273
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI ESKİ VE YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER: TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK AÇILIMLAR Doktora Tezi Mustafa Kemal Coşkun Ankara, 2004

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ

ANABİLİM DALI

ESKİ VE YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER:

TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK AÇILIMLAR

Doktora Tezi

Mustafa Kemal Coşkun

Ankara, 2004

Page 2: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ

ANABİLİM DALI

ESKİ VE YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER:

TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK AÇILIMLAR

Doktora Tezi

Mustafa Kemal Coşkun

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Hayriye Erbaş

Ankara, 2004

Page 3: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ

ANABİLİM DALI

ESKİ VE YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER:

TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK AÇILIMLAR

Doktora Tezi

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Hayriye Erbaş

Tez Jürisi Üyeleri İmza

Doç. Dr. Hayriye Erbaş .................................

Prof. Dr. Bahattin Akşit ................................

Prof. Dr. İşaya Üşür ................................

Prof. Dr. Nilgün Çelebi ................................

Prof. Dr. Aytül Kasapoğlu ................................

Page 4: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ÖNSÖZ

Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok

aşamasında karşılaşılabilecek olan bütün problemlerin ve zorlukların yarattığı

sıkıntılardan geçilerek, uzun ve zor bir dönemde yazıldı. Elbette ki, bu sıkıntıların

ortaya çıkardığı hatalar, bu çalışmayı yapan kişiye aittir. Bu süreçte bir çok kişiden

destek alındığını da belirtmek gerekir. Öncelikle, tezin her aşamasında yaptığı

tartışmalarla ve önerileriyle önemli açılımlar sağlayan tez danışmanım sayın Doç.

Dr. Hayriye Erbaş’a teşekkür etmek isterim. Aynı zamanda, tez izleme komitesi

üyeleri sayın Prof. Dr. Nilgün Çelebi’ye ve Prof. Dr. İşaya Üşür’e harcadıkları

zaman ve yaptıkları katkılardan dolayı teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca, Prof. Dr.

Aytül Kasapoğlu tezin ilk biçimini okuması ve eleştirileriyle teşekkürü hak

etmektedir. Tez jürisinde yer alma nezaketinde bulunan sayın Prof. Dr. Bahattin

Akşit’in yüksek lisansdan itibaren başladığım akademik çalışmalarımdaki yeri ise

benim için her zaman anılmaya değer olmuştur.

Çalışmanın gerek nicel gerekse nitel veri toplama aşamaları uzun bir

dönemde gerçekleşti. Bu süreç boyunca özellikle nicel verilerin toplanmasında

önemli katkılar sağlayan sosyoloji bölümü öğrencilerinin emekleri göz ardı edilemez.

Hepsine içten teşekkürlerimi sunarım.

Çalışmanın bir çok bölümünü okuyarak eleştirilerde bulunan Bayram Ünal,

gerek arkadaşlığı gerekse görüşleri için özel bir teşekkürü hak etmektedir. Son

olarak, bir tez çalışmasının bütün sıkıntılarını ve gerilimlerini benimle birlikte

yaşayan eşim Canan’ın yüreklendirmeleri olmasaydı, bu çalışmanın bitmesinin de

neredeyse olanaksız olacağını söylemem gerek.

I

Page 5: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

Önsöz...................................................................................................................... I

İçindekiler............................................................................................................... II

Tablolar Listesi........................................................................................................V

Şekiller Listesi........................................................................................................ VI

BÖLÜM 1

GİRİŞ...................................................................................................................... 1

1.1. Temel Kavramlar ve Analitik Ayrımlar........................................................... 7

1.2. Tezin Konusu.................................................................................................. 11

1.3. Tezin Önemi.................................................................................................... 11

1.4. Tezin Yaklaşımı............................................................................................... 12

1.5. Tezin Amacı..................................................................................................... 15

1.6. Tezin Kapsamı ve Sınırları............................................................................... 17

1.7. Zamanlama....................................................................................................... 18

BÖLÜM 2

KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE:

RADİKAL DEMOKRASİ KURAMLARI............................................................. 20

2.1. Liberal Demokrasinin ve Refah Devletinin Meşruiyet Krizi........................... 20

2.1.1. Temsil Sisteminin Krizi..................................................................... 25

2.1.2. Siyasal katılımdan uzaklaşma............................................................ 28

II

Page 6: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

2.2. Liberal Demokrasinin Krizine Yanıtlar............................................................. 31

2.2.1. İletişimsel Eylem, İdeal Konuşma Durumu ve

Müzakereci Demokrasi..................................................................... 31

2.2.2. İletişimsel Eylem Kuramı ve Müzakereci Demokrasi Eleştirileri...... 47

2.2.3. Agonistik Demokrasi ya da Çatışmalı Çoğulculuk............................ 60

2.2.4. Agonistik Demokrasi Eleştirileri........................................................ 68

2.3. Türkiye’de Sivil Toplum ve Demokrasi Tartışmaları....................................... 73

2.4. İşçi Sınıfı Pratiğinden Yeni Toplumsal Hareketlere………………………….

2.5. Yeni Toplumsal Hareket Teorileri.....................................................................

BÖLÜM 3

ARAŞTIRMANIN YÖNTEM VE TEKNİKLERİ.................................................. 96

3.1. Evren ve Örneklem............................................................................................ 97

3.2. Toplumsal Hareketlerin Tarihçesi, Amaçları ve Faaliyetleri............................ 99

3.3. Verilerin Toplanması........................................................................................ 102

3.4. Örneklemin Genel Nitelikleri........................................................................... 105

BÖLÜM 4

BULGULAR VE YORUM:

DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ AÇISINDAN TÜRKİYE’DE ESKİ VE YENİ

TOPLUMSAL HAREKETLER.............................................................................. 111

4.1. Yeni Toplumsal Hareketlerin Genel Özellikleri:

Yapı, Katılımcılar ve Amaçlar........................................................................ 112

III

Page 7: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

4.1.1. Katılımcıların Özellikleri ve Farklı Hareketleri/Talepleri

Destekleme Potansiyelleri Açısından Eski ve Yeni Hareketler............. 114

4.1.2. Örgüt Yapısı Açısından Eski ve Yeni Hareketler................................. 125

4.1.3. Değerlerin Değişimi Açısından Eski ve Yeni Hareketler.................... 130

4.2. Sivil Toplum, Demokrasi ve Devlete Bakış Açısından

Eski ve Yeni Hareketler.................................................................................. 146

4.3. Devlet Kurumlarıyla İlişkiler Açısından Eski ve Yeni Hareketler................... 153

4.4. Toplumsal Hareketler Arası İlişkiler ve İletişim Açısından

Eski ve Yeni Hareketler.................................................................................. 162

4.5. Örgüt İçi Demokrasi ve Katılım Açısından Eski ve Yeni Hareketler............... 173

4.6. Genel Değerlendirme........................................................................................ 183

BÖLÜM 5

SONUÇ.................................................................................................................... 190

5.1. Yeni Toplumsal Hareketlerin Yapısı.................................................... 191

5.2. Müzakereci ve Agonistik Demokrasi Deneyimleri............................... 193

5.3. Türkiye’de Yeni Toplumsal Hareketlerin Geleceği ve Demokrasi...... 197

Özet.......................................................................................................................... 200

Summary.................................................................................................................. 202

Kaynakça.................................................................................................................. 204

EK 1: Yönetici Görüşme Formu.............................................................................. 217

EK 2: Katılımcılar Görüşme Formu........................................................................ 218

IV

Page 8: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Tablolar Listesi

Tablo 1: Habermas’a Göre Alt Sistemler ve Krizler............................................... 24

Tablo 2: Yeni Toplumsal Hareket Teorileri............................................................. 94

Tablo 3: Araştırma İçin Seçilen Toplumsal Hareketler............................................ 99

Tablo 4: Toplumsal Hareketlerin Amaç ve Faaliyetleri.......................................... 100

Tablo 5: Görüşülen Toplumsal Hareketlerin Dağılımı............................................ 105

Tablo 6: Örnekleme İlişkin Genel Özellikler........................................................... 106

Tablo 7: Eski ve Yeni Hareket Katılımcılarının Yaş Dağılımı................................ 115

Tablo 8: Toplumsal Hareket Katılımcılarının Mesleki Statüsü............................... 118

Tablo 9: Toplam Hane Geliri................................................................................... 119

Tablo 10: Katılımcıların Eğitim Durumu................................................................ 120

Tablo 11: Başka Hareketlere Sempati Duyma........................................................ 123

Tablo 12: Başka Hareketlere Katılma Eğilimi......................................................... 124

Tablo 13: Sivil Toplum Örgütlerinin Etkinlik Alanı............................................... 132

Tablo 14: Eşitsizlik Temelli Farklılıkların Önem Derecesi..................................... 133

Tablo 15: Türkiye’nin Temel Problemleri............................................................... 134

Tablo 16: Diğer Hareketlere Katılım....................................................................... 140

Tablo 17: Sivil Toplumda Sivil Toplum Kuruluşlarının Önemi.............................. 149

Tablo 18: Sivil Toplum Kuruluşlarına Önem Verilmemesinin Nedenleri............... 150

Tablo 19: Farklı Kimliklere Bakış........................................................................... 152

Tablo 20: Devlet’in STK’lara Yaklaşımı................................................................. 156

Tablo 21: Devlet ve STK’lar Arası İletişim............................................................. 161

Tablo 22: Hareketin Rakipleri/Muhalifi.................................................................. 168

Tablo 23: Hareketin Diğer Hareketlerle İlişkilerinde Uyum Düzeyi...................... 172

V

Page 9: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Tablo 24: Kararları Benimseme Düzeyi.................................................................. 175

Tablo 25: Hareketin Faaliyetlerine Katılım Düzeyi................................................. 176

Tablo 26: Türkiye’deki Eski ve Yeni Toplumsal Hareketlerin Temel Nitelikleri... 184

Şekiller

Şekil 1: Bir Memur Sendikasının Toplantı Salonunun Düzeni............................... 181

Şekil 2: Bir Alternatif Yaşam Tarzı Hareketinin Toplantı Salonunun Düzeni........ 182

Şekil 3: Türkiye’deki Yeni Toplumsal Hareketlerin Yapısı.................................... 186

Şekil 4: Yeni Toplumsal Hareketlerin Kimliği........................................................ 188

VI

Page 10: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

BÖLÜM 1

GİRİŞ

“Bazen işçiler zafer kazanırlar, ama yalnızca bir zaman için. Onların kavgalarının gerçek meyvesi bu dolaysız sonuçta değil, işçilerin giderek genişleyen birliğinde yatar”

Marx-Engels Komünist Manifesto

Dünyamızın köklü bir alt-üst oluş sürecinde olduğu ve özellikle İkinci Dünya

Savaşı sonrasında ortaya çıkan uluslararası ilişkiler sisteminin, ekonomik, politik ve

ideolojik düzeylerdeki yapıların hızla değişmekte olduğu neredeyse herkes tarafından

kabul edilmektedir. Bu çerçevede, özellikle 20. yy.’ın son çeyreğine gelindiğinde,

gerek sol değerlerin gerekse bu sol değerler tarafından savunulan işçi sınıfı

hareketlerinin bir yenilgisiyle yüz yüze olduğumuz yorumları yapılmaktaydı.

Nitekim, şimdilerde herkese, işçi sınıfının bittiği, dolayısıyla işçi hareketinin bittiği,

üstelik işçi sınıfının artık sosyalizmden nesnel bir çıkarının olmadığı, sınıfa

dayanmayan "yeni toplumsal hareketlerin" geliştiği, yeni bir hizmet sınıfının ortaya

çıktığı, bunların da sosyalizm ile değil, Habermas’ın ve post-Marksistlerin deyişiyle

"radikal bir demokrasi" anlayışıyla ilgisinin olduğu telkin edilmektedir. Buna ek

olarak, sivil toplum devletin karşısında yer alan ayrı bir toplum olarak tasavvur

edilerek, dolayısıyla, kendisi genişleyip büyüdükçe devletin küçülüp ufalacağı ve

arkasından bunun da demokrasinin en önemli özelliği olduğu ileri sürülmektedir.

Diğer taraftan, dillendirilen onca tartışma karşısında, Marx'ın yıllarca önce "Alman

İdeolojisi"nde yazdığı cümle daha bir önem kazanıyor: "Basit bir dükkancı bile, bir

kimsenin olduğunu iddia ettiği ile gerçekten olduğu arasındaki ayrımı yapmasını çok

iyi bilirken, bizim tarihimiz, her çağda, o çağın kendisi hakkında söylediklerine ve

1

Page 11: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

beslediği kuruntulara hemen inanır" (Marx-Engels, 1976: 85). Bu durumda, belki de

ideolojik bir projenin yansıması ya da halihazırda oluşum halinde bir proje olabilecek

bir iddia, bir gerçeklikmiş gibi hemen benimsenip içselleştirilebiliyor. Antik Yunan

Sofist filozoflarından Trashymakhos ve Nietzche gibi öncellerinden yola çıkarak,

iktidarın kurumlar ve gündelik yaşam içerisinde üretildiği teziyle iktidarı bir

merkezden uzaklaştırıp yerelleştiren ve böylece post-Marksist yaklaşımlara bir takım

gerekçelendirme olanakları sağlayan Foucault ve diğer post-modernistlerin

yardımıyla post-Marksizm, bir taraftan demokrasinin önemini vurgularken, diğer

taraftan işçi sınıfının yerine bütünüyle 'halk'ı geçirerek, aslında Marx'ı ve Marksizm'i

tamamen dışlıyor. Nitekim, her şeyin göreli, tekil vb. olduğu bir durumda rasyonel

olanla olmayan, insani olanla olmayan, bilim olanla olmayan, özne olanla olmayan,

teori olanla olmayan, pratik olanla olmayan, gerçek olanla olmayan görecelilik ve

tekillik adına birbirine karıştırılıyor. İşte, bütün bu söylemler sonucunda ortaya çıkan

asıl sorun, post-Marksistlerin, “özgürleşim” sağlamak amacıyla “yeni direnme

alanları” oluşturduklarını söyleyip, tersine, insanlığı dönüştürülüp değiştirilmesini

artık olanaksızlaştırdıkları bir düzen içine hapsetmelerinden kaynaklanıyor. Nitekim

Laclau, bir kitabında "...hangi yöne gidersek gidelim, özgürleşim imkansızlaşıyor"

(Laclau, 2000) demektedir. Böylece, Marx’ın, yabancılaşma ve ekonomik

fetişizmden kurtulma süreci olarak betimlediği, özne ile nesne, teori ile pratik,

gerçeklik ile ideal arasındaki birliği kuran ‘praxis’ meselesi de tersine

çevrilmiş/alaşağı edilmiş olmaktadır. Nitekim, bütün bu tartışmaların temelinde

praxis, yani, özne ve nesneyi, teori ile pratiği kimin, neden ve nasıl temsil ettiği

sorunu yatmaktadır. Elbetteki, Troçki’nin de belirttiği gibi, “Marksizm her şeyden

önce bir çözümleme yöntemidir, -yazılı metinleri değil, toplumsal ilişkileri

2

Page 12: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

çözümleme yöntemi” (Troçki, 1969: 1). Dolayısıyla, kendilerini Marksist olarak

isimlendiren insanların belli bazı konularda farklı düşünüyor olmaları elbette ki

oldukça normaldir.

Diğer taraftan buradaki temel vurgu, işçi sınıfının tarih içerisinde işgal etmiş

olduğu merkezi konumunun artık ortadan kalktığı, doğrusu, işçi sınıfının artık bir

toplumsal aktör/özne olarak düşünülmemesi gerektiği üzerineydi.

..........siyasal aktivizmin, sınıf mücadelesinin ve devrimci örgütlenmenin kimi biçimlerinin zamanının artık geçtiğini ve işe yaramaz hale geldiğini belirtelim. Bu biçimlerin kimisi taktik ve stratejik hatalar nedeniyle geçersiz kalırken kimisi de isyan bastırma hamleleri sonucunda etkisiz hale geldi; ama bunların ölümünün daha önemli bir nedeni bizzat çokluğun geçirdiği dönüşümdür. Günümüzde toplumsal sınıfların küresel bileşiminin dönüşümü, maddi olmayan emeğin hegemonyası ve ağ yapılarından kaynaklanan yeni karar alma biçimleri, bütün devrimci süreçlerin koşullarını köklü bir biçimde değiştiriyor. .........bugünkü ayaklanma deneyiminin çokluğun bağrında tekrar keşfedilmesi söz konusudur (Hardt ve Negri, 2004: 86).

Daha özel olarak işçi sınıfının yenilgisi, örneğin 1848 ayaklanmalarında ya da

Paris Komünü’nde olduğu gibi doğrudan bir siyasal çatışma sonucu olarak değil,

daha çok, kapitalist sistemin içinde yeni ücretlilik sistemlerinin gelişmesi ve

teknolojik gelişmelere paralel olarak işçi sınıfının dışında farklı ücretli çalışan

kategorilerinin ortaya çıkması olarak sunulmaktadır (örneğin, Gouldner, 1978a ve

1978b; Giddens, 1999; Lash ve Urry, 1987). Ortaya çıkan bu “yeni sınıf” teorileri,

her ne kadar birbirlerinden farklı anlam ve içerik taşıyor olsalar da, genellikle

Marx’ın burjuva ve proleterya arasında gelişen “yeni orta sınıf”ı bütün olarak ihmal

ettiğini (Burris, 1986: 320) ve kapitalizmden sonra sınıfsız bir topluma geçileceğine

ilişkin umutlarının geçersizleştiğini ileri sürmekteydiler (Szelenyi ve Martin, 1988:

647). Gelişen bu yeni orta sınıf, işçi sınıfından sadece aldığı ücret ve yaptığı iş

açısından ayrılmıyor, buna ek olarak materyalist değerlerden post-materyalist amaç

ve değerlere de geçişin simgesi sayılıyor ve sınıf temelli siyasal kutuplaşmadan değer

temelli siyasal kutuplaşmalara doğru bir gidiş olduğu ileri sürülüyordu (Gouldner,

3

Page 13: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

1978a; 1978b; Inglehart ve Flanagan, 1987; Rohrschneider, 1990; Pakulski, 1993).1

Hatta buradan yola çıkarak, sağ ve sol arasında herhangi bir anlam farkı kalmadığına

ilişkin düşünceler geliştirildi (Giddens, 1999; 2000). Yeni orta sınıfın benimsediği

değerler en iyi ifadesini işçi hareketlerinde ya da herhangi bir sınıf hareketinde değil,

“Yeni Toplumsal Hareketler” ya da “Kimlik Yönelimli Hareketler” adı verilen

hareketlerde buluyordu.2 Yeni toplumsal hareket kuramcıları, endüstriyel toplumun

araçsal sorunlarından uzaklaşıldığına ve artık post-endüstriyel dönemde yaşam

sorunlarına geçildiğine vurgu yaparlar (Buechler, 1995; Inglehart, 1990; Parkin,

1968). Bu nedenle de bu kuramcılara göre yeni toplumsal hareketler işçi sınıfı

hareketlerinden niteliksel olarak farklıdırlar.

Bu gelişmelere paralel olarak, artık sosyalist sistemler bir daha gelmemek

üzere çöktüğüne göre, liberal demokrasinin geliştirilmesi ihtiyacı doğmuştu. Çünkü,

geç-modern olarak adlandırılan günümüz dünyasında devlet-toplum ilişkilerinin

niteliği değişmiş ve dönüşmüştü (Keyman, 1998: 193). Bu durumda, kamusal alan,

sivil ve siyasal toplum arasındaki ilişkiler ve ayrımlar yeniden tanımlanmayı

gerektiriyordu. Nitekim, Habermas’a göre, modernizm endüstriyel gelişmeyi

sağlayarak bireylerin bir kısım ihtiyaçlarını giderebilmiş, fakat sivil toplum özel alan

olarak, siyasal toplum ise kamusal alan olarak ayrıldığından dolayı yeterince

demokratik olamamış ve bireylerin hak ve özgürlüklerine yönelik demokratik

taleplerin gerçekleştirilmesi eksik kalmıştı (Habermas, 1987). Modernliğin Habermas

tarafından “bitmemiş bir proje” olarak adlandırılması da bu nedenledir. Habermas

gibi başka düşünürler de (Arendt, 1994; Sennett, 1996; Bauman, 2000) günümüzde

1 Değer ve amaçların dönüşümü düşüncesinin yeni hareketleri açıklamada basit ve yetersiz kaldığına ilişkin bir eleştiri için bkz. Cotgrove ve Duff, 1981). 2 “Yeni Sosyal Hareketler” olarak adlandırılan hareketler, toplum bilimciler tarafından farklı biçimlerde adlandırılmakta ve açıklanmaktadır. İleride ayrıntılı olarak bu açıklamalara değinilecektir. Bir fikir vermesi açısından (Mamay, tarihsiz) ve (Cohen, 1999)’a bakılabilir.

4

Page 14: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

modern ulus-devlet tanımlamasındaki kamusallık fikrinin yeniden gözden geçirilmek

zorunda olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu durumda, liberal demokrasinin işleyişinde

bir “meşruiyet krizi” oluşmuş, bir tür devlet-toplum ilişkisi olarak düşünülen

demokrasinin de geliştirilmesi ihtiyacı doğmuştu. Dolayısıyla, “radikal demokrasi”

kuramları adı verilen yeni demokrasi kuramlarının; (a) liberal demokratik teori ve

pratiğin yaşamış olduğu meşruiyet krizine bir yanıt olarak ve (b) çağdaş liberal

temsil sistemine bir meydan okumayı amaçlayarak daha iyi bir demokrasinin

geliştirilmesinin normatif kurallarının oluşturulması çabası olarak ortaya çıktığı

söylenebilir (Smith ve Wales, 2000: 52).

Liberal demokrasinin daha fazla geliştirilmesi olarak işleyen radikal

demokrasi kuramları iki başlık altında incelenebilir: Biri, Jürgen Habermas, Seyla

Benhabib ve John Rawls tarafından, diğeri Ernesto Laclau, Chantall Mouffe ve

William Connolly tarafından geliştirilen, sırasıyla “müzakereci demokrasi” ve

“agonistik demokrasi” (çatışmalı çoğulculuk) teorileri. “Müzakereci demokrasi”

teorisi sivil toplum alanını, kamusal alanda siyasi ve ahlaki açılardan özgür ve eşit

bireylerin rasyonel bir diyalog ile konsensüse varabilecekleri bir alan olarak kavrar.

Buna bağlı olarak, ileride daha ayrıntılı olarak açıklanacağı gibi, “müzakereci

demokrasi” teorisi iki nedenle yeni toplumsal hareketler ile ilişkilendirilmektedir: Bu

hareketler (a) müzakere yoluyla ortak bir konsensüse varabilmenin ve kamusal

konuşmanın gerçekleşmesinin koşullarını yaratmaktadırlar, ve (b) yaşam alanına

yönelik taleplerde bulunmaktadırlar (Benhabib, 1999). Diğer taraftan, “agonistik

demokrasi” modeli, kamusal alandaki ilişkileri kimlik ve fark temelinde kurarak,

ortak bir konsensüse varmak yerine bir “kimlik siyaseti” geliştirme gerekliliğine

vurgu yapar. Bunun nedeni ise, II. Dünya Savaşı sonrasında gelişen yeni hegemonik

5

Page 15: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

formasyonun, toplumsal ilişkilerin metalaşmasına, bürokratikleşmeye ve

homojenleşmeye neden olmasıdır (Laclau ve Mouffe, 1992). Bu çerçevede

düşünüldüğünde, yeni toplumsal hareketler Laclau ve Mouffe tarafından bu üç

etkene karşı olarak gelişmiş hareketler biçiminde değerlendirilir (1992: 201) ve bu

hareketler kimlik ve fark temeline dayalı agonistik bir demokrasinin geliştirilmesinin

koşullarını yaratırlar.

Bu çalışma, Türkiye’de hem eski tip (işçi ve kamu çalışanları hareketleri)

hem de yeni toplumsal hareketlerin (çevreci hareketler, eşcinsel hareketler, kadın

hareketleri vb. gibi) devlet, hareketlerin katılımcıları ve birbirleri ile ilişkileri

bağlamında radikal demokrasi teorilerinin sınırlılıklarını ve sorunlarını kendine

problem edinmiştir. Bunu yaparken, bir taraftan sınıf temelli ve eski toplumsal

hareketler olarak adlandırılan, diğer taraftan sınıf temelli olmayan ve yeni toplumsal

hareketler olarak kavramsallaştırılan hareketler karşılaştırmalı olarak incelenecektir.

Çünkü, radikal demokrasi teorilerinin uygulanabileceği alanlar olarak yeni toplumsal

hareketler adres olarak gösterilmekte ve bu teorilere göre sınıf temelli hareketler

gerek araçsal akılla hareket ettikleri gerekse sistem alanına yönelik taleplerde

bulundukları için bu demokratik işleyişlerin uygulanabileceği alanlar olamamaktadır.

Bu iki farklı toplumsal hareket biçimi karşılaştırmalı olarak ele alınarak,

Türkiye’deki farklı toplumsal hareketlerin gelişiminin, birbirleriyle, katılımcılarıyla

ve devletle ilişkilerinin bu iki radikal demokrasi teorisinden hangisiyle daha iyi

açıklanabileceği ortaya konmaya çalışılacaktır. Aynı zamanda, sınıf temelli ve sınıf

temelli olmayan hareketlerin karşılaştırmalı olarak ele alınması, bu hareketler

arasındaki benzerlik ve farklılıkları anlamayı sağlayacak, böylece de yeni toplumsal

6

Page 16: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

hareket teorilerinin bu hareketlere ilişkin olarak ileri sürdüğü önermelerinin de

sınırlarını anlamayı sağlayacaktır.

1.1. Temel Kavramlar ve Analitik Ayrımlar

Toplum bilimlerinde kullanılan kavramlar arasında her zaman bir uzlaşma

olmaması nedeniyle çalışmaya temel olan bazı kavramların açıklanması gereklidir.

“Müzakereci demokrasi”, “agonistik demokrasi” ve “yeni toplumsal hareketler”

kavramları daha sonra ayrıntısıyla açıklanacağı için burada değinilmeyecektir.

Ancak, belirtilmesi gereken önemli noktalardan biri şudur: “Yeni toplumsal

hareketler” (Habermas, Offe, Laclau ve Mouffe) kavramı yerine zaman zaman

“kimlik yönelimli paradigma” (Touraine, Castells, Cohen), “yurttaşlık sonrası

hareketler” (Jasper) ya da “yeni değerler yaklaşımı” (Inglehart, Cotgrove) gibi

kavramlar da kullanılmaktadır. Bu çalışmada hem daha fazla kabul görmesinden

dolayı hem de analiz kolaylığı sağladığı için aksi belirtilmedikçe ve özellikle farklı

kavramlar kullanan yazarların düşüncelerine atıf yapılmadıkça genel olarak “yeni

toplumsal hareketler” kavramı kullanılacaktır.

Yeni toplumsal hareketlerin gelişimi genellikle ileri kapitalizmin ya da geç

modern dönemin ürünü olarak görülmektedir. Ne var ki, burada da tam bir kavram

netliği yoktur. Kapitalizmin ileri aşaması olarak ya da endüstriyel toplumun gelişmiş

aşaması olarak kimi yazarlar “post-endüstriyel toplum” (Bell, Piore ve Sabel),

kimileri “örgütsüz kapitalizm” (Urry, Offe), kimileri “programlanmış toplum”

(Touraine), kimileri “ağ toplumu” (Castells) ya da daha genel olarak “enformasyon

toplumu”, “postfordist toplum”, “post-modernizasyon” gibi kavramları

kullanmaktadırlar. Bu kavramları kullanan yazarlar, kendi kullanmış oldukları

kavramların bir takım farklılıklarını belirtmiş olsalar da ve her bir kavram endüstri

7

Page 17: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

sonrası toplumun farklı niteliklerine vurgu yapsa da, genel özellikleri bakımından

birbirleriyle hemen hemen aynı anlamlara gelmektedir. Bu çalışmada endüstri

sonrası toplumu belirtmek için “post-endüstriyel toplum” kavramı kullanılacaktır.

Bundan önceki toplum biçimi tüm yazarlar tarafından “endüstriyel toplum” olarak

nitelendirildiği için post-endüstriyel toplum kavramı çözümleme kolaylığı

sağlamakta ve anlamayı kolaylaştırmaktadır.

Son yıllarda sürekli artan bir ilgiyle üzerinde sıkça tartışılan ve hala bir görüş

birliğine varılamamış olan kavramlardan birisi de “sivil toplum” kavramıdır. Bu

çalışmanın amacı, sivil toplumun ne olduğu ya da ne olmadığı üzerine değildir

elbette. Ne var ki, gerek radikal demokrasi kuramlarının gerekse de yeni toplumsal

hareketlerin işlediği, uygulama alanı buldukları yerin sivil toplum alanı olduğu ifade

edilmektedir. Sivil toplum kavramının bu çalışma açısından önemi de bu noktada

ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan sivil toplum kavramı, sadece Batılı entelektüeller

ve bilim adamları arasında değil, Türkiye’deki entelektüeller ve bilim adamları

arasında da tartışılır olmuş ve bir çoğu tarafından da benimsenmiştir. Türk

entelektüellerinde gerçekleşen düşünce değişikliğine ilişkin Şerif Mardin’in yaptığı

saptama, sivil toplum kavramının da tıpkı post-endüstriyel toplum, post-modernizm

kavramları gibi hemen benimsenip içselleştirilmesini açıklamak için kullanılabilir

görünmektedir:

“Bence hadise, Türkiye’de dün olduğu gibi bugün de insanların kitle halinde bir düşünce tarzı benimsemeleriyle ilgili. 1930’larda Duguit moda idi ve Türkiye’de üniversitelerde bütün kabiliyetli gençler akranlarına nispetle nasıl Duguit’yi daha iyi bildiklerini ispatlamakla meşguldüler. Bugün Marksizm moda ve herkes mesai arkadaşlarına Lenin’i nasıl ondan daha iyi bildiğini ispatlamakla meşgul......... Kitle halinde fikir değiştirmenin bir yönü sosyal bilimlerin bir anlama vasıtası değil, fakat bir iktidardan bugün veya yarın pay alma aracı sayılmasıyla ilgiliyse, diğer bir yönü de toplum tipinde genel eğilimin dışında kalan düşünceye cevaz verilmemesidir. Bu nitelik yalnız Anadolu’nun ‘gerici’ olarak tanınan muhitlerinde değil, bizzat üniversitelerimizin ortasında da caridir” (Mardin, 1971: 91).

8

Page 18: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Dolayısıyla, post-endüstriyel bir toplumda yaşadığımızın ileri sürüldüğü

günümüzün dünyasında, endüstri toplumunda görülen işçi/emekçi hareketlerinin

artık ortadan kalktığı ve yeni hareketlerin geliştiği söylemi ve bir “burjuva toplumu”

olarak değil de “devletten farklı örgütlenmeler” anlamında sivil toplum söylemi de

Türkiye’de pek fazla taraftar bulmuştur. Görünen o ki, şimdilerde de sivil toplum

söylemi modadır.

Burada üzerinde durulacak olan sivil toplum tanımları, Hegel, Marx,

Gramsci, Lukacs gibi klasik düşünürlerden çok, sivil toplum üzerine günümüzde

yapılan tartışmalar olacaktır.3 Bu yeni tartışmalar arasında, Cohen ve Arato’nun

(1992: 346) tanımı sivil toplumun dört temel özelliğine vurgu yapar: Çoğulculuk

(plurality), açıklık (publicity), mahremlik (privacy) ve meşruluk (legality).

Habermas, günümüzde sivil toplum kavramının ne Marx’ın ne de Hegel’in kullandığı

anlamda “burjuva toplumu” olarak kullanılmadığını, daha çok, hükümet dışı ve

ekonomik ilgileri olmayan gönüllü dernekler anlamında kullanıldığını ifade

etmektedir. Bu anlamda sivil toplum, Marksist yaklaşımda görülmeyen bir normatif

anlama sahip olmuş ve çoğulculuk, hoşgörü, yurttaşlık, yurttaş kimliği, birey değeri

türünden anlamlara sahip olmaya başlamıştır. Habermas (1998: 336-337)’a göre sivil

toplum bir “dernekler ağı”ndan (network of association) oluşur. Young (1999: 145)’a

göre de sivil toplum ekonomi ve devletten bağımsız hareketler ve örgütlenmelerden

meydana gelmiştir. Bu tanımlamalara benzer olarak Gordon White sivil toplumu,

“devlet ile aile arasında, devletten ayrı, devletle ilişkide özerkliğe sahip olan ve

3 Marx söz konusu olduğunda, iktisadi ve siyasal alanlar arasında keskin bir kopukluk ya da ayrım yoktur. Daha çok bu ikisi arasında bir süreklilikten bahsedilebilir. Bu nedenle de Marx’ın sivil toplumu üretim biçimine indirgediği eleştirileri yapılmıştır. İddia edilene göre buradaki tehlike, kapitalist üretim biçimiyle birlikte liberal demokrasiyi de reddetme anlamında, banyo suyuyla beraber bebeği de dışarı atma biçiminde ortaya çıkar (bkz. Keane, 1993). Marx’ın sivil toplum ve kapitalist üretim ilişkisi arasındaki ilişki ile Keane’nin görüşlerinin bir tartışması için bkz. (Wood, 1985).

9

Page 19: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

toplumun üyeleri tarafından kendi çıkarlarını ya da değerlerini korumak ya da

yaymak için gönüllü olarak kurulan örgütlenmelerin oluşturduğu bir birliktelik alanı”

(aktaran, Beckman, 1998: 2) olarak tanımlamıştır. Tanımlar izlendiğinde, sivil

toplum kavramı tanımlamalarında bir farklılık ve çeşitlilik olduğu gözlenmektedir.

Nitekim, sivil toplum kavramıyla ilişkili olarak ortaya çıkan bir başka

problem, örneğin, “sivil toplum kuruluşları” (STK) kavramı ile “hükümet dışı

örgütler” (NGOs) kavramının kullanımıyla ilgili olarak ortaya çıkmaktadır. Her iki

kavram da sivil toplumun temel aktörleri olarak kullanılsa da, ikisinin de üzerinde

anlaşılan ortak bir tanımı yapılmamıştır.4 Hükümet dışı örgütler ile ilgili olarak farklı

tanımlar kullanılmaktadır fakat genel olarak gönüllü katılımı gerektirmesi ve

devletten bağımsız kuruluşlar olmasına vurgu yapılarak, ekonomik örgütlenmeleri,

devrimci grupları, dinsel toplulukları ve siyasal partileri dışarıda bıraktığı

belirtilmiştir (Simmons 1998; Clark, 1995). Bu çalışmada, “hükümet dışı

örgütlenmeler” kavramı yerine, Türkiye’nin kendine özgü koşullarına daha uygun

olduğu düşüncesiyle “sivil toplum kuruluşları” kavramı kullanılacaktır ve hem eski

hem de yeni toplumsal hareketler de sivil toplum kuruluşu olarak

değerlendirilecektir. Nitekim, Türkiye’de STK kavramı NGO kavramından farklı

olarak hem sendikaları, dernekleri ve odaları içine almaktadır hem de sivil toplumla

ilgilenen bir çok sosyal bilimci tarafından hükümet dışı kuruluşlar kavramından çok

daha fazla tercih edilmektedir. Bu anlamda NGO kavramı, bütün sivil toplum

kuruluşlarını değil fakat daha çok yeni toplumsal hareketleri ifade etmektedir.

4 “NGO” kavramı yerine “IGOs” (Inter-Governmental Organizations), “INGOs” (International Non-Governmental Organizations) ya da TSMs (Transnational Social Movements) kavramlarının kullanılması ve NGO kavramının tanımı üzerine bir tartışma (Cohen, R. 1998; Sancar, 2000)’de yapılmaktadır. Bu kavram bolluğu, hareketlerin çeşitliliği nedeniyle toplumsal hareketler üzerinde yapılan tartışmalarla ortak bir tanıma varılamamasının sonucu olarak düşünülebileceği gibi, farklı siyasal ya da ideolojik hesapların bir yansıması olarak da düşünülebilir.

10

Page 20: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

1.2. Tezin Konusu

Bu tez çalışmasının konusu, son dönemde gerek dünyada gerekse ülkemizde

sıkça tartışılan devlet-toplum ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin ortaya

atılan radikal demokrasi teoerilerinin (müzakereci ve agonistik demokrasi teorileri)

Türkiye’de yeni yeni gelişen sosyal hareketler ve eski tip işçi/emekçi hareketlerinin

birbirleriyle ve devletle ilişkilerini açıklamada sınırlarının ve sorunlarının neler

olduğudur. Ayrıca, yeni toplumsal hareketler teorilerinin ileri sürdüğü temel

hipotezlerin bu hareketleri açıklamada kullanmış oldukları ölçütler tartışma konusu

yapılmıştır. Bu konu için düşünülen amprik araştırma, sınıf temelli “eski” hareketler

olarak işçi ve kamu çalışanları hareketleri ile sınıf temelli olmayan “yeni” toplumsal

hareketler olarak kadın, çevre ve eşcinsel hareketler ile gerçekleştirilmiştir.

1.3. Tezin Önemi

Bu çalışmanın hem kuramsal hem de uygulamalı olarak iki öneminden

bahsedilebilir:

a. Sosyal bilimler içerisinde son yılların en önemli tartışmaları küreselleşme,

ulusallık, yerellik, modernizm, postmodernizm, kamusal alan ve demokrasi

kavramları üzerinden yürütülmektedir. Bu nedenle, yapılan bu tartışmaların ve ileri

sürülen teorik yaklaşımların genelde tüm dünyada özelde ise Türkiye’de

uygulanabilirliği konusundaki sorunların neler olduğu konusu incelenmeye değerdir.

Aynı zamanda, böyle bir çalışma Türkiye özelinde demokrasinin kurum ve

kuruluşlarının geliştirilebilmesinin de yollarını açabilme konusunda önemli katkılar

da sağlayabilir.

b. Demokrasinin gelişimine ilişkin olarak ileri sürülen teorilerin sınırlılıkları

belirlendikten sonra, yeni olarak adlandırılan toplumsal hareketlerin gelişmesine

11

Page 21: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

karşılık, toplumsal düzenin bütününün dönüştürülmesini hedefleyen işçi sınıfı

hareketinin bu yeni hareketlerle bağlantıları, yani benzerlik ve farklılıkları

gösterilmeye çalışılacaktır. Bu ise, Türkiye’de demokrasinin gelişmesinde işçi sınıfı

hareketi ya da sınıf tabanlı hareketler ile yeni hareketler arasında demokratik bir

ilişkinin gelişebilmesi ve bunlar arasında ittifaklar kurulabilmesi olanaklarını

anlamak açısından önemlidir.

1.4. Tezin Yaklaşımı

Yeni toplumsal hareketler ve bu hareketlerin demokratik süreçleri

deneyimleme potansiyellerine ilişkin çok çeşitli yaklaşımların varlığından bahsetmek

olanaklıdır. Bu yaklaşımların bir kısmı ilerleyen bölümlerde ayrıntılarıyla

tartışılacaktır. Burada bir ilk yaklaşım olarak şu iki farklı bakış açısına vurgu yapmak

yerinde olacaktır: Bu yaklaşımlardan birincisi, eski ve yeni hareketler arasında

önemli bir “kopuş” (break) olduğunu ileri sürerek ve her iki hareket tipi arasına

keskin ayrımlar koyarak bunlar arasındaki çok temel farklılıklara vurgu yapar

(Habermas; 1984; Laclau ve Mouffe, 1992; Inglehart, 1990; Touraine, 1988;

Melucci, 1995; Castells, 1996; ve Cohen ve Arato, 1992). İkincisi ise, bunun tam da

tersi olacak biçimde eski ve yeni hareketler arasında bir “süreklilik” (continuity)

olduğuna vurgu yaparak bu iki hareket tipi arasında önemli bir takım benzerlikler

olduğunu ileri sürer (Offe, 1985; 1988; Wallerstein, 1993; ve Raymond Williams,

1989).5 Bu çalışmada eski ve yeni tip toplumsal hareketler arasında bir takım

farklılıklar olduğu kabul edilmekle birlikte, bu farklılıkların kopuş teorilerinin

bahsettiği “amaçlar”, “katılımcıların özellikleri” ve “örgüt yapısı” gibi noktalarda

5 Aslında bir üçüncü yaklaşımdan bahsetmek de olanaklıdır. Bu yaklaşım ise, yeni toplumsal hareketlerin varlığını ve demokratik potansiyelini tümüyle yadsıyan bir bakış açısını içerir. Bu çalışmada söz konusu yaklaşım tartışılmayacaktır, çünkü Türkiye’de yeni toplumsal hareketlerin gelişmekte olduğu ve belirli bir etkililik derecesine sahip olduğu baştan kabul edilmektedir.

12

Page 22: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

değil, fakat başka bir takım ölçütlerde aranması gerektiği kabul edilmektedir. Bu

farklılıkların ise, çoğu kez toplumsal hareketlerin kendilerine içkin özelliklerinden

değil, daha çok Türk toplumsal, siyasal ve ekonomik yapısından kaynaklanan,

dolayısıyla toplumsal hareketlere dışsal olan bir takım etkenlerden kaynaklandığı

benimsenmektedir. Ancak daha da önemlisi, ekonomik, siyasal ve toplumsal yapının

eski ve yeni hareketler arasında bir takım benzerlikler yarattığı söylenebilir. Bu

nedenle, çalışmada Türkiye’deki eski ve yeni toplumsal hareketlerin birbirlerini

tamamladıkları, birbirlerinden oldukça etkilendikleri ve dolayısıyla bu iki hareket

arasında bir sürekliliğin bulunduğu yaklaşımı benimsenmektedir.

Toplumsal hareketlerin bu özelliklerine bağlı olarak, bu iki hareket tipinin

deneyimledikleri demokrasi pratiklerinin de birbirlerine oldukça benzediğini

söylemek olanaklıdır. Bu noktada, müzakereci ve agonistik demokrasi kavramları adı

altında toplanan radikal demokrasi teorilerinin hayata geçirilmesinde yeni toplumsal

hareketlerin ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu söylenemez. Benhabib’in yaklaşımında

yeni toplumsal hareketler, bir taraftan “yaşam alanı”na yönelik taleplerde

bulundukları için, diğer taraftan müzakere yoluyla ortak bir konsensüse varabilmenin

ve kamusal konuşmanın gerçekleşmesinin koşullarını yarattıklarından dolayı

müzakereci bir demokrasinin uygulanması için en uygun örgütlenmeler olarak

değerlendirilmektedir (Benhabib, 1999). Bu yaklaşımdan farklı olarak agonistik

demokrasi teorisi, yeni toplumsal hareketlerin bir “kimlik siyaseti” uyguladığına

vurgu yapar. Bu nedenle de bu hareketler kimlik ve fark temelinde çatışmayı da içine

alan bir demokrasinin geliştirilmesinin koşullarını yaratırlar (Laclau ve Mouffe,

1992). Bu çalışmada, radikal demokrasi teorilerinin her ikisinin de bir takım

sorunlara sahip olduğu yaklaşımı benimsenmektedir. Dolayısıyla, gerek eski gerekse

13

Page 23: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yeni toplumsal hareketler açısından her iki yaklaşımın da uygulanabilir olmadığı

kabul edilmektedir. Çünkü radikal demokrasi yaklaşımları, bu demokratik süreçlerin

uygulanmasının yeni toplumsal hareketlerin kendilerine içkin bir özellikmiş gibi

algılarlar. Oysa bu türden demokrasi süreçlerinin pratiğe aktarılması, yaşanan

ekonomik, toplumsal ve siyasal süreçlerden bağımsız değildir ve gerek eski gerekse

yeni hareketlerde uygulanamamalarının nedeni sadece onların taleplerinde (sistem

alanına ilişkin ya da yaşam alanına ilişkin taleplerde bulunmak gibi) aranamaz. O

halde, toplumun ekonomik ve siyasal yapısı, devletin örgütlenme biçimi ve sivil

toplum alanına nüfuz etme biçimi gibi etkenler bu türden demokrasi pratiklerinin

yaşama geçirilmesinde önemli etkenler olarak düşünülmelidir. Bu nedenle bu

çalışmada, radikal demokratik yaklaşımların her ikisinin de uygulanamayacak bir

takım ilkeler içerdiğine ilişkin bir yaklaşım benimsenecektir.

Kendi temellerini, 1960’larla birlikte gerek kapitalizmde gerekse Marksizmde

yoğunlaştığı iddia edilen ve yeni arayışların ortaya çıkmasına neden olan bunalımın

1980’lere gelindiğinde bir billurlaşma dönemine girmesine dayandıran radikal

demokrasi kuramları, günümüz dünyasında demokratik hak ve özgürlüklerin

ençoklaştırılması çerçevesinde bir pratik politik platform sunmaktadır. Kuramcıları,

öncelikle bir özneden hareket ederek bu öznenin “kendisinden bekleneni

verememesi” sonucunda ortaya çıkan boşlukların, Luxemburg’tan Gramsci’ye,

Kautsky’den Lenin’e Marksist kuramcılar tarafından doldurulmaya çalışıldığı

iddiasını hegemonya kavramı bağlamında değerlendirmektedir. Ve klasik liberalizme

ve Marksizme bir alternatif olarak sunulan radikal demokrasi kuramları, bir

toplumsal devrim programına başvurmaksızın kapitalizmin dönüşümünü olanaklı

gören eski bir tartışmayı solun yeni paradigması olarak görmektedir.

14

Page 24: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Yeni paradigma, solun sorununu sosyalist bloğun çöküşünün liberalizm lehine

yarattığı hegemonik kırılmada aramak yerine, Aydınlanma projesinden tarihsel bir

kopuşta bulmaktadır. Yani 1989’da yalnızca Sovyetler Birliği değil, dünyanın

dönüşümünde etkili olabilecek eylem stratejileri anlamında hem sosyalizmin hem de

liberalizmin kesin bir çöküş yaşadığını ilan edilmektedir. Dolayısıyla sol için yeniden

diriliş olanağının da bu çöküşün faili ve tamamlanmamış bir süreç olarak görülen ’68

hareketinde aranması gerektiğini savunmaktadır. Fakat solun geldiği son aşamayı

temsil etmesi bakımından radikal demokrasinin gerek yola çıktığı öncüller gerekse

ortaya koyduğu stratejinin mevcut sisteme alternatif oluşturduğu düşüncesi son

derece muğlaktır. Neyin, kimin için, kime karşı istendiği, stratejinin nasıl

gerçekleştireceğine dair bir dizi soru bütün bu tartışmalar içerisinde boşlukta

kalmaktadır. Çünkü kendi öncülünü bulduğu ve sol için bir imkan olarak gördüğü

’68 hareketinin taşıdığı idealler ile sosyalizm arasındaki hegemonik bağı tamamen

reddederek, solun programını mutlak olarak sınıftan arındırma çabasındadır. Bu

çerçevede değerlendirilen yeni toplumsal hareketler, radikal demokrasi ideallerinin

uygulanma alanları olarak görülmektedir. Bu çalışma, Türkiye’deki yeni toplumsal

hareketlerin bu tür bir ideali gerçekleştirme yeterliliğine ulaşmadığına ve yeni bir

toplumsal değişim projesinin gerçekleşebilmesi için sınıftan ve sınıf hareketinden

kaçınmanın olanaksız olduğuna ilişkin bir yaklaşıma sahiptir. Bu anlamda, çalışma

boyunca eleştirel bir yaklaşım benimsenmiştir.

1.5. Tezin Amacı

Bu tez, Türkiye’deki yeni ve eski toplumsal hareketlere yönelik bir sosyolojik

çözümleme girişimidir. Bu çerçevede tezin amacı iki noktada belirtilebilir: (a)

Türkiye’deki gelişmelerin bugüne kadar ileri sürülmüş olan demokrasi ve toplumsal

15

Page 25: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

hareketler teorilerine ne derece uygun olduğunu; ve (b) toplumsal hareketlerin ve

demokratik yapılanmanın gelişiminde Türkiye’ye özgü özelliklerin neler olduğunu

anlamak. Bu amaçla, araştırmanın temel bağımsız değişkenleri, sınıf tabanlı eski

hareketler/sınıfsal olmayan yeni hareketler biçiminde oluşturulmuş ve bunların

devlet kurumlarıyla ve birbirleriyle ilişkileri göz önünde bulundurularak

Türkiye’deki toplumsal hareketlerin kendine özgü özellikleri incelenmeye

çalışılmıştır.

Bu amaçlar çerçevesinde, bu tez çalışmasının araştırma çerçevesinin

dayandığı temel sayıltı, Türkiye’de yeni gelişen sosyal hareketlerin belirleyici

dinamiklerinin, içine aldıkları bireylerin sınıfsal konumlarının ve ulaşmak istedikleri

temel amaçlarının değişmekte olduğu ve bir tarafta geleneksel sınıf temelli hareketler

dururken, diğer tarafta sınıflara dayanmayan hareketlerin geliştiğidir. Diğer taraftan,

bu noktada en önemli tartışma konusu, bu değişen toplumsal hareketlerin

demokrasinin gelişimine ne derecede katkı yapabileceğidir. Bu anlamda, bu

çalışmanın başında sorulan ve yanıt verilmeye çalışılan sorular şunlardır:

a. Türkiye’deki yeni ve eski toplumsal hareketler, katılımcılarının temel

özellikleri, benimsedikleri değerler ve örgütlenme yapısı açısından ne tür farklılık ve

benzerlikler göstermektedir?

b. Türkiye’de, gerek devletle gerekse kendi iç ilişkilerinde müzakereci ya da

agonistik demokrasi yaklaşımlarının temel ilkeleriyle ilişkilendirilebilecek olan

toplumsal hareket biçimleri nelerdir?

c. Türkiye’deki yeni toplumsal hareketler bu iki demokrasi teorisinin temel

ilkelerine ne derecede uygunluk göstermektedir? Bu açıdan eski hareketlerle

aralarında ne tür farklılık ve benzerlikler bulunmaktadır?

16

Page 26: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

d. Yeni ve eski toplumsal hareketlerin dayandıkları herhangi bir güç ya da

çıkar var mıdır? Eğer varsa, bunlar nelerdir ve bu hareketlerin demokrasi pratiğini

geliştirmelerini engelleyici/kolaylaştırıcı bir etkiye sahip midir?

e. Yeni toplumsal hareketlerin temel hedefleri ve sınıfsal tabanı bir siyasal

güç olarak örgütlenebilecek nitelikte midir?

f. Yeni toplumsal hareketlerin kendilerine özgü örgütlenme yapıları, ideoloji

ve amaçları ile sınıf hareketlerinin örgütlenme yapıları, ideoloji ve amaçları

arasındaki ilişkiler, aralarındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?

g. Radikal demokrasi teorilerinin pratikte uygulanabileceği bir alandan

bahsetmek olanaklı mıdır? Bu iki demokrasi teorisinin pratikte karşılaştıkları

sorunlar neler olabilir?

h. Ve son olarak, yeni toplumsal hareketler olarak nitelendirilen bu

örgütlenme tarzlarının ve işçi sınıfı örgütlerinin Türkiye’de demokrasinin kurum ve

kuruluşlarının gelişimine katkıları neler olabilir?

Kısaca belirtmek gerekirse bu çalışmanın temel amacı, yukarıda sorulan

sorular çerçevesinde yeni ve eski toplumsal hareketlerin Türkiye’de demokrasinin

gelişimine yapabilecekleri katkıyı anlamaktır.

1.6. Tezin Kapsamı ve Sınırları

Bu çalışmanın yürütüleceği alan, Ankara’daki dernek ve örgütlenmelerle

sınırlanmıştır. Ne var ki, bu kurumların bütünü üzerinde araştırma yapmak hem

zaman hem de maliyet açısından olanaksız olduğundan, Ankara’daki tüm örgüt ve

derneklerin bir listesi hazırlanmış, bu örgüt ve dernekler içerisinde, “Yeni Toplumsal

Hareketler” tanımına uygun olan örgütlenmeler ve işçi ve kamu çalışanları

sendikaları ile bu çalışma sınırlanmıştır. Diğer taraftan, bu çalışmanın konusu; (a)

17

Page 27: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

müzakereci ve agonistik demokrasi teorileri; ve (b) bu demokrasi teorilerinin

uygulanma alanı olarak görülen yeni toplumsal hareket teorileri ile sınırlıdır. Bu tez

çalışmasında Giddens ya da diğer yapısalcı kuramcıların yaptığı gibi bir yapısalcı

analize girişilmemiştir. Bu nedenle de Türkiye’nin toplumsal yapısı konusuna

değinilmemiştir.

1.7. Zamanlama

Araştırmanın tamamlanması değişik aşamalardan geçilerek

gerçekleştirilmiştir. Kaynakların araştırılması ve literatür tartışmaları Eylül 2003-

Ocak 2004 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Şubat 2004’de veri toplanmaya

başlanmıştır. Alanda, önce örgütlerin yöneticileri ile görüşülmüş, sonra üye ve

gönüllü katılımcılarına görüşme formu uygulanmıştır. Veri toplama süreci Şubat

2004 – Ağustos 2004 tarihleri arasında tamamlanmıştır. Verilerin analizleri ve yazma

işlemleri ise Ağustos 2004 – Aralık 2004 tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Yazılan

metin tez danışmanı ve tez izleme jürisinin önerileri doğrultusunda tekrar tekrar

gözden geçirilmiştir.

Araştırmanın konusunun ne olduğu, ne tür bir öneme sahip olduğu,

araştırmanın amacı ve sayıltılarının neler olduğu, araştırmanın hangi zaman

diliminde gerçekleştirildiği ve ne kadar bir alanı kapsadığı giriş bölümünde

anlatılmıştır. İkinci bölüm, araştırmanın kavramsal ve kuramsal basamağına aittir. Bu

bölümde, araştırmanın temelini oluşturan müzakereci ve agonistik demokrasi

teorileri tartışılmış ve bu teorilerin uygulama alanı bulduğu yeni toplumsal hareketler

üzerine geliştirilen tezler incelenmiştir.

Üçüncü bölüm araştırmanın yöntem ve araştırma tekniklerine ayrılmıştır.

Nicel ve nitel tekniklerin nasıl uygulandığı, ne tür sorunlarla karşılaşıldığı bu

18

Page 28: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

bölümde yer almaktadır. Aynı zamanda, üzerinde çalışılan eski ve yeni toplumsal

hareketlerin neler olduğu, nasıl sınıflandırıldığı ve bu hareketlerin genel

özelliklerinin neler olduğu bu bölümde aktarılmıştır. Ayrıca, araştırma evreninin ve

örneklemin genel özellikleri, örnekleme ilişkin ilk veriler üçüncü bölümde

sunulmaktadır.

Dördüncü bölüm analiz kısmıdır. Bu bölümde doğrudan doğruya sahadan

elde edilmiş olan nicel ve nitel veriler analiz edilmiştir.

Beşinci ve son bölüm, araştırmanın sonuç tartışmasını içermektedir. Sonuç

kısmında, analiz sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesinden elde edilen

sonuçlar üzerine bir tartışma yapılmış, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin bir

betimlemesi yapılmaya çalışılmıştır.

19

Page 29: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

BÖLÜM 2

KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

RADİKAL DEMOKRASİ KURAMLARI VE

YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER

“....görünüşte bireyler burjuvazinin egemenliği altında daha özgürdürler,....... gerçekte ise kuşkusuz, daha az özgürdürler, çünkü nesnel bir güce daha fazla bağımlı durumundadırlar”

K. Marx Alman İdeolojisi

Bu bölümde ilk önce liberal demokrasinin halihazırda yaşadığı ve özellikle

Habermas tarafından meşruiyet krizi olarak tanımlanan krizlerin temel özelliklerinin

neler olduğundan bahsedilecektir. Liberal demokrasinin yaşadığı krizler, yeni bir

toplum anlayışına ve demokrasi teorisine duyulan ihtiyacın anlaşılması açısından

önemlidir. Nitekim daha sonra, yaşanan bu krizlerin aşılması amacıyla geliştirilen

müzakereci ve agonistik demokrasi teorileri tartışılacaktır. Her iki demokrasi

teorisinin temel görüşleri ve ayrım noktaları aktarıldıktan sonra, her iki teoriye

yapılan eleştirilere yer verilecektir. Bu eleştirilerin her iki demokrasinin sorunlarına

ve uygulanabilme olasılıklarına vurgu yapması açısından oldukça önemli olduğu

söylenebilir. Bu bölümün son kısmı, Türkiye’de sivil toplum ve demokrasi

tartışmalarına ve ileri sürülen demokrasi teorilerinin bir çeşit uygulama alanları

olarak görülen yeni toplumsal hareketlere ilişkin farklı yaklaşımların tartışılmasına

ayrılmıştır.

2.1. Liberal Demokrasinin ve Refah Devletinin Meşruiyet Krizi

Çağdaş dünya, krizlerle beraber anılır olmuştur, zira, yaklaşık son otuz yıldır

sürekli olarak çevremizi sarmalayan krizlerden bahsedilmektedir. “Ulus-devletin

ekonomik, siyasal ve kültürel krizi” yanında, “meşruiyet krizi”, “birikim krizi”,

20

Page 30: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

“motivasyon krizi”, “yurttaşlık krizi”, “çelişki olarak kriz” türünden kriz

çözümlemeleri toplum bilimlerinde bir kriz söyleminin yerleşmesine neden

olmuştur.6 Örneğin, Habermas'ın yaptığı kapitalizm çözümlemesi sistemin içine

düştüğü bir takım krizler tespit eder. Aynı zamanda, liberal demokrasinin “bilgi ve

siyaset hakkında gerçekten de liberal; fakat özünde demokratik olmayan öncüllere

dayandığı” ve liberal demokrasinin birey ve bireysel çıkar kavrayışının “bireylerin ve

çıkarlarının dayandığı demokratik pratikleri zayıflattığı” ileri sürülmüştür (Barber,

1995: 32). Nitekim, gerek “müzakereci demokrasi” ve gerekse “agonistik demokrasi”

yaklaşımları, liberal demokrasinin şimdilerde yaşamış olduğu meşruiyet krizine

verilen normatif yanıtlar olarak görülebilir.7 Kapitalist sistemin ekonomik, siyasal,

toplumsal ve kültürel alanlarda yaşadığı krizler birbirleriyle bağlantılı olarak ortaya

çıkmaktaysa da, bu bölümde asıl olarak üzerinde durulacak olan konu liberal

demokrasinin yaşadığı krizi de içine alan siyasal alanda yaşanan krizler olacaktır. Ne

var ki, yaşanan bütün krizler, örneğin Habermas’a göre birbirleriyle bağlantılı olan

alt sistemlerle ilişki içinde ortaya çıktığı için, siyasal alanda yaşanan krize geçmeden

önce, bu krizin ortaya çıkmasına neden olan ve birbirleriyle bağlantılı olan diğer

krizlerden de bahsetmek gereklidir.

Habermas, ileri kapitalist sistem ve bunalımlarını analiz ederken, liberal

toplumsal sistemi, daha doğrusu onun kullandığı terimle “sistem alanı”nı üç temel alt

6 Özellikle yurttaşlık krizi, meşruiyet krizi ve çelişki olarak kriz yaklaşımlarının tartışıldığı bir çalışma için bkz. (Moran, 1988). Kriz söylemlerinin toplum bilimleri için analitik faydası üzerine önemli bir tartışma (Holton, 1987)’de yapılmaktadır. 7 Müzakereci ve agonistik demokrasi yaklaşımları liberal demokrasinin krizine verilen yanıtlardan ikisidir. Bunların dışında, özellikle müzakereci demokrasiyi temel alan ancak müzakereci demokrasinin sorunlarını gidermeye yönelik olarak Barber “güçlü demokrasi”, Mansbridge “birimsel (Unitary) demokrasi”, Dryzek “söylemsel (discursive) demokrasi”, Young “iletişimsel demokrasi”, Cohen “doğrudan müzakereci poliarşi” kavramlarını geliştirmişlerdir. Agonistik demokrasi teorisi dışındaki diğer demokrasi teorileri, Habermas’ın iletişimsel eylem kuramını temel alır.

21

Page 31: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

sisteme ayırarak analiz eder.8 Bu alt sistemlerden birincisi ekonomik sistemdir.

Ekonomik sistem, iktisadi gücün dağılımını ve üretim güçlerini içeren ekonomik

kurumları, yani, Habermas’ın deyişiyle üretim ilişkilerini içerir (Habermas, 1976: 6).

Ekonomik sistem bir emek ve sermaye girdisi gerektirir ve sistemin çıktısı toplumsal

tabakalar arasındaki sayı ve tipe göre dağıtılan tüketilebilir değerlerden oluşur.

Liberal kapitalizmdeki ekonomik sıkıntılar daha çok sistemin çıktısı ile ilgilidir.

8 Habermas ileri kapitalist toplumun bunalımlarının analizine geçmeden önce, kendi teorisini birbiriyle bağlantılı üç düzeyde/uğrakta oluşturur: (a) Bilgi ve bilginin kökenleri, (b) Toplumsal sistem, ve (c) İleri kapitalizm ve bunalımları. Bu bölümde bu üçüncü düzey üzerinde durulacaktır, ancak bundan önce diğer iki düzeyden bahsetmek bağlantıları kurmak açısından yararlı olacaktır. (a) Habermas, Marx’dan farklı olarak, insanı hayvandan ayıran iki nokta belirler. Bunlardan birincisi, Marx’ın da kendi teorisini üzerine inşa ettiği “emek”ken, Habermas, Marx ve Marxistlerin ihmal ettiklerini vurguladığı ikinci bir farklılık daha belirler. Bu ise “dil”dir (İnsanı hayvandan ayıran özelliklerin neler olduğuna ilişkin bu tartışma ve Marx’ın tarihsel materyalizm eleştirisi özellikle Habermas, 1975’de yapılmaktadır). Dolayısıyla, birer insan etkinliği/insanı insan yapan birer etkinlik olarak “emek” ve “dil”, farklı bilgi tipleri üretir aynı zamanda. Emek, doğal süreci kontrol etme ve onları yararımıza kullanma anlamında teknik bir istem (interest) geliştirirken, dil ise birbirimizi anladığımız, birbirimizin eylemlerini yorumladığımız biçimler anlamında pratik/iletişimsel bir istem (interest) üretir (Craib, 1984: 204-5). Teknik istem, amprik bilgiye dayalı teknik kurallarla yönetilen “araçsal” ve analitik bilgiye dayalı stratejiler tarafından yönetilen “rasyonel seçme” eylemlerinden oluşan bir “amaç-rasyonel eylem” tarafından yönetilir. İlletişim istemi ise, en az iki eylemci özne tarafından anlaşılabilir ve tanınabilir olan bağlayıcı ortak normların yönlendirmelerine bağlı olan bir “iletişimsel eylem” üretir. “Çalışma veya amaç-rasyonel eylemden ya aletli eylemi ya rasyonel seçimi ya da bu ikisinin bir kombinasyonunu anlıyorum. Aletli eylem emprik bilgiye dayalı teknik kurallara uyar........Rasyonel seçim tavrı analitik bilgiye dayalı stratejilere uyar..........Öte yandan iletişimsel eylemden, sembollerle sağlanan bir etkileşim anlıyorum. Bu eylem, karşılıklı davranış beklentilerini tanımlayan ve en azından iki eyleyici özne tarafından anlaşılmış ve kabul edilmiş olmaları gereken, zorunlu geçerli normlara uyar” (Habermas, 1993: 39). Habermas’a göre bu iki bilgi türü toplumsal sistemlerin varlıklarını sürdürmesini sağlar (Habermas, 1976: 5). İşte asıl sorun bu noktadan sonra başlar: Marx, iletişimsel istemi teknik isteme indirgemekle, yani iletişimsel eylemi emek sürecinin ve üretici güçlerin bir türevi olarak görmekle tam da positivist bir yaklaşım geliştirmiştir. Burada sorun, teknik istem ile iletişim isteminin tek boyuta indirgenmiş olmasıdır. Liberal toplumun temel bunalımları da bu noktada başlar. İletişimsel istemin neden olduğu üçüncü bir istem daha vardır ki, bu da özgürleşim istemidir (emancipatory interest). Bu istem, yine dil ile ilgilidir ve bir taraftan eleştirel bilimlerin ortaya çıkmasına neden olurken (psikoanaliz gibi), diğer taraftan bireylerin kararlar vermelerine, öz bilinçli olarak düşünme ve eyleme yeteneklerinde köklenmiştir (Craib, 1984: 206). Dolayısıyla bu istem, bireylerin karar alma süreçlerine katılımını sağlayan bir “praxis” olarak ortaya çıkar. (b) Yukarıda bahsedilen bilgi türleriyle bağlantılı olarak Habermas, toplumsal sistemi biri dış doğaya karşı “amaç-rasyonel eylem” ile varlığını sürdüren “sistem alanı”, diğeri iç doğaya karşı “iletişimsel eylem”le varlığını sürdüren “yaşam alanı” olmak üzere iki alana böler. Toplum, sistem alanı aracılığıyla, belli amaçlara yönelik olarak kendi varlığını sürdürme ve bu amaçlara ulaşmak için manevra (steering) yapma olanaklarına sahiptir. Ancak toplum, kendi kendini düzenleyen bir organizma olduğu kadar aynı zamanda bir yaşam alanıdır. Bu açıdan bakıldığında toplum, konuşan, eylem yapan ve birbirleriyle etkileşim içinde olan insanlardan oluşur (Habermas, 1976). Buradaki sorun ise şudur: sistemin bütünleşmesi için sürdürülen manevralar, yaşam dünyasını oluşturan insanların güdülerini ters yönde etkileyerek toplumsal bütünleşmeyi tehlikeye sokabilirler (Habermas, 1976). Bu paradoksal durum, ileride tartışılacak olan ileri kapitalist toplumun bunalımlarını ortaya çıkarır ve bu nokta Habermas’ın analiz ettiği üçüncü düzeydir.

22

Page 32: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Ekonomik sistemde amaç, sermaye birikiminin gereklerinin yerine getirilmesidir ve

eğer bu gereklilikler yerine getirilmezse ekonomik kriz ortaya çıkar (Habermas,

1976: 45-46). İkinci alt sistem, girdisi sosyo-kültürel sistemden gelen kitle sadakati

ve çıktısı yönetimin aldığı kararlardan oluşan siyasal sistemdir ki, siyasal sistemin

girdisine ilişkin bunalımlar rasyonalite bunalımlarını, çıktıya ilişkin bunalımlar ise

meşruiyet bunalımlarını ortaya çıkarır. Basitçe söylenirse, ekonomik sorunları

çözmek için yapılan siyasal müdahaleler, yine Habermas’ın tanımıyla, siyasal sistem

içinde istikrarsızlaşmış bir piyasa ekonomisinde daha istikrarlı bir toplumsal düzen

kurmanın olanaksızlığına dayanan bir rasyonalite krizi ortaya çıkarmaktadır.

Buradaki problem, siyasal olarak işlev gören bir kamunun kurumlaştırılması yoluyla

devletin burjuva çıkarlarına uyum sağlama eğilimi içine girmesidir. Ne var ki,

“toplumun devletleştirilmesi” ve “devletin toplumsallaştırılması” olarak işleyen bu

süreç devlet ile toplum ayrışmasını tahrip eder (Habermas, 1997: 256). Modernliğin

krizi de işte budur: Manevra araçları, sadece sistem alanını düzenlemekle kalmaz,

bütün kurumsal alana kendi eylem mantığını empoze ederek yaşam dünyasını

kolonileştirir (Habermas, 1993; ve bkz. Mouzelis, 1992: 272). Devletin varlığı, bu

durumda, sermaye birikiminin gereklerine uygun politikalar geliştirmek ve

uygulamaktan başka bir şey değildir. Diğer taraftan, kamusal yönetimde ortaya çıkan

bir rasyonellik krizi devlet araçlarının ekonomik sistemi uygun biçimde

yönlendiremediği anlamına gelir (Habermas, 1976: 47). Bu da, diğer taraftan,

devletin ekonomik sistemi planlama gerekliliğinin doğurduğu uzlaşmaz talepleri

uzlaştıramamasından dolayı meşruiyetini kaybettiği bir meşruiyet krizine yol

açabilmektedir. Meşruiyet kaybedilmiştir, çünkü refah devleti çelişkili bir takım

zorunluluklara tabidir (Moran, 1988: 404). Meşruiyet krizi de, yönetimsel araçlarla

23

Page 33: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

etkili normatif yapıların kurulmasının olanaksızlaşması anlamına gelir (Habermas,

1976: 47). Bununla birlikte, eğer devlet farklı çıkarları uzlaştırmakta başarılı olursa,

bu sefer çalışma etiği ve rekabet dürtüsü zayıflar ve sosyo-kültürel sistem içinde

toplumsal bütünleşmeyi de tehdit eden bir motivasyon krizine yol açar. İleri

kapitalist toplumların meşruiyet krizi, sivil ve ailesel-mesleki yoksunluğun

sendromlarına karşı pratik bir meydan okuma aracılığıyla yaratılan bir motivasyon

krizine dayanır (Rootes, 1980: 484). Üçüncü alt sistem sosyo-kültürel sistemdir.

Sosyo-kültürel sistemin çıktısı toplumsal bütünleşme ve kitlelerin sisteme olan

sadakati iken, ileri kapitalist sistemin yeni insan ihtiyaçlarını karşılayamaması, yani

devlet aygıtlarının insanların genel ihtiyaç ve beklentilerini tamamlayamaması,

sosyo-kültürel sistemin bu çıktısı üzerinde bireysel düzeyde bir motivasyon krizine

neden olur. Dolayısıyla Habermas, modern toplumların yaşamış olduğu krizi, Marx

gibi ekonomi içine yerleştirmez. Kriz, daha çok, yaşam alanında ortaya çıkan

toplumsal bütünleşme sorunlarıyla ilgilidir.9

Tablo 1: Habermas’a Göre Alt Sistemler ve Krizler

İleri Kapitalist Toplumun Alt Sistemleri Normatif Yapılar

Sistem Krizi Kimlik Krizi

Ekonomik Sistem Ekonomik kurumlar (Üretim ilişkileri)

Ekonomik kriz ----

Siyasal Sistem Siyasal kurumlar (Devlet) Rasyonalite krizi Meşruiyet krizi Sosyo-Kültürel Sistem Statü sistemi; alt kültürel

yaşam biçimleri ---- Motivasyon krizi

Kaynak: Habermas’ın (1976: 45) ve (2001)’deki yaptığı açıklamalar birleştirilerek oluşturulmuştur.

Birbiriyle bağlantılı olarak ortaya çıkan bu krizlerden kurtulmanın bir yolu

olarak geliştirilen müzakereci demokrasi kuramı şu temel tez üzerine kuruludur:

9 Bu nedenle de, yeni toplumsal hareketler refah ve ekonomik yeniden dağıtım sorunlarından çok, kültürel yeniden üretim, toplumsal bütünleşme ve sosyalizasyon üzerine odaklanmıştır. Habermas’ın Sosyal ve sistem bütünleşmesi hakkındaki görüşleri Mouzelis (1992)’de eleştirel olarak tartışılmaktadır. Ayrıca bkz. Meadwell, (1994).

24

Page 34: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Liberal demokrasilerde demokratik yönetim “hukukun üstünlüğü” ilkesiyle

denetlenme özelliğine sahipse de, bu yeterli değildir. Daha doğrusu, tek başına

hukukun üstünlüğü ilkesi böylesi bir demokrasinin meşruiyetini sağlamaz.

Demokratik bir yönetim için olması gereken koşullardan biri, “kamusal iletişim

mekanı”nın varlığıdır (Habermas, 1999).10 Böylece meşruiyet, herkesin katıldığı

özgür ve kısıtlamasız bir kamusal müzakereye dayandırılmalıdır (Benhabib, 1999b:

102). Dolayısıyla bir meşruiyet krizi, birbirlerinden farklı ama birbirleriyle ilişkili

olan iki temel üzerine oturur: (a) temsil sistemi modelinin krizi, ve (b) bireylerin

siyasal sürece katılımdan uzaklaşmaları.11

2.1.1. Temsil Sisteminin Krizi

Temsil krizinin asıl nedeni, siyasetin sürekli olarak yinelenen seçimlere

indirgenmiş olması ve meşrulaştırmanın da buna dayandırılmasıdır. Sanayi

toplumlarında gelişen teknokratik yönetim altında demokratik seçimler kamusal

tartışmaya değil, daha çok onaylamaya dayanmaktadır. Bu ise, siyasetin

bilimselleşmesine neden olurken, diğer taraftan da demokratik karar alma sürecini

“iktidarı uygulamak üzere birbirlerinin yerini alarak iş başına getirilen seçkinleri

onaylamak için düzenlenmiş bir usule indirger” (Habermas, 1992: 80). Habermas’a

göre bu, iktidarın meşrulaştırılması yollarından biridir, ancak kesinlikle

rasyonelleştirme anlamına gelmez. Çünkü teknokratik yönetimin varlığı bir

demokratik karar alma sürecini nesnesiz bırakacaktır (1992: 81).

10 Dahl’a göre demokratik sürecin kriterleri beş temel standarta sahiptir: Etkin katılım, oy kullanmada eşitlik, bilinçli anlayış, gündemin kontrolü ve bu dört kritere yetişkinlerin sahip olması (Dahl, 2001: 39). Ne var ki Dahl’a göre, varolan hiçbir demokrasi bu kiriterleri yerine getirememiştir (2001:87) ve demokrasi krizinin de anlamı budur. Dahl’ın öne sürdüğü bu kriterlerin değişik demokrasi biçimlerinde uygulanabilirliğine ilişkin bir tartışma için bkz. (Dalton, vd. 2004). 11 Köker, bu ikisine ek olarak krizin üç boyutundan daha bahsetmektedir: Kolektif kimliklerin tanınması taleplerinin meşruiyet krizini derinleştirmesi, “iyi yaşam” tercihlerinin özel alana atfedilmesi ve siyasetin sadece devletin bekası ile ilgili olan bir teknik faaliyetler biçimine dönüşmesi (Köker, 1996).

25

Page 35: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

.... politik iktidarın rasyonel yönetime indirgenmesi, burada ancak demokrasiden vazgeçme pahasına düşünülebilir. Politik olarak görev yapan bir kamusal alan, politikacılar şeysel zorlamaya kesin olarak boyun eğdikleri sürece, olsa olsa yönetim personelini meşrulaştırabilir ve uzmanlık niteliğine göre sipariş edilmiş görevliler bulunabilir; ...............Endüstriyel toplumun teknokratikleştirilmiş yönetimi her türlü demokratik irade oluşumunu anlamsızlaştırmaktadır (Habermas, 1993: 80).

Habermas’a göre kamusallığın teknokratik yönetimle birlikte dönüşüme

uğraması, temsili demokrasinin geniş bir nüfusa yayılmasının ve bireylerin yasama

sürecine katılmasının bir aracı olan parti sisteminin, giderek bu özelliğini yitirerek,

kamusal topluluğun elinde değil fakat parti aygıtını belirleyenlerin ellerinde irade

oluşturan araçlara dönüşmesine neden oldu. Parlamento da, dolayısıyla, partinin

emredici vekaletine sahip milletvekillerinin daha önce verilmiş olan görevleri tescil

etmek üzere bir araya geldikleri bir mekan haline dönüştü (Habermas, 1997: 340-

343).

Müzakerelerin kamusallığı, bir vakitler parlamento-öncesi tartışmayla parlamentodaki tartışma arasındaki sürekliliği, kamusallığın ve onun içinde oluşan kamu oyunun birliğini, kısacası tüm olarak kamusal topluluğun hem merkezi ama hem de parçası olan istişari parlamentoyu güvencelemesi gerekirken ve bir müddet sahiden güvencelemişken, bugün buna benzer her hangi bir işlevi yerine getirmez. Yerine getirmesi mümkün de değildir, çünkü gerek parlamento içinde gerek parlamento dışında kamusallığın kendisi yapısal dönüşüme uğramıştır..............Genişleyen kamusallık önünde müzakereler şov tarzına bürünüyor. Aleniyet, eleştirel işlevini gösteri işlevi lehine12 kaybediyor; bizzat savlar bile simgelere çevriliyor, sonra da bunlara yine savlarla değil ancak özdeşleşmelerle cevap verilebiliyor (1997: 343-344).

Temsili sistemin krizine ilişkin bir diğer sorun, küreselleşmeyle birlikte

uygulamaya sokulan neo-liberal politikalar aracılığıyla devletin hem ekonomik hem

de sosyal işlevlerinin aşınmasıyla ilgilidir. Küreselleşme, bu anlamıyla, modernite

projesinin ulus-devlet-ulusal toplum ekseninde kurduğu ve devlet egemenliği

söylemiyle sınırlandırılmış siyaset anlayışını meşruiyet krizine sokmaktadır

(Keyman, 1995: 62). Sorun basitçe şöyle belirtilebilir: Temsili demokrasi, belli bir

12 Türkçe çeviride burası “aleyhine” biçiminde çevrilmiş. Ne var ki, ingilizce basımında cümle aynen şöyle: “Publicity loses its critical function in favor of a staged display” (bkz. Habermas, 1989: 206). Bu nedenle burada “lehine” olarak değiştirilmiştir.

26

Page 36: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ulus-devlet içerisinde gerçekleşebilir ve bu yüzden de sınırlı bir alana sahiptir. Ne var

ki, küreselleşme süreci boyunca üretim, dağıtım ve bölüşüme ilişkin ekonomik

kararlar ulus-devletin sınırlarını aşmakta, tersine, yeni küresel ağlar tarafından

belirlenmektedir. A. G. Frank (1995: 70), uluslar arası kapitalizmin egemen olduğu

bir dünyada ekonomi ile ilgili en önemli kararlar, ulusal iktidarı ellerinde tutanların

denetiminin ötesindedir diyerek, bu koşullar altında demokrasinin olanaksız

olduğunu belirtir. Dolayısıyla, devletin ekonomik-toplumsal işlevleri neredeyse

sıfırlanmakta, “kır ve kent emekçilerinin ekonomik-toplumsal işlevler üzerinde belli

bir rol oynama gücünü ortadan kaldırmaktadır” (Boratav, 2000: 28). Bu durum,

Castells’in “enformasyon toplumu” çağında sermaye serbestçe dolaşırken siyasetin

yerel kaldığı iddiasına denk düşmektedir (Castells, 1996). Held (1991: 207-208),

ulusal ve uluslar arası politikaların yapısı ve biçimi açısından küreselleşme sürecinin

önemini şematik bir biçimde şöyle özetler: (a) Küresel ilişkiselliğin artışıyla birlikte,

hükümetler için kullanılabilir siyasal araçların sayısı azalır. Sonuç, devletin

sınırlarının içinde ve ötesindeki hareketleri kontrol edebilme yeteneğinin azalmasıdır.

(b) Ulus aşırı güçler ve etkileşimlerin artışından dolayı devletin yetkilerinde

azalmalar ortaya çıkar. (c) Küresel düzen içinde, devletin geleneksel işlev ve

sorumlulukları (savunma, ekonomi yönetimi, idari ve yasal sistemler) uluslar arası

işbirliği biçimlerine başvurmadan yerine getirilemez. (d) Devletler diğer devletlerle

siyasal bütünleşme düzeylerini ve ilişkisellikle yan yana giden denge bozucu etkileri

kontrol etmek için çok taraflı anlaşmaları ve düzenlemeleri artırmak zorundadır

(IMF, GATT anlaşmalarında olduğu gibi). (e) Sonuç, küresel yönetişim temeline

dayanan kurumlar ve örgütlenmelerin büyümesidir. Yeni küresel politikalar, devletin

hakları ve yükümlülüklerinin, gücü ve kapasitesinin yeniden tanımlandığı bir çatı

27

Page 37: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yaratmıştır.13 Bu durumun, parti ve parlamento sistemine bir güvensizlikle,

dolayısıyla bu sistemin meşruluğunu kaybetmesiyle sonuçlanacağı açıktır.14

Dolayısıyla, küreselleşen dünyada hem ekonomik yapının hem de siyasetin

işleyişinde ulus-devletin rolünün azalması, hükümetlerin parlamento aracılığıyla

karar almalarını etkisizleştirmiş, ülke içinde işleyen siyasal süreç anlamsızlaşmıştır.

Temsil sisteminin ve temsili demokrasinin yaşamış olduğu kriz, devletin yeniden

yapılanması tartışmalarını da beraberinde getirmiş, böylece de, adına “yönetişim”

(governance) denilen yeni bir bakış açısı giderek popülerlik kazanmıştır.15

2.1.2. Siyasal Katılımdan Uzaklaşma

Temsili demokrasinin yukarıda bahsedilen kriziyle bağlantılı olarak ortaya

çıkan bir diğer kriz, halk kitlelerinin siyasete olan ilgisinin giderek azalmasıdır.

