tariqas

Embed Size (px)

Citation preview

  • 8/18/2019 tariqas

    1/26

    SAKARYA ÜNİVERSİTESİ 

    TASAVVUF

    Hafta 10

    Prof. Dr. Ramazan MUSLU

    Yrd. Doç. Dr. Sezayi KÜÇÜK

    Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Sakarya Üniversitesi’ne aittir. "Uzaktan Öğretim" tekniğine uygun olarakhazırlanan bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan izin almadan ders içeriğinin tümü ya da bölümlerimekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

    Her hakkı saklıdır © 2013 Sakarya Üniversitesi 

  • 8/18/2019 tariqas

    2/26

      2

    ÜNİTE 10Sa’diyye, Ciştiyye, Şazeliyye,Bedeviyye

    İÇİNDEKİLER

    1. 

    Sa’diyye 

    1.1.  Sa‘deddin el-Cebâvî (ö.575/1180) 

    1.2.  Sa‘diyye ve Özellikleri 

    1.3.  Sa‘diyye Kolları 

    2.  Çiştiyye 

    2.1.  Muînüddin Hasan el-Çiştî (ö. 633/1236) 

    2.2.  Çiştiyye ve Özellikleri 

    2.3. 

    Çiştiyye Kolları 

    3.  Şâzeliyye 

    3.1.  Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî (ö.656/1258) 

    3.2.  Şâzeliyye ve Özellikleri 

    3.3.  Şâzeliyye Kolları 

    4.  Bedeviyye

    4.1. 

    Ahmed el-Bedevî (ö. 675/1276) 4.2.

      Bedeviyye ve Özellikleri 

    4.3.  Bedeviyye Kolları 

    HEDEFLER

    Bu üniteyi çalıştıktan sonra;

    ●Sa’diyye ve Sa’deddin Cibâvî’yi tanımış olacaksınız. 

    ● Sa’diyye’nin özelliklerini bilmiş olacaksınız. 

    ● Sa’diyye’nin kollarını ve temsilcilerini öğrenmiş olacaksınız. 

  • 8/18/2019 tariqas

    3/26

      3

    ● Çiştiyye ve Muînüddin Hasan el-Çiştî’yi tanımış olacaksınız. 

    ● Çiştiyye’nin özelliklerini bilmiş olacaksınız. 

    ● Çiştiyye’nin kollarını ve temsilcilerini öğrenmiş olacaksınız. 

    ● Şâzeliyye ve Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî’yi tanımış olacaksınız. 

    ● Şâzeliyye’nin özelliklerini bilmiş olacaksınız. 

    ● Şâzeliyye’nin kollarını ve temsilcilerini öğrenmiş olacaksınız. 

    ● Bedeviyye ve Ahmed el-Bedevî’yi tanımış olacaksınız. 

    ● Bedeviyye’nin özelliklerini bilmiş olacaksınız. 

    ● Bedeviyye’nin temsilcilerini öğrenmiş olacaksınız. 

    ÖNERİLER  Bu üniteyi daha iyi kavrayabilmek için okumaya başlamadan önce; 

    Işın, Ekrem, “Sa‘dilik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, s. 394.

    Kara, Mustafa, “Ahmed el-Bedevî”, DİA, II (İstanbul 1989), s. 47. 

    Muslu, Ramazan, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İstanbul: İnsanYayınları, 2003. 

     Nizami, K. A., “Çiştî”, DİA, VIII (İstanbul 1993), s. 342-346.

    Özel, Ahmet Murat, “Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî”,  DİA, XXXVIII (İstanbul 2010), s.385-387.

    Özel, Ahmet Murat, “Şâzeliyye”, DİA, XXXVIII (İstanbul 2010), s. 387-390.

    Yücer, Hür Mahmut, “Sa‘deddin el-Cebâvî”,  DİA, XXXV (İstanbul 2008), s. 387-388.

    Yücer, Hür Mahmut, “Sa‘diyye”, DİA, XXXV (İstanbul 2008), s. 410-413.

  • 8/18/2019 tariqas

    4/26

      4

    Sa’diyye, Ciştiyye, Şazeliyye,

    Bedeviyye1.  SA’DİYYE 

    1.1.  Sa‘deddin el-Cebâvî (ö.575/1180) 

    Ebü’l-Fütûh Sa‘düddîn Muhammed b. Yûnus b. Abdillâh eş-Şeybî (eş-Şeybânî) el-Cebâvî, Sa‘diyye tarikatının kurucusudur. 460 yılının Receb ayında (Mayıs 1068)Mekke’de doğdu. Nesebi baba tarafından Hz. Hasan’a, anne tarafından Hz. Hüseyin’eulaşır. Dedelerinden biri olan Şeybân’a nisbetle “Şeybânî”, tekkesini kurup faaliyetgösterdiği Şam’ın Cebâ köyüne izâfetle “Cebâvî” nisbeleriyle bilinir. Türkçe’de ve bazıBatı dillerinde Cebâvî nisbesi daha çok “Cibâvî” şeklinde kullanılmaktadır. KaynaklardaSa‘deddin el-Cebâvî’nin doğum ve ölüm tarihleriyle ilgili birbirinden farklı kayıtlar vardır.Onun hayatını ve menkıbelerini anlatan en erken kaynaklardan Halep Sa‘dî Zâviyesi şeyhiZeynüddin Ömer el-Halebî ’nin (ö. 946/1539-40) el-Ömeriyye fi’r -red ‘ani’s- sâdâti’s-Sa‘diyye adlı eserinde doğum tarihi 460 (1068), vefat tarihi ise 575 (1180) olarakkaydedilmekte ve 115 yıl yaşadığı belirtilmektedir.  İlk eğitimini  başta babası olmak üzereMekke’deki âlimlerden aldı. Yedi yaşlarında Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi. Sonra tefsir,hadis ve Şâfiî fıkhı okudu. Bu arada babasının yanında tasavvufî eğitimini de sürdürdü.

    Yemen, Mısır, Mağrib, Şam, Kudüs ve Irak’a seyahatlerde bulundu. Birçok âlimle tanıştıve onlardan istifade etti. Ayrıca Ehl-i Beyt kabirlerini ve evliya türbelerini de ziyaret etti.Haçlı saldırılarına karşı koymak için kardeşleri Müeyyidüddin Şeybân, Abdullah Mezîd,Abdullah Yûnus el-Asgar, Muhammed Saîd, Ebü’l-Hilâl Muhammed ve bir grup atlıyla

     birlikte Mekke’den Dımaşk’a gitmek üzere yola çıktı.  Muhammed Gâzî’ye göre Sa‘deddinsüvari birliğiyle Mekke’den Dımaşk’a giderken Cevlân bölgesinde haydutlar tarafındanyolları kesildi, yapılan mücadele sonunda Sa‘deddin ve yanındakiler haydutları bastırmayı

     başararak liderlerini ele geçirdi. Liderleri canının bağışlanması karşılığında liderliğikendisine bırakacağını söyleyince Sa‘deddin çetenin başına geçti ve daha sonra “Şeyh

    Dağı” diye anılacak olan Haramun Dağı’na yerleşip haydutları buradan yönetti. Budönemde haydutların zorla aldıkları malları sahiplerine iade ettirmesiyle ün kazananSa‘deddin, “râi’n-nâmûs” (namus bekçisi) lâkabıyla anılmıştır. Sa‘deddin el-Cebâvî’ninyol kesen haydutları terbiye ve irşad maksadıyla aralarına katıldığı söylenir. 

    Rivayete göre bir gece Resûl-i Ekrem (s.a.) Sa‘deddin’e görünüp “İman edenlerinAllah’ı anma ve Hak olarak inen Kur’an’a karşı kalplerinin saygıyla yumuşamazamanı gelmedi mi?” (el-Hadîd, 16) meâlindeki âyeti okuyunca vecde gelip bayılmış veashaptan birinin göğsüne dokunarak “Allah’a tövbe et” demesi üzerine de kendinegelmiştir. Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.) kendisine zikir telkin edip hırka giydirmiş ve

    ardından Hz. Ali’nin (r.a.) cebinden çıkartıp Resûl-i Ekrem’e (s.a.) sunduğu, Resûl-iEkrem’in de kendisine ikram ettiği üç hurmayı yiyince her tarafı nurla dolmuştur. 

  • 8/18/2019 tariqas

    5/26

      5

    Sa‘deddin el-Cebâvî, Hz. Peygamber (s.a.) tarafından uyarıldıktan sonra Mekke’ye babasının yanına gitti ve tasavvufî eğitimini tamamlayarak icâzet aldı. Ardından Şam’a 60km. mesafedeki Akkâ güzergâhında bulunan Cebâ bölgesinde tekkesini kurup irşadfaaliyetine başladı. O döneme kadar küçük ve metrûk bir yerleşim yeri olan Cebâ, butarihten sonra hem ilim ve mârifet makamı hem de Haçlılar’la savaşta müslümanlarınmerkezi haline geldi. Şeyh Sa‘deddin’in Haçlılar’la fiilî olarak savaşa katılıp katılmadığıtam olarak bilinmemekle birlikte asker temini ve onların savaşa teşvik edilmesi gibihizmetleri sebebiyle “el-İmâmü’l-mücâhid” lâkabıyla anılmıştır. Sa‘deddin el-Cebâvî ile

     birlikte Şam’a gelen kardeşlerinden Şeyh Müeyyidüddin Şeybân tekkesini Cevlân’da, ŞeyhEbû Hilâl Muhammed Kâsımiye’de, Şeyh Muhammed Saîd Mardin’de, Şeyh AbdullahYûnus Dımaşk’ın güneyindeki Buhsa’da kurdu. Abdullah Yûnus’un tekkesinde  asker içinilâç imal edildiği kaydedilir. 

    Şam’a yerleştikten sonra Irak, Kudüs ve Hindistan’a seyahatler yapan Sa‘deddin el-Cebâvî’nin bu yolculukları esnasında meydana gelen kerametleri, ŞemseddinMuhammed’in er- Risâletü’l - Muhammediyye fi’r -reddi ‘ani’  s- sâdâti’s-Sa‘diyye  ve Ebü’t-Tayyib el-Gazzî’nin en- Nefhatü’r -rabbâniyye fi’t -tarîkati’s-Sa‘diyye  adlı eserlerindenakledilmektedir. Sa‘diyye kaynaklarında Sa‘deddin el-Cebâvî’nin aynı dönemdeBağdat’ta yaşayan Abdülkâdir -i Geylânî ve Kûfe, Vâsıt, Basra arasındaki Batâih

     bölgesinde yaşayan Ahmed er -Rifâî ile karşılıklı kerametlerinden söz edilmekle birlikteyüzyüze görüştüklerine dair bir bilgi mevcut değildir. Bazı Rifâî kaynakları Cebâvî’nin,

     babasının yanı sıra Ahmed er -Rifâî’den veya onun halifesinden hilâfet aldığını belirtmiş veSa‘diyye’nin Rifâiyye’nin bir kolu olduğunu ileri sürmüştür. 

    Sa‘deddin el-Cebâvî’nin tarikat silsilesi biri vehbî, diğeri kesbî olmak üzere iki koldanHz. Peygamber’e (s.a.) ulaşır. Babası Şeyh Yûnus eş-Şeybî vasıtasıyla gelen Şeybâniyyesilsilesi kesbî, Resûl-i Ekrem’in (s.a.) kendisini uyardığı sırada zikir telkin ederek hırkagiydirmesi vehbî silsile olarak kabul edilmektedir. Babası vasıtayla gelen silsile Ebû Bekiren- Nessâc, Ebü’l-Kâsım el-Cürcânî, Ebû Osman el-Mağribî, Ebû Ali el-Kâtib, Ebû Ali er -Rûzbârî, Cüneyd-i Bağdadî, Serî es-Sakatî, Ma’rûf -i Kerhî, Ali er -Rızâ, Mûsâ el-Kâzım,Ca’fer es-Sâdık, Muhammed el-Bâkır, Ali Zeynelâbidîn, Hüseyin b. Ali, Ali b. Ebû Tâlibve Hz. Muhammed (s.a.) şeklindedir. Bu silsilenin dışında birkaç silsile dahakaydedilmekteyse de bunların güvenilir olmadığı vurgulanmıştır. 

    Sa‘deddin el-Cebâvî’nin başta akıl hastaları olmak üzere birçok hastayı tedavi ettiği, öteyandan vahşi ve zehirli hayvanlar üzerinde tasarrufta bulunmak gibi kerametleri olduğurivayet edilir. Bu tür uygulamalar Sa‘diyye tarikatında bir gelenek halinde varlığınısürdürmüştür. 29 Zilhicce 575 (26 Mayıs 1180) tarihinde vefat eden Sa‘deddin el-Cebâvî,Cebâ’daki zâviyesine defnedildi. Cebâvî’nin dokuzu erkek, dördü kız olmak üzere on üççocuğu olmuştur. Bunlardan Şemseddin Muhammed el-Envâr, Mısır’da medfun ŞeyhYûnus, Ebü’l-Vefâ İbrâhim, Celâleddin Ahmed, Fahreddin Ahmed, Burhâneddin Osman,Şeyh İsmâil ve Ali el-Ekhel kendisinden sonra tarikatı yayan önemli isimlerdir. 

