249
1 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE EMEK ARZ VE TALEBİNDEKİ DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Harika ŞEN Tez Danışmanı Prof.Dr. Eyüp BEDİR ANKARA-2006

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/186825.pdf1 t.c. gazİ Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ ÇaliŞma ekonomİsİ

  • Upload
    others

  • View
    17

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

1

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI

KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE EMEK ARZ VE TALEBİNDEKİ DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

Harika ŞEN

Tez Danışmanı

Prof.Dr. Eyüp BEDİR

ANKARA-2006

2

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne

Harika ŞEN’e ait KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE EMEK ARZ

VE TALEBİNDEKİ DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

adlı çalışma, jürimiz tarafından Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri

Anabilim Dalına YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan : Prof.Dr. Emine TUNCAY KAPLAN

Üye : Prof.Dr. Eyüp BEDİR

Üye : Prof.Dr. Selahattin SARI

3

ÖNSÖZ Çağımıza damgasını vuran küreselleşme olgusu, teknoloji alanında

yaşanan gelişmeler ve iletişim alanında yaşanan ilerlemelerle birlikte birçok

bilim dalını etkisi altına almıştır. Küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş

olduğu değişimler, çalışma hayatında da bir takım dönüşümlerin

yaşanmasına neden olmuştur. Yeni ekonomi çerçevesinde bilginin önemli bir

üretim faktörü haline gelmesi “bilgi işçisi” arzını arttırırken, vasıfsız işgücüne

olan talebi azaltmıştır. Küreselleşme süreciyle beraber uluslararası rekabetin

önüne geçilemez derecede hız kazanmasıyla, işletmelerin sadece

verimliliklerini arttırması yeterli olmamış, kaliteli mal üretmelerini de zorunlu

hale getirmiştir. Verimliliği ve kaliteyi attırmak için daha nitelikli işgücüne

gereksinim duyan işletmelerin vasıfsız işgücüne olan talebi azalmış, gerekli

donanımlara sahip olmayan vasıfsız işgücü istihdam dışına itilmiştir.

Böylelikle gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin büyük sorunu

haline gelen işsizlik, her geçen gün daha da ciddi boyutlara ulaşmıştır.

“Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Emek Arz ve Talebindeki Değişimin

İşgücü ve İstihdam Üzerindeki Etkisi” adına taşıyan bu çalışmamızda,

Türkiye’de küreselleşme süreciyle birlikte yaşanan değişimlerin, emek arzı ve

emek talebi üzerindeki etkisi ile küreselleşmenin mevcut meslek gruplarında

yarattığı değişimler ayrı ayrı ele alınarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Ayrıca

küreselleşmenin işgücü piyasasında yarattığı değişimlerin sonuçları

değerlendirilmiştir.

Bu çalışmanın ortaya çıkış sürecinde bana gerekli destek ve cesareti

veren, çalışmanın her aşamasında beni sürekli teşvik eden değerli hocam ve

tez danışmanım sayın Prof.Dr. Eyüp BEDİR’e içten teşekkürlerimi

sunuyorum. Tez çalışmam sırasında çalışmanın değerlendirilmesiyle ilgili

olarak görüşlerine ve eleştirilerine başvurduğum değerli hocalarım

Yrd.Doç.Dr. Yücel UYANIK’a, Araştırma Görevlisi Mehmet Merve

ÖZAYDIN’A ve bölümümün değerli hocalarına sonsuz teşekkürler. Son

olarak çalışmamın ortaya çıkışmasında bana gerekli anlayış ve sabrı

göstererek çalışma sürecini kolaylaştıran aileme teşekkür ederim.

4

İÇİNDEKİLER

Önsöz………………………………………….…………………………………3

Kısaltmalar……………………………………………………………………….9

Tablolar …………………………………………………………………………..11

Grafikler…………………………………………………………………………..14

Giriş………………………………………………………………………. .……..15

BİRİNCİ BÖLÜM KÜRESELLEŞME KAVRAMI, DİNAMİKLERİ VE YAŞANAN DEĞİŞİMLER

I- KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE DİNAMİKLERİ……………………….….21

1. GENEL OLARAK KÜRESELLEŞME KAVRAMI….. ……... ……. 23

A) Küreselleşme Kavramının Tanımı………...……….. ……. 24

B) Küreselleşmenin Tarihi Gelişimi……. …....... ……... …….. 28

2. KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN DİNAMİKLERİ…... ……... ……. 31

A) Artan Uluslararası Rekabet Koşulları ……………………. 32

B) Teknolojinin Hız Kazanması……………………………….. 34

C) Yeni Ekonomi………………………………………………... 36

D) Çokuluslu Şirketler……………………………………………41

II- KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE

ETKİLERİ……………………………………………………………………….. 44

1. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ SİSTEMİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE

ETKİLERİ………………………………………………………………………. 45

A) Çalışma Koşullarında Değişim……………………………. 46

B) Yeniden Yapılanma………………………………………… 51

C) Sendikaların Güç Kaybetmesi…………………………….. 55

2. İKTİSADİ YAPIDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE ETKİLERİ…… 56

A) Sektörel Yapının Değişimi…………………………………. 57

B) Kayıt Dışılaşma………………………………………….. … 58

5

C) Küresel Düzeyde Gelir Dağılımı Adaletsizliği ve

Yoksulluk………………………………………........... ……. 60

3. SOSYO-KÜLTÜREL YAPIDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE

ETKİLERİ……………………………………………………………………….. 65

A) Yerelleşme ve Bölgeselleşme……………………………… 66

B) Eğitimin Artan Önemi……………………………………….. 67

C) Kültür ve Örgüt Kültürü……………………………………... 69

İKİNCİ BÖLÜM KÜRESELLLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ PİYASASININ

YAPISI VE DÖNÜŞÜMÜ I-TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI VE İŞGÜCÜ

POLİTİKALARI…………………………………………………………………. 74 1. İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI……………………………………. 75

A) Emek Arzı ve Yapısı………………………………………… 75

a) Nüfus Miktarı…………………………………………. 75

b) İşgücüne Katılım Oranı……………………………… 81

c) İşgücünün Sektörel Dağılımı……………………….. 87

d) İşgücünün Meslek ve Cinsiyete Göre Dağılımı…… 91

e) İşgücünün Eğitim Durumu………………………….. 96

f) Eksik İstihdam………………………………………… 100

B) Emek Talebi ve Yapısı……………………………………… 104

a) Sektörel Durum……………………………………… 104

b) İşyeri Büyüklüğüne Göre İstihdam…………………. 107

c) Firmaların Organizasyon Yapısı……………………. 110

d) Kayıtdışı İstihdam……………………………………. 112

2. İŞGÜCÜ POLİTİKALARI……………………………………………. 116

1. Aktif İşgücü Politikaları………………………………………. 118

A) İşsizliği Önlemeye Yönelik Politikalar……………… 119

6

B) İşgücü Talebine Yönelik Politikalar………………… 120

C) İstihdam Büroları…………………………………….. 120

2. Pasif İşgücü Politikaları……………………………………… 122

A) İşsizlik Sigortası……………………………………… 122

B) İşsizlik Yardımı………………………………………..123

II- KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN EMEK ARZI ÜZERİNDEKİ

ETKİLERİ………………………………………………………………………… 123

1. NÜFUSTA YAŞANAN DEĞİŞİMLER……………………………… 125

A) İşgücüne Katılım Oranı……………………………………… 126

B) İşgücünün Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı………………. 126

2. İŞGÜCÜNÜN NİTELİĞİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞİMLER. 128

A) Artan Bilgi İşçisi İhtiyacı ……………………………………. 129

B) Eğitimin Artan Önemi ve Hayat Boyu Eğitim …………….. 131

3. İŞGÜCÜNÜN SEKTÖREL YAPISINDA MEYDANA GELEN

DEĞİŞMELER………………………………………………………………….. 133

4. EKONOMİK ALANDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER………………… 135

A) Ekonomik Krizlerin Etkisi…………………………………… 136

B) Özelleştirme…………………………………………………. 137

C) Ekonomik Büyüme ve İstihdam…………………………… 139

III- KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN EMEK TALEBİNDE MEYDANA

GETİRDİĞİ DEĞİŞİMLER…………………………………………………… 140

1. REKABET GÜCÜ – EMEK TALEBİ İLİŞKİSİ ……………………. 141

A) 1980 Sonrası İşgücü Maliyetlerinin İşgücü Politikaları

Üzerindeki Etkisi……………………………………………………………….. 142

a) Ucuz işgücü Talebi………………………………….. 145

b) Sendikasız İşgücü Talebi…………………………… 147

B) Teknolojik Gelişmelerin İşgücü Politikaları Üzerindeki

Etkisi………………………………………………………………………………148

a) Esnek Çalışma modellerine Geçiş…………………. 149

7

b) Eğitimli İşgücü Talebi………………………………... 151

c) Teknoloji- İstihdam ve Verimlilik İlişkisi……………. 152

2. FİRMANIN ORGANİZASYON YAPISININ FARKLILAŞMASI

SONUCU EMEK TALEBİNDE GÖRÜLEN DEĞİŞİM………………………. 154

A) Organizasyon Yapılarının Küçülmesi ve Emek Talebindeki

Düşüş……………………………………………………………………………. 155

B) Yönetim Anlayışında Görülen Değişmeler………………... 156

3. TÜRKİYE’DE MEVCUT MESLEKLER VE MESLEK GRUPLARINDA

YAŞANAN DEĞİŞİMLER……………………………………………………… 158

A) İşgücünün Meslekler İtibariyle Görünümü………………... 159

B) ) İş ve Meslek Danışmanlığı Çalışmaları…………………. 164

C) Meslek Anlayışında Değişim ve İşgücü Talepleri………... 167

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EMEK ARZ VE TALEBİNDEKİ DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM

ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ I-TÜRKİYE’DE YAŞANAN DEĞİŞİMLER ÇERÇEVESİNDE İŞGÜCÜ

POLİTİKALARI………………………………………………………………….. 176

1.TÜRKİYE’DE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE İŞGÜCÜ

POLİTİKALARI………………………………………………………………….. 178

A) Aktif İşgücü Politikaları…………………………………………….. 179

a)Yeni İş Fırsatlarının Yaratılmasına Yönelik Politikalar……. 180

aa) KOBİ’leri Geliştirme………………………………… 182

ab) Verimlilik ve Kalitenin Artırılması…………………. 185

b) İşgücünün Niteliğini Geliştirmeye Yönelik Politikalar…….. 188

aa) Ulusal Mesleki Eğitim Sisteminin Yeniden

Yapılandırılması………………………………………………………………… 189

ab) Yaşam Boyu Öğrenme Perspektifinden Mesleki ve

Teknik –Eğitim………………………………………………………………….. 191

8

ac) Kalifiye İşgücü Yetiştirilmesinde Eğitim-İşletme

İşbirliği……………………………………………………………………………. 194

c) İşgücü Piyasasının Düzenlenmesine Yönelik Politikalar… 197

aa) Yasal Düzenlemeler……………………………….. 197

ab) Kurumsal Düzenlemeler…………………………… 198

aaa) Sosyal Güvenlik Kurumları………………. 199

aab) İş ve İşçi Bulma Kurumları……………….. 200

B) Pasif İşgücü Politikaları…………………………………………….. 202

II- İŞGÜCÜ PİYASASINDA YAŞANAN DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM

ÜZERİNDEKİ ETKİSİ………………………………………………………….. 203

1. İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ………………………………. 203

2. İŞSİZLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ………………………………… 206

A) Yaş ve Meslek Gruplarına Göre İşsizliğin Boyutu……….. 208

B) Cinsiyet Dağılımına Göre İşsizliğin Boyutu………………. 211

C) Eğitim Durumuna Göre İşsizliğin Boyutu…………………. 213

SONUÇ ………….……………………………………………………………… 220

KAYNAKÇA……………………………………………………………………… 230

ÖZET…………………………………………………………………………….. 244 ABSTRACT……………………………………………………………………… 248

9

KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

a.g.e. : adı geçen eser

a.g.m. : adı geçen makale

a.g.t. : adı geçen tez

Ar-Ge : Araştırma- Geliştirme

ARPANET : Yüksek Araştırma Projeleri Kurum Şebekesi

BYKP : Beş Yıllık Kalkınma Planı

çev. : Çeviren

TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu

DPT : Devlet Planlama Teşkilatı

EUROSTAT : Avrupa Birliği İstatistik Ofisi

ENIAC : Electronic Numerical Integrator and Calculator

GATT : Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Antlaşması

GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla

GYTB : Genel Yetenek Test Bataryası

HİA : Hanehalkı İşgücü Anketi

IBM : International Business Machines

IIP : İnsan Kaynaklarına Yatırım

ILO : Uluslararası Çalışma Örgütü

İKO : İşgücüne Katılım Oranı

IMD : Uluslararası Yönetsel Gelişim Enstitüsü

IMF : Uluslararası Para Fonu

İŞKUR : Türkiye İş Kurumu

KALDER : Türkiye Kalite Derneği

KİT : Kamu İktisadi Teşekkülleri

KHK : Kanun Hükmünde Kararname

KOBİ : Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler

MAI : Çok Taraflı Yatırım Anlaşması

MCT : Management Center Türkiye

10

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

MEGEP : Mesleki Eğitim ve Öğretim Sistemini Güçlendirme Projesi

MTEM : Mesleki ve Teknik Eğitimin Modernizasyonu Projesi

NAFTA : Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi

OECD : Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı

OPEC : Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü

s. : sayfa

TİSK : Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu

TOBB :Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

TMS : Türk Meslekler Sözlüğü

TTGV : Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı

TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği

UNDP : Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı

UNESCO : Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu

WTO : Dünya Ticaret Örgütü

11

TABLOLAR

Tablo-I : Küreselleşmenin Kavramsallaştırılması: Üç Eğilim 27

Tablo-II : Dünyanın En Büyük 25 Küresel İşletmesi (2005) 43

Tablo-III : İkili İşgücü Piyasası Özellikleri 48

Tablo-IV : Taylorist-Fordist Model ve Toyotoizm Modeli 52

Tablo-V : Günlük 1 ABD $ ve 2 ABD $ Kazananların Toplam

İstihdamdaki Payı * 62

Tablo-VI : Genel Nüfus Sayımlarına Göre Nüfus 76

Tablo- VII : Yaş Gruplarına Göre Yıl Ortası Nüfus Projeksiyonları 77

Tablo-VIII : Nüfusun İşgücü Durumu 79

Tablo-IX : Yıllar İtibariyle Erkek İşgücüne Katılım Oranı (%) 83

Tablo-X :Yıllar İtibariyle Kadın İşgücüne Katılım Oranı (%) 85

Tablo-XI :Yıllar İtibariyle İstihdamın Sektörel Dağılımı (%) 89

Tablo-XII :Yıllar ve Cinsiyete Göre İstihdam Oranı (%) 92

Tablo-XIII :Yıllar ve Yaş Grubuna Göre İşgücü Oranları (%) 93

Tablo-XIV : Yıllar İtibariyle Çocuk İşgücü (12-17 yaş) 94

12

Tablo-XV : Eğitim Kademelerinde Öğrenci Sayıları ve Okullaşma

Oranları 97

Tablo-XVI :Yıllar İtibariyle İstihdam Edilenlerin Eğitim Durumuna Göre

Dağılımı (%) 98

Tablo-XVII : Yıllar İtibariyle Eksik İstihdam ve Atıl İşgücü Oranları 101

Tablo-XVIII : Cinsiyete Göre Eksik İstihdam Oranı 103

Tablo-XIX : Yıllar İtibariyle Tarım-Tarım Dışı İstihdam (bin kişi) 105

Tablo-XX : Sektörler İtibariyle İstihdam Artışları 107

Tablo-XXI : İşyeri Büyüklüğü ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam, 108

2004 (%)

Tablo-XXII :Kayıt Dışı İstihdam Edilenlerin Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı 117

Tablo-XXIII : Son Çalışılan Meslek Grubuna Göre İstihdam (Bin Kişi) 160

Tablo-XXIV : 2004 Yılı Başvuru, İşe Yerleştirme ve İşsizlerin Eğitim

Düzeylerine Göre Dağılımı 161

Tablo-XXV : İŞKUR’ a Başvuruların Mesleklere Göre Dağılımı 162-163

Tablo-XXVI : Meslek Danışma Merkezi Çalışmaları (2004) 165-166

Tablo-XXVII : İŞKUR tarafından Oluşturulan Meslek Barometresi

(Ankara) 173-174

13

Tablo-XXVIII : Yıllar İtibariyle Yaş Grubuna Göre İşsizler (%) 208

Tablo XXIX : Yıllar İtibariyle Eğitimli Genç İşsizlik Oranı(%) 210

Tablo-XXX :Yıllar İtibariyle Kır/Kent ve Kadın/Erkek İşsizlik Oranı (%) 212

Tablo-XXXI : Eğitim Durumuna Göre İşsizlik Oranı (%) 214

Tablo-XXXII : İşsizlerin Kullandıkları İş Arama Kanalları 217

14

Grafikler Grafik-I:İstihdamın formal-informal, kayıtlı-kayıt dışı dağılımı, 2005 (Bin kişi) 116

15

GİRİŞ

20. yüzyılın son çeyreğinden günümüze kadar, dünya genelinde

ekonomik, teknolojik, siyasi ve kültürel alanlarda büyük değişimler

yaşanmıştır. Küreselleşme olarak adlandırabileceğimiz bu sürecin temel

yapısı, iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmelere dayanmaktadır. Daha

çok ekonomik eksende etkisini gösteren küreselleşme olgusu, mal, hizmet ve

iş piyasalarını etkilemiştir.

Küreselleşme felsefesinin temelinde, ekonomik alanda bütünleşme

yatar. Bu nedenle, dünyanın “Tek Pazar” haline gelmesi anlayışı

küreselleşmenin çıkış noktasıdır. Ancak kavramı incelemek ve ardında

taşıdığı anlamları analiz edebilmek için, öncelikle küreselleşme sürecini ve bu

süreçte rol oynayan dinamikleri saptamak gerekir.

1980 sonrası uluslararası ticaretin ve sermayenin önündeki sınırların

kalkması, ulusal rekabetin bölgesel ve küresel rekabete dönüşmesine neden

olmuştur. Ulusal ekonomilerin dünya ile bütünleşmesinin yanı sıra, yabancı

yatırımların üretimini dünya ölçeğinde gerçekleştirmesi, çokuluslu şirketleri

küreselleşmenin odak noktası haline getirirken; özellikle teknolojik gelişmeler

sayesinde yaşanan hareketlilik, bu şirketleri küreselleşme sürecinin baş

aktörleri konumuna getirmiştir.

Çalışmanın kapsamı dahilinde çokuluslu şirketlerin tarihi gelişim

seyrini incelemek, rekabet etkeninin yarattığı değişimler açısından önemlidir.

Bu nedenle uluslararası rekabet ortamını incelerken; gelişmiş ya da

gelişmekte olan ülkelerin hangi yönlerden, nasıl etkilediği analiz edilmelidir.

Yaşanan rekabet ortamının bilgi ve iletişim teknolojisine adapte olmayı

zorunlu kılması, yeni çağın gerektirdiği koşullara uyum sağlayamayan

ülkelerin çalışma koşullarında ciddi sıkıntılar yaşanacağının bir göstergesidir.

16

Teknolojik gelişmelerin önüne geçilemez derecede hız kazanması, emek-

yoğun üretimi geri plana iterken, teknolojik-yoğun üretimi ön plana

çıkartmıştır. Bu durum, üretim yapılarında bir dizi sorunlar sarmalını da

beraberinde getirmiştir.

Küreselleşme sürecinin etkilediği alanların her disiplin dalı için ayrı ayrı

sonuçlar doğurduğu göz önünde bulundurulursa; tez çalışmasının kapsamı

dahilinde değinmemiz gereken bir diğer alan da işgücü piyasalarıdır.

Teknolojinin getirdiği yeni üretim sistemi, vasıflı işgücü talebinin artmasına

neden olurken; sanayi toplumunun mavi yakalı işçisine olan talebi azaltan,

vasıfsız işgücünü istihdam dışına iten bir yapı arz etmektedir. Bu durum

dahilinde, bilgi çağı olarak adlandırılan günümüz ortamında, küreselleşme

süreci, yaşanan teknolojik ve ekonomik yapı ekseninde hem gelişmiş hem de

gelişmekte olan ülkelerde işsizlik sorununu ortaya çıkarmıştır. Özellikle,

işsizliğin niteliksel yönü önemli bir sorun haline gelmiştir.

Son yıllarda küresel düzeyde ortaya çıkan gelişmeler, beraberinde

işgücü arz ve talebinde de değişmeler yaşanmasına neden olmuştur. İşçilerin

beceri düzeyindeki artış ve çalışma koşullarındaki artan esneklik, yeni

çalışma ortamları yaratmıştır. Bunun yanı sıra ürün geliştirme ve yenilik

boyutu düşünüldüğünde, oluşan bu yeni ekonomik çevre, işletmeler üzerinde

rekabetçi baskı yaratmıştır. Giderek fordist kitle üretiminin yerini alan post-

fordist esnek üretim biçimleri işgücü açısından da farklı koşullar doğuracaktır.

Dolayısıyla yaşanan değişimler Türkiye’deki işgücü piyasalarını da

etkileyecektir. Bu etkileri ortaya koymak amacıyla tez çalışması olarak bu

konu tercih edilmiştir. Konuyla ilgili yapılmış olan araştırmalar

küreselleşmenin sonuçları üzerinde yoğunlaşmakta, genel bir çerçevede

konuyu ele almaktadır. Bu nedenle tez çalışmasında küreselleşme bir olgu

olarak ele alınacak; küreselleşmenin irdelenmesinden ziyade, küreselleşme

sürecinin yol açtığı değişimler ekseninde meydana gelen dönüşümler emek

arz ve talebi açısından incelenecektir. Bu bağlamda özellikle yaşanan

17

değişimlerin işgücü ve istihdam üzerindeki etkileri analiz edilmeye

çalışılacaktır.

Özellikle 1980 sonrasında ülkemizin dışa açılma politikasına

yönelmesi, Türkiye ekonomisinde de köklü değişimlerin yaşanmasına neden

olmuştur. Bununla birlikte 1980 sonrası, dünya genelinde ekonomik yapıda

hizmetler sektörü büyük bir ivme kazanmış, diğer sektörleri geride bırakarak

önemli bir pay elde etmiştir. Bu süreç gelişmiş ülkelerde “Üç Sektör Kanunu”

çerçevesinde işlemektedir. Temelinde tarımdan sanayiye geçilmesi ve

sanayideki büyümenin sağlanmasından sonra hizmetler sektörünün

genişlemesi anlayışına dayanan bu kanunun, ülkemizdeki durumunu

incelemek gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye İstatistik Kurumu’nun 1988

yılından bu yana sürdürmüş olduğu çalışmalar ışığında değişmeler, tez

çalışmasında 1990 yılı başlangıç alınarak tablolar halinde verilmeye

çalışılmıştır.

Yeni teknolojilerin üretim sisteminin yapısını değiştirmesi, fordizm

olarak adlandırılan kitle üretiminin tarihten silinmesi sonucunu doğurmuştur.

Bu durum yeni çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasına ve işçilerle işverenler

arasındaki ilişkilerin de değişmesine yol açmıştır. Fordist üretim sisteminde

yer alan sosyal sözleşme, işçinin çok çalışması, gösterdiği performans ve

işyerine bağlılığı karşılığında; işçiye iş güvencesi, kıdem artışı şeklinde

yansırken; yeni düzen içerisinde işçi-işveren ilişkileri toplu olmaktan çıkmış,

bireysel bir nitelik kazanmıştır. Bu durum endüstri ilişkileri sistemini tekrar

gözden geçirme gerekliliğini doğurmuştur.

Enformasyon teknolojilerinin getirdiği önemli bir değişim de meslek

alanlarında görülmüştür. Yeni teknolojiler sayesinde, mevcut meslekler

değişmeye ve geçerliliğini yitirmeye başlamıştır. Bu durum birçok tartışmayı

da beraberinde getirmiş, kimi yazarlara göre; bilinen anlamdaki işler ortadan

kalkmaya başlamıştır. Gelecekte büyük bir işgücünün istihdam dışına itileceği

öngörülse de yeni teknolojilerin yeni istihdam sahaları yaratacağının ve

18

işsizliğin sanıldığı boyutlara ulaşmayacağının altı çizilmiştir. Bu noktada

önem kazanan soru hangi meslek gruplarının talep edileceği ve geçerliliğini

koruyacağıdır. Ülkemizde bu konuyla ilgili çalışmaların yetersizliği nedeniyle

gelecekte talep edilecek meslek grupları sadece İŞKUR tarafından Ankara

için yapılmış “Meslek Barometresi” ile sınırlı kalmıştır. Bu nedenle eldeki

veriler ışığında genel bir öngörü elde edilmeye çalışılacaktır.

Ülkemiz açısından yaşanan diğer bir sıkıntı da üst üste yaşanan

ekonomik krizlerdir. Firmaların birçoğu kriz ortamından negatif yönde

etkilenmiş, çoğu işyeri küçülme politikası izlemiştir. Bu süreçte firmalar,

maliyetlerini düşürmek adına, önemli bir politika olarak işçi çıkarma yoluna

gitmişlerdir. Teknolojik ilerleme sonucu işgücünün profilinde yaşanan

değişimin getirmiş olduğu işsizliğin yanı sıra, ekonomik krizler de işsizliğin

büyümesini körükleyen bir etkendir. Kriz sonrası ekonomik yapıya

baktığımızda, son birkaç yıldır ekonomide olumlu gelişmeler yaşanmasına

karşın, ekonomideki büyümenin istihdam açısından aynı yönde olumlu bir

etki yaratmadığı yönündeki tartışmalara değinmek ve mevcut durumu

incelemek gerekir.

Türkiye ekonomisi açısından ciddi bir mesele haline dönüşen bir konu

da kayıtdışılıktır. Kayıtdışı ekonomi, kayıtdışı istihdam sorununu da

beraberinde getirmiştir. Kayıtlı sektör içinde gerekli eğitim düzeyine sahip

olmayan vasıfsız işgücünün, sektörün talep ettiği niteliklere sahip olmaması,

sektör içinde bu kişilerin kayıtdışı olarak ve düşük ücretle çalışması

sonucunu doğurmuştur. Ülkemizde özellikle ana sanayinin yatırıma elverişli

olmaması ve yeni istihdam alanları yaratılamaması, yüksek oranda işsizlik

yaşanmasına neden olmakta; bu durum kişileri daha düşük ücretle çalışmak

durumunda bırakmaktadır.

Küreselleşme sürecinde Türkiye’de emek arz ve talebinde yaşanan

değişimlerin, hem işçi hem de işveren açısından farklı boyutlarda sorunlar

yaratacağı görünen bir gerçektir. Bu nedenle işgücü piyasalarını incelerken

19

özellikle ekonomik ve sosyal yapıda yaşanan değişimlerin üzerinde

durulması gerekmektedir. Bu bakımdan çalışmada her bir faktör ayrı ayrı ele

alınmaya çalışılmıştır. Ancak işgücü piyasası dahilinde İŞKUR tarafından

gerçekleştirilen çalışmalarda, emek arzına ilişkin veriler bulunmasına karşın,

emek talebine yönelik çalışmalar henüz tamamlanmış değildir. Ayrıca

araştırmalar sadece pilot şehirleri kapsamaktadır. Bu nedenle yaşanan

değişimleri rakamlarla desteklemek pek mümkün olmamış, yapılan analizler

daha çok teorik çerçevede kalmıştır.

Küreselleşme sürecinin Türkiye’de emek arz ve talebinde meydana

getirdiği değişimleri ortaya koymak amacıyla hazırlanan bu tez, üç bölümden

oluşmaktadır. Birinci bölümde küreselleşme kavramı üzerinde durulmuş,

küreselleşme sürecinin dinamikleri, tarihi seyri ele alınmıştır. Ardından

küreselleşme sürecinin etkileri, daha çok ekonomik etkenler çerçevesinde,

istihdamda yaşanan değişimler doğrultusunda incelenmiştir.

İkinci bölümde; Türkiye’deki emek arz ve talebinin yapısı incelenmiş,

küreselleşme sürecinin emek arz ve talebindeki etkileri ortaya konmaya

çalışılmıştır. Türkiye’deki istihdam ve işsizlik sorunu işgücü piyasasındaki

veriler ile temel ekonomik ve sosyal göstergelerle desteklenmeye çalışılmış,

ardından küreselleşme ile yaşanan değişimler ışığında, geleceğe yönelik

işgücü talebini karşılayacak meslek gruplarının neler olduğu yönündeki

tahminlere yer verilmiştir.

Üçüncü bölümde ise; emek arz talebinde yaşanan değişimin işgücü ve

istihdam üzerinde yarattığı etkiler incelenmeye çalışılmış, bu etkiler

doğrultusunda geliştirilecek olan istihdam politikalarına yer verilmiştir. Sonuç

kısmında, küreselleşme sürecinin işgücü piyasalarında meydana getirdiği

değişimlerin emek arz ve talebine yönelik sonuçları üzerinde durulmuştur.

Bu tez çalışmasının amacı, küreselleşme kavramının incelemekten

ziyade, küreselleşme olgusu ekseninde, yaşanan sürecin getirmiş olduğu

20

değişimleri emek arz ve talebi açısından ortaya koymaktır. Tezin genel

çerçevesi Dünyada yaşanan değişimlerin, Türkiye’de yarattığı sonuçları

işgücü piyasası açısından değerlendirmektir.

21

BİRİNCİ BÖLÜM

KÜRESELLEŞME KAVRAMI, DİNAMİKLERİ VE YAŞANAN DEĞİŞİMLER

En genel anlatımla; ulusal ekonomilerin artan ölçüde birbirine

bağımlılığı1 olarak tanımlanan küreselleşme olgusu, 21. yüzyılda en çok

tartışılan konuların başında gelmektedir. Son yirmi yıl içerisinde dünyada

küreselleşme ile birlikte endüstri ilişkileri sisteminde köklü değişimler

yaşanmıştır. Rekabete dayalı piyasa ekonomisinin gelişmesiyle işgücü

piyasaları derinden etkilenmiş, artan uluslararası rekabet dünya

ekonomisinde önemli gelişmelere neden olmuştur. Etkilerini her alanda

gördüğümüz küreselleşme olgusu, sermaye, bilgi, teknoloji, hammaddenin

transferini mümkün kılarken; bu durum uluslararası pazar ile yerel pazarları

adeta bütünleştirmiştir.

Bu bölümde, İkinci dünya savaşının ardından, uluslararası ekonomik

ilişkiler yönünden serbestliğin artması ile başlayıp 1980 sonrası hızlı bir

gelişme sürecine giren küreselleşmenin, tanımı ve dinamikleri ele alınacaktır.

Ardından yol açtığı değişimler her disiplin için ayrı ayrı incelenmeye

çalışılacaktır.

I- KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE DİNAMİKLERİ Birçok süreci ve olguyu bünyesinde barındıran küreselleşme

kavramını incelerken, öncelikli hedefimiz, kavramın temelinde nasıl bir anlam

taşıdığını ve neyi temsil etmeyi hedeflediğini ortaya koymak olmalıdır.

1 Nusret EKİN: Küreselleşme ve Gümrük Birliği, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No: 1999-47, Güncelleştirilmiş II.Baskı, (İstanbul,1999), 50.

22

Daha çok ekonomi-politik bir eksen çerçevesinde tartışılan

küreselleşme, dünya ekonomisinin ne kadar bütünleştiğini anlamaya yönelik

bir yaklaşım içermektedir2. Yakın tarihimizi baz alarak küreselleşmenin;

1960'lı ve 1970'li yılların işçi hareketlerindeki aktif dönemden, 1980'lerde ve

1990'larda uluslararası rekabetin arttığı, verimlilik ve ekonomik etkinliğin

giderek önem kazandığı bir dönemde ortaya çıkmış önemli bir kavram

olduğunu söyleyebiliriz.

Bilgi, hammadde, mal ve hizmetlerin artan bir şekilde uluslararası

dolaşıma girmesi 20. yüzyılın temel özellikleridir. 1980’li yıllardan itibaren

ekonomik ilişkiler yaygınlaşmış, ideolojik farklılıkları temel alan kutuplaşmalar

çözülmüş, dünya ekseninde bir liberalleşme sürecine girilmiştir.3

Daha yüksek yaşam standartlarına ulaşılması, artan verimlilik ve

teknolojinin iletişim alanına kazandırdığı ivme dikkate alındığında; olumlu bir

süreç olarak değerlendirebileceğimiz küreselleşme, bir takım düzensizlikleri

ve takip edilmesi bir hayli güç olan ani değişikleri de içermektedir. Bilgi

teknolojilerinin getirdiği yeniliklerin dünya genelinde mali kesim üzerinde,

kısmen de reel ekonomide oluşmuş bir durumu4 ifade eden küreselleşme

kavramı, olumlu ve olumsuz bir çok etkeni içeren bir olgudur.

Ancak kavramın altında yatan süreçleri irdelemek noktasına

gelindiğinde; öncelikle genel hatlarıyla kavramı tanımlamak, ardından tarihi

gelişim seyri içerisinde taşıdığı konumu anlamlandırmak çalışmanın amacı

açısından daha yararlı olacaktır.

2 Çağlar KEYDER: “Globalleşme ve Devlet”, http//:www.stratejik.yildiz.edu.tr/makale6.htm. 12.12.2004. 3 Erbay YUSUF: Küresel İşletmelerin Yönetimi ve Türk İşletmelerin Yeni Türk Cumhuriyetlerine Yönelik Faaliyetleri, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayın No:11, (Ankara, 1996), 3. 4 Ergin YILDIZOĞLU: Globalleşme ve Kriz, Akan Yayıncılık, (İstanbul, 1996), 11-12.

23

1. GENEL OLARAK KÜRESELLEŞME KAVRAMI 21. yüzyılda yaşanan hızlı değişim çerçevesinde ele alınan

küreselleşme kavramı, daha öncede belirttiğimiz gibi son dönemdeki

tartışmaların ön saflarında yer alan bir konudur. Ancak yapılan bütün

tartışmalara ve yayınlara rağmen sistematik bir teoriye oturtulamayan

küreselleşme konusunda bilim adamlarının henüz ortak bir yargıya

ulaşmamış olmaları, kavramın tanımının yapılmasını da büyük oranda

zorlaştırmaktadır.

Bu bakımdan küreselleşme kavramını kapsamlı bir şekilde tanımlamak

ve anlamlı bir şekilde kullanabilmek için oturtulduğu iskelet yapısını analiz

etmek ve farklı düşünce adamları tarafından yapılan tanımlara değinmek

gerekmektedir. Bu gereklilik beraberinde iki farklı küreselleşme sürecini

birbirinden ayırarak tasnif etmeyi gerekli kılmıştır. İlk süreç; dünya üzerinde

ilk yerleşim birimlerinin oluşmasından, günümüze kadar hiç kesintiye

uğramadan ilerleyen ve dünyayı bütünleştirerek gelişmeye devam eden

küreselleşmeyi içermektedir5. Burada vurgulanması gereken yapı; belirtilen

400 yıllık zaman dilimi boyunca üretim sürecine kapitalist üretim sisteminin

egemen olmasıdır.

İkinci süreç ise; kapitalist üretim tarzının tarihi seyrini izlerken, dünya

pazarında, mali genişlemeye dayanan açılma, hızlanma ve entegrasyon

artışı yaşanan küreselleşme sürecidir. İkinci sürecin belirgin özelliklerini ise;

ulaşım ve haberleşme alanları olarak adlandırdığımız, bir başka değişle

bilişim alanında yaşanan teknolojik sıçrama oluşturmaktadır. Bu anlamda

küreselleşme sermayenin krizi aşma refleksi olarak adlandırılmaktadır.6

5 Ergin YILDIZOĞLU:a.g.e., 12. 6 Ergin YILDIZOĞLU:a.g.e., 12.

24

A)Küreselleşme Kavramının Tanımı Genel anlamıyla ele alındığında küreselleşme, teknolojik gelişmelerin

etkisiyle beraber ülkeler arasındaki ideolojik ayrımlara dayanan sınırları

kaldırıp, iletişim ve ilişkileri genişleten bir kavramdır. Kronolojik olarak belirli süreçlere ayırarak tasnif ettiğimiz küreselleşme

kavramı, birçok bilim adamı tarafından farklı açılardan ele alınarak

tanımlanmıştır. Malcolm Waters küreselleşmeyi; "fiziki coğrafyanın sosyal ve

kültürel ilişkiler üzerindeki sınırlayıcı etkilerinin azalması" olarak

tanımlamaktadır7. Fuat Keyman'a göre küreselleşme, “yalnız ekonomik,

siyasal ya da kültürel boyuta indirgenemeyecek, ve çok nedenselli ve çok

boyutlu tarihsel bir süreci simgeler"8. Thomas Friedman büyük yankılar

uyandıran "Lexus ve zeytin ağacı” adlı kitabında küreselleşme için, “soğuk

savaş'ın yerini alan “uluslararası sistem” tanımlamasını kullanmaktadır.

Onur Öymen’e göre ise; küreselleşme bir anlamda siyasal, kültürel,

toplumsal ve ekonomik alanlarda görülen yayılmacılığın küresel çapta

yaygınlaşması, sömürü zincirinin uzamasıdır9. 1990’dan bu yana dünyadaki

tüm ekonomik, siyasal, kültürel noktaların giderek birbirine bağlanması,

dünyanın tek bir pazar haline dönüşmesi anlamında kullanılan

küreselleşmenin teorisyenlerinden Antony Giddens, küreselleşmeyi toplumsal

ilişkilerin dünya çapında yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır10.

Amerikan Ulusal Savunma Enstitüsü küreselleşmeyi “malların,

hizmetlerin, paranın, teknolojinin, fikirlerin, enformasyonun, kültürün ve

halkların hızlı ve sürekli bir biçimde sınır ötesine akışı” biçiminde 7 Malcom WATERS: Globalization, Routledge, (Londra 1995), 1. 8 E.Fuat KEYMAN: “Globalleşme Söylemleri ve Türkiye”, Küreselleşme ve Ulus Devlet, http:// www.stratejik.yildiz.edu.tr/kuresell.htm, 10.12.2004. 9 Onur ÖYMEN: Geleceği Yakalamak, Remzi Kitapevi, (İstanbul, 2000), 26. 10 Antony GIDDENS: Modernliğin Sonuçları, Çeviren: E.Kuşdil, Ayrıntı Yayınları, (İstanbul, 1994), 62.

25

tanımlamaktadır11. Bu enstitünün yaptığı bir çalışmaya göre küreselleşme

sayesinde ülkelerin ekonomileri arasında daha önce örneği görülmemiş bir

bütünleşme sağlanmakta, bir enformasyon devrimi yaşanmakta ve pazarlar,

şirketler, örgütler ve yönetim uluslararası hale gelmektedir12. Verilen tanımda

da görüldüğü gibi birçok kavramı içinde barındıran küreselleşme olgusu

beraberinde getirdiği sosyal, kültürel, coğrafi ve siyasal yapıları içerisine alan

ve hepsini birden kapsayan kompleks bir süreci içermektedir. Modern

toplumun evrenselleşmesi olarak da tanımlanabilen küreselleşme, tekelci

kapitalizmin günümüzdeki görünümü şeklinde de yorumlanabilmektedir13.

Tanımlarda da görüldüğü gibi küreselleşmeyle ilgili ortak ve genel

ölçülerde kabul gören bir yaklaşıma ulaşılmış değildir. Küreselleşme ile “ulus-

devlet” ve “ulusalcılık” gibi kavramların öneminin giderek azalacağını, gelişen

kapitalist üretim ilişkisinin uluslararası etkileşimi artıracağı da

tartışılmaktadır14. Bu konuyla ilgili olarak ulus devlet açısından

küreselleşmeye yönelik yaklaşımları Veysel Bozkurt “aşırı küreselleşmeciler”,

“kuşkucular” ve “dönüşümcüler” şeklinde üçlü bir sınıflamaya tabi tutarak

incelemiştir.15

1. Aşırı küreselleşmeciler: Radikaller diye adlandırılan bu görüş

taraftarları; artan küresel iletişim sayesinde tüm toplumların ortak

çıkarlarının daha çok farkına varmakta olduğunu ve bunun

sonucunda da küresel bir uygarlığın doğuşu için ortak bir zeminin

oluştuğunu iddia etmektedirler. Politikalar yerel ya da ulusal

ölçekte hala etkili olsalar bile, küresel ekonominin hareketlerini

11 Onur ÖYMEN: a.g.e., 26. 12 Onur ÖYMEN: a.g.e., 27. 13 Halil MUTİOĞLU: “Küreselleşme ve E-(Tik) Devlet”,http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages /mkl_gos.php?nt=178. 22.12.2004. 14 Ercan TATLIDİL: “Globalleşme Sürecinde İnsan Kaynaklarının Değişimi: Türkiye Örneği”. Prof. Dr. Eyüp Kemerlioğlu’na Armağan. Önder Yayıncılık, (Sivas, 2000), 121. 15 Veysel BOZKURT,“Küreselleşme: Kavram, Gelişim ve Yaklaşım”, Küreselleşmenin İnsani Yüzü, Der. Veysel BOZKURT, Alfa Yayıncılık, (İstanbul, Ekim 2000), 18-19.

26

etkileyebilecek güce sahip değillerdir16. Aşırı küreselleşmecilere

göre;endüstri uygarlığının bir ürünü olan ulus devlet, küreselleşme

sürecine paralel olarak önemini yitirmiştir17.

2. Küreselleşme Karşıtları: Kuşkucular olarak bilinen bu grup aşırı

küreselleşmecilerin tam karşısında yer almaktadır. Küreselleşme

olgusunu ulus-devlet lehine eleştirmiş, adeta küreselleşme ve

dinamiklerine karşı savaş açmışlardır18. Yaşadığımız dünyada

hiçbir şeyin, dolayısıyla küreselleşmenin yeni bir süreç olmadığını

iddia etmektedirler19. Bu gruba göre küreselleşmeyi, kapitalizmin

savaşçı olmayan yeni işleyiş mantığı ya da jeo-ekonomik

emperyalizm olarak değerlendirmektedir.

3. Dönüşümcüler: Giddens’ın da dahil olduğu bu grup,

küreselleşmeyi, modern toplumları ve dünya düzenini yeniden

şekillendiren sosyal, siyasal ve ekonomik değişimlerin arkasındaki

ana güç olarak görmektedir20. Ekonomi, giderek hizmet sektörüne

bağlı hale gelmektedir. İletişim devrimi sayesinde eski yapılar

yıkılmaya, eski alışkanlıklar unutulmaya ve kültürler diğerleriyle

anında etkileşime girmeye başlamıştır. Aşağıdaki tabloda her üç

grubunda fikirleri daha ayrıntılı ve karşılaştırmalı olarak verilmiştir.

16 Ali ESGİN: “Ulus- Devlet ve Küreselleşmeye İlişkin Bazı Tartışmalar”, C.Ü. Sosyal Bililer Dergisi, Cilt: 25, NO: 2, (Aralık 2001), 188. 17 Veysel BOZKURT: ““Küreselleşme: Kavram…””. a.g.e., 19. 18 Ali ESGİN: a.g.m., 188. 19 Veysel BOZKURT: ““Küreselleşme: Kavram…””. a.g.e., 21. 20 Ali ESGİN: a.g.m., 189.

27

Tablo-I:Küreselleşmenin Kavramsallaştırılması: Üç Eğilim

Hiper Küreselciler Kuşkucular Dönüşümcüler

Yeni Olan Ne? Küresel Bir Çağ Ticaret-blokları

Geçmiş dönemlerden

daha zayıf yönetişim

Tarihsel olarak eşi

görülmedik düzeyde

küresel karşılıklı bağlılık

Hakim Özellikler Küresel Kapitalizm

Küresel Yönetişim

Küresel-Sivil Toplum

Dünya 1890’larda

olduğundan daha az

karşılıklı bağlı

Yoğun ve derin

küreselleşme

Ulusal

Hükümetlerin

Gücü

Geriliyor ve aşınıyor Güçleniyor ve

Çoğalıyor

Yeniden inşa ediliyor

Yeniden yapılıyor

Küreselleşmenin

İtici Gücü

Kapitaliz ve Tekonoloji Devlet ve Piyasalar Modernitenin birleştirici

güçleri

Tabak Kalıpları Eski-Hiyerarşileri

Aşınması

Giderek artan bir

şekilde Güney’in

marjinalleşmesi

Dünya düzeninin yeni

mimarisi

Hakim motif McDonalds, Madonna,

vs.

Ulusal Çıkar Sosyal topluluğun

transformasyonu

Küreselleşmenin

Kavramlaştırılması

İnsani eylemin

çerçevesinin yeniden

düzenlenmesiyle

Uluslararasılaşma ve

bölgeselleşme…

Belli bir mesafedeki

eylemelerin ve bölgeler

arası ilişkilerin yeniden

düzenlenmesiyle

Tarihsel Yörünge Küresel Uygarlık Bölgesel bloklar

Uygarlıklar çatışması

Karşılıklı bağımlılık:

küresel bütünleşme ve

parçalanma

Özet Ulus Devletin Sonu Uluslararasılaşma

devletin kabulü ve

desteğine bağlı

Küreselleşme devletin

gücünü ve dünya

siyasetini dönüştürüyor.

Kaynak: Held, McGrow, Goldblatt & Perration

28

B) Küreselleşmenin Tarihi Gelişimi Bir olayın ya da metanın dünyanın pek çok bölgesine ya da her yerine

yayılması anlamı taşıyan21 küreselleşme, köklerini 16. yüzyıla kadar uzatan

ve birçok dala sahip bir ağaç olarak görülebilir. Tarihi süreç çerçevesinde ele

aldığımızda aydınlanma dönemi olarak kabul ettiğimiz Rönesans, Fransız

İhtilali ve tabi ki çağa damgasını vuran sanayi devrimi, doğmuş olduğu

topraklarda kalmamış, sınır ötesi bir yayılma sürecine girmiştir. Sanayi

toplumunun sahip olduğu ekonomik yapı, pazara yönelik mal üretimi için

sermaye birikimini gerekli kılmıştır. Buna bağlı olarak da Fordist üretim

sistemi olarak adlandırdığımız iş bölümüne dayalı üretim gelişmiştir.

Batının ekonomik sisteminin temel taşı olan kapitalizm,

küreselleşmenin gerçekleşmesinde önemli bir araç olarak karşımıza

çıkmaktadır. Kapitalizmin ortaya çıktığı ve gelişmeye başladığı 1870-1914

dönemleri arasında ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler artmış, gelişen

iletişim ve ulaşım ağları ticaret hareketlerini hızlandırmıştır.

Bu etkilerin yanında, 1914’te I. Dünya Savaşı’nın devreye girmesi,

1929’da “Büyük Bunalım” ’ın baş göstermesi ve sonrasında da II. Dünya

Savaşı’nın patlak vermesi, küreselleşme sürecinin tersine bir ivme

kazanmasını sağlamıştır. Gerek savaşların, gerekse “Büyük Bunalım” ‘ın

etkisiyle ülkeler dış ticarette sıkı korumacılığa yönelmiş; sermaye

hareketlerinin dinamizmi yavaşlamıştır. Başta ABD olmak üzere gelişmiş

ülkeler tarife ve kotalara sınırlar getirmiş, sonuçta dünya ticaret hacmi hızla

düşmüştür.

II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından ABD’nin bünyesinde kurulan

IMF, Dünya Bankası, GATT, ve OECD gibi uluslararası kuruluşların hayata

geçirilmesi küreselleşme sürecinin tekrar hız kazanmasında etkili olmuştur.

21 Ali ALP- M. Ali Kahraman: “Küreselleşme ve Politika Yakınlaşmaları” http://www.liberal-dt.org.tr/guncel/Diger/alp_kuresellesme.htm. 05.11.2004.

29

Öte yandan, 1950’li ve 1960’lı yıllarda küresel bazda yaşanan üretim

ve ticaret, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tamamında hızlı bir artış

göstermiştir. Ticaret hacminin genişlemesinin yanı sıra dünyanın 1/4’ünde

faaliyet gösteren ABD patentli çokuluslu şirketler tarafından gerçekleştirilen

doğrudan yabancı sermaye yatırımları artış göstermektedir. Bu duruma

paralel olarak çokuluslu şirketlerin faaliyet alanlarında da bir dizi değişimler

yaşamıştır. İmalat sektörü, yerini teknoloji ağırlıklı hizmet sektörüne

bırakmıştır22. Bütün bu gelişmeler, ülkeler arasındaki entegrasyon sürecini

hızlandırmıştır.

Diğer önemli bir gelişme finansal küreselleşmeyle ilgilidir.1970'li

yılların başında 1971’de Bretton Woods Sistemi’nin çökmesiyle sabit kur

sisteminin terk edilmesi ABD, Almanya, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde

sermaye hareketlerinin daha esnek bir yapıya bürünmesine neden olmuştur.

1974 yılında yaşanan OPEC petrol fiyat şoklarının ardından gelişmiş batı

ülkelerinde, getirisi nispeten daha yüksek olan gelişmekte olan ülke

piyasalarına yönelme söz konusu olmuş ve yüksek miktardaki petro-dolar

fonları bu piyasalara akmıştır.

Öte yandan, 1970'lere kadar Amerikan orijinli çokuluslu şirketler dünya

üretiminin hemen hemen yarısını karşılarken, 1970'lerden itibaren diğer

gelişmiş ülkeler ve Japonya ile bazı Latin Amerika ülkeleri ABD ile rekabete

girmişlerdir23. Böylelikle rekabet küresel bir boyut kazanmıştır. Çünkü bu

süreç içinde rekabet edebilmek adına özellikle Alman ve Japon firmaları

büyük bir atağa geçmiş, verimlilik çıtalarını yükseltmişlerdir.

22 Hüseyin ŞEN: “Different Arguments for and Against the Role and Impact of Foreign Investment on the Development Potentilas of Developing Countries: An Overview”, D.E.Ü. İİBF Dergisi, Cilt:13, (İzmir, 1998),182. 23 Coşkun Can AKTAN, & Hüseyin ŞEN: “Globalleşme”, http://www.canaktan.org/canaktan _personal/canaktan-arastirmalari/degisim/aktan-sen-globallesme.pdf. 21.12.2004.

30

1980’li yıllar dünya genelinde ilerlemelerin yaşandığı bir dönem

olmuştur. Gelişmekte olan bir çok ülkenin de liberalleşme eğilimine girmesi,

özelleştirmelerin artması, piyasa ekonomisinin hız kazanması gibi gelişmeler

gelişmiş ülkelerle, gelişmekte olan ülkeleri birbirlerine yakınlaştırmıştır. Öte

yandan, sanayi alanında yoğunlaşan firmaların faaliyetleri, hızlı pazar

değişiklikleri, ürün ve üretim teknolojisindeki baş döndürücü gelişmeler,

rekabetin kızışması, 1980’li yıllarda küreselleşmeyi daha belirgin bir hale

getirmiştir.

1990’ların başları ise bu değişim sürecinin doruğa ulaştığı yıllar

olmuştur. Eski Doğu Bloku ülkelerinin ekonomik ve siyasi çöküşü, planlı

ekonominin hakim olduğu bu ülkelerin küreselleşme sürecinde ekonomik ve

siyasi açıdan Batı ülkelerine paralel bir yol izlemesine neden olmuştur. 1980’li

yıllarda yaşanan gelişmeler bu ülkelerde de yaşanmaya başlamış, piyasa

ekonomisine dayalı sistem, Doğu Bloku ülkelerinin ekonomilerinde de etkili

hale gelmiştir.

Ekonomik küreselleşme açısından en önemli gelişmelerden biri bu

dönemde yaşanmıştır. 15 Aralık 1993 tarihinde 117 ülkenin katılımı ile

gerçekleştirilen ve tarihin en kapsamlı ticari anlaşması olarak kabul edilen

“Uruguay Raundu” ile 15 Nisan 1994’te Fas’ta imzalanan “Nihai Senet” ’in

yürürlüğe girmesiyle, dünya ticaretinde serbestleşmenin yanı sıra ihracattaki

sübvansiyonların azaltılması, anti-damping uygulamaları gibi pek çok alanda

çok taraflı ilke ve kuralların hayata geçirilmesi söz konusu olmuştur24.

Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve Çok Taraflı Yatırım Anlaşması (MAI),

özellikle ekonomik küreselleşme bakımından oldukça önemlidir. Bunun en

büyük göstergesi, Çok Taraflı Yatırım Anlaşması’nın uluslararası alanda

24 Coşkun Can AKTAN, & Hüseyin ŞEN: “Globalleşme”, http://www.canaktan.org/canaktan _personal/canaktan-arastirmalari/degisim/aktan-sen-globallesme.pdf. 21.12.2004.

31

faaliyet gösteren bir firmaya, anlaşmayı onaylayan ülkenin firmasıymış gibi

hareket etme imkanı tanımasıdır25.

I. Dünya Savaşı’na kadar hızlı bir seyir izleyen küreselleşme süreci,

1914-1945 arasında düşüş eğilimi göstermiş ve II. Dünya Savaşı sonrasında

tekrar yükseliş trendine geçmiştir. 1980’li yıllardan itibaren bu süreç daha da

hızlanmış ve 1990’larda doruğa ulaşmıştır. Küresel olarak birbirine bağlı bir

şekilde 24 saat işlem yapan finans piyasaları, teknolojik açıdan mobil

telefonlar, internetin varlığı, çok uluslu şirketlerin oluşması ile imzalanan çok

taraflı antlaşmalar küreselleşme ile birlikte yepyeni ekonomik, sosyal, siyasi

ve teknolojik bir yapı oluşturmaktadır26.

2. KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN DİNAMİKLERİ

Günümüzde iş dünyası daha önce hiç olmadığı kadar hızlı bir değişim

süreci içerisine girmiştir. Bu süreci başlatan ekonomik, teknolojik, sosyal ve

siyasal bir çok faktör bulunmaktadır. Tam olarak kategorize etme imkanına

sahip olamadığımız bu faktörler, aslında kalbe giden damarlar gibi birbiriyle iç

içe geçmiş ve bir bütün olarak işlediğinde hayat bulabilen faktörlerdir.

Küreselleşme sürecinin dinamiklerini ana başlıklarıyla dört gruba

ayıracak olursak; birincisini artan uluslararası rekabet koşulları, ikincisini

teknolojinin hız kazanması, üçüncüsünü yeni ekonomi ve sonuncusunu

çokuluslu şirketler oluşturmaktadır. Yaşanan değişime paralel olarak

belirleyebileceğimiz bu faktörleri daha ayrıntılı olarak incelemek, çalışmanın

oturtulacağı zemin açısından önemlidir.

25 DPT : Küreselleşme, Bölgesel Entegrasyonlar ve Türkiye (Değerlendirme Raporu), Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Yayın No:DPT: 2374-ÖİK:439. (Ankara, Ocak 1995), 54. 26 Veysel BOZKURT: “”Küreselleşme…””. a.g.m., 21.

32

A) Artan Uluslararası Rekabet Koşulları Uluslararası ticaret hareketlerinin tarih sahnesinde yerini aldığı günden

beri aslında varolan, ancak şu anda olduğu kadar günlük literatürümüzde

sıkça kullanmadığımız rekabet kavramı, dünya ekonomisindeki küresel

yönelimlerle birlikte ister ulusal, ister uluslararası düzeyde olsun

küreselleşmenin temel taşlarından bir tanesini oluşturmaktadır.

İktisadi faaliyetlerin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için stratejik bir

unsur olan rekabet, aynı zamanda piyasa yapısını nitelemek için de

kullanılmaktadır27. Bu durum hem tüm piyasa hem de firma bazındaki

rekabeti kapsamaktadır.

Küresel düzeyde oluşan rekabet, dünya ticaret örgütünün gündemini

oluşturan önemli konuların başında gelmektedir. Küreselleşme ile birlikte

ulusal boyuttan uluslararası platforma taşınan rekabet gücünü

yakalayabilmek, belirli kriterlere sahip olmayı da zorunlu kılmıştır. İşgücü

maliyeti, işgücü verimliliği, sermaye maliyeti, kalite, teknoloji, nitelikli işgücü,

girdi fiyatları,uluslararası ulaştırma ve iletişim olanakları, rakip ülkelere göre

coğrafi konum gibi kriterler bir ülkenin uluslararası rekabet gücünü etkileyen

faktörlerdir28.

Farklı endüstrilerde küreselleşmeyi hızlandıran etkenlerden biri olan

düşük işgücü maliyeti, diğer ülkelerdeki işletmeleri çekerek, nihai ürünlerini

rekabetçi bir fiyat ile oluşturmasını sağlamaktadır29. 1960 ve 1970’ ler de

General Electric, Westinghouse, Texas Instruments ve General Motors gibi

pek çok ABD şirketi, otomotiv parçası ve elektronik eşya üretmek ve düşük 27 Coşkun Can AKTAN- İstiklal Y. Vural: Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet, TİSK, (Ankara, Aralık 2004), 13. 28 Coşkun Can AKTAN: “Müdahaleci Devlet ve Uluslararası Rekabet Gücü” http://www. canaktan.org/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/devlet-reformu/aktanmudahalecide vet-rekabet-gucu. 22.12.2004. 29 Hasan TAĞRAF: a.g.m. 41-42.

33

işgücü maliyeti avantajından faydalanmak için, Uzak Doğu’ya üretim

faktörlerini kaydırarak fabrikalar kurmuşlardır.

Bu tür işletmelerin varlığı aynı zamanda yerel ekonomilerin

gelişmelerine katkı sağlamış, bunun akabinde yerel ekonomiler farklı

endüstrilerde önemli müşteri ve rakipler haline gelmişlerdir. Bunun en güzel

örneğini Çin, Hindistan ve Endonezya’da görmek mümkündür. Nitelikli işgücü

ve düşük maliyet barındıran bu ülkeler, maliyetin yüksek olduğu ülkelerin bu

bölgelerde üretim yapmalarını teşvik etmiştir.

Bu dinamikler çerçevesinde uluslararası alanda yaşanan rekabet; hem

gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerde olmazsa olmaz koşul haline

gelmiştir. Bu noktada son yirmi yıl içinde bir çok gelişmekte olan ülke, gelişen

piyasa ekonomileri çerçevesinde dünya ticaretine ve küresel ekonomiye aktif

olarak katılmıştır30. Gelişen piyasa ekonomileri içerisinde bugün pastadan

büyük bir pay alan Asya ekonomileri, dünya ticaretinde aynı derecede önemli

bir yer edinmiştir.

Büyük ölçüde firma kökenli bir yapıya sahip olan uluslararası rekabet

gücünün sürekliliği, özellikle dış çevre ile etkileşimi gerektiren yenilik ve

icatlara bağımlı bir yapı içermektedir31. Sermayenin egemenliğini ellerinde

bulunduran çokuluslu şirketler, ekonomik açıdan getirisi en yüksek alanlara

yönelmekte, acımasız bir rekabet ortamı yaratmaktadır. Yaşanan bu

rekabetin eşit ve yaygın koşullarda gerçekleşmemesi ise, gelişmiş ülkelerde

tekelleşmelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur32. Bu durum için verilecek

en iyi örnek küresel pazarda rekabet edebilmek için birçok büyük firmanın

şirket evlilikleri yolunu seçmesidir. Şimdiye kadar yapılan birleşmelerin en

büyüklerinden biri Almanya’nın Mercedes’i üreten Daimler-Benz firması ile 30 Gazi Erçel BAŞKAN: “Küreselleşme ve Uluslar arası Finansal Gelişmeler”,http://www .tcmb.gov.tr/yeni/evds/konusma/tur/2000/Kuresellesme.html, 07.12.2004. 31 Coşkun Can AKTAN-İstiklal VURAL: Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri, TİSK, (Ankara, 2004),16. 32 Nusret EKİN: “Küreselleşme ve Çalışma Yaşamında Dönüşüm”, Frederich Elbert Vakfı Yayını, (İstanbul, 1997), 3.

34

ABD’nin Chryler’ı arasında gerçekleşmiştir. Firmaların uluslararası boyutlarda

birleşmeleri, ulusçuluk yerine çokuluslu ortaklıkların artmasına nenden

olmaktadır. Böylece küreselleşme, ulusçuluk kavramını aşarak rekabet yerine

tekelleşmeyi de tırmandırmaktadır33.

Ancak küreselleşmeye yol açan en önemli dinamiklerin başında

bulunan rekabetin, özellikle de uluslararası seviyede artması biraz öncede

belirttiğimiz gibi sürekli bir yenilik gerektirecek ve ayakta kalabilmek için

değişim sürecini yakalamak kilit noktayı oluşturacaktır. Çünkü küreselleşme

kolay işleyen bir süreç değildir.

Artan rekabet koşulları, ticaret ve sermaye alanında yaşanan serbest

dolaşım, istihdam ve üretim yapısında düzenlemeler yapılmasını da gerekli

kılmaktadır. Bu durum işgücünün ve üretimin büyüyen sektörlere doğru

kaymasına neden olmuştur. Bu hareketlilik, işgücü piyasasının şeffaf bir

yapıya sahip olmaması, işgücünün yeni mesleklerle ilgili yaşadığı adaptasyon

zorluğu ve iş bulmanın zorlaşması gibi nedenlerden ötürü işgücü piyasasında

bir takım problemler yaşanmasını beraberinde getirmiştir. Bunlardan

işgücünün yeni mesleklere ilgili yaşadığı adaptasyon zorluğu, kişinin sahip

olduğu donanımların geçerliliğinin kalmamasının yanında yeni nitelikler

kazanmasını da gerektirmiştir. Bu sürece uyum sağlayamayan işgücü

istihdam dışına itilmiştir. Ayrıca sermaye ve ticarette yaşanan serbest

dolaşımın işgücü için aynı hızda gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir.

B) Teknolojinin Hız Kazanması Küreselleşmenin en önemli dinamiği olarak tanımlayabileceğimiz

teknolojik gelişme, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinin

lokomotifi konumundadır. 1970’lerden itibaren meydana gelen çarpıcı ve

sürekli gelişmeler ve buluşlar teknolojik alanda gerçekleşmiş ve bu değişim,

33 Erol İYİBOZKUT: Küreselleşme ve Türkiye, Ezgi Kitabevi Yayınları, (Bursa 1999),109.

35

bilgi toplumunu ortaya çıkaran belki de en önemli değişim olmuştur. Farklı

adlarla anılan bilgi toplumu, işgücünün önemli bölümünün bilişimle ilgili

işlerde çalıştığı ve ekonomide en etkili faktörün bilginin kullanılması ve

uygulanması olduğu toplumdur34.

Özellikle, mikroelektronik ve bilgisayar teknolojileri alanındaki

ilerlemeler ile telekomünikasyon alanında (mobil telefonlar, Internet vs.)

gerçekleşen gelişmeler toplumların bilgiye ulaşmasını ve bilginin dağıtımını

kolaylaştırmıştır. Bununla birlikte, bilimsel yenilikler sayesinde üretimde

verimlilik artışı sağlanmış, bilgi, bir üretim faktörü haline gelmiş ve dünya

çapında yaygınlık kazanmıştır. Bu durum bilgiyi ve iletişimi değişimin

belirleyici elemanları haline getirmiştir.

Teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, nitelikli iş gücü ile ekonomik

büyüme arasında doğru orantılı bir ilişkiyi kaçınılmaz olarak gündeme

taşımıştır. 1980 sonrası ortaya çıkan esnek üretim sistemleri ve yeni

teknolojiler, düşük emeğe alan talebi azaltmakta, nitelikli işgücüne olan talebi

ise yükseltmektedir. Çünkü ileri teknoloji kullanan esnek üretim sistemlerinin

başarısı, işçilerin yüksek niteliklere ve çok çeşitli becerilere sahip olmasına

bağlıdır35. Sanayi toplumunda işçinin beden gücünün yerini makineler ikame

ederken, bilgi toplumunda insan beyninin yerini bilgisayarlar ikame etmiştir.

En önemli sermayeyi bilginin oluşturduğu bilgi toplumunda bilgi işçisinin artışı

ekonomik büyümeyi de beraberinde getirmiştir.

Küreselleşme ve teknolojik alanda yaşanan inovasyon sistemleri

kaçınılmaz olarak rekabetin belirleyicileridir. Bu sürece hem siyasi hem de

ekonomik alanda yaşanan değişimler eklenince rekabette süreklilik sağlamak

her işletme için nihai amaç haline gelmiştir.

34 H. Bahadır AKIN: “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Bir Değerlendirme ve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri”, Verimlilik Dergisi, Sayı: 1, MPM Yayınları, (Ankara 1999), 25. 35 Mehmet Hüseyin BİLGİN: “Yeni Teknolojiler ve Üretim Sistemlerindeki Değişimin Emek ve İstihdam Üzerindeki Etkisi”, Kamu-İş, (Ankara,2000), 53.

36

C) Yeni Ekonomi Küreselleşmenin getirdiği iktisadi düzen, maddeci bir anlayış üzerine

kurulmuştur36. Ekonomik boyutu itibariyle küreselleşme, bir taraftan mal ve

hizmetlerin, diğer taraftan da bilgi ve sermayenin ülkeler arasında serbestçe

dolaşımı şeklinde tanımlanmaktadır37. Çünkü sistem kalkınma amacından

daha çok büyümeyi amaç edinmiş bir yapı içermektedir. Bu durumun

temelinde, işletmelerin dünyanın bütün bölgelerinde tek bir pazar gibi faaliyet

gösterebilme çabası yatmaktadır.

