Upload
others
View
17
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE EMEK ARZ VE TALEBİNDEKİ DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Harika ŞEN
Tez Danışmanı
Prof.Dr. Eyüp BEDİR
ANKARA-2006
2
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne
Harika ŞEN’e ait KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE EMEK ARZ
VE TALEBİNDEKİ DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
adlı çalışma, jürimiz tarafından Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri
Anabilim Dalına YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.
Başkan : Prof.Dr. Emine TUNCAY KAPLAN
Üye : Prof.Dr. Eyüp BEDİR
Üye : Prof.Dr. Selahattin SARI
3
ÖNSÖZ Çağımıza damgasını vuran küreselleşme olgusu, teknoloji alanında
yaşanan gelişmeler ve iletişim alanında yaşanan ilerlemelerle birlikte birçok
bilim dalını etkisi altına almıştır. Küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş
olduğu değişimler, çalışma hayatında da bir takım dönüşümlerin
yaşanmasına neden olmuştur. Yeni ekonomi çerçevesinde bilginin önemli bir
üretim faktörü haline gelmesi “bilgi işçisi” arzını arttırırken, vasıfsız işgücüne
olan talebi azaltmıştır. Küreselleşme süreciyle beraber uluslararası rekabetin
önüne geçilemez derecede hız kazanmasıyla, işletmelerin sadece
verimliliklerini arttırması yeterli olmamış, kaliteli mal üretmelerini de zorunlu
hale getirmiştir. Verimliliği ve kaliteyi attırmak için daha nitelikli işgücüne
gereksinim duyan işletmelerin vasıfsız işgücüne olan talebi azalmış, gerekli
donanımlara sahip olmayan vasıfsız işgücü istihdam dışına itilmiştir.
Böylelikle gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin büyük sorunu
haline gelen işsizlik, her geçen gün daha da ciddi boyutlara ulaşmıştır.
“Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Emek Arz ve Talebindeki Değişimin
İşgücü ve İstihdam Üzerindeki Etkisi” adına taşıyan bu çalışmamızda,
Türkiye’de küreselleşme süreciyle birlikte yaşanan değişimlerin, emek arzı ve
emek talebi üzerindeki etkisi ile küreselleşmenin mevcut meslek gruplarında
yarattığı değişimler ayrı ayrı ele alınarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Ayrıca
küreselleşmenin işgücü piyasasında yarattığı değişimlerin sonuçları
değerlendirilmiştir.
Bu çalışmanın ortaya çıkış sürecinde bana gerekli destek ve cesareti
veren, çalışmanın her aşamasında beni sürekli teşvik eden değerli hocam ve
tez danışmanım sayın Prof.Dr. Eyüp BEDİR’e içten teşekkürlerimi
sunuyorum. Tez çalışmam sırasında çalışmanın değerlendirilmesiyle ilgili
olarak görüşlerine ve eleştirilerine başvurduğum değerli hocalarım
Yrd.Doç.Dr. Yücel UYANIK’a, Araştırma Görevlisi Mehmet Merve
ÖZAYDIN’A ve bölümümün değerli hocalarına sonsuz teşekkürler. Son
olarak çalışmamın ortaya çıkışmasında bana gerekli anlayış ve sabrı
göstererek çalışma sürecini kolaylaştıran aileme teşekkür ederim.
4
İÇİNDEKİLER
Önsöz………………………………………….…………………………………3
Kısaltmalar……………………………………………………………………….9
Tablolar …………………………………………………………………………..11
Grafikler…………………………………………………………………………..14
Giriş………………………………………………………………………. .……..15
BİRİNCİ BÖLÜM KÜRESELLEŞME KAVRAMI, DİNAMİKLERİ VE YAŞANAN DEĞİŞİMLER
I- KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE DİNAMİKLERİ……………………….….21
1. GENEL OLARAK KÜRESELLEŞME KAVRAMI….. ……... ……. 23
A) Küreselleşme Kavramının Tanımı………...……….. ……. 24
B) Küreselleşmenin Tarihi Gelişimi……. …....... ……... …….. 28
2. KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN DİNAMİKLERİ…... ……... ……. 31
A) Artan Uluslararası Rekabet Koşulları ……………………. 32
B) Teknolojinin Hız Kazanması……………………………….. 34
C) Yeni Ekonomi………………………………………………... 36
D) Çokuluslu Şirketler……………………………………………41
II- KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE
ETKİLERİ……………………………………………………………………….. 44
1. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ SİSTEMİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE
ETKİLERİ………………………………………………………………………. 45
A) Çalışma Koşullarında Değişim……………………………. 46
B) Yeniden Yapılanma………………………………………… 51
C) Sendikaların Güç Kaybetmesi…………………………….. 55
2. İKTİSADİ YAPIDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE ETKİLERİ…… 56
A) Sektörel Yapının Değişimi…………………………………. 57
B) Kayıt Dışılaşma………………………………………….. … 58
5
C) Küresel Düzeyde Gelir Dağılımı Adaletsizliği ve
Yoksulluk………………………………………........... ……. 60
3. SOSYO-KÜLTÜREL YAPIDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE
ETKİLERİ……………………………………………………………………….. 65
A) Yerelleşme ve Bölgeselleşme……………………………… 66
B) Eğitimin Artan Önemi……………………………………….. 67
C) Kültür ve Örgüt Kültürü……………………………………... 69
İKİNCİ BÖLÜM KÜRESELLLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ PİYASASININ
YAPISI VE DÖNÜŞÜMÜ I-TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI VE İŞGÜCÜ
POLİTİKALARI…………………………………………………………………. 74 1. İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI……………………………………. 75
A) Emek Arzı ve Yapısı………………………………………… 75
a) Nüfus Miktarı…………………………………………. 75
b) İşgücüne Katılım Oranı……………………………… 81
c) İşgücünün Sektörel Dağılımı……………………….. 87
d) İşgücünün Meslek ve Cinsiyete Göre Dağılımı…… 91
e) İşgücünün Eğitim Durumu………………………….. 96
f) Eksik İstihdam………………………………………… 100
B) Emek Talebi ve Yapısı……………………………………… 104
a) Sektörel Durum……………………………………… 104
b) İşyeri Büyüklüğüne Göre İstihdam…………………. 107
c) Firmaların Organizasyon Yapısı……………………. 110
d) Kayıtdışı İstihdam……………………………………. 112
2. İŞGÜCÜ POLİTİKALARI……………………………………………. 116
1. Aktif İşgücü Politikaları………………………………………. 118
A) İşsizliği Önlemeye Yönelik Politikalar……………… 119
6
B) İşgücü Talebine Yönelik Politikalar………………… 120
C) İstihdam Büroları…………………………………….. 120
2. Pasif İşgücü Politikaları……………………………………… 122
A) İşsizlik Sigortası……………………………………… 122
B) İşsizlik Yardımı………………………………………..123
II- KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN EMEK ARZI ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ………………………………………………………………………… 123
1. NÜFUSTA YAŞANAN DEĞİŞİMLER……………………………… 125
A) İşgücüne Katılım Oranı……………………………………… 126
B) İşgücünün Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı………………. 126
2. İŞGÜCÜNÜN NİTELİĞİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞİMLER. 128
A) Artan Bilgi İşçisi İhtiyacı ……………………………………. 129
B) Eğitimin Artan Önemi ve Hayat Boyu Eğitim …………….. 131
3. İŞGÜCÜNÜN SEKTÖREL YAPISINDA MEYDANA GELEN
DEĞİŞMELER………………………………………………………………….. 133
4. EKONOMİK ALANDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER………………… 135
A) Ekonomik Krizlerin Etkisi…………………………………… 136
B) Özelleştirme…………………………………………………. 137
C) Ekonomik Büyüme ve İstihdam…………………………… 139
III- KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN EMEK TALEBİNDE MEYDANA
GETİRDİĞİ DEĞİŞİMLER…………………………………………………… 140
1. REKABET GÜCÜ – EMEK TALEBİ İLİŞKİSİ ……………………. 141
A) 1980 Sonrası İşgücü Maliyetlerinin İşgücü Politikaları
Üzerindeki Etkisi……………………………………………………………….. 142
a) Ucuz işgücü Talebi………………………………….. 145
b) Sendikasız İşgücü Talebi…………………………… 147
B) Teknolojik Gelişmelerin İşgücü Politikaları Üzerindeki
Etkisi………………………………………………………………………………148
a) Esnek Çalışma modellerine Geçiş…………………. 149
7
b) Eğitimli İşgücü Talebi………………………………... 151
c) Teknoloji- İstihdam ve Verimlilik İlişkisi……………. 152
2. FİRMANIN ORGANİZASYON YAPISININ FARKLILAŞMASI
SONUCU EMEK TALEBİNDE GÖRÜLEN DEĞİŞİM………………………. 154
A) Organizasyon Yapılarının Küçülmesi ve Emek Talebindeki
Düşüş……………………………………………………………………………. 155
B) Yönetim Anlayışında Görülen Değişmeler………………... 156
3. TÜRKİYE’DE MEVCUT MESLEKLER VE MESLEK GRUPLARINDA
YAŞANAN DEĞİŞİMLER……………………………………………………… 158
A) İşgücünün Meslekler İtibariyle Görünümü………………... 159
B) ) İş ve Meslek Danışmanlığı Çalışmaları…………………. 164
C) Meslek Anlayışında Değişim ve İşgücü Talepleri………... 167
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EMEK ARZ VE TALEBİNDEKİ DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ I-TÜRKİYE’DE YAŞANAN DEĞİŞİMLER ÇERÇEVESİNDE İŞGÜCÜ
POLİTİKALARI………………………………………………………………….. 176
1.TÜRKİYE’DE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE İŞGÜCÜ
POLİTİKALARI………………………………………………………………….. 178
A) Aktif İşgücü Politikaları…………………………………………….. 179
a)Yeni İş Fırsatlarının Yaratılmasına Yönelik Politikalar……. 180
aa) KOBİ’leri Geliştirme………………………………… 182
ab) Verimlilik ve Kalitenin Artırılması…………………. 185
b) İşgücünün Niteliğini Geliştirmeye Yönelik Politikalar…….. 188
aa) Ulusal Mesleki Eğitim Sisteminin Yeniden
Yapılandırılması………………………………………………………………… 189
ab) Yaşam Boyu Öğrenme Perspektifinden Mesleki ve
Teknik –Eğitim………………………………………………………………….. 191
8
ac) Kalifiye İşgücü Yetiştirilmesinde Eğitim-İşletme
İşbirliği……………………………………………………………………………. 194
c) İşgücü Piyasasının Düzenlenmesine Yönelik Politikalar… 197
aa) Yasal Düzenlemeler……………………………….. 197
ab) Kurumsal Düzenlemeler…………………………… 198
aaa) Sosyal Güvenlik Kurumları………………. 199
aab) İş ve İşçi Bulma Kurumları……………….. 200
B) Pasif İşgücü Politikaları…………………………………………….. 202
II- İŞGÜCÜ PİYASASINDA YAŞANAN DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM
ÜZERİNDEKİ ETKİSİ………………………………………………………….. 203
1. İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ………………………………. 203
2. İŞSİZLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ………………………………… 206
A) Yaş ve Meslek Gruplarına Göre İşsizliğin Boyutu……….. 208
B) Cinsiyet Dağılımına Göre İşsizliğin Boyutu………………. 211
C) Eğitim Durumuna Göre İşsizliğin Boyutu…………………. 213
SONUÇ ………….……………………………………………………………… 220
KAYNAKÇA……………………………………………………………………… 230
ÖZET…………………………………………………………………………….. 244 ABSTRACT……………………………………………………………………… 248
9
KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
a.g.e. : adı geçen eser
a.g.m. : adı geçen makale
a.g.t. : adı geçen tez
Ar-Ge : Araştırma- Geliştirme
ARPANET : Yüksek Araştırma Projeleri Kurum Şebekesi
BYKP : Beş Yıllık Kalkınma Planı
çev. : Çeviren
TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu
DPT : Devlet Planlama Teşkilatı
EUROSTAT : Avrupa Birliği İstatistik Ofisi
ENIAC : Electronic Numerical Integrator and Calculator
GATT : Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Antlaşması
GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla
GYTB : Genel Yetenek Test Bataryası
HİA : Hanehalkı İşgücü Anketi
IBM : International Business Machines
IIP : İnsan Kaynaklarına Yatırım
ILO : Uluslararası Çalışma Örgütü
İKO : İşgücüne Katılım Oranı
IMD : Uluslararası Yönetsel Gelişim Enstitüsü
IMF : Uluslararası Para Fonu
İŞKUR : Türkiye İş Kurumu
KALDER : Türkiye Kalite Derneği
KİT : Kamu İktisadi Teşekkülleri
KHK : Kanun Hükmünde Kararname
KOBİ : Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler
MAI : Çok Taraflı Yatırım Anlaşması
MCT : Management Center Türkiye
10
MEB : Milli Eğitim Bakanlığı
MEGEP : Mesleki Eğitim ve Öğretim Sistemini Güçlendirme Projesi
MTEM : Mesleki ve Teknik Eğitimin Modernizasyonu Projesi
NAFTA : Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi
OECD : Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
OPEC : Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü
s. : sayfa
TİSK : Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu
TOBB :Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
TMS : Türk Meslekler Sözlüğü
TTGV : Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği
UNDP : Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
UNESCO : Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu
WTO : Dünya Ticaret Örgütü
11
TABLOLAR
Tablo-I : Küreselleşmenin Kavramsallaştırılması: Üç Eğilim 27
Tablo-II : Dünyanın En Büyük 25 Küresel İşletmesi (2005) 43
Tablo-III : İkili İşgücü Piyasası Özellikleri 48
Tablo-IV : Taylorist-Fordist Model ve Toyotoizm Modeli 52
Tablo-V : Günlük 1 ABD $ ve 2 ABD $ Kazananların Toplam
İstihdamdaki Payı * 62
Tablo-VI : Genel Nüfus Sayımlarına Göre Nüfus 76
Tablo- VII : Yaş Gruplarına Göre Yıl Ortası Nüfus Projeksiyonları 77
Tablo-VIII : Nüfusun İşgücü Durumu 79
Tablo-IX : Yıllar İtibariyle Erkek İşgücüne Katılım Oranı (%) 83
Tablo-X :Yıllar İtibariyle Kadın İşgücüne Katılım Oranı (%) 85
Tablo-XI :Yıllar İtibariyle İstihdamın Sektörel Dağılımı (%) 89
Tablo-XII :Yıllar ve Cinsiyete Göre İstihdam Oranı (%) 92
Tablo-XIII :Yıllar ve Yaş Grubuna Göre İşgücü Oranları (%) 93
Tablo-XIV : Yıllar İtibariyle Çocuk İşgücü (12-17 yaş) 94
12
Tablo-XV : Eğitim Kademelerinde Öğrenci Sayıları ve Okullaşma
Oranları 97
Tablo-XVI :Yıllar İtibariyle İstihdam Edilenlerin Eğitim Durumuna Göre
Dağılımı (%) 98
Tablo-XVII : Yıllar İtibariyle Eksik İstihdam ve Atıl İşgücü Oranları 101
Tablo-XVIII : Cinsiyete Göre Eksik İstihdam Oranı 103
Tablo-XIX : Yıllar İtibariyle Tarım-Tarım Dışı İstihdam (bin kişi) 105
Tablo-XX : Sektörler İtibariyle İstihdam Artışları 107
Tablo-XXI : İşyeri Büyüklüğü ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam, 108
2004 (%)
Tablo-XXII :Kayıt Dışı İstihdam Edilenlerin Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı 117
Tablo-XXIII : Son Çalışılan Meslek Grubuna Göre İstihdam (Bin Kişi) 160
Tablo-XXIV : 2004 Yılı Başvuru, İşe Yerleştirme ve İşsizlerin Eğitim
Düzeylerine Göre Dağılımı 161
Tablo-XXV : İŞKUR’ a Başvuruların Mesleklere Göre Dağılımı 162-163
Tablo-XXVI : Meslek Danışma Merkezi Çalışmaları (2004) 165-166
Tablo-XXVII : İŞKUR tarafından Oluşturulan Meslek Barometresi
(Ankara) 173-174
13
Tablo-XXVIII : Yıllar İtibariyle Yaş Grubuna Göre İşsizler (%) 208
Tablo XXIX : Yıllar İtibariyle Eğitimli Genç İşsizlik Oranı(%) 210
Tablo-XXX :Yıllar İtibariyle Kır/Kent ve Kadın/Erkek İşsizlik Oranı (%) 212
Tablo-XXXI : Eğitim Durumuna Göre İşsizlik Oranı (%) 214
Tablo-XXXII : İşsizlerin Kullandıkları İş Arama Kanalları 217
15
GİRİŞ
20. yüzyılın son çeyreğinden günümüze kadar, dünya genelinde
ekonomik, teknolojik, siyasi ve kültürel alanlarda büyük değişimler
yaşanmıştır. Küreselleşme olarak adlandırabileceğimiz bu sürecin temel
yapısı, iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmelere dayanmaktadır. Daha
çok ekonomik eksende etkisini gösteren küreselleşme olgusu, mal, hizmet ve
iş piyasalarını etkilemiştir.
Küreselleşme felsefesinin temelinde, ekonomik alanda bütünleşme
yatar. Bu nedenle, dünyanın “Tek Pazar” haline gelmesi anlayışı
küreselleşmenin çıkış noktasıdır. Ancak kavramı incelemek ve ardında
taşıdığı anlamları analiz edebilmek için, öncelikle küreselleşme sürecini ve bu
süreçte rol oynayan dinamikleri saptamak gerekir.
1980 sonrası uluslararası ticaretin ve sermayenin önündeki sınırların
kalkması, ulusal rekabetin bölgesel ve küresel rekabete dönüşmesine neden
olmuştur. Ulusal ekonomilerin dünya ile bütünleşmesinin yanı sıra, yabancı
yatırımların üretimini dünya ölçeğinde gerçekleştirmesi, çokuluslu şirketleri
küreselleşmenin odak noktası haline getirirken; özellikle teknolojik gelişmeler
sayesinde yaşanan hareketlilik, bu şirketleri küreselleşme sürecinin baş
aktörleri konumuna getirmiştir.
Çalışmanın kapsamı dahilinde çokuluslu şirketlerin tarihi gelişim
seyrini incelemek, rekabet etkeninin yarattığı değişimler açısından önemlidir.
Bu nedenle uluslararası rekabet ortamını incelerken; gelişmiş ya da
gelişmekte olan ülkelerin hangi yönlerden, nasıl etkilediği analiz edilmelidir.
Yaşanan rekabet ortamının bilgi ve iletişim teknolojisine adapte olmayı
zorunlu kılması, yeni çağın gerektirdiği koşullara uyum sağlayamayan
ülkelerin çalışma koşullarında ciddi sıkıntılar yaşanacağının bir göstergesidir.
16
Teknolojik gelişmelerin önüne geçilemez derecede hız kazanması, emek-
yoğun üretimi geri plana iterken, teknolojik-yoğun üretimi ön plana
çıkartmıştır. Bu durum, üretim yapılarında bir dizi sorunlar sarmalını da
beraberinde getirmiştir.
Küreselleşme sürecinin etkilediği alanların her disiplin dalı için ayrı ayrı
sonuçlar doğurduğu göz önünde bulundurulursa; tez çalışmasının kapsamı
dahilinde değinmemiz gereken bir diğer alan da işgücü piyasalarıdır.
Teknolojinin getirdiği yeni üretim sistemi, vasıflı işgücü talebinin artmasına
neden olurken; sanayi toplumunun mavi yakalı işçisine olan talebi azaltan,
vasıfsız işgücünü istihdam dışına iten bir yapı arz etmektedir. Bu durum
dahilinde, bilgi çağı olarak adlandırılan günümüz ortamında, küreselleşme
süreci, yaşanan teknolojik ve ekonomik yapı ekseninde hem gelişmiş hem de
gelişmekte olan ülkelerde işsizlik sorununu ortaya çıkarmıştır. Özellikle,
işsizliğin niteliksel yönü önemli bir sorun haline gelmiştir.
Son yıllarda küresel düzeyde ortaya çıkan gelişmeler, beraberinde
işgücü arz ve talebinde de değişmeler yaşanmasına neden olmuştur. İşçilerin
beceri düzeyindeki artış ve çalışma koşullarındaki artan esneklik, yeni
çalışma ortamları yaratmıştır. Bunun yanı sıra ürün geliştirme ve yenilik
boyutu düşünüldüğünde, oluşan bu yeni ekonomik çevre, işletmeler üzerinde
rekabetçi baskı yaratmıştır. Giderek fordist kitle üretiminin yerini alan post-
fordist esnek üretim biçimleri işgücü açısından da farklı koşullar doğuracaktır.
Dolayısıyla yaşanan değişimler Türkiye’deki işgücü piyasalarını da
etkileyecektir. Bu etkileri ortaya koymak amacıyla tez çalışması olarak bu
konu tercih edilmiştir. Konuyla ilgili yapılmış olan araştırmalar
küreselleşmenin sonuçları üzerinde yoğunlaşmakta, genel bir çerçevede
konuyu ele almaktadır. Bu nedenle tez çalışmasında küreselleşme bir olgu
olarak ele alınacak; küreselleşmenin irdelenmesinden ziyade, küreselleşme
sürecinin yol açtığı değişimler ekseninde meydana gelen dönüşümler emek
arz ve talebi açısından incelenecektir. Bu bağlamda özellikle yaşanan
17
değişimlerin işgücü ve istihdam üzerindeki etkileri analiz edilmeye
çalışılacaktır.
Özellikle 1980 sonrasında ülkemizin dışa açılma politikasına
yönelmesi, Türkiye ekonomisinde de köklü değişimlerin yaşanmasına neden
olmuştur. Bununla birlikte 1980 sonrası, dünya genelinde ekonomik yapıda
hizmetler sektörü büyük bir ivme kazanmış, diğer sektörleri geride bırakarak
önemli bir pay elde etmiştir. Bu süreç gelişmiş ülkelerde “Üç Sektör Kanunu”
çerçevesinde işlemektedir. Temelinde tarımdan sanayiye geçilmesi ve
sanayideki büyümenin sağlanmasından sonra hizmetler sektörünün
genişlemesi anlayışına dayanan bu kanunun, ülkemizdeki durumunu
incelemek gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye İstatistik Kurumu’nun 1988
yılından bu yana sürdürmüş olduğu çalışmalar ışığında değişmeler, tez
çalışmasında 1990 yılı başlangıç alınarak tablolar halinde verilmeye
çalışılmıştır.
Yeni teknolojilerin üretim sisteminin yapısını değiştirmesi, fordizm
olarak adlandırılan kitle üretiminin tarihten silinmesi sonucunu doğurmuştur.
Bu durum yeni çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasına ve işçilerle işverenler
arasındaki ilişkilerin de değişmesine yol açmıştır. Fordist üretim sisteminde
yer alan sosyal sözleşme, işçinin çok çalışması, gösterdiği performans ve
işyerine bağlılığı karşılığında; işçiye iş güvencesi, kıdem artışı şeklinde
yansırken; yeni düzen içerisinde işçi-işveren ilişkileri toplu olmaktan çıkmış,
bireysel bir nitelik kazanmıştır. Bu durum endüstri ilişkileri sistemini tekrar
gözden geçirme gerekliliğini doğurmuştur.
Enformasyon teknolojilerinin getirdiği önemli bir değişim de meslek
alanlarında görülmüştür. Yeni teknolojiler sayesinde, mevcut meslekler
değişmeye ve geçerliliğini yitirmeye başlamıştır. Bu durum birçok tartışmayı
da beraberinde getirmiş, kimi yazarlara göre; bilinen anlamdaki işler ortadan
kalkmaya başlamıştır. Gelecekte büyük bir işgücünün istihdam dışına itileceği
öngörülse de yeni teknolojilerin yeni istihdam sahaları yaratacağının ve
18
işsizliğin sanıldığı boyutlara ulaşmayacağının altı çizilmiştir. Bu noktada
önem kazanan soru hangi meslek gruplarının talep edileceği ve geçerliliğini
koruyacağıdır. Ülkemizde bu konuyla ilgili çalışmaların yetersizliği nedeniyle
gelecekte talep edilecek meslek grupları sadece İŞKUR tarafından Ankara
için yapılmış “Meslek Barometresi” ile sınırlı kalmıştır. Bu nedenle eldeki
veriler ışığında genel bir öngörü elde edilmeye çalışılacaktır.
Ülkemiz açısından yaşanan diğer bir sıkıntı da üst üste yaşanan
ekonomik krizlerdir. Firmaların birçoğu kriz ortamından negatif yönde
etkilenmiş, çoğu işyeri küçülme politikası izlemiştir. Bu süreçte firmalar,
maliyetlerini düşürmek adına, önemli bir politika olarak işçi çıkarma yoluna
gitmişlerdir. Teknolojik ilerleme sonucu işgücünün profilinde yaşanan
değişimin getirmiş olduğu işsizliğin yanı sıra, ekonomik krizler de işsizliğin
büyümesini körükleyen bir etkendir. Kriz sonrası ekonomik yapıya
baktığımızda, son birkaç yıldır ekonomide olumlu gelişmeler yaşanmasına
karşın, ekonomideki büyümenin istihdam açısından aynı yönde olumlu bir
etki yaratmadığı yönündeki tartışmalara değinmek ve mevcut durumu
incelemek gerekir.
Türkiye ekonomisi açısından ciddi bir mesele haline dönüşen bir konu
da kayıtdışılıktır. Kayıtdışı ekonomi, kayıtdışı istihdam sorununu da
beraberinde getirmiştir. Kayıtlı sektör içinde gerekli eğitim düzeyine sahip
olmayan vasıfsız işgücünün, sektörün talep ettiği niteliklere sahip olmaması,
sektör içinde bu kişilerin kayıtdışı olarak ve düşük ücretle çalışması
sonucunu doğurmuştur. Ülkemizde özellikle ana sanayinin yatırıma elverişli
olmaması ve yeni istihdam alanları yaratılamaması, yüksek oranda işsizlik
yaşanmasına neden olmakta; bu durum kişileri daha düşük ücretle çalışmak
durumunda bırakmaktadır.
Küreselleşme sürecinde Türkiye’de emek arz ve talebinde yaşanan
değişimlerin, hem işçi hem de işveren açısından farklı boyutlarda sorunlar
yaratacağı görünen bir gerçektir. Bu nedenle işgücü piyasalarını incelerken
19
özellikle ekonomik ve sosyal yapıda yaşanan değişimlerin üzerinde
durulması gerekmektedir. Bu bakımdan çalışmada her bir faktör ayrı ayrı ele
alınmaya çalışılmıştır. Ancak işgücü piyasası dahilinde İŞKUR tarafından
gerçekleştirilen çalışmalarda, emek arzına ilişkin veriler bulunmasına karşın,
emek talebine yönelik çalışmalar henüz tamamlanmış değildir. Ayrıca
araştırmalar sadece pilot şehirleri kapsamaktadır. Bu nedenle yaşanan
değişimleri rakamlarla desteklemek pek mümkün olmamış, yapılan analizler
daha çok teorik çerçevede kalmıştır.
Küreselleşme sürecinin Türkiye’de emek arz ve talebinde meydana
getirdiği değişimleri ortaya koymak amacıyla hazırlanan bu tez, üç bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümde küreselleşme kavramı üzerinde durulmuş,
küreselleşme sürecinin dinamikleri, tarihi seyri ele alınmıştır. Ardından
küreselleşme sürecinin etkileri, daha çok ekonomik etkenler çerçevesinde,
istihdamda yaşanan değişimler doğrultusunda incelenmiştir.
İkinci bölümde; Türkiye’deki emek arz ve talebinin yapısı incelenmiş,
küreselleşme sürecinin emek arz ve talebindeki etkileri ortaya konmaya
çalışılmıştır. Türkiye’deki istihdam ve işsizlik sorunu işgücü piyasasındaki
veriler ile temel ekonomik ve sosyal göstergelerle desteklenmeye çalışılmış,
ardından küreselleşme ile yaşanan değişimler ışığında, geleceğe yönelik
işgücü talebini karşılayacak meslek gruplarının neler olduğu yönündeki
tahminlere yer verilmiştir.
Üçüncü bölümde ise; emek arz talebinde yaşanan değişimin işgücü ve
istihdam üzerinde yarattığı etkiler incelenmeye çalışılmış, bu etkiler
doğrultusunda geliştirilecek olan istihdam politikalarına yer verilmiştir. Sonuç
kısmında, küreselleşme sürecinin işgücü piyasalarında meydana getirdiği
değişimlerin emek arz ve talebine yönelik sonuçları üzerinde durulmuştur.
Bu tez çalışmasının amacı, küreselleşme kavramının incelemekten
ziyade, küreselleşme olgusu ekseninde, yaşanan sürecin getirmiş olduğu
20
değişimleri emek arz ve talebi açısından ortaya koymaktır. Tezin genel
çerçevesi Dünyada yaşanan değişimlerin, Türkiye’de yarattığı sonuçları
işgücü piyasası açısından değerlendirmektir.
21
BİRİNCİ BÖLÜM
KÜRESELLEŞME KAVRAMI, DİNAMİKLERİ VE YAŞANAN DEĞİŞİMLER
En genel anlatımla; ulusal ekonomilerin artan ölçüde birbirine
bağımlılığı1 olarak tanımlanan küreselleşme olgusu, 21. yüzyılda en çok
tartışılan konuların başında gelmektedir. Son yirmi yıl içerisinde dünyada
küreselleşme ile birlikte endüstri ilişkileri sisteminde köklü değişimler
yaşanmıştır. Rekabete dayalı piyasa ekonomisinin gelişmesiyle işgücü
piyasaları derinden etkilenmiş, artan uluslararası rekabet dünya
ekonomisinde önemli gelişmelere neden olmuştur. Etkilerini her alanda
gördüğümüz küreselleşme olgusu, sermaye, bilgi, teknoloji, hammaddenin
transferini mümkün kılarken; bu durum uluslararası pazar ile yerel pazarları
adeta bütünleştirmiştir.
Bu bölümde, İkinci dünya savaşının ardından, uluslararası ekonomik
ilişkiler yönünden serbestliğin artması ile başlayıp 1980 sonrası hızlı bir
gelişme sürecine giren küreselleşmenin, tanımı ve dinamikleri ele alınacaktır.
Ardından yol açtığı değişimler her disiplin için ayrı ayrı incelenmeye
çalışılacaktır.
I- KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE DİNAMİKLERİ Birçok süreci ve olguyu bünyesinde barındıran küreselleşme
kavramını incelerken, öncelikli hedefimiz, kavramın temelinde nasıl bir anlam
taşıdığını ve neyi temsil etmeyi hedeflediğini ortaya koymak olmalıdır.
1 Nusret EKİN: Küreselleşme ve Gümrük Birliği, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No: 1999-47, Güncelleştirilmiş II.Baskı, (İstanbul,1999), 50.
22
Daha çok ekonomi-politik bir eksen çerçevesinde tartışılan
küreselleşme, dünya ekonomisinin ne kadar bütünleştiğini anlamaya yönelik
bir yaklaşım içermektedir2. Yakın tarihimizi baz alarak küreselleşmenin;
1960'lı ve 1970'li yılların işçi hareketlerindeki aktif dönemden, 1980'lerde ve
1990'larda uluslararası rekabetin arttığı, verimlilik ve ekonomik etkinliğin
giderek önem kazandığı bir dönemde ortaya çıkmış önemli bir kavram
olduğunu söyleyebiliriz.
Bilgi, hammadde, mal ve hizmetlerin artan bir şekilde uluslararası
dolaşıma girmesi 20. yüzyılın temel özellikleridir. 1980’li yıllardan itibaren
ekonomik ilişkiler yaygınlaşmış, ideolojik farklılıkları temel alan kutuplaşmalar
çözülmüş, dünya ekseninde bir liberalleşme sürecine girilmiştir.3
Daha yüksek yaşam standartlarına ulaşılması, artan verimlilik ve
teknolojinin iletişim alanına kazandırdığı ivme dikkate alındığında; olumlu bir
süreç olarak değerlendirebileceğimiz küreselleşme, bir takım düzensizlikleri
ve takip edilmesi bir hayli güç olan ani değişikleri de içermektedir. Bilgi
teknolojilerinin getirdiği yeniliklerin dünya genelinde mali kesim üzerinde,
kısmen de reel ekonomide oluşmuş bir durumu4 ifade eden küreselleşme
kavramı, olumlu ve olumsuz bir çok etkeni içeren bir olgudur.
Ancak kavramın altında yatan süreçleri irdelemek noktasına
gelindiğinde; öncelikle genel hatlarıyla kavramı tanımlamak, ardından tarihi
gelişim seyri içerisinde taşıdığı konumu anlamlandırmak çalışmanın amacı
açısından daha yararlı olacaktır.
2 Çağlar KEYDER: “Globalleşme ve Devlet”, http//:www.stratejik.yildiz.edu.tr/makale6.htm. 12.12.2004. 3 Erbay YUSUF: Küresel İşletmelerin Yönetimi ve Türk İşletmelerin Yeni Türk Cumhuriyetlerine Yönelik Faaliyetleri, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayın No:11, (Ankara, 1996), 3. 4 Ergin YILDIZOĞLU: Globalleşme ve Kriz, Akan Yayıncılık, (İstanbul, 1996), 11-12.
23
1. GENEL OLARAK KÜRESELLEŞME KAVRAMI 21. yüzyılda yaşanan hızlı değişim çerçevesinde ele alınan
küreselleşme kavramı, daha öncede belirttiğimiz gibi son dönemdeki
tartışmaların ön saflarında yer alan bir konudur. Ancak yapılan bütün
tartışmalara ve yayınlara rağmen sistematik bir teoriye oturtulamayan
küreselleşme konusunda bilim adamlarının henüz ortak bir yargıya
ulaşmamış olmaları, kavramın tanımının yapılmasını da büyük oranda
zorlaştırmaktadır.
Bu bakımdan küreselleşme kavramını kapsamlı bir şekilde tanımlamak
ve anlamlı bir şekilde kullanabilmek için oturtulduğu iskelet yapısını analiz
etmek ve farklı düşünce adamları tarafından yapılan tanımlara değinmek
gerekmektedir. Bu gereklilik beraberinde iki farklı küreselleşme sürecini
birbirinden ayırarak tasnif etmeyi gerekli kılmıştır. İlk süreç; dünya üzerinde
ilk yerleşim birimlerinin oluşmasından, günümüze kadar hiç kesintiye
uğramadan ilerleyen ve dünyayı bütünleştirerek gelişmeye devam eden
küreselleşmeyi içermektedir5. Burada vurgulanması gereken yapı; belirtilen
400 yıllık zaman dilimi boyunca üretim sürecine kapitalist üretim sisteminin
egemen olmasıdır.
İkinci süreç ise; kapitalist üretim tarzının tarihi seyrini izlerken, dünya
pazarında, mali genişlemeye dayanan açılma, hızlanma ve entegrasyon
artışı yaşanan küreselleşme sürecidir. İkinci sürecin belirgin özelliklerini ise;
ulaşım ve haberleşme alanları olarak adlandırdığımız, bir başka değişle
bilişim alanında yaşanan teknolojik sıçrama oluşturmaktadır. Bu anlamda
küreselleşme sermayenin krizi aşma refleksi olarak adlandırılmaktadır.6
5 Ergin YILDIZOĞLU:a.g.e., 12. 6 Ergin YILDIZOĞLU:a.g.e., 12.
24
A)Küreselleşme Kavramının Tanımı Genel anlamıyla ele alındığında küreselleşme, teknolojik gelişmelerin
etkisiyle beraber ülkeler arasındaki ideolojik ayrımlara dayanan sınırları
kaldırıp, iletişim ve ilişkileri genişleten bir kavramdır. Kronolojik olarak belirli süreçlere ayırarak tasnif ettiğimiz küreselleşme
kavramı, birçok bilim adamı tarafından farklı açılardan ele alınarak
tanımlanmıştır. Malcolm Waters küreselleşmeyi; "fiziki coğrafyanın sosyal ve
kültürel ilişkiler üzerindeki sınırlayıcı etkilerinin azalması" olarak
tanımlamaktadır7. Fuat Keyman'a göre küreselleşme, “yalnız ekonomik,
siyasal ya da kültürel boyuta indirgenemeyecek, ve çok nedenselli ve çok
boyutlu tarihsel bir süreci simgeler"8. Thomas Friedman büyük yankılar
uyandıran "Lexus ve zeytin ağacı” adlı kitabında küreselleşme için, “soğuk
savaş'ın yerini alan “uluslararası sistem” tanımlamasını kullanmaktadır.
Onur Öymen’e göre ise; küreselleşme bir anlamda siyasal, kültürel,
toplumsal ve ekonomik alanlarda görülen yayılmacılığın küresel çapta
yaygınlaşması, sömürü zincirinin uzamasıdır9. 1990’dan bu yana dünyadaki
tüm ekonomik, siyasal, kültürel noktaların giderek birbirine bağlanması,
dünyanın tek bir pazar haline dönüşmesi anlamında kullanılan
küreselleşmenin teorisyenlerinden Antony Giddens, küreselleşmeyi toplumsal
ilişkilerin dünya çapında yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır10.
Amerikan Ulusal Savunma Enstitüsü küreselleşmeyi “malların,
hizmetlerin, paranın, teknolojinin, fikirlerin, enformasyonun, kültürün ve
halkların hızlı ve sürekli bir biçimde sınır ötesine akışı” biçiminde 7 Malcom WATERS: Globalization, Routledge, (Londra 1995), 1. 8 E.Fuat KEYMAN: “Globalleşme Söylemleri ve Türkiye”, Küreselleşme ve Ulus Devlet, http:// www.stratejik.yildiz.edu.tr/kuresell.htm, 10.12.2004. 9 Onur ÖYMEN: Geleceği Yakalamak, Remzi Kitapevi, (İstanbul, 2000), 26. 10 Antony GIDDENS: Modernliğin Sonuçları, Çeviren: E.Kuşdil, Ayrıntı Yayınları, (İstanbul, 1994), 62.
25
tanımlamaktadır11. Bu enstitünün yaptığı bir çalışmaya göre küreselleşme
sayesinde ülkelerin ekonomileri arasında daha önce örneği görülmemiş bir
bütünleşme sağlanmakta, bir enformasyon devrimi yaşanmakta ve pazarlar,
şirketler, örgütler ve yönetim uluslararası hale gelmektedir12. Verilen tanımda
da görüldüğü gibi birçok kavramı içinde barındıran küreselleşme olgusu
beraberinde getirdiği sosyal, kültürel, coğrafi ve siyasal yapıları içerisine alan
ve hepsini birden kapsayan kompleks bir süreci içermektedir. Modern
toplumun evrenselleşmesi olarak da tanımlanabilen küreselleşme, tekelci
kapitalizmin günümüzdeki görünümü şeklinde de yorumlanabilmektedir13.
Tanımlarda da görüldüğü gibi küreselleşmeyle ilgili ortak ve genel
ölçülerde kabul gören bir yaklaşıma ulaşılmış değildir. Küreselleşme ile “ulus-
devlet” ve “ulusalcılık” gibi kavramların öneminin giderek azalacağını, gelişen
kapitalist üretim ilişkisinin uluslararası etkileşimi artıracağı da
tartışılmaktadır14. Bu konuyla ilgili olarak ulus devlet açısından
küreselleşmeye yönelik yaklaşımları Veysel Bozkurt “aşırı küreselleşmeciler”,
“kuşkucular” ve “dönüşümcüler” şeklinde üçlü bir sınıflamaya tabi tutarak
incelemiştir.15
1. Aşırı küreselleşmeciler: Radikaller diye adlandırılan bu görüş
taraftarları; artan küresel iletişim sayesinde tüm toplumların ortak
çıkarlarının daha çok farkına varmakta olduğunu ve bunun
sonucunda da küresel bir uygarlığın doğuşu için ortak bir zeminin
oluştuğunu iddia etmektedirler. Politikalar yerel ya da ulusal
ölçekte hala etkili olsalar bile, küresel ekonominin hareketlerini
11 Onur ÖYMEN: a.g.e., 26. 12 Onur ÖYMEN: a.g.e., 27. 13 Halil MUTİOĞLU: “Küreselleşme ve E-(Tik) Devlet”,http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages /mkl_gos.php?nt=178. 22.12.2004. 14 Ercan TATLIDİL: “Globalleşme Sürecinde İnsan Kaynaklarının Değişimi: Türkiye Örneği”. Prof. Dr. Eyüp Kemerlioğlu’na Armağan. Önder Yayıncılık, (Sivas, 2000), 121. 15 Veysel BOZKURT,“Küreselleşme: Kavram, Gelişim ve Yaklaşım”, Küreselleşmenin İnsani Yüzü, Der. Veysel BOZKURT, Alfa Yayıncılık, (İstanbul, Ekim 2000), 18-19.
26
etkileyebilecek güce sahip değillerdir16. Aşırı küreselleşmecilere
göre;endüstri uygarlığının bir ürünü olan ulus devlet, küreselleşme
sürecine paralel olarak önemini yitirmiştir17.
2. Küreselleşme Karşıtları: Kuşkucular olarak bilinen bu grup aşırı
küreselleşmecilerin tam karşısında yer almaktadır. Küreselleşme
olgusunu ulus-devlet lehine eleştirmiş, adeta küreselleşme ve
dinamiklerine karşı savaş açmışlardır18. Yaşadığımız dünyada
hiçbir şeyin, dolayısıyla küreselleşmenin yeni bir süreç olmadığını
iddia etmektedirler19. Bu gruba göre küreselleşmeyi, kapitalizmin
savaşçı olmayan yeni işleyiş mantığı ya da jeo-ekonomik
emperyalizm olarak değerlendirmektedir.
3. Dönüşümcüler: Giddens’ın da dahil olduğu bu grup,
küreselleşmeyi, modern toplumları ve dünya düzenini yeniden
şekillendiren sosyal, siyasal ve ekonomik değişimlerin arkasındaki
ana güç olarak görmektedir20. Ekonomi, giderek hizmet sektörüne
bağlı hale gelmektedir. İletişim devrimi sayesinde eski yapılar
yıkılmaya, eski alışkanlıklar unutulmaya ve kültürler diğerleriyle
anında etkileşime girmeye başlamıştır. Aşağıdaki tabloda her üç
grubunda fikirleri daha ayrıntılı ve karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
16 Ali ESGİN: “Ulus- Devlet ve Küreselleşmeye İlişkin Bazı Tartışmalar”, C.Ü. Sosyal Bililer Dergisi, Cilt: 25, NO: 2, (Aralık 2001), 188. 17 Veysel BOZKURT: ““Küreselleşme: Kavram…””. a.g.e., 19. 18 Ali ESGİN: a.g.m., 188. 19 Veysel BOZKURT: ““Küreselleşme: Kavram…””. a.g.e., 21. 20 Ali ESGİN: a.g.m., 189.
27
Tablo-I:Küreselleşmenin Kavramsallaştırılması: Üç Eğilim
Hiper Küreselciler Kuşkucular Dönüşümcüler
Yeni Olan Ne? Küresel Bir Çağ Ticaret-blokları
Geçmiş dönemlerden
daha zayıf yönetişim
Tarihsel olarak eşi
görülmedik düzeyde
küresel karşılıklı bağlılık
Hakim Özellikler Küresel Kapitalizm
Küresel Yönetişim
Küresel-Sivil Toplum
Dünya 1890’larda
olduğundan daha az
karşılıklı bağlı
Yoğun ve derin
küreselleşme
Ulusal
Hükümetlerin
Gücü
Geriliyor ve aşınıyor Güçleniyor ve
Çoğalıyor
Yeniden inşa ediliyor
Yeniden yapılıyor
Küreselleşmenin
İtici Gücü
Kapitaliz ve Tekonoloji Devlet ve Piyasalar Modernitenin birleştirici
güçleri
Tabak Kalıpları Eski-Hiyerarşileri
Aşınması
Giderek artan bir
şekilde Güney’in
marjinalleşmesi
Dünya düzeninin yeni
mimarisi
Hakim motif McDonalds, Madonna,
vs.
Ulusal Çıkar Sosyal topluluğun
transformasyonu
Küreselleşmenin
Kavramlaştırılması
İnsani eylemin
çerçevesinin yeniden
düzenlenmesiyle
Uluslararasılaşma ve
bölgeselleşme…
Belli bir mesafedeki
eylemelerin ve bölgeler
arası ilişkilerin yeniden
düzenlenmesiyle
Tarihsel Yörünge Küresel Uygarlık Bölgesel bloklar
Uygarlıklar çatışması
Karşılıklı bağımlılık:
küresel bütünleşme ve
parçalanma
Özet Ulus Devletin Sonu Uluslararasılaşma
devletin kabulü ve
desteğine bağlı
Küreselleşme devletin
gücünü ve dünya
siyasetini dönüştürüyor.
Kaynak: Held, McGrow, Goldblatt & Perration
28
B) Küreselleşmenin Tarihi Gelişimi Bir olayın ya da metanın dünyanın pek çok bölgesine ya da her yerine
yayılması anlamı taşıyan21 küreselleşme, köklerini 16. yüzyıla kadar uzatan
ve birçok dala sahip bir ağaç olarak görülebilir. Tarihi süreç çerçevesinde ele
aldığımızda aydınlanma dönemi olarak kabul ettiğimiz Rönesans, Fransız
İhtilali ve tabi ki çağa damgasını vuran sanayi devrimi, doğmuş olduğu
topraklarda kalmamış, sınır ötesi bir yayılma sürecine girmiştir. Sanayi
toplumunun sahip olduğu ekonomik yapı, pazara yönelik mal üretimi için
sermaye birikimini gerekli kılmıştır. Buna bağlı olarak da Fordist üretim
sistemi olarak adlandırdığımız iş bölümüne dayalı üretim gelişmiştir.
Batının ekonomik sisteminin temel taşı olan kapitalizm,
küreselleşmenin gerçekleşmesinde önemli bir araç olarak karşımıza
çıkmaktadır. Kapitalizmin ortaya çıktığı ve gelişmeye başladığı 1870-1914
dönemleri arasında ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler artmış, gelişen
iletişim ve ulaşım ağları ticaret hareketlerini hızlandırmıştır.
Bu etkilerin yanında, 1914’te I. Dünya Savaşı’nın devreye girmesi,
1929’da “Büyük Bunalım” ’ın baş göstermesi ve sonrasında da II. Dünya
Savaşı’nın patlak vermesi, küreselleşme sürecinin tersine bir ivme
kazanmasını sağlamıştır. Gerek savaşların, gerekse “Büyük Bunalım” ‘ın
etkisiyle ülkeler dış ticarette sıkı korumacılığa yönelmiş; sermaye
hareketlerinin dinamizmi yavaşlamıştır. Başta ABD olmak üzere gelişmiş
ülkeler tarife ve kotalara sınırlar getirmiş, sonuçta dünya ticaret hacmi hızla
düşmüştür.
II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından ABD’nin bünyesinde kurulan
IMF, Dünya Bankası, GATT, ve OECD gibi uluslararası kuruluşların hayata
geçirilmesi küreselleşme sürecinin tekrar hız kazanmasında etkili olmuştur.
21 Ali ALP- M. Ali Kahraman: “Küreselleşme ve Politika Yakınlaşmaları” http://www.liberal-dt.org.tr/guncel/Diger/alp_kuresellesme.htm. 05.11.2004.
29
Öte yandan, 1950’li ve 1960’lı yıllarda küresel bazda yaşanan üretim
ve ticaret, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tamamında hızlı bir artış
göstermiştir. Ticaret hacminin genişlemesinin yanı sıra dünyanın 1/4’ünde
faaliyet gösteren ABD patentli çokuluslu şirketler tarafından gerçekleştirilen
doğrudan yabancı sermaye yatırımları artış göstermektedir. Bu duruma
paralel olarak çokuluslu şirketlerin faaliyet alanlarında da bir dizi değişimler
yaşamıştır. İmalat sektörü, yerini teknoloji ağırlıklı hizmet sektörüne
bırakmıştır22. Bütün bu gelişmeler, ülkeler arasındaki entegrasyon sürecini
hızlandırmıştır.
Diğer önemli bir gelişme finansal küreselleşmeyle ilgilidir.1970'li
yılların başında 1971’de Bretton Woods Sistemi’nin çökmesiyle sabit kur
sisteminin terk edilmesi ABD, Almanya, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde
sermaye hareketlerinin daha esnek bir yapıya bürünmesine neden olmuştur.
1974 yılında yaşanan OPEC petrol fiyat şoklarının ardından gelişmiş batı
ülkelerinde, getirisi nispeten daha yüksek olan gelişmekte olan ülke
piyasalarına yönelme söz konusu olmuş ve yüksek miktardaki petro-dolar
fonları bu piyasalara akmıştır.
Öte yandan, 1970'lere kadar Amerikan orijinli çokuluslu şirketler dünya
üretiminin hemen hemen yarısını karşılarken, 1970'lerden itibaren diğer
gelişmiş ülkeler ve Japonya ile bazı Latin Amerika ülkeleri ABD ile rekabete
girmişlerdir23. Böylelikle rekabet küresel bir boyut kazanmıştır. Çünkü bu
süreç içinde rekabet edebilmek adına özellikle Alman ve Japon firmaları
büyük bir atağa geçmiş, verimlilik çıtalarını yükseltmişlerdir.
22 Hüseyin ŞEN: “Different Arguments for and Against the Role and Impact of Foreign Investment on the Development Potentilas of Developing Countries: An Overview”, D.E.Ü. İİBF Dergisi, Cilt:13, (İzmir, 1998),182. 23 Coşkun Can AKTAN, & Hüseyin ŞEN: “Globalleşme”, http://www.canaktan.org/canaktan _personal/canaktan-arastirmalari/degisim/aktan-sen-globallesme.pdf. 21.12.2004.
30
1980’li yıllar dünya genelinde ilerlemelerin yaşandığı bir dönem
olmuştur. Gelişmekte olan bir çok ülkenin de liberalleşme eğilimine girmesi,
özelleştirmelerin artması, piyasa ekonomisinin hız kazanması gibi gelişmeler
gelişmiş ülkelerle, gelişmekte olan ülkeleri birbirlerine yakınlaştırmıştır. Öte
yandan, sanayi alanında yoğunlaşan firmaların faaliyetleri, hızlı pazar
değişiklikleri, ürün ve üretim teknolojisindeki baş döndürücü gelişmeler,
rekabetin kızışması, 1980’li yıllarda küreselleşmeyi daha belirgin bir hale
getirmiştir.
1990’ların başları ise bu değişim sürecinin doruğa ulaştığı yıllar
olmuştur. Eski Doğu Bloku ülkelerinin ekonomik ve siyasi çöküşü, planlı
ekonominin hakim olduğu bu ülkelerin küreselleşme sürecinde ekonomik ve
siyasi açıdan Batı ülkelerine paralel bir yol izlemesine neden olmuştur. 1980’li
yıllarda yaşanan gelişmeler bu ülkelerde de yaşanmaya başlamış, piyasa
ekonomisine dayalı sistem, Doğu Bloku ülkelerinin ekonomilerinde de etkili
hale gelmiştir.
Ekonomik küreselleşme açısından en önemli gelişmelerden biri bu
dönemde yaşanmıştır. 15 Aralık 1993 tarihinde 117 ülkenin katılımı ile
gerçekleştirilen ve tarihin en kapsamlı ticari anlaşması olarak kabul edilen
“Uruguay Raundu” ile 15 Nisan 1994’te Fas’ta imzalanan “Nihai Senet” ’in
yürürlüğe girmesiyle, dünya ticaretinde serbestleşmenin yanı sıra ihracattaki
sübvansiyonların azaltılması, anti-damping uygulamaları gibi pek çok alanda
çok taraflı ilke ve kuralların hayata geçirilmesi söz konusu olmuştur24.
Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve Çok Taraflı Yatırım Anlaşması (MAI),
özellikle ekonomik küreselleşme bakımından oldukça önemlidir. Bunun en
büyük göstergesi, Çok Taraflı Yatırım Anlaşması’nın uluslararası alanda
24 Coşkun Can AKTAN, & Hüseyin ŞEN: “Globalleşme”, http://www.canaktan.org/canaktan _personal/canaktan-arastirmalari/degisim/aktan-sen-globallesme.pdf. 21.12.2004.
31
faaliyet gösteren bir firmaya, anlaşmayı onaylayan ülkenin firmasıymış gibi
hareket etme imkanı tanımasıdır25.
I. Dünya Savaşı’na kadar hızlı bir seyir izleyen küreselleşme süreci,
1914-1945 arasında düşüş eğilimi göstermiş ve II. Dünya Savaşı sonrasında
tekrar yükseliş trendine geçmiştir. 1980’li yıllardan itibaren bu süreç daha da
hızlanmış ve 1990’larda doruğa ulaşmıştır. Küresel olarak birbirine bağlı bir
şekilde 24 saat işlem yapan finans piyasaları, teknolojik açıdan mobil
telefonlar, internetin varlığı, çok uluslu şirketlerin oluşması ile imzalanan çok
taraflı antlaşmalar küreselleşme ile birlikte yepyeni ekonomik, sosyal, siyasi
ve teknolojik bir yapı oluşturmaktadır26.
2. KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN DİNAMİKLERİ
Günümüzde iş dünyası daha önce hiç olmadığı kadar hızlı bir değişim
süreci içerisine girmiştir. Bu süreci başlatan ekonomik, teknolojik, sosyal ve
siyasal bir çok faktör bulunmaktadır. Tam olarak kategorize etme imkanına
sahip olamadığımız bu faktörler, aslında kalbe giden damarlar gibi birbiriyle iç
içe geçmiş ve bir bütün olarak işlediğinde hayat bulabilen faktörlerdir.
Küreselleşme sürecinin dinamiklerini ana başlıklarıyla dört gruba
ayıracak olursak; birincisini artan uluslararası rekabet koşulları, ikincisini
teknolojinin hız kazanması, üçüncüsünü yeni ekonomi ve sonuncusunu
çokuluslu şirketler oluşturmaktadır. Yaşanan değişime paralel olarak
belirleyebileceğimiz bu faktörleri daha ayrıntılı olarak incelemek, çalışmanın
oturtulacağı zemin açısından önemlidir.
25 DPT : Küreselleşme, Bölgesel Entegrasyonlar ve Türkiye (Değerlendirme Raporu), Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Yayın No:DPT: 2374-ÖİK:439. (Ankara, Ocak 1995), 54. 26 Veysel BOZKURT: “”Küreselleşme…””. a.g.m., 21.
32
A) Artan Uluslararası Rekabet Koşulları Uluslararası ticaret hareketlerinin tarih sahnesinde yerini aldığı günden
beri aslında varolan, ancak şu anda olduğu kadar günlük literatürümüzde
sıkça kullanmadığımız rekabet kavramı, dünya ekonomisindeki küresel
yönelimlerle birlikte ister ulusal, ister uluslararası düzeyde olsun
küreselleşmenin temel taşlarından bir tanesini oluşturmaktadır.
İktisadi faaliyetlerin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için stratejik bir
unsur olan rekabet, aynı zamanda piyasa yapısını nitelemek için de
kullanılmaktadır27. Bu durum hem tüm piyasa hem de firma bazındaki
rekabeti kapsamaktadır.
Küresel düzeyde oluşan rekabet, dünya ticaret örgütünün gündemini
oluşturan önemli konuların başında gelmektedir. Küreselleşme ile birlikte
ulusal boyuttan uluslararası platforma taşınan rekabet gücünü
yakalayabilmek, belirli kriterlere sahip olmayı da zorunlu kılmıştır. İşgücü
maliyeti, işgücü verimliliği, sermaye maliyeti, kalite, teknoloji, nitelikli işgücü,
girdi fiyatları,uluslararası ulaştırma ve iletişim olanakları, rakip ülkelere göre
coğrafi konum gibi kriterler bir ülkenin uluslararası rekabet gücünü etkileyen
faktörlerdir28.
Farklı endüstrilerde küreselleşmeyi hızlandıran etkenlerden biri olan
düşük işgücü maliyeti, diğer ülkelerdeki işletmeleri çekerek, nihai ürünlerini
rekabetçi bir fiyat ile oluşturmasını sağlamaktadır29. 1960 ve 1970’ ler de
General Electric, Westinghouse, Texas Instruments ve General Motors gibi
pek çok ABD şirketi, otomotiv parçası ve elektronik eşya üretmek ve düşük 27 Coşkun Can AKTAN- İstiklal Y. Vural: Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet, TİSK, (Ankara, Aralık 2004), 13. 28 Coşkun Can AKTAN: “Müdahaleci Devlet ve Uluslararası Rekabet Gücü” http://www. canaktan.org/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/devlet-reformu/aktanmudahalecide vet-rekabet-gucu. 22.12.2004. 29 Hasan TAĞRAF: a.g.m. 41-42.
33
işgücü maliyeti avantajından faydalanmak için, Uzak Doğu’ya üretim
faktörlerini kaydırarak fabrikalar kurmuşlardır.
Bu tür işletmelerin varlığı aynı zamanda yerel ekonomilerin
gelişmelerine katkı sağlamış, bunun akabinde yerel ekonomiler farklı
endüstrilerde önemli müşteri ve rakipler haline gelmişlerdir. Bunun en güzel
örneğini Çin, Hindistan ve Endonezya’da görmek mümkündür. Nitelikli işgücü
ve düşük maliyet barındıran bu ülkeler, maliyetin yüksek olduğu ülkelerin bu
bölgelerde üretim yapmalarını teşvik etmiştir.
Bu dinamikler çerçevesinde uluslararası alanda yaşanan rekabet; hem
gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerde olmazsa olmaz koşul haline
gelmiştir. Bu noktada son yirmi yıl içinde bir çok gelişmekte olan ülke, gelişen
piyasa ekonomileri çerçevesinde dünya ticaretine ve küresel ekonomiye aktif
olarak katılmıştır30. Gelişen piyasa ekonomileri içerisinde bugün pastadan
büyük bir pay alan Asya ekonomileri, dünya ticaretinde aynı derecede önemli
bir yer edinmiştir.
Büyük ölçüde firma kökenli bir yapıya sahip olan uluslararası rekabet
gücünün sürekliliği, özellikle dış çevre ile etkileşimi gerektiren yenilik ve
icatlara bağımlı bir yapı içermektedir31. Sermayenin egemenliğini ellerinde
bulunduran çokuluslu şirketler, ekonomik açıdan getirisi en yüksek alanlara
yönelmekte, acımasız bir rekabet ortamı yaratmaktadır. Yaşanan bu
rekabetin eşit ve yaygın koşullarda gerçekleşmemesi ise, gelişmiş ülkelerde
tekelleşmelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur32. Bu durum için verilecek
en iyi örnek küresel pazarda rekabet edebilmek için birçok büyük firmanın
şirket evlilikleri yolunu seçmesidir. Şimdiye kadar yapılan birleşmelerin en
büyüklerinden biri Almanya’nın Mercedes’i üreten Daimler-Benz firması ile 30 Gazi Erçel BAŞKAN: “Küreselleşme ve Uluslar arası Finansal Gelişmeler”,http://www .tcmb.gov.tr/yeni/evds/konusma/tur/2000/Kuresellesme.html, 07.12.2004. 31 Coşkun Can AKTAN-İstiklal VURAL: Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri, TİSK, (Ankara, 2004),16. 32 Nusret EKİN: “Küreselleşme ve Çalışma Yaşamında Dönüşüm”, Frederich Elbert Vakfı Yayını, (İstanbul, 1997), 3.
34
ABD’nin Chryler’ı arasında gerçekleşmiştir. Firmaların uluslararası boyutlarda
birleşmeleri, ulusçuluk yerine çokuluslu ortaklıkların artmasına nenden
olmaktadır. Böylece küreselleşme, ulusçuluk kavramını aşarak rekabet yerine
tekelleşmeyi de tırmandırmaktadır33.
Ancak küreselleşmeye yol açan en önemli dinamiklerin başında
bulunan rekabetin, özellikle de uluslararası seviyede artması biraz öncede
belirttiğimiz gibi sürekli bir yenilik gerektirecek ve ayakta kalabilmek için
değişim sürecini yakalamak kilit noktayı oluşturacaktır. Çünkü küreselleşme
kolay işleyen bir süreç değildir.
Artan rekabet koşulları, ticaret ve sermaye alanında yaşanan serbest
dolaşım, istihdam ve üretim yapısında düzenlemeler yapılmasını da gerekli
kılmaktadır. Bu durum işgücünün ve üretimin büyüyen sektörlere doğru
kaymasına neden olmuştur. Bu hareketlilik, işgücü piyasasının şeffaf bir
yapıya sahip olmaması, işgücünün yeni mesleklerle ilgili yaşadığı adaptasyon
zorluğu ve iş bulmanın zorlaşması gibi nedenlerden ötürü işgücü piyasasında
bir takım problemler yaşanmasını beraberinde getirmiştir. Bunlardan
işgücünün yeni mesleklere ilgili yaşadığı adaptasyon zorluğu, kişinin sahip
olduğu donanımların geçerliliğinin kalmamasının yanında yeni nitelikler
kazanmasını da gerektirmiştir. Bu sürece uyum sağlayamayan işgücü
istihdam dışına itilmiştir. Ayrıca sermaye ve ticarette yaşanan serbest
dolaşımın işgücü için aynı hızda gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir.
B) Teknolojinin Hız Kazanması Küreselleşmenin en önemli dinamiği olarak tanımlayabileceğimiz
teknolojik gelişme, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinin
lokomotifi konumundadır. 1970’lerden itibaren meydana gelen çarpıcı ve
sürekli gelişmeler ve buluşlar teknolojik alanda gerçekleşmiş ve bu değişim,
33 Erol İYİBOZKUT: Küreselleşme ve Türkiye, Ezgi Kitabevi Yayınları, (Bursa 1999),109.
35
bilgi toplumunu ortaya çıkaran belki de en önemli değişim olmuştur. Farklı
adlarla anılan bilgi toplumu, işgücünün önemli bölümünün bilişimle ilgili
işlerde çalıştığı ve ekonomide en etkili faktörün bilginin kullanılması ve
uygulanması olduğu toplumdur34.
Özellikle, mikroelektronik ve bilgisayar teknolojileri alanındaki
ilerlemeler ile telekomünikasyon alanında (mobil telefonlar, Internet vs.)
gerçekleşen gelişmeler toplumların bilgiye ulaşmasını ve bilginin dağıtımını
kolaylaştırmıştır. Bununla birlikte, bilimsel yenilikler sayesinde üretimde
verimlilik artışı sağlanmış, bilgi, bir üretim faktörü haline gelmiş ve dünya
çapında yaygınlık kazanmıştır. Bu durum bilgiyi ve iletişimi değişimin
belirleyici elemanları haline getirmiştir.
Teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, nitelikli iş gücü ile ekonomik
büyüme arasında doğru orantılı bir ilişkiyi kaçınılmaz olarak gündeme
taşımıştır. 1980 sonrası ortaya çıkan esnek üretim sistemleri ve yeni
teknolojiler, düşük emeğe alan talebi azaltmakta, nitelikli işgücüne olan talebi
ise yükseltmektedir. Çünkü ileri teknoloji kullanan esnek üretim sistemlerinin
başarısı, işçilerin yüksek niteliklere ve çok çeşitli becerilere sahip olmasına
bağlıdır35. Sanayi toplumunda işçinin beden gücünün yerini makineler ikame
ederken, bilgi toplumunda insan beyninin yerini bilgisayarlar ikame etmiştir.
En önemli sermayeyi bilginin oluşturduğu bilgi toplumunda bilgi işçisinin artışı
ekonomik büyümeyi de beraberinde getirmiştir.
Küreselleşme ve teknolojik alanda yaşanan inovasyon sistemleri
kaçınılmaz olarak rekabetin belirleyicileridir. Bu sürece hem siyasi hem de
ekonomik alanda yaşanan değişimler eklenince rekabette süreklilik sağlamak
her işletme için nihai amaç haline gelmiştir.
34 H. Bahadır AKIN: “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Bir Değerlendirme ve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri”, Verimlilik Dergisi, Sayı: 1, MPM Yayınları, (Ankara 1999), 25. 35 Mehmet Hüseyin BİLGİN: “Yeni Teknolojiler ve Üretim Sistemlerindeki Değişimin Emek ve İstihdam Üzerindeki Etkisi”, Kamu-İş, (Ankara,2000), 53.
36
C) Yeni Ekonomi Küreselleşmenin getirdiği iktisadi düzen, maddeci bir anlayış üzerine
kurulmuştur36. Ekonomik boyutu itibariyle küreselleşme, bir taraftan mal ve
hizmetlerin, diğer taraftan da bilgi ve sermayenin ülkeler arasında serbestçe
dolaşımı şeklinde tanımlanmaktadır37. Çünkü sistem kalkınma amacından
daha çok büyümeyi amaç edinmiş bir yapı içermektedir. Bu durumun
temelinde, işletmelerin dünyanın bütün bölgelerinde tek bir pazar gibi faaliyet
gösterebilme çabası yatmaktadır.
Özellikle 1970’lerdeki petrol krizinin ardından gelişmiş ülkelerde iç
piyasalardaki doygunluk, dış piyasalara açılma arayışını beraberinde
getirmiştir. Çünkü küreselleşme süreci içinde yer alan ekonomik faaliyetlerin
hacmi gün geçtikçe artmaktadır.