Vatandaşların temsil sürecine gösterdiği ilginin azalmasının yanı sıra, temsili

demokrasinin kurumlarından biri olan parti sistemine de gösterdiği ilgi azalmış,

örneğin, gelişmiş ülkelerin demokrasilerinde vatandaşların seçimlere ve parti

üyeliğine gösterdiği ilgide bir azalma olmuştur (Dalton, vd., 2004: 124; Dalton, vd.,

2001). Yurttaş ile devlet arasındaki ilişkiyi kurabilecek organlar olan partilerin

hiyerarşik yapısı bireylerin partiler aracılığıyla siyaset yapmalarının önünde engel

oluşturmaya başlamıştır. Weber örneğin, modern rasyonelliğin araçsal bir rasyonellik

13 Küreselleşme sürecinin ulus devletler üzerine etkisi ve özellikle de toplumsal hareketlerin her hangi bir devletin kontrolünden kurtulmasına ve teknolojik gelişmenin bu toplumsal hareketlerin manevra kabiliyetini geliştirerek uluslar arasılaşmasına ilişkin açıklayıcı bir tartışma için (bkz. Tilly, 2001). 14 Şimdilerde tartışılan ve reform olduğu öne sürülen “Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı” da bu çerçevede değerlendirilebilir. Nitekim, ademi-merkezileştirme, küresel kurumların yoksullukla mücadele edilebilmesi için uygulamaya soktukları bir düşüncedir. İlginç olan, bir taraftan devletin işlevleri daraltılıp toplumun bu kararlar üzerine düşünce üretme, söz söyleme hakkı kısıtlanırken ya da anlamsızlaşırken ve bunun, parlamenter sistem üzerine bir güvensizlik yaratacağı ortadayken, bu kararın yine parlamento tarafından alınmasıdır. Bu durum, kararların parlamento üyelerinin akılcı bir müzakere sonucu kendi özgür iradeleriyle alınmadığını, tersine, küresel ölçekte gelişen ekonomik zorunlulukların ve küresel kurumların zorlamaları sonucu alındığını da kısmen doğrular niteliktedir. 15 Yönetişim kavramının, demokratik bir toplum oluşturmaktan çok, gelişmekte olan ülkeleri küresel pazara daha fazla bağımlı kılmanın meşrulaştırılması olarak yapılan değerlendirmeler için bkz. Zabcı, (2002) ve Bayramoğlu, (2002).

28

Page 38: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

olduğunu ileri sürerek, bu tür bir rasyonellik altında siyasal partilerin giderek daha

fazla bürokratikleştiğini ve bu nedenle de kamusal fikirlerin (sentiments) harekete

geçirici etkilerinden kendisini izole ettiğini ileri sürer (Kelly, 2004: 40).16 İrade

oluşturan araçlar olarak partiler, bu iradeyi bir kamusal topluluk aracılığıyla değil

fakat parti aygıtını belirleyenler aracılığıyla oluşturmaya başlayınca (Habermas,

1997: 340), partilerin kamusal toplulukla olan ilişkisi de kesintiye uğramıştır.

Şebekeler çağında yurttaşların siyasal birlikle ilişkisi, kendileri dışında kurabilecekleri bağların sınırsızlığıyla rekabet halindedir; öyle ki, siyaset insanların toplum içindeki yaşamının düzenleyici ilkesi olmanın uzağında ikincil bir iş, hatta çağdaş dünyanın sorunlarına bulunacak pratik çözümlere pek uymayan yapay bir kuruluş olarak görünmektedir (Guehenno, 1998: 26).

Aynı zamanda, herhangi bir ulus-devlete ilişkin ekonomik kararların, ulus

üstü kuruluşlar tarafından alınarak uygulanması, parlamentoyu işlevsizleştirdiği gibi,

bireylerin siyasete katılımını da anlamsızlaştırmaktadır. Kararlar bireylerin aktif

katılımıyla alınmasından çok, “modern demokrasinin karar sürecinde meydana gelen

temel sarsıntı” (Guehenno, 1998: 27) olarak karşımıza çıkan lobicilik gibi

faaliyetlerin etkisiyle alınmaktadır. Bu anlamda, seçimler, Duverger’nin deyişiyle,

siyasal oligarşilerin yeniden onanmasından başka bir şey olmamakta (akt. Mısır,

1998: 30), bu ise sistemden memnun olmamayı, güvensizliği ve motivasyon krizini

peşinden getirmekte, dolayısıyla da seçmenler oy kullanmaya daha az eğilimli

olmaktadırlar.

Yukarıda bahsedildiği gibi, modern liberal demokrasinin yaşamış olduğu

kriz, sistem alanında bir rasyonalite krizi, kimlik alanında bir meşruiyet krizidir.

Habermas’a göre küresel ekonomik sistemin yarattığı bu sorun, “ulus aşırı

(transnational) ekonomiyi geriye sarmakla değil, fakat bu ekonomiyi düzenleyici bir

16 Habermas Weber’le aynı fikirde olmasına rağmen, araçsal akılcılığın modern rasyonelliğin temel biçimi olduğu fikrine karşı çıkar (bkz. Kelly, 2004: 41 vd.).

29

Page 39: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

çatı içine yerleştirmek”le aşılabilir. Böylesi bir düzenleme, ulus devletin terk

edilmesinden sonra bile meşruluğu emniyet altına alacaktır. Düzenleme ve

dayanışma olmaksızın toplum, toplumsal aktörlerin ihtiyaçlarına vurdumduymaz

kalma eğiliminde olan küresel ekonomik sistemin oburluğuna yenik düşecektir

(Grant, 2000: 135-136). Dolayısıyla, yaşanan bu krizlere ilişkin olarak ortaya çıkan

radikal demokrasi kuramları, bir taraftan sistemin meşruluğunu yeni temellere

oturtmaya çalışırken, diğer taraftan bireylerin karar süreçlerine katılımını artırmayı

amaçlamaktadır. Bu anlamda müzakere politikaları, siyasal meşruiyet krizlerini

durdurmak ve bu sorunun bütünüyle üstesinden gelmek olarak değerlendirilebilir.

Nitekim hem Benhabib hem de Manin, müzakereci bir demokrasinin “siyasal

düzenlemeler ve çıktıları/sonuçları meşrulaştırmak için” merkezi bir öneme sahip

olduğuna vurgu yaparlar (Cunningham, 2002: 165). Ne var ki, burada yapılan, liberal

demokrasinin daha fazla geliştirilmesi çabalarından başka bir şey değildir.

“........yapılması gereken, devlet erkleri arasında değil, toplumsal entegrasyonun

değişik kaynakları arasında yeni bir denge kurulmasıdır. Hedef artık kapitalist

doğrultuda özerkleşmiş egemenlik sisteminin ‘ilgası’ değil, sistemin emredici

kiplerinin yaşam dünyası alanlarına dönük sömürgeleştirici tecavüzlerine set

çekilmesidir” (Habermas, 1997: 41). Yine de, müzakereci bir demokrasi anlayışının,

bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkesine ve olumlu ve olumsuz özgürlük

anlayışlarının dengelenmesine dayalı liberal demokrasi teorisini aşan/aşmaya çalışan

bir demokrasi kavrayışı geliştirdiğini belirtmek gerekir. Böylesi bir demokrasinin

oluşumu ise, hem meşruiyet hem de motivasyon krizlerini ortadan kaldıracak bir

devlet/sivil toplum/ekonomi ayrımıyla mümkün kılınmaktadır. Nitekim, gerek

Habermas ve diğer müzakereci demokrasi kuramcıları gerekse Laclau ve Mouffe ile

30

Page 40: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

diğer postMarksistler ve agonistik demokrasi kuramcıları, böylesi bir sivil

toplum/siyasal toplum/ekonomik toplum ayrımıyla işe başlamaktadırlar.17 Bu türden

ayrımların nasıl bir demokrasi anlayışı ortaya çıkardığı ve sistemin meşruiyet krizine

nasıl yanıtlar geliştirdiği ileriki bölümlerde ele alınacaktır.

2.2. Liberal Demokrasinin Krizine Yanıtlar

2.2.1. İletişimsel Eylem, İdeal Konuşma Durumu ve Müzakereci

Demokrasi

Habermas’ın iletişimsel eylem kuramının ve söylem teorisi gibi kavramlar

aracılığıyla anlatılabilecek olan siyasal kuramının, en genel anlamda bir yandan

Kantçı biçimselci/yöntemci18 (prosedürel) özellikleri korurken, diğer yandan Hegelci

anlamda normatif/belirli bir zaman aralığında varlığı süren bir topluma özgü etik19

kuralları da içeren, dikkate alan bir kuram olduğu söylenebilir. İletişimsel eylem

kuramının temelini oluşturan söylem teorisi, Hegel ve Kant’ın soyut evrensel ahlak

anlayışına yönelttiği -yani bu evrensel ahlak anlayışının salt biçimselci, soyut bir

şekilde evrenselci, yapılması gerekeni gösterirken onu zorunlu kılamayan bir anlayış

olduğu yönündeki- eleştirilere, Hegel’in de vurgu yaptığı toplumlara özgü etik

anlayışları, Kantçı bir biçimselcilik (formalism) içerisinde kapsayarak güncel bir

yanıt oluşturur. Söylem teorisinin bunu gerçekleştirebilmesi ise, Kant’ın kategorik

imperatif’inin yerine, bir tartışma yöntemi koyarak, bir yandan etik normların soyut

ve evrensel bir alandan kişiler arası bir alana taşınması ile –çünkü bir karar ya da

kuraldan etkilenen herkesin bu karar veya ilkelerin oluşturulmasında söz sahibi

17 Benzer bir ayrım, Touraine (2000a) tarafından yapılmaktadır. 18 Buradaki prosedürellik, bir yandan ahlak ilkelerine ilişkin tözsel bir içeriğin var olamayacağını anlatırken, dolayısıyla tözselcilik karşısında bir biçimselciliğe işaret ederken, diğer yandan da, bu ilkelerin özneler arası iletişim süreçleri sonucu ortaya çıktığını, dolayısıyla yöntemsel yanını vurgular. 19 Habermas’a göre, ahlak anlayışı, evrensel ahlak kurallarına ilişkin iken, etik, belirli bir zaman ve uzamda yer alan belirli bir topluluğun pratik yaşamına ilişkin kurallara ve kabullere gönderme yapar.

31

Page 41: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

olduğu düşünülür-, diğer yandan karşılıklı iletişime giren bireylerin, önceden

varsaydığı koşulların, sözü geçen ilkelere bir de normatif içerik vermesi ile mümkün

olur (Habermas, 1995: 195-198). Benhabib’e göre bu türden bir normatif model, hem

toplumlarımızın genel toplumsal eğilimleriyle hem de kadın hareketi gibi yeni

toplumsal hareketlerin özgürleşimci istekleriyle uyumlu olan tek modeldir (1999a:

161). O halde yeni toplumsal hareketler, Habermas ve takipçileri tarafından gerek

iletişimsel eylemin gerekse müzakereci demokrasinin uygulanabileceği en uygun

mekanlar olarak görülür.

Habermas’ın her iletişim eylemine içkin olduğunu varsaydığı normlar; her

konuşmacının;

a. söylediği şeylerin anlamlı ve akıl yoluyla kavranabilir olması,

b. söylediklerinin, ifadelerin savladıkları anlamında doğru olması,

c. her konuşmacının hakiki niyetini ortaya koyarak konuşması,

d. söylediklerinin akıl yoluyla gerekçelendirilebilir olmasıdır (Habermas,

1973: 16-18).

Habermas’a göre, her türlü ahlak anlayışında varolan karşılıklı saygı,

dayanışma ve ortak değerler gibi temel ilkeler, iletişimsel eyleme içkin olan simetri

ve karşılıklılık ilişkilerine indirgenebilir (Habermas, 1995: 201). Söylem, toplumsal

bağlamlara özgü olan iletişimsel eylemleri genelleştirir ve soyutlar. Söylemde

toplumsal aidiyet bağlarına dokunulmazken, bencil bakış açılarının öne geçmesine de

izin verilmez; söylemin olanak verdiği anlaşma, bireylerin özerkliği ve karşılıklı

paylaşılan bir ilişkiler ağının içinde varolmalarına dayanır (Habermas, 1995: 202).

Ortak çıkarlar ve faydalar, özneler arasında kurulan kamusal söylemin sonucudur ve

dilin evrenselliğine dayanır (Habermas: 1995: 203). Ancak siyaset, ortak bir yaşam

32

Page 42: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

biçiminin ya da ortak bir kimliğin yorumsamacı (hermeneutical) bir kendini açıklama

sürecine indirgenemeyeceği gibi, siyasal sorular da, bir topluluğun üyeleri olarak kim

olduğumuza ve kim olmak istediğimize ilişkin sorduğumuz sorulara indirgenemez

(Habermas, 1996: 296-302). Habermas, çeşitli müzakere biçimlerinde daha iyi

tezlerin ortaya çıkmasını ve katılımcıların adil bir biçimde içerilmesini sağlayan

iletişimsel önvarsayımların (communicative presuppositions) önemini vurgular.

Dolayısıyla, bu varsayımlara dayanan evrensel ahlak anlayışı, kimlik siyasetlerini ve

kültürel bağlamları aşar. Ayrıca Habermas’ın söylem teorisi, dünyayı ve yaşamı

sonsuz yorumlara açık bir metin olarak değil, üzerinde düşünülmesi ve rasyonel

olarak örgütlenmesi olanaklı olan bir süreç olarak gördüğü için postmodernist

söylem teorisinden de ayrılır. “.......bir post-metafizik evrenselci konumun

formülleştirilmesi esnasında atılacak ilk adım, tözselci bir rasyonellik kavramından

uzaklaşarak söylemsel, iletişimsel bir rasyonellik kavramına geçmek olacaktır”

(Benhabib, 1999a: 21). Söylem etiği aşağıda anlatılacak olan gerçek yaşam dünyaları

bağlamlarına dayanmalıdır.

Habermas’a göre toplumsal eylem ya iletişimsel ya da stratejiktir.20 Bu ayrım,

bireysel sosyal eylemlerin nasıl etkileşim içine girdikleri temel alınarak yapılır.

Burada, “özgül bir sorunu meram eden tek bir failin amaç yönelimli ya da stratejik

20 Habermas’a gore eylem tipleri, eylem konumu ve eylem yönelimi olarak iki biçimde ele alınabilir. Aşağıdaki tablo eylem tiplerinin bu açıdan sınıflanmasını göstermektedir (bkz. Habermas, 2001: 305, Şekil 14).

Eylem Yönelimi Eylem Konumu

Başarı Yönelimli

Anlaşma Yönelimli Toplumsal olmayan Araçsal eylem - Toplumsal Stratejik eylem İletişimsel eylem

Habermas’a gore, araçsal ve stratejik eylemler, başarılı olmaya yönlenmiş eylemler olarak etkisözel, yani karşısındakini etkilemeye yönelmiş eylemlerdir. Anlaşma yönelimli eylemler ise, edimsözel eylemler olarak, eylem planlarının anlaşma edimleri üzerinden koordine edildiği eylemler, yani iletişimsel eylemdir (Habermas, 2001: 305-313).

33

Page 43: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

eylem modelinden, ötekilerle paylaşılacak söz ve eylem olan iletişimsel eylem

modeline geçiş” (Benhabib, 1999a: 52) söz konusudur. Bu anlamda, Habermas’a

göre, Marx’ın “Araçsal Eylem” tanımı üretici güçler alanında geçerliyken,

“İletişimsel Eylem” tanımı üretim ilişkileri alanında geçerlidir (Livesay, 1985: 67).

İletişimsel eylem, birlikte yürütülen bir yorumlama sonucu varılan bir anlamayı

hedeflerken, stratejik ya da amaç yönelimli eylem, bencil fayda hesaplarını temsil

eder (Habermas, 1984: 101). Sözü geçen yorumlama süreci, tabii ki dilin kullanımını

içerir, ancak dilin kullanıldığı her etkileşim iletişimsel değildir. Dolayısıyla

Habermas’ın hangi konuşma edimlerinin (speech acts) iletişimsel eylemin kurucu

öğeleri olduğuna karar vermek ve ulaşılan anlayışın etkileşimi nasıl düzenleyeceğini

açıklamak için başvurduğu “karşılıklı anlayışa ulaşma mekanizmaları”, onun “yaşam

dünyası” kavramı açısından çok önemlidir. İletişimsel eylemi diğerlerinden ayırt

etmemizi sağlayan birinci ölçüt, konuşmacının bütün “niyetleri”nin açıkça

görünebilir olmasıyken, ikinci ölçüt konuşma ediminde dile getirilen iddianın kabul

edilebilirlik koşullarına dayanır. İletişimsel eylemde, konuşma edimi normatif bir

doğruluk/geçerlilik iddiası (validity claim) taşır. Konuşmacı bu iddiasını akılcı

kanıtlar ve argümanlar yoluyla savunmaya hazırdır. Dolayısıyla Habermas, rekabet

halindeki doğruluk iddiaları arasındaki tartışmayı akılcı bir oydaşma yoluyla

çözümleme olanağının iletişimsel eyleme ‘içkin’ olduğunu iddia eder. Akılcı

gerekçelere ve tezlere açık olma olasılığı iletişimsel eylemin “akılcı potansiyeli”ne

işaret eder (Habermas, 1984:301-305).

İletişimsel eylem, Habermas’ın “yaşam dünyası” (life world) diye tanımladığı

bir toplumsal bağlam içerisinde gerçekleşir. Habermas için yaşam dünyası,

“katılımcıların iletişimsel iş birliğini yorumlama süreçlerini içinden devşirdikleri

34

Page 44: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

sarsılmaz kesinlikler ve inançlar haznesi” (Gorz, 2001: 178-179)21 olarak,

“durumlarla başa çıkma” (Habermas, 2001: 559) çabasıyla eylemde bulunan insanın

iletişimsel eylemde bulunduğu alandır. “İletişimsel eylemde bulunanlar her zaman,

yaşama evrenlerinin ufku içinde devinirler; bu ufuktan dışarı çıkamazlar......Yaşama

evreni, yaşama evreni olarak anlaşma için kurucudur” (Habermas, 2001: 558). Diğer

taraftan, sistem alanı, bireylerin araçlar olarak kurulduğu, para ve iktidar

mekanizmalarıyla yönetilen bir zorunluluklar alanıyken, yaşam alanı özerklik, anlam

ve ahlaki seçim alanıdır (Meadwell, 1994: 721; Kelly, 2004: 42; Blaug, 1997: 102;

Callinicos, 2001: 155-156). Sistem alanından farklı olarak yaşam dünyası, bireylerin

niyetleriyle ilgili olarak onların ortak bir dünya kavrayışına ulaşmak için

kullandıkları mekanizmaları içerir. Yaşama evreninin toplumsal bileşenleri kültür,

toplum ve kişilik’tir (Mouzelis, 1992; Baxter, 1987).

Kültür deyince, iletişime katılanların dünyada yer alan bir şey hakkında anlaşmaları için, kendilerine gereken yorumları tedarik ettikleri bilgi stokunu anlıyorum. Toplum deyince, iletişim taraflarının, toplumsal gruplara aidiyetlerini düzenledikleri ve böylelikle dayanışmayı güvenceledikleri meşru düzenlemeleri anlıyorum. Kişilik deyince, bir özneye konuşma ve eyleme yetisi veren edinçleri, yani düzeltme, anlaşma süreçlerine katılma ve bu sırada kendi kimliğini kanıtlama edinçlerini anlıyorum (Habermas, 2001: 571).

İletişimsel eylemde, katılımcılar kendi bireysel amaçlarını, eylem planlarını

ortak durum tanımları ile uyumlu hale getirebilmeleri koşuluyla takip eder. Durum,

belirli bir zamanda dünyanın katılımcıların hedefleri ve çıkarları ile ilgili olan

bölümüdür; bu katılımcılar, durumu, mevcut kültürel yorumlama, değer ve ifade

ölçütleri ile yorumlar ve denetim altında tutmaya çalışır (Habermas, 1984: 286). Bu

noktada “bilgi birikimi” katılımcılar için bir kaynak haline gelmiş olur. Aynı

zamanda toplumun kurumsal düzeni de yaşam dünyasının yapısal bir bileşenidir.

21 Gorz, “Yaşadığımız Sefalet” (2001) çalışmasında, Touraine ve Habermas’ın yaşam dünyası anlayışlarını karşılaştırmalı olarak tartışmaktadır.

35

Page 45: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Dolayısıyla, yukarıda aktarıldığı gibi “yaşam dünyası”nın iki yapısal bileşeni, kültür

ve toplum/veya bir toplumun kurumsal düzenidir, bir üçüncü bileşeni de “kişilik

yapıları”, yani bireylerin eyleme, konuşma, dolayısıyla ortak anlayışa ulaşma

süreçlerine katılma ve kimliklerini ortaya koyma yetileridir (Habermas, 1984: 204-

205). Herhangi bir toplumsal eylem bu üç bileşene, yani kültür, toplum ve kişiliğe

dayanır. Yaşam dünyasının simgesel yeniden üretimi de iletişimsel eylem ya da

kültürel yeniden üretim, toplumsal kaynaşma ve toplumsallaşma yoluyla

gerçekleşirken yaşam dünyasının akılcılaşması bu üç yapının birbirinden

farklılaşmasıyla olur (Habermas, 1984: 212-216).

Yaşam dünyasının akılcılaşması, “iletişimsel akılcılaşma” ya da “iletişimsel

eylemin akılcı potansiyelinin özgürleşmesi” olarak anlaşılır. Marx’a göre proleterya,

“kendinde” bir sınıftan “kendisi için” bir sınıfa doğru gelişir ve böylece de tarihsel

misyonunu yerine getirir. Oysa Habermas’a göre, bozuk iletişim (distorted

communication) “kendinde akıl”, tahakkümden bağımsız tartışma (domination-free

argumentation) ise “kendisi için akıl”dır. Bu ikincisi, pratik aklın tarihsel

misyonunun gerçekleştirilmesi demektir (Heller, 1982: 24). Kültürel alanda eleştiri

ve araştırmanın kurumsallaşması, toplumsal alanda demokratik siyasal kurumların

gelişmesi ve kişilik yapılarında da temel eğitimin evrenselleşmesi, bilişsel ve ahlaki

yüksek düzeydeki yetilerin önem kazanması anlamına gelir. Her alanda, yaşam

dünyasının akılcılaşması, eleştiri ve akılcı tartışmanın önemine vurgu yapar

(Habermas, 1984: 220-221). Dolayısıyla, Habermas için ileri kapitalist toplumlardaki

sorunun, tek başına/kendinde araçsalcı/teknokratik akıl olmayışıyla birlikte,

teknokratik akıl karşısında, iletişim alanındaki toplumsal normların da

akılcılaştırılmasının gerçekleşmemesi olduğu söylenebilir. Toplumsal normların

36

Page 46: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

akılcılaştırılması ile kastedilen şey, sağlıklı iletişim ve evrensel ve akılcı bir

oydaşıma olanak verebilecek olan katılımcı bir demokrasinin kurulmasıdır. Nitekim,

insan iletişiminin diyaloga dayanan yönünü vurgulayarak Habermas, hem konuşanın

hem de dinleyenin zorunlu olarak karşılıklı anlaşmaya yöneldiklerini, dolayısıyla da

buradan anlaşmaya yönelik normatif önermeler türeyeceğini ileri sürer (Harvey,

1999: 69).

Tam da bu noktada artık, müzakereci bir demokrasiden ne anlaşıldığına ve bu

türden bir demokrasinin yaşam dünyasının teknikleştirilmesini nasıl ortadan

kaldıracağına/engelleyeceğine geçilebilir. Bu tartışmada, sırasıyla önce Habermas,

Benhabib ve takipçilerinin, sonra diğer müzakereci demokrasi savunucularının ileri

sürdükleri düşünceler ele alınacaktır.

Habermas, iktidardan ve hukuktan demokratik meşruiyet unsurunu ortadan

kaldıran indirgemeci bir demokrasi kavramı karşında, demokratik sürece ilişkin

prosedürel bir kavramsallaştırma geliştirir. Bu kavramsallaştırma, devlette

merkezileşen bütüncül toplum anlayışından ayrıldığı gibi, farklı dünya görüşleri ve

yaşam biçimleri karşısında tarafsız olduğunu da iddia eder (Habermas, 1996: 288).

Dolayısıyla, modern toplumun tek taraflı bir ussallık (araçsal ussallık) tarafından

yönetilmesine karşılık Habermas’ın önerdiği, iletişimsel ussallıktır. Çünkü araçsal

ussallık kamusal alanı sömürgeleştiren bir ussallıkken, iletişimsel ussallık kamusal

alanı canlandırarak demokratikleşmenin de yolunu açacaktır.22 Dolayısıyla,

“müzakereci demokrasi açısından kilit nokta, bir yönetim birimindeki yurttaşlar,

gruplar, hareketler ve örgütler arasında görüş oluşturma, tartışma, müzakere ve

22 Dryzek, araçsal ussalcı bir rasyonelliğin özelliklerini şöyle sıralar: Araçsal ussalcılık; (a) insanın daha cana yakın, eşitlikçi ve insana has anlamlı görünümlerini ortadan kaldırır; (b) anti-demokratiktir; (c) bireylere baskı yapar; (d) karmaşık toplumsal sorunlarla karşılaştığında etkisizdir; (e) etkili ve uygun bir siyasal çözümlemeyi olanaksız kılar; (f) verimsiz ve uygun olmayan sosyal bilim araçları ve yöntemleri ortaya koyar (1990:4-6).

37

Page 47: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

çekişmeden oluşan bir “kamusal alan”ın bulunduğu fikridir” (Benhabib, 1999b: 121)

ve kamusal bir müzakere alanı demokratik kurumların meşruiyeti açısından

zorunludur. (Benhabib, 1999b: 102). Stratejik ve araçsal eyleme zıt olarak,

demokratik diyaloga temel olan şey ‘müzakeredir’. Böylesi bir müzakereci akıl,

eşitlikçi, zor yoluyla olmayan, aldatma, hile, güç ve stratejiden bağımsız olarak işler

(Smith ve Wales, 2000: 53).

İletişime dayalı demokrasi anlayışı, devlette merkezi bir biçim almış

toplumsal bütün anlayışıyla değil, merkezi olmayan bir toplum modeliyle işler.

Çünkü demokrasi, “özerk yurttaşların kamu yararına akıl kullanımının

kurumsallaştırılması” (Habermas, 1999) olarak algılandığında, devletin ya da

herhangi başka bir kurumun merkezi rolüne gerek kalmaz. Müzakereci demokrasi

modeli; (a) değer çoğulculuğuna rağmen ortak yarara ilişkin kabul edilebilir

formülasyonlara ulaşmayı amaçlar; (b) çıkar çatışmalarının varlığına rağmen, insanı

ortak işbirliği koşullarının varlığına ikna etmelidir; ve (c) mağdur herkesin kendi

bakış açısını dile getirme şansına sahip olacağı bir “birlik oluşturma tarzları

çoğulculuğuna” öncelik tanır23 (Benhabib, 1999b: 110-111). Demokratik prosedürde,

pratik aklın ideal içeriği, pragmatik bir biçim alır, haklar sisteminin

gerçekleştirilmesi, bu içeriğin kurumsallaştığı biçimlere dayanılarak ölçülür.

Demokratik yöntem, söylemde ve pazarlık süreçlerinde, bu yöntemle uyum

içerisinde ulaşılan bütün sonuçların makul olmasını sağlayacak iletişim biçimlerinin

uygulanmasıyla kurumsallaştırılır. Dolayısıyla temel gereksinim, müzakerenin,

tartışmanın ve ikna etmenin yöntemlerini geliştirmektir. Müzakereci siyasetler,

23 Burada özellikle belirtilmesi gereken nokta, müzakereci demokrasi anlayışının, değer çoğulculuğunu, çatışan çıkarların varlığını kabul etmesi ve bunların müzakere edilme yerleri olarak “birlikler”i göstermesidir. Kamusal konuşma, bu birliklerin/örgütlerin/hareketlerin oluşturduğu ağlar aracılığıyla oluşur ki, daha önce değinildiği gibi tam da bu noktada, “yeni toplumsal hareketlerin” müzakereci demokrasi açısından önemi bir kez daha ortaya çıkar.

38

Page 48: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

meşrulaştırıcı güçlerini, toplumsal bütünleştiricilik işlevini yalnızca yurttaşlar ortaya

çıkan sonuçların makul bir nitelik taşımasını beklediği için yerine getirebilen bir

düşünce ve irade şekillendirme sürecinin söylemsel yapısından alırlar (Habermas,

1996: 304). Habermas’ın yöntemsel olarak ‘doğru’ kararların meşruiyetlerine temel

oluşturduğunu söylediği prosedür, bütün toplumsal kurumlar için bir model değil,

ayrı, anayasal olarak düzenlenmiş siyasal sistemdeki esas yapıdır (Habermas, 1996:

305).

Liberal teoriden farklı olarak müzakereci/söylemsel bir teori, toplumsal

bilginin kendisinin, bireyin ve kolektif kimliğin oluşturucusu olarak etkileşim

üzerine özel bir vurgu yapmasından kaynaklanır (Blaug, 1996: 50). Dolayısıyla,

liberal görüşte siyasetin temel paradigması piyasa, güç ilişkileri ve kişisel çıkarlar

üzerine kurulmuşken, cumhuriyetçi modelde siyasetin temel paradigması piyasa

değil diyalogdur.24 Bireyler ve kolektif kimlikler kendi tercihlerini etkileşim

sürecinde oluşturdukları için, meşruiyet katılımcıların bilgi alıp verdikleri,

ihtiyaçlarını ve fikirlerini açıkladıkları yüz yüze bir tartışmada üretilebilir sadece.

Habermas’a göre söylem kuramı, hem liberal hem de cumhuriyetçi teorilerde

bulunan özellikleri temel alarak bunları “ideal bir usul” kavramında bütünleştirir.

Burada usul,25 siyasetin iletişimsel biçimlerinin ve koşullarının kurumsallaştırılması,

yani, toplu eylem aracılığıyla değil fakat, müzakere ve diyalog yoluyla siyasete

katılma anlamına gelir ki, Habermas’a göre halk egemenliği ve siyasal kamusal 24 Buna rağmen Habermas cumhuriyetçi modeli de eleştirmektedir. Çünkü ona gore, çağdaş cumhuriyetçi yaklaşım bu kamusal iletişime toplulukçu bir anlam yüklemektedir ve bu durum fazlasıyla idealisttir. Çünkü bu anlamıyla demokratik süreç, kendisini kamu gönencine adamış yurttaşların erdemlerine bağlıdır (Habermas, 1999: 41). 25 “Müzakereci demokrasi modeli, herkesi bağlayıcı meselelerde karar almak için belli kurumsal usulleri ve uygulamaları vurguladığı için usulcüdür” (Benhabib, 1999b: 110). Usulcülük ile ilgili olarak bu çalışma açısından önemli olan ve ileride tartışılacak nokta, müzakere sonucu ortaya konan “çıktı”dan çok prosedürün önem taşıması, çünkü, “usul adilse, çıktının da adil olacağı” yaklaşımıdır. Kamusal müzakere ‘usul’ünün (procedure) adilliği açıklamasının yetersiz ve tamamlanmamış olduğu üzerine bir tartışma için bkz. (Cooke, 2000).

39

Page 49: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

alanın çevre alanına bağlanmış böylesi bir siyasal sistem, merkezsizleştirilmiş bir

toplum imgesiyle de uygun düşer (1999: 46). Bu anlamda Habermas, biri siyasal, biri

ekonomik, biri sivil olmak üzere üç toplumu birbirinden ayırarak, kamusal alanı sivil

toplum alanına yerleştirir. Bu, hem liberal (örneğin Rawls’da) hem de cumhuriyetçi

modellerden farklı olarak, demokrasinin bir tür devlet toplum ilişkisi olarak

anlaşılması yerine, ahlaki ve siyasal olarak eşit kabul edilen bireysel ve kolektif

kimliklerin kendi yaşam tarzlarını etkileyen kararlar üzerinde makul ve özgür

sorgulama olanağı buldukları ve bu anlamda karar alma süreçlerine katıldıkları bir

kamusal iktidar pratiği olarak (Benhabib, 1999b: 104-105; Kapoor, 2002: 459:

Charney, 1998: 97) anlaşılması demektir ki, bu durumda politikalar, en güçlü çıkarlar

galip geldiği için değil fakat, vatandaşlar gerçekleri dinleyip eleştirdikten sonra

beraberce onların doğruluğuna karar vermişlerse eğer benimsenmelidir. Bunu

sağlayabilmek; (a) müzakereye katılımda eşitlik ve simetri; (b) herkesin belirlenen

konuları sorgulama hakkı; ve (c) herkesin söylem usulünün kuralları ve bunların

uygulanma tarzı hakkında savlar ortaya atma hakkına sahip olmasıyla olanaklı

olabilir (Benhabib, 1999b: 105). Örneğin Benhabib’e göre, Habermas’ın “ideal

konuşma durumu” dediği şey, şu türden güçlü etik varsayımları içermektedir: (a)

Evrensel ahlaki saygı ilkesi: Ahlaki söylemin katılımcısı olma hakkı. (b) Eşitlikçi

karşılıklılık: Söyleşinin katılımcısı olan her kişinin çeşitli söz edimlerini icra etme

hakkı (1999a: 53-54). Bu iki temel ilke, Benhabib’in müzakereci demokrasi

modelinin temelinde yer alırlar. Bu durumda, müzakere için önemli olan, “neyin”

tartışıldığı ve “ne” karara varıldığından çok, “nasıl” tartışıldığıdır ki, böylesi bir

prosedür meşruluğun temel kaynağıdır (Örneğin, bkz. Cohen, 1999a; Benhabib,

1999a; 1999b; Dryzek, 2001). Bu anlamda, Habermas’cı müzakereci demokrasi

40

Page 50: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

süreci için önemli olan noktalar şunlardır; (a) geniş halk katılımının varlığı; (b)

kamusal tartışma ve sorunlardan haberdar olma; (c) bir yargıya ulaşmak için

müzakereler yapma (Weeks, 2000); (d) müzakerede güç ve iktidar ilişkilerinden

bağımsız olarak her birey için eşit koşullar oluşturma; ve (e) müzakere edilen konuda

konsensusa ya da güvenilir bir takım sonuçlara/yargılara ulaşma.26 Nitekim,

müzakereci demokrasiyi, Cohen, eşit yurttaşlar arasında kamusal tartışma ve akıl

yürütme; Benhabib, kolektif karar almaya bağlı olarak rasyonellik ve meşruiyetin

devamı için gerekli bir koşul; ve Habermas, bireylerin söylemsel irade oluşumuna

katılımları süreci olarak değerlendirir (Cunningham, 2002: 163).

Habermas’ın sistem ve yaşam alanı ayrımıyla yola çıkarak yeni toplumsal

hareketlerle ilgili bir siyasal teori geliştiren Cohen ve Arato’nun teorilerinin

merkezinde, Habermas’ın iletişimsel eylem kuramına ve sistem/yaşam alanı ayrımına

uygun olarak sivil toplum kavramı yer alır. Sivil toplum, ekonomi ve devlet arasında

yer alan, kişisel alan (özellikle aile), birlikler/dernekler (associations) alanı,

toplumsal hareketler ve kamusal iletişim biçimlerinden meydan gelen bir toplumsal

etkileşim alanıdır. Modern sivil toplum, kendini oluşturma ve kendini harekete

geçirme (mobilization) süreçleriyle oluşturulur. Yasalar, kişisel haklar yoluyla

kurumsallaştırılır ve genelleştirilir. Sivil toplumu, partilerin, siyasal örgütlerin siyasal

toplumundan ve üretim ve dağıtım kurumlarının ekonomik toplumundan ayırt etmek

gerekli ve anlamlıdır (Cohen ve Arato, 1992: IX). Sivil toplumun siyasal rolü,

26 Ancak bu yeterli değildir. Kozmopolitan bir demokrasi için; (a) bir dünya parlementosu içinde vatandaşlarının siyasal statüsü; (b) uluslar arası bir suç mahkemesi; (c) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin de facto yürütmeye yayılması gereklidir (bkz. Grant, 2000: 146) Habermas yine de kozmopolitan bir demokrasi fikrini çok uygun bulmaz. Ona gore böyle bir demokrasiyi öngörmek oldukça zordur. Çünkü, mzakereci bir meclis ve kozmopolitan bir parti sisteminin nasıl kurulacağı (temsil sorunu), demokratik kararların nasıl yerine getirileceği (yönetim sorunu) ve insanların kozmopolitan kurumlarla nasıl özdeşleşeceği, bu kurumların kararlarını nasıl kabul edeceği, özgür ve eşit vatandaşlar olarak diğer üyelere nasıl güveneceği (meşruiyet sorunu) gibi bir takım sorunlar ortaya çıkarır (Fine ve Smith, 2003: 474-475).

41

Page 51: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

doğrudan iktidarın kontrolü ya da ele geçirilmesi ile değil, demokratik birlikler

yoluyla ve kültürel kamusal alanda özgür tartışma yoluyla etkide bulunmaktır

(Cohen ve Arato, 1992: X). Sivil toplum söyleminin yeniden canlandırılması,

yalnızca modernitenin ütopik ideallerinin yeniden canlandırılması anlamına gelmez,

sivil toplumun kendisi de, demokrasiyi tamamlayıcı unsurlar bütünü ve modern

toplumdaki farklılaşmaya uyum sağlayabilecek olan karmaşık medeni, siyasal ve

toplumsal haklar bütününü içeren yeni bir tür ideal olarak ortaya çıkmıştır (Cohen ve

Arato, 1992: XII). Cohen ve Arato’nun sivil toplum anlayışları,

söylemsel/müzakereci demokrasinin uygulanabilirliğinin koşullarıyla ilgilidir, zira,

müzakereci bir demokrasi, sivil toplumun anayasal destekle güvenceye alınması,

hukuk devleti ilkelerinin siyasal sistemin temel yapısı olmasıyla geliştirilebilir.

Habermas ve Benhabib’in çabalarına benzer bir biçimde, John Rawls’ın

Political Liberalism adlı eserinde üzerine odaklandığı temel sorunun, modern

demokratik bir toplumda, her biri makul (reasonable) olsa da, birbirinden farklı,

kapsamlı öğretileri benimseyen yurttaşlar ve sözü geçen farklı görüşler arasında

kurulması istenen bir çoğulculuğun koşullarını –dayanacağı temelleri ve işleyişi için

gerekli araçları-, Kantçı ahlak anlayışı ve toplumsal sözleşme geleneklerine dayanan

bir siyasal liberalizm anlayışı çerçevesinde ortaya koymak olduğunu söylemek yanlış

olmayacaktır. En temel anlamda John Rawls’ın siyasal liberalizm anlayışı, toplumlar

için en doğru siyasal sisteme, “iyi yaşam”ın ne olduğu gibi sorulara, tözsel değil

yöntemsel (procedural) yanıtlar vermek gerektiğini savunan Kantçı geleneğe dayanır.

Bu noktadan hareketle, Rawls, aşağıda açıklanacak olan, siyasal adalet anlayışı (a

political conception of justice), “kamusal akıl” (public reason), “örtüşen görüşbirliği”

(overlapping consensus) gibi kavramlar yoluyla, aslında benimsedikleri farklı dinî,

42

Page 52: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

felsefi, ahlaki öğretiler nedeniyle kendi içlerinde bölünmüş olsalar da, özgür ve eşit

yurttaşlardan oluşan bir toplumda istikrar ve adaletin nasıl sağlanabileceği sorusuna

yanıt vermeye çalışır (Rawls, 1996: 4). Bu yanıtı oluşturan en temel kavram ise,

bütün farklı, hatta birbiri ile çelişen/çatışan öğretilerin, toplumda eskiden beri var

olan ve artık genel kabul görmüş belirli birtakım değerlere, yargılara dayanarak

içeriğinin kendi benimsedikleri öğretiler ile uyumlu olması koşulunu aramaksızın,

anayasal bir demokrasinin temel ilke ve yöntemlerine ilişkin siyasal bir anlayış

üzerinde oluşturacakları “örtüşen görüşbirliği” kavramıdır (Rawls, 1996: 15). Ancak

burada sözü geçen temel kabuller, özgürlük, eşitlik gibi temel değerlerin ötesine

geçmez ve Rawls’un ‘siyasal olan’dan anladığı şey ile uyum içindedir. Rawls

demokratik ve istikrarlı bir toplumun nasıl sürdürülebileceğini tartıştığı sırada şunları

dile getirmektedir:

Kamusal hayatta, temel siyasal konuları tartışırken kullanmaya alışık olduğumuz kapsamlı felsefi ve ahlaki görüşlerin ikinci plana alınmasını istemek normaldir. İlkelerini ve değerlerini bütün yurttaşların onaylayabileceği bir siyasal anlayış, kamusal akla -yurttaşların temel adalet sorunları ve anayasal esaslar hakkında kamusal toplantılarda (forumlarda) tartışması/muhakeme etmesine en iyi şekilde kılavuzluk eder. Böylesi siyasal anlayış, bu şekilde ifade etmemiz uygunsa, metafizik değil, siyasal olmalıdır (Rawls, 1996: 10).

Siyasal adalet anlayışının merkezinde yer alan ve örtüşen görüş birliğinin

üzerinde uzlaşacağı varsayılan hakkaniyet olarak adalet kavramı, belirli bir siyasal

geleneğin içerisinden başlayıp bir kuşaktan diğerine süren, adil bir işbirliği sistemi

olarak görülen toplum düşüncesini temel düşünce olarak kabul eder. Bu temel

düzenleyici düşünce ona eşlik eden diğer iki temel düşünce ile birlikte gelişmektedir:

İlki özgür ve eşit kişiler olarak (işbirliğine katılan) yurttaşlar düşüncesi, ikincisiyse,

43

Page 53: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

siyasal bir adalet anlayışı tarafından gerçek anlamda düzenlenmiş bir toplum olarak

iyi düzenlenmiş toplum düşüncesi 27 (Rawls, 1996: 14).

Rawls’ın temel kavramlarından biri olan hakkaniyet olarak adalet iki ilke

üzerine kuruludur:

a. Her birey, herkes için de kabul edilebilir olan, tam anlamıyla yeterli bir

temel haklar ve özgürlükler sistemi için eşit hakka sahiptir ve bu

sistemde, eşit siyasal özgürlüklerin ve yalnızca onların, eşit değerleri

güvence altına alınmıştır.

b. Sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, şu iki koşula uymalıdır: Birincisi, bu

eşitsizlikler fırsat eşitliği koşulları altında herkese açık olan mevki ve

görevlere bağlanmalıdır; ikincisi, bu eşitsizlikler toplumun en kötü

durumdaki üyelerinin yararının gözetilmesi ilkesine dayanmalıdır.

Bu ilkeler, liberal siyasal bir adalet anlayışının içeriğine örnek teşkil eder.

Sözü geçen siyasal anlayış, toplumun temel kurumlarının çerçevesi, ve ona

uygulanan ilkeler, standartlar ve kuralları olduğu kadar, aynı zamanda, bu normların,

topluma ait idealleri gerçekleştirecek olan üyelerin kişilik ve davranışlarında nasıl

yansıdığını da konu edinir. Bu noktada hem bu siyasal anlayışın içeriği, hem de

Rawls’un bu anlayışı benimseyip yaşatacak olan yurttaşları nasıl gördüğü, onun

siyasal liberalizm anlayışını yeni toplumsal hareketler bağlamı ile ilişkilendirmede

bir çerçeve sağlayabilir.28

27 Rawls, iyi düzenlenmiş toplum düşüncesini, anayasal liberal yönetimler ve liberal olmasalar bile hukukun üstünlüğü ilkesini benimseyen toplumları ifade etmek üzere kullanır. 28 Yeni toplumsal hareketler hakkında doğrudan doğruya bu hareketlerden en az söz eden ve tartışmaları soyut kavramlar üzerinden yürüten eser Rawls’ın Political Liberalism’idir. Dolayısıyla, Rawls’ın temel kavramları bu metne göndermede bulunarak tanımlanmakta, ancak yeni toplumsal hareketler ile bağlantısı, incelenen diğer metinlere dayanarak yorumlanmaktadır.

44

Page 54: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

İlk bakışta Rawls’un sözünü ettiği, “özgür ve eşit yurttaşlar”, toplumsal

işbirliğine katılan, bir adalet duygusuna ve “iyi anlayışı”na sahip akılcı ve makul

kişiler (reasonable persons) olarak, makul çoğulculuğun temel güvencelerinden birini

oluştururlar (Rawls, 1996: 19-30-48). Örtüşen görüşbirliği de bu yurttaşların teker

teker sahip oldukları dinî, felsefi, ahlaki öğretilerden bağımsız, ancak her birinin

farklı nedenlerle de olsa ortak biçimde benimseyebilecekleri siyasal adalet anlayışına

ilişkindir (Rawls, 1996: 134).

Böyle bir çerçevede görüldüğünde Rawls’un çabası iyi yaşamın, temel ahlaki

değerlerin vb. neler olduğuna dair görüşlerinde farklılaşan bir toplumda istikrarı

sağlamayı amaçlarken, yeni toplumsal hareketlerin hedeflerinden biri olarak

görülebilecek çoğulculuk ilkesi ile yakından ilgilidir. Ancak Rawls’un savunduğu

çoğulculuk ilkesi, daha genel anlamda benimsediği siyasal anlayış nedeniyle yeni

toplumsal hareketler ile liberalizm arasındaki temel tartışma ve ayrımları yeniden

ortaya koyar. Rawls’un siyasal anlayışı, anayasal esaslar ve temel adalet sorunları ile

ilgilidir, kamusal aklın sınırları da bu noktada çizilir (Rawls, 1996: 10-11). Bu

durumda, kişisel/gündelik hayatı, gündelik hayat-özel alan ayrımını, geleneksel

siyasal katılım mekanizmalarının içeriğini ve işlerliğini sorgulayan yeni toplumsal

hareketler ve bu hareketlerin özneleri - Rawls’un siyasal anlayışı onlara da liberal bir

toplumsal projede var olma hakkını garanti ediyor olsa bile - bu tür liberal bir

çerçeve içerisinde sorgulayacak çok şey bulacaklardır. Bunlar arasında en önemlileri

Rawls’un topluma, siyasal kültüre ilişkin temel kabulleri ve önerdiği anlayışın

prosedürcülüğü ya da bir başka deyişle, temel tözsel sorunlara değinmeyi reddediyor

olması olarak belirlenebilir. Rawls’un Habermas’a yazdığı yanıt (Rawls, 1995)

arasında geçen tartışma bize bu sorunlara ilişkin ipuçları vermektedir. Habermas’ın

45

Page 55: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

iletişimsel eylem kuramı ile kendi siyasal liberalizm anlayışını karşılaştıran Rawls,

siyasal liberalizmin, dinî, felsefi ya da ahlaki öğretilerden bağımsız olduğunu,

Habermas’ın yaptığı gibi ‘anlam’a, hakikate ya da teorik ve pratik geçerlilik

ölçütlerine değinmediğini vurgular (Rawls, 1996: 376). Habermas’ın “ideal konuşma

durumu” (ideal speech situation) karşısına, kendi “başlangıç durumu” (original

position) kavramını çıkaran Rawls’un (1996: 381) önerdiği düşünsel modelde kişiler,

bilgisizlik peçesi (veil of ignorance) arkasında bulunurlar. Başlangıç durumundaki

kişiler, bilgisizlik peçesinin varlığı nedeniyle kendileri hakkında hiçbir bilgiye sahip

değildirler: Toplumdaki yerlerini, doğal yetiler açısından donanımlarını,

yaşamlarındaki ‘iyi’ anlayışlarını ve yaşam planlarının detaylarını; örneğin ekonomik

ve sosyal durumlarını, etnik kökenlerini, dinlerini, cinslerini, zeki ve sağlıklı olup

olmadıklarını, yaşamda hangi ‘iyi’ anlayışını benimsediklerini bilmemektedirler.

Adalet ilkelerinin saptanacağı bu varsayıma dayalı başlangıç durumunda ve onu

takip eden gerçek kamusal tartışmalarda bütün tözsel kabullerin, metafizik unsurların

dışarıda bırakılması gerekir (Rawls, 1996: 382). Sivil toplum alanında özgür ve eşit

yurttaşlar, anayasal esaslar, siyasal idealler ve değerler hakkında tartışabilirler ve

makul bir siyasal adalet anlayışına ulaşabilirler, ancak bu tartışma siyasal olanın

sınırlarını aşmamalı, Habermas’ın söylem etiğinde olduğu gibi, akılcılık ilkesine

dayandırılan ahlaki doğrularla temellendirilmemelidir (Rawls, 1996: 384-85).

Rawls’a göre bu bilgisizlik peçesi ardındaki insanlar en azından iki temel ilke

üzerinde anlaşabilirler. Bunlardan birincisi, herkesin temel özgürlüklere sahip olma

hakkının varlığı (eşit özgürlük ilkesi), ikincisi toplumsal değerlere sahip olmada

eşitsizliğin varlığının kabulü, ancak bu eşitsizliğin toplumun en dezavantajlı

46

Page 56: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kesimlerine en çok avantaj sağlayacaksa meşru sayılması (ayrı tutma ilkesi) (Dağı,

2001: 212).29

Yukarıda belirtilen noktalar ışığında Rawls’un siyasal liberalizm kuramının,

genel olarak, Batı toplumlarının anayasal liberal sistemlerinin daha iyi, özgürlükleri

daha fazla korurken, eşitlik ilkelerini de gözeten bir anlayış çerçevesine çekmeye

çalıştığı söylenebilir. Rawls bu tartışmayı siyaset felsefesi düzeyinde ve soyut

kavramlar, kendi deyimiyle “temsil araçları” kullanarak yürütmektedir. Metinde,

örneğin yeni toplumsal hareketler gibi somut bir soruna/duruma değini

bulunmamaktadır. Ancak sunduğu çerçevenin özel alanı, toplumsal ilişki ağlarındaki

güç dengelerini, yaşama ilişkin temel anlamları sorgulayan yeni toplumsal hareketler

için kabulü zor bir çerçeve sunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

2.2.2. İletişimsel Eylem Kuramı ve Müzakereci Demokrasi Eleştirileri

Müzakereci demokrasi teorisinin temelinde, her ne kadar bir çok yazar

tarafından değişik açılardan yaklaşılarak geliştirilmiş olsa da, Habermas’ın, içinde

stratejik ve iletişimsel eylemin gerçekleştiği sistem ve yaşam dünyalarını birbirinden

ayırarak oluşturduğu iletişimsel eylem kuramı yatar. Bu nedenle, burada, birincisi,

Habermas’ın iletişimsel eylem kuramına yapılan eleştiriler, ve ikincisi, Habermas’ın

ve takipçilerinin müzakereci demokrasi teorisine yapılan eleştiriler olmak üzere iki

yönlü eleştiriden bahsedilecektir. Arkasından, gerek makro düzeyde gerek mikro

düzeyde gerekse müzakereci bir demokrasinin sınırlılıklarını göstermek amacıyla

“müzakerenin ikilemleri” denebilecek çelişkiler ya da müzakerenin

uygulanması/gerçekleşmesi sırasında ortaya çıkabilecek çelişkisel durumlar

29 Rawls’ın bu iki temel ilkesi ile, Benhabib’in Habermas’ın ideal konuşma durumu anlayışına içkin olduğunu söylediği “evrensel ahlaki saygı” ve “eşitlikçi karşılıklılık” ilkeleri birbirine benzer yönler içerdiği gibi, her biri, müzakereye başlamadan önce kabul edilmiş olması gereken normatif kuralları ifade etmektedir (Karşılaştırınız, Benhabib, 1999a: 53-54; 1999b).

47

Page 57: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

tartışılmaya çalışılacaktır. Bu çelişkili durumların ise, müzakerenin/müzakereci

demokrasi anlayışının kendisine içkin olduğunu, dolayısıyla kolayca aşılmasının

olanaklı olmadığını ileri sürmek mümkündür.

a. Habermas’ın iletişimsel eylem teorisi, hem aydınlanma düşüncesinin, hem

de Marksist ekonomi politik ve tarihsel materyalizm anlayışının bir eleştirisini

içermektedir. Yukarıda bahsedildiği gibi, Habermas’a göre modernleşme, yaşam

dünyasının rasyonelleşmesinin yeterli olgunluğa erişmesinden önce, içerisinde para

ve iktidar araçları kurumsallaştırmış, bu da yaşam dünyasının kolonileşmesine neden

olmuştu. Yapılması gereken, modernizmin yaşam dünyasını kolonileştiren bu

özelliklerini ayıklamak ve tamamıyla ortadan kaldırılması yerine “yeniden inşa

edilmesi gereken mirasları”nı30 geliştirmektir. Dolayısıyla, daha fazla demokrasinin

modernizmin bu sorunlarını çözeceği düşünülür. Çünkü modernizmin krizi,

Habermas’a göre, Marx’ın belirttiğinin tersine ekonomi içinde değil, daha çok

toplumsal bütünleşme alanında yatar (Mouzelis, 1992: 272).31 Bu nedenle Habermas,

gerek post-yapısalcı gerekse post-modern ya da modernizm karşıtı teorileri kabul

etmeyerek, modernliği, var olan sorunlarına rağmen, bir özgürleşim hareketi olarak

görür (Gorz, 2001: 174).

Habermas’ın Marx eleştirisi ise, (a) teori ve pratik arasındaki ilişki sorunu; ve

(b) tarihsel materyalizm anlayışı üzerine odaklanır. Habermas, pratik bir niyeti olan

bir teorinin hitap ettiği grup ya da sınıfın proleterya olamayacağını, çünkü zaten

proleteryanın ona atfedilen rolü gerçekleştiremediğini ileri sürer ve proleteryanın

30 Benhabib’e gore, modernliğin bu mirasları şunlardır: “Şimdilerde ‘eski moda’ ve kuşkulu görünen, her kişinin insan türünün mensubu olması sıfatıyla evrensel saygı görmeye layık olduğunu bildiren ideallere bağıtlı ahlaki ve politik evrenselcilik; bireyin ahlaki özerkliği; ekonomik ve toplumsal adalet ve eşitlik; demokratik katılım; adalet ilkeleriyle bağdaştırılabilir en kapsamlı sivil ve politik özgürlükler; ve insanlar arasında dayanışmacı birliklerin oluşturulması” (Benhabib, 1999a: 17). 31 Yeni toplumsal hareketlerin bölüşüm ve dağıtım sorunlarına değil, kültürel yeniden üretim ve sosyalizasyon üzerine odaklanmaları da bundandır.

48

Page 58: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

devrimci gücünden şüphe duyar (Heller, 1982: 25; Disco, 1979: 191). Habermas

Marksizmin üretici güçler alanında yer alan araçsal eyleme vurgu yaptığını, oysa,

üretim ilişkileri alanında iletişimsel eylemin de önemli olduğunu, Marksizmin de bu

noktayı gözden kaçırdığını ileri sürer. Ne var ki, tam da bu noktada Habermas’ın

teorisinin sorunları başlamaktadır. Nitekim Habermas, örneğin, müzakereci bir

demokrasinin “nerede” (kamusal alanda) ve “nasıl” (eşit ve adil katılımla)

gerçekleşeceğini gösterir ancak “kim” (katılımcılar) sorusunu yanıtlamada

başarısızdır. Çünkü, Habermas’ın pratik bir niyeti yoktur. Bu nedenle de Marx’ın

yaptığı gibi bir özneye ya da aktöre vurgu yapmaz. Bu durumda, örneğin, yaşam

alanının kolonileşmesine karşı mücadele edecek olanlar, özel bir sınıf/grup değil,

“herkes”dir. Yani, bu teknikleşme sürecine engel olacak aktörler kimlerdir sorusu,

Habermas’ın teorisi içinde yanıtsız/belirsiz kalır. Yaşam alanı içindeki “herkes” bu

teknikleşme/kolonileşme sürecinden aynı biçimde ve düzeyde mi etkilenmektedir?

Eğer herkes farklı biçimde etkileniyorsa, bu kolonizasyonu engellemek için kim,

neden güdülenecektir? Örneğin, iletişimin bozulmaması nasıl sağlanacaktır? Daha da

önemlisi, bu çöküşten kurtulmak için insanları motive edecek şey nedir? Marx için,

proleteryanın kendi nesnel çıkarları onu motive edecek noktaydı. Ne var ki

Habermas’ın teorisi bu anlamda bir praksis teorisi geliştirmede başarısız kalmaktadır.

Örneğin Held’e göre; (a) eleştirel teorinin kime hitap ettiği; (b) somut bir durumda

eleştirel teorinin nasıl uygulanacağı; ve (c) aydınlanmanın motorunun ya da

kışkırtıcısının kim olacağı soruları Habermas’ın teorisinde yanıtlanmaz (akt. Livesay,

1985: 68). Bu önemli bir sorundur. Çünkü çağımızın temel problemi, yaşanan

siyasal, ekonomik ve sosyo-kültürel krizlere karşı ne yapılması gerektiği değildir asıl

olarak. Ne yapılması gerektiği hakkında bir takım fikirler ileri süren bir çok düşünür

49

Page 59: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

vardır zaten. Nitekim, bütün demokrasi teorileri de ne yapılması gerektiğine ilişkin

tezler ileri sürmektedir. Ne var ki, asıl olan, yapılması gerekeni yapma gücü ve

kararlılığına kimin sahip olduğudur. Müzakereci demokrasinin temel sorunu (ve

ileride bahsedeceğimiz gibi agonistik demokrasinin de temel sorunu), yapılması

gerekeni kimin yapacağına ilişkin bir adres göstermemesidir.

İkinci bir başka nokta, Marksizmin bütünselliğine karşı Habermas’ın

teorisindeki “süreksizlik”tir. Marx, ekonomi, toplum ve siyaset arasında bir ayrım

yapmamış, tersine, bunlar arasındaki süreklilikleri ve ilişkileri takip ederek teorisini

böylesi bir bütünsel bakışla inşa etmişti.32 Bu nedenle de, değişimin sağlanması, alt

yapı ve üst yapının bütününün alt üst edilmesi koşuluna bağlıydı. Oysa Habermas,

ekonomi, toplum ve siyaseti birbirinden ayırır. Bu durumda Habermas, modernite

projesinin onun kapitalist üretim ilişkisinin egemenliği altında olma özelliğini, yani

ekonomik boyutunu bir tarafa bırakarak araçsal akılcılık temelinde yaklaşarak,

örneğin, global bir modernitenin aslında sermayenin globalleşmesi anlamına

geldiğini göz ardı eder (Keyman, 2001: 237-238). Bu durumda, her önemli toplumsal

sorunun, eninde sonunda ekonomik yapıya dönmemizi gerektireceğini ileri sürerek,

en son noktada/son kertede bile olsa ekonomik yapının belirleyici etkisinin devam

ettiğini, ne var ki Habermas’ın bunu göz ardı ettiğini söylemek olanaklı. Nitekim,

kapitalist bir sistemde her ne kadar ekonomik alan ile siyasal alan ayrı örgütlenmiş

olsa da, sınıf egemenliği ekonomik ve siyasal iktidarın birlikteliğini varsayar (Öngen,

2003: 167). Demokrasi ise, servetin küçük bir elitin elinde aşırı derecede

32 Bu nokta, Marx’ın ekonomik indirgemecilikle suçlanmasına da neden olmuştu. Ekonominin belirleyiciliğiyle ilgili olarak üç tür yaklaşımdan bahsedilebilir. Birincisi, eknominin diğer bütün alanları bütünüyle belirlediği ve en temel noktanın bu nedenle de ekonomi olduğu, ikincisi, ekonomik yapı ile diğer yapılar arasında hiç bir durumda bir öncelik-sonralık ilişkisinin olamayacağı, dolayısıyla ekonomi ve diğer yapılar arasında karşılıklı bir belirleme ilişkisinin olabileceği, üçüncüsü, ekonomik yapının her zaman ve noktada değil, ancak “son kerte”de belirleyici olacağı yaklaşımları.

50

Page 60: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yoğunlaştığı toplumlarla bağdaşmaz. Bu durumda demokrasi, ya kurulu güç yapısına

uşaklık edecektir, ya da sürekli onun tehdidi altında yaşayacaktır (Gills, vd., 1995:

31). Diğer taraftan, çalışmayı/ekonomik yaşamı araçsal akılcılıkla, sivil toplumu/iyi

yaşam tercihlerini iletişimsel akılcılıkla kimliklendirmeyi de reddetmek gerekir.

Çünkü, emek ya da çalışma sadece araçsal bir eylem alanı değildir, aynı zamanda

iletişimsel eylemi de içinde barındırır. Bunun tersini de söylemek doğrudur:

İletişimsel eylemin geçerlilik kazandığı/ortaya çıktığı alanlar, araçsal eylemi de

içerir. Bu anlamda, pazarda alışveriş yaparken “araçsal akılcılık”, bir kadın

derneğinde alınacak bir kararda müzakerede bulunurken “iletişimsel akılcılık” söz

konusudur demek tamamen doğru değildir.

Bu noktadan, müzakereci bir demokrasinin geliştirilebilmesi için merkezi bir

önemi olan, Habermas’ın ideal konuşma durumu ve anlaşmaya ulaşma anlayışının

eleştirisine geçebiliriz. Habermas’a göre, anlama, anlaşmaya dayanır. Nitekim ona

göre “anlamaya erişmeye yönelen bir dil kullanımı, dil kullanmanın özgün bir

biçimidir” (Habermas, 2001: 287). Duyan kişi, konuşma eylemini anlar, çünkü

konuşan kişi, konuşma iddialarının ne olduğu konusunda gerekçeler verecektir ve

dinleyen de bunu fark eder. Habermas’ın konuşma, anlama ve anlaşmaya ilişkin bu

konumu da bir takım sorunlar içermektedir. Örneğin, her hangi bir insanın konuşulan

konu her ne ise onu “anlaması”, konuşanın söylediklerini onaylayabilme, ya da

söylediklerinin geçerlilik iddialarını akıl yürütmeye dayalı olarak değerlendirerek

kabul edebilme olanağını bilmemize dayandırarak Habermas, anlaşmayı etkileyecek

bütün diğer nedenleri (daha fazla bilgiye sahip olmak ya da herhangi bir ekonomik,

siyasi, bireysel vb. çıkar taşımak) dışarıda bırakır. Böylesi bir saf konuşma-anlama-

anlaşma ilişkisinin kurulabileceğinden kuşku duymak gerekir. Çünkü, günlük

51

Page 61: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

bireysel ilişkiler dışında, özellikle sivil kurumlar/dernekler ve devlet kurumları

içindeki ilişkilerde ve bunların birbirleriyle ilişkilerinde, ekonomik, siyasal, kişisel

güç ve çıkarlardan arınmış, bunlar tarafından etkilenmemiş ve etkilenmeyen

konuşma olanaklı değildir. Nitekim bireyler, her hangi bir müzakereye katılırken, tek

tek bireyler olarak değil ama, Marx’ın deyişiyle “herkes olarak bireyler” (Marx,

1997)33 anlayışıyla katılır. Kaldı ki, insanlar her zaman anlaşmak için “konuşmaz” ya

da anlaşmak için “anlamaz”. Bu noktada, anlamanın çok ya da az ama her zaman

daha fazla bilgiye (ya da başka herhangi bir etkene) dayalı olduğu ileri sürülebilir.34

Nitekim, ırkçılık ve sonuçları hakkında bir takım bilgilere sahip olan ve ırkçılığı

reddeden birisi, Callinicos’un (2001) verdiği örnekten hareketle söylersek, “Hitler’in

haklı olduğu”na ilişkin tezlerin hepsini de “anlayacak”, ama muhtemelen aynı fikre

ulaşmayacaktır. Bu durumda, anlama ve anlaşma arasındaki Habermascı ilişki de

ortadan kalkmış demektir: duyduklarımızı anlayabiliriz ama onları

onaylamayabiliriz. Diğer taraftan, ırkçılık ve sonuçları hakkında hiç bir bilgisi

olmayan bir insan ise, Hitler’in haklı olduğuna ilişkin savı büyük bir olasılıkla

yeterince anlamayacak, ama onaylamaya gelince başka bir takım nedenlerden dolayı

(“Türk’ler en üstün insanlardır” gibi bir fikre sahipse mesela) belki de

onaylayacaktır. Bu durumda, bir düşünceyi anlamamızı ve onaylamamızı sağlayan

33 Marx’ın bu sözleri, bireylerin kendi çıkarlarını değil, ortak yararı gözeterek müzakereye katıldıkları biçiminde de yorumlanabilir. Ne var ki, insanlar tüm toplumun değil, fakat içinde bulundukları grubun/sınıfın çıkarlarıyla da davranabilirler. Bu durumda, onların müzakere sürecine katılımları, içinde bulundukları grup ya da sınıfın çıkarlarını koruma amacını güdebilir. Bu, diğer grupları dışlama, onların söylemlerini onaylamama anlamına da gelebilir. 34 Benhabib (1999b), müzakere sürecinin aynı zamanda bilgilenme/bilgi verme/bilgi edinme süreci olduğunu iddia eder. Bu durum bir takım araştırmalarla da kanıtlanmıştır (bkz. Buttom ve Mattson, 1999). Ne var ki, ileride de bahsedeceğimiz gibi, Habermas’cı yaklaşımda “doğru” olan yoktur, daha doğrusu “doğru” olan, müzakere sonucu ortaya çıkan şeyle ilintilidir. Önemli olan şey doğrunun ne olduğu değil, doğrunun ne olduğunu insanların akılcı konsensuslar yoluyla saptayabilecekleri bir iletişim ortamının ne olduğudur. Bu durumda, müzakereden once “doğru”dan bahsedilemez, ancak müzakereden sonra doğrudan bahsedilebilir. Bu durumda, madem ki doğru yoktur, müzakereden önce ve sırasında verilecek/edinilecek “doğru” bilgi de yoktur.

52

Page 62: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

başka etkenler devreye girer. Bir fabrika sahibini, işçilerin sömürüsünden kar elde

etmeye çalıştığını göstererek, onu bu sömürüden vazgeçirmeye ikna etmeye

çalıştığımızı düşünelim. Bu durumda, söylediklerimizi yeterince anlamış olabilir,

ama ekonomik çıkarları gereği bundan vazgeçmeyecektir (Eğer böyle olsaydı,

sosyalizmi kurmak için işçi hareketinin gelişmesini beklemek yerine, burjuvaları

ikna etmek yeterli olurdu). Dolayısıyla, anlamak ile anlaşmaya ulaşmak arasında

zorunlu ya da olumsal bir bağ yoktur.

b. Anlamaya ulaşma mekanizması, hem yaşam dünyası için hem de

müzakereci bir demokrasinin oluşturulabilmesi için kaçınılmazdır. Nitekim,

müzakerenin temeli, insanların birbirlerinin söylediklerini anlama, yorumlama ve

benimsemeye (ya da benimsememeye) dayanır. Bu noktada, müzakereci demokrasi

eleştirilerine geçebiliriz. Ancak önce, Benhabib’in müzakereci demokrasiye karşı

geliştirilen eleştirileri nasıl sınıfladığına bakmak gereklidir. Benhabib, bu eleştirileri

üç başlık altında toplar. Bunlardan birincisi, müzakereci demokrasinin bireysel

özgürlüklerin aşınmasına ve hukukun üstünlüğünün dengesinin bozulmasına neden

olacağına ilişkin liberal teorisyenlerin eleştirisidir (özellikle Rawls ve Ackerman).35

İkincisi, bu modelin başkalarını susturma pahasına belirli bir konuşma tarzına

öncelik tanıdığına ilişkin feminist eleştiridir (Young ve Fraser). Onlara göre

demokrasi kamusal alan/özel alan ayrımına dayandığı sürece modern toplumun

içinde dışlanmış ve ötekileştirilmiş kimliklerin söz konusu sorgulama sürecinin

dışında bırakılmaları gibi bir tehlike söz konusudur (Keyman, 1998: 203). Sonuncusu

ise, bu modelin halk oylaması ve kurum karşıtı imaları nedeniyle naif ve tehlikeli

olduğunu ileri süren kurumsalcı eleştiridir (Luhmann) (Benhabib, 1999b: 111-112) 35 Ackerman bu türden sorunları gidermek amacıyla “vatandaşların birbirlerinin sorularına meşru bir biçimde verebilecekleri yanıtlara uygulanabilen “konuşma ölçülülüğü” (conversational restraint) yaklaşımı geliştirir (bkz. Ackerman, 1989).

53

Page 63: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ve aynı zamanda bu eleştiri, müzakereci demokrasinin uygulanabilir olmadığını ileri

sürer (s. 126). Benhabib bu eleştirileri kısaca şöyle yanıtlar: İlk olarak, liberallerin

eleştirisi Benhabib’e göre haksız nedenlere dayanmaktadır. Çünkü müzakereci model

en genel ahlak ilkelerini sağlayacak bir etik söylem kuramı geliştirerek, kişilerin

sahip olduğu belirli hakları korur (örneğin, evrensel ahlaksal saygı ilkesi). Ayrıca her

birey aynı haklara sahiptir (eşitlikçi karşılıklılık) (s. 117-118). İkincisi, feministlerin

eleştirisine karşılık olarak Benhabib, kamusal alanın çoğulcu ve çok boyutlu bir

iletişim ve sorgulama sürecini içerdiği sürece farklılıkları baskı altına alan bir nitelik

göstermeyeceğini ileri sürer (s. 126). Son olarak, kurumsalcıların müzakereci

demokrasinin uygulanabilir olmadığına ilişkin eleştirilerine karşılık olarak Benhabib,

sorunun müzakereci demokrasinin uygulanabilirliğiyle ilgili olmadığını, asıl sorunun

karmaşık toplumların böylesi bir demokrasiye elverip vermediği olduğunu ileri sürer

(s. 127).

Bu çalışmada müzakereci demokrasi eleştirileri, (a) müzakereci demokrasinin

uygulanabileceği mekan; (b) uygulama yöntemi; (c) katılımcılar ile onların niteliği;

ve (d) kimlik ve fark üzerine odaklanan eleştirilerle sınırlandırılacaktır.

a. Müzakereci bir demokrasinin uygulama mekanı devlet kurumlarının dışına

yerleştirilmiştir. Böylece, merkezsiz demokrasi anlayışına uygun olarak, demokrasi

devlet merkezli olarak değil fakat resmi olmayan derneklerdeki

konuşma/tartışma/müzakereye dayalı olacaktır. Nitekim bu dernekler, “siyasal

kamusal alanın çevresel ağlarını” (Remer, 1999: 50) oluştururlar. Diğer taraftan,

resmi olmayan merkezler/dernekler/birlikler dışındaki alanlarda müzakereci

demokrasinin uygulanabilirliği meselesi yanıtlanmamaktadır. Örneğin, bir takım

hiyerarşik yapıları içeren herhangi bir devlet kurumuna ait işyerinde adil bir

54

Page 64: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

müzakere nasıl söz konusu olabilir sorusuna, müzakereci demokrasi sınırları içinde

kalarak yanıt vermek zordur. Bu anlamda, Habermas ve takipçileri normatif

teorilerini demokrasinin güncel işleyişine yaymamakta, demokrasiyi katılımcılar

tarafından deneyimlenmiş olma anlamında genişletmemektedirler. Bu onların

teorisinin ütopyacı yanıdır (Blaug, 1996: 65-66).

b. Yöntemsel açıdan müzakereci demokrasi usulcüdür, yani, bir takım

kurumsal usulleri vurgulayarak ortak karar alma sürecini içerir. Böylesi bir

usulcülük, Benhabib’e göre (1) temel inançlar düzeyindeki kalıcı değer çatışmalarına

bir yanıttır; (2) çatışan çıkarları dile getirme ve eleme yöntemidir; ve (3) mağdur

herkesin kendi bakış açısını dile getirme hakkına sahip olabileceği bir birlik

oluşturma tarzları çoğulculuğuna öncelik tanır (Benhabib, 1999b: 110-111). Bu

durumda, herhangi bir anlaşmanın geçerli olabilmesi için usul anlamında konsensus

yoluyla anlaşmış olmalarını gerektiren bir durum ortaya çıkar. Nitekim, müzakereci

demokratlara göre “demokratik bir prosedür meşruluğun kaynağıdır” (Cooke, 2000:

950). Ne var ki burada vurgulanması gereken önemli nokta, müzakereci

demokratların “usul”e ilişkin meşruiyeti yeterli görerek, “esas”a ilişkin meşruiyetin

ise bunun aracılığıyla sağlanabileceği yaklaşımıdır. Anlaşma ya da konsensus, esasa

ilişkin/özsel inançlar düzeyinde değil, fakat inançları değiştirme ve ilerletme için

süreçler ve usuller düzeyinde olmalıdır (Cunningham, 2002: 167). Ne var ki,

Gould’un belirttiği gibi, herhangi bir anlaşma, “üzerinde anlaşılan normların

normatif içeriğinin meşruluğunu” da ilgilendirir (Gould, 1999: 249). Buradaki

problem basitçe şudur: Her hangi bir müzakere, belirlenmiş bir takım kurallarla

(özgür ve eşit katılım vb. gibi) işlemelidir ve kararlar böyle alınmalıdır. Alınan

kararın meşruluğu buna bağlıdır. Öte yandan, alınan kararın “demokratikliği” de

55

Page 65: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

buna bağlanmaktadır. Bu noktada şu türden eleştiriler yapılabilir: Öncelikle; (a) usule

ilişkin kuralların önceden belirlenmesi, aslında “esas”a ilişkin bir belirlemedir ve

müzakereye katılanların bu konudaki katkılarını/fikirlerini engeller. Örneğin,

“müzakerede eşitlik olmalıdır” dediğimizde, müzakerenin usulüne ilişkin bir şey

söylemiş olmamıza rağmen, bu, esasa ilişkin bir sonuçtur. Çünkü önceden bu konuda

bir konsensus varmış gibi düşünülür, dolayısıyla, başkalarının bu görüşe karşı çıkma

haklarını baştan reddetmiş oluruz. Burada bir “ikilem” ortaya çıktığını söylemek

olanaklıdır. Gutmann ve Thompson, bu ikilemden kurtulmak için, müzakere

ilkelerinin de müzakere edilmesi gerektiğini (Cunningham, 2002: 181) ileri sürerler

ancak, bu öneri ikilemden kurtulmak için yeterli görünmemektedir. Çünkü, böyle

yapılsa bile sonucun “demokratik” olacağı konusunda bir şey söylenemez.

Dolayısıyla, demokrasi sadece bir prosedür değil, ondan öte felsefi bir takım

sonuçları olan bir süreç olarak algılanmalıdır. Çünkü, bu demokratik prosedürün

olanaklı olması için, en azından bir tane felsefi/ahlaki bir önermede de bulunuyoruz

demektir. (b) Diğer taraftan, müzakere sırasında oluşacak grupsal kutuplaşmalar,

insanları anlaşmadan çok, daha fazla aşırı davranışlar sergilemeye ya da çatışmaya

yönlendirebilir. Bu durumda, usul ne kadar demokratik olursa olsun, herhangi bir

sonuca ulaşmak olanaksızlaşabilir. (c) Son olarak, sadece usule dayalı bir demokrasi

anlayışı, genel demokrasi ilkeleriyle uyuşmayan bir takım fikir ve görüşlerin de

meşrulaşmasına yarar. Örneğin, “Türkler diğer halklardan üstündür” önermesi, tek

bir kişinin aldığı bir karar olması ya da müzakere sonucu ulaşılmış bir anlaşma

olması açısından neyi değiştirir? Diyelim, böylesi bir karar herkesin eşit ve adil

katılımıyla müzakereci bir tartışma ile alındıysa, usulün demokratik olması bu

56

Page 66: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

noktada ne kadar önemlidir?36 Bazı kolektif kararların, onları ortaya çıkaran usuller

ne kadar çekici ya da demokratik olursa olsun, meşru olamayacak derecede

demokrasi karşıtı fikirler ya da kararlar içerebileceği düşünülebilir. Nitekim, Cohen

bu durumu teslim ederek, demokratik meşruiyetin sınama ölçütünün kısmen esasa

ilişkin olacağını, yani sadece sonuçlara varmayı sağlayan süreçlere değil, aynı

zamanda sonuçların içeriğine bağlı olacağını belirtir (Cohen, 1999a: 141). Usule

dayalı müzakereci bir demokrasi anlayışı, her zaman meşru sonuçlar doğurmasa da,

usulü öne çıkaran böylesi bir sürecin yaratacağı olumlu bir tarafın da olduğunu

söylemek gerekir. Bu da, bireylerin müzakere süreçlerine katılımıyla birlikte, daha

fazla siyasallaşması, yani olaylara/kararlara katılırken daha fazla ve değişik siyasal

bakış açılarına dayanması sonucunu doğurabilir. Aslında böylesi bir sonucun,

Habermas’ın ve diğer müzakereci demokrasi kuramcılarının niyet ettikleri gibi

sadece müzakereye katılma yoluyla siyasal süreci etkileyebilme olanağını değil,

fakat aynı zamanda bireylerin daha fazla siyasal bir yaklaşım geliştirebilme, üzerinde

müzakerede bulundukları konuda genelleme yapabilme ve içinde bulunulan

ekonomik-siyasal sistemle bağlantılar kurma olanağını da sağladığını söylemek

mümkündür. Bu anlamda, sadece siyasete katılma değil, fakat aynı zamanda siyasal

bir bilince de sahip olmak önemlidir ve müzakere süreci bunu geliştirebilir. Diyelim,

çevreci hareket içerisinde bireylerin geliştirdikleri siyasal bir bakış açısı, çevre

36 Aslında, Habermas’da bu sorunun yanıtı vardır. Buna göre; (a) iletişimsel eylemde bulunan insanlar akılcı davranırlar, çıkarlarıyla hareket etmezler ve dolayısıyla bu türden kararlar almazlar, çünkü, “demokratik bir prosedür rasyonel çıktılar sağlayacaktır” (Cohen, 1999b: 409) ve (b) yukarıda da değindiğimiz gibi, konuşma-anlama-anlaşma arasındaki ilişkiden dolayı, bütün söylemler rasyonel bir adillik fikrini bekler ve günlük söylemler rasyonel ve tarafsızdır (Blaug, 1996: 66). Nitekim Habermas’a göre, herkes akılcıdır, akıl çerçevesi içinde iletişim kurar ve demokratik bir yapıda herkesin aklı sonunda uzlaşmayı/oydaşmayı gerektirecek bir biçimde müzakerecidir. Dolayısıyla, anlaşmayla elde edilen sonuç da, akla, akılcı düşünmeye, doğrusu, demokrasiye ve temel insan haklarına aykırı olmayacaktır. Daha önce anlama ve anlaşma ilişkisi ile ilgili olarak bir takım itiraz noktaları belirtilmişti. Usulcülüğe karşılık olarak esasın göz ardı edildiğini belirtirken bu itirazlara dayanılmaktadır.

57

Page 67: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kirlenmesini salt insanların çöplerini sokağa atmasıyla değil, fakat kapitalist

ekonomik sistemle çevre kirliliği arasında bağlantılar kurmasını sağlayabilir. Bu,

kapitalist sisteme muhalif ya da sistemle çelişkileri bulunan diğer toplumsal

hareketlerle ortak bir takım noktalarda bir araya gelme olanağının ortaya çıkması

demektir.37 Benzer özellikler diğer sivil toplum kuruluşları/dernekler/birlikler için de

geçerlidir. Bu anlamda, müzakereci bir demokrasi süreci, insanların siyasallaşmasını

sağladığı ölçüde ve oranda diğer toplumsal hareketlerle bağlantılar/ortaklıklar

kurulmasını sağlayıp başarılı olabilir.

c. Diğer taraftan Young’a göre, müzakereci demokrasi kuramcıları, siyasal ve

ekonomik gücü bir tutmanın, konuşmacıları eşit kıldığını var sayma eğilimi

göstermektedirler ve bu durum ise ekonomik ve siyasal farklılıklar dışında, başka bir

takım bireysel farklılıkların göz ardı edilmesine neden olacaktır. Ona göre sadece

ekonomik ve siyasal gücün değil, insanların kültürel farklılıklarını ve farklı

toplumsal konumlarını da ortadan kaldırmak gereklidir (Young, 1999: 178). Aynı

zamanda, Young’a göre müzakere süreci dışlayıcıdır, yani, herkesin katıldığı/içine

alındığı bir süreç gerçek dünyada olanaklı değildir (Young, 2001: 676-677). Bu

dışlama mekanizmalarının üstesinden gelebilmek için Young, “geniş kültür ve

toplumsal konum farklılıkları içinden iletişimin olanaklılığını ortaya koyan” ve

müzakereci demokrasinin genişletilmesini içeren “iletişimsel demokrasi” ideali

önerir (Young, 2001: 187-194). Buttom ve Mattson’un müzakereci demokrasinin

uygulanabilirliğine ilişkin yaptıkları çalışma, Young’ın eleştirilerini doğrularcasına,

37 Aslında politika yapma/politikaya katılma, kendi farklılıklarımızı fark ettiğimiz anda ortaya çıkar. Tıpkı, Kürt halkının kendilerinin farklı olduklarını kavradıkları anda politika yapmaya başlamaları gibi. Ama bu farklılıklar, diğer farklı gruplarla bir takım ortaklıklar yakalanabildiği sürece politikada etkili olabilir ve demokratik olan da budur. Örneğin, Kürt birinin kendi anadilini konuşmak istemesi talebi, peşinden diğer farklı grupların da (Laz, Çerkez, vs.) kendi anadilini konuşma talebini savunması ve böylece de farklılığın bir ortaklığa dönüştürülmesi, hem politikayı hem de demokrasiyi geliştiren/ortaya çıkaran budur.

58

Page 68: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

müzakere sürecinin, siyasal güç sahibi olanlar (seçilmiş bir yönetici, milletvekili

gibi) ve müzakere edilen konu hakkında bilgi sahibi olanlar (uzmanlar, bilim

adamları gibi) ile müzakereye katılan sıradan vatandaşlar arasındaki eşitsizlikleri

gideremediğini, örneğin, çevresel sorunlar gibi teknik konularda vatandaş bilgisizse,

bu onun müzakere sürecinin dışında kalmasına neden olduğunu ortaya koymuştur.

Hatta, onların elde ettiği sonuçlara göre, ders veren bir profesör gibi konuşan bir

panelistin sunumunda, tartışma ve diyalog kendiliğinden sınırlanmaktadır.