Özellikle 1970’lerdeki petrol krizinin ardından gelişmiş ülkelerde iç

piyasalardaki doygunluk, dış piyasalara açılma arayışını beraberinde

getirmiştir. Çünkü küreselleşme süreci içinde yer alan ekonomik faaliyetlerin

hacmi gün geçtikçe artmaktadır.

Ekonomik yönden bugün yeryüzündeki ülkelerin önemli bir kısmı

birbiriyle bütünleşmeye başlamıştır. Örneğin bir ülkede başlayan ekonomik

krizin etkileri bu ülke ile ekonomik ilişkiler içinde olan diğer ülkeleri hatta

kendisiyle direkt bağlantısı olamayan ancak ilişki içinde bulunduğu ülkelerin

bağlantılı olduğu daha başka ülkeleri etkileyebilmektedir. Bu durum ülkeleri

kendi politikaları kadar, başka ülkelerin izlediği ekonomik ve siyasal politikalar

konusunda daha duyarlı olmaya zorlamaktadır. Artık ülkelerin iç işlerinde

yaşadığı sorunlar ile dış ilişkilerindeki sorunlar arasındaki sınır giderek

belirginliğini kaybetme eğilimindedir.

Küreselleşme ile birlikte ülkelerin hammadde, işgücü, teknoloji ve

pazar gereksinimleri arttığı için birbirlerine olan ihtiyaçları da artmıştır. Bu

nedenle öncelikle ekonomik birlikler kurulmuş, bunu siyasi birlikler takip

etmiştir. Bu kuruluşlar, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve 36 Kamil TURAN: “Küreselleşen Çağımız ve Çalışma Hayatı” Kamu-İş Dergisi, Cilt:3, Sayı:3, (Ocak-1994),1. 37 H.Bülent PAYASLIOĞLU: “Globalizasyon Nedir? Global Krizin Türkiye’ye Etkisi Ne Olmuş tur? http//www.antrak.org.tr/gazete/011999/bulentp.htm.01.01.02,s,1, 22.12.2004.

37

Dünya Ticaret Örgütü (WTO)’dür. Dünyayı ekonomik anlamda küresel bir

anlayışla yönetme eğiliminde bulunan bu kurumların ekonomik ve finansal

boyutta da ağırlığı bulunmaktadır.

Bu kuruluşların görevlerine kısaca değinilecek olursa; küresel bir

bunalımın bir daha çıkmasını engellemek için görevlendirilen IMF’nin amacı,

küresel toplam talebi korumak için gerekeni yapmayan ve kendi

ekonomilerinin çökmesine engel olamayan ülkelere uluslararası baskı

uygulayarak, bu ülkelere likidite sağlamaktır38. 1944 yılının temmuz ayında

IMF ile birlikte kurulan Dünya Bankası, 1980’lerde yaşadığı değişimle borç ve

bağışlara ihtiyacı olan, serbest piyasa ekonomisine geçmeye gönülsüz fakir

ülkelere bu fikirleri dayatmak için kullanılan yeni bir misyoner kuruluş haline

gelmiştir.39 Uluslararası ticari ilişkileri yönetmek amacıyla önceleri GATT adı

ile kurulan Dünya Ticaret Örgütü, diğer iki örgütten farklı bir yapıya sahiptir.

Bu örgüt, kuralları kendisi koymamakta, ticaret pazarlıklarının yapılacağı bir

forum oluşturarak anlaşmalara uyulmasını sağlamaktadır. Bu durum aynı

zamanda küreselleşmenin ekonomik etkenleri bakımından büyük önem

taşımaktadır. Çünkü küreselleşmenin en önemli iki etkeni küresel üretim ve

finanstır.

Küresel üretim; tüm dünyayı tek bir bütün halinde ele alarak, üretim

sisteminin her bir parçasının, özellikle maliyetin düşük, ekonominin en

avantajlı bölgelerde yapılması anlayışına dayanmaktadır. Böylelikle ulusal

ticareti yerini uluslararası rekabet almıştır. Ayrıca uluslararası ticaretin

konusu önceleri nihai yatırımlardan oluşurken, yeni yapı çerçevesinde

doğrudan yatırımlar olmuştur. Doğrudan yatırımlar ABD-AB-Japonya

çerçevesinde gerçekleşmekte iken son dönmelerde gelişmekte olan

ülkelerde de önemli bir yer edinmiştir.

38 Joseph.E. Stiglitz: Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı, (Çev: Arzu Taşçıoğlu-Deniz Vural), (İstanbul, Kasım 2002), 33. 39 Joseph.E. Stiglitz: a.g.e., 34.

38

Küresel finans ise; uluslararası düzenlemelerin hakim olduğu,

kuralarını kendisi belirleyen, para hareketlerinin 24 saat ve elektronik bir

şekilde yürütüldüğü bir finans sistemidir. Finansın küreselleşmesinin en

önemli nedeni ve hızlandırıcısı şüphesiz ki bilgisayar teknolojileri olmuştur.

Enformasyon ve telekominikasyon teknolojilerinde yaşanan hızlı

değişim yeni bir olgunun doğmasına ev sahipliği etmiştir. Bu yeni olgu

özellikle teknoloji ile vücut bulan ve yeni rekabet kavramıyla anılmaya

başlayan “yeni ekonomi”dir.

Teknoloji alanında meydana gelen hızlı değişim ve gelişimler,

maliyetleri azaltarak, aracıları devreden çıkararak ve “tam zamanlı üretim”

(just in time) modellerine imkan sağlayarak sektörlerindeki verimliliğin

artmasına yol açmaktadır40.

Dünya ekonomisinde 21.yüzyıla damgasını vuran enformasyon çağı

olarak da anılan yeni ekonomik düzende bilgi üretiminin önemi artarken,

üretimde artan getiriler prensibi işler hale gelmiştir. Bu çağın en önemli

faktörü olan enformasyonun, karar alma süreçlerinde doğru, güncel ve

zamanında kullanılması çok önemlidir41.

Büyük ölçüde dijitalleşmeye ve internete bağlı olan yeni ekonomi; son

on yılda dünya ekonomisi ve ABD ekonomisindeki gelişmelere bakıldığında,

verimliliği, yeniden yapılanmaya yönelik baskıları, küresel niteliği, yol açtığı

krizleri ile birlikte var olan sistemi kökünden değiştirip sarsmış, tıpkı dominant

bir gen misali eski ekonomiyi yani eski organizmayı kuşatıp yavaş yavaş42

yerinden etmiştir.

40 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 136 41 Münevver SOYAK: “Yeni Ekonomi ve Yansımaları”, http://mimoza.marmara.edu.tr/~a soyak/yeni.ekonomi.ve.yansimalari.htm.03.04.2005. 42 canlife: “Büyüme Modelleri 3” (Yeni Ekonomi), http://members.lycos.co.uk/economyclub// categories.php?category_no=12, 10.01.2005.

39

AKTAN Yeni ekonomi kavramının altı temel özelliğe ayırarak

incelemiştir. Bunlar;

1. Bilgi ekonomisi: Yeni ekonomide gözen çarpan başlıca özellik

gerek nitelik gerekse nicelik bakımından bilginin artan öneme

sahip bir üretim faktörü haline gelmesidir. Drucker’e göre “bilgi

emek ve sermayenin pabucunu dama atarak adeta yegane üretim

faktörü haline gelmektedir”43. Bilgi ve beşeri sermeyenin ön plana

çıktığı yeni ekonomi “bilgi işçisi” kavramını gündeme taşımıştır.

2. Ağ Ekonomisi: Analog hatların yerini alan dijital hatlara, klasik ana

bilgisayar sisteminden web tabanlı sisteme geçişin yaşanması

iletişim ağlarıyla iç içe geçmiş bir ekonomiyi gerektirmiştir.

3. Kıyasıya Rekabete Dayalı Ekonomi: yeni ekonomi sahnesinde

firmalar, tabi ki başta piyasa güçlerini arttırmak ve liderliği ele

geçirmek amacıyla yeni bir ürün geliştirmek veya esaslı bir yenilik

yaratarak elindeki ürünü yenisiyle yer değiştirmek için kendilerini

birbirleriyle kıyasıya bir rekabetin ortasında bulurlar44. Rekabette

ön kulvarda yerini almanın koşulu ise sizi oraya taşıyacak ar-ge

alanına yapacağınız yatırımın boyutu olacaktır.

4. Yenilik ve İcatlara Dayalı Ekonomi: bilginin salt olarak üretilmesi

işletme için yada daha makro boyutta bakacak olursak ülke

ekonomisi için tek başına başarıyı getirecek bir anahtar değildir.

Meşalenin sürekli olarak yanmasını sağlamanın yolu, bilgini ele

geçirilmesi, içselleştirilmesi ve etkin bir şekilde kullanılabilmesiyle

olur45. Rekabetin dinamik bir özelliğe sahip olduğu yeni ekonomide

43 Peter F. DRUCKER: Kapitalist Ötesi Toplum, Çev: B. ÇORAKÇI, İnkılap Kitabevi, (İstanbul, 1994), 140. 44 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 158. 45 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 159.

40

firmaların yenilik yaratabilmesi ve icatlara sahiplik edebilmesinin

yolu yine Ar-Ge yatırımlarına göre şekillenmektedir.

5. Esnek Organizasyon Yapısına Sahip Ekonomi: Taylorist yönetim

sisteminin yerini avantajın kalifiye işgücü lehine işlediği esnek

organizasyon modeli; ilk etapta kaynak israfını azaltarak üretim

sürecinin her aşamasına değişen koşuları gözardı etmeden

yaratıcı düşünce tarzını entegre ederek emek ve sermayenin

verimliliğini arttırmaktadır46. Bilgi akışı açısından işlevsel olma

özelliğini kaybetmiş orta düzey yönetimin bir çok katmanını ortadan

kaldırarak aşırı uzmanlaşma ve bölümlere ayrılma uygulamasını

çok boyutlu iş sorumluluğunu tanımlayarak, timler ve mesleki

rotasyonu kullanarak engeller47.

6. Bilgi- Yoğun Hizmetlere Dayalı Olması: Bilginin ve bilgiyi üretip

kullanmanın artan önemi firmaları bilgi yoğun hizmet üreten bir

yapıya kaydırmaktadır. İşletmeler açısından ele aldığımızda bilgiye

dayalı ekonominin hızla gelişmesi yapısal dönüşüm yaşanmasını

da gerekli hale getirmiştir.

Yeni ekonomide finansal özerkliğe, esnekliğe ve çalışma

standartlarında azalmaya doğru eğilimler mevcutken; diğer yandan tam tersi

eğilimler de görülmektedir. Yeni ekonominin en önemli ayağını oluşturan bilgi

teknolojisi sektöründe uluslararası hareketlenme ve esneklik en yüksek

noktaya ulaşmışken; bu sektörde çalışanlar her geçen gün hızla küresel

işgücü piyasasının bir parçası haline gelmektedir48. Ayrıca vasıflı işçiler yeni

ekonomiden yararlanırken, vasıfız işgücü her anlamda bu durumdan zararlı

çıkmıştır. Bu durumun başlıca nedeni, enformasyon teknolojilerinin ve üretim

sisteminin nitelikli işgücü talebini arttırmasıdır. 46 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 161. 47 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 161. 48 Ronaldo MUNCK: Emeğin Yeni Dünyası, Çev. Mahmut TEKÇE , Kitap Yayınevi, (İstanbul, Ocak 2003), 104.

41

D) Çokuluslu Şirketler Günümüzde hızını artırarak sürdüren ve etkileri her geçen gün daha

da derinleşen küreselleşme sürecinin, yerel işletmelere nazaran, çokuluslu

işletmelerde farklı boyutlar içerdiğini söylemek mümkündür. Çokuluslu

şirketler, dünya sahnesinde ulus devletlerden çok daha sonra görünmekle

birlikte, günümüz uluslararası sistemini etkileyen ve yönlendiren aktörlerin

başında gelmektedir49. Sanayi devrimi ile birlikte adlarını duymaya

başladığımız bu şirketler, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızla artmış ve

mevcut yapılarını değiştirerek ekonomik açıdan güçlenmişlerdir. Bu

bakımdan küresel ekonominin karakteristik özelliği çokuluslu şirketlere

dayanmıştır.

Bu süreç çerçevesinde çokuluslu bir yapıya sahip bulunan işletmeler,

yaşanan değişimde aktif rol oynamaktadırlar. Çünkü bu işletmelerin

ekonomik büyüklükleri ve faaliyet alanlarındaki çeşitlilik zorlayıcı bir faktör

olarak çokuluslu işletmeleri küreselleşme sürecinin mimarı yapmaktadır.

Günümüzde özellikle küreselleşme sürecine paralel olarak dünyada

çokuluslu işletmelerin sayısı ve etkinliği büyük artış göstermektedir. Çok

uluslu şirketlerin ortak özellikleri; birden fazla ülkede faaliyet göstermeleri,

merkez denetim, bütün şirket bölümleri için birbirine uygun politika izlenmesi,

değişik ülkelerdeki küçük şirketlerin faaliyetlerini kontrol eden işletmeler

olmasıdır50.

Güçlü sermaye yapıları, gelişmiş teknolojiye sahip alt yapıları ve

faaliyet gösterdikleri alanın genişliği sebebiyle, küresel alanda faaliyetlerini ve 49Mehmet Behzat EKİNCİ : “Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu ve İşletmelerin Bu Süreçteki Yeri”, mbekinci@ akademiktisat.net, www.akademiktisat.net. 12.12.2004. 50 Gülşen SARI GERŞİL: “Küreselleşme ve Çokuluslu İşletmelerin Çalışma İlişkilerine Etkileri” http//www.dokuzeylul.edu.tr. 20.01.2005.

42

rekabet güçlerini kolaylıkla yürütebilmektedirler51. Bununla birlikte artan

liberalleşme eğilimleri, ülkeler arasındaki sınırları nispeten daha geçirgen bir

yapıya itmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından bu durum daha

fazla ön plana çıkmaktadır. Kendi ülkelerindeki yüksek işgücü maliyetleri ve

yasal düzenlemeler, bu şirketleri işgücü maliyetlerinin düşük, yasal

düzenlemelerin daha az olduğu yerlere yöneltmektedir.

Tarihi gelişimine baktığımızda, II. Dünya Savaşı sonrasında çokuluslu

şirketler, dünya çapında kapitalist ilişkilerin temel koruyucuları haline

gelmişlerdir52. GATT çerçevesinde yatırım kurallarının tam olarak

oluşturulamaması, çokuluslu şirketleri yatırıma yöneldikleri ülkelerde çeşitli

zorluklarla yüzyüze bırakmıştır. Ancak 1995 yılından itibaren uluslar arası

yatırım antlaşması (MAI) taslağına göre; uluslararası yatırım yapan bir ülke,

yatırım yaptığı bir ülkede ulusal mücadelelerle karşı karşıya kalmadan, kendi

ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket etme özgürlüğüne

kavuşturulmuştur. Daha can alıcı nokta ise, ulusal hükümetlerin kendi

haklarına zarar verdiği gerekçesiyle, bu şirketleri dava etme haklarının

olmamasıdır. Bu anlaşmaya karşı uluslararası tepkiler hala devam etse de

bu şirketler birçok mal ve hizmetin küresel çapta üretim ve dağılımını kontrol

eden ve teknolojik gelişmenin en üst seviyelerine ulaşabilen bir konuma

gelmişlerdir53.

Küreselleşme ekseninde ticaretin kazandığı serbesti ve sınırların

belirsizleşmesi çok uluslu şirketlerin büyümesini perçinlemiş, çoğu devletten

daha büyük bir ekonomik güç haline gelmesine zemin hazırlamıştır.

51 Hasan TAĞRAF: “Küreselleşme Süreci ve Çokuluslu İşletmelerin Küreselleşme Sürecine Etkisi”, C.Ü. İktisadi İdari Bilimler Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, (2002), 34. 52 Ronaldo MUNCK: a.g.e.,44. 53 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 44.

43

Tablo-II: Dünyanın En Büyük 25 Küresel İşletmesi (2005)

Sıra No İşletmenin Adı Ciro ( Milyon $)

Ait Olduğu Ülke

1 Wal-Mart Stores 287,989.0 Amerika

2 BP 285,059.0 İngiltere

3 Exxon Mobil 270,772.0 Amerika

4 Royal Dutch/Shell Group 268,690.0 Hollanda/İngiltere

5 General Motors 193,517.0 Amerika

6 DaimlerChrysler 176,687.5 Almanya

7 Toyota Motor 172,616.3 Japonya

8 Ford Motor 172,233.0 Amerika

9 General Electric 152,866.0 Amerika

10 Total 152,609.5 Fransa

11 Chevron 147,967.0 Amerika

12 ConocoPhillips 121,663.0 Amerika

13 AXA 121,606.3 Fransa

14 Allianz 118,937.2 Almanya

15 Volkswagen 110,648.7 Almanya

16 Citigroup 108,276.0 Amerika

17 ING Group 105,886.4 Hollanda

18 Nippon Telegraph & Telephone 100,545.3 Japonya

19 American Intl. Group 97,987.0 Amerika

20 Intl. Business Machines 96,293.0 Amerika

21 Siemens 91,493.2 Almanya

22 Carrefour 90,381.7 Fransa

23 Hitachi 83,993.9 Japonya

24 Assicurazioni Generali 83,267.6 Avusturya

25 Matsushita Electric Industrial

81,077.7 Amerika

44

Kaynak: http://www.fortune.com/fortune/global500/fulllist/0,24394,1,00.html

Şu anda dünyanın en büyük 100 ekonomisinin sadece 49’u devlet,

geriye kalan 51’i ise çok uluslu şirketlerdir. Dünya ticaretinin üçte ikisine çok

uluslu şirketler hakimdir. Bu oranın üçte biri küresel işletmeler arasında

gerçekleşirken, diğer üçte biri de küresel işletmelerin kendi içinde olmaktadır.

Kapladıkları bu büyük yerin yanı sıra kendi aralarında şirket evlilikleri

yaparak küresel rekabet karşısında değişik stratejiler uygulayan bu şirketler,

son derece önemli olan bilgi, mal/hizmet ve sermaye transferlerini ve daha

da önemlisi yabancı ülkelerden elde ettikleri karları kendi ülkelerine kolayca

transfer edebilme olanağına sahiptir. Bu açıdan baktığımızda; çokuluslu

işletmelerin küresel pazarda daha da güçlü bir konuma geldiğini söylemek

yanlış olmaz. Bunun sonucu olarak çokuluslu işletmeler hem küreselleşme

sürecinden etkilenmekte; hem de küreselleşme sürecini artırıcı bir rol

oynamaktadır. II- KÜRESELLEŞME SÜECİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE ETKİLERİ Tarihsel süreç bakımından incelediğimizde, uluslararası sistemler en

büyük değişimi 20. yüzyılda yaşamıştır. Bu dönemde gerek II. Dünya savaşı

gerekse bu savaştan sonra oluşan Rusya-ABD soğuk savaşı, dünyada

etkinliği fazla olan gelişmiş ülkelere, askeri güce sahip olmanın tek başına

yeterli olmadığını; bunun yanında ekonomik güce de sahip olmaları gerektiği

mesajını vermiştir.

Bu bakımdan küreselleşme sürecini ve bu sürecin etkilerini incelerken

tarihsel olarak yaşanan değişimler ve dönüşümler ayrı bir önem

kazanmaktadır. Küreselleşme tek boyutlu ve etkileri tek bir alanda görülen bir

45

süreç değildir54. Küreselleşme süreci ve bu sürece yol açan faktörlerin

yarattığı değişimler gerek endüstri ilişkilerinde, gerekse iktisadi ve sosyal

yapıda birçok etkiyi beraberinde getirmiştir. Ve her disiplin, kendi uzmanlık

alanı çerçevesinde kürselleşmenin etkilerini farklı boyutlarda yaşamaktadır.

Küreselleşmenin yarattığı sonuçların daha net ortaya konması bakımından

bu çalışmada her bir değişim ayrı ayrı ele alınmaya çalışılacaktır.

1. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ SİSTEMİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER Küreselleşmenin endüstri ilişkileri sisteminde meydana getirdiği

değişimler devleti, işverenleri ve işçi sendikalarını yani sistemin aktörlerini

farklı boyutlarda etkilemiştir. Kısacası çalışma hayatına ilişkin olarak rekabet

gücü, verimlilik ve kalitenin anahtar faktörler olduğu günümüz koşullarında;

uluslararası rekabette ayakta kalabilmek, kuşkusuz ki çağdaş uygulamaları

benimsemekten ve uygulamaktan geçmektedir55. Küreselleşmenin hükümet

politikaları açısından işgücü piyasalarına daha fazla esneklik getirdiği

yadsınamaz bir gerçektir. Bu durum yine birbiriyle bağıntılı olarak işverenleri

ve sendikaları, gerek organizasyon gerekse toplu pazarlık yapısında “ademi-

merkezileşmeye” yöneltmiştir56.

Çalışma ilişkileri günümüz koşullarında işyerine doğru yön değiştirme

eğilimindedir. Bu durum işçi-işveren işbirliğini beraberinde getirmiş, sosyal

diyaloglar bu doğrultuda gelişmeye başlamıştır. Böyle bir gelişme; işyeri

sendikacılığını ve toplu pazarlığı önemli kılmakta, iş uyuşmazlıkları ve grevler

sistem içinde büyük bir hızla dışlanmaktadır.57.

54Ali ALP- Mehmet Emin KAHRAMAN: “Kürselleşme ve Politika Yaklaşımları” http://www .liberal-dt.org.tr/guncel/Diger/alp_kuresellesme.htm. 05.11.2004. 55 Özlem IŞIĞIÇOK: “Küreselleşme ve Çalışma Hayatında Esnekliğe İlişkin Genel Bir Değerlendirme” http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/9/06-ozlem/ozlem.htm, 09.12.2004. 56 Nusret EKİN- Adem SELAMOĞLU: “Küreselleşme, Rekabetgücü ve Endüstri İlişkilerinde Dönüşüm” Kamu-İş, (Ankara, 1998), 33. 57 Nusret EKİN: “Küresel Dönüşümde Sosyal Çelişkiler ve Yeni Vizyon” Kamu-İş,Cilt: 4, Sayı:3, (Ankara, Nisan, 2000),3.

46

Netice itibariyle küreselleşmenin mevcut endüstri ilişkilerinin yapısını

değiştirdiği bir gerçektir. Küreselleşmenin yarattığı değişimler ve bu

değişimlerin sonuçları; esnek çalışma biçimleri, yeniden yapılanma ve

sendikaların uğradığı güç kaybı olarak sıralanabilir. Yaşanılan değişimin

beraberinde getirmiş olduğu sonuçlar aynı zamanda başka açılardan bu

değişimlerin yönünü de etkilemektedir. Bu nedenle küreselleşmenin endüstri

ilişkileri sisteminde meydana getirdiği muhtemel etkiler, konunun gelişimi

açısından ayrıntılı olarak ele alınmaya çalışılacaktır.

A) Çalışma Koşullarında Değişim Yeni çalışma düzeninin beraberinde getirmiş olduğu en büyük değişim

şüphesiz ki çalışma koşullarında yaşanan değişim olmuştur. Çağımıza

damgasını vuran küreselleşme ve beraberinde getirdiği yoğun uluslararası

rekabetin sonuçlarından birisi de çalışma hayatının değişen koşullara uyum

sağlamak amacıyla, giderek esnekleşmesidir58.

Ülkeler arasındaki ekonomik entegrasyonlar, ihracata dayalı büyüme

programları sonucu oluşan sert rekabet koşulları, salt işçinin korunması

anlayışının bir tarafa bırakılıp, işçi ve işyerinin birlikte düşünülmesi

gerekliliğini ortaya çıkarmıştır59. Bu durum neticesinde mevcut yapı yerini

esneklik anlayışına bırakmıştır.

Küreselleşme süreciyle beraber işçilerin sadece nitelikleri değişmekle

kalmamış, bu durumun etkileri aynı zamanda işgörenlerin çalışma saatlerine

de sıçramıştır. Özde “değişebilirlik” ya da değişime ayak uydurabilme

58 Özlem IŞIĞIÇOK: “Küreselleşme ve Çalışma Hayatında Esnekliğe İlişkin Genel Bir Değerlendirme” http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/9/06-ozlem/ozlem.htm, 09.12.2004. 59 DPT: “Küreselleşme, Özel İhtisas Komisyonu Raporu”, (Ankara, 2000), 87.

47

yeteneği olarak tanımlanan esneklik60 ve uygulamaları, üç önemli gelişmeyi

de beraberinde getirmiştir61:

1. İş gücünün, küresel ve bölgesel veya ulusal düzeyde iki kutba

ayrılması:

Uluslararası yatırım yapan şirketlerin kar elde etmek amacı ile izle-

dikleri stratejilere bağlı olarak yeniden yapılandırılan uluslararası iş-

bölümünün temelini "esnek uzmanlaşma" oluşturmaktadır. Sermayenin

esneklik stratejisine bağlı olarak da yaşanan bu değişimler işçi sınıfının

yapısında da belirli değişmeler yaratmaktadır. Bu değişimler, ilk olarak

çekirdek işgücü ile çevre işgücü farklılığını ortaya çıkarmıştır.

Küreselleşmenin beraberinde getirmiş olduğu esnek çalışma

modellerinde, işgücü piyasaları ikili bir yapı sergilemektedir. Bu yapı

çerçevesinde, işletme bazında kullanılan çekirdek işgücü ve ihtiyaç

duyulduğunda istihdam edilen çevre işgücü (part-time, geçici, mevsimlik

işçiler) kullanılmaktadır.

Firmalarca talep edilen çekirdek işgücü, esnek üretim sistemlerinin

merkezinde yer alıp, yeni teknolojilerin ve üretim tekniklerinin gerektirdiği

yeteneklere sahip olan ve sürekli çalışmak üzere istihdam edilen kişilerdir.

Diğer taraftan çevre işgücü, piyasa koşullarına göre işe alınıp, piyasadaki

daralmayla birlikte firmanın pazardaki rekabet gücüne göre geçici, atipik

istihdam ilişkileri çerçevesinde çalışan işgücüdür. Aralarındaki ayrımı daha iyi

analiz edebilmek için aşağıdaki tablo daha aydınlatıcı niteliktedir.

60 TİSK: “Çalışma Hayatında Esneklik”, (Ankara, Kasım 1999),5. 61 Zeynep ERDİNÇ: “Küreselleşmenin İstihdama Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 3 (Kasım, 1999), 117.

48

Tablo-III: İkili İşgücü Piyasası Özellikleri

Çekirdek İşgücü Çevre İşgücü

İyi eğitim almış işçiler

Kurumsal olarak nitelikli işçiler

Düzenli istihdam kayıtları

Düşük işgücü devri

İşe ilişkin önemli sorumluluklar

İyi çalışma koşulları

İyi ücret

İşletme destekli emeklik ve diğeryardımlar

Kariyer beklentisi

Sendikalı işgücü

Önemli derecede mesleki eğitiminsağlanması

Kötü eğitim almış işçiler

Nitelik düzeyleri düşük işçiler

Düzensiz istihdam kayıtları

Yüksek işgücü devri

İşe ilişkin daha az sorumluluk

Kötü çalışma koşulları

Düşük ücret

İşletme emekliliğe ilişkin destek sağlamaz

Kariyer beklentisi yoktur

Düşük sendikalılaşma

Daha düşük-düzeyde-mesleki eğitimin sağlanması

Kaynak: J.R. SHACKLETON, Training for Employment in Western and United States. Edward Elger Pub. (England 1995), 35.

İşgücündeki bu ikili yapı gelişmekte olan ülkeler kadar gelişmiş ülkeler

için de geçerlidir. 1940’dan itibaren bu bölünme Japonya’da kurumsallaşmış

ve Japon sisteminin geleneksel özelliklerinden biri haline gelmiştir. ABD’de

aynı bölünme yaşanmakta ve belirginleşmekte, bu süreç Avrupa ülkelerinde

görülmektedir. Bugün çekirdek işgücünün, teknolojik ve bilgi yoğun

sektörlerde, göreli olarak yüksek ücret ve rahat çalışma koşullarına sahip

işlerde çalıştığı, diğer yandan çevre işgücünün gerek gelişmiş, gerekse az

49

gelişmiş ülkelerde üretim ve özellikle hizmet sektöründe yoğunlaştığı

görülmektedir62.

2. Çalışma yaşamındaki kuralsızlaşma eğilimi:

Çalışma yaşamında gerçekleşen esnek çalışma biçimleri, aslında

esnek üretimin "özünde gerek kar hedefleri, gerekse çalışanlarla ilişkilerinde,

işverenin özerkliğini arttıracak, böylece sermayeyi endüstriyel kurallardan ve

örgütlü işçi hareketinin kısıtlamalarından kurtaracak bir yapı içermektedir.

Japonya kökenli olan esnek üretim, işgücü piyasalarında parçalanmayı

beraberinde getirerek işçiler arasında rekabeti arttıran, göreli olarak iş

güvencesine sahip çekirdek bir işgücünün etrafında güvencesiz, örgütsüz bir

işgücü kitlesi yaratan bir sistem olması yönleriyle eleştirilmektedir.

3. Ulusal devlet ve ulusal politikaların emeği koruma işlevinin

azalması:

Ekonomik gelişmeler sermayenin özgürlük alanını genişletirken; diğer

taraftan emeğin mücadele etme ve varolma alanını sınırlamaktadır.

Küreselleşmenin sermaye hareketliliğinde meydana getirdiği değişimin devlet

üzerinde yarattığı etkiye ilişkin farklı teorik görüşler bulunmaktadır.Teorideki

görüşlere kısaca değinecek olursak; küreselleşmeyi tamamen savunanlar,

uluslararası şirketlerin büyümesi ile küresel kapitalizmin yayılmasını

sağlanacağını ve devletin gerileyeceğini hatta yok olabileceğini

söylemektedirler. Diğer görüş; küreselleşmenin abartı olduğunu savunurken

devlete etkisinin olmayacağı hatta devletin daha da güçleneceğini

savunmakta, küreselleşmenin negatif etkilerinin önemsizliğini

vurgulamaktadır. Son görüş ise yarar veya faydayı bakılan pencereye göre

ayarlamakta, genel olarak devletin gerileyeceğini iddia etmektedir.

62 Fatih AYDEMİR: “21. Yüzyılda Sendikal Örgütlenme Sorunu ve Yeni Sendikal Stratejiler”, Basın-iş Sendikası, (Ankara, 2003), 5.

50

Bu gelişmelerin yanı sıra geleneksel kitlesel üretim olarak

adlandırdığımız, işbölümü ile tam günlü standart çalışmaya dayalı “Fordist

Üretim Yapısı” tarihten silinmesi, bu yapı ekseninde oluşan rekabet

ortamının yarattığı ekonomik değişimler çalışma hayatı ve iş piyasası

cephelerinde yeni yasal düzenlemelere gidilmesini gerekli kılmış, bir anlamda

iş hukukunun rekabet şartlarına entegrasyonu sağlanmaya çalışılmıştır. Bu

amaçla çeşitli esnekleşme türleri gündeme gelmiştir. Bunlar:

• İşyerinin esnekleştirilmesi (Uzaklaştırma Stratejileri)

• İşin ve işçinin esnekleştirilmesi

• Çalışma sürelerinin esnekleştirilmesi

• Ücretin esnekleştirilmesi

• İş yasalarının esnekleştirilmesidir.63

1980’ler ve 1990’lar boyunca egemenliğini sürdüren işgücü esnekliği

övülen stratejilerinden, “işgücü maliyetlerinde oluşan esnek”liğin ücretlerde

kesintiye, “sayısal esnek”liğin işçi azalışına sebebiyet vermesine ve “işlevsel

esnek”liğin kalan işçilerin üstlenmek zorunda kaldıkları görevlerin artmasına

neden olduğu yönünde olumsuz etkiler içerdiği belirtilmektedir64.

Dünya Bankası’nın 1995 yılında tüm dünya işçileri üzerine hazırlamış

olduğu rapordan sonra, sorulması gereken bir soru da küresel bir emek

piyasasının oluşup oluşmadığıdır. Bazı yorumculara göre dünya, devletlerin

kendi emeklerini çok düşük fiyatlara satmaya çalıştıkları devasa bir pazar

haline gelmiştir65. Uluslararası rekabet ortamının artan talepleri, maliyetleri

düşürmek için işçiler ilk düşünülen seçenektir. İşgücü, eğitimli, uysal, itaatkar

bir ‘toplumsal sermaye’ olarak uluslararası kapitalistlere satılmaktadır66.

63 Nusret EKİN: “Esneklik Çağı”, Mercek Dergisi, (İstanbul, Temmuz 1999), 13-14. 64 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 100. 65 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 87. 66 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 88.

51

Emeğin gerçek anlamda küreselleştiğini düşünenlerin yanı sıra emek

piyasalarının, uzmanlar ve bilim adamlarından oluşan küçük, fakat büyüyen

bir parçası dışında gerçek anlamda küreselleşmediğini düşünenler de vardır.

Gelişmekte olan ülkelerde sadece %15 civarında bir işgücü, uluslararası

ticarete açık ‘modern sektör’ ürünleri üretiminde çalışmaktadırlar67. Bu veriler

küreselleşme taraftarlarının söylemlerinin pek de doğruyu yansıtmadığını,

sermaye ve hizmet hızla küreselleşirken aynı hızın işgücü için geçerli

olmadığını söylemek mümkündür. Ayrıca özünü liberalizmden alan yeni

ekonomik düzen liberal öğretiye pek uymamakta, her şeyin küreselleşmesi

gerektiği belirtilirken ve mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı için baskı

oluşturulurken emeğin serbest dolaşımına müsaade edilmemektedir68.

B) Yeniden Yapılanma İnsan kaynağının yeniden değerlendirilme gerçeği küreselleşme süreci

ile birlikte endüstri ilişkileri sisteminde yeniden bir yapılanmayı gerekli

kılmıştır. Sanayi toplumunun yerini bıraktığı bilgi toplumunun gerekleri sistem

içerisinde köklü değişiklikleri de beraberinde getirmiştir.

Bazı sosyologlar tarafından örgütsüz kapitalizm olarak da tanımlanan

esnek üretim sisteminde- ki buna Toyotoizm69 demek de mümkün- işin

örgütlenmesinin geçmişten çok farklı bir yapı üzerine inşa edildiğini

görülmektedir. Bu durumu daha somut bir şekilde gözler önüne sermek ve

her iki yapıyı kıyaslama noktasında aşağıdaki tablo oldukça aydınlatıcı

olacaktır.

67 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 88. 68 Abdülkadir ŞENKAL: Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika, Alfa Yayınları, (İstanbul, Ağustos 2005), 467. 69 Veysel BOZKURT: Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye, http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005.

52

Tablo IV: Taylorist-Fordist Model ve Toyotoizm Modeli

Taylorist-Fordist Modelin unsurları FonksiyonelAlternatif (Toyotoizm)(1)

Standart üretim Ürün farklılaşması

Bant üretimi Modül üretim

Tek amaçlı makineler Esnek makineler

Vasıfsız işçiler Vasıflı işçiler

Düşük iş motivasyonu(Umursamazlık) Yüksek iş motivasyonu (Özdeşleşme)

Çatışmacı iş ilişkileri İşbirliğine dayanan ilişkiler

Hiyerarşik yönetim Katılımcı yönetim

Dikey-işbölümü(planlama ve uygulama

arasında ayrım)

Dikey iş entegrasyonu

(Zenginleştirme)

Dışarıdan kontrol İçeriden kendi kendini kontrol

Yatay-işbölümü(Görevlerin-aşırı

sınırlandırılması) Yatay iş entegrasyonu (genişletme)

İşçileri iş yerine bağlama Rotasyon

Makine temposuna uygunluk Montaj hattından bağımsızlık

Zaman standartları Zaman egemenliği

Bireysel çalışma Grup çalışması

Kaynak:Naschold:http://www.uta.fi/laitokset/tyoelama/sowing/report/Information Society99.pdf. January, 1999.

53

İlk etapta bilgisayarlarla desteklenmiş modül üretimin kitle üretimindeki

bant üretiminin yerini aldığını görmekteyiz. Modül üretim biçimine uygun

esnek makineler tek amacı baz alan makinelerle yer değiştirmiştir.

Ayrıca yukarıdaki tabloda da görüldüğü şekilde işin yeniden

örgütlenmesi sürecinde çatışma yerine işbirliği; makine temposunda çalışma

yerine de bant üretiminden bağımsız çalışma tercih edilmeye başlanmıştır.

Dolayısıyla çalışan bireyin makineyle ilişkisi değişmektedir. Kısaca belirtmek

gerekirse, esnek ya da yalın üretimin özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır:

• Fazla işçiler de dahil, stok fazlalığı kaldırılması,

• Kalite ve etkinlik doğru orantılı kabul edilmesi ve kaliteden taviz

verilememesi,

• Bir üründen diğerine hızla değişebilme yeteneğine önem verilmesi,

• Üretim sürecini gerekli şekilde anlayan çok becerikli elemanlar varlığı,

• Eğitime gerekli şekilde önem verilmesi,

• İyi eğitimli işçileri elde tutmaya önem verilmesi,

• Ücret sisteminin; şirketin, tesisin ve bireyin performansına kısmen

bağlanması,

• Statü engellerinin azaltılması,

• Yüksek bağlılığa dayalı iş uygulamalarıdır70.

Yalın üretim sisteminin belirtilen özellikleri ekseninde işletmelerde

esneklik, verimlilik, rekabet ve özellikle yenilikler önem kazanırken; rakipler

cephesinden bakıldığında; üretim tekniğinden çok bilgiyi kimin ürettiği

üzerinde durulmaya başlanmıştır. Bu durum sermayeyi değil insanları en

etkin bir biçimde çalıştırmak gerekliliğini beraberinde getirmiş ve rekabet

üstünlüğünün temel kaynağı bilgiyi üreten ve işleyen insan olmuştur71. Bu

bakımdan bilgi tabanlı yönetim bir bakıma değişimin yönetimi olmuş;

70 M.Preffer: Rekabette Üstünlüğün Sırrı İnsan, Sabah Yayınları, (İstanbul, 1995), 61. 71 Okan TARHAN: “21.Yüzyılın İnsan Kaynağını Yetiştirmekte Üniversitelerin Rolü”, Mercek Dergisi (İstanbul, 1999), 5.

54

istihdamın arttırılması ve rekabet gücü üstünlüğünün sağlanması açısından

işgücü verimliliği olmazsa olmaz koşul haline dönüşmüştür.

C) Sendikaların Güç Kaybetmesi Küreselleşmenin meydana getirdiği önemli sonuçlardan bir tanesini de

teknolojinin gelişmesine paralel olarak pazar olanaklarının artmasıdır.

Uluslararası rekabetin genişlemesi, verimlilik ve kalitesinin belirleyici birer

faktör haline gelmesi, işçilerin gerek sayı gerekse nitelik bakımından

değişime uğramasına neden olmuştur. Özellikle yaşanan teknolojik ilerleme

sayesinde, daha az sayıda işçi çalıştırarak daha yüksek miktarlarda üretim

sağlanmıştır.

Bu süreç mavi yakalı işçilere kıyasla, beyaz yakalı işçilerin ve bilgi

işçilerinin sayısında bir artış yaşanmasına neden olmuştur. Özellikle

1970’lerden itibaren sendikaların üye yapısı değişmiş, bu değişim, 1990’lı

yıllara kadar da sendikaları olumsuz olarak etkilemiştir. Bu şekilde gerileyen

sendikaların karşısında işverenler de işyerlerindeki otoritelerini tek taraflı

olarak kullanmışlardır. İşverenlerin piyasalarda rekabet etme ihtiyacının bir

gereği olarak, sendikalara karşı eylemde bulunması sendikaların da hızlı

teknolojik gelişmelere ayak uyduran firmaların karşısında direnen örgütler

olarak görülmesine neden olmuştur72.

Sendikaların temel işlevi, monopol güçlerini kullanarak reel ücretleri

piyasa ücretinin üzerinde tutmaktır. Ancak küreselleşme süreci ile birlikte

sendikaların, monopol güçlerini kullanarak yaptıkları ekonomik mücadele

yönünden güç kaybettiklerini söylemek mümkündür. İşçi sendikalarında üye

kayıplarına en çok ekonomik yapı, teknolojik gelişme, istihdamın etkisi,

işgücünün yapısal değişimi, işverenlerin tutumları ile işçi sendikalarının

ihtiyaca cevap veremeyen politikaları yol açmaktadır.

72 Sayım YORGUN: “Küreselleşme Sürecinde Sendikalar”, Mercek Dergisi, (İstanbul, Ekim 1998), 13-14.

55

Küreselleşme ile ülkeler arasında artan ekonomik bağımlılık,

sendikalar arasında da aynı derecede bağımlılık ihtiyacı doğurmuştur. Ayrıca

iki bloklu dünya yapısının değişmesi, uluslararası sendikal yapıyı da belirgin

oranda etkileyerek, politik görüşlere dayalı yapıların cazibesini yitirmesine

sebep olmuştur73. Bu gelişmelerin yanı sıra II. Dünya savaşı sonrası yaşanan

ekonomik gelişmeler, üretim yöntemlerinde yaşanan değişimler, esnek

çalışmanın yaygınlaşması, kadın işgücünün artışı, genç işgücünün artan

önemi, işgücünün vasıf seviyesindeki değişmeler gibi işgücü piyasasının

genel yapısında meydana gelen değişmeler74sendikacılık anlayışında ciddi

bir takım dönüşümleri zorunlu kılmıştır.

Özellikle son çeyrek yüzyılda yaşanan yapısal dönüşümler, sanayi

toplumunun fordist üretim tarzında altın çağını yaşayan sendikaların,

güçlerini ve etkilerini kaybetmelerini gündeme getirmiştir. İstihdam sürecinde

yaşanan esnekleşme, küçük işletmelerin artması, enformasyon teknolojileri,

bilgi ve hizmet işlerinin önem kazanması bir çok ülkede sendikal hareketin

krize girmesine zemin hazırlamıştır.

Sanayiye dayanan ekonomide, işçilerin haklarını güvence altına alan

sendikaların güçlerini kaybetmesi ve yaşanan gelişmeler, özellikle vasıfsız

emeğin sermaye karşısında güçsüz durumda kalmasına yol açmış ve

gelecek konusundaki güvensizliğinin artması gibi durumları ortaya

çıkarmıştır.

Bunun yanısıra esnek üretimde hizmetler sektörünün ön plana

çıkması, küçük ve orta ölçekli işletmelerin kitle sendikacılığını tehdit

etmektedir. Bu tablo karşısında sendikacılığın bu nedenlerden dolayı gücünü

kaybetmesi, vasıfsız emeğin sermaye karşısındaki güvensizliğinin artmasına

neden olmuştur.

73 Sayım YORGUN: a.g.m., 15. 74Ahmet SELAMOĞLU: İşçi Sendikacılığının Gücündeki Değişim, Kamu-İş,(Ankara, 1995), 1.

56

Küreselleşme süreci ile birlikte; sendikacılık anlayışının değişmesi,

sendikasız sektörlerin artışı, toplu pazarlık sisteminin değişmesi, insan

kaynaklarının önem kazanması, endüstri ilişkileri sisteminin de değişmesine

neden olmuştur. Bundan dolayı küreselleşme çağında sendikaların işlevleri,

işgücünün verimliliğinin yükselmesine katkı sağlamak, etkinliği arttırmak için

işgücü piyasasını rekabetçi bir yapıya dönüştürmek, işsizliği önlemek ve tam

istihdamı gerçekleştirmek üzere sorumluluklar almak, mal ve hizmet

piyasalarında tüketicinin korunmasına destek vermek, işgücünün eğitiminde

sorumluluk almak gibi daha çok piyasanın yeni gereklerini karşılamak ve bu

gereklere uyum sağlamak yönünde değişimler göstermiştir75.

2. İKTİSADİ YAPIDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER

Ülkelerin gelişmişlik düzeyinin göstermelerinden biri de sektörlerin milli

gelirden aldıkları paylardır. Gelişmiş ülkelerde tarım sektörünün milli gelirden

aldığı pay çok düşük iken sanayi ve hizmetler sektörünün ağırlığı

hissedilmektedir. İktisadi yapıda meydana gelen değişmeler çerçevesinde

hizmetler sektörünün durumu yapısal olarak değişime uğramıştır.

Gelişmekte olan bir ekonomide hizmetler sektörünün en önemli payını

ticaret oluştururken, gelişme seyri devam ederken iç ticaret yerini sağlık,

eğitim, iletişim gibi hizmetlere bırakmaktadır.

İktisadi alanda yaşanan değişimler; sermayenin serbest ve sınırsızca

hareket etmesi ve bu hareketin önündeki engellerin kaldırılması olarak

sıralanabilir. Bunun için sınai üretimin ve yeni teknolojilerin nihai ürünlerinin

dünya ekseninde yayılması gerekmektedir. Küreselleşme sürecinin aktörleri

olarak atfedebileceğimiz kuruluşlar uluslarüstü örgütlerdir. Dünya

75 http://ekutup.dpt.gov.tr/ab/kep/2005.pdf, 21.03.2005.

57

ekonomisinde gelinmek istenen nokta ise “Laissez Faire” ideolojisine dayalı

“tek küresel pazar” idealine ulaşmaktır76.

A) Sektörel Yapının Değişimi İktisadi yapıda meydana gelen değişimlerin beraberinde getirdiği

sonuçlardan bir tanesi de sektörel bazda yaşanan değişim olmuştur.

Küreselleşmenin sektörler üzerine etkisine niteliksel yada niceliksel olarak

baktığımızda her bir sektör açısından farklı sonuçlar doğurduğunu söylemek

mümkündür.

Özellikle klasik anlamda tarımdan sanayiye geçiş olarak

adlandırabileceğimiz sanayileşme, beraberinde sanayi sektörünü öncü

konuma getirmiştir. Küreselleşme süreci ile tarımın önemini yitirmesi ve yeni

hizmet sektörlerinin yükselmesi batı işçi sınıfının yapısal anlamda yeniden

düzenlenmesine yol açmıştır77. Gittikçe artan makineleşme ve teknolojik

gelişme vasıf eğitim düzeylerinin artmasına neden olmuştur. Son dönemlerde

hizmet sektöründe, gelişmenin ekonomik öncüsü olarak, özellikle ticari

haberleşme, ulaşım, finansman, sağlık hizmetleri, eğitim, kamu hizmetleri,

sanayi ve teknik katkılar gibi alanlar üzerinde durulmaktadır78.

Ekonomik, sosyo-politik ve kurumsal faktörler, yeni teknolojilerin

etkilediği alanların genişlemesine yol açan faktörlerdir. Yüksek sermaye

yoğunluğuna sahip veya değişimin gerekliliğinin yoğun olarak hissedildiği ve

verimliliğin yüksek olduğu sektörlerde yeni teknolojilerin yayılması nispi

olarak yavaş olmaktadır. Hizmetler sektöründe ise bu durumun tersine

işlediğini söylemek mümkündür.

76Alkan SOYAK: “Küreselleşme: İktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karşıtlıklar,http://mimoza .marmara.edu.tr/~asoyak/kuresel%20kitap.htm, 06.01.2005. 77 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 46. 78 Osman Şimşek: “Endüstriyel İlişkiler Sisteminde Değişmeler”, Kamu-iş Dergisi, Sayı:4, Cilt:4, (Ankara, Ocak ,1999), 257.

58

Esneklik, teknolojik rekabet, ve özellikle verimlilik alanındaki

yeniliklerin önem kazandığı bu yapıda, küçük ve orta ölçekli işletmeler büyük

çaplı işletmelere nazaran daha avantajlı bir konumdadır. Bu durumda

rekabet ve dayanışma tek elden yürütülmekte ve her iki durum birlikte

gerçekleşmektedir.

Hizmet sektörü bünyesinde enformasyonun elde edilmesi, bunun yanı

sıra işlenmesi, saklanması ve özellikle kullanılması sektöre bağlı bulunan alt

sektörlerden bankacılık, reklamcılık, tasarımcılık gibi sektörlerin de geliştiği

görülmektedir. Bu durumda ağır sanayi olarak bilinen klasik üretim

alanlarının küresel ekonomi içindeki önemi azalırken bilgiye dayalı üretim

alanlarının önemi gittikçe artmaktadır79.

Bunun sonucunda, günümüzde iş gücüne duyulan talebin gittikçe

azalacağı söylenebilir. Yapılan tahminlere göre 2000'li yıllarda şimdiki iş

gücünün ancak beşte biri iş bulabilecektir80. Küreselleşme sürecinin çalışma

hayatına getirmiş olduğu esnek çalışma süreleri ve şekilleri sayesinde

işletmeler, maliyetlerini azaltmak, değişen talebe ayak uydurabilmek ve

rekabet gücünü arttırmak olarak özetleyebileceğimiz bir dizi avantajı

havuzuna katabilecektir. İşçiler ise esneklik ile zaman faktörünü kontrolleri

altında tutarak, bireysel zaman özgürlüklerini artıracaklardır.

B) Kayıt Dışılaşma İktisadi yapıda meydana gelen değişimleri saptarken göz ardı edilmesi

mümkün olamayan kavramlardan bir tanesi de kayıt dışı ekonomidir.

Genellikle, ekonomik faaliyetlerin yasal düzenlemelerin dışında kalması

şeklinde tanımlanan kayıt dışı ekonomi yasadışı ekonomik faaliyetleri de 79 İlker BELEK: Kapitalist Sömürünün Yeni Modeli Esnek Üretim Sistemi, Petrol-İş, 1997-97 Yıllığı, (1998), 929. 80 Aysen TOKOL.“Yeni Teknolojiler ve Değişen Endüstri İlişkileri, http://www.sosyalsiyaset. com/documents/aysen_tokol_1.htm, 20.02.2005.

59

kapsamaktadır81. Prof. Dr. Osman Altuğ, kayıt dışı ekonomiyi, ekonomiyi

düzenleyen yasalara ve yönetmeliklere aykırı olarak gerçekleştirilen belgeye

bağlanmamış faturasız satışlar, sigortasız işçi çalıştırılması vb. ekonomik

işlemler, diye tanımlamaktadır. Kayıt dışı ekonomi, diğer ekonomik sorunlardan etkilenen ve bu

sorunları etkileyen bir yapı içermektedir. Kayıt dışı ekonomi, bütün sektörleri

içine almış, ölçümü oldukça güç ve karmaşık olan bir olgudur. Bunun

yanında, ekonomik, sosyal, psikolojik, siyasi vs. birçok alanla ilişkili olan bu

olgu, bir türlü ortadan kaldırılamayan bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.

Küreselleşme ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, hem

gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde kayıt dışı ekonominin büyümesine

yol açmaktadır82. Kayıt dışı, kaynakların verimsiz alanlara kaymasına neden

olmakta, ayrıca vergi yükümlülerinin vergi yükünü dürüst yükümlüler aleyhine

çevirerek vergi eşitsizliği yaratmaktadır83. Kayıt dışı iş ise, genellikle kayıtlı

işgücü-ücret piyasası dışında yer alan, fakat çeşitli meslek biçimlerini de

içeren işgücü piyasası olarak tanımlanmaktadır84. Kayıt dışılığa yol açan

nedenlerin gerekçesi ne olursa olsun sonuç itibariyle bir haksız rekabet söz

konusu olmaktadır. Bunun nedeni faaliyetlerini kayıt dışı olarak sürdürenlerin,

maliyetlerini kayıtlı kişilere oranla azaltmalarıdır. Özellikle de küreselleşmenin

yapı taşını oluşturan uluslararası rekabet ortamı, kayıt dışılığı

genişletmektedir.

Amprik çalışmalar, kayıt dışı ekonominin gelişmekte olan ülkelerde

daha çabuk zemin edindiğini ortaya koymaktadır. Bunda, gelişmekte olan

81 Türkel MİNİBAŞ: “Sürdürülebilir Kalkınma ve Etkileri http://vizyon2023.ubitak.gov.tr teknolojiongorusu/paneller/cevrevesurdurulebilirkalkinma/raporlar/son/EK-15.pdf. 22.12.204. 82Tolga DEMİRBAŞ: “Küreselleşmenin Modern Devlet Maliyesine Etkileri”, http //www.isguc. org.tr.11.01.2005.83 TÜSİAD: Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve İşsizlik, (İstanbul, 2004), 35. 84 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 138.

60

ülkelerin hızlı nüfus artışı ve benzeri yapısal sorunları nedeniyle üretimde

emek yoğun teknolojiye dayalı sektörleri tercih etmelerinin payı büyüktür85.

Kayıt dışı ekonomi içerisinde yer alan kayıt dışı istihdam özellikle

yabancı kaçak işçiler açısından ele alınması gereken başlı başına önemli bir

konudur. Çünkü kaçak işçiler kayıt dışı istihdamın önemli bir parçasını

oluşturmakta, kayıt dışı sektör işçiliğini yaygınlaştırmaktadırlar86. Bu durum

yerli işçilerin çalışma koşullarını olumsuz yönde etkileyip, ayrıca iş görenlerin

ücretlerini etkilemekte sendikasızlaştırma ve endüstri ilişkilerinden kaçış

sürecini hızlandırmaktadır87.

Kayıt dışı istihdamın bir diğer özelliği de daha çok kadın işçiler

arasında yaygınlık göstermesidir. Bu durumun nedeni, hizmet sektöründe

kadınlara ait işlerden temizlikçilik, ev hizmetleri, çocuk bakıcılığı gibi işlerin

kayıt dışı olarak yapılmasının daha kolay olmasıdır.

C) Küresel Düzeyde Gelir Dağılımı Adaletsizliği ve Yoksulluk

Son dönemde yapılan çalışmalar, kapitalizmin dünyaya yayılmasının

farklı gelişme düzeylerine sahip bölgeler arasında giderek büyüyen farklara

yol açacağını ortaya koymaktadır. Küreselleşme ideolojisinin savunucuları

bile kaynak, değer, işlem ve yararların eşitsiz dağılımının varlığını kabul

etmekte, gelecekte de bu durumun devam edeceğini belirmektedirler.

Küreselleşmenin başlıca özelliklerinden biri, üretken olması ve her

şeyden önce çok işgücü üretmesidir. Ne var ki işgücü sermaye gibi hareketli

olmadığından, işgücü artışının küresel çapta bir emek piyasasına yol açıp

85Türkel MİNİBAŞ: “Sürdürülebilir Kalkınma ve Etkileri http://vizyon2023.ubitak.gov.tr teknolojiongorusu/paneller/cevrevesurdurulebilirkalkinma/raporlar/son/EK-15.pdf. 22.12.204. 86 Nusret EKİN: “Küreselleşmenin İki Yüzü: “Kaçak Göçmenler ve Davetli Bilgi İşçileri” TÜHİS,( Ankara, Kasım 2001), 19. 87 Nusret EKİN: ““Küreselleşmenin…””. a.g.m., 19.

61

açmayacağı tartışılmalıdır88. Söylenenlerin aksine son yirmi yıllık veriler

incelendiğinde emek, sermaye ve hizmet gibi küreselleşme eğilimi

göstermemiş, işgücü açısından gelir dağılımı adaletsizliği artış göstermiştir.

Bu durum rakamsal olarak incelendiğinde; 1978 yılında gelişmiş

ülkelerde kişi başına düşen gelir ortalaması 8500-9000 dolara yakınken,

gelişmekte olan ülkelerde 1500 dolar olarak gerçekleşmiştir. Oysa 1990’lara

gelindiğinde, gelişmiş ülkeler için 23000 doları geçerken gelişmekte olan

ülkeler için sadece 2500 dolar civarında kalmıştır.

ILO verilerine göre 2004 yılında Dünyada çalışan toplam 2,8 milyarın

üzerindeki işgücünün yaklaşık yarısı, kendisinin ve ailesinin geçimini

sağlayabilecek yeterli geliri kazanamamıştır. Ayrıca bu kişilerin günlük

gelirleri 2 ABD$’ olan yoksulluk hattını geçememiştir.

Diğer göz alıcı bir rakam da yaklaşık 1,5 milyar civarındaki işgücünün

535 milyonunun günlük kazancının mutlak yoksulluk sınırı olan 1 ABD$’ın

altında kalmasıdır. Kaşımıza çıkan tablo, küresel istihdam artışının

yoksulluğu azaltmaya yetmediğidir.

88 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 15.

62

Tablo-V: Günlük 1 ABD $ ve 2 ABD $ Kazananların Toplam İstihdamdaki Payı*

Yıllar Günlük 1 $ Kazananlar

(milyon)

Toplam İstihdam İçinde 1 $

Kazananların payı (%)

Günlük 2 $ Kazananlar

(milyon)

Toplam İstihdam İçinde 2 $

Kazananların payı (%)

1994 611 25,3 1.325 54,9

1995 621 25,4 1.300 53,2

1996 551 22,2 1.289 51,9

1997 569 22,5 1.299 51,3

1998 581 22,6 1.338 52,1

1999 569 21,8 1.368 52,4

2000 561 21,1 1.364 51,3

2001 563 20,8 1.372. 50,8

2002 531 20,4 1.382 50,4

2003 550 19,7 1.387 49,7

2004 535 18,8 1.382 48,7

Kaynak : ILO, World Employment Report, 2004-05.

UNDP, 1990 yılından bu yana her yıl, küresel sorunları araştırmak

üzere, bağımsız uzmanlardan oluşan bir ekiple İnsani Gelişme Raporu

hazırlamaktadır. Dünya ölçeğinde en zengin % 20’lik nüfus diliminin dünya

geliri içindeki payı 1960 ile 1991 arasında % 70’den % 85’e çıkmıştır. 2005

yılı verilerine göre en zengin %20, dünya gelirinin dörtte üçüne sahipken, en

yoksul %20 dünya gelirinin %1.5’uğuna sahiptir89. Aşırı yoksulluk 1990

yılındaki %28’den, bugün %21 oranına düşmüştür90. Dünyanın en zengin 500

kişisinin, en yoksul 416 milyon kişisinden daha fazla geliri bulunmaktadır.

Haklarında veri bulunan 73 ülkeden 53’ünde (ki dünya nüfusunun %80’inden

* 1 Dolar Yoksulluk Sınırı 89 UNPD: World Development Report, p:15. http://www.undp.org., 25.09.2005. 90 UNPD: World Development Report, p:20. http://www.undp.org., 25.09.2005.

63

fazlasını oluşturuyor), eşitsizlikler artmış, bunlardan sadece 9’unda (ki dünya

nüfusunun %4’üne sahip) eşitsizlikler azalmıştır91.

Merkezin 1970’lerde içine girdiği karlılık krizi , beraberinde krize karşı

yeniden yapılanmayı sağlarken bu yapılanma sürecinde, sermaye 1940’larda

itibaren uluslararası bir seviyede hareket etmeye başlamıştır. Çokuluslu

şirketler bu süreçte özel bir önem kazanırken, Dünya Bankası ve Uluslararası

Para Fonu, ekonomi politikalarının üretildiği baş aktörler konumuna

gelmişlerdir.

Dünya piyasası olgusunun azgelişmiş ülkeler için formüle edilmesi

ise İhracata Yönelik Sanayileşme ekseninde gerçekleşmiştir. Bu ise Dünya

Piyasası ile bütünleşme ve rekabet edebilme adına, azgelişmiş ülkelerde

ucuz emeği gündeme getirmiştir.

Özellikle uzak Asya’da oluşturulan Serbest Ticaret Bölgeleri ve Dünya

Fabrikaları uluslararası sermayenin hizmetine sunulmuştur. Bu durum az

gelişmiş ülkelerin “ucuz emek cenneti”ne dönüşmesine yol açmıştır. Az

gelişmiş ülkelerde, yapısal uyum ve istikrar politikaları çerçevesinde şok

terapi olarak da adlandırılan hızlı bir liberalizasyon sürecine girilmiştir. Bu

programların çoğu yüksek işsizlik, sosyo-ekonomik eşitsizlik ve yoksullukla

sonuçlanmıştır.

Bugün yaşanan gerçeklik, gelir ve servet dağılımında, yaşam

standartlarında var olan uçurumların büyümesi, gelişmiş kapitalist ülkelerde

bile yoksulluğun sosyal bir sorun haline gelmesiyle dünya ölçeğinde gelir

eşitsizliğinin dayanılmaz boyutlara ulaşmasıdır.

Çalışan kesimin yüzlerce yıllık mücadeleleri sonucu ele

geçirdiği haklardan ve kazanımlardan hızlı bir geriye dönüş olduğunu

savunan yazarlara göre; İş güvencesi kurumunun ortadan kalkması, emek

91 UNPD: World Development Report, p:55. http://www.undp.org., 25.09.2005.

64

piyasasının bölünmesi, istihdam koşullarının daralması ve yaygınlaşan

işsizlik ciddi boyutlara ulaşmıştır.

Ayrıca varolan istihdamın informel sektörde yoğunluk kazanması,

sendikaların güç kaybı, reel ücretlerdeki düşüş, esnek üretim sistemleri gibi

emeğin ve üretimin yeni örgütlenme biçimleri ile işgücü piyasasına

hakim olan deregülasyon ve özelleştirme politikaları işgücü için farklı

sorunlar doğurmuştur. Bu durumda en önemli gündem maddesi, devletin

küçülmesi gerektiği tartışmalarının ardında işçilerin sosyal güvenliklerin ne

olacağı meselesidir.

Bazı çevreler küreselleşmenin eşitsizliği körüklediği varsayımından

hareket etmektedir. Aslında işlerin görece basitleşmesi, çok düşük ücret geliri

getiren büyük istihdam uygulamalarını ortaya çıkarmıştır. Çok az ve çok

yüksek vasıflı işlerde çalışanlar gelir artışı yaşamaktadır. Burada göz ardı

edilmemesi gereken nokta; küreselleşmenin tüm ülkeleri aynı oranda

zenginleştirmediği gerçeği olmalıdır.

Küreselleşme sonucunda; dünya genelinde gelir dengesizliği artmış ve

bu durumda büyümelerini gerçekleştiremeyen ülkelerde yoksulluk devam

etmiştir. Yaşanan hızlı ekonomik büyümenin eşit bir şekilde yayılmamasının

pek çok ülkedeki nedeni ise izlenen politikaların yetersizliği kalması olmuştur.

Zengin ülkelerin eleştirebilecek yönü ise, yoksul ülkelerin çaresiz bir şekilde

ihtiyaç duydukları yardımı ve fırsatları sağlamada başarısız olmalarıdır92.

92 Tolga DEMİRBAŞ: “Küreselleşmenin Modern Devlet Maliyesine Etkileri”,Sayıştay Dergisi, Sayı:50-51,(Ankara, Temmuz-Aralık, 2003), 91.

65

3. SOSYO-KÜLTÜREL YAPIDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE ETKİLERİ

Bir çok etmeni içinde barındıran küreselleşme sürecinde; önemle

üzerinde durulması gereken bir diğer konuda sosyo-kültürel yapıda ne gibi

değişimlerin yaşandığıdır. Uluslararası alanda yaşanan ekonomik değişimler,

uluslararası toplumsal değişimleri de beraberinde getirmektedir. Bir alanda

yaşanan dönüşümler diğer bir uzmanlık alanına adete bir sıçrama etkisi

yapmaktadır. Bu bağlamda sosyo-kültürel yapıda görünen değişimler

incelenirken meydana gelen farklılaşmalar bir bütün olarak ele alınmaya

çalışılacak daha çok toplumsal bazda ortaya çıkan yeni olgular ve öne çıkan

sorunlar üzerinde durulacaktır. Bunların başında ise yerelleşme olarak da

adlandırabileceğimiz ulus-devlet kavramı, eğitim ve örgüt kültürü sosyo-

kültürel çerçevesine inceleyeceğimiz konuları oluşturmaktadır.

Ulus-devlet kavramı küreselleşme sürecinin yaşandığı günümüzde,

küreselleşmeciler ve küresel karşıtlarının yoğun olarak tartıştığı bir konudur.

Küreselleşme taraftarlarına göre ulus-devlet süresini doldurmuştur ve küresel

ekonomi bağlamında ulus-devletler küçük birer aktör haline gelmişlerdir.

İkinci Dünya Savaşının ardından gelişmekte olan ülkelere örnek olarak

gösterilen ulus devlet modelinde; merkezi bir devlet, hem ulusal sanayiyi

geliştirmede hem de sosyal adaleti sağlamada kendi kendine yeten bir yapı

içermektedir.

1970’lerden itibaren çokuluslu şirketlerin dünya ekonomisinde

öneminin önüne geçilemez derecede artması, ulus-devletleri sahneden

66

silmiştir93. Bu gün yeri ve zamanı belli olmayan, istediği şartı ve ortamı daha

kolay kabul ettirme şansı olan küresel bir sermaye söz konusudur.

Ancak iddialarını istatistiklerle destekleyen Paul Hirst ve Grahame

Thompson üretimin küreselleşmesinin abartıldığını ve “uluslararasılaşma”

süreçlerinin ulus-devletleri zayıflatmak bir yana, birçok açıdan eskiye oranla

daha önemli kıldığını belirtmişlerdir94.

A) Yerelleşme ve Bölgeselleşme Küreselleşme süreciyle birlikte oluşan önemli bir olgu da yeni

yerelleşmedir. Küreselleşmenin meydana getirdiği yerelleşme kavramı bu

güne kadar bilinen anlamından oldukça farklıdır. Klasik anlamda yaklaşık 200

yıldır tartışılan yerelleşme (desantralizasyon) olgusu, ulus-devlet içinde

merkezi idareden, mahalli idarelere görev, yetki ve kaynak aktarımını yani

merkezi idareye göre mahalli idarenin güçlendirilmesini ifade etmektedir95.