Ekonomik yönden bugün yeryüzündeki ülkelerin önemli bir kısmı
birbiriyle bütünleşmeye başlamıştır. Örneğin bir ülkede başlayan ekonomik
krizin etkileri bu ülke ile ekonomik ilişkiler içinde olan diğer ülkeleri hatta
kendisiyle direkt bağlantısı olamayan ancak ilişki içinde bulunduğu ülkelerin
bağlantılı olduğu daha başka ülkeleri etkileyebilmektedir. Bu durum ülkeleri
kendi politikaları kadar, başka ülkelerin izlediği ekonomik ve siyasal politikalar
konusunda daha duyarlı olmaya zorlamaktadır. Artık ülkelerin iç işlerinde
yaşadığı sorunlar ile dış ilişkilerindeki sorunlar arasındaki sınır giderek
belirginliğini kaybetme eğilimindedir.
Küreselleşme ile birlikte ülkelerin hammadde, işgücü, teknoloji ve
pazar gereksinimleri arttığı için birbirlerine olan ihtiyaçları da artmıştır. Bu
nedenle öncelikle ekonomik birlikler kurulmuş, bunu siyasi birlikler takip
etmiştir. Bu kuruluşlar, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve 36 Kamil TURAN: “Küreselleşen Çağımız ve Çalışma Hayatı” Kamu-İş Dergisi, Cilt:3, Sayı:3, (Ocak-1994),1. 37 H.Bülent PAYASLIOĞLU: “Globalizasyon Nedir? Global Krizin Türkiye’ye Etkisi Ne Olmuş tur? http//www.antrak.org.tr/gazete/011999/bulentp.htm.01.01.02,s,1, 22.12.2004.
37
Dünya Ticaret Örgütü (WTO)’dür. Dünyayı ekonomik anlamda küresel bir
anlayışla yönetme eğiliminde bulunan bu kurumların ekonomik ve finansal
boyutta da ağırlığı bulunmaktadır.
Bu kuruluşların görevlerine kısaca değinilecek olursa; küresel bir
bunalımın bir daha çıkmasını engellemek için görevlendirilen IMF’nin amacı,
küresel toplam talebi korumak için gerekeni yapmayan ve kendi
ekonomilerinin çökmesine engel olamayan ülkelere uluslararası baskı
uygulayarak, bu ülkelere likidite sağlamaktır38. 1944 yılının temmuz ayında
IMF ile birlikte kurulan Dünya Bankası, 1980’lerde yaşadığı değişimle borç ve
bağışlara ihtiyacı olan, serbest piyasa ekonomisine geçmeye gönülsüz fakir
ülkelere bu fikirleri dayatmak için kullanılan yeni bir misyoner kuruluş haline
gelmiştir.39 Uluslararası ticari ilişkileri yönetmek amacıyla önceleri GATT adı
ile kurulan Dünya Ticaret Örgütü, diğer iki örgütten farklı bir yapıya sahiptir.
Bu örgüt, kuralları kendisi koymamakta, ticaret pazarlıklarının yapılacağı bir
forum oluşturarak anlaşmalara uyulmasını sağlamaktadır. Bu durum aynı
zamanda küreselleşmenin ekonomik etkenleri bakımından büyük önem
taşımaktadır. Çünkü küreselleşmenin en önemli iki etkeni küresel üretim ve
finanstır.
Küresel üretim; tüm dünyayı tek bir bütün halinde ele alarak, üretim
sisteminin her bir parçasının, özellikle maliyetin düşük, ekonominin en
avantajlı bölgelerde yapılması anlayışına dayanmaktadır. Böylelikle ulusal
ticareti yerini uluslararası rekabet almıştır. Ayrıca uluslararası ticaretin
konusu önceleri nihai yatırımlardan oluşurken, yeni yapı çerçevesinde
doğrudan yatırımlar olmuştur. Doğrudan yatırımlar ABD-AB-Japonya
çerçevesinde gerçekleşmekte iken son dönmelerde gelişmekte olan
ülkelerde de önemli bir yer edinmiştir.
38 Joseph.E. Stiglitz: Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı, (Çev: Arzu Taşçıoğlu-Deniz Vural), (İstanbul, Kasım 2002), 33. 39 Joseph.E. Stiglitz: a.g.e., 34.
38
Küresel finans ise; uluslararası düzenlemelerin hakim olduğu,
kuralarını kendisi belirleyen, para hareketlerinin 24 saat ve elektronik bir
şekilde yürütüldüğü bir finans sistemidir. Finansın küreselleşmesinin en
önemli nedeni ve hızlandırıcısı şüphesiz ki bilgisayar teknolojileri olmuştur.
Enformasyon ve telekominikasyon teknolojilerinde yaşanan hızlı
değişim yeni bir olgunun doğmasına ev sahipliği etmiştir. Bu yeni olgu
özellikle teknoloji ile vücut bulan ve yeni rekabet kavramıyla anılmaya
başlayan “yeni ekonomi”dir.
Teknoloji alanında meydana gelen hızlı değişim ve gelişimler,
maliyetleri azaltarak, aracıları devreden çıkararak ve “tam zamanlı üretim”
(just in time) modellerine imkan sağlayarak sektörlerindeki verimliliğin
artmasına yol açmaktadır40.
Dünya ekonomisinde 21.yüzyıla damgasını vuran enformasyon çağı
olarak da anılan yeni ekonomik düzende bilgi üretiminin önemi artarken,
üretimde artan getiriler prensibi işler hale gelmiştir. Bu çağın en önemli
faktörü olan enformasyonun, karar alma süreçlerinde doğru, güncel ve
zamanında kullanılması çok önemlidir41.
Büyük ölçüde dijitalleşmeye ve internete bağlı olan yeni ekonomi; son
on yılda dünya ekonomisi ve ABD ekonomisindeki gelişmelere bakıldığında,
verimliliği, yeniden yapılanmaya yönelik baskıları, küresel niteliği, yol açtığı
krizleri ile birlikte var olan sistemi kökünden değiştirip sarsmış, tıpkı dominant
bir gen misali eski ekonomiyi yani eski organizmayı kuşatıp yavaş yavaş42
yerinden etmiştir.
40 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 136 41 Münevver SOYAK: “Yeni Ekonomi ve Yansımaları”, http://mimoza.marmara.edu.tr/~a soyak/yeni.ekonomi.ve.yansimalari.htm.03.04.2005. 42 canlife: “Büyüme Modelleri 3” (Yeni Ekonomi), http://members.lycos.co.uk/economyclub// categories.php?category_no=12, 10.01.2005.
39
AKTAN Yeni ekonomi kavramının altı temel özelliğe ayırarak
incelemiştir. Bunlar;
1. Bilgi ekonomisi: Yeni ekonomide gözen çarpan başlıca özellik
gerek nitelik gerekse nicelik bakımından bilginin artan öneme
sahip bir üretim faktörü haline gelmesidir. Drucker’e göre “bilgi
emek ve sermayenin pabucunu dama atarak adeta yegane üretim
faktörü haline gelmektedir”43. Bilgi ve beşeri sermeyenin ön plana
çıktığı yeni ekonomi “bilgi işçisi” kavramını gündeme taşımıştır.
2. Ağ Ekonomisi: Analog hatların yerini alan dijital hatlara, klasik ana
bilgisayar sisteminden web tabanlı sisteme geçişin yaşanması
iletişim ağlarıyla iç içe geçmiş bir ekonomiyi gerektirmiştir.
3. Kıyasıya Rekabete Dayalı Ekonomi: yeni ekonomi sahnesinde
firmalar, tabi ki başta piyasa güçlerini arttırmak ve liderliği ele
geçirmek amacıyla yeni bir ürün geliştirmek veya esaslı bir yenilik
yaratarak elindeki ürünü yenisiyle yer değiştirmek için kendilerini
birbirleriyle kıyasıya bir rekabetin ortasında bulurlar44. Rekabette
ön kulvarda yerini almanın koşulu ise sizi oraya taşıyacak ar-ge
alanına yapacağınız yatırımın boyutu olacaktır.
4. Yenilik ve İcatlara Dayalı Ekonomi: bilginin salt olarak üretilmesi
işletme için yada daha makro boyutta bakacak olursak ülke
ekonomisi için tek başına başarıyı getirecek bir anahtar değildir.
Meşalenin sürekli olarak yanmasını sağlamanın yolu, bilgini ele
geçirilmesi, içselleştirilmesi ve etkin bir şekilde kullanılabilmesiyle
olur45. Rekabetin dinamik bir özelliğe sahip olduğu yeni ekonomide
43 Peter F. DRUCKER: Kapitalist Ötesi Toplum, Çev: B. ÇORAKÇI, İnkılap Kitabevi, (İstanbul, 1994), 140. 44 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 158. 45 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 159.
40
firmaların yenilik yaratabilmesi ve icatlara sahiplik edebilmesinin
yolu yine Ar-Ge yatırımlarına göre şekillenmektedir.
5. Esnek Organizasyon Yapısına Sahip Ekonomi: Taylorist yönetim
sisteminin yerini avantajın kalifiye işgücü lehine işlediği esnek
organizasyon modeli; ilk etapta kaynak israfını azaltarak üretim
sürecinin her aşamasına değişen koşuları gözardı etmeden
yaratıcı düşünce tarzını entegre ederek emek ve sermayenin
verimliliğini arttırmaktadır46. Bilgi akışı açısından işlevsel olma
özelliğini kaybetmiş orta düzey yönetimin bir çok katmanını ortadan
kaldırarak aşırı uzmanlaşma ve bölümlere ayrılma uygulamasını
çok boyutlu iş sorumluluğunu tanımlayarak, timler ve mesleki
rotasyonu kullanarak engeller47.
6. Bilgi- Yoğun Hizmetlere Dayalı Olması: Bilginin ve bilgiyi üretip
kullanmanın artan önemi firmaları bilgi yoğun hizmet üreten bir
yapıya kaydırmaktadır. İşletmeler açısından ele aldığımızda bilgiye
dayalı ekonominin hızla gelişmesi yapısal dönüşüm yaşanmasını
da gerekli hale getirmiştir.
Yeni ekonomide finansal özerkliğe, esnekliğe ve çalışma
standartlarında azalmaya doğru eğilimler mevcutken; diğer yandan tam tersi
eğilimler de görülmektedir. Yeni ekonominin en önemli ayağını oluşturan bilgi
teknolojisi sektöründe uluslararası hareketlenme ve esneklik en yüksek
noktaya ulaşmışken; bu sektörde çalışanlar her geçen gün hızla küresel
işgücü piyasasının bir parçası haline gelmektedir48. Ayrıca vasıflı işçiler yeni
ekonomiden yararlanırken, vasıfız işgücü her anlamda bu durumdan zararlı
çıkmıştır. Bu durumun başlıca nedeni, enformasyon teknolojilerinin ve üretim
sisteminin nitelikli işgücü talebini arttırmasıdır. 46 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 161. 47 Coşkun Can AKTAN: “”Yeni…””. a.g.e., 161. 48 Ronaldo MUNCK: Emeğin Yeni Dünyası, Çev. Mahmut TEKÇE , Kitap Yayınevi, (İstanbul, Ocak 2003), 104.
41
D) Çokuluslu Şirketler Günümüzde hızını artırarak sürdüren ve etkileri her geçen gün daha
da derinleşen küreselleşme sürecinin, yerel işletmelere nazaran, çokuluslu
işletmelerde farklı boyutlar içerdiğini söylemek mümkündür. Çokuluslu
şirketler, dünya sahnesinde ulus devletlerden çok daha sonra görünmekle
birlikte, günümüz uluslararası sistemini etkileyen ve yönlendiren aktörlerin
başında gelmektedir49. Sanayi devrimi ile birlikte adlarını duymaya
başladığımız bu şirketler, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızla artmış ve
mevcut yapılarını değiştirerek ekonomik açıdan güçlenmişlerdir. Bu
bakımdan küresel ekonominin karakteristik özelliği çokuluslu şirketlere
dayanmıştır.
Bu süreç çerçevesinde çokuluslu bir yapıya sahip bulunan işletmeler,
yaşanan değişimde aktif rol oynamaktadırlar. Çünkü bu işletmelerin
ekonomik büyüklükleri ve faaliyet alanlarındaki çeşitlilik zorlayıcı bir faktör
olarak çokuluslu işletmeleri küreselleşme sürecinin mimarı yapmaktadır.
Günümüzde özellikle küreselleşme sürecine paralel olarak dünyada
çokuluslu işletmelerin sayısı ve etkinliği büyük artış göstermektedir. Çok
uluslu şirketlerin ortak özellikleri; birden fazla ülkede faaliyet göstermeleri,
merkez denetim, bütün şirket bölümleri için birbirine uygun politika izlenmesi,
değişik ülkelerdeki küçük şirketlerin faaliyetlerini kontrol eden işletmeler
olmasıdır50.
Güçlü sermaye yapıları, gelişmiş teknolojiye sahip alt yapıları ve
faaliyet gösterdikleri alanın genişliği sebebiyle, küresel alanda faaliyetlerini ve 49Mehmet Behzat EKİNCİ : “Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu ve İşletmelerin Bu Süreçteki Yeri”, mbekinci@ akademiktisat.net, www.akademiktisat.net. 12.12.2004. 50 Gülşen SARI GERŞİL: “Küreselleşme ve Çokuluslu İşletmelerin Çalışma İlişkilerine Etkileri” http//www.dokuzeylul.edu.tr. 20.01.2005.
42
rekabet güçlerini kolaylıkla yürütebilmektedirler51. Bununla birlikte artan
liberalleşme eğilimleri, ülkeler arasındaki sınırları nispeten daha geçirgen bir
yapıya itmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından bu durum daha
fazla ön plana çıkmaktadır. Kendi ülkelerindeki yüksek işgücü maliyetleri ve
yasal düzenlemeler, bu şirketleri işgücü maliyetlerinin düşük, yasal
düzenlemelerin daha az olduğu yerlere yöneltmektedir.
Tarihi gelişimine baktığımızda, II. Dünya Savaşı sonrasında çokuluslu
şirketler, dünya çapında kapitalist ilişkilerin temel koruyucuları haline
gelmişlerdir52. GATT çerçevesinde yatırım kurallarının tam olarak
oluşturulamaması, çokuluslu şirketleri yatırıma yöneldikleri ülkelerde çeşitli
zorluklarla yüzyüze bırakmıştır. Ancak 1995 yılından itibaren uluslar arası
yatırım antlaşması (MAI) taslağına göre; uluslararası yatırım yapan bir ülke,
yatırım yaptığı bir ülkede ulusal mücadelelerle karşı karşıya kalmadan, kendi
ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket etme özgürlüğüne
kavuşturulmuştur. Daha can alıcı nokta ise, ulusal hükümetlerin kendi
haklarına zarar verdiği gerekçesiyle, bu şirketleri dava etme haklarının
olmamasıdır. Bu anlaşmaya karşı uluslararası tepkiler hala devam etse de
bu şirketler birçok mal ve hizmetin küresel çapta üretim ve dağılımını kontrol
eden ve teknolojik gelişmenin en üst seviyelerine ulaşabilen bir konuma
gelmişlerdir53.
Küreselleşme ekseninde ticaretin kazandığı serbesti ve sınırların
belirsizleşmesi çok uluslu şirketlerin büyümesini perçinlemiş, çoğu devletten
daha büyük bir ekonomik güç haline gelmesine zemin hazırlamıştır.
51 Hasan TAĞRAF: “Küreselleşme Süreci ve Çokuluslu İşletmelerin Küreselleşme Sürecine Etkisi”, C.Ü. İktisadi İdari Bilimler Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, (2002), 34. 52 Ronaldo MUNCK: a.g.e.,44. 53 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 44.
43
Tablo-II: Dünyanın En Büyük 25 Küresel İşletmesi (2005)
Sıra No İşletmenin Adı Ciro ( Milyon $)
Ait Olduğu Ülke
1 Wal-Mart Stores 287,989.0 Amerika
2 BP 285,059.0 İngiltere
3 Exxon Mobil 270,772.0 Amerika
4 Royal Dutch/Shell Group 268,690.0 Hollanda/İngiltere
5 General Motors 193,517.0 Amerika
6 DaimlerChrysler 176,687.5 Almanya
7 Toyota Motor 172,616.3 Japonya
8 Ford Motor 172,233.0 Amerika
9 General Electric 152,866.0 Amerika
10 Total 152,609.5 Fransa
11 Chevron 147,967.0 Amerika
12 ConocoPhillips 121,663.0 Amerika
13 AXA 121,606.3 Fransa
14 Allianz 118,937.2 Almanya
15 Volkswagen 110,648.7 Almanya
16 Citigroup 108,276.0 Amerika
17 ING Group 105,886.4 Hollanda
18 Nippon Telegraph & Telephone 100,545.3 Japonya
19 American Intl. Group 97,987.0 Amerika
20 Intl. Business Machines 96,293.0 Amerika
21 Siemens 91,493.2 Almanya
22 Carrefour 90,381.7 Fransa
23 Hitachi 83,993.9 Japonya
24 Assicurazioni Generali 83,267.6 Avusturya
25 Matsushita Electric Industrial
81,077.7 Amerika
44
Kaynak: http://www.fortune.com/fortune/global500/fulllist/0,24394,1,00.html
Şu anda dünyanın en büyük 100 ekonomisinin sadece 49’u devlet,
geriye kalan 51’i ise çok uluslu şirketlerdir. Dünya ticaretinin üçte ikisine çok
uluslu şirketler hakimdir. Bu oranın üçte biri küresel işletmeler arasında
gerçekleşirken, diğer üçte biri de küresel işletmelerin kendi içinde olmaktadır.
Kapladıkları bu büyük yerin yanı sıra kendi aralarında şirket evlilikleri
yaparak küresel rekabet karşısında değişik stratejiler uygulayan bu şirketler,
son derece önemli olan bilgi, mal/hizmet ve sermaye transferlerini ve daha
da önemlisi yabancı ülkelerden elde ettikleri karları kendi ülkelerine kolayca
transfer edebilme olanağına sahiptir. Bu açıdan baktığımızda; çokuluslu
işletmelerin küresel pazarda daha da güçlü bir konuma geldiğini söylemek
yanlış olmaz. Bunun sonucu olarak çokuluslu işletmeler hem küreselleşme
sürecinden etkilenmekte; hem de küreselleşme sürecini artırıcı bir rol
oynamaktadır. II- KÜRESELLEŞME SÜECİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE ETKİLERİ Tarihsel süreç bakımından incelediğimizde, uluslararası sistemler en
büyük değişimi 20. yüzyılda yaşamıştır. Bu dönemde gerek II. Dünya savaşı
gerekse bu savaştan sonra oluşan Rusya-ABD soğuk savaşı, dünyada
etkinliği fazla olan gelişmiş ülkelere, askeri güce sahip olmanın tek başına
yeterli olmadığını; bunun yanında ekonomik güce de sahip olmaları gerektiği
mesajını vermiştir.
Bu bakımdan küreselleşme sürecini ve bu sürecin etkilerini incelerken
tarihsel olarak yaşanan değişimler ve dönüşümler ayrı bir önem
kazanmaktadır. Küreselleşme tek boyutlu ve etkileri tek bir alanda görülen bir
45
süreç değildir54. Küreselleşme süreci ve bu sürece yol açan faktörlerin
yarattığı değişimler gerek endüstri ilişkilerinde, gerekse iktisadi ve sosyal
yapıda birçok etkiyi beraberinde getirmiştir. Ve her disiplin, kendi uzmanlık
alanı çerçevesinde kürselleşmenin etkilerini farklı boyutlarda yaşamaktadır.
Küreselleşmenin yarattığı sonuçların daha net ortaya konması bakımından
bu çalışmada her bir değişim ayrı ayrı ele alınmaya çalışılacaktır.
1. ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ SİSTEMİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER Küreselleşmenin endüstri ilişkileri sisteminde meydana getirdiği
değişimler devleti, işverenleri ve işçi sendikalarını yani sistemin aktörlerini
farklı boyutlarda etkilemiştir. Kısacası çalışma hayatına ilişkin olarak rekabet
gücü, verimlilik ve kalitenin anahtar faktörler olduğu günümüz koşullarında;
uluslararası rekabette ayakta kalabilmek, kuşkusuz ki çağdaş uygulamaları
benimsemekten ve uygulamaktan geçmektedir55. Küreselleşmenin hükümet
politikaları açısından işgücü piyasalarına daha fazla esneklik getirdiği
yadsınamaz bir gerçektir. Bu durum yine birbiriyle bağıntılı olarak işverenleri
ve sendikaları, gerek organizasyon gerekse toplu pazarlık yapısında “ademi-
merkezileşmeye” yöneltmiştir56.
Çalışma ilişkileri günümüz koşullarında işyerine doğru yön değiştirme
eğilimindedir. Bu durum işçi-işveren işbirliğini beraberinde getirmiş, sosyal
diyaloglar bu doğrultuda gelişmeye başlamıştır. Böyle bir gelişme; işyeri
sendikacılığını ve toplu pazarlığı önemli kılmakta, iş uyuşmazlıkları ve grevler
sistem içinde büyük bir hızla dışlanmaktadır.57.
54Ali ALP- Mehmet Emin KAHRAMAN: “Kürselleşme ve Politika Yaklaşımları” http://www .liberal-dt.org.tr/guncel/Diger/alp_kuresellesme.htm. 05.11.2004. 55 Özlem IŞIĞIÇOK: “Küreselleşme ve Çalışma Hayatında Esnekliğe İlişkin Genel Bir Değerlendirme” http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/9/06-ozlem/ozlem.htm, 09.12.2004. 56 Nusret EKİN- Adem SELAMOĞLU: “Küreselleşme, Rekabetgücü ve Endüstri İlişkilerinde Dönüşüm” Kamu-İş, (Ankara, 1998), 33. 57 Nusret EKİN: “Küresel Dönüşümde Sosyal Çelişkiler ve Yeni Vizyon” Kamu-İş,Cilt: 4, Sayı:3, (Ankara, Nisan, 2000),3.
46
Netice itibariyle küreselleşmenin mevcut endüstri ilişkilerinin yapısını
değiştirdiği bir gerçektir. Küreselleşmenin yarattığı değişimler ve bu
değişimlerin sonuçları; esnek çalışma biçimleri, yeniden yapılanma ve
sendikaların uğradığı güç kaybı olarak sıralanabilir. Yaşanılan değişimin
beraberinde getirmiş olduğu sonuçlar aynı zamanda başka açılardan bu
değişimlerin yönünü de etkilemektedir. Bu nedenle küreselleşmenin endüstri
ilişkileri sisteminde meydana getirdiği muhtemel etkiler, konunun gelişimi
açısından ayrıntılı olarak ele alınmaya çalışılacaktır.
A) Çalışma Koşullarında Değişim Yeni çalışma düzeninin beraberinde getirmiş olduğu en büyük değişim
şüphesiz ki çalışma koşullarında yaşanan değişim olmuştur. Çağımıza
damgasını vuran küreselleşme ve beraberinde getirdiği yoğun uluslararası
rekabetin sonuçlarından birisi de çalışma hayatının değişen koşullara uyum
sağlamak amacıyla, giderek esnekleşmesidir58.
Ülkeler arasındaki ekonomik entegrasyonlar, ihracata dayalı büyüme
programları sonucu oluşan sert rekabet koşulları, salt işçinin korunması
anlayışının bir tarafa bırakılıp, işçi ve işyerinin birlikte düşünülmesi
gerekliliğini ortaya çıkarmıştır59. Bu durum neticesinde mevcut yapı yerini
esneklik anlayışına bırakmıştır.
Küreselleşme süreciyle beraber işçilerin sadece nitelikleri değişmekle
kalmamış, bu durumun etkileri aynı zamanda işgörenlerin çalışma saatlerine
de sıçramıştır. Özde “değişebilirlik” ya da değişime ayak uydurabilme
58 Özlem IŞIĞIÇOK: “Küreselleşme ve Çalışma Hayatında Esnekliğe İlişkin Genel Bir Değerlendirme” http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/9/06-ozlem/ozlem.htm, 09.12.2004. 59 DPT: “Küreselleşme, Özel İhtisas Komisyonu Raporu”, (Ankara, 2000), 87.
47
yeteneği olarak tanımlanan esneklik60 ve uygulamaları, üç önemli gelişmeyi
de beraberinde getirmiştir61:
1. İş gücünün, küresel ve bölgesel veya ulusal düzeyde iki kutba
ayrılması:
Uluslararası yatırım yapan şirketlerin kar elde etmek amacı ile izle-
dikleri stratejilere bağlı olarak yeniden yapılandırılan uluslararası iş-
bölümünün temelini "esnek uzmanlaşma" oluşturmaktadır. Sermayenin
esneklik stratejisine bağlı olarak da yaşanan bu değişimler işçi sınıfının
yapısında da belirli değişmeler yaratmaktadır. Bu değişimler, ilk olarak
çekirdek işgücü ile çevre işgücü farklılığını ortaya çıkarmıştır.
Küreselleşmenin beraberinde getirmiş olduğu esnek çalışma
modellerinde, işgücü piyasaları ikili bir yapı sergilemektedir. Bu yapı
çerçevesinde, işletme bazında kullanılan çekirdek işgücü ve ihtiyaç
duyulduğunda istihdam edilen çevre işgücü (part-time, geçici, mevsimlik
işçiler) kullanılmaktadır.
Firmalarca talep edilen çekirdek işgücü, esnek üretim sistemlerinin
merkezinde yer alıp, yeni teknolojilerin ve üretim tekniklerinin gerektirdiği
yeteneklere sahip olan ve sürekli çalışmak üzere istihdam edilen kişilerdir.
Diğer taraftan çevre işgücü, piyasa koşullarına göre işe alınıp, piyasadaki
daralmayla birlikte firmanın pazardaki rekabet gücüne göre geçici, atipik
istihdam ilişkileri çerçevesinde çalışan işgücüdür. Aralarındaki ayrımı daha iyi
analiz edebilmek için aşağıdaki tablo daha aydınlatıcı niteliktedir.
60 TİSK: “Çalışma Hayatında Esneklik”, (Ankara, Kasım 1999),5. 61 Zeynep ERDİNÇ: “Küreselleşmenin İstihdama Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 3 (Kasım, 1999), 117.
48
Tablo-III: İkili İşgücü Piyasası Özellikleri
Çekirdek İşgücü Çevre İşgücü
İyi eğitim almış işçiler
Kurumsal olarak nitelikli işçiler
Düzenli istihdam kayıtları
Düşük işgücü devri
İşe ilişkin önemli sorumluluklar
İyi çalışma koşulları
İyi ücret
İşletme destekli emeklik ve diğeryardımlar
Kariyer beklentisi
Sendikalı işgücü
Önemli derecede mesleki eğitiminsağlanması
Kötü eğitim almış işçiler
Nitelik düzeyleri düşük işçiler
Düzensiz istihdam kayıtları
Yüksek işgücü devri
İşe ilişkin daha az sorumluluk
Kötü çalışma koşulları
Düşük ücret
İşletme emekliliğe ilişkin destek sağlamaz
Kariyer beklentisi yoktur
Düşük sendikalılaşma
Daha düşük-düzeyde-mesleki eğitimin sağlanması
Kaynak: J.R. SHACKLETON, Training for Employment in Western and United States. Edward Elger Pub. (England 1995), 35.
İşgücündeki bu ikili yapı gelişmekte olan ülkeler kadar gelişmiş ülkeler
için de geçerlidir. 1940’dan itibaren bu bölünme Japonya’da kurumsallaşmış
ve Japon sisteminin geleneksel özelliklerinden biri haline gelmiştir. ABD’de
aynı bölünme yaşanmakta ve belirginleşmekte, bu süreç Avrupa ülkelerinde
görülmektedir. Bugün çekirdek işgücünün, teknolojik ve bilgi yoğun
sektörlerde, göreli olarak yüksek ücret ve rahat çalışma koşullarına sahip
işlerde çalıştığı, diğer yandan çevre işgücünün gerek gelişmiş, gerekse az
49
gelişmiş ülkelerde üretim ve özellikle hizmet sektöründe yoğunlaştığı
görülmektedir62.
2. Çalışma yaşamındaki kuralsızlaşma eğilimi:
Çalışma yaşamında gerçekleşen esnek çalışma biçimleri, aslında
esnek üretimin "özünde gerek kar hedefleri, gerekse çalışanlarla ilişkilerinde,
işverenin özerkliğini arttıracak, böylece sermayeyi endüstriyel kurallardan ve
örgütlü işçi hareketinin kısıtlamalarından kurtaracak bir yapı içermektedir.
Japonya kökenli olan esnek üretim, işgücü piyasalarında parçalanmayı
beraberinde getirerek işçiler arasında rekabeti arttıran, göreli olarak iş
güvencesine sahip çekirdek bir işgücünün etrafında güvencesiz, örgütsüz bir
işgücü kitlesi yaratan bir sistem olması yönleriyle eleştirilmektedir.
3. Ulusal devlet ve ulusal politikaların emeği koruma işlevinin
azalması:
Ekonomik gelişmeler sermayenin özgürlük alanını genişletirken; diğer
taraftan emeğin mücadele etme ve varolma alanını sınırlamaktadır.
Küreselleşmenin sermaye hareketliliğinde meydana getirdiği değişimin devlet
üzerinde yarattığı etkiye ilişkin farklı teorik görüşler bulunmaktadır.Teorideki
görüşlere kısaca değinecek olursak; küreselleşmeyi tamamen savunanlar,
uluslararası şirketlerin büyümesi ile küresel kapitalizmin yayılmasını
sağlanacağını ve devletin gerileyeceğini hatta yok olabileceğini
söylemektedirler. Diğer görüş; küreselleşmenin abartı olduğunu savunurken
devlete etkisinin olmayacağı hatta devletin daha da güçleneceğini
savunmakta, küreselleşmenin negatif etkilerinin önemsizliğini
vurgulamaktadır. Son görüş ise yarar veya faydayı bakılan pencereye göre
ayarlamakta, genel olarak devletin gerileyeceğini iddia etmektedir.
62 Fatih AYDEMİR: “21. Yüzyılda Sendikal Örgütlenme Sorunu ve Yeni Sendikal Stratejiler”, Basın-iş Sendikası, (Ankara, 2003), 5.
50
Bu gelişmelerin yanı sıra geleneksel kitlesel üretim olarak
adlandırdığımız, işbölümü ile tam günlü standart çalışmaya dayalı “Fordist
Üretim Yapısı” tarihten silinmesi, bu yapı ekseninde oluşan rekabet
ortamının yarattığı ekonomik değişimler çalışma hayatı ve iş piyasası
cephelerinde yeni yasal düzenlemelere gidilmesini gerekli kılmış, bir anlamda
iş hukukunun rekabet şartlarına entegrasyonu sağlanmaya çalışılmıştır. Bu
amaçla çeşitli esnekleşme türleri gündeme gelmiştir. Bunlar:
• İşyerinin esnekleştirilmesi (Uzaklaştırma Stratejileri)
• İşin ve işçinin esnekleştirilmesi
• Çalışma sürelerinin esnekleştirilmesi
• Ücretin esnekleştirilmesi
• İş yasalarının esnekleştirilmesidir.63
1980’ler ve 1990’lar boyunca egemenliğini sürdüren işgücü esnekliği
övülen stratejilerinden, “işgücü maliyetlerinde oluşan esnek”liğin ücretlerde
kesintiye, “sayısal esnek”liğin işçi azalışına sebebiyet vermesine ve “işlevsel
esnek”liğin kalan işçilerin üstlenmek zorunda kaldıkları görevlerin artmasına
neden olduğu yönünde olumsuz etkiler içerdiği belirtilmektedir64.
Dünya Bankası’nın 1995 yılında tüm dünya işçileri üzerine hazırlamış
olduğu rapordan sonra, sorulması gereken bir soru da küresel bir emek
piyasasının oluşup oluşmadığıdır. Bazı yorumculara göre dünya, devletlerin
kendi emeklerini çok düşük fiyatlara satmaya çalıştıkları devasa bir pazar
haline gelmiştir65. Uluslararası rekabet ortamının artan talepleri, maliyetleri
düşürmek için işçiler ilk düşünülen seçenektir. İşgücü, eğitimli, uysal, itaatkar
bir ‘toplumsal sermaye’ olarak uluslararası kapitalistlere satılmaktadır66.
63 Nusret EKİN: “Esneklik Çağı”, Mercek Dergisi, (İstanbul, Temmuz 1999), 13-14. 64 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 100. 65 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 87. 66 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 88.
51
Emeğin gerçek anlamda küreselleştiğini düşünenlerin yanı sıra emek
piyasalarının, uzmanlar ve bilim adamlarından oluşan küçük, fakat büyüyen
bir parçası dışında gerçek anlamda küreselleşmediğini düşünenler de vardır.
Gelişmekte olan ülkelerde sadece %15 civarında bir işgücü, uluslararası
ticarete açık ‘modern sektör’ ürünleri üretiminde çalışmaktadırlar67. Bu veriler
küreselleşme taraftarlarının söylemlerinin pek de doğruyu yansıtmadığını,
sermaye ve hizmet hızla küreselleşirken aynı hızın işgücü için geçerli
olmadığını söylemek mümkündür. Ayrıca özünü liberalizmden alan yeni
ekonomik düzen liberal öğretiye pek uymamakta, her şeyin küreselleşmesi
gerektiği belirtilirken ve mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı için baskı
oluşturulurken emeğin serbest dolaşımına müsaade edilmemektedir68.
B) Yeniden Yapılanma İnsan kaynağının yeniden değerlendirilme gerçeği küreselleşme süreci
ile birlikte endüstri ilişkileri sisteminde yeniden bir yapılanmayı gerekli
kılmıştır. Sanayi toplumunun yerini bıraktığı bilgi toplumunun gerekleri sistem
içerisinde köklü değişiklikleri de beraberinde getirmiştir.
Bazı sosyologlar tarafından örgütsüz kapitalizm olarak da tanımlanan
esnek üretim sisteminde- ki buna Toyotoizm69 demek de mümkün- işin
örgütlenmesinin geçmişten çok farklı bir yapı üzerine inşa edildiğini
görülmektedir. Bu durumu daha somut bir şekilde gözler önüne sermek ve
her iki yapıyı kıyaslama noktasında aşağıdaki tablo oldukça aydınlatıcı
olacaktır.
67 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 88. 68 Abdülkadir ŞENKAL: Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika, Alfa Yayınları, (İstanbul, Ağustos 2005), 467. 69 Veysel BOZKURT: Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye, http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005.
52
Tablo IV: Taylorist-Fordist Model ve Toyotoizm Modeli
Taylorist-Fordist Modelin unsurları FonksiyonelAlternatif (Toyotoizm)(1)
Standart üretim Ürün farklılaşması
Bant üretimi Modül üretim
Tek amaçlı makineler Esnek makineler
Vasıfsız işçiler Vasıflı işçiler
Düşük iş motivasyonu(Umursamazlık) Yüksek iş motivasyonu (Özdeşleşme)
Çatışmacı iş ilişkileri İşbirliğine dayanan ilişkiler
Hiyerarşik yönetim Katılımcı yönetim
Dikey-işbölümü(planlama ve uygulama
arasında ayrım)
Dikey iş entegrasyonu
(Zenginleştirme)
Dışarıdan kontrol İçeriden kendi kendini kontrol
Yatay-işbölümü(Görevlerin-aşırı
sınırlandırılması) Yatay iş entegrasyonu (genişletme)
İşçileri iş yerine bağlama Rotasyon
Makine temposuna uygunluk Montaj hattından bağımsızlık
Zaman standartları Zaman egemenliği
Bireysel çalışma Grup çalışması
Kaynak:Naschold:http://www.uta.fi/laitokset/tyoelama/sowing/report/Information Society99.pdf. January, 1999.
53
İlk etapta bilgisayarlarla desteklenmiş modül üretimin kitle üretimindeki
bant üretiminin yerini aldığını görmekteyiz. Modül üretim biçimine uygun
esnek makineler tek amacı baz alan makinelerle yer değiştirmiştir.
Ayrıca yukarıdaki tabloda da görüldüğü şekilde işin yeniden
örgütlenmesi sürecinde çatışma yerine işbirliği; makine temposunda çalışma
yerine de bant üretiminden bağımsız çalışma tercih edilmeye başlanmıştır.
Dolayısıyla çalışan bireyin makineyle ilişkisi değişmektedir. Kısaca belirtmek
gerekirse, esnek ya da yalın üretimin özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır:
• Fazla işçiler de dahil, stok fazlalığı kaldırılması,
• Kalite ve etkinlik doğru orantılı kabul edilmesi ve kaliteden taviz
verilememesi,
• Bir üründen diğerine hızla değişebilme yeteneğine önem verilmesi,
• Üretim sürecini gerekli şekilde anlayan çok becerikli elemanlar varlığı,
• Eğitime gerekli şekilde önem verilmesi,
• İyi eğitimli işçileri elde tutmaya önem verilmesi,
• Ücret sisteminin; şirketin, tesisin ve bireyin performansına kısmen
bağlanması,
• Statü engellerinin azaltılması,
• Yüksek bağlılığa dayalı iş uygulamalarıdır70.
Yalın üretim sisteminin belirtilen özellikleri ekseninde işletmelerde
esneklik, verimlilik, rekabet ve özellikle yenilikler önem kazanırken; rakipler
cephesinden bakıldığında; üretim tekniğinden çok bilgiyi kimin ürettiği
üzerinde durulmaya başlanmıştır. Bu durum sermayeyi değil insanları en
etkin bir biçimde çalıştırmak gerekliliğini beraberinde getirmiş ve rekabet
üstünlüğünün temel kaynağı bilgiyi üreten ve işleyen insan olmuştur71. Bu
bakımdan bilgi tabanlı yönetim bir bakıma değişimin yönetimi olmuş;
70 M.Preffer: Rekabette Üstünlüğün Sırrı İnsan, Sabah Yayınları, (İstanbul, 1995), 61. 71 Okan TARHAN: “21.Yüzyılın İnsan Kaynağını Yetiştirmekte Üniversitelerin Rolü”, Mercek Dergisi (İstanbul, 1999), 5.
54
istihdamın arttırılması ve rekabet gücü üstünlüğünün sağlanması açısından
işgücü verimliliği olmazsa olmaz koşul haline dönüşmüştür.
C) Sendikaların Güç Kaybetmesi Küreselleşmenin meydana getirdiği önemli sonuçlardan bir tanesini de
teknolojinin gelişmesine paralel olarak pazar olanaklarının artmasıdır.
Uluslararası rekabetin genişlemesi, verimlilik ve kalitesinin belirleyici birer
faktör haline gelmesi, işçilerin gerek sayı gerekse nitelik bakımından
değişime uğramasına neden olmuştur. Özellikle yaşanan teknolojik ilerleme
sayesinde, daha az sayıda işçi çalıştırarak daha yüksek miktarlarda üretim
sağlanmıştır.
Bu süreç mavi yakalı işçilere kıyasla, beyaz yakalı işçilerin ve bilgi
işçilerinin sayısında bir artış yaşanmasına neden olmuştur. Özellikle
1970’lerden itibaren sendikaların üye yapısı değişmiş, bu değişim, 1990’lı
yıllara kadar da sendikaları olumsuz olarak etkilemiştir. Bu şekilde gerileyen
sendikaların karşısında işverenler de işyerlerindeki otoritelerini tek taraflı
olarak kullanmışlardır. İşverenlerin piyasalarda rekabet etme ihtiyacının bir
gereği olarak, sendikalara karşı eylemde bulunması sendikaların da hızlı
teknolojik gelişmelere ayak uyduran firmaların karşısında direnen örgütler
olarak görülmesine neden olmuştur72.
Sendikaların temel işlevi, monopol güçlerini kullanarak reel ücretleri
piyasa ücretinin üzerinde tutmaktır. Ancak küreselleşme süreci ile birlikte
sendikaların, monopol güçlerini kullanarak yaptıkları ekonomik mücadele
yönünden güç kaybettiklerini söylemek mümkündür. İşçi sendikalarında üye
kayıplarına en çok ekonomik yapı, teknolojik gelişme, istihdamın etkisi,
işgücünün yapısal değişimi, işverenlerin tutumları ile işçi sendikalarının
ihtiyaca cevap veremeyen politikaları yol açmaktadır.
72 Sayım YORGUN: “Küreselleşme Sürecinde Sendikalar”, Mercek Dergisi, (İstanbul, Ekim 1998), 13-14.
55
Küreselleşme ile ülkeler arasında artan ekonomik bağımlılık,
sendikalar arasında da aynı derecede bağımlılık ihtiyacı doğurmuştur. Ayrıca
iki bloklu dünya yapısının değişmesi, uluslararası sendikal yapıyı da belirgin
oranda etkileyerek, politik görüşlere dayalı yapıların cazibesini yitirmesine
sebep olmuştur73. Bu gelişmelerin yanı sıra II. Dünya savaşı sonrası yaşanan
ekonomik gelişmeler, üretim yöntemlerinde yaşanan değişimler, esnek
çalışmanın yaygınlaşması, kadın işgücünün artışı, genç işgücünün artan
önemi, işgücünün vasıf seviyesindeki değişmeler gibi işgücü piyasasının
genel yapısında meydana gelen değişmeler74sendikacılık anlayışında ciddi
bir takım dönüşümleri zorunlu kılmıştır.
Özellikle son çeyrek yüzyılda yaşanan yapısal dönüşümler, sanayi
toplumunun fordist üretim tarzında altın çağını yaşayan sendikaların,
güçlerini ve etkilerini kaybetmelerini gündeme getirmiştir. İstihdam sürecinde
yaşanan esnekleşme, küçük işletmelerin artması, enformasyon teknolojileri,
bilgi ve hizmet işlerinin önem kazanması bir çok ülkede sendikal hareketin
krize girmesine zemin hazırlamıştır.
Sanayiye dayanan ekonomide, işçilerin haklarını güvence altına alan
sendikaların güçlerini kaybetmesi ve yaşanan gelişmeler, özellikle vasıfsız
emeğin sermaye karşısında güçsüz durumda kalmasına yol açmış ve
gelecek konusundaki güvensizliğinin artması gibi durumları ortaya
çıkarmıştır.
Bunun yanısıra esnek üretimde hizmetler sektörünün ön plana
çıkması, küçük ve orta ölçekli işletmelerin kitle sendikacılığını tehdit
etmektedir. Bu tablo karşısında sendikacılığın bu nedenlerden dolayı gücünü
kaybetmesi, vasıfsız emeğin sermaye karşısındaki güvensizliğinin artmasına
neden olmuştur.
73 Sayım YORGUN: a.g.m., 15. 74Ahmet SELAMOĞLU: İşçi Sendikacılığının Gücündeki Değişim, Kamu-İş,(Ankara, 1995), 1.
56
Küreselleşme süreci ile birlikte; sendikacılık anlayışının değişmesi,
sendikasız sektörlerin artışı, toplu pazarlık sisteminin değişmesi, insan
kaynaklarının önem kazanması, endüstri ilişkileri sisteminin de değişmesine
neden olmuştur. Bundan dolayı küreselleşme çağında sendikaların işlevleri,
işgücünün verimliliğinin yükselmesine katkı sağlamak, etkinliği arttırmak için
işgücü piyasasını rekabetçi bir yapıya dönüştürmek, işsizliği önlemek ve tam
istihdamı gerçekleştirmek üzere sorumluluklar almak, mal ve hizmet
piyasalarında tüketicinin korunmasına destek vermek, işgücünün eğitiminde
sorumluluk almak gibi daha çok piyasanın yeni gereklerini karşılamak ve bu
gereklere uyum sağlamak yönünde değişimler göstermiştir75.
2. İKTİSADİ YAPIDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER
Ülkelerin gelişmişlik düzeyinin göstermelerinden biri de sektörlerin milli
gelirden aldıkları paylardır. Gelişmiş ülkelerde tarım sektörünün milli gelirden
aldığı pay çok düşük iken sanayi ve hizmetler sektörünün ağırlığı
hissedilmektedir. İktisadi yapıda meydana gelen değişmeler çerçevesinde
hizmetler sektörünün durumu yapısal olarak değişime uğramıştır.
Gelişmekte olan bir ekonomide hizmetler sektörünün en önemli payını
ticaret oluştururken, gelişme seyri devam ederken iç ticaret yerini sağlık,
eğitim, iletişim gibi hizmetlere bırakmaktadır.
İktisadi alanda yaşanan değişimler; sermayenin serbest ve sınırsızca
hareket etmesi ve bu hareketin önündeki engellerin kaldırılması olarak
sıralanabilir. Bunun için sınai üretimin ve yeni teknolojilerin nihai ürünlerinin
dünya ekseninde yayılması gerekmektedir. Küreselleşme sürecinin aktörleri
olarak atfedebileceğimiz kuruluşlar uluslarüstü örgütlerdir. Dünya
75 http://ekutup.dpt.gov.tr/ab/kep/2005.pdf, 21.03.2005.
57
ekonomisinde gelinmek istenen nokta ise “Laissez Faire” ideolojisine dayalı
“tek küresel pazar” idealine ulaşmaktır76.
A) Sektörel Yapının Değişimi İktisadi yapıda meydana gelen değişimlerin beraberinde getirdiği
sonuçlardan bir tanesi de sektörel bazda yaşanan değişim olmuştur.
Küreselleşmenin sektörler üzerine etkisine niteliksel yada niceliksel olarak
baktığımızda her bir sektör açısından farklı sonuçlar doğurduğunu söylemek
mümkündür.
Özellikle klasik anlamda tarımdan sanayiye geçiş olarak
adlandırabileceğimiz sanayileşme, beraberinde sanayi sektörünü öncü
konuma getirmiştir. Küreselleşme süreci ile tarımın önemini yitirmesi ve yeni
hizmet sektörlerinin yükselmesi batı işçi sınıfının yapısal anlamda yeniden
düzenlenmesine yol açmıştır77. Gittikçe artan makineleşme ve teknolojik
gelişme vasıf eğitim düzeylerinin artmasına neden olmuştur. Son dönemlerde
hizmet sektöründe, gelişmenin ekonomik öncüsü olarak, özellikle ticari
haberleşme, ulaşım, finansman, sağlık hizmetleri, eğitim, kamu hizmetleri,
sanayi ve teknik katkılar gibi alanlar üzerinde durulmaktadır78.
Ekonomik, sosyo-politik ve kurumsal faktörler, yeni teknolojilerin
etkilediği alanların genişlemesine yol açan faktörlerdir. Yüksek sermaye
yoğunluğuna sahip veya değişimin gerekliliğinin yoğun olarak hissedildiği ve
verimliliğin yüksek olduğu sektörlerde yeni teknolojilerin yayılması nispi
olarak yavaş olmaktadır. Hizmetler sektöründe ise bu durumun tersine
işlediğini söylemek mümkündür.
76Alkan SOYAK: “Küreselleşme: İktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karşıtlıklar,http://mimoza .marmara.edu.tr/~asoyak/kuresel%20kitap.htm, 06.01.2005. 77 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 46. 78 Osman Şimşek: “Endüstriyel İlişkiler Sisteminde Değişmeler”, Kamu-iş Dergisi, Sayı:4, Cilt:4, (Ankara, Ocak ,1999), 257.
58
Esneklik, teknolojik rekabet, ve özellikle verimlilik alanındaki
yeniliklerin önem kazandığı bu yapıda, küçük ve orta ölçekli işletmeler büyük
çaplı işletmelere nazaran daha avantajlı bir konumdadır. Bu durumda
rekabet ve dayanışma tek elden yürütülmekte ve her iki durum birlikte
gerçekleşmektedir.
Hizmet sektörü bünyesinde enformasyonun elde edilmesi, bunun yanı
sıra işlenmesi, saklanması ve özellikle kullanılması sektöre bağlı bulunan alt
sektörlerden bankacılık, reklamcılık, tasarımcılık gibi sektörlerin de geliştiği
görülmektedir. Bu durumda ağır sanayi olarak bilinen klasik üretim
alanlarının küresel ekonomi içindeki önemi azalırken bilgiye dayalı üretim
alanlarının önemi gittikçe artmaktadır79.
Bunun sonucunda, günümüzde iş gücüne duyulan talebin gittikçe
azalacağı söylenebilir. Yapılan tahminlere göre 2000'li yıllarda şimdiki iş
gücünün ancak beşte biri iş bulabilecektir80. Küreselleşme sürecinin çalışma
hayatına getirmiş olduğu esnek çalışma süreleri ve şekilleri sayesinde
işletmeler, maliyetlerini azaltmak, değişen talebe ayak uydurabilmek ve
rekabet gücünü arttırmak olarak özetleyebileceğimiz bir dizi avantajı
havuzuna katabilecektir. İşçiler ise esneklik ile zaman faktörünü kontrolleri
altında tutarak, bireysel zaman özgürlüklerini artıracaklardır.
B) Kayıt Dışılaşma İktisadi yapıda meydana gelen değişimleri saptarken göz ardı edilmesi
mümkün olamayan kavramlardan bir tanesi de kayıt dışı ekonomidir.
Genellikle, ekonomik faaliyetlerin yasal düzenlemelerin dışında kalması
şeklinde tanımlanan kayıt dışı ekonomi yasadışı ekonomik faaliyetleri de 79 İlker BELEK: Kapitalist Sömürünün Yeni Modeli Esnek Üretim Sistemi, Petrol-İş, 1997-97 Yıllığı, (1998), 929. 80 Aysen TOKOL.“Yeni Teknolojiler ve Değişen Endüstri İlişkileri, http://www.sosyalsiyaset. com/documents/aysen_tokol_1.htm, 20.02.2005.
59
kapsamaktadır81. Prof. Dr. Osman Altuğ, kayıt dışı ekonomiyi, ekonomiyi
düzenleyen yasalara ve yönetmeliklere aykırı olarak gerçekleştirilen belgeye
bağlanmamış faturasız satışlar, sigortasız işçi çalıştırılması vb. ekonomik
işlemler, diye tanımlamaktadır. Kayıt dışı ekonomi, diğer ekonomik sorunlardan etkilenen ve bu
sorunları etkileyen bir yapı içermektedir. Kayıt dışı ekonomi, bütün sektörleri
içine almış, ölçümü oldukça güç ve karmaşık olan bir olgudur. Bunun
yanında, ekonomik, sosyal, psikolojik, siyasi vs. birçok alanla ilişkili olan bu
olgu, bir türlü ortadan kaldırılamayan bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
Küreselleşme ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, hem
gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde kayıt dışı ekonominin büyümesine
yol açmaktadır82. Kayıt dışı, kaynakların verimsiz alanlara kaymasına neden
olmakta, ayrıca vergi yükümlülerinin vergi yükünü dürüst yükümlüler aleyhine
çevirerek vergi eşitsizliği yaratmaktadır83. Kayıt dışı iş ise, genellikle kayıtlı
işgücü-ücret piyasası dışında yer alan, fakat çeşitli meslek biçimlerini de
içeren işgücü piyasası olarak tanımlanmaktadır84. Kayıt dışılığa yol açan
nedenlerin gerekçesi ne olursa olsun sonuç itibariyle bir haksız rekabet söz
konusu olmaktadır. Bunun nedeni faaliyetlerini kayıt dışı olarak sürdürenlerin,
maliyetlerini kayıtlı kişilere oranla azaltmalarıdır. Özellikle de küreselleşmenin
yapı taşını oluşturan uluslararası rekabet ortamı, kayıt dışılığı
genişletmektedir.
Amprik çalışmalar, kayıt dışı ekonominin gelişmekte olan ülkelerde
daha çabuk zemin edindiğini ortaya koymaktadır. Bunda, gelişmekte olan
81 Türkel MİNİBAŞ: “Sürdürülebilir Kalkınma ve Etkileri http://vizyon2023.ubitak.gov.tr teknolojiongorusu/paneller/cevrevesurdurulebilirkalkinma/raporlar/son/EK-15.pdf. 22.12.204. 82Tolga DEMİRBAŞ: “Küreselleşmenin Modern Devlet Maliyesine Etkileri”, http //www.isguc. org.tr.11.01.2005.83 TÜSİAD: Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve İşsizlik, (İstanbul, 2004), 35. 84 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 138.
60
ülkelerin hızlı nüfus artışı ve benzeri yapısal sorunları nedeniyle üretimde
emek yoğun teknolojiye dayalı sektörleri tercih etmelerinin payı büyüktür85.
Kayıt dışı ekonomi içerisinde yer alan kayıt dışı istihdam özellikle
yabancı kaçak işçiler açısından ele alınması gereken başlı başına önemli bir
konudur. Çünkü kaçak işçiler kayıt dışı istihdamın önemli bir parçasını
oluşturmakta, kayıt dışı sektör işçiliğini yaygınlaştırmaktadırlar86. Bu durum
yerli işçilerin çalışma koşullarını olumsuz yönde etkileyip, ayrıca iş görenlerin
ücretlerini etkilemekte sendikasızlaştırma ve endüstri ilişkilerinden kaçış
sürecini hızlandırmaktadır87.
Kayıt dışı istihdamın bir diğer özelliği de daha çok kadın işçiler
arasında yaygınlık göstermesidir. Bu durumun nedeni, hizmet sektöründe
kadınlara ait işlerden temizlikçilik, ev hizmetleri, çocuk bakıcılığı gibi işlerin
kayıt dışı olarak yapılmasının daha kolay olmasıdır.
C) Küresel Düzeyde Gelir Dağılımı Adaletsizliği ve Yoksulluk
Son dönemde yapılan çalışmalar, kapitalizmin dünyaya yayılmasının
farklı gelişme düzeylerine sahip bölgeler arasında giderek büyüyen farklara
yol açacağını ortaya koymaktadır. Küreselleşme ideolojisinin savunucuları
bile kaynak, değer, işlem ve yararların eşitsiz dağılımının varlığını kabul
etmekte, gelecekte de bu durumun devam edeceğini belirmektedirler.
Küreselleşmenin başlıca özelliklerinden biri, üretken olması ve her
şeyden önce çok işgücü üretmesidir. Ne var ki işgücü sermaye gibi hareketli
olmadığından, işgücü artışının küresel çapta bir emek piyasasına yol açıp
85Türkel MİNİBAŞ: “Sürdürülebilir Kalkınma ve Etkileri http://vizyon2023.ubitak.gov.tr teknolojiongorusu/paneller/cevrevesurdurulebilirkalkinma/raporlar/son/EK-15.pdf. 22.12.204. 86 Nusret EKİN: “Küreselleşmenin İki Yüzü: “Kaçak Göçmenler ve Davetli Bilgi İşçileri” TÜHİS,( Ankara, Kasım 2001), 19. 87 Nusret EKİN: ““Küreselleşmenin…””. a.g.m., 19.
61
açmayacağı tartışılmalıdır88. Söylenenlerin aksine son yirmi yıllık veriler
incelendiğinde emek, sermaye ve hizmet gibi küreselleşme eğilimi
göstermemiş, işgücü açısından gelir dağılımı adaletsizliği artış göstermiştir.
Bu durum rakamsal olarak incelendiğinde; 1978 yılında gelişmiş
ülkelerde kişi başına düşen gelir ortalaması 8500-9000 dolara yakınken,
gelişmekte olan ülkelerde 1500 dolar olarak gerçekleşmiştir. Oysa 1990’lara
gelindiğinde, gelişmiş ülkeler için 23000 doları geçerken gelişmekte olan
ülkeler için sadece 2500 dolar civarında kalmıştır.
ILO verilerine göre 2004 yılında Dünyada çalışan toplam 2,8 milyarın
üzerindeki işgücünün yaklaşık yarısı, kendisinin ve ailesinin geçimini
sağlayabilecek yeterli geliri kazanamamıştır. Ayrıca bu kişilerin günlük
gelirleri 2 ABD$’ olan yoksulluk hattını geçememiştir.
Diğer göz alıcı bir rakam da yaklaşık 1,5 milyar civarındaki işgücünün
535 milyonunun günlük kazancının mutlak yoksulluk sınırı olan 1 ABD$’ın
altında kalmasıdır. Kaşımıza çıkan tablo, küresel istihdam artışının
yoksulluğu azaltmaya yetmediğidir.
88 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 15.
62
Tablo-V: Günlük 1 ABD $ ve 2 ABD $ Kazananların Toplam İstihdamdaki Payı*
Yıllar Günlük 1 $ Kazananlar
(milyon)
Toplam İstihdam İçinde 1 $
Kazananların payı (%)
Günlük 2 $ Kazananlar
(milyon)
Toplam İstihdam İçinde 2 $
Kazananların payı (%)
1994 611 25,3 1.325 54,9
1995 621 25,4 1.300 53,2
1996 551 22,2 1.289 51,9
1997 569 22,5 1.299 51,3
1998 581 22,6 1.338 52,1
1999 569 21,8 1.368 52,4
2000 561 21,1 1.364 51,3
2001 563 20,8 1.372. 50,8
2002 531 20,4 1.382 50,4
2003 550 19,7 1.387 49,7
2004 535 18,8 1.382 48,7
Kaynak : ILO, World Employment Report, 2004-05.
UNDP, 1990 yılından bu yana her yıl, küresel sorunları araştırmak
üzere, bağımsız uzmanlardan oluşan bir ekiple İnsani Gelişme Raporu
hazırlamaktadır. Dünya ölçeğinde en zengin % 20’lik nüfus diliminin dünya
geliri içindeki payı 1960 ile 1991 arasında % 70’den % 85’e çıkmıştır. 2005
yılı verilerine göre en zengin %20, dünya gelirinin dörtte üçüne sahipken, en
yoksul %20 dünya gelirinin %1.5’uğuna sahiptir89. Aşırı yoksulluk 1990
yılındaki %28’den, bugün %21 oranına düşmüştür90. Dünyanın en zengin 500
kişisinin, en yoksul 416 milyon kişisinden daha fazla geliri bulunmaktadır.
Haklarında veri bulunan 73 ülkeden 53’ünde (ki dünya nüfusunun %80’inden
* 1 Dolar Yoksulluk Sınırı 89 UNPD: World Development Report, p:15. http://www.undp.org., 25.09.2005. 90 UNPD: World Development Report, p:20. http://www.undp.org., 25.09.2005.
63
fazlasını oluşturuyor), eşitsizlikler artmış, bunlardan sadece 9’unda (ki dünya
nüfusunun %4’üne sahip) eşitsizlikler azalmıştır91.
Merkezin 1970’lerde içine girdiği karlılık krizi , beraberinde krize karşı
yeniden yapılanmayı sağlarken bu yapılanma sürecinde, sermaye 1940’larda
itibaren uluslararası bir seviyede hareket etmeye başlamıştır. Çokuluslu
şirketler bu süreçte özel bir önem kazanırken, Dünya Bankası ve Uluslararası
Para Fonu, ekonomi politikalarının üretildiği baş aktörler konumuna
gelmişlerdir.
Dünya piyasası olgusunun azgelişmiş ülkeler için formüle edilmesi
ise İhracata Yönelik Sanayileşme ekseninde gerçekleşmiştir. Bu ise Dünya
Piyasası ile bütünleşme ve rekabet edebilme adına, azgelişmiş ülkelerde
ucuz emeği gündeme getirmiştir.
Özellikle uzak Asya’da oluşturulan Serbest Ticaret Bölgeleri ve Dünya
Fabrikaları uluslararası sermayenin hizmetine sunulmuştur. Bu durum az
gelişmiş ülkelerin “ucuz emek cenneti”ne dönüşmesine yol açmıştır. Az
gelişmiş ülkelerde, yapısal uyum ve istikrar politikaları çerçevesinde şok
terapi olarak da adlandırılan hızlı bir liberalizasyon sürecine girilmiştir. Bu
programların çoğu yüksek işsizlik, sosyo-ekonomik eşitsizlik ve yoksullukla
sonuçlanmıştır.
Bugün yaşanan gerçeklik, gelir ve servet dağılımında, yaşam
standartlarında var olan uçurumların büyümesi, gelişmiş kapitalist ülkelerde
bile yoksulluğun sosyal bir sorun haline gelmesiyle dünya ölçeğinde gelir
eşitsizliğinin dayanılmaz boyutlara ulaşmasıdır.
Çalışan kesimin yüzlerce yıllık mücadeleleri sonucu ele
geçirdiği haklardan ve kazanımlardan hızlı bir geriye dönüş olduğunu
savunan yazarlara göre; İş güvencesi kurumunun ortadan kalkması, emek
91 UNPD: World Development Report, p:55. http://www.undp.org., 25.09.2005.
64
piyasasının bölünmesi, istihdam koşullarının daralması ve yaygınlaşan
işsizlik ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Ayrıca varolan istihdamın informel sektörde yoğunluk kazanması,
sendikaların güç kaybı, reel ücretlerdeki düşüş, esnek üretim sistemleri gibi
emeğin ve üretimin yeni örgütlenme biçimleri ile işgücü piyasasına
hakim olan deregülasyon ve özelleştirme politikaları işgücü için farklı
sorunlar doğurmuştur. Bu durumda en önemli gündem maddesi, devletin
küçülmesi gerektiği tartışmalarının ardında işçilerin sosyal güvenliklerin ne
olacağı meselesidir.
Bazı çevreler küreselleşmenin eşitsizliği körüklediği varsayımından
hareket etmektedir. Aslında işlerin görece basitleşmesi, çok düşük ücret geliri
getiren büyük istihdam uygulamalarını ortaya çıkarmıştır. Çok az ve çok
yüksek vasıflı işlerde çalışanlar gelir artışı yaşamaktadır. Burada göz ardı
edilmemesi gereken nokta; küreselleşmenin tüm ülkeleri aynı oranda
zenginleştirmediği gerçeği olmalıdır.
Küreselleşme sonucunda; dünya genelinde gelir dengesizliği artmış ve
bu durumda büyümelerini gerçekleştiremeyen ülkelerde yoksulluk devam
etmiştir. Yaşanan hızlı ekonomik büyümenin eşit bir şekilde yayılmamasının
pek çok ülkedeki nedeni ise izlenen politikaların yetersizliği kalması olmuştur.
Zengin ülkelerin eleştirebilecek yönü ise, yoksul ülkelerin çaresiz bir şekilde
ihtiyaç duydukları yardımı ve fırsatları sağlamada başarısız olmalarıdır92.
92 Tolga DEMİRBAŞ: “Küreselleşmenin Modern Devlet Maliyesine Etkileri”,Sayıştay Dergisi, Sayı:50-51,(Ankara, Temmuz-Aralık, 2003), 91.
65
3. SOSYO-KÜLTÜREL YAPIDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE ETKİLERİ
Bir çok etmeni içinde barındıran küreselleşme sürecinde; önemle
üzerinde durulması gereken bir diğer konuda sosyo-kültürel yapıda ne gibi
değişimlerin yaşandığıdır. Uluslararası alanda yaşanan ekonomik değişimler,
uluslararası toplumsal değişimleri de beraberinde getirmektedir. Bir alanda
yaşanan dönüşümler diğer bir uzmanlık alanına adete bir sıçrama etkisi
yapmaktadır. Bu bağlamda sosyo-kültürel yapıda görünen değişimler
incelenirken meydana gelen farklılaşmalar bir bütün olarak ele alınmaya
çalışılacak daha çok toplumsal bazda ortaya çıkan yeni olgular ve öne çıkan
sorunlar üzerinde durulacaktır. Bunların başında ise yerelleşme olarak da
adlandırabileceğimiz ulus-devlet kavramı, eğitim ve örgüt kültürü sosyo-
kültürel çerçevesine inceleyeceğimiz konuları oluşturmaktadır.
Ulus-devlet kavramı küreselleşme sürecinin yaşandığı günümüzde,
küreselleşmeciler ve küresel karşıtlarının yoğun olarak tartıştığı bir konudur.
Küreselleşme taraftarlarına göre ulus-devlet süresini doldurmuştur ve küresel
ekonomi bağlamında ulus-devletler küçük birer aktör haline gelmişlerdir.
İkinci Dünya Savaşının ardından gelişmekte olan ülkelere örnek olarak
gösterilen ulus devlet modelinde; merkezi bir devlet, hem ulusal sanayiyi
geliştirmede hem de sosyal adaleti sağlamada kendi kendine yeten bir yapı
içermektedir.
1970’lerden itibaren çokuluslu şirketlerin dünya ekonomisinde
öneminin önüne geçilemez derecede artması, ulus-devletleri sahneden
66
silmiştir93. Bu gün yeri ve zamanı belli olmayan, istediği şartı ve ortamı daha
kolay kabul ettirme şansı olan küresel bir sermaye söz konusudur.
Ancak iddialarını istatistiklerle destekleyen Paul Hirst ve Grahame
Thompson üretimin küreselleşmesinin abartıldığını ve “uluslararasılaşma”
süreçlerinin ulus-devletleri zayıflatmak bir yana, birçok açıdan eskiye oranla
daha önemli kıldığını belirtmişlerdir94.
A) Yerelleşme ve Bölgeselleşme Küreselleşme süreciyle birlikte oluşan önemli bir olgu da yeni
yerelleşmedir. Küreselleşmenin meydana getirdiği yerelleşme kavramı bu
güne kadar bilinen anlamından oldukça farklıdır. Klasik anlamda yaklaşık 200
yıldır tartışılan yerelleşme (desantralizasyon) olgusu, ulus-devlet içinde
merkezi idareden, mahalli idarelere görev, yetki ve kaynak aktarımını yani
merkezi idareye göre mahalli idarenin güçlendirilmesini ifade etmektedir95.
Neo-liberal akımların 20. yüzyılın sonlarına doğru gelişmesi ile birlikte;
devletin küçülmesi olarak ele alan görüşlere göre yerelleşme, merkezi
idarenin yerel idarelere yetkilerini devretmesi ile daha geniş faaliyet
alanlarının yaratılması anlamını da içermektedir. Çünkü bölgesel ilişkilerin
artması küreselleşme için doğal bir ortam oluşturmaktadır.
