14
Tahsin Banguoğlu’n 6. Kurultay daki konuşması İLERt, ZENGİN TÜRKÇE e. Kurultayda konuşan Tahsin Banguoğlu şöyle diyordu: «Türfe dili kendi bün- yesinden terimler yaratacaktır. Münevverlerimiz 'teo- rübe etmek ' diyorlardı. Ama denemek elbette tecrübe etmek kelimesinin başını yiyecektir - 15 - 6. Kurultay (19.12.1949. 23.12.1949) 6 Kurultay Dil Kurumu nun doğal bakkam olan Milli Eğitim Bakam Tah sin Banguoğlu’nun konuş masıyla açıldı. Bu konuş- madan birkaç parça alıyo- rum. «...Bizim yazı dili dava- mız diğer milli kültür da- valarımız gibi yüz yıldan beri mütalaa mevzuudur, münakaşa mevzuudur. Yüzyıldan ben üzerinde çalışılan, uğraşılan bir mevzudur. Çünkü biz bir millet olarak imparatorluk tan bir milli dil tevarüs etmedik. Tevarüs ettiği- miz şey bir sınıf dilidir. Bu, anahtarı ancak mah- dut kimselerin elinde o- lan bir İfade vasıtasıdır. ...Edebiyatımız gibi res- mi dilimiz de İlim dilimiz de 1908 inkılabına gelin- ceye kadar henüz bir sı- nıf dili olmaktan kurtu- lamamıştır. Bunun adına biz Osmanlıca diyoruz. Hakikat şudur ki bu dil, grameri ayrı, lügati ayn, üslubu ayrı ve yaşayan Türk diliyle alakası pek az bir dildir... Yazı dili- nin milli olması ve halk tarafından anlaşılması o yazı dilinin halk dilinden neşet etmiş olması de- mektir. ...Ziya Gökalp ve arka- daşları «konuştuğun gibi yaz» parolasıyla, yazı yazan münevvere, memu- ra. devlet dilini kullanan- lara, ilim adamlarına ko nuşurken kullandıkları vokabüleri yazıya geçir- mek yolunu açmışlardı. Fakat bu vokabülerin ma- hiyeti ne idi? Bu vokabü- ler o devirde küçük bir münevver zümrenin malı olan ve eski yazı dilinin şiddetli tesiri altında bulu nan bir vokabülerdi. Ko- nuşulan dil demek, geniş ölçüde halkın konuştuğu dil demek değildi. Bu, o devir münevverlerinin a- ralarmda konuştukları bir dildi. Bu ise oldukça dar bir vokabülere ve yaban- kelimelerle fazlaca mahmül bulunan bir vo- kabülere sahipti. ...Bu yeni dilimizde te rimlerimiz nasıl olacaktı? Bu davayı da Türkçüler halledememişlerdi. Hatta onlarda yer yer şu ifade- yi bulursunuz: «Arapça mekteplerimizde klasik dil olarak devam edecektir. Fransızlar için Latince nasıl klasik bir dil ise bi- zim için de Arapça öyle bir klasik dil olacaktır.» îşte Cumhuriyet devri bu iki noktadan Türk dili nin tekamül imkânları ü zerinde durmuştur. Biri- si yazı dilinin vokabüleri davası, İkincisi de terim- ler meselesi. Şu kanaate varıldı: Küçük bir zümre- nin konuşma dili olan bu vokabüler halk dili istika- metinde genişliyecektlr. Bu kararı Cumhuriyet devrinde Atatürk’ün işa- retinden aldık.- Halk dili- nin bütün servetleri yazı dilinin malı olacaktır. İ- kinci karar şudur: Türk dili kendi bünyesinden te rimler yaratacaktır. Birinci dava ilerlemiş ve günümüze kadar ilerle mekte bulunmuştur. Mü- nevverlerimiz «tecrübe et | mek» diyorlardı. Fakat ı •denemek» kelimesi halk I dilinde dipdiri yaşamak- ta idi. «Denemek» elbette «tecrübe etmek»le rekabet edecek ve birgün «tecrü- be etmek» kelimesinin ba şını yiyecektir, _______ YARIN: İki ayn kurul seçilmesi kabul edildi...

Tahsin Banguoğlu’n daki konuşması · Kurultay daki konuşmas ... Üstelik hergün Ku ruma gelmelerine de hem olanak hem gerek yoktu. Genel yazman bile sürek li olarak iş başında

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • Tahsin Banguoğlu’n6. Kurultay daki konuşması

    İLERt, ZENGİN TÜRKÇE — e. Kurultayda konuşan Tahsin Banguoğlu şöyle diyordu: «Türfe dili kendi bünyesinden terimler yaratacaktır. Münevverlerimiz 'teo- rübe etmek ' diyorlardı. Ama ‘denem ek ’ elbette tecrübe etmek kelimesinin başını yiyecektir .»

    - 15 -6. Kurultay(19.12.1949.23.12.1949)

    6 Kurultay Dil Kurumu nun doğal bakkam olan Milli Eğitim Bakam Tah sin Banguoğlu’nun konuş masıyla açıldı. Bu konuşmadan birkaç parça alıyorum.

    «...Bizim yazı dili davamız diğer milli kültür davalarımız gibi yüz yıldan beri mütalaa mevzuudur, münakaşa mevzuudur. Yüzyıldan ben üzerinde çalışılan, uğraşılan bir mevzudur. Çünkü biz bir millet olarak imparatorluk tan bir milli dil tevarüs etmedik. Tevarüs ettiğimiz şey bir sınıf dilidir. Bu, anahtarı ancak mahdut kimselerin elinde o- lan bir İfade vasıtasıdır.

    ...Edebiyatımız gibi resmi dilimiz de İlim dilimiz de 1908 inkılabına gelinceye kadar henüz bir sınıf dili olmaktan kurtulamamıştır. Bunun adına biz Osmanlıca diyoruz. Hakikat şudur ki bu dil, grameri ayrı, lügati ayn, üslubu ayrı ve yaşayan Türk diliyle alakası pek az bir dildir... Yazı dilinin milli olması ve halk tarafından anlaşılması o yazı dilinin halk dilinden neşet etmiş olması demektir.

    ...Ziya Gökalp ve arkadaşları «konuştuğun gibi yaz» parolasıyla, yazı yazan münevvere, memura. devlet dilini kullananlara, ilim adamlarına ko nuşurken kullandıkları vokabüleri yazıya geçirmek yolunu açmışlardı. Fakat bu vokabülerin mahiyeti ne idi? Bu vokabü- ler o devirde küçük bir münevver zümrenin malı olan ve eski yazı dilinin şiddetli tesiri altında bulu nan bir vokabülerdi. Konuşulan dil demek, geniş

    ölçüde halkın konuştuğu dil demek değildi. Bu, o devir münevverlerinin a- ralarmda konuştukları bir dildi. Bu ise oldukça dar bir vokabülere ve yabancı kelimelerle fazlaca mahmül bulunan bir vokabülere sahipti.

    ...Bu yeni dilimizde te rimlerimiz nasıl olacaktı? Bu davayı da Türkçüler halledememişlerdi. Hatta onlarda yer yer şu ifadeyi bulursunuz: «Arapçamekteplerimizde klasik dil olarak devam edecektir. Fransızlar için Latince nasıl klasik bir dil ise bizim için de Arapça öyle bir klasik dil olacaktır.»

    îşte Cumhuriyet devri bu iki noktadan Türk dili nin tekamül imkânları ü zerinde durmuştur. Birisi yazı dilinin vokabüleri davası, İkincisi de terimler meselesi. Şu kanaate

    varıldı: Küçük bir zümrenin konuşma dili olan bu vokabüler halk dili istikametinde genişliyecektlr. Bu kararı Cumhuriyet devrinde Atatürk’ün işaretinden aldık.- Halk dilinin bütün servetleri yazı dilinin malı olacaktır. İ- kinci karar şudur: Türk dili kendi bünyesinden te rimler yaratacaktır.

    Birinci dava ilerlemiş ve günümüze kadar ilerle mekte bulunmuştur. Münevverlerimiz «tecrübe et | mek» diyorlardı. Fakat ı •denemek» kelimesi halk I dilinde dipdiri yaşamakta idi. «Denemek» elbette «tecrübe etmek»le rekabet edecek ve birgün «tecrübe etmek» kelimesinin ba şını yiyecektir, _______

    YARIN: İki ayn kurul seçilmesi kabul edildi...

  • Ömer Asım AKSOYun anıları TDKde 42 yil

    iki ayrı kurul seçilmesi kabul edildi

    1950’LERDE — 1950’11 yıllarda yapılan dılr TDK Kurultayı İlgiyle İzleniyor, ön sıradaysa, sırayla Ruşen Eşref Ünaydın, Peyaml Safa ve hemen yanında Nurullah Ataç’m bulunması ilginç.

    - 16 -...Bu vokabüler millileş

    meşinin, sadeleşmesinin önüne geçmek de hiç kim senin kârı değildir... Yazı dilinin halklaşması, bu, Türkçüler devrini «Yaşayan dil» ölçüsünü çok geç miş, çok daha ileri var mış bulunmaktadır.

    ...Bu Kurumu Atatürk meydana getirmiştir ve ona sarih direktifler vermiştir. Kurum, on yedi seneden beri bu istikam mette çalıştı. Bundan boy le yalnız o ideal yolunda ileri Türkçe, müstakil Türkçe ve zengin Türkçe yolunda çalışacaktır.»

    Banguoğlu bu konuşmasında Dil Kurumunun yeni bir örgütlenme zorunda bulunduğunu da söyleyerek «Projeye göre beş kişilik bir idare heyetiyle yir mi beş kişilik bir ilim heyeti bulunacaktır. Bütün ilmi meseleler bu ilim heyetinde konuşulacak, oradan geçtikten sonra ef kar-ı umumiyeye arz edilecektir. Bu suretle işle rimizin daha isabetli ol ması imkânını bulacağımız ümidindeyiz» dedi.

