Upload
demirsoy
View
238
Download
2
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Dünyanın geleceğinden çoğumuzun kuşkusu bulunmaktadır. Bunun nedeni her gün yaşadığımız kaynak talanı ve paylaşım eşitsizliği; bunun üstüne eklenen kaba güç kullanımıdır. Dünyanın böyle gitmeyeceği anlaşıldı. Komünizmi ve klasik tanımlı sosyalizmi yerleştirmenin de mümkün olamadığı kanıtlandı. Yeni bir sosyalizm ve sosyal devlet tanımı geliştirme kaçınılmaz gibi görünüyor. Kapitalizmle çatışmaya giren bir sosyalizmin ve komünizmin şansı yok görünüyor. Hangi yönetim olursa olsun, içinde hizmet ve üretim için yarışmayı koruyan, nimetlerle külfetlerin adil bölüştürülmesini sağlayan ve yönetime yeterli ve laik kişilerin getirilmesini düzenleyen idari bir sistemin oluşturulması kaçınılmazdır. Kapitalizmi terbiye ederek sosyalizme dönüşmenin bir yolu olmalı; bu yazıda bir beyin fırtınası oluşturma amacıyla bu konu masaya yatırılmıştır. Özel not: 2035 yılına kadar yaşayacaklarını umanlar bu yazıyı lütfen atmasınlar; o yıllar geldiğinde bu yazıyı bir daha okuma gereğini duyabilirler.
Citation preview
1
SOSYALİZM VE SOSYAL DEVLETTEN NE ANLIYORUZ?
Prof. Dr. Ali Demirsoy
İnsanların önemli bir kısmı, sosyalizmden, olanakların eşit bölündüğü
bir dünyayı anlıyor; yıllarca sömürgeciler tarafından yönlendirilmiş çoğu
bağnaz dinci ve milliyetçi olan kesim ise genellikle dinsizlik olarak
algılıyor. Çalışmadan kazananlar ise yattıkları yerde başkasının alın
teriyle edindiklerine ortak olmayı anlıyor. Daha başka çeşit anlayanlar da
var; ancak ortak taraf, olanakların ortak bölüşmesinde düğümleniyor.
Canlılar dünyasına bakıyoruz. Sosyalizm ve sosyal davranış bizim
anladığımıza benzemese de birkaç canlı grubunda (sosyal arılarda,
sosyal yaşayan karıncalarda) görülüyor. Bunlardaki sosyal yaşam
bulunduğu toplum için beklentisiz ve çıkarsız çalışma, ait olduğu
topluluğu canı pahasına da olsa koruma, yavrulara ortak bakma gibi
yardımlaşmalarla sınırlıdır. Bu aşamadaki sosyal davranışta, çalışmadan
birilerinin alın teriyle geçinme, görevden kaçma görülmüyor; aksi
davrananların olanaklara ortak olması ve herkese aynı payın verilmesi
gibi bir uygulama göremiyoruz. Kural olarak bu ortak kazana katkısı
olmayanın ortak kazandan pay istemesi ya da alması söz konusu değil.
Sosyalizmi belki yeniden tanımlamak gerekiyor. Çünkü şu ana kadar
kendine sosyalist diyen partilerin yönetimi, kapitalist sistemin bir alt
sürümü gibi davrandı; insancıl yönü biraz öne çıkmış idare şeklinden öte
gidemedi. Kapitalist ülkelerde sosyal demokratlar defalarca hükümet
kurdular. Sömürü düzeninde, silah sevkiyatında, üçüncü dünyaya yönelik
operasyonlarda yapılan işbirliğine yönelik hiçbir azalma meydana
gelmedi. Bu yönetimlerde de başka ülkelerin insanın emeğinin
sömürülmesi sisteme aykırı görülmedi. Belki yurt içinde gelir düzeyi
düşük kesimler için bir miktar iyileştirmeler yapılmış olabilir. Yine de bu
ülkelerde sosyalist hükümetlerin kendi ırkının dışındaki ırklara, başka
2
inançlara, ülkesindeki yabancılara daha hoşgörülü; başka ülkelerdeki dini
ve ırksal baskılara, insan hakları ihlallerine daha duyarlı oldukları
bilinmektedir. Ancak şu ana kadar yönetimde olan sosyalist hükümetler,
dünyanın sosyalizmden anladığı ve beklediği, dünyanın beklenen gerçek
sosyal yapılanmasına ciddi bir katkı getirmemiştir.
