22
Üçüncü sene On üçüncü DARÜLFÜNUN iLAHiYAT FAKÜLTESi / · 1\\1[JH:Cl\\1[1U A\.§J[ Tari hT, içti maT, d inT, felsefi - 1929 Istanbul - Evkaf 1929

Tari hT, içti maT, d inT, felsefiisamveri.org/pdfdrg/D00655/1929_13/1929_13_OZTURKHN.pdfGineye ait zilu ediyor : "zevcem He ... ve ya iki hatten biri inkar edilirse digerinin isk

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Üçüncü sene On üçüncü sayı

DARÜLFÜNUN

iLAHiYAT FAKÜLTESi /

· 1\\1[JH:Cl\\1[1U A\.§J[

Tari hT, içti maT, d inT, felsefi

İkinci Teşrln - 1929

Istanbul - Şehzadebaşı

Evkaf Matbaası 1929

·ikinci fasıl iştirak Kanunu

I Maşert tasavvurlar arasında rabıtalar başka tlirlücUi.r. İptidat insan­

ların maşeri tasavvurlfu;ı esasen sirrt olan vasıfiarıle ayrılır, ve onla­rın zi.lniiyetleri bizimkinden başka suretle muteveççihtir, binaenaleylı onların tasavvurlarının, bizim nefsimizcle olduğu surette yekdiŞterine merbut olmadıf;,rını kabul etmemiz lazımdır.

Maşeri tasavvurlara ait rabılaların sırf manlıkt vasfı haiz kanun­lara tabi olmak lazımgeldiğini hiç bir şey ısbat etmez. Sonra bizim müdrikemize ait mantıkdan başka bir manlık mefhumu bize göre an­cak menfi ve boş bir tasavvur olacaktır. İnıeli hiç olmazsa tasavvurla­rlll iptldaların zilıniyetinde nasıl irtibat ettiklerini elde etmek tecribe edilir. Lisanları tetkik edilir, müesseseleri ve itikatları tefsir olumır: bu suretle oııların zihniyeti He manlıld zihniyet arasında mümkün bir geçit, takrıibt bir irtibat bulunur,

Mukayeseli tetldkat nakada• çok tenuidi ettirilir, ve vesikalar ne kadar ileri gitmemize müsai alursa aradald fark o kadar his olunur bir hal alır.

Vakıa bir ıptidai cemiyet muhitinden geçen bir kaşif bu meseleyi tetkik etmeye valdt bulamaz; ve hemen hemen bu meseleyi düşün­

mez. İnsan ma)ıiyetinin en başka başl\: şerait allında bazı safhalarının dikkate layık temaelisini görür, menşei ve vasfı kendisince meçhul kalan düşünme ve harel<:et ehııe tarzının huzurundu hayretini if af' e eder. Bu müteakip intibalarııı ken~i aralarında na.sıfbirleşdiklerinin teharrisini eğer satht bir malumalı varsa· ananevi ruhiyat ve mahtıkın verdiği umumi izalılar ile iktifa eder. . .

Frumf iptidat cemiyetlerde uzririca mb.dclet beraber yaşayan nıüşa­hitleri, hususile . bu iptidat insanların dlişünme ve hisetme tarzıarına

-35-

ni.ifqz edebilmek içi u cehit sarfeden _müşahitleri diııleyecek olur ·isek teın~mile · başka bir Ii san dilılemiş oluruz. . . . .

Mesela bu ınüşalıitlerden biri diyor ki "Maori'nin zihniyeti kırv_v~t~ · li bir sırrı ınalıiyettedir. Maori'nin . zihnine ve ınaori itilmtlarıpı:ı. ait Çok garip nazariyeler söylencliğini işittnı:. Fakat lııİkikat .şudur lCİ b~z ne onu ne de bunu anlayamayoruz ve _anlayamayacağız. Btz yer H zilı< ninin ası ruhunu asla anlayaınay~cağız. Çünkü bimun' için bizim ele ·. iptidtıt bir nefse malik qulunduğuınuz zemana kadar b~ı: _Çoı~ asirl~~·ı~J.' cereyanını aşınaınız lazııngelecekdir. Halbu ki çolc zamaiı var Id bÜ. sirri yolıın kapıları kapanmışqır. . ·

Bumınla beraber ınüşalıitler kendilerine yabancı ve izali edilmez gözüken istılalılar ve daha doğrusu, tasavvuı'ların rabıtalarini toı)i't1-~ : mışlardır. Mesela "Landana, da (Congo) husule gelen susÜzluk bilhas.:' sa nıisyonerlerın ibadet esnasında giydikleri -bir nevi şapkaya isnaf olundu. Yerliler onun yağmurun yağmasına marii olduğunu söyliyorüif ve misyonerierin nıenıleketi terk etmesini ısrat ile fstiyorlardı. Ohları ilma ~tmek kabil olmadr Nihayet ya~ınur bol bol yağımiya başlayııica feveranları sülrun bıılclu., · ·

Poktor Pechüelı Loimgo, ya ait şunları zikir ediyor : " Katolik­misyonerlerinin karaya çıkınalarından sonra yağmurlar kesilir, ekinler· bozulınaya yüz tuüu·. Ehali bunun rahiplerin ve bilhassa oııla:rı_n giy-· dikleri u~un elbisenin neticesi olduğuna hi.iküm ederler. Diğer defa yeni karaya çıkmış bir beyaz beygiı· munakalatı sekteye ugratmış ve zenci reisile zahmetli bir konferansa mahal vermiş · idi. Pariak bir manto, garıp bir Şapka, bir şezlong, her hangi yeni bir alet en: vahim· sui zanları davet ede bilir. Yeni teçhizat ile donanmış bir yellmnliyi yahut diğerlerinden fazla bacası olan bir vapuru. g9rmek ·bütün sahil ehalisini kızclırır, ve eğer meşum bir valca husııle gelirse clerhal.istimal hilafına zulmr eden ş~ye atfoluıiur .. "

Diğer bir müş;:ılıit yeni. Gineye ait zilu ediyor : "zevcem He birlikte ·yerleŞdiğimı'z anda bütün .sahfı boyunca bir zatülcenıp hasta~ lığı m üstevli idi._· .Şittabi benim ile zevcem ölümü getirmekle ith am .. olunduk, bize ceza İsteniyrcln. Maamafih _bir sebep lazın1geİiyordu, ve yerliler bizdeki bir koyunu ithani ettiler, koyun öldürüldü. Hastalik · nihayet bulm~dı, ilÇ. keçi vardı, onu öldürmemi rica ettiler. Nihayet ithanıları yemek· odasında duv:arda duran kıraliçe wictorya' nın· büyük resmi ü;z;erine temerküz etti. Halbuki hastalıkdan eVvel ehıili bu resi~ mi görmek için hatta uzakdan g_eliyordu. Fak~t şimeli resim ölüm anıili oldu ve benelen onu kaybetınekliğiın talep edildi.

Taıma'da [yeni Hebrit] tabii fikirlerin bazıları diğerlerine nasıl ..

-se-iiıerbut oiduğunu soylemek hemen hemen imkansız gorfuiur . :Mesela . \ biri bir yoldan geçerken bir ağaçtan üzerine bir yılan düşer, oğlunun uzak bir memlekette öldüğünü haber alır, ve bu iki vakayı birbirine rapteder.

' Şimali Amerika'da aynı rabıtalar vardır. Bir milşahit söyleyor: "Bir akşam menılekete ait hayvanlar hakkında konuşuyorduk, fransadaki ta­vşanları anlamak istediler. Gölge yapan ateşin aydınlığında parmakla­rımı o şekle koyarak onlara gösterdim. Tesadilfen ertesi günü her va­kitkinden ziyade balık tutulur. Bunun sebebi o şekil olduğuna zalıip ol­dular ve benden her akşam aynı şeyi yapmamı rica ettiler. "

Yeİıi ginede deniz avından avdet eden bir kimse hiç bir şey tuta­madığından dolayı kendi iplerini birisinin büyülediğine hüküm eder ve onu bulmayı düşünür. O anda komşu ve dost bir köyden ziyarete ge­len bir yolcuyu görür. O kimsenin büyücü olduğuna hüküm ederek mü­sait bir anda onu öldürür. ,

Biı vakıaları alelade izah etmek isteyenler şöyle derler : İptidailer tefrik etmeksizin illiyet nındesini tatbik ederler, ve sabık olan bir şeyi illet ile karışdırırlar.Bu da safsatacılık adıla gösterilen mallin olan düşünce hatasından başka bir şey değildir [Post hoc ergo propter hoc]. Derler ki iptidailerde hata olabilmek fikri yoktur. Onların nefislerjnde tasavvıırla­rın teakubu eşyanın filvaki aralarında merbut olınasını tekeffül etme­sine kafi gelir : Yahut daha doğrusu irtibahn bir zeruana mühtaç olına­smı düşünemezler . Hatta müşahitler bile çok kerre bu izalıı telkin ede­rler. Doktor Pechüel, diyorki: "yerlilere ğöre tesadüf denilen şey yok­tur. zemanda hatta çok uzak mekanda bazıları dig-erlerine muttasıl olan şey onlara hpkı bir illiyet rabıtasıla merbut olan şey gibi kolay gözükür."

