i) dil.e getirirken Peygamber'in sünnetini inkar etmek gibi bir düşüneeye sahip değillerdi. Nitekim geçmişte hiçbir mezhep, esasında sünneti dinin kaynağı olarak reddetmemiş, sadece farklı metodik yaklaşımlarla bir kısım rivayetleri eleştir­mişlerdir. Her ne kadar islam alimleri hadis uydurma faaliyetlerine karşı ellerinden geldiği kadar önlem almaya ça!ışmışlarsa da böylesi bir ortamda herhalde onlara göre, en güvenlisi, Kur'an bize yeter diyerek çıkış yolu bulmaya çalışmış olmaları­dır.

Ancak günümüzde geçmişteki gibi bir ortam mevcut değildir. Gerçi mevcut ha­dis kaynakları içerisindeki rivayetleri tenkidl ve yapıcı bir yaklaşımla değerlendire­rek Hz. Peygamber'in sünnetini tespit etmek mümkün olmakla beraber, ciltler dolu­su kitaplarda yer alan rivayetlerin hangilerinin sahih, hangilerinin zayıf veya uydur­ma olduklarını tespit edemeyenlerin de bulunabileceğini ve biraz da kolaycılığa ka­çarak bu söylemi dile getiı:Qlklerini düşünmekte fayda vardır. Belki onların gayesi Nebevl Sünneti reddetmek değil, Kur'an'ın temel prensiplerine uymayan rivayetleri tenkit etmek!reddetmektir.

Öyle ise meseleye bu açılardan da yaklaşıldığı zaman, Kur'an islam'ı ve ben­zeri söylemi dile getirenierin tamamını sünnet inkarcısı olarak değerlendirmernek icap edecektir. Ki bunlardan bir kısmının sünneti tamamen reddetme eğiliminde ol­madıklarını, daha ziyade hadlslere/rivayetlere tenkidl açıdan yaklaşılması gerektiği görüşünü taşıdıklarını söyleyebiliriz.

17 Bu konuda yapılan bir çalışma için bk. ibrahim Hatiboğlu, islamda Yenilenme Düşüncesi Aç1smdan Modemislierin Sünnet AnlaylŞI, istanbul 1996 (neşredilmedi).

18 Kur'an'daki islam isimli kitabın yazarı Yaşar Nuri Öztürk, kitabının önsözünde sünnet ve hadis adı altında Hz. Pey­gamber'e binlerce yalan söz isnat edildiğini belirterek kendisinin bunlara karşı çıktığını ancak "Hz. Peygamber'in sünnetine "evet", Hz. Peygamber'e isnat edilen yalaniara "hayır'' diyerek sünneti reddetmediğini vurgulamaktadır (Kur'an'daki islam, istanbul1992, s. 8).

218

Page 8: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

B. Kur'an islam'! Söylemine Teme! Teşkil Eden Bazı iddialar Kur'an'la yetinme düşüncesini savunanlar arasında biraz önce belirttiğimiz ayı­

rımın gerekliliğini vurguladıktan sonra, şimdi de Kur'an islam' ı ve benzer! söylemle­ri dile getirenierin dayandıkları deliliere de kısaca işaret edelim. Bu delilleri hem Hz. Peygamber'in sünnetini sadece rivayetler olarak görüp Sünneti tespit etmek için gayret sarfetmeyen ve kolaycılığa kaçarak Kur'an'a sığınan hem de içerisinde bu= lunduklan şartlan ve düşünce sistemlerini Kui'an'a uydurarak, Kur'an'in nazil oldu­ğu ortamı, iniş sürecini, tedriciliği ve islam kültür tarihini dikkate almaksızın ve Ne­bevl Sünneti de dinin kaynağı olarak görmeyip Kur'an'dan hüküm çıkarmayı ve bu­nun Kur'an islam'ı olduğunu savunan zihniyet de dile getirmektedir.

Bu düşüncede olanların ileri sürdükleri deliller genellikle şunlardır: 1. "Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık"19, "Sana, herşeyi açıkla­

yan ... Kur'an'ı indirdik."2o, "Bugün sizin için dininizi tamamladım."21, "Hüküm ancak Allah'ındır"22 gibi ayetler,

2. Hadislerin Hz. Peygamber tarafından yasaklandığına dair rivayetler23, 3. Biri Hz. Ömer'e24 diğeri Hz. Aişe'ye25 ait olduğu bildirilen "Kur'an bize yeter"

sözüdür. ileri sürülen bu delillerin gerçek anlamda bir delil teşkil etmediği, konuyla ilgili

önceden yapılan araştırmalarda ortaya çıktığı için26 biz bunlar üzerinde tekrar dur­mayacağız.

Fakat Nebevf Sünnet'in gözardı edildiği bir anlayış çerçevesinde Kur'an islam' ı ve benzeri söylemlerin dile getirilmesi, aşağıda ayrıntılı olarak arzetmeye çalışaca­ğımız tarihi gerçekiikiere tamamen zıt ve aykırı oian bir zihniyeti çağrıştırmaktadır. Böylesi bir düşünce yapısı, tarihi süreç içerisinde, münzel vahiy ve insanlığın tecrü­besiyle tekamül etmeye devam eden islam'ı sadece keyfi yorumlarla daha ziyade subjektif ve öznenin içerisinde yaşadığı değer yargıianna göre oluşturacağı bir Kur;an ve islam anlayışı sergilemesine zemin hazırlayacaktır.

Şimdi biraz da ayrıntılı olarak sadece Nebevl Sünnet'in devre dışı bırakılarak yalnız Kur'an metnine dayalı bir islam anlayışı geliştirme düşüncesinin ne derece

19 ei-En'am (6), 38. 20 en-Nahl (16), 89. 21 e/-Maide (5), 3. 22 ei-En'am (6), 57; Yusuf (12), 40, 67. 23 Bu rivayetlerin hadis tekniği açısından şüpheli olduğuna dair değerlendirme için bk. Mustafa Ertürk, Metin Tenkidi

Aç1smdan Sahih-i Buhar/'deki Bazi Fiten Hadfs/erinin Değerlendirilmesi.(Doktora tezi), istanbul1995, M.Ü.S.B.E., s. 29-31.

24 Hz. Ömer bu ifadeyi, Hz. Peygamber'in, hasta yatağında ağırlaştığı zaman bir vasiyyet yazdırmak istemesi üzerine, hastalığının ağırlaştığını, dolayısıyla vasiyyet konusunda "Yanımızda Allah'ın kitabı vardır. O bize yeterlidir" anla­mında kullanmıştır. Bk. Buhar!, "i'tisam'', 26, "ilim", 39, "Merda", 17, Müslim, Vesaya, 22.

25 Ailesinin ağlaması yüzünden ölünün azab göreceğine dair rivayete itiraz eden Hz. Aişe o rivayelin yanlış nakledil­diğini söyleyerek "Kur'an size yeter" der ve Kur'an'daki "Hiç kimse bir başkasının günahını yüklenemez" ayetini de­lil getirir. Bk. Buhar!, "Cenaiz'', 33 , Müslim, "Cenaiz'', 23.

26 Konuyla ilgili deliller üzerinde mesela M. Hayri Kırbaşoğlu, islam Düşüncesinde Sünnet(Ankara 1993, s. 148-166) isimli eserinde yeterince durmakta ve doyurucu cevaplar vermektedir. Ayrıca bk. Siba1, a.g.e., s. 153-165.

219

Page 9: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

bilimsel/anlamlı olup olmadığını net olarak görmek için, Kur'an'In n8.zil olduğu dö­nemde (23 yılda) ve hemen sonrasında Hz. Peygamber'in ve Nebevl Sünnet'in içe-iisinde yaşanilan gerçeklikteki konumuna ilişkin bazı tespitlerimizi sunmak istiyoruz. Çünkü tarihi konuyla ilgili bir söylemin veya bir iddianın geçerliliği/anlamlılığı ya da geçersizliği/anlamsız!ığı; ortaya çıktığı tarihi gerçekliğiyle alakalıdır.

ii. Hz. Peygamber'in "içerisinde Yaşamlan Gerçekllk"tekl Konümün& ve Nebevt SOnnet'In Deliller Hlyerarşlslndekl Yerine Kisa Bir Bakiş

Kur'an islam'ı ve benzeri diğer söylemlerin ortaya çıkışlarının haricf ve dahilf pek çok sebebi bulunmaktadır. Özellikle iç etmenler arasında Hz. Peygamber ve onun sünneti hakkında gelen bilgi vasıtalarının usulünce ve üslubünce iyi değerlen­dirilemernesi de bulunmaktadır.

Bilhassa, -günümüzde- atıl vaziyette bulundurulduğuna inandığımız Nebevl Sünnet gerek Hz. Peygamber'in karizmatik yapısı gerekse kendisiyle de kısmen şe­killenen içerisinde yaşanılan tarihi gerçeklik (itikadf, sosyal, siyasi, iktisadi vb.) gö­zardı edilmekte ve Resuluilah (s.a.) hakkındaki bilgi vasıtalarından (hadfsler/riva­yetler/siyer kitapları ... ) yeterince istifade edilememektedir. Bu bilgi malzemeleri ya sadece şeklf ve lafzf ya da sadece "ruhi" denilen kısımlarıyla aniaşılmaya çalışıl­makta ve buna bağlı yorumlar yapılarak onun dinamizminden gereğince yararlanıl­mamaktadır. Böylece Nebevl Sünnet'in bir tarafa bırakılarak sadece Kur'an'a daya­lı bir islam anlayışının doğmasına sebebiyet verilmektedir. Bilhassa bu bilgi vasıta­larının anlaşılması ve yorumlanması zaman zaman birbirine karıştırılmakta, hatalı metodlarla pratiğe aktarılmaya çalışılmaktadır. Mesela, "aniama"yı bilhassa iarihsei ortamın şartları dikkate alınmaksızın sadece evrensel planda düşünüp, buna bağlı "yorumların"27 yapılması, Nebevl Sünnetteki evrensel ilkelerin sanki kısırlaşması­na/donuklaşmasına neden olabilmektedir. Böylece Nebevl Sünnet, deyim yerinde ise, "tarihe hapsedilerek" açılım sağlayamamakta ve onun dinamizminden2B yeterin­ce faydalanılmamaktadır.