Komünist sistem kuramsal olarak ortaya konan beklentileri yerine
getiremeden çöktü; kapitalist sistemle dünyadaki toplumların tümünün
aynı hak ve gelişmişlik düzeyine gelemeyeceği de başından beri
biliniyordu. Geriye elimizde kalan sadece sosyal sistem oldu. Ancak belli
ki bu güne kadar uygulanan sosyalist idareler dünyadaki toplumların
derdine çare olabilmiş değil; klasikleşmiş söylemler ile olacağı da yok. Bir
şeyi önceden belirlememiz de gerekebilir: Laik olmayan, dinle yatıp dinle
kalkan yönetimlerde ve ırkçılığın egemen olduğu toplumlarda sosyalizm
hiçbir zaman yerleşemez. İstedikleri kadar yönetimlerinin başına
sosyalist sözcüğünü eklesinler. Bilinçli halkı olmayan, insanları farklı
görmeye alıştırılmış eğitimsiz toplumlarda ise zor ve geç de olsa
sosyalizmin yerleşmesi ya çok becerikli yöneticilerle ya da en başında
zorunlu yasalarla ya da uygulamalarla gerçekleşme şansı olabilir.
O zaman sosyal yönetimden ne anlıyoruz, ne bekliyoruz, bugüne
kadar bellediğimizden farklı neleri sisteme yerleştirmemiz gerekiyor? Bu
yazı, böyle bir evrensel sistemi ayrıntısı ile ortaya koyacak bir yazı
olamaz; yazarın böyle bir beklentisi olmadığı gibi; böyle bir eğitimi de
bulunmamaktadır. Ancak bir yerden başlanması gerektiğini, bunun için
fazla bir zaman kalmadığını, düşünmeye ve kurgulanmaya geç
kalmamamız gerektiğini düşündüğü için kaleme sarılmıştır. Yazar, çok
değerli birçok insanın zaman içinde de olsa katkılarıyla bu düşü,
gelecekte çoğumuzun mutlu olabileceği daha iyi bir yönetim şekline
kavuşturacağını düşünmüştür.
3
Adı ne olursa olsun, herhangi bir yönetimde, kazana katkıda
bulunmayan birinin, özürlü ve engelliler hariç, kazandan pay, özellikle
eşit pay almasının akıl ve çağ dışı olduğu söylenebilir. Ancak hem
komünizmde hem de bugünkü entel sosyalizmde eşitlik esas olmaktadır.
Sistemin en can alıcı ve zayıf halkası bu kabul ile başlamaktadır ve
komünizmin keza sosyalizmin bu güne kadar başarılı olmamasının
temelinde de bu akıl dışı kabul bulunmaktadır.
Anasından canlı doğan her insan bazı temel haklarla doğar. Bu
haklar birçok anayasada yer alır. Devlet bu hakların sağlanması ve
güvenceye alınması için vardır. Her insanın beslenme, barınma, eğitilme,
sağlık hizmeti alma, fikrini söyleme ve haber ve bilgi alma hakkının
olduğu bugün dünyadaki hemen hemen her yönetimin sözde de olsa dile
getirdiği hususlardır. Seçme ve seçilme hakkını başka bir başlık altında
daha sonra inceleyeceğiz.
Her insanın beslenme hakkı olduğuna, barınma hakkı olduğuna,
sağlık hizmet alma hakkı olduğuna, eğitilme hakkı olduğuna göre, bir
ülkede bir grup insan her öğün pirzola ve havyar yiyorsa, konak ve
sarayda oturuyorsa, üniversite bitiriyorsa, en pahalı yerlerde tedavi
olabiliyorsa, bu hak herkese tanınmalı. Sosyalizmin idealist sözcüleri
bunu savunuyorlar; ancak uygulanabilir bir tarafı yok; çünkü yoktan var;
vardan yok edilemiyor. Bu aşamada gerçekçi olmamız ve akıllıca
davranmamız gerekiyor. O ki bir insan doğarken bazı hakları birlikte
getiriyorsa, onun karnı da doymalı, başını sokacak bir yeri de olmalı,
başarabildiği yere kadar eğitilmeli, acılarını giderecek tedavi de görmeli;
ancak belirli bir yaş evresine geldiğinde (erginliğe kavuştuğunda) ortak
kazana yapacağı katkı oranında bu hizmetleri olabildiğince en iyi ya da
kişinin yaşamını tehlikeye sokmadan en alt düzeyde karşılaması
sağlanmalı. Açıkça böyle bir sosyal sistemde, bir kişinin bilgisi, becerisi,
4
alın teri oranında bu kazandan pay almaması için bir neden yoktur.
