Upload
dangminh
View
236
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.Sağlık Bakanlığı
Prof. Dr. N. Reşat Belger Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Şef: Prof. Dr. Ömer Faruk Yılmaz Şef: Doç. Dr. Ziya Kapran
AcriSmart ® VE AcrySof® GÖZ İÇİ LENSLERİNİN
GÖRSEL VE REFRAKTİF SONUÇLARININ, KONTRAST DUYARLILIK
DEĞİŞİKLİKLERİNİN, ARKA KAPSÜL OPASİFİKASYONU
CERRAHİ OLARAK İNDÜKLENMİŞ ASTİGMATİZMA AÇISINDAN
KARŞILAŞTIRILMASI
(Uzmanlık Tezi)
Dr. Okan Oral
İstanbul, 2005
TEŞEKKÜR
Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde asistan olarak görev yaptığım
süre boyunca uyguladığı titiz, öğretici, eğitici bilimsel programlarla klinik ve cerrahi
alanda bilgi ve becerilerimin artmasına yardımcı olup, teşvik edici-bilimsel bir çalışma
ortamı sağlayan, oftalmolojideki son gelişmeleri kliniğimizde başarıyla uygulayan, Türk
oftalmolojisine büyük katkı ve yenilikler getiren çok değerli hocam Prof. Dr. Ömer Faruk
Yılmaz’ a ve Retina Klinik Şefimiz Doç.Dr.Ziya Kapran’a sonsuz saygı ve teşekkürlerimi
sunarım.
Tezimin hazırlanmasında büyük katkısı bulunan, bilimsel alandaki
tecrübelerinden tez danışmanım Prof. Dr. Ömer Faruk Yılmaz.’a çok teşekkür ederim.
Şef muavinlerimiz, Doç.Dr. Vedat kaya’ya, Op.Dr. Yaşar Küçüksümer’e, Op.Dr.
M.Ali Kevser’e, Op.Dr. Hakan Eren’e bilimsel alandaki tecrübelerinden, bilgi ve
deneyimlerinden yararlanma fırsatı vermiş olmalarına ve kendimi geliştirmemde
gösterdikleri yakın ilgi ve titizliğe teşekkür eder saygılarımı sunarım.
Klinik içi rotasyonlarım sırasında bilgilerini paylaşmada ilgi ve desteklerini
gördüğüm, konusunun uzmanı başasistanlarıma, uyumlu zevkli bir çalışma ortamında
çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma, her zaman desteklerini gördüğüm hastanemiz
hemşire, teknisyen ve çalışanlarına teşekkür etmek isterim.
Dr.Okan Oral
2
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ VE AMAÇ 4
GENEL BİLGİLER 5-43
GEREÇ YÖNTEM 44 -53
TARTIŞMA 54- 55
SONUÇ 56
ÖZET 57
KAYNAKLAR 58- 68
3
GİRİŞ VE AMAÇ Katarakt dünyada körlüğün ana nedenlerinden birisidir (1,2,3). Katarakt
tedavisinde cerrahi yaklaşım tek çözüm yöntemdir.
Gelişen teknoloji ve artan sosyokültürel düzey, hastaların bu cerrahiden
beklentilerini ve hekimlerin hastalara verebileceklerini arttırmıştır. Artık hastalar
hızla akıp giden yaşam şartları içinde , hızlı görsel rehabilitasyon sağlayan daha
konforlu bir ameliyat arzulamaktadırlar.
Katarakt cerrahisinde Kelman’ın fakoemülsifikasyonu geliştirmesiyle
küçük kesi yerinden girişim imkanı doğmuştur. Küçük kesi yeri beraberinde daha
az inflamasyon, daha az cerrahi astigmatizma ve hızlı görsel rehabilitasyon
olanağı getirmiştir. Bu küçük kesi yerinden implante edilebilen katlanabilir göz içi
lenslerinin tasarımı ile sütürsüz topikal anestezi altında gerçekleştirilebilen
cerrahi gündeme gelmiştir. Leaming’in A.B.D ‘de her yıl yaptığı ankete göre ,
1990 yılında cerrahların sadece %1.2’si sütürsüz küçük kesili cerrahiyi tercih
ederken, 1997’de bu oran %73’e çıkmıştır.
Çok küçük korneal insizyonla göz içi katlanabilir lens implantasyonu
anterior segment cerrahisinin yeni yaklaşımlarından birisidir.
Daha küçük kesili korneal insizyon ile ön kamara stabilitesi artmakta,
cerrahiye bağlı astigmatizma azalmakta, yara yeri iyileşme zamanı azalmakta
böylece yara yerine bağlı komplikasyonlar (endoftalmi, vs.) azalmakta ve hızlı bir
görsel iyileşme sağlanmaktadır.(4,5)
Fakoemülsifikasyon ve saydam (clear) korneal insizyonla kapsül içi
katlanabilir göz içi lensi yerleştirilmesi tercih edilen cerrahi metodudur (6).
Günümüzde çeşitli özelliklere sahip farklı şekillerde ve materyallerde göz içi
katlanabilir lensler bulunmaktadır. Esnek ve katlanbilir düz haptik dizaynına sahip
yuvarlanabilir hidrofilik göz içi lensi olan AcriSmart 48S(acritec) 2 mm den
daha küçük korneal kesiden kılıfsız (sleevesiz) ultrason ucu ile yapılan
operasyonla kapsül içine implantasyona olanak sağlamaktadır.
Bu çalışmanın amacı, AcriSmart 48S ve hidrofilik akrilik AcrySof
(Alcon Laboratories, Inc., Fort Woth, TX) göz içi lenslerinin implantasyon
4
sonrasında visüel ve refraktif sonuçlarını, kontrast duyarlılığındaki değişimlerini,
arka kapsül opasifikasyonu insidanslarını karşılaştırmak ve değerlendirmektir.
GENEL BİLGİLER
LENS ANATOMİSİKristallin lens;
- saydamlığı devam ettirmek
- ışığı kırmak
- akomodasyon yapmak gibi görevleri olan saydam ve bikonveks bir yapıdır.
Fetal gelişimden sonra kan dolaşımı ve innervasyonu yoktur, aköz hümör
metabolik ihtiyaçlarını karşılayan tek kaynaktır. İrisin arkasında, vitreus
kavitesinin önünde yer alan lens; silier cisimden orijin alan Zinn zonülleri ile
asılıdır. Kapsül, lens epiteli, korteks ve nükleustan oluşur.
Anterior ve posterior kutuplarından geçen çizgiye aks denir ve en geniş çevresi
lens ekvatorundadır.
Korneadan sonra gözün en kırıcı ortamıdır (16- 20 D). Kırıcılık indeksi santralde
1.4, periferde 1.36’dır. Hayat boyu büyüyen lens doğumda ekvatoru 6.4 mm.,
anteroposterior uzunluğu 3.5 mm. ve ağırlığı 90 mg. iken erişkin yaşta ekvatoru 9
mm., anteroposterior uzunluğu 5 mm. ve ağırlığı 255 mg.’dır (7).
Kapsülİnelastik, epitel hücrelerinin ürettiği tip 4 kollajenden oluşan saydam bir bazal
membrandır. Lens kapsülünün en dış kısmı olan zonüller lamella zonüler liflerin
tutunma yeridir. Anterior ve posterior preekvatoryel bölgede en kalın (17- 23 µ),
santral arka kutupta en incedir (2-4 µ). Ön santral kapsül arka santral kapsülden
daha kalın olup hayat boyu da kalınlaşmaya devam eder (13- 14 µ).
Zonüler lifler Pars plananın non-pigmente epitelinin bazal laminasından ve silier cisimciğin
pars plikatasından orijin alırlar. Ekvator bölgesinde lens kapsülüne önde 1.5 mm
ve arkada 1.25 mm bölgede yapışır. Yaşla beraber ekvatoryel lifler geriler, öndeki
ve arkadaki tutunan zonüller kesit olarak incelendiğinde üçgen şeklinde bir
5
boşluk oluştururlar. Çapları 5- 30 µ, ışık mikroskobunda periodik asid –schiff
yapıdadır.
Lens EpiteliÖn kapsülün hemen arkasında tek katlı epitel hücrelerden oluşur. Metabolik
olarak aktif olan lens epiteli, ATP yapımı ile lensin enerji ihtiyacını karşılar. Epitel
hücreleri mitotiktir, maksimum mitoz aktivitesini lensin ön kapsülünün
preekvatoryal bölgesini halka şeklinde çevreleyen germinatif zonda gösterir. Yeni
oluşan hücreler ekvatora doğru ilerleyerek hacimce büyürler ve fibriller yapıya
farklılaşırlar. Büyüme selüler proteinlerin her bir lifteki hücre membranlarında
artışı ile olur ve hücre nükleus, mitokondri, ribozom gibi organellerini kaybeder.
Organel kaybı optik olarak avantajlıdır çünkü ışık lensten geçerken emilmez ve
saçılmaya uğramaz. Fakat organel kaybı glikolizle enerji üretimine neden olur.
Nükleus ve KorteksLensten hiçbir zaman hücre kaybı olmaz. Yeni oluşanlar en dışta iken eski
üretilen fibriller merkezde sıkıştırılmış halde kalırlar. En eskileri olan embriyonik
ve fetal nükleuslar ise lensin en ortasındadır, en son üretilenler ise korteksi
oluşturur. Apikal hücrelerin uzantılarının birleşimi anterior Y sütürü, bazal
hücrelerin uzantılarının birleşimi ise posterior Y sütürü oluşturur. Biomikroskopide
görülen multipl optik zonlar hayat boyunca değişik optik dansitesi olan epitel
hücrelerinin demarkasyonun oluşturduğu zonlardır.
Korteks ve nükleus arasında belirgin bir morfolojik fark yoktur, aralarında geçiş
kademelidir. Bazı yazılardaki nükleus / epinükleus / korteks ayırımı cerrahi
prosedürlerdeki görünüşten ve davranıştan kaynaklanır (7).
LENS BİYOKİMYASI :
Ağırlığının % 33’ü protein yapısındadır. Proteinler iki gruba ayrılır:
a) suda eriyen ( kristallin )
b) suda erimeyen → ürede eriyen
→ ürede erimeyen
6
Proteinlerin % 80’i suda eriyen tipte olup kristalin olarak adlandırılırlar.
Kristalinler lens fibriller hücrelerinin, lens epitelinin yapısındaki intraselüler
proteinlerdir. Alfa (α), beta (β), gamma (γ) alt gruplarına ayrılırlar. β ve γ
proteinlerin DNA dizilişleri aynı yapıda olduğu için artık β-γ kristalinleri olarak
adlandırılmaktadırlar.
Alfa kristalinler lens proteinlerinin % 32’ si ve en ağır olanlarıdır (600 – 4000 kD ).
Alfa kristalinler epitel hücrelerinin lens fibrillerine dönüşümünde rol oynarlar.
Epitel hücrelerinde alfa kristalin yapımı kortikal hücrelerin yedi katıdır. Bu da
transformasyon sonucu üretimdeki azalmayı göstermektedir. Suda çözünen
proteinlerin % 55’ ini β proteinler oluşturur. γ kristalinler ise en küçük yapıdaki
kristalin grubudur ( 20 kD ). Lens proteinlerinin % 1.5’ unu oluşturur.
Membranın yapısal proteinleri ve hücre çatısındaki proteinler suda çözünemeyen
proteinlerdir.
İki tip suda çözünemeyen protein vardır :
1) Ürede çözünen ; lens hücrelerinin hücresel çatısını oluştururlar.