Bilhassa Nebevl Sünnet'in29 tespit edilmesinde önemli materyallerden biri olan

27 Anlama ve yorumlama hakkında kısa mal u mat için mesela bk. Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaştlmast ve Yorum/anmasmda Metodoloji Sorunu, Ankara 1997, s. 24-40.

28 Nebevl Sünnet'in Evrensel Dinamizmi ile ilgili tarafımızdan yapılmış geniş bir çalışma bulunmaktadır. Mustafa Er­türk, Nebevi Sünnet'in Evrensel Dinamizmi: Sünnet ihdiist, Çorum 2001 (neşredilmedi).

29 Nebevi Sünnet: "Hz. Peygamber'in, Kuran'ın nazil olduğu tarihten ahirete iriihaline kadar islam'ı hem tebliğ ve hem tebyin vazifesiyle görevli olduğu süreç içerisinde doğrudan (Kur'an) ya da dolayi ı (Kur'an harici) vahyin kontrolün­de ve içerisinde bulunduğu zamanın ve şartların gereğince her alanda tedricen takip ettiği daha sonraki zamanlar açısından tarihsel olan, ve aynı şekilde başka zaman ve mekanlarda da uygulanabilen (külliyen veya kısmen zorun­luluk taşımayan) evrensel karakteri haiz metodunu, düşünce yapısını ve zihniyetini kapsayan bir dünya görüşü ve hayat tarzıdır. Elbette bu tarif efradını cami, ağyarını man i bir tarif olmayabilir. Nitekim bu konuda yapılan tartışma­lar da yok değildir. Ne var ki, biz bu tartışmalara girecek değiliz. Nebevl Sünnet'in kaynakları ise, Kur'an ve zann-ı galiple sahih olduğuna hükmedilebilen Hz. Peygamber'den nakledilen hadisler, sahabeden gelen haberler, siyer kaynakları vs. Bu konuda yapılmış geniş bir çalışma için bk. M. Hayri Kırbaşoğlu, islam Düşüncesinde Sünnet, An­kara 1993 (2.baskı Ankara 2000).

220

Page 10: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

hadislerin anlaşılmasında3o ve yorumlanmasında31, gözardı edilmemesi gereken

önemli hususlardan biri de "içerisinde yaşanılan gerçeklik"32 olgusunun Nebevi

Sünnetle olan ilişkisi ve bu ilişkide Nebevf Sünnet'in deliller hiyerarşisindeki33 konu­

mudur.34 Şimdi Nebevi Sünnet'in bu konumunu tespit etmek için Hz. Peygamber'in

içerisinde yaşadığı gerçeklik ile Nebevf Sünnet'in deliller hiyerarşisindeki yerine de­

ğinelim.

A. Hz. Peygamber'in "içerisinde Yaşadığı Gerçeklik"teki Konumu Allah, kitabi son ilahi mesajını özelde o dönemin Arap toplumuna Arapça ola­

rak Hz. Muhammed vasıtasıyla göndermiştir. Böylece Allah ilk insandan beri insan­

lığa sunduğu evrensel mesajlarını Hz. Muhammed'le tamamlamıştır. Bilindiği üzere

Kur'an yaklaşık 23 senede nazil olmuştur.35 Allah isteseydi 23 yılda indirdiği bu ila­

hi mesajını bir defada kendi katından indirir, onun fert ve toplum hayatında 23 se­

nede uygulanmasını isterdi.36 Ancak böyle bir inzal, içerisinde yaşanılan gerçekliğin

gözardı edilmesine ve dolayısıyla ideal olması istenilen toplumun eğitimi-öğretimi

açısından yeterince başarılı olmayabilirdi.37

30 Hz. Peygamber'in dünya görüşüne ve hayat tarzına yönelik olarak bir konuyla ilgili söylediği bir sözün, yaptığı bir eylemin veya tasvip ettiği bir sözün ya da hareketin tarihi bağlammda tespit edilerek yapılan anlama faaliyetidir.

31 Tarih! boyutunda tesbit edilen Nebev1 Sünnet'in manasının anlama/aniaşıima faaliyetinin de dikkate alınarak gün­cel yönünün ağırlıklı olduğu bir çerçevede ele alınıp değerlendirilmesi ve pratik hayata aktarılması yönünde sade­ce bağlayıcı olmayan, değişebilir ve tavsiye nltellğindeki bir okuma ve yaşama biçimidir. Nebev1 Sünnet'in kendi tarih! bağlamında tespit edilen inanç, ibadetler ve ahiakl kuralların tamamını bütün mü' minler için evrensel bo­yutta -zorunlu haller dışında- bağlayıcı kabul ettiğimiz için onları bu kategoride değerlendirmemekteyiz.

32 Gerçeklik "Varolan şeylerin tamamı, bilinçten bağımsız olarak var olan, günlük hayatta karşılaşılan somut şeylerdir. Gerçeklik'in karşılığı Almanca'da, ''wirklichkeit, realitet", Fransızca'da "realite"; ingilizce'de "reailty" ve Arapça'da "şe'niyet, vakıa" gibi anlamlara gelmektedir. Bk. Süleyman Hayri Bolay, Felsefi Doktrinler ve Terimler Söz/ügü, An­kara 1996, Akçağ Yayınları, s. 156. Ayrıca "Gerçeklik" kavramının sosyolojik açıdan anlam ve mahiyeti hakkında bk. Peter Berger and Thomas Luckmann, The Social Construction of Reality, s. 13-30). içerisinde yaşanılan ger­çeklik ise zaman ve mekan boyutunun kendi şartlarında gerçekleştiği, madd1 dünyanın kavramsal ve kurumsal bo­yutu alanında insanın (toplumun) çizdiği bir rotanın gözle görülebilen, hissedilebilen ve yaşanılan belirtileri olarak tarif edebiliriz. Yani bir toplumun yaşadığı inanç, ibadet, muamelat, ahlak! ortam ve değerleri, iktisad1 hayat, ört, adet ve alışkanlıklar ile bunlara bağlı kavram ve değerlerin tezahürleridir.

33 Deliller Hiyerarşisi; islam hukukunda islam'a ait hüküm ve kuralların doğrudan veya dolayi ı olarak elde edildiği taf­sil1 ve icmal1 delillerin belirli bir sıralamaya tabi tutulmalarıdır. Tafs111/cüz'1 deliller, özel bir meselayle ilgili belirli bir şer'1 hükmü bildiren delillerdir. Mesela domuz etinin haramlığını bildiren (ei-Mfiide (5), 3), boşanan kadının iddet sü­resinden bahseden (ei-Bakara (2), 231), miras paylarını belirleyen (en-Nisa (4), 11-12) ayetler, ortak ve komşunun şüf'a hakkından söz eden had1sler (Buhar!, "Şüf'a", 1) münferit konularda şer'1 hüküm bildirmeleri bakımından birer tafs11i delildir. icmal1 deliller ise şer'1 hükümlerin genel kaynakları dır. Bunlar da ilk planda "edille-i erbaa" veya "edil­letü'l-ahkam" denilen kitap, sünnet, icma ve kıyastır. Sahabe sözü, istihsan, isiislah gibi diğer icmal1 deliller bu dört ana delilin kapsamına dahil edilir (bk. Ali Bardakoğlu, "Delil", DiA, IX, 139, istanbul1994). Bizim burada söz konu­su edeceğimiz deliller icmal1 delillerden Kitap ve Nebev1 Sünnet olacaktır.

34 Esasında böylesi bir çalışmanın kitap hacmi boyutunda bütün yönleriyle ele alınması ve incelenmesi gerekmekte­dir. Çünkü sübutu zann-i galiple tespit edilebilen rivayetlerin muhtevası ancak o dönemin gerçeklikleri boyutuyla sağlıklı bir şekilde anlaşılabilecektir.

35 Vahyin başlangıcı ile sonu arasında geçen müddetin 22 sene, 2 ay, 22 gün olduğu belirtilmektedir (Osman Keski­oğlu, NüzO/ünden Günümüze Kur'an-i Kerim Bilgileri, Ankara 1987, s. !57.

36 "Kafir olanlar der ki, "Kur'an onun üzerine toptan indirilseydi, ne olurdu sanki?" Biz ise senin kalbini onunla sağlam­laştırmak için böyle indirdik, onu ayet ayet ayırdık, tane tane okuduk" (ei-Furkan, 32).

37 Hz. Aişe'den nakledilen bir rivayet bu gerçeğe açıkça işaret etmektedir: Hz. Aişe bu rivayette Mekke'de nazil olan sarelerin mufassal sOrelerden olduğunu ve bunlar arasında cennet ve cehennemin zikredildiğini, insanların islam'a yöneldikleri zaman helal ve haramın nazil olduğunu belirtmektedir. O daha sonra şunları söyler "Eğer ilk nazil olan şey 'şarap içmeyin' olsaydı, elbette 'Biz şarabı asla terketmeyiz' derlerdi. Şayet 'zina etmeyin' şeklindenazil olsay­dı [bu sefer de] 'Biz zinayı asla terketmeyiz' diyeceklerdi...". Bk. Buhar!, "Fedailü'I-Kur'art', 6.

