303
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE (BİLİM TARİHİ) ANABİLİM DALI DOĞA BİLİMLERİNDE 'İLERLEME' KAVRAMININ POZİTİVİST VE POST-POZİTİVİST DÜŞÜNCELERDEKİ YERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Doktora Tezi Ercan SALGAR Ankara- 2015

T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE (BİLİM TARİHİ)

ANABİLİM DALI

DOĞA BİLİMLERİNDE 'İLERLEME' KAVRAMININ POZİTİVİST VE

POST-POZİTİVİST DÜŞÜNCELERDEKİ YERİ ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA

Doktora Tezi

Ercan SALGAR

Ankara- 2015

Page 2: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

ii

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE (BİLİM TARİHİ)

ANABİLİM DALI

DOĞA BİLİMLERİNDE 'İLERLEME' KAVRAMININ POZİTİVİST VE

POST-POZİTİVİST DÜŞÜNCELERDEKİ YERİ ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA

Doktora Tezi

Ercan SALGAR

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Melek Dosay GÖKDOĞAN

Ankara–2015

Page 3: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

iii

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE (BİLİM TARİHİ)

ANABİLİM DALI

DOĞA BİLİMLERİNDE 'İLERLEME' KAVRAMININ POZİTİVİST VE

POST-POZİTİVİST DÜŞÜNCELERDEKİ YERİ ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA

Doktora Tezi

Ercan SALGAR

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Melek Dosay GÖKDOĞAN

Tez Jürisi Üyeleri :

Adı ve Soyadı İmzası

........................................................................................... ..................

........................................................................................... ..................

........................................................................................... ..................

........................................................................................... ..................

........................................................................................... ..................

........................................................................................... ..................

Tez Sınav Tarihi: .....................................

Page 4: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

iv

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik

davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural

ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve

sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.

(……/……/20….)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin

Adı ve Soyadı

...............................................

İmzası

...............................................

Page 5: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

v

GİRİŞ ........................................................................................................................... 1

1- ‘İLERLEME’ KAVRAMININ TARİHSEL VE KAVRAMSAL ANALİZİ ....... 16

1-1- ‘İlerleme’ Kavramı Üzerine ............................................................................ 16

1-1-1- ‘İlerleme’ Kavramının Etimolojik Çözümlemesi .................................... 16

1-1-2- ‘İlerleme’ (Progress), ‘Ölçüt’ (Criteria) ve ‘Hedef’ (Goal) Kavramları

Arasındaki İlişki .................................................................................................. 18

1-1-3- ‘İlerleme’ (Progress) ve ‘Değişim’ (Change) .......................................... 27

1-1-4- Yüklem Olarak ‘İlerleme’ ........................................................................ 28

1-1-5- ‘İlerleme’, ‘Gelişme’ ve ‘Büyüme’ Kavramları Arasındaki Ayrım ........ 31

1-2- ‘İlerleme’ Kavramının Tarihsel Boyutu ......................................................... 40

1-2-1- Antik Dönemde ‘İlerleme’ (Prokope) Kavramı : Döngüsel Anlayışın Bir

Boyutu Olarak 'Prokope' ..................................................................................... 41

1-2-2- Ortaçağda ‘İlerleme’ (Profectus) Kavramı: Dinin Bir Kategorisi Olarak

'Profectus' ............................................................................................................ 47

1-2-2-1- Ortaçağ İslam Dünyasında 'İlerleme' Kavramı ................................. 52

1-2-3- Modern Dönemde ‘İlerleme’ (Progressus) Kavramı: Bilimin Bir Kavramı

Olarak 'Progressus' .............................................................................................. 65

1-2-3-1- Modern Bilim ve Bilimsel İlerleme (Progressus) ............................. 80

1-2-4- XVIII. Yüzyılda 'İlerleme' Kavramı: Tarih ve Toplum Bilimlerini de

Kapsayan ‘Extentus Progressus’ ......................................................................... 87

1-2-5- XIX. Yüzyılda 'İlerleme' Kavramı: Yasaları Araştırılan ‘Extentus

Progressus’ ........................................................................................................ 110

1-2-6- Progressus'un Bilim Tarihinde Değerlendirilmesi: G. Sarton ve A. Sayılı

.......................................................................................................................... 142

2- BİLİME BİR PROBLEM OLARAK YANSIYAN 'PROGRESSUS' ................. 155

2-1- Bilimsel İlerleme Teorileri............................................................................ 158

2-1-1- Mantıkçı Pozitivizmin Bilimsel İlerleme (Progressus) Anlayışı ........... 158

2-1-2- Yanlışlamacı (Falsifiability) Bilimsel İlerleme Anlayışı ....................... 184

2-1-3-- Paradigmacı Bilimsel İlerleme Anlayışı ............................................... 221

2-2- Kuhn Sonrası Alternatif Bilimsel İlerleme Teorileri .................................... 251

2-2-1-Imre Lakatos : Birleşerek İlerleme (Progress Through İncorporation) .. 252

2-2-2- Stephen Toulmin: Evrim Yoluyla İlerleme (Progress Through Evoluotin)

.......................................................................................................................... 257

Page 6: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

vi

2-2-3- Larry Laudan: Problem Çözerek İlerleme (Progress as Problem-Solving)

.......................................................................................................................... 261

SONUÇ: SENTAKTİK DÜZLEMDE BİLİMSEL İLERLEME İMGESİ ............. 270

KAYNAKÇA ........................................................................................................... 284

ÖZET........................................................................................................................ 294

ABSTRACT ............................................................................................................. 296

Page 7: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

1

GİRİŞ

Günümüzde kullanılan ilerleme (progress) kavramının ya da fikrinin anlamı ve

tarihsel olarak hangi dönemde ortaya çıktığı hususunda tam bir uzlaşının sağlandığı

söylenemez. Bunun en temel gerekçelerinden birisi 'ilerleme' kavramının normatif bir

karakterde olması ve bu normatiflik ekseninde değer yüklü olmasıdır. 'İlerleme'

kavramına yüklenen norm ve standartların tarihsel süreç içerisinde değişik güçler

tarafından kurgulanması farklı 'ilerleme' tanımlarının oluşmasına yol açmıştır. Bu

gerekçeyle bazı düşünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının Antik Yunan

uygarlığında, bazıları da (J. Burry, P. Rossi) Modern dönemde karakterize olduğunu

ileri sürmüşlerdir.

Bu tezlerden hangisinin doğru olup olmadığı 'ilerleme' kavramına en uygun norm ve

standartların hangisi olduğunun belirlenimi ile paraleldir. Dolayısıyla bu türden bir

araştırmanın nasıl ve hangi yollarla yapılması gerektiği de ayrı bir önem arz

etmektedir.

R. Nisbet, History of The Idea of Progress (İlerleme Kavramının Tarihi) adlı

eserinde birçok düşünürün aksine1 ilerleme fikrinin ilk kez Grek ve Romalılarda

ortaya çıktığını ve bunun örneklerini Hesiodos, Xenophanes, Protogoras, Platon,

Aristoteles, Lucretius ve Seneca gibi düşünürlerin eserlerinde görebileceğimizi ileri

1 Nisbet, burada özellikle Burry’nin görüşlerini eleştirmektedir. Burry, Idea of Progress adlı eserinde

çeşitli gerekçeler öne sürerek ‘ilerleme’ kavramının ilk defa Antik Yunan ve Roma düşüncesinde

kullanılmadığını savlamaktadır. Bkz, J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York,

1960, s. 7. Ayrıca, R. Nisbet, History of The Idea of Progress, Transaction Publisher, USA, 1998,

ss. 10-11.

Page 8: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

2

sürer.2 Bu doğrultuda Nisbet'in ilerlemeden ne anladığı ve hangi norm ve standartları

kabul ettiği bir yönüyle Antik düşüncenin temel motifleri ile ilişkilendirilebilir.

Antik Yunan’da ‘ilerleme’ kavramına karşılık gelen birçok terim ('epididonai',

‘prokoptein’, ‘epidosis’, ‘prokope’) olmasına rağmen, yaygın olarak 'prokope'

teriminin kullanıldığı bilinmektedir. ‘Prokope’ terimi Antik Yunan'da zamansal

boyutta her şeyi kapsayan bir değişim3 süreci içerisinde değerlendirilmemiştir. Bu

terim daha çok devlet, toplum ve ahlaki alanlar ile sınırlandırılmıştır. Bu

sınırlandırmanın bir yönüyle döngüsel zaman anlayışı ile birleştirilmesi, 'prokope'nin

sadece toplum ve devletin döngüsel bir biçimde değişimi olarak ortaya çıkmasına yol

açmıştır.

Bu çerçevede R.Nisbet'in 'ilerleme' kavramının ilk izlerinin Antik Çağda olduğunu

savlarken ilerlemeyi döngüsel bir anlayışın boyutu olarak değerlendirdiğini

görmekteyiz. Oysa İrlandalı tarihçi J. Burry (1861-1927), 'ilerleme' kavramının

Antik dönemde ortaya çıkmadığını iddia ederken, Antik düşünürlerin tarih ve toplum

anlayışlarının döngüsel bir biçimde olduğunu ve bunun da geleceğe yönelik iyimser

bir düşünceyi engellediğini belirtmiştir.4

Ortaçağ'a gelindiğinde 'ilerleme' kavramının biçimsel ve içeriksel olarak bir

dönüşüme uğradığını görmekteyiz. Bu dönemde entelektüel faaliyetlerinin

merkezinde din bulunduğu için, ‘ilerleme’ kavramı dinin bir kategorisi olarak

2 R. Nisbet, History of The Idea of Progress, Transaction Publisher, USA, 1998, s. 12.

3 ‘Değişim’ kavramı Antik düşünürlerin birçoğunda pejoratif (olumsuz) anlamda kullanılmıştır.

Dolayısıyla burada ‘değişim’ kavramı ile kastedilen, varlığın özsel nitelikteki değişimi değildir.

‘Değişim’ varlığın yapısını değiştirmeden bir durum geçişi olarak ele alınmaktadır. Burry Antik

dönemde ‘ilerleme’ fikrinin olmamasını düşünürlerin ‘değişim’ kavramına karşı takındıkları tutum ile

açıklamaktadır. Ona göre “Yunan filozoflarının düşünce biçimlerindeki genel, doğru ve mutlak olanı

arama çabaları değişim fikrine karşı bir önyargı oluşturmalarına yol açmıştır”. Bkz, Burry, a.g.e, s. 9. 4 J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 9.

Page 9: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

3

değerlendirilmiştir. Bu süreçte teolojik anlamda bir derinleşme ve gelişmeyi işaret

eden 'ilerleme', ‘profectus’ kavramı ile özdeşleştirilmiştir. ‘Profectus’ Augustinus'un

terminolojisinde geçici olan yeryüzü devletinden, ebedi olan Tanrı devletine doğru

bir süreci belirtmektedir. Burada başlangıç noktasından bir hedefe (Tanrı’ya

yaklaşmaya) inanç ya da iman etme ölçütüyle ilerleyiş söz konusudur. 5

J. Burry, Ortaçağ Hıristiyan dünyasında gerçek bir ilerleme anlayışının oluşmadığını,

bunun gerekçesini de profectus'un kutsal bir doktrinle bağlantılı olduğu düşüncesine

dayandırmaktadır.6 Amerikalı tarihçi S. Fay’ın da işaret ettiği gibi, buradaki ilerleme

(profectus) anlamındaki iyileşmeyi insanın kendi bireysel çabası belirlemiyor; Tanrı

ve kutsal güçler belirliyor, ya da müdahale ediyor. 7

Modern dönemde ‘ilerleme’ kavramı, Ortaçağ anlayışındaki biçimsel anlamını

(doğrusal boyutta bir hedefe yönelmesi şeklindeki anlamını) korumasının yanında,

içeriksel anlamından farklı olarak doğaya8 ilişkin bilginin elde edilmesi şeklinde

kavramsallaştırılmıştır. Bu dönemde dinsel bağlamda bir ilerlemeye işaret eden

‘profectus’ kavramı yerine, doğaya ilişkin bilginin ilerlemesi anlamına gelen

‘progressus’ terimi kullanılmıştır.9

'İlerleme' üzerine çalışan birçok düşünür bu kavramın modern bilim imgesi ile

birlikte karakterize olduğunu ileri sürmektedir. Onlara göre 'ilerleme' kavramını

5 R. Koselleck, İlerleme, Çev: Mustafa Özdemir, Dost Kitapevi, Ankara 2007, s. 41. Ayrıca bkz. J.

Burry, a.g.e, s.21. 6 J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 10.

7 Sidney B. Fay, “The Idea of Progress”, The American Hıstorical Review, vol. 52, No. 2, Oxford

University Press, England, 1947, s. 234. 8 Bu dönemde ‘doğa’ kavramından anlaşılan dış dünyadaki tek tek nesnelerdir. Örneğin: güneş, ay,

yıldızlar, dağlar, ağaçlar, deniz, toprak ve insanlar doğa kapsamında ele alınan tek tek nesnelerdir.

Ayrıca bkz: F. Bacon, Novum Organum, s.119. 9 Koselleck, a.g.e, s. 49.

Page 10: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

4

meşrulaştıranlar aynı zamanda modern bilimin öncüleriydi.10

Bu bağlamda

progressus'tan anlaşılan bilimsel ilerlemedir.

Batılı düşünürlerin 'ilerleme' ile 'bilimsel ilerlemeyi' eş görmelerini sağlayan en temel

unsurlardan birisi bilimsel alandaki değişim ve gelişmelerdir. Dönem itibariyle

astronomi, fizik, kimya ve tıp gibi alanlardaki değişim ve gelişmeler modern

düşünürlerde 'ancients' (eskiler) ve 'moderns' (yeniler) arasında belirgin bir farkın

olduğu algısını oluşturmuştur. Doğanın betimsel bilgisine yönelik ortaya çıkan bu

fark doğaya egemen olma ve doğaya ilişkin bilgi elde etme açısından modern'ların

ancient'lardan daha üstün olduğunu göstererek modern düşünürlerce 'progressus'

(ilerleme) olarak değerlendirilmiştir.

Bu çerçevede progressus'u (doğaya ilişkin bilgi elde edilmesini) karakterize eden

temel motivasyonun doğaya egemen olma isteği olduğunu söyleyebiliriz.11

Modern

düşünürler bu egemenliğin ancak bilim ile kurulabileceğine kanaat getirmişlerdir.

Rönesans'tan beri görülen doğa bilimlerindeki gelişmeler doğaya egemen olmanın en

uygun aracını bilim olarak göstermiştir. Bu nedenle doğaya ilişkin bir bilgi elde

edilmek isteniyorsa, bilimsel yöntem en uygun araç olacaktır.

XVI. ve XVII. yüzyıldaki progressus'un ihtişamı Aydınlanma düşünürleri üzerinde

insan aklının doğa karşısında güçlü ve egemen olma bilincini oluşturmuştu. Nitekim

Aydınlanma düşünürleri bu bilinçle yola çıkarak aklın egemenlik alanını daha da

genişletmeye çalışmışlardır. Progressus'u yaşamın diğer alanlarına (özellikle de

10

Georg Henrik Von Wright, "Progress: Fact And Fiction", The Idea Of Progress, eds: Arnold

Burgen, Peter Mclaughlin, Walter De Gruyter Press, Germany, 1997, s.3. 11

F. S. Marvin, “Idea of Progress”, Progress and Hıstory, Oxford University Press, England, 1919,

s. 9.

Page 11: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

5

beşeri bilimlere) tatbik ederek daha genel ve kapsayıcı bir ilerleme fikri (extentus

progressus)12

oluşturmak istemişlerdir.

Aydınlanmadan XIX. yüzyıla geçiş bir anlamda genel ilerleme inancından, ilerleme

yasalarının araştırılmasına geçişi sağlamıştır. Aydınlanma düşünürlerinin 'progressus'

ve 'extentus progressus'a olan güven ve inançları XIX. yüzyılda hem progressus'un

hem de extentus 'un bir takım yasalara dayandığı düşüncesini oluşturmuştur. Bu

maksatla gerek S. Simon (1760-1825) gerekse A. Comte (1798-1857) tarihsel süreç

içerisinde hem progressus'un hem de extentus'un bağlı olduğu yasaları araştırmaya

koyulmuşlardır.

S.Simon tarafından başlatılan bu türden bir araştırma en olgun haline A. Comte ile

birlikte gelmiştir. Comte'un progressus'a olan derin bağlılığı kendisinde

progressus’un bir takım yasalara bağlı olduğu inancını oluşturmuştur. Comte, bu

maksatla hocası Simon'un izinden giderek ilk önce progressus'un yasalarını ortaya

çıkarıp daha sonra bu yasaları 'extentus' a uyarlamaya çalışacaktır.

Comte'a göre 'progressus' (doğa bilimlerindeki ilerleme) tarihsel süreç içerisinde bir

takım farklı evrelerden geçerek karakterize olmuştur. Bu evreler teolojik, metafizik

ve pozitif olmak üzere üç farklı aşamayı içermektedir. Comte aynı şekilde

extentus'un da (beşeri bilimlerdeki ilerlemenin de) benzer yasalara tabi olduğunu,

12

Latince kökenli olan ‘extentus progressus’ terimsel anlamıyla kapsam alanı genişletilmiş ilerleme

olarak tanımlanabilir. Burada ‘extentus’ (kapsamı genişletilmiş) sıfatını temsil eden unsurlar tarih ve

toplum bilimleridir. Ayrıca belirtmek gerekir ki ‘extentus progressus’ Aydınlanma düşünürleri

tarafından kullanılan bir kavram değildir. Aydınlanma düşünürleri doğa bilimlerindeki ilerlemeye

karşılık gelen progressus’u aynı zamanda tarih ve toplum bilimleri için de kullanmışlardı. Bu da bir

kavram ve anlam belirsizliğine yol açmaktaydı. Bu nedenle ‘extentus’ sıfatını kullanarak tarih ve

toplum bilimlerini de kapsayacak şekilde bir kavramlaştırma gereği duyduk. Ayrıca çalışmamızın

ilerleyen süreçlerinde 'progressus' kavramı ile doğa bilimlerindeki ilerlemeler, ‘extentus’ sözcüğü

(kavramsal anlamda değil de, sembolik çerçevede bir sözcük) ile de tarih ve toplum bilimlerindeki

ilerlemeler kastedilecektir.

Page 12: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

6

dolayısıyla da herhangi bir beşeri bilimin gelişim seyrini kavramak için söz konusu

yasalara başvurmanın doğru olacağı kanısındadır.

Comte'a göre 'progressus' doğa bilimleri aracılığıyla pozitif evreye ulaşmasına

rağmen, extentus'u temsil eden sosyal fizik (sosyoloji) henüz pozitif evreye

ulaşmamıştır. Dolayısıyla kendisinin, extentus'un hızını arttırmak yani sosyal fiziği

pozitif evreye ulaştırmak için bu disipline pozitif evreye geçen bilimlerin yöntemini

uygulamakla yükümlü olduğunu bildirir.

Comte, pozitif evreye girilmesiyle birlikte hem progressus'un hem de extentus'un

farklı bir düzleme geçtiğini ve bu düzlemde işlevini devam ettirdiğini belirtmektedir.

Pozitif evrede fenomenler arasında bir düzen yani benzerlik ve art ardalık ilişkisi söz

konusudur. Bilim adamları gözlem ve deney aracılığıyla bu düzeni keşfederek

değişmeyen birtakım yasalara ulaşmaktadır. Bu yasalara ulaşılması ile birlikte hem

doğru ve güvenilir bilgiler elde edilir, hem de gelecekte karşılaşılabilecek fenomenler

öngörülür.

Comte’un ileri sürdüğü bu metodoloji bilimsel bilgi elde etme sürecinin iki aşamada

gerçekleştiğini ima etmektedir. Birincisi gözlem ve deney (tümevarım) yoluyla

yasalara ulaşmak, ikincisi ise genel yasalar aracılığıyla yeni olguları keşfetmek.

Bu düşüncelerden 'progressus' ve 'extentus'un da benzer çizgiyi izleyerek iki ayrı

şekilde işlev gördüğünü çıkarmak mümkündür. Birinci anlamıyla deney ve gözlem

aracılığıyla elde edilen bilgiler biriktiriliyor, ikinci anlamıyla ise biriken bilgilere

(yani teorilere) yeni bilgiler dahil ediliyor. Bu süreç açıkça 'progressus'un birikimsel

(cumulative) bir şekilde ilerleme gerçekleştirdiğini göstermektedir. Comte'un

Page 13: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

7

deyimiyle "ilerleme (progressus), derin düşünme ve yeni gözlemler sonucunda

sürekli artan bilginin yasalara dahil edilmesi veya eklenmesi sonucu ortaya çıkar."13

Modern dönemde başlayan ve Comte tarafından sınırları çizilen bu ilerleme tasarımı

yirminci yüzyılın başlarında teorik fizikteki gelişmelere koşut olarak eleştiri odağı

olmuştur. Söz konusu gelişmeler alışılagelmiş bilim imgesini sarstığı gibi

progressus'un doğası ve niteliğine yönelik eksiklikleri de gün yüzüne çıkarmıştır.

Comte ve modern bilim geleneğini sürdüren düşünürlerin progressus'a yönelik

fikirlerini karakterize eden temel varsayım doğanın sürekliliği, birliği ve

bütünlüğüydü. Bu varsayım progressus'un gerçekleşmesinde ve onun birikimsel

(cumulative) veya eklemlemeli bir şekilde seyretmesinde büyük bir önem

taşımaktaydı. Bu varsayıma göre, keşfedilen her olgu veya yasa önceki bilgilerin

devamı ya da tamamlayıcısı konumundadır. Nitekim, Kopernik'le başlayıp Newton

ile en olgun biçimine ulaşan bilimsel keşifler doğanın birlik, bütünlük ve süreklilik

içinde olduğunu ve nihayetinde bilimin birikimsel (cumulative) bir şekilde

ilerlediğinin en somut örneği olmuştu.

Yirminci yüzyılın başlarında ortaya çıkan görelilik ve kuantum teorileri klasik

mekaniğin doğaya ilişkin ilke ve varsayımlarını daha baştan yadsıyarak kendini

farklı bir temel üzerine inşa etmiştir. Yapı ve nitelik açısından Newton fiziğinden

oldukça farklı olan söz konusu teoriler öncelleri ile mantıksal ve anlamsal olarak

uyuşmadıkları iddiasıyla, progressus'un niteliği ve doğası hakkında bir takım

sorunları gündeme getirmiştir.

13

Frederick Ferre (ed.), Introduction To Positive Philosophy, Hackett Publishing Company. Inc,

Cambridge, USA, 1998, s. 13.

Page 14: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

8

Post-pozitivist olarak anılan eleştirmenlere (Popper, Kuhn, Feyerabend) göre,

Einstein fiziği dikkate alındığında, bu fiziğin yapısı ve içerdiği terimler Newton

fiziği ile uzlaştırılamamaktadır. Örneğin, Newton teorisinde ‘kütle’ kavramı hıza

göre sabit iken, Einstein teorisinde ‘kütle’ hıza göre değişmektedir. Bu durumda

Einstein fiziğini nasıl Newton fiziğinin devamı olarak göreceğiz?14

Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilim filozoflarını meşgul eden bu

problem onları art arda gelen teorilerin nasıl bir münasebet içinde olduklarını

belirlemeye yönelik çözümlerin araştırılmasına yöneltmiştir. Bu gerekçeyle bilim

filozofları gerek bilim tarihini gerekse bilim felsefesini temele alarak art arda gelen

teoriler arasındaki ilişkilerin nasıl olduğunu anlamaya ve açıklamaya çalışmışlardır.

Bilim filozoflarının bu soruna yönelik çözüm arama çabaları aynı zamanda bazı

sorunlarla da yüzleşilmesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Diğer bir deyişle,

progressus'un normatif karakterli olduğunu er geç anlayan düşünürler şu sorulara da

yanıt verme gereği duymuşlardır:

i) İlerleme gösteren teoriyi belirleyen ölçütler veya standartlar nelerdir? (Bilimsel

ilerlemeyi sağlayan ölçütler veya standartlar nelerdir?)

ii) Bilimsel ilerlemenin amacı ya da hedefi nedir? (Bilim nereye gidiyor?)

Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren progressus'a (doğa bilimlerindeki

ilerlemeye) ilişkin bu soruları yanıtlamaya çalışan üç önemli düşünce ekolünün ön

plana çıktığını görmekteyiz:

i) Bilimin birikerek (cumulative) ilerlediğini savunan Mantıkçı Pozitivist yaklaşım.

14

Craig Dilworth, Scientific Progress, Springer, Netherlands, 2007. s. 24.

Page 15: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

9

ii) Bilimin yanlışlanan teorilerin ayıklanması (selection) sonucu ilerlediğini savunan

Poppercı yaklaşım.

iii) Bilimin bir paradigmadan diğerine devrimsel şekilde sıçrayarak ilerlediğini

savunan paradigmacı yaklaşım.

Mantıkçı Pozitivistler Comte çizgisini sürdürerek progressus'un birikimsel

(cumulative) veya eklemlemeli bir şekilde seyrettiği savına bağlılık göstermişlerdir.

Bu maksatla kuantum ve görelilik teorilerinin aslında klasik mekaniğin bir devamı

olduğu savını gerekçelendirmek için çeşitli argümanlar geliştirmeye çalışmışlardır.

Bu hususta Mantıkçı Pozitivistlerin seçkin üyelerinden olan Hempel'in yapmış

olduğu çalışmalar önem arz etmektedir. Hempel modern dönemde progressus'u

karakterize eden doğanın birliği ve bütünlüğü ilkesini sürdürmek adına 'birleştirici'

(unification) ölçütü ileri sürer. Bu ölçüte göre ilerleme gerçekleştiren teori

karşılaşılan yeni olgularla birlikte eski teoriye bağlı yasa ve olguları da

kapsayacaktır. Diğer bir deyişle, bu ölçüt dikkate alındığında art arda gelen teoriler

arasındaki ilişki zorunlu olarak birbirlerini tamamlayıcı ve birleştirici olacaktır. Bu

anlayış da bilimsel sürecin 'birikimsel' ya da eklemlemeli olarak ilerlediğini

göstermektedir.

Bu anlayışta progressus'un birleştirici olması, genellik derecesi düşük olan yasa ve

teorilerden daha genel olan yasa ve teorilere ulaşmak olmaktadır. Örneğin, serbest

düşmenin ve gezegen devinimlerinin kimi görünümleri Galileo ya da Kepler yasaları

altına sokulabilirken, bu yasalar da daha kapsayıcı bir yasa kümesinden, Newton’un

Page 16: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

10

devinim yasası ile yer çekimi yasasından türetilerek açıklanır.15

Dolayısıyla burada

eski teori veya yasaların yanlış olmadıklarını, sadece açıklama bakımından yaklaşık

bir değerleri olduklarını söylemek daha doğru olacaktır.

Hempel ampirik alanın doğru ifadesi olarak kabul edilen yasaların (law) daima

yaklaşık bir değeri olduğunu ifade eder.16

Örneğin bütün cisimler Galileo’nun

belirttiği gibi değişmez bir ivme ile düşmezler. Yere yaklaşırken ivmeleri gittikçe

artar. Diğer bir deyişle, düşmenin hızı yer ve zamana göre değişmektedir. Newton

teorisi ivmenin gittikçe arttığını ileri sürerek daha detaylı ve kapsamlı bir açıklama

getirerek, eski yasaların tam doğru olmadıklarını hatırlatmıştır.17

Benzer şekilde Hempel, Newton mekaniğini de kapsayan özel görelilik teorisinin

belirli bir hızda (ki bu hız ışık hızı ile karşılaştırıldığında çok küçük kalmaktadır)

hareket eden nesnelerde hemen hemen tatmin edici açıklamalar yaptığını

belirtmiştir.18

Benzer şekilde, Einstein’ın genel görelilik teorisinin Merkür

gezegeninin yörüngesini Newton teorisinden daha doğru hesaplamış olması, Newton

teorisinin tamamen yanlış olmadığını, yalnız açıklama bakımından yaklaşık bir

değerinin olduğunu işaret eder.

Mantıkçı Pozitivistler adına teoriler arasındaki anlamsal ve mantıksal ilişkiyi

korumaya ve sürdürmeye yönelik en ciddi araştırmalardan birini Ernest Nagel (1901-

1985) gerçekleştirmiştir. Hempel, yasa veya teoriler arasında dedüktif bir ilişki

kurarak progressus'un birikimsel seyrettiğini savlamıştı. Nagel ise teoriler arasındaki

15

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 247. 16

C.G. Hempel, Aspect of Scientific Explanation. and Other Essays in the Philosophy of Science, the

Free Press, New York, 1965, s. 345. 17

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 300. 18

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 345.

Page 17: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

11

kavram ve terimleri analiz ederek teorilerin birbirlerine indirgenebileceğini ve

böylelikle progressus'un birikimsel seyrettiğini öne sürmüştür.

Nagel, The Structrue of Science adlı eserinde bir teorinin daha kapsamlı olan bir

başka teoriye indirgenebileceğini bildirerek,19

art arda gelen iki teoriden eski teorinin

(içeriği ve kapsamı yeni teoriye göre daha az olan teorinin) yeni teori tarafından

kapsandığını ve ona indirgendiğini ileri sürmektedir. Nagel bu savıyla, Newton

fiziğinin Einstein fiziğine indirgenebileceğini, böylelikle de bilimin (progressus'un)

birikerek ilerlediğini göstermek istemiştir.

Popper, pozitivist bilim imgesi ile bu imgenin sonucu olan birikimsel (cumulative)

ilerleme anlayışını yadsımaktadır. Ona göre art arda gelen teoriler arasında bir

türetme ya da indirgeme yapmak bir doğrulamacı metodolojiden başka bir şey

değildir. Bu metodoloji de bizleri tümevarım problemine götürür.

Popper'a göre, gerçekçi bir ilerleme yeni varsayımlar (conjectures) öne sürüp bunları

yanlışlama (falsification) girişimlerimizden ibarettir.20

Buna göre Newton

mekaniğine yanlışlanmış, Einstein fiziğine ise yanlışlanmamış olarak bakarsak,

Newton mekaniğinin içerdiği kavram ve terimlerin Einstein fiziğinde bulunmayacağı

söylenebilir. Popper ilk eserlerinde art arda gelen teorilerin çeliştiğini söylemesine

karşın, son eserlerinde yanlışlanmış teorinin doğru içeriklerinin yeni teori tarafından

içerilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu ifadeler çelişkili olmasına rağmen Popper,

bilimsel ilerlemenin bir yönüyle birikimsel (incorporation) diğer yönüyle de

devrimsel (overthrow) olduğunu ileri sürerek, bilimin devrimler yoluyla birikerek

19

Ernest Nagel, The Structure of Science, (Problems İn The Logic of Scientific Explanation), Hackett

Publishing Company, Cambridge, 1979. s. 336-337. 20

K. Popper, Objective Knowledge, (An Evolutionary Approach), s. 258.

Page 18: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

12

ilerlediğini (through overthrow wıth incorporation) savunmuştur.21

Teorileri

yanlışlama girişimlerimiz bilimsel sürecin devrimsel (overthrow) yönüne,

yanlışlanmış teorilerin doğru içeriklerinin yeni teori tarafından içerilmesi gerektiği de

bilimin birikimsel (incorporation) yönüne tekabül etmektedir.

Kuhn, hem Mantıkçı Pozitivistlerin hem de Popper'ın ilerleme anlayışını eleştirerek,

her iki düşünce geleneğinin de art arda gelen teoriler arasındaki ilişkiyi doğru bir

şekilde değerlendiremediğini belirtmiştir. Gerek Pozitivistler gerekse Popper kendi

bilimsel ilerleme anlayışlarını anlaşılabilir kılmak adına özellikle Newton ve Einstein

teorilerini karşılaştırarak analiz etmişlerdi. Bu çözümlemede her bir düşünce ekolü

kendi ilerleme anlayışını temellendirecek kanıtları kolaylıkla bulmuştur.

Pozitivistlere göre Einstein fiziği Newton dinamiğinin devamı olduğu gibi, birisi

öbürüne indirgenebilir durumdadır. Popper ise Einstein fiziğinin Newton fiziğini

yanlışladığını, dolayısıyla onunla çeliştiğini savlamaktadır.22

Kuhn’a göre, pozitivist anlayışın Newtoncu yasaların Einsteincı yasaların bir parçası

olduğunu göstermeye yönelik teşebbüsleri geçersizdir. Hatta belirli sınırlar dahilinde

geçişlerin olduğu savı, yalnızca yasaların biçim değiştirmesiyle bitmemektedir. Aynı

zamanda evreni oluşturan olguların anlamsal bir değişikliğe uğraması gerekmektedir.

21

Popper bu düşüncelerini Bilimsel Araştırmanın Mantığı adlı eserinin genişletilmiş baskısında

( 1973) ileri sürmüştür. Ayrıca, bkz: Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 567. Losee, Theroies

of Scientific Progress, s. 88-89. 22

Kuhn, burada Popper’ı özellikle ilk eserleri bağlamında değerlendirmiştir. Oysa Popper 1960 ve

daha sonraki çalışmalarında özellikle art arda gelen teorilerin bütünüyle birbirleriyle çelişmediğini,

aksine birbirlerini kısmen de olsa içerdiklerini savlamıştı. Bu nedenle Kuhn’un Popper’ı tek bir açıdan

eleştirmesi sağlıklı sonuçlar vermeyecektir.

Page 19: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

13

Çünkü Einstein teorisi yerleşik bilinen kavramların anlamlarını değiştirerek devrimci

bir etki yapmıştır.23

Kuhn, Poppercı gelenek için de Einstein fiziğinin Newton dinamiği ile çelişmediğini,

her iki teorinin farklı alanlarda işlev gördüklerini, böylelikle her ikisinin de geçerli

olabileceğini iddia etmektedir. Farklı alanlarda işlev gören teorilerin birbirleriyle

çelişmesi zorunlu değildir. Çünkü daha önce bilinmeyen olguları ele alan bir teori

olabilir. Örneğin kuantum teorisi yirminci yüzyıldan önce bilinmeyen atomdan daha

temel düzeydeki olgularla ilgiliydi.24

Dolayısıyla daha önce bilinmeyen bir olgunun

şimdi bilinen bir olgu ile çelişmesi us-dışıdır.

Kuhn, bu eleştirileri sıraladıktan sonra kendi bilimsel ilerleme anlayışını öne sürer.

Ona göre her paradigma kendi ilke ve yöntemleri ile karakterize olduğu için, bir

paradigmadan diğer paradigmaya geçiş devrimsel bir kopuş niteliğindedir. Kuhn, bu

çerçevede Newton fiziğinin yapı ve ilkeleri bakımından Einstein fiziğinden oldukça

farklı olduğunu, dolayısıyla da bu durumun bir devrim sürecine örnek teşkil ettiğini

belirtmektedir.

Kuhn'un bilim tarihi referanslı devrimsel ilerleme anlayışı özellikle 1970'li yıllardan

sonra ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Bu süreçte Lakatos, Toulmin ve Laudan gibi

bilim filozofları bilimin nasıl seyrettiği hususunda Kuhn'un da tatmin edici

açıklamalar getiremediğini ileri sürerek, alternatif ilerleme anlayışları

geliştirmişlerdir. Lakatos bilimin birleşerek (incorporation) ilerlediğini, Toulmin

evrimsel seyrettiğini, Laudan ise problem çözerek ilerlediğini savlayarak bilim

tarihine en uygun ve gerçekçi ilerleme anlayışını oluşturmaya çalışmışlardır.

23

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.102. 24

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 95.

Page 20: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

14

Bilim filozofları arasındaki bütün bu tartışmalar ve anlaşmazlıkların çıkış itibariyle

bilimin nasıl ilerlediği sorunu ekseninde geliştiği görülmektedir. Bilimin ilerleyen bir

entelektüel faaliyet olduğu hususunda hemfikir olan düşünürler, bilimin nasıl

ilerlediği hususunda anlaşmazlığa düşmektedirler. Bu anlaşmazlık çerçevesinde

bizim de bu çalışmadaki temel problemimiz bilimin nasıl ilerlediği sorunsalıdır.

Bu problemi aydınlatmak ve açıklamak adına bilim filozoflarından farklı olarak dilin

sentaktik çözümlemesine dayanan bir metot izlenecektir. Bilim filozoflarının bilimin

nasıl ilerlediği sorunsalına yaklaşımları genellikle bir bilim tasarımı ortaya koyup

daha sonra 'ilerleme' kavramını bu bilim tasarımına uyarlamak olmuştur. Oysa

"bilim ilerler" ifadesini dilin sentaktik boyutunda irdelediğimiz zaman burada

özneyi temsil eden 'bilim' tanımlanan, yüklemi temsil eden 'ilerler' sözcüğü ise

tanımlayıcı pozisyondadır. Bu çerçevede "bilim ilerler" ifadesinde asıl bilgi verici

öğenin 'yüklem' olduğu gözükmektedir. Sentaktik açıdan 'yüklem' 'özneye' bir bilgi

ve anlam taşımaktadır. Dolayısıyla filozofların izlediği gibi öncelikle bilim

kavramından yola çıkarak değil de, 'ilerleme' kavramını analiz etmek sentaktik

açıdan daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Bu bakış açısına dayanarak tezimizi iki ana başlık altında tasarladık. Birinci bölümde

'İlerleme' kavramının etimolojik, anlamsal ve tarihsel analizi yapılacak, ikinci

bölümde ise bilimsel ilerleme teorileri serimlenecektir.

"'İlerleme' Kavramının Tarihsel ve Kavramsal Analizi" başlıklı birinci bölümde

'ilerleme' kavramının etimolojik ve terimsel çözümlemesini yaparak, tarihsel süreçte

ne gibi anlamlar kazandığına ve ne gibi anlam değişikliklerine uğradığını irdeleyerek

anlayışımız çerçevesinde bir tanımlama ya da anlam belirlemesi yapılacaktır.

Page 21: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

15

Bu belirlenim bizlere 'ilerleme' kavramının ne türden norm ve ölçütlere sahip

olduğunu göstererek, tarihsel süreç içerisinde gerçekte bu kavramın hangi dönemde

ele alındığı ve bilime nasıl yansıdığı türünden soruları yanıtlamada yardımcı

olacaktır. Ayrıca 'ilerleme' kavramına içkin (intrinsic) olan norm ve ölçütlerin

belirlenmesi bizlere özellikle ikinci bölümde hangi düşünürün ya da düşünce

ekolünün 'ilerleme' kavramını doğru ve yerinde kullandığını göstermekte bir dayanak

sağlayacaktır.

Tezimizin ikinci bölümünde ise temel problemimize (bilimin nasıl ilerlediği

problemine) yönelik öne sürülen ilerleme teorilerini karşılaştırmalı ve tartışmalı bir

eksende irdeleyeceğiz. Ayrıca bu bölümde 'ilerleme' kavramının normatif bir yapıda

olmasından dolayı bilimsel ilerlemenin de bir takım normlara tabi olacağına dikkat

çekerek, düşünürlere bilimin nasıl ilerlediği problemini açımlamaya yönelik bir

takım başka sorular da sorulacaktır. Bu sorulardan başlıcaları şunlardır:

i) Bilimsel ilerleme nedir?

ii) Bilimsel ilerlemeyi sağlayan ölçütler veya standartlar nelerdir?

iii) Bilimsel ilerlemenin amacı ya da hedefi nedir?

Bu sorulara verilen yanıtlar ve öne sürülen ilerleme teorileri, birinci bölümde ulaşmış

olduğumuz ilerleme norm ve standartları ile mukayese edilerek, en uygun bilimsel

ilerleme teorisinin olanaklılığı tartışılacaktır.

Page 22: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

16

I. BÖLÜM

1- ‘İLERLEME’ KAVRAMININ TARİHSEL VE KAVRAMSAL ANALİZİ

1-1- ‘İlerleme’ Kavramı Üzerine

1-1-1- ‘İlerleme’ Kavramının Etimolojik Çözümlemesi

‘İlerleme’ (Lat: progressus, İng: progres, Fr: progrés, Alm:, fortschritt, Osm: terakki)

kavramının kullanımı çok eski dönemlere gitse de bugünkü anladığımız anlamın

kökenini Latince ‘Progressus’ terimine ve onun fiil karşılığı olan ‘Progredior’

terimine kadar götürmek mümkündür.25

Terimsel çözümlemede ‘progressus’ ‘pro’

ön ekinin ve ‘gressus’ sözcüğünün birleşiminden oluşmaktadır. ‘pro’: önde, ileriye;

‘gressus’ ise yürüme ve adım anlamlarına karşılık gelmektedir.26

‘Progressus’ (ileriye adım) terimi, ‘progredior’ (ileriye adım atma) fiili ile birlikte

düşünüldüğünde, 'ileriye adım atma' kısa zaman ölçeğinde bizlere bir yön ve hedefi

ima etmektedir. Bu hareket yönünün meşruiyetini göstermek için ‘progressus’

teriminin tam karşıtı olan ‘regressus’ terimine bakmak yararlı olacaktır. ‘Regressus’

geriye adım ve gerileme anlamlarına gelmektedir.27

En basit örneğiyle fiziksel alanda ‘ileri’ ve ‘geri’ adlandırmaları bir referans noktası

bağlamında doğrusal veya çizgisel boyutta değerlendirilmektedir. Bu iki karşıt

terimin döngüsel ya da dairesel bir boyutta ele alınamamasının temel gerekçesi bu

25

Detaylı bilgi için bkz. James Morwood (ed.), Pocket Oxford Latin Dictionary, Oxford University

Press, Oxford, 2005. s. 390. 26

Bedia Akarsu, Felsefe Terimler Sözlüğü, İnkılap Kitabevi Yayınları, İstanbul 1998, s. 102. 27

James Morwood (ed.) Pocket Oxford Latin Dictionary Oxford University Press, Oxford, 2005. s.

160.

Page 23: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

17

boyutta başlangıç ve bitiş noktaları tam olarak birbirlerinden ayırt edilememektedir.

Diğer bir ifadeyle, başlangıç noktası aynı zamanda bitiş noktası da olmaktadır. Bu

durumda bir şeyin ilerlemesi aynı zamanda gerilemesi; bir şeyin gerilemesi de,

ilerlemesi olarak görülebilecektir. Bu çerçevede ‘ileri’ ve ‘geri’ adlandırmaları bir

paradoksa dönüşecektir. Bu çözümleme ışığında ‘progressus’ (ileriye adım) ve

‘regressus’ (geriye adım) kavramlarının var oluş zemininin, doğrusal veya çizgisel

bir boyut olduğunu söylemek doğru olacaktır.

Bu hususta dikkate değer fikirler ileri süren Amerikalı sosyolog R. Nisbet ‘ilerleme’

kavramının anlam içeriği bakımından çizgisel bir zaman anlayışından

ayrılamayacağını savunmuştur.28

Benzer şekilde J. Bury de tarihsel analizler

sonucunda ilerlemenin çizgisel boyutta olmasına işaret ederek, Antik Yunan’da

gerçek bir ilerleme fikrinin oluşmamasının nedenlerinden birisini Greklerin döngüsel

toplum ve tarih anlayışına bağlamıştır. 29

Bu analizler doğrultusunda ‘progressus’ ve ‘regressus’ terimlerinin doğrusal bir yöne

işaret ettiği açık görünmektedir. Fakat bu aşamadan sonra ‘progressus’ (ileriye adım)

ve ‘regressus’ (geriye adım) terimlerinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorun

olarak karşımızda durmaktadır. Diğer bir deyişle herhangi bir şeyin ilerlediğini ya da

gerilediğini nasıl ya da neye göre söyleyebiliriz?

28

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, Transaction Publisher, USA, 1998, s. 5. 29

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 9.

Page 24: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

18

1-1-2- ‘İlerleme’ (Progress), ‘Ölçüt’ (Criteria) ve ‘Hedef’ (Goal) Kavramları

Arasındaki İlişki

Fiziksel alanda bir cismin hareketini ileri ya da geri olarak adlandırabilmek için bir

referans noktası ya da ölçüte ihtiyaç vardır. Örneğin doğrusal eksende 'C' gibi bir

hedef noktasına hareket eden 'A' ve 'B' gibi iki araçtan hızı daha fazla olan 'B'

aracının daha ilerde (hedefe yaklaşma anlamında) olduğunu söyleyebiliriz. Burada

'C' hedef noktası referans gösterilerek ileride ve geride olma yargılarına varılmıştır.

Ayrıca fiziksel alana yönelik olarak yapılan bu yargılar bir değer yargısından

bağımsız olduğu için, benzer koşullarda herkes 'B' aracının daha ileride olduğu

yargısına varacaktır.

Öte yandan değer yargılarından bağımsız olarak yapılan bu ‘ileride olma’ ve ‘geride

olma’ adlandırmaları özellikle beşeri faaliyetlerde benzer şekilde

değerlendirilmemektedir. Çünkü toplumsal ve tarihsel alana ilişkin etkinliklerde

hedef ya da referans noktaları değer yüklü olduğu için, 'ileride' ve 'geride' olma

adlandırmaları da değer yüklü olmaktadır.30

Örneğin, tarihin ilerlediğine yönelik bir sav, gerek Modern dönemde gerekse Ortaçağ

Hristiyan dünyasında farklı hedef ve ölçütler ile karakterize edildiği için, bir

dönemde ‘ilerleme’ addedilen tarih, diğer dönemde ‘gerileme’ olarak

değerlendirilebilmektedir.

Bu ifadelerden beşeri faaliyetlerde 'ilerleme' ve 'gerileme' yargılarının fiziksel

alandan farklı olarak değer yüklü olduğu gözükmektedir. Fakat ister fiziksel olsun,

30

Ömer Naci Soykan, "Modernite ve Anarşizmle İlgisi Bakımından 'İlerleme' Kavramının Bir

Çözümlenmesi", Sosyoloji Dergisi, 19. sayı, 2009/2, s.38-39.

Page 25: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

19

ister ise beşeri olsun her iki alanda da bir hedef ya da ölçüt olmadan herhangi bir

şeyin ileride ya da geride olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir.

‘İlerleme’ kavramını tarihsel boyutta irdeleyen J. Burry, gerçek bir ilerlemeden

bahsetmek için varış noktasının ya da bir hedefin olması gerektiğini özellikle

vurgular.31

Çünkü 'ileriye adım atma' (progredior) anlamsal içeriği bakımından bir

belirsizliğe doğru değil, istenilen ve beklenilen bir hedefe doğru yönelimdir.

Sebepsiz ve nedensiz ileriye adım atma' olamaz. Ancak bir amaç ve gaye

doğrultusunda adım atılır. Hedefin ya da amacın istenilen, arzu edilen bir şey olması

ise 'ileriye adım atmanın' bir yönüyle değer yüklü olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Diğer bir deyişle hedefin istenilen bir unsur olması 'ilerleme' kavramının değer yüklü

olduğunu açığa çıkarmaktadır.

Birçok entelektüel, 'ilerleme' kavramının normatif ve değer yüklü olduğuna kanaat

getirerek bu kavramın anlaşılabilmesi için bir ölçütün veya hedefin olması gerektiği,

aksi durumda ilerleme anlayışında bir ayrıma gidilmesinde hem fikirdirler. Buna

göre " ‘A’ seviyesinden ‘B’ seviyesine geçiş bir ilerlemedir" ifadesi " ‘A’

seviyesinden ‘B’ ye geçiş belirli ölçütler bağlamında ilerlemedir" ifadesinden

ayrılmalıdır. Birinci ifade sübjektif değer yargılarına göre ele alınacağı için tahmini

ilerleme (estimation of progress) olarak adlandırılır. İkinci ifade ise nesnel ve

objektif bir ölçüt bağlamında değerlendirildiği için gerçek ilerleme (real progress)

olarak adlandırılır.32

31

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 1.

32 Ilkka Niiniluoto, ‘Scientific Progress’, (ed) Edward. N, http://plato.standford.edu/ archives /summer

2011/Entries/Scientific Progress, s. 5.

Page 26: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

20

Bu durumda bilimsel ifadeleri hangi ilerleme alanında görmeliyiz, sorusu sorulabilir.

Şayet bilimsel önermeleri objektif bir hedef veya nesnel bir ölçüt bağlamında

değerlendirilmesi gerektiğini kabul edersek, bilimsel ilerlemeyi gerçek ilerleme (real

progress) çerçevesinde görmek mümkündür. Aksi durumda ise tahmini ilerleme

(estimation of progress) çerçevesinde ele alınacaktır.

Bu hususta bilim düşünürleri arasında farklı görüşler öne sürülmüştür. Mantıkçı

Pozitivistler ve Popper bilimsel ilerlemenin nesnel ölçütler çerçevesinde

gerçekleşmesi gerektiğini ileri sürmelerine rağmen, Kuhn ve Feyerabend gibi

düşünürler teoriden bağımsız bir olgunun olamayacağı ilkesini benimseyerek, bu

türden nesnel ölçütlerin olamayacağını savunmuşlardır.

Pozitivist ekol temsilcileri ilerleme gerçekleştiren teorilerin bir önceki teorilere

nazaran nesnel zeminde açıklama (explanation/doğrulama) ve öndeyi (prediction)

gibi ölçütlere sahip olduklarını belirtirler. Diğer bir deyişle, yeni teori eski teorinin

açıklayamadığı problemleri açıkladığı gibi, beklenilen olguları da öngörebilmektedir.

Bu da yeni teorinin başarı ölçütleridir. Benzer çizgide Popper da başarılı teorinin

nesnel ölçütlerle belirlenmesi gerektiğini ve bunların da doğruluk (truth) ve bilgi

(information) gibi kavramlar olduğunu belirtmektedir. Popper’a göre, art arda gelen

iki teoriden ilerleme gerçekleştiren bizlere yeni doğru bilgiler sunmalıdır.33

Öte yandan Kuhn ve onun çizgisini sürdüren düşünürler bilimde nesnel ölçütlerin

olmadığı gibi, bilimsel ilerlemeyi gösteren nesnel ölçütlerin de olamayacağını

savunmuşlardır.34

Fakat Kuhn, nesnel olmasa dahi yine de bilim topluluğunun yeni

33

Ilkka Niiniluoto, a.g.e., s. 5. 34

Kuhn’un bu düşünceyi ileri sürmesini sağlayan varsayım, teoriler arasında eş-ölçülemezlik

(incommensurability) ilkesinin kabulüdür. Bu ilkeye göre rakip teorilerin (paradigmaların) her birisi

farklı yapı ve ilkeler çerçevesinde bilimsel etkinlik yürüttükleri için aralarında herhangi bir nesnel

Page 27: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

21

bir teoriyi (Kuhn’un deyimiyle yeni bir paradigmayı) benimsemesinde bir takım

ölçütlerin olması gerektiğini vurgulamıştır. Her şeyden önce başarılı paradigma

bunalım yaratan soruna çözüm getirmelidir ve çözüm getirirken de şu ölçütleri

sağlamalıdır: Hatasızlık (accuracy), tutarlılık (consistency), kapsama alanı (scope),

basitlik (simplicity) ve verimlilik (fruitfulness).35

Bilim düşünürlerinin ileri sürdüğü söz konusu iki teori arasında ilerlemeyi gösteren

ölçütler, aynı zamanda genel bir hedef anlayışı ile de ilişkilendirilmektedir. Örneğin,

Popper, ilerleme gösteren teoride olması gereken ‘doğruluk’ ve ‘bilgi’ ölçütlerini

gerçeğe yakınlık (truthlikeness and verisimilitude) kavramı ile hedefleştirmiştir.36

Buna göre bilinçten bağımsız bir doğruluk (truth)37

vardır ve biz bu doğruluğa (hedef

anlamında bir doğruluğa) ‘doğruluk’ ve ‘bilgi’ ölçütleri bağlamında daha da

yaklaşmaktayız. Diğer bir deyişle, art arda gelen iki teoriden doğruluk ve bilgi içeren

başarılı teori (ya da Popper’ın deyimiyle yanlışlanmaya karşı direnç gösteren teori)

doğruluğa daha yakın kabul edilir.

Bu ifadelerden Popper’ın bilimsel ilerleme anlayışını doğruluğa (truth) yönelik bir

ilerleme olarak görmek yanlış olmayacaktır. Bu süreçte bilimin hedefi (goal)

doğruluğu elde etmek değil; sadece ona yaklaşmak olmaktadır.38

Popper’ın burada

ideal bir hedef (doğruluk) oluşturarak bilimsel ilerlemeye bir yön tayin etmesi

ölçüt yoktur. Detaylı bilgi için bkz. Kuhn, The Structure of Scientific Revolutionss, The University of

Chigago Press, USA, 1970. s. 150. 35

Kuhn, “Eleştirmenlerime Cevaplar”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimi ile İlgili Teorilerin

Eleştirisi, (eds), Imre Lakatos & Alan Mugrave, Çev: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları,

İstanbul 1992. s. 321. Ayrıca bkz. Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 169. 36

Ilkka Niiniluoto, a.g.e, s. 12. 37

Popper burada ‘gerçeklik’ (truth) kavramını daha çok düzenleyici bir ilke (regulative principle)

olarak ele almaktadır. Ona göre doğruluk (truth) asla bilemeyeceğimiz ve ulaşamayacağımız bir Idea

olarak var olmaktadır. Biz doğruluğu bilemesek de yine de düzenleyici bir ilke olarak bizleri

yönlendirmektedir. Detaylı bilgi için bkz. Popper, Conjectures and Refutations: The Growth of

Scientific Knowledge, Routledge Kegan Paul Press, London 1972, s. 226. 38

Popper, Conjectures and Refutations, s. 229.

Page 28: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

22

ilerleme fikrinin oluşması için zorunlu bir koşuldur. Fakat öte yandan Popper’ın bu

nitelikte bir hedef ileri sürmesi çeşitli eleştirilere yol açmıştır.

Bu doğrultuda en ciddi eleştirilerinden birisini de T.S. Kuhn yöneltmiştir. Kuhn,

Popper’ın ileri sürmüş olduğu geleceğe yönelik bir doğruluğun (truth) hedef olarak

kavramsallaştırmasını, tamamıyla ütopik bularak eleştirmiştir. Bu ütopya da bir

alışkanlıktan kaynaklanmaktadır. Kuhn’un deyimiyle bilimi doğa tarafından önceden

saptanmış bir amaca doğru sürekli yaklaşan bir etkinlik olarak görmek hepimizde

kalıcı bir alışkanlık olmuştur.39

Öte yandan Kuhn, ilerleme açısından bir hedef ya da ölçütün olması gerektiğini

kabul ederek, herhangi bir ilerlemenin olup olmadığını anlamak için ileriye bakışı

(forward-looking) değil de geriye bakışı (backward-looking) esas almayı daha uygun

görür. Buna göre, bilmek istediğimiz bir gelişme (evolution) düşüncesi yerine,

bildiklerimizden başlayan bir gelişme düşüncesini koymak daha uygun olacaktır.40

Yerleşik düşüncede ‘hedef’ (goal) kavramı daha çok bir etkinlik içerisinde bitiş

noktası olarak belirlenmiştir. Oysa Kuhn bu düşüncenin problemli olduğunu

belirterek ‘hedef’ kavramını başlangıç noktası ile ilişkilendirmiştir. Buna göre ben

daha iyi piyano çalmak istiyorsam, benim ilerleme kaydetmem, hedef olarak

belirtilen ideal ve mükemmel bir piyanist olmama göre değil de, geçmişteki ya da ilk

başlangıç noktasındaki seviyeme göre değerlendirilecektir.

Daha önce de değinildiği gibi, ‘ilerleme’ kavramı içkin anlamıyla bizlere gelecek

zamanda bir hedefin olduğunu belirtmekteydi. Oysa Kuhn burada ‘ilerleme’

kavramını geçmiş zaman kipiyle ilişkilendirerek, kavramın anlamsal içeriğini tahrip

39

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.170. 40

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.171.

Page 29: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

23

etmektedir. Dolayısıyla Kuhn’un geriye bakışı esas alarak oluşturmaya çalıştığı

ilerleme anlayışı, ‘ilerleme’ kavramının anlamsal içeriği ile çelişmektedir.

Bütün bu açıklamalar dikkate alındığında farklı biçimlerde de olsa herhangi bir

alanda ilerlemenin gerçekleşmesi için bir 'hedef' ya da 'ölçüt' kavramının zorunlu

olduğu gözükmektedir. Fakat burada herhangi bir ölçütün zamansal ve mantıksal

olarak hedeften sonra geldiği dolayısıyla da ölçütün hedefe bağlı olduğu ya da

'ölçütün' 'hedef' kavramı ile mantıksal olarak ilişkilendirilmesi dikkate alınmalıdır.

Yukarıda da görüldüğü üzere birçok düşünür söz konusu ayrım ve ilişkiyi dikkate

almadığı gerekçesiyle ilerleme anlayışlarında anlamsal bir bütünlük

sağlayamamışlardır.

Buraya kadar ki çözümlememizde daha önceden etimolojik olarak tarif ettiğimiz

‘progressus’ teriminin tanımını daha da genişleterek bir hedefe ulaşmak için ileriye

doğru adım atma olarak tanımlamak daha uygun olacaktır.41

Buradaki 'ileriye doğru

adım atmanın' bir hedefe yönelik olması ve bu hedefin de istenilen, arzu edilen bir

unsur olması atılan her adımın bir önceki adıma göre daha iyi ve daha üstün

olduğunu açığa çıkarmaktadır. O halde burada ileriye doğru adım atmayı niceliksel

ve niteliksel anlamda daha büyük, daha yüksek, daha iyi ve daha yetkin bir duruma

gelişmek olarak tarif edebiliriz.42

Bu tanımlamadaki ‘daha iyi’ ve ‘daha yüksek’ gibi mukayese ifadeleri, önceden

gösterilen hedef ve bu hedef ile ilişkilendirilmiş ölçütlere göre belirlenir. Dolayısıyla

ileri atılan her adımın bir önceki adımdan daha iyi ve daha üstün olması için hedefe

41

Ayrıca bkz. Webster’s Dictionary & Thesaurus, Trident Press International, Canada, 2000. s.774. 42

Ayrıca bkz. Orhan Hançerlioğlu, Türk Dili Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1995. s. 273.

Akarsu. a.g.e., s. 102.

Page 30: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

24

biraz daha yakın olmak gerekir. Diğer bir deyişle 'sonraki adım' önceki adımın

kazanımları ile birlikte hedefin gösterdiği yeni kazanımlara ulaştığı zaman 'ilerleme'

anlamsal ve mantıksal olarak gerçekleşecektir.

Öte yandan ‘daha iyi’ ve ‘daha yüksek’ gibi mukayese ifadeleri, Alman düşünür

Koselleck’in işaret ettiği gibi bizlere ‘ilerleme’ kavramının bağlı olduğu iki boyutu,

uzamsal ve zamansal boyutları işaret etmektedir. Uzamsal boyut şurada olmayı ve

burada olmayı; zamansal boyut ise önceyi, şimdiyi ve sonrayı içermektedir.43

Koselleck’in belirtmiş olduğu söz konusu iki boyutu tek boyuta indirgemek mümkün

gözükmektedir. Çünkü bir şeyin ‘şurada’ veya ‘burada’ olması da zamansal boyut

tarafından içerilmektedir. Zamansal boyut olmadığı sürece, uzamsal boyuttan söz

etmek mümkün olmamaktadır.

Bu durumda ‘ilerleme’ kavramının (ya da fikrinin) en açık görüldüğü yer zamansal

boyut olmaktadır. ‘İlerleme’ geçmiş, şimdi ve geleceğin bir sentezi olarak karşımıza

çıkmaktadır. Bu sentezin, yani ‘ilerleme’ kavramının, zaman kipleri arasındaki

analizi ise şöyle betimlenebilir: Herhangi bir şeyin ilerlediğinden bahsedildiği

zaman, o şeyin ‘geçmiş’ ve ‘şimdi’ arasındaki mukayesesini ‘geleceği’ ölçüt alarak

değerlendiririz. Gelecek zaman kipi burada daha çok varsayımsal olarak bir hedefin

varlığına işaret eder. Burry’nin de benzer biçimde ‘ilerleme’ kavramının içeriği

bakımından sürekli geleceğe vurgu yaptığı ve bu geleceğin de, şimdiden daha iyi

olacağı varsayımını içinde barındırdığı 44

ifadesi doğrudan gelecek zaman kipinde bir

hedefe işaret etmektedir.

43

R. Koselleck, İlerleme, Çev: Mustafa Özdemir, Dost Kitapevi, Ankara 2007, s. 20. 44

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 1.

Page 31: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

25

‘İlerleme’ kavramının zaman kipleri arasındaki konumunun en güzel örneğini

Burry’nin Idea of Progress (İlerleme Fikri) adlı eserinde görmek mümkündür. Burry

bu eserinde gerçek bir ilerleme anlayışının modern dönemde gerçekleştiğini ve

bunun ise Bacon ve Descartes gibi düşünürlerin eski (geçmiş) ve yeni (şimdiki)

dünya arasında bir mukayese yapması sonucunda ortaya çıktığını ileri sürer. Burry

özellikle modern dönemde F. Bacon’un geçmiş (ancient) ve şimdi (modern) arasında

bir kıyaslama yaptığını, çağının entelektüellerinin Grek ve Roma düşünürlerine göre

daha fazla bilgiye sahip olduğunu belirtir.45

Burry, burada gerçek bir ilerlemenin

modern dönemde geçmiş ile şimdi arasındaki bir mukayese sonucu ortaya çıktığını

ileri sürerken, gelecek zaman kipinde şu hedef veya ölçütü varsayımsal olarak

dikkate almıştır:

i) İnsanlığın refah ve mutluluğa ulaşması ancak doğanın bilgisi ile mümkün

olacaktır. Dolayısıyla doğanın bilgisine ulaşmak gerek (hedef).

Burry’nin ileri sürdüğü gelecekteki ‘hedef’ kavramını bir anlamda ‘iyi’ kavramı ile

örtüştürmek mümkündür. Çünkü doğanın bilgisine ulaşmak insanlık için olumlu bir

tutum olarak sergileniyor. Tarihsel olarak bakıldığı zaman ‘ilerleme’ kavramı

genellikle insan yaşamında doğal olarak bulunan bir şeyin daha iyi durumda olma

beklentisinin bir ifadesi olarak yorumlanmıştır. Bu henüz gelecek bir zamanda

olacağı umulan bilinmeyen bir iyi’nin beklentisi olarak yorumlanır. 46

Benzer şekilde, bilim tarihçisi George Sarton da J. Burry gibi, ilerlemenin ya da

bilimsel ilerlemenin en açık biçimde ortaya çıktığı alanı tarihsel eksen olarak

45

J.B. Burry, The Idea of Progress, s. 54. 46

Sanem Yazıcıoğlu, “İlerleme Düşüncesine Yönelik Eleştirel Bir Değerlendirme”, Sosyoloji Dergisi,

3. Dizi, sayı: 19, 2009/2, s. 124.

Page 32: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

26

belirtmektedir. Sarton ‘The Quest for Truth’ adlı makalesinde bilim tarihi

perspektifinde ilerlemenin en açık görüldüğü dönemlerden birinin Rönesans

olduğunu ileri sürmektedir. Bu dönemde bilimsel alanda yapılan yenilikler eski ile

yeni arasında adeta bir sınır çizgisi oluşturmuştur.47

Örneğin, bu dönemde astronomi alanındaki gelişmeler adeta devrim niteliğinde

olmuştur. Kopernik tarafından ileri sürülen Güneş merkezli evren teorisi astronomi

alanında ilerlemenin en belirgin göstergesi olmuştur. Benzer biçimde coğrafya

bilgimizin ilerlediğine yönelik en somut delil, coğrafi keşifler aracılığıyla 1600 yılına

varıldığında bilinen dünya yüzeyinin iki katına çıkmış olmasıdır. Yeni iklimler ve

doğanın yeni yüzleri ortaya çıkarılmıştır.48

Bu nedenle Sarton modern zamanların

eskilerden ilerde olmasını onların, doğa ve evren hakkında daha kapsamlı, daha kesin

ve daha fazla bilgi sahibi olmasına bağlar.49

Bu ifadelere dayanarak, Sarton’un bilimsel ilerlemeyi eski bilimsel topluluk ile yeni

bilimsel topluluk arasındaki mukayese sonucu açığa çıkan bilimsel bilgi düzeyi ile

değerlendirdiğini görmekteyiz. Yeni bilim adamları eskiye nazaran doğayı ve evreni

daha detaylı ve daha kapsamlı bilmektedirler, bu nedenle bilimde bir ilerleme

gerçekleşmiştir.

47

George Sarton, “The Quest for Truth, (A Brief Account of Scientific Progress During the

Renaissance)” On The History of Science Essays, Dorothy Stımson (edit), Harward Üniversity Press,

Cambridge, 1962, s. 104. 48

Sarton, The Quest For Truth, s.104. 49

George Sarton, “The New Humanism”, Isis, Vol 6, No.1, The University of Chicago Press, USA,

1924, s. 18-19.

Page 33: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

27

1-1-3- ‘İlerleme’ (Progress) ve ‘Değişim’ (Change)

Düşünürler tarafından belirtildiği gibi ‘İlerleme’ kavramının açığa çıktığı zamansal

boyut (geçmiş, şimdi ve gelecek) dolaylı bir biçimde bizlere bir değişimin olması

gerektiğini ima etmektedir. Çünkü herhangi bir şeyin geçmiş ile şimdi arasındaki

mukayesesini yapmakla değişimin (change) olduğunu örtük bir şekilde varsaymış

oluruz. Bu durumda ilerlemenin gerçekleşmesi için değişimin olması, zorunluluk arz

etmektedir. Diğer bir ifadeyle, ‘değişim’ kavramı ‘ilerleme’ kavramına içkindir

denilebilir. Fakat burada her değişimi bir ilerleme olarak görmek yanıltıcı olacaktır.

Değişimin ilerleme sayılabilmesi için bir 'ölçüt' veya 'hedef' doğrultusunda olumlu

veya iyimser (optimistic) bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Bu manada ‘ilerleme’

kavramının ‘değişim’ kavramından farklı olarak değer yüklü ve normatif bir yönü

olduğu söylenebilir,50

çünkü bazı değişimleri gerileme olarak da tanımlayabiliriz.

Neticede ‘ilerleme’ kavramının anlamsal olarak kendini ortaya koyabilmesi için,

ölçüt (criteria), hedef (goal) ve değişim (change) kavramlarına içkin bir şekilde bağlı

olduğu görülmektedir. Söz konusu kavramlardan herhangi birisinin olmaması

ilerlemenin de gerçekleşmeyeceğine işaret eder. Zamansal boyutta değişim gösteren

bir şeyin eski durumuna göre daha iyi olduğunu söyleyebilmemiz için elimizde bir

ölçütün ya da ulaşılması gereken bir hedefin olması gerekir. Bir değerlendirme

ölçütü belirlememiz bizlere değişim gösteren varlığın ilerlediğini (progress) ya da

gerilediğini (regress) gösterecektir.

50

Ilkka Niiniluoto, ‘Scientific Progress’, (ed) Edward. N, http://plato.standford.edu/ archives /summer

2011/Entries/Scientific Progress, s. 3.

Page 34: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

28

Buraya kadar yaptığımız çözümlemeyi daha anlaşılır kılabilmek adına ‘ilerleme’ ve

ona bağıl51

olan diğer kavramlar arasındaki ilişkileri bir örnek ile somutlaştıralım:

X’in katıldığı bir piyano kursunda iyi bir piyanist olmanın ölçütü 1’den 10’a kadar

belirlenen programda 10. seviyeye ulaşmak olsun. Bu çerçevede X’in 3. seviyeden

gerekli becerileri kazanarak, 4. seviyeye geçmesi bir ilerleme olarak adlandırılır.

Çünkü ‘X’ hedef olarak belirtilen 10. seviyeye daha da yakınlaşmıştır.

Dikkat edilirse burada yapılan çözümlemede X’i 3. seviye ve 4. seviye bağlamında

karşılaştırıyoruz. Bu mukayese bizlere X’in bir takım beceriler kazanarak değiştiğini,

yani 3. seviyedeki ‘X’ olmadığını belirtmektedir. Fakat burada ‘X’in 3. sevideki

becerilerini koruyarak, 4. seviyeye geçtiğine dikkat çekmek gerekir. Çünkü ‘X’ 3.

sevideki kazandığı becerileri ve davranışları kaybederse hedef olarak belirtilen 10.

aşamaya varılamayacağı gibi bir ilerleme de söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla

‘X’in burada geçirdiği değişimi sadece 4. seviyede kazanılan becerilerle

sınırlayabiliriz. Bu değişimin ilerleme olduğunu gösteren ölçüt ise 10. seviye olarak

belirtilen hedeftir. X, 3. seviyeden 4. seviyeye geçerken, hedef olarak belirtilen 10.

seviyeye daha da yaklaştığı için X’in geçirdiği bu değişim ilerleme olarak tanımlanır.

1-1-4- Yüklem Olarak ‘İlerleme’

Buraya kadar yapılan araştırmada ‘ilerleme’ kavramının anlamını, ona içkin olan

diğer kavramlarla ilişkisini göz önünde bulundurarak çözümlemeye çalıştık. Fakat

bilindiği üzere bir kavram tek başına hiçbir işlevi yerine getirememektedir. Onun

51

Bir kavram varlığını bir başka kavrama borçlu ise buna bağıl kavram denir. Örneğin ‘baba’ kavramı

evli ve çocuk sahibi olan erkekleri tasarlamamızı sağlar. Ayrıca bkz, Kadir Çüçen, Mantık, Asa

Kitabevi, İstanbul, 1999. s. 52.

Page 35: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

29

işlevi ancak ve ancak bir tümce içerisinde ortaya çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle bir

kavram tümce içerisinde özne veya yüklem olarak yer almadığı sürece anlamlı olarak

görülmediği gibi, olumlu ya da olumsuz olarak da değerlendirilememektedir.

Örneğin sadece ‘insan’ sözcüğünün değil, ‘bu bir insandır’ ya da ‘insan ölümlüdür’

ifadelerinin objektif bir anlamı vardır.52

Bu gerekçeyle ilerleme kavramının bir tümce

içerisindeki konumu ve işlevini belirtmenin konumuzu daha anlaşılır ve aydınlatıcı

yapacağı inancındayız.

Genellikle ‘ilerleme’ kavramı tümce içerisinde yüklem olarak işlev görmektedir.

Yüklem, tümcenin esas öğesidir. Diğer öğeler yükleme göre şekillendiği gibi

yüklemi anlam bakımından da tamamlar. Diğer bir deyimle, yüklem ve özne

karşılıklı bir ilişki sonucunda anlamsal bütünlüğüne ulaşmaktadır.

‘İlerleme’ kavramı yüklem olarak kullanıldığı zaman birçok alan ve disipline

(örneğin, bilim, sanat, felsefe, din, teknoloji… vb.) uyarlanabilmektedir. Eklendiği

konu veya özneye mevcut anlamını taşımaktadır. Bu durumda 'ilerleme' kavramına

içkin olan değişim, hedef ve ölçüt (standart) gibi kavramların da aynı şekilde özne

tarafından kapsanması gerekecektir.

Örneğin, ‘Bilim ilerledi’, ‘Sanat ilerledi’, ‘Felsefe ilerledi’ ve ‘Din ilerledi’ gibi

ifadelerin hepsinde ilerleme yüklemi özneye eski durumuna nazaran daha iyi ve daha

mükemmel hale geldi anlamlarını katmaktadır. Fakat bu ifadeler gelişi güzel

kullanılmamalıdır. Burada yüklemin, özneye anlamını doğrudan aktarabilmesi için,

öznenin, yüklemi kapsayacak şekilde anlam genişliğine sahip olması gerekmektedir.

Daha açık bir ifadeyle, tümce içerisindeki terimler söz dizimi (sentaks) olarak

52

Ernst Von Aster, Bilgi Teorisi ve Mantık, Çev: Macit Gökberk, Sosyal Yayınlar İstanbul, 1994, s.

82.

Page 36: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

30

sorunsuz bir şekilde kullanılmalarına rağmen, özne ve yüklem arasında anlamsal

(semantik) bir uygunluk olmadığı sürece kullanılamaz. Örneğin, ‘Ateş soğuktur’ ya

da ‘Buz sıcaktır’ ifadelerindeki özne-yüklem uyuşmazlığı hemen göze çarpmaktadır.

‘Ateş’ kavramı anlam içeriği bakımından ‘sıcak’ kavramına içkin olduğu için

‘soğuk’ yüklemini kapsayacak anlamsal genişliğe sahip değildir.

Bu bağlamda yukarıda bahsettiğimiz ‘Bilim ilerledi’, ‘Sanat ilerledi’, ‘Felsefe

ilerledi’ ve ‘Din ilerledi’ gibi ifadelerin ayrıca özne-yüklem çerçevesinde anlamsal

(semantik) açıdan irdelenmesi gerekmektedir. Bahsettiğimiz ifadelerden ‘Din

ilerledi’ önermesi doğrudan dikkat çekmektedir. Bilindiği üzere din doğası gereği

statik bir yapıdadır. Yani çıkış itibariyle ileri sürülen dinsel bilgi ve ilkeler herhangi

bir değişime uğramadan bugün de geçerliliğini korumaktadır. Bu nedenle dinin

anlam içeriği bakımından ‘değişim’ kavramını içinde barındırmadığı fark

edilmektedir. Buna karşın daha önce de belirttiğimiz gibi ‘ilerleme’ kavramı anlam

içeriği bakımından dinamik yapıda olduğu için, değişim kavramını da içinde

gerektirmektedir. Daha açık bir söylemle, değişim olmadan ilerlemenin

gerçekleşmesi söz konusu değildir.

Bu açıklayıcı ifadelerden anlaşılacağı gibi ilerleme yükleminin din konusuna

eklenilemeyeceği görülmektedir. Daha açık bir deyişle, ‘Din ilerledi’ ifadesi

semantik olarak kavramların anlamsal ilkelerine uymamaktadır.

Öte yandan, tarihsel olarak bakıldığında bilim, sanat ve felsefe gibi disiplinlerin dinin

aksine ‘değişim’ kavramını içlerinde barındırdığı söylenebilir. Çünkü söz konusu

disiplinlerin (bilim, sanat ve felsefe) farklı dönemlerde gerek içerik gerekse biçimsel

olarak bir tür değişime uğradığı görülmektedir. Bu durumda ilerleme yükleminin söz

Page 37: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

31

konusu disiplinlere anlamca yüklenebileceği ileri sürülebilir. Dolayısıyla daha önceki

çözümlememize dayanarak, söz konusu alanlarda bir ilerlemenin olduğunu

söyleyebilmek için, öncelikle doğrusal boyutta bir değişimin olması ve bu değişimin

de belirli bir ölçüt ya da hedef bağlamında olumlu bir şekilde değerlendirilmesi

gerekecektir.

Fakat burada söz konusu disiplinlerin (bilim, felsefe ve din) değişim kavramını

içermelerine rağmen, her alanın daha iyi olduğunu belirleyen ölçütler (hedefler)

farklılık göstermektedir. İnsan yaşamının her bir alanı farklı olgular ve koşullar

tarafından belirlendiği için, disiplinleri değerlendiren ilerleme ölçütleri de değişiklik

göstermektedir. Daha açık bir söylemle bu ölçütler ilerleme kavramının yüklem

olarak kullanıldığı alanlarda farklılık göstermektedir. Bu ölçüt ya da hedef farklılığı

ise doğrudan disiplinlerdeki ilerleme anlayışının niteliğini ve yapısını

değiştirmektedir. Bu nedenle bilimlerdeki ilerlemenin sanat ve felsefeden farklılık

göstermesi değerlendirme ölçütlerinin değişikliğinden kaynaklanmaktadır.

Bilimlerdeki değerlendirme ölçütleri, sanat ve felsefe gibi alanlardaki diğer ölçütlere

nazaran daha nesnel ve objektiftir.

1-1-5- ‘İlerleme’, ‘Gelişme’ ve ‘Büyüme’ Kavramları Arasındaki Ayrım

Genellikle kullanım olarak ‘büyüme’ ve ‘gelişme’ kavramları ‘ilerleme’ kavramının

yerine sıklıkla kullanılmaktadır. Bu durum bir kavram kargaşasına dönüştüğü gibi,

bir anlam sorununu da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle söz konusu

kavramların anlamlarını belirlemek ve aralarında varsa bir ayrım yapmak konumuzu

daha da sağlam temellere oturtacaktır.

Page 38: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

32

Kavramları gösteren sözcükler özellikle gündelik dilde gerçek, yan, mecazi ve

terimsel olmak üzere değişik anlamlarda kullanılabilmektedir. Bu durum sözcüğe

birçok anlam yüklemekle birlikte bir anlam belisizliğini de beraberinde

getirmektedir. Bu anlam belirsizliğinin önüne geçebilmek adına sözcüklerin temel

anlamlarını esas almak daha doğru ve tutarlı bir yaklaşım olacaktır.

‘Büyüme’ kavramının Türkçe literatürdeki temel anlamı niceliksel bir artışa

(increase) karşılık gelmektedir. ‘Büyüme’, temel anlamıyla organizmanın belirli bir

süre içerisinde bütününde veya bir bölümünde boyutlarının artması, yani ağırlık ve

uzunluk özellikleri bakımından bir artış göstermesi anlamlarını vermektedir.53

İngilizce karşılığı ‘growth’ olan ‘büyüme’ kavramı, Türkçedeki anlamına koşut

olarak temel anlamda niceliksel olarak sayı, ölçü ve miktarda bir artışa (increase)

işaret etmektedir. Bu artış belirli bir zaman periyodunda bir kişinin, hayvanın ve

bitkinin fiziksel boyut ve gücündeki gelişmelerdir. 54

Her iki dildeki kullanımın ortak vurgusu, ‘büyüme’ (growth) kavramının temel

anlamda herhangi bir şeyin geçmişteki durumuna nazaran sayılabilen ve ölçülebilen

yönlerindeki artışa işaret etmesidir. Fakat daha önce de belirtildiği gibi, ‘ilerleme’

(progress) kavramı sadece niceliksel artışları değil, aynı zamanda niteliksel değişim

ve artışları da kapsamaktaydı. Anlamca ileriye yönelik adım atma (Progredior)

niceliksel anlamda daha büyük, daha yüksek olacağı gibi, niteliksel anlamda daha iyi

ve daha mükemmel olmaktadır. Niteliksel anlamdaki bu ayrım, ‘ilerleme’

kavramının büyümeden farklı olarak bir yönüyle değer yüklü olduğunu gösteriyor.

53

Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1988, s. 372. 54

Longman Dictionary of Contemporary English, Stephen Bullon (ed.) Fourth Edition, İndia 2005, s.

718.

Page 39: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

33

Bu hususu dikkate aldığımızda, ‘büyüme’ kavramının anlamca ‘ilerleme’ kavramını

karşılamadığını görmekteyiz. Ayrıca söz konusu kavramları sadece niceliksel artışlar

ekseninde bağdaştırmaya çalışmak yanlış olacaktır. Çünkü her niceliksel artış bir

ilerleme olarak değerlendirilmemektedir. ‘Büyüme’ anlamında niceliksel artışın

‘ilerleme’ sayılabilmesi için, bu artışın bir ölçüt ya da hedef doğrultusunda

değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca, söz konusu hedefin ulaşılması istenen ya da umut

edilen bir gaye olduğu göz önünde bulundurulursa, ilerleme bağlamındaki bir artış

veya yükselişin olumlu olduğu, diğer bir ifadeyle değer yüklü olduğu ortaya

çıkmaktadır. O halde 'büyüme' kavramına bağlı olan bir artışın ilerleme sayılabilmesi

için ayrıca olumlu bir değerlendirmeye de tabi tutulması gerekecektir.

Ele aldığımız kavramlar arasındaki ayrımı daha net görebilmek için bir örnek vermek

gerekirse: Herhangi bir insandaki aşırı kilo artışını sadece niceliksel olarak

değerlendirirsek, bu durumu ‘büyüme’ kavramı altında tanımlamamıza rağmen,

‘ilerleme’ kavramı ile ifade edemiyoruz. Çünkü aşırı kilo alma, insanların ulaşması

gerektiği bir hedef olarak işaret edilmemektedir. Ayrıca bu, sağlık açısından tehdit

gösteren olumsuz bir durum olduğu için, insanın varlığını ayakta tutma ve sürdürme

ilkesine aykırı düşmektedir. Buna karşın aşırı zayıf bir durumdan, normal bir kiloya

geçiş, hem ‘büyüme’ hem de ‘ilerleme’ kavramı ile ifade edilebilir. Çünkü hedef

olarak belirtilen ideal bir kiloya ulaşmak niceliksel artış olduğu gibi, hem de olumlu

olarak değerlendirilmektedir.

‘Büyüme’ ve ‘ilerleme’ kavramları arasındaki anlamsal sınırları belirttikten sonra

yine çok sık bir şekilde karıştırılan ‘büyüme’ ve ‘gelişme’ kavramları arasındaki

benzerlik ve farklılıklara bakmak yararlı olacaktır.

Page 40: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

34

Günlük kullanımda gerek Türkçede gerekse İngilizcede ‘büyüme’ (growth) ve

‘gelişme’ (development) kavramları arasındaki anlamsal farklılığa bakılmadan eş

anlamlı olarak kullanıldıkları görülmektedir. 55

Bazı kullanımlarda büyümenin yerine

gelişme, bazı kullanımlarda ise gelişmenin yerine büyüme çok sık kullanılmaktadır.

Gelişme (development) kavramının sözlükteki temel anlamı, bir artış olarak hem

niceliksel artışları hem de niteliksel değişimleri kapsamaktadır.56

Bu tanımlamaya

dayanarak ‘gelişme’ kavramının ‘büyüme’ kavramından daha kapsayıcı olduğunu

söyleyebiliriz.

Örneğin, bir canlının boyutlarındaki artışı ‘büyüme’ ve ‘gelişme’ kavramlarını

kullanarak ifade edebiliriz. Fakat öte yandan, bir fikir veya düşüncenin geliştiğini

söyleyebilmemize rağmen büyüdüğünü söyleyemiyoruz. Çünkü düşünce ya da fikir,

sayılabilir cinsten olmadıkları için niceliksel düzlemde ele alınamazlar. Benzer

şekilde bilim (bilimsel bilgi) büyüdü veya gelişti, ifadelerini kullanabilmemize

rağmen, sanat için sadece ‘gelişti’ yüklemini kullanabiliyoruz.

Bu ifadeler bizlere anlam sınırları bakımından ‘gelişme’ kavramının ‘büyüme’

kavramını kapsadığını, böylelikle her gelişmenin bir büyüme olduğunu; fakat her

büyümenin bir gelişme olmadığını ortaya çıkarmaktadır. Bu çerçevede ‘ilerleme’

kavramının anlamsal içeriği dikkate alındığında, ‘gelişme’ kavramının ‘ilerleme’

kavramına daha yakın olduğu görülür.