2) Ürede çözünemeyen ; lens fibrillerinin plazma membranlarının yapısında
bulunurlar, membran proteinlerinin % 50’ sini oluşturan Major Intrinsic Protein
( MIP )
ile beraber bulunmaktadırlar.
20- 30 yaşlarında bu iki protein birbirine eşittir. MIP lens fibrillerinin
uzamasında görülür ve epitel hücrelerinin lens fibrillerine dönüşümünde gap
junction rolü oynar.
Yaş ilerledikçe lens proteinleri suda erimez hale gelir ve agregatlar oluşturur, bu
da lens opasitelerine ve ışığın daha çok saçılmasına neden olur. Ancak katarakt
gelişmese de suda erimeyen proteinlerin miktarında artış gösterilmiştir.
Yaşla beraber ürede erimeyen proteinlerin miktarında da artış görülür. Belirgin
kahverengi kataraktlarda lens proteinlerinin % 90’ ının ürede erimeyen formda
olduğu görülmüştür. Zamanla lensin toplam protein miktarında azalma olsa da
kataraktlı gözlerde ürede erimeyen protein artışı belirgindir. Bu durum lens
kapsülünden kristalin kaybını düşündürür. Kataraktlı gözlerde humör aközde α ve
γ kristalinler artmış olarak bulunmuştur. Kortikal kataraktlarda humör aközde α
ve γ kristalinler artarken, nükleer kataraktlarda α kristalin artışı, γ kristalin
azalması görülür (8).
7
Karbonhidrat Metabolizması :Lens metabolizmasının amacı saydamlığını korumaktır. Enerji yapımı glukoz
metabolizmasına bağlıdır. Glukoz aköz hümörden basit diffüzyon ve
kolaylaştırılmış diffüzyonla alınır. Hekzokinazla hemen Glukoz -6- Fosfata
dönüşür. Bundan sonra Glukoz -6- Fosfat iki ayrı yola girer :
1) Anaerobik Glikoliz
2) Hekzoz Monofosfat Yolu ( HMP )
Anaerobik Glikoliz Yolu daha aktif olarak laktata giden yolda adenozin difosfatı
(ADP ) adenozin trifosfata ( ATP ) iki yerde çevirerek metabolizmaya gerekli
enerjiyi kazandırır. Glukozun sadece % 3’ü aerobik glikolize girip lens ATP’sinin
% 25’ini oluşturur.
Hekzoz Monofosfat Yolu Pentoz Fosfat Yolu olarak da bilinir. Lens glukozunun
% 5’i bu yola girer. HMP yolu yağ asidi metabolizması için NADPH ve nükleotid
biyosentezi için riboz oluşturur.
Glukoz lenste çok arttığında glikoliz son ürünleri ile anaerobik glikoliz
durdurulurken glukoz sorbitol yoluna girer ve sorbitol oluşur. Aldoz redüktaz bu
yolun anahtar enzimidir. Lensin sorbitole geçirgenliği az olduğundan sorbitol
birikir.
Ayrıca sorbitol yolu ile NADPH’ın NADP’ye çevrimi HMP yolunu aktive ederek
fruktoz birikimine de yol açar. Osmotik basınç artışı ile içeri su girer ve sonuçta
fibrillerde şişme, lens yapısında değişim ve opasifikasyon görülür. Galaktoz da
aldoz redüktazın substratıdır ve sonuçta galaktitol oluşur. Galaktitolde sorbitol
gibi lenste birikir. Hayvan deneylerinde aldoz redüktazın aktif olduğu hayvanlarda
lens opasiteleri oluşurken aldoz redüktaz eksikliğinde lensin saydam kaldığı
görülmüştür (8).
Oksidatif Hasar ve Koruyucu Mekanizmalar :Serbest radikaller ;
1) Lens fibril hasarı
2) Membran ve plazma lipidleri peroksidasyonu
3) DNA hasarı
4) Korteksteki protein ve lipidlerin hasarı
5) Protein sentezi blokajı
8
6) Protein ve lipidlerin birbirine bağlanması ve polimerizasyonu ile suda
çözünmeyen agregat oluşumuna neden olur.
Koruyucu enzimler ;
1) Glutatyon peroksidaz
2) Katalaz
3) Superoksid dismutaz enzimleridir.
Ayrıca vitamin E, askorbik asid de oksidatif hasara karşı korur (8).
LENS FİZYOLOJİSİ :
Hayat boyu lens epitel hücreleri ekvatorda çoğalıp lens fibrillerini oluştururlar.
Lensin damarsal yapısı ve innervasyonu yoktur. Aköz hümör beslenme kaynağı
ve artıkların atılması için tek yoldur. Lensin sadece ön yüzü aköz hümörle irtibat
halindedir, lensin santralindeki eski hücreler düşük rezistanslı gap junctionlar ile
değişimi sağlarlar.
Su ve Elektrolit Dengesi :Lensin su içeriği % 65’ tir; yaşla beraber bu oran çok az değişir. Kortikal
kataraktlarda bu oran artar ve su miktarının % 5’i interselüler mesafededir.
Sodyum (Na ) konsantrasyonu 20 mμ, potasyum ( K ) konsantrasyonu 120 mμ’
dur. Aköz hümörde Na 150 mμ, K ise 5 mμ’ dur.
Lens Epiteli; Aktif Taşıma Yeri :Lensteki katyon dengesi lensin hücre membranlarının geçirgenliği ve Na – K
ATPaz pompasına bağlıdır. Bu pompa oubain ile inhibe olur ve durması lenste su
miktarının artmasına sebep olur.
Pompa – Sızıntı Teorisi :K ve amino asitler gibi moleküller lensin ön yüzündeki epitelde aktif taşıma ile
taşınır; diffüzyonla konsantrasyon farkına göre lens arkasından vitreusa geçer.
Na lens arkasından konsantrasyon farkına bağlı olarak diffüzyonla lense girer ve
K ile aktif taşıma aracılığıyla yer değiştirerek ön epitelden aköz hümöre girer.
9
Epitel aktif transprotun yapıldığı ana yerdir. Lensin anterior bölümünde K fazla,
arka bölümünde ise Na fazladır.
Lensin içindeki dışarıya göre çok yüksek olan kalsiyum ( Ca ) konsantrasyonu
ise hücre membranındaki Ca – ATPaz ile sağlanır. Hücre zarı kalsiyuma
geçirgen değildir. Glukozun lens içine girişi kolaylaştırılmış diffüzyon ile sağlanır.
Artıklar pasif diffüzyonla atılır. Askorbik asid, myoinositol ve kolinin özel taşıma
sistemleri vardır (9).
AKOMODASYON :Gözün odaklandığı noktanın uzaktan yakına alınması olayına denir. Siliyer kasın
zonüler lifler üzerindeki etkisi sonucu lens şeklindeki değişikliğe bağlıdır. Yaşla
beraber lensin şekil değişikliği yapma özelliği ortadan kalkmaktadır.
Akomodasyonda değişikliğin çoğu lensin ön santral yüzeyinde olur. Ön santral
kapsül periferden ince ve ön zonüler lifler görme aksına daha yakın yerleşimli
olduğundan akomodasyonda ön santral bölge bombeleşir. Siliyer kas
kasıldığında zonüler lifler gevşer, lens daha sferik hale gelir; aksiyel kalınlığı ve
dioptrik ( D ) gücü artar. Gevşediğinde ise lens düzleşir ve dioptrik gücü azalır
( Helmholtz Teorisi ).
Akomodasyon III. Kranial sinirin parasempatik lifleri aracılığıyla sağlanır.
Parasempatik ilaçlar akomodasyona neden olurken ( pilokarpin ),
parasempatolitik ilaçlar akomodasyonu bloke eder ( atropin ).
Akomodasyon amplitüdü yaşla beraber azalır. Adolesan çağda 12 – 16 D olan
akomodasyon dioptrisi 40 yaşına gelince 4 – 8 D, 50 yaşından sonra ise 2 D’ den
azdır. Yaşla beraber lensin sertleşmesi akomodasyon gücünü azaltır, bu
presbiyopi olarak adlandırılır (9).
LENSİN EMBRİYOLOJİSİ :
Gestasyonun 25. gününde ön beyin ve diensefalondan optik vezikül oluşmaya
başlar, genişledikçe yüzey ektodermden oluşan tek ketlı küboid hücrelerce
tamamen çevrelenir. Gestasyonun 27. gününde optik vezikülü çevreleyen yüzey
ektoderm hücreleri uzar. Kalınlaşan bu alana lens düzlemi veya lens plakodudenir.
10
Nöroektodermden salınan kimyasal mediatörler lens plakodunun oluşumunda
görev alır. 29. günde lens düzleminin santralinin alt kısmında içeri çökme sonucu
lens piti oluşur. Hücresel artış olurken bir yandan invajinasyon ile lens piti
derinleşir. Lens pitinde invajinasyon devam ederken yüzey ektodermi daralır ve
lens piti ile ektoderm arası bağlantı kopar. Sonuçta bir bazal membranla ( lenskapsülü ) ile çevrili tek sıralı küboidal hücreler küresel bir yapı oluştururlar, buna
lens vezikülü denir. 33.gestasyonel günde lens vezikülünün çapı 0.2 mm’dir.
Lens vezikülü oluşurken optik vezikülde de içe çökme meydana gelir ve iki katlı
optik kadeh oluşur.
Primer Lens Fibrilleri ve Embriyonik Nükleus :Yüzey ektoderminin içe invajinasyonu esnasında küboid hücrelerin lümenleri içe
dönük kalır. Lens vezikülünün posterior hücreleri daha da uzayıp kolumnar
hücrelere döner ve lümeni tamamen doldururlar. 40. gestasyonel günde uzayan
bu hücreler primer lens fibrilleri adını alırlar. Nükleusları bazalden daha
anteriora doğru kayarak kaybolur, böylelikle primer lens fibrilleri embriyoniknükleusu oluşturur.
Bu esnada anterior lens vezikülü hücrelerinde değişim olmaz ve bu
hücreler tek katlı küboidal lens epitelini oluştururlar. Bundan sonraki büyüme ve
farklılaşma lens epiteli aracılığıyla olur. Lens kapsülü anteriorda lens epiteli;
posteriorda lens fibrillerinin oluşturduğu bazal membrandır.
Sekonder Lens Fibrilleri ve Fetal Nükleus :Gestasyonun 7. haftasında lens epitelinin ekvator bölgesinde çoğalması ve
uzamasıyla sekonder lens fibrilleri oluşur. Ekvatorda oluşan her fibrilin anterior
bölümü anterior kutba, posterior bölümü posterior kutba doğru ilerler ve kat kat
dizilirler. 2 – 8 gestasyonel ay arası fetal nükleusu yaparlar. Ön ve arkada lens
fibrillerinin karşılaştığı noktalarda ön ve arka sütürler meydana gelir. Y sütürlerigestasyonun 8. haftasında belirginleşir; önde düz Y, arkada ters Y sütürü
mevcuttur. Doğumda 90 mg. olan lens her yıl ortalama 2 mg artarak gittikçe
ağırlaşır ve sertleşir.
11
Tunika Vasküloza Lentis :Lens geliştikçe etrafında besleyici destek yapı olan tunika vasküloza lentis
tarafından sarılır. Gestasyonun 1. ayından sonra hyaloid arter lensin arka
yüzündeki anastomozlarla lense ufak kapillerler uzatır.
