138

TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep
Page 2: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

TARİH BİLİNCİTarih ve Kültür Dergisi

Sayı: 15-16 ÖZEL SAYI

üç ayda bir yayınlanır

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri MüdürüTarih Bilincinde Buluşanlar Derneği adına

Hasan KONUK

Yazı İşleri MüdürüZekeriya AÇIKGÖZ

EditörProf. Dr. Mehmet ÇELİK

Genel KoordinatörRecep ŞENAY

Tarih Bilinci Dergisi "hakemli dergi" olup üç ayda bir yayınlanır.

Derginin sahibi "Tarih Bilincinde Buluşanlar Derneği"dir.

Dergide tarih ilmi başta olmak üzere sosyal ilimler ve sanatla ilgili

yazılara, hakemlerin kontrolünden geçmiş akademik makalelere yer

verilir.

Dergimizde yayınlanan yazıların ilmi ve hukuki sorumlulukları

yazarlarına aittir.

Derginin yayın dili Türkçe'dir. Türkçe'nin dışında başka dillerdeki

yazılar için Türkçe özet istenir.

Dergide yayınlanacak yazılar on sayfayı geçmemelidir.

Yazılar elektronik posta ile adresine

gönderilmelidir.

[email protected]

1

2

3

4

5

6

YAYIN İLKELERİMİZ

15-16

Sayı

15-

16Ö

ZEL

SAY

I

Yayın KuruluProf. Dr. Cahid BALTACIProf. Dr. Mehmet ÇELİK

Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRKProf. Dr. Mehmet CANProf. Dr. Orhan KILIÇ

Prof. Dr. İdris BALProf. Dr. Bedri GENCERProf. Dr. Nihat BULUT

Prof. Dr. Yücel OĞURLU

Doç. Dr. Mustafa ŞENTOPDoç. Dr. Mazhar BAĞLIDoç. Dr. Ensar NİŞANCIDoç. Dr. Ahmet YILDIZ

Doç. Dr. Senai YALÇINKAYA

Yrd. Doç. Dr. Bedri MERMUTLUYrd. Doç. Dr. Şükran YAŞARYrd. Doç. Dr. Nazım ELMAS

Av. Reşat PETEKSadık YALSIZUÇANLAR

Prof. Dr. Tayyar ARIProf. Dr. Mefail HIZLI

Doç. Dr. Ebubekir SOFUOĞLU

Hukuk DanışmanlarıAv. Ömer BOZOĞLUAv. Hüseyin ÖZTÜRK

Düzeltme / TashihH. İbrahim ÖZTÜRKÇÜ

Grafik TasarımA4 Grafik - Recep ŞENAY

[email protected]

Baskı / Milsan

İdare YeriIhlamur Sk. Çadırcı İş Merkezi 18/8 Pendik-İstanbul

Tel.: 0216 354 20 [email protected]

www.tbbdhaber.comwww.tbbd.org

Prof. Dr. Erkan TüreProf. Dr. Mustafa SAMASTI

Prof. Dr. Ziya KAZICI

Veli ŞİRİNEmin ÜSTÜN

Prof. Dr. Mehmet MAKSUTOĞLU

Danışma Kurulu

HAKEM KURULU

1.2.

Prof. Dr. Cahid BALTACIProf. Dr. Mehmet ÇELİKProf. Dr. Yücel OĞURLUProf. Dr. İdris BALDoç. Dr. Ahmet YILDIZ

4.5.6.

Ekim 2011

Page 3: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Nasıl Bir Anayasa?

Prof. Dr. Mehmet Çelik

İnsan OnurunaSaygılı Bir Anayasa

Doç. Dr. Mazhar Bağlı

Halka Onaylatılan Değil,Halka Yaptırılan Bir Anayasa

Nevzat Bayhan

Vesayetçilik, Demokrasive Yeni Anayasa

Prof. Dr. Ergun Özbudun

Yeni Anayasa YapımındaGüçlü Ve Zayıf Yönler

Doç. Dr. Abdurrahman Eren

Objektif ve SosyolojikBir AnayasanınZorunluluğu ve ZorluğuYrd. Doç. Dr. Bedri Mermutlu

Niçin ve NasılYeni bir Anayasa?

Prof. Dr. Mustafa Erdoğan

Yeni Anayasada YapılmasıGereken Düzenlemeler

Prof. Dr. M. Refik Korkusuz

Meşruiyet EksenindeAdalete Dayalı Anayasa

Prof. Dr. Ejder Okumuş

Demokratikleşme veAnayasallık

Prof. Dr. E. Fuat Keyman

Kendi Öz HukukumuzuOluşturmak

Dr. Mustafa Yiğitoğlu

Niçinler ve Nasıllar?

Prof. Dr. Yücel Oğurlu

Türkiye'nin Yeni Anayasa İhtiyacı:Umutlar, Beklentiler ve Gerçekler

Prof. Dr. Serap Yazıcı

Türkiye'de AnayasaSorununa Bir Bakış

Prof. Dr. Hasan Tunç

Türkiye İçin Yeni BirAnayasanın Gerekliliği

Prof. Dr. Nihat Bulut

Hukukun İstismarıyla VesayettenHukuk Yoluyla Demokrasiye

Prof. Dr. Mustafa Şentop

Anayasa'daki Gereksiz Maddelerve Komik İfadeler

Fikri Akyüz

Nasıl Bir Anayasa?

Mustafa Atalar

Türkiye İçinYeni Bir Anayasa İhtiyacı

Doç. Dr. Ahmet Yıldız

Güvenlik Haklarımız

Hasan Konuk

Mirat-ı Kanuni Esasi'ninYeri ve Önemi

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Altundere

Yeni AnayasadaKim Söz Sahibi Olacak

Ümit Kardaş

“Yeni” Anayasa Taslaklarıve Hükümet Sistemleri

Prof. Dr. H. Tahsin Fendoğlu

Nasıl Bir Anayasa?

Av. Ferhan Tuncel

Yeni Anayasa İçin Öneriler

Prof. Dr. Eser Karakaş

Onsuz Anayasa Olmaz

Prof. Dr. Recep Bozlağan

Yeni Bir Anayasa Üzerine

Av. Abdullah Arar

'Altın Çağ'ın Anayasası

Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne

Pozitif VatandaşlıkHukukunun Sorunu Değildir

Yrd. Doç. Dr. Yasin Poyraz

Niçin Yeni Bir Anayasa?

Hürrem Aksoy

82 Anayasası'nınRuhundan Kurtulmalı

Mehmet AltanProf. Dr.

Anayasa Maceramız

Doç. Dr. Sabahattin ŞenYrd.

“Yeni” Anayasada Üniter Devlet veYerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi

Prof. Dr. H. Tahsin Fendoğlu

5 60 98

9 62 101

12 65 104

20 69 109

25 72 113

33 75 119

36 77 123

39 80 126

45 82 128

51 93 130

55 96 132

2

Page 4: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

YÖNETİM KURULU

DENETİM KURULU

Hasan Konuk

Prof. Dr. İdris Ba

Sinan Tavukçu

Prof. Dr. Mustafa Samastı

Prof. Dr. Recep Bozlağan

Maruf Çelik

Recep Şenay

Zekeriya Açıkgöz

Necati Emir

Semih Hazardağlı

Şerife Gül Bostan

Nazır Esirci

Burhan Hoşhanlı

Nurgül Yavuz

Mehmet Adıgüzel

Utku Erol

Murat Saraç

Cahit Yalçın

İlhami Arslan

Nazım Kartbak

Av. Erkan Kıraç

Av. Servet Bayramoğlu

Yrd. Doç.Dr. Senai Yalçınkaya

Hasan Hüseyin Tezcan

Av. Ömer Bozoğlu

Kerim Yaman

Cevdet Kaya

Salih Akar

Durmuş Çakır

Emine Saraç

, Yönetim Kurulu Başkanı

l, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

,

,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

,

,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Yönetim Kurulu Üyesi,

, Denetleme Kurulu Başkanı

, Denetleme Kurulu Üyesi

, Denetleme Kurulu Üyesi

, Denetleme Kurulu Üyesi

, Denetleme Kurulu Üyesi

, Denetleme Kurulu Üyesi,

Medyadan Sorumlu Genel Yrd.

Ekonomiden Sor. Genel Başkan Yrd.

Kurumsal Koordinasyondan Sor. Gen. Yrd.

İç Eğitimden Sor. Genel Başkan Yrd.

Teşkilatlardan Sor. Genel BaşkanYrd.

Yayınlardan Sorumlu Genel Yrd.

Genel Sekreter

Genel Sekreter Yardımcısı

İletişimden Sor. Genel Başkan Yrd.

İletişimden Sor. Genel Başkan Yrd.

Genel Başkan Danışmanı

Genel Başkan Danışmanı

Tarihi ve Turistik Gezilerden Sorumlu Genel Başkan Yrd.

Projelerden Sorumlu Gen. Yrd.

Hesap İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yrd.

Dış Gezilerden Sorumlu Başkan Yrd., Başkan Danışmanı

Genel Başkan Danışmanı

Eğitimden Sorumlu Başkan Yrd.

Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yrd.

Hukuk Danışmanı

Hukuk Danışmanı

Basın Danışmanı

Genel Başkan Danışmanı

Dış Gezilerle İlgili Plan ve Program Müdürü

Başkan

Başkan

Başkan

Başkan

Yönetim Kurulu Üyesi,

Yönetim Kurulu Üyesi,

Yönetim Kurulu Üyesi,

Yönetim Kurulu Üyesi,

DANIŞMA KURULUProf. Dr. Mehmet Çelik

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak

Prof. Dr. Cahit Baltacı

Prof. Dr. Mustafa Şentop

Prof. Dr. Yücel Oğurlu

Doç. Dr. Ensar Nişancı

Doç. Dr. Abdülkadir Akıl

Ali Kazgan

Eyüp Dursun Ergür

İbrahim Hayrullah Sun

Nevzat Bayhan

Cafer Sezgin

Lokman Çağrıcı

Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu

Doç. Dr. Ebubekir Sofuoğlu

Emel Şenocak

Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne

İbrahim Kapaklıkaya

Vahdettin Özcan

Hürrem Aksoy

Şevket Cinbir

Nuh Mehmet Hamurcu

Prof. Dr. Naci Bostancı

Prof. Dr. Refik Korkusuz

Emin Üstün

Dr. Mehmet Oduncu

Prof. Dr. Recep Bozlağan

Sadık Yalsızuçanlar

Yusuf Yavaşcan

Veli Şirin

Reşat Petek

Doç. Dr. Ahmet Yıldız

Murat Büyükçe

Ömer Gedik

Fikri Akyüz

Prof. Dr. Nihat Bulut

Prof. Dr. Sami Şener

Prof. Dr. Suat Cebeci

Prof. Dr. Zekai Şen

İbrahim Kan

Doç. Dr. Mehmet Atalan

Doç. Dr. Veli Atmaca

Doç. Dr. İsmail Erdoğan

TARİH BİLİNCİNDE BULUŞANLAR DERNEĞİ

3

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 5: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Tarih Bilinci Dergisi

Tarih Bilinci Dergisi

özel sayı

Türk Demokrasisinin Yüz Yıllık Serüveni

, sıradan Tarih dergilerinden farklı bir dergidir.Geçmişin olaylarını sıralı kronoloji aktaran veya tarihsel magazinyapan bir dergi hiç olmadı, olmayacak da!..

Çıktığımız günden beri bir hedef belirledik: Maziden ders alarak,geleceğe ışık tutmak!.. Çıkardığımız 14 sayı incelenirse, hep bu türkonular işledik.

Şu gerçeği hiçbir zaman göz ardı etmedik: Tarihi, siyasetçiler yapar.Tarihin hamurunun mayası, siyasettir. Galipler, bu mayaylao hamuru şekillendirirler. mağlûpların bu konuda söyleyecekleri birşeyleri yoktur. Onların ağzına bant vurulmuştur ve toprağınderinliklerine gömülmüşlerdir. Tarihçi'ye, belgeleri hazırlayıpbırakan da galiplerdir. Bu nedenle, gerçeğin en büyük perdeleyicisibelgedir. Bu belgeler, sahnede görülen, daha doğrusu görülmesiistenenleri önümüze koyar... Hatta gözlerimizin içine sokar!.. Hedef,perdenin arkasını hatıra getirmemektir.

, hep bu perdenin arkasıyla uğraşmıştır.Okuyucunun ezberini bozmak, galiplerin hazırladığı ve dayattığıresmi tezleri boşa çıkarmak!.. Dergimizin ulaştığı satış rakamı vetoplumdan aldığımız tepkiler, doğru yolda olduğumuzu gösteriyor.

Üç ayda bir yayınlanan dergimiz, yoğun toplumsal talepler üzerine,zaman zaman“ ”lar da çıkartmıştır, çıkartacaktır da... Bu özelsayılar, toplumun temel meseleleriyle ilgilidir. Örneğin son yıllardabir demokratikleşme süreci başlamıştır. Bu konuda toplumsal algı veistek, siyasetçilerin çok çok önündedir. Bir zamanlar tabu kabuledilen konularda, siyasetçilerin attığı küçük adımlar, geniş kitlelerceçok büyük destek görmüştür. Toplumun heyecanı ve beklentileri,bizleri demokrasimiz hususunda bir özel sayı çıkarmaya sevketmiştir. Bu nedenle “ ”başlığı altında bir özel sayı hazırladık. Bu özel sayı çok büyük sesgetirdi. Siyasetçilerin, aydınların kütüphanelerinde her zamanmüracaat edilebilecek bir kaynak olarak yerini aldı.

Medyada “Arap Baharı” olarak isimlendirilen Ortadoğu ve KuzeyAfrika'daki gelişmeler, Henüz kıvılcım çakılmadan bizlerin dikkatiniçekti. Bir zamanlar eyaletlerimiz olan bu coğrafya, maalesefCumhuriyet nesillerinin yabancı oldukları bir coğrafyaydı.Toplumun büyük kesimi, bu ülkelerin başkentlerinin isimlerini dahibilmiyorlardı.

Prof. Dr. Mehmet ÇELİK

NASIL BİR ANAYASA?

EDİTÖRDEN

5

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 6: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Halbuki son yıllarda bu coğrafya ile siyasî, kültürel veekonomik işbirliğimiz günden güne gelişiyordu.

olarak bu coğrafyayı bütün yönleriyleokuyucunun önüne koymak, bizim için bir vazifeydi.Bu nedenle de “ ” üzerine bir özel sayıçıkardık. Bu sayının da çok kısa sürede tükenmesi,doğru yolda yürüdüğümüz hususunda bizi bir kezdaha teyid ettirdi okuyucularımıza…

Elinizde yeni bir özel sayı var:

Dünya, son yıllarda çok hızlı bir değişim sürecine girdi.Özellikle iletişim araçlarının gelişmesi sonucu,dünyamız gerçekten global bir köy haline geldi.Dünyanın herhangi bir köşesinde birisi öksürse,anında tüm dünya haberdar olmaya başladı. Nerede,ne olup bitiyor, nasıl oluyor, kimler yapıyor, amaç ne?..

Bütün bu sorular anında cevaplanıyor. Artık toplumlarmanipüle edilemiyor, yanlış yönlendirilemiyor.

Türkiye de bunun farkına vardı. 88 yıldır faziletlerihakkında resmi nutuklar atılan, propaganda yapılanCumhuriyetimiz'in aslında bir “

” olduğu kabak gibi ortaya çıkmıştır. Yere göğesığdıramadığımız Anayasamız'ın aslında bir “

” olduğunun ancak yeni yeni farkına varabil-dik. Anayasal kuruluşlar perdesi altında oluşturulankurumların, halka karşı oluşturulmuş statükonunbekçileri olduğunu ancak öğrenebildik. Oluşturulantabuların halkı terbiye etmek ve sürü psikolojisiyleyönetmek için birer Demokles kılıcı olarak kullanıl-dığını ancak fark ettik!..

Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincininyerleşmesine sebep oldu. Devletin içinde çöreklenençetelerin, milli iradeyi nasıl da hiçe saydığını, yalandolan, Vatan Millet Sakarya edebiyatıyla yıllardır işinasıl idare ettiğini herkes ancak şimdilerde, bu kadartecrübeden sonra idrak edebildi.

Yani kısaca;

Sadece biz değil, tüm bölge ülkelerinin halkları yıllarcacumhuriyet yönetimlerinin fazilet masallarıyla büyü-tüldüler, eğitildiler. İletişim araçlarının gelişmesisonunda, önemli bir gerçeğin farkına vardılar: İngilterekrallıktı, İspanya krallıktı, Danimarka krallıktı, İsveçkrallıktı, İsviçre krallıktı, Norveç krallıktı, Belçikakrallıktı, Hollanda krallıktı... Ama Türkiye, cumhuriyetti,Suriye cumhuriyetti, Irak cumhuriyetti, İran cumhu-riyetti, Pakistan cumhuriyetti, Mısır cumhuriyetti,Libya cumhuriyetti, Tunus cumhuriyetti, Cezayircumhuriyetti…

Maymunun gözü açılmıştı: Bu krallıkların hepsindedemokrasi vardı. Bu krallıkların hepsinde evrenselhukuk kuralları yürürlükteydi. Bu krallıkların hepsindeinsan haklarına riayet ediliyordu. Bu krallıklarınhepsinde düşünce, inanç ve fikir özgürlüğü vardı. Bukrallıkların hepsinde laiklik vardı. Ve bu krallıklarınhepsinde millî irade vardı: Halk istediği zaman özgüriradesiyle hükümetleri değiştirebiliyor, yasalarınıgünün şartlarına göre yeniden düzenleyebiliyordu.Bunların hiçbirinin anayasalarında “

” gibi çağdışı,insan onurunu zedeleyen tabular yoktu…

Faziletlerini sayamadıkları Cumhuriyetler ise birer“ ” idi. Anayasaları “

”lerden farksızdı. İnsanların nasılinanacakları, nasıl giyinecekleri, nasıl düşünecekleri,hangi dille konuşacakları, hatta çocuklarına nasıl isim-ler verecekleri… dahi tüzük ve yönetmeliklerle belir-lenmişti. Seçilen, milli iradeyi temsil eden hükümetler,sadece yol su elektrikle ilgilenebilirlerdi. Anayasalkuruluşlar adı altında oluşturdukları statükoyu koru-ma ve kollama kurumları, milli iradeye yön vermek,onun icra alanını belirlemek, kırmızı çizgileri aştığıanda canına okuyarak alaşağı etmek üzere konuşlan-dırılmışlardı. Bu da yetmezmiş gibi, bir de bu kurum-larda oluşturdukları çete birlikleriyle hükümetlere vemillete komplolar kurarak, bu ülkelerin çocuklarınıbirbirine kırdırtmaktan da geri durmadılar!..

Tüm bölgenin sokakları uyandı. Güneşin ilk ışınlarıgörünmeye başladı. Lafı daha fazla uzatmadan,bölgeyi bir tarafa bırakarak, kendi ülkemize dönelimve “ ” sorusuna; kısa kısa, maddelerhalinde cevap verelim:

Yeni Anayasa temel evrensel ilkelerden oluşan, kısabir metin olmalıdır (ABD Anayasası 7 maddedenoluşmaktadır).

Bu metin net ve anlaşılır bir dille kaleme alınmalıdır.Yoruma, oraya buraya çekmeye, eğip bükmeyemeydan vermemelidir. Örneğin 367 garabeti gibiyorumlara meydan vermemeli, halen yürürlüktekianayasada yeralan, laiklik tanımı gibi, her türlü yorum-lanabilecek ifadeler olmamalıdır. Kısaca vatandaşatuzak kurulabilecek, lastik gibi ifadeler taşımamalıdır.

Yeni Anayasa'nın dibacesinde evrensel hukuk,evrensel demokrasi ve evrensel insan haklarına atıfyapılmalı, hiçbir tabuya yer verilmemelidir.

TarihBilinci Dergisi

Ortadoğu

Nasıl Bir Anayasa?..

Garnizon Cumhuri-yeti

PolisTüzüğü

şapka düştü, kel göründü!

değiştirilemez,değiştirilmesi teklif dahi edilemez!

Garnizon Cumhuriyeti AskeriTalimatnâme

Nihayet deniz bitti, kara göründü…

Nasıl Bir Anayasa?

1.

2.

3.

6

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 7: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

4.

5.

6.

7.

8.

9.

10.ruhu

11.

12.

13.

Ergun Özbudun

Mustafa Erdoğan

E. Fuat Keyman

Mustafa Şentop

Ahmet Yıldız

Her yeni nesil, kendi dünyasının şartlarına göre,kendi anayasasını düzenleme imkânına kavuşmalıdır.Bizler, geçmiş nesillerin kendi anlayış ve şartlarınagöre düzenledikleri anayasalarla yaşamak zorundabırakıldık, yeni nesiller böyle bir cenderenin içinedüşmemelidirler.

Yeni Anayasa, çoğulcu ve katılımcı bir demokrasiyihedeflemelidir. Adem-i merkeziyet düşüncesinifiiliyata geçirecek umdelere sahip olmalıdır.

Devlet, mutlak suretle, bir kaç alan hariç, hemenhemen tüm alanlarda küçültülmelidir.

Yeni Anayasa'da hiçbir kudsiyete, ideolojiye yerverilmemelidir.

Yurttaşlık tanımı hiçbir etnik aidiyetle sınırlandırıl-mamalı; eşitlik ve adalet temelinde ifade edilmelidir.

Genel Kurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakan-lığı'na sadece bağlanmakla kalmamalı; O'nun “birbirimi” yani, muharip gücü haline getirilmelidir. Ordu-nun eğitim ve doktrin anlayışı, yine bu bakanlığa bağlıfarklı bir birim tarafından oluşturulmalı, koordineedilmeli ve icrası da denetlenmelidir.

Yeni Anayasa'da dikkate alınması gereken enönemli hususlardan biri de, Anayasa'nın “ ”olmalıdır. Bu ruh, toplumun bütün kesimlerini içinealan,“sarmalayıcı”bir ruh olmalıdır.

Yeni Anayasa, kutsanmış kişi, din, dil, cinsiyet, ırk,sınıf, kavram, kurum... içermemelidir.

Yeni Anayasa, birey karşısında devleti öne çıkarandeğil, devlet karşısında bireyi öne çıkaran bir anayasaolmalıdır.

Yeni Anayasa'da, anayasal kuruluşlar, statükoyudeğil, demokrasi ve hukuku koruyan, vatandaşın hakve özgürlüklerini teminat altına alan ve bu uğurdaicraatı kendine hedef edilen kurumlar olarak inşaedilmelidir.

Bu maddeleri birkaç kat daha arttırmak mümkün.Ama herhalde ne demek istediğimizi, bu maddelerebakarak, okuyucu algılayacaktır. S aha fazlauzatmadan, bu sayımızda yer alan yazılar hakkındaözet bir değerlendirme yaparak, okuyucuyu dergi-mizle başbaşa bırakalım:

, “Vesayetçilik, Demokrasi ve YeniAnayasa”. Sayın Özbudun, 1921 Anayasası'ndanbaşlayarak hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasında,vesayetçi anlayışın oluşmasında rol oynayan

“süzgeçleri ve filtreleri” irdeler, sonra da 1961Anayasası'yla demokrasinin önüne nasıl bir setçekildiğini ortaya koyar.

, “Niçin ve Nasıl Yeni Bir Anayasa”Sayın Erdoğan yazısında öncelikle, “Niçin YeniAnayasa?” sorusuna; ideolojik devlet kuşatması, halk-sız demokrasi halksız hukuk, alt başlıklarıyla cevaparar. “Nasıl Yeni Bir Anayasa?” başlığıyla da; katılımcıyöntemin önemi, Temel Felsefe ve İlkeler (

),Temel Felsefenin Anayasal İktidar Harita-sıyla İlgilibaşlıklarıyla da önemli önerileri içermektedir. SayınErdoğan'ın önerileri ve analiz yeteneği, okuyu-cununufkunu açacaktır.

, “Demokratikleşme ve Anayasallık:Türkiye'de yeni ve sivil anayasa nasıl olmalı?” başlıklımakalesinde öncelikle Anayasallık, küreselleşme vedemokratikleşme konusunu ele alır. Daha sonramodernleşmeden küreselleşmeye Türkiye'de Anaya-sallık konusunu 1921 ve 1924: Moderniteye geçiş,1961: Demokrasiye geçiş, 1982: Neoliberal modernleş-meye geçiş alt başlıklarıyla genişçe izah eder. Buönemli analizlerden sonra, “Sivil Anayasa: DemokratikModernleşmeye Geçiş” başlığıyla konuyu irdeler ve ensonunda “Nasıl yeni ve sivil anayasa?” sorusuyla dakonuyu noktalar.

,

, “Türkiye İçin Yeni Bir Anayasa Zamanı”başlıklı yazısında 1876,1921,1924,1961,1982 Anayasa-larının hangi şartlar altında ve hangi kriterler esas alına-rak hazırlandığını analiz ettikten sonra, bu anayasalarınbugün artık çağdığı olduğunu, değişen dünya şartla-rında evrensel hukuk ve demokrasi ilkeleri ile uyumlubir anayasa yapmanın zamanının geldiğini vurgular.

özü d

“Anayasa Değişikliğinin Anlamı“başlıklı yazısında yürürlükteki anayasadan kaynakla-nan sıkıntıları ve anayasa tartışmalarının odağındakiyargı kurumlarının mevcut yapısından hareketle yeniyapılacak anayasanın yol haritasını çiziyor.

,“Yeni Anayasada Kim Söz Sahibi Olacak?”başlıklı yazısında, 1960 Askeri darbesinden sonrayapılan anayasanın(1961), kurucu meclis tarafından,askerî idarenin sevk ve idaresinde oluşturulduğunuanlattıktan sonra, Güney Afrika Cumhuriyeti'ndekisosyal yapıyı gözönüne alarak, sorunların anayasadanasıl çözüldüğünü irdeler. Son derece önemlianalizlere dayanan yazı, ufuk açıcıdır.

İdeolojiktarafsızlık, doğal haklar ve özgürlük karinesi, hukukdevleti, özgürlükçü laiklik, idarî adem-i merkeziyet, silahlıkuvvetlerin sivil denetimi, özgür eğitim, özgür ve özerküniversite, yargının demokratikleşmesi ve tarafsızlığı

Ümit Kardaş

7

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 8: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Eser Karakaş

Mazhar Bağlı

Abdurrahman Eren

M. Refik Korkusuz

Mustafa Yiğitoğlu

Hasan Tunç

Hasan Konuk

H. Tahsin Fendoğlu

Recep Bozlağan

Yasin Poyraz

Ferhan Tuncel

Sabahattin Şen

Nevzat Bayhan

Bedri Mermutlu

, “Yeni Anayasa İçin Öneriler”. SayınKarakaş yapılacak yeni anayasa için önerilerini şubaşlıklar altında toplamıştır: Yurttaşlık, laiklik, sivilasker ilişkileri, resmi ideoloji, anayasa ve uluslararasıhukuk, adem-i merkeziyetçilik, anayasa ve iktisadibüyüme. Oldukça önemli ve dikkate değer öneriler.

, “İnsan Onuruna Saygılı Bir Anayasa”başlıklı yazısında, hazırlanacak yeni anayasanın “insanmerkezli”olmasının çok önemli olduğunu vurguladık-tan sonra, yeni anayasanın kısa, açık ve muğlakifadelerden arınmış olmasının önemine değinir. Eskianayasalarımızda hareket noktasının devlet için“haklar”, vatandaş için ise “görevler” ihdas etmekolduğunu belirtir. Yeni anayasanın ise bunun tam tersiolması gerektiği üzerinden durur.

, “Yeni Anayasa Yapımında Güçlüve Zayıf Yönler”başlıklı makalesinde, siyasî uzlaşma vetoplumsal müzakerenin önemini vurguladıktan sonra,çağdaş bir anayasanın toplumun birinci derecedetercihi olduğunu, bu konuda en büyük sıkıntıların iseKürtlerin talepleri ile laiklik konusunda yoğunlaşa-cağına dikkat çeker.

, “Temel Hak ve ÖzgürlüklerinKorunmasına Yönelik Yeni Anayasada YapılmasıGereken Düzenlemeler” başlıklı yazısında, öncelikle“hak, hukuk, özgürlük, insan hakları” kavramlarıüzerinde durur. Daha sonra bu temel kavramlarınülkemizdeki uygulamaları üzerinde durur. En sonundada yeni anayasada bu temel kavramların nasılyeralması gerektiğini önerir.

, “Kendi Öz Hukukumuzu Oluştur-mak” adlı makalesinde, anayasaların ve hukuk sistem-lerinin, her toplumun kültürel dokusuna uygun olmasıgerektiğini, bu kültürel doku gözönüne alınmazsatoplumda meydana gelebilecek sıkıntıların istikrarsız-lığa yolaçabileceğini vurgular. Bu nedenle her toplu-mun kendi öz hukukunu oluşturmasındaki öneme“Mecelle”örneği üzerinden dikkat çeker.

, “Türkiye'de Anayasa Sorununa Bir Bakış”adlı yazısında, yapılacak yeni anayasanın özgürlükçüve evrensel hukuk ilkelerine dayalı bir metin olmasıgerektiğini vurguladıktan sonra; keyfi kullanımınıengellemek için iktidarın hukukla sınırlandırılaraksiyasî düzenin kurulmasının, temel hak ve özgürlük-lerin de garanti altına alınmasının şart olduğunusöyler.

,“Güvenlik Haklarımız”başlıklı yazısındatoplumun sosyolojik bir analizini yapmaktadır. İnsanımerkeze oturtarak yaptığı analizlerde, yapılacak yeni

anayasada insan haklarının güvence altına alınma-sının önemine vurgu yapmaktadır.

, “Yeni Anayasa Taslakları veHükümet Sistemleri” başlıklı yazısında, 1876'dan buyana bizde yapılan anayasalardaki sistematik üzerindedurmakta, yer yer de başka ülkelerde bu konudakiarayışlara atıflarda bulunmaktadır. Yine yazarın “YeniAnayasada Üniter Devlet ve Yerel YönetimlerinGüçlendirilmesi” başlıklı yazısı da, bu konudadoyurucu analizlere ve önemli önerilere sahiptir.

, “Yeni Anayasada İdarenin Dayan-ması Gereken Temel İlkeler” başlıklı yazısında, yapıla-cak yeni anayasada merkezi idareye ve yerindenyönetim kuruluşlarına ilişkin yapılması gerekli düzen-lemelerin genel niteliklerini açık ve net bir şekildemaddeler halinde aktarmıştır.

, “Vatandaşlığın Tanımı: Pozitif Vatandaş-lık Hukukunun Sorunu Değildir” başlıklı makalesinde,öncelikle vatandaşlık kavramını ele almakta; birçokülke anayasasından örnekler vererek vatandaşlıkkavramı üzerinde analizler yapmakta,Türkiye'deki dinîve etnik sıkıntıları da göz önüne alarak, bu konudayapılacak düzenlemelerde vatandaşlığın tanımındaırk ve din olgularına yer verilmemesinin daha doğru,yararlı ve çağdaş bir anlayış olacağını yazmaktadır.

Türk İş Hukuk Danışmanı olan Sayın ,“Nasıl Bir Anayasa?” başlıklı yazısında, ağırlıklı olarakçalışan kesimler( )in haklarının yenianayasada çağdaş kriterler ışığında güvence altınaalınması gerektiğini irdelemektedir.

, “Anayasa Maceramız” adlı çalışma-sında, tarihi süreç içerisinde Anayasa maceralarımızıözetledikten sonra, 1960 Askeri darbesiyle başlayanözgürlük ve vesayet parantezleri çerçevesinde yapılananayasaları irdelemektedir.

, “Anayasa Kültürü: Halka OnaylatılanDeğil, Halka Yaptırılan Bir Anayasa” başlıklı yazısında,insan merkezli bir anayasaya büyük ihtiyaç duyul-duğunu; yenilikçi, özgün ve “milleti yaşatacak” biranayasanın yapılmasının şart olduğunu vurgular.

, “Objektif ve Sosyolojik Bir Anaya-sanın Zorunluluğu ve Zorluğu” başlıklı yazısında,toplumların sosyolojik yapıları ile uyumlu bir anaya-sanın, o toplumu mutlu edeceğini, bu gerçek gözönüne alınmadan yapılan anayasaların topluma sıkıntıverdiğini vurgulamaktadır.

işçi-memur

Mehmet Çelik

8

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 9: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Türk siyasal kültüründe, kökleri Osmanlı İmparator-luğu dönemine dayanan, Cumhuriyet döneminde dedevam eden güçlü bir seçkinci (elitist) geleneğin mev-cut olduğu herkesin mâlûmudur. Türkiye'nin şu anakadar sahip olduğu beş anayasanın (1876, 1921, 1924,1961 ve 1982) hiçbiri, aşağıda değineceğim 1921 Ana-yasası istisnası dışında, toplumun değişik kesimlerinitemsil eden, halk tarafından serbestçe seçilmiş kurucumeclisler veya yasama meclislerince, müzakere veuzlaşma yoluyla yapılmış değildir. Aksine, bu anayasa-ların hepsi, devlet elitlerinin ağırlıklı olduğu, temsilînitelik taşımayan organlar tarafından yapılmış, bu ne-denle sosyolojik meşrulukları hep tartışmalı olmuştur.

1921 Anayasası, gerek bu Anayasayı yapan BirinciDönem TBMM'nin o günkü Türk toplumunu sosyolojikanlamda oldukça iyi temsil eden yapısı, gerek o Mec-lise hâkim olan halkçılık zihniyeti bakımından ilginç biristisnadır. Bu Anayasaya ilişkin Meclis görüşmelerin-

de, sık sık, halk egemenliği, halkın kendisini bizzatyönetmesi düşünceleri vurgulanmış, bürokratiktahakkümden şikayet edilmiş ve halkça seçilmiş yerelyönetimlere Türkiye'nin ne o zamana kadar, ne de on-dan sonra gördüğü, hattâ tasavvur ettiği ölçüde genişyetkiler tanınmıştır. Belki bu anlayışın en güçlü veanlamlı ifadesi, 1921 Anayasasının birinci maddesinde

yer alan “

” cümle-sidir.

Ne var ki, bu anayasanın kabulünden yalnız üç yıl sonrayapılan 1924 Anayasasında bu anlayışın terk edildiğinive tekrar seçkinci bir devlet anlayışına dönüldüğünügörüyoruz. Bu Anayasada yukarıda alıntılanan cümle-ye yer verilmemiş olması anlamlı olduğu gibi, 1921Anayasasının benimsediği geniş kapsamlı yerindenyönetim ilkesinden de vazgeçilerek, katı bir merkezi-yetçi yönetime geri dönülmüştür.

idare usûlü halkın mukadderatını bizzatve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir

1

9

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Tarih Bilincinde Buluşanlar Derneği'nden, Tarih BilinciDergisi “Nasıl bir Anayasa” konulu sayı için katkıda bulun-ma daveti alınca, ilkin, bu başlığın çağrıştırdığı klasik vedidaktik bir makale yazmayı düşündüm. Yeni Anayasa,elbette, devleti değil, birey hak ve hürriyetlerini odak nok-tası olarak alan; kültürel kimliklere kendilerini serbestçeifade ve geliştirme imkânını veren; din-devlet ilişkilerinidayatmacı bir pozitivist laiklik anlayışına göre değil, bütüngelişmiş Batı demokrasilerinde olduğu gibi bu iki alanınbirbirlerine müdahale etmeden birlikte yaşamalarını sağ-layacak şekilde düzenleyen; bir yandan seçilmiş sivil oto-riteler üzerindeki bürokratik vesayet yetkilerini, ünlü biranayasa hukukçumuzun ifadesiyle “süzgeçleri ve filtreleri,”ortadan kaldırırken, öte yandan bunun bir çoğunluktahakümüne yol açmasını önleyecek güvenceleri kurum-sallaştıran bir anayasa olmalıdır. Bunun hukukî yöntemleride bir sır değildir. Demokratik ülkeler arasında, devletinörgütleniş şekli açısından elbette bazı farklar olmakla

beraber, demokratik bir rejimin “olmazsa olmaz” şartlarıüzerinde bir fikir ayrılığı yoktur.

Yeni Anayasanın yapımında yerleşik Batı demokrasilerininanayasalarından ve milletlerarası insan hakları belgele-rinden geniş ölçüde esinlenilmesi suretiyle, Türkiye'de debu standartlara uygun bir anayasa yapılması, böyleceTürkiye'nin Hürriyetler Evi (Freedom House) derecelen-dirmelerine göre halen bulunduğu“kısmen hür”(partiallyfree) kategorisinden nihayet kurtularak, çok lâyık olduğu“hür”ülkeler kategorisine yükselmesi, aslında çok zor bir işgibi görünmemektedir. Bunun gerektirdiği teknik hukukîdüzenlemeler hakkında gerek ben, gerek pek çok meslek-daşım, yıllardır belki bir kütüphaneyi dolduracak kitaplar,makaleler yazmış bulunmaktayız. Bu nedenle, burada,büyük ölçüde bilinenleri tekrarlayacak didaktik bir makaleyazmaktansa, yeni anayasa yapımının önündeki asılönemli engel olarak gördüğüm, işin sosyo-psikolojikboyutu üzerinde durmayı daha yararlı gördüm.

Prof. Dr. Ergun Özbudun / Bilkent Üniversitesi

Vesayetçilik,Demokrasive Yeni Anayasa

Page 10: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Kayıtsız şartsız millî egemenlik ve Meclisin “olduğu anlayışı

muhafaza edilmekle birlikte, bu Anayasada katılımcıdeğil, “ ” bir demokrasi düşüncesinin açık izlerigörülmektedir. O dönemde yaygın olan millîegemenlik teorilerinin etkisiyle millet, belli bir andabelli bir ülkede yaşayan halk topluluğunun tümüolarak değil, bir tüzel kişi, bir “ ” olaraktasavvur edilmektedir. Dolayısıyla“ ”millet, buhakkını bizzat değil, ancak onun “

” olan TBMM aracılığıyla kullanabilecektir.Aynı anlayışa göre, Meclis “

” olduğuna göre, onun yetkileri hiçbir kayıtve şarta tabi değildir.

Devlet yönetiminin, halkın menfaatlerini ondan dahaiyi takdir edebilecek, iyi eğitilmiş, Batılı hayat tarzınıbenimsemiş ve çok büyük ölçüde bürokratik kökenlibir elitin ayrıcalığı olduğu düşüncesi, Cumhuriyetdönemine de hakim olmuştur. 1961 ve 1982 Anayasa-larının, halkın temsil edilmediği, bir kanatlarını dadarbeci askerlerin oluşturduğu sözde “

” tarafından yapılmış olması da, bu anlayışınsonucudur. Bu elitçi anlayışın günümüzde de toplu-mun bazı kesimlerinde devam ettiğine ve bunun, yenive demokratik bir anayasanın yapılmasında en önemlipsikolojik engellerden birini oluşturduğuna aşağıdadeğinilecektir. Burada, söz konusu zihniyetin tipikbelgelerinden biri olarak, 27 Mayıs askerî darbesindensonra, Millî Birlik Komitesi (MBK) tarafından görevlen-dirilen Anayasa Komisyonunun hazırladığı taslağabakmak ilginç olacaktır.

Söz konusu komisyon, “Yüksek Öğretim ÜyelerindenKurulu Anayasa Komisyonu” adı aslında, MBK'nin 13numaralı tebliği ile 27 Mayıs 1960 günü kurulmuştur.Komisyon, Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar'ınbaşkanlığında (alfabetik sıraya göre) şu üyelerdenoluşmuştur: Doç. Dr. Muammer Aksoy, Prof. Dr. İlhanArsel, Doç. Dr. Lütfi Duran, Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı,Prof. Dr. Ragıp Sarıca, Prof. Dr. Bahri Savcı, Prof. Dr. NaciŞensoy, Ord. Prof. Dr. HıfzıVeldetVelidedeoğlu, Doç. Dr.Vakur Versan. Komisyon, hazırladığı tasarıyı 15 Ekim1960 tarihinde MBK'ne teslim etmiştir.

Tasarı, temel hak ve hürriyetleri anayasal güvencelerebağlamak ve sosyal haklara geniş ölçüde yer vermekbakımından ileri bir adım olmakla beraber, yukarıdadeğinilen elitist zihniyeti yansıtan birtakım hükümlerede yer vermiştir. Özellikle, iki meclis sisteminin kabu-lüyle birlikte yaratılması önerilen Cumhuriyet Senato-sunun oluşum şekli, demokrasinin en temel ilkelerin-den biri olan genel oy ilkesinden çok radikal bir

sapmadır. Tasarıya göre, Cumhuriyet Senatosu dört türüyeden oluşmaktadır: (a) Evvelce Cumhurbaş-kanlığıveya yedi yıl Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapmışolanlar, hayatları boyunca, Cumhuriyet Senatosununtabiî üyesidirler; (b) Cumhurbaşkanı, önemli hizmet-lerde bulunmuş on kişi ile yüksek dereceli devletmemurları arasından beş kişiyi bir dönem için üyetayin eder; (c) Her seçim çevresinden bir üye olmaküzere her beşyüz bin vatandaş için “

” tarafından seçilen üyeler;(d) Çeşitli kuruluşlarca kendi mensupları arasındanseçilecek toplam 85 üye (hâkimleri, general ve amiral-ler, üniversite öğretim üyeleri, kamu kurumu mahiye-tindeki meslek teşekkülleri ve kamu kurumu mahiye-tinde olmayan meslek teşekkülleri temsilcileri) (m. 69-75). Görülüyor ki, bu kompozisyonda, seçilmiş olma-yan üyeler açık bir çoğunlukta olduğu gibi, seçilmişüyeler de ancak toplam nüfusun küçük bir azınlığınıoluşturan ortaokul mezunları tarafından seçilmek-tedir.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, o dönemde Türki-ye'nin en ünlü anayasa ve kamu hukukçularındanoluşan bir komisyonun böyle bir öneride bulunmuşolması, gerçekten ibret vericidir. Buna, Komisyonüyelerinin pek azı (İlhan Arsel, Lütfi Duran, RagıpSarıca) itiraz etmişlerdir.

Komisyon tasarısının başka bir ilginç yönü de, halkçaseçilmiş organlara ve özellikle yürütme organına karşıduyulan güvensizliğin sonucu olarak, yürütme fonksi-yonu içinde görülmesi gereken alanlarda birçok özerkkurumlar yaratmak suretiyle bu fonksiyonu daraltmasıve sınırlandırmasıdır. Üniversiteler (m. 143) ve TRT (m.144) gibi, gördükleri fonksiyonun özelliği dolayısıylaözerk bir statüye bağlanması normal karşılanabilecekkurumlar dışında, millî müze ve kütüphanelere, DevletKonservatuvarlarına, Devlet opera ve tiyatrolarına daözerk statü tanınmıştır (m. 145).

milletinyegâne ve hakiki mümessili”

temsili

manevi şahısegemenyegâne ve hakiki

mümessilimilletin yegâne ve hakiki

mümessili

kurucumeclisler

Devlet ortaokul-larından veya bunlara eşit öğretim müessesele-rinden diplomalı…halk

2

3

10

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 11: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Bugünkü merkez bankası fonksiyonunu görmek

üzere, “ ” Türkiye MillîBankası kurulmuştur. Bu Bankanın Yönetim Kuruluüyelerinin üçte ikisi Millî İktisat Şûrası, üçte birihükûmetçe gösterilecek adaylar arasından Cumhur-başkanınca seçilecektir (m. 146). Bunun gibi dahabirçok önemli yetkileri olan Millî İktisat Şûrası da,

” (m. 124). Diğer bir deyimle, bu Şûranınhiçbir temsilî niteliği ve seçilmiş organlara karşı hesapverirliği yoktur.

Yargı bölümünde de, Anayasa Mahkemesinin oluşu-munda TBMM'ne hiçbir rol tanınmamış, onbeş üyedensadece ikisinin Cumhurbaşkanınca atanacağı kabulolunmuştur. Diğer üyeler, yüksek mahkemeler ve üni-versiteler tarafından seçilecektir (m.171). AnayasaMahkemesine, kanunların ve yasama meclisi içtüzük-lerinin anayasaya uygunluğunun denetimi dışında,

“ ” denetimyetkisi de tanınmıştır (m. 173). Bugünkü Hâkimler veSavcılar Yüksek Kuruluna denk düşen Yüksek HâkimlikŞûrasının onsekiz üyesinden onikisinin yüksek mahke-melerce, üçünün Millet Meclisi, üçünün de Cumhuri-yet Senatosunca seçilmeleri hükme bağlanmıştır (m.169).

Demokrasi ilkelerinden bu derece radikal şekildesapan bu tasarı, günün olağanüstü şartları içinde biletepkiyle karşılanmış, MBK de, bu tepkiler karşısındaKomisyon tasarısını doğrudan doğruya halkoyunasunmak yerine, kabul ettiği 157 ve 158 sayılı kanunlarlabir Kurucu Meclis kurulmasına ve anayasanın bumeclis tarafından yapılmasına karar vermiştir. Kurucu

Meclisçe kabul edilen nihaî metin, elitçi ve vesayetçizihniyette Komisyon kadar ileri gitmemekle beraber,gene de vesayetçiliğin birtakım unsurlarına yer ver-miştir.

1982 Anayasasında çok daha derin izleri olan buanlayışın, çok-partili siyasal hayata geçmemizden60 küsur yıl sonra toplumun bazı kesimlerinde hâlâcanlılığını koruması, ilginç bir paradokstur. Seçmen-lerin bir bölümü, daha ileri standartlarda birdemokrasinin, İslâmî bir otoritarizme ve/veya bölün-meye yol açacağı endişesiyle, vesayet kurumlarının,özellikle silâhlı kuvvetlerin, seçilmiş organlar üzerin-deki vesayet yetkilerinin kaldırılmasına sıcak bakma-maktadır. 2006 yılında gerçekleştirilen önemli birkamuoyu araştırmasına göre, deneklerin yüzde 22.1'ilâikliğin tehdit altında olduğu kanısındadır. Daha daendişe verici bir bulgu, deneklerin yüzde 26.8'inin,Türkiye'nin sorunlarını seçimle gelmiş hükûmetlerindeğil, askerî bir rejimin çözebileceğine, yüzde58.6'sının da silâhlı kuvvetlerin kimi zaman seçilmişhükûmete karşı görüşlerini dile getirmelerinin doğalolduğuna inanmalarıdır. Deneklerin yüzde 24.8'i,halkın, ordunun desteği olmadan da lâikliği ayaktatutabileceği kanısında değildir. Bu korkuların gerçekbir temele dayanıp dayanmadığı çok önemli değildir;

çünkü ünlü bir vecizeye göre, “

” Bir köşe yazarımızınisabetle belirttiği gibi, belki de bu tutumun temelindegerçek bir şeriat ya da bölünme korkusu değil,

“ ”nün yarattığı

“ ” ve çaresizlik duygusu vardır. Herhalükarda bu psikoloji, yukarıda da işaret ettiğimizgibi, yeni ve tümüyle demokratik bir anayasanınyapılmasında, ideolojik farklardan çok daha önemli birengel oluşturmaktadır.

idarî ve malî muhariyete sahip

iktisadî ve sosyal ilimler alanında tanınmış veyüksek öğrenim yapmış kimseler arasındankendileri tarafından seçilen onbir üyedenkuruludur

Meclislerce verilen her türlü kararların

siyasette algılar,gerçekler kadar önemlidir.

ideolojik hegemonyanın çöküşükimlik kaybı

4

5

6

7

1)

2)

3)

4)

5)

6)

7)

Ayrıntılar için, bkz. Ergun Özbudun, 1921 Anayasası (Ankara:Atatürk Araştırma MerkeziYayını, 1992).

Komisyon tasarısının metni ve muhalefet şerhleri için, bkz.,Kâzım Öztürk, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Cilt I: Temel Metinler(Ankara:Türkiye İş Bankası KültürYayınları, 1966), s. 23-338.

A.g.e., s. 89-96, 117-119, 143.

Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, 11. Baskı (Ankara: Yetkin

yayınları, 2010), s. 45-46.

A.g.e., s. 69-70.

Ali Çarkoğlu ve Binnaz Toprak, Değişen Türkiye'de Din, Toplumve Siyaset (İstanbul:TESEV, 2006), s. 76-78.

Gürbüz Özaltınlı, “İdeolojik Hegemonyanın Çöküşü ve KimlikKaybı,”Taraf, 30 Ağustos 2011.

11

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 12: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Niçinve NasılYeni Bir Anayasa?Prof. Dr. Mustafa Erdoğanİstanbul Ticaret Üniversitesi

A. NİÇİN YENİ ANAYASA?

Geçen yılki halk oylamasıyla kabul edilen anayasadeğişikliğinden sonra bazılarımız Türkiye'nin artık yenibir anayasaya ihtiyacı kalmadığını düşünüyor olabilir.Oysa,şimdiye kadar yapılan bütün değişikliklererağmen,yürürlükte bulunan Anayasanınçoğulcu-demokratik anlayışla uyuşmayan felsefesi halâ yerliyerinde duruyor. Her şey bir yana, sırf bu nedenleTürkiye'nin halâ baştanbaşa yeni bir anayasa yapmasıgerekiyor. Türkiye'nin liberal-demokratik ilke, kural vekurumları somutlaştıracak yeni bir anayasaya gerçek-ten de ihtiyacı var. Sivil-demokratik yöntemle yapılacakböyle bir anayasa Türkiye toplumunun devleti yenidenkurmak üzere kaderini kendi ellerine aldığının birgöstergesi olacaktır. Bu aynı zamanda toplum üzerin-deki devletçi-bürokratik vesayetin reddedilmesi anla-mına gelecektir.

Yeni anayasanın başlıca hedefleri ise demokrasi içindeözgürlük, adalet ve refah olmalıdır. Bunun içinanayasanın insan haklarını ve hukuk devleti güven-celerini tesis etmesi ve serbest piyasa ekonomisininnormatif temellerini sağlaması gerekir. Adaletin tesisiiçin ayrıca devletin ideolojiden arındırılması da şarttır.Bunlar aynı zamanda yurttaşların, onların demokratiktemsilcilerinin ve sivil örgütlerin kamusal meseleleriözgürce tartışabilmeleri için de zorunludur.

Türkiye'deki carî rejime hakim olan, bir yandan halkaöbür yandan da “hukuk”a dayanan liberal-demokratikbir meşruluk anlayışı değildir. Bu rejimin ana meşrulukreferansı resmi ideolojidir. Ne var ki, bu Türkiye için defacto bir durum olmanın ötesinde, aynı zamanda“anayasal” dayanağı da olan bir durumdur. Onuniçindir ki, siyasi rejimin meşruluğunu sadece halka veevrensel hukuka dayandıracak yeni bir anayasaTürkiye'nin acil bir ihtiyacıdır.

Türkiye'nin rejim sorunlarının neredeyse tamamı bu“ideolojik anayasa” anlayışından kaynaklanmaktadır.Son birkaç yılda yaşadıklarımızın da tekraren teyit ettiğigibi, özgürleşme ve demokratikleşme yönündeki heraçılıma gösterilen direniş en büyük gücünü resmiideolojiye yaptığı atıftan almaktadır. Vurgulamakistediğimiz nokta açısından, “Atatürkçülük” veya“Kemalizm” olarak ifade edilen bu ideolojiye yapılanatfın samimi olup olmamasının veya “Atatürkçüdüşünce sistemi”nin doğru anlaşılıp anlaşılmamasınınönemi yoktur. Mesele, devlet ideolojisinin sorgula-namazlığının statükonun değişmezliğini garanti etmepeşinde olanlara dokunulmazlık sağlıyor olmasıdır.

Carî rejimin, sözde çoğulculuğun gereğiymiş gibitakdim edilen ama aslında vesayetçi anlayışın biryansıması olan kimi kurumlarının da temel dayanağıaynı resmi ideolojidir. Nitekim, bu kurumlar demok-ratik sürece vesayet etme cüretini gösterebildikleri herdurumda bu tutumlarını resmi ideolojiye atıfla meşru-laştırmaktadırlar. Keza, resmi ideolojiyle bütünleşmişkorporatist felsefe de, kimi örgütlü kesimlerin her türlüdeğişim talebine karşı “Devlet” yani, statüko- etrafındakenetlenmelerini kolaylaştırmaktadır.

Yürürlükteki Anayasaya hakim olan felsefenin başlıcadört ayağı var: devletçilik, milliyetçilik, lâikçilik vekorporatizm. Devlet merkezli ve “hikmet-i hükümet”çibir siyasi birlik tasavvurunun vesayetçi bir devlet siste-mine yol açmış olması hiç şaşırtıcı değil. Halihazırdakibirlik-bütünlükçü ve “çağdaşçı” devlet pratiğininarkasında da milliyetçilik ve lâikçiliğin yer aldığı şüphegötürmez. Nihayet, “kamu kurumu niteliğindekimeslek teşekkülleri”nden tutunuz da siyasi partilerereva görülen sıkı düzene kadar, birçok şeyin korporatistsiyasî felsefenin bir yansıması olduğu da açık. Bunlarınhiç birinin özgürlükçü ve çoğulcu bir siyasi birlik tasav-vuruyla bağdaşmadığını söylemeye bile gerek yok.

1. İdeolojik Devlet Kuşatması

12

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 13: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Öte yandan, şimdiye kadar bu Anayasanın temelhaklar rejimine hakim olan çarpık mantığa sahicianlamda dokunulmadı. Anayasanın devletçi-güven-likçi felsefesinin doğal bir sonucu olan bu çarpıklıkşudur: Temel haklar rejimine, olması gerektiği gibi, buhakları devlet karşısında güvenceye almak değil,tersine bunların kullanımının ideolojik “devletiktidarı”nıaşındırmasını önleme kaygısı hakimdir.Başka bir ifadeyle, Anayasa koyucu “temel haklar” adıaltında, aslında toplumu disipline etmeyi ve “başıbo-zukluk” olarak gördüğüözerk sivil inisiyatiflerin alanınıalabildiğine daraltmayı amaçlamıştır.

Aynı siyasi felsefeye uygun olarak bu Anayasanınöngördüğü“yetki haritası”na da vesayetçi bir yaklaşımegemendir. Nitekim, yasamanın ve yürütmeninseçilmemiş ortakları veya vasileri vardır. Yasama içinresmi ideoloji ve Anayasa Mahkemesi, yürütme için iseMGK, özerk genelkurmay ve YÖK kabaca bu işlevigörmek üzere tasarlanmışlardır. Cumhurbaşkanlığıiçin öngörülen vesayetçi rol ise bu makama gelecekkişiyi artık halkın seçecek olması nedeniyle neyse kigeçersizleşmiştir. Ayrıca, kamu idaresi içine de Diyanetİşleri Başkanlığı, kamu kurumu niteliğindeki meslekkuruluşları ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih YüksekKurumu gibi ideolojik veya korporatist kurumlaryerleştirilmiştir.

Benzer bir durum, tabiatıyla, yargı için de varittir.Nitekim, başta Anayasa Mahkemesi ve Danıştay olmaküzere yüksek yargı rejimin ideolojik gözeticisidir;Anayasa Mahkemesi TBMM'nin vasisi, resmi ideolo-jinin bekçisi ve üreticisidir, HSYK alt derece mahke-melere Devlet ve resmi ideoloji adına vesayet eder.

Son olarak siyasi partiler de Devletin vesayeti altındakikorporatist örgütler olarak tasarlanmışlardır. Partilerüzerindeki vesayetin temel aracı, onları resmiideolojinin sınırları içinde tutmaya çalışan AnayasaMahkemesi'dir. Siyasi partilerin halkın devletnezdindeki sözcüleri değil de, Devletin toplumiçindeki“beşinci kollar”ı olmaları istenmiştir.

Türkiye'nin anayasal rejimini tanımlamanın bir yolu,onu bir yandan “halksız demokrasi”, öbür yandan da“haksız hukuk” şeklinde nitelemektir. Bunların herikisinin de kavramsal birer çelişki oldukları açıktır.Onun için bunun nasıl olabileceğinin açıklanmasıgerekiyor.

Resmî Anayasasına bakılırsa, Türkiye Cumhuriyeti hem

bir demokrasidir, hem de bir hukuk devleti. Resmî-şeklîanayasaların tanımıyla rejimin gerçek yapısı arasındaher yerde az veya çok bir mesafe bulunmakla beraber,kendisini “Batılı” olarak gören ülkeler arasında bumesafenin en fazla açılmış olduğu yer Türkiye'dir.Bunun pratik sonucu, Türkiye'nin gerek demokrasigerekse hukuk devleti olmak iddialarının ikisinin defevkalâde problemli olduğudur.

Önce “demokrasi”den başlayalım. Türkiye'nindemokrasisi siyaset bilimi literatüründe “seçimseldemokrasi” veya “yarı-demokrasi” olarak adlandırılanduruma benziyor. Bu şu demek: Böyle nitelenenrejimlerde düzenli aralıklarla ve nispeten düzgün birşekilde parlamento için yarışmacı seçimler yapılır.Onun için, sistem dışarıdan bakanlara normal birdemokrasi görüntüsü verebilir. Ne var ki, bu gibirejimlerde seçimlerden çıkan sonuçla ülkenin kaderinibelirleyen irade arasında tam bir örtüşme yoktur.

Bu gibi “halksız demokrasi” rejimlerinde kamuhayatına ilişkin temel siyasal kararların alınmasındaseçilmiş çoğunlukların ya seçilmemiş ortakları vardırya da temsilî-demokratik kurumlar bu ortaklarınfrenlemesine yahut vetosuna tabidirler. Birçokdurumda sivil veya askerî-bürokratik organlar için“hukuken” ve/veya fiilen ayrılmış, demokratikçoğunlukların giremeyeceği “mahfuz alanlar” vardır.Kısaca, görünüşteki demokratik-temsilî kurumlararağmen, aslında“halk”ı pek işe karıştırmaksızın işleyenbir rejim söz konusudur.

Türkiye'nin carî rejimi bu kalıba tıpatıp uyduğu gibi,fazlası da var: Türkiye'de “Devlet iktidarı” adıyla marufolan bürokratik iradeyi ayakta tutan sadece devletin“fizikî zor” (cebir) gücünü esas olarak kendisininkontrol etmesi değildir. Yukarıda vurgulandığı gibi, budurumu meşrulaştıran, ortalama vatandaşın onuneredeyse “normal” olarak algılamasına yol açan birideolojik referans da vardır. Bu sözde meşrulukreferansı hem “halkiradesi”ndenhem de “hukuk”tanbağımsız olmasının yanında, aynı zamanda meşrulukkaynağı olmak bakımından da en üstün konumdadır.

Carî rejimin diğer ayağı olan 'hak'sız hukuka gelirsek,bununla kastettiğim, carî hukukun hak kavramıylailişkisinin neredeyse tamamen kopmuş olmasıdır. EvetTürkiye'nin şeklî-resmîbir “anayasa”sı var, hukukunuesas olarak parlamentosu yapıyor ve onu uygulayanmahkemeler de bağımsızdır. Ne var ki, bir kere buanayasa sahici anlamda bir anayasa değildir; çünkü neonu “halk” yapmıştır ne de bu anayasa “Devlet”i insanhakları ve hukuk devleti güvenceleriyle sınırlar.

2. Halksız Demokrasi, Haksız Hukuk

13

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 14: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Halk tarafından yapılmamış olduğu için, bu anayasagerçekte“Devlet”i değil de daha çok seçilmiş organ vemakamları sınırlıyor.

Öte yandan, “hukuk”u parlamento yapıyor ama, buişlevini cunta anayasasının ve “12 Eylül hukuku”nunkuşattığı dar bir alanda kalarak yerine getirmekzorunda. Kaldı ki, parlamentonun yasama gündeminide esas olarak bürokrasi belirliyor; ne halkın girişimi,hatta ne de parlamento…

Nihayet, hukuku uygulama işi kendisine havale edilmişolan yargının“bağımsızlığı”da“Devlet iktidarı”na değilfakat sadece seçilmiş organlara karşı işliyor. Esasen,yargıkendisini “Devlet” olarak gördüğü için, onunfaaliyetine hakim olan da evrensel anlamda hak-hukuknosyonu olmaktan çok resmi ideoloji ve “hükmet-ihükümet”tir. Bütün bunlara bir de, öncelikle yargının -ama kısmen de yasama organının- hukuku “hak”kavramından kopuk bir şekilde ve esas olarak “düzen-koruyucu”, hatta “otorite-gösterici” bir araç olarakkavradığı gerçeğini de eklerseniz, neden “haksızhukuk”tan söz ettiğim sanırım daha da anlaşılır halegelecektir.

Anayasanın bir sözleşme olduğu veya olması gerektiğigenel olarak kabul gören bir fikir ise de, bu tanımınbelirsiz bir yanı da vardır. Yani, anayasa “toplum”la“devlet” arasında bir sözleşme midir, yoksa toplumunkendi arasında yaptığı ve devleti kurduğu bir sözleşmemidir? Birinci görüş yaygın olsa da, kanaatimceyanlıştır. Çünkü,hukuk açısından, devleti kuran zatenanayasa olduğuna göre veya anayasadan önce birdevlet var olamayacağına göre- sözleşme olsa olsatoplumun kendi arasında yaptığı bir sözleşme olabilir.Sözleşmeyle toplum birlikte yaşamanın şartlarınıbelirleyecek ve devleti bu çerçeve içinde kuracaktır.

Ama devleti kurmak önce bir insanlar topluluğununkendisini siyasi bir varlık olarak tesis etmesini gerektirir.Onun için, anayasa her şeyden önce, bir topluluğunkendisini bir “halk” veya “siyasi bir heyet” olarakkurduğunu simgeleyen bir pakttır. Anayasanınberaber yaşamanın çerçevesini belirleyen bir“sözleşme” olması işte bu siyasi birlik iradesinin biruzantısı olarak anlaşılmalıdır. Bu demektir ki,anayasanın içeriği üzerinde uzlaşma sağlayabilmekiçin, onu oluşturacak nüfusun içinde ortak bir birlik

tesis etme konusunda herhangi bir tereddüt olmamasıgerekir. Açıktır ki, sahiden bir birlik oluşturma iradesitaşımayan unsurların anayasanın içeriğini belirleyecekbir “sözleşme” üretmeleri mümkün değildir. Öte yan-dan, bu yolla yapılacak bir anayasaya bağlı kalmak daanayasayla ortaya konmuş olan beraber yaşama irade-sinin ve bu yönde yapılmış olan taahhüdün gereğidir.Çünkü, insanlar yapılmasına katıldıkları süreçlerinsonunda üretilen kararları benimseme ve onlara uymakonusunda daha büyük bir isteklilik gösterirler.

Bundan çıkan sonuç kısaca şudur: Yeni anayasatoplumu oluşturan bütün unsurların doğrudan veyadolaylı olarak katılımı yoluyla yapılmalıdır. Tarihindebelki de ilk defa olarak, Türkiye toplumunun kendiiradesiyle kendisini bir “halk” veya siyasi bir heyet ola-rak kurma şansıyla karşı karşıya bulunduğunu düşü-nürsek, yeni anayasayı yapma sürecinin katılımcı olma-sının ne kadar hayati olduğu anlaşılabilir. Onun içindirki, bu süreç parlamentoda temsil edilen bütün siyasipartilerin olduğu kadar, parlamento dışındaki sivil olu-şumların ve bu işe katkı yapmak isteyen tek tek vatan-daşların da yeni anayasaya dair görüş ve önerilerinialmayı gerektirmektedir. Özel olarak Kürtlerin siyasitemsilcilerinin ve diğer sivil seslerinin bu sürece dahiledilmesi vazgeçilmez bir gereklilik durumundadır.

Anayasaya hakim olması gereken felsefe konusundailk söylenmesi gereken, sanırım her makul insanınüzerinde mutabık olacağı gibi, onun hür, çoğulcu veaçık bir toplum anlayışı üzerine kurulması gerektiğidir.Bu anlayışın somut gereklerinin ne olduğu hiçbirmakul kişinin meçhulü olmasa gerektir. Aslınabakılırsa, yeni anayasaya yol göstermesi gereken busiyasî felsefeyi belirleme konusunda Türkiye toplumuolarak işimiz pek de zor sayılmaz. Çünkü, bu konuda,1982 Anayasasının arkasında yatan felsefenin tamkarşıtının bize göstereceği yolu izlememiz yeterliolacaktır.

İnsanî-medenî bir toplumsal var oluş için kategorikolarak reddetmemiz gereken bu felsefeyi hem 80küsur yıldır neredeyse her gün tekrarlanan resmisöylemden, hem de daha önemlisi onun hayatla-rımızdaki acı yansımalarından biliyoruz. Son anayasadeğişikliklerinden sonra bile sapasağlam yerindeduran bu felsefe korporatist faşizme çok benzemekleberaber, ben onu Türkiye'nin geleneksel “hikmet-ihükümet”anlayışı ile Kemalizmin karışımından oluşanbir felsefe olarak tanımlamayı daha uygun buluyorum.

1. KatılımcıYöntemin Önemi

2. Temel Felsefe ve İlkelerB. NASIL BİRYENİ ANAYASA?

14

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 15: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Bu tuhaf felsefenin tipik ve derli-toplu bir anlatımını 82Anayasasının “Başlangıç” kısmında buluyoruz. Bu, biryandan devleti takdis eder ve onun bekâsını birincilpolitik amaç olarak vaz ederken, öbür yandan datoplumu varlığını devlete borçlu olan, müttehit vegenişlemiş bir cemaat (“millet”) olarak tasavvur edenbir felsefedir. Belirtmek gerekir ki, bu anayasanınBaşlangıcında ve diğer kısımlarında “Millet”i (yerinegöre “Türk Milleti”ni) yüceltici ifadelerin yer alması veyer yer “kutsal” din duygularından söz etmesi,sahicilikten uzak bir“rüşvet-i kelâm”dan ibarettir.Yoksa,bu -ne genellikle solcuların ve Kemalistlerin iddia ettiğigibi-“Türk-İslam sentezi”nin anayasanın ideolojisinioluşturduğunu gösterir, ne de kimi muhafazakârlarınsandığı gibi İslami değerlere saygının bir işaretidir. Bu,“kutsal” devletin bekâsını garanti etmek için dinîduyguların kullanılması şeklindeki kaba biroportünizmden başka bir şey değildir.

Şu halde, yeni anayasa eğer bu “muzır” fikirlerin tamtersini ifade eden bir siyasî felsefeye dayanacaksa, ozaman onun “hikmet-i hükümet”çi ve Kemalist anlayışıreddetmesi ve bunun yerine çoğulcu, hürriyetçi-demokratik tasavvuru benimsemesi gerekecektir.Böyle bir toplumsal-siyasal felsefe ise, demokratikkarakterinin gerektirdikleri dışında, esas olarak pozitif-düzenleyici değil, fakat negatif-koruyucu anayasatercihini gerektirir. Bu tasavvurun ve ona bağlı tercihinanayasal ilkeler düzeyindeki pratik sonuçlarını şöyleözetleyebiliriz:

Yeni anayasa her şeyden önce ideolojik bakımdantarafsız olmalıdır. İdeolojik tarafsızlık anayasanın felsefi-ideolojik nitelikli herhangi pozitif projeyi onaylamak-tan kaçınmasını olduğu kadar, toplumdaki felsefî, dinîveya ahlâkî anlayışlara karşı önyargı içermemesini degerektirir. Lâiklik bu gereğin doğal sonuçlarındanbiridir.

Resmî ideolojinin varlığı özgürlükle de adaletle debağdaşmaz, bu ancak totaliter devletlere yakışan birdurumdur. Bir resmi ideolojinin olduğu yerde kamumeseleleri özgürce tartışılamaz; toplumun içindekifarklı dünya görüşü, ideoloji ve hayat tarzlarına sahipgruplar karşısında devlet tarafsız olamaz. Devletideolojisine yakın duranlar diğerleri karşısında daimaavantajlı olur. Ayrıca, resmi ideoloji kurulu düzenidemokratik değişim talepleri karşısında tahkimetmeye yarar; demokrasi karşısında bürokrasiyi hakimkılar. Resmi ideoloji hukuku yozlaştırır, onu hakların

güvencesi olmaktan çıkarır, mahkemeleri kuruludüzenin değişmezliğinin bekçileri haline getirir.Mahkemelerin ideolojik davrandığı yerde ise hak-hukuk ve adaletten eser kalmaz; tam aksine, hukuk birbaskı ve sindirme aracı haline gelir.

Ancak, tarafsızlık anayasanın hiçbir normatif tercihiiçermeyeceği anlamına gelmez. Hür bir toplumun ana-yasası elbette herkes için hürriyet ve adaleti, herkesinkamusal meselelerde eşit söz hakkını güvence altınaalmak zorundadır. Başka bir ifadeyle, özgürlük, insanhakları, hukuk devleti, adalet ve barışı anayasaylagüvence altına almak tarafsızlığa aykırı değildir. Çünkübunlar, hangi dünya görüşü ve ideolojiye mensupolursak olalım, hepimizin kendimizi gerçekleştirmek,hayatı kendi iyi anlayışlarımıza göre yaşamak ve barışiçinde bir arada var olabilmek için ihtiyacımız olançerçeve değerlerdir. Tarafsızlığa aykırı olan, böyle genelve soyut bir ortak varoluş çerçevesi kurmak değil,anayasa ve kanunlarla belli bir ideoloji veya hayattarzını kayırmak yahut ayrıcalıklı hale getirmektir.

Yeni anayasa, demokratik devlet anlayışına uygunolarak, yönetimin meşruluk temelinin halk olduğunubelirtmeli ancak bunu yaparken “egemenlik” terimineyer vermekten kaçınmalıdır. Çünkü, egemenlik öznesidevlet değil de halk olduğunda bile özgürlüklerimiz vehukuk güvencelerimiz için tehlikelidir. Esasen, devletinanayasayla kendisine tanınmış yani sınırlanmış-olanlardan başka, “egemenlik” adıyla anılmayı hakeden herhangi bir yetkisi yoktur. Halkın yetkisininyeg3ane sınırı evrensel insan hakları ve hukukdevletinin gerekleridir.

Ulus-devletlerin temel ideolojisi olan milliyetçilikbaşlangıçta halkların yabancı boyunduruğundankurtulmalarını ve kendi kaderlerini tayin etmeleriniteşvik eden siyasi bir dinamik iken, adına hareket ettiğiulusun devletini bir kere kurup da yerleştirince, busefer “ulus”u tahkim etmek üzere toplumu homojen-leştirme amacına yöneldi. Böylece etnik bir-örneklikulus-devletlerin karaktersitik vasfı haline geldi. Oysa,hiçbir yerde toplum homojen değildir; günümüzde hertoplum kendi içinde etnik, kültürel ve dini bakımlardanfarklı grup veya toplulukları barındırır. Bu durumelbette Türkiye için de böyledir. Yaklaşık bir asırlık resmitez bizi aksine inandırmaya çalıştıysa da, bugünkültürel çeşitliliğin Türkiye toplumunun da tanımlayıcıbir özelliği olduğu artık saklanamaz hale gelmiştir.

(1) İdeolojikTarafsızlık

(2) İktidarın Kaynağı Halktır

(3) Kültürel ÇeşitliliğinTanınması

15

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 16: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Hür bir toplumun anayasası toplumun çoğulculuğunutanıyan bir anayasadır. Toplumsal gerçekliğin red veinkârına dayanan bir anayasa ve hukuk sistemikaçınılmaz olarak özgürlüğü de boğar. Çoğulculuğununsurlarının özgür olmadığı yerde toplumsal barış damümkün değildir. Kaldı ki, kültürel çeşitliliği tanımaksadece maddî bir zorunluluk da değildir, bunuyapmaya ahlâkî olarak da mecburuz. Çünkü, hiçbirdünya görüşü veya kültür başkalarına üstünlükiddiasında bulunacak durumda değildir. İnsanlar farklıkültürlerden birçok şey öğrenebilirler; en başta da,hayatın kendi aşina olduğumuzdan farklı bir şekildeanlamlı olarak yaşanabileceğini öğrenebiliriz. Onuniçin, özgürlük ve barışı önemseyen bir anayasanınkültürel farklılıkları tanıması ve saygı göstermesi,onların kendini geliştirmesinin önündeki keyfiengelleri kaldırması gerekir.

Kısaca, yeni anayasa devleti etnik-kültürel birtoplulukla özdeşleştiren veya etnik imaları olan hiçbiribare, terim veya ifadeye yer vermemeli; tam aksinetoplumun etnik-kültürel ve dinî çoğulculuğunu açıkçatanımalıdır. Özellikle yurttaşlığı “Türklük”le tanımla-maktan kaçınmalıdır. Esasen, yurttaşlığı tanımlamakanayasa tekniği bakımından bir zorunluluk değildir.

Yeni anayasa hem 1924 Anayasasındakine benzer bir“özgürlük” tanımına yer vermeli hem de “özgürlükkarinesi”ne resmiyet kazandırmalıdır. Özgürlükkarinesi, ABD Anayasasının yaptığı gibi, kişilerinhaklarının Anayasada sayılanlardan ibaret olmadığınıözellikle belirtmeyi de gerektirir. Bununla tutarlı olarak,temel hak ve özgürlükler “tabiî hak” anlayışına uygunolarak düzenlemelidir. Temel hakların sınırlanmasında,başkalarının haklarının ve sahici bir“ortak yarar”ın ihlâlidışında, herhangi bir gerekçeye yer verilmemelidir.

Yeni anayasanın insan haklarını doğal haklar olaraktesis etmesi gerekir. Bu, kişilerin bu haklara anayasadatanındıkları için değil, doğal haklar olarak doğuştansahip oldukları anlamına gelir. Başka bir anlatımla,özgür bir toplumun anayasası insan haklarınıtanımazlık edemez. Ama mesele insan haklarını şeklentanımaktan ibaret değildir; önemli olan, anayasanınöngördüğü insan hakları rejiminin tümüyle doğalhaklar anlayışına uygun olmasıdır. Bunun da bazıstandartları vardır.

Birincisi, anayasanın tanıdığı temel haklar listesinininsan haklarını tüketmediğinin kabul edilmesidir. Yani,

kişiler olarak “insan hakları”mız anayasada yazılan-lardan ibaret değildir. İkincisi, temel haklarınsınırlanmasında özgürlük karinesinin esas alınmasıdır.Buna göre, kişiler için özgürlük esas kısıtlama istisnadır.Bunun pratik anlamı, son derece hayatî veya mübremnedenler olmadıkça, temel hakları sınırlamaktankaçınmak gerektiğidir. Buna bağlı olarak, kanunîsınırlama nedenleri hem mümkün olduğunca dartutulmalı, hem de bu nedenler yorum yoluyla keyfiolarak genişletilmemelidir. Bu açıdan bakıldığında,tipik sınırlama nedeni başkalarının haklarına zararverilmesi durumudur. Bunun dışındaki sınırlamanedenleri mutlaka “barış içinde bir toplumsal varoluş”amacıyla ilişkili olmak zorundadır. Başka kişi veyagrupları özel olarak yararlandırmak için bazı kişilerintemel haklarına sınırlama getirmek bu amaca aykırıdır.

Yeni anayasa Türkiye Cumhuriyeti'ni sahici anlamda bir“hukuk devleti”olarak tanımlamalı ve bu ilkenin gerek-lerini anayasallaştırmalıdır. Bu da, en başta, devletinhiçbir suretle hukuku dışına çıkamayacağının kesin birdille belirtilmesini ve ayrıca hukukun amacının adaletve hakların korunması olduğunun tasrih edilmesinigerektirir. Bu çerçevede, hukuk önünde eşitlik, yargınıntarafsızlık ve bağımsızlığı, adil yargılama, suçsuzlukkarinesi ve suç ve cezaların kanuniliği başta olmaküzere, hukuk devleti veya hukukun üstünlüğü ilkesininbütün gerekleri anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.

Tarihsel olarak lâikliğin doğuş nedeni, devletintopluma bir din dayatmasını önlemek, böylecetoplumu din temelli devlet baskısından korumaktır.Başka bir anlatımla, lâiklik toplumu hem devletbaskısından hem de dinsel baskıdan özgürleştirir.Lâikliğin esas olarak özgürleştirici bir ilke olmasınınanlamı burada saklıdır.

Mamafih, “dinsel baskıdan özgürleşme”yi dindenözgürleşmekle karıştırmamak gerekir. Lâîkliğin amacıtoplumu dine dayalı bir devletten gelecek baskıdanözgürleştirmektir, dinden özgürleştirmek değil. Özgürbir toplumda dinden özgürleşme bazı kişi veyagrupların amacı olabilir, ama devletin amacı olamaz.Çünkü, toplumu dinden “özgürleştirmek” isteyen birdevletin de, aynen din devleti gibi, baskıcı olmasıkaçınılmazdır. Oysa, lâik devlet diğer özgürlükleryanında din özgürlüğünü de garanti eden devlettir.

(4) Doğal Haklar ve Özgürlük Karinesi

(5) Hukuk Devleti

(6) Özgürlükçü Lâiklik

16

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 17: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

Öte yandan, özgürleştirici lâiklik aynı zamandatoplumsal barışın da temelidir. Çünkü, lâik bir devlettedin, mezhep veya din yorumları bakımından var olanfarklılıklar devlet için olduğu kadar kişi ve gruplar içinde zora başvurma nedeni olamaz. Lâiklik dinî ve ahlâkîmeselelerdeki vicdani kanaatler söz konusu olduğun-da karar yetkisini ilgili kişi ve gruplara bırakır; bu alanadevletin olduğu gibi başka iradelerin de karışmasınaizin vermez. Böylece, lâiklik bir toplum içindekifarklılıkların barışçı bir şekilde bir arada var olmasınahizmet eder.

Türkiye'nin resmi lâiklik anlayışı bu esaslarla birçokbakımdan uyuşmamaktadır. Türkiye'de devlet her nekadar doğrudan doğruya belli bir dini topluma empo-ze etmiyorsa da, bu alanı tamamen inananların yetki-sine terk etmiş de değildir. Bir kere, Diyanet İşleri Baş-kanlığı aracılığıyla devlet Sünni İslâmı düzenlemekteve yorumlamaktadır. Bu ise hem bu inanca mensupvatandaşların din özgürlüğüne bir müdahale teşkiletmekte, hem de bu inançtan olmayan vatandaşlarakarşı bir ayrımcılık oluşturmaktadır. Ayrıca, devlet hiçbirdinî inancın mensuplarının sivil alanda serbestçeörgütlemelerine de izin vermemektedir. Başka birifadeyle, devlet hukukunu dinden bağımsız olarakoluşturmaya devam etmekle beraber, genel olarakörgütsel anlamda din-devlet ayrılığını reddetmiş,Sünniliğin ise yorumunu kendi tekeline almış olup onudenetimi altında tutmaktadır.

Öte yandan, devlet kendi konumunu hukuk sisteminidinden bağımsız olarak oluşturmakla sınırlamamakta,fakat başta yargı olmak üzere kimi devlet kurumlarılâikliği devletçe desteklenmesi gereken din-karşıtı birfelsefe gibi yorumlamaktadırlar. Bu yoruma göre, dintamamen vicdanî bir mesele olup inananların dünyaişleriyle hiçbir ilgisi olmamak gerekir. Bunun pratikanlamı, devletin lâiklik adı altında toplumun sekülari-zasyonunu hedeflemesidir. Böylece lâiklik, bu ilkeninsahici anlamına ters bir şekilde, kısmen de olsatoplumu “dinden özgürleştirme” olarak anlaşılmak-tadır. Kısaca, lâiklik siyasî-hukukî bir ilke olmaktançıkmakta ve devletin izlemesi gereken bir toplumprojesi haline gelmektedir.

İşte yeni anayasanın bütün bu kusurlardan arındırıl-ması ve lâikliği olması gereken işlevine özgürlük vebarış ilkesi- geri götürmesi gerekiyor. Bunun pratik ikisonucu var. Birincisi, DİB'in kaldırılması ve her türlü diniyorumun serbestçe örgütlenmesine izin verilmesidir.İkincisi ise, dine her türlü referansı kategorik olarak“dinistismarı” veya “hakkın kötüye kullanılması” saymasıyla

yukarıda işaret ettiğim lâikçi felsefenin izlerini taşıyanyürürlükteki Anayasanın 24. maddesinin son fıkrasıbenzeri bir hükme yeni anayasada yer verilmemesidir.

Yeni anayasa devletin örgütlenmesini merkeziyetçi-üniter değil, adem-i merkeziyetçi anlayışa dayandır-malıdır. Ancak, bu ilke gerektiğinde özerk idarî-siyasîbirimler kurulmasına imkân verecek şekilde formüleedilmelidir. Bu gerekliliği “etkin yönetim” anlayışıylailgili “teknik” bir mesele olmaktan çok, sahiden hür vedemokratik bir toplum olmamızla ilgili bir ilke meselesiolarak görmeliyiz.

Türkiye'nin idarî sistemi son derece merkeziyetçi vevesayetçidir. Böyle bir sistemin medenî dünyada hiçbirbenzeri bulunmamaktadır. Yürürlükteki anayasamahallî idareleri şeklen tanımış olsa da, bunları hemidarî anlamda bile özerk olacak şekilde yeterince yetki-lendirmemiş, hem de bunların seçilmiş organlarınımerkezî idarenin sıkı vesayeti altına sokmuştur. Oysa,sahici bir adem-i merkeziyet kolluk, eğitim ve sağlıkgibi hizmetlerin büyük ölçüde mahallî idarelere devrinive bunların söz konusu hizmetler için gereklikaynaklarla donatılmalarını; ayrıca, İçişleri Bakanlığı ilevalilikler ve kaymakamlıkların bunlar üzerindeki vesa-yet yetkilerinin büyük ölçüde kaldırılmasını gerektir-mektedir. Esasen, yerel düzeydeki yönetimlerdehalihazırda var olan“merkezî idarenin taşra teşkilâtı”ve“mahallî idare” şeklindeki- ikilik anakronistik birdurumdur. Sadece demokrasi ilkesi değil, etkin idareilkesi de bu ikiliğin kaldırılmasını gerektirmektedir.

Silâhlı kuvvetlerin sivil denetimi demokratik bir rejiminvazgeçilmez esaslarındandır. Silâhlı gücün sivildenetim altında olmadığı bir yerde, demokrasi şöyledursun, esasen medenî bir sistem de kurulamaz.Türkiye'de bu bakımdan da ciddi sorunlar vardır.Anayasa her ne kadar genelkurmay başkanı ilebaşbakan arasında bir “sorumluluk” ilişkisi kurmuşsada, bu sivil-demokratik denetim ilkesinin tam olarakgerçekleşmesini sağlamaya yetmiyor. Çünkü, herşeyden önce, idare hukukunun temel örgütlenmeilişkisi olan hiyerarşiden bilinçli olarak farklılaştırılmışolan bu “sorumluluk”un anlamı açık değildir. Buradasanki, anayasa hukukunun siyasi sorumluluk ilkesinebenzer bir durum vardır. Onun için, silâhlı kuvvetlerbaşbakanlarca da özerk bir kurum gibi algılanmakta,bu da onları genelkurmay başkanlarının hiyerarşikamiri gibi davranmaktan alıkoymaktadır. Öte yandan,bu“sorumluluk”ilişkisi dışında, silâhlı kuvvetler merkezî

(7) İdarî Adem-i Merkeziyet

(8) Silâhlı Kuvvetlerin Sivil Denetimi

17

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 18: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

idareden özerk biçimde örgütlenmiştir. Bu yapı içindemillî savunma bakanı genelkurmay başkanının amirideğil, kendisine maliye ve personel açısından lojistikdestek sağlayan bir yardımcısı olarak işlev görmektedir.Yeni anayasanın bu yapıyı kökten değiştirmesi ve silâhlıkuvvetleri savunma bakanlığının bir alt kurumu halinegetirmesi gerekmektedir.

Öte yandan, Milli Güvenlik Kurulu'nun anayasal birkurum olarak varlığı da silâhlı kuvvetlerin siyasî biraktör olarak algılanmasını ve buna uygun hareketetmesini kolaylaştırmaktadır. Onun için bu kurumayeni anayasada yer verilmemesi rejimin selâmetiaçısından şart görünmektedir. Böyle bir kurumaTürkiye'nin gerçekten ihtiyacı varsa, eski Milli SavunmaYüksek Kurulu örneğinde olduğu gibi, bu konu birkanunla düzenlenebilir. Bu arada, yeni anayasadaYüksek Askeri Şura'nın da adının geçmemesi gerekir.

Aslına bakılırsa, Türkiye'de silâhlı kuvvetlerin sivil dene-timiyle ilgili sorunlar sadece mevcut kurumsal düzen-lemelerden de kaynaklanmıyor. Silâhlı kuvvetlerin tamolarak sivil denetim altına alınamaması, bu kurumunkendi görevini vesayetçi bir anlayışla temellendir-mesinden ileri gelmektedir. Türkiye'de silâhlı kuvvetler“milli savunma” teşkilâtı olmaktan önce, demokratiksiyaset üzerindeki bir vesayet kurumudur. Bu durum daesas olarak rejimin ve anayasanın ideolojik niteliğindenkaynaklanmaktadır. Onun için, anayasa ideolojikbakımdan tarafsızlaştırılmadığı sürece, kurumsaldüzenlemelerde yapılacak iyileştirmeler bu sorunuçözemez. Silâhlı kuvvetlerin kendisini resmi ideolojininbekçisi olarak görmekten vazgeçmesini kolaylaştıracakbir yol da, profesyonel ordu sistemine geçilmesiolacaktır.

Yeni anayasa eğitim-öğretim sisteminin devletçi-milliyetçi ve “tevhid-i tedrisatçı” yapısını dağıtacak veonu hürriyetçi, insaniyetçi ve çoğulcu (yani, ”tefrik-itedrisat”çı) anlayışa göre yeniden yapılandıracak kuralveya kurallara yer vermelidir. Bu arada, yeni anayasadaüniversiteleri “okul” ve dolayısıyla “devletin ideolojikaygıtı”- olarak gören anlayıştan eser olmamalı,üniversitelerde tam bir ifade özgürlüğü (akademiközgürlük) garanti edilmelidir.

Bu arada belirtmeliyiz ki, üniversitelerin özerk olmalarıelbette önemlidir, ama özerk olmadan önce üniver-sitelerin özgür olmaları gerekir. Üniversite özerkliğinin

hizmet etmesi gereken asıl amaç da özgür bilimselaraştırma yapabilmektir. Özerklik savunucuları bu nok-tayı genellikle göz ardı ettikleri için, özerklik talebi orta-lama vatandaş tarafından bilim adamlarının kendileriiçin ayrıcalık peşinde koştukları şeklinde anlaşılmak-tadır. Aslına bakılırsa, bilimsel faaliyetin özgür olmasınısavunmayıp sadece “üniversite özerkliği” davasıgüdenlerin durumu gerçekten de böyledir.

12 Eylül rejiminin kurduğu YÖK sistemi üniversiteler veakademisyenler üzerindeki bir vesayet kurumudur.Böylesine merkeziyetçi ve akademik işlere de karışanbir kurumun olduğu yerde üniversitelerin özerk olmasımümkün olmadığı gibi, bu kurumlarda özgür bilimselaraştırma yapılabilmesi de istisnai bir başarı olmaktankurtulamaz. Onun için, özerklik her şeyden önce,YÖK'ün kaldırılmasını ve ayrıca üniversitelerde de idarîiş ve görevlerin akademik olanlardan ayrılmasınıgerektirir. Bu arada, vakıf üniversiteleri devletvesayetinden kurtarılmalı, gerçekten özel ve sivilolmalıdırlar. Nihayet, mesleki yüksek öğretim kurum-ları üniversite sisteminin dışına çıkarılmalıdır.

Asıl mesele olan özgürlüğe gelince, bu her şeydenönce devletin ideolojiden arındırılmasını ve buna bağlıolarak da üniversite öğretim müfredatının veakademisyenlerin anayasa ve yasayla dayatılanideolojik cendereden kurtarılmasını gerektirir. Açıktırki, bilim insanlarına resmi ideolojiye sadakati buyuranve bundan sapanları meslekten çıkarılma dahil ciddiyaptırımlarla karşı karşıya bırakan mevcut sistemdeözgür bilimsel araştırma yapılamaz. Ayrıca, akademikişlerle idarî işlerin ayrılmış olmadığı mevcut sistemdeböyle bir zorunluluk, bugün olduğu gibi, akade-misyenleri yozlaştırma ve sistemi liyakat esasındancaydırma istidadı taşır.

Nasıl ki, üniversite söz konusu olduğunda özgürlüktenönce özerklik gündeme getirilmektedir, bunun gibi,yargı söz konusu olduğunda da tarafsızlıktan öncebağımsızlık vurgulanmaktadır. Yargı elbette yasama veyürütmeden bağımsız olmalıdır. Ama eğer yargınınbağımsızlığı onun tarafsızlığına hizmet etmiyorsa çokfazla anlamlı değildir. Hatta, ülkemizde halihazırdaolduğu gibi, yasama ve yürütmeden bağımsızlığıyargının devlet ideolojisinin emrine girmesine yarı-yorsa, durum gerçekten vahimdir. Çünkü, bu durumdayargı tarafsız adaletin icracısı ve özgürlüklerinkoruyucusu olmaktan çıkıp, devletin toplum üzerin-deki bir vesayet aygıtı haline dönüşür, dönüşmektedir.

(9) Özgür Eğitim, Özgür ve Özerk Üniversite(10)Yargının Demokratikleşmesi veTarafsızlığı

18

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 19: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

3. Temel Felsefenin Anayasal “İktidarHaritası”yla İlgisi

Devletin “iktidar (yetki) haritası”na -veya daha bildikdeyimle, “Cumhuriyet'in temel kuruluşu”na- gelince,bu konu şüphesiz benimsenecek olan temel felsefeyledoğrudan doğruya ilgilidir. Çünkü, meselâ “demok-ratik”devlet tercihine bağlı olan bir Cumhuriyetin kimigerekleri devlet içinde iktidarın dağılımını da kısmenbelirleyecektir. En başta, temsilî bir meclisin varlığı vetemsilcilere bazı muafiyetler tanınması demokratik birzorunluluktur. Yine “demokratiklik” açısından önemliolan başka bir konu da toplumun kültürel çeşitliliğinindevletin örgütlenme tarzına yansıtılmasıdır. Ciddîboyutlarda etnik-kültürel farklılıklar içeren bir toplum-da bütün iktidarı hakim etnik grubun elinde toplayanbir sistemin sahici anlamda demokratik olduğu elbettesöylenemez. Bunun pratik anlamı, katı bir üniteryapının belirgin kültürel farklılıkların var olduğuçoğulcu bir toplumla uyuşmayacağı ve dolayısıylayenianayasanın devleti adem-i merkeziyetçi temeldeyeniden yapılandırmasının gerekli olduğudur.

Devletin demokratik niteliğine ilişkin başka önemli birmesele, “temsilîlik” ile “doğrudanlık” arasında kurul-ması gereken anayasal dengeyle ilgilidir. Açıktır ki,nüfusu on milyonlarla ifade edilen bir sistemin sırftemsilî kurumlar üzerine oturması onun demokratikniteliğini zayıflatan bir durum olur. Onun için, daha“katılımcı” mekanizmaların sisteme dahil edilmesineihtiyaç vardır. O zaman da referandum, “halk girişimi”,“geri çağırma/azil” gibi yöntemlerin ne ölçüdeanayasallaştırılacağı konusunda bir karar vermekgerekecektir. Yasama organı için söz konusu olmasıhalinde “geri çağırma” kurumunun bizim anayasasistemimize hakim olan “temsilî vekâlet” anlayışınınterk edilmesini gerektirdiği açıktır. Sistemin demok-ratik niteliğini pekiştirme açısından kimi yerel kamuyöneticileri ile savcılar için de “görevden alma” veyayeni seçim için çağrı yapma gibi kurumlar getirilebilir.

Diğer mesele, Türkiye'nin geleneksel “çoğunlukçu”demokrasi anlayışının korunup korunmayacağıylailgilidir. Tipik ifadesini “milli iradenin üstünlüğü”söyleminde bulan bu anlayışın“sınırlı-anayasal devlet”idealiyle olduğu kadar, çoğulcu toplum düşüncesiylede uyuşmadığı açıktır. Liberal-anayasal devletingereklerini, demokratik çoğunluğu “evrensel” insanhakları ve hukuk devleti mekanizmalarıyla çevrelemekyoluyla sağlamak mümkünse de,“çoğulcu-konsensüs-cü”anlayışın anayasallaştırılması daha zor ve problemlibir konudur. Çünkü, bir kere, Türkiye'de anlaşıldığışekliyle “çoğulculuk”, seçilmiş çoğunlukların korpora-tist ve/veya vesayetçi kurumlar eliyle kısıtlanmasıanlamına gelmektedir. Bu anlayışın demokratik sistemtercihiyle bağdaşmadığına şüphe yoktur. Doğru an-lamda çoğulculuk, devletin (bu arada, seçilmiş çoğun-lukların) görev alanını anayasal olarak sınırlamak vekültürel haklar dahil olmak üzere evrensel insanhaklarını konsolide etmekle güvence altına alınabilir.

İkincisi, çoğulculuğun “oydaşmacı” veya Türkçe'dekiyaygın terimle- “uzlaşmacı” bir siyasi sistemi gerek-tirdiği düşüncesi de sorunsuz değildir. Seçilmiş çoğun-luğun her konuda azlıkta olan siyasi gruplarla uzlaşma-sını dayattığı ölçüde, bu anlayışın demok-ratikliğikuşkulu hale gelmektedir. Bu anlayışın siyasi çoğunlu-ğu dengelemek veya frenlemek için öngördüğü meka-nizmalar pratik olarak azınlıkların çoğunluğu blokeetmesiyle sonuçlanabilir. Oysa, yukarıda işaret edilentürden katılımcı yöntemlerle birlikte, hiç kimsenintemel haklarına tecavüz edemeyecek ve bağımsız yar-gının güvencesindeki hukuk devleti mekanizmala-rıyla çerçevelenmiş bir alanda faaliyet gösterecek olanbir siyasi çoğunluğun kendi programını uygulama-sına imkân verilmesi demokrasiye daha uygundur.Aksi halde, yani seçilmiş çoğunluğun ancak diğer siyasiaktörlerle uzlaşarak icra-yı faaliyet etmek zorundaolması halinde, sistemin yarışmacılığının bir anlamıkalmaz.

19

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Page 20: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

20

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1982 Anayasasının, askeri yönetimin olağanüstükoşullarında, demokratik olmayan yöntemlerle hazır-lanması ve kabul edilmesi, bu nedenle anayasanındemokratik ve özgürlükçü bir içerikten yoksun olması,Türkiye'yi uzun yıllar sürecek anayasa tartışmalarıylakarşı karşıya bırakmıştır. Anayasanın yürürlüğe girdiğitarihten itibaren başlayan bu tartışmalar, kimi zamandaha da ivme kazanarak, çeşitli kuruluşları yeni anaya-sanın nasıl olması gerektiği konusunda raporlar vetaslaklar hazırlamaya teşvik etmiştir. Bu nedenle1990'ların ilk yarısından bu yana, TUSİAD, TOBB ve TBBgibi Türkiye'nin önde gelen sivil toplum kuruluşlarınıngirişimi ile çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarınhepsi, toplumun farklı kesimlerinin yeni bir anayasahazırlanması yönündeki umut ve beklentilerini yansıt-maktadır. 2007 genel seçimlerinde Adalet ve KalkınmaPartisinin seçim beyannamesinde, sivil ve demokratikbir anayasa taahhüdünde bulunması ve bu anayasa-nın temel ilkelerini açıklaması, umutları daha da pekiş-tirmiştir. AKP'nin 2007 seçim beyannamesinin yenianayasa taahhüdüne ilişkin ifadeleri şöyledir: “Cum-huriyetimizin 100. yılına yaklaşırken, ülkemiz sivil biruzlaşma anayasasını hak etmektedir. Partimiz, yenianayasanın devlet-toplum-birey arasındaki ilişkilerihak, özgürlük ve sorumluluk temelinde düzenleyen birtoplumsal sözleşme niteliğinde olmasından yanadır.Yeni anayasa, Cumhuriyetimizin değiştirilemez temelnitelikleri olan demokratik, laik ve sosyal hukuk devletiilkelerini tam olarak hayata geçirmeli, bireylerin hakla-rını en etkili şekilde korumalı, temel hak ve özgürlükleri'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ve 'Avrupaİnsan Hakları Sözleşmesi'nin getirdiği ilke ve standart-larda güvence altına almalıdır. Hazırlanacak yeni ana-yasa, kısa, öz ve açık olmalı; yasama, yürütme ve yargıerkleri arasındaki ilişkiler parlamenter sistem esasalınarak açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde belirlen-meli; bu çerçevede Cumhurbaşkanının konumu veyetkileri yeniden tanımlanmalı; temsili demokrasidenkatılımcı demokrasiye geçiş sağlanmalıdır. YeniAnayasa, en geniş toplumsal uzlaşmayla hazırlan-malıdır”. Üstelik AKP, yeni bir anayasa hazırlamakvaadinde bulunmakla yetinmemiş, bu vaadini gerçek-

leştirmek üzere anayasa ve kamu hukukçularındanoluşan altı akademisyeni, Türkiye için yeni bir anayasataslağı hazırlamakla görevlendirmiştir. Öte yandan2007 seçimlerinde MHP ve DP de seçim beyanna-melerinde, daha özgürlükçü ve demokratik bir ana-yasa düzeni için gereken kısmi anayasa değişikliklerinigerçekleştirecekleri vaadinde bulunmuştur. % 10 ülkebarajına rağmen, 2007 genel seçimlerinde, seçmenle-rin parlamentoda % 85 oranında temsili, bu Meclise,yeni bir anayasa yapımının gerektirdiği sosyolojikmeşruiyeti de sağlamıştır. Bu nedenle, 2007 genelseçimlerinin ardından yeni anayasa tartışmaları,neredeyse gündemin en temel konusu haline gelmiş-tir. Böyle olmakla beraber, AKP'nin talebi üzerinehazırlanan ve Sivil Anayasa Taslağı olarak adlandırılançalışmanın yoğun eleştirilere konu olması, çoğunlukpartisinin anayasa vaadini gerçekleştirecek sonrakiadımları atmasını güçleştirmiştir. 14.03.2008'de Yargı-tay Cumhuriyet Başsavcısı'nın AKP aleyhine kapatmaistemiyle açtığı dava ise, yeni anayasa projesiningündeme alınmasını imkânsız hale getirmiştir.

Anayasanın bazı hükümlerini değiştiren 7.5.2010 tarihve 5982 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu'nun, 12 Eylül2010 halkoylamasında %58 evet oyu ile kabul edil-mesi, yeni bir anayasanın hazırlanabileceği yönündekiumutları canlandırmıştır. 12 Haziran 2011 genel seçim-leri öncesinde AKP, CHP, MHP ve Emek, Demokrasi veÖzgürlük Bloğu'nun seçim beyannamelerinde yeni biranayasa vaadinde bulunmaları, kamuoyunun buyöndeki beklentilerini daha da derinleştirmiştir. Üstelikbu partilerin tümü TBMM'de temsil gücü kazanmışlarve seçim beyannamelerinde temel haklar, hukuk dev-leti, yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığının güç-lendirilmesi gibi benzer hedeflere yer vermişlerdir.

Bu veriler, Türkiye'nin, 2011 genel seçimleri sonrasın-da, yeni bir anayasa yapma hedefine, geçmişe kıyaslaçok daha yakın olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Nevar ki bu siyasi partilerin anayasanın hazırlanma yön-temi hakkındaki görüş ayrılıkları dahi, bu sürecin sanıl-dığı kadar kolay şekillenmeyeceğini göstermektedir.

1

2

3

Prof. Dr. Serap Yazıcı / İstanbul Bilgi Üniversitesi

Türkiye'nin Yeni Anayasa İhtiyacı:Umutlar, Beklentiler ve Gerçekler

Page 21: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

21

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Partilerin Seçim Beyannameleri:Yöntem Konusuna Yaklaşımlar

AKP'nin seçim beyannamesinde, yeni anayasanıngeniş bir tartışma, katılım ve uzlaşma ekseninde hazır-lanarak halkoyuna sunulmak suretiyle yürürlüğe gir-mesi gerektiği ifade edilmiştir. Öte yandan beyanna-mede, anayasayı hazırlama görevinin TBMM tarafın-dan yerine getirilebileceği de vurgulanmıştır. Beyan-nameye göre: “Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni biranayasa yapma yetkisine sahiptir. Anayasa'nın 175.maddesinde Anayasa'nın nasıl değiştirileceği açıkçayazılıdır. Değiştirecek organ da TBMM'dir. Anayasa'yıdeğiştirebilen organ yeni bir anayasa da yapabilir.Dolayısıyla, yeni anayasanın Parlamento tarafındanyapılmasının önünde hiçbir hukuki veya siyasi engelyoktur. Meclis, bu iradeye ve yeteneğe fazlasıyla sahip-tir. Cumhuriyeti kuran TBMM, en zor şartlarda bile,1924 Anayasası gibi, oldukça demokratik bir anayasayapabildiğini göstermiştir. Dolayısıyla, önümüzdekigenel seçimlerde milletimiz yeni anayasayı hazırlaya-cak olan parlamentoyu seçecektir. Yeni parlamento-nun en önemli görevi de milletten aldığı yetkiyledemokratik bir anayasa yapmak olacaktır.”