    Muhammed Gâzî, Sa‘deddin el-Cebâvî’ye ait eserlerin listesini şu şekilde kaydeder: (1) Kitâbü’l - fütûh: Cebâvî’nin en meşhur eseri olduğu belirtilen bu iki ciltlik kitabın şu ana

  • 8/18/2019 tariqas

    6/26

      6

    kadar nüshasına rastlanmamıştır. (2) el-Virdü’l -kebîr :  Evrâdü’l - Kutbi’s-Sa‘diddîn  el-Cebâvî eş-Şeybânî   (Dımaşk 1883, 1922) ve Vazîfetü’s-Sa‘diyye  (Humus 1974, 1999)adıyla basılmıştır. (3)  Mecmû’atü’l -kasâ’id ve manzûmâtü’t -tevhîd ve’t -tazarru‘ vemedhi’r - Resûli’l -a‘zam: Eserde Hz. Peygamber ve hakîkat-i Muhammediyyemethedilmekte, Kâbe’ye kavuşma arzusu dile getirilmektedir. (4) Sıyağu’s- salavât ‘ale’n-nebiyyi’l -kerîm. (5) Kitâbü’l -havâtır . (6) Kitâbü’l -ahbâr . (7) Kitâbü’l -Vekâyi‘ . Çeşitli virdve hiziplerden ibaret olan diğer eserleri de şunlardır: el-Virdü’l -evsat  (el-Virdü’s- sağîr ), el-Virdü’l -müselles  (el-Virdü’l -müsebba‘, el -Virdü’l - fezâ’ ), el-Virdü’r -râ’id el -müsemmâ bi-hizbi’l - fütûhât , el-Virdü’l -müsemmâ bi-hizbi’s- safâ’ , el-Virdü’l -müsemmâ bi-hizbi’l -envârve’t -tahsîn, Virdü’l -kutbi’l -müsemmâ bi-hizbi’l -âyât li-kesri’l -a‘dâ’ ve du’âih, Virdü’l -

     ğalebeti’l -müsemmâ bi-hizbi âyâti’l -feth;  Du‘â’ü ismihî Te‘âlâ er - Rahmân ve Mecmû’atüevrâdi’l -leyâlî ve’l -eyyâm. 

    1.2.  Sa‘diyye ve Özellikleri Sa‘diyye, Sa‘deddin el-Cebâvî’ye (ö. 575/1180) nisbet edilen bir tasavvuf yoludur.

    Sa‘deddin el-Cebâvî, İslâm dünyasında kurulan Kâdiriyye ve Rifâiyye gibi ilk büyüktarikatların pîrleri olan Abdülkâdir-i Geylânî  ve Ahmed er-Rifâî  ile çağdaştır. Sa‘diyyetarikatının ilk dönemleri hakkında kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. Sa‘deddin el-Cebâvî ile

     birlikte Şam’a gelen kardeşlerinden Şeyh Müeyyidüddin’in, Şeyh Ebû Hilâl Muhammed,Şeyh Muhammed Saîd ve Şeyh Abdullah Yûnus’un Şam ve çevresindeki şehirlerdezâviyelerini kurup irşad faaliyetinde bulundukları bilinmekteyse de XVI. yüzyılınortalarına kadar Sa‘diyye adlı  bir tarikatın mevcudiyetinden söz edilmemektedir. Tarikatın

    âdâb ve erkânı muhtemelen XVI. yüzyılda Şam’ın Meydan (Kubeybâd) mahallesindekizâviyenin şeyhi olan ve “Küçük Sa‘deddin” diye bilinen Sa‘deddin Muhammed b.Hüseyin el-Asgar eş-Şâgurî  (ö. 986/1578) tarafından belirlenmiştir. 

    Tarikat; merkezi Şam’ın yanı sıra Hama, Humus, Halep, Akkâ, Nablus ve Saydaşehirleriyle bunlara bağlı köylerde, XVIII. yüzyıldan sonra da İstanbul ve Balkanlar’dayaygınlık kazandığı görülür. Sa‘deddin el-Cebâvî’nin mürşidi Ebû Muhammed Yûnus b.Yûsuf eş-Şeybânî ’ye (ö. 619/1222) nisbet edilen Şeybâniyye tarikatının bir devamı olarakgörüldüğünden bazan “Şeybâniyye” diye de anılır. 

    Şam, tarihi boyunca Sa‘diyye’nin merkezi olmuştur. Dört büyük Sa‘dî zâviyesi burada

    hizmet vermiştir. Bunların en büyüğü ve meşhuru olan Meydan mahallesindeki zâviye olupXV. yüzyılın sonlarında Hasan el-Cennânî tarafından inşa edilmiştir. Tarikat, ŞeyhHasan’dan sonra yerine geçen oğlu Şeyh Hüseyin ve onun oğlu Sa‘deddin Muhammedel-Asgar (ö. 986/1578) döneminde Şam ve çevresinde yoğun bir etkinlik göstermiştir. Budönemden itibaren Meydan Zâviyesi, Sa‘diyye tarikatının merkezi olmuş ve diğer bütünSa‘diyye zâviyelerinin şeyhleri bu zâviyenin şeyhi tarafından tayin edilmeye başlanmıştır.Şeyh Muhammed Sa‘deddin’den sonra postnişin olan oğulları Şemseddin Muhammed veŞeyh İbrâhim (ö.1008/1599), Emeviyye Camii’nde ilim halkaları kurarak ders okutmalarıve misafirlerine cömertçe ikram etmeleriyle tanınmışlardır. Şam’ın Sâgûr mahallesindeki

    zâviye Sa‘diyye’nin ikinci önemli merkezidir. Zâviye muhtemelen Sa‘deddin el-Cebâvî’nin torunu Ali el-Ekhel’in oğlu Şeyh İbrâhim Enver (ö.651/1253) tarafından

  • 8/18/2019 tariqas

    7/26

      7

    kurulmuştur. Haçlı saldırılarına karşı giriştiği mücadeleden dolayı “mücahid” unvanıylaanılan İbrâhim Enver’in soyundan gelenler, Havran, Cebâ ve Şam çevresinde yerleşmiş ve

     buralarda irşad faaliyetlerinde bulunmuştur. Yavuz Sultan Selim Şam’ı fethettiğindezâviyenin şeyhi Hasan b. Muhammed el-Cennânî’nin kendisini ziyarete gelmediği, bununüzerine sultanın şeyhi ziyaret ederek duasını aldığı rivayet edilir. Şeyh Hasan’ın türbesiOsmanlı sultanları tarafından birkaç defa onarılmış, son onarım 1908’de II. Abdülhamidtarafından gerçekleştirilmiştir. Kabri 1972’de zâviyedeki diğer kabirlerle birlikteKaymeriyye Zâviyesi’ne nakledilmiştir.  Zâviyenin on üçüncü postnişini, tarikatınVefâiyye kolunun pîri Ebü’l-Vefâ İbrâhim b. Yûsuf eş-Şâmî  (ö. 1170/1756) III. Ahmed,I. Mahmud ve III. Osman ile görüşmüş; Anadolu, Mısır, Halep ve Şam’da birçok kişiyehilâfet vermiştir. Tarikat İstanbul’a onun tarafından getirilmiştir.  Şam’daki Sa‘diyyemerkezlerinden biri de Ammâre mahallesinde bulunmaktadır. 

    Sa‘dîlik Humus’a muhtemelen Memlükler döneminde Şeyh Muhammed Ebü’l- Hürtarafından getirilmiş ancak tarikat bölgede XVII. yüzyıldan  sonra yaygınlık kazanmıştır.Bâbü Tedmür, Şeyh Reşîd, Cemre, Şeyh Süleyman zâviyeleri Humus’ta açılan önemliSa‘dî merkezleridir. 

    Sa‘diyye Halep’te Câmiu’z-Zekî, el-Baac ve Şâzbahtiyye adlı üç zâviyede temsiledilmiştir. Câmiu’z-Zekî’nin ilk şeyhi Muhammed b. Zekî’nin neslinden gelen ZeynüddinÖmer el-Halebî   (ö.946/1539), Sa‘deddin el-Cebâvî’nin hayatı ve menkıbelerine dair el-Ömeriyye adlı bir eser kaleme almış; oğlu Şemseddin Muhammed ise Sa‘deddin el -Cebâvîve tarikatın bazı uygulamalarına yöneltilen tenkitlere er- Risâletü’l - Muhammediyye fi’r -red

    ‘ani’s- sâdâti’s-Sa‘diyye  adlı eserinde cevap vermiştir. Şemseddin Muhammed’in bundan başka altı ciltlik bir Buhârî  şerhi bulunmaktadır. 

    Tarikatın ilk dönemlerinden itibaren Filistin’in Kudüs, Akkâ, Safed, Halîl ve Nablusşehirlerinde yayılmaya başlamasının sebeplerinden biri olarak, Haçlılar’a karşımücadelenin bu bölgelerde yoğunlaşması ve tarikat mensuplarının bu mücadeleye bilfiilkatılmış olmaları belirtilmektedir. Sa‘dîler’in Halîl şehrindeki son temsilcilerinden olanŞeyh Ferhân es-Sa‘dî, İzzeddin el-Kassâm ile birlikte Filistin’in kurtuluşu için çalışmış veyahudiler tarafından katledilen Yafalı müslümanların intikamını almak amacıyla Nisan1936’da İngiliz korumasındaki yahudilere saldırarak Filistin’de silahlı direnişi başlatan

    grup içerisinde yer almıştır. Sa‘diyye, Mısır’a Cebâvî’nin oğlu Şeyh Yûnus tarafındangetirilmiş, ancak XVIII. yüzyılda Vefâiyye kolunun pîri Ebü’l-Vefâ eş-Şâmî’nin kardeşiŞeyh Yahyâ’nın bölgeye gelmesiyle birlikte etkili olmaya başlamış ve Suriye’den hicretedip gelen Şeyh Ahmed es-Sa‘dî ile birlikte yaygınlık kazanmıştır. 

    Sa‘diyye’nin Anadolu’ya ne zaman girdiği konusunda yeterli bilgiye sahip değiliz.Mehmed Şükrü, Silsilenâme-i Sûfiyye’sinde Kastamonulu Şeyh Osman’ı Sa‘deddin el-Cebâvî’nin halifesi olarak göstermekte ve tarikatın Şeyh Osman vasıtasıyla ilkdönemlerden itibaren Anadolu’ya geldiğini, bir kolunun Afyon, Kütahya ve İstanbul’aulaştığını kaydetmektedir.  Muhammed Gâzî, Kastamonulu Şeyh Osman’dan bahsetmemiş,

    sadece Cebâvî’nin oğlu Şeyh Burhâneddin Osman adını zikretmiş, hayatı ve halifelerindenise söz etmemiştir. Tarikatın XIV-XVI. yüzyıllarda Anadolu’da varlığına dair herhangi bir

  • 8/18/2019 tariqas

    8/26

      8

    kayda rastlanmamaktadır. Sa‘diyye, XVIII. yüzyılın başlarında İstanbul’a gelenAbdüsselâm eş-Şeybânî’ye nisbet edilen  Abdüsselâmiyye ve Ebü’l-Vefâ İbrâhim b. Yûsufeş-Şâmî’ye nisbet edilen Vefâiyye  adlı kolları ile bu şehirde faaliyet göstermeye

     başlamıştır. 

    Ahmed Münîb Efendi’nin  Mecmûa-i Tekâyâ’sı ve Yeşilzâde Sâlih Efendi’nin  Rehber-iTekâya’sına göre İstanbul’da otuz iki Sa‘dî tekkesi açılmıştır. Bunlardan Ebü’l -Vefâ eş-Şâmî’nin Eyüp’te kurduğu ve kendinden sonra Gözoğlu Şeyh Hüseyin Efendi’nin(ö.1151/1738) postnişini olduğu Taşlıburun (Lâgarî) Dergâhı ve Ab-düsselâm eş-Şeybânî(ö. 1165/1752) tarafından kurulan Koska’daki Abdüsselâm Tekkesi’yle Sütlüce HasîrîzâdeDergâhı İstanbul’daki en meşhur Sa‘dî tekkeleridir. Abdüsselâm Tekkesi tarikatınİstanbul’daki âsitânesi olmuştur. 

    İbnülemin Mahmud Kemal’in kaydına göre II. Mahmud, sevdiği ve ara sıra ziyaret

    ettiği Sütlüce Hasîrîzâde Tekkesi şeyhi Süleyman Sıdkî Efendi’yi (ö. 1837) Bedevî veSa‘dî meşâyihi üzerine “şeyhülmeşâyih” tayin etmiş, bu hususta bir ferman çıkarmıştır.  

    Hasîrîzâde Tekkesi’nin son şeyhi Meclis-i Meşâyih  reisliği yapan Hasîrîzâde ElifEfendi’dir (ö. 1927). Üsküdar’da Malatyalı İsmâil Ağa, Balaban Baba ve Hallaç Baba(Gani Baba) gibi Sa‘dî tekkeleri de dergâhlar kapatılıncaya kadar canlılığını sürdürmüştür.Hallaç Baba Dergâhı’nın son şeyhi Türk edebiyat ve mûsiki   tarihi araştırmacısı Sadettin

     Nüzhet Ergun’dur. 

    Sa‘diyye İstanbul’un dışında Anadolu’da ve Balkanlarda da faaliyet göstermiştir.Anadolu’da Bursa, Kastamonu, İzmir, Edirne ve Tekirdağ tarikatın faaliyet gösterdiği

    merkezlerdir. Balkanlar’da ise İşkodralı Süleyman Âcizî Baba’nın (ö. 1150/1738)lakabına nisbet edilen  Âciziyye  kolu vasıtasıyla yayılmıştır. Süleyman Âcizî dinî ilimleriİstanbul’da okuduktan sonra Ebü’l-Vefâ eş-Şâmî’den hilâfet almış, Balkan şehirlerinidolaşıp doğum yeri Prizren’e yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. Süleyman Âcizî Baba’nınPrizren’de Bistrica nehri kenarında kurduğu ve ölümünün ardından defnedildiği tekketarikatın Balkanlar’daki âsitânesi olarak kabul edilmiştir. Tarikat, Âcizî Baba’nınKosova’nın Yakova (Djakovica) vilâyetinde kurduğu tekkede şeyhlik yapan oğlu ŞeyhDanyal vasıtasıyla Tepedelen, Berat ve Avlonya gibi şehirlerde de yayılmıştır. XVIII.yüzyılda Belgrad’da Şeyh Mustafa, Niş’te Âcizî Baba’nın halifelerinden Mehmed Harâbâtî

    Baba tarafından iki Sa‘dî tekkesi açılmıştır. Tarikat, Âcizî Baba’nın mürid ve halifelerivasıtasıyla Kosova’nın Gilan şehrinde, Makedonya’nın Üsküp bölgesinde veArnavutluk’un birçok bölgesinde faaliyet göstermiştir. 