Neo-liberal akımların 20. yüzyılın sonlarına doğru gelişmesi ile birlikte;

devletin küçülmesi olarak ele alan görüşlere göre yerelleşme, merkezi

idarenin yerel idarelere yetkilerini devretmesi ile daha geniş faaliyet

alanlarının yaratılması anlamını da içermektedir. Çünkü bölgesel ilişkilerin

artması küreselleşme için doğal bir ortam oluşturmaktadır.

Yerel yönetimlerin hizmet sunduğu kitlenin hemşehri değil müşteri

olduğunu savunan bu görüş yerel yönetimleri güçlendirilmekte ancak temelde

yetkilerin piyasa güçlerine transferini amaçlamaktadır.96 Güler, "küresel

düşün yerel davran" gibi sloganların arkasında küreselleşme sürecinde

yerelleştirmenin zorunluluk olması varsayımının yatmakta olduğunu, bunun

93 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 74. 94 Paul HIRST& Grahame THOMPSON: “The Problem of Globalization: International Economic Relations, National Economic Management and the Formation of Trading Blocs” Economy and Society, Volum 21 (November 1992), 17 95 Tolga MİNİBAŞ: a.g.m., 96. 96 DPT: Yerel Yönetimler Özel İhtisas Komisyonu Raporu, (Ankara, 2001), 11.

67

da ulus devletlerin egemenlik alanlarının yerel parçalara dağıtılarak küresel

iktidar mekanizmalarına rahat hareket alanı kazandırmaya hizmet ettiğini

söylemektedir97.

Küreselleşme ile birlikte üzerinde tartışılan bir diğer konu da

bölgeselleşmedir. Küreselleşmenin gelişmesine paralel olarak bölgesel

entegrasyonlar ve kutuplaşmalar da artış eğilimi göstermiştir. Küresel

ekonomiler yeni oluşan şartlar neticesinde birbirleri ile rekabet etmenin yanı

sıra verimliliklerini attırmak için beraber hareket etmek durumundadır.

Bunun için iktisadi, sosyal, siyasi amaçlı bölgesel entegrasyonlar

oluşturulmaktadır. Bu amaçla oluşturulan ilk hareketlerden bir tanesi 1957

yılında kurulan Avrupa Birliği’dir. Bu gün dünyada üç bölgesel entegrasyon

kendini göstermektedir. Bunlar; Avrupa Birliği, ABD ile Kanada arasında

imzalanan ve sonradan Meksika’nın da dahil edildiği NAFTA(Kuzey Amerika

Serbest Ticaret Bölgesi) ile Japonya ve etrafındaki yeni sanayileşen ülkelerin

oluşturduğu Asya-Pasifik Bölgesidir. Dünya ticaretinin %32’sini Avrupa Birliği,

%30’unu NAFTA, %23’ünü Asya-Pasifik Bölgesi gerçekleştirmiştir.

B) Eğitimin Artan Önemi Öğrenmeyi bilmek, öğrenmeyi öğrenmek, bireysel olarak öğrenmek,

takım halinde ve örgüt olarak öğrenmek, eğitimin başat öğeleri olarak kabul

edilmektedir. Unesco Eğitim Komisyonu buna “birlikte öğrenmek” ilkesini de

eklemiştir. Unesco’ya göre, eğitimde küreselleşmede dört ilkeden

bahsedilmektedir. Bu ilkeler; öğrenmeyi bilmek, öğrenmeyi öğrenmek,

bireysel öğrenmek ve birlikte yaşamayı öğrenmektir98.

97 Birgül Ayman GÜLER: “Yerel Yönetimlerde Reform Sorunu”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt:10, Sayı: 3, (Temmuz, 2001), 8. 98 Elif DOĞAN: Eğitimde Küreselleşme, Eğitim Araştırmaları, Sayı:6, (Ankara, Ocak 2002), 91.

68

Küresel düzeyde ortaya çıkan gelişmeler beraberinde mevcut eğitim

sistemlerinde değişimi de gerekli kılmıştır. Günümüzde eğitimi de içine alan,

ekonomik çıkar/ verimlilik/ kâr güdüleri eğitim yapılarının değişmesine güçlü

bir şekilde etki eden faktörler arasında yer almaktadır99. Bu faktörler

açısından ele aldığımızda eğitim sisteminin daha çok piyasada yer alan

işletmeler için ekonomik amaçlı kar etme aracı olarak kullanıldığı

görülmektedir.

Eğitimin küreselleşmesi, genellikle eğitimin yöntem ve sürecinde

gelişmiş ülkelerle entegrasyonu olarak tanımlanmaktadır. Ancak eğitimde bu

entegrasyon süreci, küreselleşmenin getirdiği sorunların çözümü için yeterli

görünmemektedir. Eğitim, sadece küreselleşmeye uyum ya da entegre

sorunu için değil, aynı zamanda küreselleşmenin yarattığı sorunları aşmak

için de bir araçtır100.

Eğitimin küreselleşmenin etkisi sonucunda birçok noktada yeniden

şekillenmesi, hem bir ihtiyaç hem de bir zorunluluk olarak doğmaktadır. Bu

konum itibariyle özellikle güçlü bir rekabet ortamının yaşandığı günümüz

koşullarında, bilgi toplumu olarak adlandırdığımız yapı çerçevesinde gerekli

olan insan tipi tamamiyle değişime uğramıştır. Bu bakımdan öncelikle

saptanması gereken küreselleşmenin gereksindiği insan profilini saptamak,

ardından eğitim yapısında ne tür değişimler yaşandığı ortaya koymaktır.

Küreselleşmenin beraberinde getirdiği değişimlerle birlikte gereksinme

duyulan insan profili değişmiştir. Bu noktada bilgiyi kullanan insan yarış

platformunda birinci sırayı almıştır. Çünkü küreselleşme süreci ile birlikte

dünya tek pazar haline gelmiş ve bilginin maliyeti düşmüştür. Böylelikle kolay

ulaşılır bilgi önem kaybederken bilgiyi yorumlama önem kazanmıştır101.

99 Hasan Hüseyin AKSOY: “Okul Yöneticileri ve Okul Dışı Değişme Kaynaklarının Eğitime Etkisi”.http://mimas.politics.ankara.edu.tr/~aksoy/reform/reform05/h_buyruk.doc -06.11.2004. 100 Cengiz AKÇAY: ”Yoksunluk ve Yetişkin Eğitim”,http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/159/akca y. html. 21.11.2004. 101 Cengiz AKÇAY: ”Yoksunluk ve Yetişkin Eğitim”,http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/159/akca y.html. 21.11.2004.

69

Bu noktada öncelikle yapılması gereken, küreselleşmenin gerektirdiği

kriterler doğrultusunda eğitim alanında öncelikli amaçların ne olduğunu

saptamaktır. Öncelikli amaçlar;

• Teknolojinin artan bir hızla geliştiği dünyada, bu hızlı gidişe ayak

uydurabilecek eğitim düzeyi ve niteliğine sahip insan gücünün

yetiştirilmesi.

• Yetiştirilmiş olan insan gücünün zaman içinde değişen ve gelişen

teknolojilere ve yeni istihdam imkanlarına uyum sağlayacak şekilde

yeniden eğitilmesidir.102

Sistem için gerekli amaçlar saptandıktan sonra eğitim sistemlerin

önündeki en önemli sorun böyle bir insan tipini yetiştirmektir. Güçlü birey

yetiştirme amacı, örgün eğitim sistemleriyle birlikte yetişkin eğitim sistemlerini

de etkilemektedir. Bu noktada yetişkinlik dönemindeki insanların eğitimi ve bu

kişilere duyulan ihtiyacın karşılanması, hayat boyu sürer; bu süreç

beraberinde hayat boyu eğitim kavramını ve uygulamalarını gerektirir.

Bu bakımdan sürekli öğrenme, gerek ülke gerekse kurum ve

kuruluşlar bazında rekabetin en önemli kilit noktasıdır. Bireyleri güçlü ve

donanımlı olmaya zorlayan böylesine büyük ve derin rekabeti

tamamlayabilmek ve başarmayı sağlamak ancak eğitim yoluyla sağlanabilir.

Rekabetçi bir eğitimin en başta sahip olması gereken yapısal özellik ise

esnekliktir.

C) Kültür ve Örgüt Kültürü Küreselleşme, bazı görüşler tarafından ekonomik kökenli ve tek

boyutlu bir olgu olarak ele alınsa da sosyal, siyasal, ideolojik ve kültürel 102 Mehmet Behzat EKİNCİ: Hayat Boyu Eğitim İstihdam İlişkisi; Eğitimin İşgücüne Etkisi ve Türkiye’deki Durum, [email protected]. www.akademiktisat.net, 25.04.2005.

70

olarak da önemli bir dönüşümü ifade etmektedir. “Gündelik tecrübe ve

pratikleri dönüştüren yeni kültürel üretim ve yeniden üretim tekniklerinin

ortaya çıkışının vurgulanması103 olarak tanımlanabilecek kültürel dönüşüm,

küreselleşmenin boyutlarının kavranması noktasına farklı bir boyut

kazandıracaktır.

Küreselleşme sürecinin her aşaması ve dinamiği için söz konusu olan

görüş ayrılığı, kültürün de küresel ve yerel boyutuyla incelenmesini gündeme

taşımıştır. Küresel kültürün varlığını savunanlar yerel olanın

küreselleşmesiyle ve özgün yerel kültürel ürünlerin kozmopolitleşmesiyle

artık bir küresel kültürün oluştuğunu ortaya atmaktadırlar104.

Burada karşımıza çıkan sorun yeni bir kültürün yaratılıp yaratılmadığı

ya da varolan kültürün hakim kültür haline dönüşüp dönüşmediğinden çok

küresel kültürün ortaya çıkma süreci ile yerel kültürlerin varlığını hissettirme

süreçlerinin aynı zamanda gerçekleşmesidir. Bu güne kadar küresel kültüre

yapılan en radikal eleştiri küreselleşmenin kültürel motifleri kullanarak, kendi

emperyalizmini yarattığı ve bu durumun sömürgecilikle aynı olduğudur. Bu

durumunu örnekle somutlaştıracak olursak; çoğu ülkede McDonalds

yenilmesi, dünyanın dört bir yanından Coca Cola içilmesi ya da aynı müziğin

dinlenmesi gösterilebilir.

Bir başka yönden bakıldığında küresel kültürün oluşumunun yok

sayılması da anlamlı bir tepkiyi değildir. Bu yapının getirdiği bazı

olumsuzluklar olmasına rağmen önemli olan pozitif yönünün arttırılması için

uğraş vermektir. Bu anlamıyla global kültür emperyalizmden farklıdır. “Çünkü

emperyalizm etnik ya da ulusal bir ideolojiye sahipken bugünkü durum

ideolojik ve ulusal karakteri aşmakta ve teknolojik altyapıyı da kullanarak

103 Feathersone, Mike, and Scott Lasch "Globalization, Modernity, and the Spatialization of Social Theory." Pp. 1-24 in Featherston, Lasch and Robertson (eds.), Global Modernities. Thousand Oaks, CA: Sage. (1995), 92. 104 Fuat KEYMAN: a.g.m., 41.

71

kozmopolit bir yapıya bürünmektedir105. Ancak günümüzde yaşanan

durumda kültür, zaman ve mekana bağlı değildir, ayrıca sembollerin karıştığı

görülmektedir106.

Böyle karmaşık yapıya sahip küresel kültür farklı kaynaklardan

beslenmektedir. Aslında tek bir küresel kültürün oluşmasının değil, değişik

kültürlerin bir araya gelmesi ve oluşan kompleks yapının etki alanının

genişlemesi söz konusudur.

Küresel kültürün oluşum sürecinde olması birbirinden çok farklı

görüşlerin ve öngörülerin bir arada bulunması sonucunu doğurur. Fakat buna

rağmen küresel kültür üzerinde ortak noktalardan hareketle “global kültür,

bolluk yaratan ürün yelpazesi, etnik yapılı yerel motifler ve bunların

oluşturduğu genel insani değer ve ilgilerin bir arada bulunduğu, bütün

bunların gelişen iletişim sistemleri ile bağlantılı olduğu yeni bir düzeni

anlatmaktadır107.

Genel anlamıyla kültürde yaşanan değişimlerin yanı sıra çalışmanın

içeriği açısından ele alınması gereken bir diğer kavram da örgüt kültürüdür.

Örgütsel kültür kavramı, 1980'lerde Amerikan işletme yönetimi bilim

adamlarının kaleme aldıkları bir kavramı olarak eğitim yönetiminin

literatürüne girmiştir108. Örgütlerin karmaşık birer sosyal yapı oldukları göz

önüne alınırsa; gerek örgütün kendisinin, gerekse çalışanların kendilerine

özgü tutum, değer ve davranışlarını bir arada barındırdıklarını söylemek

mümkündür. Yaşanan gelişmeler ve değişmeler, yönetim felsefesini, üretim

felsefesini ve sistemleri etkilemiş ve 90’lı yıllardan itibaren Toplam Kalite

105 A.D. Smith: Milli Kimlik, Çev. B.S.Şener, İletişim Yayınları, (İstanbul 1994), 176. 106 A.D. Smith: a.g.e., 177. 107 A. D. Smith: a.g.e., 127. 108 Osman ATAY: “Örgüt Kültürü ve Süreci”http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/3/atay/atay2.htm , 18.10.2004.

72

Yönetimi, Stratejik Yönetim ve değişim mühendisliği kavramları önemli hale

gelmiştir.109

Birer açık sistem olarak tanımlayabileceğimiz örgüt; kendisine özgü bir

kültüre, bir iklime sahiptir. Örgüt kültürünü etkileyen etmenler yönetici ve

astlar gibi örgütün iç yapısından kaynaklanabileceği gibi, şirket müşterileri,

pazarlamacılar gibi dış çevreden de kaynaklanabilmektedir. Örgütte değişim

büyük ölçüde insana bağlıdır.

Bu noktadan hareketle küreselleşme sürecinin sosyal yapıda meydana

getirdiği değişimlerden örgütün kendisi de direkt veya dolaylı yollardan

etkilenmektedir. Özellikle uluslararası rekabetin arttığı, çokuluslu işletmelerin

büyük önem kazandığı küreselleşme sürecinde örgüt kültürünün de belirli

değişimler geçirmesi bu sürecin doğal bir sonucudur.

Küreselleşme gerçeğini özümseyemeyen, değişime ayak

uyduramayan örgütler yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bir

organizasyondaki insanlar değişebilme, yeni beceriler geliştirip, davranış

biçimlerini şekillendirme yetisine sahip olmalıdır.

Rekabet ortamındaki değişiklikler de organizasyonun değişimini

gerektirebilir. Örneğin yabancı rekabetin bulunmadığı bir alanda faaliyet

gösteren bir şirket, o piyasaya yabancı şirketler girdiğinde yapısını

değiştirmek zorunda kalacaktır.

Bir şirketin geleceği algılayış biçimi değiştiğinde, hem stratejisi, hem

de organizasyon yapısı değişecektir. Böylelikle beceri ve davranışlarda,

ulaşılmayan hedeflerde, rekabet ortamında, geleceğin algılanış biçiminde de

farklılıklar, örgüt yapısında önemli değişikliklerin habercisi olacaktır. Örgüt

109 Süleyman Ruhi AYDEMİR: Kurumsal Etkinlikte Anahtar Bir Kavram: Örgütsel Değişim”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 40, (Ocak- Mart 2001), 1.

73

kültürü yaşanan değişimlerden her noktada etkilenecek ve kendini değiştirme

ihtiyacı duyacaktır.

Bu noktada yeni örgüt yapısının ne gibi kriterler taşıması gerektiği

önem kazanacaktır. Bu kriterler;

• Örgüt yapısı yeniliklere kendini kapamayan, araştırmacı, bilgi ve veri

toplayıcı, değerlendirmeci, paylaşımcı ve katılımcı en önemlisi de

araştırmacı olmalıdır.

• Gelenekselliğe karşı; gerekirse radikal ve hatta marjinal olabilmelidir.

Geçmişi inkar etmeyen ancak geçmişle bağlarını koparamayıp orada

takılıp kalmayan rekabetçi bir yapıya sahip olmalıdır.

• Tüm şartlara kısa zamanda uyum gösterecek kadar esnek, eğitilebilir,

öğrenme yanlısı kişilerden oluşmalı, oluşan baskıları zararsız

aşabilmenin yollarını bulup, en kısa zamanda hayata geçirebilmelidir.

Özetlemek gerekirse yukarda belirtilen kriterler çerçevesinde her örgüt

küreselleşme süreci içerisinde girmiş olduğu zorlu maratonda geride

kalmamak adına, günümüzün hızlı değişim temposu içinde sadece zamanı

yakalamakla kalmayıp onun önüne geçme çabasını içinde taşımalıdır. Bunun

için örgütlerin belirli bir vizyona sahip olması gerekmektedir. Vizyonu

ekseninde hedef kitleye odaklanıp bilgi teknolojilerinin bütün getirilerinden

faydalanmalı ve esnek bir yapı içermeleri, rekabete uyum süreci açısından

örgütler için vazgeçilmez bir özellik olmalıdır.

74

İKİNCİ BÖLÜM

KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI VE DÖNÜŞÜMÜ

I- TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI VE İŞGÜCÜ POLİTİKALARI İşlevsel olarak hem çalışma ekonomisi hem de endüstriyel ilişkiler

sistemi içinde önemli yapı taşlarından biri olan İşgücü piyasası; önemli bir

üretim faktörü olan emeğin ve bir ülkedeki toplam emek arzını ifade eden

işgücünün, emek talebi ile buluşma sahasıdır110.

İşgücü piyasalarını oluşturan emek arz ve talebi, bu piyasanın

barındırdığı yapısal özellik bakımından diğer piyasalardan ayrılır. Çünkü

işgücü piyasasının nesnesi olan işgücü, bir mal gibi alınıp satılamamaktadır.

Diğer piyasaların aksine, işgücü piyasası toplumsal faktörlerden etkilenen bir

yapı içermektedir. Ekonomik olduğu kadar toplumsal bir boyutu da içine alan

işgücü piyasasının temel unsuru “emek”tir.

Çalışmanın bu bölümünde işgücü piyasaları ağırlıklı olarak istihdam

açısından ele alınacaktır. Bu bakımdan çalışmada Türkiye’deki mevcut yapı

hem arz hem de talep yönünden ele alınacak, ardından küreselleşme süreci

ile yaşanan değişimin dinamikleri, bu yapı çerçevesinde incelenecektir.

110 Sabahattin ZAİM: Çalışma Ekonomisi, Filiz Kitabevi, (İstanbul, 1997), 11.

75

1. İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI

Doğal kaynaklar, sermaye, emek ve girişimcilik, iktisadi faaliyetlerin

unsurlarıdır. İktisadi faaliyetlerin emek arzını; emeği ile katılmak isteyenler,

emek talebini de üretim faaliyetlerini bir araya getirerek yürüten girişimciler

oluşturmaktadır.

Türkiye ekonomisinde 1980 sonrasında başlayan neoliberal dönüşüm

süreci, diğer birçok alanda olduğu gibi, işgücü piyasaları üzerinde de önemli

etkiler yaratmıştır111. Bu etkilerin neler olduğunu ve yarattığı değişimleri iyi

analiz edebilmek için Türkiye’deki emek arz ve talebinin yapısını ortaya

koymak gerekmektedir.

A) Emek Arzı ve Yapısı Bir ülkedeki emek arzını ifade eden kavram işgücüdür112. İktisadi

faaliyetteki insan unsuru olan emeğin arzını belirleyen unsurlar; nüfus miktarı,

işgücüne katılım oranı, işgücünün sektörel, mesleki ve cinsiyete göre dağılımı

ve en önemlisi bu işgücünün eğitim durumudur.

a) Nüfus Miktarı

Emek arzını belirleyen birinci unsur nüfus miktarıdır. Bugün ülkemizde,

“demografik geçiş dönemi” olarak ifade edilen ve hızı giderek düşmekle

beraber nüfus artışının devam ettiği bir süreç yaşanmaktadır113. Türkiye’nin demografik özelliklerinin başında hızlı nüfus artışı, genç

nüfusun önemli bir paya sahip olması ve iktisaden faal olmayan nüfus

111 Fikret ŞENSES: “Neoliberal Ekonomi Politikaları, İşgücü Piyasaları ve İstihdam” http://www. petrol-is.org.tr/2003_CD/07_neoliberal/govde.htm, 09.02.2005. 112 Sabahattin ZAİM: a.g.e., 123. 113 DPT: 17-20 Şubat Tarihli Türkiye İktisat Kongresine Sunulan “İstihdamın Arttırılması ve İşgücü Piyasası” Çalışma Grubu Raporu, (İzmir, Şubat, 2004), 3.

76

oranının yüksek olması gelmektedir. Bu özelliklerden hızlı nüfus artışı,

istihdam sorunun çözümünü sağlayabilecek kaynakların bu yönde kullanımını

engellemektedir. Kıt kaynaklar zorunlu olarak, geri dönüş süreci çok uzun

olan ya da üretken olmayan alt yapı yatırımlarına yönelmekte, bu nedenle

istihdam yaratıcı yatırımlar gerçekleştirilememektedir114. Aşağıdaki Tablo:5

‘te yıllar itibariyle nüfus rakamları ve bu rakamlara bağlı yıllık nüfus artış

hızları verilmiştir.

Tablo-VI: Genel Nüfus Sayımlarına Göre Nüfus

Sayım Yılı Nüfus Yıllık Nüfus Artış Hızı

%

28. 10. 1927 13 648 270 -

20. 10. 1935 16 158 018 21.10

20. 10. 1940 17 820 950 19.59

21. 10. 1945 18 790 174 10.59

22. 10. 1950 20 947 188 21.73

23. 10. 1955 24 064 763 27.75

23. 10. 1960 27 754 820 28.53

24. 10. 1965 31 391 421 24.62

25. 10. 1970 35 605 176 25.19

26. 10. 1975 40 347 719 25.00

12. 10. 1980 44 736 957 20.65

20. 10. 1985 50 664 458 24.88

21. 10. 1990 56 473 035 21.71

22. 10. 2000 67 803 927 18,28

Kaynak: TÜİK

114 DPT: Nitelikli İnsangücü, Meslek Standartları Düzeni ve Sosyal Sermaye Birikimi, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, (Ankara, 2000), 9.

77

Tablo:VI’yı incelediğimizde; nüfus artış hızları yıllar itibariyle

dalgalanmalar göstermektedir. Bu dalgalanmalara rağmen 1985’ten beri

nüfus artış hızında sürekli bir düşüş yaşandığı göze çarpmaktadır. Son 10

yıllık süreç içerisinde ülkemizde %19.6’lık nüfus artışı ile toplam nüfus 58.3

milyondan 69.7 milyona yükselmiştir115.

Tablo- VII: Yaş Gruplarına Göre Yıl Ortası Nüfus Projeksiyonları

Yaş Grubu

2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010

0- 4 7.152 7.139 7.052 6.919 6.762 6.611 6.557 6.532 6.533 6.566 6.625

5- 9 6.780 6.878 6.968 7.043 7.099 7.123 7.053 6.964 6.845 6.710 6.587

10-14 6.276 6.308 6.395 6.518 6.648 6.765 6.878 6.979 7.063 7.113 7.109

15-19 6.646 6.550 6.444 6.339 6.275 6.256 6.298 6.380 6.500 6.629 6.748

20-24 6.811 6.819 6.801 6.757 6.693 6.613 6.524 6.418 6.314 6.245 6.229

25-29 6.270 6.423 6.554 6.659 6.730 6.770 6.785 6.767 6.723 6.656 6.576

30-34 5.251 5.432 5.635 5.850 6.052 6.228 6.387 6.517 6.618 6.689 6.729

35-39 4.597 4.700 4.806 4.921 5.053 5.210 5.392 5.595 5.807 6.007 6.182

40-44 4.050 4.153 4.252 4.349 4.447 4.545 4.653 4.757 4.869 5.000 5.154

45-49 3.382 3.520 3.647 3.764 3.874 3.980 4.084 4.183 4.277 4.372 4.470

50-54 2.558 2.682 2.828 2.988 3.144 3.288 3.424 3.548 3.662 3.769 3.872

55-59 2.128 2.166 2.212 2.269 2.346 2.444 2.565 2.706 2.859 3.008 3.146

60-64 1.898 1.884 1.893 1.917 1.949 1.981 2.020 2.065 2.119 2.190 2.280

65-69 1.507 1.540 1.574 1.608 1.645 1.696 1.707 1.717 1.731 1.752 1.779

70-74 1.058 1.071 1.094 1.134 1.189 1.257 1.293 1.335 1.375 1.406 1.428

75+ 1.056 1.100 1.147 1.196 1.246 1.298 1.354 1.412 1.471 1.531 1.591

Toplam 67.420 68.365 69.302 70.231 71.152 72.065 72.974 73.875 74.766 75.643 76.505 Kaynak: TÜİK, 2000 Genel Nüfus Sayımı ve HÜNEE, 2003 Nüfus ve Sağlık Araştırması Sonuçlarına Dayalı 2005 yılında Yapılan Nüfus Tahminleri

115 DPT: ““17-20 Şubat Tarihli…””. a.g.e., 1.

78

2003 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması ilk sonuçlarına dayanarak

yapılan geçici nüfus projeksiyonlarına göre, 2004 yılında yüzde 1,35 olduğu

tahmin edilen yıllık doğal nüfus artış hızının, 2005 yılında 1,33’e gerilemesi

öngörülmekte, 2004 yılında 71,152 bin olduğu tahmin edilen toplam nüfusun

2005 yılında 72,065 bine ulaşması beklenmektedir116. 2010 yılında ise toplam

nüfusun 76,505 bin kişiye ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Diğer üretim unsurlarının eşit olduğunu varsayılırsa, nüfusu fazla olan

ülkelerde emek arzı daha fazla ve o ülkenin üretim kapasitesi, milli hasılası

ve iktisadi gücü daha üstün olacaktır117. Ancak bu üstünlüklerin sağlanması

sayısal bakımından nüfusun çok olmasının yanında, nüfusun yapısı ve

kullanılış şekline bağlıdır.

Bu noktada toplam nüfus miktarından çok Uluslararası Çalışma Örgütü

tarafından 14-65 yaş arası olarak kabul edilen “çalışma çağı nüfusu” asıl

incelememiz gereken kavramların başında yer almaktadır. Bu bakımdan

genel nüfustan ziyade nüfusun işgücü durumunu incelememiz gerekmektedir.

116 31 Ekim 2004 Tarih ve 25629 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan " 2005 Yılı Programına İlişkin Rapor":http://www.tesk.org.tr/tr/guncel/2005/rapor.html. 01.06.2005. 117 Sabahattin ZAİM: a.g.e., 108.

79

Tablo-VIII: Nüfusun İşgücü Durumu

Yıllar Nüfus İşgücü İstihdam Edilenler

Eksik İstihdam

İşsiz İşsizlik Oranı(%)

Eksik İstihdam

Oranı(%)

1990 56,212 20,150 18,539 1,309 1,612 8.0 6.5

1991 57,291 21,010 19,288 1,513 1,723 8.2 7.2

1992 58,379 21,264 19,459 1,748 1,805 8.5 8.2

1993 59,478 20,314 18,500 1,568 1,815 9.0 7.7

1994 60,587 21,877 20,006 1,856 1,871 8.6 8.5

1995 61,706 22,286 20,586 1,568 1,700 7.6 7.0

1996 62,841 22,697 21,194 1,539 1,503 6.6 6.8

1997 63,989 22,755 21,204 1,398 1,552 6.8 6.2

1998 65,145 23,385 21,779 1,449 1,607 6.9 6.2

1999 66,304 23,878 22,048 2,164 1,830 7.7 9.1

2000 66,187 23,078 21,581 1,591 1,497 6.5 69

2001 67,296 23,491 21,524 1,404 1,967 8.4 6.0

2002 68,393 23,818 21,354 1,297 2,464 10.3 5.4

2003 69,479 23,640 21,147 1,143 2,493 10.5 4.8

2004 70,556 24,289 21,791 995 2,498 10.3 4.1

2005 71,661 24,565 22,046 817 2,520 10.3 3.3

Kaynak: TÜİK, HİA

80

Toplam nüfus içinde işgücü, 2003 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık

%0,7 oranında azalarak 23,6 milyona, istihdam ise yaklaşık %1 oranında

azalarak 21,1 milyona düşmüştür. İşsizlik oranı %10,5’e yükselirken,

“İstihdamda olup da iş arayanlar ya da mevcut işinde veya bir başka işte

daha fazla süre çalışmaya uygun olanlar” şeklinde tanımlanan eksik istihdam

oranı, %4,8 olmuştur. Böylece işsizlik ve eksik istihdam bileşenlerinden

oluşan atıl işgücü oranı %15,3 olarak gerçekleşmiştir. İşgücü, 2004 yılının ilk

çeyreğinde ortalama olarak bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık

%1,6 oranında azalarak 22,7 milyona gerilemiş, ikinci çeyrekte ise bir önceki

yılın aynı dönemine göre %1,4 oranında artarak 24 milyon 289 bine

yükselmiştir. İşsizlik oranı 0,2 puan azalarak, %10.3 olarak gerçekleşmiştir.

Eksik istihdam oranı, 2004 yılının dördüncü üç aylık döneminde, geçen yılın

aynı dönemine göre 1,9 puan azalarak, % 3,1 olarak gerçekleşmiştir. Eksik

istihdam ile işsizlik oranının toplamından oluşan atıl iş gücü oranı ise, aynı

dönemde % 13,1 olmuştur. 2005 yılına baktığımızda, işgücü 24 milyon 565

bin kişi olmuştur. istihdam ise bir önceki yıla göre 255 bin kişi artarak, 22

milyon 46 bin kişiye yükselmiştir. 2005 yılında işsizlik durumuna bakıldığında,

herhangi bir değişiklik görünmemektedir. İşsizlik oranı 10.3 ile bir önceki

yıldaki oranında kalmıştır. Eksik istihdam oranı 2004 yılına göre düşüş

göstermiş, %3.3 seviyesine gerilemiştir.

Buradan çıkan sonuç ve sorunları kısaca özetleyecek olursak;

Türkiye’de işgücü ve özellikle işsizliğin belirleyici faktörlerden biri olan nüfus

artış hızı, son yıllar itibariyle bir düşüş gösterse de hala yüksek oranda

seyretmektedir. Demografik yapısı itibariyle genç bir nüfusa sahip olma

özelliğini bünyesinde barındıran Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık 1/3’ü çalışma

çağının altındadır.

81

b) İşgücüne Katılım Oranı

İşgücü arzını belirleyen faktörlerin başında yer alan nüfus miktarı ve

bu miktar içerisinde yer alan çalışma çağındaki nüfus oranı tek başına yeterli

bir veri değildir. İş piyasası açısından ele almamız gereken bir diğer gösterge

“işgücüne katılım oranı”dır. “Bir ülkede belirli bir andaki işgücü miktarının

genel nüfus miktarına oranı”118 olarak tanımlanan bu oran aynı zamanda

ekonomi politikalarının uygulanmasında da önemli bir öğedir.

İşgücüne katılma oranı; nüfus büyüklüğü, nüfusun yaş dağılımı,

insanların çalışmak istedikleri süre ve emeğin kalitesi gibi unsurlarla birlikte

toplam emek arzını belirleyen önemli bir unsurdur119. İş piyasası ile ilgili

olarak oluşturulan politikalarda önemli bir gösterge olarak kullanılan işgücüne

katılma oranı ile bu oranı oluşturan unsurların da birlikte incelenmesi

gerekmektedir120.

Öncelikle bir ülkenin nüfusunu “işgücünde olanlar” ve “işgücünde

olmayanlar” şeklinde bir sınıflandırmaya tabi tutarsak; işgücünde olanlar

kapsamına istihdam edilenler ile işsiz olduğu halde aktif olarak iş arayanlar

girmektedir. Bu durumda çalışma çağının altında bulunanlar, emekliler, aktif

nüfus içinde olup da hala eğitimleri devam edenler, piyasadaki ücret ve

çalışma koşullarını beğenmediği için iş aramaktan vazgeçenler işgücünde

olmayanlar kapsamına gireceklerdir121.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde istihdam sorunlarının işgücü

yönünden nicelik itibariyle yapısal boyutları bulunmaktadır122. İşgücüne

118 Sabahattin ZAİM: a.g.e., 124. 119 M. Kemal BİÇERLİ: Çalışma Ekonomisi. Beta Basım (İstanbul, Nisan 2003), 52. 120 M. Kemal BİÇERLİ: a.g.e., 53. 121 M. Kemal BİÇERLİ: a.g.e., 51. 122 Cem KILIÇ: “Gelişmekte Olan Ülkelerde Nüfusun İşgücü Arzına Etkisi”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi (Kamu-iş, Ankara, Ocak 1999), 114.

82

katılma oranlarının yükselişi, işgücü piyasasıyla bağlantısı olanların yani

üretken kabul edilenlerin sayısındaki artışı temsil eder123.

TÜİK’in HİA sonuçlarına göre Türkiye’de İşgücüne katılım oranı 2004

yılı için bir önceki yıla oranla %0.4 oranında artarak, %48,3’ten %48,7’ye

yükselmiş, 2005 yılında ise, %0.4 azalarak %48,3’e gerilemiştir. İşgücüne

katılma oranımız gelişmiş ülkelere kıyasla çok düşüktür. Nüfusun üç ana yaş

grubu itibariyle dağılımı düşünüldüğünde (0-15, 15-65, 65 üstü yaş), 15-65

yaş grubundakilerin büyüklüğü aktif nüfusu belirlediğinden, nüfus artış hızı

görece yüksek olan ve daha genç nüfusa sahip olan gelişmekte olan

ülkelerde işgücüne katılma oranının daha küçük olması bu saptamayı

doğrulamaktadır124.

İşgücüne katılım oranının artması ve azalması aynı zamanda

işgücünün devri ile de ilişkilidir. İşgücü piyasasından çıkanların sayısı ile

piyasaya işsiz ya da istihdam edilen olarak dahil olanların sayısı bu oranı

etkilemektedir. Buna göre; işgücü piyasasına girenlerin sayısı çıkanlardan

fazla ise işgücüne katılım oranı artar, tersi durumda ise azalır. Bu nedenden

dolayı işgücüne katılım oranın incelerken işgücü devir oranını da dikkate

almak gerekmektedir.

Türkiye’de işgücüne katılma oranı yani aktif nüfusun hemen hemen

yarısı, istihdam edilen yada işsiz olarak işgücü piyasasıyla bağlantıya

sahiptir125. İşgücüne katılma oranı, kadın/erkek (cinsiyete ve ırka dayalı

ayırım), kent/kır ayrımında farklılık gösterir. Bu nedenle İKO incelerken erkek

ve kadın işgücünün katılma oranlarını ayrı ayrı ele almak yapılacak analizler

açısından daha yararlı olacaktır.

123 Kuvvet LORDOĞLU-Nurcan ÖZKAPLAN: Çalışma İktisadı, Der Yayınlar, (İstanbul, 2003), 54. 124 Kuvvet LORDOĞLU-Nurcan ÖZKAPLAN: a.g.e., 54. 125 Kuvvet LORDOĞLU-Nurcan ÖZKAPLAN: a.g.e., 53.

83

Tablo-IX: Yıllar İtibariyle Erkek İşgücüne Katılım Oranı (%)

Yıllar TÜRKİYE KENT KIR

1990 79,7 76,8 83,0

1991 80,2 77,1 84,0

1992 79,7 77,0 83,1

1993 78,1 75,3 81,5

1994 78,5 75,5 82,5

1995 77,8 74,2 82,6

1996 77,1 73,1 82,8

1997 76,4 72,7 81,7

1998 76,2 72,4 82,1

1999 75,8 71,8 81,2

2000 72,9 70,2 77,9

2001 71,7 69,6 76,4

2002 70,5 68,7 74,5

2003 70,4 68,9 72,9

2004 72,3 70,8 74,7

2005 72,2 71,5 73,5 Kaynak: TÜİK, HİA Son 15 yıllık dönem içerisinde erkek işgücüne katılım oranı

bakımından, kent ve kır ayrımına baktığımızda çok büyük bir fark

görülmemektedir. Bu durumun genel katılım oranı için de geçerli olduğunu

84

söylemek mümkündür. Yaşanan bu tablo oldukça şaşırtıcıdır. Çünkü 1989-

1998 yılları arasındaki 9 yıllık dönem boyunca Türkiye ekonomisinin

büyüme,yatırım ve ihracat gibi başlıca göstergelerinde yaşanan değişikliklere

rağmen, Türkiye genelinde İKO oranı düşmüştür. Bunun nedeni aktif nüfusa

eklenen kişilerin büyük kısmının ev kadını ve öğrenci olarak işgücü dışında

kalmalarıdır. Ayrıca tarım sektörünün ülkemizde önemini koruması, kırdaki

işgücüne katılım oranlarının kente oranla biraz daha yüksek seyretmesine

neden olmaktadır.

İşgücünün önemli bir göstergesi olan işgücüne katılım oranı, Türkiye

geneli için 2005 yılında, % 72,2 olarak gerçekleşmiş ve bir önceki yıla göre

0.1 puan artmıştır. Aynı yıl içinde kentte bu oran 71,5 kırda ise 73,5 olarak

gerçekleşmiştir. Bir önceki yılın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında kentte 0.7

puan artan bu oran, kırda 1,2 puan azalmış görünmektedir. Erkeklerin

işgücüne katılım oranı hem Türkiye ortalamasından, hem de kadınların

İKO’dan daha yüksektir.

Lise altı ve lise eğitim düzeyinde katılım oranı 2002 yılı itibariyle %68

gibi çok düşük düzeyde kalırken, yüksek öğretim düzeyinde %83 gibi oldukça

yüksek bir seviyededir. Bu durum, zaman içinde yüksek öğrenimlilerin işgücü

içindeki payı arttıkça katılım oranının artacağını göstermektedir.

85

Tablo-X: Yıllar İtibariyle Kadın İşgücüne Katılım Oranı (%)

Yıllar TÜRKİYE KENT KIR

1990 34,2 17,1 52,0

1991 34,1 15,6 55,3

1992 32,6 16,9 51,8

1993 26,6 15,6 40,4

1994 31,0 17,3 48,8

1995 30,6 16,7 49,2

1996 30,1 15,8 49,7

1997 28,3 16,7 44,9

1998 28,6 16,5 46,7

1999 30,3 17,7 49,5

2000 26,6 16,9 39,7

2001 27,1 16,8 40,8

2002 27,9 18,7 40,9

2003 26,6 18,5 39,0

2004 25,4 18,3 36,7

2005 25,8 19,3 33,7 Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketleri

86

Ülkemizde, kadınların işgücüne katılım oranları, gelişmiş ülke

ortalamalarının oldukça altında yer almaktadır. Bu durumu ekonomik, kültürel

ve sosyolojik nedenlere dayandırmak mümkündür. İşgücüne katılım oranının

yıllar itibariyle sürekli azalmasının başlıca nedenleri, ortalama eğitim

süresinin uzaması, erken emeklilik ve özellikle kırdan kente göç sırasında

kırda işgücü içinde yer alan kadınların kentte işgücü dışında görünmesidir.

Kadınlar en çok tarım kesiminde istihdam edilmektedir. Kentlerde

kadınların işgücüne katılım oranı, kırsal alandaki katılım oranının çok

altındadır. Bu farklılığın temel nedeni kadınların kırsal alanlarda “ücretsiz aile

işçisi” konumunda çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Oysa sanayi ve

hizmetler sektörünün bulunduğu kentlerde, kadın işgücüne katılımı asıl olarak

ücretli - maaşlı çalışma şeklinde olduğundan, ev ile çalışma yerinin farklı

olması ve çekirdek ailenin ağır basması kadın katılım oranını tarıma oranla

düşürmektedir.

Kırdan kente göçün yaratmış olduğu etki de kırsal alandaki kadın

işgücüne katılım oranlarında düşüş yaşanmasına neden olmuştur. Göç

genellikle kadınları ücretsiz aile işçisi olmaktan çıkarmakta, kentte ev içine

hapsetmektedir. 1990 yılında %52.0 seviyesinde olan kırsal alan kadın

işgücüne katılım oranı 2001 yılında %40.8’e gerilemiştir. 2003’te %39’a,

2004’te %36.7’ ye, 2005 ise %33,7’ye düşerek azalma eğilimini

sürdürmektedir. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere kentte çalışan kadın

oranında önemli değişiklikler yaşanmamakla birlikte, kırda yer alan kadın

işgücüne katılım oranlarında büyük miktarda düşüşler görülmektedir.

Ülkemiz şartlarında kadın işgücünün ortalama eğitim düzeyinin çok

düşük olduğu görülmektedir. Düşük eğitimli işgücünün piyasa şartlarında elde

edebileceği ücretin de düşük olması, sonuçta kadınlar için bir işte çalışmanın

fırsat maliyetini oldukça yükseltmektedir. Kreş, çocuk bakımı gibi hizmetlerin

kentsel alanlarda pahalı olması, kadınların düşük ücretli bir işte

87

çalışmaktansa, evde bu faaliyetleri yapmalarına neden olmakta, bu durum

işgücüne katılım oranlarında negatif bir etki yaratmaktadır.

Nitekim, eğitim durumu itibariyle baktığımızda, kadınların işgücüne

katılım oranları tüm eğitim düzeyleri için düşüş eğilimi göstermektedir.

Hizmetler sektöründe hem eğitim düzeyi hem de kadın istihdam oranı

yüksektir.

Kadın istihdamı tarım sektöründe yüksekken, sanayide düşmekte,

hizmetler sektörünün gelişmesiyle yeniden yükselmektedir. Özellikle 1996 yılı

sonrasında artış eğilimine giren kadın işgücüne katılım oranlarının

dalgalanmasının en önemli nedeni olarak, bu dönem sonrasında yaşanan

ekonomik krizler gösterilmektedir. Krizler neticesinde yaşanan istihdam

daralmasından, ülkemiz şartlarında öncelikle etkilenen ilk grup kadın

çalışanlar olmuştur.

Diğer taraftan, yaş grupları itibariyle kadın işgücüne katılım oranları

incelendiğinde, kadınların okullaşma oranlarının yükselmesi ve eğitim

sürelerinin uzaması, özellikle 15-24 yaş grubunda bulunan kadınların

işgücüne katılma oranlarında bir düşüşe sebep olmaktadır. Ancak, eğitim

faktörü kısa dönemde negatif bir etki yaratsa da uzun dönemde katılımı

arttıran bir etkiye sahiptir. Dolayısıyla, okullaşma oranlarının artıyor olması

gelecekte kadın işgücüne katılım oranlarında bir artış olacağının

göstergesidir.

c) İşgücünün Sektörel Dağılımı

Bir ülkenin ekonomik açıdan gelişmişlik seviyesini belirleyen en önemli

göstergelerden bir tanesi de istihdamın sektörel dağılımıdır. İşgücüne dahil

olanların yaptıkları işler genellikle tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe

toplanır. Her ülkede istihdamın sektörlere göre dağılımı farklılık arz eder ve

88

bu farklılık gelişmiş ülkeleri gelişmekte olan ülkelerden ayırır126. Bir ülkedeki

mal üretimini sağlayan sektörler tarım ve sanayi sektörleridir. Hizmet sektörü

ise bu iki sektörün gelişmesine bağlı olarak belirmektedir127.

Gelişmekte olan ülkelerde sanayi sektörünün fazla gelişmemiş olması

istihdamın büyük bir kısmının tarım alanında yoğunlaşmasına neden

olmaktadır. İktisadi gelişmeye paralel olarak istihdam, tarımdan sanayiye

doğru kayma eğilimindedir. Sanayi sektörü yeterli gelişimi gösterdikten sonra

ise istihdam, hizmet kesimine yayılır. Bu duruma üç sektör kanunu da

denir128. Türkiye’de, istihdamın sektörel dağılımının yıllar itibariyle gelişimi

incelendiğinde ortaya çıkan ilk sonuç, üç sektör kanununun işlememiş

olduğudur129. Türkiye kalkınma sürecinin standart gelişiminde önemli oranda

geri kalmış durumdadır.

126 Burcu GEDİZ- Hakan YALÇINKAYA: “Türkiye’de İstihdam-İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı, www.ceterisparibus.net/calisma/genel.htm., 25.04.2005. 127 Burcu GEDİZ- Hakan YALÇINKAYA: “Türkiye’de İstihdam-İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı, www.ceterisparibus.net/calisma/genel.htm., 25.04.2005. 128 Sabahattin ZAİM: a.g.e., 147. 129 DPT: ““17-20 Şubat Tarihli…””. a.g.e., 7.

89

Tablo-XI: Yıllar İtibariyle İstihdamın Sektörel Dağılımı (%)*

Yıllar Türkiye Kent Kır

Tarım Sanayi Hizmet Tarım Sanayi Hizmet Tarım Sanayi Hizmet

1990 46,9 20,2 32,9 5,0 36,9 58,1 76,8 8,2 15,0

1991 47,8 20,2 32,1 4,4 36,5 59,0 78,7 8,5 12,8

1992 44,7 21,6 33,8 5,3 37,1 57,6 75,9 9,2 14,9

1993 42,2 22,6 35,2 4,1 37,8 58,1 75,5 9,4 15,2

1994 43,6 22,6 33,8 5,4 37,8 56,8 76,5 9,6 14,0

1995 43,4 22,3 34,4 4,7 37,2 58,0 77,1 9,2 13,7

1996 42,8 22,9 34,2 5,2 37,9 56,8 76,0 9,6 14,3

1997 40,8 24,1 35,1 4,6 38,8 56,7 75,4 10,1 14,5

1999 41,4 22,8 35,5 4,9 36,6 58,5 77,1 9,2 13,6

2000 34,5 24,5 40,9 3,8 35,1 61,1 69,9 12,4 17,8

2001 35,4 23,6 41,0 4,1 35,2 60,8 71,9 10,1 17,9

2002 33,2 23,8 43,1 4,4 34,1 61,5 68,0 11,3 20,8

2003 33,9 18,2 48 4,2 27,6 68,2 67,8 7,4 24,8

2004 34,0 18,3 47,7 5,8 27,1 67,2 67,5 7,9 24,6

2005 29,5 19,4 51,1 5,3 27,1 67,9 61,4 9,2 29,4

Kaynak: TÜİK istatistik verilerinden yararlanılarak hazırlanmıştır.

2005 yılının HİA sonuçlarına göre tarımda istihdam edilenlerin toplam

istihdamdaki payı %29,5, sanayi sektöründe istihdam edilenlerin oranı

%19,4, hizmetler sektöründe istihdam edilenlerinki ise % 51,1 olarak

gerçekleşmiştir.

* Tabloda yer alan verilerde Tarım Sektörü: Tarım, Ormancılık, Avcılık ve Balıkçılık; Sanayi Sektörü: Madencilik ve Taş Ocakçılığı, İmalat Sanayi, Elektrik, Gaz ve Su; Hizmetler Sektörü: İnşaat(İnşaat ve Bayındırlık İşeri), Toptan ve Perakende Ticaret, Lokanta ve Oteller, Ulaştırma, Haberleşme ve Depolama, Mali Kurumlar, Sigorta, Taşınmaz Mallara Ait İşler ve Kurumları, Yardımcı İşve Hizmetleri, Toplum Hizmetleri, Sosyal e Kişisel Hizmetleri kapsamaktadır.

90

Bu dönemde, toplam istihdamın % 54,7’si kentsel, % 45,3’ü ise kırsal

alanlardan sağlanmıştır. Toplam işgücü arzında da % 4,7 oranında artış

olmuştur.

TÜİK 2004 HİA sonuçlarına göre 2004 yılında ortalama 21,147 milyon

kişi olan toplam istihdam, 2005 yılında %1,5 oranında artmış ve 22,046

milyon kişi olmuştur. Toplam istihdam düzeyindeki değişimleri kır/kent

ayrımına göre incelediğimizde; kentte %7’lik bir artış yaşanırken, kırsal

alanlarda %4,9 oranında bir düşüş gerçekleşmiştir. 2004 yılına oranla 2005

yılında sanayi ve hizmetler sektöründe artış, tarım da ise bir düşüş

gözlenmişken, 1998 yılında bunun 1997 yılına oranla tam tersi

gerçekleşmiştir. 1999 yılına baktığımızda yine tarım sektöründe artış devam

etmiş sanayi sektöründe ise düşüş gerçekleşmiştir. Belirli yıllar itibariyle

küçük dalgalanmalar görülse de tarım sektörü istihdam içinde hala büyük

paya sahiptir. Bu, kentlerde eğitimsiz, vasıfsız işgücü arzının artışı anlamına

gelmektedir130.

İstihdamın sektörel dağılımına bağlı olarak ortaya çıkan bir diğer

durum da Türkiye’nin gelişmiş batı ülkelerine kıyasla işgücü piyasasında

çalışanlarının statü dağılımıdır. Endüstri toplumlarında çalışanların

%70’lerden fazlasını ücretliler oluştururken131, Türkiye’de istihdam içinde

ücretli ve yevmiyelilerin oranı sadece %54,2’dir. Aynı dönemde kendi

hesabına çalışanların oranı %29,8 iken; ücretsiz aile işçilerinin payı %16

olarak belirlenmiştir. Ücretli çalışanların %45.9’zu erkek, %33.4’u ise

kadınlardan oluşmaktadır132. TÜİK’ in son açıkladığı verilere göre Türkiye’de

130DPT:19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Eki http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2005 /temelama. 03.02.2005. 131 DPT: 5-9 Mayıs Tarihli Türkiye İktisat Kongresine Sunulan “İstihdamın Arttırılması ve İşgücü Piyasası” Çalışma Grubu Raporu. (Aralık, 2003), 6. 132 TÜİK: http://lmisnt.pub.tuik.gov.tr/tuik/plsql/lmwebtur.rapor_header.

91

istihdam içinde ücretlilerin oranı %54,2’ye yükselse de hala endüstri

toplumlarının oldukça gerisindedir.

2002 yılı itibariyle sanayi sektörünün istihdam payı %23,8’dir. 2003,

2004 ve yılları itibariyle bu oran sırasıyla %18,3, %18,2 ve 19,4 olarak

gerçekleşmiştir. Sanayi sektöründe yaşanan bu düşüş, hizmetler sektörüne

kaymış görünmektedir. Türkiye’de sanayi sektörünün istihdam payı gelişmiş

ülke oranlarına ilk bakışta yakın görünse de, artan istihdamın ihmal

edilemeyecek bir bölümü kayıtdışı olarak ve düşük verimlilikte çalışmaktadır.

Ayrıca, ülkemizde sanayileşme sürecinin yarım kaldığını gözden kaçırmamak

gerekmektedir.

Gelişmiş ülkelerde sanayinin önemi azalmamış olmakla birlikte,

istihdam açısından sanayi toplumu kimliği, yerini hizmet toplumu kimliğine

bırakmakta, istihdamda en büyük payı hizmetler sektörü almaktadır. Ülkemiz

hizmet sektörü istihdamının bu gelişmelere paralellik göstermediği

görülmektedir. Türkiye’de hizmetler sektörünün ticaret sektörü ile birlikte payı

%50’ler seviyesinde iken, gelişmiş ülkelerde bu oran %75’lere kadar

çıkmaktadır. Kaldı ki, sanayi istihdamında olduğu gibi, hizmetler sektörünün

artan istihdam payı değerlendirilirken, verimlilik ve kayıtdışı sektör etkenleri

de dikkate alınmalıdır.

d) İşgücünün Meslek, Cinsiyet ve Yaş Durumuna Göre Dağılımı

Türkiye’de 2004 yılı itibariyle 7 milyon 400 bin kişi tarım sektöründe

istihdam edilmekte olup, bunların %57.2’sini kadın, %25.6’sını erkek nüfus

oluşturmaktadır. 2005 yılına gelindiğinde bu rakam 6 milyon 493 bin kişiye

düşerek 907 bin kişi azalmıştır. Sanayi sektöründe ise istihdam edilenlerin

%20’si erkek, %13.6’sı kadındır. Hizmet sektöründe istihdam edilenlerin ise

%48.2’si erkek, %28.7’si kadın nüfustan oluşur. Bu dönemde istihdam

edilenlerin, yüzde 75,4'ü erkek, yüzde 24,6'sı kadındır. Çalışan kadınların

büyük bir bölümü tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır.

92

Tablo-XII: Yıllar ve Cinsiyete Göre İstihdam Oranı (%)

TÜRKİYE

KENT

KIR

Yıllar Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın

1990 52,1 73,5 31,2 41,5 69,5 13,1 63,6 78,0 50,2

1991 52,5 73,4 31,7 40,6 69,0 12,1 66,3 78,7 54,2

1992 51,4 72,8 30,1 41,1 68,8 13,4 64,0 77,7 50,5

1993 47,6 71,3 24,1 39,8 67,6 12,0 57,5 76,1 39,2

1994 50,0 71,8 28,5 40,7 67,7 13,8 62,2 77,2 47,6

1995 50,0 71,9 28,3 40,6 67,7 13,7 62,7 77,6

48,0

1996 50,0 71,9 28,3 40,2 66,9 13,4 63,7 78,9 48,8

1997 48,7 71,5 26,1 40,3 66,9 13,8 60,8 78,2 43,7

1998 48,7 71,0 26,7 39,9 65,9 13,8 62,1 78,9 45,8

1999 48,9 69,9 28,0 39,7 64,7 14,6 63,0 78,0 48,4

2000 46,0 68,0 24,1 39,8 65,4 14,7 55,9 73,4 39,9

2001 44,6 65,4 23,8 38,3 63,3 14,0 55,1 70,4 41,0

2002 43,5 62,8 24,2 37,5 60,7 15,2 53,8 68,3 40,2

2003 43,2 62,9 23,9 37,7 60,3 15,1 51,9 67,1 37,4

2004 43,7 64,7 22,9 38,4 62,0 15,0 52,1 69,3

35,5

2005 43,4 64,8 22,3 39,7 63,2 16,0 49,5 67,6 32,3 Kaynak: TÜİK, HİA

93

Sektörel dağılım açısından bakıldığında işgücüne katılan kadınların

yarıdan fazlasının tarım sektöründe çalıştığı gözlenmektedir. Bu oranlar,

sanayide %13.5, hizmetler sektöründe %28’dir. Kırsal alanda tarım

sektöründe çalışan kadınların % 80’inin ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığı ve

sosyal güvenlikten yoksun olduğu saptanmıştır. Daha eğitimli kadın işgücünü

barındıran kentlerde tarım dışı sektörlerde çalışan kadınların % 80’i ücret ya

da maaş karşılığında çalışmaktadır. Ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadın

oranı Türkiye geneli için % 49’dur.

İncelememiz gereken bir diğer gösterge de İş gücünün yaş gurubu

itibari ile yıllara göre dağılımıdır.

Tablo-XIII:Yıllar ve Yaş Grubuna Göre İşgücü Oranları (%) Yıllar 15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-

49 50-54

55-59

60-64

65+

1990 14.7 12.8 14.0 12.6 11.9 9.2 7.2 6.3 5.1 3.5 2.6 1991 15.0 14.7 14.6 13.4 11.5 8.7 6.9 5.8 4.5 2.6 2.3 1992 13.9 15.1 14.7 13.5 11.8 9.1 6.8 5.6 4.3 2.7 2.5 1993 13.2 14.9 15.1 13.7 12.2 9.6 6.9 5.3 4.1 2.7 2.2 1994 13.3 15.0 14.9 13.5 11.9 9.6 6.7 5.3 4.3 2.6 2.5 1995 12.4 14.5 15.1 13.5 12.1 10.1 6.7 5.3 4.2 2.9 2.9 1996 12.2 14.6 15.2 13.4 12.2 10.2 6.7 5.2 4.1 2.9 3.0 1997 11.7 14.4 15.7 13.5 12.1 10.3 7.3 5.1 4.1 2.9 2.9 1998 11.0 13.9 16.1 13.4 12.2 10.3 7.6 5.1 3.4 3.0 3.3 1999 11.0 13.9 16.0 13.7 12.2 10.5 7.6 5.1 3.7 2.9 3.4 2000 10.0 13.4 16.5 14.0 12.4 10.7 8.0 5.2 3.8 2.7 3.2 2001 9.2 13.4 16.5 14.4 12.5 10.8 8.3 5.3 3.7 2.7 3.2 2002 8.5 12.9 16.9 15.0 12.7 10.9 8.5 5.4 3.6 2.7 2.9 2003 7.6 12.5 17.2 15.5 13.0 11.2 8.6 5.6 3.5 2.5 2.9 2004 7.1 12.7 17.2 15.5 13.1 11.4 8.7 5.6 3.6 2.6 2.9

Kaynak: TÜİK, HİA

94

Tablo XIII’deki işgücünün yaş durumuna göre dağılımı incelendiğinde;

15-19 yaş grubunda yer alan çalışanların oranında 1990 yılından bu yana

neredeyse %50’lik bir düşüş yaşandığı görünmektedir. Bu durumun en

önemli nedeni bireylerin eğitim sürelerinin uzamasıdır. Diğer yaş gruplarına

baktığımızda, önemli bir değişim yaşanmamıştır. Demografik bakımdan genç

bir nüfusa sahip olmamız ülkemizde diğer gelişmiş ülkelerin aksine, istihdam

sıkıntısı yaşanmayacağını gösterir.

İşgücünün yaş durumuna göre yapısını incelerken bir diğer grup da

ülkemiz açısından büyük bir sorun olan çalışma çağının altında yer alan

çocuk işgücüdür.

Tablo-XIV:Yıllar İtibariyle Çocuk İşgücü (12-17 yaş)

Yıllar Toplam Erkek Kadın

İKO (%) İstihdam oranı

(%)

İşsizlik oranı

(%)

İKO (%)

İstihdam oranı

(%)

İşsizlik oranı

(%)

İKO (%)

İstihdam oranı

(%)

İşsizlik oranı

(%)

1990 34,6 29,7 14,3 41,1 34,6 16,3 27,7 24,6 11,2 1991 35,4 31,3 11,5 41,0 34,9 14,9 29,5 27,5 6,5 1992 30,8 27,5 10,4 35,6 31,0 12,9 25,7 24,0 6,9 1993 25,0 21,9 12,4 30,8 26,4 14,2 19,0 17,2 9,4 1994 27,8 24,9 10,5 33,0 28,7 13,1 22,5 21,0 6,7 1995 25,8 23,1 10,3 30,2 26,6 12,2 21,1 19,5 7,5 1996 25,2 23,2 7,8 29,2 26,3 10,1 21,0 20,1 4,4 1997 23,2 20,9 10,1 28,8 25,5 11,2 17,5 16,0 8,3 1998 22,1 20,2 8,4 26,3 23,7 9,7 17,7 16,6 6,5 1999 22,0 19,9 9,5 26,6 23,9 10,0 17,2 15,7 8,7 2000 19,0 17,6 7,7 23,2 21,2 8,7 14,7 13,8 6,2 2001 15,8 13,9 12,2 19,5 16,8 13,7 11,9 10,8 9,5 2002 14,1 12,2 13,5 16,9 14,3 15,3 11,2 10,0 10,8

Kaynak: TÜİK HİA, ÇSGB

95

Çocuk istihdamı ülkemiz açısından önemli bir problem olarak

görülmekle birlikte, çocuk istihdamının payı 1988-2002 döneminde sürekli

azalış göstermiştir. Gerek işgücüne katılma oranında, gerekse istihdam

oranında bu dönemde yarıdan fazla azalma meydana gelmiştir. 1990 yılında

12-17 yaş grubundakilerin %29,7’si istihdamda iken, bu oran 2002’de

%12,2’ye gerilemiştir. 2003 yılı III. Dönem HİA sonuçlarına göre Türkiye

genelinde 12-17 yaş grubunda çalışan çocukların sayısı 948 bin kişidir. Bu

yaş grubunda istihdam edilen çocukların % 58,9’u tarım, % 21,1’i hizmetler,

% 20,1’i sanayi sektöründe çalışmaktadır. Ayrıca bu yaş grubunda çalışan

çocukların % 35’i kentsel, %65’i ise kırsal alanlarda çalışmaktadır.

Cinsiyet açısından çocuk işçiliğini incelediğimizde, çocuka

çalışanlardan %55,6’sının erkek olduğu saptanmıştır. Kırsal alanda cinsiyete

göre farklılaşma çok fazla önemli değildir. Çünkü tarımda ücretsiz aile işçisi

olarak çok sayıda ve cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin çocuklar

çalıştırılmaktadır. Bu nedenle tarımda çocuk istihdamı diğer sektörlere oranla

oldukça fazladır. 2004 ve 2005 yılı için çocuk işgücü ile ilgili olarak

istatistiksel verilere ulaşılamadığından bu döneme ait herhangi bir yorum

yapılmamıştır. Ancak elimizdeki veriler ışığında, 1996 yılından itibaren çocuk

istihdamında bir düşüş görülmektedir. Çocuk işçiliğinde sürekli bir azalış

görülmesinin temel nedeni, ülkemizde eğitimin daha yaygın duruma getirilişi

ile bu doğrultuda uygulanan zorunlu temel eğitim süresinin 5 yıldan 8 yıla

çıkarılmasıdır.

Türkiye, ILO tarafından 1991 yılında başlatılan Çocuk İşçiliğinin

Önlenmesi Uluslararası Programına (IPEC) katılmış ve 1998 yılında da 138

sayılı ILO Sözleşmesi*ni imzalamıştır.

* istihdam için asgari yaş olarak 15’i belirleyen ve bu asgari yaşın tedricen yükseltilmesini öngören sözleşmedir.

96

e) İşgücünün Eğitim Durumu Bir ülkenin işgücünün niteliği ile ilgili verileri yansıtan en önemli

göstergelerden birisi istihdam edilenlerin eğitim durumudur. Eğitim seviyesi

bakımından Türkiye’de istihdam edilenlerin büyük bölümü lise altı olarak

tanımlanan ilkokul mezunlarından oluşmaktadır. 2002 yılı itibariyle lise altı

düzeyde eğitim seviyesine sahip olanların oranı %64.4’dür. Bu noktada

dikkati çeken oran ise okur yazar olmayanların toplam istihdam içerisinde

hâla %7.4’lük paya sahip oluşudur.

2003-2004 öğretim yılında, okullaşma oranları, okul öncesi eğitimde %

12,5’e, ilköğretimde %96,1’e yükselmiştir. Orta öğretimde ise %30,3’ü

mesleki teknik eğitimde %66,1’i genel lise eğitimi olmak üzere toplam %

96,4’e yükselmiştir. Yüksek öğretimde ise bu oran 2003 ‘e göre %1.4 artarak

% 36,8’e ulaşmıştır.

97

Tablo-XV: Eğitim Kademelerinde Öğrenci Sayıları ve Okullaşma Oranları

2001-2002 2002-2003 2003-2004

Öğrenci Okullaşma Öğrenci Okullaşma Öğrenci Okullaşma

Sayısı Oranı Sayısı Oranı Sayısı Oranı

(Bin) (Yüzde) (Bin) (Yüzde) (Bin) (Yüzde)

Okul Öncesi

Eğitim (1) 256 9,1 320 11,2 358 12,5

İlköğretim 10 531 99,9 10 332 96,4 10 480 96,1

Örgün Öğretim 10 311 97,8 10 112 94,3 10 172 93,3

Açık Öğretim 220 2,1 220 2,1 308 2,8

Orta Öğretim 2 808 73,8 3 035 81,0 3 593 96,4

Örgün Öğretim 2 312 60,8 2 473 66,0 2 699 72,4

Açık Öğretim 496 13,0 562 15,0 894 24,0

a) Genel Lise 1 909 50,2 2 054 54,8 2 464 66,1

Örgün Öğretim 1 490 39,2 1 586 42,4 1 712 45,9

Açık Öğretim 419 11,0 468 12,4 752 20,2

b)Mes.ve Teknik

Eğitim 899 23,6 981 26,2 1 129 30,3

Örgün Öğretim 822 21,6 884 23,6 987 26,5

Açık Öğretim 77 2,0 97 2,6 142 3,8

YüksekÖğretim

(2) 1 664 30,8 1 894 35,4 1 946 36,8

Örgün Öğretim

(3) 1 142 21,1 1 232 23,0 1 294 24,5

Açık Öğretim 522 9,7 662 12,4 652 12,3

Yaygın Eğitim 3 211 - 3 039 - 2 879 -

Kaynak: YÖK, MEB, DPT

(1) 4-5 yaş nüfusuna göre hesaplanmıştır.

(2) Askeri ve polis yüksek öğretim kurumları hariçtir.

(3) Okullaşma oranları hesabında lisansüstü eğitimdeki öğrenciler dahil edilmiştir.

98

İstihdam edilenlerin niteliklerini ortaya koymak bakımından, okullaşma

oranlarının yanı sıra bizim incelememiz gereken işgücünün istihdam edilen

kısmının eğitim durumuna göre dağılımıdır.