Dolayısıyla, onlara göre demokrasiyle müzakere arasında birebir bağlantı olduğunu

söylemek yanıltıcı olmaktadır (Buttom ve Mattson, 1999).

d. Son olarak bahsedilecek müzakereci demokrasi eleştirisi, post-modernist

ve post-Marksistlerin farklılıkların tanınması ve çatışmanın engellenemez olması

temeline dayanır. Bu daha çok, Mouffe (1999; 2002) ve Connolly (1995)’nin

eleştirilerinden oluşur. Bu eleştiri, iletişimsel akılcılığın kimlik sorununu anlamada

başarısız olduğuna vurgu yaparak, kamusal alanın kimlik/fark temelinde anlaşılması

gerektiğini ileri sürer. İkinci eleştiri noktaları, uzlaşmaya dayalı demokrasi

anlayışının çoğulculuk anlayışını öne çıkaracağı, bunun ise karşıtlıkların yok

sayılması anlamına geleceği konusunda ortaya çıkar. Örneğin Mouffe’a göre,

demokrasinin karşısındaki gerçek tehdit, “karşıtlığın silinmesi olanaksız niteliğini

yadsımak ve evrensel rasyonel bir uzlaşmayı hedeflemektir” (Mouffe, 1999: 352).

Mouffe’a göre;

.....demokratik toplum, toplumsal ilişkilerde kusursuz bir uyum düşünü gerçekleştirecek bir toplum olarak anlaşılamaz. Demokratik topluma, demokratik olma niteliği ancak sınırlı bir toplumsal aktörün kendisine bütünü temsil etme yetisini atfedememesiyle verilebilir. O zaman, demokrasi politikasının ana sorunu, iktidarın nasıl ortadan kaldırılacağı değil, demokratik değerlerle bağdaşır iktidar biçimlerinin nasıl oluşturulabileceği olur (s. 351).

59

Page 69: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Bu eleştirilerin peşinden Laclau ve Mouffe, “siyasetin yeni bağlamını” kimlik

siyasetinin oluşturduğunu ileri sürerek, “agonistik demokrasi” (çatışmacı çoğulculuk)

adını verdikleri ve kimlik ve fark ilişkisini dikkate alan bir demokrasi ve bu

demokrasinin işleyeceği bir kamusal alan yaklaşımı geliştirmişlerdir. İzleyen

bölümde agonistik demokrasi yaklaşımı ve ona yapılan eleştiriler tartışılacaktır.

2.2.3. Agonistik Demokrasi ya da Çatışmalı Çoğulculuk

Yaşanan kapitalist gelişmeler (küreselleşme, bürokratikleşme, toplumsal

hayatın metalaşması ve homojenleşme vb.) ile Marksist teori arasında bir kriz olduğu

söyleminden yola çıkan Laclau ve Mouffe,38 bu krizi aşma çabası olarak ortaya çıkan

Bernstein’cı revizyonizm ile Sorel’in demokratik sendikalizm anlayışının

Marksizmden önemli bir kopuş oluşturduğunu ileri sürdüler.39 Bu iki yaklaşımı ve

Gramsci’nin “tarihsel blok” kavrayışını bir arada değerlendirerek Laclau ve Mouffe,

ekonominin belirleyiciliği ve işçi sınıfının devrimci rolü anlayışından

uzaklaşmalarına Marksist literatürden bir takım gerekçelendirme olanakları buldular.

Onlara göre politik özneler artık bir sınıf içinde konumlanmış özneler değil,

karmaşık kolektif özneler olduğu ve bu özneler de söylem aracılığıyla kurulduğu

için, toplumsal ve tarihsel gelişmeler/olaylar arasında bir nedensellik ve zorunluluk

ilişkisi kurmak olanaklı değildir. Zorunluluk, evrensellik ve nedensellik mantığı

yerine “olumsallık” mantığını yerleştirerek, bir kişinin sosyo-ekonomik açıdan işgal

ettiği yer ile siyasal-ideolojik çıkarları arasında zorunlu bir ilişki olduğunu

reddetmek gerektiğini (Eagleton, 1996: 287) ileri sürdüler. Laclau ve Mouffe’a göre

Marksizm tarihin özünü ve anlamını kavramaya yönelik tekçi bir yaklaşım sergiler:

Tarihi sınıf mücadelesi ve onun kaynaklık ettiği antagonizmalar ekseninde kavrar. 38 Post-Marksistlerin Marksizmin krizine ilişkin görüşlerinin Marksist bir eleştirisi Boron, 2000; Wood, 1985; ve 2003’de yapılmaktadır. 39 Gramsci’nin “tarihsel blok” kavramının da aynı yarılmaya neden olduğunu iddia etmektedirler.

60

Page 70: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Böylesi bir yaklaşımın, kapitalizmin yarattığı sarsıcı gelişmelerle karmaşıklaşan

toplum yapısını ve yükselen yeni toplumsal hareketleri anlamaya yeterli olmadığı

ileri sürülür. Marksizm’in, sınıf indirgemeciliğiyle malûl olduğu ilan edilir. Sosyalist

hareket, sınıf indirgemeci bir yaklaşımla, yeni toplumsal hareketlere, farklı baskı

formlarından kaynaklı farklı direniş biçimleri diyerek saygı göstermektense, bu

hareketleri sınıf mücadelesi modeli içine çekmeye çalışmıştır (Pepper, 1998: 48). Bu

anlamda post-Marksizmin temel dayanakları, (a) evrensel olarak kurulmuş sınıf

birliği inancının reddi; (b) toplumun kuruluşunun söylemsel pratiklerle oluştuğunun

kabulü; ve (c) toplumsal karşıtlıkların işçi-burjuva çelişkisi yerine daha geniş

alanlara yayıldığının kabulüdür (Wood, 1985). Bu üç temel özellikle bağlantılı olarak

önerilen siyasal yapı ise, sosyalizm ya da liberalizm ve onların demokrasi anlayışları

yerine, radikal bir demokrasidir. Nitekim Laclau, liberal-demokratik-sosyalist bir

toplumdan birini tercih etmek durumunda kalırsa demokrasiyi seçeceğini ilan

etmektedir (Laclau, 2000: 186). Post-Marksizmin yukarıda belirtilen üç temel

önermesinin ışığında, bu tartışmalar izlenirken, sırasıyla; (1) evrensellik; (2) siyasal

yapı ve özne konumları ile söylemin kurucu niteliği; ve (3) radikal demokrasi

konusuna yaklaşımları takip edilecektir.

Post-Marksistlere göre, tikelci siyasal kimlikler günümüzde giderek artmakta,

dolayısıyla hem modernizmin hem de Marksizmin evrenselci ilkeleri ya da herhangi

bir evrenselci iddia kriz içine girmektedir.40

Modernlik, bir tamlığı, kusursuz bir şekilde kurumlandırılmış bir toplumsal düzeni başarmaya muktedir, sınırsız bir tarihsel eyleyici hayaliyle yola çıktı. Bu tamlığa giden yol nasıl bir şey olursa olsun –dağınık bireysel iradeler çoğulluğunu bir arada tutacak bir ‘görünmez el’ ya da saydam ve akılcı bir toplumsal ilişkiler sistemi kuracak bir evrensel

40 Touraine bu konuda Laclau ile aynı pararelde düşünmektedir. Touraine’e gore, içinde bulunduğumuz dönem her türlü evrenselci ilkeyle, doğalcı toplum görüşleriyle, tarih felsefeleriyle ve tüm toplum merkezcilik biçimleriyle aramızdaki bağı koparmaktadır. Bu anlamda, ister din birliği, ister us birliği, isterse de budun birliği olsun her türlü birlik anlayışının eleştirilmesi ve reddi önemlidir (Touraine, 2000b: 201 ve 223).

61

Page 71: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

sınıf- her zaman, bu tarihsel dönüşümün faillerinin her türlü tikelciliğin ve her türlü kısıtlamanın üstesinden gelebileceğini, ve kendisiyle barışık bir toplum dünyaya getirebileceğini ima etti. Modernliğin gözünde gerçek evrensellik bu anlama geliyordu. Oysa çağdaş sosyal ve siyasal mücadelelerin çıkış noktası, güçlü bir şekilde kendi tikelliklerini öne sürmektir, hiçbirinin, kendi başına, toplumun tamlığını gerçekleştirmeye muktedir olmadığı yönünde güçlü bir inançtır (Laclau, 2000: 26-27).

Diğer taraftan, soğuk savaş sonrası dönemde, meşruiyetlerini evrensel bir

tarih anlayışınca belirlenmiş bir görevden almayan birçok siyasal kimliğin ortaya

çıkışına tanık olduğumuzu söyleyen Laclau’ya göre, evrenselliğin yaşadığı kriz, onu

tamamen ortadan kaldırmaz, tam aksine, yokluğunu somut/hissedilebilir bir hâle

getirir. Nihai anlamların, ‘Mutlak Tin’in varolmadığı bir dünya ise, olumsal, tehlikeli

ve sınırlı olanın bilincini açığa çıkarırken, aynı zamanda kimliklerin inşasındaki

karmaşık mekanizmalara ilişkin bir farkındalığa da yol açar (Laclau, 1994: 1). Özcü

evrenselliğin yaşadığı bu kriz, nesnenin kendisinden çok onun ortaya

çıkış/olanaklılık koşullarına, bir başka deyişle varoluşun olumsal (contingent)

koşullarına ve inşasının karmaşık süreçlerine dikkat çeker. Nitekim, evrensel ve

zorunlu olanın tersine “olumsal” demek, değişken ve tikel olan; kesin ve sabit olanın

tersine belirsiz ve değişken olan; kendine yeterli ve nedenle ilgili olanın tersine

herhangi bir şeye bağımlı ve sonuçla ilgili olan; beklenen ve düzenli olanın tersine

beklenmeyen ve düzensiz olan anlamına gelir (Connolly, 1995: 47). Evrensellik ve

zorunluluğun reddi ve olumsal olanın kabulü ayrıca, toplumsal olan içerisinde

geliştirilebilir stratejileri de genişleterek çeşitlendirir. Geçmişteki kuramsal

kategoriler, yapısal biçimlenişlerini oluşturan güç ilişkileri açığa çıkıp bu kategoriler

yapısöküme (deconstruction) uğratıldıkça, bunların içerisinden yeni ve daha

karmaşık hegemonik-siyasal hamleler olanaklı hâle gelir (Laclau, 1994: 2).

Ekonomik ve siyasal alan arasındaki zorunlu ilişkinin koparılması ve

nedenselliğin reddi, toplumsal sınıfların siyasal kimliklerinin nasıl oluştuğu sorusunu

62

Page 72: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ortaya çıkarır. Bu noktada Laclau ve Mouffe, hegemonik öznelerin zorunlu olarak

temel toplumsal sınıflar düzleminde kurulduklarını reddederek (Laclau ve Mouffe,

1985: 172), hegemonyanın alanını artık farklı tikelliklerin bir arada bulunduğu bir

alan olarak değerlendirir. Toplumsal kimliğin belirlenmesi, sonsuz sayıda anlamsal

farklar arasında bir sabitleme oyunu, yani söylemin kuruluşudur (Üşür, 1997: 55).

Öyleyse toplumsal olan her şey ve bunun içerisindeki özneler ancak söylemsel olarak

kurulur ve hegemonya alanı da farklı tikelliklerin birbirine eklemlendikleri alan

olarak ortaya çıkar. Politik özneler bundan dolayı sınıfsal değil, fakat “karmaşık

kolektif iradeler”dir (Laclau ve Mouffe, 1985: 87).

Bu doğrultuda, siyasal kimliklerin nasıl oluştuğunu tartışırken Laclau,

“...öznelerin toplumsal yapıda zaten tanımlanmış bir yerleri olsaydı, yapmamız

gereken şey bu kimlikleri keşfetmek olurdu;” yoksa, “...kurmak/inşa etmek değil”

demektedir (Laclau, 1994: 2-3). Ancak eğer bütün toplumsal çelişkiler, bir gereklilik

olarak, toplumsal kimliklerin bir yapısökümüne neden oluyorsa, ve çelişkilerin

olmadığı bir durum herhangi bir toplum biçimi ile birlikte düşünülemiyorsa, herhangi

bir toplumsal kimlik, bir boyutuyla, salt keşfetmeyi değil, inşa sürecini de

gerektirecektir. Çünkü, bir kimsenin sosyo-ekonomik açıdan bulunduğu yer ile,

siyasi ya da ideolojik çıkarları arasında herhangi bir zorunlu ilişki olamaz. Öyleyse,

keşfedilecek şey, böyle bir zorunlu ilişki değil, bu kimliklerin siyasal alanda nasıl

inşa edildiğidir. Bu inşa sürecini anlamanın temel kavramlarından biri özdeşleşme’dir

(identification) ki, bu kavramın kendisi de herhangi bir kimliğin kökenindeki bir

yokluğa/eksikliğe (lack) işaret eder41 (Laclau, 1994: 2-3). Kimlik ve özdeşleşme

arasındaki ayrımın önemli bir sonucu, bütün toplumsal kimliklerde kurucu bir yarığa 41 ‘Lack’, ‘split’ gibi kavramlar, Lacan’a ve onun psikanalitik yaklaşımına dayanır. Aynı zamanda İngilizce’de identity/identification sözcükleri arasındaki ilişki Türkçe’de kimlik/özdeşleşme arasındaki ilişkiden biraz daha geniş olsa gerek.

63

Page 73: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

(split) işaret etmesidir. Eğer, yokluk/eksiklik gerçekten kurucu ise, onu doldurmaya

çalışan özdeşleşme ediminin kendisini haklı gösterecek, kendisine dışsal bir kaynağı

olamaz, çünkü özdeşleştiğimiz düzen, iyilik ya da akılcılık gibi ölçütlerle

değerlendirilerek değil, bir düzen (order), belirli bir düzenlilik (regularity) olasılığı

getirdiği için kabul edilmiştir. Yani, özellikle kökten düzensizliğin hüküm sürdüğü

dönemlerde, gerçek içeriği ikinci derecede önemli olan bir düzen gereksinimi ortaya

çıkar ki, bunun siyasetin mantığı açısından önemli sonuçları vardır.

Eğer toplumsal kimliklerin siyasal yönüne odaklanılırsa aynı sonuca

ulaşılacaktır. Toplumsal dünya, yalnızca tekrar eden, biriken edimlerden

oluşmuyorsa, bu, toplumsal olanın daima ‘toplum’un kurumsallaşmış çerçevelerinin

dışına taşmasından ve toplumsal antagonizmaların bu çerçevelere içsel olan

olumsallığı gözler önüne sermesinden kaynaklanır. Dolayısıyla, bütün toplumsal

etkinliklerde kurma/inşa etme ve yaratma boyutu içsel olarak mevcuttur (Laclau,

1994: 3).

Bu kurucu momentin toplumsal yenilikler açısından önemi ele alındığında

toplumsal yeniliklerin, toplumsal pratiklerin kendi içlerinde taşıdıkları dönüştürücü

bir dinamiğin sonucu olmadığını, fakat bütün tarihsel yeniliklerin köktenci/radikal

yenilikler olduğunu, dolayısıyla tarihin toplumsal değişimi açıklamak için herhangi

temel bir mantığa ya da aklın kurnazlığına başvuramayacağı sonucuna varılır.

Laclau’ya göre, radikal yenilik, radikal kurum/kuruluş (institution) demektir ve bu –

toplumsal etkinlikleri oluşturan- kurucu boyuta ‘siyasal’ olan (the political) adını

verir (Laclau, 1994: 4). Ancak eğer, siyasal olan radikal kuru(lu)mu içeriyorsa, ve

toplumsal düzende bunun temelini oluşturabilecek herhangi bir şey yoksa, kurma

eylemi kendi temelini kendinde bulacaktır ve bu kendini-kurucu nitelik,

64

Page 74: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

özdeşleşmedekiyle aynı şeydir. Yani, bütün siyasal kimlikler özdeşleşme eyleminin

(kurucu eylemlerin) görünürlüğünü (visibility) gerektirir. Bu eylemlerin görünürlüğü

ise, başka kurulum olanaklarının varlığıyla mümkün olacak, bu farklı projelerle olan

antagonistik ilişkilerinde her bir kurulumun olumsallığı ortaya çıkacaktır. Onlara

siyasal niteliklerini veren şey de bu olumsallıktır. Dolayısıyla toplumsal olanın

kuruluşuna ilişkin ne kadar çok şey sorgulanırsa, toplumsal yeniden üretimi

süregelen toplumsal pratikler yerine siyasal müdahaleler ve özdeşleşimler

belirleyecek, bu da toplumsal yaşamın daha fazla boyutunun siyasallaşması ve daha

çok parçalı / hususi (particularistic) siyasal kimliklerin ortaya çıkışı demek olacaktır

(Laclau, 1994: 4). Dolayısıyla, Marksizmin yaptığı gibi, bir özne konumları

çoğulluğunu sınıf sorunlarına indirgemek yerine, toplumsal çoğullukların varlığı ve

bunların birbirine indirgenemezliği kabul edilmelidir.

Kendisiyle yapılan bir söyleşide, toplumsal hareketler ile radikal demokrasi

arasındaki ilişki hakkında bir soruya yanıt verirken Laclau şunları söyler:

“Evrensellik artık, Marksizm’deki işçi sınıfı gibi, ‘sınırlanmamış’ bir toplumsal

aktörün ayrıcalığı değilse, yalnızca daima sınırlı nitelikteki aktörlerin yürüttüğü

mücadelelerin eşitleyici etkileri yoluyla pragmatik bir biçimde kurulabilir. Bu

anlamda, diğer talepler gibi sosyalist talepler de hegemonya mücadelesinde

eklemlenebilir (articulate). Bu taleplerin tutucu bir biçimde eklemlenmeleri de

olasıdır ve ortaya çıkacak sonuç diğer her şey gibi hegemonya mücadelesince

belirlenecektir. Toplumsal mücadelelerin başlangıçta kesin hedefleri yoktur, ancak

mücadele boyunca bu hedefleri kurar ve dönüştürürler. Bu mücadeleler, birçok

toplumsal aktörün ve taleplerin iç içe geçtiği karmaşık alanlarda verildiği için,

eklemlenme bireysel taleplere dışsal bir süreç değildir. Çevreci hareketi düşünecek

65

Page 75: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

olursak, ortaya konan talepler baskıcı bir devletin çevreyi koruma adına toplumsal

alana müdahalesini meşrulaştırabileceği gibi, siyasal ve ekonomik sistemlerdeki akıl

dışılığa (irrasyonelliğe) yönelik radikal bir eleştirinin önünü de açabilirler (Laclau,

1990: 229-30). Eklemlenme, en baştan ya da hareketlerin belirli bir siyasal önem

kazandığı andan itibaren önemli bir sorun olacaktır; bu eklemlenme biçimininse bir

siyasal parti formunda olması gerekmemektedir (Laclau, 1990: 231).

Günümüzde kimliklerle stratejiler arasındaki ilişkinin değiştiğini söyleyen

Laclau, yeni toplumsal hareketlerin mücadelelerini yürüttüğü koşulların her zaman

var olan bir şeyi, yani stratejilerin kimlikleri yarattığını ve bunun tersinin geçerli

olmadığını ortaya koyduğunu iddia eder. Kimlik ve strateji arasındaki ilişki

hakkındaki geleneksel varsayımlar, kimliklerin sürecin başından beri verilmiş ve

sabit olduğu; ve toplumsal öznelerin (agents) bu kimlikler temelinde kendilerine

dışsal olan bir çevre ile stratejik hesap ilişkilerine girişebilecekleridir. Bu anlayışın

karşısında Laclau ve Mouffe’un Hegemonya ve Sosyalist Strateji’de geliştirdikleri

hegemonya yaklaşımı, yukarıda da bahsedildiği gibi, kimliklerin hegemonya

mücadelesi içerisinde oluşturulduklarını ve toplumsal öznelere yeni bir kimlik

verilirken onların aynı zamanda ‘kolektif iradeler’ olarak kurulduklarını öne sürer.

Bu anlamda hegemonya, “işçi sınıfının ya da başka herhangi bir özne konumunun

önsel birliği ya da ilerici karakteri anlayışını reddeden bir totalliği bozucu

‘eklemlenme ve olumsallık mantığı’ gerektirir” (Best ve Kellner, 1998: 237). Bu

çerçevede toplumsal özneler ve onların stratejileri arasındaki ilişkiler dışsal ilişkiler

değildir. Bugün artık kimliklerin oluşturulması süreçleri daha fazla görünür hâle

gelmiştir. Dahası bu süreçler kurulmaları, içerisine koyuldukları söylemsel-stratejik

alana dayanan ilişkisel kimliklerle, sanki öznelerin bireyselliklerine ve bu alanla

66

Page 76: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kurulan dışsal bir ilişkiye dayanıyormuş gibi sunulmaktadır. Oysa bu hareket ve

kimliklerin kuruluşunu incelerken, onları oluşturan belirli dil oyunlarına ve

stratejilere yönelmek ve bunları incelemek gerekir (Laclau, 1990: 234).

Tam da bu noktada, siyasal mücadele araçlarının neler olduğuna ve bunların

nasıl kullanılacağına geçilebilir. Laclau ve Mouffe’a göre, radikal demokrasi projesi

evrenselciliği, özcülüğü ve özne mitini terk etmeyi gerektirir (Mouffe, 1994: 196).

Hegemonya mantığı da, işçi sınıfının öncü kılınmasından vazgeçen ve çoğulcu bir

mücadeleyi hayata geçiren bir politika ihtiyacını doğurur. Kapitalizm artık örgütlü

bir güç olarak kavranamaz, dolayısıyla örgütlü mücadele de anlamsızlaşır. Munck’a

göre günümüz kapitalizminin temel özelliği, çalışma dünyasının

merkezsizleşmesidir. Onunla başa çıkmanın çaresi ise, “saati geriye çevirip hayali bir

proleteryayı tekrar merkezileştirmek değildir” (Munck, 2003: 103). Nitekim,

agonistik demokrasi savunucularından birine göre, geç modernliği tanımlayan en

önemli belirti olumsallığın küreselleşmesidir (Connolly, 1995: 43). Bu anlamda post-

Marksistlere göre siyaset, birbirine söylemsel düzeyde eklemlenen ancak birbirini

belirlemeyen ve yan yana duran kimlikler, farklar, konumlar üzerinden üretilebilir.

Onlara göre siyasal bir mücadelenin toplumsal projesi de şu biçimde kurulmaktadır:

Sol-kanat projeyi demokrasinin radikalleşmesi olarak tanımlıyoruz. Bu bir tabiyet ilişkisine karşı yürütülen her türlü mücadeleyi kapsar fakat onlarla sınırlı değildir. Bu aynı zamanda Marksizm’le bir kopuştur, çünkü örgütleyici ilkeleri, her şeyden önce, demokratik idealler olan eşitlik ve özgürlüktür. Bunlar halen modern kapitalist devletlerin egemen gruplarının retoriğinde mevcut ideallerdir. Öyleyse, biz önceki toplumdan radikal bir kopuş gerektiği fikrini -devrim fikrini- bıraktık. Kendi siyasetimizi liberal kapitalizmde tatmin edilemeyen, ancak zaten var olan fikir ve değerlerin radikalleştirilmesi olarak anlamaya başladık. Bence herkes için özgürlük ve eşitlik istemekten daha radikal bir şey yoktur. Sorun bu fikirlerin, onları izlediğini iddia eden toplumlarda uygulanmamış olmalarıdır. Sol-kanat bir projenin yapması gereken bu toplumları, bu fikirleri gerçekten uygulamaya sokmaktır (Pepper, 1998: 48).

Bu durumda radikal demokrasi, liberal demokrasiyi “radikal ve çoğulcu bir

demokrasi doğrultusunda derinleştirmek ve genişletmek”ten (Laclau ve Mouffe,

67

Page 77: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

1985: 216; Giddens, 2000b: 89; Keyman, 1998: 205) ibarettir. Bu aynı zamanda

sosyalizme giden yoldur, çünkü sosyalizm ve kapitalizm arasında bir kopuş değil, bir

süreklilik vardır: “Sosyalizm demokratik devrime içsel bir uğrak” (Laclau ve

Mouffe, 1985: 156) olarak anlaşılmalıdır.

Kamusal alan, öteki tanımının yapılmasıyla birlikte kimlik ve fark temelinde

düşünülmeli ve demokrasi de bu farklılıklar temelinde kurulmuş çoğulcu bir biçime

bürünmelidir. Demokrasi, olumsallığa maruz kalmayı diğer toplumsal biçimlerden

daha fazla vurguladığı için, kimlikteki farklılığın olumlanmasının kamusal hayatta

dile getirilmesi olasılığını arttırır (Connolly, 1995: 245). Connolly, agonistik, yani

çatışmacı ve tartışmacı bir demokrasiyi şöyle tanımlar:

Kimliğin hayat açısından gerekliliğini olumlayan, onun dogma haline getirilmesine karşı çıkan ve insan yaşamının çok biçimli çeşitliliğini koruma kaygısını kimlik ve farklılık arasındaki karşılıklı bağımlılık ve mücadeleyle birleştiren bu siyasi hayale ben ‘agonistik demokrasi’ diyorum (1995: 11).

Dolayısıyla agonistik demokrasi biçimi, müzakereci demokrasi

savunucularının yaptığı gibi çatışma ve çelişkileri ortadan kaldırmayı ya da bunlar

arasında rasyonel bir uzlaşma sağlamayı amaçlamaz. Bunun yerine, demokratik bir

projenin gerçekleşmesi için, birbirleriyle çatışan bu unsurları harekete geçirerek

çatışmacı bir konsensus ortamı yaratmayı hedefler.

2.2.4. Agonistik Demokrasi Eleştirileri

Marksizm’e karşı post-Marksist yaklaşımın temel özellikleri ve önerileri

birkaç maddede şöyle özetlenebilir: (a) her türlü evrenselciliğin, nesnel çıkarın ve

zorunluluğun yadsınarak, yerine, tikel ve olumsal olanın kabul edilmesi; (b)

ekonomik belirleme yerine, söylemin kurucu özelliğinin ve siyasetin özerkliğinin

kabulü; (c) işçi sınıfının önderliğinde bir sosyalist devrim yerine, değişik ve birbirine

benzemeyen özne konumları aracılığıyla kurulan radikal bir demokrasi fikri. Bu

68

Page 78: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

üçüncü özellik, Laclau ve Mouffe’nin projesini diğer post-Marksistlerden ayıran

noktadır.

Laclau ve Mouffe’a göre, evrenselci söylem terk edilmeden demokrasi

mümkün değildir.42 Ne var ki, Laclau ve Mouffe’un savunduğunun tersine, evrensel

bir takım ilkelere dayanmaksızın demokrasinin savunulamayacağını söylemek de

olanaklıdır. Örneğin, evrensel olarak benimsenmiş bir hukuk ya da temel insan

hakları olmaksızın sadece “tikelliklerin” tanınması evrensel ilkesiyle demokrasinin

savunulması olanaksızlaşır. Nitekim Harvey, bu durumu şöyle dile getirmektedir:

Evrensellik koşulundan hiçbir zaman kaçınılamaz; bunu yapmanın yollarını arayanlar ise (bir çok post-modern ve post-yapısalcı formülasyonlarda olduğu gibi) bu koşuldan kurtulmaktan çok yalnızca onu gizlemek sonucuna ulaşırlar. Buna karşın evrensellik, tikelliklerle diyalektik ilişki içerisinde ele alınmalıdır. Evrensellik ve tikellik birbirlerini, evrensellik ölçütünü, farklılığın tikellikleri içerisinde ve onlar aracılığıyla daima tartışmaya açık hale getirecek bir şekilde tanımlarlar (Harvey, 2001: 199).

Evrenselliğin reddi ile birlikte, aynı zamanda, Laclau ve Mouffe’un tarihi

yorumlarken zorunluluk yerine olumsallık mantığını yerleştirmeleri, doğal olarak, bir

taraftan işçi sınıfı ile onun toplumsal konumu arasındaki ilişkileri ortadan kaldırarak

bunları tesadüfi bir ilişki olarak ortaya çıkmış gibi gösterirken, diğer taraftan işçi

sınıfının sosyalizm mücadelesinde ayrıcalıklı konumunu yadsır. Bu nokta, birçok

Marksist tarafından post-Marksizm’e yapılan eleştirilerin temel noktasını oluşturur.

Nitekim bu bakışı eleştiren Wood’a göre, “bu argümandan çıkarılabilecek nihai

sonuca göre, bir mağara adamının sosyalist olma ihtimali, bir proleterinkiyle aynıdır

– bunun için, o mağara adamının, uygun söylemi işitebileceği uzaklıkta olması

yeterlidir” (1985: 72). Benzer eleştiriler Eagleton (1996), Best ve Kellner (1998),

42 Bir başka çalışmasında ise Laclau, evrensellikle ilgili olarak tam tersi bir konumu savunmaktadır. “Her türlü evrensel ilkeyi bir tarafa bırakmış soy bir tikelcilik mümkün müdür? Evet cevabını kuşkuyla karşılamak için birçok neden var. Bir kere, tümüyle ayrı ve farklı bir kimlik iddiasında bulunmak demek, bu kimliğin kültürel çoğulculuk ve farklılık üzerinden kurulduğunu öne sürmek demektir…….Örneğin, tüm etnik gruplar için kültürel özerklik hakkını savunmak, ancak evrensel gerekçelerle doğrulanabilecek bir iddiayı tartışmaya açmak demektir” (Laclau, 2000: 22-23).

69

Page 79: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Geras (1987), Boron (2000) tarafından da yapılmıştır. Örneğin Eagleton, Wood’un

yaptığı eleştiriye benzer olarak şu eleştiriyi yapar:

.....kadınlarla feminizm ya da işçilerle sosyalizm arasında herhangi bir ‘zorunlu’ ilişki yoksa, bu durumda ulaşılacak sonuç, kendi tasarısına uygun düşen toplumsal grup hangisi olursa olsun onu kendi projesi içine çeken, feci halde eklektik ve fırsatçı bir siyaset olacaktır. Erkeklerin babaerkliğe karşı yürütülen mücadeleye öncülük etmemeleri .............için hiçbir geçerli neden kalmayacaktır (1996: 301).

Nitekim, her şey söyleme indirgendiği için (Wood, 1985; Geras, 1987)

kapitalist sömürü artık, değer yasasının ve artı değere el konulmasının bir sonucu

değil, fakat işçiler bunu söylemsel olarak dile getirir ya da temsil ederse ya da

dışarıdan birisi gelirde sınıf bilincini onların damarına enjekte ederse vardır. Boron

bu yaklaşımı, Marksizm’in yenilenmesi olarak değil, fakat sulandırılması (dilution)

olarak yorumlamaktadır (Boron, 2000: 71). Best ve Kellner’a göre ise, post-

Marksizm’in temel sorunu Wood ve Geras’ın ileri sürdüğü gibi her şeyin söyleme

indirgenmesi değil, fakat, söylemsel olmayanı söylemsele yüklemeleri ve pratikler ve

kurumlar karşısında söylemi imtiyazlı kılmalarıdır (Best ve Kellner, 1998: 247).

Doğal olarak bu yaklaşımda, söylemselliğin, tüm kapitalistleri ya da onlara bağımlı

olanları sosyalizm davasına kazanmanın bir ve aynı şeymiş gibi olumsal kıldığı garip

bir durum ortaya çıkmaktadır. Kadın olmakla feminist olmak, Türk olmakla Türk

milliyetçisi olmak, erkek olmakla ataerkillik savunucusu olmak arasında zorunlu ve

doğal bir ilişki olmadığını söylemek oldukça doğrudur. Nitekim her Türk milliyetçi

olmak zorunda değildir. Ne var ki, bunlar arasındaki ilişkinin sadece olumsal ve

keyfi olduğunu söylemek de doğru değildir. Çünkü bu, bir Türk’ün Türk milliyetçisi

olma olasılığı ile bir Eskimo’nun Türk milliyetçisi olma olasılığı arasında görünürde

hiçbir fark olmadığını söylemek demektir.

70

Page 80: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Laclau ve Mouffe’un bakış açıları, bir taraftan sınıf çatışmasının ortadan

kalktığını, diğer taraftan bu çatışmanın yerine zaman zaman baskıcı olan bir devlet

karşısında sivil toplum, yani halk arasındaki çatışmanın geçtiğini ileri sürer. Ne var

ki, tam da bu noktada sorgulanması gereken şey, sivil toplum ve devlet arasındaki

ilişkinin nasıl algılandığıdır. Bir kere devlet, üretim ilişkilerinden tamamen bağımsız

olarak algılanır ve devletin işlevi sadece siyasal alanda bir takım düzenleme

görevlerine indirgenir, siyaset de bir kimlik kurma aracı olarak tasarlanırsa, sivil

toplum büyüdükçe devlet küçülür ve bunun tam tersi de doğrudur gibi bir anlayış

ortaya çıkar. Bu durumda, diyelim, komprodor burjuvazi ve onun sivil toplumsal

örgütleri nereye yerleştirilecektir? Örneğin TÜSİAD, bir sivil toplum kuruluşu

olarak, devlet ve halk çatışmasında, devletin yanına mı yoksa halkın yanına mı

konulmalıdır? Çünkü, TÜSİAD’ın “iş ahlakı ilkeleri”nde, çağdaş bir medeniyet için,

derneğin “demokrasi ve insan hakları evrensel ilkelerine bağlı ve girişim, inanç ve

düşünce özgürlüklerine saygılı olduğu”43 belirtilmektedir. Ne var ki, bir işçi

sendikasının yöneticisi TÜSİAD’la ilgili şunları söylemektedir: “........son dönemde

işveren örgütleri, yani sivil toplum içinde yer alan işveren örgütleri, genel

demokratikleşme konularında, Türkiye’nin dış dünya ile ilişkileri hakkında bir takım

raporlar yayınlıyorlar. Bunlarda temel demokratikleşme ilkelerine ilişkin öneriler de

ortaya koyuyorlar ama mesela son yirmi yıldır asla ve asla kolektif haklar, sosyal

haklar, sınıfsal haklar söz konusu olduğunda en ufak bir taviz vermeye

yanaşmadıklarını görüyoruz............hala bizim işveren örgütlerimiz işsizlik

sigortasına kesinkes karşı. Sendikal örgütlenmeye giren işçilerin işten atılması

karşısında iş güvencesi, yani sendikal güvenceye topyekün karşılar” (Çoban, 2002:

43 Bkz. Tüsiad Üyelerinin Uyduğu İş Ahlaki İlkeleri, TÜSİAD web sitesi.

71

Page 81: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

357-358). Bu sorunu, kimlik/fark kavramlaştırmasıyla açıklamak olanaksızdır.

Nitekim TÜSİAD, kendi konumuna çok uygun bir biçimde elbette, genel haklar

konusuna “sivil toplumcu”, ancak işçi hakları konusuna olabildiğince “sınıfsal”

bakmaktadır. Buradan yola çıkarak post-Marksizm’in en büyük sorununun,

“uzlaşmaz çelişkiler” yerine “kimlik/farklılık” nosyonunu geçirmelerinden

kaynaklandığı söylenebilir. Bir işçi sendikası ile bir işveren kuruluşu arasındaki

antagonizma, sadece bir farklılık ya da “hasım” olma sorunu mudur? Sınıfı

belirleyen şey bir çelişki/çatışma değil de, sırf söylem aracılığıyla kurulmuş bir

farklılıksa eğer, bir işçi sendikası ile bir işveren kuruluşu birbirine eşdeğer görülmek

zorundadır. Demokratik hegemonya süreci farklı gruplar içinde yeni kimlikler

yaratır. Böylece de her grubun talepleri diğerlerininkiyle denk bir biçimde

eklemlenir. Bu “demokratik seferberlik” sürecidir (Brown, 1990: 44). Sömürü

ilişkileri değil de, “tabiyet” ilişkileri dikkate alındığı zaman, türban taktığı için

okuldan atılan bir genç kız ile saçını uzatıp küpe takmak isteyen ancak babasının

baskısından dolayı takamayan bir erkek, eşitlik, özgürlük ve farklılık mücadelesinde

eşit bileşenler olarak görülür. Bu durumda bir işçi sendikası ile diğer sivil toplum

kuruluşları arasında, kadın dernekleri, çevreci dernekler, eşcinsel hareketler arasında

örneğin, hiçbir öncelik/sonralık ilişkisi yoktur, hepsi birbirine eşdeğer demektir.

Kaldı ki, farklılık ön plana çıkarıldığı zaman, bunlara ek olarak bir çok karşıtlık

üretmek de olasıdır. Sadece bir kadın sorununda bile, işçi kadın-memur kadın, Türk

kadın-Kürt kadın, yoksul kadın-zengin kadın, köylü kadın-kentli kadın, çalışan

kadın-çalışmayan kadın gibi bir yığın farklı taleple karşı karşıya kalınır.

Yukarıda açıklandığı gibi, bir takım ayrıcalıklı kopuş noktalarının ortadan

kaldırılması ve toplumsalın çoğul niteliğinin vurgulanması, radikal demokrasi

72

Page 82: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

düşüncesinin iki temel dayanağıdır. Liberal demokrasinin evrenselciliği ve

akılcılığını eleştirmekle birlikte Laclau ve Mouffe’a göre, “solun görevi, Liberal

Demokratik ideolojiyi reddetmek değil, tersine, onu radikal ve çoğul bir demokrasi

doğrultusunda derinleştirmek ve genişletmek olabilir” (1985: 216). Ne var ki bu

konum, Marksizm’i geliştiren ve ileriye götüren post-Marksist bir konum olmaktan

çok, “post-Liberal”44 bir konumdur. Dolayısıyla, radikal demokrasi teorisi, liberal

demokrasinin tam karşısına yerleştirilecek bir konum değil, tersine, eklemleme

pratiğiyle onu tamamlayan bir konumdur.45

2.3. Türkiye’de Sivil Toplum ve Demokrasi Tartışmaları

Liberal demokrasinin yaşamış olduğu kriz, üçüncü dünya ülkelerini de içine

alarak genişleyen, ve bütün liberal-kapitalist ülkelerde ekonomik, siyasal, toplumsal

ve kültürel boyutları da kapsayan bir kriz olarak ele alınmalıdır. Dünyanın yaşadığı

bu krizin, her ülkenin kendi ekonomik ve toplumsal koşullarına göre biçimlendiği bir

gerçektir. Küreselleşmenin zorunlu kıldığı yeni ekonomik zorunluluklar, her ülkede

demokratikleşme adı altında bir takım düzenlemelerin yapılması gerekliliğini ortaya

çıkarmıştır. Bu anlamda, her ülke kendi özgül koşullarına göre bir kriz yaşasa da,

politikayı saf bir biçimde ulusal sınırlar etrafında düşünmek ve ulusun sınırları ve

aktörleri arasına hapsetmek doğru olmayacaktır (Keyman ve İçduygu, 2003: 220).

Demokratikleşme çabaları ise, sivil toplum tartışmalarını beraberinde getirmiş, ne var

ki Türkiye’de bu tartışma sivil toplumun varlığı ya da yokluğu üzerine inşa edilmeye

44 Kavramı Machperson, tam da buradaki anlamına uygun bir biçimde, “demokratik bilinçde bir devrim”e gereksinim duyduğumuz anlamında kullanır ve post-liberal bir demokrasiye ihtiyaç olduğunu ileri surer (Machperson, 1964). Sonradan Bowles ve Gintis ise, post-Liberal demokrasi adını verdikleri bir demokrasi teorisi geliştirirler. Onlara göre böyle bir demokrasi, Jeffersoncı ve Marxist bakışların bir sentezi olarak mülkiyet hakları yerine demokratik kişi haklarını öne çıkarır (Bowles ve Gintis, 1996: 274-275). 45 Ne var ki Keyman, radikal ve çoğulcu bir demokrasi anlayışını, sanki tam karşıtıymış gibi liberal demokrasi anlayışının karşısına yerleştirmektedir (Keyman, 1993: 150).

73

Page 83: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

çalışılmıştır.46 Bu çerçevede de, bağımsız dernek ve kurumların varlığına ilişkin

Hegelci anlamda Türkiye’de asla bir sivil toplumun var olmadığı (Dodd, 1992: 28)

sık sık ileri sürülmüştür. Bu anlamda Türkiye’de sivil toplumun

gelişimi/geliştirilmesi, bir “ideal” olarak algılanmakta, dolayısıyla, bu idealin

“idealite”sini tartışmaya açmayan bir durum ortaya çıkmaktadır (Mutman, 2002:

139). Dolayısıyla Türkiye’de demokrasi tartışmaları, Batı-dışı toplumlarda

demokrasinin ve sivil toplumun gelişebilme olanakları, Batı toplumu-Doğu toplumu

ikilikleri, güçlü devlet-zayıf sivil toplum yapısı, bürokratik ve siyasi seçkinler

arasındaki ilişkilerin etkisi ve Türkiye’de demokratik bir siyasal kültürün

oluşabilmesi çerçevesinde yapılmaktadır.

Batı merkezli tartışmaların ötesinde, Batı-dışı toplumlarda sivil toplumun ve

demokrasinin gelişebilmesinin olanaklılığını arayan tartışmalar, en azından

Türkiye’nin koşulları düşünüldüğünde önem kazanır. Batı-dışı toplumlarda devlet

despotizminden kaynaklanan sivil toplumun etkisizliği/yokluğu söylemlerine karşılık

olarak genellikle İslami çevreler, geleneksel yapıları sivil toplumun varlığının kanıtı

olarak ileri sürerler. Örneğin, Çaha’ya göre, Osmanlı’da şehirlerin yapısı ve merkezi

idare karşısındaki konumları, bağımsız sivil toplum unsurlarının gelişmesi için

yeterli zemini sağlayamamış olmasına rağmen (Çaha, 2000: 162), yine de, “özellikle

ikinci meşrutiyet döneminde yakalanan özgürlük ortamı, 1980’li yıllara kadar bir

daha yakalanamamıştır” (Çaha, 1999: 61). Ona göre, “özellikle Osmanlı son

döneminde medrese, tarikatlar, vakıflar gibi “geleneksel” sivil toplum kurumlarının

yanısıra, özel teşebbüs, ekonomik gruplar, siyasal partiler, dernekler, işçi hareketleri,

medya ve siyasal ideolojiler gibi “modern” sivil toplum unsurlarının da geliştiğini

46 Sivil toplum kavramının ve bununla ilgili tartışmaların dünya düzeyinde yaygınlaşmasına ilişkin açıklamalar, (Galston, 2000)’de yapılmaktadır.

74

Page 84: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

görmekteyiz”. Osmanlı İmparatorluğunun özellikle son dönemlerinde hem

geleneksel hem de modern sivil toplum kurumlarının yavaş yavaş gelişmesine

rağmen, “tek parti döneminin homojenleştirme politikaları karşısında bu sivil toplum

kurumlarının işlevi kalmamıştır” çünkü “devletçi elit, çağdaş medeniyetler düzeyine

ulaşma amacıyla 1930’lardan 50’li yıllara kadar sivil toplumu tamamen tasfiye

etmiştir” (77-78). Dursun’a göre, genel olarak İslam toplumlarında, özelde ise

Osmanlı Devletinde, devletten özerk ve karşı bir örgütlü toplumsal alanın varlığı

kabul edilmelidir ve bu toplumlarda kendi yapılarına özgü bir sivil toplumun varlığı

tartışma konusu yapılmamalıdır. Cumhuriyet döneminde ise devlet yükselmiş, buna

karşılık sivil toplum çökmüştür (Dursun, 1997: 240).

Diğer taraftan, Ortadoğu’nun zihniyet yapısının, devlet anlayışının, toplumsal

etkileşimin örüntüsünün sivil toplum oluşumlarının önünde kültürel engeller

oluşturduğunu düşünenler de vardır (Bora ve Çağlar, 2002: 337). Heper’e göre, İslam

ve devlet arasındaki ilişkiler sivil toplumsal niteliklerin gelişmesini engellemişti.

Özgür şehirler, pazarlar, Müslüman deneyimine uzak yapılar olarak kaldı. (Heper,

1991: 45). Bu nedenle de Türkiye’de şimdi var olan yapının bir “koruyucu

demokrasi” (tutelary democracy) olduğu belirtilmiş, bunun ise ne gelişmeyi ne de

demokratikleşmeyi başaramayacağı ileri sürülmüştür (Szyliowicz, 1966: 283; Ergil,

2000). Doğu-Batı tartışmalarına iyi bir örnek, sivil toplum tartışmalarında Doğu-Batı

toplumları ayrımıyla hareket eden İdris Küçükömer’dir. Doğu toplumları ile Batı

toplumları arasında ekonomik, siyasal ve kültürel düzeylerde bir takım temel

farklılıklar bulunduğuna dikkat çeken Küçükömer, Türkiye’nin özgül koşullarına

eğilerek neden sivil toplumun oluşmadığına yanıt aramaya çalışır. Ona göre, Batı

toplumlarında hukuk ve iktidar arasında bir bölünmüşlük vardır ve yurttaş,

75

Page 85: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

politikanın oluşturulmasında etkili bir yere sahiptir. Yurttaşlar halk meclislerinde

yerini alır ve bu yolla da iktidarın bir bölümüne sahip olur. Bu anlamda iktidar,

bölünmüş/parçalı bir yapıya sahiptir (Küçükömer, 1994: 124). Doğu toplumlarında

ise iktidarda bir teklik söz konusudur, ve dolayısıyla sivil toplum-politik toplum

ayrımı da söz konusu değildir. Bizim gibi toplumlarda ilginç olan, politik toplumların

darlığına karşılık, sivil toplumun da darlığıdır. Dolayısıyla demokratik yurttaşlık

bilinci ve geleneği hiçbir zaman oluşmamıştır (134). Küçükömer’e göre, Batı’lı

anlamda bir sivil toplumun oluşmayışının nedeni bürokratik yapıdır.

Çağdaş bir toplum oluşturmaya engel nereden kaynaklanıyordu? Bu, toplum yapımızın derin temeli’ndeki ana etken, politik ilişkilerle üretim ilişkilerinin üst üste gelmesi, yani çakışmasından kaynaklanır. Bu çakışmaya dayanan sistemik bütünü bürokrasi diye tanımlamıştım........... Bu çakışma, toplumda her seviyede gerçekçi hesap yapma, hesap sorma, en önemlisi akılcı düşünme mekanizmalarına aykırıdır (155).47

Küçükömer’e göre, Batı’da hem yatay hem de dikey ilişkilerle birlikte bir

bütünlük varken, Doğu’da genel olarak dikey ilişkilerin derin olduğu gözlenir. Doğu

toplumlarında merkezi bürokratik devlet kendisi için aygıt özelliğini alt topluma

ideolojik birliği ile kabul ettirir. Bu, alt toplumun özgürleşme sürecine girmelerini

engeller. Oysa temel sorun, doğrudan üreticilerin özgürleşmesi ve politik topluma

girmesidir. Bu da, sivil toplum öğelerinin kurulması sürecinde var olur (Küçükömer,

1994: 27-56).

Sarıbay’a göre temel sorun, Doğu toplumlarında bireyi devlet gücü karşısında

koruyacak mekanizmaların ve yapıların, kısacası sivil toplumun olmayışıdır. Diğer

taraftan, Sarıbay’a göre Türk kültürü, Türk bireyinin kamucu/devletçi olmasına

neden olmuş, bireyci kültür tipi gelişememiştir. Oysa bireyci kültür tipi, demokratik

47 İdris Küçükömer’in sivil toplum yaklaşımının tartışıldığı bir sempozyumun bildirileri için, (bkz. WALD, 2000). Genel olarak sivil toplum yaklaşımının ve bunun içinde Küçükömer’in görüşlerinin eleştirildiği bir başka tartışma ise (Savran, 1986)’da yapılmaktadır.

76

Page 86: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yönetimi mümkün kılmada daha destekleyici bir özelliğe sahiptir (Sarıbay, 2000: 48

ve 62).48

Diğer taraftan Samir Amin, Doğu-Batı karşılaştırmalarıyla yapılan

değerlendirmeleri genel olarak eleştirmektedir. Amin’e göre, üçüncü dünyada

demokrasi yokluğunun bir açıklaması olarak sunulan geleneksel toplum teorisi,

kıyasıya boş ve yavandır. Bu teoriler modernizasyon paradigmasını döne döne

yeniden formüle ederler: Üçüncü dünya toplumları yarı geleneksel/yarı moderndirler

ve bu nedenle otokratik iktidar kavramı geleneğini sürdürürler; geri ekonomileri

“yetişinceye” kadar, koşulların zoruyla tedrici demokratikleşmeye zorlanıyorlar. Bu

anlamda Amin’e göre, demokratikleşme alanında tasarlanan tek yol kapitalist yoldur

ve üstelik kapitalistleşmeyle birlikte demokratikleşmenin zorunlu sonuç olacağı

varsayılmaktadır (Amin, 1995: 82).

Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki engeller arasında görülen önemli

bir nokta, güçlü bir devlet, buna karşılık zayıf bir sivil toplum yapısının varlığıdır

(Barkey, 2000; Ergil, 2000). Demokratikleşme sorununu devletin sınırları ile

açıklamaya çalışan bu yaklaşımlara göre en önemli problemlerden biri, liberal

demokrasinin gerektirdiği devlet biçimi ve yapısının Türkiye’de yeterince

gelişmemiş olmasıdır. Türkiye’de devlet oldukça güçlü bir konuma sahiptir. Türkiye

Cumhuriyeti kurulurken, Osmanlı’dan aldığı en önemli mirasın devlet ve toplum

arasındaki bu ilişki olduğu belirtilir. Örneğin Heper’e göre, Türkiye’de sivil

toplumun yokluğu, ekonomik, politik ve toplumsal gücün merkezde toplandığı

Osmanlıdan mirastır. Bu nedenle Türk politik kültürünü bir değişimden çok

süreklilik karakterize etmektedir. Osmanlı bürokratik merkezi tarafından oluşturulan

48 Benzer yaklaşımlar için bkz. (Mahcupyan 1996; İnsel, 2003).

77

Page 87: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

temel meşrulaştırıcı değerlere çevre tarafından hiçbir biçimde asla meydan

okunmamıştı. Yerel eşraf, kelimenin tam anlamıyla yerel kaldı. Zenginlikleri

merkezi otoritenin zayıflığının sömürülmesine bağlıydı ve hiçbir zaman ekonomik

güçlerini siyasal güce dönüştüremediler, ve bunun için de uğraşmadılar. Bu nedenle

de bürokratik merkeze nüfuz edemediler. Cumhuriyet döneminde de reform talepleri

sivil toplumdan gelmedi (Heper, 2000: 63; ve 1985: 100). Cumhuriyet’in

kurulmasından sonra yerleşik olan devlet geleneğinde bürokratik seçkinler ve siyasal

seçkinler oluşmaya başladı, ve bürokratik seçkinler merkezin temsilcisi haline geldi.

Aynı zamanda, siyasal elit devlet elitine karşı kendi mücadelesiyle meşguldü. Siyaset

(politics), siyasa/uygulama (policy) üzerinde, kişisel sadakat ise liyakat (merit)

üzerinde bir önceliğe sahipti. Devlet elitleri ve siyasal elit farklı kutupsal görüşleri

benimsedi ve toplumun uyum ve bilgilenme ihtiyacına uygun olmayan siyasal bir

dengesizliğe neden oldu (Heper, 2000). Devlet elitlerinin siyasal elit üzerindeki bu

ayrıcalıklı konumu, farklı grupların serbestçe örgütlenmesini sağlayacak koşulların

yaratılmasını engelledi. Güçlü, merkezi bir devlet yapısı, bir taraftan toplumun farklı

gruplarını temel normlar ve değerler etrafında bütünleştirme işlevi görürken (İnsel,

2003), diğer taraftan sivil toplumun gelişimini de olumsuz biçimde etkilemekteydi.

Batı feodal sistemiyle Osmanlı patrimonyal sistemini karşılaştıran Mardin, feodal

Avrupa’da Lord ve Kralların tüccarları desteklediğini, buna karşılık Osmanlı’da

durumun tersine çevrildiğini belirtir. Devlet bir taraftan güçlüyken diğer taraftan

tüccar sermayesinin gelişimini engelledi. Batı Avrupa’da ortaya çıkan öz-yönetimli

yapılar, Osmanlı’da ortaya çıkmadı. Yani, Doğu despotizmiyle Batı feodalizmini

birbirinden ayıran bir özellik olarak görülen “aracı” ya da “ikincil” yapılar

Osmanlı’da gelişemedi ve bu politikalar, kentsel özerkliğin gelişmesine izin vermedi.

78

Page 88: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Mardin’e göre, 20. yy.’da Türkiye’nin yüz yüze kaldığı zorluklar dört başlıkta

toplanabilir: Özerk bir sivil toplumun gelişimine olan engeller, halkçı talepleri yerine

getirme rolünde bürokratik elitin isteksizliği, prebendial sistemin katılığı ve Türk

entelektüellerinin kültürel ideolojisine giren köklerin karmaşık dokusu (Mardin,

1969: 260-279). Benzer olarak Kalaycıoğlu’na göre, Osmanlı İmparatorluğu’ndan

Cumhuriyet’e devrolmuş miras içerisindeki temel öğelerden en başlıcası, siyasal

yapının son derece yalın bir şekilde belirli bir merkez ile, ki bu merkez Osmanlı

İmparatorluğunda Dersaadet bölgesi, yani İstanbul ve civarı, kısacası saray ve etrafı

olarak tanımlanabilir. Cumhuriyet döneminde de aynı yapıyı siyasi olarak Ankara,

kültürel ve ekonomik olarak İstanbul’la paylaşarak, Ankara ve İstanbul olarak ifade

edilebilir (1999: 29). Kalaycıoğlu’na göre, Türkiye’yi merkez ve taşra olarak bölen

bu hat, kültürel ve ekonomik olarak devam etmekte, siyasi olarak ise merkezin

parçalanmasıyla sonuçlanmaktadır (s. 32). Kazancıgil’e göre de Kemalist sistemin

başarısı, siyasal merkez ile toplumsal çevre arasındaki mesafenin daraltılması ve

toplumsal kaynakların devleti destekleyecek biçimde harekete geçirilmesidir. Ne var

ki bu durum, devlet seçkinlerinin sivil topluma egemen olmalarını sağlamıştır

(Kazancıgil, 2000: 147-148). Silier’e göre, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet

arasında bir süreklilik vardır. Bu, merkezi otoritenin çevreyi kontrol altında tutması,

sınırlandırması ve daha da etkisizleşmesi anlamındadır (Silier, 2002: 31).49

1980 sonrası gelişmeler ise, yukarıda açıklanan biçimde bir devlet-toplum

ilişkisinin, yavaş yavaş değişmeye başladığı bir dönemin başlangıcı olarak

yorumlanmıştır. Örneğin Göle’ye göre, Türkiye’de 1920’li yıllardan 1980’li yıllara

kadar “devlet taşımalı” bir modernleşmecilik söz konusudur ve 80’lerden sonra

49 Bu açıklamaların doğrulandığı bir çalışma olarak Akşit, vd., (2002)’ye bakılabilir.

79

Page 89: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yaşanan sorun, bu modernleşmecilik anlayışının değişerek “toplum eksenli”

modernliğe geçişin yarattığı sıkıntılardan ibarettir (Göle, 2000: 434). Kasaba ve

Bozdoğan’a göre, 21. yy.’ın Türkiye’sini 20. yy.’ın Türkiye’sinden ayıran üç temel

gelişmeden bahsedilebilir. Bunlardan birincisi, özellikle etnik temelli Kürt

hareketinin etkisiyle değişen Türk kimliği anlayışıdır. Artık, Cumhuriyet’in

ideolojisini şekillendiren homojen bir Türk kimliğinden bahsetmek olanaksızdır.

İkincisi, İslamcı grupların büyüyen gücüyle ilgilidir. İslamcılar artık rejime tehdit

olarak görülemeyecekleri gibi, Türk politik alanının önemli bir parçasını

oluşturmaktadırlar. Üçüncüsü ise, Türkiye’nin soğuk savaş sonrası diplomasisine ve

yeni uluslar arası ekonomik sisteme katılımı sonucunda ortaya çıkan değişikliklerle

ilgilidir. Bu gelişme, devlet merkezli ekonomik politikaların bir kısmını saf dışı

bırakmıştır (Kasaba ve Bozdoğan, 2000).

Bu çerçevede, şimdilerde Türkiye’de demokrasinin gelişimiyle ilgili olarak

biri “sağ”dan diğeri “sol”dan olmak üzere iki yaklaşım geliştirilmeye başlandığı

söylenebilir. Her ikisi de demokrasinin meşru bir temel oturması için yurttaşların

etkin olduğu bir siyasal yapı önermekle beraber, bu etkinliğin biçimi ve derecesi

konusunda aralarında bir takım temel farklar vardır. Bunlardan birincisine göre,

demokratikleşme, toplumsal ve bireysel yaşamın devletten ayrı olarak sivil toplum

alanında gelişmesiyle açıklanmaktadır. Basitçe söylenirse, bu bakış açısına göre

demokratikleşme, bir taraftan liberal piyasa ekonomisinin gelişimini ve refah

devletinin tasfiyesini gerektirirken, diğer taraftan devletin dışında bir sivil toplum

alanının gelişimini de gerektirir. Bu anlamda, siyasetin demokratik bir yapıya

oturması, devletin kamusal alandan çıkarılmasına ve bu alanın sivil toplum

kuruluşlarıyla doldurulmasına dayandırılmaktadır. Devlet ve toplum arasındaki

80

Page 90: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

mesafenin azalmasıyla birlikte farklı etnik, siyasi, kültürel, cinsiyet ve dini alanlarda

hak talebini vurgulayan grupların kamusal alanda sistemle hesaplaşmak yerine

sistemden talepte bulunan söylemleri dillendirdiği belirtilmektedir (Çaha, 1999: 65).

Çaha’ya göre, Türkiye’de demokratikleşme yolundaki çabalarının tümünde merkez

sağ partilerin imzası vardır, çünkü 1980’den sonraki Özal iktidarından beri sağ

partiler sivil toplumu merkeze alan ve onu geliştirmeye çalışan bir politika

izlemişlerdir. Sol partiler ise, Cumhuriyet dönemi boyunca aşırı statükocu ve

muhafazakar bir tutum sergilemiştir. Sol, temel felsefesi itibariyle çatışmacı bir

zihniyete sahip olduğu için uzlaşma gibi demokratik bir mekanizmayı fazla göz

önünde bulundurmaz (80-81). Çaha’ya göre, sivil toplumun gelişmesi için; (1) sosyal

gruplar üzerindeki devlet baskısının kaldırılması; (2) ekonomik yaşamın serbest

pazar ekonomisi normlarına kavuşturulması; (3) merkez sağın güçlenerek solun

etkisiz hale gelmesi; (4) vakıf çalışmalarının yaygınlaştırılması gereklidir (1999: 87-

91). Benzer olarak Bulaç, belli bir cemaat biçimi altında örgütlenen bireylerin şehrin,

mahallenin, sokağın yönetiminde söz sahibi olduğu bir sivil toplum anlayışını

savunmaktadır (Bulaç, 1999: 176, vd.).

Diğer taraftan, ikinci bir yaklaşım olarak sol’dan gelen demokrasi

tartışmaları, devlet-sivil toplum karşıtlığını temel alan ve devlete karşı bireysel

hakları öne çıkaran bir anlayış yerine, daha çok bireylerin siyasal sürece katılımlarını

öne çıkarır. Sivil toplum-devlet ayrımı anlayışını eleştirerek, sivil toplumun

bütünüyle demokratik olmadığı/olmayacağı anlayışından yola çıkan bu bakış açısı,

demokrasi anlayışını daha çok katılım ilkesi temeline oturtmaktadır. Bu yaklaşım,

Kemalist modernleşme projesinin eleştirilerek, katılıma ve demokratik taleplere

81

Page 91: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yeterince yer vermediği üzerine yoğunlaşır (bkz. İnsel, 2003; Keyman, 2002;

Sarıbay, 2000).

......sorun devletin minimize edilmesi değil demokratikleşmesi, toplumun organikleşmesi değil, çoğullaşması, kamu yararının ve toplum için iyi olanın devlet seçkinleri tarafından değil toplumsal talepler arası tartışma sonucunda belirlenmesi, ve vatandaşın siyasal toplumun temsilcisi değil, sivil haklar dilini konuşan kimlik olarak hareket etmesidir (Keyman, 2002: 72).

Özellikle 1990’lı yıllardan sonra gelişen radikal demokrasi projesi, siyasal

kararların bir kamusal diyalog süreci sonucunda oluşacak mutabakat temelinde

oluşturulmasının onun meşruluğunu sağlayacağını ileri sürer. Diğer taraftan, bu

tartışmalarda ortaya çıkan önemli bir fark, demokrasinin ya Habermas’cı kamusal

diyaloga dayanan (örneğin, Tekeli ve Sarıbay) ya da post-Marksist çatışmacı-

çoğulcu yaklaşıma öncelik veren ve kimlik fark ilişkisinden yola çıkan (örneğin,

Keyman ve İnsel) bir yaklaşımla ele alınmasıdır. Örneğin Tekeli’ye göre, varolan

temsili demokrasi, vatandaşa kamusal özne olma yolunu kapatmaktadır. Kamusal

özne olma sadece partilere açık bir olanak olarak ortaya çıkmaktadır. Sivil toplum

kurumlarının ortaya çıkıp gelişmesi böyle bir kamusal özne olma ihtiyacının

ifadesidir. Tekeli, kamusal özne olabilmenin yolunun, kararların kamu alanında

tartışılıp alınmasıyla gerçekleşebileceğini ileri sürerek, müzakereci bir demokrasinin

bunu olanaklı kıldığını savunur (Tekeli, 1999: 215-222 ). Benzer olarak Sarıbay,

Habermascı bir demokrasi anlayışından yola çıkılarak kavramlaştırılmış “diyalojik

demokrasi” anlayışını benimser. Böylesi bir demokrasi ona göre, “diyalog, müzakere

ve tolerans aracılığıyla hem bu doğrultuda kamusal alanın yeniden inşasının mümkün

yolu hem de kamusal alanın o doğrultusunun gerçekleşmesiyle yaklaşılacak bir

idealdir” (Sarıbay, 2000: 14). Müzakereci bir çerçevede kurulacak bu meşruiyetin

önemli bir parçası, sivil itaatsizliğin dönüştürücü rolüdür. Sivil itaatsizlik tarafından

82

Page 92: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

oluşturulan alternatif konuşma biçimi, “içtenlikli fakat nazik, yani karşı tarafı kaale

alan,........, dinlemeyi bilen insanlar” aracılığıyla gerçekleştirilecek bir konuşma

adabıyla iletişim odaklı bir kamusal alan anlayışına dayanır.

.........kamusal alanın, karşılıklı konuşma eyleminin hukuk zemininde kurumsallaşmış arenası olarak tanımlanması mümkündür. Şimdi böyle bir alanı Habermas gibi devletten ve ekonomiden uzak bir “political space” (politik uzam) şeklinde görüyorum. Bu şekilde görmemle bağlantılı olarak da yurttaş tartışmalarının istişareye, anlaşmaya ve eyleme yuva teşkil eden, kurumsal olarak sınırlandırılmış bir karşılıklı konuşma formu olduğunu,....., vurguluyorum. .........., sivil itaatsizlik her şeyden önce vicdani bir ses olarak görülemez, alternatif karşılıklı konuşma formu olarak görülmek durumundadır (Sarıbay, 2000: 31).

Keyman ise, Habermas’ın, kamusal alanın taşıyıcı aktörlerinin kimler olduğu

sorusuna yanıt veremediğini ve çoğulculuk anlayışının ise “ulusal çoğulculuk”

anlayışını hatırlattığını ileri sürerek, bunun yerine, Connolly’nin geliştirdiği

“çoğulculuk ethos”unun konulması gerekliliğini belirtir (Keyman, 2002). Bu

anlamda Keyman’a göre, demokrasi uzlaşımcı ya da bütünlükçü değil, fakat

çelişkilerin tanındığı, kimliğin farkla ilişkisinin kabul edildiği bir çerçeve olarak

“agonistik” bir kavrayışla ele alınmalıdır (Keyman, 1999: 203). Çünkü agonistik

demokrasi, müzakereci demokrasiden farklı olarak kamusal alanı kimlik/fark ilişkisi

temelinde düşünür (s. 147). Böylesi bir demokrasi projesi, felsefi boyutta agonistik

çelişkiye dayalı bir demokrasi anlayışının yanında, kimliğin fark ile ilişkili

kurulmuşluğunun ve kamusal alanın diyalojik etkileşimle kurulmasını kabul eder.

Kurumsal boyutta, katılımcı bir demokrasiyi ve siyasal etki eşitliğini öne çıkarırken,

normatif boyutta kimliğinin sınırlarının tanınmasını, ötekine karşı sorumluluk

anlayışına dayalı bir demokrasi etiğini ve diyalojik etkileşimi destekleyen ve

yaygınlaştıran bir siyasal kültürü niteler (Keyman, 1999: 207-208). Benzer olarak

İnsel, sivil toplumun doğuştan demokrat olmadığını belirterek, demokrasinin de

çoğulculukla değil fakat farklılık içinde yan yana durmanın kabul edilmesiyle, ve

83

Page 93: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

dolayısıyla, sivil toplum içinde “çoğunlukçu” bir anlayışın yerleşmesiyle ilişkili

olduğunu vurgular (İnsel, 2003).

Tartışmalardan anlaşılacağı gibi, Türkiye’deki demokrasi tartışmaları, biri,

sivil toplumun gelişimini demokrasinin gelişimiyle eşitleyen, dolayısıyla devlet ne

kadar küçülürse sivil toplumun o kadar genişleyeceğini varsayan, diğeri, katılımcı bir

radikal demokrasi anlayışına rağmen kamusal konuşma ile kamusal eylem arasındaki

ilişkiyi kaçıran, dolayısıyla da konuşmayı bizzat eylemin kendisi olarak görmekten

öteye gidemeyen bir takım açmazlar içermektedir. Yapılması gereken, kamusal

konuşma sürecini aynı zamanda kamusal eyleme dönüştürmektir.

2.4. İşçi Sınıfı Pratiğinden Yeni Toplumsal Hareketlere

Yeni toplumsal hareketler kavramı, özellikle feminist hareketi, ekoloji

hareketini, nükleer karşıtı hareketleri, barış hareketlerini ve azınlık hareketlerini ifade

etmek amacıyla kullanılmaktadır. Bu tanımlamadaki ‘yeni’ kavramı ise, kronolojik

bir sıralamaya değil fakat ‘eski’ sınıf temelli ve çıkar gruplarına dayalı hareketlerden

bir farklılığa işaret etmektedir. Bu durumda, yeni toplumsal hareketlerin ortaya

çıkışının nedenlerine ilişkin açıklamaların neler olduğuna bakmak gerekmektedir. Bu

açıklamalar genel olarak şu noktalarda odaklanmaktadır: a. Teknolojik gelişmelerin

ve endüstriyel büyümenin yarattığı yeni sorunlar. Yeni teknolojik paradigmanın

üretim süreci üzerinde etkili olduğu ve bu süreci değiştirdiği (Şaylan, 2003: 170),

dolayısıyla toplumsal yaşamın her alanında önemli etkilere sahip olduğu söylenebilir.

Bu türden gelişmeler kapitalizmin yeniden yapılanması gibi bir problemi de ortaya

çıkarmıştır. b. Üretim yapısında esnek üretime doğru gerçekleşen değişimler. Yeni

teknolojik gelişmeler, teknolojinin özelleşmesinin daha düşük, ürün farklılaşmasının

yüksek ve üretim süresinin daha kısa olduğu “esnek üretimi” doğurmuştur (Belek,

84

Page 94: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

1997: 56). c. Sınıf çatışmalarından farklı olarak ortaya çıkan yeni toplumsal

çatışmalar. Bu gelişmeler çerçevesinde sınıf çatışması yerini, çevrecilik, barış, kadın

sorunları etrafında somutlaşan daha toplumsal çatışmalara bırakmıştır. d. Eğitimli bir

yeni orta sınıfın gelişmesi. İşçi sınıfının yenilgisi, kapitalist sistemin içinde yeni

ücretlilik sistemlerinin gelişmesi ve teknolojik gelişmelere paralel olarak işçi

sınıfının dışında farklı ücretli çalışan kategorilerinin ortaya çıkması olarak

görülebilir. Ortaya çıkan bu “yeni sınıf” teorileri, her ne kadar birbirlerinden farklı

anlam ve içerik taşıyor olsalar da, genellikle Marx’ın burjuva ve proleterya arasında

gelişen “yeni orta sınıf”ı bütün olarak ihmal ettiğini (Burris, 1986: 320) ve

kapitalizmden sonra sınıfsız bir topluma geçileceğine ilişkin umutlarının

geçersizleştiğini ileri sürmektedirler (Szelenyi ve Martin, 1988: 647). Gelişen bu

yeni orta sınıf, işçi sınıfından sadece aldığı ücret ve yaptığı iş açısından ayrılmıyor,

buna ek olarak materyalist değerlerden post-materyalist amaç ve değerlere de geçişin

simgesi sayılıyor ve sınıf temelli siyasal kutuplaşmadan değer temelli siyasal

kutuplaşmalara doğru bir gidiş olduğu ileri sürülüyordu (Gouldner, 1978a; 1978b;

Inglehart ve Flanagan, 1987; Rohrschneider, 1990; Pakulski, 1993).

Anlaşılacağı gibi, yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkışı daha çok

küreselleşme ve onun yarattığı siyasal-toplumsal alanlardaki değişmelerle yakından

bağlantılıdır. Örneğin Urry’e göre özellikle 60’lı yıllardan sonra ulus, sınıf, etnik

grup gibi kolektif toplumsal özneler çoğullaşmaktadır (Urry, 1995: 102). Buna

paralel olarak kültürel kimlik, özerklik ve katılım talepleri yoğunlaşmıştır.

Dolayısıyla, bilim ve teknolojideki ilerlemeler çerçevesinde toplumsal ilişkiler ‘bilgi’

temeli üzerine şekillenmektedir ve bu özellik ileri sanayi toplumlarından farklı bir

yeni toplumsal formasyona işaret eder. Dolayısıyla toplumsal değerler sistemi de

85

Page 95: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

değişmekte, ‘maddi’ değerler yerini ‘postmateryalist’ değerlere bırakmaktadır. Bu

anlamda, yeni toplumsal hareket kuramcılarına göre toplumda önemli değişimler

gerçekleşmekte, bu nedenle de klasik Marksist yaklaşım yeni toplumsal hareketleri

anlamada yetersiz kalmaktadır.

Yukarıda açıklandığı gibi yeni toplumsal hareketlerin bir takım toplumsal

değişimlerin sonucunda ortaya çıktığı ve geliştiği söylenebilir. Pratikteki bu

değişimler çok doğal olarak Marksist kuramcıları da etkilemiştir. Bu noktadan sonra,

gerek Habermas ve takipçilerinin, gerekse post-Marksistlerin, Marx’ın toplumsal

değişimi sağlayacak temel aktör/özne olarak gördüğü işçi sınıfından koparak bu

dönüşümü sağlayacak aktörler olarak yeni toplumsal hareketleri ve katılımcılarını

öne çıkarmaları sürecinde, Marksist teoride praxis sorununa yaklaşıma ilişkin temel

değişikliklerin ve bu noktaya gelinmesine ilişkin kırılma/ayrım noktalarının neler

olduğu Marksist teori açısından tartışılacaktır. Bunu yaparken, başta Marx olmak

üzere, bir takım tarihselci Marksistlerin (Lenin, Luxemburg, Gramsci) ve bazı

yapısalcıların (Althusser ve Poulantzas) praksis sorununa yaklaşımları ele alınacaktır.

Burada amaç, Marksist teoride işçi sınıfının yerine, dönüştürücü güç/aktör/özne

olarak yeni toplumsal hareketlerin geçişi sürecindeki temel noktaları ve ayrım

çizgilerini ortaya koymaktır. Aşağıda da ayrıntılı olarak tartışılacağı gibi, özellikle

önceleri Gramsci ve Lukacs’ın tarihselci teorilerinin, daha sonra ise Althusser ve

Poulantzas’ın yapısalcı yaklaşımlarının gerek post-Marksist gerekse de Habermas’cı

sivil toplum ve praksis anlayışlarının gelişini öncellediği ileri sürülecektir.

Marx’ın praxis kavramı çerçevesindeki temel probleminin, sömürünün ve bu

sömürüden kaynaklanan tahakküm ilişkisinin ortadan kalktığı eşit ve özgür bir

topluma nasıl ulaşılacağı yönündeki tartışmalarla şekillendiği söylenebilir. Praxis,

86

Page 96: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

teori ile pratiğin birliğini, yani, düşünce ya da kuramın, eylemin/pratiğin bir sonucu

olduğunu, eylem tarafından değiştirilip dönüştürüldüğünü, gerçeklik ile ideal olan

arasındaki birliğin kurulması aşamasını ifade eder. Bu nedenle de, Marx, “nesnenin,

gerçekliğin, duyumluluğun” yalnızca nesnel biçimde kavrandığı felsefi materyalizme

ve “gerçek duyumsal faaliyeti tanımayan” idealizme karşılık, “duyumluluğu pratik

bir faaliyet olarak” ele alıp “eleştirel-pratik” faaliyetin önemini ortaya koyar (Marx-

Engels, 1976:19-21). Bu, pratiği öne çıkarıp teorinin reddedilmesi anlamında amprist

bir anlayış değil, teori ve pratiğin birleşmesi, materyalizm ve idealizm arasındaki

çelişkinin ortadan kalkması, doğrusu, felsefenin sona ermesidir. “Düşünce ve varlık

gerçi birbirinden ayrıdırlar, ama aynı zamanda bir birlik oluştururlar” (Marx,

1993:175). Nitekim, Alman İdeolojisi’nde şöyle yazar:

Toplumsal yaşam özünde pratiktir. Teoriyi gizemciliğe saptıran bütün giz’ler, ussal çözümlerini, insan pratiğinde ve bu pratiğin anlaşılmasında bulurlar (Marx-Engels, 1976: 26).

Böylesi bir pratiğin kavranması, ancak maddi koşullar uygun olduğu ölçüde

ya da maddi koşulların gelişmekte olduğu yerde ortaya çıkabilir. İnsan kendi önüne

ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar (Marx, 1979a: 24) ve kapitalist

topluma özgü üretici güçler ve üretim ilişkileri kapitalist topluma içkin olan

çelişkileri ortaya çıkardığı gibi, bu çelişkileri çözüme bağlayacak maddi koşulları da

yaratır. “....devrimler pasif bir ögeye, özdeksel bir temele gereksinim duyuyor. Teori

bir halk içinde ancak onun gereksinmelerinin gerçekleştirilmesi olduğu ölçüde

gerçekleşiyor” (Marx, 1997a: 202) sözündeki anlamda da böylesi bir bakış

yatmaktadır.

87

Page 97: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Maddi koşulların oluştuğu bir yerde bu devrimi yapacak olanlar, elbetteki,

hem hazır buldukları hem de kendi eylemleriyle yarattıkları toplumsal gerçeklikte

“özne” olmuş bireylerdir. Bireyler, uygun maddi koşullar çerçevesinde özne

olduklarının bilincine vardıkları ölçüde bunu yapabilirler ve başka bir sınıfa karşı

ortak bir savaşım yürütmek zorunluluğuyla bir sınıf oluşturabilirler. Bu anlamda,

işçilerin sınıf mücadelesi, bu mücadeleden hareketle yeni bir toplum kurma

praxisleri, kendisi için bir sınıfı, yani, sınıf bilincini yaratır. Proleteryanın devrimci

mücadelesi tüm insanlığın evrensel kurtuluşunu da gerçekleştirecek bir pratiktir aynı

zamanda. Bu mücadele politik bir savaştır ve mülksüzleştirenlerin

mülksüzleştirilmesi (Marx, 1997c: 206) yoluyla ancak yeni bir topluma ulaşılabilir.

Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, devrimin gerçekleşebilmesi için tek

başına maddi koşulların varlığının yeterli olmadığı, bu koşullarla diyalektik bir ilişki

içinde bulunan öznel koşulların da gerekliliğidir. Dolayısıyla, işçi sınıfının “kendisi

için sınıf” haline gelmesi, tek başına nesnel koşulların kendiliğinden geliştireceği bir

özellik değildir. Dolayısıyla bu sürecin, “doğrusal ve deterministik bir süreç değil,

karmaşık, çelişkili ve güçlüklerle dolu bir süreç” (Öngen, 2002: 24) olduğu dikkate

alınmalıdır.

Diğer taraftan, kapitalist sistem bireylere özne olma bilincini vermez, tersine,

kapitalist sistemin kendisi yeni yabancılaşma alanları üretir. “....görünüşte bireyler

burjuvazinin egemenliği altında daha özgürdürler,....... gerçekte ise kuşkusuz, daha

az özgürdürler, çünkü nesnel bir güce daha fazla bağımlı durumundadırlar” (Marx,

1976: 93). Yabancılaşma sonucunda insan, kendi emeğinin ürünlerinin aslında kendi

emeğinden kaynaklandığının farkında değildir (mistifikasyon). Bu durumda da kendi

emeğinin ürünü olan metaları, kendinden bağımsız bir güç, bir değer olarak algılar

88

Page 98: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

(fetişleştirme). Bu iki etken, tüm dünyayı değiştirilemez, kendisinden bağımsız bir

toplumsal gerçeklikmiş gibi algılamasına neden olur (reifikasyon-şeyleştirme)

(Geras, 1979: 284-305). Yabancılaşmış emek, “[insanın] dışındaki doğayı olduğu

gibi onun tinsel özünü, insanal özünü olduğu gibi kendi öz bedenini de insana

yabancılaştırır” ve bu işleyiş sonunda “insan insana yabancılaşmıştır” (Marx, 1993:

148). Yabancılaşma, insanın potansiyel güçlerinin reddine, insani bir toplumsal

gerçekliğin imkansızlığına, insanın kendi etkinliğini pasif olarak değerlendirmesine,

insanın tüm insani yeteneklerinden yoksun kılınmasına denk düşer. Dolayısıyla,

mistifikasyon, fetişleştirme ve şeyleştirme süreci, insan doğasını çarpıtmakta, yani,

yabancılaşmış emeğin gerçekleşerek insanın tüm toplumsal özelliklerinin ortadan

kalkmasına hizmet etmektedir. Böylece, kapitalist sistemde metaların mübadelesi ve

bunun şeyleşmesiyle birlikte bireyler arası toplumsal ilişkiler, nesneler arası

toplumsal ilişkilere dönüşür. Hem kişisel bağımlılık hem de şeysel bağımlılık

ilişkisinin ortadan kalktığı, özgür bireyselliğin gerçekleştiği ve bireylerin ortak

sosyal üretkenliklerini kendi sosyal zenginlikleri olarak kendilerine tabi kıldıkları

aşama ulaşılacak son aşamadır (Marx, 1979b: 231). Bu süreç, “emek ürünlerine meta

olarak üretildikleri anda yapışıveren ve bu nedenle meta üretiminden ayrılması

olanaksız olan” (Marx, 1997c: 83) metanın fetiş niteliğinin sosyal olarak

çözülmesiyle sonuçlanır. Yabancılaşmış bireyin kurtuluşu süreci, özne ile nesnenin,

teori ile pratiğin birlikteliğinden, eşdeyişle, praxisten kaynaklanacaktır. Nitekim,

ünlü 11. tez, teori ve pratiğin birlikteliğinden hareketle, insanın bireysel yaşamı ile

türsel yaşamının birbirinden ayrı şeyler olmadığını, bu birlikteliği praxisin

gerçekleştirebileceğini ve bunun gerekliliğini vurgular asıl olarak.

89

Page 99: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Değiştirilen toplumsal gerçeklik bireyin ulusal ve yerel sınırlardan

kurtulmasını, her alandaki üretimden yararlanmasını sağlar. İnsanlar, yeni üretici

güçler sayesinde üretim biçimlerini ve üretim biçimlerinin zorunlu ilişkilerini ortadan

kaldırabilir. Böylelikle yaratılan yeni özgürlük alanı sayesinde özgürleşme

gerçekleştirilmiş olur.

Gerçek bireysel insan, ne zaman soyut yurttaşı kendinde yeniden soğurup, bireysel insan olarak, günlük yaşamında, özel işinde ve özel durumunda türsel varlık olursa, ne zaman insan kendi güçlerini sosyal güçler olarak tanır ve örgütler, ve böylece sosyal gücü kendisinden politik güç biçiminde ayırmazsa, işte ancak o zaman insani özgürleşme tamamlanmış demektir (Marx, 1997b:41-42).

Diğer taraftan, Marx’ın praksis sorununa yaklaşımı daha ileri ki dönemlerde

farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Bu yorumlar arasında özellikle tarihselci bir

yaklaşım geliştiren Lenin ve Luxemburg arasındaki “örgütlenme sorunu” üzerine

tartışma, hem praxis sorununa verilen bir yanıt hem de devrimci olmayan proleterya

ikilemini çözmeye yönelik olduğu için hala önemini korumaktadır. Nitekim bu

sorun, Marx ve Engels’in direk olarak tartışmadığı bir problem olarak 20. yy.’ın

başında ortaya çıkmıştır ve teori ve pratiğin birliğinin gerçekleştirilebilmesi

açısından önemli bir problemdir.

Luxemburg’a göre, işçiler parti liderlerinden ya da entellektüellerinden

öğrenmezler. İşçi kitlelerini eğiten şey, ona göre, mücadelenin kendisidir. Lenin’in

Bir Adım İleri, İki Adım Geri kitabında sunduğu sınıf ve parti ilişkilerine ilişkin

görüşlerini mekanist ve merkezci bir bakış olması dolayısıyla eleştirir. Ona göre

Lenin’in merkeziyetçi anlayışında şu iki özellik vardır: (1) en küçük ayrıntısına

kadar, bütün parti organlarının herkes için düşünen ve karar veren bir parti merkezine

kör bir bağımlılığı, (2) devrimcilerin örgütlü çekirdeğinin sosyal-devrimci

çevrelerden ayrılması (Luxemburg, 1999, bölüm: I). Bu anlamda Luxemburg, emekçi

90

Page 100: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

sınıfın ekonomik süreç içinde gelişecek yaratıcı gücüne daha fazla önem

vermekteydi ve merkezi bir örgütün harekete zarar verebileceğini düşünüyordu.