MHP beyannamesine göre ise: “(…) yeni anayasa, %10'luk seçim barajı gibi bir demokrasi ayıbı ile meşrui-yeti zarar görmemiş bir meclis tarafından hazırlan-malıdır.” Öte yandan, MHP beyannamesinde, yeni biranayasanın yapımı hedefi yanında, kısmi anayasadeğişikliği ihtimalini de dikkate alan ifadelere yerverilmektedir. Nitekim beyannamede, anayasal reformsürecindeki kırmızı çizgilerin“

” başlığı altında sıralan-ması, MHP'nin, 1982 Anayasası üzerinde yapılacak kıs-mi değişikliklerle de yetinebileceğini göstermektedir.

CHP'nin yönteme ilişkin önerisi ise tamamen farklıniteliktedir. CHP beyannamesinde, yeni anayasanıntoplumun geniş katılımıyla hazırlanması gerektiği vur-gulandıktan sonra, %10 ülke barajının bu hedefi engel-lediği ifade edilmektedir. CHP'nin yönteme ilişkin asılönerisi, 31.05.2011'de "21. Yüzyılın Anayasası, ÇağdaşBir Anayasaya Doğru" başlığıyla yayınladığı çalışmadayer almaktadır. Bu belgede anayasanın münhasıran bumaksatla kurulan bir anayasa meclisi tarafından hazır-lanması gerektiği vurgulandıktan sonra, anayasa mec-lisinin üye kompozisyonu ile çalışma usullerinin ayrın-tılarına yer verilmiştir. Buna göre:“Yeni Anayasa, yalnız-ca Anayasa yapımı ile görevli olacak bir“Anayasa Mec-lisi” tarafından yapılmalıdır. (…) Anayasa Meclisi'ninoluşumunda baraj olmamalı, böylece Anayasa yapımsürecinde siyasi partilerin adil temsili sağlanmalıdır.(…) Anayasa Meclisi'ne“kadınların eşit temsil ilkesi”negöre katılımını sağlayacak zorlayıcı düzenlemelerbenimsenmelidir. (…) Anayasa Meclisi'ne sivil toplum

kuruluşlarının (STK), kamu kurumu niteliğinde meslekkuruluşlarının, sendikaların, öğretim üyeleri ile öğren-cilerin temsilini sağlamak üzere üniversitelerin“kurumsal olarak ve güvenceli biçimde” katılımlarısağlanmalıdır. (…) Bu şekilde geniş bir katılımla oluş-turulan Anayasa Meclisi'nce kaleme alınan metnin ensonunda referanduma götürülmesi de düşünülebilir.(…) Anayasa değişikliği için gerekli karar yeter sayısı,Anayasa Meclisi için üye tam sayısının 3/4'ü olaraköngörülebilir. (…) Referandum usulü ile ilgili de bazıdeğişiklikler yapılmalıdır. Referandum katılım oranları-nın ve kabul oranlarının artırılarak yeniden düzenlen-mesi gereklidir”. Öneri, Anayasa Meclisinde, siviltoplum kuruluşları, meslek kuruluşları, sendikalar veüniversitelerin temsilcilerinin yer alması gereğine işa-ret etmek suretiyle, katılımcılık esasına dayanan birKurucu Meclis yapısı öngördüğü izlenimini uyandır-maktadır. Ne var ki, bu temsilcilerin hangi yöntemlebelirleneceği açık değildir. Farklı kuruluşları temsiledecek bu üyelerin genel oyla belirlenmemesi, kurucumeclis olarak görev yapacak anayasa meclisinindemokratik meşruiyetini zayıflatacağından, bu mec-lisin hazırlayacağı anayasa metnini de tartışmalı halegetirecektir. Öte yandan, meslek kuruluşları ve sendikatemsilcilerinin yer aldığı, bu nedenle de korporatizmesasına dayanan bir yapı, sanıldığı gibi, demokrasiyi deteşvik etmeyecektir. CHP'nin yönteme ilişkin öneri-sinin eleştiriye açık bir başka yönü ise, Anayasa Mecli-si'nin karar yeter sayısı olarak üye tam sayısının 3/4'üneyer vermesi, metnin halkoyuna sunulması aşamasındaise artırılmış bir katılım ve kabul oranının gereğineişaret etmesidir. Bu aslında, ana muhalefet partisininyeni bir anayasanın yapımı sürecinde kolaylaştırıcıdeğil, aksine, güçleştirici bir rol üstleneceği şeklindedeğerlendirilebilir. Nitekim TBMM Başkanı CemilÇiçek'in 19.09.2011'de yeni anayasa çalışmalarını baş-latabilmek amacıyla 24 anayasa profesörü ile yaptığıtoplantının ardından, CHP milletvekili Gürsel Tekin'in23.09.2011'de gazetelerin Ankara bürolarını ziyaretederek beyan ettiği ön koşullar, bu yorumu doğrula-maktadır. Gürsel Tekin'in beyan ettiği ön koşullarşöyledir:“TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek yeni anaya-sa için kolları sıvadı. İktidar partisi de muhalefete mek-tup göndereceğini açıkladı. TBMM açılınca yeni ana-yasa çalışmalarına başlayalım diyorlar. İyi güzel de,Meclis önce kendi yarasını kapatmalı. Tutuklu millet-vekilleri var. Meclis yaralıdır. Bu milletvekillerinin soru-nunun çözülmesi lazım. Meclis'e gelmeleri ve çalışma-lara katılmaları lazım. Bu yara iyileşmeden, her şeynormalmiş gibi çalışmak mümkün değil. Bu konuda birprotokol yaptık. Bu protokolün gereği yerine getiril-meli. Tutuklu milletvekillerinin Meclis'e gelmelerini vetutuksuz yargılanmaları nasıl sağlanacaksa Meclisönce bunu sağlamalı; ondan sonra anayasa çalışma-larına geçmeli. Bu sorun çözülmeden bize gelin yenianayasa çalışmalarına katılın demeleri ve bizden bunubeklemeleri yanlış bur tutumdur. Bu bizim önkoşulu-muzdur.”

4

5

6

7

Anayasa değişikliği veyayeni bir anayasa yapılması kapsamında hiçbir şekildetartışmayacağımız hususlar

Page 22: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

22

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Oysa aşağıda değinileceği gibi, Silivri'de tutuklu olarakyargılanan Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ınmilletvekili seçilmeleri halinde, Anayasanın 83. mad-desi gereğince, dokunulmazlık güvencesi kazanama-yacakları, tutukluluk hallerinin kendiliğinden sonaermeyeceği, seçimler öncesinde CHP yetkilileri tara-fından bilinmektedir. Anayasanın 83. maddesiningereği olan ve yargının takdirine terk edilen tutuklulukhalinin sona ermesi meselesini, Anayasa yapımısürecinin önkoşulu haline getirmek, ana muhalefetpartisinin bu sürecin başlamasını dahi engelleyen birtutumunun ifadesidir.

Bu tutumu kanıtlayan bir başka açıklama ise, CHPMersin milletvekili Ali Rıza Öztürk'e aittir. Ali RızaÖztürk, anayasa yapımı sürecinin başlayabilmesi içindaha da tuhaf bir önkoşul beyan etmektedir. Öztürk'ünifadeleri şöyledir:“CHP ilk iş olarak AKP'ye, geçen yıl 12Eylül'de yapılan anayasa değişikliklerini geri almasını,örneğin Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yapısını eskihale dönüştürmesini şart koşmalı. AKP bunu kabulederse görüşmeler devam etmeli.”

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğunun beyanname-sinde ise anayasanın yapımı sürecinde izlenecek yön-tem konusunda net bir açıklama yer almamaktadır.Blok, yeni bir anayasa hazırlamayı beyannamesindeyakın değil, ancak uzun vadede ulaşılabilecek birhedef olarak belirlemiştir. Beyannamenin konuya iliş-kin ifadeleri şöyledir: “Anayasa yapmayı sadece parla-mentoya bırakmak yerine; bir anayasa hareketi şeklin-de uzun soluklu bir halk mücadelesi ile hem taleple-rimizi görünür kılacağız, hem de anayasayı halklabirlikte inşa edeceğiz”. TBMM'de temsil gücü kazanansiyasi partilerin yeni anayasanın yapımında izlenecekyöntem konusunda birbirleriyle çelişen, kimi zamanda muğlâk olan tercihlerde bulunmaları, bu sürecindaha ilk aşamada kilitlenebileceği ihtimalini yaratmak-tadır. Gerçekten anayasayı hangi organın yapacağı, buorganın hangi usul kurallarına uyarak anayasahükümlerini kabul edeceği konusunda mutabakatsağlanmadıkça çalışmalara başlanamayacağı açıktır.

Bir an için partilerin yöntem konusunda bir formülüzerinde anlaşabileceklerini varsaydığımızda ise, bukez içeriğe ilişkin farklılıkların yaratacağı ihtilaflarınnasıl çözüleceği sorusu karşımıza çıkmaktadır. ÖrneğinMHP, anayasal vatandaşlık, anadilde eğitim, yerelyönetimlerin güçlendirilmesi yönündeki önerilerekarşı çıkarken Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu, buyöndeki reformları, yeni anayasanın olmazsa olmazunsurları arasında değerlendirmektedir.

12 Haziran genel seçimlerini takiben kurulan TürkiyeBüyük Millet Meclisinin, yeni bir anayasa yapabileceğikonusunda tereddüt uyandıran bir başka faktör ise, bumeclisin yemin törenini gerçekleştirdiği, 28.06.2011tarihli ilk toplantısının bir krize sahne olmasıdır. CHPMilletvekilleri ile Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blo-ğundan bağımsız olarak seçilen milletvekilleri, yeminetmeme kararı alarak bu toplantıyı ve özünde TBMM'yiprotesto etmişlerdir. CHP'nin yemin törenini protestoetmesi, Silivri'de yargılanan Mustafa Balbay veMehmet Haberal'ın, bu seçimlerde CHP listelerindenmilletvekili seçildikleri halde, tutuklu olmaları nede-niyle parlamento çalışmalarına katılamamalarındankaynaklanmıştır. Balbay ve Haberal'ın milletvekiliseçilmelerinin, tutukluluk hallerini otomatik olaraksona erdirmeyeceği, aslında CHP tarafından adaygösterildikleri tarihte bilinmektedir. Gerçekten, Ana-yasanın dokunulmazlık güvencesini düzenleyen 83.maddesinin 2. fıkrası “Seçimden önce veya sonra birsuç işlediği ileri sürülen milletvekili, Meclisin kararıolmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutukla-namaz ve yargılanamaz” ifadesine yer verdikten sonra“(S)eçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmakkaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki durumların buhükmün dışında” olduğunu düzenlemektedir. Bu hü-küm tutuklu olarak yargılanmakta olduğu sırada mil-letvekili seçilen kişilerin dokunulmazlık güvencesinikazanamayacaklarını, milletvekili seçilmenin tutuklu-luğun sona ermesi için tek başına yeterli olmadığınıgöstermektedir. Anayasanın 14. maddesini ihlal edenfiillerin hangileri olduğu Türk Ceza Kanunu'nda açıkolarak tanımlanmadığından, bu konudaki takdir yet-kisi mahkemelere aittir. Nitekim Haberal ve Balbay'ınaday gösterilmeleri üzerine konunun hukuki boyutlarıile tartışıldığı günlerde CHP genel başkanı KemalKılıçdaroğlu milletvekili seçilmenin tutukluluk haliniotomatik olarak sona erdirmeyeceğinin farkındaolduklarını beyan etmiştir. Kılıçdaroğlu'nun ifadelerişöyledir: “Tutuklu adaylarımız seçilseler bile serbestbırakılmayabilirler. Bu mahkemelerin takdirine bağlı”.Bu beyanlara ve Anayasanın 83. maddesinin 2. fıkra-sının açık hükmüne rağmen CHP, 28.06.2011'de yapı-lacak yemin törenine katılmama kararı almıştır.

8

9

10

Seçimleri İzleyen Dokunulmazlıklar Krizi

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu listesindenbağımsız olarak seçilen milletvekilleri de TBMM'dekiyemin törenine katılmayı protesto etmişlerdir. Bağımsızmilletvekillerinin TBMM'yi protesto eylemlerinin ise ikigerekçesi vardır. Bunlardan biri, Diyarbakır'dan millet-vekili seçilen Hatip Dicle'nin seçimi işleminin YSK tara-fından iptali, diğeri ise, KCK davasında tutuklu olarakyargılanmaktayken milletvekili seçilen iki bağımsız ada-yın tıpkı Balbay ve Haberal gibi tutukluluk halleri nede-niyle meclis çalışmalarına katılamayacak olmalarıdır.

Page 23: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

23

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Diyarbakır'da 75 bin seçmenin oyunu kazanarak mil-letvekili seçilen Hatip Dicle'nin seçim işleminin YSKtarafından iptali, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin, Dicle hak-kında verilen bir yıl sekiz aylık cezayı onayarak kesin-leştirmesinden kaynaklanmıştır. Bu karar neticesindeHatip Dicle, Anayasanın 76 ve 10.06.1983 tarihli ve2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. madde-sinin e bendi gereğince milletvekili seçilme yeterlili-ğini kaybetmiş, bu nedenle YSK, AKP adayı Oya Eronat'ın milletvekili seçildiğine karar vermiştir. Bu ise, bağım-sız milletvekilleri aracılığı ile parlamentoda temsil edi-len BDP'nin sert tepkilerine yol açmıştır. BDP yetki-lileriyle, bağımsız milletvekillerinin bir kısmıYSK'nın bukararının hukuki değil siyasi olduğunu, hükümetinetkisiyle alındığını, bu nedenle Oya Eronat'ın millet-vekilliğinin çalıntı bir milletvekilliği olduğunu iddiaetmişlerdir. Hatip Dicle'nin milletvekilliği işlemininiptali kamu vicdanını rahatsız etmekle beraber YSKkararının hukuki değil siyasi bir nitelik taşıdığı, bukararın hükümetin etkisiyle alındığı ve nihayet Eronat'ın milletvekilliğinin gayri meşru olduğu iddiaları ger-çeği yansıtmamaktadır. Hatip Dicle, Diyarbakır seçimçevresinden bağımsız aday olarak başvuru yaptığıtarihte, hakkında devam etmekte olan yargılamanedeniyle tutuklu bulunmakta ve sanık sıfatı taşımak-tadır. Sanıklık sıfatı, milletvekili seçilme yeterliliğiniortadan kaldırmamakta, sanığın masumiyeti karinesiise yargılamanın beraat ile de sonuçlanabileceğiihtimalini yaratmaktadır. Bu tablo karşısındaYSK, HatipDicle'nin adaylık başvurusunu isabetli olarak kesinleş-tirmiştir. Böylece, Hatip Dicle, 12 Haziran genel seçim-lerine bağımsız aday olarak katılmıştır. Ne var ki, Yargı-tay 9. Ceza Dairesi, seçim sonuçları resmiyet kazanma-dan önce, bir yıl sekiz aylık ceza hükmünü onaylamış;bu ise, Dicle'nin milletvekili seçilme yeterliliğini orta-dan kaldırmıştır. Seçilme yeterliliğinin, seçimlerin res-mi sonuçları açıklanmadan önce ortadan kalkması,YSK'nın Dicle'nin milletvekili seçildiğine dair İl SeçimKurulu işlemini iptal etmesine yol açmıştır. Bu nedenleYSK, Milletvekili Seçimi Kanununun 39. maddesinin4. fıkrası gereğince Diyarbakır seçim çevresinde,Dicle'den sonra gelen Oya Eronat'ın seçimi kazan-dığına hükmederek kendisine mazbatasını sunmuştur.Kanunun 39. maddesinin 4. fıkrası şöyledir: “Milletve-killerinden bir veya birkaçının tutanaklarının iptalinekarar verildiği takdirde, tutanakları iptal olunan millet-vekilleri yerine, 34 ve 35 inci madde esaslarına göresıradaki adaya tutanak verilir”. Bu hüküm, YSK kararınayöneltilen eleştirilerin ne ölçüde dayanaksız olduğunugöstermektedir.

Böyle olmakla birlikte, Dicle hakkında verilen cezakararının Anayasanın 90. maddesinde yer alan hükmeuygunluğu ile 76. maddenin düzenlediği milletvekiliseçilme yeterliliğine ilişkin hükmün demokratikliği,tartışılması gereken hususlardır. Dicle hakkındaki ceza

kararı, kendisinin 23 Ekim 2007'de ANKA haber ajan-sına verdiği bir demeçten kaynaklanmıştır. Dicle'ninsözleri şöyledir: "(...) bu ateşkes fiilen geçersiz halegeldi. Ordunun operasyonları durmadığı takdirde on-lar da meşru müdafaa haklarını kullanırlar, çatışmalarbu şekilde bugüne kadar geldi." Dicle'nin sözleri Anka-ra 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Terörle Müca-dele Kanununun 7/2. maddesinin ihlali olarak yorum-lanmak suretiyle, bir yıl sekiz aylık bir cezaya hükmedil-mesine neden olmuş, bu ceza kesinleşmiştir. Anılanyargı kararının, Anayasanın 90. maddesi karşısında neölçüde hukukî olduğunun sorgulanması gerekir. 90.maddenin 5. fıkrası şu hükme yer vermektedir: “Usu-lüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgür-lüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunlarınaynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabi-lecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hüküm-leri esas alınır”. Bu hüküm, yargı kuruluşlarının uyuş-mazlıkları çözerken, ulusal kanunlar yanında, Türki-ye'nin taraf olduğu uluslararası andlaşmaları da dikka-te almakla yükümlü bulunduklarını, bu normlar arasın-da içerik yönünden çatışma olması halinde ise, karar-larını andlaşmalara üstünlük tanımak suretiyle şekil-lendirmek zorunda olduklarını göstermektedir. Bura-da sorgulanması gereken, Hatip Dicle hakkında cezayahükmeden mahkeme ile bu cezayı onayan Yargıtay 9.Ceza Dairesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesininifade hürriyetini düzenleyen 10. maddesi ile Avrupaİnsan Hakları Mahkemesinin, bu maddeye ilişkin içti-hatlarını dikkate alıp almadığı meselesidir. AİHM'ninifade hürriyetinin meşru sınırlarının ne olduğunu tes-pit ettiği Handyside kararı dikkate alındığında, Diclehakkındaki ceza hükmünün, Anayasanın 90. maddesigöz ardı edilmek suretiyle verildiği anlaşılmaktadır.AİHM'nin Handyside kararı şöyledir. “İfade hürriyeti,(demokratik) bir toplumun asli temellerinden birini,onun ilerlemesinin ve her insanın gelişiminin temelşartlarından birini oluşturur. 10'uncu maddenin 2'nciparagrafı doğrultusunda bu, sadece olumlu karşılananveya rahatsız edici telakki edilmeyen ya da kayıtsızlıklakarşılanan 'bilgi' veya 'düşünceler' değil, Devleti veyatoplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke edenveya rahatsız edenler bakımından da geçerlidir. Bunlar,onlarsız bir 'demokratik toplum'un mevcut olmaya-cağı, çoğulculuk, hoşgörü ve geniş görüşlülüğüngerekleridir”. Üstelik Türkiye 1990'da AİHM karar-larının bağlayıcılığını da kabul etmiştir. Bu nedenle,Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi ile Yargıtay 9. CezaDairesinin Hatip Dicle kararı, sadece Anayasanın 90.maddesinde yer alan emredici hükme aykırılık oluştur-mamakta, aynı zamanda Türkiye'nin uluslararasıtaahhütlerinin ihlali anlamına da gelmektedir. NitekimDicle'nin avukatı, söz konusu kararın AİHS hükümle-rine aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle AİHM'yebaşvuruda bulunduklarını açıklamıştır.

11

12

Page 24: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

24

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Burada tartışılması gereken bir başka husus ise, Ana-yasanın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen,76. maddesindeki koşulların ne ölçüde demokratikolduğu meselesidir. Bu hüküm, milletvekili seçilebil-mek için 25 yaşı tamamlamak, ilkokul mezunu olmak,T.C. vatandaşı olmak gibi olumlu bir takım koşullaryanında, bazı olumsuz koşullara da yer vermektedir. Buolumsuz koşullardan biri, “taksirli suçlar hariç toplambir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasınahüküm” giymemiş olmaktır. Oysa 1961 Anayasası,milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 68. Mad-desinde, milletvekili seçilme yeterliliğini ortadan kaldı-ran koşullar arasında beş yıldan fazla hapis cezası ilehüküm giymemiş olma kuralına yer vermiştir. 1961Anayasasında beş yıl olarak öngörülen kuralın 1982Anayasasıyla bir yıla indirilmesi, Milli Güvenlik Konse-yinin otoriter tutumuyla açıklanabilir. Nitekim buhusus, Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana,anayasa hukukçularının eleştirilerine konu olmuştur.Şu halde, Anayasanın 76. maddesi ile bu madde hük-münü somutlaştıran Milletvekili Seçimi Kanununun11. maddesinin demokratikleştirilmesi yönünde yapı-lacak bir değişiklikle, 'bir yıldan fazla ceza ile hükümgiymiş' ifadesinin, 'beş yıl' olarak düzenlenmesi, gele-cekte benzer sorunların ortaya çıkmasını önleyebile-cektir. Aslında, 23. dönem TBMM'nin ilk toplantısınısiyasi bir kriz atmosferinde yapmak zorunda kalmasıdahi, Türkiye'nin Anayasal reform ihtiyacının aciliye-tine işaret etmektedir. Gerek CHP'nin, gerekse bağım-sız milletvekillerinin meclisi protesto eylemleri, siyasibir görüntü sergilemekle beraber, bu protestonuntemelinde Anayasanın 83 ve 76. maddelerinin demok-ratik bir içeriğe sahip olmaması gerçeği yer almaktadır.

TBMM'de temsil edilen siyasi partilerin sandalyesayıları; bu partilerin birbirleriyle uzlaşması pek müm-kün gibi görünmeyen siyasi eğilimlere sahip olmaları;seçim beyannamelerinde yeni anayasanın içeriğikonusunda müphem ve muğlak ifadelere yer verme-leri, bu beyannamelerde birbiriyle tezat oluşturanhedeflerin vurgulanması, yeni anayasanın yapılabile-

ceği yönündeki umutları zayıflatmaktadır. TBMM'detemsilcisi bulunan partiler, yeni bir anayasa yapmayönündeki vaadlerine rağmen, bu vaadin gerektirdiğiçabayı sergilemedikleri takdirde, Türkiye'nin demok-ratikleşme ihtiyacının nasıl karşılanacağı, cevaplan-ması gereken en hayati soruyu oluşturmaktadır.

Bu olumsuz ihtimalin gerçekleşmesi halinde, hiçdeğilse çoğunluk partisi AKP'nin bir B planına sahipolması gerekir. Hükümet partisi, yeni bir anayasayapmak veya anayasayı değiştirmek için yeterli sandal-yeye sahip olmamakla beraber, kanun yapma çoğun-luğuna sahiptir. Bu takdirde AKP, Türkiye'nin demok-ratikleşmesini sağlayacak geniş bir yasal reformprojesini uygulamaya koyabilir. Bu tür bir proje, biryandan hükümetin demokratikleşme vaadlerindekisamimiyeti kanıtlamasına hizmet ederken, diğeryandan da ülkenin demokratik olmayan atmosferiniönemli ölçüde değiştirerek, psikolojik bir rahatlamasağlayabilir. Başta Kürt meselesi olmak üzere,demokratikleşme sürecinin ilerlemesini engelleyen,pek çok sorunun sadece anayasadan değil aynızamanda kanunlardan ve diğer mevzuat hükümlerin-den kaynaklandığı dikkate alınırsa, bu tür bir projenindemokrasi hedefine ulaşmakta ne ölçüde ciddi birkatkı sağlayacağını tahmin etmek güç değildir. Üstelikyasal reformlar yoluyla, demokratikleşme süreci hızla-nan, demokrasi kültürü zenginleşen ve derinleşen birTürkiye'de, yeni anayasa yapmak daha da kolay olacak-tır. Bu yüzden, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın 10Eylül 2011 tarihli açıklaması fevkalade isabetli görün-mektedir. Bozdağ'ın açıklaması şöyledir: “Yasalarımız-daki tüm anti demokratik hükümler, insan haklarınıciddi şekilde ihlal eden hükümler neler? Bunların tespitedilmesi için bir çalışma başlatılacak ve bu hükümleryürürlükten kaldırılacak. (…) Yasalarımızdaki antidemokratik hükümlerin yürürlükten kaldırılması çokciddi ve kapsamlı bir çalışma gerektiriyor. Önce bun-ların ayıklanması, sonra analiz edilmesi, daha sonra daMeclis'te kurulacak komisyonlarda, çıkartılacak hü-kümlerin tartışılması gerekecek. Kanunlarda ayıklamayapıldıktan sonra yönetmeliklerin de (…) ortadan kal-dırılması gerekecektir. Böyle bir çalışma bir yılı alır''.

Sonuç

13

1)

2)

3)

4)

5)

7)

8)

9)

10)

11)

12)

13)

Yeni Bir Anayasa İçin, TÜSİAD, 1992; Türkiye Cum-huriyeti Anayasası ÖnerisiAnayasa 2000, TOBB, 2000; Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi, TBB, 2001;Türkiye CumhuriyetiAnayasa Önerisi, TBB, 2007.

AKP, CHP, MHP, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu'nun 2011 seçimbeyannamelerinde yer alan yeni anayasa vaadlerine ilişkin karşılaştırmalı bir incelemeiçin bakınız: Levent Gönenç, Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Anayasa Konusu:“Yol Haritası” Değil “Niyet Beyanı”, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı,Mayıs 2011,

s. 15-16

s. 6.

6)

Fikret Bila, CHP'nin Önkoşulu Milletvekilleri, Milliyet, 24.09.2011.

Melih Aşık, Anayasa Testi, Milliyet, 24.09.2011.

s. 4.

İbrahim Kiras, “Kemal Bey'e birkaç soru”, Star, 30.06.2011.

Dicle'nin düşüncelerini açıklaması sonrası ajans kaynaklı haberler yapıldığı vurgu-landı. Hatip Dicle'nin, açıklamasında yer alan "...bu ateşkes fiilen geçersiz hale geldiordunun operasyonları durmadığı takdirde onlarda meşru müdafaa haklarını kullanırlar,çatışmalar bu şekilde bugüne kadar geldi..." ifadesi üzerine Ankara 11.Ağır CezaMahkemesi'nde yargılandığı ve 1 yıl 8 ay hapis cezası aldığı belirtildi.

CASE OF HANDYSIDE v. THE UNITED KINGDOM, Application Number:5493/72, 7.12.1976, para.49

Bekir Bozdağ, Taraf, 10.09. 2011.

www.yayed.org.tr/resimler/ekler/718499c1c8cef67_ek.doc

http://www.tepav.org.tr/upload/files/ 1306232876-0.Siyasal_Partilerin_Secim_Bildirgelerinde_Anayasa_Konusu_Yol_Haritasi_Degil__Niyet_Beyani.pdf

http://www.akparti.org.tr/beyanname2011.pdf

http://www.mhp.org.tr/kitaplar/MHP_2011_SecimBeyannamesi.pdf

http://www.t24.com.tr/media/documents/21.%20Y%C3%BCzy%C4%B1l%C4%B1n%20Anayasas%C4%B1.pdf

http://gundem.milliyet.com.tr/anayasa-testi/gundem/gundemyazardetay/24.09.2011/1442338/default.htm

http://www.t24.com.tr/media/documents/blk-secim-bildirgesi.pdf

http://bianet.org/bianet/siyaset/132071-hatip-dicle-aihme-basvurdu

Page 25: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

25

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

DEMOKRATİKLEŞME ve ANAYASALLIKTürkiye'de yeni ve sivil anayasa nasıl olmalı?

David Held, adlı çalış-masında, devlet-toplum ilişkilerinin geç-modernzamanlarda geçirdiği değişim ve dönüşümleri çözüm-lerken, "siyaseti irdelemek, 'tarihin olasılıklarını' ve'olasılıkların tarihini' eleştirel bir tarzda irdelemektir"önermesini kendisine yöntemsel başlangıç-noktasıolarak alır. Held'in bu önemli önerisi temelinde bugünTürkiye'de siyaseti irdelediğimiz zaman, tarihin bugüniçerdiği olasılıkların başında, yeni ve sivil bir anayasayapma olasılığı gelmektedir. Gerçekten de, Türkiye'debugün yeni ve sivil bir anayasaya için ciddi gereksinimvardır. Hem Türkiye'nin 1980'den, ama özellikle1990'lardan bugüne, içinden geçtiği küreselleşme,avrupalılışma ve modernleşme süreçleri sonucu gide-rek karmaşıklaşan, dış açılan toplumsal yapısı, hem deson Cumhurbaşkanlığı Seçimi döneminde yaşadığı-mız“367 tartışmaları”ve“27/Nisan e-muhtırası”temellisiyasi kaos, hem de son dönemde “Türban/Başörtüsüsorunu” etrafında yaşanan hukuksal tartışma, bize, engenel düzeyde de, 12/Eylül askeri darbe rejimini sim-geleyen “1982 Anayasası dönemi”nin bittiğini, ve yenibir anayasaya ciddi bir gereksinim içinde olduğumuzugöstermektedir.

1982 Anayasası'nın askeri rejim altında yapılmış olmasıda, bu yeni anayasaya sivil anayasa nitelemesi yapıl-masını ortaya çıkartmaktır. Ama önemli olan, birtaraftan anayasanın “normatif işlevi” dediğimiz, top-lumsal beraber yaşama normlarını ortaya koyacak, vebu yolla“farklılıklar arası birlik ve beraberlik ortak dilini”yaratacak, diğer taraftan da anayasanın “düzenleyiciişlevi” dediğimiz “iyi ve adaletli toplum yönetiminin”hareket tarzını belirleyecek “düzenleyici normları”yaratacak, yeni bir anayasaya Türkiye'nin gereksinimivardır. Farklılıklar arası birlikte yaşama normlarını“haklar-özgürlükler-sorumluluklar ekseninde” belir-leyen, Laiklik ilkesini koruyan, devlet-toplum/bireyilişkilerini demokrasi ve insan hakları temelindedüzenleyen, aynı zamanda cumhurbaşkanlığı maka-mının yetki ve yükümlülüklerinde kurumlar-arası ileti-şime geniş bir yelpazede iyi ve adaletli toplum yöne-timinin kurallarını ortaya koyan yeni bir anayasa, netoplumsal dinamiklere ve taleplere karşı bir tedbir, nede sadece AB entegrasyon sürecinin bir gerekliliği, nede “siyasi rövanş” mantığı içinde değerlendirilmelidir:

basit ve kesin bir dille, Türkiye 12/Eylül askeri rejimininyarattığı anayasayı hak etmemektedir, ve Türkiye'ninbugünkü karmaşık toplumsal ilişkilerinin iyi, adaletli vedemokratik düzenlenmesi ve yönetimi yeni bir anaya-saya gereksinim yaratmaktadır. Bu gereksinimin orta-ya çıkmasının sadece Türkiye'ye özgün olmadığını dabiliyoruz. Son yıllarda, anayasa ve anayasallık konu-sunda dünya ölçeğinde önemli gelişmeler olduğunugörüyoruz, ve bu bağlamda da, anayasa-demokrasiilişkisi üzerine ilginin küreselleştiğini de söyleyebiliriz.

Anayasa sorusuna karşı ilginin son yıllarda giderekarttığını, ve "anayasallık ruhu" diye adlandırabileceği-miz olguya karşı gereksinimin ve güvenin küresel birnitelik kazandığını görüyoruz. Iki önemli tarihsel olu-şum bu sürece katkıda bulundular. 1989'dan beri veSovyetler Birliği'nin çöküşüyle birlikte ortaya çıkanOrta ve Doğu Avrupa'daki dramatik değişim ve dönü-şümler, anayasa sorusunu siyasal gündemi belirleyenbir konuma getirdi. Baskıcı sosyalist rejimlerin çökme-siyle başlayan bu "anayasallığa gereksinim ve güven"eğiliminin Yunanistan, Portekiz ve Ispanya gibi GüneyAvrupa ülkelerine de sıçradığını, ve daha sonra Brezilyave Arjantin örneklerinde olduğu gibi Latin Amerika'yadoğruda yayıldığını gözlemliyoruz. Aynı zamanda,"küreselleşme" dediğimiz, ve ulus-devlet/ulusal-ekonomi/ulusal-kimlik ekseninde toplumu anlama veyönetme tarzının içine girdiği "yönetebilirlik ve meşru-luk krizini" simgeleyen olgunun da, anayasallığa karşıoluşan dünya düzeyindeki eğilimin ortaya çıkmasınakatkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Küreselleşmemodernitenin ulusal boyuta verdiği ayrıcalıklı konumusarstığı, zaman/mekan ilişkilerinin Küresel-yereletkileşim ağında kurulmasına yol açtığı, ve kimlik/farktaleplerinin kamusal alana taşınmasına uygun birzemin hazırladığı sürece, devlet-toplum ilişkilerininkarmaşıklaşmasına ve çok-boyutlu bir nitelik kazan-masına, ve bu bağlamda da toplumu devlet egemen-liği ve tek bir kimlik temelinde yönetme mantı-ğının/felsefesinin bir "meşruluk krizi" ile karşı karşıya

Modern Devlet ve Siyasal Kuram

1

2

Anayasallık, küreselleşmeve demokratikleşme

Prof. Dr. E. Fuat Keyman / Koç Üniversitesi

SAYI 15 - 16

Page 26: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

26

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

kalmasına neden oldu. Küreselleşme süreçleriyletoplumsal ilişkilerinin çok-kültürlü bir nitelik taşımasısiyasi temsil mekanizmalarının yeniden-kurulmasıgereksinimini gündeme getirirken, devlet-toplumilişkilerinin düzenlenmesinin temel çerçevesini oluştu-ran "anayasa" sorusuna karşı ilgiyi ve "anayasallık"kavramına doğru artan bir eğilimi de ortaya çıkardı.

Küreselleşme ve çok-kültürlülük süreçlerinin "siyasetinbağlamını" egemen ulus-devletin sınırlarının dışınataşıması, aynı zamanda "anayasa" sorusunu da

siyaset üzerine yapılan kuramsal ve felsefi tartış-maların önemli bir boyutu konumuna getirdi. Bununtemel nedeni de, modernite içinde anayasallığa anlamveren iki siyasal modelin (

)" küreselleşme ve çok-kültürlülüksüreçleriyle birlikte karşı karşıya kaldıkları "meşruluk"sorunudur. Aralarındaki farklılıklara rağmen, her ikimodelde kurmuş oldukları anayasallık söylemi içindeanayasayı, "devlet iktidarının sınırlandırılması" ve"vatandaşlık hak ve özgürlüklerinin korunması" içingerekli ve etkili bir "stratejik araç" olarak yorumlarken,siyasetin bağlamını da "ulus-devlet+ulusal-kimlik"ekseninde tanımlıyorlardı. Castiglione'nin belirttiğigibi, "modern anayasal devletin bu yorumu bir anlam-da doğruydu: gerçekten de, eski-Yunan dönemindenberi, anayasa ile 'iktidarın denetlenmesi' düşüncesihep bir metinsel-bağlantı içinde olmuşlardı".Modernite içinde ise, liberal model bu yorumu toplumve ekonomi üzerinde devlet müdahalesinin kısıtlan-ması ve minimize edilmesi anlamına gelen "negatifözgürlük" ilkesi temelinde yaparken, cumhuriyetçimodel,Türkiye örneğinde olduğu gibi, "kamusal yarar"ilkesi yoluyla anayasaya devlet-toplum ilişkilerininindüzenlenmesini sağlayan "siyasal bir kavram" olarakyaklaşmıştı. Bu nedenle de, modern zamanlar bireyselhak ve özgürlükleri önplana çıkartan liberal model ilefelsefi temelini Rousseu'nun "genel irade" nosyonun-da bulan ve "kamusal yararın gerçekleşmesini" amaç-layan cumhuriyetçi model olarak iki farklı anayasamodelini içinde taşımaktadır.

Bununla birlikte, her iki model içinde anayasa, hem bir"metin" hem de bir "simgesel kod" olarak, referansnoktaları farklı olsa bile (bireysel haklar ya da kamusalyarar), ulus devlet ile ulusal kimlik ararasıdaki ilişkinin"en temel ve en genel düzeyde düzenlenme tarzını"nitelemektedir. Bu anlamda anayasa, Thomas Paine'nin önerdiği gibi, "yalnızca bir "metinsel varlığı olan 'birşey' değildir; sürekli referans verilen, yeniden üretile-bilen 'bir olgu' dur da". Dolayısıyla anayasadankonuşmak, yalnızca ontolojik varlığı olan bir metindenya da devlet biçimini belirleyen soyut kurallar-dan/yasalarda konuşmak değildir: aynı zamanda,

devlet-birey ilişkisini belirleyen normlardan, felsefiilkelerden ve etik referanslardan da konuşmaktır.

Paine'nin önerisini kabul etmekle birlikte "aşırı felsefi"bulan Castiglione, anayasayı "toplumsal/tarihselbağlama" yerleşik "karmaşık bir siyasal kavram" olaraktanımlayarak, önemli bir kuramsal açılımı gündemegetirir.7 Castiglione'ye göre, anayasadan konuşurkenaltının çizilmesi gereken nokta şudur: en genel tanımıiçinde anayasa, hem siyasal yapıyı kuran "eylem venormları" simgeler, hem de bu temelde kurulmuşsiyasal yapıyı tanımlayan "temel nitelikleri" tanımlar.Bu tanım, devletin "temel yönetim tarzı" olarak düşün-düğümüz anayasanın hem "kurucu" hem de"düzenleyici" işlevleri içerdiğini bize göstermektedir.Daha da önemlisi, bu işlevlerin ve bu işlevler arası-ilişkilerin tarihsel ve söylemsel kurulmuşluğu, "bireyselözgürlükler" ile (anayasanın normatif kurucu işlevi)"toplum düzeni" arasındaki ilişkinin (anayasanındüzenleyici işlevi) modernite içinde her zaman sancılıve gerilimli bir nitelik taşımasını da ortaya çıkartmak-tadır. Bu bağlamda da, bireysel özgürlüklerin mi, yoksatoplum düzeninin mi "devlet-birey ilişkşilerinin düzen-lenmesinde önce geleceği" sorusu, bir taraftan anaya-salar arasındaki sınıflandırmayı yapmaya olanak vere-cek temel referans noktası olurken (liberal ve cumhuri-yetçi modeller arasındaki farklılaşma), diğer taraftan,moderniteye ait çok ciddi bir paradoksal noktaya daişaret etmektedir. Bu paradoks, Hobbes'un devletkuramının vurguladığı gibi, modernitenin bireye nor-matif öncüllük verirken, eş zamanlı olarak bireyin buöncüllüğünü egemenlik bağlamında devlete transferetmesini de gerekli kılmasından kaynaklanmak-tadır.Modernite bu nedenle siyasetin kaynağının "

simgeler. Devlet, bir ulus-devletolarak hem "içeriye" (ulusal ilişkiler) hem de "dışarıya"(uluslararası ilişkiler) karşı "toplumu kapsayıcı, kurucuve düzenliyici bir bağlam" olarak hareket ettiği sürece,benzer bir tarzda anayasa kavramı da, ister bireyselhaklar isterse toplum düzeni temelinde düşünülsün,"ulus-devlet+ulusal kimlik" endeksinde hareketedecektir. Bu bağlamda da, anayasa siyasal bir kavram

dır.

Diğer bir deyişle, "bireysel haklar ve toplumsal düzenarasındaki ilişkide öncüllüğün hangi tarafta olduğu"sorusu, modernite içindeki farklı anayasalar arasındakisınıflandırmanın temel ölçütü olsa bile, anayasanınulus-devlet+ulusal kimlik endeksli kurulmuşlukniteliğini değiştirmemektedir. Bu niteliği görmek, hemmodernite-anayasa ilişkisini anlamamız, hem bu ilişki-nin Küreselleşen ve çok-kültürlüleşen dünyada karşıkarşıya kaldığı "meşruluk" krizini çözümlememiz içinönemli bir açılım sağlayacaktır.

fın desıecle

ki bu modelleri "liberal-hakla-ra dayalı anayasa modeli" ve "cumhuriyetçi model" ola-rak adlandırıyoruz

devletegemenliği" söylemi tarafından çerçevelendiği birtoplumsal oluşumu

par excellence

3

4

5

6

SAYI 15 - 16

Page 27: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

27

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Modernite-anayasa ilişkisi bağlamında, ulus-devleteverilen "toplumsal yaşamı kapsama" öncüllüğünüanlamamız için, şu noktanın önemli olduğunu düşü-nüyoruz: anayasadan konuşmak, gerçekte birbirleriylemetinsel bağlantılı üç olgudan konuşmayı gereklikılmaktadır: (i) bir siyasal kavram olarak anayasa; (ii) birsöylemsel kurgu olarak anayasallık; ve (iii) bir modernsiyasal oluşum olarak anayasal devlet. Bu üç olgu aynıanlama gelmiyorlar; fakat ilişkisel bir tarihsellik içindeoluşuyorlar. Modernite içinde bu üç olgu arasındakimetinsel bağlantının tarihsel ve söylemsel kurulmuş-luğu, Weberci anlamda, devletin rasyonel-yasalotoriteyi yaşama geçirmesini simgelediği ölçüde, ana-yasa bu oteritenin rasyonel-yasal kurulmuşluğunu vedüzenlenmesini, anayasallık hukukun üstünlüğüilkesinin yaşama geçirilmesini, ve bu anlamda anaya-sal devletin meşruluk zeminini hazırlıyor.

Bu nedenle de, modernite içinde anayasallık kavramını(a) siyasi iktidarın güç alanının "sınır"larının belirlen-mesini; (b) hukuk devleti ve hukunun üstünlüğüilkesinin yaşama geçirilmesini; ve (c) temel haklarınkorunmasını simgeler. Bu anlamda, anayasallık hemdevletin hukukun üstünlüğü ilkesi tarafından denet-lenmesinin yaşama geçirilmesine, hem de temel hak-ların anayasal güvence altına alınmasına bağlıdır.Burada önemli bir noktanın altını çizmemiz gereklidir:anayasallık anayasanın varlığıyla özdeş değildir.Aksine, anayasallık bir toplumda devlet iktidarınınmeşruluk zemini, devlet-toplum ilişkilerinde devletinbireysel hak ve özgürlüklere karşı saygı ve sorumlulu-ğunun ifadesidir. Burada temel soru, anayasallığınanayasal devlete meşruluk kazandırırken dayandığıtemelin ne olduğudur. Bu dayanak, liberal modelde"hak dilinde" tanımlanmış vatandaş-özneyken,cumhuriyetçi modelde kamusal yararın taşıyıcısıolarak tanımlanmış ve ulusal kimlikle özdeşleşmiş"ahlaki vatandaş"tır. Burada önemli olan, farklılıklarınarağmen her iki modelinde anayasa temelinde ortak birkimlik tanımı sunmaları, ve kültürel farklılıkları vefarklılık taleplerini ya özel alana iterek ya da ulusalkimlik içinde eriterek dışlamalarıdır. Her iki modelde,bu anlamda, anayasayı ulusallıkla sınırlı siyasal birkavram, anayasallığı devlet-birey ilişkisini ortak kimliküzerinde düşünen söylemsel bir kurgu, anayasaldevleti de bireysel hak ve özgürliklerin korunmasıbağlamında hukukun üstünlüğü ilkesini kendisinindenetlenme mekanizması olarak gören devlet olaraktanımlamaktadır. Modernite içinde, ulus devlet+ulusalkimlik eşitliği kendini yeniden-ürettiği sürece, bu ikimodelin de rasyonellik/meşruluk ilişkisini kurabildi-ğini ve koruyabildiğini söyleyebiliriz.

Fakat, Micheal Rosenfeld'in belirttiği gibi, hemanayasayı hem de anayasallık kavramını çerçeveliyenve oluşturan olgular ve değişimler siyasal-ekonomik

ve sosyo-kültürel toplumsal bağlamdan bağımsızdeğillerdir: bu bağlamla tarihsel ve söylemsel bir bağ-lantı/bağlılık içindedirler. Anayasallık ruhu/kavramı,bu nedenle, tarihseldir; toplumsal değişim vedönüşümlere bağlı olarak yeniden-tanımlanmayaaçıktır; ve en önemlisi, bu değişim ve dönüşümlerdendoğan toplumsal taleplerin tanınmasının ve siyasalalana taşınmasının demokratik bir platformda gerçek-leşmesinin güvencesi ve ön-koşuludur. Küreselleşmesürecindeki çoğulcu modern toplumlarda anayasallıkruhu, kültürel (etnik, dinsel, cinsel v.b.) farklılık talep-lerinin köktenci siyasal stratejilere dönüşmesini engel-leyen, ve bu taleplerin "ortak bir payda, ortak bir kimlikkodu" üzerinde yaşama geçirilmesini sağlayan etikkoddur. Fakat, anayasallığın bunu gerçekleştirebilmesiiçin hem hak ve özgürlükler dilinin hem de farklılıkdilinin anayasal bir güvence altına alınmasını sağla-ması gerekmektedir.

Diğer bir deyişle, "farklılıkların kimlikleşmesi ve kimlik-lerin siyasallaşması sürecinin eş-zamanlı oluşmasını"niteleyen geç-modern zamanlarda, küreselleşmesüreci ulus-devlet+ulusal kimlik eşitliğini bozduğusürece, ve çok-kültürlülük taleplerinin bir "tanınmasiyasetini" kamusal alana taşıdığı bir durumda, birsöylemsel kurgu olarak anayasallık kavramının anlamıda değişmektedir. Anayasallık yalnızca bireysel hak veözgürlüklerin korunması ve devlet iktidarının bubağlamda sınırlandırılması temelinde hareket edeme-mekte, ve kendisine vatandaş-özneyi "ortak kimlik"olarak alamamaktadır. Anayasallık kavramının referansnoktası, bu nedenle, yalnızca ortak kimlik değil, farklılıktaleplerini kamusal alana taşıyan özne konumlarıdırda. Bu bağlamda anayasanın kurucu ve düzenleyiciişlevleri ortak kimlikten farklılığa doğru kaymakta,anayasal devletin anlamıda hem hukukun üstünlüğüilkesi temelinde bireysel haklara saygılı, hem de farklı-lık taleplerinin demokratik platforma taşınmasını ola-naklı kılacak demokratik devlet olarak değişmektedir.Bu değişim ve dönüşümlere karşı liberal model vecumhuriyetçi model kuvvetli ve etkili bir yanıt vereme-mektedir. Her iki modelde, Miller ve Habermas'ın farklıbağlamlarda belirttiği gibi, belli bir meşruluk kriziylekarşı karşıyadır.

Bu noktada şu soru çok önemli bir konuma gelmekte-dir: eğer kimliklerin siyasallaşması bir olum-luluk taşımıyorsa ve etnik/ırksal/dinsel köktenciliğin"yeniden-canlanması" süreci için uygun bir platformyaratıyorsa, o zaman anayasalıkla-demokrasi arasında-ki içsel-bağlantıyı kuracak "özne konumu" ne olacaktır?Diğer bir deyişle, eğer küreselleşen dünyada farklılıktalepleri kamusal alana taşınıyorsa, ve bu yadsınmazontolojik bir olguysa,, fakat bu taşınma köktencilikleeklemlenme olasılığını her zaman içinde taşıyorsa,

8

9

10

11

ipso facto

SAYI 15 - 16

Page 28: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

28

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

o zaman "farklılıkların beraber yaşamısını" sağlayacakanaysallık söyleminin "özne konumu" hangi temeldekurulacaktır? Felsefi düzeyde bu soruları şu şekildeformüle edebiliriz: bir söylemsel kurgu olarak tanım-ladığımız anayasallık kavramının rasyonelliği ilemeşruluğu arasındaki metinsel-bağı kuran mekaniz-ma ne olabilir? Bu sorulara verilen en önemli yanıtlar-dan birisi, "modern toplumlarda vatandaşlık anlayışı"üzerine yapılan tartışmalar ve bu tartışmalarda ortayaçıkan "anayasallık vatandaşlık" kavramıdır.

Yukarıda yaptığımız kuramsal ve tematik tartışmanınışığında artık Türkiye'de anayasa sorusuna yaklaşa-biliriz. Çalışmanın bundan sonraki kısmında, bu kav-ramsal-tematik çerçeve içinde, “bugün Türkiye'ninsadece 1982 Anayasasından daha iyi olma niteliğitaşımayan, gerçekte yeni ve sivil nitelikli bir anayasayagereksinimi vardır” saptamasını geliştirmek ve açım-lamak istiyorum. Bu temelde de, 1921, 1924, 1961 ve1982 Anayasalarını, tarihsel bağlamları içinde kısacadeğerlendirmenin yararlı olacağını düşünüyorum. Buanayasalara baktığımız zaman görüyoruz ki, her birive hepsi, belli bir tarihsel bağlama içinde, hem ülke içihem de dünya ölçeğindeki gelişmelere bağlı olarakortaya çıkıyor, ve içerdikleri kurucu ve düzenliyiciilkler içinde, belli bir devlet-toplum/birey ilişki biçi-mini ya da tarzsını ortaya çıkartıyorlar. Bu bağlamda,1921 ve 1924 Anayasalarının “ ”tarihsel bağlamında, 1961 Anayasasını “demokrasiyegeçiş” tarihsel bağlamında, 1982 Anayasasını “

” tarihsel bağlamında düşünmemizve çözümlememiz gerektiğini söyleyebiliriz. Bu ne-denle de, yeni ve sivil anayasanın da, “

”tarihsel bağlamıiçinde düşünülmesi, ve bu temelde bir anaysallıkruhuna (anayasanın giriş paragrafı) ve düzenleyici-kurucu ilkelere sahip olması gerektiğini söyleyebiliriz.

1921 ve 1924 Anayasaları, Türkiye'nin ulus-devlet kur-ma ve bu temelde modern bir ulus yaratma süreçleriiçinde oluşmuş, bu gereksinimlere yanıt verenanayasalardır. Bir anlamda iki anayasa da, Türkiye'deerken cumhuriyet dönemi dediğimiz “moderniteyegeçiş” dönemini, ve bu dönemin devlet-merkezli,yukarıdan aşağıya ama toplumu modern bir topluma

dönüştürme amacını güden yapısını sergiliyordu.Bununla birlikte, Bülent Tanör'ün 1924 Anayasasının1921 Anayasasıyla ilişkisini irdelerken vurguladığıgibi, 1924 Anayasası devlet-merkezli bir moderniteyegeçiş döneminin iki temel boyutu olan “develetintemel kuruluşu” ve “toplumun ve bireyin konumu vehaklarını” belirleyecek bir metindi; “Fransa 1875 ana-yasal kanunlarından ve Lehistan (Polonya) 1921 Ana-yasasından yararalanmıştı; bu bağlamda da “kuvvetlibir devlet düzeni yaratma” amacını içeriyordu, ama“bu devletin üstün ve merkezi organı olarak tasar-lanan güç, demokratik ve merkezi kimlik taşıyan BMM(Büyük Millet Meclisi)”ydi, ve bu nedenle de, “milliegemenlik” kavramı kuvvetli devletin haraket tarzınıbelirleyen bir kavram olarak ele anlıyordu. 1924 Ana-yasasının milli egemenliğe Nalan Soyarık, Türkiye'deanayasalar üzerinden vatandaşlık anlayışının gelişimi-ni irdelediği çalışmasında vurguladığı gibi, moder-niteye geçiş döneminin temel felsefesini belirleyenTürkiye'yi azgelişmiş-geleneksel toplum yapısındançıkartarak hızla “çağdaş medeniyet seviyesineulaştırma” istencine, ve bu çağdaşlaşma projesinintaşıyıcıları olacak “çağdaş-modern” vatandaş-öznesiyaratmak düşüncesine uygun bir “vatandaşlıkanlayışı” yaratmak, bu anayasalardaki vatandaşlıktanımını belirliyordu. 1924 Anayasasının vatandaşlıkanlayışını 88.madde'de görüyoruz: “Türkiye ahalisinedin ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türkıtlak olunur. Bu anlamda, Tanör'e göre, bir taraftan,anaysa, “dinsel ve ırksal farklılıklar bulunduğunu,ancak 'Türklük' sıfatının dinsel ve ırksal bir anlam taşı-madığını, coğrafi ('Türkiye ahalisi') ve siyasi ('vatan-daşlık' bağı) anlamına geldiğini vurgulamaktadır.Mustafa Kemal de aynı yıllarda, 'Türkiye Cumhuriye-ti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti” denir'şeklindeki tanımıyla, aynı yaklaşımı bir başkadüzlemde formüllendirmişti. Dolayısıyla, 'milliyetinesası ırk değil, siyasal sadakattir'”. Diğer taraftan da,bu vatandaşlık anlayışı, bir kimlik olarak, çağdaşmedeniyet seviyesine hızla ulaşma yolunda, devleteve topluma karşı görevleri, kendi özgürlüğüne öncülgörecek bir özne konumuna anlam vermektedir:düşünceden görüntüre cumhuriyetçi modernleşmemodelinin çağdaşlaşma istencini içselleştirecek vetaşıyacak aktörleri.

Yasal statü düzleminde Ccumhuriyet modernleşme-sine “siyasal sadakat” tanımlanmış vatandaşlık, kimlikve erdem düzleminde, liberal değil cumhuriyeyçi,dolayısıyla bireysel değil topluma hizmeti bireyselhak ve özgürlüklerine öncül gören bir toplumsallaş-ma anlayışını içeriyordu. Bu nokta da, 1924 anayasası-nın taşıdığı ilginç bir niteliğin altını çizmekte yarar var.

moderniteye geçiş

küre-selleşmeye geçiş

avrupalılaşmave demokratik moderniteye geçiş

1921 ve 1924: moderniteye geçiş

12

13

14

Modernleşmeden küreselleşmeyeTürkiye'de anayasallık

SAYI 15 - 16

Page 29: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

29

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

İlginç bir şekilde, 1924 anayasasının hak ve özgürlükleranlayışına baktığımız zaman (md.68), doğal hukuk vebireyci bir düşünce tarzının kabul edildiğini görüyoruz:“her Türk hür doğar, hür yaşar. Hürriyet, başkasınamuzır (zararlı) olmayacak her türlü tasarruftabulunmaktır. Hukuku tabiyeden (doğal haklardan)olan hürriyetin herkes için hududu, başkalarınınhududu hürriyetidir. Bu hudut ancak kanun marifetiyletespit ve tayin edilir”.15 Bu madde, özgürlüklerin sınırıolarak, 1961 ve özellikle 1982 Anayasalarında gördü-ğümüz, kamu yararı, kamu düzeni, milli güvenlik,devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğü,genel ahlak v.b. yoruma çok açık ilke ve söylemleregönderme yapmamaktadır. Bu anlamda da, moder-niteye geçiş döneminde, ve şavaş sonrası bir tarihselbağlamda hazırlamasına rağmen, 1924 Anayasası,daha sonraki anayasalardan, özgürlükler eksenindedaha özgürlükçü ve daha vizyoner bir nitelik taşımak-tadır. Tanör, bu niteliği, cumhuriyetin kurucu seçkin-lerinin Fransız devrim ilkelerinin etkisinde kalmalarıylaaçıklamakta, ve bu açıklamayı da, 68. maddenin, 1789tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin 4. madde-sinden alınması temelinde desteklemektedir.16 Fakat,somut düzeyde, bu özgürlük anlayışı, liberal değildir,dahası kolektif değildir, aksine kamusal-özel ayrımıiçinde, vatandaşların özel yaşam alanlarında kullandık-ları bireysel özgürlüklere ilgilidir. Vatandaşlıkalanında, kamusal alanda ve uygulama düzeyinde,haklar ve özgürlükler, yukarıda vurguladığımız gibi,cumhuriyet modelinin çağdaşlaşma istencine uyumludüşünülmektedir: ulus-devlet kurma, uluslaşma,evrensel değerlere yönelme ve laikleşme ilkeleriyle içiçe ve bağlantılı hareket etmelidirler.

1921 ve 1924 Anayasalarda hem moderniteye geçişiharekete geçecek “düzenleyici ilkeleri” görürüz, hemde toplumda farklılıklar arası birliği “vatandaşlıktemelinde”kuran“kurucu ilkeleri”görürüz. Düzenleyiciilkeler, güçlü ulus-devlet anşlayışı içinde, ama milletegemenliği ilkesi temelinde Büyük Millet Meclisiningücünü pekiştirecek bir nitelik içerirken, kurucu ilkeler-se, farklılıklar arası ortak dili, ağırlıklı olarak siyasalsadakat temelinde görülen vatandaşlık anlayışı üzeri-ne inşa etemeye çalışmıştır. Ama, daha önce vurgula-dığımız gibi, bu anayasalardaki vatandaşlık anlayışı, birtaraftan siyasi eşitlik ilkesini ön plana çıkartmasıbağlamında çok önemli bir atılımı gerçekleştirmişken,diğer taraftan da vatandaşlığı çağdaşlaşma istenciiçinde hareket eden, ve bu temelde de devlete vetopluma görevlerini bireysel hak ve özgürlüklerindenönce gören bir “ ”anlayışını içeriyordu. Anayasal vatandaşlık, demokrasireferansı içermeyen bir modernleşme sürecinin taşıyıcıöznesiydi. Fakat, 1921 ve 1924 anayasalarının yapıldığı

1920'ler dünya tarihsel bağlamına baktığımız zamanda, bu dönemin modernite anlayışının da, demokrasireferansı az olan, ama uluslaşma referansı ağırlıklı olanbir milliyetçilik anlayışı üzerinde oluştuğunu da görü-yoruz. Bu anlamda da, Erken cumhuriyet anayasa-larının Türkiye'de, temelde ulus devlet kurma yoluylauluslaşmayı amaçlayan, ve (öncül olarak siyasal)“moderniteye geçiş” dönemini niteleyen içerik veyapıları, o dönemin dünya siyaseti ve uluslararasıilişkileriyle uyumluydu.

1961 Anayasası, her ne kadar 1960 askeri darbesi son-rası yapılsa da, bu yılların“demokrasiye geçiş”niteliğiniyansıtıyordu, ve bu temelde de devlet-toplum/bireyilişkilerinin düzenlenmesinde “haklar ve özgürlükdilinin” siyasete girmesini simgeliyordu. Darbe sonrasıolmakla birlikte, 1961 Anayasası, anayasanın temelkurucu ilkesini, dolayısıyla toplum içinde farklılıklararası birliği simgeleyecek toplumsal ortak dili bireyselhaklar ve özgürlükler dili temelinde kurma çabasıyla,demokrasiye geçiş döneminin kurcu metnini oluştu-ruyordu. Aynı zamanda vurgulamalıyız ki, 1921 ve1924 Anayasaları gibi, 1961 Anayasası da, dünyasiyasetinden ve uluslararası ilişkilerinden bağımsızdeğildi. Türkiye modernleşme tarihinde çok-partilidemokrasiye geçiş, II. Dünya savaşı sonrası dünyatarihsel bağlamında oluşan demokrasi ve liberal ulus-lararası ekonomik düzen söylemleriyle uyumluydu, vebu bağlantı 1961 Anayasasının liberal demokratikdeğerlerle ilişkisinin kurulmasında önemli rol oynadı.

1961 Anayasası, üç önemli özellik taşıyordu. Birincisi,kucu ilkeler temelinde, hem Taha Parla'nın, hem deBülent Tanör'ün işaret ettikleri gibi, 1924 Anayasası'nıngerisine giden bir tarzda, özgürlükleri sosyal veörgütlenme haklarına doğru genişleten bir niteliktaşıyordu, ödevleri de “devlete karşı değil, toplumakarşı” ödevler olarak görüyordu. Parla'nın da altınıçizdiği gibi, “1961'de, temel hak ve hürriyetlerin,Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancakkanunla sınırlanabileceği; ancak kanunun kamu yararı,genel ahlak, kamu düzeni, sosyal adalet ve milligüvenlik gibi sebeblerle de olsa, hak ve hürriyetlerinözüne dokunamayacağu gibi çok önemli ve net bir ilkevardır (madde.119)”. İkincisi, 1961 Anayasası, içerdiğitemek hak ve özgürlükler anlayışı ve bu anlayışın ana-yasal güvence altına alınması temlinde, anayasanınüstünlüğü ilkesini kurumsal olarak yaşama geçirmiştir,ki bu gelişme Anayasanın katılığı ilkesi, Yargı erkindekikurumsal düzenlemeler ve Anayasa Mahkemesi'ninkurulması ile somutlaşmıştır.

17

18

19

ahlâki ve erdemli vatandaşlık

1961: demokrasiye geçiş

SAYI 15 - 16

Page 30: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

30

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Üçüncüsü, bu kurumsal gelişmeye paralel olarak, 1961Anayasası'nda özgürlüklerin sınırı olarak, 1924Anayasası'ndan farklı olarak, genel ahlak, kamudüzeni, milli güvenlik gibi içinin doldurulması yorumaçok açık ilkelerin getirilmesi de, 1982 Anayasısı'nda çoknet ve bugünkü sivil/yeni anayasa tartışmalarındagördüğümüz gibi, 1961'nin taşıdığı önemli bir ikilemiyaratmıştır.

1961 Anayasası, bir taraftan temel hak ve özgürlüklerinalanını genişletirken, özgürlüklerin, sosyal haklar veörgütlenme haklarını da içerecek biçimde çok-boyutluyapısını tanırken, ve özgürlüklerin korunması vegüvence altına alınması için önemli kurumsal vesöylemsel açılımlar yaratmışken, gerek özgürlüklerinkısıtlanma kıstasları olarak genel ahlak ve milligüvenlik gibi yoruma açık kavramları ilk defa anayasametni içinde kullanarak, hem de Milli Güvenlik Konseyigibi kurumları siyasal yaşama sokarak, hemözgürlükler hem de demokarsi alanlarının sonrakidönemlerde kısıtlanmasına yol açacak düzenlemeleride içermiştir. Bu ikilem, zaten, kendisinin 1971'denitibaren, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması vedemok rat ik leşme sürecin in dondurulmasıeksenlerinde budanması ve aşındırılması sürecini vegirişimlerini başlatacaktır, ki bu girişimler 1980 askeridarbesiyle kendisinin yok olması ve 1982Anayasası'nın ortaya çıkmasıyla sonuçlanacaktır.

1971 askeri darbesi sonrası yapılan anayasaldeğişikliklerde başlayan 1961 Anayasasının, özellikleliberal demokratik niteliğinde ciddi tahribatlar yapmaişleminin, 1980 askeri darbesiyle sonuçlandığınıgörüyoruz. Askeri darbe içinde ve tarafındanhazırlatılan 1982 Anayasasıyla, 1961 Anayasasına sonverildi. 1980 askeri darbesi, Latin Amerika'da, özellikleBrezilya, Şili ve Arjantin'de yapılan askeri darbelerebenzeyen “ ” niteliğini içindetaşıyordu. Bu niteliğiyle de, Türkiye'de “

” dönemini başlattı, veyeni modelinin hukuksal temelini oluşturma amacınıgüttü.

1982 Anayasası, her ne kadar 1970'lerin sonundakiçatışma ortamına ve bu ortamı engelleyemeyensiyasal partiler arası kutuplaşmaya referans vermeklebirlikte, öz itibariyle, askeri darbe yoluyla Türkiye'ninküresel ekonomiyeamaçlayan “ ”dönemini simgeliyordu. 1982 anayasası, 1980'lerde

doğan ve hızla gelişen, sosyal ve refah devlet modelinekarşı serbest pazar ve küçültülmüş devlet anlayışını önplana çıkartan, sonradan “

” olarak tanımlanan dünya tarihsel bağlamın-dan da bağımsız değildi. 1982 Anayasası, bu anlamda,neoliberal modernleşmenin içerdiği, serbest pazar-temelli, dışa açık, dolayısıyla küresel ekonomiye uyu-mu öncül alan, bunu da ihracat dayalı ekonomik kal-kınma ile başarmayı amaçlayan köklü sanayi modelideğişimine uygun siyasal yapılanmayı, bürokratik-otoriter düzenleyici ve kurucu ilkeler yoluyla yaşamageçirmeyi amaçladı. Bu ilkeler, ekonomide liberal ser-best pazar değerlerine geçen, ama siyasal ve toplum-sal yaşamda bürokratik otoriter denetimi ve depo-litizasyon sürecini güçlendiren bir toplum kurgusunuiçeriyordu. Bu bağlamda da, 1982 Anayasası askeri vesivil temelde hareket eden bürokratik-otoriterdenetimin, Türkiye'de (a) gerek siyasi yaşamın, gereksede haklar-özgürlükler alanının istikrar ve normalleşmeadına kısıtlanmasını, ve (b) devlet-toplum/birey ilişki-lerinin “güvenliğe dayalı, ve bu temelde iç ve dış düş-manlara karşı devleti korumayı bireysel hak veözgürlüklere öncül gören bir vatandaşlık anlayışıiçinde” düzenlenmesini amaçlayan hareket tarzınameşruiyet kazandırma işlevini gören bir metindi.

Bu bağlamda, 1924 ve 1961 Anayasalerından farklıolarak 1982 Anayasa'sı, Latin Amerika, özellikle'de Şilive Arjantin örneklerine paralel bir biçimde, askeri dar-be temelinde oluşturulmaya çalışılmış bir “bürokratik-otoriter devlet” teminde, devlet-toplum/birey vedevlet/ekonomi ilişkilerini yeniden-düzenlemeyiamaçlıyordu. 1982 Anayasasında, devlet-toplum/birey ilişkileri ekseninde, hak ve özgürlükler alanınınson derece kısıtlandığını, ve vatandaşlık ödevlerinin detopluma karşı değil, “Devlete karşı” olduğunu görü-yoruz. 1982 Anayasası'nda“devlet birinci plandadır”.Dahası, ekonmik alanda küresel ekonomiye açılma veihracat-temelli sanayi modeline geçis süreçlerini rahat-lama için, 1982 Anayasası'nda örgütlenme hakları vesosyal haklar temelinde çok ciddi kısıtlamalaragidildiğini görüyoruz. Yeni sanayileşme modeliyletemel hak ve özgürlükler alanının, özellikle ekonomikhaklar temelinde kısıtlanması arasındaki ilişki, askeridarbe ile oluşan yeni devlet biçimine bürokratik-otoriter devlet yapısı niteliği kazandırıyor. 1983 yılısonunda, o dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'inkarşıtlığına rağmen, genel seçimleri kazanan TurgutÖzal ve ANAP iktidarı, küresel ekonomiye adapte olmave liberal serbest pazar normaları temelinde ekono-miyi yeniden-yapılama girişimine, 1982 Anayasası vebu anayasanın ortaya çıkarttığı bürokratik-devletyapısı içinde başlıyorlar.

1982: neoliberal modernleşmeye geçiş

bürokratik-otoriteryeni bir

sanayileşme modeline geçiş

hızla ve yapısal bütünleşmesinineoliberal modernleşmeye geçiş

neoliberal küreselleşmedönemi

20

21 22

SAYI 15 - 16

Page 31: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

31

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Bu nedenle de, 1982 Anayasası devleti topluma vebireye karşı güçlendiren bir nitelikteydi, ve bu niteliğidüzenliyici ilkelerde yaptığı kurumsal güç değişim-leriyle gerçekleştirdi ve somutlaştırdı. 1982 Anayasasıdevletin gücünü, yürütme organın yetkilerini arttıra-rak; buna karşın denge unsuru olarak Cumhurbaşka-nını görerek, bu makamın görevlerini de arttırarak(104. madde); dahası, 1961 Anayasası'nda “tavsiyeyapan” bir kurum olarak tanımlanan Milli GüvenlikKurulu'nu görevlerini güçlendirerek, dolayısıyla bukurumu “güvenlik politikasını tayin eden, zorunlu gör-düğü önlemler öncelikle dikkate alınan (118. madde)”bir kuruma dönüştürerek gerçekleştirdi. İbrahimKaboğlu'nun da doğru olarak vurguladığı gibi, 1982Anayasası, yürütme erki ve devlet kurumlarını güçlen-dirirken, “siyasi partiler için sınırlamalar ve yasakla-malar getirmiş”; “siyasi katılım yollarını ileri derecedezayıflatmış”; ve “demokratik kitle örgütleri aracılığıyladolaylı siyaset yollarını da kısıtlamış”; “devlet kamutüzel kişiliği dışında yer alan kamu kurumlarının özerkve kısmen bağımsız statüsünü merkezi idare lehinedeğiştirmek suretiyle, bu kurumlardaki demokratikdüzenekleri ortadan kaldırmış veya işlemez halegetirmiştir”.

1982 anayasası, bu bağlamda, güçlü ve “kutsal” devletyapısını öngörüyor, temel hak ve özgürlükleri kısıtlıyor,örgütlenme, sosyal haklar ve sosyal güvenlik alanında,sermeya birimi lehine, ileri derecede kısıtlayıcı kurucuve düzenleyici maddeler içeriyordu. Bu nedenle de,1982 Anayasası'na bakarken, sadece temel hak veözgürlükleri kısıtlayıcı, devleti topluma göre öncülgören, vatandaşlık ödevlerini devletle endeksleyen, vebu temelde de anti-demokratik kurucu ve düzenleyiciilkelerden oluşan bürokratik ve otoriter bir metin ola-rak değil, aynı zamanda, ihracata dayalı sanayileşme veserbest pazar normları temelinde oluşturulan yenidevlet-ekonomi ilişkilerinin hukuksal alt yapısını dasağlayan bir metin olarak bakmalıyız. Bu nedenle de,1982-bugün dönemi, bir taraftan liberal pazar normla-rının toplumda yaygınlaştığı ve derinleştiği, Türkiye'nin küreselleşme sürecine açıldığı bir dönem olduğugibi, aynı zamanda da, çok ciddi demokrasi eksiklerininoluştuğu, hukukun sürekli çiğnendiği, çeteleşmedenyolsuzluklara hukuk-dışılığın yaygınlaştığı, haklar-özgürlükler-sorumluluk eksesinde siyasal liberalnormların gelişmediği, sosyal haklar, sosyal güvenlikalanlarında ciddi sorunlar yaşandığı, şiddete dayalıdavranışların günlük yaşamdan devlete kadar kullanıl-dığı bir dönem oldu. 1982 Anayasası, hem kurucu hemde düzenleyici ilkleri içinde, istikrara ya da normal-leşme değil, istikrarsızlık ve çatışma getirdi, toplumsalilişkileri şiddet sarmalına soktu, korku ve güvensizliğitoplum içinde yaygınlaştırdı, eşgüdümlü ve iletişimiçinde yürütme yerine, kurumsal kavga yarattı.

1982'den bugüne geçen zamanda, özellikle1990'lardan bugüne, Türkiye ciddi bir değişim vedönüşüm sürecinden geçiyor. Hem küreselleşendünya içinde, hem de kendi modernleşme sürecinindeğişen yapısı içinde giderek “karmaşık bir toplumadönüşen” bir Türkiye gerçekliği ile karşı karşıyayız.1920'lerin, 1960'ların, 1980'lerin Türkiye'sinden farklıbir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız. DahasıTürkiye'nin içinde yer aldığı dünyada bu dönemlerintarihsel koşullarından farklı bir dünya. Türkiye,modernleşme, demokratikleşme, küreselleşme, ve2000'li yıllardan itibaren derinleşen avrupalılaşmasüreçlerini beraber ve eşzamanlı yaşıyor, bu süreçlerinyarattığı değişim ve dönüşümler içinde, hem siyasiyaşamı, hem de ekonomik ve toplumsal yaşamıkarmaşıklaşıyor. Bugün, dışarısıyla içersinin, uluslar-arası ilişkiler ile ulusal siyasetin, küresel ekonomiyle,ulusal ekonominin, ve yerel değerlerle küresel kültürkodlarının birbirleriyle iç içe girdiği bir Türkiye var.Küresel-bölgesel-ulusal-yerel etkileşim ağı içinde,özellikle 1990'laradan bugüne, bir taraftan uluslar arasısiyasette önemi artan, diğer taraftan içinde ciddiadaletsizlik, hukuksuzluk ve güvenlik sorunları yaşan,bir taraftan sivil toplumu güçlenen diğer taraftan ciddikimlik sorunları yaşayan, bir taraftan ekonomisi büyü-yen, diğer taraftan ekonomik istikrarsızlık ve riskleriçinde yaşayan, ve iyi, adaletli ve demokratik birtoplum yönetimine gerek duyan bir Türkiye var. Böylebir Türkiye, toplumsal, siyasal ve ekonomik istikrarı içinmodernleşmesini ve demokratikleşmesini derinleştir-mek durumunda. Diğer bir değişle, toplumsal yaşa-mında, şiddet ve teröre karşı mücadelesinde, farklı-lıklar arası birlikte yaşama olasılığını demokratik veçok-kültürlü bir anayasal vatandaşlık anlayışı temelin-de, dolayısıyla“haklar, özgürlükler ve sorumluluk”dilinimodernleşme ve demokratikleşmenin toplum içindederinleşmesinin itici gücü yaparak gerçekleştirmekdurumunda. Siyasi alanda da, kurumlar arası iletişim veuyumu, hukukun üstünlüğü, verimlilik ve etkin yöne-tim ilkeleri içinde yeniden-kurmak durumunda. Butoplumsal ve siyasal yeniden yapılanma, 1982 anaya-sasında değişiklikler yapmakla olmaz, ancak, yeni vesivil bir anayasa ile olur. Ve Türkiye'de “demokratikmoderniteye geçiş” diyebileceğimiz dönüşümünhukuksal altyapısı ve toplumsal ortak dilini oluşturacakyeni ve sivil anayasa, hem siyasal hem de zamansalolarak bir gerekliliktir. “Çok-kültürlü ve çoğulcutoplumlarda anayasa?” sorusunun temel tartışmaalanlarından biri olduğu dünya tarihsel bağlamı içindede, Türkiye kendi anayasa tartışmasını ve hazırlığınıyapmak durumundadır.

23

24

Sivil anayasa: demokratik modernleşmeye geçiş

SAYI 15 - 16

Page 32: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

32

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1)

2)

Held, D. Modern State and Political Theory, Stanford,Stanford University Press, 1984.

E. F. Keyman, Globalization, State, Identity/Difference,Humanities Press, New Jersey, 1997.

3)

4)

5)

6)

7)

8)

9)

10)

11)

12)

13)

14)

15)

16)

17)

18)

19)

20)

21)

22)

23)

24)

R. Bellamy ve D. Castiglione, "Constitutions andPolitics", Political Studies, 19, 1996.

S. Holmes, Passions and Constraint, University ofChicago Press, Chicago, 1995, ve J. Habermas, BetweenFacts and Norms, MIT Press, Cambridge, 1996, bölüm:9.

D. Castiglione, "The PoliticalTheory of the Constitution",Political Studies, 19, 1996.

Castiglione (1996) içinde.

Ibid.418.

M. Rosenfeld, Constitutionalism, Identity andDifference, University of Chicago Press, Chicago, 1995.

J. Habermas, Between Facts and Norms, bölüm:9.

C.Taylor, Sources of the Self, Harvard University Press,

Cambridge, 1989.

D. Miller. On Nationality, Oxford University Press,Oxford, 1997, ve J. Habermas, Between Facts and Norms,bölüm:7.

B. Tanör, Osmanlı-Türk Anaysal Gelişmeleri (1789-1980), İstanbul, Afa, 1996, s.223.

N. Soyarık, “Legal and constitutional foundations ofTurkish citizenship”, E. Fuat Keyman ve A. İçduygu (der)Citizenship in a Global World içinde, Londra, Routledge,2005, s.127.

B. Tanör, Osmanlı-Türk Anaysal Gelişmeleri (1789-1980), s.237.

B. Tanör, Osmanlı-Türk Anaysal Gelişmeleri (1789-1980), s.236.

B. Tanör, Osmanlı-Türk Anaysal Gelişmeleri (1789-1980), s.236.

Örneğin, 1924 Anayasası sosyal hakları içermez,

sendika, grev ve toplu sözleşme gibi kolektif haklaranayasada yer almamaktadır.

T. Parla, Türkiye'de Anayasalar, İstanbul, İletişim, 1991,s.46. B. Tanör, Osmanlı-Türk Anaysal Gelişmeleri (1789-1980), s.286.

B. Tanör, Osmanlı-Türk Anaysal Gelişmeleri (1789-1980), s.306..

Bürokratik-otoriter devlet için, bkz.

T. Parla,Türkiye'de Anayasalar, İst., İletişim, 1991, s.45.

T. Parla,Türkiye'de Anayasalar, İst., İletişim, 1991, s.46.

Y. Aliefendioğlu, “Türk Anayasa Mahkemesi'ndeHukuk Devleti Anlayışı”, H. Ökçesiz (der) Hukuk Devleti,İstanbul, Afa, 1998, ss.147-167.

İ. Kaboğlu, “Türkiye'de Hukuk Devletinin Gelişimi”, H.Ökçesiz (der) Hukuk Devleti, İst., Afa, 1998, ss.112-113.

G. O'Donnell,Counterpoints: Selected Essays on Authoritarianism andDemocratization, Notre Dame, University of Notre Dame Pres, 1999.

Fakat yeni ve sivil anayasa hazırlama çabası, sadece1982 Anayasasından daha iyi bir anayasa metnihazırlamakla sınırlı olmamalıdır. Bugün önümüzdeolan, üzerinde tartıştığımız sivil anayasa taslak metni,1982 Anayasasının gerisini giden, ama Türkiye'ninbugünkü karmaşık yapısına yanıt verecek niteliktedeğildir. Okuduğum taslak metin, hem kurucu hem dedüzenleyici ilkeler içinde, Türkiye'de demokrasiyiderinleştirecek, demokratik moderniteye geçişinaltyapısı ve ortak dilini hazırlayacak bir niteliktenuzaktır. Taslak metin, ne kurucu ilkeler temelinde,vatandaşlık hakları, özgürlükleri ve sorumlulukları ala-nında, farklılığa ve özgürlüğe-hassas bir hukuk diliniiçermektedir, ne de düzenleyici ilkeler temelinde iyi veadaletli toplum yönetimini sağlayacak kurumsalilkeleri içermektedir. 1982 Anayasasının gerisinegiden, ama yeni ve sivil olmada ciddi eksiklikler içerenbir taslak metinle karşıyayız. Yapmamız gereken,“bugün yeni bir anayasayı gerekli kılacak koşullar yok”,ya da “yeni anayasa kurucu meclisi gerekli kılar” gibiTürkiye sosyolojisinden uzak ve hukukun gereksizsiyasallaşmasını içeren yorum ve tavırlar yerine,anayasa tartışmasını, Türkiye'nin bugününü vegeleceğini istikrarlı, adaletli ve demokratik kılacak yenive sivil anayasa amacı içinde yapmalıyız.

Yeni anaysa'nın toplumsal tartışma ve müzakereyeaçılması, bence, bu anayasayı öncelerinde ayrıştırançok önemli bir girişimdir. Şüphesiz ki, anaysa metninintartışma ve müzakeresi saydam ve her toplumsalaktöre açık olmalıdır, ve en önemlisi karar verici aktörolan AKP bu tartışmaları ve müzakereleri dinleme veciddiye alma siyasi iradesini göstermelidir. Aynızamanda, tartışma ve müzakere sürecine giren aktör-lerin de kendisinden farklı olana ön yargılı olma ve öte-kileştirme v.b. verimli tartışmayı engelleyen davranıştaolmamaları gerekmektedir. Bu “prosedürel” farklılık-ların yanı sıra, ve öncesinde, yeni anayasanın, kendin-den önceki anayasalardan farklı olarak, gerçekten

“sivil” olması, ve içerdiği “normatif” ve “düzenleyici”işlevlerinin de demokratik normları yüceltmeyi amaç-laması gerekmektedir. Türkiye modernleşmesinin eneksik niteliklerinin başında gelen “haklar-özgürlükler-sorumluluklar ekseninde hareket eden anayasalvatandaşlık”anlayışını, ve sosyal adalet ilkesini güçlen-direcek sosyal devlet ve anaysal vatandaşlığın birboyutu olan sosyal vatandaşlık anlayışını yaşamageçirmeyi amaçladığı ölçüde de, yeni anayasa sivil vekendinden öncekilerden farklı olacaktır. Şüphesiz ki,içerdiği hukuksal dil olarak, yeni anaysa mümkünolduğu kadar basit ve anlaşılır yazılmalıdır.

Yeni anaysa Türkiye için, yukarıda kısaca vurguladığımnedenler temelinde, bir gerekliliktir. Zamansal olarak,yeni anaysa için geç bile kalınmıştır. Ve hepimiz kabuletmeliyiz ki, 12/Eylül darbesinin içinden çıkmış 1982anayasasını Türkiye hak etmemektedir. İnsan haklarıtemelinde, demokratikleşme temelinde, iyi ve adaletlitoplum yönetimi temelinde, uluslar arası ilişkilerdegüçlü ve saygın bir Türkiye yaratmak temelinde,12/Eylül anayasası ne savunulabilir, ne de, bazı madde-lerinin değişimi içinde korunabilir bir anayasadır. Bunedenle de, “çağ atlama umudu-bölünme korkusukarşıtlığı” içinde değil, yeni anayayasayı bir gereksinimolarak düşünmeliyiz. Yeni anaysa metnini tartışmalıyız,müzakere etmeliyiz. Ama tartışmalarımız içindeamacımız, Türkiye için, siyasal kutuplaşmalara gitme-den, toplumsal korku ve endişeleri derinleştirmeden,aksine hem farklılıklarımız arasında birlik beraberliği-mizi sağlayacak, hem de toplumsal güveni güçlendire-cek bir ortak dili bize verecek bir anayasa metniniyaratmak olmalıdır. Türkiye'nin yolunun demokratikmodernleşmeye doğru çevrilmesi, demokratik bir ana-yasa ile olasıdır. Modernleşme-küreselleşme-avrupalı-laşma süreçleriyle, demokratik Türkiye özlemi içindeilişkiye girmek, anacak demokratik bir anayasa ile ola-sıdır.Yeni anayasa, devletin kurumsal yeniden-yapılan-masında, devlet-toplum/birey ilişkilerinde ve farklılık-lar arası beraber ve birlikte yaşama ilişkilerinde demok-rasiyi derinleştirdiği sürece, 1982 Anayasası'ndan dahaiyi bir anayasa değil, yeni bir anayasa olacaktır.

Nasıl yeni ve sivil anayasa?

DİPNOTLAR

SAYI 15 - 16

Page 33: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

33

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Demokrasiye geçildiği tarihten itibaren Türkiye'de“resmi ideoloji”yi doğrudan savunan siyasi hareketlerbakımından iktidarı elde etme ihtimali kalmamıştır.1961 Anayasası zaten bu önkabulden yola çıkarakhazırlanmıştır: Seçim yoluyla oluşan iktidarı sınırlamak,seçime muhtaç olmayan başka iktidar alanları açmakve bunları tahkim etmek 27 Mayıs darbesinin temelhedefiydi. Bunda başarılı da olmuşlardır. Özellikle TürkSilahlı Kuvvetleri ve yüksek yargı seçilmiş iktidarıntasarruf alanının tamamen dışına çıkartılmıştır.

Seçimle oluşan iktidar, zaman içinde kültürel, ideolojikbakımdan değişiklikler göstermektedir. Dünyadaki veTürkiye'deki değişimin izlerini bir şekilde seçimsonuçlarında görmek mümkündür. Siyasi partiler,Meclis kompozisyonu, hükümetler zaman içinde ciddideğişiklikle geçirmiştir. Seçilmeden iktidar kullananlarise, kendi kendini üreten otomatik mekanizmalarsebebiyle 27 Mayıs'tan bu yana hep aynı kalmıştır.Özellikle yüksek yargı üyelerinin konuşmalarını takipederseniz, hala, lise yıllarında okudukları, üniversiteyıllarında tekrarladıkları felsefe ve bilim anlayışla-rından bir adım ileriye gidemediklerini görürsünüz.

Seçilmiş iktidar dünyada ve Türkiye'de meydana gelendeğişimin yansımasıyla oluşurken, seçilmeden iktidarkullanan unsurlar elli yıldır aynı paradigmaya bağlıkalmayı sürdürmektedir. Hal böyle olunca, seçilmişler-le seçilmemiş iktidar arasındaki “dünya görüşü” farklı-lığında makas açılmaktadır. 1980'li yılların sonundanitibaren genel anlamda değişim hızlandıkça seçilme-miş iktidar unsurlarının topluma ve iktidara yabancı-laşması daha da artmıştır. Makas açıldıkça, seçilmemişiktidarın devlet yönetimini etkileme gücü ve imkânlarıazalmakta, buna karşılık agresifliği artmaktadır.

On yıldan fazla bir zamandır sadece yüksek yargıüzerinden güç kullanabilen seçilmemiş iktidar unsur-ları, Türkiye'de hukukun büsbütün tahrip edilmesipahasına, giderek artan bir dozajla“görev”icra etmeyeçalışmaktadır.“Yargının siyasallaşması”güncel siyasetebulaşma / karışma anlamında değerlendirilmemelidir;bu tablonun vahametini azaltır. Türkiye'deki “siyasal-

laşma” 27 Mayıs darbesiyle inşa edilmiş, yeni “resmiideoloji”nin koruyuculuğu misyonundan doğmakta-dır; çok daha derin ve yapısal sebeplere dayanmak-tadır. Bu yüzden HSYK ve yüksek yargı bağlamındaortaya çıkan söz ve eylemleri kişisel veya bir toplulukya da bir gruba ait işler olarak görmemek lâzımdır.Siyasallaşma 27 Mayıs darbesinin yüksek yargıyayüklediği misyondur.

Basına nasıl sızdığı ayrı bir tartışma konusu olsa da,Yargıtay ve HSYK üyelerinin konuşmaları bu konudatam bir fikir verecek mahiyettedir. Onlar, yargıyı vehukuku, sadece, bir siyasi misyonun aracı olarakgörmektedirler. Hukuk kuralları, yargı, yargılama faali-yeti tamamen bir hedefi gerçekleştirmek için hazırlan-mış mizansenlerden ibarettir. Kamuoyunu ilgilendirendavalar ve olaylar bakımından genel çerçeve böyleiken, sıradan dava ve olaylarda ise maddi ilişkilerin çoketkili olduğu görülmektedir. Yargıda rüşvet ve yolsuz-luk üzerine yapılan birçok araştırma, hem yargı içindenhem de vatandaşlardan alınan bilgilerle bu kanaatidoğrulamaktadır.Yargı, yargı olmaktan çıkmıştır.

Türkiye'nin en acil işi, bir taraftan kayıt dışı siyasetyapan bu unsurları temizleyerek siyaseti güçlendir-mek, diğer taraftan da yargıyı gerçek misyonuylairtibatlandırmaktır. Anayasa değişikliğinin böyle biryolu açacağı anlaşıldığı için statükoyu korumakisteyenler çok ciddi bir direnç göstermiştir.

Anayasa değişikliği ile getirilen hukuk sistemi içinönem arz eden düzenlemelerden biri askeri yargınıngörev alanına ilişkindir. Askeri yargının görev alanıkonusu darbe dönemlerinin en önemli tartışmasıdır.1982 Anayasasında 1961 Anayasasının aynen koru-nan birkaç maddesinden biri askeri yargının görevalanıyla ilgili olan maddedir. Bir rütbeli askerin, Türki-ye'de, sivil mahkemelerde yargılanmaksızın ömrünügeçirmesi mümkündür. Askeri mahkemeler rütbeliaskerlerin her türlü davasına bakma imkanına sahipti.

“Hukuk Devleti”ni GerçekleştirmeyeYönelik Değişiklikler

12 Eylül 2010 Anayasa Değişikliğinin Anlamı:

Hukukun İstismarıyla Vesayetten

Hukuk Yoluyla DemokrasiyeProf. Dr. Mustafa Şentop

SAYI 15 - 16

Page 34: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

34

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Askerin siyasete karışması veya darbe yapmasıhalinde de yargılanacakları yer askeri mahkemelerdir.Bu sistem yüksek rütbeli askerlerin yargılanmasınıadeta imkansız hale getirmekteydi. Anayasa deği-şikliği, en azından, anayasal düzeni değiştirmeyeyönelik suçlarda askeri yargının görevini sona erdir-miştir. Siyasete müdahale eden askerler sivil mahke-melerde yargılanacaktır. Ayrıca, çeşitli sebeplerle sivil-lerin askeri mahkemelerde yargılanması mümkündü.Halen askeri mahkemelerde davası olan birçok sivilkişi bulunmaktadır. Yeni anayasa değişikliği sivillerinaskeri mahkemelerde yargılanması ihtimalini sonaerdirmektedir.

Önemli bir başka konu, askeri mahkemelerin yapılan-masıyla ilgilidir.Türkiye'de askeri mahkemeler, sadecehukukun gereklerine göre değil, askerlik hizmetiningereklerine göre de faaliyet göstermek zorundaydı.“Askerlik hizmetinin gerekleri” ifadesi tamamenhukuk dışı, keyfîliğe imkân veren, bir mahkemeyimahkeme olmaktan çıkartan bir anlam taşımaktadır.Bu amaçla kurulan ve çalışan bir mahkeme, mahkemeolamaz. Yeni anayasa değişikliği bütün askeri mahke-melerin sadece hukukun gereklerine göre çalışacağıhükmünü getirmiştir. Bunun ne kadar önemli birdüzenleme olduğu zamanla daha iyi anlaşılacaktır.

Anayasa değişikliğinde tartışmaların odağında yeralan iki önemli kurumda yapılan değişiklikler yeralmaktaydı. Bunlar Anayasa Mahkemesi ile Hakimlerve SavcılarYüksek Kurulu'dur.

Anayasa Mahkemelerine, 1982'den beri, yasamaorganı tarafından üye seçilmeyen tek ülke Türkiye idi.1961'den 1982'ye kadar Anayasa Mahkemesi üyele-rinin üçte biri Türkiye'de de yasama organı tarafındanseçilmiştir. Yani yasama organının üye seçmesi usulüyirmi yıl gibi bir süre Türkiye'de de uygulanmıştır.Avrupa tipi anayasa mahkemelerinin bulunduğuülkelerde, üyelerin ya tamamı ya da anlamlı bir kısmıyasama organı tarafından seçilmektedir. Bu bakım-dan Anayasa Mahkemesi ile ilgili değişikliğe yönel-tilen itirazları anlamak mümkün değildir.

Türkiye'de Anayasa Mahkemesi bugüne kadar başarılıbir sınav vermemiştir. Kurulduğu tarihten itibaren,gerek temel hak ve özgürlükler gerekse siyasi hayatbakımından Anayasa Mahkemesi'nin devleti koruyanbir anlayışla hareket ettiğini söyleyebiliriz. Bu sebeple,Mahkeme, özgürlüklerden yana değil, sürekli kısıtla-malardan yana tutum takınmıştır. Anayasalarda genişolarak yer verilen özgürlüklerle ilgili olarak bile, Mah-keme, kendiliğinden kısıtlayıcı kararlar verebilmiştir.(

) Siyasi hayatla ilgili olarak iseTür-kiye'nin şöhreti Mahkeme sayesinde artmıştır. Ülkeadeta bir siyasi partiler mezarlığına döndürülmüştür.

Anayasa Mahkemesi Türkiye'de siyasi hayatın en aktifunsurlarından birisi olmayı da başarmıştır. Baştaözelleştirme olmak üzere, kamu personel rejimindençeşitli ekonomik enstrümanlarla ilgili siyasi kararlarakadar hemen her konuda Mahkeme iktidardaki siyasipartinin politikalarına karşı en etkili muhalefetisürdürmüştür. Ak Parti döneminde ise bu muhalefetindozajının iyice arttığı görülmektedir. Cumhurbaşkanıseçiminde, meşhur “367 kararı”yla Mahkeme siyasikaosa yol açmıştır. Yine yaklaşık ülke nüfusununyarısının oyunu alan ve altı yıldırTürkiye'yi yöneten birparti hakkında kapatma kararı tek bir oy farkıyla veri-lememiştir. Siyasi muhalefetin yetersiz kaldığı herdurumda Mahkeme müdahil olmayı başarmıştır. TürkAnayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini bilesınırsızca denetleyebilecek iktidarı kendinde gör-mektedir.

Böyle bir Anayasa Mahkemesi geleneğinin değişmesiTürkiye'nin en önemli hedeflerinden biri haline gel-miştir. Yeni anayasa değişikliği, Mahkeme'nin üyesayısını arttırmakta, yasama organının üye seçmesineimkan vermekte, üyelik süresini 12 yılla sınırlı halegetirmektedir. Bu haliyle Türk Anayasa Mahkemesi,dünyadaki benzerlerinden hala çok geridedir.Özellikle askeri yargı kökenli üyelerin hala mevcutolması, TBMM'ye sadece 3 üye belirleme yetkisi tanın-ması, anayasa değişikliklerini denetleme konusundaMahkeme'nin gerçek anlamda sınırlandırılmasınadair herhangi bir düzenlemenin bulunmamasıönemli eksiklikler olarak ortada durmaktadır.

Anayasa Mahkemesi'nin oluşumuna ve işleyişineyapılan bu çok küçük müdahalenin bile ne kadarbüyük tartışmalar doğurduğunu dikkate alırsak,Türkiye'de Mahkeme'nin evrensel standartlara uygunolarak yapılandırılmasının ne kadar güç bir işolduğunu düşünmek gerekir. Bunda, Mahkeme'ninuzun zamandır seçimle iktidarı kazanma ihtimalibulunmayan “resmi ideoloji”ye mensup siyasipartilerin yetersiz gücünü tamamlayan ve seçimlegelen iktidarlara karşı bir vesayet organı gibi işlevgörüyor olmasının payı büyüktür. Mahkeme askeri /sivil bürokratik iktidarın en güçlü“kale”si olarak kabuledilmekteydi.

Anayasa değişikliğinin en çok tartışılan ikinci düzen-leme konusu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ileilgili maddelerdir. Bu düzenleme ile HSYK'nın üyesayısını arttırılmakta, üye kaynakları çeşitlendiril-mekte, işleyişiyle ilgili yeni esaslar getirilmektedir.

Düşünce ve ifade özgürlüğü ile ilgili kararlarda bunu

izlemek mümkündür.

Anayasa Değişikliğinin Ana Ekseni

Anayasa Mahkemesi'ne Ne Oldu?

Hakimler ve SavcılarYüksek Kurulu

SAYI 15 - 16

Page 35: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

35

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1961 Anayasasının yüksek yargıya ve onun oluşumundabelirleyici rol oynayan Yüksek Hakimler Kurulu'na özelönem atfettiği bilinmektedir. Hakim ve savcıların atan-ması, görevden alınması ve diğer özlük işleriyle ilgili yet-kinin siyasi iktidardan alınıp bağımsız bir kurula verilmesiilk kez 1961'de gerçekleşmiştir. Bu düzenlemeden birsüre önce, yüksek mahkemeler başta olmak üzere,hakim ve savcılar arasında ciddi oranda bir tasfiye ger-çekleştirildiği de hatırlanmalıdır. 61 Anayasası'ndaki yenidüzenlemeyi bu tasfiyelerle birleştirerek değerlendir-mek gerekir. Önce ideolojik tasfiye hareketine girişilmiş,daha sonra ise“bağımsız”bir kurul oluşturularak özellikleyüksek yargının kendi kendini üreten bir sistemle oluşu-munun “otomatiğe” bağlanması sağlanmıştır. Bu düzen-lemenin amacı yargı bağımsızlığını sağlamak değil,yargıyı asker/sivil bürokrasinin kontrolüne vermektir.Yargı bağımsızlığını, sadece, yargının yürütme ve yasa-ma karşısında bağımsızlığı olarak algılayan, yargınınözellikle yüksek yargı karşısındaki bağımsızlığının da çokönemli bir bağımsızlık unsuru olduğunu unutan bir anla-yış bugünlere kadar uzanan hukuk krizinin başlangıçnoktasıdır.

Yeni anayasa değişikliğinde HSYK ile ilgili düzenlemedeyüksek yargının itiraz etmiş olduğu noktalar, adaletbakanı ile bakanlık müsteşarının kurulda bulunması gibigörünse de bunun gerçeği yansıtmadığı kolayca anlaşı-labilir. Zira adalet bakanı ve müsteşar zaten değişikliktenönce de kurul üyesidir. Değişiklikte, HSYK'nın üye sayısıarttırılmakta, dolayısıyla adalet bakanının ve müsteşarınetkisi üçte bir oranında azaltılmakta, adalet bakanının üçdaire halinde çalışması öngörülen kurul toplantılarınınhepsine değil sadece genel kurul toplantılarına katılmasıöngörülmekte, müsteşarın sadece dairelerden birininüyesi olması sağlanmakta, böylece hem adalet bakanı-nın hem de müsteşarın 82 Anayasasının getirdiği siste-me göre önemli ölçüde etkisizleştirildiği açık bir şekildegörülmektedir. Adalet bakanlığına bağlı olan müfettişle-rin HSYK'ya bağlanması da yıllardır bağımsızlığın önün-de en önemli bir engel olarak nitelendirilen durumundüzeltilmesi anlamına gelmektedir. Sadece bu düzenle-me dahi oldukça ileri bir adım olarak kabul edilmelidir.

Kanaatimizce, yüksek yargı üyelerinin bu konudaki asılitirazları, HSYK'ya yerel mahkemelerde görev yapanhakim ve savcılar arasından önemli sayıda üye seçilecekolmasıdır. Yerel mahkemelerde görev yapan hakim vesavcıların HSYK'da temsil edilmesi, toplam üye sayısınınyarıya yakınını oluşturması yüksek yargı mensubu ha-kimler tarafından ciddi bir hoşnutsuzlukla karşılanmak-tadır. Bu durum, uzun yıllardır, yüksek yargı mensubuhakimler ile yerel mahkemelerde görev yapan hakim vesavcılar arasında oluşturulan “hiyerarşik” yapının çök-mesi anlamına gelmektedir. Değişiklikle, Yargıtay veDanıştay üyelerinin belirlenmesinde yerel mahkemeler-de görev yapan hakimler ve savcılar etkili olacaktır; budurumda, yüksek mahkeme mensupları ile yerelde gö-rev yapan hakim ve savcılar arasında astlık üstlük ilişkisideğil sadece bir görev ayrımı bulunduğu anlaşılacaktır.Yargı sadece yürütme ve yasamaya karşı değil, yüksekyargıya karşı da bağımsız hale gelecektir.

Bugünkü sistemde yerel mahkeme kararlarını temyizyoluyla inceleyen ve hukukilik denetimi yapan yüksekmahkemeler, HSYK'daki belirleyici güçleri sayesinde,yerel mahkemelerdeki hakim ve savcılar üzerinde aşıla-maz bir güç ve tesir oluşturmaktadırlar. Yerel mahke-melerde görev yapan hakim ve savcılar yüksek mahke-melerin hukuki denetim sonucu verdikleri kararlarauymama (direnme) hakkına sahipken, HSYK faktörü ilebundan çekinmekte, yüksek yargıya bağımlı kararlarüretmektedirler. Yüksek yargı ile HSYK arasındaki buorganik ilişki yargı bağımsızlığının önündeki en büyükengeldir. Hukukilik denetimin üzerinden idari denetimgölgesi kalkmadıkça gerçek anlamda yargı bağımsızlığısağlanamazdı.

Değişiklikten önce, HSYK'nın demokratik meşruiyeti deönemli bir mesele olarak karşımızdaydı. Millet adınaegemenlik yetkisini kullandığını iddia eden yargının,gerçekte milletle hiçbir “münasebet”i bulunmamak-tadır. Milletle yargı arasında bir münasebet tesis edecek,millet adına karar verme yetkisini sahici kılacak mekaniz-maların kurulması önem taşımaktadır. Bu da en azındanyargıçları atayan kurulun ya doğrudan ya da dolaylı ola-rak seçim esasıyla ilişkilendirilmesini gerekli kılmaktadır.En doğru formül yasama organının hakim ve savcılarıatayan kurula üye seçmesidir. Anayasa değişikliğindebunu yapmaktan da kaçınılmıştır. Bir çok Avrupa ülke-sinde hakim ve savcılar doğrudan veya dolaylı olarakseçilmiş siyasi iktidarlar tarafından atanmaktadır. Yargıbağımsızlığı hakimlerin atanmasından çok görevleriyleilgili teminatlarla ölçülmektedir; atanma meselesi ikincilbir meseledir.