Tablo-XVI: Yıllar İtibariyle Eğitim Durumuna Göre İşgücüne Katılım Oranı (%)

Yıllar Okur yazar olmayanlar Lise altı

Lise ve lise dengi

meslek okulu

Yüksek okul fakülte

1990 38,8 59,6 65,5 87,5 1991 39,5 59,9 63,3 87,7 1992 38,5 57,8 64,4 87,4 1993 32,8 53,0 61,6 85,4 1994 35,5 56,1 61,2 86,3 1995 35,4 55,3 60,5 83,1 1996 34,5 55,1 58,8 81,8 1997 31,5 54,1 57,7 80,7 1998 31,5 54,1 57,8 81,5 1999 32,3 53,6 58,1 79,4 2000 31,5 50,1 55,3 78,2 2001 30,3 49,9 56,0 79,2 2002 28,8 49,2 55,1 79,5 2003 28,2 47,5 53,3 77,7 2004 24,4 48,2 56,6 80,0 2005 21,9 47,4 57,1 79,1

Kaynak: TÜİK, HİA

99

Türkiye’de işgücüne katılım oranını eğitim seviyesine göre incelerken,

her grup kendi içinde değerlendirmiştir. 1990’dan bu yana ilkokul

mezunlarının işgücüne katılım oranının %38,8 seviyesinden %29,1

seviyesine düştüğü görülmektedir. Lise altı eğitim seviyesine sahip kişilerin

İKO 1990 yılında %59,6 seviyesindeyken bu oran 2004’te %48,2’ye, 2005’te

ise %47,4’e düşmüştür. Lise ve lise dengi meslek okulu mezunlarının ise

İKO 1990 yılında %65,5 iken 2004 yılında 56,6’ya düşerken 2005 yılında

%0,5’lik bir artışla %57,1’e yükselmiştir. Yüksek okul, fakülte mezunlarının

İKO incelediğimizde; diğer gruplar için söz konusu olan düşüş bu grupta yer

alan kişiler için de geçerlidir. 1990 yılında İKO %87,5 seviyesinde olan bu

grubun 2004 yılında İKO %80,0’a, 2005 yılında ise, %79,1’e gerilemiştir.

Eğitime durumuna göre işsizlik oranları çalışmanın III. Bölümünde

inceleneceğinden, burada sadece işgücüne katılım oranları ve istihdam

durumları ele alınmıştır.

Türkiye’de İstihdam edilenlerin büyük bölümü, ilkokul mezundur. 1990

yılında lise altı olarak sınıflandırılan grup, toplam istihdamın %70’ini

oluşturmaktadır. Çok yüksek bir paya sahip olan bu grubun 2004 yılı itibariyle

sahip olduğu pay ise %63.2 olarak gerçekleşmiştir. Bu noktada dikkati çeken

bir diğer oran ise okur yazar olmayanların toplam istihdam içerisinde hala

%6.3’lük bir paya sahip oluşudur133.

Lise ve lise dengi meslek yüksek okul mezunlarının istihdam içindeki

paylarını incelediğimizde; 1990 yılından buyana sürekli bir artış gösterdiğini

söyleyebiliriz. Aynı şekilde yüksek okul ve fakülte mezunlarının istihdamında

da %100’e yakın bir artış kaydedilmiştir. Ancak toplam istihdam açısından

baktığımızda; 2004 yılı itibariyle lise ve lise dengi meslek yüksek okulu

mezunlarının oranı %19.9, yüksek okul ve fakülte mezunlarının oranı ise %

133 http://www.tuik.gov.tr. 02.01.2005.

100

10.5’tir134. Yani istihdam edilen işgücünün büyük bir bölümü hala düşük

eğitimli kişilerden oluşmaktadır. Temel öğrenim ve yüksek öğrenim

mezunlarının payları, diğer ülkelerin göstergelerinden oldukça uzaktır.

f) Eksik İstihdam

Eksik istihdam, bir işin süre veya verimliliğine ilişkin yetersiz olan

istihdam boyutunu gösterir. Bu nedenden dolayı eksik istihdamın ölçülmesi

büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de eksik istihdam için TÜİK tarafından

yapılan sınıflandırmaya göre; eksik istihdam iki türlü olarak görülmektedir.

Bunlardan ilki görülebilir eksik istihdam, ikincisi ise diğer eksik istihdam

türleridir.

TÜİK’in tanımlamasına göre görülebilir eksik istihdam; referans

döneminde ekonomik nedenlerle (teknik veya ekonomik nedenlerle işin

yavaşlatılması, iş olmaması, tam zamanlı iş bulunamaması vb.) 40 saatin

altındaki bir süre zarfında çalışıp mevcut işlerde veya ikinci bir işte daha fazla

süre çalışma imkanı olan kişileri kapsamaktadır. İkinci grubu oluşturan diğer

eksik istihdam türleri ise, görülebilir eksik istihdam haricindeki kişilerin

halihazırdaki işinden elde etmiş olduğu gelir düzeyinin yetersizliği veya kendi

işinde istihdam edilme olanağı bulamaması gibi nedenlerden ötürü işini

değiştirmek isteyen ya da ikinci bir iş aradığını bildiren kişilerden

oluşmaktadır135.

134 http://www.tuik.gov.tr. 02.01.2005. 135 İŞKUR: 3.Genel Kurul Raporu, (Ankara, 2005), 18.

101

Tablo- XVII:Yıllar İtibariyle Eksik İstihdam ve Atıl İşgücü Oranları

Yıllar İstihdam Edilenler

Eksik İstihdam

İşsiz Eksik İstihdam Oranı

İşsizlik Oranı

Atıl İşgücü

Atıl İşgücü Oranı

1990 18,539 1,309 1,612 6.5 8.0 2,921 14.5

1991 19,288 1,513 1,723 7.2 8.2 3,236 15.4

1992 19,459 1,748 1,805 8.2 8.5 3,553 16.7

1993 18,500 1,568 1,815 7.7 9.0 3,383 16.7

1994 20,006 1,856 1,871 8.5 8.6 3,727 17.1

1995 20,586 1,568 1,700 7.0 7.6 3,268 14.6

1996 21,194 1,539 1,503 6.8 6.6 3,042 13.4

1997 21,204 1,398 1,552 6.2 6.8 2,950 13.0

1998 21,779 1,449 1,607 6.2 6.9 3,056 13.1

1999 22,048 2,164 1,830 9.1 7.7 3,994 16.8

2000 21,581 1,591 1,497 6.9 6.5 3,888 13.4

2001 21,524 1,404 1,967 6.0 8.4 3,371 14.4

2002 21,354 1,297 2,464 5.4 10.3 3,761 15.7

2003 21,147 1,143 2,493 4.8 10.5 3,636 15.3

2004 21,791 995 2,498 4.1 10.3 3,395 14.4

2005 22,046 817 2,520 3.3 10.3 3,337 13.6

Kaynak: TÜİK, HİA

Yıllar itibariyle eksik istihdam ve atıl iş gücü oranlarını incelersek; tablo

XVII’ye baktığımızda eksik istihdam oranının göze çarpan ilk özelliğinin kriz

yıllarında artış göstermesidir. Bu durumun sebebi, işten çıkarılma ve uzun

süre iş bulamama riskinin arttığı dönemlerde, işin niteliği ve ücreti dikkate

102

alınmaksızın, kişilerin buldukları işe girmeye yönelmeleri olabilir. Ayrıca bu

dönemlerde düzenli işi olanların işlerinin düzensiz hale gelişi de bu oranı

arttırmaktadır. Eksik istihdam oranlarındaki artış açık işsizlik oranındaki artışı

sınırlandırmakta, kişiler düşük nitelikli ve düşük ücretli işlerde, özellikle kayıt

dışı işlerde çalışabilmektedirler. Bütün bu nedenlerle, açık işsizlik kadar

önemli olan eksik istihdam üzerinde önemle durmak ve incelemek gereklidir.

Birçok ülkede %2’nin altında seyreden eksik istihdam oranın

ülkemizde 2004 yılında toplam istihdam içindeki oranı %4,1 iken, 2005’te

%3,3’e gerilemiştir136. Yıllar itibariyle yaşanan düşüşlere rağmen, diğer

ülkelerin iki katına yakın bir düzeyde gerçekleşen bu oran, bizdeki eksik

istihdamın en az işsizlik kadar ciddi bir boyutta olduğunu göstermektedir.

Eksik istihdamın sektörler açısından durumuna baktığımızda; en çok

hizmetler sektöründe yoğunlaştığını görülmekteyiz. Özellikle esnek çalışma

modellerinin hayata geçirilmesiyle ilintili olarak part- time çalışma

olanaklarından yararlanılması, eksik istihdam oranında artışa neden

olmuştur. Bir diğer önemli nokta da eksik istihdamın hangi eğitim

düzeyindeki kişilerde yoğunluk kazandığının belirlenmesidir. Türkiye

genelinde eğitim durumuna göre eksik istihdam, ağırlıklı olarak ilkokul

mezunları arasında görülmektedir. Ayrıca çalışan kesimde en fazla ücretliler

grubu içinde eksik istihdam görülmekte, bunu kendi hesabına çalışanlar ve

ücretsiz aile işçileri izlemektedir.

Eksik istihdam oranını incelerken, üzerinde durmamız gereken bir

diğer konuda cinsiyet açısından nasıl bir dağılımın mevcut olduğudur.

136TÜİK: http://lmisnt.pub.TÜİK.gov.tr/TÜİK/plsql/lmwebtur.eksik_istihdam_var, 14.07.2005.

103

Tablo-XVIII: Cinsiyete Göre Eksik İstihdam Oranı

TOPLAM ERKEK KADIN

Yıllar Türkiye Kent Kır Türkiye Kent Kır Türkiye Kent Kır

1990 6,5 7,2 5,9 8,6 7,9 9,3 1,9 4,4 1,0 1991 7,2 7,6 6,9 9,3 7,9 10,7 2,4 5,9 1,3 1992 8,2 7,6 8,7 9,1 8,3 12,2 3,6 4,8 3,1 1993 7,7 7,9 7,6 9,3 8,4 10,3 3,2 5,3 2,2 1994 8,5 8,8 8,2 10,1 9,0 11,5 4,3 7,4 2,8 1995 7,0 7,5 6,6 8,3 7,9 8,9 3,7 5,6 2,8 1996 6,7 6,4 7,0 8,0 6,8 9,6 3,3 4,1 3,0 1997 6,1 6,6 5,7 7,5 7,0 8,1 2,5 4,7 1,3 1998 6,2 6,7 5,7 7,6 7,2 8,2 2,3 4,3 1,3 1999 8,9 8,8 8,9 11,2 9,7 13,2 3,0 5,2 1,8 2000 6,4 7,4 6,3 8,3 8,0 8,8 2,9 5,0 1,5 2001 5,4 6,5 5,4 7,3 7,1 7,6 4,2 4,1 1,3

2002 5,0 5,9 4,8 6,7 6,5 7,0 2,1 3,4 1,1 2003 4,4 5,2 4,4 5,8 5,5 6,3 2,3 3,8 1,2 2004 4,1 3,8 4,5 4,9 4,1 6,1 1,8 2,3 1,4 2005 3,3 2,9 4,0 3,9 3,1 5,2 1,8 2,2 1,4

Kaynak: TÜİK, HİA

Tablo XVIII’deki verilerde eksik istihdam, Kent/Kır ve Kadın/Erkek

ayrımına tabi tutarak ele alınmıştır. 1990 yılından bu yana eksik istihdam

oranlarında ciddi bir düşüş yaşanmamıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi,

kriz dönemlerinde yükselme eğilimi gösteren bu oran, istihdam içinde hala

önemli bir paya sahiptir. Eksik istihdam oranı 2003 yılında % 4,4 iken 2004

yılında % 0,3’lük azalışla %4,1 olarak gerçekleşirken; 2005 yılında %8 bir

azalış daha kaydedilerek %3,3’e düşmüştür.

104

Kır/kent ayrımına tabi tutarak baktığımızda, eksik istihdamın kentlerde

daha yüksek oranda seyrettiği görülmektedir. Bu durumun nedenini,

kentlerde iş bulamayan kişilerin kayıt dışı sektöre yönelmeleriyle açıklamak

mümkündür. Erkekler arasında daha yüksek seyreden eksik istihdam oranı,

kadın çalışanlar arasında daha düşük seviyedir. Ancak kır/kent ayrımına

bakarak bir değerlendirme yaptığımızda; kentsel alanlarda yaşayan

kadınların da eksik istihdama dahil olma eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.

B) Emek Talebi Ve Yapısı

Bir ülkede üretim ve çıktı talebi sonucu oluşan koşullar, emek talebine

şekil vermektedir. Bu nedenle emek talebinin yapısı içerisinde sektörel

durum, firmaların sektör içindeki büyüklüğü, organizasyon yapısı ve önemli

bir sorun olarak varlığını sürdüren kayıt dışı istihdam konularının incelenmesi

gerekmektedir. Çalışmanın kapsamı dahilinde sadece Türkiye baz alındığı

için diğer ülkelerle kıyaslamaya gidilmeden Türkiye’deki firmaların mevcut

durumu verilmeye çalışılacaktır.

a) Sektörel Durum

Ekonominin geneli açısından bakıldığında, ekonomik büyüme ile

istihdam artışı arasında olduğu gözlenen ilişki, tarım sektörü hariç tutularak

bakıldığında daha anlamlı bir çerçevede gelişmektedir137. Nitekim,

ekonominin geneli için 2002 ve 2003 yıllarında sırasıyla %0,8 ve %1,0

oranlarında gerileyen toplam istihdam, tarım sektörü hariç tutulduğunda aynı

dönemde sırasıyla %5,9 ve %0,7 oranlarında artmıştır. Tarım istihdamında

ise tarımdaki katma değer artış veya azalışlarından bağımsız bir biçimde

azalma eğilimindedir.

137 Ahmet TIKTIK: Kayıtdışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik, http://www.tisk.org.tr/isverensayfa. asp?yazi_id=1020&id=58. 25.01.2005.

105

Ancak bu durum 2004 yılında tersine dönmüş, tarım istihdamında bir artış

yaşanmış, 2005 yılında ise tekrar düşüş göstererek bu oran %33,95’ten

%29,45’e düşerek %4,5 oranında gerilemiştir.

Tablo- XIX: Yıllar İtibariyle Tarım-Tarım Dışı İstihdam (bin kişi)

Yıllar Toplam Tarım Tarım Dışı

1990 18,593 8,691 9,848

1991 19,288 9,212 10,076

1992 19,459 8,718 10,741

1993 18,500 7,862 10,638

1994 20,006 8,813 11,194

1995 20,586 9,080 11,506

1996 21,194 9,259 11,935

1997 21,204 8,837 12,367

1998 21,778 9,039 12,740

1999 22,048 8,856 13,192

2000 21,581 7,769 13,812

2001 21,524 8,089 13,435

2002 21,354 7,458 13,896

2003 21,147 7,165 13,982

2004 21,790 7,399 14,391

2005 22,046 6,493 15,553

Kaynak: TÜİK, HİA

106

Sanayi sektöründe, özellikle son yıllarda gerçekleştirilen yüksek oranlı

büyüme hızına rağmen istihdam seviyelerinde önemli artışlar kaydedilmediği

gözlenmiştir. Sanayi sektöründe özellikle 2001 krizi sonrasında çok sayıda

firma kapanmış veya düşük kapasite kullanım oranları ile faaliyetlerine

devam etmiş ve bunun neticesinde istihdam hacminde azalmalar

gözlenmiştir. Kriz sonucunda kar marjları önemli ölçüde düşen firmalar,

verimliliklerini artırarak faaliyetlerine devam etmek durumunda kalmakta ve

işten çıkardıkları işçileri aynı hızda yerine koyamamaktadırlar. Diğer taraftan,

imalat sanayinde üretimin ağırlığının emek yoğun üretim yapan sektörlerden,

sermaye yoğun üretim yapan sektörlere kaymıştır.

Hizmetler sektöründe büyüme ile istihdam ilişkisi pozitif yönde

gelişmiştir. Bununla birlikte, gerek hizmetler gerekse sanayi sektörlerindeki

istihdam artışı tarım sektöründe ortaya çıkan atıl istihdamı eritemediği için

toplam işsizlik oranında kayda değer bir düşüş sağlanamamaktadır. Başka

bir deyişle, sanayi sektöründe önemli bir istihdam artışının gözlenmediği bir

konjonktürde, tarım sektöründen kopan işgücünün ancak sınırlı bir kısmı

hizmetler sektörü tarafından istihdam edilebilmektedir138.

1990’lı yıllarda ticaret ve imalat sanayii en fazla istihdam yaratan

sektörler olarak ön plana çıkmaktadır. Bu sektörleri toplum hizmetleri

izlemektedir. İnşaat sektöründe ise, 2001 ve 2002 yıllarında, 1989-2000

döneminde yaratılan istihdamdan fazlası kaydedilmiştir. 1990’lı yıllarda

gözlenen sektörel istihdam gelişmeleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.

138 Ahmet TIKTIK: Kayıtdışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik, http://www.tisk.org.tr/isverensayfa. asp?yazi_id=1020&id=58. 25.01.2005.

107

Tablo-XX: Sektörler İtibariyle İstihdam Artışları

1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 1989-2000

2001 2002 2003

TARIM 390 52 521 -494 -857 951 268 179 -422 202 -183 -

1087

-480 320 -631 -293

SANAYİ 40 -2 90 222 -214 352 1 192 228 7 61 28 1005 -36 179 -107

Maden -45 9 -17 -17 -24 45 -26 10 -5 -12 -13 -52 -147 16 22 -37

İmalat 85 -10 111 231 -243 306 15 210 208 18 92 83 1088 -56 149 -67

Enerji 0 -1 -4 26 53 1 12 -28 25 1 -18 -3 64 4 8 -3

HİZMETLER 37 267 140 444 109 204 312 237 204 363 393 593 3303 -341 281 193

İnşaat -70 -50 83 74 189 -30 30 60 22 4 40 0 352 -254 -152 7

Ticaret 12 113- 36 187 35 125 180 19 160 98 210 613 1788 -80 243 72

Ulaştırma 51 -13 5 54 57 -38 -16 29 0 61 -16 116 290 -34 -30 18

Mali Kuruluşlar

12 -24 16 42 -45 50 3 25 20 17 36 129 281 -12 0 40

Toplu Hizmetler

32 241 0 87 -127 97 115 104 2 183 123 -265 592 39 220 56

TOPLAM 467 317 751 172 -962 1507 581 608 10 572 271 -466 3828 -57 -171 -207

Kaynak: TÜİK

Sektörler arasındaki istihdam yaratma farkları, işgücü piyasası

açısından büyümenin, sektörel dağılımda önemine işaret etmektedir. Daha

çok istihdam yaratan sektörlerin büyümeyi de sürükleyen sektörler haline

gelmesi ekonominin iş yaratma kapasitesini artıracaktır.

b)-İşyeri-Büyüklüğüne-Göre-İstihdam

İşyeri büyüklüğüne göre istihdamın yapısını incelerken ele alacağımız

işletmeler, KOBİ’lerdir. KOBİ’ler, sahip oldukları esnek, dinamik, değişen

koşullara hızla uyabilen, bürokratik olmayan, yaratıcı, yenilikçi, talep

koşullarını hızla yakalayıp zamanında değerlendirebilen işletmeler olarak

108

görülmektedirler139. Türkiye’de KOBİ’ler istihdamın büyük bölümünü

bünyesinde barındırmaktadır. Üstelik KOBİ’lerin kurulması için çok büyük

yatırım araçlarına da gereksinim duyulmamaktadır.

Türkiye’de çoğu kurum ve kuruluş tarafından farklı tanımı yapılan

KOBİ’leri Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı,

• 1-9 işçi çalıştıran işletmeleri çok küçük ölçekli,

• 10-49 işçi çalıştıran işletmeleri küçük ölçekli,

• 50-99 işçi çalıştıran işletmeleri orta ölçekli işletmeler olarak

tanımlanmaktadır.

Tablo-XXI : İşyeri Büyüklüğü ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam, 2004 (%)

İşyeri Büyüklüğü Toplam Tarım Sanayi Hizmet

Toplam 100 100 100 100

10' dan az 66,9 97,3 33,2 58,3

10 - 24 6,6 1,6 10,4 8,7

25 - 49 8,5 0,8 13,8 11,9

50 + 18,0 0,4 42,7 21,1

Kaynak: TÜİK, DPT.

KOBİ’lerin ekonomik faaliyet alanlarına göre istihdamına

baktığımızda; 10’dan daha az işçinin çalıştığı en yoğun sektörün tarım

olduğunu görmekteyiz. 10-24 ile 25-49 kişi çalıştıran işletmelerde ise 139 İZSİAD: Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler ve Uygulanan Ekonomik, Mali ve Sosyal Politikaların Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Açısından Değerlendirilmesi (Sorunlar-Çözüm Önerileri), İZSİAD Yayınları, (İzmir, 1993),15.

109

çalışanlar daha çok sanayi sektöründe istihdam edilmektedir. 50 ve üzeri işçi

çalıştıran işyerleri ise %42,7 gibi büyük bir payla sanayi sektöründe işçi

istihdam etmektedirler. Türkiye’deki istihdamın önemli bir bölümünün

KOBİ’ler tarafından istihdam edilmesi oluşturulacak politikalar açısından

önem taşımaktadır.

KOBİ’lerin dengeli, ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması

ve sürdürülmesine yaptıkları olumlu katkıları, işsizliğin azaltılması ve yeni

istihdam alanlarının yaratılmasında oynadıkları rolleri ve piyasa koşullarında

meydana gelen değişmelere hızlı uyum sağlayabilen esnek bir üretim

yapısına sahip olmaları, onları günümüz dünyasında daha önemli bir

konuma getirmektedir140.

KOBİ’lerin dünyadaki artan önemine paralel olarak ülkemizde de

1980’li yılların sonundan itibaren KOBİ’lere yönelik bir destek sisteminin

oluşturulması çalışmaları başlatılmıştır141. Özellikle Gümrük Birliğine giriş

süreci ile oluşturulan çalışmaların devamı ile KOBİ’lerin ilerlemesi önem

kazanmıştır.

KOBİ’lerin yaygınlaşması ile büyük oranda istihdam yaratma fırsatı

doğacaktır. Nitekim, 2003 yılında ilave bir kişinin istihdamı için gerekli

ortalama yatırım tutarı KOBİ’lerde sadece 35.000 dolar iken, bu meblağ tarım

sektöründe 51.000, imalat sanayiinde 77.000, hizmetler sektöründe ise

105.000 dolara ulaşmaktadır142.

Belirtilen rakamlar gereği olumlu bir etkiye sahip KOBİ’ler dağınık

yapıları nedeniyle verimliliğin düşük olduğu, teknik ve alt yapı bilgi eksikliğinin

görüldüğü, en önemlisi de üretilen ürün ve hizmet kalitesinin genellikle düşük

olduğu bir takım dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Ancak daha az 140 DPT: KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı, (Ankara, Ocak, 2004), 6. 141 DPT: ““KOBİ…””. a.g.e., 6. 142 Ahmet TIKTIK: Kayıtdışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik, http://www.tisk.org.tr/isverensayfa. asp?yazi_id=1020&id=58. 25.01.2005.

110

yatırım ile üretim ve ürün çeşitliliğinde geniş bir yelpazeye sahip olması,

düşük yatırım maliyetiyle istihdam imkanı yaratması143, talep değişikliğine

uyumlu ve esnek bir yapı içermesi nedeniyle ekonomik dalgalanmalardan

daha az zarar gören bir kimliğe sahip olması KOBİ’lerin dezavantajlarının

yanında değişim sürecindeki avantajlarının daha ön plana çıkmasına neden

olmaktadır.

Küresel bazda ekonomi gelişme seyri izlerken, ekonominin yapı

taşlarının büyük parçaları küçülmeyi tercih etmektedirler. Özetle; büyük

şirketler ayakta kalabilmek için fonksiyonel olarak çözülme eğilimi göstererek;

küçük, girişimci şirketlerden oluşan konfederasyonlar haline gelmektedirler.

Dünya ekonomisi küresel eksende büyüyüp açıldıkça, ticari sınırların

kalkması ve dünya ticaretinin serbestleşmesi ile birlikte KOBI'lerin küresel

pazarlara ulaşmasının kolaylaşacağı ve hakimiyetin KOBİ’lerin eline

geçireceği öngörülmektedir144.

c) Firmaların Organizasyon Yapısı Emek talebini belirleyen unsurlardan biri de firmaların organizasyon

yapısıdır. Firmaların organizasyon yapıları ülkedeki ekonomi politikalarından,

teknolojik gelişmelerden, kendi içlerindeki ve dünya genelindeki rekabet

politikalarından vb. nedenlerden etkilenmektedir.

Özellikle stratejik kararlar alma noktasında yöneticilerin üzerinde

düşünmeleri gereken önemli bir değişken firmanın organizasyonel yapısıdır.

Organizasyonel yapılar, firmaların gelişen koşullar karşısında dünya çapında

rekabet edebilmeleri için bu yönde değişmelerini gerektirir. Firma uluslararası

143 Figen YILMAZ: Türkiye’de Küçük ve Orta Boy İşletmeler, İktisadi Araştırma ve Planlama Müdürlüğü, (Ankara, 5 Aralık 2003), 4. 144 J, NAISBITT: Global Paradoks: Büyüyen Dünya Ekonomisinin Güçlenen Küçük Oyuncuları, (Çev: Sinem GÜL), Sabah Kitapları, (İstanbul, 1994), 35-36.

111

bir yapı kazanmaya başladığında yeni stratejileri uygulayabilmesi için

yeniden organize olma ihtiyacı içine girer ve organizasyon yapısını değiştirir.

Öncelikle Türkiye’nin uygulamış olduğu ekonomik politikalara kısaca

değinecek olursak; Türkiye’de planlı kalkınma döneminde “sanayiye dayalı

büyüme” modeli uygulanmıştır. Bu sürecin devamında 1980 yılı öncesi ve

sonrasında benimsenen sanayileşme stratejileri ve bu stratejiler

doğrultusunda uygulanan ekonomi politikaları büyük farklılıklar içermiştir.

1980 yılına kadar “ithal ikamesi politikası” uygulanan ülkemizde; 1980

yılından sonra ihracata dönük sanayileşmenin uygulamaya konulmasıyla,

piyasa ekonomisinin ilke ve esasları geliştirilmiştir. Böylelikle özel sektör

kendi içinde bir dinamizm kazanmış ve Türk ekonomisi iç ve dış etkilere karşı

uyum yeteneğini artırmıştır.

Üretimde etkinliğin arttırılması amacıyla getirilmiş olan yeni

düzenlemeler yatay ve dikey işbölümünde köklü değişiklere yol açmaktadır.

Yatay işbölümü açısından getirilen en önemli değişiklik işin bütünleşmesi

olmuştur. Fordist- Taylorist model çerçevesinde üretim süreci içerisinde yer

alan işlevlerin birbirinden bağımsız olarak işlemesi; ürün kalitesi, işten

memnuniyet gibi konularda sorunlar çıkmasına ve işin organizasyonunda katı

bir yapılanmaya neden olmuştur. Bu nedenlerden dolayı organizasyonun

sahip olduğu yapının değişmesi gerekliliği gündeme gelmiştir.

Yeni modelde işçinin yaptığı işlerin sayısının artması, yatay iş

entegrasyonu, işçinin değişik nitelik taşıyan işler yapması, yürütme işlevinde

planlama, organizasyon ve denetimi eklemek suretiyle dikey düzeyde karar

alma yetkisinin arttırılması, işin zenginleştirilmesi, işçinin zihinsel ve bedensel

yeteneklerinin kullanılmasına yol açmaktadır145.

145 Aysen TOKOL: “Yeni Teknolojiler ve Değişen Endüstri İlişkileri, http://www.sosyalsiyaset. com/documents/aysen_tokol_1.htm, 20.02.2005.

112

Ayrıca bu dönemde özellikle insan kaynaklarının artan önemi ve bu

alanda yapılan uygulamalar sayesinde işe devamsızlıklar azaltılmaya ve

verimlilik arttırılmaya çalışılmıştır.

d) Kayıt Dışı İstihdam Küreselleşme ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, hem gelişmiş

hem de gelişmekte olan ülkelerde kayıt dışı ekonominin büyümesine yol

açmaktadır. Şaylan tarafından günümüzde devletin gücünün zayıfladığının

da bir işareti olarak nitelenen bu olgunun bir kısmı kayıt içi firmaların vergi

kaçırmak, sosyal sigorta primi ödememek vb. ile ilgili iken; bir kısmı silah

kaçakçılığı, rüşvet vb. ile ilgilidir.146 Başka bir ifade ile kayıt dışı ekonomi, hiç

belgeye bağlanmamış ya da içeriği gerçeği yansıtmayan belgelerle

gerçekleştirilen ekonomik faaliyetlerin devletin bilgisi dışına taşınmasıdır.

Gelişmekte olan ekonomilerde konuşlanmış olan sermaye genellikle

ikinci sınıf teknoloji ile donatılmış olup, verimliliği oldukça düşük ve geri

düzeydedir147. Verimliliğin ve yaratılan katma değerin düşük olması, kamu

kesiminin, sosyal güvenlik kurumlarının ve emek faktörünün gereği gibi

desteklenememesi sonucunu beraberinde getirmektedir. Bu nedenle,

gelişmekte olan ekonomilerde ücretler düşük, kayıt dışı ekonomi oranı

oldukça fazla ve kamu açıkları da yüksek düzeyde seyretmektedir148. Bu

bakımdan gelişmekte olan ekonomilerin sorunlarının başında kayıt dışı

ekonomi gelmektedir.

Bireylerin veya işletmelerin ekonomik faaliyet ve işlemlerini kamunun

denetimi dışında tutmasının en önemli nedeni mali yükümlülüklerden

kaçınma arzusudur. Kayıt dışı ekonominin çok önemli bir unsuru olan kayıt 146 Gencay ŞAYLAN: Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevleri, 1.b., İmge Kitabevi Yayınları:109, (Ankara,1995), 154. 147 İzzettin ÖNDER: “Dünya Piyasa Yapılanmasında Devletin Konumu”, http://www.petrol-is. org.tr/2003CD/03devlet/govde.htm, 20.02.2005. 148 İzzet ÖNDER: “Dünya Piyasa Yapılanmasında Devletin Konumu”, http://www.petrol-is. org.tr/2003CD/03devlet/govde.htm, 20.02.2005.

113

dışı istihdam ise; çalışanların ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına hiç

bildirilmemesi veya eksik bildirilmesi nedeniyle vergi ve sosyal güvenlik

primleri vb. gibi yasal yükümlülüklerden kaçınılması şeklinde karşımıza

çıkmaktadır149. Çalışma Ve Sosyal Güvenlik bakanlığı’nın kayıt dışı istihdam

raporunda kayıt dışı istihdamın nedenlerini aşağıda şekilde sıralanmıştır;

• Hızlı nüfus artışı, bölgesel geri kalmışlık; iç göç nedenleriyle artan

işsizlik herhangi bir işte çalışmayı zorlaştırmaktadır. Düşük eğitim

seviyesi, kayıtlı sektörde istihdam edilemeyen işgücü, piyasaya giriş

ve çıkışın kolay olduğu, sermaye gerektirmeyen evde çalışma, fason

üretim, işportacılık, simitçilik gibi işlerin yapıldığı informal sektörde

istihdama yol açmaktadır.

• Katma değeri düşük istihdamın yaygınlığı; Bir kişinin ürettiği katma

değerin kendisine ücret olarak döneceği varsayımı altında, o ücretten

vergi ve prim kesilmesinden sonra geriye kalanın geçinilebilecek en az

gelire denk gelmesi gerekmektedir. Bu sorunun aşılması için verimi

yüksek, nitelikli istihdama ihtiyaç vardır. Türkiye’de istihdam edilenlerin

ortalama eğitim süresi 6,7 yıldır. Bu düzeyde düşük eğitimli iş gücünün

kayıt altına alınması da ayrıca zorluk taşımaktadır.

• Düşük prim ödeme gün sayısı, isteğe bağlı emeklilik, erken emeklilik,

yaygın ve geniş bağımlı tanımı gibi faktörlerin çalışma hayatı boyunca

kayıtlı olmayı gereksiz kıldığına dair görüşler kayıt dışı istihdama yol

açmaktadır.

• Vergi oranlarının yüksek olması ve vergilerin adil toplanamaması kayıt

dışına neden olmaktadır.

• İşgücü maliyetlerini düşürme çabaları kayıt dışına neden olan diğer bir

etkendir. Büyük işletmeler üretimin birçok aşamasını fason olarak

149 İŞKUR: Türkiye’nin İnsan Kaynakları Gelişimi Stratejisi Taslak Raporu: Avrupa Birliği Türkiye’ye Yönelik Katılım Öncesi Mali Yardım Programı, http//iskur.gov.tr. 12.08.2005.

114

taşerona vermektedirler. Türkiye’de toplanan vergi yükü dünyaya göre

düşük, kayıtlı üretimin vergi yükü ise yüksektir. Kayıt dışı ekonomi,

devletin koymuş olduğu mali yükümlülüklerden kanunlara aykırı olarak

kaçmak için yapılan hareketler olduğundan ekonomik ve sosyal hayatı

farklı boyutlarda etkilemektedir. Kayıt dışı ekonominin mali boyutu gelir

idaresinde vergi, sosyal güvenlik boyutu ise prim kaybı olarak

karşımıza çıkmaktadır.

• Kayıt dışı istihdamın önemli nedenlerinden birisi gelirin adaletsiz

dağılımı, yoksulluk ve işsizliktir. Yoksul ve eğitim düzeyi düşük

çalışanların üretimdeki yarattığı katma değer de düşük olmaktadır.

Dolayısıyla bu kişiler için ödenen prim ve vergi kişilerin yarattığı katma

değeri aşabilmektedir.150

TÜİK’ in 2002 Türkiye’de Gelir Dağılımı verilerine göre; nüfusun en

düşük gelir düzeyindeki %20’lik dilimi gelirin %5,3 ünü, en yüksek gelir

düzeyindeki %20’lik bölümü de gelirin %50 sini almaktadır. Ayrıca 14.02

2006’da yapılan 2004 yoksulluk çalışması sonuçlarına göre 2004 yılında

Türkiye de yaklaşık 909 bin kişi açlık sınırının; 17 milyon 991 bin kişi ise

yoksulluk sınırının altındadır151.

Sonuçta gelirden az pay alan yoksul ve işsiz kesim hayatını devam

ettirebilmek uğruna kayıt dışı çalışmayı kabullenmektedir. Ücretten yapılan

sigorta primi, vergi gibi kesintiler işveren için büyük bir yük oluşturmaktadır.

Bununla birlikte işçilerin işe başlarken "brüt ücret" üzerinden değil, net ücret

üzerinden anlaşmaları, kanunların esasen işçiyi yükümlü tuttuğu fakat

ödenmesinde işvereni sorumlu saydığı bazı yükümlülüklerin işveren

tarafından karşılanmasına sebep olmaktadır. 150 Cem TOKER: Kayıt dışı İstihdam ve Yabancı Kaçak İşçilik, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, (Ankara, 2005), 35. 151 TÜİK: Haber Bülteni, 2004 Yoksulluk Çalışması Sonuçları, Sayı:27, (Ankara,14.02.2006), 1.

115

Piyasa ekonomisinin varlığını belirleyen en önemli unsur rekabettir.

Rekabet şartlarını zedeleyen kayıt dışı ekonomi son dönemde yaşanılan krizi

daha da ağırlaştırmıştır. Sonuçta çalıştırdığı sigortalıyı kuruma bildiren

işveren, üzerine yüklenen ağır mali yükümlülükleri yerine getirmekle

rekabette geri kalmaktadır. Karı azalan işveren, kaçak işçi ile üretim yapana

göre dezavantajlı olacağından belirli bir süre sonra kayıt dışılığa itilmektedir.

Türkiye’de kayıt dışı istihdamın çok yaygın olduğu bilinmektedir, ancak

elde sağlıklı veriler bulunmamaktadır. Tarım sektöründe sosyal güvenlik

kurumlarına bağlı olmadan çalışmak yaygın bir durumdur. Tarım dışı

sektörlerde herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmadan çalışanların

sayısı 4 milyon kişi dolaylarında olup, tarım dışı istihdamın yüzde 30’unu

oluşturmaktadır. “Türkiye’de kayıt dışı çalışanların, yaklaşık olarak resmi

kayıtlı çalışanlar kadar olduğu tahmin edilmektedir152.

TÜİK, HİA 2004 yılı sonuçlarına göre, toplam istihdamın %53’ü kayıt

dışıdır. Bu oran kentte %35.8, kırda %73.5’tir. 2004 yılında 2003 yılına göre

yaklaşık 644 bin yeni istihdam yaratılmış ancak bunun sadece 28 bini kayıtlı

istihdam olarak gerçekleşmiştir153. Yani 2004 yılında yaratılan istihdamın

%95.7’sini oluşturan 616 bin kişi kayıt dışı sektörde yer almıştır. 2005'te

istihdam 15 milyon 553 bine çıkarken, kayıtdışında çalışanlar 5 milyon 319

bine, kayıtdışılık oranı da yüzde 34,2'ye yükselmiştir.

152 Yusuf KILDİŞ: “Kayıt Dışı Ekonominin Ulusal- Uluslararası Boyutu ve Çözüm Önerileri”, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi05/kildis.htm. 07.07.2005. 153 http://lmisnt.pub.TÜİK.gov.tr/TÜİK/plsql/lmwebtur.lmbilgiform. 05.09.2005.

116

Grafik-I:İstihdamın formal-informal, kayıtlı-kayıt dışı dağılımı, 2005 (Bin kişi) Toplam

İstihdam 22,046

Tarım 6,493 % 29,5

Tarım dışı İstihdam 15,553 %70,5

Formal 10,234 % 65,8

İnformal 5,319 % 34,2

Bu veriler yanı sıra emekli olmasına rağmen çalışan kesim, ev

kadınları, şehirlere göç eden ve kayıt dışı olarak çalışan kadın nüfus da

dikkate alındığında kayıt dışı istihdamın boyutu daha da yükselmektedir.

TÜİK verileri, ücretsiz aile işçisi şeklinde çoğunlukla tarım kesiminde ve kadın

olarak istihdam edilen kesimde de kayıt dışılığın yüksek oranlarda olduğunu

ortaya koymaktadır. Varolan işsizlik, düşük ücret ve düşük verimlilik,

Türkiye'de kayıt dışına yönelmenin temel gerekçesini oluşturmaktadır.

117

Tablo-XXII:-Kayıt Dışı İstihdam Edilenlerin Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı(2004)

Kişi(x1000) % Eğitim

Durumu

Kadın

Erkek

Toplam

Kadın

Erkek

Toplam Kümülatif Toplam

Okur-yazar olmayan

1,025 387 1,412 72,6 27,4 12,9 12,9

İlk Okul 2,451 4,213 6,664 36,8 63,2 60,8 73,7

Orta Okul 167 773 942 17,7 82,3 8,6 82,2

Lise 135 501 636 21,2 78,8 5,8 88,0

Yüksek Okul/Fakülte

46 138 184 25,0 75,0 1,7 89,7

Diğer 378 749 1,127 33,5 66,5 10,3 100,0

Toplam 4,202 6,763 10,965 38,3 61,7 100,0 466,5

Kaynak: TÜİK

Kayıt dışı istihdamla ilgili bu veriler kayıt dışı istihdam edilenlerin aynı

zamanda Türkiye’deki en yoksul kesimini oluşturmaktadır. TÜİK’in verilerine

göre, kayıt dışı istihdamın yaklaşık % 83’ünü oluşturan ücretsiz aile işçileri,

kendi hesabına çalışanlar ve yevmiyeliler, yoksulluğun en yaygın olduğu

gruplardır. Ayrıca, eğitim düzeyi azaldıkça yoksulluk riski artmakta ve bu

eğitimsiz yada eğitimleri sınırlı kesim kayıt dışına itilmektedir. Bu durum

işletmelerin işgücü verimliliğini düşürmektedir.

118

2. İŞGÜCÜ POLİTİKALARI

Günümüz koşullarında ekonomik gelişmenin temel amaçlarından biri

haline gelen kişi başına milli gelirin arttırılması ve bu amaç doğrultusunda

işgücü piyasalarının öneminin kavranması ancak geçtiğimiz yüzyıl gündeme

gelmiştir.

İşgücü piyasalarının sorunlarının başında emek arz ve talebinde

yaşanan dengesizliğin bir yansıması olan işsizlik gelmektedir. Genel bir

analiz yapacak olursak; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin işsizlik

sorununu algılama boyutu tamamen ayrıdır. Ayrıca işgücü piyasasında

yaşananlar, hem işsizlik hem de istihdam cephelerinden ele alınması

gereken politikaları içinde barındırmaktadır. İşgücü piyasalarına müdahale

etmenin araçları ise aktif ve pasif işgücü politikalarıdır.

İşsizlik ve istihdam açısından oluşturulan politikalar; işsizliğin meydana

getirdiği sonuçları onarmaya yönelik önlem ve uygulamaları kapsayan “pasif

politikalar” ve stratejileri ile işsiz kalan kesimin beceri ve yeteneklerini

arttırmaya yönelik eğitim programları ile iş kayıplarını ve iş olanaklarını

arttırmayı amaçlayan “aktif politikalar” dır.

1. Aktif İşgücü Politikaları Tarihi gelişim seyrini bir tarafa bırakacak olursak aktif işgücü piyasası

politikaları işsizlik seviyesini uygun bir düzeyde tutup istihdam seviyesine

istikrar kazandırmak amacıyla geliştirilen politikalardır. Aktif politikalar olarak

adlandırdığımız politikalar pasif politikaların aksine işsizliğe katkıda bulunan

faktörleri önlemede ve ortadan kaldırmada kullanılan araçlardır.

119

İşsizlikle mücadeleye yönelik politikaların önemli bir parçasını

oluşturan aktif işgücü piyasası genel olarak, istihdamı artırmayı amaçlayan,

mesleki eğitimin kazandırıldığı, iş ve meslek danışmanlığının verildiği, yoğun

iş arama stratejilerinin geliştirildiği, iş arama faaliyetlerinin kurumsal hale

getirildiği, dezavantajlı grupların istihdamının mali bakımdan desteklendiği

programları içermektedir154. Çalışmanın bu kısmında aktif işgücü politikaları 3

başlık halinde incelenecektir.

A) İşsizliği Önlemeye Yönelik Politikalar

Günümüz ortamında Türkiye koşullarında ivedilikle ele alınması

gereken sorunların başında işsizlik yer almaktadır. Özellikle ülkemizin son

yıllarda üst üste yaşadığı krizler işsizlerin sayısal olarak artması gibi tek yönlü

bir sonuç doğurmakla kalmamış, nitelikli işgücünün piyasa dışına itilmesine

neden olmuştur. Bu bakımdan işsizlikle ilgili olarak alınması gereken

tedbirlerden bir tanesi uzun vadeli ekonomik büyümenin sağlanması ve

bunun akabinde sanayileşme politikalarına ağırlık verilmesidir155.

Türkiye’nin işsizlik profili incelendiğinde karşımıza çıkan temel sorun

işsizliğin yapısal bir nitelik içermesidir. Art arda yaşanan krizler bu durumu

körükleyici etki yaratmıştır. Bu noktada emek arzı yapısının yanında

işletmelerin profilleri de önem kazanmıştır. İşsizlikle mücadele noktasında

kriz şoklarına daha iyi adapte olabilen KOBİ’lerin etkisi büyüktür. Bunun yanı

sıra işletme büyüklüğü ne olursa olsun yatırımların arttırılması, işsizlikle

mücadelede kilit öneme sahip bir politika olarak yerini almaktadır.

154 DPT: ““5-9 Mayıs Tarihli…””. a.g.e., 38. 155 DPT: Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, İşgücü Piyasası (Çalışma Hayatı)Özel İstihdam Komisyonu Raporu, (Ankara, 2001), 46.

120

B) İşgücü Talebine Yönelik Politikalar Küreselleşme süreci ile birlikte günümüzün değişen koşulları işgücü

piyasalarında hem arz hem de talep cephesindeki değişimleri beraberinde

getirmiştir. Özellikle İstihdamın arttırılması ve işsizliğin önlenmesi ile ilgili

olarak işgücü talebine yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. En önemli

uygulama ise, işsizlik oranının azaltılması için tam zamanlı işler yerine esnek

çalışma modelleri çerçevesinde yer alan işgücünün talep edilmesidir.

C) İstihdam Büroları İşgücü piyasalarının karakteristik yapısının değişimi çalışma hayatına

yeni oluşumlar katmıştır. Yaşanan hızlı teknolojik ilerleme önüne geçilemez

rekabet gücünü de beraberinde getirmiş, bu durum işsizlik problemini

gündemin ilk maddesi yapmıştır. Değişen koşullar yeni istihdam türlerinin

oluşumunu kaçınılamaz hale getirmiştir. Bunların başında özel istihdam

büroları yer almaktadır. Özel istihdam bürolarının yaygınlaştırılması işsizlikle

mücadelede ve istihdamın arttırılmasında önemli bir aktif işgücü piyasası

politikası olarak öne çıkmaktadır156. Özel istihdam bürolarını, kamu istihdam

bürolarından ayıran en karakteristik özellik ise, özel hukuk hükümlerine tabi

olmalarıdır. Ayrıca özel istihdam büroları müşteri konumunda bulunan

işverenlerden alacakları ücret ya da komisyon karşılığında faaliyetlerini

sürdürmektedirler157.

Tarım, madencilik ve imalat gibi sektörlere dayanan ekonomik yapı

yerini bilgi ve enformasyon teknolojisi, vb. yeni alanlara bırakmıştır. Bu

dönüşüm bilgi ve enformasyonun önemli bir maliyete yol açmadan

paylaşılmasını, işlenmesini ve dünya çapında süratle nakledilmesini sağlayan

156 Nusret EKİN: Türkiye’de İşgücü Piyasasının Yeniden Yapılanması: Özel İstihdam Büroları, İTO, Yayın No: 2001-30, (İstanbul, 2001), 41. 157 TİSK: İşsizlik Sigortası, Aktif İstihdam Politikaları ve Özel İstihdam Büroları,(Ankara, 2000), 73.

121

yeni teknolojiler sayesinde mümkün olmuştur158. Yeni istihdam alanları,

faaliyetlerin dijital, interaktif ve açık standart taşıyan alanlara kaymasına

neden olmuştur. Elektronik ticaret sayesinde nicelik olarak işgücünde azalma

ve vasıf seviyesinde yükselme beklentisinin gerçekleşeceğini söylemek

mümkündür. Bunun için tabi ki iyi derecede bilgisayar kullanımı gereklidir.

Network ekonomisinin gelişmesi ve enformasyon teknolojisinin hızlı ilerlemesi

yeterli niteliklerle donatılmış işgücü açığının yaşanmasına neden olmuştur.

İşçi açığının yaşanması ise geçici hizmet sözleşmeleri ve esnek çalışma

biçimleri ile kapatılmaya çalışılmaktadır.

Yeni istihdam türlerinin ortaya çıkması ve bunun ekseninde gelişen

yeni istihdam türlerinde işgücünün karşılanması için faaliyet gösteren özel

istihdam büroları; işsizlerin iş bulmalarına yardımcı olmak, çalışanlara

gelecekteki iş koşullarına hazırlanmak amacıyla eğitim programları

hazırlamak işlevini üstlenmiştir. Özel istihdam büroları kendi içlerinde belirli

türleri içermektedir.

Bunlardan ilki personel açığı bulunan firmalar ile iş arayanları

buluşturan aracı kurumlardır. Aracı kurumlar yurtdışında istihdamın

sağlanması, yabancı işçi getirilmesinin sağlanması, yönetici ihtiyacının

karşılanması ile işe yerleştirme işlevini üstlenmiş durumdadır. İkinci tür

istihdam büroları çeşidi ise vasıflı işgücü teminini sağlayan bürolardır. Diğer

bir tür özel istihdam bürosu çeşidi ise doğrudan hizmet sağlayan bürolardır.

158 Toker DERELİ: “Teknolojik Değişmeler, Çalışma İlişkileri ve Yeni İstihdam Türleri”, http://www .sosyalsiyaset.com/documents/toker_dereli.htm,12.02.2005.

122

2. Pasif İşgücü Politikaları

Pasif istihdam politikaları, işsizliğin olumsuz sonuçlarını telafi etmeyi

amaçlamakta, bu nedenle işsizlere belirli bir ekonomik güvence sağlamaya

yönelik önlemler içermektedir159. Bu önlemleri işsizlik sigortası ve işsizlik

yardımları oluşmaktadır.

A) İşsizlik Sigortası

Bireyin hayatını devam ettirebilmesi için gelir elde etmesi ve bunun için

de gelir getirici bir işte çalışması gerekmektedir. Sanayileşme süreci ile

birlikte çalışma hayatında ciddi bir sorun olan işsizlik, kürselleşme süreci ile

hızlı bir artış göstermiştir. Birey için gelir kaybı gibi ciddi bir sorun doğuran

işsizlik, hem ekonomik hem de sosyal boyutu olan çok yönlü bir sorundur.

Yaşanılan bu sorunun giderilmesi için gerçekleştirilen önlemlerin başında

işsizlik sigortası gelir.

Türkiye’de işsizlik sigortası uygulaması 1999 yılında 4447 sayılı Kanun

ile getirilmiş, kanunun yürürlüğe girmesi ise ancak 01.06.2000 tarihinde

gerçekleşmiştir. İşsizlik sigortasının gerekli koşullarını yerine getiren kişiler,

Şubat 2002 tarihinden itibaren işsizlik sigortasından yararlanmaya

başlamışlardır.

Primli rejim sistemini içeren işsizlik sigortası, işsiz kalan bireyin gelir

kaybını belirli bir zaman dilimi boyunca telafi etmeyi amaçlamaktadır.

Finansmanı işçi, işveren ve devlet tarafından yatırılan primlerle sağlanan

işsizlik sigortası, kişinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin uğrayacağı

maddi ve manevi zararları minimuma indirmeyi, piyasa içerisinde meydana

159 DPT: 19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Ekidir http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2005/temelama. 03.02.2005.

123

gelebilecek olan satın alma gücü kaybını önleyerek üretimin azalmasını ve

işsizliğin artmasını önlemeyi amaçlamaktadır.

B) İşsizlik Yardımı

Pasif istihdam politikalarının ikinci sac ayağını oluşturan işsizlik

yardımını işsizlik sigortasından ayıran temel özellik, bu yardımın tamamıyla

devlet tarafından finanse edilmesidir. Bir diğer özelliği de süresinin işsizlik

sigortasında olduğu gibi belirli bir süreye bağlanmadan kişinin durumuna

göre değişkenlik göstermesi, sürekli olarak verilebilmesidir.

Ancak kişinin çalışmadan alacağı işsizlik sigortası bir yönüyle de

kişinin çalışmasını geciktirme sorununu gündeme getirmektedir. Bu

bakımdan ister işsizlik sigortası isterse işsizlik yardımını, işsiz kalan bireyin

çalışırken aldığı gelir seviyesinden daha düşük tutmak gerekmektedir.

Böylelikle kişinin çalışmamasını çekici hale getirmek önlenmektedir. Ayrıca

ödemelerden yararlanan kişilerin eğitime tabi tutulmaları, yeniden iş bulma

olanağı sağlayacağı için işsizlikle mücadelede aynı zamanda aktif olarak

atılacak bir adım olacaktır160.

II- KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN EMEK ARZI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Küreselleşme; ekonomik, siyasal, kültürel, sosyal vb. gibi birçok alanı

kapsayan ve etkileyen bir süreçtir. Bu süreç, tüm dünyadaki işçiler üzerinde

belirleyici rol oynamıştır161. Bu nedenle küreselleşme sürecinin etkilerini

incelerken üzerinde önemle durmamız gereken konuların başında emek

arzında yaşanan değişimler gelmektedir.

160 M. Kemal BİÇERLİ: a.g.e., 454. 161 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 70.

124

1900’lü yıllarda başlayıp 1970’lerdeki petrol krizine kadar olan sürece

damgasını vuran fordist kitle üretiminin -bu döneme “altınçağ” demek de

mümkün162- ve Taylorist yönetimin yerini alan post-fordist esnek üretim

biçimleri, işgücünün yapısı açısından önemli değişimleri beraberinde

getirmiştir. Küreselleşmenin yol açtığı dönüşümler, üretim dünyasını yeniden

şekillendirmişse de tamamen devre dışı bırakmamıştır. Emek, çağdaş toplum

dinamikleri açısından merkezi bir konuma gelmiş ve emek hareketi, emeğe

küreselleşmenin gelecekteki yörüngesini etkileme olanağı sağlayacak bir

yeniden yapılanma sürecine girmiştir163.

1944 yılında ENIAC ile başlayan bilgisayar çağı, 1969 yılında

ARPANET ile internet ve bilgisayar ağlarındaki gelişmelerin neticesinde; iş

ortamlarında bilgisayar kullanımı ve bireysel karar verme ile takım

çalışmasının önem kazandığı bir ortamın oluşmasını ve “bilgi işçisi”

kavramını gündeme getirmiştir164. Tarım ve sanayi devrimin ardından

yaşanan bilgi devriminde radikal değişmeler söz konusudur. Bu köklü

değişimlerin başında bilgi, önemli bir üretim faktörü olarak sistem içinde

vazgeçilmez bir unsur haline gelmiş ve bilgi donanımlı işçinin beceri

düzeyinde farklılıklar yaşanmıştır.

Bilgi işçilerinin önemli özellikleri, eğitimli ve entelektüel olmalarıdır.

Bilgi devriminin yaşanması neticesinde çok sayıda bilgi işi ortaya çıkmakta,

bu durum doğal olarak bilgi işçisine olan talebi arttırmaktadır. Bilginin önemli

bir üretim faktörü haline gelmesiyle özellikle işgücü arzındaki heterojenlik,

becerili işgücü gereğini arttırmıştır. Üretim faktörü olarak vasıfsız işgücünün

rolü azalmış, nitelikli işgücünün ve bilginin rolü artmıştır.

Bilgi çağı olarak adlandırdığımız bilgi devrimi ile işgücü piyasaları, hem

arz hem de talep cephesinde büyük değişimler yaşamıştır. Küreselleşme

sürecinde yaşanan bu değişimler karşısında emeğin hazırlıksız olarak 162 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 40. 163 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 85. 164 Marley WİNOGRAD- Dudley BUFFO: “A Social Contract for the Information Age, Vital Speeches of the Day” (1996), 49.

125

yakalanması olasılıdır. Bu bağlamda çalışmanın bu bölümünde kürselleşme

sürecinin getirmiş olduğu değişimler ilk olarak emek arzı açısından

incelenecek, ardından emek talebinin yaşadığı değişimler üzerinde

durulacaktır.

1. NÜFUSTA YAŞANAN DEĞİŞİMLER Nüfus yapısı ve bu alandaki gelişmeler, işgücünün yetiştirilmesi ve

istihdamına ilişkin politikaların ve uygulamaların belirlenmesinde gözardı

edilemeyecek etkenlerden birisidir165. Nüfusun büyüklüğünün, yaş itibariyle

dağılımının ve büyüme hızının bilinmesi, ülke ekonomisinin üretkenliğinin

belirlenmesinde ve bu doğrultuda gelecek dönemlerde ortaya çıkacak olan

ihtiyaçların saptanmasında önemli bir unsurdur.

2004 yılında toplam nüfusun %66,8’inin şehirlerde, %33,2’sinin de

köylerde yaşadığı tahmin edilmektedir166. Bir önceki yıla oranla şehir

nüfusunda % 2,3 artış olurken köy nüfusunda % 0,1’lik bir düşüş

görülmektedir. Kentlerdeki nüfus artışı altyapı, sosyal hizmet, çevre ve

istihdam sorunlarını da beraberinde getirmektedir.

Küresel nüfus artış oranlarına bakıldığında 1970’lerden itibaren hızlı

bir düşüş yaşandığı görülmektedir. Ayrıca her yıl nüfusa eklenen insan sayısı

da 1990’lardan itibaren azalmaya başlamıştır. Buna karşılık hala düşük ve

orta gelirli ülkelerde nüfus artış hızının en fazla orana sahip olduğu

görülmektedir. Gelişmiş batı ülkeleriyle bir kıyaslama yaptığımız zaman

Türkiye’nin hızlı çoğalan bir ülke olduğunu söylemek mümkündür167. Ayrıca

Türkiye demografik özellikleri bakımından genç bir nüfusa sahiptir. Bu

durumda özellikle ilerisi için Türkiye’nin işgücünde sayısal açıdan herhangi

bir sıkıntı yaşamayacağı söylenebilir.

165 DPT: ““Nitelikli…””. a.g.e., 8. 166 TOBB: 60. Genel Kurul Ekonomik Rapor, (Ankara, 2004), 116. 167 DPT: ““Nitelikli…””. a.g.e.,8.

126

Küreselleşme sürecinin emek arzına ilişkin etkilerini iyi analiz

edebilmek için, toplam nüfus miktarından ziyade nüfus içinde yer alan

işgücünün durumuna bakmamız gerekmektedir. Bu nedenle çalışmanın bu

bölümünde küreselleşme süreciyle birlikte işgücüne katılım oranlarında,

cinsiyet dağılımında, eğitim durumunda ve sektörel düzeyde yaşanan

değişimler ele alınmaya çalışılacaktır.

A) İşgücüne Katılım Oranı

Türkiye’de işgücüne katılım oranları gelişmiş ülkelerin bir hayli altında

seyretmektedir. 1980’li yıllarda yaşanan politika değişiklikleri ve

küreselleşmenin etkisiyle sektörlerde meydana gelen değişmeler, tarım

sektöründen hizmetler sektörüne geçişi gerekli kılmış, bu durum kırdan kente

göçün başlıca nedeni haline gelmiştir. Özellikle yaşanan göç neticesinde

istihdam imkanı azalan kadınların kentlerde işgücüne katılım oranları

düşmüştür. Gereken donanımlara sahip olmayan kadın işgücü informel

sektöre yönelmiştir.

İşgücüne katılma oranlarında düşüş yaşanmasının diğer bir nedeni ise

bireylerin eğitim sürelerinin uzamasıdır. Bilgi çağının yaşandığı günümüz

koşullarında, rekabetin getirdiği önemli kriterlerin başında gelen eğitimli

işgücü talebi, bireyleri eğitimli olmaya zorlamaktadır. Bu durum işgücünün

daha geç yaşta çalışma hayatına girmesine neden olmakta; doğal olarak

İKO’nını düşürmektedir. Türkiye’nin genç bir nüfusa sahip olduğu göz önüne

alındığında bizde bu oranın düşük çıkması doğaldır.

B) İşgücünün Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı Türkiye’de istihdamın yapısını incelerken, işgücünün yaş ve cinsiyete

göre dağılımına bakmak gerekmektedir. İlk olarak; İstihdam içinde yer alan

çocuk işçiliği ciddi bir sıkıntı oluşturmaktadır. Çünkü informel sektör

istihdamının belirgin özelliklerinden birisini yoğun biçimde çocuk istihdamı

127

oluşturmaktadır168. Çocuk işçiliğinin görülmesinin başlıca nedeni ailelerin

ekonomik durumundan kaynaklanmakta, çocuk işçi aile ekonomisine ek gelir

sağlamak için çalışmaktadır. Tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak

çalışan çocuklar, kentlerde informel sektörün yanı sıra, formel sektörlerde de

çırak, stajer olarak istihdam imkanı bulabilmektedirler.

Yeni dünya düzeni, küreselleşme, yeniden yapılanma gibi anlayışlar

ekseninde uygulanan politikalar, emek arzı üzerinde de etkilidir. 4857 sayılı

Yeni İş Kanunu ile çalışma yaşamımıza giren kısmi süreli çalışma, çağrı

üzerine çalışma, belirli süreli çalışma, geçici iş ilişkisi gibi esnek istihdam

biçimleri, çalışma hayatında özellikle kısmi süreli çalışan kadınlar için iş

fırsatları hızla artmıştır Bununla birlikte, kadın işgücünün hangi sektörde

istihdam edileceği sorunu, konuyu başka boyutlara taşımaktadır.

Küreselleşme sürecinde hizmetler sektörünün öneminin artması, tarım

sektöründen hizmetler sektörüne doğru bir geçiş yaşanmasına sebep olmuş,

bu durum tarımdan kopan kadın işgücünün hizmetler sektöründe kayıt dışı

olarak istihdam edilmesi sorununu doğurmuştur. Çünkü eğitim düzeyi

oldukça düşük olan bu grubun sahip olduğu özellikler göz önüne alındığında,

çalışma yaşamının gerektirdiği becerilere sahip olmayan kadın işgücü ya ev

kadını statüsünü almakta ya da informel sektörde düşük statülü ve sosyal

güvenceden yoksun olarak çalışmaktadır. Tarım sektöründeki kadınlar ise,

çoğunlukla ücretsiz aile işçisi konumunda olmaları, gelir elde etmemeleri,

gelir azlığı nedenleriyle, yasal bir engel olmamasına rağmen sosyal güvenlik

kapsamına büyük ölçüde girememektedirler. Bu durum küreselleşme ile

yaşanan değişim sürecinde ülkemizin önündeki ciddi problemlerden bir

tanesidir.

İş piyasasında iş ve mesleklerin "kadın işleri" ve "erkek işleri" olarak

ayrışıp toplumsal kabul görmesinden dolayı, kadınlar ancak geleneksel kadın

168 Nusret EKİN: “”Türkiye’de…””. a.g.e., 256.

128

mesleklerinde yoğunlaşmakta, daha düşük statülü ve ücretli işlerde

çalışmaya razı olmaktadırlar.

Özellikle artan rekabet koşullarında emek-yoğun iş kolları olan tekstil,

gıda, hazır giyim, tütün gibi sanayi dallarında çalışan kadınlar, profesyonel ve

teknik bilgi gerektiren işlerde kısıtlı olarak istihdam imkanı bulabilmektedirler.

Bu durumu sayısal olarak destekleyen Türkiye verilerini içeren insani

geliştirme raporunda profesyonel ve teknik işlerde çalışanların %30’unun ve

yönetici düzeyindeki pozisyonların sadece % 6’sının kadınlardan oluştuğu

saptanmıştır169. Sonuç olarak küreselleşme sürecinin kadın istihdamını

artıran etkisi ülkemizde gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bir etki yaratmamıştır.

2. İŞGÜCÜNÜN NİTELİĞİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞİMLER Küreselleşmenin işgücü piyasasında meydana getirdiği değişimlerden

biri de işgücünün niteliğindeki farklılaşmalardır. Küreselleşme sonucunda;

mal ve hizmetlerin kalite standartlarının artması ve ileri teknoloji ile yapılan

üretim, beden gücüne dayalı işgücünün yeni bir yönelimle bilgi işçisi olarak

ortaya çıkmasına neden olmuştur. Başka açıdan bakıldığında küreselleşme;

üretimin klasik tanımındaki fonksiyonlara yeni bir üretim faktörü olarak bilgiyi

eklemiştir.

Emeğin mi yoksa sermayenin mi, bilgiye sahip olması gerektiğine

ilişkin teorik tartışmalar yaşanırken, bilgi giderek en önemli üretim faktörü

haline gelmektedir. Bu durum tüm sektörlerdeki istihdam yapısını

değiştirmekte; vasıfsız emeğin önemi ve etkinliği azalırken, bilgi ve beceri

düzeyi yüksek çalışanlara duyulan ihtiyaç artmaktadır.

169 İnsani Geliştirme Raporunda İstatistiklerle Türkiye: http//www.undp.org.tr. 25.09.2005.

129

A) Artan Bilgi İşçisi İhtiyacı Küreselleşme ile birlikte, üretimde bilgi işçisine duyulan ihtiyacın artışı

ve bilgisayar ile otomasyon teknolojilerinin yaygınlaşması yani; yeni üretim

biçimi, kalite standartları ve kullanılan teknolojiler beden gücüne dayalı

vasıfsız/yarı vasıflı işgücünü önemli ölçüde devre dışı bırakmıştır. Bu gün

artık her türlü işgücünün belirli düzeylerde bilgiye sahip olması

gerekmektedir. Küresel düzende en büyük yararı, genellikle finans

piyasasındaki “bilgi” ve “süper güçlü” bireylerin yanı sıra yeni teknolojilere ve

bilgiye yatırım yapmış sermaye sahipleri ile bu sermayedarların sahibi olduğu

kuruluşlarda çalışabilecek nitelikli elemanlar sağlamaktadır. Eğitimi olmayan

ya da bilgi ve becerilerini eğitim süreçleri aracılığıyla geliştirmeyen işçiler

istihdamdan dışlanmaktadır.

Toplam işgücü kavramı hem istihdam edilenleri hem de işsizleri

kapsamaktadır. Teknolojinin kazandığı hızlı ilerleme dikkate alındığında;

işgücünün sahip olduğu özellikler de küreselleşme süreci ile birlikte

vazgeçilmez kriterler arasında yerini almıştır.

Kökenleri 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanan görüşlere göre;

işgücünün teknolojik gelişme ile vasıf kazandığı veya yeniden vasıflandığı

belirtilmektedir. Diğer taraftan yeni teknolojilerin işgücü başına düşen vasıf

gereksinimini azalttığı ve gerçekte emeği ikame etmek ve sermayenin vasıflı

emeğe bağlılığını ortadan kaldırmak üzere üretim süreçlerine adapte edildiği

ileri sürülmektedir170.

Genel bir yaklaşım ile yeni teknolojiler belli bir vasıf düzeyi

gerektirirken klasik anlamdaki üst düzeyde vasıflı olma kriterlerini

düşürmektedir. Bu durum işgücünün yeni tür vasıflar ile donatılması

gerekliliğini gündeme getirmektedir. Emeğin nitelikleri ile ilgili yönelimleri üç

170 Hacer ANSAL: "Teknolojik Gelişmenin İşgücü Niteliğine Etkileri", İnsan, Toplum, Bilim, IV. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi Bildirileri, (Der: Kuvvet Lordoğlu), Kavram Yayınları, (İstanbul, 1996), 122.

130

grup halinde incelemek mümkündür. İlk yönelim yüksek vasıf gerektiren

işlere doğru olmaktadır. Bu işler; tasarım, program ve analiz, teşhis ve

yönlendirme gibi işlerdir. İkinci yönelim daha geniş bir alanı kapsamaktadır.