Evet biz göreceğiz ki iptidailere göre asla tesadüf denilen şey yok­tur. Fakat izalıın diğer kısmına geliııçe temanıiyle yanlış değilse bile muhakkak eksikdir. Çünkü şüphesiz iptidailer medeniler kadar ve bel­ki onlardan ziyade safsatacılık yaparlar. Fakat pek çok vaki olur ki bir sınıf vakıaların basit numuneleri oian geçen vakialarda illiyet nındesi­nin malıdut ve safca bir istimalinden başka bir şey vardır. Bir hadiseyi diğerine rapteden şey sırf zamanda vasıtasız bir tekaddiimden ibaret değildir. His olunan, yahut görülen teakup rabıtayı telkin edebilir, fa­katbizzat rabıta bu teakup ile asla karışmaz. Bu rabıta iptidainin tasa­vvıir ettiği mukaddem ile tılli arasında sırrı bir nisbetten ibarattir: Bi­rinci vakia ikinciyi husule getirmek ve izhar etmek bassasma maliktir. Yukarda geçen şeye ve mevcudahıı sırrı hassalarına ait şeyler mülalıa-

.za edilecek olorsa doktor Pechül'iıı naklettiği vakiaların bizzat kendisin­den çıkar.

-37- . Bir rahip cübbesinin, üç bacalı. bir geminin, kauçuklu bir yağmur,.

luğun, her hangi adete muhalif bir Şeyin sirri bassası her vakit İnü" essir olur.

Spencer ve Gillen'e göre yabancı olan her şey yerliye göre büyük bir korku tevlit eder. Kıraliçe · Wictoria'nın resmi meselesinde safsata­cılıl\: ile olari izahın kafi olmadığı ı:p.eydandadır. Bu resim m üstevli bir hastalığın zuhmundan evvl yerlilere munis gelirdi, ona alışmışlardı. Ona ancak dördüncü seferde müteakiben İnisyoneri, koyunu, keçilerini teçrim ettikden sonra mes'uliyet atfettiler. Onu itharn etmeleri süphesiz bu fevkalade olan şeye mülasık zanettikleri sirri hassactan dolayıdır.

Bu vakiaları anlamak ve bir umdeye irca etmek için maşerltasav­vurlarln sirri hassasını görmek ve iptidat cemiyellerin zihniyetierinde bu tasaVVllflaın arasında teşekkül eden rabıtalarda da aynı vasfı tanı­mal\: lazımdır.

Zamanda teakup bir rabıta unsurdur, fakat bu unsm daima zaruri değildir. Eğer başka türlü olaydı en müstemir, en bedihi hadiselerin teakubü çok kerre iptidailerin nazarından kaçması nasıl izah . olunur! Mesela, "ia-luo, ( garbi Afrika) lar gündüzün aydınlığıyle güneşin zıya­sını irtibat ettirmezler: Bunlar bu iki şeyi ternamile ayrı telakki ederler ve bu zıyanın gece ne olduğunu sorarlar._,

Keza Abipon' lar "mesela bir sünğl"L darbesile ölen kimsenin ölü­münü asla silahdan değil büyücünün insan öldüren sanatinin eseri sayarlar, ve müteveffanın kalbi ve dili ölümünden sonra cisminden çı­karılıp ateşde kızartılır ve köpeğe verilirse ceza olarak büyücünUn de öleceğine inanırlar.,;

İşte böylece değil yalnız en bariz hadiselerin teakubu iptidailetin nazarında çok kerre his olunmaz bir tarzda geçmelde kalmaz . Belki asla tehakkuk etmeyen teakuplara ciddiyelle inanırlar. Teçrübe bun­laı·ı ikaz' etmekden daha ziyade bu ilikatları tesis etmek iktidarını haiz oluyor. Onların zihniyeti- gördüğümüz gibi- tecrübeye nüfuz edemez. Bunun için bunlar misyonerierin cübbesini kuraldıkdan mes'ul hıttuk­ları yahut m üstevli hastalığı· bir resmin huzuruna atlettilderi vakit zihinlerinde menkuş olup onlara göre bir illiyPt nisbetine inkılap eden sırf zemanda teakubun dir eseri değildir.

Bizim tecrübe ve zamanda teakup tesmiye ettiğimiz şeyi alelade kabul etmeye hazır ve inftali bir tarzda buna maruz kelmaya müs -tait nefisleri biz iptidai insanlarda bulamayız. Bunlaı·a göre ne olursa olsun eşya, canlı mevcudat, yahut insan elinden çıkmış aletler ve edevatlar sirri hassalarla dolu olarak zuhıır ect·er . Binaenaleyh her vakit şeyce nisbete karşı kaytsı.ı_kalan bu nefisler bilhassa hazır yahtu

-38-

bilkuvve sirrf ittibatıara karşı dikkatlidir. Kabletteşekkül olan bu ietiba:tıarni nıeıişeleri asla şiıtıdiki :tecrübeden değildir .

II · Artık, bu irtibatlar gerek iptidailerin nefsincieki zafiyet ile, gerek

hatıralar teclaisile ·gerek illiyet. nındesinin safca bir istiınalile, gerek safsatacılık ile ·izah etmeye uğraşmamalı, velhasıl onların zihin faali­yetini ınantıki zihniyetin aşağı bir şekline irca etmek istememelidir. Asıl bu irtibatları müralıaza ederek bunların umumi bir kanuna, ipti-daileriri zihniyetinde çok kerre eşya ve ınevcuclatı aralarında tutan mnşterel<: esasa tabi olup o1maclıgım arayalım. İşte bu -nisbetlerde hiç bir .vakit eksik olm ay an bir um ur vardır. Muhtelif şeki.ller, ve muhtelif derecelerde maseri bir tasavvura mt>rbut olan eşya yahut ınevcudat aralarında çok kerre basit bir iştirak, Pal'ficipatioıı~ vardır. İşte bu­mm için bu tasavvurları ve kablelirtibatlarını idare eden ipticlailerin zihniyetine mahsus bir uınde olarak şimdilik iştirak kamrıı~ı diyelim. ·, Bu kanun hakkında şimelielen mücerret bir ifadede bulunına.kdan

ziyade aşağıdaki beyanatm bl>nun l~afi derecede tarif etmesini bek­leyelim. ·

Göreceğ·iz ki iptidailerin zilmiyetindeld maşeri tasavvurlarcia eşya,

mevcudat, hadiseler bize göre anlaşılmaz bir surette hem kendilericlir, hem de kendilerinden başka bir şeydir.

Yine bizim için anlaşıJımız bil:' 1 urette, eşyada olmakla teraber heıii de eşyanın haricinde Eiırflnn,vetleıi, l1assa1ı:ın, l:eyfiyetleri, fiilieri kabul eder, ifade eder .

Diger tabii· ile bu zihniy ete güre bir ile çol\, aynı ile gayrı arasin~ da' tearuz, ,;, s. ve ya iki hatten biri inkar edilirse digerinin isk at edi­lecegi yahut aksi zarurieti yoktür. Böyle bir şey ancak ikihci dere­cede bir faydaclir, bazmı· bu tearnz·görülür gibi olur, çok kerre ise hiç görülmez:· ·

· Çök. keri·e mantıki zilmiyete göre yekdiğerine karışehrilması ınuhal olan nievcnclat'· aı'asindaki her hanği bir asıl ile olan sirri bii· iştirak önünde bu tea]·uz zail olur. Mesela "Trumeli, ler [Şimali Brezilia ka­bilelerinden] kendilerinin su hayvaJ1atı olduldarını söylerler. :_ Beroro, lar [komşu lmbile]· kendilerinin kırmızı · Arara [papag~iıı] olmalarile iftihar ederler .. ,

-Bu, yalnız onların öldükten ı:oıü·a Arara haline geleceğini ne de ara­r al arın insaıüı· talıav'lrül etmiş olduklarıiıı, ve binaenaleyh insanlar· gibi miüunele ecliliiıeleriıii göstermekle kalmaz. Asıl başka şey nıevzuı:ı ba-

-39-

histir. Bu onlarm kendilerine VqfClikleri bir isim, kendilerinin bildirdik­Ieri bir akrabalık değildir. Bildirmek. isteelikleri şey esaslı bii· aynıyet­tir. Onlar hem bulundukları ha1cleki gibi insan, hem ele kırmızı tUylü ınıslar olduklarını söylerler. Bunu rivayet eden müşa11it bunu anlaya­ma'yor. Fakat iştirak kanunu ile idare eclll~n bir zihniyete göre ·bunda hiç bİr. müşkülat yoktur. Totemcilik şekline . ait hiÜün cem~yetlercle totem zümresine ait fertlere onların toteınlerinin ayniyelini tazammün eden şey bu cinselen maşerf tasavvurlardır ..