    Hüseyin Cahit Yalçın ve Ataç

    Banguoğlu, açış konuşması sonunda kurultay başkanlık divanı seçimlerine geçti ve başkanlık i- çln İstanbul milletvekili Hüseyin Cahit Yalçın’m önerildiğini söyliyerek ö- neriyi oya sundu ve kabul edildiğini bildirdi. Bu ama da Nurullah Ataç şöyle de di: «Bize niçin teklif edildiğini söyleyin, niçin kabul etmediğimizi söyliye- lim. Hüseyin Cahit Yal çm, hiçbir zaman Türk di li davasına katılmamıştır. Ben Şükrü Saraçoğlu’nu teklif ediyorum.»

    Bu arada başkanlık divanı için başka adlar önerenler de oldu. Ancak Banguoğlu, Hüseyin Cahit

    Yalçm'ın daha önce kabuledildiğini söyledi. Tekrar oylama yapılmasının ka bul edilip edilmediğini oya sundu, kabul edilmediği anlaşıldı.

    Kürsüye gelen Hüseyin Cahit, gösterilen güvene teşekkür etti ve on yedi yıldan beri Dil Kurumunun çalışmalarıyla Türk- çenin gelişmesi v# zengin leşmesi yolunda epey işler başarıldığını söyledi.Bilim kurulu, yönetim kurulu

    Bu tarihe değin kurultayca (genel kurulca) seçilip hem yönetim hem ilim işlerini yürüten kurul Genel Merkez Kurulu iken 6. Kurultayca yapılan tüzük değişikliğiyle biri yönetim kurulu, biri de bilim kurulu olmak üzere iki ayn kurul seçilmesi kabul edildi. Bu iki kuru

    lun birleşmesiyle oluşacak ve yılda en az bir kez toplanacak kurulun adı Genel Merkez Kurulu oldu. Bilim Kurulu, Dil Ku rumunun bilimsel çalışmalarım düzenlemekle. Yönetim Kurulu da sadece yönetim ve hesap işleriyle görevli İdL

    Sürekli olarak iş başında bulunması gereken Yö netim Kurulu şu kişilerden oluştu:

    Genel yazman: Haşan Reşit Tonkut

    Sayman üye: KemalTuran

    Üyeler: Agah Sim Le- vend. Hamdı Akverdi, Hû şeyin Avnl Göktürk.

    Bilim Kurulu da şu kişilerden oluşuyordu: Mem- duh Şevket Esendal (baş kan), Saim Ali Dilemre, Kadri Yörükoğlu, Halil Ni metullah Öztürk, Suut Ke

    mal Yetkin, Mehmet Ali Ağakay, Falih Rıfkı Atay. Besim Atalay, Naim Ha zım Onat, İsmail Hikmet Ertaylan, Haşan Ali Yücel, Necmettin Halil O nan, Mustafa Nihat Özön, Bedrettin Tuncel, Hakkı Tank Us, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Zeki Zeren, Adnan Saygun, Hikmet Bi- rand, Hüseyin Cahit Yal çın. Peyami Safa. Ömer Asım Aksoy, Mehmet Tuğ rul, Samım Sinanoğlu, Suat Baydur, Macit Gökberk, Selahattin Batu, Ahmet Cevat Emre, Nihat Sami Ban arlı.

    YARIN: Çalışma alanımız daraldı, denetim arttı...

  • 1950 seçimleriyle iktidar değişiyor— 17 —

    du adların kimisi Dil Kurumunun üyesi bile değildi. Dahası Ataç gibi bir dil devrimcisi seçilmemişti de Nihat Sami gibi Dil Kurumunun karşısında cilan bir kişi listeye girmiş ti.Bu düzen işlemiyordu

    Banguoğlu bu düzenden çok şey bekliyordu. Bilim Kurulu, dilimizin bütün sorunlarını enine boyuna görüşecek, çalışmalara yön verecekti. Düşünce, soyut olarak güzeldi. Ama bunun somutlaştırılmasını sağlıyacak koşullar, ör gütler düşünülmemişti.

    a) Yönetim Kurulu kendini görevlilerin devamı, aylıklarının verilmesi, özlük işlerinin izlenmesi, bi nanin temizlik, yakıt, aydınlatma gibi işlerine bakılması... ile yükümlü sa yiyor, görevlilerin bilimsel çalışmalarına karışma yetkisini kendinde görmü yordu. Üstelik hergün Ku ruma gelmelerine de hem olanak hem gerek yoktu. Genel yazman bile sürek li olarak iş başında bulun muyordu.

    b) Yılda bîr ya da iki

    kez toplanacak bilim kurulu, dilimizin bütün sorunlarını nasıl ele alabilir, hepsini nasıl görüşüp tartışabilir, nasıl doğru kararlar verebilirdi? Sürekli çalışacak daha küçük bir kuruluş da bulun malı idi ki hem çalışma lan günü gününe izlesin hem de büyük bilim kuruluna, üzerinde görüşülecek konular götürsün. Ka rarlann uygulanmasını.

    idiyse de Gramer, Tarama ve Yaym konulan bir yana itilemezdi.

    Bilim Kurulu uygun gör düğü üç çalışma alanı için kendi arasından ikişer denetçi seçti. Mehmet Ali Ağakay ile Mustafa Nihat Özön Sözlük Bürosu denetçiliğine, Ömer Ak- soy ile Adnan Saygun Der leme Bürosu denetçiliğine, Kadri Yörükoğlu İle Sa- mim Sinanoğlu Terim Bü

    Tüzüğe göre kurumun koruyucu Genel Baş. kanı İsmet İnönü, Doğal Başkam Milli Eğitim Bakam’ydı. Ama yeni iktidarın Bakanı Tevfik İleri bu duruma karşı çıkıyordu.

    çalışmalann sürekli olarak izlenmesini sağlayacak bir örgüt yoktu.

    c) Bilim kurulu eski çalışma kollarının sayısını üçe indirmişti: Sözlük Der leme, Terim. Eskiden var olan Gramer, Filoloji (Tarama) , Teknik Terimler. Yayın, Etimoloji, Lengüistik kollan kaldmlıyordu. Her ne kadar Lengüistik ve Etimoloji konulannda bir varlık gösterilemiyor

    rosu denetçiliğine getirildiler. Bu görevler ücret sizdi. Denetçiler sürekli olarak iş başında buluna cak değillerdi- Haftada bir iki saat, bürolarına bağlı görevlileri denetleye çeklerdi.

    Görüldüğü gibi Kurumun çalışma alanlan daraltılmış olmakla birlikte bu alanlardaki çalışmala nn sürekli olarak denetlenmesi de sağlanmıştı. Es

    kiden her kolun başkam, hem bilim, hem yönetim işlerinin sorumlusu olduğundan ve sürekli olarak kolunun başında bulunduğundan çalışmalar düzgün yürürdü. Şimdi kol başkanlan yoktu. Çalışma lar gereği gibi izlenemi yordu. Görevliler sanki kendi hallerine bırakılmışlardı. Kurum başıboş kalmıştı.

    ç) Düzenin işlemeyiş nedenleri arasında, beş ay sonra bir de siyasal neden eklendi. 1950 seçimleriyle iktidar değişti. Tüzüğümü ze göre Kurumun Koruyucu Genel Başkanı İsmet İnönü’nün, Doğal Başkanı Milli Eğitim Bakanı idi. Yeni iktidarın Milli Eğitim Bakanı Tevfik ileri, bir Kurumda hem İnönü’ nün Koruyucu Genel Başkan, hem karşı partiden olan kendisinin Doğal Başkan olarak bulunama yacağmı söylüyordu.

    YARIN: Birinci Olağanüstü Kurultay (1951)

  • Birinci Olağanüstü Kurultay (1951)- 13-

    Bir yandan Dil Kuru- munda çalışına düzeni kal maması, öte yandan tüzüğümüzdeki Koruyucu Baş kanlıkla Doğal Başkanlık maddelerinin gözden geçirilmesi zorunluluğu olağanüstü bir kurultayın toplanarak aksaklıkları giderecek yeni bir düzen leme yapmasını gerekti riyordu. Bunu Doğal Başkan Tevfik İleri de istiyordu.

    Sanıyorum ki, yeni Yönetim Kurulunun, onun düşüncesinde olan kişilerden oluşacağını umuyordu. Ama bundan sonraki bölümde görüleceği gibi, sonuç böyle çıkmadı.Birinci Olağanüstü Kurultay (8.2.1951)

    Toplanması bir zorunlu luk durumunu alan 1, Ola ğanüstü Kurultay, 8.2.195 L günü Dil Kurumu’nun Do ğal Başkanı Tevfik İleri' nin bir konuşmasıyla açıldı. Tevfik İleri şöyle diyordu:

    «... Türk Dil Kurumu’ nun vazifesi, Türk halkının çoğunluğu arasında yaşamakta, Türk fikir ve sanat adamları tarafından kullanılıp güzelleştiril-1

    mekte olan dilimizi, üzerinde yürüdüğü millileşmek ve zenginleşmek yolunda hızlandırmaktır... Böyle bir cemiyetin ta marnıyla milli ve ilmi bir hedefe doğru yürümesi ve bu yürüyüş yolunda en u- fak siyasi bir endişeye ka pılmaksızm, en ufak bir siyasi baskıya boyun eğ- meksizin yalnız Türk milletinin mukaddes dili için çalışmasından daha tabii hiç bir hareket tasavvur

    edemiyorum Bu sebepledir ki, hükümet teşekkülünde vazifeli ve siyasi şahsiyete haiz bir Milli E- ğitim Bakanının, şimdiye kadar olduğu gibi böyle bir ilim cemiyetinde başkan olmasında ve başkan kalmasında büyük mahzur görüyorum. Bunun için Türk Dil Kurumu’nun Başkanı bir devlet, siyaset adamı değil, bir dil adamı, bir ilim adamı olmalıdır kanaatindeyim.