Daha önce de belirtildiği gibi, ilerleme kavramı anlam içeriği bakımından ileriye

yönelik bir adım atmayı (progredior), bu adım atmanın da bir hedef bağlamında hem

55

The Oxford Turkish Dictionary, Fahir iz, H.C. Hony, A.D. Alderson, (eds.) Oxford University

Press; İnkılap Kitabevi, Oxford; İstanbul, 1993. ss. 89- 189. 56

Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1988, s. 883.

Page 41: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

35

niceliksel artış, hem de niteliksel değişmeleri kapsadığını belirtmiştik. Bu bağlamda

gelişme kavramını ilerleme kavramına yakınlaştıran nokta, gelişme kavramının

anlam içeriği bakımından niceliksel anlamda, daha büyük ve daha yüksek, niteliksel

anlamda ise daha iyi ve daha yetkin anlamlarını karşılamasıdır.57

Buraya kadarki yapılan çözümlemeler ışığında ‘ilerleme’ ve ‘gelişme’ kavramlarının

yakın anlamlı oldukları ileri sürülebilir. Fakat şüphesiz bu iki kavram arasında

benzer yönler olduğu gibi farklılıklar da bulunmaktadır. Bu benzer ve farklı yönleri

sırasıyla belirtmek gerekirse:

Benzerlikler:

Her iki kavram da niceliksel ve niteliksel değişimleri esas almaktadır.

Değişimlerin ilerleme ve gelişme sayılabilmesi için bir ölçüt gereklidir. Bu

nedenle her iki kavram için de bir ölçüt gerekmektedir. (Bu ölçüt, ilerleme

kavramı için daha çok hedef olarak işlev görmektedir.)

Farklılıklar:

‘İlerleme’ kavramı, anlam içeriği bakımından bir yön işaret etmektedir.

Terimsel anlamıyla ileri adım atma (progredior) bizlere doğrusal bir yön tayin

eder.

‘Gelişme’ kavramının bağlı olduğu yön, doğrusal olduğu gibi yatay boyutta

da olabilir. Buna karşın, ‘ilerleme’ kavramında tek yön esastır; o da doğrusal

boyuttur.

57

Longman Dictionary of Contemporary English, Stephen Bullon (ed.) Fourth Edition, İndia 2005, s.

428.

Page 42: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

36

‘İlerleme’ kavramı, doğrusal yönün nihai noktasını bir hedef ile

sınırlandırmıştır. Bu hedef, gelecek zaman kipinde istenilen ve beklenilen bir

gayedir. Buna karşın ‘gelişme’ kavramı gelecek zamana vurgu yapan bir

hedefi işaret etmemektedir. ‘Gelişme’ kavramı yalnız bir ölçüt bağlamında

değişiklikleri değerlendirmektedir. Bu ölçütün ise gelecek zamanda değil de,

daha çok geniş zaman kipinde olduğu görülür.

‘İlerleme’ kavramının bir hedefi işaret etmesi ve hedefin de istenilen ve

beklenilen bir olgu olması, ileri adım atmanın daima olumlu ve iyi bir şey

olduğunu göstermektedir. Bu da ‘ilerleme’ kavramının ‘gelişme’

kavramından farklı olarak değer yüklü bir kavram olduğunu ortaya

çıkarmaktadır.

Yukarıda ifade ettiğimiz ‘ilerleme’ ve ‘gelişme’ kavramları arasındaki benzerlikler

ve farklılıkların aynı zamanda ‘büyüme’ kavramını da bağladığını belirtmek gerekir.

Daha önce değinildiği üzere, ‘gelişme kavramı’, anlam sınırları bakımından

‘büyüme’ kavramını kapsamaktaydı. Dolayısıyla ‘ilerleme’ ve ‘gelişme’ kavramları

arasında yaptığımız bu mukayese, aynı şekilde ‘ilerleme’ ve ‘büyüme’ kavramlarını

da angaje etmektedir.

Kavramlar arasında yapılan bu karşılaştırmalı çözümleme bizlere söz konusu

kavramların (ilerleme, büyüme ve gelişme) benzer yönlere sahip oldukları gibi farklı

anlamsal içerikleri de muhafaza ettiklerini göstermektedir. Dolayısıyla söz konusu

kavramların anlamsal içeriklerinin birbirlerini tam olarak karşılamadıkları ileri

sürülebilir.

Page 43: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

37

Birçok entelektüelin bu ayrım veya farklılıkları göz önünde bulundurmadan söz

konusu terimleri gelişi güzel kullandıkları görülmektedir. Genellikle birçok

literatürde ‘bilimin ilerlemesi’ (progress of science) , ‘bilimin gelişmesi’

(development of science) ve ‘bilimin büyümesi’ (growth of science) ifadeleri ile

sıklıkla karşılaşmaktayız. Örneğin, bilim filozoflarından Karl Popper ve İmre

Lakatos daha çok ‘scientific growth’ terimini kullanmalarına rağmen, T.S.Kuhn ise

bazı yerlerde ‘scientific development’ bazı yerlerde ise ‘scientific progress’

terimlerini kullanmaktadır.

Düşünürlerin bu terimleri bilinçli ya da bilinçsiz kullanmaları onların genel bilim

tasarımlarıyla doğrudan ilişkili olduğu için şu anda filozoflar adına bir yargıda

bulunmak yanlış olacaktır. Fakat öte yandan, burada yanıtlamamız gereken soru, bu

terimlerden (büyüme, ilerleme, gelişme) hangisinin bilim için uygun olup

olmadığıdır. Bu sorunun yanıtını bilimin58

tarihsel gelişimi içerisinde vermek daha

anlaşılır olacaktır.

Tarihsel olarak bakıldığında geçmişe nazaran bilimsel bilgi düzeyimizde bir değişim

ve artışın olduğu doğrudan göze çarpmaktadır. Daha somut bir örnekle anlatmak

gerekirse, 20. yüzyıl bilimi ile 12. yüzyıl bilimini karşılaştırdığımız zaman, hangi

bilim dalına (astronomi, fizik, tıp, matematik) bakarsak bakalım bugün insan,

toplum, doğa ve evren hakkında 12. yüzyıla göre daha fazla, daha detaylı ve daha

kapsamlı bilgiye sahibiz. Örneğin tıp alanında bugün insan bedeninin işleyişi ve

organların yapısı üzerine daha fazla, daha kapsamlı ve daha detaylı bilgiye sahibiz.

58

Burada bilim derken kastettiğimiz olgu ve olgular arasındaki ilişkileri yöntemli bir şekilde

betimleyen bilgidir. Bu bilgiyi diğer bilgi türlerinden ayıran en karakteristik özelliklerinden birisi,

doğrulanabilir önermelerden oluşmasıdır.

Page 44: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

38

12. yüzyılda kan dolaşımının gerçekte nasıl olduğu bilinmiyordu. Benzer şekilde

hastalıklara neden olan mikrop, virüs ve bakteri gibi canlılar da bilinmiyordu. Bu

varlıkları bilerek hem bilgi dağarcığımız genişledi, hem de hastalıkları kontrol altına

almayı başardık.

Bu anlatımdan bilimsel bilgimizde bir değişim ve artış olduğu açıkça görülmektedir.

Bu artışı ilk etapta niceliksel (increase) olarak görmek mümkündür. Çünkü insan

bedeni üzerine edinilen bilgi, geçmişle kıyaslandığı zaman miktar (increase) olarak

muazzam ölçüde daha fazladır.

Bilimsel bilgideki bu artışı (increase) dikkate aldığımızda doğrudan büyüme

(growth) kavramının bilim için uygun yüklem olacağı söylenebilir. Ayrıca, ‘ilerleme’

ve ‘gelişme’ kavramlarının ‘büyüme’ kavramını anlamsal olarak kapsadığı göz

önünde bulundurulursa, bilgideki bu artışı ‘gelişme’ (development) ve ‘ilerleme’

(progress) kavramları da karşılamaktadır. Bu durumda hangi kavramın kullanılması

gerektiği problematik olarak gözükmektedir.

Burada bize en doğru yolu gösterecek olan yöntem, kavramlar arasındaki anlam

farklılığını belirleyen ölçütün ‘bilim’ kavramıyla örtüşüp örtüşmediğini araştırmaktır.

Daha önceki çözümlememizde ‘büyüme’ ve ‘gelişme’ kavramlarının ‘ilerleme’

kavramından farklı olarak bir 'hedefi' işaret etmediği görülmüştü. Diğer bir deyişle

ilerleme kavramı anlamsal içeriği bakımından bir hedefi işaret etmesi onu diğer

kavramlardan ayırmaktaydı. O halde 'bilim' kavramının ya da bilimsel etkinliğin bir

hedef içerip içermediği sorusunun yanıtı, bizlere bilim için en uygun terimin hangisi

olduğunu gösterecektir.

Page 45: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

39

Bilimin tanımı konusunda tam olarak bir uzlaşıya varılamamış olmasına rağmen,

gerek pozitivistler gerekse post-pozitivistler, bilimin insan, toplum, doğa ve evreni

yöntemli bir şekilde anlamaya ve açıklamaya çalışan bir entelektüel faaliyet olduğu

hususunda hem fikirdirler. Bu anlama ve açıklama faaliyeti ise bizlere dolaylı olarak

bilimin bir amaç veya hedef gözettiğini ima etmektedir.

Bilimin ne amaçla yapıldığı konusu bilim adamları arasında tartışma konusudur.

Bazılarına göre bilim insan ihtiyaçlarına uygulanmalı, bazılarına göre ise bilim

gerçeklerin meydana çıkmasına hizmet etmelidir. Bu iki rakip zihniyeti düşünce

tarihinde görmek mümkündür. Yunanlılar hiçbir çıkar gütmeksizin yapılan düşünce

faaliyetlerine daha büyük değer veriyorlardı. Bu zihniyete karşı Romalılar bilimi

tamamıyla faydacılık prensibine göre yapmışlardı.59

Neticede bilimin ister hakikati bulma (teorik amaç), isterse pratik ihtiyaçları (pratik

amaç) karşılama çabası olsun, her iki durumda da bilimin kendisini bir amaç veya

hedef doğrultusunda karakterize ettiği söylenebilir. Bu durumda 'bilim' kavramının

anlamsal içeriğine en uygun terimin 'ilerleme' olduğunu söylemek yanlış

olmayacaktır.

Ayrıca, bu çözümleme bizlere bilim filozoflarının ilerlemeye ilişkin hangi terimi

kullanmalarının daha uygun olduğu sorusuna da yanıt vermektedir. İlerleyen

süreçlerde görüleceği üzere Popper, bilinçten bağımsız bir gerçekliğin (truth)

olduğunu ve bilimsel faaliyetin de bu gerçekliğe yaklaşma (verisimilitude) olarak

tasarlanabileceğini ileri sürecektir. Bu açıklamada bilimsel faaliyetin bir amacı ya da

hedefi olduğunu (goal) belirtmektedir. Buna karşın Popper ‘ilerleme’ için ‘growth’

59

Aydın Sayılı, Hayatta En Hakiki Mürşid İlimdir, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1948, s. 101.

Page 46: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

40

terimini kullanmıştır. Oysa ‘growth’ terimi anlam içeriği bakımından bir yön veya

hedefi işaret etmemektedir. Popper’ın ‘progress’ terimini kullanması daha uygun

gözükmektedir.

Kuhn ise öne sürdüğü bilim imgesi gereği bilimde bir hedef veya amacın olmadığını

ya da olamayacağını savlayarak, dolaylı olarak ilerleme kavramına karşı takındığını

göstermektedir. ‘Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eserinin birçok yerinde

‘ilerleme’ kavramını karşılamak için ‘development’ terimini kullanmasına rağmen,

kitabının on üçüncü bölümünde 'devrimler yoluyla ilerleme' (progress through

Revolutions) başlıklı bir bölüm açarak, ilerleme için ‘progress’ terimini sıklıkla

kullanmaktadır.60

Kuhn'un bilim için bir hedef ya da amaç gözetmediği dikkate

alındığında, onun progress’ten ziyade ‘development’ kavramını kullanması daha

uygun gözükmektedir.

1-2- ‘İlerleme’ Kavramının Tarihsel Boyutu

"İlerleme salt tarihsel düşünmeyle keşfedilecek

bir olgu değildir, o ancak tarihsel düşünme

sayesinde olur."

R. G.Collingwood

Tarihsel kavramlar anlam içeriklerini zamanla kazanırlar. Diğer bir ifadeyle bu tür

kavramlar zamansallık içerisinde uzamsal anlamlar61

alarak günümüze ulaşır. Bu

uzamsal anlamlar Alman tarihçi R. Koselleck’in (1923-2006) vurguladığı gibi belirli

60

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.160. 61

Burada uzamsal anlam ile kastedilen, kavramın farklı dönemlerde bazı güç ve etkenler tarafından

içeriğinin değiştirilmesidir.

Page 47: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

41

dönemlerde egemen olan güçlerin yani; mitoloji, teoloji, bilim, edebiyat ve felsefe

gibi disiplinlerin etkisi ile oluşmaktadır.62

Tarihsel bir kavram olan ilerlemenin de bir takım uzamsal anlamlar alarak anlam

genişlemesine uğradığı söylenebilir. Çünkü günümüzde kullanılan 'ilerleme'

kavramının (ya da fikrinin) anlamı üzerinde ve tarihsel olarak hangi dönemde ortaya

çıktığı hususunda tam bir uzlaşının sağlandığı söylenemez.

Bu gerekçeyle 'ilerleme' kavramının anlamsal içeriğini doğru bir şekilde

kavrayabilmek adına, kavramın geçmişte kazandığı anlamları ve özellikle de

literatürdeki ilk anlamını bilmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu yaklaşım da

dolaylı olarak ilerleme kavramının anlam ve anlamlarının tarihsel arka planda

olduğunu ima etmektedir. Dolayısıyla 'ilerleme' kavramının anlamını doğru bir

şekilde kavrayabilmek adına, tıpkı bir iz sürücüsü gibi öncelikle 'ilerleme'

kavramının hangi dönemde ele alındığını ve sonraki dönemlere hangi anlamlarla

birlikte geldiğini karşılaştırmalı bir şekilde betimlemek doğru olacaktır.

1-2-1- Antik Dönemde ‘İlerleme’ (Prokope) Kavramı: Döngüsel Anlayışın Bir

Boyutu Olarak 'Prokope'

Spekülatif düşüncenin ortaya çıktığı ve geliştiği dönem olan Antik Çağda

(Greklerde) ‘ilerleme’ kavramının olup olmadığı ya da kullanılıp kullanılmadığı

halen de tartışma konusudur. Bu tartışmayı körükleyen gerekçe ise ‘ilerleme’

kavramı ve işaret ettiği nesne arasındaki anlamsal kopukluktur. Bu anlamsal

kopukluk değişik dönemlerde farklı düşünürler tarafından çeşitli şekillerde

62

R. Koselleck, İlerleme, Çev: Mustafa Özdemir, Dost Kitapevi, Ankara 2007, s. 19.

Page 48: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

42

kurulmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla da ‘ilerleme’ kavramının anlamı ve kökeni

üzerine farklı argümanlar ileri sürülmüştür. Bu farklı argümanlardan birisini öne

süren düşünür R. Nisbet’tir (1913-1996).

R. Nisbet, History of The İdea of Progress (İlerleme Kavramının Tarihi) adlı

eserinde birçok düşünürün aksine63

ilerleme fikrinin ilk kez Grek ve Romalılarda

ortaya çıktığını ve bunun örneklerini ise Hesiodos, Xenophanes, Protogoras, Platon,

Aristoteles, Lucretius ve Seneca gibi düşünürlerin eserlerinde görebileceğimizi ileri

sürer.64

Nisbet’e göre Antik dönemde Xenophanes’in (M.Ö. 570-480) ifade ettiği şu sözler

Batı dünyasında birçok düşünür tarafından ilerleme fikrinin ilk örneği olarak kabul

görmüştür. “Tanrı insanlara başlangıçta her şeyi vermedi, insanlar zamanla

araştırarak buldular.”65

İlerleme fikrinin ilk örneği olarak kabul edilen bu ifadeler 20. yüzyılın ortalarında

ünlü bilim filozofu K.Popper (1902-1994) tarafından tekrar dikkate alınarak bilimsel

ilerleme teorilerinin oluşturulmasında bir referans noktası olmuştur. Popper

Conjectures and Refutations adlı yapıtında Xenophanes'in söz konusu ifadelerine

gönderme yaparak, objektif bir doğruluğun olduğu ve bilimin de zamanla bu

doğruluğa yaklaştığını bildirerek, bilimsel ilerleme anlayışını karakterize etmiştir.66

63

Nisbet, burada özellikle Burry’nin görüşlerini eleştirmektedir. Burry, Idea of Progress adlı eserinde

çeşitli gerekçeler öne sürerek ‘ilerleme’ kavramının ilk defa Antik ve Roma düşüncesinde

kullanılmadığını savlamaktadır. Bkz, J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York,

1960, s. 7. Ayrıca, R. Nisbet, History of The Idea of Progress, Transaction Publisher, USA, 1998,

ss. 10-11. 64

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, Transaction Publisher, USA, 1998, s. 12. 65

Nisbet, a.g.e, s.11. 66

Bkz:.Popper, Conjectures and Refutations, (The Growth of Scientific Knowledge), Routledge and

Kegan Paul Press, London, 1965. s. 226.

Page 49: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

43

Öte yandan Xenophanes’e ait olan yukarıdaki ifadelerin ilerleme kavramının

anlamına işaret edip etmediği tartışmasını bir kenara bırakarak, R.Nisbet'in burada

ilerleme kavramının işaret ettiği anlamı veya ilerleme kavramının anlamsal

çerçevesini belirlemeden, Xenophanes’e ait olan bu ifadelerle ‘ilerleme’ kavramını

bağdaştırıp, Antik düşünürlere mal etmesi mantıksal açıdan yetersiz

gözükmemektedir. Dolayısıyla burada doğru bir tespit yapmak adına Antik Yunan

da hangi terimin 'ilerleme' kavramına karşılık geldiğini belirlemek, bizlere ‘ilerleme’

kavramının anlamsal sınırını çizmede yardımcı olacaktır.

Alman düşünür C. Meıner’in aktardığına göre, Antik Yunan’da ‘ilerleme’ kavramına

karşılık gelen birçok kelime vardı. Bunlar: ‘epididonai’, ‘prokoptein’, ‘epidosis’ ve

‘prokope’. Cicero (M.Ö.106-43) bu terimlerden prokope’yi Latince ‘progressus’ ve

‘progressio’ terimlerine çevirmiştir.67

Latince ‘progressus’ terimi de İngilizceye

‘progress’ olarak çevrildiğine göre, Antik Yunan’da kullanılan ‘prokope’ teriminin

günümüzdeki ‘progress’ teriminin anlamsal karşılığı olduğunu söyleyenebilir. Fakat

burada diller arasında doğrudan bir geçişkenliğin olmadığını ve yazarların da çeviri

hatası yapma olasılıklarını göz önünde bulundurursak, ayrıca ‘prokope’ teriminin

kullanım alanlarını analiz etmek daha güvenilir bir yol olacaktır. O halde bu noktada

Antik Yunan’da ‘prokope’ terimi ile tam olarak ne kastedilmektir sorusunu sormak

yerinde olacaktır.

Alman tarihçi Koselleck’e göre ‘prokope’ terimi Antik Yunanda zamansal boyutta

her şeyi kapsayan bir değişim68

süreci içerisinde değerlendirilmemiştir. Bu terim

67

C. Meıner, “Antik Dönemde İlerleme”, İlerleme, R. Koselleck, Çev: Mustafa Özdemir, Dost

Kitapevi, Ankara 2007, s. 23. 68

‘Değişim’ kavramı Antik düşünürlerin birçoğunda pejoratif (olumsuz) anlamda kullanılmıştır.

Dolayısıyla burada ‘değişim’ kavramı ile kastedilen varlığın özsel nitelikteki değişimi değildir.

Page 50: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

44

daha çok devlet, toplum ve ahlaki alanlar ile sınırlandırılmıştır. Bu durumda

‘prokope’ anlamsal olarak ahlaki mükemmelleşme ve toplumsal iyileşmenin bir nihai

noktası olarak karşımıza çıkmaktadır. 69

Bu anlayış Antik dönemde ilerleme

algılamasının sadece sınırlı bir şekilde değişen toplum ve devlet düzlemi içinde

kaldığını işaret etmektedir.

Öte yandan bu dönemdeki ilerlemeyi esas alan değişimin seyri, gerek Ortaçağ'dan

gerekse Modern anlayıştan farklı olarak doğrusal değil de döngüsel bir eksende

seyretmektedir. Bu anlayışta zaman içinde iyiye doğru bütünlük arz eden bir yön

bulunmamaktadır.70

Diğer bir ifadeyle, ‘iyi’ ve ‘doğru’ gelecekte değil, şu anda

mevcuttur ve sadece bunlara ulaşmak için birtakım yetiler kazanılmalıdır.

Antik Dönem düşüncesine hakim olan bu döngüsel anlayış ‘ilerleme’ gibi birçok

kavram ve düşüncenin seyrini etkilemiştir. Kaynağını Grek mitolojisinden alan bu

anlayış ‘degeneretion theory’ (dejenerasyon teorisi) olarak da bilinmektedir.

Mitolojiye göre evrenin yaratılış ilkesinde ‘oluş’ ve ‘bozuluş’ öğeleri birlikte

bulunmaktadır. Daha açık bir ifadeyle varlığın oluştan bozuluşa; bozuluştan ise oluşa

geçişi, varlığa içkin kılınmış bir yasadır. Bu döngüsel yasa bütün varlığı kapsadığı

için insan faaliyetleri de bu yasaya göre düzenlenecektir.

Antik dönemin büyük düşünürleri kabul edilen Platon ve Aristoteles’in sistemlerini

oluştururken ‘degeneration theory’sinden istifade ettikleri göze çarpmaktadır.

Özellikle bu teori filozofların devlet ve toplum felsefelerinde ayrıntılı olarak ele

‘Değişim’ varlığın yapısını değiştirmeden bir durum geçişi olarak ele alınmaktadır. Burry Antik

dönemde ‘ilerleme’ fikrinin olmamasını düşünürlerin ‘değişim’ kavramına takındıkları tutum ile

açıklamaktadır. Ona göre “Yunan filozoflarının düşünce biçimlerindeki genel, doğru ve mutlak olanı

arama çabaları değişim fikrine karşı bir önyargı oluşturmalarına yol açmıştır”. Bkz, Burry, a.g.e, s..9. 69

Koselleck, a.g.e, s. 31. 70

Koselleck, a.g.e, s. 24.

Page 51: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

45

alınmaktadır. Buna göre toplumu yöneten düzen sürekli olarak bir biçimden diğer bir

biçime geçmektedir. Örneğin aristokrasiden oligarşiye, monarşiden tiranlığa gibi

toplum daima bir döngü içerisindedir.

Bu döngüyü iyi ve kötü gibi iki karşıt kavramla belirtmek gerekirse, iyi’den kötüye,

kötüden iyi’ye geçiş, gelecek zaman kipinde değil de; geçmiş ve şimdiki zamanda

gerçekleşmektedir. Bu da ilerleme anlayışının döngüsel olduğuna bir işaret gösterir.71

Tarihçi J. Burry, (1861-1927) Antik Yunan'da kullanılan ‘ilerleme’ kavramının

modern kullanımdan çok farklı olduğunu savlarken, Antik düşünürlerin tarih ve

toplum anlayışlarının döngüsel bir biçimde olduğunu ve bunun da geleceğe yönelik

iyimser bir düşünceyi engellediğini ileri sürmüştür.72

Buraya kadar Antik Yunan düşünürlerinin ‘ilerleme’ (prokope) kavramını sadece

toplum ve devletin döngüsel bir biçimde değişimi olarak ele aldıkları görülmektedir.

Fakat Antik dönemin sonlarına doğru ya da Hellenistik Döneme girilmesiyle birlikte

‘ilerleme’ kavramını farklı şekilde ele alan iki düşünür ile karşılaşmaktayız.

Bunlardan birisi Romalı şair ve düşünür Lucretius (M.Ö. 99-55) diğeri ise Stoalı

düşünür Seneca’dır (M.Ö.4- M.S.65). Öncelikle Lucretius’un görüşlerini ele alalım.

Lucretius’un ilerleme fikrine yönelik düşünceleri On The Nature of Thing

(Nesnelerin Doğası Üzerine) adlı eserinin beşinci cildinde detaylı olarak

irdelenmiştir. Nisbet, Lucretius’un söz konusu eserinde bugün bizim için ilerleme

kavramına denk gelebilecek bir terim olan ‘progredients’ terimini kullandığını iddia

71

Sidney B. Fay, “The Idea of Progress”, The American Hıstorical Review, vol. 52, No. 2, Oxford

University Press, England, 1947, s. 233. 72

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 9.

Page 52: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

46

etmektedir.73

Bu doğrultuda ‘progredients’in zamanla ‘progressus’ ve ‘progress’

terimlerine dönüşerek günümüze kadar ulaştığını söylenebilir.

‘İlerleme’ kavramını tarihsel boyutta irdeleyen diğer önemli entelektüellerden birisi

de Amerikalı düşünür F.S. Marvindir. Marvin’e göre, ‘ilerleme’ kavramı en geniş

anlamıyla insanlığın ilerlemesi olarak görülürse, bu tür ilerlemenin ilk örneklerini

Lucretius’ta bulabileceğimizi savlar.74

Lucretius On the Nature of Thing (Nesnelerin Doğası Üzerine) adlı eserinde

insanlığın kültürel ilerlemesini resmetmiştir. Bu eserde insanlığın ilkel yaşamdan

medeni yaşama geçerken göstermiş olduğu bütün faaliyetler ‘ilerleme’ (progredients)

olarak belirtilmiştir. Örneğin ateşin keşfedilmesi, yiyecek ve giyecek için çeşitli araç

ve gereçlerin yapılması, evlerin yapılması, toplumsal kuralların oluşturulması, çeşitli

sanatların geliştirilmesi… vb. gibi çalışmalar Lucretius için ilerleme (progredients)

olarak tanımlanmıştır.

Lucretius'un bu ifadelerle, ‘ilerleme’ (progredients) kavramını insanın varlığını

ayakta tutmak ve geliştirmek için elde ettiği bütün bilgilerle özdeşleştirdiğini

görmekteyiz. İnsanlık tarafından üretilip ortaya konulan her tür bilgi, kültür adı

altında tanımlandığı için Lucretius’un ilerleme anlayışı kültürel bir ilerlemeden başka

bir şey değildir. Nisbet’in aktardığa göre, Lucretius’un öne sürdüğü bu kültürel

ilerleme anlayışı benzer biçimde XVIII. ve XIX. yüzyıl düşünürleri tarafından

insanlığın ilerlemesi olarak tekrar ele alınacaktır.75

73

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, Transaction Publisher, USA, 1998, s. 42. 74

F. S. Marvin, “Idea of Progress”, Progress and Hıstory, Oxford University Press, England, 1919,

s. 5-6. 75

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, Transaction Publisher, USA, 1998, ss. 42-43.

Page 53: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

47

‘İlerleme’ kavramını Antik Yunan düşünce çizgisinden farklı olarak ele alan diğer

önemli bir düşünür ise Stoalı filozof Seneca’dır. Seneca, Antik ve Roma

düşüncesinde (Lucretius’un dolaylı ifadelerini dikkate almazsak) bilgi ve bilimin

ilerlemesinden bahseden ilk düşünürdür. Burry, Seneca’nın bilginin ilerlemesine

yönelik görüşlerini şu şekilde aktarır:

Bugün bizleri meşgul eden Ay tutulmasının nedenlerini birçok insan

bilmemektedir. Bir gün gelecek şu an bizim için anlaşılmaz olan

birçok problem insan gayretiyle (diligent) açıklığa kavuşacak…,

günümüzde ne kadar hayvan türü bilmekteyiz. Bir zaman gelecek

insanlar bugün bilinmeyen birçok şeyi bilecekler. Bizim anılarımız

insanların zihinlerinde unutulup(fade) gittiği zaman, birçok keşif

gelecekte yapılacak (reserved).76

Bu ifadeler dikkate alındığında, Antik literatürde özellikle bilimin ilerleyeceğini ya

da bilimsel keşiflerin gelecekte yapılacağını vurgulayan ilk ve tek düşünürün Seneca

olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.77

Seneca bu ifadeleriyle ilerleme fikrinin gelecek zaman kipinde ve doğa bilgisinin

elde edilmesiyle gerçekleşeceğini savlayarak, modern dönemden günümüze kadar

kullanılan 'ilerleme' (progress/progressus) kavramının ilk izlerine işaret etmektedir.

1-2-2- Ortaçağda ‘İlerleme’ (Profectus) Kavramı: Dinin Bir Kategorisi Olarak

'Profectus'

Ortaçağ entelektüel faaliyetlerinin merkezinde din bulunmaktadır. Diğer bir deyişle,

bu süreçte her kavram ve düşünce din ile ilişkilendirilerek anlamlandırılıp ve

açıklanmaktadır. Bu bakış açısıyla ‘ilerleme’ kavramı da teolojik bir yapı içerisinde

76

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, (vurgu bana ait), s. 13-14. 77

Burry, a.g.e, s.15.

Page 54: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

48

ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu dönemde ‘ilerleme’ sadece teolojik anlamda bir

derinleşme ve gelişmeyi ifade eder. Bu nedenle ilerleme anlayışı ‘profectus’ kavramı

ile özdeşleştirilmiştir. ‘Profectus’ sadece Tanrı’ya yaklaşmayı hedefler. 78

‘Profectus’ anlayışının en açık örneğini Augustinus’un The City of God (Tanrı

Devleti) adlı eserinde görmek mümkündür. Augustinus (354-430), bu eserinde

ilerleme anlayışını teolojik bir sistem içerisinde ele alarak açıklamaya çalışmıştır.

Burada ilerleme (profectus) geçici olan yeryüzü devletinden, ebedi olan Tanrı

devletine doğru bir süreci belirtmektedir. Bu süreç inançla ya da iman etmeyle

öğrenilebilen bir ilerleyişe tekabül etmektedir. O halde bireyler için kutsal bir

eğitimin ya da ahlaki bir eğitimin ne kadar önemli olduğu açığa çıkmaktadır. Çünkü

bu süreçte ilerleme (profectus) bireysel ruh’un ahlaki bağlamda geliştirilmesi ile

ilgilidir. Birey kutsal bilgilerle kendini donatarak öteki dünyaya hazırlanır. 79

Diğer

bir ifadeyle bireyler Tanrıya iman etme açısından eğitimin olanağına göre diğerlerine

nazaran daha az ya da daha çok ilerde olmak şekliyle, kendilerini öteki dünyaya

hazırlarlar.

Burry’e göre, Augustinus’un kutsal öğretiye (doctrine of providence) bağlı olarak

oluşturduğu ilerleme (profectus) anlayışı Ortaçağ düşünce yapısını etkilemekle

birlikte tamamıyla da belirlemiştir. 80

Dolayısıyla Augustinus’tan sonra gelen

düşünce geleneği de bu ilerleme (profectus) anlayışını değiştirmeden sürdürmüştür.

78

R. Koselleck, İlerleme, Çev: Mustafa Özdemir, Dost Kitapevi, Ankara 2007, s. 41. Ayrıca bkz. J.

Burry, a.g.e, s.21. 79

F. S. Marvin, “Idea of Progress”, Progress and Hıstory, Oxford University Press, England, 1919,

s. 7. 80

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 22.

Page 55: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

49

Burada ‘profectus’ teriminin Antik dönemde kullanılan ‘provoke’ ve Modern

dönemdeki ‘progressus’ teriminden farklı olarak inanca bağlı olarak öğrenilebilen

bir ilerleyiş olduğu görülmektedir. Fakat kavramlar arasındaki farklılıklar sadece

bundan ibaret değildir. ‘Profectus’ kavramının Antik dönemde kullanılan anlamından

iki önemli hususta ayrıldığını görmekteyiz. Birincisi Antik dönemde ilerleme

(provoke) doğrudan bir hedef gözetmemesine rağmen; Ortaçağda ilerleme

(profectus) bir hedefe (Augustinus’un terminolojisinde Tanrı devletine) işaret

etmektedir. İkinci önemli ayrım ise Antik dönemde ele alınan ilerlemenin (provoke)

döngüsel bir boyut sergilemesine rağmen, Ortaçağda bu süreç çizgisel bir boyut ile

kavramsallaştırılmaktadır.

Öte yandan, Ortaçağda ele alınan ilerleme (profectus) kavramının modern

dönemdeki progressus’tan benzerlikleri ve farklılıkları da dikkat çekmektedir.

Özellikle ilerlemenin bir hedef yönünde doğrusal bir boyutta ele alınması bu

kullanımı modern dönemdeki progressus’a yaklaştırmaktadır. Fakat bu benzerliklere

rağmen bazı düşünürler Ortaçağ Hıristiyan dünyasında ele alınan ilerleme (profectus)

kavramının modern dönemdeki ilerleme (progressus) anlayışından farklı olduğuna

dikkat çekmiştir. Özellikle J. Burry, Ortaçağ Hıristiyan dünyasında gerçek bir

ilerleme anlayışının olmadığını ileri sürmüştür. Ona göre Ortaçağ'da ilerleme

(profectus) fikri kutsal bir doktrine bağlandığı için gerçek bir ilerleme fikri

oluşmamıştır.81

Amerikalı tarihçi S.Fay’ın da belirttiği gibi, buradaki ilerleme

81

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 10.

Page 56: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

50

(profectus) anlamındaki iyileşmeyi insanın kendi bireysel çabası belirlemiyor; Tanrı

ve kutsal güçler belirliyor; ya da müdahale ediyor. 82

Burry’nin burada gerçek bir ilerlemeden kastettiği, insan-merkezli bir ilerleme

anlayışıdır. Diğer bir ifadeyle bu anlayıştaki ilerleme, daha önceden doğa-üstü bir

varlık tarafından belirlenmemiş bir hedefe yönelik insanın eylemleri ve davranışları

sonucunda elde edilen başarılardır. Burry’nin bu açıklaması modern anlayışın

sunduğu ilerleme (progressus) kavramı ile uyuşmaktadır. Bu nedenle olacaktır ki

Burry ilerleme fikrini modern dönem olarak kabul edilen XVI. yüzyıl ile başlatır.

Öte yandan daha önce değinildiği üzere, Amerikalı sosyolog R. Nisbet ise Burry’i

eleştirir nitelikte ‘ilerleme’ kavramının ilk izlerinin Grek ve Romalılarda

görülebileceğine ve bunun ilk örneklerini ise, Hesiod, Protagoras, Sophocles, Plato,

Aristotle, Epikuros, Lucretis ve Seneca gibi düşünürlerde görmenin olanaklı

olduğunu savlamaktaydı.83

Görüldüğü üzere ‘ilerleme’ kavramının hangi dönemde ortaya çıktığı hususunda tam

bir uzlaşı sağlandığı söylenemez. Bunun en temel sebeplerinden birisi 'ilerleme'

kavramının normatif bir karakterde olması ve bu normatiflik ekseninde değer yüklü

olmasıdır. 'İlerleme' kavramına yüklenen norm ve standartların tarihsel süreç

içerisinde değişik güçler tarafından kurgulanması, farklı 'ilerleme' tanımlarının

oluşmasına yol açmıştır. Dolayısıyla 'ilerleme' kavramına en uygun norm ve

standartların belirlenmesi söz konusu probleme bir ışık tutacaktır.

82

Sidney B. Fay, “The Idea of Progress”, The American Hıstorical Review, vol. 52, No. 2, Oxford

University Press, England, 1947, s. 234. 83

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s. 13.

Page 57: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

51

Bu problemi aşmak adına ‘ilerleme’ kavramını içsel (intrinsic) ve dışsal (extrinsic)

olmak üzere iki anlam kategorisine ayırmak doğru bir yol olacaktır.84

Burada içsel

(intrinsic) anlam statik yapıda olan ve yapısal olarak kavrama içkin olan anlamdır.

Dışsal (extrinsic) anlam ise değişken yapıda olan ve kavramın geçici olan

anlamlarıdır. Örneğin içi sıvı ile dolu olan bir kabın şekli, biçimi ve boyutları

değişmezken içeriğini oluşturan sıvılar ( su, yağ, süt..vb) değişkenlik gösterebilir. Bu

metaforda kabın şekli ve biçimi içsel (intrinsic) anlamı, içindeki sıvılar ise dışsal

(extrinsic) anlamı temsil etmektedir.

Antik Yunan düşüncesinden ilham alarak değişmeyen nitelikleri kavramların gerçek

(intrinsic) anlamları olarak değerlendirdiğimiz zaman, burada ‘ilerleme’ kavramını

içsel (intrinsic) anlamla sınırlayabiliriz. Bu durumda ‘ilerleme’ kavramının dışsal

anlamı ise belirli dönemlerde egemen güçlerin (din, ideoloji, siyaset) etkisiyle

kavrama yüklenen değişkenlikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Antik

Yunan'da 'prokope' (ilerleme) kavramının dışsal (extrinsic) anlamını devlet ve

toplumsal öğeler, Ortaçağ Hristiyan dünyasın'da profectus'un dışsal anlamını teolojik

öğeler, Modern dönemde ise progressus'un dışsal anlamını bilimsel nitelikteki

(doğaya ilişkin bilgiler) bilgiler doldurmaktadır.

‘İlerleme’ kavramının içsel (intrinsic) anlamını ise değişmeyen karakterde olan yani

hem profectus’da hem de progressus’da mevcut olan unsurlar oluşturmaktadır.

Bunlar:

i) Her iki kavramda doğrusal boyutta bir hedefe ulaşma isteği ile karakterize

olmuştur. (Profectus'da hedef kıyamet günü ya da Tanrı devleti ile

84

Bu kavram ayrımı bir anlamda Galileo ve Descartes’ın nesneler için yapmış oldukları birinci

nitelikler ve ikinci nitelikler ayrımını akıllara getirebilir. Amaç aynı olsa da içerik olarak bir takım

farklılıkların olduğu dikkate alınmalıdır.

Page 58: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

52

sınırlandırılmış, progressus'da ise bu hedef doğayı kontrol altına alma ve

ona egemen olma gayesiyle belirlenmiştir.)

ii) Hedef (goal) ulaşması istenen bir husus olduğu için bu süreç olumlu ve

iyimser (optimistic) bir bakış açısıyla belirlenmiştir. (profectus'da hedef

ya da kıyamet günü insanın ilk günah nedeniyle düştüğü dünyadan

kurtulmayı işaret eder. Progressus'da ise doğaya egemen olma insanlığın

refah ve mutluluğunu arttıracaktır.)

iii) Her iki kavram da bir değerlendirme ölçütüne sahip ve bu ölçüt hedef ile

doğrudan ilintilidir. (Profectus’da iman etme ölçütü, hedef olan kıyamet

günü ile doğrudan ilintilidir. Progressus'da ise bilimsel yöntem ölçütü

doğaya egemen olma hedefi ile ilintilidir.)

‘İlerleme’ kavramına içkin olan bu içsel (intrinsic) anlamları dikkate aldığımızda

‘ilerleme’ kavramının çıkış itibariyle ilk kez modern dönemde değil de, Ortaçağ

Hristiyan dünyasında şekillendiğini görmekteyiz. Bu durumda içsel (intrinsic) anlam

olarak ‘profectus’ ‘ progressus’un ilk örneğidir diyebiliriz.

1-2-2-1- Ortaçağ İslam Dünyasında 'İlerleme' Kavramı

Daha önce değinildiği üzere, Ortaçağ Hristiyan dünyasındaki entelektüel faaliyetlerin

merkezinde din bulunduğu için, her kavram ve düşünce din ile ilişkilendirilerek

anlamlandırılmıştı. Bu çerçevede ilerleme (profectus) kavramı da teolojik bir yapı

içerisinde ele alınarak değerlendirilmiştir.

Hristiyan dininin getirmiş olduğu, yaratılıştan kıyamete kadar olan sürecin tanrısal

bir plana göre gerçekleştiği düşüncesi, açık bir tarih teolojisi sunmaktaydı. Bir

Page 59: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

53

başlangıç ve sona işaret eden bu süreç iman etme kriteriyle birlikte bir ilerleme

anlayışını oluşturmuştu.

Bu teolojik içerikli tarih anlayışının İslam dininde de geçerli olması gerektiği

söylenebilir. Çünkü İslam da diğer semavi dinler gibi insan ve diğer canlıların

yaşamını bir tanrısal plan çerçevesinde yaratılıştan kıyamete kadar akıp giden bir

zaman sürecinde yorumlamaktadır. Belirtildiğine göre Hz.Muhammed kendisini

dünyanın zaman içinde başlangıcından başlayan tarihi bir sürecin en üst noktası

olarak takdim etmekte ve bu sürecin kendisinden sonra da belli bir sona doğru

gitmekte olduğunu haber vermektedir.85

Bu durumda İslam dininin de evrenin önceden belirlenmiş ve açıkça görülebilecek

bir tarihi düzeni olduğunu belirttiği ve kendisini kabul eden insanlara bir tarih bilinci

sağladığı görülmektedir. O halde bu bilinci kazanan İslam düşünürlerinin tarih

çalışmalarında dolaylı da olsa ilerleme kavramına ilişkin bazı düşüncelerin olması

gerekecektir.

İslam Dünyasında tarih ilmi Antik Yunan düşünürlerin (özellikle Aristoteles'in)86

etkisiyle bir ilim olarak görülmediği için pek dikkate alınmamıştır. Bu dönemde

tarihçilik, dinsel bir bakış açısının etkisiyle sürdürülmüştür. Müslüman tarihçilerin en

önemli görevi peygamber'in yaşamını, islam fetihlerinin dönemlerini, halifeliğin

kuruluşunu ve gelişimini edebi bir dille aktarmaktı.87

Kısacası Müslümanlar için,

85

Ahmet Arslan, İbni Haldun'un İlim ve Fikir Dünyası, Vadi Yayınları, Ankara, 2002, s. 63. 86

Aristoteles, Poetika adlı yapıtında tarih ile şiiri mukayese etmiş, tarihin tekil olanı incelemesine

karşın, şiirin genel olanı incelediğini, dolayısıyla da şiirin tarihe nispetle daha üstün olduğunu

belirtmiştir. Aristoteles'in vardığı bu sonuç İbni Sina, Farabi ve İbni Rüşd gibi büyük İslam

düşünürlerini doğrudan etkileyerek, tarih ilmine ilişkin tutumlarını belirlemiştir. Ayrıca bkz.

Aristoteles, Poetika, çev. İsmail Tunalı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004, s. 30-31.

87

Yves Lacoste, Tarih Biliminin Doğuşu İbni Haldun, Çev. Mehmet Sert, Corpus Yayınları, İstanbul,

2002, s.248.

Page 60: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

54

tarih, geçmişteki dinsel içerikli olayları edebi bir dille aktarmaktan başka bir şey

değildi. Ayrıca bu dönemde tarih teriminden anlaşılan tarihsel olayları

değerlendirmekten ziyade, tarih yazıcılığı olduğu için doğrudan ilerleme hakkında

bir fikir edinmek zorlaşmaktadır.

Bu çerçevede İbni Haldun (1332-1406) Ortaçağ İslam dünyası için bir istisna

oluşturmaktadır. İbni Haldun Mukaddime adlı eserinde tarih ilmini yerleşik

düşüncenin dışında ele alarak dönemi itibariyle en özgün ve etkileyici bir çalışmayı

ortaya koymuştur.

İbni Haldun

İbni Haldun dönem itibariyle (Augustinus'un ele aldığı şekliyle) 'ilerleme' kavramı ya

da ilerleme fikri üzerine doğrudan bağımsız bir çalışma yürütmemiştir. Fakat bu

türden bir araştırmanın onun tarih ve toplum felsefesinde olanaklı olabileceği

söylenebilir. Çünkü İbni Haldun'un kendisi de Mukaddime adlı eserinin önsözünde

belirttiği gibi tarihi, alışılagelmişin dışında farklı bir bağlamda ele alarak, tarihe bir

yenilik veya özgünlük kattığının farkındadır.

Eserime, her yönden bir düzen verdim, fazlalıklardan ayıkladım,

alimlerin ve aydınların anlayışına yaklaştırdım. Kitabı tertip edip

bölümlere ayırırken alışılmışın dışında garip bir usul takip ettim,

çeşitli yöntemler arasından, özgün bir yöntem icat ettim(...). Ben bu

ilmin mayasını ve esasını tam olarak ortaya koydum. basiret gözü ile

görmek isteyenler için bu sahanın meşalesini yakarak etrafı

aydınlattım. Bu ilmin ışığını gayet parlak hale getirdim. ilimler

Page 61: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

55

arasındaki yolunu ve usulünü izah ettim. Bilgi fezasındaki bölgesini

genişlettim, çevresini duvarlarla kuşattım.88

İbni Haldun bu ifadeleri ile bizlere açıkça tarih ilmini eskisine göre daha da

iyileştirdiği ve geliştirdiğini bildirmektedir. Burada doğrudan ilerleme kavramını

zikretmemiş olsa bile böyle bir kavramın açıkça farkında olduğunu görmekteyiz.

Daha önce de değinildiği üzere, ilerleme kavramı anlamsal içeriği bakımından

herhangi bir şeyin eskisine göre daha iyi ve daha olumlu olduğunu bildirmekteydi.

Hatta ilerleyen süreçlerde modern dönemde 'progressus' kavramı doğaya ilişkin bir

bilginin eskisine (Antikçağ ve Ortaçağa) nispeten bir mukayese sonucu ortaya çıkmış

olduğu görülecektir. Koşut olarak İbni Haldun da tarih ilmini eskisine nazaran daha

da geliştirdiğinden bahsederek, dolaylı bir şekilde bugünkü anlamda kullandığımız

ilerleme (progress, amelioration) kavramından bahsettiği görülmektedir.

Fakat İbni Haldun'un bu düşüncelerinden çıkarsadığımız 'İlerleme' kavramını

günümüz anlayışıyla benzer bir çizgide kullanıp kullanmadığını görebilmek için, bu

yeni tarih anlayışını eskisi ile (İbni Haldun'dan önceki İslam tarihçileri ve Antik

Yunan tarihçileri ile) mukayese etmek doğru bir yol olacaktır.

Öte yandan belirtmek gerekir ki İbni Haldun ilk etapta tarihten tarih disiplinini yada

tarih yazıcılığını anlamaktadır. Daha sonra geliştirdiği 'umran ilmine' (ilmu'l umran)

dayanarak tarih, diğer bir anlamda geçmişte yaşanmış olayları anlamaya ve

açıklamaya yönelik bir teşebbüse dönüşecektir. Dolayısıyla biz de İbni Haldun'un

çizdiği bu yolu takip ederek ilerleme kavramının ya da ilerleme fikrinin izlerini

süreceğiz.

88

İbni Haldun, Mukaddime, Haz: Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, Cilt I, İstanbul, 2011, (vurgu

bana ait), s.161- 162.

Page 62: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

56

Tarih Disiplini ve İlerleme

İbni Haldun temel eseri olan İber (el-İber) adlı yapıtında kendini bir tarihçi olarak

takdim etmiştir. Ona göre tarih temel anlamıyla bir çağa veya bir nesle ait haberlerin

anlatılmasıdır. Diğer bir deyişle, tarih, geçmişteki olaylar, toplumlar ve devletler

hakkında bize bilgi sunar.89

İbni Haldun, bu tanımla yola çıkan tarihçilerin tarihsel bilgiyi aktarma biçimlerinin

kusurlu olduğunu beyan etmektedir. Ona göre İslam tarihçileri tarih yazıcılığını

tekrar ve taklitçiliğe büründürerek masal tarzı bir duruma dönüştürmüşlerdi.90

Nitekim geniş perspektifte bakıldığında tarihçilik veya tarih yazımı Yunan ve Roma

kültürlerinde önemli bir yer tutmasına karşın, edebi ve destansı bir şekilde ele

alınmıştır. Ortaçağ Hristiyan ve İslam dünyasında ise tarih teolojik bir çerçevede ele

alınarak, dinin meşrulaştırılması ve geliştirilmesi adına kullanılmıştır.

Fransız düşünür Lacoste'nin de belirttiği gibi bu süreçte tarih adına yapılan bütün bu

faaliyetler, geçmişteki olayları yüzeysel yargılarla hikayeleştirme ve dini

meşrulaştırma adına yapılarak, gerçekçi bir açıklama kaygısından oldukça

uzaklaşmıştır.91

Bu ve benzeri gerekçelerle İbni Haldun tarihi bu durumdan kurtarıp daha saygın bir

hale getirmek istemiştir. Bu saygınlık ile kastedilen düşünce, tarihin bugünkü

anladığımız anlamda nesnel ve objektif bir bilim olmasını istemektir. Peki, İbni

Haldun bunu nasıl gerçekleştirecektir?

89

İbni Haldun, Mukaddime, Haz: Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, Cilt I, İstanbul, 2011, s.158-

195. 90

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I. s.189. 91

Yves Lacoste, Tarih Biliminin Doğuşu İbni Haldun, s. 248.

Page 63: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

57

İbni Haldun bu gayesini gerçekleştirmek üzere ilk adımı temel eseri olan İber 'de (el-

İber'de) atar. İber'e giriş olarak yazdığı Mukaddime’de tarihin taklit ve nakilcilikten

kurtulabilmesi için ya da tarihin gerçek bir ilim olması için, yeni ve yardımcı bir ilme

gereksinim duyduğunu fark eder. Böylece çalışmasının istikametini değiştirerek

öncelikle bu yeni ilmi inşa etmeye çalışmıştır.92

İbni Haldun Mukaddime adlı eserinde 'umran ilmi' (ilmu'l umran) adında yeni bir

ilim geliştirdiğini ve bu ilmin de tarihsel olayları doğru bir şekilde anlamak ve

açıklamak için vazgeçilmez olduğunu bildirmektedir.

Umran ilmi'nin ne olduğu ve hangi konuları kapsaması gerektiği hususunda İbni

Haldun araştırmacılarının tam bir uzlaşı içinde oldukları söylenemez. Fakat genel bir

tanım yapmak gerekirse, umran ilmi insanın toplum halinde yaşamasından doğan her

türlü olayları ve kurumları 'nedensellik ilkesine' göre ele alan bir ilimdir. Bu anlamda

umran ilminin bugünkü sosyoloji ve bütün sosyal bilimlerin konusunu kapsadığını

söylemek doğru olacaktır.93

İbni Haldun'a göre tarihsel olaylar bir umran içinde gerçekleştikleri için, umran

ilmine vakıf olmak tarihsel olayları doğru bir şekilde kavramakla eş güdümlü

olmaktadır. 'Umran ilmi' toplumların oluşum ve gelişim süreçlerinin belirli

düzenlilikler ve yasalılıklar çerçevesinde gerçekleştiğini göstermektedir. Bu durumda

'umran ilmi' sayesinde tarihte neyin olanaklı neyin olanaksız olduğu hakkında bir

zorunlu yasa bilgisine sahip oluruz. Bu da bizlere tarihçilerin aktara geldikleri

haberlerin doğruluk ve yanlışlıklarını sınama olanağı verir.94

92

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s.78. 93

Ahmet Arslan, İbni Haldun'un İlim ve Fikir Dünyası, Vadi Yayınları, Ankara, 2002, s.97. 94

Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2004, s.40.

Page 64: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

58

İbni Haldun'un XIII. yüzyılda tarih metodolojisi adına ileri sürmüş olduğu bu

düşünceleri tarih ilmi adına bir ilerleme olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

İbni Haldun'un da işaret ettiği gibi, gerek İslam tarihçileri gerekse Antik Yunan

düşünürleri tarihi bir anlatı ve hikaye türü olarak ele almışlardı. Hatta Aristoteles,

Poetika adlı yapıtında tarih ile şiiri mukayese etmiş, tarihin tekil olanı incelemesine

karşın, şiirin genel olanı incelediğini dolayısıyla da şiirin tarihe nispetle daha üstün

olduğunu belirtmiştir.95

Oysa İbni Haldun geleneksel tarih anlayışına yüklenen olumsuz anlamlara karşın,

tarihi anlatı ve hikaye türü bir etkinlik olmaktan çıkarıp, onu genel yasalara başvuran

açıklayıcı bir etkinlik olarak biçimlendirmiştir. İbni Haldun'un tarihi iyileştirmek ya

da bilimselleştirmek adına yaptığı bu girişimin benzeri, XIX. yüzyıl Batı

Avrupa'sında iktisadi ve toplumsal alanlarda yürütülen çalışmalar sonucunda ancak

görülebilecektir.96

İngiliz Marksist tarihçi E.Hobsbawn, Tarih Üzerine adlı eserinde tarih metodolojisi

açısından tarihin betimleme ve anlatıdan uzaklaşıp genellemelere dayanan

açıklamalar yapmasını bir ilerleme olarak değerlendirmektedir.97

Bu hususta

Hobsbawn'ı haklı görmek yerinde olacaktır. Eğer ki maksadımız geçmişteki olayları

doğru bir şekilde bilmek ise ve geçmişteki olayları yeni bir yönteme bağlı olarak

daha doğru ve daha kesin bir şekilde bilebiliyorsak, yeni yöntemle icra edilen tarihin

eskisine nazaran daha ilerde olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda geçmişteki

95

Aristoteles, Poetika, çev. İsmail Tunalı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004, s. 30-31. 96

Yves Lacoste, Tarih Biliminin Doğuşu İbni Haldun, s. 22. 97

Eric Hobsbawn, Tarih Üzerine, Çev: Osman Akınbay, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999. s.96.

Page 65: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

59

olayları doğru ve tarafsız bir şekilde öğrenme adına İbni haldun'un tarihi bir adım

ileri taşıdığı tartışılmaz bir gerçektir.

Netice itibariyle İbni Haldun'un ilk başta kendisinin de belirttiği, tarih ilmini dönemi

itibariyle daha da geliştirdiği ve daha da iyileştirdiği düşüncesinin bugünkü anlamda

kullandığımız ilerleme kavramına tekabül ettiğini görmekteyiz. İbni Haldun ilerleme

kavramını, terimsel olarak ifade etmemiş olsa dahi, bu kavramın zihninde tasarımsal

olarak mevcut olduğu gayet açıktır.

Tarihsel Olaylar ve İlerleme

İbni Haldun tarihe yardımcı bir ilim olarak umran ilmini inşa ettikten sonra tarihe

olan bakış açısında da bir takım değişiklikler olduğunu görmekteyiz. Tarih yada

tarihsel olaylar bir umran içerisinde belirli yasalılıklar ve düzenlilikler içinde

gerçekleştiği için, geçmişteki olayları anlamak adına umranın yapısını ve doğasını

anlamak daha öncelikli bir konuma gelmiştir.

Bu ifadelere dayanarak, İbni Haldun felsefesinde ilerleme kavramının tarih

disiplininden ziyade, tarihsel olaylar çerçevesinde de ele alınabileceği söylenebilir.

Daha önce Augustinus tarihi teolojinin hizmetine sokarak, tarihsel olayları bir sıra

dizimi şeklinde sona doğru giden bir süreç olarak görmüştü. Bu süreçte yaratılışla

başlayan insanın kötülüklerden arınarak bir sona (kıyamete) ermesi Hristiyan

toplumu için bir ilerleme (profectus) olarak öne sürülmüştü.

Müslüman bir düşünür olan İbni Haldun'un da benzer bir tarih teolojisine dayanarak,

tarihin düz bir çizgi şeklinde ilerlediği savını öne sürmesi beklenebilir. Fakat İbni

Haldun' da tıpkı Augustinus'da olduğu gibi teolojik çerçevede insanlık tarihini bir

ilerleme süreci olarak toparlayacak bir üst kavrama rastlayamamaktayız.

Page 66: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

60

Bunun en önemli gerekçesi İbni Haldun'un çıkış itibariyle tarihsel olayları teolojik

bir kaygı gütmeden, tamamıyla toplumsal olgu ve olaylara dayandırarak açıklamak

istemesidir. Dolayısıyla İbni Haldun'un teolojik içerikli 'profectus' kavramını

doğrudan benimsemediğini söyleyebiliriz. İbni Haldun'un tarihsel olaylara ilişkin bir

ilerleme düşüncesinin olup olmadığını tespit edebilmek için, tarihsel olayların içinde

cereyan ettiği umranın yapısını ve doğasını anlamak gerekecektir.

İbni Haldun'a göre 'umran' toplumla kaynaşmak ve ihtiyaçları gidermek maksadıyla

bir konaklama yerine veya şehre yerleşmektir.98

Bu doğrultuda umran kendi

içerisinde iki ayrı oluşturucu umran barındırır. Bunlar bedevi ve hadari umran olmak

üzere iki farklı toplum tipine karşılık gelir. Bedevi olan ovalarda, yaylalarda ve

çöllerde, hadari olan ise şehirlerde, kasabalarda ve kentlerde bulunur.99

Bu iki toplum tipindeki en belirgin farklılık onların ekonomik yaşantılarında

görülmektedir. Bedevi umran sadece hayvancılık ve tarımla uğraşarak ilkel bir

şekilde insanın sadece en temel, yani beslenme, giyinme ve barınma gibi zorunlu

ihtiyaçlarını karşılayabilen bir ekonomiyi temsil etmektedir. Hadari umran ise ticaret

ve zanaatlarla meşgul olarak, lüks ihtiyaçları karşılayan bir şehir ekonomisini temsil

etmektedir.100

Bu ifadelerden açıkça bedevi umran ve hadari umranı birbirlerinden ayıran temel

kriterin üretim biçimi, üretim miktarı ve üretim niteliği gibi ekonomik unsurlar

olduğunu görmekteyiz. İbni Haldun bu hususta şunları söyler:

Bilmek gerekir ki, toplumların ahvalinde görülen farklılık, sadece

onların geçim yollarının farklı oluşundan ileri gelmektedir.

98

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s. 208. 99

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s. 209. 100

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s.325-326; Arslan, a.g.e, s. 99-100.

Page 67: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

61

Çünkü insanların toplu olarak yaşamaları, sırf geçimlerini

sağlamak maksadıyla yardımlaşmak içindir. Geçimlerini

sağlamak için de haci ve kemali ihtiyaçlardan evvel zaruri ve

basit olan şeylerden işe başlarlar.101

İbni Haldun'un bu tümcelerinden de anlaşıldığı üzere bedevi ve hadari umran

birbirlerinden ekonomik nitelikleri bakımından ayrılmaktadır.102

Öte yandan bu iki farklı toplum tipi ekonomik ilkeler bakımından statik bir yapıda

değildir. Çeşitli ihtiyaçların artması ve bunlara gereksinim duyulması bedevi

umran'dan hadari olana geçişin temel koşuludur.103

İhtiyaçların artması doğal olarak

üretimin de artmasını gerektirerek, basit üretim tarzından gelişmiş olana geçmeyi

sağlamaktadır. Bu çerçevede bedevi umran'dan hadari olana geçişi sağlayan temel

etken bedevi umran'daki üretim miktarının ihtiyaçları karşılayamaması

gözükmektedir.

Dikkat edilirse İbni Haldun bu iki umran tipini toplumsal evrimin iki ana aşaması

olarak önermektedir. Bedevi umran bu gelişim sürecinde önce gelen, kendisinden

hareket edilen, hadari umran ise sonradan gelen kendisine varılan, olarak

görülmektedir.104

Bu toplumsal evrilme süreci kısa zaman ölçeğinde açıkça bir

ilerlemeye tekabül etmektedir. Buradaki ilerleme toplumun (umranın) ilerlemesi

olarak görülebilir. Ekonomik temelli bir gelişmeye dayanarak, toplumun refah ve

mutluluğu hususunda daha iyiye doğru giden bir süreç söz konusudur. Dolayısıyla

bedevi umran'dan hadari olana üretim miktar ve niteliğini arttırarak geçiş yapmak

ilerleme kavramının anlamsal içeriğiyle örtüşmektedir. Burada umranın ilerleme

101

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s. 323. 102

İbni Haldun'un sosyolojisi üzerinde çalışmalar yapan araştırmacılardan bir kısmı, İbni Haldun'un

sosyolojik açıklamalarında ekonomik karakterli öğelere öncelik verdiğini, insan gruplarını üretim

tarzlarına göre sınıfladığını ileri sürerek, İbni Haldun'u tarihi materyalizmin öncüsü olarak

değerlendirmişlerdir. Ayrıca bkz. Arslan. a.g.e, s. 102. 103

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s. 395. 104

Arslan. a.g.e, s. 98.

Page 68: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

62

ölçütü, yani bedevilikten hadariliğe geçiş, ekonomik unsurlarla belirlenmiştir. Üretim

biçim ve araçlarının değişmesiyle birlikte artan üretim miktarı, bir toplumun ilerleme

ölçütü olarak öne sürülmüştür.

İbni Haldun Mukaddime adlı eserinin bir bölümünde 'hadari toplumun ilerlemesi'

ifadesini kullanarak, bununla ekonomiye dayalı toplumsal bir refahın gelişmesini

kastettiğini görmekteyiz.105

Bu anlamda İbni Haldun'un günümüzde kullanılan

ilerleme (progress) kavramının bilincinde olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Çünkü

benzer şekilde günümüzde de 'progress' terimi ekonomik kalkınmaya dayalı olarak

bir toplumsal ilerlemenin olduğu ya da olacağı fikri çerçevesinde çok sık kullanılır

hale gelmiştir.

Öte yandan, bu çerçeveden bakıldığında İbni Haldun'un toplumsal alanda kullandığı

ilerleme fikrinin, Ortaçağ Hristiyan Dünyasında kullanılan profectus'tan farklı olarak,

Modern dönemde kullanılan 'progressus' terimine daha yakın olduğunu

söyleyebiliriz. Hatta İbni Haldun'un bu türden ekonomik temelli bir toplumsal

ilerleme anlayışının benzer kullanımına XVIII. yüzyıl Aydınlanma düşünürü Anne

Robert Jacques Turgot'un 1766 yılında kaleme aldığı "Reflections on the Formation

and Distribution of Wealth" (Zenginliğin Oluşumu ve Dağılımı Üzerine Düşünceler)

başlıklı makalesinde rastlamaktayız. Turgot bu eserinde tıpkı İbni Haldun gibi

insanlığın çeşitli toplumsal aşamalardan geçtiğini ve bu geçişleri ilerleme olarak

belirleyen temel öğenin de ekonomik unsurlar olduğunu işaret etmektedir.106

105

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt II, s. 723. 106

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.184-185.

Page 69: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

63

Uzun Zaman Ölçeğinde İlerlemeden Döngüselliğe

İbni Haldun felsefesinde toplumsal ilerleme kısa zaman ölçeğinde hedef olarak

belirtilen hadari topluma ulaşılması ile neticelenmişti. Fakat bu sürece uzun zaman

ölçeğinde bakıldığında toplumsal değişimin hadari umran ile sonlanmadığını aksine,

devam ettiğini görmekteyiz.

İbni Haldun Mukaddime adlı yapıtında toplum ve birey arasında bir analoji kurarak,

toplumların da tıpkı bireyler gibi doğduğu, büyüdüğü ve öldüğü sonucuna

varmıştır.107

Bu anlamda her toplumu bekleyen son yok oluş olduğu için hadari

umranda sonuç itibariyle yok olacaktır.

Hadari toplumun çöküşü 'ilerleme' kavramına pejoratif (olumsuzlayıcı) bir anlam

yüklemektedir. Kısa zaman ölçeğinde bedevi umran için hadari umran ulaşılması

gereken ideal bir toplum örneğiydi. Oysa uzun zaman ölçeğinde bu hedef (umran

toplumu) olumsuz bir duruma dönüşmektedir. Bu anlamda kullanılan ilerlemenin de

'profectus' ve 'progressus'tan farklı olarak, 'prokope' ye daha yakın olduğu

söylenebilir. Çünkü 'profectus' ve 'progressus' gelecekte ulaşılması gereken hedefin

daima iyi ve olumlu olduğunu vurgular, oysa, prokope'deki hedef bazen iyi olduğu

gibi bazen de kötü olabiliyor. Bunun temel sebebi ise 'profectus' ve 'progressus'

doğrusal bir düzlemde değerlendirilmesine karşın 'prokope' döngüsel bir eksende ele

alınmıştır.

İbni Haldun'da 'prokope' teriminin anlam içeriğine uygun olarak, her toplumun

evrimine sıfırdan başladığını yani bedevi umran gelişimini tamamlayıp yerini hadari

umrana bıraktığını, hadari umran da en mükemmel gelişimini tamamlayıp sona

107

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s. 393.

Page 70: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

64

erdiğinde yerini tekrar bedevi umrana bıraktığını beyan etmektedir. Bu bağlamda

tarihsel süreç toplumların hep başladıkları yere dönen bir daireselliği

göstermektedir.108

Bu ifadelerden İbni Haldun'un uzun zaman ölçeğinde benimsediği döngüsel toplum

anlayışının biçimsel anlamının, Antik Yunan düşüncesinde kullanılan 'prokope'

terimi ile benzerlik gösterdiği söylenebilir. Daha önce değinildiği üzere Antik

düşünürler için devlet ve toplum sürekli kendini yenileyen bir döngü içerisindeydi.

Bu döngü de 'prokope' terimi ile ifade edilmekteydi.

Bu noktada İbni Haldun'un 'prokope' kavramına dayalı olarak, bir tarih ve toplum

anlayışı geliştirdiği iddiası ile sürülebilir. Bu iddianın geçerliliğini doğru bir şekilde

tespit edebilmek için öncelikle İbni Haldun'un doğrudan Antik Yunan düşüncesinden

etkilenip-etkilenmediğini bilmemiz gerekir.

İbni Haldun Mukaddime adlı eserinde açıkça Yunani ilimlerin Arap literatüründe

olduğunu ve bunlara da vakıf olduğunu bildirmektedir.

Bize sadece tek bir milletin ilmi vasıl olmuştur. Bunlar da

Yunanlılardır. Bilhassa bizzat halife Memun''un teşebbüsü ile

Yunan ilimleri Arapçaya tercüme edilmiştir. Tercümanların çok

oluşu ve bu hususta cömertçe para harcanması Memun'un bu işte

muvaffak olmasını temin etmiştir. Bundan dolayı biz Yunan

ilimlerinden başkasına vakıf olmuş değiliz.109

108

Arslan, a.g.e, s.134. 109

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s. 205.

Page 71: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

65

Bu ifadelerin yanında yine İbni Haldun'un kendi ağzından Aristoteles'in Politika adlı

eserinden haberdar olduğunu hatta bu eserde devlet ve toplum ile ilgili döngüsel bir

şema verildiği bilgisine vakıf olduğunu öğrenmekteyiz.110

Bu verilere dayanarak İbni Haldun'un uzun zaman ölçeğinde ilerleme kavramını ya

da ilerleme fikrini Antik dönemde kullanılan 'prokope' terimi ile benzer anlamda

kullandığını söyleyebiliriz. İbni Haldun da tıpkı Antik Yunanlılar gibi bir toplumun

kendi içinde sürekli bir gelişme sürecini gerçekleştirebileceğini ve birbirlerinden ayrı

yerlerde ve zamanlarda ortaya çıkan uygarlıkların birbirlerini daha ileriye götürüp

genel bir insanlık evrimini sağlayabileceklerine inanmamaktadır.111

Diğer bir

ifadeyle, İbni Haldun felsefesinde uzun zaman ölçeğinde farklı toplumların

birbirlerini hazırlaması ve daha ileriye götürme düşüncesi görülmemektedir.

1-2-3- Modern Dönemde ‘İlerleme’ (Progressus) Kavramı: Bilimin Bir Kavramı

Olarak 'Progressus'

Modern dönemde ‘ilerleme’ kavramı Ortaçağ anlayışından farklı olarak doğaya112

ilişkin bilginin elde edilmesi ile kavramsallaştırılmıştır. Bu dönemde dinsel

bağlamda bir ilerlemeye işaret eden ‘profectus’ kavramı yerine, doğaya ilişkin

bilginin ilerlemesi anlamına gelen ‘progressus’ terimi kullanılmıştır. 113

Bu süreçte

doğaya ilişkin bir bilgi elde edilmesini sağlayan güdü ise doğaya egemen olma

110

İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s. 206-207. 111

Arslan, a.g.e, s.132. 112

Bu dönemde ‘doğa’ kavramından anlaşılan dış dünyadaki tek tek nesnelerdir. Örneğin: güneş, ay,

yıldızlar, dağlar, ağaçlar, deniz, toprak ve insanlar doğa kapsamında ele alınan tek tek nesnelerdir.

Ayrıca bkz: F. Bacon, Novum Organum, s.119. 113

Koselleck, a.g.e, s. 49.

Page 72: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

66

isteğidir. Dolayısıyla progressus’u karakterize eden temel düşüncenin, doğayı kontrol

altına alma ve egemen olma isteğinin olduğunu söyleyebiliriz.114

Modern dönem115

, modern sıfatına uygun olarak birçok yeniliği içinde

barındırmaktadır. Bu yeniliklerden en dikkat çekici olanı kuşkusuz doğaya yönelik

bir bakış açısının değişmesidir. Ortaçağ düşüncesine göre ‘doğa’ değer bakımından

aşağı bir konumda görüldüğü için araştırılması ve keşfedilmesi gereken bir yer olarak

görülmemekteydi. Oysa modern dönemde ‘doğa’ araştırılması ve keşfedilmesi

gereken bir yer konumuna yükselmişti.116

Modern dönemde doğaya yönelik bu bakış açısının değişmesinde şüphesiz

nominalizm (adcılık) akımının etkisi büyük olmuştur. Bu akım, Ortaçağ düşüncesini

baştan aşağı meşgul eden tümeller probleminde haklı olanın nominalistler olduğunu

işaret ederek, doğaya yönelik bir eğilimin oluşmasında etkili olmuştur.

Nominalistlere göre gerçekten var olan ‘şu’ diye gösterdiğimiz tek tek nesnelerdir,

bunun dışındaki tümel dediğimiz genel kavramlar birer sesten ibarettir.117

Nominalistler tarafından Ortaçağ sonlarına doğru ortaya atılan bu görüşler Rönesans

başlarında doğaya yönelik ilgi ve merakı arttırarak, zamanla doğaya egemen olma

isteğini doğurmuştur. Fakat Rönesans natüralizmine göre doğa içinde birtakım

gizemli güçleri barındırdığı için, insan aklının doğayı kavrayamayacağı inancı

114

F. S. Marvin, “Idea of Progress”, Progress and Hıstory, Oxford University Press, England, 1919,

s. 9. 115

Modern dönemin zamansal aralığı hususunda düşünürler tarafından birçok argüman ileri

sürülmüşse de tam bir konsensüs’ün sağlandığı söylenemez. Dolayısıyla biz konumuz gereği bu

tartışmalara girmeyerek, Modern Dönem ifadesiyle Batı Avrupa’daki XVI. ve XVII. yüzyıllar arası

gelişmeleri dikkate alacağız. 116

Koselleck, a.g.e, s. 50. 117

Gökberk, Felsefe Tarihi, s.197.

Page 73: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

67

yaygındı. Dolayısıyla Rönesans başlarında doğaya egemen olmanın araçları olarak

‘büyü’ ve ‘sihir’ gibi irrasyonel unsurlar benimsenmişti.118

Rönesans sonlarına doğru bu anlayış terk edilerek doğanın bilimsel bir yöntemle

araştırılabileceği düşüncesi benimsenmiştir. Bu çerçevede modern düşünürlerin

Rönesans ‘büyü’ ve ‘sihir’ geleneğinden önemli bir fikir aldıkları göze çarpmaktadır:

“Bilgi sadece gerçeğin seyredilmesi değil, doğa üzerinde egemenlik kurma, doğayı

insanın isteklerine uygun hale getirme çabasıdır.”119

Bu durumda progressus’u

oluşturan temel fikrin de Rönesans ‘büyü’ ve ‘sihir’ geleneğinden çıktığını

söyleyebiliriz. Çünkü daha önce değinildiği üzere progressus’u karakterize eden

temel düşünce, doğayı kontrol altına alma ve egemen olma isteğiydi.

Francis Bacon

Doğaya egemen olma hususunda büyü ve sihir yöntemlerinden sıyrılıp, doğanın

bilgisinin bilimsel bir yöntemle elde edilmesi gerektiğini öne süren düşünürlerden

birisi F. Bacon’dır. (1561-1626). Bacon çağının teknik buluşlarını öne sürerek

doğanın büyü ve sihir yöntemleri ile değil de ancak bilimsel bir yöntem ile

kavranabileceğini savlamıştır. Onun deyimiyle "doğa sadece doğanın kurallarına

uyularak kontrol altına alınabilir."120

Bacon, doğayı bilimsel bir yöntemle incelemenin 'sihir' ve 'büyü' gibi yöntemlerden

daha üstün olduğunu gerekçelendirmek adına döneminde gerçekleşen üç önemli

118

Alexandre Koyre, Yeniçağ Biliminin Doğuşu, Çev: Kurtuluş Dinçer, Ara Yayınları, İstanbul, 1989,

s. 38-39. 119

Paolo Rossi, Gemi Batıyor, Seyreden Yok. İlerleme Fikri, Çev: Durdu Kundakçı, Dost Kitabevi,

Ankara, 2002, s. 44. 120

F. Bacon, Novum Organum, Çev: Sema Önal, Say Yayınları, Ankara, 2012, s. 120.

Page 74: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

68

buluşa; 'matbaa', 'pusula' ve 'baruta' işaret eder. Bacon'a göre söz konusu buluşlar

dünyanın çehresini değiştirdiği gibi, moderns'lerin (yenilerin) ancients'lardan

(eskilerden) daha üstün ve daha ilerde olduğunu göstermektedir.121

Matbaanın

bulunuşu ile kitap, varlıklı kimselerin sahip olabileceği bir şey olmaktan çıkmış,

insanlara yepyeni bir dünyanın kapılarını açmıştır. Böylece insanlar bilinen dünyaya

ilişkin ayrıntılı bilgiler edinme olanağına kavuşmuştur. Pusula ise gemiciliğin

gelişmesine ve dolayısıyla coğrafi keşiflerin daha rahat yapılabilmesine olanak

sağlamıştır. Barutun keşfi ise savaş teknolojilerinde büyük değişime neden olmuş,

sonuçta mevcut siyasi yapıların değişmesine neden olmuştur.

Bacon bu gelişmeleri göz önünde bulundurarak doğaya egemen olma hususunda

doğanın bilgisinin elde edilmesi gerektiğini ve böylelikle de bir 'progressus'

gerçekleşeceğine inanmaktadır. Peki, doğanın bilgisi nasıl elde edilecektir?

Bacon'ın Novum Organum adlı eserinin kapağında bilgi gemisinin Herakles

sütunlarını aşarak serüvene atıldığı okyanusu gösteren bir resim vardır. Bu resmin

işaret ettiği anlam, bilgi ve bilimlerin ilerleyeceği ve buna bağlı olarak insanlığın da

ilerleyeceği düşüncesidir.122

Bacon bu maksatla öncelikle yaşadığı dönemde egemen

olan bilimsel yöntemi eleştirerek yola koyulmaktadır. Ona göre dönemi itibariyle

geçerli olan Aristotelesçi kıyas yöntemi doğaya ilişkin yeni bir bilgi vermek yerine

sadece bilineni tanıtlamaya yaramaktadır.123

Bu durumda Baconcu anlamda

geleneksel düşüncenin benimsemiş olduğu kıyas yöntemine bağlı kalarak

progressus'un gerçekleşmeyeceği açıktır. Bu nedenle Bacon'a göre progressus'u

gerçekleştirecek yeni bir yöntem gerekmektedir.

121

Bacon, Novum Organum, s. 198. 122

Bacon, Novum Organum, s. 172, Rossi, a.g.e, s.21. 123

Bacon, Novum Organum, s. 121.

Page 75: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

69

Bacon'a göre doğaya ilişkin yeni bilgiler elde edinmek için yeni bir yöntem

gereklidir. Ona göre bu yeni yöntem gerçek tümevarımdır. Gerçek tümevarım

duyulardan ve tikellerden başlayarak en genel aksiyomlara kadar derece derece

kesintisiz bir şekilde ilerler.124

Diğer bir ifadeyle, tümevarım tek tek tikellerden yola

çıkarak doğa yasalarına ulaşan bir yöntemdir.

Bacon'un söz konusu yöntemini karakterize eden temel varsayım, bütün tikel

nesnelerin bir doğa yasasına bağlı olduğudur. Onun "doğa sadece doğanın

kurallarına uyularak kontrol altına alınabilir."125

ifadesi içkin bir biçimde doğanın

yasalarını içinde barındırdığını işaret etmektedir. O halde doğaya egemen olmak için

tikel nesnelerdeki ortak formları keşfedip genel yasalara ulaşmak bilimin hedefi

olmalıdır. Çünkü ancak bu şekilde doğa hakkında sağlam ve güvenilir bilgiler elde

edip progressus'u gerçekleştirebiliriz.

Bacon'un öne sürmüş olduğu bu bilim imgesinin 'progressus' kavramının

oluşmasında belirleyici unsur olduğunu söyleyebiliriz. Bu bilim imgesi doğada bir

takım yasaların olduğunu ve bu yasalara bilimsel yöntemle ulaşılabileceğini işaret

eder. Bu durumda söz konusu yöntemi kullanan bilim adamları doğanın sırlarına

nüfuz ederek zamanla var olan bilgilere yenilerini ekleyeceklerdir. Her bilgi eklemesi

de bizi doğaya egemen olma hususunda biraz daha ilerletecektir.

Bacon'un progressusa yüklemiş olduğu bu anlam modernite boyunca kavramın içkin

anlamı olarak kabul edilmiştir. Fakat 'progressus' bu anlam temelinde 'profectus'

kavramından farklı olduğu gibi benzer yönleri de içermektedir.

124

Bacon, Novum Organum, s. 123. 125

Bacon, Novum Organum, s. 120.

Page 76: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

70

Öncelikle iki kavram arasındaki farklılığın içerik bakımından olduğu hemen göze

çarpmaktadır. Ortaçağda 'profectus' din veya teolojik bir çerçevede ele alınmasına

karşın, modern dönemde ‘progressus’ doğaya ilişkin bilgi ve yasalar çerçevesinde

değerlendirilmiştir.

Öte yandan iki kavram arasındaki benzerliği de biçimsel anlamda görmek

mümkündür. Gerek ‘profectus’ gerekse ‘progressus’ kavramları bir hedef (goal)

bağlamında çizgisel bir süreci ima etmektedir. Fakat burada hedef noktaları farklıdır.

Ortaçağ'da çizgisel süreçteki hedef dünyevi zamanın sonu olmasına karşın, modern

dönemde bu son nokta (doğaya egemen olmak adıyla) açık bir geleceğe

dönüştürülmüştür.126

Ayrıca hedefler farklı olduğu için doğal olarak ilerlemeleri gösteren ölçütler de

farklılık gösterecektir. Ortaçağ'da herhangi bir şeyin ilerlemesini gösteren ölçüt iman

ve kutsal güçler olmasına karşın, modern dönemde bu ölçüt doğaya ilişkin elde

edilen bilimsel bilgi miktarı ve buna bağlı olarak keşfedilen doğa yasaları

olmaktadır.

Galilei Galileo

Daha önce değinildiği üzere, Bacon, progressus'un gerçekleşmesi için doğaya ilişkin

yeni bilgiler edinmek gerektiğini ve bu türden bilgileri elde etmek için de güvenilir

bir yönteme ihtiyaç olduğunu belirtmişti. Bacon doğaya egemen olma isteğiyle yeni

bir bilimsel yöntem ileri sürerek, progressus'un bu yönteme bağlı olarak

126

Koselleck, a.g.e, s. 49.

Page 77: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

71

gerçekleşeceğini ileri sürmüştü. Aynı maksadı farklı bir yöntemle gerçekleştirmek

isteyen düşünürlerden birisi de Galilei Galileo'dur (1564- 1642).

Galileo doğrudan 'progressus' kavramı üzerine açıklamalarda bulunmamış olsa da

öne sürdüğü yeni bilimsel yöntem anlayışı ile progressus'un nasıl gerçekleşmesi

gerektiğine ilişkin önemli katkılar sunmuştur.

Galileo'da tıpkı Bacon gibi geleneksel düşüncenin savunduğu Aristo yöntemini

yadsıyarak, yeni bir yöntemin gerekliliğini vurgular. Fakat Galileo Bacon'dan farklı

olarak yeni bir yöntem tasarısı öne sürmekle kalmayıp, gerçekten yeni bilgilere

ulaştıran bir yöntem ileri sürmüştür. Bu yöntemin özelliği deney ile matematiksel

düşünceyi birleştirmiş olmasıdır.127

Diğer bir deyişle, bu yöntem doğaya

matematiksel bir bakışın ürünüydü.128

Bu nedenle matematiksel-fizik yöntemi olarak

da adlandırılan bu yöntem ilerleyen süreçlerde bilimsel araştırmanın paradigması

konumuna gelecektir.

Galileo'da tıpkı Bacon gibi doğanın bir takım yasaları içinde barındırdığını düşünür.

Fakat Galileo, Bacon'dan farklı olarak doğadaki yasaların, tikel nesneleri kapsayan

tümel formlar değil de, matematiksel bir yapıda olduğunu ileri sürer. Ona göre 'doğa'

matematiksel harf ve sembollerle yazılı büyük bir kitap gibidir.129

Dolayısıyla ancak

bu dili öğrenebilirsek progressus'un gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz.

Öte yandan belirtmek gerekir ki, doğanın matematiksel bir yapıda olduğu

düşüncesinin ilk örneklerini Galileo'dan önce Kopernik (1473-1543) ve Kepler'in

(1571-1630) çalışmalarında görmek mümkündür. Her iki düşünür de Antikçağ'ın

127

James MacLachlan, Galileo Galilei: İlk Fizikçi, Çev: İnci Kalınyazgan, Tübitak Yayınları,

Ankara, 2008, s.3. 128

Koyre, Yeniçağ Biliminin Doğuşu, s. 47. 129

Koyre, Yeniçağ Biliminin Doğuşu, s.156.

Page 78: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

72

matematiksel yaklaşımlarla karakterize olan Pythagorasçı geleneğinden oldukça

etkilenmiştir. Kopernik, "kendini Pythagorasçılığa adamış biri olarak, olaylardaki

matematiksel uyumları bulmaya çalışıyordu, çünkü bunların gerçekten var

olduklarına inanıyor ve oluşturduğu güneş merkezli sistemin hesaplanmasını

sağlayan bir araçtan çok daha fazlası olduğunu düşünüyordu.130

Benzer şekilde

Kepler de Pythagorasçı yönlendirme ile Tanrı'nın güneş sistemini matematiksel bir

düzene göre yarattığına inanarak, gezegenlerin güneşe olan uzaklıklarını

matematiksel oranlarla ilişkilendirmeye çalışmıştır.131

Kepler'in Yeni Astronomi

(Nova Astronomia, 1609) ve Dünyanın Uyumu (Harmonia Mundi, 1619) adlı eserleri

onun gökyüzüne ve doğaya matematiksel olarak yaklaşımını gösteren temel

eserleridir.