Yeni anayasa değişikliği, ayrıca, temyiz mahkemele-rinde oluşmuş kast sistemini ortadan kaldıracağı içinönem taşımaktadır. Önceki sistemde HSYK, AdaletBakanı ve müsteşarı dışında, Yargıtay ve Danış-tay'danseçilen üyelerle oluşmakta, Yargıtay ve Danıştay üyeleriise HSYK tarafından seçilmekteydi. Bu kısır döngü için-de, temyiz mahkemelerinde tamamen dışarıya kapalıbir kast sistemi oluşturulmuştu. Yerel mahkemelerdenHSYK'ya üye seçilmesi hem demokratik temsili hem deçeşitliliği sağlaması bakımından çok önemli biradımdır.

Anayasa değişikliğinin kabul edilmesiyle Türkiyetarihinin önemli bir dönüm noktasından geçilmiş oldu.Darbelerle inşa edilmiş hukuk sistemi önemli bir müda-haleye maruz kalmıştır. Siyasetin alanı genişlemiş, yar-gının siyasete müdahale imkânları azaltılmıştır. Yargı-nın siyasetten uzaklaştırılmasıyla hukuk devleti, siyase-tin güçlendirilmesiyle demokrasi geliştirilmiştir. BütünbunlarTürkiye'nin hukuk ve demokrasi alanlarında yenimesafeler aldığını göstermektedir. Ancak yeterli değil-dir. Yeni bir anayasa yapılmadıkça Türkiye'nin hukuk vedemokrasi alanında kalıcı adımlar atması mümkündeğildir. Bu sebeple, referandumla kabul edilmiş olananayasa değişikliğinin, yeni bir anayasa yapımının önü-nü açtığı ölçüde başarılı olacağını unutmamak gerekir.

Sonuç

SAYI 15 - 16

Page 36: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

36

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Türkiye'de demokrasinin konsolidasyonu açısındanbirinci öncelikle mesele, sivil ve siyasi katılıma dayalı,çoğulcu demokrasinin öncülleri esas alınarak oluştu-rulmuş, lafzı da ruhu da demokrasi kokan yeni biranayasanın yapılmasıdır.

Tanzimat Fermanına kadar uzanan, ilk olarak 1876anayasası ile kendisini“kanun-ı esasi”formatında orta-ya koyan Türkiye'deki meşruti-demokratik geleneğinCumhuriyet dönemindeki tüm yansımaları, demok-ratik olmayan süreçlerin ürünüdür. Yeni Anayasatartışmasını vazgeçilmez kılan hususlar, hem usul hemde muhteva açısından caridir. Anayasaları demokratikkılan nitelik, muhtevaları kadar, kabul edilme süreçle-rinin de demokrasinin asgari standartlarına uygunlukarz etmesidir.

Mecelle'nin“vüsule ermek usul” iledir belirlemesindenhareketle, süreç açısından demokratik nitelik taşıma-yan bir anayasanın, muhtevasından bağımsız olarakdemokratik meşruiyeti problemli olan bir anayasa ola-cağını söyleyebiliriz. Bu yüzden, 1924 Anayasasındanbaşlayarak Türkiye'deki tüm anayasaların, demokratikbir nitelik taşımadığını ileri süreceğim. 1924 Anayasası,Kemalist Devrimin, Zekeriya Sertel'in ifadesiyle, “yıkımsürecini” başlattığı 1924'te kabul edilmiştir. BuAnayasa, egemen iradenin sınır tanımadığı, sınırlı eleş-tirileri bile yaptırıma bağladığı, çok partili muhalefetinyok edildiği, nihayet uygulamada Anayasaya uygunlukdenetimi olmadığı için, Anayasanın rahatlıkla devredışı bırakılabildiği, Tek Parti yönetiminin kuruluş süre-cine giden yolun kilometre taşlarının oluşturulmayabaşlandığı bir dönemde yapılmıştır. Huntington'un“birinci ters/demokrasi karşıtı dalga” olarak adlan-dırdığı 1922-1942 döneminde seçimli demokrasilerinsayısı 33'ten 11'e düşmüştür. Yine Huntington'a göre,Türkiye, ikinci demokratikleşme dalgasında demok-ratik bir rejim kurmuş, ikinci ters dalga ile demokratikrejimi yitirmiş, üçüncü dalga ile tekrar demokrasiyegeçmiş ülkeler arasındadır. Yani bu anayasa, bu yazınınson kısmında temas edeceğimiz gibi, bir kriz döne-minde yapılmıştır, ki bu durum anayasaların varlıkesprisiyle bağdaşmayan bir durumdur. Cumhuriyeti-

mizin seçimlerle tanımlanan asgari düzeydeki demok-rasiyle tanışması, ancak İkinci Dünya Savaşından sonramümkün olabilmiştir.

Sivil ve siyasi katılımın sıfırlandığı, Türkiye'nin1936'daki düzenlemelerle“parti devleti”olmaya yönel-diği, Atatürk'ün karizmatik liderliğinde somutlaşankurucu iradenin mutlak egemenliğine dayalı, SerbestFırka örneğinde görüldüğü gibi, siyasi muhalefeti biletek partili rejimi tahkim etmenin bir vesilesi olarakkullanan “Devrim atmosferi”nin, demokrasi diye birproblemi bulunmamaktaydı. Bu yüzden,Tek Parti anla-yışını mümkün kılan, kuvvetler ayrılığının embriyonikmahiyet arz ettiği, zihniyet olarak aşkın devleti veDevrimin ideallerine itaati kutsayan bir korporatizmuygulamasına eşlik eden 1924 Anayasası, içerdiğidemokratik unsurlara rağmen, demokratik meşruiyetaçısından problemli bir anayasadır. Bu yüzdenCumhuriyet vs Demokrasi tartışmasında Cumhuriyet,“devlet” merkezli Kemalist devrim uygulamasınatekabül ettiği için, demokrasiyle bağdaştırılmasımümkün olmayan bir niteliğe sahiptir. Eğer Cumhu-riyet demokratikleşecekse, Cumhuriyetin gerçektenegemenliğin hanedandan halka aktarıldığı bir devletbiçimi olarak, demokrasiye karşıt değil pekiştirici bir roloynaması beklenir. Bir kısım siyaset ve yargıkesimlerinin dilinde rast geldiğimiz “Cumhuriyetinkazanımları” söylemi ile dile getirilen hususların çoğu-nun, demokratik öğreti ile bağdaşmaması elbette birrastlantı olarak yorumlanamaz.

Türkiye'de modernleşme sürecinin“devletin bekasına”odaklanmış olması, modernleşme ile demokratikleş-me arasında, en azından başlangıç dönemi itibariyle,zati bir çatışma doğurmuştur. Devlet odaklı modern-leşme sürecinin devletin koruyucu sınıfı olarak kurgu-ladığı sivil-askeri bürokrasinin, kendilerine ait olarakkabul ettikleri “devleti” topluma ve siyasete karşı koru-mak amacıyla gerçekleştirdikleri askeri darbeler sonra-sında hazırlanan 1961 ve 1982 anayasaları, birer darbedönemi anayasası oldukları için, “Devrim anayasası”gibi, demokratik meşruiyetten yoksundur.

Türkiye İçinYeni Bir Anayasa Zamanı

Doç. Dr. Ahmet Yıldız

SAYI 15 - 16

Page 37: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

37

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Bu dönemde, anayasa yapımı için oluşturulan sözde“Kurucu Meclis” ile 12 Eylül dönemi “DanışmaMeclisi”nin demokratik katılıma dayanmaması, usulboyutu itibariyle bu anayasaları demokratik bir siyasaltoplum için uygunsuz kılmaktadır.

Türkiye anayasa yapma pratiğine hakim olan anlayışda, sivil-siyasi katılıma dayalı yeni bir anayasayıTürkiye için zorunlu kılan bir unsurdur.

nda belirtildiği gibi, anayasalar siyasi faaliyetiçin bir çerçeve olmalı, siyaset için bir araçolmamalıdır. Oysa, genel olarak Türkiye anayasapratiğine hakim olan zihniyet, özel olarak da halenyürürlükte olan 1982 Anayasası, tam da buradabelirtilen zaafla mualleldir. 1982 Anayasası siyasetegenel bir çerçeve çizmekle kalmamakta, Başlangıçbölümünden başlayarak Geçici maddelerine kadar,devlet koruyucularının ve onların çıkarlarını sistemikhale getiren “devlet ideolojisinin”-ki, bu ideolojiAnayasada Atatürkçülük olarak tanımlanmaktadır- deortaya koyduğu gibi, siyaset için doğrudan bir araçolarak kurgulanmıştır. Bu sayede asker MGKvasıtasıyla, yargıçlar Anayasa Mahkemesi ve Danıştayvasıtasıyla siyasi sisteme vesayet eder ve açıkça siyasifaaliyette bulunmuştur. Son Resepsiyon krizindeörneklendiği gibi, din eğitimi, türban ve ulusal kimlikkonularında bu kesimler arasında tam bir örtüşmeyiyansıtan yaklaşımlar ve Anayasanın buna imkânveren yapısı, bu Anayasanın siyasetin temel çerçe-vesini yansıtan asli bir mutabakat metni olmaktanziyade, devletçi modernleşmeci seçkinlerin siyasetikendi kontrollerinde tutma aracı olduğunu ifşaetmektedir. Demokratik siyaset imkanını ortadankaldıran niteliğiyle 1982 Anayasası, kabul edilemez vevarlığı tolere edilemez bir anayasadır.

Yeni bir anayasayı zorunlu kılan sebeplerden biri de,“tarihsellik”tir. Herkes tarafından kabul edilen ya dabütün zaman ve mekanları kuşatan külli bir aklınürünü olan bir anayasa- böyle bir anayasanınolmadığı açıktır- değişime açık değildir; çünkü buna

ihtiyaç duymaz/bırakmaz. Oysa Kur'an-ı Kerim bilebizim/insanın muayyen bir anlama biçimiyle hayataaktarılmaktadır ve bu anlama biçimi bütünüyletarihsel bir nitelik taşır. Bu yüzden, bir anayasanındemokratik meşruiyete sahip olması, seçmenlerinonu değiştirebilme imkanının olmasını zorunlu kılar.Avrupa'nın en eski anayasaları olan 1814 tarihliNorveç ve Hollanda anayasalarından birincisi 200'denfazla kez değiştirilirken, ikincisi 1983'te tamamenyenilenmiştir. Bu bakımdan halen yaşayan en eskianayasa olarak kabul edilebilecek 1787 tarihliAmerikan Anayasası da, uğradığı çeşitli değişikliklerinyanı sıra, ABD Yüksek Mahkemesi'nin içtihatlarısayesinde sürekli güncellenerek demokratik gelişimeayak uydurmayı ve güncel kalabilmeyi başarmıştır.Anayasaların değiştirilmelerinin zorlaştırılması-katıanayasa pratiği-anlaşılabilir ve birçok durumdagerekli bir anayasa pratiğidir. Bu bakımdan, yeni biranayasa yapımı için özel olarak bu işle görevlendiril-miş bir anayasa yapıcı Meclis, zorunlu bir demokratikgereklilik değildir; Kurucu Meclis pratiği yalnızca biryerindelik aracıdır. Dolayısıyla, meşru seçimlerleoluşturulmuş bir Parlamento her zaman yeni biranayasa yapma kabiliyetine sahiptir.

Parlamentonun yeni bir anayasa yapmasınınönündeki en önemli engel, demokratik temsilaçısından zayıf olmasıdır. Seçim sisteminin yüzde10'luk ülke barajını aşmayı zorunlu kılması, anayasayapımı için olmazsa olmaz olan tüm örgütlü kesim-lerin temsiline ciddi bir engel olma potansiyeli taşı-maktadır. Mevcut parlamento, BDP'nin bağımsızadaylar yoluyla bu barajın etrafından dolaşarak daolsa temsil edildiği bir parlamento olduğu için,anayasa yapma meşruiyetine sahiptir. Bu meşruiyetinzedelenmemesi için, seçimlerdeki ülke barajının enazından yüzde 7'ye indirilmesi vazgeçilmez bir zorun-luluktur.

Seçmenin anayasayı değiştirme kabiliyeti açısından,Anayasalarda “değiştirilemez” maddelerin kapsa-mının son derece dar tutulması da bir zorunluluktur.Devletin şekli, egemenlik, toprak bütünlüğü ve fede-ralizm gibi hususların çağdaş anayasaların bir kısmın-da “değişmezliğe” konu edildiği görülmektedir.Cumhuriyetin nitelikleriyle birlikte, Devletin dilini,başkentini ve ulusal marşını da “değişmezliğe” konuyapan 1982 anayasası, bu bakımdan seçmenindemokratik iradesini önemli ölçüde sınırlamaktadır.Yeni bir anayasada, sadece devlet şekli değişmezliğekonu yapılmalıdır. Belli bir olgunluk düzeyine ulaşantüm anayasaların, mevcut nesillerin değil, geçmişkuşakların mutabakat metinleri oldukları ve günündemokratik ihtiyaçlarına uyum kabiliyetleri nisbetin-de süreklilik arz etmeleri gerektiği unutulmamalıdır.

AnayasaDeğişiklikleri Hakkında Venedik KomisyonuRaporu

SAYI 15 - 16

Page 38: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

38

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Tam da burada, yeni bir anayasa için neden uygun birsürece girdiğimizi temellendiren son bir hususu dahaifade etmek isterim. Anayasaların değiştirilmesininnitelikli çoğunluk, referandum şartı, değişiklik kararıalan parlamentonun feshedilmesi ve özel görüşmeprosedürleri gibi araçlarla zorlaştırılması, demokratiktoplumların kendilerini “yanlış kararlar almaya”yönlendiren eğilimler karşısında koruma refleksleriniyansıtır. Yunan mitolojisindeki Odysse ve Sirenlermetaforu ile ifade edilen bu durum, Odysse'nin“vatan”ına selametle ulaşabilmesi için, kadın başlıkuşlar olan Sirenlerin yaşadığı adanın yanındangeçerken, onların çıkardığı “baştan çıkarıcı” seslerkarşısında kendisini kaybedip kayalıklarda hayatınason vermemesi için, adamlarına kendisini gemidireğine bağlamaları ve kendisi talep etse bile,Sirenlerin sesi geçmeden çözmemeleri emrini verme-si, böylece “kriz” pasajını atlatmalarını anlatır. Demok-ratik toplumlar da, Nazizm benzeri otoriter eğilimleredemokrasiyi kurban vermemek için, anayasalarındeğiştirilmesini basit çoğunluğun insiyatifine bırak-mamayı, demokratik temsile dayalı nitelikli bir çoğun-luğa bu hakkı vermeyi tercih etmişlerdir. Türkiye artıkSirenlerin çıkardığı kahredici ve intihara sürükleyiciseslerin etkisini nötralize edebilecek durumdadır.Toplumun, dinamik bir mutabakata zemin teşkil ede-cek bir müzakere sürecini yürütmesini mümkün kıla-cak kurumsal mekanizmalar az-çok oluşmuş haldedir.Artık ne Devrim Atmosferi, ne de darbeler gibi “kriz”ortamları içinde değiliz. Sirenlerin sesleri çıksa da, bun-ların yol açacağı etkileri giderecek “gemi direkleri”mevcuttur. Darbelerin sivil görünümleri bu müzakeresürecini temelden etkileyecek bir güce sahip değildir.

2011 seçimlerine yeni anayasa ihtiyacı damgasınıvurmuştur. Seçim kampanyası ve siyasi partilerin kendigörüşlerini bu süreçte seçmene iletmeleriyle, seçimsonrasındaki müzakere ve karar verme sürecini olgun-laştırmak mümkündür. Yeni Anayasa ihtiyacı, acelecilikve kriz semptomlarından azade bir atmosferde,seçmenin demokratik tercihlerine saygıyı yansıtacakve toplumdaki çoğulculuğu veri alacak bir şekilde,asgari bir toplumsal mutabakatı yansıtacak birmüzakere süreci sonucunda karşılığını bulmalıdır.

Demokratik siyasi düzenin ilk şartı, iktidarın seçimlebelirlenmesi ve çoğunluğun iktidarının sağlanmasıdır.Çok partili siyasi hayata geçildikten sonra yapılanhiçbir anayasa sivil değildir. 1961 ve 1982 Anayasalarıaskeri darbeler sonrasında ve askeri elit ve bu elitleişbirliği halinde hareket eden bürokratik elitin öncelik-lerini yansıtmaktadır. Bu anayasaları hazırlayan “kuru-

cu yapılar” demokratik seçimlerle oluşturulmamıştır.İktidar gücü de, seçimlerde çoğunluğa sahip siyaset-çilerin emanetinde olmamıştır. Bu anayasalar, demok-ratik bir süreç içinde oluşmuş ya da onaylanmış değil-dir. Bu yüzden demokratik meşruiyet yoksunu olananayasalardır.

Anayasalar, demokratik siyasetin temel kurallarınıbelirleyen metinlerdir. Dolayısıyla kurumsal mutaba-katın değil, öncelikle toplumsal mutabakatın ürünüolmak zorundadırlar. Türkiye'deki tüm anayasalar,toplumsal iradeye karşı sivil-askeri kurumsal iktidarınçıkarlarını korumak üzere yapılmıştır. Bu anayasalarındayandığı siyaset felsefesi demokratik değildir. HukukDevletiyle taçlanmış, dolayısıyla azınlığın haklarınıihlal etmeyen ama mutlaka çoğunluğun tayin ediciolduğu bir anayasal düzen kurulmalıdır.

Kelimenin her iki anlamında da sivil bir anayasayaihtiyaç vardır: “Resmi/devlete ait olmayan” ve “askeri-askere ait olmayan”. Demokratik anayasalar halka ait(cumhurî!) anayasalar olmak zorundadır. Türkiye'dehalkın ve onun temsilcilerinin eliyle yapılmış, demok-ratik siyaset felsefesine dayalı bir anayasa hiç olmadı;şimdi bu anayasayı yapmanın zamanıdır.

12 Haziran seçimleriyle göreve başlayan 24 üncüdönem parlamentosu, yüzde 90'lara ulaşan temsiloranıyla, tüm toplumsal kesimlerin temsilcilerininbulunduğu kapsayıcı çeşitliliğiyle, kurucu bir Meclisvasfına sahiptir. Bu demokratik niteliğini arttıran birunsur, siyasi sürecin asker ve yargı eliyle hukuk dışıolarak biçimlendirilmeye çalışıldığı bir ortamda, halkınaçık bir çoğunlukla bunu onaylamadığını göstermesi-dir. Bu da, 24 üncü dönem parlamentosunu, yeni vesivil bir anayasa hazırlamakla etik açıdan da yükümlükılmaktadır.

Yeni anayasa, hem yapıcı aktörleriyle, hem daya-nacağı siyaset felsefesiyle, hem de içeriğiyle sivil olmakzorundadır: Sivillik demokratik rejimlerin olmazsaolmaz niteliğidir. Sivillik, demokrasiyi ayakta tutan enönemli sosyo-politik unsurdur. Demokratik siyasihayat dinamik bir süreçtir. Bu sürecin sürekliliği ancaksivil dinamiklerin her zaman kendisini hissettirmesiylemümkündür.

Sivil anayasa, cumhuriyetin demokratikleştirilerekcumhura emanet edilmesinin, başka bir ifadeyledemokratik cumhuriyetin olmazsa olmaz şartıdır.Cumhuriyet gemisinin demokrasi limanında demiratması ve emniyete kavuşmasının lazımıdır. Şimdidemokrasiyi derinleştirme zamanıdır. Sivil anayasa buişin besmelesidir!

Bu çerçevede sonuç cümleleri olarak şunlarsöylenebilir:

1-

2-

3-

4-

5-

6-

SAYI 15 - 16

Page 39: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

39

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Türkiye'de kimin anayasa yapacağına ilişkin iki anagörüş ve iki ana pratik bulunmaktadır. Azınlık ta olsaantidemokratik bir görüş, siyasetçilere güvenilemeye-ceğinden siyasetçilerin ortaya koyduğu taslaklardanhareketle parlamentonun anayasa yapamayacağı,rejimin sürdürülebilmesi ve korunması bakımından biranayasa ihtiyacı bulunduğu takdirde bunun da ancakrejimin koruyucu ve kollayıcıları olan vesayet kurum-ları tarafından teknik bir kadroya yaptırılacağı inancın-dadır. 1961 Anayasası, 1971 Anayasa Değişiklikleri,1982 Anayasası pratikleri bu anlayışa uygundur. 1961Anayasası bir askeri darbenin ve bu darbeyi besleyenkoşulların ürünüdür. Bu anayasa bir askeri rejim orta-mında hazırlanmış, 37 subaydan oluşan Milli BirlikKomitesi ve seçkinci bir karakter taşıyan TemsilcilerMeclisi'nden meydana gelen Kurucu Meclis tarafındanyapılmıştır. Türkiye'de bir anayasanın kurucu meclistarafından oluşturulması 1961'de yaşanan ilk deneydir.1961 Anayasası'nın hazırlanması ve kabulünde üç aşa-ma vardır. Ön tasarıların hazırlanması, tasarılarınKurucu Meclis tarafından tartışılıp kabulü ve halkoyla-ması. MBK veTSK Başkumandanlığı yeni bir anayasa öntasarısı hazırlamaları için İstanbul Hukuk Fakülte-si'nden yedi öğretim üyesini görevlendirmişti. Bu bilimkurulu Ankara Üniversitesi'nden de üç üye alarak öntasarıyı hazırlayıp, MBK'ya sundu. Bu konuda hazırla-nan ikinci taslak Ankara Üniversitesi Siyasal BilgilerFakültesi'nin hazırladığı ön tasarıdır.

1961 Anayasası kabul edilirken yaşanan bir başka ilk,halkoylaması yapılmasıdır. 1961 Anayasası bir yandanhak ve özgürlükler bakımından Batı standartlarınıgetirmiş bir anayasa olmasına rağmen, diğer yandanbu anayasa ilk kez MGK gibi yarı askeri bir kurulu ana-yasal organ haline getirerek yürütme erkine ortaketmiş, ilk kez askeri mahkemeleri ve Askeri Yargıtay'ıanayasal organ haline getirerek asker kişiler açısındantabii hakim ilkesine aykırı olarak askeri yargıya genişbir görev alanı belirlemiş, sivilleri bazı önemli suçlarınedeniyle askeri yargının görev alanına sokmuş böyle-ce askeri vesayetin ve çift başlı yargının yolunuaçmıştır. 1971 askeri darbesinden sonra ise açık tutu-

lan parlamentoya darbeyi yapanlar tarafından anayasadeğişiklikleri yaptırılmıştır. Yapılan değişikliklerle MGKüzerinden TSK'nın yürütme üzerindeki ağırlığı arttırıl-mış ve daha önemlisi asker kişilerle ilgili idari işlem veeylemlerin hukuki denetimi Danıştay'dan alınmış ve ilkkez oluşturulan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'neverilmiştir. Ayrıca 1961 Anayasası'nda özgürlük kural,sınırlama istisna olmasına rağmen, yapılan değişikliklebu durum tersine çevrilmeye çalışılmıştır.

Hak ve özgürlükleri sınırlama nedenleri çoğaltılarak“devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”gibi soyut, muğlak sınırlamalar getirilmiştir. Özellikle1975'lerden sonra terörle ve ekonomik baskılarla istik-rarsızlaştırılan çok partili rejim 12 Eylül 1980' de sert biraskeri darbeyle karşılaşmıştır. Beş orgeneralden oluşanMilli Güvenlik Konseyi 29. Haziran. 1981'de çıkardığıbir kanunla yeni bir anayasa yapmak üzere MGK veDanışma Meclisi'nden meydana gelen bir KurucuMeclis oluşturmuştur. Danışma Meclisi, kendi üyeleriarasından anayasa tasarısını hazırlamak üzere 15 kişilikbir komisyon görevlendirmiştir. Danışma Meclisi'ndegörüşülüp, kabul edilen anayasa daha sonra MGK'dakabul edilmiş, son sözü MGK söylemiştir. Bu anayasa 7.Kasım. 1982'de halkoyuna sunulmuştur. Bir darbeürünü olan 1982 Anayasası, devleti yücelten, kutsayan,bireyi korumasız bırakan, tam bir geriye gidişi ifadeeden, devlet otoritesini ve askeri vesayeti pekiştiren,hak ve özgürlükleri sınırlamalarla kullanılamaz halegetiren bir anayasa olmuştur. 1982 Anayasası'nı hemiçeriği, hem yapılışı ve oylama biçimi göz önünealındığında bir anayasa metni olarak kabul etmekzordur. 1982 Anayasası askeri vesayetin sınırlarını dahada genişletmiştir. AB ilerleme raporları doğrultusundayapılan değişiklikler anayasanın felsefesinin, ruhunun,amacının değişmesini sağlayamamıştır.

Çoğunlukta olan ikinci görüş ise parlamentolarınanayasa yapabilecekleri inancındadır. 1876 Kanun-uEsasîsi bu yaklaşımın dışındadır. 1876 Kanun-u EsasisiPadişah tarafından atanan “Cemiyet-i Mahsusa” isimlibir kurul tarafından hazırlanmıştır.

Yeni AnayasadaKim Söz Sahibi Olacak?

Ümit Kardaş

SAYI 15 - 16

Page 40: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

40

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Bu kurulun başkanı Server Paşa olup Kurul'da iki asker,16 sivil bürokrat (üçü Gayrimüslim) ve ulemadan 10kişi vardır. Cemiyet-i Mahsusa'nın Mithat Paşa'nın veSait Paşa'nın hazırladığı önceki taslaklardan ve yabancıanayasalardan (Belçika, Polonya, Prusya) da yararlana-rak hazırladığı tasarı Mithat Paşa'nın başkanlığındakiHeyet-iVükelâdan geçmiş, Padişah tarafından kabul veilân edilmiştir. Görüldüğü gibi Kanun-u Esasî, halkıtemsil eden bir kurucu meclis tarafından hazırlanma-mıştır. Yine Kanun-u Esasînin kabulü için bir kurucureferandum da yapılmamıştır. Kanun-i Esasi gerçek biranayasa olarak kabul edilmemekte, millete bağışlan-mış bir berat olarak nitelendirilmektedir. (CharteConstitutionelle ) Meşruti monarşiye geçişi sağlayan1909 değişiklikleri ise Heyet-i Âyan ve Heyet-i Mebu-san'dan oluşan “Meclis-i Umumî-i Millet” tarafındanyapılmıştır. 1921 ve 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunları,meclis tarafından yapılmıştır.

Kurtuluş Savaşı koşullarında oluşan yeni devlet veiktidar düzenine ilişkin kuralları gösterecek yeni biranayasa ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Böylece meşruluk vehukukilik niteliğine sahip çıkılarak, kurtuluş hareketiyeni bir anayasayla sürdürülmek istenilmiştir. İcraVekilleri Heyeti'nin hazırladığı Teşkilat-ı Esasiye Kanu-nu Layihası adını taşıyan ve Genel Kurul'a sunulanmetin bazı bölümleri göz önüne alındığında birhükümet programını andırıyordu. Bu belgenin dahaçok “halkçılık programı” adıyla anılması da bunugösteriyordu. 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu, yerelkongre iktidarlarından ulusal meclise uzanan birsürecin ürünü olup sivil unsurlar ön plandadır. Meclisindemokratik niteliği kurucu meclis görevi yapan bumeclisi güçlü kılmıştır. TEK iktidarı sınırlamayı değil,ulusal birliği amaçlamış, egemenliğin kaynağındaköklü bir değişiklik yaparak, milletin temsilcisi olanmeclisi tek ve sınırsız güç olarak öne çıkarmıştır. . 20.Nisan. 1924Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nu ise ikinci BMMyapmıştır. Kanun-i Esasi Encümeni, anayasa tasarısıhazırlanması konusunda bir öneri olmadan, kendi-liğinden bir tasarı hazırlayarak BMM Genel Kurulu'nasunmuştur. BMM kurucu bir meclis olmamasınarağmen, ulusun tek ve egemenlik hakkını kullanmayatam yetkili temsilcisi sayıldığından yeni bir anayasayapabileceği konusunda bir tereddüde düşülmemiştir.Amaç güçlü bir devlet düzeni yaratmaktı. Ancak bugücün toplandığı organ yürütme değil, temsili birnitelik taşıyan BMM'dir.Yürütme erki de BMM'ye aittir.

Bugün sivil toplumun da katılacağı tartışmalarüzerinden mümkün olduğunca geniş temsile dayalıbir parlamentonun ya da kurucu meclisin anayasayapabileceği görüşü ağırlık kazanmıştır. Ancak ana-

yasa inşa sürecinde hangi verilerin referans alınacağınoktasında görüşler ayrılmaktadır. Bir kısım görüşsahipleri mevcut rejimin verilerinden hareket edilmesigerektiğini bu verilerin göz ardı edilemeyeceğini önesürmekte, bir görüş ise AB ilkelerinin yeterli veriolduğunu, başka bir tartışmaya gerek olmadığınısavunmaktadır. Bütün bu görüşlerde ilginç olan husus,toplumsal sözleşme sayılan anayasa inşa sürecindebireylere, gruplara ve topluma öncelikli rolverilmemesi dolayısıyla jakoben bir anlayışlatoplumun iyiliği doğrultusunda toplumun geleceğinimerkezden ve dar bir çerçevede tasarlama isteğidir.Oysa Türkiye'de anayasanın muhatapları olan bireylerve gruplar anayasaların inşa süreçlerinde hiçbir zamansöz sahibi olamamışlardır.

Devlet daima totaliter eğilimli otoriter karakteriyletoplumu yukarıdan değiştirmeye kalkmış, toplumunne istediğini duymak istememiştir. Resmi ideoloji,anayasalar, kanunlar ve uygulamalarla topluma daya-tılmıştır. Kurmaca bir hukukla adil yargılanma hakkıçiğnenmiş, devlet bürokrasisi ve elitist çevreler top-luma yabancılaşmıştır. Dindarlar, Kürtler, Aleviler,Gayrimüslimler, Solcular mağdur edilmiştir. Bürokrasive siyaset, demokrasi ve özgürlük talepleri bakımın-dan toplumun gerisinde kalmıştır. Toplum içindekigruplar ve bireyler, kendileri dışında kalanların hak veözgürlükleri tanınmadan özgür olamayacaklarınıanlamışlardır. Herkes bakımından hak ve özgürlükleriyeni bir toplumsal sözleşmede güvence altına almak,devleti bu amacı gerçekleştirecek, her türlü etnik kim-liğe, dine ve inanca eşit mesafede duran bir aygıt ola-rak düzenlemek bakımından bireylerin ve toplumunanayasa inşa sürecinde fikirlerini belirtmeleri başlan-gıç noktasıdır. . 8. dalga anayasacılık, Afrika, Asya veLatin Amerika ülkelerinde iç savaş koşullarındançıkmayı ve toplumsal barışı amaçlayan anayasa yapmasüreçlerinde yaşandı. Bu anayasalar, toplum içindekifarklı kesimlerin barış içinde özgürlüklerden eşit olarakyararlanabilmelerinin ilkelerini müzakere süreciyletoplumsal mutabakat sonucu belirledikleri metinleroldular. İnsanların kendi gelecekleri üzerine alınacakkararlarda söylediklerinin dikkate alınması, onları hakve özgürlükleri kullanmada ve korumada daha isteklikıldığı görüldü. . Süreç odaklı anayasacılıkta ortak yak-laşım, çoğunlukçu yöntem ve usullere itibar edilmeyişiaksine mümkün olan en geniş müzakere ve mutabakatdüzlemini oluşturmak üzere gerekli olan katılımı sağla-yan süreçleri kurumsallaştırmak olmuştur. Bu yön-temle anayasa inşa eden ülkeler arasında Güney Afrikaönemli bir örnek ve bunu çok zor koşullarda başardı.Heyecan verici ve bize de ilham verecek olan bu örneğiaşağıda açıklayacağım.

SAYI 15 - 16

Page 41: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

41

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Güney Afrika tarihi, uyuşmazlık ve gerilimlerle dolu,her kesimin farklı açıklamalarla okuduğu bir diziönemli olaylar zinciri. M. S 100'den önce Afrika'nınmerkezinden göç edenlerden sonra 1488'te Porte-kizliler, 1652'de Hollandalılar ardından Fransızlar,Almanlar ve daha sonra Khoikhoi, Avrupalı ve Asyalı-lardan oluşan apartheid terminolojisine görecolouredes (renkliler) olarak kategorize edilen 3,2milyon insan. Yine kökenleri Hollanda'ya uzanan3 milyon kadar Afrikaan. Afrikaan çiftçilerin göçetmesi sonucu Zulular ile aralarında başlayan çatışmabirlikte İngilizlere karşı mücadeleye dönüşüyor.1910'da İngiliz kolonisi olan Güney Afrika'da anayasaile politik güç beyazların eline geçiyor, 1948'te iseUlusal Parti'nin iktidara gelmesiyle ırkçı apartheidrejimi resmileşiyor. 1960'ların başında Afrika UluasalKongresi başkanı Mandela ve diğer liderler tutuk-lanıyor. Yasaklar 1990'ların başında kalkıyor ve Man-dela serbest kalıyor.

1994 seçimlerini Nelson Mandela'nın başkanlığınıyaptığı ANC, oyların %62'sini toplayarak büyük birüstünlükle kazanmış ve Parlamento'ya seçilen 490üye, görevi iki yıllık bir süre içerisinde anayasayıhazırlamak ve onaylamak olan bir Kurucu Meclis(Constitutional Assembly) oluşturmuştur. Müzakeresürecini kolaylaştırmak ve gerekli olan idari desteğisağlamak için de bir Kurucu Meclis idaresi kurulmuş,aynı zamanda Parlamento bünyesinde bu çalışmalarıyürütecek çok partili bir Anayasa Komitesi ve buKomite'ye bağlı olarak altı tema üzerinde çalışacakalt-komite oluşturulmuştur. 1995 Ocak ayında halkıngörüşlerini almak için geniş kapsamlı bir iletişimkampanyası başlatılmıştır. Kırsal alandaki nüfusyoğunluğu, “siyah” halkın hiç bir zaman siyasi hakkullanmamış olması, eğitim eksikliği, ekonomik vekültürel farklılıklar gibi engellere rağmen süreçteamaç halkın bilinçli katılımını sağlamak olarak belir-lenmiştir. 10 aylık bir süreçte yoğun bir katılımsağlanmıştır:

Televizyonda, radyoda, ulusal-yerel basında veafişlerde yer alan reklam kampanyalarında, “[tarihe]izinizi bıraktınız, şimdi sıra fikrinizi belirtmekte” ve“Anayasal haklarınıza karar vermek sizin hakkınız”gibiinsanlara bu fırsatın önemini anlatan sloganlarabaşvurulmuştur. Bu kampanyalarda özel reklam veiletişim şirketlerinden yararlanılmıştır. 3 aylık süreiçerisinde yetişkin halkın %65'ine ulaşılmıştır. Yaklaşık

1,7 milyon dilekçe toplanmış, elemeler sonucubunlardan 11 bin öneri çıkarılmıştır.

İnsanların anayasa yapım sürecine dair daha az bilgiyesahip olmalarının muhtemel olduğu kırsal kesimeyönelik olarak hem kurucu meclisin faaliyetleri hak-kında bilgilendirme yapmak hem de halkın fikirlerinialmak için kamuoyuna açık sempozyumlar düzen-lenmiştir. Hedef kitle süreçle ilgili bilgilendirilirkenaynı zamanda eğitilmesi yönünde planlamalar yapıl-mış, bunun için “Anayasal eğitim programı” geliştiril-miştir. Sempozyumlar çerçevesinde yerel yönetimlerve sivil toplum örgütleriyle birlikte atölye çalışmalarıdüzenlenmiştir. Burada güdülen amaç, katılanlarınbelirli bir konu üzerinde tartışmalarını sağlayıpuzlaştıkları ilkeleri gözlemlemek, bunların anayasadatemsil edilmesini sağlamak ve bu vesileyle halkauzlaşma kültürünü aşılamak olmuş. Böylelikle sürecindaha açık ve daha şeffaf algılanması da sağlanmıştır.Altı aylık sürede dokuz bölgede toplam 26 sempoz-yum düzenlenmiş ve bu sempozyumlara 200'denfazla Kurucu Meclis üyesi katılmıştır. Anayasa inşasüreciyle birlikte, birçok kişi ilk defa siyasi haklarınıkullanma fırsatını elde etmiştir. Partiler arasında,kültürel ve etnik farklılıklara dayanan, çok derin zıtlaş-malar aşılmış, aynı masada yer alıp ortak bir projeçerçevesinde görüş alışverişi yapmaları sağlanmıştır.

Düzenlenen sempozyumlara paralel olarak, “UlusalSivil Toplum Dinleme Programı” çerçevesinde, her birtematik alt-komite kendi alanlarında görüşbelirtmeleri faydalı olacak kişiler ve kurumlara yöneliktoplantılar düzenlemiş toplam 600'yakın kurumdangörüş alınmıştır. Yabancı uzmanlar da bu faaliyetleredahil edilerek daha çok sorun yaratabilecek belirlikonular üzerinde somut fikirler ortaya atılmıştır.

Kamuoyunu sık sık bilgilendirmek için, konularıdetaylı ve eğitici bir şekilde sunan“Anayasal Diyalog”(Constitutional Talk) başlıklı bir resmi bülten hazır-lanmıştır. 15 günde bir yayınlanan sekiz sayfalık bubülten yaklaşık, 60 bini abone olmak üzere 160 binkişiye dağıtılmış ayrıca bu bültenler taksi ve otobüsduraklarına yerleştirilmiştir. Süreç içerisinde televiz-yon programlarına katılan Kurucu Meclis üyelerinesivil toplum tarafından sorular yöneltilmesine imkântanınmış insan hak ve özgürlükleri, güçler ayrılığı gibiönemli konular üzerinde tartışmalar düzenlenmiştir.Bu süreçte özellikle radyo etkili bir şekilde kullanılmış,bu şekilde hem şehirli hem de kırsal kesimine ulaşa-bilmiştir. Televizyonda 11 dilde anayasa üzerine eği-tici sohbet programı yapılmış, bu programlara uzmankişiler çağrılmış ayrıca kişisel sorulara cevap verecekbir “anayasal diyalog hattı” oluşturulmuş yayınlananprograma bu konuda uzman insanlar davet edilmiştir.

a) Anayasa taslağının Kurucu Meclis'çekabulünden önceki süreç:

1-Anayasa İnşa Süreci

SAYI 15 - 16

Page 42: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

42

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Cape Town Üniversitesi'yle işbirliği içinde gerçekleş-tirilen web sitesinde bütün haberler, taslaklar, bazıdüşünceler ve Kurucu Meclis'in kendi talepleri yayın-lanmıştır. İnternete erişimi olan kitle arasında websayfası çok başarılı olmuştur.

Bu 10 aylık süreç sonunda 22 Kasım 1995'te ilk Ana-yasa taslağının yayınlanmasından sonra ikinci aşama-ya geçilmiştir. İkinci süreçte müzakereler öncelikliolarak tartışma yaratan ve çok seçenekli ele alınanmaddeler üzerine yoğunlaşmıştır. Taslağın yayınlan-masından sonra medyada yeni bir kampanya başlatıl-mış ve kamuoyunun yaklaşık 3 ay kadar daha yenidenkatkı yapması öngörülmüştür. Ancak bu sefer taslağıniçindeki tartışmalı belirli noktalar veya maddeler üze-rinden gidilmesi ve metne odaklı görüşler verilmesiistenmiştir.

Halkın katılımını kolaylaştırmak ve taslağın içeriğininanlaşılabilir kılmak için “Siz ve Yeni Anayasanın İnşası”başlıklı bir kitapçık dağıtılmış, eğitici posterlerhazırlanmış, Anayasal diyalog bülteni çoğaltılmış ve“Anayasalar ve Demokrasi” başlıklı broşürlerdağıtılmıştır. İkinci süreç içerisinde radyo ve televiz-yon programları ile internetle yapılan bilgilendirmefaaliyetlerine devam edilmiştir. Bu süre içinde yaklaşık250 bin dilekçe daha alınmıştır. Çözülmesi gereken 68konu üzerinde çalışmalar devam etmiştir. Sürecinsonuna doğru ölüm cezası, mülkiyet, resmi diller,yargıç atamaları, nispî temsil gibi bazı temel maddelerüzerinde kesin bir karar verilmemiş olmasına rağmengenel bir uzlaşmaya varılarak yeni Anayasanın metni,8 Mayıs 1996 tarihinde Kurucu Meclis tarafındankabul edilmiştir.

Anayasa metni, Kurucu Meclis'te onaylandıktan sonraAnayasa Mahkemesi, temel hak ve özgürlüklerin bazınoktalarda Anayasa Mahkemesi'nin denetimindençıktığı, ombudsmanın yeterince bağımsız olmadığı veyerel yönetimlerin yeterli yetkilere ve finansmanasahip olmadığı gerekçesiyle metni Kurucu Meclis'egeri göndermiştir. Anayasa Mahkemesi'nin onaysürecinde dahi, dilekçe sunulmasına imkan verilmiş,reklamlara “Haklarınızın Güvencesi Anayasa” ve“Bütün Bir Ulus için Tek bir Yasa: Anayasa” gibisloganlarla devam edilmiş, eğitim amaçlı toplantılardüzenlenmiş Anayasa metni, ikinci kez onayasunulduğunda yeni metin Anayasa Mahkemesi'ncekabul edilmiş ve 10 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Mandelatarafından imzalanmıştır.

Anayasanın 4 Şubat 1997'de yürürlüğe girmesindensonra Anayasayı anlatma, benimsetme ve uygulamasüreci başlamıştır. On bir resmi dilde 7 milyon kopyabasılan Anayasanın dört milyonu okullara gönderil-miş, iki milyonu postane bürolarında halka sunulmuş,beşyüz bini polis teşkilatı ve ordu içinde dağıtılmış,beşyüz bini ise sivil toplum kurumlarına ulaştırılmıştır.Okullara ve kütüphanelere insan hakları çizgi-romanıdağıtılmış, görme engelliler için özel kaset sürümlerihazırlanmıştır. Ayrıca okullarda öğretmenler öğrenci-lerini anayasa metni konusunda aydınlatmışlardır.Yeni Anayasanın ve içinde yer alan hak ve özgürlük-lerin bütün halk için referans haline gelmesi amaçlan-mıştır. 30 Nisan 1997'de Kurucu Meclis idaresi malîbilançosunu sunup kendini feshetmesiyle birlikteanayasa yapım süreci resmen sona ermiştir.

Kurucu Meclis başkanı Cyril Ramaphosa katılımıntoplumsal katmanlara doğru genişletilmesini şusözlerle açıklamış: “Sürecin sonunda Anayasa taslağıKurucu Meclis'in 490 üyesine özgü bir taslak olma-malı. Halkın kendilerinin olarak gördüğü, kendilerineait hissettiği bir Anayasa olmalı. Bizim görevimiz tamanlamıyla meşru bir Anayasa tasarlamak, bunun içinhalkımızın içine sinen bir Anayasa hazırlamakmecburiyetindeyiz”. Halka erişim oranı %73'leribulmuştur. Sürece katılan taraflardan her biri en zoranlarda bile mümkün olduğu kadar müzakereci birtutum sergilemiştir. Müzakere, demokrasi ve temelhak ve özgürlükler dışında kalan konularda katılanher bir tarafın zaman zaman ödünler vermesi anla-mında cereyan etmiştir. Süreçte danışma, katılım,müzakere, uzlaşma önemli olmuştur.

Anayasa, toplumsal barışı sağlayacak bir proje olarakele alınmıştır. Bu süreci yönetenler intikam duygu-sundan anayasa ile kurtulduklarını belirtiyorlar.Güney Afrika Anayasası'nın yapım süreci, halkın katılı-mının üst seviyede olduğu en önemli yasama süreciolarak gösterilmektedir. Müzakerelerin sonuçlanmasıiçin kesin bir süre tayin edilmiş olması da kilitlenilennoktalarda tartışmaların uzamasını engelleyip, uzlaş-mayı teşvik etmiştir. İnsanların kendi gelecekleriüzerine alınacak kararlarda söylediklerinin dikkatealınması onları hak ve özgürlükleri kullanmada vekorumada daha istekli kılmıştır. Nelson Mandela'nınanayasanın kabulünden sonra dediği gibi GüneyAfrika halkı artık“özgür olmakta özgürdür”. Bu bakım-dan Güney Afrika'nın anayasa inşa süreci önemli birörnektir.

b) Anayasa taslağının Kurucu Meclis'çekabulünden sonraki süreç:

c- Anayasanın yürürlüğe girmesindensonraki süreç:

d- Sürecin değerlendirilmesi :

SAYI 15 - 16

Page 43: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

43

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

2- Güney Afrika'da yönetim sistemi

3- Güney Afrika Anayasası'ndanörnek düzenlemeler:

Yasama organı, 400 üyeden oluşan Ulusal Meclis ve 90üyeden oluşan Bölgeler (Eyaletler) Ulusal Konseyi(Senato)'dan oluşur. Başkan Ulusal Meclis'in kendiüyeleri arasından seçilir. İki dönemden fazla görevyapamaz. Devlet Başkanı kabinenin diğer üyeleriylebirlikte yürütme erkini kullanır. % 20'den fazla oy alanpartiye de başkan yardımcılığı verilir ve bu partidenkabineye bakan seçilir. Yüksek yargı organı olarak Ana-yasa Mahkemesi ve Temyiz Mahkemesi görev yap-makta ayrıca Hakimler Kurulu bulunmaktadır. GüneyAfrika'nın üç başkenti bulunmaktadır.Yasama başkentiCape Town, yürütme başkenti Pretoria, yargı başkentiBloemfontein. Güney Afrika'da otonomi kullanan 9bölgesel (eyalet) yönetim bulunmakta. 1- Batı Cape2- Doğu Cape 3- Kuzey Cape 4- Kuzeybatı 5- SerbestBölge 6- Kwazulu-Natal 7- Gauteng 8- NorthernProvince 9- Mpumalanga. Her bölgenin yasama veyürütme organı var. Bölgelerin yetkilerinde sürekligenişlemeler olmakta. Tarım, eğitim,, sağlık, konut,ulaşım, polis, spor, turizm, çevre, geleneksel liderlerinrollerinin belirlenmesi bölgelerin yetki alanındabulunuyor. Bölgelerin belediye kurma yetkileri debulunmakta. Güney Afrika polisi taşrada bölgelerdüzeyinde örgütlenmiş durumda. Başkan hem ulusaldüzeyde hem de bölgelerde görev yapacak polisşeflerini atıyor.

Biz, Güney Afrika halkı, Geçmişimizdeki adaletsizlik-lerin bilincinde olarak; Vatanımızda adalet ve özgürlükiçin mücadele edenleri saygıyla anarak; Ülkemizi kuranve geliştirmek için çalışanlara saygı göstererek; veGüney Afrika'nın orada yaşayan halkına ait olduğuna,[onun] çeşitlilik içindeki birliğine inandık. Böyleliklebiz, özgürce seçilmiş temsilcilerimiz vasıtasıyla, buAnayasayı Cumhuriyetin temel kanunu olarak kabuletmekle, Geçmişin ayrılıklarını ıslah etmek ve demok-ratik değerler, sosyal adalet ve temel insan hakları üze-rine kurulu bir toplum oluşturduk; Hükümetin halkıniradesiyle oluştuğu ve her vatandaşın kanun tarafın-dan eşit olarak korunduğu demokratik ve açık birtoplumun temellerini attık; Tüm vatandaşların yaşamkalitesini geliştirmek ve her bireyin potansiyelini orta-ya çıkarmasını sağladık; ve Milletler ailesi içerisindeegemen bir devlet olarak hak ettiği yeri alabilmesi içinbirleşik ve demokratik bir Güney Afrika kurduk.Tanrı Güney Afrika'yı korusun.

a)Başlangıç metni:

b) Dil, din, kültür alanındaki düzenlemeler:

6. (Diller)

(1)

(2)

(3)

(a)

(b)

(4)

Bölüm 30 Dil ve kültür

Bölüm 31 Kültürel, dini ve dilsel topluluklar

(1)

(a)

(b)

(2)

Cumhuriyetin resmi dilleri Sepedi, Sesotho,Setswana, SiSwati, Tshivenda, Xitsonga, Afrikaans,İngilizce, İsiNdebele, İsixhosa ve İsizulu'dur.

Halkımızın tarihsel olarak gittikçe azalan yerlidillerin kullanım ve statüsünü tanımak suretiyleDevlet, bu dillerin kullanımının geliştirilmesi vestatülerinin korunması için uygulamaya dönük vemüspet önlemleri alır.

Merkezi Hükümet ve bölgesel yönetimler birbütün olarak, ülke çapında veya bir bölgede kulla-nım, pratik uygulamalar, ticari uygulamalar, bölge-sel özellikler ile halkın ihtiyaç dengesi ve tercih-lerini dikkate almak suretiyle yönetimin amaçlarıdoğrultusunda herhangi bir resmi dili kullanabilir;fakat merkezi hükümet ve her bir bölgesel yönetimen az iki resmi dil kullanmak zorundadır.

Belediyeler kendi bölgesindeki vatandaşlarınkullandıkları dili ve tercihlerini dikkate almakzorundadır.

Merkezi Hükümet ve bölgesel yönetimler,yasama ve diğer yolları kullanarak, kendi resmidillerini düzenlemek ve denetlemek zorunda-dırlar. (2) nolu alt başlığı nazara almak şartıyla,bütün resmi diller aynı ölçüde değer görür vebunlara eşit muamele yapılır.

Herkes dilini kullanma ve kendi seçtiği türdenkültürel hayata iştirak etme hakkına sahiptir, fakatkimse bu hakları İnsan Hakları Beyannamesindekiherhangi bir hükme aykırı olarak kullanamaz.

kültürel, dini veya dilsel bir topluluğa mensupkişilerin, o topluluğun diğer üyeleri ile birlikte;

kültürlerinin gereğini yerine getirme, dinleriniyaşama ve dillerini kullanma ile

kültürel, dini ve dilsel birliklerle sivil toplumundiğer organlarını oluşturma, bunlara iştirak etmeve koruma konularındaki hakları göz ardı edilemez.

(1) nolu bendin alt kısmında yazılan haklar,İnsan Hakları Beyannamesindeki herhangi birhükme aykırı olarak kullanamaz.

SAYI 15 - 16

Page 44: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

44

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

c)Eğitim dili ile ilgili düzenleme:

Bölüm 29 Eğitim

(2)

(a) (b)(c)

d)

e)

f)

(…)Herkes resmi dilde veya eğitimin oldukça

uygulanabilir olduğu devletin eğitim kurumlarındakendi seçecekleri dillerde eğitim alma hakkınasahiptir. bu hakkın uygun bir biçimde fiiliyatadönüştürülerek uygulanmasını garanti altınaalmak için devlet, mümkün olan bütün eğitimalternatiflerini, her bir ara kurumu dahil etmeksuretiyle gözetirken şu aşağıdakileri de nazaraalmalıdır: eşitliği, uygulanabilirliği ve

geçmişteki ırkçı ve ayrılıkçı kanun ve uygula-maların sonuçlarını düzeltme ihtiyacını.

Güney Afrika Anayasası'nda askeri mahkeme-lere yer verilmemiştir.

Güney Afrika Anayasası'nda yüksek askerimahkemeye yer verilmemiştir.

Güney Afrika Anayasası'nda yüksek öğrenimkavram ve kurumuna yer verilmemiştir.

Türkiye Güney Afrika örneğinde olduğu gibi halkıanayasa inşa sürecine mutlaka katmalıdır. Türkiye'debuna örnek olabilecek bir çalışmayı faaliyetine katıl-dığım Anayasa Çalışma Grubu (AÇG) ile birlikte çalışanYeni Anayasa Platformu (YAP) gerçekleştirmeye çalış-maktadır. YAP'ın bugüne kadar yaptığı 19 toplantısonucu elde edilen ham verilerden ancak 9 toplantınınanalizlerinin yapılmasına çalışılmış, henüz bu analiz-lerden de sonuç raporlar ortaya çıkmamıştır. Bunarağmen 9 toplantıya ait veri analizlerini içeren tablolar-dan öne çıkan taleplerin incelenmesi sonucu tarafım-dan aşağıdaki değerlendirmeler yapılmış ve bu değer-lendirmelerden ilkelere varılmıştır.

Anayasanın halkın görüşününalındığı bir süreçte katılımcılık yoluyla inşa edilmesi önplana çıkmıştır.

Anayasanın öz, kısa ve anlaşılırolması ön plana çıkmıştır.

Anayasanın ideoloji ve etnik kimlikbarındırmaması anlamında çoğulcu ve kapsayıcınitelikte olması ön plana çıkmıştır.

.

Anayasanın demokrat bir değeredayanması ön plana çıkmıştır.

(Tartışmalar doğrul-tusunda değişti )

Anayasanın özgürlükçü bir değeredayanması ön plana çıkmıştır.

(Tartışmalar sonucu değişti )

Anayasanın fırsat eşitliğini degözeterek birey-toplum ekseninde eşitlikçi ve sosyalbir değere dayanması ve devletin bunu sağlayacakşekilde anlamlandırılması ön plana çıkmıştır.

(6. Değerlen-dirmeden iki ilke çıktı. İkinci ilke yeni )

Anayasanın en yüksek insanideğerlerden biri olan adalet değerine dayanması önplana çıkmıştır.

Anayasanın öngöreceği siyasiyapının siyasi birliği bozmadan bölgesel ihtiyaçlaracevap vermesi, merkezin yetkilerinin azaltılarak yereledevredilmesi, demokrasinin yerelden inşası ve şeffaf-lığın sağlanmasına yönelik olarak düzenlenmesi önplana çıkmıştır.

1. Değerlendirme:

1. İLKE: Demokratik, meşru ve kalıcı ilkeleri içerenbir anayasa ancak katılım, müzakere ve uzlaşmasüreçleri sonucu inşa edilebilir.

2. Değerlendirme:

2. İLKE: Anayasalar her sorunu çözmez ancaksorunların çözümünün yollarını açar, bu sorunlarınhangi ilkeler çerçevesinde ele alınacağını gösterir.

3. Değerlendirme:

3. İLKE: Anayasa, Türkiye coğrafyasında yaşayanbireylerin ve toplulukların haklarını, kültürlerini,geleneklerini ve dillerini korumayı ve geliştirmeyihukuk güvenliği altında garanti eder

4. Değerlendirme:

4. İLKE : Demokratik Anayasada, hak ve özgür-lüklerin sınırlamasına imkân sağlayan vesayetçibürokratik kurumlar yer almaz.

5. Değerlendirme:

5. İLKE : İnsanlar özgür doğarlar ve özgürlüklerinihiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan serbestçe kulla-nırlar. İktidarın ve kamu kurumlarının görevi hakve özgürlüklerin hukuk güvenliği altında kullanıl-masını sağlamaktır. Anayasada, hak ve özgür-lükleri kullanılamaz hale getiren istisnalara vesınırlamalara yer verilemez. Özgürlüklerin sınırınıancak şiddete teşvik ve tahrik ve nefret söylemibelirler.

6. Değerlendirme:

6. İLKE:

7. İLKE: Anayasa, sosyal adaletin gerçekleşmesini,sosyal, ekonomik ve kültürel hakların kullanılma-sını, çevrenin korunmasını ve açık toplumu garantialtına alır, ayrımcılığı reddeder.

7. Değerlendirme:

8. İLKE: Yargılama birliği ilkesi, , tabii hakim ilkesive hakim bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi adilyargılanma hakkının asli unsurlarıdır.8. Değerlendirme:

9. İLKE: Tek ve bölünmez bir bütün olan ve demok-ratik bir niteliğe sahip olması gereken Cumhuriyet,yerel özerklikleri bölgesel ihtiyaçlara göredemokrasinin güçlendirilmesine yönelik olaraktanır ve gerçekleştirilmesini kolaylaştırır. Anayasa,merkezin ve yerelin yetkilerini açıkça gösterir.

Devlet, bireyin ve toplumun tüm kesimle-rinin hak ve özgürlüklerini kullanmalarını sağla-mak, bireyin ve toplumun her kesiminin huzur verefahını gerçekleştirmek, yoksulluğu ve yoksunluğuaşmak ve ayrımcılığı her alanda ortadan kaldırmakiçin hukuk içinde hareket etmek üzere oluşturulmuşbir organizasyondur.

SAYI 15 - 16

Page 45: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

45

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Kanımca, bu sene ve önümüzdeki sene ülkemizintemel tartışma konusu yeni Anayasa olacak.

Bu süreçte herkesin, gazetecilerin, sadece hukukçu-ların değil tüm öğretim üyelerinin, baroların, sendika-ların, tüm sivil toplum kurumlarının, siyasal partilerinyeni Anayasaya yönelik önerilerini hiç otosansüre uğ-ratmadan toplumla paylaşmalarında büyük fayda var.

Bendenizin de öncelikle bir yurttaş olarak, daha sonrada bir öğretim üyesi olarak yeni Anayasa konusundabazı SOMUT önerilerim var ve bu somut önerilerimiilgilenen herkesle paylaşmak arzusundayım.

Bu konuda bir şey söylemek isteyen herkesinmeramını somut anlatmasında, somut öneriler getir-mesinde sayısız fayda görüyorum.

“Anayasa devleti bireye karşı değil de bireyi devletekarşı korumalı”demek doğru, anlamlı bir ifade ama budoğrunun nasıl yaşama geçeceği konusunda daSOMUT öneriler lazım.

Önümüzdeki dönemdeTürkiye mutlaka çok radikal biranayasal dönüşüm gerçekleştirmek zorunda.

“Gerçekleştiriyormuş” gibi yaparak durumu idareetmek artık imkansız.

Önümüzdeki anayasa reformuna başkanlık ya da yarıbaşkanlık sistemi sorunsalının damgasını vurabilmeihtimalini de bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum.

Kimse, bendenizin başkanlık ya da yarı başkanlıksistemine geçiş meselesine soğuk baktığımı dazannetmesin.

ANCAK, şayet anayasada yurttaş-devlet ilişkileri, din-devlet ilişkileri, sivil-asker ilişkileri, resmi ideolojinin

tanımı ve konumu bugünkü gibi kalacak ise başkanlıkya da yarı başkanlık sistemlerine geçsek ne olur,geçmesek ne olur.

İlk bakışta akılma gelen yedi temel konu var; bukonularda belirli bir mesafe alınabildikten sonrayönetim biçiminin nasıl olacağı sorusunun anlamlıolacağını düşünüyorum.

1- Yurttaşlık konusu - Madde 66

2- Din-devlet ilişkileri - Madde 136

3- Sivil-asker ilişkileri - Madde 117 ve diğerleri

4- Resmi ideoloji - Dibace ve aşağı yukarı her yer vebaşka temel kanunlar

5- Anayasa yorumcularını (mesela Anayasa Mahke-mesi) anayasa maddelerinin yorumunda temel hak veözgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmaların ruhunutemel almalarının asğlanması.

6- Anayasal iktisat- Bütçe açıklarının milli gelire oranı-na anayasal tavan getirilmesi.

7- Toprak bütünlüğü ilkesine sadık kalarak (üniterdevlet demek değildir) Anayasanın yedinci madde-sinde gerekli değişiklikleri yapmak (TBMM'ninyasama-vergi salma tekeli) ve yerel seçilmiş meclisleremesela yerel vergiler konusunda yetki vermek.

Bendeniz bu yedi dönüşümü daha demokratik, dahaetkin, daha adem-i merkeziyetçi bir devlet yapılanmasıiçin olmaz ise olmaz görenlerdenim.

Bu konuları tek tek detaylı bir biçimde tartışmayaaçmaya gayret edeceğim.

Anayasa yapma sürecinde AB sürecinin, getirdikleri vegetireceklerinin de temel alınması şart.

Yeni Anayasa için

ÖNERİLER

Prof. Dr. Eser Karakaş / Bahçeşehir Üniversitesi

SAYI 15 - 16

Page 46: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

46

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1- YURTTAŞLIK

2- LAİKLİK

Yurttaşlık kavramının tümüyle hukuksal bir yapıyakavuşmasının çağdaş bir devlet yapılanması için şartolduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

1982 Anayasası'nın 66. maddesi “Türk vatandaşlığı”başlığı altında bir düzenleme getiriyor.

Söz konusu maddenin (66) ilk paragrafı aynen şöyle:Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesTürktür.

Bu ifadede “türk” sıfatının kavramsal düzeyde önemlisıkıntılar çıkardığı aşikar.

Kimi hukukçular bu maddenin tümüyle anayasalvatandaşlık kavramını içerdiğini iddia ediyorlar ama buiddiayı çok ciddiye almak kolay değil zira “türk” sıfatı”nın bir etnik çağrışımı olmadığını söylemek mümkündeğil.

Bir yandan Milli Eğitim Bakanlığı ders kitaplarındabinlerce yıllık türk tarihinden söz et ama daha sonra 66.maddedeki türk sıfatının başka ve hukuki bir anlamıolduğunu iddia et, doğrusu pek inandırıcı değil.

Kıbrıs türkleri, Bulgaristan türkleri, Batı Trakya türklerigibi bizim yurttaşımız olmayan ama türk soyundangelen, en azından anadillleri türkçe olan insanlara türkde ve hemen sonra da türk kavramının hukukivatandaşlık kavramı olduğunu iddia et, açıklanmasıkolay olmayan bir çelişkiler yumağının içine girersiniz.

Türk kavramının yurttaşlık sıfatı olarak benimsenme-sinin anayasal vatandaşlık açısından tevili kolay değil.

Bu sıfatın, türk sıfatının Türkiyeli gibi zorlama bir başkasıfatla ikame edilmesi de çok anlamlı ve şık durmuyor.Kanımca yapılması gereken son derece basit.

66. madde tümüyle anayasadan çıkarılacak, vatan-daşlık konuları kanunla düzenlenecek ve VATANDAŞINANAYASAL BİR SIFATI OLMAYACAKTIR.

Türkiye Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olanherkes yurttaşımız olacaktır (zaten bu bir totoloji) amabu yurttaşın anayasal, yasal bir sıfatı olmamalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları kendilerini türk, kürt,çerkez, arap, ermeni, rum, vs.olarak tanımlayabile-ceklerdir.

Bu devrimsel dönüşümü gerçekleştirir, yurttaşın sıfa-tını anayasal, yasal olarak tanımlama yanlışından kur-tulur isek hem önemli bir hukuk adımı atmış, hem dekürt sorununun çözümünde büyük bir mesafe almışoluruz.

Çağdaş devletlerin büyük bir bölümünün anayasa-sında vatandaşın sıfatı tanımlanmamaktadır, buna dahiç gerek yoktur; “türk denir”, “türk itlak olunur” gibiifadelerin büyük bir anlamı yoktur.

ANCAK, mesele burada bitmemelidir.

Bu anayasal düzeltmeyi yaptıktan sonra buram burametnisite çağrıştıran başka kelimeleri de yasalardan,ders müfredatlarından, resmi söylemlerden çıkarmakgerekmektedir.

İlkokul yurttaşlık derslerinden beri öğretilen “laikliğindin-devlet ilişkilerinin ayrışması olduğu” tanımı budüzeyde doğru ama uygulamaya bakarsanız büyük biryalan.

Devletin laik yapısı öyle herkesin istediği gibi tanımla-yacağı bir şey olmamalı.

Benim laiklik konusuna objektif yaklaşmak için önerimkavramı bütçe üzerinden tanımlamaktır.

Laik devlet herhangi bir inanca yönelik bütçe kaynaklıpara ayıramaz.

Bugün ise Diyanet İşleri Başkanlığı, muazzam bütçesi,yine muazzam büyük personeli ile devasa bir bürok-ratik birim olarak karşımızdadır.

İslam inancı ya da sünni islam inancı yanında başkainaçlara da eşit ölçüde ya da orantılı olarak bütçe kay-nağı ayırmak da yanlıştır zira bu durumda da mutlakaama mutlaka kapsam dışında kalan birileri olmaktadır.

Kimse kapsam dışında kalmasa bile laik bir devletinbütçe kaynaklı inanç harcaması yapması laikliğinalfabesine aykırıdır.

Türkiye ve özellikle kemalist gelenek ilginç sonuçlarüretmiştir; bir milletvekilinin TBMM'de yaptığı birkonuşmaya “besmele” ile başlaması laikliğe aykırıgörülür ama kamu bütçesinden devasa kaynakların birinanç için ayrılmasına ses çıkarılmaz.

Kemalist laiklik yorumunda Diyanet İşleri Başkanlığıkurumunun bir kontrol kurumu, tehlikeli addedileninanç dünyasının gardiyanı olduğu malumdur ama bugardiyana muhafazakar kesimlerin de biat etmesinianlamak gerçekten kolay değildir.

Türkiye günün birinde gerçekten laik bir devlete sahipolacak ise anayasal düzeyde yapılması gerekenlerbellidir.

SAYI 15 - 16

Page 47: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

47

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Mevcut Anayasa'nın 24. Maddesindeki “din ve ahlâkeğitimi ve öğretimi devletin denetim ve gözetimindeyapılır” ibaresi mutlaka kaldırılmalı, din eğitim veöğretimi sivil topluma bırakılmalıdır; bu süreçteevrensel olarak tanımlanmış kamu düzenine aykırıgelişmeler yaşanırsa devletin kolluk kuvvetleri veyargısı da zaten bu işler için vardır.

Bir lâik devlette kamu eğitim kurumlarında din veahlak derslerinin zorunlu olması düşünülemez; ancaksivil toplumun üreteceği din eğitimi üzerindeki yaşsınırlamaları da mutlaka kaldırılmalıdır.

1982 Anayasasının 136. Maddesinde ifadesini bulanDiyanet İşleri Başkanlığı'nın (DİB) mevcut finansmanbiçimi muhtemel alternatiflerin en kötüsüdür; DİB yatümüyle kaldırılmalı ya da finansmanı gönüllü biryapıya kavuşturulmalıdır.

Bu arada, meselâ benim yazdığım son paragrafın birsiyasal parti tarafından kullanılmasının parti kapatmanedeni sayılması (Siyasal Partiler Kanunu, madde 89)DİB'in, baskıcı devlet anlayışının en has kurumu oldu-ğunun en bariz göstergesidir.

DİB'e Kemalistlerin sahip çıkmasını anlıyorum da,gerçek dindarların bu gardiyan kurumu sahiplen-mesini anlamakta çok zorlanıyorum.

İlk bakışta konu yeni Anayasa için çok çetrefil gibigözükebilir ama kanımca NORMAL BİR ÜLKEDEmesele sanıldığından çok daha basittir.

Yeni Anayasanın temel kaygısı NORMALLEŞME olacakise yapılacak iş gerçekten çok standart.

Yok, bugünkü gibi bir ANORMALLİKTE ısrar edilecekise, işler o zaman çatallaşıyor ama ben yazımın vetaleplerimin genel kurgusunu NORMALLEŞMEüzerinden yaptığım için konu bana son derece basitgörünüyor.

Çağdaş bir devletin temel prensibi farklı kamu hiz-metleri arasında bir önem hiyerarşisi yapmamasıdır.

Bu TEMEL PRENSİPTEN hareket edersek, yeni Anayasada kamu hizmetleri arasında bir hiyerarşi tanımla-mayacak ve milli savunma kamu hizmetini adaletten,eğitimden, sağlıktan, bayındırlıktan daha farklı biranayasal, yasal konuma oturtmayacaktır.

Eğitim Bakanlığı müsteşarının hangi bakana ve hangiesaslar dahilinde bağlı olduğunun Anayasada yazma-sı ne kadar abesle iştigal ise, Genelkurmay Başkanı'nınkonumunun da Anayasada yer alması, görev veyetkilerinin Anayasada tanımlanması da o ölçüdeyanlıştır, bu konular kanun düzeyinde ve bürokrasininbir ölçüde evrensel kuralları tarafından belirlenir.

Çağdaş bir devlette vatandaşlık sıfatının tayinianayasal bir iş olmadığı gibi, Genelkurmay'ın nereyebağlı olduğu ya da kime karşı sorumlu olduğumeselesi de anayasal bir konu değildir.

Ve çağdaş bir devlette Silahlı Kuvvetler SavunmaBakanı'na bağlıdır ve bu konu üzerinde spekülasyonkaldırmayacak kadar da basit, sıradan bir konudur;anormal olan bizdeki sıradışı ve yanlış yapılanmadır.

Sivil-asker ilişkilerinde anlamsızlığı ve daha da ötesiyanlışlığı ve sakıncaları her geçen gün daha da netle-şen askeri yargı meselesi de çok basit bir çözümbeklemektedir.

Çağdaş devlet yapılanmalarında çift başlı yargı olmaz,askeri yargı sadece sıradan disiplin suçlarıyla sınırlıdır,askeri yargıtay, askeri danıştay (AYİM) gibi kurumlartamamen ortadan kaldırılmalı, yargıda tekliğegidilmelidir.

SADECE disiplin suçlarıyla ilgilenecek askeri mahke-melerin de anayasal bir tanımlanmaya ihtiyacı olamaz.

Genelkurmay Başkanı, diğer bürokratlar gibi, ilgilihizmetin gerektirdiği sivil bakana bağlanacak, askeriyargı kurumları kaldırılacak, Milli Güvenlik Kuruluanayasal bir yapı olmaktan çıkarılıp hükümetin birdanışma organı haline gelecektir.

Türkiye'nin normal bir ülke olmasını istiyorsanız yapıla-caklar bellidir.

Ve bu işten önceTürkiye, ama hemen sonra da askerilikhizmeti yani ulusal güvenlik karlı çıkacaktır.

Yeni Anayasa yapımı büyük Fransız heykeltraş Rodin'inheykel tanımına benzemelidir; taşın fazlası atıldığındakarşınıza iyi heykel çıkar.

1982 Anayasasında 66. Madde, 136. Madde, Genel-kurmay'ın statüsünü belirleyen 117. Madde, askeriyargıyı düzenleyen maddeler dönüştürülmemeli,tümüyle anayasadan çıkarılarak çözüm aranmalıdır.

3- SİVİL-ASKER İLİŞKİLERİ

SAYI 15 - 16

Page 48: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

48

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

4- RESMİ İDEOLOJİ

5- ANAYASAVE ULUSLARARASI HUKUK

Birinci konu: kemalizm kavramını “Atatürk ilke veinkılapları”, atatürkçülük, Atatürk milliyetçiliği kavram-ları ile aynı anlamda kullanıyorum, bu kavramlararasında ayırıma gitmek bana çok komik geliyor.

İkinci konu ise kemalizm, Atatürkçülük gibi özelisimden türemiş kelime ve sıfatların bizim dilbilgisikurallarına göre büyük harfle başlatılması; liberalizmküçük harfle yazılıyor marksizm ya da kemalizm isebüyük harfle yazılıyor, bu manasızlık üzerine bir bacağıdilbilimde bir bacağı tarihte bir genç akademisyenharika bir doktora tezi yapabilir, görün altından nehikmetler çıkacaktır.

Kemalizm ya da atatürkçülük önemli bir ideolojidir.

Atatürkçülüğe ideoloji değil diyenler atatürkçülüğünözüne hakaret etmektedirler, çünkü ideoloji demek içtutarlılığı olan sistematik fikirler demektir.

Atatürkçülük ideoloji değil demek atatürkçülüğünbelirli bir sistematikten yoksun olduğunu söylemektir;atatürkçülüğe ne büyük haksızlık.

ANCAK, kemalizm de siyaseten ve hukuken başkaideolojilerle aynı zemini paylaşan rekabetçi, yarışıla-bilir bir ideolojidir.

Daha doğrusu öyle olmalıdır.

Kemalizmin aksini söyleyen ideolojiler, meselâliberalizm, sosyalizm en azından eşit meşruiyeti haizideolojilerdir.

Rekabetçi kaldığı ölçüde kemalizmin başımızın üzerin-de yeri vardır.

YİNE ANCAK kemalizm ya da tersi savunulabilecekbaşka bir ideoloji anayasal ideoloji haline gelirsemeşruiyeti de sorgulanır hale gelir.

Tersi de meşru ideolojiler mesela kemalizm anayasalideoloji olamazlar.

Kemalizm gibi ideolojilere bir siyasi parti sahipçıkabilir, bizde CHP sahip çıkmaktadır, bu ideolojisiyasal yarışa katılır, sahiplenen siyasi parti TBMM deçoğunluğu elde ederse hükümet icraatına temeloluşturabilir, gün geldiğinde de yerini başka bir siyasipartinin başka bir ideolojisine bırakır, muhalefeteçekilir.

Ama asla anayasayı belirleyemez.

Ya da yüksek öğretim kanununda yazdığı gibi tümüniversitelerde öğretim faaliyetleri bir ideoloji çerçe-vesinde yürütülemez.

Bu yazdıklarım, muhtemelen tepki de çekebilir,NORMAL BİR ÜLKEDE siyasetin, anayasalcılığınalfabesidir.

2011 yılında terside meşru bir ideolojinin anayasalideoloji olmamasını istemek bu kadar zor ise hepi-mizin oturup uzun uzun düşünmemiz gerekiyor.

Son üç önerim ise; (1) anayasa maddelerinin tümününtemel hak ve özgürlüklere ilişkin usulünce onaylanmışuluslarararası sözleşmelerin doğrultusunda okunmasımecburiyeti, (2) anayasal iktisat ve (3) adem-i merke-ziyetçi bir idari yapıya geçişin ön koşulu olarak yerelseçilmiş meclislere yerel vergi salabilme hakkınıntanınması.

Yeni anayasayı yorumlayacakların, en başta da hakim-lerin anayasa maddelerini yorumlarken Türkiye'nintaraf olduğu, TBMM tarafından usulünce onaylanmıştemel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeleri temelalmaları ve anayasanın üzerinde değerlendirmelerimeselesi esastır

AK Parti 2002 senesinden günümüze yasal sistemi-mizde çok önemli ve olumlu dönüşümler gerçek-leştirdi.

Benim kişisel yani sübjektif kanım bu önemli değişik-likler içerisinde en önemlisinin 2004 senesinde Anaya-sa'nın 90. maddesinde yapılan değişiklik olduğu.

2004 senesinde Anayasa'nın 90. maddesinde yapılanbir değişiklikle TBMM tarafından usulünce onaylanmıştemel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeler kanunla-rımızın üzerinde bir değere taşınmış oldu.

Aynı konu hem temel hak ve özgürlüklere ilişkinsözleşmelerde hem de bir kanunumuzda düzenlenmişve yorumunda karışıklık var ise, uluslararası sözleşmeesas alınmak zorunda.

Anayasa'nın 90. maddesinin son paragrafı bu durumuçok net bir biçimde düzenliyor.

Ama gelin görün ki, bugüne dek, hakimlerimizin çokama çok büyük bir bölümü, özellikle de yüksek yargıç-larımız (?) Anayasa'nın bu temel ve amir hükmünü gör-mezden geldiler yani açık açık Anayasayı çiğnediler.

SAYI 15 - 16

Page 49: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

49

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Ve bunu da kemalizm, ilericilik, ulusalcılık vs. gibinedenlerden yaptılar.

Benim yeni Anayasa için önerim bir adım daha ileri.

Yüksek yargıçların Anayasa maddelerini yorumlarkentemel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleş-meleri temel almaları ve bu sözleşmeleri iç hukuku-muzun anayasa üstü bir normu gibi uygulamaları doğ-rultusunda.

Kemalist anayasacılarımız ne yaparlar bilemem amaAvrupa anayasalarını okumak bu tür önerileri formüleedebilmek için yeterli.

İspanya Anayasası'nın onuncu maddesi bu durumuaçık açık formüle ediyor ve ispanyol yargıçların anaya-salarını yorumlarken İspanya'nın onayladığı temel hakve özgürlüklere ilişkin sözleşme maddelerinin vehükümlerinin anayasa maddeleri yorumlanırkentemel alınma zorunluluğunu getiriyor.

Biz de böyle bir düzenlemeyi yeni Anayasamıza koya-bilirsek büyük bir atılım yapmış oluruz diye düşü-nüyorum.

Anayasa'nın yedinci maddesi, vergi salma tekeliniTBMM'ye veren madde nasıl yorumlanabilir?

Dünya ve Türkiye büyük bir hızla değişiyor; bu süreçteeski kavramlarda, hele anayasa hukukuna ilişkinyerleşik kavramlarda çok tutucu olmanın bir alemi yok.

Mevcut anayasanın yedinci maddesi her türlü yasamatekeliniTBMM'ye veriyor.

Vergi kanunu çıkarma da yasama faaliyetinin özü;vergilemenin yasallığı ilkesi de (73. madde) anayasahukukunun temeli.

ANCAK, verginin yasallığı ilkesi illa da TBMM, merkeziyasama organı anlamına mı gelmeli, esas tartışılmasıgereken konu bu.

Türkiye'nin kürt meselesinden de tamamen bağımsızbüyük bir yönetim problemi var.

Bu yönetim probleminin temel nedenlerinden biri deAŞIRI MERKEZİYETÇİ bir yapılanma ve daha da önem-lisi bu merkeziyetçilik anlayışı olmaz ise Türkiye'inyönetilemeyeceğine iman etmiş bir zihniyet.

Önce bu zihniyet değişecek, değişmek zorunda,arkasından da merkezi idari yapı daha adem-i merke-ziyetçi bir yapıya kavuşacak.

Merkeziyetçilik-adem-i merkeziyetçilik tartışmasıözünde siyasal bir tartışma değildir.

Merkeziyetçilik-adem-i merkeziyetçilik tartışmasıkamu yönetiminin etkinlik tartışmasıdır.

İdari yapılanmamızı bugüne oranla çok daha adem-imerkeziyetçi bir yapıya kavuşturmadan kamu yöne-timinde etkinlik aramak abesle iştigaldir.

70 milyonluk böyle bir toplumun tüm kamusal ihtiyaç-larını Ankara'dan çözmeye kalkmak deveye hendekatlatmaya benziyor.

İşe de anayasanın yedinci maddesinden yani yasamatekelini (meselâ vergi salma) TBMM'ye veren madde-den başlamakta yarar var.

Yerel vergileri, meselâ emlâk vergisini yerel seçilmişmeclisler çıkarsa ne olur?

Emlâk vergisinin matrah ve oranlarını Diyarbakır içinDiyarbakır İl Genel Meclisi saptasa ne olur?

Bu işin öyle sanıldığı gibi federalizmle falan da doğru-dan ilgisi yoktur.

Böyle bir anayasal değişikliğin topluma büyük birrahatlama getireceğini de düşünüyorum.

Keşke anayasa değişiklik paketine 7. maddede yerelvergilere istisna getiren bir hükmü de ilave etse idik.

Merkezi devlet böylece yerele güvenmeye başla-dığının somut bir adımını atmış olurdu.

Çok önemli başka bir konu da Sezer'in bir kez dahagörüşülmesi için TBMM'ye geri göndermesi sonrasıortadan kaybolan“Kamu yönetimi temel yasa tasarası”nın daha da etkinleştirilerek yasalaştırılması.

Bu konuların ne PKK ile, ne kürt meselesiyle hiç alaka-ları yok.

Tek mesele idari yapılanmayı ve kamu yönetimini daheetkin, daha demokratik hale getirmek.

Emlâk vergisinin yerelleşmesi Türkiye'yi böler diyen-lerin genç öğrenci kızlar üniversitelerde türban takarsalâiklik elden gider diyenlerden doğrusu pek farkı yok.

6- ADEM-İ MERKEZİYETÇİLİK

SAYI 15 - 16

Page 50: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

50

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

7- ANAYASAVE İKTİSADİ BÜYÜME

Anayasalar özünde temel haklar ve özgürlüklerbildirgesi metinleri.

Ancak, son senelerde, anayasalar ve iktisadi büyümeilişkisi üzerine çok şey yazılıp, çiziliyor.

Bu çalışmaları, görüşleri en genel anlamıyla iki gruptatoplamak mümkün.

Birinci grupta en genel çizgileriyle mülkiyet haklarınailişkin haklar ve teminatlar var.

İkinci grupta da ekonomik istikrarın ve böylecebüyümenin temel ön koşulu olarak kabul edilen mali(maliye) istikrar yani bütçe açıklarının milli gelireoranının anayasal olarak sınırlanması var.

Yapılan çalışmalar, araştırmalar mülkiyet haklarının iyitanımlandığı ve çok güçlü güvencelerle korunduğuülkelerin orta ve uzun vadede büyüme oranlarının,mülkiyet hakkının temel bir hak olarak algılanmadığıülkelere oranla çok daha yüksek olduğunu ortayakoyuyor.

Mülkiyet hakkının iyi tanımlanmadığı, çok güçlü veköklü güvencelerle korunmadığı ülkelerde insanlaryatırım yapma, üretim yapma, parasını bağlayacakişlere girmekten hep çekiniyorlar.

Ve bunun sonucunda da daha az yatırım, daha aziktisadi büyüme ortaya çıkıyor.

Türkiye, maalesef, son senelerdeki gelişmeleri birkenara bırakırsanız, uzun vadede mülkiyet haklarınıniyi korunmadığı bir ülke görünümü veriyor.

Bu nedenden de kişi başına reel gelir artışımız uzunvadede sanıldığının aksine düşük.

2002 ve özellikle 2004 sonrası yapılan hukuksal

reformlar ve AB müzakeresüreci eksikleri bir ölçüdetamamlıyor ama geçmişinkalıntılarını silmek kolaydeğil.

1942 Varlık Vergisi bu ülkedesalındı, 1994 senesindegeçmiş senenin bilanço kâr-ları üzerine vergi salındı veyargı (!) bu durumu normal (!) gördü, anayasamızdakamulaştırma maddesi vardı ama özelleştirme dahayeni anayasal bir hüküm oldu, vs.

Yeni yapılacak anayasada mülkiyet haklarının iyitanımlanması ve güçlü koruma altına alınması uzunvadede daha müreffeh birTürkiye için şart.

İkinci önemli konu da bütçe açıklarının milli gelireoranına anayasal tavan getirilmesi.

Siyasal iktidarların kısa vadeyi uzun vadeye tercihetmeleri “normal bir durum” ama bu “normal durum”kısa vadeli getiriler için bütçe açıklarının patlamasınaneden olursa bu “normal durum” anormal sonuçlarüretiyor.

Neler oluyor?

Bozulan ekonomik istikrar, artan enflasyon orta vade-de büyüme oranlarını aşağıya çekiyor ve bu durumdanda aşağı-yukarı herkes olumsuz etkileniyor, gelecekkuşaklar büyük borç yükü altına giriyorlar.

Türkiye'nin senelerce çok yüksek enflasyon oranlarıylayaşamış olmasının toplam refah maliyetlerini dahakimse doğru dürüst hesaplayamadı.

Yeni anayasada mülkiyet haklarını sağlam güvence-lere kavuşturursak, siyasal iktidarların bütçe açıklarıüretmesini de anayasal olarak sınırlarsak Türkiyeekonomisinin büyüme mucizelerine şahit olabiliriz.

SAYI 15 - 16

Page 51: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

51

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Antik Yunan Mitolojisi tarihi bir bozulma süreci olarakanlatır. Yaşanmış bir 'altın çağ' yerini önce 'gümüşçağ'a, sonra 'bronz çağ'a ve en sonunda da 'demirçağ'a bırakacaktır. İnsanın kendi bireysel hayatındafiziksel olarak hep bir gerilemeyi hissetmesi doğal. Birinsanın hayatını kapsayan sosyal gerileme, bu fizikibozulmanın psikolojimize kötümserlik olarak yansı-masıdır. Halbuki bizim tutunacağımız dal ilerlemekonusundaki umutlarımızdır. Şimdi şu soruyu soralım.Kendi bireysel hayatımızda demokrasi ararken yaşa-dığımız felaketlere dönüp bakarak, bugün umutları-mızın hayat bulduğunu görmüyor muyuz? Altın çağumut dolu bir gelecek olarak önümüzde duruyordu.Şimdi gerçekleşmiyor mu?

Türkiye, demokrasinin 'altın çağı'nı yaşıyor. 12 Haziranseçimlerinden sonra oluşan Meclis, bu 'altın çağ'ınsomut göstergesi. Soralım: 91 yıl boyunca Meclis, hiçbugünkü kadar güçlü olabildi mi? Rahmetli AdnanMenderes'in 'sizin her şeye gücünüz yeter' anlamınagelen 'isteseniz hilafeti bile getirirsiniz' sözünü ettiğiMeclis bile bugünkü kadar güçlü müydü?

Türkiye parlamenter demokrasi ile yönetiliyor. Busistemin kalbi, beyni, bedeni hepsi Mecliste tecessümediyor. Tek tek karşılaştırın. Çok partili hayatageçildikten sonra gelen cumhurbaşkanları arasında,sözü tartıya konulduğu zaman en ağır çeken hangisi?Dün Meclis'te bu ağırlığı hissettiren Abdullah Gül değilmi? Bu Meclis dinleyici localarında çok omzu kalabalıkgördü. Bugün 'asker ne düşünüyor?' sorusu kiminmerakını çekiyor? Meclis'in karşısında ayrı bir Meclisgibi demokrasiye sınır çizen, devlete ayar çeken biryargıdan bahsedebilir miyiz? Ya dışarısı? 1 Marttezkeresinin reddedilmesinden beri, 'ABD Türkiye'yeher istediğini kabul ettirir' diyenlere inanacak birörnekle karşılaştınız mı? Arkasında % 50 oy olan

Başbakan Erdoğan 'benim bakanım, benim genelkur-may başkanım…' dediği zaman, içerde ve dışarıda herşeyin demokratik iradenin kontrolünde olduğunugerçekten hissetmiyor musunuz?

Demokrasimiz altın çağını yaşıyor. Bu Meclis'in içerdeve dışarda rakibi yok. Sözünün üstüne söz söyleyecekbirinden kimse bahsedemez. Bu gücün doğal birsonucu var: Her şey gözümüzün önünde olacak. Kimsekapalı kapılar arkasında, bizden gizli-saklı iş göreme-yecek. Altında buzağı aranacak öküzlere memleketinhiçbir yanında rastlanmayacak. Gözümüzün, kulağı-mızın Meclis'e dönmesi, olup bitenleri bütünüylekavramak için yeterli olacak.

Bu Meclis, kendisini kanıtlamış bir Meclis. Ne isterseyapar. Devlet içinde onun izni dışında kimse adımatamaz. Çözüm iradesi bu kadar yüksek olan Meclis'inverdiği güveni bize kim verebilir? Kredisi sonsuz. BuMeclis'in içinden çıkmış ve yine bu Meclis'in denetle-diği hükümetin; bu Meclis'ten çıkan hükümetinatadığı memurun keyfince iş görme, hata yapıp sonrada üstünü kapama lüksü olur mu? Eğer Devlet, terörörgütü ile görüşüyorsa, arkada bu Meclis'in kefaletidurduğu için kimsenin bu ülkenin çıkarlarına aykırı biriş yapamayacağından eminiz. Görüşmeye karar ver-mişse, hepimiz adına barış için bir yol arıyor demektir.Ancak arkalarında bu kadar güçlü bir irade bulunanlar,sağın solun kınamasına, yıpratmasına aldırmadançözüm bulacak cesur adımları atarlar. Çare bulmak içinbu kadar güçlü bir irade Meclis'te tecelli ediyorsa,çözüm önümüzdedir.

En önemlisi, bir kurucu meclis iddiası taşıyan ve buiddianın de herkes tarafından onaylandığı temsilkabiliyeti yüksek bir meclis. Yeni Anayasa'nın mümkünolduğunu işte bu meclis haber veriyor.

'Altın Çağ'ın Anayasası

Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne

SAYI 15 - 16

Page 52: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

52

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Bugün oluşan parlamentonun geçmiştekilerdenbüyük farkları var. Katılma oranı ve % 95'lik temsilyeteneğinin ötesinde, bu parlamento egemenlikhakkını kimseyle paylaşmayan, gücüne rakip olmayanbir parlamento. Türkiye, uzun ve inişli çıkışlı demokrasitarihinde ilk defa halkın iradesini bu kadar ileri birdüzeye taşıdı. 2007 seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığıseçimi üzerinden siyaseti tanzim etmeye kalkan askerîvesayet düzeni tasfiye edildi. 12 Eylül referandumundaise yasama üzerine vesayet koyan yüksek yargıoligarşisinin siyaset üzerindeki gücü tasfiye edildi.Egemenlik hakkı ilk defa bu seçimlerde tam anlamıylabir hukuk düzeni üzerine yerleşti.

Bu güç sadece AK Parti'nin Meclis'teki çoğunluğundanibaret değil. Daha önce gücünü askerlerle ve yargıylapaylaşan CHP, artık fren mekanizmasını tek başınakullanıyor. MHP, devleti savunurken devletin üzerindebir denetim gücünü temsil ediyor.

Meclis anayasa için kolları sıvamadan peş peşekarşımıza çıkan kriler, yeni anayasa yapımı için de birfırsat. Parlamento bu krizleri alnının akıyla yönetirken,bütün taraflar demokrasinin asgarî müştereklerine vehukuk düzenine dair bir uzlaşma ile bu krizdençıkarken, yeni anayasa bütün taraflar için kaçınılmazbir görev haline geliyor.

Yeni parlamentomuz, halkın egemenlik hakkını en ileridüzeyde ve rakipsiz kullanacak bir parlamento olarak,aynı zamanda 'kurucu meclis' niteliği taşıyor. Bütünpartiler seçime anayasa vaadi ile girdi. Bu taahhütlerintoplamı Meclis'i sandıktan bir 'Kurucu Meclis' olarakçıkartmaya yeterliydi. Bu krizi çözecek olanparlamentonun sonraki adımı yeni anayasa olacak.

Aslında 12 Haziran seçimlerinin hemen akabindeyaşadığımız kriz bir anayasal kriz olarak tecelli etti. Buanayasal krizin müsebbibi ise, tasfiye etmeyeçalıştığımız 27 Mayıs düzeni. 2007'den beri, özellikle12 Eylül 2010 referandumu ile bu düzeni yerle yeksanettik. Ancak bu düzenin enkazı arasında yol alırkenayağımız, geçmişin engellerine takılıyor. 27 Mayısdüzeni, Meclis'in temsil kabiliyetini daraltmak içinsınırlayıcı hükümler getirmişti. CHP'nin, MHP'nin veBDP'nin canını yakan işte bu hükümler.

Canınızın yanması ile canınızın yanma ihtimali farklıdır.12 Eylül Referandumunda yapılan anayasa değişiklik-leri bir 'ihtimal' olarak müzakere edildi. Referandumkampanyasında 'hayır cephesi'nin savunduğu tezlerintamamı bugün çöktü. Ergenekon davası salimen

yoluna girdi. Darbeciler yaşlı başlı halleriyle savcı karşı-sına çıkartıldı. Bugün anayasal bir sorun yüzünden AKParti dışındaki bütün partilerin canı yanıyor. Bir ihtimaldeğil, düpedüz bir anayasa kazası yaşandı.

Yargı elindeki anayasa hükümlerini uyguluyor. Kararlarkanunlara uygun mu? Evet. Peki meşru mu? Hayır.Kanun maddeleri ile demokratik meşruiyet arasındakiuçurum nasıl kapatılır? Hukuk kurallarını meşru halegetirerek.

Öyleyse, yeni anayasa şart!

Her şerde bulunan hayır, bu anayasa krizinin yeni biranayasanın ateşleyicisi olması. Birilerinin canı yandı.Sebepleri ortadan kaldırmak lâzım. Ne garip tecelli!Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını partipolitikasının ana umdesi ilan eden ve AK Parti'yi hepburadan sıkıştıran CHP, şimdi tersini savunuyor. Bukrizde CHP milletvekillerinin dokunulmazlık zırhınınkalınlaştırılmasını savunmuyor mu?

Anayasal kurallarla ilgili, farkında olmadan fiilî alışkan-lıklar edindik. Anayasa dediğimiz evrensel olarakbireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak, devletiktidarının kötüye kullanılmasını engellemek içinyapılır. 27 Mayıs düzeni anayasayı, halkın egemenlikhakkını sınırlamak ve devleti halka karşı korumakolarak anladı ve uyguladı. Dikkat edilirse, tutuklumilletvekillerinin salıverilmesini engelleyen ve yargıç-ların müracaat ettiği 84. Madde, devleti korumayıamaçlıyor. 27 Mayıs'ın temel felsefesinin işlediği biranayasa kuralı uygulanıyor. Demek ki bu kriz, anaya-sanın ruhunu temsil eden çok önemli bir prensibintartışılmasına yol açtı. Bu ruhun değişmesi lâzım. Nasıl?Halkın iradesini ve bireysel özgürlükleri hayata hakimkılacak bir ruhla.

27 Mayıs düzeninin enkazına çarptık. Hasar büyükdeğil. Tersinden, bu enkazı elbirliği ile temizlemek içinikna edici bir vesile. Meclis, tazelediği vekaleti ilegücünün ve itibarının zirvesinde. Çözülecek sorunçoğunluğu temsil eden iktidarın değil muhalefetinsorunu. Muhalefetin yeni anayasa dersini heceleyeheceleye ezberlemeye, enkazı temizlerken de başkaengelleri fark etmeye ihtiyacı var.

Hep birlikte yeni anayasanın neden bu kadar gerekliolduğunu, yaşayarak ve tecrübe ederek öğreniyoruz.Demokrasinin geldiği olgunluğu çok gerilerden takipeden kurallar, hayata ve ihtiyaçlara uygun hale gelecekve bu krizler aşılacak.Yeni bir anayasa yaparak.

SAYI 15 - 16

Page 53: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

53

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Peki bu anayasanın herkesin derdine deva olması içinnasıl olması lâzım?

Sivri ucunun üzerinde ters duran bir piramit tahayyüledin. Sağdan soldan destekler olmadan bu piramidinayakta durması mümkün mü? Devlete, insana,egemenliğe dair en temel prensiplerden, devletinişleyişi, egemenliğin kısımlara ayrılarak birbirinidengelemesi ve denetlemesine ve anayasal kurumlaradoğru uzanan kurallar silsilesi; piramidin tabanındansivri ucuna doğru yayılan birbirinin üzerine yerleştiril-miş yapı taşlarıdır. En altta toplumun mutabakatı, veyine toplumdan kaynaklanan ve bütün bu kurallarınkaynağını oluşturan egemenlik hakkı bulunur. Ana-yasa bu geniş taban üzerine, sapasağlam bir şekildeyükselir. Bir ideolojiye dayanan anayasa ise, sivri ucuüzerinde durmaya çalışan piramide benzer. Çünküideoloji, toplumdan gelen meşruiyetin yerine kendi-sini koymaya çalışır. Sivri ucunda bir piramitin ayaktaduramayacağı ortada. Bu durumda ne olur? Süreklisallanan, dengesini kaybeden, bir türlü denge ve istik-rar bulamayan siyasal düzen sürekli sorun üretir. Yan-dan payandalar devreye girer. Bir köşeyi askerinsüngüsü, diğer ucunu bir elinde terazi duran gözlerikapalı 'adalet mabudesi'nin elindeki kılıç, diğer köşeyidevletin ürettiği rantla geçinen sermayenin gazeteleri,televizyonu, dördüncü köşeyi uluslararası güçlerinkonjonktüre göre değişen destekleri tutar ve piramithassas bir dengede durur. Asıl gücünü ise yere temaseden sivri ucundan alır. İşte bu sivri uç, anayasanınideolojisidir.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül önümüze ideolojisiolmayan bir anayasa hedefi koyarken, bu her şeyintepetaklık durduğu geçmişe bir atıfta bulunuyor vepiramidi geniş tabanı üzerine yerleştirmeyi öneriyor.

Benzetmemizi ilerletelim. Bir cismin ayakta sağlam birdengede durabilmesi için üç sabit noktaya ihtiyacıvardır. Bizim anayasal düzenimiz, kendi sivri noktasıolan ideolojisi, askerin süngüsü ve adalet mabudesininkılıcı ile ayakta durmayı sürdürüyordu. Rant sermayesiile uluslararası aktörler devre dışı kalmıştı. Geçen yıl,12 Eylül Referandumu diğer iki payandayı da devre dışıbıraktı. Anayasamız yan yattı, bu haliyle bile olsapiramidin üçgen yan yüzeylerinden biri üzerinde şimdisağlam bir şekilde duruyor. İşe yaraması, piramit olarakkullanılması için dört köşesi yere gelecek şekilde yerliyerine oturtulması lâzım. Yeni anayasanın görevi debu. Anayasa düzenimizi olması gerektiği şekilde,halkın egemenliği üzerine, yani en sağlam tabanıüzerinde yeniden inşa etmek. Ucundaki sivriliği de

törpülemek, seyre çıkanlara oturacak bir yer açmak.

İdeolojisi olmayan anayasa, bu piramidi tekrar sivri ucuüzerinde ters bir şekilde inşa etmeye kalkmaktanvazgeçmek demek. Basit bir yapı elemanı, anayasanınbir kısmı değil; anayasayı ayakta tutan, dolayısıylasiyasî düzene istikrar ve sağlamlık veren temel birmimarî tercihten söz ediyoruz.

Peki bu anayasanın çekip çıkartılması gerekenideolojisi ne? Atatürk milliyetçiliği, Atatürkçülük veyaAtatürk ilke ve inkılapları. Hop oturup hop kalkanlarhemen şunu söyleyecekler: 'Anayasa'dan Atatürk'üçıkartıyorlar.' Anayasa yapım sürecinde karşımızaçıkacak en demagojik, en müraî şikayet de bu olacak.

Doğrusu şöyle: Anayasa'dan Atatürk değil, Atatürkleyakından uzaktan alâkası olmayan bir ideolojiçıkartılacak. Daha doğrusu, anayasal düzenimizipiramidin sivri ucunda ayakta tutma çabasındanvazgeçmiş olacağız.

Anayasamızdaki Atatürkçülüğün, Atatürk milliyetçili-ğinin Atatürkle alâkası yok. Bu ideoloji 27 Mayıs 1960darbesinden sonra icat edildi ve askeri, anayasaldüzenin vazgeçilmez bir parçası haline getirmek üzeregeliştirildi. Ancak cumhuriyeti, devrimleri bu aradalaikliği korumak gibi siyasî görevler üstlenmiş bir ordu,siyasetin içinde esas oğlan rolüne soyunabilirdi.Elindeki silahlar, jetler ve tanklarla siyasî operasyonlaryürütmek parlamentonun üzerinden uçmak, eline alıp'bu bir borudur' demek, tankları sokağa çıkartmak-ancak bu ideolojik rolün replikleri olarak söylenebilir,arka fona yerleştirilebilirdi.

Atatürkçülük, darbecilerinin icat ettiği, bugün isevesayet düzeni ile birlikte ömrünü tamamlamış birideoloji.Türkiye'yi bu ideoloji üzerinde ayakta tutmayamahkûm etmek, yani ideolojisiz anayasaya itirazetmek Atatürk'ün bize vasiyet ettiği aklın ve biliminrehberliğine aykırı.

Bu problemin somut karşılığı ise anayasanın değiştiri-lemez maddeleri.

Yeni anayasa yapma sürecinin önündeki en büyükengel de, elimizdeki anayasanın ilk üç maddesi.Anayasa'nın dördüncü maddesi, bu üç maddenindeğiştirilemeyeceğini, hatta değiştirilmesinin 'teklifdahi edilemeyeceğini' söylüyor. Aslında çözüm basit.Değiştirirsiniz olur biter. Çünkü değiştirilmemesininbir müeyyidesi yok. Uzlaşırsanız ve bu engel aşılır.

SAYI 15 - 16

Page 54: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

54

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

İdeolojik safralardan kurtulmak içim bu üç maddenin,özellikle ikinci maddenin mutlaka değişmesi gereki-yor. Çünkü bu üç maddede siyasî görüşleri, ideolojiktercihleri, cumhuriyetin temel esaslarına dair farklıanlayışları fersah fersah aşan çok daha derin bir sorunvar: İmkânsızlık. Anayasa'nın ikinci maddesi bizdenimkânsız olan bir şeyi istiyor. Hepimizin farklı tercihle-rimizden vazgeçtiğimiz, 'kayıtsız-şartsız bir ortakpaydamız olsun' diye uzlaşmaya kalktığımız zamanbile ortadan kaldıramayacağımız bir imkânsızlık.