· Kuvvetcilil{ noktai nazarmclan keza nıevcuclat ve hadisatın husuiu filan yal1ut filan vakanın zulmru, siri·ı şerait . alhncla bir· şeyelen yahut bii· n~evcuttan diğerine irtibat ecl,en sirri bir tesirelen mütevellittir . :Bu şerait: temas, intika1, incizap, uzakdan tesir v. s. gibi gayet türlü lürlü şekiller aitında meydana çıkan bir iŞtirake tabi olur . ·

İpticlai nevielen bir çok cemiyetlerele avm, ba1ığın ya1mt, meyva1a­rın bolluğu, mevsimlerin ve yağmurların intizamı, muayyen şahıslar ta­rafından ifa eelilen bazı merasirnin ifasına yahut hıisusi bir sirri hassa­ya malik olan mukaddes bh· şahsın ·sıhhatine, huzuruna bağlıdır . · ., . Keza; yen~ cloğaıi çocuk babasının yaptığı ve yediği v. s. her. şe­yin cezasına maruz kalır. Hintli ava yahut harbe gittiği vakit, karısının evinele kalmasına göre, "filan yemekten yahut filan işclen içtinap ehne-sine göre mes'ut olur, yahut betbahit olur. . ·

Bu cinselen ınünasebetler maşri tasavvurlarcia sayısızdır . vaka1ar ı:u·asmda bizim üui;etiıi. tabiinisbetleri dediğimiz şey ya görülmez yahut pek elıeınmiyetsiz bir surette geçer: Bil'inci nıevldi, ve ç9k kerre bütün mevkii işğa1 ecien şey sifrı iştiraklerelir . . '

İşte b·unclan dolayı iptidailerin zihniyeti hakk~nda kablelını:uıhkı ele­nebileceği kadar sirrf denmesi ele doğrudur, Bu iki kelime, mütemayiz iki vasıf. olmaktan ziyade esaslı bir ayni hassanın il}i safhasıdır . ·

-. . Bu, zihniyetin bilhassa tasavvurları muhtevası nazarı mülalıazaya

aıırin·sa sirri denilecek; daha ziyade irtibatları ·iıazarı c1iklmte Uıınrrsa lu~blelmantıki denecektir. ·Kablelml!l-nhkf denılıelde mantıkf düşiiiıc~hin inhuruna kadar zemanca bir nevi mütekı:rcldiin safhatesis ettiğipek anlaş:­ılma~ıalıclır. Maşerf tasavvmları henüz mantıkkanunıı:u·ına' tabi olmayan insani . yahut kablelinsanf mevcuclat zCımreleri bıılunup bulunmadığı meçhui olmakla beraber bu cihet pek az ıpiıhteıneidir. Şimdilik. daha iyisi bulunmamasından dolayı kablelınantıkf elenilen aşağı niimnneden olan ceiniyetlerin zihniyeti b~ı vasfı gôstermez'. Bu zilıniyet mantıl{ zıttı Aniilogique değildir. Keza ·ıamantıki Aloglque. de değilelir.

Kableunantıld elemekle şunu. demek istiyoruz ki bu zilıniyet ııiantıki zilmiyet gibi her şeyelen evvel tenalmzdan kaçıriaz. Evvela iştirak

-40-kanununa- inkıyat eder. Vakıa tenakuzdan hoşlanır değildir, fakat ondan iç.inap etmeyi de düşünmez. Çok kerre ona karşı kayıtsızdır. Bu z h'liyeti tetkik etmenin- bu kadar müşkül olması bundan ileri gliyor.

İşte bu vasıflar, görüldüğü gibi, ancak maşeri taiavvurlara ve on­ların rabıtalarına tealluk eder. Mümkün .olduğu takdirde, fert bu ınıi­şeri tasavvurlardan azılde olarak mulahaza olununca bir iptidai, bizim gibi his edecek, mupakt:me edecek, ve }{endisini sevk ve idare ede· cektir. Teşkil edeceği intikaller muayyen ahvalde bize göre ternamile makul bir tarzda olacaktır. İptidaf, mesela, iki tane av düşürse, fakat onlardan byr tanesini bulabilfe ötEJıinin ne olduğunu soracak araya­caktır.- Eğer birdenbire ya(mur zubm eder lllili müşl{ülleşirse bir ba­rınacak yer arayacaktır. Yırtıcı bir bayvan tesadüf ederse kaçmak için tetbirler düşünecektir v. s.

Fakat şu var ki bu cinsden ol8n vakalarda iptidailer bizim gibi ctüşünecek bizim ittihaz edeceğimiz tavur ve bareketi onlar da ittihaz [netekim en baı:it ahvalde En akı1lı tayvanlarda biiyle yaparlar]edt:cEk olmakla berabEr bundan onların zihin faaliyetinin bizimki gibi daima aynı kanunlara tabi olacağı neti(esi çıkmaz. Filvald bu zihniyetin ınaşeri olmak ı:ıurEtile kendine m8hHls karıunları vardır Id bunların birincisi ve en umumisi iştirak kanunudur.

Bu zihin faaliyetinin, üzerinde işlediği madde daha evvel iştirak kanununun tesirine maruz kalmışıtır. Çünkü maşeri tasavvurlar man­tıkf mefhumlardan ternamile başkadır.

Bizim mantık! amelyelerimizin maddesi olan bu mefhumlu.T, millilm olduğır uzere, daha evvel aynı cinsden olan mütakaddim ameliyeler­den doğar. rnsan, hayvan, uzviyet gibi mücerret olan küllf bir lafzın basit ifadesi bir çok hükümleri bilkuvve ihtiva eder.

Fakat iptidailerin maşert tasavvurları, bizim mefhumlarımız gibi, asıl zilıin filinin bir malısulu değilçl.ir. Bu tasavvurlar tamamlayıcı CÜZ olarak hiSEl ve mubarrik unsurları ihtiva eder, ve bilhassa mef­htımlara ait ithal ve ilu·aç amelyeleri yerine az çok · vazih bir surette teayyun etmiş, fakat umumiyetle pek canlı hıs edilmiş iştirakleri

tezamniün eder. Bunun için mesela bir suret, bir resim iptidailere göre bize göre

olduğundan bptün bütüll başlm bir şeydir. Yukarda delilini gördüğü­müz sirrt hassaları onlaira isnat etmek bundan ilE-ri gelir. Bedihidir ki her suret, her yeniden, tekrar h usul bulan şey asım mahiyetine, has­sal arına, hayatına iştirak E ttiğinden dolayıdır.

Bu iştirak, mesela, bir reı:;min modelin ·malik olduğu bayatın ya­hut hassaların mecmuunun bil' Immını haiz olduğu bir taksim tarzında

-41-

anlaşılmamalıdır. İptidai zihniyet o hayatın o hassaların heriı modelde, hem de surette bulunmasında hiç bir müşkülat görmez. Aralarında­Id sird bir rabıta mueilıince-ki bu rabıta iştirak kanumı diye tasavvur olunur- suret ınodeldir, netekim· Bororo'lar Araradır. Binaenaleyh su­Tette elde edilen şey aslında da elc!e edilir, ·ve asla ınüessir olrtıak

suretile onun suretine de tesir edilir. Tıpkı bunun gibi, yukarıda gördüğümüz, eğer Mandan'reisleri

Katlin'in kendi resimlerini almasına müsait bulunurlarsa mezara git­tikleri vakit son uykularını selametle uyuyaınayacak.ardır. Çünkü icti­nap kabil olmayan bir. iştirak mucilıinçe ecuebi eli tarafından onların suretine iras edilecek şey öldükten sonra onlar tarafından tekrar bo­zulma·sına bu kadar endişeli olmaları bunun içindir. Çünkü kabilenin rafah, saadeti, hatta mevcudiyeti sirri bir iştirak mucibince daima ha­yatta olsun olmasın kabile· reisinin haline tabidir.

Aynı mulahazalar sirri vasıflarını gördüğümüz diğer maşeri tasav­vurlarda, meEela isim, gölge hakkında da varittir.