Posterior vasküler kapsülün dalları ekvatora uzanıp koroidal venlerle
anastomoz yaparak tunika vasküloza lentisin kapsülopupiller kısmını, uzun silier
arterin dalları kapsülopupiller kısımla birleşip anterior vasküler kapsülü oluşturur
(pupiller membran). 9 haftada tamamen oluşmuş olan anterior vasküler kapsül
doğumdan hemen önce kaybolur. Bazen posterior vasküler kapsülün kalıntısı
yetişkinlerde ufak opasite olarak kalır, buna Mittendorf lekesi denir. Anterior
vasküler kalıntılar ise pupiller iplikçikler gibi görülür.
Zonüler Lifler :Gestasyonun 3. ayının sonunda siliyer epitelden üretilir. Lens kapsülü
gestasyonun 33. gününde oluşumu tamamlanan lens vezikülünü çevreleyerek
lenf damarları bulunmayan lensin gestasyonel hayatta ve doğum sonrasında
retiküloendotelial sistem tarafından tanınmasını önler. Böylelikle immün sistem
lens proteinlerini yabancı olarak algılar (10).
KATARAKT Lensin progressif olarak saydamlığını yitirmesidir. Oluşan opasitelerin
bir kısmı sabit ve lokalize iken bir kısmı da ilerleyici ve yaygın şekilde gözlenir.
Katarakt tedavi edilebilir körlük nedenlerinin başında yer alır. Etyolojide birçok
neden sayılmakla birlikte katarakt oluşumu sırasında oluşan mekanizmalar tam
olarak aydınlatılmış değildir. Bu nedenle de oluşumunun engellenmesinde henüz
başarılı olunamamış ve günümüzde cerrahi tedavi tek seçenek olarak ortaya
çıkmıştır.
Senil kataraktlar:
En sık görülen katarakt tipi olarak dünya çapında önde gelen bir sağlık
problemidir. Gelişmekte olan ülkelerde, yetersiz cerrahi olanaklarla birlikte artan
katarakt hastası sayısı, tüm körlüklerin yarısına yaklaşmaktadır (11). Bu
12
problemin büyüklüğü dünya çapında yaşlı insan popülasyonunun yükselmesi ile
birlikte artış göstermektedir (11). Sadece Hindistan’da her sene 3.8 milyon
insan katarakt nedeni ile körleşmektedir (12). Afrika’da ise yaklaşık olarak her
sene 2 milyon insan katarakt nedeni ile kör olmaktadır (13). Yapılan istatistiki
çalışmalarda katarakt nedeni ile oluşan körlük miktarı 2025 yılında tahmini olarak
40 milyona ulaşacaktır (10) .
Senil katarakt gelişiminde rol oynayan risk faktörleri : Yaş : Yaşlanma, katarakt gelişimde en önemli risk faktörlerinden birisidir. 70
yaşında katarakt gelişme riski 50 yaşındaki riske göre yaklaşık 13 kat fazladır
(14).
Cinsiyet : Yapılan çalışmalarda kadınlarda erkeklere göre biraz daha fazla tesbit
edilmiştir. Bu artış belkide kadınların kortikal katarakt gelişimine göre erkeklere
nazaran daha yatkın olması ile açıklanabilir (15).
Irk : Beyazlara göre siyahlarda kortikal ve nükleer katarakt daha sık
görülmektedir (16).
Diabet : Epidemiolojik araştırmalarda uzun dönem diabet hastalarında katarakt
gelişiminin bariz olarak arttığı görülmüştür. 70 yaşından önce katarakt
gelişiminde bu artış oranı daha yüksek tesbit edilirken, 70 yaşından sonra oranda
bir azalma gözlenmektedir (17).
Aile Hikayesi : İki vaka-kontrol çalışmasında aile hikayesinin katarakt riskinde
artışa yol açtığı tesbit edilmiştir (15,18).
İlaçlar : Yapılan klinik ve laboratuar çalışmaları göstermiştir ki bazı ilaçlar
katarakt gelişimde rol oynamaktadır. Bu ilaçlardan bazıları kortikosteroidler,
fenotiazinler, miyotik kolinerjikler, kanser ilaçları, fotosensitif ilaçlar, diüretikler,
trankilizanlar, gut mediatörleri’dir (19,20).
Beslenme : Büyük bir vaka-konrtol çalışmasında antioksidan özelliği bulunan
riboflavin, vitamin C, E ve karotenoidlerin alınmasının, kortikal, nükleer ve mix
katarakt gelişimini önlediği saptanmıştır. Niasin, tiamin ve demirin de koruyucu
olduğu tesbit edilmiştir (19).
Radyasyon : 295 nm dalga buyundaki UV ışığı korneadan geçerek direkt olarak
lens tarafından absorbe edilir. Tek yüksek doz veya multipl düşük doz UV
radyasyonu ile laboratuar şartlarında hayvanlarda katarakt gelişimine neden
13
olmaktadır (21,22). UV radyasyonunun özellikle kortikal ve arka subkapsüler
katarakt gelişimine yol açtığı düşünülmektedir (23,24).
Elektromanyetik spektrumun diğer kısımlarındaki radyasyonlarda
katarakt gelişiminde rol oynarlar (19).
Sigara İçme : Sigara içiciliği ile nükleer kataraktta artış olduğu düşünülmektedir.
Kortikal kataraktta ise böyle bir artış tespit edilmemiştir (25).
Diğer risk faktörleri : Myopi, sistemik hipertansiyon, kronik diare, renal
yetersizlik.
Senil kataraktın arkasındaki patogenez, karmaşık olup henüz tam
olarak bilinmemektedir. Bu karmaşık çeşitli fizyolojik hadiseler arasındaki
etkileşimin bir sonucu olarak meydana gelir. Lensin kalınlığı ve ağırlığı yaşla
beraber artarken akomodatif gücü azalmaktadır.
Nükleer skleroz’da santral nükleus sıkışıp sertleşmekte ve kortikal
bölüm konsantirik şekil almaktadır. Bu multiple mekanizma lensin saydamlığının
giderek kaybına katkıda bulunmaktadır. Lens epitelinde yaşa bağlı olarak
değişim meydana gelmekte özellikle lens epitel hücrelerinin yoğunluğunda
azalma ve lens fibrillerinin anormal değişime uğramaktadır.
Ek olarak yaşa bağlı olarak lens epitel tabakası ve korteksi yoluyla lens
nükleus hücrelerine giriş yapan su, besinler ve antioksidanların ayrıca suda
çözünür düşük molekül ağırlıklı metabolitlerin bu hücrelere girişinde azalma olur.
Bu nedenle yaşa bağlı olarak meydana gelen ilerleyici oksidatif hasar, senil
katarakt gelişimine yol açmaktadır. Oksidatif maddelerin üretiminde artma ve
antioksidan vitaminlerin azalması katarakt patogenezisinde önemlidir.
Diğer mekanizma ise suda çözünür olan düşük molekül ağırlıklı
sitoplazmik lens proteinlerinin suda çözünür yüksek molekül ağırlıklı
aggregatlara ve suda çözünmeyen membran proteinlerine dönüşmesidir. Bu
patolojik dönüşüm lensin saydamlığında azalmaya, ışığın dağılmasına ve lensin
refraktif indeksinin birdenbire değişimine sebeb olmaktadır.
Diğer bir makanizma ise besinsel faktörler olup özellikle glukoz, eser
elementlerin ve vitaminlerin rolüdür.Senil kataraktlar lens opasitesinin yerleştiği
tabakalara göre iki ana bölümde incelenirler; nükleer ve kortikal. Ancak bu
sınıflama daha çok kataraktların erken dönemi için daha doğru olmaktadır.
Çünkü katarakt ilerlediğinde bu ayrıma ait saf özellikler ayrımlanamaz. Yani senil
14
ve ilerlemiş kataraktlarda nükleus, korteks ve subkapsüler kesafetler kaçınılmaz
ve bir arada olmaktadır.
Nükleer Kataraktlar: Yaşla birlikte lens nükleusunun sklerozu, sertleşmesi ve
renginin koyulaşması söz konusudur.Nükleer kataraktlar lensteki fizyolojik
sklerotik değişikliklerin bir sonucudur. Normal yaşlılarda lenste oluşan fizyolojik
değişikliklere rağmen görme keskinliği 20/20 seviyelerindedir (22). Nükleer
kataraktta lensin yoğunluğu ve kırma indeksi artar. Psödomiyopi gelişir.
Başlangıç evrelerde konkav camlarla düzeltilebilen görme keskinliği, sklerotik
değişikliklerin artması ile giderek azalır. Bu sklerotik değişim çok yavaş olur. 5-10
seneyi bulabilir. Bazı hastalar özellikle uzaktaki cisimlerde optik distorsiyondan
şikayetçi olurlar. Özellikle yüksek aksial myoplarda uzak görme keskinliği
psödomyopiye bağlı olarak kısa süre iyi kalabilir.
Nükleer katarakta bağlı değişiklikler en iyi yarıklı lamba
biomikroskopisinde, dar ışık-direk aydınlatma ile izlenir. Biyomikroskopik olarak
kesit alındığında diffüz lens opasitesinin sadece lens nükleusunu tuttuğu
gözlenir. Ancak takip eden dönemde biyomikroskopik muayene ile nükleustaki bu
yavaş değişim fark edilmez. Çok başlangıç dönemde ve santral nükleustaki
küçük opasitelerde monooküler diplopi şikayeti ve ileri dönemlerde renk tonu
ayrımlarında güçlük gözlenebilir. Skleroz bazen sadece fötal nükleustadır. Bu
nedenle birbirinden koyu bir alanda ayrılmış iki nükleus gözlenir. Bu tip nükleer
katarakt iki fokuslu lens olarak adlandırılabilir.
Nükleer kataraktlar lens yapısal proteinlerinin fizyokimyasal
değişikliklere uğraması ile ilişkilidir (a, b, c kristalin). Oksidasyon, nonenzimatik
glikozilasyon, proteolizis, deamidasyon, fosforilasyon ve karbamilasyon’a bağlı
olarak yüksek molekül ağırlıklı proteinlerin (1,000 nm) formasyonu ve
agregasyonu gözlemlenir. Bu yüksek molekül ağırlıklı proteinlerin arayüzde
agregasyonu ışığın geçişine engel olur ve nükleer katarakttaki ışık saçılması’na
(scattering) neden olur. Nükleer lens proteinlerinin kimyasal modifikasyonu lens
renginin önce sarıya daha sonra kahverengiye ilerlemiş vakalarda da siyaha
dönüşmesine (katarakta nigra) neden olur (26). A (alfa) kristalin proteininin bir
moleküler şaperon olarak agregasyonu önleyerek katarakt gelişimini önlediği
düşünülmektedir (27). Yakın zamanda yapılan çalışmalar faz seperasyon
15
inhibitörlerinin (PSIs) nükleusun şeffaflığını korumasında görev aldıklarını
düşündürmektedir. Bu inhibitörlerin kaybının nükleer katarakt formasyonuna
neden olabileceği düşünülmektedir (28).
Kortikal kataraktlar: 3 ana katarakt tipinin en yaygınıdır (29). Kortikal tabaka
erişkin bir insanda ön ve arka yüzde toplam 2 mm lik bir kalınlığa sahiptir.Kortikal
tabaka metabolik olarak aktiftir. Nükleusa göre daha az kompakttır. Bu sebeple
galaktozemi (30) ve diabette (31) elektrolit dengesizliğine bağlı aşırı hidrasyona
daha yatkındır ve lensin hidrasyonu artar. Lens sıvıyı humor aközden absorbe
eder. Bu lens protein moleküllerinde ve amino asit komponentlerindeki yıkıma
veya lens kapsülündeki permeabilite atımına bağlı olarak ortaya çıkar.