Sistemin en kırılgan ve sistemi tahrip eden tarafı, bu hakkı edinmemiş
olanların, haklarından fazlasını istemeleri; entel geçinen bir kesimin de
buna hak vermeleridir. En kötüsü de yönetime gelenlerin çeşitli yasal ya
da yasal olmayan düzenlemelerle kazandan en büyük payı almalarıdır.
Doğru bakarsanız bunun doğanın işletim sistemine ters olduğunu
göreceksiniz.
Sosyalist sistemin yeni tanımıyla özelliği, herkesin katkısı oranında
pay alabilmesi; hiç katkısı olmayanların (çocuklar ve özürlüler hariç) yine
de temel insan haklarından dolayı gereksinmelerinin o günün
koşullarında minimum oranda da olsa bu ortak kazandan
karşılanmasıdır. Bu sistem, kimsenin önünü kesmeden; ileride çabası ile
daha fazlasını elde edebileceği (gelecek için atılımlarını kesintiye
uğratmadan) ve teşvik edebileceği şekilde düzenlenmelidir. Böyle bir
yönetim, çalışanın, bilgilinin ve beceriklinin yolunu açacak ve kapitalist
sistemde olduğu gibi ödüllendirecek; bir kesimi de çaresizlik ve fakirlikten
koruyacaktır.
Burada sağlık, eğitim, beslenme, barınma gibi dünyada her insanın
benzer şekilde gerek duyduğu temel gereksinmeler karşılamak için
minimum düzeyde ortak bir kasa oluşturulurken; diğer taraftan dünyanın
her yerinde her insanın aynı şekilde gerek duymadığı (buna lüks diyelim)
gereksinmeleri karşılama için kişilere özgü başka bir ödeme kasası
oluşturulmaktadır. Örneğin müzik eğitimi, diyelim ki nota öğrenme
evrensel eğitime girerken (yani devlet tarafından giderleri karşılanırken),
bilmem ne bölgesinin folklorunu öğrenme özel gereksinmeye girer (kişi
tarafından giderleri karşılanır). Devlet müzik eğitimi için ortak kasadan
harcama yapar; ancak bölgesel belirli bir müzik uygulaması ya da folklor
için kişiden karşılığı ödenmesi talep edilir. Aynı şekilde her inançta ve
5
dinde her toplumda geçerli olan ahlak eğitimi okullarda ortak kasadan
verilebilir. Ancak din dersleri, dini eğitimler, onlara ilişkin tapınak
yatırımları ve kişi ve toplumlara özgü her türlü harcama, o inançtan
hizmet alanlar tarafından karşılanır.
Bu örnekler birçok konuya yaygınlaştırılarak zenginleştirilebilir ve
daha anlaşılabilir hale getirilebilir. Ancak ana fikir, beslenme, barınma,
eğitim ve sağlık hizmetlerinin minimum düzeyde herkese verilmesi sosyal
yönetimin görevi olacaktır. Ayrıca herkesin kullanabileceği alt yapı,
ulaşım, haberleşme, yargı, eğitim, güvenlik gibi yatırımlara da ortak katkı
talep edecektir. Bunun dışındaki isteklerin giderlerinin isteyenlerce
karşılanması, devletin de bu isteklerin güvenli olarak yapılabilmesi için
gerekli yasal düzenlemeleri yapması ve izlemesi gerekir. Devlet herkesin
ortak isteği ve gereksinmesi olmayan hiçbir konuda harcama
yapmamalıdır. Hiçbir inanca, dine, ırka farklı davranmamalıdır. Başka bir
insanın hakkına tecavüz etmeden fikrin söylenmesi serbest; basın, yargı
ve üniversiteler kesin olarak bağımsız olmalıdır.
Ancak beklenen sosyalist sistemde bu güne kadar uygulanamayan
başka bir uygulamanın daha devreye girmesi sistemin doğru çalışması
bakımından bir gerekliliktir. Bu öneriyi okuyanların tepki göstereceğini
peşin olarak biliyorum. Ancak yine de gelecekte olacak bir uygulamayı
ben şimdi niye yazmayayım diye düşünüyorum.
Seçme, her şeyden önce bir bilgi işidir (bu nedenle bir şey alacağımız
zaman yanımızda bir bileni götürürüz). Seçeceğiniz şeyin niteliğini
bilmiyorsanız, o konuda anlamıyorsanız, neyi doğru olarak seçeceksiniz?