Öncelikle, ilk üç maddeyi dokunulmaz kabul etmekleiş bitmiyor. Çünkü 'değiştirilemez' ikinci madde, Ana-yasa'nın 'Başlangıç' kısmını referans veriyor. Bu madde-ye göre 'başlangıç kısmında belirtilen temel ilkeler' de,tıpkı bir matruşkanın içinden çıkan yeni bir oyuncakgibi 'değiştirilemez' hükümlere dahil ediliyor. İlk üçmaddeyi değiştiremezsiniz. O zaman İlk üç maddedenikincisinin dayanak aldığı 'Başlangıç' kısmını, hiçolmazsa burada belirtilen ilkeleri de değiştiremezsiniz.

Dokunmamak mümkün mü? Sorun da orada çıkıyor.Anayasa'nın ikinci maddesi de, onun dayanak aldığı'başlangıç' kısmı da sadece AK Parti'den ve CHP'dendeğil, hepimizden imkânsız olan bir şeyi istiyor.Sıralayalım. 'Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı','Türk varlığı', 'Türklüğün tarihî ve manevî değerleri' gibiilkelerin değişmezliğini kabul etmek mümkün mü?Varsayalım kabul ettik. Peki ne olduğunu belirlemekmümkün mü? İlk üç maddeyi kırmızı çizgi kabul edenCHP'liler 'Türklüğün manevî değeri' olarak üzerindeuzlaşacakları bir formül üretebilirler mi? Üretsinler,kabul edelim. Hadi Kürtleri de ikna edelim. Peki bufasılda üç cümle kurulabilir mi? İkinci maddede ki gibi,eksiksiz 74 milyonun tamamı 'Atatürk milliyetçiliğinebağlı' olsun? Olsun da neye bağlı olacaklarını bilmeimkânları var mı?

'Atatürk milliyetçiliği' Atatürk'e ait değil. HattaAtatürk'ün kendisi de 'ben dogma bırakmadım'diyerek Atatürkçü olmadığını ilan ediyor. Birinin beniAtatürk milliyetçisi yapması için, aklımı, izanımı iptaletmesi lâzım. Atatürk milliyetçiliğinden bahsedenlerkendi ürettikleri formüllerle boş bir kabın içinidolduruyorlar. Tadı, kokusu ve rengi farklı çorbalarıönümüze koyup içmemizi bekliyorlar. Hepsinin tadı daberbat. Neyse maraza çıkmasın diyerek önümüzekonana kaşık sallayalım, ama hangisine?

Takıldığımız engel sadece ilk üç madde ve onunreferans aldığı başlangıç kısmı değil. Anayasal kuralhaline getirilen ideolojiler belirsizliği sağlamak,belirsizlik te keyfiliği getirmek için var. Biri çıkacak ve

soracak: 'Gözünün üstünde niye kaşın var?'. Zira,anayasada kaşların yasaklandığı şeklinde yorumlana-bilecek hükümler var. 'Atatürk'ün gür kaşları' diye sözebaşlayan birileri mutlaka çıkabilir.

Anayasanız güç sahiplerinin keyfince yorumlayacağıhükümler içeriyorsa hiçbir hakkınız güvencede olmaz.Yapacağımız anayasanın bu keyfiliğe fırsat tanıma-ması; bunun için de ideolojisiz olması lâzım. O zamanilk üç maddenin değişmesi ve bu ideolojik safsatalarınanayasadan temizlenmesi şart.

Millî Eğitim Bakanlığı teşkilat kanununda 'görev'tanımından 'Atatürk milliyetçiliği' ve 'Atatürk ilke veinkılapları'nı çıkartan KHK'yı, CHP muhtemelenAnayasa Mahkemesi'ne götürecek. Türkiye ideolojikyüklerinden kurtulup özgürleşiyor. Bu ideolojik zırva-ları özgür bir ortamda eleştirmek bile bizi ilerletecek.Herkes kendi muradınca bir şey tanımlıyor. Körlerin filitanımlaması gibi. Ama ortada fil de yok. Dogmatizminen ilkel ve çağdışı biçimi, eğitim kurumlarında Atatürkbüstlerinin arkasına saklanarak yapılıyor. Atatürk'ünmanevi hatırasını bu zulümden kurtarmamız lâzım.

'Atatürk milliyetçiliği' veya 'Atatürk ilke ve inkılapları' ileAtatürk'ün kendisi ve düşünceleri arasında bir bağlan-tının olması gerekmez mi? CHP'nin altı okunu sayma-nın ötesine geçen yok. 18.Yüzyıl Aydınlanma düşünce-sinin en sığ ve basit anlatımını 'akıl ve bilim' lafınıtekrarlayarak Atatürkçülük diye takdim edenlerden,19. Yüzyılın ikinci yarısına bile terfi edememiş vülgerpozitivizmi 'Atatürkçü düşünce sistemi' diye anlatan-ların elinde bu ülke ilerleyemez. Atatürk'ten alınacaken doğru düşünce mirası '

' sözüdür. Dogmatik kafalar, düşünüpkavrayamadıkları için bu sözü anlayamazlar.

İdeolojinin geçerli tanımlarından biri 'yanılsama'dır.Hakim güçler iktidarlarını sürdürmek için gerçeği çar-pıtıp, yönetme ayrıcalıklarına halkı ikna etmeye çalı-şırlar. Bunun için ideolojileri kullanırlar. Atatürkçülükde, 27 Mayıs darbesinden sonra askerî vesayetdüzeninin ideolojisi olarak imal edildi. Bu ideolojininAtatürk'e uzanan bir öncesi yoktur. Şimdi bu iktidardüzeni çöktüğüne göre bu ideolojinin de bir anlamı vedeğeri kalmadı. Demokratik iktidarlar doğrudan halkıntercihine dayandıkları, güçlerini halktan aldıkları içingerçeği çarpıtıp halka yutturma ihtiyacı duymazlar.Yani ideolojilere müracaat etmezler.

Yeni anayasa yeni bir ideoloji anlamına gelmiyor. Altınçağı kurallara bağlayarak kalıcı hale getirmek içinideolojisi olmayan bir anayasa yapmamız gerekiyor.

ben geride bir dogmabırakmadım

SAYI 15 - 16

Page 55: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

55

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

T

T

T

araf

araf

araf

: İktidar partisinin 22 Temmuz seçimlerinde ciddibir şekilde yeni anayasa vaadi vardı. Bu durumdamevcut parlamentonun kurucu meclis işlevi degörmesi mümkün mü?

12 Eylül mantığı demokrasininmabedi olan parlamentoyu şube müdürlüğüne indir-gemiş. Onun ne yapıp ne edeceğini şekillendirmiş.Onun için de parlamentodaki çoğunluk aynı zamandatemel hak ve özgürlüklere saygılı kalmak kaydıyla hertürlü değişikliği yapabilecek bir güç, bir halk egemen-liğinin ana unsuru olarak da görülmüyor. Normalde AkParti 2007 seçimlerinden sonra stratejik olarak büyükbir hata yapmasaydı, herkesin sorularını, dertleriniözgürlükleri genişleterek çözecek bir anayasa üstündedursaydı, böyle bir tartışmaya gerek kalmayacaktı.Başörtüsü üzerinden çok yanlış bir yere savruldu.

Seçilmiş bir hükümetin yeter çoğunluğu oluşturduğubir parlamento bal gibi her türlü anayasa değişikliğiyapar. Zaten bunu yapacak başka da bir irade yok.

Peki, neden bu kısmî değişiklikler yetmez? Birincisi,1982 ile 2009 arasında önemli bir temel değişim oldu.Bir ulus devlet, bir milli devlet, bir askerî darbe anlayışıetrafında oluşturulan Türkiye'nin yerini bugün AB ilemüzakere eden bir Türkiye almıştır. Biz ulus-devletanlayışından ulus ötesi, ulus üstü devlet anlayışınageçmeyi daha önce kabul etmiştik. Şimdi fiilen bununsürecini başlatmış bulunuyoruz. Bir yakası beş darbecigeneralin elinde, diğer yakası 12 Eylül'den çok uzak-laşmış AB sürecinde olan bir devletin zaten kendiiçinde bütünlüğünü ve hukuksal algısını netleştirme-sine olanak yoktur. Onun için de AB süreci söz konusuise ve bunda bir toplumsal siyasi irade var ise zaten buanayasanın toptan değişmesi gerektiği ortadadır.Zaten dibacesinin (başlangıç kısmı) aynı kalması

halinde bile bu Anayasa'nın tümünü değiştirsenizgene de ruhunu değiştiremezsiniz.

Biz hâlâ 12 Eylül hukuku ile yönetiliyoruz. Sadece Ana-yasa değil 600 yasa var. Anayasa'ya bağlı olarak dehşetverici bir tek parti zihniyetinin şahlandığı bir dönemiyaşıyoruz. Bunun nasıl olması gerektiğine somut birörnek üzerinden gidersek, Yunanistan'a bakabiliriz.1967'de darbeyi yapan albayların bugün ömrü vefaedenleri hala hapiste. Biz de ise darbenin yasalarıgündelik hayatı dahi etkileyecek şekilde etkili. Bunedenle de Yunanistan yaşam kalitesi endeksinde 24.sıraya yükseldi biz 82. sırada geziniyoruz.

: Siyasi partiler yasası Fransa'da yoktur.Türkiye'de de bu yasa lağvedilebilir. Dernekler yasasıdahi yeterli olabilir. Anayasa'nın aciliyeti var. Bir an ön-ce bu ikili yapıdan, AB standartlarında bir devlet örgüt-lenmesine geçilmesi gerekiyor. Bu siyasi partiler yasa-sıyla zor ancak siyasi partiler yasasından kurtulmak çokkolay.

Mehmet Altan:

Mehmet Altan

: Türkiye milletvekilliği değişikliği yapılırsa parla-mentonun temsil gücü artar mı?

: Konsensus sağlanması önemli diyoruz. Türkiye'de ciddi bir bölünme var. Sivil bir anayasa için konsen-susa varmak adına bazı kesimlerin korkularını bertarafedecek değişmez hükümler konulabilir mi? Dünyadabu konuda iyi örnekler var mıdır?

: İnsanlığın gelişmesiyle birlikte, çokköklü, yaygın bir anayasa disiplini var. 1215 MagnaCarta'ya kadar dayandırabileceğimiz, bireyi devletekarşı koruyan, sosyal yapı, toplum değiştikçe bunagöre yenilenen bir anlayış bu.

Mehmet Altan

AB ile müzakeredeki Türkiye82 Anayasası'nın

ruhundan kurtulmalıProf. Dr. Mehmet Altan

Beş hafta boyunca, her Cumartesi günüTaraf Gazetesi'nde buluşarak,“Taraf Sivil Anayasa Forumu”na katılıp,'82 Anayasası'nın ruhundan kurtulma'yı tartışmıştık. Aşağıda, 'Sivil Anayasa Önerisi'nin oluşumuna katkıdabulunmak üzere tartışılan konularda benim görüşlerimi bulacaksınız.

SAYI 15 - 16

Page 56: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

56

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Değiştirilemez maddelerin olmasının iki problemi var.Birincisi topumu değişmez kabul ediyorsun. İkincisi buanayasayı dünyadaki gelişen literatürden koparı-yorsun. İki örnek verebilirim. Burada şahıs ismi geçiyor.Dünyada bir Humeyni adı İran Anayasası'nda geçer, birde Kim il-Sung'un adı Kuzey Kore Anayasası'nda geçer.Türkiye'nin benzemek istediği ülkeler Kuzey Kore veİran mı?

Türkiye'nin demokratik kültürünün ne kadar eksikolduğunu anlatmak açısından yine değişmez madde-lerden üçüncüsüne bakalım. Türkiye devleti ülkesi vemilletiyle bölünmez bir bütündür.

Bu belki bizim kulağımızı tırmalamıyor ama sizdevletle milleti bölünmez bir bütün olmayı normalalgıladığınız vakit o ülkenin demokratik bir rejimleyönetilmesine imkân kalmıyor. Çünkü devletlebütünleşmiş millet, temel hak ve özgürlüklerindenyoksun sayılıyor. Devlet bölünmesin ama milletdemokratik açıdan çok farklı görüşlere, çoğulculuğa,yaşam biçimine pekala sahip olarak bölünebilir.

Bu değişmez maddeler halk iradesini kaldırıyor ve yeri-ne bu anayasaları yapan silahlı darbecilerin iradesinikoyuyor. Onun için kabul edilemez. Bunu yaparken deultra ilerici değil. Çağın her türlü demokratik algısın-dan da anayasa tekniklerinden geri olarak bunu yapı-yorlar.

: Üniter devlet konusu var. Herkesiürkütmüşler, her siyasetçi çıkıyor ve üniter devlettenyanayız diyor. 1997'de Genelkurmay kendine muhalifgazetecileri Güneydoğu'ya götürmüştü. Sonra birdönem bir başbakanın konuşmalarını yazan birine rastgelmiştim. İkisinde de üniter devlet ile toprak bütün-lüğünü eş anlamlı olarak kullandıklarını gördüm. Yaniüniter devleti bir yönetim biçimi olarak federalizminalternatifi olarak değil, toprak bütünlüğü algısıylakullanıyorlar. Anayasa hukuku tekniğinin geldiğinoktaları bırakın, Başbakan'ın konuşmalarını yazanşahsın da, Genelkurmay gezisinde yer alan üst düzeyaskerlerin de kendi kullandıkları metnin içindekikavramı bilmediklerini gördüm. Üniter devlettenyanayım demek toprak bütünlüğünden yanayımdemek olarak algılanıyor. Bir idare biçimi olarakalgılanmıyor. Bir de böyle kavramsal zafiyetler var.Hâlbuki nasıl bir idari tarza sahip olacağına karar vere-cek parlamentonun kendisidir. Belki de bir anayasaterimleri sözlüğü yapmak iyi olabilir.

: Prens Sabahattin bugün yaşasaydı,100 yıl önce söylediklerinden dolayı başı belayagirerdi. Âdem-i merkeziyetçiliğin bir tabu olduğu buortamda partisi kesin kapatılırdı.

Parlamenter Danışmanları Derneği'nin bir söyleşisinegittim. İmzasız bir soru geldi ve konuşmayı kestim. Enözgür olmasını düşündüğüm yerin en ürküntü duyanyer olduğunu görüyorsunuz. Bu ürküntünün nedeninisorduğum bir parlamento çalışanı, bu kurumdakimemurların devletin ortalamasına göre daha yüksekmaaş aldığını söyledi. Bu kurumlar devletin kurumları.Bu devlet, klasik olarak toplumun kendi başına yapa-mayacağı işleri yapması için örgütlenmiş bir yapı değil.Onun için normal demokrasilerde parlamentolartoplumun kendini idare etme tarzı olarak şekil-lenmişken, bizde sarayın devamı olarak şekilleniyor.Onun için de her ara dönemde parti değiştirmeler,muazzam kaymalar oluyor. Çünkü her zaman devletmilletten daha güçlüdür. Askerî müdahalelere, örne-ğin 27 Nisan, parlamentolar topyekûn karşı çıkmaz.Askerle iktidarın karşı karşıya gelmesinden, parlamen-tonun geri kalanı siyasal menfaat düşünürler. Bu zatendemokrasinin gereği olan bir parlamento olmadığını,darbelerin, tek parti zihniyetinin kurduğu komutanlıksistemleri olduğunu görürsün.

Bir Amerikalı gazetecinin söylediği lafı her zamantekrarlarım. Diyor ki:

.

Biz AB ile müzakere eden bir ülkeyiz. Bu halka başöğ-retmenlik yapmak gerekir diyen Kemalist bir mantık.Ankara'daki bürokratik elitin mantığı böyle. Muasırmedeniyete, Batılılaşmaya böyle inanıyorlar. Diğerunsurlar AB standartlarında bir demokrasi istiyorlarsa,yani cami ile kışla arasında gizli iktidar kavgası değil debu toplumun kendi önünü açabileceği, rahatça koşa-bileceği bir özgürleşme hedefine sahipse, AB standart-ları kimsenin üzerinde fazlaca itişmeyeceği bir ortaknoktadır. Nihayetinde bugün CHP Brüksel'de büro açtı.Cumhurbaşkanı AB'den yana olduğunu her zamantekrarlıyor. Hükümet de eskisi kadar reform yapmasada lâfzî olarak yineliyor. Demek ki ortak nokta AB.AB'nin yaptığı bir anayasa var. Onun içinde bir temelhaklar şartı var. Biz çok dağılmadan, işi kavgayadönüştürmeden AB üstünden gidersek bunu istismaretmeye çalışan statükocuların daha fazla güç kaybe-deceğini düşünüyorum. Hem de daha çok mesafealacağımızı düşünüyorum.

: 82 Anayasası takdim edilirken, 'bir daha darbeyapmamıza ihtiyaç duyulmayacak bir anayasa yaptık'deniyor. Aslında bu Anayasa ile darbe düzeninindevam ettirildiğini itiraf etmiş oluyor.

: Federalizm yerine çok parçalı üniter devlet teri-mini kullanmak daha akıllıca o halde.

Mehmet Altan

Mehmet Altan

Her devletin bir ordusu vardır.Türkiye'de ise ordunun bir devleti var

T

T

araf

araf

SAYI 15 - 16

Page 57: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

57

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

T

T

T

T

araf

araf

araf

araf

: 66. Madde'ye özellikle Kürt vatandaşlar itirazediyor.

: Anayasa'nın 66. Maddesi'ndeki'Türk'tür' lafı, özellikle Kürt vatandaşların itirazınaneden oluyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk, Müslü-man ve Sünni olmayana vatandaş muamelesi yapılmı-yor. Bu nedenle de sadece Anayasa'da değil, mevzu-atlarda, kanunlarda, bürokrasinin uygulamalarında dabu algıyı topyekûn değiştirebilecek bir ruh halini yarat-mak gerekiyor. Hep söylediğimiz bir örnek var. Erme-niler de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ama ben buyaşıma kadar Ermeni bir kaymakam görmedim. Aynızamanda bu Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşama-sında yer alan 36 ayrı etnisiteyi Müslümanlık ortakpaydasında toplamışlar. Oradaki ulus, ümmeti şekil-lendiriyor. Hâlbuki vatandaşlık hukuksal bir kavram.Burjuvazinin ortaya çıkmasıyla doğmuş. Devletle bireyarasındaki ilişkilerin hukuksal bir tanımıdır. Vatan-daşlık, aynı zamanda bütün diğer özelliklerindensoyutlayarak insanı insan olarak tanımlayan bir algıdır.Biz hukuk olarak vatandaşlık doğuran bir iklimdeyaşamıyoruz. Vatandaşlık konusu teknik olarak belkien basiti ancak bence zihniyet olarak en zoru. Teknikolarak çok kolay gibi duran düzenlemenin, insanainsan olarak bakmayıp da Türk, Sünni Müslümanolarak bakan yapıyı nasıl aşabileceğimizin cevabını daberaberinde getirmesi gerekiyor.

: Hukuk formasyonundan gelenlerburadaki zihniyeti 'tık' diye anlıyor. Bu zihniyet, suçişlemiş birinin haklarında, sövme-saymadan tutun dahakaret ve işkence dahil olmak üzere, her türlüsınırlamayı doğal görmektedir. Suç işlemenin karşılığıcezadır, insan hakkına dokunulması değildir. Suçişlediğin vakit, insan olmaktan doğan hiçbir hakkıngadre uğramaz. Ben bu Anayasa'nın belirttiği hiçbirödevimi yapmayabilirim. Bu, benim temel insan hakla-rımın elimden alınmasına neden olamaz. Bizde hemtoplum, hem yasa uygulayıcıları hem de okumuş-yaz-mışlar insan haklarıyla suç arasında bir ilişki kuruyor.Suçlu birisinin de kimsenin dokunamayacağı insanhakları vardır ve sonuna kadar güvence altındadır.

: Amerikalı bir sosyolog diyor ki:Türkiye'nin en temel sorunu Anadolu Beylerbeyi ileRumeli Beylerbeyi arasındadır. Bu güzel bir tespittir.Türkiye'nin kırılma noktası yerellerle evrenseller ara-

sındadır. Bunu görmek için Ankara Savaşı'na, FetretDevri'ne kadar gidebiliriz. Cavit Bey'e yapılan suçlama-lar beynelmilelci olması, evrensel olmasıdır. Bu terim-ler küfür ve aşağılama olarak, 5. kol faaliyeti olarakkullanılmıştır. TESEV'in araştırmasında görüldüğü gibihukuk gibi evrensel bir olgu ne kadar içeriğindenkopartılıp yerelleştirilebiliyor. Aslında bu İttihat veTerakki'nin algısıyla birebir örtüşmektedir ve hukuklaalakası yoktur. İttihat ve Terakki'nin disiplin cezalarıarasında ölüm de vardır. Bu tarihsel süreçten dolayıdırki; hukuk bizde yeryüzünden çok kopuktur. Bu neden-le yeni bir anayasanın dibacesinde; bütün bu vatan-daşlık, temel hak ve özgürlükler ve din özgürlüğününözünü ve ruhunu bu tarihsel durumu göz önündebulundurarak kısa ve derin bir şekilde tanımlamakgerekmektedir.

: Bir devletin“hukuk devleti”olması için“hukuku” insanlık âleminin yoğurduğu ve geliştirdiğişekilde algılayıp uygulaması gerekmekte. Bence builke“yargı bağımsızlığı”için de geçerli.

Devlet “hukuk devleti” olmak için hem ruhen ve zihni-yet olarak evrensel hukuk kurallarına bağlı olacak, hemde “hukuk devleti”nin gereklerini titizlikle yerine geti-recek. Koyduğu kurallara kendisi de tavizsiz uyacak...Örneğin, sanığı yakalarken suç işlemeyecek, demok-ratik bir protesto eylemi içindekine kafakol girme-yecek.

Bunlardan epeyce uzağız çünkü hem toplum olarakhukuk üretemiyoruz, hem de yeryüzünün ürettiğihukuku içselleştiremiyoruz. Örneğin, benim bildiğimkadarıyla, “hukuk devleti” kavramıyla özdeş sayabile-ceğim “hukukun üstünlüğü” kavramı bize ilk kez 1956yılında Sıddık Sami Onar'ın ders kitabıyla girmiş. Tabii,kavram yeryüzünden bunca zaman sonra ve derskitabı vasıtasıyla girince, 2009 yılında da “hukukdevleti”nin en önemli kriterlerinden biri olan “idaritasarrufların yargı tarafından denetlenmesi”de hayatageçmeyebiliyor.

Ergun Bey söyledi, Yüksek Askerî Şûra kararları yargıdenetimine kapalıdır. Keza Hâkimler ve SavcılarYüksekKurulu'nun kararları yargı denetimine kapalıdır.Türkiye'de demokratikleşme hedefini samimiyetlebenimsemiş gerçek bir siyasal muhalefet olmadığı içinkimsenin üzerinde durmadığı ama benim hayatibulduğum bir konu da gerçekten bu olağanüstü hal vesıkıyönetim dönemlerinde çıkarılan kanun hükmündekararnamelerin de yargı denetimine tâbi olmamasıdır.

Mehmet Altan

Mehmet Altan

Mehmet Altan

Mehmet Altan

: Bu anlayışın varolduğu bir anayasayla yönetildi-ğimizi düşünmek insanın kanını donduruyor.

: Anadolu Beylerbeyi ile Rumeli Beylerbeyiarasındaki kırılma?

: Resmi ideoloji olan hikmet-i hükümet anaya-saya hâkim oldukça hukuk devleti olmak hayal…

SAYI 15 - 16

Page 58: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

58

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

T

T

T

araf

araf

araf

: Her suç sivil mahkemede yargılanmalı…

: Muhtemelen daha sonra “yargıbağımsızlığı”nda da konuşacağız ama ben “çift başlı”yargı olarak nitelediğimiz konuyu, yani bir ülkede hemdoğal, hem de askerî yargının olmasını da “hukukdevleti” ile asla bağdaşmaz buluyorum. Zatenbağdaşmaz da...

Düşünün ki, doğal yargıya paralel bir askerî yargı dahavar ama yargıç ve savcıların “sicil amirleri” onlarınkomutanları. Bir yanda hukuk, bir yanda sicil ve onudüzenleyecek komutan. Askerî kararlarda genellikle,ikinci bölümün ağır bastığını görüyoruz. Hatırlayın çokkısa bir süre önce Genelkurmay Başkanı Taraf'ahiddetlendi, öğleden sonra Genelkurmay Mahkemesiharekete geçti. Böyle “hukukun üstünlüğü,” böyle“yargı bağımsızlığı”gördünüz mü siz?

Soruyu şöyle de sorabilirim, bana “Askerî Yargıtay'ı veAskerî Yüksek İdare Mahkemesi” olan bir “hukukdevleti” söyleyin. Böyle bir gariplik hiçbir Avrupaülkesinde yok, olamaz da. Oralarda ya askerî mahkemehiç yok, var ise de sadece ve sadece “askerî disiplinsuçları”na bakmakta...

Hukuk devleti diyoruz. Yargı bağımsızlığı diyoruz.Bunlarla ilgili durumu en son ve en güzel anlatanörnekleri de, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndenProf. Dr. Mithat Sancar ve Yrd. Doç. Dr. Eylem ÜmitAtılgan'ın birlikte hazırladığı ve bir kaç gün önceTESEV'in Adalet Biraz Es Geçiliyor başlıklı araştırmasısergiliyordu. Çalışma; hâkim ve savcıların zihniyetine,onların devlet, adalet, hak kavramlarına, yargıbağımsızlığına, yargının tarafsızlığına bakışının yanısıra, demokratikleşme sürecine, Avrupa Birliği'ne vereformlara nasıl yaklaştıklarına da ışık tutmayaçalışıyordu. Dört farklı şehirde, 52 hâkim ve savcı ileyapılan 190 sayfalık araştırmayı okuyunca, Türk hukuksisteminin 'hukuku korumak ve kurtarmak' gibi birarzusu olmadığını çok net bir biçimde görüyordunuz.

Halbuki Yargıtay'ın Onursal Başkanı Sami Selçuk'unvurguladığı gibi, 'yargının işi, yurdu ve ulusu kurtar-mak değil, hukuku kurtarmak' olmalıydı. Çünkü yurduve ulusu kurtarmak 'siyasetin ve ordunun işi' idi.

Çalışma, hâkim ve savcıların çoğunun hukuku dinamikbir bilim dalı olarak içselleştiremediklerini açık birşekilde sergiliyordu. Yargıç ve savcılar; Avrupa Birliğiuyum sürecine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

kararlarına ve Anayasa'nın uluslararası anlaşmalarımevcut yasaların üstünde gören 90. madde uygula-masına literatürü takip eden bir hukukçu kimliği iledeğil, 'milliyetçi' bir militan gibi bakmaktaydı. Bunlarınhepsinin temelinde bizim İttihatçı gelenek olduğukadar, bunu sistematik hale getiren 1982 Anayasasıvar.Yeni bir anayasa hem“hukuk devleti,”hem de“yargıbağımsızlığını” yok sayan bir anlayışı sistemin içindetutmayacak kadar sarih ve katı olmalı.

Mehmet Altan

: Anayasasız Anayasa Mahkemesi…

: Kendini bu ülkenin sahibi gören askerve sivil bürokrasi, 1950-60 arasını kendisine karşı birbaşkaldırı, bir isyan olarak algıladı ve 60'ta rövanşıihtilâlle aldı. Aynı zamandaTürkiye'deki“aydın,”Batı'da-ki gibi bir aydın tipi değildir; devlete göre tavır alan biraydın tipidir, onun için de bu bürokrasiyle halk iradesiarasındaki tarihsel kavgada bürokrasinin yanında yeralır. Darbelerin sonucu oluşturulan kurucu meclis vs.halk iradesine karşı devlet elitinden yana olan aydın-ların, nihayetinde o sıralarda dünyadaki geçerli olananayasaları tercümesiyle ortaya çıkmış bir hususturama özü itibariyle de sisteme, halk iradesini kontroletmeye yönelik ek unsur ilâve edilmiştir. Yani anayasamahkemesi yeryüzündeki trende uygun olarak birevrensel hukukun taraftarı değildir. Halk iradesinekarşı bir bürokratik egemenliğin taraftarı olarak Türki-ye'de ortaya çıkmıştır. Bunu çok net bir şekilde ispatedebilecek somut bir örneğim de var. 12 Eylül anaya-sayı ilga etmiştir, anayasal düzeni ortadan kaldırmıştır.Bir askerî darbedir. Başarısız olsa bir anayasal suç işle-diği için çok ağır bir cezayla cezalandırılır. Bu darbeninsonucu anayasa ortadan kalkmıştır ama Anayasa Mah-kemesi heyet olarak gidip darbecileri tebrik etmiştir.

: Anayasası olmayan Anayasa Mahkemesi'ne,cami yıkılmış ama mihrap yerinde diyebiliriz sanırım.

: O zaman bunu, anayasa yargısı gibievrensel hukukun geliştirdiği, çok anlamlı, değerli veönemli olan bir kavramı, Türkiye'de konuşmaya vetartışmaya başlayınca,Türkiye örnekleriyle konuşmayabaşlayınca aslında bu kavramlara haksızlık yapıyoruz.Bu Anayasa Mahkemesi, anayasa yargısı hikâyesi,bizde bir iktidar kavgasının taraftarı olmaktır ve buevrensel hukuk doğrultusunda dinamik bir yorumyaparak halk iradesini geliştirecek, temel hak ve özgür-lükleri savunacak ve yeryüzü hukukuyla eşanlamlı biradım atmayı sağlayacak bir yol gösterici değildir. Biranlamda, memurun bir amiri var, bizde de hukuk

Mehmet Altan

Mehmet Altan

SAYI 15 - 16

Page 59: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

59

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

anlayışı memurlaştırılmış bir hukuk anlayışıdır, amiri dedevletin gerçek egemeni olan bürokrasinin pozisyo-nunu korumaktır. Şimdi bu DP gibi beyaz Türklerin,elitlerin ve sair merkez sağın geliştirdiği bir yapıya karşıoluşturulmuş bir anlayış Türkiye demokratikleştikçe,halk egemenliğine, yani halkın oyuna daha fazlagirdiği anlarda daha da sekter, daha da tutucu, daha dabu bürokrasi egemenliğinin fiilî icraatçısı halinedönüşmüştür.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde her defasındamahkûm oluyoruz, sefil oluyoruz. Avrupa İnsan HaklarıMahkemesi çıtası gündeme geldiği vakit Türk yargısısürekli sınıfta kalıyor. Türkiye'deki hukuk üretmeyen,üretilmiş hukuku da içselleştirmeyen bu yapıyı, halkegemenliği ile bürokrasi kavgasının aracı ve taraftarıolmaktan çıkarıp, AB gibi bir evrensel sistemle deeşgüdümlü hale getirecek bir hale getirmenin yolunubulmamız lazım. Yani bunu seçimle, iyi niyetle,şununla, bununla değil; Türkiye'deki egemenlikkavgasının fevkinde bir denetim unsuruyla başarabi-liriz. Nitekim bir Anayasa Mahkemesi 61 Anayasası'ylasöz konusu oluyor. 62'de kuruluyor AnayasaMahkemesi, o günden bu güne hep var ama bizimanayasamız, 61'deki anayasamız 71'de o zamankiGenelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ın ifadesiyle“Sosyal gelişme iktisadî gelişmenin önüne geçmiştir.'61 Anayasası bize bol gelmektedir.” Türkiye'de askerîyetkili böyle birşey söylediği vakit, buna göre tâdilatyapıldı. Sonra bu tâdilat yetmedi daha korkunç biranayasa geldi. Şimdiki uygulamalar o anayasayı da enkatı, en tutucu, en dinamik olmayan, statik bir anlamdayorumlamaya yönelik.

Bütün bu süreci izlediğimiz vakit Anayasa Mahkemesiyahut ona anayasa yargısı diyeyim -kurumsal bir şeyihedef göstermemek için- bir tasavvuru var.Yani bununamacı yeryüzü standartlarında bir demokrasi mi,yeryüzü standartlarında bir temel hak ve özgürlüklermi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde sınıftakalmamak mı, gerçek bir halk iradesi mi? Şimdi buyapılan uygulamaları ve gittikçe parlamentonun, halkegemenliğinin yerine kendi iradesini koyması iletahayyül ettiği Türkiye hangisi? Ben ondan 1930'larTürkiye'sini anlıyorum. Yani halkın oyuna girmediği birTürkiye. Bunun da bir anayasa yargısıyla bir bağlantısıyok. Bu, Türkiye'deki iktidar kavgasının bir tarafı olmadurumu. Yeni anayasa bunu bir iktidar kavgasının aracıolmaktan çıkarıp, evrensel hukukun istikametindeTürkiye'ye yol gösterici ve yeni anayasanın bir şekilde

müfettişi olabilecek bir hale koymalı, bunun iradesinide yeryüzü hukukuna bağlamalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 50. Kuruluş yıldö-nümüydü geçenlerde; hiçbir Anayasa Mahkemesiüyesi gitmedi. Yani bir de bu açıdan bakmak lazım...Türk hukuk sistemi, Avrupa İnsan Hakları Mahkeme-si'ne bu kadar mahkûm oluyorsa, evrensel standartlaragöre uygulaması bu kadar yetersiz, eksik ve dinamikbir hukuk anlayışından yoksun ise, Anayasa Mahke-mesi de bundan rahatsız değilse, acaba onun kararlarıda bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi düzeyindebaşka bir denetime gitse ne olur? Ayrıca, bu nasıl birtavırdır ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ni protestoedip, Avrupa'dan adalet bakanlarının katıldığı 50. Yılkutlamalarına bizden kimse gitmiyor? Evrenselhukuktan yana olan, 'insanlık iyi ki böyle bir mahkemekurmuş' diye canı gönülden bunu kutlamaya mı gider,yoksa çok militan bir milliyetçi-devletçi refleksle neolduğu belli olmayan bir tepkiyi mi seslendirir, o da birbaşka yüzü bu işin.

Unutmamak lazım ki bizim Türk yargı sisteminin karar-ları uluslararası hukuka gittiği zaman sınıfta kalıyor.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Rusya'dan sonraikinciyiz. Bu ne demek? Bizim yargı sistemimiz evrenselkurallara göre yürüyemiyor demek…

SAYI 15 - 16

Page 60: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

60

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Anayasalar esas olarak kişi hak ve özgürlüklerinigüvence altına alan ve aynı zamanda da devleti meşrubir otorite haline getiren belgelerdir. Devletlerin varlığıbir anayasa ile mi sağlanır yoksa halkların iradesi mi biranayasayı doğurur konusundaki tartışmalar devamede dursun bildiğimiz sosyolojik gerçek, kamuotoritesinin her zaman bir baskı aracına dönüşmeriskini içinde barındırdığıdır. Devlet dediğimiz örgüt-lenmenin bir baskı aracına dönüşmesinin engellen-mesinin bilinen en pratik ve somut biçimi kamu düze-ninin işleyişini bir standarda bağlamaktır. Bir başkaifade ile çifte standartlı tutumları bertaraf etmektir.

Bu açıdan bakıldığında belki de anayasalar sahip olu-nan toplumsal yapının işleyişini sağlayan değerlerinbir standart içinde işlevsel kılınmasıdır. Aynı zamandakamu otoritesinin bireyler üzerinde bir baskıya dönü-şebilme ihtimaline karşı kişinin tüm haklarını korumaaltına alan en önemli referanslardır. Dünyada modernanlamdaki anayasacılığın başlangıcını oluşturan Ame-rikan Bağımsızlık Belgesi bunun en çarpıcı örneğidir.Devleti tesis etmek ve egemen kılmak için değil, kişininhaklarını güvence altına için tesis edilmiştir ama aynızamanda birlikte yaşamanın sınırlarını da belirlemiştir.Bu durum belki de günümüzde Amerikanın sahipolduğu gücün sihirli kaynağını da göstermesibakımından önemlidir.

Klasik Amerikan filmlerinde yargıcın gücü, kamununpotansiyel olarak hata yapmaya her zaman teşneolması ve hem kutsal hem de güçlü retorik sahibisavunmanın oluşturduğu kompozisyon da bunu gös-terir nitekim. Devlet denilen yönetim organizasyonyapılanması sanki mahkeme salonlarından elde edilentemel kararlarla kurulmuş gibidir. Adaletin tecellietmesi için ısrarcı olmanın altında yatan asıl neden onaolan inanç ve güvendir. Bunu sağlayan her bir toplumiçin daha onurlu bir yaşam imkânının var olacağı

söylenebilir. Kişiler adaletin verdiği yanlış bir karardansonra dahi ondan umudunu kesmezler çünkü güve-necekleri bir başka merci yoktur.

Adaletin, güvenilecek ve sığınılacak en kuşatıcı limanolmasına duyulan ihtiyaç esas olarak salt hukuki birdurum değildir. Aynı zamanda güven duygusu ile deilişkilidir. “Güvenlik” meselesi Kura-ı Kerimde şaşırtıcıbir biçimde iman etmenin gerekçelerinden birisiolarak zikredilir. Güvenliği bir koruma kalkanı gibi değilesasında “emin olma durumu” olarak görmek gerekir.Kimin nasıl davranacağını bilmektir. Nasıl davranılaca-ğından emin olmaktır. Beklenen davranışlarınsergileneceğinden emin olmaktır. Ki bu durum insanınkendine bir güvenlik duvarı oluşturması için daha fazlaimkân sağlar. Kişinin hem fizikî olarak hem de manevîolarak kişiliğini ve kimliğini koruması için elzemdir.Bundan dolayı da insan onuru da tıpkı hayatı gibi ada-letin güvencesi altındadır. Bireylerin kamu otorite-sinden ve baskı unsurlarından emin olmalarını sağla-yacak olan bir anayasanın da temel referans adaletolmak durumundadır. Anayasanın adaleti sağlayabil-mesi için ise her şeyden önce mutlaka açık ve nethükümler içermek, insan onuruna saygılı olmak vehalkın dahlinin birinci derecede belirleyici olduğu birsüreç içinde hazırlanmış-yazılmış olmak durumun-dadır.

Türkiye'nin siyasi tarihine kabaca bir göz attığımızdasahip olduğumuz anayasalar açısından ne yazık ki buüç temel unsurdan bir tanesinin dahi dikkate alın-madığını görmekteyiz. Son derece muğlâk ifadeleriçeren bir metin, devleti halktan koruyan korumacı birmantık, tepeden inmeci bir sürecin sonunda yürürlüğekonulmuş bir kanunlar manzumesi. Oysaki hukukinormları ihtiva etmesi gereken bir metin olarak anaya-saya kanunlar üzerinden varılmaz, anayasalardankanunlara varılır.

İnsan Onuruna SaygılıBir Anayasa

Doç. Dr. Mazhar Bağlı

SAYI 15 - 16

Page 61: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

61

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Hazırlandığı günden bu yana tartışmalı olan mevcutanayasa artık hukuki işleyişi yerine getirmenin aksineyargısal sorunlara kaynaklık eder hale gelmiştir. Pekçok maddesi değişmiş olmakla beraber asıl sahipolduğu vesayetçi ruhu hala barındırmaktadır. Belki debundan dolayı neredeyse tüm siyasi çevreler değiş-mesi konusunda hem fikirdirler. Yeni ve demokratik biranayasa olmalı ama aynı zamanda insan onuruna dasaygılı olmalıdır. Tatlı bir heyecanla beklenen yenianayasa pek çok konuda yeni bir dinamizmiberaberinde getirecektir çünkü Türkiye'de belki de ilkkez halk devletle karşılıklı bir sözleşme yapacak, ilk kezolumsuz koşulların dayatması ile değil demokrasiningelişmesi sonucu bir anayasa hazırlanacaktır.

Medeni dünyadaki anayasalara da nispeten daha yenigirmeye başlayan “insan onuru” kavramının yenianayasa için de temel bir referans çerçeve olarakbelirlenmiş olması bu toplum için vazgeçilmez birilkedir. Bu kavramsallaştırmanın özellikle de bizimtoplum için çok önemli olduğu söylenebilir. Hattabugüne kadar yaşadığımız asıl sorunun da buolduğunu söylemek abartılı olmasa gerek. Haysiyetiiçin canını vermekten gözünü kırpmayan birtoplumdaki bireylerin kişiliğini zedeleyen bir metninne meşruiyeti kalır ne de işlevselliği.

Vatandaşını hiçbir biçimde dikkate almayan bir kamuotoritesi her şeyden önce kendi vatandaşının haysi-yetini tehdit eder. Haysiyet meselesi kimi zaman birtakım evrensel hukuk ilkeleriyle çelişen olumsuzörnekler üzerinden somutlaştırılarak yerel unsurlarüzerinden örneklendirilip dışsallaştırılmasına rağmenher toplumda önemli bir toplumsal refleks ve değerolarak vardır.

Anayasaların hukuki içeriğinden çok siyasi anlamlarıve imaları çok daha önemlidir. Çünkü her bir anayasametni içeriğinden çok onu hazırlayanların niyetleriçerçevesinde cari olur. Bugüne kadar ülkemizdeki pekçok sorunun temelinde anaysa var ise bu anayasa-lardaki maddelerin çarpıklığından çok onu hazırlayan-ların vesayetçi niyetlerindendir. Unutmamak gerekir kitoplumda görülen her bir sorun için özel bir hukukiçerçeve oluşturulması beklenmez ama sorunlarınçözümü için bir yol haritasının veya alt yapının oluştu-rulması beklenir. Bugün ülkeyi sosyolojik olarak, eko-nomik olarak ve bireysel ilişkiler bağlamında kilitleyentemel sorun alanlarının çözümü elbette ki kolaydeğildir. Dahası bunların çözümü için sihirli bir formülde yoktur. En pratik ve kalıcı olan projeler sorunlaraçözme yollarını açık tutabilenlerdir. Velev ki anlıkçözümler üretmeseler de çözüm için yolun açık olmadurumunun bizzat kendisi son derece pozitif bir

pozisyondur. Böyle bir potansiyelin varlığından bileyıllarca mahrum kalmış bizim ülkemiz için bu konu sonderece hayatî bir dönüm noktasıdır. Bundan dolayı daanayasa her bir sorunu ayrı ayrı tanımlayıp nasıl çözü-leceğini belirlemek yerine genel çözüm parametre-lerini belirlemesi gerekir.

Bir diğer konu da anayasanın kısa ve açık olmasıdır.Açıklıktan kastım ise net tanımların yapılmış olmasıdır.Muğlâk ifadeler takdir edilir ki güç sahibi için birdayanak olur, zayıf için değil.

Bugüne kadar Türkiye'de anayasal çerçevedenbakıldığına devlet için“haklar”vatandaş için“görevler”ihdas edilmişti. Ama yeni anayasa bunun tam tersiolması gerekir. Vatandaşın haklarını teminat altınaalmalı devlet için de görevler belirlemelidir. Devletinhaklarını koruma refleksi ile hazırlanan bir anayasametni vatandaşını devlete karşı asla koruyamaz.

Vesayetsiz, insan onuruna saygılı, demokratik işleyişikolaylaştıran ve önünü açan ve çok kültürlülüğü birzenginlik olarak gören yeni bir anayasa ülkemizinsosyolojik doğasının gereğidir de. Bu doğaya uygundeğişim dinamiklerini yakalamak toplum sağlığı açı-sından da önemli bir atmosferin oluşmasına yol açar.

Bizim gibi doğal farklılıkları çok fazla içinde barındırantoplumlarda barış ve kardeşlik içinde bir aradayaşamanın en çarpıcı politikalarından birisidir çokkültürlülük. Çok kültürlüğün bir politik proje olarakanayasa da yer etmesi pek çok sorunun çözümü için deönemli bir tutamak oluşturacaktır.

Bilindiği gibi çok kültürlülük esas olarak toplumun birsalata kasesi gibi birlikte sunulmasını, kabul edilmesiniöngörür. İstenirse kâsede var olan malzeme hepbirlikte de yenilebilir ayrı ayrı da. Hangisinden tatmakisterseniz bu mümkündür. Ama mikserden geçirilenmalzemenin sunumunda ağırlıklı olarak konulanınmalzemenin tadını alırsınız, dahası her bir malzemeninözgün tadı da değişir. Var olan her bir farklılığın kendiözgün değerlerini koruyarak bir arada yaşamasınısağlayacak olan çok kültürlülüğü referans olan biranayasadan totaliter imalar içeren yorumlara dayalıkararlar çıkmaz.

Son olarak insan onuru kavramının altını bir kez dahaçizmek gerek. Onur kavramının merkeze alınmasıdiğer başlıkların da bu eksende oluşturulmasını doğalolarak beraberinde getirecektir. Haysiyetimizi koruyanbir anayasanın korunması da aynı şekilde bizim için bironur meselesi olacaktır.

SAYI 15 - 16

Page 62: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

62

SAYI 14 - 15TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Anayasa yapımının, “süreç” ve “içerik” olmak üzere ikiyönü bulunmaktadır. Yapım sürecine kimlerinkatılacağı, hangi yöntemin izleneceği ve nihai kararvericilerin kimler olduğu önemlidir. Anayasa yapımı,“partiler-arası uzlaşma” yolu ile parlamento çatısıaltında ve siyasi partilerin katılımı ile gerçekleştirile-bilir. Ancak bu “siyasi uzlaşma” arayışı “toplumsalmüzakereye” dayanmazsa, “demokratik katılım”dansöz edilemez. Demokratik katılım, ayrı bir “kurucumeclis”oluşturma ya da“olağan meclis”ile açık diyalogyoluyla sağlanabilir. Sivil toplumun katımlıyla hazırla-nan metin, yasama meclisi tarafından kabul edilebilirve nihai olarak halkın onayına sunulabilir. Bu yöntemdemokrasi ve egemenlik teorilerine uygun bir pratiktir.Böylece halk, yapım sürecine ve karar aşamasınakatılarak “asli kuruculuk” yetkisini hem temsilcileriaracılığı ile hem de doğrudan kendisi kullanmış olur.

Anayasanın içeriğinin oluşturulmasında, biçimselözellikler, uzlaşılan ve ayrışan yönler, anayasanınkonusu ve beslenilen kaynaklar temel unsurlardır.Ayrıntılara giren kazuistik anayasa yerine, genel ilkeleribelirleyen çerçeve bir anayasa, hem üzerindeuzlaşılması kolay hem de daha uzun ömürlüdür.Toplumsal uzlaşma ve ayrışma arasındaki makasınaçıklığı, anayasanın içeriğini olumsuz etkiler. Henüztemel ilkelerde bile derin ayrışmaya sahip birtoplumda, siyasal uzlaşmanın sağlanması güçtür.Anayasaların kalbi temel hak ve özgürlüklerdir.Uluslararası insan hakları hukuku, temel hak veözgürlükler bakımından minimum standartlarıbelirler. Ancak ideal olan, bu standartların altınainmeden, en geniş güvenceleri sağlamaktır. Devletintemel organlarının yapılandırılmasında, hukukgelenekleri kadar, karşılaştırmalı hukuk en önemlikaynaktır. Dolayısıyla, anayasanın içeriğinin belirlen-mesinde, toplumsal uzlaşma ve hukuk gelenekleridevletin yapılandırılmasında önem taşırken; insanhakları hukuku, temel hak ve özgürlüklerin düzenlen-mesinde belirleyicidir.

1982 Anayasası'nın yenilenme talepleri, 1983 genelseçimlerinden hemen sonra gündeme gelmiştir.Değişim talebinin bu kadar erken gündeme gelmesi,içerikten bağımsız olarak, yapım sürecine ilişkin“demokratik katılım” eksikliğindendir. Anayasayakonulan geçici bir madde ile, Darbe öncesi köklü siyasipartiler 10 yıllık siyaset yasağına konu edinmiştir.Dolayısıyla bu partiler Anayasa yapım sürecine katıla-madığı gibi ilk genel seçimlere de katılamamıştır. 1987yılında yapılan bir referandumla, 1982 Anayasası'ndailk değişiklik, bu yasakların kaldırılması yönündeolmuştur. Siyaset yasağının kalkması ile sahneye inenpartilerin ilk talebi “yeni anayasa” olmuştur. 1993 yılın-da siyasi partiler yeni anayasa önerilerini Meclise sun-muşlardır. Ancak, yeterli toplumsal destek mevcutolmadığından, partiler arası uzlaşma ile 1995 Anayasadeğişiklikleri gerçekleştirilebilmiştir. 1990'lı yıllardaAvrupa Birliği sürecinin hızlanması demokrasiyönünde talepleri güçlendirmiştir. Özellikle Avrupaİnsan Hakları Mahkemesi kararları ile özgürlükleralanında ortaya çıkan değişim ihtiyacı 2001 Anayasadeğişiklikleri ile yine kısmi bir çözümle sonuçlanmıştır.2002 Genel Seçimlerinden sonra güçlü iktidarlarınortaya çıkması 1982 Anayasasının kurduğu “vesayetçirejimi”sallamaya başlamıştır. Bürokrasi ile seçilmişleriniktidar mücadelesi, 2010 Anayasa değişiklikleri ilesonuçlanmıştır. Yargı bürokrasisinde yeniden yapılan-dırılmaya gidilirken, askeri bürokraside değişiminsinyali verilmiştir. Artık yeni anayasa, sürece ilişkin“siviltoplumun katılımına” işaret ederken, içeriğe dönükolarak da, “askeri vesayete” son verilmesi talepleriyleözdeşleşmiştir.

Gelinen noktada, Türkiye'de yeni bir anayasa yapımsürecine ilişkin güçlü ve zayıf yönler ortaya çıkmayabaşlamıştır. Bu noktaların karşılaştırılması, yeni biranayasaya ulaşılabilmesi yönünde bir muhasebeyapmamıza fırsat verebilir.

Yeni Anayasa Yapımında

Güçlü Ve Zayıf Yönler

Doç. Dr. Abdurrahman Eren / Marmara Üniversitesi

Page 63: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

63

SAYI 14 - 15TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

AnayasaYapımında GüçlüYönler

21. Yüzyılın ilk çeyreğinde, önemli tarihi olaylarınarefesinde, “model bir anayasa” yapma konusundatarihi bir fırsat doğmuştur. Hemen yanı başımızda,Arap yarımadası ve Afrika kıtasında yaşanan rejimdeğişiklikleri, tarihi ve kültürel bağlar dolayısıyla,Türkiye'nin “model” alınmasını gündeme getirmiştir.Bu çekicilik yalnızca, tarihsel ve kültürel bağlarla sınırlıdeğil, sahip olunan devlet ve demokrasi tecrübesi ilede yakından ilgilidir. Türkiye 135 yıllık bir Anayasalgeleneğe ve zaman zaman sekteye uğramış olmaklabirlikte 65 yıllık bir demokrasi deneyimine sahiptir.Parlamenter sistemimiz ve bir çok anayasal kuruluşu-muz yüzyılı aşkın bir birikime ulaşmıştır. Uluslar arasıtoplumla entegrasyonda, konumuna uygun Asya veAvrupa arasında önemli bir köprü rolü üstlenmektedir.Bir yandan Batı örgütlenmesi içinde, başta BirleşmişMilletler olmak üzere, Avrupa Konseyi, AvrupaGüvenlik ve İşbirliği Teşkilatına üye ve Avrupa Birliği'nede aday tek Müslüman ülkedir. Diğer yandan İslamTeşkilatı Örgütünde aktif bir üye iken, Arap Birliği veAfrika Birliği ile yakın ilişkiler içindedir. Türkiye'ninsahip olduğu bu konum ve içinde bulunulan tarihisüreç,“yeni bir anayasa”yapımında en güçlü yönlerdenbiridir.

Yeni anayasa yapımının güçlü yönlerinden biri de, ilkkez anayasa yapım sürecine ilişkin “sivil toplumun”katılımı ve arzusudur. İlk anayasa olan 1876 Kanun-uEsasiden bu yana yapılan 1921, 1924, 1961 ve 1982Anayasaları dahil, yapım sürecine ilişkin en önemlieksiklik, “siyasal katılım”dır. Bu Anayasaların hiç birininyapım sürecine sivil toplum örgütlerinin katılımı sözkonusu olmamıştır. Siyasi partilerin ve serbestseçimlerin olmadığı dönemde kabul edilen ilk üçAnayasayı bir tarafa bırakırsak, çok partili hayatageçildikten sonra darbelerin ardından yapılan son ikianayasanın yapım sürecinde de siyasi partiler aracılığıile de tam bir katılım gerçekleşmemiştir. 1961Anayasasının yapımında, Demokrat Parti dışlanırken,1982 Anayasasının yapımında mevcut tüm partileryasaklanmıştır. Oysa 1982 Anayasası'nın yenilenmesiyönünde taleplerin gündeme gelmesi ile, hem siviltoplum örgütleri hem de siyasi partiler aktif olarak busürece katılmaktadır. 1993 yılında dönemin siyasipartileri ve sivil toplum örgütleri yeni anayasa yapıl-ması yönünde somut öneriler sunmuştur. Aynı şekilde2000'li yıllardan sonra,Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(2000), Türkiye Barolar Birliği (2001 ve 2007), TÜSİAD(1993, 1997, 2011), DİSK (2011) gibi sivil toplumörgütleri yeni anayasa yapım sürecine aktif bir şekildekatılmaktadır. Sivil toplumun yeni anayasa yapılmasıyönünde var olan ve devam eden bu aktif katılımı,anayasa yapımında güçlü yönlerdendir.

Yeni Anayasa yapımının güçlü yönlerinde biri,“demokratikleşme” yönünde yaşananlardır. Türkdemokrasisinin temel sorunu olan, seçilmişlerleatanmışlar arasında yaşanan iktidar mücadelesinde,“vesayetçi rejimin” kırılması ve “sivil iktidarın” gerçekanlamda muktedir olma yönünde önemli gelişmelerinyaşanması, yeni anayasa yapımını kolaylaştırıcı birunsurdur. 1990'lı yıllarda Avrupa Birliği sürecinin dedesteği ile, sivil bürokrasinin “oligarşik tutumu” seçil-mişlerin kontrolüne girerken, 2000'li yıllardan sonragüçlü bir toplumsal desteğe sahip siyasal iktidarlar,askeri bürokrasinin “vesayetçi tutumunu” değiştir-meye başlamıştır. Bu açıdan, askeri darbenin ürünüolan 1982 Anayasasının anti demokratik yapısının“sivilleşme” yönünde değişmesi için önemli bir fırsatdoğmuştur.

Anayasa yapımında sivil toplumun desteği kadar,Anayasayı hazırlayacak olan mevcut Parlamento'davar olan “güçlü temsil” yapım süreci bakımındanönemli bir noktadır. 2011 Genel Seçimleri sonrası,seçmenlerin yüzde doksenbeşe yakınının temsilediliyor olması, Meclisin “kurucu iktidar” niteliğinigüçlendirmektedir. Siyasi yelpazenin her kesimindenpartinin Mecliste temsil imkanı bulması, yeni anayasayapımında, farklı toplum kesimlerinin taleplerinintemsil edilmesine imkan sağlayacaktır. Oluşturulacak“partiler arası uzlaşma komisyonu”na Parlamento dışıpartilerin de dahil edilmesi ile, “temsil kabiliyeti dahada güçlenecektir. Partilerarası uzlaşma ile hazırlanacakbir Anayasa metninde, değiştirilemez maddelerindeğiştirilip değiştirilemeyeceği de gündeme gelme-yecektir. Anayasa Mahkemesinin kendiliğindenharekete geçme yetkisi bulunmadığından, Meclistetam bir uzlaşma ile kabul edilen metin, halkın onayıyla,yeni anayasa olarak yürürlüğe girecektir.

1982 Anayasasında bu güne kadar yapılmış olandeğişiklikler, “uzlaşma zemini” açısından önemli birgelişmedir. 1982 Anayasası, 29 yıllık bir süre zarfındailki 1987 yılında, sonuncusu 2010'de olmak üzere 17kez değiştirilmiş bulunmaktadır. Anayasanın 177maddesi içinde 83 maddede değişiklik yapılmıştır.Özellikle 1995 değişiklikleri ile “siyasal katılım”önündeki engeller kaldırılmış, 2001 değişiklikleri ile“özgürlükler rejimi” güçlendirilmiş ve 2010 değişiklik-leri ile de “yargı reformu” gerçekleştirilmiştir. Anayasa'da hiç dokunulmayan maddelerin bir çoğu, uygula-mada hiç sorun yaratmayan maddelerdir. Değişimihtiyacı, daha çok “sivilleşme” yönünde odaklanmak-tadır. Anayasanın yeniden yapılmasında, uzlaşılankonuların temel alınması, uygulamada sorun yaratma-yan hükümlerin korunması, yeni anayasa yapımınıkolaylaştıracaktır.

Page 64: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

64

SAYI 14 - 15TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

AnayasaYapımında ZayıfYönler

Yeni anayasa yapımında en sorunlu alan “kürtmeselesi”dir. Sorunun bir parçası olan terör eylemleri,sağlıklı çözümlerin tartışılmasını zorlaştırmaktadır.Normal koşullarda kabul edilebilir görülen bazıtalepler, terör eylemlerinin yol açtığı tırağmayüzünden, sağlıklı müzakere edilememektedir.Sorunun bir boyutu “millet” kavramı ve “üniterlik”kapsamında, Cumhuriyetin niteliklerini ilgilendirirken,bir diğer boyutunda“vatandaşlık”,“anadilde eğitim”ve“özerklik” konuları çerçevesinde temel hak veözgürlükler alanını ilgilendirmektedir. Cumhuriyetinniteliklerinde, “şiddet söylemi ve eylemini” bir araçolarak kullanarak, dile getirilen talepler, geniş toplumkesimleri üzerinde, temel hak ve özgürlükler alanındamakul görülebilecek taleplere de ön yargıylayaklaşılmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla,önceliğin temel hak ve özgürlüklere verilerek varılacakbir uzlaşma zemini, diğer konularında sağlıklı veözgürce tartışılmasına fırsat verecektir.

Anayasa yapımında bir diğer hassas konuda, laiklikilkesi ve bu bağlamda din ve vicdan özgürlüğününçerçevesinin belirlenmesidir. Laiklik yönünde bu günekadar yapılan yanlış uygulamalar, belirli bir toplumkesiminde laiklik ilkesine yönelik antipati doğur-muştur. Öte yandan laiklik ilkesini, çoğunluğu oluştu-ran toplum kesimleri karşısında kendi inançları bakı-mından bir güvence görenler, laiklik ilkesine sarılırken,Türkiye'de uygulanan“kendine özgü laiklik”anlayışınaitiraz etmektedir. Bu çerçevede, din kültürü ve ahlakdersi ile din eğitiminin “zorunlu-seçmeli” olmasıyönünde tartışmalar sürmektedir. Önemli bir kesim,kendi çocuklarına kendi inançları doğrultusundadevlet okullarında din eğitimi sağlanmasını talepederken, Aleviler, din kültüre ve ahlak derslerininuygulamada zorunlu bir din dersine dönüştürülerek,çocuklarına belli bir dini öğretinin verilmesindenrahatsızlık duymaktadır. Öte yandan Diyanet İşleriBaşkanlığının, çoğulcu yapıda olmaması ve tüm inançkesimlerine hizmet verecek şekilde yapılandırılma-ması bu yönde yapılan tartışmaların bir parçasınıoluşturmaktadır.

Bir diğer önemli konuda, “Atatürk ilke ve inkılapları”çerçevesinde oluşturulan “resmi ideoloji”den anaya-sanın arındırılmasıdır. Bu konu aynı zamanda, 1982Anayasası ile oluşturulan “askeri vesayet” görüntüsün-den kurtulmakla da yakından ilgilidir. Bu ilkelerışığında kendilerini “Atatürkçü” ya da “Kemalist” olaraktanımlayanlar, 1982 Anayasasında yer alan bu ilkelerin“bekçileri”olarak kendilerini görmekte ve gerektiğindebu ilkeler uğruna “demokrasiden” vazgeçmeyi gözealabilmektedir. Öte yandan“demokrasi”ile“resmi ideo-loji” bağdaşmaz olarak görenler, devletin “tarafsızlık”ilkesi gereğince, Anayasada bu tür ilkelerin olama-yacağını seslendirmektedir. Bu noktada Anayasanınbaşlangıcının yeniden yazılması kadar, Cumhuriyetinnitelikleri arasında yer alan“Atatürk milliyetçiliği”ilkesi-nin değişmesi, tartışmaların odağını oluşturmaktadır.

Yeni Anayasa yapımında güçlü ve zayıf yönlerikarşılaştırdığımızda, güçlü yönlerin daha fazla olduğusöylenebilir. Sürecin doğru yönetilebilmesi, zayıfnoktaların aşılarak, yeni bir anayasaya ulaşmamızısağlayabilir. Aksi halde, yeni anayasa yerine kısmıdeğişikliklerle, mevcut anayasanın varlığı sürdürülmekdurumunda kalınır. Anayasa yapım sürecine,toplumda var olan “katılım” arzusu, siyasi partileri çokistekli görünmeseler de, sürecin içine dahil olmayazorlamaktadır. Ancak, gönülsüz olarak yürütülecek busüreçte, her an bir bahane ile“sürecin sabote”edilmesikolay görünmektedir. Burada, partilerin samimiyetiaçısından, sürece ilişkin farklı bir yöntem önerilebilir.Anayasa yapım sürecine ilişkin “partiler arası uzlaşmakomisyonu” kurulduktan sonra, Komisyona dahil olanpartilerden bir birinden bağımsız olarak, “bütünsel biranayasa önerisi” hazırlanması istenebilir. Böylece, herparti samimi olarak nasıl bir anayasa istediğini somutolarak ortaya koymak durumunda olacaktır. Partilercehazırlanan öneriler aynı tarihte kamu oyununtartışmasına açılacaktır. Böylece kimin hangi konudane istediği, açıkça kamu oyu tarafından bilecektir.İlerleyen süreçte, partilerin ortaya koyduğu bu taleplerüzerinden bir uzlaşma arayışı yürütülmesi, anayasayapımına ilişkin daha açık ve samimi bir sürecinişletilmesine katkıda bulunacaktır.

Page 65: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

65

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

I- Genel Olarak İnsan Haklarına Dair TemelKavramların Anlamı ve Gelişimi

B- HUKUK KAVRAMI

İnsan haklarına dair temel kavramlar denildiğinde ilkakla gelen terimler“hak”,“hukuk”,“özgürlük”ve“insanhakları” mefhumlarıdır. Bu nedenle öncelikle bumefhumları genel olarak incelemekte yarar vardır.

Hak kavramı konusunda, bütün öğretinin üzerindeittifak ettiği tanım bulunmamaktadır. Bir görüş haksözcüğünü, doğruluk, tanrı ve hukukun kişilere tanı-dığı yetki gibi farklı anlamlarda kullanmaktadır. Diğerbir görüş “ hak” kavramını hukuksal ilişkinin ilk öğesiolarak kabul etmektedir. Bu düşünceye göre Hak,hukuksal ilişkinin çekirdeğini oluşturmaktadır. Ancakbu tanımların ortak yanı, hakkın hukuken korunma-sını istemek yetkisine sahip bulunan çıkar olduğugerçeğidir. Başka bir anlatımla, hakkın hukukenkorunan çıkarların gerçekleştirilmesi amacıyla kişiyehukuk düzeni tarafından sağlanan ve kullanılmasıonun iradesine bırakılan bir hukuk kudreti olgusudur.Yani bu anlamda hak, hukuksal ilişkinin birinci öğesinioluşturmakta ve bir kişiye izafe edilen bir davranışolanağını, bir yetkiyi ifade etmektedir. Bu tanım, hak-yetki biçiminde formüle edilebilmektedir.

Türk Dili ve Hukuku açısından, hak kavramını açıkla-mak için, batı dillerindeki tamamlamaya ve tanımla-maya ihtiyaç bulunmamaktadır. Zira “hak” sözcüğü-nün müstakil bir anlamı bulunmaktadır. Türkçedekihak sözcüğü ile andığımız yetki ve iktidarlar Batı Avru-pa dillerinde “subjektif hak” anlamında Almanca'da“Subjektivesrecht” Fransızca “DroitSubjectiv” veİngilizce de ise “Sunjectiv Right” terimleri ile kullanıl-maktadır. Dikkat edildiğinde her üç dilde iki kavramıayırt edebilmek için, özellikle hak kavramını belirtmekiçin, batı dillerinde sübjektif hak anlamına gelentanımlamalara başvurulmaktadır.

Batı hukuk sistemlerinde hak kavramına ilişkin 3değişik teori bulunmaktadır.

Birinci teoriye göre; hak, hukuk düzenince tanınaniradi bir yetkidir. Başka bir deyişle hak bir iradenin,başka bir irade üzerindeki etkisidir. Teori, hakkı biriktidar ya da irade hâkimiyeti olarak nitelemektedir.Tabii Hukuk ve 19. felsefesinden etkilenen bu teoriyegöre hak, kişilere hukuk düzenince tanınan bir iradekudreti ya da irade hâkimiyetidir.

İkinci teoriye göre, hak hukuk tarafından tanınan vekorunmasını isteme hususunda, ferdin yetkili sayıldığımenfaattir. Her hak bir hukuk düzenine dayanmak-tadır. Hukukun tanımadığı bir yetki, korumadığı birmenfaat hak olarak nitelenmemektedir. Hakkınözünü, menfaat oluşturmaktadır. Menfaat, yalnızcamaddi değil manevi anlamda da kullanılmaktadır.

Üçüncü teori ise uzlaştırıcı bir sistem getirmekte,hakkın niteliğinin açıklanmasında ne yalnız irade nede yalnız menfaat yeterli görülmektedir. İkisininbirleştirilmesi gerekmektedir. Bu görüşün temsilcile-rinden olan Jellinek Hakkı, şu şekilde tanımlamak-tadır. ”Hak”; insana sahibi bulunduğu menfaati koru-mak üzere tanınmış olan irade kudretidir. Pratikte ise“Hak” bir kimsenin isteyebileceği, ileri sürebileceği birdurumu iddia edebilme imkanını ifade etmektedir.

Hukuk ise zorlayabilme iktidarına sahip makamınmeydana getirdiği ve yürüttüğü yegâne kuraldır.Ferdin serbest iradesi dışında bir kudret alanındanoluşmaktadır. Ferdin iradesi dışındaki bu kudretinelinde hukuk kuralını saydırmak bakımından ferdinkarşı koyamayacağı imkânlar vardır. Zira hukuk kuralı-nı saydıran kamu kudreti, hem idare organlarını, hemde yargı mercilerini harekete getirebilir. Hukuk kuralı-nın üç temel niteliği vardır.

1- Hukuk kuralı kamu kudretinin eseridir.2- Hukuk kuralının müeyyidesini yargı ve idaresağlamaktadır.3- Hukuk kuralları kamu kudreti tarafından o an içinyürürlükte olmalıdır.

1

A- HAK KAVRAMI

2

Temel Hak ve ÖzgürlüklerinKorunmasına Yönelik Yeni AnayasadaYapılması Gereken DüzenlemelerProf. Dr. M. Refik Korkusuz / İstanbul Medeniyet Üniversitesi

SAYI 15 - 16

Page 66: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

66

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Hukuk kavramından bahsedebilmek için ortadazorlayıcı bir iktidar tarafından bir kuralın tanınmışolmasının yanı sıra, iktidarın zorlayıcı gücü ile destek-lenmesi ve o an için yürürlükte olması gerekir. Buhususlardan birinin eksikliği hukuk kuralının niteliğiniortadan kaldırır.

Özgürlük kavramı; bir şeyi yapma , ya da yapmamaserbestisi olarak karşımıza çıkar ve devlet ya da başkabir güç tarafından herhangi bir şekilde zorlanmamayı,baskı altında tutulmamayı ifade etmektedir. Bazıyazarlar, hak kavramının özgürlükten daha geniş biranlam taşıdığını söylemektedirler. Onlara göre buterim, yalnızca serbest olmayı değil, bunun yanı sıradevletten ve toplumdan bazı taleplerde bulunmayı daiçermektedir. Bununla birlikte günlük konuşmalarda,hak ve özgürlük terimleri çoğu kez eşanlamlı olarakkullanılır. Nitekim, dernek kurma hakkı ile dernekkurma özgürlüğünün birbirlerinin yerine kullanıldığıuygulamada sık sık gözükmektedir.

Özgürlük, toplumun bireye ayırdığı serbestliğe ilişkinbağımsız alandır. Bu kesim, bireyin bir evi gibi özelmahrumiyet alanıdır. Bu alan toplumsal ve kamusalalanın sınırıdır. Özgürlük, devletin durduğu yerdebaşlarsa da,” başkasına zarar vermeyen her şeyi yapa-bilme” şeklindeki tanım, aynı zamanda bireyler arasın-daki yatan ilişkilerin de anlatımıdır. Kısacası özgürlükbir haktır. Ancak bütün haklar özgürlük değildir.Özgürlük, herkese bir insan hakkı olup; herkese karşıileri sürülebilen haklara sahip olabilme imkânını dabahşetmektedir. Mücerret bir kavram olan ve fiili birdurumu ifade eden özgürlük kavramı, yıllar yılıfelsefenin, düşünceler tarihinin ve siyaset biliminin enönde gelen meselesi olmuş ve halen de üzerinde ençok tartışılan konu olma özelliğini korumaktadır.Montesquieu özgürlük mefhumu için” hiçbir kelimeyoktur ki, özgürlük kelimesi kadar yansımış olsundeğerlendirmesi yapmaktadır.

Kişi özgürlüğü “kişinin fizik yahut beden özgürlüğü ;diğer bir deyimle kişinin fiziki mekan içinde gidipgelme yer değiştirme serbestisidir. Kişinin hiçbir baskıaltında kalmaksızın davranabilmesini esas almaktadırsözlük anlamı itibariyle özgürlük,” herhangi birkısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünce veyadavranma, herhangi bir koşula bağlı olmama, her türlüdış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesinedayanarak karar vermesini ifade etmektedir. Kişiözgürlüğü ise; kişinin fiziksel özgürlüğü olup, yasal vehaklı bir neden olmaksızın yakalanamama, tutukla-namama ve özgürlük kısıtlamasına gidilememesidemektir.

1789 tarihli “ Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ndeki göre” özgürlük, başkasına zarar vermeyen herşeyi yapabilme gücüdür. Bundan dolayı her insanın

doğal hakları kullanmasının sınırı; toplumun diğerüyelerini aynı haktan yararlanmayı sağlayan sınırdır. Buancak yasa ile belirtilir.Yasa ise yalnız toplum için zararlıolan hareketleri yasaklayabilir. (m.4,m.5) Fransızdevriminden bu yana, modern çağdaş devletlerde kişiözgürlüğü, parlamento tarafından ve yasama yoluylatespit edilmiş ve sınırları çizilmiş haller dışında, kişininkendi faaliyetini istediği gibi ve istediği yönde kontrolaltında tutabilmesidir.

İnsan hakları, düşünsel tarihi itibarıyla çok eski olmaklabirlikte, bir kavram olarak gündelik kullanıma 2. Dünyasavaşından sonra, hukuk terminolojisine girmiştir.Özellikle uluslar arası birimler tarafından kabul edilenve insanın dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmeznitelikte kişiye sık sıkıya bağlı haklar olup, bütüninsanlığı kuşatan üniversal nitelikteki hakları oluş-tururlar.

İnsan hakları kavramının normal haklardan farklı yönü,bu hakların evrensel nitelikte ve uluslararası sözleş-melerde, taslak metinlerde ve insanî değer ve kişiliklerigeliştirmeye yönelik olarak kabul edilen değerlerdenoluşmasıdır. Devlet veya başka bir güç bu hakları keyfiolarak sınırlayamaz ve hiçbir şekilde ortadan kaldı-ramaz. Aynı şekilde kişiler de bu hakları başkasına dev-redemez ve onlardan vazgeçemez. İnsan varlığının birparçası olan insan hakları olmaksızın onurlu ve insancabir yaşam sürdürmek mümkün olamamaktadır.

1982 A.Y 2. maddesi tıpkı 1961 A.Y'sının 2.maddesi gibi“insan haklarına saygılı” olma ilkesini Cumhuriyetinnitelikleri arasında saymıştır. Esasen Türkiye Cumhu-riyetini“insan haklarına saygılı bir hukuk devleti”olaraktanıyan A.Y'nın 12.maddesi “Herkesin kişiliğine bağlı,dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak veözgürlüklere sahip olduğu..”ndan söz etmektedir.Bu ifadeler Portekiz ve İspanyol Anayasalarında dagöze çarpmaktadır.

C- ÖZGÜRLÜK KAVRAMI

D- İNSAN HAKLARI

II- Temel KavramlarınÜlkemizdeki Uygulaması

A- MEVCUT ANAYASADAKİ DÜZENLEME

3

5

4

Uluslararası düzeyde kabul edilen İnsan HaklarıBildirilerin çoğunda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleş-mesi'nin öngördüğü insan hakları türlerinin bir çoğubir çok Batı ülkelerinin Anayasalarında (AlmanyaAnayasası m.2.19, İspanya Anayasası m.10-55, PortekizAnayasası 1.Kısım) olduğu gibi Türkiye CumhuriyetiAnayasası'nda da (m.17-74) yer almaktadır. Ancak sözügeçen bildirilerde ve sözleşmelerde yer alan ayrıcaanayasalarda da soyut olarak bulunan bu haklar gerçekdeğerlerine ve anlamalarına ancak yasaların, yürütmeve yargı organlarının uygulamasıyla kavuşmaktadır.

SAYI 15 - 16

Page 67: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

67

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Temel Hakların ve hürriyetlerin belirtilmesindekisistem açısından 1961-1982 Anayasaları arasındafarklılıkların varlığı da gözlemlenmiştir.1961 ve 1982anayasaları arasındaki en önemli fark; yeni Anayasanıntemel hak ve özgürlükleri, ödev ve sorumlulukkavramlarıyla birlikte ifade etmiş olmasıdır.

“Herkes ,kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez,vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. TemelHak ve Hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğerkişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”

Temel hak ve hürriyetlerin niteliğini belirleyen12.maddenin ilk fıkrasında ,bunların bir devlet lütfuolmadığı ,kişinin dokunulmaz devredilemez, vazgeçi-lemez temel hak ve hürriyetlerinin olduğu vurgulan-mıştır. Şu halde ,Devlet kişiye ayrılan bu alana ilkeolarak hiçbir şekilde müdahalede bulunmamak, buözel alanın sınırları içine girmemekle yükümlüdür.

1- Anayasanın başlangıç bölümündeki sınırlama

1982 Anayasası 12 Eylül öncesi dönemde tartışılankonuları göz önünde tutmuş ve temel hak ve özgür-lüklerin genel olarak hangi sebep ve sonuçlarla sınırla-nacağını belirtmiştir. Devletin ülkesi ve milletiylebölünmez bütünlüğü, milli egemenliği, cumhuriyetinmilli güvenliğin, kamu düzenini, genel sağlığın korun-masını genel sınırlama nedeni olarak saymaktadır.

Anayasanın başlangıç bölümü, her Türk vatandaşınınAnayasa'daki temel hak ve hürriyetlerden yararlanarakmaddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak veyetkisine doğuştan sahip olduğu ifade edilmiştir. Buhaliyle ilk bakışta doğal haklar doktrinini benimsemişolduğu izlenimini uyandırmaktaysa da,1982 Anaya-sasındaki temel hak ve hürriyetler deyiminde anlatı-mını bulan pozitivist hak anlayışının tabii hak görüşüile bağdaştırılması mümkün değildir.

2- Özgürlükleri düzenleyen maddelerdeki sınırlama

1982 Anayasasındaki hürriyet kavramı, başka birkavram olan sınırlama kavramı ile sıkı sıkıya bağlıduruma gelmiştir. Özgürlükler ve haklara ilişkinhükümler oldukça kısa, sınırlamaya ilişkin olanlar isehayli uzun olarak düzenlenmiştir. Başka bir deyimle,Anayasa hakları ve hürriyetleri güvence altına almakamacından çok, bunların sınırlanabilmesine olanaksağlamak amacına yöneldiği izlenimini de vermiştir.

1982 Anayasasının sınırlamalara bu kadar açıklıkgetirmesinin nedeni, 1961 Anayasası döneminde bukonuda tartışma ve tereddütler görüldüğü iddiasınadayanmaktadır. İktidarların hep güçsüzlükten demvurduğu 1961 AY uygulamasında, kamunun gücününhep zayıfladığı veya zayıflatıldığı iddiaları, budönemde, özgürlüklerin özel ve genel olarak sınırlan-dırılmasına neden olmuştur.

Hedef, özgürlükçü bir düzen olduğu için yalnızcaolağan zamanlarda temel hak ve özgürlükler, ancaksınırı ve çerçevesi çok iyi çizilmiş ve iktidarlara avantajsağlamayan ve evrensel olarak kabul edilen bazıkriterlere uygun olarak kanunla sınırlanması, bir istisnaolarak kabul edilebilir. Bu genel ve özel sınırlamalardemokratik toplum düzenini gereklerine aykırıolmayacakları gibi öngördükleri amaç dışında dakullanılmayacak şekilde düzenlemelidir. Olağanüstüdönemlerde ise hak ve özgürlüklere ilişkin sınırla-malarda da aynı yöntem takip edilmelidir.

3- Anayasa mahkemesinin yaptığı yorum ile getirilensınırlamalar

1982 Anayasası'nın hazırlanmasına önemli rol oyna-yan temel varsayımın “kamu erkinin güçsüz bırakıl-ması” iddiaları ile uygulamada özgürlüklerin daha dasınırlandırılması yönünde verilen kararlarla dikkatçeken yargı; 1982 Anayasasının otorite-hürriyetdengesini, özgürlükler aleyhine bozarak sivil toplumugüçsüz bırakmıştır.1982 Anayasası,1961 ve hatta 1924Anayasaları ile karşılaştırıldığında güçlü devlet veotoriter idare konularına daha fazla önem vermiş veözellikle yürütmeyi yasama ve yargı karşısında daha dagüçlendirmiştir. Bu tutumuyla, yargı, zaten ihtiyaçtançok fazla sınırlaması olan temel kavramlara ilişkinsınırlamalara ilâveten, kendini her zaman rejimin enüst düzeyde yetkilisi sıfatıyla değerlendiren bazıAnayasa Mahkemesi kararları da, bu sınırlamaları dahada arttırmıştır. Mahkeme; Cumhuriyetin nitelikleri veAnayasa'daki sınırları esas alarak özgürlükleri değil,çoğunlukla, sınırlamaları esas alan nitelemedebulunmuş, devletin üstün ve çoğu kez de, özgürlükalanlarına müdahil olabilen gücüne, tanım yerindeyse,“destek üzerine destek”vermiştir.

6

Sayılan genel ve özel sınırlamaların sebep ve amaçlarıtemel hak ve özgürlüklerin geneli için geçerli oldu-ğundan, çoğunlukla da, devlet erkine geniş takdiryetkisi tanıyan sınırlamalar, hak ve özgürlükler konu-sunda çok ta iyi sınav vermeyen Anayasa Mahkemesikararları ile bütünleştiğinde, yoğun yakınmalaraneden olmuştur.

Uygulamada, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarınınyalnız zararlı faaliyetleri değil, faydalı faaliyetleri bile,değişik gerekçelerle (rejim kaygusu, iktidara ortaketmeme kaygusu veya iktisadi güce ortak etmemekaygusu gibi nedenlerle) sınırlandırılmış ve bazı yargıkararları ile de, vatandaşların bu özgürlükleri ilehaklarını kullanabilme imkânları, çoğu kez, elindenalınmıştır. Örneği, üniversitelerde uygulanan başör-tüsü engeli de bu yöntem ile yasaklanmıştır. AnayasaMahkemesi, başörtüsünü, “laiklik” ilkesi ile bağdaş-mayan hareket olarak görülmüş, dünyanın hiçbiryerinde olmayan bu yasak, rejimi koruma ve kamualanlarına sistem getirme gibi gerekçelere dayandırıl-mış ve dışarıya karşı bu şekilde savunma yoluna

SAYI 15 - 16

Page 68: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

68

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

gidilmiştir 2008 yılında yapılan Anayasa değişikliğini(

) yasal olarakiptal yetkisi bulunmamasına rağmen, yine de iptaletmiştir. Üniversitenin içinde “rejim karşıtlığı” gibigörülen ve laiklik ilkesiyle bağdaşmayan başörtmesorununun, üniversitenin hemen dışında nasıl olur da,“laiklik ilkesi” ile bağdaşır bulunduğu hususundaki so-rulara hep muğalatalı cevap verilmiş ve sonuçta heminancına bağlı hem de laik rejimin eğitimini isteyenbaşörtülü kızlar, “rejim düşmanı” ilan edilerek öğretimhayatları sonlandırılmıştır. Yine tüzüklerinde “kürtkelimesi”geçen ve şiddeti ve terörü dışlayan partiler de,sadece bu “kürt kimliği” iddiasının T.C.'nin temelniteliklerine aykırı olarak “alt kimlik” oluşturma gayretiiçinde olmakla itham edilerek kapatılma yoluna gidil-miş ve ülkedeki fiili durumun hukuk düzeni ile ülke bü-tünlüğü içinde entegrasyonunun önü kapatılmıştır

Gerçekte hür olarak yaratılmış tüm insanlığın ve doğalolarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının özgürlü-ğünün geçerlilik kazanabilmesi için, öncelikle kanunkoyucu tarafından ve sonra da toplum tarafından buhususun kabulü zorunludur. Yine, açık ve yalın yazılan,iktidarlar için de, dokunulmaz alanlar olarak belirtile-cek “temel hak ve özgürlük alanları” toplumun genişkesimleri tarafından özgürlükçü Anayasa olarak değer-lendirilmesine neden olacaktır. Düzenlemelerde, hak-kın özü kavramına ilişkin tanımlamalar da net olarakortaya konulmalıdır.

Anayasanın hiçbir hükmü, bir hakkın özüne dokunucuveya o hakkı ortadan kaldırıcı şekilde yorumlanama-yacağı ve bu şekilde değerlendirilemeyeceği, yargıkararları ile bu kuralın aşılamayacağı hususu özelliklebelirtilmelidir.

Yargının, önceki dönemlerde olduğu gibi, temel hak veözgürlüklere ilişkin sınırlama yoluna gitmemeleri için,yargı makamlarına, temel hak ve özgürlüklere ilişkinyorumda mutlaka sınırlama getirilmelidir. Bunu yapar-ken, temel hak ve özgürlüklere ilişkin mutlaka özel birkurul oluşturulmalı ve bu uzman kurulun görüşüalınmalıdır.

Bütün yeni getirilecek sisteme rağmen, yine de, temelhak ve özgürlüklerin kısıtlandığını veya aleyhe yorum-landığını iddia eden herkes, hakkın kötüye kullanıl-ması anlamında olmamak üzere, son bir itiraz merciidüzenlenmelidir.

Toplumların varlığı ve gelişiminde çok önemli temelkavramlar olan “hak”, “hukuk” ve “özgürlük” gibi konu-lar; ne iktidarların yorumları ne de yargısal kararlarlamüdahele edilebilecek sınırlamalara tabi olmalıdır.Özgürlükler ve diğer temel kavramlar esas, sınırlandır-malar da istisna olmalıdır. Eğer, evrensel çapta birsınırlama söz konusu ise, en fazla Avrupa İnsan HaklarıMahkemesi' nin kararlarındaki sınırlayıcı yorumlara atıfyapılmak suretiyle, özgürlük alanları her zaman geniştutulmalıdır. Mevcut Anayasanın 90. Maddesinde varolan, uluslararası hukukun tanıdığı üstün “özgürlük vetemel haklar”a ilişkin uluslar arası sözleşme ve proto-kollerin, yargı kararları ile ülke içinde yürürlüğe girme-sinin engellenmesine son verilmelidir.

Eğer özgürlük kısıtlamasını zorunlu haller söz konusuise bu nedenlerin önceden mutlaka ve genişletici biryoruma neden olmayacak şekilde netleştirilmelidir. Budurum da hukuka uygun bir rejimin yerleşmesinisağlayacaktır.

Yeni Anayasa hazırlanacak ve evrensel niteliktedeğişiklik yapılacaksa, bu değişikliklerin ve düzenle-melerin yönü evrensel düzeyde kabul edilen insan hak-larının ülkemizde de uygulaması yönünde olmalıdır.Gerek kanuni veya idari düzenlemelerle, ya da yargısaliçtihatlarla, temel hak ve özgürlüklerin evrensel düzey-de tatbiki yönündeki engellere, mutlaka filtre getiril-melidir.

7

9

.

.

yasal olarak Mahkemenin inceleme yetkisi bile bulun-mamasına ve başörtüsü ile ilgili olarak ilgili değişik-liklereilişkin hiçbir ibare olmamasına rağmen

8

III- Yeni Anayasada Temel KavramlarınAçık ve Yalın Belirtilme İhtiyacı

A- TEMEL KAVRAMLARA İLİŞKİNDÜZENLEMELERİN ÇOK AÇIK, YALIN VETARTIŞMA DIŞI YER ALMASI

B- YARGI KARARLARI İLE HUKUKSAL DURUMYARATILARAK YENİ SINIRLAMA ALANLARIOLUŞTURULMAMALIDIR

C- SINIRLAMALARDA ULUSLARARASI HUKUKSINIRLAMA SİSTEMİ ESAS ALINMALI

IV- SONUÇ

1)

2)

3)

4)

5)

6)

7)

9)

Geniş bilgi için bkz. BİLGE, Necip, Hukuk Başlangıcı Hukukun Temel kavramve Kurumlar, Turhan Kitapevi, 12. Bası, Ankara-1997, s.175; GÜRİZ, Adnan,Hukuk Başlangıcı, 2. Bası, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları,Ankara-1987, s.44; GÖZÜBÜYÜK, Şeref, Hukuka Giriş ve Hukukun TemelKavramları, SYayınları, Ankara-1997, 8. Bası, s. 4.

ARMAĞAN, Servet, Temel Haklar ve Ödevler, Fakülteler Matbaası, İstanbul-1980, s. 1; KAPANİ, Münci, Kamu Hürriyetleri, yetkinYayınları, 7. Bası, Ankara-1993, s. 14.

KORKUSUZ, M. Refik, Uluslar arası Belgelerde ve Türk Anayasası'nda TemelHak ve Özgürlükler, AB Komisyonu DGİHE Projesi İnsan Hakları Eğitimi DersNotları, Güncellenmiş 2. Bası, İzmir-2005, s. 10.

UYGUN, Oktay;Türkiye'de Demokrasi ve İnsan Hakları,TODAİE İnsan HaklarıAraştırma ve Destekleme Merkezi, Ankara-1996, s. 84.

CANSEL, Erol, Anayasal Normlar Hiyerarşisi ve Temel Hakların Korunma-sındaki İşlevi, Genel Rapor VII, Anayasa Mahkemesi konferansı, Ankara 7-10Mayıs 1990,Türk Anayasa MahkemesiYay. No. 16, C.I, s.43; GÖREN, Zafer, Ana-yasa Hukuku'na Giriş, BarışYayınları, Fakülteler Matbaası, İzmir-1997, s.347.

KORKUSUZ, s. 220.

Başörtüsü ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı için bkz.Esas Sayısı: 1989/1ve Karar Sayısı: 1989/12, Karar Günü : 7.3.1989. Başörtüsü yasağı, (kamu veyaözel) ilk ve orta öğretim okullarında [1] ve (kamu veya özel) üniversitelerdeherkes için geçerlidir [2]. Mahkemeler, devlet daireleri ve diğer resmikurumlarda öğrenciler, işçiler ve kamu görevlileri için geçerlidir. Ancak ilk veorta öğretim okullarında ve bazı üniversitelerde okula ziyaretçi ya da veliolarak gelenler için bile sorun çıkarılmaktadır.

Kamu kurumlarında ise çalışanlara uygulanan bu yasak hizmet alanlar için

geçerli değildir. Benzer şekilde, mahkemelerde, yasak sadece yargıçlar,avukatlar, hukukçular ve diğer işçileri kapsar. Askeri kurumlarda ise bu yasaken geniş şekliyle uygulanır ve belli standartları (başörtüsü alttan bağlanmalıve üstten biraz saç görünmelidir) sağlamadığı müddetçe ziyaretçi ya da veliolarak gelen anneler içinde başörtüsü yasaktır. Ancak bu yasağın yasal temelihiçbir zaman açıklanmamıştır.

Bkz. Şerafettin ELÇİ' nin başkanlığında kurulan Demokratik Kitle Partisininkapatılma gerekçesi. Konu ile ilgili olarak, AYM başkanı sn. Haşim KILIÇ' ınkarşı oy gerekçesinde belirtilen hukuksal dayanaklar çok önemlidir. AYM,E.: 1997/2(Siyasî Parti Kapatma), K.1999/1, T.26.2.1999, R.G.Tarih-Sayı:22.11.2001-24591.

8) Anayasa Mahkemesi'nin 2008/116 no' lu kararı.

SAYI 15 - 16

Page 69: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

69

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Anayasayı diğer hukukî düzenlemelerden ayıranözellik, hiçbir suretle biçimselliği değildir. Anayasa,sosyo-ekonomik şartlara, siyasal kuvvetlere, siyasalfikirlere ve teorilere doğrudan doğruya bağlı olduğuiçin, öteki hukukî düzenlemelerden ayrılır. Anayasayapım süreci, hukuksal yönü yanında, siyasal önemi deçok büyük olan bir süreçtir. Bu süreç sırasında yapılantemel anayasal tercihler ve bu tercihlerin yapılış biçim-leri, yeni doğan veya yeniden kurulan demokrasininyaşayabilirliğini büyük ölçüde etkiler. Anayasallaşmaveya anayasa yapım süreci, yeni doğan siyasal yapınınkamu kurumlarını yaratması süreci olarak tanımla-nabilir.

Demokratik bir anayasanın yapımı sürecinde hukukunüstünlüğü ve anayasalcılık kavramlarının biçimselolarak yerleşmesinin yanında özgürlük, eşitlik gibi birtakım temel demokratik değerlerin de benimsenme-sinin sağlanması gereklidir. Biçimsel demokrasi birtakım prosedürler ve kurumlara ilişkin kurallardır.Maddi demokrasi ise sürekli devam eden bir sürecibelirtir. Bireylerin, kendi hayat koşullarını ve toplumuilgilendiren önemli kararların alınmasında etkisininarttırıldığı bir düzen sağlar.

Demokratik sistemlerde yeni bir anayasa yapımı içinmutlaka bir hukuk boşluğunun doğması gerekmez.Yeni bir anayasa yapılması için bir darbe veya ihtilalyapılarak mevcut düzenin ortadan kaldırılmasınaihtiyaç yoktur. Olağan durumlarda da anayasa yapıla-bilir. Egemenliğin asli sahibi olağan süreçte de biranayasa yapma hak ve yetkisine sahiptir. Bu daegemenlik anlayışının mahiyetinden kaynaklanmak-tadır. Anayasalar ebedi değillerdir. Anayasa yapıcı nekadar soyut ve genel kurallar koysa da gelecekteortaya çıkabilecek tüm durumları öngöremez.Dolayısıyla zaman içerisinde yeni bir anayasa yapıl-ması gündeme gelebilir. Bu durumda anayasanın tümkesimlerin katılımı sağlanarak konsensüse dayalı

olması önem taşımaktadır. Ayrıca anayasa yapım süre-cinin her aşamasında tüm kesimlerin görüşleriniözgürce açıklayabilecekleri bir ortam da gereklidir.Türkiye'deki anayasa tartışmaları ve anayasa arayışla-rının tarihi incelendiğinde hep şu soruya odaklanıldığıgörülmektedir: Nasıl bir anayasa yapmalıyız. Bu soru,anayasayı nasıl yapmalıyız sorusunu gölgede bırakmış,hatta genelde sorulmasını bile engellemiştir. Aslındademokratik standartlarda bir anayasaya sahip olma-mızın belki de ilk koşulu anayasayı nasıl yapmalıyız?sorusuna toplumsal mutabakatla verilecek bir cevapolacaktır.

Anayasal düzenlemeler çoğunlukla hukukun adaletebağlı kalmasını sağlayacak koşulları meydana getirmeamacını taşımaktadır. Bir başka deyişle, anayasalarsiyasal yaşamın aktörleri değil, hakemleri olarak tarihsahnesine çıkmışlardır. Bu ideal tasarım nasıl gerçek-leştirilecektir? Çözüm için demokrasi ve demokratiksüreçlere başvurulmuş, yasa yapımı belirli aralıklarlaseçmenlere hesap vermesi gereken seçilmiş (temsili)organlara bırakılmıştır. Denilebilir ki, modern çağdatemel hak ve hürriyetleri garanti etmek üzere hukukdevletinin inşasında demokrasi ve demokratik süreçlervazgeçilmez olarak belirmiştir. Bununla birlikte, hukukdevleti ile demokrasi arasında bir gerilimin varlığı dagöz ardı edilemez. Bu gerilim, toplum kaynaklı talep-lerin hukuku bazen zorlamasından kaynaklanmak-tadır. Eğer mutlak (sınırsız) bir demokrasi anlayışı sözkonusu olursa, sonuçta ortada hukuk da, özgürlük dekalmayacaktır. Bu tehlikeye karşı çözüm, başlangıçtaanayasal devlet, günümüzde ise anayasal demokrasianlayışı ile bulunmaya çalışılmıştır. Anayasal demok-rasi anlayışının temel formülü ise, hukukla (adaletle)çerçevelenmiş demokrasidir. Belirtilen anlamıylademokrasi, bir yandan azınlığın haklarının korunmasısuretiyle çoğunluğun yönetme hakkını tanırken, diğeryandan da temel siyasal meselelerdeki kararların birbiçimde halka dayanılarak alınmasını öngörür.

1

2

Türkiye'de AnayasaSorununa Bir Bakış

Prof. Dr. Hasan TUNÇ / Gazi Üniversitesi

SAYI 15 - 16

Page 70: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

70

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Anayasacılığın anlamı tarihsel süreçte olduğu gibi,günümüzde de üstün hukuk normlarıyla temel hak veözgürlükleri garanti etmek ve keyfi iktidarı sınırlamakolarak anlaşılmaktadır. Böylece, anayasanın iki esasıbelirir: (1) Keyfi kullanımını engellemek için iktidarıhukukla sınırlayarak siyasi düzeni kurmak, (2) Temelhak ve özgürlükleri garanti altına almak.

Anayasa yapımı, yeni baştan bir anayasanın hazırlan-ması ve kabul edilmesini ifa eder. Yürürlükte bulunanbir anayasanın değiştirilmesi için revizyon ya daanayasanın değiştirilmesi kavramları kullanılmaktadır.Anayasa yapımı hukuksal yönü yanında siyasal önemide çok büyük olan bir süreçtir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, “meşru sonuçlarmeşru usullerle elde edilir”. Bu söz anayasa yapımıbağlamında şu şekilde de formüle edilmektedir: “biranayasanın daha demokratik özü, daha demokratikusullerle elde edilir”. Diyebiliriz ki, demokratik usullerleyapılmayan bir anayasanın demokratik meşruluğasahip olması mümkün değildir. Her iki Anayasamız(1961 ve 1982) döneminde yaşanılan meşruluk krizleride bunu ispatlamaktadır. Diğer taraftan, dünyadakianayasalar incelendiğinde karşımıza çarpıcı bir tabloçıkmaktadır. Buna göre, demokratik anayasaların 1961Anayasasında olduğu gibi demokratik olmayan birşekilde dayatıldığı örneklerle karşılaşabilmekteyiz.Fakat, çok çarpıcı bir biçimde, hiçbir demokratik usul,otokratik bir anayasanın kabul edilmesine yol açma-mıştır. Dolayısıyla, meşruluk temelleri güçlü bir anaya-sa düzeni oluşturmanın ilk koşulu, demokratik usul-lerle bir anayasa yapımını gerçekleştirmek olarak belir-mektedir. Anayasa yapımı için benimsenen yöntem-lerdeki farklılıklarda her ülkenin kendine özgü koşul-larının etkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Ülkemizbağlamında ele alındığında, örneğin siyasal şiddet veterörizm ile desteklenen ve hatta büyük ölçüde buyolla ifade edilen talepler karşısında, anayasa yapı-mının sağlıklı bir psikolojik ortamda ne ölçüde gerçek-leştirilebileceği hususu son derece dikkat edilmesigereken ihtimalleri bünyesinde taşımaktadır.

Toplumsal hayatın işleyişi ve şekillenmesinde önemliişlevlere sahip olan anayasaların kimler tarafından venasıl yapıldıkları konusu büyük önem taşımaktadır.Anayasanın yapımına ilişkin tercih edilen yöntem,çoğu kez onun içeriğinin nasıl olacağına dair ciddiipuçları da verir. Anayasayı kimin yapacağı, aynızamanda egemenliğe kimin sahip olduğu sorusunasıkı sıkıya bağlıdır. Egemenliğin halka ya da millete aitolduğu demokratik sistemlerde, anayasa yapmayetkisi de halka veya millete aittir. Başka bir ifadeyledemokratik sistemlerde asli kurucu iktidarın kaynağıtoplumdur.

Yöntem konusunda önemli olan anayasa yapım süre-cini halkın katılım ve katkısına açık tutmaktır.Yöntemindemokratik meşruluğunun derecesi, bu katılım vekatkının derecesiyle yakından ilişkilidir. Anayasa yapı-mının her aşamasında halkın katılımını anayasa yapımsürecinin demokratik meşruiyetini güçlendirici etkiyaratacaktır. Yapım süreci demokratik olan anayasalar,genellikle üzerinde toplumsal uzlaşma bulunan ana-yasalardır. Uzlaşmanın ilk adımı TBMM'de atılmalıdır,yasama organında sağlanamayan uzlaşmanın toplumkesimlerince gerçekleştirilebilmesi oldukça zordur.

Demokratik ve özgürlükçü toplumlarda anayasalarındevletin temel yapısını ve işlevini düzenlemek, devletiktidarını hukuk kurallarıyla çerçeveleyerek onunkeyfiliğe kaçmasını önlemek ve iktidar karşısındabireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına almakamacıyla yapıldıkları bir gerçektir.

Ülkemizin yeni bir anayasaya mı ya da mevcut anayasaüzerinde köklü değişikliklere mi ihtiyacı vardır? Ana-yasanın sistematik ve bütüncül bir şekilde tartışıl-masını ve çağdaş bir anayasa yapımını amaçladığımızagöre sorunun cevabı yeni bir anayasa olmalıdır. Ziramevcut anayasa gerek yapılış şekli gerekse içeriğiitibarîyle yürürlüğe girdiğinden bu yana tartışılmaktave bir takım değişikliklere maruz kalmaktadır. Ancakbu değişiklikler dahi tartışmaları sona erdirmemiştir.Anayasa gerçek anlamda toplumsal sözleşme belgesihaline gelmeden tartışmalar devam edecektir. Yeni biranayasadan anlaşılması gereken kısmî değişiklerdenziyade tümüyle yeniden yazılacak bir anayasadır. Buyenilenme, devleti inşa eden anayasal temel değerlerimuhafaza etmek koşuluyla mümkün kılınmalıdır.

Anayasanın yapılması söz konusu olduğunda aslîkuruculuk işlevi ortaya çıkmaktadır. Aslî kuruculukyetkisi hukuksal anlamda sınırsız bir yetkidir. Ancak, buyetki dahi toplumun temel değerleri ile (meşruîyetanlayışı ile) uyumlu olduğu ölçüde başarılı vetartışmalardan uzak bir anayasa yapabilir. Bu nedenle,asli kurucu iktidarın ülkenin bütünlüğünü ve birliğinibozacak düzenlemelerden uzak durması gerekir.Aksine davranış kendi varlığını inkâr anlamınagelecektir. Bunu Türkiye örneğinde somutlaştıracakolursak, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” şeklindekihüküm, anayasal sistemin temelini oluşturmaktadır.Bunun yanı sıra, Cumhuriyetin nitelikleri, üniter devletyapısı, bayrak, istiklâl marşı, vatandaşlık anlayışı veresmi dil ile ilgili hükümler de bu bağlamdadır. Bunlar-dan herhangi birinin anayasadan çıkarılması, TürkAnayasasının ilkeler bütününü ortadan kaldıraca-ğından, devletin sonlanması anlamına gelebilecektir.

SAYI 15 - 16

Page 71: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

71

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Kazuistik yöntemle hazırlanmış, her konunun anaya-sada çözülmesine çalışıldığı, uzun ve geniş kapsamlıbir anayasadan ziyade, çoğu demokratik ülkede oldu-ğu gibi, olabildiğince kısa ve çerçeve anayasa özellik-lerinde bir metnin hazırlanması uygun olacaktır. Bizimgenel teamülümüz kazuistik anayasa yönünde oldu-ğu da bir gerçektir. 1924, 1961 ve 1982 anayasalarınınyapım sürecinde bu durum artarak devam ettirilmiş-tir. Bu gerçekler karşısında, zihni değişim olmadığısürece, yeni anayasanın iç dinamiklerimizde köklüdeğişikliklere yol açabileceğini pek düşünemiyorum.Örneğin, siyasi hak ve hürriyetler konusunda“parti içidemokrasi” sağlanamadığı, daha doğrusu her şeyinparti liderlerinin şahsi kararlarına bağlı olduğugerçeği aşılamadığı sürece, anayasada yazılanlarınpek de önemi kalmayacaktır. Yine hukuk devleti anla-yışının gerçekleştirilmesi ve yerleşmesi de, kurallar-dan çok bir anlayış meselesidir. Tabi ki, bu konulardayapılacak yeniliklerin çağdaş gelişmeler kadar ülkegerçeklerine de uygun olması gerekmektedir.