    ... Ben halk arasında do

    laştıkça. köylerde, kasabalarda, şehirlerde, okul ve aile birliklerinde halk ve münevver birçok Türk va tandaşı bana müracaat etti. Okullarımızda çocuklarına öğretilmekte o- lan Türkçenin bir işe yaramadığını ve onu asla sevmediklerini yana yakıla anlattılar. Bu iddialar, bu şikâyetler, üzerinde hiç durulmadan reddedi- lebilecek şeyler değildir. Türkiye’de halk arasında,

    münevverler arasında bu mevzu üzerinde bir huzursuzluk, bir hoşnutsuzluk vardır... Bunlar dil çalışmalarında tutulan bazı yanlış yolların, bilhassa dili sadeleştirme ve millileştirme hareketlerini müfrit bir tasfiyecilik- le birleştirmeyi öteden be ri âdet haline getirmiş kimselerin eseri olabilir. Benim burada bilvesile ü- zerinde durmak İstediğim bunların dışında bir noktadır: Bizim büyük ve

    milli dil davamızı istismar ederek Türkiye’de doğacak anlaşmazlıklardan fay dalanmak isteyenler vardır. Çünkü birbirleriyle anlaşacak ve sevişecek o- lan vatandaşları birbirlerine bağlayan vasıtaların başlıcası dildir. Dil, bir milletin birliğini kuracak ve yaşatacak olan bir kuv vettir. Bir milletin çocuklarım atalar yadigârı o- lan dil ve sanat eserlerin den soğutacak, milletin muhtelif nesillerini birbirinin dilinden anlamaz ha le getirecek herhangi bir hareket milli birliği boza bilir.Tüzükte yapılan değişiklikler

    Kurultay'm en önemli konusu olan tüzük değişikliği, çeşitli önerilerin tartışılmasından sonra şu ilkelerin kabulü ile gerçekleştirildi,

    X. İsmet İnönü’nün koruyucu Genel Başkan olduğunu belirten madde tüzükten çıkarıldı.

    2. Milli Eğitim B alt anının Doğal Başkan olduğu nu gösteren madde tüzük ten çıkarıldı.YARIN: İki eski dost: A. Sırrt Levent ve Ataç...

    «Siyasi şahsiyete haiz bir Milli Eğitim Baka, nının böyle bir ilmin cemiyetinde başkan ol. masında ve başkan kalmasında büyük mah. zur görüyorum» diyordu Tevfik İleri.

  • Çıkacak derginin adı4 Türk Dili oluyor- 19 -

    8. Otuz kişilik Bilim Ku rulu ile beş kişilik Yönetim Kurulu yerine Kurumun bütün yönetim ve bilim işlerini düzenlemeye yetkili, yılda en az üç kez toplanacak otuz beş kişilik bir Yönetim Ku rulu seçilmesi kararlaştırıldı.

    4. Yönetim Kurulu ara- sından sürekli olarak işbaşında bulunup bilim ve yönetim işlerini yürütmek üzere. Genel Yazman, Sayman ve gerekli görü-* len sayıda Kol Başkanın- dan oluşacak bir Yürütme Kurulu seçilmesi ve bun lara ücret verilmesi ka-i bul edildi.Yeni düzenin uygulanması

    İşte otuz iki yıldan Beri sürüp gelen yapısal dü zen budur. 1951’den beri (1960-1963 dışında) Dil Kurtımu'nun çalışmaları şu beş kol ile yürütülmüş tün Derleme ve Tarama, Dilbilgisi ve Dilbilim, Söz lük, Terim, Yayın.

    Atılım ve coşku döne* minde «Kolbaşı» denilen kişilerin adı da artık «Kol Başkanı»dır.

    1960 -1963 arasında «yayın«» kolundan başka bir do «tanıtma» kolu kuruldu ise de 1963’te tanıtma işi yayın koluna eklenerek kolun adı «Yayın ve

    Tanıtma» oldu. Tüzükte ara ara birtakım değişiklikler daha yapıldı ama bunlar temel yapı ile ilgili değildin 1951’den son ra üç yılda bir toplanan Kurultayların, 1972’de çıkan Demekler Kanununa göre iki yılda bir yapılması gibi.Dergi, yayın kolu v* İstanbul bürosu

    Dil devrimine karşı yazılan yazılara yanıt vermek. Dil Devrimin! savunup açıklamak. Kurumun

    bilimsel çalışmalarını, dil İle İlgili yazıları ve öe leşen dil ürünlerini yayım lamak bir dergi çıkarmak gerektiği üzerinde uzun uzun konuşulduktan sonra bir yayın kolu kurulmasına karar verildi. Kurumun orgam olacak derginin İstanbul’da mı, Ankara’da mı, çıkarılması konusu da tartışıldı. Kimi arkadaşları, Peyami Safa’nm deneyimlerinden yararlanılmak üzere dergi nin İstanbul’da çıkarılmasının uygun olacağını söy

    lediler. Kimi arkadaşlar ise, Yayın Kolu Başkam Ankara’da bulunacağına göre derginin Ankara'da çıkarılmasını, İstanbul’da oturmakta olan Peyami Safa’nm yazacağı ya da toplayacağı yazıları Anka- raya göndermesinin daha uygun olacağım bildirdiler. Bu sırada kimi üyeler kol başkanlığına Peyami Safa’yı önerdiler. Başkan Hakkı Tank Uş Peyami Safa’nm kol başkanlığım oya sundu Sekiz olumlu

    sekiz olumsuz oy çıktı. Başkan kendi oyunu da Peyami lehine kullandı. Ancak dokuz ay, toplan-! tıdaki sayısının çoğunluğu nu bulamamıştı. Öte yan-1 dan kimi arkadaşlar da kol başkanlığına Ataç’ı aday gösterdiler. Ataç’a dokuz olumlu yedi olumsuz oy verildi. Her iki aday da dokuzar oy alınca Peyami. bu denli az güvenle çalışamayacağım söyledi. Ataç ise, bu sonuçtan rahatsız oldu, gücenip toplantıyı bıraktı. Bunun ü

    zerine kol başkanlığı seçiminin gelecek toplantı- ya bırakılması ve yayın Agâh Sırrı Levend’in vekillikle yönetmesi kararlaştırıldı. Macit Gökberk ile ben bir ara Ataç’m evi- ne giderek öfkesini yatıştırdık. Yönetim Kurulu’- nun bundan sonraki toplantısı 26 . 29 Mayıs 1951’ deyapıldı. 28/5/1951 oturumunda derginin adı üzerindeki öneriler görüşüldü. Peyami Safa «Dilimiz»!. Suat Baydur «De- de Korkut»u, Nurullah A- taç, «Bizim Dil»i önerdi. Sonunda Falih Rıfkı’nın önerdiği, «Türk Dili» adı on bir oyla kabul edildi.

    29 Mayış 1951, oturu- munda ise Yayın Kolu Başkanlığı’na 14 oy ile A- taç seçilmekle birlikte İstanbul’da da bir büro a- çılması ve bu büronun dergi yayımlarına yardım etmesi kararlaştırıldı. Peyami Safa da 13 oyla İs« tanbul Bürosu temsilciliği ne seçildi. Toplantıda 20 üye bulunuyordu.

    Bundan önce, ölümsüzlü ğe kavuşmuş Yürütme Ku rulu üyesi arkadaşlarım için yaptığım gibi bu kez de Yürütme Kurulu’na yeni girmiş olan Agâh Sırrı Levend ile Nurullah Ataç’ı anmak istiyorumı

    YARIN: İki eski dost

    Bir dergi çıkarma gereği üzerinde uzun uzun konuşuldu. Peyami Safa «Dilimiz», Suat Baydur «Dede Korkut», Nurullah Ataç «BL zim Dil» adlarım önerdi. Sonunda Falih Rıfkı’ıun önerdiği «Türk Dili» adı kabul edildi.

  • flSiki dost: Agâh Sırrı Levend

    - 20 -Agâh Sırrı Levend’in

    Dil Kurumu'nda görev alması, Aralık 1949’da toplanan Altıncı Kurultay seçimleri ile başlar. O zaman beş kişilik Yönetim Kurulu'nda üye idi. Şubat 1951’de toplanan Olağanüstü Kurultay’dan sonra seçildiği Genel Yazmanlığı dokuz yıl sürdü (1951 . 1960). 1963 . 1966 arasında üç yıl da Kurum Başkan- lığı'nda bulundu. Bundan sonra 1974 tarihine değin sadece Yönetim Kurulu üyesi idi.Agâh Sırrı Levend

    Agâh Sırrı ile 1940’ta Büyük Millet Meclisi’nde başlayan tanışmamız, 1951’de Dil Kurumu’nun toplayıcı kucağında yirmi yedi yıl süren yakın bir arkadaşlıkla geçti. Bu süre içinde Kurumun güçlük lerini birlikte göğüsledik; başarılarını birlikte gerçekleştirdik.

    Değerli bir Türk edebiyatı tarihçisi olan Levend’ in Türk Dil Kurumu yayınlan arasında da ölmez yapıtlan basıldı. «Türk Di linde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri» adlı yapıtı Dil devrimi tarihi için zengin belgelerle dolu, ge niş çaplı, eşi bulunmaz bir kaynaktır. Dört cilt «Ali Şir Nevai» de bu büyük Türk’ü bütün yapıt- lanyla tanıtan yetkin bir çalışmadır. Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi, Şemsettin Sami için de güzel birer tanıtma ve inceleme kitabı ortaya koymuştur.