    Sa‘diyye’de zikir kıyâmî usulle yapılır. Zikir, oturularak oluşturulan zikir halkasındaşeyh efendinin Fâtiha’sı ile başlar. Rifâî evrâdına benzer özel bir beste ile Sa‘dî evrâdıtopluca okunduktan sonra kelime-i tevhid   zikrine geçilir. Kısa bir duâ ve Fâtiha’nınardından ayağa kalkılarak kıyam zikri başlatılır. “ Hû, Hay, Allah,  Dâim, Kayyûm” gibiAllah’ın isimleri zikredilir. Kalbî zikre geçildiğinde vurmalı sazlar kullanılır. İsm-i celâlzikrinde mutlaka halîle (zil) vurulur, bu sırada zâkirler zikrin temposuna uygun ilâhi ve

    kaside okurlar. 

    Kalbî zikre başlandığında şeyh efendiyle göz göze gelen derviş bir kalıp

  • 8/18/2019 tariqas

    9/26

      9

    gibi donarak hareketsiz kalır, âyinin sonuna doğru yine şeyhin bakışı ile eski haline döner.Buna “Sa‘dî dondurması” denir.

    Sa‘dî tekkelerinde mübarek gün ve gecelerde, özellikle mevlid kandillerinde büyük

    âyinler tertiplenir, bunların en muhteşemi Şam Emeviyye ve İstanbul AyasofyaCamiileri’nde icra edilirdi. İstanbul’da yaygınlaşan Sa‘diyye kolları, Türk tasavvufmûsikisinden etkilenmiş ve Osmanlı kültürünün tesiri altında gelişme göstermiştir.Sa‘diyye’nin âdâb ve erkândaki benzerliklerinden dolayı Rifâiyye’nin bir kolu olduğu ilerisürülmektedir. Bu doğru değilse de Osmanlılar’ın son dönemine gelindiğinde Sa‘dîler veRifâîler arasında yakın ilişkinin olduğu muhakkaktır.

    Sa‘diyye tarikatında önemli uygulamalardan biri de “devse” âyinidir. Âyin esnasındaşeyh yüzü koyun yere uzanmış olan müridlerin üzerinden zikir ve dua ederek yürürdü.Sadece Mısır Sa‘dîleri arasında icra edilen bu âyin 1881 yılında Hidiv Mehmed Tevfik

    Paşa tarafından müslümanları zelil kıldığı gerekçesiyle yasaklanmıştır.Sa‘diyye mensupları yedi veya on iki terkli taç giyerler. On iki terkli taç on iki burcu,

    yedi terkli taç güneşin etrafındaki gezegenleri simgeler. Tacın üzerindeki imâmeninuzunluğu yedi parmak kadar olup sarık yukarıdan aşağıya doğru imâmenin etrafına altı katdolandırılır. Bu durum altı yönden (yer, gök, doğu, batı, kuzey, güney) gelecek olan ilim,mârifet ve hikmeti tarikat büyüklerinin yine bu yönlerden gelen ruhaniyetleri sayesindealabileceklerine işaret eder. 

    Sultan Baybar s döneminde başlayan Şam’dan hacca hediye gönderme geleneğiOsmanlılar döneminde de sürdürülmüştür. Her yıl Şevval’in on altıncı günü içinehediyelerin konulduğu mahmil develerin sırtında Meydan mahallesindeki Sa‘dî Zâviyesiönüne getirilir; âlimler, âyan, devlet adamları ve bütün halk izlerdi. Zâviyede hazırlananhelva şeyh tarafından önce mahmili taşıyan deveye yedirilir, daha sonra halka dağıtılır, buesnada şeyhi ve tarikatı öven kaside ve ilâhiler okunurdu. Şam’da yüzyıllar boyu devameden bu gelenek I. Dünya Savaşı sırasında sona ermiştir. 

    Sa‘diyye tarikatında biri teberrüken, diğeri hakiki olmak üzere iki türlü intisap şeklivardır. Teberrüken intisap mücâhede ve biat olmaksızın geçekleşir. Bu tür intisaplardamüntesiplere bazı zikirler telkin edilebilir, Sa‘dî sarığı giydirilebilir, evrâd okuma icâzetiverilebilir. Ancak tarikata hakikaten intisap etmek isteyen kişinin mürşid -i kâmilden zikirtelkini alıp seyrü sülûke başlaması gerekir. Tarikatta müridlere bulundukları seviyeye görefukara veya derviş, çavuş, nakib ve halife gibi isimler verilir. Muhammed Gâzî, tarikattaki

     bu yükseliş basamaklarının askerî sistemle benzerlik gösterdiğini söyler. Ona göre busıralama sûfîlerin ribâtlarını, zâviyelerini İslâm coğrafyasının çeşitli bölgelerinde kurmaya

     başlamalarıyla birlikte ortaya çıkmış, özellikle Haçlı saldırılarına karşı kurulan ve dahasonra zâviyeye dönüşen ribâtlarda uygulanmıştır. Askerî amaçlarla ihdas edilen bu sistemsonraki dönemlere müridlerin işle-rine bakma, zikir merasimlerini idare etme gibihususlara da intikal etmiştir. 

    Âyinler sırasında meydana gelen vecd, cezbe, istiğrak hallerinden dolayı Sa‘diyyetarikatına ve müntesiplerine tenkit ve itirazlar yöneltilmiştir. Sa‘dî meşayihi tarafından bu

  • 8/18/2019 tariqas

    10/26

      10

    tenkit ve itirazlara çeşitli eserlerle cevaplar verilmiştir: (1) Şeyh Zeynelâbidîn Muhammed b. Muhammed el-Bekrî: en- Nusretü’l -ilâhiyye li’t -tâ’ifeti’s-Sa‘diyye. (2) Şeyh Ebû BekirAbdülbâsıt el-Hamevî: en- Nusretü’l - Mevleviyye li’l -usâbeti’s-Sa‘diyye. (3) Ebü’t-Tayyibel-Gazzî ed-Dımeşkî: en-Nefhatü’r -rabbâniyye fi’t -tarikati’s-Sa‘diyye. (4) ŞemseddinMuhammed b. Zeynüddin Ömer: er- Risâletü’l - Muhammediyye fi’r -red ‘ani’s- sâdâti’s-Sa‘diyye. Abdülganî en- Nablusî, Cem’u’l -esrâr fî men‘i’l -eşrâr mine’t -ta’n fi’ş- sûfiyyeti’l -ahyâr ehlü’t -tevâcüdi bi’l -ezkâr  adlı eserini bu cevapları derleyerek meydana getirmiştir. 

    1.3.  Sa‘diyye Kolları 

    Sa‘diyye tarikatı, Şerrâbiyye, Tağlibiyye,  Abdüsselâmiyye, Vefâiyye ve  Âciziyye olmaküzere beş kola ayrılmıştır.  Şerrâbiyye, Sa‘deddin el-Cebâvî’nin küçük kardeşi ŞeyhAbdullah Yûnus’a nisbet edilir. Zâviyesi Şam’ın güneyindeki Buhsa’dadır. Şeyh YûnusHaçlılar’la yapılan savaşlar sırasında yaralanan askerlere ilaç yaptığı için kurmuş olduğu

    kolu bu adla anılmıştır. Tağlibiyye  ise Şam’ın Ammâre mahallesindeki zâviyenin ondördüncü postnişini Ebû Tağlib Muhammed b. Sâlim’e nisbet edilen bir koldur.Vefâiyye, Şam’ın Sâgûr mahallesindeki zâviyenin şeyhi Ebü’l-Vefâ İbrâhim b. Yûsuf eş-Şâmî ’ye (ö. 1170/1756);  Abdüsselâmiyye  ise Abdüsselâm eş-Şeybânî ’ye (ö. 1165/1752)nisbet edilen Sa‘diyye kolları olup her ikisi de XVIII. yüzyılda kurulmuştur. Ebü’l-Vefâeş-Şâmî’nin halifesi Süleyman Âcizî Baba’ya nisbet edilen  Âciziyye  ise XIX. yüzyıldakurulmuştur. Tarikat hakkında bilgi veren kaynaklarda bu kol kurucularının tarikatın âdâbve erk ânında yaptıkları değişiklikler konusunda bilgi verilmemektedir. 

    2.  ÇİŞTİYYE 

    2.1.  Muînüddin Hasan el-Çiştî (ö. 633/1236) 

    Muînüddîn Hasen b. Seyyid Gıyâsiddîn el-Çiştî, Çiştiyye tarikatının kurucusudur.Muhtemelen 537’de (1142) Sicistan’da doğdu. Bundan dolayı “Siczî” nisbesiyle de anılır.Genç yaşlarda babasını kaybetti. Sicistan’ın Guz Türkleri tarafından yağmalanması onuciddi bir şekilde etkiledi ve babasından kalan un değirmeniyle meyve bahçesini satıpkendisini seyahate verdi. Semerkant ve Buhara’ya giderek devrin önde gelen âlimlerindenilim tahsil etti. Irak’a giderken uğradığı Nîşâbur bölgesindeki Hârûn kasabasında HâceOsman el-Hârûnî   ile tanışarak onun müridleri arasına katıldı. Bir süre şeyhiyle birlikte

     bazı seyahatlere çıktı. Ardından Semerkant, Buhara, Bağdat, Nîşâbur, Tebriz, Evş, İsfahan,Sebzevâr, Mihne, Hırkan, Esterâbâd, Belh ve Gaznîn gibi dönemin birçok önemlimerkezini ziyaret etti. Bu seyahatleri sırasında Abdülkâdir -i Geylânî, Necmeddîn-i Kübrâ,

     Necîbüddin es-Sühreverdî, Ebû Saîd-i Tebrîzî, Abdülvâhid-i Gaznevî gibi birçok ünlü sûfiile görüştü. Daha sonra Hindistan’a dönerek Lahor’da Keşfü’l -mahcûb müellifi Hücvîrî’nintürbesinde inzivaya çekildi. Silsilesinde yer alan Hâce Ebû İshak eş-Şâmî’nin yerleştiğiHerat’taki Çişt köyüne nisbetle, şeyhin diğer müridleri gibi o da Çiştî nisbesini kullandı.Gürîler’in Ecmîr’i fethinden önce Ecmîr’e ulaştı. Oldukça ileri bir yaşta burada evlendi.Abdülhak ed-Dihlevî’ye göre iki defa evlenmiş; ilk hanımından Ebû Saîd, Fahreddin veHüsâmeddin adlarında üç oğlu ile Bîbî Cemal adlı bir kızı olmuştur. Çiştî, Ecmîr’de vefat

    etti. Kabrine hem Hindular hem de müslümanlarca büyük saygı gösterilmekte, Hint -

  • 8/18/2019 tariqas

    11/26

      11

    Pakistan yarımadasının hemen her tarafından yüz binlerce kişi onun “urs” gününde (ölümyıl dönümü) bir araya gelmektedir. 

    Delhi sultanları arasında onun kabrini ilk ziyaret eden Muhammed b. Tuğluk (1325-

    1351) olmuştur. Halacî hanedanına mensup sultanlar tarafından inşa ettirilen türbesi,Ekber Şah  döneminde (1556-1605) ülkenin önemli ziyaret merkezlerinden biri halinegelmiştir. Hemen bütün Bâbür hükümdarları Çiştî’nin türbesine büyük hürmetgöstermişler, Ekber Şah da onun türbesini ziyaret etmek için Ecmîr’e yaya olarak gitmiştir.Çiştî’nin menâkıbını anlatan  Mü’nisü’l -ervâh  adlı bir eser yazan Şah Cihan’ın kızıCihanârâ ise türbenin bakımı ve temizliğini bizzat üstlenmiştir. 

    Siyerü’l -evliya’   adlı eserde nakledilen bazı sözleri onun sempatik, hoşgörülü veinsanlara sevgiyle yaklaşan bir kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir. Bu kişiliği yanında

     benimsemiş olduğu “vahdet-i vücûd” anlayışının da halkla çok yakın ilişkiler kurmasında

     büyük tesiri olmuştur. Çiştî, dini insana hizmet yolu olarak görmüş, kendisine bağlananlara“nehir misali cömertlik, güneş misali sıcak yakınlık ve toprak misali konukseverlikkazanma” yolunu ısrarla tavsiye etmiştir. Ona göre taatin en yüksek biçimi, güç durumdaolanların sıkıntılarını gidermek, yardıma muhtaçlara yardım etmek, açları doyurmaktır.

    Çiştî’nin hayatı ve görüşleri hakkında kendi dönemine ait herhangi bir kayıt mevcutdeğildir. Gencü’l -esrâr ,  Delîlü’l -ârifîn  ve  Dîvân-ı Mu’în  adlı eserler ona sonradanatfedilmiş eserlerdir. Çiştî ile ilgili en eski bilgiler, müridlerinden Şeyh Hamîdüddin es -Sûfî’nin torunu tarafından derlenmiş sohbetlerinden meydana gelen Sürûrü’s- sudûr   ileSi yerü’l -evliyâ adlı eserlerde bulunmakta, ancak bunlar da hayatına dair çok az bilgi ihtiva

    etmektedir. Bu konuda ilk ayrıntılı bilgi, XVI. yüzyılda yaşayan Cemâlî tarafındanverilmiştir. Ancak bu eser de onun şahsiyeti hakkındaki menkıbevî bilgiler bakımından birdeğer taşımakla birlikte tarihî bilgiler açısından güvenli ve yeterli görülmemektedir. 