Erken bulgular lenste vakuollerin izlenmesi ya da lens liflerindeki
ayrılmadır. Biyomikroskopik olarak ileri dönemlerde periferik kama şeklinde
opasiteler ve lens içinde lameller ayrılmalar dikkati çeker. Yarıklar pupilla alanına
geldiğinde fokal aydınlatma ile beyaz gri renkli radial opasiteler izlenir. Sonuçta
korteks bulanıklaşır, takiben proteinler koagüle olur ve opasiteler şekillenir.
Böylelikle değişik kortikal katarakt tipleri ortaya çıkar.
Kortikal opasiteler lensin alt yarısında, özellikle de nasal kadranda,
daha erken ortaya çıkarlar. Bunun kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir.
Fakat güneş ışığındaki UV ışınların gözün supraorbital yapıları tarafından
korunan lensin üst yarısına ulaşamayışı neticesinde özellilkle alt kadranda ortaya
çıktığı düşünülmektedir (32). Neticede bu opasiteler diğer kadranlarda periferde
ortaya çıkarlar. Bu tip kataraktta santral lens geç tutulduğundan hastalar uzak
görmelerinin iyi olduğunu söylerler.
Kortikal kataraktlar en iyi retroilluminasyon ile gözlemlenirler.
Arka Subkapsüler Katarakt : Diğerlerine göre daha nadir görülür (33,34).
Sıklıkla diğer tiplerle beraberdir. Retroiluminasyonla kolaylıkla görülebilir. Sıklıkla
lokalizasyon santraldadir. Fundoskopiyi engelleyebilir. Erken evrelerde glare (35)
ve yakına bakarken objelere odaklanma zorluğu gibi subjektif semptomlardan
hasta şikayetçi olur. Akomodasyon sırasında myosisten dolayı santaralde
lokalize olan arka subkapsuler katarakt, üzerinden geçen ışığın saçılmasına ve
16
makula üzerine fokuslanan görüntünün engellenmesine neden olur. Bu nedenle
yakın görme daha çok bozulur.
Bu katarakt direk iluminasyonla dar ve geniş ışık altında kolayca
görülebilir ve karakteristik olarak granüler tarzda (gravel-like) posterior kapsülün
hemen yüzeyinde görülür. Bu teknikte uzun süre tutulan ışıktan dolayı hasta
glareden ötürü rahatsız olur. Bu nedenle retroiluminasyonla kolayca opasitenin
sınırları açığa çıkarılabilir ve opasiteler gölge şeklinde veya posterior kapsülün
santralinde ada şeklinde görülür (36). Erken evrelerde toz benzeri olan bu
katarakt direkt iluminasyonla görülemez ayrıca retro iluminasyonla da zorlukla
görülebilir. Katarakt ilerledikçe bu toz benzeri yapılar ileryerek gölge yaparlar ve
retroilluminasyonla kolaylıkla görünür hale gelirler ve ileri evrede kalsifiye plak
haline gelirler. Bu plak sıkı yapışıklığı nedeniyle cerrahi esnasında vakum
yaparken arka kapsulün rüptüre olmasına neden olabilir. Sıklıkla cerrahiden
sonra kalan küçük kalıntılar kendiliğinden absorbe olup vizyonu engellemezler
aksi takdirde Nd:YAG laser yapılır.
Arka subkapsüler kataraktın (ASKK) posterior kapsül ve korteks
arasındaki potansiyel boşluğa hücresel debris birikmesi veya kapsül epitel
hücrelerinin migrasyonundan ötürü oluştuğu düşünülür (37)
ASSK’nın radyasyon ve steroid alımı sonucu oluşabileceği gibi, DM,
yüksek myopi, retinal degenerasyonlar (retinitis pigmentosa) sonucuda oluşabilir
(38,39) ve gyrate atrofiyle beraber görülebilir (40)
Mix Katarakt : Genellikle katarakt tek tip olarak başlar ve en sonunda
degeneratif hadisenin ilerlemesiyle mix hale gelir. Bu nedenle mix katarakt varsa
katarakt ilerlemiş durumdadır ve hastalarda görme azlığı daha fazla olup yakın
zamanda cerrahiye ihtiyaç vardır.
Presenil Katarakt : Bu katarakt 55 yaşının altında görülüp sıklıkla arka
subkapsüler olmakla birlikte nükleer veya kortikalde olabilir. Arka katarakt hızlı
ilerleyip bir yıl içinde tamamiyle arka kapsülü örter. Ek olarak lens epitel
hücrelerinde göze çarpan değişimin ardından ödem ve en sonunda
dekompansasyon meydanda gelir. Bazen nükleus tutulmasa da en sonunda
opaklaşır. Lens korteksi başlangıçta tutulmayabilir fakat en sonunda spoke
opasiteler gelişir ve hızla ilerler.
17
Bu kataraktın sebebi bilinmemektedir. Fakat bazı çalışmalar galaktoz
metabolizmasındaki metobolik bir enzimin eksikliğinin sebeb olabileceğini ileri
sürmektedir. Bu enzimin aldoz redüktaz olduğu ve galaktiol denen maddenin lens
de birikip kronik bir osmotik strese sebeb olduğunu ileri sürmüşlerdir (41). Bu
hastaların cerrahisi iyi yapılmalıdır (42).
Diğer Yaşla ilişkili az rastlanılan katarakt türleri :
Kapsuler (polar) katarakt : Yaşa bağlı lens kapsülünde lokalize opasite
gelişmesidir. Ayrıca bu katarakta persistan pupiler membran, epikapsüler stars,
üveitle birlikte posteiror sineşi, travma, ilaçlar, radyasyon sebep olabilir. Kapsuler
kalınlaşma heat (glassblowers) kataraktta görülebilir ve hem Miller sendromu ve
hemde Lowe sendorumda görülebilir (43).
Polar katarakt anterior veya posterior kapsulde görülebilir. Sıklıkla
kongenital olmasına rağmen travmaya sekonderde oluşabilir. Polar katarakt
sıklıkla opaktır, lokalizedir ve ilerlemez. Stabil olması nedeniyle görme yeterli
sevide olabilir ve konservatif tedavi (pupil dilatasyonu, güneş gözlüğü, optikal
refraksiyon) yeterli olabilir.
Ön subkapsuler katarakt : Arka subkapsuler kataraktın aksine ön subkapsuler
katarakt ön lens epitelinin tüm tabakarında oluşabilir ve anormal lens kapsülü
katılaşmasına sebeb olur. Arka subkapsuler karaktla beraber görülebilir ve
sıklıkla lokal travma, radyasyon, üveit, ilaçlar sebeb olabilir.
Lens epitelinin dekompansasyonu : Bazı vakalarda bütün anterior kapsul
epitelinde generalize bulanıkla birlikte ödem görülebilir. Bu durum sıklıkla arka
subkapsuler ve kortikal kataraktın birkaç yıl içinde matur katarakta dönüşeceğine
işaret edip hızla vizyon kaybına neden olur. Bazen presenil kataraktlardada
görülebilir.
Retrodots : Sıklıkla derin korteks ve perinükleer bölgeye yerleşen ışığı geçiren
yuvarlak opasitelerdir. Sıklıkla kalsiyum oksalat içerirler (43). Genellikle mix
katarakt oluşuncaya kadar görme iyidir.
18
İlerlemiş katarakt : Sıklıkla mix kataraktın ilerlemesi sonucu matür katarakt
oluşur. Bu katarakt korteks ve nukleusun opaklaşması sonucu retina reflesinin
alınamamasına sebep olur. Bu evrede lens beyazdır ve bu nedenle kataraktın
tarihte şelale (waterfall) olarak adlandırılmasına sebep olmuştur (44). İlerleyen
evrelerde korteksin likefiye olmasıyla, kahverengi (Brown) nükleus yerçekiminin
etkisiyle aşağıya yerleşir ve Morgagnian katarakt olarak adlandırılır. Eğer lens
şişerse Entumesan katarakt olarak adlandırılır.
Kortikal sıvının biraz kaçması sonucu lens gümüşümsü beyaz ve kuru
bir hal alır ve Hipermatür (Hipermür) katarakt olarak adlandırılır.
KATARAKT CERRAHİSİ :
TARİHÇE : İlk göz içi lensi 1949 yılında bir İngiliz cerrah olan Harold Ridley
tarafından implante edilmiştir (45). Ridley genç bir tıp talebesi tarafından
ameliyatla alınan lensin yerine neden yenisinin konulmadığının sorulması üzerine
GİL implantasyonunu kararlaştırır. Savaş yıllarında bir çok hava subayının göz
perforasyonlarının tamirinden göz içinde kalan akril cam parçalarının reaksiyon
yapmadığını izlemiş ve materyal olarak akril camını seçmiştir. O yıllarda
yerleştirilen GİL’ nden sonra komplikasyonların fazlalığı yöntemin terkedilmesine
ve Ridley’in göz hekimliği ruhsatının elinden alınmasına neden olmuştur.
Katarakt cerrahisi, teknolojininde yardımı ile yıllar içerisinde kendini
geliştirmiş ve yenilemiştir.
Fakoemülsifikasyon yöntemi (FAKO) ilk defa 1967'de Dr. Charles
Kelman tarafından tanıtılmıştır (46,47). Dr. Kelman 1965’in sonlarına doğru
bugünkü fakoemülsifikasyon cihazının temelini oluşturan irigasyon aspirasyon
ünitesini geliştirmiştir. 1967’ye gelindiğinde ise , kör bir hastanın enükleasyon
planlanan ağrılı gözünde, ilk fakoemülsifikasyon işlemini tatbik etmiştir (48).
Konvansiyonel Fako 3mm‘ lik bir kesiden ön kameraya girilerek
ultrasonik enerji ile lens nükleusunun parçalanması ve bütün lens materyalinin
otomatik irigasyon aspirasyon sistemi ile göz dışına çıkartılmasıdır (49).
İntraoküler lensin yerleştirilebilmesi için kesinin genişletilmek zorunda olun-
ması nedeni ile 1980’li yıllara kadar geniş kabul görmemiştir (50).
19
1984 yılında Mozocco tarafından ilk katlanabilir lensin
tanıtılması, 1984 -1985 yıllarında Gimbel ve Neuhan tarafından
kapsüloreksisin geliştirilmesi,
dikişsiz uygulanan "self-sealing" korneal ve skleral tünel insizyonların
geliştirilmesi, fako yönteminde yüksek olan endotel travmasını azaltan
viskoelastiklerin geliştirilmesi, hidrodiseksiyon ve hidrodelineasyonun tanım-
lanması, fako tekniğinin ilerlemesine önemli katkıda bulunarak Fako’yu
bugünkü popüleritesine ulaştırmıştır (51).
FAKO METODU : Günümüzde Fako erken görsel rehabilitasyona imkan tanıması
sebebiyle birincil katarakt ekstraksiyon yöntemi haline gelmiştir. Tecrübeli
cerrahlar tarafından uygulandığında kontrollü ve minimal komplikasyonu olan bir
yöntemdir.
Fakoemülsifikasyon aygıtları temel olarak iki ana sistemden
oluşmaktadır. Bunlardan ilki kataraktlı lensi emülsifiye etmek için kullanılan
ultrason enerjisi üreten sistemdir. Bu sayede yaklaşık 10 mm boyutlarında olan
kataraktlı lens küçük parçalara ayrılarak 2-3 mm’lik kesiden temizlenebilmektedir.