Doğaya matematiksel yaklaşım bağlamında Galileo’nun da Kopernik ve Kepler'in

izinden gitmiş olduğunu görmekteyiz. Fakat Galileo'nun seleflerinden farklı olarak

matematiksel yöntemi daha dizgesel olarak ele aldığını söyleyebiliriz.

Galileo'nun geliştirmiş olduğu bu matematiksel-fizik yöntemi 'progressus' açısından

iki ayrı önem arz etmektedir.

1) Galileo doğaya egemen olma hususunda, doğanın yapısının ne olduğu ve doğanın

bilgisinin nasıl elde edileceğine ilişkin belirlenimlerde bulunarak, bir anlamda

progressus'un yöntemini açığa çıkartmıştır.

2) Matematiksel-fizik yönteminin elde ettiği başarılar zihinden türetilen birtakım

kavramlarla doğanın yasalarına ulaşılabileceğini göstermişti. Bu düşünce de sonraki

130

John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş, Çev: Elif Böke, Dost Kitabevi, Ankara, 2008, s.

57. 131

Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş, s. 60.

Page 79: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

73

yüzyıllarda (özellikle XVII. ve XVIII. yüzyıllarda) şu düşüncenin oluşmasını

sağlamıştı: Doğa-akıl/nesne-zihin arasında doğrudan bir uyum bulunmaktadır. Buna

göre akla dayanarak doğa kapsamında bulunan her şeyin keşfedilebileceği ve

dolayısıyla da progressus’un gerçekleşebileceği düşüncesi ortaya çıkmıştı. İlerleyen

süreçlerde görüleceği üzere Aydınlanma düşünürleri bu akıl-doğa özdeşliğinden yola

çıkarak progressus'un kapsam alanını daha da genişletecektir.

Rene Descartes

Amerikalı bilim tarihçisi R.S.Westfall'a göre, XVII. yüzyıl bilimsel devriminin

gerçekleşmesinde iki temel görüş egemendi: Bunlardan birincisi, doğaya

matematiksel bir anlayışla bakan Pythagorasçı ve Platoncu gelenek, ikincisi ise

doğayı muazzam bir makina olarak kabul eden mekanikçi felsefedir. Westfall'a göre

bilimsel devrimin tam olarak gerçekleşmesi için bu iki görüş arasındaki zıtlıkların

ortadan kaldırılıp uyumlu bir hale getirilmesi gerekmekteydi.132

İşte bu iki görüşü uyumlu ve dizgesel bir biçimde ortaya koyan düşünürlerden birisi

R. Descartes (1596-1650) olmuştur. Aynı zamanda modern felsefenin kurucusu

olarak da kabul edilen Descartes kendi döneminde gelişen doğa bilimlerini büyük bir

hayranlıkla karşılayarak, çalışmalarını özellikle söz konusu bilimlerin gereksinim

duyduğu yöntem ve temel ilkeleri araştırmaya yöneltmiştir.

Descartes, öncelikle bu işe yeni bir yöntem ile başlamayı düşünmektedir. Ona göre

bu yeni yöntemle birlikte hem doğa bilimleri hem de diğer bilimler bir ilerleme

132

R.S.Westfall, Modern Bilimin Doğuşu, Çev: İsmail Hakkı Duru, Verso Yayınları, Ankara, 1997, s.

vıı-vııı.

Page 80: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

74

sağlayacaktır.133

Diğer bir deyişle bu yöntem hem doğa bilimlerindeki ilerlemeleri

(progressus) sağlayacak, hem de dönem itibariyle bilinen diğer bilimlerdeki

ilerlemeleri sağlayacaktır.

Bu maksatla Descartes da Bacon ve Galileo gibi geleneksel yöntemin eksikliklerine

dikkat çekerek, yeni bir yöntemin gerekliliğini belirtir. Bu yeni yöntem özünde

matematiksel yöntemdir. Descartes'ın iyi bir matematikçi olması ve kesin bilgiyi

araması onun bilgi modeli olarak matematiği seçmesinde etkili olmuştur.

Kanıtlarının kesinlik ve apaçıklığı dolayısıyla, her şeyden çok

matematikten zevk alıyordum; ama hakiki kullanılışını pek iyi

görmüyordum, ancak mekanik sanatlara yaradığını düşünerek, bu

kadar sarsılmaz ve sağlam temeller üzerine daha yüksek bir yapı

kurulmamış olmasına şaşıyordum.134

Bu ifadelerden Descartes’ın matematiği bilgi modeli olarak benimsemesinde,

matematiksel ifadelerin sağlam ve güvenilir olması ve böylelikle kesinliği verdiği

düşüncesinin etkili olduğu söylenebilir. Fakat burada Descartes açısından

matematiğin sağlam ve güvenilir bir yapıda olduğunu gösteren bilim tarihi verilerinin

daha ikna edici olduğu söylemek daha doğru olacaktır.

Daha önce de değinildiği üzere yeni doğa bilimlerinin benimsediği temel ilkelerden

birisi doğanın matematiksel yapıda olduğu inancıydı. Bu çerçevede Kopernik, Kepler

ve Galileo gibi bilim adamları matematiksel yöntemi doğaya uyarlayarak, doğa

hakkında güvenilir ve sağlam bilgiler elde etmişti. Bu sonuçlar Descartes için

133

Burry, The Idea of Progress, s. 67. 134

Descartes, Metot Üzerine Konuşma, Çev: K. Sahir Sel, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1994, s.12.

Page 81: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

75

matematiğin tartışılmaz olduğunu ve onun bir yöntem olarak kullanıldığında bütün

bilimler arasında bir ölçüt birliği sağlayabileceği inancını doğurmuştur.135

Descartes matematiğin içinde barındırdığı 'analiz' ve 'sentez' kurallarını örnek alarak

özgün bir yöntem öne sürmüştür. Buna göre 'şüphe' ile başlayarak açık ve seçik

olduğuna inanılan temel bir ilke bulunacak ve daha sonra bu ilke üzerinde bir

birleştirme (sentez) yapılacak.

Descartes'ın bu yeni yönteminin uygulamasından ortaya çıkan iki sonuç, 'modern

bilim' ve 'progressus' açısından ayrı bir önem göstermektedir. Çünkü bu sonuçlar

yeni doğa bilimlerinin gereksinim duyduğu temel ilkeleri sağlamaktadırlar. Bu

sonuçlardan birincisi zihin (cogito) - doğa ayrımı (ben ve dış dünya), ikincisi ise dış

dünyanın mekanik yasalara tabi olduğu ve böylelikle doğa yasalarının değişmez

olduğu argümanıdır.

Descartes'ın cogito'su 'özneyi' ilk hakikat, 'Tanrı'nın varlığını' ikinci hakikat, 'dış

dünyanın varlığını' ise üçüncü hakikat olarak belirtmişti.136

Birbirlerini mantıksal

olarak gerektiren bu hakikatler daha sonra kendi içlerinde de bir ayrımlaşmaya

gidecektir. Buna göre 'özne' bir yanda özniteliği düşünme (res cogitans) olan insan

zihni, diğer yanda ise özniteliği yer kaplama (res extensa) olan insan bedeni olmak

üzere birbirlerine indirgenemeyen iki ayrı kategoriye ayrılacaktır. Descartesçı

düşüncede zihin ve beden arasındaki ayrımın öznitelik açısından yapıldığı dikkate

alındığında, zihin ve doğa (dış dünya) arasında da bir ayrım yapılması gerektiği

ortaya çıkmaktadır. Descartes'a göre doğadaki (dış dünyadaki) nesnelerin

135

Tulin Bumin, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, YKY, İstanbul, 1996, s. 40.

136 Westfall, Modern Bilimin Doğuşu, s.36.

Page 82: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

76

öznitelikleri yer kaplamaydı (res extensa). Bu durumda özniteliği düşünme (res

cogitans) olan zihin ile özniteliği yer kaplama (res extensa) olan doğa arasında bir

ayrımın ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Descartes'ın dizgesel düşüncesinden zorunlu olarak çıkan bu zihin-nesne (doğa)

dikotomisi, bilen-bilinen ilişkisine dikkat çekerek yeni doğa bilimlerinin

epistemolojik temellerini oluşturmuştur. Buna göre bilim adamları doğanın bilgisini

elde etmeden önce, doğanın kendilerinden ayrık olduğunu Descartes'ın yöntemi

sayesinde kavrayacaklardır.

Ayrıca bu saptama ile progressus'un epistemolojik temellerinin de inşa edildiğini

söyleyebiliriz. 'Progressus' doğaya egemen olma maksadıyla, doğa bilgisinin elde

edilmesine dayanmaktaydı. Diğer bir deyişle 'progressus' öznenin nesne üzerinde

egemenlik kurma isteğine dayanarak, nesne bilgisinin elde edilmesini gerektiriyordu.

Dolayısıyla bu istek ve gerekleri yerine getirmeden önce, epistemolojik anlamda

bilen (özne) ve bilinen (nesne) ayrımının belirlenmesi daha öncelikli görünmektedir.

İngiliz tarihçi Burry'e göre Descartes'ın 'progressus' kavramı için yapmış olduğu en

önemli katkı, doğa yasalarının değişmeyen bir karaktere sahip olduğunu

göstermesidir.137

Bilindiği üzere 'progressus' doğaya egemen olma maksadıyla,

doğanın bilgisinin elde edilmesi ile kendini karakterize etmişti. Bu durumda doğaya

ilişkin bilgilerin değişmez bir nitelikte olduğunu savlamak progressus'a meşru

temeller sağlayacaktır.

Descartes doğanın değişmeyen bir yapıda olduğu savını doğanın mekanik bir yapıda

olduğu argümanıyla temellendirecektir. Rönesans natüralizmine göre doğa içinde

137

Burry, The Idea of Progress, s. 66.

Page 83: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

77

birtakım gizemli güçleri barındırdığı için, insan aklının doğayı kavrayamayacağı

inancı yaygındı. Oysa Descartes, aklın doğa dahil birçok şeyi kavrayabileceğini ileri

sürerek, bu temel üzerine mekanik felsefeyi inşa etmiştir.138

Rönesans natüralizmine bir tepki olarak ortaya çıkan mekanik doğa tasarımın ilk

belirtilerini Galileo ve Kepler'in eserlerinde görmemize rağmen, bu anlayışı bir dizge

içerisinde sunması nedeniyle en büyük katkının Descartes tarafından yapılmış

olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.139

Descartes felsefe anlayışı gereği dış dünyadaki cisimlerin öz niteliğini 'yayılım' ya da

'uzam' olarak belirlemişti.140

Bu belirlenim ise onu doğrudan mekanik doğa

anlayışına götürmüştür. Ona göre doğada boşluk diye bir şey olmayacağına göre

bütün hareketler ancak bir yer değiştirme sonucunda oluşacaktır.141

Doğanın

mekanik bir yapıda olması, cisimlerin ve hareketlerin belirli bir düzende yani bir

neden-sonuç ilişkisine göre gerçekleşeceğini işaret etmektedir. Bir anlamda mekanist

doğa tasarımı bizlere doğanın değişmeyen ve düzenli ilkelere sahip olduğu

düşüncesini vermektedir. Buna göre doğaya içkin olan yasaların keşfedilmesiyle

birlikte bütün cisimlerin hareketleri önceden öngörülebilecektir.

Isaac Newton

Modern Dönemde doğaya ilişkin bilginin elde edilmesi ile şekillenen 'progressus'

öncelikle doğanın nasıl bir yapıda olduğu ve daha sonra bu yapıya hangi

138

Westfall, Modern Bilimin Doğuşu, s. 34. 139

Westfall, Modern Bilimin Doğuşu, s. 34. 140

Descartes, Felsefenin İlkeleri, Çev: Mesut Akın, Say Yayınları, İstanbul, 2002, s. 105. 141

Descartes, Felsefenin İlkeleri, s. 114-115.

Page 84: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

78

metodolojinin daha uygun olup olmayacağı sorunlarını beraberinde getirmişti. Bu

hususta Kopernik, Kepler, Galileo, Bacon ve Descartes gibi düşünürler gerek

metodolojik gerekse doğa felsefesi açısından bir takım katkılar sunmuşlardı. Dağınık

halde yapılmış olan bu katkıları sentez yaparak bir dizge içerisinde sunan düşünür

Isaac Newton (1642-1727) olmuştur.142

Newton, mekanik doğa tasarımının matematiksel formülasyonunu yaparak,

Kopernik, Kepler, Galileo, Bacon ve Descartes'ın çalışmalarının büyük sentezini

yaptı.143

Newton bir yandan mekanistik doğa anlayışını en olgun ve en kapsamlı

hale getirdi, diğer yandan ise matematik ve deneysel yöntemi daha da geliştirerek

analiz-sentez (tümevarım-tümdengelimsel) adında daha gelişmiş bir yöntem öne

sürdü.

Newton'a göre doğa matematiksel niteliklere sahip bölünemez küçük parçacıklardan

oluşmuştur. Doğadaki her şey ve her türlü değişim bu küçük parçacıkların birleşmesi

ve dağılması ile oluşmuştur.144

Newton bu ifadeleriyle Descartes'ın mekanistik doğa

anlayışını sürdürdüğünü görmekteyiz. Fakat Newton bu noktadan sonra Descartes'ı

aşacak bir şekilde mekanist anlayışın hem yeryüzünde hem de gökyüzünde geçerli

olduğunu ileri sürerek, bu tasarımın bütün evrene içkin olduğunu belirtmiştir. Buna

göre yeryüzünde bulunan mekanist-determinist ilkeler gökyüzünde de geçerli

olacaktır.

142

Herbert Butterfield, "Newton ve Evreni", çev. Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, Remzi Kitabevi,

İstanbul, 2011, s. 201. 143

Nevzat Can, "Mekanistik Doğa Anlayışı ya da Hakikatin Bilgisinden Fenomenler Bilimine",

Kaygı Dergisi, Uludağ Üniversitesi Yayınları, sayı: 13, Bursa, 2009, s. 108. 144

Hüseyin Gazi Topdemir, "Newton ve Bilimsel Devrimler", Bilim ve Teknik Dergisi, Ankara, 2010,

s. 87.

Page 85: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

79

Newton'un öne sürmüş olduğu evrensel çekim teorisi onun yeryüzü ile gökyüzünün

benzer ilkelere göre işlediği inancına yol açmıştır. Bu teoriye göre yeryüzündeki

serbest düşmeyi ve gökyüzündeki gezegenlerin elips yörünge çizmesini sağlayan

kuvvet gravitasyondur (kütle çekim kuvvetidir).145

Diğer bir deyişle, evrendeki

bütün cisimleri konumlarında tutan güç benzer ilkedir. Bu durumda Newton

açısından evrenin her yerinde mekanistik ilkelerin geçerli olduğunu söylemek yanlış

olmayacaktır.

Newton'un oluşturduğu bu sistemde evren kurulu bir saati andırmaktadır. Tanrı'nın

bir kez kurmasıyla işlemeye başlayan bu makine tam bir düzen içindedir.146

Evrenin

bütününü kapsayan bu düzen tamamıyla determinizm (neden-sonuç) ilkesine

bağlıdır. Buna göre evrende olan biten her şey kesin bir nedene sahiptir ve kesin bir

etkiyi meydana getirmektedir.147

O halde doğaya ilişkin bir bilgi elde etmek için ya

da progressus’un gerçekleşmesi için yapılması gereken nedenleri açığa çıkaran

yasaları keşfetmek olacaktır. Bu yasalar da bilimsel bir yöntemle keşfedilecektir.

Newton'a göre, matematiksel nitelikteki doğayı ancak matematiksel kuramlarla

betimleyebiliriz. Diğer bir deyişle, progressus'un gerçekleşmesi için matemetiksel bir

dil kullanmak gerekir. Bunun için de üç aşamalı bir yöntem önermiştir: 1) Analiz

(gözlem), 2) Sentez (deney), 3) Aksiyomatikleştirme (kuramsallaştırma)

Bu çerçevede ilk önce doğanın ölçülebilir yönleri (birincil nitelikleri; şekil, sayı,

ölçü, vb.) gözlenecek, daha sonra bu ölçülebilen özelikleri açıklayacak varsayımlar

oluşturulacak ve son olarak da bu varsayımlar matematiksel bir dil ile ifade edilmeye

çalışılacaktır. (Diğer bir deyişle, bu varsayımlar deney ve gözlemle doğrulanmaya

145

Cemal Yıldırım, Bilimin Öncüleri, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2010, s.118. 146

Herbert Butterfield, "Newton ve Evreni", s. 205. 147

Can, "Mekanistik Doğa Anlayışı ya da Hakikatin Bilgisinden Fenomenler Bilimine", s. 108.

Page 86: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

80

çalışılacaktır.) Newton'un öne sürdüğü bu analiz-sentez (tümevarım-tümdengelim)

yöntemi hem Bacon'un tümevarım yöntemini hem de Descartes'ın tümdengelimsel

yönteminin bir sentezini içermektedir. Fakat Newton bu sentezin yanında öncellerine

nazaran iki açıdan üstünlük sağlıyordu: Birincisi, sentez aşamasında elde edilen

sonuçların deneysel olarak doğrulanması gerektiğini vurguluyordu, ikincisi ise bu

doğrulamanın dışında bir takım öngörülerde (prediction) bulunmanın önemine

değiniyordu.148

Newton, Bacon ile başlayan progressus'u gerçekleştirmek için ya da doğanın bilgisini

elde etmek için hangi bilimsel yöntemin uygun olup olmayacağı problemine açık ve

kesin bir yanıt vererek son noktayı koymuştur. Buna göre progressu'u

gerçekleştirmek isteyen bilim adamı Newton'un izinden giderek, analiz-sentez

yöntemini kullanması gerekecektir.

Newton'un ileri sürmüş olduğu mekanist doğa tasarımı ve buna uygun olan bilimsel

yöntem, sonraki kuşaklar için öylesine etkili olmuştur ki, yirminci yüzyılın başlarına

kadar özellikle doğa bilimlerindeki araştırmanın paradigması konumunda olmuştur.

1-2-3-1- Modern Bilim ve Bilimsel İlerleme (Progressus)

Modern dönemde doğaya egemen olma maksadıyla, doğaya ilişkin bilginin elde

edilmesi ile şekillenen 'progressus' (bilimsel ilerleme) birçok düşünür (Bacon,

Descartes, Newton) tarafından şöyle ifade edilmekteydi: Doğaya ilişkin bilgi sahibi

olma hususunda moderns'lar (yeni geleneği temsil eden düşünürler) ancients'lardan

148

Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş, s. 98-99.

Page 87: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

81

(eski geleneği temsil eden düşünürlerden) daha üstündür. Diğer bir deyişle,

moderns'ların doğaya ilişkin elde ettikleri bilgiler nicelik ve nitelik açısından

ancients'lara göre daha üstündür. Bu ifadeler açıkça bir 'progressus'u tanımlayıcı

nitelikteydi.

İngiliz tarihçi J.Burry ‘İdea of Progress’ (İlerleme Fikri) adlı eserinde gerçek bir

ilerleme anlayışının yani progressus'un modern dönemde ortaya çıktığını savlarken,

bu kavramın Bacon ve Descartes gibi düşünürlerin eski (ancient) ve yeni (modern)

dünya arasında bir mukayese yapması sonucunda ortaya çıktığını belirtmişti. Burry

özellikle modern dönemde F. Bacon’un geçmiş (ancient) ve şimdi (modern) arasında

bir mukayese yaparak, çağının entelektüellerinin Grek ve Roma düşünürlerine göre

daha fazla bilgiye sahip olduğunu vurgulamıştı. 149

Bacon özellikle buradaki mukayeseyi döneminin teknik buluşlarını dikkate alarak

yapmıştı. Çünkü Bacon'un terminolojisinde teknolojik ilerleme ile 'progressus' eş

değer kabul edilmekteydi. Bu anlamda; pusula, matbaa ve barut gibi icatlar ve yeni

kıtaların keşfi moderns'ların ancients'lardan daha ileride olduklarını göstermek için

yeterli argümanlar olarak görülmekteydi.150

Özetle modern dönemde progressus'un doğaya ilişkin eski ile yeni bilgilerin

mukayesesi sonucunda açığa çıktığı söylenebilir. Moderns'ların yeni bilgilere

ulaşmasını sağlayan en büyük etken ise doğaya yönelik yeni bir bakış açısı ve bu

bakış açısına uygun yeni bir bilimsel yöntem geliştirmeleriydi. Özellikle doğanın

149

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 54. 150

Bacon, Novum Organum, s. 198.

Page 88: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

82

yapısı ve niteliğine ilişkin elde edilen sonuçlar progressus'un nasıl seyrettiğine

ilişkin düşünceyi doğrudan belirlemektedir.

Bacon, Galileo, Descartes ve Newton gibi düşünürlerin çalışmalarının sonucunda

doğanın bütünüyle mekanist bir yapıda olduğu açığa çıkmıştı. Bu anlayışa göre doğa

birlik, bütünlük ve süreklilik ilkelerini içinde barındırmaktadır. 'Doğanın birliği' ile

kastedilen doğanın yasa bakımından bir ve bütün olduğu düşüncesidir. Diğer bir

deyişle, doğanın her yerinde gökte de, yerde de hep aynı yasalar hüküm sürer.151

'Doğanın sürekliliği' ise yasalar arasında özel olandan daha genel olana doğru bir

süreci işaret etmektedir. Buna göre her bilim adamı öncelikle özel alanlardaki

yasaları keşfedecek daha sonra bu yasaların kendilerini de kapsayan daha genel

yasalara ulaşacaktır.

Modern dönemde ortaya konan bu doğa imgesi, bilimsel ilerlemenin (progressus'un)

birikimsel (cumulative) ya da eklemlemeli bir şekilde ilerlemesi gerektiğini

göstermektedir. Kopernikle başlayıp Newton ile en olgun biçimine ulaşan bilimsel

keşifler doğanın birlik, bütünlük ve süreklilik içinde olduğunu ve böylelikle de

bilimin birikimsel bir şekilde ilerlediğini göstermektedir.

Bilim tarihinde Kopernikle başlayan Kepler, Galileo ve Newton ile devam ettirilen

bilimsel keşifler silsilesi en iyi birikimsel ilerleme örneğini teşkil etmektedir.

Galileo, Kepler ve Newton tarafından ileri sürülen yasaların mantıksal olarak

Kopernik teorisinin devamı ya da tamamlayıcısı olarak görülmesi, doğanın birlik ve

bütünlük içerisinde olduğunu gösterdiği gibi, bilimsel ilerlemenin de bir devamlılık

151

Gökberk, Felsefe Tarihi, s. 225-226.

Page 89: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

83

ve süreklilik ilkesine göre işlediği algısını oluşturmuştur.152

Konumuzu daha da

anlaşılır kılmak adına bu algıyı yaratan tarihsel örneklere değinmek yararlı olacaktır.

Kopernik 1543 yılında Gök Kürelerinin Hareketi adlı eserinde, Batlamyus’un Yer

merkezli evren modeline karşı, Güneş’in evrenin merkezinde bulunduğunu ve yer’in

bir gezegen gibi Güneş’in çevresinde dairesel yörüngeler üzerinde sabit hızlarla

dolandığını ileri sürmüştür.153

Kopernik dönemi itibariyle Güneş merkezli evren

modelini ileri sürdüğü zaman, bu teoriye yönelik açıklanamayan birçok problem

mevcuttu. Bu problemler Galileo, Kepler ve Newton tarafından ileri sürülen ilkeler

veya yasalar aracılığıyla açıklanarak hem doğanın birliği ilkesi doğrulanmış hem de

bilimin birikimsel bir şekilde ilerlediği düşüncesi pekiştirilmiştir.

Kopernik’e yöneltilen ilk eleştirilerden birisi yer’in veya gezegenlerin hareketine

yönelikti. Bilindiği üzere Aristoteles fiziğine154

göre, hareket halindeki bir cismin

hareketini sürdürmesi ancak onu iten ya da çeken bir kuvvetin etkisiyle mümkündü.

Daha açık bir ifadeyle kuvvet olmadan hareket de olmayacaktı. Bu çerçevede gök

cisimlerini hareket halinde neyin tuttuğu sorusu yanıtsızdı. Diğer ifadeyle yer’in

sürekli hareketini sürdürmesi için bir kuvvet gerekliydi, bu durumu Kopernik

152

Post- pozitivist düşünürler bilim tarihinde Kopernik’le başlayan ve Newton ile olgunluğa ulaşan

bilimsel keşiflerin birikimsel değil de, devrimsel ve sıçramalı bir şekilde ilerlediğini iddia etmişlerdir.

Burada okunan aynı bilim tarihi olduğu halde farklı sonuçlar ortaya çıkarılmıştır. ilerleyen süreçlerde

detaylı olarak irdelenecektir. 153

Sevim Tekeli& Esin Kahya, Bilim Tarihine Giriş, Nobel Yayınları, Ankara, 2001, s. 216. 154

Aristoteles kozmolojisine göre fizik kanunları Ayaltı ve Ayüstü olmak üzere iki farklı alanda

değerlendirilmektedir. Yer’den ay’a kadar olan kısım, Ayaltı evren’i, Ay’dan yıldızlar küresi’ne kadar

olan kısım ise Ayüstü evren’i oluşturur. Ayüstü evrende bulunan gök cisimleri taşıyıcı kürelere

yapışık oldukları için düzgün dairesel yörüngeler çizerler; her türlü değişimin Yer aldığı Ayaltı

evrende ise birbirinden farklı iki tür hareket söz konusudur. Bunlardan birisi doğal, diğeri ise zorunlu

harekettir. Zorunlu hareket, bu evrendeki bir nesnenin örneğin bir taşın, kuvvet uygulanarak doğal

Yerinden uzaklaştırılması sonucu oluşan harekettir. Bu harekette uygulanan kuvvet ortadan

kaldırıldığında hareket de ortadan kalkar ve bu defa nesne, ağır olması dolayısıyla doğal Yerine düşer.

İşte nesnelerin doğal Yerlerine varmak için yaptıkları bu harekete de doğal hareket denir. Sevim

Tekeli& Esin Kahya, Bilim Tarihine Giriş, Nobel Yayınları, Ankara, 2001, s. 67.

Page 90: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

84

açıklayamamıştı. Söz konusu problemin yanıtını Galileo eylemsizlik prensibi ile

vermiştir.155

Galileo’ya göre kendi haline bırakılan cisim herhangi bir kuvvet

etkisinde kalmadığı sürece durumunu korur. Yani hareket halinde ise hareketini;

sükûnet halinde ise sükûnetini korur. Bu nedenle bir cisim hareket halinde ise onun

hareketini neyin sürdürdüğünü sormamıza gerek yoktur, hareket dış bir engelle

karşılaşmadıkça kendiliğinden sürüp gider. Hareketi ancak dış bir kuvvet

durdurabilir, yavaşlatabilir ya da hızlandırabilir. Eylemsizlik ilkesi ile hareket

halindeki her cisim hareketini bir doğru üzerinde sonsuza kadar sürdürme

eğilimindedir.156

Eylemsizlik ilkesi bağlamında yer’in hareketi açıklanmakla birlikte, bilimde de bir

ilerleme sağlanmıştır. Fakat eylemsizlik ilkesi sadece yeryüzüne ilişkin hareketleri

açıklamaktaydı, aksine gökyüzü cisimlerinin hareketi halen problematik haldeydi.

Kopernik sisteminde gezegen yörüngelerinin dairesel olduğu ileri sürülmüştü. Oysa

Galileo’nun Venüs gezegenini gözlemlemesi sonucunda, gezegenlerin Güneş

etrafında dolanırken bazen yaklaşıp uzaklaşması, onun hızında bir takım

değişikliklerin olduğuna işaret etmekteydi.157

Bu durumda yörünge dairesel değildi,

çünkü dairesel yörünge üzerindeki hareket daima düzgün ve belirli hızlarda olur.158

Bu problemin yanıtını Galileo verememekteydi, çünkü eylemsizlik ilkesi yeryüzüne

ilişkin hareket problemini çözmekteydi. Ancak problemin gök mekaniğini

ilgilendiren boyutu hala tam olarak açıklanamamıştı. Gezegenler doğrusal değil,

dairesel hareket yapmaktadırlar. Bu sorunun yanıtını Kepler verecektir. Kepler

155

Westfall, Modern Bilimin Doğuşu, s. 17-18. 156

Herbert Butterfield, “Newton ve Evreni”, Bilim Tarihi, C. Yıldırım, Remzi Kitabevi, İstanbul,

2009, s. 202. 157

Westfall, Modern Bilimin Doğuşu, s. 10. 158

Sevim Tekeli& Esin Kahya, Bilim Tarihine Giriş, Nobel Yayınları, Ankara, 2001, s. 244.

Page 91: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

85

gezegenlerin dairesel yörüngeler üzerinde ve muntazam hızla dolandıkları temel

prensibini terk ederek ünlü üç kanunu ileri sürmüştür. Bu kanunlardan ilki

yörüngenin elips olduğuna ilişkin yasadır.159

Bu kanuna göre yer dahil olmak üzere

diğer gezegenler de Güneş’in etrafında elips yörünge çizerler. Bu yasa bağlamında

gezegenlerin neden hızlı veya yavaş hareket ettikleri açıklanmaktadır.160

Kepler’in gezegenlere ilişkin üç yasası Güneş sisteminin işleyişini özetlemişti. Fakat

bu yasaları açıklayan diğer bir ifadeyle bu hareketlerin niçin başka türlü değil de;

böyle olduğunu açıklayan teoriyi Kepler'de bulamamaktayız. 161

Daha açık bir

ifadeyle, Kepler’in karşı karşıya kaldığı soru şuydu: Niçin gezegenler Güneş’in

çevresinde dolanırlar da uzaklaşıp gitmezler?

Newton bu sorunun yanıtını 'gravitasyonda' bulur. Ona göre yer’in çevresinde

dolanan Ay’ı yörüngesinde tutan kuvvet yeryüzünde bir taşın düşmesine neden olan

çekim kuvvetidir. Gezegenler de hareket halindeki her cisim gibi, hareketlerini

doğru bir çizgi üzerinde sürdürme eğilimindedir, ancak havaya atılan bir top

mermisinin kendi ağırlığı nedeniyle yere doğru bir eğri çizerek eğilmesi gibi,

gezegenler de gravite (çekim gücü) etkisiyle elips bir yörünge izlemeye zorlanır.

Newton, hesapladığı gravitasyon kuvvetini göz önüne aldığında gezegenlerin Güneş

çevresinde çizdiği yörüngelerin, Kepler’in belirlediği şekilde, elips olması

gerektiğini matematiksel olarak gösterir.162

159

Sevim Tekeli& Esin Kahya, Bilim Tarihine Giriş, s.245. 160

Westfall, Modern Bilimin Doğuşu, s. 10-11. 161

C. Yıldırım, Bilim Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2009, s.106. 162

Herbert Butterfield, “Newton ve Evreni”, Bilim Tarihi, C. Yıldırım, Remzi Kitabevi, İstanbul,

2009, s. 204.

Page 92: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

86

Astronomide Kopernik ve Kepler’in ilk adımlarını attıkları sistemin bilimsel bir teori

olarak kurulması evrensel yerçekimi yasasının sağladığı geniş çerçeve içinde tüm

gezegenlerin, uyduların, kuyruklu yıldızların hareketleri en küçük ayrıntılara dek

açıklanma olanağı bulur. Newton böylece bütün evreni yöneten tek bir kanun

olduğunu kanıtlamıştır.163

Newton teorisi birbiriyle bağlantısız görünen bir sürü yasa ve gözlemsel ilişkilerin

(örneğin, Kepler’in üç yasası, Galileo’nun serbest düşme yasası, gel-git kanunları ve

kuyruklu yıldızların hareketine ilişkin yasalar), aynı ilkelerin mantıksal sonuçları

olabileceğini göstermekle hem doğanın birliği ve bütünlüğünü hem de bilimin özel

yasalardan daha genel ve kapsamlı yasalara ulaşabileceğini kanıtlamış oluyordu.164

Netice itibariyle Kopernik’le başlayan Güneş merkezli evren modeli; Galileo’nun

eylemsizlik ilkesi, Kepler’in gezegenlere ilişkin üç yasası ve Newton’un gravitasyon

yasası ile birlikte bir birlik ve bütünlük göstermişti. Diğer bir deyişle, Kopernik

tarafından ileri sürülen genel bir yasa ve ona ait olan bölümler diğer düşünürler

tarafından tamamlanmıştır.

Burada genel ve özel yasalar arasında mantıksal bir uyumluluk sağlandığı için ileri

sürülen yeni bilgiler (ister yasa olsun ister teori) eski teori veya bilgilerden

bağlantısız ve kopuk bir şekilde değil de, onların devamı veya tamamlayıcısı

durumunda görülmektedir. Diğer bir deyişle, Kopernik’ten sonra her keşfedilen ilke

veya yasa Güneş merkezli teori ile mantıksal bir uyumluluk ve tutarlılık

göstermektedir.

163

Sevim Tekeli & Esin Kâhya, Bilim Tarihine Giriş, s.249. 164

Yıldırım, Bilim Tarihi, s.110.

Page 93: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

87

Bütün bu veriler daha sonraki yüzyıllarda bilimin birikimsel yada eklemlemeli bir

şekilde ilerlediği inancını oluşturmuştur.

1-2-4- XVIII. Yüzyılda 'İlerleme' Kavramı: Tarih ve Toplum Bilimlerini de

Kapsayan ‘Extentus Progressus’

Aydınlanma yüzyılı olarak anılan XVIII. yüzyıl düşüncesini karakterize eden belki

de en önemli kavramlardan birisi ilerlemedir. 'İlerleme' kavramı hiçbir dönemde

olmadığı kadar bu dönemde itibar ve önem kazanmıştır. Hatta ‘ilerleme’ kavramı bu

dönemde değeri itibariyle ideolojik bir slogan haline getirilerek yaşamın bütün

alanları için idealize edilmiştir.

Peki bu dönemde 'ilerleme ‘den ne anlaşılmaktaydı? Bacon'un doğaya ilişkin bilginin

elde edilmesi ile kavramsallaştırdığı 'progressus' mu, Augustinus'un teolojik

karakterli 'profectus'u, mu yoksa Antik Yunanlılar'ın 'prokope' terimi mi? Bu soruya

anlaşılır ve açıklayıcı bir yanıt verebilmek için öncelikle XVIII. yüzyıla damgasını

vuran 'aydınlanma' teriminin anlamını soruşturmak doğru bir yol olacaktır.

XVIII. yüzyıl Batı Avrupa’sında entelektüel bir hareket olarak ortaya çıkan

Aydınlanma (İng: enlightment, Alm: aufklarung, Fr: l' age de lumieres) her şeyden

önce mutlak bir akılcılıkla insan davranışının yegâne rehberinin din ya da gelenek

değil de, kendisi dışında hiçbir kaynaktan yardım görmeyen akıl olduğunu söyler.165

Akıl insanları bütün sorunlardan kurtarabilir. Akılla toplum ve doğanın yasaları

165

Ahmet Cevizci, Aydınlanma Felsefesi, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2002, s. 9.

Page 94: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

88

keşfedilebilir. Böylelikle insan türünün ilerleyişi için gerekli olan koşullar

sağlanabilir.166

Aklın her şeyi başarabileceğine yönelik bu inanç nerden gelmektedir? Aydınlanma

filozoflarının akla duydukları bu sarsılmaz inancın arkasında Descartes’ın rasyonalist

felsefesi ve yeni doğa bilimlerinin matematik-fizik yöntemi bulunmaktadır.

Descartes aklın bir kipi olan ‘cogito’ dan yola çıkarak hakikate ulaşılabileceğine

yönelik bir sistem geliştirmişti. Buna göre ‘cogito’ Tanrı dahil her şeyin bilgisine

muktedirdi.

Daha geriye gittiğimizde Descartes’ın akılcılığının temelinde ise Rönesans

döneminin başarı kazanmış matematik-fizik yönteminin olduğunu görürüz.

Kopernik, Kepler ve Galileo gibi bilim adamları eserlerinde ilke olarak doğanın

matematiksel bir yapıda olduğunu ve doğayı kavramak için de matematiksel

yöntemin gerekliliğini vurgulayarak büyük bir başarıya imza atmışlardı.167

Rönesans’ın temellerini atmış olduğu bu doğaya matematiksel bakış (matematik-

fizik yöntemi) XVII. yüzyıla gelindiğinde diğer düşünürler gibi Descartes’ı da

derinden etkilemiştir. Descates Metot Üzerine Konuşma adlı eserinde matematiğin

sağlam ve güvenilir bir yöntem olduğunu ve bu yönteme dayanarak diğer bilimleri de

biçimlendirmek istediğini belirtir.168

Gerek Descartes’ın gerekse Rönesans bilim adamlarının matematiksel yönteme

vurgu yaparak doğanın yapısının matematiksel kavramlarla aydınlatılabileceği

166

Ahmet Çiğdem, Aydınlanma Düşüncesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1997, s. 37. 167

Bu hususta Fransız düşünür A. Koyre matematiksel yönteme büyük bir sorumluluk yükleyerek,

yeni çağ bilimini karakterize eden düşüncenin deney ve gözlem değil de, doğaya matematiksel bir

bakış olduğunu iddia eder. Bkz. A. Koyre, Yen Çağ Biliminin Doğuşu, Çev: Kurtuluş Dinçer, Ara

Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 43-48. 168

Descartes, Metot Üzerine Konuşma, Çev: K. Sahir Sel, Sosyal Yayınlar, İstanbul 1994, s. 12.

Page 95: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

89

inancı, XVIII. yüzyıla gelindiğinde insan aklının doğa karşısında güçlü ve egemen

olma bilincini doğurmuştur. Nitekim Aydınlanma düşünürleri de bu bilinçle yola

çıkarak aklın egemenlik alanını daha da genişletmeye çalışmışlardır.

Aydınlanmadaki akılcılığa duyulan bu inanç ve güveni oluşturan temel unsurun

özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda ortaya çıkan bilimsel başarıların dayandığı

matematik-fizik yöntemi olduğu görülmektedir. Akıl, bilimsel başarılara dayanarak

kendini meşrulaştırmıştır. Dolayısıyla buradan Aydınlanma düşünürlerinin Baconcu

anlamda bir 'progressus' kavramına bağlılık gösterdiklerini söyleyebiliriz.

Aydınlanma düşünürlerinin progressus'a duydukları inanç ve güven öyle etkili

olmuştur ki, bu kavramın doğasını ve yapısını sorgulamaksızın, bu kavram temelinde

bir aydınlatma projesi yürütmüşlerdir. Bu proje tarihsel verilerden ilham alarak iki

ayrı eksende yürütülmüştür.

i) Geçmişte progressus için engel teşkil eden dini ve siyasi kurumları tekrar gözden

geçirerek bunların akıl ile uyumluluğunu sağlamak.

ii) Progressus'u yaşamın diğer alanlarına (özellikle de beşeri bilimlere) tatbik ederek

daha genel ve kapsayıcı bir ilerleme fikri (extentus progressus)169

oluşturmak.

Aydınlanma düşünürlerinin hemen hemen birçoğu dine, din kurumlarına, otoriter ve

teokratik nitelikteki iktidar biçimlerine doğrudan karşıdırlar. Bunun en önemli

sebeplerinden birisi söz konusu kurum ve kuruluşların aklı normal işleyişinden

169

Latince kökenli olan ‘extentus progressus’ terimsel anlamıyla kapsam alanı genişletilmiş ilerleme

olarak tanımlanabilir. Burada ‘extentus’ (kapsamı genişletilmiş) sıfatını temsil eden unsurlar tarih ve

toplum bilimleridir. Ayrıca belirtmek gerekir ki ‘extentus progressus’ Aydınlanma düşünürleri

tarafından kullanılan bir kavram değildir. Aydınlanma düşünürleri doğa bilimlerindeki ilerlemeye

karşılık gelen progressus’u aynı zamanda tarih ve toplum bilimleri için de kullanmışlardı. Bu da bir

kavram ve anlam belirsizliğine yol açmaktaydı. Bu nedenle ‘extentus’ sıfatını kullanarak tarih ve

toplum bilimlerini de kapsayacak şekilde bir kavramlaştırma gereği duyduk. Ayrıca bundan sonraki

süreçte ‘extentus’ kavramı ile tarih ve toplum bilimlerindeki ilerleme, ‘progressus’ ile de doğa

bilimlerindeki ilerlemeler kastedilecektir.

Page 96: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

90

alıkoyarak, akıl merkezli 'progressus' anlayışını engellemesidir. Din engelini aşmak

adına Aydınlanma düşünürlerinden La Mettrie, Condillac, Helvetius ve Diderot gibi

düşünürler Tanrının varlığını reddederek 'ateizmi', Voltaire ve Rousseau gibi

düşünürler de 'deizmi'170

benimseyerek bu sorunu aşmaya çalışmışlardır. Öte yandan

bazı Aydınlanmacı (Fontenelle, Turgot, Condorcet ve Rousseau gibi) düşünürler de

despot nitelikteki, bir yönetim biçimi yerine, özgürlük ve eşitlik ilkelerini gözeten

cumhuriyetçi bir sistem öne sürerek siyasi alandaki engelleri aşmaya çalışmışlardır.

Aydınlanma düşünürlerinin gerçekleştirmek istedikleri ikinci proje, doğa yasaları ile

tarih/toplum yasalarının benzer olduğu varsayımına dayanmaktadır.171

Rönesans

sonlarında yeni bilimlerle birlikte doğanı yapısının matematiksel kavramlarla

anlaşılabileceği inancına dayanarak doğa yasalarına matematiksel (zihinden türetilen)

kavramlarla ulaşılması şu inancın oluşmasına zemin hazırlamıştı: “Doğa ile akıl,

nesne ile zihin arasında doğrudan bir uygunluk vardır.”172

Bu gelişmeler benzer şekilde Aydınlanma düşünürlerinin zihnine akla ait özelliklerin

doğada da bulunduğu varsayımını yüklemiştir. Buna göre daha önce doğa

bilimlerinin yasalarını keşfedip progressus’u gerçekleştiren ‘akıl’ şimdi de doğa

çerçevesi içinde bulunan tarih/toplum bilimlerinin yasalarını keşfederek 'extentus

progressus’u oluşturacaktır.

170

'Yaradancılık' olarak da bilinen 'deizm', Tanrı'ya inanmakla birlikte, belli bir dinin dogmalarını ve

ilkelerini benimsemeyen; Tanrı'nın evreni yarattıktan sonra onu, kendi yasasına göre işlemek üzere

kendi başına bıraktığını öne süren öğreti olarak bilinmektedir. Ayrıca bkz. Bedia Akarsu, Felsefe

Terimleri Sözlüğü, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1998. s. 196. 171

E. H. Carr, Tarih Nedir?, Çev: Misket Gizem Gürtürk, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011, s.174. 172

Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 2002, s.222.

Page 97: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

91

Descartes ve Bacon gibi XVII. yüzyıl entelektüelleri tarihin bir bilim olmadığını

savlayarak daha çok ilgilerini doğa bilimlerinin problemlerine yöneltmişlerdi.173

Oysa Aydınlanma düşünürleri doğa-akıl özdeşliğine dayanarak tarih/toplum

bilimlerinin de doğa bilimleri türünden benzer yasalara tabi olduğunu, dolayısıyla

progressus’un içeriğine bu bilimlerinin de eklenmesi gerektiğini düşünerek genel bir

ilerleme fikri (extentus progressus) oluşturmuşlardır.

Bu genel ilerleme fikri (extentus progressus) Aydınlanma düşünürlerinin eserlerine

insanlığın ilerlemesi olarak yansımıştır. Özellikle Fransız Aydınlanmacılarından

Turgot [Universal History (Evrensel Tarih) ] ve Condorcet'in [Esquisse d'un Tableau

Historique des Progres de I’esprit Humaın (İnsan Zekâsının İlerlemeleri Üzerine

Tarihi Bir Tablo Taslağı)] yapıtlarında 'progressus'un genel anlamda insanlığın

ilerlemesi olarak kullanıldığı görülecektir. Bir insanlık tarihi serüveni olarak

Progressus'un bu dönemdeki kullanımı onu Ortaçağ Hristiyan dünyasında

kavramsallaştırılan profectus'a yaklaştırmaktadır. Bu anlamda İngiliz tarihçi E. Carr

haklı olarak çağdaş tarihçiliğin kurucuları olan Aydınlanma düşünürlerini Yahudi-

Hristiyan çizgisel tarih anlayışını sekülerleştirenler olarak değerlendirmektedir.174

Aydınlanma bütün Avrupa'yı kapsayan entelektüel bir oluşum olmasına rağmen

ilerleme kavramı veya ilerleme fikri üzerine daha çok Fransız aydınlanmacılarının

eğildiğini görmekteyiz. Bunun nedenini bir kenara bırakarak, Fransız

Aydınlanmacılarının hemen hemen hepsi (Rousseau dışında)175

'progressus'

173

R.G. Collıngwood, Tarih Tasarımı, Çev: Kurtuluş Dinçer, Ara Yayıncılık, İstanbul, 1990, s. 74. 174

Carr, Tarih Nedir? s.171. 175

Rousseau, 1750 yılında Dijon Akademisinin başlattığı bir yarışmada 'Bilimler ve sanatın

gelişmesinin ahlaki ilerlemeye (improvement) katkısı olup olmadığı' sorusuna olumsuz yanıt vererek

ironik bir şekilde ödülü hak kazanmıştır. Rousseau aydınlanma düşünürlerinin birçoğu tarafından

benimsenen ilerleme fikrine olumsuz bir anlam yükleyerek, bilimler, sanatlar ve uygarlıktaki

Page 98: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

92

kavramına bağlı kalarak, bu kavramı meşrulaştırmaya ve geliştirmeye çalışmışlardır.

Bu doğrultuda özellikle Bernar le Bovier de Fontenelle (1657-1757), Anne Robert

Jacques Turgot (1727-1781) ve Marquis de Condercet (1743-1794) gibi düşünürlerin

önemli katkıları olmuştur. Dolayısıyla dönemin ilerleme anlayışını anlamak adına

söz konusu filozofların düşüncelerini analiz etmek yararlı olacaktır.

Bernar le Bovier de Fontenelle

Fransız Aydınlanmasının öncü düşünürlerinden olan Bernard le Bovier de Fontenelle

(1657- 1757) bilime duyduğu büyük hayranlık ve dine karşı takındığı düşmanlıkla bir

anlamda aydınlanma hareketinin karakteristik yönlerini dile getirmiştir diyebiliriz.

Fontenelle'nin bilim ve dine yönelik takınmış olduğu bu tavırlardan dolaylı olarak

onun ilerleme kavramına yönelik görüşlerine ulaşmak olanaklı gözükmektedir.

Tarihsel bir perspektiften bakıldığında bilim hayranı bir düşünür için 'progressus'

kavramının benimsenmesi, din karşıtı olan bir düşünür için de 'profectus' kavramının

yadsınması kolaylıkla görülebilir.

Fontenelle'nin bilime bu kadar hayranlık duymasının en temel nedenlerinde birisi

şüphesiz, bilimin özü itibariyle ilerleyen bir entelektüel faaliyet olması ve bu

ilerlemenin de insanlığın refah ve mutluluğuna katkı sağladığı düşüncesidir.

Fontenelle, bu inancını meşrulaştırmak ve yaymak adına döneminin meşhur

tartışması olan 'ancients' ve 'moderns' arasındaki tartışmalara176

dahil olarak açıkça

ilerlemelerin özünde iyi olan insanı yozlaştırdığını ileri sürmektedir. Detaylı bilgi için bkz. j.Burry,

The Idea of Progress, s. 177-178. 176

Ancients ve moderns arasında ilerleme açısından bir mukayese yapma örneğini ilk olarak F. Bacon

da görmekteyiz. Bu husus özellikle XVII. yüzyılda tekrar irdelenerek, birçok Avrupalı düşünür,

Page 99: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

93

modern dönemin ancients'lardan daha üstün ve daha ilerde olduğunu savlamıştır.177

Fontenelle'ye göre 'ancients' ve 'moderns' arasındaki en belirgin fark zaman

bağlamında bilgide ortaya çıkmaktadır. 178

Bu bilgi ile kastedilen hiç kuşkusuz

bilimsel bilgidir. Çünkü Fontenelle hemen hemen çağdaşları olan Kopernik (1473-

1543) ve Kepler'in (1571-1630) yeni astronomisinin, Galileo (1564-1642) ve

Newton'un (1643-1727) yeni fiziğinin, Harvey'ın ise yeni tıbbının ancients’lere

nispeten radikal bir yenilik getirdiğini ve bunun da açıkça bir ilerleme olduğunun

farkındadır. Ayrıca bu yeniliklerin de yeni bir yöntemle elde edildiği dikkate alınırsa,

söz konusu bilimsel yöntemin, bilimsel araştırmanın paradigması konumuna gelmesi

ve bunun da bir ilerleme sayılması olağan görülecektir.179

Öte yandan, din karşıtı olan Fontenelle için 'profectus' kavramının hiç bir anlam

taşımayacağı açıktır. Fontenelle, 'ancients' zamanlarda bilimin ilerlemesine en büyük

engel teşkil eden unsurlardan birisinin din ve dini kurumların temsilcileri olduğunu

ileri sürmektedir. Tarih boyunca papazlar, papalar ve kiliseler bir takım söylenceler

uydurarak insanlığın aklını ipotek altına alarak, progressus'un gerçekleşmesine engel

teşkil etmişlerdir.

Fontenelle, 'profectus' kavramını reddetmekle birlikte Antik Yunan uygarlığında

kavramsallaştırılan 'prokope' teriminin de çağının ruhunu yansıtmadığını ileri

sürmektedir. Ona göre, 'prokope' teriminin meşruiyet kazandığı temel ilke ve

ancients ve modern arasında bir mukayese yaparak mevcut durumun bir ilerleme olup olmadığını

anlamaya çalışmışlardı. Buna göre Antik Yunan ve Roma uygarlıklarında üretilen bilim, felsefe ve

edebi nitelikteki eserlerin modern dönemden daha ilerde olup olmadığı tartışılmıştır. Bu tartışma

dönem itibariyle ilk olarak İtalya'da cereyan etmiş, daha sonra Avrupa'nın diğer ülkelerine sıçramıştır.

Ayrıca bkz. R. Nisbet, a.g.e, s.151. 177

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, Transaction Publisher, USA, 1998, s. 155. 178

S. Fay, “The Idea of Progress”, s. 236. 179

Margaret Meek Lange, Progress, URL: http//Plato.Stanford. edu/entries/progress, 2011. s. 4.

Page 100: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

94

varsayımların yeni doğa bilimlerinin gelişmesiyle birlikte geçersiz olduğu ortaya

çıkmaktadır.

Antik dönemde 'prokope' kavramı 'değişim' kavramına, 'değişim' kavramı da

dejenerasyon teorisine (degeneration theory) bağlı olarak anlamlandırılıp

açıklanmaktaydı. Bu teoriye göre, doğa ve içinde bulunan her şey sınırlı bir döngü

içerisinde yozlaştığı180

için doğada ucu açık bir geleceğe yönelik süreklilik ve

iyileşme düşüncesinin olanaksızlığı ortaya çıkmaktaydı.

Fontenelle, bu hususta 'prokope'nin geçersizliğini ve 'progressus'un haklılığını

göstermek adına 'dejenerasyon teorisine' bağlı olan doğa anlayışının elimine

edilmesini öngörür. Diğer bir deyişle Fontenelle, doğanın işleyiş sürecine yüklenen

anlamı değiştirerek ‘progressus’ fikrinin felsefi ve bilgi kuramsal temellerini inşa

etmek istemiştir.

Modern dönemde F. Bacon 'progressus' kavramını meşrulaştırmak için ‘ancients’ ve

‘moderns’ arasında doğaya ilişkin bilgi açısından bir mukayese yapmıştı. Diğer bir

deyişle, Bacon doğaya ilişkin bilgi miktarı bakımından moderns'lerin ancients'lerden

daha ilerde olduğunu öne sürerek progressus'u geçerli kılmaya çalışmıştı. Oysa

Fontenelle, progressus'un geçerliliğini göstermek adına daha derine inerek 'ancients'

ve 'moderns' arasındaki mukayeseyi doğanın işleyişi üzerinden yapmıştır.

Fontenelle, çağının düşüncelerine ayak uydurarak doğanın işleyiş şeklinin

ancients'dan farklı olarak mekanist bir yapıda olduğunu ve bunun da doğanın

180

Antik dönemde dejeneresyon teorisinin dayandığı düşünce, Hesiodos'un (hesiod) Theogony adlı

eserinde belirtilmektedir. Hesiodos bu eserinde mitolojiyle bağlantılı olarak insanlığın içinde

bulunduğu tarihsel sürecin altın çağ'dan (golden age) başlamak üzere, gümüş çağ (silver age), bronz

çağ (bronze age) ve demir çağa (iron age) doğru yozlaştığını iddia etmektedir. Ayrıca bkz. R. Nisbet,

History of The Idea of Progress, s.14-15.

Page 101: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

95

süreklilik ve değişmez niteliklerini açığa çıkarttığını savunur. 181

Fontenelle’nin bu

düşünceleri dönemi itibariyle çok da olağan-dışı görmemek gerekir. Çünkü XVII.

yüzyılın başlarından beri Avrupa’nın bütün önemli düşünürleri; Galileo, Gassendi,

Descartes, Huygens ve Hobbes gibi birçok düşünür aralarındaki aykırılıklara rağmen,

doğanın mekanist bir yapıda olduğu görüşü hususunda birleşmekteydiler. Onlara

göre doğa mekanik bir yapıdaydı, bilim de bu mekanik yapıyı anlayacak ve

açıklayacak bir araçtı.182

Fontenelle bu maksatla Dialoques of the Dead (1683) adlı diyalog niteliğindeki

yapıtında doğanın mekanist bir yapıda olduğunu gerekçelendirmek için, ancient'i

temsili olarak Sokrates'i, moderns'i temsili olarak da Montaigne'yı karşılıklı

konuşturarak, moderns'lerin ancients'lere göre daha ileride olduğunu savlamıştır.

Fontenelle, diyalogda Sokrates'in doğanın sınırlılığı ve değişimin kısmen olduğu

savını Montaigne'nin ağzından reddederek, doğanın süreklilik ilkesi gereği değişimin

de sürekli olduğunu ileri sürmüştür.183

Fontenelle'nin Kartezyen geleneğe184

bağlı olarak savunduğu doğanın süreklilik

ilkesine göre işlediği ve doğa yasalarının değişmez olduğu argümanı bir anlamda

'progressus' fikrini felsefi olarak temellendirmiştir diyebiliriz. Buna istinaden İngiliz

Tarihçi J. Burry, Fontenelle'yi bilginin ilerleme fikrini bir doktrin şeklinde ileri süren

181

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 112.

182

Tulin Bumin, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, YKY, İstanbul, 2010, s. 24. 183

J.B. Burry, The Idea of Progress, s. 99-100. 184

Genel olarak modern felsefenin kurucusu olarak bilinen Descartes ya da onun öğretilerini

benimseyen düşünce akımına kartezyen gelenek adı verilmiştir. Bu gelenek Descartes'ın zihin/beden

ya da özne/nesne dikotomisinden hareketle, ontolojik açıdan realist ve doğalcı bir tavrı benimserken,

pragmatist ve evrenselci bir yaklaşımla doğa bilimlerinin genel geçer, kesin ve değişmez yöntemini

ele alıp, doğa, insan ve toplum konusunda determinist ve mekanist bir anlayışı savunmaktadır. Ayrıca

bkz: Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2002. s. 593.

Page 102: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

96

ilk düşünür olarak zikretmektedir.185

Bu düşünceyle 'progressus' kendini doğanın

süreklilik ilkesine dayandırarak ucu açık bir geleceğe yönelmiştir.

Fontenelle, diğer önemli bir eseri olan Digression On the Ancients and Moderns

(1688) adlı yapıtında ilerlemenin gerçekleşmesi için doğanın süreklilik ilkesinin

gerekliliğini tekrardan şu ifadelerle betimlemeye çalışmıştır.

(...) Eskiler (ancients) zamansal olarak bizden öncedirler. Onlar

ilk icatların sahibidirler. Dolayısıyla onlar bizden daha üstün

olarak görülmemelidirler. Eğer ki bizler onların zamanında

yaşasaydık, biz de onlar gibi aynı icatları yapardık, onlar da

bizim zamanımızda yaşasaydı geçmişteki icatlara yenilerini

eklerlerdi.186

Fontenelle, bu ifadeleri ile açıkça doğanın gerileme şeklinde geriye dönülemez, fakat

ilerleme şeklinde ileriye yönelik bir içkin yapısının olduğunu vurgulamaktadır. Buna

göre "Yeni metotların geliştirilmesiyle birlikte nasıl ki eskilerden üstünsek, gelecek

kuşaklarda birtakım yeniliklere bağlı olarak bizlerden üstün olacaklardır."187

Mekanik yapıdaki doğa anlayışını temellendirmek üzere öne sürülen bu düşüncelere

doğa-akıl özdeşliği perspektifinden bakıldığında, Fontenelle'nin progressus'u bir

doğa yasası olarak görmesinde bir sakınca olmayacaktır. Çünkü doğa yasaları ile

aklın yasalarını özdeş görmek akla dayalı bir ilerlemenin de doğa yasalarına tabii

olduğunu göstermektedir.

Fontenelle, dolaylı olarak progressus’un bir doğa yasası niteliğinde olduğunu

belirtmesine rağmen, progressus'un bağlı olduğu yasaların ne olduğu hususunda

bizlere herhangi bir bilgi vermemiştir. Fakat Fontenelle’nin atmış olduğu bu ilk adım

185

J.B. Burry, The Idea of Progress, s. 110. 186

Aktaran, J. Burry, The Idea of Progress, s. 104 187

Burry, The Idea of Progress, s. 104-105.

Page 103: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

97

çağdaşları ve XIX. yüzyıl entelektüelleri üzerinde derin bir etki bırakarak

progressus’un yasalarını araştırmaya yöneltmiştir. Progressus'un yasalarının

araştırılmasına yönelik ilk sistemli çalışmalara ancak XIX. yüzyılda Saint Simon ve

Auguste Comte'un çalışmalarında rastlayacağız.

Anne Robert Jacques Turgot

Fontenelle'nin 'progressus'u mantıksal ve bilgi kuramsal olarak temellendirmeye

(doğanın değişmeyen süreklilik ilkesi ile bağdaştırmaya) yönelik girişimleri, genel

bir ilerleme fikrinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. 'Progressus' doğanın bir yasası

ise, insan da doğanın bir parçası olduğuna göre, insanın etkinlik alanına giren

entelektüel faaliyetlerin de zorunlu olarak ilerlemesi gerekecektir.188

Diğer bir

ifadeyle söylemek gerekirse, bilimsel etkinlik gibi diğer entelektüel faaliyetlerin de

bir doğa şemsiyesi altında bulunması bu faaliyetlerin de doğanın süreklilik ilkesine

tabi olduğunu göstermektedir. O halde doğa kapsamında bulunan diğer entelektüel

faaliyetlerin de ileriye doğru yönelmesinde bir sakınca gözükmemektedir.

Bu türden bir projenin somutlaşması için ilk adımı atan düşünürlerden biri Anne

Robert Jacques Turgot'dur (1727-1781). Fransız aydınlanmasının öncü

düşünürlerinden olan Turgot, progressus'un içeriğini daha da genişleterek, yaşamın

diğer alanları ile ilişkilendirmeye çalışmıştır.189

Diğer bir deyişle, Turgot

188

Collingwood, Tarih Tasarımı adlı eserinde doğa yasaları ile tarih yasalarının bağdaştırılarak genel

bir ilerleme anlayışının ilk kez XIX. yüzyılda ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Oysa bu türden bir

girişimin Aydınlanma düşünürlerince yapıldığını görmekteyiz. Karşılaştırmak için bkz: Collingwood,

Tarih Tasarımı, Çev: Kurtuluş Dinçer, Doğu-Batı Yayınları, Ankara, 2013. s. 395-396. 189

S. Fay, “The Idea of Progress”, s. 236.

Page 104: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

98

progressus'u evrensel tarih alanına yayarak bütün bir insanlığın ilerlemesini (extentus

progressus’u) anlamaya ve açıklamaya çalışmıştır.

Amerikalı sosyolog R. Nisbet'e göre Aydınlanma döneminde ilerleme fikrinin somut

bir şekilde sunumunu Turgot gerçekleştirmiştir. Ona göre Turgot'un 1750 yılında

Sorborne Üniversitesi önünde halka hitaben yazdığı "A Philosophical Review Of

The Successive Advances Of The Human Mind" (İnsan Aklının Birbirini İzleyen

İlerlemeleri Üzerine Felsefi Bir İnceleme) başlıklı bildirisi modern anlamda

(özellikle seküler anlamda) ilerleme fikrinin ilk sistematik örneği olmuştur.190

Daha önce Burry, ilerleme fikrini bir doktrin şeklinde kuran düşünürün Fontenelle

olduğunu ileri sürmüştü. Oysa şimdi Nisbet modern anlamda ilerleme fikrinin

kurucusu olarak Turgot'u işaret etmektedir. Burada her iki düşünürün de bakış

açılarına göre haklılık paylarının olduğunu söyleyebiliriz. Burry, Fontenelle'yi

'progressus' fikrinin felsefi ve kuramsal temellerini inşa etmesi bakımından bir öncü

olarak değerlendirir, Nispet ise Turgot'u progressus fikrini tarihsel alana uyarlayan

ilk düşünür olarak görmektedir. Fakat burada Fontenelle'nin progressus fikrine

yönelik yaptığı çalışmaların Turgot'un çalışmalarına da bir temel teşkil ettiği göz

önünde bulundurulursa, bu anlamda Fontenelle'ye ayrı bir önem atfetmek abartı

olmayacaktır.

Turgot'un Fontenelle'den farklı olarak 'progressus' kavramını hangi bağlamda ele

aldığını görmek için onun temel eseri olan Universal History (Evrensel Tarih) (1751)

adlı yapıtına bakmak gerekecektir. Turgot'un 'progressus' kavramı veya düşüncesi

üzerine en kapsamlı ve sistematik görüşleri bu eserinde bulunmaktadır. Turgot bu

190

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.180.

Page 105: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

99

eserinde progressus'u insanlık tarihine uyarlayarak, insanlığın düşünsel ve toplumsal

kazanımlarının daha mükemmel bir duruma doğru ilerlediğini belirtmektedir.191

Diğer bir deyişle, Turgot bu eserinde ilk olarak doğa bilimlerinde somutlaşan

progressus'u tarihsel alana taşıyarak daha kapsamlı olan 'extentus progressus'

anlayışını oluşturmuştur. Bu çerçevede Turgot'un Aydınlanma düşünürleri içerisinde

ilk kez tarihsel ve toplumsal ilerlemeden bahsettiğini söyleyebiliriz.

Turgot, Universal History (Evrensel Tarih) adlı yapıtında tarihsel süreci üç ayrı

aşamaya ayırarak, insanlığın bu aşamalardan geçip bir ilerleme gerçekleştirdiğini

belirtmektedir. Bu aşamalar sırasıyla: a) Avcılık- doğaya bağımlılık (Hunting-

pastoral) , b) tarım (agricultural), c) ticari- kentsel (commercial- urban) olmaktadır.

Ayrıca bu üç dönemin ilerleme gösterdiğini ifade eden araçlar da sırasıyla dil,

matematik ve resimdir.192

Turgot, ilginç bir şekilde progressus’dan doğan 'extentus progressus’un önemini ve

değerini bilmekle birlikte öncellerinden farklı olarak tarihsel ve toplumsal ilerlemede

etkin faktörün ekonomik ilerleme olduğunu iddia etmektedir. Diğer bir deyişle,

Turgot için her bir tarihsel aşamanın kendisinden önce gelen aşamadan farklı olarak

ileride olduğunu gösteren ölçüt bilimsel unsurlar değil de, ekonomik unsurlardır.

Turgot'un 1766 yılında kaleme aldığı "Reflections on The Formation and

Distribution Of Wealth" (Zenginliğin Oluşumu ve Dağılımı Üzerine Düşünceler)

başlıklı makalesindeki ekonomik temelli bir toplumsal ilerleme anlayışı onun temel

eseri olan Universal History ile doğrudan ilişkili olup, insanlığın tarihsel ve

toplumsal aşamalarındaki geçişlerin ekonomik ilerlemelere dayandığını

191

Burry, The Idea of Progress, s. 155. 192

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.184.

Page 106: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

100

göstermektedir.193

Turgot bu düşüncesiyle Fontenelle ve diğer Aydınlanmacı

düşünürlerden farklı olarak 'ancients' ile 'moderns' arasındaki en belirgin farkın doğa

bilim temelli bir ilerleme (progressus) ile değil de, ekonomik temelli bir ilerleme ile

ortaya çıktığını savlamaktadır.

Nisbet'e göre, Turgot modern dünyada ilk kez ekonomik ilerlemeden bahsederek, bir

anlamda Alman düşünür Karl Marx'a (1818-1883) öncülük etmiştir.194

Oysa

terminolojik uygunluğu bir kenara bırakırsak, XIV. yüzyılda Müslüman düşünür İbni

Haldun'un Mukaddime adlı eserinde ekonomik ilerlemeden daha önce bahsedildiğini

görmekteyiz. İbni Haldun toplumsal yapının katmanları olan bedevi umrandan daha

gelişmiş olan hadari umrana geçişin ekonomik ölçütlerle sağlandığını ileri sürerek,

tıpkı Turgot gibi tarihsel ve toplumsal ilerlemenin temelinde ekonomik unsurların

olduğunu ileri sürmektedir.195

Fakat bu noktadan sonra Turgot'u İbni Haldun ve öncellerinden ayıran en belirgin

yönün, ekonomik ilerlemeyi çağının gözde değerlerinden olan özgürlük (freedom)

kavramına bağlamasında görmekteyiz. Buna göre ekonomik alanda bir ilerleme

sağlanacaksa, özgür bir atmosferin olması zorunludur.

Turgot, 'özgürlük' kavramını sadece ekonomik ilerleme için değil, sanat, bilim ve

felsefe gibi diğer disiplinleri de kapsayacak şekilde bütün bir ilerleme anlayışının

oluşması için temel bir koşul olarak öne sürmektedir. 'İlerleme' ve 'özgürlük'

arasındaki bu koşutluktan yola çıkarak, Turgot'un Universal History adlı yapıtında

insanlığın geçirmiş olduğu tarihsel periyotları özgürlüğe doğru seyreden bir süreç

olarak görmek olanaklı olmaktadır. Ona göre, insanlığın ilk sosyal örgütlenme biçimi

193

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.184-185. 194

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.185. 195

Karşılaştırmak için bkz: İbni Haldun, Mukaddime, Cilt I, s. 323.

Page 107: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

101

despot ve monarşik yapıdaydı. İnsanlığın bu despot ve monarşik yapılı sistemlerden

kurtulması ile özgürlüğe ulaşılmış ve akabinde bir ilerleme sağlanmıştır.196

Turgot,

bu düşünceleriyle insan yaratıcılığının oluşması için özgürlüğün zorunlu olduğunu,

özgürlüğün elde edilmesinin de insan ilerlemesinin en önemli ereği (goal) olduğunu

belirtir.197

Bu ifadelerden Turgot'un ilerleme ve özgürlük arasındaki ilişkiyi iki ayrı açıdan ele

aldığını görmekteyiz. Bunlardan birincisi ilerlemenin gerçekleşmesi için özgürlük,

diğeri ise ilerlemenin hedefi (goal) olarak özgürlük. Her iki durumda da bu iki

kavram birbirlerini pekiştirmektedir. Hiç şüphesiz Turgot’un bu çerçevede

'progressus' kavramına ya da fikrine yaptığı en büyük katkı bir hedef (goal) tayin

etmesidir. Turgot’dan önce hiçbir düşünür somut bir şekilde progressus’un bir hedefi

olduğunu dile getirmemiştir. Oysa 'progressus' (ileriye adım) anlam içeriği

bakımından bir hedefi ima etmektedir. Dolayısıyla 'progressus' kavramını anlamlı

bir şekilde kullanmak için bir hedef (goal) göstermek daha doğru olacaktır.

Marquis de Condorcet

"Bir gün gelecek ve güneş sadece akıllarından başka

efendileri olmayan insanlar üzerinde parlayacak."

Condorcet, Cilt II. s. 74.

Aydınlanma düşünürlerinin hemen hemen hepsine hakim olan ilerleme fikrinin en

belirgin ve sistematik olarak görüldüğü düşünürlerinden birisi Marquis de

Condorcet'dir (1743-1794). Condorcet selefleri gibi bilim kökenli bir ilerlemeye

196

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.182. 197 R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.182.

Page 108: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

102

sonsuz bir inanç besleyerek, bu inancını Esquisse d'un Tableau Historique des

Progres de I’esprit Humaın (İnsan Zekâsının İlerlemeleri Üzerine Tarihi Bir Tablo

Taslağı) (1781) adlı eserinde açıkça dile getirmiştir.

Yazmaya giriştiğim eserin gayesi akıl ve olgularla insan güçlerinin

mükemmelleşmesinde hiçbir sınır olamayacağını gösterecektir.

İnsanın mükemmelleşmesi gerçekten sınırsızdır. Bu

olgunlaşabilmedeki ilerlemelerin, bundan böyle de kendilerini

durdurmak isteyen her türlü kuvvetten bağımsız olarak, tabiatın bizi

içine attığı yeryuvarlağının devamından başka sınırları yoktur.

Şüphesiz, bu ilerlemeler az veya çok hızlı bir yürüyüş güdebilecektir.

Ama bu hiçbir zaman geri giden bir yürüyüş olamayacaktır.198

Condorcet bu ifadeleri ile açıkça ilerlemenin sınırsız, sonsuz ve geriye dönülemez

niteliklerinin olduğunu vurgulamaktadır. Condorcet'nin bu türden bir argümanı ileri

sürmesini sağlayan etken hiç şüphesiz modern dönemdeki bilimsel gelişmelerdir.

Çünkü disiplinler arasında bir tek bilim, özellikle de doğa bilimi sürekli ve geriye

dönülmez bir niteliğe sahiptir.

Daha önce de değinildiği üzere, Fontenelle'nin ilk adımını attığı doğaya ilişkin elde

edilen bilimsel bilginin sürekli ve geriye döndürülemez bir karaktere sahip olduğu

inancı, progressus'un da değişmeyen yasalara tabii olduğu düşüncesini

güçlendirmişti. Daha sonra Fransız düşünür Turgot, progressus'a duyulan bu güven

ve itibardan yola çıkarak, onun içeriğini daha da genişleterek ‘extentus progressus’

kavramına ulaşmıştı. Buna göre insanlık tarihi ve kapsamında bulunan bütün beşeri

faaliyetler de progressus gibi benzer karakterde seyredecektir. Turgot'un başlattığı bu

projeden yola çıkan ikinci düşünür ise Condorcet olmuştur. Condorcet'de tıpkı

198

Marquis de Condorcet, İnsan Zekâsının İlerlemeleri Üzerinde Tarihi Bir Tablo Taslağı, Çev: Oğuz

Peltek, MEB, Yayınları, İstanbul, 1966. Cilt I, (vurgu bana ait), s. 5.

Page 109: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

103

Turgot gibi doğa bilim temelli bir progressus'dan ‘extentus progressus’a yönelerek

tarih ve toplum bilimleri için de benzer bir ilerlemenin olabileceğini savunmuştur.

İnsan kanunlarını bildiği olayları hemen hemen tam bir güvenle

kestirebilirse, gelecek olayları, kanunlarını bilmese bile, geçmişten

alınan tecrübeye göre büyük bir olasılıkla önceden görebilirse, insan

soyunun ilerdeki alın yazılarına tarihten alınacak neticelere göre

hakikate yakın bir şekilde çizmeye neden hayali bir iş diye bakılsın?

Tabiat bilimlerinde biricik inanma temeli evren olaylarını

düzenleyen bilinen ve bilinmeyen genel kanunların zorunlu olduğu,

sabit olduğu fikridir; böyle olunca, tabiatın diğer alanlarında

olduğu gibi, insanın zeka, ahlak yetilerinin gelişmesi yolunda da bu

ilke neden aynı derecede olmasın? 199

Condorcet'in bu ifadelerini, aslında Fontenelle'nin Descartesçı felsefeden yola

çıkarak öne sürdüğü akıl-doğa özdeşliğinin bir yorumu olarak görmek olanaklıdır.

Daha önce de değinildiği üzere akıl-doğa özdeşliğinden progressus’un bir doğa

yasası olduğu sonucu çıkmaktaydı. İnsan da doğanın bir parçası olduğuna göre,

insanın etkinlik alanına giren entelektüel faaliyetlerin de zorunlu olarak ilerlemesi

gerekecektir.

Condorcet de bu doğrultuda giderek tıpkı doğa alanında olduğu gibi, sosyal

fenomenleri de kapsayan ilerleme yasalarının olduğunu işaret etmektedir. Fakat

Fontenelle gibi Condorcet de dönemi itibariyle sosyal fenomenleri yönlendiren

ilerleme yasalarının ne olduğuna ilişkin doğrudan bir bilgi vermemektedir. Bunu

söyleme şerefine Saint Simon ve Auguste Comte nail olacaktır.200

Condorcet, Esquisse d'un Tableau Historique des Progres de I’esprit Humaın (İnsan

Zekâsının İlerlemeleri Üzerine Tarihi Bir Tablo Taslağı) adlı eserinde, tıpkı çağdaşı

199

Condorcet, a.g.e, Cilt II. (vurgu bana ait), s. 66. 200

J. Burry, Idea of Progress, s.212.

Page 110: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

104

ve yakın dostu olan Turgot gibi progressus'u insanlık tarihinin olumlu gelişimine

yaymak istemiştir. Condorcet, eserinin isminden de anlaşılacağı üzere Turgot'dan

farklı olarak insanlık tarihinin gelişimini, insan zihnine indirgeyerek bütün ilerleme

anlayışının akıl karakterli olduğunu vurgulamak istemiştir. Condorcet, bu bakış

açısıyla progressus'un içeriğini daha da genişleterek, sadece doğaya ilişkin bilgilerin

değil de, insanlığın ilkel yaşamdan medeni yaşama geçerken akıl merkezli bütün

bilgi ve becerilerinin bir ilerleme gösterdiğini savlamaktadır.

(...) Görülecektir ki, kaba bir topluluktan aydın, hür milletlerin

medeniyet haline böyle fırtınalı ve zahmetli bir geçiş, insan zekasının

bir soysuzlaşması değil, ama mutlak olgunlaşmasına doğru adım adım

yürüyüşünün zorunlu bir gereğidir.201

Condorcet'ye göre insan zihninin ilerlemesi, Turgot'un belirttiği gibi üç aşamalı bir

ilerleme değil de, on aşamalı bir ilerleme sürecinden geçmektedir. Bu aşamalar

sırasıyla:

Birinci Devir: İnsan soyunun ilk medeniyet hali, ihtiyaçlarını giderme ve korunma

içgüdüsüyle bir araya gelen az sayıda insan topluluğudur. Bu topluluktaki insanlar

balıkçılık ve avcılık ile geçinirler.202

İkinci Devir: İnsan zihninin ilerlemesinde ikinci devri temsil eden topluluk çoban

milletlerdir. Bu topluluk toprağa daha çok yerleşmiş olduğu için, insan zihnini

ilerletmeye yönelik daha fazla zamana sahipti.203

201

Marquis de Condorcet, İnsan Zekasının İlerlemeleri Üzerinde Tarihi Bir Tablo Taslağı, Çev: Oğuz

Peltek, MEB, Yayınları, İstanbul, 1966. Cilt I, s. 29. 202

Condorcet, Cilt I, s. 7. 203

Condorcet, a.g.e, Cilt I. s. 22.

Page 111: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

105

Üçüncü Devir: Çoban milletlerden çiftçi milletlere geçişin yaşandığı bu evrede

insanlar toprağı işlemeye başladıkları için, insanların bir kısmı kendilerini ekim

işlerine verirken, diğerleri bu işlerde kullanılan aletleri icat etmekteydiler. Ayrıca bu

dönemde ev hayvanlarını gözetme, ev idaresi ve giyecek yapma işleri ayrı birer sanat

haline gelmiştir.204

Dördüncü Devir: Felsefenin gelişmesi ve bilimlerin felsefe çatısı altında toplandığı

dönem.205

'Prokope' kavramının bilim ve felsefi alanda hakimiyet kurduğu dönem.

Condorcet, bu dönem ile Antik Yunan uygarlığındaki (özellikle Hellenik

dönemindeki (M.Ö: 800- 323) bilim ve felsefi gelişmeleri kasteder. Ayrıca

Condorcet bu dönemdeki düşünce özgürlüğünün ilerleme anlayışına büyük bir ivme

kazandırdığını fark ederek, ancak özgürlüğe dayalı bir ilerleme ülküsünün

gerçekleştirilebileceğine inanç beslemiştir.

Beşinci Devir: Bilimlerin felsefeden ayrışarak, kendi içerisinde geliştiği dönem.

Bugün Hellenistik dönem (M.Ö: 323-30) olarak bilinen bu dönemde matematik

astronomi ve fizik gibi bilimler bağımsız bir disiplin haline gelerek geliştirilmiştir.206

Altıncı Devir: İnsan zihninin ilerlemesine engel teşkil eden din, metafizik ve despot

rejimlerin egemen olduğu bu dönemde Condorcet'in deyimiyle bilgi ışıkları

sönmüştür.207

Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse, profectus'un hakim olduğu

dönem (Ortaçağ).

Yedinci Devir: Bilimlerin Batı Avrupa'da yeniden canlanması sonucunda bir takım

yeni keşiflerin gözlendiği dönem. Condorcet'e göre, bu dönemde insanlığın

204

Condorcet, a.g.e, Cilt I. s. 31. 205

Condorcet, a.g.e, Cilt I. s. 52-66. 206 Condorcet, a.g.e, Cilt I. s. 70-71. 207 Condorcet, a.g.e, Cilt I. s. 98.

Page 112: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

106

ilerlemesine yönelik iki önemli buluş çağa damgasını vurmuştur. Birincisi pusula,

ikincisi ise barut'tur.208

Sekizinci Devir: Doğa bilimlerinde Kopernik’in, Kepler'in ve Galileo'nun keşifleri

bu dönemde gözle görünür bir ilerlemenin olduğunu göstermiştir. Condorcet için bu

evre bilimsel ilerlemenin asıl sıçrama gösterdiği aşamadır. Dolayısıyla bu evreyi

progressus'un ortaya çıktığı dönem olarak da görebiliriz.

Ayrıca matbaanın icat edilip yaygınlaştığı bu dönemde, söz konusu bilgiler hızla

yayılarak insanlığın ilerleyişine bir ivme kazandırmıştır. Matbaanın icadına ayrı bir

önem gösteren Condorcet'e göre, insan zihninin ilerleyişini daha çabuk ve daha kolay

bir hale getiren yenilik hiç şüphesiz matbaa olmuştur.209

Dokuzuncu Devir: Bu dönem bir önceki evrede başarı kazanan bilimlerin

meşrulaştırılmasına felsefi bir temel kazandıran Descartes ile başlar, Fransız devrimi

ile doruk noktasına ulaşır.210

Condorcet'e göre, sekizinci evrede temelleri atılan

modern bilim, dokuzuncu evrede Descartes, Locke, Leibniz, Newton ve Huygens

gibi düşünürlerin katkılarıyla hem felsefi hem de yeni bilimsel keşiflerle daha da

ilerletilmiştir.211

Bir XVIII. yüzyıl entelektüeli olan Condorcet'in de bu evrede yaşadığı göz önünde

bulundurulduğunda neden bu kadar bilimsel ilerlemeye hayranlık beslediğini

anlamak güç olmayacaktır. Ayrıca onun bilime ve bilimsel ilerlemeye olan inancı,

sosyal, politik ve iktisadi tarihin gelecekteki seyrini önceden doğru tahmin etmenin

208

Condorcet, a.g.e, Cilt I. s. 122. 209

Condorcet, a.g.e, Cilt I. s. 129-148. 210

Condorcet, a.g.e, Cilt II. s. 27. 211

Condorcet, a.g.e, Cilt II. s. 35-36.

Page 113: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

107

nispeten kolay bir iş olduğu görüşüne götürür.212

Condorcet, buradan hareketle

progressus'un (doğa bilimlerindeki ilerlemenin) içeriğini ve kapsam alanını beşeri

faaliyetlere genişleterek ‘extentus progressus’ fikrine ulaşır.213

Bu ifadeler ekseninde

bu evreyi progressus'a olan inancın artması ve progressus'un diğer disiplinlerle

uyarlanması şeklinde noktalamak mümkündür.

Onuncu Devir: Condorcet'in insan soyunun gelecekteki ilerlemeleri başlığı ile

belirttiği bu evre, dönemi itibariyle gerçekleşmemiş, fakat gerçekleşmesini istediği

bir hedef olarak tasarlanmıştır. Condorcet bu hedefi, eşit ve özgür bir atmosferde

bilim temelli bir eğitimle insanlığın nihai ilerleyeceği bir yer olarak görmektedir.

Condorcet, dokuzuncu evreye kadar her bir aşamanın ilerleme kriterini akıl merkezli

bilgi (bilimsel, felsefi ve gündelik bilgi) miktarına bağlayarak değerlendirmek

istemiştir. Fakat bu noktada Condorcet, geçmişten alınan tecrübeyle birlikte akıl

merkezli bilginin elde edilmesi için (yani ilerlemenin gerçekleşmesi için) her şeyden

önce aklın önünde engel kabul edilen din, metafizik, despot ve otoriter rejimlerin

elimine edilmesi, bunun yerine eşitlik ve özgürlük gibi aydınlanmacı değerleri

bünyesinde barındıran bir yönetim sisteminin daha öncelikli olduğunu fark eder.214

Condorcet'ye göre Fransız devrimi ile birlikte gelen özgürlükçü anlayışın, Ortaçağ

Hristiyan dünyasındaki teokratik ve otoriter rejimlerden farklı olarak bir ilerleme

ortamı (özgür düşünceye bir olanak) sağlayacağı açıktır. Çünkü Condorcet insanlığın

dördüncü evresinde, Antik Yunan Uygarlığında özgür ve bağımsız bir düşünceye

dayalı olarak büyük bir ilerleme sağlandığının bilincinde olarak, Fransız devrimi ile

212

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.209. 213

J. Burry, Idea of Progress, s.209. 214

Condorcet, a.g.e, Cilt I. s. 47-51.