Bir yönetimi seçme, bilgi, dünya görüşü isteyen, sadece günü değil
geleceği de etkileyen önemli bir işlemdir. Bir ülkenin yönetimini herkesin
bir oy hakkıyla seçmesi, olsa olsa ilkel ve ilkin demokrasilerde bir çözüm
olabilir. Ancak bilim toplumunda, bir ülkeyi belaya sokmadan, hatta
6
kurtlar sofrasında yara almadan, hatasız bir şekilde yönetebilmesi; ancak
dünyadan haberi olan, iyi eğitilmiş, becerikli, nitelikli, doğuştan gelen
sezgi niteliği yüksek kişilerin yönetime gelmesiyle olabilir. Bu kadroyu
seçenlerin nitelikleri de buna uygun olmalı. Diyelim ki yaşamı boyunca bir
bilgisayarı hiç kullanmamış bir insanı bilgisayar seçmeye götürürseniz,
bu seçim nasıl olacaktır? Ya rengine ya şekline ya da kapladığı yere
göre olur. O zaman meydanlarda atılan nutuk, yalan, vaat, abartma,
başkasını aşağılama tazına bakarak oyunu kullanacaktır. Böyle bir
demokrasiyle nereye gidilirse dünyanın birçok ülkesi de oraya gidiyor…
O ki canlı doğan bir insan bazı temel haklara sahiptir; o zaman her
insanın yöneticisini seçmesi için bir oy hakkı olmalıdır. Ancak adil bir
sosyal sistemde belirli bir eğitim, deneyim, bilgi ve beceri birikiminden
sonra kişiler bu oy haklarını artırarak, yönetimde daha büyük oy hakkına
sahip olmalıdır. Buna gelin vatandaşlık katsayısı diyelim.
Şimdi bir soru sorayım? Bilgili, deneyimli, ahlaklı, becerikli, dünyadan
haberi olan, yaratıcı insanların sizin ve benim geleceğim olan yönetimi
seçmesini ya da bu insanların yönetimde bulunmasını neden faşist ya da
demokrasi dışı ya da akılsız bir sistem olarak görüyorsunuz? İlk olarak
bu soruyu kendinize sorun ve yanıtınızı bir akıl süzgecinden geçirdikten
sonra veriniz. Bu kararı verirken bir elinizi çocuğunuzun saçına koyup
okşarken, onun nasıl bir dünyada yaşamasını arzu ettiğinizi düşünün;
sadece düşünün. Bilgisizlerin, çıkarcıların, akıllıları ve ahlaklıları doğru
seçtiğine inandığınız bir dünya mı bırakmak istiyorsunuz?
Seçenlerde nitelik ararken, seçilenlerde nitelik aramama komik
olacaktı. Her insan, eğitimi, bilgi birikimi, deneyimi ve becerisi oranında
bir görevi başarıyla yürütebilir. Siyasi yaşamda başarı, bir sürü öneri ve
seçenek içinde doğruyu bulmak olarak da söylenebilir. O zaman
önceden, bilgisini, becerisini, deneyimini, yaratıcılığını belgelerle
7
kanıtlamamış olanların seçime girme başvurusu, bu belgeleri
getirilinceye ya da sağlayıncaya kadar askıya alınır.
Daha sonra devletin önemli yerlerine geleceklerde, bakan
olacaklarda, müsteşarlarda, genel müdürlüklerde, daha önce ölçütleri
saptanmış koşulların yerine getirilmesi talep edilmelidir. Bütün bunların
ölçütleri çeşitli başarılara verilmiş not ya da puanlarla saptanabilir.
Gelecek bilgili, deneyimli, yaratıcı, ahlaklı, dünya görüşü olan insanların
yöneteceği bir dünya olacaktır. Hamasi nutuklarla, satılık oylarla, ahbap
çavuş ilişkisi ile seçilen temsilcilerle bu geminin fazla gidemeyeceği
bilinmektedir.
Bu yazıya çoğu kişinin tepki göstereceğini tahmin ediyorum. Kurulu
düzene ters düşme, kurulu çarkların dişlisine taş sokma, kendini
yeteneksiz görenlerin hayalini yıkma, yan gelip sosyalist bir sistemde
ahkâm keserek bir yerlere gelme, demokratik ve insancıl geçinme
maskesi altında soygun düzenini yürütme sonlanacağı için böyle bir
sisteme çoğumuzun evet demeyeceğini biliyorum. Çünkü karşılaştığımız
ve alıştırılmış olduğumuz kurulu düzenlerin bir kısmı, sistemin
kusurlarının izin verdiği kapılarından sızanlarca çıkar amaçlı kurulduğu
için, başta bu kesimin ve daha sonra bu düzene alıştırılmış sizlerin
önemli bir kısmının tepkisi olacaktır.