İkincisi ise; oluşan parçacıkları emmek ve ön kamara derinliğini
korumak için gerekli olan sıvı irrigasyon ve aspirasyon sistemidir. Bu sistem aynı
zamanda ultrason enerjisi ile kataraktlı lens parçalanırken ortaya çıkan ısının göz
içi dokulara hasar vermesini, ultrason enerjisinin itme etkisiyle lens
parçacıklarının fako elceğinin ucundan ayrılmasını ve parçacıklar emilirken ön
kamara derinliğinin kaybolmasını önlemektedir.
Bu amaçları gerçekleştirmek için fakoemülsifikasyon aygıtlarındaşu bölümler bulunmaktadır (52):
1- Ana gövde (konsol) ve kontrol paneli : Ultrasonik gücün oluşumu
için gerekli magnetik alan ya da elektrik alanın oluşturulması,
irrigasyon, akım hızı ve aspirasyon pompasının kontrolü gibi bir
fakoemülsifikasyon aygıtının temel işlevleri burada gerçekleştirilir.
Ayrıca ön vitrektomi ve bipolar diatermi için gerekli sistemleri de
içerir.
20
2- Bağlantı sistemi : Elektromekanik gücü fako elceğine ileten kablo
ve irrigasyon aspirasyon borularını içerir.
3- Elcekler : Fako elceği, irrigasyon – aspirasyon elceği, ön vitrektomi
elceği ve diatermi.
4- Ayak pedalı : Fakoemülsifikasyon aygıtının cerrah tarafından
kontrol edilmesini sağlar. Temel olarak 3 ana durumu vardır. İlk
aşamada sadece irrigasyon, ikinci aşamada hem irrigasyon hemde
aspirasyon, üçüncü durumda ise bunlara ilave olarak ultrasonik
fakoemülsifikasyon devreye girer.
Ultrasonik enerjinin sert nükleusu nasıl parçaladığı ile ilgiliolarak şu mekanizmalar ileri sürülmüştür (52):
1- Akustik parçalama : Fako iğnesinin önünde 400 km/saat hızında
hareket eden yaklaşık 500 atm. basınca sahip bir sıvı dalgası oluşur.
2- Mikrokavitasyon kabarcıkları oluşumu : Fako ucunun hareketi ön
kamara sıvısı içinde yaklaşık 150 mikron çapında ve 5500 derece
sıcaklığa ulaşan kabarcıklar oluşturmakta ve bu kabarcıkların
enerjisi de lens nükleusunu parçalamak için gerekli enerjiyi
sağlamaktadır.
3- Çekiç yada direkt mekanik parçalama etkisi : Jack hammer etkisi
de denir. Ultrason insan kulağı tarafından işitilemez, ancak
fakoemülsifikasyon aygıtı ultrason moduna geçince değişik bir ses
duyulur. Ultrason gücü arttırıldıkça bu ses de artar. Bu ses fako
elceği ve iğne arasındaki harmonik tınılar nedeni ile oluşmaktadır.
Fako probundaki piezoelektrik ya da magnetostriktif mekanizma
elektrik enerjisini, fako probunun ucuna iletilen mekanik enerjiye dönüştürür.
Bu sayede fako probunun ucunda saniyede 24.000 ila 60.000 devir (Hz)
frekansına kadar longitudinal aksta hareket oluşur (53,54). Bu titreşim hareketi
ile hızla patlayan mikrokabarcıklar oluşur. Geçici kavitasyon olarak tanımlanan
bu işlemde masif miktarda enerji salınımı olur. Sonuçta 500 atm.'e kadar
ulaşarak lensi emülsifiye eden şok dalgaları ve 400 m/saat' e kadar ulaşan sıvı
dalgaları oluşur (55,56,57). Mikrodalgacıklardaki ısının 5500 °C'ye kadar
ulaştığı gösterilmiştir (58,59). Ortamda bu esnada oluşan ısı artışı, prob ucunun
21
etrafındaki irrigasyon sıvısı akımı ve probun uç deliğine doğru olan aspirasyon
sıvısı akımı ile azalmaktadır (56).
Fakoemülsifikasyon esnasında termal hasar sık rastlanılmayan,
ancak rahatsız edici bir komplikasyondur. Termal hasar ile yara yerinde
açıklık ve sızıntı, korneal ödem, endotelyal hasar, iris hasarı, istenmeyen
korneal astigmatizma ve kalıcı görme kaybı oluşabilir (53,55,53,56,57,58).
Kesi genişliği, görsel sonuçları (cerrahiye bağlı astigmatizma vs.)
etkilediği için kesi genişliğinin küçültülmesi önem kazanmaktadır (61,62,63).
Katlanabilir göziçi lens (GİL)'leri ve bu lenslerin göze implantasyonunu
kolaylaştıran aletlerin varlığı, daha küçük kesili katarakt cerrahisini günümüzde
olanaklı kılmaktadır (64.65). Daha küçük kesili katarakt cerrahisi ile yara
yerindeki yapısal stabilite artmakta, cerrahiye bağlı astigmatizma (CBA)
azalmakta, kesi yerinden aköz sızıntısı engellenmekte ve hızlı bir görsel iyileşme
sağlanmaktadır (66).
Yara yerinden sızıntıyı engellemek ve CBA’yı azaltmak için üç
basamaklı valv şeklindeki kesi; sklera veya kornea üzerindeki dış kesi, endotel
tarafında ön kamaraya girişi sağlayan iç kesi ve bunları birleştiren bir tünelden
oluşmaktadır (67). Bu üç komponentin birlikteliği korneal stabilite üzerinde
ortak bir etki oluşturmaktadır (68).
Günümüzde saydam kornea kesisi (SKK) topikal anestezi ile
gerçekleştirilebilmesi, koterizasyon gerektirmemesi, skleral tünel kesisinde
cerrahi sırasında görülebilen kornea distorsiyonunun olmaması, subkonjonktival
kanama ve hifema görülme sıklığının daha az olması nedeniyle tercih
edilmektedir (69). SKK korneal asigmatizmayı düzeltmede de kulanılabilir.
Sütürsüz SKK, katlanabilir lenslerin sıkça tercih edilmesi dolayısı ile, tercih edilir
olmuştur. Ayrıca temporal yaklaşımlı SKK’nin, kesinin milimetresi başına düşen,
CBA’yı azalttığı ve daha çabuk refraktif stabilite sağladığı tesbit edilmiştir.
SKK tekniğinde limbal vasküler arkın hemen önünde dik bir
korneal oluk oluşturulduktan sonra kornea içinde 2-2,5 mm. uzunlukta tünel
oluşturulur, üçüncü aşamada bıçak dikleştirilerek ön kamaraya girilir. Burada
konjonktivaya hiç dokunulmaması topikal anesteziyle fakoemülsifikasyon
cerrahisinin uygulanmasını da kolaylaştırmaktadır (70). Topikal anestezi, SKK
22
ile katlanabilir GİL implantasyonu uygulanan hastalarda cerrahi süreyi de
kısaltmaktadır.
Katlanabilir GİL'lerin implantasyonu için, çeşitli tipte forsepsler ve bunun
yanı sıra enjektör sistemleri mevcuttur. Enjektörler, GİL implantasyonunu
kolaylaştırırlar ve implantasyon öncesinde lensin kontaminasyonunu önlerler. GİL
implantasyonundan önce, primer kesinin cerrahi olarak genişletilmesi gibi ek
cerrahi basamaklar, intraoküler yapılara zarar verebilir ve yara iyileşmesi ile ilgili
komplikasyonlara yol açabilir (71,72).
KATARAKT CERRAHİSİ VE KOMPLİKASYONLARI:.
İntraoperatif Komplikasyonlar A) Katarakt insizyonu ile ilgili;
* Tünel perforasyonu
* Descemet membran dekolmanı
* Tünelin uzun / kısa, geniş / dar, derin / yüzeyel olması
* Termal yanıklar
B) Anterior kapsülektomi ( kapsüloreksis) sırasında;
* Büyük kapsüloreksis
* Küçük kapsüloreksis
* Kapsüloreksisin perifere ilerlemesi
C) Hidrodiseksiyon esnasında;
* Aşırı şişirmeye bağlı: - Ön kamaraya nükleus prolapsusu
- Arka kapsül rüptürü
- Ön kamaranın derinleşmesi
- Nükleusun arka kamaraya geçişi
* Yetersiz şişirme: - Nükleusun çevrilememesi
- Zorlama sonucu zonüler ayrılma
D) Fakoemülsifikasyon sırasında;
* İris prolapsusu ve rüptürü
* Descemet dekolmanı
* Endotel teması
* Kapsüloreksis rüptürü
23
* Korneal yanık (dar kesi, düşük akım hızı, yüksek fako gücü, kesi
oklüzyonu)
* Arka kapsül rüptürü
* Nükleus materyalinin vitreusa düşmesi
* Ön segment hemorajisi
E) Kortikal irrigasyon ve aspirasyon sırasında;
* Kapsüloreksis rüptürü
* Korteksin yetersiz alınması
* Arka kapsül rüptürü
F) GİL implantasyonu esnasında;
* Endotel hasarı
* İris hasarı
* Descemet dekolmanı
* Zonül dializi
* Arka kapsül rüptürü
* Kapsüloreksis rüptürü
* GİL’ nin vitreusa düşmesi
* Ön segment hemorajisi
Postoperatif Komplikasyonlar A) Yara yeri açılması
B) Yara yeri sızıntısı
C) Filtrasyon blebi oluşması
D) Epitelial yürüme
E) Postoperatif astigmatizma
F) Korneal ödem ve büllöz keratopati
G) Hifema
H) Endokapsüler hematom
I) İntraoküler basınç artışı
İ) Kapsüler blok sendromu
J) GİL ‘nin yanlış hesabı
K) GİL desantralizasyonu ve dislokasyonu
M) Kistoid maküler ödem
N) Endoftalmi
24
O) Arka kapsül kesifleşmesiP) Retina dekolmanı
OPERASYON SIRASINDAKİ FAKO KOMPLİKASYONLARI (70):
Kornea Yanığı :
Ultrasonik uçta oluşan aşırı ısı nedeniyle kesi dudaklarında yanık
meydana gelir. Bu komplikasyon kesinin durumu, I/A dengesi ve ultrasonik enerji
ile ilgilidir. Fako ucunun girdiği kesi yeri çok dar olursa kılıf sıkışır, bu irrigasyon
yetersizliğine sebep olur, sonuçta ultrasonik ucun soğuması gecikir. Aspirasyon
yolundaki tıkanıklık veya direnç de keza fako ucunun soğumasını geciktirir.
İrrigasyon yetersizliği kesinin doğru yapılması ile çözümlenebilir. Ultrasonik ucun
flared ve ABS özellikte olması irrigasyon ve aspirasyonu arttırarak kornea
yanığını önlemede etkisi vardır. Ultrasonik ucun üzerinin teflon kılıf ile kaplı
olması ısının çevreye iletilmesini önlemede faydalıdır. Özellikle ultrasonik
enerjinin gereğinden fazla ve aralıksız uzun süre yüksek güçte kullanılması ucun
aşırı ısınmasına sebep olur. İrrigasyon sıvısının soğutularak kullanılması da
yanığı önlemede faydalıdır. Ultrasonik enerji kullanılırken yara yerinin dışarıdan
sık sık ıslatılması yanık oluşumunu azaltmada etkilidir.