Page 114: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

108

birlikte gelen eşitlik ve özgürlük ilkelerine dayanan cumhuriyetçi bir yönetimin de

bilimler, sanatlar ve felsefe için bir ilerleme sağlayacağı kanaatindedir.

Condorcet, döneminin bu olumlu atmosferine bağlı olarak onuncu evreye ulaşmak

için şu üç koşulun gerçekleşmesi gerektiğini belirtir: a) Uluslararasındaki eşitsizliğin

ortadan kaldırılması, b) sınıflar arasındaki eşitsizliğin kaldırılması, c) insan doğasının

her bakımdan ilerleme ve yetkinleşmeye açık olması215

Condorcet bu ifadeleri ile politika alanında bir reformun gerekliliğini vurgulayarak,

adeta politik ilerlemeyi bilimsel ilerlemenin önüne koymuştur diyebiliriz. Çünkü ona

göre politik ilerlemenin amacı eşitlik ve özgürlük gibi ilkeleri oluşturmak ve

geliştirmektir.216

Bu bağlamda Condorcet'in çağdaşı Turgot'dan çok da farklı şeyler

söylemediğini görmekteyiz. Turgot da özel anlamda progressus’un genel anlamda ise

‘extentus progressus’un gerçekleşmesi için, politika alanında bir özgürlüğün olması

gerektiğinin zorunlu olduğunu ileri sürmüştü. Turgot, politik kurumların bilimlerin

ilerlemesinde önemli rolleri olduğunu, dolayısıyla despot bir yönetim sisteminden

ziyade, cumhuriyetçi bir modelin insanlığın ilerlemesi için daha faydalı olduğunu

söylemiştir.

Condorcet'nin çağdaşı Turgot ile paylaştığı diğer benzer bir yön ise, 'progressus'

kavramının biçimsel anlamını koruyarak ‘extentus progressus’ fikrine ulaşması

(içeriksel anlamını tarihsel ve toplumsal olgularla daha da genişletmesi) ve bunu bir

hedef ile sonlandırmasıdır. Condorcet de insan zihninin ilerlemesini tarihsel süreçte

on ayrı aşamaya ayırarak, birinci aşama ile başlatıp onuncu aşama ile

sonlandırmaktır.

215

Condorcet, a.g.e, Cilt II. s. 67. 216

J. Burry, Idea of Progress, s.212.

Page 115: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

109

Condorcet, Turgot'dan farklı olarak her bir aşamanın diğerinden daha ileride

olduğunu gösteren ölçütün ekonomik veriler değil de, akıl merkezli bilgi olduğunu

ileri sürmüştür. Condorcet eserinde bu bilgileri kabaca bilimsel, felsefi ve gündelik

olarak belirlemiştir. Buna göre söz konusu bilgilerin bir toplumda artışı veya azalışı

bu toplumun diğer toplumlardan daha ileride veya geride olduğuna işaret edecektir.

Öte yandan bu tür bilgilerin artması veya azalması akıl merkezli olduğu için, bütün

Aydınlanma düşünürleri gibi Condorcet için de aklın bu tür bilgileri nasıl bir

atmosferde oluşturduğu ayrı bir önem arz eder. Tarihsel veriler göstermiştir ki, akıl

ne zaman eşit ve özgür bir ortamda işlev görmüşse, orada bilginin yeşermesi ve

ilerlemesi olanaklı olmuştur. Aksine akıl ne zaman din, metafizik ve despot bir

iktidar tarafından tahakküm altına alınmışsa, orada bir duraklama ve gerileme söz

konusudur. Bu nedenle Condorcet, tıpkı selefi Turgot gibi insanlığın ulaşması

gereken nihai hedefin 'özgürlük' olması gerektiğini işaret eder.

Ayrıca Condorcet'nin insan zihninin ilerlemesi olarak tasnif etmiş olduğu bu on

evreyi art arda gelen veya birbirlerini izleyen bir ilerleme tasarımı olarak görmek

yanlış olacaktır. Çünkü altıncı devir olarak belirtilen Ortaçağ Hristiyan dünyasındaki

akıl merkezli bilgi miktarını ve niteliğini, dördüncü ve beşinci devir olarak belirtilen

Antik Yunan Dünyasındaki bilgilerden daha ileride görmek yanıltıcı olacaktır.

Condorcet'nin kendisinin de belirttiği gibi aklın özgür bir ortam bularak bilgi ürettiği

en nadir dönemlerden birisini Antik Yunanlılar yaşamıştır. Buradaki fikir ve düşünce

hürriyetine bağlı olarak üretilen bilgi niteliği ve miktarı hiçbir milletin o zamana

kadar görmediği bir olguydu.217

Buna karşın Ortaçağ Hristiyan dünyasında akıl,

217

Condorcet, a.g.e, Cilt I. s. 66.

Page 116: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

110

kilise ve despot kralların tahakkümü altına alınarak herhangi bir ilerlemenin

gelişimini engellemiştir.

Condorcet bu çerçevede her bir aşamanın bir öncekine göre daha ilerde olduğunu

söylemek yerine, birinci aşamadan yedinci aşamaya kadar olan süreci bir gerileme,

bu aşamadan onuncu aşamaya kadar olan süreci ise bir ilerleme olarak

değerlendirmektedir. Daha açık bir deyişle söylemek gerekirse, Condorcet ilkel

toplumlardan, Greklere ve Ortaçağ'a kadar geçen süreci bir gerileme, Rönesans’tan,

Aydınlanmaya ve Fransız Devrimi’ne kadar olan süreci ise ilerleme olarak

görmektedir.218

1-2-5- XIX. Yüzyılda 'İlerleme' Kavramı: Yasaları Araştırılan ‘Extentus

Progressus’

Aydınlanma modernite’nin progressus'a duyduğu inanç ve güveni daha da

geliştirecek şekilde 'progressus' kavramının içeriğini genişletip 'extentus progressus'

kavramını elde etmişti. Bu kavram ise doğrudan Aydınlamadan XIX. yüzyıl

düşünürlerine bir miras olarak kalacaktır. Fakat eksik bir proje halinde kalan bu

mirası XIX. yüzyıl düşünürleri kendi yüzyıllarının da sosyo-kültürel değişimlerini

göz önünde bulundurarak tamamlamaya çalışacaklardır.

XIX. yüzyılın ana karakteristik özelliklerinden birisi bilim ile teknolojinin daha da

yakın bir konuma gelmesidir. Bilimsel bilginin pratik alana yansıması olan teknoloji

hiç olmadığı kadar bu dönemde insan ve toplum hayatı üzerinde derin etkiler

bırakmıştır.

218

Ahmet Çiğdem, Aydınlanma Düşüncesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1997, s. 44-45.

Page 117: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

111

Günümüzde de insanların gündelik ihtiyacını karşılamak ve doğal çevresini kontrol

altına almak için bilimsel bilgiye dayanarak bir takım araç ve gereçler yapması

teknoloji olarak bilinmektedir. Rönesanstan beri teknolojiye dair bazı buluş ve icatlar

(pusula, barut, matbaa, mikroskop, teleskop...) bilim camiasında progressus'u

pekiştirmiş ve meşrulaştırmış olmasına rağmen, aynı etkinin tarih ve toplum

bilimlerindeki ilerlemeler (extentus) için de geçerli olduğunu söyleyemeyiz.

Teknolojinin toplumla içi içe girmesi XIX. yüzyılda gerçekleşmiştir. Diğer bir

deyişle, Antik uygarlıklardan beri teknolojinin en açık ve belirgin görüldüğü dönem

XIX. yüzyıldır. Teorik temelleri XVII. ve XVIII. yüzyıllarda atılan enerji ve elektrik

üzerine yapılan çalışmalar, bu yüzyılda gündelik yaşama, telgraf, telsiz, telefon,

elektrik motoru ve buharlı makine gibi icatlar olarak yansımıştır.

İnsan ve toplum yaşamını radikal bir biçimde değiştiren bu icatlar aynı zamanda

'ancients' ve 'moderns' arasında da belirgin bir kopuşun göstergesi olmuştur. Daha

önce XVII. ve XVIII. yüzyıl düşünürleri çoğunlukla kendi dönemlerindeki teorik

bilgilere dayanarak ancients'dan daha ilerde olduklarını savlıyorlardı. Oysa XIX.

yüzyılda söz konusu teorik bilgilerin pratik alana yansıması 'progressus'u

gerekçelendirmek adına çağının entelektüellerine daha somut veriler sunmuştur.

XIX. yüzyılda progressus'un olup olmadığını teknoloji ile belirlemek daha kolay bir

hale gelmiştir.219

Diğer bir deyişle, bu yüzyıldaki teknoloji adeta progressus'un pratik

alandaki göstergesi olmuştur.

Bu değişim karşısında XIX. yüzyıl entelektüeli haberleşme alanında ancients'dan

daha ileride olduklarını gerekçelendirmek adına ' ancients zamanlarda bir habere

219

Ronald Wright, İlerlemenin Kısa Tarihi, Çev: Zarife Biliz & Barış Baysal, Versus Yayınları,

İstanbul 2007, s. 3.

Page 118: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

112

posta arabasıyla günler veya aylar sonunda ulaşılmasına rağmen şimdi telgraf yada

telefon aracılığıyla çok daha kısa bir sürede ulaşılmaktadır' argümanını rahatlıkla

kullanabilecektir.

Ayrıca bu yüzyılda teknolojinin üretin süreçlerine uyarlanması sonunda çağa

damgasını vuran endüstri, üretimde insan ve hayvan gücü yerine buhar ve elektrik ile

çalışan makineleri öne sürmüştü. Buna göre eskiden yüz insanın yaptığı işi artık tek

bir makine yapabiliyordu. Bu bağlamda progressus'a atıfta bulunmak için makinelere

dayalı yapılan üretimin insan gücüne dayalı olandan kat kat üstün olduğu ortaya

çıkmaktadır.

XIX. yüzyıldaki teknoloji ve endüstriye dayalı bütün bu değişimler, progressus'un

(doğa bilimlerindeki ilerlemelerin) hem bilim camiasında hem de halk camiasında

kabul ve saygı görmesine olanak sağlamıştır. Artık progressus'un geçerliliğinden ve

meşruluğundan şüphe edilmemektedir. Fakat aynı şeyi 'extentus' (tarih ve toplumsal

ilerlemeler) için söyleyemiyoruz. 'Progressus' çıkış itibariyle doğa bilimlerine

yönelik bir gelişmeyi temsil etmekteydi. Teknolojinin de doğa bilimlerinin yansıması

olduğu dikkate alındığında progressus'u gerekçelendirme ve meşrulaştırmanın ne

kadar kolay olacağı görülmektedir. Buna karşın Aydınlanma düşünürleri tarafından

biçimlendirilen 'extentus progressus' kavramının 'extentus' sıfatını temsil eden tarih

ve toplum bilimlerinin ilerlediğini ve ilerliyorsa da nasıl bir düzen veya yasalara tabii

olduğu tam olarak açıklanamamıştı. Kısacası 'progressus' teknolojik veriler ile

kendini toplum karşısında meşrulaştırmıştı, şimdi sıra 'extentus 'a gelmişti.

Page 119: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

113

Bu süreçte çağının seçkin düşünürlerinden Saint-Simon, teknoloji ve onun türevi

olan endüstrinin ortaya çıkarmış olduğu toplumsal sorunları çözmeye çalışmakla

birlikte toplum yasalarını veya toplumsal ilerleme yasalarını gün yüzüne çıkaracaktır.

Claude Henri De Saint Simon

C. Meriç'e göre XIX. yüzyıl bir Saint-Simon (1760-1825) asrı olmuştur. Simon ve

onu takip eden Simoncular, hem tarihçi, iktisatçı, ahlakçı; hem de mühendis, idareci

ve maliyeci olarak, bu yüzyılın hemen hemen büyük teşebbüslerine doğrudan

müdahil olmuşlardır.220

Diğer bir deyişle, bu asırda Saint-Simon doktrininden bir

şeyler almamış hiçbir düşünce ekolü ve siyasi anlayış yok gibidir.

Saint-Simon doktrininin bu kadar geniş yelpazeli ve etkili olmasında hiç şüphesiz

çağının ihtiyaç ve gereksinimleri başat rol oynamıştır. Simon her şeyden önce

teknoloji ve onun türevi olan endüstrinin ortaya çıkarmış olduğu toplumsal buhranı

gidermeye çalışmak istemiştir. Bunun için de öncelikle toplum yasalarının/ toplumsal

ilerleme yasalarının belirlenmesi gerektiğinin altını çizer. Bir başka deyişle Simon

temel gayesini gerçekleştirmek için 'extentus'un yasalarını ortaya çıkaracaktır.

Simon, Aydınlanma düşünürlerinin biçimlendirdiği 'extentus progressus' kavramına

bağlılık göstererek, doğa bilimlerinde olduğu gibi tarih ve toplum bilimlerinde de

benzer bir ilerlemenin olduğunu kabul etmiştir. Simon, bu anlamda özellikle Turgot

ve Condorcet'nin izinden giderek yeni bir toplum bilimi ve onun ilerleme yasalarını

inşa etmek ister.

220

Cemil Meriç, Saint-Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996, s.107.

Page 120: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

114

Daha önce değinildiği üzere, Turgot ve Condorcet 'progressus' kavramını doğa

bilimlerinin yanında tarih ve toplum bilimlerini de içerecek şekilde genişleterek

kapsam alanı daha geniş olan 'extentus progressus' kavramını teşkil etmişlerdi. Bu

yeni kavramsallaştırmaya yol açan temel varsayım (assumption) doğa yasaları ile

tarih/toplum yasalarının benzer nitelikte olduğu düşüncesiydi. Bu durumda doğanın

işleyişi sürekli bir ilerlemeye yönelikse, doğa tarafından kapsanan tarih ve toplum

bilimleri de daima ilerleyecektir.

Fakat Aydınlanma düşünürleri 'extentus progressus' kavramının 'extentus' sıfatını

temsil eden tarih ve toplum bilimlerinin ne türden ilerleme yasalarına sahip oldukları

hususunda herhangi bir beyanda bulunmamışlardı. Nitekim Aydınlanma ruhunu

temsil eden Turgot ve Condorcet gibi düşünürler insanlık tarihinin belirli

aşamalardan geçerek bir ilerleme gerçekleştirdiğini söylemenin dışında bu türden

ilerlemeyi sağlayan yasaların ne olduğunu ifade etmemişlerdi.

Bu hususta Condorcet Turgot'dan bir adım daha öne çıkarak ve Simon'a ilham

verecek olan şu ifadeleri kullanmıştır:

İnsan kanunlarını bildiği olayları hemen hemen tam bir güvenle

kestirebilirse, gelecek olayları, kanunlarını bilmese bile, geçmişten

alınan tecrübeye göre büyük bir olasılıkla önceden görebilirse, insan

soyunun ilerdeki alın yazılarına tarihten alınacak neticelere göre

hakikate yakın bir şekilde çizmeye neden hayali bir iş diye bakılsın?

Tabiat bilimlerinde biricik inanma temeli evren olaylarını

düzenleyen bilinen ve bilinmeyen genel kanunların zorunlu olduğu,

sabit olduğu fikridir; böyle olunca, tabiatın diğer alanlarında

olduğu gibi, insanın zeka, ahlak yetilerinin gelişmesi yolunda da bu

ilke neden aynı derecede olmasın? 221

221

Condorcet, a.g.e, Cilt II. (vurgu bana ait), s. 66.

Page 121: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

115

Condorcet bu ifadeleri ile 'progressus' ve 'yasa' arasındaki olumlu koşutluğu temele

alarak ve doğa yasaları ve toplum yasalarını özdeşleştirerek, her iki alanda da benzer

bir ilerlemenin gerçekleşeceğini savlamıştır.

Diğer bir ifadeyle, Condorcet doğanın değişmeyen bir düzenlilik içerisinde

seyrettiğini ve bu düzenliliğin de gelecekteki olayları kestirmemize yardımcı

olduğunu belirterek, doğa kapsamında bulunan beşeri faaliyetlerin de benzer

düzenlilik ve yasalara tabii olduğunu vurgulamaktadır. O halde doğa yasaları doğayı

sürekli ilerlemeye teşvik ediyorsa, tarih ve toplum yasaları da benzer tutumu

gösterecektir. Fakat Condorcet, bu analojiyi kurmanın dışında extentus’un

yasalarının (toplumsal ilerleme yasalarının) ne olduğuna ilişkin her hangi bir

açıklama yapmamıştır. Bu türden bir araştırmanın ilk örneğini Saint-Simon başlatıp

Auguste Comte ise devam ettirecektir.

Bu durum karşısında Saint-Simon genelde Aydınlanma düşünürlerini özelde ise

Condorcet'yi 'extentus' kavramını mantıksal olarak temellendiremedikleri

gerekçesiyle itham etmiştir. Bu yüzden Simon Condorcet'nin yukarıdaki pasajını

bilimsel nitelikte bulmaz. Simon'a göre geleceği öngörmek için ya da gelecekte de

bir ilerleme olacağını bilmek için, toplumun bağlı olduğu yasalar (ya da extentus’un

yasaları) açıkça belirtilmelidir. Oysa Condorcet bu türden yasaların ne olduğunu

belirtmeden gelecekteki ilerlemeler hakkında yargıda bulunmuştur.222

Simon, tıpkı Condorcet gibi doğa bilimlerinde olduğu gibi toplum bilimlerinde de bir

takım yasaların olduğu inancına dayanarak, her iki alanda da zorunlu ilerleme

yasalarının olduğunu kabul eder. Bu yasalar insanlar tarafından oluşturulmadığı gibi,

222

Burry, The Idea Of Progress, s. 284.

Page 122: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

116

insanlar tarafından da değiştirilemez. Bu bağlamda filozofun görevi söz konusu

yasaları keşfedip ilerlemenin seyrini hızlandırmak olacaktır.223

Bu çerçevede Simon’un toplumu yeniden biçimlendirme ve organize etme gayesi ile

aslında toplumu yepyeni bir biçime sokmak değil de, toplumsal değişim ve ilerleme

yasalarını keşfederek, kaçınılmaz olan toplumsal ilerlemeyi daha da hızlandırmak

istediği söylenebilir.

Rönesans'tan itibaren doğaya ilişkin yasalar (Condorcet ve Simon'un deyimiyle

ilerleme yasaları) Galileo, Kepler ve Newton gibi düşünürler tarafından belirli oranda

keşfedilmişti. Aydınlanma düşünürleri ise bu yasaları biçimsel olarak, yani toplum

bilimlerinde de düzenli ve değişmeyen bir takım ilkelerin olduğunu kabul ederek

'extentus progressus' kavramını inşa etmişlerdi. Fakat burada 'extentus' sıfatını

karşılayan toplum yasalarının içeriği hususunda herhangi bir bilgi vermemişlerdi.

Aydınlanmanın yarım bıraktığı bu projeyi Saint-Simon tamamlamaya çalışacaktır.

Simon progressus’u Aydınlanma düşünürlerinden farklı olarak sadece bilimsel alanla

sınırlayarak progressus'un tarihsel sürecine ilişkin farklı analizler yapmıştır. Ona

göre şimdiye dek bütün bilimler bilimsel olmayan yöntem ve adımlarla işe

başlayarak bir ilerleme sağlamışlardır. Her bilim bir takım dini tasarımlar ve

metafizik ile ilgili sanılarla yüklüdür. Başlangıçta teolojik ve metafizik temeli olan

bilimler dönem itibariyle pozitif bir karaktere bürünmüştür.224

Astrolojiden, astronomiye doğru giden süreç bu duruma açık bir örnektir. Simon'a

göre insanlar gök cisimlerini inceledikleri zaman, bu araştırmaya kendi imgelerini de

eklemişlerdir. zamanla insanlar kendi imgeledikleri varlıklardan sıyrılarak gök

223

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.251. 224

Bedia Akarsu, Çağdaş Felsefe, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1994, s. 96.

Page 123: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

117

cisimlerini sadece deney ve gözlem temelinde inceleyerek astronomi bilimini pozitif

bir hale getirmişlerdir.225

Simon aynı şekilde kimya biliminin de benzer süreçlerden geçerek, yani

simyacılardan kurtularak pozitif bir bilim haline geldiğini ileri sürmektedir. Simon

son olarak fizyoloji (physiology) bilimini ele alarak bu bilimin de tam olarak pozitif

döneme geçemediğini, bunun için de gökbilimcilerinin yıldız falcılarına,

kimyacıların da simyacılara yaptığı gibi fizyologların da kendi aralarındaki

filozofları, ahlakçıları ve metafizikçileri kovmaları gereklidir.226

Simon'un böylece progressus'u bilimin içine karışmış olan bilim - dışı unsurların

ayıklanması olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Progressus'un eriştiği dönem bilim

çağıdır. O halde ‘extentus' da bilimsel ilkelere göre dizayn edilmelidir.

Simon fizyoloji ve toplum arasında bir analoji kurarak toplumsal ilişkileri fizyolojik

süreçler olarak görüp227

yeni bir disiplin olan 'social physiology' (sosyal fizyoloji)

bilimini oluşturmaya çalışacaktır.

Simon'a göre bizleri toplum yasalarının/extentus’un yasalarının bilgisine ulaştıracak

olan bilim 'social physiology' dir (sosyal fizyolojidir). İlk olarak Simon'un geliştirip

öne sürmüş olduğu 'social physiology' daha sonra Comte tarafından 'social physics'

ve 'sociology' terimleri ile adlandırılmasına rağmen,228

her iki kullanım da benzer

225

Saint Simon, "Letters From An Inhabitant of Geneva to Hıs Contemporarıes" Selected Writings On

Science, Industry And Social Organisation, Edited and Translated: Keith Taylor, Croom Helm Press,

London, 1975, s. 75. 226

Saint Simon, "Letters From An Inhabitant of Geneva to Hıs Contemporarıes" Selected Writings On

Science, İndustry And Social Organisation, s. 75. 227

Saint Simon, "Letters From An Inhabitant of Geneva to Hıs Contemporarıes" s. 75. 228

R. Nisbet, History of The Idea of Progress, s.248.

Page 124: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

118

anlamları vermektedir. Social physiology'nun amacı toplum yasaları ile birlikte

toplumları yöneten ilerleme yasalarını anlamak ve açıklamaktır.

Simon'a göre bu türden yasaların bilgisine sahip olmak için doğa bilimlerinin

yöntemini model almak gerekir. Diğer bir deyişle doğa bilimleri'nin yöntemini 'social

physiology' ile özdeşleştirmek gerekir.229

Hatta Simon bu hususta yeni gelişen doğa

bilimlerinin yöntem ve sonuçlarını social physiology'a uyarlamanın yeni bir çağı

başlatabileceğini ileri sürer.230

Modern bilim yöntemi, doğa bilimlerine ilişkin yasaları deney-gözlem ve teori

süreçlerine dayandırarak açıklamayı önermişti. Bu durumda Simon'un bakış açısına

göre toplumsal yasaların da bu yöntemi örnek alarak keşfedilmeleri gerekecektir.

Herhangi bir toplumu doğrudan deneyim ve gözlem yoluyla inceleyerek bir takım

teorilere ulaşmak mümkündür. Fakat zaman ve mekan sınırlaması nedeniyle bütün

toplumları incelemek olanaksız olmaktadır. Bu nedenle toplumları geniş bir

perspektif içerisinde görebilmek için tarihten yararlanmak daha ussal gözükmektedir.

Bu gerekçeyle olacaktır ki gerek Simon gerekse Comte 'social physiology' veya

'social physic' disiplininin yasalarını tarihe dayanarak keşfetmeye çalışmışlardır.

Diğer bir deyişle 'social physiology'nin kanunları tarihsel araştırma ve inceleme

sonucunda ortaya çıkacaktır.231

Simon 'bugünü yaratan dündür' ilkesini temele alarak toplumsal ilerleme yasalarını

keşfetmek için toplumun tarihini incelemek gerektiğini belirtir. Ona göre filozoflar

tarihi art arda gelen ve birbirini takip eden olaylar dizisi olarak görüyorlardı. Oysa

229

Saint Simon, Selected Writings On Science, Industry And Social Organisation, s. 30. 230

Mary Pickering, "Auguste Comte And The Saint Simon", French Historical Studies, Duke

University Press, Vol. 18, No:1, USA 1993, s. 213. 231

Saint Simon, Selected Writings On Science, Industry And Social Organisation, s. 32-33.

Page 125: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

119

tarih dikkatli incelendiğinde toplumlarının tarihinin tıpkı doğa tarihi gibi belirli

yasalara göre işlediği görülecektir.232

Simon tarihsel verilerden yararlanarak toplumsal ilerlemenin organic (organik),

critical (eleştirel) ve tekrar organic (organik) olmak üzere üçlü bir diyalektik

süreçten geçtiğini ileri sürer. Organik periyodun karakteristik özelliği sosyal yaşamın

bütün yönlerini (bütün fikirleri, bütün siyasi ve sosyal kurumları) uyumlu bir biçimde

kendi içinde tutmasıdır. Simon organik yapının maddi ve manevi olmak üzere iki

temel dinamiği olduğunu belirtir.233

Toplum içerisinde maddi ve manevi dinamikler

uyumlu olduğu müddetçe toplumsal refah ve mutluluk da istikrarlı olacaktır.

Simon, bu anlamda tarihte iki organik periyodun yaşandığını ileri sürmektedir.

Bunlardan birisini Antik Yunan Uygarlığı, diğerini ise Ortaçağ Hristiyan Avrupası

temsil etmektedir. Organik yapılı Antik Yunan Uygarlığının maddi dinamiğini

kölelik (slavery) , manevi dinamiğini ise politeizm (polytheism) oluşturmaktaydı.

Ortaçağ Hristiyan Avrupa'sında ise maddi dinamiği feodalizm (feudalism), manevi

dinamiği ise monoteizm (Hristiyanlık) temsil etmekteydi.234

XVIII. ve XIX. yüzyılları kapsayan 'critical' dönemde ise söz konusu organik yapılar

güçlü eleştirilere maruz kalarak yıkılmıştır. Simon bu eleştirel ve yıkıcı dönemi

diyalektik ilerlemenin antitezi ve toplumsal ilerlemenin zorunlu bir unsuru olarak

görmektedir.235

Bu noktada Simon'un Aydınlanma düşünürlerinden farklı olarak teolojik yapı ve

kurumlara daha hoşgörülü yaklaştığını söyleyebiliriz. Simoncu anlamda din veya

232

Meriç, Saint-Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, s.71. 233

Meriç, Saint-Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, s.52. 234

Sıdney Pollard, The Idea Of Progress, Basic, Books. Inc Publisher, New York, 1968. s.103-104. 235

Pollard, The Idea Of Progress, s. 103.

Page 126: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

120

Hristiyanlık toplumsal ilerlemenin gerçekleşmesinde bir engel değil de; aksine bir

sıçrama tahtası olmuştur.

Simon'a göre diyalektik ilerlemenin sentez aşamasında ilerlemenin zorunlu yasasına

bağlı olarak toplumsal ilerleme feodalizmden endüstriyel bir topluma doğru

evrilmiştir. Bu evrilmenin ya da extentus’un (toplumsal ilerlemenin) maddi

dinamikler temelinde atılım yapması tesadüf değildir. Çünkü Simon'a göre bütün

toplumlar üretime dayanır. Diğer bir deyişle, toplumlar varlıklarını ayakta tutup

sürdürebilmeleri için üretime angaje olmalıdırlar. Bu manada endüstriyel üretim

tarzı, zenginlik sağlamada feodalizmden daha etkili ve verimlidir.236

Simon'un toplum anlayışında üretim biçiminin niteliği ve üretim miktarının niceliği

extentus’u (toplumsal ilerlemeyi) belirleme de belirgin bir ölçüt olarak karşımızda

durmaktadır. Bu durumda eski çağlardan beri toplumların köleci, feodalist ve

endüstriyel temelli bir üretim tarzına doğru evrilmeleri extentus’un açık bir

göstergesi olmaktadır.

Simon burada extentus’un başat unsurunu maddi üretime bağlamakla birlikte, sadece

bu tür bir ilerlemenin toplumsal mutluluğu sağlamayacağını ileri sürmektedir. Ona

göre bir önceki kuşak (Aydınlanma düşünürleri) teolojik yapıyı yıkmakla acele

ettiler. Çünkü manevi yapı çökünce endüstri toplumunu destekleyecek ve

tamamlayacak manevi yapıda bir boşluk ortaya çıktı. Bu da toplumu bir kaosa ve

bunalıma sürüklemiştir.237

236

Pollard, The Idea of Progress, s. 105. 237

Saint Simon, Selected Writings On Science, Industry And Social Organisation, Edited and

Translated: Keith Taylor, Croom Helm Press, 1975, London, s. 33-34.

Page 127: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

121

Simon, 1813 yılında İnsan İlmi Üzerine Düşünceler adlı eserinde açıkça teolojik ve

feodal yapıların çökmesiyle Avrupa'nın bir buhran içine girdiğini ve bu kaostan

kurtulmak için ise 'social physological' biliminden yardım alarak toplumu yeniden

organize etmek gerektiğinin altını çizer.238

'Social physological' bizlere toplumsal

yapıda hangi maddi ve manevi dinamiklerin birbirleriyle uyumlu olacağını bildirir.

Simon tarihsel ve toplumsal analizleri sonucunda bilim çağına girdiğimizi,

dolayısıyla endüstri toplumuna karşılık gelecek en uygun manevi yapının 'pozitivizm'

olduğunu söyler. Simon'un terminolojisinde 'pozitivizm' bilim temelli bir dünya

görüşünü temsil etmektedir. Simon ilerleyen çalışmalarında pozitivizmin içeriğini

daha da genişleterek 'Yeni Hristiyanlık' fikrini eklemiştir. 'Yeni Hristiyanlık', yerleşik

anlayışın aksine semavi bir din değil de, sevgi, kardeşlik ve birliktelik erdemlerini

içeren toplumsal dayanışmadır. Simon'a göre 'yeni hristiyanlık' acıları, yoksulluğu ve

sefaleti ortadan kaldırarak, bütün insanlığı saadet ve mutluluğa kavuşturacaktır.239

Simon'a göre bilimsel temelli bir dünya görüşünü temsil eden pozitivizm endüstriden

hiçbir zaman ayrılamaz. Endüstri bilimden beslendiği gibi bilim de endüstriden

beslenmektedir.240

Bu ikisinin birlikte yürümesi toplumsal refah ve mutluluğu

sağlayacaktır. Simon, endüstri ve pozitivizm ile birlikte uyum sağlayan organik

yapılı toplumun en iyi ideal sistem olmadığını, fakat extentus’un yasaları gereği bu

iki unsurun birlikte olması gerektiğini ve böylelikle de Avrupa'daki kaos ve buhranın

çözüleceğini ileri sürer.

238

Meriç, Saint-Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, s. 86. 239

Meriç, Saint-Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, s. 94. 240

Saint Simon, Selected Writings On Science, Industry And Social Organisation, Edited and

Translated: Keith Taylor, Croom Helm Press, 1975, London, s. 146.

Page 128: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

122

Simon'un ‘extentus’ tasarısı diyalektik olarak üçlü bir aşamaya tekabül etmektedir.

Diyalektik ilerlemenin birinci aşamasını, kölelik/politeizm, ikinci aşamasını,

feodalizm/monoteizm ve üçüncü aşamasını ise endüstri/pozitivizm oluşturmaktadır.

Simon'un işaret etmiş olduğu bu endüstri ve pozitivizm temelli organik toplum bir

anlamda extentus’un hedefi olmaktadır. Çünkü endüstri ve pozitivizm temelli

organik toplum Simon'un dönemi ve geleceğe ilişkin öne sürmüş olduğu bir

toplumdur. Simon'un bu hususta Aydınlanma düşünürlerinden ayrıldığını

görmekteyiz.

Gerek Turgot gerekse Condorcet extentus’un gayesini özgürlük ve eşitlik gibi politik

içerikli kavramlarla sınırlandırmışlardı. Onlara göre özgür ve eşit bir toplumda bilgi

ve bilim üretme olanaklı olduğu gibi toplumsal mutluluk da olanaklı olacaktır. Bu

hususta Fransız devrimine büyük umutlar bağlayan Aydınlanma düşünürlerinin

devrim sonrasındaki beklentileri boşa çıkmıştı. Çünkü Fransız devrimi özgürlük ve

eşitliği sağlamadığı gibi ekonomiyi de bir krize sürüklemişti.

Bu gerçekle yüzleşen Saint-Simon, extentus’un gayesini faklı bir boyuta taşıyacaktır.

Simon özgürlüğü 'extentus' ile bağdaştırmaz. Ona göre İnsanlar özgür olmak için bir

araya gelmezler, savaşmak ya da üretmek için bir araya gelirler. Özgürlük ne sosyal

düzenin gerçek temelidir, ne de kolektif faaliyetin gayesidir.241

Extentus’un

(toplumsal ilerlemenin) gayesi daha çok özgürlük değil, daha çok üretimdir. Çünkü

ancak bu şekilde toplumsal refah ve mutluluk gelişecektir.

Simon bu ifadeleri ile extentus’un nihai hedefinin mutluluk olduğunu ve bunun da

maddi ayağını üretim (endüstri) oluşturduğunu bildirmektedir. Endüstrinin de

241

Meriç, Saint-Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, s. 57.

Page 129: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

123

doğrudan bilime bağlı olduğu göz önünde bulundurulursa, dolaylı olarak bilimin

insanlığı mutluluğa kavuşturacağı düşüncesi ortaya çıkmaktadır. Nitekim Simon,

"Letters From An Inhabitant of Geneva to Hıs Contemporarıes" (1803) (Bir Cenovalı

Sakininden Çağdaşlarına Mektuplar) adlı yapıtında extentus’un nihai hedefinin

mutluluk olduğunu ve bunun da doğrudan bilime bağlı olduğunu vurgulayarak,

toplumda bilimsel faaliyetlerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğinin altını

çizer.242

Öte yandan Simon'un belirtmiş olduğu, bilimin pratik alana yansıması olan endüstri

ve üretimin toplumsal yapıda başat bir faktör olduğu ve bunun da extentus’u

sağladığı düşüncesinin o kadar da özgün olmadığı söylenebilir. Benzer düşünceleri

Müslüman düşünür İbni Haldun ve Fransız düşünür Turgot'un eserlerinde de görmek

mümkündür. Onlar da ekonominin yada üretimin toplumsal ilerlemede başat rol

oynadığını ileri sürmüşlerdi. Fakat Simon bu düşünürlerden farklı olarak extentus’un

sadece maddi temel üzerinde sağlıklı olamayacağını, bunu karşılayacak olan bir

manevi yapının da olması gerektiğini extentus yasalarına dayanarak öne sürer.

Auguste Comte

Saint-Simon 1825 yılında öldüğünde arkasında bir ideal ve bu ideali gerçekleştirmek

için de bir doktrin bırakmıştı. Bu doktrine göre Avrupa'nın içinde bulunduğu

toplumsal buhrandan kurtulması için 'social physiology' (sosyal fizyoloji) adlı yeni

bir pozitif bilime ihtiyaç vardır. 'Social physiology' toplum yasalarını ve buna bağlı

242

Saint Simon, "Letters From An Inhabitant of Geneva to Hıs Contemporarıes" Selected Writings

On Science, Industry And Social Organisation, s. 67.

Page 130: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

124

olan toplumları yöneten ilerleme yasalarını belirleyerek, toplumu oluşturan temel

dinamikleri uyumlu bir hale getirir.

Simon bu projesiyle aynı zamanda Aydınlanma döneminde biçimlendirilen 'extentus

progressus' kavramının 'extentus' sıfatını temsil eden toplum bilimlerinin de ilerleme

yasalarını açığa çıkarmıştı. Simon'dan kalan bu mirası onun zeki ve yetenekli

öğrencisi Auguste Comte (1798- 1857) daha da geliştirip olgunlaştıracaktır.

Uzun zamandan beri Saint-Simon'un ana fikirleri üzerinde kafa

yormaktayım. Bu filozofun ilmi yönelişle ilgili düşüncelerini

sistemleştirmeye ve olgunlaştırmaya çalıştım.243

Comte bu ifadeleriyle açıkça Simon'un doktrinini benimsediğini ve bunu daha da

olgunlaştırıp dizgeleştirmek istediğini vurgular. O halde Comte'un da hocası Simon

gibi dönemindeki toplumsal buhranı gidermek maksadıyla yeni bir toplum bilimi

geliştirmenin ve bunun için de extentus’un (toplumsal ilerleme) yasalarının

keşfedilmesi gerektiği açıktır.

Comte bu gayeye ulaşmak için Aydınlanmadan (özellikle Fontenelle'nin

çalışmalarından) gelen bir varsayıma dayanarak yola çıkmaktadır. Bu varsayıma göre

(akıl-doğa özdeşliğine dayanarak) doğa bilimlerinde olduğu gibi toplum bilimlerinde

de zorunlu ilerleme yasaları bulunmaktadır. Bu yasaları keşfetmek Simon için olduğu

gibi Comte için de ilerlemenin yönünü değil de, sadece hızlanmasını veya

yavaşlamasını etkilemektedir. Bu durumda bir duraklama içinde bulunan Avrupa

toplumu bu ilerleme yasalarına göre dizayn edildiğinde toplumsal buhran yok olacağı

gibi, ilerleme de daha istikrarlı olacaktır.

243

Alıntı yapılan yer: Meriç, Saint-Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, s. 57.

Page 131: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

125

Rönesanstan beri yıldızı parlayan 'progressus', çağdaşları gibi Comte'un da güvenini

kazanmıştı. Comte'un progressus'a duyduğu bu güven onda progressus'un bir takım

yasalara bağlı olduğu inancını oluşturmuştur. Comte da bu maksatla hocası Simon'un

izinden giderek ilk önce progressus'un yasalarını ortaya çıkarıp daha sonra bu

yasaları 'extentus' a uyarlamaya çalışacaktır.

Rönesanstan beri doğa bilimleri temelinde kendini meşru kılan progressus'un

yasalarına ulaşmak için bilim tarihi en uygun metot olacaktır. Çünkü Comte'a göre

genel anlamda tarih, düzen veya yasalarının en açık görülebileceği sahadır.

Dolayısıyla 'yasa' ve 'progressus' arasındaki en açık ilişki tarihte görülebilir.244

Comte'un felsefesinde bilimlerin ilerlemesi ve insan zihninin ilerlemesi arasında

doğrudan bir ilişki söz konusudur. Bu ilişkide bilimsel ilerleme zihinsel olandan

sonra geldiği gibi, ona bağlı olarak ilerler. Comte, A General View of Positivism

(1844) adlı eserinde, bilimin ya da bilimlerin ilerlemesini anlamak için öncelikle

zihinsel evrimin yapısını bilmek gerektiğini vurgular.245

Ayrıca Comte bu iki

ilerleme (zihinsel ve bilimsel ilerleme) anlayışı arasındaki zamansal ve mantıksal

önceliğin önemine işaret etmek için Pozitif Felsefe Kursları (1835) adlı eserinde,

pozitif felsefe ile insan zihninin tedrici bir şekilde ilerlemesini kastederek246

dolaylı

olarak insan zihninin bağlı olduğu yasaların (düzenin) önceliğine dikkat çekmektedir.

Bu durumda Comte'un çıkış itibariyle progressus ve progressus'un yasalarından önce

insan zihninin bağlı olduğu ilerleme yasalarına eğildiğini söyleyebiliriz. Comte bu

yönüyle Condorcet ve Simon'un izinden gitmiş olsa da, tutumunun bilgi teorisi

244

A. Comte, A General View of Positivism, Trans: J. H. Bridges, Reeves & Turner Press, London,

1953. s. 30. 245

A. Comte, A General View of Positivism, s. 30. 246

Auguste Comte, Pozitif Felsefe Kursları, Çev: Erkan Ataçay, Sosyal Yayınlar, İstanbul 2001. s.32.

Page 132: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

126

açısından makul olduğu söylenebilir. Çünkü bilimsel bilgi gibi tüm diğer bilgi

oluşumlarında zihin, duyumlara göre alıcı ve yapıcı bir pozisyonda olduğu için

daima öncelikli konumda değerlendirilmiştir.247

Bu durumda zihinsel süreçler bilginin niteliğini ve yapısını belirlediği gibi

progressus'un da yapısını belirleyecektir. Neticede Comte felsefesinde bütün ilerleme

anlayışının zihinsel ilerlemeye bağlı olduğu ve zihinsel ilerlemenin bağlı olduğu

yasaları keşfetmenin de, aynı zamanda bilgi ve bilimsel ilerlemenin (progressus'un)

yasalarını açığa çıkartacağı söylenebilir.248

a) Zihinsel İlerleme

Comte zihinsel ilerleme ile insan düşünüş şeklinin tarihsel süreçte ilerleyerek

(evrilerek) bir olgunluğa ulaştığını vurgulamaktadır. Bu düşünüş şeklinin fenomenler

üzerinde olduğu dikkate alınırsa, zihinsel ilerleme ile insan zihninin doğa

fenomenlerini açıklama biçiminin, çeşitli evrelerden geçerek daha iyi bir duruma

geldiği ifadesini kullanmak mümkündür.

Comte’un felsefesinde insanlık tarihinin ilerlemesi bilginin evrilmesine, bilginin

evrilmesi ise insan zihnindeki değişikliklere bağlı olduğu için, Comte'un da tıpkı

Condorcet gibi insan zihninin ilerlemesini aynı zamanda insanlık tarihinin ilerlemesi

olarak gördüğü ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu bakış açısı dolaylı olarak zihinsel

ilerlemenin bağlı olduğu yasaların tarihsel arka planda olduğunu ima etmektedir.

247

Bu hususta Alman düşünür Immanuel Kant'ın bilgi teorisine ilişkin görüşleri çağının düşüncelerini

son derece etkilemiştir. Kant Kritik Der Reinen Vernunft (Saf Aklın Eleştirisi) 1781 adlı yapıtında

bilginin elde edilme sürecinde aklın yapısı ve içeriğinin duyumlara göre daha öncelikli ve belirleyici

olduğunu savlar. Detaylı bilgi için bkz: Bedia Akarsu, Çağdaş Felsefe, s.29-30. 248

J.B. Burry, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960, s. 302.

Page 133: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

127

Comte bu doğrultuda tarihsel bir araştırmaya dayanarak ilerlemenin bağlı olduğu

yasaları ortaya çıkarmaya çalışacaktır.

Comte, tarihsel analizler sonucunda ilerleme ve düzen249

(order, law) arasında sıkı

bir ilişkinin olduğunu iddia eder. Kendisi bu ilişkiyi şöyle aktarmaktadır:

Bütün ilerleme fikirlerinin koşulu düzendir. Yani ilerleme daima

düzenin nesnesi olduğu için, İlerleme düzenin keşfedilmesi olarak

görülebilir. Çünkü doğanın düzeni kendi içinde mümkün bütün

ilerleme öğelerini içermektedir. Bu türden bir ilerlemenin ise bir

yaratım (creation) değil; bir evrim olduğunu tarih

doğrulamaktadır.250

Comte bu pasajında doğanın düzeni ve ‘progressus’ arasında doğrudan bir koşutluk

kurarak bütün ilerleme (zihinsel, bilimsel ve toplumsal ilerleme) faaliyetlerinin

'düzen' (yasa) kavramına bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Doğadaki nesneler bir

düzene tabi olduğu gibi insan zihninin ilerleme serüveni de benzer düzen ve yasalara

tabidir. Comte’un deyimiyle insan zihninin serüveni diğer fenomenler gibi değişmez

düzene (yasalara) tabidir.251

Comte, 'düzenin' veya 'yasaların' insan zihninde bulunduğu gibi hem de fenomenler

dünyasında bulunduğunu belirterek, bu yasaların keşfedilmesi sonucu bir ilerleme

sağlanacağı kanısındandır. Fakat burada ayrı olarak sunulan yasaların benzer yapıda

oldukları belirtilmelidir. Daha açık bir deyişle, zihinsel ilerlemeye ilişkin yasalar

aynı zamanda fenomenler alanındaki yasalar ile uyuşmaktadır.

249

Comte burada düzen (order) kavramı ile doğadaki düzeni, yani doğa yasalarını kastetmektedir.

Doğada bir düzenin olduğu fikri, öncelikle XVI. yüzyılda Kopernik’le başlayan, Kepler, Galileo ve

Newton ile devam ettirilen doğa bilimlerinin ilerleyişi ile anlam kazanmıştır. Söz konusu keşifler

Comte gibi birçok düşünürü doğada bir düzenin olduğu inancına yöneltmiştir. ‘Düzen' kavramı doğa

yasalarının değişmezlik ilkesinden yola çıkarılıp, tarih ve toplumsal alanlara uyarlanmıştır. Bu tutum

Comte’un evrensel düzenin değişmez bir yapıda olduğu savıyla örtüşmektedir. Ayrıca bkz. Comte, A

General View of Positivism, s.21. 250

A. Comte, A General View of Positivism, s. 77. 251

A. Comte, A General View of Positivism, s. 24.

Page 134: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

128

Comte'un bu düşüncelerinin temelinde XVII. yüzyıldaki doğa-akıl özdeşliği fikri

bulunmaktadır. Aydınlanma düşünürü Fontenelle, bir yanda yeni bilimin temsilcileri

olan Kopernik, Kepler ve Galileo'nun, diğer yanda yeni felsefenin kurucusu kabul

edilen Descartes'ın çalışma sonuçlarından yararlanarak akıl ve doğanın benzer yapıda

olduğunu, dolayısıyla da aklın yasaları ile ilerleme yasalarının bir görülebileceğini

savunmuştu. Bu anlamda aklın bağlı olduğu yasaları keşfetmek hem doğa yasalarını

hem progressus’u hem de extentus’un yasalarını açığa çıkartacaktır. Comte'un da bu

çizgiyi sürdürdüğü anlaşılmaktadır.

Comte’un insan zihninin ilerlemesine ilişkin bir düzenin olduğu argümanı Pozitif

Felsefe Kursları adlı eserinde detaylı olarak irdelenmektedir. Comte bu eserinde

tarihsel verilere dayalı olarak insan zihnine ilişkin bir düzen (ya da yasa) keşfettiğini

şu ifadelerle anlatmaktadır:

Bu düzen (yasa) her bilgi branşımızın art arda üç farklı teorik halden

geçmesine dayanır: teolojik ya da kurgul hal; metafizik ya da soyut

hal; bilimsel ya da pozitif hal. Başka bir ifadeyle insan zihni doğası

gereği tüm araştırmalarında her şeyden önce karakterleri farklı olan

hatta kesinlikle birbirlerine zıt olan bu üç felsefe yapma yöntemini

kullanır. Önce teolojik yöntem sonra metafizik son olarak pozitif

yöntem.252

Comte, insan zihninin geçirmiş olduğu bu evreleri 'ilerleme' kavramının anlamsal

içeriğine uygun bir şekilde kavramsallaştırmıştır. İnsan zihni (buna bağlı olarak

bilimler) tarihsel süreç içerisinde bir hedefe (pozitif evreye) yönelik olumlu bir

şekilde değişim gerçekleştirmiştir. Diğer bir söylemle, insan zihni çeşitli evrelerden

geçerek hedef olarak nitelenen pozitif evreye ulaşmıştır. Comte’un pozitif evreyi

hedef olarak işaret etmesinin en önemli sebebi: Bu evrede fenomenlerin tabi olduğu

252

Auguste Comte, Pozitif Felsefe Kursları, Çev: Erkan Ataçay, Sosyal Yayınlar, İstanbul 2001, s. 33.

Page 135: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

129

değişmez yasaların olmasıdır.253

Bu durumda fenomenler artık belirlenmiş ve

saptanmış belirli ilkelere göre değerlendirilecektir.

Öte yandan bu süreçte zihinsel ilerlemenin pozitif evreye nasıl ulaştığı sorusu ayrı bir

önem arz etmektedir. Çünkü zihinsel ilerlemenin seyir biçimi ‘progressus’ ve

extentus’u da etkilemektedir.

Comte insan zihninin geçirmiş olduğu bu ilerlemenin evrimsel (evolution) nitelikte

olduğunu belirtmektedir. Ona göre zihinsel ilerlemenin bir yaratım (creation) değil;

bir evrim olduğunu tarih doğrulamaktadır.254

Comte, bir adım daha atarak zihinsel

evrimin yapısını ve niteliğini şöyle tanımlamaktadır:

Yalnızca neredeyse belirsiz adımlarla ilerlemek zorunda olan

zekamızın, teolojik felsefeden, pozitif felsefeye aniden ve bir aracı

olmaksızın geçemediği aslında kolayca anlaşılır. Teoloji ve fizik çok

derin bir biçimde birbirlerine aykırıdırlar, görüşleri karşılıklı olarak

çok derin bir zıtlığı içerir. İnsan zihni bu görüşlerden birini kullanmak

için diğerini kullanmadan önce, karma bir karaktere sahip ve bu

sayede kademe kademe bir geçişi gerçekleştirmeye özgü aracı

görüşleri kullanmak zorunda kalmıştır.255

Bu ifadelerden anlaşıldığı üzere, Comte zihinsel ilerlemeyi tedrici bir şekilde

değerlendirmiştir. Buna göre her evre geçişinde eski öğelerle yeni öğeler birlikte

bulunacaktır. Eski öğelerle yeni öğelerin geçiş aşamasında birlikte bulunması

evrimci ilerleme anlayışının karakteristik özelliğidir. Eğer ki eski öğelerle yeni

öğeler farklı evrelerde birbirlerinden ayrı bir şekilde görülürse, ilerleme biçimi

devrimsel nitelikte olacaktır. Oysa Comte, bu görüşün aksine insan zihninin geçirmiş

olduğu bu değişimin evrimsel karakterde olduğunu eserinin birçok yerinde

253

Frederıck Ferre (ed.), Introduction To Positive Philosophy, Hackett Publishing Company. Inc,

Cambridge, USA, 1998, s. 8 254

Comte, A General View of Positivism, s. 77. 255

Comte, Pozitif Felsefe Kursları, s. 37.

Page 136: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

130

vurgulamıştır. “Birincisi (birinci evre) insan zihninin zorunlu hareket noktasıdır;

üçüncüsü insan zihninin sabit ve belirgin halidir; ikincisi ise yalnızca bir geçişi teşkil

eder.” 256

b) Progressus'un Yasaları

Saint-Simon 'progressus'u bilimlerin bilimsel olmayan süreçlerden arınması olarak

tarif etmişti. Diğer bir deyişle 'progressus' bir takım dini tasarımlar ve metafiziksel

unsurlardan kendini arındırarak bu duruma gelmişti. Örneğin bu süreçte astrolojiden

astronomiye, simyadan ise kimyaya geçilmişti.257

Comte da 'progressus' hakkında hocasının bu düşüncelerini benimseyerek bir dizge

içerisinde sunmaya çalışacaktır. Ona göre zihinsel alanda gerçekleşen 'ilerleme' ile

'progressus' benzer süreçlere tabidir.

Bu düzen (yasa) her bilgi branşımızın art arda üç farklı teorik halden

geçmesine dayanır: teolojik ya da kurgul hal; metafizik ya da soyut

hal; bilimsel ya da pozitif hal.258

Comte bu ifadeleri ile bilimler ile bilgi branşlarının tıpkı zihinsel alanda olduğu gibi

üç farklı evreden geçerek bir ilerleme sağladığını beyan etmektedir. Örneğin,

astronomi bilimi tıpkı insan zihninin ilerlemesi gibi teolojik, metafizik ve pozitif

olmak üzere üç farklı evreden geçmiştir. Diğer bir deyişle, gezegenler ve bunların

hareketleri ilk önce teolojik evrede dinsel tasarımlarla, metafiziksel evrede soyut

varlıklarla, pozitif evrede ise bilimsel yasalar aracılığıyla açıklanmıştır. Comte’a göre

bütün bilimlerin er ya da geç bu üçlü evreden geçmeleri kaçınılmaz olmasına karşın,

256

Comte, Pozitif Felsefe Kursları, s. 33. 257

Saint Simon, "Letters From An Inhabitant of Geneva to Hıs Contemporarıes" Selected Writings On

Science, İndustry And Social Organisation, Edited and Translated: Keith Taylor, Croom Helm Press,

1975, London, s. 75. 258

Comte, Pozitif Felsefe Kursları, s. 33.

Page 137: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

131

bütün bilimlerin bu süreci aynı hızla yaşadıkları söylenemez. Bir bilim pozitif evreye

ulaşmasına rağmen diğeri metafizik evrede olabilir.

Bilimlerin üçlü bir evreden geçerek 'progressus'u gerçekleştirmesinin yanında,

bilimlerin kendi aralarında düzenli ve sıralı bir şekilde sıralanması da progressus'u

etkilemektedir. Hatta tarihçi J. Burry'nin belirttiği gibi "bilimler arasındaki hiyerarşik

düzen üç hal yasası kadar önemlidir. Çünkü bu hiyerarşi ileriye doğru hareketi

yönetir."259

Bu bilinçle Comte bilimlerin karşılıklı etkileşimlerini bir düzen içerinde göstermeyi

pozitivist felsefenin diğer bir amacı olarak işaret etmiştir. Bu durumda Comte’un

‘pozitif felsefe’ kavramı ile iki farklı anlamı bağdaştırdığı söylenebilir. Birincisi,

insan zihninin tedrici bir şekilde ilerlemesini incelemek260

; ikincisi ise bilimlerin

düzenli ve sıralı bir şekilde ilerlemesini araştırmaktır. Comte pozitivist felsefenin

ikinci anlamını şöyle ifade etmektedir:

Pozitivist felsefe, art arda gelişleri zorunlu ve değişmez bir

bağımlılıkla belirlenmiş olan ve hipotetik görüşlerden bağımsız bir

biçimde, konu edindikleri fenomenlerin derin ve basit bir biçimde

karşılaştırılmasına dayanan beş temel bilime doğal olarak ayrılmış

bulunmaktadır. Astronomi, fizik, kimya, fizyoloji ve son olarak sosyal

fizik. Astronomi en genel, en basit, en soyut ve insanlıktan en uzak

fenomenleri inceler. Bu fenomenler diğerlerinin hepsini onlardan

etkilenmeksizin etkiler.261

Comte bu ifadeleri ile bilimlerin gelişim sürecinde ilk sıranın astronomi ve son

sıranın da sosyal fizik (sosyoloji) olmasının gelişigüzel bir şekilde olmadığını aksine,

belirli bir düzen ve ilkeye göre gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Burada en genel ve

259

Burry, The Idea of Progress, s. 294. 260

Comte, Pozitif Felsefe Kursları, s. 32. 261

Comte, Pozitif Felsefe Kursları, (vurgu bana ait), s. 81.

Page 138: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

132

soyut görünen bilim kendinden sonra gelen bilimin ilerlemesinde etkili olmaktadır.

Örneğin en genel olan astronominin teolojik evreden metafizik evreye geçmesi,

kendinden sonra gelen bilimlerin de bir üst evreye geçmesini sağlamaktadır. Bu

anlamda fizik astronomiyi, kimya ise fiziği bir üst evreye taşıyacaktır.262

Fakat öte yandan bilimler arasındaki bu sıralı düzenin bir evre uyuşmazlığına

uğraması da progressus'un oluşmasına bir engel teşkil edecektir. Diğer bir deyişle

astronominin pozitif evrede olmasına karşın, fiziğin metafizik evrede olması

progressus'un gerçekleşmesini engelleyecektir.

(...) Söz konusu sıralı bilimlerde her bir bilim kendinden önceki bilime

gereksinim duyduğu için bu sıralamadaki bir hata gerçek bir

ilerlemeyi engelleyecektir. Dolayısıyla bu düzendeki ilerleme eş

zamanlı ve birlikte gerçekleşmelidir.263

Bilim tarihi bu düşünceleri doğrular nitelikte bizlere örnekler sunmaktadır. Örneğin

yaklaşık iki bin yıl önce Sisamlı Aristarkhos’un bugün Koperniğe atfedilen Güneş

merkezli astronomiyi ileri sürmesi dönemi itibariyle kabul görmemiştir. Bunun en

önemli sebebi ise dönem itibariyle Güneş merkezli sistemi temellendirecek fiziksel

bir alt yapının olmamasıdır. Comte'un terminolojisiyle ifade edilirse, dönem

itibariyle astronomi bir üst evreye sıçramasına rağmen, fizikte aynı durum söz

konusu olmamıştır. Buna karşın modern dönemde Koperniğin ileri sürmüş olduğu

güneş merkezli sistem teorisi Galileo ve Newton fiziği tarafından desteklenerek

bilimler arasında bir evre uyuşmasını sağlamıştır.

262

Mcquilkin De Grange, “Comte’s Sociologies”, American Sociological Review, vol .4, no. 1, 1939,

s. 19. 263

Frederıck Ferre (ed.), Introduction To Positive Philosophy, Hackett Publishing Company. Inc,

Cambridge, USA, 1998, s. 59.

Page 139: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

133

Benzer bir örneğe de XX. yüzyılda rastlamaktayız. Einstein genel görelilik teorisini

oluştururken Öklid geometrisinin yetersizliğini fark ederek Riemann geometrisinden

faydalanmıştır. Şayet dönem itibariyle Riemann Öklid-dışı geometrileri

geliştirmeseydi, Einstein’ın teorisi de bir ilerleme sağlayamayacaktı.

Bu çerçevede Comte için bilimlerin hiyerarşik düzeninin 'progressus' açısından ayrı

bir önem taşıdığını görmekteyiz. Bilimlerin hiyerarşik düzeni bilimlerin üçlü bir

evreden geçmelerini sağladığı gibi üç hal yasasını da anlaşılır bir duruma getirmiştir.

Bu tarihin bütününe egemen olan ve daha önceki derste gösterdiğim

yasa (üç hal yasası) eğer az önce oluşturduğumuz ansiklopedik formül

(bilimlerin hiyerarşisi) uygulamada birleştirilmezse uygun biçimde

anlaşılmayacaktır. Çünkü farklı insani teoriler art arda ilk önce

teolojik sonra metafizik ve son olarak pozitif hale bu formül ile dile

getirilmiş sıraya göre ulaşırlar. Eğer bu kaçınılmaz ilerlemenin

yasası kullanımda hesaba katılmazsa aşılmaz görünecek güçlüklerle

sık sık karşılaşılacaktır.264

Comte bu pasajında açıkça üç hal yasasının tam olarak anlaşılabilmesi için bilimlerin

hiyerarşik düzeniyle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. Bilimlerin

hiyerarşik düzeni ve üç hal yasasının karşılıklı zorunlu ilişkisini dikkate aldığımızda,

progressus'un her iki durumda da kendini var ettiğini görmekteyiz.

c) Pozitif Evre, Progressus ve 'Extentus Progressus'

Aydınlanma düşünürleri tarafından biçimlendirilen, fakat eksik bırakılan 'extentus

progressus' kavramının 'extentus' sıfatını temsil eden tarih ve toplum bilimlerinin

yasalarına (ilerleme yasalarına) ilişkin ilk araştırmayı Saint Simon yapmıştı. Simon

bu türden yasalara ulaşmak için yeni bir bilim olarak adlandırdığı 'social physiology'

yi (sosyal fizyoloji) ileri sürmüştü. Sosyal fizyolojinin yasaları aynı zamanda

264

Comte, Pozitif Felsefe Kursları, (vurgu bana ait), s. 83.

Page 140: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

134

‘extentus’un yasalarını (toplumsal ilerleme yasalarını) açığa çıkartacaktır. Comte da

bu süreçte hocası Simon'un çizgisini takip ederek aynı projeyi devam ettirecektir.

Comte da hocası gibi Avrupa toplumlarının bir buhran süreci yaşadığını ve bu

bundan kurtulmak için de toplumu yeniden organize etmek gerektiğini savunur.

Toplumu yeniden organize etmek için de yeni bir toplum bilimi gereklidir. Bu

toplum bilimi de Simon'un öne sürdüğü sosyal fizyoloji'den (sosyal physiology)

başka bir şey değildir. Fakat Comte hocasından farklı olarak sosyal fizyoloji yerine

önce 'social physics' (sosyal fizik) sonra sociology (sosyoloji) terimlerini kullanmayı

daha uygun görmüştür. Adından da anlaşılacağı üzere sosyal fizik, topluma fiziksel

bir açıdan yaklaşmayı öngörür. Başka bir deyişle fizik bilimi fiziksel olayları

önceden görmeyi ve onları kontrol altına almayı mümkün kıldığı gibi sosyal fizik de

sosyal olayları önceden görüp onları kontrol altına almayı amaçlayacaktır.

Sosyal fizik, Simon'da olduğu gibi Comte için de toplumun yapısını ve doğasını

analiz ederek, toplumsal yapıyı oluşturan temel dinamikleri açığa çıkartacaktır. Bu

belirlenim aynı zamanda 'extentus 'un yasalarını verecektir.

İşte bu bilinçle Comte 'sosyal fizik' bilimini kurmak ister. Bunun için bilimlerin

tarihsel süreç içerisinde geçirmiş oldukları sürecin analizi yol gösterici olacaktır.

Bilimlerin hiyerarşik sıralamasında en son bilim olan sosyal fizik (sosyoloji) bizlere

insan zihninin ulaştığı en son aşama olan pozitif evreye ulaştığımızı işaret

etmektedir. Gerçi Comte pozitif evrenin özellikle XVI. yüzyılda Bacon, Descartes ve

Galileo’un çalışmalarıyla başladığını ileri sürmektedir.

Bacon’un temel ilkelerinin, Descartes’ın düşüncelerinin ve

Galileo’nun keşiflerinin bir araya gelen etkisiyle iki yüzyıl önce insan

zihninin büyük ilerleme gerçekleştirdiği zamandı. Bu zaman pozitif

Page 141: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

135

kavramların skolastik ve batıl alaşımlardan kesin olarak kurtulduğu

zamandır.265

Fakat bu süreçte kendisinin insan zihninin ilerlemesi ile birlikte ortaya çıkan 'sosyal

fiziği' (sosyolojiyi) doğa bilimleri yöntemine göre biçimlendirerek pozitif evreyi

tamamlamak istediğini belirtir.

İnsan zihninin bu genel dönüşümü bugün neredeyse bütünüyle

tamamlanmıştır. Daha önce de açıkladığım gibi artık geriye yalnızca

pozitif felsefeyi içine sosyal fenomenlerin incelenmesini de dahil

ederek tamamlamak ve ardından onu tek bir homojen doktrin kütlesi

olarak özetlemek kalmıştı.266

Comte bu ifadeleri ile gerek insan zihninin gerekse bilimlerin birçoğunun pozitif

evreye ulaştığını, fakat sosyal fiziğin henüz pozitif evreye ulaşmadığını, dolayısıyla

kendisinin de sosyal fiziği pozitif evreye ulaştırmak istediğini bildirmektedir. Bunun

için sosyal fizyolojiye pozitif evreye geçen bilimlerin yöntemini uygulamak

gereklidir.

Diğer bir ifadeyle Comte Rönesanstan beri bilimlerin birçoğunun üç hal yasasına

bağlı olarak progressus’u gerçekleştirdiğini, fakat sosyal fiziğin henüz bu başarıyı

gösteremediğini belirtmektedir. Sosyal fiziğin de aynı başarıyı göstermesi için pozitif

evreye geçen bilimlerin yöntemini benimsemesi gerekir.

Buraya kadar ‘progressus’ ile ‘extentus’ (toplumsal ilerleme) kavramlarının üç hal

yasasına bağlı olarak pozitif evreye ulaşmaları benzer seyretmektedir. Fakat bu

aşamadan sonra pozitif evredeki progressus’un yasaları farklı bir boyuta geçeceği

için extentus’un (toplum bilimlerinin ilerleme) yasaları da farklılık gösterecektir.

265

Comte, Pozitif Felsefe Kursları, s. 40. 266

Comte, Pozitif Felsefe Kursları, s. 56.

Page 142: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

136

Daha önce değinildiği üzere bilimlerin ilerlemesi insan zihninin ilerlemesi ile koşut

seyrettiği için, bilimlerin de üçlü bir evreden geçtiği görülmüştü. Comte bilimlerin

geçirmiş olduğu bu üçlü evreyi bir 'progressus' olarak kavramsallaştırmıştı. Diğer bir

deyişle bu üçlü evre progressus'un yasaları niteliğindeydi.

Böylelikle matematik, astronomi ve fizik gibi bilimlerin önce teolojik sonra

metafizik ve son olarak da pozitivist evredeki ilkelere göre değerlendirilmeleri bir

'progressus' olarak görülmekteydi. Fakat Comte progressus'un sadece üç hal yasasına

bağlı kalarak açıklanamayacağını ileri sürmüştü. Bunun yanı sıra daha önce

değindiğimiz gibi bilimlerin hiyerarşik düzenine bağlı olarak bilimler arasındaki

işbirliği ve bilgi alış-verişi de progressus'un diğer ayağını oluşturmaktaydı.

Bu çerçevede her bilimsel disiplinin bir üst evreye geçmesi (yani progressus'u

gerçekleştirmesi) aynı zamanda diğer bilimsel disiplinlerin verilerine de bağlı

olmaktadır. Bu durumda progressus'un oluşmasında iki farklı eksenin olduğu

görülmektedir. Birincisi bilimlerin üçlü bir evreden geçerek progressus sağlaması,

ikincisi ise bilimlerin hiyerarşik düzenine bağlı olarak gerçekleşen progressus. Fakat

belirtmek gerekir ki, Comte bu iki ayrı ekseni uygulamada birbirlerinden ayrı

görmez, aksine birbirlerine bağlı oldukları müddetçe progressus'un anlaşılabileceği

kanısındandır.

Bahsettiğimiz bu süreci bilimlerin birinci ilerleme alanı olarak görmek doğru

olacaktır. Çünkü hedef (goal) olarak belirtilen pozitif evreye ulaşılmasıyla birlikte

'progressus' kavramını karakterize eden yasalar farklılaşacaktır. Bu evrede

'progressus' kendini farklı yasalarla karakterize ettiği için, bu durum 'extentus

progressus'a da (toplusal ilerleme yasalarını da) yansımaktadır. Dolayısıyla pozitif

Page 143: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

137

evredeki progressus'u ikinci ilerleme alanı olarak adlandırmak daha anlaşılır ve

açıklayıcı olacaktır.

Comte’un temel savlarından biri olan düzen (order, law) ve ilerleme arasındaki sıkı

ilişkinin pozitif evre için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda doğa

fenomenleri alanındaki düzeni bilmek bizlere progressus’un niteliği ve özellikleri

hakkında bilgi verecektir.

Comte pozitif evrede fenomenler arasında bir düzenin olduğunu, diğer bir ifadeyle

fenomenler arasında benzerlik ve art ardalık ilişkisi bulunduğunu ileri sürer. Bilim

insanının gözlem ve deney aracılığıyla bu düzeni keşfetmesi aynı zamanda

değişmeyen yasalara ulaşmasını sağlamaktadır. Bu yasaların elde edilmesi ile birlikte

aynı zamanda gelecekte karşılaşılabilecek fenomenler öngörülecektir.

Comte’un ileri sürdüğü bu metodoloji bilimsel bilgi elde etmenin iki şekilde

gerçekleşmesi gerektiğini ima etmektedir. Birincisi gözlem ve deney (tümevarım)

yoluyla yasalara ulaşmak, ikincisi ise genel yasalar aracılığıyla yeni olguları

keşfetmek. Comte’un deyimiyle “Gözlem temelli bilgimiz bazen olgulardan yasalara

(principle), bazen de yasalardan olgulara doğru seyreder.”267

Bu durumda progressus'un da benzer çizgiyi izleyerek iki ayrı şekilde işlev gördüğü

söylenebilir. Birinci anlamıyla deney ve gözlem aracılığıyla elde edilen bilgiler

biriktiriliyor, ikinci anlamıyla ise biriken bilgilere (yani teorilere) yeni bilgiler dahil

ediliyor. Fakat pozitif evre dikkate alındığında Comte’un ikinci anlamda kullanılan

yani yasalara bağlı olarak elde edilen olgularla bilimin ilerlemesine daha çok itibar

267

Frederıck Ferre (ed.), Introduction To Positive Philosophy, Hackett Publishing Company. Inc,

Cambridge, USA, 1998, s. 23.

Page 144: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

138

ettiğini görmekteyiz. Çünkü Comte’a göre pozitif evrenin değişmez karakteri

değişmez yasalara sahip olmasıdır. Dolayısıyla bir kez bu yasalara ulaşıldığında,

bundan sonra yapılması gereken, söz konusu yasalara yeni olguları dahil etmek

olacaktır. Bu bağlamda ilerleme Comte’un deyimiyle:

Bu evrede (pozitif evrede) ilerleme, derin düşünme ve yeni gözlemler

sonucunda sürekli artan bilginin yasalara dahil edilmesi veya

eklenmesi sonucu ortaya çıkar.268

Comte daha önce sosyal fiziğin pozitif evredeki bilimlerin yöntemini benimsemesi

gerektiğini söylerken, bir anlamda pozitif evrede betimlenen progressus’un 'extentus'

için de geçerli olacağını söylemek istemiştir. Bu durumda progressus’da olduğu gibi

‘extentus’un da iki ayrı eksende ele alındığı ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi

üç hal yasasına bağlı olan ‘extentus’, ikincisi ise pozitif evredeki yasalara tabi olan

‘extentus’.

Comte ve Birikimsel (Cumulative) İlerleme

Comte pozitif evreye girilmesi ile birlikte başat bilim imgesinin oluştuğunu beyan

etmektedir. Bu bilim imgesinin temel ilke ve yöntemleri ise açıkça progressus'un

birikimsel (cumulative) bir nitelikte seyrettiğini işaret etmektedir.269

Comte'un pozitif evre için öne sürdüğü yöntem iki aşamalı bir yöntemdi. İki aşamalı

seyreden bu yöntemde birikimsellik de iki aşamada gerçekleşecektir. Bunlardan

birincisi klasik tümevarım yöntemine bağlı kalarak benzer ve ardışık nitelikteki olgu

bilgisini biriktirerek teorilere ulaşmak; ikincisi ise teorilerin öngörüsüne dayanarak

268

Frederıck Ferre (ed.), Introduction To Positive Philosophy, s. 13. 269

Comte, Pozitif Felsefe Kursları, s. 33-37.

Page 145: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

139

yeni olgu bilgisine ulaşmak. Bu durumda progressus'un da benzer çizgiyi izleyerek

iki ayrı şekilde işlev gördüğü söylenebilir. Birinci anlamıyla deney ve gözlem

aracılığıyla elde edilen bilgiler biriktiriliyor, ikinci anlamıyla ise biriken bilgilere

(yani teorilere) yeni bilgiler dahil ediliyor. Fakat pozitif evre dikkate alındığında

Comte’un ikinci anlamda kullanılan yani yasalara bağlı olarak elde edilen olgularla

bilimin ilerlemesine daha çok itibar ettiğini görmekteyiz. Çünkü Comte’a göre

pozitif evrenin temel karakteri değişmez yasalara sahip olmasıdır. Dolayısıyla bir kez

bu yasalara ulaşıldığında, bundan sonra yapılması gereken söz konusu yasalara yeni

olguları dahil etmek olacaktır. Bu bağlamda ilerleme Comte’un ifadesiyle:

Bu evrede (pozitif evrede) ilerleme, derin düşünme ve yeni gözlemler

sonucunda sürekli artan bilginin yasalara dahil edilmesi veya

eklenmesi sonucu ortaya çıkar.270

Birikimselliğin her iki sürecinde de tek bir gerçekliğin271

bilgisine katkıda bulunmak

esastır. Bu gerçekliği oluşturan öğeler diğerleri ile mantıksal ve anlamsal bir ilişki

içinde oldukları için, her keşfedilen olgu gerçekliğin bilgisine dahil edilerek birikim

sağlamaktadır.

Bu ifadeler ışığında Comte'un modern bilim düşünürlerince ortaya konan 'doğanın

birliği ve bütünlüğü' ilkesini doğrudan benimsediğini görmekteyiz. Daha önce

değinildiği üzere birikimsel ilerlemeyi karakterize eden temel varsayım 'doğanın

birliği ve bütünlüğü' varsayımıydı. Bu düşünceye göre doğada keşfedilen her

270

Frederıck Ferre (ed.), Introduction To Positive Philosophy, s. 13. 271

Comte eserlerinde bilinçten bağımsız bir gerçekliğin olduğunu ve bunun bilinebileceğine ilişkin

ifadeler kullanmasına karşın, Mantıkçı Pozitivistler bu türden bir varsayımı doğrudan dile

getirmemişlerdir. Popper ise bu türden bir gerçekliğin (truth) var olduğunu fakat bilinemeyeceğini

iddia etmemiştir. Ona göre bu türden bir gerçeklik kavramının bilimdeki en önemli yönü düzenleyici

bir ilke olarak işlev görmesidir. Bizler gerçekliği bilemesek de bu kavram sayesinde ona

yaklaşabiliriz. Öte yandan Kuhn, ilke olarak paradigmadan bağımsız bir gözlem dilinin olamayacağını

kabul ederek, bilinçten bağımsız bir gerçek fikrini reddeder. Bu bağlamda bilimsel etkinliğin

kendisine yöneldiği bir gerçeklik de olmamaktadır.

Page 146: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

140

olgunun veya yasanın kendisinden daha kapsamlı olan yasalarla doğrudan ilişkili ve

bağlantılı olduğu öne sürülmektedir. Nitekim Kopernikle başlayıp Newton ile

olgunluğa ulaşan doğa bilimlerindeki keşifler doğanın birlik ve bütünlük içerisinde

olduğu savını doğrulamaktaydı.

Doğanın birlik ve bütünlük içerisinde olduğu varsayımı, konusu doğa olan

progressus’un birikimsel bir şekilde seyrettiğini açıkça karakterize etmektedir. Fakat

belirtmek gerekir ki, Comte'un bu belirlenimi özü itibariyle özgün bir sav değildir.

Daha önce değinildiği üzere Kopernik, Kepler, Galileo, Descartes ve Newton gibi

düşünürlerin yapmış oldukları keşifler açıkça 'doğanın birlik ve bütünlük' içerisinde

olduğu savını ortaya çıkartmaktaydı. Bu sava dayanarak da progressus'un birikimsel

bir nitelikte seyretmesi zorunlu bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Comte'un kendisinin de belirttiği üzere öne sürdüğü yenilik, başarı kazanan doğa

bilimlerinin yöntemini özel anlamda sosyal fizik'e genel anlamda ise beşeri bilimlere

uygulamaktı. Bu düşünceden Comte'un progressus’u bir model olarak kabul ettiği ve

bu anlayışı 'extentus' (tarih ve toplum bilimlerindeki ilerleme) için de geçerli kılmak

istediğini söyleyebiliriz. Bu anlamda Comte'un öncellerinden farklı olarak 'extentus'

kavramını karakterize etmeye çalıştığını söylemek daha yerinde olacaktır.

Comte 'progressus' ile 'extentus'un benzer ilkelere tabi olduğunu ileri sürerek,

'extentus'un da birikimsel olarak ilerlemesi gerektiğini ileri sürmüştür. Fakat

Comte'un ileri sürmüş olduğu bu sav, XIX. yüzyılın sonlarına doğru özellikle Alman

düşünürler (Herder, Droysen ve Dilthey) tarafından dolaylı olarak eleştirilecektir.

Comte, beşeri bilimler ile doğa bilimleri arasında konu nesnesi ve yöntem açısından

herhangi bir ayrım yapmayarak 'progressus' ile extentus'un benzer karakterde

Page 147: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

141

olduğunu öne sürmüştü. Diğer bir deyişle, Comte yöntem birliğine dayanarak

'progressus' ve 'extentus' arasında bir koşutluk kurmuştu. Oysa Alman düşünürler

Comte'un yapmış olduğu bu yöntem birliğine karşı çıkmışlardır.

Bu düşünürlere göre Comte'un en büyük hatası araştırma nesnesini tek bir gerçeklik

olarak kabul edip, fiziksel gerçeklik ile tarihsel/toplumsal gerçeklik arasındaki ayrımı

gözden kaçırmasıydı. Fiziksel gerçeklikler özneden bağımsız olarak 'tekrarlılık' ve

'süreklilik' gösteren objelerdir. Buna karşın tarihsel/toplumsal gerçeklikler ise değer

ve normlarla ilintili olarak bir kez yaşanan tekilliklerdir. Dolayısıyla Alman düşünür

W. Dilthey’in (1833-1911) de vurguladığı gibi bu alan salt akıl ile kavranılamaz; bu

alan teorik bilmenin konusu olmadan önce, anlamanın konusu olmalı. Çünkü bu

alana ait ilke, değer, norm, kural ve tasarım türünden şeylerin doğada karşılığı

yoktur.272

Bu eleştiriler dikkate alındığında extentus'dan (tarih ve toplum bilimlerindeki

ilerlemeden) önce tarih ve toplum bilimlerinin bir ilerleme gösterip-göstermediği

sorunu ile yüzleşmek gerekecektir. Bu araştırma da konumuz amaçları dışına

taşacağı için şimdilik bir kenarda bırakmak yerinde olacaktır.

Comte'un ileri sürmüş olduğu bu bilim imgesi ne kadar da eleştirilmiş olsa da yine de

XX. yüzyılın başlarında Mantıkçı Pozitivistler adıyla anılan bir grup düşünür

tarafından bir takım değişiklikler yapılarak bu geleneğin sürdürülmesini

sağlamışlardır. Bu nedenle Comte'un bir dizge içerisinde sunmaya çalıştığı

'progressus' ve 'extentus' ayrı bir önem arz etmektedir.

272

Doğan Özlem, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, Remzi Kitapevi, İstanbul 1986, s. 73.

Page 148: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

142

1-2-6- Progressus'un Bilim Tarihinde Değerlendirilmesi: G. Sarton ve A. Sayılı

Comte tarafından sistematize edilen pozitif bilim imgesi ve buna bağlı olan

'progressus' Kopernik, Kepler, Galileo, Descartes ve Newton'un başarılarının bir

özeti durumundaydı. Bu nedenle Comte'un öne sürmüş olduğu bilim imgesi

entelektüel camiada egemen bilim imgesi olarak kabul görmüş ve daha da

geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede pozitivist bilim imgesine bağlı kalarak

progressus'u farklı bir açıdan ele alan düşünürlerden birisi George Sarton'dur

(1884-1956).

Sarton da selefi Comte gibi bilimi sistematize edilmiş pozitif bilgi olarak

tanımlamaktadır. Sarton daha ileri giderek bu bilgiyi diğer bilgi türlerinden ayıran

temel kriterin onun birikimsel ve ilerleyici özelliğe sahip olduğunu vurgular.273

Diğer

bir ifadeyle, Sarton progressus'un anlamı itibariyle bilime ait bir kavram olduğunu

savlar.

Sarton’un bu argümanı ileri sürmesinde etkili olan unsur şüphesiz bilim tarihine

yönelik yaptığı çalışmalardır. Sarton tarafından akademik bir disiplin olarak kurulan

bilim tarihinin gayesi, bilimsel bilginin oluşum ve gelişim serüveninin

açıklanmasıdır. Bu bağlamda bilim tarihçisinin asli görevi ele aldığı disiplini ilk

oluşumundan günümüze kadar aralıksız bir şekilde incelemektir. Bu vesileyle bilimin

birikimsel (cumulative) ve ilerleyici (progressive) yönü açığa çıkacaktır.

Sarton’a göre, bilim adamları bilimin birikimsel ve ilerleyici yönünü

kavrayamamışlardır. Çünkü “bilim adamı, alanında eski çalışmaları modası geçmiş

273

G. Sarton, “History of Science”, Sarton On The Hıstory of Science, (ed). Dorothy Stımson,

Harward University Press, Cambridge, 1962, s.1

Page 149: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

143

diye dikkate almaksızın, en son ürün veya problemleri dikkate alarak çalışmalarına

başlar. Buna karşın bilim tarihçisi en son ürünlerle birlikte geçmişte ele alınan

problem ve çözümleri dikkate alır.”274

Bu nedenle de bilim tarihçisi mevcut

durumda bir ilerleme olup olmadığını rahatlıkla tespit edebilmektedir

Öte yandan Sarton, bilimin birikimselci (cumulative) ve ilerleyici (progressive)

özelliklerine dikkat çekmek adına, bilim tarihi, sanat tarihi ve dinler tarihlerini

karşılaştırmalı olarak analiz etmiştir.

(…) Bilim tarihi, sanat tarihi ve dinler tarihi gibi disiplinler insanlık

tarihinin temel oluşturucu öğelerinden birisidir. Bilim tarihini veya

bilimsel bilgiyi bu alanlardan ayıran temel kriter, onun ilerleyici

(development) ve birikimsel bir özelliğe sahip olmasıdır.275

Sarton üçlü tarih (bilim, sanat ve dinler) disiplinleri arasında sadece bilimin birikerek

ilerlediğini belirterek276

, bilimin insanlık tarihi açısından ayrı bir önem arz ettiğini

ima etmektedir. Sarton’un bilim tarihini, insanlık tarihi ile ilişkilendirmesini sağlayan

kilit kavram progressus'tur (ilerlemedir). Bu anlamda medeniyet tarihinin

belkemiğinin bilim olduğuna inanır. Çünkü medeniyet içerisindeki disiplinlerde

(felsefe, sanat, din, bilim) sonu ilerlemeyle biten tek entelektüel faaliyet bilim

olmuştur.

274

G. Sarton, “History of Science”, s. 6. 275

G. Sarton, “The Quest for Truth: A Brief Account of Scientific Progress During the Renissance”,

Sarton On The Hıstory of Science, (ed). Dorothy Stımson, Harward University Press, Cambridge,

1962, s.102.

276

Burada haklı olarak sanat ve din alanlarında da bir birikimselliğin olduğu savı ileri sürülebilir. Evet,

çeşitlilik ve farklılık anlamında sanat ve din tarihinde biri birikim vardır, fakat bu birikim bilimden

farklı olarak bir devamlılık veya sürekliliğe işaret etmemektedir. Örneğin, Müslümanlık bir çeşitlilik

veya farklılık olarak dinler tarihine bir zenginlik sağlamış olsa da, Hristiyanlığın devamı olarak bir

birikimselliği sağlamaz. Sarton, pozitivist ontolojiye dayalı olarak doğanın bütünselliği ilkesini

benimsediği için, bilimin birikimsel bir niteliğe sahip olduğu düşüncesini ileri sürmüştür. Buna göre

bilimsel teoriler ya da bilimsel bilgiler birbirlerine eklemlenerek birikir.

Page 150: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

144

(…) bugünkü sanatçılarımız eski sanatçılardan daha ilerde sayılmaz.