Sosyalizm daha çok işçiyi-emekçiyi korumak ve ön plana çıkarmak
için sahneye çıktı. Devlet ağırlıklı bir yönetim öngörüldü. Üretim
araçlarının devlet elinde olması savunuldu. Olanakların eşit paylaşımı
öngörüldü. Gevşetilmiş haline Sosyal Demokrasi dendi. Açıkça çok
tartışıldı; ancak hiçbir zaman fikir birliğine varılamadı.
Bu kadar güçlenmiş bir kapitalizm karşısında hala kalıplaşmış
söylemlerle 1800-1900 yıllarının sosyalizmini oluşturmak belli ki son
derece güç görünmektedir. Bu güçlüklerin başında kapitalist sistemin
8
halkı uyutabilmesi ve yönlendirebilmesi için dini örgütlenmeyi ön planda
tutmasıdır; böylece sıradan halkın akıl yürütmesi önlenmiş olur. Sol ve
sosyalizmin karşısındaki en büyük güçlük ise dogmadır; her şeyi
tartışmak, neden sonuç ilişkisini aramak zorundadır; o zaman da ne
kadar aydın olduklarını söyleseler de bir yerlerinde hala dogmalarını
saklayan insanlarla karşı karşıya gelmek zorundadır. Bu açıdan
baktığımızda din gizli ya da açık kapitalist sistemin her yerinde (bu
nedenle dinsel kökenli çatışmalar hiç durmaz); çağdaş sosyalist sistemin
ise hiçbir yerindedir.
Bu nedenle bu yazı kaleme alınmıştır. Bu yazının geçmiş tartışmalara
şu anda yapılacak tartışmalara katkısı olup olmayacağı kuşkuludur.
Çünkü bugün sınırları belirlenmiş bir sosyalizm henüz tanımlanmadığı
gibi, hayal kurma ile bir yerlere gidilemeyeceği de anlaşılmıştır. O zaman:
Sosyalizmi, Komünizmin bir türevi olarak değil, bundan böyle
Kapitalizmin bir türevi olarak görmek ve anlamak gerekiyor. Kapitalizmi
ne kadar sosyalleştirirsek başarı hanemiz o kadar kabarık olacaktır. Bu
durumda, özellikle olanakların vatandaşlarca eşit paylaşımı ve üretim
araçlarının devlet tarafından üretimi sloganı rafa kaldırılmalıdır. Yeni
sosyalizm tanımında ve sosyal devlet yapısında her birey katkısı
oranında ortak kazandan pay alabilir; bu katkıyı yapamayanlara
yapılacak destek yeni sosyal anlayışın gereği olarak en alt düzeyde
olabilir; devlet üretimden tümüyle çekilir; ancak üretim araçları üzerindeki
denetimini toplum adına koşulsuz kullanır. Çevrenin ve kaynakların
korunmasından taviz vermez.
Sosyal devlet yapılanmasında en önemli amaç, insana göre makam
değil, makama göre insan seçilmesinin sağlanması ve yönetime seçme
ve seçilme hakkının bilgi, beceri, ortak kazana yapılan katkı (örneğin
9
ödenen vergi oranında), kazanılmış bilgi (eğitim düzeyi) ve ahlaki
kurallara bağlılığı oranında değişebilir (artabilir) olmasını sağlayabilmedir.
Aslında sürekli üretmek ve tüketmekle ayakta kalabilecek bir
kapitalizmin (buna liberalizm hatta aynı mantıkla yönetilen sosyalizm de
dâhil) dünyanın sonunu getireceğini söylemek için kâhin olmaya gerek
yok; buna milli devlet fikrini de eklediğimizde; kaynaklardan pay almak
için savaşın ve yıkımın kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz. Bu
kaynaklardan pay almak isteyen (istemeyen zaten silinecektir) herkes
silahlanmak ve gücünü artırmak zorundadır. Böylece kapitalist sistemin
üzerine bir de silahlanma ile artırılan kaynak israfı eklenecek ve sona
ulaşma hızlanacaktır. Böyle bir yıkım, insanlık tarihinde karşılaşılmamış
bir yıkım olacaktır. Böyle bir yıkımın yarın ya da onlarca yıl ya da birkaç
yüzyıl içinde gelmesi sonuç itibariyle bir şeyi değiştiremeyecektir; yok
olmuş bir dünyanın geçmişiyle kimse ilgilenmez… Bu sonuçtan kuşkusuz
güçlü de en zayıf da payını alacaktır.