Bürokratik merkeziyetçilik anlayışının sosyalizmin baş düşmanı olduğunu

savunarak, kitlelerin kendiliğinden hareketleri üzerinde daha önemle duruyordu.

Lenin’in merkezciliğine karşı çıkarak, onun sosyalist harekette proleteryanın yaratıcı

rolünü inkar ettiğini ileri sürdü. Bu sadece Luxemburg’un değil, aynı zamanda

Radek, Kollontay ve Smirnov’un da eleştiri noktasıydı. Partinin önceliğine karşılık

yerel özerkliği ve parti içinde açık tartışmayı savundular (Boggs, 1977:367-68). Ve

Lenin’i öznelcilik ile suçladılar, yani, öznel iradeye çok fazla önem verdiğini, bunun

ise örgütsel bir elit doğuracağını düşünüyorlardı (Elliott, 1965). Bu nedenle de

Luxemburg şu sonuca varmıştı:

Lenin’in yaklaşımı, partiyi kontrol etmeye gelince, parti aktivitesini daha verimli yapmayacaktır, aksine, hareketi geliştirmekten çok daraltacaktır (Luxemburg, 1999, bölüm I). Gerçek devrimci işçi hareketi tarafından yapılan hatalar, en zeki merkez komitesinin yanılmazlığından daha fazla yararlı ve tarihi yönden daha değerlidir (Luxemburg, 1999, bölüm II).

Lenin’in kendiliğinden gelişme/öncü parti anlayışı ile parti örgütü ve sınıf

arasındaki ilişkilere ilişkin düşüncesi ise bütünüyle farklıydı. Lenin’in sorduğu ve

yanıtlamaya çalıştığı soru şuydu: Eğer işçi sınıfı kendi özgürlüğü için harekete

geçmezse, kendisini özgürleştirmede başarısız olursa ne olacak? Böyle bir durumda,

devrimci liderler nasıl bir strateji izlemelidir? “Devrimci bir teori olmadan devrimci

hareket olmaz” (Lenin, 1990) sözü en iyi ifadesini öncü parti anlayışında bulur.

Lenin, sosyalizmin proleteryaya indirilmesi gerektiğini, kitlesel mücadelenin

kendiliğinden oluşumunun bir partinin bilinci ile tamamlanması gerektiğini ileri

sürüyordu. Bu nedenle de Ne Yapmalı adlı çalışmasında ekonomist yaklaşımları

eleştirdi:

91

Page 101: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

.....iktisadi savaşımın sınırları içinde kaldığımız sürece, işçilerin siyasal bilincini (sosyal demokrat siyasal bilinç düzeyine kadar) hiç bir zaman geliştiremeyiz, çünkü bu çerçeve çok dardır........ Siyasal sınıf bilinci, işçilere, ancak dışarıdan, işçilerle işverenler arasındaki ilişki alanının dışından verilebilir (Lenin, 1990: 89).

Öncelikle Lenin’e göre, işçi sınıfı kendiliğinden olsa olsa sendikal bir bilinç geliştirebilir,

komünist bilincin ise dışarıdan taşınması gerekirdi. Kendiliğindenlik, sınıfı komünist bilince

taşıyamazdı. Bu durumda, Lenin’e göre, devrimci bir mücadele içinde olmak komünist olmak için

yeterli değildir, fakat, komünist olmak bir bilinç durumudur ve bu da işçilerin ekonomik

mücadeleleriyle kazanılamaz. Dolayısıyla Lenin, tek başına eylemle yetinmez, bu eylemin doğru

biçimde kanalize edilebilmesi için teorik bilinç gereklidir ki, bu da Lenin’in praxis anlayışının

temelini oluşturur. Burada belirtilmesi gereken nokta, Lenin’in ekonomik ve siyasal mücadele arasına

bir ayrım çizgisi çekmemesi, aksine, ekonomistlerin yaptığı böylesi bir ayrıma karşı çıkmış olmasıdır.

Sadece, siyasal ve iktisadi mücadelenin her ikisinin de önemli olduğunu, ancak her iki mücadele için

oluşturulacak örgütün ve örgüt yapısının farklı olması gerektiğini ifade eder.

[aramızdaki ayrım]....ekonomistlerin hem örgüt hem de siyaset sorunlarında, durmadan sosyal demokrasiden sendikacılığa kaymakta olduğu gerçeğindeydi (Lenin, 1990: 122).

Lenin’in önemle vurguladığı nokta, siyasetin, ekonomistlerin savunduğu gibi

ekonomik yapıyı doğrudan izlemediğiydi. Siyasetin ekonomiyle diyalektik bir ilişki

içinde olduğu doğrudur Lenin’e göre, ancak aynı zamanda ekonomiden de bir

özgüllüğünden bahsedilebilir. Bu anlamda, iktisadi mücadele veren işçi örgütleri

sendikal örgütler olmalıdır, ancak, devrimci sosyal demokrat partinin örgütlenmesi

ayrı türde bir örgütlenme olmak zorundadır (Lenin, 1990: 122-123). Diğer taraftan,

eğer kendiliğinden mücadele yeterli değilse ve komünist bilinç dışarıdan verilmek

zorundaysa, nasıl bir parti örgütü yaratılması gerektiği önemli bir sorundur. Lenin,

Ne Yapmalı ve Bir Adım İleri İki Adım Geri (Özellikle I ve Q maddeleri)

çalışmalarında bu sorun üzerinde de durmaktadır.

92

Page 102: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Öncelikle parti, merkezi bir liderliğin emrinde çalışan profesyonel

devrimcilerden oluşturulmalıydı. Böyle bir örgütün içinde demokrasinin yeri yoktu,

bunun yerine “devrimci yoldaşlığa” ihtiyaç vardı (Elliott, 1965: 329). Bu noktada,

1903’de Brüksel’de yapılan parti kongresinde Martov ile parti ve sınıf ilişkisi üzerine

yaptığı tartışma önemlidir. Lenin’e göre, Martov’un savunduğunun aksine işçi

sınıfının öncüsü olarak parti, tüm sınıfla karıştırılmamalıdır ve partiye yakınlık

derecesine göre bir ayrım yapılmalıdır. Her işçi kendisini parti üyesi saymamalıdır.

Tüm sınıfın, kapitalizmde, sosyal demokrat partisinin bilinç ve eylem düzeyine

yükselebileceğini düşünmek Lenin’e göre halk dalkavukluğudur (Lenin, 1976: 77-

78). Lenin, Martov’un “özerklik” fikrine karşılık “merkezilik” fikrini getirmişti

(Elliott, 1965: 331). Parti sınıfın önünde olmalıydı ve ancak böyle bir parti işçi

sınıfına dışarıdan bir bilinç taşıyabilirdi.

Lenin’in kendilindenciliğe ve parti ile sınıf ilişkileri arasındaki ilişkiye ilişkin

bu yaklaşımı, daha ileride, özellikle Gramsci ve Lukacs tarafından siyasete daha

fazla öncelik verme biçimini alacaktır. Hem Gramsci hem de Lukacs kendi praxis

teorilerini daha çok Lenin’in görüşlerine dayandıracaklar ve özellikle de Gramsci

onu bir adım daha “ileri”ye götürecektir. Ne var ki, daha sonra görüleceği gibi,

Gramsci’nin düşünceleri post-Marksistlerin elinde bütünüyle değiştirilmiş ve ona

dayanarak devrimi ve işçi sınıfının devrimci gücünü bütünüyle reddeden bir “sivil

toplum”cu anlayışa büründürülerek yorumlanmıştır. Ve bundan dolayı da,

Gramsci’nin adını sosyalist demokrasiyle değil fakat sosyal demokrasiyle birlikte

anmaktadırlar.

Gramsci, Lenin’in siyasal alana verdiği özgüllüğü daha ileriye, sınıfları

ekonomik birimlerden siyasal alana taşır. Gramsci, ekonomik toplum, siyasal toplum

93

Page 103: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ve sivil toplum ayrımları yaparak, ekonomik toplumu alt yapıya, diğer ikisini ise üst

yapıya özgü özellikler olarak tanımlar.50 Kimilerine göre Gramsci’nin yaptığı bu

ayrım, Hegel’ci sivil toplum anlayışına daha yakın olarak (Portelli, 1982:10)

düşünülmektedir ve bu tam da Marksist gelenekten radikal bir ayrımı göstermektedir:

Hem Marx hem de Gramsci’de, tarihsel gelişmenin aktif ve olumlu uğrağını, Hegel’de olduğu gibi devlet değil de, sivil toplum temsil eder. Buna rağmen bu aktif ve olumlu uğrak, Marx’ta alt yapısal bir fenomenken, Gramsci’de üst yapısal bir fenomendir......Bu konuya işaret ederken yapmak istediğim şey,......., [bu yaklaşımın] onu Marx’a bağlayan değil, aksine, Marx’tan ayıran nokta olduğuna işaret etmektir (Bobbio, 1993: 103).

Gramsci’nin sivil toplum anlayışının bütünüyle yeni bir yaklaşım olduğu ne

kadar doğruysa, onun Marx’tan bütünüyle uzaklaştığını söylemek de o kadar

yanlıştır. Böylesi bir değerlendirmeyi yaparken Bobbio, hala Marx’ta asıl ve

bağlayıcı olanın alt yapı olduğuna, üst yapının ise ikincil ve bağımlı olduğuna vurgu

yapmaktadır. Dolayısıyla ona göre, Gramsci Marksizmin determinist yorumlarının

indirgeyiciliğine karşı çıkmaktadır (1993: 105-106). Oysa, yukarıda da belirtildiği

gibi Marksizm ekonomik indirgemeci bir yaklaşıma sahip değildir, ya da daha

doğrusu ekonomik indirgemeci olmayan yorumları mevcuttur ve Marx’ın ileri

sürdüğü görüşler de buna izin verir. Nitekim Lenin’in Marx değerlendirmesi

ekonomik indirgemeci olarak yorumlanamaz. Aynı yorum Gramsci için de geçerlidir.

Onun yazılarında da alt yapı, yani ekonomi dünyası her zaman vardır ve “son

kertede” tarihin zembereği olmaktadır (Hall, vd. 1985: 6). Bobbio’nun yorumu aynı

zamanda, Gramsci’nin, alt yapı ve üst yapının birlikteliğini ifade eden tarihsel blok

anlayışını es geçmektedir. Kaldı ki, Gramsci’nin sivil toplum ile devlet arasında

50 Anderson, bu konuda Gramsci’nin düşüncelerinde bir takım değişimler olduğunu ileri surer. Ona gore Gramsci’de, devletin kendisi üç tanım etrafında salınmaktadır. (1) sivil toplumun zıddı olan devlet, (2) sivil toplumu saran devlet, ve (3) sivil toplum ile aynı şey olan devlet (Anderson, 1988: 28).

94

Page 104: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yaptığı ayrım, analiz kolaylığı sağlamak amacıyla daha çok bir inceleme birimi

olarak düşünülmelidir, çünkü Gramsci, gerçekte bunların birbirinden tamamen ayrı

olduklarını düşünmez.

Serbest-mübadele akımının tutumları, pratik kaynağı kolaylıkla meydana çıkarılabilecek olan teorik bir yanılmaya dayanmaktadır: Bu da siyasal toplumla “civile” toplum arasındaki ayrımla ilgili bir yanılmadır. Bunun nedeni yöntem bakımından yapılan bir ayrımın organik bir ayrım halini alması ve bu şekilde ileri sürülmüş olmasıdır. Böylece ekonomik faaliyetin “civile” topluma özgü olduğu ve devletin, bunun düzenlenmesine karışmaması gerektiği ileri sürülmüştür. Fakat gerçekte devletle “civile” toplum aynı şeydir (Gramsci, 2003: 247).

Gramsci’ye göre sivil toplum “devletin etik içeriği olarak toplumsal bir

grubun toplumun bütünü üzerindeki kültürel ve siyasal hegemonyası” biçiminde

düşünülmelidir (Portelli, 1982: 11). Dolayısıyla sivil toplum, Marx’da olduğu gibi

maddi ilişkiler bütününü değil, ideolojik ve kültürel ilişkilerin bütünlüğünü ifade

etmektedir. Sivil toplum rızaya dayalıyken, siyasal toplum ise dar anlamda zora

dayalı devlete işaret eder. Siyasal toplum ile sivil toplum arasında ise bu zoru ve

rızayı bir araya getiren bir işbirliği bulunmaktadır. Egemen sınıflar bu iki alanın

etkileşimiyle bir “hegemonya” oluşturur.

Gramsci’ye göre şimdiki görev, egemen sınıfın hegemonyasını yıkarak kendi

hegemonyasını kurmaktır. Gramsci buna tarihsel blok adını verir. Burjuva

hegemonyasına karşı direniş, burjuva hegemonyasını zayıflatmaya yönelik bir

mücadeledir (Öngen, 1996: 244). Nitekim, hegemonya kavramı kendiliğinden oluşan

rızanın örgütlenmesini içerir ve bu rıza boyun eğme konumunu kabul eden bilinçlilik

biçimlerini özendiren diğer önlemlerle birlikte yönetici blokun, kendi “özsel

çıkarlarına” dokunmayan ekonomik ödünler vermesiyle kazanılabilir (Rosengarten,

1984: 12-13). Bu anlamda aynı şey işçi sınıfı için de geçerlidir. Ne var ki, bir tarihsel

bloğun gerçekleşmesi için alt yapı ile üst yapı arasında organik bir bağ zorunludur.

95

Page 105: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Yapılar ve üst yapılar bir “tarihsel blok” oluşturur (Gramsci, 2003: 67). Burada bir

kez daha ortaya çıkar ki, bir takım post-Marksist yorumcular, Gramsci’nin bu ikisi

arasında kurduğu zorunlu ilişkiyi ihmal etmektedir. Tarihsel blok kavramının asıl

önemi, alt yapı ile üst yapı arasında organik bir ilişki varsaymasındadır. Praxis

felsefesinin amacı ise, aydınlarla basit insanlar arasında bir temas kurulmasını

sağlamak, böylece de halk yığınlarının fikir bakımından gelişmesine olanak

sağlayacak bir fikri-manevi blok meydana getirmektir (Gramsci, 2003: 27). Buna

bağlı olarak da teori ile pratik arasında, daha sıkı bir ilişki kurulmasıyla, dünya

görüşü canlılık kazanır, kökten yenileşir ve eski düşünce biçimlerinin karşıtı olarak

ortaya çıkar. Siyasal partiler, gerçek tarihsel süreç olarak teori ile pratiğin içinde

kaynaşıp birleştiği potalardır (Gramsci, 2003: 31-32).

Burada vurgulamak istenilen nokta şudur: Gramsci, Marx’tan tamamıyla

farklı bir sivil toplum anlayışından yola çıkar, ancak onun amacı sadece üst yapısal

bir söylem geliştirmek değildir. Tersine, Gramsci’yi yeni bir toplum kuracak

devrimci bir savaş anlayışına yerleştirmek gerekir (Rosengarten, 1984: 2-3). Nitekim

Gramsci tarihsel materyalizmi bir praxis felsefesi olarak değerlendirir (Hall, vd.

1985: 33). Bu praxis felsefesi ise Gramsci’nin epistemolojisini ifade eder ve

Marksizm’den ayrılmaktan çok ona orjinal bir katkı sayılmalıdır (Haug, 1999).

Ne var ki Gramsci, Mouffe tarafından şöyle değerlendirilir:

Gramsci’nin hegemonya kavramı sadece çoğulculukla uygunluk göstermez, aynı zamanda bu çoğulculuk işçi sınıfının hegemonyası içine yerleşmiştir. .....Gramsci’nin değişim stratejisi demokratik bir sosyalizm için savaşmanın temelini sağlar (akt. Rosengarten, 1984:3).

Oysa Gramsci’nin amacı, sivil toplum alanında işçi sınıfının hegemonyasını

kurması yoluyla sosyalist bir demokrasiye ulaşmaktır. Nitekim Gramsci, sınıfsal özü

96

Page 106: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ağır basan altyapı dinamikleri ile sınıfla organik bir birlik içinde bulunmayan üst

yapı kurumları arasındaki ilişkiyi temel almaktadır (Öngen, 1996: 243). Ne var ki,

post-Marksist yaklaşımların çoğunluğu Gramsci’nin bu yaklaşımını görmezden

gelmektedir.

Tam da bu noktada, yapısalcılara geçmeden önce, Frankfurt okulunun temel

yaklaşımına bakmak gereklidir. Çünkü Frankfurt okulu, Batı Marksizminin,

Marksizm’den giderek uzaklaşma sürecinde önemli bir yol ayrımını temsil

etmektedir.

Frankfurt okulunun temel problemi, Marx tarafından öngörülen sosyalist

devrimin neden gerçekleşmediği üzerine yoğunlaşır. Bu noktada Lukacs’ı takip

ederek ideolojik ve kültürel analizle ekonomik analizi bağdaştırmaya çalıştılar

(Agger, 1991: 107-8). Örneğin, meta fetişizminin derinleşmesine Lukacs şeyleşme

derken, Frankfurt okulu teorisyenleri bu durumu “tahakküm” (domination) olarak

adlandırırlar. Frankfurt okulunun başlangıç noktası etkili bir pozitivizm eleştirisidir.

Onlara göre pozitivizm insana mekanik ve determinist bir çerçevede sanki çıplak

olgular ve nesneler olarak yaklaşır. Böylesi bir pozitivist anlayış, tarihsel

materyalizmde de mevcuttur ve bu durum parti liderleriyle entellektüellerini

eleştiriden korumuştur. Dolayısıyla, Sovyet Marksizmindeki bürokratik

otoriteryanizm böylesi bir pozitivist anlayıştan kaynaklanır (Bottomore, 1989).

Pozitivizm, aynı zamanda, kapitalist ideolojinin en etkili biçimidir ve insanlara

dünyayı olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini öğretmektedir (Agger, 1991).

Bu anlamda eleştirel kuramcılar, Marx'ın ekonomi politiğe yaptığı katkının

önemini teslim ederken, bunun günümüz toplumunu anlamada yetersiz bir temel

oluşturduğunu düşünmektedirler. Devletin giderek daha çok alanlara yayılması,

97

Page 107: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

"altyapı" ve "üstyapı"nın artan kenetlenmesi, "kültür endüstrisi" adını verdikleri

olgunun yayılması, otoriterliğin gelişmesi; bütün bunlar, ekonomi politiğin diğer ilgi

alanlarıyla bütünleştirilmesi gerektiğine işaret eder. Böylece siyaset sosyolojisi,

kültürel eleştiri, psikanaliz ve diğer disiplinler, eleştirel kuramın çerçevesinde

kendilerine bir yer buldular. Mülkiyet ve kontrole ilişkin temel sorunun yanı sıra,

işbölümü, bürokrasi, kültürel örüntüler ve aile yapısına ilişkin sorunları ortaya atan

Frankfurt okulu, "eleştiri"nin konusu olan alanı kesin bir biçimde genişletmiş ve

"siyasal" nosyonunun dönüşmesine yardımcı olmuştur (Bottomore, 1996).

Frankfurt okulu teorisyenleri, devrim ve devrimci özne sorunsalı karşısında

Marx’tan oldukça uzaklaşmaktadırlar. Marx’ta devrimin öznesi işçi sınıfıyken,

Frankfurt okulu teorisyenlerine göre artık bu durum değişmiştir. Özellikle Marcuse’a

göre işçi sınıfı kapitalist sistemle bütünleşmiş ve kendi olumsuzlanmasını bir şekilde

ortadan kaldırmıştır. Artık işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecek çok şeyleri

vardır, çünkü tekelci kapitalizm işçi sınıfına bir çok yarar sağlamıştır (Marcuse,

1991: 40). Böylece, Marcuse, yeni bir devrimci özne arayışı içerisine girer. Bu

devrimci özne ise ancak mücadele sırasında şekillenir (Marcuse, 1998: 73).

Frankfurt okulu teorisyenlerine göre kapitalizmin iç dinamiği değişmekte,

dolayısıyla, devrimin yolu da değişmektedir. Devrimci özne, baskıyla karşılaşan

gençler, feministler, etnik gruplar, aydınlar ya da alt tabakadaki insanlardır.

Dolayısıyla, Frankfurt okulu, sosyalist bir devrimin olabileceğine hala inanmakta, ne

var ki, bu amacın gerçekleştirilebilmesi için işçi sınıfını artık yeterli görmemekte,

onun yerine bütün insan gruplarını, eş deyişle “halk”ı geçirmektedir.

Tarihselci yaklaşımlar var olanı nedenleri ve belirlenimleri içerisinde ele

alırken, bunun tersine yapısalcılar, tarihe, dolayısıyla da eş zamanlılığa genellikle

98

Page 108: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

uzak durmuşlardır. Yapısalcılık, genel anlamıyla tarihi dışlar ve onu ihtimallere

indirger (Zimmerman, 1976: 73). Bunun en iyi örneği Althusser’in yapısalcı

tezlerinde bulunabilir.51 Althusser’in temel tezleri şunlardır: (1) Bilginin nesneleri ile

gerçek nesneler arasındaki ayrım; (2) üst yapıların göreli özerkliği; (3) ideolojinin

sürekliliği; (4) herhangi bir tarihsel konjonktürde üst belirleme; (5) tarihsel sürecin

öznesiz doğası (Sprinker, 1995: 204). Burada Althusser’in ve takipçilerinin bütün

tezleri üzerinde değil fakat kendilerinden sonra gelen post-yapısalcılara ve post-

Marksistlere yolları açan görüşlerinden bahsedilecektir.

Genel olarak söylendiğinde yapısalcılık, yapının özneye göre öncel olan, yani

özne tarafından belirlenemeyen yanlarını vurgulayan bir yaklaşımdır. Marksizmi

burjuva anlayışlardan uzaklaştırmaya çalışırken Althusser’in yaptığı şey de,

geliştirdiği tezleri böylesi bir yapısalcı anlayışla içiçe geçirerek üretmesidir. Buradan

yola çıkan Althusser, Marksizmin, (1) ekonomist yorumlarına ve (2) humanist ve

tarihselci yorumlarına karşı çıkar. Ama bütün bunların ötesinde, Althusser’in bu tür

yorumlara ulaşmasına neden olan şey, onun bilim felsefesi anlayışıdır. Ona göre

bilim ya da kuram, tarihselci Marksistlerin ileri sürdüğü gibi pratik tarafından

doğrulanan ya da yanlışlanan bir şey değildir. Toplumsal kuramlar, tıpkı matematik

ya da fizik gibi, tamamen kendilerine içsel olan yöntemlerle doğrulanırlar.

Dolayısıyla, doğuran tarihsel koşullardan bağımsız olarak doğru ya da yanlıştırlar

(Eagleton, 1996: 195). Bu nedenle Althusser, kendi bilgisinin nesnesini oluşturan,

daha doğrusu kendi deyişiyle, “kendi bilimsel olgularını hazırlayan” (Althusser,

2002: 225) saf teorik aktivitelerin önemini vurgulamakta, bu arada Poster’a göre

kuram ve pratik arasındaki ilişkiyi de koparmamaktadır (Poster, 1974: 394). Kuram

51 Althuser, kendisinin yapısalcı ya da Spinozacı olmadığını iddia etmesine rağmen, genellikle yapısalcı yaklaşım içinde ele alınmaktadır (bkz. Althusser, 1991).

99

Page 109: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

pratikle ilişkilidir elbette, ama kuramın doğruluk ya da yanlışlığı pratik tarafından

belirlenmez. Çünkü Althusser’e göre anlam, keşfedilmekten çok yaratılan bir şeydir

(Smith, 1989: 496). Bir deneyimi, pratiği anlamak için düşünürler tarafından

yaratılan kavramlar ön koşuldur, ama kuramın doğruluğunu test etmek pratikle

ilişkili değildir. Nitekim bilgi, öznesiz bir süreçtir. Bu anlamda düşünüldüğünde hem

emprizm hem de humanizm birer ideolojiden başka bir şey değildir. Nitekim

emprizm gerçek nesnelerle kuramsal nesneleri birleştirmekte, Humanizm ise kuram

ile pratik arasında var olan ayrımı ortadan kaldırmaktadır (Poster, 1974: 395).

Böylesi bir bilim anlayışı, Althusser’in bütünlük anlayışında şu türden bir

yaklaşıma neden olur: Toplum, ekonomik, politik ve ideolojik yapıların bir

çokluğundan oluşur, yani, bunların her birinin yarattığı pratiklerin bir koleksiyonudur

(Swingewood, 1998: 358; James, 1997: 163; Callinicos, 2004: 399) ve bunların

hiçbirisi bir merkez oluşturmaz. Yukarıda belirtildiği gibi bilimsel kuramların

kendileri de başlı başına bir pratiktir ve kuram ile uygulama arasında (teori ve pratik

arasında Marx’ın kurduğu türden bir ilişkinin tersine) belirli bir uzaklık vardır.

Dolayısıyla, kuram da bir pratik olarak bireylerin politik kararlarından bağımsızdır,

ya da göreli olarak bir özerkliğe sahiptir. Rollerimiz ve yaptığımız bütün faaliyetler

bu pratikler aracılığıyla bizlere verilir. Bu aynı zamanda, egemen olan tek bir

çelişkinin olmadığı, doğrusu, toplumda birbirini etkileyen çok sayıda çelişki olduğu

anlamına gelir (Poster, 1974: 401; James, 1997: 165). Bu noktadan sonra Althusser,

toplumsal değişmelerin bu sayısız olan çelişkilerce üstbelirlendiğini ileri sürer.

Çelişki, herhangi bir ekonomik nedene indirgenemez, daha çok üstyapı tarafından

belirlenir.

100

Page 110: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Altyapıya karşılık üstyapıyı vurgulayan Althusser, tarihin nihai olarak

sosyalizme doğru akmadığını iddia eder (Althusser, 1991). Ona göre kapitalizmin

yıkıma doğru gitmemesini sağlayan şey hukuki-siyasal ve ideolojik üstyapı

aracılığıyla sağlanır. Üstyapı kurumları baskı aygıtları ve ideolojik aygıtlar olarak

ikiye ayrılır ve baskı aygıtları zor kullanarak işlerken, ideolojik aygıtlar rızaya dayalı

olarak ideoloji kullanarak işler (Althusser, 2002: 29). Althusser kapitalist ve sosyalist

sistemlerin, insanları ideolojiler, yani bilim dışı olan şeyler aracılığıyla yarattığı

yanılsamalarla sisteme bağladığına inanmaktadır. İnsanlar böylece yaşadıkları

sisteme “ikna edilebilir” hale gelmektedir.

Öznenin emirlerine özgürce boyun eğsin, yani kendi tabiyetinin eylem ve hareketlerini ‘tek başına tanımlasın’ diye birey özgür özne olarak çağrılır. Tabiyet altına alınmaları yoluyla ve tabiyet altına alınmaları için vardır ancak özneler (Althusser, 2002: 60).

Bu anlamda ideoloji, birey-özneler yaratır ve bu birey özneler bir taraftan

özneleşirken aynı zamanda ideolojinin gereklerini de yerine getirir. Böylece sistem

ideoloji aracılığıyla kendi kendisini yeniden üretebilmektedir. Burada Althusser’in

yaptığı, altyapı belirlenimli siyaset olarak ekonomizmi reddederek, yerine, üstyapının

da belirleyici olduğu durumları koymaktır. Ancak bu arada, üstyapı ve altyapı

kurumları arasındaki ilişki de koparılmış, kurumlar göreli olarak özerk konumlara

getirilmiş, ekonomi ise sadece son kertede, o da dolayımlar aracılığıyla belirleyici bir

konuma indirgenmiştir. Böylece Althusser, işi siyaset ve siyasi mücadelenin

üstünlüğü tezine kadar vardırmaktadır (Tünay, 1994: 451).

Bu noktada belirtilmesi gereken en önemli şey, Althusser için ideolojilerin

insanın bilinciyle ya da kavrayışıyla (dolayısıyla Marx’ın dediği gibi yanlış bilinçle)

ilgili olmadığıdır. Bilgi öznesiz bir süreçken, ideoloji daha çok pratikle, dolayısıyla

deneyimle ilişki içindedir ve bu nedenle de özneleri içerir. İdeoloji, deneyimlerden

101

Page 111: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

çıkar. Bu anlamda deneyimler doğru bir bilgi üretemezler. (Eagleton, 1996: 215).

Dolayısıyla insanlar, bireyler, toplumsal yapının kendilerine önceden hazırladığı

rolleri yerine getiren eyleyiciler olarak karşımıza çıkar, yoksa “özneler” olarak değil.

Bireylere kendilerini özne olarak düşündüren şey, aslında, ideolojidir. “Eyleyici-

özneler tarih içinde, yalnızca üretim ve yeniden üretim ilişkilerinin belirlenimleri ve

biçimleri içerisinde hareket eder” (Althusser, 1987: 75).

Dolayısıyla böyle bir yaklaşım, insanın özne olarak bir takım iradi

kararlarında özgür olduğunu yadsımak anlamına gelir. İnsan, kişisel olmaktan çok

yapısal olan bir takım güçlerin taşıyıcısından başka bir şey değildir. Bu anlamda,

tarihin yapıcısı olarak insan öznenin varlığı yadsınmakta, böylece de özne toplumsal

kuram içinde çözülmektedir (Çelik, 1999: 107). Bu kavrayışın, Althusser’in post-

Marksistlere yapmış olduğu yol göstermelerden belki de en önemlisi olduğunu

söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü post-Marksistlerin önünde artık sadece yapıyla

aktör arasındaki var olan bağlantıyı da koparmak kalmıştır.

Althusser’in takipçisi Poulantzas’ın en önemli önermelerinden birincisi,

Althusserci yaklaşımın da temel önermelerinden olan, devletin ekonomik altyapıya

“görece özerkliği”dir. Poulantzas’ın belirttiğine göre, “görece özerklik” ile devlet ve

hakim sınıflar arasındaki ilişki kastedilmektedir. Yani “devlet”, “hakim sınıflar”

karşısında görece özerktir (Poulantzas, 1977: 155). Dolayısıyla ekonomik altyapı ile

bir üstyapı kurumu olan devlet arasındaki ilişki düşünülürken bu özerklik göz önünde

tutulmalıdır. Bu önerme, anlaşılacağı gibi, Althusserci yaklaşıma dayanılarak

üretilmiştir. Poulantzas’ın bu yaklaşımı, biraz daha ileride siyasal olguların başatlığı

görüşünü savunmaya kadar gidecektir (Wood, 1985: 37).

102

Page 112: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Ne var ki, Poulantzas’ın post-yapısalcıların gelişine olanak sağlayan

yaklaşımı, sınıf anlayışında daha fazla belirgin olmaya başlar. Poulantzas’a göre, işçi

sınıfının ve diğer toplumsal sınıfların tanımı, sadece üretim ilişkilerinde bulundukları

konuma göre yapılamaz. “Üretim biçimlerinin düzeylerinin karşılıklı somut

bileşiminin etkileri, ........., sınıf bölünmeleri, sınıf erimeleri, sınıf kaynaşmaları,

kısacası sınıfların bir üstten ve bir alttan belirlenme olguları serisini, özgül

kategorilerin oluşumunu, vb. doğururlar. Bunların bileşimin içindeki konumları, her

zaman saf üretim biçimlerinin incelenimi ile belirlenemez” (Poulantzas, 1992: 65).

Burada Poulantzas’ın vurguladığı nokta, sadece altyapıdan kalkılarak çözümleme

yapılamayacağı, politik-ideolojik belirlenimlerin de önemli olduğudur. Böylece,

bütün sınıflar üretim sürecinin dışında, dolayısıyla da sömürü ilişkilerinin dışında

tanımlanmaktadır. İşçi sınıfının sömürü ilişkilerinin dışında tanımlanması ise, ister

istemez dar bir sınıf tanımına yol açmaktadır. Poulantzas’a göre işçi sınıfı ile yeni

küçük burjuvazi arasındaki ayrımın ana yapısal ölçütü üretken emekle üretken

olmayan emek arasındaki ayrımdır. “Poulantzas, işçi sınıfına giren kişinin üretken

işçiyle eş anlamlı olduğunu savunuyor. Beyaz yakalı işçileri işçi sınıfından ayırmak

için üretken emekle üretken olmayan emek arasındaki ayrımı kullanır” (Wood, 1985:

47).

Poulantzas’ın politik alana verdiği ayrıcalık ile dar bir sınıf tanımlaması,

Laclau tarafından önemli bir yaklaşım olarak değerlendirilir. “Sınıfın

belirlenmesinde ideoloji ve siyaset de araya girer, dolayısıyla küçük burjuvazinin

sınıfsal birliği, üretim ilişkilerindeki fraksiyonların ideolojik ve politik düzeyde aynı

etkileri göstermesi ile sağlanır” (Laclau, 1998: 122). Dolayısıyla Laclau’ya göre,

sınıf çelişkisi dışında bir çelişkinin varlığı önem kazanır. Orta sınıflar ya da ara

103

Page 113: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

katmanlar, egemen üretim ilişkilerinden kopuktur. Bu çelişki, üretim düzeyinde

değil, fakat politik ve ideolojik ilişkiler düzeyinde ortaya çıkar. Bu anlamda bu bir

sınıf çelişkisi değildir. Aynı zamanda bu durum, halk kimliğinin sınıf kimliğinden

daha önemli olduğu anlamına gelmektedir (Laclau, 1998: 124). Anlaşılacağı üzere,

Althusser’le başlayan ve Poulantzas’la devam eden üretim dışındaki alanlara verilen

önem Laclau’da doruğuna ulaşmaktadır. Yani, yapısalcıların üst yapı kurumlarına

vermiş olduğu göreli özerklik, post-Marksistlere ve post-yapısalcılara gelindiğinde

tamamen özerk bir biçime dönüşür; dolayısıyla göreli de olsa alt yapı ile üst yapı

arasındaki ilişki artık tamamen koparılmıştır. Böylece Laclau, işçi sınıfının yerine

“halk”ı geçirerek ve halk-devlet çelişkisinin de ekonomik değil fakat siyasal bir

mücadele olduğunu vurgulayarak, demokrasi mücadelesi için “yeni toplumsal

hareketleri” öne çıkarmaktadır. Laclau’nun geldiği nokta, Anderson’un belirttiği gibi,

Batı Marksizminin tarihinde ortaya çıkan teori ve pratik ilişkisinin ortadan kalkması

anlamında yorumlanabilir (Anderson, 2004).

Gramsci’nin yaptığı Marksizm eleştirisi, bir taraftan Marksizmi geliştirmenin

yolunu açarken, diğer taraftan günümüzün sol kuramcıları için de bulunmaz bir

nimet olmuştur. Gramsci’nin “kültüre” ve “siyasal alan”a ilişkin yaptığı vurgu,

sınıftan koparılarak yorumlanarak nesnel sınıf çıkarları anlayışı bir kenara atılmıştır.

Gramsci’nin sivil toplum kavramı kapitalizmle uyum sağlamak için değil ona karşı

bir silah olarak düşünülmesine rağmen (Wood, 1990), onun yaklaşımı sınıf çatışması

yerine devlet ve halk ya da devlet ve birey çatışması biçimine dönüştürülmüştür.

Örneğin, Cohen ve Arato’ya göre, günümüzde özerk ve demokratik bir sivil toplum

için mücadele veren kolektif aktörler, “devlet karşısında toplum”un savunulmasının

göstergeleridir (Cohen ve Arato, 1992: 492). Ama asıl olarak yapısalcı Marksistlerin

104

Page 114: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

geliştirdikleri yaklaşımlar bu süreçte önemli bir ayrım noktasını oluşturur. Nitekim,

Althusser’in ideolojik devlet araçlarının işlevi üzerine yorumları ve bu araçları göreli

olarak özerk hale getirmesi, ekonomi ve diğer toplumsal kurumlar arasındaki

ilişkinin özerkleştirilerek “üstbelirleme” kavramının ortaya atılması işçi sınıfından

uzaklaşma niyetinde olanlar için yeni bir yol açmıştır. Aslında bu yaklaşım, tarihsel

materyalizmin değişik yollarla Althusserci bir biçimde tahrif edilmesinden başka bir

şey değildir. Peşi sıra Laclau ve Mouffe, önce Gramsci’den devraldıkları hegemonya

gibi kavramları, -sanki Gramsci’de sınıf diye bir şey yokmuş gibi- sınıfsızlaştırarak,

sonra ekonomi ile siyaset arasındaki ilişkiyi büsbütün kopararak sivil toplumcu bir

siyasetin en önemli temsilcileri olmuşlardır. Kapitalist toplumda sınıf çelişkilerini

diğer çelişkilerle eşit düzeyde görenler için “toplum”, bir sömürü düzeni olmaktan

çok, her şeyin olabileceği belirsiz bir toplum olarak ele alınır. Burjuva sınıfının kendi

hegemonyasını kurabilmesinin yolu da böylesi bir belirsizlik ortamından

geçmektedir belki de. Laclau ve Mouffe, sivil toplumu dönüştürecek siyasal

partilerden çok yeni toplumsal hareketlerin gücüne dayanan liberal-demokratik bir

toplum önerirler (Aronowitz, 1987: 2). Yeni toplumsal hareketlere ilişkin olarak

Laclau ve Mouffe’un söyledikleri en iyi biçimde, Hegemonya ve Sosyalist

Strateji’den hareket ederek anlaşılabilir. Bu kitapta Laclau ve Mouffe, söylem teorisi

çerçevesinden Marksizm sonrası bir bakış açısı ile günümüz toplumlarında siyasetin

ve yürütülecek hegemonya mücadelelerinin niteliğine ilişkin tezlerini geliştirirler. En

temelde bu proje, özselciliği reddeden ve siyasal mücadelelerin hedefini ve alanını

söylemsel stratejiler yoluyla eklemlenen (articulate) özne konumlarından yürütülecek

hegemonya mücadeleleri olarak tanımlayan bir projedir.

105

Page 115: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Diğer taraftan, özneyi tarih sahnesinden ve toplumsal analizlerden çıkaran

yapısalcı ve yapısalcılık-sonrası kuramlarla, ideolojilerin sonunu ilan eden kuramlar

karşısında, Touraine’in tarihsel bir bakış açısı ile, toplumun kendine ilişkin edimde

bulunma ve dolayısıyla “toplumsal eylem” dediğimiz şeyi tanımlayan kültürel yapıyı

değiştirebilme yetisini üzerine, ya da bir başka deyişle, tarihsel yasalara ve maddi

gereksinimlere boyun eğmek zorunda olmayan kadınlar ve erkeklerin kültürel

yaratıları ve toplumsal mücadeleleri ile kendi tarihlerini üretmeleri hakkında

Touraine; “özneyi geri döndürür”. Bu anlamda Touraine, programlanmış toplumda

yeni toplumsal hareketleri “özne” konumunda yeni tarihsel edimciler olarak

görmektedir. Çünkü toplumsal sınıf kavramının yerini toplumsal hareket kavramı

almaktadır. Böyle bir toplumda işçi hareketi “devrimci özne” konumunu kaybetmiş,

yerine, kültürel malların üretimine ve bu üretimin amaçlarına odaklanan yeni çatışma

zeminlerinin yarattığı “yeni toplumsal hareketler” geçmiştir (Touraine, 1995: 274-

282).

Anlaşılacağı üzere, Gramsci’den başlayıp Poulantzas’a kadar gelinen süreçte

teori ve pratik ilişkisinin değişik yorumlanış biçimlerinin geldiği nokta bu ilişkinin

koparılmasından başka bir şey değildir. Böyle olunca kimin hangi güdüyle ve neden

toplumsal bir dönüşümü gerçekleştirmeye niyetleneceği sorusu aslında yanıtsız

kalmaktadır. Diğer taraftan, bütün bu teorisyenlerin de vurguladığı gibi, günümüzde

Marksizmin krizinden bahsetmek de olanaklıdır. Dolayısıyla, Marksist teorisyenlerin

dillendirdiği sorunlardan ve tartışmalardan yola çıkarak bütünsel bir Marksizm

geliştirmeye ihtiyaç olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

2.5. Yeni Toplumsal Hareket Teorileri

106

Page 116: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Çalışmanın devamında yeni toplumsal hareketlere ilişkin ileri sürülen

yaklaşımlar üzerinde durulacak ve bu yaklaşımlar bir sınıflandırma yapılarak

incelenmeye çalışılacaktır.52 Her ne kadar ortak noktalarda sınıflandırılabilse de bu

hareketlere ilişkin ileri sürülen teoriler birbirlerinden farklı özelliklere de vurgu

yapmaktadırlar. Bu nedenle yer yer tek tek kuramcıların yeni toplumsal hareketler

hakkında neler söylediğine de değinilecektir.

Buechler’in yeni toplumsal hareket teorilerine ilişkin yaptığı sınıflandırma,

bu teorileri “kültürel” ve “siyasal” versiyonlar olarak iki biçime ayırır (Buechler,

2000: 48).

Kültürel versiyon, geçmişteki ve şimdiki toplumsal tipler ve hareket biçimleri

arasında daha radikal bir kopma varsayarak post-Marksist bir belirleme yapar.

Toplumsal bütünlüğü, siyasal versiyonun tersine, semiyotik ya da kültürel koşullarla

özdeşleştirir. İktidar ve direnmenin mekezsizleşmiş doğasını vurgular ve gündelik

yaşama, sivil topluma, devlet ve sivil toplum arasında özgür alanların yaratılmasına

odaklanır. Ve yeni toplumsal hareketlerin toplumsal temelini sınıfla değil, fakat

hareketi tanımlayan farklı değerler ve ideolojilerle özdeşleştirir (Buechler, 2000: 50-

51). Bu anlamda yeni toplumsal hareketler, sınıf mücadelesinin “yerini almakta”,

dolayısıyla da sınıf politikası aşılmaktadır (Savran, 1992: 9). Savran’ı takip ederek

bu versiyonu “kopuş teorileri” biçiminde adlandırmak mümkün. Nitekim bu teoriler

eski ve yeni hareketler arasında bir süreklilikten çok kopuştan bahsetmektedirler. Bu

yaklaşım biçimi, Habermas (1984), Laclau ve Mouffe (1992), Inglehart (1990),

52 Bu çalışmanın ilgisi sadece yeni toplumsal hareketler üzerinedir. Ancak, çağdaş sosyal hareketler konusunda farklı çalışmalarda vardır. Kaynak mobilizasyonu paradigması, kolektif eylem yaklaşımı bunlardan birkaç tanesidir. Bütün sosyal hareket yaklaşımları arasındaki benzerliklerden yola çıkılarak bir sentez yapmak olanaklıdır. Böylesi bir sentez denemesi için Diani, (1992)’ye bakılabilir. Diani’nin bu çalışmasında yaptığı, yeni toplumsal hareketlerle kolektif eylem ve kaynak mobilizasyonu gibi yaklaşımlar arasında bir senteze ulaşmaya çalışmaktır.

107

Page 117: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Touraine (1988), Melucci (1995), Castells (1996) ve Cohen ve Arato (1992)

tarafından temsil edilmektedir. Örneğin, Post-endüstriyel toplum kavramını

karşılamak üzere “programlanmış toplum” kavramını kullanan Touraine, bu toplumu

tarihin yeni aşaması olarak görmektedir. Programlı toplum, kültürel malların kitlesel

olarak üretim ve dağıtımının merkezi bir konuma yerleşmiş olduğu toplumdur

(Touraine, 1995: 272). Bu anlamda maddi malların merkezi konumda bulunduğu

sanayi toplumundan bütünüyle farklıdır. Sanayi toplumunda demir-çelik, tekstil gibi

sektörlerin ifade ettiğini, programlanmış toplumda eğitim, sağlık ve kitle iletişimin

üretimi ve dağıtımı ifade etmektedir (Touraine, 1995: 272). Programlanmış toplum,

bireyleri, malları ve fikirleri, daha önceki toplumların yapmış olduğundan çok daha

fazla yoğun olarak sirkülasyona sokar ve yöneten ve yönetilen arasındaki mesafeyi

artırır (Touraine, 1988: 105-107). Günümüzde, özel yaşamın ve tüm kültürel alanın

siyasetin alanına girdiğini ve “özel yaşam”ın her zamankinden daha fazla kamusal

bir şey olduğunu, ortaya çıkan toplumsal çelişkilerde merkezî bir yer tuttuğunu ve

toplumsal hareketlerin belkemiğini oluşturduğunu söyler (Touraine, 1988: 14).

Toplumsal aktörler artık tarih adına değil, kendi adlarına konuşmakta ve şeylerin

gidişatını yönetmeyi istemekten çok kendi özgürlüklerini; iktidar, şiddet ve

propaganda araçları tarafından ezilmeden kendileri olabilme hakkını istemektedir.

“Aktör”ün dönüşü, bu anlamda, bir fetih değil savunma ruhuyla anlaşılmalıdır;

bireylerin kendilerinin güçlü bir kolektif hamlede erimelerini istemez, aksine

kollektiviteye karşıdır ve ne toplumu ne de ‘Devlet’i tanrıları olarak kabul etmez.

Toplumsal yaşamın doğal ya da tarihsel kanunlar yoluyla düzenlenmediğini ama

kültürel yönelimleri belirlemek için mücadele edenlerin eylemlerine dayandığını

iddia ederek kolektif özgürleşimden çok, bireysel özgürlüklere inanır. Günümüzün

108

Page 118: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

toplumsal aktörlerinin karşı çıkışı kendi projelerini gerçekleştirmelerinin, hedeflerini

tanımlamalarının ve istedikleri çatışmalara, tartışmalara ve pazarlıklara girmelerinin

önünde engel oluşturan araçlar ve söylemlere yöneliktir (Touraine, 1988: 18). Bu

anlamda Touraine, programlanmış toplumda yeni toplumsal hareketleri “özne”

konumunda görmekte ve bu hareketleri yeni tarihsel edimciler olarak görmektedir.

Çünkü toplumsal sınıf kavramının yerini toplumsal hareket kavramı almaktadır. Bu

toplumlarda işçi hareketi “devrimci özne” konumunu kaybetmiş, yerine, kültürel

malların üretimine ve bu üretimin amaçlarına odaklanan yeni çatışma zeminlerinin

yarattığı “yeni toplumsal hareketler” geçmiştir (Touraine, 1995: 274-282).

Benzer olarak Melucci’ye göre, günümüzün toplumsal hareketleri, hem dış

dünyamızın –yani bütün yerkürenin- hem de insanlar olarak doğamızın radikal

dönüşümler geçirdiğini gösteren işaretlerdir. İçinde yaşadığımız gerçekliğin

tamamıyla kültürel bir yapı haline geldiği ve bu gerçekliğe dair sahip olduğumuz

temsillerin dünya ile kurduğumuz ilişkide süzgeçler gibi işlediği bir dönemde,

sorunlar ve sosyal aktörlerden söz ederken kullandığımız uluslar ötesi boyut,

herşeyden önce insan eyleminin kültürel olarak kendi uzamını yaratabileceğinin

göstergesidir. Dünyanın kültürel ve simgesel olarak algılandığı bu dönem, aynı

zamanda insan eyleminin kültürel boyutunun üretim ve tüketim süreçlerinin temel

hedefi hâline gelişinin de zirve noktasıdır (Melucci, 1999: 8).

Diğer taraftan Laclau ve Mouffe’a göre yeni toplumsal hareketler, İkinci

Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen “yeni hegemonik formasyon”a karşılık olarak

yükselmiştir. Bu süreç üç gelişim aşaması izler. Bunlardan birincisi, ekonomik

düzeyde “yaygın birikim rejiminden yoğun birikim rejimine geçiş” ile birlikte ortaya

çıkan toplumsal ilişkilerin metalaşması olgusudur (Laclau ve Mouffe, 1992: 197). Bu

109

Page 119: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

birikim rejiminin temeli, kapitalist üretim ilişkilerinde işleyen mantığın tüm

toplumsal ilişkilere yayılmasıdır. İkincisi, “Refah devleti”nin müdahaleci

karakterinin bizzat kendisidir. Toplumsal ilişkilerin metalaşmış olması nedeniyle

devlet, olabildiğince genişlemiş ve daha geniş alanlara müdahale etmek zorunda

kalmıştır. Bu artan müdahale, bürokratikleşmenin de sürekli büyümesine neden

olmuş ve bu bürokratik biçime karşı yeni çatışma biçimleri doğurmuştur (Laclau ve

Mouffe, 1992: 198-199). Bu sürecin sonuncu unsuru, kitle iletişim araçlarının

gelişmesidir. Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte homojenleştirici bir

içeriğe sahip olan kitle kültürü ortaya çıkmış ve bu da yeni tabiyet biçimleri

yaratmıştır. Dolayısıyla yeni toplumsal hareketler, toplumsal hayatın metalaşmasına,

bürokratikleşmesine ve homojenleştirilmesine karşı direnişin ifadesi olarak ortaya

çıkmıştır (Laclau ve Mouffe, 1992: 201; Bertram, 1995: 89). Bu hareketlerin iktidarı

ele geçirmek gibi bir amaçları yoktur. Daha çok, sivil toplumda özerklik ve

eşitsizliklerin giderilmesi türünden kültürel bir takım talepleri dillendirmektedirler.

Bu anlamda yeni toplumsal hareketler, yukarıda bahsettiğimiz yeni tabiyet

biçimlerini sorgulamaktadırlar ve onlara yeni olma özelliğini veren şey de budur

(Laclau ve Mouffe, 1992: 196). Ama asıl önemlisi, bu hareketlerin herhangi bir

ideolojiyle eklemlenme biçimleridir. Çünkü bu eklemlenme sayesinde herhangi bir

hareket, muhafazakar, otoriteryan, özgürlükçü, sosyalist vb. bir kimliğe bürünebilir.

Ne var ki, yeni toplumsal hareketler toplumu bir bütün olarak dönüştürebime

anlamında ayrıcalıklı bir konuma sahip değildir. Daha doğrusu, toplumda böyle bir

konuma sahip olan bir hareketten ya da özneden bahsedilemez (Laclau ve Mouffe,

1992: 206-208).

110

Page 120: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Kopuş teorileri çerçevesinde bahsedilmesi gereken bir diğer kuramcı

Habermas’dır. Aslında Habermas’ın bu versiyon içinde değerlendirilmesi bir

paradoks olarak görülebilir, zira Habermas postmodernizme karşılık modernizme bir

süreklilik atfetmektedir. Ne var ki, daha önceki bölümlerde bahsedildiği gibi,

Habermas’ın “yaşam dünyası” ve “sistem dünyası” arasında yapmış olduğu keskin

ayrımdan dolayı ve yeni toplumsal hareketlerin eski hareketlerin tersine yaşam

dünyasında bir anlam kazandığını ileri sürdüğü için Habermas’ın teorisi kopuş

teorileri içinde değerlendirilebilir. Habermas yeni toplumsal hareketleri insanın

özgürleşmesi/kurtuluşu düşüncesinin tarihsel özneleri olarak değil, ileri kapitalist

toplumlardaki meşruiyet ve motivasyon sorunlarına işaret eden unsurlar olarak görür.

Bu hareketlerin ortaya çıkışı yaşam dünyalarının kolonileştirilmesi eğilimine karşı

tepkinin bir sonucudur (Habermas, 1981: 35). Bu hareketlerin dikkat çektiği

bürokratik ve ekolojik sorunların önemini ve bu hareketlerin simgeleştirdiği kültürel

karşı çıkışın/meydan okumanın sisteme ilişkin düzenleme gereksinimini ifade ettiğini

kabul etse de, Habermas, onların karşı-kurumlar geliştirilmesi ve yaşam dünyalarının

içerisinde “kurtarılmış bölgeler” yaratılması önerilerini gerçekçi bulmaz (Habermas,

1981: 34). Gerekli olan şeyin küresel ölçüde planlanan ve yönetimsel araçlar

sayesinde uygulanacak olan ekonomik ve teknik çözümler olduğunu ileri sürer

(Habermas, 1981: 35-37). Önceleri yeni toplumsal hareketleri yalnızca “savunmacı”

nitelikte gören Habermas, daha sonra Cohen ve Arato’ya göndermede bulunarak,

yeni toplumsal hareketleri, bir yandan programları sayesinde siyasal sistemi

doğrudan etkileyen, diğer yandan kendi kimliklerini ve eylem kapasitelerini olduğu

kadar, sivil toplumu ve kamusal alanı da canlandıran ve genişleten hareketler olarak

görür. Bu hareketler, “saldırgan” anlamda, bütün toplumu ilgilendiren sorunlar otaya

111

Page 121: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

koyup, bu sorunlara yaklaşım için bir takım yöntemler ve olanaklı çözümler

önerirler; yeni bilgileri açığa çıkarırken -yani, kamusal düşüncede bir değişikliğe yol

açar ve dolayısıyla kurumlara baskı yapabilirlerken - “savunmacı” anlamda, mevcut

örgütlenme ve kamusal etki yaratma kanallarının yapısını sürdürmeye, alt-kültürel

karşı-kamular ve kurumlar (subcultural counterpublics and counterinstitutions)

oluşturulması, genişletilmiş haklar ve reformdan geçirilmiş kurumlar gibi yeni

alanlar kazanmaya çalışırlar (Habermas, 1996: 370).

Johnston, Larana ve Gusfield’e göre, barış hareketleri, öğrenci hareketleri,

ekolojik hareketler gibi birbirinden çok farklı özellikler taşıyan ve ‘yeni toplumsal

hareketler’ kavram çatısı altında açıklanan toplumsal olgular uzun süre boyunca

ideoloji, örgüt ve rasyonalite kavramlarına dayalı olarak ortaya çıkan toplumsal

hareketlere ve bu hareketleri ortaya çıkaran toplumsal yapıya odaklanarak

açıklanmaya çalışıldıysa da, hareketlerin ‘kendi gerçeklikleri’ geleneksel kavramsal

çerçevelerin yetersizliğini ortaya koymuştur. Bu hareketleri, geçmişin ideolojik

hareketleri ya da akılcı biçimde örgütlenmiş çıkar grupları çerçevelerinden yola

çıkarak anlamak zor görünmektedir (Johnston, vd. 1994: 5-6). Onlara göre yeni

toplumsal hareketlerin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:

• Yeni toplumsal hareketler katılımcıların yapısal rolleri ile açık bir bağ sergilemez.

Yeni toplumsal hareketlerin toplumsal tabanı sınıf yapısını aşar ve daha çok yaş,

toplumsal cinsiyet gibi toplumsal statü unsurlarına göndermede bulunur.

• Yeni toplumsal hareketlerin ideolojik karakteri işçi sınıfı hareketinin ve ortak

eylem için birleştirici ve bütünleştirici bir unsur olan Marksist ideoloji anlayışının

tam zıddı bir noktada durur.

112

Page 122: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

• Yeni toplumsal hareketler, düşünceler ve değerler çoğulluğu sergiler; pragmatik

yönelimler ile birlikte katılımcıların karar alma mekanizmalarına katılımını

genişletecek olan kurumsal reformları hedefler. Gündelik yaşamın

“demokratikleşme dinamiği”ne ve siyasal boyutlar karşısında toplumsal yaşamın

sivil toplum boyutunun genişlemesine işaret eder.

• Yeni toplumsal hareketler, kimliklerin yeni ve daha önce önemli olmayan

boyutlarının ortaya çıkışını gösterir. Çelişkiler ve harekete geçirici faktörler,

ekonomik yakınmalardan ziyade, kimlik ile ilgili olan kültürel ve sembolik

sorunlara ilişkindir. Yeni kimlikler, hem özel hem kamusal kimlikler olarak

şekillenirler.

• Birey ile kolektif arasındaki sınırlar belirsizdir. Birçok hareket, mobilize olmuş

gruplar içinde veya onlar yoluyla değil, bireysel eylemler biçiminde ortaya çıkar.

• Yeni toplumsal hareketler genellikle insan yaşamının kişisel ve mahrem yönlerini

kapsar; gündelik yaşam alanlarına uzanır.

• Sabote etmek ve direniş gibi radikal mobilizasyon taktiklerini kullanırlar, şiddet

içermeyen sivil itaatsizlik eylemlerine başvururlar.

• Yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkışı ve canlanışı, Batı’nın geleneksel siyasal

katılım kanallarına ilişkin yaşanan güven krizi ile ilgilidir.

• Yeni toplumsal hareketler parçalı, dağınık ve merkezsizdir.

Marksist ve işlevselci analizlerin yeni toplumsal hareketleri incelemede

yetersiz olduğunu iddia eden Larana, yeni toplumsal hareketlerin ‘tarihin öznesi’

olarak düşünülen sınıf ve sınıf bilincinin toplumsal bir hareketin birliği için bir

önkoşul olarak kabul edilmesini sorguladıklarını söyler. Yeni toplumsal hareketler

113

Page 123: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

için sınıf, mobilizasyonun temeli değildir ve bu hareketlerin ideolojik

çoğulluğu/çoğulculuğu eylemde örtüşmenin temelini oluşturur (Larana, 1994: 226).

Kültürel versiyonun tersine siyasal versiyon, neo-Marksist bir yaklaşımdan

yola çıkarak ileri kapitalizmi toplumsal bütünlük olarak ele alır ve yeni toplumsal

hareketlerin ortaya çıkışı ile ileri kapitalizm arasında güçlü bağlar olduğunu vurgular.

Bu yaklaşıma göre, sınıf temelli ve sınıf temelli olmayan hareketler arasında uygun

ittifaklar ve koalisyonlar kurulabilirse, yeni toplumsal hareketler ilerici bir değişim

için potansiyel oluşturabilir. Aynı zamanda, çağdaş sınıf yapısını analiz ederek yeni

toplumsal hareketlerin toplumsal temelini sınıf terimleriyle tanımlar (Buechler, 2000:

50). Ortaya çıkan yeni çelişki ve antagonizmaların, emek-sermaye çelişkisinin

karmaşıklaşmış dolayımları olduğunu iddia ederler (Savran, 1992: 9). Bu siyasal

versiyonu Savran’ın yaptığı biçimde “süreklilik teorileri” olarak adlandırmak

mümkün. Bu süreklilik teorileri daha çok Offe (1985; 1988), Wallerstein (1993) ve

Raymond Williams (1989) tarafından savunulmaktadır.

Nitekim Offe’ye göre yeni hareketlerin aktörleri, kendilerini yerleşik siyasal

ve ekonomik kodlarla tanımlayamamaktadırlar. Buna rağmen, yeni toplumsal

hareketlerin tabanı bütünüyle belirsiz değildir. Bu hareketlerin tabanını yeni orta

sınıf, eski orta sınıfın unsurları (çiftçiler, esnaf ve zanaatkarlar) ve doğrudan emek

piyasasında bulunmayanlar, yani öğrenciler, işsizler ve ev kadınları oluşturmaktadır

(Offe, 1985: 831-832). Diğer taraftan, yeni toplumsal hareketler tarafından dile

getirilen bireysel özgürlük, eşitlik, katılım, barış ve dayanışmacı toplumsal

örgütlenme gibi değerler hiç de “yeni” değildir. Bu değerler ve ahlaki normlar,

burjuvazi ve işçi sınıfının ilerlemeci hareketlerinden miras alınmıştır. Dolayısıyla bu

hareketler ne “anti-modernist” ne de “postmateryalist” bir özelliğe sahiptir. Daha çok

114

Page 124: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

modernleşmenin modern bir eleştirisi olarak görülmelidir. Bu anlamda yeni

hareketlerin yükselişi, “hakim” ve bazı “yeni” değerlerin bir çatışmasından çok,

modern kültürün değerlerinin kendi içindeki iç çelişki ve tutarsızlıklarının sonucu

gibi görünmektedir (Offe, 1985: 835-836; Bagguley, 1992: 31). Benzer olarak

Wallerstein kapitalizmin içsel mantığı ile ırkçlık ve cinsiyetçilik arasında, yani

üretim ile üretim dışı alanlar arasında bağlantılar kurmaya çabalar (Savran, 1992:

16). Wallerstein, kapitalizmin iki temel özelliğinden bahseder. Bunlardan birincisi,

artı değeri artırmak için ücretli emekle çalışanların çoğalmasıdır. Buna bağlı olarak

ikinci özelliği ise emek gücünün değerini azaltmak için ücretli emek arasında yapısal

bir takım tabakalaşmalar yaratmaktır. Bu anlamda cinsiyetçilik, ırk ayrımcılığı

türünden ayrımlar kapitalizmin lehine olarak tabakalaşmış ve farklılaşmış bir ücretli

emek yaratır. Dolayısıyla kapitalizm bir taraftan bütün insanların ücretli emeğe

katılımını sağlarken diğer taraftan emek gücü arasında ırkçı, cinsiyetçi vb. ayrımlar

üretir (Wallerstein ve Balibar; 1993: 47-49). Ne var ki bu ayrımlar kadınların ya da

etnik azınlıkların ücretli emeğe katılımını engelleyecek kadar ayrımcı olamazlar.

Çünkü ücretli emeğe onların da katılımı önemlidir. Diğer taraftan, kapitalist sistem

ücretli emek içindeki bu katmanlaşmanın ortadan kalkmasını sağlayacak biçimde de

eşitlikçi değildir. Bu nedenle Wallerstein’a göre örneğin cinsiyetçi ve ırkçı ayrımlara

karşı mücadele eden toplumsal hareketler kapitalizmi tehdit edebilecek potansiyel bir

güç taşımaktadırlar. Diğer taraftan Arrighi, Wallerstein ve Hopkins’e göre yeni

toplumsal hareketler henüz kendilerine uygun örgütlenme biçimleri

geliştirememişlerdir ve kitleleri bir anlamda apolitiktir (Arrighi, 1995). Williams’a

göre son yılların en önemli toplumsal hareketleri örgütlü sınıfın çıkarları ve

kurumları dışında gelişmeye başlamıştır. Ne var ki, barış hareketi, ekoloji hareketi,

115

Page 125: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kadın hareketleri, insan hakları savunucuları, üçüncü dünya ile dayanışma, kültürel

yoksulluk ve bozulmaya karşı kampanyalar vb. türden hareketlerin hepsi de yanlış

bir biçimde “sınıf politikasının ötesine geçmek” biçiminde yorumlanmıştır.

Williams, belli başlı çıkar gruplarının sınırlarının dar olduğunu kabul etmekle

birlikte, çevre, barış, insan hakları gibi sorunların hepsinin de bizi tekrar sanayi

üretim tarzının başlıca sistemlerine ve özellikle de sınıflar sistemine götürmektedir.

Bu anlamda yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkması ile ileri kapitalizm arasında

çok güçlü bağlar bulunmaktadır. Kaldı ki Williams’a göre, bazı sendikaların yeni

toplumsal üretim gruplarının, yeni toplumsal üretim biçimlerinin oluşturulmasına

yönelik önerileri, yeni toplumsal hareketlerle bir takım bağlantı biçimlerini olanaklı

kılacak önemli gelişmelerdendir (Williams, 1989: 167). Dolayısıyla yeni toplumsal

hareketler kesinlikle sınıf dışı sayılamazlar.

Yeni toplumsal hareketlere ilişkin bu iki teoriyi aşağıdaki gibi karşılaştırmak

olanaklıdır.

Tablo 2: Yeni Toplumsal Hareket Teorileri

Kopuş Teorileri (Kültürel Versiyon)

Süreklilik Teorileri (Siyasal Versiyon)

- Yeni toplumsal hareketler sosyalist ideolojinin, modernleşme sürecinin ve refah devletinin eleştirisini yaparak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle eski toplumsal hareketlerden keskin bir ayrıma işaret ederler. - Yeni toplumsal hareketler orta sınıf temelli hareketlerdir. - Kimlik yönelimli talepler içerirler. Bu nedenle de üretim ilişkileri gibi kavramlarla açıklanamazlar. - Yeni toplumsal hareketler merkezsiz ve hiyerarşik olmayan örgütlenme biçimleri ortaya koyarlar.

- Yeni toplumsal hareketlerin talepleri kapitalizmin sınıf yapısından kaynaklanan sorunlara karşı bir tepkidir ve ekonomik yapıdan özerk değildir. Yeni toplumsal hareketlerin talepleri, bu nedenle, eski toplumsal hareketlerden miras alınmış görünmektedir. - Yeni toplumsal hareketler eski ve yeni orta sınıflardan, işsizlerden, öğrencilerden, ve emeklilerden oluşur. Dolayısıyla bu hareketler sınıflar arasındaki bir ittifaka dayanır. - Bu hareketlerin talepleri üretim ilişkilerinden ayrılamaz. Bu talepler emek-sermaye çelişkisinin karmaşık dolayımlarıdır. - Yeni toplumsal hareketler örgüt içinde yatay ve dikey olarak daha az bir farklılaşma üretir (özellike Offe’ye göre).

116

Page 126: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Diğer taraftan, hem kopuş hem de süreklilik teorileri eski ve yeni hareketler

arasında önemli bir takım farklılıklar olduğunu savunmaktadırlar. Örneğin Offe,

Yeni toplumsal hareketler ile eski hareketler arasında, temalar, değerler, etkinlik

biçimleri ve aktörler olmak üzere dört düzeyde farklılıklar olduğunu ileri sürer. Buna

göre; üzerinde durdukları temalar açısından yeni hareketler çevrenin korunması,

insan hakları, barış gibi konulara vurgu yaparlar. Eski hareketler ise daha çok

ekonomik büyüme ve paylaşım konuları üzerinde durmaktadır. Değerler açısından

yeni hareketler kişisel özerklik ve kimliği, eski hareketler ise bireysel tüketim

özgürlüğünü ve maddi tüketimi öne çıkarır. Offe’ye göre eski hareketler resmi ve

hiyerarşik örgütlerle etkinlik yaparken, yeni hareketler gayri resmi ve kendiliğinden

gelişen örgütleri içerir. Son olarak aktörler/katılımcılar açısından eski hareketler

çıkar çatışması içeren sosyo ekonomik grupları, yeni hareketler kolektif çıkara

dayanmayan sosyo ekonomik grupları içine almaktadır. Diğer taraftan yukarıda

belirtildiği gibi Offe, bu ayrımları yaparken eski ve yeni arasında bir takım

süreklilikler bulunduğunu, bu iki hareketin birbirinin rakibi ya da zıttı olarak

düşünülemeyeceğini belirtir (Offe, 1987: 73).53

Kopuş teorilerinin en temel sorunlarından biri, bu yaklaşımların daha çok batı

toplumlarına ve ileri kapitalist toplumlara özgü olmasıdır (Pichardo, 1997; Mesazros,

1989). Örneğin, Habermas’ın ve Laclau&Mouffe’un teorileri gelişmeye ve refah

devleti koşullarına, Touraine’in teorisi sembolik malların üretimine dayalı

programlanmış bir topluma vurgu yapar. Diğer taraftan, yapılan bazı araştırmalar

yeni toplumsal hareketlerin etkilerinin ve aktivitelerinin yüksek oranlarda post-

materyalist değerlere sahip ülkelerde bile önemli değişikliklere sahip olduğunu

53 Buna çok benzeyen başka bir ayrım Martell (1994)’te yapılmaktadır.

117

Page 127: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

göstermiştir. Örneğin, güçlü hareketlere ve postmateryalist değerlere sahip Hollanda

ve Almanya sivil itaatsizlik eylemlerine katılmada en düşük oranlara sahiptir. Bunun

tersine, daha materyalist değerlere sahip olan Fransa’da sivil itaatsizlik eylemlerine

katılım Avrupa Ülkeleri arasında en yüksek düzeydedir (Koopmans, 1996). Bu

anlamda, Türkiye toplumunun yüksek post materyalist değerlere sahip olduğu

söylenememesine rağmen, feminist, çevreci vb. yeni toplumsal hareketlerin geliştiği

gözlenmektedir. Bu durum, kopuş teorileriyle kolayca açıklanamayacak bir

durumdur. Kaldı ki, Türkiye’deki hareketler incelendiğinde, bunların çoğunluğunun

hiyerarşik ve merkezi bir yapıya sahip olduğu ve toplumun her kesiminden insanları

içerdiği gözlenmektedir (Akşit, vd., 2002).54 Bu anlamda süreklilik teorilerinin

Türkiye’deki yeni toplumsal hareketleri açıklamada daha işlevli ve uygun olduğu

söylenebilir.

54 Ne var ki, bunun aksini savunanlar da vardır. Örneğin, Şimşek (2004)’e gore Türkiye’deki Kürt hareketi, Alevi hareketi, feminist ve İslamcı hareketler post-materyalist değerlere sahiptir, orta sınıflara dayanmaktadır ve merkezsiz örgütlenmeler üretmişlerdir.

118

Page 128: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

BÖLÜM 3

ARAŞTIRMANIN YÖNTEM VE TEKNİKLERİ

Türkiye’de demokrasi ve sivil toplumun gelişimine ilişkin amprik ve teorik

olarak konuya yaklaşan oldukça geniş bir literatürden bahsetmek olanaklıdır

(Örneğin, Akşit, vd., 2002; Erdoğan-Tosun, 2000; Göle, 2000 ve 1996; Gülalp, 2001

ve 2003; Keyman ve İçduygu, 2003; Dodd, 1992; Çaha, 2000 ve 1999; Heper, 2000,

1991 ve 1985; Szyliowicz, 1966; Ergil, 2000; Küçükömer, 1994; Sarıbay, 2000;

Barkey, 2000; Mahcupyan 1996; İnsel, 2003; Mardin, 1969; Kasaba ve Bozdoğan,

2000; Keyman, 2002; Tekeli, 1999). Bu alanda yapılan çalışmalara ilişkin örnekleri

çoğaltmak mümkün. Ne var ki, söz konusu olan yeni toplumsal hareketler olduğunda

bu derece geniş bir literatürün varlığından bahsedilemez (bir kaç örnek vermek

gerekirse Türkiye üzerine yapılan şu iki çalışma dikkate değerdir, Şimşek, 2004;

Önder, 2003). Belki de bunun en önemli nedeni, sivil toplum kuruluşları kavramının

kullanımıyla yeni toplumsal hareketler kavramının kullanımının Türkiye’de birbirine

karışmış olmasıdır. Daha doğrusu, bu iki kavramın sürekli olarak birbirinin yerine

kullanılıyor olmasıdır. Nitekim, yeni toplumsal hareketler kavramını tam olarak

karşılayan kavram, Batı’daki kullanımıyla NGO (Non-Governmental Organisations-

Hükümet Dışı Örgütler) kavramıdır. Oysa sivil toplum örgütleri kavramıyla kast

edilen şey ile yeni toplumsal hareketler kavramıyla kast edilen arasında önemli bir

fark olduğunu belirtmek gerekir. Nitekim, en önemli sivil toplum örgütlerinden

bazıları birer yeni toplumsal hareket olarak değerlendirilemez (Justice, 2003: 6). Bu

kavram karmaşasından olsa gerek, zaman zaman bir çevre hareketi ile bir işveren

sendikası ya da bir eşcinsel hareket ile bir meslek odası aynı çerçevede

değerlendirilip ele alınabilmektedir. Bu nedenle de yeni toplumsal hareketlerin sivil

119

Page 129: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

toplum kavramının ifade ettiğinden farklı olarak sınıflanması gerekmektedir. Önceki

bölümde yeni toplumsal hareketlere ilişkin yaklaşımlarını sunduğumuz

araştırmacıların hemen hemen hepsi farklı ölçütler kullanarak yeni toplumsal

hareketleri sınıflamaya çalışmışlardır. Örneğin, kimileri çevre, anti-nükleer ve barış

hareketlerini yeni toplumsal hareket olarak gösterirken, bazıları buna bir de feminist

hareketi eklemektedir. Aynı zamanda, Avrupalı yazarlar karşı kültürel hareketleri,

alternatif ekonomi ve işbirliği hareketlerini, göçmen hareketlerini yeni toplumsal

hareket olarak sınıflarken, Amerikalı yazarlar bunlara ek olarak siyah sivil haklar

hareketini, gey ve lezbiyen hareketlerini yeni toplumsal hareket olarak

nitelendirmektedir.

3.1. Evren ve Örneklem

Bu çalışmada yeni toplumsal hareketler, Türkiye’deki hareketleri anlamada

daha yeterli olacağı düşünülerek üçe ayrılarak sınıflanmış ve çalışma bu üç tür

toplumsal hareket üzerinde yürütülmüştür.55 Bu anlamda Türkiye’deki yeni

toplumsal hareketler; (a) kadın hareketleri; (b) çevre hareketleri; ve (a) alternatif

yaşam tarzı hareketleri olarak sınıflandırılabilir.56 Dikkat edilirse bu sınıflamada göz

önüne alınan ölçüt, bu hareketlerin örgütlenme biçimleri, taktikleri, katılımcıları vb.

değil, sadece vurgu yaptıkları konu ve amaçlardır. Nitekim, görüşülen hareketlerin

kimi dernek kimi vakıf kimisi de platform biçiminde örgütlenmiş, bazıları ise böylesi

bir biçimsel yapı oluşturmamıştır. Dolayısıyla, örgütlenme biçimi eski ve yeni

toplumsal hareketleri birbirinden ayırmak için kullanılabilecek bir ölçüt

olamamaktadır. Böylesi bir durumda örgütlenme biçiminden yola çıkılarak bir

55 Bu sınıflama, Arrighi, Hopkins ve Wallerstein tarafından yapılan sınıflama dikkate alınarak yapılmıştır (bkz. Arrighi, vd.,1995). 56 Bazı çalışmalarda İslamcı hareketler, Alevi dernekleri ve Kürt hareketi de Türkiye’deki yeni toplumsal hareketler olarak değerlendirilmiştir (bkz. Şimşek, 2004).

120

Page 130: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

sınıflama yapmak anlamsız olmaktadır. Çünkü Türkiye’de yürürlükte olan yasalar

göz önüne alındığında (dernekler yasası, vakıflara ilişkin düzenlemeler vb.) her

hareket kendisine nasıl uygun olacaksa, ya da nasıl daha kolay faaliyet

yürütebileceğini düşünüyorsa o biçimde örgütlenmeyi seçmektedir. Nitekim, bu

çalışmada incelenen hareketler arasında limited şirket biçiminde örgütlenmiş olanlar

olduğu gibi, sadece platform düzeyinde faaliyet yürüten hareketler de bulunmaktadır.

Ne var ki, bir hareketin örgütsel yapısının formel ya da informel olması, gerek

devletle ilişkilerinde gerekse üyelerle ilişkilerinde önemli bir takım farklılıklara

neden olabilmektedir. Diğer taraftan, ileride ayrıntılı olarak görüleceği gibi, yeni

toplumsal hareketler taktik, katılımcılar, ideoloji ve politika açısından da

birbirlerinden önemli farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle de sınıflama yaparken

özellikle hareketlerin üzerine vurgu yaptıkları temalar/konular göz önüne alınmıştır.

Yukarıda yapılan sınıflama çerçevesinde, Türkiye Çevre Vakfı’nın

yayınlamış olduğu “Türkiye Gönüllü Kuruluşlar Rehberi” kullanılarak öncelikle

Ankara’da bu konular etrafında faaliyet gösteren dernek, vakıf ve hareketlerin bir

listesi çıkarılmıştır. Bu listeden yukarıdaki sınıflamaya uygun olarak kümeler

oluşturuldu, bu kümeler arasından amaçlı tesadüfi örneklem yoluyla örnekler

seçilmiş ve çalışma bunlar üzerinde uygulanmıştır. Seçilen bazı dernekler arasında

faaliyetini durdurmuş olan ya da vakıflar dışında yönetim kurulundan başka üyesi ya

da gönüllü katılımcıları olmayan bir takım örgütlenmelerle karşılaşılmıştır. Bu gibi

durumlarda seçilmiş olan o dernek yerine başka biri seçilerek inceleme o dernek

üzerinde yapılmıştır. Yeni toplumsal hareketler olarak sınıflanan örgütlerden elde

edilen veriler, aynı yöntemle seçilen iki işçi ve iki memur sendikasının üyelerinden

elde edilen verilerle karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada eski hareketler “işçi sendikaları”

121

Page 131: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ve “memur sendikaları” olarak ikiye ayrılmıştır. Aynı biçimde yeni toplumsal

hareketler “kadın hareketleri” ve “çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketleri” olarak

sınıflanmıştır. Tablolar oluşturulurken, çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketleri

olarak sınıflanan hareketler bir arada ele alınmıştır.

Araştırma için seçilen hareket, dernek, vakıf ve sendikalar aşağıda

gösterilmiştir.

Tablo 3: Araştırma İçin Seçilen Toplumsal Hareketler

YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER

ESKİ HAREKETLER

Kadın hareketleri Çevre hareketleri Alternatif yaşam tarzı

hareketleri Sendikalar

Başkent Kadın Platformu

ÇEKÜL Vakfı Bilgi, Emek, Sevgi Derneği

Petrol-İş

KADER (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği)

Ekolojik Politika Hareketi

KAOS GL (Kaos Gey ve Lezbiyen Topluluğu)

TÜMTİS (Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası)

KASAİD (Kadının Sosyal Hayatını Araştırma Derneği)

NÜSHED (Nükleer Tehlikeye Karşı Savaş ve Çevre İçin Hekimler Derneği)

LEGATO (Gey ve Lezbiyen topluluğu)

Eğitim-Sen (Eğitim, Bilim ve Kültür Emekçileri Sendikası)

Kadın Dayanışma Vakfı

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği

Lambdaİstanbul (Gey ve Lezbiyen Topluluğu)

Türk Eğitim-Sen

Çağdaş Kadın ve Gençlik Vakfı

Doğa İnsan İşbirliği Derneği

Türk Kadınları Kültür Derneği

Türkiye Çevre Vakfı

Uçan Süpürge EKB (Emekçi Kadınlar Birliği)

3.2. Toplumsal Hareketlerin Tarihçesi, Amaçları ve Faaliyetleri

Yukarıda sınıflaması yapılan ve bu çalışma için seçilen toplumsal

hareketlerin genel özellikleri aşağıda verilmiştir. Bu bilgilerin temel kaynağı,

yöneticilerle yapılan görüşmelerdir. Diğer taraftan, bu derneklerin çıkardığı dergi ve

broşürlerden, internet sitelerinde yayınlamış oldukları bilgilerden, üyeler ve

katılımcılara uygulanan görüşme formundan elde edilen bilgilerden de

yararlanılmıştır.

122

Page 132: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Tablo 4: Toplumsal Hareketlerin Amaç ve Faaliyetleri ADI TARİH ÜYE AMAÇLARI FAALİYETLERİ

Başkent Kadın Platformu

1995 100 Kadın sorunlarıyla ilgilenmek ve alternatif kadın politikaları geliştirmek.

Kadınları eğitme ve bilgilendirme, broşür ve dergi yayınlama

Çağdaş Kadın Ve Gençlik Vakfı

1984 1055 Kadınların ve gençlerin yaşam şartlarının yükseltilmesi ve haklarının korunması

Hedef kitleye iş olanağı, barınma, yemek gibi hizmetler vermek

Türk Kadınları Kültür Derneği

1966 150 Kadınların, çocukları ve gençlerin eğitim, kültür açısından yetişmesini sağlamak, yuvasını ve yurdunu koruyabilmesi için Türk kadınını bütün aşırı ve yıkıcı cereyanlara karşı ikaz ve teçhiz etmek, milli varlığımızı meydana getiren değerler ve kıymet hükümlerinin yaşatılmasında, vatan çocuklarına aşılanmasında onlara fikren yardımcı olmaktır

Ulaşmak istenilen kitleye yönelik etkinlikler düzenlemek, kitap ve broşür yayınlamak

Kadın Adayları Destekleme Ve Eğitme Derneği (KADER)

1997 1600 Kadın adayların eğitimi, desteklenmesi ve geliştirilmesi

Kadın adaylara yönelik faaliyetler.

Kadının Sosyal Hayatını Araştırma Ve İnceleme Derneği (Kasaid)

1953 120 Türk kadınının sosyal ve kültürel hayatını araştırmak ve geliştirmektir.

Konferanslar, sempozyumlar, eğitim seminerleri, okuma-yazma ve meslek edindirme kursları; geleneksel "kadın oyunları ve öykü" yarışmaları düzenleyerek kadının sosyal, psikolojik ve ekonomik durumunun anlatılmasını sağlamak

Emekçi Kadınlar Birliği (EKB)

1993 150 kadın sorunlarıyla ilgilenmek ve her alanda kadınların karşılaştığı problemlere yardımcı olmaktır.