    2.2.  Çiştiyye ve Özellikleri 

    Çiştiyye, Muînüddin Hasan el-Çiştî’ye nisbet edilen Hindistan’ın ilk ve en büyüktarikatıdır. Adını, asıl kurucusu Hâce Ebû İshak eş-Şâmî’nin şeyhi Mimşâd ed-Dîneverî’nin emriyle yerleştiği Herat yakınlarındaki Çişt köyünden alır. MuînüddinHasan’ın tarikat silsilesi Osman el-Hârûnî, Hacı Şerif Zindânî, Mevdûd-i Çiştî, Ebû Yûsuf,Ebû Muhammed b. Ahmed, Ebû Ahmed b. Feresnefe vasıtasıyla Ebû İshak eş-Şâmî’yeulaşır. Ondan sonra tarikat silsilesi Hz. Peygamber’e (s.a.) şu şekilde devam eder: Mimşâded-Dîneverî, Emînüddin Ebû Hubeyre Basrî, Sedîdüddin Huzeyfe el-Mar’aşî, İbrahim b.Edhem, Fudayl b. İyâz, Abdülvâhid b. Zeyd, Hasan Basrî ve Hz. Ali.

    Çiştiyye tarikatının tarihi “büyük şeyhler” dönemi (1200-1356), taşra hankahlarıdönemi (XIV-XV. yüzyıllar), Sâbiriyye kolunun doğuşu ve gelişmesi dönemi (XV.yüzyıldan itibaren) ve Nizâmiyye kolunun ortaya çıkışı (XVIII. yüzyıl) olmak üzere dört

     bölümde değerlendirilir. İlk dönemde Çiştî şeyhleri hankahlarını Pencap’ta ve birleşikeyaletlerdeki Racpûtana’da kurmuşlardı. Bu dönemde Hamîdüddîn-i Nâgavrî (ö. 642/1244)

    gibi bazı şeyhler tarikatı kırsal bölgelerde yaymaya çalışırken diğerleri kasaba ve küçükşehirlerde faaliyet gösterip siyasî iktidarla iş birliği yapmaktan titizlikle kaçınmışlardır.

  • 8/18/2019 tariqas

    12/26

      12

    Şeyh Ferîdüddin Mes’ûd  (ö. 664/1265) ve Nizâmeddîn-i Evliya  (ö.726/1325)döneminde tarikatın tesiri bütün Hindistan’a yayıldı ve halk ülkenin uzak köşelerindenÇiştî hankâhlarına akın etmeye başladı. Bu dönemde Çiştiyye tarikatı merkezî bir yapıyasahip bulunuyordu. Muhammed b. Tuğluk’un (1325-1351) Çiştî meşâyihini ülkenin çeşitli

     bölgelerine yerleşmeye zorlayan politikası tarikatın bu merkezî teşkilâtını felce uğrattı.Şeyh Çırâğ-ı Dehlî  (ö.756/1355) ve diğer bazı yaşlı şeyhler, hayatlarının tehlikeye girmesi

     pahasına Muhammed b. Tuğluk’la iş birliği yapmayı reddettiler. Ancak daha sonra gençsûfîlerin birçoğu devlet hizmetine girdi. Öte yandan Takıyyüddin İbn  Teymiyye’denkaynaklanan tasavvuf ve tarikat aleyhtarı hücumlara karşı savunma görevi Çırâğ-ı Dehlîtarafından yerine getirildi. Çırâğ-ı Dehlî’den sonra tarikatın merkezî yapısı parçalandı ve

     böylece merkezî bir otoriteye bağlanma gereğinin duyulmadığı “taşra hankahları” dönemi başladı. 

    Çiştiyye tarikatının Hindistan’ın taşra eyaletlerine yayılması, daha çok NizâmeddinEvliyâ’nın müridleri tarafından gerçekleştirildi. Şeyhin ülkenin çeşitli bölgelerinegönderdiği 700 kadar halifenin bir kısmı mürşidlerinin  isteği üzerine taşra şehirlerineyerleşirken, diğerleri Muhammed b. Tuğluk tarafından gittikleri yerlerde ikamete mecburtutuldular. Halifelerin taşra şehirlerine gidişinin taşra hükümdarlıklarının doğuşu ile aynıdöneme rastlaması ve bu halifelerin birçoğunun taşradaki yönetim çevresinden kendileriniuzak tutmayı başaramamaları, ilk dönem Çiştî şeyhlerinin siyasetten ve siyasîlerden uzakkalma geleneklerinin terkedilmesine yol açtı. Bunun sonucu olarak tarikat çevrelerindehükümdar ve yüksek devlet görevlileriyle uzlaşmak gerektiği düşüncesi ilgi görmeye

     başladı. Çiştîler, devlet vakıflarından faydalanmaya başlamalarının karşılığı olarak yeni

    taşra hanedanlıklarının kurucularına manevî destek vermeyi taahhüt ettiler. Şeyhliğin babadan oğula geçme ilkesi de ilk defa bu dönemde ortaya çıktı. 

    Çiştiyye Bengal’de, “Ahî Sirâc” olarak tanınan Şeyh Sirâcüddin’in (ö.759/1357)çabalarıyla yayıldı. Onun yetiştirdiği Şeyh Alâeddin b. Es’ad’ın (ö. 801/1398) iki seçkinmüridi, Seyyid Eşref Cihangîr-i Simnânî  (ö. 808/1405) ve Seyyid Nûr Kutb-i Âlem (ö.813/1410) Çiştiyye’nin Bengal, Bihâr ve birleşik eyaletlerin doğusunda tanınmasında çokönemli rol oynadılar. Seyyid Nûr Kutb-i Âlem, Raca Kans iktidarının Bengal’deyerleşmesini önlemek için kamuoyu oluşturdu ve Kanpûrlu Sultan İbrahim Şarkî’yi (1402-1440) Bengal’i istilâya teşvik etti. Nûr Kutb-i Âlem ve onun soyundan gelenler, Bengal veBihâr’da Bakti hareketinin yükselişine yol açan dinî kaynaşmanın ortaya çıkışında rolsahibi oldular.

    Çiştiyye Dakka bölgesine Şeyh Burhâneddîn-i Garîb  (ö. 741 /1340) tarafındangötürüldü. Müridi Şeyh Zeyneddin ise Behmenî Krallığı’nın kurucusu olan AlâeddinHasan Şah’ın (1347-1358) manevî hocasıdır. Daha sonraları, Çırâğ-ı Dehlî’nin müridiSeyyid Muhammed Gîsûdırâz  (ö. 825/1422) Gülberge’de  bir Çiştî merkezi kuraraktarikatın Dakka ve Gucerât’ta yayılmasını sağladı. 

    ***

  • 8/18/2019 tariqas

    13/26

      13

    Çiştiyye tarikatı mensupları ilk dönemlerinde, Şeyh Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin Avârifü’l -maârif ’ini tarikatlarının temel kitabı olarak benimsemişlerdi. Hücvîrî’nin Keşfü’l -mahcûb’u da çok rağbet gösterdikleri bir eserdir. Şeyh Nizâmeddin Evliyâ’nın şusözü sık sık tekrar ettiği bilinmektedir: “ Manevî rehberi bulunmayan birisi için yalnızca

     Keşfü’l -mahcûb yeterlidir.” Bu iki eserin dışında Nizâmeddin Evliya, Çırâğ-ı Dehlî,Burhâneddîn-i Garîb ve Gîsûdırâz’ın sohbetlerinden derlenen eserler, tarikatın fikrî yapısıhakkında bilgi veren temel kaynaklardır. Ayrıca tasavvufun erken dönem klasikleriarasında bulunan Ebû Tâlib el-Mekkî’nin  Kûtü’l -kulûb, Gazzâlî’nin  İhyâ’ , Kuşeyrî’nin 

     Risâle, Necmeddîn-i Dâye’nin  Mirsâdü’l -ibâd , Aynü’l-Kudât el-Hemedânî’nin  Mektûbât  ve Kelâbâzî’nin et- Ta‘arruf  adlı eserleri de Çiştî çevrelerinde büyük rağbet görmüştür. 

    Çiştiyye’de tasavvufî düşüncenin temelini “vahdet-i vücûd” kavramı oluşturur. Ancak  erken dönem Çiştî şeyhleri vahdet-i vücûd konusunda herhangi bir şey yazmamışlardır.

    Mes’ûd Bekk ’in  Mir’âtü’l -ârifîn’i ve  Nûrü’l -’ayn  adlı divanı bu fikirlere yaygınlıkkazandırmış ve bu eserler Çiştiyye tekkelerinin klasikleri haline gelmiştir. Daha sonra ŞeyhAbdülkuddûs’ün İbnü’l-Arabî’nin eserleriyle ilgili şerhini, Fahreddîn-i Irâkî’nin

     Lemeât ’ına iki şerh hazırlayan Şeyh Nizâmeddin Şânesârî   takip etmiştir. YineŞânesârî’nin halifelerinden Şeyh Abdülkerîm-i Lâhûrî ,  Fusûsu’l -hikem’i Farsça olarakşerhetmiştir. Vahdet-i vücûd düşüncesinin güçlü bir savunucusu olan Allahâbâdlı ŞeyhMuhibbullah’ın eserleri, İmâm-ı Rabbânî ekolünün etkisi altında kalan Evrengzîb’inemriyle imha edilmiştir. 

    Çiştîler, kişinin Allah’tan uzaklaşmasına yol açabileceği kaygısıyla özel mülkiyeti hoş

    görmezler ve insana cazip gelen maddî şeylere rağbet etmezler. Şiddetten uzak durmaya vedostluğa büyük önem verir, öç almayı hayvanlar dünyasının kanunu olarak görür, çekişmeve tefrikadan uzak sağlıklı bir toplum düzeni için çalışırlar. Prensip olarak tarikatmensuplarının devletle temasına hiçbir şekilde izin verilmemiştir. Nitekim ilk Çiştîsûfilerinden biri, “Tasavvuf erbabı arasında iki türlü suistimalci söz konusudur: Mukallidve cerre. Mukallid bir öğreticiye, rehbere sahip bulunmayan kimsedir; cerre isehükümdarları ve saray mensuplarını dolaşarak halk için para isteyen kişidir ” demiştir.Çiştîler’e göre sûfînin gayesi yalnızca Allah için yaşamak olmalı, ne cenneti ümit etmeli nede cehennemden korkmalıdır. Çiştîler, Allah’a yönelik sevgiyi “muhabbet-i İslâmî”,“muhabbet-i muhibbî” ve “muhabbet-i hâs” (var oluş heyecanının sonucu olarak ortayaçıkan sevgi) şeklinde üçe ayırırlar ve sûfînin asıl geliştirmesi gereken sevginin sonuncusuolduğunu söylerler. Cehrî ve hafî zikir, murakabe, çile ve semâ Çiştiyye’nin başlıca âdâbve erkânındandır. Şah Veliyyullah, el- Kavlü’l -cemîl ve el - İntibâh fî selâsili evliyaillâh adlıeserlerinde tarikatın âdâb ve erkânı hakkında geniş bilgi verir. 

    Çiştiyye’nin yazılı kaynakları melfûzât ( sohbetler ), mektûbât, tasavvufî eserler,menâkıbnâmeler ve şiirlerden meydana gelir. Çiştiyye şeyhlerinin düşünce ve faaliyetlerine

     büyük ölçüde ışık tutan melfûz ( sohbetnâme) yazma geleneği, Hindistan’da ilk defaNizâmeddin Evliyâ’nın sohbetlerini  Fevâ’idü’l - fu’âd   adlı eserinde toplayan Emîr Hasanes-Siczî tarafından başlatılmıştır. Diğer önemli melfûzât türü eserler şunlardır: (1)  Dürer -i

     Nizâmî : Ali Candar’ın Nizâmeddin Evliyâ’nın sohbetlerinden derlediği eserin yazma

  • 8/18/2019 tariqas

    14/26

      14

    nüshası Haydarâbâd Sâlârceng Müzesi’ndedir. (2)  Hayrü’l -mecâlis: Hamîd Kalendertarafından derlenen Şeyh Çırâğ-ı Dehlî’nin sohbetleridir. (3) Sürûrü’s- sudûr : ŞeyhHamîdüddîn-i Nâgavrî’nin, torunu tarafından derlenen sohbetlerinden meydana gelmiştir.(4)  Ahsenü’l -akvâl : Mevlânâ Hammâd Kâşânî’nin derlediği Şeyh Burhâneddîn-i Garîb’insohbetlerini ihtiva eder. (5) Cevâmiu’l -kelâm: Gîsûdırâz’ın, Seyyid Muhammed EkberHüseynî tarafından bir araya getirilen konuşmalarıdır. (6)  Envârü’l -’uyûn:  ŞeyhAbdülkuddûs’ün derlediği Şeyh Ahmed Abdülhakk’ın sohbetlerinden meydana gelmiştir.(7)  Letâif -i Kuddûsî : Rükneddin Fahrî tarafından toplanan Şeyh Abdülkuddûs’ünsohbetleridir. (8)  Fahrü’t -tâlibîn: Rükneddin Fahrî’nin derlediği Şah Fahreddin’insohbetlerini ihtiva eder. (9)  Nâfi’u’s- sâlikîn: İmâmüddin’in topladığı Taunsalı ŞahSüleyman’ın sohbetleridir. Doğruluğu şüpheli bulunmakla beraber Çiştî velîlerine ait daha

     başka sohbetnâme (melfûzât ) türü eserler de vardır.