Şu ana kadar ister din, ister ırk, ister başka bir özelliğimizle ister
canlılar dünyasının bize kalıtsal olarak hep kazanmak için programlanmış
genetik mirasımızdan vazgeçip, hiçbir canlıya nasip olmayan özgür ve
bağımsız düşünebilen beynimizle, neden-sonuç ilişkisini incelemek için
fazla bir zamanımızın kalmadığını söyleyebiliriz. İçinde insanlık sevgisi
olan herkes bu yaklaşıma destek vermek zorundadır.
Bir yerden başlamamız gerekiyor. Bunun ilk koşulu, bu dünyanın, var
olan tüm canlıların, ırk diye tanımladığımız farklılıkları taşıyan her
insanın, geleneği, göreneği, dini, alışkanlıkları farklı olan her insanın
vatanıdır; kaynaklardan herkes pay almak; kaynakları herkes korumak
zorundadır.
Bunun ilk aşamada, kitaplarda yazılı komünizm ya da sosyalizmle
olamayacağı anlaşıldı. Vahşi kapitalizmin egemen olduğu bir dünyada,
10
ayrık otunun başka otların yeşermesine izin vermemesi gibi, hiç bir
sosyal sistemin gelişme şansı olamaz1. Böyle bir ortamda olsa olsa
kapitalist sistemin bazı öğelerini benimseyen bir sosyalizmle yola çıkmak
şansımızı artırabilir. Çünkü evrensel düşünme, insani duygulara ulaşma,
hakça paylaşımı içine sindirme, yaşamın her bölümünde ve işlevinde
bilgiyi, özellikle temel bilimleri kullanan bir yönetimde kendini geliştirebilir.
Bunun aslında bilimsel tarifi sosyalizmdir. Gerçek sosyal bir düşünce
tarzına ulaşma ile “çeşitliliği korunmuş” bir dünya devletinin temelini
atabiliriz. Eğer bunu yapamaz isek evrimin defalarca kanıtlanmış kuralı
işleyecek, güçlü ayakta kalacak; zayıf elenecektir.
Ancak evrimin bir kuralı daha birçok konuda kendini gösterir. Bir
sistem güçle bir şeyler kazanacağına programlanmışsa, kendinin ortadan
kalkmasına kadar bu özelliğini geliştirmeye zorlar. Dinozorların güçlü
olmak için gövdelerini büyütmeleri, kama dişli kaplan ve aslanın dişlerini
kendi vücudunu delecek kadar büyütmeleri; rakiplerine karşı üstünlük
sağlayan dev boynuzlu geyiklerin başlarını kaldıramayacak kadar
boynuzlarını büyütmeleri hep aynı canlı işletim sisteminden beslenmiştir.
Hiç kuşkunuz olmasın, kaynakları sınırlı olan bu dünya, bu tüketim
çılgınlığının sonucu olarak bir gün tükenecektir. Bir mucizeyle tüm bu
olumsuzlukların “nasıl olsa” düzeleceği düşüncesinde olan çoğu dindar
insanın sağ yönetimlerin destekçisi olması, mucizeye ve doğaüstü
güçlere inanmayan insanların ise sol yönetimleri benimsemesinin altında
yatan felsefe bu farklı görüşten kaynaklanır.
1 Komünist sistemde herkesin olanakları kolaylıkla paylaşabilmesi için en azından herkese ulaşan ve herkesin kullanabileceği araçlara gerek vardı. Bunların başında demiryolu ağının güçlendirilmesiydi. Böylece insanlara çeşitli olanakları ulaştırma kolaylaştırılabiliyordu. Bu, taşımanın ucuzlaştırılması anlamına geldiği ve aynı zamanda sanayinin güçlenmesine zemin hazırladığı için Kapitalist sistem için bir tehdit oluşturuyordu. Bunun üzerine Komünistliğin ve Sosyalizmin dinden arınmış bir yönetim şekli olduğu bilindiği için, aklını dinle bozmuş, üçüncü dünya ülkelerine ve geri kalmış ülkelere, demiryolları komünist sistemin taşıma aracıdır diye propaganda yapılarak, olası gelişmelerine önemli ölçüde sekte vuruldu. Bunu en güçlü yaşayanlardan biri de Türkiye’nin sağ eğilimli yönetimlerin egemen olduğu dönemlerdir.