Kendi hedef kitlelerine yönelik etkinlikler

Uçan Süpürge 1996 Şirket olduğundan üye bulunmamaktadır

Kadın sorununa ve kadın hareketine duyarlı kadınları buluşturmak, aralarında bağ kurarak bilgi ve deneyim aktarımlarını kolaylaştırmak, onların sorunlarının çözümüne yönelik çeşitli çabalarını desteklemek ve kadınların kendilerini güçlendirmelerine yardımcı olmak

Kadınları bilgilendirme ve eğitmeye yönelik etkinlikler

Kadın Dayanışma Vakfı

1993 67 Başta aile içi şiddet olmak üzere kadınlara yönelik her türlü şiddeti ortadan kaldırmak için mücadele etmek, lobicilik ve savunu faaliyetleri yapmak

Kadın danışma merkezleri ve kadın sığınma evleri açmak, aile içi şiddete ilişkin projeler yapmak, seminer ve eğitim programları düzenlemek

KAOS GL (Kaos Gay ve Lezbiyen Topluluğu)

1994 50 Türkiye'de yaşayan eşcinsellerin zorunlu heteroseksüelleştirilmesinin karşısında kendi kimlikleriyle tanışmaları sürecini hızlandırmak, toplum genelinde varolan eşcinsellere ilişkin önyargıları, yapılan haksızlıkları ve şiddeti ortadan kaldırmak

Eşcinsellere yönelik faaliyetler, Dergi çıkarılması

123

Page 133: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

LAMBDA İSTANBUL (Gay ve Lezbiyen Topluluğu)

1993 80 Eşcinsellik konusunda halkı bilinçlendirmek ve eşcinsellere yönelik ayrımcılığın ve insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapmak

Eşcinsellere yönelik faaliyetler, sempozyumlar, konferanslar düzenlemek

LEGATO (Gay ve Lezbiyen Topluluğu)

1996 350 Türk toplumunda eşcinsel bir bilinç oluşturulması, üniversiteli eşcinseller arasında iletişimi sağlamak ve kampüslerde ortak yaşam alanları oluşturmak

Bahar şenliklerinde stand açmak, haftalık toplantılar düzenlemek, film gösterimleri yapmak, afiş asmak

Bilgi, Emek, Sevgi Derneği

1994 26 Sağlıklı bir yaşam çevresi kurmak amacıyla bireysel bilinç düzeyinin gelişimini sağlamak

Dergi çıkarmak ve konferanslar düzenlemek

Çekül Vakfı 1990 Üye yok

Ülkemizin doğal ve kültürel mirasını korumak

kent-havza-bölge-ülke" ölçeğinde projeler geliştirmek,

Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Hekimler Derneği (Nüshed)

1987 200 Nükleer tehlikeye karşı mücadele Dergi çıkarma (artık çıkmıyor), panel, uluslararası kongreler

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği

1955 1500 Erozyon, tabi kaynakları koruma, ekosistem, çevre konularında çalışmalar yapmak

Türkiye tabiatını koruma kongreleri yapmak, AB ve UNDP’den projeler almak, toplantı ve sempozyumlar düzenlemek

Doğa-İnsan İşbirliği Derneği

2002 36 Dernek kullanımına verilecek sahalarda, ormanlık alanlar kurmak, çevre düzenlemesi yapmak, ekolojik yaşamı desteklemek, ekolojik yaşam konusunda proje üretmek ve eğitim vermek

2002 Ağrı Dağı Zafer

Tırmanışı, Musa Dağı

Tırmanışı, Çüküren Yaylası

Trekking

Türkiye Çevre Vakfı

1978 Üye yok

Herkesin daha temiz, daha düzenli, daha güzel bir çevrede yaşaması

Araştırmalar, yayınlar, toplantı ve konferanslar

Ekolojik Politika Hareketi

1997 40 Çevre sorununu toplumsal ve sistemsel bir sorun olarak ortaya koyup bu sistemi değiştirmek, üyelerinin bilincini artırmak

Çevre sorunuyla ilişkin eylemler yapmak, toplantı ve sempozyumlar düzenlemek

Petrol-İş 1950 23.000 Özgürlük ve demokrasi içerisinde, Atatürk ilkelerine bağlı, sosyal demokrat düzenin gerçekleşmesi

Senikalara ilişkin bütün faaliyetler

Tümtis 2500 Üye işçilerin her türlü haklarını korumak ve geliştirmek, her türlü sömürüye karşı çıkmak

Sendikal faaliyetler

Türk Eğitim Sen 1992 120.000

Kamu çalışanlarının birlik ve bütünlük içerisinde hareket etmesi, dayanışması, yardımlaşması, ortaklaşa hak aramasını amaçlar

Sendikal faaliyetler

Eğitim Sen 1989 150.000

Ülkenin eğitim politikalarını etkilemek, eğitimi sermayenin ideolojik tahakkümünden kurtarmak, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlemesini sağlamak, işçi sınıfının ve emekçi halkın yanında yer almak

Sendikal faaliyetler

124

Page 134: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

3.3. Verilerin Toplanması

Bu çalışma yeni ve eski tip toplumsal hareketlerin demokratik pratikleri ne

derece yerleştirebildiklerini anlamaya çalışan betimsel bir araştırmadır. Bu nedenle

araştırma için nicel veriler toplanmış fakat nitel verilerle de desteklenmiştir. Nitel ve

nicel verilerin toplanması değişik aşamalarda gerçekleşmiştir.

Nitel veriler, özellikle derneklerin yöneticilerine ya da hiyerarşik olmayan

yapılanmalarda hareketlerin liderleri ve katılımcılarına derinlemesine görüşme

tekniği aracılığıyla toplanmıştır. Görüşme yapılabilmesi için önce dernekle telefon ya

da elektronik posta yoluyla haberleşilmiş ve derneğin başkanı ya da herhangi bir

yöneticisinden randevu alınarak görüşmeler gerçekleştirilebilmiştir. Bazı dernek

yöneticileriyle görüşmeye gidilip çalışmanın konusu ve amacı açıklanarak üyelerine

de anket uygulanacağı söylendiğinde, dernek yöneticileri “hiçbir üye derneğe

gelmediği için üyelerine ulaşamayacaklarını”, dolayısıyla anket

uygulayamayacaklarını belirterek görüşme yapmaktan da vaz geçmişlerdir ya da

sadece yöneticilerle görüşme yapılabilmiş ancak anket formu uygulanamamıştır.

Bazılarının ise hiçbir üyesi ve gönüllü katılımcısı olmadığı için sadece ulaşılabilen

yöneticilerle görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler sırasında genellikle ses kayıt cihazı

kullanılmış, bazı görüşmeler sırasında ise görüşülen kişinin isteği doğrultusunda ses

kayıt cihazı kullanılmamış, yalnızca söylenenler not edilmiştir. Bunun dışında,

araştırma kapsamında olan dernek, vakıf ve hareketler sıklıkla ziyaret edilmiş, bir

takım faaliyetlerine, toplantılarına katılınmış ve gözlemler yapılmıştır. Bazı dernek

ve hareketler ise yönetim toplantılarına katılınmasına izin vermemişlerdir. Burada

yapılan gözlemler sonucu elde edilen veriler derinlemesine görüşme sırasında

doğrulanmaya çalışılmıştır.

125

Page 135: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Araştırmada nicel veri toplama aracı olarak dernek, vakıf ve hareketlerin

üyelerine ve gönüllü katılımcılarına bir görüşme formu uygulanmıştır. Görüşme

formu, 212 işçi ve memur sendikası üyesi, 212 yeni toplumsal hareket üye ve gönüllü

katılımcısı olmak üzere toplam 414 kişiye uygulanmıştır. Görüşme formunun

uygulanması sırasında bir takım zorluklar yaşanmıştır. Örneğin, bir kadın derneğinin

yöneticileri, derinlemesine görüşme yapmayı kabul etmelerine rağmen, görüşme

formundaki soruları “çok fazla politik soru olduğu, kendilerinin ise dernek olarak

politika yapmayı istemedikleri” gerekçesiyle üyelerine uygulamayı kabul

etmemişlerdir. Diğer taraftan, bazı dernek ve hareketlerin ya üye sayısı çok azdır ya

da üye ve katılımcı sayısı fazla olsa bile bir çoğu derneğe gelmemekte ve faaliyetlere

katılmamaktadır. Öyle ki, görüşme yapılan bir kadın derneğinin 60 üyesi olmasına

rağmen iki yılda bir yapılan genel kurullar dışında hemen hemen hiçbiri derneğe

gelmemektedir. Bir başka kadın derneğinin yöneticisi, sadece Ankara’da yaklaşık

300 üyeye sahip olduklarını söylemiştir. Ne var ki, yaklaşık üç ay boyunca sürekli

olarak gidip gelinen bu derneğe bu üç ay boyunca sürekli gelen üyelerin toplamı

sadece 20’dir. Buna benzer durumlar üyelere ulaşarak görüşme formu uygulanmasını

zorlaştırmıştır. Bu gibi durumlarda üyelerin adres bilgilerine ulaşılarak görüşme

formu evlerinde uygulanmaya çalışılmıştır. Bunun dışında, özellikle bazı vakıfların

üyesi ya da gönüllü katılımcısı bulunmamakta, sadece beş ya da yedi yöneticiden

oluşmaktadır. Böylesi durumlarda görüşme formu uygulanamamış, ancak

ulaşılabilen bütün yöneticilerle derinlemesine görüşme yapılmıştır.

Toplam 94 sorudan oluşan görüşme formu, esas olarak dört temel bölümden

oluşmaktadır. Birinci bölüm, örneklem grubunun sosyo-demografik özelliklerine,

yaşına, eğitim durumuna, mesleğine, doğum yerine, cinsiyetine ve gelirine ilişkin

126

Page 136: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

bilgileri içermektedir. İkinci bölüm, üyelerin ve gönüllü katılımcıların örgütün diğer

örgütlerle ve devlet kurumlarıyla ilişkisine nasıl baktıklarını, örgütün faaliyetlerine

ve karar alma mekanizmalarına ne derecede katıldıklarını anlamaya yöneliktir.

Üçüncü bölüm, örneklem grubunun sivil toplum ve toplumsal hareket algılarını tespit

etmeye yöneliktir. Dördüncü bölüm ise, sınıf bilinci, sivil toplum, toplumsal

hareketler ve devlet kurumlarıyla ilişkilere ilişkin bir takım yargılara karşı tutumları

ölçmeye yönelik olarak hazırlanmıştır. Görüşme formu, Kriesi (1989), D’Anieri, vd.,

(1990) ve Akşit, vd., (2002) tarafından yapılan araştırmalarda sorulan sorulardan

yararlanılarak hazırlanmıştır.

Elde edilen verilerin değerlenlendirilmesi sırasında çarpraz tablolar

oluşturulmuş, her tablonun “chi-square” değerleri tablonun altında gösterilmiştir.

Bazı veriler değerlendirilirken özet tablolar hazırlanmıştır. Özet tablolarda “chi-

square” değerleri ayrı ayrı verilmiş ve bu değerler P < .000 düzeyinde anlamlı

olduğunda üç yıldızla, P < .01 düzeyinde anlamlıysa iki yıldızla ve P < .05 düzeyinde

anlamlı olduğunda tek yıldızla gösterilmiştir. Bunların dışındaki değerlerde, yani

hiçbir anlamlı ilişkinin ya da farklılığın bulunamadığı durumlarda ise yıldız işareti

kullanılmamıştır.

3.4. Örneklemin Genel Nitelikleri

Araştırmanın sonuçlarına etki edebilecek ara değişkenlerin kontrol altına

alınabilmesi amacıyla gelir durumu, doğum yerleri, cinsiyet, yaş ve eğitim durumu

gibi değişkenler de göz önünde bulundurulmuştur. Örneklemin oluşturulması için ise,

bir derneğin ya da hareketin üyesi olmak, gönüllü çalışanı olmak, faaliyetlerine

katılmak vb. ölçütler yeterli sayılmıştır. Bunun dışında örneklemin oluşturulmasında

127

Page 137: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

herhangi bir kota belirlenmemiş, araştırmanın ilerleyişiyle doğru orantılı olarak

örneklem oluşturulmuştur.

Elde edilen sonuçlara göre yapılan çözümlemeler, katılımcıların dernekle

ilişkileri, dernek faaliyetlerine katılım düzeyleri, derneğin diğer derneklerle ve devlet

kurumlarıyla ilişkileri, derneğin amaçları ve taktikleri etrafında yapılmıştır. Ayrıca

elde edilen sonuçlar Kriesi (1989), Klandermans (1990), Akşit, vd. (2002) ve

Erdoğan-Tosun (2000) tarafından yapılan araştırmaların sonuçlarıyla da

karşılaştırılmıştır.

Tablo 5: Görüşülen Toplumsal Hareketlerin Dağılımı

N % Memur Sendikaları 100 23.6 İşçi Sendikaları 112 26.4 Kadın Dernekleri 150 35.4 Çevre ve Alternatif Yaşam Tarzı Hareketleri

62 14.6

TOPLAM 424 100

İşçi ve memur sendikaları üyelerine görüşme formunu uygulamak açısından

herhangi bir sıkıntı yaşanmamıştır. Çünkü üyelerin bir çoğu sendika merkezine

düzenli olarak uğramakta ya da sendikanın faaliyetlerine katılmaktadırlar. Ne var ki

en büyük sorun çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinde ortaya çıkmıştır.

Nitekim, ya hiç üyeleri yoktur, ya üye sayıları çok azdır, ya da üye sayısı fazla olsa

da çoğunluğu dernek merkezine hemen hemen hiç gelmemektedir. Bu nedenle bu

hareketlerin katılımcılarına ulaşmakta bir takım sorunlar yaşanmıştır. Aşağıdaki

tablo, örneklemin bir bütün olarak genel özelliklerini göstermektedir.

128

Page 138: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Tablo 6: Örnekleme İlişkin Genel Özellikler N % Örneklemin Cinsiyeti Kadın 228 53.8 Erkek 196 46.2 TOPLAM 424 100 Örneklemin yaşı 18-25 Yaş Arası 58 13.7 26-35 Yaş Arası 129 30.2 36-45 Yaş Arası 182 42.9 46 ve Yukarısı 42 9.9 Cevapsız 13 3.3 TOPLAM 424 100 Doğum Yerinin Türü Köy 109 26 Kasaba 82 19.3 Şehir 233 54.7 TOPLAM 424 100 Eğitim Durumu Okur-Yazar 5 1.4 İlk Okul 55 12.7 Orta Okul 15 3.8 Lise 87 20.5 Üniversite 261 61.6 TOPLAM 424 100 Örneklemin Mesleki Statüsü İşçi 122 28.8 Beyaz Yakalı Ücretli 147 34.6 Yüksek Nitelikli Ücretli 20 4.7 Kendi Hesabına 14 3.3 Öğrenci 38 9 Emekli 10 2.4 Ev Kadını 26 6.1 Çiftçi 1 0.3 İşsiz 46 10.8 TOPLAM 424 100 Toplam Hane Geliri 500 milyondan az 20 4.7 501-1 milyar 157 36.8 1 – 1.5 milyar 105 25 1.5 - 2 milyar 53 12.7 2 – 2.5 milyar 34 8 2.5 – 3 milyar 27 6.1 3 milyardan fazla 20 4.7 Cevapsız 8 1.9 TOPLAM 424 100

129

Page 139: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Kadın ve erkeklerin oranı aşağı yukarı eşit olmakla beraber, kadınların

çoğunluğunu kadın derneklerine üye olanlar oluşturmaktadır. Diğer taraftan, bir

harekete katılımda kadın ve erkek olmak arasında önemli farkların ortaya

çıkabileceği de söylenebilir. Nitekim, kuruluş türüne göre örneklemin cinsiyet

değişkenine bakıldığında şöyle bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Eski hareketler

olarak nitelendirilen işçi ve memur sendikalarında görüşülen kadınların oranı %27.4,

erkeklerin oranı ise %72.6’dır. Yeni hareketlerde ise, kadınların oranı %79.2 iken,

erkeklerin oranı %20.8’dir. Anlaşılacağı üzere, işçi sendikalarının üyeleri ağırlıklı

olarak erkeklerden oluşmaktadır. Diğer taraftan, yeni toplumsal hareketler içerisinde

kadın dernekleri de yer aldığı için, burada kadınların oranının erkeklere göre daha

fazla çıkması normaldir. Yine de, kadın dernekleri bir tarafa bırakıldığında, eski ve

yeni hareketler arasında kadın ve erkek katılımı arasında büyük farklar

gözükmemektedir. Asıl önemli nokta, kadın ve erkeklerin beraberce katılabildikleri

hareketlerde erkek nüfusunun kadınlara oranla daha fazla olmasıdır. Örneğin, çevre

ve alternatif yaşam tarzı hareketleri olarak sınıflanmış olan hareketlerde kadınların

oranı %32.3, erkeklerin oranı ise %67.7’dir. Buna oldukça benzer bir biçimde memur

sendikalarında kadınların oranı yaklaşık olarak %42, erkeklerin oranı ise %58’dir.

Bu verilerle bağlantılı olarak, kadınların erkeklere oranla toplumsal hareketlerde

daha az temsil edildiği söylenebilir ve bu açıdan eski ve yeni hareketler arasında

büyük farklar görülmemektedir. Ne var ki bu durum, yeni toplumsal hareketler

dışında kalan Türkiye’deki bir çok sivil toplum örgütünün, örneğin meslek

örgütlerinin ve odaların da temel sorunudur (bu duruma ilişkin veriler için bkz.

Akşit, vd., 2002).

130

Page 140: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Bir derneğe ya da harekete katılımda yaş önemli bir faktördür. Nitekim

ileride ayrıntılı olarak tartışılacağı gibi, bazı araştırmacılar yeni toplumsal hareketlere

katılımda yaşın en belirleyici etken olduğunu ileri sürmüşler, bu hareketlerin

genellikle genç kuşak bireyleri kapsadığına vurgu yapmışlardır. Bu çalışmadaki

örneklemin yaş dağılımına baktığımızda ise özellikle orta yaş ve orta yaşın üstündeki

bireylerin daha fazla katılım gösterdikleri gözlenmektedir.

Örneklemin doğum yeri yoğun olarak Ankara ili olarak ortaya çıkmaktadır

(% 34.1). Ayrıca, İç Anadolu Bölgesi doğumluların oranının yüksek oluşu da dikkat

çekicidir (% 23.6). Bunun dışında en yüksek oranı Karadeniz Bölgesi’nde doğmuş

olanlar oluşturmaktadır (%11.1). Ancak, doğum yeriyle ilgili olarak asıl önemli veri

köy, kasaba ya da şehir merkezinde doğmuş olmayla ilgili olarak ortaya çıkmaktadır.

Nitekim, kent ya da köy kökenli olmak bir harekete katılımda önemli göstergelerden

birisi olarak düşünülebilir. Örneklem doğum yerlerinin türü bakımından

değerlendirildiğinde, kentli olmanın bir toplumsal harekete katılımda önemli bir

etken olduğu söylenebilir. Doğum yerleri her bir harekete göre karşılaştırıldığında ise

farklı bir durum ortaya çıkmaktadır. Buna göre, memur sendikalarına katılanların

%48’i şehirde doğmuşken, işçi sendikalarına üye olanların sadece %37.5’i kent

kökenlidir. İşçilerin %41.1’i ise köyde doğmuştur. Buna karşılık kadın hareketlerinde

şehirde doğanların oranı %62.7, çevre ve alternatif yaşam hareketlerinde ise

%77.4’dür. Dolayısıyla, eski ve yeni toplumsal hareketlere katılanlar doğum

yerlerine göre karşılaştırıldığında yeni toplumsal hareketlere katılanların daha fazla

kentli özelliği gösterdiği, buna karşılık sendikaların daha heterojen bir yapıya sahip

olduğu söylenebilir. Bu sonuç, yeni hareketlerin kente ve kentliye özgü olduğu

yolundaki önermeyi doğrular niteliktedir.

131

Page 141: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Önemli değişkenlerden birisi de eğitim durumudur. Nitekim, eğitim

düzeyinin yüksek ya da düşük olmasının herhangi bir toplumsal hareketle katılımı

etkileyen önemli belirleyicilerden biri olduğu söylenebilir. Eğitim durumu açısından

örnekleme bakıldığında, araştırma örnekleminin yüksek bir eğitim düzeyine sahip

olduğu görülmektedir (% 61.6). İleride ayrıntılı olarak görüleceği gibi, eğitim

durumunun yüksekliği ya da düşüklüğü özellikle işçi hareketleri ve yeni toplumsal

hareketler arasında önemli bir farklılık olarak ortaya çıkmaktadır.

Medeni durum açısından, memur sendikalarına katılanların %88’i, işçi

sendikaları üyelerinin %89.3’ü, kadın hareketleri katılımcılarının %68’i ve çevre ve

alternatif yaşam tarzı hareketlerinin %38.7’si evlidir. Geri kalanların çoğunluğu

bekardır ve çok az bir kısmı dul ya da boşanmıştır. Bu sonuç, özellikle yeni

toplumsal hareketler göz önüne alındığında evli olma durumunun bu hareketlere

katılımı bir miktar zayıflatan bir engel oluşturduğu düşüncesini doğurmaktadır

(benzer bir sonuç için bkz. Akşit, vd., 2002).

Katılımcıların mesleki statüleri dokuz ayrı kategoriye ayrılmıştır.57 Burada

kullanılan sınıflamaya göre, yüksek nitelikli ücretliler, hekim, avukat, mühendis,

mimar gibi yüksek eğitimi gerektiren işleri ve maaşlı olarak özel ya da devlet

kurumunda çalışanları kapsamaktadır. Bu türden mesleklere sahip olup da kendi

hesabına çalışanlar ya da ücretli emek istihdam edenler burada sınıflanmamıştır.

Bunlar kendi hesabına çalışanlar sınıfında gösterilmiştir. Diğer taraftan, Boratav’ın

niteliksiz hizmet işçisi biçiminde sınıflayarak nitelikli işçilerden ayırdığı şoför, odacı

vb. uğraşların bütünü işçi statüsünde gösterildi. Örneklemde daha çok beyaz yakalı

57 Buradaki sınıflama Boratav (1995) tarafından kullanılmıştır.

132

Page 142: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ücretliler (genellikle memurlar) ve işçiler yer almaktadır. Daha sonra gelen iki

kategori öğrenci ve ev kadınlarından oluşmaktadır.

Bu çalışma açısından anlamlı olabilecek bir diğer değişken örneklemin gelir

dağılımıdır. Gelir dağılımı, örneklemin kendilerinin ifade ettikleri gelir düzeyine

göre tespit edilmiştir. Gelir dağılımına ilişkin soruda aile içerisine giren toplam gelir

baz alınmıştır. Tablo 6’da görülebileceği gibi, genel olarak örneklem orta kesimde

yoğunlaşmıştır. Fakat ileride görüleceği gibi eski ve yeni toplumsal hareketler

arasında bu noktada önemli farklılıklar da gözlenmektedir. Diğer taraftan, özellikle

yeni toplumsal hareketler söz konusu olduğunda yukarı ve aşağıya doğru dağılımlar

da mevcuttur.

133

Page 143: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

BÖLÜM IV

BULGULAR VE YORUM

DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ AÇISINDAN TÜRKİYE’DE ESKİ VE

YENİ TOPLUMSAL HAREKETLER

“....ve ne zaman birtakım insanlar (paylaşılan) ortak deneyimlerin sonucu olarak aralarındaki çıkarların özdeşliğini, çıkarları kendilerininkinden başka (ve genellikle karşı) olanlara göre duyumsar ve ifade ederlerse o zaman sınıf oluşur”

E. P. Thompson

İkinci bölümde açıklandığı gibi, yeni toplumsal hareketlerin genel

niteliklerine ilişkin birbirinden oldukça farklı yaklaşımların varlığından

bahsedilebilir. Diğer taraftan bu yaklaşımlar, yeni toplumsal hareketlerin özellikle

katılımcılarına, amaç ve değerlerine, örgütlenme tiplerine, devlet kurumlarıyla,

birbirleriyle ve katılımcılarıyla ilişkilerine yaptıkları vurgular açısından farklılıklar

olduğu kadar bir takım benzerlikler de içermektedir. Kaldı ki bu yaklaşımların, yeni

toplumsal hareketler ile eski tip hareketler arasında kurdukları bağlantı noktaları

açısından da bir takım farklılıkları ve ortak noktaları vurguladıkları söylenebilir.

Buna bağlı olarak, aşağıda ayrıntılarıyla ele alınacak olan yeni ve eski toplumsal

hareketler arasına konulan ayrım noktaları ve benzerlikler göz önünde tutularak, bu

bölümde, Türkiye’deki yeni ve eski toplumsal hareketlerden elde edilen verilerin

yardımıyla sırasıyla aşağıdaki özellikler tartışılacaktır.

a. Yeni ve eski toplumsal hareketlere katılanların nitelikleri;

i. Katılımcıların yaşı, mesleki statüleri, eğitim durumu ve farklı

hareketleri destekleme potansiyelleri;

134

Page 144: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ii. Yeni ve eski toplumsal hareketlerin örgütsel yapısı;

iii. Yeni ve eski toplumsal hareketlerde değer ve amaçların değişimi;

b. Yeni ve eski toplumsal hareket katılımcılarının sivil toplum ve devlet

algısı;

c. Yeni ve eski toplumsal hareketlerin devlet kurumlarıyla ilişkileri

d. Yeni ve eski toplumsal hareketlerin birbirleriyle ve diğer toplumsal

hareketlerle ilişkileri; ve

e. Yeni ve eski toplumsal hareketlerin kendi üyeleriyle ve gönüllü

katılımcılarıyla ilişkileri.

4.1. Yeni Toplumsal Hareketlerin Genel Özellikleri: Yapı, Katılımcılar,

ve Amaçlar

Yeni toplumsal hareketler, genel olarak, “endüstriyel toplumdan”

“postendüstriyel topluma”, “örgütlü kapitalizm”den “örgütsüz kapitalizm”e geçişin

sonucu olarak ortaya çıkmış, geçmişin nesnel sınıf çıkarlarına dayalı olarak hareket

eden işçi sınıfı hareketlerine karşılık, merkezine dağıtım meseleleri yerine kültür,

kimlik, özerklik, nitelikli yaşam meselelerini koyan hareketler olarak ele

alınmaktadır. Bu hareketler protestonun yeni bir biçimini sunar ve ileri endüstriyel

toplumların özelliklerini yansıtır58 (Walsh, 1988; Adam, 1993; Rose, 1997). Yeni

toplumsal hareketler, Marksizmin eksikliklerine yönelik olarak ortaya çıkan bir

reaksiyon olarak da görülmektedir (Epstein, 1990; Laclau ve Mouffe, 1985; Plotke,

1990). Buradaki temel vurgu, devlet, ekonomi ve siyasetin birbirinden ayrıldığı ve

devletten bağımsız bir sivil toplumun varlığı, ya da böyle bir sivil toplumun

geliştirilebileceği iddiasıdır. Postmarksist kuramcılar, siyasetin bizim inşa etmiş

58 Yeni toplumsal hareketlerin ileri endüstriyel topluma özgü olmadığına ilişkin bir tartışma için bkz. D’anieri, vd. 1990 ve Rose, 1997).

135

Page 145: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

olduğumuz bir şey olduğunu, bu nedenle de siyasetin iktisadi durum üzerinde bir

önceliği/üstünlüğü olduğu tezini ileri sürmüşlerdir (Eagleton, 1996: 285). Öyleyse,

yeni toplumsal hareketlerin aktörlerinin çıkarları, sınıfsal konumlarından değil,

çıkarlarını kendilerinin belirledikleri siyasal konumlarından gelmektedir. Bu nedenle

de, çağdaş toplumsal hareketlerin, toplumsal değişmenin merkezi olarak işçi sınıfını

gören teoriler tarafından yeterince iyi bir biçimde açıklanamadığı ileri sürülmüştür

(Pichardo, 1997; Eyerman, 1984; Olofsson, 1988). Bu anlamda çağdaş yeni

toplumsal hareketler, “ideoloji ve amaçlar”, “yapı” ve “katılımcılar” açısından eski

toplumsal hareketlerden farklılık göstermektedir. Buna göre, yeni toplumsal

hareketler “ideoloji ve amaçlar” açısından ekonomik yeniden dağıtım meselelerine

odaklanmaktan çok yaşam kalitesi ve yaşam biçimleri üzerine vurgu yapmakta,

“yapısı” açısından lidersiz ya da dönüşümlü bir liderlik anlayışını kabul eden,

“katılımcılar” açısından ise orta sınıf bireyleri, gençleri ve yüksek eğitim almış

bireyleri kapsayan hareketler olarak değerlendirilir (Pichardo, 1997).59 Buna benzer

olarak Robin Cohen (1998), yeni toplumsal hareketleri yeni yapan altı temel özellik

sıralamaktadır. Ona göre yeni toplumsal hareketler; (a) kültürel ve kişisel kimliklere

yönelirler; (b) teknlojik devlete karşı kültür ve sivil toplumu savunurlar; (c) yaşam

niteliğine ilişkin ihtiyaçlara odaklanırlar; (d) karar verme süreçlerini

demokratikleştirmişlerdir; (e) alternatif anlam çatılarının gündelik hayatta üretimiyle

beslenirler; ve (f) demokratik ve katılımcı biçimleri deneyimlemektedirler. İlerleyen

59 Bu konuda farklı görüşler bulunmaktadır ancak, genel olarak kabul edilen yeni toplumsal hareketlerde orta sınıftan bireylerin etkin olduğu yönündedir. Örneğin, bu hareketleri sınıf temelinde açıklamayan yaklaşımlar, yeni toplumsal hareketlerin farklı toplumsal sınıflara dayandığını ileri sürmektedirler (bkz. Steinmetz, 1994:184; Kriesi, 1989). Aynı zamanda, yeni toplumsal hareketlerin, onların sınıfsal konumuyla değil fakat savundukları ortak değerlerle tanımlanabilecekleri ileri sürülmektedir (bu konuda detaylı açıklamalar için bkz. Pichardo, 1997).

136

Page 146: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

bölümlerde yeni toplumsal hareketler için ileri sürülen bu özelliklerin Türkiye’deki

hareketlerde ne türden biçimlere dönüştüğü ele alınacaktır.

4.1.1. Katılımcıların Özellikleri ve Farklı Hareketleri/Talepleri

Destekleme Potansiyelleri Açısından Eski ve Yeni Hareketler

Pakulski’ye göre yeni toplumsal hareketler 3 noktada eski hareketlerden

farklılık göstermektedir. Bunlardan birincisi “jenerasyon”dur. Jenerasyon açısından

bugünkü hareketlerin gençleri kapsadığı ve jenerasyon kavramının sınıf kavramına

göre daha açıklayıcı olduğu savunulmaktadır. İkincisi, “statü politikaları”dır. Burada

anlatılmak istenen, eski işçi-burjuva çatışmasının yerini statü grupları arasındaki

çatışmanın almasıdır. Üçüncü belirleyici özellik ise “sivil toplum” kavramıdır. Buna

göre, yeni toplumsal hareketler sosyalist bir devrimi amaçlamayan, devletin değil de

sivil toplumun egemen olduğu, hareketin odağının siyasal değil sosyo-kültürel bir

odağa oturduğu hareketlerdir (Pakulski, 1993: 131). Benzer biçimde, yapılan bazı

araştırmalar bir harekete katılım ya da bir derneğe üye olma ile yaş, eğitim, gelir

düzeyi ve medeni durum arasında, hatta dinsel yönelimler ve dinsel ibadetlere

katılım arasında çok güçlü korelasyonel ilişkiler bulmuştur (örn. Curtis, 1971; Cutler,

1976; Knoke, 1986; Knoke ve Thompson, 1977). Örneğin Cutler’a göre toplumsal

hareketlere katılımda yaş oldukça önemli bir etkenken, yaş ile gelir ve eğitim düzeyi

arasında da önemli bir ilişki vardır. Buna göre, yaşlılar daha düşük gelire sahiptir ve

daha düşük eğitim almışlardır. Gelir ve eğitim düzeyi arttıkça da katılım artmaktadır.

Dolayısıyla da, toplumsal hareketlere katılımda genç olmak önemli bir etkendir,

çünkü gençler aynı zamanda hem yüksek gelire hem de yüksek eğitime sahip olan

gruptur (Cutler, 1976: 44).

137

Page 147: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Türkiye’deki yeni toplumsal hareket katılımcılarının yaşlarına bakıldığında

Pakulski’nin jenerasyona ilişkin ileri sürdüğü görüşlerin kısmen desteklendiğini

söylemek olanaklı. Nitekim, eski toplumsal hareketlerden bütünüyle farklı olarak

yeni toplumsal hareketlerin bir kısmı bünyesinde daha genç bireyleri

bulundurmaktadır.

Tablo 7: Eski ve Yeni Hareket Katılımcılarının Yaş Dağılımı

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

Yaş Dağılımı N % N % N % N % N %

18-25 yaş - - 4 3.7 34 23.3 20 33.3 58 14.1 26-35 yaş 47 47.9 24 22.2 40 27.4 18 30 129 31.2 36-45 yaş 42 43.8 66 61.1 62 42.5 12 20 182 44.4 46 ve yukarısı 8 8.3 14 13 10 6.8 10 16.7 42 10.3 TOPLAM 97 100 108 100 146 100 60 100 411 100

2א = 78.383 P < .000

Ne var ki, yeni toplumsal hareketlerin genç bir nüfusa sahip olduğu tezi bütün

yeni toplumsal hareketler için geçerli değildir. Örneğin, çevre ve alternatif yaşam

tarzı hareketlerine katılanların çoğunluğu 18-25 (%33.3) yaş arasındayken, kadın

hareketlerine katılanların çoğunluğu 36-45 (%42.5) yaş arasındadır. Dolayısıyla, yeni

toplumsal hareketler bu noktada sadece eski toplumsal hareketlerden

farklılaşmamakta, aynı zamanda kendi aralarında da önemli farklılıklar

göstermektedir. Bu anlamda, yeni toplumsal hareketlerin gençlerden oluştuğuna

ilişkin Pakulski’nin yukarıda bahsedilen tezinin ancak kısmen desteklenebildiğini,

138

Page 148: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

buna karşılık Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin farklı yaş gruplarını içerdiğini

söylemek daha doğru olacaktır.

Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlere ilişkin bir başka sorun, katılımcıların

sınıfsal yapısıyla ilgili olarak ortaya çıkmaktadır. Pichardo’nun katılımcıların orta

sınıflardan geldiği tezine karşılık Kriesi, yeni toplumsal hareketlere katılım ile ilgili

olarak orta sınıfların bu hareketlerin yapısal takipçisi olarak görülmemesi gerektiğini

ileri sürer. Orta sınıflar yeni toplumsal hareketlere destek verir fakat, Kriesi’ye göre

bu hareketlerin başka bir takım özellikleri de dikkate alınmalıdır. Örneğin, bu

hareketlere katılım için eğitim ve yaş (özellikle gençler) önemli bir etkendir ancak

öğrenci ve işsizler bütünüyle yeni toplumsal hareket destekçisi olarak gösterilemez,

ama işçiler yeni toplumsal hareketler için bir potansiyel oluşturmaktadır (Kriesi,

1989). Benzer olarak Offe’ye göre yeni hareketlerin aktörleri, kendilerini yerleşik

siyasal ve ekonomik kodlarla tanımlayamamaktadırlar. Buna rağmen, yeni toplumsal

hareketlerin tabanı bütünüyle belirsiz değildir. Bu hareketlerin tabanını yeni orta

sınıf, eski orta sınıfın unsurları (çiftçiler, esnaf ve zanaatkarlar) ve doğrudan emek

piyasasında bulunmayanlar, yani öğrenciler, işsizler ve ev kadınları oluşturmaktadır

(Offe, 1985: 831-832). Inglehart yeni toplumsal hareketlere katılımın bütünüyle

değerlerin değişmesiyle ilgili olduğunu ileri sürerek, postmateryalist değerlerin

gelişmesiyle birlikte bu hareketlere katılımın arttığını ileri sürer (1990: 52). Dalton

vd. (1990) ise yeni toplumsal hareketlerin bir sınıf temeliyle açıklanamayacağını,

ancak onların temel niteliklerini politik kurumlardan özerkliğin, merkezsiz ve

demokratik bir yapının belirlediğini, kültürel ve yaşam niteliğine ilişkin sorunlarla

ilgilendiklerini ileri sürerler. Onlara göre yeni toplumsal hareketler, birinin kendi

yaşamı ile ilgili kararlara kendisinin katılımını savunmaktadırlar ve bu amaçları

139

Page 149: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

onları emek hareketleriyle rekabete sokar (Dalton, vd., 1990: 10-16).60 Aksine

Klandermans, yeni toplumsal hareketlerin geleneksel örgütlenme biçimlerinden ayrı

olarak ele alınmasının aşırı basitleştirme anlamına geldiğini ileri sürerek, bu

hareketlerin eski hareketler tarafından sağlanan fırsat ve kaynakları kullandığını ileri

sürer. Bu anlamda Klandermans (1990: 125-135)’ın vurguladığı gibi eski ve yeni

arasında yapılan ayrım tamamen bulanıktır. Benzer olarak Duyvendak (1995: 17),

orta sınıfların eski emek hareketlerinde, orta sınıf dışındaki diğer sınıfların ise yeni

toplumsal hareketlerde bulunmadığı düşüncesinin bütünüyle doğru olmadığını ileri

sürer. Buraya kadar yapılan tartışmalar kısaca değerlendirildiğinde, yeni toplumsal

hareketlere katılanların sınıfsal konumu hakkında iki farklı yaklaşımın belirgin

olarak birbirinden ayrıldığını söylemek olanaklıdır. Bunlardan birincisi, yeni

toplumsal hareketlerin yeni orta sınıf bireyleri içine aldığını ileri sürerken (kopuş

teorisi), diğeri, yeni toplumsal hareketlerin bir sınıf ittifakından doğduğunu ileri sürer

(süreklilik teorisi).

60 Burada değinilmesi gereken önemli bir nokta, yeni toplumsal hareketlerin emek hareketleriyle rekabete girdiğine ilişkin bu değerlendirmenin bütünüyle doğru kabul edilemeyeceğine ilişkindir. Basitçe söylenirse, eski ve yeni hareketler arasına konulan ayrım, bireyin kendi yaşamına ilişkin kararlara katılma talebine dayanılarak yapılamaz. Nitekim, Türkiye’de demokrasi ve sivil toplum tartışmalarında da benzer bir sorun yaşanmaktadır. Türkiye’de bu sorunu tartışanlar genellikle 1980 sonrasını milat olarak kabul ederler ve ileri sürdükleri müzakereci idealleri 1980 öncesi emek örgütlerinde, yani eski toplumsal hareketlerde aramazlar. Oysa bazı araştırmaların da gösterdiği gibi Türkiye’de 1980 öncesinde fabrikalarda ve maden ocaklarında yaşanan bir takım özyönetim örnekleri vardır. 1968 yılında Alpagut maden ocağında yönetime el koyan maden işçileri tüm işçilerin katıldığı işçi genel kurulları oluşturmuş ve bu uygulama katılımcı karar alma süreçlerini uygulayan bir özyönetim örneği olmuştur. Aynı zamanda 1970’de Günterm Kazan Fabrikası’nda, 1977 yılında ise Aşkale maden ocağında benzer özyönetim deneyimleri yaşanmıştır. Kaldı ki, işyerlerinde işçiler tarafından pratiğe aktarılan özyönetim örnekleri sadece Türkiye’de değil, aynı zamanda Endonezya ve Cezayir gibi ülkelerde de görülmüştür (Yaraşır, 2002: 39-42, 307-312, 547-558, 607-608). Bu örnekler emek örgütlerinin bireylerin kendisi ile ilgili kararlara kendisinin katılımına hiç de yabancı olmadığını gösterdiği gibi, bu anlamda yeni toplumsal hareketlerle bir rekabet içinde olamayacağını da göstermektedir. Bu nedenle de eski ve yeni toplumsal harketler arasındaki ayrım, bireylerin bu örgütlenme türlerinde kararlara katılım biçimi üzerinden kurulamaz. Kaldı ki ileride görüleceği gibi bu çalışmada elde edilen veriler bu tür bir ayrımı da desteklememektedir.

140

Page 150: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Bu konuyla ilgili olarak bu çalışmada elde edilen verilerin işaret ettiği iki

önemli noktadan bahsetmek olanaklıdır. Bunlardan birincisi, yeni toplumsal

hareketlerin eski hareketlerle karşılaştırıldığında katılımcıların sınıfsal konumu

bakımından daha heterojen bir yapı sergiliyor olmasıdır. Eski hareketler sınıf temelli

hareketler olduğuna göre bu durum elbetteki normaldir. Ancak burada önemli olan,

yeni toplumsal hareket destekçilerinin farklı sınıf konumlarına sahip olmasıdır. Kaldı

ki, her toplumsal hareketin katılımcıları da farklı sınıfsal konumlara sahiptir, yani,

yeni toplumsal hareketler kendi içinde bile önemli farklılıklar taşımaktadır.

Aşağıdaki tablo, eski ve yeni hareket katılımcılarının mesleki statüsünü

göstermektedir.

Tablo 8: Toplumsal Hareket Katılımcılarının Mesleki Statüsü1

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

Mesleki Statü N % N % N % N % N %

İşçi - - 112 100 6 4 4 6.5 122 28.8 Beyaz yakalı ücretli 100 100 - - 35 22.7 12 19.4 147 34.6 Yüksek nitelikli ücretli - - - - 8 5.3 12 19.4 20 4.7 Kendi hesabına - - - - 4 2.7 10 16.1 14 3.3 Öğrenci - - - - 24 16 14 22.6 38 9 Emekli - - - - 4 2.7 6 9.7 10 2.4 Ev kadını - - - - 26 17.3 - - 26 6.1 Çiftçi - - - - - - 1 3.2 1 0.3 İşsiz - - - - 44 29.3 2 3.2 46 10.8 TOPLAM 100 100 112 100 150 100 62 100 424 100

א 2= 56.958 P < .000

1 Tablodaki chi-square değeri memur ve işçi sendikalarını içermemektedir.

141

Page 151: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Tablodaki veriler dikkatle incelendiğinde, kadın hareketlerinin

katılımcılarının işsizler (%29.3), beyaz yakalı ücretliler (%22.7) ve ev kadınlarından

(%17.3) oluştuğu görülmektedir. Çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinde ise en

yüksek oranların sırasıyla öğrenciler (%22.6), beyaz yakalı ücretliler (%19.4) ve

yüksek nitelikli ücretliler (%19.4) arasında paylaşıldığı söylenebilir. Dolayısıyla,

Kriesi’nin araştırmasının tersine, Türkiye’de öğrenciler ve işsizler yeni toplumsal

hareketler için önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Bu durumun, Offe’nin yeni

toplumsal hareketlerin katılımcılarına ilişkin gözlemlerini desteklediğini söylemek

olanaklı görünmektedir. Bu anlamda Türkiye’deki yeni toplumsal hareketler

doğrudan doğruya katılımcılarının sınıfsal konumuyla açıklanamazlar. Dolayısıyla,

Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin sadece orta sınıflardan değil fakat diğer

sınıflarla bir ittifak içinde oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Fuentes ve

Frank’ın belirttiği gibi, yeni toplumsal hareketlerin Batı’da orta sınıftan, Güney’de

popüler işçi sınıfından ve Doğu’da ise her ikisinden oluşan sınıf bileşimlerinin ayırt

edilmesi önemlidir (Fuentes ve Frank, 1990: 29). Bu noktanın önemi, yeni toplumsal

hareketlere ilişkin ileri sürülen “kopuş” teorilerinin tersine “süreklilik” teorilerinde

vurgulandığı gibi, sınıflar arası bir ittifak imkanını olası kılmasıdır. Nitekim yeni

toplumsal hareketler, sınıflardan ve sınıf mücadelesinden tamamen ayrı olarak

incelendiğinde yeterince anlaşılamazlar. Yeni toplumsal hareketlerin farklı sınıf

bileşimlerinden oluşan yapısından dolayı, sınıf hareketinin yükselen ya da azalan

ivmesine göre sınıf hareketinin destekçisi olabilirler ya da sınıf hareketinden

uzaklaşabilirler.

Mesleki statü dışında toplam hane geliri açısından eski ve yeni toplumsal

hareketler karşılaştırıldığında aşağıdaki gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.

142

Page 152: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Tablo 9: Toplam Hane Geliri

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

Hane Geliri N % N % N % N % N %

500 milyondan az - - 8 7.3 8 5.5 4 6.7 20 4.8 501 - 1 milyar 24 24 64 58.2 45 30.1 24 40 157 37.5 1 - 1.5 milyar 38 38 22 20 39 27.4 6 10 105 25.5 1.5 - 2 milyar 23 23 12 10.9 12 8.2 6 10 53 13 2 – 2.5 milyar 8 8 2 1.8 18 12.3 6 10 34 8.2 2.5 – 3 milyar 7 7 - - 12 8.2 8 13.3 27 6.3 3 milyardan fazla - - 2 1.8 12 8.2 6 10 20 4.8 TOPLAM 100 100 110 100 146 100 60 100 416 100

2א = 87.492 P < .000

Yukarıdaki tablodan yola çıkılarak yeni toplumsal hareket katılımcılarının

hane geliri açısından da daha heterojen bir özelliğe sahip olduğunu söylemek yanlış

olmayacaktır. Bu, yeni toplumsal hareketlerin tek bir sınıfa dayalı olmaktan çok bir

sınıfsal ittifak sonucu oluştuğunu destekleyen bir durumdur.

Diğer taraftan eski ve yeni hareketler eğitim durumu açısından da

karşılaştırılabilir. Nitekim Kriesi (1989) ve Klandermans (1990)’ın belirttiği gibi,

yeni toplumsal hareketlere katılımda eğitim düzeyi önemli bir ayrım noktasını

oluşturmaktadır.

Tablo 10: Katılımcıların Eğitim Durumu1

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

143

Page 153: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

TOPLAM

N % N % N % N % N %

Okur-yazar - - 5 2.7 - - - - 5 1.4 İlk okul - - 47 41.1 6 4 2 3.2 55 12.7 Orta okul - - 14 12.5 1 1.3 - - 15 3.8 Lise - - 42 37.5 30 20 15 25.8 87 20.5 Yüksek okul 100 100 4 3.6 112 74.7 45 71 261 61.6 TOPLAM 100 100 112 100 150 100 62 100 424 100

2א = 172.666 P < .000

1 Tablodaki chi-square değeri memur sendikalarını içermemektedir.

Eğitim durumu açısından işçi sendikaları diğer hareketlerden belirgin bir

farklılık göstermektedir. Yeni toplumsal hareketlere katılanların eğitim durumunun

yüksek oranda üniversite mezunu olduğu göz önüne alınırsa, bu hareketlerin

öncülüğünü aydın kesimin yaptığına ilişkin önermenin haklı olduğu söylenebilir.

Diğer taraftan bu durum, eğitimin yeni toplumsal hareketlere katılımda önemli bir

etken olduğunu da göstermektedir (benzer bir sonuç için bkz. Kriesi, 1989).

Türkiye’deki bütün STK türlerini kapsayan bir araştırmada da buna benzer bir sonuç

ortaya çıkmıştır (Akşit, vd., 2002).61 Aynı zamanda bazı araştırmalar, dernek

üyeliğinin isteğe bağlı olduğu durumlarda, yani, yeni toplumsal hareketler gibi

gönüllülüğe dayalı örgütlenmelerde eğitimin daha önemli olduğunu göstermektedir

(Schofer ve Gourinchas, 2001: 822). Diğer taraftan, araştırma sırasında bir kadın

derneğinin iki yöneticisiyle yapılan bir görüşmede dernek yöneticileri “üniversite

eğitimi almamış kadınları derneklerine üye yapmadıklarını” belirtmişlerdir. Bu

uygulamayı ise “lise ya da daha düşük eğitim almış kadınların kendi hareketlerini

temsil edecek derecede bilgiye ve yeteneğe sahip olmadıklarını” gerekçe göstererek

açıklamışlardır. Böylesi durumlar, yeni toplumsal hareket katılımcılarının eğitim

61 Bu çalışma sadece yeni toplumsal hareketleri değil, yeni toplumsal hareket tanımının dışında kalan STK’ları, örneğin meslek odalarını da kapsamaktadır.

144

Page 154: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

düzeyinin eski hareketlere, özellikle işçi hareketlerine oranla daha yüksek çıkmasına

neden olabilmektedir (benzer sonuçlar için bkz. Buttom ve Mattson, 1999). Aynı

zamanda bu durum, ileride tartışılacağı gibi, bir konu hakkında sahip olunan bilgi ve

eğitim düzeyinin, bırakın herhangi bir müzakereye katılmayı, bir örgüte katılımı bile

zorlaştırdığını göstermektedir. Dolayısıyla bir örgütlenme içinde en azından sadece

bilgi ve yeteneğe sahip olup olmamaya bağlı olarak bir takım dışlama mekanizmaları

geliştirilebilmektedir.

Diğer taraftan, yukarıda sunulan verilerin işaret ettiği önemli göstergelerden

ikincisi, yeni toplumsal hareketlerin bütününün aynı biçimde değerlendirilmesinin

olanaksız olmasıdır. Çünkü katılımcıların sınıfsal konumu her harekette farklı bir

takım özellikler göstermektedir. Kaldı ki, yeni toplumsal hareketlerin katılımcılar ve

destekçiler açısından ülkeden ülkeye bile önemli farklılıklar içerdikleri söylenebilir.

Örneğin, daha önce bahsedildiği gibi Kriesi’nin çalışmasından elde edilen sonuçlara

göre orta sınıftan bireyler, yüksek eğitim almış olanlar ve gençler yeni toplumsal

hareketlerin belirgin destekçileridir. Buna karşılık öğrenci ve işsizlerin yeni

toplumsal hareketleri destekledikleri söylenemez. Oysa bu çalışmada Türkiye’deki

yeni toplumsal hareketler hakkında elde edilen veriler, kuşak açısından genç ve orta

yaşlıların; sınıfsal olarak işsizlerin, beyaz yakalı çalışanların, ev kadınlarının, yüksek

nitelikli ücretlilerin ve öğrencilerin; eğitimsel olarak yüksek eğitim almış bireylerin

yeni toplumsal hareketlerin en önemli destekçileri olduğunu göstermektedir.

Dolayısıyla, yeni toplumsal hareketlerin katılımcıları her ülkede farklı özellikler

gösterebilmekte ve bu hareketler farklı toplumsal kesimlerden destek alabilmektedir.

Bu durumun yeni toplumsal hareketlerin kendilerine içkin özelliklerinden değil, fakat

olasılıkla o ülkenin kendine özgü ekonomik, sosyal ve siyasal koşullarından

145

Page 155: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kaynaklandığı düşünülebilir. Nitekim yapılan bazı araştırmalar, herhangi bir ülkenin

siyasal yönetim anlayışının devletçi ya da korporatist olup olmamasının eski ve yeni

toplumsal hareketlere katılımı etkilediğini göstermiştir (Schofer ve Gourinchas,

2001). Benzer olarak Duyvendak (1995: 53, özellikle tablo 3.1), zayıf ve güçlü

devletlerde toplumsal hareketlerin başarı şanslarının farklılaştığını, güçlü bir devlet

yapısının toplumsal hareketlerin oluşumu ve gelişmesine olumsuz etkileri olduğunu

göstermeye çalışmıştır.

Bu çerçevede düşünüldüğü zaman, yukarıda gösterildiği gibi bu çalışmada

elde edilen verilerin eski ve yeni hareketler arasına keskin ayrımlar konulmamasına

ilişkin gerek Kriesi ve Klandermans’ın gerekse de D’Anieri ve arkadaşlarının

tezlerini desteklediği söylenebilir. Bu durumu destekleyen bir başka veri, gerçekten

de Kriesi’nin belirttiği gibi, eski hareket katılımcılarının yeni toplumsal hareketlere

katılımına/desteğine ilişkin önemli bir potansiyel olarak ortaya çıkmış olmalarıdır

(Kriesi, 1989). Dolayısıyla D’Anieri’nin deyişiyle, “eski hareketlerde yeni, yeni

hareketlerde eski” bir çok özelliği bulmak mümkündür (D’Anieri, vd., 1990). Bu

çalışmada eski ve yeni hareket katılımcılarının farklı hareketleri destekleme

potansiyellerine ilişkin Kriesi tarafından yapılan araştırmada sorulan sorular

Türkiye’de var olan hareketlere uygun olarak dönüştürülmüş ve sendika üyelerine ve

yeni toplumsal hareket katılımcılarına sorulmuştur. Aşağıdaki tablo, eski ve yeni

hareket katılımcılarının başka hareketlere ne derecede sempati duyduklarını

göstermektedir.

Tablo 11: Başka Hareketlere Sempati Duyma1

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

146

Page 156: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

Sempati duyulan hareketler N

% N % N % N % א2

Çevreci hareketler 71 71 52 49.1 97 66.2 - - 12.91

9*

Kadın hareketleri 28 28 38 35.8 - - 24 41.4 3.168

Küreselleşme karşıtı hareketler

46 46 50 47.2 48 32.9 26 44.8 6.976

Barış hareketleri 76 76 78 73.6 94 63.5 40 69 5.346

Anti-nükleer hareketler 31 32.4 24 23.5 42 28.4 15 27.6 2.074

İşçi hareketleri - - - - 48 32.4 24 41.4 1.467

Eşcinsel hareketler 2 2 8 7.7 20 13.5 - - 10.27

7**

*** P < .000 ** P < .01 * P < .05 1

Tablodaki değerler, birden fazla yanıt verilebilecek bir biçimde

sorulmuştur. Bu nedenle toplamları %100 değildir. Tabloda verilen sayı ve

yüzdeler ile chi-square değerleri, bir hareketin katılımcısının kendisinin içinde

bulunduğu harekete benzer hareketlere ilişkin verdiği yanıtları içermemektedir.

Örneğin, kadın hareketleri katılımcılarının kadın hareketlerine sempati duyma

konusundaki yanıtları tabloya alınmamıştır.

Özellikle küreselleşme karşıtı hareketlerin, anti-nükleer hareketlerin, çevreci

hareketlerin ve barış hareketlerinin hem eski hem de yeni toplumsal hareket

katılımcıları tarafından yüksek bir oranda sempati topladığı görülmektedir. En az

sempati duyulan hareketler ise eşcinsel hareketler olmuştur. Ancak buradaki önemli

nokta, eski ve yeni toplumsal hareket katılımcıları arasında, şu an katıldıkları hareket

147

Page 157: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

dışında başka bir hareketi destekleme eğilimleri arasında büyük farklar olmamasıdır.

Kaldı ki, söylendiğinin tersine eski toplumsal hareket katılımcılarının yeni toplumsal

hareketleri destekleme eğiliminin yüksek olduğu görülmektedir. Elde edilen bu

veriler, toplumsal hareket katılımcılarının diğer toplumsal hareket biçimlerine

katılmak isteyip istemediklerine ilişkin soruya verdikleri yanıtlarla da

desteklenmektedir. Tablo 12, herhangi bir harekete hali hazırda katılmakta olanların,

içinde bulunmuş olduğu hareket dışında hangi hareketlere de katılmak istediklerine

ilişkin eğilimlerini göstermektedir.

Tablo 12: Başka Hareketlere Katılma Eğilimi1

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

Katılmak İstenen Hareketler N

% N % N % N % א2

Çevreci hareketler 70 70 64 61.5 90 61.6 - - 2.18

8

Kadın hareketleri 30 30 47 46.2 - - 12 21.4 11.3

61**

Küreselleşme karşıtı hareketler

50 50 44 42.3 42 28.8 22 39.3 12.0

01**

Barış hareketleri 64 64 76 73.1 50 34.2 27 46 43.2

85***

Anti-nükleer hareketler 43 44.5 32 30.8 47 32.5 6 10.7 19.2

14***

148

Page 158: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

İşçi hareketleri - - - - 16 11 16 28.6 9.41

8**

Eşcinsel hareketler 4 4 8 7.7 10 6.8 - - 1.31

5

*** P < .000 ** P < .01 * P < .05 1 Tablodaki değerler, birden fazla yanıt verilebilecek bir biçimde sorulmuştur.

Bu nedenle toplamları %100 değildir. Tabloda verilen sayı ve yüzdeler ile chi-

square değerleri, bir hareketin katılımcısının kendisinin içinde bulunduğu

harekete benzer hareketlere ilişkin verdiği yanıtları içermemektedir. Örneğin,

kadın hareketleri katılımcılarının kadın hareketlerine katılmak isteyip

istemedikleri konusundaki yanıtları tabloya alınmamıştır.

Kriesi’nin Hollanda’daki yeni toplumsal hareketler üzerine (barış, çevre,

kadın, anti-nükleer ve göçmen hareketleri) yaptığı çalışmalardan elde ettiği verilere

göre, Hollanda’daki yeni toplumsal hareketler nüfusun geniş bir kesimi tarafından

desteklenmektedir. Aynı zamanda Kriesi’ye göre işçiler de yeni toplumsal hareketler

için önemli bir potansiyel oluşturmaktadır (Kriesi, 1989: 1103-1105). Benzer olarak,

D’anieri ve arkadaşlarına göre bu hareketler hiç de yeni değildir ve eski

hareketlerden çok büyük farklılıklar göstermemektedirler (D’anieri, vd., 1990: 445).

Yukarıdaki iki tablo (11 ve 12) dikkatle incelendiğinde, Türkiye’de herhangi bir

sendikal harekete katılanların yeni toplumsal hareketler için de önemli bir potansiyel

oluşturduğu görülecektir. Hatta, özellikle küreselleşme karşıtı hareketlerin, barış

hareketlerinin, anti-nükleer hareketlerin ve kadın hareketlerinin yeni toplumsal

hareketlere nazaran eski toplumsal hareket katılımcıları tarafından daha fazla

desteklendiği ve bu hareketlere katılma eğilimlerinin daha fazla olduğu bile

söylenebilir. Bu sonuçlar, çalışmanın/işin sadece araçsal akla bağlı olarak

149

Page 159: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

açıklanamayacağını (Heller, 1982), nitekim eski hareket katılımcılarının çevre, barış,

küreselleşme karşıtı hareketleri de destekleyecek bir potansiyel oluşturduğunu

kısmen de olsa desteklemektedir. Bu anlamda, işçi/emekçi sınıfının “sınıf

mücadelesi” olarak siyaset anlayışı ile yeni toplumsal hareketlerin “kimlik-kültür

temelli” siyaset anlayışı söylenildiği gibi her durumda birbirini dışlamamaktadır.

Öyleyse, yeni ve eski hareketlerin keskin ayrımlarla değerlendirilemeyeceği ve

evrensel insani çıkarlarla nesnel sınıf çıkarları arasında bütünüyle bir zıtlık

olmadığını söylemek olanaklıdır.

4.1.2. Örgüt Yapısı Açısından Eski ve Yeni Hareketler

Yeni toplumsal hareketlerin örgüt yapısı ve örgütlenme biçimleri konusunda

yeni toplumsal hareket kuramcıları arasında genel bir anlaşma olduğundan söz etmek

yanlış olmayacaktır. Bu benzerlik, gerek kopuş teorisi gerekse süreklilik teorisi

olarak sınıflanan kuramcılar açısından da geçerlidir. Nitekim, her iki kuram

tarafından genel olarak kabul edilen yaklaşıma göre, yeni toplumsal hareketler

merkezsiz, açık, yapılaşmamış ve hiyerarşik olmayan bir özelliğe sahiptirler. Çünkü

toplumun bürokratikleşmesine karşıdırlar ve toplumsal kurumların liberter yollarla

dönüştürülmesi arayışındadırlar (Adam, 1993; Pichardo, 1997; Offe, 1985; Kitschelt,

1993; Zimmerman, 1987; Touraine, 1981; Dalton, vd., 2001; Martell, 1994; Norris,

2001). Nitekim Touraine’e göre yeni toplumsal hareketler, tarihin anlamı yerine

özyönetimden, iktidarı ele geçirmek yerine iç demokrasiden söz etmektedirler (1995:

275-276). Bu nedenle de Touraine, sanayi ötesi programlanmış toplumda yeni

toplumsal hareketleri “özne” konumunda görmekte ve bu hareketleri yeni tarihsel

edimciler olarak göstermektedir (1995: 282). Hatta Melucci’ye göre yeni toplumsal

hareketlerin örgütsel yapısı bir araç değil bir amaçtır. Hareket içindeki çoklu liderlik

150

Page 160: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ve esnek örgüt yapısı sisteme karşı sembolik bir başkaldırıyı gösterir (Melucci,

1999). Benzer biçimde Offe’ye göre geleneksel siyasal örgütlerin aksine yeni

toplumsal hareketler örgütsel farklılaşmaya sahip değildirler. Bu hareketler içerisinde

“liderler” ve “sıradan üyeler” arasında farklılaşmaya izin verilmemektedir. Bu

nedenle de liderlerin rolleri geçicidir ve liderler ile üyelerin örgüt içi rollerine ilişkin

sınırlar oldukça zayıftır (Offe, 1985: 830). Böylece, yeni toplumsal hareketlerin

küçük, merkezsiz ve demokratik yapıları, kurumsallaşmış sistemi ve günlük yaşam

alanı arasında köprü oluşturan geleneksel örgütlere bir alternatif ve bunların bir reddi

olarak yorumlanmıştır. Ayrıca, yeni toplumsal hareketlerin bu pratikleri katılımcı bir

iletişimin gelişmesine yönelik bir katkı sayılmıştır (Huesca, 2001: 421).

Ne var ki, bu çalışmada incelenen hareketlerin bütünü içerisinde sadece

alternatif yaşam tarzı hareketleri ile tek bir çevre hareketi dışında diğer

örgütlenmelerin hemen hemen hepsi de çoğunlukla lider odaklı bir yapıya sahiptirler.

Özellikle kadın örgütlerinde bu durum çok daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.

Elbette ki, sendikalar da bu yapıdan muaf değildirler. Nitekim, hem eski hem de yeni

toplumsal hareketler içinde görüşülen üye ve gönüllü katılımcıların ortalama olarak

%50.9’u bir örgüt içerisinde liderin rolünün çok önemli olduğunu düşünmektedir. Bu

oran kadın derneklerinde %43.7, çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinde ise

%33.3 olarak ortalamanın altına düşmesine rağmen, bu oranlar hareketlerin lider

odaklı olmadıklarını ve katılımcıların lider odaklı bir örgütü desteklemeyeceklerini

söyleyebilmek için çok yüksek oranlardır. Kaldı ki, hareketin en önemli özelliği

olarak “hiyerarşik bir yapıda olmamayı” gösterenler, kadın derneklerinde %38.7,

çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinde %25.8’dir.

151

Page 161: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Diğer taraftan, hiyerarşik bir yapıya sahip olmayan ve biçim olarak merkezsiz

bir yapıya sahip bir takım hareketler de mevcuttur. Bu çalışmada incelenen alternatif

yaşam tarzı hareketlerinden biri, bütünüyle gayri resmi ve yapılaşmamış bir özellik

göstermekte, gönüllülük esası ile çalışmalarını yürütmektedir. Ne var ki, hareketin

çalışmalarını organize eden ve faaliyetlerde sorumluluk üstlenen bireylerin sayısı 10

ile 15 arasında değişmektedir. Dışarıdan bakıldığında hiyerarşik olmadığı

söylenebilse de, bu hareketin faaliyetleri izlendiğinde bir takım sorunlar göze

çarpmaktadır. Örneğin, bu hareket içinde yer alan iki kişi, işsiz olmaları nedeniyle

sosyal hayatlarının hemen hemen bütününü kapsayacak bir biçimde örgüt içerisinde

çalışmaktadırlar. Biri hareketin kurucusu ve başından beri hareketi temsil eden,

diğeri grupla özdeşleşmiş olan bu iki birey, hareket içinde etkin ve baskın

konumdadırlar. Toplantılarda konuşulacak konularda, gündemi belirlemede,

yapılacak faaliyetlerin neler olacağı konusunda ve hareketle ilgili diğer önerilerde de

belirleyicidirler. Kaldı ki, bu hareketin çoklu liderlik gibi bir özelliğe sahip olduğunu

söylemek oldukça zordur. Çünkü, yaklaşık on yıl önce kurulmuş olmasına rağmen

harekete önderlik eden bireyler aynı kişilerdir. Hareketin 25 yaşlarında erkek

katılımcılarından biri bu durumdan rahatsızlığını şöyle ifade etmektedir:

Bu hareket içindeki bireyler herkesin kendisi gibi olması gerektiğini

düşünüyor...... Hepimiz gönüllü çalışıyoruz ama daha çok iş yapanların

daha az iş yapanlara karşı tahammülsüzlükleri var. Nasıl çözüleceğini

bilmiyorum. Hakikaten zaman zaman neden burdayız diye kendimize

sorduğumuz oluyor. [Hareket içinde] farklı politikalara tahammül

olduğunu, gerçekten farklılığını ortaya koyan birisinin çok anlaşılabilir

olduğunu zannetmiyorum. Hareket içinde liderlerle zıtlıklar olduğunu

düşünüyorum. Biraz farklılığını ortaya koymaya başladı mı insanlar

hemen kopuş yaşanıyor, genellikle kaybediyoruz o insanları.

152

Page 162: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Aynı hareketin bir başka üyesi ise, “hareket içinde iktidar olduğunu”

belirtmesine rağmen, bundan rahatsız olmamak gerektiğini söylemektedir. Çünkü

ona göre, “eğer birileri bu işler için uğraşmazsa işler ortada kalmakta ve bir çok iş

yapılamamaktadır”. Bu nedenle de bu katılımcıya göre bütün işlerle bir kaç kişinin

uğraşması normaldir. Bir başkana ve yönetim kuruluna sahip olan bir kadın

derneğinin 45 yaşlarındaki kadın yöneticisi ise, kararları nasıl aldıklarını şu

cümlelerle anlatmaktadır:

Yönetim kurulu toplantıları dışında üye toplantıları filan yapmıyoruz zaten. Ama bu toplantılara gelmek isteyen üyemiz olursa tabi ki gelir katılır. Kararları yönetim kurulu alıyor, üyeler katılmıyor. Her yerde böyledir zaten. Tüzüklere göre yönetim kurulu yetkilidir karar alma için. İtiraz eden olmaz, itiraz etse ne olacak, tekrar incelenir, tekrar ona göre karar verilir.

Bir başka kadın derneğinin yöneticisi ise, üyelerinin çok fazla

katılmamasından duydukları rahatsızlığı şöyle dile getirmektedir:

Kararları genellikle yönetim kuruluyla alıyoruz. Fakat böyle olunca üyeler de giderek uzaklaşıyor. Bizim üyelerimizin bir kısmı zaman zaman toplantılarımıza katılırlar. Ancak bu yeterli olmuyor.

Diğer taraftan, yapılaşmamış ve hiyerarşik olmayan bir örgütlenmeye sahip

bir çevre hareketi karar alma süreçlerinde yukarıda bahsedilen kadın derneğinden

farklı bir takım yöntemler uygulamaktadır. Bu hareketin 30 yaşlarındaki erkek

katılımcılarından birinin ifadeleri şunlardır:

Ankara’da birlikte faaliyet yürüttüğümüz 40-45 arkadaşımız var. Fakat bu çalışmalar genelde esnek çalışmalar olduğu için toplantılara düzenli olarak katılan 20-25 kişiyi hiç bir zaman geçmez. Zaten her hafta toplantı alıyoruz, geçmemesi de normal, yani insanların işi filan......... Karar alırken genel olarak dönemsel yürütmeler oluşturuyoruz. Her kampanyanın sorumlusu var, onlar kendi inisiyatiflerini kullanıyorlar, inisiyatiflerini kullanırken de genel çalışma esaslarına [uygun], acil durumlarda inisiyatiflerini kullandıktan sonra topluluğu bilgilendirme şeklinde bir mekanizma kurduk. Toplantılarda bir divan oluşturuyoruz. Divan toplantıyı yönetiyor. Acil durumlarda yürütme karar alıyor, tüm topluluğu ilgilendirecek, çalışma tarzıyla ilgili süreçlerde de hep birlikte karar alıyoruz. Zaten bir başkan ve yönetim kurulumuz yok.

153

Page 163: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Bu durumda, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin yapısı hakkında iki

özellik önem kazanmaktadır. Birincisi, bir kaç hareket türü dışında Türkiye’deki yeni

toplumsal hareketlerin lider odaklı bir yapıya sahip olduğunu söylemek olanaklıdır.

Bütün işler çoğunlukla bir kaç kişi tarafından yapılmakta, çoğu yönetici uzun

yıllardır yöneticilik yapmakta, hatta dernek kurulduğundan beri başkanlık yapan

yöneticiler bulunmaktadır. Örneğin, 1994 yılında kurulan ve bir başkanı ve yönetim

kurulu olmayan bir alternatif yaşam tarzı hareketinin bile hali hazırda bütün işlerini

yerine getirenler on yıl önce bu hareketin kurucusu olan iki kişidir. On yıldır başka

bireylerin hareketin önderi olması sağlanamamıştır. Kaldı ki, özellikle bazı kadın

hareketlerindeki bir kaç yönetici, dernek kurulduğundan beri yöneticiliğe devam

etmekte, zaman zaman sadece bir kaç yönetici değişmektedir. Bir örgüt içindeki

liderlerin haraketin stratejileri, yapısı, işleyişi, amaçları, katılımcılar, örgütler ve

eylem biçimleri arasındaki ilişkiler vb. üzerinde önemli etkilere sahip olduğuna

ilişkin bir çok çalışmadan bahsedilebilir (Michels, 1962; Eichler, 1977; Barker,

2001). Ne var ki, ileride daha ayrıntılı olarak değinileceği gibi liderlerin bir çok

konuda etkili olduğu bir yapı, örgüt içi demokrasinin gelişmesini de engelleyici bir

etken olabilmektedir.62 İkinci önemli nokta, örgüt yapısı konusunda yeni toplumsal

hareket türleri arasında önemli farklılıklar görülmesidir. Bir kısım hareketler

62 Aslında bu durumu, “sivil toplumun dar boğazı” olarak adlandırmak mümkündür. Nitekim Thomas Friedman’a gore küreselleşme üç denge üzerine oturmaktadır: Süper piyasalar, süper güçler ve süper bireyler (aktaran, Tözüm, 2004: 158). Amerika’daki ikiz kuleleri yıkan Bin Ladin, kara mayınlarını yasaklatan Jody Williams, çevreci Jose Bovi gibi aktivistler süper bireyler olarak yorumlanabilir. Diğer taraftan, daha ileride görülebileceği gibi, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerde de süper bireylerin önemli olmaya başladığını söylemek olanaklıdır. Nitekim Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin katılımcıları oldukça sınırlıyken ve kararlara katılımda önemli sorunlar yaşanırken, bu hareketlere liderlik eden bireyler, neredeyse hareketin kuruluşuyla birlikte ortaya çıkmıştır ve bu liderlik vasfını hala devam ettirmektedir. Dolayısıyla, “süper birey” olma yolunda önemli adımlar katetmişlerdir. Ancak bu durum, geniş halk yığınlarının toplumsal hareketlere katılımı açısından düşünüldüğünde, gerçekten de bir dar boğazdır: Çünkü süper bireyler, peşi sıra demokratik bir yapının oluşumunu getirmemekte, tersine, zaman zaman toplum katılımını engelleyici olabilmektedir. Nitekim demokrasi, sıradan, yanılabilir fanilerin olduğu, katılımcı bireylerin var olduğu bir “toplumsal birey” anlayışı gerektirir ve bireysel kahramanlıkların olmadığı bir birey-toplum ilişkisi öngörür.

154

Page 164: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

hiyerarşik olmayan ve yapılaşmamış bir özellik göstermesine rağmen kendi içlerinde

doğal liderler ortaya çıkmaktadır. Bu durum aslında oldukça normal sayılabilir. Ne

var ki, yukarıdaki bir kaç örnek göz önüne alınırsa, ortaya çıkan bu doğal liderlerin

diğer katılımcılar üzerinde bir otorite oluşturmaya başladığı, hatta bir takım dışlama

mekanizmaları geliştirdikleri gözlenmektedir. Diğer taraftan, yeni toplumsal

hareketlerin bir kısmı tamamen hiyerarşik, yapılaşmış ve biçimsel özellikler

göstermektedirler. Dolayısıyla, hiyerarşik olmayan, informel, merkezsiz bir

örgütlenme biçiminin Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin en önemli özellikleri

arasında sayılması en azından şimdilik olanaklı değildir. Doğrusu, Türkiye’de her iki

örgütlenme yapısına sahip yeni toplumsal hareketlerin var olduğudur. Bu anlamda

düşünüldüğünde, yeni toplumsal hareketlerin hiyerarşik ve lider odaklı bir yapıya da

sahip olabildiğini söylemek olanaklıdır.

4.1.3. Değerlerin Değişimi Açısından Eski ve Yeni Hareketler

Yeni toplumsal hareketlerin dillendirdiği değerler konusunda Johnston ve

arkadaşları şu özellikleri sıralamaktadırlar: (a) Yeni toplumsal hareketler, kimliklerin

yeni ve daha önce önemli olmayan boyutlarının ortaya çıkışını gösterir. Çelişkiler ve

harekete geçirici faktörler, ekonomik yakınmalardan ziyade, kimlik ile ilgili olan

kültürel ve sembolik sorunlara ilişkindir. Yeni kimlikler, hem özel hem kamusal

kimlikler olarak şekillenirler; (b) Yeni toplumsal hareketlerin ideolojik karakteri işçi

sınıfı hareketinin ve ortak eylem için birleştirici ve bütünleştirici bir unsur olan

Marksist ideoloji anlayışının tam zıddı bir noktada durur (Johnston, vd. 1994: 5-6).

Benzer olarak Inglehart, yeni toplumsal hareketlere katılımın bütünüyle değerlerin

değişmesiyle ilgili olduğunu ileri sürerek, postmateryalist değerlerin gelişmesiyle

birlikte bu hareketlere katılımın arttığını ileri sürer (Inglehart, 1990: 52). Bu

155

Page 165: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

çerçevede toplumsal hareketlerin odağı, sınıf, ırk ya da diğer geleneksel siyasal

sorunlardan çok, kültürel olana doğru yönelmiştir (Melucci, 1999). Aynı zamanda

Laclau ve Mouffe’a göre yeni toplumsal hareketler, toplumsal hayatın

metalaşmasına, bürokratikleşmesine ve homojenleştirilmesine karşı direnişin ifadesi

olarak ortaya çıkmıştır (Laclau ve Mouffe, 1992: 201; Bertram, 1995: 89). Bu

hareketlerin iktidarı ele geçirmek gibi bir amaçları yoktur. Daha çok, sivil toplumda

özerklik ve eşitsizliklerin giderilmesi türünden kültürel bir takım talepleri

dillendirmektedirler. Bu anlamda yeni toplumsal hareketler, yeni tabiyet biçimlerini

sorgulamaktadırlar ve onlara yeni olma özelliğini veren şey de budur (Laclau ve

Mouffe, 1992: 196). Dolayısıyla yeni toplumsal hareketler sosyalist ideolojinin,

modernleşme sürecinin, refah devletinin, geleneksel din ve ahlak anlayışlarının bir

eleştirisini yaparak ortaya çıkmış ve daha çok kültürel ve kimliksel problemleri öne

çıkaran hareketler olarak değerlendirilir.63 Bunun yanında, yeni toplumsal

hareketlerin eylemlerinde sorun temelli davrandıkları ve dolayısıyla ideolojik

toplumsal yaklaşımları benimsemedikleri ileri sürülmektedir (Keyman ve İçduygu,

2003: 228-229). Örneğin Cohen, yeni toplumsal hareketleri incelerken, yalnızca bu

hareketlerde yer alan kolektif öznelerin kimliklerini nasıl ifade ettiklerine ya da hangi

stratejik hedeflerin peşinde koştuklarına bakılmaması gerektiğini vurgular. Önemli

olan, bu hareketlerin kendi kimlik yaratma potansiyellerinin ve bu kimliklerin

toplumsal yaratımında iktidar ilişkilerinin öneminin farkına varmış olan aktörler

içermesidir. Bir başka deyişle, bu aktörlerin kimlik oluşturma sürecinin, normların

63 Yeni toplumsal hareketlerin, onların sınıfsal konumuyla değil fakat asıl

olarak savundukları ortak değerlerle tanımlanabileceklerini ileri süren bir yaklaşım

için bkz. (Pichardo, 1997).

156

Page 166: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yeniden yorumlanması, yeni anlamlar yaratılması, kamusal, özel ve siyasal alanlar

arasındaki sınırların oluşturulmasında gözlemlenebilecek olan toplumsal çelişkiler

içerdiğinin ayırdında olmalarıdır. Bu bağlamda, kolektif aktörlerin, yorumlanışını

tartıştıkları bir genel toplumsal kimlik içerisinde yeni grup kimlikleri yaratmaya

çalıştıkları söylenebilir (Cohen ve Arato, 1992: 511). Ancak, bu kimlik mücadelesi

kendi kendine genel siyasal hedefler yaratamayacağı için, asıl gerekli olan

çelişkilerin siyasal yönlerini inceleyen ve kimliğin bugün neden temel bir odak

noktası haline geldiğini açıklayan bir yaklaşımdır (Cohen ve Arato, 1992: 512).

Dolayısıyla yeni toplumsal hareket kuramcılarına göre bu hareketlerin savunduğu

değerler geçmişin eski hareketlerinden farklı olarak, (1) doğrudan ermek sermaye

çatışması temelinde değil fakat post-materyalist referanslara dayalı “yeni siyaset”in

gelişmesine ve (2) ekonomik yeniden dağıtım ya da siyasal iktidarla ilgili sorunlara

değil, hayatın niteliğine ilişkin sorunlara vurgu yapmaktadır. Bu anlamda, ülkedeki

ya da dünyadaki bütünsel sorunlarla değil, yaşam kalitesine ilişkin daha spesifik

sorunlarla uğraşırlar.

Bu çalışmada eski ve yeni toplumsal hareket katılımcılarının savundukları

değerlere ilişkin bir kaç soru yöneltilmiştir. Bunlardan biri, Türkiye’de var olan sivil

toplum kuruluşlarının ülkedeki sorunların hepsiyle mi ya da sadece kendi

alanlarındaki sorunlarla mı ilgilenmeleri gerektiğine ilişkindir. Tablo 15, bu soruya

verilen yanıtları göstermektedir.

Tablo 13: Sivil Toplum Örgütlerinin Etkinlik Alanı

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

157

Page 167: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

TOPLAM

STK’ların Etkinlik Alanı N

% N % N % N % N %

Sadece kendi alanlarıyla ilgili sorunlar

10 10.4 10 9.8 24 16.7 22 36.7 66 16.4

Türkiye’deki bütün sorunlar

87 89.6 91 90.2 121 83.3 38 63.3 337 83.6

TOPLAM 97 100 101 100 145 100 60 100 403 100

א2= 23.705 P < .000

Yukarıda görülebileceği gibi, memur ve işçi sendikaları ile kadın hareketleri

yüksek oranda sivil toplum örgütlerinin Türkiye’deki bütün sorunlarla ilgilenmesi

gerektiğini savunmaktadır. Bu konuda çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketleri

diğer hareketlerden farklılaşmakla beraber, bu hareketlerde de söz konusu oran

oldukça yüksektir. Dolayısıyla, genel olarak bütün hareketlerin katılımcılarının,

içinde bulundukları hareketin sadece spesifik ve kendi alanlarına özgü sorunlarla

değil fakat her önemli sorunla ilgilenmesini talep ettiği söylenebilir. Bu anlamda,

Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin sadece “yaşam niteliği”ne ilişkin sorunlara

vurgu yaptığını söylemek bütünüyle doğru olmayacaktır. Nitekim, “eşitsizlik temelli

farklılıklardan hangisinin daha önemli olduğuna” ilişkin sorulan bir soruya verilen

yanıtlar ilginçtir.

Tablo 14: Eşitsizlik Temelli Farklılıkların Önem Derecesi1

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

158

Page 168: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Eşitsizlikler2

N % N % N % N % א

2

Eğitimsel eşitsizlikler 57 57.1 65 67.3 79 54.8 35 54.8 4.39

8

Sınıfsal eşitsizlikler 65 66.7 53 54.2 54 37 33 53.3 21.4

05***

Cinsiyete dayalı eşitsizlikler 20 20.4 10 10.2 100 68.5 26 41.9 102.

351***

Siyasal görüşten kaynaklanan eşitsizlikler

49 51 32 33.3 59 41.1 14 22.1 14.5

63**

Statü eşitsizlikleri 34 34.7 46 46.9 37 24.7 31 48.4 17.4

11**

Mülkiyete dayalı eşitsizlikler

34 34.7 27 28.6 38 26 24 38.7 4.31

2

Etnik temelli eşitsizlikler 18 18.8 10 10.2 35 23.3 14 22.6 7.21

6

*** P < .000 ** P < .01 * P < .05 1 Tablodaki değerler, her katılımcının eşitsizliğiğe en fazla neden olduğunu

düşündüğü üç yanıtının toplamını göstermektedir. Bu nedenle toplamları %100

değildir. 2 Tablodaki eşitsizlikler frekans yüzdesi en yüksek olandan en düşük olana

doğru sıralanmıştır. Buna göre, eğitimsel eşitsizlikler %55.7, sınıfsal

eşitsizlikler %47.6, cinsiyete dayalı eşitsizlikler %36.8, siyasal görüş

farklılıklarından kaynaklanan eşitsizlikler %36.8, statü eşitsizlikleri %34.4,

mülkiyet temelli eşiztsizlikler %29.2 ve etnik temelli eşitsizlikler %17.9

oranında vurgulanmıştır.

Yukarıda sunulan verilere göre, memur sendikalarında sınıfsal, eğitimsel ve

siyasal görüş farklılığından doğan eşitsizlikler, işçi sendikalarında ise eğitimsel,

159

Page 169: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

sınıfsal ve statü farklılıklarından doğan eşitsizlikler ilk üç sırayı alırken, kadın

hareketlerinde cinsiyet, eğitimsel ve sınıfsal, çevre ve alternatif yaşam tarzı

hareketlerinde eğitimsel, sınıfsal ve statü farklılıklarından doğan eşitsizlikler ilk üç

sırayı almaktadır. Dikkat edilirse, işçi hareketleri ile çevre ve alternatif yaşam tarzı

hareketlerinin katılımcılarının öncelikle vurguladıkları eşitsizlikler birbirleriyle

birebir örtüşmektedir. Memur sendikaları siyasal görüş farklılıklarına, kadın

hareketleri ise cinsiyet temelli farklılıklara yaptıkları vurgu açısından

farklılaşmaktadır. Her dört hareket tipi de, sınıfsal ve eğitimsel eşitsizliklere vurgu

yapma açısından birbirlerine oldukça benzemektedir. Bu sonuçlar bir başka soruyla,

Türkiye’de acilen çözülmesi gereken üç temel problemin ne olduğu sorusuyla

karşılaştırılınca daha anlamlı olmaktadır. Aşağıdaki tablo bu sorulara verilen

yanıtların her hareket içindeki oranlarını göstermektedir.