Bilginlerimiz de önceki bilginlerden daha zeki değildir. Fakat onların

bilgisi diğerlerinin bilgisinden daha kapsamlı ve daha dakiktir.

Öyleyse birikebilen ve ilerleyebilen biricik insan faaliyeti bilimdir. Ve

eski medeniyetlerle bizimki arasındaki en büyük fark bilimsel bilgi

düzeylerindeki farktır.277

Sarton’un bilim ve bilim tarihine bir ayrıcalık bağlamında sürekli vurgu yapması,

onun radikal bir bilimci olup olmadığı sorusunu akıllara getirebilir. Sarton “ iyi

yaşamın, şu anki halinden yüz kat daha iyi olsa bile yalnızca bilimle yaşanamaz” 278

ifadesinde belirttiği gibi, temelde radikal bir bilimci değildir. Çünkü bilim gibi sanat

ve dinin de insan yaşamının farklı gereksinimlerini karşıladığının farkındadır.

Sarton “Dinler, insanları tanrısallığa, adalete ve merhamete; sanatlar güzelliğe,

bilimler ise hakikate yönelttikleri için vardır.”279

İfadeleri ile bilimciliğe karşı

durarak, din ve sanata yer verirken, söz konusu ilerleme olduğunda bilimi ayrıcalıklı

bir konuma yerleştirmektedir. Böylelikle Sarton, bilimin ilerleyen tek entelektüel

faaliyet olduğunu yani progressus'un bilime ait bir kavram olduğunu ileri sürerek

Comte’un bilim tasarımına yaklaşırken, din, sanat ve ahlak gibi disiplinlerin

(bilimden bağımsız bir şekilde) toplum için gerekli olduğunu ileri sürerek, bir

anlamda Comte’un çizgisinden uzaklaşmıştır.

277

G. Sarton, Inroduction To The History of Science, Cilt 1, Published by Carnegie Instıtution of

Washington, USA, 1962, s. 32. 278

G. Sarton, “Four Guiding Ideas”, On the History of Science, (ed). Dorothy Stimson, Harward

University Press, Cambridge, 1962, s.19. 279

G. Sarton, “Four Guiding Ideas”, s. 16.

Page 151: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

145

Bilimsel İlerleme Nedir?

Sarton bilimin ilerleyici (progressive) niteliğinin onu diğer disiplinlerden farklı

kıldığını, böylelikle de progressus'un (ilerlemenin) bilimin karakteristik bir özelliği

olduğunu belirtmektedir. O halde bu aşamadan sonra Sarton için sorulması gereken

sorulardan birisi progressus'un tanımına yönelik olacaktır.

Comte'un çalışmalarının yanında 'progressus'u (doğa bilimleri karakterli bilimsel

ilerlemeyi) bilim tarihi bağlamında analiz eden düşünürlerden birisi George

Sarton’dur. Sarton progressus'u teori – olgu ilişkisinden ziyade, bilim tarihini

oluşturan dönemler arasındaki bilimsel bilgi seviyesini mukayese ederek açıklamaya

çalışır. Sarton’un deyimiyle bilimin ilerleme çizgisini takip ederken, yapılması

gereken şey, belirli bir dönemi hemen öncesi ve sonrası ile karşılaştırmaktır.280

Sarton'un bu ifadelerini modern dönemde ortaya konan 'progressus' tanımının bir

tekrarı olarak görmek yanlış olmayacaktır. Hatırlarsak F. Bacon progressus'u

moderns'lar ile ancients'lar arasında bir mukayese yaparak tanıtlamıştı. Bu

mukayesede doğaya ilişkin bilgi elde etme hususunda moderns'lar ancients'lara göre

daha üstündü. Sarton'da benzer biçimde bilimsel bilgi miktarını öncesi (ancient) ve

sonrası (modern) ile mukayese ederek progressus'u tanımlamaya çalışmıştır.

Sarton, bu görüşünü bilim tarihindeki somut örneklerle açıklamaya çalışır. Bu

doğrultuda bilim tarihine bakıldığı zaman progressus'un (ilerlemenin) en açık bir

şekilde görüldüğü dönemlerden birisinin Rönesans olduğu göze çarpmaktadır. Sarton

“The Quest For Truth” adlı makalesinde bilim tarihi perspektifinde progressus'un en

açık görüldüğü dönemlerden birinin Rönesans olduğunu ileri sürmektedir. Bu

280

G. Sarton, “The New Humanism”, Isis, Vol. 6, No. 1, The University of Chicago Press. 1924, s.29.

Page 152: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

146

dönemde bilim alanında yapılan yenilikler eski (ancient) ile yeni (modern) arasında

adeta bir sınır çizgisi oluşturmuştur.281

Örneğin, bu dönemde astronomi alanındaki gelişmeler adeta devrim niteliğinde

olmuştur. Kopernik tarafından ileri sürülen Güneş merkezli evren teorisi astronomi

alanında bir ilerlemenin başlangıç noktası olmuştur. Benzer biçimde coğrafya

bilgimizin ilerlediğine yönelik en somut delil, coğrafi keşifler aracılığıyla 1600 yılına

varıldığında bilinen dünya yüzeyinin iki katına çıkmış olmasıdır. Yeni iklimler ve

doğanın yeni yüzleri ortaya çıkarılmıştır.282

Bu nedenle Sarton modern zamanların

eskilerden ilerde olmasını onların, doğa ve evren hakkında daha kapsamlı, daha kesin

ve daha fazla bilgi sahibi olmasına bağlar.283

Bu ifadelere dayanarak Sarton’un progressus'u eski bilimsel topluluk ile yeni

bilimsel topluluk arasındaki mukayese sonucu açığa çıkan bilimsel bilgi düzeyi ile

değerlendirdiğini görmekteyiz. Yeni bilim adamları eskiye nazaran doğayı ve evreni

daha detaylı ve daha kapsamlı bilmektedirler, bu nedenle bilimde bir 'progressus'

gerçekleşmiştir.

Bu noktada yeni bir soruyla karşılaşmaktayız. Eğer ki 'progressus' eski ile yeni

arasındaki bilimsel bilgi mukayesesi sonucunda açığa çıkıyorsa, eski bilgi ile yeni

bilgi arasındaki ilişki nasıl kurulmaktadır? Bu sorunun cevabı aynı zamanda bizlere

progressus'un nasıl seyrettiğini gösterecektir.

281

G. Sarton, “The Quest for Truth: A Brief Account of Scientific Progress During the Renissance”,

s. 104. 282

G. Sarton, “The Quest for Truth: A Brief Account of Scientific Progress During the Renissance”,

s. 104. 283

G. Sarton, “The New Humanism”, s.18-19.

Page 153: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

147

Sarton 'doğanın birliği ve bütünlüğü' ilkesini temele alarak eski bilimsel bilgi ile yeni

bilimsel bilgi arasındaki ilişkiyi tıpkı bir zincirin halkaları gibi düşünür. Bunlar

arasında herhangi bir kopukluk ve kesintiden ziyade, bir devamlılık ve süreklilik söz

konusudur. Bu anlamda bilimsel bilgi de eskiden yeniye doğru bir süreklilik ve

devamlılık sürecinde gerçekleşecektir. Bu da progressus'un yığılarak ya da birikimsel

(cumulative) bir şekilde seyrettiğini gösterir. Bu birikimsellikte eski bilgi tamamen

işlevsiz değil de, yeninin elde edilmesinde zorunlu bir işlev görmektedir. Çünkü her

dönemde bilim adamları kendilerinden önce gelen düşünürlerin bilgi ve

deneyimlerinden yararlanarak yeni bilgiler ortaya koyarlar.

Sarton bu anlamda ilk insanların ihtiyaçlarına yönelik doğrudan gündelik bilgiler

üretmeleriyle, bilimin günümüzde ulaştığı teorik düzey arasında tarihsel bir bağlantı

kurmakta ve ilk ampirik bilgi düzeyinden yüksek düzeyli teorilere değin bir

ilişkisellik kurmaktadır. Bu ilişkisellik ise bir zincirin halkaları gibi birbirlerine bağlı

olan bilgi yığınıdır.

Hangi teknolojik ve entelektüel ilerleme olursa olsun, her bir durumda

bu ilerlemenin izi geçmişe doğru doğanın yeni bir gizinin keşfine ya

da daha önce yapılmış bir keşfin daha derin kavranmasına dek

sürülebilir.284

Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere her bir teori, teoriler dizgesi ve bilim dalları

birbirleriyle bağlantılı bir zincir gibidir. Dolayısıyla buradan bugünkü bilimsel bilgi

seviyemizin geçmişteki düşünürlere borçlu olduğumuz düşüncesi çıkmaktadır. Bilim

tarihine bakıldığında bilim adamları tarafından yapılan katkıların temelinde

kendilerinden önce oluşturulmuş olan bilgi ve deneyimlerin olduğu görülür. Bu

anlamda bilim adamı alanında bir yenilik ileri sürmüşse bunda kendi zekâ ve yaratıcı

284

G. Sarton, “The New Humanism”, s.10.

Page 154: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

148

imgeleminin dışında, kendinden önce birikmiş bilgi ve deneyimin payı da büyüktür.

O halde bu ifadelerden Sarton’un bilimdeki devrimlerin ya da büyük keşiflerin

sadece belirli isimlere atfedilmesine karşı olduğu savı çıkarılabilir.

Bilim tarihi basit bir şekilde büyük bilim adamlarının tarihi değildir.

Herhangi biri herhangi bir keşfin oluşumunu incelediği zaman söz

konusu keşfin diğer bilim adamlarının araştırmalarına ve çok sayıdaki

daha küçük keşiflerin sayısına bağlı olduğu, ya da büyük keşiflere

ulaşmada aracı çalışmaların olduğu gözden kaçmamalıdır.285

Sarton bu ifadelerle bilimsel ilerleme sürecindeki devrimlerin ya da büyük keşiflerin

aslında çok küçük keşiflerin birikimi sonucu ortaya çıktığını anlatmaya çalışır.

Bilimsel ilerlemedeki ilk izlenimimiz tıpkı dev adımlar gibidir. Her bir

büyük adım insanlığı aniden en yüksek seviyeye çıkaran büyük keşifler

gibidir. Büyük adımlar daha küçük adımlara bölünürler ve bu küçük

adımlar da daha küçük adımlara bölünürler. Bu süreç adımların

bütünüyle kaybolmasına kadar sürer. Fakat bunlar hiçbir zaman

ortadan kaybolmaz.286

Bu ifadelerden Sarton’un bilimin devrimsel bir şekilde yani geçmişteki bilgi ve

teorilerden bağımsız olarak ilerlemediğini doğrudan çıkarabiliriz. Çünkü ona göre

bilim tarihine mal olmuş her büyük keşif aslında kendinden önceki küçük keşiflerin

birikimi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu anlamda bilim tarihinde büyük adamlar olarak

anılan Kopernik, Galileo, Newton ve Einstein gibi bilim adamlarını devrimci olarak

addetmek Yerine, bilimsel ilerleme sürecindeki halkalar olarak görmek daha doğru

olacaktır. Örneğin Kopernik teorisinin devrimci bir nitelik taşımamasının sebebini

Sarton, bu teorinin ortaya çıkmasını sağlayan küçük keşifler ya da çalışmaların daha

önceden yapıldığını ileri sürerek savunmaya çalışmıştır. Çünkü bu çalışmaların

birikimi Koperniği ortaya çıkarmıştır. Bilim tarihine bakıldığında Sarton’un belirttiği

285

G. Sarton, “The New Humanism”, s. 21. 286

G. Sarton, “The New Humanism”, s. 22.

Page 155: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

149

gibi, Sisamlı Aristarkhos’un M.Ö. üçüncü yüzyılda Güneş merkezli teori hakkında

çalışmalar yapması ve Ortaçağ İslam Dünyasında özellikle ibnü’ş- Şatır, Tusi ve

Urdi gibi düşünürlerin yapmış oldukları çalışmalar Kopernik’e giden yolu

hazırlamıştır.287

Sarton’a göre, bu gerçeği görebilmek için bilim tarihine hakim olmak gerekir. Bilim

tarihi perspektifinden yoksun olan birçok düşünür tarihteki bazı değişimleri büyük

keşif ya da bilimsel devrim gibi algılamaktadır. Örneğin bu görüşten yoksun olan

düşünürler Antik Dönemde yapılan çalışmaları Yunan mucizesi olarak

değerlendirmişlerdir. Sarton‘a göre bu değerlendirmeyi yapanlar, bilim tarihine

dikkatlice baktıklarında, Antik Yunanda ortaya çıkan çalışmaların bir mucize değil

de, büyük oranda Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarından devşirilen bilgi birikimi

sonucu ortaya çıktığı görülecektir.288

Bu çerçevede Sarton’u haklı görmek yanlış olmayacaktır. Çünkü Mısır ve

Mezopotamya uygarlıklarında özellikle pratik ihtiyaçları karşılamaya yönelik büyük

oranda bilgi yığını mevcuttu. Antik Yunanlıların mevcut bilgileri devşirdikten sonra

yaptıkları şey, dağınık olan bu bilgi yığınını genel kavramlar (teoriler) altında

birleştirmek olmuştur.

287

George Saliba, Ortaçağ İslam Dünyasındaki astronomi çalışmalarının Kopernik teorisini doğrudan

etkilediğini, hatta Koperniğ’in çalışmaları ile Urdi’nin, Tusi’nin ve İbnü’ş- Şatır’ın çalışmalarının

neredeyse bire bir benzerlikler gösterdiği ileri sürmüştür. Bu nedenle Koperniğ’i tümüyle soyutlanmış

ve kendi oluşturduğu yapıların temeli üzerine yeni bir gök bilim kurmuş bir insan yerine, son meraga

gökbilimcisi olarak görmek daha doğru olacaktır. Detaylı bilgi için bkz. George Saliba, İslam Bilimi

ve Avrupa Rönesans’ının Doğuşu (Çev: Günseli Aksoy), İstanbul, 2008. s. 242-243. 288

G. Sarton, Inroduction To The History of Science, Cilt 1, s. 8.

Page 156: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

150

Sarton gibi progressus'u bilim tarihi perspektifinde ele alan düşünürlerden birisi de

Aydın Sayılı’dır (1913-1993).289

Sayılı, George Sarton’un öğrencisi olma şerefine

nail olmanın yanında onun bilgi ve deneyimlerinden oldukça istifade etmiştir.

İlerleyen süreçlerde de görüleceği gibi Sayılı’nın genel bilim tasarımının

oluşmasında hocasının etkisi azımsanamayacak ölçüdedir.

Sayılı da hocası gibi bilimin sonu ilerlemeyle biten tek entelektüel faaliyet olduğunu

ileri sürer. Sayılı’ya göre bilimsel bilginin en belirgin özelliği, zamanla ilerlemesi ve

yeni keşiflerle beslenerek gelişmesidir. Bilim adamları kendilerinden önce gelen

meslektaşlarının bilgilerinden faydalanırlar ve bu faydalanma durmadan devam

eder.290

Sayılı, bilimin ilerleyen bir etkinlik olduğunu görebilmek için bilim

tarihine bakmanın yeterli olacağını savlar. Birçok bilim adamı kendi branşlarındaki

son gelişmelere dikkat çektiğinden, bilimin ilerleyen vasfını gözden kaçırmışlardır.

Örneğin XIX. yy’ın sonlarına doğru birçok fizikçi artık fizikte yapılacak büyük

keşifler kalmadığına, XVIII. asırdaki bazı matematikçiler de matematikte yeni

bilimsel hamlelerin artık imkansız olduğuna inanıyordu. Oysa XX. yy’daki bazı

gelişmeler onları yanılttı.291

Bu durumda bilim tarihi bizlere şunu göstermektedir:

Gerilerde bıraktığımız çağların bilimi nasıl zamanın akışı ile beraber eskimişse,

bugün doğru ve noksansız sayılan bilimsel bilgimizde de yarın bir sürü eksiklikler

olacaktır. Bu değişim veya ilerleme bilimin değişmez karakteridir.

Newton, zamanının en büyük bilim adamlarını bile gölgede bırakmış

bir dahi idi. Fizikte ve matematikte yeni ufuklar açtı, büyük keşifler

289

Aydın Sayılı, Türkiye’de bilim tarihinin bağımsız, akademik bir disiplin olarak resmi bir statüye

kavuşmasını sağlayarak, ilk bilim tarihi kürsüsünü oluşturarak bilgi ve bilim adına büyük bir hizmeti

gerçekleştirmiştir.

290 Aydın Sayılı, Hayatta En Hakiki Mürşid İlimdir, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1948, s. 20.

291 Sayılı, Hayatta En Hakiki Mürşid İlimdir, s. 20.

Page 157: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

151

yaptı. Fakat bugün Newton kadar fizik ve matematik bilmek hatırı

sayılır bir başarı sayılmaz. Öte yandan dünyanın en modern

şehirlerinde en güzel ve en muhteşem binaların eski Yunan ve Roma

mimarileri tarzında olması sanatsal bilginin tek istikametli gelişme ve

ilerlemeden yoksun olduğunu ortaya çıkarır292

Sayılı bu ifadeleri ile tıpkı hocası Sarton gibi bilimsel ilerleme nedir? sorusuna ‘eski

bilim topluluğu ile yeni bilim topluluğunun bilimsel bilgi düzeyinin karşılaştırılması

sonucu ortaya çıkan bilme derecesi ile cevap vermektedir. Bu karşılaştırma bilimde

bir nesnel ölçüt (ya da hedef) temelinde değerlendirildiği için yeninin eskiden daha

ileride olduğunu söyleyebiliyoruz. Fakat değerlendirme ölçütü olan hedef (goal)

kavramının ne olduğu ve ne olacağı halen tartışma konusudur. Sayılı bu husus

hakkında şunları ifade etmektedir:

Bilimin ilerlemesi bilinmeyenler diyarına bir yolculuk gibidir. Bilim

adamları bilgiler çoğaldıkça daha ilerilere gitmek isterler. Fakat ne

kadar ilerlerse ilerlesin bilim adamı kendisini daima bitip tükenmek

bilmeyen bir meçhuller dünyasının eşiğinde bulur.293

Bu ifadeler progressus'un olduğunu, fakat hedefinin bilinemeyeceğine işaret

etmektedir. Bu hususta Sayılı’nın Comte ile başlayan ve Sarton ile devam eden

pozitivist epistemolojiyi devam ettirdiği görülmektedir. Çünkü bu gelenek olguların

ötesine yönelik bir bilme anlayışını dışarıda bırakarak, sadece gözlenebilir

durumların açıklamasını gaye olarak seçmiştir. Sayılı da bu tür tartışmalara fazla

girmeksizin bilim tarihi bağlamında progressus'un ne olduğunu nasıl seyrettiğini

açıklamaya çalışmıştır.

292

Sayılı, Hayatta En Hakiki Mürşid İlimdir, s. 21. 293

Sayılı, Hayatta En Hakiki Mürşid İlimdir, s. 22.

Page 158: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

152

Sayılı bilim tarihi incelemeleri sonucunda progressus'un kümülatif veya birikimsel

olarak seyrettiğini ileri sürmüştür.294

Daha önce değinildiği gibi birikimsel ilerleme

anlayışında bir devamlılık ve süreklilik söz konusudur. Bu türden bir devamlılık ve

sürekliliğin olduğunu bilim tarihi açık bir şekilde gösterir. 295

Sayılı’nın Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Astronomi, Matematik ve Tıp adlı

eserinde bilimsel çalışmaları Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları ile başlatmasının

önemli bir nedeni söz konusu uygarlıkların bilimsel ilerlemedeki devamlılık ve

sürekliliği başlatan ilk medeniyetler olmasıdır.

Mısır ve Mezopotamya ilimleri, Yunanlılar yoluyla Ortaçağ İslam

Dünyasına, Ortaçağ Batı Avrupa uygarlığına buradan ise Yeniçağ

Avrupa ilminin temelini teşkil etmiştir. Buna karşın Hint ve Çin

ilimleriyle günümüz ilimleri arasında böyle bir devamlılığın

mevcudiyetini ileri süremeyiz.296

O halde bugünkü bilimin son ürünlerinin kökeninde Mısır ve Mezopotamyalıların

biliminin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla bilimsel bilginin

bugünkü durumunu hakkıyla kavramak için onun tarihsel gelişimini bilmenin çok

yararlı olacağı tezi savunulabilir. Çünkü eski bilgiler ile yeni bilgiler arasında bir

devamlılık söz konusudur. Yeni bilgileri anlamak, bir anlamda eski bilgileri

anlamayı gerektirir. Sayılı’nın şu ifadelerine bakılırsa:

(…) bilimsel bilgideki değişmelerde eski bilgiler yeni bir yoruma tabi

tutulur, yani bu bilgiler geçerliğini kaybetse de yararlılık işlevini

hakkıyla yapmış durumda bulunur. Eski bilgi düzeyi, yeni bilgi

294

A. Sayılı, “Bilim Tarihi Perspektifi İçinde Bilgi ve Bilim” ‘Bilim’ Kavramı Sempozyumu, Ankara

Üniversitesi Yayınları, Ankara. 1985, s. 7.

295 A. Sayılı, “Bilim Tarihi Perspektifi İçinde Bilgi ve Bilim”, s. 7.

296 Aydın Sayılı, Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp, TTK Yayınları,

Ankara. 1966. s.1.

Page 159: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

153

aşamasına ulaşmak için vazgeçilmez bir iskele, bir geçiş ve meydana

getiriliş aracı olarak vazife görmüş olur.297

Bu ifadelerden açıkça Sayılı’nın progressus'un birikimsel (cumulative) olarak

seyrettiği fikrine ulaşılabilir. Fakat Sayılı burada modernite'nin ortaya koymuş

olduğu tezden farklı olarak bu yığılmanın ya da birikiminin düz bir çizgi şeklinde

olmadığına işaret etmektedir. Kendisinin ifadeleriyle:

(…) Buradaki yığılganlığın biteviye bilgi yığılması Yerine, bir süre

yığılan bilginin zaman zaman yeniden elden geçirilerek temelden

değişme ve dönüşmelere Yerini bırakılabilmesi biçiminde bir süreli

yığılma süreçleri dizisi olarak düşünülmesi doğru olur.298

(…)Bilimsel ilerlemeyi eksenleri zaman ve bilgi miktarı olan bir

grafikle gösterirsek, grafikte yukarı doğru atlamalar görülür, yani

grafik basamakları küçüklü büyüklü intizamsız bir merdivene benzer,

yukarı doğru atlamalar olduğu gibi yavaşlamalar da görülür.299

Bu ifadelerden Sayılı’nın progressus'u salt teori-olgu ilişkisi bakımından

değerlendirmediği, aksine progressus'un tarihsel ve toplumsal boyutlarına dikkat

çektiğini görmekteyiz. Çünkü progressus'un tek bir çizgi doğrultusunda seyrettiğini

savlayabilmek için bilimi tarihsel ve toplumsal temellerden tecrit etmemiz gerekir.

Oysa Sayılı bilim tarihi perspektifinden bakarak progressus'un tarihsel süreçte bazı

güç ve odaklar tarafından yavaşlatıldığını ve durdurulduğunu özellikle

vurgulamaktadır.

Bu perspektiften bilim tarihine bakıldığında progressus'un süreç içerisinde tek bir

çizgi halinde seyretmediği görülmektedir. Basit bir örnek vermek gerekirse, Mısır ve

Mezopotamya uygarlıklarında tıp bilimi sihir, büyü ve metafizik öğelerle iç içeydi.

297

A. Sayılı, “Bilim Tarihi Perspektifi İçinde Bilgi ve Bilim”, s. 7. 298

A. Sayılı, “Bilim Tarihi Perspektifi İçinde Bilgi ve Bilim”, s. 7. 299

Sayılı, Hayatta En Hakiki Mürşid İlimdir, s. 24.

Page 160: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

154

Hastalıklar kötü bir ruhun bedene girmesi, tedavi ise bu kötü ruhun bedenden

uzaklaştırılması olarak algılanıyordu. Antik Yunanda tıp bilimi irrasyonel öğelerden

arındırılarak bilimsel bir kimliğe büründürülür. Artık hastalıklar doğal olduğu gibi,

tedaviler de doğal nedenlere dayandırılıyordu. Bu süreç 'progressus' olarak kabul

edilirse,300

Ortaçağ Hristiyan dünyasına gelindiği zaman hastalıklar tekrar irrasyonel

öğeler olan büyü, sihir ve kötü ruhlar ile açıklanmaya başlanmıştı. Bu zaman dilimi

ise 'regressus' (gerileme) ya da çöküş olarak adlandırılır.

Dikkat edildiğinde tarihin belirli dönemlerinde özellikle siyasi ve teolojik etkenlerin

doğrultusunda progressus'un seyri saptırılmıştır. Sayılı bilim tarihindeki bu ve

benzeri örneklere dikkat çekerek progressus'un sadece mantıksal eksende

değerlendirilemeyeceğini, ayrıca onun tarihsel ve toplumsal boyutlarını da dikkate

almanın önemli olduğunu belirtmektedir.

300

Bu durumu bir ilerleme kabul etmemizi sağlayan gerekçe, eskiye göre teşhis ve tedavi konusunda

daha başarılı olmamızdır. Bu da ayrıca insan sağlığı üzerinde daha detaylı ve daha kapsamlı bilgilere

sahip olduğumuza işaret eder.

Page 161: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

155

II. BÖLÜM

2- BİLİME BİR PROBLEM OLARAK YANSIYAN 'PROGRESSUS'

Comte'un dizgeleştirdiği pozitivist bilim imgesi modern dönemde temelleri atılan

progressus'un niteliği ve doğası hakkında bir belirlenim ortaya koymuştu. Buna göre

'progressus' teori-olgu çerçevesinde bilimsel bilginin birikimiyle (cumulative)

karakterize olmaktaydı. Comte'un deyimiyle "ilerleme (progressus) derin düşünme

ve yeni gözlemler sonucunda sürekli artan bilginin yasalara dahil edilmesi veya

eklenmesi sonucu ortaya çıkar."301

Modern dönemde başlayan ve Comte tarafından sınırları çizilen 'progressus'

yirminci yüzyılın başlarında teorik fizikteki gelişmelere koşut olarak eleştiri odağı

olmuştur. Söz konusu teoriler alışılagelmiş bilim imgesini sarstığı gibi progressus'un

doğası ve niteliğine yönelik eksiklikleri de gün yüzüne çıkarmıştır.

Comte, doğada olup biten tüm olguların ve insan deneyimine giren her şeyin

Newtoncu paradigma ile açıklanacağı inancındaydı. Bu bağlamda bir 'progressus'

gerçekleşecekse, Newtoncu paradigma ideal bilim modeli olarak benimsenmeliydi.

Comte’un bu ülküsü yirminci yüzyılda progressus'un (bilimsel ilerlemenin) trajik bir

sonucu olarak, krize dönüşmüştür. Zamanla Newton teorisine ters düşen olguların

gözlemlenmesi fizik biliminde bunalım yarattığı gibi pozitivist bilim imgesinin temel

varsayımlarını da derinden sarsmıştır.

Neticede yirminci yüzyılın başlarında yapılan deneyler sonucunda Newton fiziğinin

ancak belirli hız ve büyüklük sınırları içinde geçerli olduğu, buna karşın atom altı

301

Frederıck Ferre (ed.), Introduction To Positive Philosophy, s. 13.

Page 162: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

156

boyutlarda ve ışık hızına yakın büyüklükteki hızlarda yetersiz kaldığı anlaşıldı. Bu

yetersizlikleri gidermek adına yirminci yüzyılın başlarında iki büyük teori ileri

sürüldü. Bunlardan birisi A.Einstein’ın (1879-1955) önerdiği 'görelilik teorisi', diğeri

ise Max Planck’ın (1858-1947) ortaya koyduğu 'kuantum teorisidir.

Bu dönemde öne sürülen her iki teorinin ortak yanı, evreni klasik mekaniğin

kavramlarıyla değil, soyut matematiksel kavramlarla açıklama yoluna gitmiş

olmalarıydı.302

Ayrıca Einstein'ın görelilik teorisini oluştururken Riemann

geometrisinden yararlanması sabit bir evren anlayışının ve bu evrene ilişkin düşünce

formlarının değişebileceğini göstermiştir.

Bütün bu veriler klasik bilim imgesinin (modern bilim imgesinin) temellerini sarstığı

gibi progressus'un da temellerini sarsmıştır. Comte ve modern bilim geleneğini

sürdüren düşünürlerin progressus'a yönelik fikirlerini karakterize eden temel

varsayım doğanın sürekliliği, birliği ve bütünlüğüydü. Bu varsayım progressus'un

gerçekleşmesinde ve onun birikimsel (cumulative) veya eklemlemeli (incorporation)

bir şekilde seyretmesinde büyük bir önem taşımaktaydı.

Yirminci yüzyılın başlarında ortaya çıkan görelilik ve kuantum teorileri klasik

mekaniğin doğaya ilişkin ilke ve varsayımlarını daha baştan yadsıyarak kendini

farklı bir temel üzerine tesis etmiştir. Yapı ve nitelik açısından Newton fiziğinden

oldukça farklı olan söz konusu teoriler öncelleri ile mantıksal ve anlamsal olarak

uyuşmadıkları için progressus'un niteliği ve doğası hakkında bir takım sorunlar açığa

çıkarmıştır. Bu sorunlardan en dikkat çekeni progressus'un nasıl seyrettiğe ilişkindi.

302

C. Yıldırım, Bilim Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2009. s. 148.

Page 163: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

157

Daha açık bir deyişle, eğer ki teoriler arasında mantıksal ve anlamsal bir ilişki

sağlanamıyorsa 'progressus' nasıl seyredecektir?

Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilim filozoflarını meşgul eden bu

problem farklı bir eksene kaldırılarak teori-teori bağlamında değerlendirilmeye

çalışılmıştır. Daha önce değinildiği üzere Bacon'dan Comte'a kadar 'progressus' daha

çok teori-olgu çerçevesinde ele alınmıştı. Bu duruma yol açan temel kabul doğanın

birliği ve bütünlüğü varsayımıydı. Bu varsayım bütün olgu ve yasaları kapsayan tek

bir teorinin olduğuna yönelik bir inanç oluşturmuştu. Bu çerçevede 'progressus'

deney ve gözlem ile elde edilen olguların genel bir teori ile ilişkilendirilmesi olarak

görülmekteydi. Bu düşüncenin en somut örneğini Newton teorisinde görmek

mümkündü. Bu teori kendisinden önce gelen bütün olgu ve yasaları

birleştirerek/incorporation (hem yeryüzündeki olguları hem de gökyüzünde olguları)

en geniş kapsamlı bir sentez sunmuştu.

Öte yandan yirminci yüzyılın başlarında yapıca çok farklı olan görelilik ve kuantum

teorilerinin ortaya çıkması progressus'un teori-olgu çerçevesinden ziyade, teori-teori

çerçevesinde ele alınmasına olanak sağlamıştır. Çünkü Newton teorisi ile söz konusu

teoriler arasında doğrudan mantıksal ve anlamsal bir uygunluk kurulamamaktaydı.

Bu gerekçeyle bilim filozofları gerek bilim tarihini gerekse bilim felsefesini temele

alarak art arda gelen teoriler arasındaki ilişkilerin nasıl olduğunu anlamaya ve

açıklamaya çalışmışlardır.

Bilim filozoflarının bu soruna yönelik çözüm arama çabaları zamanla farklı

boyutlara yansımıştır. Progressus'un normatif karakterli olduğunu er geç anlayan

düşünürler şu sorulara da yanıt verme gereği duymuşlardır.

Page 164: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

158

i) Bilimdeki ilerlemeyi sağlayan ölçütler veya kriterler nelerdir?

ii) Bilimsel ilerlemenin amacı ya da hedefi nedir?

Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren progressus'a ilişkin bütün bu sorunları

yanıtlamaya çalışan üç önemli düşünce ekolünün ön plana çıktığını görmekteyiz.

i) Bilimin birikerek/birleşerek (cumulative/incorporation) ilerlediğini savunan

Mantıkçı Pozitivist yaklaşım.

ii) Bilimin yanlışlanan teorilerin ayıklanması (selection) sonucu ilerlediğini savunan

Poppercı yaklaşım.

iii) Bilimin bir paradigmadan diğerine devrimsel şekilde sıçrayarak ilerlediğini

savunan paradigmacı yaklaşım.

2-1- Bilimsel İlerleme Teorileri

2-1-1- Mantıkçı Pozitivizmin Bilimsel İlerleme (Progressus) Anlayışı

Modern bilim imgesi ile karakterize olan progressus'un yirminci yüzyıldaki en

önemli savunucularından birisi Mantıkçı Pozitivistler303

adıyla anılan bir grup

303

Viyana Çevresi olarak da bilinen bu akım Moritz Schlick’in etrafında toplanmış bir grup düşünür

ve bilim adamından oluşmuştur. Bunlar arasında Frederich Waismann, Rudolf Carnap, Hans Hann,

Kurt Gödel, Otto Neurath, Hans Reichenbach gibi düşünürler sayılabilir. Ayrıca çevre toplantılarına

doğrudan katılmayan fakat görüşleriyle katkıda bulunan Wittgeinstein’ı, Bertrant Russell ve Frege’yi

de anmak gerekir. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu bilim adamlarının başlattığı harekete daha sonraları

Neopozitivistler, Mantıkçı Pozitivistler, Mantıkçı Deneyciler gibi isimler verilmiştir. Bu isimlerin

hepsi son çözümlemelerde aşağı yukarı aynı anlama tekabül etmektedir. Fakat bu yakıştırmalardan ilk

göze çarpan kuşkusuz mantıkçı deneycilik olacaktır. Çünkü ilerleyen bölümlerde de göreceğimiz gibi

bu akımı karakterize eden görüşler her şeyden önce deneyci bir anlayış ile mantıkçı bir yaklaşımın

kaynaşması sonucu oluşmuştur. Ayrıca bkz. Nusret Hızır, Felsefe Yazıları (Viyana Çevresi), Çağdaş

Yayınlar, İstanbul 2007, ss. 124-125.

Page 165: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

159

düşünür olmuştur. Yirminci yüzyılların başlarında ortaya çıkan bu düşünce ekolü

pozitivist bilim imgesini savunmakla birlikte bu imgenin karşı karşıya kaldığı

birtakım problemlere çözüm önerisi getirmeye çalışmıştır. Bu problemlerden birisi

de progressus'un doğası ve niteliğinin ne olduğuna yönelikti. Mantıkçı Pozitivistlerin

progressus'un doğası ve niteliği üzerine bağımsız bir çalışma yaptıkları söylenemez.

Çünkü yirminci yüzyılın ilk başlarından ikinci yarısına kadar bilim filozoflarını

meşgul eden temel problem bilim olanla-bilim olmayanı ayırma yani sınırlandırma

ayracı (demarcation criterion) problemiydi.304

Yaşadıkları çağın problemlerine

duyarlı olan Mantıkçı Pozitivistler de ilk etapta bilim olanla- bilim olmayanı ayırt

etmek için bazı öneriler sunmuşlardır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise

progressus'a yönelik birtakım belirsizlik ve eleştirilerin ortaya çıkması Mantıkçı

Pozitivistleri söz konusu problem üzerinde düşünmeye sevk etmiştir.

Mantıkçı Pozitivistlerin Comte ile benzer bilim imgesini paylaşmaları bu

düşünürlerin progressus'a ilişkin düşüncelerinin de Comte ile benzer karakterde

olduğunu göstermektedir.

Comte’un ileri sürdüğü pozitif esaslar bağlamında 'progressus' (bilimsel ilerleme) iki

ayrı eksende gerçekleşmekteydi. Birinci anlamda deney ve gözlem aracılığıyla elde

edilen olgusal bilgiler biriktiriliyor, ikinci anlamda ise biriken bilgi ile ulaşılan

teorilere dayanarak yeni olgular elde ediliyor. Pozitif evre dikkate alındığında

Comte’un ikinci düzlemde ele aldığı, yani yasalara bağlı olarak ulaşılan progressus'a

daha çok itibar ettiğini görmekteyiz. Çünkü Comte’a göre pozitif evrenin değişmez

304

Bu konu hakkında daha detaylı bilgi için bkz: Ercan Salgar, Mantıkçı Pozitivistlerde Sınırlandırma

Ayracı Olarak Doğrulanabilirlik” Dört Öğe Dergisi, Sayı: 2, Ekim 2012, ss. 185-199.

Page 166: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

160

karakteri değişmeyen birtakım yasalara sahip olmasıydı. Dolayısıyla bir kez bu

yasalara ulaşıldığında, bundan sonra yapılması gereken söz konusu yasalara yeni

olguları dahil etmek olacaktır.

Mantıkçı Pozitivistler Comte’un birinci ilerleme alanını yadsımadan özellikle ikinci

ilerleme alanına daha çok önem verdiklerini görmekteyiz. Çünkü teorik fizikteki

gelişmeler dikkate alındığında düşünce deneyleriyle elde edilen teorileri olgularla

ilişkilendirmek, hem teorilere bilimsel bir nitelik kazandıracak, hem de progressus'un

nasıl seyrettiğini gösterecektir. Bu hususta Mantıkçı Pozitivistler için dedüktif bir

çalışmanın önemi doğrudan dikkat çekmektedir. Bu yöntem bir çeşit türetme

aracılığıyla soyut karakterli teorilerden, gözlem önermelerinin elde edilmesini

amaçlar.

Bu doğrultuda Mantıkçı Pozitivistler'in progressus'u daha çok kavramsal düzeyde

ele alacakları söylenebilir. Kavramsal düzeydeki ilerlemeden kabaca anlamamız

gereken: Art arda gelen teorilerden her birinin bir öncekine göre kavramsal düzeyde

evreni anlama ve açıklamada daha başarılı olduğu savıdır.305

Progressus'un normatif karakterde olması art arda gelen iki teoriden birinin başarılı

olmasını şart koyduğu gibi, başarılı teoride olması gereken ölçütleri de şart

koşmaktadır. Mantıkçı Pozitivistlerin seçkin üyelerinden olan C.G.Hempel’e (1905-

1997) göre, iki teori arasından başarılı olanı belirlememiz için bir takım kriterler

vardır. Bunlar sırasıyla:

a) Teorinin açıklayıcı (explanation) ve öndeyi (prediction) gücü

305

Mehmet Elgin, “Bağlam Rasyonalizmi ve Bilimde İlerleme”, Felsefe Tartışmaları, sayı: 33, 2004,

s. 70.

Page 167: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

161

b) Teorinin birleştirici (unification) ve basitleştirici (simplicity) yönü 306

O halde Mantıkçı Pozitivistlere göre, rakip iki teoriden hangisinin progressus'u

gerçekleştirdiğini belirlemek için başarılı teorinin söz konusu ölçütleri karşılaması

gerektiği anlaşılmaktadır. Fakat art arda gelen iki teoriden başarılı olanı belirleyen

ölçütlerin somut yansıması teori-olgu ilişkisi bağlamında cereyan etmektedir.

Dolayısıyla progressuss açısından teori-teori ilişkisini tam olarak kavrayabilmek için,

teori-olgu ilişkisine değinmek yararlı olacaktır.

Teori-olgu ilişkisi kabaca iki farklı düzlemde ele alınabilir. Bunlardan birisi teori-

olgu karşılaştırması, yani karşılaşılan yeni olguyu mevcut teori ile açıklamak; diğeri

ise mevcut teoriden yeni olgular türetmektir. Söz konusu teori-olgu ilişkileri

Hempel’in ilerlemeyi gerçekleştiren bir teori için öne sürdüğü açıklayıcı

(explanation) ve öndeyi (prediction) ölçütlerine tekabül etmektedir.

Hempel teori-olgu ilişkisini bilimsel açıklama modelleri bağlamında ele almıştır.

Bilimsel açıklama da her şeyden önce bir nelik sorusundan ziyade, bir neden

sorusunun yanıtı olarak görülür. Örneğin neden bırakılan cisimler düşer? Neden

Dünya Güneş’in etrafında elips yörünge çizer? 307

Hempel’e göre çevremizdeki olgu ve olgusal ilişkilerin nedenlerini bilmek istemek,

bilimsel açıklamaya yönelik bir teşebbüs olacaktır. Olgunun nedenini göstermek için

söz konusu olgu ile genel bir yasa arasında bir bağlantı kurmak gerekir. Bu tutum da

bizlere yeni bir olgunun bilgisini verecektir.

306

Ilkka Niiniluoto, ‘Scientific Progress’, (ed) Edward. N, http://plato.standford.edu/ archives

/summer 2011/Entries/Scientific Progress, ss. 9-10. 307

C.G. Hempel, Aspect of Scientific Explanation. and Other Essays in the Philosophy of Science, the

Free Press, New York, 1965, s.334.

Page 168: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

162

Bu doğrultuda Hempel felsefesinde bilimsel açıklamaya yönelik yapılan çalışmalar,

aynı zamanda progressus'un niteliği ve yapısı hakkında bilgiler sunacaktır.

Hempel’in şu ifadeleri bilimsel açıklama ve progressus (bilimsel ilerleme) arasındaki

koşutluğu açığa çıkartmaktadır:

Genellikle teorik ilke üzerine dayanan bir açıklama bizim ampirik

olguları, anlamamızı hem derinleştirecek hem de genişletecektir

(broaden). Yeni teori daha önce kabul edilen ampirik yasadan daha

geniş bir olgusal alanı kapsayacağı için bu durum bir başarı

sayılacaktır. Örneğin, Newton’un gravitasyon ve hareket yasası

sadece dünya üzerindeki serbest düşmeyi değil, aynı zamanda

gökyüzüne ait cisimleri de açıklar. Benzer şekilde sadece gezegen

hareketlerini değil, yıldızların hareketini, kuyruklu yıldızların ve

yapay uyduların yörüngeleri gibi birçok fenomeni açıklamaktadır.308

Bu ifadeler doğrultusunda yasalar veya teorik ilkelere dayanarak açıklanan bir

olgunun dolaylı olarak progressus'u gerçekleştirdiği görülmektedir. Dolayısıyla

progressus'un doğasına nüfuz edebilmek için öncelikle yanıtlanması gereken soru

bilimsel açıklamanın ne olduğuna ilişkin olacaktır.

Hempel’e göre, iki tür bilimsel açıklama vardır. Bunlardan birisi dedüktif-

nomolojik309

açıklama modeli (D-N), diğeri ise indüktif istatiksel açıklama modelidir

(I-S). Bu iki model arasındaki en belirgin fark, D-N modeli evrensel yasaları kullanır.

Yani bu açıklama modelindeki yasalar kapsayıcı ve zorunlu sonuçlar doğurur. I-S

modeli ise istatiksel yasaları kullanır, dolayısıyla bu yasaların sonuçları da olasılıklı

olacaktır.

308

Hempel a.g.e, (vurgu bana ait), s. 345. 309

Hempel burada ‘nomoloji’ kavramının köken itibariyle ‘nomos’ terimine dayandığını ve yasa

kavramı ile eşanlamlı kullanılabileceğini belirtmektedir. Bkz, Hempel, Phlosophy of Natural Science,

Prentıce-Hall, Inc. USA, 1966. s. 51.

Page 169: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

163

i) Dedüktif- Nomolojik Açıklama Modeli (D-N Modeli)

Hempel D-N modelini daha iyi açıklamak adına şu örneği ele alır:

Bir civalı termometre hızlıca sıcak suya batırılıyor, civa düzeyinde

önce bir düşüş, sonra hızlı bir yükselme görülüyor. Bu durum nasıl

açıklanır? Isının artışı önce termometrenin cam tüpünü etkiliyor, onu

genleştirerek içerisindeki civaya geniş bir uzam sağlıyor. Civa düzeyi

bu yüzden düşüyor, sonra ısı iletiliyor ve ısıdaki artış civaya ulaşıyor.

Bu kez civa genleşiyor, civanın genleşme katsayısı camınkinden büyük

olduğu için civa düzeyi yükseliyor.310

Hempel’ e göre, bu açıklamada iki tür önerme bulunmaktadır: 1- ön koşullar, 2-

genel yasalar burada ön koşullar, termometrenin cam tüpten yapılmış olması ve sıcak

suya batırılmasıdır. Genel yasalar ise, civa ile camın ısıyla genleşme yasaları ve

camın ısı iletkenliğinin düşüklüğüne ilişkin önermedir. Bu iki önerme düzgün bir

şekilde dile getirildiğinde, civa düzeyinin önce düşüp sonra yükseleceği söylenebilir.

Kısacası söz konusu olay genel yasalar altına sokularak açıklanmaktadır.311

Hempel’e göre, bu durumda bilimsel açıklamanın iki temel öğesi açığa çıkmaktadır.

1- explanans, 2- explanandum, explanandum açıklanacak olguyu betimleyen önerme,

explanans ise olguyu açıklamak için kullanılan önermeler kümesidir.312

Burada

kabaca explanandum’u açıklanacak önerme, explanansı ise açıklayıcı önermeler

olarak görmek yanlış olmayacaktır.

Bu durumda Hempel’in vermiş olduğu civa örneğinde civanın önce düşmesi,

ardından da yükselmesinin gözlendiği durum ‘explanandum’ adını alır, genel yasalar

ve ön koşullar ise ‘explanans’ olarak betimlenir. O halde explanandum durumunun

310

Hempel, Aspect of Scientific Explanation. and Other Essays in the Philosophy of Science, s. 246. 311

Hempel, Aspect of Scientific Explanation. s.246. Hempel, Philosophy of Natural Science, Prentıce-

Hall, Inc. USA, 1966, ss. 49-50. 312

Hempel, Aspect of Scientific Explanation. s.247.

Page 170: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

164

explanans’a göre öncel olduğu ve ona göre açıklandığı söylenebilir. Hempel D-N

modelini bir şema ile şöyle özetler:313

C1, C2,C3..............,CK Ön koşul önermeler

L1 ,L2, L3………..,LK Genel yasalar explanans

E, açıklanan ampirik fenomenin betimlenmesi (explanandum)

Hempel, bu türden açıklamalara dedüktif yasalı açıklama (D-N) adını vermektedir.

Explanandum, dedüksiyon yoluyla, genel yasa özelliği taşıyan ilkelerden zorunlu bir

şekilde çıkartılmıştır.

ii) İndüktif- İstatiksel Açıklama Modeli (I-S Modeli)

Hempel’e göre bilimsel açıklamanın ikinci türü tıpkı D-N modeli gibi genel yasalar

ve ön koşullara başvurarak birtakım açıklamalarda bulunur. Bu açıklama modeline

(I-S) göre birtakım koşullar gerçekleştiğinde şu şu türden bir olayın şu şu istatiksel

olasılıkla gerçekleşeceği ileri sürülür.314

Hempel, Philosophy of Natural Science adlı eserinde I-S modelini aydınlatmak adına

basit bir örnek ileri sürer. “ Küçük jim’in kızamık hastalığına yakalanmasını, kızamık

hastalığına yakalanan abisinden bulaştığını I-S modeli ile açıklamaya çalışalım.”315

Bu örnekteki explananslar: bir genel yasa ve bir ön koşuldan oluşmaktadır.

313

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 249; Philosophy of Natural Science, s. 51. 314

Kurtuluş Dinçer, Bilimsel Açıklamada Hempel Modeli, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara,

1993, s.11. 315

Hempel, Philosophy of Natural Science, s. 58.

Page 171: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

165

i) kızamık hastalığına maruz kalan (yani kızamık hastası ile temasta bulunan) kişiler

büyük olasılıkla316

hastalığa yakalanırlar. (genel yasa)

ii) jim kızamık hastası olan abisiyle temasta bulundu (ön koşul)

iii) jim (büyük olasılıkla) kızamığa yakalandı (explanandum)

Bu ifadeleri bir şema ile gösterirsek:

Kızamık hastalığına maruz kalan kişiler yüksek ihtimalle hastalanır

Jim kızamık hastası olan abisiyle temasta bulundu explanans

Jim (büyük olasılıkla) kızamık hastalığına yakalandı explanandum

Dikkat edildiğinde I-S modeli mantıksal yapı bakımından D-N modeli ile

örtüşmektedir. Her ikisinde de açıklayıcı önermeler (explanans) ve açıklanan

önermeler (explanandum) benzer biçimde ele alınmıştır. Fakat bu iki model

arasındaki en önemli ayrım öncül önermeler (explanans) ile sonuç önerme

(explanandum) arasındaki çizgi işaretidir. Daha önce D-N modelinde explanans ile

explanandum tek bir çizgi ile ayrılıyordu, bunun anlamı explanans’ın mantıksal

olarak explanandum’u içermesiydi. Buna karşın I-S modelinde explanans ve

316

Olasılık, bir olgunun veya olayın gerçekleşme oranıdır. Olasılık uygun durumların sayısının

mümkün durumların sayısına oranı olarak ifade edilir. Uygun durumlar ile mümkün durumlar

birbirine eşit ise sonuç ‘1’ olacaktır, bunun anlamı ise olasılığı ‘1’ olan olay kesinlikle

gerçekleşecektir. Benzer biçimde olasılığı ‘o’ olan olay ise kesinlikle gerçekleşmez ya da gerçekleşme

ihtimali yoktur. Dolayısıyla buradaki ‘büyük olasılıkla’ ifadesi ile kast edilen düşünce, şimdiye kadar

kızamık hastası olan biriyle temasta bulunan on kişiden (10) sekizi (8)’i, kızamık hastalığına

yakalandı önermesidir. Bu nedenle benzer bir olayın bir daha gerçekleşme durumu 8/10 dur.

Page 172: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

166

explanandum arasında çift çizgi kullanılmıştır. Bunun anlamı ise explananslar’ın

explanandum’u istatiksel olarak içermesidir.317

O halde her iki açıklama modeli arasında en önemli ayrımın içerdikleri yasaların

değeri ve buna bağlı olarak elde edilen sonuçlar olduğu görülmektedir. D-N

modelinin evrensel yasaları içermesi, sonuçlarının da istisnasız doğru olacağı, buna

karşın I-S modelinin istatiksel yasalar içermesi sonuçlarının olasılıklı olacağını işaret

etmektedir.

Bu ifadelerden progressus'un da iki farklı düzlemde gerçekleştiği söylenebilir. Fakat

progressus'un modern dönemde karakterize olduğu temel ilkeleri dikkate

aldığımızda, bu kavramın istatiksel yasalardan ziyade, evrensel nitelikteki yasalara

dayanarak şekillendiği görmekteyiz. Bu çerçevede yukardaki açıklama

modellerinden progressus'un anlamsal içeriğine uygun olan modelin D-N modeli

olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla teori-olgu ilişkisini D-N modeli üzerinden ele

almak daha doğru olacaktır.

i) Açıklama (Explanation) Bağlamında Teori-Olgu İlişkisi

Daha önce değinildiği gibi Hempel, iki teoriden ilerleme göstereni (başarılı olanı)

belirlemek için bir takım ölçütler öne sürmüştü. Bu ölçütlerden açıklama

(explanation) ve öndeyi (prediction) doğrudan teori-olgu ilişkisi çerçevesinde

değerlendirilmekteydi. Diğer bir deyişle ilerleme gösteren teorinin uygulaması teori-

olgu ilişkisi bağlamında ortaya çıkmaktadır. Şimdi teori-olgu ilişkisini D-N modeli

bağlamında hem açıklayıcı hem de öndeyici yönden ele alalım.

317

Hempel, Philosophy of Natural Science, s. 59.

Page 173: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

167

Mantıkçı Pozitivistler tarafından ileri sürülen D-N modeli dedüktif karakterli bir

açıklama modeliydi. Burada explanandumlar (açıklanması istenen önermeler)

expalananslara (genel yasalara) göre açıklanmaktaydı. Bu durumda 'explanandum',

bir 'progressus' göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü daha önce bilinmeyen

'explanandum' artık explanans aracılığıyla bilinebilir duruma gelmiştir. Bu durumu

aydınlatmak adına şu örneği inceleyelim:318

L Bütün metaller ısıtıldığında genleşir

C Bakır bir metaldir

L1 O halde bütün bakırlar ısıtıldığında genleşir. (explanandum ve explanans)

L1 Bütün bakırlar ısıtıldığında genleşir

C1 Bu bakır ısıtılıyor

E1 Bu bakır genleşir (explanandum)

L2 Bütün kalaylar ısıtıldığında genleşir

C2 Bu kalay ısıtılıyor

E2 Bu kalay genleşir (explanandum)

Yukarıda gösterilen üç dedüktif çıkarım bilimsel ilerlemenin mantıksal bir silsile

içerisinde gerçekleştiği belirtmektedir. Dikkat edildiğinde birinci örnekte bulunan ‘L’

teorisine bağlı olarak L1, E1, L2 ve E2 bilgilerine ulaşmaktayız.

318

Craig Dilworth, Scientific Progress, Springer, Netherlands, 2007. s. 21

Page 174: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

168

Görüldüğü üzere öncelikle ‘L’ teorisinden ‘L1’ ve ‘L2’ yasaları türetilmekte, daha

sonra bu yasalardan da ‘E1’ ve ‘E2’ tekil önermelerine ulaşılmaktadır. O halde bu

anlayışta bilimsel ilerlemeyi dedüktif olarak genel yasalardan, bilinmeyen daha özel

yasaların ve tikel önermelerin elde edilmesi olarak görmek yanlış olmayacaktır.319

Fakat burada bütün bilgilerimizi en genel ilke olan ‘L’ teorisinden türettiğimiz için,

burada gerçekçi bir ilerlemenin ‘L’ teorisinin keşfi gözükmektedir. Çünkü bu

aşamadan sonra elde edilen bilgiler güvenilir ve zorunlu olmaktadır.320

Peki ‘L’ teorisinin keşfi nasıl gerçekleşmektedir? Mantıkçı Pozitivistler bu soruya,

sistematik olarak F. Bacon ile başlatılan ve A. Comte ile dizgeleştirilen klasik

metodoloji aracılığıyla cevap verir. Bilimsel bir teoriye deney ve gözlem aracılığıyla

ulaşılır. Bu durumda Mantıkçı Pozitivistler açısından progressus'a bu sürecin de

katılması gerekmektedir.

ii) Öndeyi (Predicton) Bağlamında Teori-Olgu İlişkisi

Hempel’e göre, teoriler arasında progressus'u belirleyen diğer önemli ölçütlerden

birisi de teorinin öndeyi (prediction) gücüdür. Bilimde öndeyi geleceğe ilişkin bir

önermeyi geçmişte ya da şimdi bilinen birtakım koşullar ile elverişli genel yasalardan

türetmektir. Bu anlamda bilimsel öndeyinin yapısı bilimsel açıklama ile aynıdır.321

Hempel, bu iki kavramın yapısal benzerliğini sistematik güç (systematic power)

ifadesi ile kavramsallaştırmıştır. Bir teorinin sistematik gücü ile eski teoriye hem

açıklama hem de öndeyi aracılığıyla yeni bilgiler eklenmektedir.322

319

Dilworth, a.g.e, s.19. 320

Dilworth, a.g.e, s.21. 321

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 234. 322

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 379.

Page 175: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

169

Hempel’e göre, açıklama ile öndeyi arasındaki ayrım genellikle pragmatiktir. Çünkü

bu ikisinin mantıksal yapısı birbirinin aynıdır. Her ikisinde de explanandum'lar genel

yasa ve ön koşullara (explanans) bağlı olarak elde edilmektedir. Buradaki

pragmatiklik ise, açıklama söz konusu olduğunda açıklanması istenen olgu

bilinmektedir, öndeyi söz konusu olduğunda açıklanması istenen olgu

(explanandum), olgunun gerçekleşmesinden önce türetilmektedir.323

Eğer ki bu

türetme veya açıklama sürecinde kullanılan genel yasalar değişmediyse, bu durumu

bir ilerleme olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Çünkü her iki durumda da

benzer sonuçlar elde edilecektir.324

Hempel D-N modelinin öndeyi gücüne bağlı olarak nasıl bilimin ilerlediğini

somutlaştırmak adına Fransız bilim adamı Urbain Leverrier (1811-1877) tarafından

öndeyi yoluyla keşfedilen Neptün gezegeninin bulunma sürecini örnek gösterir:

Leverrier, Newton teorisini temel alarak Uranüs gezegeninin

yörüngesindeki düzensizlikleri hesaplamaya koyulduğunda, yaptığı

öngörülerde hataların olduğunu fark etmişti. Dönem itibariyle Güneş

sisteminde 7 gezegenin olduğu biliniyordu, Leverrier bu ön koşulu

değiştirerek henüz keşfedilmemiş olan 8. gezegenin olduğunu

varsayarak, Newton teorisine göre Uranüs gezegeninin yörünge

hareketini doğru bir şekilde hesapladı. İlginçtir ki Leverrier’nin bu

varsayımından çok kısa bir süre sonra 8. gezegenin (Neptün’ün)

varlığı doğrulandı.325

323

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 234. 324

Hempel’in ileri sürdüğü açıklama (explanation) ve öndeyi (prediction) kavramlarının mantıksal

olarak aynı yapıda olduğunu gösteren örneklerden birisi de Einstein’ın genel görelilik teorisidir.

Eintein’ın genel görelilik teorisine göre Güneş’in çekim alanından geçen bir yıldız ışığı,

doğrultularında belirli ölçüde sapacağı öndeyisi, belirli bir süre sonra ünlü astronom Eddington

tarafından doğrulanmıştır. Bu durumda Einstein’ın temel postülaları değişmediği sürece, söz konusu

durum teorinin hem açıklayıcı, hem de öndeyi yönünü kapsamaktadır. 325

Hempel, Philosophy of Natural Science, s. 52.

Page 176: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

170

Hempel’e göre, bu dedüktif nitelikteki öndeyi, açıklama düzleminde ele alınan genel

yasalardan türetildiği için hem bir açıklama yerine geçer hem de söz konusu

disiplindeki ilerlemeye işaret eder.

iii) Teorinin Birleştirici (Unification) ve Basitleştirici (Simplicity) Yönü

Değinildiği üzere, ilerleme gösteren teorinin başarı ölçütleri olan açıklama

(explanation) ve öndeyi (prediction) teori-olgu ilişkisi bağlamında ele alındı. Bu

aşamadan sonra diğer başarı ölçütleri olan birleştirici (unification) ve basitleştirici

(simplicity) yönlere değinmek gerekecektir. Teorinin birleştirici ve basitleştirici yönü

teori-olgu ilişkisini kapsamakla birlikte, teori-teori ve teori-yasa ilişkileri bakımından

da ele alınmaktadır. Dolayısıyla bu kısımda (section) teorinin söz konusu yönlerini

teori-olgu ilişkisinden ayırarak ele almak zorundayız.

Hempel’e göre, progressus'u gerçekleşmesi için bir teoride olması gereken diğer

önemli özellikler birleştirici (unification) ve basitleştirici (simplicity) unsurlardır.

Bir teorinin birleştirici (unification) olması ile kastedilen düşünce, başarılı teorinin

yeni olgularla birlikte eski teoriye bağlı yasa ve olguları da kapsayacak şekilde bir

açıklama yapmasıdır. Bu açıklamanın modern bilim anlayışının temel

varsayımlarından olan doğanın birliği ve bütünlüğü ilkesi ile doğrudan ilintili olduğu

dikkate alındığında, başarılı teorinin birleştirici özelliğini modern bilim tarihinde

görmek olanaklı olacaktır.

Örneğin Newton teorisine bakıldığında bu teori aracılığıyla Kepler kanunları,

Galileo’nun serbest düşme yasası, gel-git yasaları, kuyruklu yıldızların hareketlerine

dair bilinen şeylerin tek bir teori altında toplandığı görülmektedir. bu somut örnekte

Page 177: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

171

ilerleme gösteren Newton teorisinin birleştirici bir özelliğe sahip olduğunu işaret

etmektedir.326

Progressus'un gerçekleşme sürecinde teorilerin birleştirici (unification) nitelikte

olması aynı zamanda teorilerin basitlik (simplicity) ilkesine de sahip olduklarını

açığa çıkarmaktadır. Çünkü ilk etapta dağınık görünen olgular veya yasalar,

karmaşık bir görünüm vermektedir. Dağınık olguların tek bir ilke altında toplanıp

açıklanması, aynı zamanda karmaşıklığı da ortadan kaldırmaktadır. Bu yüzden

teorilerin birleştirici niteliğini, ön plana çıkarmak aynı zamanda onların basitleştirici

yönünü de açığa çıkarmaktadır. Burada basitleştirici (simplicity) kavramı birleştirici

(unifies) kavramı sayesinde hayat bulmaktadır. Dolayısıyla bir teorinin birleştirici

olması ile aynı zamanda basitleştirici olduğunu söyleyebilmemize rağmen,

basitleştirici olması ile birleştirici olması gerektiğini söyleyemiyoruz.

Bu çıkarıma dayanarak, daha önce vermiş olduğumuz Newton örneğini teorilerin

basitleştirici yönünü tanıtmada kullanmak yerinde olacaktır. Bilindiği üzere

Newton’dan önce doğaya ilişkin olguların ve yasaların (örnekse, Kopernik, Kepler

ve Galileo’nun yasaları) birbirlerinden kopuk ve bağlantısız gözükmesi, olgular

alanında bir kaos ve karmaşıklığı da beraberinde getirmişti. Bu karmaşıklık

Newton’la birlikte bir düzen ve sadeliğe erişmiştir. Newton teorisi ile birlikte dağınık

ve karmaşık olgular tek bir yasa altına alınarak, olgular daha sade ve daha anlaşılır

bir duruma gelmiştir. Bu husus da Hempel’in bahsettiği teorinin basitleştirici yönüne

tekabül etmektedir.327

326

Niiniluoto, Scientific Progress, s. 10. 327

Niiniluoto, Scientific Progress, s. 10.

Page 178: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

172

Hempel’in D-N modeli bağlamında progressus'u belirleyen ölçütlerini tek bir ölçüte

indirgemek mümkün gözükmektedir. Açıklama (explanation) ve öndeyi (prediction)

kavramlarının yapısal benzerliği dikkate alındığında, her açıklamanın aynı zamanda

bir öndeyi olduğunu daha önce belirtmiştik. Teorinin birleştirici niteliğinin

basitleştirici yönü de kapsadığını dikkate aldığımızda, başarılı teorinin ilerleme

ölçütünü açıklama (explanation) ve birleştirici (unification) özelliklere

indirgemekteyiz. Benzer biçimde birleştirici niteliği de açıklama kavramı altında

görmek mümkündür. Çünkü Hempel teorik bir açıklamanın yeterliliklerinden birinin,

söz konusu açıklamanın çeşitli fenomenleri tek bir yasa altında toplanması

gerektiğini belirtir.328

Bu durumda Hempel’e göre açıklayıcı gücü yüksek olan bir teorinin genellik

(comprehensive) itibariyle diğer olgu ve yasaları da kapsaması gerekir. Bu durumda

art arda gelen iki teoriden (bunlar T1 ve T2 olsun) T2’nin açıklayıcı gücü T1’den fazla

ise T2, karşılaşılan yeni olguları açıklamakla birlikte T1’in açıkladığı olguları da

açıklamaktadır.

Progressus Nasıl Seyreder?

Comte ve modern bilim geleneğini sürdüren düşünürler doğanın birliği ve bütünlüğü

varsayımına dayanarak progressus'u teori-olgu çerçevesinde ele almışlardı. Bu

anlayışın sonucu olarak 'progressus' birikimsel (cumulative) veya eklemlemeli

(incorporation) bir şekilde seyretmektedir. Oysa yirminci yüzyılın başlarında ortaya

çıkan teorik fizikteki gelişmeler doğanın birliği ve bütünlüğü varsayımını yadsıyarak

progressus'un nasıl seyrettiğini problematik hale getirmişti.

328

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 345.

Page 179: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

173

Comte'dan miras kalan pozitivist bilim imgesini geliştirme ve sürdürme gayesiyle

ortaya çıkan Mantıkçı Pozitivistler'in şüphesiz çözüm getirmeleri gereken

sorunlardan birisi de progressus’un nasıl seyrettiğine ilişkindi. Mantıkçı Pozitivistler

bu hususta Comte çizgisini sürdürerek progressus'un birikimsel (cumulative) veya

eklemlemeli (incorporation) bir şekilde seyrettiği savına bağlılık göstermişlerdir. Bu

maksatla kuantum ve görelilik teorilerinin aslında klasik mekaniğin bir devamı

olduğu savını gerekçelendirmek için çeşitli argümanlar geliştirmeye çalışmışlardır.

Daha önce değinildiği üzere Mantıkçı Pozitivistler için progressus (bilimsel

ilerleme), art arda gelen iki teoriden başarılı olanın öne çıkması ile

kavramsallaştırılmıştı. Teorinin başarılı olması da bir takım ölçütlere (açıklama,

öndeyi, birleştirme ve basitleştirme gibi ölçütlere) dayandırılmıştı. Bu durumda

Mantıkçı Pozitivistler için progressus'un nasıl seyrettiğini anlamak için başarılı ve

başarısız teori arasındaki ilişkiyi analiz etmek gerekecektir.

Bu hususta Mantıkçı Pozitivistlerin seçkin üyelerinden olan Hempel'in yapmış

olduğu çalışmalar dikkat çekmektedir. Hempel'in progressus'un gerçekleşmesi için

öne sürdüğü ölçütlerden birleştirici (unification) nitelik, ilerleme gerçekleştiren

teorinin karşılaşılan yeni olgularla birlikte eski teoriye bağlı yasa ve olguları da

kapsadığını işaret etmektedir. Başka bir deyişle, ilerleme gerçekleştiren teori, eski

teorinin başardığı her şeyi başarıyor ve aynı zamanda eski teorinin başarısız olduğu

bazı noktalarda da başarı gösteriyor.329

Bir bilimsel teorinin yerini bir diğeri aldığı zaman, örnekse, klasik

mekanik ve elektrodinamiğin yerine özel görelilik teorisi geçmişti.

Böylece başarılı teori, eski teorinin açıklayamadığı fenomenler de

dahil olmak üzere, daha geniş açıklayıcı bir alana sahip olacaktır.

329

M. Elgin, Bağlam Rasyonalizmi ve Bilimsel İlerleme, s. 69.

Page 180: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

174

Başarılı teori eski ampirik yasaların yaklaşık bir açıklama olduğunu

gösterecektir. Bu nedenle klasik teoriyi kapsayan özel görelilik teorisi

belirli bir hızda (ki bu hız ışık hızı ile karşılaştırıldığında çok küçük

kalmaktadır) hareket eden durumlarda hemen hemen tatmin edici

açıklamalar yapmıştır.330

Hempel'in bu ifadeleri açıkça progressus'un birikimsel (cumulative/incorporation) bir

şekilde seyrettiğini göstermektedir. Bu süreçte art arda gelen teoriler mantıksal

olarak birbirleri ile çelişmek yerine, birbirlerini kapsamak, tamamlamak ve içermek

durumundadırlar.

Hempel'in birleştirici (unification) ilkesine bağlı olarak öne çıkan birikimsel ilerleme

anlayışı temelde modern bilimin temel varsayımlarından olan doğanın birliği ve

bütünlüğü ilkesine dayanmaktadır. Doğanın birliği ve bütünlüğü temele alındığında

her teori bütünlüğün bir parçası olarak görülecek ve art arda gelen teoriler arasındaki

ilişki de zorunlu olarak birbirlerini tamamlayıcı ve birleştirici olacaktır. Eğer ki

teoriler arasında kopuk bir ilişkinin olduğu ileri sürülürse, bu sav, dolaylı olarak

doğada bir birlik ve bütünlük olmadığı düşüncesini etkileyecektir.

Bu söylemler çerçevesinde Mantıkçı Pozitivistler'in birikimsel ilerleme anlayışını

sürdürmek adına doğanın birlik ve bütünlük içerisinde olduğu varsayımını da

korumaya çalıştıkları söylenebilir. Bu varsayıma dayanarak ilerleme gösteren

teorinin, eski teori ve ona bağlı olan olguları da mantıksal olarak kapsaması ve

içermesi gerekecek ve bu anlamda progressus'un seyri daha kapsayıcı yasa veya

teorilerin elde edilmesi ile biçimlenecektir.

Mantıkçı Pozitivistler tarafından savunulan söz konusu progressus'un seyir şeklini en

açık bir şekilde Hempel tarafından ileri sürülen D-N açıklama modelinde görmek

330

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 345.

Page 181: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

175

mümkündür. Bilindiği üzere Hempel bir olgunun açıklanmasını onun genel bir

yasanın altına konulması olarak ifade etmişti. Fakat burada haklı olarak genel

yasaların da bir açıklamaya tabi oldukları söz konusu olmaktadır. Daha açık bir

ifadeyle genel yasalar nasıl açıklanmalı?

Hempel’e göre açıklayıcı olan yasaların da kendi içerisinde daha genel yasalara

başvurarak açıklanması mümkündür. Buna göre bir genel düzenliliğin açıklanması

onu daha kapsamlı daha genel başka yasa altına sokmaktan başka bir şey değildir.

Örneğin, serbest düşmenin ve gezegen devinimlerinin kimi görünümleri Galileo ya

da Kepler yasaları altına sokulabilirken, bu yasalar da daha kapsayıcı bir yasa

kümesinden, Newton’un devinim yasası ile yer çekimi yasasından türetilerek

açıklanır.331

Bu durumda temel yasalar ile türetilmiş yasalar arasında bir ayrım yapmak gerekirse,

Galileo ve Kepler’in yasaları sonlu bir alana ilişkin oldukları halde, daha kapsayıcı

olan Newton teorisinden türetilebildikleri için de yasadırlar.332

Bu hiyerarşide bir

alttakine göre temel yasa olan, bir üstüne göre türetilmiş yasa olmaktadır.

Yasalar arasındaki bu ilişkiyi Hempel’in D-N açıklama şeması ile göstermek

mümkündür.333

331

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 247. 332

Dinçer a.g.e, s. 15. 333

Bu hususta Hempel ile benzer düşünceleri savunan Ernest Nagel’e göre bilimsel ilerlemeyi

dedüktif açıklama modelinde göstermek mümkündür. Ona göre bir yasayı açıklamak, bu yasanın

mantıklı bir şekilde başka yasaların arkasından gelmesi demektir. “Göreli olarak özerk olan bir

teorinin daha kapsamlı başka teori tarafından özümsenmesi ya da indirgenmesi modern bilim

tarihinin inkar edilemez bir özelliğidir.” Bkz. Ernest Nagel, The Structrue of Science (Problems In

The Logic of Scientific Explanation, Hackett Publishing Company, Cambridge 1979. ss. 336-337.

Page 182: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

176

Explanans Genel Yasa (1,2,3,……..n)

Yasa 1

Explanandum Yasa 2

Bu şema bizlere nasıl genellik derecesi düşük yasaların, genellik derecesi yüksek

olan yasalardan türetildiklerini göstermektedir. Bu işlem, yani daha genel yasalar

altına koyma burada progressus'un biçimsel seyrini göstermektedir. Yeni açıklayıcı

ilkeler (explanans) eskisine nazaran daha geniş bir olgu alanını kapsamaktadır.

Örneğin Newton teorisi yalnızca yeryüzündeki serbest düşmeyi değil, başka gök

cisimleri üzerindeki serbest düşmeyi ve gezegenlerin, kuyruklu yıldızların, yapay

uyduların ve sarkacın devinimine ilişkin birçok olguyu uygulanır.

Mantıkçı Pozitivistlere göre, 'progressus' genellik derecesi düşük olan yasa ve

teorilerden daha genel olan yasa ve teorilere doğru seyreden bir süreç olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bu süreci birikimsel ya da eklemlemeli olarak nitelemenin

gerekçesi, sonra gelen teorinin, öncekini mantıksal olarak içermesi ve kapsamasıdır.

Diğer bir ifadeyle bu anlayışta art arda gelen teoriler birbirlerinin devamı olarak

görülür. Bu bağlamda eski teori veya yasaların yanlış olmadıklarını sadece açıklama

bakımından yaklaşık bir değerleri olduklarını söylemek mümkündür. Hempel daha

önce ampirik alanın doğru ifadesi olarak kabul edilen yasaların (lawlike) daima

yaklaşık bir değeri olduğunu ifade eder.334

Örneğin Galileo’nun belirttiği gibi bütün

cisimler değişmez bir ivme ile düşmezler. yere yaklaşırken ivmeleri hafifçe artar.

334

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 345.

Page 183: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

177

Newton teorisi ivmenin hafifçe arttığını ileri sürerek daha detaylı ve kapsamlı bir

açıklama getirerek, eski yasaların tam doğru olmadıklarını hatırlatmıştır.335

Benzer biçimde Einstein’ın genel görelilik teorisi, Merkür gezegeninin yörüngesini

Newton teorisinden daha doğru hesaplamış olması, Newton teorisinin yanlış

olmadığını, yalnız açıklama bakımından yaklaşık bir değerinin olduğunu işaret eder.

Bütün bu örnekler göz önünde bulundurulduğunda Mantıkçı Pozitivistler açısından

progressus'u iç içe geçmiş küreler şeklinde betimlemek doğru olacaktır.

T1 n1,n2,n3……….. T1

T2

T2 (n1,n2,n3) m1, m2, m3...... nn

Burada ‘T2’ teorisinin kapsam alanı daha geniş olduğu için, 'T2', 'T1’in

açıklayamadığı m1,m2,m3 olgularını açıkladığı gibi, n1,n2,n3, olgularını da açıklayıcı

güçtedir. Bu durumda 'T2' teorisinin 'T1’i mantıksal ve anlamsal olarak tamamladığını

söylemek mümkündür.

335

Hempel, Aspect of Scientific Explanation, s. 300.

n1. n2.

n3.

n1, n2,

n3

m1, m2, m3.

T1

n1, n2,

n3

Page 184: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

178

Bu düşünceler yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren K.R.Popper, T.S. Kuhn ve

P. Feyerabend gibi düşünürler tarafından eleştirilerek, ilerleme bağlamında teoriler

arasında anlamsal bir bütünlük olmadığı savına dönüşecektir. Bu düşünürlere göre

bilimsel teoriler tarihsel olarak irdelendiğinde, art arda gelen teoriler ve onlara ilişkin

kavramlar arasında herhangi mantıksal bir bağın kurulamadığı iddia edilmektedir.336

Özellikle yirminci yüzyılda yapıca çok farklı teorilerin (örnekse, görelilik ve

kuantum teorilerinin) ortaya çıkmasının, art arda gelen teoriler arasındaki mantıksal

ilişki ve anlamsal bütünlük problemini ortaya çıkardığı vurgulanmaktadır.

Bu düşünürlere göre, Einstein fiziği dikkate alındığında, bu fiziğin yapısı ve içerdiği

terimler Newton fiziği ile uzlaştırılamamaktadır. Örneğin, Newton teorisinde ‘kütle’

kavramı sabit iken Einstein teorisinde ‘kütle’ hıza göre değişmektedir. Bu durumda

Einstein fiziğini nasıl Newton fiziğinin devamı olarak göreceğiz? 337

Bilim

felsefesine teorilerin eş-ölçülemezliği (incommensurability) problemi olarak giren bu

sorun pozitivist ve post-pozitivistler arasında büyük tartışmalara yol açmıştır.

Pozitivistlerin seçkin ve yetenekli üyelerinden olan R. Carnap (1891-1970) ‘Truth

and Confirmation’ adlı makalesinde bu probleme çözüm olarak bilimsel teorileri

dilsel yapılar olarak ele alıp, teori değişimlerini de bir dilden diğer bir dile geçiş

olarak değerlendirmiştir.

(…) Bir ampirik ifadenin olgusal içeriğinin bir dilden diğer bir dile

çevrilmesi daima olanaksızdır. (can not be preserved). Eğer ki iki dilin

yapısı temel noktalarda farklılık gösterirse böyle değişiklikler

olanaksız olacaktır. Örneğin bu durumda modern fiziğin birçok

ifadesi tam olarak klasik fiziğin ifadelerine çevrilemeyecek ya da eksik

bir şekilde çevrilecektir. Modern fizik ifadeleri [dalga fonksiyonu veya

336

Dilworth, a.g.e, s.51. 337

Dilworth, a.g.e, s.24.

Page 185: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

179

niceleme (quantization)] gibi kavramları içermesine karşın bu

kavramlar klasik fizikte yer almaz. Bu durumda çevirme eksik bir

şekilde gerçekleşecektir. Bilim adamları temel noktada dilin farklı

formlarını kabul ettikleri (presuppose) için bu kavramlar sonradan da

içerilmeyecektir. Eğer biz, gelecek fizikte kabul edilebilir, süreksiz

uzay-zaman düzeni ile bir dilin olabilirliğini düşünebilirsek, bu durum

daha açık olacaktır. O zaman açık bir şekilde klasik fiziğin bazı

ifadelerinin yeni bir dile çevrilemeyeceği ya da eksik bir şekilde

çevrilebileceği görülecektir. (Bu düşünce ile önceden kabul edilen

ifadelerin sadece reddedilmiş olması gerektiği değil, aynı zamanda

belirli ifadelerin – doğru ya da yanlış olup olmadığına bakılmaksızın-

yeni dilde hiç karşılıklarının olmadığı kastedilmektedir).338

Carnap, bu ifadeleri ile her teoriyi, kendi içyapısına bağlı olan kavram ve terimlerin

oluşturduğu dilsel ifadeler olarak değerlendirmektedir. Bu anlayışla birlikte farklı dil

yapıları olan teoriler arasındaki anlam değişikliği sorunu çözülmektedir. Çünkü her

teori kendi kavramları ile kendi anlamsallığını oluşturmaktadır. Fakat Carnap’ın öne

sürdüğü bu çözüm önerisi modern bilimi karakterize eden doğanın birliği ve

bütünlüğü ilkesini yadsıdığı gibi, birikimsel (cumulative/incorporation) ilerleme

savını da dayanaksız bırakmaktadır.339

Çünkü burada her dilsel yapı farklı bir

ontolojik gerçekliği temsil edeceği için, gerçekliği betimleyen teoriler arasında

mantıksal ve anlamsal bir ilişki kurulamayacaktır. Dolayısıyla da yapıca farklı olan

teorilerin birikerek ya da birleşerek ilerlediği savı temellendirilemeyecektir.

İndirgeme (Reduction) Yoluyla İlerleme

Doğanın birliği ve bütünlüğü ilkesiyle birlikte teoriler arasındaki anlamsal ve

mantıksal ilişkiyi korumaya ve sürdürmeye yönelik en ciddi araştırmalardan birini

338

R. Carnap, “Truth and Confirmation”, Dört Öğe Dergisi, Çev: Ercan Salgar yıl, 2, sayı:3, Nobel

yayınları, Nisan/2013. Ankara, s. 182. 339

Carnap’ın bu çözüm önerisinin daha sonraları pozitivist eleştirmenlerinden olan T.S. Kuhn

tarafından ileri sürülen bilimsel devrim kavramsallaştırması ile benzerlik gösterdiği savlanacaktır. Bu

çerçevede bilim birikimsel değil de devrimsel bir şekilde ilerleyecektir. Detaylı bilgi için bkz: George.

A. Reisch, “Did Kuhn Kill Logical Empiricism?” Philosophy of Science, vol. 58, no.2, The University

of Chicago Press,. U.S.A, 1991. s. 264-277

Page 186: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

180

Ernest Nagel (1901-1985) gerçekleştirmiştir. Hempel yasa veya teoriler arasında

dedüktif bir ilişki kurarak progressus'un birikimsel/birleşerek seyrettiğini savlamıştı.

Oysa Nagel teoriler arasındaki kavram ve terimleri analiz ederek teorilerin

birbirlerine indirgenebileceğini ve böylelikle progressus'un birikimsel/birleşerek

seyrettiğini öne sürmüştür.

Nagel, The Structrue of Science adlı eserinin “The Reduction of Theories” başlıklı

bölümünde, art arda gelen teorilerin birbirlerine mantıksal olarak indirgenebileceğini

göstererek, bir anlamda progressus'un birleşerek/birikerek seyretmesi gerektiğini

beyan etmiştir. Nagel basit bir ifadeyle bir teorinin kapsamlı olan bir başka teoriye

indirgenebileceğini bildirmektedir.340

Başka bir ifadeyle, art arda gelen iki teoriden

eski teorinin (içeriği ve kapsamı yeni teoriye göre daha az olan teorinin) yeni teori

tarafından kapsandığı ona indirgendiği belirtilmektedir. Nagel'e göre bu savı modern

bilim tarihi de doğrulamaktadır.

Göreli olarak özerk olan bir teorinin daha kapsamlı olan başka bir

teori tarafından özümsenmesi ya da indirgenmesi, modern bilim

tarihinin inkar edilemez ve yinelenen bir özelliğidir.341

Nagel’e göre iki tür indirgeme biçimi vardır. Bunlardan ilki aynı terim ve kavramları

içeren iki teoriden içeriği daha az olan teorinin daha kapsamlı olana indirgendiği

homojen (homogeneous) bir indirgemedir. Nagel, Galileo’nin serbest düşme

yasasının Newton mekaniği tarafından özümsenmesinin bu türden bir indirgeme

340

Ernest Nagel, The Structure of Science, (Problems İn The Logic of Scientific Explanation), Hackett

Publishing Company, Cambridge, 1979. ss. 336-337 341

John Losee, Therories of Scientific Progress, Routledge Press, London, 2004, s. 29.

Page 187: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

181

olduğunu belirtmiştir. Ona göre Galileo’nun yasası, Newton mekanik ilkelerine

indirgeniyor ve bu ilkelerle açıklanıyordu.342

Nagel’in ileri sürdüğü ikinci indirgeme türü ise, içeriği ve kapsamı nedeniyle bir

takım terim ve kavramlardan yoksun olan eski teorinin, söz konusu terim ve

kavramlara sahip olan yeni teori (başarılı teori) tarafından kapsanması olan heterojen

indirgemedir (heteregoneous reduction). Nagel, bu indirgeme ile yapıca çok farklı

olan iki teorinin birbirlerine indirgenmesini ima etmektedir.

Nagel’in heterojen indirgeme türü diğer indirgemeye göre daha bir önem arz ettiği

hemen söylenebilir. Daha önce değinildiği üzere yirminci yüzyılın başlarında öne

sürülen teorilerin yapı ve nitelik bakımından öncellerinden farklı olduğu iddiası

progressus'un birikimsel ya da birleşerek seyrettiği savını çürütmeye yönelikti.

Dolayısıyla Nagel'in bu heterojen indirgeme projesinin geçerliliği hem pozitivist

bilim anlayışı hem de progressus’un seyri açısından hayati önem taşımaktadır.