221

Page 11: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

Bu çerçevede gönderilen mesaj ve o mesajı tebliğ eden kişi o toplumun ger­çekliğini de yansıtacaktı. "Kur'an'ın ilk alıcısı ve tebliğeisi olan Hz. Muhammed, top-lumün bir parçasi ve ürünü idi. ~v1ekke~de yetim olarak büyüdü ve akranlan gibi o da çölde, Beni Esed kabilesinde yetişti, ticaretle meşgul oldu, onlarla yolculuk yaptı, onların yaşantılarını ve kaygılarını paylaştı. .. "38. O, içerisinde yaşadığı toplumdan ayrı ve sürekli tek başma kalamazdı. Hz. Peygambei'in toplumdan ve içerisinde ya­şadığı olaylardan ayrı ve sürekii tek başına yaşadığı şeklindeki bir anlayış ise onun meşhur 'emin' sıfatı ile çelişmektedir. Zira böyle bir sıfatla, ancak insanlarla ikili iliş­kilerde bulunan, onların işleriyle ilgilenen ve hakkında bu yargıya varmalarını sağ­layacak tarzda onlarla iç içe yaşayan biri şöhret bulurdu.39 Bununla beraber Hz. Mu­hammed'in zamanının çocuğu ve ürünü olduğunu söylemek, kendi kız çocuğunu di­ri diri toprağa gömen katı kalpli, helvadan put yapıp ona tapan ve acıktığında onu yiyen, zina yapan vb. diğer cahiliyye arap tipinin bir kopyası olduğu anlamına elbet­te gelmemektedir. Bu sebepledir ki Peygamber (a.s.) o dönemin hakim olgusuyla örtüşen bir yaşam pratiğini benimsememişti. Zira olgu -hangi olgu olursa olsun-, içinde ve kültürel yapısında iki tip değer taşır: Birincisi hakim ve yaygın kabul gören değerler, ikincisi ise zayıf ve kısık sesli, fakat hakim değer tipine karşı direnmeye çabalayan karşıt değerler. Bu iki tip değer, toplumsal güçlerin ve ekonomik, sosyal çekişmelerin ifadesinden öte bir şey değildir. Hz. Muhammed ise içinde bulunduğu olguda, hakim değerleri temsil eden genel yaşam tarzına mensup deği!di.40

Hakim değerlerin baskın olduğu böylesi bir topluma ilahi mesajların peyderpey gönderilmesi gerekirdi. Bu sebeple ilk mesajın ulaştırılacağı topluluğun akraba ve çevresindekilerle başiayarak41 daiga dalga yayılması temin edilmişti. Kur'an'daki Mekkl ve Medeni ayetler arasında da gözle görülür farklar bulunmaktaydı. Zira Mekkl ayetler daha ziyade itikat ve ahlak esaslarıyla ilgiliydi. Bu esaslar da kademe kademe gelişmekteydi. Mesela Mekkelilerin putlannın kötülenmesinden bahseden ayetler ilk 22 sürede yer almıyordu. Nitekim bu konuda ibn Hişam: "Kavmi, Resulul­lah, putlarını mevzubahis edip batıl olduklarını söyleyineeye kadar onu terkedip uzaklaşmadılar. Aleyhisselatü Vesselam bunu yapınca onlar da onunla alay ettiler ve mücadele etmek üzere birleştiler"42 demektedir. Daha ziyade Allah'ın birliği, Pey­gamberlik müessesesi, ahiret ve insanın sorumluluğundan bahsediliyordu.

Medeni ayetler ise ibadet ve muamelat hakkında idi.43 Bunlarda esas alınan metod da MekkT ayetlerde olduğu gibi tedrlcilik esasına dayanmaktaydı. Toplumun ani bir değişimle değil, hissedilmeyen bir değişimle değiştirilmesi gerekiyordu.44 Ya-

38 Nasr Hamid Ebu Zeyd, ilahi Hitabm Tabiati, Metin Anlaytştmtz ve Kur'an ilimleri Üzerine, Ankara, 2001, s. 84. 39 Ebu Zeyd, a.g.e., s. 84. 40 Ebu Zeyd, a.g.e., s. 85. 41 "En yakın akrabalırını inzar et" bk. eş-Şu'ara, 214. 42 ibn Hişam, es-Siyretü'n-nebeviyye (nşr. Süheyl Zekkar), 1, 175; ibrahim Canan, Peygamberimizin Tebliğ Metodlan

1, s. 104. 43 Mekki ve Medeni sarelerin vasıflarıyla ilgili bilgiler için mesela bk. Keskioğlu, a.g.e, s. 58-59. 44 ibrahim Canan, Peygamberimizin Tebliğ Metodlan 1, istanbul 1998, Nesil yayınları, s. 111.

222

Page 12: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

ni toplumun içerisinde bulunduğu şartlar ve yaşanılan gerçeklik gözönünde bulun­duruluyordu.

!iah! mesajın ilk muhatabı ve uygulayıcısı olan Hz. Muhammed kendisine bildi­rilen mesajı toplumun algt/ayabileceği ve uygu/ayabileceği bir seviye ve üslup­la en yakınlarından başlamak üzere kademe kademe tebliğ ve tebyin etmişti. Top­lum gerçeklerine aykırı inanç ve uygulamalan içerisinde bulunduğu cemiyetin fikri yapısma göre şekillendirmişti. Muhatabı bulunduğu toplumun gerçekleri, daha doğ­rusu içerisinde yaşanılan gerçekliğe bir yandan aykırı, diğer yandan aykırı olmayan hususları bildirmişti. Bunu yaparken bilhassa Mekke'de iken bir taraftan hırpalanmış ama öte taraftan da destek görmüştü. Mesela putları aracı/ortak kılarak Allah'a kul­luk edilmesine yönelik bir uygulamaya karşılık, sadece bir tek Yüce yaratıcıya ve aracısız olarak inanmayı4s, yine o toplumun gerçekliğinde var olan kız çocuklarını hakir görme ve diri diri toprağa gömme genel kabülüne zıt olan mesajları46, içerisin­de yaşadığı toplumun gerçekliğine aykırı olarak takdim etmiştir. Çünkü Allah mesa­jını ilk etapta içerisinde yaşanılan gerçekliğin çarpıklıklarını dile getirerek, bizzat o toplumun gerçeklerinden (somut) örnekler vererek değişmeyi esas almıştır. ikinci aşamada ise geçmişten misaller vererek toplumun değişmesini sağlamıştı.

Kur'an'ın ilk uygulayıcısı olan Hz. Peygamber'in mübelliğ47 vasfının yanında mübeyyin48 vasfına baktığımız zaman onun da Kur'an'ın bu metodunu takip ettiğini görmekteyiz. Çevresindeki insanlarla olan münasebetlerlnde, deyim yerinde ise, toplumun nabzını yaka!amada başarı sağlamış ve ona göre bir strateji belirlemişti. Bu stratejide esas unsur özelde kendi toplumunu, genelde insanlığı "ideal" seviye­ye ulaştırmaya çalışmaktı.49 Ancak "ideal" ile toplumunun "içerisinde yaşadığı ger­çeklik" her zaman bir olmayabiliyordu. Ayrıca, ideal topluma giden yolda önemli olan bu gerçekliğin farkında almaktı. Nitekim Hz. Peygamber'in, Medine dönemin­de bile bazı sahabilerinin hoşa gitmeyen bir takım davranışlarını ve hareketlerini gördüğünde onların "hala cahiliyye adetlerinin izlerini taşıdıklarını"50 belirterek ikaz­da bulunması, onun en yakın arkadaşlarının bile uzun süre içerisinde yaşadıkları gerçekliğin izlerinden hala kurtulamadıklarını farketmiş olmasıdır. Onun ahirete irti-

45 Mesela bk. Yunus (10), 18, 68; ei-En'iim (6), 150; ez-ZuhrOf (43), 15; ei-En'iim (6), 100; Meryem (19), 88; en-Nah/ (16) 57; ez-Zümer(39), 3.

46 Bk. ei-Miiide (5), 137, 140; e/-En'iim (6), 151; en-Nah/(16), 59; el-isrii (17), 31; et-Tekvlr(81), 8-9. 47 ei-Miiide (5), 67. 48 Mesela bk. ei-Bakara (2), 151; en-Nisii (4), 105; ei-Miiide {5), 67; En-Nah/ (16), 44, 64. 49 At-I im ran (3), 11 O. "Siz insanlar içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırısı­

n ız" 50 Bir tartışma sırasında Ebu Zerr ei-Gıfari'nin bir adama [şerh lerde bu adamın Bilal-i HabeşT olduğu bildirilmektedir.

Mesela bk. ibn Hacer, Fethu'l-bi!iri(nşr. iltizam Abdurrahman Muhammed), (1-XII), Beyrut 1988, 1, 72] "kara kadının oğlu" diyerek hakarette bulunması üzerine Hz. Peygamber: "Onu, annesinin renginden dolayı mı kınıyorsun? De­mek ki sen kendisinde hala cahiliyye [ahlakı, tesiri] kalmış bir kimsesin" demiştir {bk. BuhiirT, "iman", 22, "lti<', 15; Müslim, "Eymiin", 38). Bir başka rivayette de Hz. Peygamber'in şöyle söylediği nakledilir: "Ümmetimin içinde cahi­liyye döneminde kalma, tamamen terkedemiyecekleri dört adet vardır: Asaletleriyle övünmek, başkalarının soyuna dil uzatmak, yıldızları vesile edinerek yağmur beklemek ve ölünün arkasından yüksek sesle ağlamak [burada kas­tedilen niyaha'dır: Yani, saçını başını yolarak yapılan bir ağlama türüdür]. (Müslim, "Ceniiiz", 29).