Yerel yönetimlerin hizmet sunduğu kitlenin hemşehri değil müşteri
olduğunu savunan bu görüş yerel yönetimleri güçlendirilmekte ancak temelde
yetkilerin piyasa güçlerine transferini amaçlamaktadır.96 Güler, "küresel
düşün yerel davran" gibi sloganların arkasında küreselleşme sürecinde
yerelleştirmenin zorunluluk olması varsayımının yatmakta olduğunu, bunun
93 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 74. 94 Paul HIRST& Grahame THOMPSON: “The Problem of Globalization: International Economic Relations, National Economic Management and the Formation of Trading Blocs” Economy and Society, Volum 21 (November 1992), 17 95 Tolga MİNİBAŞ: a.g.m., 96. 96 DPT: Yerel Yönetimler Özel İhtisas Komisyonu Raporu, (Ankara, 2001), 11.
67
da ulus devletlerin egemenlik alanlarının yerel parçalara dağıtılarak küresel
iktidar mekanizmalarına rahat hareket alanı kazandırmaya hizmet ettiğini
söylemektedir97.
Küreselleşme ile birlikte üzerinde tartışılan bir diğer konu da
bölgeselleşmedir. Küreselleşmenin gelişmesine paralel olarak bölgesel
entegrasyonlar ve kutuplaşmalar da artış eğilimi göstermiştir. Küresel
ekonomiler yeni oluşan şartlar neticesinde birbirleri ile rekabet etmenin yanı
sıra verimliliklerini attırmak için beraber hareket etmek durumundadır.
Bunun için iktisadi, sosyal, siyasi amaçlı bölgesel entegrasyonlar
oluşturulmaktadır. Bu amaçla oluşturulan ilk hareketlerden bir tanesi 1957
yılında kurulan Avrupa Birliği’dir. Bu gün dünyada üç bölgesel entegrasyon
kendini göstermektedir. Bunlar; Avrupa Birliği, ABD ile Kanada arasında
imzalanan ve sonradan Meksika’nın da dahil edildiği NAFTA(Kuzey Amerika
Serbest Ticaret Bölgesi) ile Japonya ve etrafındaki yeni sanayileşen ülkelerin
oluşturduğu Asya-Pasifik Bölgesidir. Dünya ticaretinin %32’sini Avrupa Birliği,
%30’unu NAFTA, %23’ünü Asya-Pasifik Bölgesi gerçekleştirmiştir.
B) Eğitimin Artan Önemi Öğrenmeyi bilmek, öğrenmeyi öğrenmek, bireysel olarak öğrenmek,
takım halinde ve örgüt olarak öğrenmek, eğitimin başat öğeleri olarak kabul
edilmektedir. Unesco Eğitim Komisyonu buna “birlikte öğrenmek” ilkesini de
eklemiştir. Unesco’ya göre, eğitimde küreselleşmede dört ilkeden
bahsedilmektedir. Bu ilkeler; öğrenmeyi bilmek, öğrenmeyi öğrenmek,
bireysel öğrenmek ve birlikte yaşamayı öğrenmektir98.
97 Birgül Ayman GÜLER: “Yerel Yönetimlerde Reform Sorunu”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt:10, Sayı: 3, (Temmuz, 2001), 8. 98 Elif DOĞAN: Eğitimde Küreselleşme, Eğitim Araştırmaları, Sayı:6, (Ankara, Ocak 2002), 91.
68
Küresel düzeyde ortaya çıkan gelişmeler beraberinde mevcut eğitim
sistemlerinde değişimi de gerekli kılmıştır. Günümüzde eğitimi de içine alan,
ekonomik çıkar/ verimlilik/ kâr güdüleri eğitim yapılarının değişmesine güçlü
bir şekilde etki eden faktörler arasında yer almaktadır99. Bu faktörler
açısından ele aldığımızda eğitim sisteminin daha çok piyasada yer alan
işletmeler için ekonomik amaçlı kar etme aracı olarak kullanıldığı
görülmektedir.
Eğitimin küreselleşmesi, genellikle eğitimin yöntem ve sürecinde
gelişmiş ülkelerle entegrasyonu olarak tanımlanmaktadır. Ancak eğitimde bu
entegrasyon süreci, küreselleşmenin getirdiği sorunların çözümü için yeterli
görünmemektedir. Eğitim, sadece küreselleşmeye uyum ya da entegre
sorunu için değil, aynı zamanda küreselleşmenin yarattığı sorunları aşmak
için de bir araçtır100.
Eğitimin küreselleşmenin etkisi sonucunda birçok noktada yeniden
şekillenmesi, hem bir ihtiyaç hem de bir zorunluluk olarak doğmaktadır. Bu
konum itibariyle özellikle güçlü bir rekabet ortamının yaşandığı günümüz
koşullarında, bilgi toplumu olarak adlandırdığımız yapı çerçevesinde gerekli
olan insan tipi tamamiyle değişime uğramıştır. Bu bakımdan öncelikle
saptanması gereken küreselleşmenin gereksindiği insan profilini saptamak,
ardından eğitim yapısında ne tür değişimler yaşandığı ortaya koymaktır.
Küreselleşmenin beraberinde getirdiği değişimlerle birlikte gereksinme
duyulan insan profili değişmiştir. Bu noktada bilgiyi kullanan insan yarış
platformunda birinci sırayı almıştır. Çünkü küreselleşme süreci ile birlikte
dünya tek pazar haline gelmiş ve bilginin maliyeti düşmüştür. Böylelikle kolay
ulaşılır bilgi önem kaybederken bilgiyi yorumlama önem kazanmıştır101.
99 Hasan Hüseyin AKSOY: “Okul Yöneticileri ve Okul Dışı Değişme Kaynaklarının Eğitime Etkisi”.http://mimas.politics.ankara.edu.tr/~aksoy/reform/reform05/h_buyruk.doc -06.11.2004. 100 Cengiz AKÇAY: ”Yoksunluk ve Yetişkin Eğitim”,http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/159/akca y. html. 21.11.2004. 101 Cengiz AKÇAY: ”Yoksunluk ve Yetişkin Eğitim”,http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/159/akca y.html. 21.11.2004.
69
Bu noktada öncelikle yapılması gereken, küreselleşmenin gerektirdiği
kriterler doğrultusunda eğitim alanında öncelikli amaçların ne olduğunu
saptamaktır. Öncelikli amaçlar;
• Teknolojinin artan bir hızla geliştiği dünyada, bu hızlı gidişe ayak
uydurabilecek eğitim düzeyi ve niteliğine sahip insan gücünün
yetiştirilmesi.
• Yetiştirilmiş olan insan gücünün zaman içinde değişen ve gelişen
teknolojilere ve yeni istihdam imkanlarına uyum sağlayacak şekilde
yeniden eğitilmesidir.102
Sistem için gerekli amaçlar saptandıktan sonra eğitim sistemlerin
önündeki en önemli sorun böyle bir insan tipini yetiştirmektir. Güçlü birey
yetiştirme amacı, örgün eğitim sistemleriyle birlikte yetişkin eğitim sistemlerini
de etkilemektedir. Bu noktada yetişkinlik dönemindeki insanların eğitimi ve bu
kişilere duyulan ihtiyacın karşılanması, hayat boyu sürer; bu süreç
beraberinde hayat boyu eğitim kavramını ve uygulamalarını gerektirir.
Bu bakımdan sürekli öğrenme, gerek ülke gerekse kurum ve
kuruluşlar bazında rekabetin en önemli kilit noktasıdır. Bireyleri güçlü ve
donanımlı olmaya zorlayan böylesine büyük ve derin rekabeti
tamamlayabilmek ve başarmayı sağlamak ancak eğitim yoluyla sağlanabilir.
Rekabetçi bir eğitimin en başta sahip olması gereken yapısal özellik ise
esnekliktir.
C) Kültür ve Örgüt Kültürü Küreselleşme, bazı görüşler tarafından ekonomik kökenli ve tek
boyutlu bir olgu olarak ele alınsa da sosyal, siyasal, ideolojik ve kültürel 102 Mehmet Behzat EKİNCİ: Hayat Boyu Eğitim İstihdam İlişkisi; Eğitimin İşgücüne Etkisi ve Türkiye’deki Durum, [email protected]. www.akademiktisat.net, 25.04.2005.
70
olarak da önemli bir dönüşümü ifade etmektedir. “Gündelik tecrübe ve
pratikleri dönüştüren yeni kültürel üretim ve yeniden üretim tekniklerinin
ortaya çıkışının vurgulanması103 olarak tanımlanabilecek kültürel dönüşüm,
küreselleşmenin boyutlarının kavranması noktasına farklı bir boyut
kazandıracaktır.
Küreselleşme sürecinin her aşaması ve dinamiği için söz konusu olan
görüş ayrılığı, kültürün de küresel ve yerel boyutuyla incelenmesini gündeme
taşımıştır. Küresel kültürün varlığını savunanlar yerel olanın
küreselleşmesiyle ve özgün yerel kültürel ürünlerin kozmopolitleşmesiyle
artık bir küresel kültürün oluştuğunu ortaya atmaktadırlar104.
Burada karşımıza çıkan sorun yeni bir kültürün yaratılıp yaratılmadığı
ya da varolan kültürün hakim kültür haline dönüşüp dönüşmediğinden çok
küresel kültürün ortaya çıkma süreci ile yerel kültürlerin varlığını hissettirme
süreçlerinin aynı zamanda gerçekleşmesidir. Bu güne kadar küresel kültüre
yapılan en radikal eleştiri küreselleşmenin kültürel motifleri kullanarak, kendi
emperyalizmini yarattığı ve bu durumun sömürgecilikle aynı olduğudur. Bu
durumunu örnekle somutlaştıracak olursak; çoğu ülkede McDonalds
yenilmesi, dünyanın dört bir yanından Coca Cola içilmesi ya da aynı müziğin
dinlenmesi gösterilebilir.
Bir başka yönden bakıldığında küresel kültürün oluşumunun yok
sayılması da anlamlı bir tepkiyi değildir. Bu yapının getirdiği bazı
olumsuzluklar olmasına rağmen önemli olan pozitif yönünün arttırılması için
uğraş vermektir. Bu anlamıyla global kültür emperyalizmden farklıdır. “Çünkü
emperyalizm etnik ya da ulusal bir ideolojiye sahipken bugünkü durum
ideolojik ve ulusal karakteri aşmakta ve teknolojik altyapıyı da kullanarak
103 Feathersone, Mike, and Scott Lasch "Globalization, Modernity, and the Spatialization of Social Theory." Pp. 1-24 in Featherston, Lasch and Robertson (eds.), Global Modernities. Thousand Oaks, CA: Sage. (1995), 92. 104 Fuat KEYMAN: a.g.m., 41.
71
kozmopolit bir yapıya bürünmektedir105. Ancak günümüzde yaşanan
durumda kültür, zaman ve mekana bağlı değildir, ayrıca sembollerin karıştığı
görülmektedir106.
Böyle karmaşık yapıya sahip küresel kültür farklı kaynaklardan
beslenmektedir. Aslında tek bir küresel kültürün oluşmasının değil, değişik
kültürlerin bir araya gelmesi ve oluşan kompleks yapının etki alanının
genişlemesi söz konusudur.
Küresel kültürün oluşum sürecinde olması birbirinden çok farklı
görüşlerin ve öngörülerin bir arada bulunması sonucunu doğurur. Fakat buna
rağmen küresel kültür üzerinde ortak noktalardan hareketle “global kültür,
bolluk yaratan ürün yelpazesi, etnik yapılı yerel motifler ve bunların
oluşturduğu genel insani değer ve ilgilerin bir arada bulunduğu, bütün
bunların gelişen iletişim sistemleri ile bağlantılı olduğu yeni bir düzeni
anlatmaktadır107.
Genel anlamıyla kültürde yaşanan değişimlerin yanı sıra çalışmanın
içeriği açısından ele alınması gereken bir diğer kavram da örgüt kültürüdür.
Örgütsel kültür kavramı, 1980'lerde Amerikan işletme yönetimi bilim
adamlarının kaleme aldıkları bir kavramı olarak eğitim yönetiminin
literatürüne girmiştir108. Örgütlerin karmaşık birer sosyal yapı oldukları göz
önüne alınırsa; gerek örgütün kendisinin, gerekse çalışanların kendilerine
özgü tutum, değer ve davranışlarını bir arada barındırdıklarını söylemek
mümkündür. Yaşanan gelişmeler ve değişmeler, yönetim felsefesini, üretim
felsefesini ve sistemleri etkilemiş ve 90’lı yıllardan itibaren Toplam Kalite
105 A.D. Smith: Milli Kimlik, Çev. B.S.Şener, İletişim Yayınları, (İstanbul 1994), 176. 106 A.D. Smith: a.g.e., 177. 107 A. D. Smith: a.g.e., 127. 108 Osman ATAY: “Örgüt Kültürü ve Süreci”http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/3/atay/atay2.htm , 18.10.2004.
72
Yönetimi, Stratejik Yönetim ve değişim mühendisliği kavramları önemli hale
gelmiştir.109
Birer açık sistem olarak tanımlayabileceğimiz örgüt; kendisine özgü bir
kültüre, bir iklime sahiptir. Örgüt kültürünü etkileyen etmenler yönetici ve
astlar gibi örgütün iç yapısından kaynaklanabileceği gibi, şirket müşterileri,
pazarlamacılar gibi dış çevreden de kaynaklanabilmektedir. Örgütte değişim
büyük ölçüde insana bağlıdır.
Bu noktadan hareketle küreselleşme sürecinin sosyal yapıda meydana
getirdiği değişimlerden örgütün kendisi de direkt veya dolaylı yollardan
etkilenmektedir. Özellikle uluslararası rekabetin arttığı, çokuluslu işletmelerin
büyük önem kazandığı küreselleşme sürecinde örgüt kültürünün de belirli
değişimler geçirmesi bu sürecin doğal bir sonucudur.
Küreselleşme gerçeğini özümseyemeyen, değişime ayak
uyduramayan örgütler yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bir
organizasyondaki insanlar değişebilme, yeni beceriler geliştirip, davranış
biçimlerini şekillendirme yetisine sahip olmalıdır.
Rekabet ortamındaki değişiklikler de organizasyonun değişimini
gerektirebilir. Örneğin yabancı rekabetin bulunmadığı bir alanda faaliyet
gösteren bir şirket, o piyasaya yabancı şirketler girdiğinde yapısını
değiştirmek zorunda kalacaktır.
Bir şirketin geleceği algılayış biçimi değiştiğinde, hem stratejisi, hem
de organizasyon yapısı değişecektir. Böylelikle beceri ve davranışlarda,
ulaşılmayan hedeflerde, rekabet ortamında, geleceğin algılanış biçiminde de
farklılıklar, örgüt yapısında önemli değişikliklerin habercisi olacaktır. Örgüt
109 Süleyman Ruhi AYDEMİR: Kurumsal Etkinlikte Anahtar Bir Kavram: Örgütsel Değişim”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 40, (Ocak- Mart 2001), 1.
73
kültürü yaşanan değişimlerden her noktada etkilenecek ve kendini değiştirme
ihtiyacı duyacaktır.
Bu noktada yeni örgüt yapısının ne gibi kriterler taşıması gerektiği
önem kazanacaktır. Bu kriterler;
• Örgüt yapısı yeniliklere kendini kapamayan, araştırmacı, bilgi ve veri
toplayıcı, değerlendirmeci, paylaşımcı ve katılımcı en önemlisi de
araştırmacı olmalıdır.
• Gelenekselliğe karşı; gerekirse radikal ve hatta marjinal olabilmelidir.
Geçmişi inkar etmeyen ancak geçmişle bağlarını koparamayıp orada
takılıp kalmayan rekabetçi bir yapıya sahip olmalıdır.
• Tüm şartlara kısa zamanda uyum gösterecek kadar esnek, eğitilebilir,
öğrenme yanlısı kişilerden oluşmalı, oluşan baskıları zararsız
aşabilmenin yollarını bulup, en kısa zamanda hayata geçirebilmelidir.
Özetlemek gerekirse yukarda belirtilen kriterler çerçevesinde her örgüt
küreselleşme süreci içerisinde girmiş olduğu zorlu maratonda geride
kalmamak adına, günümüzün hızlı değişim temposu içinde sadece zamanı
yakalamakla kalmayıp onun önüne geçme çabasını içinde taşımalıdır. Bunun
için örgütlerin belirli bir vizyona sahip olması gerekmektedir. Vizyonu
ekseninde hedef kitleye odaklanıp bilgi teknolojilerinin bütün getirilerinden
faydalanmalı ve esnek bir yapı içermeleri, rekabete uyum süreci açısından
örgütler için vazgeçilmez bir özellik olmalıdır.
74
İKİNCİ BÖLÜM
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI VE DÖNÜŞÜMÜ
I- TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI VE İŞGÜCÜ POLİTİKALARI İşlevsel olarak hem çalışma ekonomisi hem de endüstriyel ilişkiler
sistemi içinde önemli yapı taşlarından biri olan İşgücü piyasası; önemli bir
üretim faktörü olan emeğin ve bir ülkedeki toplam emek arzını ifade eden
işgücünün, emek talebi ile buluşma sahasıdır110.
İşgücü piyasalarını oluşturan emek arz ve talebi, bu piyasanın
barındırdığı yapısal özellik bakımından diğer piyasalardan ayrılır. Çünkü
işgücü piyasasının nesnesi olan işgücü, bir mal gibi alınıp satılamamaktadır.
Diğer piyasaların aksine, işgücü piyasası toplumsal faktörlerden etkilenen bir
yapı içermektedir. Ekonomik olduğu kadar toplumsal bir boyutu da içine alan
işgücü piyasasının temel unsuru “emek”tir.
Çalışmanın bu bölümünde işgücü piyasaları ağırlıklı olarak istihdam
açısından ele alınacaktır. Bu bakımdan çalışmada Türkiye’deki mevcut yapı
hem arz hem de talep yönünden ele alınacak, ardından küreselleşme süreci
ile yaşanan değişimin dinamikleri, bu yapı çerçevesinde incelenecektir.
110 Sabahattin ZAİM: Çalışma Ekonomisi, Filiz Kitabevi, (İstanbul, 1997), 11.
75
1. İŞGÜCÜ PİYASASININ YAPISI
Doğal kaynaklar, sermaye, emek ve girişimcilik, iktisadi faaliyetlerin
unsurlarıdır. İktisadi faaliyetlerin emek arzını; emeği ile katılmak isteyenler,
emek talebini de üretim faaliyetlerini bir araya getirerek yürüten girişimciler
oluşturmaktadır.
Türkiye ekonomisinde 1980 sonrasında başlayan neoliberal dönüşüm
süreci, diğer birçok alanda olduğu gibi, işgücü piyasaları üzerinde de önemli
etkiler yaratmıştır111. Bu etkilerin neler olduğunu ve yarattığı değişimleri iyi
analiz edebilmek için Türkiye’deki emek arz ve talebinin yapısını ortaya
koymak gerekmektedir.
A) Emek Arzı ve Yapısı Bir ülkedeki emek arzını ifade eden kavram işgücüdür112. İktisadi
faaliyetteki insan unsuru olan emeğin arzını belirleyen unsurlar; nüfus miktarı,
işgücüne katılım oranı, işgücünün sektörel, mesleki ve cinsiyete göre dağılımı
ve en önemlisi bu işgücünün eğitim durumudur.
a) Nüfus Miktarı
Emek arzını belirleyen birinci unsur nüfus miktarıdır. Bugün ülkemizde,
“demografik geçiş dönemi” olarak ifade edilen ve hızı giderek düşmekle
beraber nüfus artışının devam ettiği bir süreç yaşanmaktadır113. Türkiye’nin demografik özelliklerinin başında hızlı nüfus artışı, genç
nüfusun önemli bir paya sahip olması ve iktisaden faal olmayan nüfus
111 Fikret ŞENSES: “Neoliberal Ekonomi Politikaları, İşgücü Piyasaları ve İstihdam” http://www. petrol-is.org.tr/2003_CD/07_neoliberal/govde.htm, 09.02.2005. 112 Sabahattin ZAİM: a.g.e., 123. 113 DPT: 17-20 Şubat Tarihli Türkiye İktisat Kongresine Sunulan “İstihdamın Arttırılması ve İşgücü Piyasası” Çalışma Grubu Raporu, (İzmir, Şubat, 2004), 3.
76
oranının yüksek olması gelmektedir. Bu özelliklerden hızlı nüfus artışı,
istihdam sorunun çözümünü sağlayabilecek kaynakların bu yönde kullanımını
engellemektedir. Kıt kaynaklar zorunlu olarak, geri dönüş süreci çok uzun
olan ya da üretken olmayan alt yapı yatırımlarına yönelmekte, bu nedenle
istihdam yaratıcı yatırımlar gerçekleştirilememektedir114. Aşağıdaki Tablo:5
‘te yıllar itibariyle nüfus rakamları ve bu rakamlara bağlı yıllık nüfus artış
hızları verilmiştir.
Tablo-VI: Genel Nüfus Sayımlarına Göre Nüfus
Sayım Yılı Nüfus Yıllık Nüfus Artış Hızı
%
28. 10. 1927 13 648 270 -
20. 10. 1935 16 158 018 21.10
20. 10. 1940 17 820 950 19.59
21. 10. 1945 18 790 174 10.59
22. 10. 1950 20 947 188 21.73
23. 10. 1955 24 064 763 27.75
23. 10. 1960 27 754 820 28.53
24. 10. 1965 31 391 421 24.62
25. 10. 1970 35 605 176 25.19
26. 10. 1975 40 347 719 25.00
12. 10. 1980 44 736 957 20.65
20. 10. 1985 50 664 458 24.88
21. 10. 1990 56 473 035 21.71
22. 10. 2000 67 803 927 18,28
Kaynak: TÜİK
114 DPT: Nitelikli İnsangücü, Meslek Standartları Düzeni ve Sosyal Sermaye Birikimi, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, (Ankara, 2000), 9.
77
Tablo:VI’yı incelediğimizde; nüfus artış hızları yıllar itibariyle
dalgalanmalar göstermektedir. Bu dalgalanmalara rağmen 1985’ten beri
nüfus artış hızında sürekli bir düşüş yaşandığı göze çarpmaktadır. Son 10
yıllık süreç içerisinde ülkemizde %19.6’lık nüfus artışı ile toplam nüfus 58.3
milyondan 69.7 milyona yükselmiştir115.
Tablo- VII: Yaş Gruplarına Göre Yıl Ortası Nüfus Projeksiyonları
Yaş Grubu
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
0- 4 7.152 7.139 7.052 6.919 6.762 6.611 6.557 6.532 6.533 6.566 6.625
5- 9 6.780 6.878 6.968 7.043 7.099 7.123 7.053 6.964 6.845 6.710 6.587
10-14 6.276 6.308 6.395 6.518 6.648 6.765 6.878 6.979 7.063 7.113 7.109
15-19 6.646 6.550 6.444 6.339 6.275 6.256 6.298 6.380 6.500 6.629 6.748
20-24 6.811 6.819 6.801 6.757 6.693 6.613 6.524 6.418 6.314 6.245 6.229
25-29 6.270 6.423 6.554 6.659 6.730 6.770 6.785 6.767 6.723 6.656 6.576
30-34 5.251 5.432 5.635 5.850 6.052 6.228 6.387 6.517 6.618 6.689 6.729
35-39 4.597 4.700 4.806 4.921 5.053 5.210 5.392 5.595 5.807 6.007 6.182
40-44 4.050 4.153 4.252 4.349 4.447 4.545 4.653 4.757 4.869 5.000 5.154
45-49 3.382 3.520 3.647 3.764 3.874 3.980 4.084 4.183 4.277 4.372 4.470
50-54 2.558 2.682 2.828 2.988 3.144 3.288 3.424 3.548 3.662 3.769 3.872
55-59 2.128 2.166 2.212 2.269 2.346 2.444 2.565 2.706 2.859 3.008 3.146
60-64 1.898 1.884 1.893 1.917 1.949 1.981 2.020 2.065 2.119 2.190 2.280
65-69 1.507 1.540 1.574 1.608 1.645 1.696 1.707 1.717 1.731 1.752 1.779
70-74 1.058 1.071 1.094 1.134 1.189 1.257 1.293 1.335 1.375 1.406 1.428
75+ 1.056 1.100 1.147 1.196 1.246 1.298 1.354 1.412 1.471 1.531 1.591
Toplam 67.420 68.365 69.302 70.231 71.152 72.065 72.974 73.875 74.766 75.643 76.505 Kaynak: TÜİK, 2000 Genel Nüfus Sayımı ve HÜNEE, 2003 Nüfus ve Sağlık Araştırması Sonuçlarına Dayalı 2005 yılında Yapılan Nüfus Tahminleri
115 DPT: ““17-20 Şubat Tarihli…””. a.g.e., 1.
78
2003 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması ilk sonuçlarına dayanarak
yapılan geçici nüfus projeksiyonlarına göre, 2004 yılında yüzde 1,35 olduğu
tahmin edilen yıllık doğal nüfus artış hızının, 2005 yılında 1,33’e gerilemesi
öngörülmekte, 2004 yılında 71,152 bin olduğu tahmin edilen toplam nüfusun
2005 yılında 72,065 bine ulaşması beklenmektedir116. 2010 yılında ise toplam
nüfusun 76,505 bin kişiye ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Diğer üretim unsurlarının eşit olduğunu varsayılırsa, nüfusu fazla olan
ülkelerde emek arzı daha fazla ve o ülkenin üretim kapasitesi, milli hasılası
ve iktisadi gücü daha üstün olacaktır117. Ancak bu üstünlüklerin sağlanması
sayısal bakımından nüfusun çok olmasının yanında, nüfusun yapısı ve
kullanılış şekline bağlıdır.
Bu noktada toplam nüfus miktarından çok Uluslararası Çalışma Örgütü
tarafından 14-65 yaş arası olarak kabul edilen “çalışma çağı nüfusu” asıl
incelememiz gereken kavramların başında yer almaktadır. Bu bakımdan
genel nüfustan ziyade nüfusun işgücü durumunu incelememiz gerekmektedir.
116 31 Ekim 2004 Tarih ve 25629 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan " 2005 Yılı Programına İlişkin Rapor":http://www.tesk.org.tr/tr/guncel/2005/rapor.html. 01.06.2005. 117 Sabahattin ZAİM: a.g.e., 108.
79
Tablo-VIII: Nüfusun İşgücü Durumu
Yıllar Nüfus İşgücü İstihdam Edilenler
Eksik İstihdam
İşsiz İşsizlik Oranı(%)
Eksik İstihdam
Oranı(%)
1990 56,212 20,150 18,539 1,309 1,612 8.0 6.5
1991 57,291 21,010 19,288 1,513 1,723 8.2 7.2
1992 58,379 21,264 19,459 1,748 1,805 8.5 8.2
1993 59,478 20,314 18,500 1,568 1,815 9.0 7.7
1994 60,587 21,877 20,006 1,856 1,871 8.6 8.5
1995 61,706 22,286 20,586 1,568 1,700 7.6 7.0
1996 62,841 22,697 21,194 1,539 1,503 6.6 6.8
1997 63,989 22,755 21,204 1,398 1,552 6.8 6.2
1998 65,145 23,385 21,779 1,449 1,607 6.9 6.2
1999 66,304 23,878 22,048 2,164 1,830 7.7 9.1
2000 66,187 23,078 21,581 1,591 1,497 6.5 69
2001 67,296 23,491 21,524 1,404 1,967 8.4 6.0
2002 68,393 23,818 21,354 1,297 2,464 10.3 5.4
2003 69,479 23,640 21,147 1,143 2,493 10.5 4.8
2004 70,556 24,289 21,791 995 2,498 10.3 4.1
2005 71,661 24,565 22,046 817 2,520 10.3 3.3
Kaynak: TÜİK, HİA
80
Toplam nüfus içinde işgücü, 2003 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık
%0,7 oranında azalarak 23,6 milyona, istihdam ise yaklaşık %1 oranında
azalarak 21,1 milyona düşmüştür. İşsizlik oranı %10,5’e yükselirken,
“İstihdamda olup da iş arayanlar ya da mevcut işinde veya bir başka işte
daha fazla süre çalışmaya uygun olanlar” şeklinde tanımlanan eksik istihdam
oranı, %4,8 olmuştur. Böylece işsizlik ve eksik istihdam bileşenlerinden
oluşan atıl işgücü oranı %15,3 olarak gerçekleşmiştir. İşgücü, 2004 yılının ilk
çeyreğinde ortalama olarak bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık
%1,6 oranında azalarak 22,7 milyona gerilemiş, ikinci çeyrekte ise bir önceki
yılın aynı dönemine göre %1,4 oranında artarak 24 milyon 289 bine
yükselmiştir. İşsizlik oranı 0,2 puan azalarak, %10.3 olarak gerçekleşmiştir.
Eksik istihdam oranı, 2004 yılının dördüncü üç aylık döneminde, geçen yılın
aynı dönemine göre 1,9 puan azalarak, % 3,1 olarak gerçekleşmiştir. Eksik
istihdam ile işsizlik oranının toplamından oluşan atıl iş gücü oranı ise, aynı
dönemde % 13,1 olmuştur. 2005 yılına baktığımızda, işgücü 24 milyon 565
bin kişi olmuştur. istihdam ise bir önceki yıla göre 255 bin kişi artarak, 22
milyon 46 bin kişiye yükselmiştir. 2005 yılında işsizlik durumuna bakıldığında,
herhangi bir değişiklik görünmemektedir. İşsizlik oranı 10.3 ile bir önceki
yıldaki oranında kalmıştır. Eksik istihdam oranı 2004 yılına göre düşüş
göstermiş, %3.3 seviyesine gerilemiştir.
Buradan çıkan sonuç ve sorunları kısaca özetleyecek olursak;
Türkiye’de işgücü ve özellikle işsizliğin belirleyici faktörlerden biri olan nüfus
artış hızı, son yıllar itibariyle bir düşüş gösterse de hala yüksek oranda
seyretmektedir. Demografik yapısı itibariyle genç bir nüfusa sahip olma
özelliğini bünyesinde barındıran Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık 1/3’ü çalışma
çağının altındadır.
81
b) İşgücüne Katılım Oranı
İşgücü arzını belirleyen faktörlerin başında yer alan nüfus miktarı ve
bu miktar içerisinde yer alan çalışma çağındaki nüfus oranı tek başına yeterli
bir veri değildir. İş piyasası açısından ele almamız gereken bir diğer gösterge
“işgücüne katılım oranı”dır. “Bir ülkede belirli bir andaki işgücü miktarının
genel nüfus miktarına oranı”118 olarak tanımlanan bu oran aynı zamanda
ekonomi politikalarının uygulanmasında da önemli bir öğedir.
İşgücüne katılma oranı; nüfus büyüklüğü, nüfusun yaş dağılımı,
insanların çalışmak istedikleri süre ve emeğin kalitesi gibi unsurlarla birlikte
toplam emek arzını belirleyen önemli bir unsurdur119. İş piyasası ile ilgili
olarak oluşturulan politikalarda önemli bir gösterge olarak kullanılan işgücüne
katılma oranı ile bu oranı oluşturan unsurların da birlikte incelenmesi
gerekmektedir120.
Öncelikle bir ülkenin nüfusunu “işgücünde olanlar” ve “işgücünde
olmayanlar” şeklinde bir sınıflandırmaya tabi tutarsak; işgücünde olanlar
kapsamına istihdam edilenler ile işsiz olduğu halde aktif olarak iş arayanlar
girmektedir. Bu durumda çalışma çağının altında bulunanlar, emekliler, aktif
nüfus içinde olup da hala eğitimleri devam edenler, piyasadaki ücret ve
çalışma koşullarını beğenmediği için iş aramaktan vazgeçenler işgücünde
olmayanlar kapsamına gireceklerdir121.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde istihdam sorunlarının işgücü
yönünden nicelik itibariyle yapısal boyutları bulunmaktadır122. İşgücüne
118 Sabahattin ZAİM: a.g.e., 124. 119 M. Kemal BİÇERLİ: Çalışma Ekonomisi. Beta Basım (İstanbul, Nisan 2003), 52. 120 M. Kemal BİÇERLİ: a.g.e., 53. 121 M. Kemal BİÇERLİ: a.g.e., 51. 122 Cem KILIÇ: “Gelişmekte Olan Ülkelerde Nüfusun İşgücü Arzına Etkisi”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi (Kamu-iş, Ankara, Ocak 1999), 114.
82
katılma oranlarının yükselişi, işgücü piyasasıyla bağlantısı olanların yani
üretken kabul edilenlerin sayısındaki artışı temsil eder123.
TÜİK’in HİA sonuçlarına göre Türkiye’de İşgücüne katılım oranı 2004
yılı için bir önceki yıla oranla %0.4 oranında artarak, %48,3’ten %48,7’ye
yükselmiş, 2005 yılında ise, %0.4 azalarak %48,3’e gerilemiştir. İşgücüne
katılma oranımız gelişmiş ülkelere kıyasla çok düşüktür. Nüfusun üç ana yaş
grubu itibariyle dağılımı düşünüldüğünde (0-15, 15-65, 65 üstü yaş), 15-65
yaş grubundakilerin büyüklüğü aktif nüfusu belirlediğinden, nüfus artış hızı
görece yüksek olan ve daha genç nüfusa sahip olan gelişmekte olan
ülkelerde işgücüne katılma oranının daha küçük olması bu saptamayı
doğrulamaktadır124.
İşgücüne katılım oranının artması ve azalması aynı zamanda
işgücünün devri ile de ilişkilidir. İşgücü piyasasından çıkanların sayısı ile
piyasaya işsiz ya da istihdam edilen olarak dahil olanların sayısı bu oranı
etkilemektedir. Buna göre; işgücü piyasasına girenlerin sayısı çıkanlardan
fazla ise işgücüne katılım oranı artar, tersi durumda ise azalır. Bu nedenden
dolayı işgücüne katılım oranın incelerken işgücü devir oranını da dikkate
almak gerekmektedir.
Türkiye’de işgücüne katılma oranı yani aktif nüfusun hemen hemen
yarısı, istihdam edilen yada işsiz olarak işgücü piyasasıyla bağlantıya
sahiptir125. İşgücüne katılma oranı, kadın/erkek (cinsiyete ve ırka dayalı
ayırım), kent/kır ayrımında farklılık gösterir. Bu nedenle İKO incelerken erkek
ve kadın işgücünün katılma oranlarını ayrı ayrı ele almak yapılacak analizler
açısından daha yararlı olacaktır.
123 Kuvvet LORDOĞLU-Nurcan ÖZKAPLAN: Çalışma İktisadı, Der Yayınlar, (İstanbul, 2003), 54. 124 Kuvvet LORDOĞLU-Nurcan ÖZKAPLAN: a.g.e., 54. 125 Kuvvet LORDOĞLU-Nurcan ÖZKAPLAN: a.g.e., 53.
83
Tablo-IX: Yıllar İtibariyle Erkek İşgücüne Katılım Oranı (%)
Yıllar TÜRKİYE KENT KIR
1990 79,7 76,8 83,0
1991 80,2 77,1 84,0
1992 79,7 77,0 83,1
1993 78,1 75,3 81,5
1994 78,5 75,5 82,5
1995 77,8 74,2 82,6
1996 77,1 73,1 82,8
1997 76,4 72,7 81,7
1998 76,2 72,4 82,1
1999 75,8 71,8 81,2
2000 72,9 70,2 77,9
2001 71,7 69,6 76,4
2002 70,5 68,7 74,5
2003 70,4 68,9 72,9
2004 72,3 70,8 74,7
2005 72,2 71,5 73,5 Kaynak: TÜİK, HİA Son 15 yıllık dönem içerisinde erkek işgücüne katılım oranı
bakımından, kent ve kır ayrımına baktığımızda çok büyük bir fark
görülmemektedir. Bu durumun genel katılım oranı için de geçerli olduğunu
84
söylemek mümkündür. Yaşanan bu tablo oldukça şaşırtıcıdır. Çünkü 1989-
1998 yılları arasındaki 9 yıllık dönem boyunca Türkiye ekonomisinin
büyüme,yatırım ve ihracat gibi başlıca göstergelerinde yaşanan değişikliklere
rağmen, Türkiye genelinde İKO oranı düşmüştür. Bunun nedeni aktif nüfusa
eklenen kişilerin büyük kısmının ev kadını ve öğrenci olarak işgücü dışında
kalmalarıdır. Ayrıca tarım sektörünün ülkemizde önemini koruması, kırdaki
işgücüne katılım oranlarının kente oranla biraz daha yüksek seyretmesine
neden olmaktadır.
İşgücünün önemli bir göstergesi olan işgücüne katılım oranı, Türkiye
geneli için 2005 yılında, % 72,2 olarak gerçekleşmiş ve bir önceki yıla göre
0.1 puan artmıştır. Aynı yıl içinde kentte bu oran 71,5 kırda ise 73,5 olarak
gerçekleşmiştir. Bir önceki yılın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında kentte 0.7
puan artan bu oran, kırda 1,2 puan azalmış görünmektedir. Erkeklerin
işgücüne katılım oranı hem Türkiye ortalamasından, hem de kadınların
İKO’dan daha yüksektir.
Lise altı ve lise eğitim düzeyinde katılım oranı 2002 yılı itibariyle %68
gibi çok düşük düzeyde kalırken, yüksek öğretim düzeyinde %83 gibi oldukça
yüksek bir seviyededir. Bu durum, zaman içinde yüksek öğrenimlilerin işgücü
içindeki payı arttıkça katılım oranının artacağını göstermektedir.
85
Tablo-X: Yıllar İtibariyle Kadın İşgücüne Katılım Oranı (%)
Yıllar TÜRKİYE KENT KIR
1990 34,2 17,1 52,0
1991 34,1 15,6 55,3
1992 32,6 16,9 51,8
1993 26,6 15,6 40,4
1994 31,0 17,3 48,8
1995 30,6 16,7 49,2
1996 30,1 15,8 49,7
1997 28,3 16,7 44,9
1998 28,6 16,5 46,7
1999 30,3 17,7 49,5
2000 26,6 16,9 39,7
2001 27,1 16,8 40,8
2002 27,9 18,7 40,9
2003 26,6 18,5 39,0
2004 25,4 18,3 36,7
2005 25,8 19,3 33,7 Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketleri
86
Ülkemizde, kadınların işgücüne katılım oranları, gelişmiş ülke
ortalamalarının oldukça altında yer almaktadır. Bu durumu ekonomik, kültürel
ve sosyolojik nedenlere dayandırmak mümkündür. İşgücüne katılım oranının
yıllar itibariyle sürekli azalmasının başlıca nedenleri, ortalama eğitim
süresinin uzaması, erken emeklilik ve özellikle kırdan kente göç sırasında
kırda işgücü içinde yer alan kadınların kentte işgücü dışında görünmesidir.
Kadınlar en çok tarım kesiminde istihdam edilmektedir. Kentlerde
kadınların işgücüne katılım oranı, kırsal alandaki katılım oranının çok
altındadır. Bu farklılığın temel nedeni kadınların kırsal alanlarda “ücretsiz aile
işçisi” konumunda çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Oysa sanayi ve
hizmetler sektörünün bulunduğu kentlerde, kadın işgücüne katılımı asıl olarak
ücretli - maaşlı çalışma şeklinde olduğundan, ev ile çalışma yerinin farklı
olması ve çekirdek ailenin ağır basması kadın katılım oranını tarıma oranla
düşürmektedir.
Kırdan kente göçün yaratmış olduğu etki de kırsal alandaki kadın
işgücüne katılım oranlarında düşüş yaşanmasına neden olmuştur. Göç
genellikle kadınları ücretsiz aile işçisi olmaktan çıkarmakta, kentte ev içine
hapsetmektedir. 1990 yılında %52.0 seviyesinde olan kırsal alan kadın
işgücüne katılım oranı 2001 yılında %40.8’e gerilemiştir. 2003’te %39’a,
2004’te %36.7’ ye, 2005 ise %33,7’ye düşerek azalma eğilimini
sürdürmektedir. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere kentte çalışan kadın
oranında önemli değişiklikler yaşanmamakla birlikte, kırda yer alan kadın
işgücüne katılım oranlarında büyük miktarda düşüşler görülmektedir.
Ülkemiz şartlarında kadın işgücünün ortalama eğitim düzeyinin çok
düşük olduğu görülmektedir. Düşük eğitimli işgücünün piyasa şartlarında elde
edebileceği ücretin de düşük olması, sonuçta kadınlar için bir işte çalışmanın
fırsat maliyetini oldukça yükseltmektedir. Kreş, çocuk bakımı gibi hizmetlerin
kentsel alanlarda pahalı olması, kadınların düşük ücretli bir işte
87
çalışmaktansa, evde bu faaliyetleri yapmalarına neden olmakta, bu durum
işgücüne katılım oranlarında negatif bir etki yaratmaktadır.
Nitekim, eğitim durumu itibariyle baktığımızda, kadınların işgücüne
katılım oranları tüm eğitim düzeyleri için düşüş eğilimi göstermektedir.
Hizmetler sektöründe hem eğitim düzeyi hem de kadın istihdam oranı
yüksektir.
Kadın istihdamı tarım sektöründe yüksekken, sanayide düşmekte,
hizmetler sektörünün gelişmesiyle yeniden yükselmektedir. Özellikle 1996 yılı
sonrasında artış eğilimine giren kadın işgücüne katılım oranlarının
dalgalanmasının en önemli nedeni olarak, bu dönem sonrasında yaşanan
ekonomik krizler gösterilmektedir. Krizler neticesinde yaşanan istihdam
daralmasından, ülkemiz şartlarında öncelikle etkilenen ilk grup kadın
çalışanlar olmuştur.
Diğer taraftan, yaş grupları itibariyle kadın işgücüne katılım oranları
incelendiğinde, kadınların okullaşma oranlarının yükselmesi ve eğitim
sürelerinin uzaması, özellikle 15-24 yaş grubunda bulunan kadınların
işgücüne katılma oranlarında bir düşüşe sebep olmaktadır. Ancak, eğitim
faktörü kısa dönemde negatif bir etki yaratsa da uzun dönemde katılımı
arttıran bir etkiye sahiptir. Dolayısıyla, okullaşma oranlarının artıyor olması
gelecekte kadın işgücüne katılım oranlarında bir artış olacağının
göstergesidir.
c) İşgücünün Sektörel Dağılımı
Bir ülkenin ekonomik açıdan gelişmişlik seviyesini belirleyen en önemli
göstergelerden bir tanesi de istihdamın sektörel dağılımıdır. İşgücüne dahil
olanların yaptıkları işler genellikle tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe
toplanır. Her ülkede istihdamın sektörlere göre dağılımı farklılık arz eder ve
88
bu farklılık gelişmiş ülkeleri gelişmekte olan ülkelerden ayırır126. Bir ülkedeki
mal üretimini sağlayan sektörler tarım ve sanayi sektörleridir. Hizmet sektörü
ise bu iki sektörün gelişmesine bağlı olarak belirmektedir127.
Gelişmekte olan ülkelerde sanayi sektörünün fazla gelişmemiş olması
istihdamın büyük bir kısmının tarım alanında yoğunlaşmasına neden
olmaktadır. İktisadi gelişmeye paralel olarak istihdam, tarımdan sanayiye
doğru kayma eğilimindedir. Sanayi sektörü yeterli gelişimi gösterdikten sonra
ise istihdam, hizmet kesimine yayılır. Bu duruma üç sektör kanunu da
denir128. Türkiye’de, istihdamın sektörel dağılımının yıllar itibariyle gelişimi
incelendiğinde ortaya çıkan ilk sonuç, üç sektör kanununun işlememiş
olduğudur129. Türkiye kalkınma sürecinin standart gelişiminde önemli oranda
geri kalmış durumdadır.
126 Burcu GEDİZ- Hakan YALÇINKAYA: “Türkiye’de İstihdam-İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı, www.ceterisparibus.net/calisma/genel.htm., 25.04.2005. 127 Burcu GEDİZ- Hakan YALÇINKAYA: “Türkiye’de İstihdam-İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı, www.ceterisparibus.net/calisma/genel.htm., 25.04.2005. 128 Sabahattin ZAİM: a.g.e., 147. 129 DPT: ““17-20 Şubat Tarihli…””. a.g.e., 7.
89
Tablo-XI: Yıllar İtibariyle İstihdamın Sektörel Dağılımı (%)*
Yıllar Türkiye Kent Kır
Tarım Sanayi Hizmet Tarım Sanayi Hizmet Tarım Sanayi Hizmet
1990 46,9 20,2 32,9 5,0 36,9 58,1 76,8 8,2 15,0
1991 47,8 20,2 32,1 4,4 36,5 59,0 78,7 8,5 12,8
1992 44,7 21,6 33,8 5,3 37,1 57,6 75,9 9,2 14,9
1993 42,2 22,6 35,2 4,1 37,8 58,1 75,5 9,4 15,2
1994 43,6 22,6 33,8 5,4 37,8 56,8 76,5 9,6 14,0
1995 43,4 22,3 34,4 4,7 37,2 58,0 77,1 9,2 13,7
1996 42,8 22,9 34,2 5,2 37,9 56,8 76,0 9,6 14,3
1997 40,8 24,1 35,1 4,6 38,8 56,7 75,4 10,1 14,5
1999 41,4 22,8 35,5 4,9 36,6 58,5 77,1 9,2 13,6
2000 34,5 24,5 40,9 3,8 35,1 61,1 69,9 12,4 17,8
2001 35,4 23,6 41,0 4,1 35,2 60,8 71,9 10,1 17,9
2002 33,2 23,8 43,1 4,4 34,1 61,5 68,0 11,3 20,8
2003 33,9 18,2 48 4,2 27,6 68,2 67,8 7,4 24,8
2004 34,0 18,3 47,7 5,8 27,1 67,2 67,5 7,9 24,6
2005 29,5 19,4 51,1 5,3 27,1 67,9 61,4 9,2 29,4
Kaynak: TÜİK istatistik verilerinden yararlanılarak hazırlanmıştır.
2005 yılının HİA sonuçlarına göre tarımda istihdam edilenlerin toplam
istihdamdaki payı %29,5, sanayi sektöründe istihdam edilenlerin oranı
%19,4, hizmetler sektöründe istihdam edilenlerinki ise % 51,1 olarak
gerçekleşmiştir.
* Tabloda yer alan verilerde Tarım Sektörü: Tarım, Ormancılık, Avcılık ve Balıkçılık; Sanayi Sektörü: Madencilik ve Taş Ocakçılığı, İmalat Sanayi, Elektrik, Gaz ve Su; Hizmetler Sektörü: İnşaat(İnşaat ve Bayındırlık İşeri), Toptan ve Perakende Ticaret, Lokanta ve Oteller, Ulaştırma, Haberleşme ve Depolama, Mali Kurumlar, Sigorta, Taşınmaz Mallara Ait İşler ve Kurumları, Yardımcı İşve Hizmetleri, Toplum Hizmetleri, Sosyal e Kişisel Hizmetleri kapsamaktadır.
90
Bu dönemde, toplam istihdamın % 54,7’si kentsel, % 45,3’ü ise kırsal
alanlardan sağlanmıştır. Toplam işgücü arzında da % 4,7 oranında artış
olmuştur.
TÜİK 2004 HİA sonuçlarına göre 2004 yılında ortalama 21,147 milyon
kişi olan toplam istihdam, 2005 yılında %1,5 oranında artmış ve 22,046
milyon kişi olmuştur. Toplam istihdam düzeyindeki değişimleri kır/kent
ayrımına göre incelediğimizde; kentte %7’lik bir artış yaşanırken, kırsal
alanlarda %4,9 oranında bir düşüş gerçekleşmiştir. 2004 yılına oranla 2005
yılında sanayi ve hizmetler sektöründe artış, tarım da ise bir düşüş
gözlenmişken, 1998 yılında bunun 1997 yılına oranla tam tersi
gerçekleşmiştir. 1999 yılına baktığımızda yine tarım sektöründe artış devam
etmiş sanayi sektöründe ise düşüş gerçekleşmiştir. Belirli yıllar itibariyle
küçük dalgalanmalar görülse de tarım sektörü istihdam içinde hala büyük
paya sahiptir. Bu, kentlerde eğitimsiz, vasıfsız işgücü arzının artışı anlamına
gelmektedir130.
İstihdamın sektörel dağılımına bağlı olarak ortaya çıkan bir diğer
durum da Türkiye’nin gelişmiş batı ülkelerine kıyasla işgücü piyasasında
çalışanlarının statü dağılımıdır. Endüstri toplumlarında çalışanların
%70’lerden fazlasını ücretliler oluştururken131, Türkiye’de istihdam içinde
ücretli ve yevmiyelilerin oranı sadece %54,2’dir. Aynı dönemde kendi
hesabına çalışanların oranı %29,8 iken; ücretsiz aile işçilerinin payı %16
olarak belirlenmiştir. Ücretli çalışanların %45.9’zu erkek, %33.4’u ise
kadınlardan oluşmaktadır132. TÜİK’ in son açıkladığı verilere göre Türkiye’de
130DPT:19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Eki http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2005 /temelama. 03.02.2005. 131 DPT: 5-9 Mayıs Tarihli Türkiye İktisat Kongresine Sunulan “İstihdamın Arttırılması ve İşgücü Piyasası” Çalışma Grubu Raporu. (Aralık, 2003), 6. 132 TÜİK: http://lmisnt.pub.tuik.gov.tr/tuik/plsql/lmwebtur.rapor_header.
91
istihdam içinde ücretlilerin oranı %54,2’ye yükselse de hala endüstri
toplumlarının oldukça gerisindedir.
2002 yılı itibariyle sanayi sektörünün istihdam payı %23,8’dir. 2003,
2004 ve yılları itibariyle bu oran sırasıyla %18,3, %18,2 ve 19,4 olarak
gerçekleşmiştir. Sanayi sektöründe yaşanan bu düşüş, hizmetler sektörüne
kaymış görünmektedir. Türkiye’de sanayi sektörünün istihdam payı gelişmiş
ülke oranlarına ilk bakışta yakın görünse de, artan istihdamın ihmal
edilemeyecek bir bölümü kayıtdışı olarak ve düşük verimlilikte çalışmaktadır.
Ayrıca, ülkemizde sanayileşme sürecinin yarım kaldığını gözden kaçırmamak
gerekmektedir.
Gelişmiş ülkelerde sanayinin önemi azalmamış olmakla birlikte,
istihdam açısından sanayi toplumu kimliği, yerini hizmet toplumu kimliğine
bırakmakta, istihdamda en büyük payı hizmetler sektörü almaktadır. Ülkemiz
hizmet sektörü istihdamının bu gelişmelere paralellik göstermediği
görülmektedir. Türkiye’de hizmetler sektörünün ticaret sektörü ile birlikte payı
%50’ler seviyesinde iken, gelişmiş ülkelerde bu oran %75’lere kadar
çıkmaktadır. Kaldı ki, sanayi istihdamında olduğu gibi, hizmetler sektörünün
artan istihdam payı değerlendirilirken, verimlilik ve kayıtdışı sektör etkenleri
de dikkate alınmalıdır.
d) İşgücünün Meslek, Cinsiyet ve Yaş Durumuna Göre Dağılımı
Türkiye’de 2004 yılı itibariyle 7 milyon 400 bin kişi tarım sektöründe
istihdam edilmekte olup, bunların %57.2’sini kadın, %25.6’sını erkek nüfus
oluşturmaktadır. 2005 yılına gelindiğinde bu rakam 6 milyon 493 bin kişiye
düşerek 907 bin kişi azalmıştır. Sanayi sektöründe ise istihdam edilenlerin
%20’si erkek, %13.6’sı kadındır. Hizmet sektöründe istihdam edilenlerin ise
%48.2’si erkek, %28.7’si kadın nüfustan oluşur. Bu dönemde istihdam
edilenlerin, yüzde 75,4'ü erkek, yüzde 24,6'sı kadındır. Çalışan kadınların
büyük bir bölümü tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır.
92
Tablo-XII: Yıllar ve Cinsiyete Göre İstihdam Oranı (%)
TÜRKİYE
KENT
KIR
Yıllar Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın
1990 52,1 73,5 31,2 41,5 69,5 13,1 63,6 78,0 50,2
1991 52,5 73,4 31,7 40,6 69,0 12,1 66,3 78,7 54,2
1992 51,4 72,8 30,1 41,1 68,8 13,4 64,0 77,7 50,5
1993 47,6 71,3 24,1 39,8 67,6 12,0 57,5 76,1 39,2
1994 50,0 71,8 28,5 40,7 67,7 13,8 62,2 77,2 47,6
1995 50,0 71,9 28,3 40,6 67,7 13,7 62,7 77,6
48,0
1996 50,0 71,9 28,3 40,2 66,9 13,4 63,7 78,9 48,8
1997 48,7 71,5 26,1 40,3 66,9 13,8 60,8 78,2 43,7
1998 48,7 71,0 26,7 39,9 65,9 13,8 62,1 78,9 45,8
1999 48,9 69,9 28,0 39,7 64,7 14,6 63,0 78,0 48,4
2000 46,0 68,0 24,1 39,8 65,4 14,7 55,9 73,4 39,9
2001 44,6 65,4 23,8 38,3 63,3 14,0 55,1 70,4 41,0
2002 43,5 62,8 24,2 37,5 60,7 15,2 53,8 68,3 40,2
2003 43,2 62,9 23,9 37,7 60,3 15,1 51,9 67,1 37,4
2004 43,7 64,7 22,9 38,4 62,0 15,0 52,1 69,3
35,5
2005 43,4 64,8 22,3 39,7 63,2 16,0 49,5 67,6 32,3 Kaynak: TÜİK, HİA
93
Sektörel dağılım açısından bakıldığında işgücüne katılan kadınların
yarıdan fazlasının tarım sektöründe çalıştığı gözlenmektedir. Bu oranlar,
sanayide %13.5, hizmetler sektöründe %28’dir. Kırsal alanda tarım
sektöründe çalışan kadınların % 80’inin ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığı ve
sosyal güvenlikten yoksun olduğu saptanmıştır. Daha eğitimli kadın işgücünü
barındıran kentlerde tarım dışı sektörlerde çalışan kadınların % 80’i ücret ya
da maaş karşılığında çalışmaktadır. Ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadın
oranı Türkiye geneli için % 49’dur.
İncelememiz gereken bir diğer gösterge de İş gücünün yaş gurubu
itibari ile yıllara göre dağılımıdır.
Tablo-XIII:Yıllar ve Yaş Grubuna Göre İşgücü Oranları (%) Yıllar 15-19 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-
49 50-54
55-59
60-64
65+
1990 14.7 12.8 14.0 12.6 11.9 9.2 7.2 6.3 5.1 3.5 2.6 1991 15.0 14.7 14.6 13.4 11.5 8.7 6.9 5.8 4.5 2.6 2.3 1992 13.9 15.1 14.7 13.5 11.8 9.1 6.8 5.6 4.3 2.7 2.5 1993 13.2 14.9 15.1 13.7 12.2 9.6 6.9 5.3 4.1 2.7 2.2 1994 13.3 15.0 14.9 13.5 11.9 9.6 6.7 5.3 4.3 2.6 2.5 1995 12.4 14.5 15.1 13.5 12.1 10.1 6.7 5.3 4.2 2.9 2.9 1996 12.2 14.6 15.2 13.4 12.2 10.2 6.7 5.2 4.1 2.9 3.0 1997 11.7 14.4 15.7 13.5 12.1 10.3 7.3 5.1 4.1 2.9 2.9 1998 11.0 13.9 16.1 13.4 12.2 10.3 7.6 5.1 3.4 3.0 3.3 1999 11.0 13.9 16.0 13.7 12.2 10.5 7.6 5.1 3.7 2.9 3.4 2000 10.0 13.4 16.5 14.0 12.4 10.7 8.0 5.2 3.8 2.7 3.2 2001 9.2 13.4 16.5 14.4 12.5 10.8 8.3 5.3 3.7 2.7 3.2 2002 8.5 12.9 16.9 15.0 12.7 10.9 8.5 5.4 3.6 2.7 2.9 2003 7.6 12.5 17.2 15.5 13.0 11.2 8.6 5.6 3.5 2.5 2.9 2004 7.1 12.7 17.2 15.5 13.1 11.4 8.7 5.6 3.6 2.6 2.9
Kaynak: TÜİK, HİA
94
Tablo XIII’deki işgücünün yaş durumuna göre dağılımı incelendiğinde;
15-19 yaş grubunda yer alan çalışanların oranında 1990 yılından bu yana
neredeyse %50’lik bir düşüş yaşandığı görünmektedir. Bu durumun en
önemli nedeni bireylerin eğitim sürelerinin uzamasıdır. Diğer yaş gruplarına
baktığımızda, önemli bir değişim yaşanmamıştır. Demografik bakımdan genç
bir nüfusa sahip olmamız ülkemizde diğer gelişmiş ülkelerin aksine, istihdam
sıkıntısı yaşanmayacağını gösterir.
İşgücünün yaş durumuna göre yapısını incelerken bir diğer grup da
ülkemiz açısından büyük bir sorun olan çalışma çağının altında yer alan
çocuk işgücüdür.
Tablo-XIV:Yıllar İtibariyle Çocuk İşgücü (12-17 yaş)
Yıllar Toplam Erkek Kadın
İKO (%) İstihdam oranı
(%)
İşsizlik oranı
(%)
İKO (%)
İstihdam oranı
(%)
İşsizlik oranı
(%)
İKO (%)
İstihdam oranı
(%)
İşsizlik oranı
(%)
1990 34,6 29,7 14,3 41,1 34,6 16,3 27,7 24,6 11,2 1991 35,4 31,3 11,5 41,0 34,9 14,9 29,5 27,5 6,5 1992 30,8 27,5 10,4 35,6 31,0 12,9 25,7 24,0 6,9 1993 25,0 21,9 12,4 30,8 26,4 14,2 19,0 17,2 9,4 1994 27,8 24,9 10,5 33,0 28,7 13,1 22,5 21,0 6,7 1995 25,8 23,1 10,3 30,2 26,6 12,2 21,1 19,5 7,5 1996 25,2 23,2 7,8 29,2 26,3 10,1 21,0 20,1 4,4 1997 23,2 20,9 10,1 28,8 25,5 11,2 17,5 16,0 8,3 1998 22,1 20,2 8,4 26,3 23,7 9,7 17,7 16,6 6,5 1999 22,0 19,9 9,5 26,6 23,9 10,0 17,2 15,7 8,7 2000 19,0 17,6 7,7 23,2 21,2 8,7 14,7 13,8 6,2 2001 15,8 13,9 12,2 19,5 16,8 13,7 11,9 10,8 9,5 2002 14,1 12,2 13,5 16,9 14,3 15,3 11,2 10,0 10,8
Kaynak: TÜİK HİA, ÇSGB
95
Çocuk istihdamı ülkemiz açısından önemli bir problem olarak
görülmekle birlikte, çocuk istihdamının payı 1988-2002 döneminde sürekli
azalış göstermiştir. Gerek işgücüne katılma oranında, gerekse istihdam
oranında bu dönemde yarıdan fazla azalma meydana gelmiştir. 1990 yılında
12-17 yaş grubundakilerin %29,7’si istihdamda iken, bu oran 2002’de
%12,2’ye gerilemiştir. 2003 yılı III. Dönem HİA sonuçlarına göre Türkiye
genelinde 12-17 yaş grubunda çalışan çocukların sayısı 948 bin kişidir. Bu
yaş grubunda istihdam edilen çocukların % 58,9’u tarım, % 21,1’i hizmetler,
% 20,1’i sanayi sektöründe çalışmaktadır. Ayrıca bu yaş grubunda çalışan
çocukların % 35’i kentsel, %65’i ise kırsal alanlarda çalışmaktadır.
Cinsiyet açısından çocuk işçiliğini incelediğimizde, çocuka
çalışanlardan %55,6’sının erkek olduğu saptanmıştır. Kırsal alanda cinsiyete
göre farklılaşma çok fazla önemli değildir. Çünkü tarımda ücretsiz aile işçisi
olarak çok sayıda ve cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin çocuklar
çalıştırılmaktadır. Bu nedenle tarımda çocuk istihdamı diğer sektörlere oranla
oldukça fazladır. 2004 ve 2005 yılı için çocuk işgücü ile ilgili olarak
istatistiksel verilere ulaşılamadığından bu döneme ait herhangi bir yorum
yapılmamıştır. Ancak elimizdeki veriler ışığında, 1996 yılından itibaren çocuk
istihdamında bir düşüş görülmektedir. Çocuk işçiliğinde sürekli bir azalış
görülmesinin temel nedeni, ülkemizde eğitimin daha yaygın duruma getirilişi
ile bu doğrultuda uygulanan zorunlu temel eğitim süresinin 5 yıldan 8 yıla
çıkarılmasıdır.
Türkiye, ILO tarafından 1991 yılında başlatılan Çocuk İşçiliğinin
Önlenmesi Uluslararası Programına (IPEC) katılmış ve 1998 yılında da 138
sayılı ILO Sözleşmesi*ni imzalamıştır.
* istihdam için asgari yaş olarak 15’i belirleyen ve bu asgari yaşın tedricen yükseltilmesini öngören sözleşmedir.
96
e) İşgücünün Eğitim Durumu Bir ülkenin işgücünün niteliği ile ilgili verileri yansıtan en önemli
göstergelerden birisi istihdam edilenlerin eğitim durumudur. Eğitim seviyesi
bakımından Türkiye’de istihdam edilenlerin büyük bölümü lise altı olarak
tanımlanan ilkokul mezunlarından oluşmaktadır. 2002 yılı itibariyle lise altı
düzeyde eğitim seviyesine sahip olanların oranı %64.4’dür. Bu noktada
dikkati çeken oran ise okur yazar olmayanların toplam istihdam içerisinde
hâla %7.4’lük paya sahip oluşudur.
2003-2004 öğretim yılında, okullaşma oranları, okul öncesi eğitimde %
12,5’e, ilköğretimde %96,1’e yükselmiştir. Orta öğretimde ise %30,3’ü
mesleki teknik eğitimde %66,1’i genel lise eğitimi olmak üzere toplam %
96,4’e yükselmiştir. Yüksek öğretimde ise bu oran 2003 ‘e göre %1.4 artarak
% 36,8’e ulaşmıştır.
97
Tablo-XV: Eğitim Kademelerinde Öğrenci Sayıları ve Okullaşma Oranları
2001-2002 2002-2003 2003-2004
Öğrenci Okullaşma Öğrenci Okullaşma Öğrenci Okullaşma
Sayısı Oranı Sayısı Oranı Sayısı Oranı
(Bin) (Yüzde) (Bin) (Yüzde) (Bin) (Yüzde)
Okul Öncesi
Eğitim (1) 256 9,1 320 11,2 358 12,5
İlköğretim 10 531 99,9 10 332 96,4 10 480 96,1
Örgün Öğretim 10 311 97,8 10 112 94,3 10 172 93,3
Açık Öğretim 220 2,1 220 2,1 308 2,8
Orta Öğretim 2 808 73,8 3 035 81,0 3 593 96,4
Örgün Öğretim 2 312 60,8 2 473 66,0 2 699 72,4
Açık Öğretim 496 13,0 562 15,0 894 24,0
a) Genel Lise 1 909 50,2 2 054 54,8 2 464 66,1
Örgün Öğretim 1 490 39,2 1 586 42,4 1 712 45,9
Açık Öğretim 419 11,0 468 12,4 752 20,2
b)Mes.ve Teknik
Eğitim 899 23,6 981 26,2 1 129 30,3
Örgün Öğretim 822 21,6 884 23,6 987 26,5
Açık Öğretim 77 2,0 97 2,6 142 3,8
YüksekÖğretim
(2) 1 664 30,8 1 894 35,4 1 946 36,8
Örgün Öğretim
(3) 1 142 21,1 1 232 23,0 1 294 24,5
Açık Öğretim 522 9,7 662 12,4 652 12,3
Yaygın Eğitim 3 211 - 3 039 - 2 879 -
Kaynak: YÖK, MEB, DPT
(1) 4-5 yaş nüfusuna göre hesaplanmıştır.
(2) Askeri ve polis yüksek öğretim kurumları hariçtir.
(3) Okullaşma oranları hesabında lisansüstü eğitimdeki öğrenciler dahil edilmiştir.
98
İstihdam edilenlerin niteliklerini ortaya koymak bakımından, okullaşma
oranlarının yanı sıra bizim incelememiz gereken işgücünün istihdam edilen
kısmının eğitim durumuna göre dağılımıdır.
Tablo-XVI: Yıllar İtibariyle Eğitim Durumuna Göre İşgücüne Katılım Oranı (%)
Yıllar Okur yazar olmayanlar Lise altı
Lise ve lise dengi
meslek okulu
Yüksek okul fakülte
1990 38,8 59,6 65,5 87,5 1991 39,5 59,9 63,3 87,7 1992 38,5 57,8 64,4 87,4 1993 32,8 53,0 61,6 85,4 1994 35,5 56,1 61,2 86,3 1995 35,4 55,3 60,5 83,1 1996 34,5 55,1 58,8 81,8 1997 31,5 54,1 57,7 80,7 1998 31,5 54,1 57,8 81,5 1999 32,3 53,6 58,1 79,4 2000 31,5 50,1 55,3 78,2 2001 30,3 49,9 56,0 79,2 2002 28,8 49,2 55,1 79,5 2003 28,2 47,5 53,3 77,7 2004 24,4 48,2 56,6 80,0 2005 21,9 47,4 57,1 79,1
Kaynak: TÜİK, HİA
99
Türkiye’de işgücüne katılım oranını eğitim seviyesine göre incelerken,
her grup kendi içinde değerlendirmiştir. 1990’dan bu yana ilkokul
mezunlarının işgücüne katılım oranının %38,8 seviyesinden %29,1
seviyesine düştüğü görülmektedir. Lise altı eğitim seviyesine sahip kişilerin
İKO 1990 yılında %59,6 seviyesindeyken bu oran 2004’te %48,2’ye, 2005’te
ise %47,4’e düşmüştür. Lise ve lise dengi meslek okulu mezunlarının ise
İKO 1990 yılında %65,5 iken 2004 yılında 56,6’ya düşerken 2005 yılında
%0,5’lik bir artışla %57,1’e yükselmiştir. Yüksek okul, fakülte mezunlarının
İKO incelediğimizde; diğer gruplar için söz konusu olan düşüş bu grupta yer
alan kişiler için de geçerlidir. 1990 yılında İKO %87,5 seviyesinde olan bu
grubun 2004 yılında İKO %80,0’a, 2005 yılında ise, %79,1’e gerilemiştir.