    öldüğü zaman Türk Di

    li’nde (Aralık 1978) çıkan yazımda Dil Kurumu dışındaki yaşamı ve yapıt- lan üzerine bilgi verdiğimden burada aynntıla- ra girmeyeceğim. O yazıdan şu satırları alıyorum. «Çalışkanlık ve titizlik, Levend’in çok belirgin iki niteliği idi. Türk Dil Ku- rumundaki Genel Yazman lığı süresince öğleye değin evinde yazılarını ve kitaplarını hazırlamakla uğraşın Kuruma öğleden sonra gelirdi. Ben bütün gün Kurum’da bulunduğumdan kendisinin yokluğunda Kurum İşlerini yürütmeyi bana bırakmıştı.»

    Türk Dil Kurumu, tanıt

    ma yayınlan arasında o nuh için bir anma kitabı çıkarmakla büyük bir değerbilirlik göstermiştir (Agâh Sim Levend, 1982, Dil Kurumu Yayınlan 495, 304 s. Haz.: İsmail Ulçu- gür.)

    Levend’in doğum tarihi 1894, ölüm tarihi 28 Ekim 1978’dir-

    Nurullah AtaçAtatürk’ün dil devrimi-

    ni başlattığı yıllarda Ataç dil devriminin karşısında idi. Bunu bir yazısında şöyle anlatır: «Ben de ön ce dil devrimine dayatma ya kalkmıştım. Olmaz bu iş, alıştığımız sözleri bıra

    kamayız, bırakırsak dilimizi yoksullaştınrız diyordum. Sonradan anladım yanlış düşündüğümü. Dil devrimi üzerine söylenenleri dinledim de öyle anladım... Eski dilin yetersizliğini, kullanışsızlığını, bugünün isterlerine uyma dığını, elverişsizliğini günden güne gördüm, anladım da onun için (öz Türkçe yazmakta) direndim.»

    Nurullah Ataç Dil Kuru mu içinde etkin görev a- lınca dili özleştirme çabasına daha çok hız verdi. Öyle ki. Dil Kurumu’nun özleştirme ölçüsünü aştı, antıcılığa yöneldi. Yaban

    cı sözcüklere karşılık bulmak için sürekli olarak kafa yoruyor, «tilcik»ler üretiyor, Dil Kurumu’nca yayımlanmış eski yapıtlardan, lehçelerden karşılıklar bulup kullanıyordu. Sözgelişi eski yapıtlardan ve lehçelerden: Ağm (temayül), Boşuğ (izin), di- ka (nokta), dörüt (sanat), enez (zayıf), iyemli (latif), iyik (heves), keleci (kelime), nen (şey), öy- lek (zaman), salkı (haber), savut (silah), tapa (rağmen), taplamak (kabul etmek), tellim (daima), tükeli (tamamiyle), uçur (saat), ücük (harf)..; ve benzeri sözcükler bu«

    ve Ataçlup yazılarına geçiriyordu Bir gün bana «Ben roman okur gibi sözlük okurum» demişti- Demek ki. eski, yeni, lehçe, ağız demeden sözlüklerden karşılıklar arıyordu.

    Halk ağzındaki sözcüklerden de: Betlek (defter), çizek (satır), dibelik (zaten), eseme (mantık), gerelti (perde), günce (anı defteri)... gibi sözcükler alıp kullanıyordu. Bunların yaşama gücü bulunup bulunmadığına bakmıyordu.

    Kendisi de sözcük uyduruyordu: Buğulu (vapur), bilimtay (akademi), danışka (anket), doğalla- yin (bittabii), düşece (tesadüfi), düzence (disiplin), kıpı (an), sayıbilik (matematik), sunca (itha- fiye), tilcik (kelime), kışı evi (hapishane), sayrılar- evi (hastane), söyleşi (musahabe)..., gibi.

    Örneğin (mesela) ve ilginç (enterasan) sözcüklerini kullanmadan önce, bana bunların dil bilgisi kurallarına uyup uymadığını, kullanılmaları konusunda benim ne düşün düğümü sormuş, olumlu yanıtımı alınca çok sevinmişti.

    Bilindiği gibi devrik tümceler kullanmayı yay gmlaştıran da Ataç’tır. O- nun etkileyici anlatımıyla devrik tümceler kullandığını görenler, yeril yersiz devrik tümce kullanmaya başlamışlardır.YARIN: TBMM’de Kurum’un ödeneği kesiliyor...

    «Çalışkanlık ve titizlik Levend’in çok belir, gin iki niteliğiydi... Nurullah Ataç, Dil Ku. rumu’nun içinde etkin görev alında dili özleştirme çabasına daha çok hız verdi.»

  • Ömer Asım AKSOYun anıları TDKU 42 YIL

    Teşkilat- 1 Esasiye’ye dönülüyor- 22 -

    1950'de Demokrat Parti iktidara geçince partililer Halk Partisinin etkinliklerinden saydıkları dil devrimini de karşılarına aldılar. Çeşitli yollarla baltalamaya çalıştıkları dil devriminin, en ö- nemli ürünlerinden biri olan Anayasa'yı da 1952' de. yani yedi yıl yürürlükte kaldıktan sonra eski biçimine döndürmeyi düşündüler. Bu arada düşünceyi gerçekleştirmek için partilerinin parla- mantodaki bilim ve sanat adımlarım kendilerine yardım etmeye hazır buldular. İstanbul Milletvekili Fuat Köprülü ve iki yüz üç arkadaşının önerisiyle Anayasanın değiştirilecek Teşkilatı Esasiye kanunu geri getirildi. Öneride deniliyordu ki «dilde yaşayan birçok kelime ve ıstılahların atılarak yerlerine ya yeniden uydurulan birtakım kelime ve ıstılahlar fosilleşmiş olan kelimelerin şekilleri değiştirilerek... yeni bir halita vucuda getirilmiştir... Anayasamızın bugünkü dili Türk milletinin gerek tabii şekilde kullandığı yazı diline ve gerekse yine tabiiliğini muhafaza eden konuşma diline aykırı ve ondan ayrı bir dil mahiyetini taşımaktadır... 1945 den sonra yaratılmak istenilen resmi dil, nesiller

    arasındaki bağları kırarak dilde bir ikilik ve karışıklık yaratmıştır... Mek teplerdeki çocuklar ana ve babaları ile anlaşmak ta güçlük çekmeye başladılar Diğer taraftan Türk dilinin kendi bünyesi içindeki gelişmesinin ve sadeleşmesinin hızını kıran bu yapmacık dil, nesiller arasında bir uçurum yaratmaya başladı. Bu suretle imparatorluk devrinde yaratılmış olan avam ve havas diline benzer

    bir ikilik vücuda geldi? Millet dili ve devlet dili.*

    Fuat Köprülü nün önayak olduğu önergeyi imza edenler araşında Refik Koraltan, Adnan Menderes, Fevzi Lütfü Karaos- manoğlu, Refik Şevket ince ile birlikte Halide Edip Adıvar'ın, Ali Canip Yöntem in ve Hamdullah Suphi Tanrıöver’in adları bulunmakta idi. Oysa Fuat Köprülü, 1932'de Atatürk'ün hazır bulunduğu 1. Türk dil kurultayında şöyle demişti: «Son asırlarda türlü yabancı tesirler altında tabii yolunu şaşırmış olan dilimize tekrar o eski zenginliğini, istiklalini getirmek

    için ilk Türk Dil Kurultayı toplanmış bulunuyor... Milli şuura ve milli imana dayanan insan iradesinin şu son asırdan milli lisanların inkişafına, siz de bilirsiniz. Türk ruhunu herkesten daha evvel ve daha derin sezen bu milli temayüllere daime vazıh ve en doğru şeklini veren Gazi, milletine hediye ettiği büyük inkılaplar zincirinin yeni bir halkası olan muazzam dil inkılabını da ilmin sağ

    lam esasları üzerine kuruyor... Diğer inkılaplarımızla olduğu gibi bundan da muvaffak olacağımızdan bir an bile şüphe edemeyiz».

    Fuat Köprülü'nün bu yüz seksen dereceli dönüşü şimdi onun siyaset arkadaşı olan, Türk O- cakları'nın eski genel başkanı, ateşli konuşmacı Hamdullah Suphi Tanrı överde daha çirkin bir şekilde görülüyordu. İstanbul milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver Büyük Millet Meclisinin 24.12.1953 günkü oturumunda Türkçeni* takırdayan seslerinden duyduğu rahatsızlığı anlatıyor, «İs

    ter misiniz, size insan vucudunun azasım sayayım dikkatli dinleyiniz» dedikten sonra şunları söylüyordu: «Kafa, şakak, kulak, kıkırdak, sakal, bıyık; bir kelime diyeyim, Allah cümlemizi muhafaza etsin, gırtlak. Daha çirkini olmaz. «Mide» bi- zim değil Arabmdır; bizimki «kursaktır»; bağırsak, kol, dirsek, bilek, parmak, tırnak... Bir ricam var: Arap kelimelerini kendi kelimelerimiz addediniz. Çıkarmak ister- misiniz? «Devlet» kalmaz «meclis» kalmaz, çok tehlikelidir. «maliye kalmaz «hazine kalmaz», «kanun kalmaz.»

    Hamdullar Suphi bu sözleri ile dil devriminden çok kendi ulusal dilini yeriyordu.

    Yeni Lisan'cılardan (Genç Kalemler’den) ve Türk Dil Kurumunun 1934-1940 arası Genel Mer kez Kurulu üyelerinden ve kolbaşılanndan Ali Canip’le bütün ulıisal eylemlerde ön safta görülen Kurtuluş Savaş'mın Halide Onbaşısının da Köprü- lüzade ve Hamdullah Suphi’nin yanında yer almaları, siyasetin kimi kişileri nerelere sürüklediğinin ibret verici ömekle- rindendi.

    YARIN: Kurum’un bildirisini Peyami Sala yazmıştı...

    Fuat Köprülü’nün yüz seksen dereceli dö. nüşü, şimdi onun siyaset arkadaşı olan Hamdullah Suphi Tanrıöver’de daha çirkin görünüyordu.