223

Page 13: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

haline kadar içerisinde yaşadığı toplumun gerçekleriyle gerek zıt gerekse uyum içe­risinde yaşaması bir tezat teşkil etmiyordu. Zira "Karizmatik hareketlerin önde gelen hususiyetierinden biri eş-zamani! bir yıkını ve inşa sürecininin takip edilmesidir. Belli bir geleneğin en temel tezahürleri yerlerinden edilirken, bunların mukabilleri eş­zamanlı olarak inşa edilir".51 Zıtlıklar ilahi mesajın temel prensibine aykırı olduğu sü­rece meydana geliyordu. Ama bunu yine toplumdan ayrı, bir ütopya olarak yaşamı­yordu. Kısaca Kur'a.n vahyi bir ideai, Hz. Peygamber ise onun yaşanmakta olan re­alitesiydi. Bu realite toplumun realitesinde kendini buluyor ve toplumun realitesi de Kur'an'ın realitesine tabi oluyordu. Bu ilişkiyi şöyle şekillendirebiliriz:

Birinci Aşama Allah (Gerçek ideal)

ı Kur'an (ideal)

ı Hz. Peygamber (idealin Realitesi)

ı Toplum (Yaşanılan Realite)

ikinci Aşama Allah (Gerçek ideal)

ı Kur'an (ideal)

ı Hz. Peygamber (idealin Realitesi)

ı Toplum (Yaşanılan Realite)

Bu şemaya aşağıdan yukarıya doğru göz attığımız zaman, Hz. Peygamber dö­nemindeki bu ilişkiler ağında toplum, ideale, oradan (bir nevi) gerçek ideale ulaş­mak için "idealin realitesi"ni örnek alıyordu. Çünkü Hz. Peygamber sadece mübel­liğ (vahyi bildiren) değil, aynı zamanda mübeyyin (kendisine gelen vahyi açık­layan, açıkladığını da uygulayan) idi. Dolayısıyla ilk planda değişme aşama­sında olan toplum elbette hem aralarından çıkan hem de kendilerine son de­rece düşkün, şefkatli ve merhametli olan, düşmanları tarafından bile "el-emin" sıfatını almış birisini örnek alacaktı.52 Toplumun Kur'an'ı bütünüyle kavraya­cak şekilde doğrudan ölçü alması zaten mümkün değildi. Zira ideal'in akışı

51 Hamid DabaşT, islam'da Otorite (çev. Süleyman E. Gündüz), istanbul 1995, s. 93. 52 "içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, üzerinize son derece düşkün, inananlara şefkatli ve mer­

hametli bir peygamber gelmiştir'' (et-Tevbe (9), 128).

224

Page 14: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

(Kur'an'ın nazil olması) devam ediyordu. insanlar bu akışın nereye kadar ve nasıl gideceğini önceden tahmin edemezlerdi. O dönemdeki toplum için, içe­risinde yaşadıklan gerçekliğe en uygun olanını tasrih ve tashih edecek kişi sadece Hz. Peygamber'di. Nitekim Allah, kendisiyle olan doğrudan ilişkilerde {ibadet ve kullukta) ancak kendisiyle muhatap olmalarını, yine o dönemde kendi aralalarındaki münasebetlerinde Hz. Peygamber'i doğrudan örnek al­malarını tavsiye etmiştir,53 Bu süreç Kur'an'ın nazil olduğu dönemde ve Hz. Peygamber hayatta iken devam etmişti.

Bu süreç içerisinde örneklik, mübeyyin ve mübelliğ vasıflarının getirdiği bağla­yıcılık, etkileyicilik ve otorite açısından bakıldığında Hz. Peygamber'in uyguladıkla­rı ve toplum içerisindeki davranışları pek çok yönden, deyim yerinde ise Kur'an vah­yinin önünde idi. Yani, öncelikle toplum içerisindeki örnek ve otorite kabul edilen bir kişinin (peygarnber'in) itikadl inancı, ibadeti, toplumsal hadiselerle ilgisi; üzülmesi, sıkıntı çekmesi. .. hem tasvip ve teyit ediliyor, kısmen yapılan hatalardan dolayı tas­hlh ediliyors4 ve dolayısıyla Kur'an vahyi ona göre de nazil oluyordu. Peygamber (a.s.) gönderildiği toplumun gerçekleri çerçevesinde görevini sürdürüyor, Kur'an da yaşanılan bu gerçekiere göre nazil oluyordu. Çünkü "yeni bir hiyerarşik otorite dü­zeninin, yani islam'ın inşasında dahi, yeri alınan düzenin, yani Arap kültürünün un­surları kullanılmıştır."s5 Bununla birlikte geçmiş (kainatın ve insanlığın yaratılışı ile önceki milletiere ait) ve gelecekle ilgili (kıyamet sahneleri ve ahiret hakkındaki) bil­gileri de Allah yine gönderdiği Peygamber'in yaşadığı gerçeklerle bağlantısını kura­rak haber veriyordu.

61 O tarihinden 632 yılına kadar Hz. Peygamber'in karizmatik oto~itesinin tesis edilme süreci karmaşık olaylar ve ilgili vahiyler dizisi oldu. O hayatta olduğu müd­detçe, bağlıları arasında nihat hakemdi. O, taraftarlarını birleştiren en doğrudan ve empoze edici faktördü. Hz. Peygamber yeni teşkil olunan islam toplumunun mer­kezinde idi ve müslümanların sosyal yapısını ve manevi birliğini doğrudan kendisiy­le bağlantı kurdu.s6

Şimdi gücünü ilahi otoriteden alan, böylesine karizmatik otoritesi olan Hz. Pey­gamber'in yaşam felsefesi diyebileceğimiz sünnetinin deliller hiyerarşisindeki konu­muna kısaca işaret edelim.

53 Mesela bk. At-i imrfın (3}, 79-80; e/-Mfıide (5), 116-117; ei-Kehf(18), 110; en-NOr(24), 52; e/-Feth (48), 9. 54 Kureyş'in ileri gelenleriyle görüşme yaparken ama ibn Ümmü MaktOm'un araya girip söz istemesi üzerine Hz. Pey­

gamber'in yüzünü ekşitmesi (el-Abese (80), 1-12}; hanımlarından bazısının gönlünü almak için bir daha bal şerbe­li içmemeye karar vermesi (et-Tahrim {66}, 1}; mü nalıkiarın başı Abdullah b. Übey b. Selul'ün cenaze namazını kıl­maya teşebbüs etmesi (et-Tevbe (9), 80-84}; Tebük savaşına çıkarken bazı bahanelerle izin isteyen münafıklara izin vermesi (et-Tevbe (9), 43}; Bedir savaşında düşmanları öldürmek yerine onları esir alarak fidye karşılığında ser­best bırakılması kararı (ei-Enffıl (8}, 67-68} gibi hususlarda Allah Hz. Peygamber'in yaptığı bazı eylemleri tashih et­miştir.

55 DabaşT, a.g.e., s. 83. 56 DabaşT, a.g.e., s. 105.

225

Page 15: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

B. Nebev1 Sünnet'in Deliller Hiyerarşisindeki Yeri

1. Hz. Peygamber dönemi Hz. Peygamber'in vahyin nazil olduğu süreç içerisinde takip ettiği/yönlandirildi­

ği hayat tarzı ve yöntemi olan Nebevl Sünnet ise kendi döneminde adeta "canlı bir vahyin57" en önemli göstergesiydi. Bu sebeple Nebevl Sünnet kendi tarihi orta­mında, beyan açtsmdan, daima ilk deli! olmuştu. Müslümanlar, bir problemle karşılaştıkları vakit öncelikle çözüm için Hz. Peygamber'e geliyorlardı ve ilk müra­caat kaynağı Nebevl Sünnetti. Hz. Peygamber'in verdiği hükümlerde veya kararlar­da bir sıkıntı duydukları zaman bunun vahiy olup olmadıklarını soruyorlardı. Eğer vahiyse derhal itaat ediyorlar, vahiy değil de Hz. Peygamber'in kendi re'yi ise ya ita­at ediyorlar ya da kendi içtihadlarınc;ı göre hareket ediyorlardı.ss Aşağıdaki şema, deliller hiyerarşisinde o günkü müslümanların genelde59 takip ettikleri metodu gös­termektedir.

Sahabe ~~Nebevl Sünnet ~~ Vahiy ~~ Sahabe içtihadı. Nitekim bu toplumsal gerçeğe işaret eden Musa Carullah islam Şeriatında asli

hükümlerin dayanağı olan dört asli delilden birincisinin Nebevl Sünnet olduğunu vurgulayarak şöyle demektedir:

"Sünnet, islam'da hükümleiin dayanaği olan dön delil arasinda, biiinci sirada yer alan aslfd1r. Zira islam'da her hüküm önce sünnetle ortaya konmuş, Kur'an-i Ke­rlm'in ayetleri ise daha sonra Hz. Peygamber'in o konudaki söz, fiil ve takrirlerini tesbit ve te'yid etmiştir. Din ve imam n bütün temel esaslan dininfarz olarak değer­!endirdiği kural ve katdelerin tamamt önce sünnet ile belirlenmiş, daha sonra Kur'an ayetleri bunlan te'yit ve tesbit etmek üzere nazif olmuştur'. so

Musa Carullah daha sonra konuyla ilgili olarak namaz, abdest, teyemmüm, oruç, hacc ve zekata dair hükümleri önce Hz. Peygamber'in Sünnetiyle açıklandığı­nı ve daha sonra Kur'an'ın bunları teyit ettiğini söylemektedir.s1

Beyan olması bakımından Sünnetin birinci asıl olduğunu da ayrıca vurgulayan Musa Carullah, bunun gerekçesini şöyle açıklamaktadır:

57 Buradaki vahyi, sadece Kur'an vahyi ile sınırlandırmıyoruz. Biz aynı zamanda Kur'an'a yansımayan bir başka vahiy türü ile de Hz. Peygamber'in yönlandirildiğini düşünüyoruz. Geniş açıklama için mesela bk. M. Hayri Kırbaşoğlu, is­lam Düşüncesinde Sünnet, Ankara 1993, s. 274-276.

58 Biz burada Hz. Peygamber'in kararları veya hükümleri verirken hangi metodlara başvurduğunu veya sahabenin Hz. Peygamber'in bütün kararlarını onayiayıp onaylamadıklarını, hiç itiraz etmediklerini veya onun karalarının vahiy ürü­nü olup olmadığını tartışacak değiliz. Bizim buradaki hedefimiz Hz. Peygamber'in otoritesinin içerisinde yaşadığı gerçeklik çerçevesinde büyük önem arzettiğini ve ilk müracaat kaynağı olduğunu belirtmekttir. Sahabenin Hz. Pey­gamber'in içtihatlarına bakışları hakkında farklı yaklaşımlar için mesela bk. Bünyamin Erul, Sahabenin Sünnet An­laylŞI, s. Ankara 1999, s. 232-240.