Bit maşeri tasavvurbrdan birisi bilhassa daha eheınmiyetliclir. çünkü iptidat zihniyet hakkında şayi olan bir nazariyenin istinat nokta­sını teşkil eder. O da "Ruh" tasavvurudur kr "ruhculuk Animisme" denilen malum olan mezhebin hareket noktasıclır. Bu mezhebin nın­

desini tarafdarlarından biri şu suretle vazediyor : "düşünmeye kabili­yetli fakat henüz medeniyetin aşağı derecesinde bulunan insanların iki hayati mesele ile derin bir smette mütehassis oldukları zannolunur. Evvela yaşayan bir cisim ile ölen bir diğeri ·arasındaki ·fark nedir? rüayların , hastalığın, ölümün sebebi nedir? İkinci olarak uyk!J.da ve yarı nyanık rüyetlerde zahir olan insan şekilleri nelerdir? Bu . iki hadis.eler zümresini mulahaza ederek eski zamanın vahşi feylo­sofları şüphesiz her insanın kendine ait iki şeyi hayatı ve hayaleti olduğunu intaç etmek suretne ilk adımı atmış oldulaı·. Her. ikisinin cisim ile sıkı münasıbetiolduğu meydandadır: hayat cisnii hi( etmeye, düşünmeye, hareket etmeye kabiliyetli kılar; hayalet de hayatın sureti yahut ikinci benliği olur; her ikisi, hayat gidebilmek ve cismi ölü ya­hut hassasiyetsiz bırakabilmek, hayaletde o cisimden çok uzakda bu­ltman im·anlara zahir olabilmekle Imza cisimden tefrik edilebilir şeyler olarak tasavvur edilmiştir. ·

İkinci adım sadece hayat ile h;:ıyaleti imtizaç ettirmekten ibarettir, Çllnkil her ikisi cisme aittir; o halde niçin biri diğerine ait olmasın, Yeay rühun tezahürleri olmasm! l3u her halele aşağı ırklarda şu su­retle tarif olunabilen şahsı ruhun ~;almt perinin salıiden tasavvuruna tetabuk eder: cisimsiz, · kesafetsiz, pir nevi buhar, zar, gölge malıiye-

·-42-.

tincle bir surettir. Canlandığı fertte hayahn ve zihnin illeticlir. Mazicle ve halele onun cismaiıi sahibinin iraelesine ve şahsi şuuruna hilldmdir. Cismi muhtelif malıallerde çok kerre his edilmez ve göritlnıez olarak aynı zamanda izhar etmeye kabiliyetlidir. Maamafilı benzediği cisim­cled ayrı bir · hayalet gibi uyumuş yahut uyanık kimselere bilhassa ·maddi bir imvvet gibi zahii· olur. Bu cismin ölümündeiı sonra insan-lara ğözükmeye ve mevcut olmaya devam eder. -Diğer insanlru:ın cis­niine girmeye onlara temellük etmeye , hayvanırın cismine ve hatta camiişeylere girmeye kabiliyetliclir. Bu beyanat en kuvvetli bir tlli;zda insım 1-iasselerinin bedihi şehadetine tealluk eden itikatlarclır ld ipticlai bir felsefe lı~ tefsir edilmiş saınimiyetıe>mantiki ve aklıclır., ·

İşte rulıculara göre bu mezhep menbaına ne kadar yakın olmak yani en ipticl?-i şeklinde alınırsa o kadar ınlintiç ve mantık noktai nazarınclan çok cemereliclir. Sonra yeni unsurlıu·a kıu·ışarak en ınüş­kül meseleleri h~1letmeye uğTiışarak -teşevvüşe uğradı. Biclayette tam bir ·saffet halinde idi. Acleti:'i. vakıaların_ huzunıncla "vahşi feylesof,un saf. teemmülüne kendini i c bar etti. ·Bu feylosoflann kendi faı·ziyele­rmcle buldüğu ıtmınanı esasen aynı zilıin faaliyetinin temaclisi olduğu _içiıl. bu gön ele al:tm buluyor.

Bli nazıu·iye cazibeli gözükür. Filhakika eğer biz o "vahşi fey lesof, un yerinde Ôlsayclık oıiun gibi düşünecektik. Yani onu clüşündürclüğümüz gibi clüşünecektik. Fakat acaba boyle bir "vahşi feylesof, varmıcln·? İpticla:t · cemiyetlerde ruha ait ınaŞer:t tasavvurlıu· hayat meselelerini halletmek · ihtiyacından doğmuş bir nevi mezhep tesis eclermi?

Böyle olmadığına hiç şüphe yoktur. Mademki bu cemiyellerin zih­niyeti bizimkinden başka tru·lü teveççüh etniiş ve onların maşer1 ta­savvul'lmı her şeyelen evvel . sii'ri vasıflar olcluğtı sabittir, ipticlailer ı_uevcucl~'tın si_rri hassalarile daha çok meşgul olurlar . Bundan dolayı ruha ait bu ipticlai "felsefe, nalmclar ·ı:ılcli ve ınünttç olursa, toplanmış vakiaların ıneçınuuna ve bu felsfeyi vazedenler,in dirayetine rağmen izahını iddia ettiği şeyelen çok uzaktn· .

Filvald ınüşahede kafi dereceele ve mehıu·etle yapılmış olan hemen her yerele "lıe'm biı; tarafdan hayatın uınclesi, hem de diğer tarafdan hayalet .gibi zahir olan yalnız telc Gir ruh, telakkisine tesadüf edilmez. ıvraşerı: tasavvurlar bize çok ıuüterekidp ve .güÇ "izah edebilir, şeyler gösteri~·.

Bu hususdaki. müşahedelere bakalım: Afrikanın garp tarafları~1dı,ı toplanan müşahedeler bir takim maşeri tasavvurları ihtiva .ediyor ki rulı meflıumile asla tevafuk etmez . ·

Yeriler f(ra ile Srahman ıtefrik ederler. Kra'insanın doğmasından

-43-·

evvel mevcut idi , ihtimal Kra halinde pek çok fertlerde bulunmuş ve o kimse ölclli.kten sonra yine kendi mustalnl -hayatında devam. edecek­tir . Ya bir yeni doğamn cismine, yahut bir hayvanın cisnıine gire­cek ve yahut Sisa yani ikanıetgahsız Kı·a. şeklinde alemele gezip cluracaldır .

·S isa daima şöyle tasavvur olumu·: bir teviye girecek bir insan cisıni arar ve arada Kı·a ya inkilap eder, hatta: yerini kapmak için bir !{ra ·nın gaybubetinden istifaele eder.

Iü·a ikamet ettiği cismi arzusu ile terkeder, ve tekrar avdet edebilir. Iü·a cismi ancak uykuda iken terk eder, ve rüyalar Kı·a. nın bu

gaybubetinde yapdığı macaralar ilikat ohinur . Sra.!wıan yahut peri ancak cisnıanf insanın ölümünden sonra

hayata başlar, ve ölen insanın ölmeden evvel hayatta iken geçirdiği nıevcudiyete ölüler memleketinde aleHlcle devam eder .

·şu halele ayn ayrı şunları mtı.lc'ihazaya alıliak W.zımgelir . 1 :__ yaşa­yan insan . 2 - İnsancia ikanıet eden /{ra yahut ped 3 - Heı; neküdar gölge şekliİıde Kı·a nın devanundan ibaret olmalda beraber peri ~ra­hut Snılımaıı ~

Bu fark mevcut olan her şeye tatbik olunur, Meselc'i bir çalı par­çalandı yahut kui·udumu onuri !(ra si yeni bitmeye başlayan bir hüıeye gii·ei·, ve çalının perisi ölüler memleketine gider .

· Bunun gibi koyunun !{ra si koyun öldürüldüğü vakit yeni doğan bir kuzuya girer ve koyunun perisi insan perilerine hizmet etmek için ölrıler memleketine· gider. Zencilerin rivayetince bizzat öHiler ımmıle­keti, onun dağları, orırianları, dereleri evvelce bizim· clüıl.yaımzda mev­cut olan şeniyetlerin perileridir.

Görülüyor ki /(ra ruh değ·ilclir. Çünkü ruhculuk mezhebine göre "can veren , tefriki kabil olan ve sonra yaşayan cevlıerclir,. Halbuki her Hm bir çok ldnıselerde ikamet e.clen ve ihtimal eliğer bir çalda­rında ikaınet edecek olan bir peridir. Bazı cihetlerden Ki-a bir ınuhafız meleğe benzer, fakat onda:n cla!1<1 fazla bir şeyi lıaizdir. Bunun insan ile olan sıkı rabitası, onun gaybubeİi zemanmcla geceleyin yaptığı

ıııacenlların bu insan ta;:afınclan uyandığı vak.it maluın olduğu vakia­sile ispat eclilınişıir. İnsan kendi ](pa smın efalinin neticeleriüi ımıeldi olarak. İ1is eder. Bir zenci uyanık iken kendini sert ve rahatsı.z his ettiğ·i vakit hu Hi'<lZ kendi Jü·asımıl. bir diğeri tarafından dövüldüğüne yahut bazı meşakkatli işler gördüğüne hamiletmekden asla fariğ· olmaz. Blr gölge şeklinele olarak Kra temaıniie insan şeklindedir~ insanın perisi ve eisıi1i Kranın fiillerile munfail olmuş ve oülari zabıt ve ka­Yi+ etmişelir.

-44-. /(ra ikamet ettiği insanın cismini terkettiği vakit bu insan mad­

deten _hiç bir zarara maruz kalmaz. İnsan uyurken Kra gider ve insan . · onun. farkında olmaz. Eğer insan uyandığı vakıt gider ise onun gitmesi ançak bir aksırma yahut esneme ile malum olur.

Ferdill kendi Krasile münasebetleri nasıl olur. Onun Krası bizzat kendidir, ve kendi değildir demek ikisi de sahi değildir. Kra fert de­ğildir, çünkü ondan evel mevcut oluyor ve ondan sonra yaşıyor; bu­nunla beraber ferttir; çünkü fert uyandığı vakit Kranın gece yaptığı katlandığı, muztarip olduğu şeyi hahrlıyor.