  • Öm er Asım AKSOYun anıları tdk de 42 yil

    Kurum bildirisini Peyami Safa yazdı- 2 3 -

    Dil Kurumu’nun gösterdiği tepki

    Büyük Millet Meclisinde Anayasadan Teşkilatı E- sasiyeye dönüş önerisinin görüşüldüğü sırada 2.12. 1952 günü toplanan Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulunun kararında şu sözler görülür: «Dil Kurumu ömürlerim tamamlamış yahut tamamlamak üzere bulunan kelimeleri yeniden kanun metnine almayı dilimizin gelişmesine engel olacak bir hareket saydığından bu yola gidilmemesini ve değiştirilmesi gereken kelimeler için yetkili bilim adanı lan ile bilim kuruluşlarına da sorulmasını dilemişti.Anayasa komisyonu buna Iuzum görmemiş, hatta teklifteki (x) birtakim Türkçe kelimeleri de kaldırarak yerlerine yabancı kelimeler konmuştur».

    18 3-1952 günü toplanan Dil Kurumu Yönetim Kurulu ise oy birliğiyle verdiği ve gerekçelerini uzun uzadıya karardan sonra bir bildiri yayınlamış şöyle demişti: «Eldeki Ana yasa metni hazırlanırken yapıldığı gibi bu tasarının da üniversitelerimizin, yet kili kurumlarımızin hukukçularımızın. dil bilginlerimizin ve edebiyatçılarımızın temelli ve dik

    katli incelemelerinden son ra alacağı son şekli ile Bü yük Millet Meclisinin yüksek tasvibine sunulma lıdır.»

    Bu bildiriye Anayasa metnindeki kimi sözcüklerle Teşkilat-i Esasiye'ye dönüş taslağındaki öneri leri karşılıklı olarak gös-

    18.3.1952günütoplanan Dil Kurumu Yönetim Kurulu oybirliğiyle verdiği karardan sonra bir bildin yayınladı.Bildiriyi Peyami Safa kaleme almıştı.

    teren bir çizelge eklemişti Bildiriyi o tarihte Yönetim Kurulumuzda üye olan Peyami Safa kaleme almıştı. Eki olan çizelgeyi ise ben hazırlamıştım Örnek olarak bu çizilgeden bir parça sunuyorum:

    Teşkilât-ıesaslyede AnayasadaTecelli eder belirirTemerküz eder ToplanırNamına AdınaMüzakere GörüşmeCelse OturumVefat ölümİtimat, GüvenKati KesinCemiyet Dernek

    MemnuMahremiyetTaalluk ettiğiZarfındaSelahiyetMaznunTahsisatVekilMatbuat

    Yasak Gizlilik

    İlişkin olduğu İçinde Yetki Sanık

    ödenek Bakan Basın

    Bu bildiriye kulak asılmadı ve Anayasa çoğunluk partisinin oylarıyla yürürlükten kaldırılarak Teşkilat-ı Esasiye Kanunu yeniden yürürlüğe kondu

    Besim Atalay’la

    yeni tartışmalarım

    Besim Atalay 1949'dan sonra Yönetim Kurulu üyesi değildi. 1951’de seçildiği bilim kurulu üyeliğinden de çekilmişti Daha önce Kurum içinde yaptığı eleştirilerini artık ya Kurum'a gönderdiğiyazılarla ya da dışardakı yay m organlarıyla sürdü rüyordu. Benim Türk Dili dergisinin Ekim 1955 tarihli 49. sayısında çıkan «Ya - yi nisbiyi Türkçeye Çevirme Yollan» başlıklı yazım ile Agâh Sim Le- vend'in Türk Dili dergi sinin 44- sayısında çıkan bir yazısı üzerine iki eleş tirisini Dil Kurumuna gönderdi. Bunlar Derginin Temmuz 1956 tarihli 58. sayısına konuldu. Bu eleştirileri ben de Levend de yine o sayıda yanıtladık.fx) yani Fuat Köprülü ile 203 arkadaşının teklifindeki.

    YARIN: 9. Türk

    Dil Kurultayı....

  • Öm er Asım AKSOY un anıları TDKde 42 YIL

    27 Mayıs sonrasındaki ilk Kurultay

    Bütün tartışmalarımız bir yana. Besim Atalay dil tarihimizde adı unutulmayacak kişidir. Bazı izler her bilim adamında görülebilir. Bunlar hizmetleri silip süpürmez. E- vet, öfkeliydi, geçimsizdi, kavgacıydı. Kendine çok güvendiği için «herşeyi ben bilirim, ille de benim sözüm» derdi. Ama öz Türkçeye karşı duyduğu sevgi saygı sonsuzdu. Dizin sözcüğü, dilimize o- nun armağanıdır- Tanrı- nın rahmetine kavuştuğu zaman (1965) dargındık. Bununla birlikte onu mezarlığa değin uğurlayan pek az kişiden biri de bendim. \ .

    9. Türk Dil Kurultayı (11.7.1960.15.7.1960)

    27 Mayıs 1960 Devrimi. Dil Kurumu'nda da coşkulu bir hava yarattı.

    Devrimden bir buçuk ay sonra toplanan 9. Olağan Kurultaya Milli Eğitim Bakanı Profesör Fehmi Ya vuz şu telgrafı göndermişti. »Atatürk'ün dilimizi zenginleştirmek, olgunlaş tırmak ve yabancı dillerin etkisinden kurtarmak a- macıyla kurduğu Türk Dil Kurumu kaynaklarımızı araştırıp ortaya koymak, dilimizi kendi imkanlarıyla geliştirmek, bir bilim ve sanat dili haline getirmek yolunda çok verimli emekler harcamış, son yıllarda bu feyzli yo

    Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel 25.1.1962 günü Dil Kurumunu ziyaret ediyor. Soldan sağa: Ömer Asım Aksoy, Gündüz Akıncı, Sami özerdim, Cemal Gürsel, Uluğ İğdemir, Tahsin Banguoğlu, (arkada Mehmet Ali A gak ay), Hikmet Dlz- daroğlu, Salah Birsel.

    lu kapamak isteyenlerle yılmadan savaşmıştır- Bu gün, önünde zafer ufukları açılmış olan dil ülkücülerine devamlı başarılar diler. Kurultayın sayın üyelerini sevgi ile selamlarım.»

    Kimi üyeler, anadilimizi özleştirmek, güzelleştir mek yolundaki benimseme ve uygulamalarından dolayı Milli Birlik Komi tesi’nin gösterdiği yakın ilgiye Kurultayca teşekkür edilmesi için bir ö- nerge verdiler. Söz alan Behçet Kemal Çağlar şöy le konuştu: «Bu hayran

    lığı ve bağlılığı, bu sevgi ve saygıyı içimizden gelerek gösteriyoruz 'veka- let'i ‘ bakanlık’ yaptılar. Bu, Atatürk •zihniyetinin en güzel ifadesidir. Her türlü hayranlığı, her türlü sevgi ve saygıyı hak etmişlerdir. Başkanlık Divanı ile yeni seçilecek Yönetim Kurulu'nun bir likte ziyarete gitmelerini teklif ediyorum.»

    Kurultay Başkam Tahsin Banguoğlu’da Devlet ve Hükümet Başkanı ve Milli Birlik Komitesi Baş kanı Cemal Gürsel'e şu telgrafı çekmişti: »Ata

    türk'ün büyük önem verdiği Dil Devrimi, başkanlığınızdaki hükümetin ve Milli Birlik Komitesi' nin yakın ilgisiyle ülküsü yolunda hız kazanmıştır- Türkçenin egemenliği savaşında mutlu bir çağa giren Kurultay, bu inanla sizlere saygı ve sevgilerini sunmayı oybirliğiyle kararlaştırmıştır.»

    YARIN: Huzursuz,

    luklar ve çalkantılar

  • Öm er Asım AKSOY un anıları TDKde 42 YIL

    Eski yönetim kurulu üyeleri suçlanıyor- 25 -

    Bu Kurultay'da «Anaya sayı, Teşkilat-ı Esasiyeye çevirerek dil ülküsüne i- hanet eden ve şimdi Yas sıada'da bulunan» eski iktidarın parlamento üyelerinin ve «yazılan ve dev rime karşı savaşı ile Türk Dil Devrimini yıkmaya ça lışan Peyami Safa’nın» ü- yelikten çıkanlmasım içe ren önergeler oya sunularak kabul edildi. Üyelik ten çıkanlanlar arasında 1951’den beri Yönetim Ku rulumuzda üye olan, ger çek Atatürkçü Hikmet Bay ur da vardı. Çünkü Bayur, Demokrat Parti listesinden bağımsız olarak milletvekili seçilmiş olduğundan Anayasayı Teşkilat-ı Esasiyeye çeviren Meclis içindeydi ve Yassıadada’ydı. Ancak ben şuna inanıyorum ki Bayur, Anayasa’nın Teşki- lat-ı Esasiyeye çevrilmesine oy vermiş olamazdı. (Ama Meclis’te bunu önleyecek bir girişimde bulundu mu, bunu bilmiyorum). O günkü coşku i- çinde bu değerli Atatürkçü ve, Dil Devrimcisi de üyelikten çıkarıldı- Bu, benim için unutulmaz bir acı olmuştur.Eski Yönetim Kurulu aleyhindeki savlar ve sonuçları

    Süresi biten Yönetim Kurulu (ki içinde ben de vardım) aleyhinde bir ha va yaratıp yönetimi ela geçirmek isteyenler. Sözlük basımında ve bina yapımında yolsuzluklar bulunduğunu, Kurumun borç içinde olduğunu. hesapların denetlenmesi gerektiğini ileri sürerek Yönetim Kurulunun aklanmaması gerekti

    ğini söylüyorlardı. Aynca dört kişi, kurumda yolsuzluklar yapılmış olduğu «avıyla resmi makamlara ihbar dilekçesi vererek soruşturma açılmasını istemişlerdi.