Eğitime durumuna göre işsizlik oranları çalışmanın III. Bölümünde
inceleneceğinden, burada sadece işgücüne katılım oranları ve istihdam
durumları ele alınmıştır.
Türkiye’de İstihdam edilenlerin büyük bölümü, ilkokul mezundur. 1990
yılında lise altı olarak sınıflandırılan grup, toplam istihdamın %70’ini
oluşturmaktadır. Çok yüksek bir paya sahip olan bu grubun 2004 yılı itibariyle
sahip olduğu pay ise %63.2 olarak gerçekleşmiştir. Bu noktada dikkati çeken
bir diğer oran ise okur yazar olmayanların toplam istihdam içerisinde hala
%6.3’lük bir paya sahip oluşudur133.
Lise ve lise dengi meslek yüksek okul mezunlarının istihdam içindeki
paylarını incelediğimizde; 1990 yılından buyana sürekli bir artış gösterdiğini
söyleyebiliriz. Aynı şekilde yüksek okul ve fakülte mezunlarının istihdamında
da %100’e yakın bir artış kaydedilmiştir. Ancak toplam istihdam açısından
baktığımızda; 2004 yılı itibariyle lise ve lise dengi meslek yüksek okulu
mezunlarının oranı %19.9, yüksek okul ve fakülte mezunlarının oranı ise %
133 http://www.tuik.gov.tr. 02.01.2005.
100
10.5’tir134. Yani istihdam edilen işgücünün büyük bir bölümü hala düşük
eğitimli kişilerden oluşmaktadır. Temel öğrenim ve yüksek öğrenim
mezunlarının payları, diğer ülkelerin göstergelerinden oldukça uzaktır.
f) Eksik İstihdam
Eksik istihdam, bir işin süre veya verimliliğine ilişkin yetersiz olan
istihdam boyutunu gösterir. Bu nedenden dolayı eksik istihdamın ölçülmesi
büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de eksik istihdam için TÜİK tarafından
yapılan sınıflandırmaya göre; eksik istihdam iki türlü olarak görülmektedir.
Bunlardan ilki görülebilir eksik istihdam, ikincisi ise diğer eksik istihdam
türleridir.
TÜİK’in tanımlamasına göre görülebilir eksik istihdam; referans
döneminde ekonomik nedenlerle (teknik veya ekonomik nedenlerle işin
yavaşlatılması, iş olmaması, tam zamanlı iş bulunamaması vb.) 40 saatin
altındaki bir süre zarfında çalışıp mevcut işlerde veya ikinci bir işte daha fazla
süre çalışma imkanı olan kişileri kapsamaktadır. İkinci grubu oluşturan diğer
eksik istihdam türleri ise, görülebilir eksik istihdam haricindeki kişilerin
halihazırdaki işinden elde etmiş olduğu gelir düzeyinin yetersizliği veya kendi
işinde istihdam edilme olanağı bulamaması gibi nedenlerden ötürü işini
değiştirmek isteyen ya da ikinci bir iş aradığını bildiren kişilerden
oluşmaktadır135.
134 http://www.tuik.gov.tr. 02.01.2005. 135 İŞKUR: 3.Genel Kurul Raporu, (Ankara, 2005), 18.
101
Tablo- XVII:Yıllar İtibariyle Eksik İstihdam ve Atıl İşgücü Oranları
Yıllar İstihdam Edilenler
Eksik İstihdam
İşsiz Eksik İstihdam Oranı
İşsizlik Oranı
Atıl İşgücü
Atıl İşgücü Oranı
1990 18,539 1,309 1,612 6.5 8.0 2,921 14.5
1991 19,288 1,513 1,723 7.2 8.2 3,236 15.4
1992 19,459 1,748 1,805 8.2 8.5 3,553 16.7
1993 18,500 1,568 1,815 7.7 9.0 3,383 16.7
1994 20,006 1,856 1,871 8.5 8.6 3,727 17.1
1995 20,586 1,568 1,700 7.0 7.6 3,268 14.6
1996 21,194 1,539 1,503 6.8 6.6 3,042 13.4
1997 21,204 1,398 1,552 6.2 6.8 2,950 13.0
1998 21,779 1,449 1,607 6.2 6.9 3,056 13.1
1999 22,048 2,164 1,830 9.1 7.7 3,994 16.8
2000 21,581 1,591 1,497 6.9 6.5 3,888 13.4
2001 21,524 1,404 1,967 6.0 8.4 3,371 14.4
2002 21,354 1,297 2,464 5.4 10.3 3,761 15.7
2003 21,147 1,143 2,493 4.8 10.5 3,636 15.3
2004 21,791 995 2,498 4.1 10.3 3,395 14.4
2005 22,046 817 2,520 3.3 10.3 3,337 13.6
Kaynak: TÜİK, HİA
Yıllar itibariyle eksik istihdam ve atıl iş gücü oranlarını incelersek; tablo
XVII’ye baktığımızda eksik istihdam oranının göze çarpan ilk özelliğinin kriz
yıllarında artış göstermesidir. Bu durumun sebebi, işten çıkarılma ve uzun
süre iş bulamama riskinin arttığı dönemlerde, işin niteliği ve ücreti dikkate
102
alınmaksızın, kişilerin buldukları işe girmeye yönelmeleri olabilir. Ayrıca bu
dönemlerde düzenli işi olanların işlerinin düzensiz hale gelişi de bu oranı
arttırmaktadır. Eksik istihdam oranlarındaki artış açık işsizlik oranındaki artışı
sınırlandırmakta, kişiler düşük nitelikli ve düşük ücretli işlerde, özellikle kayıt
dışı işlerde çalışabilmektedirler. Bütün bu nedenlerle, açık işsizlik kadar
önemli olan eksik istihdam üzerinde önemle durmak ve incelemek gereklidir.
Birçok ülkede %2’nin altında seyreden eksik istihdam oranın
ülkemizde 2004 yılında toplam istihdam içindeki oranı %4,1 iken, 2005’te
%3,3’e gerilemiştir136. Yıllar itibariyle yaşanan düşüşlere rağmen, diğer
ülkelerin iki katına yakın bir düzeyde gerçekleşen bu oran, bizdeki eksik
istihdamın en az işsizlik kadar ciddi bir boyutta olduğunu göstermektedir.
Eksik istihdamın sektörler açısından durumuna baktığımızda; en çok
hizmetler sektöründe yoğunlaştığını görülmekteyiz. Özellikle esnek çalışma
modellerinin hayata geçirilmesiyle ilintili olarak part- time çalışma
olanaklarından yararlanılması, eksik istihdam oranında artışa neden
olmuştur. Bir diğer önemli nokta da eksik istihdamın hangi eğitim
düzeyindeki kişilerde yoğunluk kazandığının belirlenmesidir. Türkiye
genelinde eğitim durumuna göre eksik istihdam, ağırlıklı olarak ilkokul
mezunları arasında görülmektedir. Ayrıca çalışan kesimde en fazla ücretliler
grubu içinde eksik istihdam görülmekte, bunu kendi hesabına çalışanlar ve
ücretsiz aile işçileri izlemektedir.
Eksik istihdam oranını incelerken, üzerinde durmamız gereken bir
diğer konuda cinsiyet açısından nasıl bir dağılımın mevcut olduğudur.
136TÜİK: http://lmisnt.pub.TÜİK.gov.tr/TÜİK/plsql/lmwebtur.eksik_istihdam_var, 14.07.2005.
103
Tablo-XVIII: Cinsiyete Göre Eksik İstihdam Oranı
TOPLAM ERKEK KADIN
Yıllar Türkiye Kent Kır Türkiye Kent Kır Türkiye Kent Kır
1990 6,5 7,2 5,9 8,6 7,9 9,3 1,9 4,4 1,0 1991 7,2 7,6 6,9 9,3 7,9 10,7 2,4 5,9 1,3 1992 8,2 7,6 8,7 9,1 8,3 12,2 3,6 4,8 3,1 1993 7,7 7,9 7,6 9,3 8,4 10,3 3,2 5,3 2,2 1994 8,5 8,8 8,2 10,1 9,0 11,5 4,3 7,4 2,8 1995 7,0 7,5 6,6 8,3 7,9 8,9 3,7 5,6 2,8 1996 6,7 6,4 7,0 8,0 6,8 9,6 3,3 4,1 3,0 1997 6,1 6,6 5,7 7,5 7,0 8,1 2,5 4,7 1,3 1998 6,2 6,7 5,7 7,6 7,2 8,2 2,3 4,3 1,3 1999 8,9 8,8 8,9 11,2 9,7 13,2 3,0 5,2 1,8 2000 6,4 7,4 6,3 8,3 8,0 8,8 2,9 5,0 1,5 2001 5,4 6,5 5,4 7,3 7,1 7,6 4,2 4,1 1,3
2002 5,0 5,9 4,8 6,7 6,5 7,0 2,1 3,4 1,1 2003 4,4 5,2 4,4 5,8 5,5 6,3 2,3 3,8 1,2 2004 4,1 3,8 4,5 4,9 4,1 6,1 1,8 2,3 1,4 2005 3,3 2,9 4,0 3,9 3,1 5,2 1,8 2,2 1,4
Kaynak: TÜİK, HİA
Tablo XVIII’deki verilerde eksik istihdam, Kent/Kır ve Kadın/Erkek
ayrımına tabi tutarak ele alınmıştır. 1990 yılından bu yana eksik istihdam
oranlarında ciddi bir düşüş yaşanmamıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi,
kriz dönemlerinde yükselme eğilimi gösteren bu oran, istihdam içinde hala
önemli bir paya sahiptir. Eksik istihdam oranı 2003 yılında % 4,4 iken 2004
yılında % 0,3’lük azalışla %4,1 olarak gerçekleşirken; 2005 yılında %8 bir
azalış daha kaydedilerek %3,3’e düşmüştür.
104
Kır/kent ayrımına tabi tutarak baktığımızda, eksik istihdamın kentlerde
daha yüksek oranda seyrettiği görülmektedir. Bu durumun nedenini,
kentlerde iş bulamayan kişilerin kayıt dışı sektöre yönelmeleriyle açıklamak
mümkündür. Erkekler arasında daha yüksek seyreden eksik istihdam oranı,
kadın çalışanlar arasında daha düşük seviyedir. Ancak kır/kent ayrımına
bakarak bir değerlendirme yaptığımızda; kentsel alanlarda yaşayan
kadınların da eksik istihdama dahil olma eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.
B) Emek Talebi Ve Yapısı
Bir ülkede üretim ve çıktı talebi sonucu oluşan koşullar, emek talebine
şekil vermektedir. Bu nedenle emek talebinin yapısı içerisinde sektörel
durum, firmaların sektör içindeki büyüklüğü, organizasyon yapısı ve önemli
bir sorun olarak varlığını sürdüren kayıt dışı istihdam konularının incelenmesi
gerekmektedir. Çalışmanın kapsamı dahilinde sadece Türkiye baz alındığı
için diğer ülkelerle kıyaslamaya gidilmeden Türkiye’deki firmaların mevcut
durumu verilmeye çalışılacaktır.
a) Sektörel Durum
Ekonominin geneli açısından bakıldığında, ekonomik büyüme ile
istihdam artışı arasında olduğu gözlenen ilişki, tarım sektörü hariç tutularak
bakıldığında daha anlamlı bir çerçevede gelişmektedir137. Nitekim,
ekonominin geneli için 2002 ve 2003 yıllarında sırasıyla %0,8 ve %1,0
oranlarında gerileyen toplam istihdam, tarım sektörü hariç tutulduğunda aynı
dönemde sırasıyla %5,9 ve %0,7 oranlarında artmıştır. Tarım istihdamında
ise tarımdaki katma değer artış veya azalışlarından bağımsız bir biçimde
azalma eğilimindedir.
137 Ahmet TIKTIK: Kayıtdışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik, http://www.tisk.org.tr/isverensayfa. asp?yazi_id=1020&id=58. 25.01.2005.
105
Ancak bu durum 2004 yılında tersine dönmüş, tarım istihdamında bir artış
yaşanmış, 2005 yılında ise tekrar düşüş göstererek bu oran %33,95’ten
%29,45’e düşerek %4,5 oranında gerilemiştir.
Tablo- XIX: Yıllar İtibariyle Tarım-Tarım Dışı İstihdam (bin kişi)
Yıllar Toplam Tarım Tarım Dışı
1990 18,593 8,691 9,848
1991 19,288 9,212 10,076
1992 19,459 8,718 10,741
1993 18,500 7,862 10,638
1994 20,006 8,813 11,194
1995 20,586 9,080 11,506
1996 21,194 9,259 11,935
1997 21,204 8,837 12,367
1998 21,778 9,039 12,740
1999 22,048 8,856 13,192
2000 21,581 7,769 13,812
2001 21,524 8,089 13,435
2002 21,354 7,458 13,896
2003 21,147 7,165 13,982
2004 21,790 7,399 14,391
2005 22,046 6,493 15,553
Kaynak: TÜİK, HİA
106
Sanayi sektöründe, özellikle son yıllarda gerçekleştirilen yüksek oranlı
büyüme hızına rağmen istihdam seviyelerinde önemli artışlar kaydedilmediği
gözlenmiştir. Sanayi sektöründe özellikle 2001 krizi sonrasında çok sayıda
firma kapanmış veya düşük kapasite kullanım oranları ile faaliyetlerine
devam etmiş ve bunun neticesinde istihdam hacminde azalmalar
gözlenmiştir. Kriz sonucunda kar marjları önemli ölçüde düşen firmalar,
verimliliklerini artırarak faaliyetlerine devam etmek durumunda kalmakta ve
işten çıkardıkları işçileri aynı hızda yerine koyamamaktadırlar. Diğer taraftan,
imalat sanayinde üretimin ağırlığının emek yoğun üretim yapan sektörlerden,
sermaye yoğun üretim yapan sektörlere kaymıştır.
Hizmetler sektöründe büyüme ile istihdam ilişkisi pozitif yönde
gelişmiştir. Bununla birlikte, gerek hizmetler gerekse sanayi sektörlerindeki
istihdam artışı tarım sektöründe ortaya çıkan atıl istihdamı eritemediği için
toplam işsizlik oranında kayda değer bir düşüş sağlanamamaktadır. Başka
bir deyişle, sanayi sektöründe önemli bir istihdam artışının gözlenmediği bir
konjonktürde, tarım sektöründen kopan işgücünün ancak sınırlı bir kısmı
hizmetler sektörü tarafından istihdam edilebilmektedir138.
1990’lı yıllarda ticaret ve imalat sanayii en fazla istihdam yaratan
sektörler olarak ön plana çıkmaktadır. Bu sektörleri toplum hizmetleri
izlemektedir. İnşaat sektöründe ise, 2001 ve 2002 yıllarında, 1989-2000
döneminde yaratılan istihdamdan fazlası kaydedilmiştir. 1990’lı yıllarda
gözlenen sektörel istihdam gelişmeleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.
138 Ahmet TIKTIK: Kayıtdışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik, http://www.tisk.org.tr/isverensayfa. asp?yazi_id=1020&id=58. 25.01.2005.
107
Tablo-XX: Sektörler İtibariyle İstihdam Artışları
1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 1989-2000
2001 2002 2003
TARIM 390 52 521 -494 -857 951 268 179 -422 202 -183 -
1087
-480 320 -631 -293
SANAYİ 40 -2 90 222 -214 352 1 192 228 7 61 28 1005 -36 179 -107
Maden -45 9 -17 -17 -24 45 -26 10 -5 -12 -13 -52 -147 16 22 -37
İmalat 85 -10 111 231 -243 306 15 210 208 18 92 83 1088 -56 149 -67
Enerji 0 -1 -4 26 53 1 12 -28 25 1 -18 -3 64 4 8 -3
HİZMETLER 37 267 140 444 109 204 312 237 204 363 393 593 3303 -341 281 193
İnşaat -70 -50 83 74 189 -30 30 60 22 4 40 0 352 -254 -152 7
Ticaret 12 113- 36 187 35 125 180 19 160 98 210 613 1788 -80 243 72
Ulaştırma 51 -13 5 54 57 -38 -16 29 0 61 -16 116 290 -34 -30 18
Mali Kuruluşlar
12 -24 16 42 -45 50 3 25 20 17 36 129 281 -12 0 40
Toplu Hizmetler
32 241 0 87 -127 97 115 104 2 183 123 -265 592 39 220 56
TOPLAM 467 317 751 172 -962 1507 581 608 10 572 271 -466 3828 -57 -171 -207
Kaynak: TÜİK
Sektörler arasındaki istihdam yaratma farkları, işgücü piyasası
açısından büyümenin, sektörel dağılımda önemine işaret etmektedir. Daha
çok istihdam yaratan sektörlerin büyümeyi de sürükleyen sektörler haline
gelmesi ekonominin iş yaratma kapasitesini artıracaktır.
b)-İşyeri-Büyüklüğüne-Göre-İstihdam
İşyeri büyüklüğüne göre istihdamın yapısını incelerken ele alacağımız
işletmeler, KOBİ’lerdir. KOBİ’ler, sahip oldukları esnek, dinamik, değişen
koşullara hızla uyabilen, bürokratik olmayan, yaratıcı, yenilikçi, talep
koşullarını hızla yakalayıp zamanında değerlendirebilen işletmeler olarak
108
görülmektedirler139. Türkiye’de KOBİ’ler istihdamın büyük bölümünü
bünyesinde barındırmaktadır. Üstelik KOBİ’lerin kurulması için çok büyük
yatırım araçlarına da gereksinim duyulmamaktadır.
Türkiye’de çoğu kurum ve kuruluş tarafından farklı tanımı yapılan
KOBİ’leri Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı,
• 1-9 işçi çalıştıran işletmeleri çok küçük ölçekli,
• 10-49 işçi çalıştıran işletmeleri küçük ölçekli,
• 50-99 işçi çalıştıran işletmeleri orta ölçekli işletmeler olarak
tanımlanmaktadır.
Tablo-XXI : İşyeri Büyüklüğü ve Ekonomik Faaliyete Göre İstihdam, 2004 (%)
İşyeri Büyüklüğü Toplam Tarım Sanayi Hizmet
Toplam 100 100 100 100
10' dan az 66,9 97,3 33,2 58,3
10 - 24 6,6 1,6 10,4 8,7
25 - 49 8,5 0,8 13,8 11,9
50 + 18,0 0,4 42,7 21,1
Kaynak: TÜİK, DPT.
KOBİ’lerin ekonomik faaliyet alanlarına göre istihdamına
baktığımızda; 10’dan daha az işçinin çalıştığı en yoğun sektörün tarım
olduğunu görmekteyiz. 10-24 ile 25-49 kişi çalıştıran işletmelerde ise 139 İZSİAD: Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler ve Uygulanan Ekonomik, Mali ve Sosyal Politikaların Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Açısından Değerlendirilmesi (Sorunlar-Çözüm Önerileri), İZSİAD Yayınları, (İzmir, 1993),15.
109
çalışanlar daha çok sanayi sektöründe istihdam edilmektedir. 50 ve üzeri işçi
çalıştıran işyerleri ise %42,7 gibi büyük bir payla sanayi sektöründe işçi
istihdam etmektedirler. Türkiye’deki istihdamın önemli bir bölümünün
KOBİ’ler tarafından istihdam edilmesi oluşturulacak politikalar açısından
önem taşımaktadır.
KOBİ’lerin dengeli, ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması
ve sürdürülmesine yaptıkları olumlu katkıları, işsizliğin azaltılması ve yeni
istihdam alanlarının yaratılmasında oynadıkları rolleri ve piyasa koşullarında
meydana gelen değişmelere hızlı uyum sağlayabilen esnek bir üretim
yapısına sahip olmaları, onları günümüz dünyasında daha önemli bir
konuma getirmektedir140.
KOBİ’lerin dünyadaki artan önemine paralel olarak ülkemizde de
1980’li yılların sonundan itibaren KOBİ’lere yönelik bir destek sisteminin
oluşturulması çalışmaları başlatılmıştır141. Özellikle Gümrük Birliğine giriş
süreci ile oluşturulan çalışmaların devamı ile KOBİ’lerin ilerlemesi önem
kazanmıştır.
KOBİ’lerin yaygınlaşması ile büyük oranda istihdam yaratma fırsatı
doğacaktır. Nitekim, 2003 yılında ilave bir kişinin istihdamı için gerekli
ortalama yatırım tutarı KOBİ’lerde sadece 35.000 dolar iken, bu meblağ tarım
sektöründe 51.000, imalat sanayiinde 77.000, hizmetler sektöründe ise
105.000 dolara ulaşmaktadır142.
Belirtilen rakamlar gereği olumlu bir etkiye sahip KOBİ’ler dağınık
yapıları nedeniyle verimliliğin düşük olduğu, teknik ve alt yapı bilgi eksikliğinin
görüldüğü, en önemlisi de üretilen ürün ve hizmet kalitesinin genellikle düşük
olduğu bir takım dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Ancak daha az 140 DPT: KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı, (Ankara, Ocak, 2004), 6. 141 DPT: ““KOBİ…””. a.g.e., 6. 142 Ahmet TIKTIK: Kayıtdışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik, http://www.tisk.org.tr/isverensayfa. asp?yazi_id=1020&id=58. 25.01.2005.
110
yatırım ile üretim ve ürün çeşitliliğinde geniş bir yelpazeye sahip olması,
düşük yatırım maliyetiyle istihdam imkanı yaratması143, talep değişikliğine
uyumlu ve esnek bir yapı içermesi nedeniyle ekonomik dalgalanmalardan
daha az zarar gören bir kimliğe sahip olması KOBİ’lerin dezavantajlarının
yanında değişim sürecindeki avantajlarının daha ön plana çıkmasına neden
olmaktadır.
Küresel bazda ekonomi gelişme seyri izlerken, ekonominin yapı
taşlarının büyük parçaları küçülmeyi tercih etmektedirler. Özetle; büyük
şirketler ayakta kalabilmek için fonksiyonel olarak çözülme eğilimi göstererek;
küçük, girişimci şirketlerden oluşan konfederasyonlar haline gelmektedirler.
Dünya ekonomisi küresel eksende büyüyüp açıldıkça, ticari sınırların
kalkması ve dünya ticaretinin serbestleşmesi ile birlikte KOBI'lerin küresel
pazarlara ulaşmasının kolaylaşacağı ve hakimiyetin KOBİ’lerin eline
geçireceği öngörülmektedir144.
c) Firmaların Organizasyon Yapısı Emek talebini belirleyen unsurlardan biri de firmaların organizasyon
yapısıdır. Firmaların organizasyon yapıları ülkedeki ekonomi politikalarından,
teknolojik gelişmelerden, kendi içlerindeki ve dünya genelindeki rekabet
politikalarından vb. nedenlerden etkilenmektedir.
Özellikle stratejik kararlar alma noktasında yöneticilerin üzerinde
düşünmeleri gereken önemli bir değişken firmanın organizasyonel yapısıdır.
Organizasyonel yapılar, firmaların gelişen koşullar karşısında dünya çapında
rekabet edebilmeleri için bu yönde değişmelerini gerektirir. Firma uluslararası
143 Figen YILMAZ: Türkiye’de Küçük ve Orta Boy İşletmeler, İktisadi Araştırma ve Planlama Müdürlüğü, (Ankara, 5 Aralık 2003), 4. 144 J, NAISBITT: Global Paradoks: Büyüyen Dünya Ekonomisinin Güçlenen Küçük Oyuncuları, (Çev: Sinem GÜL), Sabah Kitapları, (İstanbul, 1994), 35-36.
111
bir yapı kazanmaya başladığında yeni stratejileri uygulayabilmesi için
yeniden organize olma ihtiyacı içine girer ve organizasyon yapısını değiştirir.
Öncelikle Türkiye’nin uygulamış olduğu ekonomik politikalara kısaca
değinecek olursak; Türkiye’de planlı kalkınma döneminde “sanayiye dayalı
büyüme” modeli uygulanmıştır. Bu sürecin devamında 1980 yılı öncesi ve
sonrasında benimsenen sanayileşme stratejileri ve bu stratejiler
doğrultusunda uygulanan ekonomi politikaları büyük farklılıklar içermiştir.
1980 yılına kadar “ithal ikamesi politikası” uygulanan ülkemizde; 1980
yılından sonra ihracata dönük sanayileşmenin uygulamaya konulmasıyla,
piyasa ekonomisinin ilke ve esasları geliştirilmiştir. Böylelikle özel sektör
kendi içinde bir dinamizm kazanmış ve Türk ekonomisi iç ve dış etkilere karşı
uyum yeteneğini artırmıştır.
Üretimde etkinliğin arttırılması amacıyla getirilmiş olan yeni
düzenlemeler yatay ve dikey işbölümünde köklü değişiklere yol açmaktadır.
Yatay işbölümü açısından getirilen en önemli değişiklik işin bütünleşmesi
olmuştur. Fordist- Taylorist model çerçevesinde üretim süreci içerisinde yer
alan işlevlerin birbirinden bağımsız olarak işlemesi; ürün kalitesi, işten
memnuniyet gibi konularda sorunlar çıkmasına ve işin organizasyonunda katı
bir yapılanmaya neden olmuştur. Bu nedenlerden dolayı organizasyonun
sahip olduğu yapının değişmesi gerekliliği gündeme gelmiştir.
Yeni modelde işçinin yaptığı işlerin sayısının artması, yatay iş
entegrasyonu, işçinin değişik nitelik taşıyan işler yapması, yürütme işlevinde
planlama, organizasyon ve denetimi eklemek suretiyle dikey düzeyde karar
alma yetkisinin arttırılması, işin zenginleştirilmesi, işçinin zihinsel ve bedensel
yeteneklerinin kullanılmasına yol açmaktadır145.
145 Aysen TOKOL: “Yeni Teknolojiler ve Değişen Endüstri İlişkileri, http://www.sosyalsiyaset. com/documents/aysen_tokol_1.htm, 20.02.2005.
112
Ayrıca bu dönemde özellikle insan kaynaklarının artan önemi ve bu
alanda yapılan uygulamalar sayesinde işe devamsızlıklar azaltılmaya ve
verimlilik arttırılmaya çalışılmıştır.
d) Kayıt Dışı İstihdam Küreselleşme ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, hem gelişmiş
hem de gelişmekte olan ülkelerde kayıt dışı ekonominin büyümesine yol
açmaktadır. Şaylan tarafından günümüzde devletin gücünün zayıfladığının
da bir işareti olarak nitelenen bu olgunun bir kısmı kayıt içi firmaların vergi
kaçırmak, sosyal sigorta primi ödememek vb. ile ilgili iken; bir kısmı silah
kaçakçılığı, rüşvet vb. ile ilgilidir.146 Başka bir ifade ile kayıt dışı ekonomi, hiç
belgeye bağlanmamış ya da içeriği gerçeği yansıtmayan belgelerle
gerçekleştirilen ekonomik faaliyetlerin devletin bilgisi dışına taşınmasıdır.
Gelişmekte olan ekonomilerde konuşlanmış olan sermaye genellikle
ikinci sınıf teknoloji ile donatılmış olup, verimliliği oldukça düşük ve geri
düzeydedir147. Verimliliğin ve yaratılan katma değerin düşük olması, kamu
kesiminin, sosyal güvenlik kurumlarının ve emek faktörünün gereği gibi
desteklenememesi sonucunu beraberinde getirmektedir. Bu nedenle,
gelişmekte olan ekonomilerde ücretler düşük, kayıt dışı ekonomi oranı
oldukça fazla ve kamu açıkları da yüksek düzeyde seyretmektedir148. Bu
bakımdan gelişmekte olan ekonomilerin sorunlarının başında kayıt dışı
ekonomi gelmektedir.
Bireylerin veya işletmelerin ekonomik faaliyet ve işlemlerini kamunun
denetimi dışında tutmasının en önemli nedeni mali yükümlülüklerden
kaçınma arzusudur. Kayıt dışı ekonominin çok önemli bir unsuru olan kayıt 146 Gencay ŞAYLAN: Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevleri, 1.b., İmge Kitabevi Yayınları:109, (Ankara,1995), 154. 147 İzzettin ÖNDER: “Dünya Piyasa Yapılanmasında Devletin Konumu”, http://www.petrol-is. org.tr/2003CD/03devlet/govde.htm, 20.02.2005. 148 İzzet ÖNDER: “Dünya Piyasa Yapılanmasında Devletin Konumu”, http://www.petrol-is. org.tr/2003CD/03devlet/govde.htm, 20.02.2005.
113
dışı istihdam ise; çalışanların ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına hiç
bildirilmemesi veya eksik bildirilmesi nedeniyle vergi ve sosyal güvenlik
primleri vb. gibi yasal yükümlülüklerden kaçınılması şeklinde karşımıza
çıkmaktadır149. Çalışma Ve Sosyal Güvenlik bakanlığı’nın kayıt dışı istihdam
raporunda kayıt dışı istihdamın nedenlerini aşağıda şekilde sıralanmıştır;
• Hızlı nüfus artışı, bölgesel geri kalmışlık; iç göç nedenleriyle artan
işsizlik herhangi bir işte çalışmayı zorlaştırmaktadır. Düşük eğitim
seviyesi, kayıtlı sektörde istihdam edilemeyen işgücü, piyasaya giriş
ve çıkışın kolay olduğu, sermaye gerektirmeyen evde çalışma, fason
üretim, işportacılık, simitçilik gibi işlerin yapıldığı informal sektörde
istihdama yol açmaktadır.
• Katma değeri düşük istihdamın yaygınlığı; Bir kişinin ürettiği katma
değerin kendisine ücret olarak döneceği varsayımı altında, o ücretten
vergi ve prim kesilmesinden sonra geriye kalanın geçinilebilecek en az
gelire denk gelmesi gerekmektedir. Bu sorunun aşılması için verimi
yüksek, nitelikli istihdama ihtiyaç vardır. Türkiye’de istihdam edilenlerin
ortalama eğitim süresi 6,7 yıldır. Bu düzeyde düşük eğitimli iş gücünün
kayıt altına alınması da ayrıca zorluk taşımaktadır.
• Düşük prim ödeme gün sayısı, isteğe bağlı emeklilik, erken emeklilik,
yaygın ve geniş bağımlı tanımı gibi faktörlerin çalışma hayatı boyunca
kayıtlı olmayı gereksiz kıldığına dair görüşler kayıt dışı istihdama yol
açmaktadır.
• Vergi oranlarının yüksek olması ve vergilerin adil toplanamaması kayıt
dışına neden olmaktadır.
• İşgücü maliyetlerini düşürme çabaları kayıt dışına neden olan diğer bir
etkendir. Büyük işletmeler üretimin birçok aşamasını fason olarak
149 İŞKUR: Türkiye’nin İnsan Kaynakları Gelişimi Stratejisi Taslak Raporu: Avrupa Birliği Türkiye’ye Yönelik Katılım Öncesi Mali Yardım Programı, http//iskur.gov.tr. 12.08.2005.
114
taşerona vermektedirler. Türkiye’de toplanan vergi yükü dünyaya göre
düşük, kayıtlı üretimin vergi yükü ise yüksektir. Kayıt dışı ekonomi,
devletin koymuş olduğu mali yükümlülüklerden kanunlara aykırı olarak
kaçmak için yapılan hareketler olduğundan ekonomik ve sosyal hayatı
farklı boyutlarda etkilemektedir. Kayıt dışı ekonominin mali boyutu gelir
idaresinde vergi, sosyal güvenlik boyutu ise prim kaybı olarak
karşımıza çıkmaktadır.
• Kayıt dışı istihdamın önemli nedenlerinden birisi gelirin adaletsiz
dağılımı, yoksulluk ve işsizliktir. Yoksul ve eğitim düzeyi düşük
çalışanların üretimdeki yarattığı katma değer de düşük olmaktadır.
Dolayısıyla bu kişiler için ödenen prim ve vergi kişilerin yarattığı katma
değeri aşabilmektedir.150
TÜİK’ in 2002 Türkiye’de Gelir Dağılımı verilerine göre; nüfusun en
düşük gelir düzeyindeki %20’lik dilimi gelirin %5,3 ünü, en yüksek gelir
düzeyindeki %20’lik bölümü de gelirin %50 sini almaktadır. Ayrıca 14.02
2006’da yapılan 2004 yoksulluk çalışması sonuçlarına göre 2004 yılında
Türkiye de yaklaşık 909 bin kişi açlık sınırının; 17 milyon 991 bin kişi ise
yoksulluk sınırının altındadır151.
Sonuçta gelirden az pay alan yoksul ve işsiz kesim hayatını devam
ettirebilmek uğruna kayıt dışı çalışmayı kabullenmektedir. Ücretten yapılan
sigorta primi, vergi gibi kesintiler işveren için büyük bir yük oluşturmaktadır.
Bununla birlikte işçilerin işe başlarken "brüt ücret" üzerinden değil, net ücret
üzerinden anlaşmaları, kanunların esasen işçiyi yükümlü tuttuğu fakat
ödenmesinde işvereni sorumlu saydığı bazı yükümlülüklerin işveren
tarafından karşılanmasına sebep olmaktadır. 150 Cem TOKER: Kayıt dışı İstihdam ve Yabancı Kaçak İşçilik, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, (Ankara, 2005), 35. 151 TÜİK: Haber Bülteni, 2004 Yoksulluk Çalışması Sonuçları, Sayı:27, (Ankara,14.02.2006), 1.
115
Piyasa ekonomisinin varlığını belirleyen en önemli unsur rekabettir.
Rekabet şartlarını zedeleyen kayıt dışı ekonomi son dönemde yaşanılan krizi
daha da ağırlaştırmıştır. Sonuçta çalıştırdığı sigortalıyı kuruma bildiren
işveren, üzerine yüklenen ağır mali yükümlülükleri yerine getirmekle
rekabette geri kalmaktadır. Karı azalan işveren, kaçak işçi ile üretim yapana
göre dezavantajlı olacağından belirli bir süre sonra kayıt dışılığa itilmektedir.
Türkiye’de kayıt dışı istihdamın çok yaygın olduğu bilinmektedir, ancak
elde sağlıklı veriler bulunmamaktadır. Tarım sektöründe sosyal güvenlik
kurumlarına bağlı olmadan çalışmak yaygın bir durumdur. Tarım dışı
sektörlerde herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmadan çalışanların
sayısı 4 milyon kişi dolaylarında olup, tarım dışı istihdamın yüzde 30’unu
oluşturmaktadır. “Türkiye’de kayıt dışı çalışanların, yaklaşık olarak resmi
kayıtlı çalışanlar kadar olduğu tahmin edilmektedir152.
TÜİK, HİA 2004 yılı sonuçlarına göre, toplam istihdamın %53’ü kayıt
dışıdır. Bu oran kentte %35.8, kırda %73.5’tir. 2004 yılında 2003 yılına göre
yaklaşık 644 bin yeni istihdam yaratılmış ancak bunun sadece 28 bini kayıtlı
istihdam olarak gerçekleşmiştir153. Yani 2004 yılında yaratılan istihdamın
%95.7’sini oluşturan 616 bin kişi kayıt dışı sektörde yer almıştır. 2005'te
istihdam 15 milyon 553 bine çıkarken, kayıtdışında çalışanlar 5 milyon 319
bine, kayıtdışılık oranı da yüzde 34,2'ye yükselmiştir.
152 Yusuf KILDİŞ: “Kayıt Dışı Ekonominin Ulusal- Uluslararası Boyutu ve Çözüm Önerileri”, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi05/kildis.htm. 07.07.2005. 153 http://lmisnt.pub.TÜİK.gov.tr/TÜİK/plsql/lmwebtur.lmbilgiform. 05.09.2005.
116
Grafik-I:İstihdamın formal-informal, kayıtlı-kayıt dışı dağılımı, 2005 (Bin kişi) Toplam
İstihdam 22,046
Tarım 6,493 % 29,5
Tarım dışı İstihdam 15,553 %70,5
Formal 10,234 % 65,8
İnformal 5,319 % 34,2
Bu veriler yanı sıra emekli olmasına rağmen çalışan kesim, ev
kadınları, şehirlere göç eden ve kayıt dışı olarak çalışan kadın nüfus da
dikkate alındığında kayıt dışı istihdamın boyutu daha da yükselmektedir.
TÜİK verileri, ücretsiz aile işçisi şeklinde çoğunlukla tarım kesiminde ve kadın
olarak istihdam edilen kesimde de kayıt dışılığın yüksek oranlarda olduğunu
ortaya koymaktadır. Varolan işsizlik, düşük ücret ve düşük verimlilik,
Türkiye'de kayıt dışına yönelmenin temel gerekçesini oluşturmaktadır.
117
Tablo-XXII:-Kayıt Dışı İstihdam Edilenlerin Eğitim Durumlarına Göre Dağılımı(2004)
Kişi(x1000) % Eğitim
Durumu
Kadın
Erkek
Toplam
Kadın
Erkek
Toplam Kümülatif Toplam
Okur-yazar olmayan
1,025 387 1,412 72,6 27,4 12,9 12,9
İlk Okul 2,451 4,213 6,664 36,8 63,2 60,8 73,7
Orta Okul 167 773 942 17,7 82,3 8,6 82,2
Lise 135 501 636 21,2 78,8 5,8 88,0
Yüksek Okul/Fakülte
46 138 184 25,0 75,0 1,7 89,7
Diğer 378 749 1,127 33,5 66,5 10,3 100,0
Toplam 4,202 6,763 10,965 38,3 61,7 100,0 466,5
Kaynak: TÜİK
Kayıt dışı istihdamla ilgili bu veriler kayıt dışı istihdam edilenlerin aynı
zamanda Türkiye’deki en yoksul kesimini oluşturmaktadır. TÜİK’in verilerine
göre, kayıt dışı istihdamın yaklaşık % 83’ünü oluşturan ücretsiz aile işçileri,
kendi hesabına çalışanlar ve yevmiyeliler, yoksulluğun en yaygın olduğu
gruplardır. Ayrıca, eğitim düzeyi azaldıkça yoksulluk riski artmakta ve bu
eğitimsiz yada eğitimleri sınırlı kesim kayıt dışına itilmektedir. Bu durum
işletmelerin işgücü verimliliğini düşürmektedir.
118
2. İŞGÜCÜ POLİTİKALARI
Günümüz koşullarında ekonomik gelişmenin temel amaçlarından biri
haline gelen kişi başına milli gelirin arttırılması ve bu amaç doğrultusunda
işgücü piyasalarının öneminin kavranması ancak geçtiğimiz yüzyıl gündeme
gelmiştir.
İşgücü piyasalarının sorunlarının başında emek arz ve talebinde
yaşanan dengesizliğin bir yansıması olan işsizlik gelmektedir. Genel bir
analiz yapacak olursak; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin işsizlik
sorununu algılama boyutu tamamen ayrıdır. Ayrıca işgücü piyasasında
yaşananlar, hem işsizlik hem de istihdam cephelerinden ele alınması
gereken politikaları içinde barındırmaktadır. İşgücü piyasalarına müdahale
etmenin araçları ise aktif ve pasif işgücü politikalarıdır.
İşsizlik ve istihdam açısından oluşturulan politikalar; işsizliğin meydana
getirdiği sonuçları onarmaya yönelik önlem ve uygulamaları kapsayan “pasif
politikalar” ve stratejileri ile işsiz kalan kesimin beceri ve yeteneklerini
arttırmaya yönelik eğitim programları ile iş kayıplarını ve iş olanaklarını
arttırmayı amaçlayan “aktif politikalar” dır.
1. Aktif İşgücü Politikaları Tarihi gelişim seyrini bir tarafa bırakacak olursak aktif işgücü piyasası
politikaları işsizlik seviyesini uygun bir düzeyde tutup istihdam seviyesine
istikrar kazandırmak amacıyla geliştirilen politikalardır. Aktif politikalar olarak
adlandırdığımız politikalar pasif politikaların aksine işsizliğe katkıda bulunan
faktörleri önlemede ve ortadan kaldırmada kullanılan araçlardır.
119
İşsizlikle mücadeleye yönelik politikaların önemli bir parçasını
oluşturan aktif işgücü piyasası genel olarak, istihdamı artırmayı amaçlayan,
mesleki eğitimin kazandırıldığı, iş ve meslek danışmanlığının verildiği, yoğun
iş arama stratejilerinin geliştirildiği, iş arama faaliyetlerinin kurumsal hale
getirildiği, dezavantajlı grupların istihdamının mali bakımdan desteklendiği
programları içermektedir154. Çalışmanın bu kısmında aktif işgücü politikaları 3
başlık halinde incelenecektir.
A) İşsizliği Önlemeye Yönelik Politikalar
Günümüz ortamında Türkiye koşullarında ivedilikle ele alınması
gereken sorunların başında işsizlik yer almaktadır. Özellikle ülkemizin son
yıllarda üst üste yaşadığı krizler işsizlerin sayısal olarak artması gibi tek yönlü
bir sonuç doğurmakla kalmamış, nitelikli işgücünün piyasa dışına itilmesine
neden olmuştur. Bu bakımdan işsizlikle ilgili olarak alınması gereken
tedbirlerden bir tanesi uzun vadeli ekonomik büyümenin sağlanması ve
bunun akabinde sanayileşme politikalarına ağırlık verilmesidir155.
Türkiye’nin işsizlik profili incelendiğinde karşımıza çıkan temel sorun
işsizliğin yapısal bir nitelik içermesidir. Art arda yaşanan krizler bu durumu
körükleyici etki yaratmıştır. Bu noktada emek arzı yapısının yanında
işletmelerin profilleri de önem kazanmıştır. İşsizlikle mücadele noktasında
kriz şoklarına daha iyi adapte olabilen KOBİ’lerin etkisi büyüktür. Bunun yanı
sıra işletme büyüklüğü ne olursa olsun yatırımların arttırılması, işsizlikle
mücadelede kilit öneme sahip bir politika olarak yerini almaktadır.
154 DPT: ““5-9 Mayıs Tarihli…””. a.g.e., 38. 155 DPT: Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, İşgücü Piyasası (Çalışma Hayatı)Özel İstihdam Komisyonu Raporu, (Ankara, 2001), 46.
120
B) İşgücü Talebine Yönelik Politikalar Küreselleşme süreci ile birlikte günümüzün değişen koşulları işgücü
piyasalarında hem arz hem de talep cephesindeki değişimleri beraberinde
getirmiştir. Özellikle İstihdamın arttırılması ve işsizliğin önlenmesi ile ilgili
olarak işgücü talebine yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. En önemli
uygulama ise, işsizlik oranının azaltılması için tam zamanlı işler yerine esnek
çalışma modelleri çerçevesinde yer alan işgücünün talep edilmesidir.
C) İstihdam Büroları İşgücü piyasalarının karakteristik yapısının değişimi çalışma hayatına
yeni oluşumlar katmıştır. Yaşanan hızlı teknolojik ilerleme önüne geçilemez
rekabet gücünü de beraberinde getirmiş, bu durum işsizlik problemini
gündemin ilk maddesi yapmıştır. Değişen koşullar yeni istihdam türlerinin
oluşumunu kaçınılamaz hale getirmiştir. Bunların başında özel istihdam
büroları yer almaktadır. Özel istihdam bürolarının yaygınlaştırılması işsizlikle
mücadelede ve istihdamın arttırılmasında önemli bir aktif işgücü piyasası
politikası olarak öne çıkmaktadır156. Özel istihdam bürolarını, kamu istihdam
bürolarından ayıran en karakteristik özellik ise, özel hukuk hükümlerine tabi
olmalarıdır. Ayrıca özel istihdam büroları müşteri konumunda bulunan
işverenlerden alacakları ücret ya da komisyon karşılığında faaliyetlerini
sürdürmektedirler157.
Tarım, madencilik ve imalat gibi sektörlere dayanan ekonomik yapı
yerini bilgi ve enformasyon teknolojisi, vb. yeni alanlara bırakmıştır. Bu
dönüşüm bilgi ve enformasyonun önemli bir maliyete yol açmadan
paylaşılmasını, işlenmesini ve dünya çapında süratle nakledilmesini sağlayan
156 Nusret EKİN: Türkiye’de İşgücü Piyasasının Yeniden Yapılanması: Özel İstihdam Büroları, İTO, Yayın No: 2001-30, (İstanbul, 2001), 41. 157 TİSK: İşsizlik Sigortası, Aktif İstihdam Politikaları ve Özel İstihdam Büroları,(Ankara, 2000), 73.
121
yeni teknolojiler sayesinde mümkün olmuştur158. Yeni istihdam alanları,
faaliyetlerin dijital, interaktif ve açık standart taşıyan alanlara kaymasına
neden olmuştur. Elektronik ticaret sayesinde nicelik olarak işgücünde azalma
ve vasıf seviyesinde yükselme beklentisinin gerçekleşeceğini söylemek
mümkündür. Bunun için tabi ki iyi derecede bilgisayar kullanımı gereklidir.
Network ekonomisinin gelişmesi ve enformasyon teknolojisinin hızlı ilerlemesi
yeterli niteliklerle donatılmış işgücü açığının yaşanmasına neden olmuştur.
İşçi açığının yaşanması ise geçici hizmet sözleşmeleri ve esnek çalışma
biçimleri ile kapatılmaya çalışılmaktadır.
Yeni istihdam türlerinin ortaya çıkması ve bunun ekseninde gelişen
yeni istihdam türlerinde işgücünün karşılanması için faaliyet gösteren özel
istihdam büroları; işsizlerin iş bulmalarına yardımcı olmak, çalışanlara
gelecekteki iş koşullarına hazırlanmak amacıyla eğitim programları
hazırlamak işlevini üstlenmiştir. Özel istihdam büroları kendi içlerinde belirli
türleri içermektedir.
Bunlardan ilki personel açığı bulunan firmalar ile iş arayanları
buluşturan aracı kurumlardır. Aracı kurumlar yurtdışında istihdamın
sağlanması, yabancı işçi getirilmesinin sağlanması, yönetici ihtiyacının
karşılanması ile işe yerleştirme işlevini üstlenmiş durumdadır. İkinci tür
istihdam büroları çeşidi ise vasıflı işgücü teminini sağlayan bürolardır. Diğer
bir tür özel istihdam bürosu çeşidi ise doğrudan hizmet sağlayan bürolardır.
158 Toker DERELİ: “Teknolojik Değişmeler, Çalışma İlişkileri ve Yeni İstihdam Türleri”, http://www .sosyalsiyaset.com/documents/toker_dereli.htm,12.02.2005.
122
2. Pasif İşgücü Politikaları
Pasif istihdam politikaları, işsizliğin olumsuz sonuçlarını telafi etmeyi
amaçlamakta, bu nedenle işsizlere belirli bir ekonomik güvence sağlamaya
yönelik önlemler içermektedir159. Bu önlemleri işsizlik sigortası ve işsizlik
yardımları oluşmaktadır.
A) İşsizlik Sigortası
Bireyin hayatını devam ettirebilmesi için gelir elde etmesi ve bunun için
de gelir getirici bir işte çalışması gerekmektedir. Sanayileşme süreci ile
birlikte çalışma hayatında ciddi bir sorun olan işsizlik, kürselleşme süreci ile
hızlı bir artış göstermiştir. Birey için gelir kaybı gibi ciddi bir sorun doğuran
işsizlik, hem ekonomik hem de sosyal boyutu olan çok yönlü bir sorundur.
Yaşanılan bu sorunun giderilmesi için gerçekleştirilen önlemlerin başında
işsizlik sigortası gelir.
Türkiye’de işsizlik sigortası uygulaması 1999 yılında 4447 sayılı Kanun
ile getirilmiş, kanunun yürürlüğe girmesi ise ancak 01.06.2000 tarihinde
gerçekleşmiştir. İşsizlik sigortasının gerekli koşullarını yerine getiren kişiler,
Şubat 2002 tarihinden itibaren işsizlik sigortasından yararlanmaya
başlamışlardır.
Primli rejim sistemini içeren işsizlik sigortası, işsiz kalan bireyin gelir
kaybını belirli bir zaman dilimi boyunca telafi etmeyi amaçlamaktadır.
Finansmanı işçi, işveren ve devlet tarafından yatırılan primlerle sağlanan
işsizlik sigortası, kişinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin uğrayacağı
maddi ve manevi zararları minimuma indirmeyi, piyasa içerisinde meydana
159 DPT: 19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Ekidir http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2005/temelama. 03.02.2005.
123
gelebilecek olan satın alma gücü kaybını önleyerek üretimin azalmasını ve
işsizliğin artmasını önlemeyi amaçlamaktadır.
B) İşsizlik Yardımı
Pasif istihdam politikalarının ikinci sac ayağını oluşturan işsizlik
yardımını işsizlik sigortasından ayıran temel özellik, bu yardımın tamamıyla
devlet tarafından finanse edilmesidir. Bir diğer özelliği de süresinin işsizlik
sigortasında olduğu gibi belirli bir süreye bağlanmadan kişinin durumuna
göre değişkenlik göstermesi, sürekli olarak verilebilmesidir.
Ancak kişinin çalışmadan alacağı işsizlik sigortası bir yönüyle de
kişinin çalışmasını geciktirme sorununu gündeme getirmektedir. Bu
bakımdan ister işsizlik sigortası isterse işsizlik yardımını, işsiz kalan bireyin
çalışırken aldığı gelir seviyesinden daha düşük tutmak gerekmektedir.
Böylelikle kişinin çalışmamasını çekici hale getirmek önlenmektedir. Ayrıca
ödemelerden yararlanan kişilerin eğitime tabi tutulmaları, yeniden iş bulma
olanağı sağlayacağı için işsizlikle mücadelede aynı zamanda aktif olarak
atılacak bir adım olacaktır160.
II- KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN EMEK ARZI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Küreselleşme; ekonomik, siyasal, kültürel, sosyal vb. gibi birçok alanı
kapsayan ve etkileyen bir süreçtir. Bu süreç, tüm dünyadaki işçiler üzerinde
belirleyici rol oynamıştır161. Bu nedenle küreselleşme sürecinin etkilerini
incelerken üzerinde önemle durmamız gereken konuların başında emek
arzında yaşanan değişimler gelmektedir.
160 M. Kemal BİÇERLİ: a.g.e., 454. 161 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 70.
124
1900’lü yıllarda başlayıp 1970’lerdeki petrol krizine kadar olan sürece
damgasını vuran fordist kitle üretiminin -bu döneme “altınçağ” demek de
mümkün162- ve Taylorist yönetimin yerini alan post-fordist esnek üretim
biçimleri, işgücünün yapısı açısından önemli değişimleri beraberinde
getirmiştir. Küreselleşmenin yol açtığı dönüşümler, üretim dünyasını yeniden
şekillendirmişse de tamamen devre dışı bırakmamıştır. Emek, çağdaş toplum
dinamikleri açısından merkezi bir konuma gelmiş ve emek hareketi, emeğe
küreselleşmenin gelecekteki yörüngesini etkileme olanağı sağlayacak bir
yeniden yapılanma sürecine girmiştir163.
1944 yılında ENIAC ile başlayan bilgisayar çağı, 1969 yılında
ARPANET ile internet ve bilgisayar ağlarındaki gelişmelerin neticesinde; iş
ortamlarında bilgisayar kullanımı ve bireysel karar verme ile takım
çalışmasının önem kazandığı bir ortamın oluşmasını ve “bilgi işçisi”
kavramını gündeme getirmiştir164. Tarım ve sanayi devrimin ardından
yaşanan bilgi devriminde radikal değişmeler söz konusudur. Bu köklü
değişimlerin başında bilgi, önemli bir üretim faktörü olarak sistem içinde
vazgeçilmez bir unsur haline gelmiş ve bilgi donanımlı işçinin beceri
düzeyinde farklılıklar yaşanmıştır.
Bilgi işçilerinin önemli özellikleri, eğitimli ve entelektüel olmalarıdır.
Bilgi devriminin yaşanması neticesinde çok sayıda bilgi işi ortaya çıkmakta,
bu durum doğal olarak bilgi işçisine olan talebi arttırmaktadır. Bilginin önemli
bir üretim faktörü haline gelmesiyle özellikle işgücü arzındaki heterojenlik,
becerili işgücü gereğini arttırmıştır. Üretim faktörü olarak vasıfsız işgücünün
rolü azalmış, nitelikli işgücünün ve bilginin rolü artmıştır.
Bilgi çağı olarak adlandırdığımız bilgi devrimi ile işgücü piyasaları, hem
arz hem de talep cephesinde büyük değişimler yaşamıştır. Küreselleşme
sürecinde yaşanan bu değişimler karşısında emeğin hazırlıksız olarak 162 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 40. 163 Ronaldo MUNCK: a.g.e., 85. 164 Marley WİNOGRAD- Dudley BUFFO: “A Social Contract for the Information Age, Vital Speeches of the Day” (1996), 49.
125
yakalanması olasılıdır. Bu bağlamda çalışmanın bu bölümünde kürselleşme
sürecinin getirmiş olduğu değişimler ilk olarak emek arzı açısından
incelenecek, ardından emek talebinin yaşadığı değişimler üzerinde
durulacaktır.
1. NÜFUSTA YAŞANAN DEĞİŞİMLER Nüfus yapısı ve bu alandaki gelişmeler, işgücünün yetiştirilmesi ve
istihdamına ilişkin politikaların ve uygulamaların belirlenmesinde gözardı
edilemeyecek etkenlerden birisidir165. Nüfusun büyüklüğünün, yaş itibariyle
dağılımının ve büyüme hızının bilinmesi, ülke ekonomisinin üretkenliğinin
belirlenmesinde ve bu doğrultuda gelecek dönemlerde ortaya çıkacak olan
ihtiyaçların saptanmasında önemli bir unsurdur.
2004 yılında toplam nüfusun %66,8’inin şehirlerde, %33,2’sinin de
köylerde yaşadığı tahmin edilmektedir166. Bir önceki yıla oranla şehir
nüfusunda % 2,3 artış olurken köy nüfusunda % 0,1’lik bir düşüş
görülmektedir. Kentlerdeki nüfus artışı altyapı, sosyal hizmet, çevre ve
istihdam sorunlarını da beraberinde getirmektedir.
Küresel nüfus artış oranlarına bakıldığında 1970’lerden itibaren hızlı
bir düşüş yaşandığı görülmektedir. Ayrıca her yıl nüfusa eklenen insan sayısı
da 1990’lardan itibaren azalmaya başlamıştır. Buna karşılık hala düşük ve
orta gelirli ülkelerde nüfus artış hızının en fazla orana sahip olduğu
görülmektedir. Gelişmiş batı ülkeleriyle bir kıyaslama yaptığımız zaman
Türkiye’nin hızlı çoğalan bir ülke olduğunu söylemek mümkündür167. Ayrıca
Türkiye demografik özellikleri bakımından genç bir nüfusa sahiptir. Bu
durumda özellikle ilerisi için Türkiye’nin işgücünde sayısal açıdan herhangi
bir sıkıntı yaşamayacağı söylenebilir.
165 DPT: ““Nitelikli…””. a.g.e., 8. 166 TOBB: 60. Genel Kurul Ekonomik Rapor, (Ankara, 2004), 116. 167 DPT: ““Nitelikli…””. a.g.e.,8.
126
Küreselleşme sürecinin emek arzına ilişkin etkilerini iyi analiz
edebilmek için, toplam nüfus miktarından ziyade nüfus içinde yer alan
işgücünün durumuna bakmamız gerekmektedir. Bu nedenle çalışmanın bu
bölümünde küreselleşme süreciyle birlikte işgücüne katılım oranlarında,
cinsiyet dağılımında, eğitim durumunda ve sektörel düzeyde yaşanan
değişimler ele alınmaya çalışılacaktır.
A) İşgücüne Katılım Oranı
Türkiye’de işgücüne katılım oranları gelişmiş ülkelerin bir hayli altında
seyretmektedir. 1980’li yıllarda yaşanan politika değişiklikleri ve
küreselleşmenin etkisiyle sektörlerde meydana gelen değişmeler, tarım
sektöründen hizmetler sektörüne geçişi gerekli kılmış, bu durum kırdan kente
göçün başlıca nedeni haline gelmiştir. Özellikle yaşanan göç neticesinde
istihdam imkanı azalan kadınların kentlerde işgücüne katılım oranları
düşmüştür. Gereken donanımlara sahip olmayan kadın işgücü informel
sektöre yönelmiştir.
İşgücüne katılma oranlarında düşüş yaşanmasının diğer bir nedeni ise
bireylerin eğitim sürelerinin uzamasıdır. Bilgi çağının yaşandığı günümüz
koşullarında, rekabetin getirdiği önemli kriterlerin başında gelen eğitimli
işgücü talebi, bireyleri eğitimli olmaya zorlamaktadır. Bu durum işgücünün
daha geç yaşta çalışma hayatına girmesine neden olmakta; doğal olarak
İKO’nını düşürmektedir. Türkiye’nin genç bir nüfusa sahip olduğu göz önüne
alındığında bizde bu oranın düşük çıkması doğaldır.
B) İşgücünün Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı Türkiye’de istihdamın yapısını incelerken, işgücünün yaş ve cinsiyete
göre dağılımına bakmak gerekmektedir. İlk olarak; İstihdam içinde yer alan
çocuk işçiliği ciddi bir sıkıntı oluşturmaktadır. Çünkü informel sektör
istihdamının belirgin özelliklerinden birisini yoğun biçimde çocuk istihdamı
127
oluşturmaktadır168. Çocuk işçiliğinin görülmesinin başlıca nedeni ailelerin
ekonomik durumundan kaynaklanmakta, çocuk işçi aile ekonomisine ek gelir
sağlamak için çalışmaktadır. Tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak
çalışan çocuklar, kentlerde informel sektörün yanı sıra, formel sektörlerde de
çırak, stajer olarak istihdam imkanı bulabilmektedirler.
Yeni dünya düzeni, küreselleşme, yeniden yapılanma gibi anlayışlar
ekseninde uygulanan politikalar, emek arzı üzerinde de etkilidir. 4857 sayılı
Yeni İş Kanunu ile çalışma yaşamımıza giren kısmi süreli çalışma, çağrı
üzerine çalışma, belirli süreli çalışma, geçici iş ilişkisi gibi esnek istihdam
biçimleri, çalışma hayatında özellikle kısmi süreli çalışan kadınlar için iş
fırsatları hızla artmıştır Bununla birlikte, kadın işgücünün hangi sektörde
istihdam edileceği sorunu, konuyu başka boyutlara taşımaktadır.
Küreselleşme sürecinde hizmetler sektörünün öneminin artması, tarım
sektöründen hizmetler sektörüne doğru bir geçiş yaşanmasına sebep olmuş,
bu durum tarımdan kopan kadın işgücünün hizmetler sektöründe kayıt dışı
olarak istihdam edilmesi sorununu doğurmuştur. Çünkü eğitim düzeyi
oldukça düşük olan bu grubun sahip olduğu özellikler göz önüne alındığında,
çalışma yaşamının gerektirdiği becerilere sahip olmayan kadın işgücü ya ev
kadını statüsünü almakta ya da informel sektörde düşük statülü ve sosyal
güvenceden yoksun olarak çalışmaktadır. Tarım sektöründeki kadınlar ise,
çoğunlukla ücretsiz aile işçisi konumunda olmaları, gelir elde etmemeleri,
gelir azlığı nedenleriyle, yasal bir engel olmamasına rağmen sosyal güvenlik
kapsamına büyük ölçüde girememektedirler. Bu durum küreselleşme ile
yaşanan değişim sürecinde ülkemizin önündeki ciddi problemlerden bir
tanesidir.
İş piyasasında iş ve mesleklerin "kadın işleri" ve "erkek işleri" olarak
ayrışıp toplumsal kabul görmesinden dolayı, kadınlar ancak geleneksel kadın
168 Nusret EKİN: “”Türkiye’de…””. a.g.e., 256.
128
mesleklerinde yoğunlaşmakta, daha düşük statülü ve ücretli işlerde
çalışmaya razı olmaktadırlar.
Özellikle artan rekabet koşullarında emek-yoğun iş kolları olan tekstil,
gıda, hazır giyim, tütün gibi sanayi dallarında çalışan kadınlar, profesyonel ve
teknik bilgi gerektiren işlerde kısıtlı olarak istihdam imkanı bulabilmektedirler.
Bu durumu sayısal olarak destekleyen Türkiye verilerini içeren insani
geliştirme raporunda profesyonel ve teknik işlerde çalışanların %30’unun ve
yönetici düzeyindeki pozisyonların sadece % 6’sının kadınlardan oluştuğu
saptanmıştır169. Sonuç olarak küreselleşme sürecinin kadın istihdamını
artıran etkisi ülkemizde gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bir etki yaratmamıştır.
2. İŞGÜCÜNÜN NİTELİĞİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞİMLER Küreselleşmenin işgücü piyasasında meydana getirdiği değişimlerden
biri de işgücünün niteliğindeki farklılaşmalardır. Küreselleşme sonucunda;
mal ve hizmetlerin kalite standartlarının artması ve ileri teknoloji ile yapılan
üretim, beden gücüne dayalı işgücünün yeni bir yönelimle bilgi işçisi olarak
ortaya çıkmasına neden olmuştur. Başka açıdan bakıldığında küreselleşme;
üretimin klasik tanımındaki fonksiyonlara yeni bir üretim faktörü olarak bilgiyi
eklemiştir.
Emeğin mi yoksa sermayenin mi, bilgiye sahip olması gerektiğine
ilişkin teorik tartışmalar yaşanırken, bilgi giderek en önemli üretim faktörü
haline gelmektedir. Bu durum tüm sektörlerdeki istihdam yapısını
değiştirmekte; vasıfsız emeğin önemi ve etkinliği azalırken, bilgi ve beceri
düzeyi yüksek çalışanlara duyulan ihtiyaç artmaktadır.
169 İnsani Geliştirme Raporunda İstatistiklerle Türkiye: http//www.undp.org.tr. 25.09.2005.
129
A) Artan Bilgi İşçisi İhtiyacı Küreselleşme ile birlikte, üretimde bilgi işçisine duyulan ihtiyacın artışı
ve bilgisayar ile otomasyon teknolojilerinin yaygınlaşması yani; yeni üretim
biçimi, kalite standartları ve kullanılan teknolojiler beden gücüne dayalı
vasıfsız/yarı vasıflı işgücünü önemli ölçüde devre dışı bırakmıştır. Bu gün
artık her türlü işgücünün belirli düzeylerde bilgiye sahip olması
gerekmektedir. Küresel düzende en büyük yararı, genellikle finans
piyasasındaki “bilgi” ve “süper güçlü” bireylerin yanı sıra yeni teknolojilere ve
bilgiye yatırım yapmış sermaye sahipleri ile bu sermayedarların sahibi olduğu
kuruluşlarda çalışabilecek nitelikli elemanlar sağlamaktadır. Eğitimi olmayan
ya da bilgi ve becerilerini eğitim süreçleri aracılığıyla geliştirmeyen işçiler
istihdamdan dışlanmaktadır.
Toplam işgücü kavramı hem istihdam edilenleri hem de işsizleri
kapsamaktadır. Teknolojinin kazandığı hızlı ilerleme dikkate alındığında;
işgücünün sahip olduğu özellikler de küreselleşme süreci ile birlikte
vazgeçilmez kriterler arasında yerini almıştır.
Kökenleri 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanan görüşlere göre;
işgücünün teknolojik gelişme ile vasıf kazandığı veya yeniden vasıflandığı
belirtilmektedir. Diğer taraftan yeni teknolojilerin işgücü başına düşen vasıf
gereksinimini azalttığı ve gerçekte emeği ikame etmek ve sermayenin vasıflı
emeğe bağlılığını ortadan kaldırmak üzere üretim süreçlerine adapte edildiği
ileri sürülmektedir170.
Genel bir yaklaşım ile yeni teknolojiler belli bir vasıf düzeyi
gerektirirken klasik anlamdaki üst düzeyde vasıflı olma kriterlerini
düşürmektedir. Bu durum işgücünün yeni tür vasıflar ile donatılması
gerekliliğini gündeme getirmektedir. Emeğin nitelikleri ile ilgili yönelimleri üç
170 Hacer ANSAL: "Teknolojik Gelişmenin İşgücü Niteliğine Etkileri", İnsan, Toplum, Bilim, IV. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi Bildirileri, (Der: Kuvvet Lordoğlu), Kavram Yayınları, (İstanbul, 1996), 122.
130
grup halinde incelemek mümkündür. İlk yönelim yüksek vasıf gerektiren
işlere doğru olmaktadır. Bu işler; tasarım, program ve analiz, teşhis ve
yönlendirme gibi işlerdir. İkinci yönelim daha geniş bir alanı kapsamaktadır.
Bunlar robotların bakımı, elektrik, makine mühendisliği, belirleme ve sistem
analistliği gibi işlerdir. Son eğilim ise esnekliğin arttırılmasına yöneliktir. Bu tip
işlerde üretim ve devamında gelen işlemlerin bütünleşmesi, yapılan işleri
daha basite indirgediğinden, işçilerin farklı işler yapabilmesi sağlanmaktadır.
Bu durum fonksiyonel esnekliğin önemini arttırmıştır.