    Çiştî tarikatıyla ilgili kaynaklar arasında yer alan mektûbât türünün belli başlı örnekleriise şunlardır: Sahâifü’s- sülûk ,  Bahrü’l -mecânî ,  Mektûbât -ı Kelîmî, Mektûbât -ı Eşrefî, Mektûbât -ı Kuddûsî. Çiştî sûfîleri tarafından tasavvufa dair yazılan en eski iki eserözdeyişler biçimindedir. Bunlar Şeyh Çemâleddin Hanevî ’ye ait  Mülhemât   ile EmîrHasan es-Siczî ’ye ait  Muhhu’l -me’ânî   adlı eserlerdir. Fahreddin Zerrâdî ’nin Usûlü’s-

     semâ‘   adlı eseri Çiştîler’in semâ konusundaki görüşlerini yansıtır. Çiştîler’in tasavvufdüşüncesi ve uygulamalarını göstermesi bakımından önem taşıyan diğer bazı eserler deşunlardır: (1) Rükneddin İmâd: Şemâil -i Enkıyye. (2) Şeyh Muhammed Çiştî : Âdâbü’t -tâlibin. (3) Abdülkuddüs: Gara’ibü’l - fuâd . (4) Seyyid Muhammed b. Ca’fer Mekkî :

     Bahrü’l -me’ânî . (5) Nizâmeddin Belhî :  Riyazü’l -kuds. (6) Şah Kelîmullah:  Murakka‘ -i Kelîmî . (7) Keşkülü’l-Kelîmî : Sevâ’ü’s- sebîl . (8) Nizâmeddin Evrengâbâdî :  Nizâmü’l -kulûb. (9) Fahreddin Dihlevî : Nizâmü’l -akâid , Risâle-i Ayne’l - yakîn (Delhi, ts). İlk dönemÇiştî velîlerinin biyografilerine dair en erken yazılı bilgi, 1351’de derlenmiş olanMîrhord’un Siyerü’l -evliyâ  adlı eserinde bulunmaktadır. XIX. yüzyılda Hâce GulMuhammed Ahmedpûrî bu esere Zikrü’l -asfiyâ’  adlı bir tekmile yazmıştır.

    2.3.  Çiştiyye Kolları 

    Çiştiyye’nin Sâbiriyye  kolu kurucusu Şeyh Alâeddin Ali b. Ahmed Sâbir’in hayatıhakkında pek az şey bilinmektedir. Bu kolun en önde gelen siması olan Şeyh Abdülkuddûs

    (ö 944/1537), ünlü Afgan asilzâdesi Ömer Han’ın telkiniyle 1491’de Rudavl’ı terkederekDelhi yakınındaki Şahâbâd’da ikamete başladı. Bâbür’ün Şahâbâd’ı istilâ etmesi (1526)üzerine Gangu’ya giderek orada yerleşti. İmâm-ı Rabbânî’nin babası Abdülahad’ın daşeyhi olan Şeyh Abdülkuddûs’ün mektuplarından meydana gelen  Mektûbât -ı Kuddûsî  adlıeser, İskender -i Lüdî (1488-1517), Bâbür (1526-1530) ve Hümâyun (1530-1556) ile bazıAfgan ve Bâbür soylularına hitaben yazılmış mektupları ihtiva etmektedir. Sâbiriyyeşeyhlerinin Bâbür hükümdarları ile münasebetleri her zaman iyi olmamış, Ekber Şah,Şânesar’da bulunan Şeyh Celâleddin el-Fârûkî’yi (ö 990/1582) ziyaret etmişse de oğluCihangir, Fârûkî’nin müridi Şeyh Nizâmeddin el-Fârûkî’ye (ö.1036/1626) karşı düşmanca

     bir tutum takınarak onu Hindistan’ı terke zorlamıştır. Buna karşılık Dârâ Şükûh,Allahâbâdlı Sâbirî şeyhi Muhibbullah’a (ö. 1058/1648) büyük saygı göstermiştir.

  • 8/18/2019 tariqas

    15/26

      15

    Çiştiyye’nin  Nizâmiyye  koluna yeni bir canlılık kazandıran Şah KelîmullahCihanâbâdî  (ö. 1142/1729), Agra’daki Tac Mahal ve Delhi’deki Cami-Mescid’i inşa etmişolan ünlü mimarlar ailesine mensuptur. Şah Kelîmullah, Çiştiyye teşkilâtına yeni birhayatiyet aşılayan Şeyh Çırâğ-ı Dehlî’den sonra eski gelenekleri canlandıran ve tarikatayeni bir merkezî teşkilât kazandırmak için çaba harcayan büyük bir Çiştî şeyhidir. 

    3.  ŞÂZELİYYE 

    3.1.  Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî (ö.656/1258) 

    Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî, 593 (1197) yılında Kuzey Afrika’nın en batısında yer alan Sebte(Ceuta) şehri yakınlarındaki Gamâre’de doğdu. Nisbesini irşad faaliyetine başladığıİfrîkıye’deki Şâzile (Şâzele) beldesinden alır. Mensup olduğu ailenin nesebi Hz. Hasan’aulaşır. On yaşlarına kadar Gamâre’de yaşadı ve ilk tahsilini ve hafızlığını buradatamamladı. Sonra Tunus’a gidip Ebû Muhammed Abdülazîz Mehdevî, Ebû Sâid el-Bâcî,Ebû Abdullah Ali b. Harrâzim gibi âlimlerden ders aldı. İbn Atâullah el -İskenderî’ye göretasavvuf yoluna kendisini zâhirî ilimlerde yetiştirdikten sonra girdi. Gençlik yıllarındanitibaren tasavvuf yoluna meraklı olan Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî, ilk defa Ali b. Harrâzim’eintisap etti ki onun silsilesi Ebû Medyen Mağribî’ye ulaşır. Şâzelî, 618 (1221) yılında ilimve mâneviyat merkezlerinin bulunduğu Fas, Tunus ve Mısır’a gitti ve oradan da Irak’ageçti. Rivayete göre bu yolculuğun asıl amacı zamanının kutbunu bulmaktı. Bağdat’taRifâî şeyhlerinden Ebü’l-Feth el-Vâsıtî’nin yanında bir süre kalıp ondan istifade etti.Vâsıtî’nin, aradığı kutbun Mağrib’de olduğunu söylemesi üzerine memleketine döndü.Mağrib’de Rabata denilen yerde Abdüsselâm b. Meşîş ile tanışıp kendisine intisap etti.

    Seyrü sülûkünü tamamladıktan sonra İbn Meşîş onun İfrîkıye’nin Şâzile beldesindeinzivaya çekilmesini istedi. 621-623 (1224-1226) yıllarında mürşidinin gösterdiğiistikamette yola çıkan Şâzelî, önce Tunus’a uğradı ve oradan Şâzile’ye geçip Zağvândağındaki bir mağarada inzivaya çekildi. Bitkisel gıdalarla beslendikleri bu zorlu uzletdöneminde Abdullah b. Selâme el-Habîbî onun yardımcısı ve refakatçisi oldu. Şâzelî, “ Ey

     Ali! Artık insanların arasına karış da senden istifade etsinler ” denilmesi üzerine buradakiuzletine son verdi. Bu sırada otuz dört-otuz beş yaşlarında olan Şâzelî, halktan veulemâdan büyük ilgi gördüğü İfrîkıye bölgesinin başşehri Tunus’a gitti. Bu dönemdeİfrîkıye, Hafsî Devleti’nin kurucusu Ebû Zekeriyyâ Yahyâ el-Hafsî’nin hâkimiyeti

    altındaydı. Ebû Zekeriyyâ, Şâzelî’ye yakın ilgi gösterdi. Ancak bu ilgi Tunus BaşkadısıEbü’l-Kâsım İbnü’l-Berâ gibi bazı kimselerde kıskançlığa neden olunca buradan ayrılmakdurumunda kaldı. Hac niyetiyle yola çıktı. Mısır’da iken Eyyûbî Sultanı el-Melikü’l-Kâmiltarafından kendisine bazı ikramlarda bulunuldu. Şâzelî, hac dönüşü yeniden Tunus’a geldi.Burada ileride halifesi ve tarikatın da önemli isimlerinden b irisi olacak Ebü’l-Abbas el-Mürsî   ile buluştu. Şâzelî’nin Tunus’a sırf bu delikanlı sebebiyle döndüğü rivayet edilir.642 (1244) yılında mânevî bir işaret üzerine İskenderiye’ye gitti. 

    Şâzelî İskenderiye’de halk ve yöneticiler tarafından karşılandı. O sırada EyyûbîDevleti’nin başında bulunan el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb kendisini ve ailesini

    İskenderiye’deki burçlardan birine yerleştirdi. Şâzelî, İskenderiye’de ders vermek vetasavvuf meclisleri kurmak için Attârîn Camii’ni (el-Câmiu’l-garbî) seçti. Ardından gittiği

  • 8/18/2019 tariqas

    16/26

      16

    Kahire’de hem saray çevresinde hem ulemâ ve halk arasında büyük ilgi gördü. İzzeddin b.Abdüsselâm, Abdülazîm el-Münzirî, İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî, İbnü’l-Hâcib, CemâleddinUsfûr, Nebîhüddin b. Avn, Muhyiddin İbn Sürâka, Ebü’l-İlm Yâsîn, Mekînüddin el-Esmer,Şeref el-Bûnî, Abdullah el-Lekânî ve Emînüddin Cibrîl, Şâzelî’nin yakın çevresinde

     bulunan âlimlerdendir. 

    Şâzelî eser telif etmemekle birlikte Hakîm et-Tirmizî’nin  Hatmü’l -evliyâ’ , Nifferî’ninel- Mevâkıf   ve el- Muhâtabât , Ebû Tâlib el-Mekkî’nin  Kûtü’l -kulûb, İmam Gazzâlî’nin

     İhyâ’u ‘ulûmi’d -dîn, Kuşeyrî’nin er- Risâle, Kâdî İyâz’ın eş-Şifâ’ , İbn Atıyye el-Endelûsî’nin el- Muharrerü’l -vecîz’i gibi kitaplara özel ilgi gösterdi ve bunları derslerindeşerhetti. 

    647’de (1249) Fransa Kralı IX. Louis kalabalık bir ordu ile Mısır’a bir Haçlı seferidüzenledi. Dimyat’ı işgal edip Mansûre’ye doğru ilerledi. Savaş hazırlığı yaparken el-

    Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un ölmesi üzerine yerine oğlu Turan Şah geçti veHaçlılar’ı yenerek IX. Louis’i esir aldı. İşte bu savaşa gözlerini kaybetmiş olmasınarağmen Şâzelî de katıldı. Şâzelî, 656 yılının Şevval (Ekim 1258) ayında hacca gitmek için

     bazı müridleriyle birlikte Kahire’den ayrıldı. Ayzâb mevkiindeki Humeyserâ’da iken birakşam müridlerini toplayıp  onlara bazı öğütler verdi. Kendi tertip ettiği  Hizbü’l -bahri okumalarını tavsiye edip yerine Ebü’l-Abbas el-Mürsî’yi halife tayin ettiğini bildirdi ve ogece seher vaktine doğru vefat etti. 

    Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’nin Hizbü’l -bahr,  Hizbü’l -kebîr ,  Hizbü’s- sağîr ,  Hizbü’n-nasr  ve Hizbü’l -berr  gibi hizipleri ve duâ terkipleri vardır. Kendisi herhangi bir kitap yazmamış,

    “ Benim kitabım dostlarım ve müridlerimdir ” demiştir. Yukarıda adı geçen hizipler, birçokdefa basılmış ve bazı müellifler tarafından şerhedilmiştir. Bu hizipler Câmi’u âsârı Ebi’l -

     Hasan eş-Şâzelî   adıyla yayımlanmıştır.  İbn Atâullah el-İskenderî ve İbnü’s-Sabbâğ gibi bazı Şâzeliyye mensubu müellifler, Şâzelî’den nakledilen tasavvufa dair hikmetli sözlerieserlerinde zikretmiştir. 

    Şâzelî, İstanbul halk folkloründe kahvecilerin pîri olarak kabul edilmiştir. Eskiİstanbul’da birçok kahvede, “ Her sabah besmeleyle açılır dükkânımız; Hazret -i Şâzelî’dir

     pîrimiz üstâdımız” levhası asılı bulunurdu. Yine İstanbul’da çeşitli tarikatlara bağlı hemen bütün  tekkelerin kahve ocaklarında Şeyh Şâzelî’nin adının yazılı olduğu bir levhanın yer

    alması ve kahve hazırlayan dervişlerin, ocağı uyandırır ve cezveyi ocağa sürerkenŞâzeliyye pîrine teveccüh etmesi bir tarikat geleneğiydi. 

    3.2.  Şâzeliyye ve Özellikleri 

    Şâzeliyye, Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’ye (ö. 656/1258) nisbet edilen bir tarikattır. Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’nin otuz dört-otuz beş yaşlarında iken Tunus’a geçip irşad faaliyetine

     başlamasıyla tarikatın temelleri atılmıştır. Şâzelî’nin 642’de (1244) Tunus’tanİskenderiye’ye gelmesiyle birlikte Şâzeliyye daha çok yayılma imkânı bulmuş ve burasıtarikatın bütün dünyaya yayıldığı bir merkez konumuna gelmiştir. Şâzelî’den sonra Ebü’l-

    Abbas el-Mürsî , Mekînüddin el-Esmer, Mürsî’nin halifesi Yâkût el-Arşî   ve tarikat

  • 8/18/2019 tariqas

    17/26

      17

    silsilesinde yer alan Dâvûd b. Ömer Bâhilî   gibi tarikatın önemli simalarının kabirleri buradadır. 

    Tarikat pirinin İbn Meşîş olduğunu savunan bazı müellifler olsa da Şâzelî tarikatına dair

     bütün kaynaklarda, tarikatın Şâzelî’nin söz, menkıbe ve âdâbı üzerine temellendirildiğikaydedilmektedir. Dolayısıyla onun tarikatın kurucusu olduğu hususunda herhangi birtereddüt bulunmamaktadır. Şâzelî’nin üstadının kim olduğu ile ilgili olarak geçmişte İbnMeşîş ile birlikte olup ona tâbi olduğunu, şimdi ise herhangi biriyle bir bağlantısının

     bulunmadığını söylemesi de bunu desteklemektedir.

    Şâzeliyye öncelikle İskenderiye, Kahire ve Tunus gibi şehirlerde teşekkül etmiş vesonraki dönemlerde Mısır’ın yanı sıra Mağrib bölgesine de yayılmıştır. Zamanla Suriye

     başta olmak üzere  Arap dünyasında, Hint alt kıtasında, Malezya, Endonezya, Afrika,Anadolu, Balkanlar, Amerika ve birçok Avrupa ülkesinde faaliyet göstermiştir. 