    Kurultay’ın kararları şöyle belirdi:

    a) Türkçe Sözlüğün üçüncü baskısı için Yönetim Kuruluna geçen büt çeyle yüz bin lira harcar ma yetkisi verilmiş ise de bu paranın basıma yet mediği anlaşıldığından Yö netim Kurulu, yetkisini aşan harcamasından dolayı sorumlu tutulmadı.

    b) Geçen dönemde Yönetim Kurulunda bulu- lunan kişilerin bu dönem de aday gösterilmemesi önerisi kabul edilmedi

    c) Geçen dönem hesaplarını yeni baştan incelemek üzere Maliye Bakanlığından ve Mühendisler Odasından uzmanlar istenmesi önerisi de reddedildi-

    ç) Ancak bina hesaplarının incelenip kısa zamanda bir rapor verilmesi önerisi kabul edildi. Bu incelemeyi yapmak üzere üyelerden Haşan Çiftçi, Sabahattin Teoman ve Nazım Ilıkça'dan oluşan bir komisyon seçildi.

    d) ç maddesi dışındaki hesap işlerinden dolayı Yö netim Kurulu aklandı.

    e) Eski Yönetim Kurulu üyelerinin üçte ikisi yeniden yönetim kurulu üyeliğine seçildi, ancak başkanlıkta ve yürüt

    me kurulunda değişiklikler oldu. Şöyle ki:

    Başkan: Tahsin Bangu- oğlu

    Genel Yazman: BehçetKemal Çağlar

    Terim Kolu Başkanlığı: Agâh Sırrı Levend

    Gramer Kolu Başkanlığı: Hasibe Mazıoğlu

    Yayın Kolu Başkanlığı. Salah Birsel

    Tanıtma Kolu Başkanlığı: Sunullah Ansoy (Bu kol yeni kuruldu) geldiler. Yürütme kurulunun öteki üç üyesi eski yerlerini korudular. Yani Sayman Üye: Uluğ İğdemir

    Derleme ve Tarama Kolu Başkanlığı: Ömer Asım Aksoy

    Sözlük Kolu Başkanlığı: Mehmet Ali Ağakay ola

    rak belirlendi. Ancak dönem içinde değişiklikler ol du.Huzursuzluklar ve çalkantılar

    Geçen dönemin genel yazmanı Levend, birkaç ay sonra Terim kolu başkanlığından çekilerek yalnız yönetim Kurulu üyeliğinde kaldı. Terim Kolu Başkanlığına ise Hikmet Dizdaroğlu seçildi.

    Gramer Kolu Başkanlığı na seçilmiş olan Hasibe Mazıoğlu da bir süre sonda çekildi; yerine Gündüz Akıncı geldi. Daha sonra o da çekildiğinden. Zeynep Korkmaz Kol Başkanı oldu.

    Behçet Kemal İstanbul’da oturuyordu- Genel Yaz

    man sürekli olarak Ankara'da iş başında bulunmaz sa işleri düzgün yürütmenin olanaksız bulunduğunu anladığından, iki ay on bir gün sonra (26. 9. 1960) çekildi- Yerine Sami Özer dim seçildi.

    Bu sırada, eski yöneticileri yolsuzlukla suçlayan ihbar üzerine hükümet de Dil Kurum unda soruşturmaya başladı.

    Ote yandan, Dil Kuru- mu’nu ortadan kaldırmak için bir akademi kurulması girişiminde bulunanlar oldu.

    1960 devrimi ile yurdun her köşesinde birçok ihbarlar ve tahkikat almış yürümüştü. Bu dalga Türk Dil Kurumu kıyılarına da çarptı. Kurumun Gramer Kolu’nda uzman olarak çalışan Talat Tekin (x/l), Osman Nedim Tuna (x/2), yine kurumda görevli Ayhan Göksan (x/3), ve kurum üyelerinden Doçent Ahmet Temir, İçişleri Bakanlığına başvurarak kurumdaki yolsuzlukların teftiş edilmesi ni istediler.

    Öte yandan Doçent Ahmet Temir, Doçent Zeynep Yılmaz, Osman Nedim Tuna ve Talat Tekin, Dil Kurumu’nu ortadan kaldırmayı amaçlayan bir akademi tasarısı hazırlayarak Milli Birlik Komite- si’ne sundular. (19.8-1960)

    (x/3) Ayhan Göksan, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi’ni yeni bitirmiş bir gençti. Dil Kurumu’n- da görevli iken Talat Tekin ve Osman Nedim ile işbirliği yaptığından görevden ayrılmıştı-

    ^K& RpJ: Kurumu Ortadan Kaldırma Girişimi

    Eski yönetim kurulu üyelerinin üçte ikisi yeniden üyeliğe seçildi. Ancak başkanlıkta ve yürütme kurulunda birtakım değişiklikler oldu.

  • Öm er Asım AKSOY un anıları TDK de 42 YILKurumu ortadan kaldırma girişimleri

    - 26 -İçişleri Bakanlığı Müfet

    tiş Ali Rıza Aydos’u Dil Kurumu'nda soruşturma yapmakla görevlendirmiş ti Aydos, dört - beş ay Dil Kurumu'nda özel bir o- dada emrine verilen budak tiloyla çalıştı. Her şeyi, ileriden beri yönetim kurulu üyesi olan, şimdi de sabahtan akşama değin Dil Kurumu'nda Kol Başkanı ve Genel Yazman Vekili olan bana soruyordu.

    Kurumu ortadan kaldırma girişimi

    İhbar edilen yolsuzluk konularının sayısı kırk üçtü. En önemlisi de yeni yaptırdığımız bina harcamalarıyla ilgili idi. Sonunda hepsi aklandı.

    Dil Kurumu'nu ortadan kaldırmak isteyenler şu planı gerçekleştirmeyi dü şünmüşlerdi: içinde Dil ve Tarih Enstitüleri de bulunan bir Bilimler Akademisi kurulmalı; Dil ve Ta rih Kurumlan'nın bütün varlıkları Akademiye akta nlmalı; böylece bu Ku- rumlann çalışmalarına son verilmeli.

    Biraz önce de bildirdiğim gibi Doçent Ahmet Temir'in önayak olmasıyla Doçent Zeynep Korkmaz, Talat Tekin ve Osman Nedim Tuna bir tasarı hazırlamış. (19.6.1960) Milli Birlik Komitesi’ne sunmuşlardı. Tasarıya koy duklan imzada dördü de

    Dil Kurumu üyesi olduklarım, aynca Ahmet Te- mir ile Zeynep Korkmaz Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı Kürsüsü öğretim üyesi, Talat Tekin ile Osman Nedim Tuna ise Dil Kurumu'nda uzman olduklarını belirtmişlerdi.

    Tasan, bu konudaki dü şünceleri alınmak üzere kimi kuruluşlara, bu arada Türk Dil Kurumu'na da gönderilmişti-

    Tasarıda, Akademinin kuruluşuyla ilgili teknik hükümleri kapsayan mad delerden sonra Dil ve Ta rih Kurumlarını hedef a- lan şu hükümler bulunuyordu: «Türk Dil Kuru-mu’nun taşmır ve taşınmaz bütün mallan Akade miye verilir. İşbaşında bu lunan yönetim kurulu istifaya sevkedilir. Türk Dil Kurumu'nun Kavaklı dere’deki binasına —kiraya verilen katlan boşaltılarak— Akademi yerleşir. Tarih Kurumu'nun taşınır ve taşınmaz bütün malları da Akademiye geçer. Bu arada Tarih Kurumu Basımevi, ‘Akademi Basım evi’ adını alır ve her iki kurumun kitaplıklan Aka demi kitaplığı olur.«Tepkiler

    Dil Kurumu, tasan ü- zerine eleştirici ve olumsuz görüşünü bildirdiği gibi konu, basında da tep kilere yol açtı.

    9.81961 ile 14.9.1961 a- rasmda çıkan birçok yazı, tasanyı ağır biçim

    de eleştirdi. Dil Kurumu bu yazılardan yaptığı seçmeleri. Bir Tasarı Karşısında adı altındaki kitapçıkta toplayıp yayım ladı. Bu seçmede Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Bülent Ecevit’in, Agâh Su n Levend’in, Uluğ Iğ- demir'in Ulus gazetesinde, Nadir Nadi’nin, Haluk Şehsüvaroğlu’nun Cumhu riyet gazetesinde, Oktay Akbal’ın, Sam im Kocagöz’ ün Vatan gazetesinde. Ö- mer Asım Aksoy’un Ye- nigün gazetesinde çıkan yazılan ile Varlık, Akis, Kim, Dost dergilerinde ve Cumhuriyet gazetesinde çıkan imzasız yazılar bulunmaktadır.

    Benim yazım «Anayasa ya aykm bir tasan» başlığım taşıyordu- Şöyle başlıyordu: «Bir yandaYüksek Adalet Divanı, A- nayasaya aykm kanunlar çıkarmanın hesabını sorarken, beri yanda Anayasaya aykm kanun tasarısı hazırlamak cüretini gösterenler bulunuyor. Elimizde resmi yoldan gelen ve Türk Bilimler Akademisi Kanun Tasarısı adını taşıyan ©İli dört maddelik bir metin var.

    ... Tasan sahipleri bunlan teklif edebilirler a- ma Milli Eğitim Bakanlığı, her biri ayn ayn suç olan birçok hükümleri içine almış bir tasanyı, düşünce sormak için de olsa ele almaya değer görmemeliydi...»

    Bu tepkiler üzerine ta

    san bir istem görmedi; yüzüstü kaldı.