Eğer iptidainüı tasavvurlarının mantıkt düşünce icaplarına tabi oldugunda israr adilecek olursa, değil yalnız ruhculuk mezl;ı.ebinin zan- · nettiği gibi "aldf ve kendi kendine mllntic bir meslek, bulunmamakla kalmayacak, belki gayri makul de ölacaktır.

Fakat iş_tirak kanununa raptedecek olur isek tasavvurları anlaya­biliriz. Fert yaşadığı esnada kendisinde sakin olan Kra ya iştirak eder, yani bir dereceye kadar hem Kradır, hemde asla Kra değildir. Tenakuz bu kablelınanhld zihniyeti hiç korkutmaz. Ölüm anında bu iştirak kesilir.

İptidaf cemiyetlerde tesadüf ettikleri çok karışık tasavvurları kendi mantık! zt:ıin kaidelerine göre muhakeme eden müşahitlere göre bu tasavvurlar kabul edilebilir manaıar göstermedikleri için iptidailerin bir çok ruh kabul ettiklerini farzetmeye mecbur oluyorlar. Bu suretle bir rulıda kabul edilmez ve telif edilmez şeyi o ruhlar arasında tevzi etmek imkanı hasıl oluyor.

Mesela orta Avusturalya'da Spencer ye Gillen bir çok defalar mü­teaddit ruhlardan bahsederler.

Diğer bir müşahit başka kabilelerde ruhun "kısımları, ndan ba-hiseder. ·

Şimali Amerikada ruhun kesreti vardır. "Bunlar bir cisimde bir çok ruh tefril): ederler., Bazıları da bk-.ruhda dört ruh olduğuna ina -nırlar. Dört riıhun ·muhtelif anlarda biri· diğerinden sonra gittiğini farz­ederek tedricf ölüm hadiselerini izah ederler. Ölüm temam_ :olunca bütün ruhların gittiğini ve yeniden cismin haricinde toplandıklarını söylerler:

Bazılarına göre de her şahsın kendind~ ikamet eden müteaddit perisi vardır. biri beyaz, diğeri esmer, bir üçüncüsü açık renkde olup bu sonuncu yalnız hayata hAkimdir.

Diğerlerine göre dört ruh vardır: 1 - Gismin ruhu olup onunla beraber ölür. 2- Bir peri ki daima cisim ile beraber yahut cisme yakın bulunur. 3- Cismin işledilderinden mesul olan ve bazılarına göre ce­nuba doğru, diğerlerine göre garbe doğru giden ruh dur. 4-Ruh daima

-45-ôlünün sa:çlarından küçük bir saçın yanında kalır; ve ölürrün ana ve babası bir fırsat bulup da onu düşman memleketine atll1caya kadar saklar orada saç hastalık ve ölüm Eacan gezici bir hayalet olur .

Birtania kolombia, sında insanın dört ruhu olduğıina itikat olunur. En muhimnıi temamen küçük olan bir insan şeklindedir, diğerleri bi­rincinin gölgeleridir. İnsan hasta oldumu sebebi ikinci dereced olan ruhun cismi terketmesidir.

İmdi biz iptldailer nezdinde ruhcuların bahis ettiği gibi, hayalet ve hayat umdesi olarak tezahur eden tek bir ruha tesadüf etmiyoruz. Şüpesiz onlar her tarafta gördükleri şeylerin şeyce şeniyeline ina -nırlar, ve onlar öıülerin perilerinin gosts hiç olmazsa bir az zeman,diri iken ikamet ettikleri ınahalde biraz kalmak için geri geliyorll:lr. Fakat bizim gördüklerimiz iyice isbat eder ki onların bu · mevzu hak­kındaki maşert tasavvurları bu iştirakleri izah etmek ve "ruh" un yek­nasaklığı mefhumu ile teşrih etmek ihtiyacından ileri gelme'diği mey­dandadır. Bilakis denirki bidayette ( Bu tabirlerin kullanılabilecği de­receye kadar) ruh mefhumu iptldai_lerde bulunnıayor. Bunun yerinde umumiyetle salıiden olerak bir ferdiyelin vazıh şuurunda henüz im -tizaç etmemiş olarak hemvuku olan bir çok iştiraklere ait heyecanlı

tasavvurlar vardir. Bir kabilenin, bi.f totenıin, bir semiyeniri. azası ken­dini sirrt bir surette kendi içtimat zümresi ile birleşmiş, kendi totemi olan hayvan yahut nebata sirrt bir surette iştirak etmiş v.s olduğUnu his eder.

Muayyen anlarda [mukaddes merasim; süluk menasıki ve diğerleri] şiddeti teceddüt ve tezayüd eden blJ. iştiraklerın bazıları diğerlerini

asla menetmez. Bu iştiraklerın zümrenin bütün azasi tarafından his edilmiş olmak için muayyen mefhumlarla ifade edilmeye ihtiyacı yoktur.

Daha ·sonra bu merasimin, bu mensikin git dide anlaşılması, son­ra da tatbik edilmesi artık gevşeme ye . başladıgı vakıt teamllllerde ve huı·afelerde muhafaza edilmiş olan bu iştirakler denebilir ki ·"kesretli ruhlar" şeklinde tecelli ederler. Nitekim Mis Kingsley, tarafından te­te bbu edilmiş olan kalabar zencilerinde bu vaki olmuştur.

En nihayet, mesela Yunanilerde olduğU gibi bize çok yakın bir zamanda, bir hayat umdesi ve cismin manevi bir müsaftri olarak tef­rik edilmekle beraber bu kesretlı ruhlar bu sefer tek bir ruhda tebel­lür edecektir.

Velhasıl ruhculuk nazariyesinin hareket noktası hizmetini gören ve bu nazariyeye göre vahşiler mezhebinin mevzuu olan "ruh" ancak nis­beten ilerlemiş cemiyetlerde zahir olur. Ruhcuların bu meflinmu bu kadar

-. 46-tızak geriye doğru irca etmesi bu valuların _malum olmamasından dolayı değildi!'. Belld bu valuların tefsiri bunlara adeta bir meyzua ile telküı edilmiş olunur ki o mevzuaya göre iptidai cemiyellerin zihniyeti bizim zihnimizin mantık kanuniarına aynen· tabi olur. nıevzuayı terk edince bu zihniyetin sirrt ve kablelmantıkt, ve- bwıunla beraber m~l.şert

tasavvurları idaı·e eden iştir al{ kanumı meydaııa çıkar. Binaenaleyh .. ruh meflıumu ancak oldukca Herilemiş bir. zihin malısnlu olup henüz iptidat cemiyetlerce meçhul olmakdan başka suretle ımılahaza olımamaz.

lll İptidat çemiyeüerde fert ile cemiyet arasındaki münasebetin tetki­

ld de bize iştirak kanununu daha vazih lular: iptidat zihniyetteki maşeyt tasavvmların teşekkülünü temin eden iştirak kanunu bu ta­savvıu·Iar aı·asında bulunan ittisali de idare eder. Bunu isbat etmek için kablelmantıki zilıniyette mevçudat ve eşyanın kendi aralarında başlıca nisbetlerinin nasıl şeniyetıeŞdiğini telıaı;ri etmek kifayet eder.

Evvela içtiniai zünırelerin mevcucliyeti bunları terldp eden fertlerin m€wcudiyetile olan nisbetlerin çok kerre tasavvm edilmiş ve tasavvur edilmekle beraber his edilmiş bir iştirak, bir ittilıatclan ibarettir . Orta Avushıralya'da Spencer ile Gillenin tetkilderi bunu tevzilı eder. Arunta­larda her fert Alşerlnga [ hürafeler elevii] da bir ce tti n yahut bir hay­vanın peri cUzünün doğrudan doğruya tecesslıdücUir. Her insanm tate­ınine tıplÜ kendi gibi olan bir şey nazaryle bakılır. Diğer tarafdan her toteınli zliınre ·ismini taşıdığı hayvan yahut nebatm bolluğu üzerine do­ğTuclmı doğruya tesir ettiği farzedilmiştir., Nihayet her totem bir ma-· halle, hudutları temamile ınuay'yen ve totem cetlerın perileri tarafın­elan daima işgal edilmiş bir mekan enzüne sirrt bir snrette rnerbuttur.

Bmacl,ald maşert tasavvurlar yukaüda gördüği1müz Bororo'ların

kendilerini kırıp.ı:zı papağan atE!ttikleri tas.avvura temamile mnmasildir. Her fert şimdi hayatta olan filan yahut fil_an erkektir ve ya filan yahut filan kadıncİır; hemde .Alşeringa zemanıı1cla'yaşanuş ola"n [ beşert yahut nim beşeri] filan geçmiş ata-ferttir, hemde kendinin tatemi yani ismini taşıdığı hayvan yahut nebat nevinin aslına sirrt bir surette iştirak eder.