Tablo 15: Türkiye’nin Temel Problemleri1

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

Temel Problem2

N % N % N % N % א

2

Ekonomik sorunlar 63 63 59 53.6 78 52 35 54.8 2.61

4

Eğitim sorunu 52 52 50 44.6 45 29.3 20 32.3 15.6

54**

İşsizlik 32 32 51 46.4 49 32 14 22.6 11.6

52**

160

Page 170: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Demokrasi 24 24 8 7.1 49 32 8 12.9 27.1

14***

Gelir dengesizliği 24 24 21 17.9 22 14.7 11 16.1 3.72

7

Siyasetin işleyişi 15 15 18 16.1 19 13.3 8 12.9 .687

Kültürel ve sosyal haklar 11 11 15 12.5 19 13.3 6 9.7 .557

İnsan hakları 11 11 6 5.4 22 14.7 4 6.5 7.31

3

Yoksulluk 2 2 22 19.6 12 8 6 9.7 19.5

16***

Sağlık hizmetleri 17 17 14 12.5 4 2.7 8 12.9 14.4

38***

*** P < .000 ** P < .01 * P < .05 1

Tablodaki değerler, her görüşmecinin Türkiye’nin temel sorunlarının ne

olduğuna ilişkin verdiği üç yanıtın toplamını göstermektedir. Bu nedenle

toplamları %100 değildir. 2 Tabloda gösterilen temel problemler frekans yüzdesi en yüksek olandan en

düşük olana doğru sıralanmıştır. Buna göre, ekonomik sorunlar %55.2, eğitim

sorunları %39.2, işsizlik %34.4, demokrasi problemi %20.8, gelir dengesizliği

%17.9, siyasetin işleyişine ilişkin sorunlar %14.6, kültürel ve sosyal haklara

ilişkin sorunlar %%12.3, insan haklarına ilişkin sorunlar %10.4, yoksulluk

%9.9 ve sağlık hizmetlerine ilişkin sorunlar %9.9 oranında vurgulanmıştır.

Bütün hareket türleri içinde Türkiye’deki temel problemlerin en önemlisi

olarak ekonomik sorunlar gösterilmiştir. Diğer taraftan memur sendikalarında ve

çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinde eğitim ikinci sıradayken, işçi

sendikaları ikinci önemli sorun olarak işsizliğe vurgu yapmış, kadın hareketlerinde

161

Page 171: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ise işsizliğin yanında demokrasi de temel sorun olarak görülmüştür. Siyasetin

işleyişine, insan hakları ihlaline, gelir dengesizliğine ve kültürel ve sosyal hakların

engellenmesine ilişkin sorunlara yapılan vurgu hemen hemen bütün hareketlerde aynı

oranlardadır. Bu noktada belki vurgulanabilecek en önemli sonuç şudur: Bir örgüt ve

hareket olarak ekonomik yeniden dağıtım sorunları yeni toplumsal hareketlerin odak

noktaları değildir, ancak bu hareketlerin katılımcıları yine de bu sorunların

farkındadır ve çözülmesi gereken bir problem olarak görmektedirler. Dolayısıyla,

Duyvendak’ın belirttiği gibi, yeni toplumsal hareketlerin günümüzün yeni

hareketlerinin amaçlarının yeniliği göreli bir durumdur (Duyvendak, 1995: 14). Bu

anlamda Cohen ve Arato’nun yeni toplumsal hareketleri sistem/yaşam dünyaları

ayrımının her iki tarafında da etkili olması gereken, yani bir yandan yaşam

dünyasının iletişimsel altyapısını korumak ve geliştirmek için çaba gösterirken, diğer

yandan siyasal ve ekonomik alanda kurumsal değişiklikleri de hedeflemesi gereken

süreçler olarak görmelerinde önemli bir haklılık payı olduğu söylenebilir (Cohen ve

Arato, 1992: 531). Kaldı ki, yukarıda görüldüğü gibi hem kadın hareketlerinin hem

de çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinin katılımcılarının yarısından fazlası,

bütün sivil toplum örgütlerinin Türkiye’deki her türden problemle ilgilenmelerini

talep etmektedir. Bu nedenle sorunlara yapılan vurgularda eski ve yeni hareketler

arasında çok büyük farkların ortaya çıktığını söylemek zordur. Bu durum, her iki

hareketin birbirine oldukça benzer yanları olduğunu gösterdiği gibi, bu benzerlikten

yola çıkılarak aralarında bir takım ortaklıklar kurulabileceğinin de göstergesi

sayılabilir. Dolayısıyla eski ve yeni hareketler karşılıştırıldığında, savundukları

değerler konusunda bu iki hareket biçimi arasında bütünüyle zıtlık olduğu

söylenemez. Bu yargıyı destekleyen bir başka veri, “günümüzde sınıf çelişkilerinden

162

Page 172: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

çok kültürel farklılıkların daha önemli olduğu” yargısına katılanların oranlarında

görülmektedir. Bu yargıya, memur sendikalarında %30.4, işçi sendikalarında %42,

kadın hareketlerinde %36.4, çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinde %48.3

düzeyinde bir katılım söz konusudur (P=.002). Bu verilerin, yeni toplumsal

hareketlerin sadece kimlik ve kültür temelli farklılıklara vurgu yaptığını

söyleyebilmek için yeterli olmadığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla, Türkiye’deki

yeni toplumsal hareketlerin değerler bakımından eski toplumsal hareketlerle

benzerlik taşıdığı ve yeni hareketlerin bir kısmının ideolojik/politik yaklaşımlara

sahip olduğu, bu nedenle de sadece spesifik değil fakat bütünsel sorunlarla da

ilgilenebilecekleri söylenebilir.

Katılımcılar arasında en azından düşünsel anlamıyla böyle bir ortaklık

kurulabilirken, toplumsal hareketlerin genel amaçları açısından önemli farklılıklar

olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Örneğin bir alternatif yaşam tarzı hareketinin

yöneticisi amaçları hakkında şunları söylemektedir:

[Derneğimiz] sağlıklı bir yaşam çevresinin oluşturulması için bir

felsefe geliştirmek üzere çalışmalar yapıyor. Bizim şimdi amaç ve

faaliyetlerimizi, sağlıklı bir yaşam çevresi derken, hem kişinin bilinç

düzeyinde bireysel anlamda bir sağlık, bilincinin ve mantık değerlerinin

böyle sağlam bir zemine oturması, bireyin yaşam çevresiyle kurduğu

mantık zincirinin doğru bir mantık olarak ortaya çıkması. Ve burada

bireyin gelişimine önem ortaya çıkıyor. Türkiye feodal bir kültürden yeni

sanayi toplumuna geçiyor, kapitalist topluma, büyük şehirde yaşama

başlıyor ve o değerlerde aşınma oluyor, kimlik bunalımı başlıyor. Bu

kimlik bunalımında kişinin kendisi ve yaşam çevresini yeniden

tanımlaması ve bu tanımı doğru bir mantık sisteminin üzerine kurması

gerekiyor. Bu anlamda biz bireysel bilinç düzeyinin önemini ortaya

koyuyoruz. Ve kişiye yatırımın, bireye yatırımın ve bunun öğrenen bir

163

Page 173: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

organizasyon olarak, kendi bilinciyle seçtiği bir organizasyonda değerler

geliştirmesi, buna zemin hazırlamak üzere kurulduk dernek olarak.

Derneği biz bir platform olarak görüyoruz. Bu platformdaki kendi

sistemini kurmak isteyen, yeni bir felsefe geliştirmek isteyen insanlar

için zemin olarak düşündük. Herhangi bir öğretiyi kimseye önceden

dayatmıyoruz.

Dernek yöneticisinin ortaya koyduğu amaçların, yeni toplumsal hareket

kuramcılarının vurguladığı gibi post-materyal, daha çok kimliğe, kimliğin gelişimine,

yaşam niteliğine ilişkin sorunlarla ilgili olduğu görülmektedir. Buna benzer bir

biçimde bir eşcinsel hareketin katılımcısı kendi hareketlerinin amaçlarını açıklarken

tamamen kimliğe vurgu yapmaktadır.

Bizim özgürlükçü bir perspektifimiz var. Yani, tamamen merkezi bir

iktidarı hedeflemeyen, tahakküm karşıtı, militarizm karşıtı ve

cinsiyetçilik karşıtı bir kanal açmaya çalışıyoruz bu toplumda. Bunun

getireceği özgürlük alanının da illede bir parti örgütlenmesi üzerinden

olması gerektiğini düşünmüyoruz. Bir toplumsal hareket örgütlenmesiyle

bunun mümkün olabileceğini düşünüyoruz.

Diğer taraftan bir çevre hareketinin katılımcısı, daha evrensel, kimlikten çok

ekonomik sisteme vurgu yapan bir amaçlar çerçevesi çizmektedir:

Çalışmaya başladığımız zaman temel ilkeler belirledik......... Tek bir

temel ilkemiz vardı aslında, anti-kapitalist olacak çalışma demiştik........

Yani bir sistem sorunu, toplumsal bir sorun olarak ortaya koyduk çevre

sorununu. Çevre sorunları, genel olarak 1997 den itibaren şu şekilde daha

yoğun olarak ortaya çıktı. Türkiyede ulusal mevzuat, yapısal uyum

programlarıyla birlikte değiştirilmeye başlandı. Türkiye’nin uluslar arası

pazara entegrasyonunu hızlandıracak, bu süreçte ihracata dayalı

büyümeyi perçinleyecek politikalar içselleştirildikçe, şey tarafından,

oligarşi diyelim ya da egemen sınıfların ittifakı tarafından

164

Page 174: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

içselleştirildikçe bunun yaratacağı çevresel kriz açığa çıktı. Neydi

bunlar? Bir yanıyla kırsal alanda ciddi sorunlar ortaya çıkmaya başladı.

IMF reçeteleri uygulanmaya devam ettikçe Türkiye’de kırsal alan ciddi

bir üretim sorunuyla karşı karşıya kaldı. Türkiyenin taahhütleri gereği

köy nüfusunun indirilmesi, yaptığı üretimin ihracatta rekabet edebilir

ürünler olması gerekiyordu. Geleneksel tarım yöntemleriyle ve

geleneksel ürünler üreterek bu pazarda tutunabilmesinin olanağı yoktu.

Geniş köylü kitleleri geleneksel tarım ürünleri ürettikçe bu çatışma ciddi

olarak açığa çıktı. Bu 4-5 yılda tarım alanında böyle bir sorun oldu.

Kentsel alanda yaşanan sorunlarsa genel olarak aslında Türkiye’nin ya da

periferi ülkelerinin diyebilirim yaşadığı kentleşme karakterine uygun

olarak, ulaşım sorunu, barınma sorunu, yoksulluk sorunu, sosyal

politikalarda yaşanan açmazlar bunların bizatihi ekolojik bir hareketin

gündemine girmesine neden oldu. Ve biz [hareketimizi] inşa ederken, bu

sürecin kendisi aslında bir inşa sürecidir, şunu görmeye başladık: bir,

Türkiye’de bunun düşünsel alt yapısının olması lazım, tek bir ekoloji

hareketinden bahsedemeyiz. Tarihsel ve toplumsal referansları itibariyle

ekoloji hareketi bir yerden beslenmek zorundadır. İkincisi, tarihsel

dinamiklerden beslenmek zorundadır. Üç, bu tarihsel dinamiklerle

bağlantılı olarak ekoloji krizinin muhataplarının belirlenmesi lazımdır.

1980 sonrası ve dünyada genel eğilim artık herkesin her şeyden sorumlu

olduğu ve her şeyin herkesin sorunu olduğu genellemeler üzerinden

sorun muğlaklaştırıldı. Neyin kimin örgütü olduğu, kimin neyi

örgütlediği, neyin neyle ilişkili olduğu “post” süreçle birlikte

belirsizleşti. Bunu netleştirebilmek adına [hareketimiz] bu üç soruya

cevap verme ihtiyacı duydu.

Bu uzun alıntının vurguladığı temel noktanın post-materyal/post-modernist

özellikler, kimliğe dayalı bir siyaset ya da kültürel özellikler olduğunu söylemek pek

fazla olanaklı değildir. Tersine, şimdilerde sürekli dillendirilen “post” süreçlerin

yarattığı belirsizliğe muhalefet etmektedir. Gerçi “çevre” sorunuyla ilgilenmenin

165

Page 175: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kendisinin başlı başına bir post-materyalist değer olduğu ileri sürülebilir. Ancak

burada asıl önemli olan ve bir yeni toplumsal hareketi “yeni” yapan özellik, o

hareketin çevre sorununu nasıl açıkladığı ve nasıl çözmeye çalıştığı ile ilgilidir.

Nitekim, kadın hareketi “kadın sorununa vurgu yapmak” açısından hiç de yeni

değildir. Bu hareketlerde bir yenilik aranacaksa, şimdiki kadın hareketlerinin bu

sorunu nasıl gördüklerine, soruna nasıl yaklaştıklarına ve nasıl çözmeye

çalıştıklarına, buna bağlı olarak da eski kadın hareketlerinden hangi noktalarda

farklılaştıklarına bakılmalıdır. Yukarıda bahsettiğimiz çevre hareketinin katılımcısı

yapılan görüşmenin daha ileriki bir bölümünde, “çevre sorununun sürekli olarak her

durumda bir sistem sorunu, yani, kapitalist sistemin yarattığı bir sistem sorunu olarak

algılanamayacağına ve bu sorunun kapitalist sistemin yarattığı sınıfsal eşitsizliklerle

açıklanamayacağına” ilişkin yargımıza kızgınlıkla şu yanıtı vermiştir:

Biz sizin gibi düşünmüyoruz, alınmayın ama, burjuva düşünme

biçimi sonuçta kendi hegemonyasını her alanda yaratır. Sorunu kavrama

biçimimiz bu konuda temel kriter. Çevre sorununu nasıl kavrayacağız?

İnsan dediğimiz canlı varlık bir yönüyle doğal bir varlık bir yönüyle

toplumsal bir varlıktır. Toplumsal varlık olması doğanın dışında ayrı bir

gerçeklik olması itibariyle onun kendi evrim süreciyle sürekli çatışması

anlamına gelir. Bu çatışmayı bir birliğe dönüştürmenin olanağı vardır.

Yani iki kategorinin de birlikte yaşayabileceği toplumsal düzen nasıl

yaratılacak? Bugün kapitalizm bizim canlı varlıklar olarak varlığımızı

devam ettirmemizin önünde ciddi bir tehdit. Diğer canlı varlıklarla bir

birlik içinde yaşamamız gerekiyor......... Bunun için toplumsalı üretme

biçimimizin değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün bu toplumsalı

üretme tarzımız kapitalizmdir........ Peki, insan ve doğa arasındaki birliği

ne sağlayacak? Toplumsal üretim ilişkilerimizdeki dönüşüm sağlayacak.

Bu nasıl olacak? Emek dolayımıyla olacak. Yani insanla doğa arasındaki

birliği sağlayacak yegane güç emektir. Yegane proje bugün [hareketimiz]

166

Page 176: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

için insanla doğa birliğini sağlayabilecek toplumsallaşmış bir emeğin

yaratılmasıdır....... yani, üretim tarzının sorgulanması gerekir.

[Hareketimiz], sadece çevre sorunlarıyla [ilgilenen] bir politika değil.

Çevre sorunları dediğimiz şey, en basit anlamıyla, şu başlıkları ekolojik

kriz başlıkları olarak değerlendiriyoruz: kentsel sorun alanları, kırsal

sorun alanları, bunun içinde önemli olarak enerji sorunu, tarım sorunu,

kentleşme sorunu ciddi tartışma başlıkları. Sorunu emek dolayımıyla

kurulacak bir birlik olarak tarif ettikten sonra, doğal olarak tarihsel

özneyi de belirliyorsunuz. Bu da emekçi sınıflardır........ekoloji hareketi

kendi toplumsal projesini, emekçi sınıflardan doğru inşa edecektir........

[Hareketimiz] bunun projesidir.

Bu alıntının da gösterdiği gibi, çevre sorunu yerel ve spesifik bir sorun

olmaktan çok daha evrensel ve üstelik sınıfsal bir açıklamaya dayalı bir sistem

sorunu olarak görülmektedir. Dolayısıyla, yeni toplumsal hareketlerin aktörlerinin

kendilerini yerleşik siyasal kodlarla, yani sağ-sol, liberal, muhafazakar, sosyalist,

komünist gibi tutumlarla tanımlamadıklarına ilişkin yeni toplumsal hareket

kuramcıları tarafından (örn. özellikle Melucci, Touraine, Offe) ileri sürülen tezin

doğrulandığını söylemek güçtür. Daha doğrusu, en azından kendisini bu değerler

açısından tanımlayan yeni toplumsal hareketlerin de varlığından bahsetmek daha

anlamlı olmaktadır. Yukarıdaki örneğe benzer olarak, spesifik sorunlarla değil ama

insanları daha evrensel ve politik sorunlar etrafında örgütlemeyi amaçlayan, fakat

yukarıdaki yaklaşımın tersine daha muhafazakar/sağ bir yaklaşım geliştiren bir kadın

derneği başkanı, kendi hareketlerinin amaçları hakkında şunları söylemektedir:

1966 yılında kurulmuş [bir derneğiz]. Faaliyetlerini 38 senedir yürütüyor. Kamu yararına çalışan bir dernektir. Türk devletinin milli varlık ve bütünlüğünün korunmasında, Türk kadınının büyük sorumluluğu olduğuna inanan derneğin gayesi budur. Türk kadınının yuvasını ve yurdunu koruyabilmesi için aşırı ve yıkıcı cereyanlara, çeşitli ideolojilere karşı bilgilendirilmesi, değerlerinin yaşatılması ve çocuklarımıza öğretilmesinde onlara fikren yardımcı olmaktadır. Anneler ideolojik

167

Page 177: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

cereyanlardan haberdar olmazsa, bu ülkenin nelerle karşılaşacağından haberdar olmazsa, çocuklarını ikaz edemezler. Ülkemize yönelik bütün yıkıcı faaliyetler. Derneğimiz kurulduğu zaman 1966’da, öldürmeler, cinayetler başlamıştı. Kurulma amaçlarından biri budur. Aşırı cereyanların Türkiye üzerinde oynadıkları oyunlar. Özellikle de komünizmin. O sırada komünizm geldi geliyor, korkusu, endişesi........ kurulma amacı bunlara karşı mücadeledir. Ve bu amacı şimdi biz devam ettiriyoruz.

Bu kadın derneğinin anti-Marksist olduğu söylenebilir, ancak kesinlikle post-

Marksist değildir. Ayrıca kimliğe, yaşam niteliğine vb. post-materyalist değerlere de

vurgu yapmamaktadır. Politik ve ideolojik bir yaklaşıma sahip bir hareket olduğu

söylenebilmesine rağmen, aynı yönetici sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili olarak

şunları söylemektedir:

Biz tam [bir] sivil toplum örgütüyüz. Çünkü hiç kimseyle menfaat

bağlantısı olmayan, memleketini düşünen, memleketinin yükselmesi,

yücelmesi için faaliyet gösteren bir örgüt olduğumuz için. İdeolojik

anlamda bir politika yapmıyoruz. Siyasi partide çalışmak isteyen

arkadaşımıza da diyoruz ki buyurun siz oraya gidin, buradan çıkın.

Bu noktada önemli olabilecek göstergelerden biri, herhangi bir harekete

katılan eski ve yeni toplumsal hareket katılımcılarının, kendi katıldıkları hareket

dışında hali hazırda başka hangi hareketlere “katıldığı”na ilişkindir. Nitekim, daha

önce bahsedildiği gibi Inglehart (1990: 52), yeni toplumsal hareketlerin gelişiminde

değerlerin materyalist/post-materyalist yönünün oldukça önemli olduğunu ileri

sürmektedir. Ona göre yeni hareketlere katılım post-materyalist değerlere sahip olup

olmamayla güçlü bir biçimde ilişkilidir (Dalton, vd., 2001: 44). Ne var ki, bu

çalışmada elde edilen veriler hareketlere katılma eğilimiyle post-materyalist

değerlerin benimsenmesi arasında direk bağlantı kurmayı zorlaştırmaktadır (bkz.

tablo 13 ve 14). Benzer biçimde, katıldığı hareket dışında başka bir harekete de

168

Page 178: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

doğrudan doğruya “katılan” eski ve yeni toplumsal hareketlerin üyeleri arasında

önemli benzerlikler kurulabilir.

Tablo 16: Diğer Hareketlere Katılım1

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

Katılınan Hareketler N % N % N % N % א

2

Çevreci hareketler 17 17 12 11.1 14 9.5 - - 4.242

Kadın hareketleri 12 12.2 2 1.9 - - 8 13.3 9.932

**

Küreselleşme karşıtı hareketler

14 14 16 14.8 22 14.9 11 19.5 .756

Barış hareketleri 38 38 21 20.7 42 28.4 11 19.5 9.339

*

Anti-nükleer hareketler 6 6 - - 10 6.8 8 13.3 13.20

2**

İşçi hareketleri - - - - 38 25.7 15 23.8 .125

*** P < .000 ** P < .01 * P < .05 1

Tablodaki değerler, her görüşmecinin halihazırda katılmakta olduğu toplumsal

hareketlere ilişkin verdiği yanıtların toplamını göstermektedir. Bu nedenle

toplamları %100 değildir. Tabloda verilen sayı ve yüzdeler ile chi-square

değerleri, bir hareketin katılımcısının kendisinin içinde bulunduğu harekete

benzer hareketlere ilişkin verdiği yanıtları içermemektedir. Örneğin, kadın

hareketleri katılımcılarının kadın hareketlerine katılıp katılmadığı konusundaki

yanıtları tabloya alınmamıştır.

169

Page 179: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Yukarıdaki tablo dikkatle incelendiğinde, işçi ve memur sendikaları üyeleri

ile kadın dernekleri üyelerinin, örneğin çevreci hareketlere, küreselleşme karşıtı

hareketlere, barış hareketlerine ve anti-nükleer hareketlere katılımları arasında büyük

farklar olmadığı görülebilir. Aynı benzerlik, çevre ve alternatif yaşam tarzı

hareketleriyle de kurulabilir. Öyleyse, eski ve yeni hareket katılımcılarından

hangileri post-materyalist değerlere sahiptir? Ya da, eski hareket katılımcıları da yeni

hareketlere katılanlar gibi bir takım post-materyalist değerler mi taşımaktadır? Ne

var ki, genel olarak değerlendirildiğinde herhangi başka bir harekete katılma oranları

hem eski hem de yeni hareketlerde oldukça düşüktür. En yüksek oran memur

sendikaları üyelerinin barış hareketlerine katılımında ortaya çıkmaktadır (%38).

Kaldı ki, gerek eski gerekse yeni hareketler içerisindeki aktörlerin başka bir derneğe

üye olma oranları da pek yüksek değildir. Başka bir derneğe üye olanların oranı,

memur sendikalarında %14.9, işçi sendikalarında %30.2, çevre ve alternatif yaşam

tarzı hareketlerinde %39.3 ve kadın derneklerinde %32’dir (P = .005). Memur

sendikalarındaki oranların diğerlerinden daha düşük olmasının, materyalist ya da

postmateryalist değerlere sahip olup olmamayla açıklanabileceğini söylemek gerçeği

yansıtmayacaktır. Nitekim, tablo 16’da görüldüğü gibi memur sendikaları

katılımcılarının başka bir harekete katılım eğilimine ilişkin oranları diğer hareketlerle

hemen hemen aynıdır. Ama söz konusu olan üyelik olunca, memur sendikalarının

katılımcılarının başka herhangi bir derneğe üye olabilmesinde ortaya çıkabilecek

yasal sorunlarla karşılaşabileceği düşünülürse, memurların başka tür bir derneğe

üyelik oranlarının düşük olmasının nedenini burada aramak daha gerçekçi olacaktır.

Diğer taraftan, işçi sendikaları ile diğer iki hareketin başka bir derneğe üyelikleri

arasında çok büyük farklar olmadığı söylenebilir. Belki de bu sonuçlar karşısında

170

Page 180: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

söylenebilecek en önemli şey, gerek eski gerekse yeni toplumsal hareket

katılımcılarının kendi katıldıkları hareket dışında herhangi bir başka harekete

katılımlarının post-materyalist değerleri benimsemiş olmakla ilintili değil, fakat

başka ölçütlerle ilgili olabileceğidir. Nitekim daha ileride görüleceği gibi, belki

devletin baskıcı yapısı, eşit ve adil koşullarda katılımı sağlayan bir kamusal alanın

yokluğu, ülkenin ekonomik ve siyasal koşulları, örgütlerin anti-demokratik yapısı vb.

türünden özellikler, bir toplumsal harekete katılımı, herhangi bir değeri benimsemiş

olup olmama ölçütünden daha fazla etkileyen bir ölçüt olabilmektedir.

Buraya kadar elde edilen veriler göz önüne alındığında Türkiye’deki yeni

toplumsal hareketlere ilişkin bir kaç nokta önem kazanmaktadır. Bunlardan birincisi,

yeni toplumsal hareketlerin kendi aralarında yapı, katılımcılar ve ideoloji ve amaçlar

açısından önemli farklılıklar taşıyor olmasıdır. Bu nedenle yeni toplumsal hareketleri

“yeni” yapan temel özelliklerin bu ölçütlerden yola çıkılarak anlaşılabileceğini

söylemek tamamen olanaklı değildir (benzer sonuçlar için bkz. Pichardo, 1997;

Kitschelt, 1990; Rochon, 1990). Kaldı ki, yeni toplumsal hareket teorilerinin

genellikle sol/sosyalist eğilimli hareketleri açıklamaya çalıştığı düşünülürse, daha sağ

eğilimli hareketleri bu teorilerden yola çıkarak anlamak olanaksızlaşmaktadır.

Nitekim, örneğin “Türk kimliği”ni öne çıkaran bir milliyetçi/muhafazakar hareketi

yeni toplumsal hareket olarak görmemek için hiçbir neden yoktur. Ne var ki, ulusal

kimliğe vurgu yapan bir hareketin “yeni”liğinden bahsetmek de bütünüyle olanaklı

görünmemektedir. Oysa yeni toplumsal hareket teorileri genellikle sağ kökenli

hareketleri marjinalleştirir ve onları hesaba katmaz. İkincisi, bu “yeni” hareketlerin

bir çoğu, katılımcılar, yapı ve amaçlar açısından eski hareketler olarak adlandırılan

işçi ve emekçi hareketleriyle önemli benzerlikler gösterirken, bir kısmı ise farklı

171

Page 181: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

niteliklere sahiptir. Bu iki özelliğe bağlı olarak söylendiğinde üçüncü bir özellik daha

ortaya çıkmaktadır ki, o da, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin farklı

toplumlardaki (özellikle Batı ve Doğu Avrupa’daki) yeni toplumsal hareketlerden

önemli ayrımlar içermesidir. Bu anlamda, yeni toplumsal hareketlerin konjonktürel

olduğundan ve her toplumda kendilerine özgü biçimlerle ortaya çıktığından

bahsetmek olanaklıdır. Ne var ki, bu noktada önemli bir sorun ortaya çıkar ki, o da,

her ülkenin kendi koşullarına bakılarak değerlendirildiğinde yeni toplumsal

hareketlerin her zaman ‘biriciklikler’, yani hep ait olduğu topluma özgü olan

özellikleri taşıyacağı meselesidir. Elbette ki bu sorun sadece Türkiye’deki yeni

toplumsal hareketler için değil, diğer toplumlardaki hareketler için de geçerlidir. Bu

durumda yeni toplumsal hareketlere ilişkin her şeyi bir özgünlük/yenilik/farklılık

olarak sürekli yeniden keşfetmek gibi bir problem ortaya çıkar. Ne var ki aslolan,

yeni toplumsal hareketleri tarihsel ve toplumsal olarak somutlaşmış bir grup/hareket

tarzı/örgütlenme biçimi olarak kavramak/anlamak gerektiğidir. Nitekim Marx, somut

olanı anlatırken “somut, birçok belirlenimin yoğunlaşması, dolayısıyla çeşitliliğin

birliği olduğu için somuttur” (Marx, 1979: 37) demektedir. Türkiye’deki yeni

toplumsal hareketler söz konusu olduğunda bu belirlenimler, azgelişmişlik ve geç

kapitalistleşmiş olmak, sürekli olarak yaşanan ekonomik krizler, yarı feodal nitelikler

taşımak, azgelişmiş bir demokrasi, sivil toplum ve siyasal yapıya sahip olmak,

yukarıdan kurulmuş bir modernizm, bu modernizmin Kemalizm dolayımıyla

kurulmuş olması, nüfusunun Müslüman olması vb. özellikler bağlamında ortaya

çıkar.64 Türkiye’deki yeni toplumsal hareketleri böylesi belirlenimler etrafında

64 Nitekim, Latin Amerika ve Avrupa’daki toplumsal hareketler üzerine yapılan bazı araştırmalar, bu toplumlardaki toplumsal hareketler arasında bu toplumların kendi özgül koşullarından kaynaklanan çok önemli farklılıklar ortaya çıkarmışlardır. Örneğin Slater’a gore, devlet iktidarının merkezileşmesinin derecesi, devletin sosyal güvenliğe ilişkin işlevleri, devletin sivil topluma nüfuz

172

Page 182: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

somutlaştırarak anlamaya çalıştığımız zaman, bir taraftan kendisine özgü özellikleri,

diğer taraftan ise bu belirlenimlerin benzerini yaşamış/yaşıyor olan diğer

toplumlardaki yeni toplumsal hareketlerle arasındaki benzerlikleri saptamak olanaklı

olabilir. Bu durumda, yeni toplumsal hareketlerin neden her toplumda farklı bir

takım özelliklere sahip olduğunu anlamak kolaylaşacaktır. İleride görüleceği gibi,

yeni toplumsal hareketler ile emek hareketleri arasındaki bağlantı da bu

somutlaştırmadan yola çıkılarak ortaya konulabilir. Öyleyse, farklılıkların ve

benzerliklerin bir arada kavranması ancak böyle mümkün olabilir. Bu nedenle, bu

çalışmada yeni toplumsal hareketlerin farklılıklarına/çeşitliliklerine vurgu yapılarak

amaçlanan şey onları ‘yerelleştirmek’ değil, aslında tarihsel olarak somutlaşmış bir

hareket ve örgütlenme biçimi olarak kavrayabilmektir. Bu açıdan düşünüldüğünde,

Türkiye’de modernleşmenin yukarıdan, çoğu zaman devlet eliyle gerçekleştirilmiş

olması, geç kapitalistleşmiş olmak ve dolayısıyla post-endüstriyel toplum niteliği

taşımıyor olmak Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin diğer toplumlardan neden

farklılaştığını ve Türkiye’deki eski ve yeni toplumsal hareketler arasındaki

benzerlikleri açıklayabilirken, Türkiye’deki İslamcı, Kemalist, sosyalist, milliyetçi

vb. siyasal yaklaşımların birbirleriyle gerilimli ilişkisi yeni toplumsal hareketlerin

kendi aralarındaki farklılıkları açıklayabilmektedir. Dolayısıyla, her ne kadar bir

takım kuramcılar tarafından bir hareketin örgüt yapısı, katılımcılarının yaş ve sınıf

yapısı, amaçları ve değerleri onları eski sınıf temelli hareketlerden ve partilerden

ayıran temel özellik olarak görülüyor olsa da, bu ayrımlar Türkiye’deki yeni

toplumsal hareketler için düşünüldüğünde onları eski sınıf temelli hareketlerden

ayıran temel ayrım noktaları olarak gösterilemez (benzer sonuçlar için bkz. Hellman, etme derecesi gibi farklılıklar Latin Amerika ve Avrupa’daki yeni toplumsal hareketlerin gelişiminin neden farklı olduğunu açıklar (akt. Hellman, 1992). Yeni toplumsal hareketler, Latin Amerika’da bu belirlenimler etrafında somutlaşmaktadır.

173

Page 183: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

1994; Hilgers, 2003). Bu etkenler daha çok ikincil düzeyde belirleyici ve

farklılaştırıcı olabilmektedir. Daha çok, yukarıda belirtilen Türkiye’ye özgü

belirlenimler çerçevesinde düşünüldüğünde, eski ve yeni hareketler arasında örgüt

yapısı, benimsenen değerler, başka hareketleri destekleme potansiyelleri açısından

benzerlikler ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan, ileride de görüleceği gibi, özellikle

hareketlerin savunduğu ideolojik/politik yaklaşımlar, eski hareketleri yeni

hareketlerden ve yeni toplumsal hareketleri birbirlerinden ayıran bir etken olarak

ortaya çıkmaktadır.

Yukarıda yeni ve eski hareketler arasında önemli benzerlikler olduğuna

değinilmişti. Bu, bir kez daha tekrar etmiş olmak pahasına da olsa söylenmesi

gereken önemli bir noktayı oluşturmaktadır: Türkiye’de eski ve yeni toplumsal

hareketler arasına keskin ayrımlar konulamamaktadır. Bu özellik ise, sadece

Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlere özgü olarak düşünülemez. Nitekim, bazı

Güney ve Latin Amerika ülkelerinde yapılan araştırmalarda benzer sonuçlara

ulaşılmıştır (Hellman, 1994; Hilgers, 2003). Çünkü bazı Latin ve Güney amerika

ülkeleri, özellikle ülkedeki ekonomik sorunlar, devlet iktidarının merkezileşmesi,

devletin sivil toplum alanına nüfuz etme derecesi gibi özellikler söz konusu

olduğunda Türkiye’dekine benzer sorunları deneyimlemiştir.65 Örneğin, Hellman

(1994)’ın Meksika’daki yeni ve eski toplumsal hareketleri karşılaştırmalı olarak

çalıştığı araştırmasında ulaştığı sonuçlar bu çalışmada elde edilen sonuçlarla

uyuşmaktadır.

65 Aslında bu yaklaşıma benzer olarak, yeni ve eski toplumsal hareketlerin birbirleriyle farklılıkları da açıklanmaya çalışılmıştır. Örneğin Cotgrove ve Duff (2003: 77-78)’a gore, her iki hareket türünün sahip olduğu değerler ve inançlar arasındaki farklılıkların nedeni, kısmen de olsa bu hareketlerin toplumdaki temel ekonomik kurumlarla ilişkilerinin farklılığında aranabilir.

174

Page 184: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Meksika hareketlerine ilişkin çalışmamda, geçmişle kopuştan çok bir süreklilikle karşılaştım. Kırsal hareketlerin ne temel amaçlarının ne de taktik ve stratejilerinin çok belirgin olarak değişmediğini farkettim. Bu süreklilik, Meksika politik sistemindeki yavaş değişimi yansıtır. Eski örgütlerin stratejisi, tıpkı yeni olanlar gibi, kendilerini önce yerel sonra ulusal düzeyde güvenilecek bir güç olarak oluşturmak, ve eninde sonunda devletten tavizler koparmaktı. 1968’den önce kullanılan teknikler bugünkü hareketler tarafından kullanılan baskı ve seferberlik taktiklerinden çok farklı değildi. Gösteriler, oturma eylemleri, protesto yürüyüşleri, dilekçe vermeler ve mektup yazma kampanyaları eski hareketlerin kullandığı taktiklerdi (Hellman, 1994: 130).

Buradan yola çıkarak, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin eski sınıf

temelli hareketlerden tam bir “kopuş” yaşamadığı, doğrusu, aralarında bir

“süreklilik” kurulabileceği söylenebilir. Bu anlamda Offe, Wallerstein ve

Williams’ın yeni toplumsal hareketlere ilişkin ileri sürdükleri yaklaşım ve

gözlemlerin Türkiye’deki yeni toplumsal hareketleri daha iyi açıklayabildiğini

söylemek olanaklıdır. Eski ve yeni toplumsal hareketler arasında kurulabilen

benzerlik ve farklılıklar, onların farklı kimliklere yaklaşımlarında, devlet

kurumlarıyla ilişkilerinde ve birbirleriyle ilişkilerinde önemli etkilere de sahip

olabilmektedir.

4.2. Sivil Toplum, Demokrasi ve Devlete Bakış Açısından Eski ve Yeni

Hareketler

Eski ve yeni hareketlerin üye ve yöneticileri sivil toplum kuruluşları

kavramını genel olarak “hak arama, özgürlükleri koruma aracı”, “hükümet dışı

örgütler”, “demokrasinin kendisi”, “toplumun kendisi”, “bir amaç için mücadele

eden insan toplulukları”, “devletin politikalarına muhalefet”, “tüm kitle örgütleri”,

“birey ve devlet arasında aracı örgütler” biçiminde tanımlamaktadırlar. Diğer

taraftan, sivil toplumun ne olduğuna ilişkin önemli farklılıklar ortaya çıkmaktadır.

Bir memur sendikasının yöneticisi bu konuda şunları söylemektedir.

175

Page 185: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Kendimizi sivil toplum örgütü olarak görmüyoruz, demokratik

merkeziyetçiliği esas alıyoruz ama kitle örgütünü de dışlamıyoruz. Biz

demokratik kitle örgütüyüz çünkü çalışan kesimin sendikasıyız. Sivil

toplum kuruluşları sermaye tabanlı örgütlerdir. Bu örgütler neo-liberal

dalganın beraberinde getirdiği örgütlerdir. Sivil toplum örgütleri sert

esen rüzgarı yumuşatmaya dönük, devlet ve toplum arasında köprü

vazifesi kuran örgütlerdir. Mesela, biz TESEV’den farklıyız. Sivil

toplum örgütlerinin varlığını reddediyorum. Bu örgütler toplumun

muhalefetini, biriken öfkesini dindirip çatışmayı engellemektedir.

Ne var ki, bir başka memur sendikasının yöneticisi sivil toplum ve STK’lara

ilişkin tamamen farklı bir yaklaşım geliştirmektedir.

Biz bir sivil toplum örgütüyüz. Çalışanların onurlarıyla

yaşayabileceği bir ücrete sahip olmaları, ülkedeki iç ve dış konularla ilgili

müdahilliğimizi ortaya koyabilmek amaçlarımız arasındadır. Bize göre

sivil toplum bir ülkedeki demokrasinin önünü açan, ülkeyi yönetenlere

yol gösteren, ülkenin geleceğini garantiye almaya çalışan kuruluştur.........

Bir ülkenin demokratikliği sivil toplum örgütleri ile belli olur. Katılımcı

demokrasi ile problemler çözülür; görüş almakla, sormakla sorunlar

halledilir, hedefe böyle ulaşılır.

Sivil topluma ilişkin olarak farklı bakış açıları, yeni toplumsal hareketlerin

katılımcıları ve yöneticileri arasında da görülebilmektedir. Nitekim, bir çevre

hareketinin katılımcısı sivil topluma ilişkin şöyle bir değerlendirme yapmaktadır:

Biz bir sivil toplum örgütü olabiliriz, sivil toplumun örgütüyüz. Ama

sivil toplum dediğimiz şeyin mutlak anlamda sürekliliğini, bunun

genişlemesi, büyümesini savunan, sivil toplum alanının devletin alanını

küçülterek faaliyet yürüten bir STK değiliz. Devletle sivil toplum

176

Page 186: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

arasında bir karşıtlık varsa bunu ortadan kaldırmaya yüreğini koymuş bir

sivil toplum örgütüyüz.

Bu çevre hareketinin katılımcısının tersine, bir alternatif yaşam tarzı

hareketinin katılımcısı sivil topluma ilişkin şunları söylemektedir.

Bizim sivil toplumdan anladığımız şu: sivil toplumu bir takım

sorumlulukları bireyin bilincine alması ve sorumluluk alanını, etkinlik

alanını politikadan daha kurtararak genişletmesi olarak anlıyoruz...........

Politikayla sivil toplum daha karşıt yani.......... sivil toplum bilinçli olursa

bence, sivil toplumun bu kadar güçlendiği yerde gerçek demokrasi

olabilir. Tamamen devletleşmediği, sorumluluğun devlete verilmediği,

geniş tabana yayıldığı ve sadece bir açıdan değil de evrensel açıdan da

değerlerin pratik edilebildiği [bir alan]

Bu tanımlamalarda ortaya çıkan önemli ayrım noktalarından biri, yeni

toplumsal hareketlerin “siyasal boyutlar karşısında toplumsal yaşamın sivil toplum

boyutunun genişlemesine işaret ettiğini” (Johnston, vd. 1994: 5-6; Pakulski, 1993:

131) söylemenin bütün yeni toplumsal hareketler için geçerli olmadığıdır. Nitekim,

bir kadın derneğinin üyelerine uyguladığımız görüşme formundaki “sivil toplum

sizce nedir” sorusuna, üyelerin bir kısmı “böyle bir şey yok” yanıtını, bazıları ise

“egemenlerin çıkarlarına hizmet eden kuruluşlar” yanıtını vermiştir.

Bu verilerin göstermiş olduğu asıl önemli nokta, sivil toplum ve STK’lara

ilişkin değerlendirmelerin çoğunlukla “devlet” ve “devlet kurumları”nın temel

alınarak yapılıyor olmasıdır. Yani, bir kısım hareketler sivil toplum kavramını

reddederken ya da devletin politikalarına karşı muhalefet olarak değerlendirirken ve

bazıları sivil toplumu devletin bir takım görevlerini yerine getiren ve devletin

177

Page 187: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

müdahale etmediği alan olarak düşünürken, kullanılan ölçüt her zaman “devlet”

olmaktadır (benzer bir sonuç için, bkz. Akşit, vd., 2002). Dolayısıyla sivil topluma

ilişkin yaklaşımlar, bir hareketin katılımcıları ve yöneticilerinin kendi politik ve

ideolojik tercihleri çerçevesinde yapılmaktadır. Bu yaklaşımlar içerisinde gerek eski

hareketler gerekse yeni hareketler arasında sivil toplumu tanımlama biçimleri

hakkında bir takım farklılıklar ya da benzerlikler kurulabilmesi pek olanaklı değildir.

Çünkü aynı hareket türleri içerisinde birbirinden çok farklı tanımlar da

yapılabilmektedir. Ama asıl ortaklık, bütün hareketlerin sivil toplum tanımlarında

devleti temel almasında kurulabilir.

Gerek eski gerekse yeni hareketlerin katılımcılarının sivil topluma ilişkin

tanımlarında en dikkati çeken şeylerden biri, sivil toplum kavramı ile sivil toplum

kuruluşu kavramlarını birbirinin koşulu olarak görmeleridir. Aşağıdaki tablo, sivil

toplum ile sivil toplum kuruluşları kavramları arasındaki ilişkinin nasıl algılandığını

göstermektedir.

Tablo 17: Sivil Toplumda Sivil Toplum Kuruluşlarının Önemi

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

N % N % N % N % N %

STK’lar Sivil toplum için zorunludur

81 82.7 60 57.7 113 75.7 42 72.4 296 72.5

178

Page 188: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

STK’lar olmadan da sivil toplumdan bah- sedilebilir

13

13.2

22

21.2

25

17.6

12

20.7

72

17.6

Fikri yok 4 4.1 22 21.2 10 6.7 4 6.9 40 9.8 TOPLAM 98 100 104 100 148 100 58 100 408 100

א 2= 26.526 P < .000

Sivil toplumun oluşumuyla sivil toplum kuruluşlarının varlığının birbirleriyle

özdeşleştirilmesinin, sivil toplum kuruluşlarının sadece varlığının demokrasinin ve

sivil yapıların oluşumunu garanti etmektedir (Akşit, vd., 2002) biçiminde

algılanamayacağını da vurgulamak gerekir. Nitekim, eski ve yeni hareketlerin

katılımcılarının yaklaşık %44’ü (P=.012) Türkiye’de var olan sivil toplum

örgütlerinin yeterince çok ve çeşitli olduğunu düşünmesine rağmen, sadece %20.8’i

(P= .024) bu örgütlerin yeterince demokratik olduğunu söylemektedir. Bu anlamda

düşünüldüğünde, sivil toplum örgütlerinin yeterince çeşitli ve çok olması beraberinde

yeterince demokratik bir yapıyı oluşturamamaktadır. Bu durum demokrasinin

gelişebilmesi için katılımcı ve herkese açık bir diyalog ortamının var olabildiği bir

kamusal alanın da gerekli olduğunu göstermektedir (Akşit, vd., 2002: 407-408).

Nitekim, toplumsal hareket katılımcılarının yaklaşık %79’u baskıcı bir devletin

varlığını Türkiye’de güçlü bir sivil toplumun gelişminin önünde en önemli engel

olarak görmekte, ikinci sırada %52 oranla eğitim düzeyinin düşüklüğü gelmektedir.

Benzer olarak, muhalif fikirlerin Türk devleti tarafından bir tehdit olarak algılandığı

yargısını memur sendikaları üyeleri %95.7, işçi sendikaları üyeleri %79.2, kadın

hareketi katılımcıları %89.7 ve çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinin

katılımcıları %75.9 oranında onaylamaktadırlar. Bu sonuçlar, bazı sosyal bilimcilerin

Türkiye’de güçlü, merkezi ve baskıcı bir devlet yapısının var olduğuna ilişkin

ulaştıkları yargıyı destekler niteliktedir (Dodd, 1992; Dursun, 1997; Heper, 1991 ve

2000; Szyliowicz, 1966; Ergil, 2000; Barkey, 2000; Mardin, 1969; Kazancıgil,

179

Page 189: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

2000). Benzer bir biçimde, gerek eski gerekse yeni toplumsal hareket katılımcılarının

çoğunluğu hükümetlerin sivil toplum kuruluşlarına yeterince önem vermediğini

belirtmekte, bunun nedeni olarak da hükümetlerin muhalefet istememesini

göstermektedirler. Hükümetlerin STK’lara önem vermemesinin ikinci nedeni olarak

ise, STK’ların kendi siyasal perspektiflerine yakın olmamaları gösterilmektedir.66

Dolayısıyla, Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının çokluğuna rağmen gerek devletle

ilişkilerde gerekse bu kuruluşların birbirleriyle ilişkilerinde müzakereci bir ortamın

yeterince sağlanamamış olması demokrasinin gelişmesinin önünde engeller

oluşturmaktadır. Aşağıdaki tablo, hükümetlerin sivil toplum kuruluşlarına önem

vermemesinin nedenlerinin ne olduğuna ilişkin soruya verilen yanıtları

göstermektedir.

Tablo 18: Sivil Toplum Kuruluşlarına Önem Verilmemesinin Nedenleri

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

N % N % N % N % N %

Muhalefet istemiyorlar 63 68.4 86 82.7 79 61.5 38 73.1 266 70.4 STK’lar güvenilir değil 2 2.2 4 3.8 4 3.1 - - 10 2.6 Kendi siyasetlerine yakın olmadıklarından

26 28.2 14 13.5 38 29.2 14 26.9 92 24.4

Diğer 1 1.2 - - 9 7.2 - - 10 2.6 TOPLAM 92 100 104 100 130 100 52 100 378 100

א 2= 25.148 P < .05

Yukarıdaki sonuçlar göz önüne alındığında, hem eski hem de yeni toplumsal

hareket katılımcılarının devlet ve hükümetlerin baskıcı ve otoriter yapısından

66 Devletin STK’lara güvenmediği ve onları sürekli denetlemeye çalıştığına ilişkin benzer bir tesbit için (bkz. Akşit, vd., 2002: 414).

180

Page 190: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yakındıklarını söylemek olanaklı. Anlaşılan o ki, buradaki veriler sivil toplum

örgütlerinin çeşitliliğinin devletin küçülmesini ve demokratikleşmesini peşi sıra

getirmediğini, böylesi bir demokratikleşmenin ancak başka gelişmelerle

gerçekleşebileceği yargısını pekiştirmektedir. Bu gelişmelerin ise, toplumsal

hareketlerin gerek devletle gerekse de üyeleri ve birbirleriyle ilişkileriyle ilgili

olduğu söylenebilir.

Bu konuda değinilmesi gereken bir başka nokta, eski ve yeni toplumsal

hareket katılımcılarının nasıl bir demokrasi algısına sahip olduklarına ilişkindir.

Görüşme formunda toplumsal hareket katılımcılarına, “demokrasi eşitlikten çok

çoğulculuk ve farklılıkların tanınması demektir” yargısına katılıp katılmadıkları

sorulmuştur. Memur sendikaları üyelerinin %79.2’si, işçi sendikaları üyelerinin

%67.3’ü, kadın hareketi katılımcılarının %77.9’u, çevre ve alternatif yaşam tarzı

hareketlerine katılanların %75.9’u bu yargıya katıldıklarını belirtmişlerdir (P = .019).

Dolayısıyla, eski ve yeni toplumsal hareket katılımcılarının çoğunluğu demokrasiyi

“eşitlik” olarak değil fakat daha çok “farklılıkların tanınması ve çoğulculuk”

biçiminde algılamaktadır. Ne var ki, Türk toplumundaki farklı kimliklere nasıl

yaklaştıklarına/baktıklarına ilişkin soruya verdikleri yanıt buradaki demokrasi

anlayışlarıyla çelişki içerisindedir. Çünkü bu soruya verdikleri yanıtlar, farklılıkların

tanınması ve çoğulculuğun yerleşmesinden çok, “öteki”ni dışlama biçiminde ortaya

çıkmaktadır ki, dolayısıyla bu durum yukarıdaki demokrasi anlayışlarıyla çelişen bir

sonuç olarak değerlendirilebilir. Aşağıdaki tablo, eski ve yeni toplumsal hareket

katılımcılarının toplumda kendisini ifade etmeye çalışan farklı kimliklere ne

derecede “olumlu” baktığını göstermektedir.

Tablo 19: Farklı Kimliklere Bakış1

181

Page 191: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

Farklı Kimlikler N % N % N % N % א

2

Türban takanlar 28 29.2 42 42 107 75.7 26 44.8 56.6

59***

Eşcinseller 60 63.8 20 21.3 60 44.8 43 73.3 52.2

99***

Kürtler 76 79.2 76 77.6 124 89.9 46 79.3 8.00

3*

Aleviler 80 83.3 74 78.7 123 88.4 44 75.9 6.14

7

İslamcılar 20 20.8 20 21.3 86 63.2 9 18.5 69.5

48***

Feministler 52 53.1 30 34.1 102 76.1 40 71.4 43.9

54***

Çevreciler 9 97 90 97.8 138 97.2 58 100 2.45

6

*** P < .000 ** P < .01 * P < .05 1

Tablodaki değerler her katılımcının farklı kimliklerin hangisine “olumlu”

baktığını göstermektedir. Bu nedenle toplamları %100 değildir.

Farklı kimlikler olarak düşünülüğünde Aleviler, çevreciler ve Kürt’ler bütün

toplumsal hareketler tarafından yaklaşık olarak aynı oranlarda ve yüksek düzeyde

olumlu karşılanmaktadır. Ne var ki, eşcinseller, türban takanlar, İslamcılar ve

182

Page 192: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

feministler söz konusu olduğunda aynı değerlendirmede bulunmak zordur.

Dolayısıyla, bir taraftan farklılıkların tanınması ve öteki’ne saygı yönünde bir

demokrasi talebinin varlığı söz konusuyken, diğer taraftan farklı kimliklerin

bazılarına olumsuz yaklaşımların bulunması ve bunların dışlanması birbiriyle çelişen

bir durum olarak değerlendirilebilir. Bu sonuç, sadece eski hareketler için değil fakat

yeni toplumsal hareketler için de geçerli görünmektedir. Bu anlamda yeni toplumsal

hareketlerin farklı kimliklerin kendisini ifade edebildiği bir kamusal alanın

yaratılmasında eski hareketlerden daha etkili olacağı yönünde bir yargının bütünüyle

desteklenmediği söylenebilir. Her iki toplumsal hareketin katılımcıları da bu konuda

önemli bir takım çelişkiler ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, sadece devletin

politikalarının ve sivil toplum alanına nüfuz etmenin derecesi değil, fakat aynı

zamanda gerek eski gerekse yeni toplumsal hareket katılımcılarının sivil toplum

alanındaki diğer kimliklere, eşdeyişle “öteki”ne bakışı, tartışma ve müzakereye

dayalı bir kamusal alanın yaratılmasını engelleyici bir özellik sergilemektedir.

Dolayısıyla, sorun sadece devletin sivil topluma müdahalesini azaltmakla, devletin

küçülmesini sağlamakla ya da devletin merkeziliğini azaltıp yerelleştirmekle

çözülebilecek gibi görünmemektedir. İleride görüleceği gibi, toplumsal hareketlerin

ve sivil toplum kuruluşlarının birbirleriyle ilişkisi ve birbirlerine yaklaşımı da,

Habermas’ın deyişiyle müzakereci bir kamusal alanın yaratılmasını engelleyici bir

takım sorunlar içermektedir.

4.3. Devlet Kurumlarıyla İlişkiler Açısından Eski ve Yeni Hareketler

Günümüzün belirleyici bir biçimde tartışılan siyasal sorunlarından biri, devlet

iktidarının sivil toplumu yok etmesini önleyecek mekanizmaların kurulmasının

gerekliliği üzerinedir. Devlet ve sivil toplum ilişkisi bu anlamda, çoğulcu ve kendi

183

Page 193: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kendini örgütleyebilen, devletten bağımsız bir sivil toplumun varlığı çerçevesinde

demokrasinin geliştirilmesi biçiminde algılanır. Nitekim, gerek müzakereci gerekse

agonistik demokrasi yaklaşımları, devlet ve sivil toplum ayrılığını demokrasinin ve

çoğulculuğun ön koşulu olarak değerlendirir.

Daha önce değinildiği gibi bu konuda Habermas’ın teorisi üç temel çerçevede

biçimlenir. Bunlardan birincisi, devletin ekonomik yaşama kapsamlı olarak

müdahale etmesinin yarattığı meşruluk krizidir. İkincisi, sitem ile yaşam dünyası

arasındaki ayrıma dayanmaktadır. Son olarak Habermas, dikkatimizi karar alma

süreçlerine bireylerin katılımını sağlayabilen ve böylece de tabandan bir denetimi

sağlayan “kamusal iletişim mekanı”nın varlığına çeker (Habermas, 1999). Böylece

de, demokratik toplumlarda meşruiyetin, herkesin katıldığı özgür ve kısıtlamasız bir

kamusal müzakereye dayandırılması gerektiği ileri sürülür (Benhabib, 1999b: 102).

Bu kavramsallaştırmanın da farklı dünya görüşleri ve yaşam biçimleri karşısında

tarafsız olduğu iddia edilir (Habermas, 1996: 288). Modern toplum tek taraflı bir

ussallık tarafından yönetilmektedir ve buna karşılık Habermas’ın önerdiği iletişimsel

ussallıktır. Demokratik meşruluğun normatif anlamı ve toplum üyelerinin politikaya

katılımları için önemli bir araç sayılan müzakereci demokratik siyaset (Young, 2001:

672; Kohn, 2000; Parkinson, 2003; Kelly, 2004; Smith ve Wales, 2000; Weeks,

2000), Habermas’a göre, liberal ve cumhuriyetçi demokrasi modellerinden farklı

olarak devleti merkeze koymayan, merkezsizleştirilmiş bir toplum imgesi ortaya

koyar. Burada amaç, devlet toplum ilişkilerinin daha fazla demokratikleştirilerek

yeniden kurulmasıdır. Habermas’a göre liberal ya da Locke’çu yaklaşım, siyaseti

devlet yönetimi (kamu idaresi araçları) ve kişisel çıkarlar arasında arabuluculuk

yapma olarak düşünürken, Cumhuriyetçi görüşte siyaset bu arabuluculuk işlevinden

184

Page 194: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

çok, tekil toplulukların birbirlerine bağımlılıklarının farkına vardıkları, müzakereye

tam açık yurttaşlar olarak hareket ederek karşılıklı tanımaya dayanan ilişkilere önem

verdikleri ve dayanışma ve ortak karar yönelmenin mümkün olduğu bir araç olarak

algılanır (Habermas, 1999: 37-38). İletişimsel ussallık ise kamusal alanı

canlandırarak demokratikleşmenin yolunu açacak bir araç olarak görülür. Böylece,

müzakereci demokrasi açısından emel önemi olan nokta, bir yönetim birimindeki

yurttaşlar, gruplar, hareketler ve örgütler arasında görüş oluşturma, tartışma,

müzakere ve çekişmeden oluşan bir “kamusal alan”ın bulunduğu düşüncesidir

(Benhabib, 1999b: 121) ve kamusal bir müzakere alanı demokratik kurumların

meşruiyeti açısından zorunludur. (Benhabib, 1999b: 102). Stratejik ve araçsal eyleme

zıt olarak, demokratik diyaloga temel olan şey “müzakeredir”. Böylesi bir

müzakereci akıl, eşitlikçi, zor yoluyla olmayan, aldatma, hile, güç ve stratejiden

bağımsız olarak işler (Smith ve Wales, 2000: 53).

Müzakereci demokrasi savunucularının tersine agonistik demokrasiyi öne

çıkaran kuramcılar, sivil toplum örgütlerinin gerek devlet kurumlarıyla gerekse kendi

aralarındaki ilişkilerde çeşitlilik, çoğulculuk ve çatışmanın bir arada yaşayabileceğini

öngörür. Onlara göre siyasetin temeli çatışmadır. Bu çatışan çıkarlar arasında

demokratik bir eşdeğerliliğin yaratılabilmesi, “farklı grupların kimliklerini

dönüştürecek yeni bir ortakduyunun” geliştirilebilmesiyle olanaklıdır (Mouffe, 1994:

192). Laclau ve Mouffe’a göre, siyasal mücadeleyi tek bir birleşik kanala akıtmak

demek, demokrasiyi heba etmek, farkların zenginliğini tek bir özne konumuna

indirgeyerek yok saymak anlamına gelir.

[Radikal demokrasi projesi]....... modernitenin demokratik projesini

izlemeyi ve derinleştirmeyi bir görev olarak önüne koymuştur. Böyle bir

strateji bizden, Aydınlanma’nın soyut evrenselciliğini, özcü bir toplumsal

185

Page 195: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

totalite anlayışını ve üniter bir özne mitini ilga etmemizi ister (Mouffe,

1994: 196).

Dolayısıyla demokratik bir toplum, Habermas’cı değişik müzakereci

yaklaşımların ileri sürdüğünün tersine, birbiriyle uyumlu birey ve gruplardan

oluşmuş bir toplum olarak kavranamaz. Böyle bir kavrayış, asıl olarak

“çoğulculuktan kaçış”tan (Mouffe, 2002: 95) başka bir şey değildir. Bunun yerine,

kamusal alan, öteki tanımının yapılmasıyla birlikte kimlik ve fark temelinde

düşünülmeli ve demokrasi de bu farklılıklar temelinde kurulmuş çoğulcu bir biçime

bürünmelidir. Çünkü politika, “bir farklılık ve çatışma temelinde birliğin

yaratılmasıyla ilgilidir” (Mouffe, 2002: 106) ve çatışma ya da antagonizmaların

ortadan kaldırılması olanaklı olmadığı gibi, böyle bir çaba demokrasiyle uyuşmaz.

Bu çalışmada elde edilen veriler, bir takım devlet kurumları ile eski ve yeni

toplumsal hareketlerin ilişkisinin, müzakereci olmaktan çok çatışmalı ve çekişmeli

bir özelliğe sahip olduğunu göstermektedir. Nitekim, devletin sivil toplum

örgütlerine nasıl yaklaştığına ilişkin sorulan soruya çoğunlukla olumsuz yanıtlar

verilmiştir. Aşağıdaki tablo bu soruya verilen yanıtları göstermektedir.

Tablo 20: Devlet’in STK’lara Yaklaşımı

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

Devletin Yaklaşımı N % N % N % N % N %

Olumlu ve işbirliğinde bulunuyor

- - - - 1 0.7 5 7.4 6 1.5

186

Page 196: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Destekliyor ancak işbirliği yapmıyor

12 12.5 14 14.8 16 11 6 10 48 12

Desteklemiyor ve işbirliği yapmıyor

24 25 35 35.2 28 19.2 10 16.7 97 24

Kontrol altına almak istiyor

44 45.8 33 33.2 34 23.3 22 36.7 133 33

STK’ların niteliğine göre değişiyor

14 14.6 16 16.8 61 41.1 15 26.7 106 26.5

Zamandan zamana değişiyor

2 2.1 - - 6 4.1 2 3.3 10 2.5

TOPLAM 96 100 98 100 146 100 60 100 400 100

א 2= 62.133 P < .000

Gerek eski gerek yeni hareketler içinde devletin sivil toplum kuruluşlarına

yaklaşımının olumsuz olduğuna ilişkin ortak bir kavrayışın varlığından söz edilebilir.

Benzer bir değerlendirme, bu hareketlerin devlet kurumları ile ilişkileri sırasında

alınacak kararlara katılma sürecinde de ortaya çıkmaktadır. Nitekim, bir çevre

derneğinin başkanı devlet kurumlarının kendilerine yaklaşımına ilişkin şunları

söylemektedir.

Devlet kurumlarıyla, belediyelerle ve çevre bakanlığıyla ilişkilerimiz

oldu. Sivil toplum örgütlerini bakanlık çağırıyor. O kadar tartışmadan

sonra yine onların dediği oluyor. Bakanlıklarla ilişkilerimizde etkili

olamıyoruz. Bütün işleri devlete bırakmayın, bunlar STK’ların işi

diyorlar ama davulu bize taşıtıp tokmağı onlar vuruyorlar. Dolayısıyla

devletle ilişkilerimiz hep onların lehine oluyor.

Buna benzer olarak bir alternatif yaşam tarzı hareketinin yöneticisi, var olan

mevcut yasaların kendi hareketlerini nasıl sınırlandırdığını anlatırken, bunun bilinçli

biçimde yapıldığına özellikle vurgu yapmaktaydı.

Yasaya uyma anlamında ciddi şekilde engelleniyoruz. Yani şimdi biz potansiyel suçlu olarak kabul ediliyoruz. Ve bu çok bilinçli yapılıyor. Ve bugün dernekler kanunu suçlu olarak kabul edilmeniz üzerine kurulmuş. Gerçek olan derneklerin çalıştırılmayıp menfaat gruplarının rahat çalışabileceği bir hale gelmiş. Dernekler masasının yapısı tamamen ilkel. Her şeyden, her türlü alt yapıdan yoksun. Tamamen suçlu tespitine, ileride devletin her an seni kapatabileceği bir şekle göre düzenlenmiş. En son dernekler kanununda çağdaş anlamda düzenleme yapıldı deniyor........... buradaki cezalara bakın mesela. Bir gönüllü kuruluş için oldukça ağır cezalar var. Yani burada istediği anda sizi

187

Page 197: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kapatabilir, istediği anda hürriyeti bağlayıcı anlamda suçlayabilir. [Hareket olarak devlet kurumlarını etkileme şansı] kesinlikle yok...... Öyle bir çaba da yok, öyle bir ortam da yok, öyle bir niyet de yok.

Bu türden örnekleri çoğaltmak mümkündür. Özellikle sendika yöneticilerinin

neredeyse tamamı devletin kendilerine karşı bir önyargı içerisinde olduğunu

söylemekte ve sendikal mücadeleyi sürekli azaltma çabası içinde olduğuna vurgu

yapmaktadır. Diğer taraftan, devletin sürekli işbirliği içinde bulunduğu bir takım

hareketler de vardır. Bir kadın derneği yöneticisi kendilerinin devlet kurumlarıyla

ilişkilerini aktarırken şunları söylemektedir.

Devlet kurumlarıyle elbette ilişkilerimiz oluyor. Hiçbir sorunumuz olmuyor, gayet güzel. Milli eğitim bakanlığıyla bizim bir temasımız var. Nasıl aşırı cereyanlar derken ülkemizi bölmeye yönelik cereyanlar varsa, şu anda da madde bağımlılığı ile alakalı gençlerimizi mahvetmeye yönelik tehlikeler var. Alkol, özellikle esrar vs. gibi. Biz MEB’le bu konuda böyle bir proje hazırlayalım, sizinle birlikte çalışalım dedik ve son derece iyi şeyler aldık. Hiç bir devlet kurumuyla hiç bir sorun yaşamıyoruz.

Burada belirtilmesi gereken nokta, devlet ile toplumsal hareketler ilişkisinin

üç değişik biçim aldığıdır. İlk olarak, yukarıdaki birkaç örneğin gösterdiği gibi,

devletin bazı sivil toplum kuruluşlarına karşı tavrının tamamen dışlayıcı bir biçim

almış olduğu görülmektedir. Bu anlamda, sivil toplum alanının “çok sayıda çatışma

ve güç odakları –ve dolayısıyla sömürü, baskı ve dışlama odaklarından” (Hall, 1995:

120) oluştuğu söylenebilir. Dolayısıyla sivil toplum alanı, Laclau ve Mouffe’un

söylediği gibi uzlaşmaya değil fakat çatışma ve çelişkilere dayalı bir alan olarak

düşünülebilir. Ne var ki, devlet ile var olan bu çatışmalar agonistik bir demokrasinin

gelişmesini de sağlamamaktadır. Çünkü buradaki dışlama ve çatışma ilişkisi, yine

devlet ve hükümetlerin bu hareketler üzerine baskı kurabilmesi mantığı üzerine

kurulmuştur. Kaldı ki, bu baskı ilişkisi Mouffe’un deyişiyle “hasım” (yani “dost

düşmanlar”) olmaktan öte, bazı STK’lara ve toplumsal hareketlere karşı “düşmanca”

188

Page 198: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

olabilmektedir.67 İkincisi, bunun tam da tersi bir biçimde, devlet kurumları ve

hükümetler bazı sivil toplum kuruluşlarını desteklemekte, onlarla sürekli ilişkide

bulunmaktadır. Bu iki farklı tavırdaki ayırıcı nokta, o hareketin ya da sivil toplum

kuruluşunun siyasal ve ideolojik tutumuyla ilgilidir. Nitekim, İslamcı bir siyaset

benimsediklerini açıkça söyleyen ve türbanlı kadınların sorunlarına ilişkin faaliyet

yürüten bir kadın derneğinin yöneticisi, son dönem hükümetle ilişkileri hakkında

şunları söylemektedir.

Devlet kurumlarıyla ilişkilerimiz AKP ile başladı. Benzeri dışlama

mekanizmaları oluyor bazen. Fakat AKP’yle birlikte biraz daha adım

atılabildi. Ancak sivil örgütler yine de çok fazla dinlenmiyor. Suç biraz

da sivil örgütlerde. Çünkü [henüz] sivil örgütler mantığı gelişmemiş.

İdeolojik hareket ediyorlar. Hükümet de bu nedenle onları dinlemiyor.

Bizi neden dinliyor?

Hükümetin kendilerini neden dinlediğine ilişkin sorunun yanıtı aslında

açıktır. Çünkü bu kadın derneğinin yöneticileri politik/ideolojik perspektifleri

açısından var olan hükümetle bir çok ortak noktaya sahiptir. Buna rağmen

kendilerinin ideolojik/politik bir tavıra sahip olmadıklarını iddia etmektedirler.

Böylesi bir yaklaşım sivil toplum alanının apolitik bir alan olarak algılanması

anlamında da önemlidir. Atatürk’çü bir perspektiften yola çıkarak çalışma

yaptıklarını söyleyen bir başka kadın derneğinin yöneticisi ise yeni kurulan

hükümetle ilişkilerine ilişkin daha farklı bir tutum içindedir.

67 Bunun en son örneği, şu anki AKP hükümetiyle Alevi dernekleri arasında çıkan tartışmada yaşanmıştır. Bu tartışmada Cem Vakfı başkanı İzzettin Doğan, bundan önceki hükümetlerin Alevi kuruluşlarıyla sürekli temas halinde olduğunu, AKP hükümeti döneminde ise diyalogun tamamen koptuğunu ifade etmektedir. Ona gore Cem Vakfı gibi kuruluşlar tamamen devre dışı bırakılmıştır (Radikal Gazetesi, 9 Ekim 2004). Bu türden örnekler hükümetlerin toplumsal hareketlere ne denli politik yaklaştığının da göstergesidir.

189

Page 199: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Biz dernek olarak devletle bir sıkıntı çekmedik açıkçası. Çok köklü

bir dernek olmamızdan kaynaklanıyor belki, 51 yıllık bir dernek,

kurucumuzun Afet İnan olması etki yapıyor. Bir de amacımız siyasi

değil. Biz kadının üzerine yoğunlaşmış çalışma yapıyoruz ve daha ziyade

bilimsel çalışmalara yönelik çalışıyoruz. Bir kermes düzenlemeyiz, bir

yemek vermeyiz mesela. KSS [Kadının Statüsü ve Sorunları] genel

müdürlüğüyle ilişki içindeyiz yoğun olarak. Kültür bakanlığıyla

ilişkilerimiz oluyor. Devlet kurumlarıyla ilişkilerimiz iki sene önce daha

iyiydi. Yeni hükümetle [AKP] birlikte biraz daha kötüleşti....... Öte

yandan, son yıllarda IMF nin talimatıyla kamu yararı kararı alınmış

derneklere dahi bütçede pay ayrılmamasına karar verildi, dolayısıyla

devlet desteği bitti. Sonra ekonomik kriz girdi, şirketlerden sponsorluk

yapması için taleplerimiz reddildi. Sadece bizim dernek için

söylemiyorum, genelde dernekler maddi sıkıntı içinde.

Bir çevre derneğinin 60 yaşındaki kadın yöneticisi ise, hükümetle ilişkileri

konusunda hükümetin politikalarını etkileyememekten yakınmaktadır.

Çevre ve Orman Bakanlıkları her şeye bizi çağırıyor. Ancak onların

politikalarını belirleyemiyoruz. Bir yeri satacaklarsa satıyorlar, bize

sormuyorlar. Şimdikiler ise [AKP Hükümeti] hiç danışmıyorlar.

Akıllarına ne koyuyorlarsa onu yapıyorlar. O nedenle etkili olamıyoruz.

Diğer taraftan, devlet kurumlarıyla ilişkilerinde hiçbir sorun olmadığını

söyleyen bir kadın derneğinin yöneticilerinden biri, siyaset yapıp yapmama

konusunda şunları dile getirmektedir.

Siyaset partilerde yapılacak bir şeydir. STKlarda değil. Disiplinli bir

toplumda kurumlar vardır. Bu kurumların belli işlevleri vardır ve üstelik

de bu anayasada belirtilmiştir. Disiplinli toplum budur. Siyaset siyasi

partilerde yapılıyorsa ben oraya gitmek mecburiyetindeyim. Güzel siyasi

190

Page 200: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

fikirlerim olabilir. Ben gider orada söylerim bunları. Belki kabul

ettiririm, belki gündeme getiririm vs. Ama ben sivil toplum örgütünde,

bu şehirleşme sürecinde o kadınlar o kadar acı çekiyorlar ki,

kadıncağızların yuvaları dağılıyor, ve bunun sebebi şehirleşme sürecinde

yaşanan çalkantılar. Benim yapacak bu işim varken, ben siyasetle niye

uğraşayım? Benim fikirlerim olabilir, onları dinleyecek yerler siyasi

partilerdir. Ben bunu böyle düşünüyorum yani.

Bu düşünceye oldukça benzer biçimde, bir çevre derneğinin başkanı devletle

herhangi bir sorun yaşamamalarının nedeni olarak şunları söylemektedir.

Biz kuruluşumuzdan beri devletle herhangi bir problem yaşamadık.

Ama hiçbir rejimle sıkıntımız olmadı. Uç/radikal/eylemci olmadığımız

için.

Aynı yönetici, ülkede aslında bir demokrasi sorununun da olmadığını, bu

sorunun bazıları tarafından bilinçli olarak yaratıldığını ileri sürmekte, Türkiye’deki

temsili demokrasi sisteminde de hiç bir sorun görmemektedir. Bütün bunlara örnek

olarak da, kendi faaliyetlerinde her zaman devlet kurumlarından destek

alabildiklerini göstermektedir. Bu durum ise, devlet kurumlarıyla kurulan ilişkilerin

hareketlerin politik yapısıyla ilişkili olduğunu düşündürtmektedir.

Eski hareketler olarak adlandırılan sendikaların bir kısmı politik bir kimliğe

sahip olduklarını açıkça belirtmekte, bazıları ise politik/ideolojik bir tavıra sahip

olmadıklarını ifade etmektedirler. Benzer bir biçimde, yukarıdaki örneklerde de

sergilendiği gibi bazı yeni toplumsal hareket katılımcıları politik bir kimlik

sergilemekten özel olarak kaçınmaktadır. Devlet kurumlarıyla ilişkiler konusunda

belki de oldukça işe yarayan bu tavır, sivil toplum kuruluşlarının katılımcılarını

giderek daha fazla apolitikleştirmeye/depolitize etmeye başladığı oranda önemli bir

191

Page 201: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

sorun olarak düşünülebilir. Nitekim, sivil alanın kendi iç yapısı ve işleyişinin asıl

olarak politik olduğunu söylemek olanaklıyken, devletin gözünde olumlu bir imaja

sahip olan bazı toplumsal hareketlerin apolitik kimlik taşıdıklarını söylemeleri

sorunlu bir durum yaratır. Dolayısıyla, bu noktada asıl olarak vurgulanması gereken,

bu türden örgütlerin varlığı ile başka bir şeyin, siyasallığın yokluğu arasında yakın

bir ilişki olduğudur. Diğer taraftan, devletin ve hükümetlerin toplumsal hareketlerle

ilişkisini belirleyen asıl etken, o hareketin sahip olduğu ideolojik ve politik

yaklaşımla belirlenmektedir. Ne var ki, gerek politikaya karışmama gerekse devlete

ve hükümete uygun politik yaklaşımları savunma yoluyla devletle kurulan iyi

ilişkiler, Habermas’cı anlamda bir müzakere sürecine girmiş olmak anlamında da

değerlendirilemez. Çünkü Habermas için, siyasetin paradigması diyalog (Habermas,

1999: 37) olmasına rağmen, buradaki ilişki, devletle iyi bir diyaloga girmiş olmaktan

çok, yeni toplumsal hareketlerin “sistemin kenar süsüne” dönüşmeye başladığını

göstermektedir. Nitekim, bu hareketlerin bütünlüklü bir toplum projesi üretememesi

ve siyaset yapmamaya ilişkin tavırları (Bora, 1997: 32) hem müzakereci bir

demokrasinin hem agonistik bir demokrasinin hem de eleştirel bir yurttaşlık

bilincinin gelişmesine bir takım engeller oluşturmaktadır. Yine de, eski ve yeni

toplumsal hareketlerin katılımcılarının çoğunluğu sivil toplum kuruluşlarıyla devletin

iyi bir iletişime girerek dayanışma ilişkisi kurabileceklerini düşünmektedir. Tablo 21,

toplumsal hareket katılımcılarının devlet ve sivil toplum kuruluşarının birbirleriyle

dayanışma ilişkisine girip giremeyeceği sorusuna verdikleri yanıtları göstermektedir.

Tablodan izlenebileceği gibi, gerek eski gerekse yeni toplumsal hareketlerin

katılımcıları, devlet ile sivil toplum kuruluşlarının birbirleriyle dayanışma ilişkisine

girebileceğini düşünmektedir.

192

Page 202: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Tablo 21: Devlet ve STK’lar Arası İletişim

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

Devlet ve STK’lar Dayanışma İçine Girebilir

N % N % N % N % N %

Katılıyorum 53 54.7 56 52.8 85 59.8 32 59.3 226 56.5 Kararsızım 13 14.1 18 17 29 19.4 10 18.5 70 17.5 Katılmıyorum 30 31.2 32 30.2 30 20.8 12 22.2 104 26 TOPLAM 96 100 106 100 144 100 54 100 400 100

א 2= 5.017 P > .542

Devlet ile toplumsal hareketler ilişkisinde devletin bu hareketler ve

örgütlenmeler karşısında takındığı üçüncü tavır, bazı hareketleri bütünüyle

görmezden gelmesi, dolayısıyla hiçbir ilişkide bulunmamasıdır. Nitekim, bir çevre

hareketi katılımcısı devlet kurumlarıyla ilişki kurmanın gerekli olduğunu ancak

bunun olanaklı olmadığını söylemektedir.

Devlet kurumlarıyla ilişki kurmak zorundasınız, ama nasıl kuracaksınız, çok önemli. Türkiye’de Rio konferansından sonra ulusal bir çalışma yapıldı ve bu çalışmaya STK’lar çağrıldı. Fakat genelde bu çalışmada devlet nihayetinde bir zor aygıtı, belirli bir sistemin yürütücüsü, burjuva iktidarının temsilcisi ise elbette kendi politikasına yakın insanlarla bir program çıkarır. Siz istediğiniz kadar önergelerinizi verin, sorunlarınızı iletin sizinle muhatab olmayacaktır. Johannesburg zirvesi sürecinde de aynı sorunlar yaşandı. Fakat devlet kurumlarıyla ilişkiye geçmek çok önemli. Devlet dediğimiz şey de kendi içinde hiçbir çelişkisi olmayan bir kurum değil. Orada da vicdanı sızlayan insanlar var, bu sorunlardan rahatsız olan insanlar var, kimi yasaların, yönetmeliklerin geçmesi için süre uzatan insanlar var. Bunlarla kimi zaman ilişkilerimiz oluyor. Ama bunlar kurumsal ilişkiler değil. Kurumsal olarak ilişki kurabilmenin de bizim açımızdan bir yolu yordamı yok. Kuramazsınız. İlişki kurabilirsiniz de, ortak çalışma yapamazsınız. Çünkü hayata geçirmek istediğiniz toplumsal projenin muhattapları farklı.

Bu çalışmada elde edilen veriler, devlet kurumları ile toplumsal hareketlerin

birbirlerine karşı tavırlarının müzakereci bir demokratik yapının oluşmasını

193

Page 203: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

engelleyici bir durum ortaya çıkardığını göstermektedir. Çatışma ve çelişkiler

çoğunlukla devletin toplumsal hareketleri kontrol altına alma politikalarıyla

şekillendiği için, agonistik bir demokrasinin ve kamusal alanın oluşması da mümkün

olamamaktadır. Ne var ki, aşağıda görülebileceği gibi, sadece devletle ve

kurumlarıyla ilişkiler düzeyinde değil fakat toplumsal hareketlerin birbirleriyle

ilişkileri ve birbirleri karşısındaki tutumları da bu türden bir demokrasinin gelişimine

engeller oluşturmaktadır.

4.4. Toplumsal Hareketler Arası İlişkiler ve İletişim Açısından Eski ve

Yeni Hareketler

Klaus Eder, toplumun üç farklı düzeyde insan etkileşimini içerdiğini ileri

sürer: (a) Mikro düzey, arkadaşlar, komşular ve bireyler arası kişisel ilişkileri içerir.

(b) Mezo düzey, sivil dernekler, toplumsal hareketler, etnik ve dinsel gruplar ile sivil

toplum kurumları ilişkilerini içerir. (c) Makro düzey ise, devlet kurumları, ekonomi

ve karar organlarını içermektedir (aktaran, Blaug, 1996: 56-57). Müzakereci

demokrasi kuramcılarına göre ideal olan şey, demokrasinin bu üç düzeyde de yer

almasıdır. Ne var ki, müzakereci demokrasi kuramları özellikle makro düzeyden

bütünüyle uzaklaşıp, mikro düzeye ise çok fazla değinmeden, özellikle mezo düzeye,

yani, sivil toplum kuruluşlarına ve bunların birbirleriyle ilişkileri arasında kurulacak

bir demokrasiye önem verirler. Kısaca, müzakereci bir demokrasinin uygulama

mekanı, mezo düzey, yani toplumsal hareketler, gönüllü kuruluşlar arası ilişkilerdir.

Daha da önemlisi, böylesi bir demokrasiyi hayata geçirebilecek olan birlik ve

örgütlenmeler bütün sivil toplum kuruluşları değildir. Bu noktada yaşam alanına

vurgu yapan yeni toplumsal hareketler ön plana çıkmaktadır. Böylece, devlet

kurumları ve kamusal alan birbirinden ayrıldığı gibi, müzakereci demokrasi de devlet

194

Page 204: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kurumlarının dışına yerleştirilerek, daha önce bahsettiğimiz merkezsiz demokrasi

anlayışına uygun olarak, demokrasi devlet merkezli olarak değil fakat resmi olmayan

derneklerdeki konuşma/tartışma/müzakereye dayalı olacaktır. Nitekim yeni

toplumsal hareketler, “siyasal kamusal alanın çevresel ağlarını” (Remer, 1999: 50)

oluştururlar. Bu anlamda Habermas’ın müzakereci demokrasi anlayışı, “dağınık sivil

toplum örgütleri üzerine kurulmuş informel bir özgür kamusal iletişim hattı” (Cohen,

1999b: 389) olarak işlev görür. Dolayısıyla, çağdaş siyasal teorisyenler arasında

“müzakerenin demokrasiyi zenginleştirdiği ve kararların niteliğini artırdığı” (Stokes,

1998: 123) üzerine hakim bir görüş gelişmiştir ve böylesi bir demokrasi anlayışının,

vatandaşların toplumsal konumuna ve güce bakılmaksızın, taleplerini ortaya koymak

için eşit söz hakkına sahip olmasını gerektirdiği vurgulanmıştır (Young, 1999: 177;

Cohen, 1998: 193). Gould’a göre böylesi bir tanım, devlet ve ekonomiyi

kamusallığın dışında görerek, siyasal düzen alanını devlet olarak idareye, ekonomiyi

ise sırf araç-amaç ilişkisine dayalı özel alana indirgeme eğilimindedir (Gould, 1999:

248).