Bu bakımdan işgücünün nitelik düzeyinde meydana gelen değişmeyi
esnek işgücü modelleri çerçevesinde değerlendirecek olursak; yalın üretim
sisteminde üretim, yüksek nitelikli ve çok yönlü becerilerle donatılmış
işgücüne gereksinim duymaktadır171. Esnek uzmanlık modelinde üretim ise,
kitlesel üretimin tersi olarak, tasarımcılarla yeniden vasıflandırılmış zanaatkar
bazlı çekirdek işgücünü ve değişen talebe uygun, çok farklı ürünlerin küçük
ölçekli üretimini yapan çevre işgücünü barındırmaktadır.172
İşgücünün yapısını incelerken karşımıza çıkan önemli bir kavram
iktisaden faal nüfus olarak adlandırdığımız 15-64 yaş grubudur. 1980 sonrası
dönemde Türkiye’nin aktif faal nüfusu artmıştır. Ancak bu grubun sayısal
üstünlüğünden daha önemlisi niteliksel üstünlüğüdür. Küreselleşmeyle
birlikte rekabet edebilmek için nitelikli işgücüne ihtiyaç duyulan ülkemizde,
gerekli donanımlara sahip işgücü bulunmamaktadır. Bu durum niteliksiz
işgücü arzı yığılmalarına neden olmakta çağın gerektirdiği bilgi işçileri mevcut
işgücünden sağlanamamaktadır. Bunun için mevcut işgücümüzün eğitim
seviyesi yükseltilmelidir.
171Yücel UYANIK: “Yeni Üretim Teknikleri İşgücü ve İstihdam”. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Seçme Yazılar, (Ankara, 2003), 215. 172 Mehmet Hüseyin BİLGİN: a.g.e., 20.
131
B) Eğitimin Artan Önemi ve Hayat Boyu Eğitim Gerek teknoloji gerekse üretim alanında değişimlerin yaşandığı
küreselleşme süreciyle birlikte artan uluslararası rekabet, daha verimli ve
daha eğitimli işgücünü gerekli kılmıştır. Esnek işgücü modelleri çerçevesinde
ele aldığımız işgücünün istenilen donanımlara sahip olabilmesi; hem temel
eğitim hem de yaşam boyu eğitim sisteminin gerekliliğini gözler önüne
sermektedir.
Bilgiyi kullanan insanın ön plana çıktığı küreselleşme sürecinde
dünyanın tek bir pazar haline gelmesiyle bilgiye ulaşmanın lüks olmaktan
çıkıp çok kolay elde edildiğini söylemek mümkündür. Bilgi çağı olarak da
adlandırdığımız bu süreçte önemli olan bilgiye ulaşmak değil bilgiyi
yorumlayabilme becerisidir.
Değişen koşullar çerçevesinde bir ülkenin tüm vatandaşları öğrenme
fırsatlarından yararlanabilme olanaklarına sahip olmalıdır. Bunun pratikteki
anlamı, bireylerin yaşamlarının her aşamasında ihtiyaçlarına ve ilgi alanlarına
uygun, öğrenme imkanını elde etmeleridir. Bu noktada eğitimin artan
öneminin yanı sıra eğitim ve öğretimin nasıl ve nerede yapılacağı, öğrenecek
kişilere ve bunların ihtiyaçlarına göre ne yönde değişiklik göstereceği önem
arz etmektedir.
1980’li yıllardan itibaren işgücü piyasaları bilgi tabanlı bir yapı arz
etmeye başlamıştır. Bu durum mavi yakalı işçilerin yerini altın yakalı olarak
tanımlayabileceğimiz bilgi işçilerine bırakması sonucunu doğurmuştur. Nasıl
tarımdan sanayiye geçiş sürecinde çiftçiler bir günde işçi olamadılarsa mavi
yakalı işçiler de bir günde bilgi işçisine dönüşmeyecektir173. Bu noktada
karşımıza çıkan en önemli sorun eğitim olacaktır.
173 Verda CANBEY ÖZGÜLER: “Yeni Ekonomide Bilişim iletişim Teknolojileri (BİT) ve Bilgi İşçileri”, http://www.isguc.org/?avc=arc_view.php&ex=235&pg=m, 12.05.2004.
132
İnsan kaynağının niteliği, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin tespitinde
kullanılan önemli ölçütlerden birisidir174. İşgücünün eğitim yapısı incelenirken
belirttiğimiz gibi küreselleşme ile birlikte eğitim bilgiyi yorumlama becerisi
düzeyine kaymakta ve tüm dünyada özellikle artan rekabet ekseninde ileri
yaş gruplarına doğru uzamakta, yaşam boyu sürmektedir. Bu durumda
yaşam boyu eğitim kavramı bu yüzyıla damgasını vurmuştur. Çünkü
bireylerin bilgi toplumuna katılımının gerçekleşmesi kendilerini yeni bilgi ve
yeteneklerle kuşatmalarına bağlıdır. Bu da hayat boyu öğrenme ile
mümkündür.
UNESCO’nun 1976 yılındaki Genel Konferansı’nda ele alınan hayat
boyu eğitim için yapılan açıklama şu şekildedir175; “Hayat Boyu Eğitim,
mevcut eğitim sistemini yeniden yapılandırmayı ve eğitimle ilgili olup da
eğitim sisteminin dışında kalan potansiyeli geliştirmeyi amaçlayan genel bir
düzenlemedir. Bu tür bir düzenlemede fertler, kendi eğitimlerini bizzat
gerçekleştirir.”
Yaşam boyu öğrenme sadece örgün eğitim dışındaki eğitimleri değil,
aynı zamanda örgün eğitimle birlikte ve örgün eğitim sonrası planlı eğitim
etkinliklerini de içerir. Bu eğitimler, yetişkin eğitimi, halk eğitimi, yaygın eğitim,
mesleki eğitimler ve kitlesel eğitimleri kapsamaktadır. Yaşam boyu eğitimi,
öğrenim kurumlarında, evde, işte ve toplumun her katmanında yaş, statü ve
eğitim düzeyine bakılmaksızın insanların bilgi, beceri ve mesleksel
başarılarla donatılması üzerinde yoğunlaşan planlı ve düzenli bir öğrenme
faaliyeti olarak görmek gerekir.
Küreselleşme sürecinin berberinde getirdiği acımasız uluslarüstü
rekabet, bireyleri güçlü olmanın yanında donanımlı olmaya da zorlamaktadır.
Eğitimin rekabetçi koşullar çerçevesinde yapısal özelliklerinin başında
174 DPT: Nitelikli… a.g.e., 32. 175 Mehmet Behzat EKİNCİ: Hayat Boyu Eğitim İstihdam İlişkisi,[email protected], www.akademiktisat.net.25.04.2005.
133
esnekliğin geldiğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü bu esneklik sayesinde
değişimlere uyum sağlanmakta ve rekabette üstünlük elde edilmektedir.
Eğitim kişiye meslek kazandırma ve gelir elde etme kapılarını
açmaktadır. Bu durumun devamlılığı ise yaşam boyu eğitim ile mümkündür.
Üzerinde durulması gereken bir diğer unsur ise; kişinin sahip olduğu meslek
ile ilgili bilgi seviyesidir. Yeni teknolojilerin mesleki yapı üzerindeki etkisi ile
ilgili geleneksel yaklaşımlar tarım ve imalat sanayindeki işlerin ortadan
kalkacağını, hizmetler sektöründeki işlerin gelişeceğini öngörmektedir. Yeni
teknolojilerle birlikte bilgiye dayalı mesleklerin oranı artacak, yönetici, uzman
ve teknik kadrolar önem kazanacaktır. Yaşanan değişim süreci meslek
sahiplerinin bu değişime ayak uydurmalarını ve bilgi seviyelerini de sürekli
ilerletmelerini gerektirmektedir.
3. İŞGÜCÜNÜN SEKTÖREL DAĞILIMINDA MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER Küreselleşme sürecinde üretim ve yönetim sisteminde görülen
değişimler ve teknoloji alanında yaşanan ilerlemeler, istihdam yapısı üzerinde
özellikle de istihdamın sektörel dağılımında önemli etkiler yaratmıştır.
Küreselleşme ve İlerleyen teknoloji ile buna paralel olarak gelişen anlık talep
değişimlerine cevap vermek amacıyla oluşan esneklik, işbölümüne dayalı
sanayi sektörünü tamamıyla bertaraf etmiş, hizmetler sektörü 21. yüzyılın
öncü sektörü haline gelmiştir.
Dünya genelinde tarım sektörünün önemi her geçen gün azalmaktadır.
Bugün, ileri teknoloji ülkelerinin hiçbirinde tarımda toplam nüfusun
%10’undan fazlası istihdam edilmemektedir176. Türkiye’de yıllar itibariyle
176 İsmail Hakkı YÜCEL: “Bilim ve Teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu”, http://ekutup.dpt.gov.tr/bilim/, 22.01.2005.
134
düşüş göstermesine rağmen hala önemli bir paya sahip olan tarım sektörü
%30’lar seviyesinde işgücü barındırmaktadır.
Tarım sektörünün ülkemizde önemini hala koruması bu alanda belirli
yatırımların yapılmasını ve verimlilik artışının sağlanmasını zorunlu
kılmaktadır. Son dönemde yeni teknolojik uygulamalarla birlikte tarımda
prodüktivite artışı sağlanmıştır177. Tarımda teknolojik gelişmeler sayesinde
istihdam edilen işgücü büyük ölçüde azalmış, artan verimlilik üretim
seviyesini yükseltmiştir. Bu durumda tarımda makineleşme sürecine
girilmesiyle sektör içinde fazlalık olan işgücü sanayi ya da hizmetler
sektörüne geçiş yapmıştır.
Burada işgücünün sektörel dağılımında meydana gelen değişimlere
paralel olarak tarımdan hizmetler sektörüne doğru yaşanan geçişte,
işgücünün sahip olduğu donanımlar önemli bir sorun yaratmaktadır. Çünkü
daha önce tarım kesiminde yer alan bu işgücü, sektörün ihtiyaçlarına cevap
vermekten uzaktır. Bu kişilere örgün eğitimin yanı sıra hizmet içi eğitim
verilmesi gerekmektedir. Ayrıca tarım fazlası olarak ortaya çıkan işgücü
köyden şehre göç sorununu gündeme taşımıştır.
Küreselleşmenin öncü sektörü haline gelen hizmetler sektörünün son
dönemde turizmin gelişmesiyle büyük bir ivme kazandığı, ancak beklenen
düzeye yükselmediği görülmektedir. Ülkemizdeki payı %50’lere yaklaşan
hizmetler sektörünün gelişmiş ülkelerdeki oranı %80’ler seviyesindedir.
Geleceğin meslekleri olarak görülen ve daha çok enformasyona dayalı
teknolojileri içeren işlerin çoğu hizmetler sektöründe yer almaktadır.
Emek-yoğun hizmetler zaman içinde yerlerini sermaye-yoğun mekanik
ve elektrikli araçlara bırakmaktadır. Ülkemizdeki hizmetler sektörünün
177 İsmail Hakkı YÜCEL: “Bilim ve Teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu”, http://ekutup.dpt.gov.tr/bilim/, 22.01.2005.
135
mesleklere göre incelemesi yapıldığında; yeni teknoloji tabanlı çoğu işin
mevcut olmadığı görülmektedir.
Yaşanan küreselleşme süreci ve teknolojik gelişmenin etkilerini işletme
bazında analize tabi tutarsak; teknolojik yenilikler, işletmelerin belli bir
dönemde verimliliklerini attırarak daha fazla mal üretmelerine olanak
sağlamaktadır. Üretilen ürünler için kullanılan zamanın daha kısa olması
yanında, yeni teknolojiler kalite, standart, dizayn gibi özellikler sayesinde
ürünlere üstünlük katarak müşteri memnuniyetini artırıcı etki yaratmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde istihdam seviyesi yüksek olduğu için teknolojik
gelişmelerin sebep olduğu işten çıkarmalarda başka bir iş imkanının
oluşmasıyla istihdamdaki arızi dengesizlik kısa sürede kendi dengesini
kurmaktadır. Bu ülkelerde teknolojik gelişmeler yüzünden işsiz kalanlar,
emek piyasası tarafından tekrar ve büyük bir hızla piyasaya geri
dönmektedir. Ancak Türkiye’de istihdam seviyesinin daha düşük ve iş
imkanlarının daha kısıtlı olduğu göz önüne aldığında bu yenilikler yüzünden
istihdam dışına itilen kişilerin daha uzun süreli bir işsizlik yaşaması
muhtemeldir.
4. EKONOMİK ALANDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER Küreselleşme sürecinin emek arz ve talebinde yarattığı değişimleri
incelerken üzerinde durmamız gereken önemli bir konuda ekonomi alanında
yaşanan değişimlerdir. Çünkü ülke genelinde uygulanan ekonomi politikaları
ve yaşanan krizler işgücü piyasasını hem arz hem de talep yönünden farklı
açılardan etkilemektedir. Daha çok ekonomik kökenli bir oluşum olarak
görülen küreselleşmeyi incelerken, işgücü piyasasını ekonomiden bağımsız
olarak değerlendirmek mümkün değildir. Bu yüzden çalışmanın bu kısmında,
özellikle 1980 sonrası Türkiye’de uygulanan ekonomi politikaları ve yaşanan
136
krizlerin emek arz ve talebinde meydana getirdiği etkiler açıklanmaya
çalışılacaktır. A) Ekonomik Krizlerin Etkisi Türkiye tarihinde 24 Ocak 1980 kararları olarak bilinen ekonomik kriz,
beraberinde iş gücü piyasalarında ve sosyal politikalarda derin yaralar
açmıştır. 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nın ardından, hükümetlerin ekonomik
politika belirleme ve uygulama güçleri, giderek küreselleşen, rekabetin iyiden
iyiye kızıştığı bir ortam yaratmıştır. Körfez savaşının ardından Türkiye’nin
kendi iç yapısından dolayı yaşamış olduğu 1994 krizi ve 1999 yılında
yaşanan deprem felaketi ekonomik yapıyı iyiden iyiye sarsmıştır.
2001 yılı Türkiye’de 1950’lerden beri yaşanan en ağır kriz olarak tarihe
geçmiş ve bu kriz sırasında ülkenin GSMH’sında %10’u aşan bir gerileme
meydana gelmiştir178. 1980’li yıllarda artmaya başlayan işsizlik, 1990’larda
evrensel ölçülere göre yüksek sayılan düzeylere ulaşmıştır. Ancak özellikle
2001 kriziyle birlikte işsizlikte tam bir patlama yaşanmıştır. iki yıl gibi kısa
sürede genel işsizlik oranı % 6.6’dan % 10.3’e, tarım dışı işsizlik oranı da %
9.3’den % 15’e yükselmiştir. 2003’te de işsizlikte bir azalma olmamış ve oran
% 10.3’te çakılı kalmıştır179. 2004’ün ilk yarısında yaşanan olağanüstü
yüksek büyüme ile birlikte işsizlikte bir miktar gerileme görülse de, yıl
sonunda işsizlik %10,3 olarak gerçekleşmiştir. Şaşırtıcı bir şekilde 2005
yılında da işsizlik oranımız aynı seviyesini korumuş, herhangi bir düşüş
gerçekleşmemiştir. Kısacası Türkiye için sorunun çözümlenmesinde yaşanan
güçlükler devam etmektedir.
Yaşanan krizlerin ardından işgücü piyasasında etkilenen grupların
başında kadın çalışanlar yer almıştır. Dezavantajlı grup olarak da
adlandırılan kadın çalışanlar, işten çıkarılması düşünülen ilk grup olma
178 Cem TOKER: a.g.e.,99. 179 TÜSİAD: “”Türkiye’de…”” . a.g.e.,15.
137
özelliğindedir. Ayrıca yaşanan krizlerden etkilenen tek grup kadınlar olmamış,
özellikle son krizde eğitimli işgücü de istihdam dışına itilmiştir. Bankacılık
sektörünü derinden etkileyen ve küçümsenemeyecek sayıda eğitimli
işgücünü işsiz bırakan 2001 krizinde piyasa işten çıkardıklarını aynı hızla
yerine koyamamıştır. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi eğitilmiş işgücüne yeni
istihdam fırsatları yaratamamıştır.
2002, 2003, 2004 ve 2005 yıllarında gerçekleşen yüksek büyüme
oranlarına rağmen istihdamda beklenenin altında bir artış sağlanmıştır. Bu
durumun en önemli nedeni ise 2001 yılında yaşanan büyük ekonomik krizden
sonra işverenlerin işçi alımı yerine makineye yatırım yaparak verimlilik
artışına yönelmeleridir.
B) Özelleştirme
“Özelleştirme", küresel kapitalizmin ürettiği krizi aşmak amacıyla,
özellikle 1980'li yıllardan sonra mal, hizmet ve sermayenin küresel ölçekte
sınırsız dolaşımını sağlamak için "liberal reformlar" adı altında "Dünya"
ölçeğinde dayattığı, ekonomik, toplumsal, siyasal ve ideolojik boyutları olan
küresel-politika-araçlarından-birisidir180.
1970’li yıllardan itibaren kapitalist ekonomilerde yüksek enflasyon ve
işsizliğin bir arada yaşanması Keynesyen teorinin Neoliberal ekonomi
politikalarını gündeme getirmiştir. Kamunun ekonomiye müdahale etmesinin
çok sınırlı olması gerektiği önerilmiş gerekçe olarak serbest piyasanın
işlevlerini serbestçe ve etkin biçimde yerine getirmesine olanak sağlanması
gösterilmiştir.
Sermayenin serbest dolaşılmasını engelleyen faktörlerin ortadan
kalkması için, vergi oranlarının indirilmesi kamu harcamalarının düşürülmesi
ve kamu kurumlarının özelleştirilmesi önerilmiştir. 1970’lerin sonlarına doğru
180 http//www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=676
138
ilk önemli uygulamaları ABD ve İngiltere’de gerçekleşen Özelleştirme, 1980’li
yıllarda Meksika, Şili gibi ülkelerde de uygulanmaya başlamıştır.
Ülkemizde ise özelleştirme, devletin ekonomideki sınai ve ticari
aktivitesinin en aza indirilmesini hedeflemektedir. Rekabete dayalı piyasa
ekonomisinin oluşturulması devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün
azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye
kazandırılması bu yolla elde edilecek kaynakların alt yapı yatırımlarına
kanalize-edilmesi-amaçlanmıştır.181
Dar anlamda, "devletin iktisadi faaliyetlerini gerçekleştiren KİT'lerin
mülkiyetinin özel sektöre devredilmesi; geniş kapsamlı olarak kamu kesimi
ekonomik faaliyetlerinin daraltılması ve piyasa ekonomisine işlerlik
kazandırılması”182 olarak tanımlanan özelleştirme, Türkiye’de 1983 yılının
sonunda yasal alt yapı bulabilmiş, 1984'te 2983 sayılı Yasa, 1986'da 3291
sayılı Yasa, 1990-94 arası bir dizi KHK, 1994'te de eksikliklerin giderilmesi
amacıyla 4046 sayılı Özelleştirme Yasası çıkarılmış; özelleştirmelerin
uygulama alanının ve önceliklerinin belirlenmesi için ise, Dünya Bankası’nın
isteğiyle 1985 yılında "Özelleştirme Ana Planı" hazırlanmıştır.
Türkiye’de özelleştirmelerin bir numaralı amacı olan sermayeyi tabana
yayma kendiliğinden terk edilerek çoğunluğu blok satışı dönüşmüştür. 1983
yılında başlayan özelleştirme ile birlikte bu güne kadar Türkiye’de 183
kuruluşta gerçekleştirilen özelleştirmeler sonucunda, hiç kamu payı
kalmayan kuruluşların sayısı 171’dir. Bu durumun istihdam üzerindeki
etkisine baktığımızda; özelleştirme sürecindeki KİT’lerdeki istihdamın son on
yılda 643 bin 058 kişiden 449 bin 414 kişiye düştüğü görülmüştür. Bu durum
193 bin 644 kişinin işsiz kalmasına neden olmuştur.
181 Özelleştirme İdaresi Başkanlığı:”Türkiye’de Özelleştirme Kapsamı”, (Ankara, Eylül 2001 ), 1. 182 Coşkun Can AKTAN: “Piyasa Ekonomisi, Özelleştirme ve Türkiye Deneyimi”, Küreselleşme Akımı İçinde Özelleştirmenin Yeri ve Özelleştirme Uygulamaları, (Ankara, 1994), 95.
139
Bu noktada önem kazanan, küreselleşme süreci dışında
özelleştirmenin hangi boyutlarda gerçekleştiğinin ve bu boyutların ulusal
ekonomiye ve topluma yansıma büyüklüğüdür.
C) Ekonomik Büyüme ve İstihdam
Ekonomik büyüme ile istihdam arasındaki ilişki değerlendirildiğinde,
ekonomik büyümenin ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini ve istihdama
katkısının kimi ülkede daha yavaş olduğunu söylemek mümkündür183.
Türkiye’de ekonomik açıdan 2002 yılında %7.4, 2003’ de %5.9 ve
2004’te %9.9 gibi rekor büyümeler yaşanmıştır. Fakat bu durumun etkisinin
istihdama yeterince yansımadığı göze çarpmaktadır. Ekonomik büyümenin
istihdam yaratmadan gerçekleşmesi ve yarattığı istihdam artışının tarım dışı
sektörde kendini göstermesi ciddi sorunları gündeme getirmiştir. Burada
üzerinde ısrarla durulması gereken nokta, büyümenin istihdam
yaratmamasıdır184. Bunun başlıca sebebi 2001 yılında başlayan büyük
ekonomik krizden sonra işgücü piyasasındaki aktörlerin, özellikle işverenlerin
yeni stratejileridir185. İşverenler krizi aşma amaçlı olarak çalışma saatlerini ve
verimliliği arttırmışlar, ayrıca kapasite kullanım oranlarını arttırarak istihdam
yerine makine alımına yönelmişlerdir.
İstihdam yaratmadan gerçekleşen ekonomik büyüme, beraberinde
artma eğilimi devam edecek olan işgücünün işsiz kalması sonucunu ortaya
çıkaracaktır. Bu saptama, işsizlikle mücadelenin salt ekonomik büyüme ile
çözümlenemeyeceğini, büyümenin aynı zamanda istihdam dostu bir büyüme
183 Ahmet SELAMOĞLU: Gelişmiş Ülkelerde İstihdam Politikaları, Esneklik Arayışı ve Etkileri, http://kosbed.kou.edu.tr/sayi4/selamoglu.pdf, 15.09.2004. 184 TÜSİAD: Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve İşsizlik, (İstanbul, Aralık 2004),19. 185 Namık ATA: “Ekonomik Büyüme İstihdam Artışı İle Birlikte Gitmeli”, İşveren Dergisi, TİSK, Cilt:43, Sayı: 11, (Ankara, Ağustos 2005), 31.
140
olması gerektiğini gösterir186. Bu noktada işsizliğin yapısal boyutu gündeme
gelmektedir.
ILO’nun 15 Şubat 2005 tarihinde yayınlanan “Küresel İstihdam
Eğilimleri Raporu”nda Avrupa için gözlemlenen durumla kayıt dışı istihdamın
boyutları hariç, büyüme, büyümeye bağlı olarak istihdamda hafif bir artış,
verimlilik artışı ve gençlerde yüksek işsizlik ülkemiz için de paralellik
göstermektedir187.
III- KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN EMEK TALABİNDE MEYDANA GETİRDİĞİ DEĞİŞİMLER Küreselleşme sürecinde dünya ekseninde yaşanan yoğun rekabet,
özellikle yavaş büyüyen ve yüksek maliyetli işgücüne sahip ülkeler için ciddi
bir sorundur. Yaşanan değişimler emek arzında olduğu gibi, emek talebi
cephesinde de bir dizi etkiler meydana getirmiştir. İşgücü talebinin temel
belirleyicileri işgücü maliyetleri ve büyüme oranıdır188. İşgücü talebini
belirleyen etkenleri sektörel düzeyde belirleme, bize işsizliğin ilerideki durumu
açısından bir öngörüde bulunma fırsatı verecektir.
Özellikle küreselleşme sürecinin yaşanması ile birlikte emek talebine
olan ihtiyaç hem sayısal hem de nitelik olarak farklılık arz etmiştir.
Çalışmanın bu bölümünde birinci bölümde ayrıntılı olarak ele alınan
değişimlerin, mevcut emek talebinde ne yönde bir farklılaşma yarattığı ortaya
konmaya çalışılacaktır.
186 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal…””. a.g.e., 19. 187 ILO: Küresel İstihdam Eğilimleri Modeli,2005.http://www.ilo.org/public/turkish/region/ eurpro/ ankara/index.htm, 21.08.2005. 188 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal…””. a.g.e., 21.
141
1. REKABET GÜCÜ- EMEK TALEBİ İLİŞKİSİ Önceki bölümlerde ayrıntılı olarak ele aldığımız rekabet, yeni ekonomi
düzeninde olmazsa olmaz koşullarından biridir. Gelişen ve her geçen gün
ilerleyen teknoloji karşısında ayakları yere sağlam basabilen bir yapıya sahip
olabilmek, rekabet gücünü elinde bulundurmakla mümkündür.
Fordist üretim sürecinde rekabetin en belirgin özelliği, geniş ölçekte
üretimde bulunmak suretiyle elde edilen maliyet tasarruflarıdır189. 1970’li
yıllara gelindiğinde ise, teknolojinin sunduğu olanaklar ışığında firmalar
maliyetlerini düşürebilme fırsatını yakalayıp rekabet avantajına
kavuşmuşlardır. Ancak bu dönemin sonunda pazarların genişlemesiyle yeni
ürün ve hizmetlerin ortaya çıkması firmaların, yabancı rakiplerine oranla
pazardan daha fazla pay alabilmek ve uluslararası ticarette ortaya çıkan
getirilerden daha fazla yararlanabilmek için stratejik davranmalarını
gerektirmiştir190. Küreselleşme koşullarında ticaretin e-sermaye hareketleri
üzerindeki engellerin kaldırılması işçiler gibi işletmeler üzerinde de rekabetçi
bir etki oluşturmakta, işletmeler yeni üretim yöntemleri uygulamak zorunda
kalmaktadırlar. Bu durum işletmelerde, toplam kalite yönetimi, tam
zamanında üretim, alt işveren kullanımı gibi uygulamaları
yaygınlaştırmıştır191.
1980’li yıllarda, “toplam kalite yönetimi”nin ön plana çıktığı kalite
üstünlüğünün, rekabeti belirleyen en önemli veri olduğu bir süreç yaşanmaya
başlanmıştır. 10 yıl sonra ise, kalitenin ötesinde “tasarım” ön plana çıkmış ve
yeni ürünü pazara en kısa zamanda sunan firma, rekabet gücünü arttırır hale
gelmiştir192. 1990’lı yıllardaki belirleyici faktör olan yeni ürünü pazara en kısa
sürede sunma yerini 2000’li yıllarda “hizmet faktörü”’ne bırakmıştır. Sadece
189 Coşkun Can AKTAN- İstiklal VURAL: Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri, Rekabet Dizisi:2, TİSK, (Ankara, Aralık 2004), 26. 190 Coşkun Can AKTAN- İstiklal VURAL: ““Rekabet Gücü…””. a.g.e., 26. 191 Aysen TOKOL: “Küreselleşme ve Endüstri İlişkilerine Etkisi”, Küreselleşmenin İnsani Yüzü, der. Veysel BOZKURT, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2000), 139. 192 Coşkun Can AKTAN- İstiklal VURAL: ““Rekabet Gücü…””. a.g.e., 27.
142
kaliteli üretim değil aynı zamanda kalite ve verimliliğin her aşamada
birleştirilip arttırılması önem kazanmıştır. Bu durum Fordizmin makineye
bağımlı, inisiyatifsiz işçi anlayışının yerine sorumlu, yetkili ve çok becerili işçi
anlayışını getirmiştir.
Dönemler itibariyle farklı kriterlerin ön plana çıkmasını gerekli kılan
rekabet gücünün orta ve uzun vadede sürdürülebilirliği firmaların rakiplerine
kıyasla sahip oldukları yeteneklere bağlıdır. Firmanın stratejisi, yapısı ve
yenilik ve icatlarda bulunma kapasitesi ve diğer organizasyonel yeteneklerin
tümünü içinde barındıran genel yetenekleri firmanın üstünlük kurmasında
temel kriterlerdir193. Bu üstünlüklerin sağlanabilmesi, firmanın istihdam
edeceği işgücünün beceri ve eğitim düzeyi ile yakından ilişkilidir.
Uygulanacak olan stratejiler, analitik düşünme yeteneğine sahip, değişime
ayak uydurup yeni koşullara hemen adapte olabilen bir işçi profili ile
mümkündür.
Bu çerçevede rekabet üstünlüğünü elinde bulundurmak isteyen
işletme, maliyetlerini minimumda tutmak için öncelikli olarak maliyeti en aza
indirgenmiş ucuz işgücü talebinde bulunmak ister. Bunun yanında verimliliğini
optimum seviyeye çıkartmak ve bu doğrultuda esnek çalışma biçimlerinden
faydalanmak diğer stratejiler olarak belirlenebilir. Yaşanan değişimler
doğrultusunda bu sürece ayak uyduramayan firmaların yaşama şansını
kaybettiği günümüz koşullarında, biraz önce belirttiğimiz strateji ve hedeflerin
daha detayına inmek firma cephesinde yaşanan emek talebi değişimlerinin
anlaşılması açısından önem arz etmektedir.
A) 1980 Sonrası İşgücü Maliyetlerinin İstihdam Politikaları Üzerindeki Etkisi İşgücü talebinin iki temel belirleyicisi işgücü maliyeti ve büyüme
oranıdır. İşgücü talebi büyüme oranı arttıkça yükselir, işgücü maliyeti arttıkça
193 Coşkun Can AKTAN- İstiklal VURAL: Rekabet Gücü ve Türkiye, Rekabet Dizisi:3, TİSK, (Ankara, Aralık 2004), 133.
143
azalır194. Öncelikle 1980 sonrası artan rekabet koşullarında, firmaların emek
taleplerini etkileyen önemli belirleyicilerden bir tanesi işgücü maliyetleridir.
İşgücü maliyetlerini iki temel bileşen bazında ayrıştırdığımızda; birini ücretler
diğerini ise ücret dışı maliyetler oluşturmaktadır. Belirtilen iki bileşen
“istihdam vergileri” adıyla da anılmaktadır195. İşgücü maliyetlerinin oranı
işveren için ne kadar ağır bir yük oluşturuyorsa, bu durum istihdamı da aynı
oranda olumsuz yönde etkilemektedir.
Rekabetin getirmiş olduğu en ayırt edici kriter şüphesiz ki verimlilik
faktörüdür. Küreselleşmenin tüm dünyadaki rekabeti arttırdığı
düşünüldüğünde; bu durumda verimlilik artışına dayanan bir ücret politikası
uygulaması, gerek ücretler gerekse ekonominin istikrarı için doğru bir politika
oluşturacaktır196. Verimliliği arttırmak her şeyden önce, birim maliyeti
düşürmek veya fiyatları sabit tutmak197 la mümkündür. İşverenler için önemli
bir gider kalemi de işgücü maliyetleridir.
İşgücü maliyetlerinin işletmelerin toplam maliyeti içindeki payı önemli
bir unsurdur. Emeğin üretimde yoğun olarak kullanıldığı durumda ücret
yükselmeleri firmanın maliyet ve ürün fiyatını önemli ölçüde arttıracak, buna
bağlı olarak satışları da önemli ölçüde azalan firma aynı şekilde istihdam
ettiği emek miktarını önemli ölçüde azaltacaktır. Böylelikle, emeğin üretim
maliyetinin büyük bir kısmını oluşturmaması bu anlamda işverene avantaj
sağlayacaktır.
ABD Çalışma Bürosu tarafından oluşturulan seçilmiş ülkelerdeki
işgücü maliyetleri verilerine göre karşılaştırma yaptığımızda ülkemizdeki
işgücü maliyetlerinin oldukça yüksek seviyede bulunduğu görülmektedir. Bu 194 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 200. 195 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 21. 196 Banu UÇKAN: Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü,http//www.cmis.org.tr. dergi/1mak982.htm, 06.01.2005. 197Banu UÇKAN: Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü,http//www.cmis.org.tr. dergi/1mak982.htm, 06.01.2005.
144
durum rekabet gücümüzün zayıflamasına neden olmaktadır. Türkiye halen
Avrupa Birliği ülkeleri arasında göreli olarak en yüksek işgücü maliyetine
sahip ülkelerden biridir. Bu noktaya; vergi sisteminin zaman içinde
bozulması, sorumsuz emeklilik düzenleri ve SSK fonlarının devlet tarafından
"yağmalanması" gibi gerçeklerle gelindiğini belirten TÜSİAD’ın 2004 yılı
raporu, durumun işgücü maliyeti ile istihdam arasındaki ilişkinin yoğunluğu ile
ele alınması gerekliliği üzerinde durmaktadır198. TÜSİAD tarafından yapılan
araştırmanın en önemli amaçlarından biri de işsizlikle mücadelede hayati
öneme sahip bu konunun Türkiye için derinlemesine bir incelemesinin
yapılmasıdır. Varılan sonuç, yüksek işgücü maliyetinin düşürülmesinin
istihdama yapacağı olumlu katkının dikkate değer olduğu şeklindedir.
İşgücü maliyetlerinin emek talebindeki etkisini incelerken,
küreselleşme sürecinin getirdiği değişimler ışığında, üzerinde durulması
gereken diğer bir nokta da işgücü maliyetleri ve istihdam arasındaki ilişkinin
vasıflı işgücü ile vasıfsız işgücü açısından bir farklılık yaratıp yaratmadığıdır.
Vasıflı-vasıfsız ayrımını yaparak işgücü maliyeti- işgücü talebi ilişkisini
araştıran çalışmalar, vasıflı işgücünün maliyeti ile talebi arasında ters yönlü
bir ilişki saptamamakta; aksine bu iki değişkenin birlikte hareket ettiğini
göstermektedir199.
Bu beklenmedik sonucun nedenini vasıflı işgücünün sermaye stoku
niteliğinde olması olarak açıklanmaktadır. TÜİK’in verilerine göre çalışanları
vasıflı- vasıfsız olarak ayırmak mümkün olmadığından Türkiye için bu
durumu özgü bir çalışma yapılmadığını belirten TÜSİAD’a göre bulguların
Türkiye ekonomisi için de geçerli olmaması için bir neden yoktur200.
Durumu sektörel bazda inceleyecek olursak; istihdam vergilerinin
emek yoğun sektörlerde -ki bu sektörlerde işgücü maliyeti daha yüksektir-
198 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 201. 199 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 202. 200 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 202.
145
istihdam üzerinde daha efektif bir etki barındırdığını söyleyebiliriz. Bu
durumun özellikle hizmet gibi emek yoğun sektörde istihdam edilebilirlik
üzerinde ihmal edilemeyecek bir etki, dolayısıyla toplam istihdam üzerinde
hissedilir bir etki yaratması beklenmektedir201.
Ancak TÜSİAD tarafından yapılan araştırma hizmet sektöründeki
işletmeler için gereken ayrıntıda veri bulunmadığından inceleme imalat
sanayi ile sınırlandırılmak zorunda kalınmıştır. Bununla birlikte imalat
sanayine ilişkin bulguların emek yoğun hizmet sektörü için fazlasıyla geçerli
olacağı açıktır. Ekonominin çeşitli sektörlerinde uygulamaya konulan yeni
teknolojilerin kısa dönemde en önemli etkisi istihdam üzerinde görülmekte,
bilgi teknolojisi istihdamın sektörel dağılımı ile daha sonra değineceğimiz
meslek yapısını değiştirmektedir. Diğer ekonomik faktörler yanında bilgi
teknolojilerinin istihdamın sektörel dağılımının hizmet sektörü lehine
değiştirdiği görülmektedir.
a) Ucuz işgücü Talebi
Bilgi toplumunun bir bakıma ekonomideki yansıması şeklinde
algılanan küreselleşme, dünyadaki bütün ekonomileri yeni bir sürecin içine
sokmuştur.202 Yaşanan bu sürecin en göze çarpan özelliği sermaye, hizmet
ve belirli oranda emek mobilitesinin kazandığı hızdır. Uluslararası rekabetin
atması, firmaların yaşanan hareketlilik ekseninde daha ucuz ve kaliteli emeği
buldukları yerlere doğru yönelmelerine neden olmuştur. İşsizliğin giderek
artan bir oranda hız kazandığı günümüzde ucuz işgücü talebinde ciddi bir
artış yaşanmıştır.
Ancak küreselleşme sürecinde sermayenin ve hizmetin kazandığı
hareketliliğin emek açısından geçerli olduğu pek söylenemez. Daha çok
emek arz ve talebinde dengesizlikler yaşayan ülkeler arasında zaman 201 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasasının…””. a.g.e., 22. 202 Nusret EKİN: ““Türkiye’de…””. a.g.e., 45.
146
zaman, arz fazlası olan ülkelerden talep fazlası olan ülkelere işçi ihracı
şeklinde bir emek hareketliliği görülmektedir. Ancak bu hareketler süreklilik
taşımamakta ve emek faktörü genellikle ulusal emek piyasaları içinde
kalmaktadır203. Buna karşılık, küreselleşme sürecinde sermayenin
uluslararası hareketliliğinin sınırsız ölçüde artması emeğin pazarlık gücünü
zayıflatmaktadır. Sermayenin ulusal bağlarından kopması, buna karşılık
emeğin ulusal niteliğinin korunması, uluslararası kaçak işçilik sorununun her
geçen gün daha da büyüyen boyutlara ulaşmasına yol açmaktadır. Bu
dengesizlik küreselleşmeye yöneltilen temel eleştirilerdendir.
Günümüzde Hewlet Pakard, Motorola ve IBM gibi şirketler
Hindistan’dan nitelikli işgücünü kendi ülkelerindeki işgücüne kıyasla daha
düşük ücretle istihdam etmektedirler. Benzer bir durum Türkiye için de söz
konusu olmuştur. Türkiye’de bir danışmanlık firması, bilişim sektöründe
yatırımlara giden Doğuş, Sabancı, Çukurova, Koç gibi holdinglerin
bünyesinde istihdam edilmek üzere Hindistan’dan bilgisayar mühendisi
getirmişler ve bu mühendisler Türk mühendislerin aldıkları ücretin 1/3’ü
kadar bir ücretle çalışmaya başlamışlardır204. Bu olay yukarıda bahsettiğimiz
kaçak işçilikten çok farklı bir yapı arz etmektedir.
Ülkemiz açısından bir diğer mesele de talep bulamayan işgücü
açısından ortaya çıkmaktadır. Az gelişmiş ülkelerde, piyasada talep imkanı
bulamayan işgücünün önünde iki alternatif vardır. Bu kişiler ya yabancı
sermayenin ülkeye girmesini beklemekte, yada her türlü koşulu kabul ederek
gelişmiş ülkelere gitmektedirler. Bu durum işgücünün yurt dışına kaymasına
sebep olmakta, bu da “beyin göçü” olarak adlandırdığımız, yetişmiş olan
kalifiye eleman kaybı sorununu gündeme getirmektedir.
203 DPT: 19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programı http://ekutup.dpt.gov tr/program/2005/. 03.02.2005. 204 Veysel BOZKURT: ““Küreselleşmenin…””. a.g.e.,98.
147
İncelenmesi gereken bir diğer grup kadın çalışanlardır. Son dönemde
kadın işgücüne olan talepte dünya genelinde bir artış göstermektedir. Bu
artışın nedeni sadece kadın işgücünün “daha uysal” ve daha az
sendikalaşmasından kaynaklanmamaktadır. Bu artışın nedeni 1980 sonrası
dönemde hizmetler sektöründe görülen büyümeyle de ilgilidir. Çünkü hizmet
sektörüne ait işlerden olan temizlikçilik, ev hizmetleri, çocuk bakıcılığı gibi
işlerin kadın işçiler tarafından yapılması talep edilmektedir. Ancak ülkemizde
kadın işgücüne olan talebin diğer ülkelerdeki gibi artmadığı, çoğu sektörde
tercih edilmediği görülmektedir. Bu durumun nedenleri mesleklerdeki
farklılaşma neticesinde işgücü taleplerinin değişiminde ayrıntılı olarak ele
alınacaktır.
b- Sendikasız İşgücü Talebi Küreselleşme süreci ile birlikte değişen koşullar karşısında, özellikle
endüstriyel yapıdaki yaşanan dönüşümler işverenlerin sendikaya olan bakış
açısını değiştirmiştir. Sendikalara karşı devletin yaptığı yasal düzenlemeler,
çoğu işverenlerin daha fazla esneklik ve daha düşük maliyetler için
sendikalarla ilişkilerini yeniden belirlemelerine neden olmuştur.
Esnek çalışan işçiler istihdam ilişkisini toplu iş sözleşmesi yerine,
bireysel hizmet akdi ile kurmayı tercih etmektedirler. Bu nedenle sendikaların
güç kaybetmesinin en önemli nedenlerinden birisi de esnek çalışma
sistemlerinin yaygınlaşmasıdır.
Çok sayıda işçiyi kapsayan büyük işyerlerindeki güçlü kitle
sendikacılığı, yeni üretim organizasyon sistemini engelleyen bir faktördür.
Süreç içinde çevre işgücü tümüyle sendikasız kalırken, az sayıda nitelikli
çekirdek işgücü, kitle sendikacılığı ve iş kolu sendikacılığı yerine, firma ile
bütünleşmiş işyeri sendikacılığına yönelmiştir. Büyük ölçekli firmalarda
küçülme eğilimi de kitle sendikacılığını tehdit eden bir gelişme içindedir. Yeni
148
sistem işçi ve işveren arasında yeni türden bir ilişkiler ağı oluştururken,
sendikaların işçiler ile olan bağını geri plana atan bir eğilime de yol
açmaktadır.
B)Teknolojik Gelişmelerin İstihdam Politikaları Üzerindeki Etkisi
Drucker beden işçiliğinin gerileyişinin sebebinin ne bir rekabet gücü
meselesi, ne hükümet politikası, ne iş hayatının bir dönemi hatta ne de ithalat
meselesi olduğunu, gerilemenin yapısal olduğunu ve geri dönüşünün
olmadığını belirtmektedir205. Küreselleşme ile bilgi işçisinin önem kazanması,
bilgi işçilerinin yanında özellikle enformasyon teknolojisine yatırım yapan,
bilgi ve hizmet işlerinde yoğunlaşan firmaların rekabetteki gücünü arttırmıştır.
Küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin yarattığı değişimler ve
ekonomide yaşanan durgunluk ve canlanmalar sonucu işletmelerin
üretimlerini arttırmalarına ya da kısmalarına neden olmaktadır. İşletmelerin
konjonktürel dalgalanmalara uyum sağlayabilmeleri için belirli zaman
dilimlerinde işgücü talebini azaltmaları ya da arttırmaları gerekmektedir. Bu
durum esnekliğin doğmasının en önemli nedenidir.
Teknolojinin meydana getirdiği değişimler kapsamında firmalar rekabet
edebilmek için esnek çalışma modellerini uygulamaya koymak, eğitimli
işgücü talep etmek ve teknoloji- istihdam-verimlilik ilişkisini saptamak
zorundadır. Bu bakımdan çalışmanın bu kısmında her bir faktör firma cephesi
açısından ayrı ayrı ele alınacaktır.
205 Peter F. DRUCKER: Yönetim Uygulaması, İnkilap Kitapevi, (İstanbul,1996), 153.
149
a) Esnek Çalışma Modellerine Geçiş Talep yanlı politikalarla satın alma gücünün yaratılmasına dayanan
Keynesyen anlayış sonucunda doğan Fordist üretim sistemi, işçinin sabit bir
noktada durması ve buna karşılık üretilmekte olan nesnenin bir bant üzerinde
belli bir hızla hareket ederek işçinin önünden geçmesi şeklinde açıklanabilir.
Bu sistem içerisinde sermaye birikiminin temelinde işgücünün yeniden
üretiminin toplumsal maliyetinin uzun dönemde düşmesi ve ücretli işgücünün
genişlemesi bulunmaktadır206.
Tasarım, nitelikli işgücünün yaptığı işler ve niteliksiz işgücünün yaptığı
işler olarak üç kategoride özetleyebileceğimiz Fordist üretim sistemi, bilişim
teknolojisinin gelişmesiyle birlikte yerini yeni üretim yöntemlerine bırakmıştır.
Yeni üretim yöntemlerinde grup çalışmaları önem kazanmış, nitelikli
işçilerden oluşan gruplarda iş tanımları, gruplar esas alınarak yapılmıştır.
Grup üyelerinin yatay işbölümü ve görev alanları geniş olup, dikey
işbölümüne göre farklı işlerde çalıştırılmaları söz konusu olmaktadır.
Grup, kalite denetimi de dahil olmak üzere işin bütününden
sorumludur. Yeni modelde işçinin yaptığı işlerin sayısının artması, yatay iş
entegrasyonu, işçinin değişik nitelik taşıyan işler yapması, dikey düzeyde
karar alma yetkisinin artırılması gibi görevlerin verilmesiyle işçinin bedensel
ve zihinsel yeteneklerinin kullanılmasını sağlamaktadır.
1970’lerden sonra başlayan değişime paralel olarak yeni çağın
öncüleri, teknolojik ve ekonomik dönüşümleri gerçekleştirirken genelde
sosyal alandan çağın dalgalanmalarına uyacak dönüşümler talep
etmişlerdir207.
206 Jale YALINPALA: “Küreselleşmenin Emek Piyasası ve İstihdam Üzerindeki Etkisi”, İktisadi Yönelimler ve Sosyal Politik Karşıtlıklar, Derleyen: Aklan SOYAK, Ekonomi-Politik, Om Yayınevi, (İstanbul, 2002), 275. 207 Nusret EKİN: “Esneklik Çağı…”, Mercek Dergisi, MESS Yayınları, (İstanbul, 1999), 10.
150
Bu dönüşümün öncü niteliği ise “esneklik” olmuştur. Dönüşümün arka
planında yatan teknolojik ve uluslararası ticaret hacmindeki genişleme,
üretim ve işgücünün yapısının da değişmesini gerekli kılmıştır. Uluslararası
arenada rekabet kabiliyetine sahip olabilmek için, teknolojiyi yakın takibe
almak ve uygulamak, bu uygulamayı yerine getirebilmek içinse, işgücünü
nitelik yönünden yüksek donanımlı hale getirmek ve teknolojik gelişmelere
uygun esnek üretim modellerini benimsemek gerekmektedir. Bu bakımdan
esneklik olgusu çağımızın yükselen değeri haline gelmiştir.
İhraç ekonomilerinin gelişmesi, hizmet sektörlerinin büyümesi, kadın
istihdamının artışı ve benzeri yapısal değişimler, istihdamda standart dışı
(esnek yada atipik) çalışma biçimlerinin hızla genişlemesine yol açmıştır208.
Öncelikli olarak işçinin korunması anlayışı, oluşan sert rekabet koşuları
sonucunda terk edilmeye başlamış, işçi ve işyeri bir bütün olarak kabul
edilmiştir. Bu yapı içinde firmalarda, esneklik sayesinde çalışma süreleri ve
şekilleri işletme eksenli olarak değişmiş; böylece en verimli ve etkin üretimin
gerçekleştirilmesi, maliyetlerin düşürülmesi ve günümüz koşularında büyük
önem taşıyan kaliteli üretimin yapılması amaçlanmıştır.
Çalışma hayatına getirilen esnekliğin en karakteristik özelliği “gelişime
ayak uydurabilme yeteneği” dir. Çünkü işletmelerin, hızlı bir şekilde gelişen
teknolojiye ve ekonomik konjonktürel dalgalanmalara kendilerini süratle
adapte etmeleri gerekmektedir.
Ancak esnek üretim modellerine adapte olabilmek önemli bir
sorundur. Büyük çapta faaliyet gösteren firmaların bu değişime ayak
uydurmaları küçük şirketlere nazaran daha zor ve maliyetlidir. Günümüz
koşullarının beraberinde getirmiş olduğu esnekleşme ve esnek üretime geçiş,
208 Nusret EKİN: “2000’li Yıllara Doğru Çalışma Hayatı Sorunlar- Öneriler”, TÜHİS Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 5, (İstanbul, 1995), 3.
151
önce büyük merkezi firmaların üretimin bazı parçalarını küçük firmalara
devrederek bir ağ oluşturması şeklinde başlamıştır. Sonra küçük şirketlerin
değişik mallar, modeller üretip, sürekli değişen talebe kendini kolaylıkla
uyarlayabilen bir sanayi ağı oluşturmaları gündeme gelmiştir. Bunda kitlesel
üretimin standart ürün pazarlarının giderek parçalanmasının ve çeşitli
sınıflara, yaşlara, cinsiyetlere ve kültürlere hitap eden bir mal çeşitlenmesinin
ortaya çıkmasının payı önemli olmuştur.
b) Eğitimli İşgücü Talebi Yeni üretim sistemleri ve bu doğrultuda oluşan yeni çalışma biçimleri,
küreselleşmenin beraberinde getirmiş olduğu dinamiklere cevap verebilecek
ve hızlı değişimlere ayak uydurabilecek bir işgücünü gerektirmektedir. Gerek
ulusal gerekse uluslararası düzeyde yaşanan rekabet, daha eğitimli işgücü
talep etmeyi zorunlu kılmıştır.
Bilgi teknolojisinin üretimdeki yeri arttıkça, önem kazanan
kavramlardan biri de “beşeri sermaye”dir. Kişilerin üretken olarak çalışmaları
ve bunun sonucunda gelir elde etmelerini sağlayan, eğitim süreci sırasında
ve sonrasında kazanılmış bilgi, beceri ve yetenekler olarak
tanımlayabileceğimiz beşeri sermayenin ekonomik büyüme üzerinde önemli
etkisi olduğu fark edilmiştir.
Sanayi devriminin ardından Fordist üretimde mavi yakalı işçilerin
yerine beyaz yakalıların oranı giderek artarken, son dönemlerde bilgisayar ve
otomasyon teknolojilerinin yaygınlaşması yeni bir eğilime yol açmaktadır.
Yeni teknolojiler beden işçisi olarak adlandırdığımız mavi yakalı işçilerin
büyük bölümünü piyasa dışına itmiş, istihdam içinde yer alan işgücünün
belirli düzeyde eğitimli olmasını zorunlu kılmıştır. Eğitimi olmayan işçiler
152
sanayi üretim süreçlerinden dışlanmıştır. Post-Fordist üretim olarak da
adlandırılan yeni üretim sisteminde, işveren “altın yakalı” olarak da
adlandırılan bilgi işçilerini istihdam etmek istemektedir.
Yukarıda belirttiğimiz gelişmeler ışığında Türkiye’nin sahip olduğu
işgücü profilini değerlendirirsek; işverenin talep ettiği eğitimli işgücü ihtiyacını
karşılaması pek mümkün görülmemektedir. Ülkemizde işverenlerin en büyük
sıkıntısı, işgücü piyasasının istediği niteliklerden uzak emek arzı fazlası
içermesi ve ihtiyaç olan eğitimli işgücü talebini karşılamamasıdır.
c) Teknoloji, İstihdam ve Verimlilik İlişkisi Günümüz koşullarında verimliliğin ve kalitenin arttırılması olmazsa
olmaz koşul haline gelmiştir. Bilgi toplumuna geçişin anahtar teknolojileri
olarak bilinen enformasyon, ileri malzemeler, biyoteknoloji gibi jenerik
teknolojilerin üretime alınması toplumların hayat standardının artmasına
neden olmaktadır209.
Teknolojik gelişmeler, özellikle bilgi ve iletişim teknolojisindeki yayılma
ve bu gelişmelerin istihdam üzerindeki etkileri, küreselleşme sürecinde
istihdam sorunlarının tartışılmasına yeni boyutlar getirmiştir210. Esasında
teknik gelişmelerin dev adımlarla ilerlediği bir ekonomi ve toplum düzeninde
devamlı ve hızlı bir şekilde değişen şartlara ayak uydurabilmek sadece
önemli değil, gerekli bir hareket tarzı olmaktadır211.
209 İsmail Hakkı YÜCEL: Bilim-Teknoloji Politikaları ve 21.Yüzyılın Toplumu,http://ektup.dpt. gov.tr/ bilim/22.01.2005. 210 Nusret EKİN: Türkiye’de Yapay İstihdam ve İstihdam Politikaları, İTO, Yayın No: 2000-33, (İstanbul, 2000), 56. 211 İsmail Hakkı YÜCEL: Bilim-Teknoloji Politikaları ve 21.Yüzyılın Toplumu, http://ektup.dpt. gov.tr/ bilim/22.01.2005.
153
İleri teknolojinin kullanıldığı firma, istihdam ettiği personelin kalifiye
olmasını ister. Bu durum kalifiye personel istihdamı ihtiyacını gündeme
taşımaktadır. Ayrıca rekabetin elde tutulabilmesi için kalifiye personel
ihtiyacının yanında, teknolojik kökenli yatırımların yapılması ve firmanın
kendini sürekli yenilemesi de gerekmektedir.
Aynı girdilerle daha fazla katma değer yaratma olarak
tanımlayabileceğimiz verimlilik, rekabette önemli bir etkendir. OECD ülkeleri
arasında verimliliği en düşük olan ülke Türkiye’dir.
Türkiye’deki emek verimliliği batılı ülkelerden 5-6 kat daha düşüktür.
Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün (International Institute for
Management Development - IMD) verilerine göre Türkiye, ekonominin genel
verimlilik düzeyi bakımından 2003 yılında 50 ülke arasında 40. sırada
bulunmaktadır. Türkiye ile aynı gelir grubunda yer alan ülkelerle dahi
aramızda ciddi verimlilik açıkları bulunmaktadır. Verimliliğin düşüklüğü,
rekabet gücünü direkt etkileyen bir faktördür. Söz konusu verimlilik farkları
ülkemizin rekabet gücünü de olumsuz yönde etkilemektedir. IMD’nin
verilerine göre Türkiye’nin, uluslararası rekabet gücü giderek düşmektedir.
Ülkemiz 2000 yılında 60 ülke arasında 44. sırada iken, 2004’de 55. sıraya
gerilemiştir212.
Ekonomideki rekabet gücünü ayakta tutabilmek ve optimal faydayı
sağlayabilmek, verimlilikte, kalitede, standartta ve dizaynda gelişme
sağlamak ileri teknolojinin üretimde kullanılması ile elde edilebilecektir.
Toplum içindeki refah seviyesini arttırmak kaynakların en etkin şekilde
kullanılmasıyla mümkündür.
Ancak teknolojik gelişmeler verimliliği yükseltmenin yanı sıra üretim
seviyesindeki emek talebini azaltıcı bir etkiyi de beraberinde getirmiştir. Yeni
212 http://www.economy.bsu.by/library/IMD/2005/List_of_criteria2005.pdf, 10.09.2005
154
teknolojilerin üretim sistemine sokulmasıyla işverenler, daha az sayıda işçi
ile aynı üretim seviyesine ulaşmaktadırlar. Teknolojik gelişme, maliyetleri
düşürmekte ve bu düşüş, sadece o teknolojinin uygulandığı faaliyet dalında
değil, bütün endüstrilerde ortaya çıkmakta, bunun neticesinde de yeni
teknolojilerin uygulanması, üretimin daha yüksek oranda artışı yoluyla
piyasaları hızla genişletmektedir213.
2. FİRMANIN ORGANİZASYON YAPISININ FARKLILAŞMASI SONUCU EMEK TALEBİNDE GÖRÜLEN DEĞİŞİM Birinci bölümde ayrıntılı olarak ele aldığımız örgüt yapısı küreselleşme
sürecinde bir takım değişimler geçirerek farklılaşmıştır. Bu farklılaşma örgüt
kültürünü de değişime uğratmış, bunun neticesinde ihtiyaç duyulan
işgücünün profili de değişmiştir. Daha öncede belirtildiği üzere günümüz
koşullarında işgücünde aranan niteliklerinin yapısı değişmiştir.
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, işgücünün önemli bir
kısmının “vasıfsız” veya “yanlış vasıflı” ve “yeniden eğitilmesi mümkün
olmayan” gruplara dönüşmesine yol açmıştır214. Böylesine bir dönüşüm iş
yaratma politikalarında ihtiyaç duyulan vasıf seviyesini yükselmiştir. Bu
durum temelde iki önemli meseleyi gündeme taşımıştır. Bunlardan ilki
organizasyon yapılarının küçülmesi ve buna paralel olarak emek talebinde
yaşanan düşüştür. İkincisi ise, yönetim anlayışında görülen değişmelerdir.
213 Nusret EKİN: ““Türkiye’de…”” . a.g.e., 56. 214 Nusret EKİN: ““Türkiye’de…”” . a.g.e., 59.
155
A) Organizasyon Yapılarının Küçülmesi ve Emek Talebindeki Düşüş
Üretim sürecinin küreselleşmesi, işletmelere dünyanın çeşitli
bölgelerinde bulunan üretim faktörlerinin en karlı bileşenini sağlamaya
yönelik bir ortam hazırlamaktadır. Çünkü işler farklı işyerleri, farklı coğrafyalar
arasında kolaylıkla dağıtılabilmekte, en az maliyetle üretim bu sayede
sağlanabilmektedir.
İşlerin bölünmesi yeni alt bölümleri de peşinden getirir. Bunun
sonucunda alt bölümlere ayrılan işler; işyerleri ve ülkeler arasında dağıtılır.
İşlerin bölünerek işyerleri ve ülkeler arasında dağıtılması işgücü piyasasını
oluşturan işçileri sahip oldukları vasıf düzeyiyle yakından bağlantılı bir
işbölümüne itmektedir. Bu işbölümü pazara uyum gösterme amacıyla
geliştirilen yalın üretim, stoksuz, tam zamanlı gibi adlandırılan üretim
teknikleri tarafından desteklenir. İşgücü piyasasında oluşan bu yeni işbölümü
çeşitli derecelerde ulusal, bölgesel veya uluslararası işgücü piyasalarında
kendini göstermektedir. İşin vasıf gerektirmeyen ve emek yoğun süreçleri
işgücü piyasasının “çevresel” olan alanında gerçekleşirken, vasıf gerektiren
ve sermaye yoğun üretim süreçleri, işgücünün “merkez” alanında
yapılmaktadır. Yeni teknolojilerin kullanımı hızla yaygınlaşırken, işin
örgütlenmesinde değişimler ortaya çıkmakta, bazı işleri ortadan kalkarken,
yeni işler oluşmaktadır.
Şirket yapılarında görülen küçülmeler ve ilerleyen enformasyon
teknolojisi işgücünün vasıflı olmasını gerektirirken, bazı işlerin yapılmasını
tamamıyla bilgisayar teknolojisine bırakır. Bu durum belirli düzeydeki işlerin
işgücüne gereksinim duyulmadan yapılması sonucu doğurmuştur. Böylelikle
vasıflı işgücünün bile talep edilmediği bir süreç başlamıştır. Bu süreçte,
işgücüne olan talepte de bir düşüş meydana gelmiştir.
Bazı yazarlar tarafından gelecekte bir çok mesleğin ortadan kalkacağı,
çoğu işin bilgisayarla yapılacağı ileri sürülmektedir. Bir çok işyeri sadece 5-6
156
operatörün gözetiminde işler hale gelecektir. Buna karşın bazı yazarlar
teknolojik ilerlemenin sadece bazı alanlarda işgücünü azaltacağını, ancak
istihdam edilen işgücünde böylesine bir azalış yaşanmayacağını
söylemektedir.
Yeni teknolojilerin tamamıyla işleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağı
bilinmemekle birlikte; işsizliğe yol açtığı bir gerçektir. Yeni teknolojiler
nedeniyle istihdam dışına itilmiş olan vasıflı işçilerin, başka meslek ve sanat
kollarında istihdam edilmelerini sağlamak amacıyla yeni bir meslek ve
sanatta eğitime tabi tutulmaları, işgücü taleplerin hangi meslek grupları
açısından artacağının bilinmesine bağlıdır. Türkiye’de talep edilecek işkolları
ve geçerliliğini koruyacak mesleklerin neler olacağı çalışmanın ilerleyen
bölümlerinde incelecektir.
B) Yönetim Anlayışında Görülen Değişmeler
Küreselleşme rüzgarının getirmiş olduğu değişimler mal, sermaye ve
finans piyasalarında artan ve serbestleşen mobiliteyi beraberinde getirmiştir.
Uluslararası sınırların kalkması, firmaların daha serbest bir şekilde hareket
etmelerini sağlamaktadır. Bunun sonucunda uygulanan yönetim anlayışı
değişmiş, daha esnek bir yapıya bürünmüştür.
İşletmeler için eleman ihtiyacı ve alımı noktasında farklı kriteler ön
plana çıkmış, verimlilik beklentisinin artışı toplam kalite yönetiminin ön plana
çıkmasını tetiklemiştir. Sıfır hata anlayışına dayanan toplam kalite yönetimi,
ancak iyi organize edilmiş insan kaynakları yönetim sisteminin
uygulanmasıyla mümkündür. Eski sistemlerin köklü bir değişim geçirdiği, seri
üretimin yerini yalın üretim ve uzmanlık anlayışına bıraktığı görülmektedir. Bu
nedenlerden ötürü işletmeler esnek çalışma modellerine doğru kayma eğilimi
göstermekte, işgücünden efektif yararı sağlamaya çalışmaktadırlar.
157
İşverenlerin esneklikten neler beklediğinin bilinmesi oldukça önemlidir.
TİSK tarafından 1999 yılında yayınlanan "Çalışma Hayatında Esneklik"
kitapçığında; esneklik ana hatlarıyla 5 boyut içermektedir. Daha önceki
bölümlerde esneklik türleri ayrıntılı olarak ele alındığından, burada sadece
işverenlerin beklentilerine yer verilecektir. Öncelikle işverenler, sayısal
esnekliği arttırmak istemektedirler. Bu esneklik türüyle sermaye, çekirdek
işgücünü ile ihtiyacı olduğu kadar ve gerektiği zaman başvurabileceği çevre
işgücünü kullanma olanağına kavuşur.
Fonksiyonel esneklik ile işveren, üretimin ihtiyaçlarına göre, fazla ek
bir eğitime gerek olmadan yeni bir üniteye işçi kaydırmayı ve işçi gruplarının
birbirlerini ikame etmesini istemektedir. Bu esneklik türlerinden belki de en
önemlisi olan ücret esnekliği, işverene, çalışılan saate, performansa göre
ücret ödeme imkanı verir. Taşeronlaşmayı temel alan uzaklaştırma stratejileri
ile işverenin isteği, işgücü maliyetlerini düşürmektir. Son olarak kısmi süreli
çalışma, çağrı üzerine çalışma, tele çalışma gibi değişik zamanlı istihdam
biçimlerini içeren “zaman göre esneklik”ten işverenin beklentisi, normal
çalışma sürelerinin dışında, işletmenin ihtiyacı doğrultusunda işin
yapılmasının sağlanmasıdır.
Aslında ülkemizde 4857 sayılı Yeni İş Kanunu çıkmadan önce de
uygulamalarının görüldüğü esneklik biçimleri, kimi kesimler tarafından olumlu
bir süreç olarak algılansa da, kayıt dışılığı teşvik etmesi, enformel sektörü
genişletmesi, bireysel iş sözleşmelerinin yaygınlık kazanması, ücret
sistemlerinin farklılaşması vb. düzenlemelerden ötürü, işgücüne güvencesiz
bir çalışma ortamı getirdiği gerekçesiyle de eleştirilmektedir.
158
3. TÜRKİYE’DE MEVCUT MESLEKLER VE MESLEK GRUPLARINDA YAŞANAN DEĞİŞİMLER
İş piyasasının ihtiyaç duyduğu işgücünün niteliklerinin
tanımlanmasında meslek standartları kilit bir önem taşımaktadır. İŞKUR
tarafından 1966-1984 yılları arasında yaklaşık 10.000 iş analizi yapılmış,
2070 Mesleğin adı ve kodu belirlenerek tanımlanmıştır.
Söz konusu meslekler 1984-1986 yıllarında yayınlanan ve halen
kullanılmakta olan Türk Meslekler Sözlüğü (TMS), genel esasları itibariyle
ILO tarafından yayınlanan 1968 baskılı Uluslararası Standart Meslek
Sınıflandırma Sistemi’nin sistematik yapısına göre hazırlanmıştır215.
Ancak günümüz koşullarında Türk Meslekler Sözlüğü etkinliğini
kaybetmiş görünmektedir. Bunun için 2004 yılında AB Türkiye’ye Yönelik
Katılım Öncesi Mali Yardım Programı Türkiye İş Kurumu’na Destek Projesi
kapsamında hazırlanan ve 6 ili kapsayan işgücü arzı ve talebine yönelik
yapılan çalışmalar, ihtiyaç duyulan ve ihtiyaç fazlası olan meslekler hakkında
yol gösterici nitelik taşımaktadır.
Çalışmanın bu kısmında Türkiye’deki işgücünün meslekler itibariyle
dağılımı verilecek, ardından mesleklerde yaşanan değişim sonucu talep
edilecek olan geleceğin mesleklerinin neler olacağı ortaya konmaya
çalışılacaktır.
215 http://www.iskur.gov.tr/mydocu/, 20.05.2005.
159
A) İşgücünün Meslekler İtibariyle Görünümü
Hızlı küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş olduğu artan
teknolojik yenilikler ve uluslararası rekabet doğrultusunda ülkeler, insan
kaynaklarını geliştirmeye yönelik, daha kapsamlı çalışmalar yapmak
zorundadır. Çalışanların iş değiştirme ve iş bulma yeteneğiyle doğrudan ilgili
olan işgücü hareketliliğinin artırılması, işgücü piyasasının şeffaflaştırılması ve
verimliliğin artırılması istihdamla ilgili her türlü girişimde öne çıkmaktadır216.