    (x/l) Şimdi Hacettepe Üniversitesinde Türk Dili Profesörü olan Talat Tekin. I959’da ben Genel Yazmanlığa vekillik ederken gelerek Van L.'sinde Ed. öğretmeni olduğunu o- rada bilimsel araştırma o- 1 an aklan bulamadığı için görevden aynldığını, bilimsel çalışmalar yapabilmek üzere Ankara’da kal mak ve Dil Kurumu'nda görev almak istediğini söylemişti. Kendisine Gra mer Kolu'nda görev vermiştik. Bir süre sonra Dil Kurumu yönetimi ile çatıştığından görevden ayn larak Amerika'ya gitti. Orada öğretim üyesi olabilecek bir yetkinlik kazandı.

    (x/2) Osman Nedim Tuna, halk ağzından söz der leme çalışmalarına en çok katkıda bulunanlardandır. Talat Tekin’le birlikte ona da Dil Kurumu Gramer Kolu'nda görev vermiştik. Ancak Talat Tekin’le işbirliği yaparak kurum yönetimini suçlar ması dolayısıyla çıkan an laşmazlık üzerine kurumdan aynlıp Amerika’ya gitti.

    YARIN: Hukuk Terimlerini Türkçeleştirmeye özel önem verdik

  • Öm er Asım AKSOY un anıları TDK de 42 YILDil Kurumu çalışmalarına toplu bakış

    - 2 7 -Meslek terimi olmasının

    ötesinde toplum yaşamında geniş bir kullanım alanı bulunan hukuk terimlerini Türkçeleştirmek için Anayasa ile atılan büyük Anayasa ile atılan büyük a dundan sonra Türk Dil Ku rumu’nun gerçekleştirdiği ya da desteklediği birtakım özel çalışmalar oldu. Terim Kolu’nun uğraşı ala nında önemli bir yeri bulunan bu çalışmaları ayrıca özetlemekte yarar görüyorum:

    a) 1961 Anayasasında geçen yeni Türkçe terimleri topluma tanıtmak için benim hazırladığım Anayasa Sözlüğü 1961 de basıldı. 1962’de ikinci ve ü- çüncü baskılan yapıldı

    b) 1966'da Prof, ismet Sungurbey’in Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü adıyla hazırladığı, birçok hukuk teriminin Türkçelerini veren yapıtı bastı- nldı.

    c) 1966’da Yargıtay üyelerinden Ali Rıza Önder’- in, kanunlardaki ve büyOfc yargı organlarının kararlarındaki Türkçe Hukuk terimlerini tarayarak hazırladığı Yasa Dili Sözlüğü basıldı.

    ç) Prof. Velidedeoğlu’- nun Yurttaşlar Yasası a- dıyla bugünkü dile çevirdiği Kanun-u Medeni ve Borçlar Kanunu 1970’te, Terim ve Sözcükler Kılavuzu 1975’te bastınldı. Bunlar, Türkçeyi çok güzel kullanan değerli bir hukuk Profesörünün bulup önerdiği ve metinler içinde tam yerini bulan Türkçe hukuk terimleri o- larak dilimize çok şey ka- kandırmıştır. Medeni Ka

    nunda yapılmakta olan değişiklikler sırasında bunlardan geniş ölçüde yararlanılacağı kuşkusuzdur. Türk Dil Kurumu, Türkçe leştirilen bu metinleri, Yar gıtay eski başkam ve Ana yasa Mahkemesi üyesi ver diği kararlan öz Türkçe sözcükler ve Türkçe hukuk terimleri ile yazarak bütün hâkimlere örnek o- lan değerli hukukçu rahmetli Recai Seçkin’in başkanlığındaki bir hukuk ku ruluna incelettikten sonra bastırmıştı.

    d) Anayasa Mahkemesi üyelerinden Ahmet Erdoğ- du’nun metinlerini Türkçeleştirdiği şu iki kanun

    da Dil Kurumunca bastı- nldi: Memurların Yargılanmasına İlişkin Yasa

    (Memurin Muhakemat Kanunu», Ceza Yargılama- Yöntemi Yasası (Ceza Mu hakemeleri Usulü Kanunu), Sözlüğü.

    e) Dil Kurumu, Cumhuriyet Başsavcı yardımcıla nndan Şefik Güner’in Türkçeleştirdiği Türk Ceza Kanunu’nu da bastırdı.Dil Kurumu çalışmalarınatoplu bir bakış

    Atatürk, Türk Dil Kuru- munu, yüzyıllarca ihmal edilmiş ve kısırlaştırılmış olan dilimizi ulusal bir

    güç içinde geliştirmek a- macıyla kurmuştur. Bu amaç, bir yandan dilimiz üzerinde bilimsel araştırma yapmayı bir yandan da onu yabancı dillerin e- gemenliğinden kurtarmayı gerektiriyordu. Her iki yöndeki çalışmalar başarılı ve verimli olmuştur. Bunları şöylece özetleyebiliriz:

    1) Toplumda ulusal dil bilinci yaygın ve güçlü du ruma getirilmiştir. Başarının temeli bununla atılmış, Dil Devrimi adı verilen güçlü akım böylece o- luşmuştur. Ulusal olmayan eski dil anlayışı ve tutumu bırakılmış, onun yeri

    ni ulusal olan yeni bir dil anlayışı ve tutumu almıştır. Bu anlayış ve tutumla ulusal dil hâzinelerimiz araştırılmış, ulusal dil olanaklarımıza canlılık kazan dırılmıştır.

    2) Türkçeleri bulunduğu, konuşma dilimizde de kullanıldığı halde yazı dilinde küçümsenerek Arapça Farsçalan yeğlenmiş olan kavramların Türkçe- lerine saygınlık kazandırıl mıştir Örneğin yazı dilimizdeki «valide, peder, mahdum, kerime, lisan, ev vel, sene, hane, taam, mahal, münasip, maada, memnu, mevcut, mani, kâ fi, malumat, suhulet, imal

    etmek, irsal etmek, zannet mek, müşahade etmek, ta lep etmek, tevzi etmek, mü teessir olmak...» gibi sözcükler yerine «ana, baba, oğul, kız, dil, önce, yıl, ev, yemek, yer, uygun, başka, yasak, var, engel, yeter, bilgi, kolaylık, yapmak, göndermek, kullanmak, sanmak, görmek, istemek, dağıtmak, üzülmek...» sözcüklerinin kullanılması yaygınlaşmıştır.

    3) Yurdumuzun çeşitli bölgelerinde halk ağzında bulunan sözcüklerin değerlenmesiyle Derleme Sözlüğü adında 12 ciltlik bir sözlük meydana getirilmiş, bundan alınan ve daha önce yazı dilinde bu lunmayan birtakım sözcük ler kültür diline mal edilmiştin Abartmak, alan, araç, asalak, çaba, doruk, güleç, güney, işkil, kavşak, kıvanç, kuşku, kuzey, oysa, ödül, uz, sapak, sergen, sıvı, ürün, yankı, yoğun, kınamak, yitirmek, yozlaşmak, yumak... gibi.

    4) Eski yapıtlarımızda bulunan ve son yüzyıllarda yazı dilimizde kullanılmayan sözcüklerin taranmasıyla Tarama Sözlüğü adında 8 ciltlik bir sözlük meydana getirilmiş, bu söz lükteki birtakım sözcüklere yeniden kullanılırlık ka zandınlmıştın An, bunluk. değin, denli, esen, esrik. evren, g'ysv görkem, il, kez, konuk, köken, nesne, nicelik, nitelik, oran, sonuç, tanık, yanıt, ağar mak, ivmek, kınamak, sınamak. tartışmak, yeğlemek, utmak... gibi

    YARIN: Binlerce bilim terimi Türkçeleşti

    Atatürk, Türk Dil Kurumu’nu yüzyıllarca ihmal edilmiş ve kısırlaştırılmış olan dilimizi ulusal bir güç içinde geliştirmek amacıyla kurmuştur. Bu amaç, bir yandan dilimiz üzerinde bilimsel araştırma yapmayı, bir yandan da onu yabancı dillerin egemenliğinden kurtarmayı gerektiriyordu.

  • Ömer Asım AKSOY un anıları TDK de 42 YIL

    Binlerce bilim terimi Türkçeleşti - 28 -

    5) Çok üretken olan dilimizin verimliliğinden yararlanma yolu açılmış, pek çok yeni sözcük türetilmiş tir. Eskiden Arapça ve i arşça yanlış sözcük türetmede bir salanca görülmemiştir de Türkçe eklerle yeni sözcük türetıAe yo lu kapalı tutulmuştu. Söz gelişi «imha, muaf, tatmin, tensip, tesit, teessüs, istimlâk, istihsal, mütedair, felaket, nezaket, peşinen, memhur...» gibi yanlış Arapça ve Farsça söz cükler benimsenmiştir ve Türkçenin «sütçü, avcı, sobacı» gibi eski sözcüklerinde bulunan ve işlek o- lan *—ci» eki bile işletil- memiştir. Dili özleştirme akımı başladıktan sonradır ki «dilci, halkçı, deniz ci, solcu, sağcı, tarihçi, söz cü. gerici, çıkarcı, emekçi...» gibi sözcükler yapılmıştır.

    Yalnız işlek olan eklerimizle değil, az işlek olan eklerimizle de bir çok söz cük türetilmiştir: Kazı, tanı. konu, egemen, öğretmen, uzman, genel, özel, ilkel, bilimsel, ilke, süre, doğa, süreç, sayaç, salonca. güvence, çağdaş, paydaş, uydu, alındı, sömürge. gösterge, bölge, yörün ge, etkin, ilişkin, direnç, basınç, demeç, birikim, bunalım, bildiri, çağn. ba sın, yayın, dizin, tören, durum, verim, oluşum, ta nm, deyim, yatırım, özlem, gözlem, çelişki, dergi,

    ilgi, tepki, yetki, olanak, gelenek, tutanak, yetenek, ödenek, görev, ödev, söylev, olumlu, yükümlü, dö nem, işlem, çekimser küçümser, yakıt, anıt, konut, eşit, taşıt, özel, boyut u- çak. tapmak, yaratık, bar ğışık, bencil, orantı, ayrıntı, çelişmek, eleştirmek, kovuşturmak, uygulamak, yetinmek... gibi.