İptfclat cemiyetlerin çoğunda eksik olaıı "imek" fili bizim konuşdu­ğıımı-iz Usanciald Elleiade rabıta manasma .değildir. Başka şeyi ve daha fazlasım gösterir. Bu fiil aslm ayniyeti vasıtasıyle olan bir nevi müşa­reketi, yaşanmış brr işttraldn maşeri vicdanım, maşert tasavvıu·ım·ı ihti-va eder; ··

İşte bundan -dolayı hayvanlar, nebatlar nevinin ınuntazamlıusulunu temin etmek maksadile yapılaıı inticlıiuma' merasimini ifa etmek ınua-

_. 47--

yyen totemli bir zümrenin azalarıııa inhisar eder. Birçok iptidai cemi­yetlerde yapılaıı temsili er, merasim, dansim , resimler , kostumler; süs-ler bundruı ileri gelin ve aynı gayeyi t3kip eder . _ -: - _

Avusturalia, kabilelerinde Spencer ile Gillen !İıtichiuma merasimi­nin, değil yalnız ·hem sırrı hem de faydalı manfısmı,.belki totem züm­resfle ve totem nevile fert aı·asindaki. cıenmi -münasebeti adeta vaka esnasında elde etmiş olclulaı· . ·Bu inünasebet bir mefhunı ile. ifade olunaıiıaz, çünl{ü bilhassa. maııtıki zilıin kaclroiaı·Ua teVfik kabH olriıa­yaıı temamen sırrı olan bu münasebet iştirakelen ibarettir. "Bazı hay­vaıılaı·ın hmeketleri alelade taklit edildiği zan ohmur .. Fakat merasim bundaıı çok derin bir 'manayı haizclir, çünkiı her sanatkar Alşeı;inga devrine ait Ata bir ferdi temsil eder . . . nim beşer olan [asla ölmez] brr -cettin perisi cüzünün tecessüt ettiğine göre elir ki kabilenin her uzvu duğmuştur. ve binaenaleyh bir defa cloğ:mıca zaı·uri bir teı:iavvüiü bir halefi olmuş olan Alşeringa zemanmda cetti olaİı hayvan yahut nebatın ismini alır.,

İmcli merasim ve rakısıardan mal\:sat ve gaye sii:rı bir tel1arrük ve muhmi·ik bü· serhoşluk vasıtasıle şimdiki ferdin, ve onda yaşayaıı Ata - zatin ve onun totemi olan ~ıayvan yahut n-ebat nevinin iıntizaı; ettiği asıl ile olan iştirald canlandırmak ve devam ~ttimıekclir. Bizim zilmiyetiİnize göre buııcla kaı·abet ne ka daı·- yakın olursa olsun her halele mütelllayiz üç şeniyet vmdır. kablellllantıki zilmiyete göre hepsi üç olmakla beraber üç ancak biri teşkil eder.

Bu suretle merasim vasitasıla nevi üzerine içra olunan tesir cloğ­

rudaıı doğruya olmakdan daha fazla . bir şeydir: bu tesir "içeı·deııdir, iınlllanent,. İptidai bunun tesirinde nasıl şüpeye clüşebilir?. bu. suretle yaşanan ve fiil mevldine lwnan tasavvuı;laı;a rafalmt eden iştirak hissine nisbetenen metin mantıl\: yekıni bile müphem kalır.

Bu iştirakin bu ittihacim bir eliğer safhası daha Aruntalerin ferdi . ve içtilllai hayatında Churinga elenilen mukaddes eşyanın oyııadığı

rol ile daha ziyaele tebmüz eder. Bu eşya [ulllumiyetle sini resimlerle. süslenmiş m üstatıl şeklinele taş yahut odon parçaları] mukaddes mah­zenin bir tarafında ihtiınamla muhafaza edilir, oraya kadınlar ve ço­cuklar. yakhı.şmaya cesaret eclmezler. Her mahalle ait totemli zümrenin kendi eşyalaı·ı vaı'clır. ·

lVIantıki d~iİşünce cilıetincln Cluiı;iııga nın ne olduğunu yahut ne olmadığını doğruca taı·if etmeK ıuüşküldür. Fertlerin _ haric1 ruhları, atalaı'ın perilerinin inEikal vasıtaları, . ve ihtimal bizzat bu Ataların cisinıleri, totenı mevcucliyetiı1in, heyulası, hayatiyetin nıahfazası; işte bu eşya nebet nebet ve aynı zernancia bunların hepsicliı·. !Juıılaı·ın siri·ı

.-· 48~ kudretlerine ait his, sonra göreceğimiz, silluk merasimi esnasında şid­detin son derecesine varır.Şimdilık churinga ların nasıl dini bir hür­meÜe etrafında bulunulduğunu, nasıl tazım ve t;:.dbirle onlara doi{unul­duğunu göstermek için Şunu söyleyelim: bu churinga lar koıriŞu bir kabileye ariyet verilip qnlar geri verdikleri vakit yapılan tetkik ·ci{:wam ettiği müddetçe churinga ların huzuru hürmetli bir sükı1ut )iusule getirir, güya yerliler o ··e_şyanın ait olduğu ölülerin perilerinin_ orada bulunduklarına salıiden inanıyorlar, ve tetkil{ vaki olduğu mü_ddetçe orada bulunanlardan hiç birinin mırılhdan daha fazla sesini çıkartdığı duyulmaz. ·

Bazı müşahitlerin bunlan tasvır için kullandıkları tabir iştira~ mef­humunu ternamile gösterir. Mesela: "churinga- yılan gibi bir chu.Hnga ya temellük eden bir i!ısan mütemadi bir surette onu elile uv~caktır. Bunu yaparken Alşeringa yılanının mankibesini teganni edecek ve ya­vaş yavaş kendisile mukaddes şey arasında hususi bir iştirakin vuku­unu his etmeye başlayaçal{tır ; bir nevi hassa mukaddes şeyden ona ve ondru;ı mukaddes şeye geçer. "

, Bu halde cuhringa nın canlı bir mevcut gibi tasavvur edilmiş ya­hut his edilmiş olmasına hayret edilmez . Bu bir odon yahut bir taş parçasından bütün bütün başka bir Şeydir . O şey samimi bir suretle Ata ya merbuttur. Onun bizde olduğu gibi heyecanı vardır. ve bu heye­canlar canlı insanların heyecanları teskin edildiği gibi elile akşamldığı vakit teskin edilebilir.

İşte doğrudan doğmya tasavvur edilmiş ve şimdi his edilnıiş olan iştirakden iptidai cemiyetlerde bu kadar münteşir olan hayvanlar ile insan, yahut daha ziyade bazı insan zümrelerile . muayyen hayvanlar zümresi ·arasındaki akrabilhğı isbat eden itikatlara geçiş kolay olur.

Bu itikatlar çok kerre hurafelerle ifade olunur. Daha Herilemiş ceıniyetlerde bu hurafe hayvanıara ait tasavvurlar.

biraz farklıdır. Totemli zümreye ait Atalar şimdi mevcut olan ~ayvaİı­lara ternamile benzer hayvanlar gibi asla değildir, fakat sirri bii~ tarzda hem hayvan mahiyetini hem de insan.mahiyetini haizdir. Denebilir ki Atalarda içtimat zümre ile totem olan hayvanın irtibatını tesis eden iştirald tasavvur ederler .

Mesela Beritania' Kolombia'sında "Loutr, lar ismi altında1ci kabile efradındari birine bir müşahidin lutrları nasıl akraba telakki ettiklerini sorması üzerine ŞU Izahı almıştır. "Şjlpesiz onların kendi uzak ataları­nın lutr olduklarına inandıklarını fakat onun bu gün mevcut olan lutr nevinin aynı olduğunu düşünmediklerini söylemiştir. kabilenin neşet ettiği insan- lutr lıayv~ değildir; O atalar lutr suretini almak için

-49-

erkek yahut kadın r.n uretini terk etmek lmvvesini haizdiL Eski zamanda . büti.in hayvanlar böyle idi . Sade alelade hayvan olmayıp keza insan idiler. ve isteelikleri zernan hayvan derisini giyerek yahut atarak gerek insan gerele hayvan suretini alabilirlerciL ,

İpticlai cemiyetlerin tabii ve pek beclihi gördükleri ve müşahitle­rin nazarmda o kadar garip gözüken akrabaiıklar böylece sirri iştirak­ler vasıtasıle tevazzulı eder .

Böyle akraba olan hayvanlar öldürülmez ve eti yenmez . Diğer lmbUe efradından birinin sirri aluabalığma rağmen bir tim­

sal onun bacağüu ısırmış ve· fert vakayı şöyle izalı etmiştir: "Ben asla bir timsah öldürmeyi arzu etmedim. Çünkü benim atalarıma ait rüya­lar beni ciaima böyle bir fiilden men etmiştir . Ben bir tinısahm bana Iıucunı etmek nasıl hatırına geldiğini anlayamayorum . Onun beni bir

· yabancı sarmuş olması lazınıgelir. Periler bu hatayı görerek benim ha­yahnıı kurtardılar . "

Bir içtimat zümre yahut bir fert bi;)ylece toteın olan bir hayvan ile . nıütesanit yahut akraba olduğunu ilikat ettiği vakit, ve bu hayvan He

olan milşahhas nıfmasebUercle bu iştiraki şeyceleşclirdiği valdt ona gö­re nıecnıuu ile ve adeta nıi1cerret olarak alınmış olan hayvan nevi, yahut nevin nıaşeri olarak ·mtUahaza olunan bütün mümessilleri, ya­hut en nihayet cüzi olarak filan yahut filan hayvan mevzuu balıis qlmaz.