İşgücü piyasası için gerekli olan işgücünün yetiştirilmesi ve istihdam
edilmesi hazırlanacak olan meslek standartları ile mümkündür. Bunun için
İŞKUR koordinatörlüğünde Araştırma ve Teknik Hizmetler Birimi tarafından
250 adet mesleğin meslek standardı belirlenmiş durumdadır. Aşağıdaki
tabloda son çalışılan meslek gruplarına göre istihdam rakamları verilmiştir.
216 http://www.iskur.gov.tr/mydocu/, 20.05.2005.
160
Tablo-XXIV : Son Çalışılan Meslek Grubuna Göre İstihdam (Bin Kişi) Yıllar ilmi ve
teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri ve bununla ilgili meslekler
Müteşebbisler, direktörler ve üst kademe yöneticileri
İdari personel vb çalışanlar
Ticaret ve satış personeli
Hizmet işlerinde çalışanlar
Tarım Dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar ve ulaştırma makineleri kullananlar
1990 1105,5 402,0 895,0 1498,5 1437,5 4469,5
1991 1113,0 325,0 878,5 1497,0 1477,0 4674,5
1992 1175,0 339,5 943,5 1677,5 1555,0 4914,0
1993 1134,5 406,0 989,0 1696,5 1555,0 4763,5
1994 1221,5 404,0 1014,5 1796,0 1590,5 5072,0
1995 1260,5 431,0 1097,5 1917,5 1603,0 5108,0
1996 1333,0 453,0 1089,5 1949,5 1645,0 5334,0
1997 1386,0 516,0 1152,5 2023,0 1715,5 5444,0
1998 1521,0 522,5 1208,5 2137,5 1773,5 5463,0
1999 1553,5 499,0 1208,0 2270,0 1934,0 5597,5
2000 1705,0 500,0 1312,0 2294,0 2010,0 5856,0
2001 1647,0 534,0 1291,0 2191,0 2102,0 5502,0
2002 1719,0 617,0 1291,0 2341,0 2220,0 5430,0
2003 1808,0 650,0 1285,0 2419,0 2220,0 5363,0
Kaynak TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketleri
161
Tablo-XXIV: 2004 Yılı Başvuru, İşe Yerleştirme ve İşsizlerin Eğitim Düzeylerine Göre Dağılımı
Başvuru İşe Yerleştirme İşsiz
Eğitim Düzeyleri Toplam Gen. Top.
Oranı % Toplam Gen. Top.Oranı % Toplam Gen. Top.
Oranı %
İşe Yerleştirmenin
Başvuruya Oranı%
Okuma Yazma Bilmeyen 2.931 0,45 332 0,44 5.256 0,65 11,33
Okur Yazar 7.553 1,17 1.124 1,47 13.128 1,62 14,88
İlkokul Mezunu 199.044 30,8 3.8354 50,3 267.772 32,98 19,27
Orta ve Dengi Okul Mez. 71.264 11,03 9.310 12,21 96.044 11,83 13,06
Sanat Ortaokulu Mez. 481 0,07 67 0,09 718 0,09 13,93
Lise ve Dengi Okul Mez. 162.104 25,09 11.416 14,97 194.258 23,92 7,04
Sanat ve Teknik Lise Mez. 25.582 3,96 2.302 3,02 33.733 4,15 9
Lise Üstü Sanatla İlgili Böl. Mezunu 1.345 0,21 92 0,12 1.907 0,23 6,84
Anadolu Teknik Lise Mezunu 656 0,1 54 0,07 767 0,09 8,23
Meslek Lisesi Mezunu 77.625 12,01 5.833 7,65 87.238 10,74 7,51
Meslek Yüksek Okulu Mez. 2 Yıllık 48.147 7,45 3.159 4,14 53.145 6,55 6,56
Yük.Okul Ve Fakülte Mez. 49.121 7,6 4.185 5,49 57.548 7,09 8,52
Master Doktora 329 0,05 29 0,04 434 0,05 8,81
Genel Toplam 646.182 100 76.257 100 811.948 100 11,8
Kaynak: İŞKUR
162
Tablo XXV: İŞKUR’ Başvuruların Mesleklere Göre Dağılımı
2004 2005 MESLEKLER
Toplam Gen.Top Oranı %
Toplam Gen.Top Oranı %
Büro Nezaretçileri Ve Büro Elem. 123.616 19,13 51.325 15,34 Yöneticiler 36.120 5,59 17.846 5,33 Muhasebeci Ve Kasadar 34.381 5,32 14.109 4,22 Öteki Prof. Teknik Ve Ilg. Personel 26.031 4,03 10.357 3,10
Teknisyenler 24.075 3,73 7.727 2,31 Elektrik Tesisatçıları 23.516 3,64 5.874 1,76 Ağır Vasıta Şoförü 23.364 3,62 13.127 3,92 Öteki Hizmet İşçileri 14.601 2,26 8.572 2,56 Mimar Mühendis 12.042 1,86 5.468 1,63 Bilgisayar Operatörü 11.266 1,74 3.557 1,06 Kesici, Dikişçi Ve Döşemeciler 8.481 1,31 6.742 2,01 Öteki Taşıma Araç Sürücü İle İlg. Ele. 7.967 1,23 3.776 1,13
Öteki Metal Tezgah Ayarcı Operatörü 6.696 1,04 3.124 0,93
Metal Levha Ve Metal İnşaat Haz. 5.750 0,89 2.277 0,68 Satış İşçileri 5.631 0,87 4.179 1,25 Mobilya Ve İlgili Ağaç İşleri 5.373 0,83 2.418 0,72 Hemşire, Ebe Ve Tıp T Teknisyenleri 5.070 0,78 2.119 0,63
Motorlu Araç Tamirci Mak. 4.931 0,76 2.495 0,75 Elektrik Ve Elektronik Montörleri 4.855 0,75 1.810 0,54 Aşçılar 4.842 0,75 2.974 0,89 Elyaf Hazırlayıcı İplikçi Ve Sarıcı 4.507 0,70 4.815 1,44 Kaynakçılar Ve Pürmüzcüler 4.400 0,68 2.773 0,83 Dokumacı, Örücü Ve İlgili İşçiler 4.344 0,67 4.679 1,40 Garsonlar Ve Barmenler 3.908 0,60 2.885 0,86 Öteki Makine Motor Ve Tamirciler 3.706 0,57 1.510 0,45
Tahmil-Tahliye İşçisi, Malz. Taş. Op. 3.577 0,55 2.460 0,74
Öteki İmalat İşçileri Ve İlgili İşçiler 3.237 0,50 2.803 0,84
Kimyager Ve Fizikçi 3.108 0,48 1.560 0,47 Terzi Ve Kürk İşçileri 2.755 0,43 2.054 0,61 Torna Tezgahı Operatörü (Metal) 2.481 0,38 1.094 0,33 Sıhhi Tesisatçıları Ve Boru Tesisatçıları 2.408 0,37 1.387 0,41
Ateşçi (Buhar Kazanı) 2.178 0,34 1.034 0,31
163
Daktilo Ve Bilgisayar Operatörü 2.136 0,33 1.039 0,31 Kasarlayıcı, Boyacı Ve Öteki Dok. 2.079 0,32 1.633 0,49
Teknik Ressamlar 2.078 0,32 792 0,24 Değirmen, Fırın, İçki Ve Besin İşçi. 1.870 0,29 1.243 0,37
Metal İşlemcileri 1.726 0,27 1.036 0,31 Topograf Ve Teknisyenler 1.599 0,25 - - Tarım, Orman İşçisi, Balıkçı, Avcı 1.473 0,23 783 0,23 Öteki İnşaatla İlgili İşçiler 1.421 0,22 891 0,27 Ayakkabı Ve Deri Eşya İmalatı 1.301 0,20 1.057 0,32 Debağlar Ve Deri İşçileri - - 849 0,25 Mürettip Ve Matbaa İşçileri - - 793 0,24 Diğer Meslekli İşçiler 16.303 2,52 9.358 2,80 Vasıflı İşçiler 461.203 71,37 218.404 65,27 Vasıfsız İşçiler 184.979 28,63 116.203 34,73 Genel Toplam 646.182 100 334.607 100
Kaynak: İŞKUR
2004 yılı verilerine göre iş başvurusunda bulunanların %71, 37’si vasıflı,
%28,63’ü vasıfsız işçi iken; 2005 yılında bu oranlar sırasıyla %65,27 ve
%34,73 olarak gerçekleşmiştir. İlk göze çarpan değişiklik vasıflı işçi
başvurularının düştüğüdür.
Günümüzde yaklaşık 45 bin meslek kolu bulunmaktadır. Bu meslek
kolları arasında ülkemizde son yıllarda en popüler olanı ise öğretmenlik
olarak kabul edilmektedir. Ayrıca son dönemlerde bir adım geri giden
mühendisliklerin ise gelecek yıllarda tekrar eski popüleritesini yakalayacağı
tahmin edilmektedir. Tıp, bilgisayar ve hukuk ise günümüzde önemini hala
koruyan meslek dallarıdır.
164
B) İş ve Meslek Danışmanlığı Çalışmaları
Türkiye’deki mesleki eğitimin iş piyasasının taleplerine cevap vermekten
uzak olduğu bilinen bir gerçektir. Ülkemizde belgelendirme sisteminde
yaşanan aksaklıklar, eğitim sürecinden geçmeden meslek edinen kişilerin,
beceri düzeyini belgelendirememelerine neden olmaktadır. Çoğu zaman bir
kurumun verdiği bir belge diğer kurumlar tarafından kabul edilmemekte, bu
da güvensizliğe neden olmaktadır217.
İş ve Meslek Danışmanlığı, kişilerin özellikleri ile mesleklerin gerektirdiği
nitelik ve şartları karşılaştırarak, bireyin istek ve durumuna en uygun iş ve
mesleği seçmesi, seçtiği mesleklerle ilgili eğitim imkanlarından yararlanması,
işe uyumunun sağlanması ve işe yerleştirilmesiyle ilgili sorunların çözümüne
sistemli olarak yardım edilmesi sürecidir218. Bunun için gerekli meslek
araştırmaları ve mesleklerin güncelleştirilmesi çalışmaları İŞKUR tarafından
yürütülmektedir.
MEB, YÖK, TÜİK, TİSK, TESK, KOSGEB, TOBB, TÜRK-İŞ’ten
temsilciler ile İŞKUR yetkililerinden oluşan, Meslek Danışma Komisyonu
(MEDAK), meslek bilgilerine yönelik standartlar oluşturmayı hedeflemektedir.
Komisyon belirli aralıklarla toplanarak meslek bilgi dosyalarını inceler ve
onaylar.
Meslekler ve mesleki eğitim yerleri hakkında bilgileri içeren bilgi
kaynaklarının ihtiyaç sahiplerinin kullanımına sunulduğu, 39 ilde faaliyet
gösteren 41 Meslek Danışma Merkezinden, 2004 yıl sonu itibarıyla 46 bin
362 kişi yararlanmıştır219.
217 İŞKUR: ““3. Genel…””. a.g.e., 33. 218 İŞKUR: ““3. Genel…””. a.g.e., 34. 219 İŞKUR: ““3. Genel…””. a.g.e., 34.
165
İş ve meslek danışmanlığı hizmetlerinde etkinliğin artırılması amacıyla
ilk etapta bünyesinde iş ve meslek danışmanlığı servisi bulunan yedi İl
Müdürlüğünde (Ankara, Adana, Mersin, Bursa, İstanbul, Kocaeli ve İzmir)
Genel Yetenek Test Bataryası (GYTB) uygulanmaktadır.
Tablo-XXVI: Meslek Danışma Merkezi Çalışmaları (2004)
İl Müdürlüğü Bireysel Başvuru
Grup Başvurusu
Toplam
Adana 107 1.449 1.556 Afyon 135 69 204 Ağrı 482 3 485
Amasya 594 3.773 4.367 Ankara 2.929 16 2.945 Aydın 293 110 40
Balıkesir 55 - 55 Burdur 650 11 661 Bursa 2.008 20 2.028 Çorum 2.600 0 2.600 Denizli 165 60 225 Edirne 934 29 963
Erzincan 622 424 1.046 Erzurum 1.244 47 1.291 Eskişehir 130 1.934 2.064 Gaziantep 657 68 695
Mersin 296 - 296 İst/Eminönü 339 19 358
İzmir 2.606 2.099 4.705 Kastamonu 136 960 1.096
Kayseri 374 5 379 Kırşehir 393 744 1.137
166
Kocaeli 683 56 739 Konya 401 1.397 1.798
Malatya 1.176 60 1.236 Manisa 514 765 1.279 Muğla 374 187 561
Nevşehir 159 183 342 Ordu 81 1 82
Osmaniye 1.056 10 1.066 İst/Pendik 2.764 81 2.845
Rize 310 99 409 Samsun 858 101 959
İst/Ümraniye 238 12 250 Sivas 122 1.834 1.956 Sinop 87 517 604 Tokat 669 36 705
Trabzon 266 - 266 Şanlıurfa 107 1.399 1.506
Van 195 5 200 Toplam 27.809 18.553 46.362
Kaynak: İŞKUR
Meslek danışma hizmetlerinden 2004 yılı itibariyle, 46.362 kişi
yararlanmış durumdadır. Ancak bu rakam sadece İŞKUR’a müracaat
edenleri kapsamaktadır. Ülkemizdeki işsizlik rakamını göz önüne aldığımızda
çalışmaların daha fazla kişiyi kapsayacak şekilde geliştirilmesi
gerekmektedir.
167
C) Meslek Anlayışında Değişim ve İşgücü Talepleri
Küreselleşme süreci ile hız kazanan teknolojik gelişmeler, bilişim
sistemlerinde yaşanan inanılmaz ilerleme, meslek gruplarında önemli
derecede değişim yaratmıştır. Sanayi toplumunun ihtiyaç duyduğu insan
profili değişmekle kalmamış, beraberinde mevcut işlerin işlerliğini de
kaybetmesine neden olmuştur. Bu doğrultuda firmaların ihtiyaç duyduğu
işgücü talebi de büyük bir farklılaşma içine girmiştir. Bu noktada önem
kazanan başlıca sorun, geleceğin mesleklerinin belirlenmesi ve belirlenen
meslekler doğrultusunda ihtiyaç duyulan işgücünün yetiştirilmesidir.
Yukarıda belirttiğimiz üzere İŞKUR tarafından oluşturulmuş olan
meslekler sözlüğü artık günümüz ortamında geçerliliğini yitirmiş gibi
gözükmektedir. Teknolojide meydana gelen gelişmelere paralel olarak işgücü
piyasasında ortaya çıkan yeni meslekleri tespit etmek ve mesleklerdeki görev
tanımlarında oluşan değişiklikleri belirleyip Türk Meslekler Sözlüğüne
aktarmak amacıyla yürütülen iş piyasası araştırma çalışmaları sonuçlarına
dayalı olarak; 2004 yılında, kamu ve özel kesime ait işyerlerinde 352
mesleğin iş analizi yapılmıştır220. Yapılan iş analizlerden 115 yeni mesleğin
standart tanım ve görevleri çıkartılmış, Türk Meslekler Sözlüğüne eklenerek
bu sözlükte toplam 2567 meslek sayısına ulaşılmıştır.
Yeni ekonominin getirmiş olduğu yeni rekabet ortamı gereği yoğun bir
şekilde ihtiyaç duyulan bilgi işçisi açığı giderilememekte; yetişmiş olan
insangücü oluşan ortamın ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bu durum
çözülmesi gereken iki ciddi problemi karşımıza çıkarmaktadır. Bunlardan ilki
“geleceğin mesleklerinin neler olduğu belirlenmesi”, diğeri ise “niteliksiz
işgücü fazlası ve bilgi işçisi açığı” problemidir. Çalışmanın bu bölümünde
İŞKUR tarafından gerçekleştirilen çalışmalar doğrultusunda, işverenlerin
220 İŞKUR: ““3. Genel…””. a.g.e., 33.
168
talep ettiği meslek grupları belirlenmeye çalışılacak, bu doğrultuda geleceğin
mesleklerine saptamalar yapılacaktır.
Çağımızda çalışmanın niteliği ile ilgili olarak ütopik uç ile pesimist uç
olan iki kutupta yoğunlaşmış görüşlerden bazılarına göre; yeni bilgi çağında
üretim ve hizmet sektörlerinde rutin tipteki işler için işçi talebi az olacaktır;
yalnızca ileri derecede vasıflı teknisyenler ve yöneticiler için bir gelecek
vardır221. Bazılarına göre ise işgücünün önemli bir kısmı için çalışma
bütünüyle ortadan kalkacaktır.
Enformasyon teknolojisinin önemli hale gelmesiyle istihdam hacmi
artan alanlardan biri, telefon çağrı merkezleridir. Avrupa'da bu alandaki
istihdam yılda % 20'nin üstünde bir hızla artmakla beraber, bu sektördeki
işlerin kalitesi tartışma konusu olmaktadır. Özellikle çalışmanın yoğunluğu,
monotonluğu ve aşırı bir denetime tabi oluşu, telefon çağrı merkezlerinin
eleştirilmesine neden olurken, bazı merkezlerdeki işlerin işçi için daha ilginç
hale getirilmesi için özel eğitim programları, müşterilerle ilişkilerde daha fazla
özerklik, vb. uygulamalara gidilmektedir. Ancak genel olarak, işin yoğunluğu
ve monotonluğu bu çeşit işlerde çalışanları mutsuzluğa, tükenmeye (burnout)
ve sonuçta devamsızlık ve işten ayrılmalara itmektedir.
Yeni teknolojilerin mesleki yapı üzerindeki etkisi ile ilgili geleneksel
yaklaşımlarda tarım ve imalat sanayindeki işler ortadan kalkarken, hizmetler
sektöründeki işlerin gelişeceği kabul edilmiştir. Yeni teknolojilerle birlikte
bilgiye dayalı mesleklerin oranı artacak, yönetici, uzman ve teknik kadrolar
önem kazanacaktır. ABD'de bilgi toplumuna geçiş ile eski mesleklerin yerine
yenilerinin ikame edildiği görülmüştür. Japonya'da ise gereksinim duyulan
yeni meslekler gelişirken, öncekilerin yeniden tanımlanması
gerçekleştirilmiştir. Almanya ve Fransa her iki modelin de özelliklerini
taşımakta, bu ülkeler uzman yönetici grubundaki mesleklerin artması nedeni
221 Toker DERELİ: Teknolojik Değişmeler, Çalışma İlişkileri ve Yeni İstihdam Türleri http://www.sosyalsiyaset.com/documents/toker_dereli.htm, 12.02.2005.
169
ile ABD modeline, el işçisi/operatör grubundaki mesleklerdeki yavaş gerileme
ile Japon modeline yaklaşmaktadır 222.
Yeni teknolojilere bağlı olarak her ne kadar yeni meslek grupları
oluşsa da, eski mesleki yapının değişmesi işgücü eğitimini önemli bir sorun
haline getirmiştir. Yeni teknolojiler, makro düzeyde, mesleki ve teknik eğitimin
teknolojik gelişmelere uygun bir nitelik taşımasını ve işten çıkarılanların
yeniden eğitimini gerekli kılmaktadır. İstihdam öncesi eğitim ile istihdamın
talep ettiği vasıflar arasında çatışmayı ortadan kaldırmak amacı ile mesleki
ve teknik eğitim programlarının endüstri ve teknoloji dikkate alınarak
içeriğinin belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca yaşanan değişimin süreklilik
içermesi, eğitim programlarının sürekli yenilenmesini, bilim ve teknoloji
ağırlıklı eğitim yapılmasını da zorunlu hale getirecektir.
Türkiye’de, küreselleşmenin etkisiyle birlikte değişen yaşam biçimleri
ve ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda, gelecekte öngörülen meslekler ile
bu mesleklere uygun elemanların yetiştirilmesi için bir proje başlatılmıştır.
Önümüzdeki yıl başlatılması planlanan Mesleki Eğitim ve Öğretim Sistemini
Güçlendirme Projesi (MEGEP) adlı çalışma, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne
(AB) giriş sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile
Avrupa Komisyonu arasında imzalanan anlaşma uyarınca oluşturulmuştur223.
Projenin ilk aşamasında, Türkiye toplam 30 ilden oluşan 5 bölgeye
ayrılmıştır. 2 yıl süren bir çalışma sonucu bu bölgelerin mesleki anlamda
ihtiyaçları belirlenerek, yeni meslekler geliştirilmiştir224. İkinci aşama olarak
pilot illerdeki meslek liselerinde bu ihtiyaçların karşılanabileceği müfredatlar
yaratılarak proje kapsamında ayrılan bütçeden karşılanmaya çalışılmıştır.
Toplam maliyeti 58 milyon Euro olan projenin 7 milyon Euro’luk kısmı MEB,
222 Tijen ERDUT: "Yeni Teknolojilerin İş İlişkilerinin Yapısı Üzerindeki Etkisi", Çimento İşveren, Cilt 11, Sayı 5, (Eylül 1997), 119. 223 http://www.megep.meb.gov.tr/indextr.html, 20.05.2005. 224 MEGEP Bülten: Sayı:2, Nisan 2004, http://www.megep.meb.gov.tr/indextr.html, 20.05.2005.
170
51 milyon Euro’luk bölümü ise AB bütçesinden karşılanmıştır. Gözden
kaçırılmaması gereken bir diğer önemli noktada liselerde gerekli olan eğitimi
verecek öğretmenlerin yetiştirilmesidir. Bunun için de Teknik Eğitim
Fakültelerinde özel programlar yaratılmış, bazı meslek alanlarında ise
sektördeki çalışanlardan faydalanma yoluna gidilmiştir. Projenin bir diğer
yönü ise, İhtiyaçlara ve değişen yaşam biçimlerine göre oluşturulan
mesleklerin beş yılda bir gözden geçirilmesidir.
Meslekler belirlenirken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bünyesindeki İŞKUR ile çok sayıda kurumun temsil edildiği Meslek
Standartları Komisyonu tarafından 250 meslek standardı baz alınmıştır.
AB’ye üye ülkelerin meslek standartları da dikkate alınmış, gerekli
karşılaştırmalar yapılmış ve öncelikli olarak bu meslekler için oluşturulacak
eğitim programlarının AB kriterlerine uyumu hedeflenmiştir. Bu sayede,
oluşturulacak meslek eğitimlerine katılanların alacakları sertifika veya
diplomaların AB ülkelerinde de geçerli olması sağlanmıştır.
Genel olarak mevcut mesleklerin durumunu incelediğimizde; bir
zamanlar itibarlı olan mesleklerin günümüzde de önemini koruduğunu
söyleyebiliriz. Ancak önemini hala koruyan mesleklerle geleceğin gözbebeği
olan mesleklerin ortak bir paydada buluşması gerekmektedir. Yeni
mesleklerin ortaya çıkmasında gelişmiş olan ülkelerin önemli role sahip
olduğu bir gerçektir. ABD’nin 2000 yılında yapmış olduğu yatırımlar,
mühendisliğin birçok farklı alanda ortaya çıkacağını göstermiştir. Yatırımlar;
malzeme sentezi ve üretimi, taşımacılık, bilişim ve iletişim, bioteknoloji gibi
alanlarda yoğunlaşmakta, önümüzdeki yıllarda makine, bilgisayar, malzeme,
endüstri, çevre ve kimya gibi mühendislik alanların ön plana çıkması
öngörülmektedir.
Türkiye’de yapılan planlamada öncelikle AR-GE, teknolojik gelişme,
çevre koruma uygulamalar yer almaktadır. Ancak Türkiye’de AR-GE için
GSMH’dan ayrılan pay % 0,5 civarındadır. ABD’de bu oran %2,8, Japonya’da
171
% 3 seviyesindedir225. Bu durum Türkiye’de ayrılan payın çok düşük
düzeylerde gerçekleştiğini göstermektedir. Planlamada öngörülen hedeflere
ulaşılması halinde mühendislerin, telekomünikasyon yazılımcılarının,
elektronik, bilgisayar ve iletişim teknikerlerinin önünün açılacağı-ve bu
meslek gruplarına olan talebin artacağı-söylenebilir.
Teknolojinin etkileri, eğitim, sosyo-ekonomik sistem, organizasyonel
eğilim, pazarda küreselleşme, işgücü gibi unsurlar, 2005 yılı yönetim ve
yöneticilerin ana konularını oluşturmaktadır. Orta kademe yöneticiler gerekli
teknolojileri kullanarak, kurum içinde toparlayıcı, organize edici, süzgeçten
geçirici bir rol oynayacak sınırların kalkmasıyla birlikte çok yönlü işgücü
potansiyelini yönetecek olan yöneticilerin başarıları, bu grupları birleştirerek,
verim alabilmesiyle ölçülecektir. Kısacası, 2005 yılı yöneticileri, izleyici, atak,
insana odaklı, esnek, risklere açık, lider, vizyon sahibi olan ve insanların
performansını ölçebilen bir yapıda olanlar arasından seçilecektir.
İhtiyaç olan meslekler ve AB tarafından belirlenen geleceğin meslek
bölüm dalları aşağıdaki gibidir;
• Fen Bilimleri Alanında: Tıp, genetik ve biyoloteknoloji
alanlarında yapılan çalışmalar ile bilgisayar, gıda, internet,
elektronik, endüstri, uzay ve havacılık, çevre, enerji, sistem
mühendislikleri önemli sayılacaktır. Yine mimarlık, iç mimarlık
ve çevre tasarımı değer kazanacaktır.
• Ekonomi Alanında: İşletme, bankacılık ve finans, turizm, tekstil
ve moda ağırlıklı konfeksiyon tasarımı, imalat ve yapı sektörü ilk
sırada yer alacaktır.
225Simona FRANK: statistic in focus: science and tecnology2/2005http://epp.eurostat.cec.eu.int/ cache/ITY_OFFPUB/KS-NS-05-002/EN/KS-NS-05-002-EN.PDF. 05.06.2005.
172
• Sosyal Bilimleri Alanında: Hukuk, uluslararası ilişkiler, AB ile
ilişkiler, kamu yönetimi ve siyaset bilimi, psikoloji, insan
kaynakları yöneticiliği, strateji uzmanlığı, danışmanlık önemli
hale gelecektir.
• İletişim Alanında: Enformatik, bilişim, halkla ilişkiler, görsel
sanatlar ve görsel iletişim tasarımı, reklamcılık, elektronik
gazetecilik mesleklerinin geleceğin meslekleri arasında yer
alacağı öngörülmektedir226.
226 http://www.sabah.com.tr/2004/07/23/cp/gnc111-20040717-101.html.12.05.2005.
173
Tablo-XXVII: İŞKUR tarafından Oluşturulan Meslek Barometresi (Ankara)
Artması Beklenen Denge Olması Tahmin Edilen
Azalması Beklenen
Bilgisayar Mühendisliği Büro Memuru Ekonomist
Kurye (Motorlu) Muhasebeci Ziraat Mühendisi
Mermerci Elektrikçi Sıhhi Tesisatçı
İnşaat Ustası Tekniker İstatistikçi
Makina Montajcı İşletmeci Avukat
Metal Boyacı Kaynakçı Kimya Mühendisi
Dökümcü Satış Elemanı Biyolog
Doktor Tornacı Maden Mühendisi
Plastik İmalat İşçisi Mobilyacı Psikolog
Stok Kayıt Memuru Sekreter Fizikçi
Ütücü Kesimci (konfeksiyon) Elektrikçi (bina)
Halı Dokuyucusu Yönetici Gazeteci
Modelist Oto Tamircisi Nakışçı
Hostes Kalite Kontrolcü Kepçe Operatörü
Frezeci Şoför Gıda Mühendisi
Regülacı Aşçı Sağlık Uzmanı
Remeyözcü Garson Oto Boyacı
Reçmeci Pastacı Çevre Mühendisi
Cnc Tornacı Bilgisayar Operatörü Jeofizikçi
Overlokçu Elektrik Mühendisi Fırıncı
Presci Güvenlik Görevlisi Sosyolog
Seramikçi Teknik Ressam Kaportacı
Makine Mühendisi Şehir Plancısı
İnşaat Mühendisi Veteriner
Demirci Kaloriferci
Jeoloji Mühendisi Oto Elektrikçisi
174
Makineci( Konfeksiyon) Grafiker
Bankacı Sigortacı
Elektronik Mühendisi Tercüman
Elektronikçi Fotoğrafçı
Pazarlamacı Berber
Bahçıvan Vinç Operatörü
Mimar Orman Mühendisi
Bilgisayar Programcısı Harita Mühendisi
Matbaacı Ev Ekonomisti
Kasiyer Petrol Mühendisi
Kaynak: İŞKUR
Teorik çerçevede belirlenen geleceğin mesleklerinin işgücü
piyasasındaki geçerliliğini saptamak için İŞKUR tarafından gerçekleştirilmiş
olan işgücü arz ve taleplerine ilişkin çalışmanın sonuçlarından faydalanarak
bir değerlendirme yaparsak; İŞKUR’un belirlediği 6 ilde gerçekleştirdiği
işgücü talebi ile artması ve azalması beklenen mesleklerle ilgili yapılan
çalışmada, belirlenen illerde işyerlerinin %70’ine yakın bir bölümü ekonomik
gelişmeler ve istihdam artışı hakkında olumlu beklentiler içinde olduğu
saptanmıştır. Bu gelişmelerin özellikle eğitim, sağlık, sosyal hizmet ve diğer
sosyal, toplumsal ve kişisel hizmetler, imalat sanayii, ulaştırma, depolama ve
haberleşme ve finans sektörlerinde olması beklenmektedir. Bu durumun
doğal bir sonucu olarak gelecek bir yıl içindeki eleman taleplerinin çoğunluğu
eğitim, sağlık, sosyal hizmetler ve diğer sosyal, toplumsal ve kişisel
hizmetler, imalat sanayii, ulaştırma, depolama ve haberleşme ve ticaret
sektörlerinde faaliyet veren işyerlerinden gelecektir. Ancak işverenler
istihdam durumlarında gelişme beklemesine rağmen, bu işgücü talebini
karşılayacak kalifiye eleman bulmakta sıkıntı yaşanması beklenmektedir. Bu
175
sıkıntı en çok imalat ve ticaret sektöründe faaliyet veren işyerlerinde
yaşanacaktır.
İşyerlerinden, hemşire, tekstil mühendisi, elektrik teknikeri ve
teknisyeni,elektronik teknisyenliği, büro elemanı, satış-pazarlama elemanları,
kaynakçı, tekstil sektöründeki makine operatörleri, şoför, temizlik işçileri ve
yükleme boşaltmada beden işçileri ile ilgili talepler yüksek olacaktır.
Madencilik ve taşocakçılığı sektöründe faaliyet veren işyerlerinde ise
istihdam yapısında daralma beklenmektedir. İmalat sanayii ve ticaret
sektöründeki işyerlerinin yarısı istedikleri vasıfta kalifiye eleman bulmakta
sıkıntı çekmektedir.
Örneklemdeki işyerlerinde en önemli sorun ise çalışan kadın
oranlarının çok düşük seviyede gerçekleşmiş olmasıdır. Çünkü çoğu işveren
her meslek grubunda kadın personel çalıştırmayı istememektedir. Bu
durumun başlıca nedeni olarak da kadınların bazı meslek kollarında fiziksel
güçten yoksun olmaları ve aile yapısının bu duruma karşı çıkması
gösterilmektedir227.
227İşkurabprojesi-HIFAB: Türkiye İş Kurumuna (IŞKUR) Destek Projesi.www.iskurabprojesi.org, 11, 21.12.2005.
176
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
EMEK ARZ VE TALEBİNDEKİ DEĞİŞİMİN İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Ülkemizde küreselleşme süreci ile birlikte emek arz ve talebinde
yaşanan değişimlerin, hem işgücü politikalarına etkisinin hem de istihdam ve
işgücü üzerindeki etkilerinin incelenmesi gerekmektedir. Çalışmanın bu
bölümünde yaşanan değişimler çerçevesinde işgücü politkalarında yapılması
gerekli olan politika önerileri ve emek arz ve talebindeki değişimlerin işgücü
ve istihdam üzerindeki etkisinin sayısal verilerle desteklenerek açıklanması
amaçlanmıştır.
I- TÜRKİYE’DE YAŞANAN DEĞİŞİMLER ÇERÇEVESİNDE İŞGÜCÜ POLİTİKALARI Küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş olduğu teknolojik ilerlemeler, rekabetin önüne geçilemez bir şekilde artması ve bu durumun
sonucu gündeme gelen yeni ekonomik düzen ile enformasyon toplumuna
geçiş, işgücü piyasaları ve istihdam üzerinde doğrudan bir etki yaratmaktadır.
Bu nedenle, küreselleşme dinamiklerinin olumsuz etkilerini bertaraf etmek
için, işgücü piyasalarının geliştirilip modern bir yapı çerçevesinde değişmesi
büyük önem kazanmaktadır228.
228 Necdet KENAR: “Dünyada ve Türkiye’de İşsizlik”, Tes- İş Dergisi, (Ağustos- Eylül 2001), 21.
177
Türkiye’yi istihdam açısından değerlendirdiğimizde; işgücü
performansının düşük seviyede olduğunu söylemek mümkündür. Bu
bakımdan istihdam politikaları Türkiye için ayrı bir önem içermektedir.
Katmanlı işgücü teorisinde de belirtildiği üzere Türkiye hem birincil hem de
ikincil işgücü piyasası yapısını içinde barındırmaktadır229.
Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer özellik, Türkiye’nin diğer
ülkelere kıyasla işgücü piyasasında farklı bir yapı içermesidir. Bunun temel
dayanağını; tarım sektöründeki yüksek istihdam - düşük verimlilik, işgücüne
katılım ve istihdam oranının, özellikle kadınlarda, çok düşük olması ve
işgücünün ortalama eğitim seviyesinin düşüklüğü oluşturur230.
Çalışmanın bu bölümünde birinci bölümün içeriğini oluşturan
küreselleşme sürecinin etkileri ve ikinci bölümde ayrıntılı olarak ele alınmaya
çalışılan emek arz ve talebindeki değişimlerin sonuçları irdelenmeye
çalışılacaktır. Bu sonuçlar ışığında ortaya konulan veriler analiz edilip,
istihdam ve işgücü üzerinde ne gibi etkiler meydana getirdiği saptanmaya
çalışılacaktır. Bunun için öncelikle Türkiye coğrafyası açısından yaşanan
değişimlerin gerek aktif, gerekse pasif istihdam politikaları ekseninde yarattığı
dönüşümlerin değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Bu politikalar
ele alındıktan sonra emek arz ve talebinde meydana gelen değişimlerin
işgücü üzerindeki etkisi istihdam edilenler ve işsizler açısından ayrı ayrı
değerlendirilecektir. Ve bu değerlendirmeler doğrultusunda emek arz ve
talebine yönelik öneriler ortaya konmaya çalışılacaktır.
229 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 27. 230 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 29.
178
1. TÜRKİYE’DE YAŞANAN DEĞİŞİMLER VE İŞGÜCÜ POLİTİKALARI
Bir ülkenin istihdamı o ülkenin kalkınmışlık seviyesi, nüfus ve doğal
kaynakları ile ekonomik şartlarına bağlıdır231. Bu bakımdan küreselleşme
süreci ile birlikte ciddi bir çok değişimi bünyesinde barındıran istihdamın en
büyük problemi işsizliktir. Her ülkenin gelişmişlik seviyesine göre farklılık arz
eden işsizlik son dönemde “küresel işsizlik” adı ile anılmakta ve bizde ortaya
çıkış şekli ile yapısal bir sorun olarak görülmektedir.
Küreselleşme, teknolojik gelişme ve bilgi toplumuna geçiş üretim
biçimlerini, istihdamı ve işgücü piyasalarını doğrudan etkilemektedir232.
Ülkemizde tarım sektörünün göreli ağırlığının bir uzantısı olarak sanayi
işgücünün verimliliği ile tarımsal işgücünün verimliliği arasında çok büyük bir
farklılık vardır233.
Ülkemizde nüfus artışı hızının yüksekliği, sermaye birikiminin
yetersizliği, kamu ve özel sektör yatırımlarının yeterince arttırılamaması,
yabancı sermaye girişinin sınırlı olması, işgücünün nitelik bakımından
modern sanayi ihtiyaçlarına uygun olmaması ve mesleki eğitim sisteminin
işgücü piyasasına cevap vermekten uzak bir yapı içermesi gibi sebepler,
istihdam sorununu ağırlaştırmaktadır.
Ülkemizdeki istihdam politikaları şekillenirken; işgücü ve işgücünün
niteliği, ücret ve bu kapsam dahilinde çalışma şartları, eğitim ve tabi ki işgücü
piyasasının mevcut yapısı belirleyici faktörlerdir. Ülkemizin bu gün öncelikli
231 Rebii SAVAŞIR: Türkiye ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler Açısından İstihdam Politikaları, (Ankara, 1999), 81. 232 Necdet KENAR: a.g.m., 21. 233 Tarkan ZENGİN: “Türk İşgücü Piyasaları, İşsizlik ve Sendikalar”, Türk Harb-İş, Sayı: 215, (Ankara, Ağustos 2005), 30.
179
gündemi işsizlikte artışın durdurulması, verimli, ekonomik rasyonalitesi
bulunan, nitelikli ve kayıtlı istihdamın arttırılmasıdır234.
Küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş olduğu değişimler, ulusal
işgücü piyasalarında önemli bir etki mekanizmasına sahiptir. Bu etki
mekanizmasının sonuçlarını ücretler, istihdam düzeyi gibi birçok alanda
görmek mümkündür. Bu durumda ulusal işgücü piyasalarının ve sosyal
politikaların bağımsızlığı, ortadan kalkma eğilimindedir. Hareketliliği her
geçen gün artan sermaye, serbestleşen uluslararası ticareti dayanak noktası
alarak üretim sürecinde istihdam edeceği işgücünü belirleme olanağına sahip
olmakta; neticede işgücü piyasasını etkilemektedir.
Ayrıca dışa açılma politikaları, gelişen iletişim teknolojileri,
sanayileşme ve şehirleşmenin etkisiyle sosyal değişim süreci hız
kazanmıştır. Bu durum; ekonomik, sosyal ve kültürel politikaların bir bütünlük
içinde ele alınması ihtiyacını gündeme getirmektedir235. Çalışmanın bu
bölümünde küreselleşme sürecinin aktif ve pasif işgücü politikalarında
yarattığı değişimler ve bu doğrultuda getirilen politika önerileri verilmeye
çalışılacaktır.
A) Aktif İşgücü Politikaları Küreselleşme sürecinin meydana getirmiş olduğu teknolojik
ilerlemeler, sermaye ve ticaret alanında yaşanan hareketlilik, işgücü
piyasasını ve işgücünü doğrudan etkilemektedir. Bu durumun yarattığı
olumsuz etkileri minimum seviyeye çekmek için işgücü piyasalarının
geliştirilmesi ve modernleştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü işgücü
234 TİSK: XXII. Genel Kurul Çalışma Raporu, TİSK, (Ankara, 26-26 Aralık 2004), 173. 235 DPT: 19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Eki http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2005/temelama. 03.02.2005, 151.
180
piyasaları diğer piyasalardan oldukça farklı bir yapı arz etmektedir. Bu fark,
dünyada en liberal ülkelerin bile işgücü piyasasına ilişkin liberal politikalar
yürütememesine neden olmaktadır236.
Bu bakımdan aktif istihdam politikaları küreselleşme sürecinin
meydana getirmiş olduğu değişimler ekseninde incelenmelidir. Çalışma
kapsamında uygulanması önerilen politikalar üç grup halinde incelenecektir.
İlk olarak; yeni iş fırsatlarının yaratılmasına yönelik politikalar ele alınacak,
ardından İşgücünün niteliğini geliştirmeye yönelik politikalar incelenecek, son
olarak da İşgücü piyasasının düzenlenmesine yönelik politikalar üzerinde
durulacaktır.
a) Yeni İş Fırsatlarının Yaratılmasına Yönelik Politikalar
Türkiye’de yaygın ve etkin istihdam politikalarının temellerinin planlı
kalkınma döneminde atıldığını söylemek mümkündür. Planlı dönemin ilk
yıllarında uygulanan istihdam politikaları, istihdam probleminin çözümünü
sanayi sektörünün gelişmesine bağlamıştır237. 1970’li yıllara gelindiğinde
sanayi ve hizmet kesiminin gelişmesiyle istihdam probleminin
çözülemeyeceği anlaşılınca, devlet aktif politikalar takip etme eğilimine
girmiştir.
Türkiye’nin uygulamış olduğu politikaları incelerken 1980 yılı önemli bir
dönüm noktası olarak ifade edilebilir. Çünkü Türkiye 1980 öncesinde uzun bir
dönem ithal ikamesine yönelik bir iktisat politikası uygulamıştır. 1980 öncesi
ekonomiyi dışa kapalı, faktör piyasalarında ciddi müdahalelerin olduğu bir
yapı olarak değerlendirmek mümkündür. Bu dönemde ekonomik kalkınma
hedefinde sanayileşme sürekli olarak ön planda tutulmaya çalışılmış, bu
236 Recep VARÇIN: “İşsizlikle mücadelede Aktif İşgücü Politikaları Büyük Önem Taşıyor” Tes-İş, (Ağustos, Eylül 2001), 41. 237 Burcu GEDİZ- Hakan YALÇINKAYA: “Türkiye’de İstihdam İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı”,www.ceterisparibus.net/calisma/genel.htm., 25.04.2005.
181
politikanın sonucunda imalat sanayine yönelik yatırımlar, toplam yatırımlar
içinde önemli bir pay almıştır. İthal ikamesinin birinci aşaması 1970’li yıllarda
tamamlanmış, 1980’lere doğru ara ve yatırım mallarına yönelik üretim
hedeflenmiştir. ,
1980’li yıllara gelindiğinde, ara ve yatırım malı girdisi ve döviz
ihtiyacının artması, izlenen borçlanma stratejisindeki yanlışlıklar ve 1973
yılından sonra dünya ekonomilerinin karşılaştığı ciddi ve çok boyutlu şoklar,
ülke ekonomisini büyük bir darboğaza sokmuş ve 24 Ocak Kararları olarak
adlandırılan makro ekonomik politikalarla dışa açılma süreci başlamıştır. Bu
yeni politikalar temel olarak ithalatın liberalizasyonu, gerçekçi kur ve faiz
politikası, devlet sübvansiyonlarının azaltılması ve reel ücretlerin
düşürülmesine yöneliktir.
İstihdam açısından dönemler itibarıyla bir değerlendirme yaptığımızda,
toplam istihdamdaki artışın en yüksek olduğu dönemin 1950’li yıllar olduğunu
söyleyebiliriz. Bu durumun en önemli nedeni, tarım toplumundan çıkışın
sağlanmaya çalışılması ve yatırımların önceki dönemlere göre artmasıdır.
1960-1980 yılları arasında gerek toplam istihdam, gerekse imalat sanayinde
istihdam artış oranları 1980’li yıllardan daha yüksek olarak gerçekleşmiştir.
Bu durum konunun, yalnızca iktisat teorisinin çizdiği çerçeve ile
açıklanamayacağını, istihdamı etkileyen faktörlerin daha ayrıntılı ele
alınmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Son 20 yıl içinde Türkiye, istihdamla ilgili ürettiği politikaların bir
kısmını uygulamaya koyabilmiştir. Bunlar; nüfus artış hızının azaltılması,
emek yoğun istihdam, erken emeklilik, yurtdışına emek göçü, kendi işyerini
açma, kamu kurumlarında daha fazla istihdam, emek piyasasında
düzenleyici çalışmalara gidilmesi ve eğitim faaliyetlerindeki köklü
sayılabilecek çalışmaların yapılmasıdır.
182
Ancak, bu tedbirlere rağmen işsizlik problemi azalmamış, aksine
artmış, yapısal bir sorun haline gelmiştir. Zaman içinde devletin politikaları da
değişmeye başlamış, örneğin KİT’lerdeki istihdam politikası terkedilmiştir238.
Bu durum değişen koşullar çerçevesinde mevcut politikaların geçerliliğini
kaybettiği tartışmasını gündeme getirmiş, istihdama yönelik yeni politikalar
üretmek zorunlu olmuştur.
Yeni iş fırsatlarına yönelik politikalar; KOBİ’lerin geliştirilmesi, verimlilik
ve kalitenin arttırılması ve girişimciliğin teşvik edilmesi olarak belirlenebilir.
Çalışmanın bu kısmında her biri ayrı başlık olarak incelenen bu politikalara
yönelik olarak yapılan projeler ve yasal düzenlemeler üzerinde durulacaktır.
aa) KOBİ’leri Geliştirme
Türk KOBİ’lerinin karakteristik özelliği, geleneksel üretim metotları ile
yurt içi pazarı için üretim yapmaktır. Küreselleşmenin beraberinde getirmiş
olduğu “Tek Pazar” anlayışı çerçevesinde KOBİ’ler bir çok alanda yerel
pazarın yanı sıra, başta AB firmaları olmak üzere yabancı firmalarla
rekabet etmek zorunda kalmaktadır.
Teknolojik ilerlemelerin getirmiş olduğu yeni otomasyon sistemleri,
üretimin klasik yapısını değişime uğratmıştır. Ancak Türk KOBİ’lerinin
teknolojik düzeyi Avrupalı firmalara göre çok düşük kalmakta, bu durum
üretilen mal ve hizmetlerin kalitesine de etkilemektedir. Bu nedenle VIII. Beş
Yıllık Kalkınma Planında da belirtildiği üzere, KOBİ’lere yönelik
politikaların temel hedefleri, bu kesimin verimliliğinin, katma değer
içindeki payının ve uluslararası rekabet gücünün artırılmasıdır239.
238 Mehmet ZELKA: “İstihdam ve İşsizlik”, Yeni Türkiye, Yıl: 5, Sayı: 28, (Temmuz-Ağustos 1999), 823. 239 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005.
183
Türkiye’de KOBİ’lere yönelik temel strateji alanları “Küçük
İşletmeler İçin Avrupa şartı”nda yer alan öncelik alanları ile ülkemiz
öncelikleri dikkate alınarak oluşturulmuştur240. KOBİ’lerin geliştirilmesi için
uygulanacak olan stratejiler, öncelikle finansman ve teknoloji alanında
yaşanan sorunları ortadan kaldırmak, ardından son dönemde önemli bir
gündem oluşturan rekabet gücüne yönelik çözüm yolları üretmek olarak
belirlenebilir.
KOBİ’lere ilişkin mevcut sıkıntıları ortadan kaldırmak için Devlet
Planlama Teşkilatı tarafından oluşturulan strateji ve eylem planı çerçevesinde
yapılmak istenilenleri kısaca özetleyecek olursak; öncelikli hedef girişimcilik
ruhunu geliştirmek amacıyla eğitimin her kademesinde girişimcilik eğitiminin
verilmesini sağlamaktır241. Eğitimin ardından bireylerin yeni iş yeri açmalarını
desteklemek adına, iş kurma sürecinin kısaltılması hedeflenmektedir.
Yapılacak olan bir diğer önemli adım ise; daha iyi kanunların çıkarılması ve
mevzuat düzenlemelerine gidilmesidir.
Şu ana kadar belirtilen stratejiler daha çok KOBİ’lerin önündeki
hukuksal engelleri kapsamaktadır. Aslında temel sorun KOBİ’lerin kurulması
aşamasında değil, sistemin gereklerinin yerine getirilmesi noktasında ortaya
çıkmaktadır. Özellikle bilgi toplumuna geçiş sürecinin beraberinde getirmiş
olduğu donanımlara sahip olmak, rekabet koşullarında varlığını sürdürmenin
genel şartıdır. Bu yüzden öncelikli hedef, nitelikli personel eğitiminin
gerçekleştirilmesinden geçmektedir.
Küreselleşmenin olumsuz etkilerinden korunmak büyük bir önem arz
etse de sektörel ve bölgesel bağımlılıktan kurtulmak ve rekabet edilecek
alanı belirlemek öncelikli hedef olmalıdır. Bunun için özel sektörün katılımıyla
ihracata yönelik stratejik planlama yapılması hedeflenmektedir242.
240 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005. 241 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005. 242 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005
184
Uluslararası platformda rekabet edebilmek üretilen malın kalitesiyle
direkt ilişkilidir. Bu bakımdan dış pazarlara açılacak olan malın, geçerli
standartları taşıması gerekmektedir. Kaliteli mal üretimi yapabilmek için
öncelikle gerekli alt yapı oluşturmalıdır. Bunu sağlamanın yolu da yapılacak
yatırımdan geçmektedir. Yapılacak yatırımlar için belirlenen strateji,
yatırımlarda devlet yardımlarıyla ilgili olarak vergisel destek unsurları
kapsamında, teşvik belgesiz sisteme geçilmesi, özel amaçlı vergisel
destekler ile nakit destek sisteminin ise AB ve diğer uluslararası
anlaşmalarda öngörülen düzenlemeler çerçevesinde bölge, ölçek ve yatay
yardımlar esas alınarak yeniden düzenlenmesidir243.
Bunun yanı sıra her geçen gün ilerleyen teknolojilerin yenilenmesi,
kapasitelerinin geliştirilmesi, en iyi uygulamalar hakkında bilgi edinilmesi
KOBİ’lerin geliştirilmesinde hayati öneme sahiptir.
Yeni ekonomi çerçevesinde Ar-Ge çalışmaları büyük önem
taşımaktadır. Bir firmanın yeni ve farklı bir ürün üretebilmesi Ar-Ge
çalışmalarının başarısıyla yakından ilişkilidir. Ar-Ge Çerçeve Programı
kapsamında KOBİ’lerin teknoloji ve yenilikçilik kapasitelerinin geliştirilmesine
yönelik stratejiler ve bununla ilgili projeler hazırlanması hedeflenmektedir.
Çünkü talep değişikliklerine ve çeşitlerine daha kolay uyum
gösterebilmekte244 olan bu işletmeler için teknolojileri ve yenilikleri takip
etmek çok önemlidir. Bu konuya yönelik diğer politikalar ülkedeki know-how
ile ilgili hizmetlerin güçlendirilerek, transfer ve danışmanlık kapasitesini
geliştirmektir. KOBI olgusuna dünün sanayi toplumunun değil, yarının bilgi
toplumunun ürünü olarak bakılmaktadır.
243 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005 244 Rebii SAVAŞIR: a.g.e., 8.
185
ab) Verimlilik ve Kalitenin Arttırılması
Küreselleşme sürecinin beraberinde getirmiş olduğu rekabet, hem
mikro hem de makro açıdan verimliliğin arttırılmasını zorunlu kılmıştır. Verimlilik tek başına yeterli bir kriter olmaktan çıkmış, aynı zamanda üretilen
ürünün kalitesi de birincil öneme sahip bir unsur haline gelmiştir.
Kalite ve verimliliğinin bu denli önemli hale geldiği günümüz ortamında
verimlik ve kalitenin arttırılmasına yönelik politikaların oluşturulması için
öncelikle ülkemizin verimlilik gücünün seviyesini bilmek gerekmektedir.
Eurostat tarafından yapılan ve 32 ülkeyi içeren işgücü verimliliği
karşılaştırılmasına göre Türkiye’nin işgücü verimliliği, 32 ülke arasında son
sırada yer almaktadır. Bu konudaki ABD verileri 100 kabul edildiğinde, AB
için ortalama 72.5 olan endeks değeri, Türkiye için 16.3’te olarak
saptanmıştır. Türkiye’deki işgücü verimliliği AB ortalamasına göre 4.5 kat,
AB’nin yeni üyelerine göre ise 2.1 kat daha düşük olduğu ortaya çıkmıştır245.
Bu bakımdan ulusal düzeyde verimliliğin artırılması ve kalitenin
geliştirilmesi amacıyla kamu ve özel kesimin, ayrıca sivil toplum örgütlerinin
katılımıyla eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının yaygınlaştırılması büyük
önem taşımaktadır. Bu noktada her türlü mal ve hizmet üretiminde
faaliyetlerin programlanmasını ve eş güdümünü esas alan “Toplam Kalite
Yönetimi” üzerinde durmak gerekmektedir.
Özellikle KOBİ’lerin katılımını sağlayarak Toplam Kalite Yönetiminin
yaygınlaştırılmasını hedefleyen Ulusal Kalite Hareketi çerçevesinde, Türkiye
Kalite Derneği (KALDER) ile Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfının (TTGV)
245 TİSK: OECD Ülkeleri İçinde İşgücü Verimliliği En Düşük Ülke Türkiye” http://64.233.183.104/search?q=cache:EXN9iqmtcX4J:www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp%3Fyazi_id%3D1089%26id%3D61+Eurostat+i%C5%9Fg%C3%BCc%C3%BC+verimlili%C4%9Fi&hl=tr, 14.05.2005.
186
işbirliği ile çalışmalar yürütülmektedir246. Ayrıca Türkiye’de kalite alt
yapısının iyileştirilmesi için kalite güvencesi sistem belgelendirmesinin
yaygınlaştırılması, verilen belgelerin uluslararası paltformda tanınırlığının
sağlanması ve izlenebilir ölçü sistemine dayalı kalibrasyon hizmetlerinin
yaygınlaştırılması çabaları sürdürülmektedir247.
Kamu kuruluşları bünyesinde bulunan bütün laboratuvarlar hakkında
güncel bilgiler ihtiva eden envanter, bilgisayar ortamında oluşturulmuştur.
Avrupa Komisyonunca finanse edilen “Türkiye’de Kalite Altyapısının
Desteklenmesi” projesi kapsamında teknik yardım alınması için anlaşma
yapılmıştır248.
2002 ve 2006 yılları arasındaki dönemi kapsayan Türkiye’ de Kalite
Altyapısının Desteklenmesi Projesi, Avrupa Komisyonu adına CEN Avrupa
Standardizasyon Komitesi (Rue de Stassart) tarafından hazırlanmaktadır.
Her yıl için ayrı ayrı hazırlanan ülke raporunda standardizasyon, test,
belgelendirme, muayene ve akreditasyon konuları ele alınmaktadır249.
Türk Akreditasyon Kurumu tarafından 2004 yılı Ekim ayı itibarıyla
toplam 45 kuruluş akredite edilmiştir. Akreditasyon hizmetlerinin
benimsetilmesi için seminer, kurs ve eğitim çalışmaları yapılmış ve bunun
sonucunda 2004 yılı içinde 26 kuruluş akredite edilmiştir250.
Bütün bu çalışmalar, ulusal düzeyde verimliliğin arttırılması ve kalitenin
geliştirilmesine yönelik oluşturulan politikalar içinde yer almaktadır. Diğer
önemli bir politika da toplam kalite yönetimi uygulamalarına hız
246 http://www.kalder.org/page.asp?PageID=448, 19.06.2005. 247http://64.233.183.104/search?q=cache:OnhMQE2BancJ:www.dtm.gov.tr/dts/ABTeknik/basvuruformu.turkce.son.doc+%E2%80%9CT%C3%BCrkiye%E2%80%99de+Kalite+Altyap%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1n+Desteklenmesi%E2%80%9D+projesi&hl=tr, 19.06.2005. 248 http://www.turkak.org.tr/pdf/T401-01.pdf, 20.06.2005 249http://www.quality-turkey.org/exc_tr/dosyalar/ulke_raporu_04-05/part%20I-TR.doc, , 19.06.2005. 250 http://www.turkak.org/akredite/kalibrasyon.htm, 20.06.2005.
187
kazandırılmasıdır. Verimlilikle ilgili hizmetlerin KOBİ’lere ve kalkınmada
öncelikli yörelere öncelik verilerek yürütülmesi amaçlanmaktadır. Bunun için
de İşletmelere, bilgi teknolojileri ve teknoloji transferiyle ilgili danışmanlık
hizmetlerinin sunulması önem arz etmektedir.
Ayrıca insan kaynağına yatırımda önemli bir kriter haline gelen IIP
(Investors in People) ile ilgili çalışmalar 2003 yılında Türkiye’de de
başlamıştır. İngiltere’nin 1980 sonrası yaşadığı krizi aşmak için aldığı
makroekonomik önlemlerin yanı sıra insan potansiyelini geliştirmek amacıyla
getirilen standart; ilgili kuruluşların 1990’da girdikleri işbirliğiyle gelişmiş, 1993
yılında bütünlüğün korunması ve başarılı bir şekilde sağlanması amacıyla
“Investors in People UK” kurulmuştur. Küreselleşme süreciyle birlikte de 1998
yılında uluslararası bir standarta dönüşmüştür.
Investors in People’ın özü, “insan kaynağını ve gelişimini ilk sıraya
koyarak insan kaynağına yatırımı iş sonuçlarına dönüştürebilen
organizasyonlar” yaratmaktır251. Türkiye’de 2003 yılında pilot çalışmalar
başlamıştır. Bu çalışmalar neticesinde Investor in People olan kuruluşlar
sırasıyla JTI – Japan Tobacco International, Garanti Bankası, Turkcell ve en
son olarak da Management Center Türkiye’dir. ARGE Danışmanlık,
Management Center Türkiye (MCT), ve MAY Danışmanlık’tan oluşan kurucu
ortaklar, şirket kamu-özel her türlü organizasyonun Investors In People
Standardı ile çalışmasını sağlamak üzere; standardın tanıtımından, gerekli
eğitim, danışmanlık, sertifikasyon ve akreditasyon çalışmalarına kadar
Investor in People lisansı ile ilgili tüm çalışmaları Investor In People UK ile
yakın-ilişki-içinde-yürütmektedir252.
251Deniz YILDIZ: “İnsan kaynağına Yatırımı İş Sonuçlarına Dönüştürebilen Organizasyonlar”, http://www.kalder.org/page.asp?pageID=1304, 11.09.2005. 252 Deniz YILDIZ: “İnsan kaynağına Yatırımı İş Sonuçlarına Dönüştürebilen Organizasyonlar”, http://www.kalder.org/page.asp?pageID=1304, 11.09.2005.
188
b) İşgücünün Niteliğini Geliştirmeye Yönelik Politikalar
Küreselleşme sürecinde yaşanan değişimler çerçevesinde işgücü, bu
süreçten büyük oranda etkilenmiştir. Artan rekabet ortamının peşi sıra
gelişen “nitelikli işgücü” gereksinimi mevcut yapı içerisinde yer alan
işgücünün geliştirilmesi gerekliğini doğurmuştur. Çünkü yeni düzen içerisinde
ortaya çıkan bilgi işçisi olarak adlandırdığımız “altın yakalı işçi”, mavi yakalı
işçi ile ikame edilememektedir.
İşgücü politikaları belirlenirken; istihdamı sadece işgücünün
kullanılması olarak değerlendirmek yeterli değildir. Çünkü bu politikaların
belirlenmesinde, söz konusu işgücünün nitelikli olması da önemli bir etkendir.
Bu yüzden işgücünün eğitimi ayrı bir önem kazanmaktadır.
İşgücünün niteliksel yapısının ortaya koyan önemli göstergelerinden
biri olan eğitim düzeyi, Türkiye’de çok düşük oranlarda seyretmektedir. Bu
durum istihdam ve işsizlik açısında oldukça önemli bir sorundur. Özellikle
yeni ekonomik düzen içinde işgücünün eğitim, beceri ve nitelik düzeyinin
önemli derecede artış göstermiş olması, buna karşın Türkiye’deki işgücünün
bu kriterlerden uzak olması ciddi sıkıntıların yaşandığının ve yaşanacağının
bir göstergesidir.
Bu nedenlerden dolayı küreselleşme sürecinde oluşturulacak olan
işgücü politikalarının eğitim boyutu üzerinde durulması önem arz etmektedir.
Eğitim alanında atılacak olan ilk adım, ulusal eğitim sisteminin yeniden
yapılandırılmasıdır. Ardından ülkemizde hala sıkıntılı bir süreç yaşayan
mesleki-teknik eğitim sisteminin yaşam boyu eğitim perspektifiyle ele
alınması gerekliliği gündeme gelmekte, yetişen eğitimli işgücü açısından
eğitim-işletme işbirliği ile istihdamının sağlanması gerekmektedir.
Bilgi çağının en önemli dinamiği haline gelen eğitim ile ilgili politikaların
sorunları ve çözüm yollarının doğru bir şekilde ortaya konması
189
gerekmektedir. Bu nedenlerden ötürü çalışmanın bu bölümünde eğitim
politikaları, getirilen yenilikler ve uygulamaya konan ve konacak olan projeler
irdelenmeye çalışılacaktır.
aa) Ulusal Eğitim Sisteminin Yeniden Yapılandırılması
Türkiye'de eğitimin başlıca sorunu rekabetten uzak, ezbere dayanan
bir sistemin uygulanmasıdır. bu yüzden yeniden yapılandırma süreci
içerisinde öncelikli olarak hem kantite hem de kalite bakımından,
enformasyon toplumunun gerekleri doğrultusunda eğitime ağırlık verilmesi
gerekmektedir. bununla beraber, beyin göçünün önlenmesi ve mümkünse
tersine beyin göçünü sağlayacak gerekli düzenlemelerin yapılması büyük
önem taşımaktadır.
Yeniden yapılandırma sürecinin gerçekleştirilmesi için ilk adım, eğitimci
açığını kapatmak için atılmıştır. İlk ve orta öğretimde 2004 yılında 18 bin
öğretmen ataması gerçekleştirilmiştir. Bunun yanısıra eğitim kurumlarındaki
İngilizce ve bilgisayar öğretmeni ihtiyacının karşılanması amacıyla 5 bin
İngilizce ve 4 bin bilgisayar öğreticisinin kısmi zamanlı geçici personel olarak
çalıştırılmasına imkan verilmiş olsa da eğitim kurumlarındaki destek personel
ihtiyacı hala devam etmektedir.
2003-2004 öğretim yılında toplam 28.449 okuldan 646 bin öğrenci 81
ildeki 6.272 okula taşınmış ve ilköğretim öğrencilerinin yaklaşık yüzde 6,5’i
taşımalı eğitimden yararlanmıştır. 2004-2005 öğretim yılında 9 ilde 120
okulda pilot olarak uygulanmak üzere ilköğretim 1-5 sınıflarını kapsayan yeni
bir müfredat geliştirilmiştir. Yeni müfredatın 2005-2006 öğretim yılından
itibaren ülke geneline yaygınlaştırılması planlanmaktadır.
Orta öğretim kurumlarında eğitim öğretim süresinin 4 yıla çıkartılması
sayesinde ders türü ve yükü azalmıştır. Genel ve mesleki orta öğretimde ise,
9. sınıfın genel kültür dersleri ortak olacak biçimde düzenlenerek, öğrencilere
190
programlararası yatay ve dikey geçiş imkanı verilmiştir. Mesleki eğitimde
geniş meslek alanlarında modüler esaslı eğitime geçilmesi, ve bu sayede
meslekte uzmanlaşmanın sağlanmasına yönelik çalışmalar ise devam
emektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı ve UNICEF işbirliğiyle başlatılan Haydi Kızlar
Okula Kampanyası ile kız çocuklarının eğitim fırsatlarının artırılması
çalışmaları devam etmektedir. 2003 yılında kızların okuma yazma oranlarının
en düşük olduğu 10 ilde başlatılan faaliyetler, 2004 yılında 33 ile
yaygınlaştırılmıştır. 2005 yılında il sayısının 50’ye çıkarılması
planlanmaktadır.
Temel eğitimin desteklenmesi amacıyla uygulanan Temel Eğitim
Projesinin 1. Aşamasında 2.802 ilköğretim okuluna kurulan bilgi ve iletişim
teknolojileri sınıflarının etkinlik araştırması tamamlanmıştır. Bu kapsamda;
bilgisayarların teslimatındaki aksaklıklar, alt yapı, donanım, yazılım ve
bilgisayar öğretmeni yetersizliği, öğretmenlerin eğitimlerinden sorumlu
formatör öğretmenlerin kadro sorunları, öğretmenlere yeterli hizmet içi eğitim
verilememesi, bilgisayarların etkin kullanılamaması ve internet erişimi başlıca
sorunlar olarak ortaya çıkmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığının bilgi ve iletişim teknolojilerinin eğitimde etkin
olarak kullanılması amacıyla Türk Telekom A.Ş. ile yaptığı 40 bin okula
internet erişimi sağlanmasına ilişkin protokol kapsamında, 2004 yılı sonunda
20 bin okulun internet erişimi sağlanmıştır. Ayrıca, mevcut bilgisayar
sınıflarının etkin kullanılabilmesi amacıyla ilköğretim okullarına ders
yazılımları alımı için çalışmalar tamamlanmıştır.
Eğitimde kalitenin ve öğrenci başarısının artırılması, yaratıcılığın ön
plana çıkarılması ve gizli kalmış yeteneklerin tespit edilmesi amacıyla
Bilimsel Araştırmaya Teşvik Projesi İstanbul ilinde pilot uygulama olarak
başlatılmıştır.
191
ab) Yaşam Boyu Öğrenme Perspektifinden Mesleki ve Teknik Eğitim
Hızla ilerleyen teknoloji karşısında birtakım mesleklerin ortadan kalkıp,
yeni meslek gruplarının ortaya çıkması ve mevcut meslek kollarındaki üretim
yöntemlerinin biçim değiştirmesi, bireylerin sahip olduğu bilgi ve becerilerin
işlerliğini kaybetmesine neden olmuş, kişilerin yeniden eğitilmesi zorunluluk
kazanmıştır. Bu nedenlerden ötürü “yaşam boyu eğitim” günümüzün en
önemli eğitim politikası haline gelmiştir.