    Şâzeliyye, Anadolu’ya XVI. yüzyılın başlarında Meymûniyye kolunun kurucusu Ali b.Meymûn  tarafından getirilmiştir. Ali b. Meymûn Bursa’dan memleketi Suriye’yedönerken yerine Sûfîzâde Şeyh Abdurrahman’ı halife olarak bırakmıştır. II. Selimdöneminde Bekriyye kolunun kurucusu Ebü’l-Mekârim el-Bekrî  de İstanbul’a gelmiş vesultandan destek görmüştür. Ayrıca Şâzelî-Cezûlî şeyhi Ebü’l-Mevâhib Ahmed b. Ali es-Simâvî   de İstanbul ve Balkanlar’da faaliyet göstermiştir. İstanbul’da bilinen ilk Şâzelîtekkesi 1200 (1786) yılında Silâhdar Abdullah Ağa tarafından Alibeyköy’de yaptırılmıştır.Onu Unkapanı, Beşiktaş (Ertuğrul), Kabataş (Çizmeciler) ve Çemberlitaş’taki tekkelerizlemiştir. İstanbul’da en çok bilinen ve etki bırakan Şazelî şeyhi “Şeyh Zâfir”  olarak

    tanınan Muhammed Zâfir el-Medenî ’dir (ö. 1903). II. Abdülhamid, Zâfir el-Medenî içinBeşiktaş’ta bir tekke yaptırmış ve Ertuğrul Tekkesi olarak bilinen bu tekkeyi maddi yöndende desteklemiştir. Sultanın zaman zaman bu tekkedeki toplu zikirlere katıldığı

     bilinmektedir. 

    “Marifet”, Şâzeliyye’de sıkça vurgulanan önemli bir kavramdır. Tarikatın kurucusuŞâzelî’nin hizb, duâ ve vecizeleri başta olmak üzere tarikat mensubu şeyhlerin eserlerindeönemli bir yer tutar. Şâzelî’nin halifesi Ebü’l-Abbas el-Mürsî’ye göre tasavvuf ehlinintemâyüzü mârifetle gerçekleşir. Mârifet sahibi olmak Şâzelî sâliklerin temel amacıdır.Ahmed ez-Zerrûk’a göre de “ İhsan, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir, sen O’nu

     görmesen de O seni görüyor ” anlamındaki meşhur hadisin ilk kısmı mârifet mertebesineişâret eder. Şâzeliyye’de üzerinde durulan konulardan biri de “tevekkül”dür. ŞeyhŞâzelî’ye göre, Resûlullah’a uyarak kulluğu seçmek ve her işte Allah’ın irade ve ihtiyarınateslim olmak gerekir. Şâzelî şeyhi İbn Atâullah el-İskenderî   et-Tenvîr fî ıskâti’t -tedbîr  adlı eserinde bu konuyu işler. Şâzeliyye’de kerâmetler ve olağan üstü haller konusundaorta bir yol izlenmiştir. Keşif ve vâridât gibi hususlarda dinin temel kaynakları esas alınır.Sâlik hakikat cihetinden bir vârid aldığında bunu ancak Kur’an ve Sünnet’e uygun olursakabul eder. Ateş, yılan ve akreplerle yapılan gösteriler, tarikatın  Îseviy ye kolu hariç genelitarafından benimsenmemiştir. Şâzeliyye’de öne çıkan kavramlardan biri de “şükür”dür.

    Tarikatta dünyevî nimetlere karşılık kulun şükretmesi önem arzeder. İbn Atâullah el-İskenderî, şeyhi Mürsî’nin şükreden bir zengini sabreden bir fakire tercih ettiğini, bunun

  • 8/18/2019 tariqas

    18/26

      18

    İbn Atâ ve Hakîm et-Tirmizî gibi mutasavvıfların yolu olduğunu ve şükrün cennetliklerinsıfatı olduğunu, sabrın ise böyle olmadığını söylediğini kaydeder.   İbn Atâullah el-İskenderî de şükürle birlikte olması durumunda güzel giymenin ve yiyip içmenin sûfîye birzararı dokunmayacağı görüşündedir. Şâzelî yolunun ruhbanlık ile arpa ve kepek yeme yoluolmadığını, hidayette yakîne ulaşma ve sabır yolu olduğunu söylemiştir. Ebü’l-Abbas el-Mürsî ’ye göre seyrü sülûkte usûl, sâlikin dünyevî meşguliyete devam ederek tarikatta yolalması, ilâhî ihsanların nurlarıyla karşılaşınca kalbinin kendiliğinden dünyadan kopmasıdır.Bu nedenle müridin dünyevî bir işle meşgul olarak seyru sülûk yapmasında bir sakıncayoktur.  Hatta Şâzeliyye şeyhleri, mensuplarına gündelik işlerinden geri kalmamalarınıtavsiye etmişlerdir. Nitekim Şâzelî de geçimini bizzat ziraat yaparak sağlamıştır. 

    Kollar arasında biraz farklılık olsa da Şâzeliyye’de intisap uygulaması genellikle şuşekilde yapılır: Tâlip biattan önce tövbe ve tecdîd-i îman eder. Müridle şeyh dizleri

     birbirine değecek biçimde karşılıklı oturur ve iki elleriyle birbirlerinin ellerini tutar.Birbirlerine doğru eğilirler ve şeyh Fetih sûresinin onuncu âyetini ve salâtü’t -tefrîciyye’yiokur. Biattan sonra eller açılarak hazır bulunanlarla birlikte duâ edilir. Tarikatın bazıkollarında bu törenin ardından mürid kendisine öğretilen bu törene has bazı lafızlarla birmüddet zikreder. Daha sonra şeyh bazı konularda tavsiyelerde bulunur. Vird sabah veakşam namazlarının ardından okunur. Kollara göre Vâkıa sûresi ya da Mülk sûresinin veyaSalâtü’l-Meşîşiyye’nin okunmasıyla başlayan vird 100 defa estağfırullah, 100 salavât,tevhid ve bazı kollarda 100 defa “elhamdü lillâh ve’ş-şükrü lillâh” tesbihiyle devam eder. 

    Şâzeliyye tarikatında cehrî zikir esastır. Oturarak (kuûdî ) veya ayakta (kıyâmî ) yapılır.

    Haftada bir, perşembe ya da cuma günü gerçekleştirilen ve çoğunlukla “meclis” adı verilenâyinlerde halka şeklinde veya karşılıklı saf şeklinde oturulur. Şâzelî meşâyihinden birineait divandan okunan ve “semâ” diye adlandınlan kaside ve şuğullerin genellikle tevhid vesalâvat içeren nakarat kısımlarına bütün müridler katılır. Âyinlerde dinî mûsikiye yerverilmesi konusunda Şâzeliyye tarihi içinde farklı görüşler ve uygulamalar ortayaçıkmıştır. Şeyh Şâzelî ya da Ahmed ez-Zerrûk gibi önemli bir Şâzelî şeyhi kendizamanındaki uygulamaları değerlendirirken dinî mûsiki hakkında olumsuz bir tutumtakınmakla birlikte zaman içinde tarikatın birçok kolunda semâ, âyinin esasını teşkil ederhale gelmiştir. Bazı kollarda ise meclislere Şâzelî’nin Hizbü’l-kebîr ve evrâd-ı şerîfesiokunarak başlanır, kıyâmî zikirle devam edilir. Zikrin sonunda şeyh sohbet yapar. Birçokkolda sohbete “müzakere” adı verilir. Şeyhin hazır bulunmadığı meclislerde onun tâlimatıile bir metin okunur. 

    Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî, kendi zamanında bilhassa mevlid-i nebî gibi önemli günlerde büyük toplantılar düzenlemiş, bayraklar ve kösler eşliğinde alaylar kurmuş, büyük halkkitleleri bu toplantılarda hazır bulunmuştur. Bugün de Şâzeliyye mensuplarınca “ihtifal”denilen bu tür yıllık toplantılar yapılmaktadır. En az üç gün süren toplantılar dünyanınfarklı ülkelerindeki müridlerin şeyhleriyle buluşmalarını, yoğun biçimde zikir ve sohbetlemeşgul olmalarını temin etmektedir. 

  • 8/18/2019 tariqas

    19/26

      19

    Şâzeliyye’de önem verilen diğer bir uygulama seyahattir. Şeyhler müridlerini bulundukları yerde ziyaret eder. Farklı ülke ve şehirlerde yaşayan müridlerin de birbirleriniziyaret etmeleri tavsiye edilmiştir. 

    Şâzeliyye’nin Aleviyye kolu mensupları, Ahmed el-Alevî ’nin kaleme aldığı  Münâcât ’ıâyin günü dışında haftada bir gün toplanıp okurlar. Bu etkileyici metnin haftada en az birdefa okunması müridlere tavsiye edilir. Şâzeliyye’nin  Derkâviyye  koluna mensupmüridlerin boyunlarında iri taneli tespih ve ellerinde asâ taşımaları ise dikkat çekicidir. 

    Şâzeliyye’de hizipler, tarikat kurucusunun tasavvufî anlayışına paralel olarak mutlakkulluğun gerçekleştirilmesi, tam bir teslimiyet, mânevî sırların talebi ve samimi birtevazuun ifadesi olup tarik at mensupları nezdinde çok değerlidir. Abdüsselâm b. Meşîş’interkip ettiği, “Hicâbü’l-a’zam” olarak da bilinen Salâtü’l - Meşîşiyye, tarikatın önemlimetinlerinden biri olarak kabul edilir. 

    Şâzeliyye’nin bazı kollarında günlük vird içinde yer alan Salâtü’ l- Meşîşiyye, Şâzeliyyedışındaki bazı tarikatlarda da okunmaktadır. Şâzeliyye’nin Cezûliyye kolunun kurucusuMuhammed b. Süleyman el-Cezûlî ’nin tertip ettiği  Delâilü’l -hayrât   adlı salâvâtmecmuası sadece Şâzeliyye içinde değil Nakşibendîlik başta olmak üzere birçok tarikattagünlük ya da haftalık vird olarak bölümler halinde okunmaktadır. Ahmed ZiyâeddinGümüşhânevî , Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî ve diğer Şâzelî şeyhleri tarafından tertip edilen virdve hizipleri Mecmû‘atü’l -ahzâb’ında bir araya getirmiştir. 

    3.3.  Şâzeliyye Kolları 

    Şâzeliyye, İslâm dünyasında en yaygın tarikatlardan biridir. Şâzeliyye kollarından enmeşhurları şunlardır: Vefâiyye  (Muhammed Vefâ b. Muhammed el-Mağribî , ö.765/1364); Yâfiiyye (Abdullah b. Es’ad el-Yâfiî , ö. 768/1367), Cezûliyye (Muhammed b.Süleyman el-Cezûlî , ö. 870/ 1465),  Arûsiyye  (Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b.Arûs el-Hevvârî , ö. 868/1463),  Zerrûkiyye  (Ahmed ez-Zerrûk , ö. 899/1493),

     Meymûniyye  (Ali b. Meymûn el-İdrîsî , ö. 917/1511),  Râşidiyye  (Ahmed b. Yûsuf er-Râşidî , ö. 927/1521),  Îseviyye (Muhammed b. Îsâ el-Meknesî el-Mağribî , ö. 930/1524),

     Bekkiyye  (Ömer b. Seyyid Ahmed el-Bekkî et-Tûnisî , ö. 960/ 1552),  Bekriyye  (Ebü’l-Mekârim el-Bekrî , ö.994/1586),  Nâsıriyye  (Muhammed b. Muhammed b. Ahmed b.Nâsır ed-Derî , ö. 1085/1674),  Hızır iyye  (Abdülazîz ed-Debbâğ, ö.1132/1720),

     Beyyûmiyye  (Ali Nûreddin b. Hicâzî el-Beyyûmî , ö. 1183/1769),  Derkâviyye  (EbûHâmid Mevlây el-Arabî b. Ahmed ed-Derkâvî , ö. 1239/1823), Medeniyye (MuhammedHasan b. Hamza Zâfir el-Medenî , ö. 1263/1847), Yeşrutiyye  (Seyyid Ali Nûreddin b.Yeşrutî et-Tûnisî , ö. 1316/1899),  Aleviyye  (Ahmed el-Alevî , ö. 1934). Şâzeliyye’nin

     birçok kolu bugün yaşamamakta veya kendi arasından çıkan bir kolun içinde devametmektedir. 

    Şâzelî şeyhleri İbnü’l-Arabî’ye ve görüşlerine yakın ilgi göstermişlerdir. Meselâ İbnAtâullah el-İskenderî , Lefâifü’l -minen’de ondan doğrudan alıntılar yapmıştır (s. 57, 110).

    İbn Atâullah’ın ve İbnü’l-Arabî’nin Ebû Medyen’in “Mâ lezzetü’l-îş ...” diye başlayanmeşhur kasidesine şerh yazmaları da dikkat çekicidir. Çağdaş Şâzeliyye için de durum

  • 8/18/2019 tariqas

    20/26

      20

    aynıdır. Ahmed el-Alevî ’nin eserlerinde İbnü’l-Arabî’ye atıflara rastlanmaktadır. Onun el- Bahrü’l -mescûr  adlı tefsiri, İbnü’l-Arabî’yi hatırlatan ifadelerle bezenmiştir. 

    Şâzeliyye XX. yüzyılda Batı’da en çok ilgi gören  tarikatlardan biri olmuştur. Rene

    Guenon  (Abdülvâhid Yahyâ), Michel Valsan, Frithjof Schuon  (Îsâ Nûreddin), MartinLings (Ebûbekir Sirâceddin), Titus Burckhardt, Ian Dallas (Abdülkâdir es-Sûfî) ve GaiEaton gibi ihtida etmiş önemli aydınların Şâzeliyye tarikatına intisap etmesi, tarikatı Batılıçevrelerde bir ilgi odağı haline getirmiştir. Geçtiğimiz yüzyılda tarikatın en önemlişahsiyeti olan Ahmed el-Alevî’nin kitapları, aralarında Türkçe’nin de bulunduğu pek çokdile tercüme edilmiştir. Günümüzde Cezayir’den Malezya’ya, Hindistan’dan GüneyAfrika’ya kadar bu kola mensup şeyhlerce açılmış zâviyeler, faaliyetlerini halensürdürmektedir. Şâzelî mensupları her yıl dünyanın farklı ülkelerinde yapılan ihtifaltoplantılarında bir araya gelmektedir. 