Manhki zilme göre bunlar bazıları diğerlerinden ayrılmış müte­]Jlayiz farazıyelerdir~ Bu zihne göre bunların aralarından birini tercih etmek lazİmgelecektir . Kablelmantıki zihniyet filen bunları hemen hemen hiç tefrık etmez. Çünkü kablelmantıktzilmiyetin müdir umclesi olan iştirale kanunu ona hiç ınüşkülat olmaksızın hem cemaatte ferdi hem ele fertte ·cemaati düşünmeye müsait bulunur. Bizon ile bizonlar arasında bu zihniyet sirri bir iştirak tasavvur eder, ve ne nevin maşeri­yeti nede fertlerin münferit mevcudiyetleri onlara göre bize göre oiduğu manada değildir .

A vda ölen hayvan şerefine yapılan büyük merasimele edilen tazım­ler bilhassa bu hayvanaını yahut hüsnü niyeti temin olunmak lazım­

ğelen nevin aslınanu ait olduğunu düşünmeele mana yoktur. · Tefrik edilmeksisin her ikisine birden tazımler arzolunur. Bir müşalıit anla­hyor: " Şimali Amerikada bir fransiz yakaladığı bir küçtUe faryeyi atar, bir küçük kız onu yemek için alır, çocuğun annesi _onu elinelen kapar ve ölmüş hayvanı gayet merhametli bir surette okşamaya başlar.

Bunu yapmasının sebebi fareyi yenıele istecliğinçlen dolayı. çocuğıınü tazip etmemesı için fareler perisiııi teskin ehııek için olduğunu söyler."

ila1ıiyat : 4

-50-Bu Yami peri mantık! zihne göre, bu zihne ait makuleler ellietin­

den şeniyette ifade edilemez olan bir nisbetin yani: fert- hayvan ile maşeriyet - hayvan arasındaki iştirake ait bir nisbetin bir medlul ile tercünıesidir. Ve bu iştirake bizce olduğu gibi hem teşrih:i bünyenin hem hayatı fonksiyonların, hem de, tecrübe ile doğruluğu meydana kona bilir olan miÜebariz harici vasıfların aynı olması gibi bir illet ve delil gösterilemez: bu ıştirak kablelmanhk:i zihniyetce. his olunan her şeni­yette olduğu gibi "peri" tabirlerinde his edilmiş ve tasavvur edilmiştir.

Hele hayvana ait olarak bu zihniyeti alakadar eden şey [hayvan­dan tegaddı edilmek ihtiyacından sarfınazar edilmiş; -ve hatta bir hay­vanın etini yemek her şeyden evvel onun aslı ile sirri olarak iştirak etıiıekdir] onun görünür olan şekli ve vasıfları değildir, belki hayvan onun tezalıüründen başka bir şey olmayan hayvanın perisi ve bu hay­vanın muayyen insan zümreleri [ ferdi ·olarak: yahut maşer:t olarak mülahaza edilmesinin ehemmiyeti yoktur ] olan sirri münasebetlerin kime ait olduğudur. Görünmez ve his edilmez olan bu " peri , hem meçmuda hem de her ferttedir. Bu "huzur kesreti, kablelmantılci zih­niyeti asla teşviş ehnez .

IV Buraya kadar iptidailerin maşeri tasavvurlarında sükun noktaina:..

zardan yani eşyanın, tabii hadiselerin, fertlerin mevcudiyetini idare, eden iştirake ait münasebetler diye bileceğimiz şeyi bilhassa millahaza ettik. Şimdi hareket yani eşya ve mevcudahn yekdiğeri üzerine içra ettikleri arneli eri, tesirleri noktainazarını ele alalım.

Şimdiden hemen söyleyelim ki kablelmanhki zihniyetin mümeyyiz. vasıflarından biri olarak bir çok alıvalde bu iki noktainazr..r pek de tef­rik edilmez. Çok kerre bir filin içeriden yahut intikal ile olup olmadı­ğını tefrik etrriek bizim için mümkün ·değildir. Bize mütenakız gözü­ken şeyi anlamakdaki müşkülata rağmen o fiil hem. öyledir, hem de. böyledir.

İşte gördüğümüz gibi İntichiuma merasimi vasıtasıla totemli bir zümre tarafından kendi tatemi olan hayvan yahut nebat üzerine içra ettiği tesir bu kabildendir .

Keza Şimalt Arnarikada rüzgar tatemi azasının haiz olduğu tesir dalayısıla sinekler pek fazla rahatsızlık verdiği vakit bir meltemin es­mesini elde etmek için onlara muracaat olunur·.

Keza su tatemi reisi bir düşmana karşı bir değnek yahut kemik tevcih ehnekden ibaret olan büyü işlerinden çok ihtimam ile çekinme..., lidir.; çÜnkü eğer böyle bir şey yaparsa su pis olur ve kokar.

-51-Bu vakialar ve ernsali kablelınanhk! zihniyette kendi üzerine içra

ettiği tesir ile diğer bir şey üzerine içra edilen tesir arasında geçişin nasıl his edilmez bir surette teşekkül ettiğini gösterir . Su toterni rei­sinin bir fili suyu içilınez bir hale getirdiği vakit içra olmıan tesirin intikal ilerni yoksa içeridenınİ olduğunu söyleme!{ mümkün değildir: kablelmanhki zilıniyet bunu tefrik etmez . Fakat bizim burada totemli zürnrelerin onların toteınli olan mevcut yahut şey yahut nevi ile mü­nasebetleri hususunda vazılı bir surette elde ettiğimiz şey şudur ki bu zihniyet keza burada iştirak kanunu adı alhnda gözükür . Mesela bir totemli zümre ile rnekanın bir istikarneti [başlıca noktalar] arasında

sirr! bir iştirak mevcuttur. Bu başlıca noktalar da keza sirr1 bir iştirak ile renklere, rüzgar­

lara, hürafe devrine ait hayvanıara merbuttur, bunlar da derelere, ya­hut ormanıara ve böylece devarn ederek hemen :hemen nihayetsize kadar gider. Mesela, ınuayyen bir zümreyi, bir lmbileyi yahut kabile­den bir aileyi ihata eden tabiat onların rnaşer! tasavvurlarında rnan­hk! düşünce kaidelerine göre sabit kanunlar tarafından idare edilen her şey yahut şeyler ve hadiseler cümlesi gibi değil-belki eşya, rnev­cudat, hadiseler ancak vasıtalar ve tezalıürlerden ibaret olan mütehar~ rik sirr! arneller ve al{siUameller rneçmuu olarak zahir olur, bu rneç­mu zümreye tabidir, nitekim zümre de ona tabidir .

İptida! zihniyet her tarafcia intikal vasıtasıla, uzakdan intikal va­sıtasıla, ·temas vasıtasıla, pislenme vasıtasıla, tasarruf vasıtasıla vel­hasıl anı olarak yahut az çok uzun bir zernan nihayetinde bir şeyi yahut bir mevcudu muayyen bir hassaya iştirak ettiren bir çok arne­liyeler vasıtasıla hassaların irtibat ettiğini görür, mesela bir merasirnin başlangıcında o şeyi mukaddes yahut lamukaddes kılar.

Muhtelif tabu nevilerine ait itilmtlar bu kabildendir. Bir Avustur-· alla'lı yahut zelanda1lı haberi olmaksızın mernnu' bir yemeği yemiş olmak fil{ri ile korkcl um u tabuya tecavuz etmiş olmasından dolayı · muztarip olur, çünkü kendisinin yemek vastasıle Ithal edilmiş ve Hacı olmayan öldürücü bir tesir ile dolu oldğunu lıiseder. Mesela o yemek bir reisin yemeği artığı olup cemaatten bir ferdin yanlışlıkla onu ye~ mesi ile yemek bu tesiri iştirak ettirmiş olacaktır.

Bazı fertlerin deri .giydikleri her zaman hayvana rnunkalip olacak larını tasdıl{ eden [kaplan, kurt, ayı] umumi ilikadın esasında aynı

tasavvurlar vardır. İptidailere göre bu tasavvurda her şey sirridir. O acaba insanın kaplana ınlnlap etmek için insanlıkdanım çıkdığım son­ra da tekrar insan olmak için kaplanlıkdanmı çıktığını bilmeyi düşün­mez. Bunları alilkadar eden şey bu insanları bazı şerait altınqa hem

-52-

kaplan hemde insan olmaya iştirake kabil kılaıı ve binaenaleylı insaıı­dan başka bir şey olmayını insaııdan ve lmplaııclan başlm bir şey ol­mayan kaplandmı daha korh.ımç kılan şeydir.