Türkiye'nin enformasyon toplumu haline gelme sürecinde önünde ciddi
engeller bulunmaktadır. Bu sorunların aşılması için öncelikli olarak iyi
derecede yetişmiş insan gücüne ihtiyaç vardır. Yeni teknolojileri üretecek ve
kullanacak insan gücünün yetiştirilmesi zaman alan bir süreçtir. Problem
aslında bu noktada başlamakta, yetişen insan gücünü elde tutmak gün
geçtikçe zorlaşmaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin enformasyon çağını
yakalaması büyük ölçüde bu hızla artan nüfusunu yeni gelişmeler
doğrultusunda iyi eğitebilmesine bağlıdır253.
Küreselleşmenin getirmiş olduğu yeni ekonomi koşullar altında
bireyler, özellikle rekabet edebilmek ve teknolojiyi yakalamak için belirli
donanımlara sahip olmak zorundadır. Artık yeni yüzyılın işçisi tamamıyla
farklı bir platforma yer almakta, sadece sahip oldukları ile yetinmeyip
elindekileri ilerletmek ve güncellemek mecburiyetindedir.
İleri teknolojinin üretime uyarlanmasıyla istihdamda da önemli
gelişmeler olmaktadır254. Yeni teknolojiler İnsanların makinelerle ikame
edilmesini gündeme getirmekte; çalışan bireylerin bilgi yoğun işlerde istihdam
edilmesini gerektirmektedir. Bu durum makine ile yapılan işlerde, makineleri
253 Veysel BOZKURT: Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye, http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005. 254 İsmail Hakkı YÜCEL: Bilim-teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi Başkalığı, Devlet Planlama Teşkilatı, (Ankara, Ağustos 1997), 91.
192
işgücünün kullanmasına neden olmakta; bu değişim istihdamda sürekli
hizmet içi eğitimi gündeme getirmektedir255.
Enformasyon ve otomasyon teknolojisinin sanayide uygulanması
işçilerin hayatları boyunca farklı işlerde çalışmalarına yol açacağından,
yaşam boyu eğitim günümüzün başlıca eğitim politikası haline gelmiştir256.
Bu noktada eğitim kurumlarının içerdiği yapının etkilerini ortaya koyma
gerekliliği devreye girmektedir. Öncelikli olarak eğitim kurumlarının değişen
koşullara adapte olabilecek ve sürecin gerektirdiği ihtiyaçlara cevap
verebilecek şekilde; her yaş grubu ve eğitim seviyesindeki işgücüne hizmet
öncesi, hizmet içi ve yaşam boyu mesleki gelişmeyi kapsayacak şekilde
eğitim vermesi gerekmektedir.
8.BYKP kapsamında, Özel İhtisas Komisyonu’nca hazırlanan rapor
mesleki eğitimle ilgili aşağıda belirtilen tedbirlerin alınması gerektiğini
belirtmiştir;
• Mesleki eğitimde aşırı uzmanlaşmaya son verilmelidir. Uzun vadede iş
konusunda kişinin ihtiyacı değişebilir, yeni iş alanları gelişebilir.
Fertlere dar bir meslek anlayışıyla tek bir işi öğretmek yerine, işi ile
ilgili sorunları çözebilecek, yeni gelişmeleri yakından takip edebilecek,
beyin teknolojisini geliştirebilecek geniş tabanlı bir mesleki eğitim
verilmelidir.
• Bütün mesleklerde bilgi hızla yenilenmekte ve bu yenilenme süresi
teknolojinin gelişimine göre giderek kısalmaktadır. Meslek sahibi
kişilerin sürekli hizmet içi eğitimden geçirilmesi mecburiyet halini
almaktadır. Bu mecburiyet, maddi imkanları yeterli olan büyük
işletmelerde sorun haline dönüşmez iken; küçük işletmelerin en önemli 255 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 91. 256 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 91.
193
sorunların biri haline gelmektedir. Ayrıca, küçük işletmeler çoğu kez
eğitim ihtiyacının farkında değildir. İşletmelere bu konuda hizmet
vermesi gereken kurumlar arasında bu işletmelerin bağlı olduğu
meslek örgütleri de mevcut olmalıdır. Bu yöndeki sürekli eğitim
faaliyetlerine toplumun her kesimi katkıda bulunmalıdır.
• Kırsal kesim başta olmak üzere, mesleki eğitimden mahrum kişilere
nitelikli meslek kazandırma kursları düzenlenmesi için yatılılık sistemi
kurulmalıdır. İhtiyaç duyulan mesleki, sosyal ve kültürel amaçlı eğitim
faaliyetlerinin, tüm yerleşim birimlerine ulaşamamasındaki zorluklar
dikkate alınarak merkezi yerlerde “Hayat Boyu Eğitim” faaliyetlerine
katılımı kolaylaştıracak “Yatılı Sistem” kurulmalı ve bu sistem, elverişli
bölgelerde geliştirilmelidir257.
Mesleki ve teknik eğitimle ilgili olarak mevcut sorunları ve yaşam boyu
eğitimin gerekliliğini bilmek, konuyla ilgili getirilecek öneriler açısından
oldukça önemlidir. Ancak mevcut sorunların giderilmesine ilişkin öneriler
sunmak, sorunların giderilmesinde sadece ilk adımı oluşturur. Bunun için
ülkemizin mesleki ve teknik eğitimle ilgili geliştirdiği ve geliştirmeyi planladığı
projele bakmak gerekmektedir.
Mesleki ve teknik eğitimle ilgili geliştirilen ilk proje, “Mesleki ve Teknik
Eğitimin Modernizasyonu Projesi” (MTEM)’dir. AB tarafından desteklenen iki
büyük projeden biri olan MTEM, 25 Temmuz 1997 tarihinde Avrupa Birliği
Komisyonu ile imzalanmış, 7 Temmuz 2003’te de resmen başlamıştır.
42 aylık bir süreyi kapsayan MTEM, çağdaş ve etkin bir öğretmen
eğitimi sisteminin düzenlenmesi ve geliştirilmesine yönelik kapasitenin
artırılmasını ve mesleki ve teknik eğitim fakülteleri, meslek yüksek okulları,
257 DPT: Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Hayat Boyu Eğitim veya Örgün Olmayan Eğitim Özel İhtisas Komisyonu Raporu, (Ankara, 2001), 26.
194
sosyal taraflar, meslekî ve teknik eğitim vakıfları, kurum ve kuruluşları
arasında kurulacak bölgesel ortaklıkların teşvik edilmesini amaçlamaktadır258.
Mesleki ve teknik eğitimin istenilen niteliklere sahip olabilmesi için
ister önerilerin, isterse projelerin uygulanabilmesi; planlama ve karar alma
sürecine katılabilen, koordinasyon, insan ilişkileri gibi koşulları bilip
uygulayabilen yöneticilerin varlığını gerektirmektedir. Böyle yöneticilerin
yetişmesi de yine iyi bir eğitim sisteminin uygulanmasına bağlıdır.
ac) Kalifiye İşgücü Yetiştirilmesinde Eğitim-İşletme İşbirliği
Türkiye’nin eğitim ile ilgili sorunlarından bir diğeri, eğitim ile işletme
arasında gerekli işbirliğinin sağlanamamasıdır. İşletmeler hala Ar-Ge
çalışmalarının önemini kavrayamamakta, büyük ölçüde daha kolay ve
garantili olduklarına inandıkları, teknoloji transferi yoluna gitmektedirler259.
İşletmelere büyük bir maliyet kalemi olarak yansıyan enformasyon alt
yapısının kurulması, çağın gereklerini yakalamak adına bir zorunluluk olarak
karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca enformasyon teknolojilerine tüketici olarak
katılmanın daha maliyetli bir süreç içermesi gerekli alt yapıyı oluşturmayı
öncelikli hedef haline getirmektedir. Ar-ge yardımına ilişkin 22300 sayılı
karar, bu yolda atılmış doğru bir adımdır. Özellikle kararda enformatik, ileri
malzeme teknolojileri, gen mühendisliği/biyoteknoloji, uzay ve havacılık
teknolojileri gibi alanlarda destek miktarının artırılması isabetlidir; ancak
yeterli değildir260. Bunun eğitim ve diğer alanlarla bir bütünlük içerisinde çok
daha kapsamlı bir desteğe dönüştürülmesi gerekmektedir.
258 http://www.mvet.org/mtem/IMAGES/karabuksunumProfDrROZEN.MHT, 11.09.2005. 259 Veysel BOZKURT: Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye, http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005. 260 Veysel BOZKURT: Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye,http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005.
195
Gelişme, toplumda bilimsel düşünceyi hayat tarzı haline getirmekle
sağlanır261. Ülkedeki mevcut bilgi birikiminin üretime dönüşmesinin
yollarından biri de üniversite-sanayi işbirliğidir.
Birçok ülkede uygulamakta olan üniversite-sanayi işbirliği sayesinde,
üniversitelerin bünyesinde elde edilen temel ve teorik bilgiler, sanayide
uygulamaya dönüştürülebilmektedir. Üniversite-sanayi işbirliği bağlamında
Türkiye’nin bugünkü durumu özetlenecek olursa;
-Ulusal Ar-Ge düzeyimize ilişkin durum:
• Bilim-teknoloji-sanayi politikalarında belirsizlikler mevcuttur.
• Kamu sektöründe Ar-Ge'ye yönelik altyapı yatırımları yetersizdir.
• Özel sektör sınırlı teknoloji transferi gerçekleştirmekte; daha çok iç
pazara yönelik üretimle yetinmektedir.
• Üniversiteler temel araştırma ile sınırlı kalmış olan kapasitelerini
bunun dışında geliştirmek için gerekli desteği alamamaktadır.
Akademik ve endüstriyel araştırma için itici güç olan kamu kuruluşları,
bilginin ticarileşmesinde pazar talebinin ve rekabetin taşıyıcısı olan özel
sektör ve araştırma faaliyetinin en önemli ve kolay harekete geçirilebilir
kaynağı olan üniversite arasında ciddi bir diyalog bulunmamaktadır.
-Türk sanayicisi Ar-Ge faaliyetlerinin maliyetini çok yüksek bulduğu için
Ar-Ge'ye, üniversite ve devletten yeterli yardım ve teşvik alamayacağı bir
faaliyet olarak bakmaktadır. Bu durum, imalat faaliyetlerinin yeni yatırım ve
yeni teknolojiden fazla yararlanmadan gelişmesine, şirket yapılarının küçük
ölçekli olmasına ve imalatın tüketim mallarında yoğunlaşmasına neden
olmuştur.
-Üniversite-sanayi-devlet işbirliği, rollerin ve ilişkilerin iyi
tanımlanmadığı bir ortamda yürütülmeye çalışılmıştır. Tek başına Ar-Ge 261 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 69.
196
birimi kuramayan sanayimiz üniversiteden de bu yönde bir talepte
bulunmamıştır. Aslında bu durum tek yönlü olarak gerçekleşmemiş,
üniversite de bu durumun gerçekleşmesi için herhangi bir zorlamada
bulunmamıştır. Tabi ki işletmeleri istemedikleri bir şey için zorlamak pek
alışılmış bir davranış değildir. Ancak Ar-Ge çalışmalarının önemi işletmeler
tarafından yeterince kavranamasa da üniversiteler Ar-Ge birimlerinin yeni
ekonomik düzen içindeki önemini bilmekte fakat bu durumun ciddiyetini
işletmelere aktaramamaktadır. Uluslararası platformda rekabet üstünlüğü
sağlayıcı politikaların sahibi ve izleyicisi olma özelliğini yitirmiş olan devlet
ise, bürokratik yaklaşımı ve mevzuatı ile Ar-Ge faaliyetlerini iradesi dışında
kösteklemekten kurtulamamıştır.
-Kamu kuruluşları ile büyük şirketler, önemli teknoloji yenilemeleri
yaparken, bu yenilemeyi uluslararası rekabetin olmazsa olmaz koşulu olan
ulusal yenilenme sistemini de oluşturmaya yönelik politikalar çerçevesinde
gerçekleştirmediklerinden, üniversitelerden beklenti bu yeniliklere uygun bazı
eğitim ayarlamaları düzeyinde kalmıştır.
Yetersiz rekabet ortamı, sanayiciye, tüccara ve çiftçiye verilen teşviğin
aynı ticari kaygı ile üniversiteye de verilmesi bilincinin oluşmasını
engellemektedir.
Yukarıda işaret edilen noktalardan da açıkça anlaşılabileceği gibi,
Türkiye'de, üniversite-sanayi işbirliği gelişip güçlenebileceği kendi doğal
ortamından yoksun olduğu için, son derece verimsiz ve sınırlı düzeyde
kalmıştır. Ortak araştırma bazında ciddi bir ilerleme kaydedilememiş; bazı
önemli çalışmalar yapılsa da bu durum süreklilik kazanmamış veya belli bir
sisteme oturarak kurumsallaşması mümkün olmamıştır ancak kıt kaynakların
rasyonel kullanılması açısından bu kuruluşların işbirliğine ihtiyaçları vardır262.
262 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 69.
197
c) İşgücü Piyasasının Düzenlenmesine Yönelik Politikalar
Küreselleşme sürecinin getirmiş olduğu değişimler birçok alanda
dönüşümü gerekli kılarak etkisi altına almıştır. Bu değişimlerden etkilenen
alanlardan bir tanesi de işgücü piyasaları olmuştur. Değişen yapı
çerçevesinde işgücü piyasasını düzenleyen politikalarda da farklılık meydana
gelmiştir.
Çalışmanın bu bölümünde işgücü piyasasının düzenlenmesine yönelik
politikalar, işgücü piyasasında yaşanan dönüşümler ekseninde, yasal ve
kurumsal düzenlemeler olarak iki başlık halinde incelenmeye çalışılacaktır.
aa) Yasal Düzenlemeler
Küreselleşmenin ekonomik alanda yaratmış olduğu değişimler,
çalışma hayatını ve iş piyasasını düzenleyen yasaların da değişmesi gereğini
ortaya çıkarmıştır. Bu durumun gerekliliği uygulanan yasaların gelişen ve
değişen ekonomik ve sosyal ilişkilere göre şekillenmesinden ve yeni
koşullara cevap verebilecek hale gelmesinden kaynaklanmaktadır.
Üretim sistemi içerisinde yer alan ve toplumun ihtiyaçları
doğrultusunda gelişen yasal düzenlemelerin, oluşan ortamın gereklerine
uygun olmaması, sistemde aksamalar yaşanmasına neden olur. Üretim
sisteminde, teknoloji alanında yaşanan değişimler ve gelişmeler, 1980'li
yıllardan itibaren çalışma hayatında daha az kural, daha az mevzuat, buna
karşılık daha çok esneklik ve serbesti arayışlarının yaşanmasına neden
olmuştur. Bir anlamda iş hukuku, rekabet hukukuna uyum sağlamak zorunda
kalmıştır.
Günümüz koşullarında iş hukuku rekabet edebilmek adına belirli
düzenlemelerden geçmiş ve 2003 yılında yeni İş Kanunumuz olan 4857 sayılı
kanun yürürlüğe girmiştir. Esneklik anlayışı benimseyen yeni İş Kanunu
198
tamamıyla kuralsızlaştırma eğilimini içermemekte; mümkün olduğu ölçüde
işçinin korunması ve gerekli olduğu ölçüde kuralsızlaştırma ve yeniden
düzenleme anlamına gelmektedir263.
Diğer taraftan yeni İş Kanunu’nu getirdiği esneklik hükümleri ile
işverenlere serbestçe hareket edebilme olanağı getirmesi, çalışanların sosyal
güvenliklerin azalması, getirmiş olduğu yeni uygulamaların işçiyi işyerinden
uzaklaştırması gibi yönleriyle eleştirilmektedir.
Ancak sistemimize yeni giren İş Kanunun ile esneklik için gerekli olan
kuraldan arındırmayla getirilecek bu sistem kuralsız kalmayacak, kanun ve
ona bağlı tüzük ve yönetmelik hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmeleri
ve/veya hizmet sözleşmesi hükümleri alacaktır. Böylece bireysel özgürlük
(hizmet sözleşmeleri) ve kolektif özerklik (toplu iş sözleşmeleri) devletin
koyduğu emredici kurallara göre üstün bir yer kazanacak ve kural koyma
işlevinin devlet ve sosyal taraflar arasındaki bölüşümü de, devlete nazaran
tarafların yetki alanlarını genişletilmiş olacaktır.
ab) Kurumsal Düzenlemeler
İşgücü piyasası açısından yapılması gerekli olan bir diğer düzenleme
alanı da kurumsal bazda yapılan düzenlemelerdir. Bunların başında ise
sosyal güvenlik kurumları ve iş ve işçi bulma kurumları gelmektedir. Bu
açıdan çalışmada sosyal güvenlik ve iş ve işçi bulma kurumları açısından
yapılan düzenlemeler değişen yapı çerçevesinde ele alınacaktır.
aaa) Sosyal Güvenlik Kurumları
Sosyal politika uygulamaları içinde en çok başvurulan sosyal
güvenliğin finansmanı günümüzde ciddi bir sıkıntı haline gelmiştir. Hızla artan
yaşlı nüfusun yanında, işsiz sayısındaki artış ve işsiz kalınan sürenin
263 Banu UÇKAN: “Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü”, http://www.cmis.org.tr/ dergi/ 1 mak982.htm, 06.01.2005.
199
uzaması, sağlık harcamalarının artması gibi nedenlerden dolayı sosyal
güvenlik sistemine ulusal gelir içinden ayrılan pay sürekli artmaktadır264.
1980'li yılların başından itibaren denk bütçe ilkesine dayanan ekonomi
politikalarının etkisiyle ve artan rekabet karşısında maliyetleri düşürmek
amacıyla, başta sosyal güvenlik harcamaları olmak üzere tüm sosyal
harcamalarda kısıntıya gidilmeye başlanmıştır. Bunun için günümüzde çeşitli
yasal düzenlemelerden yararlanılarak, özellikle gelişmiş ülkelerde, yardımlara
hak kazanma koşulları değiştirilmektedir.
Sosyal güvenliğin ülke bütçeleri üzerindeki yükünün ve işverenlerin
ödemesi gereken prim yükünün artışı, maliyetleri arttırmakta, verimliliği
düşürmekte ve küresel rekabeti zayıflatmaktadır. Bu nedenle sosyal güvenlik
sistemlerinin finansman sorunlarının çözümünde, vergi ve sosyal güvenlik
prim oranlarının arttırılmasından kaçınılmaktadır. Günümüzde sosyal
güvenliğin rolü ile dayanışma, gelirin yeniden dağıtılması gibi temel ilkeler
tartışma gündemine gelmektedir.
Sosyal güvenlik sisteminin eleştirisi sırasında; sistemde en büyük
gideri gerektiren yaşlılık, malullük ve ölüm hallerinde gelir güvencesi
sağlanması konusunda iki yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Birinci yaklaşımın en
uç noktasında; mevcut sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edilerek bireysel
sorumluluğa dönülmesini savunan görüşler vardır. İkinci yaklaşım ise, sosyal
güvenliğin geniş bir kapsamda asgari koruma sağlayan bir koruma
mekanizmasına dönüştürülmesini savunmaktadır. Bu yaklaşıma göre, sosyal
güvenlik, toplumda mümkün olduğunca fazla kişiye asgari bir gelirin
sağlanmasıyla yükümlü tutulmakta; bunun üzerinde yardım ve gelir düzeyinin
sağlanması ise bireylere bırakılmaktadır. Bu yaklaşımda, ihtiyaca ve gelir
durumuna bağlı olarak yardım yapılması ilkesi ön plana çıkmaktadır.
264 Banu UÇKAN: “Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü”, http://www.cmis.org.tr/ dergi/ 1 mak982.htm, 06.01.2005.
200
Devletin, sosyal güvenlik sistemini tasfiye etmesi düşünülemez. Çünkü
sosyal güvenlik hakkı bir insan hakkıdır ve insan haklarına bağlı olan her
devlet, vatandaşlarına bu güvenceyi sağlamakla mükelleftir. Sosyal
güvenliğin finansman sorunu için, küreselleşmenin keskinleştirdiği rekabet
koşulları altında, prim oranlarının arttırılması da çözüm getirmemektedir.
Sosyal güvenliğin finansmanında devletin payının yükseltilmesi durumunda
da, bütçe açıkları ve kamu borçları artarak, ülkenin ekonomik
entegrasyonunun önünde engel oluşturacaktır. Bu nedenle gerek
işletmelerin, gerekse ülkenin rekabet gücünün korunarak küreselleşmeye
uyum sağlanabilmesi için, sosyal güvenlik sistemlerinde yeni bir
yapılandırmaya gidilerek ve yardıma hak kazanma koşulları değiştirilerek,
devlet bütçesi üzerindeki yük hafifletilmekte ve pasif işgücü politikaları yerine
aktif işgücü politikalarına ağırlık verilmektedir.
aab) İş Ve İşçi Bulma Kurumları
İşsizliğin azaltılması ve istihdamın arttırılmasına yönelik olarak
uygulanan politikalar hem ekonomik hem de sosyal boyutu içinde barındıran
çoklu bir yapı içermektedir. Uygulanacak olan politikaların etkin bir şekilde
işlerlik kazanabilmesi için işgücü ve istihdamla ilgili kurumların etkili ve aktif
olarak çalışmaları gerekmektedir. Resmi iş ve işçi bulma kurumları; iş
piyasasını izleyen, sadece izlemekle kalmayıp düzenleyici bir rol oynayan ve
şeffaflaştıran, böylece işgücünün etkin bir şekilde kullanımını gerçekleştirerek
ekonomik kalkınmaya katkıda bulunan devlet yapısı içinde yer alan kurumlar,
özellikle gelişmiş sanayi ülkelerinde istihdam politikalarının oluşturulmasında
ve uygulanmasında etkin bir rol oynamaktadırlar265.
265 Banu UÇKAN: “Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü”, http://www.cmis.org.tr/ dergi/ 1 mak982.htm, 06.01.2005.
201
Nitekim, iş piyasasını yakından takip eden ve düzenleyici bir rol
oynayan kurumlar, bu şekilde, yatırım ve emek arasında bağlantı kurarak
etkin bir emek kullanımıyla ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmaktadırlar.
Küreselleşme süreci ile hizmetler sektöründe yaşanan gelişmeler, bu
doğrultuda işgücünün yeni vasıflarla donatılması gerekliliği eğitim, yeniden
eğitim ve adaptasyon konularının ön saflarda yer almasını zorunlu kılmıştır.
Bu noktada içinde esnek bir yapıyı barındıran özel istihdam büroları anahtar
nitelikte kuruluşlar haline gelmişlerdir. Küreselleşmenin öne çıkardığı rekabet
ortamında, vasıflı işçi çalıştırmak kilit bir öneme sahip olmaktadır. Özel
istihdam büroları, iş piyasası hakkında daha derin ve çok bilgiye ve açık işe
uygun aday seçiminde daha etkin teknik bilgi ve donanıma sahiptirler. Bu
nedenle özellikle vasıflı işgücünün işe yerleştirilmesinde, özel bürolar çok
büyük bir önem taşımaktadır.
Milli eğitim politikasıyla istihdam öncesi eğitim sağlanırken, iş ve işçi
bulma kurumları aracılığı ile istihdam sonrası eğitim temin edilmektedir.
Kamu iş bulma hizmetleri, işsizliğin uzun sürdüğü kalifiye olmayan ve mesleki
eğitim gereksinimi içinde olan işgücü için faaliyette bulunurken; özel istihdam
büroları, özellikle hizmet sektöründe çalışacak vasıflı işgücünün temin
edilmesi ve yeniden eğitilmesi için faaliyet gösterecektir.
Bir diğer önemli nokta ise; esnek çalışma biçimlerinin artması, buna
karşılık geliştirilen iş güvencesi kapsamında işten çıkarmaların güçleşmesi,
işverenlerin çalıştıracakları işçilerin alımında daha ayrıntılı eleme yapmaları
sonucunu doğurmakta; bu yaklaşım kamu kurumların yanında özel istihdam
bürolarına olan ihtiyacı arttırmaktadır.
Ancak işgücü piyasasının kamu yararına işlemesini temin etmede,
hükümetlerin aktif istihdam politikalarını uygulayabilmesinde özel iş bulma
hizmetlerinin gelişmesine yardımcı olurken iş bulmanın kamu hizmeti olma
202
niteliğindeki özellikleri göz ardı edilmemelidir266. Çünkü işsizlik oranlarının
yüksek ve toplam işgücü içinde vasıfsız işgücünün sayısı fazla olduğu
ülkelerde, özel istihdam büroları bu sorunların çözümünde yetersiz kalmakta;
kamu istihdam hizmetleri ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle özel ve kamu
istihdam hizmetlerini birbirine rakip olarak görmek yerine, birbirini
tamamlayan fonksiyonlar olarak ele almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
B) Pasif İşgücü Politikaları
İkinci bölümde ele aldığımız pasif istihdam politikalarının 20. yüzyılın
son çeyreğine gelindiğinde işsizliği önleyici tedbirler içermediği ve bütçe
üzerine büyük yükler getirdiği görülmüş ve işsizliği önleyici ve sınırlayıcı
çeşitli aktif istihdam politikalarına ağırlık verilmiştir.
20. yüzyılın son çeyreğinde işsizlik ödeneklerinin maliyetleri arttırması
ve işsizlik sorununu çözmekte yetersiz kalması nedeniyle daha başka
tamamlayıcı tedbirlere ihtiyaç duyulmuştur. Buna bağlı olarak sadece
işsizliğin yol açtığı sorunları telafi edici politikalar değil; işsizliği tamamen
ortadan kaldırmayı değilse bile, azaltmayı amaçlayan önlemler gündeme
gelerek, aktif istihdam politikalarına ağırlık verilmeye başlanmıştır.
Pasif istihdam politikalarının kısa vadeli amaçlar taşıması ve içerdiği
maliyetlerin yüksek olması, günümüzde özellikle sanayileşmiş ülkeler başta
olmak üzere işsizlik ve istihdam sorunlarını çözmek için, birbirini tamamlayıcı
nitelikte olan aktif ve pasif istihdam politikalarını birlikte uygulamaktadırlar.
266 Mete TÖRÜNER: “İş Kurumlarının Çalışma Yaşamındaki Yeri ve Gelişimi”, İstihdam Dergisi, Sayı 16, (Mayıs 1994), 10.
203
II- İŞGÜCÜ PİYASASINDA YAŞANAN DEĞİŞİMİN İSTİHDAM VE İŞGÜCÜ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Küreselleşme sürecinin beraberinde getirdiği değişimler şüphesiz ki
işgücü piyasalarını da derinden etkilemiştir. Özellikle bu sürecin beraberinde
getirmiş olduğu tek pazar anlayışı ve yeni teknolojilerin çalışma hayatına
girişi ile oluşan yeni düzen çerçevesinde ihtiyaç duyulan emek arz ve talep
yapısının değişmesi işgücü ve istihdam üzerinde farklı etkiler yaratmıştır.
Çalışmanın bu bölümünde küreselleşmenin emek arz ve talebinde
meydana getirdiği değişimler, istihdam içinde yer alanlar ve işsizler açısından
ayrı ayrı ele alınacaktır.
1. İstihdam Üzerindeki Etkileri
Küreselleşmenin işgücü ve istihdam üzerindeki ilk etkisi devletlerin
bireysel olarak hareket etme gücünün sekteye uğraması olarak belirtilebilir.
Küresel düzeyde tek pazar anlayışının hakim olması, devletlerin tek başlarına
karar alma yetilerini etkisiz hale getirmiş, oluşan yeni ekonomi ortamı bunu
imkansız kılmıştır.
İkinci etki küreselleşme sürecinin hız kazanmasında büyük bir rol
oynayan yeni teknolojilerin, İşin ve İşgücünün niteliği üzerinde yarattığı
değişimlerdir. Genel bir yaklaşım ile yeni teknolojiler belirli bir vasıf düzeyi
gerektirirken, üst düzeyde vasıflı olmayı klasik anlamdakine göre düşürmüş,
ayrıca yeni tür vasıflı işgücüne gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra
yeni teknolojilerin vasıflı işçi yerine mikroelektronik kontrolü getirmiş olması,
üretimde parçaları bütünleme işini kolaylaştırdığı için bir yandan da vasıflı
işgücü gereksinimini azaltmıştır.
204
Mikroelektronik teknolojilerin güvenirliliklerinin fazla, bakımlarının kolay
olması bakım onarım hizmetlerinde vasıf düzeyinin düşmesine neden olurken
bir yandan da karar alma ve yönetim mekanizmalarında yine yüksek vasıfta
işgücü ihtiyacını gündeme getirmiştir. Çünkü ilerleyen teknoloji, yeni
uygulamaların geliştirilmesi için sistem analistlerine ve programcılara olan
ihtiyacı arttırırken, mikroelektroniklerin bakım ve test işlemleri için yeni nitelikli
işçiler, artan iletişim akışının örgütlerde kullanılabilir olmasını sağlayabilecek
yönetici uzmanlar, yüksek düzeyde analiz, tasarım ve program yapanlara
gereksinimi gündeme taşımıştır267. Bu durum, işgücünün vasıf seviyesinde
yüksek standartların talep edilmesinin, vasıfsız işgücünün istihdam dışına
itilmesinin yanında, eğitimli işgücünün sürekli kendini eğitmesini
gerektirmiştir.
Üçüncü etki, istihdamın sektörel dağılımında meydana gelen
farklılaşmanın işgücünde yarattığı değişimdir. Bilgi toplumuna geçiş
sürecinde hizmetler sektörünün önemi artmıştır. Özellikle hizmetler sektörü
içerisinde ticaret, turizm, sigortacılık, finans, eğitim ve sağlık gibi sektörler ön
plana çıkmıştır. Bu durum belirtilen sektörlerde istihdam artışını beraberinde
getirmiştir. Yeni pazarların yaratılması neticesinde kaynakların yeniden
dağılımının gündeme gelmesi, ardından ulusal sınırları aşan bir düzeyde
teknolojinin ivme kazanması sermayenin mobilitesini arttırmış, bu doğrultuda
yatırım imkanları genişletilmiştir. Bu durum olumsuz birçok gelişmeyi de
beraberinde getirmiştir. Bunlardan en önemlisi şüphesiz ki enformel sektörün
önüne geçilemez bir şekilde genişlemesidir. Türkiye’de sanayi devrimi
gelişmiş batı ülkelerinde olduğu gibi tamamlanmış değildir. Tarım
sektöründeki nispi azalma neticesinde, özellikle kırdan kente göç ile birlikte
tarım sektöründen kopan işgücü, direkt hizmetler sektörüne kaymıştır. Ancak
gerekli donanımlardan uzak olan bu işgücü, formel sektörde istihdam imkanı
bulamamıştır.
267 Petrol-İş: '90 Petrol-İş, Yayın No 26, (İstanbul,1990), 435.
205
Nüfus artış hızının hala yoğunluklu olarak yaşandığı Türkiye’de formel
sektörün belirli kapasitede işgücü istihdam etmesi gibi bir çok etken informel
sektörün genişlemesinin başlıca nedenleri arasındadır. Barındırdığı yapı
bakımından daha çok niteliksiz işgücünün, kadınların ve yabancı kaçak
işçilerin yer aldığı informel sektör, formel kesimin taleplerini karşılar hale
gelmiş, iki sektör birbirinin içine geçmiştir.
Türkiye’nin ikili işgücü piyasası özelliği göstermesi yukarıda da
değindiğimiz gibi, formel sektörde iş imkanı bulamayan işgücünün enformel
sektörde istihdam edilmesini gündeme taşımıştır. Bugün kayıt dışı istihdamın
kayıtlı istihdam içindeki oranına baktığımızda; durumun ciddiyeti net olarak
anlaşılmaktadır. Küreselleşmenin bir diğer etkisi olarak belirtebileceğimiz
kayıt dışı istihdam, işgücünün düşük ücret seviyesinde ve sosyal güvenceden
yoksun bir şekilde çalışmasına neden olmuştur. Diğer taraftan, değişen
koşullar doğrultusunda kimi çalışanlar enformel sektöre kayarken, kimi
çalışanlar ise iş bulamama sorunuyla karşı karşıya kalmış, bu durum işgücü
arzı fazlalığını doğurmuştur.
1980’li yıllarda dünyada yaşanan gelişmeler doğrultusunda Türkiye de
ekonomi politikalarını değiştirmiştir. Özellikle ekonomik büyümenin eksi
değerde kalması, kentleşme sürecinin devam etmesi, yurt dışındaki işçilerin
Avrupa’daki işsizlik artışına bağlı olarak geri dönmesi, ekonomik
politikalardaki değişiklikler sonucu devletin müteşebbislikten vazgeçmesi ve
özelleştirme çalışmaları, Türkiye’nin çeşitli nedenlerle komşu ülkelerle az
gelişmiş ülkelerden göç alması ve nüfus artış hızının %2’lerin üzerinde
olması istihdam ve işsizlik sorunlarını gündeme getirmiştir268.
ILO'nun yeni teknolojiler üzerine gerçekleştirdiği bir dizi araştırmanın
sonuçlarına göre, yeni teknolojilerin istihdam seviyesi üzerine etkisi kısa
dönemde ele alınırsa olumsuzdur. Ancak uzun dönemde mal ve hizmetlerin
268 Sadi Güvenç ARABACI: Küreselleşme, Emek Piyasaları ve İstihdam, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,(İstanbul, 2002), 38.
206
kalitesinin artması, maliyetlerin azalması, yeni ürünler ve endüstriler yaratma,
yeni teknoloji alanında yapılacak yatırımlar aracılığıyla ekonomik gelişmeyi
teşvik etmek gibi nedenlerle bu etki olumlu olacaktır. Bu durumda yeni
teknolojinin ortaya çıkardığı iş kayıpları uzun dönemde ortadan kalkacaktır.
İleri teknolojinin sanayide uygulanmasıyla birlikte bundan önceki tüm
teknolojik gelişmelerde olduğu gibi bu teknolojinin uygulanması belirli bir
miktar geleneksel işsizliğe yol açacaktır. Ancak, sanayide ileri teknolojinin
uygulanması kaliteyi, standardı ve verimliliği artıracağından sonuçta mallara
olan talebi artıracak, yeni pazarlar açacak ve iş imkanları oluşturacaktır269.
2. İŞSİZLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ İşsizlik gelişmekte olan ülkelerin olduğu kadar gelişmiş ülkelerin de
ekonomik ve sosyal sistemlerinde çözmek zorunda oldukları en önemli
sorunlarından biridir. Küreselleşme karşıtları tarafından, küreselleşmenin
ortaya koyduğu iki ciddi sorundan bir tanesi olarak görülen işsizlik, birey
açısından ele alındığında; çalışma arzu ve iktidarında olmasına rağmen,
kişinin çalışma imkanı bulamaması olarak tanımlanmaktadır.
Türkiye’de işsizliğin yapısal bir sorun olarak varlığını uzun süredir
hissettirdiği bir gerçektir. Ancak son dönemde yaşanan ekonomik krizler ve
diğer ülkelerin yaşadığı krizlerin küresel düzeyde yarattığı dalga etkisi,
sorunun boyutunu çok farklı bir düzleme taşımıştır. Bunun en önemli
göstergelerinden biri de Türkiye’de, her yıl 700 bin yeni işgücünün iş
piyasasına girmeye çalışmasına rağmen ekonominin istihdam yaratamadığı
gerçeğidir.
269 İsmail Hakkı YÜCEL: a.g.e., 91.
207
İşsizlik oranları, bir ekonominin konjonktürel performansını ve
etkinliğini göstermesi bakımından önemlidir270. TÜİK verileri ışığında, özellikle
1999-2003 yılları arasında Türkiye ekonomisinin temel makroekonomik
verilerini oluşturan reel üretim, fiyatlar ve istihdam değişkenlerine ait
istatistikleri incelendiğinde; büyüme ve enflasyonla birlikte istihdam
rakamlarının da dalgalanmalar gösterdiği görülmektedir.
1990 yılında %8.2 olan işsizlik oranı, 2000 yılına gelindiğinde %1.42’lik
bir düşüş göstererek %6.8 seviyesine gerilemiştir. 10 yıllık zaman içerisinde
işsizlik oranında yaşanan bu düşüş, uzun soluklu olmamış, 2000 yılında
yaşanan krizle birlikte 2001 yılında % 8.5 düzeyine yükselmiştir. 2002 yılında
işsizlik oranı yükselme eğilimini devam ettirip %10.6 olarak gerçekleşmiş,
2003 yılında %10.5 iken 2004’te %0.1’lik bir düşüşle %10.3 olarak
gerçekleşirken, 2005 yılında %10.3 oranında kalmıştır.
Türkiye’de kırsal kesim istihdamının göreli olarak yüksek olması
dolayısıyla ücretsiz aile işçiliğinin yaygınlığı, işgücüne katılma oranının
düşüklüğü ve sosyal güvenceden yoksun düşük verimle çalışanların fazlalığı,
işsizlik oranlarının gelişmiş ülkelere göre düşük seviyelerde görünmesine
neden olmaktadır271. AB ile mukayese yaptığımızda Türkiye’nin işsizlik oranı
%16’ lara çıkmaktadır272.
Ülkemizde TÜİK tarafından yapılan Hanehalkı İşgücü Anketlerinde
işsizlik, farklı kategoriler halinde incelenmektedir. Doğru bir analiz yapabilmek
için Türkiye’deki işsizliği; yaş, cinsiyet ve eğitim durumuna göre ayrı ayrı
incelemek daha yararlı olacaktır.
270 DPT: ““17-20 Şubat Tarihli…””. a.g.e., 18. 271 Cem KILIÇ: Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejileri, İşven Dergisi, TİSK, (Ankara, Ekim, 2003), 272 Ali Rıza BÜYÜKULUSLU: “Çalışma Hayatında Geçmiş ve Gelecek”, İşveren Dergisi, TİSK, (Ankara, Ocak, Şubat, Mart 2005), 29.
208
A) Yaş ve Meslek Gruplarına Göre İşsizliğin Boyutu Her ülkede işsizlik olgusu, yaş gruplarını farklı yönde etkilemektedir.
Türkiye açısından elimizdeki veriler ışığında bir değerlendirme yapacak
olursak; işsizlikten en çok etkilenen grup gençlerdir.
Genç işsizlerin büyük bir kısmını okuldan yeni mezun olmuş, askerden
yeni gelmiş ve diğer nedenlerle ilk kez iş arayanlar oluşturmaktadır273. İlk kez
iş arayanlar işgücü piyasasına girdiklerinde, vasıflarına uygun iş bulmakta
zorlanmaktadırlar. Ayrıca iş seçimi konusunda daha seçici davranmaları,
deneyimsizlikleri nedeniyle gençlere yönelik talebinin düşük olması gibi
nedenler, bu grupta işsizlik oranını yükseltmektedir.
Tablo- XXVIII: Yıllar İtibariyle Yaş Grubuna Göre İşsizler (%)
Yıllar 15-24 25-34 35-54 55+ Toplam 1990 54,9 24,4 17,1 3,7 100,0 1991 55,7 25,5 16,4 2,4 100,0 1992 55,7 26,0 15,9 2,4 100,0 1993 55,8 26,8 15,3 2,1 100,0 1994 53,0 26,8 18,1 2,1 100,0 1995 54,9 26,4 16,2 2,6 100,0 1996 54,6 27,0 16,4 1,9 100,0 1997 54,8 27,0 16,4 1,7 100,0 1998 51,4 27,6 18,7 2,2 100,0 1999 48,6 30,1 19,4 1,9 100,0 2000 47,1 29,3 21,2 2,3 100,0 2001 43,9 30,5 23,7 2,0 100,0 2002 39,8 31,9 26,0 2,4 100,0 2003 39,1 34,0 24,6 2,3 100,0 2004 37,8 36,0 24,2 2,0 100,0
Kaynak: TÜİK HİA, DPT.
273 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 160.
209
Türkiye’de işsizlik rakamları, özellikle genç işsizliğin ülkemiz açısından
çok önemli bir problem olduğunu ortaya koymaktadır. Günümüzde gelişmiş
ülkeler açısından da işsizlik kendisini asıl olarak genç işsizlik sorunu olarak
göstermektedir. Türkiye’de 1990’lı yıllarda işsizliğin en yoğun görüldüğü yaş
grubu 15-24 yaş arasıdır.
Tablo XXIX’a bakıldığında 1990 yılında Türkiye’deki toplam işsizlerin
yaklaşık yüzde 54’ünün, 2000 yılında yüzde 41’inin ve 2004 yılında ise yüzde
37,8’inin 15-24 yaş grubundaki işsizlerden oluştuğu görülmektedir. 2003,
2004 yıllarında ise 25-34 yaş grubu, toplam işsizler içinde en yüksek paya
sahiptir.
Kentlerde bu oran % 23, kırsal bölgede ise %10’dur. Türkiye'de 15 ve
daha yukarı yaştaki nüfus 50 milyon 833 bin kişiden oluşurken, bu gruptaki
nüfusun 25 milyon 211 bini erkek, 25 milyon 622 bini ise kadındır.
Erkeklerde işsizlik oranı %9, kadınlarda ise %9.1 olarak saptanmıştır. Genç
işsizliğin özellikle kentlerde daha yüksek bir orana çıktığı görülmektedir.
kentlerde %22.5 olarak kaydedilen bu oran, kırsalda %13.2 düzeyindedir.
210
Tablo-XXIX: Yıllar İtibariyle Eğitimli Genç İşsizlik Oranı(%)
Yıllar Türkiye Kent Kır
Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın
1990 16,0 16,6 15,0 24,1 19,9 36,5 10,3 13,4 6,6
1991 15,4 17,5 11,8 24,4 21,5 33,6 9,3 14,0 3,9 1992 15,6 16,9 13,1 21,9 19,3 28,5 10,8 14,7 5,4
1993 17,7 18,7 15,9 26,1 23,1 34,6 11,4 14,6 6,2 1994 16,1 17,5 13,5 24,2 21,7 31,2 9,8 13,4 5,0
1995 15,6 16,9 13,1 21,9 19,3 28,5 10,8 14,7 5,4 1996 13,5 14,9 11,1 20,7 19,0 25,5 8,0 10,8 4,5
1997 14,3 14,0 15,0 20,7 17,6 28,1 9,0 10,5 6,7 1998 14,2 14,8 12,8 21,3 19,7 25,6 7,2 9,3 4,4 1999 15,0 15,5 14,0 22,5 20,2 28,4 8,2 10,4 5,2 2000 13,1 13,7 11,9 17,7 15,8 22,4 8,4 11,2 3,8
2001 16,2 17,2 14,4 22,4 20,1 27,8 9,7 13,5 4,0
2002 19,2 20,3 17,1 25,7 23,9 29,6 11,5 15,4 6,2 2003 20,5 21,4 18,9 25,3 23,5 29,0 14,5 18,3 9,1
2004 19,7 20,1 18,8 25,2 23,3 29,6 12,6 15,5 7,9
Kaynak: TÜİK HİA, DPT.
Türkiye açısından incelediğimizde, bizdeki eğitimli genç işsizlik
sorununun AB ülkelerine kıyasla daha ciddi olduğunu söyleyebiliriz. 2004 yılı
itibariyle eğitimli genç işsizliğinin %19,7 seviyesinde olduğu görülmektedir.
1990 yılında toplamda %16,0 olan bu oran 10 yıllık zaman içerisinde %3,7
oranında bir artış göstererek %19,7’ye yükselmiştir. Tablodaki veriler TÜİK ve
DPT’nin ortak çalışması olduğu için 2005 yılına ilişkin veriler bulunamamıştır.
211
2001 yılı itibariyle ciddi bir artış gösteren genç işsizliğin nedeni
ülkemizde yaşanan ekonomik krizlerdir. Krizler, ciddi anlamda, etkilerini genç
ve eğitimli olanların işsiz kalmaları şeklinde göstermektedir. Bu durumun
başlıca nedeni, kriz dönemlerinde firmaların öncelikli olarak yeni işe aldıkları
gençleri işten çıkartmalarıdır.Ayrıca belirtmek gerekir ki, eğitimli genç işsizlik
kır-kent ayrımında, kendisini daha çok kentsel alanlarda göstermekte,
özellikle de kadınlar için daha yüksek seviyelerde bulunmaktadır. Eğitimli
işsizlerdeki fazlalığın en önemli sebebi eğitimdeki kalite sorunu ve istihdamla
ilişkisinin zayıf olmasıdır.
Genç işsizlik ülkemiz açısından yukarıda karşılaştırmalı olarak ifade
edildiği üzere ciddi bir sorun haline dönüşmüştür. 2003 yılında genç işsizlik
oranı %20,5 iken 2004 yılında bu oran biraz düşüş göstererek %19,7’ye
gerilemiştir. Ancak bu düşüş genç işsizliğin hala yüksek oranda seyrettiği
gerçeğine değiştirmemiştir. Bu durum genç işsizlikle ilgili ciddi
düzenlemelerin yapılması gerçeğini gözler önüne sermektedir.
B) Cinsiyet Dağılımına Göre İşsizliğin Boyutu Hangi ülkede olursa olsun işsizliğin cinsiyete göre dağılımını
irdeleyecek olursak, karşımıza öncelikle kadının sosyal statüsü gelecektir.
Türk aile yapısı çerçevesinde Türk kadını genellikle ev hanımı rolünü
üstlenmiştir. Kırsal kesimde ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadın işgücü,
tarımda üretimin azalması ve buna bağlı olarak işsizliğin artması nedeniyle
kente göç ettiğinde, iş bulmakta zorlanmakta; ya kayıt dışına yönelmekte ya
da evde oturmak zorunda kalmaktadır.
Ekonomilerini düzelten ve kalkınan ülkelerde kadınların işgücüne
katılım oranı artmaktadır. Ancak ikinci bölümde ayrıntılı olarak ele aldığımız
işgücüne katılım oranlarına baktığımızda; kadın işgücümüzün katılım
oranının ne kadar düşük seviyelerde yer aldığını görmek mümkündür.
212
Tablo-XXX: Yıllar İtibariyle Kır/Kent ve Kadın/Erkek İşsizlik Oranı (%)
TÜRKİYE KENT KIR Yıllar
Toplam Erkek Kadı
nTopla
mErke
kKadı
nTopla
m Erke
k Kadı
n
1988 8,4 7,5 10,6 13,1 9,7 28,3 5,0 5,3 4,4
1989 8,6 8,2 9,5 13,1 10,1 26,2 5,3 6,2 3,9
1990 8,0 7,8 8,5 12,1 9,6 23,6 4,9 6,0 3,4
1991 8,1 8,5 7,0 12,5 10,5 22,4 4,6 6,4 2,0
1992 8,3 8,6 7,6 12,4 10,5 20,5 4,9 6,5 2,4
1993 8,8 8,6 9,1 12,4 10,3 22,3 5,3 6,7 2,8
1994 8,4 8,6 8,0 12,2 10,3 20,1 5,0 6,5 2,4
1995 7,5 7,6 7,3 10,5 8,8 18,0 4,7 6,1 2,4
1996 6,5 6,8 5,9 9,7 8,5 15,0 3,6 4,6 1,9
1997 6,7 6,3 7,8 9,7 8,0 17,1 3,7 4,2 2,7
1998 6,8 6,8 6,9 10,3 8,9 16,2 3,2 4,0 1,9
1999 7,7 7,7 7,5 11,3 9,9 17,3 3,8 4,8 2,2
2000 6,6 6,6 6,5 8,8 7,8 13,0 4,0 4,9 2,1
2001 8,5 8,8 7,9 11,5 10,3 16,8 4,8 6,5 1,8
2002 10,6 10,9 9,9 14,3 13,1 18,8 5,8 7,3 3,0
2003 10,5 10,7 10,1 13,8 12,6 18,3 6,5 7,9 4,2
2004 10,3 10,5 9,7 13,6 12,5 17,9 5,9 7,3 3,2
2005 10,3 10,3 10,3 12,7 11,6 17,0 6,8 8,1 4,1 Kaynak: TÜİK HİA Kadın işsizlik oranlarını incelerken en göze çarpan özellik kadın işsizlik
oranının erkek işszilik oranına göre oldukça fazla olmasıdır. Ilk bakışta
aralarında çok büyük bir fark görülmese de bu durum, kırsal kesimde çalışan
kadın işsizlik oranının düşük çıkmasından kaynaklanmaktadır. Kırsal alanda
daha çok ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadın işgücünün işsizlik oranının
kentlerde oldukça yükseldiği gözlenmektedir.
213
Cinsiyet itibariyle işsizlik oranlarına baktığımızda; kadınların, 2002 yılı
içinde toplam işsizlik oranı %26’lık bir artışla 7,8’den 9,9’a çıkmıştır. 2003
yılında %10,1’e yükselen bu oran 2004 yılı itibariyle %9,7’e düşmüşken, 2005
yılında %10,3’e yükselmiştir. İşsizlik oranının en yüksek olduğu eğitim grubu
okur yazar olmayan grupta görülmektedir. Bugün ülkemizde her 4 kadından
biri okuma-yazma bilmemektedir274. Bu oran; %41’lik bir artışla 1,2’den 2,9’a
yükselmiştir. Bu grubu yüksek okul ve fakülte mezunu işgücü takip etmiştir.
En düşük işsizlik oranı ise lise altı eğitim görmüş işgücünde gerçekleşmiştir.
Kadınların önündeki en büyük engel, eğitimsiz ve mesleksiz olmalarıdır.
C) Eğitim Durumuna Göre İşsizliğin Boyutu Türkiye’de işsiz sayısını artıran önemli yapısal bir etken de, özellikle
eğitimli gençler arasında (15-24 yaş) işsizlik oranının çok yüksek olmasıdır.
Öte yandan, ekonomik krizler her eğitim düzeyindeki işgücü için farklı
oranlarda olsa da aynı sonucu doğurmuştur.
Eğitim durumuna göre işsizlik oranlarına baktığımızda, işsizlerin eğitim
seviyesi arttıkça işsizliğe giriş oranlarının düştüğünü, buna karşılık işsiz
kalınması durumunda iş bulmaları için geçen zaman aralığının arttığını
görmekteyiz. Özellikle 2001 krizi sonrasında daha da net görüldüğü üzere
eğitim seviyesi düşük olan kişilerin, işsiz kalma riski daha iyi eğitim almış
olanlara göre daha yüksek olmaktadır.
274 Binhan OĞUZ: “AB Yolunda Kadın”, İşveren Dergisi, TİSK, (Ankara, Nisan, Mayıs 2005), 35.
214
Tablo-XXXI: Eğitim Durumuna Göre İşsizlik Oranı (%)
Yıllar Türkiye Erkek Kadın
Topl
am
Oku
r yaz
ar
deği
l
Lise
al
tı
Lise
ve
lise
deng
i m
esle
kYü
ksek
ok
ul fa
külte
Topl
am
Oku
r yaz
ar
deği
l
Lise
altı
Lise
ve
lise
deng
i m
esle
kYü
ksek
ok
ul fa
külte
Topl
am
Oku
r yaz
ar
deği
l
Lise
altı
Lise
ve
lise
deng
i m
esle
kYü
ksek
ok
ul fa
külte
1990 8,0 4,4 7,6 16,4 6,9 7,8 6,7 7,5 11,7 5,5 8,5 3,0 7,9 28,6 10,7
1991 8,1 3,0 7,9 16,1 7,6 8,5 5,1 8,4 12,6 6,2 7,0 1,8 6,4 27,2 11,1
1992 8,3 2,9 8,0 16,1 8,2 8,6 5,0 8,3 13,4 6,7 7,6 1,7 6,9 24,5 11,6
1993 8,7 3,2 8,3 15,6 8,1 8,6 5,5 8,4 12,0 6,6 9,1 1,6 8,0 26,3 11,8
1994 8,4 3,2 7,8 15,9 7,5 8,6 6,2 8,2 12,6 5,9 7,9 1,4 6,8 27,0 11,0
1995 7,5 2,8 6,9 14,1 6,1 7,6 4,9 7,1 11,3 5,3 7,3 1,6 6,0 23,4 7,8
1996 6,5 2,1 5,6 13,4 6,3 6,7 3,8 6,1 10,9 5,5 5,9 1,2 3,9 22,0 8,3
1997 6,7 1,7 5,6 14,4 6,4 6,3 2,9 5,7 10,6 5,1 7,7 0,9 5,2 26,2 9,2
1998 6,8 2,2 5,6 13,6 8,1 6,8 3,4 6,0 11,0 6,9 6,9 1,6 4,3 21,9 10,5
1999 7,7 2,2 6,7 14,4 7,7 7,7 4,6 7,1 11,8 6,5 7,5 0,9 5,8 22,6 10,1
2000 6,6 3,6 5,9 10,6 6,9 6,6 5,8 6,2 8,8 5,8 6,5 2,4 4,6 16,6 8,9
2001 8,5 3,2 8,0 13,3 7,6 8,8 6,9 8,4 11,4 6,5 7,8 1,2 6,5 20,4 9,7
2002 10,6 5,0 9,9 14,9 10,9 10,9 9,4 10,8 12,2 9,1 9,9 2,9 7,1 24,3 14,7
2003 10,5 7,0 10,2 12,8 11,1 10,7 11,4 11,0 10,7 8,9 10,1 5,0 7,6 20,5 15,1
2004 10,3 3,7 9,1 15,1 12,4 10,5 8,0 10,8 12,6 10,1 9.7 1,3 6,1 24,2 17,0
2005 10,3 4,5 9,6 13,6 10,2 9,8 9,5 10,4 11,0 8,1 11,8 2,8 7,1 23,3 14,2
Kaynak: TÜİK, HİA
Toplam işgücü içerisinde 2001 krizinden en çok etkilenen grup, işsizlik
oranı 2002 yılında bir önceki döneme göre %56’lık bir artışla %3,2’den
%5,0’a yükselen okur yazar olmayanlardır. 2003 yılında %7,0’a yükselen bu
215
grubun işsizlik oranı 2004 yılında %3,7’ye gerilemiş ancak 2005 yılında
%4,5’e sıçramıştır. Bu grubu yüksek okul ve fakülte mezunları izlemekte,
2003, 2004 ve 2005 yıllarında işsizlik oranı, bu grup için sırasıyla %11,1’den
%12,4’e yükselmiş sonra %10,2 ye düşmüştür. 2005 yılında Lise altı grupta
işsizlik oranı %9,1’den %9,6’ya yükselmiştir. Kriz sonrası lise ve dengi
meslek okullarından mezun grupta işsizlik %13,3’den %14,9’a yükselmiş,
2003’te %12,8’e düşen bu oran 2004’te 15,1’e yükselerek tekrar artış eğilimi
gösterse de 2005’te %13,6’ya gerilemiştir.
2001 krizi eğitim durumuna göre erkeklerde toplam işsizlik oranını
2002’de %8,8’den %10,9’a yükseltmiştir. 2003, 2004 ve 2005 yılında
sırasıyla %10,7, %10,5 ve %9,8 olarak gerçekleşen bu oran küçük
miktarlarda azalma eğilimi gösterse de hala krizden sonraki yükselişi tam
olarak geriletememiştir. Erkeklerde işsizlik oranının en yüksek olduğu eğitim
grubu yüksek okul ve fakülte mezunlarında %40’lık bir artışla gerçekleşmiştir.
Krizden en az etkilenen grup ise %7’lik bir artışla lise ve dengi meslek
okullarından mezun olan işgücünde gerçekleşmiştir. 2003’e kıyasla 2004
yılında işsizlik oranı %10,5’ten %10,3’e düşmüştür. 2005 yılında ise sabit
kalmıştır. Bu çerçevede, 15-24 yaş arası genç nüfusta işsizlik oranı da∗
düşmüş ve %19,6 olan bu oran, %16,9 olarak gerçekleşmiştir.275
Toplamda %9.1 olan işsizlik rakamı, okur-yazar olmayanlarda % 3.6,
lise altı eğitimlilerde %8.1 olurken, lise ve dengi meslek okulu mezunlarında
%12.6'ya yüksekokul ve fakülte mezunlarında ise %10.8'e ulaşmıştır. 2004
yılı itibarıyla lise mezunu kadınlarda işsizlik oranı %20,5’ten %24,2’ye
çıkarken, 2005 yılında %23,3’e inmiştir. Üniversite mezunu kadınların işsizlik
oranı da 2004 yılında %15.1’den %17’ye yükselmiştir. 2005 yılına
gelindiğinde, bu oran azalış trendine girerek %14,2 olarak gerçekleşmiştir.
Kadınlar arasında işsizlik oranının en yüksek olduğu grup lise ve dengi
meslek mezunlarıdır. Bu grubu üniversite mezunları takip etmekte; en az ∗ Önceki dönemlerde bu kesimi ifade için “Eğitimli Genç Oranı” tabiri kullanılmaktaydı. 275 http//www.tuik.gov.tr.
216
işsizliğin yaşandığı grup ise okuryazar olmayan kadınlar arasında
görülmektedir.
Eğitim durumuna göre işsizliğin boyutunu incelerken bir diğer mesele
de işsiz kalma süresidir. Ülkemiz verileri incelendiğinde en uzun süre işsiz
kalan grup lise mezunlarıdır. İşsiz kalma süresi en düşük olan grup ise lise
altı eğitim seviyesindeki kişileridir. Bu durum, lise altı eğitim seviyesine sahip,
kalifiye olmayan işgücünün aynı zamanda muhtemelen en düşük
rezervasyon ücretlerine sahip ve daha az seçici olmalarıyla, buna karşın lise
mezunlarının lise altı eğitim almış kişilerden çok daha yüksek kalifikasyona
sahip olmadıkları halde daha seçici davranmalarıyla açıklanabilir276.
Kriz döneminde dikkat çekici bir durum da yükseköğrenim görmüş
kişilerin uzun dönemli işsizlik oranının en düşük eğitim seviyesindeki gruptan
daha yüksek çıkmasıdır. Bu durumun yaşanma nedeni, yüksek vasıflara
sahip bu kişilerin, kriz ortamında yüksek rezervasyon ücretlerine sahip
olması, iş bulma süresini düşük rezervasyon ücretine sahip olan lise altı
kişilere göre daha uzun hale getirmiş olmasıyla açıklanabilir.
Yakından incelendiğinde, gençlerin, eğitimliler dahil ilk işlerini
bulmakta oldukça zorlandıkları görülmektedir. Bu gözlem mesleksel açıdan
uyumsuzluğa işaret ettiği kadar, iş arama sisteminin de etkin çalışmadığını
gösterir.
276 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 161.
217
Tablo-XXXII: İşsizlerin Kullandıkları İş Arama Kanalları
Yıllar Bizzat kendi
Eş-dost Bulma Kurumu
İstihdam Ofisi
Gazete İlanı
İnternet Aracılığı
1990 42,4 37,3 11,5 0,0 5,2 0,0
1991 45,1 34,8 12,6 0,0 3,4 0,0
1992 47,1 36,1 11,3 0,0 2,1 0,0
1993 46,8 35,1 10,5 0,0 3,5 0,0
1994 47,9 35,1 9,8 0,0 3,4 0,0
1995 47,5 37,8 7,5 0,0 3,7 0,0
1996 47,0 36,2 9,0 0,0 4,1 0,0
1997 47,0 36,9 7,2 0,0 3,0 0,0
1998 43,6 36,1 8,8 0,0 6,9 0,0
1999 44,5 36,6 8,1 0,0 6,9 0,0
2000 47,5 37,3 5,5 0,0 5,9 0,0
2001 50,3 38,0 4,9 0,0 4,6 0,0
2002 50,4 36,1 3,2 0,0 5,1 1,4
2003 51,3 35,7 2,6 0,0 5,3 1,6
Kaynak: TÜSİAD
TÜSİAD tarafından oluşturulan yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere,
ülkemizdeki iş arama teknikleri ilkel kalmış durumdadır. Iş arama kanallarının
yapı itibarıyla ilkel olması, iş arama etkinliğini düşürmektedir. Bu durum
yukarıda da belirttiğimiz uyumsuz eşleşmenin yaşanmasına neden
olmaktadır.
Firmaların aradığı vasıflarla, eğitim sistemimizin ürettiği vasıflar
arasında ne kadar uyum olduğu yapısal işsizlik açısından çok önemlidir.
Çünkü uyumsuzluğun artması iş arama sürelerinin uzamasına nenden
218
olmaktadır. Bir yanda mevcut işler sahiplerini beklerken, diğer yanda işsizler
umutsuzca “vasıflarına” uygun işler aramaktadırlar. Bu alanda da işgücü
piyasamızın durumunun parlak olmadığı görülmektedir. Bu yöndeki önemli bir
gösterge, meslek lisesi mezunları arasında işsizliğin ortalamanın üzerinde ve
düz lise mezunlarının işsizlik oranı ile hemen hemen eşit olmasıdır. Oysa
meslek lisesi mezunlarının işsizlik oranının doğal olarak düşük olması
beklenmektedir. Verilerden çıkan sonuç; meslek liselerinin miktar olarak
yetersiz kalmasının yanında, eğitim sistemi içinde büyük eksikliklerin
varolduğudur. Bu durum eğitim politikasında ciddi reformlar yapılması
gerekliliğinin bir ispatıdır.
Eğitim seviyesine göre işsizliğin ve istihdamın değişimini incelemek
arz ve talep dinamikleri hakkında faydalı bilgiler verecektir. Eğitim durumuna
göre işsizliğin büyük değişiklikler göstermediği ve eğitim durumuna göre iş-
sizlik oranlarının diğer birçok ülkeye göre yakın seyrettiği söylenebilir277.
Bununla beraber eğitim seviyesine göre istihdam edilenleri incelersek tablo
lise öncesi eğitim seviyesindekilerin istihdamının 1990’dan bu yana daha iyi
eğitim almış işgücünün arzı ve talebi beraber artmış ve bu dönemde
meydana gelen istihdam artışı lise ve üniversite mezunlarına yönelik
olmuştur. Fakat bu önemli kaymaya rağmen hâlâ toplam istihdamın % 57’sini
lise altı eğitim görmüş kişiler oluşturmaktadır. Zaman içinde eğitimli
işgücünün arzı ve talebinin beraber artması eğitim seviyesine göre bir
uyumsuz eşleşme olmadığı anlamına gelmemektedir. Daha önce
gördüğümüz gibi özellikle genç lise ve üniversite mezunları çok yüksek
işsizlik oranlarıyla karşı karşıyadır ki bu durum işgücü piyasasına yeni giren
gençlerin vasıflarına uygun iş bulmakta ne kadar zorlandıklarını
göstermektedir278.
277 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 189. 278 TÜSİAD: ““Türkiye’de İşgücü Piyasası’nın…””. a.g.e., 189
219
Küreselleşme, gelir dağılımı bozukluğuna paralel olarak sosyal refah
devleti anlayışının yıkılmasıyla birlikte işsizlik oranlarını artırmıştır279. Yeni
teknolojinin gerektirdiği niteliklere sahip olmayanların işgücü piyasası dışında
kalmak veya gelir düzeyi düşük ve istihdam güvencesi olmayan işlerde geçici
olarak çalışmak arasında seçim yapmaları zorunluluğu doğmaktadır. Bu
durumdan en fazla hizmet sektöründe niteliksiz işlerde çalışan kadınlar,
gençler, yaşlılar ve azınlıklar etkilenmektedirler280 .
İşsizlik probleminin çözülememiş olmasının sebepleri;
uygulamaya konulan politikalarda istikrar ve sürekliliğin sağlanamaması,
insan gücü planlamasının ülke gerçeklerine cevap verebilecek şekilde
uyarlanmaması, emek arzını karşılayacak kapasitenin sanayi ve hizmetler
kesimi tarafından sağlanamaması ve işçi ile işveren kesimi arasında
uyumsuz eşleşmenin varolması olarak sıralanabilir.
279 Şenol BAŞTÜRK: “Bir Olgu Olarak Küreselleşme”, http//isguc.org.tr, 26.03.2005. 280 Tijen ERDUT: "Yeni Teknolojilerin İş İlişkilerinin Yapısı Üzerindeki Etkisi", Çimento İşveren, Cilt 11, Sayı 5, (Eylül 1997), 11.
220
SONUÇ
20. yüzyılın son çeyreğinde etkisini farklı alanlarda gördüğümüz
küreselleşme olgusu, endüstri ilişkileri sisteminde de köklü değişimlerin
yaşanmasına neden olmuştur. Bilgiye dayalı ekonomi içerisinde rekabet,
güçlü sosyal koruma, eğitim ve deneyim yatırımları, endüstri ilişkilerinde
dönüşüm yaşanan konular arasındadır. Gerçekte, imalat endüstrilerinde
yoğunlaşan bir istihdama, istikrarlı ve güvenli bir kamu sektörüne ve güçlü bir
sendika hareketine dayanan 20. yüzyılın geleneksel endüstri ilişkileri,
1960'larda ve 70'lerdeki konumunu kaybetmeye başlamıştır. Bu durum,
1980’lerin ortalarında başlayıp, 1990’ların sonunda işsizliğin had safhaya
ulaşmasıyla, birçok ülkede sosyal koruma sistemlerinin ve sendikalaşmanın
zayıflamasına, sendikal hareketlerle işverenler arasındaki güç dengesinin
değişmesine neden olmuştur.
Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde değişimin derinden etkilediği
alanlardan biri de devletlerin konumuyla ilgilidir. Çok yakın bir döneme kadar
çoğu kitabın en iyi yönetim şekli olarak savunduğu “sosyal devlet” anlayışı
eleştirilerle yüz yüze kalmıştır. Bu durumun başlıca nedeni, merkez
ekonomilerden tüm dünyaya dayatılan küreselleşme politikalarının tek tip,
dışa açık serbest piyasa ekonomisi uygulamasını gündeme getirmesidir.