Bunlar robotların bakımı, elektrik, makine mühendisliği, belirleme ve sistem

analistliği gibi işlerdir. Son eğilim ise esnekliğin arttırılmasına yöneliktir. Bu tip

işlerde üretim ve devamında gelen işlemlerin bütünleşmesi, yapılan işleri

daha basite indirgediğinden, işçilerin farklı işler yapabilmesi sağlanmaktadır.

Bu durum fonksiyonel esnekliğin önemini arttırmıştır.

Bu bakımdan işgücünün nitelik düzeyinde meydana gelen değişmeyi

esnek işgücü modelleri çerçevesinde değerlendirecek olursak; yalın üretim

sisteminde üretim, yüksek nitelikli ve çok yönlü becerilerle donatılmış

işgücüne gereksinim duymaktadır171. Esnek uzmanlık modelinde üretim ise,

kitlesel üretimin tersi olarak, tasarımcılarla yeniden vasıflandırılmış zanaatkar

bazlı çekirdek işgücünü ve değişen talebe uygun, çok farklı ürünlerin küçük

ölçekli üretimini yapan çevre işgücünü barındırmaktadır.172

İşgücünün yapısını incelerken karşımıza çıkan önemli bir kavram

iktisaden faal nüfus olarak adlandırdığımız 15-64 yaş grubudur. 1980 sonrası

dönemde Türkiye’nin aktif faal nüfusu artmıştır. Ancak bu grubun sayısal

üstünlüğünden daha önemlisi niteliksel üstünlüğüdür. Küreselleşmeyle

birlikte rekabet edebilmek için nitelikli işgücüne ihtiyaç duyulan ülkemizde,

gerekli donanımlara sahip işgücü bulunmamaktadır. Bu durum niteliksiz

işgücü arzı yığılmalarına neden olmakta çağın gerektirdiği bilgi işçileri mevcut

işgücünden sağlanamamaktadır. Bunun için mevcut işgücümüzün eğitim

seviyesi yükseltilmelidir.

171Yücel UYANIK: “Yeni Üretim Teknikleri İşgücü ve İstihdam”. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Seçme Yazılar, (Ankara, 2003), 215. 172 Mehmet Hüseyin BİLGİN: a.g.e., 20.

131

B) Eğitimin Artan Önemi ve Hayat Boyu Eğitim Gerek teknoloji gerekse üretim alanında değişimlerin yaşandığı

küreselleşme süreciyle birlikte artan uluslararası rekabet, daha verimli ve

daha eğitimli işgücünü gerekli kılmıştır. Esnek işgücü modelleri çerçevesinde

ele aldığımız işgücünün istenilen donanımlara sahip olabilmesi; hem temel

eğitim hem de yaşam boyu eğitim sisteminin gerekliliğini gözler önüne

sermektedir.

Bilgiyi kullanan insanın ön plana çıktığı küreselleşme sürecinde

dünyanın tek bir pazar haline gelmesiyle bilgiye ulaşmanın lüks olmaktan

çıkıp çok kolay elde edildiğini söylemek mümkündür. Bilgi çağı olarak da

adlandırdığımız bu süreçte önemli olan bilgiye ulaşmak değil bilgiyi

yorumlayabilme becerisidir.

Değişen koşullar çerçevesinde bir ülkenin tüm vatandaşları öğrenme

fırsatlarından yararlanabilme olanaklarına sahip olmalıdır. Bunun pratikteki

anlamı, bireylerin yaşamlarının her aşamasında ihtiyaçlarına ve ilgi alanlarına

uygun, öğrenme imkanını elde etmeleridir. Bu noktada eğitimin artan

öneminin yanı sıra eğitim ve öğretimin nasıl ve nerede yapılacağı, öğrenecek

kişilere ve bunların ihtiyaçlarına göre ne yönde değişiklik göstereceği önem

arz etmektedir.

1980’li yıllardan itibaren işgücü piyasaları bilgi tabanlı bir yapı arz

etmeye başlamıştır. Bu durum mavi yakalı işçilerin yerini altın yakalı olarak

tanımlayabileceğimiz bilgi işçilerine bırakması sonucunu doğurmuştur. Nasıl

tarımdan sanayiye geçiş sürecinde çiftçiler bir günde işçi olamadılarsa mavi

yakalı işçiler de bir günde bilgi işçisine dönüşmeyecektir173. Bu noktada

karşımıza çıkan en önemli sorun eğitim olacaktır.

173 Verda CANBEY ÖZGÜLER: “Yeni Ekonomide Bilişim iletişim Teknolojileri (BİT) ve Bilgi İşçileri”, http://www.isguc.org/?avc=arc_view.php&ex=235&pg=m, 12.05.2004.

132

İnsan kaynağının niteliği, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin tespitinde

kullanılan önemli ölçütlerden birisidir174. İşgücünün eğitim yapısı incelenirken

belirttiğimiz gibi küreselleşme ile birlikte eğitim bilgiyi yorumlama becerisi

düzeyine kaymakta ve tüm dünyada özellikle artan rekabet ekseninde ileri

yaş gruplarına doğru uzamakta, yaşam boyu sürmektedir. Bu durumda

yaşam boyu eğitim kavramı bu yüzyıla damgasını vurmuştur. Çünkü

bireylerin bilgi toplumuna katılımının gerçekleşmesi kendilerini yeni bilgi ve

yeteneklerle kuşatmalarına bağlıdır. Bu da hayat boyu öğrenme ile

mümkündür.

UNESCO’nun 1976 yılındaki Genel Konferansı’nda ele alınan hayat

boyu eğitim için yapılan açıklama şu şekildedir175; “Hayat Boyu Eğitim,

mevcut eğitim sistemini yeniden yapılandırmayı ve eğitimle ilgili olup da

eğitim sisteminin dışında kalan potansiyeli geliştirmeyi amaçlayan genel bir

düzenlemedir. Bu tür bir düzenlemede fertler, kendi eğitimlerini bizzat

gerçekleştirir.”

Yaşam boyu öğrenme sadece örgün eğitim dışındaki eğitimleri değil,

aynı zamanda örgün eğitimle birlikte ve örgün eğitim sonrası planlı eğitim

etkinliklerini de içerir. Bu eğitimler, yetişkin eğitimi, halk eğitimi, yaygın eğitim,

mesleki eğitimler ve kitlesel eğitimleri kapsamaktadır. Yaşam boyu eğitimi,

öğrenim kurumlarında, evde, işte ve toplumun her katmanında yaş, statü ve

eğitim düzeyine bakılmaksızın insanların bilgi, beceri ve mesleksel

başarılarla donatılması üzerinde yoğunlaşan planlı ve düzenli bir öğrenme

faaliyeti olarak görmek gerekir.

Küreselleşme sürecinin berberinde getirdiği acımasız uluslarüstü

rekabet, bireyleri güçlü olmanın yanında donanımlı olmaya da zorlamaktadır.

Eğitimin rekabetçi koşullar çerçevesinde yapısal özelliklerinin başında

174 DPT: Nitelikli… a.g.e., 32. 175 Mehmet Behzat EKİNCİ: Hayat Boyu Eğitim İstihdam İlişkisi,[email protected], www.akademiktisat.net.25.04.2005.

133

esnekliğin geldiğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü bu esneklik sayesinde

değişimlere uyum sağlanmakta ve rekabette üstünlük elde edilmektedir.

Eğitim kişiye meslek kazandırma ve gelir elde etme kapılarını

açmaktadır. Bu durumun devamlılığı ise yaşam boyu eğitim ile mümkündür.

Üzerinde durulması gereken bir diğer unsur ise; kişinin sahip olduğu meslek

ile ilgili bilgi seviyesidir. Yeni teknolojilerin mesleki yapı üzerindeki etkisi ile

ilgili geleneksel yaklaşımlar tarım ve imalat sanayindeki işlerin ortadan

kalkacağını, hizmetler sektöründeki işlerin gelişeceğini öngörmektedir. Yeni

teknolojilerle birlikte bilgiye dayalı mesleklerin oranı artacak, yönetici, uzman

ve teknik kadrolar önem kazanacaktır. Yaşanan değişim süreci meslek

sahiplerinin bu değişime ayak uydurmalarını ve bilgi seviyelerini de sürekli

ilerletmelerini gerektirmektedir.

3. İŞGÜCÜNÜN SEKTÖREL DAĞILIMINDA MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER Küreselleşme sürecinde üretim ve yönetim sisteminde görülen

değişimler ve teknoloji alanında yaşanan ilerlemeler, istihdam yapısı üzerinde

özellikle de istihdamın sektörel dağılımında önemli etkiler yaratmıştır.

Küreselleşme ve İlerleyen teknoloji ile buna paralel olarak gelişen anlık talep

değişimlerine cevap vermek amacıyla oluşan esneklik, işbölümüne dayalı

sanayi sektörünü tamamıyla bertaraf etmiş, hizmetler sektörü 21. yüzyılın

öncü sektörü haline gelmiştir.

Dünya genelinde tarım sektörünün önemi her geçen gün azalmaktadır.

Bugün, ileri teknoloji ülkelerinin hiçbirinde tarımda toplam nüfusun

%10’undan fazlası istihdam edilmemektedir176. Türkiye’de yıllar itibariyle

176 İsmail Hakkı YÜCEL: “Bilim ve Teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu”, http://ekutup.dpt.gov.tr/bilim/, 22.01.2005.

134

düşüş göstermesine rağmen hala önemli bir paya sahip olan tarım sektörü

%30’lar seviyesinde işgücü barındırmaktadır.

Tarım sektörünün ülkemizde önemini hala koruması bu alanda belirli

yatırımların yapılmasını ve verimlilik artışının sağlanmasını zorunlu

kılmaktadır. Son dönemde yeni teknolojik uygulamalarla birlikte tarımda

prodüktivite artışı sağlanmıştır177. Tarımda teknolojik gelişmeler sayesinde

istihdam edilen işgücü büyük ölçüde azalmış, artan verimlilik üretim

seviyesini yükseltmiştir. Bu durumda tarımda makineleşme sürecine

girilmesiyle sektör içinde fazlalık olan işgücü sanayi ya da hizmetler

sektörüne geçiş yapmıştır.

Burada işgücünün sektörel dağılımında meydana gelen değişimlere

paralel olarak tarımdan hizmetler sektörüne doğru yaşanan geçişte,

işgücünün sahip olduğu donanımlar önemli bir sorun yaratmaktadır. Çünkü

daha önce tarım kesiminde yer alan bu işgücü, sektörün ihtiyaçlarına cevap

vermekten uzaktır. Bu kişilere örgün eğitimin yanı sıra hizmet içi eğitim

verilmesi gerekmektedir. Ayrıca tarım fazlası olarak ortaya çıkan işgücü

köyden şehre göç sorununu gündeme taşımıştır.

Küreselleşmenin öncü sektörü haline gelen hizmetler sektörünün son

dönemde turizmin gelişmesiyle büyük bir ivme kazandığı, ancak beklenen

düzeye yükselmediği görülmektedir. Ülkemizdeki payı %50’lere yaklaşan

hizmetler sektörünün gelişmiş ülkelerdeki oranı %80’ler seviyesindedir.

Geleceğin meslekleri olarak görülen ve daha çok enformasyona dayalı

teknolojileri içeren işlerin çoğu hizmetler sektöründe yer almaktadır.

Emek-yoğun hizmetler zaman içinde yerlerini sermaye-yoğun mekanik

ve elektrikli araçlara bırakmaktadır. Ülkemizdeki hizmetler sektörünün

177 İsmail Hakkı YÜCEL: “Bilim ve Teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu”, http://ekutup.dpt.gov.tr/bilim/, 22.01.2005.

135

mesleklere göre incelemesi yapıldığında; yeni teknoloji tabanlı çoğu işin

mevcut olmadığı görülmektedir.

Yaşanan küreselleşme süreci ve teknolojik gelişmenin etkilerini işletme

bazında analize tabi tutarsak; teknolojik yenilikler, işletmelerin belli bir

dönemde verimliliklerini attırarak daha fazla mal üretmelerine olanak

sağlamaktadır. Üretilen ürünler için kullanılan zamanın daha kısa olması

yanında, yeni teknolojiler kalite, standart, dizayn gibi özellikler sayesinde

ürünlere üstünlük katarak müşteri memnuniyetini artırıcı etki yaratmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde istihdam seviyesi yüksek olduğu için teknolojik

gelişmelerin sebep olduğu işten çıkarmalarda başka bir iş imkanının

oluşmasıyla istihdamdaki arızi dengesizlik kısa sürede kendi dengesini

kurmaktadır. Bu ülkelerde teknolojik gelişmeler yüzünden işsiz kalanlar,

emek piyasası tarafından tekrar ve büyük bir hızla piyasaya geri

dönmektedir. Ancak Türkiye’de istihdam seviyesinin daha düşük ve iş

imkanlarının daha kısıtlı olduğu göz önüne aldığında bu yenilikler yüzünden

istihdam dışına itilen kişilerin daha uzun süreli bir işsizlik yaşaması

muhtemeldir.

4. EKONOMİK ALANDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER Küreselleşme sürecinin emek arz ve talebinde yarattığı değişimleri

incelerken üzerinde durmamız gereken önemli bir konuda ekonomi alanında

yaşanan değişimlerdir. Çünkü ülke genelinde uygulanan ekonomi politikaları

ve yaşanan krizler işgücü piyasasını hem arz hem de talep yönünden farklı

açılardan etkilemektedir. Daha çok ekonomik kökenli bir oluşum olarak

görülen küreselleşmeyi incelerken, işgücü piyasasını ekonomiden bağımsız

olarak değerlendirmek mümkün değildir. Bu yüzden çalışmanın bu kısmında,

özellikle 1980 sonrası Türkiye’de uygulanan ekonomi politikaları ve yaşanan

136

krizlerin emek arz ve talebinde meydana getirdiği etkiler açıklanmaya

çalışılacaktır. A) Ekonomik Krizlerin Etkisi Türkiye tarihinde 24 Ocak 1980 kararları olarak bilinen ekonomik kriz,

beraberinde iş gücü piyasalarında ve sosyal politikalarda derin yaralar

açmıştır. 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nın ardından, hükümetlerin ekonomik

politika belirleme ve uygulama güçleri, giderek küreselleşen, rekabetin iyiden

iyiye kızıştığı bir ortam yaratmıştır. Körfez savaşının ardından Türkiye’nin

kendi iç yapısından dolayı yaşamış olduğu 1994 krizi ve 1999 yılında

yaşanan deprem felaketi ekonomik yapıyı iyiden iyiye sarsmıştır.

2001 yılı Türkiye’de 1950’lerden beri yaşanan en ağır kriz olarak tarihe

geçmiş ve bu kriz sırasında ülkenin GSMH’sında %10’u aşan bir gerileme

meydana gelmiştir178. 1980’li yıllarda artmaya başlayan işsizlik, 1990’larda

evrensel ölçülere göre yüksek sayılan düzeylere ulaşmıştır. Ancak özellikle

2001 kriziyle birlikte işsizlikte tam bir patlama yaşanmıştır. iki yıl gibi kısa

sürede genel işsizlik oranı % 6.6’dan % 10.3’e, tarım dışı işsizlik oranı da %

9.3’den % 15’e yükselmiştir. 2003’te de işsizlikte bir azalma olmamış ve oran

% 10.3’te çakılı kalmıştır179. 2004’ün ilk yarısında yaşanan olağanüstü

yüksek büyüme ile birlikte işsizlikte bir miktar gerileme görülse de, yıl

sonunda işsizlik %10,3 olarak gerçekleşmiştir. Şaşırtıcı bir şekilde 2005

yılında da işsizlik oranımız aynı seviyesini korumuş, herhangi bir düşüş

gerçekleşmemiştir. Kısacası Türkiye için sorunun çözümlenmesinde yaşanan

güçlükler devam etmektedir.

Yaşanan krizlerin ardından işgücü piyasasında etkilenen grupların

başında kadın çalışanlar yer almıştır. Dezavantajlı grup olarak da

adlandırılan kadın çalışanlar, işten çıkarılması düşünülen ilk grup olma

178 Cem TOKER: a.g.e.,99. 179 TÜSİAD: “”Türkiye’de…”” . a.g.e.,15.

137

özelliğindedir. Ayrıca yaşanan krizlerden etkilenen tek grup kadınlar olmamış,

özellikle son krizde eğitimli işgücü de istihdam dışına itilmiştir. Bankacılık

sektörünü derinden etkileyen ve küçümsenemeyecek sayıda eğitimli

işgücünü işsiz bırakan 2001 krizinde piyasa işten çıkardıklarını aynı hızla

yerine koyamamıştır. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi eğitilmiş işgücüne yeni

istihdam fırsatları yaratamamıştır.

2002, 2003, 2004 ve 2005 yıllarında gerçekleşen yüksek büyüme

oranlarına rağmen istihdamda beklenenin altında bir artış sağlanmıştır. Bu

durumun en önemli nedeni ise 2001 yılında yaşanan büyük ekonomik krizden

sonra işverenlerin işçi alımı yerine makineye yatırım yaparak verimlilik

artışına yönelmeleridir.

B) Özelleştirme

“Özelleştirme", küresel kapitalizmin ürettiği krizi aşmak amacıyla,

özellikle 1980'li yıllardan sonra mal, hizmet ve sermayenin küresel ölçekte

sınırsız dolaşımını sağlamak için "liberal reformlar" adı altında "Dünya"

ölçeğinde dayattığı, ekonomik, toplumsal, siyasal ve ideolojik boyutları olan

küresel-politika-araçlarından-birisidir180.

1970’li yıllardan itibaren kapitalist ekonomilerde yüksek enflasyon ve

işsizliğin bir arada yaşanması Keynesyen teorinin Neoliberal ekonomi

politikalarını gündeme getirmiştir. Kamunun ekonomiye müdahale etmesinin

çok sınırlı olması gerektiği önerilmiş gerekçe olarak serbest piyasanın

işlevlerini serbestçe ve etkin biçimde yerine getirmesine olanak sağlanması

gösterilmiştir.

Sermayenin serbest dolaşılmasını engelleyen faktörlerin ortadan

kalkması için, vergi oranlarının indirilmesi kamu harcamalarının düşürülmesi

ve kamu kurumlarının özelleştirilmesi önerilmiştir. 1970’lerin sonlarına doğru

180 http//www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=676

138

ilk önemli uygulamaları ABD ve İngiltere’de gerçekleşen Özelleştirme, 1980’li

yıllarda Meksika, Şili gibi ülkelerde de uygulanmaya başlamıştır.

Ülkemizde ise özelleştirme, devletin ekonomideki sınai ve ticari

aktivitesinin en aza indirilmesini hedeflemektedir. Rekabete dayalı piyasa

ekonomisinin oluşturulması devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün

azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye

kazandırılması bu yolla elde edilecek kaynakların alt yapı yatırımlarına

kanalize-edilmesi-amaçlanmıştır.181

Dar anlamda, "devletin iktisadi faaliyetlerini gerçekleştiren KİT'lerin

mülkiyetinin özel sektöre devredilmesi; geniş kapsamlı olarak kamu kesimi

ekonomik faaliyetlerinin daraltılması ve piyasa ekonomisine işlerlik

kazandırılması”182 olarak tanımlanan özelleştirme, Türkiye’de 1983 yılının

sonunda yasal alt yapı bulabilmiş, 1984'te 2983 sayılı Yasa, 1986'da 3291

sayılı Yasa, 1990-94 arası bir dizi KHK, 1994'te de eksikliklerin giderilmesi

amacıyla 4046 sayılı Özelleştirme Yasası çıkarılmış; özelleştirmelerin

uygulama alanının ve önceliklerinin belirlenmesi için ise, Dünya Bankası’nın

isteğiyle 1985 yılında "Özelleştirme Ana Planı" hazırlanmıştır.

Türkiye’de özelleştirmelerin bir numaralı amacı olan sermayeyi tabana

yayma kendiliğinden terk edilerek çoğunluğu blok satışı dönüşmüştür. 1983

yılında başlayan özelleştirme ile birlikte bu güne kadar Türkiye’de 183

kuruluşta gerçekleştirilen özelleştirmeler sonucunda, hiç kamu payı

kalmayan kuruluşların sayısı 171’dir. Bu durumun istihdam üzerindeki

etkisine baktığımızda; özelleştirme sürecindeki KİT’lerdeki istihdamın son on

yılda 643 bin 058 kişiden 449 bin 414 kişiye düştüğü görülmüştür. Bu durum

193 bin 644 kişinin işsiz kalmasına neden olmuştur.

181 Özelleştirme İdaresi Başkanlığı:”Türkiye’de Özelleştirme Kapsamı”, (Ankara, Eylül 2001 ), 1. 182 Coşkun Can AKTAN: “Piyasa Ekonomisi, Özelleştirme ve Türkiye Deneyimi”, Küreselleşme Akımı İçinde Özelleştirmenin Yeri ve Özelleştirme Uygulamaları, (Ankara, 1994), 95.

139

Bu noktada önem kazanan, küreselleşme süreci dışında

özelleştirmenin hangi boyutlarda gerçekleştiğinin ve bu boyutların ulusal

ekonomiye ve topluma yansıma büyüklüğüdür.

C) Ekonomik Büyüme ve İstihdam

Ekonomik büyüme ile istihdam arasındaki ilişki değerlendirildiğinde,

ekonomik büyümenin ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini ve istihdama

katkısının kimi ülkede daha yavaş olduğunu söylemek mümkündür183.

Türkiye’de ekonomik açıdan 2002 yılında %7.4, 2003’ de %5.9 ve

2004’te %9.9 gibi rekor büyümeler yaşanmıştır. Fakat bu durumun etkisinin

istihdama yeterince yansımadığı göze çarpmaktadır. Ekonomik büyümenin

istihdam yaratmadan gerçekleşmesi ve yarattığı istihdam artışının tarım dışı

sektörde kendini göstermesi ciddi sorunları gündeme getirmiştir. Burada

üzerinde ısrarla durulması gereken nokta, büyümenin istihdam

yaratmamasıdır184. Bunun başlıca sebebi 2001 yılında başlayan büyük

ekonomik krizden sonra işgücü piyasasındaki aktörlerin, özellikle işverenlerin

yeni stratejileridir185. İşverenler krizi aşma amaçlı olarak çalışma saatlerini ve

verimliliği arttırmışlar, ayrıca kapasite kullanım oranlarını arttırarak istihdam

yerine makine alımına yönelmişlerdir.

İstihdam yaratmadan gerçekleşen ekonomik büyüme, beraberinde

artma eğilimi devam edecek olan işgücünün işsiz kalması sonucunu ortaya

çıkaracaktır. Bu saptama, işsizlikle mücadelenin salt ekonomik büyüme ile

çözümlenemeyeceğini, büyümenin aynı zamanda istihdam dostu bir büyüme

183 Ahmet SELAMOĞLU: Gelişmiş Ülkelerde İstihdam Politikaları, Esneklik Arayışı ve Etkileri, http://kosbed.kou.edu.tr/sayi4/selamoglu.pdf, 15.09.2004. 184 TÜSİAD: Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve İşsizlik, (İstanbul, Aralık 2004),19. 185 Namık ATA: “Ekonomik Büyüme İstihdam Artışı İle Birlikte Gitmeli”, İşveren Dergisi, TİSK, Cilt:43, Sayı: 11, (Ankara, Ağustos 2005), 31.

140

olması gerektiğini gösterir186. Bu noktada işsizliğin yapısal boyutu gündeme

gelmektedir.

ILO’nun 15 Şubat 2005 tarihinde yayınlanan “Küresel İstihdam

Eğilimleri Raporu”nda Avrupa için gözlemlenen durumla kayıt dışı istihdamın

boyutları hariç, büyüme, büyümeye bağlı olarak istihdamda hafif bir artış,

verimlilik artışı ve gençlerde yüksek işsizlik ülkemiz için de paralellik

göstermektedir187.

III- KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN EMEK TALABİNDE MEYDANA GETİRDİĞİ DEĞİŞİMLER Küreselleşme sürecinde dünya ekseninde yaşanan yoğun rekabet,

özellikle yavaş büyüyen ve yüksek maliyetli işgücüne sahip ülkeler için ciddi

bir sorundur. Yaşanan değişimler emek arzında olduğu gibi, emek talebi

cephesinde de bir dizi etkiler meydana getirmiştir. İşgücü talebinin temel

belirleyicileri işgücü maliyetleri ve büyüme oranıdır188. İşgücü talebini

belirleyen etkenleri sektörel düzeyde belirleme, bize işsizliğin ilerideki durumu

açısından bir öngörüde bulunma fırsatı verecektir.

Özellikle küreselleşme sürecinin yaşanması ile birlikte emek talebine

olan ihtiyaç hem sayısal hem de nitelik olarak farklılık arz etmiştir.

Çalışmanın bu bölümünde birinci bölümde ayrıntılı olarak ele alınan

değişimlerin, mevcut emek talebinde ne yönde bir farklılaşma yarattığı ortaya

konmaya çalışılacaktır.

186 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal…””. a.g.e., 19. 187 ILO: Küresel İstihdam Eğilimleri Modeli,2005.http://www.ilo.org/public/turkish/region/ eurpro/ ankara/index.htm, 21.08.2005. 188 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal…””. a.g.e., 21.

141

1. REKABET GÜCÜ- EMEK TALEBİ İLİŞKİSİ Önceki bölümlerde ayrıntılı olarak ele aldığımız rekabet, yeni ekonomi

düzeninde olmazsa olmaz koşullarından biridir. Gelişen ve her geçen gün

ilerleyen teknoloji karşısında ayakları yere sağlam basabilen bir yapıya sahip

olabilmek, rekabet gücünü elinde bulundurmakla mümkündür.

Fordist üretim sürecinde rekabetin en belirgin özelliği, geniş ölçekte

üretimde bulunmak suretiyle elde edilen maliyet tasarruflarıdır189. 1970’li

yıllara gelindiğinde ise, teknolojinin sunduğu olanaklar ışığında firmalar

maliyetlerini düşürebilme fırsatını yakalayıp rekabet avantajına

kavuşmuşlardır. Ancak bu dönemin sonunda pazarların genişlemesiyle yeni

ürün ve hizmetlerin ortaya çıkması firmaların, yabancı rakiplerine oranla

pazardan daha fazla pay alabilmek ve uluslararası ticarette ortaya çıkan

getirilerden daha fazla yararlanabilmek için stratejik davranmalarını

gerektirmiştir190. Küreselleşme koşullarında ticaretin e-sermaye hareketleri

üzerindeki engellerin kaldırılması işçiler gibi işletmeler üzerinde de rekabetçi

bir etki oluşturmakta, işletmeler yeni üretim yöntemleri uygulamak zorunda

kalmaktadırlar. Bu durum işletmelerde, toplam kalite yönetimi, tam

zamanında üretim, alt işveren kullanımı gibi uygulamaları

yaygınlaştırmıştır191.

1980’li yıllarda, “toplam kalite yönetimi”nin ön plana çıktığı kalite

üstünlüğünün, rekabeti belirleyen en önemli veri olduğu bir süreç yaşanmaya

başlanmıştır. 10 yıl sonra ise, kalitenin ötesinde “tasarım” ön plana çıkmış ve

yeni ürünü pazara en kısa zamanda sunan firma, rekabet gücünü arttırır hale

gelmiştir192. 1990’lı yıllardaki belirleyici faktör olan yeni ürünü pazara en kısa

sürede sunma yerini 2000’li yıllarda “hizmet faktörü”’ne bırakmıştır. Sadece

189 Coşkun Can AKTAN- İstiklal VURAL: Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri, Rekabet Dizisi:2, TİSK, (Ankara, Aralık 2004), 26. 190 Coşkun Can AKTAN- İstiklal VURAL: ““Rekabet Gücü…””. a.g.e., 26. 191 Aysen TOKOL: “Küreselleşme ve Endüstri İlişkilerine Etkisi”, Küreselleşmenin İnsani Yüzü, der. Veysel BOZKURT, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2000), 139. 192 Coşkun Can AKTAN- İstiklal VURAL: ““Rekabet Gücü…””. a.g.e., 27.

142

kaliteli üretim değil aynı zamanda kalite ve verimliliğin her aşamada

birleştirilip arttırılması önem kazanmıştır. Bu durum Fordizmin makineye

bağımlı, inisiyatifsiz işçi anlayışının yerine sorumlu, yetkili ve çok becerili işçi

anlayışını getirmiştir.

Dönemler itibariyle farklı kriterlerin ön plana çıkmasını gerekli kılan

rekabet gücünün orta ve uzun vadede sürdürülebilirliği firmaların rakiplerine

kıyasla sahip oldukları yeteneklere bağlıdır. Firmanın stratejisi, yapısı ve

yenilik ve icatlarda bulunma kapasitesi ve diğer organizasyonel yeteneklerin

tümünü içinde barındıran genel yetenekleri firmanın üstünlük kurmasında

temel kriterlerdir193. Bu üstünlüklerin sağlanabilmesi, firmanın istihdam

edeceği işgücünün beceri ve eğitim düzeyi ile yakından ilişkilidir.

Uygulanacak olan stratejiler, analitik düşünme yeteneğine sahip, değişime

ayak uydurup yeni koşullara hemen adapte olabilen bir işçi profili ile

mümkündür.

Bu çerçevede rekabet üstünlüğünü elinde bulundurmak isteyen

işletme, maliyetlerini minimumda tutmak için öncelikli olarak maliyeti en aza

indirgenmiş ucuz işgücü talebinde bulunmak ister. Bunun yanında verimliliğini

optimum seviyeye çıkartmak ve bu doğrultuda esnek çalışma biçimlerinden

faydalanmak diğer stratejiler olarak belirlenebilir. Yaşanan değişimler

doğrultusunda bu sürece ayak uyduramayan firmaların yaşama şansını

kaybettiği günümüz koşullarında, biraz önce belirttiğimiz strateji ve hedeflerin

daha detayına inmek firma cephesinde yaşanan emek talebi değişimlerinin

anlaşılması açısından önem arz etmektedir.

A) 1980 Sonrası İşgücü Maliyetlerinin İstihdam Politikaları Üzerindeki Etkisi İşgücü talebinin iki temel belirleyicisi işgücü maliyeti ve büyüme

oranıdır. İşgücü talebi büyüme oranı arttıkça yükselir, işgücü maliyeti arttıkça

193 Coşkun Can AKTAN- İstiklal VURAL: Rekabet Gücü ve Türkiye, Rekabet Dizisi:3, TİSK, (Ankara, Aralık 2004), 133.

143

azalır194. Öncelikle 1980 sonrası artan rekabet koşullarında, firmaların emek

taleplerini etkileyen önemli belirleyicilerden bir tanesi işgücü maliyetleridir.

İşgücü maliyetlerini iki temel bileşen bazında ayrıştırdığımızda; birini ücretler

diğerini ise ücret dışı maliyetler oluşturmaktadır. Belirtilen iki bileşen

“istihdam vergileri” adıyla da anılmaktadır195. İşgücü maliyetlerinin oranı

işveren için ne kadar ağır bir yük oluşturuyorsa, bu durum istihdamı da aynı

oranda olumsuz yönde etkilemektedir.

Rekabetin getirmiş olduğu en ayırt edici kriter şüphesiz ki verimlilik

faktörüdür. Küreselleşmenin tüm dünyadaki rekabeti arttırdığı

düşünüldüğünde; bu durumda verimlilik artışına dayanan bir ücret politikası

uygulaması, gerek ücretler gerekse ekonominin istikrarı için doğru bir politika

oluşturacaktır196. Verimliliği arttırmak her şeyden önce, birim maliyeti

düşürmek veya fiyatları sabit tutmak197 la mümkündür. İşverenler için önemli

bir gider kalemi de işgücü maliyetleridir.

İşgücü maliyetlerinin işletmelerin toplam maliyeti içindeki payı önemli

bir unsurdur. Emeğin üretimde yoğun olarak kullanıldığı durumda ücret

yükselmeleri firmanın maliyet ve ürün fiyatını önemli ölçüde arttıracak, buna

bağlı olarak satışları da önemli ölçüde azalan firma aynı şekilde istihdam

ettiği emek miktarını önemli ölçüde azaltacaktır. Böylelikle, emeğin üretim

maliyetinin büyük bir kısmını oluşturmaması bu anlamda işverene avantaj

sağlayacaktır.

ABD Çalışma Bürosu tarafından oluşturulan seçilmiş ülkelerdeki

işgücü maliyetleri verilerine göre karşılaştırma yaptığımızda ülkemizdeki

işgücü maliyetlerinin oldukça yüksek seviyede bulunduğu görülmektedir. Bu 194 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 200. 195 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 21. 196 Banu UÇKAN: Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü,http//www.cmis.org.tr. dergi/1mak982.htm, 06.01.2005. 197Banu UÇKAN: Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü,http//www.cmis.org.tr. dergi/1mak982.htm, 06.01.2005.

144

durum rekabet gücümüzün zayıflamasına neden olmaktadır. Türkiye halen

Avrupa Birliği ülkeleri arasında göreli olarak en yüksek işgücü maliyetine

sahip ülkelerden biridir. Bu noktaya; vergi sisteminin zaman içinde

bozulması, sorumsuz emeklilik düzenleri ve SSK fonlarının devlet tarafından

"yağmalanması" gibi gerçeklerle gelindiğini belirten TÜSİAD’ın 2004 yılı

raporu, durumun işgücü maliyeti ile istihdam arasındaki ilişkinin yoğunluğu ile

ele alınması gerekliliği üzerinde durmaktadır198. TÜSİAD tarafından yapılan

araştırmanın en önemli amaçlarından biri de işsizlikle mücadelede hayati

öneme sahip bu konunun Türkiye için derinlemesine bir incelemesinin

yapılmasıdır. Varılan sonuç, yüksek işgücü maliyetinin düşürülmesinin

istihdama yapacağı olumlu katkının dikkate değer olduğu şeklindedir.

İşgücü maliyetlerinin emek talebindeki etkisini incelerken,

küreselleşme sürecinin getirdiği değişimler ışığında, üzerinde durulması

gereken diğer bir nokta da işgücü maliyetleri ve istihdam arasındaki ilişkinin

vasıflı işgücü ile vasıfsız işgücü açısından bir farklılık yaratıp yaratmadığıdır.

Vasıflı-vasıfsız ayrımını yaparak işgücü maliyeti- işgücü talebi ilişkisini

araştıran çalışmalar, vasıflı işgücünün maliyeti ile talebi arasında ters yönlü

bir ilişki saptamamakta; aksine bu iki değişkenin birlikte hareket ettiğini

göstermektedir199.

Bu beklenmedik sonucun nedenini vasıflı işgücünün sermaye stoku

niteliğinde olması olarak açıklanmaktadır. TÜİK’in verilerine göre çalışanları

vasıflı- vasıfsız olarak ayırmak mümkün olmadığından Türkiye için bu

durumu özgü bir çalışma yapılmadığını belirten TÜSİAD’a göre bulguların

Türkiye ekonomisi için de geçerli olmaması için bir neden yoktur200.

Durumu sektörel bazda inceleyecek olursak; istihdam vergilerinin

emek yoğun sektörlerde -ki bu sektörlerde işgücü maliyeti daha yüksektir-

198 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 201. 199 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 202. 200 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 202.

145

istihdam üzerinde daha efektif bir etki barındırdığını söyleyebiliriz. Bu

durumun özellikle hizmet gibi emek yoğun sektörde istihdam edilebilirlik

üzerinde ihmal edilemeyecek bir etki, dolayısıyla toplam istihdam üzerinde

hissedilir bir etki yaratması beklenmektedir201.

Ancak TÜSİAD tarafından yapılan araştırma hizmet sektöründeki

işletmeler için gereken ayrıntıda veri bulunmadığından inceleme imalat

sanayi ile sınırlandırılmak zorunda kalınmıştır. Bununla birlikte imalat

sanayine ilişkin bulguların emek yoğun hizmet sektörü için fazlasıyla geçerli

olacağı açıktır. Ekonominin çeşitli sektörlerinde uygulamaya konulan yeni

teknolojilerin kısa dönemde en önemli etkisi istihdam üzerinde görülmekte,

bilgi teknolojisi istihdamın sektörel dağılımı ile daha sonra değineceğimiz

meslek yapısını değiştirmektedir. Diğer ekonomik faktörler yanında bilgi

teknolojilerinin istihdamın sektörel dağılımının hizmet sektörü lehine

değiştirdiği görülmektedir.

a) Ucuz işgücü Talebi

Bilgi toplumunun bir bakıma ekonomideki yansıması şeklinde

algılanan küreselleşme, dünyadaki bütün ekonomileri yeni bir sürecin içine

sokmuştur.202 Yaşanan bu sürecin en göze çarpan özelliği sermaye, hizmet

ve belirli oranda emek mobilitesinin kazandığı hızdır. Uluslararası rekabetin

atması, firmaların yaşanan hareketlilik ekseninde daha ucuz ve kaliteli emeği

buldukları yerlere doğru yönelmelerine neden olmuştur. İşsizliğin giderek

artan bir oranda hız kazandığı günümüzde ucuz işgücü talebinde ciddi bir

artış yaşanmıştır.

Ancak küreselleşme sürecinde sermayenin ve hizmetin kazandığı

hareketliliğin emek açısından geçerli olduğu pek söylenemez. Daha çok

emek arz ve talebinde dengesizlikler yaşayan ülkeler arasında zaman 201 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 22. 202 Nusret EKİN: ““Türkiye’de…””. a.g.e., 45.

146

zaman, arz fazlası olan ülkelerden talep fazlası olan ülkelere işçi ihracı

şeklinde bir emek hareketliliği görülmektedir. Ancak bu hareketler süreklilik

taşımamakta ve emek faktörü genellikle ulusal emek piyasaları içinde

kalmaktadır203. Buna karşılık, küreselleşme sürecinde sermayenin

uluslararası hareketliliğinin sınırsız ölçüde artması emeğin pazarlık gücünü

zayıflatmaktadır. Sermayenin ulusal bağlarından kopması, buna karşılık

emeğin ulusal niteliğinin korunması, uluslararası kaçak işçilik sorununun her

geçen gün daha da büyüyen boyutlara ulaşmasına yol açmaktadır. Bu

dengesizlik küreselleşmeye yöneltilen temel eleştirilerdendir.

Günümüzde Hewlet Pakard, Motorola ve IBM gibi şirketler

Hindistan’dan nitelikli işgücünü kendi ülkelerindeki işgücüne kıyasla daha

düşük ücretle istihdam etmektedirler. Benzer bir durum Türkiye için de söz

konusu olmuştur. Türkiye’de bir danışmanlık firması, bilişim sektöründe

yatırımlara giden Doğuş, Sabancı, Çukurova, Koç gibi holdinglerin

bünyesinde istihdam edilmek üzere Hindistan’dan bilgisayar mühendisi

getirmişler ve bu mühendisler Türk mühendislerin aldıkları ücretin 1/3’ü

kadar bir ücretle çalışmaya başlamışlardır204. Bu olay yukarıda bahsettiğimiz

kaçak işçilikten çok farklı bir yapı arz etmektedir.

Ülkemiz açısından bir diğer mesele de talep bulamayan işgücü

açısından ortaya çıkmaktadır. Az gelişmiş ülkelerde, piyasada talep imkanı

bulamayan işgücünün önünde iki alternatif vardır. Bu kişiler ya yabancı

sermayenin ülkeye girmesini beklemekte, yada her türlü koşulu kabul ederek

gelişmiş ülkelere gitmektedirler. Bu durum işgücünün yurt dışına kaymasına

sebep olmakta, bu da “beyin göçü” olarak adlandırdığımız, yetişmiş olan

kalifiye eleman kaybı sorununu gündeme getirmektedir.

203 DPT: 19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programı http://ekutup.dpt.gov tr/program/2005/. 03.02.2005. 204 Veysel BOZKURT: ““Küreselleşmenin…””. a.g.e.,98.

147

İncelenmesi gereken bir diğer grup kadın çalışanlardır. Son dönemde

kadın işgücüne olan talepte dünya genelinde bir artış göstermektedir. Bu

artışın nedeni sadece kadın işgücünün “daha uysal” ve daha az

sendikalaşmasından kaynaklanmamaktadır. Bu artışın nedeni 1980 sonrası

dönemde hizmetler sektöründe görülen büyümeyle de ilgilidir. Çünkü hizmet

sektörüne ait işlerden olan temizlikçilik, ev hizmetleri, çocuk bakıcılığı gibi

işlerin kadın işçiler tarafından yapılması talep edilmektedir. Ancak ülkemizde

kadın işgücüne olan talebin diğer ülkelerdeki gibi artmadığı, çoğu sektörde

tercih edilmediği görülmektedir. Bu durumun nedenleri mesleklerdeki

farklılaşma neticesinde işgücü taleplerinin değişiminde ayrıntılı olarak ele

alınacaktır.

b- Sendikasız İşgücü Talebi Küreselleşme süreci ile birlikte değişen koşullar karşısında, özellikle

endüstriyel yapıdaki yaşanan dönüşümler işverenlerin sendikaya olan bakış

açısını değiştirmiştir. Sendikalara karşı devletin yaptığı yasal düzenlemeler,

çoğu işverenlerin daha fazla esneklik ve daha düşük maliyetler için

sendikalarla ilişkilerini yeniden belirlemelerine neden olmuştur.

Esnek çalışan işçiler istihdam ilişkisini toplu iş sözleşmesi yerine,

bireysel hizmet akdi ile kurmayı tercih etmektedirler. Bu nedenle sendikaların

güç kaybetmesinin en önemli nedenlerinden birisi de esnek çalışma

sistemlerinin yaygınlaşmasıdır.

Çok sayıda işçiyi kapsayan büyük işyerlerindeki güçlü kitle

sendikacılığı, yeni üretim organizasyon sistemini engelleyen bir faktördür.

Süreç içinde çevre işgücü tümüyle sendikasız kalırken, az sayıda nitelikli

çekirdek işgücü, kitle sendikacılığı ve iş kolu sendikacılığı yerine, firma ile

bütünleşmiş işyeri sendikacılığına yönelmiştir. Büyük ölçekli firmalarda

küçülme eğilimi de kitle sendikacılığını tehdit eden bir gelişme içindedir. Yeni

148

sistem işçi ve işveren arasında yeni türden bir ilişkiler ağı oluştururken,

sendikaların işçiler ile olan bağını geri plana atan bir eğilime de yol

açmaktadır.

B)Teknolojik Gelişmelerin İstihdam Politikaları Üzerindeki Etkisi

Drucker beden işçiliğinin gerileyişinin sebebinin ne bir rekabet gücü

meselesi, ne hükümet politikası, ne iş hayatının bir dönemi hatta ne de ithalat

meselesi olduğunu, gerilemenin yapısal olduğunu ve geri dönüşünün

olmadığını belirtmektedir205. Küreselleşme ile bilgi işçisinin önem kazanması,

bilgi işçilerinin yanında özellikle enformasyon teknolojisine yatırım yapan,

bilgi ve hizmet işlerinde yoğunlaşan firmaların rekabetteki gücünü arttırmıştır.

Küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin yarattığı değişimler ve

ekonomide yaşanan durgunluk ve canlanmalar sonucu işletmelerin

üretimlerini arttırmalarına ya da kısmalarına neden olmaktadır. İşletmelerin

konjonktürel dalgalanmalara uyum sağlayabilmeleri için belirli zaman

dilimlerinde işgücü talebini azaltmaları ya da arttırmaları gerekmektedir. Bu

durum esnekliğin doğmasının en önemli nedenidir.

Teknolojinin meydana getirdiği değişimler kapsamında firmalar rekabet

edebilmek için esnek çalışma modellerini uygulamaya koymak, eğitimli

işgücü talep etmek ve teknoloji- istihdam-verimlilik ilişkisini saptamak

zorundadır. Bu bakımdan çalışmanın bu kısmında her bir faktör firma cephesi

açısından ayrı ayrı ele alınacaktır.

205 Peter F. DRUCKER: Yönetim Uygulaması, İnkilap Kitapevi, (İstanbul,1996), 153.

149

a) Esnek Çalışma Modellerine Geçiş Talep yanlı politikalarla satın alma gücünün yaratılmasına dayanan

Keynesyen anlayış sonucunda doğan Fordist üretim sistemi, işçinin sabit bir

noktada durması ve buna karşılık üretilmekte olan nesnenin bir bant üzerinde

belli bir hızla hareket ederek işçinin önünden geçmesi şeklinde açıklanabilir.

Bu sistem içerisinde sermaye birikiminin temelinde işgücünün yeniden

üretiminin toplumsal maliyetinin uzun dönemde düşmesi ve ücretli işgücünün

genişlemesi bulunmaktadır206.

Tasarım, nitelikli işgücünün yaptığı işler ve niteliksiz işgücünün yaptığı

işler olarak üç kategoride özetleyebileceğimiz Fordist üretim sistemi, bilişim

teknolojisinin gelişmesiyle birlikte yerini yeni üretim yöntemlerine bırakmıştır.

Yeni üretim yöntemlerinde grup çalışmaları önem kazanmış, nitelikli

işçilerden oluşan gruplarda iş tanımları, gruplar esas alınarak yapılmıştır.

Grup üyelerinin yatay işbölümü ve görev alanları geniş olup, dikey

işbölümüne göre farklı işlerde çalıştırılmaları söz konusu olmaktadır.

Grup, kalite denetimi de dahil olmak üzere işin bütününden

sorumludur. Yeni modelde işçinin yaptığı işlerin sayısının artması, yatay iş

entegrasyonu, işçinin değişik nitelik taşıyan işler yapması, dikey düzeyde

karar alma yetkisinin artırılması gibi görevlerin verilmesiyle işçinin bedensel

ve zihinsel yeteneklerinin kullanılmasını sağlamaktadır.

1970’lerden sonra başlayan değişime paralel olarak yeni çağın

öncüleri, teknolojik ve ekonomik dönüşümleri gerçekleştirirken genelde

sosyal alandan çağın dalgalanmalarına uyacak dönüşümler talep

etmişlerdir207.

206 Jale YALINPALA: “Küreselleşmenin Emek Piyasası ve İstihdam Üzerindeki Etkisi”, İktisadi Yönelimler ve Sosyal Politik Karşıtlıklar, Derleyen: Aklan SOYAK, Ekonomi-Politik, Om Yayınevi, (İstanbul, 2002), 275. 207 Nusret EKİN: “Esneklik Çağı…”, Mercek Dergisi, MESS Yayınları, (İstanbul, 1999), 10.

150

Bu dönüşümün öncü niteliği ise “esneklik” olmuştur. Dönüşümün arka

planında yatan teknolojik ve uluslararası ticaret hacmindeki genişleme,

üretim ve işgücünün yapısının da değişmesini gerekli kılmıştır. Uluslararası

arenada rekabet kabiliyetine sahip olabilmek için, teknolojiyi yakın takibe

almak ve uygulamak, bu uygulamayı yerine getirebilmek içinse, işgücünü

nitelik yönünden yüksek donanımlı hale getirmek ve teknolojik gelişmelere

uygun esnek üretim modellerini benimsemek gerekmektedir. Bu bakımdan

esneklik olgusu çağımızın yükselen değeri haline gelmiştir.

İhraç ekonomilerinin gelişmesi, hizmet sektörlerinin büyümesi, kadın

istihdamının artışı ve benzeri yapısal değişimler, istihdamda standart dışı

(esnek yada atipik) çalışma biçimlerinin hızla genişlemesine yol açmıştır208.

Öncelikli olarak işçinin korunması anlayışı, oluşan sert rekabet koşuları

sonucunda terk edilmeye başlamış, işçi ve işyeri bir bütün olarak kabul

edilmiştir. Bu yapı içinde firmalarda, esneklik sayesinde çalışma süreleri ve

şekilleri işletme eksenli olarak değişmiş; böylece en verimli ve etkin üretimin

gerçekleştirilmesi, maliyetlerin düşürülmesi ve günümüz koşularında büyük

önem taşıyan kaliteli üretimin yapılması amaçlanmıştır.

Çalışma hayatına getirilen esnekliğin en karakteristik özelliği “gelişime

ayak uydurabilme yeteneği” dir. Çünkü işletmelerin, hızlı bir şekilde gelişen

teknolojiye ve ekonomik konjonktürel dalgalanmalara kendilerini süratle

adapte etmeleri gerekmektedir.

Ancak esnek üretim modellerine adapte olabilmek önemli bir

sorundur. Büyük çapta faaliyet gösteren firmaların bu değişime ayak

uydurmaları küçük şirketlere nazaran daha zor ve maliyetlidir. Günümüz

koşullarının beraberinde getirmiş olduğu esnekleşme ve esnek üretime geçiş,

208 Nusret EKİN: “2000’li Yıllara Doğru Çalışma Hayatı Sorunlar- Öneriler”, TÜHİS Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 5, (İstanbul, 1995), 3.

151

önce büyük merkezi firmaların üretimin bazı parçalarını küçük firmalara

devrederek bir ağ oluşturması şeklinde başlamıştır. Sonra küçük şirketlerin

değişik mallar, modeller üretip, sürekli değişen talebe kendini kolaylıkla

uyarlayabilen bir sanayi ağı oluşturmaları gündeme gelmiştir. Bunda kitlesel

üretimin standart ürün pazarlarının giderek parçalanmasının ve çeşitli

sınıflara, yaşlara, cinsiyetlere ve kültürlere hitap eden bir mal çeşitlenmesinin

ortaya çıkmasının payı önemli olmuştur.

b) Eğitimli İşgücü Talebi Yeni üretim sistemleri ve bu doğrultuda oluşan yeni çalışma biçimleri,

küreselleşmenin beraberinde getirmiş olduğu dinamiklere cevap verebilecek

ve hızlı değişimlere ayak uydurabilecek bir işgücünü gerektirmektedir. Gerek

ulusal gerekse uluslararası düzeyde yaşanan rekabet, daha eğitimli işgücü

talep etmeyi zorunlu kılmıştır.

Bilgi teknolojisinin üretimdeki yeri arttıkça, önem kazanan

kavramlardan biri de “beşeri sermaye”dir. Kişilerin üretken olarak çalışmaları

ve bunun sonucunda gelir elde etmelerini sağlayan, eğitim süreci sırasında

ve sonrasında kazanılmış bilgi, beceri ve yetenekler olarak

tanımlayabileceğimiz beşeri sermayenin ekonomik büyüme üzerinde önemli

etkisi olduğu fark edilmiştir.

Sanayi devriminin ardından Fordist üretimde mavi yakalı işçilerin

yerine beyaz yakalıların oranı giderek artarken, son dönemlerde bilgisayar ve

otomasyon teknolojilerinin yaygınlaşması yeni bir eğilime yol açmaktadır.

Yeni teknolojiler beden işçisi olarak adlandırdığımız mavi yakalı işçilerin

büyük bölümünü piyasa dışına itmiş, istihdam içinde yer alan işgücünün

belirli düzeyde eğitimli olmasını zorunlu kılmıştır. Eğitimi olmayan işçiler

152

sanayi üretim süreçlerinden dışlanmıştır. Post-Fordist üretim olarak da

adlandırılan yeni üretim sisteminde, işveren “altın yakalı” olarak da

adlandırılan bilgi işçilerini istihdam etmek istemektedir.

Yukarıda belirttiğimiz gelişmeler ışığında Türkiye’nin sahip olduğu

işgücü profilini değerlendirirsek; işverenin talep ettiği eğitimli işgücü ihtiyacını

karşılaması pek mümkün görülmemektedir. Ülkemizde işverenlerin en büyük

sıkıntısı, işgücü piyasasının istediği niteliklerden uzak emek arzı fazlası

içermesi ve ihtiyaç olan eğitimli işgücü talebini karşılamamasıdır.

c) Teknoloji, İstihdam ve Verimlilik İlişkisi Günümüz koşullarında verimliliğin ve kalitenin arttırılması olmazsa

olmaz koşul haline gelmiştir. Bilgi toplumuna geçişin anahtar teknolojileri

olarak bilinen enformasyon, ileri malzemeler, biyoteknoloji gibi jenerik

teknolojilerin üretime alınması toplumların hayat standardının artmasına

neden olmaktadır209.

Teknolojik gelişmeler, özellikle bilgi ve iletişim teknolojisindeki yayılma

ve bu gelişmelerin istihdam üzerindeki etkileri, küreselleşme sürecinde

istihdam sorunlarının tartışılmasına yeni boyutlar getirmiştir210. Esasında

teknik gelişmelerin dev adımlarla ilerlediği bir ekonomi ve toplum düzeninde

devamlı ve hızlı bir şekilde değişen şartlara ayak uydurabilmek sadece

önemli değil, gerekli bir hareket tarzı olmaktadır211.

209 İsmail Hakkı YÜCEL: Bilim-Teknoloji Politikaları ve 21.Yüzyılın Toplumu,http://ektup.dpt. gov.tr/ bilim/22.01.2005. 210 Nusret EKİN: Türkiye’de Yapay İstihdam ve İstihdam Politikaları, İTO, Yayın No: 2000-33, (İstanbul, 2000), 56. 211 İsmail Hakkı YÜCEL: Bilim-Teknoloji Politikaları ve 21.Yüzyılın Toplumu, http://ektup.dpt. gov.tr/ bilim/22.01.2005.

153

İleri teknolojinin kullanıldığı firma, istihdam ettiği personelin kalifiye

olmasını ister. Bu durum kalifiye personel istihdamı ihtiyacını gündeme

taşımaktadır. Ayrıca rekabetin elde tutulabilmesi için kalifiye personel

ihtiyacının yanında, teknolojik kökenli yatırımların yapılması ve firmanın

kendini sürekli yenilemesi de gerekmektedir.

Aynı girdilerle daha fazla katma değer yaratma olarak

tanımlayabileceğimiz verimlilik, rekabette önemli bir etkendir. OECD ülkeleri

arasında verimliliği en düşük olan ülke Türkiye’dir.

Türkiye’deki emek verimliliği batılı ülkelerden 5-6 kat daha düşüktür.

Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün (International Institute for

Management Development - IMD) verilerine göre Türkiye, ekonominin genel

verimlilik düzeyi bakımından 2003 yılında 50 ülke arasında 40. sırada

bulunmaktadır. Türkiye ile aynı gelir grubunda yer alan ülkelerle dahi

aramızda ciddi verimlilik açıkları bulunmaktadır. Verimliliğin düşüklüğü,

rekabet gücünü direkt etkileyen bir faktördür. Söz konusu verimlilik farkları

ülkemizin rekabet gücünü de olumsuz yönde etkilemektedir. IMD’nin

verilerine göre Türkiye’nin, uluslararası rekabet gücü giderek düşmektedir.

Ülkemiz 2000 yılında 60 ülke arasında 44. sırada iken, 2004’de 55. sıraya

gerilemiştir212.

Ekonomideki rekabet gücünü ayakta tutabilmek ve optimal faydayı

sağlayabilmek, verimlilikte, kalitede, standartta ve dizaynda gelişme

sağlamak ileri teknolojinin üretimde kullanılması ile elde edilebilecektir.

Toplum içindeki refah seviyesini arttırmak kaynakların en etkin şekilde

kullanılmasıyla mümkündür.

Ancak teknolojik gelişmeler verimliliği yükseltmenin yanı sıra üretim

seviyesindeki emek talebini azaltıcı bir etkiyi de beraberinde getirmiştir. Yeni

212 http://www.economy.bsu.by/library/IMD/2005/List_of_criteria2005.pdf, 10.09.2005

154

teknolojilerin üretim sistemine sokulmasıyla işverenler, daha az sayıda işçi

ile aynı üretim seviyesine ulaşmaktadırlar. Teknolojik gelişme, maliyetleri

düşürmekte ve bu düşüş, sadece o teknolojinin uygulandığı faaliyet dalında

değil, bütün endüstrilerde ortaya çıkmakta, bunun neticesinde de yeni

teknolojilerin uygulanması, üretimin daha yüksek oranda artışı yoluyla

piyasaları hızla genişletmektedir213.

2. FİRMANIN ORGANİZASYON YAPISININ FARKLILAŞMASI SONUCU EMEK TALEBİNDE GÖRÜLEN DEĞİŞİM Birinci bölümde ayrıntılı olarak ele aldığımız örgüt yapısı küreselleşme

sürecinde bir takım değişimler geçirerek farklılaşmıştır. Bu farklılaşma örgüt

kültürünü de değişime uğratmış, bunun neticesinde ihtiyaç duyulan

işgücünün profili de değişmiştir. Daha öncede belirtildiği üzere günümüz

koşullarında işgücünde aranan niteliklerinin yapısı değişmiştir.

Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, işgücünün önemli bir

kısmının “vasıfsız” veya “yanlış vasıflı” ve “yeniden eğitilmesi mümkün

olmayan” gruplara dönüşmesine yol açmıştır214. Böylesine bir dönüşüm iş

yaratma politikalarında ihtiyaç duyulan vasıf seviyesini yükselmiştir. Bu

durum temelde iki önemli meseleyi gündeme taşımıştır. Bunlardan ilki

organizasyon yapılarının küçülmesi ve buna paralel olarak emek talebinde

yaşanan düşüştür. İkincisi ise, yönetim anlayışında görülen değişmelerdir.

213 Nusret EKİN: ““Türkiye’de…”” . a.g.e., 56. 214 Nusret EKİN: ““Türkiye’de…”” . a.g.e., 59.

155

A) Organizasyon Yapılarının Küçülmesi ve Emek Talebindeki Düşüş

Üretim sürecinin küreselleşmesi, işletmelere dünyanın çeşitli

bölgelerinde bulunan üretim faktörlerinin en karlı bileşenini sağlamaya

yönelik bir ortam hazırlamaktadır. Çünkü işler farklı işyerleri, farklı coğrafyalar

arasında kolaylıkla dağıtılabilmekte, en az maliyetle üretim bu sayede

sağlanabilmektedir.

İşlerin bölünmesi yeni alt bölümleri de peşinden getirir. Bunun

sonucunda alt bölümlere ayrılan işler; işyerleri ve ülkeler arasında dağıtılır.

İşlerin bölünerek işyerleri ve ülkeler arasında dağıtılması işgücü piyasasını

oluşturan işçileri sahip oldukları vasıf düzeyiyle yakından bağlantılı bir

işbölümüne itmektedir. Bu işbölümü pazara uyum gösterme amacıyla

geliştirilen yalın üretim, stoksuz, tam zamanlı gibi adlandırılan üretim

teknikleri tarafından desteklenir. İşgücü piyasasında oluşan bu yeni işbölümü

çeşitli derecelerde ulusal, bölgesel veya uluslararası işgücü piyasalarında

kendini göstermektedir. İşin vasıf gerektirmeyen ve emek yoğun süreçleri

işgücü piyasasının “çevresel” olan alanında gerçekleşirken, vasıf gerektiren

ve sermaye yoğun üretim süreçleri, işgücünün “merkez” alanında

yapılmaktadır. Yeni teknolojilerin kullanımı hızla yaygınlaşırken, işin

örgütlenmesinde değişimler ortaya çıkmakta, bazı işleri ortadan kalkarken,

yeni işler oluşmaktadır.

Şirket yapılarında görülen küçülmeler ve ilerleyen enformasyon

teknolojisi işgücünün vasıflı olmasını gerektirirken, bazı işlerin yapılmasını

tamamıyla bilgisayar teknolojisine bırakır. Bu durum belirli düzeydeki işlerin

işgücüne gereksinim duyulmadan yapılması sonucu doğurmuştur. Böylelikle

vasıflı işgücünün bile talep edilmediği bir süreç başlamıştır. Bu süreçte,

işgücüne olan talepte de bir düşüş meydana gelmiştir.

Bazı yazarlar tarafından gelecekte bir çok mesleğin ortadan kalkacağı,

çoğu işin bilgisayarla yapılacağı ileri sürülmektedir. Bir çok işyeri sadece 5-6

156

operatörün gözetiminde işler hale gelecektir. Buna karşın bazı yazarlar

teknolojik ilerlemenin sadece bazı alanlarda işgücünü azaltacağını, ancak

istihdam edilen işgücünde böylesine bir azalış yaşanmayacağını

söylemektedir.

Yeni teknolojilerin tamamıyla işleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağı

bilinmemekle birlikte; işsizliğe yol açtığı bir gerçektir. Yeni teknolojiler

nedeniyle istihdam dışına itilmiş olan vasıflı işçilerin, başka meslek ve sanat

kollarında istihdam edilmelerini sağlamak amacıyla yeni bir meslek ve

sanatta eğitime tabi tutulmaları, işgücü taleplerin hangi meslek grupları

açısından artacağının bilinmesine bağlıdır. Türkiye’de talep edilecek işkolları

ve geçerliliğini koruyacak mesleklerin neler olacağı çalışmanın ilerleyen

bölümlerinde incelecektir.

B) Yönetim Anlayışında Görülen Değişmeler

Küreselleşme rüzgarının getirmiş olduğu değişimler mal, sermaye ve

finans piyasalarında artan ve serbestleşen mobiliteyi beraberinde getirmiştir.

Uluslararası sınırların kalkması, firmaların daha serbest bir şekilde hareket

etmelerini sağlamaktadır. Bunun sonucunda uygulanan yönetim anlayışı

değişmiş, daha esnek bir yapıya bürünmüştür.

İşletmeler için eleman ihtiyacı ve alımı noktasında farklı kriteler ön

plana çıkmış, verimlilik beklentisinin artışı toplam kalite yönetiminin ön plana

çıkmasını tetiklemiştir. Sıfır hata anlayışına dayanan toplam kalite yönetimi,

ancak iyi organize edilmiş insan kaynakları yönetim sisteminin

uygulanmasıyla mümkündür. Eski sistemlerin köklü bir değişim geçirdiği, seri

üretimin yerini yalın üretim ve uzmanlık anlayışına bıraktığı görülmektedir. Bu

nedenlerden ötürü işletmeler esnek çalışma modellerine doğru kayma eğilimi

göstermekte, işgücünden efektif yararı sağlamaya çalışmaktadırlar.

157

İşverenlerin esneklikten neler beklediğinin bilinmesi oldukça önemlidir.

TİSK tarafından 1999 yılında yayınlanan "Çalışma Hayatında Esneklik"

kitapçığında; esneklik ana hatlarıyla 5 boyut içermektedir. Daha önceki

bölümlerde esneklik türleri ayrıntılı olarak ele alındığından, burada sadece

işverenlerin beklentilerine yer verilecektir. Öncelikle işverenler, sayısal

esnekliği arttırmak istemektedirler. Bu esneklik türüyle sermaye, çekirdek

işgücünü ile ihtiyacı olduğu kadar ve gerektiği zaman başvurabileceği çevre

işgücünü kullanma olanağına kavuşur.

Fonksiyonel esneklik ile işveren, üretimin ihtiyaçlarına göre, fazla ek

bir eğitime gerek olmadan yeni bir üniteye işçi kaydırmayı ve işçi gruplarının

birbirlerini ikame etmesini istemektedir. Bu esneklik türlerinden belki de en

önemlisi olan ücret esnekliği, işverene, çalışılan saate, performansa göre

ücret ödeme imkanı verir. Taşeronlaşmayı temel alan uzaklaştırma stratejileri

ile işverenin isteği, işgücü maliyetlerini düşürmektir. Son olarak kısmi süreli

çalışma, çağrı üzerine çalışma, tele çalışma gibi değişik zamanlı istihdam

biçimlerini içeren “zaman göre esneklik”ten işverenin beklentisi, normal

çalışma sürelerinin dışında, işletmenin ihtiyacı doğrultusunda işin

yapılmasının sağlanmasıdır.

Aslında ülkemizde 4857 sayılı Yeni İş Kanunu çıkmadan önce de

uygulamalarının görüldüğü esneklik biçimleri, kimi kesimler tarafından olumlu

bir süreç olarak algılansa da, kayıt dışılığı teşvik etmesi, enformel sektörü

genişletmesi, bireysel iş sözleşmelerinin yaygınlık kazanması, ücret

sistemlerinin farklılaşması vb. düzenlemelerden ötürü, işgücüne güvencesiz

bir çalışma ortamı getirdiği gerekçesiyle de eleştirilmektedir.

158

3. TÜRKİYE’DE MEVCUT MESLEKLER VE MESLEK GRUPLARINDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER

İş piyasasının ihtiyaç duyduğu işgücünün niteliklerinin

tanımlanmasında meslek standartları kilit bir önem taşımaktadır. İŞKUR

tarafından 1966-1984 yılları arasında yaklaşık 10.000 iş analizi yapılmış,

2070 Mesleğin adı ve kodu belirlenerek tanımlanmıştır.

Söz konusu meslekler 1984-1986 yıllarında yayınlanan ve halen

kullanılmakta olan Türk Meslekler Sözlüğü (TMS), genel esasları itibariyle

ILO tarafından yayınlanan 1968 baskılı Uluslararası Standart Meslek

Sınıflandırma Sistemi’nin sistematik yapısına göre hazırlanmıştır215.

Ancak günümüz koşullarında Türk Meslekler Sözlüğü etkinliğini

kaybetmiş görünmektedir. Bunun için 2004 yılında AB Türkiye’ye Yönelik

Katılım Öncesi Mali Yardım Programı Türkiye İş Kurumu’na Destek Projesi

kapsamında hazırlanan ve 6 ili kapsayan işgücü arzı ve talebine yönelik

yapılan çalışmalar, ihtiyaç duyulan ve ihtiyaç fazlası olan meslekler hakkında

yol gösterici nitelik taşımaktadır.