Nagel, yapıca çok farklı olan iki teorinin birbirlerine indirgenebileceğini, fakat bunun

için birtakım koşulların yerine getirilmesi gerektiğini belirtir. Nagel bu koşulları

indirgeme için biçimsel ve biçimsel olmayanlar olarak tasnif etmiştir. Bu koşuları 'T1'

ve 'T2' (T2’nin içeriği ve kapsamı T1’e göre daha genişi olsun) teorileri aracılığıyla

ifade etmek gerekirse:

Biçimsel Koşullar: a) Bağlanabilirlik: 'T1' teorisinde bulunup da 'T2' teorisinde

olmayan her bir terim için bağlayıcı bir önerme göstermek. b) Türetilebilirlik: 'T1’in

yasalarının, 'T2' teorisinin dedüktif sonuçları olduğunu göstermek.343

342

Nagel, a.g.e. s. 339. 343

Nagel, a.g.e, s. 358.

Page 188: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

182

Biçimsel Olmayan Koşullar: a) 'T2’nin teorik varsayımları, 'T1’i doğrulayan

kanıtların dışındaki kanıtlarla da doğrulanmalı. Yani, özetle 'T2' teorisi 'T1’in başarılı

olamadığı alanlarda da başarı göstermeli. b) 'T2’nin teorik varsayımları 'T1’in daha

ileri düzeyde gelişimini ifade etmeli. Bu anlamda 'T2', 'T1’in başarılı olduğu

açıklamaları da kapsamalı.344

Nagel, yapı ve ilkece farklı olduğu halde bu türden koşulları yerine getiren teorilerin

birbirlerine indirgenebileceğini iddia eder. Bu iddiasını bilim tarihi verilerine

dayanarak doğrulamaya çalışır. Nagel örnek olarak klasik termodinamiğin, istatiksel

mekaniğe indirgenmesini verir. Klasik termodinamik yasalarında yer alan fakat

istatiksel mekanik kavramlar arasında yer almayan ısı (heat) ve entropi (entropy) gibi

kavramlar vardır. Bu farklılığa karşın Maxwell ve Boltzmann, klasik termodinamiğin

yasalarını, istatiksel yasalar içerisinden çıkarsamayı başarmıştır.345

Nagel’in vermiş olduğu bu örnekte başarılı bir indirgeme sonucunda yapıca çok

farklı gözüken iki teori mantıksal olarak birleştirilmiş olmaktadır. Bu durumda

kapsam alanı daha geniş olan teori diğer teorileri de kapsayarak ilerleyecektir. Nagel,

bu indirgeme (reduction) yöntemiyle doğanın birlik ve bütünlük içerisinde olduğunu,

dolayısıyla görünüşte farklı görünen teorilerin aslında birbirlerine indirgenebileceğini

ve böylelikle de progressus'un birleşerek/birikerek seyrettiğini ileri sürmektedir.

Nagel’in ileri sürmüş olduğu teoriler arasında bir indirgeme olabileceği savı ilerleyen

süreçlerde post-pozitivist düşünürlerce ciddi eleştirilere uğramıştır. Özellikle

Feyerabend, Nagel'in indirgeme için öne sürdüğü koşulların tam olarak işlevsel

olmadığını iddia etmiştir. Bu bağlamda Feyerabend öncelikle Nagel'in belirttiği gibi

344

Nagel, a.g.e, s. 358. 345

Nagel, a.g.e, s. 343.

Page 189: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

183

Galileo fiziğinin Newton fiziğine indirgenebileceği görüşünü eleştirmektedir. Ona

göre Galileo fiziğinin temel yasalarından biri, serbest düşen cisimlerin dikey

hızlanmaları dünya yüzeyine yakın herhangi bir aralıkta sabittir. Bu yasayı Newton

fiziğinden çıkarmak olanaksızdır. Newton fiziğinde iki cismin yerçekimi gücü ve

karşılıklı hızlanmaları uzaklığın azalmasıyla artar. Galileo'nun yasası ancak düşüş

mesafesinin dünya yarıçapına oranının sıfır olması durumunda Newton yasasından

türetilebilir. Fakat serbest düşme durumlarında bu oran asla sıfıra eşit olmaz. Bu

nedenle Galileo fiziği Newton'un mekanik yasalarına indirgenemez.346

Feyeranbend benzer şekilde Newton mekaniğinin de Einstein'ın genel görelilik

teorisine indirgenemeyeceğini belirtmektedir. Ona göre söz konusu indirgemede

Nagel'in bağlanabilirlik (connectability) koşulu yerine getirilememektedir. Örneğin

Newton mekaniğinde uzunluk (length) terimi sinyal hızından, yer çekimsel

alanlardan ve gözlemcinin hareketinden bağımsızdır. Görelilik teorisinde ise bu terim

sinyal hızına, yerçekimsel alanlara ve gözlemcinin hareketine bağlı olarak

değerlendirilmektedir.347

Feyeranbend özetle Newton mekaniğinden genel görelilik

teorisine geçişte uzay-zamansal kavramların anlamında bir değişiklik olduğunu,

dolayısıyla söz konusu teoriler arasında hiç bir şekilde kıyaslayama olmayacağı gibi

herhangi indirgeme de yapılamayacaktır.

İlerleyen bölümlerde ele alınacağı gibi, pozitivist indirgeme projesine benzer

eleştirileri yönelten düşünürlerden birisi de T.S.Kuhn olmuştur. Kuhn'da Hempel ve

Nagel tarafından pozitivist anlayışın karakterize ettiği bu indirgeme yöntemini, (yani

Newtoncu yasaların, Einsteincı yasaların bir parçası olduğunu göstermeye yönelik

346

Losee, Therories of Scientific Progress, s.30. 347

Losee, Therories of Scientific Progress, s.30.

Page 190: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

184

teşebbüsleri) geçersiz görmektedir. Kuhn’a göre belirli sınırlar dahilinde

indirgemenin olduğu savı, yalnızca yasaların biçim değiştirmesiyle bitmemektedir.

Aynı zamanda evreni oluşturan yapısal unsurların temel bir değişikliğe uğraması da

gerekmektedir.348

2-1-2- Yanlışlamacı (Falsifiability) Bilimsel İlerleme Anlayışı

Modern bilim imgesi ile karakterize olan 'progressus' bir anlamda modern bilimin

temel ilke ve yöntemleri ile var olmaktaydı. Bu anlamda modern bilimin temel ilke

ve yöntemlerine yönelik yıkıcı eleştiriler aynı zamanda progressus'u da doğrudan

etkileyecektir.

Modern bilim imgesinin devamı niteliğinde olan pozitivist bilim anlayışı yirminci

yüzyılın başlarından itibaren çok ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştirilerden

birisini K.R. Popper (1992-1994) yöneltmiştir. Popper pozitivist bilim imgesini bir

çok yönden reddederek, aynı zamanda moderniteden beri savunulan 'progressus'

kavramını da reddetmiş oluyordu. Popper ile birlikte 'progressus' yerine onun bilim

imgesiyle uyumlu 'bilimsel ilerleme' kavramı geçecektir.

Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden biri olan Popper, entelektüel camiada

hem bilim felsefesi hem de siyaset felsefesi çalışmalarıyla bilinir. Her iki alanda da

insanın yanlışlarından ders çıkararak, tekrar yanlışlarını aramasını eleştirel ve

rasyonel bir tavır olarak benimsemiş ve bu tutumu da felsefesinin temeli olarak

görmüştür.

348

Ayrıca bkz. Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.102.

Page 191: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

185

Popper’ın eleştirel ve rasyonel tutumu onun bütün felsefi anlayışını teşkil ettiği gibi

bilimsel ilerlemeye yönelik görüşlerini de biçimlendirmektedir. Dolayısıyla öncelikle

Popper’ın genel felsefi anlayışını ortaya koymak, onun bilimsel ilerleme görüşlerini

anlamamızda büyük bir kolaylık sağlayacaktır.

Eleştirel bir filozof olan Popper’ın bilim tasarımı Mantıkçı Pozitivistlerin eleştirisi ile

biçimlenmiş ve oluşmuştur. Bu nedenle Popper’ın Mantıkçı Pozitivistleri hangi

hususta eleştirdiği sorusu ile başlamak doğru bir başlangıç olacaktır.

Popper, öncelikle Mantıkçı Pozitivistlerin sınırlandırma ayracı için, yani bilimle

bilim olmayanı belirlemek için öne sürdükleri doğrulanabilirlik (verifiability) ilkesini

eleştirmekle yola koyulur. Ona göre, doğrulanabilirlik ilkesi tümevarım mantığına

dayanmaktadır. Tümevarım mantığı ise İngiliz filozof D. Hume’dan beri problematik

olarak bilinmektedir. Bu durumda sınırlandırma ayracı olarak öne sürülen

doğrulanabilirlik ilkesinin geçerliliği tartışma konusu olmaktadır.

Popper, burada tümevarım sorunu ve sınırlandırma ayracı sorunu arasında sıkı bir

ilişki olduğunu belirterek, dolaylı olarak sınır koyma sorununun tümevarım sorununa

bağlı olduğunu ima etmektedir. Dolayısıyla öncelikle tümevarım sorununa bir açıklık

getirmek gerekmektedir.

Tümevarım Sorunu

Popper, Mantıkçı Pozitivistlerin sınırlandırma ayracı olarak öne sürdükleri

doğrulanabilirlik ilkesinin, tümevarım problemine takıldığını fark ederek, Hume’dan

beri gelen tümevarım problemini bir kez daha gündeme getirip Mantıkçı

Pozitivistlere karşı kullanır. Bu probleme göre, bizi özel önermelerden genel

önermelere götürecek hiçbir mantıksal dayanağın olmadığı ifade edilir. Bu anlamda

Page 192: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

186

Popper’ın da ifade ettiği gibi “ Kuğuların beyaz olmalarına ilişkin ne kadar çok

gözlem yaparsak yapalım, tüm kuğuların beyaz olduğu sonucuna varmamız

mantıksal açıdan doğru olamaz.”349

Çünkü bu süreç tamamıyla inançlara dayalı

psikolojik bir süreçtir. Ayrıca bu süreç bizleri sonsuz geri gitmelere (regression) de

götüreceği için başarısızlığa itecektir.

Popper, bu gerekçeleri göz önünde bulundurarak tümevarım mantığının bilim için

rasyonel bir temel oluşturmadığını, dolayısıyla bu mantığa dayanan bir sınırlandırma

ayracının da geçersiz olacağını belirtmektedir. Popper, Mantıkçı Pozitivistlerin ileri

sürdüğü tümevarım mantığı ve buna bağlı olan sınırlandırma ayracını yadsıdığı için

yeni bir sınırlandırma ayracının, tümevarımsal olmayan tüm bilgi teorileri için

belirlenmesi gerektiğini belirtir.350

Fakat bu çalışmadan önce Popper’ın öncelikle tümevarım problemi ile yüzleşmesi

gerekmektedir. Kendisi de bu farkındalığa dikkat çekmek adına “Conjectural

Knowledge” adlı makalesinde, tümevarım probleminin büyük bir felsefi sorun

olduğunu, fakat kendisinin çözdüğünü sandığını ve bu çözüm sonucunda da çok

sayıda başka felsefi sorunların çözüldüğünü belirtmektedir.351

Popper felsefesi üzerine çalışmalar yürüten İngiliz düşünür Bryan Magee de,

tümevarım sorununun Popper’ın bilimsel yöntem görüşünün ortaya çıkmasını

sağladığı gibi başka önemli (örnekse, sınırlandırma ayracı) bir takım sorunların da

çözülmesini sağlamış olduğunu söyler. Popper’ın tümevarım sorununa kabul

349

Karl Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, Çev: İlknur Aka-İbrahim Turan, Yapı Kredi

Yayınları İstanbul, 2005, ss. 51 -52. 350

Karl Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 59. 351

Cemal Güzel, Sağduyu Filozofu: Popper, Bilim ve Sanat yayınları, Ankara, 1998, s. 85.

Page 193: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

187

edilebilir bir çözüm getirmesi onun felsefesini daha ilerilere taşıyacak bir etken

olmuştur.352

Popper’ın tümevarım problemine yönelik çözümü doğrulanabilirlik ile

yanlışlanabilirlik arasındaki bakışımsızlığa dayanmaktadır. Bunu önermeler

mantığıyla ifade etmek gerekirse: Beyaz kuğuların gözlemlendiği yolundaki gözlem

önermeleri ne denli çok sayıda olursa olsun bunlardan mantıkça ‘bütün kuğular

beyazdır’ tümel önermesini çıkaramayız. Ama tek bir siyah kuğu gözlemine

dayanarak mantıkça ‘bazı kuğular beyaz değildir’ önermesini çıkarmamız

olanaklıdır. Neticede deneysel genellemeler doğrulanamaz ama yanlışlanabilir. Eğer

tek bir siyah kuğu gözlemlenmişse, o zaman bütün kuğuların beyaz olduğu doğru

olamaz. Bu nedenle bilimsel bir yasa kesinlikle doğrulanabilir olmamakla birlikte

kesinlikle yanlışlanabilir.353

Sınırlandırma Ayracı Sorunu

Popper, tümevarım mantığını kabul etmediği için, Mantıkçı Pozitivistlerin sınır

koyma çabalarını da yadsır. Bu yadsıma bilimle bilim olmayanı nasıl

ayırabileceğimiz sorusunu tekrar gündeme getirmektedir. Popper için sınır koyma

sorunu ayrıca önemlidir. Çünkü hemen hemen bütün bilgi teorilerinin temelinde

tümevarım yöntemi bulunduğu için yeni bir sınırlandırma ayracının oluşturulması

bilgi ve bilim adına büyük bir katkı sağlayacaktır. Popper sınırlandırma ayracı

problemini şöyle tanımlar: “Deneysel bilimi, hem matematik ve mantık hem de fizik

ötesi dizgelerden ayıran ölçütlerin bulunması sorununu sınırlandırma sorunu olarak

352

Bryan Magee, Karl Popper’un Bilim Felsefesi ve Siyaset Felsefesi, Çev: Mete Tunçay, Remzi

Kitabevi, İstanbul, 1990, s. 20. 353

Karl Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 65. Bryan Magee, a.g.e, s. 21.

Page 194: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

188

nitelendiriyoruz.”354

Bu doğrultuda Popper kendisini sınırlandırma ayracı

problemine yönelten olayları şöyle betimler355

:

Avusturya–Macaristan İmparatorluğunun çöküşünden sonra

Avusturya’da bir devrim olmuştu. Ortam devrimci fikirlerle yeni ve

çoğu kez delice teorilerle dolup taşıyordu. Beni ilgilendiren teoriler

arasında kuşkusuz Einstein’ın görelilik teorisi büyük farkla önemliydi.

Öteki üç teori ise, Marx’ın tarih teorisi, Freud’un ruh çözümü ve

Alfred Adler’in birey ruhbilimi diye adlandırılan

teorileriydi[..,]Einstein’ın genel çekim teorisine ilk önemli doğrulayıcı

kanıtı getiren sonucu heyecanla karşılamıştık.... Diğer üç teori,

Marks’ın tarih teorisi, Freud’un ruh çözümü ve Adler’in birey

ruhbilimi konusundaki doyumsuzluğum 1919 yazı boyunca gittikçe

arttı ve bunların bilimsellik savlarını kuşkuyla karşılar oldum.

Sorularım şunlardı: Marksçılığın, ruh çözümlemenin ve birey

ruhbiliminin kusuru ne? Neden bunlar fizik teorilerinden, örneğin

Newton teorisinden, özellikle de görelilik teorilerinden bu kadar

farklı?356

Mantıkçı Pozitivistler, Popper’ın işaret ettiği sorun için, yani bilimle bilim olmayanı

ayırt etmek için, doğrulanabilirlik ilkesini ileri sürmüşlerdi. Oysa daha önce ifade

edildiği gibi doğrulanabilirlik ilkesi tümevarım mantığına dayandığı için, Popper bu

sınırlandırma ayracının kabul edilemez olduğunu belirtmişti. O halde yeni bir

sınırlandırma ayracının gerektiği açıkça ortaya çıkmaktadır.

354

Karl Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 58. 355

Popper’ın sınırlandırma ayracına ilişkin problemlerle yüzleşmesinin Mantıkçı Pozitivistlerden daha

önce olduğu iddia edilebilir. Popper viyana çevresi düşünürlerinin sınırlandırma ayracı problemine

yönelik çalışmalarının farkına vardığı zaman ( ki bu zamanlar 1926-1927) kendisinin bir zamanlar

(1919) ileri sürdüğü sınırlandırma ayracının daha makul olduğunu belirtir. Bkz. Popper, Conjectures

and Refutations, s. 245. Güzel, a.g.e, s.85.) 356

K.Popper, Conjectures and Refutations, (The Growth of Scientific Knowledge), Routledge and

Kegan Paul Press, London, 1965. s. 34. C.Güzel, a.g.e, ss. 172-173.

Page 195: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

189

Sınırlandırma Ayracı Olarak Yanlışlanabilirlik (Falsifiability)

Popper’ın sınırlandırma ayracı ve tümevarım problemine yönelik yaptığı araştırmalar

farklı zamanlarda ele alındığı için, Popper öncelikle söz konusu problemlerin

birbirlerinden bağımsız olduğunu düşünmüştür. Fakat tümevarım problemini

çözdüğü zaman bu iki problem arasında sıkı bir ilişkinin olduğunu fark ederek

sınırlandırma sorununun da önemli olduğuna kanaat getirmiştir. Popper Conjectures

and Refutation adlı eserinde bu konuyla ilgili şunları söyler:

1919-1920 kışında bilimle bilim olmayan arasına sınır koyma

sorununu dile getirip çözmüş yayınlamaya değer bulmamıştım. Fakat

tümevarım sorununu çözdükten sonra bu iki sorun arasında ilginç bir

ilişki gördüm. Bu benim sınır koyma sorununun önemli olduğunu

düşünmeme yol açtı. Tümevarım sorunu üzerine 1923’te çalışmaya

başladım, çözümü de 1927 sıralarında buldum.357

Popper’ın sonradan fark ettiği bu ilişki, tümevarım probleminin çözümüne ilişkin

ileri sürdüğü yanlışlanabilirlik ilkesinin aynı zamanda sınırlandırma ayracı sorununa

da bir açıklık getireceği inancını doğurmuştur. Bu durumda yanlışlanabilirlik ilkesi

Popper için bir teorinin bilimsellik ölçütü olarak benimsenecektir. Diğer bir deyişle

bir teorinin bilimsellik ölçütü onun doğrulanabilirliği ile değil, yanlışlanabilirliği ile

olanaklıdır.358

Popper’ın sınırlandırma ayracı olarak yanlışlanabilirlik ilkesini öne sürmesindeki en

önemli etkenlerden birisi şüphesiz Einstein’ın görelilik teorisi olmuştur. Popper,

Bryan Magee ile yaptığı söyleşide bilim tasarımını ortaya koyduğu Bilimsel

Araştırmanın Mantığı adlı eserinin ana düşüncesini Einstein’ın görelilik teorisinin

357

Alıntı yapılan Yer, C. Güzel, Sağduyu Filozofu: Popper, s.85. 358

Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 64.

Page 196: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

190

oluşturduğunu belirtir. Einstein’ın teorisi alışılagelmiş bilim anlayışının ya da

bilimsel sürecin yanlış olduğunu gösterdi.359

Popper’a göre, Newton fiziği yaklaşık iki yüz yıldan uzun bir süre yalnızca

gözlemlerle değil, yaratıcı kullanımla da doğrulanmıştı. Bu yasalar Batı bilim ve

teknolojisinin temelini oluşturarak yeni gezegenlerin var oluşundan gelgitlerin

devinimlerine değin pek çok olgunun önceden kestirilmesine hizmet etmişti. Art arda

Batı insanına bunlar kesin, değişmez olgular diye öğretilmişti. Fakat yüzyılımızın

başında Einstein yeni bir teori ile Newton teorisini yanlışlamıştır.

Neticede insanlık bütün o sayısız kanıtların Newton’un teorisini doğruladığına

inanmakla düpedüz yanılmıştı. Böylesine çok sayıda tümevarımsal kanıtlar teoriyi

doğrulamadıysa başka ne doğrulayabilirdi? 360

Yanlışlanabilirlik ve Bilimsel İlerleme

Popper’ın yanlışlanabilirlik ilkesi tümevarım ve buna bağlı olan sınır çizme sorununa

makul bir çözüm getirmekle birlikte, şimdiye değin kabul gören bilimsel yöntem

anlayışını yadsımış ve onun yerine bir başka görüş getirmiştir.

Geleneksel görüşe ( özellikle Mantıkçı Pozitivistler’e) göre, bilimsel yöntem, gözlem

ve deneyden tümevarımsal genellemelere ulaşma, daha sonra bu genellemeleri ya da

varsayımları gözlem ve deneyle doğrulama (verification) sürecinden oluşmaktaydı.

Oysa Popper tümevarım mantığını yadsıyarak bilimsel araştırmanın başına hipotetik-

359

Bryan Magee, “Conversation With Karl Popper”, Modern British Philosophy, St, Martın’s Press,

New York, 1971, s. 69. 360

Magee, Karl Popper’ın Bilim Felsefesi ve Siyaset Felsefesi, s. 26.

Page 197: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

191

dedüktif361

yöntemini koyar. Buna göre, bilimsel süreçte ilk olarak bir varsayım362

(conjecture) öne sürülür, sonra bu varsayım (varsayımdan türetilen gözlem önermesi)

deney ve gözlemlerle sınamaya tabi tutulur, bu sınamadan kasıt varsayımı

yanlışlamaya (falsificaton, refutation) çalışmaktır. Eğer ki varsayımımız

yanlışlanmaya direnç gösteriyorsa hala başarılıdır demektir.363

Popper, burada Mantıkçı Pozitivistlerden farklı olarak varsayımın deney ve

gözlemden önce geldiğini belirtir. Bu anlamda bilim adamı karşılaştığı problemin

çözümüne yönelik bir varsayım geliştirir. Daha sonra sınamaya tabii tutulan

varsayım yanlışlanmaya (refuted) bırakılır. 364

Popper’ a göre hiçbir teori mutlak

doğru olmadığı için er geç yanlışlanmaya mahkûmdur.365

Dolayısıyla da tekrardan

yeni bir varsayım ileri sürülerek bilimsel süreç devam ettirilir.366

Popper’a göre, mutlak ve kesin bir teori olmadığı için367

, bilimsel ilerleme

varsayımların (conjectures) öne sürülmesi ve bunları yanlışlama (refuted) sürecinden

361

Niiniluoto’ya göre Popper’ın hipotetik-dedüktif yöntemi benimsemesinde özellikle İngiliz W.

Whewell ve Amerikalı C.Peirce’ın görüşleri oldukça etkili olmuştur. Ayrıca bkz, I. Niiniluoto, İs

Science Progressive?, D. Reidel Publishing Company, Netherlands, 1984. ss. 18-19. 362

Popper burada varsayım oluşturma ve varsayımı sınama işlemlerinin farklı düzlemlerde ele

alındığını belirtmektedir. Bunun nedeni ise tümevarım işleminde yapılan hatanın tekrar yapılmaması

gerektiğidir. Böylece varsayım oluşturmanın yani akla yeni bir fikrin (idea) nasıl geldiği sorusu, ister

müzikal bir konu, ister ise bilimsel bir teori olsun bilgi mantığının değil görgül ruhbiliminin ilgi

alanına girer. Varsayımın geçerliliğinin sınanması ise yani bir önermenin savunulup

savunulamayacağı konusu ise bilgi mantığının görevidir. Bkz: Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı

s, 55.

363 Magee, Karl Popper’ın Bilim Felsefesi ve Siyaset Felsefesi, s. 51.

364 K. Popper, Objective Knowledge, (An Evolutionary Approach), Oxford At The Clarendon Press,

Oxford, 1972, s. 258. 365

Bryan Magee, “Conversation With Popper”, Modern British Philosophy, St. Martin’s Press, New

York 1971. s. 71. 366

Popper’ın ileri sürdüğü bilimsel süreç anlayışı, Amerikalı filozof C. Peirce’ın bilim metodolojisi ile

doğrudan bir benzerlik göstermektedir. Detaylı bilgi için bkz. Niiniluoto, İs Science Progressive?, s.

29.

367

Popper’ın yanlışlanabilirlik ilkesini öne sürmesini sağlayan düşünce, hiçbir bir teorinin mutlak ve

kesin olmadığı savıdır. Popper’ın bu düşünceye ulaşmasında bilim tarihi verileri etkili olmuştur.

Page 198: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

192

ibaret olmaktadır.368

Fakat bir varsayımın öne sürülmesi için bir problem

gerekmektedir. Popper’a göre bilim problemlerle369

başlar. Problem, beklentilerimize

ya da varsayımlarımıza aykırı olgu veya durumların ortaya çıkmasıdır.370

Popper,

problemlerin önemine dikkat çekmek adına, bilimde ilerlemenin en açık örneğini

eski problemlerle yenileri karşılaştırarak görebileceğimizi savlar. Örneğin görelilik

teorisinde, kuantum mekaniğinde ve moleküler biyolojide artık yeni problemlerle

uğraşmaktayız.371

Popper bilimsel süreçte problemlerle (yanlışlamalarla) karşılaşmamızı kabaca iki ayrı

düzlemde değerlendirir:

a) Teori-olgu ekseninde ortaya çıkan yanlışlamalar

b) Teori-teori karşılaştırması sonucu ortaya çıkan yanlışlamalar372

Popper’a göre, söz konusu yanlışlamaları (problemleri) aşmaya yönelik çabalar, yani

öne sürülen varsayımlar bilimin ilerlemesini sağlamaktadır. Yeni ileri sürülen

Nitekim bilim tarihine bakıldığında şu ya da bu zamanda bilinen teorilerin zamanla doğru olmadığı

anlaşılmıştır. Örneğin, bir zaman kabul gören Aristoteles’in, Galileo’nun, Kepler’in ve Newton’un

teorileri günümüz dünyasında artık geçerliliğini yitirmiştir. Popper, böylece hiçbir teorinin sonul

gerçek olamayacağını anlamıştır. Bir teori hakkında en çok şunu söyleyebiliriz: Şimdiye kadar bütün

gözlemlerce desteklenip, daha kesin öndeyilere olanak vermektedir. Fakat yine de her zaman daha iyi

bir teoriye yerini bırakabilir. Ayrıca bkz, Magee, K. Popper’ın Bilim ve Siyaset Felsefesi, s. 26. 368

K. Popper, Objective Knowledge, (An Evolutionary Approach), s. 258. 369

Popper burada ‘problem’ kavramını ‘yanlışlanabilirlik’ ilkesi ile benzer anlamda kullanmıştır.

Popper’a göre beklentilerimiz veya varsayımlarımız gözlemlerden önce gelir. Diğer bir deyişle biz

beklentilerle doğarız, yani beklentilerimiz doğuştan gelir, eğer ki beklentilerimize aykırı bir durumla

karşılaşırsak, varsayım temelli beklentimiz yanlışlanır ve farklı bir beklenti içerisine gireriz. Ayrıca

bkz, Popper, Objective Knowledge, s.258.

370 Popper, Conjestures and Refutations, s. 222.

371 Popper, “Evolutionary Epistemology”, Popper Selections, (ed), David Miller, Princeton University

Press, USA, 1985, s. 80. 372

Popper, Conjectures and Refutations, s.222.

Page 199: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

193

varsayımlar da yeni yanlışlamalar ortaya çıkaracağı için, tekrardan yeni bir varsayım

inşa edilerek bilimsel ilerleme devam ettirilir.373

a) Teori-Olgu Ekseninde İlerleme

Popper’a göre, kısmen doğrulanan varsayımlar (conjectures) teori niteliği taşısa da

gerçek bir ilerlemeye karşılık gelmezler. Bilimde gerçekçi bir ilerleme teorileri

sürekli sınama ile mümkündür. Sınamadan kasıt teorileri yanlışlama (falsification,

refutation) girişimlerimizdir. Popper için yanlışlama girişimi teorileri olgularla

karşılaştırma bağlamında gerçekleşir. Teoriler olgularla çeliştikleri sürece bilim

ilerlemeye yönelik olacaktır.

Teori-olgu çerçevesinde ilerleme ve yanlışlanabilirlik ilkesi arasındaki ilişkiyi daha

anlaşılır kılabilmek için Bryan Magee’den alıntıladığımız şu örneği inceleyelim:

Diyelim ki çoğumuza okulda öğretildiği gibi suyun yüz derecede

kaynadığının bilimsel bir yasa olduğuna inanmakla işe başlıyoruz.

Doğrulayıcı durumlar ne denli çok olursa olsun bunu kanıtlamaya

yetmez, ama geçerli olmadığı durumları arayarak bunu sınayabiliriz.

Çok geçmeden suyun kapalı kaplarda yüz derecede kaynamadığını

keşfederiz. Böylece bilimsel yasa sandığımız şeyin öyle olmadığı

anlaşılır. Şimdi bu noktada baştaki önermemizin deneysel içeriğini

daraltarak şöyle kurtarabiliriz: ‘su açık kaplarda yüz derecede

kaynar’ daha sonra ikinci önermemizin yanlışlanma koşullarını

arayabiliriz. Bu yanlışlamayı daha yüksek Yerlerde bulabiliriz.

Böylece ikinci önermemizi kurtarabilmemiz için deneyci içeriğini

daha da daraltarak, ‘su açık kaplarda deniz yüzeyinde ve atmosfer

basıncında yüz derecede kaynar’ bundan sonra üçüncü önermemizi

yanlışlama yolunda sistemli bir girişime başlayabiliriz ve bu böylece

sürüp gider.374

373

Popper, a.g.e, s.222. 374

Magee, K, Popper’ın Bilim Felsefesi ve Siyaset Felsefesi, s. 22.

Page 200: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

194

Dikkat edilirse suyun kaynama noktası hakkındaki teorimiz sürekli aykırı olgularla

karşılaştırılarak yanlışlanmış veya yanlışlanmaya çalışılmıştır. Popper’a göre bu

yanlışlama süreci bir ilerlemeye işarettir. Çünkü suyun kapalı kaplarda neden yüz

derecede kaynamadığını sorduğumuzda baştaki varsayımımızdan daha zengin bir

varsayım ortaya koymaya zorlanmış oluyoruz. Hem suyun açık kaplarda niçin yüz

derecede kaynadığını, hem de kapalı kaplarda niçin yüz derecede kaynamadığını

açıklayan bir varsayım (içeriği daha geniş olan varsayım), iki durum arasındaki

ilişkiye dair daha detaylı bilgi verecektir.375

Popper’a göre, bilimde ilerlemenin gerçekleşmesi için yürürlükteki teorilerin aykırı

olgularla yanlışlanması gerekmektedir. Çünkü her yanlışlama bizi bilmediğimiz bir

bilgiye yöneltmektedir. Bu anlamda Bilimin ilerlemesi problemlerin karşımıza

çıkması ve bizim onları çözme girişimlerimizden ibaret olmaktadır.

Popper’ın anlayışına tezat olarak ‘suyun yüz derecede kaynadığı’ varsayımını

Mantıkçı Pozitivist çizgisinde, sürekli doğrulayıcı örnekler arayarak tanıtlamaya

çalışsaydık çok sayıda örnek bularak bilimin ilerlediğini söyleyebilirdik. Fakat ne

kadar doğrulayıcı örnek bulursak bulalım, tüm bu olgular varsayımımızı

doğrulamaya yetmeyecektir. Dolayısıyla Popper için bütün teoriler varsayım olarak

kalmaya mahkûmdur.376

Ayrıca mevcut varsayım için doğrulayıcı örnekler bulmak,

bir inanç ve alışkanlığın içinde hapsolduğu için yeni ve radikal nitelikteki bilgilere

375

Magee, a.g.e, s. 22. 376

Popper, “The Aim of Science”, Objective Knowledge (An Evolutionary Approach) Oxford at the

Clarendon Press, 1972. s. 195

Page 201: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

195

ulaşmak zorlaşmaktadır.377

Popper, bu gerekçelerle Mantıkçı Pozitivistlerin bilimsel

ilerleme anlayışını dolaylı yoldan eleştirmiştir.

Öte yandan Popper Mantıkçı Pozitivistleri ne kadar da eleştirmiş olsa, bilimsel

ilerleme anlayışını serimleyen bilimsel açıklama modelinin Mantıkçı Pozitivistlerle

benzerlik taşıdığını söyleyebiliriz. Her iki düşünce ekolü de teori-olgu ilişkisini

dedüktif bir model içerisinde ele almaktadır. Buna göre karşılaşılan her olgu mevcut

yasalara başvurularak değerlendirilir. Asıl ayrımlaşma ise bu değerlendirmenin

sonucunda ortaya çıkmaktadır. Dedüktif model içerisinde Mantıkçı Pozitivistler

açısından bilimsel ilerleme, explanandum (açıklanan önerme) explanans’ı (açıklayıcı

genel önermeler) doğruladığı müddetçe gerçekleşiyordu. Oysa Popper’a göre

explanandum, explanans yanlışladığı sürece bilim ilerler.378

Dilworth’e göre, Popper ve Mantıkçı Pozitivistler arasındaki ‘explanandum’

(açıklanan önerme) kavramının farklılığı her iki düşünce ekolünün bilimsel ilerleme

teorilerini doğrudan etkilemektedir.379

377

Popper, doğrulayıcı örnekler bulmanın sürekli bir inanç ve alışkanlıklar ekseninde seyrettiğini ve

bunun da gerçek bir bilimsel ilerleme anlayışıyla çeliştiğini göstermek adına, Conjectures and

Refutations adlı eserinde Marks’ın, Adler’in ve Freud’un teorilerini örnek gösterir. Popper’a göre söz

konusu teoriler kendi içlerine kapalı hiçbir eleştiri ve sorgulamayı kabul etmemektedir. Dolayısıyla da

kendi inançlarını doğrulamaya yönelik örnekler bulmakta zorlanmamaktadırlar. “ (…) doğal olarak,

gözünüz böyle bir açılınca her Yerde teoriyi doğrulayan olgular görüyordunuz. Dünya teorinin

doğrulamalrıyla dopdoluydu artık. Her ne olursa onu doğruluyor, böylece onun doğruluğu da apaçık

ortaya çıkmış oluyordu. Buna inanmayanlar ise besbelli bu açık hakikati görmeyi reddedenlerdi…, bir

Marksist gazetesini açmaya görsün, her sayfasında kendi tarih görüşünü doğrulayan kanıtlar

bulmadan edemiyordu.” Ayrıca bkz. Popper, Conjectures and Refutations, s. 34-35. 378

Dilworth, Scientific Progress, s.13. 379

Dilworth, Scientific Progress, s.18.

Page 202: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

196

b) Teori-Teori Karşılaştırması ve İlerleme

Popper’a göre bilimsel ilerleme kabaca ‘beklentilerimiz (varsayım) – problem - teori-

yanlışlama ve yeni teori’380

çerçevesinde seyretmektedir. Bu süreçte yanlışlama

ilkesi başarısız olan teorinin elimine edilmesini sağlamaktadır. Sınamalara karşı

duran yani yanlışlama çabalarımıza direnç gösteren teori ise başarılı olarak kabul

edilmektedir. Eğer direnç gösteren başarılı teori de yanlışlanırsa, bu sefer

kendisinden önceki teorinin hem başarılarını hem de başarısızlıklarını açıklamak

zorunda olan yeni bir açıklayıcı teoriye gerek duyulacaktır.381

Bu durumda başarısız teorinin hem başarılarını hem de başarısızlıklarını açıklayacak

birden çok rakip teori ileri sürülmüşse, onlar arasında nasıl bir seçim yapacağız?

Daha açık bir ifadeyle, ilerleme gösteren teorinin başarılı olduğunu neye dayanarak

söyleyeceğiz? Bütün bu sorular Popper’ı ilerleme gösteren teoriyi belirlemek için

birtakım kriterlerin oluşturulması gerektiği düşüncesine yöneltmiştir.

Popper, başarı sağlayan ya da ilerleme gösteren teorinin ne gibi özelliklere sahip

olması gerektiğini özellikle Conjectures and Refutation (1963) adlı eserinde detaylı

olarak irdelemektedir. Bu eserinde Popper başarılı teorinin Yerine getirmesi gereken

bir takım koşulların olduğunu ileri sürmüştür. Bu koşulları sırasıyla başarılı (T2) ve

başarısız (T1) teori ayrımını yaparak karşılaştıralım.382

380

Popper, Objective Knowledge, s.258. 381

Magee, “Conversation With K. Popper”, s. 71-72. 382

Söz konusu koşullar için bkz, Popper, Conjectures and Refutations, s.232-241. Popper, Objective

Knowledge, s. 264. Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 566-567.

Page 203: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

197

1) 'T2' teorisi 'T1’ den daha geniş bir alanda sınanmalıdır ( daha geniş bir alanda

yanlışlamalara karşı direnç göstermelidir.) Böylelikle 'T2' teorisinin ampirik içeriği

T1‘den daha fazla ve daha ayrıntılı olacaktır.

2) Başarılı 'T2' teorisi her şeyden önce 'T1’i yanlışlayan problemi açıklamalı. Bir

anlamda T1’in başarısızlığının nedenini göstermeli.

3) 'T2' teorisi 'T1’in çözdüğü tüm problemleri aynı başarıyla çözmeli ve 'T1’in

açıklamakta zorlandığı durumlardan en azından bir kaçına yeterli açıklamalar

getirmeli. Bu anlamda 'T2' teorisi 'T1’den daha fazla olgu açıklayacaktır.

4) 'T2' teorisi daha önce hiç bilinmeyen ya da açıklanamamış birçok şeye açıklık

getirmeli.

5) 'T2' teorisi yeni deneysel sınama alanları önermeli ve bu alanlarda başarılı

olmalıdır.

6) 'T2' teorisi şimdiye kadar bağlantısız gözüken çeşitli olguları birleştirmelidir.383

Popper’ın ileri sürmüş olduğu bu ölçütler bizlere başarılı teoriyi başarısız olandan

ayırmak için bir dayanak sağlamaktadır. Fakat dikkat edilirse Popper’ın ileri sürmüş

olduğu bu ölçütlerin temelde birkaç ölçüte indirgenebildiği gibi, bu ölçütlerin de

Mantıkçı Pozitivistlerin öne sürmüş olduğu ölçütlerden çok da farklı olmadığı

383

Popper’ın ileri sürdüğü bu altıncı koşul, Daha önce Hempel’in belirtmiş olduğu başarılı teorilerde

olması gereken birleştirme (unification) niteliğiyle benzerdir. Bu anlamda Popper’ın bilimin nasıl

ilerlediği noktasında Mantıkçı Pozitivistlere yaklaştığı söylenebilir. Hempel bir teorinin birleştirici

(unification) olması ile başarılı teorinin yeni olgularla birlikte eski teoriye bağlı yasa ve olguları da

kapsayacak şekilde açıklamasını kastetmektedir. Bu türden bir açıklamaya örnek olarak Newton

teorisini göstermiştir. Newton teorisi aracılığıyla Kepler Kanunları, Galileo’nun serbest düşme yasası,

gel-git yasaları, kuyruklu yıldızların hareketlerine dair bilinen şeyler bir teori altında toplandı. Diğer

bir deyişle Newton teorisi söz konusu yasaların hepsini birleştirerek bir ilerleme sağladı. Bu hususta

detaylı bilgi için, tezin 45 ve 46. sayfalarına bakılabilir.

Page 204: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

198

görülmektedir. Genel olarak bilimsel ilerleme nedir sorusuna her iki düşünce ekolü

de benzer cevapları vermektedir. Popper’un bu ölçütleri dikkate alındığında, 'T1' ve

'T2' gibi art arda gelen iki teoriden 'T2' teorisinin ilerleme gerçekleştirmesi için 'T2'

teorisi, 'T1‘in çözdüğü bütün problemleri çözdüğü gibi, 'T1’in açıklayamadığı

problemleri de açıklamalıdır. Bilimsel ilerleme çerçevesinde bu tanımlamayı

Mantıkçı Pozitivistler de kabul etmektedir.

Öte yandan Popper’ın ileri sürmüş olduğu beş koşulu, tek bir koşuldan (birinci koşul

olan 'T2' teorisi 'T1’ den daha geniş bir alanda sınanmaktadır önermesinden) türetmek

mümkündür. Çünkü Popper’a göre, teorinin sınanabilme ya da yanlışlamalara karşı

direnç gösterme özelliği başarılı teorinin en genel ve temel ilkesidir. Diğer koşullar

bu ilke ışığında işlev görmektedirler. Dolayısıyla ilerleyen süreçlerde de görüleceği

gibi, Popper, rakip iki teori arasındaki kıyaslamayı daha çok teorilerin sınanabilme

yeterliliğine ve bunun sonucu olan ampirik içerik düzeyine göre değerlendirmeyi

uygun bulacaktır.

Popper, bütün bu koşullarla birlikte başarılı teorinin sürekli farklı ve yeni sınama

alanlarına yönelmesini çok önemsemektedir. Bunun gerekçesi ise başarılı teori yeni

sınama alanlarında yanlışlandığı sürece bilimin ilerleyeceği tezidir. Bilimde ilerleme

gerçekleşmesi için teorileri sınayarak yanlışlamamız gerekir. Bu nedenle Popper

başarılı teorilerin farklı alanlarda ve sıkı bir şekilde sınanmasını şart koyar.384

Bu noktada Popper’a haklı sorular yöneltilmiştir. İleri sürdüğümüz bir teori eninde

sonunda yanlışlanacaksa, o halde yeni bir teori öne sürmenin anlamı nedir? Ayrıca

384

Popper, Conjectures and Refutations, s. 242.

Page 205: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

199

bilim tarihine bakıldığında teorilerin sürekli yanlışlandığı görülmektedir. Bu

durumda bir ilerlemenin olduğunu nasıl ileri süreceğiz?

Doğruluğa Yaklaşma (Verisimilitude, Truthlikeness)

Normatif karakterli 'ilerleme' kavramının bir takım ilke ve koşullara bağlı olması,

'bilimsel ilerleme' kavramının da birtakım normlara sahip olmasını gerektirmiştir. Bu

normlardan birisi bir hedef (goal) kavramının zorunluluğudur. Başka bir deyişle,

bilimsel ilerleme anlayışının geçerlilik kazanması için yönelmesi gereken bir hedefin

olması zaruridir.

Söz konusu durumun farkında olan bilim filozofları bilimsel ilerlemeyi karakterize

edebilmek kendi anlayışlarına uygun birer 'hedef' kavramı ileri sürmüşlerdir. Bu

çerçevede Popper bilimsel ilerlemenin hedefi olarak doğruluk (truth) kavramını

önermiştir. Doğruluk (truth) kavramı dış dünyanın bilgisi ile koşut anlam

sağlamaktadır.

Popper, “Doğruya Yaklaşma” (verisimilitude) adlı makalesinde kendisinin realist bir

düşünür olduğunu, yani bilinçten bağımsız bir dış dünyanın (truth) varlığını kabul

ettiğini, bilimin amacının da bu dış dünyanın bilgisine (truth) ulaşmak olduğunu

belirtir. Bu anlamda bilimsel teorilerin dış dünyanın bilgisine (truth) ne kadar

yaklaşıp uzaklaştıkları ilerleme açısından önem arz etmektedir.385

Popper bilimsel

teorilerin doğruluğa (truth) hiçbir zaman ulaşamayacağını fakat doğruluğa yaklaşma

(verisimilitude) fikri ile karakterize olacağını bildirmektedir. Popper bu tutumu ile

bir anlamda bilimsel ilerlemenin hedefini 'doğruluk'dan (truth) 'doğruluğa yaklaşma'

(truthlikeness) kavramına kaydırmıştır.

385

Popper, “Doğruya Yaklaşma (verisimilitude) ”, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 565.

Page 206: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

200

'Truthlikeness/Verisimilitude’ terimsel anlamda doğruya benzerlik veya gerçeğe

benzerlik anlamlarına gelmektedir. Popper ise truthlikeness/verisimilitude kavramını

daha çok doğruya yaklaşma (approach to the truth) olarak ele almaktadır. Bu

durumda Popper, başarılı teoriyi sürekli sınayarak yanlışlama girişimlerimizin

gerekçesini doğruluğa biraz daha yaklaşma olarak belirtir.

Popper, Polonyalı mantıkçı A. Tarski’nin çalışmalarından etkilenerek 'doğruluk'

kavramını alışılagelmişin dışında farklı bir şekilde değerlendirmektedir. Bu

çerçevede doğruluk (truth) asla bilemeyeceğimiz ve ulaşamayacağımız bir ideal

olarak var olmaktadır. Popper’a göre biz doğruluğu bilemesek de yine de düzenleyici

bir ilke (regulative principle) olarak bizleri yönlendirmektedir.386

Popper 'doğruluk' kavramının nasıl düzenleyici bir ilke olduğunu şöyle bir analoji

kurarak anlatmaya çalışır:

Zirvesi sürekli bulutlarla kaplı bir dağa tırmanan dağcı düşünelim.

Dağcı sadece buraya ulaşmada bir takım zorluklara sahip değil, aynı

zamanda buraya (peak) ulaştığını da bilmiyor. Çünkü dağcı bulutlar

nedeniyle ulaşmak istediği zirve ve diğer zirveler arasında ayrım

yapamıyor. Fakat bu durum objektif bir zirvenin varlığını etkilemiyor

ve eğer dağcı bize gerçek zirveye ulaşıp ulaşmadığına ilişkin

şüphelerinin olduğunu söylerse, zirvenin objektif varlığını ima etmiş

olur. Buradaki hata fikri, bizlere ulaşamayacağımız objektif bir

doğruluk fikrini ima etmektedir.387

Popper, benzer biçimde 'doğruluk' kavramını bilimsel faaliyetin en tepesine

yerleştirerek, bilimsel ilerleme anlayışını temellendirir. Bu anlayışta ilerleme

yanlışların ayıklanması sonucunda doğruluğa (truth) yönelik bir ilerleyiştir. Bu

386

Popper, Conjectures and Refutations, s. 226. 387

Popper, Conjectures and Refutations, s. 226.

Page 207: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

201

durumda bilimin amacı (goal) doğruluğu elde etmek değil de, sadece ona yaklaşma

olmaktadır. 388

Bilim tarihine bakıldığında birçok teorinin öne sürüldüğü fakat hiçbirinin tam olarak

doğru olmadığı görülmektedir. Popper bu anlamda bilimin doğru kavramıyla özdeş

tutulmasına karşıdır. Çünkü Kopernik’in, Kepler’in, Galileo’nun, Newton’un ve

Einstein’ın teorilerini hem bilim sayıp, hem de onlara doğru kavramını içkin olarak

yüklemek mantıksal bir çelişki doğurur. Oysa söz konusu teorilerin mantıksal olarak

yanlışlandığını yani birbirleriyle çeliştiğini (yanlışlandığını)389

ve birbirlerine göre

doğruluğa yaklaşma derecesi bakımından değerlendirilebileceğini söylemek daha

rasyoneldir. O halde bu durumda, iki teoriden birinin doğruluğa daha yakın olduğunu

nasıl bileceğiz?

Popper bu soruya doğruluk (truth) ve içerik (content) kavramları arasında bir

paralellik kurarak cevap vermeye çalışır. Popper’a göre, doğruyu (truth)

bilemediğimiz için en azından iki ya da daha fazla teorinin göreli olarak doğruluğa

yaklaşıp yaklaşmadığını karşılaştırabiliriz. Bu karşılaştırmaya göre çelişen iki

teoriden bilgisel (doğru bilgi) içeriği daha geniş olanın doğruluğa daha yakın

olduğunu söyleyebiliriz.

Bir örnekle aydınlatmak için iki ayrı yasayı ele alalım: (T2) ‘Bütün gezegenler

dairesel olarak hareket eder (T1) ‘Bütün gezegenler elips biçiminde hareket eder.’

Burada bütün daireler elips olduğu için 'T1', 'T2’den çıkmaktadır; ama tersi geçerli

değildir. T2’nin içeriği T1’den oldukça büyüktür. Şüphesiz bütün gezegenler Güneşin

etrafında eşmerkezli dairelerle hareket eder gibi 'T2’den daha geniş içerikli başka

388

Popper, Conjectures and Refutations, s. 229. 389

Popper. Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s, 570.

Page 208: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

202

teoriler de vardır. Buna göre, 'T2' Newton’un dinamik teorisi 'T1' ise, Newton

teorisinden çıkmayıp yalnızca ona oldukça yaklaşan Kepler yasaları olabilir. Burada

Newton’un teorisi daha geniş bir alanda sınanabildiği için içeriği daha büyüktür. 390

Popper, teoriler arasındaki içeriksel karşılaştırmayı B. Magee ile yaptığı söyleşide

Newton (T1) ve Einstein (T2) teorilerini karşılaştırarak sürdürür:

Newton’un teorisi ile çözülebilen her sorun için, en azından aynı

kesinlik ölçüsünde Einstein’ın teorisinden de bir çözüm elde

edilebileceğini gösterebiliriz. Bu Einstein’ın teorisinin bilgi verici

içeriğinin ya da deneysel içeriğinin en azından Newton’unkini aştığını

gösterir. Çünkü Einstein teorisi, Newton’un teorisinin gücünü aşan,

çekim alanlarında ışığın çıkması ile yayılmasına ilişkin sorunları

ortaya koyup çözmemize olanak sağlar. Einstein’ın teorisinin bu

önemli deneysel içeriğinin, Newton’un teorisinden daha iyi sınanabilir

olduğunu belirttim. (…)Einstein’ın teorisi şimdilik, doğruya

Newton’unkinden daha çok yaklaşık gösteriyor diye özetleyebiliriz.391

Bütün bu veriler dikkate alındığında, 'T2' teorisinin daha geniş bir alanda sınanması

sonucunda, 'T1’in içerdiği ve içermediği doğruluklar 'T2' tarafından kapsanmıştır

diyebiliriz. O halde 'T1' ve 'T2' teorilerinin doğru ve yanlış içeriklerini şöyle

betimleyebiliriz.392

a) 'T2’nin doğru içeriği (yanlış içeriği değil) 'T1’i aşmaktadır.

b) 'T1’in doğru içeriği, 'T2' tarafından kapsanmaktadır.

c) 'T1’in yanlış içeriği (doğru içeriği değil) 'T2’yi aşmaktadır.

Neticede Popper’a göre, 'T2' teorisinin 'T1’den doğruluğa daha yakın olduğunu

söyleyebilmek için, 'T2' teorisinin daha geniş bir alanda sınandığı (yanlışlamalara

390

Popper. Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 442-443. 391

Magee, “Conversation With K. Popper”, s.76. 392

Popper, Conjectures and Refutations, s. 233.

Page 209: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

203

karşı direnç gösterdiği) ve daha fazla olgu açıkladığı, dolayısıyla da daha geniş ve

daha doğru içeriğe sahip olması gerektiğini söylemek gerekmektedir. Ayrıca bu

çözümlemenin bilimsel ilerlemeyi de tanımladığını söyleyebiliriz. Çünkü daha önce

değinildiği gibi, ilerleme gösteren teori daha geniş bir alanda sınandığı gibi daha

fazla olgusal içeriğe de sahip olmaktadır.

Fakat Dilworth’in de belirttiği gibi doğruluğa yaklaşma açısından teorilerin içeriksel

karşılaştırması bir açıdan problem doğurmaktadır. Popper yanlışlanabilirlik ilkesi

çerçevesinde art arda gelen teorilerin mantıksal olarak çeliştiğini ileri sürmüştür. Bu

anlamda 'T2' teorisi, 'T1' teorisinin doğruluk içeriğini kapsamayacaktır. Dilworth’e

göre Popper daha ilk başta yanlışlanabilirlik ilkesi bağlamında art arda gelen

teorilerin çeliştiğini savladığı için, başarılı teorinin içeriğinin daha geniş (büyük)

olduğunu mantıksal olarak temellendirememektedir.393

Popper, söz konusu problemi aşmak için, çelişen iki teoriden birinin doğruluğa daha

yakın olduğunu ileri sürmüştür.

Diyelim şimdi ‘12’ye 3 var’ bu durumda şimdi ‘12’ye 5’ var önermesi

tamamen yanlıştır; ama doğruya, ‘12’ye 10’ var veya ‘12’yi 10’

geçiyor önermesinden daha yakındır. Üstelik şimdi ‘12’ye 5 var’

yanlış önermesinin, şimdi vakit 11 ile 13 arasıdır gibi belirsiz doğru

bir önermeden de daha doğru içeriği vardır. 394

Fakat Popper’ın bu çözümü de çelişkili görülmektedir. Çünkü Popper bu pasajda

‘12’ye 3 var’ önermesini bir hedef olarak belirtip bilindiğini varsaymıştır. Oysaki

daha önceki açıklamalarında ‘doğruluk’(truth) kavramının bilinemeyeceğini sadece

393

Dilworth, Scientific Progress, s. 34. 394

Magee, “Conversation With K. Popper” s.77.

Page 210: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

204

düzenleyici bir ilke olarak işlev görebileceğini belirtmişti. Bu durumda bilimin amacı

(goal) doğruluğu elde etmek değil de, sadece ona yaklaşma olmaktaydı.395

Bu çerçevede Popper’ı eleştiren düşünürlerden birisi de T.S.Kuhn olmuştur. Kuhn

art arda gelen teorilerle doğruluğa (truth) yaklaşıldığı savını iki açıdan geçersiz

kılmaya çalışır. Bunlardan birincisine göre, doğruya yaklaşma (truthlikeness) fikri

mantıksal olarak daha fazla doğru sonuçları ve daha az yanlış sonuçları

gerektirmektedir. Oysa Popper art arda gelen teorilerin birbirleri ile çeliştiğini

savlayarak, bilim tarihinde yanlış teorilerin daha fazla olduğuna işaret etmektedir.396

Bu durumda çok sayıda yanlış teorilerle bir doğruluğa ulaşmaya çalışmak, doğruluğa

yanlışları yüklemek gibi anlamsız bir şey yapmaktan başka bir şey değildir.

Kuhn’un ikinci itirazı ise, Popper’ın ontolojik anlamda objektif bir doğruluk (truth)

olduğu düşüncesine yöneliktir. Kuhn’a göre art arda gelen teorilerle doğruluğa (truth)

ulaşma düşüncesinden önce objektif bir doğruluğun olduğunu bilmemiz gerekir.

Fakat teoriden bağımsız bir olgunun olmadığı ilkesi göz önünde bulundurulduğunda

Popper’ın bu argümanı geçersiz olmaktadır.397

Bilim Nasıl İlerler?

Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilimsel ilerlemeye ilişkin temel problem

bilimin nasıl ilerlediğine ilişkindi. Mantıkçı Pozitivistler pozitivist bilim anlayışını

sürdürerek bilimin birikimsel (cumulative) yada eklemlemeli (incorporation) bir

şekilde ilerlediğini savunmuşlardı. Popper ise pozitivist bilim imgesi ile birlikte

395

Popper, Conjectures and Refutations, s.145. 396

Kuhn, “Keşfin Mantığı Mı Yoksa Araştırmanın Psikolojisi Mi?”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin

Gelişimi İle İlgili Teorilerin Eleştirisi, (eds) Imre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin Arslan,

Paradigma Yayınları, İstanbul 1992. s. 20. 397 T.S.Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, The University of Chigago Press, USA, 1970. s.

206.

Page 211: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

205

birikimsel ilerleme anlayışını yadsımaktadır. Fakat Popper'ın burada tamamıyla

birikimsel ilerleme anlayışını yadsıdığı söylenemez. İlerleyen süreçlerde görüleceği

üzere Popper bilimin iki ayrı temel üzerinde ilerlediğini savlayacaktır, bunlardan

birisi birikimsel (incorporation) diğeri ise devrimseldir (overthrow).398

Popper'ın bilimsel ilerlemenin tanımına yönelik yaptığı açıklamalar dolaylı olarak

bilimin nasıl ilerlediği hakkında bilgiler vermektedir. Bu doğrultuda hatırlanırsa

Popper için bilimde ilerleme, başarılı teorinin başarısız olanın açıkladığı bütün

problemleri açıkladığı gibi, başarısız olan teoriyi yanlışlayan olguları da açıklaması

olarak kavramsallaştırılmıştı. Diğer bir ifadeyle, bilimsel ilerleme, ‘T1’ ve ‘T2’ gibi

art arda gelen iki teoriden ‘T2’ teorisinin ‘T1’ in çözdüğü bütün problemleri çözdüğü

gibi, ‘T1’i yanlışlayan problemleri de açıklamasıdır. Bu ifadeler art arda gelen

teoriler arasında bir içerik geçişkenliğinin olduğunu belirtmektedir. Bu içerik

geçişkenliği de bilimin nasıl seyrettiğine ilişkin önemli ipuçları vermektedir.

Popper’ın art arda gelen teorilerin içeriksel olarak nasıl bir ilişkide bulunduklarına

yönelik düşünceleri farklı eserlerinde değişik şekillerde ele alınmıştır. Dolayısıyla bu

konuya tam bir açıklık getirebilmek için, Popper’ın eserlerini tarihsel sıra

bakımından ele almak doğru bir yol olacaktır.

Popper, ilk baskısı 1934 yılında yapılan Logik Der Forschung (Bilimsel Araştırmanın

Mantığı) adlı eserinde, “Newton dinamiği, Kepler yasalarının devamı değil; fakat

Newton dinamiği Kepler yasalarına göre doğruya daha iyi bir yaklaşım

398

Losee, Theroies Of Scientific Progress, s. 88.

Page 212: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

206

göstermektedir.”399

İfadelerini kullanarak açıkça art arda gelen teorilerin birbirlerinin

devamı olmadığını vurgulamıştır.

Popper, art arda gelen teorilerin birbirleriyle çeliştiği argümanını ise “The Aim of

Science” (1957) adlı makalesinde detaylı olarak irdeler.

Genellikle Newton dinamiği Galileo’nun Yer fiziği ve Kepler’in gök

fiziğinin birleştirilmesi olarak bilinir. Newton dinamiğinin Galileo ve

Kepler yasalarının devamı (induced) olduğu ve söz konusu yasaların

Newton dinamiğinden türetildiği (deduced) iddia edilir. Fakat bu

böyle değildir. Açık konuşmak gerekirse Newton teorisi Galileo ve

Kepler’in yasaları ile çelişmektedir. Bu nedenle Newton teorisini

ister dedüktif ister ise indüktif yöntemle Galileo ve Kepler’in

yasalarından türetmek mümkün değildir.400

Popper bu ifadeleri ile açıkça Newton teorisinin açıkça öncelleri ile tam bir çelişki

içinde olduğunu belirtir. Popper’in özellikle teoriler arasında dedüktif ya da indüktif

bir türetmenin olmadığının altını çizmesi, söz konusu teoriler arasında bir indirgeme

veya türetme ilişkisini savunan Mantıkçı Pozitivistleri (özellikle G.Hempel ve E.

Nagel’in çalışmalarını) yadsıma girişiminden kaynaklanmaktadır. Popper bu nedenle

Kepler, Galileo ve Newton’un teorileri arasında kavramsal ve mantıksal bir ilişkinin

olmadığı savını daha da detaylandırır.

Galileo fırlatılan bir cismin bir parabolde hareket ettiğini, doğru bir

çizgide de sürekli hızlandığını iddia eder. Newton’a göre ise uzun

menzilde fırlatılan bir cisim parabol değil de elips bir yörünge çizer.

(…) Galileo’ya göre bütün cisimler değişmez bir ivme ile düşerler.

Oysa Newton’a göre düşen cisimler Yer’in çekim etkisi nedeniyle Yere

yaklaşırken ivmeleri artar. (…) Kepler’in üçüncü yasası açık bir

şekilde Newton teorisi ile çelişir.401

399

Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 442-443. 400

Popper, ” The Aim of Science”, Objective Knowledge (An Evolutionary Approach), Oxford at the

Clarendon Press, Oxford, 1972, (vurgu bana ait), s. 197-198. 401

Popper, “The Aim of Science”, s. 198-200.

Page 213: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

207

Popper, Objective Knowledge (1972) adlı eserinde teoriler arasındaki çelişkinin

Newton ve Einstein teorileri arasında da olduğunu belirtir. Popper’a göre Einstein’ın

gravitasyon teorisinde ne çekme ne de itme güçleri vardır. Newton’un gravitasyon

yasasında ise çekim gücü bir mesafe sürecinde gerçekleşmektedir. Bu manada

Newton’un teorisi Einstein’ınkiyle benzeştirilemez.402

Popper, bütün bu veriler ışığında art arda gelen Galileo’nun, Kepler’in, Newton’un

ve Einstein’in teorilerinin mantıksal olarak birbirleriyle çeliştiğini ileri

sürmektedir.403

Art arda gelen teorilerin birbirleri ile çelişik olması ya da birbirlerini

olumsuzlaması, bunların kavramsal içerik olarak da birbirleri ile örtüşmediğini işaret

etmektedir. Bu durumda Einstein teorisi, Newton teorisine ait hiçbir kavram ve terim

içermediği için, teoriler arasındaki geçiş devrimsel bir eksende gerçekleşecektir.

Fakat Popper, bilimsel ilerlemenin tamamıyla devrimsel olmadığını, hatta bu hususta

Kuhn’a gönderme yaparak bilimsel ilerlemenin köklü devrimler olduğu savının

mantıksal ve tarihsel olarak yetersiz olduğunu savlamaktadır.

Newton’un yerçekimi teorisinden, Einstein’ınkine geçişin irrasyonel

bir sıçrayış olduğunu ve bu ikisinin rasyonel tarzda mukayese

edilemeyeceğini söylemek, tamamıyla yanlıştır. Aksine birçok bağlantı

noktaları ve mukayese noktaları vardır. Einstein teorisinden

Newton’nun teorisinin mükemmel bir yaklaşım sonucu çıkar.404

Popper, bu ifadeleri ile Kuhn’dan farklı olarak, bilimin temelde eleştirel bir etkinlik

olduğunu ve bu süreçte dirençli varsayımlar öne sürmenin (ya da teorilerimizi sürekli

yanlışlamaya çalışmamızın) devrimsel süreç ile özdeşleştirilebileceğini savunur. Öte

402

Popper, Objective Knowledge, s. 269. 403

Popper, “Gerçeğe Yaklaşma”, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, (1973 yeni ekli) s.570. 404

Popper, “Olağan bilim ve tehlikeleri”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimi İle İlgili Teorilerin

Eleştirisi, (eds) Imre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları,

İstanbul 1992. s. 67.

Page 214: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

208

yandan Popper eğer bilimde sürekli eleştiri ön planda olursa bu defa teorilerin reel

güçlerinin yattığı yeri asla keşfedemeyeceğimizi belirterek bilimde dogmatizme

(birikimselliğe) de yer açmıştır.405

Böylelikle Popper bilimsel ilerlemenin bir

yönüyle birikimsel (incorporation) diğer yönüyle de devrimci (overthrow) olduğunu

ileri sürerek, bilimin birikerek devrimler yoluyla ilerlediğini (through overthrow wıth

incorporation) savunmuştur.406

Bu tutum Popper’ın son dönem eserlerine de yansımıştır. Özellikle 1963 ve daha

sonrası çalışmalarında teoriler arasında bir içerik geçişkenliğinin olduğunu

savlayarak, art arda gelen teorilerin bütünüyle çelişmediğini belirtmiştir. Popper bu

tutum ile aslında yanlışlanabilirlik ilkesini biraz daha yumuşatmıştır denilebilir.

Çünkü yanlışlanabilirlik ilkesi bağlamında art arda gelen teoriler çelişmekteydi.

Popper’ın bu dönüşümünün izlerine ilk baskısı 1963 yılında yayınlanan Conjectures

and Refutations adlı eserinde rastlamak mümkündür.

Galileo ve Kepler’in teorileri, mantıksal olarak daha güçlü ve daha

iyi sınanabilen Newton teorisi tarafından birleştirilmiş (unified) ve yer

değiştirilmiştir. Benzer şekilde Fresnel, Faraday, Maxwell ve

Newton’un teorileri Einstein teorisi tarafından birleştirilmiş ve yer

değiştirilmiştir.407

Popper’ın 1971 yılında Bryan Magee ile yaptığı söyleşide benzer ifadelere

rastlamaktayız.

Newton’un teorisini destekleyen bütün gözlemsel kanıtların, yapıca

çok farklı olan Einstein’ın teorisini de desteklediği söylenebilir. (…)

Bütün söyleyeceğimiz daha iyi teorinin her başarılı, her iyi sınanmış

405

Popper, “Olağan bilim ve tehlikeleri”, s. 65-66. 406

Popper bu düşüncelerini Bilimsel Araştırmanın Mantığı adlı eserinin genişletilmiş baskısında

( 1973) ileri sürmüştür. Ayrıca, bkz: Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 567. Losee, Theroies

Of Scientific Progress, s. 88-89. 407

Popper, Conjectures and Refutations, s. 220.

Page 215: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

209

öncelini yaklaşık olarak içermek zorunda olacağıdır. Bu yolla

öncelinin niye başarılı olduğunu da açıklayacaktır.408

Popper’ın son dönem eserleri dikkate alındığında art arda gelen teorilerin tamamıyla

çelişmediği, aksine birbirlerini yaklaşık olarak da olsa içerdikleri rahatlıkla

söylenebilir. Bu durumda başarılı teorinin başarısız olanı yaklaşık olarak içermesi

teoriler arasında bir içerik geçişkenliğinin olduğunu ima etmektedir. Popper bu içerik

geçişkenliğini şöyle ifade eder:

Newton teorisi, Kepler’in yasasına ait problemleri öngörmüştür.

Kepler yasalarını yanlışlayan (refuted) problem alanı, Newton’un

başarı alanı olarak tesis edildi. Kepler’in teorisi, Newton teorisini

yaklaşık (approximation) doğruluk olarak izlediği için Kepler’in

teorisinin yanlış içeriği Newton teorisinde bulunmaz 409

Bu ifadelerden, başarılı teorinin başarısız olanı yaklaşık olarak içermesi, ya da

başarısız teorinin başarılı olanı yaklaşık olarak izlemesi, doğruluk içeriklerinin

(doğru bilgi içeriğinin) aktarılması ile mümkün gözükmektedir. Newton teorisi,

Kepler’in doğru içeriklerini kapsadığı gibi, Kepler yasalarını yanlışlayan olguları da

açıklamakla yeni doğru içerikleri elde etmektedir.

Bu bilgiler çerçevesinde Popper’ın ne Kuhncu anlamda bilimin devrimsel olarak

ilerlediğini ne de Mantıkçı Pozitivistler gibi birikimsel ilerlediği savını kabul ettiği

söylenebilir. Fakat ileri sürdüğü bilimsel ilerleme teorisinin her iki ilerleme biçimini

de kapsadığını görmekteyiz. Popper'ın ilk eserlerinde art arda gelen teorilerin

birbirlerini yanlışması bilimin devrimsel (overthrow) ilerlediğini, son dönem

eserlerindeki yeni teorinin eskiyi yaklaşık doğruluk olarak izlemesi ve kısmen (doğru

içeriklerini) içermesi de birikimsel/birleşerek (incorporation) ilerlediğini açıkça

408

Magee, “Conversation with K.Popper”, ss. 70-71. 409

Popper, Conjectures and Refutations, s. 235.

Page 216: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

210

göstermiştir. Bu durumda Popper'ın bilimsel ilerleme seyrini 'birikerek devrimlerle

ilerleme' olarak tanımlamak doğru olacaktır.

Bilimin İlerlemesine Evrimci Yaklaşım

Popper, bilimsel bilginin ilerleme sürecini (gelişim sürecini) aydınlatmak ve

açıklamak adına Darwinci evrim anlayışından yararlanmıştır. Popper yirminci

yüzyılın ikinci yarısından itibaren Darwinci evrim anlayışına ilgi duyarak bilim için

önerdiği birikerek devrimlerle ilerleme modelini evrimsel ilerleme ile analoji kurarak

açıklamaya çalışmıştır.

Popper Oxford Üniversitesinde Herbert Spencer’ın onuruna verilen derslere (1973)

‘Evrim ve Bilgi Ağacı’ (Evolution and the Tree of Knowledge) adlı bir dersle katkıda

bulunarak evrim teorisi ile doğrudan ilgilendiğini göstermiştir.410

Popper’ın bu

ilgisinin altında yatan en temel sebep, tohumlarını Logik Der Forschung (Bilimsel

Araştırmanın Mantığı) (1934) adlı eserinde attığı, daha sonra Conjectures and

Refutation (Kestirimler ve Çürütmeler) (1963) ve Objective Knowlede (Nesnel Bilgi)

(1972) adlı eserlerinde geliştirdiği, bilimsel ilerlemenin deneme (trial/conjecture) ve

yanılma (error/refutation) yoluyla gerçekleştiği savının, Darwin’in evrimsel süreçte

türlerin (variation) doğal ayıklama (natural selection) yoluyla geliştiği görüşüne

benzerliğidir.

Popper’a göre bilimsel süreç esnasında öncelikle mevcut problemi çözmeye yönelik

birden fazla varsayım (conjecture) vardır. Daha sonra bu varsayımlar

yanlışlanabilirlik ilkesine göre sınamaya tabii tutulur. Yanlışlamalara karşı direnç

410

Popper, Objective Knowledge, s. 256. Niiniluoto, İs Science Progressive?, s.22.

Page 217: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

211

gösteren varsayım kabul görmesine karşın, diğerleri yanlışlanarak reddedilir.411

Diğer bir deyişle varsayımlar arasında başarılı olan varsayımın seçilmesine karşın;

başarısız olanlar ayıklanır. Burada varsayımın başarılı olma ölçütü, eski teoriyi

yanlışlayan olguyu açıkladığı gibi, eski teorinin çözmüş olduğu bütün problemleri de

açıklamasıdır.

Darwinci eksende ele alınan evrim anlayışına göre ise öncelikle birbirlerine göre az

ya da çok farklılık gösteren çeşitli türler (variation) vardır. Sonra bu türler arasındaki

farklı özellik ve nitelikler bağlamında bir doğal ayıklama (natural selection) yapılır.

Bu ayıklama sonucunda başarılı olan türler, yani farklı özellikleri ile üstünlük

sağlayan türler yaşamını sürdürmekte, diğerleri ise ayıklanmaktadır.412

Burada

türlerin hayatta kalmalarını sağlayan ölçütler, genetiksel olup kalıtım yoluyla ana-

babadan sonraki nesillere geçen özellikler veya niteliklerdir. Fakat bu özellikler

türlerin içinde bulunduğu koşullara göre değişiklik göstermektedir. Örneğin sığ

sularda balıkçıl kuşların gagaları ve bacakları, onların hayatta kalmalarını sağladığı

gibi, bu özellikleri genetiksel olarak sonraki nesillere aktarılmaktadır.

Benzer türler arasında genetiksel özelliklerin sonraki nesillere aktarılmasına karşın

farklı türler arasında böyle bir geçiş yoktur. Fakat böyle bir geçişin olmaması farklı

türler arasında keskin bir ayrımın olduğu anlamına gelmez. Çünkü ortak koşullarda

çeşitli türlerin bir arada olmasını sağlayan ilke, onların benzer özelliklere sahip

olduklarını gösterir. Buna karşın değişen koşullara uyum sağlayan farklı özelikler,

türler arasında belirleyici ilke olmaktadır. Kısacası bu türler arasındaki benzer ve

411

Popper, Objective Knowledge, s. 258. 412

Julian Huxley, “Darwincilik Yıkıldı mı?”, Bilim Tarihi, C. Yıldırım, Remzi Kitabevi, İstanbul,

2009, s. 220.

Page 218: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

212

farklı özellikler bizlere evrimsel sürecin bir yönüyle devamlılık diğer yönüyle de

kopuşlar halinde seyrettiğini işaret etmektedir.

Popper’ın bilimsel süreç ve Darwin’in evrimci anlayışının benzerlik gösteren

öğelerini kısaca sıralamak, kurulmaya çalışılan analojiyi daha da açıklayıcı

kılacaktır.

1) Her iki süreçte de ‘yanlışlanabilirlik’ (falsification) ve ‘doğal ayıklama’ (natural

selection) ilkesi aynı işlevleri gören kavramlar olarak ele alınmıştır.413

2) Yanlışlanabilirlik ilkesinden önce çeşitli sayıda ve farklı nitelikte varsayımlar

(conjectures) vardır. Doğal ayıklamadan önce ise benzer ve farklı özelliklere sahip

çok sayıda tür (variation) vardır.414

3) Başarılı varsayım eski teoriyi yanlışlayan olguları açıkladığı gibi, eski teorinin

çözmüş olduğu bütün problemleri de açıklamaktadır. Hayatta kalan türler de (başarılı

olan türler de) ayıklanan türlerin özelliklerini koruduğu gibi, hayatta kalmasını

sağlayan farklı özelliklerini de barındırmaktadır.

4) Eski teori ile yeni teori arasında keskin bir kopuş yoktur. Aksine bir içerik

geçişkenliği vardır. Benzer şekilde hayatta kalan tür ile ayıklanan tür arasında da

keskin bir ayrım yoktur. Ortak özelliklere sahip oldukları gibi farklı özelliklere de

sahip olmaktadırlar.

Bu kavramlar arasındaki analojide 1. ve 2. maddeler genellikle kabul edilmekle

birlikte çeşitli tartışmalara da yol açmıştır. Bazı düşünürler Popper’ın varsayımlar

413

Bence Nanay. “Popper’s Darwınan Analogy”, Perspective On Science: Hıstorical, Philosophical,

Social, MIT pres journal, Cambridge, 2011, s.339. 414

Nanay. “Popper’s Darwınan Analogy”, s. 339.

Page 219: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

213

(conjectures) ve türler (variation) arasında bir analoji kurmasını olanaklı görmesine

rağmen, yanlışlanabilirlik (falsifiability) ve doğal ayıklama (natural selection)

kavramları arasında bir analoji kurulamayacağını işaret etmektedirler. Buna en

önemli gerekçe ise bireylerin veya türlerin hızlı bir şekilde ölmesine rağmen,

varsayımların yavaş bir süreçte elenmesidir. Profesör Nanay bu gerekçeyi göz

önünde bulundurarak Popper’ın daha çok varsayımlar (conjectures) ve türler

(variations) arasında bir analoji kurmaya yöneldiğini belirtmiştir.415

Fakat gerçekte

Popper’ın varsayımların veya teorilerin yanlışlanabilirliğini mantıksal düzeyde

değerlendirdiği göz önünde bulundurulursa yanlışlanan bir teorinin uzun süreçte

varlığını sağlayacak hiçbir bir gerekçe kalmayacaktır.416

Ayrıca ilerleyen süreçlerde

görüleceği üzere Popper ‘falsification’ kavramını evrimsel gelişmenin karakteristik

öğeleri olan ‘selection’ ve ‘adaptasyon’ (adaptation) kavramları ile analoji kurarak

bilimsel ilerlemenin biçimini (morphology) belirmeye çalışacaktır.

Bu tartışmayı bir kenara bırakırsak, söz konusu benzerliklerin Popper’ın birikerek

devrimlerle ilerleme modelinin Darwinci evrimsel süreç ile birçok açıdan benzerlik

taşıdıkları söylenebilir. Hemen hemen her iki düşünce sisteminde birbirlerini

karşılayacak kavramlar bulmak mümkündür. Devrimsel ilerleme anlayışını

karakterize den yanlışlama (falsification) kavramı evrimsel süreçte doğal seleksiyon

(natural selection) kavramı ile örtüşmektedir. Birikimsel ilerlemeyi karakterize eden

teorilerin birbirlerini yaklaşık doğru olarak izlemesi ve aralarındaki içerik

geçişkenliği ise evrimsel süreçte hayatta kalan türlerle ayıklananlar arasındaki ortak

özelliklere tekabül etmektedir.

415

Nanay. “Popper’s Darwınan Analogy”, s. 340. 416

Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s.107.

Page 220: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

214

Evrim teorisi ile bilimsel süreç arasında bir analoji kurma çabasını çok daha gerilere

götürmek mümkündür. Evrimsel sürecin bilimsel bir modelle benzeştirilmesindeki en

önemli etken, hipotetik-dedüktif (hypothetico-deductive) adlı yöntemin ileri

sürülmesidir. Bu fikrin öncülerinden olan İngiliz düşünür William Whewell‘in

(1794-1866) 1840 yılında ileri sürüdüğü formülasyona göre, mevcut problemi

açıklamak adına önce bir varsayım ileri sürülür, daha sonra bu varsayımdan türetilen

önerme sınamaya tabii tutulur. Sınama sonucunda doğrulanan varsayım kabul görür;

yanlışlanan ise reddedilir. Bilim bu formülasyonda deneme ve yanılma (trial and

error) yoluyla ilerler.417

Whewell’in ileri sürdüğü bu yöntem daha sonraları evrim teorisinin de yöntemi

olarak benimsenmiştir. Filozofların evrim teorisini hipotetik-dedüktif bir yöntem

ekseninde ele almaları kuşkusuz dönem itibariyle tümevarım problemini aşma

girişimlerinden kaynaklanmaktadır. Tümevarım mantığının problemli olması koşut

olarak evrim teorisini de sorunlu kılmaktaydı. Dolayısıyla bu tehlikeyi fark eden

düşünürler (özellikle Whewell, Peirce, Popper gibi düşünürler) evrim teorisinin

hipotetik-dedüktif bir yöntemle ele alınmasını daha ussal bulmuşlardır.

Bu doğrultuda benzer fikirler öne süren Amerikalı pragmatist düşünür Charles Peirce

da (1839-1914) Whewell’i takip ederek bilimsel yöntemin tümevarımsal değil de,

hipotetik-dedüktif nitelikte olduğunu ileri sürerek evrim teorisini desteklemiştir.418

Bu veriler ışığında Popper’ın evrim teorisi ile bilimsel yöntem arasında kurduğu

analojinin daha önceden Whewell ve Peirce gibi düşünürlerce ele alındığı

görülmektedir. Bu hususta Niiniluoto, Popper’ın metodolojisinde W. Whewell ve C.

417

Niiniluoto, İs Science Progressive?, s.66. 418

Niiniluoto, İs Science Progressive?, s.29.

Page 221: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

215

Peirce’ın derin etkileri olduğunu beyan ederek, Popper’ı Whewell ve Peirce’ın

izleyicisi olarak görmüştür.419

Niiniluoto’ya göre, Popper’ın bilimsel süreci evrimci bir model çerçevesinde ele

almasında C. Peirce’ın görüşleri oldukça etkili olmuştur. Peirce 1896 yılında kaleme

aldığı bir yazısında evrim teorisinin özellikle bilim tarihine ışık tuttuğunu, böylece

bilimsel ilerlemenin evrimci açıdan değerlendirilebileceğini savlamıştır.420

Popper’ın ilk eseri olan Logik Der Forschung da (1934) Whewell ve Peirce’ın

etkilerini görmek mümkündür. Popper bu yapıtında hem hipotetik-dedüktif yöntemin

hem de bu yöntemin evrimci bir modelle uzlaştırılabileceği görüşlerinin ipuçlarını

vermektedir. Popper tümevarım mantığını reddettiği için, rakip iki teori arasındaki

seçim yapma kriterini doğrulama (verification) ve indirgeme (reduction) gibi

yöntemlerle değil de, başarılı teorinin sıkı sınamalara, yani yanlışlamalara karşı daha

fazla direnç göstermesi ile ifade etmiştir. 421

Popper, bu görüşlerini Conjectures and Refutations (1963) ve Objective Knowledge

(1972) adlı eserlerinde daha da olgunlaştırmıştır. Buna göre bilimsel süreçteki

varsayım (conjecture) ve çürütme (refutation) terimleri dolaylı olarak deneme (trial)

ve yanılma (error) terimlerine karşılık gelmektedir. Bu anlamda bilim yanlışların ya

da hataların ayıklanması ile ilerleyecektir.422

419

Niiniluoto, İs Science Progressive?, ss. 18-19. 420

Niiniluoto, İs Science Progressive?, s.25. 421

Niiniluoto, İs Science Progressive?, s.66. 422

Popper, Conjectures and Refutations, s. 216; Popper, Objective Knowledge, s. 258.

Page 222: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

216

Popper’ın bilimsel ilerlemeyi Darwinci bir bakış açısından ele almasının en açık

örneğini, H. Spencer onuruna verdiği derslerde (1973) görmekteyiz.423

Popper bu

derslerde evrimci ilerleme anlayışını karakterize eden adaptasyon (adaptation)

kavramını üç ayrı şekilde değerlendirir: 1) Genetik adaptasyon 2- Davranışı öğrenme

adaptasyonu (Adaptative Behavioural Learning) 3- Bilimsel keşif (discovery)

Genetik adaptasyon ilkesine göre, yaşam sürecinde taşıyıcısına üstünlük sağlayan

özellikler kalıtım yoluyla yeni kuşaklara geçmektedir. Örneğin yaşam sürecinde kısa

boyunlu zürafalara nazaran hayatta kalan uzun boyunlu zürafaların ‘uzun boyunlu’

özellikleri bir sonraki nesle aktarılmaktadır.

Popper, burada bir ayıklanma (selection) sonucunda türlerin genetik adaptasyona

(yani genetik olarak getirdiklere niteliklere) bağlı olarak hayatta kaldıklarını,

dolayısıyla da bu görüşün daha çok Darwinci evrim anlayışına uygunluk gösterdiğini

belirtmektedir. Buna karşın davranışı öğrenerek adaptasyon sağlama ise doğal

süreçte türlerin yavaş yavaş veya adım adım bir öğrenme (ınstruction) sonucunda

hayatta kaldıklarını belirtmektedir. Popper’a göre, bu adaptasyon türü öğrenme

(ınstruction) ilkesine uygun olduğu için bu anlayış da Lamarckçı424

evrim anlayışına

tekabül etmektedir.425

423

Bu dersler 1975 yılında “The Rationality of Scientific Revolutions” adı altında yayımlanmıştır.

Künye: “The Rationality of Scientific Revolutions” The Herbert Spencer Lecturer, (ed). Rom Harre,

Clarendon Press, Oxford, 1975.

424

Lamarck’a göre evrim küçük aşamaların zaman boyutu içerisinde birbirlerine eklenmesiyle

(cumulative) gerçekleşen dikey bir süreçtir. Bu süreçte canlılar öğrenim (ınstruction) ilkesine göre

gelişim gösterdikleri için burada birçok nesil geçtikten sonra ancak yepyeni bir tür oluşur. Darwin’e

göre ise evrimsel süreç doğal ayıklama (natural selection) ilkesine göre seyrettiği için, türler

arasındaki geçişler birikimsel değil de sıçrayış ya da atlama (leap, discontinuity) şeklinde olmaktadır.