    4.  BEDEVİYYE 

    4.1.  Ahmed el-Bedevî (ö. 675/1276) 

    Ahmed b. İbrahim el-Fâsî et-Tantâvî el-Bedevî, Bedeviyye tarikatının kurucusudur.Kuzey Afrika ve Mısır’ın en büyük velîsi kabul edilir. Milâdî 692 yılında Arabistan’danFas’a göç eden bir aileye mensuptur. 596’da (1200) Fas’ta doğdu. Yüzünü Afrika

     bedevîleri gibi örttüğü için “el-Bedevî”, cesur ve atılgan bir genç olduğu için de “el-Attâb”ve “Ebü’l-Fityân” lakaplarıyla tanındı. Küçük yaşta ailesiyle birlikte hacca gitti. Mekke’deiken babası vefat etti. Gençlik döneminde zahirî ilimlerle meşgul oldu. Kur’ân-ı Kerîm’iezberledikten sonra kıraat ilmine ilgi duydu ve Kuran’ı kırâat-ı seb’a üzere okumayıöğrendi. Daha sonra fıkıh tahsil etti, özellikle Şafiî fıkhında derinleşti. 1230 yılına doğrudinî ruhanî hayatında birtakım değişiklikler oldu. İnsanlardan uzaklaşarak dünya kelâmıetmemeye ve meramını işaretle anlatmaya başladı. Üç defa ardı ardına gördüğü rüyaüzerine Abdülkâdir -i Geylânî ve Ahmed er -Rifâî’nin kabirlerini ziyaret etmek maksadıyla,

     büyük kardeşi Hasan ile birlikte Irak’a gitti. Bu arada Hallâc-ı Mansur, Adî b. Misâfir gibimeşhur sûfîlerin kabirlerini de ziyaret etti. Bu ziyaretler onun ruhanî hayatını geliştirdi.Irak’tan Mısır’a döndükten sonra 634’te (1236-37) Tanta’ya yerleşti. Burada, kendisinekırk yıl hizmet edecek ve ölümünden sonra da yerine geçecek olan Abdülâl b. Fakih  ilekarşılaştı. Hayatının geri kalan kısmını Tanta’da geçirdi ve 12 Rebîülevvel 675’te (24

    Ağustos 1276) burada vefat etti. 

    Ahmed el-Bedevî’nin riyazat hayatının en dikkat çekici tarafı, dama çıkıp ( sütûh)saatlerce hareketsiz bir şekilde gözleri âdeta iki kor parçası haline gelinceye kadar güneşe

     bakmasıdır. Bedeviyye tarikatının “Sütûhiyye” olarak da anılmasının sebebi de budur.Kaynakların ifadesine göre, on iki yıl süren bu riyazet döneminde müridlerini “nazar” ve“teveccüh” ile terbiye etmiştir. Batılı araştırmacılar, Bedevî’nin zühd hayatı ileBrahmanizm-Budizm arasında ilişki kurmaya çalışırlar. Birçok süfî gibi o da zaman zamandüşünce ve davranışlarından dolayı tenkit edilmiştir. Fakat muârızları olan İbn Dakîku’l-îdve İbn Lebbân gibi bazı din âlimlerinin daha sonra ona karşı tavırlarını değiştirdikleri

    görülür.

  • 8/18/2019 tariqas

    21/26

      21

    Kaynaklar, Ahmed el-Bedevî’nin doğum yıldönümünün törenlerle kutlandığını, yılda üçdefa onun için mevlid okunduğunu, fakat bazı âlimlerin ve devlet adamlarının baskısı ilezaman zaman bu törenlerin yapılamadığını haber verir. Bunun yanı sıra Melik Baybars’ında ona aşırı sevgi beslediği rivayet edilmektedir. Sultan Kayıtbay da Bedevî’nin türbe vemakamını tamir ettirip genişletmiştir. Bu yakın ilgi sebebiyle, Bedevi dergâhında halifeolan kişi uzun yıllar Memlûk sultanlarının merasim alaylarında özel bir yere sahipolmuştur. Tanta’da Sultan Kayıtbay devrinde Ahmed el-Bedevî adına tesis edilen ve

     Nizâmiyye, Müstansıriyye ve Ezher medreselerinin bir örneği olan AhmediyyeMedresesi’nden Memlükler ve Osmanlılar devrinde birçok âlim yetişmiştir. Bedevî’nintarikat silsilesi Şeyh el-Berrî ve Ebû Nuaym el-İsfahânî yoluyla Ahmed er -Rifâî’yeulaşıyorsa da onu Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’nin müridi kabul edenler de vardır.

    Bedevî’nin Kuzey Afrika ve özellikle Mısır’ın dinî-tasavvufî hayatında derin izleri

    olduğu gibi tasavvuf tarihi içinde de önemli bir yeri vardır. Tasavvuf ehli onu Abdülkâdir -iGeylânî, Ahmed er -Rifâî ve İbrahim ed-Desûkî ile birlikte “Aktâb-ı erbaa”dan biri olarakkabul eder. Bedevî, Mısır halkı tarafından aynı zamanda büyük bir kahraman ve kurtarıcıolarak tanınmış, hıristiyanların elinden müslümanları kurtardığına inanıldığı için“Mücîbü’l -üsârâ min bilâdi’n-nasârâ”  lak abını almıştır. Ayrıca Bedeviyye tarikatımensuplarının Haçlılar’a karşı verdikleri çetin mücadele de bilinmektedir. 

    Bedevî hakkında çağdaş yazarlardan İbrahim Ahmed Nûreddin  Hayâtü’s-Seyyid el- Bedevî (Tanta 1369), Muhammed Fehmî Abdüllatîf   es-Seyyid el-Bedevî   (Kahire1367/1948) ve Saîd Abdülfettâh Âşûr da es-Seyyid Ahmed el- Bedevî  (Kahire 1967) adlı

     birer eser kaleme almışlardır. Abdülhakîm Kasım,  Eyyâmü’l -insân  adlı romanındaMısır’da hâlâ yaşayan Bedeviyye kültür ve tesirlerinin ruhî ve içtimaî bir tahlilini yapar.

    Eserleri: (1) Evrâd: Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir nüshası (H. Hüsnü Paşa, nr. 587)mevcuttur. (2) Salavât: Bu risale Abdurrahman b. Mustafa el-Ayderûsî tarafından Fethu’r -rahmân adıyla şerhedilmiştir. (3) Vesâyâ: Bedevî’nin halifesi Abdül’âl’e hitaben söylediğinasihatlardan meydana gelir. Allah aşkı, gece ibadeti, zikir, vecd, ahlâk, dervişlik âdabı,tefekkür, zühd, tövbe ve sabrın hakikati gibi konulara temas edilmiştir. 

    4.2.  Bedeviyye ve Özellikleri 

    Bedeviyye, Ahmed el-Bedevî (ö. 675/1276) tarafından kurulan ve daha çok Mısır’dayaygın olan bir tarikattır. “Ahmediyye” olarak da bilinen tarikatın temelinde Bedevî’ninfikirleri bulunmakla birlikte âdâb ve erkânının büyük kısmı daha sonraki asırlarda teşekkületmiştir. 

    Genellikle müstakil bir tarikat olarak değerlendirilen Bedeviyye, Ahmed el-Bedevî’ninmürşidlerinden Şeyh el-Berrî ’nin silsilesinin Ahmed er -Rifâî’ye ulaşması sebebiyle

     Rifâiyye’nin, kendisinin Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî ile görüşmesi nedeniyle de Şâzeliyye’nin birkolu olarak ele alınmıştır.  İthâfü’l -asfiyâ  ve  Ikdü’l -cevher ’de bu tarikatı Şâzeliyye’nin

     büyük bir kolu olarak gösteren Zebîdî, Harîrizâde’nin iktibas ettiği  Ref‘u’n-nikâb  adlı

    risalesinde ise Bedevî-Şâzelî münasebetleri üzerinde durmuştur.

  • 8/18/2019 tariqas

    22/26

      22

    Tarikat silsilesi Hasan-ı Basrî vasıtasıyla Hz. Ali’ye ulaşır. Tarikat pirinden sonraTanta’daki merkez dergâhta postnişin olan sûfîler şunlardır: Abdül’âl b. Fakîh,Abdurrahman Ali Nûreddin, Şemseddin Muhammed, Şehâbeddin Ahmed, MuhammedAbdurrahman, Abdülkerîm b. Ali, Salim, İbrahim el-Esmer, Muhammed el-Ebyaz,Abdülkerîm, Abdülmecîd, Abdül’âl b. Salim ve Abdülkerîm. Bedevî’nin ilk halifesi Ab-dül’âl’in (ö. 733/1332), tarikatın kuruluş ve teşekkülünde önemli hizmetleri olmakla

     birlikte hayatı hakkında bilgi yoktur. Aynı aileye mensup olan bu şeyhlerden Sâlim veİbrahim el-Esmer gibi bazıları çeşitli sebeplerle şeyhlikten azledilmişlerdir. Bu sebeplerin

     başında cehrî zikir tartışmaları, mevlid törenleri ve beşik şeyhliği gibi ulemâ ile meşâyihinfarklı baktıkları konular gelmektedir. 

    Tarikat  pîrînin Vesâyâ’sında özellikle üzerinde durduğu şu konular tarikatın esaslarıhaline gelmiştir: Kur’an ve Sünnete bağlı kalmak, kalbî zikre devam etmek, teheccüd

    namazı kılmak, sıkıntılara karşı sabır ve tahammül göstermek, sözünde durmak,kötülüklere iyilikle karşılık vermek, gariplere ve misafirlere ilgi göstermek, mütevaziolmak, şeyhlere hürmet etmek ve dervişliğin âdabına dikkat etmek. Ahmed el-Bedevî’yegöre zikirde esas olan kalbî zikirdir. Buna rağmen Bedeviyye’nin zikri tarihî seyir içindecehrî, kıyâmî-kuüdî olarak icra edilir hale gelmiştir. Bedevî dervişleri âyin sırasındaheyecanları artınca birbirlerine sarılarak zikre devam ederler. Buna “Bedevî topu” adıverilir.

    Tarikata giriş merasimi şeyh ile mürid arasında cereyan eden soru ve cevaplarla başlar.“Arzu ve isteğin nedir?” sorusuna mürid adayı, “Ariflerin yoluna girmek için bana rehber

    olmanızı istiyorum” diye cevap verir. Şeyh, “Ben size sadece iyi şeyleri emrediyor ve kötüşeylerden sakınmanızı istiyorum” dedikten sonra adayın şu ifadeleri tekrarlamasını vemanalarını her zaman düşünmesini söyler: “Allah benimle beraberdir. Allah bana

     bakmaktadır, Allah bana şahittir”. Namaz ve zikirden sonra biat merasimi başlar. Bu sıradaşeyh müridin baş parmağını elinin içine alır ve Feth sûresinin 10-18. âyetlerini okur. 

    Tarikatın hizb ve evradı ise şöyledir: Eûzü besmele, Fatiha sûresi (bir defa], Kevsersûresi (on defa), İhlâs sûresi (on defa), Muavvizeteyn (bir defa), “ve ilâhüküm ilâhünvâhid” (el-Bakara, 2/163), Âyetü’l-kürsî, “Lillâhi mâ fi’s-semâvâti...” (el-Bakara, 2/284-286), “Yâ erhame’r -râhimîn...” (el-A’râf, 7/15, Yûsuf, 12/64), “İnnemâ yürîdüllâhü li-

    yüzhibe anküm...” (el-Ahzâb, 33/33), “İnnallâhe ve melâiketehû yüsallûne...”(el-Ahzâb,33/56). Evrâd, salli ve bârik dualarından sonra uzunca bir salavât-ı şerife ile son bulur.Tesbih şekli ise şöyledir: Sübhânellah, el-hamdülillâh, Allâhü ekber (otuz üçer defa),kelime-i tevhid (bir defa), istiğfar (100 defa), salâtü selâm (100 defa). Bu tesbihler, her farznamazdan sonra günde beş defa, bu mümkün olmazsa sabah ve yatsı namazlarından sonra,o da mümkün olmazsa günde bir defa okunur. Bedeviyye’de haftanın günlerine göre deevrâd ve ezkâr vardır. Pazar: Salât ve selâm (elli veya 100 defa), el -hamdülillâh, Allâhüekber (en az 100 defa). Pazartesi: Sübbûh, kuddûs (en az 100 defa). Salı: Sübhâne’l-kadîr,el-muktedir. Çarşamba: Sübhâne zi’l-mülki ve’l-melekût. Perşembe: Sübhânellâhi ve bi-hamdihî (1000 defa), Cuma: Sübhâne zi’1-ızzi ve’l-ceberût (100 ilâ 1000 defa). Cumartesi:Lâ havle ve lâ kuvvete İllâ billahi’l- aliyyi’l- azîm (100 defa). 

  • 8/18/2019 tariqas

    23/26

      23

    Bedevî hırkası ile tarikatın alem ve sancağı kırmızıdır. Bir gün Abdül’âl bu sancağıtaşıyan insanda bulunması gereken şartları mürşidine sorduğunda şu karşılığı almıştı:Yalan söylememek, fuhuştan uzak durmak, haramlardan yüz çevirmek, iffetli olmak,Allah’tan korkmak, Kur’an’ın emirlerine boyun eğmek, zikre yapışmak, tefekküre devametmek. Bedevî dervişlerinin kullandığı taç da iki terekli olup lenger kısmına kırmızı sarıksarılır.