Desme Ayrılması :
Fako cerrahisi esnasında nadiren Descement membranı kornea arka
yüzeyinden ayrılabilir. Bu ayrılma sıklıkla membranın yara yeri yada parasentez
kenarında cerrahi aletlere yakalanması sonucu gelişir. Yara yerinin küçük olması
aletlerin sıkı girişi bu komplikasyonun sıklığını artırırken uygun insizyon mimarisi
ve derin ön kamara dekolman sıklığını azaltır. Aletlerin arka doğrultuda ön
kamaraya girmesi ve fako ucunun kesici yüzeyinin ameliyat mikroskopuna
bakacak şekilde yerleştirilmesi bu riski azaltabilir. Küçük dekolmanlar yara yerinin
arka kenarına bası uygulanarak bir miktar aköz boşaltılması yolu ile repoze
edilebilir. Ön kamaraya hava verilmesi daha geniş dekolmanların
yatıştırılmasında yardımcı olabilir. Ön kamaraya hava yerine SF6 yada C3F8 gibi
25
genişleyebilen gazların genişlemeyen konsantras- yonlarda verilmesi bu gazların
yüzey gerilim özellikleri ve uzun absorbsiyon zaman- ları nedeniyle desme
membranı dekolmanı tedavisinde oldukça faydalıdır. Geniş desme membranı
dekolmalarında repozisyon sonrası membran üzerinde traksiyon görülen
olgularda tam kalınlıklı 10.0 sütür tedavide kullanılabilir. Nadiren desme
dekolmanı viskoelastik enjeksiyonu esnasında kanül ucunun arka stromal planda
bulunmasına bağlı olarak da gelişebilir.
İris Travması :
Bu komplikasyon irisin periferinde yani fako ucu giriş yerinde, yan giriş
yerlerinde veya pupilla kenarında olabilir. Periferik iris travmalarında fako ucu
giriş insizyon yerinin çok geride ve insizyon boyunun kısa ve geniş olmasının rolü
vardır. Bu komplikasyon fako ucunun, ön kamaraya girişi ve çıkışı sırasında,
operasyon sırasında irise teması veya insizyondan iris prolapsusu nedeniyle olur.
Dar ön kamarada aşırı irrigasyon nedeniyle göziçi basıncı yüksek olursa bu risk
daha da artar. İnsizyonun doğru yapılması ve viskoelastik ile ön kamara
oluşturularak fako ucunun sokulması bu komplikasyonu önlemede faydalıdır.
Pupilla kenarındaki iris travmaları, fako ucunun aspirasyon sırasında
irisi yakalamasıyla meydana gelir. Fako ucu ile lensin emülsifikasyonu sırasında,
özellikle küçük pupillada, irise yakın olarak yüksek akım ve vakumda çalışılması
iris yakalanması riskini daha da arttıracaktır. Özellikle anti-surge sisteminin
yetersiz ol- duğu cihazlarda tıkanmanın kırılması ile ön kamaranın ani daralması
pupilla küçül- mesine sebep olarak iris yakalanma riskini arttıracaktır.
İris yakalanmasını önlemek için pupilla yeterince genişletilmeli, iristen
uzakta çalışılmalı ve irise temastan kaçınarak miyozis uyarılmamalıdır. Pupilla
sfinkteri bir kere fako ucu ile yakalanarak yapısı bozulduğunda iris gevşer,
aspirasyon ağzına çekmek daha kolaylaşır. İris Hook’ları irisi geride tutmak için
kullanılabilir.
Ön Kapsüloreksis Kenarı Rüptürü :
Tamamlanmış bir kapsüloreksisin operasyon sırasında yırtılması çeşitli
nedenlerle olabilir.
26
Fakoemülsifikasyon işleminin başlangıç fazında olabilir. Ultrasonik uç
kazara kapsül kenarına takılıp yırtabilir. Bu, özellikle küçük kapsüloreksislerde
perifere doğru aşırı oyuk yapılmasında daha sık rastlanabilir. Ön kapsülün tripan
mavisi ile boyandığı durumda kapsül daha gevrekleştiği için fako ucunun
temasında daha kolay yırtılabilir. Bu safhada ön kapsül kenarı yırtılmasını
önlemek için kapsül kenarından uzakta çalışılmalıdır. Fakoemülsifikasyon
sırasında ön kamara kollapsı kapsül kenarına teması daha fazla arttırarak kapsül
kenarının yırtılmasına sebep olabilir. Ön kapsül kenarı yırtılması nukleusu
parçalara ayırma işlemini zorlaştırır ve işlem sırasında yırtığın büyümesine yol
açabilir. Yırtık oluşmuşsa derin ön kamarada özellikle viskoelastik altında
emülsifıkasyona devam etmek uygundur. Ön kamara silinmesi veya fako ucunun
ön kamaradan çıkarılması yırtığı büyütebilir. Kapsül kenarı yırtığı erken farkedilir
ve perifere doğru ilerlememiş ise fako ucu çıkarılırken ön kamara viskoelastik ile
derinleştirilerek yırtığın iki ucu kapsüloreksise dönüştürülmeli- dir.
Nükleusun çopır ile parçalara bölünmesi sırasında fako ucu veya çopır
ile ön kapsül kenarı yırtılabilir. Yırtık birden fazla olursa durum daha ciddidir. Ön
kapsü- loreksis kenarı rüptüründe nukleus parçalama ve emülsifiye etme
işlemlerinde kap- sülü germemeye ve kapsül kenarını fako ucu ile yakalamamaya
dikkat edilmelidir.(71)
Arka Kapsül Rüptürü :
Fakoemülsifikasyonun birkaç aşamasında meydana gelebilir :
Nükleusun yatağında parçalara ayrılması sırasında olabilir. Yumuşak
nükleuslarda ikiye ayırma sırasında spatülün arka kapsülü zedelemesiyle olabilir.
Sert nükleuslarda kırma işlemi sırasında parçaların tam ayrılması için nükleus
yarılarının kapsülü aşırı germesi veya çopırın arka kapsülü zedelemesi nedeniyle
olabilir. Derin oyuk açılmamış olguda ikiye kırma işlemi sırasında nükleusa aşırı
baskı nedeniyle kapsül gerilmesi bu riski artırır. Fako çop tekniğinde fako ucuna
çekirdeği iyi kazıklamak için yüksek vakum gerekir. Okluzyonun ani kırılması ile
ön kamara kollapsı çopırın arka kapsülü yırtmasına sebep olabilir. Nükleusun
parçalara ayrılması sırasında (lokmalar yenmeden önce) arka kapsül yırtılmış ise
nükleus parçaları ön kamaraya viskoelastik altında çıkararak ön kamarada
emülsifikasyona devam edilir. Bu işlem düşük irrigasyon, düşük akım altında
yapılır. Cerrah deneyimli değil ise ensizyon yeri genişletilerek nükleus parçaları
27
viskoelastik yardımı ile çıkarılır. Viskoelastiğin nukleus ile arka kapsül arasına
fazla verilmesi yırtığın büyümesine de yol açabilir.
Ayrıca nükleus parçacıklarının temizlenmesi sırasında arka kapsül
rüptürü olabilir. Fakoemülsifîkasyonun son devrelerinde, özellikle epinükleus ve
korteksin kalmadığı olgularda arka kapsülün fako ucuna gelmesini önlemek için
yan girişten künt (spatül gibi) ikinci bir alet nükleus materyali gerisine yerleştirilir.
Bu devrede kapsül açılır ise ve hyaloid sağlam ise açıklığı kapamak için
viskoelastik kese içine enjekte edilir ve çekirdek parçası ön kamaraya getirilir,
emülsifiye edilir. Fako ucu ön kamaradan çıkarılırken viskoelastik ile ön kamara
oluşturulur ve mümkünse yırtık kapsüloreksise dönüştürülür. Hyaloid parçalanmış
ve vitreus ön kamaraya gelmiş ise viskoelastik nükleus parçasının uzağına
enjekte edilir. Kalan nükleus emülsifiye edilmeden önce parça etrafındaki vitreus,
ön vitrektomi ile ön kamaradan temizlenir. Viskoelastik ile ön kamara tekrar
oluşturulduktan sonra nükleus parçası emülsifiye edilir. Bu işleme viskoelastik
desteği ile devam edilir. Hyaloid parçalanmış ve vitreus ön kamarada ve iri birkaç
nükleus parçası var ise bu parçaların arkaya düşmesini önlemek için nükleus
materyali altına kese içine viskoelastik enjekte edilir keza endoteli korumak için
kornea arkasına da enjekte edilir. İnsizyona yakın bölgedeki vitreus ön vitrektomi
ile temizlenir, kesi genişletilir, lup ile manuel olarak nükleus parçaları çıkarılır,
kesi yeri sütüre edilir, sonra ön vitrektomi ile kortikal materyal ve bütün ön
kamara vitreusten temizlenir. Kalan nükleus materyali küçük ise vitreustan
nükleusu ayırmak için nükleus parçası altına viskoleastik enjekte edilir, kalan
kese boşluğu da viskoelastik ile doldurulur. Kuru bir ön vitrektomi ön kamarada
fako başlangıcı için insizyon yoluyla yapılır. Ön kamara kollabe olmaması için
devamlı viskoelastik takviyesi ile fakoemülsifikasyon sırasında vitreus geride
tutulmaya çalışılır. Bu işlem sırasında yüksek vakum fakat düşük akım ve düşük
ultrason kullanılmalıdır. Bu işlem ön kamarada türbülansı azaltarak serbest
vitreus hareketini azaltabilir. Bu işlem nükleus parçasını vitreustan uzaklaştırmak
için ön vitrektomi ve viskoelastik ile desteklenir. Nükleus emülsifiye edildikten
sonra kalan korteks materyali ön vitrektomi ile temizlenir.
Bu olgularda göziçi lens implatasyonuna olgunun durumuna göre karar
verilir. Küçük arka kapsül yırtıkları kapsüloreksise dönüştürülebilmiş ise kapsül içi
GİL implantasyonu başarılabilir. Arka kapsül yırtığı büyük ise ve yeterli ön kapsül
desteği var ise arka kamara lensi sulkusa yerleştirilebilir.(72,73)
28
Nükleusun Vitreusa Düşmesi :
Fakoemülsifikasyon sırasında arka kapsül yırtılınca nükleus parçası ile
fako ucu arasına vitreus girmesi parçanın yakalanmasını güçleştirir ve bu sırada
vitreusun fako ucuna sıkışması ve irrigasyon basıncının da etkisi ile parça göz
dibine kaçar. Parçalar ön vitreusta asılı ise destek için parçaların gerisine biraz
viskoelastik yerleştirilir.Daha sonra parçaları ön segmente çekmeden önce
vitreus fibrillerinden ayırmak için bimanuel vitrektomi yapılır. Vitreus jelinde
karışmış olan nükleus parçalarının vitrektomi yapılmadan manuel olarak yara
yerinden çıkarılmaya çalışılması vitreus bazında istenmeyen retina traksiyonuna
sebep olabilir. Bu da retina dekolmanına yol açabilir.
Nükleus materyali vitreus boşluğu içerisine arkaya düşer ise,
vitrektomiyi takiben yukarı doğru nükleusu yüzdürmeye çalışmak bazen faydalı
olur. Bu mümkün olmaz ise, fako fragmantasyon ile üçlü girişli parsplana
vitrektomi yolu ile lens materyalinin sekonder çıkarılması için retinal konsültasyon
erken ameliyat sonrası dönemde programlanabilir. Düşen nükleus parçaları
büyük ise perflorakarbon yardımı ile limbal insizyon yaparak çıkarmak
mümkündür. Daha sonra GİL sulkusa yerleştirilebilir.(74.75.76)
OPERASYON SONRASI FAKO KOMPLİKASYONLARI :
Arka kapsül Opasifikasyonu : Arka kapsül opasifikasyonu (AKO) günümüzde katarakt operasyonları
sonrası görülen yaygın bir komplikasyondur (77). Yeni cerrahi teknikler ve
korteks bakiyesi temizliği yöntemleri sayesinde insidansında düşmeler tesbit
edilmektedir (78).