Her iki anlayışı da bilindik bir örnek ile anlatmak gerekirse, Lamarck’ın gelişim anlayışına göre

zürafaların boyunları yüksek dallardaki yaprakları yiyebilmek için uzun bir uğraş (ınstruction)

sonucunda uzamıştır ve bu özellikler sonraki nesillere aktarılıp türün özelliği olmuştur. Darwin’e göre

ise kısa boyunlu zürafalar ile uzun boyunlu zürafaların birlikte bulunduğu, fakat doğal ayıklama

Page 223: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

217

Popper, özellikle bu tasnifte ilk iki adaptasyonun bilimsel süreç üzerindeki etkisini

inceler. Diğer bir deyişle Popper, ilk iki adaptasyonda yönlendirici ilkeler olan

öğrenim (ınstruction) ve ayıklama (selection) kavramlarının bilimsel süreçte nasıl bir

rol oynadıklarını soruşturmak ister.426

Popper söz konusu adaptasyon ayrımlarını

şöyle betimlemektedir:

Ele aldığım üç seviye olan, genetik, davranışsal (behavioural) ve

bilimsel seviyede, öğrenim (ınstruction) aracılığıyla aktarılan

yapıların (structure), ya genetik kod ya da gelenek aracılığıyla

geçtiğini görüyoruz (operating). Her üç seviyede de yeni yapılar ve

yeni öğrenimler yapı içerisindeki deneme niteliğindeki değişiklikler

(trial, conjectures) yoluyla ortaya çıkar. Geçici nitelikteki denemeler

de (yani varsayımlar da) doğal ayıklama (natural selection) ya da

yanlışların elimine (elimination of error) edilmesi ile oluşmaktadır.427

Popper, bu ifadeleri ile evrimsel sürecin bir yapı (structure)428

değişimine bağlı

olarak gerçekleşebileceğini ileri sürmektedir. Bu yapının (türlerin ya da teorilerin) ise

öğrenim (ınstruction) yoluyla değil de, ancak ayıklanma (selection) aracılığıyla

gerçekleşebileceğini savlamaktadır. Popper, “The Rationality of Scientific

Revolutions” (1975) adlı makalesinde evrimsel süreci yönlendiren öğrenim

(ınstruction) ve ayıklama (selection) ilkelerini değerlendirerek, kendi bilimsel

ilerleme anlayışına ayıklama (selection) ilkesinin daha uygun olduğunu belirtir.

(natural selection) ilkesine göre uzun boyunlu zürafaların daha iyi beslenmeleri sonucunda hayatta

kaldığı, kısa boyunlu zürafaların ise elendiği, belirtilmektedir. Bu durumda Darwin’e göre bir türden

diğer bir türe geçiş Lamarck gibi uzun bir süreç sonucunda değil de, bir sıçrama ya da atlama şeklinde

gerçekleşmektedir. Ayrıca bkz, Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Meteksan Yayınları, Ankara, 1997,

ss. 465-471. 425

Popper, “Evolutionary Epistemology”, Popper Selections, (ed), David Miller, Princeton University

Press, USA, 1985, s. 84. 426

Popper, “Evolutionary Epistemology”, Popper Selections, (ed), David Miller, Princeton University

Press, USA, 1985, s. 77. 427

Popper, “Evolutionary Epistemology”, s. 81. 428

Popper’ın burada kullandığı yapı (structure) kavramı biyolojik anlamda türlere (species), bilimsel

anlamda ise teorilere (conjectures) karşılık gelmektedir.

Page 224: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

218

Yanlışlama (falsification) veya çürütme (refutation) olmaksızın,

olgulardan teorilere giden bir tümevarım mantığı yoktur. Bilimin

yanlışlama yöntemi ise ayıklayıcı (selection) veya Darwinci olarak

tanımlanabilir. Buna karşın teorilere ulaşma yöntemini tümevarım ve

doğrulama (verification) olarak iddia edenler tipik olarak

Lamarckçıdır. Lamarckçılar doğanın (environment) ayıklayıcı

yönünden ziyade, daha çok doğanın öğretici (instruction) yönü

üzerinde dururlar.429

Popper bu ifadeleri ile Lamarckçı evrim anlayışını karakterize eden öğrenim

(ınstruction) ilkesinin özellikle tümevarım (induction) ve doğrulama (verification)

kavramları ile uygunluk gösterdiğini, Darwinci evrim anlayışında ise 'ayıklama'

(selection) ilkesinin 'yanlışlanabilirlik' (falsification, refutation) kavramı ile

benzeştirilebileceğini belirtir.

Bilginin ilerlemesi (growth) veya öğrenme süreci birikimsel

(cumulative) değildir, aksine yanlışların ayıklanmasıdır. Bu süreç ise

Lamarckçı öğrenimden (ınstruction) ziyade, Darwinci ayıklama

(selection) ilkesine göre oluşmaktadır.430

Popper'ın yanlışlama (falsification) ve ayıklama (selection) kavramları arasında

doğrudan bir ilişki kurma çabası bilimsel ilerlemenin özellikle devrimsel (overthrow)

yönüne dikkat çekmektedir. Fakat buradan bilimsel ilerlemenin yalnız devrimsel

karakterde olduğu anlaşılmamalıdır. Çünkü Popper evrimci analojiyi kurmadan önce

ortaya koyduğu normlar ve ilkeler gereği bilimin birikerek devrimlerle ilerlediğini

ileri sürmüştü. Art arda gelen teorilerin sürekli yanlışlanması ya da birbirlerini

yanlışlaması devrimsel bir yöne vurgu yaptığı gibi, art arda gelen teorilerin

birbirlerini yaklaşık doğruluk olarak izlemesi ve aralarında bir içerik geçişkenliğinin

olması da birikimselliğe vurgu yapmaktadır.

429

Alıntı yapılan yer, Niiniluoto, a.g.e, s. 67. 430

Popper, Objective Knowledge, s. 144.

Page 225: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

219

Popper kurduğu evrimsel analojide doğrudan birikimselliğe vurgu yapmamış olsa da

birikimsellik açısından bu analojinin kurulabileceği söylenebilir. Popper'ın ilerleme

anlayışına göre yeni teori eski olanın başarılarını açıklamak zorunda olduğu için

içerik geçişkenliğine bağlı olarak bir birikimsellik söz konusudur. Darwinci evrimsel

sürece göre ise hayatta kalan tür ile ayıklanan tür arasında da ortak özellikler olduğu

gibi, farklı özellikler de bulunmaktadır. Hayatta kalan türler ayıklanan türlerin

özelliklerini koruduğu gibi, hayatta kalmasını sağlayan farklı özellikleri de

barındırmaktadır.

Buraya kadar Popper'ın birikerek devrimlerle ilerleme modelinin Darwinci evrim

süreciyle benzeştirildiği söylenebilir. Fakat Popper'ın daha önce bilimsel ilerlemenin

bir hedefinin (truth) olduğunu ve bilimsel teorilerin de bu hedefe yaklaşma açısından

(truthlikeness) değerlendirildiği savı dikkate alındığında bir problem ortaya

çıkmaktadır. Çünkü Darwinci açıdan türlerin (variations) bir hedefe yönelik ilerlediği

yönünde belirtilmiş bir sav yoktur.

Yirminci yüzyılın en önemli evrim yorumcularından olan Amerikalı jeolog ve

paleontolog S. J. Gould (1941-2002), bu hususa dikkat çekmek için "Doğa Tarihinde

Bir İlerleme Yoktur" başlıklı makalesinde açıkça evrimsel sürecin bir hedefi

olmadığını dolayısıyla da bir ilerleme olarak değerlendirilemeyeceğini savlamıştır.

(...) Ben yaşamın baştan itibaren evrim geçirdiğine giderek çeşitlenen

çevresel koşullar içinde giderek daha fazla biçiminin ürediğine itiraz

etmiyorum. Ama bu çeşitliliğin belirli bir hedefe yönelik ya da

ilerleme yönünde giden bir amaca dayandığını asla kanıtlamaz. Bu

yanlış izlenimin ortaya çıkmasının tek nedeni bizim kendi türümüz

üzerine odaklanmaya çok alışık olmamızdır. Nörolojik açıdan insan

varlığı şüphesiz en olgun yaratıktır, ama evrimin devasa soy kütük

ağacındaki küçük bir dalı temsil etmektedir. Böcekler ise canlı

yaratıkların % 80'ini oluşturmaktadır. Onlar son derece dirençlidirler

Page 226: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

220

ve muhtemelen bizden daha başarılıdırlar. Her şeye rağmen onların

evrimi ne büyüyen bir zeka düzeyine ne de herhangi bir ilerleme

işaretine kanıttır.431

Gould, bu ifadeleri ile açıkça evrimsel sürecin hiç bir genel ilerleme fikrine

gönderme yapmadığını, bunun sebebinin de genel bir felsefi tercihten değil, evrim

teorisinin kendi içindeki özel ve teknik bir nedenden kaynaklandığını belirtmektedir.

Ona göre Darwin'in 'doğal ayıklama' (natural selection) ilkesi herhangi bir ilerlemeye

yönelik biçimlendirilmemiştir. 'Ayıklama' (selection) sadece doğal çevreye uyum

sağlayanı belirlemektedir.432

Popper'a bu bağlamda eleştiri yönelten düşünürlerden birisi de T. Kuhn olmuştur.

T.Kuhn haklı bir şekilde Popper'ın hem Darwinci evrimsel süreci savunup hem de bu

sürece bir hedef (goal) kavramı atfetmesini bir tutarsızlık olarak görmektedir. Kuhn'a

göre Darwin'in evrim teorisi öncellerinin aksine hiçbir hedef işaret etmemiştir.

Darwin öncesi evrim kuramının öncüleri olan Lamarck, Chambers ve Spencer gibi

düşünürler evrimi belirli bir hedefe yönelik bir süreç olarak tasarlamışlardı. Oysa

Darwin evrimin belirli bir hedefinin olmadığını ileri sürerek öncellerinden

ayrılmaktadır.433

Bu eleştiriler dikkate alındığında Popper'ın evrimci analojisinin tam olarak bilimsel

ilerleme anlayışı ile bağdaşmadığı görülmektedir. Çünkü Popper'un bilimsel

ilerleme için bir hedef ileri sürmesine karşın, Darwin'in evrim tasarımında böyle bir

hedef işaret edilmemiştir.

431

S.J.Gould, "Doğa Tarihinde Bir İlerleme Yoktur", Bilgiler Kitabı: Çağımızın Düşünce

İnsanlarıyla Söyleşiler, Çev: Işık Ergüden, Versus Kitap, İstanbul, 2008, s. 126. 432

S.J.Gould, Yaşamın Tüm Çeşitliliği: İlerleme Mitosu, Çev: Rahmi Öğdül, Versus Kitap, İstanbul,

2009, s. 183. 433

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 278-279. Ayrıca bkz: Ilkka Niiniluoto, ‘Scientific Progress’,

(ed) Edward. N, http://plato.standford.edu/ archives /summer 2011/Entries/Scientific Progress, s. 8.

Page 227: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

221

Daha önce de değinildiği üzere normatif karakterli 'bilimsel ilerleme' kavramı

anlamsal içeriği bakımından bir 'hedef' kavramını zorunlu gerektirmekteydi. Diğer

bir deyişle ilerlemenin olması için bir hedefin olması gerekiyordu. Dolayısıyla

Popper açısından evrimsel analojiyi dikkate almadan, bilimin birikerek devrimler

yoluyla doğruluğa yaklaştığını (truthlikeness) söylemek, daha doğru ve tutarlı

olacaktır.

2-1-3-- Paradigmacı Bilimsel İlerleme Anlayışı

Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden birisi, şüphesiz T.S.Kuhn (1922-1996)

olmuştur. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı (1962) adlı ünlü eserinde ileri sürdüğü

argümanlarla geleneksel bilim imgesi ile birlikte alışılagelmiş bilimsel ilerleme

anlayışının değişmesine ve dönüşmesine yol açmıştır.

XIX. yüzyıldan XX. yüzyılın ikinci yarısına kadar entelektüel camiada egemenliğini

sürdüren pozitivist bilim imgesine yönelik en sert ve ciddi eleştiri yönelten

düşünürün Kuhn olduğunu söylemek hiç de abartı olmayacaktır. Daha önce gerek

Popper gerekse Lakatos Mantıkçı Pozitivistleri sınırlandırma ayracına yönelik

görüşlerinden dolayı eleştirmişlerdi. Fakat ileri sürdükleri çözümler Mantıkçı

Pozitivistlerin yanıtlamaya çalıştığı sorunları temele alması nedeniyle bir bakıma

pozitivist geleneği sürdürmeye çalışmışlardır denilebilir. Özellikle Popper, bilimsel

yöntem ve sınırlandırma ayracına ilişkin farklı çözümler ileri sürmüş ise de,

pozitivist bilim anlayışının karakteristik öğeleri olan, ‘nesnellik’ ve ‘rasyonalite’

kavramlarını vurgulayarak pozitivist gelenekten çok da kopmadığını göstermiştir.

Page 228: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

222

Kuhn, Popper’dan farklı olarak pozitivist bilim imgesini bütünüyle yadsıyarak,

bilimin tarihsel ve toplumsal boyutlarını ön plana çıkaran yeni bir bilim imgesi ileri

sürer. Kuhn’a göre bilim, pozitivist anlayışın iddia ettiği gibi tamamıyla nesnel ve

rasyonel süreç değildir. Bu sürece bilim adamının inanç ve değer yargıları karıştığı

gibi, irrasyonel ve metafiziksel öğeler de dahil olmaktadır. Kuhn’un bu argümanları

ileri sürmesini sağlayan en önemli etken farklı bir bakış açısıyla yapmış olduğu bilim

tarihi okumasıdır.

Kuhn, “Tarih ve Bilim Tarihi” adlı makalesinde, geleneksel bilim tarihi okumalarının

yanlış bilim anlayışları oluşturduğu çıkarımını yaparak, yeni bir bilim tarihi

okumasına dayanarak daha gerçekçi bir bilim imgesi ve bilimsel ilerleme anlayışı

oluşturulabileceği inancındandır. Buna göre, yerleşik bilim imgesini belirleyen ve

değiştirecek olan da yine bilim tarihi olmaktadır.

Kuhn açısından bilim tarihi, yakın zamana dek iki farklı geleneğin egemenliği

altındadır. “Bunlardan biri, Condorcet, Comte, Dampier ve Sarton tarafından

savunulan ve bilimsel ilerlemeyi neredeyse sürekli bir gelenekle birlikte aklın boş

inançlara karşı zaferi ve insanlığın en yüce faaliyeti olarak görüyordu. (…) Bu

geleneğin yaratmış olduğu tarihsel saptamalar, hangi keşfi ne zaman ve kimin

yapmış olduğu dışında bilimin içeriği üstüne dikkat çekici pek az bilgi

veriyorlardı.”434

Kıta Avrupa’sında geliştirilen ve bilim adamları tarafından ileri sürülen ikinci

gelenek ise bilim öğrencilerine yönelik pedagojik bir maksat gütmektedir. Kuhn’a

göre bu tarihleri yazanlar, “Kendi uzmanlık alanlarını açıklamaya, geleneğini

434

T.S.Kuhn, “Tarih ve Bilim Tarihi” Asal Gerilim, Çev. Yakup Şahan, Kabalcı Yayın evi, İstanbul,

1994, s.187.

Page 229: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

223

korumaya ve öğrenci çekmeye çalışmışlardır. Ama bu anlayışın iki büyük sınırlaması

vardır. Arada bir kendi kendine safça konuşmalar dışında, tartışılmakta olan

kavramların ve tekniklerin evrimi için, ne bir genel bağlam, ne de onların dışsal

etkilerini göz önüne alan salt içsel tarihler üretiyorlardı.”435

Kuhn, her iki bilim geleneğinin de yetersiz ve eksik olduğunu belirterek, tarihin

alışılagelmişin dışında okunması sonucu, egemen bilim imgesinin değişebileceğini

ileri sürmektedir. Kuhn’un deyimiyle “Tarih yalnızca bir zaman dizimi ve anlatı

deposu olarak görülmediği taktirde, şu anda bize egemen olan bilim imgesi esaslı bir

dönüşüme uğrar.”436

Söz konusu tarih okuması, sanılanın aksine farklı özellik ve niteliklere sahip bir bilim

imgesinin olabileceğini işaret etmektedir. Kuhn’a göre, egemen bilim imgesinin

değişim ve dönüşüme uğrayacak en karakteristik öğelerinden birisi de bilimsel

ilerlemeye yönelik görüşleridir. Kuhn’a göre bilimin birikime

(cumulative/incorporation) dayalı olarak ilerlediğini savunan pozitivist bilim imgesi,

mevcut bilim tarihi verileriyle örtüşmemektedir. Özellikle tarihe pozitivist açıdan

yaklaşan düşünürler kendilerinden önceki dizgelerin boş inanç, efsane mi yoksa

bilimsel mi olduğuna ilişkin açıklama yapmakta güçlükler yaşamaktadırlar. Daha

açık bir ifadeyle bilimin oluşmasında etkin rol oynayan bilim öncesi süreci, bilimsel

süreç ile birlikte değerlendirememektedirler.

Bu çerçevede pozitivist tarih okumasını Kuhncu bakış açısından anlamak hiç de zor

olmamaktadır. Bu ekol geçmişe, bugünün kavram ve kriterleri çerçevesinde

435

Kuhn, “Tarih ve Bilim Tarihi”, s.187-188. 436

T.S.Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, The University of Chigago Press, USA, 1970.

s.1.

Page 230: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

224

yaklaştığı zaman, şu anda bulunulan konumu bilimin en nihai noktası olarak görmesi

kaçınılmazdır. Ayrıca bu anlayış da şu iki sonucu doğurmaktadır.

a) Bilim doğrusal eksende sürekli ve kesintisiz bir biçimde birikimsel olarak

ilerlemektedir.

b) Geçmiş dönemlerdeki entelektüel faaliyetleri boş inanç ve efsane olarak görmek

olanaklıdır.

Kuhn’a göre, bu yanlış bakış açısından türetilen sonuçlar artık günümüz tarihçileri

tarafından kabul görmemektedir. Dolayısıyla pozitivist bilim imgesinin ileri sürdüğü

birikimsel ilerleme anlayışının yetersiz ve geçersiz olduğu söylenebilir. Bu bağlamda

bir zamanlar geçerli olan dizgelerin günümüzdeki teorilerle nasıl ilişkilendirileceği

şu tümcelerle ifade edilmektedir:

Eğer zamanı geçmiş inançlara efsane denilecekse o zaman bugün

bilimsel olduğu kabul edilen bilgi türünün dayandığı yöntemlerle ve

mantıkla da aynı şekilde efsaneler üretilebileceği gayet açıktır. Yok

eğer bunlara bilim denilecekse, o zaman da bilim bugün sahip

olduklarımızla hiç de bağdaşmayan inanç topluluklarını kapsamış

oluyor. Bu seçenekler karşısında tarihçi ikincisini yeğlemek

zorundadır. Zamanını doldurmuş teorilerin, sırf bir kenara atıldıkları

için ilkece bilimsel olmadıkları söylenemez. Bu seçenek de bilimsel

ilerlemenin doğal bir birikim süreci olarak açıklanmasını

güçleştirmektedir.437

Kuhn, bu ifadeleriyle açıkça bir zamanlar kabul gören düşünce dizgelerinin bugünkü

bilimsel teorilerimizle bağdaşmadığını, dolayısıyla bu durumun bilimin birikimsel bir

şekilde ilerlediği savıyla çeliştiğini beyan etmektedir. Kuhn’a göre, tarihsel bakış

açısındaki bu kuşkular ve tartışmalar, bilim tarihçilerini farklı ve çoğu zaman da

birikimci (accumulation) olmayan gelişme çizgilerini izlemeye yöneltmiştir.

437

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, çev. Nilüfer Kuyaş, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2008. s. 73.

Page 231: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

225

Kuhn, bilimsel süreçte eski dizgelerin bilimsellik niteliğini kaybetmeden nasıl var

olabileceklerini şu ifadelerle ortaya koymaktadır:

(...) Daha eski bir bilim dalının bugünkü ilerlemiş durumumuza

yaptığı kalıcı katkıları araştırmaktansa, o bilimin kendi zamanındaki

tarihsel bütünlüğü sergilemeyi tercih ediyorlar. Örneğin Galileo’nun

görüşleri ile modern bilimin görüşleri arasındaki ilişki hakkında soru

sormaktan çok, Galileo’nun görüşlerinin kendi çevresi ile yani

öğretmenleri, çağdaşları ve kendinden hemen sonra gelen bilim

adamlarıyla olan ilişkisini sorgulamaya yöneliyorlar.438

Kuhn, bu görüşleriyle egemen olan bilim anlayışının ileri sürdüğü birikimsel ilerleme

anlayışını yadsıdığını, başka bir deyişle, art arda gelen teorilerin birbirlerini

içermediğini, aksine her birinin bağımsız bir şekilde ve kendi dönemi içerisinde

tutarlı olduğunu söylemenin daha rasyonel olduğunu belirtmektedir.

Kuhn’un bu tarih okuması sonucunda ortaya çıkan yepyeni bilim imgesi, bilimin,

olağan bilim öncesi dönem, olağan bilim dönemi, bunalım dönemi ve bilimsel

devrimler gibi farklı özelliklere sahip süreçlerin birbirini takip ettiği bir etkinlik

olduğunu göstermektedir. Bilim tıpkı bir zincirin halkaları gibi birbiri ardı sıra gelen

aşamalardan oluşmaktadır. Her bir aşama tek başına bir anlam ifade etmemesine

karşın, kendisinden sonra gelen aşamanın oluşmasında etkin rol oynamaktadır.

Kuhn’un bu bilimsel süreç betimlemesi, bilimsel ilerleme anlayışı ile koşut

seyretmektedir. Örneğin, bilimsel devrimin gerçekleşmesi için, mevcut paradigmanın

bir bunalım dönemi geçirmesi gerekir. Bunalım döneminin yaşanması için de mevcut

paradigmanın belirli bir süre bulmaca çözmesi gerekir. Benzer şekilde bir

bulmacanın olması için de, rakip paradigmalara karşı başarı göstermiş bir paradigma

olmalıdır.

438

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, ss. 73-74

Page 232: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

226

Bu çerçevede bilimsel ilerleme sürecinde her bir dönemin önemli bir işlevi olduğu,

hatta söz konusu farklı süreçlerin bilimsel ilerlemeyi belirleyen temel unsurlar

olduğu düşüncesine ulaşmak mümkündür. Bu gerekçeyle Kuhn’un bilimsel

ilerlemeye yönelik görüşlerini doğru bir şekilde kavrayabilmek için bu süreçlerin her

birini dikkate alan bir yaklaşım sergilemek güvenilir bir yol olacaktır.

a) İlerlemeye Giden Yol (The Route to Normal Science)

Kuhn’un bilim tasarımında ilerlemeye giden yol, ilk olarak olağan bilim öncesi

dönemden geçmektedir. Bu aşamada bilim camiasında birbirinden farklı birçok okul

yarışmaktadır. Örnekse, “Antikçağdan XVII. yüzyıla kadar hiçbir devirde ışığın

niteliği konusunda yaygın olarak kabul edilen bir görüş olmamıştı. Bunun Yerine

birbirleriyle yarışan birtakım okullar ve bunların içinde daha da küçük bölünmeler

vardı ve hepsi de ya Epikürcü ya Aristotelesçi ya da Platoncu teorilerden birini

benimsemişlerdi.”439

Bu okullardan her biri aynı probleme farklı çözümler ileri

sürmüşlerdir. Fakat zaman içerisinde yarışan bu okullardan birisi diğerlerine

üstünlük sağlayarak başarılı bir statü elde eder. (Örneğin Newton’un optik teorisi

bazı problemleri çözerek dönem itibariyle paradigma statüsü elde etmiştir.) Başarılı

teorinin en az problemi çözmesi sonucunda, söz konusu teori bütün bilimsel etkinliği

sınırlayan ve belirleyen bir paradigma halini alır.

Kuhn, ‘paradigma’ terimini bir teoriyi de kapsayacak şekilde kabul görmüş bir model

ya da örnek olarak tanımlar.440

Daha sonra bazı eleştiriler441

doğrultusunda bu tanımı

439

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.12. 440

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.23. 441

Masterman’a göre ‘paradigma’ kavramı Kuhn’un bilim tasarımında merkezi bir konum teşkil

etmesine rağmen özenli ve dikkatli bir şekilde kullanılmamıştır. Masterman “Paradigmanın Doğası”

adlı makalesinde, Kuhn’un ‘paradigma’ kavramını yirmi bir den fazla değişik anlamda kullandığını

ileri sürerek eleştirmiştir. Ayrıca bkz. M. Masterman, “Paradigmanın Doğası”, Bilginin Gelişimi ve

Page 233: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

227

daha da genişleterek, ‘paradigmayı’ belirli bir topluluğun üyeleri tarafından

paylaşılan inançlar, değerler, kurallar ve tekniklerin bütünü olarak tanımlamıştır.442

Kuhn’a göre, bir paradigmanın benimsenmesi bilim yapmanın ön koşuludur.

Paradigma olmadan bir tür bilimsel araştırmadan söz edilemez.443

Benzer şekilde bir

paradigma ya da paradigma adayının olmadığı yerde de bilimsel ilerleme söz konusu

olmayacaktır. Bilim adamları başarılı paradigmayı benimseyerek karşılaşılan

problemleri çözmeye çalışacaklardır (Kuhn’un deyimiyle bulmaca çözeceklerdir).

Başarının devam etmesi ilerlemeyi birikimsel (cumulative) addedeceği gibi,

başarının devam etmemesi de farklı bir paradigmaya geçişi sağlayarak devrimsel bir

ilerlemeyi gerçekleştirecektir. Bu durumda her iki ilerleme modelinde de bir

paradigmaya ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Öte yandan Kuhn’un bilim tasarımında bir paradigma oluşturmanın, bir paradigmayı

benimseyerek problem çözme (bulmaca çözme) faaliyetinden daha etkin bir rolünün

olduğunu söylemek mümkündür. İlerleyen süreçlerde görüleceği gibi kabul görmüş

bir paradigmayla birlikte bilimsel etkinliğin sınırları ve çerçevesi belirlenmektedir.

Paradigmanın başat konuma geçmesiyle birlikte bilimsel süreçte problemler,

çözümler ve hatta bu sorunları çözecek kavramsal ve kılgısal araçlar bilim adamına

sunulmuş durumdadır. Bu süreçte bilim adamına nasıl bir davranış sergilemesini

paradigma söylemektedir.

Paradigmanın bilimsel etkinliği tamamıyla belirlemesi, koşut olarak bilimsel ilerleme

sürecini de biçimlendirmektedir. Çünkü bilimin ilerlemesi paradigmanın belirlediği

Bilginin Gelişimiyle İlgili Teorilerin Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan Musgrave, Çev:

Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1992. ss.74-80. 442

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.175. 443

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.12.

Page 234: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

228

ilkeler ve kurallar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla Kuhn’un bilimsel

gelişme sürecinde bir paradigmaya nasıl ulaşıldığı sorusunun ayrı bir önem arz ettiği

görülmektedir.

Kuhn, bilim adamının bir paradigma ileri sürmesinde herhangi belirli bir yol veya

yöntemin olduğunu doğrudan beyan etmemektedir. Fakat bilim imgesini oluşturan,

teoriden bağımsız bir gözlem dilinin olamayacağı savını dikkate aldığımızda, bir

teoriye ulaşmada deney ve gözlem yönteminin geçersiz olacağını çıkarabiliriz.

Ayrıca Kuhn, “Keşfin Mantığı mı Yoksa Araştırmanın Psikolojisi mi” adlı

makalesinde, bir teoriye ulaşma sürecinde K.Popper ile birlikte benzer düşünceleri

savunduğunu belirtmektedir.

Ne Sir Karl ne de ben tümevarımcıyız, ikimiz de olgulardan teorilere

doğru bir geçerli çıkarım kurallarının bulunduğuna veya doğru ya da

yanlış teorilerin tümevarımla elde edileceğine dahi inanmıyoruz

bunun yerine onları doğaya uygulanmaları için bir örnek olarak icat

eden muhayyileye dayalı önermeler olarak görüyoruz.444

Kuhn, bu ifadeleriyle açıkça bir teori oluşturmanın ya da bir teoriye ulaşmanın

rasyonel bir metodolojisi olmadığını, bu süreçte bilim adamının sezgi ve imgelem

gücünün büyük rol oynadığını hatta ”yeni paradigmanın ya da ileride paradigma

olabilecek esaslı bir ipucunun genellikle birden bire, bunalım içine dalmış bilim

adamının kafasında bir gece yarısı ansızın şekillenmesi daha olağandır.”445

Diyerek

paradigma oluşturmanın normatif bir süreç olmadığını vurgulamıştır.

444

Kuhn, “Keşfin Mantığı mı Yoksa Araştırmanın Psikolojisi mi?” Bilginin Gelişimi ve Bilginin

Gelişimiyle İlgili Teorilerin Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin

Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1992. s.15. 445

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 89.

Page 235: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

229

b) Bulmaca Çözerek İlerleme (Progress/Development as Puzzle-Solving)

Başarılı teorinin en az problemi çözmesi sonucunda, söz konusu teori bütün bilimsel

etkinliği sınırlayan ve belirleyen bir paradigma halini alır. Paradigmanın

benimsendiği ve geçerli olduğu aşamayı Kuhn, ‘olağan bilim’ olarak adlandırır.

Kuhn’a göre, ‘olağan bilim’ deyimi geçmişte kazanılmış bir ya da daha fazla bilimsel

başarı üstüne oturtulmuş araştırma anlamında kullanılmaktadır.446

Olağan bilimin en temel özelliklerinden birisi büyük değişiklikler yaratmayı

amaçlamamasıdır. Bu süreçte bilim insanı ne olgu ne de teori düzeyinde bir yenilik

bulma peşinde değildir. Daha çok eldeki paradigmayla olgular uzlaştırılmaya

çalışılır. Bu dönemde bilim adamlarının esas amacı yeni teoriler icat etmek olmadığı

gibi, icat edilenlere de pek hoşgörülü davranılmaz. Bu durumda bilim adamından

beklenen teori ile olgular arasında bir uyum sağlama girişiminden başka bir şey

değildir. Şayet bilim adamı bu girişiminde başarısız olursa kusur paradigmada değil,

bilim adamında aranır.447

Bu kusurun bilim adamına yüklenilmesinin en temel gerekçesi, Kuhn’un paradigma

kavramına yüklediği anlam ile ilintilidir.

Paradigmalar bilim adamlarına kılavuz bir harita sağlamakla

kalmayıp, bu haritanın yapımı için gereken yönlendirişi de

üstlenmektedir. Bilim adamı bir paradigmayı öğrenirken, edindiği

becerinin içinde teori, yöntem ve ölçüt birbirinden ayrılmaz bir bütün

halindedir. Bu yüzden paradigma değiştiği zaman hem problemlerin

hem de önerilen çözümlerin geçerliliğini belirleyen ölçütlerde de

önemli farklar meydana gelir.448

446

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 10. 447

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 35. 448

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 205.

Page 236: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

230

Kuhn’un burada metaforik olarak betimlemeye çalıştığı ‘paradigma’ kavramı

bilimsel etkinliği tamamıyla belirleyici bir unsur olarak gösterilmiştir. Bu durumda

kabul görmüş bir paradigmanın varlığı çözümlenecek sorunu ortaya koyduğu gibi,

sorunun çözümlenmesi için gerekli araç ve gereci önceden temin eder.449

Diğer bir

deyişle bilim adamı bir paradigmayı benimsedikten sonra artık sorunlar, çözümler ve

hatta bu sorunları çözümleyecek kavramsal ve kılgısal araçlar belirlenmiştir. O halde

bu süreçte bilim adamının rolü nedir?

Kuhn’a göre, bu süreçte bilim adamına düşen görev bir bulmaca çözme (puzzle-

solving) etkinliğinden başka bir şey değildir. ‘Paradigma’ bilim adamına bilimsel

etkinlik için önceden bütün olanakları sunduğu için, olağan bilimin problemleri bir

‘bulmaca’ niteliği kazanmaktadır. ‘Bulmaca’ olarak nitelendirilen bir problemin hem

bir çözümü hem de bu çözüme nasıl ulaşılabileceğini gösteren kurallar içermesi

gerekmektedir.450

Bu durumda bilim adamının bulmaca çözerek bilimsel ilerlemeye nasıl bir katkı

sağladığı tartışma konusu olacaktır. Çünkü ‘bulmaca çözme’ verili olanlar arasında

bir uygunluk ve uzlaştırma çabası olduğu için, bilim adamına düşen görev tıpkı bir

zanaatçı gibi pratik beceri ve yeteneğini ön plana çıkarmak olacaktır. Bu durum da

bilim adamının sürece radikal bir yenilik sağlamadığını göstermektedir. Kuhn açıkça

bu süreçte bir yenilik söz konusu olmadığını, sadece uygulama kapsamına bir katkı

sağlandığını, dolayısıyla başarının da bilim adamının önceden var olan kavramsal ve

yöntemsel tekniklerle çözümlenebilecek türde sorunlar seçebilme yeteneğine bağlı

449

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 27. 450

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 38.

Page 237: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

231

olduğunu vurgulamıştır.451

Bu durumda bulmaca çözme etkinliğini, nasıl bir ilerleme

olarak göreceğiz?

Kuhn, olağan bilim dönemindeki ilerlemenin birikimsel (cumulative) nitelikte

olduğunu belirtir. Ona göre “Bulmaca çözme faaliyeti olan olağan bilim son derece

birikimci (cumulative) bir çabadır. Ve asıl hedefi olan bilimsel bilgi dağarcığının

kapsam ve kesinlik bakımından düzenli olarak genişletilmesi konusunda gayet

başarılıdır.”452

Kuhn, bu ifadeleriyle bulmaca çözerek bir ilerlemenin gerçekleştiğini ve bunun da

birikimsel nitelikte olduğunu belirtmektedir. Burada ‘bulmaca çözme’ (puzzle-

solving) ile birikimsellik (cumulative) kavramları koşut anlam sağlamaktadır.

Bu çerçevede Kuhn’un bulmaca çözerek ilerleme anlayışının, Mantıkçı

Pozitivistlerin teori-olgu bağlamında ileri sürdükleri ilerleme anlayışıyla benzerlik

gösterdiğini söyleyebiliriz. Çünkü her iki durumda da bilim birikimsel (cumulative)

olarak ilerlemektedir.

Daha önce Hempel’in çalışmalarında görüldüğü üzere bir teorinin

benimsenmesinden sonra, teorinin içeriğinden türetilen önermeler birikimsel ilerleme

anlayışını pekiştirmekteydi. Benzer şekilde Kuhn’un tasarladığı olağan bilim

döneminde bilim adamları başarılı paradigmaya dayanarak bulmaca çözmektedirler.

Bulmacanın var oluşu paradigmanın geçerli olduğu varsayımına bağlı olduğu için,

çözülen her bulmaca birikimsel olarak paradigmayı pekiştirmektedir.

451

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 96. 452

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 52.

Page 238: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

232

Neticede ‘olağan bilim’ bütünüyle paradigmaya bağlı bir etkinlik olduğu için, bilim

adamlarının bulmaca çözerek ilerleme gerçekleştirmeleri bilimsel alana radikal bir

yenilik sağlamamaktadır. Aksine paradigma ileri sürme ve oluşturma süreci daha

radikal ve gerçekçi bir ilerleme gözükmektedir.

Bilimsel Devrimler (Scientific Revolutions)

Kuhn’un bilim tasarımında, gerçekçi bir ilerleme, devrimsel nitelikte olan

değişimlerdir. Devrim yoluyla sürekli bir paradigmadan diğerine geçiş olgun bilimin

alışılmış çizgisi olarak kabul edilmektedir.453

Kuhn’un terminolojisinde devrim

(revolution), yapıca farklı olan bir paradigmadan diğerine geçiş olarak tanımlanabilir.

Bu bağlamda Kuhn’a bilimsel ilerleme nedir diye bir soru yöneltildiği zaman, kabaca

bir paradigmadan diğer paradigmaya geçiş olarak cevap verecektir. Daha açık bir

ifadeyle eski (başarısız) paradigmadan yeni (başarılı) paradigmaya belirli ölçütler

bağlamında geçiş olarak belirtecektir.

Daha önce değinildiği üzere olağan bilim döneminde bilim adamının bulmaca çözme

faaliyeti önceden belirlenen bir paradigma çerçevesinde gerçekleştirildiği için, bu

süreçteki ilerleme radikal bir yenilik taşımamaktaydı. Buna karşın olağanüstü bilim

döneminde eski paradigmaya nazaran yapıca yeni bir paradigmanın ileri sürülmesi

Kuhncu anlamda devrimsel nitelikte bir yenilik sağladığı gibi, gerçekçi bir ilerlemeyi

de karşılamaktadır.

Fakat bu ifadelerden, Kuhn’un olağan bilim döneminde gerçekleştirilen birikimsel

nitelikteki ilerlemeyi yadsıdığını çıkarsamamalıyız. Aksine Kuhn’un bilimsel

gelişme süreci dikkate alındığında, bilimsel devrimlerin birden bire oluşan bir hadise

453

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.12.

Page 239: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

233

olmadığı, bunu hazırlayan birtakım ön koşulların olduğu görülecektir. Bu anlamda

bilimsel devrimlerin gerçekleşmesi için olağan bilim döneminde gerçekleştirilen

birikimsel nitelikte bir ilerlemenin göz önünde bulundurulması süreci anlamamızı

daha da kolaylaştıracaktır.

Olağan bilim döneminde bilim adamları belli bir müddet bulmaca çözerler. Bilim bu

süreçte tartışmasız ve kendinden emin olarak en hızlı ilerlemesini (birikimsel

ilerlemeyi) gerçekleştirir.454

Bu süreçte birikim arttıkça uzlaştırılan olgu sayısı azalır,

ve zamanla aykırı örnekle karşılaşılır. Aykırı örneklerin artması ve bunlara mevcut

paradigmanın yanıt verememesi bilim camiasında bir bunalıma yol açar. Kuhn’a göre

birikimsel ilerleme sürecinden devrimsel ilerlemeye geçişin ön koşulu düzenin

bunalıma varan ölçüde işlerliğini yitirdiğini haber veren belirtilerin algılanmasıdır.455

Bunalımın algılanmasıyla birlikte mevcut sorunları aşmaya yönelik birçok rakip

paradigma sahneye çıkar, işte bu an paradigma değişikliğinin yada bilimsel devrimin

gerçekleşeceği zamandır. Bu noktada bir paradigmadan diğerine geçiş ya da bilimsel

devrimler neden bir ilerleme olarak algılanıyor sorusunu sormak yerinde olacaktır.

Kuhn ilk etapta şöyle bir cevap veriyor:

Devrimler karşıt saflardan birinin tam zaferiyle sonuçlanır. Bu

durumda kazanan kesimin zafer sonucunu ilerleme olarak

nitelememesi düşünülemez. Bunu yapmak yanılgıyı ve hasmının

haklılığını kabul etmekten başka bir şey değildir. Hiç değilse kazanan

kesim için, devrim sonucunun ilerleme olması gerekir. Ve vardıkları

konum da kendi çevrelerinin gelecekteki üyelerine geçmiş tarihi bu

şekilde göstermek için son derece elverişlidir.456

454

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 163. 455

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 92. 456 Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 273.

Page 240: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

234

Kuhn bu ifadeleriyle devrim gerçekleştiren paradigmanın bir başarı sağladığı ve bu

başarıyı da ilerleme olarak nitelemenin doğru bir tutum olacağı görüşündedir. Fakat

bu ifadeler açıklayıcı türde bir cevap niteliği taşımamaktadır. Çünkü başarılı

paradigmayı belirleyen ölçütlerden bahsedilmemiştir.

Gerek Mantıkçı Pozitivistler gerekse Popper, herhangi bir teorinin başarı ölçütünü

belirlemede öncelikle deneysel sınama yöntemini önermişlerdi. Buna göre, mevcut

teori deneysel sınama sonucunda ya doğrulanarak ya da yanlışlanarak başarılı

oluyordu. Oysa Kuhn bu türden bir deneysel sınamanın olanaklı olmadığı gibi,

objektif bir bilim dilinin de olamayacağını iddia etmektedir. Çünkü ilke olarak

paradigmadan bağımsız objektif bir olgu veya gözlem verisi yoktur.457

Diğer bir

deyişle her paradigma bir olgu veya gözlemden önce gelir. Bununla beraber bir

paradigmanın kabulü ile birlikte bilim adamının hangi sorunları hangi araç-gereçlerle

çözümleyeceği belirlenmiştir. Paradigma kendi sorunlarını ve çözümlerini önceden

belirlediği için, dolayısıyla kendi içerisinde ayrıca bir doğrulama veya yanlışlama

yapmanın anlamı yoktur.

Kuhn, bu gerekçeleri göz önünde bulundurarak yerleşik düşüncenin aksine hangi

paradigmanın başarılı olduğuna karar verecek olan mercinin bilim topluluğu

(scientific community) olduğunu öne sürer. Ona göre, başarılı paradigmayı

belirlemede bilim topluluğunun kararından başka yetkin karar verebilecek başka bir

güç yoktur.458

Kuhn’un bilim tasarımında bilim topluluklarına ayrı bir önem atfedilmektedir. Kuhn

Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eserinde bilim topluluklarını bilimsel bilginin

457

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.126. 458

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s.227.

Page 241: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

235

üreticileri ve kurucuları olarak tanıtmaktadır.459

Hatta bilimin doğasını anlamak için

bilim topluluğunun yapısını incelemenin zorunlu olduğunu belirtir.

(…) Hem olağan bilim hem de bilimsel devrimler bir topluluk temeline

dayalı faaliyetlerdir. Onları bulmak ve çözümlemek için ilk önce

bilimlerin topluluk yapısının zaman içinde geçirdiği değişiklikleri

çözmek gerekir. Paradigma her şeyden önce bir konuyu değil bir

topluluğu yönlendirir. Paradigmanın yönlendirdiği ya da paradigmayı

yıkıcı olan araştırmalar üzerine yapılacak her çalışmanın sorumlu

topluluğu ya da toplulukları saptamakla işe başlaması şarttır.460

Kuhn bu ifadeleri ile bilimin yapısı ile koşut olmak üzere, bilimsel ilerlemenin de

yapısını kavramak için bilim topluluğunun yapısını incelememizi öncelikli görür.461

Bilim topluluğunu anlama ve açıklamak için de sosyoloji ve psikoloji gibi

disiplinlerden doğrudan yararlanmak gerektiği ortaya çıkmaktadır. Kuhn bu

görüşleriyle geleneksel bilim felsefesi anlayışından oldukça farklı bir anlayış

geliştirmiş bulunmaktadır. Popper, bu hususta Kuhn’un bilimsel ilerleme sürecini

aydınlatmak için sosyolojik ve psikolojik unsurlara başvurmasını bir hayal kırıklığı

olarak tanımlar.462

Kuhn bu türden eleştiriler karşısında görüşlerinde radikal bir değişiklik yapmayarak,

hangi paradigmanın başarılı olduğuna karar verecek olan gücün bilim topluluğu

olduğu hususunda ısrar eder. Bu durumda bilim topluluklarının başarılı paradigma

459

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s.227. 460

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s.288. 461

Kuhn, “Eleştirmenlerine Cevaplar”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimiyle İlgili Teorilerin

Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları,

İstanbul, 1992. s. 293. 462

Popper, “Olağan Bilim Ve Tehlikeleri”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimiyle İlgili Teorilerin

Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları,

İstanbul, 1992. s. 68.

Page 242: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

236

seçiminde nasıl bir yol izlediklerini aydınlatmak, bu süreci anlamamızı daha da

kolaylaştıracaktır.

Bilim topluluğunun başarılı paradigmayı iki ayrı eksende değerlendirdiği

söylenebilir. i) Paradigmanın kendi içyapısına bağlı olan ölçütler ii) paradigmalar

arasındaki seçimi belirleyen ölçütler.

i) Paradigmanın Kendi İç Yapısına Bağlı Olan Ölçütler

Kuhn’un paradigmaya bağlı olarak ortaya çıkan başarı ölçütlerini ussal çerçevede

görmek olanaklıdır. Kuhn, ussal çerçevede devrimci paradigmanın ya da ilerleme

gösteren paradigmanın başarı ölçütünü, ilk etapta bunalım yaratan en az bir problemi

çözmek olarak belirtmiştir. Bununla birlikte yeni bilim topluluğu ilerlemenin daha da

cazip hale gelmesini sağlamak için olabildiğince çözümlenen sorunların sayısını ve

kesinliğini en çoğuna çıkarmak için büyük çaba sarf eder.463

Bu ifadelerden, Kuhn’un ilerleme gösteren paradigmanın ya da devrimci

paradigmanın ussal çerçevede başarı kriterini, onun problem çözme gücü ve yeteneği

ile özdeşleştirdiğini görmekteyiz. Bu süreçte bilim topluluğuna düşen görev eldeki

paradigmayla olabildiğince problem (bulmaca) çözmek olacaktır.

Bununla birlikte Kuhn, “Eleştirmenlerime Cevaplar” adlı makalesinde, kendisine

yöneltilen eleştiriler bağlamında, bir teoriyi diğerine tercih etmek için bilim

topluluklarının benimsediği bazı ölçütlerin olduğunu kabul etmektedir. Bunlar

sırasıyla: doğruluk (accuracy), basitlik (simlicity) faaliyet alanı(scope), verimlilik

463

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 169.

Page 243: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

237

(fruitfulness).464

Kuhn’a göre, bilim adamlarının bu ölçütleri değerlendirmeyi

öğrenmeleri ve bunları pratikte açıklayan örnekleri temin etmiş olmaları hayati

ölçüde önemlidir. Eğer onlar bu ölçütlere benzer değerlere inanmıyorlar ise

disiplinleri çok farklı tarzlarda gelişecektir.465

Öte yandan Kuhn, ussal çerçevede devrim gerçekleştiren paradigmanın (ilerleme

gösteren paradigmanın) ölçütü olarak ileri sürdüğü bu hususların önemli olmakla

birlikte paradigmalar arasındaki geçişler için yeterli olmadığını savlamaktadır.

Çünkü Kuhn’un deyimiyle bu ölçütler paradigmalar arasında tercih kurallarından çok

tercihlerin oluşturulmasında kullanılan kurallardır.466

Diğer bir ifadeyle bu tür

ölçütler tercih seçiminden ziyade tercih oluşturmada kullanıldıkları için bir değer

yargısı işlevi görmektedirler. ”Örneğin iki kişi teorilerin verimliliği konusunda

anlaşmazlığa düşerse, ya da bu konuda anlaştıkları halde verimliliğin ya da

kapsamın bir tercih yapmadaki önemi üzerine ayrı görüşlere sahipseler ikisini de

yanlış yapmakla suçlamak olanaksızdır.”467

Kuhn, bu ifadeleri ile söz konusu ölçütlerin paradigmaların iç yapısına bağlı

olduğunu dolayısıyla da yalnızca bir paradigma benimsendikten sonra

değerlendirileceklerini işaret etmektedir. Aksine bu türden ölçütler bir paradigmayı

diğerine tercih etmek için yetersiz ve geçersiz sayılmaktadır.

464

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 312. Kuhn, “Eleştirmenlerine Cevaplar”, Bilginin Gelişimi

ve Bilginin Gelişimiyle İlgili Teorilerin Eleştirisi s.321. Ayrıca bkz: C. Dilworth, Scientific Progress,

s. 50. I. Niiniluoto, Scientific Progress, s. 5. 465

Kuhn, “Eleştirmenlerine Cevaplar”, s.321. 466

Kuhn, “Eleştirmenlerime Cevaplar”, s. 321. 467

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 312.

Page 244: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

238

ii) Paradigmalar Arasındaki Seçimi Belirleyen Ölçütler

Kuhn’un paradigmalar arasındaki tercihleri belirleyen ölçütlerini us-dışı468

olarak

tanımlayabiliriz. Kuhn’a göre, bir paradigmadan diğerine geçişi belirleyen asıl

ölçütler us-dışı olarak adlandırabileceğimiz birtakım sosyolojik ve psikolojik

ölçütlerdir. Kuhn, bu tür us-dışı ölçütlerin paradigma değişikliklerinde daha

belirleyici olduğunu iddia eder. Çünkü Kuhn’un deyimiyle paradigmalar arasındaki

yarışma mantıksal kanıtlamalarla sonuçlandırılabilecek türden değildir.

(…)Paradigmalar arasındaki yarışma kanıtlarla sonuçlandırılabilecek

türden bir karşılaşma değildir. İki taraf da diğerini kendi bilim

görüşüne ve sorunlarına çekmeyi umut ettiği halde, hiçbiri kendi

görüşünü kanıtlamayı bekleyemez.469

Kuhn, bilim tarihine bakıldığında bugün devrimsel ilerleme olarak addettiğimiz bir

çok teorinin başarısının dönemi itibariyle mantıksal kanıtlamalarla tescil

edilmediğini rahatlıkla görebileceğimizi savlar.

Kopernikçiler ustalarının ölümünden neredeyse bir asır sonra bile çok

az taraftar bulabilmişlerdi. Newton’un çalışmaları, Principia’nın

yayınlanmasından sonra geçen yarım yüzyıldan fazla bir zaman için,

özellikle Avrupa kıtasında genel olarak kabul edilmemişti.470

Bu ifadelerden devrimi gerçekleştiren paradigmaların ilerleme sağladıklarını

meşrulaştırmak adına mantıksal kanıtlamaların yetersiz olduğu ileri sürülmektedir.

Kuhn bu durumun en önemli sebebini paradigmalar arasındaki eş-ölçülemezlik

(incommensurability) ilkesine bağlamaktadır. Bu ilkeye göre, rakip paradigmaların

468

Burada ‘us-dışı’ kavramı ile özellikle teoriler arasındaki değerlendirmeleri rasyonel ve mantıksal

bir düzlemde değil de, sosyolojik, psikolojik ve tarihsel bir düzlemde ele almak kastedilmiştir. 469

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s.251. 470

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s.255.

Page 245: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

239

her birisi farklı yapı ve ilkeler çerçevesinde bilimsel etkinlik yürüttükleri için

aralarında herhangi bir ortak ölçüt bulunamamaktadır.471

Devrim öncesi ve devrim sonrası olağan bilim geleneği eş-

ölçülemezdir (incommensurability). Her şeyden önce rakip

paradigmaların savunucuları, paradigma adayı olacak görüşün

çözümlenmesi gereken sorunların neler olduğu konusunda

anlaşamayacaktır. Bilim ölçütleri ve bilim tanımları aynı değildir.472

Rakip paradigmaların taraftarları farklı dünyalarda meslek icra

etmektedirler. Biri engellendiği için yavaş düşen nesnelerden söz

ederken, diğeri hareketlerini sürekli olarak tekrar eden sarkaçları

anlatır. Ayrı dünyalarda uygulama yapan iki grup bilim adamı aynı

noktadan aynı yöne baktıkları zaman bile farklı şeyler görürler.473

Bütün bu ifadeler dikkate alındığında Kuhn art arda gelen paradigmaların eş-

ölçülemez olduğunu, dolayısıyla devrimi gerçekleştiren yeni paradigma

taraftarlarının, rakip paradigma üyelerini kendilerine çekmede mantıksal ve

matematiksel kanıtlamalar kullanmanın faydasız bir çaba olduğunu belirtmektedir.

Kuram tercihinin tarafsız bir ölçütü yoktur. Gereğince uygulandığı

zaman her bireyi aynı sonuca götürecek sistematik bir karar verme

işlemi bulunmaz. Bu anlamda etkili olacak kararı veren tek tek

üyeler değil, bir uzmanlar topluluğunun tümüdür. Bu uzman

topluluğunun yapacağı iş ikna etme sürecidir.474

Bu tümcelerde başarılı paradigmaya karar veren gücün bilim topluluğu olduğu ve

bunun da us-dışı sayılan bir ikna etme yöntemi ile gerçekleştiği açıkça

vurgulanmaktadır.475

Bu durumda devrim gerçekleştiren bilim topluluğu, rakip

paradigma üyelerini nasıl ikna edecekler türünden bir soru yerinde olacaktır.

471

Kuhn, “Eleştirmenlerime Cevaplar”, s.327 472

Kuhn,, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 252. 473

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 254. 474

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, (vurgu bana ait), s. 313. 475

Bu hususta Watkins, Kuhn’u bilim topluluğunu bir din topluluğuna dönüştürdüğü için

eleştirmektedir. Her iki topluluğun ortak özelliği rakip üyeleri ikna ederek kendi saflarına çekmeye

çalışmaktır. Ayrıca bkz. J.Watkins, “Olağan Bilime Hayır”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimiyle

Page 246: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

240

Kuhn’a göre, zafer kazanan bilim topluluğunun üyeleri her şeyden önce eski

paradigma üyelerinin inanç temelli bir karar vermesini sağlamalıdırlar. Bu anlamda

eski paradigma üyelerini ikna etmek için daha çok us-dışı, metafiziksel ve estetik

unsurlardan yararlanacaklardır.

Yeni bir paradigmayı oldukça erken bir aşamada benimseyen kişi,

bunu yaparken sorun çözümleme faaliyetinin sağladığı kanıtlara ters

düşmek durumundadır. Yani bir bakıma eski paradigmanın bazı

sorunlarda başarısız olduğundan başka bir şey bilmediği halde

yenisinin karşılaşacağı birçok büyük sorunu çözmeyi başaracağına

inanması gerekir. Böyle bir karar ancak inanç üzerine verilebilir.476

Kuhn, açıkça bu ifadeleri ile bilim adamlarının yeni paradigmayı benimsemesinde

mantıksal kanıtlardan ziyade, us-dışı bir unsur olan inancın daha büyük rolü

olduğunu savlamaktadır. Çünkü haklı olarak rakip paradigmanın üyesi devrim

gerçekleştiren paradigmayı (bir inanç olarak) kabul etmeden kendisini bunalıma

sürükleyen problemin çözümünü de göremeyecektir. Kuhn’a göre yoğun bunalım

içinde olan eski paradigma üyesi bu süreçte fazla direniş gösteremeyecektir.

Kuhn, rakip paradigma üyelerini inandırma ve ikna etme açısından yeni bilim

topluluğu üyelerinin büyük bir rolü olacağı kanısındadır. Fakat Kuhn ilk dönem

çalışmalarında bilim topluluğunun ikna etme süreci daha çok us-dışı ve metafiziksel

öğelerle sınırlandırılmasına rağmen, son dönem çalışmalarında ikna etme yönteminin

kısmen çeviri (translation) yoluyla olabileceğini savlar.477

Birisini ikna etmek, onu kendi görüşümüzün daha üstün olduğuna ve

dolayısıyla onunkinin yerine geçmesi gerektiğine inandırmaktır. Bu

inandırma kısmen çeviri yoluyla gerçekleşebilir. Ancak çevirinin

olmadığı yerde bir bilimsel topluluğun benimsediği açıklamalar ve

İlgili Teorilerin Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin Arslan, Paradigma

Yayınları, İstanbul, 1992. s. 40. 476

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, (vurgu bana ait), s.263. 477

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.202.

Page 247: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

241

problem tanımlamaları diğer topluluğa hiçbir şey ifade etmeyecektir.

Her dil topluluğu daha başlangıçta herkesçe aynı şekilde anlaşılacak

tümcelerle betimlenebildiği halde öteki topluluğun kendi ilkeleri

çerçevesinde açıklanamayacağı birkaç somut araştırma sonucu

mutlaka üretecektir.478

Kuhn’un burada çeviri (translation) yöntemi ile kastettiği düşünce, birbirinden bu

kadar kopuk ve farklı olan iki paradigma arasında bir iletişim kanalının olabileceği,

yani farklı dil topluluklarının birbirlerine çevrilebileceğidir. Kuhn’un deyimiyle, bir

iletişim kopukluğu yaşayan bilim topluluklarının yapabileceği en doğru şey,

birbirlerini farklı dil topluluklarının üyeleri olarak kabul edip çevirmenliğe

oturmaktır.479

Fakat belirtmek gerekir ki Kuhn bu düşünceleri ile farklı paradigmalar ve onların

arasında doğrudan bir çeviri olabileceğini iddia etmemektedir. Aksine bilim

topluluklarının bir çeviriden önce çeviri çabasına girişmeleri iletişim kopukluğu

yaşayan tarafların dolaylı olarak hatalarını ve başarılarını değerlendirmeye olanak

vermektedir. Dolayısıyla bu süreç, devrimi gerçekleştiren paradigma üyelerinin,

rakip paradigma üyelerini ikna etmek için önemli bir fırsat ve güçlü bir araç olarak

karşılarına çıkmaktadır.

Bütün bu ifadelerden, Kuhn, başarılı paradigmayı belirlemek için bilim topluluğunun

ussal ve us-dışı olmak üzere birtakım ölçütler kullandığını, fakat bu ölçütlerden us-

dışı olanların daha etkili ve yeterli olabileceğini savunmuştur. Paradigmanın problem

çözme gücü ve yeteneği onun ussal çerçevede başarı göstermesine olanak sağladığı

gibi, tamamıyla yeterli olmamaktadır. Çünkü bunlar paradigmanın kendi iç yapısına

478

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 316; Kuhn “Eleştirmenlerime Cevaplar”, (vurgu bana ait), s.

327. 479

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 202; Kuhn “Eleştirmenlerime Cevaplar”, s. 340.

Page 248: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

242

bağlı oldukları için teoriler arasında bir seçim yapmamızı sağlayamamaktadır. Bu

nedenle Kuhn başarılı paradigmanın belirlenmesinde öncelikle us-dışı ölçüt olarak

belirtilen ikna yönteminin ve buna bağlı olan çeviri sürecinin yapılmasının daha

doğru olacağı kanısındadır.

Kuhn’un bilim tasarımını bu şekilde biçimlendirmesi, açıkça iki paradigma arasında

nesnel ve objektif bir kriterin olamayacağını göstermektedir. Bu anlayış da nesnel ve

gerçekçi bir ilerleme anlayışına engel teşkil etmektedir. Bu hususta birçok düşünür

haklı olarak Kuhn’u irrasyonel ve relativist olmakla itham etmektedir. Hatta

pozitivist eleştirmenler Kuhn’un bu görüşleriyle akılcılığı tamamen ortadan

kaldırdığını iddia etmişlerdir.

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eserinin ikinci baskısına (1972) yazdığı ek

yazıda kendisini relativist olmakla itham eden eleştirmenlere şu yanıtı verir:

(…) Uygulamanın yapıldığı birbirinden oldukça farklı birçok ortamda

bulmaca çözme konusunda, sonraki bilimsel teoriler öncekilerden

daha iyidir. Bunu gerçek bir rölativistten duymanıza olanak yoktur.

Ve bu tutum benim ne anlamda kesin bir bilimsel ilerleme inançlısı

olduğumu sanırım göstermektedir.480

Kuhn, bu ifadelerle art arda gelen iki paradigmadan yeni paradigmanın daima

eskisinden daha iyi olduğunu ileri sürerek açıkça bilimin ilerleyen bir entelektüel

faaliyet olduğunu beyan etmiştir. Dolayısıyla da kendisinin relativist olmadığını

söylemektedir.

Fakat Kuhn’un bu açıklamasının tatmin edici olmadığı açıktır. Çünkü yeni bir

paradigmanın daha iyi olduğunu söyleyebilmek için eski paradigmayı da kapsayan

ortak bir ölçüte ihtiyaç vardır. Oysa Kuhn eserinin başından itibaren ısrarla

480

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s. 320; Kuhn “Eleştirmenlerime Cevaplar”, s. 324.

Page 249: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

243

paradigmalar arasında eş-ölçü olmadığını vurgulamıştır. Neticede bu ifadeler

Kuhn’un nesnel ve objektif bir ölçüt oluşturamadığını dolayısıyla da gerçekçi bir

ilerleme anlayışı geliştiremediğini işaret etmektedir.

c) Devrimler Yoluyla İlerleme (Progress Through Revolutions)

Kuhn’a göre bilim devrimler yoluyla ilerler. Bilimsel devrimler birikimci olmayan

gelişimci bir sürecin parçalarıdır. En önemli özellikleri de eski paradigmanın yerini

onunla bağdaşmayan bir yenisinin tamamıyla ya da kısmen almasıdır.481

Kuhn’un bilim için sadece devrimsel ilerlemeyi öngörmesi bir takım eleştirilere yol

açmıştır. Özellikle J.Watkins “Olağan Bilime Hayır” adlı makalesinde Kuhn’un

olağan bilim döneminde açıkça bilimin birikimsel ilerlediğini ve bunu da inkâr

edemeyeceğini ileri sürmüştür.482

Kuhn ise bu durumu kabul etmekle birlikte,

gerçekte bilimin birikimsel ilerlediğini kabul etmez. Onun deyimiyle birikim yoluyla

ilerleme bilimsel ilerlemenin kuralı değil, istisnasıdır.483

Kuhn’a varana dek bilimsel ilerlemenin nasıl seyrettiğine ilişkin belli başlı iki başat

görüş mevcuttu. Bunlardan birincisi, pozitivist ekolün temsil ettiği birikimsel

ilerleme (cumulative/incorporation progress) anlayışı, diğeri ise Popper’ın geliştirmiş

olduğu birikerek devrimlerle ilerleme anlayışıdır. Pozitivist anlayışa göre, art arda

gelen teoriler doğanın birliği ve bütünlüğü ilkesi gereği birbirlerini mantıksal ve

anlamsal olarak tamamlamaktaydılar.

481

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions , s..92. 482

J.Watkins, “Olağan Bilime Hayır”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimiyle İlgili Teorilerin

Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları,

İstanbul, 1992. s. 39. 483

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s. 96.

Page 250: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

244

Popper’a göre ise art arda gelen teorilerden yeni teorinin eski olanın başarılarını

açıklaması bir içerik geçişkenliğine olanak sağladığı için birikimsel/birleşerek

(incorporation) ilerlemeyi, yeni teorinin eski teoriyi yanlışlayan olguyu açıklaması

yani teorilerin birbirleriyle çelişmesi ise bilimin devrimsel (overthrow) ilerlediğini

göstermekteydi. Buna göre Popper için bilimsel ilerleme 'birikerek devrimlerle

seyredecektir.

Kuhn, temelde her iki düşünce ekolünün de ilerleme anlayışını yadsımaktadır. Her

iki düşünce de art arda gelen teoriler arasındaki ilişkiyi doğru bir şekilde

değerlendirememektedir. Gerek Pozitivistler gerekse Popper kendi bilimsel ilerleme

anlayışlarını anlaşılabilir kılmak adına özellikle Newton ve Einstein teorilerini

karşılaştırarak analiz etmişlerdi. Bu çözümlemede her bir düşünce ekolü kendi

ilerleme anlayışını temellendirecek kanıtları kolaylıkla bulmuştur. Pozitivistlere göre

Einstein fiziği Newton dinamiğinin devamı olduğu gibi, birbirlerine de indirgenebilir

durumdadır. Popper ise Einstein fiziğinin Newton fiziğini yanlışladığını, dolayısıyla

onunla çeliştiğini savlamaktadır.484

Kuhn da benzer çizgide Newton ve Einstein fiziği arasındaki ilişkiyi tekrar

inceleyerek, varılan sonucun söz konusu ekollerin argümanları ile uzlaşmadığını

iddia etmektedir.

Kuhn, öncelikle fizik teorileri (Newton ve Einstein teorileri) bağlamında pozitivist

anlayışın ileri sürdüğü birikimsel ilerleme anlayışını irdeler. Kuhn’a göre, pozitivist

484

Kuhn burada Popper’ı özellikle ilk eserleri bağlamında değerlendirmiştir. Oysa Popper 1960 ve

daha sonraki çalışmalarında özellikle art arda gelen teorilerin bütünüyle birbirleriyle çelişmediğini,

aksine birbirlerini kısmen de olsa içerdiklerini savlamıştır. Bu nedenle Kuhn’un Popper’ı tek bir

açıdan eleştirmesi sağlıklı sonuçlar vermeyecektir.

Page 251: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

245

anlayışın aksine, Newton ve Einstein teorilerinin mantıksal olarak bağdaşmasına

olanak yoktur. Dolayısıyla da Newton fiziğinin Einstein fiziğinden türetilebileceği

savları dayanaksızdır.

Newton fiziğini Einstein fiziğinden türetme işlemi bazı koşul ve

sınırlamalar dahilinde yapılmaktadır. Fakat türetilen önermeler

Newton yasaları değildir. Çünkü Einsteincı kavramların değindiği

fiziksel olgular aynı isimleri taşıyan Newtoncu kavramların

çağrıştırdığı olgularla özdeş değildir. Newtoncu kütle değişmez

korunur. Einsteincı kütle ise enerjiye dönüştürülebilir. Her ikisini de

aynı tarzda ölçmek ancak düşük göreli hızlarda mümkündür. Ama bu

koşullarda bile aynı şey oldukları asla düşünülmemelidir.485

Kuhn’a göre, pozitivist anlayışın yapmaya çalıştığı, yani Newtoncu yasaların,

Einsteincı yasaların bir parçası olduğunu göstermeye yönelik teşebbüsleri

geçersizdir. Hatta belirli sınırlar dahilinde geçişlerin olduğu savı, yalnızca yasaların

biçim değiştirmesiyle bitmemektedir. Aynı zamanda evreni oluşturan yapısal

unsurların temel bir değişikliğe uğraması gerekmektedir. Çünkü Einstein teorisi

yerleşik bilinen kavramların anlamlarını değiştirerek devrimci bir etki yapmıştır.486

Kuhn, bu noktadan sonra Popper tarafından öne sürülen art arda gelen teorilerin

birbirlerini yanlışladığını, yani başarılı teorinin başarısız olanla çeliştiğini (ya da

kısmen çeliştiğini) ima eden savların da tutarsız olduğunu şu ifadelerle ortaya koyar:

Relativistik dinamik, iddia edildiği gibi, Newton dinamiğinin yanlış

olduğunu kanıtlayamaz. Çünkü Newton dinamiği halen birçok

mühendis tarafından ve bazı seçilmiş uygulamalar söz konusu

olduğunda birçok fizikçi tarafında da başarı ile kullanılmaktadır.

Dahası eski teorinin kullanışının tamamen geçerli olduğunu

kanıtlamak için farklı uygulamalarda onun Yerini alan teorinin

kendisi en büyük delili sağlamaktadır.487

485

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s.196. 486

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.102. 487

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı s. 99.

Page 252: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

246

Kuhn bu ifadeleri ile Einstein fiziğinin Newton dinamiği ile çelişmediğini, her iki

teorinin de farklı alanlarda işlev gördüklerini, böylelikle her ikisinin de geçerli

olabileceğini iddia etmektedir. Farklı alanlarda işlev gören teorilerin birbirleriyle

çelişmesi zorunlu değildir. Çünkü daha önce bilinmeyen olguları ele alan bir teori

olabilir. Örneğin kuantum teorisi yirminci yüzyıldan önce bilinmeyen atomdan daha

temel düzeydeki olgularla ilgiliydi.488

Dolayısıyla daha önce bilinmeyen bir olgunun

şimdi bilinen bir olgu ile çelişmesi us-dışıdır.

Kuhn’a göre, eğer Einsteincı bilim, Newton dinamiğini yanlışlamış görünüyorsa,

bunun tek nedeni bazı Newtoncu düşünürlerin kendi teorilerinin tamamıyla kesin

sonuçlar verdiğini yahut çok yüksek göreli hızlarda da geçerli olduğunu iddia

etmeleridir. Oysa Newton teorisini ışık hızına kıyasla daha düşük hızlarda

değerlendirdiğimiz zaman, Einstein teorisine yaklaştığını, ya da daha yaklaşık

sonuçlar verdiğini görebiliriz. Dolayısıyla bunun gibi birkaç koşul altında Newton

teorisinin Einstein teorisinden türetilebildiğini ve onun özel bir uygulama alanı

olduğunu söylemek mümkündür. 489

Kuhn bu ifadeleri ile Popper’ın art arda gelen teorilerin çeliştiği argümanını geçersiz

kılmaktadır. Fakat ilginçtir ki Kuhn’un Popper’ın argümanlarını çürütmeye yönelik

ileri sürdüğü savlar, pozitivist ilerleme anlayışını destekleyici niteliktedir. Çünkü

Kuhn belirli hız durumlarında Newton teorisinin, Einstein teorisinden

türetilebileceğini ya da sonuçları bakımından ona yaklaşabileceğini ileri sürmektedir.

Oysa Kuhn’un genel bilim tasarımı dikkate alındığında, bu ifadelerin çelişkili olduğu

rahatlıkla görülebilir.

488

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.95. 489

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions , s..99.

Page 253: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

247

Newton mekaniğinden Einstein mekaniğine geçiş, alışılmışın aksine

nesne ve kavramlara görünürde yeni bir ilave gerektirmediği için

bilim adamlarının dünyayı yorumlamakta yararlandıkları kavramsal

yapının bilimsel devrimlerle nasıl Yerinden oynadığını görmek

açısından bulunmaz bir fırsattır.490

Kuhn, bu ifadeleriyle açıkça Newton fiziğinin yapı ve ilke bakımından Einstein

fiziğinden oldukça farklı olduğunu, dolayısıyla da bu durumun da açıkça bir devrim

sürecine örnek teşkil ettiğini belirtmektedir.

Kuhn’un Bilimsel İlerleme Anlayışının Ortaya Çıkardığı Sonuçlar Ve

Problemler

Geleneksel bilim anlayışından farklı olarak yeni bir bilim imgesi ileri süren Kuhn, bir

takım problemleri çözdüğünü iddia etse de, hiç şüphesiz bir takım sorunları da

beraberinde getirmiştir. Kuhn’un bilimsel ilerleme açısından ortaya çıkardığı

problemleri ussal ve us-dışı olmak üzere iki ayrı eksende ele almak mümkündür.

Kuhn, bilimsel ilerleme nedir sorusuna ussal çerçevede yeni paradigmanın eski

olanın çözemediği problemleri açıklaması olarak yanıt vermiştir. Fakat Kuhn burada

eş-ölçülemezlik ilkesi gereği eski paradigmanın çözmüş olduğu problemlerin yeni

paradigma tarafından açıklanamayacağını söyleyerek, paradigmalar arasındaki bu

geçişin bir ilerleme olup olmadığı problemini ortaya çıkarmıştır.

Bilindiği üzere gerek Mantıkçı Pozitivistler gerekse Popper bilimsel ilerlemeyi yeni

teorinin eski olanın başarısızlıkları ile birlikte başarılarını da açıkladığını ileri sürerek

kavramsallaştırmıştı. Bu tutum da ‘ilerleme’ kavramının anlamsal içeriğine

490

Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, s.197.

Page 254: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

248

uymaktaydı. Çünkü başarılı teori daha geniş bir alanda daha fazla olgu

açıklamaktadır. Oysa Kuhn yeni paradigmanın eski olanın başarılarını

açıklayamadığını, fakat bu başarıları farklı bir şekilde anlamlandırdığını ileri sürerek

‘ilerleme’ kavramının anlamsal içeriğini değiştirmiştir.491

Kuhn’a göre eski paradigmada açıklanmış olan olgular yeni olanda faklı bir isim

veya anlam temelinde işlev görmektedir. Dolayısıyla onların da bir açıdan

anlamlandırılmış ve çözümlenmiş olduğu ileri sürülmektedir. Örneğin bilim

adamının dünyasında önceden ördek sayılan nesne devrimden sonra tavşan

oluverir.492

Burada ele alınan olgunun her zaman aynı olduğu; fakat değişik zaman

ve mekanlarda farklı anlamlar taşıdıkları görülmektedir. Bu durumda başarılı

paradigmanın açıklama bağlamında niteliksel ve niceliksel bir artış göstermediği

açıkça görülmektedir.

Daha önce ele alındığı üzere, ‘ilerleme’ kavramı anlamsal içeriği bakımından

doğrusal boyutta bir hedefe (goal) yönelik sürekli bir artış (niceliksel ve niteliksel

anlamda) olarak kavramsallaştırılmıştı.493

Benzer şekilde bilimsel bilgi doğrusal bir

boyutta bir hedefe yönelik artış göstererek ilerleyecektir. Gerek Mantıkçı

Pozitivistler gerekse Popper, bazı hususlarda görüş ayrılıkları yaşasalar da temelde

bilimsel ilerlemenin doğrusal boyutta bir hedefe yönelik seyrettiğini vurgulamışlardı.

Buna karşın Kuhn ilerlemenin doğrusal boyutta ve bir hedefe yönelik gerçekleştiği

savını doğru bulmaz.

491

Kuhn’a göre, paradigmalar değiştiği zaman bilim adamının dünyası da değişir. Daha da önemlisi

bilim adamları paradigmalar değiştikten sonra bildikleri araçlarla daha önce bakmış oldukları Yerlere

tekrar baktıkları zaman yeni ve faklı şeyler görürler. Diğer bir deyişle eski paradigmada tavşan olarak

görülen nesne, yeni paradigmada ördek olarak değerlendirilir. Burada nesne aynı olmasına rağmen

yüklenen anlam farklıdır. Detaylı bilgi için bkz: Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.111. 492

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.111. 493

Bu konu hakkında detaylı bilgi için, tezin 14. ve 15. sayfalarına bakılabilir.

Page 255: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

249

(…) Newton mekaniğinin Aristoteles mekaniğini daha ileri

götürdüğünden ve Einstein’in bulmaca-çözme araçlarının

Newton’unkilerden daha iyi olduğundan hiçbir kuşkum yok. Fakat bu

süreklilikte ben hiçbir tutarlı ontolojik gelişme görmüyorum. Tam

tersine Einstein’ın genel görelilik teorisi, Aristoteles’in teorisine her

ikisinin Newton’unkine olduğundan çok daha yakındır.

Kuhn bu ifadeleriyle bilimin bir doğru boyunca ve bir hedefe yönelik ilerlediği savını

açıkça yadsımaktadır. Buna karşın bilimsel ilerleme yatay boyutta bir hedef

gözetmeksizin bir paradigmadan diğer paradigmaya geçiş olarak ele alınır. Bu tutum

da bizlere Kuhn’un ilerleme kavramını ele alış bakımından Antik Yunanda ele alınan

‘prokope’ terimine daha yakın olduğunu göstermektedir. Daha önce değinildiği üzere

bu dönemde ilerleme (prokope) gerek Ortaçağdan gerekse Modern anlayıştan farklı

olarak doğrusal değil de döngüsel bir eksende seyretmektedir. Ayrıca bu anlayışta

zaman içinde iyiye doğru bütünlük arz eden bir yön de bulunmamaktadır.494

Kuhn’da benzer biçimde ‘progressus’ ve ‘profectus’ kavramlarından farklı olarak

‘prokope’ kavramının işaret etmiş olduğu anlama daha yakın durmaktadır.

Ayrıca Kuhn’un ‘ilerleme’ kavramını alışılmışın dışında kullanması, bu kavramın

pozitivistlerin belirttiği gibi sadece bilime özgü olmadığını ortaya çıkarmıştır.

Özellikle pozitivist ekol bilimi diğer entelektüel faaliyetlerden ayıracak olan

ölçütlerden birisini ilerleme olarak belirtmişti. Onlara göre bilimin en karakteristik

özelliği ilerleyici bir niteliğe sahip olmasıdır. Oysa Kuhn ‘ilerleme’ kavramının

anlam içeriğini farklılaştırarak bu kavramının sanat ve felsefe gibi disiplinlere de

uyarlanabileceğini işaret etmiştir.

Kuhn’a göre, “ bilimsel ilerleme diğer alanlardaki (özellikle sanat ve felsefeden)

ilerlemeden tür olarak farklı değildir, fakat birbirinin amaçlarını kıstaslarını

494

R. Koselleck, İlerleme, Çev: Mustafa Özdemir, Dost Kitapevi, Ankara 2007, s. 24.

Page 256: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

250

sorgulayan rakip okullar her zaman bulunmadığı için, olağan bilimsel toplulukların

ilerlemesini görmek daha kolay olmaktadır.”495

Kuhn bu ifadeleriyle yerleşik

düşüncenin aksine sanat ve felsefe gibi disiplinlerde de benzer türden bir ilerleme

olduğunu savlamaktadır.496

Öte yandan Kuhn’un bilimsel ilerleme anlayışında en problemli ve tartışmalı

noktalardan birisi, hiç şüphesiz bilim topluluklarının bu süreçte oynadıkları rol ile

ilgilidir. Kuhn’un bilimsel ilerlemenin belirleyicisi olarak bilim topluluğunu

göstermesi, bilimsel ilerlemenin nesnel bir boyutta ele alınmadığını işaret ederek,

bilimsel ilerlemenin real (gerçekçi) olup-olmadığı tartışmalarını gün yüzüne

çıkarmıştır.

Mantıkçı Pozitivistler ve Popper bilimin ve bilimsel ilerlemenin belirleyicisi olarak

dış gerçekliği göstermişlerdi. Yani başarılı teoriyi belirlemek için öncelikle bir

deneysel sınama yapılmaktaydı. Olgularla karşılaştırılan teoriler ya doğrulanarak ya

da yanlışlamalara karşı direnç gösterdiği müddetçe başarılı sayılmaktadır. Kuhn’un

bilim tasarımında ise başarılı paradigmayı belirleyen ölçüt bilim topluluğudur. Diğer

bir deyişle, bilimsel ilerlemenin gerçekleştiğine bilim topluluğu karar verecektir.

Kuhn, bu noktada haklı olarak irrasyonel ve relativist olmakla itham edilmiştir.

Çünkü birden fazla paradigmanın temsilcisi olan bilim topluluklarının bulunduğu

yerde hangi bilim topluluğunun kararının geçerli olacağı problematik olmaktadır.

Kuhn son yazılarında özellikle bu türden eleştirilere yanıt olarak, art arda gelen iki

paradigmadan bulmaca çözme konusunda yeni paradigmanın eskisinden daha iyi

495

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.163. 496

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.163; Kuhn, “Eleştirmenlerine Cevaplar”, s. 301.

Page 257: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

251

olduğunu beyan ederek relativist olmadığını belirtmiştir.497

Bu durumda yeni

paradigmanın temsilcileri olan bilim toplulukları diğer paradigma üyelerine bunalım

yaratan problemi çözdükleri için kendi paradigmalarının başarılı sayıldığını

bildireceklerdir.

Kuhn’un genel bilim tasarımı dikkate alındığında onun basit bir söylemle ifade ettiği

yeni paradigmanın daha iyi olduğu savı, Kuhn’u bu eleştirilerden kurtaramamaktadır.

Çünkü Kuhn eserinin başından itibaren ısrarla paradigmalar arasında eş-ölçü

olmadığını vurgulamıştır. Dolayısıyla paradigmalar arasındaki eş-ölçülemezlik ilkesi

kabul edildiği sürece bir paradigmayı diğer paradigmadan üstün kılacak hiçbir ölçüt

ileri sürülemeyecektir.

2-2- Kuhn Sonrası Alternatif Bilimsel İlerleme Teorileri

Bilimsel ilerlemenin doğasını anlamak ve açıklamak adına temel sav ve düşünceler

Mantıkçı Pozitivistler, K. Popper ve T.Kuhn tarafından ileri sürülmüştü. Bu süreçten

sonra bilim filozofları radikal bir görüş ileri sürmeyip mevcut düşünceleri

karşılaştırarak yorumlamışlardır. Bu yorumlardan en önemlisini belki de Imre

Lakatos (1922-1974) yapmıştır.

497

Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, s.206.

Page 258: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

252

2-2-1-Imre Lakatos: Birleşerek İlerleme (Progress Through İncorporation)

Lakatos çıkış itibariyle söz konusu üç ekolün (Mantıkçı Pozitivistler, K. Popper ve

T.Kuhn'un) bilimsel ilerleme anlayışını eleştirerek, kendine özgü bir ilerleme

anlayışı öne sürmüştür. Lakatos'a göre, bilim tarihi bir standart olarak kabul

edildiğinde ne Mantıkçı Pozitivitslerin ne Popper'ın ne de Kuhn'un gerçekçi bir

ilerleme tasarımı ortaya koydukları söylenebilir.

Lakatos, öncelikle Mantıkçı Pozitivistler tarafından öne sürülen ilerlemenin teorilerin

doğrulanmasına bağlı olarak gerçekleştiği savını eleştirir. Bu hususta Popper'a

katılarak bir teoriyi doğrulamak için milyonlarca örneğin olmasını bir ilerleme ölçütü

olarak görmemektedir.498

Çünkü 'doğrulama' (bir anlamda açıklama) teoriye yeni bir

bilgi sağlamamaktadır, aksine teorinin içine hapsolmuş bilgileri gün yüzüne

çıkarmaktadır. Lakatos'un bu hususta haklı olduğunu bir örnekle göstermek

mümkündür. 'Bütün metaller ısıtılınca genleşir' yasasını dikkate aldığımızda bakır,

demir ve kalay gibi metallerin de ısıtılınca genleşeceği düşüncesine ulaşmak

olanaklıdır. Dolayısıyla bir yasa veya teoriye ulaşıldıktan sonra, sonraki

doğrulamaları veya açıklamaları bir ilerleme ölçütü olarak görmek yanlış olacaktır.

Lakatos, bu türden bir süreci yozlaştırıcı araştırma programı (degenerating research

programs) olarak değerlendirmektedir.

Bu gerekçeyle Lakatos gerçekçi bir ilerlemenin oluşması için o zamana kadar

bilinmeyen ve yepyeni bazı olguların açıklanması gerektiğini savunur. Ona göre,

gerçekçi ilerleme dramatik, beklenmedik ve sersemletici ön deyilerdir.499

498

Imre Lakatos, "Bilimle Sözde Bilim", Der: Cemal Güzel, Çoğulculuğun Kuramcısı: Lakatos,

Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999, s.31. 499

Lakatos, "Bilimle Sözde Bilim", s. 31.

Page 259: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

253

Lakatos, Popper'ın öğrencisi olmasına rağmen hocasının 'yanlışlanabilirlik' ilkesine

dayandırdığı bilimsel ilerleme anlayışını yadsır. Popper'a göre, bilimsel ilerleme

kabaca problemlere yönelik yeni varsayımlar öne sürüp bunları yanlışlama

girişimlerimizden ibaretti. Buradaki yanlışlama girişimleri Poppercu anlamda

ilerlemenin devrimsel yönüne tekabül etmekteydi. Diğer bir deyişle, ‘yanlışlama’

ilkesi, burada bir teoriden diğer teoriye bir sıçrama veya atlamayı sağlamaktadır.