Bu çalışmada elde edilen veriler, Türkiye’deki hem eski tip emek

hareketlerinin hem de yeni toplumsal hareketlerin birbirleri arasındaki ilişkilerin,

müzakereden çok dışlama temeline dayandığını göstermektedir. Birbirlerine benzer

olan ya da aynı konuda çalışan hareketler bile sadece zaman zaman bir araya

gelmekte, bu durumda bile bir takım sorunlar yaşamaktadırlar. Bu hareketler

arasında bir dayanışmanın, işbirliği ilişkisinin geliştiğinden, birbirlerini düşman

olarak değil fakat “dost” düşmanlar” olarak gördüklerinden bahsetmek pek fazla

olanaklı olmamaktadır. Nitekim, bir sendika yöneticisi, kendi hareketlerinin ve

195

Page 205: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

örgütlenmelerinin bir rakibinin/düşmanının olup olmadığına ilişkin bir soruyu

aşağıdaki gibi yanıtlamıştır.

Mevcut hükümet de dahil olmak üzere tüm hükümetler bizim

rakibimizdir düşmanımızdır. [Hareketimizin] en büyük rakibi devlettir,

hükümetlerdir, sermaye, iktidar sahipleridir ve tabii ki aynı alandaki

rakip sendikalardır. İktidarlar kendi sendikalarını kurarak emek

mücadelesini zayıflatmaya çalışırlar. Devlet en büyük ayrımcıdır, kendi

kurduğu sendikaları tutmaya, desteklemeye çalışmakta ve eğitimin çeşitli

alanlarında getirdiği kadrolarla bize karşı rekabetini sürdürmektedir.

Rüşvet dağıtarak, insanları belli mevkilere getirmeyi vaat ederek kendi

tarafına çekmekte ve bizim karşı tarafımızda durmaktadır.

Burada vurgulanması gereken nokta şudur: Sadece devlet hasım olarak

görülmemekte, aynı zamanda kendisiyle aynı alanda faaliyet gösteren diğer

hareketler de devlet destekli ya da devletin çıkarlarını savunan örgütler olarak

görülmekte ve dışlanmaktadır. Diğer taraftan, siyasal ve ideolojik olarak benzer

tutumlara sahip olunduğu anda özellikle farklı alandaki örgütlerle daha yakın ilişkiler

kurulabilmektedir. Bu durumu bir sendikanın yöneticisinin şu sözleri de

doğrulamaktadır.

Emek platformu kapsamında diğer örgütlerle bir dizi ilişkiler süreci

vardır; fakat ilişkilerimiz hep mesafelidir, çünkü onlar zamanında

sendika kurduğumuz için bizi cezalandırmışlardır. Genel anlamda bazı

eylemlere katılmada, aynı alandaki diğer sendikalar kitlelerini katma

konusunda yetersizler, devletin çağrısı üzerine çalışanların talepleriyle

ilgili zaman zaman ortak çalışmalar yürütülmektedir. [Hareket] olarak

biz, eğitimle ilgili sorunlar konusunda zaman zaman çeşitli kurumlarla,

örgütlerle bir araya gelmekteyiz. Biz daha çok Halkevleriyle, Pir Sultan

Abdal Derneğiyle ve bunun gibi kuruluşlarla bir araya geliyoruz.

196

Page 206: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Bir işçi sendikasının yöneticisi de benzer açıklamalarda bulunmaktadır.

Sendikalar arasında görüntüde birliktelik varmış gibi görünüyor.

Zaman zaman bir araya gelen konfederasyonlar, tam tersi olarak

tabandaki birliğin önünü kesen bir kastlaşma görevini görmektedir.

Zaman zaman yerel birliktelik girişimlerimiz oldu, [ama bundan] genel

merkezimiz rahatsız oluyor.

Diğer taraftan, hareketler arası rekabet sadece sendikalara özgü bir durum

değildir. Nitekim, aynı alanda faaliyet gösteren yeni toplumsal hareketler arasında

da bir takım sorunlar yaşandığını söylemek olanaklıdır. Bir alternatif yaşam tarzı

hareketinin katılımcısı toplumsal hareketler arası ilişkilerle ilgili olarak şöyle bir

genel değerlendirme yapmaktadır.

Mevcut Türkiye’deki STK’lar mümkün olduğu kadar işbirliğinden yana değiller. Dernekler belli kişilerin kontrolünde dernekler. Ve o kişilerin menfaatine yönelik, yani onların medyatik olması, ileride milletvekili, bakan olması, kişisel menfaatlere yönelik faaliyet içindeler. Ve her hangi bir dernekle görüşmemizde adamın ilk incelediği şey, acaba siz onun amaçları için ne kadar uygunsunuz? Ona bakılıyor. O şekilde değerlendiriliyor...... biz oldukça fazla dernekle ortak eylem, ortak çalışma, ortak deneyim, değişim üzerine yazışmalar yaptık, hiç birinden sonuç alamadık. Öyle bir niyet de yok yani. Derneklerde öyle bir niyet de yok......... adam sizin ne kadar medyatik olduğunuza bakıyor, gücünüzün ne kadar olduğuna bakıyor. Ona göre değer veriyor. Dinlemiyorlar. Herkes de zaten bir ben bilirimcilik var. Ortam hiç müsait değil yani, ne bilinç düzeyi ne konjonktür.

Benzer biçimde bir kadın derneğinin yöneticisi, diğer kadın dernekleriyle

ilişkilerinde yaşadıkları sorunları şu biçimde aktarmaktadır.

Kişilik sorunları. İsim, benim ismim. Veya ben baş köşeye oturacağım. Fedakarlıktır dernek çalışması. İsimler olmaz. İsim geçmez. Böyle sorunlar yaşanıyor tabi. Ben konuşacağım türünden. Bencillik. Bireyselleşiyorlar............ sonra, siyasi görüş farklılıkları oluyor doğal olarak. Bu çalışmalar yapılırken siyasi görüşler etkin olmaya çalışıyor. Bizim zaten siyasi hiç bir şeyimiz yoktur. Dernekler kanununda zaten siyasete karışılmaz diye bir hüküm vardır. Bir çizginiz vardır. Afet İnan’ın kurduğuna göre çizgimizin ne olduğu belli. Atatürk’ün manevi kızının kurduğu derneğin çizgisi asla değişmez............ bizden sonra gelenler de aynı çizgide olacaktır. Dernek olarak doğrudan tabi ki siyaset yapamayız. Ben buna karşıyım. Dernek çünkü sosyal amaçla

197

Page 207: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kurulmuştur. Ama, politika yapılmaz derken de herkese buyur mevlana gibi, yok onu da yapmıyoruz. Yani bir takım siyasi görüşte olanlarla, köktenciler ile ilgili iş birliğimiz yok. Bu da bir politikadır........... bizim [burada İslamcı bir kadın derneğinin ismini veriyor] gibilerle ilişkimiz olmaz.......... pozitif ayrımcılık gibi onlarla ortaklaştığımız konularda da çalışmam açıkçası. Niçin? Eğer o düşünceyi [pozitif ayrımcılık düşüncesini] taşıyorsa kafasında gönülden, zaten öyle olmaz. Bu o zaman onun bir yerde, aldatmaca, takiye gibi gelir bana........... Aldatmaca olacağına inanırım. O yüzden çalışmam yani. Çünkü gerçekten buna inanan insan zaten kafasını kapatıp, taaa buralarına kadar kıyafetle dolaşmaz.

Böylesi bir söylem, sadece aynı alandaki derneklerle ilişkilerinin sorunlu

yapısını değil, fakat farklı kimliklere de yaklaşımının oldukça çatışmalı olduğunu

göstermektedir. Ama her hareketin de kendi alanında çalışan diğer hareketlerle

çatışma içinde olduğunu söylemek doğru olmaz. Nitekim, bir çevre hareketi

katılımcısı diğer çevreci hareketlerle müzakere ve anlaşmaya dayalı ilişkiler

kurabildiklerini söylemektedir.

Genel olarak biz kampanyalar üzerinden bu insanlarla, çevreci

örgütlerle ilişki kurmaya çalışıyoruz. Bu konuda dıştalamaya

çalışmıyoruz. Yani şunlarla ilişki kurulur, bunlarla ilişki kurulmaz

gibisinden bir tarzımız yok........... Bizimle ortak yol yürümek isteyenler

yürür, yürümek istemeyenler yürümez, ikna edebildiklerimizle, ya da

bizi ikna ederlerle yürürüz, ikna edemediklerimizle yürümeyiz.

.................... [Ankara dışındaki örgütlerle ilişkilerimizde] sorunlar

olmuyor. Kampanya örgütlerken önce ortak bir metin çıkarıyoruz. Ortak

metin çıktıktan sonra artık onun ekseninde politika tartışıyoruz ve ortak

bir ilkeler bütününden oluşan bir çalışma yönergesi hazırlıyoruz. Bir

yürütme kurulu ve çalışma komisyonu oluyor........... ortada kurumsal bir

ilişki olduğu için de bu tür sorunlar olmuyor. Sorunlar olduğunda da

çözebilecek bir mekanizmanız oluyor.

Diğer taraftan, hem eski hem de yeni hareketlerin kendi faaliyet alanlarından

farklı faaliyet alanındaki örgütlerle kurdukları ilişkiler de çoğu zaman savunulan

198

Page 208: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

siyasal/ideolojik düşünceler çerçevesinde oluşmaktadır. Dolayısıyla, burada kurulan

ilişki biçimi hareketlerin aynı değerleri savunması, yani, yaşam niteliğine ilişkin, iyi

yaşama ilişkin ya da bir takım spesifik konulara ilişkin vurguların aynı olması

üzerinden değil, fakat daha çok aralarındaki siyasal/ideolojik ayrımlar ya da

benzerlikler aracılığıyla olabilmektedir. Buna rağmen yeni toplumsal hareketlerin

bir çoğu politika yapmadıklarını da söylemektedir. Nitekim, bir kadın derneğinin

yöneticisi kendi hareketlerine karşı diğer örgütlerin tavırlarının nasıl olduğunu şöyle

anlatmaktadır.

Burada köy dernekleri var. Bunun dışında [burada bir kültür

derneğinin adını veriyor] derneği var. İşte Cem Evi var......... şairler

derneği filan var. İşçi kültür evi var. STK’lar açısından oldukça yoğun

bir çevre. Şimdi bunlar ile ilişkimiz şu şekilde olmuştur ki, onlar bizden

yararlanmayı düşünmüştür, ama bize katkı vermeyi düşünmemiştir. Köy

derneklerine gelince, uzun bir süre karşıdan baktılar, anlamadılar yani

biz ne yapıyoruz....... Köy derneklerindekilerin eşlerini buraya toplamaya

gayret ettim......... Köy derneklerinden randevu alıyoruz. Onlar kendi

hanımlarını topluyor. Gidiyoruz orada toplantı düzenliyoruz vs..........

Yine ilişkileri biz düzenliyoruz, olması gereken nedir buna karar

veriyoruz. Ve biz kendimiz gidiyoruz ve ilişkileri biz kendimiz

düzenliyoruz. ...... Köy derneklerinin şimdi buraya bakışı oldukça sıcak,

yani bizimle işbirliği yapmaya hazır hale geldiler. Fakat bir [aynı kültür

derneğinin adını vererek devam ediyor].......... derneği oldukça kibirli bir

tavır takınıyor............ çok uzun süre [bizim projelerimize] kulaklarını

tıkadılar......... onlarla ilişkilerimizde o arkadaşların kibirli

davranmalarının çok büyük önemi var. Yani belki de küçümsüyorlardır,

bizim siyasetle uğraşmamamız, vs. bir takım böyle ağdalı ne bileyim

iddialı laflar etmememiz vs.......... çok kibirli düşünceler içinde

bulunduğunu biliyorum, yani öyle bir tavrı var. Biraz daha mütevazi

olsalar, dışlayıcı olmasalar. En azından bir akıl veriririz. Deriz ki, gelin

199

Page 209: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ve siz de proje alın, üyelerinize şöyle şöyle hizmet edin vs. şeklinde bir

fikir veriririz. Ama böyle bir tavırları yok. Cesaret edemiyorsunuz daha

doğrusu onlarla konuşmaya. Bakın ben burada geçen seneden beri

meslek edindirme kursları açıyorum. Siyasi partilerin kadın kollarına

ulaştım, dedim ki, sizin işsiziniz yok mu, gönderin projeye

katılsınlar............ şimdi bu ilgisizlik olabilir ama bunun en büyük nedeni

kibir, mesela partililer bizi küçümsüyor. Bize bakışları küçümsemeyle

ilgili. Mesela şu işçi-kültür derneği kesinlikle bizi küçümsüyor. Halbuki

işbirliği yapsak, çok daha iyi işler yapabiliriz hep birlikte. Ama

yapılamıyor......... biz de onlarla işbirliği yapmak istememize rağmen,

böyle bir projeyi gerçekleştiremedik açıkçası........ bizimle kurmak

istedikleri ilişki bizi kullanmak yönünde. Bizden yararlanmayı düşünüp,

bize katkı yapmayı düşünmüyorlar. Biz bunu kabul etmeyince onlar da

yüzümüze bakmaz oldular.

Aynı kadın derneğinin yöneticisi, sivil toplum kuruluşlarının birbirleriyle

uyumlu bir biçimde çalışabileceklerini savunmakta, ne var ki bunu bir takım şartlara

bağlamaktadır.

Ben STK’ların bir arada çalışabileceklerini düşünüyorum. Yalnız ideolojik amaçlar taşımamalılar. Yani yeni bir toplum sistemi önermeleri anlamında söylüyorum. STK’ların siyasallaşmaması gerekir. Amacı doğrultusunda hizmet yapması gerekir.

Diğer taraftan, sivil toplum kuruluşlarının bir arada beraberce uyum içinde

çalışabileceğini söyleyen bir çevre hareketinin temsilcisine göre, sivil toplum

kuruluşlarının bir arada çalışabilmeleri “hareketin dinamikleriyle ilgili” bir

sorundur. Ona göre “çevre politikası bir sınıfın problematik ekseni haline

getirilebiliniyorsa çevre hareketinin destekleyicileri bu programatik eksenin bileşeni

olarak çalışabilirler. Böylesi bir sınıfsal perspektifi olmayan çevre hareketiyle

çalışamayız”. Dolayısıyla, kendi hareketlerinin diğer çevre hareketleriyle bir arada

200

Page 210: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

çalışabilmesinin koşulu, ortak bir sorun üzerinde sınıfsal bir tavıra sahip olup

olmamayla ilişkilendirilmektedir. Bu, yukarıda kadın derneği yöneticisinin

bahsettiğinden farklı olarak, politik olmayı gerektiren bir durum ortaya çıkarır. Aynı

zamanda işbirliğinin koşulunu politik olarak aynı kulvarda olmaya bağlamakta, yani

“çevreci” olmak değil ama sağcı-solcu, liberal, muhafazakar ya da sosyalist olmak,

daha doğrusu çevre sorunlarına bu çerçeve içerisinden bakıyor olmak önem

kazanmaktadır.

Buna rağmen, yöneticilerden farklı olarak eski ve yeni hareketlerin

katılımcıları farklı sivil toplum kuruluşlarının uyum ve dayanışma içinde

çalışabileceğini düşünmektedir. Bu oran, memur sendikalarında %89.8, işçi

sendikalarında %98, kadın hareketlerinde %93, çevre ve alternatif yaşam tarzı

hareketlerinde %89.7’dir (P=.035). Dolayısıyla yöneticiler ya da toplumsal

hareketlerin liderleri ile üyeler ve gönüllü katılımcılar arasında önemli bir takım

farkların ortaya çıktığını söylefmek mümkündür.

Toplumsal hareketlerin gerek devletle gerekse diğer hareketlerle ilişkisine

ilişkin bir başka veri, görüşme formunda üye ve katılımcılara sorduğumuz

“hareketinizin bir rakibi/düşmanı var mı” sorusuna verilen yanıtlardan oluşmaktadır.

Aşağıdaki tablo bu soruya verilen yanıtların oranını göstermektedir.

Tablo 22: Hareketin Rakipleri/Muhalifi

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

201

Page 211: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Hareketin Rakibi Var mı? N % N % N % N % N %

Evet 61 68.7 93 88.2 54 41.5 23 41.2 229 60.8 Hayır 27 31.3 13 11.8 76 58.5 32 59.3 148 39.2 TOPLAM 88 100 106 100 130 100 55 100 377 100

א 2= 65.961 P < .000

Tablodan görülebileceği gibi, özellikle sendika üyeleri, kendi hareketlerinin

bir rakibi/düşmanı olup olmadığı konusuna yüksek oranda evet yanıtını vermektedir.

Yeni toplumsal hareket katılımcılarında ise hareketin genel olarak bir rakibi ya da

düşmanı olmadığı düşüncesi hakimdir. Diğer taraftan, hareketlerinin bir düşmanı ya

da rakibi olduğunu düşünenler arasında, bu düşmanının devlet, sanayici ve iş

adamları olduğunu söyleyenler memur sendikalarında %51.8, işçi sendikalarında

%65.9’dur. Bu oran çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinde %45.5’e, kadın

derneklerinde ise %4.3’e düşmektedir. Bu noktada, kadın hareketleriyle diğer yeni

toplumsal hareketler arasında önemli bir fark olduğu söylenebilir. Kadın

derneklerinin çoğunda kadın hareketinin düşmanı olarak devlet ya da burjuva sınıfı

yerine çoğunlukla “ataerkil sistem” (%47.8) gösterilirken, İslami eğilimli kadın

derneklerinde ise çoğunlukla “solcular ve Kemalistler” (%26) hareketin düşmanı

olarak görülmektedir. Diğer taraftan, düşman ya da rakip olarak aynı alandaki diğer

hareketleri gösterenler memur sendikalarında %48.2, işçi sendikalarında %34.1,

kadın derneklerinde %4.3, çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinde %27.3’tür.

Bu durumda memur ve işçi sendikalarının birbirine oldukça benzer tutumlar

içerisinde olduğu söylenebilir: Çoğunlukla devlet kurumlarını ve ikinci olarak aynı

alanda faaliyet gösteren diğer hareketleri kendilerine rakip ya da düşman

görmektedirler. Dolayısıyla, her iki sendikal hareket de gerek devlete gerekse diğer

sendikalara karşı daha dışlayıcı politikalar üretmektedirler. Ne var ki, yeni toplumsal

hareketler için aynı şeyleri söylemek zordur. Özellikle kadın hareketleri devlet

202

Page 212: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kurumlarıyla daha uyumlu bir yapı sergiler görünümündeyken, çevre ve alternatif

yaşam tarzı hareketleri devlet kurumlarıyla daha fazla çatışmaktadır. Bunun bir

nedeni, daha önce bahsedildiği üzere, devlet kurumlarının ve hükümetlerin farklı

toplumsal hareketlere zaman zaman farklı tavırlar takınması olabilir. Neden ne

olursa olsun, devlet kurumlarıyla kurulan böylesi bir ilişki müzakereci süreçlerin

oluşturulmasını zorlaştırmaktadır. Ne var ki bu çatışma, agonistik bir demokrasiye

de olanak vermemektedir. Bilindiği gibi Laclau ve Mouffe tarafından ifade edildiği

biçimiyle öteki, Mouffe’a göre artık bir “düşman” değil, fakat bir “hasım” olarak

anlaşılmalıdır. Nitekim, antagonizmanın alabileceği tek biçim düşman olmak

değildir, antagonizma kendisini başka biçimlerde de gösterebilir. Bu durumda

hasım, “dost düşmanlar” olarak algılanmalıdır. Yani, Mouffe’un deyişiyle hasımlık,

“ortak bir simgesel alanı paylaştıkları için dost, ama aynı zamanda bu ortak simgesel

alanı farklı biçimde organize etmek istediklerinden dolayı düşman olan kişiler

olarak paradoksal” bir biçimde tanımlanır (Mouffe, 2002: 25). Ne var ki,

Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin böylesi bir hasımlığı benimsediklerinden

bahsetmek çok fazla olanaklı görülmemektedir. Nitekim, daha ileride sunulan

örneklerin göstereceği gibi, hareketlerin birbirleriyle ilişkileri buna olanak

vermemektedir.

Daha önce değinildiği gibi, yeni toplumsal hareketlerin kendi alanlarında

faaliyet gösteren hareketlerle ilişkileri önemli sorunlar içermektedir. Nitekim, bir

çevre derneğinin başkanı bir başka çevre hareketi için şunları söylemektedir.

Bizim bir rakibimiz yok. Ama [burada Türkiye’de çok bilinen bir

çevre örgütünün adını veriyor]’nın çevre hareketine zarar verdiğini

düşünüyorum. Her yapılanı kendileri sahiplenmeye çalışıyorlar,

kendilerini öne çıkarıyorlar. Para bendeyse güç bende diye düşünüyorlar.

203

Page 213: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Müzakereye dayalı bir demokrasi için sivil toplumun yapısının “maksimalist,

uzlaşmaz çıkar gruplarından ve anti-demokratik amaç ve yöntemleri kullananlardan”

(Diamond, 1994: 11) oluşmaması gerekmektedir. Diğer taraftan agonistik bir

demokrasi için ise “düşmanlık” ya da “muhaliflik”, farklı kimliklere saygı duyma

çerçevesinde kamusal alanda “hasımlık” olarak algılanmalıdır. Ne var ki, gerek eski

gerekse yeni hareketler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, eldeki veriler Türkiye

toplumunun henüz böylesi bir sivil toplum yapısının gelişmesine uygun olmadığını,

daha özel olarak yeni toplumsal hareketlerin bu demokrasi teorilerinden herhangi

birini yaşatabilecek/uygulayabilecek bir yapıya ve örgütlenmeye ulaşamadığını

göstermektedir. Çünkü, özellikle aynı faaliyetler için kurulmuş eski ve yeni

toplumsal hareketlerin birbirleri arasındaki ilişkiler, farklı alanlarda çalışan eski ve

yeni hareketler arasındaki ilişkilerden daha gerilimlidir. Nitekim, hareketlerin

amaçlarından çok savunulan politik/ideolojik yaklaşımlar belirleyici olabilmekte, bu

nedenle de, örneğin bir memur sendikasının Pir Sultan Abdal derneğiyle ilişkisi

kendi alanlarında faaliyet gösteren diğer memur sendikalarıyla ilişkisinden daha

uyumlu olabilmekte, bir çevre derneği diğer çevre derneklerine değil fakat işçi

sendikalarına daha yakın durabilmektedir. Bu konuda yöneticilerin söylemiyle

üyelerin düşünceleri arasında önemli farklılıkların varlığından da bahsetmek

olanaklı. Nitekim, memur sendikası katılımcılarının %89.4’ü, işçi sendikası

üyelerinin %87.5’i, kadın hareketleri katılımcılarının %72.5’i ve çevre ve alternatif

yaşam tarzı hareketlerine katılanların %82.1’i “işçi sendikaları ile diğer sivil toplum

kuruluşlarının bir arada beraberce davranabileceklerini” düşünmektedir (P=.001).

Dolayısıyla, toplumsal hareketlerin yöneticileri diğer örgütlerle ilişkilerde kendi

204

Page 214: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

üyelerine göre daha politik bir tutum takınmakta ve daha çatışmalı bir ilişki

öngörmektedir. Ama söz konusu olan şey sendikalar arası ilişkiler ya da kadın

dernekleri arasındaki ilişkiler olduğunda daha fazla çatışmalı bir durum ortaya

çıkmaktadır. Aynı alanda çalışan hareketler gerek politik gerekse ideolojik

nedenlerle birbirlerine muhalefet etmektedirler. Bu durum üyeler için zaman zaman

bir problem olarak da algılanabilmektedir. Nitekim, eski ve yeni toplumsal hareket

katılımcılarının %85’i sivil toplum kuruluşlarının uyum içinde beraberce

çalışabileceklerini düşünürken, içinde bulundukları hareketi değerlendirirlerken bu

derece olumlu düşünmemektedirler. Tablo 23’de görülebileceği gibi, bireylerin

içinde bulunmuş oldukları hareketin diğer toplumsal hareketlerle ne derece ilişki

kurabildiğine ve bu ilişkilerinde ne derece uyumlu davrandığına ilişkin soruya

aşağıdaki yanıtlar verilmiştir.

Tablo 23: Hareketin Diğer Hareketlerle İlişkilerinde Uyum Düzeyi

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

Uyumluluk N % N % N % N % N %

Her zaman 8 8.3 20 22.7 20 13.9 - - 48 12.6 Genellikle 52 54.2 51 59.1 86 59.7 23 40.7 212 55.5 Bazen 28 29.2 8 9.1 26 18.1 18 33.3 80 20.9 Çok uyumlu değil 6 6.2 2 2.3 2 1.4 6 11.1 16 4.2 Bilmiyorum 2 2.1 6 6.8 10 6.9 8 14.9 26 6.8 TOPLAM 96 100 87 100 144 100 55 100 382 100

א 2= 50.795 P < .000

Bu verilerin ışığında Türkiye’deki eski ve yeni toplumsal hareketlerin

birbirleriyle ilişkilerinde bir kaç noktanın belirginlik kazandığı söylenebilir. İlk

205

Page 215: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

olarak, eski hareketler daha çok devlet ve iş adamlarıyla çatışma içindedirler.

Dolayısıyla onlar için önemli olan, ekonomik sisteme ve devlete karşı mücadele

etmektir. Ne var ki, bunu yanında kendileriyle aynı alanda faaliyet gösteren

sendikaları da düşman ya da rakip ilan etmektedirler. Yeni toplumsal hareketler

içerisinde ise hareketin bir rakibi ya da düşmanı olduğu düşüncesi sendikalarla

karşılaştırılınca daha az bir taraftar bulmaktadır. Kendi hareketlerinin karşısında

rakip ya da düşmanın olduğunu düşünenler ise bu çatışmayı zaman zaman sisteme,

zaman zaman ise diğer örgütlere yöneltmektedir. Burada önemli olan, rakip ilan

edilenin genellikle aynı alanda faaliyet gösteren hareketler olmasıdır. Bu anlamda

hareketler arası bir hoşgörünün ya da bir müzakerenin varlığından bahsetmek pek

olanaklı görünmemektedir. Daha çok birbirleri arasındaki ilişkilerde bir takım

dışlama mekanizmaları geliştirdiklerinden bahsedilebilir. Bu anlamda, agonistik

demokrasi savunucularının belirttiği türden bir “hasımlık” ilişkisinin kurulamadığı,

bu tür bir ilişkinin Türkiye’deki gerek eski gerekse yeni toplumsal hareketler içinde

geliştirilemediği söylenebilir.

İkinci olarak diğer hareketlerle ilişkiler konusunda üyeler ve yöneticiler

arasında farklılıklar bulunduğunun gözlendiği söylenebilir. Nitekim, ister eski

isterse yeni olsun, bir toplumsal harekete katılanların çoğunluğu uyumlu bir hareket

talep ederken, yöneticiler daha politik ve ideolojik noktalardan hareket etmektedir.

Örneğin, bir memur sendikasının üyelerinin bir kısmı birden fazla memur

sendikasının varlığından yakınmakta, bunların bir arada beraberce çalışması

gerektiğini düşünmekteyken, aynı sendikanın yöneticileri diğer sendikalarla

aralarında ideolojik farklar olduğunu, bu nedenle de bir arada olamayacaklarını

ifade etmektedirler.

206

Page 216: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

4.5. Örgüt İçi Demokrasi ve Katılım Açısından Eski ve Yeni Hareketler

Daha önce tartışıldığı gibi, yeni toplumsal hareketler lidersiz ve hiyerarşik

olmayan hareketler olarak tasavvur edilmesine rağmen Türkiye’deki oluşumların

çoğunun böyle bir örgütlenme biçimine sahip olduğunu söylemek zordur. İnceleme

yapılan iki hareket türü dışında (bir çevre hareketi ve eşcinsel hareketler) bütün

diğer yapılar lider odaklı ve merkezi bir yapı oluşturmaktadır. Bu yapının yeni

toplumsal hareketlerde eski hareketlerde olduğu kadar katı olduğu söylenemez,

ancak yine de böylesi bir yapı, örgüt içi katılım ve demokrasinin işleyişinde önemli

bir takım engeller oluşturmaktadır. Örneğin bir çevre hareketinin yönetim kurulu

üyelerinden bir kısmı zaman içinde değişirken, bu derneğin başkanı hareketin

oluşumundan bugüne kadar (yaklaşık 17 yıl) sürekli başkanlık yapmaktadır. Kaldı

ki, yukarıda da bahsedildiği gibi, bazı hareketlerin üyeleriyle değil ama daha çok

yönetim düzeyinde başka hareketlerle etkileşim içinde olduğu söylenebilir (benzer

bir tartışma için, bkz. Duyvendak, 1995: 12).

Diğer taraftan, bir örgüt içinde liderin rolünün çok önemli olduğunu

düşünenlerin oranı memur sendikalarında %55.3, işçi sendikalarında %87.5, kadın

hareketlerinde %43.7, çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinde %33.3’tür. Eski

hareketlerden farklı olarak yeni toplumsal hareketlerin daha demokratik oluşumlar

olarak değerlendirildiği düşünüldüğünde, yukarıdaki oranlar yeni toplumsal

hareketler için oldukça yüksektir. Kaldı ki, memur sendikaları katılımcılarının

%68.8’i, işçi hareketleri katılımcılarının %84.7’si, kadın hareketleri katılımcılarının

%84’ü, çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketlerinin %43.4’ü, örgüt içinde kararların

başkan ve yönetim kurulu tarafından alındığını ifade etmektedir (benzer sonuçlar

için, bkz. Akşit, vd., 2002: 412; Erdoğan-Tosun, 2000: 57). Bir başkan ve yönetim

207

Page 217: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kurulunun olmayıp, bütün kararların üyeler tarafından alındığı hareketler, birkaç

çevre ve alternatif yaşam tarzı hareketidir (%26.7). Diğer taraftan, kararların başkan

ve yönetim kurulu tarafından alınması ve üyelerin bu sürece çok fazla dahil

edilmemeleri, alınan kararların üye ve katılımcılar tarafından kabul edilmesi söz

konusu olduğunda çok büyük sorunlar yaratmamaktadır. Aşağıdaki tablo, eski ve

yeni hareketlerin katılımcılarının alınan kararları ne derecede benimsediklerini

göstermektedir.

Tablo 24: Kararları Benimseme Düzeyi

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

Kararları Benimseme Düzeyi N % N % N % N % N %

Her kararını benimserim 2 2.1 60 55.6 42 28.4 10 16.1 114 27.5 Çoğunu benimserim 60 62.5 39 37 73 48.6 28 45.2 200 48.3 Bir kısmını benimserim 25 27.1 8 7.4 34 23 20 32.3 87 21.3 Çok azını benimserim 6 6.3 - - - - 4 6.5 10 2.4 Hiçbirini benimsemem 2 2.1 - - - - - - 2 0.5 TOPLAM 95 100 107 100 149 100 62 100 413 100

א 2= 101.167 P < .000

Karar alma sürecinde çoğunlukla başkan ve yönetim kurulu etkili olmasına

rağmen üyelerin alınan kararların çoğunu benimsiyor olması ilginç bir durum ortaya

çıkarmaktadır. Bu veriler belki de seçilmiş olan yöneticilere duyulan güven ile ya da

onlara verilen destekle açıklanabilir. Ne var ki, daha önce belirtildiği gibi, özellikle

kadın hareketlerinde ve çevre hareketlerinin bir kısmında üyeler sadece iki yılda bir

yapılan genel kurullara katıldığına göre, bu çelişkili durumu “üyelerin sivil toplum

208

Page 218: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kuruluşunun karar alma mekanizmasına katılım güdülerinin zayıf olmasıyla”

açıklamak daha uygun görünmektedir (benzer bir sonuç için, bkz. Erdoğan-Tosun,

2000: 59). Örneğin, bir kadın derneğinin üyeleri hiç bir biçimde derneğe

gelmemekte, bu üyelerin yaklaşık olarak yarısı çoğunlukla derneğin faaliyetlerinden

haberdar olmamakta, iki yılda bir yapılan genel kurullara da üyelerin yaklaşık yarısı

katılmakta, bazıları derneğin adresini dahi bilmemekte (nitekim, bu derneğin bir kaç

üyesi anketin uygulanması sırasında bu dernek yaklaşık dokuz yıldır aynı adreste

bulunmasına rağmen derneğin adresini anketörden öğrenmek istemişlerdir), buna

rağmen alınan kararların çoğunu benimsediklerini belirtmektedirler (%50). Bu

anlamda örgütün üyelerle ilişkisi çoğunlukla “bilgi verme” düzeyinde kalmakta,

üyeler ve gönüllü çalışanlar ise kararlara katılımda çok fazla etkili olamamaktadırlar.

Bunun dışında, bir çevre hareketinin sadece Ankara’da yaklaşık 200 üyesi

bulunmasına rağmen, üyelerinin neredeyse hiçbirinin yapılan faaliyetlerden haberi

yoktur. Bunlardan bir kısmı halen üye olarak görünmesine rağmen hareketle ilişkisini

kestiğini belirtmiş, bir kısmı ise derneğin faaliyetlerini internet sayfalarından “kendi

çabalarıyla” öğrenebildiğini belirtmiştir. Yine de, özellikle memur sendikalarında ve

kadın hareketlerinde üye katılımnın azlığı daha belirgin olmakla beraber, çevre ve

alternatif yaşam tarzı hareketlerinde üyeler kısmen etkili olabilmektedir.68

Diğer taraftan, üyelerin karar alma süreçlerinde yeterince yer alamaması,

hareketin bir takım faaliyetlerine katılım oranını da düşürmektedir. Aşağıdaki tablo,

üyelerin örgütün faaliyetlerine katılma düzeyini göstermektedir.

Tablo 25: Hareketin Faaliyetlerine Katılım Düzeyi 68 Buna rağmen, daha önce belirtildiği gibi özellikle 1980 öncesi yıllarda emek hareketlerinde müzakereci ve diyaloğa dayanan süreçler yaşanmıştır (bkz. bu bölümde, 3 nolu dipnot). Dolayısıyla, emek hareketlerinin müzakereci ve özyönetime dayalı bir demokrasi pratiğine yabancı olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Tersine, bu çalışmadaki veriler, aslında yeni toplumsal hareketlerin böylesi bir pratiğe daha yabancı olduğunu göstermektedir.

209

Page 219: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ESKİ HAREKETLER

YENİ HAREKETLER

Memur Sendikaları

İşçi Sendikaları

Kadın Hareketleri

Çevre ve Alternatif

Yaşam Tarzı Hareketleri

TOPLAM

Katılım Düzeyi N % N % N % N % N %

Her zaman 8 8.2 56 51.9 36 24.3 8 13.3 108 26.1 Genellikle 46 46.9 26 24.1 48 32.4 27 43.3 147 35.3 Bazen 28 28.6 8 7.4 48 32.4 22 36.2 106 25.6 Nadiren 12 12.2 18 16.7 14 9.5 4 6.7 48 11.6 Hiçbir zaman 3 4.1 - - 2 1.4 - - 5 1.4 TOPLAM 97 100 108 100 148 100 60 100 414 100

א 2= 83.803 P < .000

İşçi sendikaları dışında diğer hareketlerin katılımcıları örgütün etkinliklerine

“genellikle” katıldıklarını ifade etmektedirler. İşçi sendikalarında ise her faaliyete

her zaman katıldığını ileri sürenler üyelerin yarısını oluşturmaktadır ki, bu diğer

hareketlere göre yüksek bir orandır. İşçi hareketleri dışında diğer hareketlerde

örgütün faaliyetlerine “bazen” katılanların oranının yüksek olduğunu da gözden

kaçırmamak gerekir. Yine de, hem eski hem de yeni hareketlerde aktif ve pasif

üyeler ortaya çıkmakta, bu ise örgütlenme için önemli engeller oluşturmaktadır.

Görüşülen yöneticilerin çoğunluğu da örgüt etkinliklerine katılımın genellikle düşük

düzeyde olduğunu belirtmektedirler. Örneğin, bir memur sendikasının yöneticisi üye

katılımı konusunda şunları söylemektedir.

Katılım maalesef sınırlı sayıda gerçekleşmektedir. Alınan eylem

kararları yukarıdan aşağı bir ilişki içerisinde yürütülüyor, geniş bir üye

tabanının katılımı olduğu söylenemez. Ama gündem konuları çok iyi

anlatılırsa, konular çalışanların doğrudan kendi sorunlarına ilişkin olursa

katılım artıyor. Demokratik bir karar alma sürecimiz olduğu söylenemez.

Karar alma mekanizmamızda en etkili yönetim kuruludur.

210

Page 220: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Benzer biçimde, bir çevre derneğinin yöneticisi üyelerin faaliyetlere katılımı

konusunda sıkıntılar yaşadıklarını dile getirmektedir.

Kararları danışma kurulundan gelen önerilerle birlikte yedi kişilik

yönetim kurulu alıyor. Üyeler katılmıyor. Aidat bile ödemiyorlar.

Üyeleri bir arada tutabilmek için sosyal faaliyet düzenlemek lazım. Gezi,

yemek gibi.

Bazı derneklerin üye sayıları oldukça fazla olmasına rağmen üyelerin

katılımını sağlamakta zorlandıklarını ifade etmektedirler. Hatta bir kadın derneğinin

yöneticisi, çok fazla üyeye sahip olduklarını ancak üyelerin derneğe zaten hiç

gelmediklerini, ancak ihtiyaçları olduğunda kendilerinin çağırdığını, çağırdıkları

kişilerin ise çoğunlukla 20-25 kişiyi geçmediğini ifade etmiştir. Böylesi bir durum,

bu hareketlerin katılımcılarının çok görülmesine rağmen gerçekte daha az olduğunu

göstermektedir. Bireyler üye görünmesine rağmen hemen hemen hiçbir faaliyete

katılmayanların oranının yüksek olması, bu hareketlerin bir parçası haline

gelememenin de göstergesi olarak yorumlanabilir (benzer bir sonuç için bkz.

Erdoğan-Tosun, 2000; Akşit, vd., 2002). Dolayısıyla, aslında her iki hareketin

katılımcılarının çoğunun örgütlü olarak görünmesine rağmen, aslında bunların da

“yeniden örgütlenmeye” ihtiyaçları olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Diğer

taraftan, katılıma yönelik bu türden sorunlar, yeni ya da eski hareketlerin

örgütlenme biçimlerine ve amaçlarına içkin değildir. Yani, eski hareketlere oranla

yeni toplumsal hareketlerde ne katılım daha yüksektir ne de daha demokratiktir. Bu

durum belki de hareketlerin kendi özelliklerinden çok ülkenin kurumsallaşmış

yönetim biçimleriyle açıklanabilir. Nitekim yapılan bazı araştırmalar, siyasal

kültürün bir harekete katılım biçimini önemli bir biçimde etkilediğini

211

Page 221: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

göstermektedir. Örneğin, Jepperson ve Meyer’e göre devletçi bir siyasal forma sahip

bir ülkede gönüllü eylemler ve bu türden hareketlere katılımları çok daha fazla

zorlaşmaktadır. Bu anlamda örgütlere katılma biçimleri (demokratik/anti-

demokratik) ve örgüt tipleri (formel/informel) ulusal düzeyde tanımlanmış ve

kurumlaşmış siyasal düzenlemelerle yakından ilgilidir. Dolayısıyla siyasal kültür

bireysel eylemi şekillendirmektedir (akt. Schofer ve Gourinchas, 2001: 810-822).

Bu açıklamadan yola çıkarak söylenirse, Türkiye’de gerek eski gerekse yeni

toplumsal hareketlerde katılımın azlığı ve anti-demokratikliği, bu hareketlerin eski

ya da yeni olmasında, bu hareketlerin dillendirdikleri değerler ve amaçlarda değil

ama, bir bütün olarak topluma yerleşmiş siyasal kültürde, azgelişmiş bir

kapitalizmde, vb. aranmalıdır denebilir.

Diğer taraftan, yeni toplumsal hareketler içinde katılıma yönelik ortaya çıkan

sorunlar, bu hareketlerin bir kısmının elitist/seçkinci yaklaşımlarından da

kaynaklanabilmektedir. Örneğin, daha önce belirtildiği gibi, bir kadın derneği

üniversite mezunu olmayan kadınları üye yapmamakta, bir çevre vakfı gönüllü

katılımcılar istememektedir. Daha doğrusu, bu çevre vakfındaki yönetim kurulunu

oluşturan ve hepsi de profesyonel mesleklerle uğraşan beş kişi, başka katılımcıya ya

da gönüllü çalışana ihtiyaç duymadıklarını söylemekte, tek başlarına çalışmayı

tercih ettiklerini ifade etmektedirler. Diğer taraftan, örgütlenme modeli olarak henüz

merkezsiz ve hiyerarşik olmayan bir yapının yerleşmemiş olması ve bürokratik-

merkeziyetçi yapılanma dışında önünde başka bir modelin şimdilik bulunmaması

toplumsal hareketler içindeki örgüt içi demokrasiyi olumsuz etkilemektedir. Bu

veriler, yeni toplumsal hareketlerin kendi iç işleyişlerinde demokratik prosedürleri

benimseyebilmesinin onların kendilerine içkin olmadığını, başka bir takım

212

Page 222: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

koşulların da olgunlaşması gerektiğini gösterir. Bu anlamda düşünüldüğünde, bazı

yeni hareketlerin pratiklerine ilişkin yapılan gözlemler, aslında bu hareketlerin

kendilerinin bile içlerinde muhalefeti yaratamayan ya da muhalefete izin vermeyen

birer tahakküm odağı olabileceklerini göstermektedir. Örneğin, bir kaç kez

koordinasyon toplantılarına katılınan bir alternatif yaşam tarzı hareketinde,

toplantılar sırasında özellikle hareket içindeki iki kişinin konuşulacak konular ve

önerilerde baskın olduğu, her katılımcının düşüncesini açıkça ifade edemediği, çok

sesliliğin sağlanamadığı ve sürekli ve uzun süreli olarak aynı kişilerin konuştuğu

gözlenmiştir. Aslında toplantılarda herkesin konuşma hakkı var olmasına rağmen

herkes bu hakkını kullanmamaktadır. Aynı zamanda, kuruluşundan beri hareketin

içinde olup, bu hareketi temsil eden bu iki kişinin toplantılara yeni katılan ya da ilk

kez konuşup düşüncelerini paylaşmak isteyen insanları toplantıda bir öğretmen ya

da gözetmen gibi yüz mimikleri, davranış ve sözleri ile tedirgin ettikleri

görülmüştür. Bunun temel nedeni, toplantıya katılanlar tarafından bu iki kişinin

tartışılan konularda daha deneyimli ve bilgili olduklarının varsayılmasıdır. Bu ise

Habermas’cı bir müzakere anlayışının hareket içinde gelişmesini engelleyen bir

durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer taraftan, hareket içindeki her bireye söze

katılma olanağının sağlanmasının, kararlara katılma konusundaki eşitsizliği

çözmediğini söylemek mümkündür. Çünkü toplantılarda müzakereye katılma ve söz

söyleme eşitliğinin olması, her katılımcının kendisini dinletmek konusunda eşit

şansa sahip olduğunu göstermemektedir.

Buna çok benzer bir biçimde, bir sendikanın “iş yeri temsilcileri”

toplantısında yapılan gözlemler, toplantının bir takım çatışmalarla geçtiğini

göstermiştir. İş yeri temsilcilerinin bir kısmı, sendikanın bir takım faaliyetlerini ve

213

Page 223: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

politikalarını eleştirmektedir. Bu oldukça normal bir durumdur. Ne var ki, burada

asıl önemli nokta, eleştiride bulunan üyelerin aynı zamanda bu şikayetlerinin hiç bir

biçimde dikkate alınmadığından yakınmalarıdır ki, asıl önemli sorun da budur. Hatta

bu nedenle bir kaç işyeri temsilcisi, “bundan sonra bu tür toplantılara

katılmayacağını, çünkü öneri ve eleştirilerinin hiç bir işe yaramadığını”

vurgulayarak toplantıyı terk etmiştir. Biri hiyerarşik olmayan bir yapıya sahip bir

yeni toplumsal hareket, diğeri bütünüyle hiyerarşik olan ve seçimle gelen bir

başkanı ve yönetim kurulu olan eski tip bir toplumsal hareketle ilgili yukarıda

verilen iki örnek, aslında yapı olarak birbirlerinden farklı olan bu iki hareket

biçiminin, örgüt içi işleyiş açısından çok farklı süreçleri deneyimlemediklerini

göstermektedir. Dolayısıyla, örgüt yapısının hiyerarşik olmaması doğrudan doğruya

demokratik işleyişin gelişmesinin bir garantisi olamamaktadır. Kısaca söylenirse,

herkesin söz hakkının olması, gündemi belirleme hakkının olması vb. “usul”ler,

demokratik bir işleyiş için tek başına yeterli ölçütler değildir (benzer bir sonuç için,

bkz. Doğanay, 2003). Bu anlamda, konuşmanın tek başına demokratik bir yapıyı

oluşturmadığını, böylesi bir demokratik yapının gelişimi için başka bir takım

özelliklerin de var olması gerektiğini söylemek doğru olacaktır.

Diğer taraftan, mekanın kullanımı açısından düşünülürse, yeni toplumsal

hareketlerin eski hareketlere oranla müzakere olasılığını artıracak bir yapıya sahip

olduğunu söylemek gereklidir. Aşağıdaki iki örnek, toplantılarda mekanın nasıl

kullanıldığına ilişkin bir fikir verebilir. Oturma planları incelendiğinde, sendikadaki

oturma planının yaklaşık 40-50 kişiyi alabilecek biçimde düzenlendiği

görülmektedir. Salon, konuşmacıların mikrofon kullanmasını gerektirmeyecek

büyüklüktedir.

214

Page 224: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Katılımcıların oturduğu alan Kapı

TV

Başkan ve Yönetim Kurulu Masası

Balkon

Pencere

Şekil 1: Bir Memur Sendikasının Toplantı Salonunun Düzeni

Bir alternatif yaşam tarzı hareketinde ise toplantı

yapılan salon yaklaşık 15-20 kişiyi alabilecek biçimde

düzenlenmiştir. Buradaki salon, sendika da olduğu

gibimikrofon kullanmayı gerektirecek büyüklükte değildir.

215

ToplantıMasası

TV

Page 225: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Kapı

Şekil 2: Bir Alternatif Yaşam Tarzı Hareketinin Toplantı Salonunun

Düzeni

Mekanın kullanımıyla ilgili bu iki örnek, yeni toplumsal hareketlerin eski

hareketlere oranla müzakere süreçlerinin uygulanması sürecine daha yatkın bir

toplantı düzeni oluşturduğunu göstermektedir. Nitekim, sendika toplantısında

yönetim kurulu üyeleri katılımcıların tam karşısında yer alırken, alternatif yaşam

tarzı hareketinde yöneticiler dahil olmak üzere toplantıya katılan herkes aynı masa

etrafında bir araya gelmektedir. Bu durumun, toplantı sırasında bir iktidar odağı

oluşturmak yerine katılımcıların birbirlerine eşdeğer olduklarını vurgulayan

özelliğinden dolayı demokratik süreçlerin gerçekleştirilmesi açısından daha olumlu

bir görünüme sahip olduğunu belirtmek gerekir. Bunun tersine memur sendikasında

benimsenen toplantı düzeneği, iktidar odaklarını diğer üyelerden tam olarak

ayıracak biçimde düzenlenmiştir. Bu iki farklı düzenleme biçiminin toplantıya

katılan bireylerin söz söyleme ve tartışma süreçlerine katılımını etkileyebileceği

216

Page 226: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

düşünülebilir. Ne var ki, yukarıda verilen örneklerden de anlaşılacağı gibi, müzakere

süreçlerine katılımı belirleyen tek etken toplantı salonunun nasıl düzenlendiği

değildir. Toplantı salonu müzakereye ve katılıma uygun olarak düzenlenmiş olsa

bile, hareket içindeki liderlerin tutum ve davranışları katılımcıların müzakere

süreçlerini deneyimlemesinde bir takım engeller oluşturabilmektedir.

4. 6. Genel Değerlendirme

Buraya kadar elde edilen verilerden yola çıkarak bu hareketlerin her birinin

taşıdığı özelliklere ilişkin bir değerlendirme yapılabilir. Aşağıdaki tablo, bu

çalışmada incelenen hareketlerin katılımcılarının temel nitelikleri, örgüt yapısı ve

örgütlenme biçimi, devletle ve diğer toplumsal hareketlerle ilişkilerini

göstermektedir.

217

Page 227: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

218

Page 228: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Tablo 32: Türkiye’deki Eski ve Yeni Toplumsal Hareketlerin Temel Nitelikleri

STK’larla İlişkiler NİTELİKLER

STK

Devletle İlişkiler

Üyelerle İlişkiler

Yapı Karar alma İdeoloji ve Politika

Katılımcılar Jenerasyon ÖrgütlenmeTipi

M A M A M A LO LS B,YK

B, YK Ü

SK SU Ü PO Ö G OY OÜ F İ

Başkent Kadın Platformu

+ + + + + + + + + + +

KADER + + + + + + + + + + +KASAİD + + + + + + + + + Kadın Dayanışma Vakfı + + + + + + + + + + +Çağdaş Kadın ve Gençlik Vakfı + + + + + + + + + + + Türk Kadınları Kültür Derneği + + + + + + + + + + +Uçan Süpürge + + + + + + + + + + + EKB + + + + + + + + + + +ÇEKÜL Vakfı + + + + + + + + + Ekolojik Politika Hareketi + + + + + + + + + + + NÜSHED + + + + + + + + + + Türkiye Tabiatını Koruma Derneği

+ + + + + + + + + + +

Doğa İnsan İşbirliği Derneği + + + + + + + + + + Türkiye Çevre Vakfı + + + + + + + + +Bilgi, Emek, Sevgi Derneği + + + + + + + + + + + + KAOS GL + + + + + + + + + + + + LEGATO + + + + + + + + + + +

YE

Nİ T

OPL

UM

SAL

H

AR

EK

ET

LE

R

Lambdaİstanbul + + + + + + + + + + +Petrol-İş

+ + + + + + + + + + +

TÜMTİS

+ + + + + + + + + + +

Eğitim-Sen

+ + + + + + + + + + +

ESK

İ H

AR

EK

ET

LE

R

Türk Eğitim Sen + + + + + + + + + + +

207

M: Müzakereci, A: Agonistik LO: Lider odaklı, LS: Lidersiz B, YK: Başkan ve yönetim kurulu, B, YK, Ü: Başkan, yönetim kurulu ve üyeler SK: Sistem karşıtı, SU: Sistemle uyumlu Ü: Ücretli çalışan, PO: Profesyonel Orta sınıf, Ö: Öğrenci G: Genç, OY: Orta yaş, OÜ: Orta üstü F: Formel, katı, tanımlanmış, dayanıklı, İ: İnformel, gevşek, tanımlanmamış, kendiliğinden doğmuş

134

Page 229: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Yukarıdaki tablo, Türkiye’deki toplumsal hareketlerin iki farklı görünümünü

sunmaktadır. Bunlardan birincisi, gerek eski gerekse yeni hareketler içerisinde

birbirinden çok farklı özelliklere sahip hareketlerin bulunmasıdır. Ancak bu farklılık,

yeni toplumsal hareketlerde çok daha fazla belirgindir. Nitekim, bütün sendikalar

yapı, kararların alınması, katılımcılar, jenerasyon, örgütlenme tipi ve diğer sivil

toplum kuruluşlarıyla ilişkiler açısından benzer özellikler göstermektedir. Ne var ki,

yeni toplumsal hareketlerin arasında böyle bir ortaklık kurmak oldukça zordur. Bu

durum yeni toplumsal hareketler hakkında ileri sürülen değerlendirmelerin sınırlarını

ve sorunlarını göstermektedir.

Diğer taraftan, yukarıdaki tablodan yola çıkarak Türkiye’deki yeni toplumsal

hareketleri iki biçimde sınıflandırarak incelemek olanaklıdır. Nitekim, yeni

toplumsal hareketler örgütlenme tipi bakımından sınıflanırsa, informel ve formel

örgütlenme biçimine sahip toplumsal hareketlerin diğer özellikler bakımından da

birbirine benzediği görülmektedir. Dolayısıyla Türkiye’deki yeni toplumsal

hareketler;

(a) İnformel, gevşek ve tanımlanmamış,

(b) formel, katı ve tanımlanmış olmak üzere ikiye ayrılabilir.

Toplumsal hareketlerin diğer özellikleri, örneğin devletle kurdukları ilişkiler,

diğer hareketlerle ilişkiler, kararların alınma biçimi, jenerasyon, hareketin sahip

olduğu politik yaklaşımlar, o hareketin formel ve informel bir hareket özelliği taşıyıp

taşımamalarına bağlı olarak açıklanabilir.

208

Page 230: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Örgütlenme Tipi

Devletle İlişkiler

STK’larla İlişkiler

Üyelerle İlişkiler

Yapı Karar alma

İdeoloji ve

Politika Katılımcılar

Jenerasyon

1. İnformel A A M LS Ü SK Ü, PO, Ö G, OY 2. Formel M M, A M LO B, YK SU Ü, PO OY, OÜ

Şekil 3: Türkiye’deki Yeni Toplumsal Hareketlerin Yapısı

İnformel ve tanımlanmamış bir örgütlenme tipine sahip yeni toplumsal

hareketler, ya devlet kurumlarıyla daha çatışmalı ilişkilere sahiptir ya da devletle

hiçbir bağları/ilişkileri yoktur. Bunun temel nedeninin, sistem karşıtı bir politikaya

sahip olmalarında ve bu nedenle de devlet kurumlarından herhangi bir beklentilerinin

olmamasında yattığını söylemek olanaklı. Bir kaç tanesi dışında bir çoğu sosyalist ya

da anarşist fikirleri savunmakla birlikte, örgütlenme anlayışı açısından genellikle

sosyalist partilere eleştirel yaklaşmaktadırlar. Lidersiz ve hiyerarşik olmayan

yapıları, diğer örgütlenme biçimlerine göre kararların alınmasında kısmen de olsa

üyelerin etkili olduğu bir sistem oluşturmalarını sağlamıştır. Bu nedenle de bu

hareketler diğerlerine kıyasla üyeleriyle daha uyumlu ve demokratik ilişkiler

geliştirebilmektedirler. Ne var ki, hareketler içerisinde doğal liderlerin ortaya çıkması

örgüt içi demokratik işleyişi sekteye uğratmaktadır. Çoğunlukla öğrencilerden

oluşmakla birlikte, kısmen ücretli çalışanları ve profesyonel orta sınıfları da

kapsamaktadırlar. Bu hareketlerin katılımcılarının çoğunluğu gençlerden ve orta yaşlı

bireylerden oluşmaktadır.

Daha formel bir yapıya sahip yeni toplumsal hareketler ise biraz daha

çeşitlilik gösteren bir yapıya sahiptir ve Türkiye’deki yeni toplumsal hareket

örgütlenmelerinin bir çoğunda aslında bu örgütlenme tipi hakimdir. Devlet

kurumlarıyla ilişkilerinde çoğunlukla daha müzakereci ilişkilere girebilmektedirler.

Nitekim, politik olarak sisteme daha fazla uyum göstermektedirler. Çünkü üzerinde

209

Page 231: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

yoğunlaştıkları sorunları devletle uyumlu çalışarak sistem içinde çözmeyi amaçlarlar.

Diğer taraftan, bu noktada informel yapıya sahip hareketlerden önemli bir

farklılıkları ortaya çıkmaktadır. Bu hareketler politik ve ideolojik olarak daha çeşitli

bir yapı sergilerler. İçlerinde sosyalist olanlar olduğu gibi, milliyetçi, muhafazakar,

liberal ve İslamcı olanlar da vardır. Aynı zamanda bu politikalardan hiçbirini

savunmadığını söyleyen, daha doğrusu politik bir yaklaşıma sahip olmadıklarını ileri

süren bazı hareketler de formel bir örgütlenme biçimine sahiptir. Daha hiyerarşik bir

yapıya sahip oldukları için kararlar çoğunlukla başkan ve yönetim kurulu tarafından

alınmakta, üyeler de bu kararlar hakkında bilgilendirilmektedir. Buna rağmen

üyelerle ilişkileri çoğunlukla “müzakereci”dir. Aslında bunun temel nedeni, bu

hareketlerin üye sayılarının diğerlerine oranla göreli olarak fazla sayıda olmasına

rağmen, hareketin faaliyetlerine katılımda çok istekli olmamalarında yatmaktadır.

Öyle ki, bu üyelerden bir kısmı derneğe hemen hemen hiç gelmemekte ya da çok

sınırlı olarak faaliyetlere katılmaktadırlar. Dolayısıyla, ortada üyeler olmayınca,

onlarla ilişkilerde de pek fazla sorun da çıkmamaktadır. Bu nedenle aslında bu tür bir

ilişkiye müzakereci demek çok doğru değildir. Bu ilişki daha çok, hareket içinde

kararların yöneticiler tarafından alındığı ve üyelere onaylatıldığı bir ilişkiyi

yansıtmaktadır ki, Habermas’cı anlamda bu durum iletişimsel akılcılıktan çok araçsal

akılcılığa denk düşer. Dolayısıyla bu görünümün, müzakereci bir demokrasiyi ya da

agonistik bir demokrasiyi geliştireceğini düşünmek olanaksızdır. Nitekim her iki

demokrasi yaklaşımı da bireylerin birbirlerini ifade edebildikleri, tartışabildikleri,

katılımcı bir kamusal alan gerektirirken, burada ortaya çıkan durum üyelerin katılım

konusunda göstermiş oldukları isteksizliktir. Bu hareketlere ilişkin söylenebilecek

son bir özellik katılımcılarına ilişkindir. Bu hareketlerin katılımcıları çoğunlukla

210

Page 232: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ücretli ve profesyonel orta sınıflardan oluşmakla birlikte kısmen öğrencileri de

içermektedir. Jenerasyon açısından ise orta yaş ve orta yaşın üstündeki bireylerden

oluşmaktadır.

Formel ve informel bir yapıya sahip olan Türkiye’deki yeni toplumsal

hareketleri, Castells’den yola çıkarak; (a) hareketlerin kimliği; (b) hareketlerin

rakibi/düşmanı; ve (c) hareketlerin toplumsal hedefi açılarından da değerlendirmek

olanaklı (Castells, 1997: 2). Bu durumda yeni toplumsal hareketler, en temel düzeyde

insan ilişkilerini dönüştürmeyi hedefleyen feminizm ve çevrecilik gibi ilerici/öncü

(proactive) olabilecekleri gibi, tanrı, ulus, etnisite (etnik kimlik), aile gibi şu anda

tehdit altında bulunan varoluş kategorilerini korumaya yönelik savunmacı ve tepkisel

hareketler de olabilirler. Bu durumda Türkiye’deki yeni toplumsal hareketleri

aşağıdaki gibi sınıflamak mümkündür.

Formel

İnformel

İlerici/Öncü (Proactive) + + Savunmacı/Tepkisel + - Hareketin kimliği Tasarı kimlik* Direniş kimliği* Hareketin rakibi/düşmanı Sistem içi çözülebilecek

sorunlar Yeni küresel düzen, kapitalist

sistemin yarattığı evrensel sorunlar

Hareketin hedefi Siyasal kurumları etkileyerek değiştirme, spesifik sorunlar

Doğrudan eylemde bulunma, evrensel sorunlar

* Direniş kimliği (resistance identity), toplumsal baskının mantığı tarafından değersizleştirilen ya da ayıplanan konumlardaki aktörler tarafından oluşturulur ve toplumsal kurumların değerlerinden başka değerler temelinde direniş ve hayatta kalış siperleri oluşturma çabalarını anlatır. Tasarı kimlik, (project identity), ellerinde bulunan kültürel malzemelerle, toplumdaki konumlarını yeniden tanımlayan kimlikler oluşturmaya çalıştıklarını gösterir (Castells, 1997: 8).

Şekil 4: Yeni Toplumsal Hareketlerin Kimliği

Ne var ki Castells’in değerlendirmesinin tersine, bütün çevreci ve feminist

hareketleri ilerici/öncü olarak nitelendirmek olanaklı değildir (bkz. Castells, 1997:

71). Kaldı ki, çevreci ve feminist hareketlerin hedefleri, rakipleri ve kimliği söz

konusu olduğunda birbirlerinden çok farklı özellikler gösterebilmektedirler. Daha

211

Page 233: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

önce de tartışıldığı gibi, kadın ve çevre hareketleri gerek yapı ve örgütlenme

açısından gerek ideolojik/politik açıdan gerekse devlet kurumlarıyla ve birbirleriyle

ilişkileri açısından farklılıklar taşımaktadırlar. Bu nedenle de, bu hareketlerin,

söylendiği gibi kapitalizmin yeni biçimleri üzerinde yeni toplumsal kontrol biçimleri

oluşturabilmesi en azından bugün için zor görünmektedir (bkz. Wallerstein ve

Balibar, 1993). Bu noktada söylenebilecek en önemli şey, farklı hedeflere ve yapılara

sahip bu örgütlenme biçimlerinin, Türkiye’de demokratik bir kamusal alanın

yaratılmasında gerek devletle gerek birbirleriyle mücadele/çelişki içinde gelişen

perspektiflerini gelecekte nasıl değiştirip dönüştürecekleridir.

212

Page 234: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

BÖLÜM V

SONUÇ Var olan modern demokratik yapının kamusal alana yaygınlaşmış bir

demokrasi anlayışıyla geliştirilmesi gerektiği çerçevesinde değerlendirilen

müzakereci ve agonistik demokrasi yaklaşımları, demokrasinin şimdilerde yaşamış

olduğu meşruiyet krizi karşısında getirilen çözüm önerileri arasında önemli bir yere

sahiptir. Müzakereci ve agonistik demokrasi yaklaşımları, vatandaşların kendilerini

ilgilendiren sorunlar hakkında kendilerinin karar almasına dayalı bir anlayışa

dayanmaktadır. Bu iki demokrasi yaklaşımının uygulanabildiği alanın ise, eski

toplumsal hareketlerden farklı olarak yaşam niteliğine vurgu yapan yeni toplumsal

hareketler olduğu vurgulanmakta, bu hareketlerin gerek savundukları değerlerin

gerekse örgütsel yapılarının bu demokrasi yaklaşımlarını uygulamada daha uygun

olduğu ileri sürülmektedir. Genel olarak yeni toplumsal hareketlerin müzakere

yoluyla ortak bir konsensüse varabilmenin ve kamusal konuşmanın gerçekleşmesinin

koşullarını yarattığı ve yaşam alanına yönelik taleplerde bulunduğu (Benhabib,

1999), bu nedenle de demokrasinin gelişiminde önemli bir misyon yüklendiği ileri

sürülmektedir. Bu çalışma, hem yeni toplumsal hareketlere ilişkin teorilerin hem de

müzakereci ve agonistik demokrasi yaklaşımlarının temelleri ve sınırlılıkları

üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu bölümde, elde edilen sonuçların genel bir

değerlendirmesi yapılacaktır ve en sonunda Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin

gelecekteki konumunun ne olacağına ilişkin kısa bir tartışma yürütülcektir.

213

Page 235: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

5.1. Yeni Toplumsal Hareketlerin Yapısı

Bu çalışmada ulaşılan önemli bir sonuç, eski ve yeni toplumsal hareketler

arasına konulan keskin ayrımlara ilişkindir. Nitekim, yeni toplumsal hareket

teorilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan biri, “post-endüstriyel” toplumun

geçirdiği kapsamlı yapısal değişmelerle bu hareketlerin kimlik sorunlarına vurgu

yapmaları arasındaki ilişkinin yeterince açıklayıcı olamamasıdır (Larana, vd. 1994).

Toplumda yapısal bir değişimin gerçekleşmesiyle yeni toplumsal hareketlerin ortaya

çıkması arasında kurulan ilişki, eski ve yeni toplumsal hareketler arasında

kurulabilecek ortaklıkları ya da süreklilikleri görmeyi engellemektedir. Burada elde

edilen veriler, aslında her iki hareket arasında bir takım ortaklıklar kurulabileceğini

göstermektedir. Bu anlamda, bu iki hareket arasında bütünüyle bir “kopuş”

yaşanmadığını, tersine, birinden diğerine doğru bir “süreklilik” bulunduğunu

söylemek olanaklıdır. Nitekim, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin bir kısmı

eylemlerinde sorun temelli davranabildikleri gibi, ideolojik ve bütünsel bir yaklaşım

da geliştirebilmektedirler ve bu özellikleri onları emek hareketlerine

yaklaştırabilmektedir. Bunlara ek olarak, eski ve yeni toplumsal hareketlerin

katılımcılarının sahip olduğu ve savunduğu değerlerin bütünüyle birbiriyle çeliştiği,

yani, birinin materyalist diğerinin ise post-materyalist değerlere sahip olduğu

söylenemez. Kaldı ki, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin katılımcılar

açısından bir sınıfsal ittifakla oluştuklarını söylemek doğru olacaktır. Bu

hareketlerin, katılımcılarının sınıf temeliyle açıklanamaması genellikle Marksist

yaklaşımlarla ters düşüyor gibi görünse de, bunun önemi, bir kısım yeni ve eski

toplumsal hareket arasında önemli ittifaklar kurulabileceğini göstermesinde

yatmaktadır. Kaldı ki, bu hareketler arasına konulan ayrımlardan çok bunlar arasında

214

Page 236: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

kurulabilecek ittifaklar, Türkiye’deki demokrasinin gelişimine çok daha fazla katkı

yapabilir. Bu anlamda, eski ve yeni toplumsal hareketler ikiliği ya da karşıtlığının

önemli bir kırılmaya uğradığını vurgulamak gerekir. Önemli olan, bu kırılmanın nasıl

bir kırılma olduğunu anlamaktır.

Türkiye’deki yeni toplumsal hareketler “amaçlar”, “ideoloji ve politika” ve

“yapı” açısından değerlendirildiğinde iki nokta belirginleşmektedir. Bunlardan

birincisi, yeni toplumsal hareketlerin çok çeşitli ve zaman zaman birbirine

benzemeyen/birbirleriyle çelişen yapılara sahip olmasıdır. Bu hareketlerin bir kısmı

sol/sosyalist politikalara sahipken, bazıları sağ/muhafazakar ya da liberal politikalar

geliştirmektedir. Bu nedenle de bu hareketleri sahip oldukları ideoloji ve politikadan

yola çıkarak tanımlamak zorlaşmaktadır. Nitekim, yeni toplumsal hareket teorileri

genellikle sağ/muhafazakar hareketleri göz ardı etmektedir. Benzer bir biçimde,

informel ve hiyerarşik olmayan bir yapıya sahip toplumsal hareketler varken, tersine,

formel ve hiyerarşik toplumsal hareketler de bulunmaktadır, ve hatta bunlar sayıca

daha fazladır. Dolayısıyla Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin, “informel,

yapılaşmamış ve tanımlanmamış” bir özelliğe sahip olduğu söylenemez. Bu

anlamıyla, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlerin kendilerine yüklenen misyonu

yerine getirmeye ehil ve muktedir bir kolektif özne haline geldiğini söylemek de

oldukça zordur. Yani, aşağıda da bahsedileceği gibi, bazı Avrupa toplumlarında yeni

toplumsal hareketler ile demokrasinin gelişimi arasında bir ilişki olduğunu göstermek

daha kolay olabilir, ancak Türkiye’deki yeni toplumsal hareketler için

düşünüldüğünde bu ilişki o kadar kolay kurulamamaktadır (Latin Amerika ülkelerine

ilişkin benzer bir sonuç için, bkz. Hellman, 1994).

215

Page 237: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

İkinci önemli nokta, yeni ve eski toplumsal hareketlerin değişik toplumlarda

farklı biçimlere bürünmüş olmasıdır. Gerçekten de Türkiye’deki hareketler Avrupa

kaynaklı teorilerde belirtilen yapı ve özelliklerden çok farklı özellikler

gösterebilmektedir. Yeni toplumsal hareketler her toplumun kendine özgü içsel

sorunlarına bağlı olarak ortaya çıktıkları için, her toplumda çok çeşitli ve birbirinden

oldukça farklı bir biçimde gelişmektedirler.69 Bu iki özelliğin ortaya çıkmasının

temel nedeni ise, yeni ve eski toplumsal hareketlerin birbirlerinden farklı örgüt

yapılarına, değerlere ve amaçlara sahip olmasında değil fakat Türkiye’nin kendine

özgü siyasal ve ekonomik koşullarında aranmalıdır. Nitekim, eski ve yeni hareketler

arasında kurulabilen benzerlik ve ortaklıklar, toplum içinde aynı ekonomik ve siyasal

süreçleri deneyimlemelerinden kaynaklanıyor görünmektedir. Örneğin, gerek eski

gerekse yeni hareketlerin bütünü devletin baskıcılığından ve politik tutumundan

rahatsızlıklarını vurgulamaktadır. Yeni toplumsal hareketlerin bu özellikleri,

müzakereci ya da agonistik bir demokrasinin geliştirilmesi olanaklarını da,

söylendiğinin tersine zorlaştırmaktadır.

5.2. Müzakereci ve Agonistik Demokrasi Deneyimleri

Müzakereci bir demokrasinin uygulanabilmesinin karşılaştığı başlıca

sorunlardan biri, demokratik bir kamusal alanın oluşumu için kamusal tartışma

zeminlerinin varlığını yeterli saymasından kaynaklanmaktadır. Ne var ki, toplumsal

hareketlerin gerek devletle gerekse birbirleri arasındaki ilişkiler, kamusal

müzakereler yapılabiliyor olsa bile bunun doğrudan doğruya demokratik bir kamusal 69 Aslında, hiç şüphesiz sınıf hareketleri de her toplumun kendine özgü sorunlarına bağlı olarak şekillenir. Ancak burada önemli olan nokta, her toplumdaki sınıf hareketlerinin özellikle katılımcılar ve amaçlar açısından hemen hemen aynı özelliklere sahip olmasına rağmen, yeni toplumsal hareketlerin bu açılardan bile her toplumda farklı özellikler taşıyor olmasıdır. Örneğin, her işçi hareketi vurgu yaptıkları konular ve taktikler açısından neredeyse birbirinin aynısıdır. Oysa yeni toplumsal hareketler için bu derece benzerlik kurulamaz. Kimi toplumlarda ekonomik sorunlara da vurgu yapabilirlerken, kimilerinde sadece kimlik ve kültüre vurgu yapan hareketler olarak ortaya çıkmaktadırlar.

216

Page 238: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

alan yaratmada yeterli olmadığını göstermektedir. Nitekim devlet, bu kamusal

müzakerelerde belirleyici, hatta zaman zaman dışlayıcı işlevler görebilmektedir.

Baskıcı bir devlet geleneğinin varlığı, devlet ile örgütler arasındaki ilişkiyi de

sekteye uğratmaktadır.70 Benzer olarak, toplumsal hareketlerin birbirleriyle ilişkileri

ve aralarındaki müzakereler, doğrudan doğruya demokratik bir süreç yaratmamakta,

doğrusu, Habermas’cı anlamda “kamusal konuşma” kendiliğinden demokratik bir

işleyişi getirmemektedir. Çünkü hemen hemen bütün eski ve yeni toplumsal

hareketler, gerek devletle ilişkilerinde, gerek diğer toplumsal hareketlerle

ilişkilerinde, gerekse katılımcılarıyla ilişkilerinde bir takım dışlama mekanizmaları

geliştirmektedirler. Kaldı ki, Laclau ve Mouffe tarafından önerilen “ötekinin düşman

olarak değil, ama birlikte yaşanabilecek bir muhalif olarak görülmesi ilkesinin” yeni

ve eski hareketlerde benimsenmiş olduğunu söylemek oldukça zordur. Çünkü,

Mouffe’un iddia ettiği gibi çatışmanın olmadığı bir toplumda demokrasinin

gelişemeyeceği kabul edilebilirse de, Türkiye’deki toplumsal hareketlerin devletle ve

birbirleriyle girdikleri çatışmalı ilişkiler bu türden bir demokrasiyi yaratmamaktadır.

Devletin sivil toplum alanına nüfuz etmiş olması, toplumsal hareketlere karşı ayrımcı

tavrı, toplumsal hareketlerin birbirleri arasında işbirliğinin yerleşmemiş olması,

bireylerin katılımlarının yeterince sağlanamamış olması demokratik bir sürecin

oluşturulamamasının başlıca görünümleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çatışma

ilişkisi genel olarak eşitsiz bir ilişkidir ve çoğunlukla devletin baskıcı yapısının

sürekliliğine hizmet etmektedir. Toplumsal hareketler arası çatışmalar ise muhalif

olarak algılanmamakta, tersine, özellikle siyasal ve ideolojik bakış açılarının

farklılığından dolayı birbirini dışlayıcı ve yok sayıcı politikalara neden 70 Bu anlamda, Alvarez vd.’nin belirttiği gibi, toplumsal hareketler ile ilgili bir çalışmada devletin yapı ve etkisi ile bizzat devlet kurumlarıyla ilişkiler konusunun ihmal edilmemesi gerekir (Alvarez, vd., 1998).

217

Page 239: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

olabilmektedir. Bu durum toplum içerisindeki farklı kimliklere neden olumsuz

bakıldığını da anlamayı kolaylaştırmaktadır.

Diğer taraftan, toplumsal hareketlerin kendi katılımcılarıyla ilişkileri de bir

takım sorunlar içermektedir. Genel olarak söylenirse, Habermas’ın tartıştığı gibi yeni

toplumsal hareketleri kamusal alanda özgür bireylerin rasyonel bir diyalog içinde

konsensüse varabilecekleri bir yer olarak değerlendirmek bir kaç hareket dışında

mümkün görünmemektedir (benzer sonuçlar için, bkz. Erdoğan-Tosun, 200; Akşit,

vd., 2002). Nitekim, toplumsal hareketlerin hiyerarşik yapısı, doğal liderlerin ortaya

çıkması, katılımcıların azlığı, toplantılardaki konuşma pratikleri vb. böyle bir diyalog

ortamının yaratılması sürecine ilişkin bir takım engeller oluşturmaktadır. Diğer

taraftan, bireylerin üyesi oldukları toplumsal hareketin karar mekanizmalarına

katılma konusundaki isteksizlikleri örgüt içi demokrasinin gelişimini engelleyici

etkiler yapabilmektedir. Kaldı ki, bazı yeni toplumsal hareketlerin politikadan uzak

yapısı, bireylerin apolitikleşmesini peşinden getirmekte, hareketin bu tutumu devletle

ilişkilerde işe yaramasına rağmen bireylerin örgüt içi kararlara katılımını olumsuz

etkileyebilmektedir. Bu anlamda, örgüt içi demokratik yapıların oluşturulmasında

yeni toplumsal hareketler ile emek eksenli eski toplumsal hareketler arasında büyük

farklar ortaya çıkmamaktadır. Yani, yeni toplumsal hareketlerin eski hareketlere göre

bireylerin örgüt içi katılımını, dolayısıyla da örgüt içi demokrasiyi artırdığını

söylemek çok olanaklı değildir. Hareketlerin bu yapısının Türkiye’de demokratik bir

kamusal alanın gelişimine yapabilecekleri olası katkıların da sınırlı olacağını

söylemek gerekir. Kaldı ki, bir toplumsal hareketin içsel pratiği ne derece demokratik

olursa olsun, bunun bir bütün olarak politik sistemi etkileyeceği söylenemez.

218

Page 240: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Agonistik demokrasi savunucuları tarafından “farklılık” anlayışının, kültürel

ve kimliksel olarak ele alınıp değerlendirilmesi, sınıfsal farklılıkların ise göz ardı

edilmesi önemli bir kaç problemi beraberinde getirmektedir. Birincisi, sınıfsal

çelişkiler ile kültürel ve kimliksel farklılıkları dile getiren hareketler arasında

devletle girilen ilişkiler konusunda önemli ayrımlar ortaya çıkabilmektedir. Nitekim,

sendika hareketlerinin devletle ilişkilerinin daha fazla çatışmalı olduğunu söylemek

yanlış olmayacaktır. Yeni toplumsal hareketler söz konusu olduğunda da sınıf

hareketine, sosyalizme vb. türden konulara vurgu yapan, emek hareketleriyle yakın

ilişkiler geliştirebilen hareketlerin diğer hareketlere göre devletle ilişkilerinin daha

çatışmalı olduğu söylenebilir. İkincisi, agonistik demokrasi savunucularının ileri

sürdüğünün tersine nesnel sınıf çıkarları ile evrensel insani değerler arasında

bütünüyle bir zıtlık, bir antagonizma olduğu söylenemez. Nitekim, bu çalışmanın

verilerinin gösterdiği en önemli bulgulardan biri, sınıf hareketinin katılımcılarının

barış, çevre, küreselleşme karşıtı ve anti-nükleer hareketler gibi yeni toplumsal

hareketlerin dillendirdiği sorunlara karşı da oldukça duyarlı olduğunu ve bu

hareketlere katılma potansiyeli taşıdıklarını göstermesidir. Bu anlamda emek

hareketinin katılımcıları evrensel insani sorunlarla ilgilenen diğer toplumsal

hareketler için potansiyel destekleyiciler olabilirler. Bu noktada yeni toplumsal

hareket katılımcılarıyla ile eski toplumsal hareket katılımcıları arasında çok büyük

farklılıklar olduğunu söylemek zordur. O halde, maddi koşullardan özerk olmama ile

evrensel insani değerleri benimseme arasında kurulan negatif korelasyonun

doğruluğundan şüphe duymak gereklidir.

Son olarak yeni ve eski toplumsal hareketler bütün olarak

değerlendirildiğinde ortaya şu sonuçlar çıkmaktadır: (a) Müzakereci ve agonistik

219

Page 241: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

demokrasinin uygulanabilmesi sürecinde yeni toplumsal hareketlerin eski toplumsal

hareketlere göre daha uygun bir yapı sergilediğini söylemek şimdilik zor

görünmektedir. Kaldı ki, daha önce örnek verildiği gibi, eski toplumsal hareketler bu

türden demokratik pratikleri gerçekleştirmede önemli sayılabilecek deneyimlere de

sahiptir. (b) Yeni ve eski toplumsal hareketler arasında önemli farklılıklardan

bahsedilebileceği gibi, birbirleriyle oldukça benzer özellikleri de paylaşmaktadırlar.

Bundan dolayı da aralarında bir kopuş ya da zıtlıktan çok, bir süreklilikten

bahsedilebilir.

5.3. Türkiye’de Yeni Toplumsal Hareketlerin Geleceği ve Demokrasi

Yukarıda bahsedilen yapının, giderek daha fazla demokratik ve katılımcı,

birbirini dışlamayan bir biçime mi dönüşeceği, yoksa daha fazla çelişki ve

çatışmalara mı yol açacağı iki noktaya bağlıdır. Bunlardan birincisi, eski ve yeni

toplumsal hareketler arasında ittifakların kurulup kurulamayacağıdır. Buradaki

veriler, böylesi bir ittifakın olanaklı olduğunu göstermektedir. Yeni toplumsal

hareketlerin bir bütün olarak demokratik bir sisteme henüz sahip olmamaları, onların

olumlu hiçbir role de sahip olmadıkları/olamayacakları anlamına gelmemektedir.

Habermas ve Benhabib gibi bazı kuramcıların umduğunun tersine, yeni sosyal

hareketler henüz kendi içlerinde demokrasiyi yerleştirememişlerdir ve bütün olarak

da siyasal sistemi demokratikleştirme gücüne de sahip değildirler. Bu durumun

devam etmesi, yeni toplumsal hareketlerin bürokratik bir yapı geliştirmelerine bile

neden olabilir. Fakat bir takım tarihsel ve toplumsal koşullar yeni toplumsal

hareketleri diğer örgütlenmelerle birbirine bağlayabilir. Dolayısıyla, yeni toplumsal

hareketlerin en önemli potansiyeli burada yatmaktadır. Bu ititifak, hem eski hem de

yeni hareketleri güçlendiren ve geliştiren bir işlev görebildiği gibi, bir bütün olarak

220

Page 242: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

sistemi etkileme ve değiştirme şanslarını da artırır. Bu anlamda, Türkiye’de

demokratik bir kamusal alanın oluşumunu eski ve yeni toplumsal hareketler arasında

kurulabilecek ittifaklar belirleyecektir. Çünkü böylesi bir ittifak, hem eski tip

hareketlerin hem de yeni hareketlerin birbirlerini etkileyerek yapılarını daha

demokratik bir biçime dönüştürmelerine katkı yapabilir. Her iki harekette de böylesi

bir potansiyel bulunmaktadır.71

İkincisi ise, gerek eski gerekse yeni toplumsal hareketlerin faaliyetlerine

kendi katılımcılarını ve üyelerini ne kadar katabilecekleriyle ilişkilidir. Bu çalışmada

elde edilen veriler, özellikle yeni toplumsal hareketlerin bu konuda yetersiz olduğunu

ve dışarıda kalanları örgütlemek ve hareket içine onları da katmak şöyle dursun,

bizzat kendi katılımcılarını bile bütünüyle faaliyetlerine katamadıklarını

göstermektedir. Bu durumun gelecekte de böyle devam etmesi, gerek örgüt içi

işleyişte gerekse diğer örgütlerle ilişkilerde demokratik yapıların gelişimini olumsuz

etkileyeceğini düşündürtmektedir.