59 Bazı hadis kaynaklarımııda Hz. Peygamber'in dini tebliğ etmesi için Muaz b. Cebel'i Yemen' e gönderirken araların­da geçen bir diyalogla Hz. Peygamber'in "Ne ile hükmedeceksin?" sorusu üzerine, Muaz'ın sırasıyla Allah'ın Kita­bı, Resulullah'ın sünneti ve kendi re'yi ile içtihad edeceğini söylemesi ve bunun üzerine Hz. Peygamber'in onayla­masına dair bir rivayet nakledilmektedir (EbO DavOd, "Aiwye", 11; Tirmizi, "Ahkam", 3) Bu rivayete göre deliller hi­yerarşisi "Kur'an--+-+-+-+Sünnet-+-+-+sahabe içtihadı", şeklindedir. Ancak bu hadisin rivayet tekniği açısından problemli olduğunu (bk. Tirmizi, "Ahkam", 3) hem de bu tür bir uygulamanın istisna olabileceğini söyleyebiliriz.

60 Musa Carullah, Kitabü's-Sünne (çev. Mehmet Görmez). Ankara 1998, s. 8. 61 MOsa Carullah, a.g.e., s. 8-9.

226

Page 16: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

"Zira beyanda aslolan, genel ve basit o/masidir. Hz. Peygamber'in söz ve uy­gulama/an, Kur'an'In hem nüzu/ünden önce hem de sonra; öncelikle tebliğ anlamtn­da bir beyandir. Onlar hem kapali olan husus/ann izah! hem de özet olarak verilen konutann aç1klamas1 niteliğindedir. Aynca Hz. Peygamber'in fiil ve davramşlan herkes taratmdan müşahede edildiği için her hususun en kolay anlaşilmasim da temin eder."62

Elbetteki böyle bir iddia ancak Hz. Peygamber'in döneminde, yani Kur'an vah­yi tamamlanmazdan önceki durumu itibariyle doğru kabul edilebilir. Fakat vahyin ta­mamlanmasıyla ve lafızlarının iki kapak arasına alınmasıyla birlikte Sünneti tama­men olmasa bile ekseriyetle bize haber veren hadislerin birinci asli delil olmasında bazı sıkıntılar söz konusu olacaktır. Teoride Musa Carullah'ın dediği doğru olmakla birlikte şu an içinde bulunduğumuz gerçeklik yönüyle deliller hiyerşisinde Kur'an'ın birinci asıl olması gerekecektir. Çünkü Kur'an'ın sübQtu sabittir ve Nebevl Sünnet'in kaynaklarından biridir. Buna karşılık elimizde bulunan diğer sünnet verilerinden olan hadislerin sübOtu ise zannldir. Bu zannilik, sünneti deliller hiyerarşisinde ikinci plana bırakmakta, ancak ortadan kaldırmamaktadır. Kanaatimizce şurası unu­tulmamalıdır ki, Nebevi Sünneti tespit etmede kaynak yönünden sadece yazılı bel­ge olması itibariyle hadfs!er değildir. SübQtu kat'i olması yönüyle Kur'an daima ilk delilimizdir. Kur'an vasıtasıyla da, tamamen olmasa bile, genel prensipler çerçeve­sinde Hz. Peygamber'in sünnetini Kur'an'dan tespit edebiliriz.ss Fakat Kur'an'da bahsedilmeyen ve teferruatla ilgili hususlan, zann-i ğaliple sahih diyebileceğimiz ta­rihi bilgi ve belgelerden (hadisler, siyer ... ) çıkarmamız mümkün olup, delil teşkil ederler.

Netice olarak hem Kur'an'ın ve hem de onun canlı timsali Hz. Peygamber'in sünnetinin, özelde ilk gönderildiği toplumun içerisinde yaşanılan gerçeklerine göre şekillendiği ve bunun kendi tarihi şartlarında bir anlamının olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Kur'an'ı en iyi anlamanın geçerli yollarından biri de Kur'an'ı tebyin eden Nebevl Sünneti delil almakla ve onu anlamakla mümkündür.

2. Hz. Peygamber Sonrası Dönem Kur'an'ın nazil olmasının tamamlandığı ve Hz. Peygamber'in vefatından sonra­

ki dönemde, "idealin realitesinin (Hz. Peygamber'in)" hayatta olmaması, değişmeler karşısında o toplumu zaman zaman sıkıntıya sokmuştur. insanlar arasındaki birebir ilişkilerde örnek alınacak veya başvurulacak şahsiyet zatıyla devreden çıkmıştır. Gerçi o irtihal ettiği zaman, toplum dönemindeki evrensel ahiakl ilahi prensipler çer-

62 MOsa Carullah, a.g.e., s. 9. 63 Mesela Bk. N. Mehmed Solmaz, i. Lütfi Çakan, Kuran-t Kerlme Göre Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi 1-111, En­

sar Neşriyat, istanbul 1988; izzet Derveze, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatt (tre. Mehmet Yolcu), istanbul 1989.

227

Page 17: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

çevesinde bu dünya gerçekliği şanlannda ideal toplum seviyesine ulaşmıştı.64 An­cak zaman ilerledikçe dar toplumdan geniş topluma doğru gidildikçe meydana ge­len değişmeler ve gelişmeler karşısında insanlar arasındaki ahlaki ve hukuki ilişki­lerde birtakım sıkıntılar ortaya çıkmaya başladı. Bu sıkıntıları gidermede takip edi­len metod öncekinden biraz farklı idi. Az önce de ifade ettiğimiz gibi, Hz. Peygam­ber hayatta iken ve onun hazır bulunduğu ortamda müracaat kaynağı umumiyetle Hz. Peygamber'di. Çünkü idealin realitesi yanlarında idi. Hz. Peygamber'in yanla­rında olmadığı zamanlarda ise zihnen sanki onun yanındalarm ış gibi yine ondan öğ­rendiklerini uyguluyorlardı. Şayet bir sıkıntıya düştükleri zaman başkalarından Hz. Peygamber'in o konuda herhangi bir uygulamasını bilip bilmediklerini soruyorlardı. Çözümü bulamadıkları zaman zihinlerindeki ayetlerden kendilerine göre bir anlam çıkartıyorlardı.

Toplum ~-7-7-7 f\Jebevi Sünnet -7~-7-7Kur'an (8.yetleri). Halbuki Hz. Peygamber'in vefatından sonra ise ilişki tersine dönmüştü.

Kur'an'ın nazil olması tamamlanmış vahyin iniş süreci bitmişti. insanların zihinlerin­de ilahi mesajın tamamlandığı vardı. Ama aynı zamanda o ilahi mesajı uygula­yan Hz. Peygamber'in uygulamalan da hem zihinlerinde hem yaşamlarında bulunmaktaydı. Elbette ki Hz. Peygamber'in uygulamalarının hepsinin insanların tamamının zihinlerinde yer ettiğini söylemek imkansızdır. Toplumun ekseriyeti, gör­dükleri ve kendilerine bildirildikleri kadarıyla Hz. Peygamber'in örnekliği sayesinde önceden beri değişmekte olan ve yavaş yavaş yerleşmiş fikirleri ve uygulamaları ör­nek alıyordu. Fakat o toplumun ileri gelenleri, sıkıntı karşısında ve ihtilafa düştükle­ri vakit müracaat formunu başka şekle dönüştürmek zorunda kaldılar. Eğer sıkıntı karşısında yine Hz. Peygamber'in çok iyi bilinen bir uygulaması varsa Kur'an'a mü­racaat etmeksizin yine Hz. Peygamber'in sünnetini esas alıyorlardı. Daha doğrusu Kur'an'a müracaat etme gereğini hissetmiyorlardı. Müracaat formundaki değişiklik sadece ya örnek bulunmadığı veya ihtilaf halinde gerçekleşiyordu. Dolayısıyla Hz. Peygamber zatıyla her ne kadar hayatta olmasa bile, onun uygulamaları ilk planda dikkate alınıyordu. Onların böyle bir düşüneeye sahip olmaları elbetteki Kur'an'ı gö­zardı etmeleri anlamında değildi. Zira Hz. Peygamber'in fiili ve sözleri (esasta) vah­ye tezat teşkil edemezdi. Aynı şekilde böyle bir metod Kur'an'la Hz. Peygamber'i karşı karşıya da getirmemektedir. Hz. Peygamber'in vefatından sonra da sahabe bir sıkıntıyla karşılaştıkları vakit, onların müracaat kaynağı dalaylı da olsa Hz. Peygam­ber'in sünnetiydi.GS Şayet o konuda Hz. Peygamber'in herhangi bir sünneti yoksa veya ihtilaf varsa müracaatınşekli değişmekte ve doğrudan Kur'an'a başvurulmak-

64 "Siz insanlar içerisinden çıkarılmış en hayırlı topluluksunuz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız" (Al-i lmran (3), 110) ayeti buna işaret etmektedir.

65 Mesela Hz. Ebu Bekir'in hilaleti döneminde Hz. Ömer'in Kur'an'ın cem' edilmesi teklifi ne, Hz. Ebu Bekir'in "Resul ün yapmadığı bir işi nasıl yaparım?" endişesini taşıyarak ilk önce karşı çıkması, Ebu Bekir'in bu teklifi Zeyd b. Sabit'e söyleyince Zeyd'in de "Hz. Peygamber'in yapmadığı bir işi nasıl yaparız ? diye aynı endişeyi dile getirmesi Nebev1 Sünnet'in yeni bir durum karşısında müracaat kaynağı olduğunu gösterebilir. Mesela bk. ibn Hanbel, Müsned, ı, 10; Buhari, "Tefsir(9)", 20, "Fedailü'/-Kur'an", 3.