    6) Eskiden beri dilimizde bulunan sözcüklerle ya da yeni türetilmiş sözcük lerle bileşik sözcükler ya

    pılmıştır: «Adçekme, akar yakıt, altyapı, alyuvar, a- tardamar, basımevi, basıölçer, başkent, bilgisayar, bilirkişi, denizaltı, eşdeğer li, gökdelen, içgüdü, sağduyu, ilkokul, katsayı, ola ğanüstü, oldubitti, öngörmek, önsezi, sıkıyönetim, sıvıyağ, tekel, uçaksavar, uyurgezer, uzunçalar, yurt sever... gibi.

    7) Eskiden hep Arapça- lan ya da Farsçalan kullanılan binlerce bilim terimi Türkçeleştirilmiştir. Çoğu Ortaöğrenimle bir bölümü yüksek öğrenimle

    ilgili olan bu terimlerden de örnekler verelim.

    Dilbilgisinden: Özne,tümleç, belirteç, enlem, geçişli, dönüşlü, ettirgen, edilgen, tezlik eylemi, —di’li geçmiş zaman...

    Biyolojiden: Akyuvar, a- tardamar, dolaşım, sağ ka rrncık, orta kulak, doku, sürüngenler, kurbağagil- ler, kökayaklılar...

    Bitkibilim’den: Yumru-kök, kılcal kökler, özsu, iki çenekliler. çiçeksizler, taçsızlar, söğütgiller...

    Matematik'ten: Artı, eksi, pay, payda, birim, dar açı, dik açı. iç ters açılar, yöndeş açılar, eşkenar üçgen...

    Askerlik'ten Birlik, kuruluş, konum, öncü, artçı, er, asteğmen, üsteğmen, yarbay, albay, subay, kur may, tugay, tümen, komutan, denizaltı, uçaksavar...

    Fizik - Kimya’dan: Kaldıraç, sarkaç, ışm, karışım, bileşim, akkor, di renç,. akım, damıtık su, sarkıt, dikit, kumul...

    Felsefe, Ruhbilim'den: Bunalım, tutku, bilinç, iz

    lenim, çağrışım, içgüdü, dayanışma, varsayım, gerekircilik, varoluşçuluk...

    Hukuk’tan-. Aday, bağımsızlık, bilirkişi, çoğunluk, danıştay, dilekçe, dokunulmazlık, egemenlik, eşitük, gensoru, gerekçe, gündem, kamulaştırmak, kısıtlı, kovuşturma, onaylamak, önerge, özerklik, salt çoğunluk, sanık, sav cı, seçmen, sorumluluk, suçüstü, tanıt, tutanak, tu tuklu, tüzel kişilik, yargı-, lamak, yasama, yeter sayı. yürürlük...

    8) Birçok eski dil anı- tı, çeviri ya da tıpkıbaşım olarak tanıtılmış, çeşitli alanlarda birçok bilimsel inceleme ve araştırma ya yımlanmıştır. Birkaçının adı: Divanü Lugat-it-Türk tıpkıbasımı ve çevirisi, Ku tadgubilig tıpkıbasımları ve metni, Eski Türk Ya- zıtları, Uygurca Sözlüğü, Kırgızca Sözlüğü, Çuvaşça Sözlüğü, Eti Dili Sözlüğü, Ali Şir Nevai'nin ya pıtları, Atabetü’l-hakayık, Nehcül'l -feradis, Mantı- ku't-tayr. Yusuf ve Zeliha tıpkıbasımı ve metni. Kadı Burhaneddin divanı tıp kıbasımı, Kitabü evsaf-ı mesacidü’ş-şerife, Ettühfe- tü’z-zekiye, Eşşüzurü’z-ze- hebbiye, El idrak haşiyesi, İbnü Mühenna Lügati, Mü- yessiretü’l - Ulum, Mecmu atü’n-Nezair...

    YARIN: Yeni sözcüklere karşı çıkmak çağdışıdır

    Eskiden beri dilimizde bulunan sözcüklerle ya da yeni türetilmiş sözcüklerle bileşik sözcükler yapıldı. Dilbilgisi, biyoloji, bitkibilim, matematik, askerlik, fizik, kimya, felsefe, ruhbilim, hukuk terimlerinin Türkçeleşmesi sağlandı.

  • Öm er Asım AKSOYun anıları TDK de 42 YIL

    Yeni sözcüklere karşı , çağdışı- 2 9 -

    9) Türk dilinin ve yazınının büyük adlan için birer tanıtıcı kitap çıkanl- mıştır: Şinasi. Namık Kemal, Cevdet Paşa, Mütercim Asım, Ahmet Vefik Paşa, Ahmet Mithat, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yur dakul, Ömer Seyfettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Hikmet, Ahmet Rasim, Şemşettin Sami, Agâh Sim Levend...

    10) Cumhuriyet döneminin bütün sözlüklerine kaynaklık eden, çağdaş yöntemlerle hazırlanmış bir Türkçe Sözlük çıkanlmış ve düzenlenen Yazım Kılavuzu ile yazım birliği sağ lanmıştır.

    11) Dil bilginlerinin değerli inceleme ve araştırmalarını içeren ve 1953’ten beri yayımlanmakta olan Türk Dili Araştırmaları Yıl- lığı-Belleten ve 1951'den be ri her ay çıkarılmakta olan Türk Dili dergisi Türk Dil Kurumu’nun etkinlikleri arasında önemli bir yer tutar

    Özet olarak

    Dil devriminin yürütülmesi görevini taşımakta olan Türk Dil Kurumu, top lumun dil bilincini geliş tirmek. dilimizin olanaklarından yararlanarak ve yüzyıllar boyu kapalı duran dil hâzinelerimizin ka pılarını açarak Türkçemize

    genişlik ve güç kazandırmıştır.

    1932’den önce en büyük sözlüklerimizde 10.000’i geçmeyen Türkçe sözcük sayısı şu elli yıl içinde birkaç kat artmış, aynca bilim dilimiz, daha önce bulunma yan onbinlerce terim kazanmıştır-

    50 yıl önceki Osmanlıca ile anlatılamayan birçok kavram, bugünkü Türkçey- le rahatça karşılanabilmek' te ve o zaman dilimize çevrilemeyen birçok yabancı yapıt, artık kolayca çev

    rilebilmektedir.50 yıl önce tanınmış bi-

    limadamlarmin ve sanatçıların yazılarındaki Türkçe oranı %40 dolaylarında iken son yılların yazılarında bu oran %90’a yükselmiştir.

    Demek ki dilimiz her yıl %1 oranında Türkçeleşmiş- tir.

    Ortaya atılan kimi sözcüklerin yanlış ya da zevksiz sayılmasına gelince: bunları kişisel ölçülerimizle hemen karalamak doğru de ğildir. Bir sözcüğün a-

    lmyazısı toplum karşısuı- da sınav verdikten sonra belli dur. Kimimiz zevk siz bulduğu sözcükleri, kimimizin beğendiği çok gö rülmektedir. Dahası kimi dil bilginlerinin yanlış dediği sözcükler için kimi dil bilginleri doğru fetvası vermektedirler-

    Sonra, öyle yeni sözcükler olmuştur ki ilkin herkes gülünç bulmuşken birkaç yıl sonra dilin en değerli kazançları sayılmıştır. Yeni çıktığında iğrendikleri sözcükleri za

    manla dillerinden düşürmeyenler de az değildir. 30 yıl önce «Teşkilatı Esa- siye»yi. «Müddeiumumi» yi savunanlara, bugün zorla- sanız da -Anayasadan ve savcıdan vazgecirilip-eski lerini söyletemezsiniz.

    Belki tutunmaz korkusuyla yeni sözcükler önerilmiş olmasaydı dilimiz bugün ulaştığı ulusal kimliğine kavuşamazdı.

    İlerlemek, gelişmek, eski bildiklerimize yeni bilgiler katmakla olur. Bunu dilde gerçekleştirmek, yaşayana

    saplanıp kalmayı değil, dile zenginlikler getirmeyi gerektirir. Bu nedenle «Kimsenin bilmediği» ya da «Yaşayan dile uymuyor» gerekçesiyle yeni sözcüklere karşı çıkmak çağ dışı bir davranıştır-

    Özleştirme, ulusumuzun yüzyıllardır özlemini çek. tiği bir gereksemedir. Bu gün kimsenin görmezlikten gelemeyeceği bir gerçek vardır: Gazeteler, dergiler, kitaplar, resmi yazışmalar... hep özleşen dil doğrultusundadır. Akım, toplumumuzun her kesi- minde-dar ya da geniş öl- çülerle-benimsenmiştir.

    Karınca karannca

    42 yılı Türk Dil Kurumu içinde, 18 yılı da Dil Kuru munda görev almadan önce olmak üzere 60 yıl boyunca en yoğun uğraşım Türk Dili üzerinde oldu. Uğraşılarımın ürünlerini değerleri ne olursa olsun- bastırdım. Kurumda görev almadan önce de sonra da Türk Dilinin gelişmesine karınca karannca hizmet etmeğe çalıştım.

    Türk Dil Kurumu yayınlarından olan Ömer Asım Aksoy Armağanı kitabında görüldüğü gibi ortaya koyduğum küçük, büyük, ya P’tların sayısı 6Q‘ı aştı-

    — B İ T T İ —

    İlerlemek, gelişmek, eski bildiklerimize yeni bilgiler katmakla olur. Bunu dilde gerçekleştirmek, yaşayana saplanıp kalmayı değil, dile zenginlikler getirmeyi gerektirir.

    Taha Toros Arşivi

    ■ * 0 0 1 6 4 0 5 6 1 0 1 0 *