Lakatos, bu çerçevede Popper'ın yanlışlanabilirlik ilkesinin geçersiz olduğunu

savlayarak bilimsel ilerlemenin Popper'ın zannettiği şekilde gerçekleşmediğini ileri

sürmektedir. Lakatos, bu hususta Kuhn'u takip ederek bilimsel teorilerin aykırı bir

örnekle karşılaşınca hemen terk edilmediğini ileri sürmektedir. Bilim adamları aykırı

örneklere karşın yeni teori öne sürülene kadar eski teoriden vazgeçmemektedirler.500

Örneğin XIX. yüzyılda bilim adamları Merkür'ün kural dışı hareketlerini Newton

teorisi ile açıklayamamalarına rağmen bu teoriyi kullanmaya devam etmişlerdi.501

Lakatos, son olarak Kuhn'un ileri sürmüş olduğu devrimsel ilerleme (scientific

development) anlayışının da gerçekçi olmadığını savlar. Lakatos'a göre, Kuhn'un

ileri sürmüş olduğu bilimsel devrimlerin ani us-dışı değişimler olduğu savı hiçbir

şekilde kabul edilemez.502

Şayet bilimsel süreci bu şekilde kabul edersek, bilimsel

değişim ile din değiştirme arasında hiçbir fark olmayacaktır.503

Ayrıca Lakatos açısından Kuhn'un bilimsel ilerlemenin nesnel ve objektif bir

ölçütünün olmadığı ve bu çerçevede bilimsel ilerlemenin belirleyicilerini bilim

topluluklarına bırakması da kabul edilebilir bir düşünce değildir. Lakatos, bu hususta

500

Lakatos, "Bilimle Sözde Bilim", s. 29. 501

Losee, Theories of Scientific Progress, s. 42-43. 502

Lakatos, "Bilimle Sözde Bilim", s. 32. 503

Lakatos, "Bilimle Sözde Bilim", s. 35.

Page 260: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

254

Mantıkçı Pozitivistler ve Popper'a daha yakın durarak bilimsel ilerlemenin mantıksal

bir açıklamasının yapılacağı inancındadır. Çünkü ona göre, "Bir kuramın bilimsel

değeri onun nesnelliği ile doğrudan ilintilidir, yani onu yaratan ve onu anlayan

insan zihninden doğrudan bağımsızdır."504

Lakatos, öncellerinden farklı olarak bilimsel süreci tek bir teori çerçevesinde değil

de, teori serilerine göre değerlendirmektedir. Bu teori serilerine de araştırma

programları (research programs) adını vermektedir.505

Lakatos’a göre, bu durumda

sorulması gereken temel soru, ilerletici bir araştırma programını yozlaştırıcı olandan

nasıl ayırt edeceğiz?

Lakatos’a göre, ilerletici bir araştırma programını (progressing research programs)

belirleyen birkaç ölçüt söz konusudur. Bu bağlamda teorilerden oluşan bir seri (T1,

T2,…..T5) şu koşulları sağlamalıdır:506

1) T5, T4'ün daha önceki başarılarını açıklamalı.

2) T5, T4'ten daha fazla deneysel içeriğe sahip olmalı, yani T5 şimdiye kadar

bilinmeyen yeni olguların keşfine götürmeli.

3) T5'in fazla deneysel içeriğinin bir kısmı doğrulanmalı.

504

Lakatos, "Bilimle Sözde Bilim", s. 26. 505

Imre Lakatos, “Yanlışlama İle Bilimsel Araştırma İzlencelerinin Yöntembilgisi”, Der: Cemal

Güzel, Çoğulculuğun Kuramcısı: Lakatos, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999, s. 85. 506

Lakatos, “Yanlışlama İle Bilimsel Araştırma İzlencelerinin Yöntembilgisi”, s. 65.; Ayrıca Bkz.

Losee, Theories of Scientific Progress, s. 39.

Page 261: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

255

'T5' tarafından açıklanan alan

'T5'in fazla içeriği

'T4' tarafından açıklanan alan

Lakatos'un ileri sürmüş olduğu söz konusu koşullar bir araştırma programı

içerisindeki teori serilerini kapsamakla birlikte, rakip araştırma programları için de

geçerlidir. Lakatos'a göre, rekabet halindeki araştırma programlarından hangisi yeni

olgular öne sürüp ve eski teorinin başarılarını açıklarsa, o araştırma programı daha

ilerleticidir.507

Araştırma programları arasındaki yarışın en açık örneğini Newton ve Einstein

teorileri arasında görmek mümkündür. Lakatos’a göre, Einstein’ın teorisi Newton'un

teorisini yanlışladığı için değil, söz konusu koşulları sağladığı için bir ilerleme

gerçekleştirmiştir. Einstein'in teorisi Newton teorisinin başarılarını açıkladığı gibi,

ışığın büyük kütlelerin yanından saparak geçmesi gibi o güne kadar Newton

teorisinin hakkında hiçbir şey demediği bir olgu hakkında açıklamada bulundu.

Ayrıca bu yeni olgu ya da fazladan deneysel içerik bir süre sonra doğrulandı.508

507

Losee, Theories of Scientific Progress, s. 44. 508

Lakatos, “Yanlışlama İle Bilimsel Araştırma İzlencelerinin Yöntembilgisi”, s. 75-76.

Page 262: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

256

Lakatos'un bu ifadelerinden anlaşılacağı üzere, bilim yeni deneysel içeriklerin

doğrulanarak birleşmesiyle (incorporation with corroborated excess content)

ilerlemektedir. Bu anlamda Lakatos'un Popper ve Kuhn'dan ziyade Mantıkçı

Pozitivistlere daha yakın durduğunu söyleyebiliriz.

Hatırlarsak, Mantıkçı Pozitivistler bilimin birikerek (cumulatively) ilerlediğini

savlamaktaydılar. Hempel'in öne sürdüğü açıklama (explanation) birleştirme

(unification) ilkeleri bağlamında art arda gelen iki teoriden (bunlar T1 ve T2 olsun)

başarılı olan T2'nin açıklayıcı gücü daha yüksek ise, T2, T1'in başarılarını açıkladığı

gibi yeni olguları da açıklamaktaydı.

Lakatos, ilerlemenin gerçekleşmesi için T2'nin yeni olgularla birlikte T1'in

başarılarını da açıklaması gerektiğini şart koşmuştu. Görünüş itibariyle Lakatos'un

birleşerek ilerleme (incorporation progress) anlayışının Mantıkçı Pozitivistlerle

benzer olduğu söylenebilir. Fakat burada Lakatos'u Mantıkçı Pozitivistlerden ayıran

temel noktalardan birisi, ilerleme için 'yepyeni bir olgunun' açıklanmasını şart

koşmasıdır.

Mantıkçı Pozitivistler ise böyle yeni bir olgu şart koşmamışlardır. Onlara göre,

doğanın birliği ve bütünlüğü ilkesi gereği en son gelen teorinin genellik derecesinin

daha yüksek olduğu, dolayısıyla eski teorileri de kapsaması gerektiği düşünülmüştü.

Bu nedenle birikimsel ilerlemenin meşrulaştırılması için bir indirgeme (reduction) ve

türetme (derivation) işine girişmişlerdi. Bu girişim de onları bir takım çıkmazlara

sürüklemiş ve birikimsel ilerlemenin açıklanması bir krize dönüşmüştür.

Buna karşın Lakatos bu türden bir indirgeme ve türetme teşebbüsüne girişrmeyerek,

ilerlemenin anlamsal içeriğine uygun olarak yeni olgunun açıklanmasını gerekli ve

Page 263: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

257

yeterli görmüştür. Bu anlamda Mantıkçı Pozitivistler için problem teşkil eden

Newton teorisinin Einstein'ınkine nasıl indirgenebileceği sorunu, Lakatos için

problem görünmemektedir.

2-2-2- Stephen Toulmin: Evrim Yoluyla İlerleme (Progress Through Evoluotin)

Bilimsel ilerlemeyi Darwin'in Evrim Teorisi ile analoji kurarak açıklama girişimini

daha önce Popper yapmaya çalışmıştı. Bu doğrultuda benzer çalışmayı farklı

kavramlarla yapmaya çalışan düşünürlerden birisi de S. Toulmin (1922-2009)

olmuştur.

Toulmin, ilk olarak Öngörü ve Anlayış (Foresight and Understanding, 1961) adlı

eserinde biyolojik evrimde gerçekleşen türlerin ayıklanmasına bağlı olarak

gerçekleşen değişimin, benzer şekilde bilimde de olduğunu ileri sürer. Daha sonra bu

görüşlerini İnsan Anlayışı ( Human Understanding, 1972) adlı eserinde daha da

geliştirerek organik evrim teorisindeki kavramsal kategorileri, bilimsel ilerlemenin

biçimlendirilmesinde kullanır.509

Toulmin'in bu süreçte yüzleşmesi gerektiği düşünürlerin başında Kuhn gelmektedir.

Bilindiği üzere Kuhn, bilimin devrimsel bir şekilde ilerlediği yönünde bir tez

geliştirmişti. Toulmin ise özellikle İnsan Anlayışı adlı eserinde Kuhn'un devrimsel

ilerleme tezini yadsıyarak, bilimin evrimsel bir süreçte ilerlediğini savunmuştur.

Toulmin, Kuhn'un bilimsel devrim anlayışının iki açıdan yetersiz olduğunu öne

sürmektedir. Bunlardan birisi, Kuhn'un tasnif ettiği 'olağan bilim' ve 'devrimci bilim'

509

Losee, Theories of Scientific Progress, s. 141.

Page 264: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

258

arasındaki ayrımın geçersizliği, diğeri ise devrime işaret eden herhangi bir

karşılaştırma ölçütünün olmamasıdır.

Toulmin, her şeyden önce 'devrim' kavramının kullanımına ilişkin bir tartışma

başlatır. Ona göre, radikal ve köklü değişimlere tekabül eden 'devrim' kavramının

meşrulaştırılması aslında iki yapı arasındaki bilgi eksikliğimizden

kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla zamanla bilgi ve deneyimin artması sonucu aynı

durum devrim olmaktan çıkmaktadır.510

Toulmin, bu duruma örnek olarak yeryüzünün oluşumuna ilişkin öne sürülen teorileri

göstermektedir. Yeryüzündeki değişimler bir zamanlar katastrof (ani ve şiddetli

değişme) teorisi ışığında açıklanmaktaydı. Oysa paleontologların zamanla elde

ettikleri bilgiler sonucu söz konusu değişimlerin tek biçimli ve süreklilik ilkesine

göre seyrettiği ortaya çıkmıştır.511

Toulmin, bu ve benzeri argümanlara dayanarak Kuhn'un bilimsel süreç için önerdiği

'devrimci bilim' ve 'olağan bilim' arasındaki ayrımın gerçekçi olmadığını belirtmeye

çalışmıştır.512

Çünkü Kuhn'un bu ayrımı yapmasının nedeni, söz konusu süreci

rasyonel olarak açıklayamamasıdır.

Kuhn ve ardıllarının bilimsel devrim anlayışını meşrulaştırmak için kullandıkları en

bariz örneklerden birisi, Newton fiziğinden Einstein fiziğine geçişti. Kuhn'a göre, bu

geçiş bilimsel devrim örneğinin en açık şeklidir. Newton fiziğine ait hiçbir kavram

510

S. Toulmin, "Olağan Ve Devrimci Bilim Arasındaki Ayrım", Bilginin Gelişimi ve Bilginin

Gelişimiyle İlgili Teorilerin Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin

Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1992. s. 48. 511

Toulmin, "Olağan ve Devrimci Bilim Arasındaki Ayrım", s. 50-51. 512

S.Toulmin, Human Understanding, vol.1, Priencton University Press, USA, 1972. s.112-113.

Page 265: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

259

ve terim Einstein fiziğinde kullanılmadığı için, teoriler arasındaki geçiş açıkça bir

devrimdir.

Toulmin, Kuhn ve taraftarlarının savunduğu bu savın, bilimin süreklilik ve

devamlılık ilkesini ortadan kaldırmadığını savunmaktadır. Ona göre, bilim

adamlarının dikkatlerini bir takım teorik gayelere yönlendirmeleri paradigma

değişikliklerinin radikal bir kopuş şeklinde gerçekleşmeyeceğini ortaya çıkarır.

Örneğin Einstein'ın görelilik teorisinin kavramları Newton'un klasik mekaniği ile

uyumsuz görünebilir. Fakat her iki teorinin savunucularının tek gayesi disiplinin

problemlerine bir açıklık getirmektir. Bu anlamda teorilerin ortak bir problem

çerçevesinde hareket etmeleri bilimsel sürecin radikal kopuşlar halinde

seyretmediğini işaret etmektedir.513

Toulmin'in bu hususta Laudan ile hem fikir olduğunu görmekteyiz. Görüleceği üzere,

Laudan da bilimsel süreçteki devamlılığın en açık göstergelerinden birinin deneysel

problemlerin sürekliliği olduğunu vurgulamıştır.

Toulmin, bu doğrultuda bir önceki teoriden yapısal olarak farklı kavram ve terimlere

sahip olan teorilerin ortak bir gaye (disiplinin problemlerine bir açıklama getirme)

doğrultusunda işlevsel oldukları sürece bilimsel sürecin devamlılık sağlayacağını

belirtmiştir. Örneğin amaç Merkür gezegenin yörüngesini doğru bir şekilde

hesaplamaksa, bunu da Einstein teorisi Newton'unkinden daha doğru açıklıyorsa,

Einstein'ın hangi kavram ve terimleri kullandığı önem arz etmemektedir. Çünkü

amaç, disiplindeki probleme bir çözüm getirmektir.

513

Toulmin, Human Understanding, s. 124.

Page 266: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

260

Toulmin'in bu çözüm önerisi bir anlamda Mantıkçı Pozitivistlere de ışık tutmaktadır.

Çünkü yirminci yüzyılın başlarında Mantıkçı Pozitivistlere yöneltilen temel eleştiri

Newton fiziğinden Einstein fiziğine geçişin bir devamlılık ve süreklilik teşkil

etmediğiydi. Mantıkçı Pozitivistler bu eleştirilere yönelik bir çeşit indirgeme ya da

türetme girişiminde bulunmuşlardı. Fakat bu indirgeme işlemleri ilerleme kavramının

anlamsal içeriği ile uzlaşmamaktaydı. Çünkü ilerleme eski yapıdan farklı olarak yeni

bir şeyleri gerektirir. Oysa Toulmin'in öne sürmüş olduğu disiplinin hedefleri

doğrultusundaki bilimsel faaliyetler, ilerleme kavramının anlamsal içeriği ile

örtüşmektedir. Einstein, Newton'dan farklı olarak hem yeni kavramlar öne sürmüş

hem de bilime bir yenilik getirmiştir.

Toulmin'in Kuhn'a yönelttiği diğer önemli bir eleştiri ise, Kuhn'un paradigmalar

arasında herhangi karşılaştırma ölçütü bırakmadığı için relativist olduğu iddiasıdır.

Relativist görüşte bir paradigma rakibinden ne daha iyidir, ne daha kötüdür.

Toulmin'e göre, Kuhn paradigmalar arasında hiçbir iletişim aracı bırakmayarak

devrimin belirsizliğini ortaya çıkarmıştır. Örneğin bir devrim gerçekleştiği zaman

birçok bilim adamı bu devrimden habersiz yaşayacaktır. Bu çerçevede Newton

fiziğinden Einstein fiziğine geçiş bilinçsiz bir süreç olacaktır.514

Bu argümanlar temelinde Toulmin radikal bilimsel devrim anlayışını reddederek,

evrimsel süreci savunduğunu, şu ifadelerle göstermektedir:

Bilimde kavramsal değişmenin hiçbir zaman mutlak olmadığını bir kez

kabul ettik mi, yalnızca derece derece değişen daha büyük ve daha

küçük bir kavramsal değişiklikler dizisiyle baş başa kalırız. Böylece

Kuhn'un teorisindeki ayırıcı unsur yıkılıyor ve biz bu teoriden ayrı

türde bir bilimsel değişme teorisi arayışıyla karşı karşıya geliyoruz.

514

Toulmin, Human Understanding, s. 104.

Page 267: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

261

Bu teori tıpkı Darwinci evrim anlayışının yeniden bir yorumu

olmaktadır.515

Toulmin bu ifadeleri ile Kuhn'un paradigmalar arasındaki devrimsel geçiş savını

reddederek, paradigmalar arasındaki yarışın evrimsel düzlemde gerçekleştiğini

savunmaktadır. Ona göre, bilimdeki değişim ve gelişmeler tamamıyla kavramsal

alanda gerçekleştiği için, Kuhn'un paradigmalarını 'kavram grupları' olarak

tanımlamak yerinde olacaktır. Bu durumda evrimsel süreçte doğal çevreye uyum

sağlayan türler (variations) bilimsel süreçte kavram grupları ile eş değer olacaktır.

Toulmin'e göre, bilimsel süreçte evrimsel alanda olduğu gibi iki kavram esastır.

Bunlardan birisi yenilik (innovation), diğeri ise ayıklamadır (selection). Yenilik

(innovation), belirli bir alanın uzmanları tarafından öncellerine nazaran yeni kavram

veya kavram grupları öne sürenlerdir. 'Yenilik', mevcut aykırı durumu ve

kuralsızlıkları açıklar. Ayıklama (selection) ise öne sürülen kavram veya kavram

gruplarının rekabet ortamında başarılı olup olmadığına karar verir.516

Buna karar

veren bilim topluluğu üyeleridir. Fakat Toulmin burada Kuhn'un aksine bilim

topluluklarının karar verirken objektif bir ölçüte sahip oldukları düşüncesindedir.

Ona göre, bilim toplulukları rakip paradigma adayları arasında aykırılıkları ve

kuralsızlıkları en iyi şekilde açıklayan paradigmayı tercih ederler.

2-2-3- Larry Laudan: Problem Çözerek İlerleme (Progress as Problem-Solving)

Çağdaş bilim filozoflarından olan Larry Laudan (1941 - ) Progress and Its Problems

(İlerleme ve Problemleri, 1977) adlı eserinde kendinden önce ortaya konan

515

Toulmin, "Olağan ve Devrimci Bilim Arasındaki Ayrım", s. 53. 516

Toulmin, Human Understanding, s. 122-123.

Page 268: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

262

pozitivizm, realizm ve relativizm temelli bilimsel ilerleme anlayışlarını eleştirerek,

yeni bir ilerleme tasarımı öne sürmüştür.

Laudan, bu eserinde bilimin farklı bir tanımlamasını yaparak, bilimsel ilerlemeyi ayrı

bir eksene kaydırmıştır. Ona göre bilim, her şeyden önce bir problem çözme

faaliyetidir.517

Bilimi karakterize eden temel motif problem çözme olduğu zaman,

bilimsel ilerleme araştırma geleneklerinin (research traditions)518

problem çözme

yeterlilikleri ile doğrudan ilintili olmaktadır. Bu anlamda bilim problem çözerek

ilerler. Bir araştırma geleneği de ne kadar problem çözerse o kadar ilerletici

olmaktadır.

Bilimsel bir alan içerisinde ilerleme ölçütü problem çözmeyle ilişkilendirildiğinde,

bilimsel ilerlemenin objektif standardının da problem çözme olduğu söylenebilir. Bu

çerçevede Laudan; Kuhn, Feyerabend ve Hanson gibi düşünürlerden farklı olarak

rakip teoriler arasında bir objektif ölçütün olduğunu, dolayısıyla da ilerleme gösteren

teorinin objektif olarak değerlendirilebileceğini düşünür. Rakipleri arasında daha

fazla problem çözen araştırma geleneği hem ilerletici hem de hem de rasyonel

niteliklere sahiptir.

Fakat burada Laudan'ın problem çözme standardını, Hempel'in, Popper'ın ve

Lakatos'un mantıksal standartları ile karıştırmamak gerekir. Söz konusu düşünürler

ilerlemenin gerçekleşmesi için önceden bir takım mantıksal standartlar (doğrulama,

onaylama, yanlışlama gibi) öne sürmüştü. Buna göre, eğer ilerleme gerçekleşecekse

517

Larry Laudan, Progress and Its Problems, University Of California Press, USA, 1977, s. 11. 518

'Araştırma gelenekleri' Laudan'un bilimsel süreci anlamak ve açıklamak adına öne sürdüğü

kavramlardan birisidir. Araştırma geleneği çok sayıda özel teorilerden ve bu geleneğe ait olan

metafiziksel ve kavramsal kabuller öbeğinden oluşmaktadır. Bu kavram, çalışma alanındaki olguları

ve bu olguları açıklamak için gerekli yöntem bilgisini içermektedir. Bkz: Laudan, Progress and Its

Problems, s. 78-79.

Page 269: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

263

söz konusu standartlar sağlanmalıdır. Laudan, açık bir şekilde bir araştırma

geleneğinin problem çözücü ve ilerleyici olduğunu belirlemek için 'doğrulama',

'yanlışlama', 'olasılık' ve 'onaylama' türünden standartların olamayacağını ileri

sürmektedir.519

Laudan'a göre, bilincimizin dışında bir doğru olduğu ve bizim ona belirli derecede

yaklaştığımızı söylemek tamamıyla ütopiktir. Hiç kimse hiçbir şekilde bir doğruyu

bilemeyeceği gibi, bir doğruya da ulaşabileceğimizi iddia edemez. 520

Bizim şu andaki teorilerimiz öncellerinden ne doğru ne olasılıklı ne de

doğruluğa yaklaşma bakımından üstündür. Hiç kimse doğruluğa

yaklaşma (closer to the truth) düşüncesiyle ne kastettiğini

söyleyemediği için. Bu tür yaklaşımlar bizlere bir avuntu sunar. Bu

nedenle bilimsel ilerlemeyi art arda gelen teori serilerinin doğruluğa

yaklaşması olarak görürsek, bilimdeki ilerlemeyi gösteremeyiz. Aksine

bilimi bir problem çözme etkinliği olarak görürsek, bilimsel ilerlemeyi

çok sayıda çözülmüş önemli problemlerin artışı olarak

değerlendirebiliriz.521

Laudan bu ifadeleri ile açıkça 'doğruluk', 'olasılık' ve 'doğruluğa yaklaşma' gibi

standartların güvenilir bir şekilde bilinemeyeceğini, dolayısıyla da bu tür

standartların bilimsel ilerlemeyi karakterize edemeyeceğini ileri sürmektedir. Bunun

yerine bilimin amacını 'problem çözme' olarak belirlediğimizde, bilimsel ilerlemeyi

ve bilimsel rasyonaliteyi rahatlıkla açıklayabileceğimizi savunur. Bu çerçevede

Laudan'a göre, bir araştırma geleneğinin problem çözme yeterliliği hem ilerlemeyi

hem de rasyonelliği sağlamaktadır.522

519

Laudan, Progress and Its Problems, s. 123. 520

Laudan, Progress and Its Problems, s. 127. 521

Laudan, Progress and Its Problems, s. 125-126 522

Laudan, Progress and Its Problems, s. 130.

Page 270: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

264

Laudan'ın bilim tasarımında 'problem çözmenin' karakteristik bir unsur olduğu

dikkate alındığında problemin ne olduğu, kaç çeşit problemin olduğu ve hangi tür

problemlerin ilerletici olduğu soruları ayrı bir önem kazanmaktadır.

Laudan'a göre, bilimsel alanda iki çeşit problem bulunmaktadır. Bunlardan birisi

deneysel diğeri ise kavramsaldır. Örneğin ağır cisimlerin nasıl ve neden düştüklerini

sormak deneysel türden bir problemdir.523

Laudan, deneysel problemleri üç gruba

ayırır:

1) Çözülmemiş Problemler: Bunlar herhangi bir teorinin uygun olarak henüz

çözemediği deneysel problemlerdir.

2) Çözülmüş Problemler: Bunlar, bir teorinin uygun olarak çözdüğü deneysel

problemlerdir.

3) Aykırı Problemler: Bunlar, belirli bir teorinin henüz çözemediği ama rakiplerinin

çözdüğü deneysel problemlerdir.

Laudan'a göre, bilimsel ilerlemeyi sağlayan problemler aykırı ve çözülmemiş

problemlerin çözülmüş problemlere dönüştürülmesidir. Örneğin, 'T1' ve 'T2'

teorilerinden 'T1' çözülmüş problemleri çözerken, 'T2' çözülmemiş ve aykırı

problemleri çözerek bir ilerleme gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Laudan, Popper ve Kuhn'un aksine bir teoriden ziyade teori serilerini

kapsayan araştırma geleneklerini dikkate aldığı için, mevcut teorinin aykırı problemi

çözememesi durumunda hemen ıskartaya çıkmayacağını ileri sürmektedir. Araştırma

523

Laudan, Progress and Its Problems, s. 14.

Page 271: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

265

gelenekleri teorilere nazaran daha kapsayıcı ve geniş olduğu için aykırılıkla başa

çıkamayan teoriler demetinden en az birinin terk edilmesi yeterli olacaktır.

Laudan'a göre, bilimsel ilerleme sürecinde en az deneysel problemler kadar önemli

olan diğer problem türü de kavramsal problemlerdir. Kavramsal bir problem bir

teorinin sergilediği problemdir. Teoriden bağımsız var olamazlar. Bir 'T' teorisi

belirli bir takım iç tutarsızlıklar sergilediğinde bu bir kavramsal problemdir.524

Örneğin Newton taraftarlarının, tümevarıma dayalı Newton yönteminin teorik fizik

için yeterli olmadığını fark ederek bir takım girişimlerde bulunmaları kavramsal

problemlere örnektir.

Laudan kavramsal problemlere vurgu yaparak, bu tür problemlerin daha önce dikkate

alınmadığını, sadece deneysel problemlere dayanılarak bir ilerleme değerlendirilmesi

yapıldığını belirtmiştir.525

Oysa bilim tarihine bakıldığında kavramsal problemlerin

çözümü çerçevesinde ilerlemelerin gerçekleştiği söylenebilir. Örneğin Descartes'ın

vortex (girdap) teorisi gezegenlerin güneşin etrafında niçin dolandıklarını

açıklamasına rağmen, Kepler'in yasaları ile çelişmekteydi. Dolayısıyla buradaki

ilerleme, teoriler arasındaki kavramsal uyumun sağlanmasına bağlıydı. Newton'un

yer çekimi teorisi, hem deneysel problem olan gezegenlerin niçin güneşin etrafında

dolandıklarını hem de kavramsal problem olan Kepler yasaları ile uzlaşma sorununu

başarı ile gerçekleştirmiştir.

Bu ifadeler doğrultusunda Laudan'ın öncellerinden farklı olarak, bilimsel ilerlemenin

gerçekleşmesinde sadece deneysel problemleri değil, aynı zamanda kavramsal

problemleri de dikkate aldığı gözden kaçmamalıdır. Bu durumda bilimsel ilerleme

524

Laudan, Progress and Its Problems, s. 48-49. 525

Laudan, Progress and Its Problems, s. 45.

Page 272: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

266

hem deneysel hem de kavramsal problemleri çözmekle gerçekleşecektir. Laudan'ın

deyişiyle, bilimin amacı, çözülmüş deneysel problem alanını genişletirken, aykırı ve

kavramsal problemler alanını daraltmaktır.526

Bilim Nasıl İlerler?

Laudan'a göre bilim, araştırma geleneklerinin problem çözme yeterliliklerinin

artışına bağlı olarak ilerlemekteydi. Diğer bir deyişle, art arda gelen teorilerden yeni

teorinin çözülmemiş, aykırı ve kavramsal problemleri çözmesi bir ilerleme

standardıydı. Bu aşamadan sonra Laudan'ın yüzleşmesi gerektiği diğer bir sorun ise,

problem çözen teoriler (araştırma gelenekleri) arasındaki ilişkinin nasıl olduğuydu.

Basit bir ifadeyle sormak gerekirse, Laudan için 'problem çözme' devrimselliğe mi

yoksa birikimselliğe mi tekabül eder?

Laudan'a göre, bilimin nasıl seyrettiği hususunda iki başat görüş mevcuttur.

Bunlardan birini Kuhn, Hanson ve Feyerabend'in temsil ettiği devrimci gelenek,

diğerini ise Popper'ın ve Lakatos'un temsil ettiği birikimselci gelenek oluşturur.

Laudan'a göre, bilim tarihi dikkatli irdelendiğinde, her iki düşünce ekolünün öne

sürdüğü ilerleme tasarımının yetersiz olduğu rahatlıkla görülecektir.527

Laudan, öncelikle Kuhn ve ardıllarının öne sürmüş olduğu radikal devrim anlayışını

eleştirir. Ona göre, Kuhn da diğer düşünürler gibi bilimsel ilerlemeyi sadece

deneysel problemler bağlamında ele aldığı için, paradigmalar arasındaki ilişkiyi

devrimsel olarak değerlendirmiştir. Oysa Kuhn kavramsal problemleri dikkate

526

Laudan, Progress and Its Problems, s. 66. 527

Laudan, Progress and Its Problems, s. 139.

Page 273: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

267

alsaydı, paradigmalar arasındaki kavramsal temellerin süreklilik arz ettiğini rahatlıkla

görecekti.528

Laudan, bilimsel süreçte kavramsal temeller gibi, deneysel problemlerin de bir

süreklilik ve devamlılık sağladığını ileri sürmektedir. Diğer bir deyişle, deneysel

problemler araştırma gelenekleri (paradigmalar) arasında bir sürekliliği

sağlamaktadır.529

Bu ifadeler doğrultusunda Laudan için Kuhn ve Feyerabend

tarafından öne sürülen paradigmalar arasında eş-ölçülemezlik (incommensurability)

ilkesinin olduğu ve böylelikle paradigmalar arasında hiç bir karşılaştırma ölçütünün

olmadığı savı geçersiz olacaktır.

Laudan'a göre, araştırma gelenekleri arasında bir ve birden fazla karşılaştırma

ölçütünün olduğunu söyleyebiliriz. Bu ölçütlerden en önemlisi şüphesiz deneysel

problemlerdir (empirical problems). Laudan'a göre, gezegenlerin hareketlerinin nasıl

olduğu ve ışığın nasıl yansıdığı türünden problemler, Antik dönemden günümüze

kadar çeşitli teoriler aracılığıyla açıklanmaya çalışılan sorunlardır.530

Laudan, bu

doğrultuda Kuhn'un deneysel problemlerin paradigmalardan bağımsız olmadığını ve

böylelikle söz konusu problemlerin paradigmalara göre farklılık taşıdığını söylerken

yanıldığını belirtmektedir.531

Öte yandan Laudan, deneysel problemlerin bilimde sürekliliği sağladıkları gibi

teoriler arasında bir karşılaştırma ölçütü olarak da işlev gördüklerini beyan

etmektedir. Laudan'a göre, araştırma gelenekleri tarafından paylaşılan problemler,

bizlere rakip gelenekler arasındaki problem çözme yeterliliklerini ölçmek için bir

528

Laudan, Progress and Its Problems, s. 134. 529

Laudan, Progress and Its Problems, s. 140. 530

Laudan, Progress and Its Problems, s. 144. 531

Laudan, Progress and Its Problems, s. 145.

Page 274: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

268

temel sağlar. Diğer bir deyişle, deneysel problemler araştırma geleneklerinin

(teorilerin) problem çözme yeterliliklerini ölçmek için bir standart görevi

sağlamaktadır.532

Laudan, Kuhn ve ardıllarına bu türden eleştiriler yönelterek radikal devrimsel

ilerlemenin geçersiz olduğunu belirtmeye çalışmıştır. Laudan, bu eleştirilerden

ziyade birikimselci ilerlemenin savunucularını (Mantıkçı Pozitivistler, Popper ve

Lakatos'u ) itham etmiştir.

Laudan'a göre, birikimsel ilerlemenin temsilcileri birikimsellikten çözülmüş deneysel

problemlerin birikimini anlamaktadır. Klasik ifadeyle 'T2' (yeni teori) teorisinin T1'in

(eski teori'nin) çözmüş olduğu problemleri çözmesi bir birikimsellik örneğiydi.533

Laudan bu hususta Kuhn ve Feyerabend'e katılarak bir teoriden diğer teoriye

geçilirken bir problem kaymasının olduğunu savunur.534

Buradaki problem kayması

ile eski teorinin çözdüğü problemlerin tamamıyla yeni teori tarafından içerilmediği

vurgulanmaktadır. Laudan'a göre, teori serilerine bilim tarihi perspektifinden

bakıldığında, deneysel problemlerin ya terk edildiği ya da önemsiz oldukları

gerekçesiyle dikkate alınmadığı gerçeğine ulaşmak mümkündür.

Laudan, özetle bizlere bir teoriden diğerine geçilirken problem kaybının olduğunu

yani çözülmüş deneysel problemlerin tamamıyla birikmediğini, aksine başarılı

teorinin problem alanını daraltarak bir ilerleme gerçekleştirdiğini belirtmektedir.535

532

Laudan, Progress and Its Problems, s. 144. 533

Laudan, Progress and Its Problems, s. 147. 534

Laudan, Progress and Its Problems, s. 148. 535

Laudan, Progress and Its Problems, s. 149-150.

Page 275: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

269

Hatırlarsak Laudan deneysel problemler bağlamında 'T1' teorisi ile çözülmüş

problemleri 'T2' teorisiyle de çözülmemiş ve aykırı problemleri karşılaştırmaktaydı.

Buna göre, 'T2' nin ilerleme koşulu çözülmemiş ve aykırı problemleri çözülmüş

problemlere dönüştürmesiydi. Bu çerçevede 'T2' ve 'T1' teorilerinin çözülmüş

problemler çerçevesinde kesiştikleri görünmektedir. Laudan bu noktada 'T1'

tarafından çözülmüş problemlerin tamamıyla 'T2' tarafından kapsanmadığını ileri

sürmektedir.

Bu ifadeler doğrultusunda Laudan'ın klasik birikimselci anlayıştan ayrıldığını

görmekteyiz. Klasik anlayışa göre, eski teori tarafından çözülmüş deneysel

problemler tamamıyla yeni teori tarafından içerilmekteydi. Öte yandan, Laudan'ın

burada Kuhn ve ardıllarından da ayrıldığını görmekteyiz. Kuhncu gelenek eş -

ölçülemezlik ilkesine dayanarak, teoriler (paradigmalar) arasında hiçbir içerik

geçişkenliğinin olmadığını ileri sürmektedir. Oysa Laudan, eski teori (T1) tarafından

çözülen bütün problemlerin dikkate alınmadığını, fakat önem arz eden bazı

problemlerin dikkate alınması gerektiğini söyleyerek Kuhncu anlayıştan da

uzaklaşmaktadır.

Netice itibariyle Laudan, devrimselci ve birikimselci ilerleme anlayışlarının bilim

tarihi verileriyle uyuşmadığını beyan ederek reddetmiştir. Bunun yerine hem

deneysel hem de kavramsal problemleri dikkate alan bir ilerleme tasarımı önermiştir.

Bu tasarıma göre, bilim süreklilik (problemlerin sürekliliği) temelinde problem

çözerek ilerler.

Page 276: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

270

SONUÇ: SENTAKTİK DÜZLEMDE BİLİMSEL İLERLEME İMGESİ

Çalışmamıza genel hatları ile bakıldığı zaman bilim filozoflarının bilimin ilerleyen

bir entelektüel faaliyet olduğu hususunda hem fikir oldukları fakat bu ilerlemenin

nasıl seyrettiği konusunda muhalif oldukları görülmektedir. Filozoflar doğru bir

yaklaşımla söz konusu sorunu anlaşılır ve açıklayıcı bir şekilde ortaya koyabilmek

adına öncelikle bilimsel ilerlemenin ne olduğu sorusu ile yüzleşmek gereği

duymuşlardır. Birçok düşünür bilimsel ilerlemeyi art arda gelen teorilerden yeni olan

teorinin eski teoriden ‘daha iyi’ ve ‘daha başarılı’ olduğu görüşüyle ifade etmiştir.

Bu noktadan sonra filozofların art arda gelen ya da rekabet halindeki teorilerden

hangisinin ‘daha iyi’ ve ‘daha başarılı’ olduğunun belirlenmesini sağlayan temel

ölçütler ya da standartlar hususunda ayrıştıkları görülmektedir. Başka bir deyişle,

filozoflar bilimsel ilerlemeyi gösteren ölçütlerin ne olması gerektiği sorusuna farklı

yanıtlar geliştirmişlerdir. Bu farklı yanıtlar ekseninde ise filozofların bilimin nasıl

seyrettiği sorunsalına bambaşka şekillerde yaklaştıkları görülmektedir.

Bilim filozoflarının söz konusu ilerleme ölçütleri hususunda birbirlerine muhalif

olmalarının en temel nedenlerinden birisi, öncelikle bir bilim tasarımı öne sürüp daha

sonra 'ilerleme' kavramını bu bilim tasarımına uyarlamaya çalışmalarından

kaynaklanmaktadır. Oysa bu yaklaşımın aksine, "bilim ilerler" ifadesini dilin

sentaktik boyutunda irdelediğimiz zaman, burada özneyi temsil eden 'bilim'

tanımlanan, yüklemi temsil eden 'ilerler' sözcüğünün ise tanımlayıcı pozisyonda

olduğunu görürüz. Bu bağlamda "bilim ilerler" ifadesinde asıl bilgi verici öğenin

'yüklem' olduğu gözükmektedir. Sentaktik (söz dizimi) açıdan yüklem özneye bir

bilgi ve anlam katmaktadır. Dolayısıyla sentaktik açıdan bakıldığında filozofların ele

Page 277: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

271

aldığı gibi öncelikle 'bilim' kavramından yola çıkarak değil de, 'ilerleme' kavramını

analiz etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Düşünürler arasında 'ilerleme' kavramının anlamı, kökeni ve ne türden standartlara

sahip olması hususunda tam bir konsensüsün sağlandığı söylenemez. Bunun en temel

gerekçelerinden birisi düşünürlerin 'ilerleme' kavramını tek bir anlam (özellikle

dışsal anlam) üzerinden değerlendirmeleridir. Oysa gerek etimolojik çözümlemeyi

gerekse tarihsel bakış açısını birlikte ele aldığımız zaman, ‘ilerleme’ kavramını içsel

(intrinsic) ve dışsal (extrinsic) olmak üzere iki ayrı anlam ekseninde ele almanın

daha doğru bir yaklaşım olduğu ortaya çıkmaktadır.

Burada içsel (intrinsic) anlam ile kastedilen, statik yapıda olan ve yapısal olarak

kavrama içkin olan anlamdır. Dışsal (extrinsic) anlam ise değişken yapıda olan ve

kavramın ilineksel anlamlarıdır. Bir analoji ile betimlemek gerekirse, içi sıvı ile dolu

bir kabın şekli, biçimi ve boyutları değişmezken, içeriğini oluşturan sıvılar (su, yağ,

süt...vb.) değişkenlik gösterebilir. Bu analojide kabın şekli ve biçimi içsel (intrinsic)

anlamı, içindeki sıvılar ise dışsal (extrinsic) anlamı temsil etmektedir.

'İlerleme' kavramına ilişkin yapılan bu ayrımın dışsal (extrinsic) anlamı tarihsel

süreçte, içsel anlamı ise etimolojik çözümlemede açığa çıkmaktadır. Tarihsel süreçte

dışsal (extrinsic) anlam belirli dönemlerde egemen güçlerin (bilim, din, ideoloji,

siyaset) etkisiyle kavrama yüklenen ‘değişken unsurlar’ olarak karşımıza

çıkmaktadır. Örneğin Antik Yunan'da 'prokope' (ilerleme) kavramının dışsal

(extrinsic) anlamını siyasi ve toplumsal öğeler, Ortaçağ Hristiyan Dünyası’nda

profectus'un dışsal anlamını teolojik öğeler, Modern dönemde ise progressus'un

dışsal anlamını bilimsel nitelikteki (doğaya ilişkin) bilgiler oluşturmaktadır.

Page 278: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

272

Etimolojik çözümlemede ‘ilerleme’ (progressus) kavramının içsel (intrinsic) anlamı

irdelendiğinde, progressus’un (ileri adım) fiil karşılığı olan ‘progredior’ (ileri adım

atma) sözcüğünün içkin anlamıyla bir yön ve hedefi işaret ettiği görülür. Dolayısıyla

burada ortaya çıkan içsel anlam:

i) Doğrusal boyutta bir hedefin olmasıdır.

‘İlerleme’ kavramına içkin olan bu içsel anlam bizlere bir şeyin ilerleme

sayılabilmesi için, bu temel anlamı içermesi gerektiğini bildirmektedir. Ayrıca bu

içsel anlamla birlikte bu anlamdan mantıksal olarak türetilen şu standartları da

dikkate almak konumuzu daha anlaşılır bir hale getirecektir.

a) Öne sürülen hedef istenilen ve ulaşılması gereken bir nokta olduğu için

ilerleme (progressus) ya da ileri doğru adım atma (progredior) ‘daha iyi’ ve

‘daha üstün’ olarak değerlendirilir.

b) İleri doğru adım atmanın daha iyi olduğunu belirleyen 'hedef' kavramı olduğu

için hedef doğrultusunda atılan her adım bir önceki adıma göre ‘daha iyi’ ve

daha üstün’ olmalıdır.

c) Hedef, ulaşılması istenen bir nokta olduğu için ilerlemeyi gösteren standartlar

ya doğrudan hedefle ilişkilendirilmeli ya da hedeften türetilmelidir.

d) Bir hedef doğrultusunda ileri (ikinci) atılan adımın önceki (birinci) adımdan

‘daha iyi’ ve ‘daha üstün’ olması için, atılan yeni adımın bir önceki adımdaki

kazanımlarla birlikte hedefe yaklaştıran yeni kazanımları elde etmesi gerekir.

‘İlerleme’ kavramının etimolojik çözümlemesine dayanarak elde edilen dışsal

(extrinsic) anlam söz konusu kavramı çok anlamlı bir zemine taşıyarak bir belirsizliği

ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla içsel (intrinsic) anlam (doğrusal boyutta bir

Page 279: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

273

hedefin olması) ve bu anlamdan mantıksal olarak türetilen diğer standartları (a, b, c,

d) karakteristik unsurlar olarak dikkate aldığımızda, hem 'ilerleme' kavramı üzerinde

bir konsensüs sağlandığını, hem de ‘ilerleme’ kavramının sanıldığının aksine ilk kez

modern dönemde değil de, Ortaçağ Hristiyan dünyasında şekillendiğini

söyleyebiliriz. İçsel anlam ve bu anlamdan mantıksal olarak türetilen diğer anlamlar

bağlamında 'profectus’ ‘progressus’un ilk örneğidir.

'İlerleme' kavramına ilişkin olarak ortaya konulan bu içsel anlam ve bu anlamdan

türetilen standartlar, sentaktik düzeyde yüklem olan ‘ilerlemenin’ konu olan 'bilime'

söz konusu anlamları yüklemesi (taşıması) gerektiği ortaya çıkmaktadır. Diğer bir

deyişle, 'ilerleme' kavramının meşruluğunu gösteren söz konusu içsel anlam ve

standartlar aynı şekilde 'bilimsel ilerleme' kavramı için de geçerli olacaktır. O halde

sentaktik düzlemde 'bilimsel ilerleme' kavramı şu standartları sağlamalıdır:

i) Bilimin bir hedefinin olması.

ii) Bilimsel ilerlemeyi belirleyen standartlar ya doğrudan hedefle ilintili olmalı ya da

hedeften türetilmeli.

iii) Bilimsel ilerleme sürecinde art arda gelen teorilerden yeni teori, eskisinden daha

iyi ve daha başarılı olmalı.

iv) Bilimsel ilerleme sürecinde yeni teori eskisinin başarılarını açıkladığı gibi yeni

bir takım olguları da açıklamalıdır.

Bu noktadan sonra bilim filozoflarının öne sürmüş oldukları bilimsel ilerleme

tasarımlarının ulaşmış olduğumuz içsel anlam ve standartlarla örtüşüp örtüşmediğine

bakmamızda hiçbir engel görülmemektedir. Fakat bu mukayeseyi öncelikle içsel

Page 280: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

274

anlam (bir hedefin olması gerektiği) ekseninde yapmak doğru bir davranış olacaktır.

Çünkü içsel (intrinsic) anlam gereği hem 'ilerleme' kavramı hem de 'bilimsel

ilerleme' kavramı için öncelikle bir hedefin olması gerekir. Diğer norm veya

standartlar 'hedef' kavramından türetilmektedir.

Mantıkçı Pozitivistler bilimsel sürece yönelik herhangi bir 'hedef' belirtmeden

başarılı teoriyi gösteren bir takım ölçütler (açıklama, öndeyi, birleştirme ve

basitleştirme) ileri sürmüşlerdir. Oysa değinildiği üzere, bilimsel ilerlemeyi gösteren

değerlendirme standartları (ölçütleri) ya bir hedef kavramıyla doğrudan ilintili olmalı

ya da bu hedeften dolaylı olarak türetilmelidir. Başka bir deyişle, bilimsel

ilerlemenin gerçekleşmesi için öncelikle bir hedefin olması ve daha sonra bu hedefle

doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkilendirilen ölçütlerin olması gerekmektedir.

Öte yandan Mantıkçı Pozitivistlerin bu standart veya ölçütlere dayanarak bilimin

birikimsel (cumulative) ilerlediği savı da hatalı olmaktadır. Çünkü değinildiği üzere,

bilimsel ilerlemedeki birikimselliği sağlayan ve meşru kılan 'hedef' kavramıdır.

Popper, Mantıkçı Pozitivistlerden farklı olarak bilincin dışında bir

gerçeklik/doğruluk (truth) olduğunu ve bilimsel teorilerin de bu doğruluğa/gerçekliğe

yaklaşarak (truthlikeness/verisimilitude) ilerlediğini öne sürmektedir. Popper, bu

tutumuyla bilimsel ilerleme sürecinde kendisine ulaşılamasa da düzenleyici bir fikir

olarak bir hedefin (doğruluğun/gerçekliğin) olduğunu belirtmektedir.

Fakat Popper'ın öne sürmüş olduğu bu hedef (doğruluk) anlayışı onun metodolojisi

ve buna bağlı olarak geliştirdiği ilerleme ölçütü ile bağdaşmamaktadır. Popper'a

göre, 'yanlışlanabilirlik' ilkesi gereği, art arda gelen teorilerin mantıksal olarak

Page 281: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

275

birbirlerini yanlışlaması gerekmektedir. Bu anlamda bilim yanlışlanan teorilerin

ayıklanması ile doğruluğa/gerçekliğe doğru ilerleyecektir.

Bu noktada T. Kuhn ve I. Niiniluoto gibi düşünürlerin Popper'a haklı bir eleştiri

yönelttiklerini görmekteyiz. Bu düşünürlere göre, doğruya yaklaşma (truthlikeness)

fikri mantıksal olarak daha fazla doğru sonuçları ve daha az yanlış sonuçları

gerektirmektedir. Oysa Popper art arda gelen teorilerin birbirleri ile çeliştiğini

savlayarak, bilim tarihinde yanlış teorilerin daha fazla olduğuna işaret etmektedir. Bu

durumda çok sayıda yanlış teorilerle bir doğruluğa ulaşmaya çalışmak, doğruluğa

yanlışları yüklemek gibi anlamsız bir şey yapmaktır.

Popper'ın bu tutarsız yaklaşımı bilimin nasıl ilerlediği açıklamasına da

yansımaktadır. Popper özellikle son dönem çalışmalarında bilimsel ilerleme sürecini

Darwinci evrim anlayışıyla analoji kurarak açıklamaya çalışmıştır. Bu analojiyle

bilimin nasıl seyrettiği sürecini bir yönüyle birikimsel (incorporation) diğer yönüyle

de devrimsel (yanlışlama/ayıklama) olduğunu göstermeye çalışmaktadır.

Popper'ın bilimsel süreç için bir hedef göstermesinin yanında, Darwinci evrim

anlayışının temelde bir hedef önermemesi kurulan bu analojinin eksik ve tutarsız

olduğunu göstermektedir. Çünkü her iki süreçte de ilerleme standardı 'hedef' kavramı

ile doğrudan ilişkilendirilmelidir.

Kuhn, Popper'a göndermede bulunarak bilinçten bağımsız bir gerçekliği 'hedef'

olarak belirtmesini tamamıyla ütopik bularak eleştirmiştir. Kuhn, ilerleme açısından

bir hedef ya da ölçütün olması gerektiğini kabul ederek, herhangi bir ilerlemenin

olup-olmadığını anlamak için ileriye bakışı (forward-looking) değil de, geriye bakışı

(backward- looking) esas almayı daha uygun görür. Buna göre, bilmek istediğimiz

Page 282: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

276

bir gelişme (evolution) düşüncesi yerine, bildiklerimizden başlayan bir gelişme

düşüncesini koymak daha uygun olacaktır.

Kuhn böylece alışılagelmişin tersine ‘hedef’ (goal) kavramını bir bitiş noktası ile

değil de başlangıç noktası ile ilişkilendirmeyi daha uygun bulmuştur. Fakat

hatırlarsak, 'ilerleme' kavramı içsel anlam (doğrusal boyutta bir hedefe ulaşma)

gereği hedefin gelecek zaman kipinde olması gerektiğini işaret ediyordu. Oysa Kuhn

burada 'hedef' kavramını geçmiş zaman kipiyle ilişkilendirerek, kavramın anlamsal

içeriğini tahrip etmektedir. Bu çözümleme ışığında, Kuhn'un ileri sürmüş olduğu

devrimsel ilerleme anlayışının söz konusu hedef ve standartlarla uyuşmadığını

söyleyebiliriz.

Kuhn'un ilerleme anlayışını eleştirerek daha gerçekçi ilerleme tasarımları öne

sürdüklerini iddia eden düşünürlerden (Lakatos, Toulmin, Laudan) özellikle

Laudan'ın öne sürmüş olduğu ilerleme tasarımının 'ilerleme' kavramının içsel

(intrinsic) anlamına daha yakın durduğu gözükmektedir.

Laudan, 'bilimin hedefi' yerine 'bilimin amacı' kavramını kullanarak bu amacın

'problem çözmek' olduğunu ileri sürmüştür. Aynı eksen üzerinde 'amaç' (aim) ve

hedef (goal) kavramları birlikte düşünüldüğünde, 'amaç' kavramının anlamsal ve

mantıksal olarak daha kapsayıcı olduğu rahatlıkla görülebilir. İstenilen bir şeyi

sonuçlandırmak (amaç), aynı zamanda istenilen bir yere (hedefe) gelindiğini ima

etmektedir. Dolayısıyla burada 'amaç' kavramının anlamsal içeriği bakımından hedef

kavramını da kapsadığı görülmektedir. Bu durumda Laudan'ın 'bilimin amacı'

ifadesinin anlamsal olarak 'bilimin hedefi' kavramı ile bağdaştığını söyleyebiliriz.

Page 283: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

277

Laudan'ın bilimin amacı olarak problem çözmeyi öne koşması, ona göre problem

çözmenin aynı zamanda ulaşılması gereken bir 'hedef' olduğunu göstermektedir.

Fakat 'problem çözme' bir hedef olarak (yani ulaşılması istenen bir yer olarak)

değerlendirilebilir mi? Yerleşik düşüncede 'hedef' (goal) bilinçten bağımsız ve

gelecek zaman kipinde ulaşılması istenen bir yer ya da nokta olarak bilinmektedir.

Oysa Laudan bu hususta Kuhn ile hemfikir olarak bu anlayışı reddetmiş ve bir

yönüyle de Popper'a göndermede bulunarak bilincin dışında bir hedef

(doğruluk/gerçeklik) olduğu savının ütopik olduğunu savlamıştır. Laudan'a göre hiç

kimse hiçbir şekilde bu türden bir doğruluğu (hedefi) bilemeyeceği gibi bu türden bir

doğruluğa ulaşabileceğini de iddia edemez.

Laudan bu tutumuyla açıkça yerleşik düşüncede kabul gören 'hedef' kavramının

bilimsel açıdan yetersiz ve eksik olduğunu göstermeye çalışır. Bu çerçevede ona göre

'hedef' ya da 'amaç' geniş zaman kipinde pratik ve işlevsel bir unsura sahip olmalıdır.

Bu da problem çözmeden başka bir şey değildir.

Şayet Laudan'ın bilimin amacı olarak öne sürdüğü 'problem çözmeyi' bir hedef

olarak görürsek, bu hedeften türetilen standartların birçoğunun bilimsel ilerleme için

uygun olduğu söylenebilir. Bilimin hedefi problem çözme olduğu zaman ilerlemeyi

gösteren değerlendirme standardının da problem çözme olduğu açığa çıkar. Bu

doğrultuda daha fazla problem çözen teori de 'daha başarılı' ve 'daha iyi' olarak

değerlendirilir.

Öte yandan, bunun yanı sıra Laudan’ın bilimin nasıl ilerlediğine ilişkin verdiği

yanıtın öne sürdüğümüz anlam ve standartlarla bağdaşmadığı görülmektedir.

İlerlemenin içsel (intrinsic) anlamı çerçevesinde problem çözen bir teori aynı

Page 284: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

278

zamanda eski teori tarafından çözülmüş problemleri de çözebilmelidir. Yani

çözülmüş problemler açısından teoriler arasında bir geçişkenlik olmalıdır. Bu

düşünce de bilimin birleşerek (incorporation) ya da birikerek (cumulative) ilerlediği

savını desteklemektedir. Oysa Laudan bilimin amacının problem çözme olduğu

düşüncesinden yola çıkarak, eski teori tarafından çözülmüş problemleri dikkate

almamış; sadece yeni teorinin aykırı ve çözülmemiş problemleri çözmesini

ilerlemenin ölçütü olarak değerlendirmiştir. Belirtmek gerekir ki Laudan, burada eski

teori tarafından çözülmüş olan problemleri yadsımamaktadır, sadece çözülmüş

problemlerin bir problem kayması nedeniyle yeni teori tarafından bütünüyle

içerilmediğini savunur.

Bu anlamda, Laudan için bilim 'aykırı ve çözülmemiş problemlerin sürekliliği'

temelinde problem çözerek ilerler. Burada teoriler arasındaki sürekliliği sağlayan

çözülmüş problemler değil de, aykırı ve çözülmemiş problemlerdir. Örneğin Laudan

açısından Newton ve Einstein teorileri arasındaki sürekliliği sağlayan Newton'un

çözmüş olduğu problemler değil de, aksine Newton teorisinin çözememiş olduğu

problemlerdi (ki bu problemlerden biri Merkür gezegenin yörüngesiyle ilgili

problemdi ve bunu da Einstein'ın teorisi açıkladı).

Laudan açısından bilimsel amaç/hedef ve problem çözme arasındaki ilişkiye tekrar

dönersek, 'problem çözmenin' temelde bilimin amacı değil de sadece bir aracı olarak

görülebileceğini iddia edebiliriz.

Bilimsel açıdan bir problem nasıl ortaya çıkar ya da nasıl oluşur türünden bir soruyu

irdelediğimiz zaman, verilen cevapların bizi farklı bir boyuta götüreceği açıktır.

Kabaca söylemek gerekirse, 'problem' bir belirsizliğin ya da aykırılığın ortaya

Page 285: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

279

çıkmasıdır. Fakat bir belirsizlik ya da aykırılığın oluşmasından önce öznede bir takım

teori, düşünce ve inançların var olması gerekir. Aksi durumda, bu aykırılığı fark

etmemiz söz konusu olamaz. Bu durumda bir takım inanç, düşünce ve teorilerin

problemlerden önce geldiğini söyleyebiliriz. Peki, bu teorilere ya da düşüncelere

nasıl ulaşıldı? Bu soruya insanın 'merak duygusunu' ve 'bilme isteğini' öne sürerek

tatmin edici bir açıklama getirebiliriz.

İnsanın var olana yönelik merak duygusu ve bilme isteği onda bir takım düşünce ve

teorilerin oluşmasına yol açmıştır. Daha sonra bu düşüncelere aykırı olan durumlar

ise problem olarak görülmüştür. Bu çözümleme ışığında bilimin ilk etapta bir

gerçekliği (doğruluğu) bilme isteğinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Diğer bir

deyişle, bilimin amacını problem çözme değil de, gerçekliği bilme, anlama ve

açıklama istekleri karakterize etmektedir.

Bilimin amacını ya da hedefini gerçekliğe ulaşma olarak tasarladığımız zaman, bu

temel düşünceden şu standartlara ulaşmak mümkündür:

a) 'Gerçeklik' ulaşılması istenen bir hedef olduğu için gerçekliğe doğru ilerleyen her

teori 'daha iyi' ve 'daha başarılı' olarak addedilir.

b) Art arda gelen teorilerden gerçekliğe daha yakın olan teori daha başarılıdır.

c) Gerçekliğe daha yakın olan teorinin doğruluk içeriği daha fazladır.

d) Hedef doğrultusunda doğruluk içeriğinin daha fazla olması hem eski teorinin

doğruluk içeriklerini kapsamayı hem de yeni doğruluklara ulaşmayı gerektirir.

e) Doğruluk içeriğinin daha fazla olması bir ilerleme standardıdır. Bu standart ise

hedef olan gerçeklik ile mantıksal olarak ilintilidir.

Page 286: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

280

Bilimsel ilerlemeye ilişkin öne sürmüş olduğumuz bu norm ve standartlar bizlere

temel problemimiz olan bilimin nasıl ilerlediği sorusuna açık bir yanıt getirmektedir.

Özellikle (d) maddesini (art arda gelen teorilerden başarılı olan teori, yani doğruluk

içeriği fazla olan teori, hem eski teorinin doğruluk içeriklerini kapsamayı hem de

yeni doğruluklara ulaşmayı gerektirir) dikkate aldığımızda, bilimin birleşerek

(incorporation) ilerlemesi gerektiği açıkça ortaya çıkmaktadır.

Daha önce değinildiği üzere, yirminci yüzyılın başlarında ortaya çıkan teorik

fizikteki gelişmeler yapı ve nitelik açısından Newton fiziğinden oldukça farklı

olmaları (görelilik ve kuantum gibi teorilerin öncelleri ile mantıksal ve anlamsal

olarak uyuşmadıkları) iddiasıyla art arda gelen teorilerin nasıl bir ilişki içinde

oldukları sorununu gündeme getirmişti.

Bu süreçte özellikle post-pozitivist düşünürler (Popper, Kuhn, Feyerabend) Einstein

fiziği dikkate alındığında, bu fiziğin yapısı ve içerdiği terimlerin Newton fiziği ile

bağdaştırılamadığını öne sürerek, alternatif ilerleme tasarımları öne sürmüşlerdi.

Popper, evrimci görüşle analoji kurarak ilerlemenin bir yönüyle birikimsel

(incorporation), diğer yönüyle de devrimsel (overthrow) olduğunu, Kuhn ise eş-

ölçülemezlik ilkesi gereği bilimin devrimsel ilerlediğini öne sürmüştür.

Sentaktik bakış açısıyla 'ilerleme' kavramına ilişkin yaptığımız çözümleme bu

kavrama ilişkin elde ettiğimiz içsel anlam ve bu anlamdan türetilen standartlar

gereği, bilimsel ilerlemenin birleşerek (incorporation) 'hedefe' doğru seyretmesi

gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Bu doğrultuda filozoflar arasında temel sorun olarak

kabul gören Newton teorisinden Einstein teorisine geçişin nasıl olduğu sorununa,

birleşerek (incorporation) yanıtı verilecektir.

Page 287: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

281

Bu noktada öne sürmüş olduğumuz bilimin birleşerek (incorporation) ilerlediği

savının Mantıkçı Pozitivistlerle benzerlik gösterdiği iddia edilebilir. 'Birikimsel'

(cumulative) ve 'birleşerek' (incorporation) kavramlarının yakın anlamlı olmasına

dayanarak ileri sürülecek olan bu iddia temelde geçersizdir. Mantıkçı Pozitivistler

birikimsel (cumulative) kavramı ile aynı nitelik ve yapıdaki unsurların birikimini

kastetmektedirler. Oysa 'incorporation' kavramı ingilizce anlamıyla hem aynı

nitelikteki unsurların hem de farklı nitelikteki unsurların birleşmesini işaret

etmektedir.

Bu bağlamda Mantıkçı Pozitivistler için birikimsellik aynı nitelik ve yapıdaki olgu ve

teorilerin birikimi olacaktır. Şayet böyle olmasaydı Einstein ve Newton teorileri

arasında herhangi bir türetme ve indirgeme teşebbüsüne girişilmeyerek, Einstein

teorisi yeni bir doğruluk olarak eski doğruluklara eklenecekti ve böylelikle herhangi

bir problem söz konusu olmayacaktı.

Mantıkçı Pozitivistlerin doğanın birliği ve bütünlüğü ilkesini bir varsayım olarak

temele almaları onları teoriler arasında bir indirgeme ve türetme girişimine

sürüklemiştir. Bu varsayım temele alındığında her teori bütünlüğün bir parçası olarak

görülecek ve art arda gelen teoriler zorunlu olarak birbirlerini anlamsal ve mantıksal

olarak tamamlayacaktır. Bu bakış açısıyla Mantıkçı Pozitivistler her keşfedilen yasa

veya teoriyi doğrudan bir ilerleme unsuru olarak değil de, bir önceki yasa veya

teorilerle mantıksal olarak ilişkilendirilebildikleri sürece ilerleme olarak

addetmişlerdir.

Page 288: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

282

Özellikle Kuhn ve ardılları bu hususta dikkat çekmek adına Einstein teorisinin terim

ve kavramlarının Newton teorisinden çok farklı olduğunu dolayısıyla da bilimde bir

devamlılık ve sürekliliğin olamayacağını ileri sürmüşlerdir.

Mantıkçı Pozitivistler tarafından bu türden eleştirileri elimine etmek adına yapılan

bütün teşebbüsler bir türetme ve indirgemeden başka bir şey olmamıştır. Hempel ve

Nagel'in çalışmalarında da görüldüğü üzere özellikle Einstein teorisinden Newton

teorisini türetme ya da Newton teorisini Einstein teorisine indirgeme işlemi başlı

başına bir çabaydı.

Öte yandan bilimsel ilerlemenin seyrine yönelik 'incorporation' kavramını

kullanmamız hem bu türden çabaların yersiz olduğunu, hem de sentaktik çözümleme

açısından bir uygunluk gösterdiğini ortaya çıkarmaktadır. Sentaktik çözümleme

bilimsel ilerlemede yeni teorinin eski teoriye ait doğrulukları içermesini şart koştuğu

gibi, bir takım yeni doğruluklara da ulaşmasını öngörmektedir. Bu bakış açısı bizlere

herhangi bir indirgeme veya türetme işlemine gerek kalmadan ilerlemenin

gerçekleşebileceğini göstermektedir. Çünkü ilerleme olması için yeni doğrulukların

eskilerden, eskilerin de yenilerden türetilmesi gerekmemektedir.

Bu durumda özellikle Kuhncu gelenek tarafından yöneltilen teorilerin yapısal

farklılığına dayanarak bilimde sürekliliğin ve devamlılığın olmadığı iddiası geçersiz

olacaktır. Çünkü Einstein teorisinin ilerleme göstergelerinden birisi de eskisinden

(Newton teorisinden) farklı olarak yeni doğruluklar öne sürmesidir. Bu doğrulukları

farklı terim ve kavramlarla ifade etmesi de teoriler arasında bir kopuşu

göstermemektedir. Laudan'ın belirttiği üzere, gerek Einstein gerekse Newton aynı

disiplinin problemleri çerçevesinde birleşmektedirler. Yani her iki düşünürü de

Page 289: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

283

meşgul eden problemler benzerdir. Dolayısıyla aynı disiplin içerisinde benzer

gayeleri yerine getirmeye çalışmak bilimdeki ilerleme ve sürekliliği sağlamaktadır.

Page 290: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

284

KAYNAKÇA

Akarsu, Bedia, Felsefe Terimler Sözlüğü, İnkılap Kitabevi Yayınları, İstanbul,

1998.

Akarsu, Bedia, Çağdaş Felsefe, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1994.

Aster, Ernst Von, Bilgi Teorisi ve Mantık, Çev: Macit Gökberk, Sosyal Yayınlar,

İstanbul, 1994.

Arslan, Ahmet, İbni Haldun'un İlim ve Fikir Dünyası, Vadi Yayınları, Ankara,

2002.

Aristoteles, Poetika, çev. İsmail Tunalı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004.

Bacon, Francis, Novum Organum, Çev: Sema Önal, Say Yayınları, Ankara, 2012.

Bird, A., “What Is Scientific Progress?” Noûs 41, ss. 92–117, 2007.

Bullon, Stephen, (ed.) Longman Dictionary of Contemporary English, Fourth

Edition, İndia, 2005.

Bumin, Tulin, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, YKY, İstanbul, 1996.

Burry, J.B, The Idea of Progress, Dover Publication, New York, 1960.

Butterfield, Herbert, "Newton ve Evreni", Çev: Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi,

Remzi Kitabevi, İstanbul, 2011.

Can, Nevzat, "Mekanistik Doğa Anlayışı ya da Hakikatin Bilgisinden Fenomenler

Bilimine", Kaygı Dergisi, Uludağ Üniversitesi Yayınları, sayı: 13, Bursa, 2009.

Page 291: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

285

Carnap, R, “Truth and Confirmation”, Dört Öğe Dergisi, Çev: Ercan Salgar yıl, 2,

sayı:3, Nobel yayınları, Nisan/2013. Ankara.

Carr, E. H, Tarih Nedir?, Çev: Misket Gizem Gürtürk, İletişim Yayınları, İstanbul,

2011.

Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2002.

Cevizci, Ahmet, Aydınlanma Felsefesi, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2002.

Çiğdem, Ahmet, Aydınlanma Düşüncesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1997.

Çüçen, Kadir, Mantık, Asa Kitabevi, İstanbul, 1999.

Collıngwood, R.G, Tarih Tasarımı, Çev: Kurtuluş Dinçer, Ara Yayıncılık, İstanbul,

1990.

Collingwood, R.G, Tarih Tasarımı, Çev: Kurtuluş Dinçer, Doğu-Batı Yayınları,

Ankara, 2013.

Comte, Auguste, A General View of Positivism, Trans: J. H. Bridges, Reeves &

Turner Press, London, 1953.

Comte, Auguste, Pozitif Felsefe Kursları, Çev: Erkan Ataçay, Sosyal Yayınlar,

İstanbul, 2001.

Condorcet, Marquis de, İnsan Zekâsının İlerlemeleri Üzerinde Tarihi Bir Tablo

Taslağı, Çev: Oğuz Peltek, MEB, Yayınları, İstanbul, 1966.

Mcquilkin, De Grange, “Comte’s Sociologies”, American Sociological Review, vol

.4, no. 1, 1939.

Page 292: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

286

Demirsoy, Ali, Kalıtım ve Evrim, Meteksan Yayınları, Ankara, 1997.

Descartes, R, Metot Üzerine Konuşma, Çev: K. Sahir Sel, Sosyal Yayınlar, İstanbul,

1994.

Descartes, R, Felsefenin İlkeleri, Çev: Mesut Akın, Say Yayınları, İstanbul, 2002.

Dilworth, C., Scientific Progress: A Study Concerning the Nature of the Relation

Between Successive Scientific Theories. Dordrecht: Reidel, 1981.

Dinçer, Kurtuluş, Bilimsel Açıklamada Hempel Modeli, Türkiye Felsefe Kurumu

Yayınları, Ankara, 1993.

Elgin, Mehmet, “Bağlam Rasyonalizmi ve Bilimde İlerleme”, Felsefe Tartışmaları,

sayı: 33, Bursa, 2004.

Fay, Sidney B, “The Idea of Progress”, The American Hıstorical Review, vol. 52,

No. 2, Oxford University Press, England, 1947.

Ferre, Frederıck, (ed.), Introduction To Positive Philosophy, Hackett Publishing

Company. Inc, Cambridge, USA, 1998.

Feyerabend, P., “Explanation, Reduction, and Empiricism,” in: H. Feigl and G.

Maxwell (eds.), Minnesota Studies in the Philosophy of Science, vol. II. Minneapolis:

University of Minnesota Press, ss. 28–97, USA, 1962.

Feyerabend, P., Yönteme Karşı, Çev: Ertuğrul Başer, Ayrıntı Yayınları, İstanbul,

1999.

Page 293: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

287

Gould, S.J, "Doğa Tarihinde Bir İlerleme Yoktur", Bilgiler Kitabı: Çağımızın

Düşünce İnsanlarıyla Söyleşiler, Çev: Işık Ergüden, Versus Kitap, İstanbul, 2008.

Gould, S.J, Yaşamın Tüm Çeşitliliği: İlerleme Mitosu, Çev: Rahmi Öğdül, Versus

Kitap, İstanbul, 2009.

Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002.

Güzel, Cemal, Sağduyu Filozofu: Popper, Bilim ve Sanat yayınları, Ankara, 1998.

Güzel, Cemal, Çoğulculuğun Kuramcısı: Lakatos, Bilim ve Sanat yayınları, Ankara,

1999.

Haldun, İbni, Mukaddime, Haz: Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, Cilt I-II,

İstanbul, 2011.

Hançerlioğlu, Orhan, Türk Dili Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1995.

Hempel, C.G, Aspect of Scientific Explanation. and Other Essays in the Philosophy

of Science, the Free Press, New York, 1965.

Hempel, C.G, Phlosophy of Natural Science, Prentıce-Hall, Inc. USA, 1966.

Hızır, Nusret, Felsefe Yazıları, Çağdaş Yayınlar, İstanbul, 2007.

Hobsbawn, Eric, Tarih Üzerine, Çev: Osman Akınbay, Bilim ve Sanat Yayınları,

Ankara, 1999.

Hony, H.C., (eds.) The Oxford Turkish Dictionary, Oxford University Press; İnkılap

Kitabevi, Oxford; İstanbul, 1993.

Huxley, Julian, “Darwincilik Yıkıldı mı?”, Bilim Tarihi, C. Yıldırım, Remzi

Kitabevi, İstanbul, 2009.

Page 294: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

288

Kuhn, T.S., The Structure of Scientific Revolutions, The University of Chigago Press,

USA, 1970.

Kuhn, T.S, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Çev: Nilüfer Kuyaş, Kırmızı Yayınları,

İstanbul, 2008.

Kuhn, T.S., “Tarih ve Bilim Tarihi” Asal Gerilim, Çev: Yakup Şahan, Kabalcı Yayın

evi, İstanbul, 1994.

Kuhn, T.S., “Keşfin Mantığı Mı Yoksa Araştırmanın Psikolojisi Mi?”, Bilginin

Gelişimi ve Bilginin Gelişimi İle İlgili Teorilerin Eleştirisi, (eds) Imre Lakatos &

Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1992.

Kuhn, T.S., “Eleştirmenlerime Cevaplar”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimi ile

İlgili Teorilerin Eleştirisi, (eds), Imre Lakatos & Alan Mugrave, Çev: Hüsamettin

Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1992.

Koselleck, R., İlerleme, Çev: Mustafa Özdemir, Dost Kitapevi, Ankara, 2007.

Koyre, Alexandre, Yeniçağ Biliminin Doğuşu, Çev: Kurtuluş Dinçer, Ara Yayınları,

İstanbul, 1989.

Lakatos, Imre, "Bilimle Sözde Bilim", Der: Cemal Güzel, Çoğulculuğun Kuramcısı:

Lakatos, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999.

Lakatos, Imre, “Yanlışlama İle Bilimsel Araştırma İzlencelerinin Yöntembilgisi”,

Der: Cemal Güzel, Çoğulculuğun Kuramcısı: Lakatos, Bilim ve Sanat Yayınları,

Ankara, 1999.

Page 295: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

289

Lacoste, Yves, Tarih Biliminin Doğuşu İbni Haldun, Çev. Mehmet Sert, Corpus

Yayınları, İstanbul, 2002.

Lange, Margaret Meek, Progress, URL: http//Plato.Stanford. edu/entries/progress,

2011.

Laudan, Larry, Progress and Its Problems, University Of California Press, USA,

1977.

Losee, John, Therories of Scientific Progress, Routledge Press, London, 2004.

Losee, John, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş, Çev: Elif Böke, Dost Kitabevi,

Ankara, 2008.

Marvin, F. S., “Idea of Progress”, Progress and Hıstory, Oxford University Press,

England, 1919.

Meıner, C., “Antik Dönemde İlerleme”, İlerleme, R. Koselleck, Çev: Mustafa

Özdemir, Dost Kitapevi, Ankara, 2007.

Morwood, James, (ed.) Pocket Oxford Latin Dictionary Oxford University Press,

Oxford, 2005.

MacLachlan, James, Galileo Galilei: İlk Fizikçi, Çev: İnci Kalınyazgan, Tübitak

Yayınları, Ankara, 2008.

Magee, Bryan, Karl Popper’un Bilim Felsefesi ve Siyaset Felsefesi, Çev: Mete

Tunçay, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1990.

Magee, Bryan, “Conversation With Karl Popper”, Modern British Philosophy, St,

Martın’s Press, New York, 1971.

Page 296: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

290

Masterman, M., “Paradigmanın Doğası”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimiyle

İlgili Teorilerin Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin

Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1992.

Meriç, Cemil, Saint-Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, İletişim Yayınları, İstanbul,

1996.

Nagel, Ernest, The Structrue of Science (Problems In The Logic of Scientific

Explanation, Hackett Publishing Company, Cambridge, 1979.

Nanay, Bence, “Popper’s Darwınan Analogy”, Perspective On Science: Hıstorical,

Philosophical, Social, MIT pres journal, Cambridge, 2011.

Niiniluoto, Ilkka, İs Science Progressive?, D. Reidel Publishing Company,

Netherlands, 1984.

Niiniluoto, Ilkka, ‘Scientific Progress’, (ed) Edward. N, http://plato.standford.edu/

archives /summer 2011/Entries/Scientific Progress,

Nisbet, R., History of The İdea of Progress, Transaction Publisher, USA, 1998.

Özlem, Doğan, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi, Remzi Kitapevi, İstanbul 1986.

Özlem, Doğan, Tarih Felsefesi, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2004.

Parlatır, İsmail, & Gözaydın, Nevzat, (haz.) Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu

Yayınları, Ankara, 1988.

Pickering, Mary, "Auguste Comte And The Saint Simon", French Historical

Studies, Duke University Press, Vol. 18, No:1, USA, 1993.

Page 297: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

291

Pollard, Sıdney, The Idea Of Progress, Basic, Books. Inc Publisher, New York,

1968.

Popper, K., Bilimsel Araştırmanın Mantığı, Çev: İbrahim Turan, İlknur Aka, YKY,

İstanbul, 2012.

Popper, K., Conjectures and Refutations: The Growth of Scientific Knowledge.

London: Hutchinson, 1965.

Popper, K., Objective Knowledge: An Evolutionary Approach. Oxford: Oxford

University Press. Oxford, 1972.

Popper, K., “Evolutionary Epistemology”, Popper Selections, (ed), David Miller,

Princeton University Press, USA, 1985.

Popper, K., “The Aim of Science”, Objective Knowledge (An Evolutionary

Approach) Oxford at the Clarendon Press, 1972.

Popper, K., “Olağan bilim ve tehlikeleri”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimi İle

İlgili Teorilerin Eleştirisi, (eds) Imre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin

Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1992.

Reisch, George. A., “Did Kuhn Kill Logical Empiricism?” Philosophy of Science,

vol. 58, no.2, The University of Chicago Press,. U.S.A, 1991.

Rossi, Paolo, Gemi Batıyor, Seyreden Yok. İlerleme Fikri, Çev: Durdu Kundakçı,

Dost Kitabevi, Ankara, 2002.

Salgar, Ercan, "Mantıkçı Pozitivistlerde Sınırlandırma Ayracı Olarak

Doğrulanabilirlik” Dört Öğe Dergisi, Sayı: 2, Ankara, 2012.

Page 298: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

292

Saliba, George, İslam Bilimi ve Avrupa Rönesans’ının Doğuşu, Çev: Günseli Aksoy,

İstanbul, 2008.

Sarton, George, “History of Science”, Sarton On The Hıstory of Science, (ed).

Dorothy Stımson, Harward University Press, Cambridge, 1962.

Sarton, George, Inroduction To The History of Science, Cilt 1, Published by

Carnegie Instıtution of Washington, USA, 1962,

Sarton, George, “Four Guiding Ideas”, On the History of Science, (ed). Dorothy

Stimson, Harward University Press, Cambridge, 1962.

Sarton, George, “The Quest for Truth, (A Brief Account of Scientific Progress

During the Renaissance)” On The History of Science Essays, Dorothy Stımson

(edit), Harward Üniversity Press, Cambridge, 1962.

Sarton, George, “The New Humanism”, Isis, Vol 6, No.1, The University of

Chicago Press, USA, 1924.

Sayılı, Aydın, Hayatta En Hakiki Mürşid İlimdir, Gündoğan Yayınları, Ankara,

1948.

Sayılı, Aydın, “Bilim Tarihi Perspektifi İçinde Bilgi ve Bilim” ‘Bilim’ Kavramı

Sempozyumu, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1985.

Sayılı, Aydın, Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp,

TTK Yayınları, Ankara, 1966.

Page 299: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

293

Simon, Saint, "Letters From An Inhabitant of Geneva to Hıs Contemporarıes"

Selected Writings On Science, Industry And Social Organisation, Edited and

Translated: Keith Taylor, Croom Helm Press, London, 1975.

Soykan, Ömer Naci, "Modernite ve Anarşizmle İlgisi Bakımından 'İlerleme'

Kavramının Bir Çözümlenmesi", Sosyoloji Dergisi, Sayı: 2/19, 2009.

Tekeli, Sevim., Bilim Tarihine Giriş, Nobel Yayınları, Ankara, 2001.

Toulmin, S, "Olağan ve Devrimci Bilim Arasındaki Ayrım", Bilginin Gelişimi ve

Bilginin Gelişimiyle İlgili Teorilerin Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan

Musgrave, Çev: Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1992.

Toulmin, S, Human Understanding, vol.1, Priencton University Press, USA, 1972.

Watkins, J., “Olağan Bilime Hayır”, Bilginin Gelişimi ve Bilginin Gelişimiyle İlgili

Teorilerin Eleştirisi , (eds) İmre Lakatos & Alan Musgrave, Çev: Hüsamettin Arslan,

Paradigma Yayınları, İstanbul, 1992.

Webster’s Dictionary & Thesaurus, Trident Press International, Canada, 2000.

Westfall, R.S., Modern Bilimin Doğuşu, Çev: İsmail Hakkı Duru, Verso Yayınları,

Ankara, 1997.

Wright, Ronald, İlerlemenin Kısa Tarihi, Çev: Zarife Biliz & Barış Baysal, Versus

Yayınları, İstanbul, 2007.

Yazıcıoğlu, Sanem, “İlerleme Düşüncesine Yönelik Eleştirel Bir Değerlendirme”,

Sosyoloji Dergisi, 3. Dizi, sayı: 19, 2009/2.

Yıldırım, Cemal, Bilimin Öncüleri, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2010.

Page 300: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

294

ÖZET

Bu çalışmanın amacı yirminci yüzyılın başlarında teorik fizikteki gelişmeler

çerçevesinde ortaya çıkan bilimin nasıl ilerlediği sorunsalına olanaklı bir yanıt

geliştirmektir. Bu problemi aydınlatmak ve açıklamak adına bilim filozoflarından

farklı olarak dilin sentaktik çözümlemesi metot olarak izlenmiştir. Bu metot

bağlamında filozofların ele aldığı gibi öncelikle bir bilim kavramından

(tasarımından) yola çıkarak değil de, 'ilerleme' kavramını analiz ederek bir yol

izlenecektir.

Bu bakış açısına dayanarak tezimizi iki ana başlık altında tasarladık. Birinci bölümde

'İlerleme' kavramının etimolojik, anlamsal ve tarihsel analizi yapıldı, ikinci bölümde

ise söz konusu temel probleme (bilimin nasıl ilerlediğine) yönelik öne sürülen

ilerleme teorileri karşılaştırmalı ve tartışmalı bir eksende irdelendi.

Birinci bölümde 'ilerleme' kavramına ilişkin yürüttüğümüz çalışma, söz konusu

kavramın etimolojik çözümlemede içsel anlam, tarihsel perspektifte ise dışsal anlam

olmak üzere iki ayrı anlam eksenine ait olduğunu göstermiştir. İçsel anlamı

belirleyici unsur olarak ele aldığımız zaman hem 'ilerleme' kavramı üzerinde bir

konsensüsün sağlandığı, hem de ‘ilerleme’ kavramının sanıldığının aksine ilk kez

modern dönemde değil de, Ortaçağ Hıristiyan dünyasında karakterize olduğunu

görmekteyiz.

'İlerleme' kavramının içsel (intrinsic) anlamına bağlı olarak ulaştığımız norm ve

standartlar bizlere sentaktik düzeyde bilimsel ilerlemenin de şu standartları sağlaması

gerektiğini göstermiştir.

i) Bilimin bir hedefi olmalı.

Page 301: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

295

ii) Bilimsel ilerlemeyi belirleyen standartlar ya doğrudan hedefle ilintili olmalı ya da

hedeften türetilmeli.

iii) Bilimsel ilerleme sürecinde art arda gelen teorilerden yeni teori eskisinden daha

iyi ve daha başarılı olmalı.

iv) Bilimsel ilerleme sürecinde yeni teori eskisinin başarılarını açıkladığı gibi yeni

bir takım olguları da açıklamalıdır.

Filozoflar bilimsel ilerlemeyi sağlayan ölçütlerin ne olması gerektiği sorusuna farklı

yanıtlar geliştirerek, bilimin nasıl seyrettiği sorunsalına bambaşka yaklaştıkları

görülmektedir. Dolayısıyla ulaşmış olduğumuz standartları bilim filozoflarının öne

sürmüş oldukları ilerleme tasarımları ile mukayese ederek, bilimin nasıl ilerlediğine

ilişkin (sentaktik açıdan) olanaklı bir yanıt geliştirilmeye çalışılmıştır.

Page 302: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

296

ABSTRACT

The aim of this study was to find an answer for the question of how to progress of

the science, that emerged in the context of developments in theoretical physics in the

early 20th century. To illuminate and explain this problem unlike the philosopher of

science was seen as a method of syntactic analysis of language. In the context of this

method will be followed through the concept of progress by analyzing.

We have prepared our dissertation under two main chapters on the basis of this

perspective. In the first section, we have made a historical analysis depending on the

meaning of etymology of concept of 'progress'. In the second section, we have

suggested the basic problem of how did science progress accordig to the proposed

theory by means of progress were investigated in the axis of controversial and

comparative ones.

In the first section our study on the concept of progress showed that the meaning of

two separete axes which are intrinsic meaning in the etymological analysis and

extrinsic meaning in historical perspective. Considering the intrinsic meaning as

determining factors, we see that achieved consensus on a concept and the concept of

'progress' is not the first time in the modern period.

We have reached norms and standards which were depending on the intrinsic

meaning the concept of progress, showing the scientific progress need to provide the

following standards in the syntactic level.

i) Science should have a goal.

ii) Determining the standard of scientific progress or to be directly related goals.

Page 303: T.C. - Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemiacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/27448/tez.pdf · gerekçeyle bazı düünürler (R. Nisbet ve ardılları) 'ilerleme' kavramının

297

iii) In the process of scientific progress, new theory among the theories should be

better and more successful than the old one

iv) In the process of scientific progress, new theory should explain the new

phenomenon and ones explained by the old theory

Philosophers have developed different answers to the question of what should be the

criterias (standards) which provided the scientific progress. Thus, by comparing the

standards that we have reached with philosophers of science have put forward

imaginations of progress.