AKO, katarakt operasyonunu takiben arka kapsülde korteks plağının
kalması ya da ,özellikle gençlerde, arka kapsül üzerinde epitel hücrelerinin
proliferasyonu (Elschning incileri) sebebiyle oluşur. Residü artıkların ve
fibroblastların değişimi ile oluşan myofibroblastların yaptığı kırışıklıklar görme
keskinliği üzerine etkili olmaktadır. Önlenmesi için, operasyon sırasında arka
kapsülün cilalanması ve yerleştirilecek göziçi lensinin bikonveks optikli ve kapsül
içinde olması faydalıdır (bknz lens tipleri). Tedavisinde günümüzde sıklıkla YAG
Lazer ile arka kapsülotomi yapılır.
29
Cerrahi müdahale sonrası hastanın iyi görmesi için arka kapsülün temiz
olması gereklidir. Operasyon sonrası ilk 3 yıl içinde arka kapsüllerin %10 ila %
50'si donuklaşmaya başlar. Fakonun ve ekstrakapsüler katarakt
ekstraksiyonunun (EKKE) kullanımında ilk zamanlar en sık yapılan şey katarakt
ekstraksiyonu sırasında arka kapsülde bir açıklık oluşturmaktı. Nd:YAG lazerin
ortaya çıkışı ile primer kapsülotomiye duyulan ihtiyaç ortadan kalkmıştır. Bu
yüzden arka kapsül sağlam bırakılmalıdır, yalnız eğer hasta ameliyatın sonunda
donuklaşmış bir kapsüle sahipse ve bu kapsül tatmin edici bir görme
vaadetmiyorsa veya daha sonraki bir tarihte bile hastaya lazer uygulanması
elverişli gözükmüyorsa kapsüle müdahale olabilir.
AKO gelişimde oküler ve sistemik faktörler rol oynar.
AKO gelişimde oküler faktörler :1- Retinitis Pigmentosa : Auffarth ve arkadaşları yaptıkları çalışmada retinitis
pigmentosalı hastalarda AKO insidansını ve yoğunluğunu daha yüksek
bulmuşlardır (79).
2- Psödoeksfolyasyon (PSX) : Küchle ve arkadaşları yaptıkları çalışmada
PSX’li hastalarda daha yüksek AKO insidansını göstermişlerdir (80).
3- Glokom : Glokomatöz gözlerde AKO insidansının yüksekliği kanıtlanmıştır
(881,82). Glokom için yapılan cerrahi girişim tipi ameliyat sonrası AKO gelişimini
etkilemektedir. Tezel ve arkadaşları kombine amleliyatında (katarakt ekstr. ve
trab.) limbal tabanlı konjonktival flep girişiminin forniks tabanlı konjonktival flep
girişimine göre daha yüksek AKO insidansına yol açtığını göstermişlerdir (83).
Anand ve ark. Yaptıkları çalışmada kombine ameliyatında fako kullanımının
ekstrakapsüler girişime göre daha az AKO insidansına neden olduğunu tesbit
etmişlerdir (84).
4- Üveit : Krishna ve ark. Yaptıkları çalışmada üveitli gözlerde daha yüksek AKO
insidansını saptamışlardır (85).
5- Refraktif bozukluklar ve aksiyel uzunluk : Bazı çalışmalarda yüksek
myoplarda daha yüksek AKO insidansı tesbit edilmiştir (86,87).
30
AKO gelişimde Sistemik Faktörler : 1- Hasta yaşı : 1995’te Majima yaptığı çalışmada lens epitel hücrelerinin (LEH)
genç hastalarda yüksek büyüme potansiyeli taşıdığını göstermiştir (88).
Wormstone ve ark. ise bu yüksek büyüme potansiyelinin yaşa bağımlı olduğunu
tesbit etmişlerdir (89). LEH 40 yaşından önce, 60 yaşından sonraya göre 3 kat
daha fazla çoğalmaktadır. 10 yaşındaki bir çocukta AKO gelişimi insidansı 70
yaşındaki bir insana göre 3 kattan daha fazla tesbit edilmiştir.
2- Diabetik Retinopati gelişmemiş diabetes mellitus : Tetz ve ark. Yaptıkları
çalışmada kan-retina bariyerinin yıkılmasının diabetik hastalarda AKO gelişimini
hızlandırdığını düşünmüşlerdir (90).
LENS TİPLERİ :
PMMA : 1998’de PMMA GİL’leri katarakt cerrahisinde cerrahların en çok tercih
ettiği lenslerden birisiydi (91). PMMA GİL’leri tek parça (monoblok, yekpare)
şeklinde yada sonradan eklenmiş ayak (haptik) çeşitleri sunmaktadır.
Materyalinin sert yapısı, katlanabilir GİL’lerin sahip olamadığı, optik olarak geniş
bir artı ve eksi güç aralığına sahip olmasına olanak sağlamaktadır (92). Bu
sayede oldukça yüksek numaralı myopik hastaların tedavisinde
kullanılmaktadırlar (93). Bunun yanısıra günümüzde silikon lenslerde de artık
yüksek eksi değerler bulunmaktadır.
Optik çapı 5 ila 7 mm arasındadır. Standart üst kornea-skleral kesi
tekniğinde 5.5 - 6 mm’lik optik çaplı modeller kullanılmaktadır. Bunun yanında
bazı tecrübeli cerrahlar saydam korneal kesi tekniğine uygun 5 mm optik çaplı
modeli kullanmaktadırlar.
Genelde kapsül içi sabitlemede 12-12.5’mm çaplı lensler tercih
edilmektedir. Bunun yanında yüksek myopi gibi durumlarda daha geniş optik
çaplı (6mm) ve uzunluklu (13mm) lensler de kullanılmaktadır. Seçilen bu tür
lensler yüksek myopi gibi durumlarda daha iyi santralizasyon ve sabitlenme
sağlamaktadırlar.
31
13.5-14 mm çaplı lensler ise sekonder sulkus fiksasyonu için
kullanılmaktadırlar.
Silikon Lensler : İlk olarak 1984 yılında kullanılmaya başlanmışlardır. Bu katlanabilir
lensler üretildiği günden beri popülerliğini kaybetmemişlerdir. Hidrofobik yüzeye
sahiptirler ve kapsüler yapışma göstermezler. Bir çok cerrahın daha küçük kesili
cerrahiye olanak sağlaması nedeniyle tercihi olmuşlardır (94).
Düz ayaklı ve modifiye C ayaklı olarak iki ayak şekline sahiptirler. Star
Surgical’ın ürettiği 10.8 mm çapa sahip düz ayaklı lens özellikle intakt kapsüler
implantasyon için tasarlanmıştır. Bu düz ayakların kapsül içindeki lensin
stabilitesini uzun dönem sağladığı düşünülmektedir (95,96) Bu GİL’i özel bir, tek
kullanımlık kartuş ve viskoelastik kullanan, enjektör mekanizması ile implante
edilmektedir. Kesi boyu ise 2.8 ila 3 mm civarında olması gerekmektedir. Ön
radyal kapsül defektli olan gözlerde kullanılması önerilmemektedir. Bunun nedeni
ise düz ayaklı lenslerin bu gibi durumlarda desantralizasyona ve dislokasyona
eğilimli olduğu düşünülmektedir.
Modifiye C ayaklı silikon lensler ise polipropilen, poliimid, veya PMMA
ayaklı olabilmektedirler. Bu lenslerde enjektör yardımı ile katlanılarak implante
edile- bilmektedirler. Fakat haptiklerin katlama esnasında deformasyona
uğramamasına veya kırılmamasına özen göstermek gerekmektedir.
Allergan Medical Optics (AMO) firmasının ürettiği silikon lensler yüksek
kırıcılık indeksleri sayesinde (1.46) oldukça incedirler. Bu özellikleri ile de
implantas-yonda büyük kolaylıklar sağlamaktadırlar. 2.9 mm lik kesiden, özel
enjektörü (AMO Unfolder TM) ile implante edilebilmektedirler. SI30 lensleri
polipropilen ayaklı (haptikli), SI40 lensleri ise PMMA ayaklıdır.
Silikon lenslerin arka yüzeyleri intravitreal gazlar ile temas ettiğinde
opak- laşabilirler. Silikon yağlar ile bir arayüz oluştururlar ve pars plana vitrektomi
sırasında retinanın görünmesini engellerler (97). Bu durum ameliyat sonrası
takiplerdede güçlük oluşturur. İleride vitrektomi geçirebilecek hastalara
kullanılmamalıdır.
İlk üretilen (ilk kuşak) 3 parçalı silikon lenslerin daha fazla ve uzun
süren inflamatuar değişikliklere neden olduğu düşünülmekteydi. Bununla birlikte
32
ön kamara reaksiyonu (hücre ve flare), arka kapsül opasifikasyonu, kapsül
kontaksiyonu ve kronik üveit daha yaygın olarak görülmekteydi. Tüm bu
problemler kan aköz bariyeri hasarlı hastalarda daha da artmış olarak
gözlenmekteydi. Kapsül kontraksiyonu ise psödoeksfolyasyonlu hastalarda daha
sık görülmekteydi.
İkinci kuşak silikon lensler ise kullanılan saf silikon materyal ile daha az
butür problemlere yol açmakta gibi görünmektedirler (STAAR’ın RMX 3 modeli ve
Allergan’ın SLM2 modeli). Yapılan bir çalışmada Allergan’ın SI40 lensinin Alcon
Surgical’in akrilik GİL’ine göre daha az arka kapsül opasifikasyonuna neden
olduğu iddia edilmiştir (98).
Özetle silikon lenslerin dezavantajları : 1- Kapsüler fibrozise diğer lenslere göre daha fazla yol açmaktadırlar.
2- Desantralizasyon bu lenslerde çok sıkça görülen bir dezavantajdır.
Desantralizasyon silikon lenslerin çıkarılmasında en büyük nedeni
oluşturmaktadır.
3- YAG laser uyumluluğu diğer lenslere göre düşüktür. Bu da YAG
kapsülotomi prosedürü sırasında zorluklara neden olmaktadır.
4- Vitreoretinal cerrahi ile uyumlu değildir. Bu sebeple diabetik çocuklarda ve
yüksek myoplarda implantasyonu uygun değildir (99).
5- Tek parça silikon düz ayaklı Staar AA403 ve AA420 lenslerinin AMO SI30
lenslerine göre daha az desantralizasyona neden oldukları gösterilmiştir
(100). AMO SI30 lenslerinin kapsüle küçük gelmesi ve buna bağlı geç
dönem asimetrik kapsül kontraksiyonuna yol açması buna neden olarak
gösterilmiştir (101). Bu lenslerin ayrıca korneal olmayan astigmatizmayı
arttırdığı (102) ve diğer lenslere oranla kapsüler fimozisi arttırdığı
gözlemlenmiştir (103).
Hidrojel Lensler :
20 yıldan beridir kullanılmaktadırlar. Tamamen polyhydroxyethyl
methacrylate (HEMA) tan üretilmişlerdir (104,105,106). Bu lensler tek parçadır.
Otoklavda sterilizasyona uygundur. %38 su içeriği ile hidrofiliktirler (Tablo 1).
Minimal hücre depozisyonuna, minimal kapsüler fibrosise neden olurlar. YAG
33
laser uyumluluğu iyidir. Yırtılmaya eğilimli olmaları, UV blokaj etkilerinin
olmaması, sık dislokasyona neden olmaları dezavantajlarıdır. Uzun dönemde
arka kapsül opasifikasyonu oranlarının düşük olduğu (%20) gösterilmiştir (107).