Yeni Anayasanın, tercih ettiğimiz hükümet sistemiolan “parlamenter sistemin” mantığına uygun biçim-de hazırlanması gerekmektedir. Bu açıdan, özellikleCumhurbaşkanının yetki ve sorumlulukları önem arzetmektedir. Diğer deyişle, sorumsuz Cumhurbaş-kanlığı, olması gereken temsil yetkilerinin ötesindebir yetkiyle donatılmamalıdır. Anayasanın 19.-22.maddelerinde olduğu gibi, tamamen yasalarda yeralması gereken bazı zorunlu sürelerin (gözaltı süresiveya yargıç kararına ilişkin süreler gibi) Anayasadanayıklanması gerektiği kanaatindeyim. Anayasamızdavar olan 'sivil yargı-askeri yargı' ayrımına son verilmeli,'adli idari' yargı ayrımı ile yetinilmelidir.Tabi ki, disiplinmahkemeleri (askeri mahkemeler olarak) genel man-tığı içerisinde korunabilinecektir. Yine Anayasadavarolan toplantı ve karar yeter sayıları gibi, siyasi haya-tı etkileyen kurallara netlik kazandırılmalı ve anaya-sanın yazım dili mutlaka gözden geçirilmelidir.

Anayasada bir takım temel değerlerin mutlaka vurgu-lanması gerekir. Ülkemizin kazanımlarının ve ülkegerçeklerinin bu anlamda göz önünde tutulmasıgerekir. Cumhuriyetin temel değerlerini esas alan,özgürlük odaklı ve ülkenin ve milletin bölünmezbütünlüğünü koruyan bir anayasa ülkemiz açısındanson derece önemlidir. Yasama, yürütme ve yargı den-gesinin sağlanması, özgürlüklerinin sınırlanmasınınyeniden ele alınması, anayasada katılımcılığın benim-senmesi gerekir. Yeni yapılacak bir Anayasada, temelhak ve hürriyetlerin uluslararası insan hakları belge-lerindeki standartlara getirilmesi ve hukukun üstün-lüğünü gerçekleştirecek düzenlemelerin yapılmasıöncelikli hedef olmalıdır. Anayasa insan hakları veözgürlüklerine dayalı olmalı ve bu hak ve özgürlüklerigüvence altına almalıdır. Bireyi devlet karşısındakorurken, devletin varlığına yönelecek tehditleri debertaraf edecek mekanizmaları öngörebilmelidir.

Siyasal tercihlerin hukuka dönüşmesinin güçlüğüdikkate alındığında, anayasa, uzlaşma sağlanması zorbir alandır. Bu uzlaşının sağlanmasında her fikre açıkbir şekilde sabırlı olmak yararlı olacaktır. Dolayısıylayeni bir anayasa yapılacaksa bunun hiçbir kısıtlama vebaskı altında olmaksızın, toplumun bütün kesimle-rinin görüşlerini serbestçe açıklayabildiği bir ortamdayapılması önemlidir.

Ülkemizin önemli sorunlarından biri olan, siyasetindaha doğrusu iktidarın (hükümetin) menfaatlerinpaylaşım ve dağıtım merkezi olması haline de sonverilmesi gerekmektedir. Bu sorun çözüldüğü an,hem dokunulmazlık konusu hem de siyasi rant tartış-maları anlamını yitirecektir. Mevcut halde ise, siyasetve siyasetçi bu kirliliklerin ana konusu haline gelmek-tedir.Tabi ki bu sorun anayasal olduğu kadar, kültür veanlayış sorunudur. Ülkenin herhangi bir işadamının,“başbakana yakın olmayanın bu ülkede iş yapama-yacağı” benzeri sözlerinin basına yansımış olması da,bu kirliliğin Ülkemizdeki vahim boyutlarını ortayakoymaktadır.

Yeni bir anayasa yapım sürecine girildiği ifade edilenbu günlerde, olabildiğince geniş katılımlı ve toplumutümüyle kucaklayan bir anlayışla yola çıkılması,meşru ve uygulanabilir Anayasanın müjdecisi olacak-tır. 12 Haziran 2011 seçimleri sonrasında TBMM'deTemsil oranı itibariyle seçmen sayısında yüzde 81,geçerli oylarda ise yüzde 95'e ulaşılmış olması da bukonuda önemli bir fırsattır. Aşağıda da görüldüğügibi,TBMM'de 1995 yılından bu güne kadar ilk defa buoranda bir temsil gerçekleşebilmiştir. Anayasa yapımsüreci açısından iktidar partisinin etkin bir çoğunluğasahip olması sakıncası bulunmakla birlikte, uzlaşmaarayışları ile katılımcı bir süreç başlatılabilir. İktidarçoğunluğunun dayatmacı bir tavır takınması ise tümbeklentileri boşa çıkaracaktır.

DİPNOTLAR1)2)

ÖZBUDUN, Demokrasiye Geçiş Sürecinde AnayasaYapımı, Ankara 1993, s.4951.Mary Kaldor, Ivan Vejvoda, Democratization In Central And East European

Countries: An Overview, Democratization In Central And Eastern Europe, Pinter Pres,London, 1998, s.45

SAYI 15 - 16

Page 72: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

72

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Kanunlar hangi yöntemle konulursa konulsun, hayatınbirden fazla olan ihtiyaçlarını tam anlamı ile karşıla-maktan yoksundurlar. Bu nedenle devletler, değişikölçülerde olmak kaydı ile zamana ve zemine göre, ihti-yaçlara binaen uygun kuralların oluşturulmasını kaçı-nılmaz bir zorunluluk olarak görmektedir. Türkler,İslâm ile şereflenmesi sonrası yüzyıllardır uyguladıklarıörfî hukukun yanında şer-î hukuku da tatbik etmeyebaşlamıştır. Gerçi Türklerin uyguladığı hukuk metinleridevletin öncülüğünde hazırlanmış resmî metinlerdeğillerdi. Bu durum hukukun diğer alanlarındaolduğu gibi anayasa hukuku alanında da söz konu-suydu. Bu nedenle ceza, aile, ticaret gibi anayasa ileilgili esaslar da İslam Hukukçuları tarafından kalemealınan ve herhangi bir resmi niteliği olmayan fıkıhkitaplarında derlenmişti. Bu, Tanzimat'a kadar devametmiştir. Tanzimat'tan önce şer-î hukuk alanındakanunlaştırmaya gidilmemesi normaldir. Çünkü budöneme kadar her şeyden önce bir kanuna gerekduyulmamıştır. Zira özet şeklinde hazırlanan fıkıhkitapları ve bunlardaki kaidelerin tatbik edilmesinigösteren fetva mecmuaları, kanun ihtiyacını karşıla-mıştır. Ayrıca bu dönemlerde Batı'ya baktığımızda, 19.yüzyıla kadar, kayda değer kanunlaştırma faaliyetinerastlanmamaktadır. O dönemlerde Batılı devletlerde,milli örf ve adetler uygulanmaktaydı. Sadece hermillette değil her şehirde hatta her köyde, kendine hasbir hukuk meydana getirilmişti. Merkezde tek birhukuk sistemi oluşturacak kuvvetli devlet neredeyseyok gibiydi. Bütün bunlara baktığımızda bizde dehukuk alanında kanunlaştırmaya gidilmemesi bir ters-lik veya Osmanlı Devleti'nin zafiyeti olarak görülme-melidir. Batı'da kurulan mutlak monarşilerden önce,merkezi kuvvetli bir devlet kurmak kaydıyla büyük-lüğünü gösteren Osmanlı Devleti, hukuk nizamı,sadece birlik arz etmesi bakımından bile olsa, Batı'dakihâkim olan hukuk düzeninden çok ama çok üstündür.Osmanlı Devleti'nin ihtişamlı bir devlet olarak, hukukibirliği oluşturmuş olması, onun topraklarının heryanında aynı hukuki kaideleri uyguladığını düşündür-

memektedir Aksine Osmanlı, millet ve devletin özelhususiyetlerine göre, değişebilen, kolaylaştırıcı birhukuk benimsemiştir. Bu hususiyeti ile Osmanlı Huku-ku kendi varlığının ana kaynağını oluşturmaktadır.

Osmanlı Devletinde, batılılaşma fikrini benimseyenaydın kişilerin çalışmaları, Hıristiyan tebaanın Batı'yakarşı ilgisi, devletin sosyal, iktisadi, ticari yapısındakideğişiklikler ve buna paralel yeni mahkemelere, yenikanunlara duyulan hukuki düzenleme yapma ihtiyacı,ayrıca dışarıdan gelen baskılar, ülkede anayasafaaliyetlerinin düzenlenmesini kaçınılmaz kılmıştır.1839'da yabancı devlet temsilcileri önünde okunan,padişahın iradesi ile tebaasına tanımış olduğu birtakım kaideleri içeren Tanzimat Fermanı, anayasa nite-liğini taşımasa da hukuk devletine geçişin bir örneğinioluşturmaktadır. Yine bu dönemde, devlet yetkililerihemen hemen her alanda yeni kanunların meydanagetirilmesi için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Busebeple Tanzimat'ı hazırlayanlar, her alanda olduğugibi hukuk alanında da Batı'yı örnek almayı tercihetmiş, bundan ötürü ekseriyetle Batılı devletlerinkanunlarını tercüme ederek Osmanlı'ya mâl etmeyeçalışmışlardır. Bunun ilk örneği, 1840 Fransız MedeniKanunu'dur.

Tanzimat dönemi, yalnızca siyasi ve sosyal açıdan değilaynı zamanda Türk hukuk tarihi bakımından da önemlibir süreçtir. Osmanlı, kuruluşundan bu döneme kadarİslam Hukuku'nu İslam'ın ilk dönemlerinden gelenyapısıyla klasik bir usulle uygulaya gelmiştir ve bunedenle gerek adli müesseseler gerekse uygulananhukuk normları açısından şer-i hukuk köklü birdeğişiklik geçirmemiştir. Aynı zamanda Osmanlı kuru-luşundan bu döneme kadar normal sürecini tamam-layan padişah emir ve fermanlarıyla oluşan örfi hukukda uygulanış biçimi, uygulayan müesseseler bakımın-dan herhangi bir değişiklik yaşamamıştır. On doku-zuncu yüzyıl, Batı'da birçok alanda değişikliklerincereyan ettiği önemli bir dönemdir.

1

2

3

4

5

6

7

8

Kendi Öz Hukukumuzu Oluşturmak(Mecelle Örneği)

Dr. Mustafa YİĞİTOĞLU

SAYI 15 - 16

Page 73: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

73

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Bu asırda Osmanlı Devleti'nde de hukuki yapının yanın-da birçok sahada değişiklikler görülmüştür. Bu dönem-deki hukuki çalışmalar Batılı devletlerin isteği doğrul-tusunda gerçekleştiği için devletin milli yapısını olum-suz manada etkilemiştir. Tanzimat döneminde hazırla-nan Osmanlı hukuku 'kırk yamalı bohça' görünümün-dedir.

3 Kasım 1839'da Mustafa Reşit Paşa tarafından oku-narak yürürlüğe giren Gülhane Hatt-ı Hûmayunu veyaTanzimat Fermanı ile Osmanlı Devleti'nin Batılılaşmasüreci de başlamış oluyordu. Batı'nın baskısı ile hazırla-nan bu fermanla Osmanlı tebaasına can ve mal güven-liği hususunda ve çeşitli konularda sözler verilmişti. ZiraTanzimat Fermanı ile yürürlüğe konulan kanunlarıntamamına yakını Batı'dan uyarlamaydı ve örfi hukuk ileilgili kuralları içermekteydi. Fermanın başlatmış olduğukanunlaştırma faaliyetleri ve buna bağlı olarak adliyeteşkilatındaki yeni yapılanmalar diğer alanlardaki eksik-liği açığa çıkarmıştı, bu durum ise Mecelle'nin hazırlan-masına neden olmuştur. Ferman ve sonrası meydanagelen değişiklikler hasebiyle Mecelle'nin hazırlanmasıbizlere Tanzimat Fermanı'nın doğrudan etkili olduğunugöstermektedir.

Islahat Fermanı'nın kâğıt üzerinde kalmaması için çalış-malara başlanmış ve ilk olarak, bir medeni kanunun,Fransız Medeni Kanunu'nun, uyarlanarak devrin şartla-rına göre hazırlanılması düşünülmüş, fakat bu çalış-maya ulema karşı çıkmıştır. Nihayetinde, şer-i hukukunmuamelat kısmını kanunlaştırmak maksadıyla Meclis-iÂli-i Tanzimat tarafından Rüştü Molla Efendi, Meclis-iMaarif azası Hüsam Efendi ve Ahmet Cevdet Efendi'niniştirakiyle bir komisyon toplanmıştır. Gerçi bu komis-yon, tevdi edilen ağır görevi tamamlayamamış ve dağı-tılmıştır. Tanzimat Fermanı ile Islahat Fermanı medenikanun düşüncesini Mecelle' nin hazırlanmasına kadargündemde kalmasını sağlamıştır. Batı'nın ve bunlarlahem fikir olan Osmanlı devlet adamlarının tüm uğraşı-

larına rağmen bir Batı medeni kanunu oluşturulama-mıştır. Fakat Batı'dan kanun alınmasına dair ısrarcı tu-tum da, Mecelle'nin hazırlanmasında etkili olmuştur.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere Mecelle'nin hazırlan-masında iktisadi, sosyal, politik gibi birçok etkenler sözkonusuydu. Bütün bunları göz önünde bulundurduğu-muzda bir medeni kanunun yapılması elzemdi ve bun-da herkes hem fikirdi. Lakin medeni kanunun neredenalınacağına dair endişeler mevcuttu. Bir yandan Batımedeni kanununun ülkeye uyarlanması düşünülürken;diğer yandan geleneğe sahip çıkılarak, kendi öz medenikanununu oluşturma fikri hâkimdi. Batı medeni kanu-nunu savunan devlet ricaline göre, Osmanlı Devleti1856'dan itibaren Avrupa devletleri topluluğuna dâhiledilerek Avrupa Hukuku'ndan yararlanma hakkı eldeetmişti. Bu nedenle de Osmanlı, Batı'dan medeni ka-nunu aynen ya da devşirerek almalıydı. 1856 ve sonra-sında cereyan eden bu durum, ülkemizde çok yabancıolmadığımız İsviçre Medeni Kanunu'nu, yarım asırdırsüregelen Avrupa Birliği sürecini ve ülkemizin bu sürecedâhil olabilmek için çıkardığı yasaları anımsatmaktadır.Batı medeni kanununa karşı gelerek kendi milli kanu-nunu savunan devlet ricaline göre ise, Batı medenikanununu benimsemek devleti kökünden sarsmakdemekti. Bu düşünceyi destekleyen en önemli şahısSultan Abdülaziz'dir. Kendisi Mecelle'yi hazırlayanlaraövgü dolu sözler sarf ederek Mecelle'nin tam bir şekildehazırlanmasına ısrarcı olmuştur.

Süregelen bu tartışmaların sonuçlanması maksadıylaher iki kesimin kendi fikirlerini arz edeceği bir üst komis-yon kuruldu ve nihayetinde Cevdet Paşa'nın temsilci-liğini yaptığı gelenekçilerin fikri benimsendi. Daha son-ra Cevdet Paşa Divan-ı Ahkâm-ı Adliye başkanı maka-mına getirildiğinde bu husus gündeme getirilerek tek-rar bir komisyon kurulmuştur. Yapılan çalışmalar netice-sinde Cevdet Paşa'nın gayretleriyle Mukaddime ve ilkkitabı 1869'da, on altı kitap ve 1851 madde olmak üzere,Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye adıyla hazırlanan kanunyürürlüğe girmiştir.

Mecelle, Osmanlı Devleti'nde o zamana kadar geçerliolan hukuku, eşya, borçlar, yargılama gibi esasları biraraya getiren milli bir kanundur. Mecelle sadece millideğil, aynı zamanda uluslararası bir kanundur. ÇünküMecelle sadece Arapça ve Rumca'ya değil birçok lisanaçevrilmiştir. Ayrıca Mecelle, İslam Hukuk Tarihi'nin ilkmedeni kanunudur ve dünyada da ikinci medeni kanunolarak bilinmektedir.

9

10

15

16

17

18

19

20

İlerleyen zaman diliminde, 1855 senesinde vuku bulanKırım savaşı sonrası Rusya'nın azınlıklar üzerinde hakiddia etmesinin önüne geçebilmek, Avusturya, İngiltereve Fransa'nın devlet üzerindeki baskılarını kaldırmak,Osmanlı'yı son derece sıkıntıya sokan kapitülasyon-lardan kurtarmak maksadıyla Islahat Fermanı 1856'dailan edilmiştir. Bu tarihte hazırlanan Islahat Ferma-nı'yla, Batı'ya söz verilerek tanınan haklar tasdiklen-miştir. Böylelikle Müslüman ve gayr-i Müslim arasındakibazı hususlar düzenlenmiş ve gayr-i Müslim tebaayageniş salahiyetler verilmiştir. Osmanlı Devleti'nde Isla-hat Fermanı'nın yayınlanmasına rağmen ne azınlıklarne de Müslümanlar memnun kalmıştır. Din ve mezhepserbestliği, mahkemelerdeki eşitlik, ticaret ve cezadavalarına bakan mahkemelerin karmalaştırılması gibibirçok alandaki değişim büyük aksaklıkları berabe-rinde getirmiştir. Bunların en önemlisi, Osmanlı'nınihtişamlı dönemlerine büyük katkı sağlayan kudretlihukukçuların, son dönemlere doğru ne yazık kiyetiştirilemeyişidir.

Dönemi itibari ile değerlendirdiğimizde, Mecelle'nindili gayet sadedir ve maddelerin rahatlıkla anlaşılırolması, bir kısım yanlış anlaşılmalara mahal vermemekmaksadıyla da örnekler verilerek izahat yapılmıştır.Mecelle sadece hukuk adamlarının mahkemelerdekarar vermesi gayesiyle değil ayrıca insanların kendiyaşamlarını hukuka uygun bir şekilde sürdürebilmekiçin oluşturulmuştur.

11

12

13

14

SAYI 15 - 16

Page 74: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

74

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Şekil itibariyle Batı kanunlarından etkilenmiş olsa daiçerik bakımından Batı hukukundan yararlanma sözkonusu dahi değildir. Osmanlı ve diğer İslam devlet-lerinde (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Hicaz, Irak, Suriye,Ürdün, Lübnan, Bulgaristan, Kıbrıs ve Filistin) yapılankanunlaştırmalara rehberlik etmiş, asırlardır kendisin-den yararlanılan bir kaynak olmuştur. Bu minval üzere,gerekli çalışmaların kaliteli bir şekilde yapılması, günü-müz Türkiye koşullarına yorumlanması kaydı ile bizler-de Mecelle'nin Türkiye Cumhuriyeti'nde değiştirilmesizorunluluk arz eden anayasa faaliyetleri ve uyum yasa-larına ışık tutacağı kanaatindeyiz. Çünkü Mecelle'ninaraştırılması, Osmanlı Devleti'nde yürürlükte olankanunların araştırılması olarak görülmemelidir. Bilakisyüzyıllardır süregelen bir birikimin incelenmesi, tecrü-benin paylaşılmasıdır. Kendi öz hukukumuzun, devle-timize ve milletimize kazandırılmasıdır.

Tanzimat sonrası yapılan faaliyetlerle ilk olarak huku-kun, ikinci olarak devletin laikleştirildiği gözlemlen-mektedir. Cumhuriyet sonrası ise öncelik devlete verile-rek akabinde hukuk laikleştirilmiştir. 1924 yılında hilafetile şer-i mahkemelerin kaldırılması, nihayetinde TürkMedeni Kanunu olarak İsviçre Medeni Kanunu'nun ikti-bas edilmesi ve Mecelle'nin yürürlükten kaldırılmasıhukukun laikleşmesine ilk örneklerdir. Büyük gayret-lerle hazırlanan Mecelle'nin, Osmanlı Devleti'nde Türk-İslam Hukuku'nun Batı kanunlarından etkilenmedenyazılan ilk ve en önemli özel hukuku olmasına rağmenbir kısım Osmanlı Devleti tebaasını ve dış ülkelerinimemnun edememiş olması unutulmaması gereken enönemli husustur. Zira karşıt görüşte olanlar Mecelle'nindini temellere dayandığını ve bundan ötürü Osmanlıtebaasına uygulanamayacağını iddia etmişler ve bugörüşlerini içte ve dışta rahatlıkla dillendirmişlerdi.Hatta bu durum, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ninİsviçre Medeni Kanunu'nu iktibas etmesinde de benzerşekilde devam etmiştir. Öyle ki İsviçre Medeni Kanu-nu'nun, Türkiye Cumhuriyeti'nde yürürlüğe girmesiyleLozan Anlaşması'nın 42. Maddesi'ne aykırı olduğu iddiaedilmiştir.

Fransız Ticaret Kanunu esas alınarak hazırlanan veHollanda, Sardunya, Prusya kanunlarından da kısmen

yararlanılan 1850 tarihli Ticaret Kanunnamesi, FransızCeza Kanunu'ndan iktibas edilen 1858 tarihli CezaKanunnamesi, büyük ölçüde Fransız Kanunu'ndan alın-tılanan 1861 tarihli Usûl-i Muhâkem-i Ticaret Nizam-namesi, Fransız ve diğer Avrupa kanunlarından istifadeedilerek hazırlanan 1863 tarihli Ticaret-i Bahriye Kanun-namesi, Fransız kanunlarından alınan 1879 tarihli Usûl-iMuhakemat-ı Cezaiyye Kanunu, Fransız Hukuk UsulüMuhakemeleri Kanunu'nu ile Mecelle Cemiyeti'ninhazırladığı tasarının birleştirilmesiyle oluşturulan 1879tarihli Usûl-ı Muhakemat-ı Hukukiyye Kanunu24,uyarlanması yıllarca gündemde kalan Fransız MedeniKanunu, hatta genç Türkiye Cumhuriyeti'nde 1926tarihli İsviçre Borçlar Kanunu ile İsviçre Medeni Kanu-nu'nun tercümesi sonrası topyekûn kabul edilip yürür-lüğe konulması, Tanzimat sonrası dış güçlerin baskısı ilehukukumuzun neredeyse tamamına yakınını dışarıdaniktibas ederek hazırladığımızı ve ne yazık ki kendi özhukukumuzu inşa edemediğimizi göstermektedir. Yineaynı zamanda günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'ndeoluşturulan darbe anayasaları ile buna bağlı olarakçıkartılan uyum yasaları, bizlerin dışarıdan bağımsız birşekilde hala kendi öz hukukumuzu oluşturamadığımızıkanıtlamaktadır.

Darbeler sonrasında Türkiye'de özgürleşmenin ve hal-kın iradesinin önünü açmada aracı bir unsur olarakgörülen Avrupa Birliği ayrıca önem arz etmektedir.Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Birliği süreci kapsamındabirçok uyum yasaları çıkartarak kendi öz hukukunu tammanasıyla teşkil edemese de öz hukukun oluşturul-masına doğru bir istikamete girmiştir. Özellikle 7 Mayıs2004'te yapılan değişiklikler Türk anayasal sistemi içintamamen yeni birtakım kurumların teşekkülüne veyamevcut kurumlarda radikal yenilikler yapılmasına katkısağlamıştır. 12 Eylül 2010'da, tüm engellemelere rağ-men, halkın önüne referandumla sunulan kısmi anaya-sa değişikliği talebi belkiTanzimat'tan günümüze gelenstatüko zihniyetine dur demenin ve kendi öz hukuku-muzu oluşturabilmenin bir başlangıcı sayılabilir. Venihayetinde 12 Haziran 2011 seçimi sonrası planlananyeni anayasa çalışmaları, asırlardır süregelen iç ve dışgüçlerin baskısı nedeniyle kendi öz hukukumuzu oluş-turamamanın makûs talihini yenme olarak görülebilir.

21

22

23

25

1)

2)

3)

4)5)6)

7)8)9)10)

11)

12)13)

14)

15)

16)

17)

18)19)

20)

22)

23)

24)25)

Andreas B. Schwarz, Medeni Hukuka Giriş,İstanbul, 1942, s.39.

M. Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul, 1995,s. 103.

Osman Kaşıkçı, İslâm ve Osmanlı HukukundaMecelle, İstanbul, 1997, s.27.

Osman Kaşıkçı, a.g.e., s.27.Andreas B. Schwarz, a.g.e., s.7.

Yaşar Gürbüz, Türkiye'de Anayasa ve YeniAnayasalar, İstanbul, 1982, s. 3-26.

Osman Kaşıkçı, a.g.e., s.28.M. Akif Aydın, a.g.e., s. 419.M. Akif Aydın, a.g.e., s. 424.

G. Recai Okandan, Amme Hukuku BakımındanTanzimat, I. ve II. Meşrutiyet Devirlerinin Önemi,İÜHFM, C,13 1949, s.2

1856 Paris Konferansı'nda Osmanlı'yı temsil edenAli Paşa Kapitülasyonların kaldırılmasını teklifettiğinde 'Sizin kanunlarınız yalnız Müslümanlaragöre düzenlenmiştir. Kanunlarınızı değiştirin biz de

bundan vazgeçelim' yanıtını almıştır. Bkz. E. ZiyaKaral, Osmanlı Tarihi, C.7, Ankara, 1988, s.172.

Ufuk Gülsoy, Islahat Fermanı, DİA, XIX, s.188.Bu karar ile farklı statüde olan azınlıklar memnu-

niyetsizliklerini dile getirmişlerdir. Zira Osmanlı'daMüslüman Milleti, Hıristiyan Milleti (Rumlar,Ermeniler) ve Yahudiler olmak üzere bir sınıflan-dırma vardı. Özellikle, Rumlar 'Devlet bizi Yahudi-lerle bir etti' diyerek şikâyette bulunmuşlardır. Bkz.Osman Kaşıkçı, İslâm ve Osmanlı HukukundaMecelle, İstanbul, 1997, s.43.

Hüseyin Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi,İstanbul, 1983, s.133-135.

A. Refik Gür, Hukuk Tarihi ve TefekkürüBakımından Mecelle, İstanbul, 1993, s.13-19.

Batı'nın etkisi var derken, Batı Mecelle'ninhazırlanması hususunda baskı yapmamıştır. Aksinekarşı bile çıkmışlardır. Zira Osmanlı'nın sahip olduğuİslam Hukuku'nu benimsemeleri düşünülemezdi.

Osman Kaşıkçı, a.g.e., s.61.

A. Refik Gür, a.g.e., s.13-19.Mecelle'nin Fransızca çevirisi Vitchen Servicen

tarafından (1872), İngilizce çevirisi ise, CharlesHooper (1933) tarafından yapılmıştır.

Bkz. “Mecelle'yi hazırlayan Cevdet Paşa ilk olarakRoma Kanunlarının medeni kanun olarak zikret-mektedir.” Cevdet Paşa, Tezakir, 1/64.21) Osman Kaşıkçı, a.g.e., s.33.

Resmi Ceride, Kanun No:818, 8 Mayıs 1926.'Genç Türkiye Cumhuriyeti, Batı medeniyetine aitİsviçre Medeni Kanunu'nu 1926'da TBMM genelkurulunda kabul ederek yürürlüğe koymuştu.'

Cemil Bilsel, Medeni Kanun ve Lozan Muahedesi,İstanbul, 1944, s.21.

M. Akif Aydın, a.g.e., s. 432-433.'Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı

Madde-lerinin Değiştirilmesi Hakkında Kaunun'Kanun No:5170,07.05.2004.http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5170.html (13 Haziran 2011).

Dipnotlar

SAYI 15 - 16

Page 75: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

75

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Anayasa “ ” mi olmalı yoksa “ ” miolmalı sorusu sık sık soruluyor. Ama şu soruyu çok azkişi soruyor. Soru şu: “Yeni” anayasa format itibariyle“ ”bir anayasa olsa ne olur?

Cevap veriyorum: Çok iyi olur.. Herkes anayasaların bir“kul eseri” olduğunu ve “bireyi” esas alması gerektiğinizaten söylüyor..

O halde anayasalar edilmesigereken bir metin asla olamaz..

İktidarı elinde tutan güç parlamentoda bir kanunçıkardığında o kanun bazen doğru bir kanun olarakdeğerlendirilir bazen de yanlış..

Örneğin bir iktidar gasp suçunun cezasının 10 yıldan15 yıla çıkarılmasını isteyebilir mi? İsteyebilir..Muhakkak ki bunun anayasa ile hiçbir ilgisi yoktur..

Ya da başka bir iktidar gasp suçunun cezasını 10 yıldan5 yıla indirebilir mi? İndirebilir.. Muhakkak ki bunun daanayasa ile bir ilgisi yoktur..

Peki bir iktidar erki gasp eylemini bir suç olmaktançıkarabilir mi? Bu sorunun cevabı teorik olarak“evet”tir.Teorik cevap pratik olarak metne yansırsa ne olur? İşteorada anayasa devreye girer. Dolayısıyla iktidaranayasa ihlali suçu işlemiş olur.. Anayasa denilen o“ana”yasanın varlık nedeni de budur zaten..

Dolayısıyla gasp suçunun ceza miktarı, hafifletici se-bepler gibi meseleler hiçbir anayasada yer almaz. Bun-lar kanunla düzenlenir ve zaten hep böyle olmuştur.

Peki anayasada ne yer alır? Gasp suçu ile ilgili ancak veancak “dolaylı yoldan” şu minvalde bir cümle yer alır..Örneğin, “Devlet, vatandaşlarının mal güvenliğiniteminat altına alır”şeklinde bir cümle yeter.

Bunu cinayet suçu noktasında da değerlendirebilirizve yukarıdaki cümlede yer alan“mal”ın yanına“can”ı dakoymuş oluruz.. Zaten konuluyor.

O halde gelelim anayasanın “değişik” bir tarzdametinleştirilmesi meselesine..

Bu noktada bir örneklendirme yapalım: Adına Türkiyedenilen devlet Cumhuriyet midir? Evet.. Bunuanayasada belirttikten sonra şu sorunun cevabı aranır:“Tamam ama bu Cumhuriyet'in başında bulunankişinin

Bu sorunun cevabı eğer “cumhurbaşkanı sözcüğüolmalıdır” ise, anayasaya bu cümleyi de yani örneğin“Devleti cumhurbaşkanı temsil eder” cümlesinikoyarsınız.. Ki, konulmuştur.

O halde cumhurbaşkanının seçilme esasları, adayolacak olanların vasıfları gibi “ayrıntıların” anayasadane işi vardır?

Bir iktidar gelir, der ki: “Bu devletin adı cumhuriyettir,amenna.. bu devleti temsil makamı cumhurbaşkan-lığıdır, amenna.. ama cumhurbaşkanının süresi 5 değilde 6 olmalıdır. Bir kez seçilebilmelidir..”

Bu tür düzenlemeler“yasa”ile yapılsa, bunun sakıncasınedir?

Buna itiraz edecek olan birisi diyebilir ki:” İyi ama biriktidar kalkıp yasada düzenleme yapmak suretiyle'cumhurbaşkanlığına sadece erkekler aday olabilir'derse ne olacak?”

Bunun cevabı da hazır.. Anayasada “herkes cinsiyetbakımından eşittir” cümlesini koyarsınız.. Ki, konul-muştur.

Hal böyle olunca anayasada bol miktarda bulunan“kanunla düzenlenir” ibaresi, anayasamızın zaten nekadar gereksiz maddelerle dolu olduğunun bariz birkanıtıdır.

Buraya kadar olan kısım, anayasanın “kısa” olmasınadair kanaatimin somut bir iki örnekle izharındanibarettir.

Fakat anayasanın bir de Türkçe, gramer, analitik bakışgibi bazı zaaflarla sakat olduğunun da altının çizilmesigerekiyor.

yeni değiştirilmiş

değişik

statik bir kalıpla inşa

sıfatı ya da ünvanı cumhurbaşkanı mı

olacaktır, kral mı olacaktır, başkan mı olacaktır yada emir, şeyh, imparator gibi bir sıfat mı olacaktır?

Bu anlamda anayasamızda o kadar lüzumsuz ve bir okadar da analitik zekadan yoksun ifadeler var ki hepsiniburada belirtmek mümkün görünmüyor.

Örneğin, anayasada “devlet, vatandaşlarının can vemal güvenliğini korur.. Muhtaç olanlara her türlü nakdive ayni yardımı yapar” cümlesini yazmak yerine kalkıpda “

?

Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzur vemutluluğunu..” diye başlayan cümleyi orayakoymanın“Türk vatandaşlarına”ne faydası vardır

Anayasa'daki Gereksiz Maddelerve Komik İfadeler

Fikri Akyüz / Hukukçu-Yazar [email protected]

SAYI 15 - 16

Page 76: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

76

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

“Can ve mal güvenliği” derken, toplumun huzuruhedeflenmiş olmuyor mu?

“Mutluluk” sözcüğünün anayasada yer alması isekomediden ibarettir.

Bir devlet istediği kadar can ve mal güvenliğini tesisetmeye çalışsın, o ülkede mutlak surette “mutsuz”insanlar olacaktır.. Dolayısıyla anayasada “huzur”uhedefleyen can ve mal emniyeti tabirine evet ama“mutluluk” gibi soyut bir kavramın yer almasına hayırdenilmesi gerekiyor.

Dünyada hangi devlet vardır ki, orada yaşayaninsanların tamamı mutlu olsun..

Birinin her türlü emniyeti vardır ama aşktan dolayımutsuzdur..

Şimdi lüzumlu olduğu kadarıyla sırayla şu lüzumsuzmaddelerden bazılarını irdeleyelim:

Atatürk milliyetçiliği derken anlaşılması gerekennedir? Ya da milliyetçilik derken anlaşılması gerekennedir? Örneğin bir hükümetin PKK yöneticileri ilegörüşmesi kimilerine göre milliyetçiliğe aykırıdırkimilerine göre milliyetçiliğin gereğidir.

“Ama 40 bin insan öldürdüler, bu nasıl milliyetçiliktir”diyenler olabilir.. Bunun karşısında “Ama 40 bin kişidaha ölmesin, milliyetçilik bunu gerektirir” diyenlerde..

Dolayısıyla bu milliyetçilik anlayışının yansıma sahasıanayasalar olamaz.. Bunun uygulama alanı tamamensandıktır.

“Türk milleti, egemenliğini, anayasanın koyduğuesaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır”cümlesindeki garabet de bu minvaldendir. Yetkiliorgan neresidir, yetkililer kimdir?

YÖK Başkanlığı çıkıp “Benim kurumumaizafeten anayasada açıkça 'sen yetkili organlardanbirisin' denilmediği için ben milli egemenliği kullanmakonusunda yetkili değilim, ben sadece üniversitekonusunda yetkiliyim”derse suç mu işlemiş olur?

Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahke-melerce kullanılır” cümlesi de anlamsız bir cümledir.Yargı elbette yetkisini Türk milleti adına kullanır. Bu“Türk milleti adına”ibaresinin sadece“yargı”başlığındakullanılması abes değil midir?

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırımgözetilmeksizin kanun önünde eşittir”cümlesi de eğermetin yazıcısı “hinlik” yapmadıysa içinde Türkçe hatasıbarındıran bir cümledir.

Şöyle ki: Tanımlanan kategorilerin sonunda “kanunönünde”ibaresi yer alıyor.Yani“ r”

denilmesi, “ ”manasını içermiyor mu? Aslında metin kendi içindetutarlı.. Zira örneğin “siyasi düşünceler” anayasaönünde eşit değil.. Öyle ya, bir vatandaşın siyasidüşüncesi Atatürk milliyetçiliğine uygun düşmüyorsao kişi kanun önünde eşit olabilir ama“anayasa önünde”eşit sayılmıyor!

“Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı,yakınlarına derhal bildirilir” cümlesinin anayasada yeralmaması halinde anayasa sakatlanmış mı olur? Bugüvence, sadece ceza muhakemesi kanununda yeralsa (ki, yer alıyor) yakınları “yakınan” haline mi gelmişolur?

“Devlet harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetim-lerini korur” cümlesi de sorunludur. Burada, harp vevazife şehidinin erkek olduğu varsayımıyla hareketedilmiştir. Zira malumdur ki

. Harp ve vazife şehidikadınsa çocuğu öksüz olur. Ama anayasaya göredevlet şehidin öksüz çocuğunu korumakla mükellefdeğil!

Ayrıca 174. maddede, inkılap kanunları ile ilgilibölümde çelişkili bir durum var.. “30 1341tarihli kanun..” dan sonra “17 1926 sayılı kanun”deniliyor.. Peşinden tekrar eski ay adı devreye girip “1Teşrinisani 1928 sayılı kanun” deniliyor. Oysa tarihlerkronolojik olarak sıralanıyor.. 1341'de yani 1925'teTeşrinisani deniliyorsa 1926'da niye Şubat deniliyor?1926'ta Şubat deniliyorsa 1928'de niye tekrarTeşrinisani deniliyor?

Asıl üzerinde durulması gereken husus iseşudur: Anayasada hep insan hakları ibaresi yer alıyor.Oysa malum üç tür canlı vardır.. İnsanlar, hayvanlar vebitkiler.. Anayasada insan hakları yer alıyor.. Bitkilerinve pek tabii ki ağaçların korunması yer alıyor.. Amahayvanlarla ilgili tek bir cümle bile yok..

Şimdi devlet bu “aşık”ın mutlu olmasıiçin ona“maşuk”bulmakla mı mükelleftir?!

BİR:

İKİ:

Çay-Kur GenelMüdürlüğü milli egemenliği uygulayanlardan birimidir?

ÜÇ:

Yürütme ve yasamaorganları, yetkisini Cibuti Cumhuriyeti adına mıkullanıyor?

DÖRT:

kanun önünde eşitti

anayasa önünde eşit olmayabilir

BEŞ:

ALTI:

yetim, babası ölene;öksüz ise annesi ölene denir

YEDİ:Teşrinisani

Şubat

SEKİZ:

Esasında anayasalara yazılması gereken ne insan hakkıkavramıdır ne hayvan hakkı ne de bitki hakkıdır.

Her üç canlıyı da kapsayacak şekilde anayasada“Devlet tüm canlıların yaşama hakkını teminat altınaalır.”cümlesini yazmak yeterlidir.

Hangi hayvanların avlanılıp hangi hayvanların avla-nılamayacağı ya da hangi ağaçların kesilip hangi-lerinin kesilemeyeceği hususu ise, anayasamızın o peksevdiği tabirle söylersek“kanunla düzenlenir”.

Yine anayasamızın çok sevdiği o iki tabirle yazıyısonlandıralım:

“ ” aksaklıklar bu kadar değil.. Değil “ ”sayfanın hacmi diğerlerini yazmaya müsait değil..!

Tüm canlılar deyince içine.. 1) Erkek, kadın, eşcin-sel 2) Türk, Kürt, Çingene, Ermeni vs. 3) Müslüman,Budist, Ateist vs.. 4)Yaşlı, genç, çocuk vs. 5) Kedi, at,yılan, saka vs. 6) Menekşe, çam vs. hepsi girecektir..

Ancak ama

SAYI 15 - 16

Page 77: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

77

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

“Güvenlik ve haklar arasında yeni bir denge kurulması”yeni bir dengenin veya söyleminin tek tek kişileri vetoplumu bir yanılgıya sürüklediğini; bu deyimin birey-lere, güvenliği haklarına değil, başka insanların hakla-rına göre değerlendirmeye sunduğunu anlatıyor…

Oysa bu durum “her bir bireye; başkalarının temelhaklarının ortadan kaldırılması veya sınırlandırılmasıolayları karşısında; her tür sorumluluğu ve bilinci birkenara bırakarak, her türlü ihlallere seyirci kalması, hat-ta korkuyla öğretilmiş bir güvenlik kaygısıyla buihlâlleri meşrulaştırma, yeniden üretme davranışı için,geçerli bir entelektüel gerekçe sunulur. Dworkin'indeyimiyle; bu durumda cesaret ve onur, güvenliğimizi,kendi şerefimiz karşısında değerlendirmek, çok dahaönemli sayılmalıdır... Ülkemizde gündemden hiç düş-meyen, güvenlik güçlerinin uyguladıkları şiddetin ni-teliği, yaygınlığı, faillerin yargılanma süreçlerinde, ko-runmalarına yönelik tutumlar, toplumumuzun içindebulunduğu suskun durum, aynı tehlikenin bizim içinde geçerli olduğunu ortaya koyduğunu görebilmeliyizve ona göre yasaları yapmalıyız. Toplumumuzdagüvenlik algısına yönelen tehlikenin boyutu, insanhaklarına daha fazla kısıtlama yapmayı meşrulaştırıyor.

Glenewinkel'in söylediği şekilde “Yasaklar önlemleri,önlemler kontrolleri, kontrollerde temel hak ve özgür-lüklere müdahaleyi getiriyor. Modern teknolojinintehlikelerinden korunması gereken kişinin bireyinkendisi, bu koruma mekanizmalarının bir fiil kurbanıoluyor. öğretilen bir güvenlik kaygısı, devletin kendisi,yurttaşlarını yiyen bir dev haline geliyor.” Habermas'ınsaptamasıyla; “devlet her yerde gözü olan bir kurumhaline geliyor. Yalnızca kamusal alanı değil, onuntemeli olan özel alanı da denetimi altına alıyor. İdarimüdahaleler ve sürekli gözetlemeler ile devlet; ailede,okulda, toplumda, konuşulmakta var olan günlük herne ise, tüm ilişkilerin iletişim yapısını parçalıyor”Kamu-sal alanın tamamını, özel alanı da kamusallık ile ilişkilikısmıyla birlikte işgal ederek, bireye özel olan tek birşey bırakmadan tam kontrolü altına almış oluyor... Bu

bakımdan haklarımızı koruma ve kullanmada sürekligerilim yaşıyoruz toplumca. Devlet paradoksal şekildebu yaşamış olduğumuz gerilimin ana eksenini oluştu-ruyor. Neden diye sorulacak olursa; devlet, hem hakla-rımızı, hem de özgürlüklerimizi tanıyacak, hem de ihlaledebilecek yetkiyi elinde bulunduracak tek öznedir.

Oysa insanların kendi haklarına ilişkin taleplerin büyükçoğunluğu; devlet erkine karşı korunmaya, onun gü-cüne sınırlar getirmeye, onun çerçevesini belirlemeyeyöneliktir. Millet, yönelik olan bu olgulara karşı devlettarafından usulüne uygun tanınmakla birlikte, devletisınırlayan ve devlete yasaklar koyan hukuk kurallarıhalinde pozitif hukukta yerlerini alırlar... Bu durumdadevlet, temel hakların hem yükümlüsü hem de garan-törü durumundadır. Fakat aynı zamanda bu haklar,devlete, devletin kendisine yönelik yasakları hayatageçirme görevini de yükler. Onun için bu durum,devleti bu hakların ihlalcisi durumuna da getirebilir. Bubakımdan, bu hakları etkisizleştirmeye yarayanhukuksal teknikleri bulmaya iter. İnsan haklarınailişkin devlet garantisinin en çelişkili ve kırılgan çizgisibudur herhalde bu çizgisel durumda “devletin kendibaşına bir varlık” algılandığı toplumumuzda, kırılganolan bu durum,“herkesi yutabilecek bir fay hattına dö-nüşüyor olmasını görmekte zorlanıyoruz doğrusu. Zira“kendi başına bir varlık” şeklinde kavramlaştırmak,devleti; hukuksal bir insan kurumu olma özelliğindensoyutlamış olur. Salt siyasal bir birim olarak, dış ilişkiler-de olduğu gibi ulusal düzeyde de, güvenliği sağlamave güvenlik kaygısını giderme temelinde örgütlenmişen üst yapı olarak konumlandırılır. Durum bu olunca,devlet; yalnız başka devletlere karşı değil, ulusaldüzeyde kendi halkı dahil herkese korunacak bir varlıkolarak kabul edilir. Böyle bir kabul devlete; yükümlüsüve garantörü olduğu insan haklarını etkisiz kılmayayarayan her türlü hukuki tekniği bulma ve uygulama,kendi yurttaşı olanları bazı koşullarda birey olmaktançıkarma dahil, her türlü davranışı yapma olanağınıveren-ahlaki görünmese de yasal anlamda meşru (!) vesorgulanamaz bir gerekçe ortaya konulur…

**

***

Güvenlik Haklarımız

Hasan Konuk / TBBD Başkanı

SAYI 15 - 16

Page 78: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

78

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Ortaya çıkarılmış veya oluşturulmuş gerekçelersorgulanamaz gerekçelerdir… Oluşturulan bu gerek-çelerin temelinde bir hukuk düzeni adı altında somutbir güvenlik tehlikesinin bertaraf edilmesi yerine, ayrıayrı hepimiz olası güvenlik tehlikelerini bertaraf etmepolitikalarının objesi kalırız veya gözükmeyen bir düş-man olarak, kuşku ve hayatî tehlike altında tutulabiliriz.Aramızda; kişisel davranışlarımızla yeterli derecedebilişsel güvenlik bir türlü sağlanamaz. Kime, neye, nasılve hangi ölçüte göre oluşturulan, anla belli olmayanyöntemler biçimleriyle belirlenmişlerdir; Bu durumdabirey olarak muamele görmeyi bekleyemeyiz. Devletde bizlere asla bir insani muamele yapmaz. Bu durum-da birey olmaktan çıkarılmışlar; kendi davranışlarıiçinde bir güvence veremediklerinden! Yurttaş olarakmuamele görmek yerine, birer düşman muamelesinetabii tutulurlar. Ceza hukukunda normal bir kişinintaşıyabileceği bütün haklardan yoksun duruma düşü-rülmüş oluverirler. Suçsuzluk karinesinden de yarar-lanamaz, sanık bile olamayacak derecede haklarıellerinden alınır.Yahut kısıtlanır…

Zira bu kişiler, bu hukuk düzenine göre; kişi değil; en azzararla ve en uygun yöntemlerle bertaraf edilmesigereken tehlikelerdir. ”kendi başına varlık olandevletin yetkili organları da, bu tehlikeleri orantılıorantısız! Her türlü yöntemle bertaraf etme göreviniyürütür. Onfray'ın deyimiyle şiddet liberal makinenindaha iyi işleyişini sağlayan ve gözeten devlet düzenitarafından kullanıldığı zaman yasallaşır.”Peki durumdakurtulmanın çaresi ne olabilir diye sorduğunuzda,öncelikle yaşanan bu sessizliği dağıtmaktır. Her birimizyasa olan bu şiddeti; kendimiz yahut yakınlarımız birfiil kurbanı olmadıkça, arkasına sığındığımız (öğre-tilmiş güvenlik kaygılarımızla,) sorgusuz bir tevekkülile ahlaken de meşrulaştırırız.

Hâlbuki “güvenliğimizi kendi şerefimiz karşısındadeğerlendirmek, çok daha önemli görebilmeliyiz.Yapılması gereken şey seslerimizi yükselterek, bizitemsil ettikleri iddiasında olanların sessizliğini vezorbalığını bozabilmektir. “Dilsiz tevekkülümüz ilemeşrulaştırdığımızı sessizliği dağıtacak ve özsaygımızıkoruyacak ortak bir sesi oluşturmaya şiddetle ihtiya-cımız vardır.” Devleti; kendi başına bir varlık değilhukuksal bir insan kurumu olduğuna göre, kendisinioluşturan insanlardan ayrı düşünülemeyeceğine;görevinin de; insanlar arasında ki toplumsal ilişkileri,adalete dayanan hukuksal ilişkiler çevirmek vekamuyu bu ilkeler çerçevesi içinde işletmek olduğunu;içinde bulunduğumuz tarihsel koşullar içinde kuruluşamacı ve işleyişi ile devleti ahlâkî, hukukî, felsefî ve

siyasi olarak meşru eden tek ölçüt; insan haklarınınoluşturduğunu; bu sebeple devlet, kamu-fert arasındaki ilişkilerin, temel kişi haklarının talep ettiği koşullarçerçevesinde oluşturulması gerektiğini; dolayısıyladevletin, yurttaş olarak hiç birimizin “ kişi olmaktançıkarma ve bu anlamda onurumuzu reddetme” yetki-sinin olmadığı, inatla ve daha gür bir şekilde her yereulaşabilecek, ulaştırabilecek bir sese, onun içinhepimizin temel haklarını güvence altına alan veyaşanılmasını sağlayan bir hukuk ve devlet biçimineancak kavuşabiliriz. Bildiklerimizle kötümser olabilirizancak irademizle iyimser olmak hepimizin elindedir.Vebu durumu ahirete indirgeyip, sekülerleştirmek yerinesekülerizmin ortadan kaldırılması da yine bizimelimizdedir.

“İnsanın insana güvenini yitirdiği bir zaman dilimde,kilit üstüne kilit vurulu apartmanlarda komşumuzutanımaz, kapımızı çalanlardan şüphelenir olduk. Kenteendeksli yaşamımızda bireye değer verdiğimiz yala-nıyla yaşıyoruz.”Şimdi yeni anayasayı konuşurken hep bir-likte,birbirimize karşı güveni hiç konuşmuyoruz. Birbi-rinekarşı güveni yitiren bir toplumda acaba insanı-mızıngüvenini nasıl bir anayasa sağlayabilir?

“ Her insan kendi bedenini ve adalet kurallarına uygunolarak, elde ettiği her nesnenin sahibidir. Bu açık vealeni gerçekten, her insanın vücut varlığını ve mülküolan nesneleri başka insanların saldırı ve tecavüzlerinekarşı koruma hakkına malik olduğu ilkesi çıkar. Genelolarak nefsi müdafaa hakkı adı verilen şey budur. İnsanbu temel hakla donanmış olarak dünyaya gelir veyaşadığı sürece onu elinde tutar. Hiç kimse, kendisidahil, onu bu haktan mahrum edemez. Güvenlikihtiyacı da bu gelişmeyle birlikte bir ölçüde nitelikdeğiştirir.

Bunlardan güvenlik bürokrasisi bu amaca hizmetetmek için oluşturulur. Yani güvenlik görevlilerinetoplumun mensupları tarafından güvenlik hizmetiüretme görevi verilir ve bunun için gerekli araçlar veimkânlar tahsis edilir. Güvenlik bürokrasisi iki anagruptan oluşur:

- Polis- Ordu

Polis, vatandaş insanların başka vatandaşlara zararvermesini, ordu ise vatandaş olmayan insanlarınvatandaş insanlara zarar vermesini önlemekle yüküm-lüdür.

****

*

**(19 Haziran 2011 Radikal Gündüz Vassaf)

SAYI 15 - 16

Page 79: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

79

TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Uygar ülkelerde güvenlik bürokrasisinin her iki koluda sivil idarenin emir ve denetimi altındadır. Bununanlamı şudur: güvenlik bürokrasisi kendisinetoplumun temsilcisi siyasi otorite tarafından verilenvazifeleri yerine getirir. Kendi kendisine bir görev veyamisyon atfedemez. Başarısızlıkları ve yanlışları içinsivil idareye, suçları için yargıya hesap verir. Uygarülkelerde bu, büyük ölçüde gerçekleşir. Bizimülkemizde neden yıllardır bunu tartışıyoruz? Çünküaskerlik sanatı ve mesleğini neredeyse tamamen biryana bırakıp siyasi çekişmeler girdiği ve ülkeyi vetoplumu dizayn etmeye yeltendiği ortaya çıktığı içinyıllardır bunu tartışıyoruz.

Gelecekte de tartışır olacağız. Sorunun elbette birmevzuat boyutu vardır. Anayasaya, kanunlara veyönetmenliklere yerleştirilen askeri egemenlikdayanakları birçoğumuzun malumu. Meselenin bir depsikolojik ve zihniyetle ilgili boyutu bulunuyor,bunları da ele alıp incelemedikçe ve uygun tedbirleralmadıkça askeri güvenlik bürokrasisini demokrasininsınırları içine çekmek zor. Asker memurlardaonyıllardır dokunulmaz oldukları, hiçbir şekilde

hesaba çekilemeyecekleri yolunda bir algı var. Bunonları geçmişte alabildiğine pervasız olmaya itmiş buyüzden, şimdi yargılanma durumuna düşünce çokşaşırıyorlar. Bu bakımdan askeri okullarda ve kurum içikültürde muvazzaf askerlere ülkenin gerçek sahibi vesivillerin efendisi oldukları duygu ve düşüncesiaşılanıyor. Meslek kutsallaştırılıyor ve asker kendinitoplumun velinimeti olarak görmeye başlıyor.

Türkiye demokrasisinin başı güvenlik bürokrasisininaskeri kanadıyla ciddi bir şekilde derttedir. Gerçektendemokratik bir ülke olacak ve uygar ülkeler liginde yeralacaksak, orduyu sivil otoritenin emir ve denetiminesokmak; kim ve ne adına olursa olsun siyasi pozisyonalmaktan uzak tutmak zorundayız.

Kaynakça29 ekim 2009 Dr. Neval Doğan BalkızViyana Üniversitesi19 Haziran 2011 Radikal GündüzVassafAtillaYayla 05 Ağustos 2011 Zaman

SAYI 15 - 16

Page 80: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

80

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Türkiye'de “yeni” anayasa tartışılırken, bazı birimlertarafından hazırlanan anayasa taslakları, parlamentersistemi savunduklarını iddia ederlerken, başkanlık sis-teminin uç yönü olan

dillendirmeleri tam bir çelişki teşkiletmektedir.

Türk Anayasalarının 1876 Anayasası ile başlatılmasıadetten ise de bundan önce Fatih Sultan Mehmet'in“ ”ni anmak doğru olur.tarihli Kanuni Esasisinin Meşruti Monarşi sistemi oldu-ğunu ve tadili ile parlamenter sisteme doğru birgidiş sergilediği belirtilebilir. maddeden oluşan

tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nunsistemini getirdiği açıktır. 1924 Teşkilat-ı

Esasiye Kanununun parlamenter sisteme yakın olduğuama ve Anayasalarının parlamenter sistemolduğunu belirtmek gerekir.

“ ”, sadece Türkiye'dedeğil, gibi ülkelerde devardır. Tartışmalar diğer bazı ülkeler gibi Türkiye'de desürmektedir. Türkiye'deki tartışmaların nedeni, yürüt-menin yasamayı adeta görünmesi,yasamanın olmaktan giderek çıkmasıgibi nedenlerdir. 'nin yarı başkanlığı salıkvermesi, bazılarının 1982 Anayasası ile gelen sisteminyarı başkanlık sistemi olduğunu söylemesi gibideyişler, sistem tartışmalarını beraberinde getirmiştir.

Parlamentarizm, başkanlık ve yarı başkanlık sistemle-rinin hepsi de demokratik sistemlerdir.

, parlamenter rejim veya parlamen-ter hükümet, hukuken ve siyaseten sorumsuz devletbaşkanının başkanlığında, yürütme organı ile yasamaorganı arasındaki kuvvetler ayrılığının yumuşakolduğu, organlar arasındaki hukuki ilişkinin

dayandığı bir dir. Parlamenter

rejimin İngiliz siyasi hayatının uygulanması ile ortayaçıkmış, ampirik bir değeri vardır. Ilımlı güçler ayrılığıyerine güçlerin işbirliği ( ) dedenilebilir. İlişkilerin asgariye indiği sert güçler ayrılığırejimlerin aksine, parlamenter rejim, bu ilişkileri artıranve kolaylaştıran bir özelliktedir. Bu sistem, organlararasındaki eşitliği, bunları bağımsız kılarak değil,tersine biribirine bağımlı kılarak gerçekleştirmektedir.Parlamento ile hükümet, ülkeyi birlikte yönetirler.Birbirini feshetmeleri, eşitlik ve dengeye dayanır.Yasama ve yürütme arasında, ve

açıdan da işbirliği mümkündür. açıdan,yasa tasarılarını Bakanlar Kurulu hazırlar, Yasamaorganı kabul eder, yürütülmesini yine Bakanlar Kuruluyerine getirir. açıdan da işbirliği vardır;Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu Meclistarafından seçilmekte ve güvenoyu almaktadır.

. Orijininiİngiltere'de bulan parlamenter sistemde kısaca üçözelliğin bulunduğu belirtilebilir.

Bunlardan biri siyasal açıdansorumsuz bir Cumhurbaşkanı, diğeri ise parlamentoyakarşı sorumlu bir Başbakan ve Bakanlar Kurulununvarlığıdır. , Başbakan ve Bakanlar Kurulunun

üstlenmiş olmasıdır., yürütme'nin gereğinde parlamentoyu

feshi, parlamentonun da hükümeti düşürebilmeyetkisidir.

'da uygulanan yarı başkanlık sistemindeCumhurbaşkanı daha güçlü, Meclis ve Başbakan onagöre daha güçsüz bir durumda bulunmaktadır. Yarıbaşkanlık sisteminde Cumhurbaşkanını halk seçer,yönetim parlamentarizmde olduğu gibi iki başlıdır;Cumhurbaşkanı ve Başbakan. Yarı-başkanlık sistemineideal paradigma olarak gösterilen Fransa'da iki meclisvardır; 491 üyeli Millet Meclisi ve 315 kişilik Senato.

federalizm, valilerin seçilmesive özerkliği

Teşkilat Kanunnamesi 1876

190923

1921 MeclisHükümeti

1961 1982

Hükümet Sistemi ArayışlarıFransa, Brezilya ve İsrail

tekeline almışgerçek yasama

Sartori

eşitlik vedengeye

Günümüzde tek tip parlamenter rejim olmadığın-dan parlamenter rejimlerden söz edilebilir

Birincisi, yürütme-nin iki başlı oluşudur.

İkincisigerçek yetki ve sorumluluğuÜçüncüsü

Fransa

Parlamenter sistem

temsili rejim

collaboration des pouvoirs

işlevsel açıdan daorganik İşlevsel

Organik

“Yeni” Anayasa Taslaklarıve Hükümet Sistemleri

Prof. Dr. Hasan Tahsin FENDOĞLU / Anayasa Hukukçusu

(1)

Page 81: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

81

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Başkanlık sistemine gelince bu sistem temsili rejimtürlerinden biridir ve kuvvetler ayrılığı teorisini -parlamenter rejimden farklı olarak- şekildeuygular. Başkanlık sisteminin ABD'de mucidi "KurucuBabalar" ( ) dır. İlk Başkan

, 30 Nisan 1789'da görevine başlamıştır.B a ş k a n l ı k s i s t e m i , “ w e s t m i n s t e r m o d e l i ”demokrasinin XVIII nci yüzyıl sonundaki koşullarınatepki olarak verilen bağımsızlık savaşı sonucundaAmerikalılar tarafından üretilmiştir. Başkan veKongrenin ayrı seçildiği, meclisin çift olduğu,başkanın ikinci seçmenlerce (Electoral College)seçildiği, Federal yapılı bir devlet sistemidir. Sistemyasama-yürütme-yargı uzlaşınca işlemekte, aksihalde kilitlenmektedir (gridlock). ABD'nde Başkan,Kongreyi feshedemez. Kongre de başkanı istifayazorlayamaz.

Başkanlık sisteminde, organların yapısı,fonksiyonu ve ilişkilerinde bağımsızlık vardır; bunagöre, kuvvetler biribirini kontrol eder ama, yürütmeorganına üstünlük tanınır.

Başkanlık veya yarı-başkanlık sistemini isteyenleringerekçeleri şunlardır;

.

Bütün bu öz olarak belirtilen gerekçelerin gerçekleş-mesi için yeni bir sisteme doğru evrilmenin gereği

epey bir süredir dile getirilmektedir. Bunun yanındabaşkanlık veya yarı-başkanlık sisteminin frenlerininneler olacağı üzerinde de durulmaktadır.

Türkiye'de başkanlık ve yarı başkanlık sisteminedoğru evrilmeye karşı bir direnç bulunmakta vebunun maliyeti açıkça tartışılmaktadır. Belki bunedenle de yeni anayasadan önce güven tesis ediciişlemlerin yapılması gerekliliği açıktır. Bunun için de

kurulması, yeni Yasası, yeniSiyasal Yasası çıkarılmalıdır. Günümüzde

( ) sorunu, laiklik konusu (

) ve askeri bürokrasi () konula-

rındaki tartışmalar sürmektedir.

Başkanlık sisteminin bulunduğu ABD'de uzlaşma kül-türünün pekişmiş olması, STK'larının daha güçlülüğü,iki parti sistemi, bazı yargıç ve savcıların seçimleişbaşına gelmeleri, yargının daha oturmuş olması, ikiturlu dar bölgeli seçim sistemi görülmektedir. ABD'debize göre uç sayılabilen üç önemli nokta vardır;

.

sert

GeorgeWashington

Mali kaynaklar üzerinde Kongre dahaetkilidir.

ombudsmanlığın SeçimPartiler

kimlik

federalizm, valilerin seçilmeleri ve özerklik

Founding Fathers

Ülkenin istikrarlı bir şekildeyönetilmesi, içerisinde bulunduğumuz teknoloji-iletişimçağının hızlı yönetilmesinin gerekliliği, iktidarın kendiprojesini uygulamak için zamana ihtiyacının olması,gerçek yasama, bürokratik vesayeti önleme, hükümetigerçekten denetleme, TBMM'nin noter olmadığınıkanıtlama, Cumhurbaşkanı-Başbakan polemiğiniyaşamama, devlet-millet kaynaşmasını sağlama, pro-aktif dış politika, ileri demokrasinin sağlanması vedemokrasi açığının kısa sürede giderilmesi

etnisite laikçi yapı,Diyanet İşleri Başkanlığının yapılandırılması, Alevilerinsorunları Milli Savunma Bakan-lığına bağlanmak, MGK, AYİM, AsY ve YAŞ

Sonuç olarak

İngiltereFransa

ABD çift meclis

ülkemizde başkanlık ve yarı başkanlıksistemine karşı bir önyargının olduğu söylenebilir.Demokratik sistemlerden olan başkanlık ve yarı baş-kanlık sistemine halkımızın karar vereceği kuşkusuz-dur. Parlamenter sistemin uygulandığı 'de,yarı başkanlığın uygulandığı 'da ve başkanlıksisteminin uygulandığı 'de varkenTürkiye'de iki Meclisli sistemin daha iyi olacağı konu-sunda bir tartışma yoktur. Belirtilen bu nedenle de hiç-bir ülkenin sisteminin aynen alınamayacağı açıktır.

Page 82: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

82

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1982 Anayasası'nın yürürlükten bütünüyle kaldırılma-sına yönelik çalışmaların hız kazandığı bir dönemde,Türk anayasalarında belki de en fazla ihmal edilen birkonuda makale yazmak biraz hüzün verici. Anayasatartışmalarına dikkatle bakıldığında “temel haklar vehürriyetler” etrafında koparılan fırtınaların sebepolduğu toz duman içinde, mahallî idareler birilerinindikkatini çeker mi acaba!

İnsan-aile-sokak-mahalle-şehir-devlet silsilesinin“tarih” oluşunun üzerinden neredeyse bir asırgeçmişken, kim çıkıp da insan ile devlet arasındakikayıp halkaları yeniden inşa edecek? Kim çıkıp damahallî idareyi etraflıca tartışacak?

Bir buçuk asrı aşan bir süreçte asla “reşit” olamayanmahallî idare,“vesayet”ten nasıl kurtulacak?

Vasiler anayasa yaparken, çimler ne olacak? Yine miezilecek? Ezilsin, ne olur ki? Nasıl olsa belediye var.İyi ki belediye var, iyi ki mahallî idare var.

Bu makaleye konu olan mahallî idare.Tarihî gelişimi iki bin yılı aşan mahallî idare.İlkelere ve değerlere dayanan mahallî idare.Anayasalarda kendine yer bulan mahallî idare.Uğruna özerklik şartı hazırlanan mahallî idare.Yeniden düzenlenmesi gereken mahallî idare.Asla vazgeçilmemesi gereken mahallî idare.

Mahallî idareler, kamu yönetimi aygıtının, halkınihtiyaçlarına, genel talep ve beklentilerine optimumölçekte cevap verebilir hâle getirilmesinin temelaraçlarından biridir. Diğer bir ifade ile kamu hizmet-lerinin etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesi, ekono-mik gelişmenin “sürdürülebilir” kılınması ve toplumrefahının artırılması için yerel yönetimlerin varlığıgereklidir. Bu gereklilik yalnızca modern çağlara özgübir ihtiyaç değildir. Mahallî idarelerin tarihî gelişiminedikkatli bir şekilde bakıldığında,“antik site”den itibaren

mahallî idare özelliği taşıyan kurumların 2.500 yılı aşkınbir süreden bu yana varolduğu görülmektedir.

Modern mahallî idarelerin dayandığı üç temel kriter“siyasî karar alma kudreti”, “idarî özerklik” ve “malîözerklik”tir. Siyasî karar alma kudreti “antik site”ye ka-dar uzanmaktadır. İdarî özerklik Roma“municipe”sindeilk somut şeklini almışken, malî özerklik OrtaçağAvrupa'sındaki özerk şehir yönetimlerinde tebarüzetmiştir. Daha çok Batı tarzı mahallî idare anlayışınındayandığı bu kriterler, günümüz mahallî idarelerininde temel çerçevesini oluşturmaktadır.

Orta Doğu ve bir bütün olarak İslâm coğrafyasında“Batı” tarzı özerk şehir yönetimlerinden ve dolayısıylada özerk mahallî idarelerden sözetmek mümkündeğildir. Ancak, bu durum Orta Doğu ve İslâmkültürlerinde “mahallî idare” veya “yerinden yönetim”düşüncesinin olmadığı veya gelişmediği anlamında dayorumlanmamalıdır. Bu coğrafyalarda şehirlerin veyamahallî idarelerin özerkliğinden daha ziyade yerel hiz-metlerin yürütülmesi sürecinin özerkliğinden sözedilebilir. Diğer bir ifade ile, birçok yerel hizmetin yürü-tülmesi vakıflar ve loncalar gibi merkezî idare dışı yapı-lara bırakılmış; mahalle teşkilatı bile kısmî bir serbest-likten yararlandırılmıştır. Osmanlı şehir ve mahalledüzeni, bu yaklaşımın en özgün örneklerinden biriolarak birkaç asır boyunca varlığını sürdürmüştür.

Yerel hizmetlerin finansmanının hayırseverlere, hayırkurumlarına ve loncalar gibi merkezî idare dışındakiyapılara veya yerel halka büyük ölçüde bırakıldığı busistem, yönetime katılımı etkili kılması, alternatif finanskaynaklarının verimli bir şekilde kullanılması, bürok-rasiye ve kırtasiyeciliğe yol açmaması gibi avantajlarasahipti. İki asrı aşkın bir süredir devam eden duraklamave gerileme döneminin bir bakıma zorlamasıyla ondokuzuncu asrın ortalarında terk edilen gelenekselOsmanlı mahallî idare modeli, sahip olduğu avantajlardolayısıyla, yirminci asrın son çeyreğinden itibarenhem alternatif hizmet yöntemlerinin geliştirilmesi veuygulanması hem de katılımcı yönetim pratikleriaçısından yeniden tartışılmaya başlanmıştır.

Mahallî İdareyeTarihî Perspektiften Bir Bakış

Onsuz Anayasa Olmaz

Prof. Dr. Recep BOZLAĞAN / Marmara Üniversitesi

Page 83: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

83

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Türk tarihinde modern (Batı tarzı) mahallî idarelerinkuruluş süreci Tanzimat döneminin başlarında oluştu-rulan Muhassıllık Meclisleri'ne kadar götürülebilirse de1855 yılında İstanbul'da Şehremaneti teşkilatının ku-rulması, ülkede modern mahallî idarelerin kurulmasıaçısından bir başlangıç olarak kabul edilmektedir.1858 yılında Galata ve Beyoğlu semtlerinde 6. Daire-iBelediye'nin kurulması, 1868 yılında Dersaadet İdare-iBelediye Nizamnamesi'nin uygulamaya konulması,1877 yılında Dersaadet Belediye Kanunu'nun kabuledilmesi ve 1913 yılında İdare-i Umumiye-i VilayatKanun-u Muvakkati'nin uygulanmaya başlanmasıOsmanlı Devleti'nde mahallî idarelerin, özellikle debelediyelerin gelişimi açısından önemli tarihî aşama-lardır. Cumhuriyet döneminde ise 1930 yılında 1580sayılı Belediye Kanunu'nun kabul edilmesi, 1984 yılın-da 3030 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nunkabul edilerek büyükşehir belediyelerinin kurulması,1987 yılında 3360 sayılı 3360 sayılı İl Özel İdaresiKanunu'nun kabulü, 2004 yılında 5216 sayılı Büyük-şehir Belediyesi Kanunu'nun kabulü, aynı yıl 5302sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun kabulü, 2005 yılında5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu'nun ve 5393sayılı Belediye Kanunu'nun kabulü, mahallî idareleringelişmesi sürecinin önemli aşamaları olarak nitelen-dirilebilir.

Modern mahallî idarelerin dayandığı beş temelevrensel değerden (veya ilkeden) söz edilebilir. Bunlar“ ”, “ ”, “ ”, “ ” ve “ ”olarak adlandırılabilir. Denklik ilkesi, merkezî idarekuruluşları ile mahallî idare kuruluşlarının, kamu hiz-metlerinin yürütülmesi açısından denkliğini savun-maktadır. Diğer bir ifade ile, yürütülen hizmetler kamuyararı açısından ve kamunun hukukunun korunmasıaçısından kural olarak aynı haklardan, yetkilerden veimkânlardan yararlanmalıdır. Bu ilkenin uygulamayatam olarak geçirilmemesi hâlinde, Türkiye'de uzunyıllar uygulanmış olduğu gibi, mahallî idare kuruluş-larına ait malların “kamu malı” sayılmaması veya“devlet malı” ile aynı statüye tâbi tutulmaması, mahallîidarelere ait mülklerin haczedilmesi, gelirlerine elkonulması, merkezî idarenin memurlarına tanınanhakların mahallî idarelerin çalışanlarına tanınmamasıgibi sorunlarla karşılaşılabilmektedir. Denklik ilkesinin“eşitlik”olarak da algılanmamasını gerektiğini de ifadeetmek lazım gelir.

Özerklik ilkesi, mahallî idarelerin yapı ve işleyiş açısın-dan merkezî idareden kısmî özerk olmasını ifade

etmektedir. Bu özerklik, “yerinden yönetim” (adem-imerkeziyet, desantralizasyon) ilkesi çerçevesindealgılanmalıdır. Yerinden yönetim ise “siyasî” ve “idarî”olmak üzere iki farklı şekilde uygulana gelmiştir.

Siyasî yerinden yönetim federatif veya konfederatifyapıya sahip devletlere özgü bir modeldir. Federatifyapıya sahip devletlerde, yasama, yürütme ve yargıerkleri federal devlet (merkezî hükümet) ile federedevletler (eyaletler) arasında paylaşılmıştır. Federalanayasa, federal devletin yetkilerini sayarak onaistisnaî bir konum tanırken, federe devletleri ise diğeralanlarda genel olarak yetkili kılmaktadır. Diğer birifade ile, federe devletler anayasa ile federal devletetanınan yetkilerin dışında kalan yasama, yürütme veyargı yetkisini kullanmaktadırlar.

Federatif devletlerde, federal devlet “uluslar arası”kişiliğe sahipken, federe devletlerin böyle bir niteliğibulunmamaktadır. Diğer taraftan, federal anayasamahallî idarelere ya hiç değinmez ya da mahallîidarelerle federe devletler arasındaki görev ve yetkipaylaşımının federe devletler tarafından yapılacağınıbelirtir. Bu sebeple, bu tür devletlerde mahallî idarelergenel olarak federe devletlerin anayasaları tarafındandüzenlenmiştir.

Federatif devletler çeşitli yollarla kurulabilmektedir.Başlangıçta bağımsız olan devletlerin kültürel, tarihî,ekonomik veya güvenlik gibi ihtiyaçlar dolayısıyla biraraya gelerek bir üst yapı oluşturmaları ve sahip olduk-ları yetkilerin bir kısmını üst otoriteye aktarmalarıylabazı federatif devletler oluşturulmuştur. Almanya bukonuda akla ilk gelen örnek olurken, oluşumu birazfarklı olmakla birlikte Amerika Birleşik Devletleri de butür devletlerdendir. Bu tip federasyonlarda aslî unsur fe-dere devletler olup, ( ) federal anayasada be-lirtilen şartları yerine getirmeleri halinde federal birlik-ten ayrılmak gibi bir hakka da sahip olabilmektedirler.

1

2

3

4

5

6

7

8

9

Mahallî İdarelerin DayandığıTemel Değerler-İlkeler

denklik özerklik katılım etkililik refah

Bkz. Şekil 1

Şekil 1: Federatif Devletlerde Yetki Paylaşımı

Page 84: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

84

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Bazı devletler ise anayasalarında yaptıkları değişik-likler yoluyla federasyona dönüşebilmektedir. Bu türdevletlerde, çoğunlukla kültürel ve tarihî sebeplerdolayısıyla federe devletler kurulmakta; yasama,yürütme ve yargı erkleri merkezî idare ile federedevletler arasında paylaştırılmaktadır. Belçika bukonuda en güncel örneklerden birini oluşturmaktadır.

Konfederasyon ise bir devletler birliği olup, belirli biramaçla çoğu kere ortak savunma amacıyla- bir arayagelen bağımsız devletlerin oluşturduğu gevşek yapılıbir birliktir. Konfederasyonlarda, birliği oluşturanbağımsız devletler üst otoriteye bağlanmazlar; üyedevletlerin uluslararası kişiliği devam eder.

İdarî yerinden yönetim ise üniter devletler tarafındanuygulanan bir ilkedir. Bu tür yapılarda yasama ve yargıyetkisi merkezî idarenin uhdesinde kalırken, yürütmeyetkisi kısmen mahallî idarelere aktarılmaktadır. (

)Yürütme yetkisinin mahallî idarelerle paylaşıldı-ğı devletler geleneksel olarak “üniter” devlet şeklindeadlandırılmaktadır.

Üniter devletlerde merkezî idare ile mahallî idarelerarasındaki görev ve yetki paylaşımı anayasada belir-tilen genel ilkeler çerçevesinde, mahallî idareleridüzenleyen kanunlarda belirtilir. Merkezî idare, ma-hallî idarelere devrettiği yetkilerden bazılarını, gerekligörmesi halinde tekrar kendi üzerine alabilmektedir.

Üniter Devletlerde Yetki Paylaşımı

Bazı üniter devletlerde ise mahallî idareler ile merkezîidare arasında “bölge” ölçeğinde idarî birimler oluştu-rulmuştur. “Üniter-bölgeli devlet” veya “bölgeli devlet”(bölgesel devlet) olarak adlandırılan bu tür yapılarda,merkezî idare sahip olduğu yürütme yetkisinin bir bö-lümünü bölge idarelerine, bir bölümünü de mahallîidarelere aktarmaktadır. Bölge idareleri de bazıyetkilerini alt kademedeki mahallî idarelere devrede-bilmektedir. ( ) Merkezî idare, gerekli görmesihalinde mahallî ve bölgesel idarelere aktardığı yetkilerigeri alabileceği gibi, bunların yapısında değişiklikler

de gerçekleştirebilmektedir. Fransa ve İtalya bu türdevletlere örnek olarak verilebilirken; İspanya'dauygulanan sistem kısmen federasyon özelliklerigöstermektedir.

Mahallî idarelerin dayandığı temel değerlerden“katılım” ilkesi, halkın yerel hizmetler konusunda hemkarar alma hem de uygulama ve denetleme sürecineaktif katılımını gerektirmektedir. Yirminci asrın sonları-na doğru geliştirilen “yönetişim” ve “iyi yönetişim” yak-laşımları katılımcı yönetim düşüncesine dayanmak-tadır.

“Etkililik”ilkesi yerel hizmetlerin yürütülmesi sürecindehalkın ihtiyaç, talep ve beklentilerinin gerçekçi birşekilde tespit edilmesi ve karşılanmasını ifade etmek-tedir. Bu amaçla alternatif hizmet yöntemleri ve finans-man modelleri geliştirilmiştir. “Refah”ilkesi ise yalnızcakaynakları verimli kullanan mahallî idare yaklaşımınınterk edilerek, mevcut kaynakları geliştiren, yatırımlarıteşvik eden, rekabetçi ve girişimci mahallî idareyaklaşımını içermektedir.

Şekil 3: Üniter-Bölgeli DevletlerdeYetki Paylaşımı

Türk tarihinde beş farklı anayasa uygulanmıştır. Bunlar1876 tarihli Kanun-u Esasi, 1921 tarihliTeşkilat-ı EsasiyeKanunu, 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, 1961Anayasası ve 1982 Anayasası'dır. Bu anayasaların ma-hallî idarelere yaklaşımı birbirlerinden oldukça farklılıkgöstermektedir.

1876 Anayasası, ülkede yerinden yönetim düşünce-sinin gelişmediği bir ortamda hazırlanmış olmaklabirlikte, “Vilayât” başlığını taşıyan on birinci bölümdemahallî idarelere ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.Günümüz il genel meclislerinin ilk örneklerinden olan“meclis-i umumî-i vilayet” 109. maddede, belediyelerise 112. maddede düzenlenmiştir. Anayasa, meclis-iumumî-i vilayeti bir“karar organı”olarak değil, il yöne-timi içinde bir tür “danışma” organı olarak kurgulamışolup“tüzel kişilik”veya“özerklik”tanımamıştır.

10

11

Bkz.Şekil 2

Bkz. Şekil 3

Şekil 2:

Türk Anayasalarında Mahallî İdarelere İlişkinDüzenlemeler

Page 85: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

85

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Belediye hizmetlerinin ise başşehir İstanbul'da ve ülke-nin diğer şehirlerinde seçimler yolu ile oluşturulacakbelediye meclisleri tarafından yönetilmesi, belediyeyönetimlerinin kurulması, görevleri ve meclis üyele-rinin seçilme biçiminin özel bir kanunla belirlenmesihükme bağlanmıştır.

1921 Anayasası, kısa bir metin olmakla birlikte Türktarihinde yerinden yönetim düşüncesine en fazla ağır-lık verilen anayasadır. Bu durum anayasayı hazırlayanTürkiye Büyük Millet Meclisi'nin oluşum biçimindenkaynaklanmıştır. Doğrudan halk tarafından seçilenmeclis üyeleri, mahallî idarelerde veya taşradaki diğeridarî birimlerde çeşitli görevler üstlenmiş ve dolayısıylamemleket meselelerini bilen kimselerdi.

1921 Anayasası 1876 Anayasası'ndan farklı olarak illerive bucakları “mahallî idare” olarak düzenlemiş, tüzelkişilik ve özerklik vermiştir (md. 11-16). İllerin alt birimiolarak kurgulanan ilçelere ise ne tüzel kişilik ne deözerklik verilmiştir (md. 15). Anayasada, belediyelereve köylere değinilmemiştir. Diğer taraftan illerin vebucakların karar organı olan meclislerin doğrudanhalk tarafından seçilmesi hükme bağlanırken, il encü-meni niteliğini taşıyan“idare heyeti”ile“il başkanı”nın ilgenel meclisi (vilayet şurası) tarafından (md. 13),“bucak müdürü” ile “bucak idare kurulu”nun (idareheyeti), bucak meclisi (nahiye şurası) tarafından seçil-mesi (md. 19) öngörülmüştür.

1921 Anayasası merkezî idarenin yetkilerini dış ve içsiyaset, yargı, millî savunma, uluslararası iktisadi ilişki-ler ve birden fazla ili ilgilendiren hususlar olarak saymışve bunların dışında kalan vakıflar, medreseler, eğitim,sağlık, iktisat, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işle-rinin düzenlenmesi ve yönetimini,Türkiye Büyük MilletMeclisi'nce çıkarılacak kanunlar çerçevesinde il genelmeclislerinin yetkisine bırakmıştır. Böylece, anayasamerkezî idareye istisnaî bir konum vermiş, illere iseyerel hizmetlerin yürütülmesi konusunda genel yetkitanınmıştır (md. 11). İllerde Türkiye Büyük Millet Mecli-si'nin vekili ve temsilcisi olarak bulunan valiye, devletingenel ve ortak görevlerini gözetme görevi verilirken(md. 14), bir mahallî idare kuruluşu olan ilin yetkisinebırakılan yerel hizmetlerin gözetimi ise idare heyetineve il başkanına bırakılmıştır.

Mahallî idarelerin denetlenmesi konusunda valiler vebölge ölçeğinde oluşturulması öngörülen genel mü-fettişler yetkili kılınmıştır. Valiler ancak devletin genelgörevleri ile yerel görevler arasında herhangi bir anlaş-mazlık olması halinde müdahil olmakta (md. 14), genel

müfettişlere ise mahallî idarelere ait görevleri ve karar-ları daimi surette denetleme yetkisi verilmiştir (md. 23).

1924 Anayasası, 1921 Anayasası'nın aksine merke-ziyetçi bir yaklaşıma sahiptir. Bu sebeple, ülkenin idarîyapılanmasında merkezî idareye ağırlık verilmiştir. İller,merkezî idarenin taşradaki uzantıları olarakkurgulanmış ve dolayısıyla “yetki genişliği” ve “görevayrımı” ilkelerine dayandırılmış ve illere“özerklik”veril-memiştir. İllerin ilçelere, ilçelerin de bucaklara bölün-mesi hükme bağlanmış; illere, şehir, kasaba ve köyleretüzel kişilik tanınmıştır. (md. 89-91)

1961 ve 1982 anayasaları mahallî idare türlerini “il”,“belediye” ve “köy” olarak sıralamıştır. 1961 Anayasasıgenel karar organının, 1982 Anayasası ise karar orga-nının seçimle belirlenmesini hükme bağlamıştır. Böy-lece, 1982 Anayasası, kanunla karar organı niteliğikazanan organların da seçimle belirlenmesinimümkün kılmıştır. Ancak, 1961 Anayasası seçimin halktarafından yapılmasını öngörürken, 1982 Anayasası“kanunda gösterilen seçmenler” tarafından yapılma-sını hükme bağlamıştır. (1961/116; 1982/127)

1961 Anayasası yerel seçimlerin kanunda gösterilenzamanlarda yapılmasını kabul ederken, 1982 Ana-yasası seçimlerin beş yıl arayla yapılmasını kabuletmiştir. 1961 Anayasası, mahallî idarelerin seçilmişorganlarının organlık sıfatını kazanma ve kaybetmelerikonusundaki denetimin ancak yargı yolu ile olabile-ceği hükmünü getirmişken, 1982 Anayasası buna ilaveolarak “görevleri ile ilgili bir suç sebebiyle haklarındasoruşturma veya kovuşturma açılan mahallî idareorganları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı,geçici bir tedbir olarak kesin hükme kadar uzaklaş-tırabilir”hükmünü getirmiştir. (1961/116; 1982/127)

Her iki anayasa da mahallî idarelerin kuruluşu, kendiaralarında birlik kurmaları, görevleri, yetkileri, maliyeve kolluk işleri ve merkezî idare ile karşılıklı bağ veilgilerinin kanunla düzenleneceğini ve bu idareleregörevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanacağınıkabul etmiştir. (1961/116; 1982/127)

1961 Anayasası'ndan farklı olarak 1982 Anayasası'nda“milletvekili genel veya ara seçiminden önceki veyasonraki bir yıl içinde yapılması gereken mahallî idarelerorganlarına veya bu organların üyelerine ilişkin genelveya ara seçimlerin birlikte yapılacağı” öngörülmüş vebüyük yerleşim merkezleri için kanunla özel yönetimbiçimleri getirilebileceğini hükme bağlamıştır.(1982/127)

12

13

Page 86: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

86

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1982 Anayasası'nın Mahallî İdarelerAçısından Temel Sorunları1961 Anayasası ile karşılaştırıldığında, 1982 Anaya-sası'nın mahallî idarelere daha geniş yer verdiğigörülmektedir. Ancak, bu durum mahallî idarelereverilen önemin bir yansıması değil, mahallî idarelerisınırlandıran ve dolayısıyla da zayıflatan bir yakla-şımın sonucu olarak nitelendirilebilir.

1982 Anayasası, idarenin kuruluş ve görevlerini“merkezden yönetim” ve “yerinden yönetim” esas-larına dayandırmış, her iki esası da “idarenin bütün-lüğü” ilkesi üzerine oturtmuştur. (1982/123). Bu yakla-şım, söz konusu anayasanın yerinden yönetim ilkesikarşısında merkezden yönetim ilkesini öncelediğişeklinde yorumlanmıştır. Nitekim, onuncu Cumhur-başkanı Ahmet Necdet Sezer 5227 sayılı KamuYönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden YapılandırılmasıHakkında Kanun'u, 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanu-nu'nu ve 5215 sayılı Belediye Kanunu'nu bir daha gö-rüşülmek üzereTürkiye Büyük Millet Meclisi'ne iade ve5302 sayılı kanun ile 5393 sayılı kanunun iptali içinAnayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvurunun gerek-çeleri arasında bu yaklaşım görülmektedir.

1982 Anayasası il, belediye ve köy dışında bir mahallîidare türüne izin vermemektedir. Dolayısıyla ne ma-hallî idare birlikleri ne mahallî idarelere bağlı ulaşımidareleri ne de su ve kanalizasyon idareleri “mahallîidare” olarak nitelendirilebilmektedir. Bu sebeple,mevzuatta da ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Sözgelimi5018 sayılı Kamu MalîYönetimi ve Kontrol Kanunu bukuruluşları “mahallî idare” olarak kabul ederken, başta5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu olmaküzere birçok kanunda böylesi bir yaklaşım görül-memektedir. İçişleri Bakanlığı da bu tür kuruluşların“mahallî idare” olmadığı görüşünü birçok mütalaadabelirtmiştir. Anayasa'nın getirdiği bu sınırlama, ülke-nin ihtiyacı olan veya olması muhtemel mahallî idaretürlerinin kurulmasını da engellemiştir. Bölge veya ilçeölçeğinde mahallî idare birimlerinin kurulamamasınınbaşlıca sebeplerinden biri de bu olabilir.

Mahallî idarelerin karar organlarının “kanunda göste-rilen seçmenler” tarafından seçileceğine dair hüküm,“demokrasi” ilkesi açısından sorunlu uygulamalara yolaçabilecek niteliktedir. Bu hüküm, seçimlere dairevrensel ilkelerden olan“genel oy”ilkesini zayıflatacakbir uygulamanın kanun yolu ile getirilebileceği şeklin-de yorumlanabilir.

Anayasa'da yeralan “kanun, büyük yerleşim merkez-leri için özel yönetim biçimleri getirebilir” hükmü de“dil” açısından sorunludur. “Yerleşim merkezi” kavramıherhangi bir yerleşim biriminin merkezini ifade et-

mektedir. Diğer bir ifade ile “merkezî bölgesi”ni ifadeetmektedir. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunukapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin veKocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin sınırlarının il sınırla-rına kadar genişletilmesi konusunda yaşanan tartış-maların sebeplerinden biri de 1982 Anayasası'ndakullanılan bu“dil”sorunudur.

İçişleri Bakanı'na tanınan ve yukarıda yerverilen yetki-nin yanı sıra, merkezî idareye mahallî idareler üzerin-de güçlü bir idarî vesayet yetkisi tanınmış ve bu yetkigeniş bir çerçeveye oturtulmuştur. Buna göre, mer-kezî idare “mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğüilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevle-rinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunmasıve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması ama-cıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesindeidarî vesayet yetkisine sahip”(1982/127) kılınmıştır.

Bu düzenleme ile bir asrı aşan anayasa yapma gele-neği içinde geriye gidiş sayılabilecek bir uygulamabaşlatılmıştır. İdarî vesayetin amacı hususunda sırala-nan unsurlardan son ikisi, farklı şekilde yorumlanma-ya ve kötüye kullanılmaya açık, esnek kriterlerdir. Bun-lar “hukuka uygunluk” denetiminin değil, “yerindelik”denetiminin gerekçeleridir.

1982 Anayasası, mahallî idarelerin kendi aralarındabirlik kurmalarına da sınırlamalar getirmiştir. Bunagöre, mahallî idareler ancak belirli kamu hizmetlerininyürütülmesi amacıyla kendi aralarında birlik kura-bilirler ve birliklerin kurulması bakanlar kurulununonayı ile mümkündür. Ülkenin en ücra yerindeki bir-kaç belediyenin kendi aralarında birlik kurmalarınınbakanlar kurulunun gündemini meşgul etmesi, sözkonusu anayasanın dayandığı merkeziyetçi zihniyetingöstergelerinden biri olarak kabul edilebilir.

Anayasa'da mahallî idarelere“görevleri ile orantılı gelirkaynakları sağlanır”hükmünün yeralması, mahallî ida-relerin gelir kaynakları açısından güvenceye kavuştu-rulması konusunda gerekli bir düzenleme olmakla bir-likte yeterli değildir. Bu yetersizlik dolayısıyla, Tür-kiye'de mahallî idareler çoğu zaman gelir sıkıntısıyaşamakta veya bulundukları il, şehir veya beldeninpotansiyelini etkili bir şekilde kullanamamaktadır.Anayasa'nın “Vergi Ödevi” başlıklı 73. maddesi, hiçşüphe yok ki bu konuda önemli bir engel teşkil etmek-tedir. Söz konusu maddeye göre “Vergi, resim, harç vebenzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiş-tirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri malîyükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyleoranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiğiyukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisiBakanlar Kurulu'na verilebilir.

14

15

16 17

18

19

20

Page 87: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

87

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Bu düzenleme, en basit bir harcın bile oranının belir-lenmesi konusunda çok merkeziyetçi bir sistem getir-miştir. Türkiye'de mahallî idarelerin gelir kaynakları-nın oranlarının zamanında güncellenememesi, değerve önemini büyük ölçüde kaybetmesinin altındayatan sebeplerden biri de oluşturulan bu yapıdır.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı toplam 18maddeden ve 45 fıkradan oluşmaktadır. Bu madde-lerin 10 tanesi (30 fıkra), Avrupa Konseyi'ne üyedevletlerin onayına tâbidir.Türkiye bu maddelerden 8tanesini (2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10: Toplamda 20 fıkra)onaylamış, 1 maddeyi (11. madde) bütünüyle ve top-lamda 10 fıkrayı onaylamamıştır. Türkiye tarafındanonaylanan maddeler ve fıkralar, Şart'ın Türkçeyetercüme edilmiş metnindeki lafzıyla şunlardır:

1. Özerk Yerel Yönetimlerin Anayasal ve HukukiDayanağı (md. 2): Özerk yerel yönetimler ilkesiulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlardaanayasa ile tanınacaktır.

2. ÖzerkYerelYönetim Kavramı (md. 3):a) Özerk yerel yönetim kavramı yerel makam-

ların, kanunlarla belirtilen sınırlar çerçe-vesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümü-nü kendi sorumlulukları altında ve yerelnüfusun çıkarları doğrultusunda düzenle-me ve yönetme hakkı ve imkânı anlamınıtaşır. (md. 3/1)

b) Bu hak, doğrudan, eşit ve genel oya dayanangizli seçim sistemine göre serbestçe seçilmişüyelerden oluşan ve kendilerine karşı sorumluyürütme organlarına sahip olabilen meclislerveya kurul toplantıları tarafından kullanıla-caktır. Bu hüküm, mevzuatın olanak verdiğidurumlarda, vatandaşlardan oluşan meclislere,referandumlara veya vatandaşların doğrudankatılımına olanak veren öteki yöntemlerebaşvurulabilmesini hiç bir şekilde etkilemeye-cektir. (md. 3/2)

3. ÖzerkYerelYönetimin Kapsamı (md. 4):a. Yerel yönetimlerin temel yetki ve sorum-

lulukları anayasa ya da kanun ile belirle-necektir. Bununla beraber, bu hüküm yerelyönetimlere kanuna uygun olarak belirliamaçlar için yetki ve sorumluluk verilmesineengel teşkil etmez. (md. 4/1)

b. Yerel yönetimler, kanun tarafından belirle-nen sınırlar içerisinde, yetki alanlarınındışında bırakılmış olmayan veya başka her-hangi bir makamın görevlendirilmemişolduğu tüm konularda faaliyette bulunmakaçısından tam takdir hakkına sahip olacak-lardır. (md. 4/2)

c. Kamu sorumlulukları genellikle ve tercihenvatandaşa en yakın olan makamlar tarafın-dan kullanılacaktır. Sorumluluğun bir başkamakama verilmesinde, görevin kapsam veniteliği ile yetkinlik ve ekonomi gereklerigöz önünde bulundurulmalıdır. (md. 4/3)

d. Yerel makamlara verilen yetkiler normalolarak tam ve münhasırdır. Kanunda öngö-rülen durumların dışında, bu yetkiler ötekimerkezi veya bölgesel makamlar tarafındanzayıflatılamaz veya sınırlandırılamaz.

e. Yerel makamların merkezi veya bölgesel birmakam tarafından yetkilendirildiği durum-larda, bu yetkilerin yerel koşullarla uyumluolarak kullanılabilmesine yerel makamlaraolanaklar ölçüsünde takdir hakkı tanına-caktır. (md. 4/5)

4. Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması (md. 5):a) Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatınelverdiği durumlarda ve mümkünse bir refe-randum yoluyla ilgili yerel topluluklara önce-den danışılmadan değişiklik yapılamaz.

5. Yerel Makamların Görevleri İçin Gereken Uygunİdari Örgütlenme ve Kaynaklar (md. 6):

Yerel yönetimlerde görevlilerin çalışma koşul-ları liyakat ve yeteneğe göre yüksek niteliklieleman istihdamına imkân verecek ölçüdeolmalıdır; bu amaçla yeterli eğitim olanaklıylaücret ve mesleki ilerleme olanakları sağlanma-lıdır. (md. 6/2)

6. Yerel Düzeydeki Sorumlulukların KullanılmaKoşulları (md. 7):a. Yerel düzeyde seçilmiş temsilcilerin görev

koşulları görevlilerin serbestçe yerine getiril-mesi olanağı sağlayabilmelidir. (md. 7/1)

b. Görev koşulları söz konusu görevin yürütül-mesi sırasında yapılacak masrafların uygunbiçimde mali tazminiyle birlikte, uygunsa,kazanç kaybının tazminine veya yapılan işinkarşılığında ücra ve buna tekabül eden sosyalsigorta primlerinin ödenmesine olanak sağla-yacaktır. (md. 7/2)

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'ndaMahallî İdarelere Dair Temel Kriterler veTürkiye'nin Tavrı

21

(md. 4/4)

a)

Page 88: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

88

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

7. Yerel Makamların Faaliyetlerininİdarî Denetimi (md. 8):a. Yerel makamların her türlü idarî denetimi ancak

kanunlarla veya anayasa ile belirlenmiş durum-larda ve yöntemlerle gerçekleştirilebilir.

b) Yerel makamların idarî denetimi normal olaraksadece kanunla veya anayasal ilkelerle uygun-luk sağlamak amacıyla yapılacaktır. Bununla

-dıkları işlerin gereğine göre yapılıp yapılmadı-

8. Yerel Makamların Mali Kaynakları (md. 9):a. Ulusal ekonomik politika çerçevesinde, yerel

makamlara kendi yetkileri dâhilinde serbestçekullanabilecekleri mali kaynaklar sağlanacaktır.(md. 9/1)

b. Yerel makamların mali kaynakları anayasa vekanunla belirlenen sorumluluklarla orantılı ola-caktır. (md. 9/2)

c. Yerel makamların malî kaynaklarının en azındanbir bölümü oranlarını kendilerinin kanununkoyduğu sınırlar dâhilinde belirleyebilecekleriyerel ve vergi ve harçlardan sağlanacaktır.(md. 9/3)

d. Malî bakımdan daha zayıf olan yerel makam-ların korunması, potansiyel malî kaynakların vekarşılanması gereken malî yükün eşitsiz dağılı-mının etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik malîeşitleme yöntemlerinin veya buna eş önlem-lerin alınmasını gerektirir. Bu yöntemler veönlemler yerel makamların kendi sorumlulukalanlarında kullanabilecekleri takdir hakkınıazaltmayacaktır. (md. 9/5)

e. Yerel makamlar sermaye yatırımlarının finans-manı için kanunla belirlenen sınırlar içerisindeulusal sermaye piyasasına girebileceklerdir.(md. 9/8)

9. Yerel Makamların Birlik Kurma Ve Birliklere KatılmaHakkı (md. 10): Yerel makamlar yetkilerini kulla-nırken, ortak ilgi alanlarındaki görevlerini yerinegetirebilmek amacıyla, başka yerel makamlarlaişbirliği yapabilecekler ve kanunlar çerçevesindebirlikler kurabileceklerdir. (md. 10/1)

Türkiye tarafından onaylanmayan (çekince konulan)maddeler veya fıkralar ise Şart'ın Türkçeye tercümeedilmiş metnindeki lafzıyla şunlardır:

1. Yerel makamları doğrudan ilgilendiren tüm konu-lara ilişkin planlama ve karar alma süreçleri içinde,kendileriyle olanaklar ölçüsünde zamanında ve uygunbiçimde danışılacaktır (md. 4/6).

2. Kanunla düzenlenmiş daha genel hükümlere halelgetirmemek koşuluyla, yerel makamlar kendi iç idarîörgütlenmelerini, bunları yerel ihtiyaçlarla uyumlukılmak ve etkin idare sağlamak amacıyla, kendilerikararlaştırabileceklerdir. (md. 6/1)

3. Yerel olarak seçilmiş kişilerin görevleriyle bağdaş-mayacak işlev veya faaliyetler kanunla veya temelhukuki ilkelere göre belirlenir (md. 7/3).

4. Yerel makamların idarî denetimi, denetleyen maka-mın müdahalesinin korunması amaçlanan çıkarlarınönemiyle orantılı olarak sınırlandırılmasını sağlayacakbiçimde yapılmalıdır. (md. 8/3)

5. Yerel makamlara sağlanan kaynakların dayandığımalî sistemler, görevin yürütülmesi için gereken harca-malardaki gerçek artışların mümkün olduğunca izle-nebilmesine olanak tanımaya yetecek ölçüde çeşitlilikarz etmeli ve esneklik taşımalıdır. (md. 9/4)

6. Yeniden dağıtılan kaynakların yerel makamlara tah-sisinin nasıl yapılacağı konusunda, kendilerine uygunbir biçimde danışılacaktır. (md. 9/6)

7. Mümkün olduğu ölçüde, yerel makamlara yapılanhibeler belli projelerin finansmanına tahsis edilmekoşulu taşımayacaktır. Hibe verilmesi yerel makamla-rın kendi yetki alanları içinde kendi politikalarına ilişkinolarak takdir hakkı kullanmadaki temel özgürlüklerinehalel getirmeyecektir. (md. 9/7)

8. Her Devlet, yerel makamların ortak çıkarlarınınkorunması ve geliştirilmesi için birliklere üye olma veuluslararası yerel makamlar birliklerine katılma hakkınıtanıyacaktır. (md. 10/2)

9. Yerel makamlar, kanunla muhtemelen öngörülenşartlar dahilinde, başka Devletlerin yerel makamlarıylaişbirliği yapabilirler. (md. 10/3)

10.Özerk Yerel Yönetimlerin Yasal Korunması (md. 11):Yerel yönetimler kendi yetkilerinin serbestçe kullanımıile anayasa veya ulusal mevzuat tarafından belirtilmişolan özerk yönetim ilkelerine riayetin sağlanmasıamacıyla yargı yoluna başvurmak hakkına sahipolacaklardır.

2004-2005 yıllarında uygulamaya konulan mahallîidare kanunları, Türkiye'nin Avrupa Yerel YönetimlerÖzerklik Şartı'na koymuş olduğu çekinceleri önemliölçüde anlamsızlaştırmıştır. Bunlar, onaylanmayan(çekince konular) maddelere göre şöyle sıralanabilir:

(md. 8/1)

(md. 8/2)

beraber, üst makamlar yerel makamları yetkili kıl

ğını idarî denetime tabi tutabileceklerdir.

Page 89: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

89

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1.

2.

3.

4.

5.

6.