Böylelikle gelişmiş ya da gelişmekte olan ekonomilerde devletin konumu ve
işlevlerinde farklı görünümler ve sonuçlar ortaya çıkmıştır. Küreselleşme
koşullarında finans piyasalarının aşırı düzeyde ilerlemesi, bu ilerlemenin tüm
ekonomileri etkisi altına alması, gelişmekte olan ülke ekonomilerini zor
durumda bırakmıştır.
Bununla birlikte günümüzde ekonomik yönden gelişmiş ülkelerin
sorunsuz bir yapı arz ettiğini de söylemek mümkün değildir. Bu noktada
devreye “sürdürülebilir verimlilik” kavramı girmekte, verimliliğin artmadığı bir
221
ekonomide, durgunluk kaçınılmaz görünmektedir. Bu nedenle sürekli
verimliliğin ana yolu “yaşam boyu” eğitimden geçmektedir.
Bilgisayar, enformasyon ve ulaşım başta olmak üzere pek çok alanda
yaşanan teknolojik gelişmeler, hizmet sektörünün ve vasıflı-bilgi işçisinin
önemini arttırmaktadır. Çalışma ortamı teknolojik yeniliklere bağlı olarak
gelişmekte, varolan teknik beceriler kaybolmaktadır. Bu durum vasıfsız
işgücüne olan talebi azaltmakta; mavi yakalı işçi olarak tanımladığımız
grubun, istihdam dışına itilmesine neden olmaktadır. Ayrıca kişilerin sahip
olduğu nitelikler her geçen gün işlerliğini kaybetmekte; kendini geliştiremeyen
nitelikli işgücü de işsizlik gerçeğiyle karşı karşıya kalmaktadır. İşçiler,
problem çözme yeteneklerini ve teknik becerilerini yaşam boyu öğrenme ile
her zaman geliştirmek durumundadır.
İş piyasasında meydana gelen bu değişimlerle birlikte, diğer bir
değişim de işçiler arasındaki sınıf bilincinin kaybolmaya başlamasıdır. İşçiler
bireysel olarak pazarlık eder hale gelmiş, buna paralel olarak sendikalar
parçalanmaya başlamış, toplu pazarlık adem-i merkezileşmiştir. Böylesine bir
ortamda vasıfsız işçiler toplu pazarlık dolayısıyla yüksek ücret şansını hatta
istihdam olanaklarını kaybederlerken; vasıflı işçiler, bireysel pazarlık esnekliği
sayesinde işgücü piyasalarını esnekleştirmişlerdir. Dolayısıyla endüstri
ilişkileri, makro alandan mikro alana doğru kayma eğilimi göstermiştir.
Değişimlerin yarattığı diğer bir sonuç da İş piyasasındaki sektörel
yapının farklılaşmasıdır. Tarım sektörünün önemini yitirdiği sanayi devriminin
ardından yaşanan bilgi devrimi, hizmetler sektörünü ön plana çıkarmıştır.
Sanayi devrimini tam olarak tamamlayamayan ülkemizde bilgi devrimine
geçiş, gerekli alt yapı sağlanamadan gerçekleşmiş, bu durum hizmetler
sektörüne direkt geçişleri beraberinde getirmiştir. Yaşanan gelişmeler, tarım
sektöründe işgücünün nispeten düşmesine, tarımdan kopan işgücünün
köyden kente göç etmesine neden olmuştur. Kentte vasıf seviyesi nedeniyle
iş bulmakta zorlanan işgücü, özellikle kadın işgücü, informel sektöre
yönelmiştir. İnformel sektör içerisinde yer alan işgücü, kendi çalışma
222
koşullarını belirleme imkanından yoksun, güvencesiz ve düşük ücretle
istihdam edilmektedir.
Gelişen teknolojiler sonucunda bilgi işçisi işletmeler için anahtar öğe
haline gelmiştir. Birçok işin makinelerle yapılır hale geldiği otomasyon ile
günümüzde bilinen bir çok meslek önemini yitirmiştir. Bu durum yeni oluşan
sistemde, insanın yerini makinelerin almasına neden olmuştur. Çoğu işin
makinelerle yapılır hale gelmesi, işgücünün önünde büyük bir belirsizlik
yaratmakta; bireyler için gelecek kaygısı yaşanmasına neden olmaktadır.
Ancak yeni düzen içinde yeni mesleklerin ortaya çıkacağı düşünüldüğünde,
işgücünün istihdam edileceği yeni alanların oluşacağı unutulmamalıdır.
İşgücünün istihdam edileceği yeni alanların oluşması, işgücünün bu alanların
istediği niteliklere sahip olmasını da gerekli kılacaktır. Bu noktada devreye
işgücünün ihtiyaca cevap verecek şekilde eğitilmesi zorunluluğu girecektir.
Bilgi toplumuna geçiş süreci ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de enformasyon teknolojisinin ön plana çıkması, “bilgi işçisi”
talebini gündeme taşımıştır. Küreselleşmenin dünyanın her bir parçasını
ulaşılabilir bir “tek pazar” haline getirme anlayışı, bireyin bireyin rakibi olduğu
günümüz dünyasında “ekonomik performansı” insanın en belirgin niteliği
haline getirmiştir. Yaşanan gelişmeler neticesinde bilgi ve hizmet işlerinde
çalışan bireylerin son derece vasıflı, eğitimli, yaratıcı olması zorunluluğu,
eğitimi günümüzün başlıca emek arzı politikası haline getirmiştir.
Yaşanan değişimler ve yeni oluşan koşullar çerçevesinde emek arz ve
talebinde yaşanan değişimler, Türkiye açısından da farklı sonuçlar
doğurmuştur. Öncelikle Türkiye’de emek arzının yaşadığı değişimlere
değinmek, beraberinde getirdiği sonuçları incelemek gerekmektedir. Ayrıca
emek talebinin, bu süreçte karşılaştığı değişimleri ortaya koymak önemlidir.
Tez çalışmamızın amacı, sadece küreselleşmenin mevcut
dinamiklerinin işgücü piyasasına etkilerini incelemektir. Ülkemizdeki verilerin
223
kapsamının tam bir sonuca ulaşmak için yeterli olmaması, çalışmamızda
kesin yargılarla yorum yapmamızı engellemiştir. Ancak eldeki veriler ışığında
küreselleşmenin etkileriyle ilgili öngörülerde bulunulmuştur. Bu tez çalışması
ileride bu konuyla ilgili yapılacak çalışmalara ışık tutmayı ve yaşanan
değişimleri genel bir çerçeveden değerlendirmeyi hedeflemiştir.
Türkiye açısından yaşanan sorunların önemli bir kısmı işgücü
piyasasının yapısından ve işleyişinden kaynaklanmaktadır. İşgücünün eğitim
ve verimlilik düzeyindeki yetersizlikler, işgücüne katılma oranlarının
düşüklüğü, özellikle gençler ve diğer yaş gruplarında görünen işsizlik
oranının yüksekliği, çalışma çağı nüfus artış hızının toplam nüfus artış
hızından fazla olması ve kayıt dışı istihdam başlıca sorunlarımızdır.
Türkiye’de işgücü piyasasında işgücü fazlasının olduğu bir gerçektir.
Bu durumun başlıca sebebi, emek arzının artan bir şekilde devam etmesi ve
emeğe olan talebin azalmasıdır. Türkiye’nin emek arzına yönelik olarak
işsizliğin azaltılmasına karşı oluşturulan politikaları iki başlık altında
toplayabiliriz. Bunlardan ilkini, demografik olarak doğum oranlarının yüksek
olduğu ve genç bir nüfus yapısına sahip olan ülkemizin, işgücü yapısına
yönelik olan “nüfus politikaları” oluşturmaktadır. Ancak iyi düzenlenmiş ve
değişimleri kapsayan bir nüfus politikası sayesinde işgücünün istihdam içine
dahil edilmesi ve işsizliğin azaltılması mümkün olabilir. Öncelikli olarak nüfus
artış hızının yavaşlatılması gerekmektedir.
Emek arzına yönelik olarak geliştirilen politikalardan ikincisini ise
“eğitim politikası” oluşturmaktadır. Yaşanan değişim sürecinin getirmiş olduğu
işsizlik sorununun önlenip giderilmesi, ancak etkin olarak uygulanabilecek
eğitim politikasıyla mümkündür.
İşgücünün mevcut eğitim yapısının değişmesi, üretimin yapısında
yaşanan değişimler, bilişim teknolojilerinin gelişmesine paralel olarak ihtiyaç
duyulan nitelikli insan gücünün karşılanması açısından kilit öneme sahiptir.
224
Eğitim ve insangücü planlaması yoluyla ekonominin talep ettiği vasıfta işgücü
eğitilerek, işgücü açığı kapatılabilmekte; işgücü fazlalığı bulunduğu takdirde
ise, hizmet-içi ve hizmet öncesi eğitimden yararlanılarak fazla işgücünün
verimli olabilecek bir alana aktarılması sağlanabilmektedir.
Eğitim, yeni ekonomi düzeninde yaşanan değişimleri yakalayabilmenin
en önemli anahtarıdır. Çünkü, günümüzde işgücünün yaşadığı sıkıntı sadece
düşük eğitimden kaynaklanmamaktadır. Ayrıca mevcut eğitim seviyesinin
yetersiz hale gelmesi, kişileri yaşam boyu eğitim kavramıyla karşı karşıya
bırakmaktadır.
Küreselleşme sürecinde yaşanan hızlı gelişmeleri dikkate aldığımızda,
ülkemizdeki eğitimin sistemini iyi analiz etmek gerekmektedir. Ancak mevcut
durum saptandıktan sonra eğitimin gelişmesi için yapılması gereken
düzenlemeler gerçekleştirilebilir. Demografik özellikler itibariyle genç bir
nüfusa sahip olan ülkemizde, işsizlikten en çok etkilenen kesim gençlerdir.
Mesleki ve teknik eğitim programlarının iş piyasasının talepleri
doğrultusunda geliştirilmesi son derece önemlidir. Bunun için öncelikli hedef,
Türkiye de ihtiyaç duyulan meslekler envanterinin çıkarılması ve eğitim
programlarının bu envanter doğrultusunda hazırlanmasıdır. Gençlerin eğitim
gördüğü mesleklerde iş olanaklarının sınırlı olması nedeniyle iş piyasasına
girmelerinde sıkıntılar oluşmaktadır. Bu durumu çözmek amacıyla,
danışmanlık hizmetleri gençlerin sahip oldukları diğer bilgi-beceri ve
yetenekleri açığa çıkararak, işgücüne verilebilecek eğitimleri saptamalı,
gençlerin bu eğitimlere yönlendirilerek istihdam edilebilirliklerini arttırmalıdır.
Ülkemiz açısından bir değerlendirme yaptığımızda; mevcut ve
gelecekteki insan gücünün sayısal ve nitelik açısından belirlenmesinde büyük
bir eksiklik olduğunu söylemek mümkündür. Bunun için var olan
sistemimizdeki aksayan yönlerin acilen giderilmesi gerekmektedir.
225
Eğitim sisteminde gerekli reformların yapılması her ne kadar önem arz
etse de günün gerekleri açısından yeterli değildir. İhtiyaçlar doğrultusunda
oluşturulacak eğitim programlarının yanı sıra bireyin işteki başarısını dikkate
alarak, verimliliğin de ölçülmesi gerekmektedir. Daha önce de belirttiğimiz
üzere, günümüz ekonomilerinde “verimlilik” faktörü bir çok etkeni geride
bırakarak olmazsa olmaz koşul haline gelmiştir.
Eğitimle ilgili olarak yapılması gereken önemli bir düzenleme de
sistem içinde yer alan mesleki ve teknik eğitim okullarının sayısının ihtiyaca
göre düzenlenip, arttırılmasıdır. Ülkemizde sanayi–üniversite işbirliği
sağlanamamaktadır. Bu durum ihtiyaç fazlası işgücünün yetişmesine, gerekli
alanlarda işgücü açığı yaşanmasına neden olmaktadır. Bu yüzden sanayi–
üniversite işbirliği sağlanmalı, gerekli eleman temini tespit edilerek işgücü
doğru alanlara yönelik yetiştirilmelidir.
Önemli bir diğer konu da uzun vadede iş konusundaki ihtiyaçların
değişebileceğinin, yeni iş alanlarının gelişebileceğinin unutulmamasıdır. Bu
nedenle bireyleri eğitirken tek bir alana kanalize etmek yaşanan değişim
rüzgarı açısından doğru bir yaklaşım değildir. Mesleki eğitimle ilgili olarak
uzmanlaşmalara son verilmeli daha geniş perspektifli bir eğitim verilmelidir.
Ayrıca eğitim etkeni tek boyutlu olarak düşünülmemeli, gerekli eğitimin
verilebilmesi için, belirli donanımlara sahip eğiticilerin de yetiştirilmesine
öncelik verilmelidir.
Ülkemiz için yıllardır süre gelen önemli bir sorun da kırsal kesimde
yaşayanların eğitim sorunudur. Temel ve mesleki eğitimden mahrum kalan
bu bireyler için nitelikli meslek kazandırma kursları aktif hale getirilmelidir. İŞ-
KUR bünyesinde başlatılmış olan çok sayıdaki meslek kurslarının tabana
yayılması sayesinde bu sorun bir nebze giderilebilir.
Bu çalışmanın işgücü piyasası açısından önemli bir ayağını oluşturan
emek talebi, küreselleşme sürecinde değişime uğrayan diğer bir alandır.
226
Emek talebi, çıktı talebinden ve üretim koşullarından türetildiğinden ötürü
üretimi etkileyen politikalar, emek talebini de etkileyecektir. Bu nedenden
dolayı Türkiye’de yaşanan işsizlik için oluşturulan çözüm önerilerinin ilkini
üretimin, yatırımın ve istihdamın arttırılması oluşturmaktadır. Ulusal rekabet
gücü açısından yabancı sermaye yatırımları büyük önem taşımaktadır.
Ülkemize ileri teknoloji getirecek ve yeni istihdam imkanları yaratacak
doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi önemlidir.
İkinci olarak işletmelerde verimliliğin arttırılması ve informel sektörle
ilgili düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bilindiği üzere Türkiye
ekonomisinde tarımın sektörünün bir işgücü deposu olması ve kır ile kent
arasında mevcut ücret farklılığı nedeniyle yaratılan iç göç ile kentlerde
işsizlerin birikmesine neden olmaktadır. Bu işsiz kesimin kendi kendilerini
informel sektörde istihdam etmeleri ciddi bir problemdir. Bu ekonomik
yapılanmada devletin; özellikle kayıtlı ekonomideki istihdamı ağır ücret ve
sosyal güvenlik primleri ile vergilendirmesi, kayıt dışı istihdamı teşvik
etmektedir.
Kayıtlı ekonominin bir kesimi, rekabetin zorlamasıyla, ağır faiz ve vergi
yükleri altında sermaye birikimini tamamlayabilmek için, kısmen de olsa kayıt
dışı istihdamı seçmektedir281. Bu durumun en büyük dezavantajı şüphesiz ki
önemi gün geçtikçe artan rekabet sahasında haksız rekabet gücü
doğurmasıdır. Bu nedenden ötürü, kayıt dışı ekonominin daraltılması için
öncelikli olarak ağır vergi ve sosyal sigorta prim yükünün azaltılması
gerekmektedir. Ayrıca yabancı kaçak işçi istihdamı önlenmeli, kadın istihdamı
arttırılmalı ve çocuk işçiliğinin önlenmesinde hizmet yaklaşımına ağırlık
verilmelidir.
281 Çoşkun Can AKTAN: Türkiye'de Üretim ve İstihdama Yönelik Ulusal Rekabet Gücü Politikası", TİSK tarafından düzenlenen İstihdam Yarışması'nda mansiyon ile ödüllendirilen çalışma. TİSK, Ankara, 2003.
227
Yaşanan önemli bir sorun da; işgücü piyasasına devletin uygulamış
olduğu katı kurallardır. Uygulanan çalışma süresi ve biçimi ile işe alınma ve
işten çıkarma kuralları, işletmeler açısından yüksek maliyet oluşturmaktadır.
Ayrıca vasıf seviyesi düşük işgücü istihdam eden firmalar, verimliliği de
asgari seviyede olan bu çalışanları istihdam ettikleri için kaliteli mal ve
hizmeti piyasaya sürmekte zorlanmakta, bu durum firmaların uluslararası
rekabet gücünü olumsuz yönde etkilemektedir.
Devletin işgücü piyasasına müdahalelerinin azaltılması, işgücü
piyasasının serbestleştirilmesi ve esnekleştirilmesi ekonomide genel istihdam
düzeyi üzerinde olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Çalışma hayatının
esnekleştirilmesiyle ilgili olarak rekabet gücü açısından iş hukuku kurallarında
esnekleşme sağlanmalıdır. Ancak getirilen esneklik biçimleri tamamen
işverenin inisiyatifine bırakılmamalı, sosyal diyaloglar geliştirilmelidir. Esnek
bir yapı içermesi bakımından işgücü piyasası içinde özel istihdam bürolarının
önemini göz ardı etmemek gerekir.
Ekonomik büyüme ve istihdamın artmasında günümüzde gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde girişimciliğin ve bu çerçeve dahilinde KOBİ’lerin
geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Özellikle değişen koşullara adapte olma
konusunda daha çabuk uyum sağlama yeteneğine sahip KOBİ’ler açısından
ülkemizde üretimin, yatırımın ve istihdamın arttırılmasında özel girişimciliğe
gereken önemin verilmesi ve mutlaka doğrudan veya dolaylı kamu politikaları
ile desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.
Bütün mesleklerde bilgi hızla yenilenmekte ve bu yenilenme süresi
teknolojinin gelişimine göre giderek kısalmaktadır. Meslek sahibi kişilerin
sürekli hizmet içi eğitimden geçirilmesi zorunlu hale gelmektedir. Bu
zorunluluk, maddi imkanları yeterli olan büyük işletmelerde sorun haline
dönüşmez iken; KOBİ’lerin önündeki ciddi bir problemdir. Ayrıca, KOBİ’lerin
büyük bir kısmı çoğunlukla eğitim ihtiyacının farkında değildir. İşletmelere bu
228
konuda hizmet vermesi gereken kurumlar arasında bu işletmelerin bağlı
olduğu meslek örgütleri de mevcut olmalıdır.
Emek talebi açısından bir diğer önemli konu da makro-ekonomik
ortamın iyileştirilmesidir. Bilindiği üzere Türkiye ekonomisi, 1980’li yıllarda
ekonomik büyüme ve kalkınma yönünde ciddi bir atılım gerçekleştirmiştir.
Ancak 1990’lı yıllardan günümüze değin mevcut büyüme trendi devam
ettirilememiştir. Türkiye ekonomisi bugün çok ciddi bir üretim ve yatırım açığı
ile karşı karşıya bulunmaktadır. Üretim ve yatırım kapasitesinin
arttırılamaması istihdam sorununu beraberinde getirmektedir. Türkiye
ekonomisinin içinde bulunduğu bu durumdan kurtulabilmesi, kapsamlı bir
“Ulusal Rekabet Gücü Politikası” oluşturması ile mümkün olabilecektir.
Görüldüğü üzere küreselleşme süreci ve beraberinde getirmiş olduğu
dinamikler, emek arz ve talebi açısından bir dizi değişimler yaşanmasına
neden olmuştur. Dünya ekonomisinde rekabetin yaratmış olduğu baskı,
firmaları daha çok esneklik arayışına yöneltmekte; informel sektörün
büyümesine yol açmaktadır. Ayrıca, kısmen formel sektör içinde yer alan
atipik ve geçici çalışma, informel sektörde daha da acımasız koşulların
doğuşuna neden olmaktadır. Bunun yanı sıra işgücünün çok az bir kesimi de
vasıflarından dolayı yüksek ücret almaktadır. Sadece vasıflı işgücünün
serbest dolaşımının söz konusu olduğunu düşündüğümüzde, gelişmekte olan
ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru vasıflı işgücünün dolaşımı, gelişmekte
olan ülkeler açısından olumsuz bir etki yaratmaktadır. Buna karşın, ister
gelişmiş isterse gelişmekte olan ülkelerde yaşanan ortak problem işsizliktir.
Ülkemiz açısından bir değerlendirme yaptığımızda, küreselleşmenin
dünya genelinde görülen etkilerinin bir çoğunun bizim için de geçerli
olduğunu söylemek mümkündür. Kendi ekonomik ve sosyal yapımızdan
dolayı yaşadığımız sıkıntılar bir yana, Türkiye küreselleşme sürecinden ve
onun beraberinde getirmiş olduğu değişimlerden etkilenmektedir.
229
Küreselleşme her şeyden önce bir olgudur. Olumlu birçok gelişmeyi
beraberinde getiren küreselleşmenin bir takım problemler getireceği de bir
gerçektir. Önemli olan küreselleşmenin karşısında olmak ya da bu sürece
taraftar olmaktan ziyade, getirdiği değişimin dinamiklerini yakalamaktır.
Günümüz koşullarının hızla değişen ve her geçen gün kendini yenileyen bir
yapıya sahip olduğunu göz ardı etmek mümkün değildir. Dünya genelinde
ciddi anlamda yaşanan bu dönüşüm rüzgarında, ayakta kalabilmek için,
mevcut yapının taşlarını zorlamak yerine, binayı yeniden inşa etmek
gerekebilir.
230
KAYNAKÇA
ADAMS, J.Roy. “Küreselleşme ve Endüstri İlişkileri Sistemlerinin Dönüşümü” ( Çev. Toker Dereli), 75. Yıldönümünde Uluslararası Çalışma Örgütü ve Türk Endüstri İlişkileri Kongresi. Kamu-İş, Ankara, 1995. AKALIN, Güneri. Türkiye’de Piyasa Ekonomisine Geçiş Süreci ve Ekonomik Kriz. TİSK, Ankara, 2002. AKIN, H.Bahadır. http://www.stratejiyonetim.com/kuresellesme.htm.12.09. 2004 . AKIN, H. Bahadır. “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Bir Değerlendirme ve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri”. Verimlilik Dergisi, Sayı: 1, MPM Yayınları, Ankara,1999. AKSOY, Hasan Hüseyin. “Okul Yöneticileri ve Okul Dışı Değişme Kaynaklarının Eğitime Etkisi”. http://mimas.politics.ankara.edu.tr/~aksoy/ reform/reform05/h_buyruk.doc -06.11.2004 AKTAN, Coşkun Can. “Piyasa Ekonomisi, Özelleştirme ve Türkiye Deneyimi”, Küreselleşme Akımı İçinde Özelleştirmenin Yeri ve Özelleştirme Uygulamaları. Ankara, 1994. AKTAN, Coşkun Can. “Dünyadaki Yeni Trendler Çerçevesinde Devleti Değişen Rolü ve Geçiş Ekonomileri”. Küreselleşme ve Geçiş Ekonomileri Uluslararası Sempozyumu, Kırgızistan- Türkiye Manas Üniversitesi Yayınları, Bişkek-Kırgızistan, 02-04 Mayıs 2002. AKTAN, Coşkun Can. Türkiye’de Üretim ve İstihdama Yönelik Ulusal Rekabet Gücü Politikası, Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları Araştırma Yarışması. TİSK, Ankara, 2003. AKTAN, Coşkun Can- VURAL İstiklal Y. Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet, Rekabet Dizisi:1. TİSK, Ankara, Aralık 2004. AKTAN, Coşkun Can- VURAL İstiklal Y. Rekabet Gücü ve Rekabet Stratejileri, Rekabet Dizisi:2. TİSK, Ankara, Aralık 2004. AKTAN, Coşkun Can- VURAL İstiklal Y. Rekabet Gücü ve Türkiye, Rekabet Dizisi:3. TİSK, Ankara, Aralık 2004. AKTAN,CoşkunCan&ŞEN,Hüseyin:“Globalleşme”,http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktanarastirmalari/degisim/aktan-sen-globallesme.pdf. 21.12.2004.
231
AKTAN, Coşkun Can. “Müdahaleci Devlet ve Uluslararası Rekabet Gücü” http: // www .canaktan.org/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/devlet-reformu/aktanmudahaleci devlet-rekabet-gucu. 22.12.2004. ALGAN, Neşe- ILDIRAR, Mustafa. “Güçlü ve Büyük Türkiye Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları”, Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları Araştırma Yarışması, TİSK, Ankara, Eylül-2003. ALTIN, Recep. “Gelecekteki Mesleki Eğitim Sisteminin Oluşturulması Doğrultusunda MEB’in Yaptığı Çalışmalar”, Eğitim Kurumu- İşletme Diyaloğu Uluslararası Konferansı. TİSK, Ankara, Ağustos 2004. ALP, Ali - KAHRAMAN M. Ali. “Küreselleşme ve Politika Yakınlaşmaları” http://www.liberal-dt.org.tr/guncel/Diger/alp_kuresellesme.htm. 05.11.2004. ANSAL, Hacer. "Teknolojik Gelişmenin İşgücü Niteliğine Etkileri", İnsan, Toplum, Bilim, IV. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi Bildirileri. (Der: Kuvvet Lordoğlu), Kavram Yayınları, İstanbul, 1996. ARABACI, Sadi Güvenç. Küreselleşme, Emek Piyasaları ve İstihdam. İstanbul: Marmara Üniversitesi (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2002. ASHTON, D. – F.GREEN. Education, Training and The Global Economy, Cheltenham. U.K., 1997. ATA, Namık. “Ekonomik Büyüme İstihdam Artışı İle Birlikte Gitmeli”. İşveren Dergisi, TİSK, Cilt:43, Sayı: 11, Ankara, Ağustos 2005. ATAY, Osman. “Örgüt Kültürü ve Süreci”http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/3/ atay/atay2.html, 18.10.2004. AYDEMİR, Fatih. 21. Yüzyılda Sendikal Örgütlenme Sorunu ve Yeni Sendikal Stratejiler, Basın-iş Sendikası, Ankara, 2003. AYDEMİR, Süleyman Ruhi. Kurumsal Etkinlikte Anahtar Bir Kavram: Örgütsel Değişim”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 40, ocak- mart 2001. BAŞKAN, Gazi Erçel. “Küreselleşme ve Uluslar arası Finansal Gelişmeler”,http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/konusma/tur/2000/Kuresellesme.html, 07.12.2004. BAŞTÜRK, Şenol “Bir Olgu Olarak Küreselleşme”, http//isguc.org.tr, 26.03.2005.
232
BEDİR, Eyüp. “Yirmibirinci Yüzyılda istihdamın Artan Önemi ve Eğitim- İstihdam İlişkisi” Gazi Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Seçme Yazılar. Ankara, 2003. BELEK, İlker. Kapitalist Sömürünün Yeni Modeli Esnek Üretim Sistemi. Petrol-İş, 1997-97 Yıllığı,1998. BİÇERLİ, Kemal. Çalışma Ekonomisi, Beta Yayıncılık, İstanbul, Nisan 2003. BİLGİN, Mehmet Hüseyin. Yeni Teknolojiler ve Üretim Sistemlerindeki Değişimin Emek ve İstihdam Üzerindeki Etkisi. Kamu-İş, Ankara,2000. BOZKURT, Veysel. “Küreselleşme: Kavram, Gelişim ve Yaklaşımlar”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. BOZKURT,Veysel.“Küreselleşmenin Toplumsal Sonuçları”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. BOZKURT, Veysel. Bilgi Toplumunun Getirdikleri ve Türkiye, http://www.isguc.org/index. php?cilt=5&sayi=2,12.06.2005. BULUTAY, Tuncer. İstihdam ve Eğitim Projesi İşgücü Piyasası Bilgisi, Türk İşgücü Piyasası İle İlgili Temel Bilgiler. TÜİK, Ankara, 1997. BÜYÜKULUSLU, Ali Rıza. “Küresellşemenin Sosyal ve Kültürel Hayata Etkisi”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. BÜYÜKULUSLU, Ali Rıza. “Çalışma Hayatında Geçmiş ve Gelecek”. İşveren Dergisi, TİSK, Ankara, Ocak, Şubat, Mart 2005. canlife: “Büyüme Modelleri 3” (Yeni Ekonomi), http://members.lycos.co.uk/ economyclub// categories.php?category_no=12, 10.01.2005. CENTEL, Tankut. “Bilgi Çağında Endüstri İlişkileri”, Yeni Türkiye, 21. Yüzyıl Özel Sayısı II. Yıl:4, Sayı:20, Mart-Nisan 1998. ÇELEBİCAN, Gürgan. “Küreselleşme ve Türkiye Üzerindeki Etkileri”, İş Hukukunun Güncel Sorunları Semineri. TÜHİS, Bolu, 1997. ÇOLAK, Ömer Faruk –ARDOR, Naim. “Üretim ve İşsizlik Sorununun Çözümü İçin Kurumsalcı Yaklaşım”, Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları Araştırma Yarışması. TİSK, 2003. DEMİRBAŞ, Tolga. “Küreselleşmenin Modern Devlet Maliyesine Etkileri”, Sayıştay Dergisi, Sayı:50-51, Ankara, Temmuz-Aralık, 2003.
233
DEMİRKAN, Mahmut. “İstihdam Politikalarına Eleştirel Bir Yaklaşım”. Mercek Dergisi, MESS, Nisan 1997. DERELİ, Toker. “Teknolojik Değişmeler, Çalışma İlişkileri ve Yeni İstihdam Türleri” http://www.sosyalsiyaset.com/documents/toker_dereli.htm, 12.02.2005. DOĞAN, Elif. Eğitimde Küreselleşme, Eğitim Araştırmaları, Sayı:6, Ankara, Ocak 2002. DPT. Nüfus ve Nufüsun Yapısı, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 1994. DPT. İşgücü Piyasası, İstihdam ve İşsizlik, Yedinci Beş Yıllık Kalınma Planı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 1994. DPT. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı: 1996-2000. Ankara, 1995. DPT. Ekonomik ve Sosyal Sektörlerdeki Gelişmeler, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 1999 Yılı Destekleme Çalışmaları. Ankara, 1999. DPT. “Küreselleşme, Özel İhtisas Komisyonu Raporu”.Ankara, 2000. DPT. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Küreselleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2000. DPT. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Hayat Boyu Eğitim Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001 DPT. Nitelikli İnsangücü, Meslek Standartları Düzeni ve Sosyal Sermaye Birikimi, SBYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001. DPT. İşgücü Piyasası (Çalışma Hayatı), Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001. DPT. Gelir Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001. DPT. Yerel Yönetimler Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001. DPT. Türkiye Cumhuriyeti Ön Ulusal Kalkınma Planı (2004-2006). Ankara, Aralık 2003. DPT. 5-9 Mayıs Tarihli Türkiye İktisat Kongresine Sunulan “İstihdamın Arttırılması ve İşgücü Piyasası” Çalışma Grubu Raporu. Aralık, 2003.
234
DPT. Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2003). Ankara, Ocak 2004. DPT. 17- 20 Şubat Tarihli Türkiye İktisat Kongresine Sunulan “İstihdamın Artırılması ve İşgücü Piyasası Çalışma Grubu Raporu”. İzmir, Şubat 2004. DPT. Temel Ekonomik Göstergeler. Ankara, Temmuz 2004. DPT. Ekonomik Gelişmeler. Ankara, Haziran 2004. DPT. KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı. Ankara, Ocak, 2004. DPT. 19 Ekim 2004 Gün ve 25618 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan 15 Ekim 2004 Gün ve 2004/7978 Sayılı 2005 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Eki http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2005 /temelama. 03.02.2005. DRUCKER, Peter F. Kapitalist Ötesi Toplum. Çev: B. ÇORAKÇI, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1994. DRUCKER, Peter F. Yönetim Uygulaması, İnkilap Kitapevi, İstanbul,1996. DÜLGER, İlhan. “Eğitim Ana Planı: 1996-2011 Bütünleştirilmiş Bir Reform Stratejisini Uygulamaya Aktarma Düzeni”. Planlama Dergisi, DPT’nin Kuruluşunun 42. Yılı Özel Sayısı, DPT Yayınları, Ankara, Eylül 2002. EFENDİOĞLU, Ümit. “İstihdam ve Teknik Değişme Arasındaki İlişki: Politika Tartışmaları ve BİT( Bilişim ve İletişim Teknolojileri) Vakası”, İstihdam ve Eğitim Projesi İçinde. TÜİK, Ankara, 1998. EGEMEN, Erdal. “ÜÇO ve AT Boyutuyla Türk Endüstri İlişkileri”, Avrupa ve Türkiye’de Endüstri İlişkilerinde Son gelişmeler. KAMU-İŞ, Ankara, 1994. EKİN, Nusret. “Dönüşen Çağ, Değişen Endüstri İlişkileri”. Mercek Dergisi, Yıl:5, Sayı: 17, Ocak 2000. EKİN, Nusret. “Esneklik Çağı...”, Mercek Dergisi. Yıl: 4, Sayı: 15, Temmuz 1999. EKİN, Nusret. “Küçük İşyerlerinde Endüstri İlişkileri”. Kamu-İş, Ankara, 1993.
EKİN, Nusret. Gelişen Ülkelerde ve Türkiye’de Bir İstihdam Politikası Olarak Küçük Ölçekli İşyerlerinin Teşviki, İTO Yayınları, No:34, İstanbul, 1993.
EKİN, Nusret. “2000’li Yıllara Doğru Çalışma Hayatı Sorunlar- Öneriler”. TÜHİS Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 5, İstanbul, 1995. EKİN, Nusret. Sosyal Gelişmenin Anahtarı: İstihdam. MESS, İstanbul, 1995.
235
EKİN, Nusret. Küresel Bilgi Çağında Eğitim-Verimlilik-İstihdam. İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi Yayını, İstanbul, 1997. EKİN, Nusret. Küreselleşme ve Çalışma Yaşamında Dönüşüm. Friedrich Ebert Vakfı Yayını, İstanbul, 1997.
EKİN, Nusret. – SELAMOĞLU, Ahmet. “Küreselleşme, Rekabet Gücü ve Endüstri İlişkilerinde Dönüşüm“. Türk Endüstri İlişkileri Derneği, KAMU-İŞ, Ankara, 1998.
EKİN Nusret. Küreselleşme ve Gümrük Birliği. İstanbul Ticaret Odası, Yayın No: 1999-47, Güncelleştirilmiş II.Baskı, İstanbul,1999. EKİN, Nusret. “Teknolojik Dönüşüm ve Bilgi Çağı“. Mercek Dergisi, Yıl:5, Nisan 2000. EKİN, Nusret. Türkiye’de İş Piyasasının Yeniden Yapılanması Özel İstihdam Büroları. İstanbul Ticaret Odası, İstanbul, 2000. EKİNCİ, Mehmet Behzat.“Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu ve İşletmelerin Bu Süreçteki Yeri”, mbekinci@ akademiktisat.net, www.akademiktisat.net. 12.12.2004.Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu ve İşletmelerin Bu Süreçteki Yeri, mbekinci@ akademiktisat.net, www.akademiktisat.net. 12.12.2004. EKİNCİ, Mehmet Behzat. Hayat Boyu Eğitim İstihdam İlişkisi; Eğitimin İşgücüne Etkisi ve Türkiye’deki Durum, [email protected]. www.akademiktisat.net. 25.04.2005
ERDİNÇ, Zeynep. “Küreselleşmenin İstihdama Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 3, Kasım, 1999.
ERDUT, Tijen. "Yeni Teknolojilerin İş İlişkilerinin Yapısı Üzerindeki Etkisi". Çimento İşveren, Cilt 11, Sayı 5, Eylül 1997. ERDUT, Zeki. İstihdam Politikaları Açısından İşkur: İstihdam Hizmetlerinin Yeniden Örgütlenmesi, Cumhuriyetin 75. Yılında Endüstri İlişkilerinde ve Emek Piyasalarının Düzenlenmesinde Devletin Rolü ve İşlevleri, Türk Endüstri İlişkileri Derneği, III. Uluslararası Endüstri İlişkileri Kongresi. TÜHİS, Ankara, 1998. ESGİN, Ali. “Ulus- Devlet ve Küreselleşmeye İlişkin Bazı Tartışmalar”, C.Ü. Sosyal Bililer Dergisi, Aralık 2001.
236
FRANK, Simona. statistic in focus: science and tecnology2/2005http://epp. eurostat.cec.eu.int/ cache/ITY_OFFPUB/KS-NS-05-002/EN/KS-NS-05-002-EN.PDF. 05.06.2005. FRIEDMAN,Thomas. Lexus ve Zeytin Ağacı: Küreselleşmenin Geleceği. Boyner Yayınları, 2002. GEDİZ, Burcu -YALÇINKAYA, Hakan. “Türkiye’de İstihdam İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı.www.ceterisparibus.net/calisma/genel .htm., 25.04.2005. GERŞİL SARI, Gülşen. “Küreselleşme ve Çokuluslu İşletmelerin Çalışma İlişkilerine Etkileri” http//www.dokuzeylul.edu.tr. 20.01.2005.
GIDDENS, Anthony. Modernliğin Sonuçları, Çev. E.Kuşdil, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994.
GÜLER, Birgül Ayman. “Yerel Yönetimlerde Reform Sorunu”, Çağdaş Yerel Yönetimler. Cilt:10, Sayı: 3, Temmuz, 2001. GÜNLÜ, Ramazan. Avrupa Birliğinde İstihdam, Eğitim ve Meslek Eğitimi, Türkiye- AB Sendikal Koordinasyon Komisyonu. Ankara, 2003. GÜLERMAN, Adnan. “KOBİ’lerin İstihdam Yaratmadaki Etkileri”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi, KAMU-İŞ, Ankara, Temmuz 2000. GÜREŞ, Doğan.“ Küresel Güç Mücadeleleri ve Türkiye“, Küreselleşme Ekseninde Stratejik Öngörüler. Platin Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2005. GÜVEN, Murat. “Küreselleşen Ekonomide İstihdam”. Prof.Dr. Metin Kutal’a Armağan, Ankara, 1998. GÜVEN, Murat. “Küreselleşme ve İşgücü Piyasaları“. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. GÜVENEN, Orhan. Türkiye’nin Orta ve Uzun Dönem Stratejik Hedefleri, Genel Yorumlar. DPT Yayınları, Ankara, 1999. HIRST, Paul & THOMPSON, Grahame. “The Problem of Globalization: International Economic Relations, National Economic Management and the Formation of Trading Blocs”. Economy and Society, Volum 21, November 1992. ILO. “Küresel İstihdam Eğilimleri Modeli”, 2005.http://www.ilo.org/public/tur kish/region/eurpro/ankara/index.htm, 21.08.2005.
237
IŞIĞIÇOK, Özlem. “Küreselleşme, Değişen Endüstri İlişkileri ve Sosyal Diyaloğun Artan Önemi“. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. IŞIKLI, Alpaslan. “19’uncu Yüzyıl Kapitalizmi İnsanları İşçi Yapmıştı, Küreselleşme İşsiz Yapıyor“. Tes-İş Dergisi, İstanbul, Ağustos-Eylül 2001. ... ... ... .İnsani Geliştirme Raporunda İstatistiklerle Türkiye. http//www.undp . org.tr. 25.09.2005. ... ... ... .31 Ekim 2004 Tarih ve 25629 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan " 2005 Yılı Programına İlişkin Rapor" :http://www.tesk.org tr/tr/guncel /2005/ rapor.html. 01.06.2005. İŞKUR: 3.Genel Kurul Raporu. Ankara, 2005. İŞKUR. Türkiye’nin İnsan Kaynakları Gelişimi Stratejisi Taslak Raporu: Avrupa Birliği Türkiye’ye Yönelik Katılım Öncesi Mali Yardım Programı. http//iskur.gov.tr. 12.08.2005. İşkurabprojesi-HIFAB. Türkiye İş Kurumuna (IŞKUR) Destek Projesi http//: www .iskurabprojesi .org. 11. 21.12.2005. İYİBOZKURT Erol. Küreselleşme ve Türkiye. Bursa, 1999. İZSİAD. Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler ve Uygulanan Ekonomik, Mali ve Sosyal Politikaların Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Açısından Değerlendirilmesi (Sorunlar-Çözüm Önerileri), IZSIAD Yayınları, İzmir, 1993. KAMU-İŞ. Çalışma İstatistikleri. Ankara, 2002. KARADAVUT, Recep. “Türk Sendikacılığı ve Yapısal Değişimler”, Türk Endüstri İlişkilerinde Yeni Arayışlar, Türk Endüstri İlişkileri Derneği, II. Ulusal Endüstri İlişkileri Kongresi. KAMU-İŞ, Ankara, 1994. KARAMAN, İsmail. “Bilgi Toplumu Olmaya Süratle Yönelmeliyiz”. Sosyal Planlamaya Yardımcı Metinler, DPT Yayınları, Ankara, Ekim 2002. KENAR, Necdet. “Dünyada ve Türkiye’de İşsizlik“. Tes-İş Dergisi, İstanbul, Ağustos-Eylül 2001. KEYDER, Çağlar.“Globalleşme-ve-Devlet”,http//:www.stratejik.yildiz.edu.tr/ makale6.htm. 12.12.2004. KEYMAN, Fuat. Küreselleşme,Devlet,Kimlik/Farklılık: Uluslararası İlişkiler Kuramını Yeniden Düşünmek. Çev.Simten Çoşar, Alfa Yayınları, İstanbul, 2000.
238
KILDİŞ, Yusuf.“Kayıt Dışı Ekonominin Ulusal-Uluslararası Boyutu ve Çözüm Önerileri”http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi05/kildis.htm.07.07.05. KILIÇ, Cem. “Gelişmekte Olan Ülkelerde Nüfusun İşgücü Arzına Etkisi”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi,Kamu-iş, Ankara, Ocak 1999. KILIÇ, Cem.Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejileri. İşven Dergisi, TİSK, Ankara, Ekim, 2003. KOBİStratejisi ve Eylem Planı: http://ekutup.dpt.gov.tr/esnaf/kobi/strateji.pdf, 20.05.2005. KORKMAZ, Adem. Çağdaş Gelişmeler Açısından Asgari Ücret( Genel Olarak Dünyada ve Türkiye’de). KAMU-İŞ, Ankara, 2003. KÖSE, Ahmet H.- , Erinç YELDAN. Makroekonomik Politikalar Açısından Türkiye Emek Piyasasının Çözümlenmesi, Türkiye İşgücü Piyasası İle İlgili Yükler ve Politikalar Semineri, Tebliğ. TÜİK, Ankara, 1998. KÖSE, Ahmet H. “Çalışma Hakkı Elinden Alınan Emek Teba Halne Geliyor“. Tes-İş Dergisi, İstanbul, Ağustos-Eylül 2001. LORDOĞLU, Kuvvet. “Çalışma Süreleri, İstihdam, Kriz Üzerine Bazı Sorular”. Prof.Dr. Metin Kutal’a Armağan, Ankara, 1998. LORDOĞLU, Kuvvet. “Esnekleşme Versus Enformalleşme”. Petrol-İş Yıllığı 97-99, İstanbul, 1999. LORDOĞLU, Kuvvet. “Küreselleşme Karşısında Sendikacılık Hareketinin Geleceği”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. LORDOĞLU, Kuvvet – ÖZKAPLAN, Nurcan. Çalışma İktisadı. İstanbul, 2003. LUBBER,-Ruud.-“The-Dynamic-of-Globalization”.http://www.itcilo.it/english/ actrav/telearn/global/ilo/globe/new_page.htm. 15.09.2004. MEGEP Bülten: Sayı:2, Nisan 2004, http://www.megep.meb.gov.tr/indextr. html, 20.05.2005. MİNİBAŞ, Türkel. “Sürdürülebilir Kalkınma ve Etkiler”. http://vizyon2023.tubitak.gov.tr/teknolojiongorusu/paneller/cevrevesurdurulebilirkalkinma/raporlar/son/EK-15.pdf. 22.12.2004.
239
MUNCK, Ronald. Emeğin Yeni Dünyası. (çev: Mahmut TEKÇE), Kitabyayınevi, İstanbul, Ocak 2003. MUTİOĞLU, Halil. “Küreselleşme ve E- (Tik) Devlet”, http://www.bilgi yonetimi.org /cm/ pages /mkl_gos.php?nt=178. 22.12.2004. NAISBITT, J. Global Paradoks: Büyüyen Dünya Ekonomisinin Güçlenen Küçük Oyuncuları. (Çev: Sinem GÜL), Sabah Kitapları, İstanbul, 1994.
NASCHOLD.http://www.uta.fi/laitokset/tyoelama/sowing/report/Informationsoci ety99.pdf, January, 1999.
OĞUZ, Binhan. “AB Yolunda Kadın”, İşveren Dergisi, TİSK, Ankara, Nisan, Mayıs 2005. ÖNDER, İzzettin. “Dünya Piyasa Yapılanmasında Devletin Konumu”. http://www.petrol-is. org.tr/2003CD/03devlet/govde.htm, 20.02.2005. ÖYMEN, Onur. Geleceği Yakalamak, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2000. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı:”Türkiye’de Özelleştirme Kapsamı”.(Ankara, Eylül 2001. ÖZGÜLER CANBEY, Verda. “Yeni Ekonomide Bilişim iletişim Teknolojileri (BİT) ve Bilgi İşçileri”, http://www.isguc.org/?avc=arc_view.php&ex=235&pg = m, 12.05.2004. ÖZŞUCA, Şerife Türcan. Esneklik ve Güvenlik İkileminde Türkiye Emek Piyasası. Ankara, 2003. PAYASLIOĞLU, H.Bülent. “Globalizasyon Nedir? Global Krizin Türkiye’ye Etkisi-Ne-Olmuştur? http//www.antrak.org.tr/gazete/011999/bulentp.htm.01.01.02,s,1,22.12.2004. PETER, Leisink. Globalization and Labour Relations. Cheltenham, UK, Northampton, MA, USA. 2000. Petrol-İş: “90 Petrol-İş”. Yayın No 26, İstanbul,1990. SABIR, Hasan. Ticaretin Küreselleşme Sürecinde Uluslararası Rekabet Sistemi İhtiyacı. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, No: 23-24. Ekim 2000, Mart 2001. SACHS, Jeffrey. Çev: Uğur DOLGUN-Emel EVREN. “Küreselleşem ve İstihdam”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000.
240
SAVAŞIR, Rebii. Türkiye ve Avrupa Birliği Ülkelerinde Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler Açısından İstihdam Politikaları. Kamu-İş, Ankara, 1999. SELAMOĞLU, Ahmet. “Gelişmiş Ülkelerde İstihdam Politikaları, Esneklik Arayışı ve Etkileri.“ http://kosbed.kou.edu.tr/sayi4/selamoglu.pdf 15.09.2004. SELAMOĞLU, Ahmet. “Yoğunlaşan Sosyal Sorunlarıyla Küreselleşme”. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. SERDAR, Aysu. “Küreselleşme Sürecinde Gelişmekte Olan Ülkelerde ve Türkiye’de İş Piyasası”. Prof.Dr. Nurhan Alçatı’ya Armağan, Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, Bursa, 2000. SMITH, A.D. Milli Kimlik, Çev: B.S.Şener, İletişim Yayınları, İstanbul,1994. SOYAK, Alkan. Küreselleşme, Teknoloji Politikası, Türkiye:“Sınai Mülkiyet Hakları ve Ar-ge Destekleri Açısından Bir Değerlendirme“. [email protected]//mimoza.marmara.edu.tr/~asoyak/15.09.2004. SOYAK, Alkan. “Küreselleşme: İktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karşıtlıklar,http://mimoza.marmara.edu.tr/~asoyak/kuresel%20kitap.htm, 06. 01.2005. SOYAK, Münevver. “Yeni Ekonomi ve Yansımaları”, http://mimoza.marmara .edu.tr/~asoyak/yeni.ekonomi.ve.yansimalari.htm.03.04.2005. SÜRAL, Nurhan,A. “Son Gelişmeler Işığında UÇÖ ve AT Boyutuyla Türk Çalışma ilişkileri”, Avrupa ve Türkiye’de Endüstri İlişkilerinde Son gelişmeler. KAMU-İŞ, Ankara, 1994. STIGLITZ, Joseph e. Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı. (Çev: Arzu TAŞÇIOĞLU-Deniz VURAL), Plan b İletişim, 2.Baskı, İstanbul, Kasım 2002. ŞAYLAN Ceylan. Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi. İmge Kitabevi, 2. Baskı, Ankara, Şubat 2003. ŞEN, Hüseyin. ‘Different Arguments for and Against the Role and Impact of Foreign Investment on the Development Potentilas of Developing Countries: An Overview’, D.E.Ü. İİBF Dergisi, Cilt:13, İzmir,1998. ŞENKAL, Abdülkadir. Sendikasız Endüstri İlişkileri (Genel Olarak Dünyada ve Türkiye’de). Kamu-İş, Ankara, 1999. ŞENKAL, Abdülkadir. Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika. İstanbul, Ağustos 2005.
241
ŞENSES, Fikret. “Neoliberal Ekonomi Politikaları, İşgücü Piyasaları ve İstihdam”. http://www. petrol-is.org.tr/2003_CD/07_neoliberal/govde.htm, 09.02.2005. ŞİMŞEK, Osman. “Endüstriyel İlişkiler Sisteminde Değişmeler”. Kamu-İş Dergisi, Sayı:4, Cilt:4, Ankara, Ocak,1999. TAĞRAF, Hasan. Küreselleşme Süreci ve Çokuluslu Şirketlerin Küreselleşme Sürecine Etkisi.http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/ 146.pdf, 05.09.2004. TANRIVERDİ, Hüseyin. “Yerel ve Küresel Boyutuyla İstihdam”. Mercek Dergisi, Yıl:2, Sayı:6, Nisan, 1997. TARHAN, Okan. “21.Yüzyılın İnsan Kaynağını Yetiştirmekte Üniversitelerin Rolü”. Mercek Dergisi, İstanbul,1999. TATLIDİL Ercan. “Globalleşme Sürecinde İnsan Kaynaklarının Değişimi: Türkiye Örneği”. Prof. Dr. Eyüp Kemerlioğlu’na Armağan. Sivas 2000. TIKTIK, Ahmet. “Kayıtdışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik”. http://www.tisk .org.tr /isverensayfa. asp?yazi_id=1020&id=58. 25.01.2005. TİSK: “Çalışma Hayatında Esneklik”. Ankara, Kasım 1999. TİSK: İşsizlik Sigortası, Aktif İstihdam Politikaları ve Özel İstihdam Büroları. Ankara, 2000. TİSK. XXII. Genel Kurul Çalışma Raporu. Ankara, Kasım 2004. TİSK: OECD Ülkeleri İçinde İşgücü Verimliliği En Düşük Ülke Türkiye” http://64.233.183.104/search?q=cache:EXN9iqmtcX4J:www.tisk.org.tr/isveresayfa.asp%3Fyazi_id%3D1089%26id%3D61+Eurostat+i%C5%9Fg%C3%BCc%C3%BC+verimlili%C4%9Fi&hl=tr, 14.05.2005. TOBB: 60. Genel Kurul Ekonomik Rapor. Ankara, 2004. TOKER, Cem. Türkiye’de İşsizliğin Önlenmesi ve İstihdamın Arttırılması. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ankara, 2004. TOKOL, Aysen. “Küreselleşme ve Endüstri İlişkilerine Etkisi“. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000. TOKOL, Aysen. “Yeni Teknolojiler ve Değişen Endüstri İlişkileri. http://www.sosyalsiyaset. com/documents/aysen_tokol_1.htm, 20.02.2005.
242
TOPRAK, Metin. Küreselleşen Dünyada Türkiye Ekonomisi. TÖRÜNER, Mete. “İş Kurumlarının Çalışma Yaşamındaki Yeri ve Gelişimi”, İstihdam Dergisi, Sayı 16, Mayıs 1994. TURAN, Güngör. “Toplu Pazarlığın Değişen Yapısını Belirleyen Faktörler: Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi, KAMU-İŞ, Ankara, Ocak 2000. TURAN, Kamil. “Küreselleşen Çağımız ve Çalışma Hayatı” Kamu-İş, Ankara, 1994. TÜRKMEN, A.Hülya. “Türk İstihdam Piyasasının Mevcut Durumu ve Yeniden Yapılandırılma İhtiyacı”. Yargıtay Dergisi 1-2, Cilt no:26, Ankara, 2000. TÜİK. Haber Bülteni, 2004 Yoksulluk Çalışması Sonuçları. Sayı:27, Ankara,14.02.2006. TÜSİAD. Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İşsizlik. Ankara, 2002. TÜSİAD. Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve İşsizlik, İstanbul, 2004. UÇKAN, Banu. “Küreselleşme ve Devletin İş Piyasasındaki Rolü”, http://www.cmis.org.tr/ dergi/ 1 mak982.htm. 06.01.2005. UNPD: World Development Report, p:15. http://www.undp.org., 25.09.2005. UYANIK, Yücel. “Türkiye’de Eğitim-İş Piyasası İlişkisi”. İş Hukuku ve İktisat Dergisi, KAMU-İŞ, Ankara, Temmuz 2000. UYANIK, Yücel .“Yeni Üretim Teknikleri İşgücü ve İstihdam”. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Seçme Yazılar, Ankara, 2003. YALINPALA, Jale. “Küreselleşmenin Emek Piyasası ve İstihdam Üzerindeki Etkisi”. İktisadi Yönelimler ve Sosyal Politik Karşıtlıklar, Derleyen: Aklan SOYAK, Ekonomi-Politik,İstanbul, 2002. YELDAN, Erinç. Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi: Bölüşüm, Birikim ve Büyüme. İletişim Yayınları, İstanbul, 2001. YEŞİLADA, Atilla. “Türkiye’nin Uygulaması Gereken İstihdam Politikaları”. İstihdam Politikaları Semineri ve İstihdamda Yeni Yaklaşımlar Paneli, TİSK, Ankara, 2003. YILDIRIM, Engin. Küreselleşme, Refah Toplumu, Risk Toplumu. Küreselleşmenin İnsani Yüzü. İstanbul, 2000.
243
YILDIZ, Deniz. “İnsan kaynağına Yatırımı İş Sonuçlarına Dönüştürebilen Organizasyonlar”.http://www.kalder.org/page.asp?pageID=1304, 11.09.2005. YILDIZOĞLU, Ergin. Globalleşme ve Kriz, Akan Yayıncılık, İstanbul, 1996. YILMAZ, Figen. Türkiye’de Küçük ve Orta Boy İşletmeler. İktisadi Araştırma ve Planlama Müdürlüğü, Ankara, 5 Aralık 2003. YORGUN, Sayım. “Küreselleşme Sürecinde Sendikalar”. Mercek Dergisi, İstanbul, Ekim1998. YUSUF, Erbay. Küresel İşletmelerin Yönetimi veTürk İşletmelerin Yeni Türk Cumhuriyetlerine Yönelik Faaliyetleri. Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayın No:11, Ankara, 1996. YÜCEL, İsmail Hakkı. Bilim-teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu. Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi Başkalığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara, Ağustos 1997. VARÇIN, Recep. “İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Politikaları Büyük Önem Taşıyor”. Tes-İş Dergisi, İstanbul, Ağustos-Eylül 2001. WATERS, Malcom. Globalization. Routledge, Londra, 1995. WEGGELAAR, Hans. “İş Piyasası ve Mesleki Eğitim Öğretim Sisteminde AB Yaklaşımları”. Eğitim Kurumu- İşletme Diyaloğu Uluslararası Konferansı, TİSK, Ankara, Ağustos 2004. WILLIAMSON, Jefrey G. Globalization, Labor Markets and Policy Blacklash in the Past”. Journal of Economic Perspectives, 1998. WİNOGRAD, Marley- BUFFO, Dudley. “A Social Contract for the Information Age. Vital Speeches of the Day” 1996. ZAİM, Sabaattin. Çalışma Ekonomisi. Filiz Kitabevi, İstanbul, 1997. ZELKA, Mehmet.“İstihdam ve İşsizlik”. Yeni Türkiye, Yıl: 5, Sayı: 28, Temmuz-Ağustos 1999. ZENCİRKIRAN, Mehmet. “Küreselleşme: Sorunlar ve Çözüm Önerileri”. Uludağ üniversitesi, İ.İ.B.F. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, ZENGİN, Tarkan. “Türk İşgücü Piyasaları, İşsizlik ve Sendikalar”. Türk Harb-İş, Sayı: 215,(Ankara, Ağustos 2005.
244
... ... ... ."New Economy, New Education: Gate Conference to Explore Impact of New Technology, Globalization on Education Worldwide", http://ehostvgw9.epnet.com/print2.asp?reco...tion=&CitToPrint=50&image1.x=43&image1, 01.110.2000.
http://www.iskur.gov.tr/mydocu/, 20.05.2005 31 Ekim 2004 Tarih ve 25629 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan " 2005 Yılı Programına İlişkin Rapor":http://www.tesk.org.tr/tr/guncel/2005/rapor.html. 01.06.2005. http://lmisnt.pub.tuik.gov.tr/tuik/plsql/lmwebtur.eksik_istihdam_var, 14.07.2005. http://lmisnt.pub.tuik.gov.tr/Tuik/plsql/lmwebtur.lmbilgiform. 05.09.2005. http//www.tuik.gov.tr. http//www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=676 http://www.economy.bsu.by/library/IMD/2005/List_of_criteria2005.pdf, 10.09.2005. http://www.megep.meb.gov.tr/indextr.html, 20.05.2005. http://www.sabah.com.tr/2004/07/23/cp/gnc111-20040717-101.html.12.05.2005. http://www.kalder.org/page.asp?PageID=448, 19.06.2005. http://www.tesk.org.tr/tr/guncel/2005/rapor.html. http://64.233.183.104/search?q=cache:OnhMQE2BancJ:www.dtm.gov.tr/dts/ABTeknik/basvuruformu.turkce.son.doc+%E2%80%9CT%C3%BCrkiye%E2%80%99de+Kalite+Altyap%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1n+Desteklenmesi%E2%80%9D+projesi&hl=tr, 19.06.2005 http://www.turkak.org.tr/pdf/T401-01.pdf, 20.06.2005. http://www.quality-turkey.org/exc_tr/dosyalar/ulke_raporu_04-05/part%20I-TR.doc, , 19.06.2005. http://www.turkak.org/akredite/kalibrasyon.htm, 20.06.2005.
245
http://www.fortune.com/fortune/global500/fulllist/0,24394,1,00.html, 24.02.2005. http://www.mvet.org/mtem/IMAGES/karabuksunumProfDrROZEN.MHT, 11.09.2005. www.unesco.org.tr/docs/ kurulus21112001.html, 14.12.2004. http://ekutup.dpt.gov.tr/ab/kep/2005.pdf, 21.03.2005
246
ÖZET
Günümüzde küreselleşme süreci, hayatın tüm alanlarını etkisi altına
alan bir yapı içermektedir. Özünde dünyanın tek bir Pazar haline gelmesi
anlayışına dayanan küreselleşme olgusu, bilgi teknolojilerindeki gelişmeler
sonucu ortaya çıkan ve uluslararası sermayenin karlılığını her geçen gün
arttıran bir süreci ifade etmektedir. Sermaye ve ticaretin önüne geçilemez bir
şekilde hareketlilik kazanmasından yola çıkan küreselleşme taraftarlarına
göre, işgücü de aynı hızda küreselleşmektedir. Ancak yaşanan gerçeklik,
işgücünün sermaye ve ticaret gibi hareketlilik kazanmadığı ve
küreselleşmediğidir. Bu durum, istihdamda, ücretlerde, çalışma sürelerinde
ve koşullarında, işgücü verimliliğinde, sendikalaşma eğiliminde ve işgücü
politikalarında küreselleşmenin yaşanmadığı anlamını taşımamaktadır.
Küreselleşme sürecinin dinamikleri, işgücü piyasasını derinden
etkilemiştir. Küreselleşme ile birlikte emek arz ve talebi de büyük değişimler
geçirmiştir. İlk olarak niteliksiz işgücüne olan talep azalmıştır. Türkiye’de bu
grubun ücretlerinde düşüşler yaşanmış, nitelikli işgücü ile kıyasladığımızda
ücret farklılıkları artmıştır. Gerekli donanımlara sahip olmayan niteliksiz
işgücü, informel sektöre yönelmiştir. Türkiye için ciddi bir sorun haline gelen
informel sektör, çoğunlukla kadın, çocuk ve yabancı kaçak işçilerin istihdam
edildiği bir yapı içermektedir. Zamanla formel sektörün de taleplerini karşılar
hale gelen informel sektör, Türkiye’deki ikili işgücü piyasasının daha belirgin
bir hal almasına neden olmuştur. Bu durumun en önemli etkisi, işgücünün
düşük ücretle çalışmasının yanı sıra, sosyal güvenceden yoksun kalmasıdır.
Küreselleşme sürecinin bir diğer etkisi sektörlerde yaşanan
değişimleridir. Hizmetler sektörünün öncü sektör haline gelmesiyle, bu
sektöre bağlı alt sektörlerde istihdam artışı yaşanmış, bilinen mesleklerin
önemi azalırken; yeni ekonomi çerçevesinde yeni meslekler oluşmuştur.
247
Ayrıca mevcut mesleklerde çalışanlar işlerini kaybetmemek adına, kendilerini
yeni koşullara göre geliştirmek zorunda kalmışlardır. Bu durum çalışanların
niteliklerini koruyabilmeleri için “hayat boyu eğitim” almalarını
gerektirmektedir.
Küreselleşme bir çok ülke için yeni fırsatlar sunmakta, buna karşılık bir
çok ülke için de yeni sorunlar üretmektedir. Bu sorunların başında işsizlik
gelmektedir. Yapısal bir özellik göstermeye başlayan işsizlik, dünyada olduğu
gibi Türkiye’de de yüksek seviyelerde seyretmekte, özellikle gençler arasında
görülmektedir. Her yıl istihdama yaklaşık 700 bin kişinin dahil olduğu
ülkemizde, yeni iş fırsatlarının yaratılamaması, bu rakamın katlanarak
büyümesine ve işsizliğin artmasına neden olmaktadır.
Emek talebi cephesinden baktığımızda; küreselleşme ile oluşan yeni
yönetim anlayışı, sendikaların gücünü sekteye uğratmıştır. Teknoloji yoğun
üretim sistemlerin devreye girmesi mavi yakalı işçilerin talebini azaltırken,
bilgi işçisinin talebini arttırmıştır. Firmalar, verimliliklerini arttırabilmek ve
rekabet gücünü optimum seviyeye çıkarabilmek için, daha düşük maliyetli,
daha bilgili kişileri istihdam etme yoluna gitmişlerdir. Özellikle işverenler ucuz
emek talebine yoğunlaşmakta; sayısal esnekliğini arttırmaya çalışmaktadırlar.
Sonuçları henüz tam olarak bilinemeyen küreselleşme sürecinde emek
arz ve talebinde yaşanan değişimler, mevcut işgücü politikalarında da köklü
dönüşümlere neden olmuştur. Türkiye’nin istihdam yapısına baktığımızda
eğitim düzeyinin çok düşük seviyelerde olduğu görülmektedir. Bunun için
öncelikli hedefimiz emek arzına yönelik olarak eğitim politikaları geliştirmek
ve insan kaynaklarına çağın gereklerine uygun nitelikler kazandırmaktır.
Türkiye için en büyük problem, bu sorunları çözüme kavuşturmak için gerekli
işgücü planlamasının ve ulusal istihdam stratejilerinin eksikliğidir.
248
ABSTRACT
Nowadays globalization process is made up of a structure influencing
every aspect of life. Globalization which is,in its essence,based upon the idea
of the world’s becoming a single bazaar is a process formed as a result of
advancements in information technology and increases the profit of
international capital day by day. According to the fans of globalization who
are leaded by the unavoidable movement of capital and business , labour
force is globalized at the same speed.However the reality is that labour
force is not in motion and globalized as capital and business. This does not
mean that globalization is not realized in employment, payment, working
hours and conditions, productivity ,unionazation tendency and labour force
policies.
The dynamics of the globalization process has influenced the labour
force market profoundly. Demand and supply for effort has also gone through
immense differences via globalization. Firstly the demand for unqualified
labour force has decreased. In Turkey there has been decreases in the
salaries of this group and salary differences have increased compared with
the qualified ones. Unqualified labour force not having the necessary
equipment has directed itself to informal sector. Informal sector which has
become an important problem for Turkey has a structure which mainly
involves women ,children and illegal workers.Informal sector in the course of
time meeting the needs of formal sector has caused a more definite
formation of binary labour force market.The most important influence of this
is low salaries as well as lack of social security.
Another effect of globalization process is the changes in the sectors.
As the service sector has become the leading sector there has been
increases in employment in subsectors.The importance of known professions
has diminished while new professions has come into being in the new
249
economic frame. At the same time in order not to lose their jobs employees
have to improve themselves with regard to new conditions. To keep their
qualities employees need a lifelong education.
Globalization offers new possibilities for many countries and creates
new problems for a lot many others. Unemployment is the major one among
these. Unemployment which has started to show a structural character is of
high frequency in Turkey as in the world especially among teenagers.Every
coming year 700.000 persons are included in the system in our country .
Since new job opportunities have not been created ,this number is doubled
and unemployment increases.
When we consider the demand for effort new management system
formed by globalization has diminished the power of the unions. The
introduction of high technology production systems has decreased the
demand for blue collar workers and increased the demand for information
workers. Companies have preferred to employ low cost more knowledgable
workers to improve their productivity and increase competitive power to a
maximum.Especially employers concentrate on a cheap demand for effort
and try to increase numeral elasticity.
In the globalization process whose results cannot be estimated yet,
the differences gone through in the supply and demand for effort have
caused considerable changes in the existing labour force policies.When
Turkey’s employment strategy is taken into account it has been found out
that education level is too low . That’s why our first aim is to improve
educational policies regarding the demand for effort and to enrich the
qualities of human resources according to the needs of the century. The
major drawback for Turkey is the lack of labour force planning and national
employment strategies to solve these problems.