228

Page 18: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

taydı. Eğer Kur'an'dan bir çözüm bulunarnazsa sahabe kendi içtihadını ortaya ko­yardı. Bu üç aşamayı şu şekilde gösterebiliriz:

1. Aşama (ihtilaf olmadığı zaman):

ll. Aşama (ihtilaf Halinde):

iii. Aşama (ihtiiaf Halinde):

Toplum ı

Nebevl Sünnet

Toplum ı

Kur'an

Toplum ı

Sahabe içtihadı

Burada bir hususa açıklık getirmek gerekebilir. Meymun b. Mihran'dan gelen bir rivayete göre Hz. EbO Bekir'e bir dava geldiği zaman, EbO Bekir önce Allah'ın Kita­bına bakar (nazar), eğer orada bulursa davalılar arasında hükmederdi. Eğer Allah'ın Kitab'ında bu!amazsa ResQ!u!!ah'ın Sünnet'inden bir hüküm bi!iyorsa onun!a hük­mederdi. Orada da bulamazsa, çıkar ve müslümanların yanına giderek "Bana şöy­le şöyle bir mesele geldi. ResOiullah'ın şu konuda hüküm verdiğini bileniniz var mı?" diye sorar ... "ee şeklinde bir rivayet nakledilmektedir.

Bu rivayette iki husus dikkat çekmektedir: Birincisi, EbO Bekir'in "Kur'an'a bak­tığı" söylenmektedir. "Bakmak(nazar)" kelimesi bir mushafa bakmak şeklinde anla­şılıyorsa, ki tarihi açıdan doğru olmasa gerektir. Zira Kur'an'ın teksir edilip çoğaltıi­ması Hz. Osman zamanında olmuştur. Şayet Hz. EbO Bekir döneminde değişik yer­lere yazılan mushaf kastediliyorsa, zaten o dağınık halde idi ve Zeyd'e biraraya ge­tirilmesi emredilmiş ve o nüshalar iple bağlanmıştı. Dolayısıyla bu yaklaşım da doğ­ru olmayabilir. Eğer hafızasından Kur'an'daki hükümleri incelediyse EbO Bekir'in Kur'an'ın tamamını ezbere bildiğini söyleyecek bir delili bilmiyoruz. ikinci husus, EbO Bekir, kendisinin vereceği bir hükmü bulmadığı zaman arkadaşlarına sordu­ğunda "bu konuda Hz. Peygamber'in bir hükmü var mı?" diye sorması oldukça ma­nidardır. Zira söylediğimiz gibi Onun sünneti henüz o dönemde ilk planda yer alıyor­du. Çünkü beyanda aslolan basit ve kolay olmasıydı.

Bu arada hemen şunu belirtelim ki Hz. Ömer gibi bir sahabi halife olduğu dö-

66 DarimT, "Mukaddime", 20.

229

Page 19: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

nemde bazı uygulamalarında yukarıda gösterilen metodu her zaman uygulamamış­tır. Bunun sebebi de herhalde, modern tabirle, toplum gerçekliğini iyi kavramasın­dan kaynaklanmaktadır. Çünkü o, toplumun, şartların değişmesiyle birlikte değişti­ğini Hz. Peygamber'in sünnetinde ve Kur'an'da belirtilen uygulamaların birebir tam karşılıklarının her vakit olmayabileceğini, dolayısıyla metodda bir değişikliğin yapıl­ması gerektiğine dair bir içtihada ulaşmıştır.

Bu durumda karşımıza gerek Kui'an'da gerekse Hz. Peygamber'in sünnetinde yer alan beşerT ilişkilerle ilgili uygulamalar ile hükümlerin uygulanması için birebir karşılıklarının olup olmayacağı problemi çıkmaktadır. Hz. Ömer'in müellefe-i kulüb­le, hırsızın elininin kesilmesiyle ilgili vb. icraatlerini dikkate aldığımız zaman üçüncü bir metod da Kur'an'ı ve Hz. Peygamber'in sünnetini, lafzf anlamda, dalaylı gözardı edilerek yapılan içtihattır. "Dolaylı" ifadesi o iki kaynağı önemsamemek anlamında değil, onların ilkesine uygun olduğu düşüncesini ifade etmektedir. Kanaatimizce Hz. Ömer'in bu tür uygulamasına "Nebevf Sünnet;; anlayışının gereği oiarak bakmak mümkündüL Bunun anlamı şudur: "Hz. Peygamber şimdi hayatta olsaydı, herhalde, o da böyle yapardı". Hz. Ömer'i böyle bir düşüneeye sevkeden şey elbette ki, afakT ve hissf değil, Hz. Peygamber'i ve Kur'an'ın özünü çok iyi tanımış olmasından kay­naklanmaktadır.

lll. Genel Değerlendirme Bu tebliğ çerçevesinde ulaştığımız neticeleri maddeler halindeşöylece sırala­

yabiliriz:

1. Kur'an islam'ı Söyleminin Tarihi Gerçekilkiere Aykırıiığı: Hz. Peygam­ber'in sünnetinin bir tarata bırakılıp salt Kur'an metnine dayalı bir islam anlayışı oluşturma düşüncesi ve bunun "Kur'an islam' ı" gibi bir takım söylemlerle dile getiril­mesi, yukarıda arzetmeye çalıştığımız Kur'an'ın nazil olduğu 23 yıllık tarihi gerçek­likler ile Hz. Peygamber'in ve Nebevf Sünnet'in "içerisinde yaşanılan gerçeklikteki konumu" açısından bakıldığında, hiçbir anlam ifade etmemektedir. Çünkü bu anla­yış Hz. Peygamber'i yalnız bir postacı gibi Kur'an'ı insanlara tebliğ eden ve Kur'an lafızları doğrultusunda amel eden bizim gibi bir insan konumuna düşürmektedir. Böylesi bir düşünce Allah'ın kendisine yüksek otorite verdiği Peygamber'i ve onun yaşam tarzını gözardı etmektir ki, zaten Kur'an'ın temel prensibine aykırıdır. Halbu­ki Hz. Peygamber'in içerisinde yaşadığı gerçeklikteki konumu ve onun sünneti o dö­nemin mürninleri arasında örnek alınacak vasıfta idi. Ki Kur'an da müslümanlara bu­nu tavsiye etmiştir. Zira gerek Hz. Peygamber döneminde gerekse onun hemen ölü­münden sonra sahabe bir problemle karşılaştığı vakit aklına gelen ilk şey Hz. Pey­gamber'in bir konuda uygulaması olup olmadığı idi. Yani Hz. Peygamber'in sünne­ti idi. "Ashabın davranışları ister onun bu konudaki sözlerini ezbere bilsin isterse bil­mesin büyük oranda Hz. Peygamber'i örnek alma şeklinde idi. Onlar dini konudaki bir hükmü ya Hz. Peygamber'den nakledilen bir hadis olup olmadığını sorarak ve-

230

Page 20: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

ya lafız ya da mana olarak rivayet edilen bir metin olmaksızın onun sünneti olması ile de yetinerek hareket ediyorlardı. "Hz. Peygamber'in sünneti ve islam'ın temel hü­kümleri bu şekilde nesiller boyu tevatür yoluyla nakledilmiştir. Bu fiili rivayete, onu teyit eden ve açıklayan, ihtilaf anında başvı.irmada esas olan yazılı rivayet de eşlik etmiştir. Şu ande 15. Hicrl asırda yaşayan bizler, insanlara Hz. Peygamber'in na­mazı nasıl kıldığı konusunda bir hadis bilip bilmediğini soracak olursak çoğunun hiçbir hadis bilmediğini görürüz. Bununla birlikte namazın şeklini, rükünlerini, sün­netlerini bildiklerine şahit oluruz .... Onların namazın nasıl kılındığını bilmelerinin ha­disleri ezberleme ve tervin etme sayesinde olduğu kanaatinde değiliz. Aksine onlar kitlelerin bunu birbirlerine nakletmeleri sayesinde öğrenmişlerdir. Şu halde hadis nakli ve bu hadislerin söz konusu fiili duruma paralel olması, ihtilaf anında başvur­mak üzere açıklayıcı ve te'kit edici bir unsur olmaktan öteye gitmemektedir."67

işte buna benzer olarak sahabenin de -ilk dönemlerde- bir problemle karşılaş­tığı vakit anında başvuracağı merci pratik olması açısından, Hz. Peygamber'in uy­gulamasıydı. Rivayetlere baktığımız zaman sahabenin ihtilaf anında ileri sürdükleri gerekçe Hz. Peygamber'in o fiili işleyip işlemediği idi. Bunun en canlı misalini Hz. Aişe'de görmekteyiz. Aile içi uygulamalarda ve bazı konularda Hz. Aişe'nin Hz. Pey­gamber'le ilgili olarak bir rivayet nakledildiği zaman sunduğu kriter ResOiullah'ın öy­le yapıp yapmadığnıı da dile getirrnesiydi. Ki ondan sonra Kur'an'dan delil getirirdi. Yani eylemde Hz. Peygamber, delil ve söz olarak Kur'an vahyi örnek gösterilirdi. Problem karşısında önce Peygamber örneği; problem olmadığı durumlarda rivayet­lerde itiraz tashih amacıyla yapılır ve Kur'an delil getirilirdi. .. 68

Hz. Peygamber'i yakından çok iyi tanıyan ve onun uygulamalarını iyi bilen sa­habe neslinden sonra durum değişmiş ağızdan ağıza dolaşan rivayetler-kısmen ya­zıya bazı sahabiler tarafından geçirilmiş olmakla birlikte- islam toplumundaki fitne­lerin zuhur etmesi sebebiyle güvenilir olmayan ravilerin rivayetlere müdahelesiyle başka bir boyuta yönelmiştir. Bu durumda aynı zamanda yazıya geçirilmeye de de­vam eden hadisler rivayet esnasında da yapılan birtakım yanlışlıklar sebebiyle ar­tık ravilerin güvenilirliği ve kriter olarak Hz. Peygamber'in bilinen meşhur sünnetiy­le mukayese edilerek test edilmeye başlanmıştır. Bu arada Kur'an-ı Kerim artık

mushaf haline getirilip iki kapak arasına konunca sağlam ve itirazsız kaynak olarak ilk planda ölçü alınmıştır. Zira Hz. Peygamber'in bütün söz ve fiilieri Kur'an'ın temel ilkelerine aykırı olamazdı. Netice itibarıyla Hz. Peygamber'in sözleri olarak nakledi­len rivayetlerin kritiğe tabi tutulduğu ilk kaynak şüphesiz Kur'an ve ondan sonra mü­tevatir veya Hz. Peygamber'in bilinen meşhur sünneti olmuştur.