Yerel makamları doğrudan ilgilendiren tüm konu-lara ilişkin planlama ve karar alma süreçleri içinde,kendileriyle olanaklar ölçüsünde zamanında ve uygunbiçimde danışılacaktır (md. 4/6): 5355 sayılı Mahalliİdare Birlikleri Kanunu'nun 20. maddesi ile TürkiyeBelediyeler Birliği'nin “mahallî idarelerin menfaatleri-nin korunması … mahallî idarelerle ilgili kanun hazır-lıklarında görüş bildirilmesi” konusunda yetkilendiril-mesi, bu çerçevede mahallî idareleri ilgilendiren mev-zuat taslaklarının görüş alınmak üzere Türkiye Beledi-yeler Birliği'ne gönderilmesi ve Birlik temsilcilerininTürkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilgili komisyonlarının,alt komisyonlarının, bakanlıkların ve diğer kamukurumlarının toplantılarına katılma hakkını elde etme-si, söz konusu çekinceyi geçersiz kılmıştır.

Kanunla düzenlenmiş daha genel hükümlere halelgetirmemek koşuluyla, yerel makamlar kendi iç idarîörgütlenmelerini, bunları yerel ihtiyaçlarla uyumlukılmak ve etkin idare sağlamak amacıyla, kendilerikararlaştırabileceklerdir. (md. 6/1): 5393 sayılı BelediyeKanunu'nun 48., 5216 sayılı Büyükşehir BelediyesiKanunu'nun 21., 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun35. ve 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu'nun 9/jve 17. maddeleri iç idarî örgütlenme konusunda ilgilimahallî idare biriminin meclisini yetkili kılmıştır. Diğerbir ifade ile, geçmişte İçişleri Bakanlığı'na verilen ona-ma yetkisi kaldırılmıştır. Bu sebeple, AvrupaYerelYöne-timler Özerklik Şartı'nın bu maddesine getirilen çekin-ce de anlamını kaybetmiştir.

Yerel olarak seçilmiş kişilerin görevleriyle bağdaş-mayacak işlev veya faaliyetler kanunla veya temelhukuki ilkelere göre belirlenir (md. 7/3): 2004 tarihindeyürürlüğe giren Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulmasıve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması HakkındaKanun ile 2005 yılında yürürlüğe giren Kamu Görev-lileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve EsaslarıHakkında Yönetmelik'te “etik davranış ilkeleri”(md. 5-22) belirlenmiş ve uygulanmasına yönelik bir takımmekanizmalar geliştirilmiştir. Dolayısıyla, söz konusuçekince de anlamını önemli ölçüde kaybetmiştir.

Yerel makamların idarî denetimi, denetleyen maka-mın müdahalesinin, korunması amaçlanan çıkarlarınönemiyle orantılı olarak sınırlandırılmasını sağlayacakbiçimde yapılmalıdır. (md. 8/3): 5393 sayılı BelediyeKanunu (md. 54-55) ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanu-nu'nda (md. 37-38), merkezî idarenin mahallî idarelerüzerinde yapacağı denetimin amacı, kapsamı ve türleriaçık bir şekilde sayılmış, İçişleri Bakanlığı'nın denetimyetkisi “hukuka uygunluk” ve “idarenin bütünlüğü”nüsağlama amaçları ile sınırlandırılmış, dış malî denetimSayıştay'a bırakılmıştır. Ayrıca, 5018 sayılı Kamu MalîYönetimi ve Kontrol Kanunu ve yeni Sayıştay Kanunuile performans odaklı bir denetim sistemi kurulmayaçalışılmıştır. Diğer taraftan, yine Anayasa'nın 127. mad-

desi ile İçişleri Bakanı'na verilen “görevden uzaklaştır-ma yetkisi”nin “iki ayda bir gözden geçirilmesi vedevamında kamu yararı bulunmayan görevden uzak-laştırma kararının kaldırılması”na dair hüküm getiril-miştir (5393/47). Son dönemde mevzuatta yapılan butür değişikliklerle birlikte, Türkiye'nin Şart'a koyduğubu çekince de genel olarak anlamsızlaşmıştır.

Yerel makamlara sağlanan kaynakların dayandığımalî sistemler, görevin yürütülmesi için gerekenharcamalardaki gerçek artışların mümkün olduğuncaizlenebilmesine olanak tanımaya yetecek ölçüdeçeşitlilik arz etmeli ve esneklik taşımalıdır (md. 9/4);Yeniden dağıtılan kaynakların yerel makamlara tahsi-sinin nasıl yapılacağı konusunda, kendilerine uygunbir biçimde danışılacaktır (md. 9/6): Mahallî idarereformları kapsamında gerçekleştirilen mevzuat çalış-malarının belki de en yetersiz veya zayıf kaldığı alan,bu idarelerin gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi vegüçlendirilmesi konusudur. 5779 sayılı İl Özel İdarele-rine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi GelirlerindenPay Verilmesi Hakkında Kanun'un çıkarılması dışındareform niteliği taşıyan bir çalışma gerçekleştirile-memiştir. Bu kanun ise yalnızca genel bütçe vergigelirlerinden dağıtılan payları ve bunların dağıtımınaesas teşkil eden kriterleri büyük ölçüde değiştirmişolmakla birlikte, öz gelirler hususunda herhangi birhüküm içermemektedir. Avrupa Yerel YönetimlerÖzerklik Şartı'na Türkiye'nin koyduğu bu çekince,mahallî idareler konusunda dünyada yaşanan geliş-melerin gerisinde kalmış bir yönetim zihniyetinin teza-hürü olarak kabul edilebilir.

Mümkün olduğu ölçüde, yerel makamlara yapılanhibeler belli projelerin finansmanına tahsis edilme ko-şulu taşımayacaktır. Hibe verilmesi yerel makamlarınkendi yetki alanları içinde kendi politikalarına ilişkinolarak takdir hakkı kullanmadaki temel özgürlüklerinehalel getirmeyecektir. (md. 9/7): Avrupa Konseyi'neüye birçok ülke de bu ilkeye çekince koymuştur. Çün-kü, bu ilke“hibe”yapmanın mantığı ile bağdaşır görün-memektedir. Hibe yapan, yaptığı hibenin ne amaçla venasıl kullanıldığını bilme ve gerekli denetimleri yapmahakkına sahiptir. Bu sebeple, Türkiye tarafından konu-lan çekince, yerinden yönetim teorisi açısından anlam-sız değildir.

22

23

24

25

7. Her devlet, yerel makamların ortak çıkarlarınınkorunması ve geliştirilmesi için birliklere üye olma veuluslararası yerel makamlar birliklerine katılma hakkınıtanıyacaktır (md. 10/2); Yerel makamlar, kanunla muh-temelen öngörülen şartlar dahilinde, başka devletlerinyerel makamlarıyla işbirliği yapabilirler (md. 10/3):1982 Anayasası'nın 127. maddesi, mahallî idarelerinkendi aralarında birlik kurabilmelerini Bakanlar Kuru-lu'nun onayına tâbi kılmıştır. Belediye Kanunu, uluslar-arası mahallî idare birlikleriyle veya belediyelerle

Page 90: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

90

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

işbirliği yapma konusunda İçişleri Bakanlığı'nın izninişart koşmuştur (md. 18/p). Ancak, bu iznin verilmesi,bürokratik yavaşlık dolayısıyla uzun zaman almakta,özellikle dış kaynaklı fon destekli projelere müracaattaçok ciddi dezavantajlar yaşanmaktadır. Bu sebeple, sözkonusu izin yetkisi valiliklere aktarılabilir veya belediyemeclisinde mutlak çoğunluk ile karar alınması şartıgetirilebilir. Günümüz dünyasının dinamikleri dikkatealındığında, kentler diplomasisi ve mahallî idarelerinuluslararası işbirliği kanallarının geliştirilmesi konu-sundaki kapasiteleri büyük avantajlar sağlamaktadır.Fransa gibi uzun yıllar “merkeziyetçiliğin simgesi” ola-rak kabul edilen bir ülkede bile, mahallî idarelerin ulus-lararası işbirliğini geliştirme konusunda büyük reform-lar yapılmıştır. Bu sebeple, Avrupa Yerel YönetimlerÖzerklik Şartı'na getirilen bu çekincenin, uygunmekanizmalar geliştirilerek kaldırılması gereklidir.

Özerk Yerel Yönetimlerin Yasal Korunması: Yerelyönetimler kendi yetkilerinin serbestçe kullanımı ileanayasa veya ulusal mevzuat tarafından belirtilmişolan özerk yönetim ilkelerine riayetin sağlanmasıamacıyla yargı yoluna başvurmak hakkına sahip ola-caklardır (md. 11). Türkiye'de mahallî idareler bu konu-da yargı yolunu aktif bir şekilde kullanmaktadır. Dola-yısıyla, bu konuda getirilen çekincenin uygulamayıyansıtmadığı söylenebilir.

Prof. Dr. Ergun Özbudun'un başkanlığını yaptığı birkomisyon tarafından hazırlanarak 29 Ağustos 2007tarihinde tamamlanan anayasa taslağında mahallîidareleri düzenleyen maddeler şöyle sıralanabilir:

1. Vergi Ödevi:a. Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler

kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır (md.41/3).

b. Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlü-lüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyleoranlarına ilişkin hükümlerinde kanununbelirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklikyapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna; mahallîidareler tarafından tarh, tahakkuk ve tahsiledilenler için ise ilgili mahallî idarenin seçimleoluşan karar organına verilebilir (md. 41/4).

2. İdarenin Bütünlüğü ve KamuTüzel Kişiliği:a. İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve

kanunla düzenlenir (md. 91/1).b) İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden

yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır(md. 91/2).

3. Mahallî İdareler:

a. Mahallî idareler; il, belediye veya köy halkınınmüşterek mahallî ihtiyaçlarını karşılamak üzere,kuruluş esasları kanunla belirlenen, kararorganları seçimle oluşan kamu tüzelkişileridir(md. 96/1).

b. Mahallî idarelerin kuruluşu, görevleri, yetkileri;karar organlarının seçim usul ve esasları ilegörev ve yetkileri, yerinden yönetim ilkesineuygun olarak kanunla düzenlenir. Kanun, büyükyerleşim merkezleri için özel yönetim biçimlerigetirebilir (md. 96/2).

c. Mahallî idarelerin seçimleri, 36'ncı maddedekiesaslara göre dört yılda bir yapılır. Ancak, millet-vekili genel veya ara seçiminden önceki veyasonraki bir yıl içinde yapılması gereken mahallîidareler genel veya ara seçimleri, milletvekiligenel veya ara seçimleriyle birlikte yapılır (md.96/3).

d. Mahallî idarelerin seçilmiş organlarının organlıksıfatını kazanma ve kaybetmeleri konusundakidenetim, ancak yargı yolu ile olur (96/4).

e. Merkezî idare, mahallî idareler üzerinde, kanun-da belirtilen esas ve usuller dairesinde idarîvesayet yetkisine sahiptir (md. 96/5).

f. Mahallî idarelerin belirli kamu hizmetleriningörülmesi amacı ile, kendi aralarında BakanlarKurulunun izni ile birlik kurmaları, görevleri,yetkileri, maliye ve kolluk işleri ve merkezî idareile karşılıklı bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir(96/6).

g. Mahallî idarelere, görevleri ile orantılı gelir kay-nakları sağlanır ve bu amaçla gerekli düzen-lemeler yapılır (96/7).

Taslakta 1982 Anayasası'nın ilgili maddelerinden farklıolarak mahallî idarelere “vergi, resim, harç ve benzerimalî yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirim-leriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirt-tiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmakyetkisi”nin verilebileceği hükmü yer almaktadır. Buyetki, “üniter devlet” ilkesine aykırı değildir ve “malîfederalizm”olarak da değerlendirilmemelidir.

8.

Son Anayasa Taslağında Mahallî İdareleriİlgilendiren Maddelere Dair Bir Değerlendirme

26

İdarenin bütünlüğü konusunda 1982 Anayasasıtarafından benimsenen örtülü merkeziyetçiliğintaslakta da korunduğu söylenebilir.

Karar organlarının seçimle oluşacağı hükmü getirile-rek, mevcut Anayasa'nın ilgili maddesinde yer alan ve“genel oy” ilkesine aykırı bir şekilde yorumlanabilecekhüküm ortadan kaldırılmıştır.

1982 Anayasası'nda geçen “kanun, büyük yerleşimmerkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir”hükmünün bu taslakta da aynen yer alması, dil açısın-dan eleştirilmesi gereken bir husustur.

Page 91: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

91

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Mahallî idarelerin genel seçimlerinin dört yılda biryapılacağı; ancak, milletvekili genel veya ara seçimin-den önceki veya sonraki bir yıl içinde yapılması gere-ken mahallî idareler genel veya ara seçimlerinin, mil-letvekili genel veya ara seçimleriyle birlikte yapılacağıhükmü getirilmiştir. Bu düzenleme ile yerel demok-rasinin güçlenmesi hedeflenmiş olmakla birlikte, ma-hallî idarelerde istikrarsızlığa ve verimsizliğe de kapıaralanmış olmaktadır. Öncelikle mahallî idarelerlemerkezî idareyi karıştırmamak gerektiğini belirtmekgereklidir. Merkezî idare Türkiye Büyük Millet Mecli-si'nde ihtiyaç duyduğu kanunî düzenlemeleri yapa-bilme, gerekli politika ve stratejileri geliştirme veuygulayabilme yetkisine sahiptir. Bu kapsamda ge-rekli her türlü ekonomik ve sosyal nitelikli tedbirlerialabilir. Oysa mahallî idarelerin karar organı olanmeclislere verilen yetkiler, ancak çok sınırlı bir alandakarar alabilme kudreti sağlamaktadır. Bu sebeple,merkezî idare için dört yıllık iktidar dönemi önemliçalışmaların (icraatların) yapılması konusunda yeterliolabilirken, mahallî idareler için yeterli olmayacaktır.Bir de bu sürenin milletvekili genel veya ara seçimleriile birleştirilerek üç yıla düşmesi halinde, yerel düzey-de önemli çalışmalar (icraatlar) yapmak neredeyseimkânsız olacaktır.

Mahallî idarelerin seçilmiş organlarının organlık sıfa-tını kazanma ve kaybetmeleri konusundaki deneti-min, ancak yargı yolu ile olacağı hükmü hem yereldemokrasi hem de yerinden yönetim ilkesine uygun-dur. Böylece, 1982 Anayasası'nın sorunlu hükümle-rinden biri ortadan kaldırılmış olmaktadır.

Merkezî idareye, mahallî idareler üzerinde “idarîvesayet” yetkisinin tanınması, yerinden yönetimilkesine uygun değildir. Diğer kamu kurum ve kuru-luşlarında olduğu gibi mahallî idareler de denetlen-melidir. Ancak bu denetim “hukuka uygunluk”denetimi niteliğinde olmalıdır. Taslakta geçen “idarîvesayet” tamlaması, kanun yapma sürecinde yanlışyorumlanmaya ve 1982 Anayasası dönemindeki gibikanunların yapılmasına veya uygulanmasına müsait-tir. Çünkü hukuken “reşit” olmayanlar “vesayet”etâbidir.

Mahallî idarelerin kendi aralarında birlik kurmalarınınBakanlar Kurulu'nun onayına tâbi kılınmasının sakın-caları daha önce anlatıldığı için bu makalenin bukısmında tekrar ele alınmayacaktır.

Mahallî idarelere, görevleri ile orantılı gelir kaynaklarısağlanması hususunda gerekli düzenlemelerin yapıl-masının hükme bağlanması, bu idarelerin malî yön-den güçlenmeleri açısından önemli bir düzenlemedir.

Yeni anayasanın hazırlanması sürecinde görev alacakolan uzmanlara fikir vermesi açısından mahallîidarelere ilişkin düzenlemelere dair şu tür öneriler debulunulabilir:

İdarenin örgütlenmesinde 1982 Anayasası'nın 123.maddesinde kendini gösteren ve“idarenin bütünlüğü”ilkesi ile kamufle edilen “merkeziyetçi” yaklaşım terkedilerek, idarenin “merkezden yönetim” ve “yerindenyönetim” (desantralizasyon) ilkeleri temelindeörgütlenmesi gerektiği hükme bağlanma-lıdır. Ayrıca,“merkezden yönetim” ilkesinin, “yerinden yönetim”ilkesini zayıflatıcı ve yerinden yönetim kuru-luşlarınıgüçsüzleştirici bir şekilde yorumlanamaya-cağıanayasada yer almalıdır. Bu konuda Fransa ve İtal-yaanayasaları örneklik teşkil edebilir. Fransa anayasa-sının birinci maddesine göre Fransa “yerinden yöne-tim” temelinde örgütlenir . İtalya anayasasının beşin-ci maddesine göre“devlet yerel özerkliği tanır ve geliş-tirir”, “kamu hizmetlerinde yerinden yönetimi tamolarak uygular ve bunun için gerekli kararları alır” .

2. Mahallî idarelerin tanımlanması hususunda “yerin-den yönetim” ilkesine de yerverilmeli; il, belediye veköyün dışında da mahallî idare kuruluşlarının oluştu-rulabilmesine imkân tanınmalıdır. Bu kapsamda şöylebir tanımlama yapılabilir: Mahallî idareler; il, belediye,köy veya kanunla kurulan diğer yönetim türlerininsınırları içinde yaşayan halkın müşterek mahallî ihti-yaçlarını karşılamak üzere, yerinden yönetim ilkesineuygun olarak kanunla kurulan, karar organları yereldemokratik usullerle seçilen, kamu tüzel kişilerdir.

Sonuç: Yeni Anayasada Mahallî İdareleriDüzenleyen Maddelere Dair Çerçeve Öneriler

1.

27

28

3.

4.

5.

Mahallî idarelerin yürütme organlarının, doğru-dan halk tarafından seçilmesi veya karar organı tara-fından seçilmesi hususuna yeni anayasada yerveril-meli; böylece il özel idarelerinde yürütme organınınatama ile belirlenmesi uygulamasına son verilmeli,diğer mahallî idarelerde ise bu tür bir ihtimalin bulun-ması engellenmelidir.

Mahallî idarelerin kurulması, görevleri, yetkileri,gelir kaynakları, kolluk işleri ve merkezî idare ile ilişki-leri, “yerinden yönetim” ilkesine, hemşehrilerle ilişkile-rinin düzenlenmesi ise “yerel demokrasi” ilkesine da-yandırılmalıdır. Bu idarelere, görevler ve yetkiler açısın-dan “yerel hizmetler”in yürütülmesi hususunda “genelyetki”tanınmalıdır.

Mahallî idareleri özellikle gelir kaynakları hususun-da güvenceye alacak hükümlere yerverilmelidir. Busebeple, Taslak'taki “mahallî idarelere, görevleri ileorantılı gelir kaynakları sağlanır ve bu amaçla gereklidüzenlemeler yapılır” hükmüne yeni anayasada dayerverilmelidir.

Page 92: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

92

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

6.

7.

8.

9.

10.

11.

12.

13.

Vergi ödevi konusunda Taslak'ta yeralan, mahallîidarelere “vergi, resim, harç ve benzeri malî yüküm-lülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranla-rına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı veaşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi”ninverilebileceği hükmü yeterli değildir. Mahallî niteliktaşıyan vergilerin salınması ve bunlar üzerinde deği-şiklik yapılması yetkisi ilgili mahallî idarelere tanınma-lıdır. Üniter bir devlet olan İtalya'da anayasanın 115. ve119. Maddeleri , İspanya anayasasının 133. maddesi,İsveç anayasası (bölüm 1, md. 7) bu konuda mahallîidarelere de yetki tanımıştır. Ayrıca, merkezî idare tara-fından toplanan bazı verilerin oranlarına ekleme yap-ma yetkisi de tanınması hususu da tartışılmalıdır.

Merkezî idareye mahallî idareler üzerinde “idarîvesayet”yetkisi değil,“hukuka uygunluk denetimi yap-ma”yetkisi tanınmalıdır.

Görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruş-turma veya kovuşturma açılan mahallî idare organlarıveya bu organların üyelerinin görevden uzaklaştırıl-ması konusunda İçişleri Bakanı verilen yetki, Danış-tay'a tanınmalı ve İçişleri Bakanı'na “Danıştay”a baş-vurma yetkisi verilmelidir.

Mahallî idarelerin seçimleri altı yılda bir yapılma-lıdır. Karar organlarının üyeleri de her iki yılda üçte bir(1/3) oranında yenilenmelidir. Ayrıca, yürütme organ-

larının en fazla 2 dönem üst üste görev yapabilecekleride hükme bağlanmalıdır.

“Büyük yerleşim merkezleri” yerine “büyük yer-leşim alanları veya kentsel bölgeler” için “özel yönetimbiçimleri”nin getirilebileceği hükme bağlanmalıdır.

Yalnızca ülke düzeyinde veya uluslararası nitelikteyahut da sosyal, ekonomik veya çevresel açıdanoluşturulması zorunlu olan mahallî idare birliklerininkurulması hususunda Bakanlar Kurulu'nun izni şartkoşulmalı, diğer mahallî idare birliklerine izin verilmesiiçin nasıl bir kural getirileceği kanunî düzenlemeyebırakılmalıdır.

Mahallî idare birlikleri ile mahallî idarelere bağlıkuruluşlar da (şirketler hariç olmak üzere)“mahallî ida-re”olarak tanımlanmalıdır.

Kanunla verilen yetkinin ancak kanunla alına-bileceği veya kısıtlanabileceği, kanunun dışında hiçbiridarî karar veya düzenleme ile yetkilerin kaldırıla-mayacağı veya kısıtlanamayacağı hükme bağlanma-lıdır. Bu çerçevede, merkezî idare tarafından hazırlanantüzük, yönetmelik, genelge vb. idarî düzenlemelerin,kanunla verilmiş yetkilerin daha iyi anlaşılmasına veuygulamanın daha kolay ve etkili bir şekilde yapılma-sına yönelik olarak hazırlanabileceği, bunun dışındabaşka hiçbir şekilde yorumlanamayacağı hükme bağ-lanmalıdır.

29 30

31

1)

2)

3)

4)

5)

6)

7)

8)

9)

10)

11)

12)

13)

14)

15)

16)

17)

18)

19)

20)

21)

22)

23)

24)

25)

26)

27)

28)

29)

30)

31)

Bkz. “Belediye Kanunu”, Kanun No: 1580, Tarih:03.04.1930, Resmî Gazete,Tarih: 14.04.1930, Sayı: 1.471.

Bkz. “Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi HakkındaKanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek KabulüHakkında Kanun”, Kanun No: 3030, Tarih: 27.06.1984,Resmî Gazete,Tarih: 09.07.1984, Sayı: 18.453.

Bkz. “İl Özel İdaresi Kanunu”, Kanun No: 3360, Tarih:16.05.1987, Resmî Gazete,Tarih: 26.05.1987, Sayı: 19.471.

Bkz. “Büyükşehir Belediyesi Kanunu”, Kanun No: 5216,Tarih: 10.07.2004, Resmî Gazete, Tarih: 23.07.2004, Sayı:25.531.

Bkz. “İl Özel İdaresi Kanunu”, Kanun No: 5302, Tarih:22.02.2005, Resmî Gazete,Tarih: 04.03.2005, Sayı: 25.745.

Bkz. “Mahallî İdare Birlikleri Kanunu”, Kanun No: 5355,Tarih: 26.05.2005, Resmî Gazete, Tarih: 11.06.2005, Sayı:25.842.

Bkz. “Belediye Kanunu”, Kanun No: 5393, Tarih:03.07.2005, Resmî Gazete,Tarih: 13.07.2005, Sayı: 25.874.

Ortaylı, İlber (1974), Tanzimat'tan Sonra Mahalliİdareler, Ankara: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresiEnstitüsü Yayını, No: 42.; Ortaylı, İlber (1978),“İmparatorluk Döneminde Türkiye'de Mahallî İdarelerinve Belediye-ciliğin Evrimi”, Türkiye'de BelediyeciliğinEvrimi, Ergun Türkcan (ed.), Ankara: Türk İdarecilerDerneği Yayını, ss. 1-24.; Eryılmaz, Bilal (1996), “OsmanlıYerel Yönetiminde İstanbul Şehremaneti”, İslamGeleneğinden Günümüze Şehir ve Yerel Yönetimler, Cilt1, Vecdi Akyüz ve Seyfettin Ünlü (ed.), İstanbul: İlkeYayınları, ISBN: 975-7105-00-7 (Tk. No), ISBN: 975-7105-01-5, ss. 331-353.; Eryılmaz, Bilal (2006), Tanzimat veYönetimde Modernleşme, 2. Baskı, İstanbul: İşaretYayınları, ISBN: 975-350-012-2.; Ateş, Hamza veMuharrem Es (2008), “Süreklilikten Değişime İl Özelİdareleri”, Türkiye'de Yerel Yönetimler, Recep Bozlağan veYüksel Demirkaya (ed.), Ankara: Nobel Yayın Dağıtım,ISBN: 978-605-395-082-0, ss. 205-222.

Yıldırım bu ilkeleri“eşitlik”,“özgürlük”,“katılım”,“etkinlik”ve “refah” olarak sıralamıştır. Bkz. Yıldırım, Selahattin(1994), Yerel Yönetim ve Demokrasi, Yerel Yönetimin

Geliştirilmesi Programı El Kitapları Dizisi, T.C. BaşbakanlıkToplu Konut İdaresi Başkanlığı ve IULA-EMME Yayını,İstanbul.

Nadaroğlu, Halil (1994), Mahallî İdareler, Teorisi,Ekonomisi, Uygulaması, Yenilenmiş 5. Baskı, İstanbul:Beta BasımYayım Dağıtım.

Ortaylı, İlber (1974), Tanzimattan Sonra Mahallîİdareler (1840-1878), Ankara:TODAİEYayını, No: 142.

Bozlağan, Recep (2004),“1876 Anayasası ve YerindenYönetim İlkesi”, İhale ve İmar, 2 (14), 2004, ss. 43-69.

Bozlağan, Recep (1998), “Türk Anayasalarındaİdare'ye İlişkin Düzenlemeler”, Türkiye'de YönetimGeleneği, Kurumlar, Sorunlar ve Yeniden YapılanmaArayışları, Davut Dursun ve Hamza Al (ed.), İstanbul: İlkeYayıncılık, ISBN: 975-7105-09-0, ss. 167-181.

http://yonetimbilimi.politics.ankara.edu.tr/ziyacokerKYTK3.pdf, erişim: 05.10.2011; Bkz. “AnayasaMahkemesi Kararı”, Esas Sayısı: 2005/32, Karar Sayısı2007/3, Karar Günü 18.01.2007, Resmî Gazete, Tarih:29.12.2007, Sayı: 26.741; Bkz. “Anayasa Mahkemesi Kara-rı”, Esas Sayısı: 2005/95, Karar Sayısı 2007/5, Karar Günü24.01.2007, Resmî Gazete,Tarih: 29.12.2007, Sayı: 26.741.

Belediye birlikleri, köylere hizmet götürme birlikleri,sulama birlikleri, katı atık birlikleri, Vilayetler HizmetBirliği.

İstanbul Elektrik, Tramvay ve Tünel (İETT) İşletmeleriGenel Müdürlüğü, Ankara Elektrik, Havagazı ve Otobüsİşletme Müessesesi (EGO) Genel Müdürlüğü, İzmirElektrik, Su, Havagazı, Otobüs ve Troleybüs İşletmeleri(ESHOT) Genel Müdürlüğü.

On altı büyükşehir belediyesine bağlı olarak faaliyetgösteren su ve kanalizasyon idareleri (Sözgelimi İstanbulSu ve Kanalizasyon İdaresi-İSKİ, Ankara Su veKanalizasyon İdaresi-ASKİ, Kayseri Su ve Kanalizasyonİdaresi-KASKİ)

Bkz. “Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu”, KanunNo: 5018, Tarih: 10.12.2003, Resmî Gazete, Tarih:24.12.2003, Sayı: 25.326.

Bkz.“Mahallî İdare Birlikleri Kanunu”, Kanun No: 5355,Tarih: 26.05.2005, Resmî Gazete, Tarih: 11.06.2005, Sayı:25.842.

Eryılmaz, Bilal (1995),“Yerel Yönetim Sendromu”, YeniTürkiye Dergisi,YönetimdeYenidenYapılanma Özel Sayısı(4. Sayı), İstanbul, Mayıs-Haziran, ISBN: 1300-4174, ss.340-346.

Bkz. “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nınOnaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun”,Kanun No: 3.723, Tarih: 08.05.1991, Resmî Gazete, Tarih:21.05.1991, Sayı: 20.877.

Bkz. “Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve BazıKanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”, KanunNo: 5.176, Tarih: 25.05.2004, Resmî Gazete, Tarih:08.06.2004, Sayı: 25.486.

Bkz. “Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ileBaşvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik”, ResmîGazete,Tarih: 13.04.2005, Sayı: 25.785.

Bkz. “Sayıştay Kanunu”, Kanun No: 6085, Tarih:03.12.2010, Resmî Gazete,Tarih: 19.12.2010, Sayı: 27.790.

Bkz. “İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel BütçeVergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun”,Kanun No: 5779, Tarih: 02.07.2008, Resmî Gazete, Tarih:15.07.2008, Sayı: 26.937.

Komisyonun diğer üyeleri şunlardır: Prof. Dr. ZühtüArslan, Prof. Dr Yavuz Atar, Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem,Prof. Dr. Levent Köker, Doç. Dr. SerapYazıcı.

Bkz. http://www.servat.unibe.ch/icl/fr00000_.html,erişim: 07.10.2011.

Bkz. http://www.servat.unibe.ch/icl/it00000_.html,erişim: 07.10.2011.

Bkz. http://www.servat.unibe.ch/icl/it00000_.html,erişim: 07.10.2011.

Bkz. http://www.servat.unibe.ch/icl/sp00000_.html,erişim: 08.10.2011.

Bkz. http://www.servat.unibe.ch/icl/sw00000_.html,erişim: 08.10.2011.

Page 93: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

93

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Temel Bir İnsan Hakkı Olarak Vatandaşlık

Türk Anayasal Düzenlemelerinde Vatandaşlık

Yeni Anayasa tartışmaları bakımından ön plana çıkankonulardan biri de vatandaşlıktır. Konu özellikle“anayasal vatandaşlık” başlığı altında ele alınmakta ve“vatandaşlık tanımı”üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Devlet, belirli bir toprak parçası (ülke) üzerinde yaşa-yan insan topluluğunun oluşturduğu siyasal birörgütlenmedir. Devletin olmazsa olmaz unsurlarındanbirini oluşturan “insan topluluğu” ile devlet arasındakihukukî bağ, “vatandaşlık” kavramı ile somut bir şeklebürünmektedir. Vatandaşlık hukuku, bu hukukî bağçerçevesinde oluşan ilişkiler bütününü ele alan birhukuk disiplinidir. Kişilerin sahip olduğu soy, dil, din vb.özellikler, kural olarak, devletle vatandaş arasındakivatandaşlık (uyrukluk) ilişkisinin belirlenmesine etkietmediği gibi; vatandaşların farklı özelliklere sahipbulunması, hukukun düzenleme ve inceleme alanıiçinde de değildir. Aynı şekilde vatandaşların siyasal,duygusal veya ekonomik açılardan devlete bağlılıkdüzeyi, vatandaşlığın belirlenmesinde veya sürdürül-mesinde baskın unsur oluşturmazlar.

Bu sebeple vatandaşlık, “belirli bir devletle kişiarasındaki karşılıklı hak, görev ve yükümlülük ilişkile-rini belirleyen hukuksal bağ” olarak tanımlanmak-tadır. Vatandaşlık Konusunda Avrupa Sözleşmesi devatandaşlığın tanımını yaparken “bir kişiyle bir devletarasındaki hukuksal bağı ifade eder ve kişinin etnikkökenini göstermez” (m. 2/a) demek suretiyle genelkabul gören bu tanımı aynen korumuştur.

İlk Türk Anayasası olan 1876 Kanun-ı Esasisi 'nden baş-layarak tüm anayasalarımızda vatandaşlığa ilişkin birhüküm bulunmakta ve düzenlemelerin biçimi ve ana-yasa metni içindeki yeri göz önünde tutulduğundavatandaşlığın, “anayasal temel hak” olarak kabul edil-mesi gerekmektedir.

1924 Anayasası vatandaşlıkla ilgili şu hükme yer ver-mektedir: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızınvatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur [denir]” (m. 88).1961 Anayasasının 54. maddesinde yapılan vatandaş-lık tanımı, 1982 Anayasasının 66. maddesinde aynenkorunmuştur: “Türk Devletine vatandaşlık bağıylabağlı olan herkes Türktür”. 1924 Anayasasındaki tanımile 1961 ve 1982 Anayasalarındaki tanımın lafzı bir-birinden farklı olsa da Aybay'ın ifadesiyle “vatandaşlıkanlayışı bakımından … hiçbir fark yoktur. Kişi ileTürkiye Cumhuriyeti arasındaki yurttaşlık ilişkisi; yineırk, din, etnik köken gibi kavramlardan bağımsız birhukuksal bağ olarak düzenlenmiştir”.

Vatandaşlık hukuku alanında temel eser sahibi yazar-ların tamamı, daha önceki anayasal düzenlemelerdeolduğu gibi, mevcut anayasadaki düzenlemenin deçağdaş ve ileri düzeyde bir içeriğe sahip olduğu;vatandaşlığın ırk, dil, din ve etnik kökenden bağımsızolarak ele alındığı konusunda görüş birliğine sahiptir.

1

2 3

5

6

7

8Vatandaşlık temel bir hak olarak ilk defa ve açık birbiçimde, 10 Aralık 1948 tarihinde BM Genel Kurulundakabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde yer al-mıştır: “1. Herkesin bir vatandaşlığa hakkı vardır, 2. Hiçkimse keyfi olarak vatandaşlığından veya vatandaşlı-ğını değiştirme hakkından yoksun bırakılamaz”(m. 15).

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, garanti altına aldığıtemel hak ve özgürlükler arasında vatandaşlık hakkınayer vermemiştir. Bununla birlikte, Sözleşmeye Ek 3 Nolu

Protokol çerçevesinde“vatandaşın sınırdışı edilememe-si”ve“vatandaşın ülkeye kabul edilmesi”yükümlülükle-rinin bir unsuru olarak, dolaylı biçimde vatandaşlığınele alınmasını gerektiren bazı durumlar mevcuttur.4

Anayasa Mahkemesi de vatandaşlığın etnik bir kökenedayanmadığı görüşünü benimsemiştir: Anayasanın 66.maddesi 1. fıkrasında yer alan“Bu ilke, evrensel bağlam-da vatanı ve ulusuyla bir bütün olan Türkiye Cumhuri-yeti'nde bireysel insan hakları yönünden eşitliği sağ-lamak için getirilmiş, ulusu kuran herhangi bir etnik gru-ba ayrıcalık tanınmasını önleyen, birleştirici ve bütün-leştirici bir temel oluşturmuştur. Burada Türklük, ırka

Yrd. Doç. Dr. Yasin POYRAZ / Kırıkkale Üniversitesi

Vatandaşlığın Tanımı

Pozitif vatandaşlıkhukukunun sorunu değildir

Page 94: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

94

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

dayalı bir anlam taşımamaktadır. Her kökenden gelenvatandaşların vatandaşlığı ve ulusal kimliği anlamınagelmektedir”.

Anayasal vatandaşlık tartışmaları bakımından sıkçagönderme yapılan İspanyol Anayasası nın düzenleme-si ise şu şekildedir: “Madde 11 (Vatandaşlık) 1. İspanyoluyruğu kanun hükümlerine göre edinilir, korunur vekaybedilir. 2. İspanyol kökenli hiçbir kimse vatandaş-lıktan çıkarılamaz. …”

9

15

Buna karşın vatandaşlık tanımının etnik bir kökenebağlı bulunduğunu bir çırpıda ve çok net ifade edengörüşler de bulunmaktadır. Örneğin Yeni Anayasaçalışmalarının birinde şu açıklamalara yer verilmiştir:“Cumhuriyet döneminin ilk anayasası olan 1924 Ana-yasası, etnisiteye yer veren ilk anayasadır. Ancak 1924Anayasası Türklük sıfatını sadece vatandaşlık bakımın-dan kullanmıştır. 1961 ve 1982 Anayasaları ise vatan-daşlığı daha katı bir şekilde etnisiteye bağlamışlardır.… Bu nedenlerle yeni anayasada vatandaşlığın etniktemele dayanmaksızın tanımlanması, Türkiye'dedemokrasinin pekiştirilmesi, toplumsal dayanışmanınartırılması ve çoğulcu bir toplumsal yapının oluştu-rulması için atılması gereken bir adımdır” .Yine bir gö-rüşe göre “… temelde her üç anayasanın da, (1) vatan-daşlığın tanımında 'Türk' ve 'Türklük'e özel bir vurguihtiva ettiği ve (2) böylelikle diğer etnisitelere men-subiyeti bulunanları Türklere nispetle ikincil bir pozis-yona düşürdüğü açıktır”. Vatandaşlığın etnik kökenedayandığını ileri süren bu ve benzeri görüşler, bazenşaşkınlıkla ve hatta kızgınlıkla karşılanmaktadır.

Bu karşıt görüş, etnik kökene dayalı vatandaşlık tanımı-nın bazı kişi guruplarının temel hak ve özgürlükle-rinden yoksun bırakılmasının sebebini oluşturduğuvarsayımına dayanmaktadır. Eğer varsayım doğru ise,vatandaşlık tanımının değiştirilmesi ve hatta anaya-sada vatandaşlık tanımına hiç yer verilmemesi, haklar-dan yararlanma bakımından mevcut olumsuzluklarınbir çırpıda ortadan kalkması sonucunu doğurmalıdır.Oysa sadece tanım değişikliği böyle bir sonuç doğur-maya elverişli değildir. Örneğin temsilde adalet ilkesi-ne aykırı olduğu düşünülen ve geniş kabul gören yüz-de 10 seçim barajının düşürülmesi, anayasada yapıla-cak vatandaşlık tanımı ile kendiliğinden hayata geç-meyecektir. Öte yandan özellikle son dönemde birçoktemel hak ve özgürlük bakımından yapılan iyileştir-meler, vatandaşlık tanımında herhangi bir değişiklikyapılmadan ortaya çıkmıştır.

Temel hak ve özgürlüklerin kullanılması ve korunmasıbakımından olması gereken hukuki kurallar (

) ile vatandaşlığın tanımı arasında bir neden-sellik ilişkisi yoktur. Dolayısıyla sorun vatandaşlığıntanımını yapmak değil; temel hak ve özgürlüklerin herbiri bakımından olması gereken düzeyi yakalayabil-mektir. Aslında sorunun vatandaşlık tanımına indir-genmesi, temel hak ve özgürlükler bakımından iyileş-tirme amacını zayıflatan ve bu amaca yönelik sonuçlarelde edilmesini zorlaştıran bir unsur olarak görülebilir.Anayasada var olduğu söylenen etnik vurgudan dahafazlasının bu çerçevede ileri sürülen görüşlere yansı-dığı ve bunun da tepkisel duruşu beraberinde getir-

diği de bir gerçektir.

Vatandaşlığın tanımı üzerine yapılan tartışmalar, BilimKomisyonunun Anayasa Önerisinde de etkili olmuş veilgili maddenin ilk fıkrası için üç alternatif sunulmuştur:

“Devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olanherkesTürkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.”

“Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıile bağlı olan herkese, din ve ırk farkı gözetilmeksizinTürk denir.”

“Vatandaşlık temel bir haktır. Kanununöngördüğü esaslara uygun olarak bu statüyü kazananherkesTürkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır”.

Anayasanın ister mevcut düzenlemesi devam etsin,isterse Anayasa Komisyonunun Önerisinde yer alan üçalternatiften biri veya diğer anayasa çalışmalarında yeralan herhangi bir tanım kabul edilmiş olsun vatan-daşlık hukuku açısından sonuç değişmeyecektir. Busebeple sorun, teknik anlamda bir maddi hukuk soru-nu veya vatandaşlık hukuku sorunu değildir.

Vatandaşlığın tanımından yola çıkarak sosyolojik vesiyaset bilimi açısından yapılan bazı değerlendirme-ler pozitif düzenlemenin değiştirilmesini de öngör-mektedir. Dolayısıyla burada maddi hukuk kuralınınözüne ilişkin değil; belki onun sebebine veya amacınayönelik bir değişiklik meydana geldiği tespiti yapıla-bilir. Böyle bir durumda ulus-devlet inşası amacıylavatandaşlık tanımının yapıldığı ve artık ulus-devlet an-layışının sorgulanması gerektiği, yeni bir tanım ihtiya-cının doğduğu; günün şartlarına ve insan hakları ala-nındaki gelişmelere uygun bir tanım yapılmasınınkaçınılmaz olduğu düşünceleri, hukuk kurallarınınmaddi bir kaynağı olarak değerlendirilmelidir. Maddikaynak, hukuk kurallarının belirli bir şekle bürünme-sine etki eden sosyal, kültürel, felsefi, siyasal, dini vb.

10

11

12 13

16

17

de legeferanda

14

Alternatif 1:

Alternatif 2:

Alternatif 3:

,

tüm unsurları içine almakta ve bu yönüyle pozitifhukukun değil; özellikle hukuk sosyolojisinin konusu-nu teşkil etmektedir. Dolayısıyla değişiklik ihtiyacınınbu sosyal olguların biçimlendirdiği temel bir sebebeveya amaca bağlı olduğu düşünülebilir. İşte tüm busebeplerle, hukukun maddi kaynağı alanında meyda-na gelen değişiklik, kuralın anayasada farklı bir şeklebürünmesi sonucunu doğurmakla birlikte; Türk vatan-daşlık hukukuna ilişkin pozitif kuralların özüne yönelikbir değişikliğe yol açmayacaktır.

Page 95: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

95

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Sonuç ve Öneri

Her devletin kendi iç dinamikleri ve tarihsel süreç içeri-sinde ortaya çıkan gelenekleri, anayasal kuralların şekil-lenmesine de etki etmektedir. Bu etkiden bağımsız ola-rak ele alınamayacak yeni anayasanın bir bütün olarakveya daha özelde vatandaşlıkla ilgili düzenlemeler bo-yutunda -mümkün olduğu ölçüde- kısa tutulması isa-betli olacaktır. Anayasada az şey söylenmesi, şüphesiztartışmaların azalmasına da katkı sağlayacaktır.

Vatandaşlık açısından “Türk” nitelendirmesi, aynı za-manda pratik bir amaca hizmet etmektedir. Vatandaş-lıkta olduğu gibi bu nitelendirmeye yönelik olumsuzbakış açısının, aynı gerekçelerle diğer alanlar bakımın-dan da ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu ise dil, duygu vedüşüncelerin ifadesinde bir boşluk meydana getire-cektir. “Türk milli takımı”, “Türk delegasyonu”, “Türkhukuku”, “Türk Medeni Kanunu”, “Türk toplumsal yapısı”vb. kavramlarının yerine acaba neyi ikame edeceğiz?

Anayasal vatandaşlık, demokrat vatandaşlık, çokkül-türlülük vb. kavramlar hukukî olmaktan çok sosyolojikkavramlardır. Sosyolojik olgular, hukukun şekli değilmaddi kaynağını oluştururlar. Vatandaşlık düzenleme-lerin Türk vatandaşlık hukuku açısından bir pozitif hu-kuk sorunu oluşturmadığı vurgusunu yineleyerek veanayasal düzenleme bakımından;

vatandaşlığın tanımını yapmak yerine, olgusaltespit yapmanın daha doğru olduğunu düşü-nerek,vatandaşlığı temel bir hak olarak görüp; İnsanHakları Evrensel Bildirisindeki düzenlemeyitemel alarak,eşitliğe ilişkin maddede ifadesini bulan dil, ırk,

renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetile-meyeceğine ilişkin düzenleme karşısında ayırımsebeplerinin vatandaşlık bakımından yenidensayılması yerine sadece eşitlik vurgusu yapmayıyeterli görerek,vatandaşlığın kazanılma esasına yer veren ana-yasal düzenleme karşısında bu esasın istisna-larını düzenleyen kanunun, teorik düzeyde ana-yasaya uygunluk sorunu doğuracağından endişeederek,vatandaşlıkla ilgili işlemlere karşı yargısal yollarabaşvurma hakkının bulunduğunu söylemeninhukuk devleti anlayışı ve idari yargı uygula-malarının ulaştığı seviye açısından bir fazlalıkolacağını belirterek,Türk Vatandaşlığı Kanununda artık “çıkarma”yoluna yer verilmediğini dikkate alıp; aynı terimianayasada kullanmaktan kaçınarak,

son dönemdeki bu tür çalışmalardaki geleneğe uygunbiçimde, aşağıdaki metni bir öneri olarak sunuyoruz:

Madde (x) (1) Herkesin bir vatandaşlığa sahip olmahakkı vardır. Hiç kimse vatandaşlıkhakkından keyfi olarak mahrum bıra-kılamaz.

(2) Türk vatandaşlığı, kanunun gösterdiğişartlarda kazanılır ve ancak kanunungösterdiği hallerde kaybedilir.

(3) Kanunun öngördüğü esaslara uygunolarak vatandaşlık statüsünü kazananherkes, bu statünün sağladığı haklar-dan hiçbir ayırım gözetilmeksizin eşitolarak yararlanır.

18

Vatandaşlık

1)

2)

3)

4)

5)

6)

7)

8)

9)

10)

11)

12)

13)

14)

15)

16)

17)

18)

Devletin insan topluluğu unsuru ve vatandaşlık ilişkisi hakkındaözellikle bkz. Rona Aybay, “İnsan Hakları Açısından 'Vatandaşlık'(Uyrukluk)”, içinde: İnsan Hakları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul2000, s. 179-180.

Aybay, agm, s. 179.Sözleşme metni için bkz. Rona Aybay, Vatandaşlık Hukuku, 3.

Bası, İstanbul Bilgi ÜniversitesiYayınları, İstanbul 2008, s. 447-459.Aybay, agm, s. 185.Osmanlı Döneminde vatandaşlıkla ilgili ilk yasal düzenleme 1869

Tabiiyet-i Osmaniye Kanunnamesi'dir. Kanunname, din ilkelerinebağlı olmaksızın vatandaşlığı belirlemekte; “yayımlandığı zamanagöre ileri görüşlü ve oldukça liberal bir kanundur”. Kanunnamedenyedi yıl sonra yürürlüğe konulan 1876 Kanun-ı Esasisi vatandaşlıklailgili şu hükmü içermektedir: “Devleti Osmaniye tabiiyetindebulunan efradın cümlesine her hangi bir din ve mezhepten olur iseolsun bilâ istisna Osmanlı tabir olunur ve Osmanlı sıfatı kanunenmuayyen olan ahvale göre istihsal ve izae edilir [kazanılır vekaybedilir]” (m. 8). Bkz.Aybay, age, s. 71-72.

Aybay, agm, s. 186.Aybay, agm, s. 187.Aybay'a göre, ilgili düzenleme “… kişi ile Türkiye Cumhuriyeti

arasındaki vatandaşlık ilişkisinin, ırk, dil, etnik köken ve din kavram-larından soyutlanmış bir hukuksal bağ olduğu anlayışını yansıtmak-tadır”. Bkz. Aybay, age, s. 76; Doğan'a göre, “… Türk hukukunda yeralan düzenleme kişinin etnik kökenini göz ardı etmiş ve bu düzen-lemede kişi ile devlet arasındaki hukuki ve siyasi bağ olduğuna vurguyapmıştır”. Bkz. Vahit Doğan, Türk Vatandaşlık Hukuku, 10. Bası,Yetkin Yayınları, Ankara 2010, s. 24; Nomer'e göre, “… TürkiyeCumhuriyeti Anayasası vatandaşlık anlayışını en modern manasıylakabul etmiş gözükmektedir. … 'Türk' kelimesiyle, Türk Devletinikuran milletin adı altında, farklı ırk, din veya kültürden gelmiş olankişilerin Türk Devletine aidiyetini belirten vatandaşlık kavramı ifadeedilmektedir. Diğer bir anlatımla, Türk vatandaşlığı kavramında,kişilerin ırkî, dinî ve kültürel özellikleri yer almamakta, kurucu birunsur olarak görülmemektedir. Türk Devletine vatandaşlık bağı ilebağlı olan kişi, ırkî, dinî ve kültürel kökeni ne olursa olsun, TürkDevletinin ona vermiş bulunduğu 'Türk vatandaşı' adını taşımaktadır.'Türk vatandaşı' olmak, sadece kişinin Türkiye Cumhuriyeti Devle-tinin vatandaşlığına sahip olduğunu ifade eden bir anlama sahiptir.Vatandaşlığın tarihî gelişimi içerisinde önemli yeri bulunan ırk, din vekültür gibi unsurlar nazara alınmaksızın, Anayasada vatandaşlık tam

ve saf bir hukukî müessese olarak kabul edilmiştir” ve yine ilginç birtespit olarak “vatandaşlığın tarifinden kaçınılarak vatandaşlık huku-kunun tarif vermeme şeklindeki teamülüne de uygun hareket edil-miştir”. Bkz. Ergin Nomer, Türk Vatandaşlık Hukuku, 18. Bası, FilizKitabevi, İstanbul 2010, s. 55-56; Erdem'e göre, öğretinin ortakolarak kabul ettiği husus “… 'Türklük' kavramının, Türk devleti ilevatandaşları arasında oluşan hukuki bağı ifade ettiği ve hiçbir surettedil, din, ırk, mezhep veya kültürel özelliklere veya ayrımadayanmadığıdır. Buna göre, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlıolan herkes Türk'tür. Başka bir deyişle hiç kimse Türk devletininvatandaşı olduğu için ırki bakımdan Türk olmaz ya da Türk devletininvatandaşı değil diye ırki bakımdan Türk olan hiç kimse deTürklüğünü kaybetmez”. Bkz. Bahadır Erdem, Türk VatandaşlıkHukuku, BetaYayınları, İstanbul 2010, s. 42.

Anayasa Mahkemesi, E. 1993/1 (siyasi parti kapatma), K. 1993/2,Karar Tarihi: 23 Kasım 1993.

Stratejik Düşünce Enstitüsü, Rapor: Vesayetsiz ve TamDemokratik Bir Türkiye İçin İnsan Onuruna Dayanan Yeni Anayasa,Haz. Bekir Berat Özipek vd.,Ankara 2011, s. 44.

Vahap Coşkun, “Anayasal Vatandaşlık”, Radikal Gazetesi,Radikal 2, 24 Aralık 2010,

Aybay'ın şu ifadeleri bir şaşkınlık içermektedir: “1961 ve 1982Anayasalarının 'vatandaşlık' tanımı, bazı çevrelerce, 'yeterince kapsa-yıcı olmadığı' gerekçesiyle eleştirilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin,bu tanımı 'herhangi bir etnik gruba ayrıcalık tanınmasını önleyen;birleştirici ve bütünleştirici bir temel' olarak betimleyen yorumunakarşın; bunun 'dışlayıcı', giderek 'ırk temelli' bir anlayışı yansıttığı bileileri sürülmüştür”. Bkz.Aybay, age, s. 84.

… bu ülkede yaşayan herkesin zorunlu vatandaşlıktan çıkartılıp,gönüllü vatandaş hâline dönüştürülmesi gerekli ve zorunludur. Bunusağlamak tabii ki devletin asli görevlerinden birisidir. Ancak, bununyolu 'çokkültürlülük' gibi, üniter yapıyı tehdit eden düzenlemelerdeğil, hukuk devleti ve insan haklarına bağlı bir anayasal düzenlemeyapmaktır. Vatandaşlar arasında çokkültürlülük, dil, din, ırk ya dakültürel sebeplerle farklılıkların olduğu esasını kabul eden biranayasal düzenleme yapılması demek, Cumhuriyetin en büyükprojelerinden birisi olan 'Millî Devlet' anlayışının da bertaraf edilmesidemektir ki bu kabul edilemez”. Bkz. Doğan, age, s. 34.

Vatandaşlık tanımı yanında temel hak ve özgürlükler konu-sundaki dönüşüm vurgusunu, Anayasa Önerisindeki tanıma yönelik

olarak Mithat Sancar bir söyleşisinde şu şekilde belirtiyor: “… Bununbaşka adımlarla desteklenmesi gerekir. O zaman da bu hükümanayasal vatandaşlık tanımına dönüşebilir kolayca. Zihinlerde veyasama pratiğinde anayasal vatandaşlık anlamını kazanabilir. Eğerçok kültürlülüğü ve çok dilliliği güvence altına alacak bir düzenle-meyle desteklenirse bu tanım anayasal vatandaşlık tanımına çok dahakolay dönüşebilir”. Bkz. “Mithat Sancar ile Söyleşi: Anayasayı Top-lumsal Katılım Sivilleştirir”, Gündem, 26 Ağustos 2007,

(15Ağustos 2011).İspanyol Anayasasının Türkçe çevirisi için bkz. Adalet Bakanlığı

Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Avrupa Birliği Üyesi Bazı ÜlkelerinAnayasaları,Ankara 2011, s. 539-583.

Doğrudan anayasal düzenlemelerle ilişki kurmaksızın, konuyusosyolojik boyutuyla ele alan çalışmalar da mevcuttur. Örneğin bkz.Emre Kongar, “Küreselleşme, Mikro Milliyetçilik, Çok Kültürlülük,Anayasal Vatandaşlık”, (ErişimTarihi: 16 Ağustos 2011); E. Fuat Keyman, “Türkiye'de KimlikSorunları ve Demokratikleşme”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, S. 41,Haziran-Temmuz 2007, s. 217-230. Erdoğan ise, “kültür temelli yenibir ulus ve ulusal devlet yaratma kaygısıyla olsa gerek, etnik vekültürel türdeşliğe dayalı bir milliyetçiliği (Türklüğü) esas alan birdevlet geleneği oluşturma” çabasından söz etmekle birlikte, bunudoğrudan anayasal düzenlemelere bağlamamış, konuyu genel birbiçimde ele almıştır. Bkz. Mustafa Erdoğan, “Anayasal VatandaşlıkYeniden Gündemde-I”, http://stargazete.com/gazete/yazar/mustafa-erdogan/-anayasal-vatandaslik-yeniden-gündemde-i-157521.htm(Erişim Tarihi: 15Ağustos 2011).

Vatandaşlık ve ulus-devlet kavramları çerçevesinde konuyu elealan bir eser için bkz. Vatandaşlık ve Etnik Çatışma Ulus-DevletinSorgulanması, Haz. Haldun Günalp, MetisYayınları, İstanbul 2007.

Anayasal düzenlemelerin sınırlı tutulmasına bir gerekçe olarakda, çağdaş eğilimleri yansıtan yeni tarihli bir vatandaşlık kanununasahip olmamız gösterilebilir. Bkz. 5901 Sayılı Türk VatandaşlığıKanunu, Resmi Gazete, 12 Haziran 2009, S. 27256. Bazı devletlerinanayasalarında vatandaşlığa ilişkin çok ayrıntılı düzenlemelere rast-lanmaktadır. Örneğin Venezuela Anayasası konuyu onbir ayrı mad-dede düzenlemiştir. Venezuela Anayasasının Türkçe çevirisi için bkz.Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Büyükelçiliği, Venezuela BolivarCumhuriyetiAnayasası, Çev. Berna Talun Üğüten,Ankara 2010.

www.radikal.com.tr/ek_haber.php;ek=r2haberno=7406tarih=24/12/2010

http://www.birikimdergisi.com

http://www.kongar.org/makaleler/mak_kum.php

(Erişim Tarihi: 15Ağustos 2011).

DİPNOTLAR

Page 96: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

96

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

19. yüzyılın son çeyreğinde 1876 yılında başlayananayasa geleneğimize baktığımızda adeta bir anayasaenflasyonu yaşıyoruz. 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982anayasaları bizlere bir anayasa enflasyonu yaşadığı-mızı ifade ederken, bu anayasaların hiçbirisi sivil toplu-mun ortak iradesi ve amacına dayalı olarak yapılmışanayasalar değil…

Bu topraklarda siviller tarafından sivil yeni bir anayasayapılması çok arzu edilmekle birlikte hep başka birsiyasi bahara erteleniyor bu isteğin gerçekleştirilmesi.Son zamanlarda yaşadığımız anayasa değişikliğitartışmaları bugüne özgü değil. Anayasa bağlamındaOsmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan çizgiye baktığı-mızda sorunlarımızı çözmesini beklediğimiz anayasa-nın kendisi hep sorun kaynağı olarak görülmüş...

Ulusçuluk çağı olan 19. yüzyılda bir grup Osmanlıaydını, anayasal yönetime geçildiği takdirde çok ulusluOsmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğünü koruyaca-ğına iyice inanmaya başlamıştı. Mithat Paşa ve arka-daşlarının hazırladığı bir darbe sonucu padişahAbdülaziz, 30 Mayıs 1876'da iktidarını kaybetti. Yenipadişah V. Murat'ın sorunlu bir kişiliğe sahip olduğuanlaşılınca Mithat Paşa ve arkadaşları, II. Abdülhamit'lesiyasi pazarlık yapmaya başladı. Anayasa ve meclisekarşılık olarak II. Abdülhamit'e iktidar vaat ediliyordu.

Önce iktidara gelmeyi, kafasındaki siyasi projeyi isesonradan uygulamayı tercih etmiş olan II. Abdülhamit,anayasa ve meclise dayalı I. Meşrutiyet düzenini kabuletti. 19. yüzyılın son Osmanlı-Rus savaşı olan 1877-1878 Savaşı, anayasa ve meclise dayalı olan meşrutiyönetimin sonunu hazırladı. Mecliste yaşanan tartış-

malar ve yönetime getirilen eleştiriler, II. Abdülhamit'irahatsız edince anayasa askıya alınarak meclisinfaaliyetleri süresiz olarak sona erdirildi. Böylece, 1908yılına kadar mutlakıyet yönetimine geçilmiş oldu...

İttihat ve Terakki Partisi ile ordunun zorlaması sonucuII. Abdülhamit, 23 Temmuz 1908 tarihinde anayasa vemeclise dayalı II. Meşrutiyet yönetimine geçmeyikabul etti. 1909 yılında yaşanan ayaklanma sonrası II.Abdülhamit iktidarını kaybederken 1911 TrablusgarpSavaşı ile 1912-1913 Balkan Savaşları, Osmanlı İmpara-torluğu'nda esen özgürlükçü rüzgârı sona erdirecekgelişmelere kapı araladı... Enver Paşa ve adamlarının23 Ocak 1913 tarihinde gerçekleştirdiği kanlı Bab-ı AliBaskını sonucu İttihat ve Terakki'nin otoriter yönetimibaşlamış oluyordu.

1914-1918 yılları arasında yaşanan ve Osmanlı İmpara-torluğu açısından hüsranla sonuçlanan Birinci Payla-şım Savaşı sonrası Anadolu toprakları üzerinde 1919yılında yeni bir mücadele sayfası açıldı. Kemalist kuv-vetlerin, 610 Ocak 1921 tarihleri arasında yaşananI. İnönü Savaşı'nı kazanmaları sonucu 20 Ocak 1921tarihinde 23 maddelik kısa yeni bir anayasa yürürlüğegirdi. Egemenliği millete veren Türk ve İslam dünya-sının bu ilk anayasası, yasama-yürütme ve yargıyı tekelde toplayan bir anayasaydı. Kurtuluş Savaşı'nın kaza-nılmasından sonra 20 Nisan 1924 tarihinde yürürlüğegiren yeni anayasa da Kuvvetler Birliği'ne dayalı biranayasa özelliğine sahipti... 10 Nisan 1928 tarihinde “Devletin dini İslam” şeklindeki hüküm anayasadançıkarıldı. 5 Şubat 1937 tarihinde Kemalizm'in altı ilkesianayasada yerini aldı.

10 Ocak 1945 tarihinde ise Teşkilat-ı Esasiye Kanunuyerine anayasa sözcüğünün kullanılmasına başlandı…

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Anayasa Mirasımız

Anayasa Maceramız

Yrd. Doç. Dr. Sabahattin Şen / Maltepe Üniversitesi

Page 97: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

97

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Özgürlük veVesayet Parantezinde Anayasalar

14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlere katılan De-mokrat Parti, Türkiye'de 27 yıllık tek parti devrini sonaerdirdi... Sivil-Asker Bürokrasi ile Demokrat Parti hükü-meti arasındaki gerilim ve güç mücadelesi 27 Mayıs1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle sona erdi. Yenidönemin en önemli gelişmesi 1961 Anayasası'dır. 1961Anayasası yasama, yürütme ve yargının ayrı eller-deolmasına dayalı Kuvvetler Ayrılığı'nı esas almıştı. İlginçolan nokta, Demokrat Parti gibi değişimci ve demokratolduğunu iddia eden bir partinin on yıllık iktidarı süre-since 1924 Anayasası'nın bu özelliğini değiştirmemişolmasıydı. 1961 Anayasası bu açıdan demokratik ol-makla birlikte seçkinci bir anlayışın ürünü olan iki mec-lisli parlamentonun varlığını kabul etmişti. Halkın tem-silcilerinden oluşan Millet Meclisi' nin kararları seçkinüyelerden oluşan üst meclis Cumhuriyet Senato-su'nun süzgecinden geçeceği için Cumhurbaşkanı'nınsistem içindeki rolü sembolik bir öneme sahipti.

1961 Anayasası, 1970'lerin başlarında tırpanlanmatehlikesiyle baş başa kaldı... 1516 Haziran 1970'teTürkiye tarihinin en büyük işçi eylemleri karşısındaOrgeneral Memduh Tağmaç'ın, “toplumsal uyanışekonomik gelişmeyi aştı”sözleri yaklaşan tehlikenin ensomut habercisiydi. Türk Silahlı Kuvvetleri, 12 Mart1971 tarihinde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a birmuhtıra vererek Demirel Hükümeti'ni iktidardanuzaklaştırdı. Parlamento açık tutulurken anayasadakidemokratik haklar, yasa değişiklikleriyle tırpanlandı…

1970'li yılların sonlarına doğru giderek artan siyasalistikrarsızlığa ciddi ekonomik sorunlar da eşlik etmeyebaşlamıştı. Dünyanın bir süre önce bıraktığı ithal-ika-meci ekonomik model, Türkiye'de de artık işletilemezbir noktaya geldiği için siyasal istikrarla birlikte yeni birekonomik modele de ihtiyaç duyuluyordu. BaşbakanSüleyman Demirel'in, ihracata dayalı yeni ekonomikmodel için 24 Ocak 1980 kararlarını uygulayacak siyasicesareti kendinde bulamaması ve artan siyasal şiddet,demokratik siyasal hayatı tekrar kesintiye uğrattı.

Cumhuriyet tarihinin 1960 yılındaki ilk darbesindensonra her on yılda bir demokrasiyi kesintiye uğratanyeni darbe Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in lider-liğinde 12 Eylül 1980 sabahı gerçekleşti. Parlamento vesiyasi partileri kapatan bu darbe aynı zamanda 1961Anayasası'nı da yürürlükten kaldırdı.

Darbenin ürünü olan 1982 Anayasası minimumdemokratik özgürlükler eşliğinde siyasi istikrarı esasalmıştı. Cumhuriyet Senatosu'na son verilerek yenidentek meclis modeline dönülmüş olmakla birlikte siste-min kontrolü görevi, yetkileri aşırı derecede artırılmışolan Cumhurbaşkanı'na verildi…

Bugüne kadar anayasalarımız hep olağanüstü dönem-lerde yapılmış. Sivil ve demokratik yeni bir anayasayatoplumun kavuşmasını engellemek için dumanlıhavayı çok seven odaklar, son zamanlarda yenidenişbaşı yapmış durumda. Tehlikeli bir süreç başlıyor…Demokratlar, aman dikkat!

Page 98: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

98

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Yeni oluşan meclisin önünde en önemli konu anayasadeğişikliği. Çünkü ülkemizde “adalet” duygusu, algı vedüşüncesinin tesis edilip kalplerde mâkes bulmasınısağlamak için hukuki bir resitatüsyon ve restorasyonaciddi ihtiyaç var.

Türkiye değil yetmiş yıl, on sene önceki hatta bir seneönceki Türkiye değil, her gün ilerleyen ve her an küre-sel arenada mevzi kazanan bir Türkiye var. Ülke hukuksisteminin büyük oranda tercüme olması kanunlarıntoplumsal değerlere yabancı kalmasına, ihtiyaçlarıkarşılayamamasına sebep olmuştur. Hal böyle oluncaon yıllarca önce yapılan anayasa günümüzün dinamikve güçlenen Türkiye'sine artık dar gelmekte, kifayetsizkalmakta, hatta ayak bağı olmaktadır. Hele bu anayasadarbe döneminde yapılan bir anayasa ise maddele-rinin insanın ortak evrensel değerlerini askıya alan vebireyi potansiyel tehlike gören bir yapı arzetmesi kaçı-nılmaz oluyor. Gerçekleştirilen referandumla yapılandeğişiklik vasıtasıyla gelişen, büyüyen ve itibar görenülke adına ciddi adımlar atılmış, halk bir nebze de olsaistikbal adına ümitvar olmuştur. Ancak ulaşılan bunokta, hiçbir zaman her şeyin bittiği ve gerekli adım-ların atıldığı anlamına gelmiyor. Tam tersine demokrat,hukukun üstünlüğüne inanmış bir anlayışın saygınlı-ğını ortaya koyması açısından aşılması gereken engel-ler, alınması gereken önemli mesafeler bulunuyor.

Son seçimlerle halkımızın neredeyse yarısı bu anayasaldeğişikliğinin bir an önce yapılması ve yarım kalmışyapının tamamlanması, istikrarın sürmesi için oyunuiktidar partisine vermiştir. Bu hükümete ve bu meclisedüşen; ülke insanının merkeze alındığı, evrenseldeğerlerin vazgeçilmez görüldüğü, bağımsız, tarafsızve hızlı işleyen yasama-yürütme-yargının, hak veözgürlükleri güvence altına alan bir atılımı gerçekleş-tirilmesi gerekiyor. Çünkü ülkemizde hukuk sistemin-de yaşanan sıkıntılardan dolayı adalete olan güvenciddi yara almıştır. Şayet gerekli iyileştirmelerin yapıla-maması veya geciktirilmesi halinde vuku bulacakgüven bunalımı birey ve toplum yapısında onulmaztravmalara sebebiyet verecektir. Akabinde yitirilecekolan adalet duygusu, toplumsal kaosu da beraberinde

getirecektir

Anayasa sadece Türkiye vatandaşlarını değil bütüninsanları temel alarak, geniş coğrafya, küresel bir hedefgözetilerek ve geniş zaman dilimlerini düşünerekdeğiştirilmelidir. Bir yönüyle yeni anayasa ülke ve dün-ya sakinleri için toplumsal bir sözleşme hüviyetindeolmalıdır. Bundan dolayı da şahıs için otokontrolü ön-gören ancak hiçbir ayrıntıyı unutmayan, diğer taraf-tan kamuyu koruma altına alırken maşeri vicdanı yara-lamayan, deruni, vicdanî, insanî bir anayasa, yani adetaküresel sosyal bir sözleşme görevini üstlenen ve tüminsanı özgürleştiren bir anayasa olmalıdır.

İşe umumiyetle tersten başlandığından sağlıklı, fayda-lı, başarılı bir sonuç da çıkmamıştır. “Herşey vatan için”sloganıyla ortaya çıkılmış, “her şey devlet için” yapıl-mıştır. Oysa insansız ne devlet ne de vatanın bir anlamifade edemeyeceği ortadadır. “ insanı yücelt ki devletyücelsin”sözü gerçeğin tam ifadesidir.

Devletin, vatanın güçlü kılınması ve itibar sahibi yapıl-ması düşünülüyorsa insanın odak alındığı ve özgürkılındığı, değerlerinin unutulmadığı bir anayasa hazır-lanmalıdır. Bu yapı ve ihtiyacı en iyi bilecek olanhükümet, meclis yahut hukukçular değil halkın bizzatkendisidir.

İhtiyaçları halk tespit etmeli, içeriğini hazırlamalı huku-kî şeklini hukukçular, yasamayı ise meclis yapmalıdır.

Şimdiye kadar yapılan bütün anayasalar, devlet hükü-met tarafından yapılmış, hiç de sağlıklı olmayan onay-latmalarla resmileştirilmiştir. Halk çoğu zaman neyionayladığını anlayamamış, anayasa maddelerine uygunyapılan kanunlar ise insanı prangaya vuran, haklarınıgittikçe kısıtlayan şekliyle çıkıyordu. Anayasa madde-lerine ters düşmemesi için düzeyleyici, zaruri kanunlaryapılamamış, anayasa maddelerinin değiştirilmesi ner-deyse her seferinde rejim sorunu haline getirilerek, niyetedenlerin hareket ve düşüncelerini akim bırakmıştır.

Gelenek Değişmeli Anayasayı HalkYapmalı

Anayasa KültürüHalka Onaylatılan Değil,Halka Yaptırılan Bir Anayasa

Anayasa KültürüHalka Onaylatılan Değil,Halka Yaptırılan Bir Anayasa

Nevzat Bayhan

Page 99: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

99

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Değişmez Maddeler Olmalı mı?

Anayasada İnsanlık Onuru Baştacı Edilmelidir

Vahdet İçinde Kesreti İhmal Etmeyen Bir Anayasa

UTESAV'daki konuşmasında Prof. Dr. Hüseyin Hatemi,mevcut Anayasamızda başlangıç bölümünde millimenfaat kavramının temel alınmasının yanlış olduğu-nu belirterek, bu kavramın yerine herkese eşit“insanlıkonuru” kavramının kullanılmasının daha doğru olaca-ğını üzerinde durmuş ve; “Türkiye Cumhuriyeti, insanhakları ve Hukuk Devleti'nin temel ve evrensel ilkele-rinden hiçbir dini, siyasi, felsefi görüşe karşı ödünvermeyen demokratik ve sosyal hukuk devletidir. Ana-yasa'nın değişmez maddeleri olarak ilk maddelerde şuilkeler yer almalıdır: ilk olarak insanlık değeri ilkesiolmalıdır. Bundan sonra eşitlik adaleti ilkesi, hakka-niyet ilkesi ve dürüstlük ilkelerine yer verilmelidir. Builkeleri Hukuk Devleti'nin şekli güvenceleri olan Anaya-sa'nın üstünlüğü ilkesine ve demokratik hukuk devletiilkesine yer verilmelidir. Tabii Hukuk'un diğer temelilkeleri esasen bu temel ilkelerin alt ilkeleridir. Türki-ye'de laiklik kavramının tarihsel arka planı olmadığıiçin Anayasa'da yer alması sorunlara neden oluyor.Başlangıç bölümünde bu kavramı karşılayacak dahaaçıklayıcı bir ifade yer alabilir” şeklinde görüş belirt-mişti.

Aslında her hangi bir maddeye“değişmez”denmesi birnoktada halka güvensizliği, sürekli birilerinin, birkesimin potansiyel tehlike olarak görülmesi, rejimi dai-ma yıkılacakmışçasına zayıf kabul edilmesi gibi duygu-ları çağrıştırıyor. Değişmez denilmesi yerine halkın enaz üçte ikisi veya dörtte üçünün oylarıyla referandumladeğişebilir denilmesi, değiştirilmesinin zorlaştırılmasıdaha uygun olur kanaatindeyim. Aksi takdirde “bidonkafa”,“göbeğini kaşıyan”horgörme, yoksayma parano-yası, toplumun geniş kesimlerini dışlayan, ötekileştirenbir azınlık tahakkümünün yaklaşımı ülke genelindesürekli rahatsızlıklara sebep olacak, halkın genelinihuzursuz edecektir…

Çağımızın ileri ülkelerinde amaç ve araç iyi belirlenmiş,Amaç kısmına insanlığın refah içinde huzurlu ve onur-lu yaşaması yerleştirilirken, laiklik, demokrasi, çağdaş-lık bu amaca hizmet eden araçlar olarak benim-senmiştir. Ülkemizde ise durum tersine çevrilmiş, dev-let ve rejimi ülke insanlarına karşı korumaya alınmış,halkın huzuru, onuru olsa da olmasa da olur bir nokta-ya itilmiştir.

Her ülkenin kendisine göre hassasiyetleri tabii kiolacaktır. Ancak her ülkede vazgeçilmeyecek tek unsurinsan olmalıdır. İnsanımızın farkı gelenek, görenek,birikim, değeryargıları ve önceliklerinin farklı olma-sıdır. Bu farklılığının anayasaya da yansıtılması unutul-mamalıdır. Batının kendine özgü değerleri üzerindebina edilmiş bir anayasa halkımızın bünyesine büyükölçüde uymayacak, daha sonra yapılacak düzenleme-lerle hatalar pansuman edilecek, bu durum hem ülke-nin değerli zamanını heba edecek hem de anayasa'yıyamalı bohçaya döndürecektir.

Teşhis konmadan reçete yazılamadığı gibi, demog-rafik, etik, sosyopsikolojik yapının çok iyi belirlenme-den, uzun vadeli kesin çözüm olabilecek bir içeriğinhazırlanması mümkün olamayacaktır. İnsanın sadecebiyolojik bir bedenden ibaret olmayıp vicdan taşıyan,hak ve sorumluluklara saygı duyan, sevgi besleyen birvarlıktır. Yasamayla bu mekanizmaların hayatiyetbulduğu ve adalet içinde huzur bulduğu bir anayasahedeflenmelidir.

Ülkemiz yediyüzseksenbin kilometrekarelik bir halınınoluşturduğu bir vahdeti simgeler, ancak bu halınınfertbaşına ilmeği, etnisite başına nakışı, ilbaşına motifibulunmaktadır. Yapılacak anayasa da farklılıklarımızınbir zayıflık yüzeyi olarak algılanmaması tam aksine budurumu muhteşem bir hazine olarak görülmelidir.Bütün renkleri ihtiva eden bir gökkuşağı gibi olanTürkiye'mizin bu renkliliğine canlılık katacak, farklılık-lara yücelterek ülkenin güçlenmesine katkı sağlayacakşekilde düzenlemeler yapılmalıdır. Dıştan bakıldığındasadece beyaz olarak görünen rengin tayflarına inildi-ğinde bütün renklerin dayanışma içinde kendile-rinden hiçbir şey kaybetmeden varlığını sürdürdüğügerçekliğini göz önünde bulundurarak TürkiyeCumhuriyet Anayasası da“ Vahdet içinde kesret, kesretiçinde vahdeti” sergileyecek ve simgeleyecek biranayasa olmalıdır.

Çünkü hepimizin sevdiği renkler olduğu gibi, sevme-diği hatta nefret ettiği renk(ler) de olacaktır. AncakGökkuşağın sevmeyen bir tek Allah'ın kulu yoktur.Oysa o sevmediği renk(ler) o gökkuşağında da bulun-masına rağmen onlarsız bir gökkuşağı eksik olaca-ğından, değerini yitireceğinden tahayyül bile edemez.Gerek anayasa yapıcıları, gerekse de onaylayıcı veuygulayıcılarının toplum katmanlarına bu gözle bak-maları ülkeye baştanbaşa gökkuşağı şehrayiniyaşatacaktır.

Page 100: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

100

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Hiçbir kişi ve köşeyi dışlamadan, ıskalamadan,haklardan mahrum etmeden, ötekileştirmedenyapılacak anayasa ile “muasır medeniyetlerseviyesinin” üstüne çıkabilir, baş tacı yapılan birey ilebütün dünyada uygulama alanı bulabilecek,övünebileceğimiz örnek bir anayasa oluşturabiliriz.

Tarih boyunca gerek toplumların gerekse de bireylerinyaşam biçimi, ihtiyaçları, talepleri, beklentileri ve ara-yışları da bu hayat tarzları birbirinden farklılık arzeder-ken paralelinde ihtiyaçları da gittikçe artan bir hızdadeğişmektedir. Bunların göz önünde bulundurulduğubir anayasa'ya konulacak maddelerle otomatik birrevizyona imkân sağlanmalıdır. Bu bağlamda başdön-dürücü bir hızla değişen küremizde beş on senede biranayasa değişikliği ve bir o kadar da referandum yadır-ganmamalı tam aksine değişebilen, çağa ayak uydu-rabilen, yaşayan bir anayasa yapılmalıdır. Bu ihtiyaçlaracevap vermek kanun değiştirmekle mümkün olama-yabilir. Bu yüzden en azından 10 yılda, hatta 5 yıldatoplumun ihtiyaçlarından önde giden bir anayasadeğişikliğinden kaçınmamak gerekiyor.

Tabii ki bu değişim ve dönüşümle; devleti ve ülkeyiayakta tutan ana taşıyıcıların zarar görmesine mahalverilmemeli, zemin oluşturulmamalıdır. Bireyler ana-yasanın kıskacına alınıp evirilmemeli tam aksine bire-yin değerlerini kaybetmeden aydınlanmasına, özgür-leşmesine, üretkenleşmesine, özgüven kazanmasına,

haklarını sonuna kadar kullanırken, başkalarının dahaklarına saygılı olmasına, konunlar önünde rüçhanhiçbir zümre oluşturmamasına, herkesin eşit hak vemuameleye tabii tutulmasına zemin hazırlamalıdır.

Devlet de, hükümet de, Meclis de, anayasa da vatan-daşlar içindir, kuvvetler ayrılığı korunmalı, her türlügüç toplumun emrinde olmalı, milletin iradesi aziztutulmalı, adil bir ortam oluşturularak, bireyin huzuru,refahı, mutluluğu sağlanmalıdır.

Bu anayasayla devlet patronaja soyunmamalı, işverengibi davranmamalı, sosyoekonomik ve kültürel konu-lar başta olmak üzere her alanda devlet, vatandaşınınönünü açmalıdır. Yürütme ve yargı erkleri bireyinözgürlüğünü, özenilir yaşama şartlarını, girişimciliğini,altyapı, güvenlik, sağlık, eğitim gibi ihtiyaçlarını enonurlu bir şekilde giderecek sistemi kurmalı, kanun,yönetmelik, yönergelerde suiistimale sebep olacak hiçaçık bırakmamalıdır.

Hâsılı; odağında insanın olduğu, halk tarafındanhazırlanıp, yasama tarafından biçimlenen ve yürütmetarafından adilane uygulanan, kendisini yenileyebilen,yenilikçi yeni, özgün ve “milleti yaşatacak” bir anaya-saya ihtiyaç var.

Evet, "Milleti yaşat ki devlet yaşasın”

...Bireyi yaşat ki millet yaşasın

Yaşayan Bir Anayasa

Sonuç

Page 101: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

101

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Türkiye'nin yeni bir döneme girdiği yeni bir anayasaarayışından anlaşılmaktadır. Ya da yeni anayasa arayışıTürkiye'nin yeni bir dönemine işaret etmektedir.Anayasalar çok kolay değiştirilen metinler olmadığıgibi, zamanı gelince de değiştirilmemesi toplumsal vesiyasal sıkıntılara yol açacağı için bu değişim zamanınıatlamamak toplum adına yapılacak en önemli iyiliksayılmalıdır.

Türkiye'de, 1924'ten beri her önemli evrilişte yeni biranayasa hazırlanırken aslında yanlış bir şey yapılma-mıştır; çünkü 1923 sonrasında, 1960 sonrasında ve1980 sonrasında, bu tarihlerden önceki zamandanfarklı bir döneme girilmiştir. Ancak girilen her yenidönem yeni bir dizayn dönemi olarak düşünüldüğüiçin, yapılan anayasalar toplumun ruhuna göre olmakyerine anayasayı yapan erkin ideolojisi ya da zihniyetidoğrultusunda ortaya çıkmıştır. Tarihe biraz dahayakından bakılırsa, 1960 ve 1980 dönüşümlerindekikoşulların bile hazırlanmış koşullar olduğu görülecek-tir ki bu durum zamanın ruhundan peşinen bir kopuşdemektir. Bu yüzden bu anayasalar dayanıklı anayasa-lar olmamıştır. Siyasi darbeler toplumun organik geliş-mesi içinde bir yer bulamadıkları ve bu gelişmeye birmüdahale olarak yabancı kaldıkları için, bu müdahale-nin ürünü olan anayasalar da toplumun ruhuna ya-bancı kalmışlardır.

Askeri darbeler, militer niteliklerine uygun olarak ana-yasayı da olabildiğince buyurgan bir dilde kalemealdırmış; sivil inisiyatifi mümkün olduğunca sınırla-mak suretiyle darbe dönemi vesayetini, yaptıkları ana-yasaya yedirerek varlıklarını ya da gölgelerini toplu-mun üstünden eksik etmemeye çalışmışlardır. Bu du-rum, bir kısır döngü yaratarak, sivil bir siyaset döne-minde bile her an askerin duruma el koyabileceği birhukuki ve -daha beteri- kültürel bir zemin ve beklentiyaratmaya yardımcı olmuştur.

Yeni anayasaya direnmenin ikinci bir nedeni toplumagetirilmeye çalışılan ideolojik dizayn döneminin sonaereceği endişesidir. Modern devlet yapılanması olarakelde edilmesine çalışılan bilhassa milliyetçi ve laikkazanımların geri alınacağı korkusu bu dönemde yenianayasanın önünde duran önemli bir bariyerdir.Modern dönemin geçerli yönteminde dinsel taleplerpek hoş karşılanmazken ve etnik farklılıklar yok sayılır-ken, modern sonrası toplumda farklılıklara ve yaşantı-lara müdahalesizlik öne çıkmaktadır. Dirençli muhale-fet, bir bakıma, zamanında kendi eleştirdiği, gelenek-sel yapıdan modern yapıya geçmeye direnenlerin du-rumuna şimdi kendisi düşmektedir, modern durumunihai durum olarak gördüğü ve orada kalmaya ısrarettiği için. Adım adım ilerleyen değişim talepleri ger-çekte daha derin bir yönelimin parçasıdır. Sorun sade-ce anayasanın değiştirilmesi değildir, daha büyük bireleştiridir: modern zihniyet ve kurumlar eleştiri menzi-line alınmaktadır. Varlıklarını modern sürece borçluolan bürokratik seçkinler ve otoriter siyasetçiler buyüzden modern devlet zihniyetini mitleştirmektedirlerve bundan vazgeçme niyetinde değildirler. Moderndönemin, uzun geleneksel asırlarla gelecek arasındaaçılmış bir parantez olduğunu kabul etmek kolayolmayacaktır.

1924'ten beri dünyada ve Türkiye'de çok şey değişti.Ancak hâlâ sivil bir yeni anayasa yapılamadı. Yirminciyüzyılın ideolojik karakterli siyasal yapıları ve soğuksavaş şartları ortadan kalksa bile Türkiye'deki bürokra-

tik akıl bu yönde yeni bir anayasayla pozisyon almayayanaşmakta nedense pek istekli olmadı. Bu isteksiz-liğin, otuz yıla yakındır süregiden kanlı bir çatışmanınönüne geçilmesi dahil, daha nice kronikleşmiş toplum-sal sorunların çözülmesine set çektiği her geçen gündaha iyi anlaşılmaktadır. Ak Parti hükümeti tarafındandillendirilen ve öncülüğü yapılan anayasa değişikliğinedirenmenin başta gelen bir nedeni, gerçekleştirilecekdeğişikliğin ideolojik bir taviz olarak algılanmasıdır. Baş-ka bir partinin önderliğinde gerçekleştirilecek olsaydıbelki bu denli direnç görmeyecek olan değişiklik, AkParti gibi, hakim ideolojiye rağmen iktidar olan bir partiiçin bir anlamda haddi aşmak olarak görülmektedir. Nevar ki şimdiye kadar hem konjonktürel olarak hem desayısal olarak bu öncülüğü yapacak konuma gelmekancak Ak Parti iktidarına denk gelmişse bu noktadadenecek şey de kalmamış olmaktadır.

Objektif ve Sosyolojik Bir Anayasanın

Zorunluluğu ve ZorluğuObjektif ve Sosyolojik Bir Anayasanın

Zorunluluğu ve Zorluğu

Y D D B Mrd. oç. r. edri ermutlu / Uludağ Üniversitesi

Page 102: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

102

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Eğer anayasa bir ülkenin rehberi olacaksa, Türkiyeönce çağını, sonra kendi özel durumunu ve gelecekvizyonunu esas alarak yeni anayasasını düşünmelidir.Anayasanın, “toplumu yola getiren” bir anlayışla elealınmak yerine,“toplumu anlayan”bir anlayıştan hare-ket etmesi en önemli nokta olacaktır. Diğer bir ifadey-le, toplum, devletin şekillendireceği bir nesne olmak-tan çıkarılıp anayasaya yol gösteren özne olmalıdır.Yol göstericilik, anayasanın asıl tarafları olan siyasiotoriteden topluma geçmelidir. Aksi takdirde ana-yasal düzen ile toplumsal düzen arasında gerilimlereksik olmayacaktır. Devletin biçtiği elbise toplumunüzerine, uysa da uymasa da giydirilmek yerine, toplu-mun ölçülerine göre elbise biçilmelidir. Aristote-les'den beri bilinen bu ilke, ne yazık ki en zor anlaşılanilkedir de. Buyurgan ve yasal temelde bir anayasa yeri-ne toplumsal temelde oluşan bir anayasa yeni bir ana-yasa olacaktır. “Herkesin, benim anayasam, diyeceği”bir anayasanın çıkış noktası budur. Böyle bir anayasa,ister istemez, ideolojik bir anayasa olmayacak; sosyo-lojik bir anayasa olacaktır. Türkiye ideolojik anayasa-ları yeterince denemiş bir ülke olarak yeni bir ideolojikanayasayla yine zaman kaybetmeye mecbur bırakıl-mamalıdır.Türkiye vatandaşlarını kültürleriyle, özlem-leriyle, ihtiyaçlarıyla, kimlikleriyle, inançlarıyla kabul-lenip, veri olarak onları almak yeni anayasanın “yeni”olmasının temel koşuludur. İdeal anayasa, objektifanayasadır; diğer bir ifadeyle, ideal anayasa, varlığınıhissettirmeyen anayasadır. Bir anayasanın hissedil-memesi, kendini tahakküm aygıtı olarak görmeyenbir devletin anayasayı yurttaşlar üzerinde bir tahak-küm vasıtası yapmamasıyla mümkündür; süreklivatandaşın karşısına dikilen ve onunla çatışan ide-olojik bir anayasa, varlığını her adımda hissettirenkusurlu bir anayasadır. Sosyolojik anayasa ise toplum-sal durumlarla ve amaçlarla örtüşen anayasa olacak;ikide bir toslanan engelleyici ve yasaklayıcı bir ağırlıktaşımayacak; hatta varlığını hissettirmeyecektir. Dev-leti toplumdan ve bireyden koruma gibi çarpık biranlayışla devletin toplumdan bağımsızlığı ve amaç-larının toplumun amaçlarından farklılığına dayananayırmacı ve çatışmacı yaklaşımın sonu demek olacak-tır böyle bir anayasa.

Devlet, bir amaç olmaktan çıkıp halkın mutluluğununaracı olacaksa, kendini halkına rağmen konumlandır-mamalıdır. Yirmi birinci yüzyıl Türkiye'si bu olgunluğuelde etmiş bireylerin ülkesidir. Birey aleyhine yapıla-nacak bir devlet mekanizmasına Türkiye insanınınsiyasal bilinci artık izin vermez. Demokratikleşme dai-ma devletin birey karşısındaki fedakarlıklarıyla gelişir.Devlet, kendi iktidar alanını halkıyla, giderek dahabüyük oranda paylaşmak durumundadır. Devletin,düşmana karşı terk edeceği hiçbir mevzii, halkınakarşı terk etmeyeceği hiçbir mevzii olamaz.

Anayasanın meclis tarafından ve sivil örgütlerin katılı-mıyla yapılması sivil bir anayasa için gerekli bir şarttırama yeterli değildir. Sivil anayasanın bir anlam ve işlevya da anlamlı bir işlev taşıması için sivilleşmenin birkültür olarak toplumda kökleşmesi gerekir. Toplumdaotoriter ve militer kültürün sistematik olarak kökleş-tirildiği temel kurum askeri bürokrasidir. Askerin mili-ter kültürüyle ülke içi meselelerde devreye girmesieninde sonunda siyasete müdahale olarak nitelene-cektir. Askeri bürokrasinin sivil inisiyatifi içselleştir-mesi ancak militer kültürden sivil kültüre geçmesiyleolacaktır. Bu da askeri bürokratın okul yıllarından iti-baren yeni bir vizyonla yetiştirilmesiyle mümkün ola-cak bir kazanımdır. Askeri kendi otoriter emelleri içinaraç olarak gören diğer otoriter siyasi ve bürokratikodaklar, böylece kendi özgül siyasi ve düşünsel güç-leriyle normalleşip toplumdaki rollerini daha anlaşılırve net biçimde icra edecek duruma gelecektir.

Dünyadaki ve bölgedeki gelişmeler Türkiye'yi yenirollere mecbur etmektedir. Siyasetten ekonomiye,kültürden teknolojiye kadar geniş bir yelpazede vegeniş bir hinterlantta ortaya çıkan bu durum sanıldığıve söylendiği gibi bir “köprü” rolünden ibaret olma-yan, tarihin ve geleceğin ülkemize yüklediği, kendi-miz ve bölgemiz için olan bir zorunluluktur. Son yıllar-da Türkiye'nin görmezden gelinemeyecek prestijindebu etkin rolün potansiyellerini görmek mümkündür.Yeni anayasa yeni yarınlar demekse, Türkiye'nin dün-ya siyasetinde hiç olmasa orta boy bir aktör olarakbölgesinde lider ve model bir ülke olduğunu düşüne-rek anayasasını ayrıca bu vizyonla kaleme almasıgerekmektedir. Anayasa modeli olarak Türkiye'ninpek çok ülkeye verebileceği şeyler olacaktır; bu bek-lenti dikta yönetiminden uzaklaşmakta olan birçokçevre ülkede şimdiden oluşmuştur bile. Bunun kadarönemli olan bir nokta da bizzat Türkiye'nin bu vesi-leyle kazanacağı özgüven ve sorumluluktur. Ülkelerve toplumlar artık sadece ekonomik dereceleriyleönemsenmiyor, bunun kadar önemli olarak, insanhaklarına ve özgürlüklerine verdikleri değerle önemgörüyorlar.Yeni anayasaTürkiye'nin önünde bu açılımfırsatına da vesile olmalıdır.

Siyasi koşulların şu anda Türkiye'de yeni bir anayasayapma olgunluğuna geldiğini söylemek fazla iyimser-lik olacaktır. Bu yüzden ancak anayasa değişikliğindensöz edilmektedir ki gerçekçi olan da budur. Topyekunbir anayasa değişikliği için ancak savaş, ihtilâl ya dadarbe gibi şartları ileri sürmek her ne kadar tarihselşartlanmışlıkların sonucu patolojik bir yaklaşım ise de,bu sefer demokratik olgunluk seviyesini beklemeyitercih ederek topyekun anayasa için yeni bir yaklaşımortaya koymak en doğrusudur. Ancak, anayasa deği-

Page 103: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

103

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ

şikliklerinin de demokratik ve özgürlükçü bir ray üze-rinde yürütülmesi zarureti unutulmamalıdır. Bu zaru-ret en azından antidemokratik ve özgürlükleri kısıtla-yıcı maddeleri bütün izleriyle silmeyi gerektirir. Örne-ğin anayasanın başlangıç maddelerini kırmızı çizgileriolarak ileri süren ve bunda ısrar eden bir siyasi kitle,hiç olmasa bu değişiklikler için “teklif dahi edilemez!”ısrarından vazgeçerek açık seçik bir dayatmayı orta-dan kaldırmaya razı olmalıdır. Bu maddeler, revizeedilerek yerinde kalsalar bile, değiştirilmelerinin“teklif dahi edilemezliği”yerinde kalmamalıdır.

Anayasanın “düzenleyici” bir anayasa olmak yerine“çerçeve” bir anayasa olarak düzenlenmesi hızla geli-şen toplumsal değişime cevap vermesi bakımındanönemli bir husustur. Aksi halde belki on-onbeş yılakalmadan yeniden bir anayasa yapma ihtiyacı doğa-bilir. Her yıl karşımızda standartlarını daha yükseltmişbir toplum bulacağımızı düşünerek, Türkiye'nin yük-sek bir sosyal devinim ve değişim çizgisine girdiğinikabul etmek zorundayız. Değişen toplumun talep-leriyle örtüşmeyen ve onların gerisinde kalan bir ana-yasa sıkıntı yaratacaktır. Anayasanın ömrünü uzat-mak, onu genel hükümler seviyesinde tutmaklamümkündür. Bu durum aynı zamanda anayasa üze-rindeki tartışmaları da asgariye indirecektir. Kurumsaldüzenlemelerin önemli bir kısmını anayasa yoluylayapmak yerine kanunlar seviyesinde yapılacakdüzenlemelerle gerçekleştirmek hem daha hızlı hemdaha pratik bir yöntemdir.

Mevcut anayasanın en belirgin karakteri -ve belki detemel felsefesi- iktidarı birey karşısında tahkim etmek-tir. İktidarın gücünü sınırlama yerine bireyin ve toplu-mun gücünü sınırlama yaklaşımıyla kaleme alınmışolan 1982 Anayasasının birçok maddesi bu yüzden yadeğiştirilmek zorunda kalınmış ya da kadük kalmıştır.Bu duruma düşmeyecek bir anayasanın öncelemesigereken reformda devletin otoriter gücünün sınırlan-dırılması yaklaşımı samimi olarak yer almalıdır. Bireyidevletin çağdaş kölesi olarak görmeden, devleti bir

hizmet otoritesi olarak kabul eden ve baştan sona buanlayışla kaleme alınan tutarlı bir anayasa metni gele-ceği ve ömrü olan bir anayasa olabilir. Farklılıkları teh-dit olarak görmeyerek, ondan ortak ve sağlam bir bü-tünlük üretebilen bir anayasa metni ancak geleceğiolan bir toplumun teminatı olabilir. Geçmiş devlethatalarında ısrar etmeden, anayasası yoluyla geçmiştoplumsal günahlarından temizlenmeye karar verenbir devlet iradesi belki ancak bu şekilde, mağdur etti-ği, kırdığı ya da küstürdüğü kitleler tarafından bağış-lanacak ve toplumsal barışın yolu açılacaktır.

Yapılacak anayasa değişikliği halkoyuna sunulduğutakdirde ne sonuç alınacağını şimdiden kestirmekzordur. Ancak herhalde 1982 Anayasasının kabul edil-me seviyesinde bir niceliğe ulaşmasının mümkünolmadığı şimdiden söylenebilir. Çünkü bu anayasadeğişikliği teklifi toplumda uzun uzadıya tartışılacak-tır; tartışılmalıdır. Serbest müzakereler sonucu yapıla-cak bir referandumun sonucunu, hiç tartışılmadanyapılan 1982 referandumu seviyesinde bir kabul ora-nıyla kıyaslamak elbette doğru değildir. 1982 Anayasareferandumu, anayasasız kalan bir toplumun bir ana-yasa istiyoruz oylamasıydı gerçekte; nasıl bir anayasaistediğinin oylaması değildi. Şimdi yapılacaksa eğer,oylanacak anayasa, nasıl bir anayasa oylaması olacak-tır. Tartışa tartışa, konuşa konuşa... Bu yüzden bu ana-yasaya verilecek evet oylarının nicelikten ziyade nite-lik değeri söz konusudur. Yüzde doksan iki oranındaevet denen 1982 Anayasası halkın anayasası olabilmişmidir? Müzakereci ve katılımcı bir yöntem sonucundaulaşılmış bir kabullenmenin halkın rızasını makuloranda yansıtması bu anayasanın siyasi meşruiyetiiçin yeterli olacaktır. Siyasi iktidarın yapması gerekenen önemli hazırlık, anayasa değişikliğinin tartışılmakanallarını sonuna kadar açmak olmalıdır. Katılımcı vedemokratik yollarla alınacak, söz gelimi, yüzde yetmişoranında evet oyunun, 1982 yöntemleriyle alınanyüzde doksan ikilik oydan daha geçerli, daha anlamlıve daha değerli olacağı kuşkusuzdur.

NASIL BİR ANAYASA

Page 104: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

104

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Türkiye'de uzun süredir yaşanan ve tartışmaların oda-ğında bulunan Anayasa sorununun temelinde, esasenadâlet konusu, adâlet meselesinin temelinde ise“adâlet” adına icra edilen şeylerin meşrûluğu hususuyatmaktadır. 2011 genel seçimlerinin de ana gündemmaddelerinin başında yeni anayasa yapmak vardı.Bugün için de bu durum hala geçerlidir. Hükümet veAk Parti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın önder-liğinde yeni Anayasa konusunu adeta her şeyin önün-de tutmaktadır. Çünkü Türkiye'nin başat sorunlarını,örneğin Kürt sorununu, Alevilik sorununu ve en genelanlamda özgürlükler konusunu çözüme kavuşturma-nın yolu gerçekte yeni anayasa yapmaktan geçmekte-dir. Bunu hemen herkes bilmekte ve kabul etmektedir.

Hiç şüphesiz toplumun beyin, irade, bilgi, gönül ve vic-danında tasdiklenecek bir anayasanın, meşrûluğunutoplumdan alan bir adâlet anlayışına dayalı olarakyapılması elzemdir. Türkiye'de Anayasa ile ilgili entemel sorun buradadır. Meşrûluk ekseninde adâletedayalı bir anayasadan yoksun olan Türkiye, şimdibunun yerine meşrûluk eksenli adalete dayalı bir“Anayasa”yapmak için ciddi ve kararlı gözükmektedir.

Meşrûiyet ekseninde adâlete dayalı bir Anayasa yap-mak, Anayasa'nın gerçekten adalet dağıtılmasındareferans olabilmesinin tek yolu olarak önümüzdedurmaktadır. Anayasanın meşruiyet merkezli adaletedayanmasında ise toplumun değerleri anahtarkonumda bulunmaktadır. Toplumun değerlerinin hiçesayan bir anayasa ve yasa yapma girişimi veya anayasalve yasal düzenleme, toplumun üzerinde büyük birağırlık yapmaya, toplumun belki de bütün kesimlerinezulüm aracı haline gelmeye mahkumdur. Konununanlaşılması için meşruiyetten adalete, oradan daanayasaya doğru bir yol izleyebiliriz.

Meşrûiyet kısaca var olan veya ortaya çıkan bir duru-mun geçerliliğini, izahını ve haklılığını ifade eden birolgu olarak düşünülürse, adaleti meşruiyet eksenindeele almanın önemi daha iyi kavranabilir. Sosyolojikanlamda adaletin adalet olarak kabul edilmesi, verilibilgi vasıtasıyla geçerli görülmesine, yani meşru olarak

algılanmasına bağlıdır. Bu, sosyal hayatın bütün ilişki-lerinde böyledir; siyasal alanda da böyledir, siyaset-dışıalanda da böyledir. Size karşı geliştirilen bir tutum veyadavranışın, adil olup olmadığına nasıl karar verirsiniz?Onu meşrû görürseniz adil, meşrû görmezseniz zulümveya haksızlık olarak telakki ediyorsunuz demektir.O halde adaletin adalet olmasında temel bir sosyalsüreç olarak meşrulaştırıma ihtiyaç vardır. Diyebiliriz kisosyolojik anlamda adil olmak, meşru olmaktır. Aslındabunun tersinden söylenişi de doğrudur: Meşru olmakadil olmaktır.

Haksızlığın (cevr, zulm) zıddı olarak adalet (adl, kıst), birşeyi başka bir yere değil, konulması gereken yerekoymak olduğuna göre sosyolojik anlamda toplumunbütün kesimlerini içerecek şekilde insanların, durma-ları gereken yerde durmalarını, herkesin kendisine aitolanla yetinmesini, başkalarının hak ve hukukuna gözdikmemesini, haddini bilmesini ve toplumu bir bütünolarak düşünüp başkalarını yerinden edecek hareket-ler yapmamasını ifade eder. Bu anlamda adalet, sosyalhayatın, bir arada yaşamanın olmazsa olmaz şartıdır.Adalette, sosyal hayatta insanlar arasındaki muamele-lerin, keyfi olmaması, genel geçer bir takım prensiplerçerçevesinde yapılması esas olmaktadır. Fakat sosyalhayatta mutlak veya genel geçer anlamda hangi dav-ranışın veya hareketin adâlete uygun, hangisinin uy-gun olmadığına son çözümlemede nasıl karar verile-cek? Buna kim karar verecek? Bu, adalet konusunda enönemli problemlerden biridir. Bu problemin aşılmasın-da toplumun kendi inancı, bilgisi ve düşüncesine göreyaklaşım biçimi, en belirleyici faktör olarak karşımızaçıkmaktadır. Bu durumda toplumda asgari bir meşru-iyet ortak paydasının bulunduğundan söz edilebilir.Toplumsal meşrûiyet ortak paydası, insanların adâletizah ve beklentilerinin oluşumunda temel bir etkendir.Toplumun aktörleri, bu ortak paydada birleşerekkendilerine adil veya gayr-i adil davranıldığına kaniolmaktadırlar. Esasen adaletin kurumsallaşmasında dasöz konusu toplumsal meşrulaştırma süreci temel fak-tördür. Son çözümlemede denilebilir ki, adaletinmeşruiyet elde etmesinde bir tür kolektif bilinçdevreye girmektedir.