Çalışmanın bu kısmında Türkiye’deki işgücünün meslekler itibariyle

dağılımı verilecek, ardından mesleklerde yaşanan değişim sonucu talep

edilecek olan geleceğin mesleklerinin neler olacağı ortaya konmaya

çalışılacaktır.

215 http://www.iskur.gov.tr/mydocu/, 20.05.2005.

159

A) İşgücünün Meslekler İtibariyle Görünümü

Hızlı küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş olduğu artan

teknolojik yenilikler ve uluslararası rekabet doğrultusunda ülkeler, insan

kaynaklarını geliştirmeye yönelik, daha kapsamlı çalışmalar yapmak

zorundadır. Çalışanların iş değiştirme ve iş bulma yeteneğiyle doğrudan ilgili

olan işgücü hareketliliğinin artırılması, işgücü piyasasının şeffaflaştırılması ve

verimliliğin artırılması istihdamla ilgili her türlü girişimde öne çıkmaktadır216.

İşgücü piyasası için gerekli olan işgücünün yetiştirilmesi ve istihdam

edilmesi hazırlanacak olan meslek standartları ile mümkündür. Bunun için

İŞKUR koordinatörlüğünde Araştırma ve Teknik Hizmetler Birimi tarafından

250 adet mesleğin meslek standardı belirlenmiş durumdadır. Aşağıdaki

tabloda son çalışılan meslek gruplarına göre istihdam rakamları verilmiştir.

216 http://www.iskur.gov.tr/mydocu/, 20.05.2005.

160

Tablo-XXIV : Son Çalışılan Meslek Grubuna Göre İstihdam (Bin Kişi) Yıllar ilmi ve

teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri ve bununla ilgili meslekler

Müteşebbisler, direktörler ve üst kademe yöneticileri

İdari personel vb çalışanlar

Ticaret ve satış personeli

Hizmet işlerinde çalışanlar

Tarım Dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar ve ulaştırma makineleri kullananlar

1990 1105,5 402,0 895,0 1498,5 1437,5 4469,5

1991 1113,0 325,0 878,5 1497,0 1477,0 4674,5

1992 1175,0 339,5 943,5 1677,5 1555,0 4914,0

1993 1134,5 406,0 989,0 1696,5 1555,0 4763,5

1994 1221,5 404,0 1014,5 1796,0 1590,5 5072,0

1995 1260,5 431,0 1097,5 1917,5 1603,0 5108,0

1996 1333,0 453,0 1089,5 1949,5 1645,0 5334,0

1997 1386,0 516,0 1152,5 2023,0 1715,5 5444,0

1998 1521,0 522,5 1208,5 2137,5 1773,5 5463,0

1999 1553,5 499,0 1208,0 2270,0 1934,0 5597,5

2000 1705,0 500,0 1312,0 2294,0 2010,0 5856,0

2001 1647,0 534,0 1291,0 2191,0 2102,0 5502,0

2002 1719,0 617,0 1291,0 2341,0 2220,0 5430,0

2003 1808,0 650,0 1285,0 2419,0 2220,0 5363,0

Kaynak TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketleri

161

Tablo-XXIV: 2004 Yılı Başvuru, İşe Yerleştirme ve İşsizlerin Eğitim Düzeylerine Göre Dağılımı

Başvuru İşe Yerleştirme İşsiz

Eğitim Düzeyleri Toplam Gen. Top.

Oranı % Toplam Gen. Top.Oranı % Toplam Gen. Top.

Oranı %

İşe Yerleştirmenin

Başvuruya Oranı%

Okuma Yazma Bilmeyen 2.931 0,45 332 0,44 5.256 0,65 11,33

Okur Yazar 7.553 1,17 1.124 1,47 13.128 1,62 14,88

İlkokul Mezunu 199.044 30,8 3.8354 50,3 267.772 32,98 19,27

Orta ve Dengi Okul Mez. 71.264 11,03 9.310 12,21 96.044 11,83 13,06

Sanat Ortaokulu Mez. 481 0,07 67 0,09 718 0,09 13,93

Lise ve Dengi Okul Mez. 162.104 25,09 11.416 14,97 194.258 23,92 7,04

Sanat ve Teknik Lise Mez. 25.582 3,96 2.302 3,02 33.733 4,15 9

Lise Üstü Sanatla İlgili Böl. Mezunu 1.345 0,21 92 0,12 1.907 0,23 6,84

Anadolu Teknik Lise Mezunu 656 0,1 54 0,07 767 0,09 8,23

Meslek Lisesi Mezunu 77.625 12,01 5.833 7,65 87.238 10,74 7,51

Meslek Yüksek Okulu Mez. 2 Yıllık 48.147 7,45 3.159 4,14 53.145 6,55 6,56

Yük.Okul Ve Fakülte Mez. 49.121 7,6 4.185 5,49 57.548 7,09 8,52

Master Doktora 329 0,05 29 0,04 434 0,05 8,81

Genel Toplam 646.182 100 76.257 100 811.948 100 11,8

Kaynak: İŞKUR

162

Tablo XXV: İŞKUR’ Başvuruların Mesleklere Göre Dağılımı

2004 2005 MESLEKLER

Toplam Gen.Top Oranı %

Toplam Gen.Top Oranı %

Büro Nezaretçileri Ve Büro Elem. 123.616 19,13 51.325 15,34 Yöneticiler 36.120 5,59 17.846 5,33 Muhasebeci Ve Kasadar 34.381 5,32 14.109 4,22 Öteki Prof. Teknik Ve Ilg. Personel 26.031 4,03 10.357 3,10

Teknisyenler 24.075 3,73 7.727 2,31 Elektrik Tesisatçıları 23.516 3,64 5.874 1,76 Ağır Vasıta Şoförü 23.364 3,62 13.127 3,92 Öteki Hizmet İşçileri 14.601 2,26 8.572 2,56 Mimar Mühendis 12.042 1,86 5.468 1,63 Bilgisayar Operatörü 11.266 1,74 3.557 1,06 Kesici, Dikişçi Ve Döşemeciler 8.481 1,31 6.742 2,01 Öteki Taşıma Araç Sürücü İle İlg. Ele. 7.967 1,23 3.776 1,13

Öteki Metal Tezgah Ayarcı Operatörü 6.696 1,04 3.124 0,93

Metal Levha Ve Metal İnşaat Haz. 5.750 0,89 2.277 0,68 Satış İşçileri 5.631 0,87 4.179 1,25 Mobilya Ve İlgili Ağaç İşleri 5.373 0,83 2.418 0,72 Hemşire, Ebe Ve Tıp T Teknisyenleri 5.070 0,78 2.119 0,63

Motorlu Araç Tamirci Mak. 4.931 0,76 2.495 0,75 Elektrik Ve Elektronik Montörleri 4.855 0,75 1.810 0,54 Aşçılar 4.842 0,75 2.974 0,89 Elyaf Hazırlayıcı İplikçi Ve Sarıcı 4.507 0,70 4.815 1,44 Kaynakçılar Ve Pürmüzcüler 4.400 0,68 2.773 0,83 Dokumacı, Örücü Ve İlgili İşçiler 4.344 0,67 4.679 1,40 Garsonlar Ve Barmenler 3.908 0,60 2.885 0,86 Öteki Makine Motor Ve Tamirciler 3.706 0,57 1.510 0,45

Tahmil-Tahliye İşçisi, Malz. Taş. Op. 3.577 0,55 2.460 0,74

Öteki İmalat İşçileri Ve İlgili İşçiler 3.237 0,50 2.803 0,84

Kimyager Ve Fizikçi 3.108 0,48 1.560 0,47 Terzi Ve Kürk İşçileri 2.755 0,43 2.054 0,61 Torna Tezgahı Operatörü (Metal) 2.481 0,38 1.094 0,33 Sıhhi Tesisatçıları Ve Boru Tesisatçıları 2.408 0,37 1.387 0,41

Ateşçi (Buhar Kazanı) 2.178 0,34 1.034 0,31

163

Daktilo Ve Bilgisayar Operatörü 2.136 0,33 1.039 0,31 Kasarlayıcı, Boyacı Ve Öteki Dok. 2.079 0,32 1.633 0,49

Teknik Ressamlar 2.078 0,32 792 0,24 Değirmen, Fırın, İçki Ve Besin İşçi. 1.870 0,29 1.243 0,37

Metal İşlemcileri 1.726 0,27 1.036 0,31 Topograf Ve Teknisyenler 1.599 0,25 - - Tarım, Orman İşçisi, Balıkçı, Avcı 1.473 0,23 783 0,23 Öteki İnşaatla İlgili İşçiler 1.421 0,22 891 0,27 Ayakkabı Ve Deri Eşya İmalatı 1.301 0,20 1.057 0,32 Debağlar Ve Deri İşçileri - - 849 0,25 Mürettip Ve Matbaa İşçileri - - 793 0,24 Diğer Meslekli İşçiler 16.303 2,52 9.358 2,80 Vasıflı İşçiler 461.203 71,37 218.404 65,27 Vasıfsız İşçiler 184.979 28,63 116.203 34,73 Genel Toplam 646.182 100 334.607 100

Kaynak: İŞKUR

2004 yılı verilerine göre iş başvurusunda bulunanların %71, 37’si vasıflı,

%28,63’ü vasıfsız işçi iken; 2005 yılında bu oranlar sırasıyla %65,27 ve

%34,73 olarak gerçekleşmiştir. İlk göze çarpan değişiklik vasıflı işçi

başvurularının düştüğüdür.

Günümüzde yaklaşık 45 bin meslek kolu bulunmaktadır. Bu meslek

kolları arasında ülkemizde son yıllarda en popüler olanı ise öğretmenlik

olarak kabul edilmektedir. Ayrıca son dönemlerde bir adım geri giden

mühendisliklerin ise gelecek yıllarda tekrar eski popüleritesini yakalayacağı

tahmin edilmektedir. Tıp, bilgisayar ve hukuk ise günümüzde önemini hala

koruyan meslek dallarıdır.

164

B) İş ve Meslek Danışmanlığı Çalışmaları

Türkiye’deki mesleki eğitimin iş piyasasının taleplerine cevap vermekten

uzak olduğu bilinen bir gerçektir. Ülkemizde belgelendirme sisteminde

yaşanan aksaklıklar, eğitim sürecinden geçmeden meslek edinen kişilerin,

beceri düzeyini belgelendirememelerine neden olmaktadır. Çoğu zaman bir

kurumun verdiği bir belge diğer kurumlar tarafından kabul edilmemekte, bu

da güvensizliğe neden olmaktadır217.

İş ve Meslek Danışmanlığı, kişilerin özellikleri ile mesleklerin gerektirdiği

nitelik ve şartları karşılaştırarak, bireyin istek ve durumuna en uygun iş ve

mesleği seçmesi, seçtiği mesleklerle ilgili eğitim imkanlarından yararlanması,

işe uyumunun sağlanması ve işe yerleştirilmesiyle ilgili sorunların çözümüne

sistemli olarak yardım edilmesi sürecidir218. Bunun için gerekli meslek

araştırmaları ve mesleklerin güncelleştirilmesi çalışmaları İŞKUR tarafından

yürütülmektedir.

MEB, YÖK, TÜİK, TİSK, TESK, KOSGEB, TOBB, TÜRK-İŞ’ten

temsilciler ile İŞKUR yetkililerinden oluşan, Meslek Danışma Komisyonu

(MEDAK), meslek bilgilerine yönelik standartlar oluşturmayı hedeflemektedir.

Komisyon belirli aralıklarla toplanarak meslek bilgi dosyalarını inceler ve

onaylar.

Meslekler ve mesleki eğitim yerleri hakkında bilgileri içeren bilgi

kaynaklarının ihtiyaç sahiplerinin kullanımına sunulduğu, 39 ilde faaliyet

gösteren 41 Meslek Danışma Merkezinden, 2004 yıl sonu itibarıyla 46 bin

362 kişi yararlanmıştır219.

217 İŞKUR: ““3. Genel…””. a.g.e., 33. 218 İŞKUR: ““3. Genel…””. a.g.e., 34. 219 İŞKUR: ““3. Genel…””. a.g.e., 34.

165

İş ve meslek danışmanlığı hizmetlerinde etkinliğin artırılması amacıyla

ilk etapta bünyesinde iş ve meslek danışmanlığı servisi bulunan yedi İl

Müdürlüğünde (Ankara, Adana, Mersin, Bursa, İstanbul, Kocaeli ve İzmir)

Genel Yetenek Test Bataryası (GYTB) uygulanmaktadır.

Tablo-XXVI: Meslek Danışma Merkezi Çalışmaları (2004)

İl Müdürlüğü Bireysel Başvuru

Grup Başvurusu

Toplam

Adana 107 1.449 1.556 Afyon 135 69 204 Ağrı 482 3 485

Amasya 594 3.773 4.367 Ankara 2.929 16 2.945 Aydın 293 110 40

Balıkesir 55 - 55 Burdur 650 11 661 Bursa 2.008 20 2.028 Çorum 2.600 0 2.600 Denizli 165 60 225 Edirne 934 29 963

Erzincan 622 424 1.046 Erzurum 1.244 47 1.291 Eskişehir 130 1.934 2.064 Gaziantep 657 68 695

Mersin 296 - 296 İst/Eminönü 339 19 358

İzmir 2.606 2.099 4.705 Kastamonu 136 960 1.096

Kayseri 374 5 379 Kırşehir 393 744 1.137

166

Kocaeli 683 56 739 Konya 401 1.397 1.798

Malatya 1.176 60 1.236 Manisa 514 765 1.279 Muğla 374 187 561

Nevşehir 159 183 342 Ordu 81 1 82

Osmaniye 1.056 10 1.066 İst/Pendik 2.764 81 2.845

Rize 310 99 409 Samsun 858 101 959

İst/Ümraniye 238 12 250 Sivas 122 1.834 1.956 Sinop 87 517 604 Tokat 669 36 705

Trabzon 266 - 266 Şanlıurfa 107 1.399 1.506

Van 195 5 200 Toplam 27.809 18.553 46.362

Kaynak: İŞKUR

Meslek danışma hizmetlerinden 2004 yılı itibariyle, 46.362 kişi

yararlanmış durumdadır. Ancak bu rakam sadece İŞKUR’a müracaat

edenleri kapsamaktadır. Ülkemizdeki işsizlik rakamını göz önüne aldığımızda

çalışmaların daha fazla kişiyi kapsayacak şekilde geliştirilmesi

gerekmektedir.

167

C) Meslek Anlayışında Değişim ve İşgücü Talepleri

Küreselleşme süreci ile hız kazanan teknolojik gelişmeler, bilişim

sistemlerinde yaşanan inanılmaz ilerleme, meslek gruplarında önemli

derecede değişim yaratmıştır. Sanayi toplumunun ihtiyaç duyduğu insan

profili değişmekle kalmamış, beraberinde mevcut işlerin işlerliğini de

kaybetmesine neden olmuştur. Bu doğrultuda firmaların ihtiyaç duyduğu

işgücü talebi de büyük bir farklılaşma içine girmiştir. Bu noktada önem

kazanan başlıca sorun, geleceğin mesleklerinin belirlenmesi ve belirlenen

meslekler doğrultusunda ihtiyaç duyulan işgücünün yetiştirilmesidir.

Yukarıda belirttiğimiz üzere İŞKUR tarafından oluşturulmuş olan

meslekler sözlüğü artık günümüz ortamında geçerliliğini yitirmiş gibi

gözükmektedir. Teknolojide meydana gelen gelişmelere paralel olarak işgücü

piyasasında ortaya çıkan yeni meslekleri tespit etmek ve mesleklerdeki görev

tanımlarında oluşan değişiklikleri belirleyip Türk Meslekler Sözlüğüne

aktarmak amacıyla yürütülen iş piyasası araştırma çalışmaları sonuçlarına

dayalı olarak; 2004 yılında, kamu ve özel kesime ait işyerlerinde 352

mesleğin iş analizi yapılmıştır220. Yapılan iş analizlerden 115 yeni mesleğin

standart tanım ve görevleri çıkartılmış, Türk Meslekler Sözlüğüne eklenerek

bu sözlükte toplam 2567 meslek sayısına ulaşılmıştır.

Yeni ekonominin getirmiş olduğu yeni rekabet ortamı gereği yoğun bir

şekilde ihtiyaç duyulan bilgi işçisi açığı giderilememekte; yetişmiş olan

insangücü oluşan ortamın ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bu durum

çözülmesi gereken iki ciddi problemi karşımıza çıkarmaktadır. Bunlardan ilki

“geleceğin mesleklerinin neler olduğu belirlenmesi”, diğeri ise “niteliksiz

işgücü fazlası ve bilgi işçisi açığı” problemidir. Çalışmanın bu bölümünde

İŞKUR tarafından gerçekleştirilen çalışmalar doğrultusunda, işverenlerin

220 İŞKUR: ““3. Genel…””. a.g.e., 33.

168

talep ettiği meslek grupları belirlenmeye çalışılacak, bu doğrultuda geleceğin

mesleklerine saptamalar yapılacaktır.

Çağımızda çalışmanın niteliği ile ilgili olarak ütopik uç ile pesimist uç

olan iki kutupta yoğunlaşmış görüşlerden bazılarına göre; yeni bilgi çağında

üretim ve hizmet sektörlerinde rutin tipteki işler için işçi talebi az olacaktır;

yalnızca ileri derecede vasıflı teknisyenler ve yöneticiler için bir gelecek

vardır221. Bazılarına göre ise işgücünün önemli bir kısmı için çalışma

bütünüyle ortadan kalkacaktır.

Enformasyon teknolojisinin önemli hale gelmesiyle istihdam hacmi

artan alanlardan biri, telefon çağrı merkezleridir. Avrupa'da bu alandaki

istihdam yılda % 20'nin üstünde bir hızla artmakla beraber, bu sektördeki

işlerin kalitesi tartışma konusu olmaktadır. Özellikle çalışmanın yoğunluğu,

monotonluğu ve aşırı bir denetime tabi oluşu, telefon çağrı merkezlerinin

eleştirilmesine neden olurken, bazı merkezlerdeki işlerin işçi için daha ilginç

hale getirilmesi için özel eğitim programları, müşterilerle ilişkilerde daha fazla

özerklik, vb. uygulamalara gidilmektedir. Ancak genel olarak, işin yoğunluğu

ve monotonluğu bu çeşit işlerde çalışanları mutsuzluğa, tükenmeye (burnout)

ve sonuçta devamsızlık ve işten ayrılmalara itmektedir.

Yeni teknolojilerin mesleki yapı üzerindeki etkisi ile ilgili geleneksel

yaklaşımlarda tarım ve imalat sanayindeki işler ortadan kalkarken, hizmetler

sektöründeki işlerin gelişeceği kabul edilmiştir. Yeni teknolojilerle birlikte

bilgiye dayalı mesleklerin oranı artacak, yönetici, uzman ve teknik kadrolar

önem kazanacaktır. ABD'de bilgi toplumuna geçiş ile eski mesleklerin yerine

yenilerinin ikame edildiği görülmüştür. Japonya'da ise gereksinim duyulan

yeni meslekler gelişirken, öncekilerin yeniden tanımlanması

gerçekleştirilmiştir. Almanya ve Fransa her iki modelin de özelliklerini

taşımakta, bu ülkeler uzman yönetici grubundaki mesleklerin artması nedeni

221 Toker DERELİ: Teknolojik Değişmeler, Çalışma İlişkileri ve Yeni İstihdam Türleri http://www.sosyalsiyaset.com/documents/toker_dereli.htm, 12.02.2005.

169

ile ABD modeline, el işçisi/operatör grubundaki mesleklerdeki yavaş gerileme

ile Japon modeline yaklaşmaktadır 222.

Yeni teknolojilere bağlı olarak her ne kadar yeni meslek grupları

oluşsa da, eski mesleki yapının değişmesi işgücü eğitimini önemli bir sorun

haline getirmiştir. Yeni teknolojiler, makro düzeyde, mesleki ve teknik eğitimin

teknolojik gelişmelere uygun bir nitelik taşımasını ve işten çıkarılanların

yeniden eğitimini gerekli kılmaktadır. İstihdam öncesi eğitim ile istihdamın

talep ettiği vasıflar arasında çatışmayı ortadan kaldırmak amacı ile mesleki

ve teknik eğitim programlarının endüstri ve teknoloji dikkate alınarak

içeriğinin belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca yaşanan değişimin süreklilik

içermesi, eğitim programlarının sürekli yenilenmesini, bilim ve teknoloji

ağırlıklı eğitim yapılmasını da zorunlu hale getirecektir.

Türkiye’de, küreselleşmenin etkisiyle birlikte değişen yaşam biçimleri

ve ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda, gelecekte öngörülen meslekler ile

bu mesleklere uygun elemanların yetiştirilmesi için bir proje başlatılmıştır.

Önümüzdeki yıl başlatılması planlanan Mesleki Eğitim ve Öğretim Sistemini

Güçlendirme Projesi (MEGEP) adlı çalışma, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne

(AB) giriş sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile

Avrupa Komisyonu arasında imzalanan anlaşma uyarınca oluşturulmuştur223.

Projenin ilk aşamasında, Türkiye toplam 30 ilden oluşan 5 bölgeye

ayrılmıştır. 2 yıl süren bir çalışma sonucu bu bölgelerin mesleki anlamda

ihtiyaçları belirlenerek, yeni meslekler geliştirilmiştir224. İkinci aşama olarak

pilot illerdeki meslek liselerinde bu ihtiyaçların karşılanabileceği müfredatlar

yaratılarak proje kapsamında ayrılan bütçeden karşılanmaya çalışılmıştır.

Toplam maliyeti 58 milyon Euro olan projenin 7 milyon Euro’luk kısmı MEB,

222 Tijen ERDUT: "Yeni Teknolojilerin İş İlişkilerinin Yapısı Üzerindeki Etkisi", Çimento İşveren, Cilt 11, Sayı 5, (Eylül 1997), 119. 223 http://www.megep.meb.gov.tr/indextr.html, 20.05.2005. 224 MEGEP Bülten: Sayı:2, Nisan 2004, http://www.megep.meb.gov.tr/indextr.html, 20.05.2005.

170

51 milyon Euro’luk bölümü ise AB bütçesinden karşılanmıştır. Gözden

kaçırılmaması gereken bir diğer önemli noktada liselerde gerekli olan eğitimi

verecek öğretmenlerin yetiştirilmesidir. Bunun için de Teknik Eğitim

Fakültelerinde özel programlar yaratılmış, bazı meslek alanlarında ise

sektördeki çalışanlardan faydalanma yoluna gidilmiştir. Projenin bir diğer

yönü ise, İhtiyaçlara ve değişen yaşam biçimlerine göre oluşturulan

mesleklerin beş yılda bir gözden geçirilmesidir.

Meslekler belirlenirken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

bünyesindeki İŞKUR ile çok sayıda kurumun temsil edildiği Meslek

Standartları Komisyonu tarafından 250 meslek standardı baz alınmıştır.

AB’ye üye ülkelerin meslek standartları da dikkate alınmış, gerekli

karşılaştırmalar yapılmış ve öncelikli olarak bu meslekler için oluşturulacak

eğitim programlarının AB kriterlerine uyumu hedeflenmiştir. Bu sayede,

oluşturulacak meslek eğitimlerine katılanların alacakları sertifika veya

diplomaların AB ülkelerinde de geçerli olması sağlanmıştır.

Genel olarak mevcut mesleklerin durumunu incelediğimizde; bir

zamanlar itibarlı olan mesleklerin günümüzde de önemini koruduğunu

söyleyebiliriz. Ancak önemini hala koruyan mesleklerle geleceğin gözbebeği

olan mesleklerin ortak bir paydada buluşması gerekmektedir. Yeni

mesleklerin ortaya çıkmasında gelişmiş olan ülkelerin önemli role sahip

olduğu bir gerçektir. ABD’nin 2000 yılında yapmış olduğu yatırımlar,

mühendisliğin birçok farklı alanda ortaya çıkacağını göstermiştir. Yatırımlar;

malzeme sentezi ve üretimi, taşımacılık, bilişim ve iletişim, bioteknoloji gibi

alanlarda yoğunlaşmakta, önümüzdeki yıllarda makine, bilgisayar, malzeme,

endüstri, çevre ve kimya gibi mühendislik alanların ön plana çıkması

öngörülmektedir.

Türkiye’de yapılan planlamada öncelikle AR-GE, teknolojik gelişme,

çevre koruma uygulamalar yer almaktadır. Ancak Türkiye’de AR-GE için

GSMH’dan ayrılan pay % 0,5 civarındadır. ABD’de bu oran %2,8, Japonya’da

171

% 3 seviyesindedir225. Bu durum Türkiye’de ayrılan payın çok düşük

düzeylerde gerçekleştiğini göstermektedir. Planlamada öngörülen hedeflere

ulaşılması halinde mühendislerin, telekomünikasyon yazılımcılarının,

elektronik, bilgisayar ve iletişim teknikerlerinin önünün açılacağı-ve bu

meslek gruplarına olan talebin artacağı-söylenebilir.

Teknolojinin etkileri, eğitim, sosyo-ekonomik sistem, organizasyonel

eğilim, pazarda küreselleşme, işgücü gibi unsurlar, 2005 yılı yönetim ve

yöneticilerin ana konularını oluşturmaktadır. Orta kademe yöneticiler gerekli

teknolojileri kullanarak, kurum içinde toparlayıcı, organize edici, süzgeçten

geçirici bir rol oynayacak sınırların kalkmasıyla birlikte çok yönlü işgücü

potansiyelini yönetecek olan yöneticilerin başarıları, bu grupları birleştirerek,

verim alabilmesiyle ölçülecektir. Kısacası, 2005 yılı yöneticileri, izleyici, atak,

insana odaklı, esnek, risklere açık, lider, vizyon sahibi olan ve insanların

performansını ölçebilen bir yapıda olanlar arasından seçilecektir.

İhtiyaç olan meslekler ve AB tarafından belirlenen geleceğin meslek

bölüm dalları aşağıdaki gibidir;

• Fen Bilimleri Alanında: Tıp, genetik ve biyoloteknoloji

alanlarında yapılan çalışmalar ile bilgisayar, gıda, internet,

elektronik, endüstri, uzay ve havacılık, çevre, enerji, sistem

mühendislikleri önemli sayılacaktır. Yine mimarlık, iç mimarlık

ve çevre tasarımı değer kazanacaktır.

• Ekonomi Alanında: İşletme, bankacılık ve finans, turizm, tekstil

ve moda ağırlıklı konfeksiyon tasarımı, imalat ve yapı sektörü ilk

sırada yer alacaktır.

225Simona FRANK: statistic in focus: science and tecnology2/2005http://epp.eurostat.cec.eu.int/ cache/ITY_OFFPUB/KS-NS-05-002/EN/KS-NS-05-002-EN.PDF. 05.06.2005.

172

• Sosyal Bilimleri Alanında: Hukuk, uluslararası ilişkiler, AB ile

ilişkiler, kamu yönetimi ve siyaset bilimi, psikoloji, insan

kaynakları yöneticiliği, strateji uzmanlığı, danışmanlık önemli

hale gelecektir.

• İletişim Alanında: Enformatik, bilişim, halkla ilişkiler, görsel

sanatlar ve görsel iletişim tasarımı, reklamcılık, elektronik

gazetecilik mesleklerinin geleceğin meslekleri arasında yer

alacağı öngörülmektedir226.

226 http://www.sabah.com.tr/2004/07/23/cp/gnc111-20040717-101.html.12.05.2005.

173

Tablo-XXVII: İŞKUR tarafından Oluşturulan Meslek Barometresi (Ankara)

Artması Beklenen Denge Olması Tahmin Edilen

Azalması Beklenen

Bilgisayar Mühendisliği Büro Memuru Ekonomist

Kurye (Motorlu) Muhasebeci Ziraat Mühendisi

Mermerci Elektrikçi Sıhhi Tesisatçı

İnşaat Ustası Tekniker İstatistikçi

Makina Montajcı İşletmeci Avukat

Metal Boyacı Kaynakçı Kimya Mühendisi

Dökümcü Satış Elemanı Biyolog

Doktor Tornacı Maden Mühendisi

Plastik İmalat İşçisi Mobilyacı Psikolog

Stok Kayıt Memuru Sekreter Fizikçi

Ütücü Kesimci (konfeksiyon) Elektrikçi (bina)

Halı Dokuyucusu Yönetici Gazeteci

Modelist Oto Tamircisi Nakışçı

Hostes Kalite Kontrolcü Kepçe Operatörü

Frezeci Şoför Gıda Mühendisi

Regülacı Aşçı Sağlık Uzmanı

Remeyözcü Garson Oto Boyacı

Reçmeci Pastacı Çevre Mühendisi

Cnc Tornacı Bilgisayar Operatörü Jeofizikçi

Overlokçu Elektrik Mühendisi Fırıncı

Presci Güvenlik Görevlisi Sosyolog

Seramikçi Teknik Ressam Kaportacı

Makine Mühendisi Şehir Plancısı

İnşaat Mühendisi Veteriner

Demirci Kaloriferci

Jeoloji Mühendisi Oto Elektrikçisi

174

Makineci( Konfeksiyon) Grafiker

Bankacı Sigortacı

Elektronik Mühendisi Tercüman

Elektronikçi Fotoğrafçı

Pazarlamacı Berber

Bahçıvan Vinç Operatörü

Mimar Orman Mühendisi

Bilgisayar Programcısı Harita Mühendisi

Matbaacı Ev Ekonomisti

Kasiyer Petrol Mühendisi

Kaynak: İŞKUR

Teorik çerçevede belirlenen geleceğin mesleklerinin işgücü

piyasasındaki geçerliliğini saptamak için İŞKUR tarafından gerçekleştirilmiş

olan işgücü arz ve taleplerine ilişkin çalışmanın sonuçlarından faydalanarak

bir değerlendirme yaparsak; İŞKUR’un belirlediği 6 ilde gerçekleştirdiği

işgücü talebi ile artması ve azalması beklenen mesleklerle ilgili yapılan

çalışmada, belirlenen illerde işyerlerinin %70’ine yakın bir bölümü ekonomik

gelişmeler ve istihdam artışı hakkında olumlu beklentiler içinde olduğu

saptanmıştır. Bu gelişmelerin özellikle eğitim, sağlık, sosyal hizmet ve diğer

sosyal, toplumsal ve kişisel hizmetler, imalat sanayii, ulaştırma, depolama ve

haberleşme ve finans sektörlerinde olması beklenmektedir. Bu durumun

doğal bir sonucu olarak gelecek bir yıl içindeki eleman taleplerinin çoğunluğu

eğitim, sağlık, sosyal hizmetler ve diğer sosyal, toplumsal ve kişisel

hizmetler, imalat sanayii, ulaştırma, depolama ve haberleşme ve ticaret

sektörlerinde faaliyet veren işyerlerinden gelecektir. Ancak işverenler

istihdam durumlarında gelişme beklemesine rağmen, bu işgücü talebini

karşılayacak kalifiye eleman bulmakta sıkıntı yaşanması beklenmektedir. Bu

175

sıkıntı en çok imalat ve ticaret sektöründe faaliyet veren işyerlerinde

yaşanacaktır.

İşyerlerinden, hemşire, tekstil mühendisi, elektrik teknikeri ve

teknisyeni,elektronik teknisyenliği, büro elemanı, satış-pazarlama elemanları,

kaynakçı, tekstil sektöründeki makine operatörleri, şoför, temizlik işçileri ve

yükleme boşaltmada beden işçileri ile ilgili talepler yüksek olacaktır.

Madencilik ve taşocakçılığı sektöründe faaliyet veren işyerlerinde ise

istihdam yapısında daralma beklenmektedir. İmalat sanayii ve ticaret

sektöründeki işyerlerinin yarısı istedikleri vasıfta kalifiye eleman bulmakta

sıkıntı çekmektedir.

Örneklemdeki işyerlerinde en önemli sorun ise çalışan kadın

oranlarının çok düşük seviyede gerçekleşmiş olmasıdır. Çünkü çoğu işveren

her meslek grubunda kadın personel çalıştırmayı istememektedir. Bu

durumun başlıca nedeni olarak da kadınların bazı meslek kollarında fiziksel

güçten yoksun olmaları ve aile yapısının bu duruma karşı çıkması

gösterilmektedir227.

227İşkurabprojesi-HIFAB: Türkiye İş Kurumuna (IŞKUR) Destek Projesi.www.iskurabprojesi.org, 11, 21.12.2005.

176

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

EMEK ARZ VE TALEBİNDEKİ DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Ülkemizde küreselleşme süreci ile birlikte emek arz ve talebinde

yaşanan değişimlerin, hem işgücü politikalarına etkisinin hem de istihdam ve

işgücü üzerindeki etkilerinin incelenmesi gerekmektedir. Çalışmanın bu

bölümünde yaşanan değişimler çerçevesinde işgücü politkalarında yapılması

gerekli olan politika önerileri ve emek arz ve talebindeki değişimlerin işgücü

ve istihdam üzerindeki etkisinin sayısal verilerle desteklenerek açıklanması

amaçlanmıştır.

I- TÜRKİYE’DE YAŞANAN DEĞİŞİMLER ÇERÇEVESİNDE İŞGÜCÜ POLİTİKALARI Küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş olduğu teknolojik ilerlemeler, rekabetin önüne geçilemez bir şekilde artması ve bu durumun

sonucu gündeme gelen yeni ekonomik düzen ile enformasyon toplumuna

geçiş, işgücü piyasaları ve istihdam üzerinde doğrudan bir etki yaratmaktadır.

Bu nedenle, küreselleşme dinamiklerinin olumsuz etkilerini bertaraf etmek

için, işgücü piyasalarının geliştirilip modern bir yapı çerçevesinde değişmesi

büyük önem kazanmaktadır228.

228 Necdet KENAR: “Dünyada ve Türkiye’de İşsizlik”, Tes- İş Dergisi, (Ağustos- Eylül 2001), 21.

177

Türkiye’yi istihdam açısından değerlendirdiğimizde; işgücü

performansının düşük seviyede olduğunu söylemek mümkündür. Bu

bakımdan istihdam politikaları Türkiye için ayrı bir önem içermektedir.

Katmanlı işgücü teorisinde de belirtildiği üzere Türkiye hem birincil hem de

ikincil işgücü piyasası yapısını içinde barındırmaktadır229.

Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer özellik, Türkiye’nin diğer

ülkelere kıyasla işgücü piyasasında farklı bir yapı içermesidir. Bunun temel

dayanağını; tarım sektöründeki yüksek istihdam - düşük verimlilik, işgücüne

katılım ve istihdam oranının, özellikle kadınlarda, çok düşük olması ve

işgücünün ortalama eğitim seviyesinin düşüklüğü oluşturur230.

Çalışmanın bu bölümünde birinci bölümün içeriğini oluşturan

küreselleşme sürecinin etkileri ve ikinci bölümde ayrıntılı olarak ele alınmaya

çalışılan emek arz ve talebindeki değişimlerin sonuçları irdelenmeye

çalışılacaktır. Bu sonuçlar ışığında ortaya konulan veriler analiz edilip,

istihdam ve işgücü üzerinde ne gibi etkiler meydana getirdiği saptanmaya

çalışılacaktır. Bunun için öncelikle Türkiye coğrafyası açısından yaşanan

değişimlerin gerek aktif, gerekse pasif istihdam politikaları ekseninde yarattığı

dönüşümlerin değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Bu politikalar

ele alındıktan sonra emek arz ve talebinde meydana gelen değişimlerin

işgücü üzerindeki etkisi istihdam edilenler ve işsizler açısından ayrı ayrı

değerlendirilecektir. Ve bu değerlendirmeler doğrultusunda emek arz ve

talebine yönelik öneriler ortaya konmaya çalışılacaktır.

229 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 27. 230 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 29.

178

1. TÜRKİYE’DE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE İŞGÜCÜ POLİTİKALARI

Bir ülkenin istihdamı o ülkenin kalkınmışlık seviyesi, nüfus ve doğal

kaynakları ile ekonomik şartlarına bağlıdır231. Bu bakımdan küreselleşme

süreci ile birlikte ciddi bir çok değişimi bünyesinde barındıran istihdamın en

büyük problemi işsizliktir. Her ülkenin gelişmişlik seviyesine göre farklılık arz

eden işsizlik son dönemde “küresel işsizlik” adı ile anılmakta ve bizde ortaya

çıkış şekli ile yapısal bir sorun olarak görülmektedir.

Küreselleşme, teknolojik gelişme ve bilgi toplumuna geçiş üretim

biçimlerini, istihdamı ve işgücü piyasalarını doğrudan etkilemektedir232.

Ülkemizde tarım sektörünün göreli ağırlığının bir uzantısı olarak sanayi

işgücünün verimliliği ile tarımsal işgücünün verimliliği arasında çok büyük bir

farklılık vardır233.

Ülkemizde nüfus artışı hızının yüksekliği, sermaye birikiminin

yetersizliği, kamu ve özel sektör yatırımlarının yeterince arttırılamaması,

yabancı sermaye girişinin sınırlı olması, işgücünün nitelik bakımından

modern sanayi ihtiyaçlarına uygun olmaması ve mesleki eğitim sisteminin

işgücü piyasasına cevap vermekten uzak bir yapı içermesi gibi sebepler,

istihdam sorununu ağırlaştırmaktadır.

Ülkemizdeki istihdam politikaları şekillenirken; işgücü ve işgücünün

niteliği, ücret ve bu kapsam dahilinde çalışma şartları, eğitim ve tabi ki işgücü

piyasasının mevcut yapısı belirleyici faktörlerdir. Ülkemizin bu gün öncelikli

231 Rebii SAVAŞIR: Türkiye ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler Açısından İstihdam Politikaları, (Ankara, 1999), 81. 232 Necdet KENAR: a.g.m., 21. 233 Tarkan ZENGİN: “Türk İşgücü Piyasaları, İşsizlik ve Sendikalar”, Türk Harb-İş, Sayı: 215, (Ankara, Ağustos 2005), 30.

179

gündemi işsizlikte artışın durdurulması, verimli, ekonomik rasyonalitesi

bulunan, nitelikli ve kayıtlı istihdamın arttırılmasıdır234.

Küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş olduğu değişimler, ulusal

işgücü piyasalarında önemli bir etki mekanizmasına sahiptir. Bu etki

mekanizmasının sonuçlarını ücretler, istihdam düzeyi gibi birçok alanda

görmek mümkündür. Bu durumda ulusal işgücü piyasalarının ve sosyal

politikaların bağımsızlığı, ortadan kalkma eğilimindedir. Hareketliliği her

geçen gün artan sermaye, serbestleşen uluslararası ticareti dayanak noktası

alarak üretim sürecinde istihdam edeceği işgücünü belirleme olanağına sahip

olmakta; neticede işgücü piyasasını etkilemektedir.

Ayrıca dışa açılma politikaları, gelişen iletişim teknolojileri,

sanayileşme ve şehirleşmenin etkisiyle sosyal değişim süreci hız

kazanmıştır. Bu durum; ekonomik, sosyal ve kültürel politikaların bir bütünlük

içinde ele alınması ihtiyacını gündeme getirmektedir235. Çalışmanın bu

bölümünde küreselleşme sürecinin aktif ve pasif işgücü politikalarında

yarattığı değişimler ve bu doğrultuda getirilen politika önerileri verilmeye

çalışılacaktır.

A) Aktif İşgücü Politikaları Küreselleşme sürecinin meydana getirmiş olduğu teknolojik

ilerlemeler, sermaye ve ticaret alanında yaşanan hareketlilik, işgücü

piyasasını ve işgücünü doğrudan etkilemektedir. Bu durumun yarattığı

olumsuz etkileri minimum seviyeye çekmek için işgücü piyasalarının

geliştirilmesi ve modernleştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü işgücü

234 TİSK: XXII. Genel Kurul Çalışma Raporu, TİSK, (Ankara, 26-26 Aralık 2004), 173. 235 DPT: 19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Eki http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2005/temelama. 03.02.2005, 151.

180

piyasaları diğer piyasalardan oldukça farklı bir yapı arz etmektedir. Bu fark,

dünyada en liberal ülkelerin bile işgücü piyasasına ilişkin liberal politikalar

yürütememesine neden olmaktadır236.

Bu bakımdan aktif istihdam politikaları küreselleşme sürecinin

meydana getirmiş olduğu değişimler ekseninde incelenmelidir. Çalışma

kapsamında uygulanması önerilen politikalar üç grup halinde incelenecektir.

İlk olarak; yeni iş fırsatlarının yaratılmasına yönelik politikalar ele alınacak,

ardından İşgücünün niteliğini geliştirmeye yönelik politikalar incelenecek, son

olarak da İşgücü piyasasının düzenlenmesine yönelik politikalar üzerinde

durulacaktır.

a) Yeni İş Fırsatlarının Yaratılmasına Yönelik Politikalar

Türkiye’de yaygın ve etkin istihdam politikalarının temellerinin planlı

kalkınma döneminde atıldığını söylemek mümkündür. Planlı dönemin ilk

yıllarında uygulanan istihdam politikaları, istihdam probleminin çözümünü

sanayi sektörünün gelişmesine bağlamıştır237. 1970’li yıllara gelindiğinde

sanayi ve hizmet kesiminin gelişmesiyle istihdam probleminin

çözülemeyeceği anlaşılınca, devlet aktif politikalar takip etme eğilimine

girmiştir.

Türkiye’nin uygulamış olduğu politikaları incelerken 1980 yılı önemli bir

dönüm noktası olarak ifade edilebilir. Çünkü Türkiye 1980 öncesinde uzun bir

dönem ithal ikamesine yönelik bir iktisat politikası uygulamıştır. 1980 öncesi

ekonomiyi dışa kapalı, faktör piyasalarında ciddi müdahalelerin olduğu bir

yapı olarak değerlendirmek mümkündür. Bu dönemde ekonomik kalkınma

hedefinde sanayileşme sürekli olarak ön planda tutulmaya çalışılmış, bu

236 Recep VARÇIN: “İşsizlikle mücadelede Aktif İşgücü Politikaları Büyük Önem Taşıyor” Tes-İş, (Ağustos, Eylül 2001), 41. 237 Burcu GEDİZ- Hakan YALÇINKAYA: “Türkiye’de İstihdam İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı”,www.ceterisparibus.net/calisma/genel.htm., 25.04.2005.

181

politikanın sonucunda imalat sanayine yönelik yatırımlar, toplam yatırımlar

içinde önemli bir pay almıştır. İthal ikamesinin birinci aşaması 1970’li yıllarda

tamamlanmış, 1980’lere doğru ara ve yatırım mallarına yönelik üretim

hedeflenmiştir. ,

1980’li yıllara gelindiğinde, ara ve yatırım malı girdisi ve döviz

ihtiyacının artması, izlenen borçlanma stratejisindeki yanlışlıklar ve 1973

yılından sonra dünya ekonomilerinin karşılaştığı ciddi ve çok boyutlu şoklar,

ülke ekonomisini büyük bir darboğaza sokmuş ve 24 Ocak Kararları olarak

adlandırılan makro ekonomik politikalarla dışa açılma süreci başlamıştır. Bu

yeni politikalar temel olarak ithalatın liberalizasyonu, gerçekçi kur ve faiz

politikası, devlet sübvansiyonlarının azaltılması ve reel ücretlerin

düşürülmesine yöneliktir.

İstihdam açısından dönemler itibarıyla bir değerlendirme yaptığımızda,

toplam istihdamdaki artışın en yüksek olduğu dönemin 1950’li yıllar olduğunu

söyleyebiliriz. Bu durumun en önemli nedeni, tarım toplumundan çıkışın

sağlanmaya çalışılması ve yatırımların önceki dönemlere göre artmasıdır.

1960-1980 yılları arasında gerek toplam istihdam, gerekse imalat sanayinde

istihdam artış oranları 1980’li yıllardan daha yüksek olarak gerçekleşmiştir.

Bu durum konunun, yalnızca iktisat teorisinin çizdiği çerçeve ile

açıklanamayacağını, istihdamı etkileyen faktörlerin daha ayrıntılı ele

alınmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Son 20 yıl içinde Türkiye, istihdamla ilgili ürettiği politikaların bir

kısmını uygulamaya koyabilmiştir. Bunlar; nüfus artış hızının azaltılması,

emek yoğun istihdam, erken emeklilik, yurtdışına emek göçü, kendi işyerini

açma, kamu kurumlarında daha fazla istihdam, emek piyasasında

düzenleyici çalışmalara gidilmesi ve eğitim faaliyetlerindeki köklü

sayılabilecek çalışmaların yapılmasıdır.

182

Ancak, bu tedbirlere rağmen işsizlik problemi azalmamış, aksine

artmış, yapısal bir sorun haline gelmiştir. Zaman içinde devletin politikaları da

değişmeye başlamış, örneğin KİT’lerdeki istihdam politikası terkedilmiştir238.

Bu durum değişen koşullar çerçevesinde mevcut politikaların geçerliliğini

kaybettiği tartışmasını gündeme getirmiş, istihdama yönelik yeni politikalar

üretmek zorunlu olmuştur.

Yeni iş fırsatlarına yönelik politikalar; KOBİ’lerin geliştirilmesi, verimlilik

ve kalitenin arttırılması ve girişimciliğin teşvik edilmesi olarak belirlenebilir.

Çalışmanın bu kısmında her biri ayrı başlık olarak incelenen bu politikalara

yönelik olarak yapılan projeler ve yasal düzenlemeler üzerinde durulacaktır.

aa) KOBİ’leri Geliştirme

Türk KOBİ’lerinin karakteristik özelliği, geleneksel üretim metotları ile

yurt içi pazarı için üretim yapmaktır. Küreselleşmenin beraberinde getirmiş

olduğu “Tek Pazar” anlayışı çerçevesinde KOBİ’ler bir çok alanda yerel

pazarın yanı sıra, başta AB firmaları olmak üzere yabancı firmalarla

rekabet etmek zorunda kalmaktadır.

Teknolojik ilerlemelerin getirmiş olduğu yeni otomasyon sistemleri,

üretimin klasik yapısını değişime uğratmıştır. Ancak Türk KOBİ’lerinin

teknolojik düzeyi Avrupalı firmalara göre çok düşük kalmakta, bu durum

üretilen mal ve hizmetlerin kalitesine de etkilemektedir. Bu nedenle VIII. Beş

Yıllık Kalkınma Planında da belirtildiği üzere, KOBİ’lere yönelik

politikaların temel hedefleri, bu kesimin verimliliğinin, katma değer

içindeki payının ve uluslararası rekabet gücünün artırılmasıdır239.

238 Mehmet ZELKA: “İstihdam ve İşsizlik”, Yeni Türkiye, Yıl: 5, Sayı: 28, (Temmuz-Ağustos 1999), 823. 239 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005.

183

Türkiye’de KOBİ’lere yönelik temel strateji alanları “Küçük

İşletmeler İçin Avrupa şartı”nda yer alan öncelik alanları ile ülkemiz

öncelikleri dikkate alınarak oluşturulmuştur240. KOBİ’lerin geliştirilmesi için

uygulanacak olan stratejiler, öncelikle finansman ve teknoloji alanında

yaşanan sorunları ortadan kaldırmak, ardından son dönemde önemli bir

gündem oluşturan rekabet gücüne yönelik çözüm yolları üretmek olarak

belirlenebilir.

KOBİ’lere ilişkin mevcut sıkıntıları ortadan kaldırmak için Devlet

Planlama Teşkilatı tarafından oluşturulan strateji ve eylem planı çerçevesinde

yapılmak istenilenleri kısaca özetleyecek olursak; öncelikli hedef girişimcilik

ruhunu geliştirmek amacıyla eğitimin her kademesinde girişimcilik eğitiminin

verilmesini sağlamaktır241. Eğitimin ardından bireylerin yeni iş yeri açmalarını

desteklemek adına, iş kurma sürecinin kısaltılması hedeflenmektedir.

Yapılacak olan bir diğer önemli adım ise; daha iyi kanunların çıkarılması ve

mevzuat düzenlemelerine gidilmesidir.

Şu ana kadar belirtilen stratejiler daha çok KOBİ’lerin önündeki

hukuksal engelleri kapsamaktadır. Aslında temel sorun KOBİ’lerin kurulması

aşamasında değil, sistemin gereklerinin yerine getirilmesi noktasında ortaya

çıkmaktadır. Özellikle bilgi toplumuna geçiş sürecinin beraberinde getirmiş

olduğu donanımlara sahip olmak, rekabet koşullarında varlığını sürdürmenin

genel şartıdır. Bu yüzden öncelikli hedef, nitelikli personel eğitiminin

gerçekleştirilmesinden geçmektedir.

Küreselleşmenin olumsuz etkilerinden korunmak büyük bir önem arz

etse de sektörel ve bölgesel bağımlılıktan kurtulmak ve rekabet edilecek

alanı belirlemek öncelikli hedef olmalıdır. Bunun için özel sektörün katılımıyla

ihracata yönelik stratejik planlama yapılması hedeflenmektedir242.

240 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005. 241 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005. 242 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005

184

Uluslararası platformda rekabet edebilmek üretilen malın kalitesiyle

direkt ilişkilidir. Bu bakımdan dış pazarlara açılacak olan malın, geçerli

standartları taşıması gerekmektedir. Kaliteli mal üretimi yapabilmek için

öncelikle gerekli alt yapı oluşturmalıdır. Bunu sağlamanın yolu da yapılacak

yatırımdan geçmektedir. Yapılacak yatırımlar için belirlenen strateji,

yatırımlarda devlet yardımlarıyla ilgili olarak vergisel destek unsurları

kapsamında, teşvik belgesiz sisteme geçilmesi, özel amaçlı vergisel

destekler ile nakit destek sisteminin ise AB ve diğer uluslararası

anlaşmalarda öngörülen düzenlemeler çerçevesinde bölge, ölçek ve yatay

yardımlar esas alınarak yeniden düzenlenmesidir243.

Bunun yanı sıra her geçen gün ilerleyen teknolojilerin yenilenmesi,

kapasitelerinin geliştirilmesi, en iyi uygulamalar hakkında bilgi edinilmesi

KOBİ’lerin geliştirilmesinde hayati öneme sahiptir.

Yeni ekonomi çerçevesinde Ar-Ge çalışmaları büyük önem

taşımaktadır. Bir firmanın yeni ve farklı bir ürün üretebilmesi Ar-Ge

çalışmalarının başarısıyla yakından ilişkilidir. Ar-Ge Çerçeve Programı

kapsamında KOBİ’lerin teknoloji ve yenilikçilik kapasitelerinin geliştirilmesine

yönelik stratejiler ve bununla ilgili projeler hazırlanması hedeflenmektedir.

Çünkü talep değişikliklerine ve çeşitlerine daha kolay uyum

gösterebilmekte244 olan bu işletmeler için teknolojileri ve yenilikleri takip

etmek çok önemlidir. Bu konuya yönelik diğer politikalar ülkedeki know-how

ile ilgili hizmetlerin güçlendirilerek, transfer ve danışmanlık kapasitesini

geliştirmektir. KOBI olgusuna dünün sanayi toplumunun değil, yarının bilgi

toplumunun ürünü olarak bakılmaktadır.

243 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005 244 Rebii SAVAŞIR: a.g.e., 8.

185

ab) Verimlilik ve Kalitenin Arttırılması

Küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş olduğu rekabet, hem

mikro hem de makro açıdan verimliliğin arttırılmasını zorunlu kılmıştır. Verimlilik tek başına yeterli bir kriter olmaktan çıkmış, aynı zamanda üretilen

ürünün kalitesi de birincil öneme sahip bir unsur haline gelmiştir.

Kalite ve verimliliğinin bu denli önemli hale geldiği günümüz ortamında

verimlik ve kalitenin arttırılmasına yönelik politikaların oluşturulması için

öncelikle ülkemizin verimlilik gücünün seviyesini bilmek gerekmektedir.

Eurostat tarafından yapılan ve 32 ülkeyi içeren işgücü verimliliği

karşılaştırılmasına göre Türkiye’nin işgücü verimliliği, 32 ülke arasında son

sırada yer almaktadır. Bu konudaki ABD verileri 100 kabul edildiğinde, AB

için ortalama 72.5 olan endeks değeri, Türkiye için 16.3’te olarak

saptanmıştır. Türkiye’deki işgücü verimliliği AB ortalamasına göre 4.5 kat,

AB’nin yeni üyelerine göre ise 2.1 kat daha düşük olduğu ortaya çıkmıştır245.

Bu bakımdan ulusal düzeyde verimliliğin artırılması ve kalitenin

geliştirilmesi amacıyla kamu ve özel kesimin, ayrıca sivil toplum örgütlerinin

katılımıyla eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının yaygınlaştırılması büyük

önem taşımaktadır. Bu noktada her türlü mal ve hizmet üretiminde

faaliyetlerin programlanmasını ve eş güdümünü esas alan “Toplam Kalite

Yönetimi” üzerinde durmak gerekmektedir.

Özellikle KOBİ’lerin katılımını sağlayarak Toplam Kalite Yönetiminin

yaygınlaştırılmasını hedefleyen Ulusal Kalite Hareketi çerçevesinde, Türkiye

Kalite Derneği (KALDER) ile Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfının (TTGV)

245 TİSK: OECD Ülkeleri İçinde İşgücü Verimliliği En Düşük Ülke Türkiye” http://64.233.183.104/search?q=cache:EXN9iqmtcX4J:www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp%3Fyazi_id%3D1089%26id%3D61+Eurostat+i%C5%9Fg%C3%BCc%C3%BC+verimlili%C4%9Fi&hl=tr, 14.05.2005.

186

işbirliği ile çalışmalar yürütülmektedir246. Ayrıca Türkiye’de kalite alt

yapısının iyileştirilmesi için kalite güvencesi sistem belgelendirmesinin

yaygınlaştırılması, verilen belgelerin uluslararası paltformda tanınırlığının

sağlanması ve izlenebilir ölçü sistemine dayalı kalibrasyon hizmetlerinin

yaygınlaştırılması çabaları sürdürülmektedir247.

Kamu kuruluşları bünyesinde bulunan bütün laboratuvarlar hakkında

güncel bilgiler ihtiva eden envanter, bilgisayar ortamında oluşturulmuştur.

Avrupa Komisyonunca finanse edilen “Türkiye’de Kalite Altyapısının

Desteklenmesi” projesi kapsamında teknik yardım alınması için anlaşma

yapılmıştır248.

2002 ve 2006 yılları arasındaki dönemi kapsayan Türkiye’ de Kalite

Altyapısının Desteklenmesi Projesi, Avrupa Komisyonu adına CEN Avrupa

Standardizasyon Komitesi (Rue de Stassart) tarafından hazırlanmaktadır.

Her yıl için ayrı ayrı hazırlanan ülke raporunda standardizasyon, test,

belgelendirme, muayene ve akreditasyon konuları ele alınmaktadır249.

Türk Akreditasyon Kurumu tarafından 2004 yılı Ekim ayı itibarıyla

toplam 45 kuruluş akredite edilmiştir. Akreditasyon hizmetlerinin

benimsetilmesi için seminer, kurs ve eğitim çalışmaları yapılmış ve bunun

sonucunda 2004 yılı içinde 26 kuruluş akredite edilmiştir250.

Bütün bu çalışmalar, ulusal düzeyde verimliliğin arttırılması ve kalitenin

geliştirilmesine yönelik oluşturulan politikalar içinde yer almaktadır. Diğer

önemli bir politika da toplam kalite yönetimi uygulamalarına hız

246 http://www.kalder.org/page.asp?PageID=448, 19.06.2005. 247http://64.233.183.104/search?q=cache:OnhMQE2BancJ:www.dtm.gov.tr/dts/ABTeknik/basvuruformu.turkce.son.doc+%E2%80%9CT%C3%BCrkiye%E2%80%99de+Kalite+Altyap%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1n+Desteklenmesi%E2%80%9D+projesi&hl=tr, 19.06.2005. 248 http://www.turkak.org.tr/pdf/T401-01.pdf, 20.06.2005 249http://www.quality-turkey.org/exc_tr/dosyalar/ulke_raporu_04-05/part%20I-TR.doc, , 19.06.2005. 250 http://www.turkak.org/akredite/kalibrasyon.htm, 20.06.2005.

187

kazandırılmasıdır. Verimlilikle ilgili hizmetlerin KOBİ’lere ve kalkınmada

öncelikli yörelere öncelik verilerek yürütülmesi amaçlanmaktadır. Bunun için

de İşletmelere, bilgi teknolojileri ve teknoloji transferiyle ilgili danışmanlık

hizmetlerinin sunulması önem arz etmektedir.

Ayrıca insan kaynağına yatırımda önemli bir kriter haline gelen IIP

(Investors in People) ile ilgili çalışmalar 2003 yılında Türkiye’de de

başlamıştır. İngiltere’nin 1980 sonrası yaşadığı krizi aşmak için aldığı

makroekonomik önlemlerin yanı sıra insan potansiyelini geliştirmek amacıyla

getirilen standart; ilgili kuruluşların 1990’da girdikleri işbirliğiyle gelişmiş, 1993

yılında bütünlüğün korunması ve başarılı bir şekilde sağlanması amacıyla

“Investors in People UK” kurulmuştur. Küreselleşme süreciyle birlikte de 1998

yılında uluslararası bir standarta dönüşmüştür.

Investors in People’ın özü, “insan kaynağını ve gelişimini ilk sıraya

koyarak insan kaynağına yatırımı iş sonuçlarına dönüştürebilen

organizasyonlar” yaratmaktır251. Türkiye’de 2003 yılında pilot çalışmalar

başlamıştır. Bu çalışmalar neticesinde Investor in People olan kuruluşlar

sırasıyla JTI – Japan Tobacco International, Garanti Bankası, Turkcell ve en

son olarak da Management Center Türkiye’dir. ARGE Danışmanlık,

Management Center Türkiye (MCT), ve MAY Danışmanlık’tan oluşan kurucu

ortaklar, şirket kamu-özel her türlü organizasyonun Investors In People

Standardı ile çalışmasını sağlamak üzere; standardın tanıtımından, gerekli

eğitim, danışmanlık, sertifikasyon ve akreditasyon çalışmalarına kadar

Investor in People lisansı ile ilgili tüm çalışmaları Investor In People UK ile

yakın-ilişki-içinde-yürütmektedir252.

251Deniz YILDIZ: “İnsan kaynağına Yatırımı İş Sonuçlarına Dönüştürebilen Organizasyonlar”, http://www.kalder.org/page.asp?pageID=1304, 11.09.2005. 252 Deniz YILDIZ: “İnsan kaynağına Yatırımı İş Sonuçlarına Dönüştürebilen Organizasyonlar”, http://www.kalder.org/page.asp?pageID=1304, 11.09.2005.

188

b) İşgücünün Niteliğini Geliştirmeye Yönelik Politikalar

Küreselleşme sürecinde yaşanan değişimler çerçevesinde işgücü, bu

süreçten büyük oranda etkilenmiştir. Artan rekabet ortamının peşi sıra

gelişen “nitelikli işgücü” gereksinimi mevcut yapı içerisinde yer alan

işgücünün geliştirilmesi gerekliğini doğurmuştur. Çünkü yeni düzen içerisinde

ortaya çıkan bilgi işçisi olarak adlandırdığımız “altın yakalı işçi”, mavi yakalı

işçi ile ikame edilememektedir.

İşgücü politikaları belirlenirken; istihdamı sadece işgücünün

kullanılması olarak değerlendirmek yeterli değildir. Çünkü bu politikaların

belirlenmesinde, söz konusu işgücünün nitelikli olması da önemli bir etkendir.

Bu yüzden işgücünün eğitimi ayrı bir önem kazanmaktadır.

İşgücünün niteliksel yapısının ortaya koyan önemli göstergelerinden

biri olan eğitim düzeyi, Türkiye’de çok düşük oranlarda seyretmektedir. Bu

durum istihdam ve işsizlik açısında oldukça önemli bir sorundur. Özellikle

yeni ekonomik düzen içinde işgücünün eğitim, beceri ve nitelik düzeyinin

önemli derecede artış göstermiş olması, buna karşın Türkiye’deki işgücünün

bu kriterlerden uzak olması ciddi sıkıntıların yaşandığının ve yaşanacağının

bir göstergesidir.

Bu nedenlerden dolayı küreselleşme sürecinde oluşturulacak olan

işgücü politikalarının eğitim boyutu üzerinde durulması önem arz etmektedir.

Eğitim alanında atılacak olan ilk adım, ulusal eğitim sisteminin yeniden

yapılandırılmasıdır. Ardından ülkemizde hala sıkıntılı bir süreç yaşayan

mesleki-teknik eğitim sisteminin yaşam boyu eğitim perspektifiyle ele

alınması gerekliliği gündeme gelmekte, yetişen eğitimli işgücü açısından

eğitim-işletme işbirliği ile istihdamının sağlanması gerekmektedir.

Bilgi çağının en önemli dinamiği haline gelen eğitim ile ilgili politikaların

sorunları ve çözüm yollarının doğru bir şekilde ortaya konması

189

gerekmektedir. Bu nedenlerden ötürü çalışmanın bu bölümünde eğitim

politikaları, getirilen yenilikler ve uygulamaya konan ve konacak olan projeler

irdelenmeye çalışılacaktır.

aa) Ulusal Eğitim Sisteminin Yeniden Yapılandırılması

Türkiye'de eğitimin başlıca sorunu rekabetten uzak, ezbere dayanan

bir sistemin uygulanmasıdır. bu yüzden yeniden yapılandırma süreci

içerisinde öncelikli olarak hem kantite hem de kalite bakımından,

enformasyon toplumunun gerekleri doğrultusunda eğitime ağırlık verilmesi

gerekmektedir. bununla beraber, beyin göçünün önlenmesi ve mümkünse

tersine beyin göçünü sağlayacak gerekli düzenlemelerin yapılması büyük

önem taşımaktadır.

Yeniden yapılandırma sürecinin gerçekleştirilmesi için ilk adım, eğitimci

açığını kapatmak için atılmıştır. İlk ve orta öğretimde 2004 yılında 18 bin

öğretmen ataması gerçekleştirilmiştir. Bunun yanısıra eğitim kurumlarındaki

İngilizce ve bilgisayar öğretmeni ihtiyacının karşılanması amacıyla 5 bin

İngilizce ve 4 bin bilgisayar öğreticisinin kısmi zamanlı geçici personel olarak

çalıştırılmasına imkan verilmiş olsa da eğitim kurumlarındaki destek personel

ihtiyacı hala devam etmektedir.

2003-2004 öğretim yılında toplam 28.449 okuldan 646 bin öğrenci 81

ildeki 6.272 okula taşınmış ve ilköğretim öğrencilerinin yaklaşık yüzde 6,5’i

taşımalı eğitimden yararlanmıştır. 2004-2005 öğretim yılında 9 ilde 120

okulda pilot olarak uygulanmak üzere ilköğretim 1-5 sınıflarını kapsayan yeni

bir müfredat geliştirilmiştir. Yeni müfredatın 2005-2006 öğretim yılından

itibaren ülke geneline yaygınlaştırılması planlanmaktadır.

Orta öğretim kurumlarında eğitim öğretim süresinin 4 yıla çıkartılması

sayesinde ders türü ve yükü azalmıştır. Genel ve mesleki orta öğretimde ise,

9. sınıfın genel kültür dersleri ortak olacak biçimde düzenlenerek, öğrencilere

190

programlararası yatay ve dikey geçiş imkanı verilmiştir. Mesleki eğitimde

geniş meslek alanlarında modüler esaslı eğitime geçilmesi, ve bu sayede

meslekte uzmanlaşmanın sağlanmasına yönelik çalışmalar ise devam

emektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı ve UNICEF işbirliğiyle başlatılan Haydi Kızlar

Okula Kampanyası ile kız çocuklarının eğitim fırsatlarının artırılması

çalışmaları devam etmektedir. 2003 yılında kızların okuma yazma oranlarının

en düşük olduğu 10 ilde başlatılan faaliyetler, 2004 yılında 33 ile

yaygınlaştırılmıştır. 2005 yılında il sayısının 50’ye çıkarılması

planlanmaktadır.

Temel eğitimin desteklenmesi amacıyla uygulanan Temel Eğitim

Projesinin 1. Aşamasında 2.802 ilköğretim okuluna kurulan bilgi ve iletişim

teknolojileri sınıflarının etkinlik araştırması tamamlanmıştır. Bu kapsamda;

bilgisayarların teslimatındaki aksaklıklar, alt yapı, donanım, yazılım ve

bilgisayar öğretmeni yetersizliği, öğretmenlerin eğitimlerinden sorumlu

formatör öğretmenlerin kadro sorunları, öğretmenlere yeterli hizmet içi eğitim

verilememesi, bilgisayarların etkin kullanılamaması ve internet erişimi başlıca

sorunlar olarak ortaya çıkmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığının bilgi ve iletişim teknolojilerinin eğitimde etkin

olarak kullanılması amacıyla Türk Telekom A.Ş. ile yaptığı 40 bin okula

internet erişimi sağlanmasına ilişkin protokol kapsamında, 2004 yılı sonunda

20 bin okulun internet erişimi sağlanmıştır. Ayrıca, mevcut bilgisayar

sınıflarının etkin kullanılabilmesi amacıyla ilköğretim okullarına ders

yazılımları alımı için çalışmalar tamamlanmıştır.

Eğitimde kalitenin ve öğrenci başarısının artırılması, yaratıcılığın ön

plana çıkarılması ve gizli kalmış yeteneklerin tespit edilmesi amacıyla

Bilimsel Araştırmaya Teşvik Projesi İstanbul ilinde pilot uygulama olarak

başlatılmıştır.