Yaşanan gerçeklikle bağlantısı olması sebebiyle Hz. Peygamber döneminde

67 Dümeyni, Mekayisü nakdi mütani's-sünne, s. 163-164. 68 Hz. Aişe'nin bazı sahabilerin aile içiyle alakah sorularına veya Hz. Peygamber'in özel hayatı hakkında naklettikleri

rivayetleri bilhassa Onun hayatından örnekler vererek tashih ederdi. Bu konuyla ilgili yapılan çalışmalardan en dik­kat çekici olanı Bedruddin ez-Zerkeşi'nin ei-İcabe li iradi ma'stedrekethu 'Aişe 'ale's-sahabe adlı eseridir. Bu eser yeniden tertip ve tahriç edilerek Türkçeye kazandırılmıştır (Hz. Aişe'nin Sahabeye YöliJelttiği Eleştiriler(haz. Bünya­min Erul), Ankara 2000).

231

Page 21: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

bizzat yaşayan gerçeklik Hz. Peygamber idi ve canlı müracaat kaynağı da o idi. Ölü­münden hemen sonra ise onun en yakın arkadaşları tarafından beyan edilen ve bi­linen, henüz yaşanmakta olan gerçeklik ise Hz. Peygamber'in sünneti olmuştur. An­cak sahabe nesiinin sona ermesiyle birlikte önceden mushaf haline getirilen ve tek­sir edilip çoğaltılan Kur'an, artık Peygamber'in sünnetiyle birlikte kıyametekadar ya­şayan gerçeklik olması yönüyle her asırda, her dönemde ve mekanda temel pren­sipleri sunan islam'ın temel kaynakları olmuşlardır. Bu temel kaynaklar çerçevesin­de yeni içtihatlarla "yaşanan din" tekamüle devam etmiştir.

2. Söylemin Kendi içerisindeki Tutarsızlığı: Yukarıda arzetmeye çalıştığımız tarihi gerçekliklerden ayrı olarak, bu söylemin kendi içerisinde tutarsızlıkları da bu­lunmaktadır:

a. Kur'an islam'ı savını delillendirmede aynı zamanda hadislere/rivayetlere de başvurulmaktadır. Halbuki bu düşüneeye sahip olanlar, hadisleri veya rivayetleri "mişnalar!"69 olarak değerlendirmekteler, onları bu dinin "müşrik din adamları (!)", dedikleri islam alimleri tarafından uyduruldukları dile getirilmektedir. Ne var ki, her defasında hadislerin Hz. Peygamber tarafından yasaklandığına dair rivayet onlar için bulunmaz bir delil olabilmekte ve hatta rivayet tekniği açısından son derece za­yıf olan başka rivayetler de kullanılabilmektedir. Böylesi bir tavır ise bu söylemin ve iddiaların kendi içerisindeki tutarsızlıklarını göstermektedir.

b. Kur'an'da farz namazın, (kaldı ki neyin farz neyin vacip olduğu yine rivayet­lerden ve islam alimlerinin verdiği içtihatlara göre belirlenmektedir), 3 vakit olduğu, dolayısıyla üç vakitte namazın kılınabileceği ifade edilmektedir. Bırakınız rivayetle­ri ve hadisleri namazın beş vakitte kılındığına dair yaşayan/yaşatılan sünnet bile dikkate alınmamaktadır. Bu üç vakti de, Kur'an'da namazın cem (farz namazları bir­leştirme) edilmesinden bahsedilmediği halde, cem metodu kullanılmaktadır.7o Yine biz biliyoruz ki, cem metodu Kur'an'da değil, hadislerde yer almaktadır.71 Dolayısıy­la yine bu söylem kendi içerisinde bir tutarsızlığı sergilemektedir.

c. Aynı şekilde rivayetlere bir yandan güvenilmeyeceği ifade edilirken diğer ta­raftan yine rivayetlere dayanılarak, mesela namazın rekatleri konusunda Hz. Pey­gamber'in tavrından bahsedilmesi de bir tutarsızlığı göstermektedir. 72

3. içerisinde Yaşanılmakla Olan Gerçekliğe Aykırılığı: Kur'an islam'ı söyle-

69 Mişna: "Yahudilerin Tevrat'tan sonra kendileri için koydukları ilk kanuni prensiplerdir. Onu, Judah Hanasi M.S. 190-200 tarihleri arasında, yani Romalı Titus'un Yahudi Mabed'ini tahribinden bir asır sonra derlemiştir" (geniş açıklama için bk. Zaferü'l-islam Han, Yahudilik'de Talmud'un Mevkii ve Prensipleri (çev. Mehmet Aydın), ihya Yayınları, is­tanbul1981, s. 8-18). Hadislerin mişnalara benzetilmesi düşüncesinin tenkidi hakkında bk. EbQ Bekir Sifil, Modern islam Düşüncesinin Tenkidi 1, Kayıhan Yayınları, istanbul1998, s. 145-149.

70 Öztürk Yaşar Nuri, Kur'an'daki islam, istanbul1992, s. 570-579. 71 Mesela bk. Buhil.ri, "Takslru's-salaf', 13, 14, "Mevak/tü's-salaf', 18; "Hacd', 93,96,99; Müslim, "Müsafirln", 42-45;

Hacd', 288; Tirmizi, "Salaf', 24, "Cum'a", 42; EbO DavOd, "Menasik'', 56, 64; Nesai, "Mevakff', 42, 45, 47; Muvat­ta, "Sefer~ 1-6; ibn Hanbel, Müsned, ll, 129.

72 Öztürk, a.g.e., s. 579-580.

232

Page 22: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

mi 1400 yıllık müeevvel vahiyle de meydana gelen ve ona dinamizm kazandıran is­lam kültür ve tarihini bütünüyle reddetmek anlamına gelmektedir: Zira hiçbir din ve sistem hem oluşumunda hem de gelişmesinde toplumdan bağımsız değildir. Top­lum da içerisinde yaşadıkları tarihi ortamlan ve şartları çerçevesinde dini yaşama­ya ve yaşatmaya çalışırlar. Elbette bunlar arasında önceki veya daha sonraki kül­türlerin izi de bulunacaktır. Kaldı ki şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kur'an'daki pek çok hüküm, kavram ve olaylar Arap kültürü ve medeniyetinin izlerini taşımaktadır­lar. Dolayısıyla salt Kur'an metnindeki bazı uygulamalara lafzi olarak baktığımız za­man Kur'an'ın evrenselliğinden değil, bölgeselliğinden bahsetmemiz gerekir. Mese­laZıhar ayetini, evlere normal bir şekilde girilmesi... vs. değerlendirirken arap ört ve kültürünü dikkate almak gerekecektir.

4. Söylemin, Kur'an'ı Anlamada ve Yorumlada Keyfiliğe Sevketmesi: Bu söylemle Kur'an'ı anlamada ve yorumlamada keyfliik söz konusu olabilmektedir. Kur'an'daki ayetler bazen metnin bağiamından bazen de içerisinde nazil olduğu top-lum şartlarından koparılarak aniaşılmaya çalışılmaktadır. Mesela Kur'an'ın 19 sayı­sı sistemi üzerine kurulduğu, ayette geçen "Sekar" kelimesinin bilgisayar (!) şeklin­de açıklanması gibi.73

Bu noktalardan bakıldığında Kur'an islam'ı ve benzeri söylemlerin bilimsel bir değer ifade edip etmedikleri gayet ortadadır. Nebevi Sünnet'in gözardı edilerek bir Kur'an islam' ı oluşturma düşüncesi nihayetinde, öznenin, içerisinde yaşadığı ve de­ğer saydığı her bir şeyi Kur'an'a dayandırarak o değer saydığı şeyi meşrulaştırma yoluna götüren bir keyfiliğin, kolaycılığın ve tamamen rasyonalist bir zihniyetin ürü­nü olarak karşımıza çıkmaktadır.

5. Bu Söyleme Sevkeden iç Etmenler: Kur'an islam'ı, Kur'an'daki islam ve Kur'an'a Dönüş gibi bir takım söylemleri ortaya çıkaran esas iç etmeniere de kısa­ca değinmek gerekir. Belki de bu etmenlerin kısmen veya bütünüyle gözardı edil­mesi, ya da sadece akademik çevrelerde dile getirilmesi bu işte uzman olmayanla­rı bu türden düşüncelere kolaylıkla sevkedebilmektedir.

Mesela klasik anlayışımızın en önemli problemlerinden biri hadis ve sünnet kavramlarının eşleştirilmesidir. Yani her hadisin mutlak anlamda sünneti ifade ede­ceği tarzındaki düşüncedir. Halbuki Nebevl Sünnet Hz. Peygamber'in 23 yıllık vahiy çerçevesinde sürdürdüğü bir yaşam felsefesidir. Rivayetler ise bu yaşam felsefesin­den bir parçadır. Parça her zaman bütünü temsil etmeyebilir. Öyleyse yapılacak iş, bütünü oluşturacak parçaları anlamlı bir şekilde biraraya getirerek Nebevl Sünnet'in tespit edilmesidir. Nebevl Sünnete muhalif olan rivayetleri dikkate almamak gerekir. Dolayısıyla yöntemlerde yapılan hatalara dikkat çekmek elzemdir.