Prof. Dr. Ejder OKUMUŞ / Osmangazi Üniversitesi

Meşruiyet EksenindeAdalete Dayalı AnayasaMeşruiyet EksenindeAdalete Dayalı Anayasa

Page 105: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

105

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Adâletin Meşrûiyet Kaynakları

Hukuk ve Adalet

Adaletin toplumdan meşruiyet elde etmesinde genelgeçer veya evrensel bir takım referanslar ya da kaynaketkenler söz konusudur. Burada bu referanslardan din,ahlâk, gelenek ve pratik yarar üzerinde durarak konu-yu biraz daha iyi anlama imkânına kavuşabiliriz.

Din, adalet tesisi ve dağıtılmasında, tarih boyunca vebugün en temel referanslardan biri olarak karşımızaçıkmaktadır. Toplum inanç ve dinî hayatlarına göreadalet anlayışı geliştirmekte ve onu kurumsallaştır-maktadırlar. Din, sorumluluk kazandırma, kontrol veyadenetim sağlama gibi işlevleri vasıtasıyla toplumunadalet algısında ve adalet adına ortaya konulanlarınkabulünde belirleyici bir rol oynar. Bu nedenle de aslın-da hukukun en önemli dayanaklarından biri de dinolmuştur. Hukuk, adil bir zeminde gerçekleşebilmekve kendini kabul ettirebilmek için bir takım kaynaklaradayanır ki bunların en önemlilerinden biri din ve dinîmetinlerdir. Toplumsal meşrûluğa dayalı adâletin tesi-sinde din, belirleyici kaynaklardan olduğu için yöneti-ciler, liderler, bilim adamları, ulemâ adalete dair görüşve uygulamalarında dinî kaynaklara başvurmuşlardır.Aksi halde ortaya koydukları adâletin adâlet olarakkabulü mümkün olmazdı.

Adaletin meşrulaştırılmasında etkili olan faktörlerdenbiri de hukuktur. Hukuk, toplumsal aktörlerden belirlive asgari bazı görevleri yerine getirmesi temelindeadaletin toplumda yerleşmesini sağlar. Sosyolojik vesiyasal bilimsel anlamda hukuk olmadan adalet olmaz.

Gelenek de adaletin meşrûiyet kaynakları arasındaönemli bir yer tutar. Adaletin meşrûiyet kaynağı olarakgelenek, meşrûluğun ve ona bağlı olarak adâletinkurumsallaşmasında önemli bir rol oynar.Toplum, adâ-letin meşrûluğunu belirlerken gelenekle elde ettiğibirikimlerden hareket eder. Geleneğinden kopan,başka bir ifadeyle geleneksel bir çizgisi olmayan vedolayısıyla sosyal hayatta kurumsal devamlılıktanyoksun olan bir toplumda, adaletin adalet olarakbelirlenmesi mümkün değildir.

Adâletin bir diğer meşrûiyet kaynağı özgürlük olaraktespit edilebilir. İnsanlar, sosyal ve siyasal ilişkilerdeözgürlüklerinin sağlanmasını, adaletin meşrûiyet kay-nağı olarak görürler. Özgrülük anlayışları toplumdantopluma, milletten millete değişebilir, ama özgürlü-ğün, adâletin meşrû olarak görülmesinin temel birkaynağı olması durumu değişmez.

Pratik yarar, adaletin toplum katında adalet olarakkabul görmesinde bir diğer önemli kaynaktır. İnsanlar,yararlı olmasından hareketle adalet uygulamalarınıveya adalet adına yapılan bir davranışı, meşrû görüponaylarlar. Son çözümlemede sosyal uzlaşmayı sağ-layan ve insanların birlikte, barış içinde yaşamalarınavesile olan adalettir. Adalet, bir bütün olarak insanlarafayda sağlamaktadır. Örneğin adalet, insanlara huzurve mutluluk getirmektedir. Bundan dolayı insanlaradaleti adalet olarak onaylamaktadırlar.

Hukukun adaletten ayrı ele alınması mümkün değildir.Hukuk, adalet temelinde işlerse yerini bulabilir. Ada-letin devre dışı bırakıldığı bir yerde hukuktan bahsedi-lemez. Başka bir ifadeyle hukuk, adaleti gözettiğiölçüde hukuktur. Bu nedenle içinde adaletin yer alma-dığı bir“hukuk tanımı”nın, hukuku tanımlayamayacağıbelirtilmiştir. Hukukun tanımında oluşturucu ve sürdü-rücü bir unsur olarak yer alan adâlet, hukukun top-lumla irtibatını koparmamasında önemli işlevler görür.Adalet dağıtmak üzere ortaya konulan hukuk kuralla-rının ve hukukî düzenlemelerin, kendilerinden bekle-nen adaleti dağıtabilmelerinin yolu sosyal meşruiyet-ten geçmektedir. Toplumdan meşruluk elde etmeyenhukukî uygulama ve yasal düzenlemelerin adaleteuygun işleyebilmesi, haklıyı haksızı yerli yerince ayrıtedebilmesi, herkese hakkını verebilmesi, anlaşmazlık-ları çözebilmesi mümkün gözükmemektedir. O haldeadalete dayalı hukukun üstünlüğünün sağlanması dayine meşruiyetle mümkün olur. Şu da belirtilmelidir ki,adâletin de sürekli kılınması için hukuka ihtiyacı vardır.O halde adalet ile hukuku birbirinden ayrı düşünmekkabil değildir.

Tespit edilebilir ki, ahlâk, adaletin toplum tarafındanmeşrûlaştırılmasında önemli kaynaklardan biridir. Top-lum, aktörleri arasındaki ilişkilerde ve siyasal otoriteninotoritesini kabullenmede adalet olarak ortaya konan-ları geçerli görürken bir takım ahlâkî ilkelerden hareketeder. Örneğin başkasına iyilik etmek, başkasının özgür-lüğüne saygı duymak ve onu kabullenmek, başkaları-nın mutluluğuna engel çıkarmamak, hatta istemek birahlakî yaklaşım gerektirir. İnsanlara haklarını vermek,insanların haklarını gasp etmemek, ahlakî bir yaklaşımgerektirir. Denilebilir ki, toplumsal ilişkilerde adalet,toplumun ahlâkıyla kendini gösterir. Denilebilir ki top-lum, ahlâk anlayışıyla adaleti meşrulaştırır veya gayr-imeşrulaştırır. Çünkü ahlâk, topluma, ahlâk ile sıkı ilişkisiolan adâleti adalet olarak kabullenmede bir bakış açısı,bir yaklaşım tarzı kazandırır. Denilebilir ki, ahlâk düzle-minde adalet, başkalarına iyilik üzerine dayalı insandavranışı standardı meydana getiren en yüksek fazilet-lere karşılık gelir. Hukuk temelinde adalet, insandanbelli ve asgarî düzeyde bir takım görevleri ifa etmesiniisterken, ahlâk planında adalet, insandan iyilik ve eşitliktemelinde mümkün olan en yüksek standardı tuttur-masını, en yüksek düzeyde iyilik yapması, hayır işlemesive güzel davranışlar sergilemesidir.

Page 106: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

106

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Siyaset ve Adâlet

Toplumsal İlişkilerde Adalet ve İyilik

Adâletin tesisinde günümüzde devletin merkezi birkonumu olduğu düşünülürse, devlet-adalet ilişkisikonusu önem arz etmektedir. Adaletin dağıtılmasındason karar mercii olarak devletin çeşitli organları görevyapmaktadır. Devletin organlarının bu görevi yerinegetirirken dayandıkları anayasa, yasa ve diğer düzen-lemelerin toplumdan meşruiyet almaları kaçınıl-mazdır; aksi takdirde toplumun devletin dağıttığı ada-leti geçerli kabul etmesi zordur veya mümkün değildir.

Çok yönlü özellikleri olan meşrûiyet, belki de en çoksiyasî bağlam içerisinde ele alınmaktadır. Siyasalbağlamda sosyal sistemin, mevcut siyasal mekanizmave kurumlarının, topluma en uygun mekanizma veyakurumlar oldukları kanaatini tesis ve idame ettirmeyeteneğiyle ilgili olan meşrûluk, belli bir siyasal düze-nin haklı ve geçerli olduğuna dair olgu olarak kabuledilebilir. Devlet ile yönetilenler veya vatandaşlararasında gönüllü, huzurlu ve mutlu bir itaate dayalı iliş-ki biçiminin gerçekleşebilmesi için meşruiyet elzemdir.Devletin toplumda düzeni sağlayabilmek için meşrui-yete ihtiyacı vardır. Meşrûiyet, devletten gelen vesiyasal otoritelerin damgasını taşıyan her şeyin boyuneğilmeye değer olduğuna güven duymalarını ve itaatedilmesinin gerekliliğine inanmalarını sağlamayıamaçlar. O halde bir yönetim, devlet veya hükümetinvarlığını sürdürebilmesi için, o yönetim veya iktidarıellerinde tutanların, sahip oldukları otoriteyi hak ettik-leri konusunda toplum bireylerini, toplumsal grupları,toplumsal aktörleri ikna etmeleri, onlara haklı neden-ler göstermeleri, güven vermeleri, yani otoritelerinimeşrulaştırmaları gerekir.

Toplum, meşruîyet kazandırdığı, yani meşrû gördüğüdevletin adalet temelinde yönetim sergileyeceğineinanır. Denilebilir ki, devletle toplum arasında adaletedayalı bir ilişkinin gerçekleşmesinde, toplumun devle-tin tavır ve uygulamalarını makul ve geçerli görmesişarttır. Fakat yönetimi genel anlamda meşrû görentoplumun, onun bütün yapıp ettiklerini daima meşrûgöreceğine kimse teminat veremez. O nedenle yöne-ticilerin otoritelerini korumak için yönetim adına yap-tıklarını toplum katında meşrûlaştırmaları sosyolojikbir zorunluluktur.

Anlaşıldığı kadarıyla devletin veya yönetimin ya dasiyasal iktidarın meşrûluk elde etmesinde, salt birtakım yargılarla“ben yaptım, oldu”mantığı ve bir takımorganlara dayanarak “yasalar böyle istiyor, onun içinböyle yaptık” siyaseti, yeterli olmamakta; ayrıca ve asıl

önemlisi sosyal planda onaylanması gerekmektedir.Denilebilir ki, siyasal erk için asıl önemlisi, toplumdanonay almaktır. Kısaca toplumun yöneticiyi onaylama-sında da adalêt merkezî öneme sahiptir. Bu şu anlamada gelmektedir: Devlet, toplumda düzeni sağlamak vekorumak istiyorsa, adil olmak zorundadır. Esasen top-lum da devleti adaletin merkezi olduğunu düşünür. Bunedenle olsa gerek bizim siyasal kültürümüzde“şeriatın kestiği parmak acımaz” sözü, devletin adale-tine gönderme yapar. Hülasa devletin toplum katındadesteklenmesi ve meşru olması demek adil olmasıdemektir. Aksi halde meşruiyet krizi veya kaybı oluşur.Esasen meşruiyet kaybı arttığı ölçüde meşruiyet krizibaşgösterir. Meşruiyet krizi, siyaseti temsil edenlerin,yönetenlerin veya devletin yönetim ibresininadaletten zulme kaydığının işaretidir.

Sağlıklı bir toplumda adalet toplumun bütünündeyaygın olarak bulunur. Toplumsal ilişkilerde adaletinesas olduğu toplumda, insanlar, bütün davranışlarındamutedil ve ölçülü olur; konuşmalarında, tartışmaların-da, alışverişlerinde, çalışmalarında, siyasetlerinde vs.adaleti gözetirler. İslam'ın adâlet anlayışına bakıldı-ğında, toplumsal farklılıkları, farklı insanî pozisyonları,farklı statü ve rolleri içinde barındıran bir toplum yapı-sında bir adâlet anlayışına sahip olduğu görülür. Müs-lüman toplumda adâletin tesisinde, yukarıda belirtilentoplumsal meşrûluğun belirleyici olduğu gözdenkaçmamaktadır. İslam'ın istediği toplumda, toplumsalilişkilerde adâlet esastır. Müslüman toplumda insanlar,kendilerine emredilen adalet (16(Nahl, 90; 4/Nisa, 58)esasında hareket eder ve adaleti toplumda yaygın-laştırır. Toplumsal ilişkilerde adaletin esas olduğu birtoplumsal yapıda insanlar, birbirlerine eşitlik eksenin-de bakar ve birbirlerini eşitlik temelinde anlamayaçalışırlar.

İslam'ın siyaset anlayışında da adâlet esastır. “Adâletmülkün temelidir” sözü de bunu ifade etmektedir.Uygulamada çeşitli problemler olsa da İslam'da yöne-tim ve yöneticide anahtar şart, adalettir, adil yönet-mektir. Bir devlet, yönetim veya yöneticinin meşrulu-ğunun temel şartı adil olmaktır. Tarihte de Müslümantoplumların yöneticilerini seçerken aradıkları enönemli şart, adâlettir. O nedenle adâlet düzenini hepayakta tutmak üzere“adâlet dâiresi”, hem devlette hemde toplumda adâlet duygusunun kaybolmaması içinişletilen bir kurum olmuştur.

Page 107: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

107

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Adil ( )bireylerin oluşturduğu toplumda hak yeme, baskıyapma, ezme, dengeyi bozma gibi şeyler olmaz. Adilbireylerin inşa ettiği toplumda adalet ruhu hakim olur;adil insanlar zalimlerin tersine ölçülülük temelindeorantı ve denklik yanlısı olur. Adalet ruhunun egemenolduğu toplumda devlete de adalet hakim olur veyöneticiler, yönetilenlere adaletle hükmeder.Yönetenlerin adaletine yönetilenler de adaletle cevapverirler. Denilebilir ki İslam Peygamberi'nin risaletgörevi süresince hedefi adalet toplumu inşa etmekolmuştur. Gerek bir birey olarak ilişkilerinde gerekseyönetici sıfatıyla hep adaleti esas almış ve İslamtoplumunun da adaletten ayrılmamasını istemiştir.

Adalet duygusu, insanların birbirlerine iyilik yapma-sının ardında yatan en güçlü duygudur. Toplumdaadaletin egemen olması, iyiliğin yaygınlaşmasınıntemelidir. Zira adil toplumda insanlar bencillikten uzakdurur ve çevresinde ortaya çıkan veya yapılankötülüklerin yayılmadan boğulması ve iyiliğin bütünbir topluma yayılması için mücadele eder (

).

Adaletin ilgili olduğu en önemli durumlardan biriözgürlüktür. Denilebilir ki, adaletle özgürlük arasındaönemli bağlantılar vardır; adaletin en temel yansıması,toplumun özgür olmasıdır. Adil toplum, özgür toplum-dur. Esasen özgürlüğün bütün toplum aktörlerincepaylaşılması; herkesin kendini özgür hissetmesi,özgürce düşünmesi ve düşündüğünü özgürce ifadeetmesi, özgürce hareket etmesi ve eylemde bulun-ması, özgürce inanması ve inancını ifade etmesi, inan-cına göre özgürce yaşaması, adaletle mümkündür.Toplumsal ilişkilerde adaletin esas olduğu toplumdainsanlar, birbirlerinin özgürlük alanlarına müdahaleetmeyecek bir ilişki biçimi geliştirirler. Bu demektir kibirbirlerine tahakküm etmezler. İnsanların birbirlerinetahakküm etmediği, özgür bireylerin meydana getir-diği özgür toplumda devlet de tahakkümle yönetmez,özgürlük felsefesiyle hareket ederek yönetilenlereadalatle hükmeder, bütün toplumun özgürleşmesininyolunu açar.

Adil toplumun özgür toplum olmasında insanlarınölçülü davranışları belirleyici olur. Ölçülü davrananinsan, kendi dışındaki insanların hakkını teslim eder,onlara saygı duyar, onlara müdahale etmez, onlarınözgürlük alanlarına saldırmaz, onların hür iradeleriylehareket etmelerine imkân verir. Diyebiliriz ki, insan-ların hür iradeleri ve seçimleriyle, birbirlerinin haklarını

çiğnemeden, birbirlerine kötülük yapmadan hareketettikleri adil toplumda özgürlük hakim olur.

Toplumda adalet temelinde eşitliğin geçerli kılınması,özgürlüğü besler ve özgürlük de dönerek adaletibesler. Böylece adalet ve özgürlük, dönüşümlü olaraktoplumda birbirini teyid ederek adalete dayalı özgürtoplumu var eder ve devamlı kılar.

Adâlet, farklı düşünce ve inançlara sahip insanların birarada yaşamasını göz ardı etmeyen özgür birtoplumun oluşmasında temeldir. İnsanların bir aradayaşadığı toplumda özgürlüğün farklı düşünce veinancı olan herkes için anlamlı hale gelmesinde vegeçerli kılınmasında adalet belirleyicidir.

Özgürlüğün sınırlarının belirlenmesinde de adalet sonderece önemlidir. İnsanlar, toplum içinde diğerinsanların varlığını dikkate almaksızın “ben istedim,oldu” mantığıyla istediği her şeyi sınırsızca yapamaz.Toplumsal aktörlerin birbirine saygı duyması temelin-de bir özgürlüğün hakim olması, adalet temelindeölçülü, dengeli ve hoşgörüye dayalı ilişki biçiminingeliştirilmesiyle mümkün olabilir. Özgür toplumdahukukun, anayasa ve yasaların da adalet temelindeuygulanması esastır. Anayasa ve yasaların sosyolojikanlamda geçerli olması için toplumdan onay alması,yani meşruiyet elde etmesi gerekir. Aksi halde toplum,özgürlük kaybına uğrar.

Sonuç olarak adalet, meşrûiyet temelinde ele alındı-ğında denilebilir ki, adaletin adalet olarak toplum tara-fından geçerli kılınmasında bir ortak payda vardır. Butoplumsal meşrûiyet ortak paydası, insanların adâletizah ve beklentilerinin oluşumunda temel bir etkendir.

Adaletin meşruiyet kazanmasında bir takım kaynaklarsöz konusudur. Bu denemede bu kaynakların enönemlileri arasında, din, hukuk, ahlâk, gelenek, özgür-lük ve pratik yarar olarak tespit edilmiştir. Bu kaynak-larla adalet toplumda meşrulaştırılır.

Toplumsal ilişkilerde adalet hakim olursa toplumdaiyilik yayılır, kötülük azalır. Adaletin hakim olduğu top-lumda siyaset kurumu da adalet üzere çalışır ve devlet,adaletle hükmeder.

Adâletin en önemli boyutlarından biri, özgürlüktür.Özgür toplumun oluşmasında, toplumda özgür birey-lerin yetişmesinde adalet duygusu ve adalet anlayı-şıyla hareket etmek şarttır. Özgür toplumda bireylerinözgür iradeleriyle hareket etmeleri adaletle mümkünolur. Toplumda adaletin hakim olması demek, toplu-mun özgür olması demektir.

muksit: 5/Maide, 42; 49/Hucurat, 9; 60/Mümtehine, 8

9/Tevbe, 71;3/Al-i İmran, 104; 22/Hacc, 41; 31/Lokman, 17 vd.

Adalet ve Özgürlük

Page 108: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

108

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Meşrûluk, Adâlet ve Anayasa

Bütün bu bilgileri ortaya koyduktan sonra adaletingerçekleşmesinde ve kalıcı olmasında meşrûluğunson derece önemli olduğu anlaşılmaktadır. O haldeAnayasa'nın toplum katında geçerli olabilmesi içingerekli olan adalet kriterinde ve tabii ki dolayısıylaanayasanın yapılması ve idamesinde meşruluk birincilderecede gereklidir. Yoksa Türkiye'de hep tartışılan vebir türlü toplumun tamamına yakınından meşruiyetelde etmeyen, adalete değil, adeta bazen gerçektebazen algı düzleminde zulme dayalı, zulüm üreten,çözüm değil sorunlar getiren bir Anayasa yapılır ve buanayasa da her açıdan toplumun ve ülkeninentelektüel, felsefî, siyasal, ekonomik vs. her türlügelişiminin önünde büyük bir engel olarak durur.

Bundan sonra ülkemizde gerçekten halkın meşrulu-ğunu almış bir adalet zeminine oturan, toplumdangeçerlilik elde eden bir anayasanın varlık düzeyineçıkması, yani toplumun, ülkenin ve devletin bütünkurum, kaynak ve değerleriyle önünü açan anayasayapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bugün ise böylebir anayasa için en uygun zemin bulunmaktadır.Zaman da uygundur. Hatta bu noktada hiç zamanımızkalmamıştır. Artık“yavaş olalım, biraz daha bekleyelim”gibi yaklaşımlarla vakit öldürmek, söz konusuözelliklerde Anayasa yapmayı geciktirmek demektir;böyle bir Anayasa'yı geciktirmek ise ülkemizin huzur,mutluluk ve refahından çalmaya devam etmekdemektir.

yeni Anayasayı yaparken Hükümetimizinve görev alan bütün kişilerin, Anayasa yapmada rolalan ilgili ve yetkili herkesin, resmî ve sivil örgüt veyagrupların, Anayasanın sağlam temellere oturmasınınve kalıcı olmasının yolunun “meşrûiyet eksenindeadâlete dayalı Anayasa” sloganı ve bilinciyle hareketetmeleri, toplumun temel inanç, değer vd. esaslarının,meşruluk ilke ve kaynaklarının üzerine oturan adaletmerkezli bir anayasanın kaçınılmaz olduğunu asla gözardı etmemeleri ve yeni anayasa yapmada vakit kay-betmenin toplum ve devlet olarak aleyhimize olaca-ğını unutmamaları şarttır. Türkiyemizde bu özellik venitelikte bir Anayasa yapılabileceğinin işaretleri orta-dadır. Bunun için gerekli olan siyasal irade de mev-cuttur.

Sonuç olarak

KAYNAKÇA

• Kur'an-ı Kerim

• D. Sternberger, “Legitimacy”, İnternational Encyclopedia of theSocial Sciences, Ed. David L. Sills, c. 9, The Macmillan Company,byy. 1968

• Ebû'l-Hasan el-Mâverdî, el-Ahkâmu's-Sultâniyye, İslam'daHilâfet ve Devlet Hukuku, Çev. Ali Şafak, BedirYay., İstanbul 1976

• E. Okumuş, Dinin meşrulaştırma Gücü, Ark Kitapları, İstanbul2005

• E. Okumuş, “Secularization and Religion”, Euro Agenda/AvrupaGünlüğü,Yıl: 4, Sayı: 7, 2005

• E. Okumuş,Toplumsal Değişme ve Din, 3. bs., İstanbul 2010

• E. Okumuş, “Osmanlılarda Siyasal Bir Kurum Olarak AdâletDairesi”, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi,Yıl: 3, Sayı: 5, 2005

• E. Okumuş, “Meşruiyet Ekseninde Adâlet”, MeşruluğunToplumsal Gerçekliği, ÖzgüYayıncılık, İstanbul.

• İbn Haldun, Mukaddimetu İbni Haldûn,Tah. Derviş el-Cüveydî, 2.bs., el-Mektebetu'l-Asriyye, Beyrut 1996

• M. Hadduri, İslâm'da Adalet Kavramı, Çev. S. Ayaz, Yöneliş Yay.,İstanbul 1999

• M. Weber, Toplumsal ve Ekonomik Örgütlenme Kuramı, Çev.Özer Ozankaya, İmgeYay., Ankara 1995

• Peter L. Berger, The Sacred Canopy, Doubleday and Company,Inc., Garden City, NewYork 1967

• P. Berger-T. Luckmann, “Sociology of Religion and Sociology ofKnowledge”, Sociology of Religion, Ed. Roland Robertson,Penguin Books, England 1971

• P. Berger-T. Luckmann, Thomas, The Social Construction ofReality, Allen LaneThe Penguin Press, London 1967

• R. N. Bellah, “Religion and the Legitimation of the AmericanRepublic”, Varieties of Civil Religion, Ed. R. N. Bellah-P. E.Hammond, Harper-Row, NewYork 1980

• S. Kutup, İslam'da Sosyal Adalet, Çev. M. B. Eryarsoy, Arslan Yay.,İstanbul 1982

• S. M. Lipset, Siyasal İnsan, Çev. Mete Tunçay, Teori Yay., Ankara1986.

Page 109: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

109

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Toplumun, devletin kurulması sırasında ilk kez birbi-riyle ve eğer kurulu bir devlet varsa toplum ile devletarasındaki âdeta “kavilleşme” olarak düşünülebilecekanayasalar, aynen örtüşmeseler de kamu hukukununbilinen tabiriyle, “sosyal sözleşme”lere benzerler. Bumetinler bünyeleri itibariyle diğer hukuk metinlerindeolduğu gibi sık sık değiştirilmeye uygun değildirler.Bunun için, bir devletin kurulması esnasında veya ola-ğanüstü süreçleri atlatmasından sonra ilk kez ortayaçıkan veya yenisiyle değiştirilen anayasalar, “günaşırı”değiştirilememeleri ve diğerlerinden katı olmalarıbakımından ayrılırlar. Türkiye de, askeri darbeler döne-minden çıkarak çok partili sistemini her şeye rağmenkurmayı başaran bir ülke olarak yeni bir yapılanma veinşa sürecine girmiş ve âdeta yeniden kurulur gibi yenibir anayasa çevresinde toplumuyla “sosyal sözleşme-sini” tazeleme eşiğindedir. Bu açıdan son yüz elli yıllıkgeçmişini de hatırlayarakTürkiye, 1876 yılında OsmanlıDevleti'nin artık son dönemece girdiği bir dönemdebaşladığı“yazılı anayasalı devlet”olma sürecinden yak-laşık 140 yıl sonra, yeni tasarlananın da kabulü halinde7nci anayasasıyla yoluna devam etmeye hazırlanıyor.Bu süreçte, bugüne kadar yukarıdan aşağıya doğruyapılandırılan bütün anayasaların arasında, ilk kezsonuncusuyla tabandan tavana oluşturulması imkânve fırsatı doğmuştur. Sürecin doğru yönetilmesi halin-de, militarist tabanlı vesayetçi anayasa anlayışından,sivil ve halka dayanan bir anayasanın ihdas edilmesigibi tarihi bir şans yakalanmış olacaktır.

Bu girişimlerle halkın birbiriyle ve devletle olan ilişki-lerini en üst seviyeden tespit ve tanzim edecek birhukukî metnin oluşturulması gibi asla berhevâ edilme-mesi gereken bir fırsat yakalanmıştır. Çünkü bu kez detoplumun ikna olacağı bir anayasa oluşturulamazsa,muhtemelen bugüne kadar olduğu gibi, bir on yılkadar daha yeni “yama”larla alınacak palyatif destek-

lerle, farklı seviyelerden dile getirilen sosyal taleplerigerçekleştirme imkânı rafa kaldırılarak “soğutmakabına”alınmış olacaktır. Artık halkta, belki de 100 yıllıkgecikmelere maruz kalan sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik ihtiyaçlar ile toplum hayatının her kademe-sinden gelecek daha fazla hak ve özgürlük taleplerinindikkate alınacağı sivil bir anayasa beklentisi doğmuş-tur. Sıklıkla dile getirilen “sivil anayasa” vurgusunun nederecede anlamlı olduğunu, Türkiye'nin yakın tarihinekısaca bakarak hatırlamak gerekir:

Türkiye'de askeri ve sivil bürokratik vesayet ve onuntemsil ettiği statükonun korunması, resmi ideolojiadına ( ) ve ken-di konum ve çıkarlarını koruma adına devlet otoritesi-ni millet iradesinin karşısına koyan; milletle devletkurumlarını karşı karşıya getirmenin sosyo-politikmaliyetlerini ve kendi itibar ve saygınlıklarını da hiçesayarak çelişkili ve tutarsız durumlara düşmektençekinmeyen bir zümre tarafından halka yüksekbedeller ödettirilmek suretiyle sağlanmıştır. Milli irade-ye karşı, hatta bunun da ötesinde Stalinist bir çağrışımile “halka rağmen, halk için” gerçekleştirildiği imaedilen, topluma ve siyasetçilere gözdağı vererek“toplum mühendisliği” adı altında sosyal hayata çeki-düzen vermek amacına yönelik ve “ders olsun” saikiyleyapılan 1960 askeri darbesi, büyük bir çoğunluğunoyuyla gelen DP iktidarını alaşağı ederken başbakanve bakanları da idam sehpasına götürmekten kaçın-mamıştır. 1960 Anayasası böyle bir politik zemine da-yandığından toplum nezdinde hiçbir zaman meşrui-yet kazanamamıştır. Bu eylem, halkın geleneksel ola-rak itaat ve hürmet edilen “devlet” kavramına aldığımesafeyi daha da artırmıştır.

hatta onunla bir perdelemede bulunarak

Anayasalar ve AskeriVesayet

Bürokratik İktidardan Halk İktidarınaDemokratik Sivil “Yeni Anayasa”:

Niçinler ve Nasıllar?Prof. Dr. Yücel OĞURLU / İstanbul Ticaret Üniversitesi

Page 110: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

110

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1982 Anayasası'nın 1960 Anayasası'na göre dahademokratik olduğu tezi, ziyadesiyle kolektif haklarıdaraltıcı yapısından dolayı, öteden beri özellikle DPçizgisinin yok edilmesini onaylayan devletçi ve mili-tarist kanat tarafından savunulmaktadır. Bu söylem okadar güçlü bir şekilde ve özellikle Hukuk FakülteleriAnayasa ve Kamu hukukçuları tarafından savunulmuş-tur ki; darbeye muhalif olması gereken Liberal, İslâmcı,Demokrat veya Muhafazakâr Milliyetçi görüşleri olan-lar bile bu rüzgâra kapılmışlardır. Çok partili, çoğulcuve parlamenter bir ortamı bütünüyle yok eden biraskeri vesayet ve onun destekçisi azınlık bir kitlenintasallutunda oluşturulan bu Anayasanın“Üniversitele-rin ve meslek odalarının da görüşü alındı.” denilereksivil destek ve meşruiyetinin olduğu iddiası kâğıt üze-rinde ve cunta/komita mantığının iddiasıdır.

Aynı gerekçelerle 1982 Anayasası da, nereden türetil-diği bilinmeyen ve Türkiye gündemini en az 30 yıl ide-olojik çatışmalara sahne kılan, 'ortamdan kurtarma'bahanesiyle oluşturulmuş bir anayasadır. Türkiye'deMarksistler, İslâmcılar, Kürtler, Aleviler ve Milliyetçilertarafından farklı saiklerle yapılan ve kendi zaviyele-rinden bakıldığında bir kısmı haklı bulunabileceksistem eleştirilerine kulak tıkayarak yapılmış; ayrıcapropaganda araçlarına getirilen yasaklar dolayısıylahangi içerikteki bir anayasaya oy verdiğinden haber-siz bir halkın halkoylamasına dayandırılmış olduğun-dan 1982 Anayasası psikolojik destekten mahrumkalmış bir anayasadır.

Bugün, 12 Eylül 2010 Anayasa değişiklikleri ile ancak“sıva çatlakları” kapatılan 1982 Anayasasının bütü-nüyle ortadan kaldırılması ve yeni anayasanın yürür-lüğe konulması elzemdir. Çağdaş gelişmelerdenhaberdar, mukayeseli kamu hukuku, anayasa hukukuve idare hukukunun son dönemlerde kat'ettiği mesa-feyi dikkate alan; özgürlükçü, demokratik taleplerekulak tıkamayan, halkın teşkilâtlanma ( )haklarının önünü açan, milletle ve onun saygı duydu-ğu ortak değerleriyle ahenkli; kavga temeline otur-muş değil, onun hizmetinde olduğunun farkında olanbir anlayışla yepyeni bir anayasa hazırlanmalıdır.

Yeni anayasanın, ne Marksist, ne dini, ne milliyetçi, nede pür-liberal referanslarla oluşturulmayacağı açıktır.Fakat yeni anayasa “insan olma ortak paydası” ve insa-nın sosyal, maddi ve manevi ihtiyaçlarını dikkate alarakoluşturulması gereken ve herkesin kendisinden birşeyleri bulabileceği; bununla birlikte temel bir yakla-

şım olarak bütün maddelerinin de üzerinde dahabüyük bir“öz”e sahip ve“kendini oluşturanlardan dahafazla bir şey”olmak zorunluluğu içinde bir anayasadır.

Marksistlerin “sınıflı toplum” anlayışının yeni anaya-saya temel alınması nasıl mümkün değilse, Liberal-lerin öngörülerinin de bir süzgeçten geçirilerek dikka-te alınması gereklidir. Seçimlerde ortaya çıkan oy dağı-lımlarının %50 civarındaki payını alan demokrat mu-hafazakâr ve %15 in üzerinde pay alan tabanı bakı-mından ilkiyle kesişen muhafazakâr-milliyetçi kitlenintaleplerinin artık bu sefer ıskalanmaması gerekir.Plüralist sistemde “azınlığın haklarının daha önemliolduğu” söylemiyle ülkenin çoğunluğuna sahip kitle-lerin, yani çoğunluğun hakları çiğnenmemelidir. Busöylem ancak, çoğunluğun gerçekten iktidar olabildiğive keyfi idare etme riskinin söz konusu olduğu ortam-da dillendirilebilir. Hâlbuki Türkiye için bu ifadeler,zaten devlet imkânlarını elinde tutan ve “göreceli ola-rak” azınlıkta kalan bir kitle tarafından, günün birindedevlet eliyle kullanageldikleri imkânlarının ellerindençıkacağı kaygısıyla geliştirdikleri bir savunmadır.

Özetle yeni anayasa, resmi ideolojilerden kurtulurkenbir kolaj çalışması şeklinde ahenksiz bir bütüne dönüş-memeli veya yukarıda sayılan modellerden herhangibirinin bütün “koyuluğu”yla tek bir renge bürünme-melidir. Ona ortak ruhunu verecek şey, bir yandan yenianayasanın ortaya çıkmasına duyulan ihtiyacın gereğiolarak geçmiş dönemlerin maksatlı, hatalı ve ideolojikuygulamalarına karşı serdedilen duruş ve kararlık ol-malıyken, diğer yandan da toplumda talepleri olanbütün kesimlerin dinlenilmiş ve ülke gerçekleri bakı-mından makul taleplerinin mutlaka dikkate alınmışolarak yapılan bir anayasa olma özelliği olmalıdır.

Türkiye'de kanunların Osmanlı döneminde TicaretNizamnamesi'nden başlayarak Cumhuriyet döne-minde de Batı Avrupa ülkelerinden iktibas yoluyla( ) aktarıldığı herkesçe malumdur. Aslındabu ilmi (bilimsel) adlandırma, basitçe bir çeviri vekopyalamadan ibarettir. Bizim üniversite yıllarımızda,yani Medeni Kanun'un kabulünden 60 yıl sonra bile,“İsviçre Medeni Kanunu'ndaki 've'nin 'veya' olarakçevrilmediği, bunun hangi hatalara sebep olduğu,çeviri hatasının halen devam ettiği” gibi tuhaftartışmalar doktrin kapsamında ders kitaplarında yerişgal etmekteydi. Türkiye, eski hukukunun anahtarıolan kazuistik metodu geliştirememesi ve“içtihat kapı-sını kapatması”sebebiyle Mecelle ve birkaç küçük

örgütlenme

kodifikasyon

Anayasanın Dayanacağı Zemin ve“İdeoloji”

Kopyalama Problemi

Page 111: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

111

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

istisna dışında Batı Avrupa'da üzerinde yüzyılların biri-kimiyle oluşturulan kanunların alternatifini oluştura-mamış ve çaresizce çeviri yapma dışında bir yolu düşü-nememiştir. Bugün 2000 sonrası Medeni Kanun veyaYeni Türk Ceza Kanunu kabul edilirken, yine aynımetod biraz daha yumuşatılarak işletilmiştir. Maale-sef, Türkiye'nin hukuk dünyası evrensel formlarda vetoplumun ihtiyacını karşılayacak şekilde kendi huku-kunu üretmede başarısızdır. Bu, Yeni Medeni Kanun'un veya Türk Ceza Kanunu'nun başarılı olup olmadı-ğından farklı bir konudur. Konu, Türkiye'nin evrenseldüzeyde fakat kendine ait bir anayasa ve kanunları nezaman yapabileceği meselesidir. Şu anda yapılan ana-yasa çalışmalarında evrensel ve yerel buluşturulmayaçalışılarak, son yüzyılda ilk defa anayasamızın kendineözgü tarzda ihdası imkânı doğmuştur. Bölgesindeciddi bir güç ve aktör olma yolunda önemli adımlaratan Türkiye'nin kendi hukukunu, yine AB hukukunauyum içinde fakat kendisi üretecek bir yola girmesielzemdir.Yeni anayasa bunun için iyi bir fırsattır.

AB hukukuna özellikle vurgu yapmamın sebebi;hemen yanı başımızda yükselen ve yaklaşık 50 yıl bo-yunca Birlik ve üye devletlerin kendi vatandaşları içinöngördüğü saygın ve koruma düzeyi yüksek hukuksisteminin kayda değer ve ileri bir örnek oluşudur. Yüzbinlerce sayfaya ulaşan AB müktesebâtının gözardıedilmesi ihtimal dışı olmakla birlikte, eski kompleksleridevam ettirerek bu müktesebâtın bütünüyle kopya-lanması da tam bir gaflet olur. Birliğe üye olan hiçbirdevletin AB hukuku ile iç hukuklarını uyumlaştırmaları(harmonizasyon) sırasında kendi hukuklarında “takdirmarjlarını” korudukları ve milli alan olarak bıraktıkları,kıskançlıkla korunan alanlar vardır. Türkiye, AB'ye doğ-ru başladığı yürüyüşünden henüz vazgeçmiş değildir.Bu sebeple, AB müktesebâtıyla çatışmayan, ancakbölgesinde güçlenen konum ve imajına yakışır birşekilde, kompleksiz, çağdaş ve yerli bir“hukuk üretme”( ) cesareti artık gösterilmelidir. İşte bu noktada,yeni anayasanın ihdası sürecinde mevcut hukuk uygu-lama birikimini soyut hukuk kurallarına dönüştürmeyibaşaran, halkının talep ve ihtiyaçlarını karşılayan,temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda kıs-kanç, anahtar kavramları muğlâk bırakılarak kötüyekullanılmasına izin vermeyecek açıklık ve belirginlikte,artık coğrafyasına rehberlik edecek bir devlete uygunbir anayasa olabilmesine dikkat etmek gerekir.

Türkiye'de anayasaların tarihçesi gözden geçirilirse,anayasa yapım sürecinde şu ana kadar maalesef hiçbir

şekilde “toplumsal uzlaşma” ve müzakere sağlanama-mış ve hatta metinler üzerinde tartışılmamıştır bile.Bugün uzlaşma yaklaşımının tarihi bir fırsat olduğu-nun ve bunun tarihi “bir açmaz”a dönüştürülmemesigerektiğinin farkında olmak zaruridir. Sivil anayasahazırlama eşiğindeki Türkiye'nin bu fırsatı iç çekişme-lerle ve “pasif direniş”lerle heder edilmemeli; toplu-mun “iştahı kaçmadan” ciddi bir sosyolojik taban araş-tırması da yapılarak ve hukuki teknik destek alınaraközgürlükçü bir anayasa ortaya konulmalıdır.

Anayasa yapım sürecinde Anayasa Komisyonu'nda,teknik anlamda sadece Anayasa hukukçularınındüşünülmesi bile başlı başına bir hatadır. Dünyada,temel hak ve özgürlüklerin, yargının, yürütme veidarenin hangi noktaya gittiğinin ve içeriğinin yenigelişmelere göre ne şekilde doldurulması gerektiğininİdare hukukçuları, Kamu hukukçuları, İktisatçılar, Felse-feci ve Sosyologlar gibi diğer sosyal bilim disiplin-lerinden insanların bulunması gerekir. Odalardan veSendikalardan da meslek temsilcilerinin mutlakaKomisyon'da dinlenilmesi gerekir. Toplumda talep veiddiaları bulunan ancak “şiddete bulaşmamış” olanbütün toplum kesimleri bir şekilde dinlenilmelidir.Yenianayasanın ihdasına kadar önümüzdeki süreçte, buanayasanın “temel rükünleri” kamuoyu ile paylaşılaraktartışmaya açılırken bu değerli fırsatın işleyişininsabote edilmesine izin verilmemelidir. Bu çerçevedeuzlaşmanın muhtemel taraflarının gerçekten samimiolması gereklidir.

Yeni ihdas edilmesi planlanan anayasanın Marksistveya Milliyetçi olmayacağı gerçeğinden hareketle,Liberallerin temel hak ve özgürlükler konusunda geliş-tirdikleri modelden sonuna kadar yararlanılmasınınfaydalı olacağı, bununla birlikte pür-liberal bir anaya-sanın da Marksist, Solcu, Milliyetçi, İslâmcı, Dindar veyaMuhafazakâr kitleler tarafından kabulünün de müm-kün olamayacağı düşüncesindeyim. Yeni anayasa,Türkiye gerçeği üzerinden “gerçekçi bir sosyal devlet”modelinin korunması gerekliliğine uygun ve sosyaltaleplerinin muhatap bulabileceği bir içerikte oluştu-rulmalıdır. Bu anlamda, serbest piyasaya izin veren birmodele ihtiyaç olmakla birlikte, Liberal düşüncedenayrı olarak devlet, ekonomik bakımdan zayıf olankitlelerin de maddi ve manevi refahını gözeten ekyükümlülükleri üstlenebilmelidir. Yine çoğunluğuntalepleri ve anlayışları dikkate alınarak, homoseksü-ellik, kürtaj, cinselliğin yayınlanması vs. gibi birçokkonuda Liberaller ile diğerlerinin aynı fikirde olmadığı-nı ve liberalizmin sadece düşünce özgürlüğü ve ser-best piyasadan ibaret olmadığını da hatırlamak gerek.

ihdas

Uzlaşma Mümkün Mü?

Page 112: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

112

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

İçerik veTemel Hak ve Özgürlükler

Yeni anayasanın, toplum-devlet ilişkileri, devletinyapılanması ve temel hak ve özgürlükler konusundagenel esasları belirleyen“çerçeve anayasa”niteliğindeolması gereklidir. Fakat bu noktada, geçmişte sıkça vehaklı olarak eleştirilen kamu düzeni, milli güvenlik,genel ahlâk gibi temel hak ve özgürlüklerin genelsınırlandırma sebepleri 13. maddeden çıkarılmıştı.Bunun yerine, “sınırlandırmanın sınırları”nı belirleyenhakkın özü ve ölçülülük gibi hakların korunmasınayönelik anahtar kavramlar tercih edildi. Bu değişiklik-teki temel endişe, genel sınırlandırma sebeplerininiçeriğinin kanun koyucu, yürütme ve onun içerisin-deki idare tarafından keyfi bir şekilde doldurulabildiğigerçeği idi. Bu örnekte Türkiye'de onlarca yıl genelsınırlandırma sebeplerinin anlamlandırılmasındakeyfi yorumlarla militarist ve “lâyüs'el” bir yapı sürdü-rülmüştür. İşte tam da bu noktada, yeni anayasanın“çerçeve anayasa” olması gerektiğini tekrarlamaklabirlikte, temel hak ve özgürlükler üzerinde keyfiyorumlara sebep olacak kavramların içeriğinin muğ-lâk ve askıda bırakılmaması gerekliliğine dikkat çek-mek gerekir. Bu tür kavramlardan belki de en önemlisilaikliktir. Kavram, dünyadaki farklı uygulama örnekle-rinden en kötüleri seçilerek Türkiye'de uygulandı-ğından korkunç bir keyfilik ve despotizm ortaya çık-mıştır. 1940'lı yıllar uygulamasında neredeyseStalinist bir din karşıtlığıyla açıkça dinle mücadeleedilirken, izleyen yıllarda bir parantez sayılabilecekABD modeli (DP uygulamaları) dışında, 2000'li yıllaragelene kadar neredeyse bütün bir süreç boyuncaFransız modeli Laiklik uygulanmış, bunun da ötesinegeçilerek çok daha ileri düzeyde katı ve keyfi, kanuntanımaz şekillerde uygulamalar sergilenmiştir. Örne-ğin, Fransa'da üniversitelerde başörtüsü hiçbir zamanyasaklanmamış, hatta gündeme bile getirilmemiştir.Orada ilk ve orta öğretimde konu tartışılarak birsınırlama getirilirken, Türkiye'de güya Fransa örnek

alınarak üniversitelerde de başörtüsü yasağı geti-rilmiş ve Türkiye gündemi 30 yıl boyunca bu haksız-lığa sadece birileri Laiklik ilkesini bu şekilde yorum-ladıkları için, yani haksız bir şekilde meşgul edilmiştir.Yüz binlerce insan inançlarından dolayı, kanunlardadayanağı olmayan yanlış ve keyfi bir yorum ileTürkiye'de yandaşları toplamı %20'lerde olan marjinalgörüşlerin öncüleri tarafından mağdur edilmiştir.Hâlbuki laiklik anayasada bulunması gereken birunsurdur ve içeriği din ve vicdan özgürlüğü hakkın-daki diğer anayasal düzenlemeleri anlamsız kılma-yacak şekilde doldurularak inançların mağdur edil-memesi ve korunması bağlamında tanımlanarakanayasada yerini almalıdır. Aksi halde, yani tek biranahtar kavramın içeriğinin küçük bir sınıf eline bıra-kılması halinde yüksek sosyal ve psikolojik maliyetlerortaya çıkmaktadır. Benzer durum eski TCK'nın 141,142 ve 163 ncü madde uygulamalarıyla Türkiye'deMarksist, Sosyalist, İslâmcı, Milliyetçi ve Solcular,rejimi koruma adına fikir/düşünce suçu kapsamındamağdur edilmiştir.

Yine azınlıkların korunması gibi kavramlar, azınlık kav-ramının içeriği doldurularak belirlenebilir. Lozan'dakiayrım temel alınarak Türkiye'nin kuruluşunda yer alanbütün unsurlar asli unsur olarak çoğunluğu oluştur-makta ve diğerleri ise azınlık sınıfında kalmalıdır.“Türk” kavramına ayrıştırıcı etnik bir sınıflandırmaanlamında değil, kültürel mensubiyet bağlamındayaklaşılmalı ve vatandaşlık bağı öne çıkarılmalıdır.Yürütmenin isabetli politikalar izlemesi halinde, Türkvatandaşlığı şimdikinden de ileri bir seviyede bütünyakın coğrafyamızın talep ettiği, kazanılması için“kuyruğa girdiği” bir imkân ve fırsat halinde dönüştü-rülmelidir.

, yeni anayasanın dayanakları, lafzı veruhuyla gerçekten yeni olması gerektiği düşüncesiylebaşlangıç nev'indeki bu yazıma son vermek isterim.

Sonuç olarak

Page 113: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

113

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1982 Anayasasının benimsediği felsefeyi anlayabil-mek için 12 Eylül rejiminin mantığına bakmak gerekir.Kuşkusuz, kendini ülkenin yeniden yapılandırılmasınaadayan 12 Eylül rejiminin en önemli hedeflerinden biri,sarsıldığı varsayılan “devlet otoritesini” yeniden güçlübir biçimde tesis etmekti.

12 Eylül rejiminin bu yaklaşımı, onun, devleti, birey vetopluma karşı koruma güdüsü ile hareket etmesi sonu-cunu doğurmuştur. Kişilere tanınan hak ve özgürlük-lerin düzeni bozduğuna inanan ve özgürlükle güvenlikarasında karşıtlık olduğu anlayışını benimseyen 12Eylül rejimi, 1982 Anayasası marifetiyle, devleti buyüzden bir güvenlik devleti olarak şekillendirmeyoluna gitmiştir.

Bunu yaparken de neredeyse herkesin herkeslesavaştığı, otoritenin olabildiğince silikleştiği ya dakaybolduğu, kimsenin kimseye güveninin kalmadığıbir “12 Eylül Öncesi Durum” tasavvurundan yola çık-mıştır. Hakikaten, gerçek ya da kurgu, 12 Eylül öncesiiçin öyle bir durum resmi çizilmiş ve belleklere yerleş-tirilmiştir ki, bu dönemde ne can emniyeti söz konu-sudur ne de mal emniyeti.

Bu durum bize, tam da Hobbes'un, insanların devletikurmadan önce içinde bulunduklarını söylediği “doğahali”varsayımını hatırlatmaktadır. Elbette kurgu, korkuve güvenlik endişesine dayandığında, sonucun da aynışekilde güvenliğe odaklanması ve özgürlüklere cephealması kaçınılmazdır.

Şimdi kısaca Hobbes'un devlet kuramına bakalım vebunun 1982 Anayasasıyla nasıl örtüştüğünü görelim.

Hobbes'a göre insanlar, siyasal bir toplum haline gel-meden önce, her düzeyine çatışma ve şiddetin ege-men olduğu bir doğal yaşam sürdürüyorlardı. YineHobbes'a göre, herkesin mutlak anlamda özgür ve eşitolduğu bu dönem, özü itibariyle bir “ ”idi.

Çünkü otoritenin olmadığı yerde eşitlik ve özgürlükkargaşadan başka bir şey değildir. Sürekli bir savaşınhüküm sürdüğü bu dönemde hiçbir şeyin önemi yok-tur. Söz konusu olan öyle bir savaş ortamıdır ki, buradaneyin adil olup olmadığının tespiti olanaksızdır. Hile vegüç, en büyük iki erdemdir. Aynı şekilde mülkiyetten,egemenlikten ve “benim” “senin” ayrımından sözetmek de mümkün değildir. Hepsinden kötüsü, hepşiddetli ölüm korkusu ve tehlikesi vardır; insan hayatı,yoksul, kötü, vahşi ve kısadır.

Elbette hiç kimsenin ne can ne de mal emniyetininbulunduğu bu kargaşa manzarasının sonsuza dek sür-mesi düşünülemezdi. Nitekim Hobbes, akıl sahibiinsanların bencil tutkularının harap edici etkilerindenkurtulmak için, özellikle de ölüm korkusuyla, araların-da bir sözleşme yaparak egemen gücü (devleti) kur-duklarını ve tüm yetkilerini ona devrederek, artıkçekilmez bir hal alan doğal yaşamdan kurtulduklarınısöyler.

İnsanların, kural olarak, doğal yaşama dönemindekihaklarını karşılıklı olarak devrettikleri egemen bir

'dır. O, sözleşmenin tarafı değildir ve büyükbir yetkiler demetiyle donatılmıştır. Neden? Barış vegüvenliğimizi sağlasın diye.

Eşsizliği ve sınırsız muktedirliği nedeniyle Hobbestarafından Leviathan olarak adlandırılan devlet;mutlak, ebedi ve bölünmez yetkilerle donatılmıştır.Devlet artık ölümlü de olsa tanrı mesabesindedir.O, yargılama, anlaşmazlıkları çözme, barışa veya savaşakarar verme, ödüllendirme veya cezalandırma, şerefveya paye ihsan etme, insanlara nelerin öğretileceğinive onlara nasıl davranılması gerektiğini belirleme gibihakların tek sahibidir. Buna karşın uyrukların, yönetimseklinin değişmesini talep etmeleri, egemene karşıdurmaları, hiçbir surette egemeni eleştirmeleri veyacezalandırmaları mümkün değildir: Egemenin devasagücü karşısında, buyruklara bir tek egemene boyuneğmek kalır.

savaş dönemi

Leviathan

1

2

3

4

Prof. Dr. Nihat Bulut / İstanbul Şehir Üniversitesi

12 Eylül Darbesinin Mantığı ve1982 Anayasasının Temel Felsefesi Bağlamında

TÜRKİYE İÇİN YENİ BİRANAYASANIN GEREKLİLİĞİ

Page 114: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

114

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Tekrar vurgulayalım, halkın bu yeryüzü tanrısı formun-daki devlete itaat etmesinin nedeni, devletin, sivilbarışı ve insanların güvenliğini sağlamasıdır.

Tabii Hobbes'un teorisi içinde bulunduğu dönembaşta olmak üzere, çağlar boyu önemini korumuş,çeşitli yönleriyle tartışılmış bir teoridir. Bu teorininbizim 1982 Anayasasıyla örtüşen yanı şu: Asıl olan, top-lumsal barış ve güvenliktir. Barış ve güvenlik ancak,bireylerin hak ve özgürlüklerini sınırlama kabiliyetiyledonatılmış,“güçlü devlet”yapısıyla mümkündür.

Kuşku yok ki bu anlayış çerçevesinde birey devlet ilişki-sinde öncelik devlete verilecektir. Gerçi, Türk siyasalgeleneğinde devletin bireye ve toplumsal gruplaragöre üstün tutulmasının ve bu çerçevede devletin,toplum üzerinde ve ondan özerk bir varlık olarak algı-lanmasının, devlete sahip olanların kendilerini ulusalmenfaatlerin tek temsilcileri saymalarının ve giderektopluma ve onun kurumlarına şüphe ile bakmalarınınsüregelen bir olgu olduğu söylenebilir. Bunun doğalsonucu, devletin toplum üzerinde ve ondan özerk birvarlık olarak algılanması, devlete sahip olanların kendi-lerini ulusal menfaatlerin tek temsilcileri saymaları vegiderek sivil topluma ve onun kurumlarına şüphe ilebakmalarıdır. Esasen demokrasiye geçtikten sonra da,Türk yönetici elitlerinin bu tutumları çok değişme-miştir. Özbudun'un da belirttiği gibi, bürokratik elitlermodern-batıcı eğilimleri gereği demokrasiyi içtenlikleistemişler, fakat demokrasinin, rakip ya da karşıt çıkar-ların serbestçe örgütlenebilmeleri ve kuralları önce-den belirlenmiş biçimde barış içinde yaşayabilmeleriyolundaki çağdaş anlayışı tam anlamıyla benimse-yememişlerdir. Bu eğilimin 1982 Anayasasının yapılı-şında had safhada olduğu aşikârdır.

O kadar ki, Anayasa daha Başlangıçta, “Hiçbir düşünceve mülahaza Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığınınDevleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğüntarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilkeve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korumagöremez” gibi,

kullanarak, kendine özgü bir meşru siyasalalan oluşturma ve bunun dışındaki her türlü yorumudışlama intibaı yaratmıştır. Böylece, demokrasinin özü-nü oluşturan, rakip düşünce ve çıkarların serbestçeörgütlenebilmeleri ve kuralları önceden belirlenmişbiçimde barış içinde yarışabilmeleri olgusu, dahabaştan zedelenmiştir.

İşte 1982 Anayasasının bireye göre devlete öncelikvermesinin, büyük ölçüde, böyle bir anlayışın ürünüolduğu söylenebilir. Oysa dünyadaki anayasa hareket-lerine baktığımız zaman, esas olarak, bireyin devlete

karşı korunmasının amaçlandığı bir seyir takipedildiğini görürüz.

Fakat bütün bunları söylerken Türk anayasal tarihinehaksızlık yapmamak gerekir. Anayasal gelişim süreciaçısından bakılırsa, Türkiye'de 1971 değişiklerinekadar belli başlı anayasal uğrak noktalarının, sözgelimi1961 Anayasasının özgürlükleri ön plana çıkaran yapısıbunun kanıtıdır.

1982 Anayasası bu bakımdan bir gerilemeyi ifadeetmekte ve aslında 1961 Anayasasının bireye vetoplumsal gruplara tanıdığı hakların, devlet otoritesinisarstığı anlayışına dayanmaktadır. 1982 Anayasasınınsiyaset içinde halka biçtiği konum bu bakış açısının birürünüdür. Bu bakış açısıyladır ki, 1982 Anayasasıözgürlük ile otorite arasındaki dengede, otoriteyedaha fazla ağırlık verilmiştir. Bu bağlamda anayasa,temel hak ve özgürlükler alanında, serbestlikten çok,sınırlandırmacı bir anlayışı benimsenmiştir. Anayasa-nın sistem içinde, seçimle oluşturulmamış organlara,ama özellikle de Milli Güvenlik Kuruluna ağırlıkvermesi de aynı anlayışın bir ürünü olarak görülebilir.

Güvenlik Vurgusunun Doğal Bir Sonucu:Askeri Bürokrasinin Sistem İçindeki Ağırlığı

Gerçekten 1982 Anayasası devleti bireye üstün tut-makla kalmamış, devlet içinde de seçilmiş organlarındurumunu zayıflatma yoluna gitmiştir. Esasen bu zayıf-latma 1961 Anayasasından miras kalan bir anlayışınyansımasıdır. Özgürlükler rejimini düzenleyen hüküm-ler açısından önem taşıyan 1961 Anayasası, “esasteşkilat”ı düzenleyen hükümler bakımından apayrıözellikler taşımış; yürütme erkine, Bakanlar Kurulununyanı sıra, devlet bürokrasisini ve özellikle Milli GüvenlikKurulu mekanizması ile de askeri bürokrasiyi ortak et-miştir. 1982 Anayasası, Kurulun yürütme içindeki etki-sini biraz daha artırmış ve sistem içinde daha önemlibir konuma getirmiştir. Kalaycıoğlu bu gerçekten yolaçıkarak, 1982 Anayasasının, milli egemenliğin yanı sıradevlet egemenliğini de tescil ettiği sonucunavarmıştır.

1961 Anayasası, “milli güvenlikle ilgili kararların alın-masında ve koordinasyonun sağlanmasında

üzere, gerekli temel görüşleri Bakanlar Ku-ruluna ”le görevli asker ve sivil karışımı, fakatsivil ağırlıklı bir organ olan Milli Güvenlik Kurulu'nuoluşturmuştu.

5

6

7

8

9

10

son derece geniş ve kapsamları belirsizkavramları

Devlet-Birey İlişkisindeDevlete Tanınan Üstünlük

a-

aa-1961 Anayasası Dönemi

yardım-cılık etmek

bildirmek

Page 115: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

115

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

12 Mart rejimi anayasa değişiklikleri sırasında, kurulunstatüsünde değişiklik yapmış ve sistem içindeki ağırlığıbiraz daha artırılmıştır. Anayasanın ilk şekline göreKurula askeri kanattan kuvvet temsilcileri katılıyorduve kurul yardımcılık etmek üzere oluşturulmuştu. 1971değişikliğiyle kurula askeri kanattan katılacak olanlar,kuvvet komutanları olarak belirlenmiş ve yardımetmek üzere ibaresi metinden çıkartılarak, tavsiyeetmek ibaresi konulmuştur.

Ayrıca 1982 Anayasasında, zaten muğlak olan milligüvenlik kavramı daha da genişletilmiş, savunma vegüvenlik konularını aşan bir kapsam kazanmıştır.Tanör, Anayasanın Milli Güvenlik Kurulu ile ilgili mad-desinde geçen “toplumun huzur ve güvenliğininkorunması” ibaresinden hareketle, hak ve özgürlüklerrejiminin her kesimiyle milli güvenlik kavramınındenetimi altına çekildiğini söylemektedir. Tanör'e göre“toplumun huzur ve güvenliği” terimi, Türk siyaset vekamu hukuku literatüründe, olağanüstü rejim dönem-leri başta olmak üzere, siyasal ve sosyal çelişki veçatışmaların bastırılması anlamında kullanılmaktadır.Dolayısıyla bu gibi ibareler milli güvenlik kavramınınkapsamını genişletmekte ve askeri kanada, devletçarkının ve toplum olaylarının denetlenmesinde dahabüyük olanaklar sağlamaktadır.

Demek ki, 1982 Anayasası, ilk şekliyle, hem kapsamgenişliği hem de kararların bağlayıcılığı açısından MilliGüvenlik Kurulunu daha etkin kılmaktadır. Acababuradan yola çıkarak söz konusu kararların BakanlarKurulunu bağladığını söyleyebilir miyiz?

Hemen belirtelim ki, bu konudaki ağırlıklı görüş MilliGüvenlik Kurulu kararlarının son tahlilde bir öneri nite-liğini taşıdığı ve ancak Bakanlar Kurulunca benim-sendiği ölçüde uygulanacağı şeklindedir. Fakat budurum, bu görüşü benimseyenlerin de çoğunluklavurguladıkları gibi, söz konusu kararların hiçbir etki-sinin bulunmadığı anlamına gelmemektedir. MilliGüvenlik Kurulu kararları hukuken tam bir bağlayıcılıközelliği taşımasa bile, siyasi bağlayıcılık özelliğini haizolmuştur. Çünkü kurulun önemli bir bölümü BakanlarKurulu üyelerinden oluşmaktadır. Ülkemizde zaman

zaman yaşanan siyasal gelişmeler bunun kanıtıdır.Örneğin, Milli Güvenlik Kurulu 28 Şubat 1997 tarihindedemokratik-laik düzenin korunması için gerekli gördü-ğü bir dizi kararlar almış, ancak siyasal iktidar, özellikleiktidarın büyük ortağı olan RP, bu kararların bağlayıcıolmadığını ileri sürerek uygulamaya yanaşmamış vesüreç, söz konusu kararları uygulayacağını vaat edenbir hükümetin kurulmasıyla tamamlanmıştır. Budurum Milli Güvenlik Kurulu kararlarının siyaseten nekadar etkili olduğunun bir göstergesidir.

Sonuç olarak, 1982 Anayasasına devlet-birey ilişkilerive seçilmişlerin sistem içindeki konumu açısındanbakıldığı zaman, güvenlik amacının ön planda olduğu,bireye karşı devletin ön plana çıkarıldığı; buna bağlıolarak, çağdaş demokrasilere oranla, devlet otorite-sinin güçlendirmesinin amaçlandığı ; devlet içindeise, seçimle gelen otoritelerin yanında, devlet bürok-rasisine önemli bir yer verildiği görülür. Bütün bunlar,1982 Anayasasının, devleti bireye tercih özelliğininyanı sıra, sınırlı katılımı öngören bir felsefeye dayandı-ğının da göstergeleri sayılabilir.

Çağdaş demokrasilerin bireyi ön planda tuttukları, siviltoplum kuruluşlarına kuşku ile bakmadıkları ve siyasisorumluluğu bulunmayan kurumları önemli yetkilerledonatmadıkları dikkate alınırsa, 1982 Anayasasının buanlayışın gerisine düştüğü görülür.

Fakat bu noktada önemle vurgulamalıyız ki, 1982 Ana-yasasının çağdaş demokratik anlayışın gerisine düş-mesine neden olan etken, tek başına, milli güvenliğinaltını çizmesi ve Milli Güvenlik Kuruluna yer vermesideğildir. Demokratik açıdan doğal olmayan şey, siyasisorumluluk taşımayan Milli Güvenlik Kurulu'nu hükü-metin ve parlamentonun üstünde saymak, dahası ikin-ci bir kabine izlenimi verebilecek bir işleyişe kavuş-turmaktır. 1982 Anayasasının çağdaş demokratik ana-yasalardan ayrıldığı nokta da bu olmuştur.

Devlet-Birey İlişkisinde Devlete TanınanÜstünlüğün Özgürlük Anlayışına Yansıması

1982 Anayasasının bireye bakışı onun hak ve özgürlükanlayışına da yansımıştır. Anayasa uluslararası norm-lara, özellikle de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine ,uygun olarak yurttaşlara bir takım hak ve özgürlüklertanımışsa da, çağdaş anlayışın gereği olan “özgürlükkural sınırlama istisna” ilkesini tersine çevirmiş vekutsal21 saydığı devletin otoritesini güçlendirmek için,1971 ve 1973 değişiklikleri ile belirginleşen temel hakve özgürlükleri sınırlama eğiliminin en üst noktasınıoluşturmuştur.

11

13

14

15

16

17

18

19

20

22

bb-1982 Anayasası

b-

aa-Genel olarak Hak ve ÖzgürlüklerinSınırlandırılması Rejimi

1982 Anayasası ise askeri gücü biraz daha artırmıştır.Gerçekten Anayasa Milli Güvenlik Kurulundaki sivil üye-askeri üye oranını askeri üyeler lehine değiştirmiş veCumhurbaşkanını bir yana bırakırsak, sayı eşitliği sağla-mıştır. Öte yandan Milli Güvenlik Kurulu yetki ve görevbakımından daha etkin kılınmıştır. Buna göre, kurulunalınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlarBakanlar Kurulunca(md.118).

12

öncelikle dikkate alınacaktır

Page 116: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

116

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Gerçekten 1982 Anayasası özgürlüklerin genel rejimiaçısından katmerli sınırlama sistemi denilebilecek birmekanizma getirmiştir. Bir kere, istisnasız bütün hak veözgürlükler için devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezbütünlüğünün, milli egemenliğin, cumhuriyetin, milligüvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamuyararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunmasıgibi genel sınırlama hükmü konulmuştur(md.13).İkinci olarak temel hak ve özgürlükler, kendi madde-lerinde sayılan sınırlama nedenleriyle de daraltılabile-ceklerdir. Üçüncü olarak temel hak ve hürriyetlerinkötüye kullanılmaması başlığını taşıyan 14. maddeylegenel bir yasaklama ve yaptırım hükmü konulmuş vebunların hangi amaçlarla kullanılmayacakları, aksinedavrananların cezalandırılacakları kabul edilmiştir.Başta da vurguladığımız gibi, bütün bunlar, 1982 Ana-yasasının devlet otoritesini özgürlükler aleyhine güç-lendirme ve dolayısıyla bireyi devlet karşısında ikinciplana atma eğiliminin bir göstergesidir.

Tek tek hak kategorilerine baktığımız zaman da farklıbir manzarayla karşılaşmıyoruz. Anayasa, kişinin devlettarafından aşılamayacak ve dokunulamayacak özelalanının sınırlarını çizen ve bireyin maddi ve manevivarlığını koruyan özgürlükleri ifade eden kişisel haklarkonusunda oldukça tedbirli ve kısıtlayıcı davranmıştır.

Anayasanın, kişilere çeşitli yollarla yönetimi etkilemeya da bizzat siyasal faaliyette bulunma hakkı verensiyasal haklar konusundaki yaklaşımı ise, askeri dar-benin amaçları doğrultusunda çok nettir ve basitçe,“depolitizasyon”sözcüğüyle ifade edilebilir.

Toplumda yaşayan yoksul insanlara asgari bir yaşamdüzeyi sağlamayı ve dolayısıyla, insan onurunu koru-mayı hedefleyen sosyal haklara gelince, serbest piyasaekonomisinin çok revaçta olduğu bir dönemde bun-lardan söz etmek bile güçtü.

İlginçtir, diğer bütün hak ve özgürlükler konusundaoldukça sıkı davranan 1982 Anayasası yapıcıları, eko-nomik haklar ve anayasada yer alan ekonomik hüküm-ler bakımından son derece cömert olmuşlardır. Aslındabunun da Hobbist teoriyle çatışır bir yanı yoktur.Çünkü siyaset söz konusu olduğuna ejderha kesilenHobbes'un devleti, ekonomik alanda minimaldir.

Oysa yapılması gereken şuydu: Hak ve özgürlükler bellikoşullarla sınırlanabilir, ancak bu sınırlamada uyulacakilkeler vardır. Bu ilkelerden en önemlisi, özgürlükotorite ilişkisinde dengeyi iyi kurmak ve özgürlüğü

otoriteye feda etmemektir. Elbette, ilk bakışta, düzenya da otorite ile özgürlük birbiriyle çatışır gibi gözük-mektedir. Fakat gerçekte bunların birbirine ait olan ikişeyin parçası sayılmaları gerekir. Bu bağlamda, düzenya da onu sağlamakla yükümlü olan iktidar, özgür-lüğün düşmanı değil, şartıdır.

Özgürlük otorite ilişkisinde özgürlüğü ön planaçıkarmak, devlet birey ilişkisinde bireyi ön sıraya almakdemektir. Dolayısıyla, oluşturulacak sınırlama rejimin-de bu gerçeği dikkate almak ve devleti bireye yeğle-memek gerekir. Çünkü özgürlüğün şartı olan devlet,başlı başına bir amaç değildir. Amaç, insanın seçmişolduğu gaye doğrultusunda kendisini geliştirmeimkânına sahip olmasıdır. Bu durum dikkate alındığın-da, özgürlüğün ancak toplum düzeninin sürmesinisağlamak ve herkesin ondan düzen içinde yararlan-masını olanaklı kılmak için sınırlanabileceği yargısınavarılır.

Bütün bu tespitler, sınırlama yapılırken uyulması gere-ken bir başka ilkenin gündeme getirilmesi sonucunudoğurmaktadır. Bu, “özgürlük kural sınırlama istisna”ilkesidir. Bu ilke, sınırlamanın ancak istisnai hallerde,düzenin bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğudurumlarda söz konusu olabileceğini ifade eder. Aksibir tutum, yani bu ilkeyi tersine çeviren bir anlayış,insan haklarının yönelmiş olduğu amaçla bağdaşmaz.

1982 Anayasanın bu doğrultuda değiştirilmesi kaçınıl-mazdı. Nitekim Anayasa bugüne kadar tam on sekizkez değişmiştir. En geniş kapsamlı değişikliler 1995,2001 ve 2010 yıllarına tekabül edenlerdir. Bu genişkapsamlı değişikliklerden ilk ikisi daha ziyade temelhak ve özgürlükler alanı ile ilgiliydi. 2010 değişiklikleriise ağırlıklı olarak yargı ile ilgili konulara odaklanma-sına rağmen, temel haklara ilişkin olan ve onlaragüvence sağlayan değişikliklere de yer verilmiştir.

Bunlardan 1995 değişiklikleri, 1982 Anayasası'nınöngörmüş olduğu depolitizasyon olgusunu aşılmasıbağlamında azımsanamayacak bir gelişme sayılabilir.Gerçekten 1995 değişiklikleriyle, dernekler, sendikalar,kamu kurumu niteliğindeki Meslek Kuruluşları ilekooperatiflerin siyasetle ilgilenemeyeceklerine ilişkinyasaklar kaldırılmış ve baskı grubu olgusunun tanın-ması sağlanmıştır. Öte yandan kamu görevlilerine sen-dika kurma hakkı tanınmış, seçmen yaşı on sekize indi-rilmiş, gençlerin ve öğretim elemanlarının siyasal par-tilere üye olabilmelerinin yolu açılmış ve siyasal parti-lerin faaliyetlerine ilişkin olumlu değişiklikler yapıl-mıştır. Bütün bunlar, siyasal katılım kanallarının açılma-sını ve belli bir ölçüde de olsa depolitizasyon olgu-sunun aşılmış olduğunu göstermektedir.

23

24 25

c- Hak Kategorilerinin Genel Durumu

Temel Felsefenin Aşındırılması:Anayasa Değişiklikleri

Page 117: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

117

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

2001 yılında 4709 Sayılı Kanunla yapılan anayasadeğişiklikleri ise, her şeyden önce iki açıdan 1982 Ana-yasasının geleneksel yaklaşımını tersine çevrilmesibakımından bir umut olmuştur.

İlki, Milli Güvenlik Kurulunun yapısının değiştirilereksivil üyelere ağırlık verilmesi ve kararlarının bağlayıcılıkgücünün zayıflatılması olgusudur.

İkincisi ise, temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimi-nin değiştirilmesidir. Fakat, birey lehine önemli açı-lımlar getirmesine karşın, bu değişikliğin beklentilerikarşılayamadığı söylenebilir. Yapılan değişiklikle 13.maddedeki genel sınırlama nedenlerinin kaldırılmışolması olumlu bir gelişmedir. Fakat genel sınırlamanedenlerinin pek çoğunun, bazı hak ve özgürlükleriçin özel sınırlama nedeni haline getirilmesi değişik-liğin olumlu yanını zayıflatmıştır.

14. maddedeki kötüye kullanma biçimlerinin azaltıl-ması ve devletin de bu hükmü ihlal edebileceğininöngörülmüş olması, başka bir olumlu gelişmedir.

Aynı şekilde Başlangıç metninde yapılan değişiklikle,beşinci fıkranın başında geçen, “Hiçbir düşünce vemülâhazanın” ibaresinin, “Hiçbir faaliyetin” şeklinialmasını da, ilk bakışta, olumlu bir değişiklik olarakdeğerlendirmek mümkündür. Yapılan değişiklikle, buparagrafta vurgulanan ideolojik değerler manzumesikarşısında, hiç değilse düşünce açıklamalarına korumasağlanmak istendiği söylenebilir. Fakat, burada,“eylemler” yerine “faaliyetler” sözcüğünün tercih edil-mesi, Başlangıç'ın orijinal metninin anlamında ciddi birdeğişiklik yapılmadığı intibaını uyandırmaktadır.Çünkü faaliyet sözcüğü, faal olma halini, çalışmayı,canlılığı, hareketliliği ifade eder ve doğal olarak, yazmave konuşma da dahil, her türlü etkinliği içine alacak birşekilde yorumlanabilir.

Bunların dışında, öz kriterinin yeniden Anayasayasokulması, ölçülülük ilkesinin açıkça anılması da olum-lu değişmeler olarak zikredilebilir. Fakat temel hak veözgürlükler ile ilgili maddeler tek tek dikkate alın-dığında, özel sınırlama nedenlerine gereğince doku-nulmamış olması önemli bir eksiklik olarak kalmıştır.

Bu arada daha sonra yapılan değişikliklerle ölümcezasının kaldırılması, uluslararası insan hakları belge-lerinin kanunlara üstün kılınması, milletvekili yaş sını-rının düşürülmesi gibi değişiklikler de önemlidir.

Bir önemli değişiklik de kuşkusuz 2010 yılında yapılanve halk oylaması sonucu yürürlüğe giren değişik-liklerdir. Türkiye'de 12 Eylül 2010 tarihinde referandu-ma sunulan 17. Anayasa değişiklik paketi, önemlidüzenlemeler getirmektedir. Özellikle hukuk devletiaçısından 1982 Anayasası'nın içinde barındırdığıbirçok aykırılık unsurunun düzeltilmesi bu değişiklikkapsamında yer almıştır. Bu değişiklik paketi ileTürkiye'nin kendine özgü hukuk devleti anlayış veuygulaması, kısmen de olsa olması gereken hukukstandartlarına yaklaştırılmak istenmiştir.

2010 Anayasa değişikliği ile birlikte, hem temel hak veözgürlüklerin genişletilmesi hem de korunması konu-sunda önemli bir adım daha atılmıştır. Örneğin, top-lumda özel surette korunması gereken kesimler(engelliler, çocuklar, kadınlar) için fiili eşitliği sağla-maya yönelik pozitif ayrımcılık yapılabileceği hükmebağlanmıştır. Öte yandan kişisel verilerin korunması vevatandaşın yurtdışına çıkma özgürlüğünün genişletil-mesi sağlanmıştır. Ayrıca memurlara toplu sözleşmehakkı tanınmıştır. Diğer taraftan bilgi edinme hakkıanayasaya girmiş, siyasal partilerin kapatılması dahada zorlaştırılmıştır. Ayrıca, HSYK ve YAŞ kararları sınırlıda olsa yargı denetimine açılmış, idarenin işleyişiyleilgili şikâyetler için Kamu Denetçiliği Kurumu ihdasedilmiş, insan hakları ihlallerini gidermeye yönelikolarak da, anayasa şikâyeti yolu açılmıştır. Öte yandanaskeri yargının görev alanı daraltılmış ve askeri bürok-rasinin sistem içindeki yeri biraz daha normalleş-tirilmiştir.

, 1982 Anayasası, başlangıç itibarıyla, 12Eylül darbesinin gerekçesi ve mantığı bağlamında,güvenliği esas alan ve devlet teşkilatını buna göreşekillendirmeyi seçen, özgürlükleri düzeni bozmasımuhtemel unsurlar olarak görüp kuşkuyla bakan,kutsal olarak nitelediği devleti bireye yeğleyen birfelsefeye sahip olmuştur. “12 Eylül öncesi koşullar”gerekçesiyle meşrulaştırılmaya çalışılan bu anlayış,demokratik yaşam olgunlaştıkça etkisini kaybetmeyebaşlamış ve 1982 Anayasasında belli aralıklarla önemlideğişiklikler yapılmıştır.

Kuşkusuz bu değişiklikler son derece önemlidir. Ancak,değişikliklerin boyutu ve önemi ne olursa olsun, 1982Anayasasının temel felsefesinin bütünüyle aşılabildiğisöylenemez. 1982 Anayasası, darbenin mantığı gereği,farklılıkları dikkate almayan ve bireyi ikinci plana itenbir anlayışa sahip olmuş ve bunu hükümlerininbütününe yaymıştır.

26

27

Sonuç olarak

Page 118: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

118

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Örneğin, başlangıç hükmünde bugünkü haliyle yeralan, “Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türkvarlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının,Türklüğün tarihi ve manevî değerlerinin, Atatürk milli-yetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşı-sında koruma göremeyeceği...” ibaresi bunlardan birtanesidir. Elbette burada sayılan değerler önemlidir.Ancak bu değer ya da ilkeler son derece geniş vebelirsizdir. Unutmamak gerekir ki, 1982 Anayasası baş-langıç kısmını anayasaya dahil saymaktadır ve yapıla-cak bir anayasaya uygunluk denetimine dayanak yapıl-maları durumunda, denetimin yerindeliğe kaymasıkuvvetle muhtemeldir.

Yine Anayasanın 17. Maddesinin ilk fıkrasında yer alan,“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma vegeliştirme hakkına sahiptir” ibaresinden sonra, “birtutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, birayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veyaolağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerinuygulanması sırasında silah kullanılmasına kanununcevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelenöldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır” şeklin-

deki düzenleme nasıl ifade edilebilir? Hem de ölümcezası kaldırılmışken.

Olağanüstü hal ve sıkıyönetim dönemlerinde çıkarıl-mış olan kanun hükmünde kararnamelerin yargıdenetimi dışında bırakılması da 1982 Anayasasınasinmiş olan güvenlik endişesinin bir göstergesidir.

Askeri bürokrasinin sistem içindeki konumuna ilişkinönemli değişiklikler yapılmış olmasına rağmen, 108.Maddede yer alan“Silahlı Kuvvetler, Devlet DenetlemeKurulunun görev alanı dışındadır”hükmünü muhafazaetmek de aynı doğrultuda değerlendirilebilir.

Bütün bu değerlendirmelerden sonra denilebilir ki,yapılabilecek en doğru iş, 19. Yüzyılda başlayan ve gü-nümüze kadar gelen Türk anayasacılık deneyimlerin-den de yararlanarak, sistem içerisinde seçilmiş kurum-ları ön plana çıkaran ve özgürlükler konusunda dabireyi esas alan yeni bir anayasa yapmaktır.

29

1)

2)

3)

4)

5)

6)

7)

8)

9)

10)

11)

12)

13)

14)

15)

16)

17)

18)

19)

20)

21)

22)

23)

24)

25)

26)

27)

28)

Hobbes'un doğa durumu varsayımı için bkz. ThomasHobbes, Leviathan, Çev: Semih Lim, YKY, İstanbul, 2001,s.92 vd.

Bkz. Hobbes, s.127

Hobbes, s.130.

Devletin yetkileri için bkz. Hobbes, 131-138.

İlter Turan, Siyasal Demokrasi, Siyasal Katılma, BaskıGrupları ve Sendikalar, Türkiye Denizcilik SendikasıEğitim Dizisi-7, Emin Ofset, İstanbul, 1986, s.70.

Ergun Özbudun, “Türkiye'de Siyasal Kültür veDemokrasi,” Türkiye 'de Demokrasi ve Siyasal KültürünGelişmesi, Yayına Hazırlayan, Hüsnü Erkan, TDV veDokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap TarihiEnstitüsü Ortak yayını, İzmir, 1990, s.66.

Özbudun, Türkiye'de Siyasal Kültür, s.66.

Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin y.,Ankara, 2010, s.62.

Cem Eroğul, Anatüzeye Giriş, İmaj y., Ankara, 1996,s.245; Taha Parla, Türkiye'nin Siyasal Rejimi, 1980-1989,İletişim y. İstanbul, 1995, s.76.

Ersin Kalaycıoğlu, "1960 Sonrası Türk SiyasalHayatına Bir Bakış", Türkiye'de Siyaset: Süreklilik veDeğişim , Derleyenler: E.Kalaycıoğlu-A.Y.Sarıbay, Der y.,İstanbul, s.485.

Milli Güvenlik Kurulunun 1961 Anayasasındakikonumu için bkz. TayfunAkgüner, 1961Anayasasına GöreMilli Güvenlik Kavramı ve Milli Güvenlik Kurulu, İÜSBFy. İstanbul, 1983, s.198-200.

Özbudun, TürkAnayasa Hukuku, s.69.

Milli Güvenlik kavramının muğlaklığı ile ilgili olarakbkz.Akgüner, s.63 vd.

Bülent Tanör, İkiAnayasa 1961-1982, Beta y., İstanbul,1991, s.123.

Bkz. Şeref Gözübüyük,Anayasa Hukuku, S y.,Ankara,1989, s.240; Mümtaz Soysal, 100 Soruda AnayasanınAnlamı, Gerçek y., Ankara, 1986, s.346; Akgüner, s.235;Erdoğan, Anayasacılık Parlamentarizm Silahlı Kuvvetler,Siyasal Kitabevi,Ankara, 1993, s.143.

Kaldı ki, Milli Güvenlik Kurulunun 118. maddeye görealmış olduğu kararların bağlayıcı olmadığından hareketle,Anayasanın sivil bir anlayışı yansıttığını söylemekmümkün olsa bile, Anayasanın başka maddelerinde (md.120, 122) olağanüstü hal ve sıkıyönetim kararı almadanönce Bakanlar Kurulunun, Milli Güvenlik Kurulunungörüşünü alması zorunluluğu getirilmiş olması karşısında,böyle bir yargıya varmanın doğru olmadığı söylenebilir.Bkz. Erdoğan, Anayasacılık Parlamentarizm SilahlıKuvvetler, s.144.

Karşı görüş için bkz. Kemal Gözler, Türk AnayasaHukuku Dersleri, Ekin y., Bursa, 2009, s.133. Gözler, 1982Anayasasının hürriyet otorite dengesinde hürriyeti fedaettiğinin söylenemeyeceğini, anayasasının bu ikili arasındabir hassas denge kurmaya çalıştığını ifade etmektedir.

Ergun Balcı, MGK ve Demokrasi, Yöneliş y., İstanbul,1997, s.241-245

1982 Anayasası ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesiarasındaki ilişki için bkz. Süheyl Batum, Avrupa İnsanHakları Sözleşmesi ve Türk Anayasal Sistemine Etkileri,İÜHF y., İstanbul, 1993, s.3 vd.

Tanör, İkiAnayasa, s.135.

1982 Anayasası Başlangıçta bunu vurguluyor. Butemel hak ve özgürlükler ile devlet otoritesiningüçlendirilmesiyle de alakalı bir durumdur. Fakat 1995

değişikliklerinde "kutsal" ibaresi yerini "yüce" ibaresinebırakmış ve nispeten yumuşatılmıştır.

Oktay Uygun, 1982 Anayasası'nda Temel Hak veÖzgürlüklerin Genel Rejimi, Kazancı Kitap Ticaret A.Ş.,İstanbul, 1992, s.194

1982 Anayasasının temel hak ve özgürlükler rejimi veözellikle sınırlama nedenleri için bkz. Uygun, s.115-140;Tanör, İki Anayasa, s.134-138; Soysal, AnayasanınAnlamı, s.190-201.

Bkz. Nihat Bulut, “4709 Sayılı Kanunla YapılanAnayasa Değişikliği Çerçevesinde Hak ve ÖzgürlüklerinSınırlanması Rejiminin Birey Devlet İlişkisi AçısındanDeğerlendirilmesi”,AÜEHFD, C:V, S:1-4, 2001, s.40-41.

1995 değişikliğinin siyasal katılım açısındandeğerlendirilmesi için bkz. Nihat Bulut, 1982 AnayasasıÇerçevesinde Türkiye'de Siyasal Katılım, (YayınlanmamışDoktora Tezi) MÜSBE, İstanbul,1998, s.246 vd.

Bkz. Yusuf Şevki Hakyemez, “Demokratik ÜlkelerdeMilli Güvenlik Politikasının Belirlenmesi”, AÜEHFD,C:VII, S:3-4,Aralık 2003, s.304 vd.

Bkz. Bulut, 4709 Sayılı Kanunla Yapılan AnayasaDeğişikliği, s.54 vd.

Bkz. Yusuf Şevki Hakyemez, “2010 AnayasaDeğişiklikleri ve Demokratik Hukuk Devleti”, GaziÜniversitesi Hukuk fakültesi Dergisi, C:XIV, S:2, 2010,s.387 vd; Cengiz Gül, “Türkiye'de 12 Eylül 2010 TarihliReferandumla Kabul Edilen Anayasa DeğişikliklerininHukuk Devleti Açısından Analizi, e-Akademi (Hukuk,Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi),S:104, Ekim 2010.

29) Özbudun, TürkAnayasa Hukuku, s.76.

DİPNOTLAR

Page 119: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

119

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Türk Milleti olarak en hızlı olduğumuz konulardan biride anayasa değiştirmek! Aşağı yukarı dünyadaki dev-letlerin yazılı veya teamüli anayasaları var. Bu anaya-saların çoğu ufak tefek değişikliklerle ilk çıktıkları şekil-leriyle yürürlükteyken, biz bir asırda tam beş anayasaeskittik, şimdilerde de altıncısını yapmanın hazırlığı veheyecanı içerisindeyiz.Yeni anayasanın nasıl bir anaya-sa olması gerektiği hususunda aramızda tam bir muta-bakat olduğu söylenemezse de herkes öncekiler gibimevcut anayasanın da ihtiyaçları karşılamadığı, sorun-ları çözmediği, aksine bunların sebebi olduğu konu-sunda aynı fikirleri paylaşıyor. Şimdiye kadar bizim birsosyal uzlaşma, sözleşme, mutabakat metni olaraknitelenebilecek, milletimizin bütün fertlerinin, kesim-lerinin, unsurlarının beğenebileceği, en azından içinesindirebileceği, sorunlarımıza çözüm, dertlerimizeçare olabilecek bir anayasa yapamadığımız ama artıkbunu yapmamız ve başarmamız gerektiği konusundada sanırım hiç kimsenin bir itirazı ve çekincesi olma-yacaktır. Bakalım bu işi bu sefer olsun, olması gerektiğigibi başarabilecek miyiz? Bunu zaman gösterecektir.Ancak bu soruya doğru bir cevap bulabilmemiz ve buişi şimdiye kadar niçin başaramadığımızı anlaya-bilmemiz için, öncelikle anayasanın ve anayasacılığınne olduğunu, dünyadaki ve Türkiye'deki geçmişini,Türk milletinin nasıl bir anayasayı beğenebileceğini,benimseyebileceğini çok iyi bilmemiz, ortaya koyabil-memiz, yeni anayasamızı da bu görüş ve anlayışlardoğrultusunda hazırlamamız gerekmektedir. Bu hiç dekolay bir iş değildir ama artık mutlaka başarılmasıbizim için hayati önem taşımaktadır. Bu konuda her-kesin üzerine de büyük görevler ve sorumluluklar düş-mektedir. Bu görev ve sorumlulukları elimizden gele-nin en iyisini yaparak, verebileceğimiz hiçbir katkıyıesirgemeyerek yerine getirmeye çalışmak hepimizinboynunun borcudur. Bu düşünceler ışığında bu yazı dayazılmaya cüret edilmiştir.

Anayasalar, devletin şeklini, devlet organlarınınkuruluş ve işleyişini belirleyen, yönetenlerle yöne-tilenler arasındaki ilişkileri düzenleyen temel yasalar-dır... Bundan, bir toplumun siyasi ve hukuki temeldüzeniyle ilgili, yazılı-yazısız ana hukuk kurallarınınbütünü anlaşılır. Dolayısıyla bir ana kuruluştan söz

edebilmek için, bu kuralların belli ve tek bir metindetoplanmış olması gerekmez. Bu kurallar, değişik yasa-larda yer alabilecekleri gibi, yasalar halinde derlen-memiş bile olabilirler; kısmen ya da büyük çapta yazılıolmayan hukuk kurallarından örf ve adetlerden,teamüllerden de oluşabilir. Bu durumdaki bir ülkeninyazılı ve tek metin halinde bir “Anayasa”sı bulunmasabile, yazılı ve yazısız hukuk kaynaklarından oluşan birana kuruluşu, geniş anlamıyla bir anayasası vardır. Bunedenle anayasalar, teamüli ve yazılı olmak üzerebaşlıca iki gruba ayrılırlar. Modern çağlarda anayasa-cılık hareketleri genellikle yazılı bir anayasanın yapıl-ması şeklinde belirmekte, teamüli anayasa çok enderve hemen hemen bir tek ülkeye (İngiltere'ye) özgü birolay olarak kalmaktadır.

Günümüzdeki anayasaların çoğu yazılıdır. Ancak biranayasanın yazılı olması, başarılı olabilmesi için yeterlideğildir. Çünkü bir anayasanın işleyebilirliği olmasınabağlıdır. Sözgelimi, ABD Anayasası'nı örnek alan LatinAmerika ülkelerinde demokratik hak ve özgürlüklerinsık sık askıya alındığı görülmektedir.

Anayasalar, maddi içerikleri (özleri) bakımından diğerhukuk kurallarından ayrılırlar. Bunlar, devletin ve or-ganlarının kuruluş ve işleyişi, kişi hak ve özgürlükle-riyle ilgili temel ilke ve kuralları koyarlar. Devletin biçi-mi ( ), nitelikleri (

), yasama, yürütme, yargıorganlarının kuruluşu, görev ve yetkileri ve birbirlerikarşısındaki durumları, kişilerin hak ve özgürlükleri,bunların sınırları ve sınırlanma yolları ve usulleri vb gibikonular anayasaların başlıca ilgi alanlarına giren nokta-lardır. Bunun dışında kalan ikinci derecedeki konularya da yukarıdaki temel ilke ve kurallarla ilgili ayrıntılıuygulama hükümlerinin getirilmesi ise yasa, tüzük,kararname, yönetmelik vb gibi hukuk kurallarınınişidir. Çağımızın siyasal, sosyal, idari sorunlarının gittik-çe karmaşık hale gelmesi vb gibi etkenler, anayasalarındaha “yüklü” metinler haline gelmesinde rol oyna-maktadır. Bu durumda anayasalarda ne gibi hüküm-lerin yer alması gerektiği konusunda evrensel ve herzaman geçerli bir ölçü bulmaya olanak yoktur. Sorunülkeden ülkeye ve zaman zaman değişen farklıçözümlere bağlanmaktadır ( Büyük Larousse, AnayasaMaddesi, MilliyetYayını, Cilt II, sayfa: 587-591).

federal ya da basit devlet demokratik,sosyal, sosyalist, laik, dini...

ANAYASA NEDİR?

NASIL BİR ANAYASA?

Mustafa Atalar / Kültür ve Turizm Bakanlığı

Page 120: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

120

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Ülkeler ve rejimleri arasındaki farklılıklar anayasalarınada yansır. Örneğin cumhuriyet ya da meşruti krallık,parlamenter rejim ya da başkanlık rejimlerinin anaya-saları birbirinden çok farklıdır. Öte yandan anayasayaruh veren ilkeler, milletin değerlerinden bağımsız ve budeğerlere aykırı olamaz.

Anayasa kavramı Batı kökenli bir kavramdır. Anayasala-rın temelinde parlamentoculuk hareketleri ( )ile hak ve özgürlük istemleri (siyasal liberalizm) yatar.Dünyada ilk yazılı anayasa, 1787'de yürürlüğe girenABD Anayasası'dır. Amerikan Anayasası'nın hazırlan-masında özellikle İngiltere'den göç eden prüten inanç-lara sahip kurucu babaların çok büyük rolleri ve etkileriolmuştur. Bu kurucu babalar, Tanrı'nın insanları doğuş-tan özgür varlıklar olarak yarattığına, doğuştan getiril-miş birtakım hakları olduğuna inanıyorlardı. Kurucubabalara göre Amerika'da yönetimler ve iktidarlarsadece yurttaşların hak ve özgürlüklerini koruyankurumlardan başka bir şey değildi. Bu anlayış Jeffersontarafından kaleme alınan 4 Temmuz 1776 tarihli Ameri-kan Bağımsızlık Bildirisi'nin başlangıcında şöyle ifadeedilmektedir: "Bütün insanlar eşit yaratılmıştır.Yaradan,her insana kimsenin elinden alamayacağı birtakımhaklar bağışlamıştır. Yaşamak, özgürlük, mutluluğuaramak bu haklardandır. Yönetimler bu hakların korun-ması için insanlarca kurulmuştur." deniyordu. Bu bildi-rinin dışında, 13 eski İngiliz kolonisinin anayasalarınınbaşına yerleştirdikleri Haklar Bildirilerinde ve özellikle1776 tarihli 16 maddelik Virginia Haklar Bildirisi'ndehak ve özgürlüklerin neler olduğu, bunların nasıl koru-nacağı açıkça belirtilmiş, bir anayasada bulunmasıgereken ilkeler düzenlenmişti. Virginia Haklar Bildi-risi'nin 8'inci maddesinde hukuk güvenliği açısındanadil yargılamanın esasları, 12'nci maddesinde basınözgürlüğü, 13'üncü maddesinde askeri gücün sivil ikti-dara bağlı ve onun gözetiminde bulunma zorunluluğu,16'ncı maddesinde din ve vicdan özgürlüğü düzenlen-mişti. Amerikan bildirilerinin ideolojik kökü JohnLocke'un: "Bütün insanlar doğuştan hür ve bağımsızdır.İnsanların doğuştan birtakım hakları vardır, toplumakatılmakla bunlardan yoksun kılınamazlar." şeklindegörüşlerine kadar uzanmaktadır. John Locke'a göre;kişinin hak ve özgürlükleri iktidarın kurulmasındanönce de vardı. Eşit haklar herkese aitti ve onlara doğatarafından verilmişti. Bu nedenle temel hak ve özgür-lüklere hiçbir güç engel koyamazdı. Hakların özgürcekullanılması için gerekirse savaşılmalıydı.

Evrensel nitelikteki insan ve yurttaş hakları konusun-daki Amerikan bildirilerini ve ABD Anayasası'nı hazırla-

yanlar Common Law olarak nitelenen İngiliz ortakhukukundan çok etkilenmişler ve esinlenmişlerdir.Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'ni de etkilemiş-lerdir. ABD Anayasası'nı 1789 Fransız Devrimi'nin ürünüolan 1791 Fransız Anayasası izlemiş, daha sonra ötekiAvrupa ülkeleri de anayasalı bir düzeni benimse-mişlerdir.

Batı demokrasilerinde anayasa ve anayasacılık, esasolarak, devlet iktidarının sınırlandırılması amacıylaortaya çıkmış, kişi hak ve hürriyetlerine daha saygılı,daha özgürlükçü, daha demokratik, daha katılımcı birtoplum oluşturma yolunda bir gelişim seyri izlemiştir.18. yüzyıl sonlarına kadar devlet düzenlerinin temelinioluşturan yazılı hukuk kaynakları yetersiz ve dağınıkdurumdaydı. Devletin temel kuruluşu ve işleyişiyle ilgiliyazılı-yazısız kuralları dağınıklıktan kurtarmak, tekmetin halinde kaynaştırmak amacıyla yazılı anayasalarhazırlanması fikri gelişti ve geniş kabul gördü. Bueğilimin kökleri akılcılık ( ) akımındayatmaktadır. İnsanoğlunun akıl yoluyla yeni yasalar veüstün yasalar ( ) yaparak, hukuka, devlete,devlet-toplum ilişkilerine yön verebileceği düşünülü-yordu. Bu aynı zamanda kişi hak ve özgürlüklerinisağlama bağlamanın da bir yoluydu. Çünkü dönem,aynı zamanda siyasal liberalizm ve özgürlük düşün-cesinin de yükseldiği bir dönemdi. Bu çağın insanları,başta filozoflar ve siyaset bilginleri olmak üzere, anaya-sayı toplumla birey ya da devletle birey arasında yapı-lan ve karşılıklı hak ve ödevleri belirleyen bir“toplumsalsözleşme” olarak görmekteydiler. Yasalardan ve karar-namelerden daha üstün bir hukuk belgesi olan anaya-sa, kamu yetkilerini sınırlayacak, iktidarı hukukla bağla-yacak, böylece kişilere de hak ve özgürlük güvencelerigetirecekti.

Özellikle XX. yüzyılın ortalarından başlayarak emekçisınıfların verdikleri sosyal ve siyasal mücadeleler, ana-yasacılık hareketine yeni bir dinamizm ve yön kazan-dırmıştır. Siyasal alanda, genel oy hakkının kabulüylegeniş kitlelerin siyasal hayata daha aktif biçimdekatılabilmelerinin önü açılmıştır. Sosyal alanda daemekçi sınıfların ekonomik, sosyal ve kültürel talepleriyasa ve anayasalarda dile gelmeye başlamıştır. XX.yüzyılın başlarından itibaren yeni anayasalar, devlete,ekonomik ve sosyal hayata daha fazla müdahale edici,sosyal eşitsizlikleri azaltıcı ödevler yüklemişlerdir( ). Sosyal güvenlik,konut, sağlık, iş edinme, ilköğrenim, eğitim vb. konular,yasal ve anayasal düzenlemelere konu olmuş, 'sosyalhaklar' tanınmaya başlamıştır.

demokrasi

rasyonalizm

anayasa

müdahaleci devlet, sosyal devlet

DÜNYADA ANAYASACILIK

Page 121: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

121

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Batı ülkelerinde başlayan anayasacılık hareketleri isteristemez, bunların takipçisi ve taklitçisi durumundaki azgelişmiş ülkeleri de etkilemiştir. Ancak her iki kesiminanayasacılık hareketlerinde ve anayasalarında önemlifarklar bulunduğu daha ilk bakışta göze çarpar.

Özellikle XX. Yüzyıl Batı anayasacılığı, siyasal liberalizmve çoğulculuk, sosyal demokrasi ve sosyal devleteksenleri etrafında çeşitli sınıfların uzlaşma aradıklarıbir alan olmuştur. Üçüncü dünya ülkelerinde ise( ) anayasalar, dahaçok ulusal kimlik ve bağımsızlığın, ayrıca uluslar arasıalanda bağımsız bir devlet olarak tanınmanın, çağdaş-laşmanın, modernleşmenin, demokratikleşmeninsimgesi olarak kabul edilmiştir. Ancak gerçekte buanayasaların en önemli işlevi, mevcut otoriter rejim-lere, fiili iktidarlara ve egemen iradelere “meşruluk”sağlama ya da onları “meşrulaştırma” aracı olmaktanileri gidememiştir.

Üçüncü dünya ülkeleri anayasaları daha çok belli çıkarve menfaat gruplarının çıkarlarını gözeten, kendihalkını ve milletini potansiyel suçlu ve tehlike olarakgören, hakkın, hukukun, özgürlüklerin, temel hak vehürriyetlerin güvencesi olmak, halkı devlete ve siyasaliktidarlara karşı korumak yerine, devleti ve siyasal ikti-darları vatandaşa karşı korumaya çalışan, özgürlükleridaraltan, polis nizamnamesi benzeri, yasaklarla dolubaskıcı, dayatmacı, vesayetçi anayasalardır. Genellikleaskeri cuntaların emir ve talimatlarıyla hazırlatılan,zorla, baskıyla, millete dayatılan, yüksek oranlı kabuloylarıyla topluma da onaylattırılan bu anayasalarınmillet nazarındaki meşruiyeti ve saygınlığı her zamantartışmalı ve sorunlu olmuştur. Bunlar daha ilk yürür-lüğe girdikleri andan itibaren eskidikleri için de süreklideğişiklikler ve yamalarla uygulanabilir hale getiril-meye çalışılırlar.

Ülkemizde ilk yazılı anayasa, dünyadaki ilk örnekle-rinden yaklaşık bir asır sonra 1876'da yürürlüğegirmiştir. Osmanlı Devleti'nin ilk anayasal belgesi 1876tarihli Kanun-i Esasi'dir. Kanun-i Esasi, kişisel haklar vehukukî güvenceler bakımından önemli yeniliklergetirmiş ancak temsilî bir organa yer vermemiştir. Buyüzden Kanun-i Esasi'nin gerçek bir anayasa olupolmadığı tartışmalıdır. Münci Kapani'ye göre Kanun-iEsasi gerçek bir anayasa değil, millete bağışlanmış birberattır ( ) (

). 1876 Kanun-i Esasi'sinde 1909 yılındayapılan önemli değişikliklerle II. Meşrutiyet'e geçilmiş,

monarşi gerçekten sınırlandırılarak, devlet aygıtı yeni-den düzenlenmiş ve kişi hakları açısından ilk kez parla-menter anayasal bir monarşi kurulmuştur. Osmanlıİmparatorluğu'nun sona erişine kadar yürürlüktekalan ve Kanun-i Esasi adıyla anılan anayasa, KurtuluşSavaşı ve sonrasında Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (

) 1960'tan sonra da anayasa adını almıştır.