    Bedeviyye’nin Mısır kültüründeki yeri, Bektaşîliğin Anadolu ve Rumeli’deki tesirine benzetilebilir. Ahmed el-Bedevî’nin tarikat silsilesinin Hz. Ali’ye ulaşması, Hüseynîolması, nûr -ı Muhammedî’den bahseden ilk sûfî kabul edilmesi gibi sebeplerle Bedeviyyezaman içinde Alevî-meşrep bir tasavvufî mektep hüviyetini kazanmıştır. Gerçekte Ahmedel-Bedevî’nin fikir ve görüşleriyle bu meşrep arasında bağlantı kurmak mümkünolmamakla birlikte yine de o “Fatımî casusu” olmakla suçlanmıştır. Ahmed el-Bedevî’nin

    etrafında oluşan kültürün halk üzerindeki hâkimiyeti asırlar içinde tarikatın yaygınlığı ile birlikte tekkenin de çok zengin malî kaynaklara sahip olmasını sağlamıştır. Devletyöneticilerinin, özellikle el-Melikü’z-Zâhir Baybars ve Sultan Kayıtbay’ın Bedevîler’e veTanta’daki Bedevî Tekkesi’ne ilgi göstermeleri, tarikat mensuplarının siyasî hayatla olanmünasebetleri konusunda bilgi vermektedir. Zilhicce ayının son haftasında Ahmed el-Bedevî için düzenlenen mevlid törenleri yüzyıllardan beri devam etmektedir. Bir panayırşenliği gibi kutlanan bu haftada Mısır’ın çeşitli bölgelerinden ve diğer ülkelerden gelen yüz

     binlerce insan aynı dinî ve mistik havayı teneffüs etmektedir. Birçok Mısırlı sadece butörenler sebebiyle Kahire ve Kuzey Mısır’ı görebilme fırsatını elde edebilmektedir. Ulemâ-meşâyih tartışmaları bazı dönemlerde bu törenlerin yasaklanmasına sebep olmuştur.

    Mısır’daki Bedeviyye kültürü sadece tasavvuf tarihi araştırmacılarına değil edebiyatçılarada bolca malzeme verebilecek bir zenginliğe sahiptir.

    Bedeviyye Mısır dışında pek yaygınlık kazanmamıştır. Hatta Kuzeybatı Afrika’dayaygın olan tarikatlar arasında bile görünmemektedir. Aziz Mahmud Hüdâyî’nin Vâkıât  adlı eserinde Bedevî ile Hacı Bektâş-ı Velî arasında vuku bulan kerametlerden bahsetmeside dikkat çekicidir. Evliya Çelebi Bursa’da bir Bedevî tekkesinin varlığından bahseder.Kocamustafapaşa Bedevî Tekkesi’nin ilk şeyhinin 1739’da vefat ettiği, KasımpaşaUzunyol’daki Arapzâde Bedevî Tekkesi’nin 1828’de yapıldığı dikkate alınırsa bu tarikatınOsmanlı topraklarındaki tarihçesi daha kolay anlaşılmış olur.

    Ahmed el-Bedevî’nin dua ve hizipleriyle tarikatın âdâb ve erkânını konu alan eser vemenâkıbnâmelerin en meşhurları ile konuya son verelim: (1) Abdüssamed b. Abdullah el-Mısrî,  el-Cevâhiru’s- seniyye fi’n-nisbe ve’1-kerâmâtil -Ahmediyye, Mısır 1288. (2)Nûreddin b. İbrahim el-Halebî , en- Nasîhatü’l -’aleviyye fî beyâni hüsni’t -tarîkatil -

     Ahmediyye, Ezher Ktp. nr. 1540. (3) Zebîdî ,  Ref’u’n-nikâb, (Tibyân  içerisinde, I, 47-52).(4) Hasan Râşid el-Meşhedî , en- Nefehâtü’l - Ahmediyye ve’l -cevâhirü’s-Samedâniyye,Mısır 1321. 

    4.3.  Bedeviyye Kolları 

  • 8/18/2019 tariqas

    24/26

      24

    Bedeviyye’nin Mısır’da bugün mevcut olan kolları şunlardır:  Hamûdiyye, Kinâsiyye, Zâhidiyye, Enbâbiyye, Münâviyye, Selâmiyye, Fergâliyye, Sâibiyye, Merâzıkıyye,Sinâviyye, Halebiyye, Sütûhiyye ve  Beyyûmiy ye. 

    ÖZET 

     Bu ünitede dört büyük tarikat ele alınmıştır. Bunlardan Sa’diyye, Sa‘deddin el -Cebâvî(ö.575/1180) tarafından Şam’ın Cibâ köyünde kurulmuştur. Nesebi baba tarafından Hz.

     Hasan’a, anne tarafından Hz. Hüseyin’e ulaşır. Sa‘deddin el -Cebâvî’nin tarikat silsilesibiri vehbî, diğeri kesbî olmak üzere iki koldan Hz. Peygamber’e (s.a.) ulaşır. 29 Zilhicce575 (26 Mayıs 1180) tarihinde vefat eden Sa‘deddin el -Cebâvî, Cebâ’daki zâviyesinedefnedildi. Sa‘deddin el -Cebâvî, İslâm dünyasında kurulan Kâdiriyye ve  Rifâiyye gibi ilkbüyük tarikatların pîrleri olan Abdülkâdir -i Geylânî ve Ahmed er - Rifâî ile çağdaştır.Tarikat; merkezi Şam’ın yanı sıra Hama, Humus, Halep, Akkâ, Nablus ve Sayda

     şehirleriyle bunlara bağlı köylerde, XVIII. yüzyıldan sonra da İstanbul ve Balkanlar’da yaygınlık kazandığı görülür. Sa‘diyye İstanbul’un dışında Anadolu’da ve Balkanlarda da faaliyet göstermiştir. Anadolu’da Bursa, Kastamonu, İzmir, Edirne ve Tekirdağ tarikatın faaliyet gösterdiği merkezlerdir. Sa‘diyye’de zikir kıyâmî usulle yapılır. Sa‘diyyetarikatında önemli uygulamalardan biri de “devse” âyinidir. Sa’diyyenin kolları vardır. 

     Muînüddîn Hasen b. Seyyid Gıyâsiddîn el -Çiştî, Çiştiyye tarikatının kurucusudur. Çiştiyye de Hindistan’ın ilk ve en büyük tarikatıdır. Çiştiyye tarikatının tarihi “büyük

     şeyhler” dönemi (1200-1356), taşra hankahları dönemi (XIV - XV. yüzyıllar), Sâbiriyyekolunun doğuşu ve gelişmesi dönemi (XV. yüzyıldan itibaren) ve Nizâmiyye kolunun ortaya

    çıkışı (XVIII. yüzyıl) olmak üzere dört bölümde değerlendirilir. Çiştiyye tarikatı mensuplarıilk dönemlerinde, Şeyh Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin Avârifü’l -maârif’ini tarikatlarınıntemel kitabı olarak benimsemişlerdi. Hücvîrî’nin Keşfü’l -mahcûb’u da çok rağbet

     gösterdikleri bir eserdir. Çiştiyye’de tasavvufî düşüncenin temelini “vahdet -i vücûd”kavramı oluşturur. Çiştiyye’nin yazılı kaynakları melfûzât (sohbetler), mektûbât, tasavvufîeserler, menâkıbnâmeler ve şiirlerden meydana gelir. Çiştiyyenin de kolları vardır. 

    Şâzeliyye, Ebü’l - Hasan eş-Şâzelî’ye (ö. 656/1258) nisbet edilen bir tarikattır. Şâzeliyyeöncelikle İskenderiye, Kahire ve Tunus gibi şehirlerde teşekkül etmiş ve sonrakidönemlerde Mısır’ın yanı sıra Mağrib bölgesine de yayılmıştır. Zamanla Suriye başta

    olmak üzere Arap dünyasında, Hint alt kıtasında, Malezya, Endonezya, Afrika, Anadolu, Balkanlar, Amerika ve birçok Avrupa ülkesinde faaliyet göstermiştir.  “Marifet”,Şâzeliyye’de sıkça vurgulanan önemli bir kavramdır. Şâzeliyye tarikatında cehrî zikiresastır. Oturarak (kuûdî  ) veya ayakta ( kıyâmî) yapılır. Şâzelî şeyhleri İbnü’l - Arabî’ye ve

     görüşlerine yakın ilgi göstermişlerdir. Şâzeliyye XX. yüzyılda Batı’da en çok ilgi görentarikatlardan biri olmuştur. Rene Guenon   (Abdülvâhid Yahyâ), Michel Valsan  , FrithjofSchuon   (Îsâ Nûreddin), Martin L ings   (Ebûbekir Sirâceddin), Titus Burckhardt  , IanDallas   (Abdülkâdir es-Sûfî) ve Gai Eaton   gibi ihtida etmiş önemli aydınların Şâzeliyyetarikatına intisap etmesi, tarikatı Batılı çevrelerde bir ilgi odağı haline getirmiştir. 

  • 8/18/2019 tariqas

    25/26

      25

     Ahmed b. İbrahim el - Fâsî et -Tantâvî el - Bedevî, Bedeviyye tarikatının kurucusudur. Daha çok Mısır’da yaygın olan bir tarikattır.  Bedeviyye’nin Mısır kültüründeki yeri, Bektaşîliğin Anadolu ve Rumeli’deki tesirine benzetilebilir. Bedevî’nin Kuzey Afrika veözellikle Mısır’ın dinî -tasavvufî hayatında derin izleri olduğu gibi tasavvuf tarihi içinde deönemli bir yeri vardır. Tasavvuf ehli onu Abdülkâdir -i Geylânî, Ahmed er - Rifâî ve İbrahimed- Desûkî ile birlikte “Aktâb-ı erbaa”dan biri olarak kabul eder.  Bedeviyye Mısır dışında

     pek yaygınlık kazanmamıştır. Hatta Kuzeybatı Afrika’da yaygın olan tarikatlar arasındabile görünmemektedir. Mısırda bu gün kolları vardır.

    DEĞERLENDİRME SORULARI 

    S.1. Aşağıda verilen tarikat kurucuları ve vefat yerleri ile ilgili eşleşmelerdenhangisi doğru değildir?

    a) Sa‘deddin el-Cebâvî- Cebâ / Suriye b) Muînüddîn Hasen el-Çiştî- Ecmîr  / Hindistanc)

     

    Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî- Ayzâb/Mısır  d) Ahmed el-Bedevî- Tanta/Mısır  e) Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî- Şam / Suriye S.2. Aşağıdaki isimlerden hangisi Sa’deddin Cibavî ile çağdat tarikat pirlerinden

    biridir?a) Abdülkâdir -i Geylânî 

     b) Muînüddîn Hasen el-Çiştî 

    c) Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî d)

     

    Mevlana Celaleddin Rumi

    e) Ahmed el-Bedevî 

    S.3.  “Sa‘diyye tarikatında önemli uygulamalardan biri olan âyinidir. Âyin esnasındaşeyh yüzükoyun yere uzanmış olan müridlerin üzerinden zikir ve dua   ederek yürürdü.Sadece Mısır Sa‘dîleri arasında icra edilen bu âyin 1881 yılında Hidiv Mehmed TevfikPaşa tarafından müslümanları zelil kıldığı gerekçesiyle yasaklanmıştır.” 

    Bu ayinin ismi aşğıdakilerden hangisidir? 

    a)  Nevre Ayini

     b) 

    Devse Ayini

    c) Sema Ayini

    d) 

    Zikir Ayini

    e) Cem Ayini

    S.4. Daha çok Hindistanda yaygınlık kazanan karikat aşağıdakilerden hangisidir? a)

     Sühreverdiyye  b) Şazeliyye c)

     Sa’diyye d) Çiştiyye e) Cibaviyye

    S.5. Aşağıdaki isimlerden hangisi Şazeliyyenin önemli isimlerinden biridir? a) Ebü’l-Abbas el-Mürsî 

     b) Şeyh Alâeddin Ali b. Ahmed Sâbir  c) Ekber Şah d)

     Şeyh Çemâleddin Hanevî e)

     

     Nizâmeddin Evliyâ 

  • 8/18/2019 tariqas

    26/26

    KAYNAKLAR

    Aga, M. Gazî Hüseyin, et-Tarîkatü’s-Sa‘diyye fî bilâdi’ş-Şâmiyye, I-II, Dımaşk 1424/2003. el-İskenderî, İbn Atâullah, Letâ’ifü’l -minen, Dımaşk 1992. Işın, Ekrem, “Sa‘dilik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, s. 394.

    İbnülemin Mahmud Kemal, Son Asır Türk Şairleri, I-IV, İstanbul: Dergah Yayınları, 1988. Kara, Mustafa, “Ahmed el-Bedevî”, DİA, II (İstanbul 1989), s. 47. Mehmed Şükrü, Silsilenâme-i Sûfiyye, Hacı Selim Ağa Ktp., Aziz Mahmud Hüdayî, nr. 1098. Muslu, Ramazan, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İstanbul: İnsan Yayınları, 2003. 

     Nizami, K. A., “Çiştî”, DİA, VIII (İstanbul 1993), s. 342-346.Özel, Ahmet Murat, “Ebü’l-Hasen eş-Şâzelî”, DİA, XXXVIII (İstan bul 2010), s. 385-387.Özel, Ahmet Murat, “Şâzeliyye”, DİA, XXXVIII (İstanbul 2010), s. 387-390.Yücer, Hür Mahmut, “Sa‘deddin el-Cebâvî”, DİA, XXXV (İstanbul 2008), s. 387-388.Yücer, Hür Mahmut, “Sa‘diyye”, DİA, XXXV (İstanbul 2008), s. 410-413.Yücer, Hür Mahmut, Şeyh Sa’deddin Cebâvî ve Sa’dilik , İstanbul: İnsan Yayınları, 2010. 

    CEVAP ANAHTARI

    1. 

    E 2. A 3. B 4. D 5.A