11
Biz, bir avuç insan, insan soyunun, sürekli kazanmak ve tüketmek,
başkalarına güçle egemen olmak, bu dünyanın varlıklarının mirasçısı
olduğuna inanmak huyundan vazgeçirmek için ne varsa yapmaya
çalışmalıyız.
Bu yazıda bir gariplik olduğunu geleneksel ekonomiden ve siyasetten
biraz bilgi sahibi bir kimse hemen anlayacaktır. Bu yazıda oluşturulmak
istenen sosyalizm, çok daha yakın olduğu komünizmin içinde değil de
kapitalizm içinde yapılandırılıyor. Geleneksel sosyalizm tanımı ile burada
tanımlanmaya çalışılan sosyalizm arasındaki en önemli fark budur.
Komünizmde herkes kazandan ortak pay alır, yönetime aynı oranda
katılır; bu yazıda tanımlanmaya çalışılan sosyalizmde ise birey katkısı
kadar pay alır; katkısı kadar yönetime katılır. Kapitalizm, adı üzerinde çok
hızlı kapital birikimine neden olduğu için, bilimsel araştırmalar başta
olmak üzere her türlü gelişmede belirli bir zaman diliminde komünizmden
ve sosyalizmden çok daha başarılıdır. Kaynaklar sınırlı olmadığı sürece
kapitalizm karşısında başka hiçbir sistemin başarılı olma şansı yoktur.
Ancak Karl Marx (Marks), 1848’de kapitalizmin kısa vadede yaratıcı
olacağını; ancak sonunun kötü olacağını söylemişti. Çünkü kapitalizm
aslında tüketime dayalı bir sistemdir. Tüketecek bir şey bulunmadığında
yani kaynaklar sınırlandığında sistem çökecektir. Şu anda dünya
kaynaklarını ve sermayesini 85 ailenin elinde tuttuğu söylenmektedir.
Eğer dünyadaki insanların tümü Ruandalı gibi yaşarsa, bu dünyanın
kaynaklarının 16 milyar insana, bir Hindu gibi yaşarsa 10 milyar insana,
bir İngiliz gibi yaşarsa 5 milyar insana, eğer bir Amerikalı gibi yaşarsa
sadece 1 milyar insana yeteceğini biliyoruz. O zaman elimizde görünürde
tek bir seçenek kalıyor. Kazandaki değerlerin ortak; ancak eşit
paylaşılmadığı; kaynakların ve çevrenin korunmasının esas olduğu bir
sistemi kurmaktır. Böyle bir sosyalizm, yaratma ve teşvik gücünü
12
kapitalizmde bireyin katkı oranında pay alma ilkesinden; sosyal
dengelerin ve çevrenin korunmasını ise komünizmden almalıdır. Her
ikisinden farkı, bireylerin yönetime katılma hakkının (herkesin bir birim
hakkı olacaktır), yani seçme ve seçilme hakkının, bireyin bilgisi, becerisi
ve özellikle ortak havuza katkısı oranında artırılabilir olmasıdır.
Eğer torunlarınızın torunlarının da bu dünyanın güzelliklerini
görmesini istiyor, insan soyunun artık eziyet çekmesini istemiyorsanız,
çevrenin güzelliklerinin korunmasını istiyorsanız; hızlı yaşayıp erken
bitmek istemiyorsanız, sosyal devlet kavramını, fakirlik ve eldekilerin
ortak paylaşma edebiyatı ile değil, kapitalist sistemin terbiye edilmesi
şeklinde ele alarak, dünya devletinin temellerinin atılması için,
dogmalarımızdan, faşist duygularımızdan arınarak düşünmemiz
gerekiyor. Bunun için fazla zamanımız da kalmadı. Eğer gelecekte
sonucu ne olursa olsun hatta sosyalizme ulaşılmış bile olsa, kanla
yoğrulmuş bir süreçten geçmek huzur sağlamayacaktır. Sosyalizm ve
komünizmin dinamik kapitalizm karşısında şansı yoktur. Sosyalizmi,
ancak ve ancak, kapitalist sistemin içinde yaşayanların doğru eğitimi ve
onlara geleceği okuyabilecek donanımı kazandırma ile anlatabiliriz;
yerleştirebiliriz.
Bu yeni sosyal devlet tanımında halkın vergileri ile edinilmiş
olanakları sosyal yardım adı altında hükümetlerin kararları ile verilen ve
daha sonra oya çevrilen yardımlar asla olmayacaktır. Sosyal yardım
devletin kuruluş şeması içinde yer alan ve hükümetlere göre değişen bir
olgu kesinlikle olmayacaktır. Dünyanın birçok ülkesinde erdemli
demokrasinin yerleşememesinin nedeni, sosyal yardım adı altında oy
avcılığına çıkılması ve sonuçta oyunu örtülü olarak satan ahlaksız bir
kesim ile gemisini bir çeşit oy rüşveti ile yürüten ahlaksız hükümetlerin
türetilmesidir.