Yürürlükte kaldığı kısa süre içerisinde, Kanun-i Esasi'de7 defa değişiklik yapılmıştır. Kurtuluş Savaşı'nınolağanüstü şartları altında Birinci Türkiye Büyük MilletMeclisi tarafından hazırlanan ve 20 Ocak 1921'de kabuledilerek yürürlüğe giren 23 maddelik İkinci Anayasa-mızın ise ( ), yürürlükte kaldığıüç yıl üç aylık süre içerisinde 6 madde değiştirilmiştir.1921 Anayasasının yürürlükte olduğu dönemde, 1876Anayasası'nın 1921 Anayasasına aykırı olmayanhükümleri de yürürlükteydi. O dönemdeTürkiye, dün-yanın aynı anda iki anayasa'ya birden sahip olan birülkesi durumundaydı.

20 Nisan 1924'te kabul edilen üçüncü anayasamızdaise, 5 defada 21 madde değişikliği yapılmıştır. Ancakbu değişiklikler de yeterli olmamış; 1960 Askeri ihtilâ-linin ardından, 1961'de dördüncü anayasamız yürür-lüğe konmuştur. Bu anayasanın da 7 defada 24 mad-desi değiştirilmiştir. Nihayet 1980 Askeri Darbesindensonra Beşinci Anayasamız, 177 maddelik 1982 Anaya-sası yürürlüğe konulmuştur. 1982 Anayasa'sında da 28yılda 17 defa değişiklik yapılmış, 112 maddesi değiş-tirilmiştir. Fakat ülkemizde bu anayasayı beğenenneredeyse hiçbir aklı başında Allah'ın kulu bulunma-ması, herkesin koro halinde bu anayasanın değiştiril-mesini, hatta sil baştan yeni bir anayasa yapılmasınıistemesinden, bu değişikliklerin de hiç bir işe yarama-dığı anlaşılmaktadır.

Geriye dönüp baktığımızdaTürk milleti olarak, bugünekadar dört anayasa değiştirdiğimizi, beşincisini dedeğiştirme arifesinde olduğumuzu, bu anayasalardanhiç birisinin maalesef milletimizi tam anlamıyla tatminve mutlu etmediğini, hatta bunların çoğuna milletinkendi öz anayasası gözüyle bile bakmadığını görü-yoruz. Özellikle askeri darbelerin ardından askericuntaların emir ve talimatları doğrultusunda kalemealınan anayasalar, toplumumuzda huzur, barış, güven,mutluluk, adalet, istikrar kaynağı olamamış, dertleri-mize çare, sorunlarımıza çözüm üretememiştir. Tamtersine bu anayasaların en önemli adaletsizlik,huzursuzluk, dert, sıkıntı, problem kaynağı olduğu daiddia edilmektedir. Sayın Sami SELÇUK'un tabiriyle

özellikle bugünkü Kara Afrika ülkeleri

Charte Constitutionelle Münci Kapani - KamuHürriyetleri

1921 ve1924

Teşkilatı Esasiye Kanunu

TÜRKİYE'DE ANAYASACILIK

Page 122: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

122

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

'polis tüzüğü'ne benzeyen 1982 Anayasası Türk toplu-munu tatmin etmediği, mutlu, hoşnut ve razı edeme-diği için, ancak şimdi millet olarak yeni bir anayasahazırlayabilmenin eşiğine gelebilmiş bulunuyoruz. Bufırsatın iyi şekilde değerlendirilmesi milletimiz içinhayati önem taşımaktadır.

Her millet gibi, Türk milleti de idbârını ikbale çevirecek,ona bütün dünyada yeniden itibar kazandıracak biranayasa istiyor ve bekliyor. Bu da ancak kalbi selim,yararlı bilgi, ortak salim akılların ürünü bir anayasaolabilir. Çünkü hiçbirimiz, hepimiz kadar akıllı değiliz.Bu yüzden yeni anayasa mümkün olduğu kadar genişkesimlerin aktif katılımıyla hazırlanmalıdır.

Anayasaların, devlet ile millet arasında bir mutabakatmetni olması gerektiğine hiç kimsenin bir itirazı yoktur.Toplumsal sorunların çözümlenmesinde, muhtemelkrizlerin önlemesinde anayasalardan çok şeyler bekle-nir. Fakat bizim anayasalarımızın bu nitelikleri ne yazıkki hep eksik ve yetersiz kalmıştır. Bizim anayasalarımızgenellik derman anayasaları değil, ferman anayasaları,dayanışma anayasaları değil, dayatma anayasalarıolmuşlar, hatta bu anayasalar sorunlarımızın ve krizle-rimizin en büyük sebebi ve kaynağı olarak gösteril-mişlerdir.

Toplumumuzun her kesiminden bu yeni anayasanınöteleyici, itici, kakıcı, yasakçı değil, herkesi sevgiylesarıp sarmalayan, kuşatan, kucaklayan, dertlere çare,sorunlara çözüm getiren, milletin üzerine yeni yükleryüklemek yerine üzerindeki ağır yükleri hafifletipkaldıran, daha geniş katılımlı, daha geniş kesimlertarafından gönül rahatlığıyla benimsenebilecek, insanhak ve hürriyetlerine, evrensel hukukun temel ilkele-rine, milli ve manevi değerlerimize daha saygılı, dahaözgürlükçü, daha demokratik, daha uzlaşmacı, dahaçoğulcu, çoklukta birliği sağlayıcı, millet iradesi üzerin-de hiçbir irade ve vesayet tanımayan, milletin içinesinebilecek bir anayasa olması gerektiği yolunda sesleryükselmektedir. Bu yeni anayasanın daha öncekilergibi değişik kesimlerin, güç odaklarının etkisi altındakidar komisyonların üyeleri yerine daha geniş bir katı-lımla ve toplumsal mutabakatla hazırlanması gerektiğiönemle vurgulanıyor. Milletimiz bugün, tarihinde ilkdefa böyle bir yazılı anayasa yapabilmenin büyükumudu, beklentisi ve heyecanı içine girmiştir. Bakalımbu beklentileri, bu sefer gerçekleşebilecek mi? Hepberaber görüp yaşayacağız.

Şimdiye kadar yapılan anayasalarımızın hazırlanma-sında yabancı anayasalardan çok etkilenilmiş ve yarar-lanılmıştır. Örneğin, 1876 Kanuni Esasisi'nin hazırlan-masında 1831 Belçika Anayasasından, 1924 Anayasa-sı'nın hazırlanmasında Fransa III. Cumhuriyet vePolonya Anayasalarından, 1961 Anayasasının hazırlan-masında da başta 1948 İtalyan ve 1949 Alman Ana-yasaları olmak üzere bazı yabancı devlet anayasa-larından geniş ölçüde yararlanılmış ve esinlenilmiştir.Anayasa yazım tekniği, evrensel değerler ve ilkeler açı-sından yeni anayasamızın hazırlanmasında da başkaanayasalardan yararlanılması gerekli ve lüzumlu ola-bilir. Fakat bu anayasanın bizim anayasamız olması,bizi ve bizim değerlerimizi yansıtması da kaçınılmazdır.Aksi takdirde ne kadar büyük oyla kabul edilirseedilsin, bu anayasayı daha öncekilerde olduğu gibi,millete bunu toplumsal bir mutabakat sözleşmesi,kendi öz anayasası olarak kabul ettirmek mümkünolamayacaktır.

Yeni anayasa hazırlanırken elbette dünyadaki başkadevletlerin özellikle başarılı olmuş anayasalarındanyararlanılacaktır, yararlanılmalıdır da... Fakat asırlardıryapageldiğimiz ve hiçbir yararını görmediğimiz biryanlıştan da artık dönmeliyiz. Yabancılardan veyabancı ülkelerden model ve örnek alıp onu aynenmillete dayatmak yerine, aklın, mantığın, insanlığınortak ve evrensel değerlerinin gerektirdiği ölçüdeonlardan da yararlanmalı, ama kendi modelimizi mut-laka kendimiz geliştirmeli, kendi anayasamızı kendi-miz yapmalıyız. Yabancılardan model ve anayasa ara-ma ve kopyalama ilkelliğinden kurtulmalı, bilgi, özel-likle sistemli bilgi arama ve o bilgilerden gerektiği gibiyararlanabilme, kendi modelini kendisi üretebilmeyetkinliğine ve becerisine artık ulaşabilmeli, bütündünyaya model ve örnek olabilecek özgün ve niteliklibir anayasa yapabileceğimizi dost düşman herkeseispat edebilmeliyiz.

Başarılı, milletin içine sinebilecek bir anayasa yapı-mında en birincil öncelik, Türk Milletini ve onun nasılbir anayasa istediğini, nasıl bir anayasayı kabul edebi-leceğini iyi bilmekten, tanımaktan ve anlamaktangeçer.

Page 123: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

123

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Türkiye, yüzyılı aşkın bir süredir kesintisiz sürdürdüğüanayasalı siyasi yaşamın ardından bugünlerde yeni biranayasa hazırlığı telaşı içindedir. Yapılması planlananbu anayasa değişikliği ile ihtilal anayasaları dönemineson verilerek sivil bir anayasa hazırlanmak istenmekteve böylece içinde bulunduğumuz asrın uluslararasısiyasetinin gerekliliklerine de dar anlamda ulus devletanlayışını değiştirerek daha demokratik bir devletyapısı ile cevap vermeyi öngörmektedir.

Geriye dönüp baktığımızda tarihimizde içinde barın-dırdığı değişim ve dönüşüm sancıları nedeniyle İlberOrtaylı'nın “imparatorluğun en uzun yüzyılı” olaraknitelediği 19. asır, bu dönüşümü belgeleyen önemliyasal ve anayasal metinlerin hazırlandığı bir dönemiifade etmektedir. Anayasal nitelikte ilk hukuki belgediyebileceğimiz Sened-i İttifak (1808)'ın sonrasındaTanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856) ilanedilmiş ve ardından Osmanlı İmparatorluğu ilk anaya-sasını (Kanun-i Esasi) 1876 yılında hazırlayıp uygula-maya koymuştur. Sultan II. Abdülhamid'in tahta çıkma-sından hemen sonra hazırlanan bu anayasanın kabulüile birlikte tarihimizde I. Meşrutiyet dediğimiz dönembaşlamış oldu.

Bu anayasa gereği oluşturulan Meclis-i Umumi ancakiki dönem toplanabilmiş ve daha sonra uzun sürecekbir tatile girmiştir (1878). Bu meclis bir daha padişahtarafından mevcut siyasi konjonktür neden gösteri-lerek toplantıya çağrılmadığından bu dönem siyasi birtecrübe mahiyetinden öteye geçememiştir.

Türk siyasi hayatında kesintisiz yazılı anayasal dönem23.Temmuz.1908 tarihinde II. Meşrutiyet'in ilanı ilebirlikte mümkün olabilmiştir. Padişah bu tarihte kendi-sine gelen baskı ve talepleri de dikkate alarak verdiğibir kararla anayasanın zaten yürürlükte olduğunubildirmiş, meclisi otuz yıl sonra toplantıya çağırmış veseçimlerin yapılmasını istemiştir.

Bilindiği gibi II. Abdülhamid, uzun saltanat döneminintamamına yakınında bilhassa İngilizlerin Ortadoğu'dave Afrika'da Osmanlı topraklarına ilişkin faaliyetlerinide dikkate alarak siyaseten -halifenin etrafında oluş-turulmak istenen- İslam Birliği (Panislamizm) politika-ları takip etmiştir. Bu durumun da etkisiyle kendisidöneminin yasal kuruluşları olan tarikatlarla yakın bir

ilişki kurmuştur. Bu ilginin karşılıksız kalmadığını veonlardan da aynı desteği gördüğünü müşahedeediyoruz. (

)

Öncelikle eserin müellifi Ömer Ziyaeddin Efendi'ninhayatından kısaca bilgiler aktaralım: Kendisi 1849yılında Dağıstan'da Çerkay'a bağlı Miatlı köyünde dün-yaya gelmiştir. Bölgenin tanınmış din âlimlerindenAbdullah Efendi'nin oğlu olup soyları Avar Türklerin-den gelmektedir. Gençlik yıllarında Şeyh Şamil ve oğlu-nun maiyetinde Ruslara karşı yıllarca savaşmıştır. Dahasonra İstanbul'a gelerek tahsiline devam ettiğini görü-yoruz. Bu esnada devrin meşhur âlimlerinden Nakşi-bendî tarikatının Halidiyye kolundan Gümüşhanevidergâhı kurucusu ve şeyhi Ahmed Ziyaeddin Efendi iletanışmış ve talebesi olmuştur. Kendisinden hem hadisilminden “icazet” ve hem de manevi eğitimini tamam-layarak “irşad” yetkisi almıştır. Ayrıca Ahmed ZiyaeddinGümüşhanevi'nin vefatından sonra üçüncü halifesiolarak dergâhta görev yaptığını biliyoruz.

Ömer Ziyaeddin Efendi'nin II. Abdülhamid Han'ınuyguladığı politikalara ve saltanat hukukuna destekveren yazıları, yapılan seçimler sonrasında iktidaragelen İttihat ve Terakki yönetimince sakıncalı bulun-muş ve II. Abdülhamid'in tahtan indirilmesiyle sonuç-lanan 31 Mart vakasının (1909) ardından olayla ilgiliyargılanarak suçlu bulunmuştur. Sonuçta ceza olarakMedine'ye sürgüne gönderilmiştir. Bir müddet sonraMedine'de Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa ile tanışmış veO'nun daveti ile Mısır'a yerleşmiştir. Orada on yıl kadarkalmış ve bu arada saray hocalığı görevini yerinegetirmiştir. Kendisi 1912 yılında çıkan genel aftanyararlanarak tekrar İstanbul'da görev almak ister. O'nunbu talebi İttihat ve Terakki yönetimince dikkatealınmaz. Ancak 1919 senesinde I. Dünya Savaşısonrasında kendisine müderris olarak görev verilmiştir.

19.yüzyıl siyasi ortamı ve anayasa çalışmalarıhakkında geniş bilgi için bkz. Ahmet Altundere, Osmanlıİmparatorluğu'nda Özgürlüklerin Doğuşu, Doktora Tezi,İstanbul-1992

1908'lerin siyasi ortamındada taraflar arasında aynı gö-rüş birliğinin devam ettiğini, karşılıklı desteklerin büyükölçüde korunduğunu görmekteyiz. Bunun en önemlibelgelerinden biri döneminin büyük bilginlerindenÖmer Ziyaeddin Dağıstani'nin II. Meşrutiyet'in ilanıüzerine kaleme aldığı Mir'at-ı Kanun-i Esasi isimli eserdir.

Türk Anayasa Tarihinde

Yeri ve ÖnemiMİR'AT-I KANUN-İ ESASİ'nin

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Altundere

Page 124: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

124

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Ömer Ziyaeddin Efendi'nin düşünce yapısı ve çalışma-larına ilişkin Mısır'daki tutuklanma olayı da ilgi çekici-dir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Mısır'da işgalci olarakbulunan İngilizler Osmanlılara karşı savaşmak üzereasker toplamak isterler. Ömer Ziyaeddin Efendi bura-daki gazetelerde makaleler yazmaktadır. O'nun“Müslüman müslümanı öldüremez, silah atamaz, bubüyük bir günahtır, İngilizler tarafından kurulacak buorduya katılmayın” şeklindeki yazıları toplumda etki-sini gösterir. İngilizler orduyu oluşturmakta sıkıntıylakarşılaşınca Ömer Ziyaeddin Efendi'yi de bundansorumlu tutarlar ve kendisini hapse atarlar. Bir müddetburada hapis yatan Ömer Ziyaeddin Efendi, eskiHidiv'in İngiltere Kraliçesi nezdindeki girişimlerisonucu serbest bırakılmıştır.

İlmi kariyerini ve olayları yorumlayış şeklini göstermesibakımından Sultan Vahdeddin'le aralarında geçen şuolayı da not edelim: SultanVahdeddin bizzat kendisinegelerek şeyhülislamlık teklifinde bulunduğunda ÖmerZiyaeddin Efendi “işgal altında bulunan bir memle-kette fetva makamı işgal edilemez” diyerek bu teklifikabul etmemiştir. Kurtuluş savaşında Anadolu'dakiharekete destek vermiştir. Savaşın sonunu ve sonuçla-rını göremeden 1921 yılında 72 yaşlarında iken vefatetmiştir. (

)

İşte Mir'at-ı Kanun-i Esasi (Mir'at Arapça kökenli bir isimolup ayna anlamındadır), Ömer Ziyaeddin Efenditarafından 1908 yılında II. Abdülhamid Han'a destekolmak, II. Meşrutiyeti ve yeniden yürürlüğe konulananayasayı Abdülhamid'in İslam birliği projesi doğrul-tusunda değerlendirmek, yorumlamak, meşrulaş-tırmak ve Osmanlı coğrafyasında kamuoyu oluştur-mak amacıyla yazılmış bir eser konumundadır. Kitabındeğerlendirmeye esas aldığımız asıl nüshalarından biriSüleymaniye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. ÖmerZiyaeddin Efendi'nin yine aynı dönemde aynı amaç-larla “Hadis-i Erbain fi Hukukı's Selâtin” isimli bir kitapdaha yazdığını görüyoruz. Bu eserde de seçilmiş kırkhadis ile sultanların (yöneticilerin) hukuku ele alınarakincelenmiş, halife ve padişaha itaatin önemi vurgulan-mıştır. Bu eserin aslı da İ.Ü. Merkez Kütüphanesi'ndeTürkçe yazmalar bölümünde bulunmaktadır.

Kitabı yazım şekli ve planı bakımından ele alırsak ÖmerZiyaeddin Efendi'nin önce Kanun-i Esasi'nin ilgili mad-desinin metnini aynen yazdığını görmekteyiz. Buradamaddeler anayasadaki sırasına göre ele alınmıştır. Hermaddenin ve ilgili fıkrasının yorumu yapılırken delilolarak Kur'an-ı Kerim'den ayetlere, hadis-i şeriflere,geçmiş fıkıh ve fetva kitaplarıyla mecelleye sık sık atıftabulunulmuştur. Bu şekilde o maddede getirilen hük-mün hukukî dayanakları açıklanmaya çalışılmıştır.

Günümüz açısından da bir anlam taşıması itibarîylekonumuza örnek olarak Kanun-i Esasi'nin 1. Maddesinive bunun kitapta yorumlanış biçimini ele alabiliriz:Anayasanın bu birinci maddesinin metninde Osmanlıdevletinin toprak bütünlüğünü ele alınmaktadır.Maddenin hemen altında Ömer Ziyaeddin Efendi'ninhadisten ve fıkıhtan delil olarak kaynaklarını sırala-dığını görmekteyiz. Bundan sonra kendi yorumunuaçıklayarak“her bir köy veya her bir karış toprağın ayrıl-masının caiz olmadığını belirtmekte, bu topraklarınkorunması için düşmanın saldırması durumundamüdafaa ve mücahede edilmesinin farz-ı ayn (

) olduğu sonu-cuna varılmaktadır.

Açıklamanın devamında ise hukuk sosyolojisi bakı-mından ilginç ipuçları verebilecek şekilde din ve vatankonusundaki tartışmalara değinilmektedir: “Bazılarışimdi din kavgası yoktur, toprak kavgasıdır, derler”diyerek konuyu açan Ömer Ziyaeddin Efendi; “Bucahilâne bir sözdür”diyerek bu görüşe karşı çıkar. O'nagöre dinimize ve canımıza kötü niyetle saldıran düş-manlara karşı mücadele etmek nasıl farz ise dünya-mıza ve toprağımıza hücum ve taarruz edenlere karşımücahede ve müdafaa etmek de öylece farzdır. Ziradiyor, o topraklarda oturanlar devlet-i aliyyenin vatan-daşlarıdır. Ahalinin, vatandaşın korunması da hemdevlet ve hem millet üzerine farzdır.

Açıklamalarının sonunda ayrılıkçılarla ilgili olarakmaddi ve manevi yaptırıma ilişkin şu görüşlerini ortayakoyar: Milletin birliğini bozmaya kalkışanlar, idamedilip ölümle cezalandırılabilirler. Ayrıca milletin birlikve beraberliğinden velev bir karış olsun ayrılanların“murdar” (cahiliye ölümü) olarak vefat edeceği hük-müne varır.

Ömer Ziyaeddin Dağıstani'nin hayatı hakkındageniş bilgi için bk. Yusuf Ziya Binatlı, “Ömer ZiyaeddinDağıstani”, TDV İslam Ansiklopedisi, c.8, İstanbul-1993 /Süleyman Zeki Bağlan, “Ömer Ziyaeddin Dağıstani üzerineYusuf Ziya Binatlı ile yapılmış ropörtaj”, Büyük İslam veTasavvuf Önderleri Ansiklopedisi, İstanbul-1993 / Ö. ZiyaeddinDağıstani, Tasavvuf ve Tarikatlarla ilgili Fetvalar, çev. İrfanGündüz-Yakup Çiçek, Ankara-1986 / Arif Hakan Demirel, ÖmerZiyaeddin Dağıstani'nin Hayatı Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı,Y.Lisans Tezi, Ankara- 2006

Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunan Mirat-ı Kanun-iEsasi 95 sayfa olarak basılmıştır. Kitabın içeriğinde ilk

defa 1876 yılında hazırlanan ve l908 yılında yenidenyürürlüğe konulmuş bulunan Kanun-i Esasi'nin 119maddesi tek tek ele alınmış; her maddenin ve hattahemen her fıkranın İslam hukukunun temel prensiple-rine uygun olduğu ispatlanmaya çalışılmıştır. Bu hususkitabın en önemli özelliğidir. Bu nedenle olsa gerektir kidaha kitabın ön yüzünde ve başlığının hemen altındabu açıklamaya yer verilmiştir.

hermüslümanın yapması zorunlu olan farz

Page 125: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

125

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Eserde Memalik-i Devlet-i Osmaniye, Tebaa-i Devlet-iOsmaniye'nin Hukuku Umumiyesi, Vükelay-ı Devlet,Memurin, Meclisi Umumi, Heyet-i Ayan, Heyet-iMebusan, Mehakim, Divan-ı Ali, Umur-u Maliye,Vilayat,Mevadd-ı Şita başlıkları altındaki anayasanın 119maddesinin tamamı aynı yöntem ve bakış açısıylaincelenmiştir.

Tamamlayıcı bir bilgi olarak açıklamakta yarar görüyo-rum. Bu anayasa (Kanun-i Esasi); 1909 tarihinde esaslıbir değişime uğramış, daha sonra da yapılan bir takımdeğişikliklerle birlikte 1921 yılına kadar yalnız başınayürürlükte kalmıştır. 1921 tarihinde Teşkilat-ı EsasiyeKanunu kabul edildikten sonra ise 1924 tarihine kadarbu kanunda yazılı olmayan hükümleri itibariyle uygula-maya devam edilmiştir. 1924 tarihli Teşkilat-ı EsasiyeKanunu'nun yürürlüğe girmesiyle birlikte meriyetinitamamen yitirmiştir. (Kanun-i Esasi'de yapılandeğişiklikler hakkında geniş bilgi için bk. AhmetAltundere, Kanun-i Esasi'nin uğradığı değişiklikler,Y.LisansTezi, İstanbul-1984)

Bu bilgiler ışığında yaptığımız değerlendirmelerleyazımızı sonlandıralım:

1- Türkiye'nin iki asrı bulan yazılı anayasal metin hazır-lama tecrübesi vardır. İlk yazılı anayasamız ise Sultan II.Abdülhamid zamanında hazırlanmış (1876) ve ilkuygulama tecrübeleri kısa dönemler halinde de olsaO'nun yönetimi sırasında gerçekleşmiştir. II. Abdülha-mid'in devlet siyaseti olarak uyguladığı İslam Birliğipolitikalarına tarikatların ve ulemanın destek olduğu-nu söyleyebiliriz.

2- Osmanlı yönetiminde öteden beri uygulanmaktaolan kuralların İslami yorum ve kaynaklarla meşrulaş-tırılması çalışmalarına devletin son dönemlerine denkdüşen anayasa çalışmalarında da rastlamaktayız. Bubakımdan Mirat-ı Kanun-i Esasi, II. Meşrutiyet'in ilanısonrasında anayasanın ve meşruti rejimin halk nez-dinde meşruiyeti ve anayasanın İslam Birliği siyasetiçerçevesinde yorumlanması bakımından önemli roloynamıştır.

3- Türk anayasaları içinde imparatorluk vizyonuylahazırlanmış tek anayasa Kanun-i Esasi olmuştur. Cum-huriyet döneminde hazırlanan diğer anayasalarımızulus devlet oluşturma idealiyle hazırlanmıştır. Dünya-daki mevcut siyasi gelişmeler de dikkate alınarakTürkiye'nin bölgesel bir güç ve küresel bir aktör olmahedefinin ortaya konduğu bir ortamda yeni hazırla-nacak olan anayasanın Türkiye'nin önünü açacak birvasıfta olması önemlidir. Bunu gerçekleştirmek içinyeni anayasa insanı önceleyen ve azınlık hukukunugözeten bir mantıkla hazırlanmalıdır.

4- Bugüne kadar her yirmi otuz yılda değiştirilen ana-yasalar bize daha kısa, halkın taleplerine uygun veözgürlükçü anayasaların hazırlanmasının gerekliliğiniortaya koymuştur. Anayasa yapımında kendi millideğerlerimizin de evrensel hukuk ilkeleriyle birliktedikkate alınma zorunluluğu vardır. Konuyla ilgili ger-çekleştirilecek çalışmalarda olumlu ve olumsuz yönle-riyle kendi hukuk tarihimizin tüm birikimleri özenleincelenmeli ve yeni anayasa yapımında bunlardanistifade edilmelidir. Anayasanın yapımı ve uygulanmasıaşamalarında kamuoyu etraflıca bilgilendirilmeli,toplumun katkısı ve desteği önemsenmelidir.

Page 126: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

126

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

1982 Anayasası bugüne kadar defalarca değiştirilmişolmasına rağmen 12 Eylül Hukukunun gölgesindenkurtulamamıştır. Bugüne kadar yapılan değişikliklerpek çok olumlu yan içerse de ülkemizin sürekli değişenve gelişen ihtiyaçları karşısında yetersiz kalmıştır.Mevcut anayasanın ihtiyaçlara cevap verememesininbaşlıca sebeplerinden biri anayasanın devlet ile bireyarasında, devleti korumak adına devlet lehine birseçim yapmasıdır. Bu seçim, bireylerin temel haklarınıngereğinden daha fazla sınırlanıp, yasaklanması sonu-cunu doğurmuştur.

Konfederasyonumuz, 1982 Anayasası ve 12 EylülHukuku ile işçinin ve vatandaşın elinden alınan hakla-rın hazırlanacak yeni anayasa ile tekrar kullanılabilirhale geleceğine; ülkemizin ve tüm vatandaşlarımızınçağdaş dünyada hak ettiği saygın konuma kavuşa-cağına inanmaktadır.

Bu bağlamda Konfederasyonumuz; cumhuriyetimizintemel niteliklerini düzenleyen hükümler tartışmayaaçılmadan, çağdaş ve demokratik ilkeleri benimseyen,bireysel özgürlükleri esas alan, hukukun üstünlüğütemeline oturan, erkler arasındaki denge ve ahengikoruyan, uygarlık yolunda değişime ve gelişime açık,toplumumuzun temel değerleriyle bütünleşmiş,demokratik, ekonomik ve sosyal hakların özgürcekullanılmasına imkân sağlayacak bir uzlaşıyı esas alananayasa hazırlıklarına katkı vermeye hazırdır.

Devletin asıl varlık nedeni, toplumu oluşturan tümbireylerin refah ve huzurudur. Bu nedenle yeni hazırla-nacak anayasa toplumun tüm kesimlerinin temel hakve hürriyetlerini teminat altına almalıdır. Yeni hazır-lanacak anayasa bu yönü ile çağdaş demokrasilerintemel ilke ve kurumlarının tamamını kapsamalı, özel-likle demokratik yapının oluşmasına katkı sağlayansivil toplum kuruluşları faaliyetlerinde desteklenmeli,çeşitli kesimlerinden bireylerin veya grupların sözsöyleme ve siyasi katılım hakları genişletilmelidir.

Bu çerçevede beklentimiz; TBMM tarafından hazırla-nacak yeni anayasanın, öncelikle tüm kesimleringörüşleri dikkate alınarak, toplumun ilerlemesine ayakuydurabilecek bir yapıda ve geniş bir tabana inşaedilmesidir. Hazırlanacak yeni anayasa, detay değilçerçeve düzenlemeler içermeli, detay unsurlar hukuktekniği gereğince kanunlara ve kanunlar hiyerarşisinitakip eden diğer normlara bırakılmalıdır. Kuşkusuz ki,detayı olmayan anayasayı“ ”,“ ”ve“ ” bir metin olarak algılamak da doğru değildir.Anayasanın az madde içermesi veya kısa olması, ana-yasanın içinde bulunmasına gerek olmayan, doğrudankanunla düzenlenebilecek hususların anayasa metni-ne dahil edilmemesi anlamındadır.

Bu bağlamda anayasa içinde yer alacak konularülkemizin demokrasi birikimi ve yaşanan deneyimlergöz önünde tutularak; devletimizin organ ve çatısı ilekişilerin temel hak ve özgürlük alanlarını ve buna bağlıolarak siyasal, ekonomik ve sosyal haklar gibi alanlarıdüzenlemeli, ikincil derecedeki konular kanunlarabırakılmalıdır. Ancak, tüm bu çalışmalar yapılırkenözellikle örgütlü kesimler olmak üzere toplumun tümkesimlerinin bu sürece etkin katılımlarının sağlanma-sına, şeffaf ve demokratik bir tartışma sürecininişletilmesine azami ölçüde özen gösterilmelidir.

1982 anayasasında, işçilerin örgütlü yapıları olansendikaların hareket alanları daraltılmıştır. İşçilerin hakve özgürlükleri, anayasadan başlayarak, anayasanıntemel mantığını esas alan yasakçı çerçeveye sığdırılankanunlarla kısıtlanmıştır. Özellikle grev hakkınınkullanımı 1982 anayasası ile kâğıt üzerinde bırakılmış,“grev hakkı” kullanılamaz hale getirilmiştir. Bu yakla-şımın sonucu olarak “grev hakkı”; “menfaat grevine”indirgenmiş, “hak grevi” yasaklanmıştır. Sendikalhakların kullanımı bir bütün olup, hak grevinin olma-dığı bir sistem eksik ve sakattır. Kaldı ki hak grevininyasaklanmasıyla çalışma barışı sağlanmış da değildir.

az madde içeren kısaöz

Av. H. Ferhan TUNCEL / TÜRK-İŞ Hukuk Danışmanı

Nasıl Bir Anayasa?

Page 127: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

127

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

İşçiler açısından 1982 Anayasasının yarattığı ve önemlihak daralmalarının yaşandığı diğer bir nokta, düşünceve ifade özgürlüğünün birlikte kullanılmasının somutifadesi olan toplantı ve gösteriş yürüyüşlerinde karşıla-şılan olumsuz tablolardır. İfade özgürlüğünün gerekbireysel ve gerekse toplu kullanımı demokratik toplumolmanın en önemli unsurlarından biridir. İfade özgür-lüğü ancak yasayla belirlenen istisnai hallerde sınırla-nabilir. Bu haller dışında esas olan bu hakkın özgürcekullanımıdır. İfade özgürlüğünün birlikte kullanımı,sadece toplumun örgütlü kesimleri için değil, geçiciolarak bir araya gelen ve barışçıl yollarla sesini duyur-maya çalışan örgütsüz kişiler içinde serbest (

) olmalıdır. Demokratik düzenlerin belirleyiciözelliklerinden biri de, temel insan hakkı olan düşünce,inanç ve kanaatlerin bireysel ve kitlesel olarak açıklan-masında, yayılmasında ve örgütlenmesinde çoğulcuyapıyı oluşturmaktır. Bu sayede demokratik toplum vehukuk düzeni sağlıklı olarak yaşayacak ve gelişecektir.Sivil toplum örgütleri demokrasilerin vazgeçilmezkurum ve kuruluşlarıdır. Bunlar, toplumun tamamınıilgilendiren konularda kamuoyu oluşturmak ve temelhakların korunup geliştirilmesini sağlamak amacıylarahatça faaliyette bulunabilmeli, özellikle toplantı vegösterileri haklarını serbestçe kullanabilmedirler. Siviltoplumun önüne konan engeller, onun işlevini zayıfla-tarak sonucu itibari ile demokrasiye zarar vermektedir.

Hazırlanacak yeni anayasa, çalışanlar açısından;özellikle işçi-işveren arasında kalıcı bir barışın sağlana-bilmesi için uluslararası normların benimsediğihükümlere dayalı, çalışanların örgütlenme ve topluhareket edebilme haklarına imkân veren bir felsefeyesahip olmalıdır. Uluslararası sözleşmelerle iç hukukunbir parçası haline gelen sosyal hakların kullanımı eksik-siz bir şekilde anayasal güvence altına alınmalıdır. Bubağlamda, 2004 yılında mevcut anayasamızın 90.maddesinde yapılan bir değişiklik ile usulüne göreyürürlüğe konulmuş temel hak ve hürriyetlere ilişkinmilletlerarası andlaşmalarla, kanunların çatışmasıhalinde, milletlerarası andlaşma hükümlerinin esasalınacağı ilkesi kabul edilmiştir. Hazırlanacak yenianayasada bu hüküm daha da geliştirilmeli ve “temelinsan hak ve özgürlükleri” kavramı içerisinde olduğukabul edilen çalışma ve sözleşme hürriyetlerinin de bukapsam dâhilinde olduğu açıkça belirtilmelidir. Temelhak ve hürriyetler geniş kapsamlı düşünülmeli, çalışmave sözleşme hürriyetleri de etkili olarak güvence altınaalınmalıdır.

Temel insan hak ve özgürlüklerinin biçimlendirilme-sinde Avrupa Sosyal Şartına konulan çekinceler kaldı-rılmalı; adil ücret, örgütlenme ve toplu sözleşme

haklarına ilişkin maddeler işlerlik kazanmalıdır.

Çalışma hakkı, onurlu iş çerçevesinde uygun çalışmakoşullarında insanca yaşamayı sağlayacak sosyalhaklar ile bütünleşmelidir. İnsan onuruna yakışır iş veinsan onuruna yakışır bir yaşam sağlamak için başta işgüvencesi, sosyal güvenlik ve sağlık hakkı, iş sağlığı vegüvenliği hakları gibi özü insanı korumaya yöneliktemel haklar anayasal güvence içersinde geliştiril-melidir.

Her türünden ayrımcılıkla mücadele etme ve eşitliğisağlamak için fiilen gerçekleştirilebilir önlemler alın-malıdır. Elverişsiz konumda bulunan; yaşlılar, engellilerve çocuklar için özel güvenceler sağlanmalı; sosyalgüvenlik ve sağlık hakları piyasa koşulları adı altındazedelenmemelidir. Sosyal hakların sağlanabilmesindekaynakların yetersizliği ölçü olmaktan çıkarılmalı,“Sosyal Devlet” ilkesi tam olarak hayata geçirilmeli, içidoldurulmalı ve çalışanların aileleri ile birlikte insanonuruna yaraşır bir hayata kavuşmalarını sağlayacakdüzenlemeler yapılmalıdır. Tüm bunlar içinde önce-likle vatandaşlık bilinci benimsetilmeli, böylelikle ana-yasa ile devlete yüklenen ekonomik ve sosyal ödevler,kişiler tarafından takip ve talep edilebilir hale getiril-melidir. Bu çağdaş demokratik toplum düzeniningüvencesidir.

Öte yandan, işçi-memur ayrımı tartışmaları sonlan-malı, “memur” tanımı açık ve kesin ifadelerle hükmebağlanmalıdır. Bir başka ifade ile kamu hizmetleriningerektirdiği asli ve sürekli devlet işlerini kamu erkikullanma yetkisinde dayanarak yürütenler “memur”olarak istihdam edilmeli, bunun dışında kalanlar kamuhizmeti görseler bile işçi sayılmalıdırlar.

;

Bugüne kadar yapılan tüm değişikliliklere rağmen 12Eylül'ün anti-demokratik etkilerinden arındırılamayanAnayasamızın değiştirilmesi artık kaçınılmazdır. Bunedenle yeni Anayasa hazırlıklarını olumlu bir girişimolarak değerlendiriyoruz. Hazırlanacak yeni Anayasaevrensel demokrasi ilkelerine, ILO sözleşmeleri ve tav-siye kararlarına, onaylanmış diğer uluslararası sözleş-melere ve tam üyelik için başvurduğumuz AvrupaBirliği (AB) standartlarına, tüm maddeleri ile AvrupaSosyal Şartına uygun olmalıdır. Yeni anayasamızdasendikal hak ve özgürlükler en güçlü şekilde güvencealtına alınmalı, çoğulcu, özgürlükçü ve parlamenterdemokrasi, tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçiril-melidir.

kullanı-labilir

Sonuç olarak

Page 128: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

128

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Ülkemiz gündemine seçim sonrası yeniden oturananayasa tartışmaları bizi aşağıdaki görüşlerimizi sizinlepaylaşmaya sevketti.

Bir ülkede, devletin yapısını, yönetim sistemini, kamuhizmetlerinin ifası için gerekli kurum ve kuruluşlarınstatüsünü, millet-devlet münasebetini, kurumlar arasıilişki ve hiyerarşiyi, devlet erkini millet adına kulla-nacak kişilerin göreve gelmesine dair usulleri, temelhak ve özgürlükleri belirleyen üst hukuk normunaanayasa denir.

Anayasaların ülkedeki vatandaşların kendi aralarındaaktettikleri sosyal sözleşme olduğu kabul edilir.Böylece meşruiyeti sağlanmış olur. Nitekim ihtilâlpaşalarının çoğunluğu sivil uzmanlara! hazırlattıklarıanayasalar bile sadece “meşru olsun diye” halkoyunasunulur. Ayrık örnekler olsa bile, bizim kudretli konsey-lerimiz bir“bildiri”ile“işte anayasanız”dememişlerdir!

Teorik tartışmaları bir tarafa bırakarak; ülkemiz örneğibir anayasanın önemi bakımından iyi bir laboratuardır.Mesela; sened-i ittifak, tanzimat, meşrutiyet, cumhuri-yet döneminde 23 ve 24 anayasaları, tek parti dönemi,60 ihtilali ve 61 anayasası, 70 muhtırası ve anayasatadilleri, 80 ihtilali ve 82 anayasası, 28 şubat moderndarbesi, 27 Nisan e-muhtırası, 367 tartışmaları, ABmacerasına paralel ve İMF direktiflerine ram uyumpaketleri/ Derviş kerametleri!, 2007 seçimleri sonrasıyaşananlar, anayasa mahkemesinin kendisini fiilisenato olarak ihdası, mini paketler, temelli değişiklik veyeni, demokrat sivil anayasa istekleri, uzlaşma-uzlaşa-mama kavramları etrafında doğru analizler anayasanınne kadar önemli olduğunu ortaya koyar.

Daha somut olarak; ülkedeki iktidar krizleri, ekono-mideki perişanlık, çiftçiyi-köylüyü perişan eden üstkurullar, eğitimi-yüksek öğretimi hercümerç edenYÖK,kardeş kavgası, geciken veya hiç tecelli etmeyen ada-let, yüksek yargı, devlet içinde hikmeti sorgu-lan/a/mayan kişi ve kurumlar, çöken bireysel ahlâk,çatırdayan aile, sivil-asker bürokrasinin ve bir kısımzadeganın buyrukları,... hepsi devletin yapısı, işleyişi ve

denetimine dair temel norm olan anayasa iledoğrudan ilgilidir.

Bu arada; salt metin olarak anayasanın değiştirilmesi,sorunları sihirli bir değnek gibi çözmeye yetmez.Elbette anayasanın metni önemlidir. Ama yönetenle-rin, yorumlayanların insana, devlete, özgürlüklere,hukuka, adalete, ahlâka, meşru kazanç anlayışına…dair temel bakış açılarının değişmesi, insanîleşmesi,yerelleşmesi, millileşmesi, medenîleşmesi gerekir.

Ayrıca; top yekûn insanların bu konuda yüksek birbilince kavuşması gerekir.

Yine teorik asli kurucu-tali kurucu iktidar tartışmalarını,tarihsel süreçteki farklı uygulamaları anayasa yapıcı-ların dikkatlerine havale ederek; mevcut parlamen-tonun yeniden ve yeni bir anayasa yapması bir yololabileceği gibi, görevi sadece anayasa yapmaktanibaret bir kurucu meclis seçimi de mümkündür. Bizcesadece anayasa yapacak bir meclisin millet tarafındanseçilmesi daha elverişli belki de yegâne yoldur. Çünkü;

Mevcut iktidar milletin bu alandaki ihtiyacını vetalebini bihakkın algıla/ya/mamış görünmektedir.Anamuhalefet “istemezük” anlayışında ısrarlıdır.Parlamento içindeki siyasi partiler de iktidar ve anamu-halefet partilerinden çok farklı değildir. Parlamentodışı muhalefetten ciddi hazırlık ve teklifler sunulmuşolması sevindiricidir.Bu yazının kaleme alındığı tarihteparlamento içindeki tüm partilerin uzlaşma komisyo-nuna üye vermiş olmaları sevindirici olmakla birlikte;en son değişiklikte grupların sergiledikleri yaklaşım-ların yeniden tezahüründen ciddi endişemiz vardır.

12 Haziran öncesi parlamentonun “anayasa yap-ma/değiştirme refleksi” ilgili bazı parlamenterlerin vesiyasi gözlemcilerin, hatta salt hukuk mesleği açısın-dan bakanların tabiri ile “felç olmuş” durumda idi.Buparlamentonun aynı akıbete uğramamasını dilemek-teyiz. Bunun sorumluluğu da öncelikle parlamenter-lere, sonra da siyasi gruplara aittir.

Anayasa Nedir:

Anayasa Neden Önemlidir:

Anayasa NasılYapılır:

a-

b-

Av. Abdullah Arar

Yeni Bir Anayasa Üzerine

Page 129: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

129

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

c-

d-

Kurucu Meclis/Anayasa MeclisiSeçimine Dair Teklifler:

1-

2-

3-

4-

5-

6-

Anayasanın İçeriğine Dair:

devlet mi millet mi

2-

a-

b-

c-d-e-

3-

4-

5-

Bu parlamentoya düşen tarihi görev bütün siyasigruplarla birlikte “anayasa için kurucu meclis” seçimi,üye sayısı, seçim usulü, çalışma süresi, referandumusulüne dair yasa düzenlemektir. Bunun için mevcutanayasada yapılacak bir madde değişimi yeterlidir.

Meclis dışı muhalefete, sivil inisiyatiflere, akademikçevrelere de, kamuoyu bilgilendirme/oluşturmamekanizmalarını kullanarak; hem parlamentoya tarihigörevini hatırlatmak, milletin talep ve ihtiyacını yükseksesle ifade etmek hem de süreci desteklemektir.

Kurucu Meclis'in verimli çalışması için ve kendi içindekuracağı komisyonlar da dikkate alınarak 300-350üyeden teşekkülü öngörülebilir.

Bu Meclis, tüm siyasi partilerin aday göstereceği vekampanyasının konusu “sadece nasıl bir anayasa öne-rildiği” olan ve en az 2 aylık propaganda dönemineimkân tanıyan bir takvim sonucu yapılacak seçimle oluş-malıdır. Bu propaganda döneminde, kamu ve özel tümbasın yayın kuruluşları eşitlik ilkesi içinde(iktidar-muha-lefet ayrımı olmadan) tüm siyasi partilere en geniş zemi-ni sağlamalıdır. Akademik çevreler ve sivil toplum kuru-luşları da bu zeminden azami istifadeyi sağlamalıdır.

Seçim çevresi olarak da, mevcut il esaslı seçim çev-resi yerine, meclis üyesi/seçmen oranına göre seçimçevreleri oluşturulmalıdır. Bu seçim çevrelerindensadece bir üye seçilmelidir. Yani kurucu meclis meselâ300 üyeli olacak ise 300 seçim çevresi ihdas edilme-lidir.Dar bölge/iki turlu seçim ile göreve gelmelidir.

Kurucu Meclis, içtüzüğünü ve komisyonlarını oluş-turmalı, ara vermeden çalışmalıdır.

Kurucu Meclis'in anayasa yapma ve halkoyunasunma süresi azami 1 yıl olmalıdır.

Kurucu meclis üyelerinin özlük hakları, yasamadokunulmazlığı, uzman ve yardımcı personel istih-damı, kamu ve özel basın-yayın kuruluşlarında tartışmazemini bulmaları, mukayeseli hukuk incelemesi rapor-ları düzenlettirmeleri gibi konularda geniş güvence veyetkileri olmalıdır.

1- Öncelikle “ ?”- “ ?” tartışması, “dev-letin, millet için(

)gözetilerek sona erdirilmelidir. Böylece, ferden ferda mil-let, kendi iradesine ve diğerlerinin iradesine duyduğusaygının bir tezahürü olarak devletine sahip çıkacaktır.Yoksa, “bu devlet bana değil, şuna şuna hizmet diyor,öyleyse bana ne vergiden, bana ne duyarlılıktan tutun,bu hükümet devrilmeli, bu devlet yıkılmalı”ya varantutumlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olur.

Ferdin ve toplumun gelişmesi ve ihtiyaçları donduru-lamayacağına göre, anayasada “değiştirilemez hüküm”

fobisi aşılmalıdır. Elbette arzulanan şey, anayasaların,kısa aralıklarla yamalı bohçaya dönmesi değildir. Bununyolu da akılla, hikmetle, bizim ve tüm insanlığın ortaktecrübesinden azami istifade ile ve geniş bir öngörü ileanayasa yapmaktır. Burada;

Rejimin ana karakterinin millet iradesi esaslı cumhu-riyet rejimi olması,

Milletin tüm kesimlerinin eşit ve 1. sınıf vatandaşolması,

Hiçbir gerekçeyle negatif ayrımcılık yapılamayacağı,Ülkenin bütünlüğü,Resmi dil, İstiklal marşı, bir zorunluluk olarak ifade

edilebilir.

Buna mukabil tanımsız bir laiklik anlayışının, ülkemizdene kadar sanal sebeplerle çıkartılan esaslı sorunlara ne-den olduğu gözetilerek; hiçbir dini inanç mensubunudışlamayacak, devlet etkinliğini de zaafa uğratmayacakbir tanıma kavuşturulması gerekir. Kaldı ki insanoğlu için“adalet” kavramından öte yönetim tabusu olamayacağıiçin, ille de kodlanmış zihinlerle hareket etmek yerine,maslahat kuralı mucibince elverişli tanımı bulunama-yacak ve şunca farklı uygulaması olan laiklik ilkesininvazgeçilmezliği de söz konusu edilmemelidir.

Aslolan milletin iktidarını sağlamak ve sürekli kılmakise, halkın tüm etnik unsurları ile, tüm inanç ve sosyalkesimleri ile güven içinde, barış ortamında, her birisinineşit ve özgür olarak yaşayabileceği; akıl, mal, can, din venesil dokunulmazlığı çerçevesinde hayatlarını sürdüre-ceği, yönetime katılacağı, denetleyebileceği mekaniz-maları oluşturan; fertlerin kendi aralarında ve devletkurumları arasındaki ihtilâfların âdilâne ve süratle çözü-me kavuşturulduğu mekanizmaların kurulmasına daya-nak bir anayasa oluşturulmalıdır.

Anayasada mutlaka, millet denetimine kapalı,layüsel kurum ve kişilerin oluşmasının önüne geçilmeli,hikmet-i hükumet gerekçesi ile hukuksuz işlem veeylemlere engel olunmalı, kamu yetkilerinin amaç dışıkullanımının/keyfiliğin önüne geçilmeli, kamu görevli-lerinin (

) görev yetki ve alanlarında etkin, verimli veadil hizmet görmekten başka ve hukuka, ahlâka uygundavranmaktan öte imtiyazının ve dokunulmazlığınınolmadığı belirginleşmelidir.

Anayasada nihayet; cumhuriyet rejimi çerçevesindeparlamenter demokrasi veya başkanlık sistemi, yasamameclisi, yürütme organı, seçimler, siyasi partiler, merkezive yerel yönetimin ana çerçevesi belirlenmelidir. Elbetteanayasalar bir kanun veya tüzük gibi uzun hukuk me-tinleri değil, işin esas çerçevesini, felsefesini ortaya ko-yan sade, kısa ve anlaşılır metinler olmak durumundadır.

Artık bu milletin, erken kalkıp ihtilal yapanlarınca veyaVaşington, Brüksel dayatmaları ile değil, kendi özgüriradesi ile ve barış içinde anayasa yapabileceğinigörmek nasip olur temennisi ve başka vesileler ile bukonuya yeniden dönmek umudu ile.

milletin adalet, özgürlük, refah vegüvenlik içinde maddi-manevi varlığını koruma ve geliş-tirme amacına hizmet eden şahsı manevi olduğu

yasama meclisi üyeleri, bakanlar yargıçlar,askerler, belediye başkanları ve tüm sivil-askerbürokratlar

Page 130: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

130

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Milletlerin ve devletlerin yıldızının parladığı zamanlarvardır. Dünyadaki gelişmeler, devletimize gösterilenilgi, toplumların beklentilerine bakıldığında böylesinebir döneme girdiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.Ülkemiz de tüm kesimleriyle bu süreci en iyi şekildedeğerlendirme arzusu içerisinde gayretlerini sürdü-rüyor. Bu çabalar içerisinde mevcut anayasanın ihtiyaç-lara cevap veremediği, değişim ihtiyacı olduğu hemenhemen tüm kesimler tarafından dile getirilmektedir.Hatta yepyeni bir anayasanın gerekliliği çok genişkesimlerde kabul görmektedir. Bu sebeple önümüz-deki dönemde anayasa konusu tüm ülkeyi meşguleden en önemli konu haline gelecek gibi görünmek-tedir. Anayasanın yeni bir anlayışla ele alınması hattayeni bir anayasa yapma ihtiyacını doğuran birçoksebebin yanında küreselleşme denilen dünyadaki hızlıdeğişim ve dönüşümü yakalamak bakımından daönemli bir gereklilik olduğunu gözden ırak tutmamakgerekir.

Zira dünya eskidünya değil, baş döndürücü bir hızladeğişip dönüşüyor. Ulaşım ve iletişim araçlarının yay-gınlaşması ve çoğalması sonucu farklı medeniyetemensup insanlar arasındaki farklılıklar azaldığındandoğal olarak toplumlar ve devletler arasında da farklı-lıklar azalmaktadır. Hatta teknoloji ve bilim alanlarındada farklılıklar giderek ortadan kalkıyor denilebilir.

Küreselleşme denilen bu olgu aslında tarihi süreçiçerisinde kendi dinamikleri ile devam ediyordu. Bunuinsanlık gelişiminin doğal sonucu olarak görmekgerekir. Öte yandan can ve mal güvenliği, yeni pazarihtiyacı diğer büyüme ihtiyacı özellikle de sömürge-cilik gibi nedenlerle birçok devletin askeri güce dayalıdünyaya hakim olma arzuları hep oldu. Atilla'danbüyük İskender'e, Fatih'den, Napolyona, Kanuni'denHitlere her biri farklı niyet ve saikle de olsa dünyayahakim olma arzu ve çabaları olmuştur. Bu gayretler

beklide küreselleşmenin nihai hedefini bize göster-mektedir. İstanbul'un önemini ve güzelliğini vurgula-mak için söylemekten keyf aldığımız “dünya bir devletolsaydı bunun başkenti İstanbul olurdu.” sözüNapolyon tarafından hangi niyetle söylenmiştir? Fatih,Kanunî ilayı kelimetullah-nizamı alem adına bunu ger-çekleştirmeye çalışmaktaydı. Kısaca hepsinin görülenveya görülmeyen amacı farklı olsa da yaptıkları küreselbir dünyaya kurmaktı ve hepsinin gayretleri şu veya buölçüde güce dayanmaktaydı. Ancak küresel bir dün-yayı barışçıl yolla gerçekleştirme düşüncesi ilk İslami-yetle doğmuştur diyebiliriz. Zira, İslamiyet bir toplulukveya kesime değil tüm insanlık için gelmiştir. Söylem-leri büyük ölçüde tüm insanları hedef almaktadır.

İşte doğal olarak seyreden bu süreç endüstri devrimiile farklı bir boyut kazandı ve büyük bir hıza ulaştı.Özellikle elektroniğin, bilgisayarın kullanımı ile tekno-lojiler arasındaki fark azalmaya başladı. Teknolojidekibu gelişme iletişim ve ulaşım alanlarındaki gelişmeyezemin hazırladı. Tüm bu gelişmeler süreci baş döndü-rücü hıza ulaştırdı. Kısaca tüm alanlarda benzerliklerartmaya farklılıklar azalmaya başladı.

Bugün saat üreten teknoloji ile otomobil teknolojisi,gıda teknolojisi ile tekstil teknolojisi arasında fazla farkkalmadı. Hepsinde bilgisayar ve bilişim teknolojisi,yazılım var. Artık herhangi bir şeyi kimin bulduğuönemli olmaktan çıktı. Mucitleri tanımıyoruz. Bunlarıen iyi şekilde günlük kullanıma aktaran firmaları veonların ürünlerini tanıyoruz. Bu anlamda ülkelerinmarka üretmeleri gelecekleri açısından çok önemlidir.

Bilim teknolojideki farklılıklar azalırken maddeler ara-sındaki farklılıklar da nano teknoloji ile âdeta anlamsızhale geleceğe benziyor. Çünkü değişik maddelerdenalakasız birçok ürün yapmak mümkün olacağı ifadeediliyor.

Niçin Yeni Bir Anayasa

Hürrem Aksoy / Arnavutköy Kaymakamı

Page 131: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

131

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

İnsanlar arasındaki farklılıklarda giderek azalıyor.Değişik milletlere mensup kişiler arasındaki ilişkilergeliştiği oranda bu farklılıklar daha da azalacaktır. Artıkyabancı kişilerle tanışmak, arkadaşlık, dostluk kurmaksıradan hale geldi. Şimdi sivil toplum örgütleri vasıta-sıyla ilişkiler ortak proje ve ilişkilerle toplumsal bera-berlik aşamasına ulaşmıştır. Bu noktada dil ve din millikimliğin sürdürülmesi açısından hayati unsur olduğugörülmektedir. Öte yandan sosyal bünyeyi güçlen-dirilmesi diğer bir, çok önemli unsur olarak karşımızaçıkmaktadır.

Bu sürecin en önemli sonuçlarından birisi de devlet veyönetim sistemleri arasındaki farkların da giderek azal-masıdır. Birinci dünya savaşından sonra hızlananküreselleşme komünist devrimle hız kesmişti çünküliberal ekonomiye alternatif ve aynı zamanda siyasalsistem iki kutuplu dünyaya yol açmıştı. SovyetRusya'nın yıkılması ile bu ikilik sona ermiş liberaldemokratik sistem üstünlük sağlamıştır. Bununsonucu olarak küreselleşme yeniden hız kazanmıştır.Öte yandan demir çelik alanında işbirliği ile başlayanAvrupa'da ki ülkelerin ilişkileri bu gün sınırların kaldı-rılması ortak para birimi den federe bir devlet gibiyönetilme aşamasın varmıştır. Artık serbest ekono-miye dayanan liberal ekonomi ve bunun siyasal siste-mi demokrasi ortak yönetim olarak üstünlüğünüsağlamıştır. Dünyanın egemen siyasal yapısı budur busisteme uygun olmayan yönetim şekilleri varlıklarınısürdürememektedir. Çin bu dönüşümü kendi şartlarıçerçevesinde gerçekleştirmiş bu gün dünyanı sayılıgücü haline gelmiştir. Yine Rusya bunu başarmıştır.Kısaca Uluslararası sistem liberal ekonomi vedemokrasi ekseninde entegrasyonu arzulamaktasistem farklılıklarını kabul etmemektedir. Ortadoğu'dayaşananları, İslam coğrafyasındaki sıkıntıları bir de buaçıdan değerlendirmek yerinde olur sanırım .

İşte böylesine baş döndürücü hızla değişiminyaşandığı bir dönemde ülkemiz, bu değişim ve dönü-şüme, soğuk savaş döneminde yani küresel gelişiminengellendiği dönemin anlayışına göre yapılmış biranayasa ile ayak uydurmaya çalışıyor. Bu durumda ısraretmek bir insanın elini kolunu bağlayarak bir kavgayakatılması gibi bir şey, buda akıllı bir kişinin harcı olmasagerek. Baktığımızda, mevcut anayasanın hazırlandığıdönemde serbest piyasa ekonomisi henüz benim-senmiş bile değil. Yokluk ve kıtlıkların sonrasındamecburen yirmi dört ocak karalarıyla kısmen uygula-maya konulmuş. Oysa serbest piyasa küresel dünyanın

olmazsa olmaz ilkelerinden birisi. Dönemin en revaçtasöylemlerine baktığımızda biri“batı kulüp doğu kulüp”bir diğeri “her şey Türk için Türk'e göre Türk tarafındanyapılmalı” idi. Bu gün bu söylemleri ağzına alan bileyok. Böyle bir anlayışların ağırlıklı olduğu bir dönemdeyine bir askeri darbe sonrası askeri bir yönetim döne-minde hazırlanmış bir anayasanın günümüz ihtiyaç-larına cevap vermesini beklemek anlamsızdır.

Anayasamızın böylesine değişen ve dönüşen dünyadabölgesinde bir güç olan ve dünyada sözü dinlenir birülkeye yakışır nitelikte olması gerekir. Çevresininkendisine yüzünü döndüğü beklentinin yüksekolduğu Türkiye cumhuriyeti çoktan geride kalmışşartların oluşturduğu yapılarla bu fonksiyonunu yerinegetiremez. Mevcut kazanımları, bilgi birikim ve tarihisorumluluğu ile küresel bir oyuncu olmaya aday birülke oyunu kurallarına göre oynamak zorundadır.Bunun başında dünyanın kabul ettiği evrensel kurallargelmektedir. Günümüz dünyasında bu ilkeleribenimsemeden bir ülkenin gelişimini sağlaması güçinsanını mutlu etmesi imkânsız gibi görünmektedir.Örnek olması liderlik yapması düşünülemez bile.

Tüm bunlar için kendisine yakışır, küresel değişim vedönüşüm sürecinde kendisine biçtiği role uygun, önü-nü açan, insanının mutluluğunu esas alan, toplumsaluzlaşısını yenilemeyi başarmanın morali ile ülkemizbüyük aşama kaydedebilir. Bu noktada başta iktidarolmak üzere siyasi partiler, sivil toplum örgütleriüniversiteler, toplum önderleri kurum ve kuruluşlar ileherkese önemli görev düşmektedir.

Anayasanın nasıl yapılması gerektiği ise diğer önemlibir husustur. Bu şüphesiz ilgililerin önerileri doğrul-tusunda belirlenmelidir. Ama mutlaka geniş katılımlıve uzlaşma ile ortaya çıkmış bir metni olmalıdır. İçerikolarak ise tüm toplumun istek ve beklentilerine göreşekillenmelidir. İnsan haklarına saygılı bireysel geliş-meyi destekleyici sosyal bünyemizi güçlendiren enönemli değerlerimizden olan dil ve dini koruyupgeliştirici içerikte olmalıdır. Yani büyük ekseriyetin bubenim diyebileceği ANAYASA olmalıdır.

Page 132: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

132

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Çeşitli gruplar tarafından hazırlanan anayasa taslakla-rında/görüşlerinde üniter devlet ve yerel yönetimleringüçlendirilmesi konusunda farklı şeyler söylenmekte-dir. Biz burada on iki kadar ayrı taslağın/görüşün yerelyönetimlerin güçlendirilmesi konusundaki düşünce-leri üzerinde duracağız. Özbudun, TBB, Mazlum-der,TÜSİAD, TESEV, SDE, TÖÜ, AÇG (Anayasa ÇalışmaGrubu) ile AK Parti, CHP, MHP ve BDP'nin Seçim Beyan-namelerindeki yerel yönetimlerin güçlendirilmesikonusundaki görüşlerini irdelemeye çalışacağız.

ise bu yazınınınkapsamı dışında olup ayrı bir araştırma konusudur.

anayasasınınbirinci maddesine göre ülkesiyle bir bütündür.

anayasası buna “milletiyle de” de ibaresini ekle-miştir. Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiylebölünmez bütünlüğünü düzenleyen hüküm, OsmanlıDevletinin son dönemlerinden itibaren yaşanan siyasîgelişmelere doğal bir tepki olarak şekillenmiştir. Dev-letin ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü ifade eden

Anayasasının ilk maddesi, Cumhuriyet döne-minde ulus-devletin inşasıyla birlikte milletin bütünlü-ğünü de içine alacak şekilde genişletilmiştir.

Bölünmez bütünlük ilkesinin anayasal boyut kazan-ması 1961 Anayasasının "

" hükmüne yerveren 3 üncü maddesiyle başlamıştır.

Bölünmez bütünlük ifadesi başka ülke anayasalarındada mevcuttur. Örneğin anayasasının 1nci mad-desine göre “

. anayasasının 5ncimaddesine göre Devlet başkanının görevi Fransa'nıntoprak bütünlüğünü korumaktır. anayasa-sının 2nci maddesine göre İspanya ülkesi ve milletiylebölünmez bir bütündür, devlet, bölgelerin özerklikhakkını tanır. Bu madde,

vurgulamaktadır. "

"

'nin 10ncu maddesine göre de toprak bütünlüğü,ifade özgürlüğünü sınırlayan bir nedendir.

Bu taslağın şöyledir; ”(1) TürkiyeCumhuriyeti, ülkesi ve milletiyle bölünmez birbütündür.” Taslağın idarenin kuruluşu ile ilgili

,“(1) İdare, kuruluş ve görevleriyle birbütündür ve kanunla düzenlenir. (2) İdarenin kuruluşve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetimesaslarına dayanır. (3) Kamu tüzelkişiliği, ancak kanun-la veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarakkurulur.” Bu maddenin gerekçesinde şu söylemler öneçıkmaktadır; “… (İ)darî teşkilâtlanmadaki bütünlüğünmutlaka her idarî görevin merkezden yerine getiri-leceği, diğer bir deyişle

. Bu bakımdan,merkezî idare ile onun dışındaki hizmet yerindenyönetim kuruluşlarını ve mahallî idareleri, kamu tüzelkişiliği ilkesine uygun olarak,

Ana-yasal vatandaşlık ve anadille eğitim

Ergun Özbudun'un Anayasa Önerisinde YerelYönetimlerin Güçlendirilmesi. 1876

devlet1961

1876

Türkiye Devleti, ülkesi vemilletiyle bölünmez bir bütündür

FransaFransa bölünmez, laik, demokratik ve

sosyal cumhuriyettir” Fransa

İspanya

İspanyolların ülkesi vemilletiyle bölünmez bütünlüğünün anayasanıntemelini teşkil ettiğini Anayasa,İspanyol Milletinin çözülmez birliği, bütün İspan-yolların ortak ve bölünmez vatanı üzerine inşa

edilmiştir; onu meydana getiren milliyetlerin vebölgelerin özerklik hakkını ve aralarındakidayanışmayı tanır ve güvence altına alır.

AİHS

3ncü maddesi

92ncimaddesine göre

bütün devlet fonksiyonla-rının merkeziyetçi bir yapı içinde icra edileceğidüşünülmemelidir. Devletin yerine getirmekleyükümlü olduğu görevlerin nicelik ve nitelik itiba-rîyle ciddî artışlar gösterdiği günümüz dünya-sında, pek çok görevin merkezî idarenin dışındakikurum ve kuruluşlarca yerine getirilmesi zorunlu-dur. Bu nedenle, belli bir kamu hizmetinin yerinegetirilmesini ülke çapında gerçekleştirecek özerkbirimler ile belli bir yörenin ihtiyaçlarını doğrudano yöredeki insanların katılımı ile karşılayacak idarîkurum ve kuruluşlara ihtiyaç vardır

yerinden yönetimimümkün kılacak biçimde yapılandırmak gerek-mektedir.

1

Ancak bu ifadelerolamaz. Üniter devlet, bir arada ya-

şamanın iradesi olarak anlaşılmalıdır. AB anayasal düze-ninin temel felsefesi olan“ ”ilkesi kabuledilebilir. Esasen “ ” ilkesi demok-rasinin olmazsa olmaz şartıdır. Bu ilke, şiddet ve baskıkullanarak üniter devlet ilkesini bozmayı meşru göster-mez. Şiddet ve baskı aracı ile üniter yapı bozulamaz.

farklılıkları dışlamanın veya bas-tırmanın gerekçesi

çeşitlilikte birliksiyasi çoğulculuk

“Yeni” Anayasada Üniter Devlet veYerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi

Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu / Anayasa Hukukçusu

Page 133: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

133

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Bu taslağın merkezi idareden bahseden 95nci mad-desine göre; “(1) Türkiye, merkezî idare kuruluşubakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlarave kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller dediğer kademeli bölümlere ayrılır. (2) İllerin idaresi, yetkigenişliği esasına dayanır. (3) Kamu hizmetlerinin görül-mesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birdençok ili içine alan merkezî idare teşkilâtı kurulabilir. Buteşkilâtın görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.” Bumaddenin gerekçesinde şöyle denilmektedir;“Kaynağı çok eskiye uzanan ve Türkiye'nin tarihî biriki-minde önemli bir yeri bulunan kamu idaresinde

, en önemli yönüyle, merkezî idareninBaşkent ve taşra teşkilâtı arasındakiifade etmektedir. Bu ilişkinin en önemli dezavan-tajlarından biri, tüm yetkilerin Başkentte toplanmasın-dan kaynaklanan ve idarenin işleyişini güçleştiren veağırlaştıran usullerin varlığıdır. Bunu aşabilmek için ilidaresinde yetki genişliği ilkesi, eski Anayasalarımızdaolduğu gibi korunmuş ve ayrıca merkezî idareninortaya çıkan yeni ihtiyaçlara ve kamu hizmetleriningörülmesinde, verimlilik ve uyumu hedefleyerek yeniyönetim birimleri oluşturmasına anayasal dayanaksağlanmış olmaktadır.”

Bu taslağın yerel idareden bahseden; “(1) Mahallî idareler; il, belediye veya köy

halkının müşterek mahallî ihtiyaçlarını karşılamak üze-re, kuruluş esasları kanunla belirlenen, karar organlarıseçimle oluşan kamu tüzelkişileridir.(…) (5) Merkezîidare, mahallî idareler üzerinde, kanunda belirtilenesas ve usuller dairesinde yetkisinesahiptir. (6) Mahallî idarelerin belirli kamu hizmetle-rinin görülmesi amacı ile, kendi aralarında BakanlarKurulunun izni ile birlik kurmaları, görevleri, yetkileri,maliye ve kolluk işleri ve merkezî idare ile karşılıklı bağve ilgileri kanunla düzenlenir. (7) Mahallî idarelere,görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır ve buamaçla gerekli düzenlemeler yapılır.” Bu maddeningerekçesinde şöyle denilmektedir; “1876 KanunuEsasîsinden beri yerleşmiş olan ve sosyolojik bir varlıkkazanmış bulunan mahallî idarelerin, aynı zamandaçağdaş kamu idaresinde demokratik geleneğin temel-lerini de oluşturduğu bilinmektedir.

(…)Son fıkrada mahallî idarelere kendi gelir kaynaklarınıoluşturma imkânı vermeye açık ve dolayısıyla dahageniş bir ademi merkeziyet alanı sağlamak amaç-lanmıştır.”

yönetimlerdir.

Bütün devlet fonksiyonlarının merkeziyetçi bir yapıiçinde icra edileceği düşünülmemelidir.

Devletin yerine getirmekle yükümlü olduğu pekçok görevin merkezî idarenin dışındaki kurum ve kuru-luşlarca yerine getirilmesi zorunludur. Bu nedenle,belli bir kamu hizmetinin yerine getirilmesini ülkeçapında gerçekleştirecek özerk birimler ile belli biryörenin ihtiyaçlarını doğrudan o yöredeki insanlarınkatılımı ile karşılayacak idarî kurum ve kuruluşlaraihtiyaç vardır. Yerel yönetimler de vergi tarh, tahakkukve tahsil edilenler için alt-üst limitler arasında vergidedeğişiklik yapabilir (md. 41/4).

Yerinden yönetimi yeniden yapılandırmak gerek-mektedir.

1876 Kanunu Esasîsinden beri yerleşmiş olanmahallî idarelerin, aynı zamanda çağdaş kamu idare-sinde demokratik geleneğin temellerini de oluştur-duğu bilinmektedir. Son fıkrada mahallî idarelerekendi gelir kaynaklarını oluşturma imkânı vermeyeaçık ve dolayısıyla daha geniş biralanı sağlamak amaçlanmıştır.

. Türkiye BarolarBirliği'nin (TBB) hazırladığı Türkiye Cumhuriyeti Ana-yasa Önerisi, Ankara, Kasım 2007, Geliştirilmiş Gerek-çeliYeni Metin, 4 ncü Baskı,Türkiye Barolar BirliğiYayın-ları isimli taslağın 138 ve 139 ncu maddelerinde 1982anayasasının 126 ve ilgili maddelerindeki hükümlerikorumuştur.

, “Türkiye, merkezden yönetim kuru-luşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomikkoşullara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göreillere, iller de diğer aşamalı bölümlere ayrılır. İllerinyönetimi, esasına dayanır. Kamu hiz-metlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamakamacıyla, birden çok ili içine alan

kurulabilir. Bu örgütün görev ve yetkilerikanunla düzenlenir.” Bu metinle 1982/ m. 126 metnianlam itibariyle aynen korunmuştur.

,“Yerel yönetimler; il, belde veya köy halkının ortak ye-rel gereksinimlerini karşılayan ve genel karar organlarıhalk tarafından seçilen kamu tüzelkişileridir. Yerelyönetimler ülke bütünlüğüne, coğrafya durumuna,ekonomik koşullara ve kamu hizmetlerinin gereklerinegöre kanun ile oluşturulacak birimlerdir. (...).

mer-keziyet ilkesi

hiyerarşik ilişkiyi

96nci madde-sine göre

idarî vesayet

Madde, bu tarihîve sosyolojik gerçekliği yeniden düzenlerken eskianayasalarımızdaki esasları, bazı ifade zayıflık-larını gidermiş olmakla beraber korumuştur.

Netice olarak; Özbudun taslağında yerel yönetim-lerin güçlendirilmesi konusunda göze çarpannoktalar şunlardır;

1. Asıl olan merkezden yönetim, istisna olan iseyerel

2.

3.

4.

5.

ademi merkeziyet

Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) Önerisinde YerelYönetimlerin Güçlendirilmesi

TBB'nin merkezden yönetimi düzenleyen 138ncimaddesine göre

yetki genişliği

merkezden yönetimörgütü

TBB'nin yerelyönetimlerden söz eden 139 ncu maddesine göre

Page 134: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

134

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

Merkezden yönetimin, yerel yönetimler üzerinde;yerel hizmetlerin Anayasaya ve yönetimin bütünlüğüilkesine uygun biçimde yürütülmesi, kamu görev-lerinde birliğin sağlanması, kamu yararının korunmasıve yerel gereksinimlerin gereği gibi karşılanmasıamacıyla, kanunla belirtilen ilke ve yöntemlere göre

. Yerel yönetimlere ve birlik-lerine sağlanır.Yerel yönetim ve birliklerin her türlü akçalı kaynağınınkullanılmasında saydamlığın sağlanması amacıyla,gelir ve giderlerinin kullanılmasını denetleyecekkurum ve denetleme usulleriyle ilgili hususlar kanunladüzenlenir.” Sonuç itibariyle, TBB Raporunda mevcut1982 Anayasasının ötesinde fazla bir yerel yönetimgüçlendirmesi görülmemektedir.

. “Devletin aşırı merke-ziyetçi-bürokratik yapısı küçültülmelidir. Atanmışlarınseçilmiş yerel idareler üzerindekiverilmelidir”. Adem-i merkeziyetçi bir yapı oluşmalı,“yerel yönetimlerin mali ve idari yetkileri artırılmalıdır”(s. 4) denilmektedir.

. İlk anayasa taslağınıkamuoyu ile paylaşan Raporuna (Mart-2011)göre, üniter devlet ilkesi esnetilmeli ve

tartışılmalıdır. Avrupa Konseyinin Yerel YönetimÖzerklik Şartı'na konulan çekinceler kaldırılmalıdır.Ulusal Azınlıklara ilişkin Çerçeve Sözleşmesi ve Bölge-sel ve Yerel Diller Şartı onaylanmalıdır. Bölgeninvergilendirilmesiyle bölgenin gelirleri karşılanabilir.(TÜSİAD, “

”, İstanbul,Mart 2011).

Bu Rapora göre, “Demokrasinin yerel düzeydegüçlendirilmesi gerekmektedir.”“Yerelleşmenin arttırıl-ması koşuluyla üniter yapının güncel ihtiyaçlara cevapverebilmesi mümkün olsa da üniter devlet ilkesininesnetilmesi ile ortaya çıkan datartışılabilir”(s. 22).“... (H)arcamaların merkezi hükümetve yerel birimler arasındaki paylaşım oranı, valilerin ilözel yönetimlerindeki etkisi, nınözerkliği gibi konuların anayasal değişiklik olmadan dagerçekleştirilebileceği belirtilmiştir (s.28). “Yerel yöne-timler reformu, Avrupa Konseyi'nin

temel alınarak gerçekleştirilmelidir. Bu kapsamdaYerelYönetim Özerklik Şartına koyulmuş olan çekincelerkaldırılmalı,

onaylan-malıdır” (s. 28). “.. (Y)erel yönetimlerde

pozisyonu geliştirilmelidir”. (s. 28).“Yerel yönetim reformu kapsamında yerel birimler,nüfusun sosyolojisi ve coğrafi dağılımı göz önündebulundurularak birkaç ilin birleşmesinde meydanagelecek bölgeler şeklinde düzenlenebilir. Kalkınmaajansları güçlendirilerek bölge idarelerine bağlı olarakfaaliyetlerini sürdürebilir, il valilerinin yetkileri kısıla-bilir” (s.28). “Bölgelerin gelirleri, … bölgenin vergilen-dirilmesiyle… karşılanabilir ve birçok hizmet … belirliölçülerde bölge idaresine bırakılabilir” (s.28). “…(O)mbudsmanlık müessesesi içinde de yerel yönetim-lerden sorumlu bir birim oluşturularak bu kurumaetkinlik kazandırılabilir (s. 29).

devlet ilkesinin esnetilmesi ile ortaya çıkannın tartışılmasını talep etmiştir.

Anayasa değişikliğine gerek olmadan da bazıkonularda yerel yönetim reformu yapılabileceğibelirtilmiştir.

Avrupa Konseyi'nin'na (YYÖŞ) konulan çekinceler kaldırılmalı,

(UAİÇS) ve(BYDŞ) onaylanmalıdır.

Yerel yönetimler olmalıdır.

Yerel birimler, nüfusun sosyolojisi ve coğrafi dağılımıgöz önünde bulundurularak birkaç ilin birleşmesindemeydana gelecek bölgeler şeklinde düzenlenebilir.

Bölgelerin gelirleri, bölgenin vergilendirilmesiylekarşılanabilir ve birçok hizmet belirli ölçülerde bölgeidaresine bırakılabilir.

Ombudsmanlık Kurumu içinde de yerel yönetim-lerden sorumlu bir birim oluşturularak bu kurumaetkinlik kazandırılabilir.

Raporu üstü örtülü olarakbölge sistemini (bölgeli devlet yapısı) savunmakta,idari ve mali özerkliği öngörmekte, bölgelerin vergikoymak ve toplamak konusunda yetkili olmasını teklifetmekte ve bunun yöntemini açıklamaktadır. TÜSİADAvrupa Konseyi'nin 2 sözleşmesinin (UAİÇS ve BYDŞ)imzalanmasını, birine (YYÖŞ) koyulan çekincenin dekaldırılmasını teklif etmektedir.

gözetim yetkisi vardırgörevleriyle orantılı gelir kaynakları

MAZLUMDER'in önerisinde (Ekim 2010) YerelYönetimlerin Güçlendirilmesi

vesayetine son

TÜSİAD'ın Anayasa Önerisinde Yerel YönetimlerinGüçlendirilmesi 19 yıl önce

TÜSİADbölgeli devlet

yapısı

Yeni Anayasa Yuvarlak Masa ToplantılarıDizisi: Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu

bölgeli devlet yapısı

kalkınma ajansları

Avrupa YerelYönetim Özerklik Şartı, Ulusal Azınlıklara İlişkinÇerçeve Sözleşme ve Bölgesel ve Yerel Diller Şartı

Ulusal Azınlıklara İlişkin Çerçeve Söz-

leşme ile Bölgesel ve Yerel Diller Şartışeffaflık ve

hesap verebilirlik

TÜSİAD Raporunda öne çıkan noktalar şunlardır;

1. Üniterbölgeli devlet yapısı

2.

3. Yerel Yönetim ÖzerklikŞartı UlusalAzınlıklara İlişkin Çerçeve SözleşmeBölgesel veYerel Diller Şartı

4. şeffaf ve hesap verebilir

5.

6.

7.

Sonuç olarak TÜSİAD

Page 135: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

135

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

TESEV'in Anayasa Önerisinde Üniter Devlet

TESEV Türkiye'nin YeniAnayasasına Doğru

bayındırlık,tarım

adalet ve savunmakolluk

eğitim

TESEV

1.

2.yerel yönetim birimleri üzerindeki

“vesayet”yetkileri kaldırılmalıdır.

3. Yerel yönetim birimlerinin karar yetkisi bayın-dırlık, tarım ve kısmen kolluk ve eğitim

4. Adalet ve savunma hizmetleri ile ulusal nitelik-teki kolluk hizmetleri merkezi idarenin yetkisindekalmalıdır

5. Eğitim

Sonuç olarak TESEV Raporu

SDE'nin Anayasa Önerisinde Üniter Devlet

halka yakınlık veyerellik

genel ilkeler

istisna

mali özerkliğevergi

koyma yetkisi

uluslararası işbirliği

SDE Raporunda öne çıkan noktalar şunlardır;1. İdari özerkliğe mali özerklik

2. 1982/74vergi koyma yetkisi

3. Yerel yönetimin asıl istisna

genel ilkeler

uluslararası işbirliği

. Nisan2011 tarihinde İstanbul'da kamuoyuna açıklanan

Anayasa Komisyonu'nun “”isimli raporuna göre,“Türkiye'de

devletin hali hazırdaki siyasi-idari örgütlenmesidemokratik dünyada artık örneği bulunmayan, sonderece merkeziyetçi bir özellik taşımaktadır.” (s.8).“Yerel demokrasi günümüz demokrasi anlayış veuygulamasının ayrılmaz bir parçasıdır” (s. 31). “Yerelyönetim makamlarının yerel düzeydeki ana yönetimbirimleri haline getirilmeleri başta vali ve kaymakamolmak üzere- merkezi idareyi temsil eden makamlarınyetkilerinin azaltılmasını ve bu arada onların yerelyönetim birimleri üzerindeki“vesayet”yetkilerinin kal-dırılmasını gerektirmektedir” (s. 31). “Yerel demokratikyönetim birimlerinin karar yetkisinin

ve kısmen kolluk ve eğitim hizmetlerini dekapsaması gerekir. Tersinden belirtmek gerekirse,

hizmetleri ile ulusal niteliktekihizmetlerinin sunumu merkezi idarenin yetki-

sinde kalmalı, eğitim ise ulusal düzeydeki iikame etmeyecek ancak bölgesel ihtiyaçların gerekli-liklerini de gözetecek şekilde esnek bir yapıya kavuştu-rulmalıdır.”(s. 31-32).

Raporunda öne çıkan noktalar şunlardır;

Yerel demokrasi günümüz demokrasi anlayış veuygulamasının ayrılmaz bir parçasıdır.

Merkezi idareyi temsil eden makamların yetkileriazaltılmalı ve

hizmetlerinide kapsaması gerekir.

.

konusunda ise, ulusal düzeydeki eğitimiikame etmeyecek ancak bölgesel ihtiyaçların gerek-liliklerini de gözetecek şekilde esnek bir yapıya kavuş-turulmalıdır.

, TÜSİAD Raporu gibi;yerel yönetimlerin güçlendirilmesini, merkezi yöne-timin yerel yönetim üzerindeki vesayetinin kaldırıl-masını, merkezi yönetimin sadece adalet, milli savun-ma ve kolluk hizmetlerini kapsamasını önermektedir.

TESEV Raporu, TÜSİAD Raporu kadar detay vermesede, benzeri konuları önermektedir. TESEV'in, TÜSİAD'agöre, merkezi yönetimin yetkisini, yerel yönetimleregöre daha çok kıstığını rahatlıkla belirtebiliriz.

. TESEVRaporundan bir ay sonra Mayıs 2011'de SDE tarafındanhazırlanan “Vesayetsiz ve Tam Demokratik Bir Türkiyeİçin İnsan Onuruna Dayanan Yeni Anayasa” (Ankara,Mayıs 2011) isimli rapora göre, “Cumhuriyetin kurucukadroları, merkeziyetçi bir devlet anlayışını benim-semişler ve yerel yönetimlerin idari ve mali özerkliğesahip olmalarını kabullenememişlerdir” (s.31).“Türkiye'de devlet örgütlenmesinin

ilkesine dayanacağına ilişkin bir düzenlemeyeni anayasanın bölümüne konulma-lıdır” (s.32). “(Y)erinden yönetimin esas, merkezi yöne-timin olduğu ilkesi anayasada yer almalıdır” (s.32). “Yerinden yönetim kurum ve kuruluşlarının sahipoldukları yetkilerini kullanabilmelerine izin verecekmalî olanaklara ve kavuşturulmalarıgerekir”(s. 32).“... (M)ali sistemler, sınırlı alanlarda

de dâhil olmak üzere çeşitlilik ve esnek-lik göstermelidir”(s.32).“Yerel yönetimlerin bölgesel ve

yapma olanakları geliştiril-melidir”(s.33).

teğet geçilmiş amaısrarla talep edilmiştir.

Sınırlı da olsa halen TBMM'e ait olan ( )nin yerel yönetimlere tanınması

talep edilmiştir.

, merkezi yönetiminolduğu belirtilmiş ve bu tür bir düzenlemenin yenianayasanın bölümüne konulması isten-miştir.

Yerel yönetimlerin bölgesel veyapma imkânlarının geliştirilmesi talep edilmiştir.

SDE Raporu, TÜSİAD Raporundan farklı olarak sadecemali özerklik önermekte, ama merkezi yönetiministisna olduğunu belirtmekle de zımnen üniter devletyerine bölgesel devlet modelini benimsemektedir. Buaçıdan TÜSİAD ve TESEV Raporu ile SDE Raporuarasında üniter devlet anlayışı konusunda bir farkolduğu söylenemez. Bununla birlikte, üniter devletkonusunda TÜSİAD ve TESEV raporlarının daha detaylıolduğu belirtilebilir.

Page 136: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

136

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ NASIL BİR ANAYASA

AÇG

TOÜ

Siyasal parti seçim beyannamelerinde üniterdevlet ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi

AK PARTİ

AB

AK Parti

CHPYerel Yönetim Özerklik

Şartı

MHP

BDP ise

Sonuç olarakÖzbudun, TBB, Mazlum-Der, TÜSİAD,

TESEV, SDE, TÖÜ, AÇG ile AK Parti, CHP, MHP veBDP

TBB MHP

BDP

BDPAK

PARTİ CHPMHP

önerisine göre, merkezin yetkilerinin öneli birbölümü yerel yönetimlere dağıtılmalıdır (s. 21).

Anayasa önerisine göre, idarenin yapısı şöyleolmalıdır; “Devletin federal değil üniter olduğu açıkçavurgulanmalı ancak idare ülkenin siyasi bütünlüğünezarar vermeyecek şekilde yerellik ilkesine göre (…)yapılandırılmalıdır.” “valilerin siyasi partilerleilişkilendirilmeksizin ve çift dereceli seçimle işbaşınagelmesi sağlanmalıdır”.

.İktidar Partisi'nin ( ) hayata geçirdiği ve “MilliBirlik ve Kardeşlik” adını verdiği Demokratik Açılım ileAna Muhalefet Partisi'nin “Toplumsal Mutabakat veMilli Bütünleşme Projesi” dediği projeler arasındabenzerlikler vardır. İktidar Partisi, şiddetin sonaermesini, terörün tasfiyesini isterken, Ana Muhalefetayrılıkçı olanlara karşı, ayrılıkçı olmayan Kürt kökenlivatandaşların arasını ayırmak ve terörü marjinalizeetmek istemektedir. İktidar Partisi devletin herkese eşitmuamele etmesini her birinin haklarını, kimliklerini vekültürlerini geliştirme fırsatı vermeyi öngörürken, AnaMuhalefet Partisi tüm vatandaşların haklarınıaramalarını ve eşit vatandaş olmalarını öngörmektedir.Her iki parti de terörün kaynaklarını kurutmayıhedeflemektedir. Yine her iki parti de 'e uyumlustandartlara uygun davranılmasını öngörmektedir.

İktidar Partisinin ( ) 2002 Seçim Beyanname-sinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve “Yerel

Yönetim Özerklik Şartı” konusunda olumlu ifadelerbulunmaktadır.

Ana Muhalefet Partisi'nin ( ) 2011 Genel SeçimBeyannamesi'nde de “

”na konulan çekincelerin kaldırılacağı, üniterdevlet içerisinde yerel yönetim reformu yapılacağı,gelirlerinin artırılacağı belirtilmektedir.

ise bütün bu oluşumların karşısında olacağınıSeçim Beyannamesi'nde belirtmektedir.

, ülkenin sosyo-ekonomik durumuna göre, 20-25 özerk bölgesel yönetim olacağını bağımsız millet-vekilleri aracılığıyla deklere etmektedir.

, bu yazıda, 12 anayasa taslağı veyagörüşünde (

) yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve üniterdevlet konusunu işlemeye çalıştık. Raporlarıngörüşlerini yukarıda ifade ettik. ve 'ninAnayasa önerisinin/görüşünün, yerel yönetimleringüçlendirilmesi konusunda, mevcut 1982 Anayasasınabenzer hükümler getirdiği söylenebilir. dışındakalan tüm taslakların/raporların ise yerel yönetimleringüçlendirilmesi konusunda yukarıda belirtildiği gibi-benzeri hükümler getirdikleri belirtilebilir. 'ningörüşleri belirtildiği gibi farklıdır. İktidar Partisi (

) ve , yerel yönetimlerin güçlendirilmesinidesteklerken, bu duruma soğuk yaklaşmaktadır.

Page 137: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

137

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ TEMSİLCİLİKLER

Mehmet Barış

Doç. Dr. Mustafa Güler

Alper Başer

Abdullah Cemal Tola

Kemal Çekiç

Yrd. Doç. Dr. İbrahim Özgül

Mustafa Atalar

Nazif Uslu

Nurdoğan Uçak

Ramazan Fahri Güven

Musa Arslan

Hami Özdemir

Ziya Kaplan

Yrd. Doç. Dr. Bedri Mermutlu

Prof. Dr. Tayyar Arı

Prof. Dr. Mefail Hızlı

Asım Çağrı Şenol

Doç. Dr. Vural Küçükoktay

Av. Mehmet Ali Öner

Zülfü Atik

Bülent Kaçın

Mustafa Tuğ

Gıyasettin Aydın

Tarkan Birol

Yrd. Doç. Yunus Emre Tansü

Yrd. Doç. Dr. Nazım Elmas

Yrd. Doç. Dr. Hasan Oktay Öztürk

Fahri Demirhan

Mubin Çakmak

Kadri Koca

Osman Keskin

Halis Çetin

Abdullah Nalbant

Yrd. Doç. Dr. Senai Yalçınkaya

Durmuş Çakır

Kerim Bozoğlu

Şerife Gül Bostan

İbrahim Öztürkçü

Nusret Türker

Abdurrahman Boz

İlyas Duman

Doç. Dr. Ahsen Özçam

Tahsin Demirel

Tel: 0532 611 51 49Yurt Mah.Kasım Ener Bulvarı Koza 1 Apt. No.18Kat.3 D.16 Çukurova -

Tel:0543 423 21 72Afyon Kocatepe Üniv. Fen-Ed. Fak. ANS kampüsü 03030Afyonkarahisar

Tel: 0506 418 45 64Afyonkarahisar Üniv. Fen Ed. Fak. Tarih Bölüm ANF Kampüsü

Tel:0505 653 72 46Merkez Ticaret Meslek Lisesi Cumhuriyet Mh.Müsevvit Cd. No.11

Tel:0505 830 93 33Boyat Halk Eğitim Merkezi Müd. Boyat -

Tel:0542 670 07 66İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Tel:0537 22 22 580Dikmen Akpınar Mah. 827. Sk. Çınar Apt. No11/17Çankaya -

Tel: 0532 437 58 44Yeni Mah. Maliye İşhanı Kat:3 No:310 Kumluca

Tel: 0505 206 66 39Gül Çetin Kaur Lisesi Kumluca

Tel: 0505 358 07 18Beykonak Sevim Öner İ.Ö.O Kumluca -

Tel: 0533 267 77 63Bahçelievler Mh. 294.Sk. Özel Apt No.37/3 Balıkesir

Tel: 0555 677 80 43Paşa Alanı Mah. Kipa karşısı İl Özel İdaresiİmar Md. Kat:2

Tel: 0505 262 53 43Sinanbey Mah. Kanal Sk. No: 19/5 İnegöl

Tel:0532 761 56 60Çekirge Mh. Selvili Cd. Süleyman Sk. Tuğtaş Apt. No.8 D/5

Tel:0532 331 36 18İktisadi ve İdari Bilimler Fak. Nilüfer -

Tel: 0537 832 63 55Uludağ Üniv. İlahiyat Fak. Nilüfer -

Tel: 0505 232 21 92Fatih Mah. Yıldırım Sk. No. 5/15

Tel:0533 771 41 47Erenler Mah. 209. Sk. Yılmaz Evler No.12 Servergazi -

Tel:0532 473 74 06Çayırbaşı Mah. 1583 Sk. No:35/1

Tel:0533 370 94 11Türkiye Finans Katılım Bankası Gazi Cad. No.31/CDarkapı

Tel:0505 811 83 50Teknik ve Endistri Meslek lisesi

Tel:0532 381 08 89Yenice S. No:8 Erike Mobilya -

Tel:0505 896 52 87Nail Bey Mah. Vali Fahri Cad. No:27

Tel:0533 762 87 74Albaraka Türk, Cumhuriyet Mah. Sakarya Cad. 26130 No: 45/1Tepebaşı -

Tel:0542 267 31 33Gaziantep Üniv. Fen-Edebiyat Fak. Tarih Böl.Şehit Kamil -

Tel:0542 517 55 88Giresun Üniversitesi,

Tel:0535 721 63 63M. Kemal Üniv. Tıp Fak. Tıbbi Biokimya Anabilimdalı Merkez Lab.Antakya -

Tel:0532 433 47 17Merkez M. 25. s. No:34 Bağcılar -

Tel:0532 253 29 89Kavacık Mh.Orhan Veli Kanık Cd.Hasan Gedik İş MerkeziKavacık, Beykoz

Tel:0533 399 52 00Çubuklu Cd. Erkan İşhanı 1/1 Beykoz -

Tel:0532 550 45 05İhlas Marmara Evleri II.Kısım I.Ada A/11 D:12Beylikdüzü

Tel:0532 232 82 23Hasan Halife Mh. Okumuş Adam Sk. Uğur Apt. No:3/4Fatih

Tel: 0542 774 02 24Hırka-i Şerif Mah. Güldede Sk.Şahin Apt.Karagümrük, Fatih -

Tel: 0530 409 54 96Güngören Belediyesi Köyiçi Kültür Merkezi Güngören -

Tel: 0532 472 79 00Marmara Üniv. Teknik Eğitim Fak. Makine BölümüGöztepe -

Tel: 0532 517 38 21Saraylar Cd. No: 45/1 Cevizli, Kartal -

Tel: 0535 212 97 28Çamçeşme mah. Bülbül sk. No.59 Üstkaynarca, Pendik -

Tel: 0555 601 26 34Bağlarbaşı Mh. Atatürk Cd. Güneş Sk. No:5 D:2 Maltepe

Tel: 0536 508 13 31Mustafa Aktaş İlköğretim Okulu Ferah Mah.Altıntaş sk. No.1 Üsküdar -

Tel: 0532 450 00 00Alemdağ Cd. Yıldırım İşhanı No:96 Kat:5 Ümraniye -

Tel: 0532 485 13 12Valide Atik Mah.Fahri Atabey Cd. No.81Üsküdar Bld. Zabıta Md. Üsküdar -

Tel: 0505 561 04 29Bergama İlçe Milli Eğitim Md. Bergama -

Tel:0532 281 62 41Poyrazcık Belediyesi Kınık -

Tel: 0533 264 88 37Cumhuriyet Mh. 10012/1 Sk. No.14 Ulukent, Menemen -

Adana

Afyon

Afyon

Afyon

Ağrı

Ankara

Antalya

Antalya

Antalya

Balıkesir

Bursa

Bursa

Bursa

Bursa

Çankırı

Denizli

Denizli

Diyarbakır

Edirne

Elazığ

Elazığ

Eskişehir

Gaziantep

Giresun

Hatay

İstanbul

İstanbul

İstanbul

İstanbul

İstanbul

İstanbul

Ayhan Yıldırımİstanbul

İstanbul

İstanbul

İstanbul

İstanbul

İstanbul

İstanbul

İstanbul

İzmir

İzmir

İzmir

Afyonkarahisar Afyon

Page 138: TARİH BİLİNCİAnayasanın Gerekliliği Prof. Dr. Nihat Bulut Hukukun İstismarıyla Vesayetten ... Bu olumlu uyanış süreci, halkta özgürlük bilincinin yerleşmesine sebep

138

SAYI 15 - 16TARİH BİLİNCİ

Erkan Uşaklı Tel:0505 385 69 26Fevzipaşa İ.Ö.O Bergama - İzmir

Nurettin Özbudak

Raşit Ürper

Sabahattin Basançelebi

Mesut Uğur

Prof.Dr. Ahmet Eyicil

Doç. Dr. İlyas Gökhan

Ümit Uçar

Hüseyin Yürürdurmaz

Yrd. Doç. Mustafa Yiğitoğlu

Ahmet Balaban

Ahmet Tuğ

Fikret Özcan

Doç. Dr. Yasin Poyraz

Emine Aygün

Yusuf Aygün

Mahmut Mollarecep

Hüseyin Sal

Hamza Doğan

Erhan Akdeniz

İsmail Çavdar

Aysun Çiftçi

Durali Okur

Ahmet Çakır

Kamuran Öğcem

Zafer Duman

Füsun Çiftçi

Abdullah Zeybek

Yücel Öcal

Mustafa Önsay

Faruk Paluluoğlu

İbrahim Yıldırım

Mustafa Aydın

Mehmet Akar

Salih Uz

Çetin Durdu

Ünal Kazdal

Mustafa Konuk

Ahmet Çakan

Abdülkadir Aşık

Hüseyin Bayol

İbrahim Duraklı

Metehan Kaçar

Doç. Dr. Rahmi Tekin

Tel:0505 525 42 86Bergama Cumhuriyet Lisesi Gaziosmanpaşa Mh.Mete Sk. No:6 Bergama

Tel: 0532 245 95 11Adnan Menderes Bulvarı No:56 Bergama

Foça Müftülüğü Foça İzmir

Tel: 0505 764 82 12Kınık İlçe Milli Eğitim Md. Kınık

Tel: 0505 394 19 28KASÜ Fen Edebiyat Fak. Tarih Böl. Başkanı

Tel: 0535 846 98 68Sütçü İmam Üniv. Tarih Bım. Avşar Kampüsü

Tel: 0505 400 12 75Kuveyt Türk Merkez Şube

Tel: 0532 373 93 45Sanayi Sitesi Bakırcılar Blok 36. Çarşı No.49

Tel: 0505 447 62 47Karabük Üniv. İlahiyat Fak. Balıklar Kayası Mevkii 78050

Tel: 0530 561 95 01Boydak İ.Ö.O Acılar

Tel: 0536 244 89 90 Too Profit Astana DuadroFurmanova 9 Astana

Tel: 007(7011)11 64 43Too Profit Astana Duadro Furmanova 9 Astana

Tel: 0533 616 33 55Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Tel:0537 701 47 47Kadıköy Bağdat Cd. Çimen Sk. No:14

Tel:0532 661 56 61İSU Genel Müdürlüğü Kuruçeşme

Tel:0544 327 41 4175.yıl Erkek Öğrenci Yurdu Irak Konutları MevkiiYuvacık SHÇEK Başiskele -

Tel: 0532 446 91 97İnönü Mah.117. Sk. No.12 Çayırova Belediye Kültür ŞefliğiÇayırova, Gebze -

Tel: 0555 870 47 00Darıca Belediyesi Bilgi Evleri Koordinatörü

Tel: 0555 624 29 49Yalı Mh. Vatan Cd. Meltem Apt. No:46/10Değirmendere, Gölcük

Tel: 0541 857 80 89Çınarlı M. Göksu S. No:59 Derince

Cumhuriyet Mh. Necmettin Kırbaş Sk.Uğur Sitesi D/Blok Kat.3 D.6 İzmit -

Tel:0535 217 00 93Kocaeli İmam Hatip Lisesi

Tel:0505 394 01 41Alp Anadolu Lisesi Karamürsel -

Alp Anadolu Lisesi Karamürsel -

Alp Anadolu Lisesi Karamürsel -

Cumhuriyet Mah. Necmettin Kırbaş Sk. Uğur sitesiD Blok Kat.3 D/6 İzmit -

Tel: 0533 474 59 17Yazır Mah. Türkevler sk.21/B No.39 BahçeşehirSiteler 3.Etap Selçuklu -

Tel: 0505 315 66 55Yüzüncü yıl Mesleki Eğitim MerkeziBirinci Organize Sanayii Selçuklu -

Tel: 0532 663 93 05Alipaşa mah. Karagöz Cad. No.20

Tel: 0505 232 82 36Nasuhi Cd. Büyük Çarşı No.11

Tel: 0532 240 95 55Akmescit Mah. 4117.Sk. No:28/3

Tel: 0533 322 27 53İl Sağlık Müdürlüğü,

Tel: 0506 801 18 52Güvenevler Mah.1911 sk. Öztürk SitesiA/Blok 3/6 Yenişehir -

Tel: 0530 409 54 97Nevşehir Kız Meslek Lisesi Tarih Öğr.

Tel:0505 493 12 36Atatürk İlköğretim Okulu Müdürlüğü Ürgüp

Tel:0532 723 90 04Ekrem Orhon Mahallesi Kemalyeri Caddesi No:15 Kat:2

Tel:0542 405 14 02 Tığcılar Mah.1215 Sk.Dinçel Apt. No.7-10 Adapazarı -

Tel:0505 800 07 51 Başarı DershanesiBahçelievler Mh. İstiklal Cd. No:162

Tel:0533 568 98 38İstiklal Mah. Kanice Sk.No.26, 58020

Tel:0532 326 32 60 100.Yıl Mah. Batı Pınar Sk.Derya apt. No:1/9 Tarım İl Müd. Karşısı

Tel:0535 797 95 65Yeni Mh. Güneş Cd. No:7 Saray

Tel:0532 450 36 68Halk Eğitim Müdürlüğü Çemişgezek

Tel:0505 251 44 64Van Yüzüncü Yıl Üniv. Edebiyat Fak. Tarih Bölümü -

İzmir

İzmir

İzmir

K.Maraş

K.Maraş

K.Maraş

K.Maraş

Karabük

Kayseri

Kazakistan

Kazakistan

Kırıkkale

Kocaeli

Kocaeli

Kocaeli

Kocaeli

Darıca

Kocaeli

Kocaeli

Kocaeli

Kocaeli

Kocaeli

Kocaeli

Kocaeli

Kocaeli

Konya

Konya

Kütahya

Malatya

Manisa

Mardin

Mersin

Nevşehir

Nevşehir

Rize

Sakarya

Samsun

Sivas

Tekirdağ

Tekirdağ

Tunceli

Van

TEMSİLCİLİKLER