Bununla bağlantılı olarak düşünüldüğünde, yeni toplumsal hareketlerin kendi

içlerinde taşıdığı çelişkiler gelecek için bir takım sorunların olabileceğini akla

getirmektedir. Bunun en önemli göstergesi, yeni toplumsal hareketlerin

popülerleşerek, siyasal anlamda toplumsal muhalefet boyutunun giderek

törpülenmesi ve ortadan kalkmasıdır. Nitekim, bazı toplumsal hareketler siyaseti

sadece siyasal partilere özgü bir faaliyet alanı olarak görmekte, kendilerini bunun

71 Son yıllarda sendikacılık alanında “toplumsal hareket sendikacılığı” adı altında yapılan tartışmalar da böylesi bir olanağın varlığını göstermektedir. Bu anlayışın en önemli özelliği, Waterman’a gore,“güçlü ve çok renkli bir sivil toplum oluşturma mücadelesi veren ama sınıfsal olmayan ya da yarı sınıfsal özellik taşıyan demokratik hareketlerle bağlantı kurmayı, onlarla ilişki içinde olmayı önemsemesi” ve “tüm toplumsal ilişkiler ve yapıların (ekonomik, siyasal, toplumsal, konutsal, cinsel, kültürel gibi) değişimini sürdürmek için çalışması” (aktaran, Akkaya, 2004) gerektiğidir. Yeni toplumsal hareket sendikacılığının “yeni” olup olmaması bir tarafa, eski tip toplumsal hareketlerin diğer toplumsal hareketlerle ilişkiler kurulmasını önerdiği için önemli bir başlangıç olarak görülmelidir.

221

Page 243: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

dışında tutmaktadırlar. Bu süreç böyle devam ettiği müddetçe, yeni toplumsal

hareketler tarafından dillendirilen sorunların ve onların duyarlı olduğu konuların

sistem tarafından kuşatılarak dönüştürülmesi gibi bir sorun ortaya çıkmaktadır.

Böylesi bir durumda yeni toplumsal hareketlerin, sadece “sistemin bir kenar süsü”

olarak kalması gibi bir tehlikeden bahsetmek olanaklıdır. Süreç böyle işlediği

müddetçe yeni toplumsal hareketlerin bir bütün olarak sistemi etkileme potansiyelleri

de ortadan kalkacaktır.

222

Page 244: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

ÖZET

YENİ VE ESKİ TOPLUMSAL HAREKETLER:

TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK AÇILIMLAR

Coşkun, Mustafa Kemal

Doktora, Sosyoloji Bölümü

Tez Yöneticisi: Doç. Dr. Hayriye Erbaş

Bu tez, Türkiye’deki yeni ve eski toplumsal hareketlerin demokratik süreçleri deneyimlemelerine yönelik bir sosyolojik çözümleme girişimidir. Türkiye’de sivil toplum örgütleri ve demokrasinin gelişimi konusunda önemli sayıda bir literatür bulunmasına rağmen, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketlere ilişkin geniş bir literatürden bahsetmek çok kolay görünmemektedir. Bu nedenle özellikle yeni toplumsal hareketlerin toplumsal, siyasal ve ideolojik karakteristikleri, toplumsal sorunları algılayışları, eski tip toplumsal hareketlerle aralarındaki temel ayrım noktaları ve demokratik yöntem ve usulleri deneyimleme olanakları konusundaki bilgiler sınırlıdır. Çalışma, bu konuları Ankara’daki yeni ve eski toplumsal hareketlere yönelik bir alan araştırmasının bulgularından hareketle incelemeyi ve tartışmayı amaçlamaktadır.

Çalışmanın ilk amacı, Türkiye’deki yeni ve eski toplumsal hareketlerin genel bir sosyolojik-demografik portresini ortaya koymaktır. Bu nedenle, her iki toplumsal hareket katılımcılarının eğitim durumu, sınıfsal yapısı, hareketin örgütlenme yapısı, amaçları ve değerleri açısından karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Buradaki çözümlemeler, yeni toplumsal hareketlere atfedilen sosyolojik karakteristiklerin ne ölçüde geçerli olduğu sorusunu aydınlatmaya yöneliktir. Burada elde edilen veriler daha önce yapılan bazı araştırmaların bulgularıyla da karşılaştırılmıştır. Çalışmanın bulguları, Türkiye’deki yeni ve eski toplumsal hareketler arasında bir ‘kopuş’tan çok ‘süreklilik’ olduğunu, örgüt yapısı, amaçlar ve değerler konusunda önemli bir takım benzerlikler olduğunu ortaya koymaktadır.

Ek olarak bulgular, yeni toplumsal hareketler arasında katılımcılar, örgütlenme yapısı, değer ve amaçlar konusunda belirgin bir takım farklılıkların varolduguna isaret etmektedir. Bu nedenle de, Türkiye’deki yeni toplumsal hareketler katılımcılarının özellikleri, örgütlenme yapıları, değerleri ve amaçları bağlamında tanımlanamamaktadır. Daha çok, Türkiye’nin kendine özgü ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullarıyla şekillenmektedirler. Bu durum onların hem birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmalarına hem de eski toplumsal hareketlerle benzeşmelerine neden olmaktadır. Bu tür farklılıklar ve benzerlikler, onların siyasal, kültürel ve ideolojik pratiklerinde ve birbirlerini algılama biçimlerinde de yansımaktadır.

Çalışma ikinci olarak, yeni ve eski toplumsal hareketlerin demokratik süreçleri ne derecede deneyimlediklerine yoğunlaşmayı amaçlamaktadır. Bu noktada,

223

Page 245: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

liberal demokrasinin krizini çözmeye yönelik olarak geliştirilen müzakereci ve agonistik demokrasi teorileri tartışılmıştır. Genel olarak bu teoriler, yeni toplumsal hareketlerin sistem alanına değil fakat yaşam alanına yönelik taleplere sahip olduğundan, bu hareketlerin eski toplumsal hareketlere oranla müzakereci ya da agonistik demokrasi pratiklerini gerçekleştirmeye daha yatkın olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu amaçla, çalışmada eski ve yeni toplumsal hareketlerin devletle, diğer toplumsal hareketlerle ve katılımcılarıyla ilişkilerine ilişkin elde edilen veriler yorumlanmıştır. Bu konuda elde edilen bulgular, hem eski hem de yeni toplumsal hareketlerin müzakereci ve agonistik demokrasi ilkelerini deneyimlemeden oldukça uzak olduğunu göstermektedir. Yeni toplumsal hareketler zaman zaman daha demokratik müzakere süreçlerini deneyimleyebilmektedir, ancak bu durum sadece bir kaç hareketle sınırlıdır. Bu anlamda, yeni toplumsal hareketlerin bir bütün olarak daha demokratik olduğunu ve müzakereci ya da agonistik demokrasi pratiklerini yaşayabildiklerini söylemek çok olanaklı görünmemektedir. Nitekim, her hangi bir örgütün demokratik pratikleri yaşama geçirmesi, onun yeni ya da eski değerleri savunmasında değil, fakat ülkenin ekonomik, siyasal ve toplumsal koşullarının uygun olmasında yatmaktadır.

Bu konudaki ikinci bulgu, toplumsal hareketler ile devlet arasındaki ilişkiler hakkındadır. Bu hareketler ile devlet arasındaki ilişkilerde belirleyici olan devlettir ve bu ilişki genellikle toplumsal hareketlerin ideolojik/politik yapısına bağlı olarak şekillenmektedir. Bu nedenle, sahip oldukları politik/ideolojik özelliklere göre toplumsal hareketler devletle müzakereci bir ilişkiye girebilmekte ya da girememektedir. Bu noktada önemli olan, hareketlerin etkililiği değil, devletin bu hareketlere yaklaşımıdır. Bu noktada önemli olan, toplumsal hareketler ile devletin ve toplumsal hareketlerin birbirleriyle ilişkilerinin gelecekte nasıl değişip dönüşeceğidir. Türkiye’de demokratik bir kamusal alanın oluşumu bu dönüşümlere bağlı olarak gerçekleşecektir.

Temel Kavramlar: yeni toplumsal hareketler, eski toplumsal hareketler, müzakereci demokrasi, agonistik demokrasi, kopuş ve süreklilik.

224

Page 246: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

SUMMARY

NEW AND OLD SOCIAL MOVEMENTS:

DEMOCRATIC OPENINGS IN TURKEY

Coşkun, Mustafa Kemal

Ph.D., Department of Sociology

Supervisor: Assoc. Prof.. Hayriye Erbaş

This dissertation is a sociological attempt to analyze the new and old social movements’ democratic procedures. Although there are plenty works in literatures of civil society and organizations and development of democracy in Turkey, it is not easy to mention about profusion of works in the literature of new social movements. Therefore, the knowledge about new social movements’ social, political and ideological characteristics, their perception of social problems, their differences from old social movements, and their possibilities of realization the democratic methods and procedures have been very limited. This study aims to examine these issues through the case study of new and old social movements in Ankara.

The study first aims to provide a general sociological-demographical portrait of the new and old social movements in Turkey. Therefore, the organizational structure, goals and values of the movements and education levels, class structure of the participants of both new and old social movements have been examined comparatively. The analyses here are all about the clarification of the relevance of the sociological characteristics attributed to new social movements. This study challenges such taken for granted assumptions. The findings have been compared with the findings of some other studies. Overall, the findings of this research show that there is a ‘continuity’ rather than a ‘break’ between the new and old social movements in Turkey, and there are some important similarities among them with respect to organization structure, goals and values.

Furthermore, the findings point out that there are some certain differences among new social movements with respect to participants, organizational structures, values and goals. Therefore, the new social movements cannot be defined in terms of mentioned characteristics above. Rather, they are mostly formed by the special economic, social and political conditions of Turkey. The reason of differences among them and of similarities between new and old social movements is these conditions. This further causes both the differences of new social movements from the previous social movements and resembling characteristics with the hitherto old social movements. These similarities and differences are reflected in their political, ideological and cultural practices and their perceptions one to another.

The second aim of this study is to focus on to what degree the old and new social movements have been experiencing the democratic processes. At this point, it has been discussed the deliberative and agonistic democracy theories, which were

225

Page 247: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

developed as a response to the liberal democracy crisis. These theories in general asserted that the new social movements have been efficient in realizing the deliberative or agonistic democracy practices and procedures because they do have claims over the life areas rather than system areas. At this point, data about the relationships of old and new social movements with the state, with the other social movements and with their own participants have been interpreted. The findings show that both old and new social movements are far from the experiencing the principles of agonistic and deliberative democracy The new social movements are be able to experience more democratic deliberation procedures from time to time. However, this is very limited to one or two social movements. In this manner, it is quite difficult to state that new social movements as a whole are more democratic and might be living a quiet deliberative and agonistic democracy practices. Likewise, any organization’s application of the democratic practices has nothing to do with the organization’s ties with the old or new values. It is, however, hidden in the relevance of these practices to the economic, political, and social conditions of the given country. The second finding in this part is all about the relationships between the state and social movements. . Within the relationships between social movements and the state, the dominant side is the state and the relationships are to be formed according to the ideological/political structures of social movements. . Therefore, the social movements in relation to their ideological/political characteristics could be able to define a deliberative relationship with the state or not. At this point, the state’s approach into these social movements is more important than the effectiveness of the social movements. It is important to know how the relationships between social movements and state and relationships among the all social movements are to be altered in future. The formation of democratic public sphere in Turkey will be materialized based on these transformations

Keywords: New Social Movements, Old Social Movements, Deliberative

Democracy, Agonistic Democracy, Break and Continuity.

226

Page 248: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

KAYNAKÇA Ackerman, B. (1989). “Why Dialogue?”, The Journal of Philosophy, 86/1, s. 5-22.

Adam, B. D. (1993). “Post-Marxism and the New Social Movements”, The Canadian Review of Sociology and Anthropology, 30/3, s. 316-337.

Agger, B. (1991). “Critical Theory, Poststructuralism, Postmodernism: Their Sociological Relevance”, Annual Review of Sociology, 17, s. 105-131.

Akkaya, Y. (2004). “Toplumsal Hareket Sendikacılığı Ne Kadar Yeni, Ne Kadar Eski?”, www.sendika.org

Akşit, B – Tabakoğlu, B. – Serdar, A. (2002). “Ulus-Devlet ve Cemaatçi Kültür Arasında Sıkışan/Gelişen Sivil Toplum: Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşları”, A. A. Dikmen, (der.), Cumhuriyet Döneminde Siyasal Düşünce ve Modernleşme içinde, 7. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, Ankara: İmaj Yayıncılık.

Althusser, L. (1987). John Lewis’e Cevap, (çev.: M. Ökmen), Ankara: V Yayınları.

Althusser, L. (1991). Özeleştiri Ögeleri, (çev.: L. Targu), İstanbul: Belge Yayınları.

Althusser, L. (2002). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, (çev.: Y. Alp-M. Özışık), İstanbul: İletişim Yayınları.

Althusser, L. (2002). Marx İçin, (çev.: I. Ergüden), İstanbul: İthaki.

Alvarez, S. E. – E. Dagnino – A. Escobar. (1998). "Introduction: The Cultural and the Political in Latin American Social Movements", S. E. Alvarez – E. Dagnino – A. Escobar, (der.), Cultures of Politics, Politics of Culture: Re-visioning Latin American Social Movements, Boulder: Westview Press.

Amin, S. (1995). “Bugünkü Üçüncü Dünya’da Demokrasi Sorunu”, S. Amin,-A. G. Frank,-N. Chomsky, (der.), Düşük Yoğunluklu Demokrasi, (çev. A. Fethi), İstanbul: Alan Yayıncılık.

Anderson, P. (1988). Gramsci: Hegemonya, Doğu/Batı Sorunu ve Strateji, (çev.: T. Günersel), İsstanbul: Alan Yayıncılık.

Anderson, P. (2004). Batı Marksizmi Üzerine Düşünceler, (çev.: B. Aksoy), İstanbul: Birikim Yayınları.

Arendt, H. (1994). İnsanlık Durumu, (çev.: B. Sina Şener), İstanbul: İletişim Yayınları.

Aronowitz, S. (1987). “Theory and Socialist Strategy”, Social Text, 16.

Arrighi, G. – Hopkins, T. –Wallerstein, I. (1995). Sistem Karşıtı Hareketler, (çev.: C. Kanat-B. Somay-S. Sökmen), İstanbul: Metis Yayınları.

Bagguley, P. (1992). “Social Change, the Middle Class and the Emergence of ‘New Social Movements’: A Critical Analysis”, The Sociological Review, 38, 1-48.

Barber, B. (1995). Güçlü Demokrasi, (çev. M. Beşikçi), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Barker, R. A. (2001). “The Nature of Leadership”, Human Relations, 54/4.

227

Page 249: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Barkey, H. J. (2000). “The Struggles of a ‘Strong’ State”, Journal of International Affairs, 54/1, s. 87-103.

Bauman, Z. (2000). Siyaset Arayışı, (çev.: T. Birkan), İstanbul: Metis Yayınları.

Baxter, H. (1987). “System and Life-World in Habermas’s ‘Theory of Communication Action’”, Theory and Society, 16/1, s. 39-86.

Bayramoğlu, S. (2002). “Küreselleşmenin Yeni Siyasal İktidar Modeli: Yönetişim”, Praksis, 7, s. 85-116.

Beckman, B. (1998). “Demokratikleşmeyi Açıklamak: Sivil Toplum Kavramı Üzerine Notlar”, E. Özdalga-S. Persson, (der.), Sivil Toplum, Demokrasi ve İslam Dünyası , (çev.: A. Fethi), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Belek, İ. (1997). Postkapitalist Paradigmalar; İstanbul: Sorun Yayınları.

Benhabib, S. (1999a). Modernizm, Evrensellik ve Birey, (çev. M. Küçük), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Benhabib, S. (1999b). “Demokratik Moment ve Farklılık Sorunu“, S. Benhabib, (der.), Demokrasi ve Farklılık, (çev. Z. Gürata-C. Gürsel), İstanbul: Demokrasi Kitaplığı.

Bertram, B. (1995). “New Reflections on the ‘Revolutionary’ Politics of Ernesto Laclau and Chantal Mouffe”, Boundary 2, 22/3, s. 81-110.

Best, S.-Kellner, D. (1998). Postmodern Teori, (çev. M. Küçük), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Blaug, R. (1996). “New Theories of Discursive Democracy”, Philosphy and Social Criticism, 22/1, s. 49-80.

Blaug, R. (1997). “Between Fear and Disappointment: Critical, Emprical and Political Uses of Habermas”, Political Studies, XLV, s. 100-117.

Bobbio, N. (1993). “Gramsci ve Sivil Toplum Kavramı”, J. Keane, (der.), Sivil Toplum ve Devlet, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Boggs, C. (1977). “Revolutionary Process, Political Strategy, and the Dilemma of Power”, Theory and Society, 4/3, s. 359-393.

Bora, T. (1997). “Sivil Toplum, Sivil İnisiyatifler ve Siyaseti Yeniden Kurmak”, Ağaçkakan, 7/32.

Bora, T.-Çağlar, S. (2002). “Modernleşme ve Batılılaşmanın Bir Taşıyıcısı Olarak Sivil Toplum Kuruluşları”, U. Kocabaşoğlu, (der.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce-3, Modernleşme ve Batıcılık, İstanbul: İletişim Yayınları.

Boratav, K. (1995). İstanbul ve Anadolu’dan Sınıf Profilleri, İstanbul: Tarih Vakfı-Yurt Yayınları.

Boratav, K. (2000). Yeni Dünya Düzeni Nereye, Ankara: İmge Kitabevi.

Boron, A. A. (2000). “Embattled Legacy: ‘Post-Marxism’ and the Social and Political Theory of Karl Marx”, Latin American Perspectives, 27/4, s. 49-79.

Bottomore, T. (1989). Frankfurt Okulu, (çev. A. Çiğdem), İstanbul: Ara Yayıncılık.

228

Page 250: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Bowles, S.-Gintis, H. (1996). Demokrasi ve Kapitalizm, (çev. O. Akınhay), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Brown, D. (1990). “Sandinismo and the Problem of Democratic Hegemony”, Latin American Perspectives, 17/2, s. 39-61.

Buechler, M. (1995). "New Social Movement Theories", Sociological Quarterly, 36, s. 441-464.

Buechler, S. M. (2000). Social Movements in Advanced Capitalism, New York; Oxford: Oxford University Press.

Bulaç, A. (1999). “Yerel Siyaset ve Demokrasi, Çoğulculuk, Sivil Toplum”, WALD (der.), Sivil Toplum İçin Kent, Yerel Siyaset ve Demokrasi Seminerleri, Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi, İstanbul: WALD Yayınları.

Burris, V. (1986). “The Discovery of the New Middle Class”, Theory and Society, 15/3, s. 317-349.

Buttom, M.-Mattson, K. (1999). “Deliberative Democracy in Practice: Challenges and Prospects for Civic Deliberation”, Polity, 31/4, s. 609-627.

Callinicos, A. (2001). Postmodernizme Hayır, (çev. Ş. Pala), Ankara: Ayraç Yayınevi.

Callinicos, A. (2004). Toplum Kuramı, (çev.: Y. Tezgiden), İstanbul: İletişim Yayınları.

Castells, M. (1996). The Information Age: Economy, Society and Culture: The Rise of Network Society, Oxford: Blackwell.

Castells, M. (1997). The Power of Identity, Cambridge, MASS: Blackwell

Charney, E. (1998). “Political Liberalism, Deliberative Democracy and the Public Sphere”, The American Political Science Review, 92/1, s. 97-110.

Chilcote, R. H. (1990). “Post-Marxism: The Retreat from Class in Latin America”, Latin American Perspectives, 17/2, s. 3-24.

Cohen J.-Arato, A. (1992). Civil Society and Political Theory, Cambridge: MIT Press.

Cohen, Jean. (1999). “Strateji ya da Kimlik: Yeni Teorik Paradigmalar ve Sosyal Hareketler”, K. Çayır, (der.), Yeni Sosyal Hareketler, İstanbul: Kaknüs Yayınları.

Cohen, Joshua. (1998). “Democracy and Liberty”, Deliberative Democracy içinde, der. J. Elster, Cambridge: Cambridge University Press.

Cohen, Joshua. (1999a). “Müzakereci Demokraside Usul ve Esas”, S. Benhabib, (der.), Demokrasi ve Farklılık, (çev. Z. Gürata-C. Gürsel), İstanbul: Demokrasi Kitaplığı.

Cohen, Joshua. (1999b). “Reflections on Habermas on Democracy”, Ratio Juris, 12/4, s. 385-416.

229

Page 251: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Cohen, Robin. (1998). “Transnational Social Movements: An Assessment”, Paper to the Transnational Communities Program Seminar Held at the School of Geography, University of Oxford.

Connolly, W. (1995). Kimlik ve Farklılık, (çev. F. Lekesizalın), İstanbul : Ayrıntı Yayınları.

Cooke, M. (2000). “Five Arguments for Deliberative Democracy”, Political Studies, 48, s. 947-969.

Cotgrove, S. – Duff, A. (2003). “Midle-Class Radicalism and Environmentalism”, J. Goodwin – J. M. Jasper, (der.), The Social Movements Reader, Cornwall: Blackwell Publishing.

Cotgrove, S.-Duff, A. (1981). “Environmentalism, Values and Social Change”, The British Journal of Sociology, 32/1, s. 92-110.

Craib, I. (1984). Modern Social Theory From Parsons to Habermas, Sussex: Harvester Press.

Cunningham, F. (2002). Theories of Democracy: A Critical Introduction, London and New York: Routledge.

Curtis, J. (1971). “Voluntary Association Joining: A Cross-National Comparative Note”, American Sociological Review, 36/5.

Cutler, S. J. (1976). “Age Differences in Voluntary Association Memberships”, Social Forces, 55/1.

Çaha, Ö. (1999). Sivil Toplum, Aydınlar ve Demokrasi, İstanbul: İz Yayıncılık.

Çaha, Ö. (2000). Aşkın Devletten Sivil Topluma, İstanbul: Gendaş Kültür Yayınları.

Çelik, N. B. (1999). “İdeoloji Kuramlarında Özne: Althusser ve Gramsci”, Kültür ve İletişim, 2/2, s. 101-128.

Çoban, T. (2002). “Sivil Toplum ve Sendikal Hareket”, Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik, İstanbul: İletişim Yayınları.

D’Anieri, P.-Ernst, C.-Kier, E. (1990). “New Social Movements in Historical Perspective“, Comparative Politics, 22/4, s. 445-458.

Dağı, İ. D. (2001). “Normatif Yaklaşımlar: Adalet, Eşitlik ve İnsan Hakları”, A. Eralp, (der.), Devlet, Sistem ve Kimlik, İstanbul: İletişim Yayınları.

Dahl, R. A. (2001). Demokrasi Üstüne, (çev. B. Kadıoğlu), Ankara: Phoenix Yayınevi.

Dalton, R. J.-Kuechler, M.-Bürklin, W. (1990). “The Challange of New Movements”, R. J. Dalton – M. Kuechler, (der.), Challenging the Political Order: New Social and Political Movements in Western Democracies, New York: Oxford University Press.

Dalton, R. J.-Scarrow, S. E.-Cain, B. E. (2004). “Advanced Democracies and the New Politics”, Journal of Democracy, 15/1, s. 124-138.

Dalton, R.-Bürklin, W.-Drummond, A. (2001). “Public Opinion and Direct Democracy”, Journal of Democracy, 12/4, s. 141-153.

230

Page 252: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Diamond, L. (1994). “Rethinking Civil Society Toward Democratic Consolidation”, Journal of Democracy, 5/3.

Diani, M. (1992). “The Concept of Social Movement”, The Sociological Review, 92.

Disco, C. (1979). “Critical Theory as Ideology of the New Class: Rereading Jürgen Habermas”, Theory and Society, 8/2, s. 159-214.

Dodd, C. H. (1992). “The Development of Turkish Democracy”, British Journal of Middle Eastern Studies, 19/1, s. 16-30.

Doğanay, Ü. (2003). Demokratik Usüller Üzerine Yeniden Düşünmek, Ankara: İmge Kitabevi.

Dryzek, J. (1990). Discursive Democracy: Politics, Policy and Political Science, New York: Cambridge University Press.

Dryzek, J. (2001). “Legitimacy and Economy in Deliberative Democracy”, Political Theory, 29/5, s. 651-669.

Dursun, D. (1997). “Devlet Karşısında Sivil Toplumun Artan Gücü ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme”, Türkiye’yi Yeniden Düşünmek, Sempozyum Bildirileri, Ankara: HAK-İŞ Eğitim Yayınları.

Duyvendak, J. W. (1995). The Power of Politics: New Social Movements in France, San Francisco: Westview Press.

Eagleton, T. (1996). İdeoloji, (çev. M. Özcan), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Eichler, M. (1977). "Leadership in Social Movements", Sociological Inquiry, 47/2.

Elliott, C. F. (1965). “Lenin, Rosa Luxemburg and the Dilemma of the Non-Revolutionary Proleteriat”, Midwest Journal of Political Science, 9/4, s. 327-338.

Epstein B. (1990). “Rethinking Social Movement Theory”, Socialist Review, 21, s. 35-65.

Erdoğan-Tosun, G. (2000). “Sivil Toplum Örgütleri İçinde Katılım ve Demokrasi”, Birikim, 130, s. 52-60.

Ergil, D. (2000). “Identity Crises and Political Instability in Turkey”, Journal of International Affairs, 54/1, s. 43-59.

Eyerman R. (1984). “Social Movements and Social Theory”, Sociology, 18, s. 71-82.

Fine, R.-Smith, W. (2003). “Jürgen Habermas’s Theory of Cosmopolitanism”, Constellations, 10/4, s. 469-487.

Frank, A. G. (1995). “Demokratik Olmayan Bir Piyasada Piyasa Demokrasisi”, S. Amin,-A. G. Frank,-N. Chomsky, (der.), Düşük Yoğunluklu Demokrasi, (çev. A. Fethi), İstanbul: Alan Yayıncılık.

Fraser, N. (1989). Unruly Practices, Power, Discourse and Gender in Contemporary Social Theory, Minneapolis: University of Minnesota Press.

Fuentes, M. – Frank, A. G. (1990). “Toplumsal Hareketler Üzerine On Tez”, Birikim, 16.

231

Page 253: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Galston, W. A. (2000). “Civil Society and the "Art of Association", Journal of Democracy, 11/1, s. 64-70.

Geras, N. (1979). “Marx and Critique of Political Economy”, Ideology in Social Science içinde, der: R. Blackburn, Glasgow: Fontana/Collins.

Geras, N. (1987). “Post-Marxism?”, New Left Review, 163, s. 40-83.

Giddens, A. (1999). İleri Toplumların sınıf Yapısı, İstanbul: Birey Yayıncılık.

Giddens, A. (2000a). Üçüncü Yol, İstanbul: Birey Yayıncılık.

Giddens, A. (2000b). Elimizden Kaçıp Giden Dünya, (çev. O. Akınhay), İstanbul: Alfa Yayınları.

Gills, B.-Rocamora, J.-Wilson, R. (1995). “Düşük Yoğunluklu Demokrasi”, S. Amin,-A. G. Frank,-N. Chomsky, (der.), Düşük Yoğunluklu Demokrasi, (çev. A. Fethi), İstanbul: Alan Yayıncılık.

Gorz, A. (2001). Yaşadığımız Sefalet, (çev. N. Tutal), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Gould, C. C. (1999). “Çeşitlilik ve Demokrasi: Farklılıkların Temsili”, S. Benhabib, (der.), Demokrasi ve Farklılık, (çev. Z. Gürata-C. Gürsel), İstanbul: Demokrasi Kitaplığı.

Gouldner, A. (1978a). “New Class Project, I.”, Theory and Society, 6/2, s. 153-203.

Gouldner, A. (1978b). “New Class Project, II.”, Theory and Society, 6/3, s. 343-389.

Göle, N. (1996). “Authoritarian Secularism and Islamist Politics: The Case of Turkey”, A. R. Norton, (der.), Civil Society in the Middle East, cilt 2, Leiden: E. J. Brill.

Göle, N. (2000). “80 Sonrası Politik Kültür”, E. Kalaycıoğlu-A. Y. Sarıbay, (der.), Türkiye’de Politik Değişim ve Modernleşme, İstanbul: Alfa Yayınları.

Gramsci, A. (2003). Hapishane Defterleri, (çev.: A. Cemgil), İstanbul: Belge Yayınları.

Grant, C. B. (2000). “Discursive Democracy as the Political Taming of Globalisation”, Debatte, 8/2, s. 134-148.

Guehenno, J. M. (1998). Demokrasinin Sonu, Ankara: Dost Kitabevi.

Gülalp, H. (2001). “Globalization and Political Islam: The Social Bases of Turkey’s Welfare Party”, İnternational Journal of Middle East Studies, 33, s. 433-448.

Gülalp, H. (2003). Kimlikler Siyaseti, Türkiye’de Siyasal İslamın Temelleri, İstanbul: Metis Yayınları.

Habermas J. (1981) "New Social Movements" Telos. 33

Habermas, J. (1973) Theory and Practice, Boston: Beacon Press.

Habermas, J. (1975). “Towards a Reconstruction of Historical Materialism”, Theory and Society, 2/3, s. 287-300.

Habermas, J. (1976). Legitimation Crisis, London: Heineman.

Habermas, J. (1984). Theory of Communicative Action, Boston: Beacon Press.

232

Page 254: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Habermas, J. (1987). The Philosophical Discourses of Modernity, Cambridge: Polity Press.

Habermas, J. (1989) The Structural Transformation of the Public Sphere, Polity Press.

Habermas, J. (1992). Rasyonel Bir Topluma Doğru, (çev. A. Çiğdem-M. Küçük), Ankara: Vadi Yayınları.

Habermas, J. (1993). İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim, (çev. M. Tüzel), İstanbul: YKY.

Habermas, J. (1995) “Morality and Ethical Life: Does Hegel’s Critique of Kant Apply to Discourse Ethics?”, Moral Counsciousness and Communicative Action, Cambridge, Mass.: MIT Press.

Habermas, J. (1996). Between Facts and Norms: Contributions to a Discursive

Theory of Law and Democracy, Cambridge, MA.

Habermas, J. (1997). Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, (çev. T. Bora-M. Sancar), İstanbul: İletişim Yayınları.

Habermas, J. (1999). “Demokrasinin Üç Normatif Modeli”, S. Benhabib, (der.), Demokrasi ve Farklılık, (çev. Z. Gürata-C. Gürsel), İstanbul: Demokrasi Kitaplığı.

Habermas, J. (2001). İletişimsel Eylem Kuramı, I-II, (çev. M. Tüzel), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Hall, S. – Held, D. (1995). “Yurttaşlar ve Yurttaşlık”, S. Hall-M. Jacques, (der.), Yeni Zamanlar içinde, (çev.: A. Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Hall, S.-B. Hubbley,- G. McLennan. (1985). Siyaset ve İdeoloji: Gramsci, (çev. S. Emrealp), Ankara: Birey ve Toplum Yayınları.

Hardt, M. – Negri, A. (2004). Çokluk: İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, (çev.: B. Yıldırım), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Harvey, D. (1999). Postmodernliğin Durumu, (çev. S. Savran), İstanbul: Metis.

Harvey, D. (2001). “Sınıf İlişkileri, Sosyal Adalet ve Farklılık Politikası”, Praksis, 2, s. 173-203.

Haug, W. F. (1999). “Rethinking Gramsci’s Philosophy of Praxis from One Century to the Next”, Boundary 2, 26/2, s. 101-117.

Held, D. (1991). “Democracy, the Nation-State and the Global System”, Political Theory Today içinde, der. D. Held, Cambridge: Polity Press.

Heller, A. (1982). “Habermas and Marxism”, Habermas: Critical Debates içinde, der. D. Held-J. B. Thompson, Hong Kong. Macmillian Press.

Hellman, J. A. (1992). “The Study of New Social Movements in Latin America and the Question of Autonomy,” A. Escobar ve S. E. Alvarez, (der.), NewSocial Movements in Latin America: Identity, Strategy and Democracy. Boulder, CO: Westview Press.

233

Page 255: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Hellman, J. A. (1994). “Mexican Popular Movements, Clientelism, and the Process of Democratization”, Latin American Perspectives, 21/2.

Heper, M. (1985). “The State and Public Bureaucracies: A Comparative and Historical Perspective”, Comparative Studies in Society and History, 27/1, s. 86-110.

Heper, M. (1991). The State, Religion and Pluralism: The Turkish Case in Comparative Perspective”, British Journal of Middle Eastern Studies, 18/1, s. 38-51.

Heper, M. (2000). “The Ottoman Legacy and Turkish Politics”, Journal of International Affairs, 54/1, s. 63-80.

Hilgers, T. (2003). “Latin American Political Parties, Social Movements, and Democratic Administration – the Case of the Brazilian Workers’ Party”, Critique: A Worldwide Student Journal of Politics.

Holton, R. J. (1987). “The Idea of Crises in Modern Society”, British Journal of Sociology, 38/4, s. 502-520.

Huesca, R. (2001). “Conceptual Contributions of New Social Movements to Development Communication Research”, Communication Theory, 11/4.

Inglehart, R. (1990). “Values, Ideology, and Cognitive Mobilization in New Social Movements”, R. J. Dalton – M. Kuechler, (der.), Challenging the Political Order: New Social and Political Movements in Western Democracies, New York: Oxford University Press.

Inglehart, R.-Flanagan, S. C. (1987). “Value Change in Industrial Societies”, American Political Science Review, 81/4, s. 1289-1319.

İnsel, A. (2003). Türkiye Toplumunun Bunalımı, İstanbul: Birikim Yayınları.

James, S. (1997). “Louis Althusser”, Q. Skinner, (der.), Çağdaş Temel Kuramlar, (çev.: A. Demirhan), Ankara: Vadi Yayınları.

Justice, D. W. (2003). “Corporate Social Responsibility: Challenges and Opportunities for Trade Unionists”, ILO, (der.), Corporate Social Responsibility: Myth or Reality içinde, ILO yayınları, no: 130.

Kalaycıoğlu, E. (1999). “Türkiye’de Siyaset”, WALD, (der.), Sivil Toplum İçin Kent, Yerel Siyaset ve Demokrasi Seminerleri, Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi, İstanbul: WALD Yayınları.

Kapoor, I. (2002). “Deliberative Democracy or Agonistic Pluralism? The Relevance of the Habermas-Mouffe Debate for Third World Politics”, Alternatives: Global, Local, Political, 27/4, s. 459-488.

Kasaba, R.-Bozdoğan, S. (2000). “Turkey at a Crossroad”, Journal of International Affairs, 54/1, s. 1-17.

Kazancıgil, A. (2000). “Türkiye’de Modern Devletin Oluşumu ve Kemalizm”, E. Kalaycıoğlu-A. Y. Sarıbay, (der.), Türkiye’de Politik Değişim ve Modernleşme, İstanbul: Alfa Yayınları.

234

Page 256: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Keane, J. (1993). “Despotizm ve Demokrasi”, J. Keane, (der.), Sivil Toplum ve Devlet, (çev. Akın, E., vd.), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Kelly, T. (2004). “Unlocking to Iron Cage: Public Administration in the Deliberative Democratic Theory of Jürgen Habermas”, Administration and Society, 36/1, s. 38-61.

Keyman, F. (1993). “Postmodernizm ve Radikal Demokrasi”, Toplum ve Bilim, 62, s. 126-155.

Keyman, F. (1995). “Küçülen ve Parçalanan Dünyada Siyaseti Anlamak”, Toplum ve Bilim, 68, s. 41-65.

Keyman, F. (1998). “Radikal Demokrasi Kuramları: Türkiye ve Geç Modern Zamanlarda Demokratik Yönetim”, Defter, 33, s. 191-222.

Keyman, F. (1999). Türkiye ve Radikal Demokrasi, İstanbul: Bağlam Yayınları.

Keyman, F. (2001). “Eleştirel Düşünce: İletişim, Hegemonya, Kimlik/Fark”, A. Eralp, (der.), Devlet, Sistem ve Kimlik, İstanbul: İletişim Yayınları.

Keyman, F. (2002). “Kamusal Alan ve ‘Cumhuriyetçi Liberalizm’: Türkiye’de Demokrasi Sorunu”, Doğu-Batı, 5, s. 57-73.

Keyman, F.-İçduygu, A. (2003). “Globalization, Civil Society and Citizenship in Turkey: Actors, Boundaries and Discourses”, Citizenship Studies, 7/2, s. 219-234.

Klandermans, P. B. (1990). “Linking the ‘Old’ and ‘New’: Movement Networks in the Netherlands”, R. J. Dalton – M. Kuechler, (der.), Challenging the Political Order: New Social and Political Movements in Western Democracies, New York: Oxford University Press.

Knoke, D. – Thompson, R. (1977). “”Voluntary Association Membership Trends and the Family Life Cycle”, Social Forces, 56/1.

Knoke, D. (1986). “Associations and Interest Groups”, Annual Review of Sociology, 12.

Kohn, M. (2000). “Language, Power and Persuasion: Towrd s Critique of Deliberative Democracy”, Constellations, 7/3, s. 408-429.

Koopmans, R. (1996). “New Social Movements and Changes in Political Participation in Western Europe”, West European Politics, 19/1.

Köker, L. (1996). “Radikal Demokrasi”, Diyalog, 1, s. 110-119.

Kriesi, H. (1989). “New Social Movements and the New Class in the Netherlands”, The American Journal of Sociology, 94/5, s. 1078-1116.

Küçükömer, İ. (1994). Sivil Toplum Yazıları, Bütün Eserleri-3, İstanbul: Bağlam Yayınları.

Laclau, E. (1990). New Reflections on the revolution of Our Time, London; New York: Verso.

Laclau, E. (1994). The Makind of Political Identities, London: New York: Verso.

Laclau, E. (1998). İdeoloji ve Politika, (çev.: H. Sarıca),.İstanbul: Belge Yayınları

235

Page 257: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Laclau, E. (2000). Evrensellik, Kimlik ve Özgürleşme, (çev. E. Başer), İstanbul: Birikim Yayınları.

Laclau, E.-Mouffe, C. (1992). Hegemonya ve Sosyalist Strateji, (çev. A. Kardam-D. Şahiner), İstanbul: Birikim Yayınları.

Larana, E. (1994). “Continuity and Unity in Mew Forms of Collective Action: A Comperatıve Analysis of Student Movements”, Larana, E.-Jonston, H.-Gusfield, G. (der.), New Social Movements: From Ideology To Identity, Philadelphia: Temple University Press.

Larana, E.-Johnston, H.-Gusfield, G. (der.) (1994). ”Introduction”, New Social Movements: From Ideology To Identity, Philadelphia: Temple University Press.

Lash, S.-Urry, J. (1987). The End of Organized Capitalism, Wisconsin: The Unşversity of Wisconsin Press.

Lenin, V. İ. (1976). Bir Adım İleri İki Adım Geri, (Çev. Y. Fincancı), Ankara: Sol Yayınları.

Lenin, V. İ. (1990). Ne Yapmalı, (çev. M. Erdost), Ankara: Sol Yayınları.

Livesay, J. (1985). “Normative Grounding and Praxis: Habermas, Giddens and a Contradiction Within Critical Theory”, Sociological Theory, 3/2, s. 66-76.

Luxemburg, R. (1999). Organizational Questions of the Russian social Democracy, Rosa Luxemburg Internet Archive, (www.Marksists.org).

Mahcupyan, E. (1996). Osmanlı’dan Postmoderniteye, İstanbul: Patika.

Mamay, S. (tarihsiz). “Theories of Social Movements and Their Current Development in Soviet Society”, ucy.ukc.ac.uk/csacpub/russian/contents

Marcuse, H. (1991). Karşı Devrim ve İsyan, (çev. G. Koca-V. Ersoy), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Marcuse, H. (1998). “Yeni Baskı Döneminde Hareket: Bir Değerlendirme”, (çev. M. Keçik), Cogito, Bahar sayısı, İstanbul: YKY.

Mardin, Ş. (1969). “Power, Civil Society and Culture in the Ottoman Empire”, Comparative Studies in Society and History, 11/3, s. 258-281.

Mardin, Ş. (1971). “Siyasal Bilimlerde Araştırmalar Tebliğleri Eleştirisi”, Türkiye’de Sosyal Araştırmanın Gelişmesi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları.

Martell, L. (1994). Ecology and Society, Oxford: Polity Press.

Marx, K. (1979). Grundrisse, (çev. S. Nişanyan), İstanbul: Birikim Yayınları.

Marx, K. (1979a). Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, (çev. S. Belli), Ankara: Sol Yayınları.

Marx, K. (1979b). Grundrisse, (çev. S. Nişanyan), İstanbul: Birikim Yayınları.

Marx, K. (1993). 1844 El Yazmaları, (çev. K. Somer), Ankara: Sol Yayınları.

Marx, K. (1997a). Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, (çev. K. Somer), Ankara: Sol Yayınları.

236

Page 258: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Marx, K. (1997b). Yahudi Sorunu, Ankara: Sol Yayınları.

Marx, K. (1997c). Kapital I, (çev. A. Bilgi), Ankara: Sol Yayınları.

Marx, K.-F. Engels. (1976) Alman İdeolojisi, (çev. S. Belli), Ankara: Sol Yayınları.

Meadwell, H. (1994). “The Foundations of Habermas’s Universal Pragmatics”, Theory and Society, 23/5, s. 711-727.

Melucci, A. (1999). “Çağdaş Hareketlerin Sembolik Meydan Okuması”, K. Çayır, (der.), Yeni Sosyal Hareketler, İstanbul: Kaknüs Yayınları.

Melucci, A. (1999). Challenging Codes: Collective Action in Information Age, Cambridge: Cambridge University Press.

Mesazros, I. (1989). The Power of Ideology, Harvester.

Mısır, M. B. (1998). Demokrasiye Eleştirel Bakışlar, Ankara: Öteki Yayınevi.

Michels, R. (1962). Political Parties, New York: Collier Books.

Moran, M. (1988). “Crisis of the Welfare State”, British Journal of Political Science, 18/3, s. 397-414.

Mouffe, C. (1994). “Radikal Demokrasi: Modern mi, Postmodern mi?”, M. Küçük, (der.), Modernite Versus Postmodernite, Ankara: Vadi Yayınları.

Mouffe, C. (1999). “Demokrasi, İktidar ve ‘Siyasal Düzen’”, S. Benhabib, (der.), Demokrasi ve Farklılık, (çev. Z. Gürata-C. Gürsel), İstanbul: Demokrasi Kitaplığı.

Mouffe, C. (2002). Demokratik Paradoks, (çev. A. C. Aşkın), Ankara: Epos Yayınları.

Mouzelis, N. (1992). “Social and System Integration: Habermas’ View”, British Journal of Sociology, 43/2, 267-288.

Munck, R. (2003). Marx@2000, (çev. Y. Yusufoğlu), İstanbul: Kitap Yayınevi.

Mutman, M. (2002). “Sivil Toplum Tartışması”, Doğu-Batı, 5, s. 139-146.

Norris, P. (2001). “Democratic Phoenix: Political Activism Wordwide”, www. web.uct.ac.za/depts/cssr/seminars/norisbio.pdf.

Offe, C. (1985). “New Social Movements: Challenging the Boundaries of Institutional Politics”, Social Research, 52/4.

Offe, C. (1987). “Challenging the Boundaries of Institutional Politics: Social Movements since the 1960’s”, C. S. Marier, (der.), Changing Boundaries of the Political, Cambridge: Cambridge University Press.

Offe, C. (1990). “Reflections on the Institutional Self-tarnsformation of Movement Politics: A Tentative Stage Model”, R. J. Dalton – M. Kuechler, (der.), Challenging the Political Order: New Social and Political Movements in Western Democracies, New York: Oxford University Press.

Olofsson G. (1988). “After the Working-Class Movement? An Essay on What's 'New' and What's 'Social' in the New Social Movements”, Acta, 31, s. 15-34.

237

Page 259: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Önder, T. (2003). Ekoloji, Toplum ve Siyaset, Ankara: Odak Yayınları.

Öngen, T. (1996). Prometheus’un sönmeyen Ateşi, İstanbul: Alan Yayıncılık.

Öngen, T. (2002). “Marx ve Sınıf”, Praksis, 8, s. 9-28.

Öngen, T. (2003). “Yeni Liberal Dönüşüm Projesi ve Türkiye Deneyimi”, A. H. Köse-F. Şenses-E. Yeldan, (der.), İktisat Üzerine Yazılar I, Küresel Düzen: Birikim, Devlet ve Sınıflar, İstanbul: İletişim Yayınları.

Pakulski, J. (1993). “Social Movements and Class: The Decline of the Marxists Paradigm”, Maheu, L. (der.), Social Movements and Social Classes; the Future of Collective Action, London: Sage Publications.

Pakulski, J. (1993). “The Dying of Class or Marxist Class Theory?”, İnternational Sociology, 8/3, s. 279-292.

Parkin, F. (1968). Middle Class Radicalism, New York: Praeger.

Parkinson, J. (2003). “Legitimacy Problems in Deliberative Democracy”, Political Studies, 51, s. 180-196.

Pepper, R. (1998). “Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe ile Söylesi: Kalpler Zihinler ve Radikal Demokrasi”, Birikim Dergisi, (çev: Asena Günal), S.113, s.48.

Pichardo, N. A. (1997). “New Social Movements: A Critical Review”, Annual Review of Sociology, 23, s. 411-431.

Plotke D. (1990). “What's so New About New Social Movements?”, Socialist Review, 20, s. 81-102.

Portelli, H. (1982). Gramsci ve Tarihsel Blok, (çev. K. Somer), Ankara: Savaş Yayınları.

Poster, M. (1974). “Althusser on History Without Man”, Political Theory, 2/4, s. 393-409.

Poulantzas, N. (1977). “Kapitalist Devlet: Miliband ve Laclau’ya Cevap”, M. Belge,- A. Aksoy, (der), Kapitalist Devlet Sorunu, (çev.: Y. Berkman), İstanbul: Birikim Yayınları.

Poulantzas, N. (1992). Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar, (çev.: Ş. Süer-F. Topaçoğlu,), İstanbul: Belge Yayınları.

Rawls, J. (1995). “Political Liberalism: Reply to Habermas”, The Journal of Philosphy, 92/3, s. 132-180.

Rawls, J. (1996). Political Liberalism, New York: Columbia University Press

Remer, G. (1999). “Political Oratory and Conversation: Cicero Versus Deliberative Democracy”, Political Theory, 27/1, s. 39-64.

Rochon, T. R. (1990). “The West European Peace Movement and the Theory of New Social Movements”, R. J. Dalton – M. Kuechler, (der.), Challenging the Political Order: New Social and Political Movements in Western Democracies, New York: Oxford University Press.

238

Page 260: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Rohrschneider, R. (1990). “The Roots of Public Opinion toward New social Movements: An Emprical Test of Competing Explanations”, American Journal of Political Science, 34/1, s. 1-30.

Rootes, C. A. (1980). “Student Radicalism: Politics of Moral Protest and Legitimation Problems of the Modern Capitalist State”, Theory and Society, 9/3, s. 473-502.

Rose, F. (1997). “Toward a Class-Cultural Theory of Social Movements: Reinterpreting New Social Movements”, Sociological Forum, 12/3, s. 461-494.

Rosengarten, F. (1984). “The Gramsci-Trotsky Question” (1922-1932), Social Text, 11, s. 65-95.

Sarıbay, A. Y. (2000). Kamusal Alan, Diyalojik Demokrasi, Sivil İtiraz, İstanbul: ALFA.

Savran, G. (1992). “Marksizm ve ‘Yeni Toplumsal Hareketler’ Tartışması, Sınıf Bilinci, 11, s. 6-27.

Savran, S. (1986). “Sol Liberalizm: Maddeci Bir Eleştiriye Doğru”, 11. Tez Kitap Dizisi, 2, s. 10-40.

Schofer, E.-Gourinchas, M. F. (2001). “The Sructural Contexts of Civic Engagement: Voluntary Association Membership in Comparative Perspective”, American Sociological Review, 66/6.

Schudson, M. (1997). “Why Conversation is not the Soul of Democracy?”, Critical studies in Mass Communication, 14, s. 297-309.

Sennett, R. (1996). Kamusal İnsanın Çöküşü, (çev. S. Durak-A. Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Silier, O. (2002). “Türkiye’de Halk Katılımcılığı ve Sivil Toplum Örgütleri”, Konrad Adenauer Vakfı, (der.), Devlet ve Sivil toplum Bağlamında Halk Katılımcılığı ve Sivil Toplum Kuruluşları, Ankara: Konrad Adenauer Vakfı Yayınları.

Smith, G.-Wales, C. (2000). “Citizen’s Juries and Deliberative Democracy”, Political Studies, 48, s. 51-65.

Smith, S. B. (1989). “Ideology and Interpretation: The Case of Althusser”, Poetics Today, 10/3, s. 493-510.

Sprinker, M. (1995). “The Legacies of Althusser”, Yale French Studies, 88, s. 201-225.

Steinmetz, G. (1994). “Regulation Theory, Post-Marxism and the New Social Movements”, Comparative Studies in Society and History, 36/1, s. 176-212.

Stokes, S. C. (1998). “Pathologies of Deliberation”, Deliberative Democracy içinde, der. J. Elster, Cambridge: Cambridge University Press.

Swingewood, A. (1998). Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, (çev.: O. Akınhay), Ankara: Bilim ve Sanat.

239

Page 261: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

Szelenyi, I.-Martin, B. (1988). “The Three Waves of New Class Theories”, Theory and Society, 17/5, s. 645-667.

Szyliowicz, J. S. (1966). “Political Participation and Modernization in Turkey”, The Western Political Quarterly, 19/2, s. 266-284.

Şaylan, G. (2003). Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, Ankara: İmge Yayınları.

Şimşek, S. (2004). “New Social Movements in Turkey Since 1980”, Turkish Studies, 5/2.

Tekeli, İ. (1999). “Yerel Siyaset ve Demokrasi, Çoğulculuk, Sivil Toplum”, WALD, (der.), Sivil Toplum İçin Kent, Yerel Siyaset ve Demokrasi Seminerleri, Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi, İstanbul: WALD Yayınları.

Tilly, C. (2001). “Social Movements Enter the Twenty-first Century”, Revised Version of Paper Prepared for the Conference on Contentious Politics and the Economic Opportunity Structure: Mediterranean Perspectives University of Crete, Rethimno.

Touraine A. (1985). “An Introduction to the Study of Social Movements”, Social

Research. 52/4.

Touraine, A. (1988). Return of The Actor, University of Minnesota Press.

Touraine, A. (1995). Modernliğin Eleştirisi, İstanbul: YKY

Touraine, A. (1999). “Toplumdan Toplumsal Harekete”, K. Çayır, (der.), Yeni Sosyal Hareketler, İstanbul: Kaknüs Yayınları.

Touraine, A. (2000a). Demokrasi Nedir?, (çev. O. Kunal), İstanbul: YKY.

Touraine, A. (2000b). Eşitliklerimiz ve Farklılıklarımızla Birlikte Yaşayabilecek miyiz?, (çev. O. Kunal), İstanbul: YKY.

Tözüm, H. (2004). “Küreselleşme: Gerçek mi, Seçenek mi?”, Doğu-Batı, 18, s. 147-167.

Trotsky, L. (1969). The Permanent Revolution and Results and Prospects, New York.

Tucker, K. H. (1993). “Aesthetics, Play and Cultural Memory: Giddens and Habermas on the Postmodern Challenge”, Sociological Theory, 11/2

Tünay, M. (1994). “Althusser ve Siyaset-Ekonomi İlişkileri”, ODTÜ Gelişme Dergisi, 21/3.

Türkiye Çevre Vakfı, (1997). Türkiye Gönüllü Kuruluşlar Rehberi, Ankara: Türkiye Çevre Vakfı Yayını.

Urry, J. (1995). “Örgütlü Kapitalizmin Sonu”, S. Hall-M. Jacques, (der.). Yeni Zamanlar: 1990’larda Politikanın Değişen Çehresi, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

240

Page 262: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

WALD, (2000). İdris Küçükömer Anısına Türkiye’de Sivil Toplum Arayışları, İstanbul: Demokrasi Kitaplığı.

Wallerstein, I.-Balibar, E. (1993). Irk, Ulus, Sınıf, İstanbul: Metis Yayınları.

Walsh, E. J. (1988). “New Dimensions of Social Movements: The High-Level Waste-Siting Controversy”, Sociological Forum, 3/4, s. 586-605.

Weeks, E. C. (2000). “The Practice of Deliberative Democracy: Results from Four Large-Scale Trials”, Public Administration Review, 60/4, s. 360-372.

Williams, R. (1989). 2000’e Doğru, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Wood, E. M. (1985). Sınıftan Kaçış, (çev.: Ş. Alpagut), İstanbul: Akış Yayıncılık.

Wood, E. M. (1990). “Sivil Toplumun Yararları ve Zararları”, Socialist Register, www.stgp.org/makaleler

Wood, E. M. (2003). Kapitalizm Demokrasiye Karşı, (çev.: Ş. Artan), İstanbul: İletişim Yayınları.

Yaraşır, V. (2002). Sokakta Politika, İstanbul: Gendaş Yayınları.

Young, I. M. (1999). “İletişim ve Öteki: Müzakereci Demokrasinin Ötesinde”, S. Benhabib, (der.), Demokrasi ve Farklılık, (çev. Z. Gürata-C. Gürsel), İstanbul: Demokrasi Kitaplığı.

Young, I. M. (2001). “Activist Challenges to Deliberative Democracy”, Political Theory, 29/5, s. 670-690.

Zabcı, F. Ç. (2002). “Dünya Bankasının Küresel Pazar İçin Yeni Stratejisi: Yönetişim”, SBF Dergisi, 57/3, s. 151-179.

Zimmerman, M. (1976). “Polarities and Contradictions: Theoretical Basis of the Marxist-Structuralist Encounter”, New German Critique, 7, s. 69-90.

241

Page 263: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

EK 1: Yöneticiler Görüşme Formu

1. Hareketiniz ne zaman kuruldu? Amçaları, faaliyetleri nelerdir? 2. Örgüt olarak Devletle/Devlet kurumlarıyla ilişkileriniz oluyor mu? Bir takım

sorunlar yaşıyor musunuz? Size karşı tavırları nasıl? 3. Sizinle aynı alanda/konuda çalışan diğer örgütlerle işbirliği yapabiliyor

musunuz? Bu işbirliği içinde bir takım sorunlar yaşıyor musunuz? Bu örgütlerle aranızda birbirini dışlama mekanizmaları/tavırları ortaya çıkıyor mu?

4. Sizin alanınızdan farklı alanlarda faaliyet gösteren örgütlerle ilişkileriniz var mı?

Bir takım sorunlar yaşıyor musunuz? 5. Bütün üyeleriniz her faaliyetinize katılır mı? Yoksa katılım sınırlı sayıda mı

gerçekleşiyor? Eğer öyleyse, sizce bunun nedenleri nelerdir? 6. Karar mekanizmasında en çok kim etkili? Başkan, yönetim kurulu, üyeler...? 7. Mali konularda en çok kim etkilidir? 8. Yeni toplumsal hareketler denen hareketler sadece kendi alanlarıyla ilgili

sorunlarla mı ilgilenmelidir? Neden? 9. Sizce, içinde bulunduğunuz örgütün/hareketin bir düşmanı/rakibi var mı? Varsa,

kim ya da kimler? 10. Kendinizi bir sivil toplum örgütü olarak görüyor musunuz? Sizce sivil toplum

nedir ve sivil toplum örgütlerinin amaçları nelerdir? Türkiye’de devlet sivil toplum örgütlerine nasıl yaklaşıyor?

11. İşçi sendikaları ile özellikle yeni toplumsal hareketlerin (çevreci, kadın, eşcinsel

vb. hareketler) bir arada beraberce davranabileceğini düşünüyor musunuz? Nasıl ve neden?

12. Sivil toplum örgütleri ve devletin iyi bir iletişimle birbirleriyle dayanışma

ilişkisine girebileceğini düşünüyor musunuz? Nasıl ve neden?

242

Page 264: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

EK 2: Katılımcılar Görüşme Formu

A. KATILIMCININ KENDİSİ VE ÇEVRESİ İLE İLGİLİ SORULAR 1. Yaşınız.......................... 2. Cinsiyetiniz;

1 ( ) Kadın 2 ( ) Erkek 3. Doğduğunuz yer: a. İli............................................... b. Doğduğunuz yer köy, kasaba ya da şehir mi?

1 ( ) Köy 2 ( ) Kasaba 3 ( ) Şehir 4. 10 yaşına kadar daha çok neredeydiniz?

1 ( ) Köy 2 ( ) Kasaba 3 ( ) Şehir 5. 10 yaşından 20 yaşına kadar daha çok neredeydiniz?

1 ( ) Köy 2 ( ) Kasaba 3 ( ) Şehir 6. 20 yaşından sonra daha çok nerede bulundunuz?

1 ( ) Köy 2 ( ) Kasaba 3 ( ) Şehir 7. Eğitim durumu:

1 ( ) Okur yazar değil 2 ( ) İlk okul mezunu 3 ( ) Orta okul mezunu 4 ( ) Lise mezunu 5 ( ) Yüksek okul mezunu 6 ( ) Diğer (Belirtiniz)..................................

8. Medeni durum:

1 ( ) Evli 4 ( ) Bekar 2 ( ) Dul 5 ( ) Boşanmış 3 ( ) Evli, fakat ayrı yaşıyor 6 ( ) Diğer (Belirtiniz).................................. 9. Çalışma durumunuz aşağıdakilerden hangisine uyar? 1 ( ) Ücretli işçi/memur 2 ( ) Kendi hesabına 3 ( ) Ev kadını 4 ( ) İşsiz/iş arıyor 5 ( ) Öğrenci 6 ( ) Emekli/hiçbir işte çalışmıyor 7 ( ) Diğer (belirtiniz)........................... 10. İşinizi ayrıntılı olarak tarif edermisiniz? (memur/işçi/esnaf, gıda sektörü/inşaat sektörü, devlet

sektörü/özel sektör vb. özelliklerden hangilerine uymaktadır?)....................................... ...............................................................................................................................................................

.....................................................................................................................................................

................

243

Page 265: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

11. İşteki statünüz aşağıdakilerden hangisine uyar? 1 ( ) Ücretli-maaşlı olarak bir kamu kuruluşunda çalışıyor 2 ( ) Ücretli-maaşlı olarak birisinin yanında, özel bir kuruluşta çalışıyor

3 ( ) Kendi hesabına serbest çalışıyor ama yanında kimseyi çalıştırmıyor 4 ( ) Kendi hesabına serbest çalışıyor, yanında ............ kişiyi çalıştırıyor 5 ( ) Emekli, hiç bir işte çalışmıyor 6 ( ) İşsiz, arasıra iş bulduğu zaman çalışıyor 7 ( ) Öğrenci

8 ( ) Başka (Belirtiniz)............................................................................ 12. Babanızın işteki statüsü aşağıdakilerden hangisine uyar?

1 ( ) Ücretli-maaşlı olarak bir kamu kuruluşunda çalışıyor 2 ( ) Ücretli-maaşlı olarak birisinin yanında, özel bir kuruluşta çalışıyor

3 ( ) Kendi hesabına serbest çalışıyor ama yanında kimseyi çalıştırmıyor 4 ( ) Kendi hesabına serbest çalışıyor, yanında ............ kişiyi çalıştırıyor 5 ( ) Emekli, hiç bir işte çalışmıyor 6 ( ) İşsiz, arasıra iş bulduğu zaman çalışıyor

7 ( ) Diğer (Belirtiniz)............................................................................

13. Annenizin işteki statünüz aşağıdakilerden hangisine uyar?

1 ( ) Ücretli-maaşlı olarak bir kamu kuruluşunda çalışıyor 2 ( ) Ücretli-maaşlı olarak birisinin yanında, özel bir kuruluşta çalışıyor

3 ( ) Kendi hesabına serbest çalışıyor ama yanında kimseyi çalıştırmıyor 4 ( ) Kendi hesabına serbest çalışıyor, yanında ............ kişiyi çalıştırıyor 5 ( ) Emekli, hiç bir işte çalışmıyor 6 ( ) İşsiz, arasıra iş bulduğu zaman çalışıyor 7 ( ) Ev kadını

8 ( ) Diğer (Belirtiniz)............................................................................ 14. Eğer şu an çalışmıyorsanız, en son çalıştığınız iş ne idi?…………………………

.....................................................................................................................…….. 15. Şu anda hanenizde siz dahil kaç kişisiniz?........................................................................ 16. Hanede bulunanların işi ve geliri

YAKINLIĞI İŞİ GELİRİ 1. KİŞİ (KENDİSİ) 2. KİŞİ ...................... 3. KİŞİ ...................... 4. KİŞİ ..................... 5. KİŞİ .....................

17. Hanenizin toplam geliri yaklaşık olarak ne kadardır? (Evdeki tüm çalışanlar

beraber)................................. 18. Oturduğunuz ev kendinizin mi, lojman mı, yoksa kira mı?

1 ( ) Kendilerinin 2 ( ) Kira 3 ( ) Lojman 4 ( ) Başka.................................

244

Page 266: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

19. Evinizin tipi; 1 ( ) Apartman dairesi 2 ( ) Müstakil Daire 3 ( ) Müstakil Gecekondu 4 ( ) Başka (belirtiniz)...................................... 20. Hangi semtte oturuyorsunuz?.........................................................

21. Hanenizin toplam geliri ne kadardır? (Evdeki tüm çalışanlar birlikte-Öğrenci olanlar ailelerinin

gelirini belirtmelidir)

1) ( ) 500 milyondan az 2) ( ) 500 milyon-750 milyon arası 3) ( ) 750-1 milyar arası 4) ( ) 1-1.250 milyar arası 5) ( ) 1.250-1.5 milyar arası 6) ( ) 1.5-2 milyar arası 7) ( ) 2-2.5 milyar arası 8) ( ) 2.5-3 milyar arası

9) ( ) 3 milyardan fazla 10) ( ) Başka (belirtiniz)........................................ 22. Sizden kendinizi tanıtmanız istenseydi, aşağıdaki ölçütlerden hangilerini kullanarak kendinizi

tanımlarsınız? (Lütfen sizi en iyi tanımladığını düşündüğünüz sadece 3 tanesini işaretleyiniz).

1 ( ) Dini inancım 5 ( ) Maddi varlığım 9 ( ) Eğitim durumum 2 ( ) Mesleğim 6 ( ) Mezhebim 10 ( ) Cinsel yönelimim 3 ( ) İdeolojim 7 ( ) İçinde bulunduğum sınıfsal konumum

4 ( ) Milliyetim 8 ( ) Siyasi düşüncelerim 11 ( ) Diğer (belirtiniz)……………......

B. SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ İLE İLGİLİ SORULAR 23. Üyesi olduğu sivil toplum kuruluşunun adı............................................... 24. İçinde bulunduğunuz derneğin kuruluş tarihi........................................................ 1 ( ) Kuruluş tarihini bilmiyorum 25. Ne kadar zamandır bu hareketin üyesisiniz?..........................................................

26. Örgüt içerisindeki konumunuz nedir? 1 ( ) Üye

2 ( ) Üye ve yönetici 3 ( ) Profesyonel yönetici 4 ( ) Üye değil, gönüllü çalışıyor 5 ( ) Diğer (belirtiniz)................................ 27. İçinde bulunduğunuz sivil toplum örgütünün başka örgütlerle ilişkisi var mı? 1 ( ) Bilmiyorum 2 ( ) Hayır, yok. 3 ( ) Evet, var. (Hangi örgütler?...........................................................................

.........................................................................................................................)

245

Page 267: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

28. Size göre, içinde bulunduğunuz sivil toplum örgütü başka örgütlerle işbirliğinde

bulunurken ne dereceye kadar uyumlu hareket edebilmektedir?

1 ( ) Her zaman 2 ( ) Genellikle uyumludur 3 ( ) Bazı durumlarda uyumludur 4 ( ) Çok uyumlu değil 5 ( ) Hiçbir zaman 6 ( ) Bilmiyorum/Fikrim yok 7 ( ) Diğer örgütlerle işbirliğinde bulunmaz 8 ( ) Diğer (belirtiniz)........................................ 29. Size göre, içinde bulunduğunuz örgütün karar mekanizmasında aşağıdakilerden hangisi

etkilidir? 1 ( ) Başkan 2 ( ) Başkan ve yönetim kurulu 3 ( ) Üyeler 4 ( ) Bilmiyorum 5 ( ) Bir başkan ve yönetim kurulumuz yok 6 ( ) Diğer (belirtiniz)......................... 30. Örgütün genel kurul toplantılarına hiç katıldınız mı? 1 ( ) Katılmadım 2 ( ) Katıldım, ............ kez. 3 ( ) Diğer (belirtiniz)....................... 31. Örgütün aldığı kararları ne dereceye kadar benimsersiniz? 1 ( ) Bütün kararlarını benimserim 2 ( ) Kararlarının çoğunu benimserim 3 ( ) Kararlarının bir kısmını benimserim 4 ( ) Çok az kararını benimserim 5 ( ) Hiçbir kararını benimsemem 6 ( ) Diğer (belirtiniz)..................................... 32. Örgütün etkinliklerine ne kadar sıklıkla katılıyorsunuz? 1 ( ) Her zaman 2 ( ) Genellikle 3 ( ) Bazen 4 ( ) Nadiren

5 ( ) Hiçbir zaman 6 ( ) Diğer (belirtiniz).....................................

33. Başka bir sivil toplum örgütüne üye misiniz? 1 ( ) Hayır 2 ( ) Evet. Hangileri?............................................................................................ 34. Sizce, sivil toplum ne demektir?

.....................................................................................................................................................

.....................................................................................................................................................

...............................................................................................................................

35. ‘Sosyal hareket’ ifadesinden ne anlıyorsunuz? .........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

246

Page 268: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

36. Bildiğiniz ‘sosyal hareketler’ nelerdir? ......................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................... 37. Aşağıdaki yargılardan hangisine katılırsınız? 1 ( ) Sivil toplum örgütlerinin varlığı, sivil toplum için zorunlu koşuldur. 2 ( ) Sivil toplum örgütleri olmadan da bir sivil toplumdan bahsetmek mümkündür. 3 ( ) Fikrim yok. 38. Sizce, Türkiye’de güçlü ve etkili bir sivil toplumun oluşumuna katkıda bulunan faktörler

nelerdir? (Birden fazla işaretleyebilirsiniz) 1 ( ) Dünyadaki eğilimlere koşut olarak hükümetlerin sivil toplum örgütlerini

destekleyici tavrı 2 ( ) Eğitim düzeyinin yükselmesi 3 ( ) Medya ve teknolojideki gelişmeler 4 ( ) Liberal politikaların gelişmesi 5 ( ) Ekonomik krizlerin yaşanması 6 ( ) Diğer (belirtiniz)................................................................................

39. Sizce, Türkiye’de güçlü ve etkili bir sivil toplumun oluşumunu engelleyen faktörler nelerdir? (Birden fazla işaretleyebilirsiniz) 1 ( ) Baskıcı bir devletin varlığı 2 ( ) Türkiye’de tarihsel olarak sivil toplum geleneğinin olmaması

3 ( ) Siyasete askeri müdahaleler 4 ( ) Kültürel ve sosyal yapıdan kaynaklanan engeller 5 ( ) Ekonomik problemler 6 ( ) Eğitim düzeyinin düşüklüğü 7 ( ) Diğer (belirtiniz)................................................................................

40. Aşağıdaki yargılardan hangisine katılırsınız?

1 ( ) Türkiye’de sivil toplum tarihsel bir geleneğe sahiptir. 2 ( ) Türkiye’de sivil toplum yeni bir anlayıştır. 3 ( ) Fikrim yok. 41. Asşağıdaki yargılardan hangisine katılırsınız? 1 ( ) Sivil toplum örgütleri aktivitelerinde sadece kendi alanlarına ilişkin sorunlarla

ilgilenmelidir. 2 ( ) Sivil toplum örgütleri tek bir sorunla değil, ülkedeki politik, ekonomik vb.

sorunlarla da ilgilenmelidir.

42. Sizce, sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini devletin faaliyetlerinden ayıran temel faktörler

nelerdir? En önemli gördüğünüz üç tanesini işaretleyiniz.

1 ( ) Özerk olma 2 ( ) Esneklik 3 ( ) Bağımsızlık 4 ( ) Hiyerarşik bir yapının olmaması 5 ( ) Eleştirel olma 6 ( ) Gönüllülük esasına dayanma 7 ( ) Yaratıcılık 8 ( ) Diğer (belirtiniz)..............................

247

Page 269: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

43. Sivil toplum örgütleri ile devlet kurumlarının bir arada işbirliği içinde çalışabileceğini düşünüyormusunuz?

1 ( ) Evet 2 ( ) Hayır 3 ( ) Fikrim yok 44. Size göre, hükümetler sivil toplum kurumlarına yeterince önem veriyor mu? 1 ( ) Evet 2 ( ) Hayır (47. soruya geçiniz) 45. Sizce, hükümetlerin sivil toplum kurumlarına önem vermesinin nedeni nedir? (soruyu

yanıtladıktan sonra 47. soruya geçiniz) 1 ( ) Sivil toplum kuruluşlarını devletin yardımcı organı olarak görüyorlar. 2 ( ) Avrupa birliğine üye olmak için zorunlu olarak önem veriyorlar 3 ( ) Sivil toplum örgütlerine katılan insanların muhalefetini azaltmak için 4 ( ) Sürekli kontrol altında tutmak için 5 ( ) Diğer (belirtiniz).............................................. 46. Sizce, hükümetlerin sivil toplum kurumlarına önem vermemesinin nedeni nedir? 1 ( ) Karşılarında muhalefet istemedikleri için. 2 ( ) Yeterince güvenilir örgütler olmadıkları için. 3 ( ) Kendi siyasal perspektiflerine yakın olmadıkları için. 4 ( ) Diğer (belirtiniz)............................................ 47. Türkiye’de var olan sivil toplum örgütleri: EVET HAYIR FİKRİM YOK

1 ( ) İyi muhalefet yapmaktadırlar ( ) ( ) ( ) 2 ( ) Yeterince demokratiktir ( ) ( ) ( ) 3 ( ) Yeterince çeşitlidir ( ) ( ) ( ) 4 ( ) Yeterince bağımsızdır ( ) ( ) ( ) 5 ( ) Yeterince politiktir ( ) ( ) ( ) 48. Hareketin karşılaştığı sorunları çözmede kime başvurulur? 1 ( ) Uzmanlar 2 ( ) Başkan ve yönetim kurulu 3 ( ) Üyeler 4 ( ) Bilmiyorum

49. Sizce, Türkiye’nin en önemli üç problemi nedir? 1 ( ) Ekonomi 6 ( ) Siyaset 11 ( ) Kültürel-sosyal haklar 2 ( ) Eğitim 7 ( ) Demokrasi 12 ( ) İnsan hakları 3 ( ) Sağlık 8 ( ) İşsizlik 13 ( ) Gelir eşitsizliği 4 ( ) Yargı 9 ( ) Yoksulluk 14 ( ) Terör 5 ( ) Laiklik 10 ( ) Yolsuzluk 15 ( ) Bürokrasi 16 ( ) Diğer (belirtiniz)..............................................................................

50. Sizce, Türkiye’de devlet sivil toplum kuruluşlarına nasıl yaklaşmaktadır? 1 ( ) Devlet sivil toplum kuruluşlarına olumlu yaklaşıyor ve onlarla işbirliğinde

bulunmak istiyor. 2 ( ) Devlet sivil toplum örgütlerini destekliyor ancak işbirliğine yanaşmıyor. 3 ( ) Devlet sivil toplum kuruluşlarını ne destekliyor ne de işbirliğinde bulunuyor. 4 ( ) Devlet sivil toplum kuruluşlarını kontrol altına almak istiyor. 5 ( ) Devletin yaklaşımı sivil toplum örgütünün niteliğine göre değişiyor. 6 ( ) Devletin yaklaşımı zamandan zamana değişiyor 7 ( ) Diğer (belirtiniz)............................................

248

Page 270: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

51. Sivil toplum örgütlerinin amacı; 1 ( ) Var olan ekonomik-toplumsal sistemi değiştirmektir. 2 ( ) Sistemi değiştirmeden bir takım haklar elde etmeye çalışmaktır. 3 ( ) Devletin yetişemediği görevleri yapmaktır. 4 ( ) Toplumda birlik ve bereberlik sağlamaya çalışmaktır.

5 ( ) Diğer (belirtiniz).......................................

52. Aşağıdaki hareketlerden en çok hangilerine sempati duymaktasınız? (Birden fazla

işaretleyebilirsiniz) 1 ( ) Çevreci hareketler 2 ( ) Kadın hareketleri 3 ( ) Küreselleşme karşıtı hareketler 4 ( ) Barış hareketleri 5 ( ) Anti-nükleer hareketler 6 ( ) İşçi/Emekçi hareketleri 7 ( ) Eşcinsel hareketler 8 ( ) Diğer (belirtiniz)................... 53. Aşağıdaki hareketlerden hangilerine katılmaktasınız ya da katılmak istersiniz? (Birden

fazla işaretleyebilirsiniz)

KATILIYORUM KATILMAK İSTERİM 1 ( ) Çevreci hareketler 1 ( ) Çevreci hareketler 2 ( ) Kadın hareketleri 2 ( ) Kadın hareketleri 3 ( ) Küreselleşme karşıtı hareketler 3 ( ) Küreselleşme karşıtı hareketler 4 ( ) Barış hareketleri 4 ( ) Barış hareketleri 5 ( ) Anti-nükleer hareketler 5 ( ) Anti-nükleer hareketler 6 ( ) İşçi/Emekçi hareketleri 6 ( ) İşçi/Emekçi hareketleri 7 ( ) Eşcinsel hareketler 7 ( ) Eşcinsel hareketler 8 ( ) Diğer (belirtiniz)................... 8 ( ) Diğer (belirtiniz)...................

54. Sizce, aşağıdaki farklılıkların önem derecesi nedir? (Lütfen, başlarına 1, 2, 3,..... koyarak

sıralayınız) 1 ( ) Kadın/erkek ayrımı 2 ( ) Zengin/fakir ayrımı 3 ( ) Türk/Kürt ayrımı 4 ( ) Alevi/Sunni ayrımı 5 ( ) Yöneten/Yönetilen ayrımı 55. Aşağıda belirtilmiş eşitsizlik temelli farklılıklardan sizin hayatınıza dair sorunlara en fazla

sebep olduğunu düşündüğünüz üç tanesini belirtiniz. 1 ( ) Eğitimsel eşitsizlikler 2 ( ) Mülk sahipliğindeki eşitsizlikler 3 ( ) Sosyal statü açısından eşitsizlikler 4 ( ) Cinsiyet temelli eşitsizlikler 5 ( ) Yaşlılar ve gençler arası farklılıklar-eşitsizlikler 6 ( ) Siyasal görüş farklılığındaki eşitsizlikler 7 ( ) Dinsel-mezhepsel farklılıklar 8 ( ) Etnik-kültürel temelli farklılıklar 9 ( ) Sınıflar arası eşitsizlikler 10 ( ) Diğer (belirtiniz)..............................

249

Page 271: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

56. Sizce, içinde bulunduğunuz örgütün/derneğin/hareketin, kendi amaçlarını gerçekleştirebilmesi ve propaganda yapabilmesi için en uygun eylem biçimi nedir/nasıl olmalıdır?

Kesinlikle Yapmalı

Zaman Zaman

Yapmalı

Kesinlikle Yapmamalı

1 ( ) Panel, konferans vb. düzenlemeli

( ) ( ) ( )

2 ( ) Bildiri, afiş vb. kullanmalı ( ) ( ) ( ) 3 ( ) Yasal yollara başvurmalı ( ) ( ) ( ) 4 ( ) Gösteri, yürüyüş vb. yapmalı ( ) ( ) ( ) 5 ( ) İşbırakma, grev vb. yapmalı ( ) ( ) ( ) 6 ( ) Gerektiğinde şiddet kullanmalı ( ) ( ) ( )

57. Sizce, içinde bulunduğunuz örgütün/hareketin bir düşmanı/rakibi var mıdır? 1 ( ) Evet, Var. Kim/kimler?................................................................................................................... 2 ( ) Hayır, yok. 58. Sizce, içinde bulunduğunuz örgütün/hareketin toplumsal hedefi/amacı nedir? ...............................................................................................................................................................

.....................................................................................................................................................

.................... 59. Bir toplumda farklı kimliklerini ifade etmek isteyen insanlar olabilir. Siz, aşağıda belirtilmiş

olan farklı kimliklere nasıl bakıyorsunuz? OLUMLU OLUMSUZ

1 ( ) Türban takanlar ( ) ( ) 2 ( ) Eşcinseller ( ) ( ) 3 ( ) Kürtler ( ) ( ) 4 ( ) Aleviler ( ) ( ) 5 ( ) İslamcılar ( ) ( ) 6 ( ) Feministler ( ) ( ) 7 ( ) Çevreciler ( ) ( ) 60. Bir siyasal partiye üyemisiniz?

1 ( ) Evet 2 ( ) Hayır 61. En son yapılan seçimlerde hangi partiye oy verdiniz? 1 ( ) 3 Kasım genel seçimlerinde .......................... partisine Neden?............................................................................................................................ 2 ( ) 18 Nisan 1999 yerel seçimlerinde............................partisine Neden?............................................................................................................................ 3 ( ) Gelecek Yerel seçimlerde....................................partisine

Neden?............................................................................................................................

250

Page 272: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

• Aşağıdaki ifadelere katılıp katılmadığınızı belirtiniz.

KATILIYORUM KARARSIZIM KATILMIYORUM62. Yoksulluğun temel nedenlerinden biri,

yoksul insanların bu dünyada rekabet edebilecek yeterli zekaya/yeteneğe sahip olmamasıdır.*

( ) ( ) ( )

63. Yokulluğun en önemli nedeni, fakirler için iş fırsatlarının olmamasıdır.*

( ) ( ) ( )

64. Yoksul insanların çalışmak istememesi ve tembelliği yoksulluğun asıl nedenlerinden birisidir.*

( )

( )

( )

65. Yoksulluğun temel nedeni, özel mülkiyet ve kara dayalı ekonomik-toplumsal düzendir.*

( ) ( ) ( )

66. Hayatta akıllı davranan insan iyi bir yaşam seviyesine yükselebilir.*

( ) ( ) ( )

67. Türkiye’deki çoğu insan arzu ettiğinden daha az bir gelire sahiptir.*

( ) ( ) ( )

68. Bazı insanların kötüye kullanması dışında, Türk politik ve ekonomik sistemi tüm toplumumuzun çıkarına hizmet eder.*

( )

( )

( )

69. İçinde bulunduğum sivil toplum kuruluşuna katılarak kendi kimliğimi ifade etme olanağı buluyorum.

( )

( )

( )

70. Sivil toplum kuruluşları toplumsal sınıflara dayanmayan örgütlerdir.

( ) ( ) ( )

71. Günümüzde işçi sınıfına dayanan hareketler artık başarılı olamaz.

( ) ( ) ( )

72. Var olan kapitalist ekonomik-toplumsal düzenin demokratikleşmesinden yanayım.

( )

( )

( )

73. Sosyalizm kapitalizmden daha adaletli bir düzendir.

( ) ( ) ( )

74. Kapitalizm sosyalizmden daha özgürlükçü bir düzendir.

( ) ( ) ( )

75. Sosyalizm kapitalizmden daha eşitlikçi bir düzendir.

( ) ( ) ( )

76. Var olan kapitalist ekonomik-toplumsal düzenin tamamen yıkılmasından yanayım.

( ) ( ) ( )

77. Toplumdaki sınıfsal/kültürel/siyasal çatış-malar ortadan kaldırılamaz.

( ) ( ) ( )

78. Sivil toplum örgütleri ve devlet iyi bir iletişimle birbirleriyle dayanışma ilişkisine girebilirler.

( )

( )

( )

79. Bireylerin hak ve özgürlükleri devlet po-litikalarının gizliliği ilkesinden daha önemlidir.

( )

( )

( )

80. Farklı sivil toplum örgütleri birbirleriyle uyum ve dayanışma içerisinde çalışabilirler.

( ) ( ) ( )

81. Bir sivil toplum örgütünde liderin rolü çok önemlidir.

( ) ( ) ( )

82. Bence devlet, bireylerin özgürlüğü üzerinde bir baskı mekanizmasıdır.

( ) ( ) ( )

83. Sivil toplum örgütleri eylem ve faali-yetlerinde şiddet kullanmamalıdır.

( ) ( ) ( )

84. Baskıcı bir devletin varlığı Türkiye’de sivil toplumun gelişmesinin önündeki en önemli engeldir.

( )

( )

( )

5. Türkiye’de muhalif fikirler devlet ta-rafından ülkenin birliği için bir tehdit olarak algılanmaktadır.

( )

( )

( )

251

Page 273: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ - …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1638/2277.pdfÖNSÖZ Bu tez çalışması, toplum bilimsel bir çalışmanın neredeyse bir çok aşamasında

KATILIYORUM KARARSIZIM KATILMIYORUM86. Siyasal partilerin her ne nedenle olursa

olsun kapatılmasına karşıyım. ( ) ( ) ( )

87. Kadın hareketleri, çevreci hareketler gibi hareketlerin ülke sorunlarına çözüm üretebileceğini düşünüyorum.

( )

( )

( )

88. Günümüzde sınıf farklılıklarından çok kültürel farklılıklar daha önemlidir.

( ) ( ) ( )

89. İşçi sendikaları ile diğer sivil toplum örgütleri (çevreci, kadın, eşcinsel vb. hareketler) bir arada beraberce davranabilirler.

( )

( )

( )

90. Demokrasi, eşitlikten çok çoğulculuk ve farklılıkların tanınması demektir.

( ) ( ) ( )

91. Sivil toplum geliştikçe, devlet küçü-lür/zayıflar; ya da sivil toplum küçüldükçe/zayıfladıkça devlet büyür.

( )

( )

( )

92. İçinde bulunduğum örgütün/hareketin siyasal/politik bir yaklaşıma sahip olması gerekli değildir.

( ) ( ) ( )

93. Sivil toplumun etkin olabilmesi için örgüt ve derneklerin devletten ayrışması gerekir.

( ) ( ) ( )

94. Son olarak, sivil toplum, toplumsal hareketler ve içinde bulunduğunuz sivil toplum

örgütü hakkında söylemek istediğiniz şeyler nelerdir? ..................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

252