Kartal tüyile başını "yapaıı bir Huiclıol' bunu süslenme için yap­maz. bu tüyler vastasıla kuşun basiretinden kuvvetinden, lıikmetinclen bir şeyin kendine intikal edeceğini düşünür. Burada da keza onu ha­rekete getiren maşeri tasavvurlarlll esasında iştirak vardır.

İpticlailerin arzu ettLlderi neticeleri · elele etmek için umumi bir tarzda istimal ettikleri taı·ıklel' onlaı·ın tabiat kuvvetleri, ve etraf ların­daki mevcutlar, ve hadiselerin eser:eri hususunda eelinelikleri fikir hak­kında bizi teıwir eder; çünkü ya onlar bu eserlerin husulünü farzettik­lerigibi taklit ediyorlar; yahut bunları keı1cliliklerinclen tatbik ettik­leri şeyin suretine göre tasavvur eeliyorlar denebilir . neriele daha tafsila:t ile göreceğimiz bu geniş tariider zaten sirriclir, ve hemen he­men daima iştirak münasebetlerini tezanmıün eder. imdi her tarafı ilıata eden tabiatin kuvvetleri hakkındaki tasavvurlar da aynı vasfı gösterir.

Rulıculuk nazaryesine göre ise insanlaşclırıcı bir temsilin [ana logie antlıropmorfique 1 kencliliğinden ve içtinap edilmez bir teemmülü vasta­sıla ipticlailer tabiatin her tarafmda kenclilerininkine benzeyen irade­ler, periler, ruhlar görürler. İpticlailere böyle kendi failiyetlerine teka­ddüm eden bir teemnıül ve bu teemmülün neticesi· üzerine teessüs etmiş bir tfunim alietmek doğru değilelir. V aldalar bizi lı iç olmazsa biclayette rulıcııluk mesleld olacak olan temaıııile mantıkl ve müntiç olan bu tabiat felsefesini ipticlailere isnat etmekelen men eder.

Vakia bu hususcia toplımmış ve tasnif edilmiş bir yıgın vakalaı·ı hisaba katmal\: ve bu vakıalaı·a göre iptidailerin maşeri tasavvurla­rında ölü, hareketsiz; cansız hiç bir şeyin bulunmadığını tasdık etmek lazımgelir. Caıısız olsun., azasız olsu~ı, hatta insan elile yapılmış alsını bütün mevçutlaı· ve bütün şeylerin en türlü türlü tesirleri icra etmek: ve o tesiriere maruz ımımak kabiliyeneri var diye tasavvur edildiği çok isbat edilmiştir. Malezyalı maclen amelesi kalay madeninin bazı kimseler tarafından keşif edilmesine müsait bulunup diğerlerine asla keşif olunmayacağı itikaclında bulunmlar ; zünilerin menus eşyaya

verilen şekillerin en ince teferrüahnın nelere cleHüet ettiğini biz yu-karıda gördük,

Falmt bundan ne kalay madeninin, ne ele ev kaplarının insan ru­huna mürnasil bir ruhları olduğu tasavvur edilmiş neticesi çıkarılınaz. Yalnız makul olan şu netice çıl{ar ld ipticla ilEıln zilr,i~Eiiı~e ~t:ıE ıı:tv~

cuclata, eşyaya ve onların münasebetlerine ait · tasavvurlar sirridir, ve

-53-bunlar iştirı>J{ kanunu tarafından idare olunur. Olabilir ki bu zihniyetin her hangi bir inkişaf devresinde ım1ayyen bir zümrenin feJtleri hem kendi şahsiyetlerine daha vazıh bir şuur edinmeye, hem ele kendileri­nin haricinele hayvanlarda, ağaçlarda, kayalarda v.s yahut mabutlarda perilerde mürnasil şalısiyetler farzetmeye meyil ederler. Fakat ne bu tasavvm, ne ele tanıinı edilmiş bu temsil bu zihniyetin tabii ipticlat olan eseri değildir.

Garbi Afrka'cla Bafiouti'leri tetkik eden kuvvetli bir müşahiclin var­cllğı netice şudur ki iraele yahut ruh ve yahut peri kelimeleri hazif­edilmek lazımgelir. Vakia -mevcudatta ve hacUsarta bir şeyler vardır, falmt bu ne ruhclur, ne nefisclir, ne ele iracleclir, fakat mutlaka bir ta­bir koynıal{ lazımgelince ruhculuk yerine kuvvetciliği koymak lazını­gelir.

Bu müşahit on yedinci asırcıa oralarda dolaşan Dapper' isminele bir seyyahdan balıis ediyor ki ona göre bu kavimler ne nıabut ne ele şeytan bilmiyorlar, çünkü ona mahsus bir isim yoktur .' Fakat gizli bir kuvvet görelliideri her şeye MoRisi adını vermekle iktifa eeliyorlar.

Velhasıl Bafiouti'ler ipticlat perileri ele bilmezler. Bunlara göre her. tarafta nıünteşir olan kuvvet ve hayat umcleleri mevcuttur [bu gün ulvt bir mabutten neşet etmiş gibi telakki olunur] - sonra bizzat ken­dileri, ve bu ikisinin arasında ölülerin ruhları mevcuttm . Bundan baş­ka bir şey yoktur. Fakat ruhlar la, yahut perilerle değil bu lmvvetlerle siyah büyü ve onun düşmanı olan beyaz büyü tesirini içra eder .

Şimeli bazı nıüşahecleleri rulıculuk · lisanile dinleyelinı : Şimali Amarika'nm en aşağı nümunesi olan kabilelerde en iptidai olan ruh­culuk tasavvuru tabiati her tarafta canlı saymakdan ibarettir . Bu tasavvur insan ruhunu tanıdıktan sonra ikinci dereceele olarak o tasavvurclan çıkarılımş değildir, belki tabiatteki bu canlılılc tasavvmu ruhun tasavvmu ile birlikte sade bir temsil ile aynı zernancia vaki olm.

Keza bu müşı:üıede de o kabildendir:" Ba-Ronga'lar eliğerleri gibi ruhcudur. Bunlara göre dünya ruhant tesirlerle doludur . Bazı hayırlı, bazı cla şer olurlar. Bunlar hakkında tam bir fikir ecliümek pek müm­kün olmaz. Bunların ruhculuğu tasavvuru çok müphemdir . Bunlara mukabil onlara çok alışğın olan iki yahut üç tasavvur val'Clır. Onların bu hususcia kj itikadını vuzuhla gösterir. Bu tasavvur Klwıııbo [bet­balutlık] Nsila [pislilc] ve yila [yasalc] tasavvurlarıdır . ,

Keza bu müşahecle de ·o kabildenelir: "Malezya'lıların ibadetlerinin esaslı fikri dalıa iyi bir tabir bulamadığımdan dolayı bizim bmacla "ruh, dediğimiz insanda ve tabiatte müşterek bir hayat umdesini te­zanınıün eden her tarafta münteşir bir ruhculukdur. ,

-54-Keza şu müşahede de Şimali Amerika'lılar haklanda da aynı su­

retle varittir: "yerliler canlı ve cansız her şeklin, her hadisenin devam eden ve kendilerinde şuur hasıl olan ira:de kuvvetlerine benziyen müş­terek bir hayat tarafından nüfuz edilıniş telakki ederlerdi. Her şeyde bulunan bu esrarlı kuvvete onlar Wakanda' derler ve bu vasıta ile her şey insan ile ve kendi aralarında münasebette bulunmdu. Ve ha­yahu bu devamı fikri vasıtasıle görünür ile görünmez, ölü ile canlı,

keza her hangi bir şeyin parçası ile o şeyin bütünü arasında bir ak-rabalık gözetirdi . _

Şimdi bunlarda gürüldüğü gibi kablelmantıki zihniyetin esasını teşkil eden iştirak kanununa tabi maşeri tasavvurları ruhculuk mes­leki lisanile bunlardan daha iyi bildirmek kabil olmmu?

Bu müşahitlerclen vakialara daha iyi nüfuz eden biri diyor ki : ip­tidailerin zilıniyetini öteelenberi ruhculuk ile izah eelecek yerde bun­lar ilk önce sirri kuvvetlerin bir hayat nınelesini tasavvur eelerler de­mek daha ·doğrudur. Ve ferdiyetler, şalısiyetler, ruhlar, perHer ancal( ikinci derecede olarak zallir olurlar.

İmdi na kadar dildmt ile valdalar toplanacak olmsa müşahitler hatta farkında olmayarak pek çok kerre iltihak ettiideri ruhculuk tef­sirinden çok ayrılmış oluyorlar . Binaenaleyh arhk ipticlailerin zihniye­tinin sirri olduğundan dolayı zarmi olarak kablelmantıki olduğu mey­dana çıkacakdır : yiüıi hc:r şeyden evvd mevcuclatın ve eşyanın sirri hassalarile ve kuvvetlerlle ID3Ş:?;ill olarak bu zihniyet manhki bir dü­şüncenin asla mi.isamaha göstermeyeceği tenakuzlara karşı endişe

etmeksizin bunlar arasındaki münasebetleri iştirak kanununa göre tasavvm eder.

Levy- Bruhl­Halil Nimetullah