13
Bilim yaşanmadan bir şeyleri anlamanın ve çözüm yollarını bulmanın
adıdır. Eğer çevre ve kaynaklarla uyumlu olmayan, insan nüfus
dinamiğini ve sosyolojisini bu güne kadar ciddi olarak göz önüne
almamış yönetimler bu dünyada egemenliğini sürdürmeye devam
ederse, burada yarım yüzyıllık bir akademisyen olarak, insan soyunun 2035 yılından sonra insanlık tarihinde hiç görülmemiş bir kargaşalığa ve felakete yuvarlanacağını söylüyorum. Bu aşamaya ulaşmış bir dünyada çare olarak şu anda tanımlamaya çalıştığımız sosyalizm kurulsa da bunun artık hiçbir yararı olmayacaktır. Çünkü
çığ çoktan yuvarlanmaya başlamış; sadece Hindistan’dan 1,5 milyar
insan bulundukları yeri terk etmek zorunda kalmış olacaktır. Şu ana
kadar tanımlanmış sosyalizmde olanak varsa bunun paylaştırılması
esastır; olanaklar elde edildiği sürece bunun artırılmasının (hızlı refah
toplumu olmasının) bir sakıncası yoktur. Ancak burada tanımlanmaya
çalışılan sosyalizmde elinizde ne kadar bol kaynak olursa olsun, bunu
bitinceye kadar ya da sürdürülebilirliği olmayıncaya kadar
kullanamazsınız (paylaştıramazsınız). Bu tip sosyalizmde geleceğin
hakları ve çıkarları da yönetimin sorumluluğundadır. Kapitalizm
kazanmaya, faşizm ırkçılığa, teokrasi (dini yönetimler) ya da şu anda
demokrasi ile yönetildiğini ileri süren sistemler din sömürüsüne
odaklandıkları ve çıkarcılıktan, ırkçılıktan ve din sömürüsünden
arınamadıkları için bu ülkelerin gerçek sosyalizmi yerleştirmeleri çok
zordur. Bu nedenle tehlike büyüktür ve en kötüsü de gün geçtikçe bu
tehlike katlanarak büyümektedir.
Yakmadan, yıkmadan, geçmişten ders alarak, günü gözleyerek doğru
yolu bulabiliriz. Gelişmemize evrimsel olarak bir hayvan olarak başladık;
kazandığımız sosyal öğretilerin çoğu çektiğimiz ıstıraplardan ders
alınarak kazanıldı; sürdürülebilir ve paylaşılabilir sosyal yaşamanın
14
hazını tatmalı ve tattırmalıyız; hala bir hayvanın içgüdüleri ile devam
etmemiz gerekmez…
Prof. Dr. Ali Demirsoy
Değerli Kardeşim
Dünyanın geleceğinden çoğumuzun kuşkusu bulunmaktadır. Bunun
nedeni her gün yaşadığımız kaynak talanı ve paylaşım eşitsizliği; bunun
üstüne eklenen kaba güç kullanımıdır. Dünyanın böyle gitmeyeceği
anlaşıldı.
Komünizmi ve klasik tanımlı sosyalizmi yerleştirmenin de mümkün
olamadığı kanıtlandı. Yeni bir sosyalizm ve sosyal devlet tanımı
geliştirme kaçınılmaz gibi görünüyor. Kapitalizmle çatışmaya giren bir
sosyalizmin ve komünizmin şansı yok görünüyor. Hangi yönetim olursa
olsun, içinde hizmet ve üretim için yarışmayı koruyan, nimetlerle
külfetlerin adil bölüştürülmesini sağlayan ve yönetime yeterli ve laik
kişilerin getirilmesini düzenleyen idari bir sistemin oluşturulması
kaçınılmazdır. Kapitalizmi terbiye ederek sosyalizme dönüşmenin bir yolu
olmalı; bu yazıda bir beyin fırtınası oluşturma amacıyla bu konu masaya
yatırılmıştır.
Özel not: 2035 yılına kadar yaşayacaklarını umanlar bu yazıyı lütfen atmasınlar; o yıllar geldiğinde bu yazıyı bir daha okuma gereğini duyabilirler.
Saygılarımla