191

ab) Yaşam Boyu Öğrenme Perspektifinden Mesleki ve Teknik Eğitim

Hızla ilerleyen teknoloji karşısında birtakım mesleklerin ortadan kalkıp,

yeni meslek gruplarının ortaya çıkması ve mevcut meslek kollarındaki üretim

yöntemlerinin biçim değiştirmesi, bireylerin sahip olduğu bilgi ve becerilerin

işlerliğini kaybetmesine neden olmuş, kişilerin yeniden eğitilmesi zorunluluk

kazanmıştır. Bu nedenlerden ötürü “yaşam boyu eğitim” günümüzün en

önemli eğitim politikası haline gelmiştir.

Türkiye'nin enformasyon toplumu haline gelme sürecinde önünde ciddi

engeller bulunmaktadır. Bu sorunların aşılması için öncelikli olarak iyi

derecede yetişmiş insan gücüne ihtiyaç vardır. Yeni teknolojileri üretecek ve

kullanacak insan gücünün yetiştirilmesi zaman alan bir süreçtir. Problem

aslında bu noktada başlamakta, yetişen insan gücünü elde tutmak gün

geçtikçe zorlaşmaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin enformasyon çağını

yakalaması büyük ölçüde bu hızla artan nüfusunu yeni gelişmeler

doğrultusunda iyi eğitebilmesine bağlıdır253.

Küreselleşmenin getirmiş olduğu yeni ekonomi koşullar altında

bireyler, özellikle rekabet edebilmek ve teknolojiyi yakalamak için belirli

donanımlara sahip olmak zorundadır. Artık yeni yüzyılın işçisi tamamıyla

farklı bir platforma yer almakta, sadece sahip oldukları ile yetinmeyip

elindekileri ilerletmek ve güncellemek mecburiyetindedir.

İleri teknolojinin üretime uyarlanmasıyla istihdamda da önemli

gelişmeler olmaktadır254. Yeni teknolojiler İnsanların makinelerle ikame

edilmesini gündeme getirmekte; çalışan bireylerin bilgi yoğun işlerde istihdam

edilmesini gerektirmektedir. Bu durum makine ile yapılan işlerde, makineleri

253 Veysel BOZKURT: Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye, http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005. 254 İsmail Hakkı YÜCEL: Bilim-teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi Başkalığı, Devlet Planlama Teşkilatı, (Ankara, Ağustos 1997), 91.

192

işgücünün kullanmasına neden olmakta; bu değişim istihdamda sürekli

hizmet içi eğitimi gündeme getirmektedir255.

Enformasyon ve otomasyon teknolojisinin sanayide uygulanması

işçilerin hayatları boyunca farklı işlerde çalışmalarına yol açacağından,

yaşam boyu eğitim günümüzün başlıca eğitim politikası haline gelmiştir256.

Bu noktada eğitim kurumlarının içerdiği yapının etkilerini ortaya koyma

gerekliliği devreye girmektedir. Öncelikli olarak eğitim kurumlarının değişen

koşullara adapte olabilecek ve sürecin gerektirdiği ihtiyaçlara cevap

verebilecek şekilde; her yaş grubu ve eğitim seviyesindeki işgücüne hizmet

öncesi, hizmet içi ve yaşam boyu mesleki gelişmeyi kapsayacak şekilde

eğitim vermesi gerekmektedir.

8.BYKP kapsamında, Özel İhtisas Komisyonu’nca hazırlanan rapor

mesleki eğitimle ilgili aşağıda belirtilen tedbirlerin alınması gerektiğini

belirtmiştir;

• Mesleki eğitimde aşırı uzmanlaşmaya son verilmelidir. Uzun vadede iş

konusunda kişinin ihtiyacı değişebilir, yeni iş alanları gelişebilir.

Fertlere dar bir meslek anlayışıyla tek bir işi öğretmek yerine, işi ile

ilgili sorunları çözebilecek, yeni gelişmeleri yakından takip edebilecek,

beyin teknolojisini geliştirebilecek geniş tabanlı bir mesleki eğitim

verilmelidir.

• Bütün mesleklerde bilgi hızla yenilenmekte ve bu yenilenme süresi

teknolojinin gelişimine göre giderek kısalmaktadır. Meslek sahibi

kişilerin sürekli hizmet içi eğitimden geçirilmesi mecburiyet halini

almaktadır. Bu mecburiyet, maddi imkanları yeterli olan büyük

işletmelerde sorun haline dönüşmez iken; küçük işletmelerin en önemli 255 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 91. 256 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 91.

193

sorunların biri haline gelmektedir. Ayrıca, küçük işletmeler çoğu kez

eğitim ihtiyacının farkında değildir. İşletmelere bu konuda hizmet

vermesi gereken kurumlar arasında bu işletmelerin bağlı olduğu

meslek örgütleri de mevcut olmalıdır. Bu yöndeki sürekli eğitim

faaliyetlerine toplumun her kesimi katkıda bulunmalıdır.

• Kırsal kesim başta olmak üzere, mesleki eğitimden mahrum kişilere

nitelikli meslek kazandırma kursları düzenlenmesi için yatılılık sistemi

kurulmalıdır. İhtiyaç duyulan mesleki, sosyal ve kültürel amaçlı eğitim

faaliyetlerinin, tüm yerleşim birimlerine ulaşamamasındaki zorluklar

dikkate alınarak merkezi yerlerde “Hayat Boyu Eğitim” faaliyetlerine

katılımı kolaylaştıracak “Yatılı Sistem” kurulmalı ve bu sistem, elverişli

bölgelerde geliştirilmelidir257.

Mesleki ve teknik eğitimle ilgili olarak mevcut sorunları ve yaşam boyu

eğitimin gerekliliğini bilmek, konuyla ilgili getirilecek öneriler açısından

oldukça önemlidir. Ancak mevcut sorunların giderilmesine ilişkin öneriler

sunmak, sorunların giderilmesinde sadece ilk adımı oluşturur. Bunun için

ülkemizin mesleki ve teknik eğitimle ilgili geliştirdiği ve geliştirmeyi planladığı

projele bakmak gerekmektedir.

Mesleki ve teknik eğitimle ilgili geliştirilen ilk proje, “Mesleki ve Teknik

Eğitimin Modernizasyonu Projesi” (MTEM)’dir. AB tarafından desteklenen iki

büyük projeden biri olan MTEM, 25 Temmuz 1997 tarihinde Avrupa Birliği

Komisyonu ile imzalanmış, 7 Temmuz 2003’te de resmen başlamıştır.

42 aylık bir süreyi kapsayan MTEM, çağdaş ve etkin bir öğretmen

eğitimi sisteminin düzenlenmesi ve geliştirilmesine yönelik kapasitenin

artırılmasını ve mesleki ve teknik eğitim fakülteleri, meslek yüksek okulları,

257 DPT: Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Hayat Boyu Eğitim veya Örgün Olmayan Eğitim Özel İhtisas Komisyonu Raporu, (Ankara, 2001), 26.

194

sosyal taraflar, meslekî ve teknik eğitim vakıfları, kurum ve kuruluşları

arasında kurulacak bölgesel ortaklıkların teşvik edilmesini amaçlamaktadır258.

Mesleki ve teknik eğitimin istenilen niteliklere sahip olabilmesi için

ister önerilerin, isterse projelerin uygulanabilmesi; planlama ve karar alma

sürecine katılabilen, koordinasyon, insan ilişkileri gibi koşulları bilip

uygulayabilen yöneticilerin varlığını gerektirmektedir. Böyle yöneticilerin

yetişmesi de yine iyi bir eğitim sisteminin uygulanmasına bağlıdır.

ac) Kalifiye İşgücü Yetiştirilmesinde Eğitim-İşletme İşbirliği

Türkiye’nin eğitim ile ilgili sorunlarından bir diğeri, eğitim ile işletme

arasında gerekli işbirliğinin sağlanamamasıdır. İşletmeler hala Ar-Ge

çalışmalarının önemini kavrayamamakta, büyük ölçüde daha kolay ve

garantili olduklarına inandıkları, teknoloji transferi yoluna gitmektedirler259.

İşletmelere büyük bir maliyet kalemi olarak yansıyan enformasyon alt

yapısının kurulması, çağın gereklerini yakalamak adına bir zorunluluk olarak

karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca enformasyon teknolojilerine tüketici olarak

katılmanın daha maliyetli bir süreç içermesi gerekli alt yapıyı oluşturmayı

öncelikli hedef haline getirmektedir. Ar-ge yardımına ilişkin 22300 sayılı

karar, bu yolda atılmış doğru bir adımdır. Özellikle kararda enformatik, ileri

malzeme teknolojileri, gen mühendisliği/biyoteknoloji, uzay ve havacılık

teknolojileri gibi alanlarda destek miktarının artırılması isabetlidir; ancak

yeterli değildir260. Bunun eğitim ve diğer alanlarla bir bütünlük içerisinde çok

daha kapsamlı bir desteğe dönüştürülmesi gerekmektedir.

258 http://www.mvet.org/mtem/IMAGES/karabuksunumProfDrROZEN.MHT, 11.09.2005. 259 Veysel BOZKURT: Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye, http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005. 260 Veysel BOZKURT: Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye,http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005.

195

Gelişme, toplumda bilimsel düşünceyi hayat tarzı haline getirmekle

sağlanır261. Ülkedeki mevcut bilgi birikiminin üretime dönüşmesinin

yollarından biri de üniversite-sanayi işbirliğidir.

Birçok ülkede uygulamakta olan üniversite-sanayi işbirliği sayesinde,

üniversitelerin bünyesinde elde edilen temel ve teorik bilgiler, sanayide

uygulamaya dönüştürülebilmektedir. Üniversite-sanayi işbirliği bağlamında

Türkiye’nin bugünkü durumu özetlenecek olursa;

-Ulusal Ar-Ge düzeyimize ilişkin durum:

• Bilim-teknoloji-sanayi politikalarında belirsizlikler mevcuttur.

• Kamu sektöründe Ar-Ge'ye yönelik altyapı yatırımları yetersizdir.

• Özel sektör sınırlı teknoloji transferi gerçekleştirmekte; daha çok iç

pazara yönelik üretimle yetinmektedir.

• Üniversiteler temel araştırma ile sınırlı kalmış olan kapasitelerini

bunun dışında geliştirmek için gerekli desteği alamamaktadır.

Akademik ve endüstriyel araştırma için itici güç olan kamu kuruluşları,

bilginin ticarileşmesinde pazar talebinin ve rekabetin taşıyıcısı olan özel

sektör ve araştırma faaliyetinin en önemli ve kolay harekete geçirilebilir

kaynağı olan üniversite arasında ciddi bir diyalog bulunmamaktadır.

-Türk sanayicisi Ar-Ge faaliyetlerinin maliyetini çok yüksek bulduğu için

Ar-Ge'ye, üniversite ve devletten yeterli yardım ve teşvik alamayacağı bir

faaliyet olarak bakmaktadır. Bu durum, imalat faaliyetlerinin yeni yatırım ve

yeni teknolojiden fazla yararlanmadan gelişmesine, şirket yapılarının küçük

ölçekli olmasına ve imalatın tüketim mallarında yoğunlaşmasına neden

olmuştur.

-Üniversite-sanayi-devlet işbirliği, rollerin ve ilişkilerin iyi

tanımlanmadığı bir ortamda yürütülmeye çalışılmıştır. Tek başına Ar-Ge 261 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 69.

196

birimi kuramayan sanayimiz üniversiteden de bu yönde bir talepte

bulunmamıştır. Aslında bu durum tek yönlü olarak gerçekleşmemiş,

üniversite de bu durumun gerçekleşmesi için herhangi bir zorlamada

bulunmamıştır. Tabi ki işletmeleri istemedikleri bir şey için zorlamak pek

alışılmış bir davranış değildir. Ancak Ar-Ge çalışmalarının önemi işletmeler

tarafından yeterince kavranamasa da üniversiteler Ar-Ge birimlerinin yeni

ekonomik düzen içindeki önemini bilmekte fakat bu durumun ciddiyetini

işletmelere aktaramamaktadır. Uluslararası platformda rekabet üstünlüğü

sağlayıcı politikaların sahibi ve izleyicisi olma özelliğini yitirmiş olan devlet

ise, bürokratik yaklaşımı ve mevzuatı ile Ar-Ge faaliyetlerini iradesi dışında

kösteklemekten kurtulamamıştır.

-Kamu kuruluşları ile büyük şirketler, önemli teknoloji yenilemeleri

yaparken, bu yenilemeyi uluslararası rekabetin olmazsa olmaz koşulu olan

ulusal yenilenme sistemini de oluşturmaya yönelik politikalar çerçevesinde

gerçekleştirmediklerinden, üniversitelerden beklenti bu yeniliklere uygun bazı

eğitim ayarlamaları düzeyinde kalmıştır.

Yetersiz rekabet ortamı, sanayiciye, tüccara ve çiftçiye verilen teşviğin

aynı ticari kaygı ile üniversiteye de verilmesi bilincinin oluşmasını

engellemektedir.

Yukarıda işaret edilen noktalardan da açıkça anlaşılabileceği gibi,

Türkiye'de, üniversite-sanayi işbirliği gelişip güçlenebileceği kendi doğal

ortamından yoksun olduğu için, son derece verimsiz ve sınırlı düzeyde

kalmıştır. Ortak araştırma bazında ciddi bir ilerleme kaydedilememiş; bazı

önemli çalışmalar yapılsa da bu durum süreklilik kazanmamış veya belli bir

sisteme oturarak kurumsallaşması mümkün olmamıştır ancak kıt kaynakların

rasyonel kullanılması açısından bu kuruluşların işbirliğine ihtiyaçları vardır262.

262 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 69.

197

c) İşgücü Piyasasının Düzenlenmesine Yönelik Politikalar

Küreselleşme sürecinin getirmiş olduğu değişimler birçok alanda

dönüşümü gerekli kılarak etkisi altına almıştır. Bu değişimlerden etkilenen

alanlardan bir tanesi de işgücü piyasaları olmuştur. Değişen yapı

çerçevesinde işgücü piyasasını düzenleyen politikalarda da farklılık meydana

gelmiştir.

Çalışmanın bu bölümünde işgücü piyasasının düzenlenmesine yönelik

politikalar, işgücü piyasasında yaşanan dönüşümler ekseninde, yasal ve

kurumsal düzenlemeler olarak iki başlık halinde incelenmeye çalışılacaktır.

aa) Yasal Düzenlemeler

Küreselleşmenin ekonomik alanda yaratmış olduğu değişimler,

çalışma hayatını ve iş piyasasını düzenleyen yasaların da değişmesi gereğini

ortaya çıkarmıştır. Bu durumun gerekliliği uygulanan yasaların gelişen ve

değişen ekonomik ve sosyal ilişkilere göre şekillenmesinden ve yeni

koşullara cevap verebilecek hale gelmesinden kaynaklanmaktadır.

Üretim sistemi içerisinde yer alan ve toplumun ihtiyaçları

doğrultusunda gelişen yasal düzenlemelerin, oluşan ortamın gereklerine

uygun olmaması, sistemde aksamalar yaşanmasına neden olur. Üretim

sisteminde, teknoloji alanında yaşanan değişimler ve gelişmeler, 1980'li

yıllardan itibaren çalışma hayatında daha az kural, daha az mevzuat, buna

karşılık daha çok esneklik ve serbesti arayışlarının yaşanmasına neden

olmuştur. Bir anlamda iş hukuku, rekabet hukukuna uyum sağlamak zorunda

kalmıştır.

Günümüz koşullarında iş hukuku rekabet edebilmek adına belirli

düzenlemelerden geçmiş ve 2003 yılında yeni İş Kanunumuz olan 4857 sayılı

kanun yürürlüğe girmiştir. Esneklik anlayışı benimseyen yeni İş Kanunu

198

tamamıyla kuralsızlaştırma eğilimini içermemekte; mümkün olduğu ölçüde

işçinin korunması ve gerekli olduğu ölçüde kuralsızlaştırma ve yeniden

düzenleme anlamına gelmektedir263.

Diğer taraftan yeni İş Kanunu’nu getirdiği esneklik hükümleri ile

işverenlere serbestçe hareket edebilme olanağı getirmesi, çalışanların sosyal

güvenliklerin azalması, getirmiş olduğu yeni uygulamaların işçiyi işyerinden

uzaklaştırması gibi yönleriyle eleştirilmektedir.

Ancak sistemimize yeni giren İş Kanunun ile esneklik için gerekli olan

kuraldan arındırmayla getirilecek bu sistem kuralsız kalmayacak, kanun ve

ona bağlı tüzük ve yönetmelik hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmeleri

ve/veya hizmet sözleşmesi hükümleri alacaktır. Böylece bireysel özgürlük

(hizmet sözleşmeleri) ve kolektif özerklik (toplu iş sözleşmeleri) devletin

koyduğu emredici kurallara göre üstün bir yer kazanacak ve kural koyma

işlevinin devlet ve sosyal taraflar arasındaki bölüşümü de, devlete nazaran

tarafların yetki alanlarını genişletilmiş olacaktır.

ab) Kurumsal Düzenlemeler

İşgücü piyasası açısından yapılması gerekli olan bir diğer düzenleme

alanı da kurumsal bazda yapılan düzenlemelerdir. Bunların başında ise

sosyal güvenlik kurumları ve iş ve işçi bulma kurumları gelmektedir. Bu

açıdan çalışmada sosyal güvenlik ve iş ve işçi bulma kurumları açısından

yapılan düzenlemeler değişen yapı çerçevesinde ele alınacaktır.

aaa) Sosyal Güvenlik Kurumları

Sosyal politika uygulamaları içinde en çok başvurulan sosyal

güvenliğin finansmanı günümüzde ciddi bir sıkıntı haline gelmiştir. Hızla artan

yaşlı nüfusun yanında, işsiz sayısındaki artış ve işsiz kalınan sürenin

263 Banu UÇKAN: “Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü”, http://www.cmis.org.tr/ dergi/ 1 mak982.htm, 06.01.2005.

199

uzaması, sağlık harcamalarının artması gibi nedenlerden dolayı sosyal

güvenlik sistemine ulusal gelir içinden ayrılan pay sürekli artmaktadır264.

1980'li yılların başından itibaren denk bütçe ilkesine dayanan ekonomi

politikalarının etkisiyle ve artan rekabet karşısında maliyetleri düşürmek

amacıyla, başta sosyal güvenlik harcamaları olmak üzere tüm sosyal

harcamalarda kısıntıya gidilmeye başlanmıştır. Bunun için günümüzde çeşitli

yasal düzenlemelerden yararlanılarak, özellikle gelişmiş ülkelerde, yardımlara

hak kazanma koşulları değiştirilmektedir.

Sosyal güvenliğin ülke bütçeleri üzerindeki yükünün ve işverenlerin

ödemesi gereken prim yükünün artışı, maliyetleri arttırmakta, verimliliği

düşürmekte ve küresel rekabeti zayıflatmaktadır. Bu nedenle sosyal güvenlik

sistemlerinin finansman sorunlarının çözümünde, vergi ve sosyal güvenlik

prim oranlarının arttırılmasından kaçınılmaktadır. Günümüzde sosyal

güvenliğin rolü ile dayanışma, gelirin yeniden dağıtılması gibi temel ilkeler

tartışma gündemine gelmektedir.

Sosyal güvenlik sisteminin eleştirisi sırasında; sistemde en büyük

gideri gerektiren yaşlılık, malullük ve ölüm hallerinde gelir güvencesi

sağlanması konusunda iki yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Birinci yaklaşımın en

uç noktasında; mevcut sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edilerek bireysel

sorumluluğa dönülmesini savunan görüşler vardır. İkinci yaklaşım ise, sosyal

güvenliğin geniş bir kapsamda asgari koruma sağlayan bir koruma

mekanizmasına dönüştürülmesini savunmaktadır. Bu yaklaşıma göre, sosyal

güvenlik, toplumda mümkün olduğunca fazla kişiye asgari bir gelirin

sağlanmasıyla yükümlü tutulmakta; bunun üzerinde yardım ve gelir düzeyinin

sağlanması ise bireylere bırakılmaktadır. Bu yaklaşımda, ihtiyaca ve gelir

durumuna bağlı olarak yardım yapılması ilkesi ön plana çıkmaktadır.

264 Banu UÇKAN: “Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü”, http://www.cmis.org.tr/ dergi/ 1 mak982.htm, 06.01.2005.

200

Devletin, sosyal güvenlik sistemini tasfiye etmesi düşünülemez. Çünkü

sosyal güvenlik hakkı bir insan hakkıdır ve insan haklarına bağlı olan her

devlet, vatandaşlarına bu güvenceyi sağlamakla mükelleftir. Sosyal

güvenliğin finansman sorunu için, küreselleşmenin keskinleştirdiği rekabet

koşulları altında, prim oranlarının arttırılması da çözüm getirmemektedir.

Sosyal güvenliğin finansmanında devletin payının yükseltilmesi durumunda

da, bütçe açıkları ve kamu borçları artarak, ülkenin ekonomik

entegrasyonunun önünde engel oluşturacaktır. Bu nedenle gerek

işletmelerin, gerekse ülkenin rekabet gücünün korunarak küreselleşmeye

uyum sağlanabilmesi için, sosyal güvenlik sistemlerinde yeni bir

yapılandırmaya gidilerek ve yardıma hak kazanma koşulları değiştirilerek,

devlet bütçesi üzerindeki yük hafifletilmekte ve pasif işgücü politikaları yerine

aktif işgücü politikalarına ağırlık verilmektedir.

aab) İş Ve İşçi Bulma Kurumları

İşsizliğin azaltılması ve istihdamın arttırılmasına yönelik olarak

uygulanan politikalar hem ekonomik hem de sosyal boyutu içinde barındıran

çoklu bir yapı içermektedir. Uygulanacak olan politikaların etkin bir şekilde

işlerlik kazanabilmesi için işgücü ve istihdamla ilgili kurumların etkili ve aktif

olarak çalışmaları gerekmektedir. Resmi iş ve işçi bulma kurumları; iş

piyasasını izleyen, sadece izlemekle kalmayıp düzenleyici bir rol oynayan ve

şeffaflaştıran, böylece işgücünün etkin bir şekilde kullanımını gerçekleştirerek

ekonomik kalkınmaya katkıda bulunan devlet yapısı içinde yer alan kurumlar,

özellikle gelişmiş sanayi ülkelerinde istihdam politikalarının oluşturulmasında

ve uygulanmasında etkin bir rol oynamaktadırlar265.

265 Banu UÇKAN: “Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü”, http://www.cmis.org.tr/ dergi/ 1 mak982.htm, 06.01.2005.

201

Nitekim, iş piyasasını yakından takip eden ve düzenleyici bir rol

oynayan kurumlar, bu şekilde, yatırım ve emek arasında bağlantı kurarak

etkin bir emek kullanımıyla ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmaktadırlar.

Küreselleşme süreci ile hizmetler sektöründe yaşanan gelişmeler, bu

doğrultuda işgücünün yeni vasıflarla donatılması gerekliliği eğitim, yeniden

eğitim ve adaptasyon konularının ön saflarda yer almasını zorunlu kılmıştır.

Bu noktada içinde esnek bir yapıyı barındıran özel istihdam büroları anahtar

nitelikte kuruluşlar haline gelmişlerdir. Küreselleşmenin öne çıkardığı rekabet

ortamında, vasıflı işçi çalıştırmak kilit bir öneme sahip olmaktadır. Özel

istihdam büroları, iş piyasası hakkında daha derin ve çok bilgiye ve açık işe

uygun aday seçiminde daha etkin teknik bilgi ve donanıma sahiptirler. Bu

nedenle özellikle vasıflı işgücünün işe yerleştirilmesinde, özel bürolar çok

büyük bir önem taşımaktadır.

Milli eğitim politikasıyla istihdam öncesi eğitim sağlanırken, iş ve işçi

bulma kurumları aracılığı ile istihdam sonrası eğitim temin edilmektedir.

Kamu iş bulma hizmetleri, işsizliğin uzun sürdüğü kalifiye olmayan ve mesleki

eğitim gereksinimi içinde olan işgücü için faaliyette bulunurken; özel istihdam

büroları, özellikle hizmet sektöründe çalışacak vasıflı işgücünün temin

edilmesi ve yeniden eğitilmesi için faaliyet gösterecektir.

Bir diğer önemli nokta ise; esnek çalışma biçimlerinin artması, buna

karşılık geliştirilen iş güvencesi kapsamında işten çıkarmaların güçleşmesi,

işverenlerin çalıştıracakları işçilerin alımında daha ayrıntılı eleme yapmaları

sonucunu doğurmakta; bu yaklaşım kamu kurumların yanında özel istihdam

bürolarına olan ihtiyacı arttırmaktadır.

Ancak işgücü piyasasının kamu yararına işlemesini temin etmede,

hükümetlerin aktif istihdam politikalarını uygulayabilmesinde özel iş bulma

hizmetlerinin gelişmesine yardımcı olurken iş bulmanın kamu hizmeti olma

202

niteliğindeki özellikleri göz ardı edilmemelidir266. Çünkü işsizlik oranlarının

yüksek ve toplam işgücü içinde vasıfsız işgücünün sayısı fazla olduğu

ülkelerde, özel istihdam büroları bu sorunların çözümünde yetersiz kalmakta;

kamu istihdam hizmetleri ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle özel ve kamu

istihdam hizmetlerini birbirine rakip olarak görmek yerine, birbirini

tamamlayan fonksiyonlar olarak ele almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

B) Pasif İşgücü Politikaları

İkinci bölümde ele aldığımız pasif istihdam politikalarının 20. yüzyılın

son çeyreğine gelindiğinde işsizliği önleyici tedbirler içermediği ve bütçe

üzerine büyük yükler getirdiği görülmüş ve işsizliği önleyici ve sınırlayıcı

çeşitli aktif istihdam politikalarına ağırlık verilmiştir.

20. yüzyılın son çeyreğinde işsizlik ödeneklerinin maliyetleri arttırması

ve işsizlik sorununu çözmekte yetersiz kalması nedeniyle daha başka

tamamlayıcı tedbirlere ihtiyaç duyulmuştur. Buna bağlı olarak sadece

işsizliğin yol açtığı sorunları telafi edici politikalar değil; işsizliği tamamen

ortadan kaldırmayı değilse bile, azaltmayı amaçlayan önlemler gündeme

gelerek, aktif istihdam politikalarına ağırlık verilmeye başlanmıştır.

Pasif istihdam politikalarının kısa vadeli amaçlar taşıması ve içerdiği

maliyetlerin yüksek olması, günümüzde özellikle sanayileşmiş ülkeler başta

olmak üzere işsizlik ve istihdam sorunlarını çözmek için, birbirini tamamlayıcı

nitelikte olan aktif ve pasif istihdam politikalarını birlikte uygulamaktadırlar.

266 Mete TÖRÜNER: “İş Kurumlarının Çalışma Yaşamındaki Yeri ve Gelişimi”, İstihdam Dergisi, Sayı 16, (Mayıs 1994), 10.

203

II- İŞGÜCÜ PİYASASINDA YAŞANAN DEĞİŞİMİN İSTİHDAM VE İŞGÜCÜ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Küreselleşme sürecinin beraberinde getirdiği değişimler şüphesiz ki

işgücü piyasalarını da derinden etkilemiştir. Özellikle bu sürecin beraberinde

getirmiş olduğu tek pazar anlayışı ve yeni teknolojilerin çalışma hayatına

girişi ile oluşan yeni düzen çerçevesinde ihtiyaç duyulan emek arz ve talep

yapısının değişmesi işgücü ve istihdam üzerinde farklı etkiler yaratmıştır.

Çalışmanın bu bölümünde küreselleşmenin emek arz ve talebinde

meydana getirdiği değişimler, istihdam içinde yer alanlar ve işsizler açısından

ayrı ayrı ele alınacaktır.

1. İstihdam Üzerindeki Etkileri

Küreselleşmenin işgücü ve istihdam üzerindeki ilk etkisi devletlerin

bireysel olarak hareket etme gücünün sekteye uğraması olarak belirtilebilir.

Küresel düzeyde tek pazar anlayışının hakim olması, devletlerin tek başlarına

karar alma yetilerini etkisiz hale getirmiş, oluşan yeni ekonomi ortamı bunu

imkansız kılmıştır.

İkinci etki küreselleşme sürecinin hız kazanmasında büyük bir rol

oynayan yeni teknolojilerin, İşin ve İşgücünün niteliği üzerinde yarattığı

değişimlerdir. Genel bir yaklaşım ile yeni teknolojiler belirli bir vasıf düzeyi

gerektirirken, üst düzeyde vasıflı olmayı klasik anlamdakine göre düşürmüş,

ayrıca yeni tür vasıflı işgücüne gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra

yeni teknolojilerin vasıflı işçi yerine mikroelektronik kontrolü getirmiş olması,

üretimde parçaları bütünleme işini kolaylaştırdığı için bir yandan da vasıflı

işgücü gereksinimini azaltmıştır.

204

Mikroelektronik teknolojilerin güvenirliliklerinin fazla, bakımlarının kolay

olması bakım onarım hizmetlerinde vasıf düzeyinin düşmesine neden olurken

bir yandan da karar alma ve yönetim mekanizmalarında yine yüksek vasıfta

işgücü ihtiyacını gündeme getirmiştir. Çünkü ilerleyen teknoloji, yeni

uygulamaların geliştirilmesi için sistem analistlerine ve programcılara olan

ihtiyacı arttırırken, mikroelektroniklerin bakım ve test işlemleri için yeni nitelikli

işçiler, artan iletişim akışının örgütlerde kullanılabilir olmasını sağlayabilecek

yönetici uzmanlar, yüksek düzeyde analiz, tasarım ve program yapanlara

gereksinimi gündeme taşımıştır267. Bu durum, işgücünün vasıf seviyesinde

yüksek standartların talep edilmesinin, vasıfsız işgücünün istihdam dışına

itilmesinin yanında, eğitimli işgücünün sürekli kendini eğitmesini

gerektirmiştir.

Üçüncü etki, istihdamın sektörel dağılımında meydana gelen

farklılaşmanın işgücünde yarattığı değişimdir. Bilgi toplumuna geçiş

sürecinde hizmetler sektörünün önemi artmıştır. Özellikle hizmetler sektörü

içerisinde ticaret, turizm, sigortacılık, finans, eğitim ve sağlık gibi sektörler ön

plana çıkmıştır. Bu durum belirtilen sektörlerde istihdam artışını beraberinde

getirmiştir. Yeni pazarların yaratılması neticesinde kaynakların yeniden

dağılımının gündeme gelmesi, ardından ulusal sınırları aşan bir düzeyde

teknolojinin ivme kazanması sermayenin mobilitesini arttırmış, bu doğrultuda

yatırım imkanları genişletilmiştir. Bu durum olumsuz birçok gelişmeyi de

beraberinde getirmiştir. Bunlardan en önemlisi şüphesiz ki enformel sektörün

önüne geçilemez bir şekilde genişlemesidir. Türkiye’de sanayi devrimi

gelişmiş batı ülkelerinde olduğu gibi tamamlanmış değildir. Tarım

sektöründeki nispi azalma neticesinde, özellikle kırdan kente göç ile birlikte

tarım sektöründen kopan işgücü, direkt hizmetler sektörüne kaymıştır. Ancak

gerekli donanımlardan uzak olan bu işgücü, formel sektörde istihdam imkanı

bulamamıştır.

267 Petrol-İş: '90 Petrol-İş, Yayın No 26, (İstanbul,1990), 435.

205

Nüfus artış hızının hala yoğunluklu olarak yaşandığı Türkiye’de formel

sektörün belirli kapasitede işgücü istihdam etmesi gibi bir çok etken informel

sektörün genişlemesinin başlıca nedenleri arasındadır. Barındırdığı yapı

bakımından daha çok niteliksiz işgücünün, kadınların ve yabancı kaçak

işçilerin yer aldığı informel sektör, formel kesimin taleplerini karşılar hale

gelmiş, iki sektör birbirinin içine geçmiştir.

Türkiye’nin ikili işgücü piyasası özelliği göstermesi yukarıda da

değindiğimiz gibi, formel sektörde iş imkanı bulamayan işgücünün enformel

sektörde istihdam edilmesini gündeme taşımıştır. Bugün kayıt dışı istihdamın

kayıtlı istihdam içindeki oranına baktığımızda; durumun ciddiyeti net olarak

anlaşılmaktadır. Küreselleşmenin bir diğer etkisi olarak belirtebileceğimiz

kayıt dışı istihdam, işgücünün düşük ücret seviyesinde ve sosyal güvenceden

yoksun bir şekilde çalışmasına neden olmuştur. Diğer taraftan, değişen

koşullar doğrultusunda kimi çalışanlar enformel sektöre kayarken, kimi

çalışanlar ise iş bulamama sorunuyla karşı karşıya kalmış, bu durum işgücü

arzı fazlalığını doğurmuştur.

1980’li yıllarda dünyada yaşanan gelişmeler doğrultusunda Türkiye de

ekonomi politikalarını değiştirmiştir. Özellikle ekonomik büyümenin eksi

değerde kalması, kentleşme sürecinin devam etmesi, yurt dışındaki işçilerin

Avrupa’daki işsizlik artışına bağlı olarak geri dönmesi, ekonomik

politikalardaki değişiklikler sonucu devletin müteşebbislikten vazgeçmesi ve

özelleştirme çalışmaları, Türkiye’nin çeşitli nedenlerle komşu ülkelerle az

gelişmiş ülkelerden göç alması ve nüfus artış hızının %2’lerin üzerinde

olması istihdam ve işsizlik sorunlarını gündeme getirmiştir268.

ILO'nun yeni teknolojiler üzerine gerçekleştirdiği bir dizi araştırmanın

sonuçlarına göre, yeni teknolojilerin istihdam seviyesi üzerine etkisi kısa

dönemde ele alınırsa olumsuzdur. Ancak uzun dönemde mal ve hizmetlerin

268 Sadi Güvenç ARABACI: Küreselleşme, Emek Piyasaları ve İstihdam, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,(İstanbul, 2002), 38.

206

kalitesinin artması, maliyetlerin azalması, yeni ürünler ve endüstriler yaratma,

yeni teknoloji alanında yapılacak yatırımlar aracılığıyla ekonomik gelişmeyi

teşvik etmek gibi nedenlerle bu etki olumlu olacaktır. Bu durumda yeni

teknolojinin ortaya çıkardığı iş kayıpları uzun dönemde ortadan kalkacaktır.

İleri teknolojinin sanayide uygulanmasıyla birlikte bundan önceki tüm

teknolojik gelişmelerde olduğu gibi bu teknolojinin uygulanması belirli bir

miktar geleneksel işsizliğe yol açacaktır. Ancak, sanayide ileri teknolojinin

uygulanması kaliteyi, standardı ve verimliliği artıracağından sonuçta mallara

olan talebi artıracak, yeni pazarlar açacak ve iş imkanları oluşturacaktır269.

2. İŞSİZLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ İşsizlik gelişmekte olan ülkelerin olduğu kadar gelişmiş ülkelerin de

ekonomik ve sosyal sistemlerinde çözmek zorunda oldukları en önemli

sorunlarından biridir. Küreselleşme karşıtları tarafından, küreselleşmenin

ortaya koyduğu iki ciddi sorundan bir tanesi olarak görülen işsizlik, birey

açısından ele alındığında; çalışma arzu ve iktidarında olmasına rağmen,

kişinin çalışma imkanı bulamaması olarak tanımlanmaktadır.

Türkiye’de işsizliğin yapısal bir sorun olarak varlığını uzun süredir

hissettirdiği bir gerçektir. Ancak son dönemde yaşanan ekonomik krizler ve

diğer ülkelerin yaşadığı krizlerin küresel düzeyde yarattığı dalga etkisi,

sorunun boyutunu çok farklı bir düzleme taşımıştır. Bunun en önemli

göstergelerinden biri de Türkiye’de, her yıl 700 bin yeni işgücünün iş

piyasasına girmeye çalışmasına rağmen ekonominin istihdam yaratamadığı

gerçeğidir.

269 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 91.

207

İşsizlik oranları, bir ekonominin konjonktürel performansını ve

etkinliğini göstermesi bakımından önemlidir270. TÜİK verileri ışığında, özellikle

1999-2003 yılları arasında Türkiye ekonomisinin temel makroekonomik

verilerini oluşturan reel üretim, fiyatlar ve istihdam değişkenlerine ait

istatistikleri incelendiğinde; büyüme ve enflasyonla birlikte istihdam

rakamlarının da dalgalanmalar gösterdiği görülmektedir.

1990 yılında %8.2 olan işsizlik oranı, 2000 yılına gelindiğinde %1.42’lik

bir düşüş göstererek %6.8 seviyesine gerilemiştir. 10 yıllık zaman içerisinde

işsizlik oranında yaşanan bu düşüş, uzun soluklu olmamış, 2000 yılında

yaşanan krizle birlikte 2001 yılında % 8.5 düzeyine yükselmiştir. 2002 yılında

işsizlik oranı yükselme eğilimini devam ettirip %10.6 olarak gerçekleşmiş,

2003 yılında %10.5 iken 2004’te %0.1’lik bir düşüşle %10.3 olarak

gerçekleşirken, 2005 yılında %10.3 oranında kalmıştır.

Türkiye’de kırsal kesim istihdamının göreli olarak yüksek olması

dolayısıyla ücretsiz aile işçiliğinin yaygınlığı, işgücüne katılma oranının

düşüklüğü ve sosyal güvenceden yoksun düşük verimle çalışanların fazlalığı,

işsizlik oranlarının gelişmiş ülkelere göre düşük seviyelerde görünmesine

neden olmaktadır271. AB ile mukayese yaptığımızda Türkiye’nin işsizlik oranı

%16’ lara çıkmaktadır272.

Ülkemizde TÜİK tarafından yapılan Hanehalkı İşgücü Anketlerinde

işsizlik, farklı kategoriler halinde incelenmektedir. Doğru bir analiz yapabilmek

için Türkiye’deki işsizliği; yaş, cinsiyet ve eğitim durumuna göre ayrı ayrı

incelemek daha yararlı olacaktır.

270 DPT: ““17-20 Şubat Tarihli…””. a.g.e., 18. 271 Cem KILIÇ: Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejileri, İşven Dergisi, TİSK, (Ankara, Ekim, 2003), 272 Ali Rıza BÜYÜKULUSLU: “Çalışma Hayatında Geçmiş ve Gelecek”, İşveren Dergisi, TİSK, (Ankara, Ocak, Şubat, Mart 2005), 29.

208

A) Yaş ve Meslek Gruplarına Göre İşsizliğin Boyutu Her ülkede işsizlik olgusu, yaş gruplarını farklı yönde etkilemektedir.

Türkiye açısından elimizdeki veriler ışığında bir değerlendirme yapacak

olursak; işsizlikten en çok etkilenen grup gençlerdir.

Genç işsizlerin büyük bir kısmını okuldan yeni mezun olmuş, askerden

yeni gelmiş ve diğer nedenlerle ilk kez iş arayanlar oluşturmaktadır273. İlk kez

iş arayanlar işgücü piyasasına girdiklerinde, vasıflarına uygun iş bulmakta

zorlanmaktadırlar. Ayrıca iş seçimi konusunda daha seçici davranmaları,

deneyimsizlikleri nedeniyle gençlere yönelik talebinin düşük olması gibi

nedenler, bu grupta işsizlik oranını yükseltmektedir.

Tablo- XXVIII: Yıllar İtibariyle Yaş Grubuna Göre İşsizler (%)

Yıllar 15-24 25-34 35-54 55+ Toplam 1990 54,9 24,4 17,1 3,7 100,0 1991 55,7 25,5 16,4 2,4 100,0 1992 55,7 26,0 15,9 2,4 100,0 1993 55,8 26,8 15,3 2,1 100,0 1994 53,0 26,8 18,1 2,1 100,0 1995 54,9 26,4 16,2 2,6 100,0 1996 54,6 27,0 16,4 1,9 100,0 1997 54,8 27,0 16,4 1,7 100,0 1998 51,4 27,6 18,7 2,2 100,0 1999 48,6 30,1 19,4 1,9 100,0 2000 47,1 29,3 21,2 2,3 100,0 2001 43,9 30,5 23,7 2,0 100,0 2002 39,8 31,9 26,0 2,4 100,0 2003 39,1 34,0 24,6 2,3 100,0 2004 37,8 36,0 24,2 2,0 100,0

Kaynak: TÜİK HİA, DPT.

273 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 160.

209

Türkiye’de işsizlik rakamları, özellikle genç işsizliğin ülkemiz açısından

çok önemli bir problem olduğunu ortaya koymaktadır. Günümüzde gelişmiş

ülkeler açısından da işsizlik kendisini asıl olarak genç işsizlik sorunu olarak

göstermektedir. Türkiye’de 1990’lı yıllarda işsizliğin en yoğun görüldüğü yaş

grubu 15-24 yaş arasıdır.

Tablo XXIX’a bakıldığında 1990 yılında Türkiye’deki toplam işsizlerin

yaklaşık yüzde 54’ünün, 2000 yılında yüzde 41’inin ve 2004 yılında ise yüzde

37,8’inin 15-24 yaş grubundaki işsizlerden oluştuğu görülmektedir. 2003,

2004 yıllarında ise 25-34 yaş grubu, toplam işsizler içinde en yüksek paya

sahiptir.

Kentlerde bu oran % 23, kırsal bölgede ise %10’dur. Türkiye'de 15 ve

daha yukarı yaştaki nüfus 50 milyon 833 bin kişiden oluşurken, bu gruptaki

nüfusun 25 milyon 211 bini erkek, 25 milyon 622 bini ise kadındır.

Erkeklerde işsizlik oranı %9, kadınlarda ise %9.1 olarak saptanmıştır. Genç

işsizliğin özellikle kentlerde daha yüksek bir orana çıktığı görülmektedir.

kentlerde %22.5 olarak kaydedilen bu oran, kırsalda %13.2 düzeyindedir.

210

Tablo-XXIX: Yıllar İtibariyle Eğitimli Genç İşsizlik Oranı(%)

Yıllar Türkiye Kent Kır

Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın

1990 16,0 16,6 15,0 24,1 19,9 36,5 10,3 13,4 6,6

1991 15,4 17,5 11,8 24,4 21,5 33,6 9,3 14,0 3,9 1992 15,6 16,9 13,1 21,9 19,3 28,5 10,8 14,7 5,4

1993 17,7 18,7 15,9 26,1 23,1 34,6 11,4 14,6 6,2 1994 16,1 17,5 13,5 24,2 21,7 31,2 9,8 13,4 5,0

1995 15,6 16,9 13,1 21,9 19,3 28,5 10,8 14,7 5,4 1996 13,5 14,9 11,1 20,7 19,0 25,5 8,0 10,8 4,5

1997 14,3 14,0 15,0 20,7 17,6 28,1 9,0 10,5 6,7 1998 14,2 14,8 12,8 21,3 19,7 25,6 7,2 9,3 4,4 1999 15,0 15,5 14,0 22,5 20,2 28,4 8,2 10,4 5,2 2000 13,1 13,7 11,9 17,7 15,8 22,4 8,4 11,2 3,8

2001 16,2 17,2 14,4 22,4 20,1 27,8 9,7 13,5 4,0

2002 19,2 20,3 17,1 25,7 23,9 29,6 11,5 15,4 6,2 2003 20,5 21,4 18,9 25,3 23,5 29,0 14,5 18,3 9,1

2004 19,7 20,1 18,8 25,2 23,3 29,6 12,6 15,5 7,9

Kaynak: TÜİK HİA, DPT.

Türkiye açısından incelediğimizde, bizdeki eğitimli genç işsizlik

sorununun AB ülkelerine kıyasla daha ciddi olduğunu söyleyebiliriz. 2004 yılı

itibariyle eğitimli genç işsizliğinin %19,7 seviyesinde olduğu görülmektedir.

1990 yılında toplamda %16,0 olan bu oran 10 yıllık zaman içerisinde %3,7

oranında bir artış göstererek %19,7’ye yükselmiştir. Tablodaki veriler TÜİK ve

DPT’nin ortak çalışması olduğu için 2005 yılına ilişkin veriler bulunamamıştır.

211

2001 yılı itibariyle ciddi bir artış gösteren genç işsizliğin nedeni

ülkemizde yaşanan ekonomik krizlerdir. Krizler, ciddi anlamda, etkilerini genç

ve eğitimli olanların işsiz kalmaları şeklinde göstermektedir. Bu durumun

başlıca nedeni, kriz dönemlerinde firmaların öncelikli olarak yeni işe aldıkları

gençleri işten çıkartmalarıdır.Ayrıca belirtmek gerekir ki, eğitimli genç işsizlik

kır-kent ayrımında, kendisini daha çok kentsel alanlarda göstermekte,

özellikle de kadınlar için daha yüksek seviyelerde bulunmaktadır. Eğitimli

işsizlerdeki fazlalığın en önemli sebebi eğitimdeki kalite sorunu ve istihdamla

ilişkisinin zayıf olmasıdır.

Genç işsizlik ülkemiz açısından yukarıda karşılaştırmalı olarak ifade

edildiği üzere ciddi bir sorun haline dönüşmüştür. 2003 yılında genç işsizlik

oranı %20,5 iken 2004 yılında bu oran biraz düşüş göstererek %19,7’ye

gerilemiştir. Ancak bu düşüş genç işsizliğin hala yüksek oranda seyrettiği

gerçeğine değiştirmemiştir. Bu durum genç işsizlikle ilgili ciddi

düzenlemelerin yapılması gerçeğini gözler önüne sermektedir.

B) Cinsiyet Dağılımına Göre İşsizliğin Boyutu Hangi ülkede olursa olsun işsizliğin cinsiyete göre dağılımını

irdeleyecek olursak, karşımıza öncelikle kadının sosyal statüsü gelecektir.

Türk aile yapısı çerçevesinde Türk kadını genellikle ev hanımı rolünü

üstlenmiştir. Kırsal kesimde ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadın işgücü,

tarımda üretimin azalması ve buna bağlı olarak işsizliğin artması nedeniyle

kente göç ettiğinde, iş bulmakta zorlanmakta; ya kayıt dışına yönelmekte ya

da evde oturmak zorunda kalmaktadır.

Ekonomilerini düzelten ve kalkınan ülkelerde kadınların işgücüne

katılım oranı artmaktadır. Ancak ikinci bölümde ayrıntılı olarak ele aldığımız

işgücüne katılım oranlarına baktığımızda; kadın işgücümüzün katılım

oranının ne kadar düşük seviyelerde yer aldığını görmek mümkündür.

212

Tablo-XXX: Yıllar İtibariyle Kır/Kent ve Kadın/Erkek İşsizlik Oranı (%)

TÜRKİYE KENT KIR Yıllar

Toplam Erkek Kadı

nTopla

mErke

kKadı

nTopla

m Erke

k Kadı

n

1988 8,4 7,5 10,6 13,1 9,7 28,3 5,0 5,3 4,4

1989 8,6 8,2 9,5 13,1 10,1 26,2 5,3 6,2 3,9

1990 8,0 7,8 8,5 12,1 9,6 23,6 4,9 6,0 3,4

1991 8,1 8,5 7,0 12,5 10,5 22,4 4,6 6,4 2,0

1992 8,3 8,6 7,6 12,4 10,5 20,5 4,9 6,5 2,4

1993 8,8 8,6 9,1 12,4 10,3 22,3 5,3 6,7 2,8

1994 8,4 8,6 8,0 12,2 10,3 20,1 5,0 6,5 2,4

1995 7,5 7,6 7,3 10,5 8,8 18,0 4,7 6,1 2,4

1996 6,5 6,8 5,9 9,7 8,5 15,0 3,6 4,6 1,9

1997 6,7 6,3 7,8 9,7 8,0 17,1 3,7 4,2 2,7

1998 6,8 6,8 6,9 10,3 8,9 16,2 3,2 4,0 1,9

1999 7,7 7,7 7,5 11,3 9,9 17,3 3,8 4,8 2,2

2000 6,6 6,6 6,5 8,8 7,8 13,0 4,0 4,9 2,1

2001 8,5 8,8 7,9 11,5 10,3 16,8 4,8 6,5 1,8

2002 10,6 10,9 9,9 14,3 13,1 18,8 5,8 7,3 3,0

2003 10,5 10,7 10,1 13,8 12,6 18,3 6,5 7,9 4,2

2004 10,3 10,5 9,7 13,6 12,5 17,9 5,9 7,3 3,2

2005 10,3 10,3 10,3 12,7 11,6 17,0 6,8 8,1 4,1 Kaynak: TÜİK HİA Kadın işsizlik oranlarını incelerken en göze çarpan özellik kadın işsizlik

oranının erkek işszilik oranına göre oldukça fazla olmasıdır. Ilk bakışta

aralarında çok büyük bir fark görülmese de bu durum, kırsal kesimde çalışan

kadın işsizlik oranının düşük çıkmasından kaynaklanmaktadır. Kırsal alanda

daha çok ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadın işgücünün işsizlik oranının

kentlerde oldukça yükseldiği gözlenmektedir.

213

Cinsiyet itibariyle işsizlik oranlarına baktığımızda; kadınların, 2002 yılı

içinde toplam işsizlik oranı %26’lık bir artışla 7,8’den 9,9’a çıkmıştır. 2003

yılında %10,1’e yükselen bu oran 2004 yılı itibariyle %9,7’e düşmüşken, 2005

yılında %10,3’e yükselmiştir. İşsizlik oranının en yüksek olduğu eğitim grubu

okur yazar olmayan grupta görülmektedir. Bugün ülkemizde her 4 kadından

biri okuma-yazma bilmemektedir274. Bu oran; %41’lik bir artışla 1,2’den 2,9’a

yükselmiştir. Bu grubu yüksek okul ve fakülte mezunu işgücü takip etmiştir.

En düşük işsizlik oranı ise lise altı eğitim görmüş işgücünde gerçekleşmiştir.

Kadınların önündeki en büyük engel, eğitimsiz ve mesleksiz olmalarıdır.

C) Eğitim Durumuna Göre İşsizliğin Boyutu Türkiye’de işsiz sayısını artıran önemli yapısal bir etken de, özellikle

eğitimli gençler arasında (15-24 yaş) işsizlik oranının çok yüksek olmasıdır.

Öte yandan, ekonomik krizler her eğitim düzeyindeki işgücü için farklı

oranlarda olsa da aynı sonucu doğurmuştur.

Eğitim durumuna göre işsizlik oranlarına baktığımızda, işsizlerin eğitim

seviyesi arttıkça işsizliğe giriş oranlarının düştüğünü, buna karşılık işsiz

kalınması durumunda iş bulmaları için geçen zaman aralığının arttığını

görmekteyiz. Özellikle 2001 krizi sonrasında daha da net görüldüğü üzere

eğitim seviyesi düşük olan kişilerin, işsiz kalma riski daha iyi eğitim almış

olanlara göre daha yüksek olmaktadır.

274 Binhan OĞUZ: “AB Yolunda Kadın”, İşveren Dergisi, TİSK, (Ankara, Nisan, Mayıs 2005), 35.

214

Tablo-XXXI: Eğitim Durumuna Göre İşsizlik Oranı (%)

Yıllar Türkiye Erkek Kadın

Topl

am

Oku

r yaz

ar

deği

l

Lise

al

Lise

ve

lise

deng

i m

esle

kYü

ksek

ok

ul fa

külte

Topl

am

Oku

r yaz

ar

deği

l

Lise

altı

Lise

ve

lise

deng

i m

esle

kYü

ksek

ok

ul fa

külte

Topl

am

Oku

r yaz

ar

deği

l

Lise

altı

Lise

ve

lise

deng

i m

esle

kYü

ksek

ok

ul fa

külte

1990 8,0 4,4 7,6 16,4 6,9 7,8 6,7 7,5 11,7 5,5 8,5 3,0 7,9 28,6 10,7

1991 8,1 3,0 7,9 16,1 7,6 8,5 5,1 8,4 12,6 6,2 7,0 1,8 6,4 27,2 11,1

1992 8,3 2,9 8,0 16,1 8,2 8,6 5,0 8,3 13,4 6,7 7,6 1,7 6,9 24,5 11,6

1993 8,7 3,2 8,3 15,6 8,1 8,6 5,5 8,4 12,0 6,6 9,1 1,6 8,0 26,3 11,8

1994 8,4 3,2 7,8 15,9 7,5 8,6 6,2 8,2 12,6 5,9 7,9 1,4 6,8 27,0 11,0

1995 7,5 2,8 6,9 14,1 6,1 7,6 4,9 7,1 11,3 5,3 7,3 1,6 6,0 23,4 7,8

1996 6,5 2,1 5,6 13,4 6,3 6,7 3,8 6,1 10,9 5,5 5,9 1,2 3,9 22,0 8,3

1997 6,7 1,7 5,6 14,4 6,4 6,3 2,9 5,7 10,6 5,1 7,7 0,9 5,2 26,2 9,2

1998 6,8 2,2 5,6 13,6 8,1 6,8 3,4 6,0 11,0 6,9 6,9 1,6 4,3 21,9 10,5

1999 7,7 2,2 6,7 14,4 7,7 7,7 4,6 7,1 11,8 6,5 7,5 0,9 5,8 22,6 10,1

2000 6,6 3,6 5,9 10,6 6,9 6,6 5,8 6,2 8,8 5,8 6,5 2,4 4,6 16,6 8,9

2001 8,5 3,2 8,0 13,3 7,6 8,8 6,9 8,4 11,4 6,5 7,8 1,2 6,5 20,4 9,7

2002 10,6 5,0 9,9 14,9 10,9 10,9 9,4 10,8 12,2 9,1 9,9 2,9 7,1 24,3 14,7

2003 10,5 7,0 10,2 12,8 11,1 10,7 11,4 11,0 10,7 8,9 10,1 5,0 7,6 20,5 15,1

2004 10,3 3,7 9,1 15,1 12,4 10,5 8,0 10,8 12,6 10,1 9.7 1,3 6,1 24,2 17,0

2005 10,3 4,5 9,6 13,6 10,2 9,8 9,5 10,4 11,0 8,1 11,8 2,8 7,1 23,3 14,2

Kaynak: TÜİK, HİA

Toplam işgücü içerisinde 2001 krizinden en çok etkilenen grup, işsizlik

oranı 2002 yılında bir önceki döneme göre %56’lık bir artışla %3,2’den

%5,0’a yükselen okur yazar olmayanlardır. 2003 yılında %7,0’a yükselen bu

215

grubun işsizlik oranı 2004 yılında %3,7’ye gerilemiş ancak 2005 yılında

%4,5’e sıçramıştır. Bu grubu yüksek okul ve fakülte mezunları izlemekte,

2003, 2004 ve 2005 yıllarında işsizlik oranı, bu grup için sırasıyla %11,1’den

%12,4’e yükselmiş sonra %10,2 ye düşmüştür. 2005 yılında Lise altı grupta

işsizlik oranı %9,1’den %9,6’ya yükselmiştir. Kriz sonrası lise ve dengi

meslek okullarından mezun grupta işsizlik %13,3’den %14,9’a yükselmiş,

2003’te %12,8’e düşen bu oran 2004’te 15,1’e yükselerek tekrar artış eğilimi

gösterse de 2005’te %13,6’ya gerilemiştir.

2001 krizi eğitim durumuna göre erkeklerde toplam işsizlik oranını

2002’de %8,8’den %10,9’a yükseltmiştir. 2003, 2004 ve 2005 yılında

sırasıyla %10,7, %10,5 ve %9,8 olarak gerçekleşen bu oran küçük

miktarlarda azalma eğilimi gösterse de hala krizden sonraki yükselişi tam

olarak geriletememiştir. Erkeklerde işsizlik oranının en yüksek olduğu eğitim

grubu yüksek okul ve fakülte mezunlarında %40’lık bir artışla gerçekleşmiştir.

Krizden en az etkilenen grup ise %7’lik bir artışla lise ve dengi meslek

okullarından mezun olan işgücünde gerçekleşmiştir. 2003’e kıyasla 2004

yılında işsizlik oranı %10,5’ten %10,3’e düşmüştür. 2005 yılında ise sabit

kalmıştır. Bu çerçevede, 15-24 yaş arası genç nüfusta işsizlik oranı da∗

düşmüş ve %19,6 olan bu oran, %16,9 olarak gerçekleşmiştir.275

Toplamda %9.1 olan işsizlik rakamı, okur-yazar olmayanlarda % 3.6,

lise altı eğitimlilerde %8.1 olurken, lise ve dengi meslek okulu mezunlarında

%12.6'ya yüksekokul ve fakülte mezunlarında ise %10.8'e ulaşmıştır. 2004

yılı itibarıyla lise mezunu kadınlarda işsizlik oranı %20,5’ten %24,2’ye

çıkarken, 2005 yılında %23,3’e inmiştir. Üniversite mezunu kadınların işsizlik

oranı da 2004 yılında %15.1’den %17’ye yükselmiştir. 2005 yılına

gelindiğinde, bu oran azalış trendine girerek %14,2 olarak gerçekleşmiştir.

Kadınlar arasında işsizlik oranının en yüksek olduğu grup lise ve dengi

meslek mezunlarıdır. Bu grubu üniversite mezunları takip etmekte; en az ∗ Önceki dönemlerde bu kesimi ifade için “Eğitimli Genç Oranı” tabiri kullanılmaktaydı. 275 http//www.tuik.gov.tr.

216

işsizliğin yaşandığı grup ise okuryazar olmayan kadınlar arasında

görülmektedir.

Eğitim durumuna göre işsizliğin boyutunu incelerken bir diğer mesele

de işsiz kalma süresidir. Ülkemiz verileri incelendiğinde en uzun süre işsiz

kalan grup lise mezunlarıdır. İşsiz kalma süresi en düşük olan grup ise lise

altı eğitim seviyesindeki kişileridir. Bu durum, lise altı eğitim seviyesine sahip,

kalifiye olmayan işgücünün aynı zamanda muhtemelen en düşük

rezervasyon ücretlerine sahip ve daha az seçici olmalarıyla, buna karşın lise

mezunlarının lise altı eğitim almış kişilerden çok daha yüksek kalifikasyona

sahip olmadıkları halde daha seçici davranmalarıyla açıklanabilir276.

Kriz döneminde dikkat çekici bir durum da yükseköğrenim görmüş

kişilerin uzun dönemli işsizlik oranının en düşük eğitim seviyesindeki gruptan

daha yüksek çıkmasıdır. Bu durumun yaşanma nedeni, yüksek vasıflara

sahip bu kişilerin, kriz ortamında yüksek rezervasyon ücretlerine sahip

olması, iş bulma süresini düşük rezervasyon ücretine sahip olan lise altı

kişilere göre daha uzun hale getirmiş olmasıyla açıklanabilir.

Yakından incelendiğinde, gençlerin, eğitimliler dahil ilk işlerini

bulmakta oldukça zorlandıkları görülmektedir. Bu gözlem mesleksel açıdan

uyumsuzluğa işaret ettiği kadar, iş arama sisteminin de etkin çalışmadığını

gösterir.

276 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 161.

217

Tablo-XXXII: İşsizlerin Kullandıkları İş Arama Kanalları

Yıllar Bizzat kendi

Eş-dost Bulma Kurumu

İstihdam Ofisi

Gazete İlanı

İnternet Aracılığı

1990 42,4 37,3 11,5 0,0 5,2 0,0

1991 45,1 34,8 12,6 0,0 3,4 0,0

1992 47,1 36,1 11,3 0,0 2,1 0,0

1993 46,8 35,1 10,5 0,0 3,5 0,0

1994 47,9 35,1 9,8 0,0 3,4 0,0

1995 47,5 37,8 7,5 0,0 3,7 0,0

1996 47,0 36,2 9,0 0,0 4,1 0,0

1997 47,0 36,9 7,2 0,0 3,0 0,0

1998 43,6 36,1 8,8 0,0 6,9 0,0

1999 44,5 36,6 8,1 0,0 6,9 0,0

2000 47,5 37,3 5,5 0,0 5,9 0,0

2001 50,3 38,0 4,9 0,0 4,6 0,0

2002 50,4 36,1 3,2 0,0 5,1 1,4

2003 51,3 35,7 2,6 0,0 5,3 1,6

Kaynak: TÜSİAD

TÜSİAD tarafından oluşturulan yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere,

ülkemizdeki iş arama teknikleri ilkel kalmış durumdadır. Iş arama kanallarının

yapı itibarıyla ilkel olması, iş arama etkinliğini düşürmektedir. Bu durum

yukarıda da belirttiğimiz uyumsuz eşleşmenin yaşanmasına neden

olmaktadır.

Firmaların aradığı vasıflarla, eğitim sistemimizin ürettiği vasıflar

arasında ne kadar uyum olduğu yapısal işsizlik açısından çok önemlidir.

Çünkü uyumsuzluğun artması iş arama sürelerinin uzamasına nenden

218

olmaktadır. Bir yanda mevcut işler sahiplerini beklerken, diğer yanda işsizler

umutsuzca “vasıflarına” uygun işler aramaktadırlar. Bu alanda da işgücü

piyasamızın durumunun parlak olmadığı görülmektedir. Bu yöndeki önemli bir

gösterge, meslek lisesi mezunları arasında işsizliğin ortalamanın üzerinde ve

düz lise mezunlarının işsizlik oranı ile hemen hemen eşit olmasıdır. Oysa

meslek lisesi mezunlarının işsizlik oranının doğal olarak düşük olması

beklenmektedir. Verilerden çıkan sonuç; meslek liselerinin miktar olarak

yetersiz kalmasının yanında, eğitim sistemi içinde büyük eksikliklerin

varolduğudur. Bu durum eğitim politikasında ciddi reformlar yapılması

gerekliliğinin bir ispatıdır.

Eğitim seviyesine göre işsizliğin ve istihdamın değişimini incelemek

arz ve talep dinamikleri hakkında faydalı bilgiler verecektir. Eğitim durumuna

göre işsizliğin büyük değişiklikler göstermediği ve eğitim durumuna göre iş-

sizlik oranlarının diğer birçok ülkeye göre yakın seyrettiği söylenebilir277.

Bununla beraber eğitim seviyesine göre istihdam edilenleri incelersek tablo

lise öncesi eğitim seviyesindekilerin istihdamının 1990’dan bu yana daha iyi

eğitim almış işgücünün arzı ve talebi beraber artmış ve bu dönemde

meydana gelen istihdam artışı lise ve üniversite mezunlarına yönelik

olmuştur. Fakat bu önemli kaymaya rağmen hâlâ toplam istihdamın % 57’sini

lise altı eğitim görmüş kişiler oluşturmaktadır. Zaman içinde eğitimli

işgücünün arzı ve talebinin beraber artması eğitim seviyesine göre bir

uyumsuz eşleşme olmadığı anlamına gelmemektedir. Daha önce

gördüğümüz gibi özellikle genç lise ve üniversite mezunları çok yüksek

işsizlik oranlarıyla karşı karşıyadır ki bu durum işgücü piyasasına yeni giren

gençlerin vasıflarına uygun iş bulmakta ne kadar zorlandıklarını

göstermektedir278.

277 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 189. 278 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 189

219

Küreselleşme, gelir dağılımı bozukluğuna paralel olarak sosyal refah

devleti anlayışının yıkılmasıyla birlikte işsizlik oranlarını artırmıştır279. Yeni

teknolojinin gerektirdiği niteliklere sahip olmayanların işgücü piyasası dışında

kalmak veya gelir düzeyi düşük ve istihdam güvencesi olmayan işlerde geçici

olarak çalışmak arasında seçim yapmaları zorunluluğu doğmaktadır. Bu

durumdan en fazla hizmet sektöründe niteliksiz işlerde çalışan kadınlar,

gençler, yaşlılar ve azınlıklar etkilenmektedirler280 .

İşsizlik probleminin çözülememiş olmasının sebepleri;

uygulamaya konulan politikalarda istikrar ve sürekliliğin sağlanamaması,

insan gücü planlamasının ülke gerçeklerine cevap verebilecek şekilde

uyarlanmaması, emek arzını karşılayacak kapasitenin sanayi ve hizmetler

kesimi tarafından sağlanamaması ve işçi ile işveren kesimi arasında

uyumsuz eşleşmenin varolması olarak sıralanabilir.

279 Şenol BAŞTÜRK: “Bir Olgu Olarak Küreselleşme”, http//isguc.org.tr, 26.03.2005. 280 Tijen ERDUT: "Yeni Teknolojilerin İş İlişkilerinin Yapısı Üzerindeki Etkisi", Çimento İşveren, Cilt 11, Sayı 5, (Eylül 1997), 11.

220

SONUÇ

20. yüzyılın son çeyreğinde etkisini farklı alanlarda gördüğümüz

küreselleşme olgusu, endüstri ilişkileri sisteminde de köklü değişimlerin

yaşanmasına neden olmuştur. Bilgiye dayalı ekonomi içerisinde rekabet,

güçlü sosyal koruma, eğitim ve deneyim yatırımları, endüstri ilişkilerinde

dönüşüm yaşanan konular arasındadır. Gerçekte, imalat endüstrilerinde

yoğunlaşan bir istihdama, istikrarlı ve güvenli bir kamu sektörüne ve güçlü bir

sendika hareketine dayanan 20. yüzyılın geleneksel endüstri ilişkileri,

1960'larda ve 70'lerdeki konumunu kaybetmeye başlamıştır. Bu durum,

1980’lerin ortalarında başlayıp, 1990’ların sonunda işsizliğin had safhaya

ulaşmasıyla, birçok ülkede sosyal koruma sistemlerinin ve sendikalaşmanın

zayıflamasına, sendikal hareketlerle işverenler arasındaki güç dengesinin

değişmesine neden olmuştur.

Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde değişimin derinden etkilediği

alanlardan biri de devletlerin konumuyla ilgilidir. Çok yakın bir döneme kadar

çoğu kitabın en iyi yönetim şekli olarak savunduğu “sosyal devlet” anlayışı

eleştirilerle yüz yüze kalmıştır. Bu durumun başlıca nedeni, merkez

ekonomilerden tüm dünyaya dayatılan küreselleşme politikalarının tek tip,

dışa açık serbest piyasa ekonomisi uygulamasını gündeme getirmesidir.

Böylelikle gelişmiş ya da gelişmekte olan ekonomilerde devletin konumu ve

işlevlerinde farklı görünümler ve sonuçlar ortaya çıkmıştır. Küreselleşme

koşullarında finans piyasalarının aşırı düzeyde ilerlemesi, bu ilerlemenin tüm

ekonomileri etkisi altına alması, gelişmekte olan ülke ekonomilerini zor

durumda bırakmıştır.

Bununla birlikte günümüzde ekonomik yönden gelişmiş ülkelerin

sorunsuz bir yapı arz ettiğini de söylemek mümkün değildir. Bu noktada

devreye “sürdürülebilir verimlilik” kavramı girmekte, verimliliğin artmadığı bir

221

ekonomide, durgunluk kaçınılmaz görünmektedir. Bu nedenle sürekli

verimliliğin ana yolu “yaşam boyu” eğitimden geçmektedir.

Bilgisayar, enformasyon ve ulaşım başta olmak üzere pek çok alanda

yaşanan teknolojik gelişmeler, hizmet sektörünün ve vasıflı-bilgi işçisinin

önemini arttırmaktadır. Çalışma ortamı teknolojik yeniliklere bağlı olarak

gelişmekte, varolan teknik beceriler kaybolmaktadır. Bu durum vasıfsız

işgücüne olan talebi azaltmakta; mavi yakalı işçi olarak tanımladığımız

grubun, istihdam dışına itilmesine neden olmaktadır. Ayrıca kişilerin sahip

olduğu nitelikler her geçen gün işlerliğini kaybetmekte; kendini geliştiremeyen

nitelikli işgücü de işsizlik gerçeğiyle karşı karşıya kalmaktadır. İşçiler,

problem çözme yeteneklerini ve teknik becerilerini yaşam boyu öğrenme ile

her zaman geliştirmek durumundadır.

İş piyasasında meydana gelen bu değişimlerle birlikte, diğer bir

değişim de işçiler arasındaki sınıf bilincinin kaybolmaya başlamasıdır. İşçiler

bireysel olarak pazarlık eder hale gelmiş, buna paralel olarak sendikalar

parçalanmaya başlamış, toplu pazarlık adem-i merkezileşmiştir. Böylesine bir

ortamda vasıfsız işçiler toplu pazarlık dolayısıyla yüksek ücret şansını hatta

istihdam olanaklarını kaybederlerken; vasıflı işçiler, bireysel pazarlık esnekliği

sayesinde işgücü piyasalarını esnekleştirmişlerdir. Dolayısıyla endüstri

ilişkileri, makro alandan mikro alana doğru kayma eğilimi göstermiştir.

Değişimlerin yarattığı diğer bir sonuç da İş piyasasındaki sektörel

yapının farklılaşmasıdır. Tarım sektörünün önemini yitirdiği sanayi devriminin

ardından yaşanan bilgi devrimi, hizmetler sektörünü ön plana çıkarmıştır.

Sanayi devrimini tam olarak tamamlayamayan ülkemizde bilgi devrimine

geçiş, gerekli alt yapı sağlanamadan gerçekleşmiş, bu durum hizmetler

sektörüne direkt geçişleri beraberinde getirmiştir. Yaşanan gelişmeler, tarım

sektöründe işgücünün nispeten düşmesine, tarımdan kopan işgücünün

köyden kente göç etmesine neden olmuştur. Kentte vasıf seviyesi nedeniyle

iş bulmakta zorlanan işgücü, özellikle kadın işgücü, informel sektöre

yönelmiştir. İnformel sektör içerisinde yer alan işgücü, kendi çalışma

222

koşullarını belirleme imkanından yoksun, güvencesiz ve düşük ücretle

istihdam edilmektedir.

Gelişen teknolojiler sonucunda bilgi işçisi işletmeler için anahtar öğe

haline gelmiştir. Birçok işin makinelerle yapılır hale geldiği otomasyon ile

günümüzde bilinen bir çok meslek önemini yitirmiştir. Bu durum yeni oluşan

sistemde, insanın yerini makinelerin almasına neden olmuştur. Çoğu işin

makinelerle yapılır hale gelmesi, işgücünün önünde büyük bir belirsizlik

yaratmakta; bireyler için gelecek kaygısı yaşanmasına neden olmaktadır.

Ancak yeni düzen içinde yeni mesleklerin ortaya çıkacağı düşünüldüğünde,

işgücünün istihdam edileceği yeni alanların oluşacağı unutulmamalıdır.

İşgücünün istihdam edileceği yeni alanların oluşması, işgücünün bu alanların

istediği niteliklere sahip olmasını da gerekli kılacaktır. Bu noktada devreye

işgücünün ihtiyaca cevap verecek şekilde eğitilmesi zorunluluğu girecektir.

Bilgi toplumuna geçiş süreci ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi

Türkiye’de de enformasyon teknolojisinin ön plana çıkması, “bilgi işçisi”

talebini gündeme taşımıştır. Küreselleşmenin dünyanın her bir parçasını

ulaşılabilir bir “tek pazar” haline getirme anlayışı, bireyin bireyin rakibi olduğu

günümüz dünyasında “ekonomik performansı” insanın en belirgin niteliği

haline getirmiştir. Yaşanan gelişmeler neticesinde bilgi ve hizmet işlerinde

çalışan bireylerin son derece vasıflı, eğitimli, yaratıcı olması zorunluluğu,

eğitimi günümüzün başlıca emek arzı politikası haline getirmiştir.

Yaşanan değişimler ve yeni oluşan koşullar çerçevesinde emek arz ve

talebinde yaşanan değişimler, Türkiye açısından da farklı sonuçlar

doğurmuştur. Öncelikle Türkiye’de emek arzının yaşadığı değişimlere

değinmek, beraberinde getirdiği sonuçları incelemek gerekmektedir. Ayrıca

emek talebinin, bu süreçte karşılaştığı değişimleri ortaya koymak önemlidir.

Tez çalışmamızın amacı, sadece küreselleşmenin mevcut

dinamiklerinin işgücü piyasasına etkilerini incelemektir. Ülkemizdeki verilerin

223

kapsamının tam bir sonuca ulaşmak için yeterli olmaması, çalışmamızda

kesin yargılarla yorum yapmamızı engellemiştir. Ancak eldeki veriler ışığında

küreselleşmenin etkileriyle ilgili öngörülerde bulunulmuştur. Bu tez çalışması

ileride bu konuyla ilgili yapılacak çalışmalara ışık tutmayı ve yaşanan

değişimleri genel bir çerçeveden değerlendirmeyi hedeflemiştir.

Türkiye açısından yaşanan sorunların önemli bir kısmı işgücü

piyasasının yapısından ve işleyişinden kaynaklanmaktadır. İşgücünün eğitim

ve verimlilik düzeyindeki yetersizlikler, işgücüne katılma oranlarının

düşüklüğü, özellikle gençler ve diğer yaş gruplarında görünen işsizlik

oranının yüksekliği, çalışma çağı nüfus artış hızının toplam nüfus artış

hızından fazla olması ve kayıt dışı istihdam başlıca sorunlarımızdır.

Türkiye’de işgücü piyasasında işgücü fazlasının olduğu bir gerçektir.

Bu durumun başlıca sebebi, emek arzının artan bir şekilde devam etmesi ve

emeğe olan talebin azalmasıdır. Türkiye’nin emek arzına yönelik olarak

işsizliğin azaltılmasına karşı oluşturulan politikaları iki başlık altında

toplayabiliriz. Bunlardan ilkini, demografik olarak doğum oranlarının yüksek

olduğu ve genç bir nüfus yapısına sahip olan ülkemizin, işgücü yapısına

yönelik olan “nüfus politikaları” oluşturmaktadır. Ancak iyi düzenlenmiş ve

değişimleri kapsayan bir nüfus politikası sayesinde işgücünün istihdam içine

dahil edilmesi ve işsizliğin azaltılması mümkün olabilir. Öncelikli olarak nüfus

artış hızının yavaşlatılması gerekmektedir.

Emek arzına yönelik olarak geliştirilen politikalardan ikincisini ise

“eğitim politikası” oluşturmaktadır. Yaşanan değişim sürecinin getirmiş olduğu

işsizlik sorununun önlenip giderilmesi, ancak etkin olarak uygulanabilecek

eğitim politikasıyla mümkündür.

İşgücünün mevcut eğitim yapısının değişmesi, üretimin yapısında

yaşanan değişimler, bilişim teknolojilerinin gelişmesine paralel olarak ihtiyaç

duyulan nitelikli insan gücünün karşılanması açısından kilit öneme sahiptir.

224

Eğitim ve insangücü planlaması yoluyla ekonominin talep ettiği vasıfta işgücü

eğitilerek, işgücü açığı kapatılabilmekte; işgücü fazlalığı bulunduğu takdirde

ise, hizmet-içi ve hizmet öncesi eğitimden yararlanılarak fazla işgücünün

verimli olabilecek bir alana aktarılması sağlanabilmektedir.

Eğitim, yeni ekonomi düzeninde yaşanan değişimleri yakalayabilmenin

en önemli anahtarıdır. Çünkü, günümüzde işgücünün yaşadığı sıkıntı sadece

düşük eğitimden kaynaklanmamaktadır. Ayrıca mevcut eğitim seviyesinin

yetersiz hale gelmesi, kişileri yaşam boyu eğitim kavramıyla karşı karşıya

bırakmaktadır.

Küreselleşme sürecinde yaşanan hızlı gelişmeleri dikkate aldığımızda,

ülkemizdeki eğitimin sistemini iyi analiz etmek gerekmektedir. Ancak mevcut

durum saptandıktan sonra eğitimin gelişmesi için yapılması gereken

düzenlemeler gerçekleştirilebilir. Demografik özellikler itibariyle genç bir

nüfusa sahip olan ülkemizde, işsizlikten en çok etkilenen kesim gençlerdir.

Mesleki ve teknik eğitim programlarının iş piyasasının talepleri

doğrultusunda geliştirilmesi son derece önemlidir. Bunun için öncelikli hedef,

Türkiye de ihtiyaç duyulan meslekler envanterinin çıkarılması ve eğitim

programlarının bu envanter doğrultusunda hazırlanmasıdır. Gençlerin eğitim

gördüğü mesleklerde iş olanaklarının sınırlı olması nedeniyle iş piyasasına

girmelerinde sıkıntılar oluşmaktadır. Bu durumu çözmek amacıyla,

danışmanlık hizmetleri gençlerin sahip oldukları diğer bilgi-beceri ve

yetenekleri açığa çıkararak, işgücüne verilebilecek eğitimleri saptamalı,

gençlerin bu eğitimlere yönlendirilerek istihdam edilebilirliklerini arttırmalıdır.

Ülkemiz açısından bir değerlendirme yaptığımızda; mevcut ve

gelecekteki insan gücünün sayısal ve nitelik açısından belirlenmesinde büyük

bir eksiklik olduğunu söylemek mümkündür. Bunun için var olan

sistemimizdeki aksayan yönlerin acilen giderilmesi gerekmektedir.

225

Eğitim sisteminde gerekli reformların yapılması her ne kadar önem arz

etse de günün gerekleri açısından yeterli değildir. İhtiyaçlar doğrultusunda

oluşturulacak eğitim programlarının yanı sıra bireyin işteki başarısını dikkate

alarak, verimliliğin de ölçülmesi gerekmektedir. Daha önce de belirttiğimiz

üzere, günümüz ekonomilerinde “verimlilik” faktörü bir çok etkeni geride

bırakarak olmazsa olmaz koşul haline gelmiştir.

Eğitimle ilgili olarak yapılması gereken önemli bir düzenleme de

sistem içinde yer alan mesleki ve teknik eğitim okullarının sayısının ihtiyaca

göre düzenlenip, arttırılmasıdır. Ülkemizde sanayi–üniversite işbirliği

sağlanamamaktadır. Bu durum ihtiyaç fazlası işgücünün yetişmesine, gerekli

alanlarda işgücü açığı yaşanmasına neden olmaktadır. Bu yüzden sanayi–

üniversite işbirliği sağlanmalı, gerekli eleman temini tespit edilerek işgücü

doğru alanlara yönelik yetiştirilmelidir.

Önemli bir diğer konu da uzun vadede iş konusundaki ihtiyaçların

değişebileceğinin, yeni iş alanlarının gelişebileceğinin unutulmamasıdır. Bu

nedenle bireyleri eğitirken tek bir alana kanalize etmek yaşanan değişim

rüzgarı açısından doğru bir yaklaşım değildir. Mesleki eğitimle ilgili olarak

uzmanlaşmalara son verilmeli daha geniş perspektifli bir eğitim verilmelidir.

Ayrıca eğitim etkeni tek boyutlu olarak düşünülmemeli, gerekli eğitimin

verilebilmesi için, belirli donanımlara sahip eğiticilerin de yetiştirilmesine

öncelik verilmelidir.

Ülkemiz için yıllardır süre gelen önemli bir sorun da kırsal kesimde

yaşayanların eğitim sorunudur. Temel ve mesleki eğitimden mahrum kalan

bu bireyler için nitelikli meslek kazandırma kursları aktif hale getirilmelidir. İŞ-

KUR bünyesinde başlatılmış olan çok sayıdaki meslek kurslarının tabana

yayılması sayesinde bu sorun bir nebze giderilebilir.

Bu çalışmanın işgücü piyasası açısından önemli bir ayağını oluşturan

emek talebi, küreselleşme sürecinde değişime uğrayan diğer bir alandır.

226

Emek talebi, çıktı talebinden ve üretim koşullarından türetildiğinden ötürü

üretimi etkileyen politikalar, emek talebini de etkileyecektir. Bu nedenden

dolayı Türkiye’de yaşanan işsizlik için oluşturulan çözüm önerilerinin ilkini

üretimin, yatırımın ve istihdamın arttırılması oluşturmaktadır. Ulusal rekabet

gücü açısından yabancı sermaye yatırımları büyük önem taşımaktadır.

Ülkemize ileri teknoloji getirecek ve yeni istihdam imkanları yaratacak

doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi önemlidir.

İkinci olarak işletmelerde verimliliğin arttırılması ve informel sektörle

ilgili düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bilindiği üzere Türkiye

ekonomisinde tarımın sektörünün bir işgücü deposu olması ve kır ile kent

arasında mevcut ücret farklılığı nedeniyle yaratılan iç göç ile kentlerde

işsizlerin birikmesine neden olmaktadır. Bu işsiz kesimin kendi kendilerini

informel sektörde istihdam etmeleri ciddi bir problemdir. Bu ekonomik

yapılanmada devletin; özellikle kayıtlı ekonomideki istihdamı ağır ücret ve

sosyal güvenlik primleri ile vergilendirmesi, kayıt dışı istihdamı teşvik

etmektedir.

Kayıtlı ekonominin bir kesimi, rekabetin zorlamasıyla, ağır faiz ve vergi

yükleri altında sermaye birikimini tamamlayabilmek için, kısmen de olsa kayıt

dışı istihdamı seçmektedir281. Bu durumun en büyük dezavantajı şüphesiz ki

önemi gün geçtikçe artan rekabet sahasında haksız rekabet gücü

doğurmasıdır. Bu nedenden ötürü, kayıt dışı ekonominin daraltılması için

öncelikli olarak ağır vergi ve sosyal sigorta prim yükünün azaltılması

gerekmektedir. Ayrıca yabancı kaçak işçi istihdamı önlenmeli, kadın istihdamı

arttırılmalı ve çocuk işçiliğinin önlenmesinde hizmet yaklaşımına ağırlık

verilmelidir.

281 Çoşkun Can AKTAN: Türkiye'de Üretim ve İstihdama Yönelik Ulusal Rekabet Gücü Politikası", TİSK tarafından düzenlenen İstihdam Yarışması'nda mansiyon ile ödüllendirilen çalışma. TİSK, Ankara, 2003.

227

Yaşanan önemli bir sorun da; işgücü piyasasına devletin uygulamış

olduğu katı kurallardır. Uygulanan çalışma süresi ve biçimi ile işe alınma ve

işten çıkarma kuralları, işletmeler açısından yüksek maliyet oluşturmaktadır.

Ayrıca vasıf seviyesi düşük işgücü istihdam eden firmalar, verimliliği de

asgari seviyede olan bu çalışanları istihdam ettikleri için kaliteli mal ve

hizmeti piyasaya sürmekte zorlanmakta, bu durum firmaların uluslararası

rekabet gücünü olumsuz yönde etkilemektedir.

Devletin işgücü piyasasına müdahalelerinin azaltılması, işgücü

piyasasının serbestleştirilmesi ve esnekleştirilmesi ekonomide genel istihdam

düzeyi üzerinde olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Çalışma hayatının

esnekleştirilmesiyle ilgili olarak rekabet gücü açısından iş hukuku kurallarında

esnekleşme sağlanmalıdır. Ancak getirilen esneklik biçimleri tamamen

işverenin inisiyatifine bırakılmamalı, sosyal diyaloglar geliştirilmelidir. Esnek

bir yapı içermesi bakımından işgücü piyasası içinde özel istihdam bürolarının

önemini göz ardı etmemek gerekir.

Ekonomik büyüme ve istihdamın artmasında günümüzde gelişmiş ve

gelişmekte olan ülkelerde girişimciliğin ve bu çerçeve dahilinde KOBİ’lerin

geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Özellikle değişen koşullara adapte olma

konusunda daha çabuk uyum sağlama yeteneğine sahip KOBİ’ler açısından

ülkemizde üretimin, yatırımın ve istihdamın arttırılmasında özel girişimciliğe

gereken önemin verilmesi ve mutlaka doğrudan veya dolaylı kamu politikaları

ile desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.

Bütün mesleklerde bilgi hızla yenilenmekte ve bu yenilenme süresi

teknolojinin gelişimine göre giderek kısalmaktadır. Meslek sahibi kişilerin

sürekli hizmet içi eğitimden geçirilmesi zorunlu hale gelmektedir. Bu

zorunluluk, maddi imkanları yeterli olan büyük işletmelerde sorun haline

dönüşmez iken; KOBİ’lerin önündeki ciddi bir problemdir. Ayrıca, KOBİ’lerin

büyük bir kısmı çoğunlukla eğitim ihtiyacının farkında değildir. İşletmelere bu

228

konuda hizmet vermesi gereken kurumlar arasında bu işletmelerin bağlı

olduğu meslek örgütleri de mevcut olmalıdır.

Emek talebi açısından bir diğer önemli konu da makro-ekonomik

ortamın iyileştirilmesidir. Bilindiği üzere Türkiye ekonomisi, 1980’li yıllarda

ekonomik büyüme ve kalkınma yönünde ciddi bir atılım gerçekleştirmiştir.

Ancak 1990’lı yıllardan günümüze değin mevcut büyüme trendi devam

ettirilememiştir. Türkiye ekonomisi bugün çok ciddi bir üretim ve yatırım açığı

ile karşı karşıya bulunmaktadır. Üretim ve yatırım kapasitesinin

arttırılamaması istihdam sorununu beraberinde getirmektedir. Türkiye

ekonomisinin içinde bulunduğu bu durumdan kurtulabilmesi, kapsamlı bir

“Ulusal Rekabet Gücü Politikası” oluşturması ile mümkün olabilecektir.

Görüldüğü üzere küreselleşme süreci ve beraberinde getirmiş olduğu

dinamikler, emek arz ve talebi açısından bir dizi değişimler yaşanmasına

neden olmuştur. Dünya ekonomisinde rekabetin yaratmış olduğu baskı,

firmaları daha çok esneklik arayışına yöneltmekte; informel sektörün

büyümesine yol açmaktadır. Ayrıca, kısmen formel sektör içinde yer alan

atipik ve geçici çalışma, informel sektörde daha da acımasız koşulların

doğuşuna neden olmaktadır. Bunun yanı sıra işgücünün çok az bir kesimi de

vasıflarından dolayı yüksek ücret almaktadır. Sadece vasıflı işgücünün

serbest dolaşımının söz konusu olduğunu düşündüğümüzde, gelişmekte olan

ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru vasıflı işgücünün dolaşımı, gelişmekte

olan ülkeler açısından olumsuz bir etki yaratmaktadır. Buna karşın, ister

gelişmiş isterse gelişmekte olan ülkelerde yaşanan ortak problem işsizliktir.

Ülkemiz açısından bir değerlendirme yaptığımızda, küreselleşmenin

dünya genelinde görülen etkilerinin bir çoğunun bizim için de geçerli

olduğunu söylemek mümkündür. Kendi ekonomik ve sosyal yapımızdan

dolayı yaşadığımız sıkıntılar bir yana, Türkiye küreselleşme sürecinden ve

onun beraberinde getirmiş olduğu değişimlerden etkilenmektedir.

229

Küreselleşme her şeyden önce bir olgudur. Olumlu birçok gelişmeyi

beraberinde getiren küreselleşmenin bir takım problemler getireceği de bir

gerçektir. Önemli olan küreselleşmenin karşısında olmak ya da bu sürece

taraftar olmaktan ziyade, getirdiği değişimin dinamiklerini yakalamaktır.

Günümüz koşullarının hızla değişen ve her geçen gün kendini yenileyen bir

yapıya sahip olduğunu göz ardı etmek mümkün değildir. Dünya genelinde

ciddi anlamda yaşanan bu dönüşüm rüzgarında, ayakta kalabilmek için,

mevcut yapının taşlarını zorlamak yerine, binayı yeniden inşa etmek

gerekebilir.

230

KAYNAKÇA

ADAMS, J.Roy. “Küreselleşme ve Endüstri İlişkileri Sistemlerinin Dönüşümü” ( Çev. Toker Dereli), 75. Yıldönümünde Uluslararası Çalışma Örgütü ve Türk Endüstri İlişkileri Kongresi. Kamu-İş, Ankara, 1995. AKALIN, Güneri. Türkiye’de Piyasa Ekonomisine Geçiş Süreci ve Ekonomik Kriz. TİSK, Ankara, 2002. AKIN, H.Bahadır. http://www.stratejiyonetim.com/kuresellesme.htm.12.09. 2004 . AKIN, H. Bahadır. “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Bir Değerlendirme ve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri”. Verimlilik Dergisi, Sayı: 1, MPM Yayınları, Ankara,1999. AKSOY, Hasan Hüseyin. “Okul Yöneticileri ve Okul Dışı Değişme Kaynaklarının Eğitime Etkisi”. http://mimas.politics.ankara.edu.tr/~aksoy/ reform/reform05/h_buyruk.doc -06.11.2004 AKTAN, Coşkun Can. “Piyasa Ekonomisi, Özelleştirme ve Türkiye Deneyimi”, Küreselleşme Akımı İçinde Özelleştirmenin Yeri ve Özelleştirme Uygulamaları. Ankara, 1994. AKTAN, Coşkun Can. “Dünyadaki Yeni Trendler Çerçevesinde Devleti Değişen Rolü ve Geçiş Ekonomileri”. Küreselleşme ve Geçiş Ekonomileri Uluslararası Sempozyumu, Kırgızistan- Türkiye Manas Üniversitesi Yayınları, Bişkek-Kırgızistan, 02-04 Mayıs 2002. AKTAN, Coşkun Can. Türkiye’de Üretim ve İstihdama Yönelik Ulusal Rekabet Gücü Politikası, Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları Araştırma Yarışması. TİSK, Ankara, 2003. AKTAN, Coşkun Can- VURAL İstiklal Y. Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet, Rekabet Dizisi:1. TİSK, Ankara, Aralık 2004. AKTAN, Coşkun Can- VURAL İstiklal Y. Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri, Rekabet Dizisi:2. TİSK, Ankara, Aralık 2004. AKTAN, Coşkun Can- VURAL İstiklal Y. Rekabet Gücü ve Türkiye, Rekabet Dizisi:3. TİSK, Ankara, Aralık 2004. AKTAN,CoşkunCan&ŞEN,Hüseyin:“Globalleşme”,http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktanarastirmalari/degisim/aktan-sen-globallesme.pdf. 21.12.2004.

231

AKTAN, Coşkun Can. “Müdahaleci Devlet ve Uluslararası Rekabet Gücü” http: // www .canaktan.org/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/devlet-reformu/aktanmudahaleci devlet-rekabet-gucu. 22.12.2004. ALGAN, Neşe- ILDIRAR, Mustafa. “Güçlü ve Büyük Türkiye Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları”, Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları Araştırma Yarışması, TİSK, Ankara, Eylül-2003. ALTIN, Recep. “Gelecekteki Mesleki Eğitim Sisteminin Oluşturulması Doğrultusunda MEB’in Yaptığı Çalışmalar”, Eğitim Kurumu- İşletme Diyaloğu Uluslararası Konferansı. TİSK, Ankara, Ağustos 2004. ALP, Ali - KAHRAMAN M. Ali. “Küreselleşme ve Politika Yakınlaşmaları” http://www.liberal-dt.org.tr/guncel/Diger/alp_kuresellesme.htm. 05.11.2004. ANSAL, Hacer. "Teknolojik Gelişmenin İşgücü Niteliğine Etkileri", İnsan, Toplum, Bilim, IV. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi Bildirileri. (Der: Kuvvet Lordoğlu), Kavram Yayınları, İstanbul, 1996. ARABACI, Sadi Güvenç. Küreselleşme, Emek Piyasaları ve İstihdam. İstanbul: Marmara Üniversitesi (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2002. ASHTON, D. – F.GREEN. Education, Training and The Global Economy, Cheltenham. U.K., 1997. ATA, Namık. “Ekonomik Büyüme İstihdam Artışı İle Birlikte Gitmeli”. İşveren Dergisi, TİSK, Cilt:43, Sayı: 11, Ankara, Ağustos 2005. ATAY, Osman. “Örgüt Kültürü ve Süreci”http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/3/ atay/atay2.html, 18.10.2004. AYDEMİR, Fatih. 21. Yüzyılda Sendikal Örgütlenme Sorunu ve Yeni Sendikal Stratejiler, Basın-iş Sendikası, Ankara, 2003. AYDEMİR, Süleyman Ruhi. Kurumsal Etkinlikte Anahtar Bir Kavram: Örgütsel Değişim”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 40, ocak- mart 2001. BAŞKAN, Gazi Erçel. “Küreselleşme ve Uluslar arası Finansal Gelişmeler”,http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/konusma/tur/2000/Kuresellesme.html, 07.12.2004. BAŞTÜRK, Şenol “Bir Olgu Olarak Küreselleşme”, http//isguc.org.tr, 26.03.2005.

232

BEDİR, Eyüp. “Yirmibirinci Yüzyılda istihdamın Artan Önemi ve Eğitim- İstihdam İlişkisi” Gazi Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Seçme Yazılar. Ankara, 2003. BELEK, İlker. Kapitalist Sömürünün Yeni Modeli Esnek Üretim Sistemi. Petrol-İş, 1997-97 Yıllığı,1998. BİÇERLİ, Kemal. Çalışma Ekonomisi, Beta Yayıncılık, İstanbul, Nisan 2003. BİLGİN, Mehmet Hüseyin. Yeni Teknolojiler ve Üretim Sistemlerindeki Değişimin Emek ve İstihdam Üzerindeki Etkisi. Kamu-İş, Ankara,2000. BOZKURT, Veysel. “Küreselleşme: Kavram, Gelişim ve Yaklaşımlar”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. BOZKURT,Veysel.“Küreselleşmenin Toplumsal Sonuçları”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. BOZKURT, Veysel. Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye, http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005. BULUTAY, Tuncer. İstihdam ve Eğitim Projesi İşgücü Piyasası Bilgisi, Türk İşgücü Piyasası İle İlgili Temel Bilgiler. TÜİK, Ankara, 1997. BÜYÜKULUSLU, Ali Rıza. “Küresellşemenin Sosyal ve Kültürel Hayata Etkisi”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. BÜYÜKULUSLU, Ali Rıza. “Çalışma Hayatında Geçmiş ve Gelecek”. İşveren Dergisi, TİSK, Ankara, Ocak, Şubat, Mart 2005. canlife: “Büyüme Modelleri 3” (Yeni Ekonomi), http://members.lycos.co.uk/ economyclub// categories.php?category_no=12, 10.01.2005. CENTEL, Tankut. “Bilgi Çağında Endüstri İlişkileri”, Yeni Türkiye, 21. Yüzyıl Özel Sayısı II. Yıl:4, Sayı:20, Mart-Nisan 1998. ÇELEBİCAN, Gürgan. “Küreselleşme ve Türkiye Üzerindeki Etkileri”, İş Hukukunun Güncel Sorunları Semineri. TÜHİS, Bolu, 1997. ÇOLAK, Ömer Faruk –ARDOR, Naim. “Üretim ve İşsizlik Sorununun Çözümü İçin Kurumsalcı Yaklaşım”, Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları Araştırma Yarışması. TİSK, 2003. DEMİRBAŞ, Tolga. “Küreselleşmenin Modern Devlet Maliyesine Etkileri”, Sayıştay Dergisi, Sayı:50-51, Ankara, Temmuz-Aralık, 2003.

233

DEMİRKAN, Mahmut. “İstihdam Politikalarına Eleştirel Bir Yaklaşım”. Mercek Dergisi, MESS, Nisan 1997. DERELİ, Toker. “Teknolojik Değişmeler, Çalışma İlişkileri ve Yeni İstihdam Türleri” http://www.sosyalsiyaset.com/documents/toker_dereli.htm, 12.02.2005. DOĞAN, Elif. Eğitimde Küreselleşme, Eğitim Araştırmaları, Sayı:6, Ankara, Ocak 2002. DPT. Nüfus ve Nufüsun Yapısı, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 1994. DPT. İşgücü Piyasası, İstihdam ve İşsizlik, Yedinci Beş Yıllık Kalınma Planı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 1994. DPT. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: 1996-2000. Ankara, 1995. DPT. Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 1999 Yılı Destekleme Çalışmaları. Ankara, 1999. DPT. “Küreselleşme, Özel İhtisas Komisyonu Raporu”.Ankara, 2000. DPT. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Küreselleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2000. DPT. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Hayat Boyu Eğitim Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001 DPT. Nitelikli İnsangücü, Meslek Standartları Düzeni ve Sosyal Sermaye Birikimi, SBYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001. DPT. İşgücü Piyasası (Çalışma Hayatı), Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001. DPT. Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001. DPT. Yerel Yönetimler Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001. DPT. Türkiye Cumhuriyeti Ön Ulusal Kalkınma Planı (2004-2006). Ankara, Aralık 2003. DPT. 5-9 Mayıs Tarihli Türkiye İktisat Kongresine Sunulan “İstihdamın Arttırılması ve İşgücü Piyasası” Çalışma Grubu Raporu. Aralık, 2003.

234

DPT. Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2003). Ankara, Ocak 2004. DPT. 17- 20 Şubat Tarihli Türkiye İktisat Kongresine Sunulan “İstihdamın Artırılması ve İşgücü Piyasası Çalışma Grubu Raporu”. İzmir, Şubat 2004. DPT. Temel Ekonomik Göstergeler. Ankara, Temmuz 2004. DPT. Ekonomik Gelişmeler. Ankara, Haziran 2004. DPT. KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı. Ankara, Ocak, 2004. DPT. 19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Eki http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2005 /temelama. 03.02.2005. DRUCKER, Peter F. Kapitalist Ötesi Toplum. Çev: B. ÇORAKÇI, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1994. DRUCKER, Peter F. Yönetim Uygulaması, İnkilap Kitapevi, İstanbul,1996. DÜLGER, İlhan. “Eğitim Ana Planı: 1996-2011 Bütünleştirilmiş Bir Reform Stratejisini Uygulamaya Aktarma Düzeni”. Planlama Dergisi, DPT’nin Kuruluşunun 42. Yılı Özel Sayısı, DPT Yayınları, Ankara, Eylül 2002. EFENDİOĞLU, Ümit. “İstihdam ve Teknik Değişme Arasındaki İlişki: Politika Tartışmaları ve BİT( Bilişim ve İletişim Teknolojileri) Vakası”, İstihdam ve Eğitim Projesi İçinde. TÜİK, Ankara, 1998. EGEMEN, Erdal. “ÜÇO ve AT Boyutuyla Türk Endüstri İlişkileri”, Avrupa ve Türkiye’de Endüstri İlişkilerinde Son gelişmeler. KAMU-İŞ, Ankara, 1994. EKİN, Nusret. “Dönüşen Çağ, Değişen Endüstri İlişkileri”. Mercek Dergisi, Yıl:5, Sayı: 17, Ocak 2000. EKİN, Nusret. “Esneklik Çağı...”, Mercek Dergisi. Yıl: 4, Sayı: 15, Temmuz 1999. EKİN, Nusret. “Küçük İşyerlerinde Endüstri İlişkileri”. Kamu-İş, Ankara, 1993.

EKİN, Nusret. Gelişen Ülkelerde ve Türkiye’de Bir İstihdam Politikası Olarak Küçük Ölçekli İşyerlerinin Teşviki, İTO Yayınları, No:34, İstanbul, 1993.

EKİN, Nusret. “2000’li Yıllara Doğru Çalışma Hayatı Sorunlar- Öneriler”. TÜHİS Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 5, İstanbul, 1995. EKİN, Nusret. Sosyal Gelişmenin Anahtarı: İstihdam. MESS, İstanbul, 1995.

235

EKİN, Nusret. Küresel Bilgi Çağında Eğitim-Verimlilik-İstihdam. İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi Yayını, İstanbul, 1997. EKİN, Nusret. Küreselleşme ve Çalışma Yaşamında Dönüşüm. Friedrich Ebert Vakfı Yayını, İstanbul, 1997.

EKİN, Nusret. – SELAMOĞLU, Ahmet. “Küreselleşme, Rekabet Gücü ve Endüstri İlişkilerinde Dönüşüm“. Türk Endüstri İlişkileri Derneği, KAMU-İŞ, Ankara, 1998.

EKİN Nusret. Küreselleşme ve Gümrük Birliği. İstanbul Ticaret Odası, Yayın No: 1999-47, Güncelleştirilmiş II.Baskı, İstanbul,1999. EKİN, Nusret. “Teknolojik Dönüşüm ve Bilgi Çağı“. Mercek Dergisi, Yıl:5, Nisan 2000. EKİN, Nusret. Türkiye’de İş Piyasasının Yeniden Yapılanması Özel İstihdam Büroları. İstanbul Ticaret Odası, İstanbul, 2000. EKİNCİ, Mehmet Behzat.“Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu ve İşletmelerin Bu Süreçteki Yeri”, mbekinci@ akademiktisat.net, www.akademiktisat.net. 12.12.2004.Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu ve İşletmelerin Bu Süreçteki Yeri, mbekinci@ akademiktisat.net, www.akademiktisat.net. 12.12.2004. EKİNCİ, Mehmet Behzat. Hayat Boyu Eğitim İstihdam İlişkisi; Eğitimin İşgücüne Etkisi ve Türkiye’deki Durum, [email protected]. www.akademiktisat.net. 25.04.2005

ERDİNÇ, Zeynep. “Küreselleşmenin İstihdama Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 3, Kasım, 1999.

ERDUT, Tijen. "Yeni Teknolojilerin İş İlişkilerinin Yapısı Üzerindeki Etkisi". Çimento İşveren, Cilt 11, Sayı 5, Eylül 1997. ERDUT, Zeki. İstihdam Politikaları Açısından İşkur: İstihdam Hizmetlerinin Yeniden Örgütlenmesi, Cumhuriyetin 75. Yılında Endüstri İlişkilerinde ve Emek Piyasalarının Düzenlenmesinde Devletin Rolü ve İşlevleri, Türk Endüstri İlişkileri Derneği, III. Uluslararası Endüstri İlişkileri Kongresi. TÜHİS, Ankara, 1998. ESGİN, Ali. “Ulus- Devlet ve Küreselleşmeye İlişkin Bazı Tartışmalar”, C.Ü. Sosyal Bililer Dergisi, Aralık 2001.

236

FRANK, Simona. statistic in focus: science and tecnology2/2005http://epp. eurostat.cec.eu.int/ cache/ITY_OFFPUB/KS-NS-05-002/EN/KS-NS-05-002-EN.PDF. 05.06.2005. FRIEDMAN,Thomas. Lexus ve Zeytin Ağacı: Küreselleşmenin Geleceği. Boyner Yayınları, 2002. GEDİZ, Burcu -YALÇINKAYA, Hakan. “Türkiye’de İstihdam İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı.www.ceterisparibus.net/calisma/genel .htm., 25.04.2005. GERŞİL SARI, Gülşen. “Küreselleşme ve Çokuluslu İşletmelerin Çalışma İlişkilerine Etkileri” http//www.dokuzeylul.edu.tr. 20.01.2005.

GIDDENS, Anthony. Modernliğin Sonuçları, Çev. E.Kuşdil, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994.

GÜLER, Birgül Ayman. “Yerel Yönetimlerde Reform Sorunu”, Çağdaş Yerel Yönetimler. Cilt:10, Sayı: 3, Temmuz, 2001. GÜNLÜ, Ramazan. Avrupa Birliğinde İstihdam, Eğitim ve Meslek Eğitimi, Türkiye- AB Sendikal Koordinasyon Komisyonu. Ankara, 2003. GÜLERMAN, Adnan. “KOBİ’lerin İstihdam Yaratmadaki Etkileri”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi, KAMU-İŞ, Ankara, Temmuz 2000. GÜREŞ, Doğan.“ Küresel Güç Mücadeleleri ve Türkiye“, Küreselleşme Ekseninde Stratejik Öngörüler. Platin Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2005. GÜVEN, Murat. “Küreselleşen Ekonomide İstihdam”. Prof.Dr. Metin Kutal’a Armağan, Ankara, 1998. GÜVEN, Murat. “Küreselleşme ve İşgücü Piyasaları“. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. GÜVENEN, Orhan. Türkiye’nin Orta ve Uzun Dönem Stratejik Hedefleri, Genel Yorumlar. DPT Yayınları, Ankara, 1999. HIRST, Paul & THOMPSON, Grahame. “The Problem of Globalization: International Economic Relations, National Economic Management and the Formation of Trading Blocs”. Economy and Society, Volum 21, November 1992. ILO. “Küresel İstihdam Eğilimleri Modeli”, 2005.http://www.ilo.org/public/tur kish/region/eurpro/ankara/index.htm, 21.08.2005.

237

IŞIĞIÇOK, Özlem. “Küreselleşme, Değişen Endüstri İlişkileri ve Sosyal Diyaloğun Artan Önemi“. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. IŞIKLI, Alpaslan. “19’uncu Yüzyıl Kapitalizmi İnsanları İşçi Yapmıştı, Küreselleşme İşsiz Yapıyor“. Tes-İş Dergisi, İstanbul, Ağustos-Eylül 2001. ... ... ... .İnsani Geliştirme Raporunda İstatistiklerle Türkiye. http//www.undp . org.tr. 25.09.2005. ... ... ... .31 Ekim 2004 Tarih ve 25629 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan " 2005 Yılı Programına İlişkin Rapor" :http://www.tesk.org tr/tr/guncel /2005/ rapor.html. 01.06.2005. İŞKUR: 3.Genel Kurul Raporu. Ankara, 2005. İŞKUR. Türkiye’nin İnsan Kaynakları Gelişimi Stratejisi Taslak Raporu: Avrupa Birliği Türkiye’ye Yönelik Katılım Öncesi Mali Yardım Programı. http//iskur.gov.tr. 12.08.2005. İşkurabprojesi-HIFAB. Türkiye İş Kurumuna (IŞKUR) Destek Projesi http//: www .iskurabprojesi .org. 11. 21.12.2005. İYİBOZKURT Erol. Küreselleşme ve Türkiye. Bursa, 1999. İZSİAD. Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler ve Uygulanan Ekonomik, Mali ve Sosyal Politikaların Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Açısından Değerlendirilmesi (Sorunlar-Çözüm Önerileri), IZSIAD Yayınları, İzmir, 1993. KAMU-İŞ. Çalışma İstatistikleri. Ankara, 2002. KARADAVUT, Recep. “Türk Sendikacılığı ve Yapısal Değişimler”, Türk Endüstri İlişkilerinde Yeni Arayışlar, Türk Endüstri İlişkileri Derneği, II. Ulusal Endüstri İlişkileri Kongresi. KAMU-İŞ, Ankara, 1994. KARAMAN, İsmail. “Bilgi Toplumu Olmaya Süratle Yönelmeliyiz”. Sosyal Planlamaya Yardımcı Metinler, DPT Yayınları, Ankara, Ekim 2002. KENAR, Necdet. “Dünyada ve Türkiye’de İşsizlik“. Tes-İş Dergisi, İstanbul, Ağustos-Eylül 2001. KEYDER, Çağlar.“Globalleşme-ve-Devlet”,http//:www.stratejik.yildiz.edu.tr/ makale6.htm. 12.12.2004. KEYMAN, Fuat. Küreselleşme,Devlet,Kimlik/Farklılık: Uluslararası İlişkiler Kuramını Yeniden Düşünmek. Çev.Simten Çoşar, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000.

238

KILDİŞ, Yusuf.“Kayıt Dışı Ekonominin Ulusal-Uluslararası Boyutu ve Çözüm Önerileri”http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi05/kildis.htm.07.07.05. KILIÇ, Cem. “Gelişmekte Olan Ülkelerde Nüfusun İşgücü Arzına Etkisi”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi,Kamu-iş, Ankara, Ocak 1999. KILIÇ, Cem.Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejileri. İşven Dergisi, TİSK, Ankara, Ekim, 2003. KOBİStratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005. KORKMAZ, Adem. Çağdaş Gelişmeler Açısından Asgari Ücret( Genel Olarak Dünyada ve Türkiye’de). KAMU-İŞ, Ankara, 2003. KÖSE, Ahmet H.- , Erinç YELDAN. Makroekonomik Politikalar Açısından Türkiye Emek Piyasasının Çözümlenmesi, Türkiye İşgücü Piyasası İle İlgili Yükler ve Politikalar Semineri, Tebliğ. TÜİK, Ankara, 1998. KÖSE, Ahmet H. “Çalışma Hakkı Elinden Alınan Emek Teba Halne Geliyor“. Tes-İş Dergisi, İstanbul, Ağustos-Eylül 2001. LORDOĞLU, Kuvvet. “Çalışma Süreleri, İstihdam, Kriz Üzerine Bazı Sorular”. Prof.Dr. Metin Kutal’a Armağan, Ankara, 1998. LORDOĞLU, Kuvvet. “Esnekleşme Versus Enformalleşme”. Petrol-İş Yıllığı 97-99, İstanbul, 1999. LORDOĞLU, Kuvvet. “Küreselleşme Karşısında Sendikacılık Hareketinin Geleceği”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. LORDOĞLU, Kuvvet – ÖZKAPLAN, Nurcan. Çalışma İktisadı. İstanbul, 2003. LUBBER,-Ruud.-“The-Dynamic-of-Globalization”.http://www.itcilo.it/english/ actrav/telearn/global/ilo/globe/new_page.htm. 15.09.2004. MEGEP Bülten: Sayı:2, Nisan 2004, http://www.megep.meb.gov.tr/indextr. html, 20.05.2005. MİNİBAŞ, Türkel. “Sürdürülebilir Kalkınma ve Etkiler”. http://vizyon2023.tubitak.gov.tr/teknolojiongorusu/paneller/cevrevesurdurulebilirkalkinma/raporlar/son/EK-15.pdf. 22.12.2004.

239

MUNCK, Ronald. Emeğin Yeni Dünyası. (çev: Mahmut TEKÇE), Kitabyayınevi, İstanbul, Ocak 2003. MUTİOĞLU, Halil. “Küreselleşme ve E- (Tik) Devlet”, http://www.bilgi yonetimi.org /cm/ pages /mkl_gos.php?nt=178. 22.12.2004. NAISBITT, J. Global Paradoks: Büyüyen Dünya Ekonomisinin Güçlenen Küçük Oyuncuları. (Çev: Sinem GÜL), Sabah Kitapları, İstanbul, 1994.

NASCHOLD.http://www.uta.fi/laitokset/tyoelama/sowing/report/Informationsoci ety99.pdf, January, 1999.

OĞUZ, Binhan. “AB Yolunda Kadın”, İşveren Dergisi, TİSK, Ankara, Nisan, Mayıs 2005. ÖNDER, İzzettin. “Dünya Piyasa Yapılanmasında Devletin Konumu”. http://www.petrol-is. org.tr/2003CD/03devlet/govde.htm, 20.02.2005. ÖYMEN, Onur. Geleceği Yakalamak, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2000. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı:”Türkiye’de Özelleştirme Kapsamı”.(Ankara, Eylül 2001. ÖZGÜLER CANBEY, Verda. “Yeni Ekonomide Bilişim iletişim Teknolojileri (BİT) ve Bilgi İşçileri”, http://www.isguc.org/?avc=arc_view.php&ex=235&pg = m, 12.05.2004. ÖZŞUCA, Şerife Türcan. Esneklik ve Güvenlik İkileminde Türkiye Emek Piyasası. Ankara, 2003. PAYASLIOĞLU, H.Bülent. “Globalizasyon Nedir? Global Krizin Türkiye’ye Etkisi-Ne-Olmuştur? http//www.antrak.org.tr/gazete/011999/bulentp.htm.01.01.02,s,1,22.12.2004. PETER, Leisink. Globalization and Labour Relations. Cheltenham, UK, Northampton, MA, USA. 2000. Petrol-İş: “90 Petrol-İş”. Yayın No 26, İstanbul,1990. SABIR, Hasan. Ticaretin Küreselleşme Sürecinde Uluslararası Rekabet Sistemi İhtiyacı. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, No: 23-24. Ekim 2000, Mart 2001. SACHS, Jeffrey. Çev: Uğur DOLGUN-Emel EVREN. “Küreselleşem ve İstihdam”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000.

240

SAVAŞIR, Rebii. Türkiye ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler Açısından İstihdam Politikaları. Kamu-İş, Ankara, 1999. SELAMOĞLU, Ahmet. “Gelişmiş Ülkelerde İstihdam Politikaları, Esneklik Arayışı ve Etkileri.“ http://kosbed.kou.edu.tr/sayi4/selamoglu.pdf 15.09.2004. SELAMOĞLU, Ahmet. “Yoğunlaşan Sosyal Sorunlarıyla Küreselleşme”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. SERDAR, Aysu. “Küreselleşme Sürecinde Gelişmekte Olan Ülkelerde ve Türkiye’de İş Piyasası”. Prof.Dr. Nurhan Alçatı’ya Armağan, Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, Bursa, 2000. SMITH, A.D. Milli Kimlik, Çev: B.S.Şener, İletişim Yayınları, İstanbul,1994. SOYAK, Alkan. Küreselleşme, Teknoloji Politikası, Türkiye:“Sınai Mülkiyet Hakları ve Ar-ge Destekleri Açısından Bir Değerlendirme“. [email protected]//mimoza.marmara.edu.tr/~asoyak/15.09.2004. SOYAK, Alkan. “Küreselleşme: İktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karşıtlıklar,http://mimoza.marmara.edu.tr/~asoyak/kuresel%20kitap.htm, 06. 01.2005. SOYAK, Münevver. “Yeni Ekonomi ve Yansımaları”, http://mimoza.marmara .edu.tr/~asoyak/yeni.ekonomi.ve.yansimalari.htm.03.04.2005. SÜRAL, Nurhan,A. “Son Gelişmeler Işığında UÇÖ ve AT Boyutuyla Türk Çalışma ilişkileri”, Avrupa ve Türkiye’de Endüstri İlişkilerinde Son gelişmeler. KAMU-İŞ, Ankara, 1994. STIGLITZ, Joseph e. Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı. (Çev: Arzu TAŞÇIOĞLU-Deniz VURAL), Plan b İletişim, 2.Baskı, İstanbul, Kasım 2002. ŞAYLAN Ceylan. Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi. İmge Kitabevi, 2. Baskı, Ankara, Şubat 2003. ŞEN, Hüseyin. ‘Different Arguments for and Against the Role and Impact of Foreign Investment on the Development Potentilas of Developing Countries: An Overview’, D.E.Ü. İİBF Dergisi, Cilt:13, İzmir,1998. ŞENKAL, Abdülkadir. Sendikasız Endüstri İlişkileri (Genel Olarak Dünyada ve Türkiye’de). Kamu-İş, Ankara, 1999. ŞENKAL, Abdülkadir. Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika. İstanbul, Ağustos 2005.

241

ŞENSES, Fikret. “Neoliberal Ekonomi Politikaları, İşgücü Piyasaları ve İstihdam”. http://www. petrol-is.org.tr/2003_CD/07_neoliberal/govde.htm, 09.02.2005. ŞİMŞEK, Osman. “Endüstriyel İlişkiler Sisteminde Değişmeler”. Kamu-İş Dergisi, Sayı:4, Cilt:4, Ankara, Ocak,1999. TAĞRAF, Hasan. Küreselleşme Süreci ve Çokuluslu Şirketlerin Küreselleşme Sürecine Etkisi.http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/ 146.pdf, 05.09.2004. TANRIVERDİ, Hüseyin. “Yerel ve Küresel Boyutuyla İstihdam”. Mercek Dergisi, Yıl:2, Sayı:6, Nisan, 1997. TARHAN, Okan. “21.Yüzyılın İnsan Kaynağını Yetiştirmekte Üniversitelerin Rolü”. Mercek Dergisi, İstanbul,1999. TATLIDİL Ercan. “Globalleşme Sürecinde İnsan Kaynaklarının Değişimi: Türkiye Örneği”. Prof. Dr. Eyüp Kemerlioğlu’na Armağan. Sivas 2000. TIKTIK, Ahmet. “Kayıtdışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik”. http://www.tisk .org.tr /isverensayfa. asp?yazi_id=1020&id=58. 25.01.2005. TİSK: “Çalışma Hayatında Esneklik”. Ankara, Kasım 1999. TİSK: İşsizlik Sigortası, Aktif İstihdam Politikaları ve Özel İstihdam Büroları. Ankara, 2000. TİSK. XXII. Genel Kurul Çalışma Raporu. Ankara, Kasım 2004. TİSK: OECD Ülkeleri İçinde İşgücü Verimliliği En Düşük Ülke Türkiye” http://64.233.183.104/search?q=cache:EXN9iqmtcX4J:www.tisk.org.tr/isveresayfa.asp%3Fyazi_id%3D1089%26id%3D61+Eurostat+i%C5%9Fg%C3%BCc%C3%BC+verimlili%C4%9Fi&hl=tr, 14.05.2005. TOBB: 60. Genel Kurul Ekonomik Rapor. Ankara, 2004. TOKER, Cem. Türkiye’de İşsizliğin Önlenmesi ve İstihdamın Arttırılması. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ankara, 2004. TOKOL, Aysen. “Küreselleşme ve Endüstri İlişkilerine Etkisi“. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. TOKOL, Aysen. “Yeni Teknolojiler ve Değişen Endüstri İlişkileri. http://www.sosyalsiyaset. com/documents/aysen_tokol_1.htm, 20.02.2005.

242

TOPRAK, Metin. Küreselleşen Dünyada Türkiye Ekonomisi. TÖRÜNER, Mete. “İş Kurumlarının Çalışma Yaşamındaki Yeri ve Gelişimi”, İstihdam Dergisi, Sayı 16, Mayıs 1994. TURAN, Güngör. “Toplu Pazarlığın Değişen Yapısını Belirleyen Faktörler: Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi, KAMU-İŞ, Ankara, Ocak 2000. TURAN, Kamil. “Küreselleşen Çağımız ve Çalışma Hayatı” Kamu-İş, Ankara, 1994. TÜRKMEN, A.Hülya. “Türk İstihdam Piyasasının Mevcut Durumu ve Yeniden Yapılandırılma İhtiyacı”. Yargıtay Dergisi 1-2, Cilt no:26, Ankara, 2000. TÜİK. Haber Bülteni, 2004 Yoksulluk Çalışması Sonuçları. Sayı:27, Ankara,14.02.2006. TÜSİAD. Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İşsizlik. Ankara, 2002. TÜSİAD. Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve İşsizlik, İstanbul, 2004. UÇKAN, Banu. “Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü”, http://www.cmis.org.tr/ dergi/ 1 mak982.htm. 06.01.2005. UNPD: World Development Report, p:15. http://www.undp.org., 25.09.2005. UYANIK, Yücel. “Türkiye’de Eğitim-İş Piyasası İlişkisi”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi, KAMU-İŞ, Ankara, Temmuz 2000. UYANIK, Yücel .“Yeni Üretim Teknikleri İşgücü ve İstihdam”. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Seçme Yazılar, Ankara, 2003. YALINPALA, Jale. “Küreselleşmenin Emek Piyasası ve İstihdam Üzerindeki Etkisi”. İktisadi Yönelimler ve Sosyal Politik Karşıtlıklar, Derleyen: Aklan SOYAK, Ekonomi-Politik,İstanbul, 2002. YELDAN, Erinç. Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi: Bölüşüm, Birikim ve Büyüme. İletişim Yayınları, İstanbul, 2001. YEŞİLADA, Atilla. “Türkiye’nin Uygulaması Gereken İstihdam Politikaları”. İstihdam Politikaları Semineri ve İstihdamda Yeni Yaklaşımlar Paneli, TİSK, Ankara, 2003. YILDIRIM, Engin. Küreselleşme, Refah Toplumu, Risk Toplumu. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000.

243

YILDIZ, Deniz. “İnsan kaynağına Yatırımı İş Sonuçlarına Dönüştürebilen Organizasyonlar”.http://www.kalder.org/page.asp?pageID=1304, 11.09.2005. YILDIZOĞLU, Ergin. Globalleşme ve Kriz, Akan Yayıncılık, İstanbul, 1996. YILMAZ, Figen. Türkiye’de Küçük ve Orta Boy İşletmeler. İktisadi Araştırma ve Planlama Müdürlüğü, Ankara, 5 Aralık 2003. YORGUN, Sayım. “Küreselleşme Sürecinde Sendikalar”. Mercek Dergisi, İstanbul, Ekim1998. YUSUF, Erbay. Küresel İşletmelerin Yönetimi veTürk İşletmelerin Yeni Türk Cumhuriyetlerine Yönelik Faaliyetleri. Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayın No:11, Ankara, 1996. YÜCEL, İsmail Hakkı. Bilim-teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu. Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi Başkalığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara, Ağustos 1997. VARÇIN, Recep. “İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Politikaları Büyük Önem Taşıyor”. Tes-İş Dergisi, İstanbul, Ağustos-Eylül 2001. WATERS, Malcom. Globalization. Routledge, Londra, 1995. WEGGELAAR, Hans. “İş Piyasası ve Mesleki Eğitim Öğretim Sisteminde AB Yaklaşımları”. Eğitim Kurumu- İşletme Diyaloğu Uluslararası Konferansı, TİSK, Ankara, Ağustos 2004. WILLIAMSON, Jefrey G. Globalization, Labor Markets and Policy Blacklash in the Past”. Journal of Economic Perspectives, 1998. WİNOGRAD, Marley- BUFFO, Dudley. “A Social Contract for the Information Age. Vital Speeches of the Day” 1996. ZAİM, Sabaattin. Çalışma Ekonomisi. Filiz Kitabevi, İstanbul, 1997. ZELKA, Mehmet.“İstihdam ve İşsizlik”. Yeni Türkiye, Yıl: 5, Sayı: 28, Temmuz-Ağustos 1999. ZENCİRKIRAN, Mehmet. “Küreselleşme: Sorunlar ve Çözüm Önerileri”. Uludağ üniversitesi, İ.İ.B.F. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, ZENGİN, Tarkan. “Türk İşgücü Piyasaları, İşsizlik ve Sendikalar”. Türk Harb-İş, Sayı: 215,(Ankara, Ağustos 2005.

244

... ... ... ."New Economy, New Education: Gate Conference to Explore Impact of New Technology, Globalization on Education Worldwide", http://ehostvgw9.epnet.com/print2.asp?reco...tion=&CitToPrint=50&image1.x=43&image1, 01.110.2000.

http://www.iskur.gov.tr/mydocu/, 20.05.2005 31 Ekim 2004 Tarih ve 25629 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan " 2005 Yılı Programına İlişkin Rapor":http://www.tesk.org.tr/tr/guncel/2005/rapor.html. 01.06.2005. http://lmisnt.pub.tuik.gov.tr/tuik/plsql/lmwebtur.eksik_istihdam_var, 14.07.2005. http://lmisnt.pub.tuik.gov.tr/Tuik/plsql/lmwebtur.lmbilgiform. 05.09.2005. http//www.tuik.gov.tr. http//www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=676 http://www.economy.bsu.by/library/IMD/2005/List_of_criteria2005.pdf, 10.09.2005. http://www.megep.meb.gov.tr/indextr.html, 20.05.2005. http://www.sabah.com.tr/2004/07/23/cp/gnc111-20040717-101.html.12.05.2005. http://www.kalder.org/page.asp?PageID=448, 19.06.2005. http://www.tesk.org.tr/tr/guncel/2005/rapor.html. http://64.233.183.104/search?q=cache:OnhMQE2BancJ:www.dtm.gov.tr/dts/ABTeknik/basvuruformu.turkce.son.doc+%E2%80%9CT%C3%BCrkiye%E2%80%99de+Kalite+Altyap%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1n+Desteklenmesi%E2%80%9D+projesi&hl=tr, 19.06.2005 http://www.turkak.org.tr/pdf/T401-01.pdf, 20.06.2005. http://www.quality-turkey.org/exc_tr/dosyalar/ulke_raporu_04-05/part%20I-TR.doc, , 19.06.2005. http://www.turkak.org/akredite/kalibrasyon.htm, 20.06.2005.

245

http://www.fortune.com/fortune/global500/fulllist/0,24394,1,00.html, 24.02.2005. http://www.mvet.org/mtem/IMAGES/karabuksunumProfDrROZEN.MHT, 11.09.2005. www.unesco.org.tr/docs/ kurulus21112001.html, 14.12.2004. http://ekutup.dpt.gov.tr/ab/kep/2005.pdf, 21.03.2005

246

ÖZET

Günümüzde küreselleşme süreci, hayatın tüm alanlarını etkisi altına

alan bir yapı içermektedir. Özünde dünyanın tek bir Pazar haline gelmesi

anlayışına dayanan küreselleşme olgusu, bilgi teknolojilerindeki gelişmeler

sonucu ortaya çıkan ve uluslararası sermayenin karlılığını her geçen gün

arttıran bir süreci ifade etmektedir. Sermaye ve ticaretin önüne geçilemez bir

şekilde hareketlilik kazanmasından yola çıkan küreselleşme taraftarlarına

göre, işgücü de aynı hızda küreselleşmektedir. Ancak yaşanan gerçeklik,

işgücünün sermaye ve ticaret gibi hareketlilik kazanmadığı ve

küreselleşmediğidir. Bu durum, istihdamda, ücretlerde, çalışma sürelerinde

ve koşullarında, işgücü verimliliğinde, sendikalaşma eğiliminde ve işgücü

politikalarında küreselleşmenin yaşanmadığı anlamını taşımamaktadır.

Küreselleşme sürecinin dinamikleri, işgücü piyasasını derinden

etkilemiştir. Küreselleşme ile birlikte emek arz ve talebi de büyük değişimler

geçirmiştir. İlk olarak niteliksiz işgücüne olan talep azalmıştır. Türkiye’de bu

grubun ücretlerinde düşüşler yaşanmış, nitelikli işgücü ile kıyasladığımızda

ücret farklılıkları artmıştır. Gerekli donanımlara sahip olmayan niteliksiz

işgücü, informel sektöre yönelmiştir. Türkiye için ciddi bir sorun haline gelen

informel sektör, çoğunlukla kadın, çocuk ve yabancı kaçak işçilerin istihdam

edildiği bir yapı içermektedir. Zamanla formel sektörün de taleplerini karşılar

hale gelen informel sektör, Türkiye’deki ikili işgücü piyasasının daha belirgin

bir hal almasına neden olmuştur. Bu durumun en önemli etkisi, işgücünün

düşük ücretle çalışmasının yanı sıra, sosyal güvenceden yoksun kalmasıdır.

Küreselleşme sürecinin bir diğer etkisi sektörlerde yaşanan

değişimleridir. Hizmetler sektörünün öncü sektör haline gelmesiyle, bu

sektöre bağlı alt sektörlerde istihdam artışı yaşanmış, bilinen mesleklerin

önemi azalırken; yeni ekonomi çerçevesinde yeni meslekler oluşmuştur.

247

Ayrıca mevcut mesleklerde çalışanlar işlerini kaybetmemek adına, kendilerini

yeni koşullara göre geliştirmek zorunda kalmışlardır. Bu durum çalışanların

niteliklerini koruyabilmeleri için “hayat boyu eğitim” almalarını

gerektirmektedir.

Küreselleşme bir çok ülke için yeni fırsatlar sunmakta, buna karşılık bir

çok ülke için de yeni sorunlar üretmektedir. Bu sorunların başında işsizlik

gelmektedir. Yapısal bir özellik göstermeye başlayan işsizlik, dünyada olduğu

gibi Türkiye’de de yüksek seviyelerde seyretmekte, özellikle gençler arasında

görülmektedir. Her yıl istihdama yaklaşık 700 bin kişinin dahil olduğu

ülkemizde, yeni iş fırsatlarının yaratılamaması, bu rakamın katlanarak

büyümesine ve işsizliğin artmasına neden olmaktadır.

Emek talebi cephesinden baktığımızda; küreselleşme ile oluşan yeni

yönetim anlayışı, sendikaların gücünü sekteye uğratmıştır. Teknoloji yoğun

üretim sistemlerin devreye girmesi mavi yakalı işçilerin talebini azaltırken,

bilgi işçisinin talebini arttırmıştır. Firmalar, verimliliklerini arttırabilmek ve

rekabet gücünü optimum seviyeye çıkarabilmek için, daha düşük maliyetli,

daha bilgili kişileri istihdam etme yoluna gitmişlerdir. Özellikle işverenler ucuz

emek talebine yoğunlaşmakta; sayısal esnekliğini arttırmaya çalışmaktadırlar.

Sonuçları henüz tam olarak bilinemeyen küreselleşme sürecinde emek

arz ve talebinde yaşanan değişimler, mevcut işgücü politikalarında da köklü

dönüşümlere neden olmuştur. Türkiye’nin istihdam yapısına baktığımızda

eğitim düzeyinin çok düşük seviyelerde olduğu görülmektedir. Bunun için

öncelikli hedefimiz emek arzına yönelik olarak eğitim politikaları geliştirmek

ve insan kaynaklarına çağın gereklerine uygun nitelikler kazandırmaktır.

Türkiye için en büyük problem, bu sorunları çözüme kavuşturmak için gerekli

işgücü planlamasının ve ulusal istihdam stratejilerinin eksikliğidir.

248

ABSTRACT

Nowadays globalization process is made up of a structure influencing

every aspect of life. Globalization which is,in its essence,based upon the idea

of the world’s becoming a single bazaar is a process formed as a result of

advancements in information technology and increases the profit of

international capital day by day. According to the fans of globalization who

are leaded by the unavoidable movement of capital and business , labour

force is globalized at the same speed.However the reality is that labour

force is not in motion and globalized as capital and business. This does not

mean that globalization is not realized in employment, payment, working

hours and conditions, productivity ,unionazation tendency and labour force

policies.

The dynamics of the globalization process has influenced the labour

force market profoundly. Demand and supply for effort has also gone through

immense differences via globalization. Firstly the demand for unqualified

labour force has decreased. In Turkey there has been decreases in the

salaries of this group and salary differences have increased compared with

the qualified ones. Unqualified labour force not having the necessary

equipment has directed itself to informal sector. Informal sector which has

become an important problem for Turkey has a structure which mainly

involves women ,children and illegal workers.Informal sector in the course of

time meeting the needs of formal sector has caused a more definite

formation of binary labour force market.The most important influence of this

is low salaries as well as lack of social security.

Another effect of globalization process is the changes in the sectors.

As the service sector has become the leading sector there has been

increases in employment in subsectors.The importance of known professions

has diminished while new professions has come into being in the new

249

economic frame. At the same time in order not to lose their jobs employees

have to improve themselves with regard to new conditions. To keep their

qualities employees need a lifelong education.

Globalization offers new possibilities for many countries and creates

new problems for a lot many others. Unemployment is the major one among

these. Unemployment which has started to show a structural character is of

high frequency in Turkey as in the world especially among teenagers.Every

coming year 700.000 persons are included in the system in our country .

Since new job opportunities have not been created ,this number is doubled

and unemployment increases.

When we consider the demand for effort new management system

formed by globalization has diminished the power of the unions. The

introduction of high technology production systems has decreased the

demand for blue collar workers and increased the demand for information

workers. Companies have preferred to employ low cost more knowledgable

workers to improve their productivity and increase competitive power to a

maximum.Especially employers concentrate on a cheap demand for effort

and try to increase numeral elasticity.

In the globalization process whose results cannot be estimated yet,

the differences gone through in the supply and demand for effort have

caused considerable changes in the existing labour force policies.When

Turkey’s employment strategy is taken into account it has been found out

that education level is too low . That’s why our first aim is to improve

educational policies regarding the demand for effort and to enrich the

qualities of human resources according to the needs of the century. The

major drawback for Turkey is the lack of labour force planning and national

employment strategies to solve these problems.