Örnek verecek olursak; uğursuzluğun üç şeyde olduğuna dair noksan ve hata-

73 Mesela bk. Öztürk, s. 18-21.

233

Page 23: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

lı bir şekilde Hz. Peygamber'e nispet edilen rivayet belli bir dönemde akademik ga­yelerle de tasnif edilmiş hadis eserlerindeki haliyle neşredilip tashih edilmeksizin (başka dillere) tercüme edilmektedir. Bunun dağuracağı sonuçları söylemek herhal­de anlamsız olsa gerektir. Elbetteki bu işlem uzun ve yorucudur. Zaten Kur'an is­lam'ı söylemi de bu zorlu işe girişilmemesinin, yani kolaycılığın sonucudur. Kanaati­mizce bu ve benzeri söylemiere gerekçe teşkil eden hadis ilminin temel problemle­rini "problemsiz" kabul etmek veya görmezlikten gelmek yerine, onlara tenkidl (eleş­tirel) ve yapıcı bir şekilde yaklaşılması zarureti artık iyice belirginleşmiştir. Nebevf Sünneti olumsuz anlamda tenkit etmek/reddetmek ayrı, hadisi/rivayeti tenkit etmek ayrıdır. Bir rivayetin Hz. Peygamber'e aidiyeti konusunda ileri sürülecek tereddütler hiçbir zaman Sünnetin reddedileceği anlamına gelmemektedir. Vahyin temel pren­siplerine aykırı olan, hata ve yanlış bir şekilde nakledilmiş rivayetlerden dolayı sün­neti tespit etmeden sadece içerisinde bulunduğumuz şart ve ahval çerçevesinde Kur'an'ı aniayıp "Kur'an'a göre hüküm budur" diye kesin bir tavır takınıp sünneti gö-zardı etme düşüncesi ise, deyim yerinde ise_ "pireye kızıp ·yorganı yakma ya" benze-mektedir. Zaten ben, bu hadis ilmiyle uğraşan hiçbir bilim adamının "sahih" adıyla da olsa günümüze kadar gelmiş hadis eserlerinde bulunan rivayetlerin tamamına "sahihtir ve doğrudur", ya da ihtilafsızdır, rivayetler arasında çelişkiler yoktur" diye­bileceğini zannetmiyorum. f'Je varki, bu tür rivayetlerin tespit edilmesinde ve ilim dünyasına sunulmasında ve halka arzedilmesinde kanaatimizce bilimsel kaygının ötesinde biraz da ideolojik dediğimiz (savunmacı, kabullenmeci) bir yaklaşımı görü­yorum. Bazen korku ve endişe meselelere tenkidf yaklaşımı ister istemez ortadan kaldırabiliyor. Halbuki; düşünceleri ve fikirleri ideolojik yaklaşımla (savunmacı veya reddedici) değil, bilimselianlamlı bir usul ve üslupta sunmak herhalde Nebevl Sün­net'in yaşatılmasına/yaşanmasına yönelik hizmete daha fazla katkı sağlayacaktır.

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Gerek tarihi gerçeklikleriyle bağlantı­sı koparılarak, gerekse kendi içerisindeki tutarsızlıklarıyla Nebevl Sünnet'in yok sa­yılıp oluşturulmaya çalışıldığı Kur'an islam'ı söyleminin anlamlılığından bahsetmek ve onun pratik bir değer ifade ettiğini ileri sürmek herhalde pek isabetli olmasa ge­rektir.

234

Page 24: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

KAYNAKÇA

Bardakoğlu, Ali, "Delil", DiA, IX, 139, istanbul 1994. Berger, Peter and Luckmann, Thomas, The Social Construction of Reality, Boiay, Süleyman Hayri, Felsefi Dokirinier ve Terimler Sözlügü, Akçağ Yayınları, An­

kara 1996. Buhar!, Muhammed b. ismali, ei-Cami'us's-Sahlh, 1-VIII, islami Kitabevi, istanbul

trs. Canan, ibrahim, Peygamberimizin Tebliğ Metodları 1, Nesil Yayınları, istanbul

1998. Carullah, Musa, Kitabü's-Sünne (çev. Mehmet Görmez), Ankara Okulu Yayınları,

Ankara 1998. Dabaşl, Hamid, islam'da Otorite (çev. Süleyman E. Gündüz), insan Yayınları, istan­

bul1995. Darimi, Abdullah b. Abdurrahman, Sünen, 1-il (nşr. Fevvaz Ahmed-Halid es-Seb' ei­

Alimi), Beyrut 1987. Daudi, Zaferullah, Pakistan ve Hindistan'da Hadis Çalışmaları, insan Yayınları, is­

tanbul 1995. Derveze, izzet, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı 1 (tre. Mehmet Yolcu), Yö­

neliş Yayınları, istanbul 1989. Dümeyni, Müsfir Garmullah, Mekayisü nakdi mütani's-sünne, Medine 1992. Ebu Davud, Süleyman b. ei-Eş'as, Sünen (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülha-

.,_,.,_~ ... .n ı ı\1 L ... ı ............. ':' ı/:+ ...... ı.-. ...... ~.: L .. .ı......._nı... •• ı ~ ....... IIIIUJ, ı-ıyı l::ıiC!!III r'l.llC!Uo;:::V! 1 !::>lO. IIJUI ll::>.

Ebu Zeyd, Nasr Hamid, ilahi Hitabın Tabiatı, Metin Anlayışımız ve Kur'an ilimleri Üzerine, Kitabiyat Yayınları, Ankara, 2001.

Ertürk, Mustafa, Metin Tenkidi Prensipleri Açısından Sah 11h-i Buharl'deki Bazı Fiten Hadislerinin Değerlendirilmesi, (Doktora tezi), M.Ü.S.B.E., istanbul 1995.

Ertürk, Mustafa, Nebevi Sünnet'in Evrensel Dinamizmi: Sünnet ihdası, Çorum 2001 (neşredilmedi).

Erul, Bünyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı, TDV Yayınları, s. Ankara 1999. Görmez, Mehmet, "Kur'an islam'ı ve Kitabü's-sünne", (Musa Carullah'ın Kitabü's­

sünne, Ankara 1998, isimli eserine yazılan "Giriş"), Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji

Sorunu, TDV. Yayınları, Ankara 1997. Hatiboğlu, ibrahim, islamda Yenilenme Düşüncesi Açısından Modernistlerin Sünnet

Anlayışı (Doktora Tezi), M.Ü.S.B.E., istanbul 1996. Hekim, Muhammed Tahir, Sünnetin Etrafındaki Şüpheler (çev. Hüseyin Aslan), Pı­

nar Yayınları, istanbul 1985. ibn Hacer, Fethu'l-barl (nşr. iltizam Abdurrahman Muhammed), 1-XII, Beyrut 1988. ibn Hanbel, Ahmed, Müsned, 1-VI, istanbul1982.

235

Page 25: Sünneti n Yeri ve - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D097581/2003/2003_ERTURKM.pdfise Hind yarımadasında Sir Seyyid Ahmed Han'ın (1232-1315/1817-1898) temel fi kirlerinin esas alındığı

ibn Hişam, es-Siyretü'n-nebeviyye (nşr. Süheyl Zekkar), 1-11, Darü'l-fikr, Beyrut 1992.

ibn Mace, EbQ Abdullah Muhammed b. Yez!d, Sünen, !-!!, istanbul 1992. Keskioğlu, Osman, NüzOiünden Günümüze Kur'an-ı Kerim Bilgileri, DiB. Yayınları,

Ankara 1987, s. 57. Kırbaşoğlu, M. Hayri, islam Düşüncesinde Sünnet, Ankara Okulu Yayınları,.Ankara

1993 (2.baskı Ankara 2000). Müslim, Ebü'I-Hüseyin Müslim b. ei-Haccac ei-Kuşeyrl, Sahlhu Müslim, 1-V, islami

Kitabevi, istanbul trs. Özafşar, M. Emin, "Polemik Türü Rivayetlerin Gerçek Mahiyeti" islamiyat, l/3, s. 20-

33. Öztürk, Yaşar Nuri, Kur'an'daki islam, Yeni Boyut Yayınları, istanbul 1992. Sıdkl, Tevfik, "el-islamAü hüve'I-Kur'an vahdehu", Mecelletü'I-Menar, IX/VI!, Mısır

1906, s. 515-524. Siba.i, Mustafa, es-Sünnetü ve mekanetüha fi't-teşri'i'l-islami, Beyrut 1985. Sifil, Ebubekir, Modern islam düşüncesinin Tenkidi !, Kayıhan Yayınları, istanbul

1998. Solmaz, N. Mehmed ve Çakan, i. Lütfi, Kuran-ı Kerlme Göre Peygamberler ve Tev-

hid Mücadelesi 1-111, Ensar Neşriyat, istanbul 1988. Sunar, ilkay, Düşün ve Toplum, Ankara 1986. Şafii, Muhammed b. idrls, ei-Ümm (nşr. Darü'lfikr), Beyrut 1990. Şatıbl, EbO ishak ibrahim b. Musa, ei-Muvafakat tl usOii'ş-şerl'a (nşr. ibrahim

Ramazan), 1-IV, Beyrut 1994. Tirmizi, EbO isa Muhamed b. isa, Sünen, 1-IX, islami Kitabevi, istanbul trs. Ülken, Hilmi Ziya, Bilgi ve Değer, Kürsü Yayınları, Ankara trs. www.19.org. www.yuksel.org. Zaferü'l-islam Han, Yahudilik'de Talmud'un Mevkii ve Prensipleri (çev. Mehmet Ay­

dın), ihya Yayınları, istanbul 1981. Zerkeşl, Bedruddln, el-icabe li Iradi ma'stedrekethu 'Aişe 'ale's-sahabe (Hz.

236

Aişe'nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler). (haz. Bünyamin Erul), Kitabiyat Yayın­ları, Ankara 2000.