Akrilik Lensler : Akrilik GİL’leri silikon lenslerin oluşturduğu problemlerin birçoğuna yol
açmazlar. Bununla birlikte katlanabilir lenslerin ve PMMA lenslerin tüm
özelliklerine de sahiptirler. Bir enjektör yardımı ile implantasyona olanak
sağlarlar. Kapsüler opasifikasyon ve kapsüler kontraksiyon bu tür lenslerde
PMMA ve silikon lenslere göre daha az olarak görülmektedir. Bazı su vakuolleri
optik üzerinde gözlenebilirler fakat bunlar görme keskinliğinde azalmaya neden
olmazlar. Yüksek kalitede plastik ve köşeli yapı; glare, hale görme ve temporal
koyu gölgelenmelere nadiren neden olmaktadırlar.
Günümüzde göz cerrahları tarafından en çok kullanılan lens
grubudurlar. Çeşitli firmaların değişik özelliklere sahip akrilik lensleri
bulunmaktadır. Alcon firmasının 5.5, 6.0 - 6.5 mm optik çaplı tek parça veya
PMMA modifiye C ayaklı 3 parça lensleri bulunmaktadır (bknz Acrysof lensi). Bu
lensler 12.5 - 13.5 mm toplam uzunlukta olabilmektedirler. Ön yüzünde 5.5D
temel eğrilik bulunmaktadır. Arka yüzey ise geri kalan refraktif güce göre
şekillendirilmektedir.
Hidrofobik Akrilik Lensler : Akrilat ve metakrilat kopolimerlerinden yapılmışlardır. Yüksek refraktif
indekse sahiptirler. Bu da optiğin ince olmasına olanak sağlar ve implantasyon
daha küçük kesiden gerçekleştirilebilir. Kısmen sert olduğukları için katlanmaya
direnç gösterirler. İlk nesillerde implantasyon öncesi ısıtılmaları gerekmekteydi.
Bugün için oda sıcaklığında katlanma problemsiz gerçekleştirilir. Açılımlarının
yavaş olması da daha kontrollü bir implantasyon sağlar. Yüzeylerinin
mikrotravmalara karşı hassas olması çizilmelere yol açmaktadır.
Arka kapsül adezyonu ile düşük AKO oranına yol açmaktadır. Ayrıca
dik kenarlı optik lenslerle en düşük oranda AKO gerçekleşmektedir. Ancak dik
kenar ve yüksek refraktif indeks ışığın iç yansımalarına neden olarak görsel
aberasyonlar ve disfotopsi yaratabilir. Alcon SA serisi pürtüklü kenar, Allergan
Optiedge serisinde yuvarlak ön kenar dizaynı geliştirerek bu problemi minimuma
indirmişlerdir.
34
YAG laser direnci oldukça iyidir. Bu lenslerde rastlanan bir başka
problem glistening denilen noktasal lekeler, kabarcıklardır. (Özellikle Acrysof® 1.
jenerasyon lenslerinde) Lens içindeki suyun buharlaşmasından olduğu
düşünülen mikrovakuol- lerin artması sonucu görme düşüklüğünün meydana
geldiği bilinmektedir.
Materyal ve şeklindeki iyileştirmelerle azalmış ayla ve ışıktan rahatsız
olma, düşük AKO oranı, santralizasyon mükemmelliği sağlanmıştır. Ayrıca
glistening problemi büyük ölçüde giderilmiştir.
Enjektör sisteminin, lens üzerinde en az hasara neden olması lensin
yara yerine, kirpiklere temasının önlenmesi ile kontaminasyon açısından
üstünlüğü ayrıca daha kolay implantasyon sağlaması, olumlu yönleridir.
Hidrofilik Akrilik Lensler : Dokuya uyumlu olmaları endotel temasında hasara yol açmaz, su
içeriği nedeniyle kolay katlanırlar ve çabuk açılırlar. Üretim maliyetlerinin düşük
olması piyasada kullanım alanlarını çok genişletmiştir. Katlama ve insersiyon
sırasında mikrotravmalardan yüzey etkileşimi olmaz, hassas değildir yüzeyinde
çizikler oluşmaz.
YAG direnci iyidir. Öte yandan hidrofilik yüzey hücre göçü ve lens epitel
hücresi prolifersyonu için uygun zemin oluşturur, bu da yüksek AKO oranına yol
açar.
Bir başka çok önemli sorun gözeneklerine elektrolitlerin girebilmesidir. Protein
moleküleri giremez ama kalsiyum gibi elektrolitlerin birikmesi ile "psödofakik
katarakt" da denilen lenste opaklaşma probleminin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Hibrit Akrilik Lensler : Bazı üretici firmalar HEMA ile katlanabilirliği arttırılmış akrilik lensleri
geliştirmişlerdir. Bu lensler dengeli tuz solüsyonları içerisinde sunulmaktadırlar.
Bu lensler silikon lenslerden daha bio-uyumlu (bio-compatible) ve Acrysof
lenslerden daha ucuzdurlar. Bu lenslerin öncülerinden HydroviewTM Storz
firmasınca üretilmektedir. Yüksek refraktif indeksi (1.47) sebebiyle optiği incedir.
35
Su içeriği %18 dir. PMMA ayakları optiğe kimyasal bağlarla bağlanmıştır. Toplam
uzunluğu (çapı) 12.5 mm dir. İstenildiğinde inflamasyon oluşturma özelliği düşük
olduğundan, sulkusa yerleştirilebilmektedir. Çeşitli firmalarca üretilen hibrit akrilik
lenslerin bir çoğu yanlızca kapsül içi implantasyon için üretilmektedir. Düşük
silikon yağ kaplanma oranı ile ileride vitreoretinal cerrahi olasılığı bulunan
vakalarda kullanılabilmektedir.
Rayner Centerflex® ise bir başka hidrofilik akrilik lens markasıdır.
Toplam uzunluğu (çapı) 12.0 mm dir. Optik çapı 5,75 mm ve su içeriği ise %26
dır.
Staar Visacryl, Pharmacia CeeOn, Physiol, Corneal, Schmidt, Morcher
ve diğer birçok firmanın hidrofılik akrilik lensleri piyasada bulunmakta ve sıklıkla
kullanılmaktadır.
Memory lens : Bir hibrit akrilik lenstir.Yapısında methylmethacrylate, HEMA ve
ethylene glycol dimethacrylate İçerir. %20 lik su içeriği ile hidrofiliktir (Tablo 1).
25° C altında serttir. Bu sıcaklığın altında katlanmış halini muhafaza eder. 25° C
nin üzerinde göz içine katlanmış halde implante edilir. Yaklaşık 20 dakikada
açılarak orijinal şeklini alır (108). Bu süre boyunca cerrah tarafından lensin
açılması izlenmelidir. Kalsiyum-albumin birikimleri için tam bir sed oluşturan
hidrofilik mikropor yapısına sahiptir. Katlama için aletin gerekmemesi,
implantasyonun kolay olması üstünlüğüdür. Bu lens yapısı gereği 2° ila 10° C
arasında muhafaza edilmelidir. Bu nedenle sıcak iklimli yerlerde bu durum
zorluklar oluşturmaktadır.
Çok Odaklı Lensler : 90'lı yılların başında disk şekilli silikon, bunu takiben PMMA iki zonlu
(bifo- kal) lenslerden istenilen verimin alınamaması sonucu , 90'lı yılların sonunda
katlana- bilir silikon çokzonlu (multifokal) lenslere geçilmiştir. Bu lenslerde
ortadaki 2 mm'lik zon uzak için olup bunun dışındaki mesafeler için değişik
kırıcılıkta zonlar mevcuttur. Mükemmel kapsül içi santralizasyon olmadığı taktirde
hastada sıkıntıya yol açmakta- dır. (Örn: Allergan, Pharmacia vs.)
Akomodatif Lensler :
36
Son yıllardaki en heyecan verici gelişmelerden biridir. Akomodasyon
esnasında haptiklerde bulunan kanallar sayesinde optik kısım göz içinde öne ve
arkaya hareket edebilmekte bu şekilde refraksiyonda değişiklik sağlanmaktadır.
İnsan gözündeki deneylerde tam memnuniyet henüz sağlanmamıştır. Multifokal
lenslerde olduğu gibi mükemmel santralizasyon gerekmektedir. Kullanılan
materyal hidrofilik akrilik olup çapları 9.8 ve 10 mm'dir. Küçük kapsüloreksisteki
gelişebilen kasılma lensin ön-arka hareketini kısıtlamakta veya yok etmektedir.
Çalışmamızda Kullanılan Lensler ve Özellikleri :
1 -ACRİSMART®
Akrilik lens, Berlinde Acritec sirketi tarafından üretilmektedir. Bu lens akrilik
hidrofobik olup steril katlanabilir özelliktedir.Bu lens dogal olarak UV filtreli ve UV
emici özelliklere sahiptir. Düz ve tek haptikli lenstir. Bu lensler otoklav aletinde
strelize edilebilmektedir. A konstantı 118.0 dır.Optik çapı 5.5 mm olup, tüm çapı
11 mm dir. Acrismart 48S-5 modeli enjektor sistemi ile implante edilebilmektedir.
TABLO 1
KATLANABİLİR LENSLER VE KARAKTERİSTİKLERİ
Materyal Lens Modeli Tekparça Hidrofilik Optik çap
(mm)Toplam çap(mm)
Kırıcılıkİndeksi
Suiçeriği UV blok
Silikon AMO: SI30,SI40 Hayır Hayır 6,0 13,0 1,46 - Evet
Acrysof ® Alcon: MA30BM Hayır Hayır 5,5 12,5 1,53 <1% Evet
Hidrojel Alcon: 2000S Evet Evet 6,0 12,0 1,43 38% Hayır
HibridAkrilik
Storz: HydroviewH60M Evet Evet 6,0 12,5 1,47 18% Evet
HibridAkrilik
IOLTECHSTABIBAG® Evet Evet 5,5 10,5 1,47 28% Evet
HibridAkrilik Mentor: Memory Hayır Evet 6,0 13,0 1,47 20% Evet
37
Fakoemulsifikasyon sonrası kesi yeri 2 mm genişletilerek uygun kartuş ile
kapsul içine implante edilir.Dioptri aralığı 0- +32 D’ dir.
Acrismart 48S-5 modeli
2 - ACRYSOF®
Alcon firmasının ürettiği Ultraviole absorbanslı Akrilat / Metakrilat
Kopolimer yapıda hidrofilik katlanabilir bir lenstir (Tablo 1). Ayakları (haptik)
PMMA MonoFlex® Modified-C yapıda mavi renklidir. Refraktif (kırıcılık) indeksi
1.55 D dir. MA30 5,5 mm optik çapına sahiptir, MA60 6,0 mm optik çapına
sahiptir. Her iki tipte PMMA ayaklara (haptik) sahiptir.Yüksek refraktif indeksi
(1,55) sayesinde oldukça incedir. Optimal katlanma ısısı 20°C dir. Yapılan bazı
çalışmalarda ön kapsül fibrozisine ve arka kapsül opasifikasyonuna (AKO)
PMMA ve silikon lenslerden daha az yol açtığı gösterilmiştir (109). PMMA silikon
ve Acrysof® lensleri karşılaştıran bir başka çalışmada ise implantasyondan 3 yıl
sonra AKO nedeniyle YAG laser kapsülotomi oranları şu şekilde tesbit edilmiş :
Acrysof® lenslerde %0, silikon lenslerde %14 ve PMMA lenslerde %26 (109).
Benzer bir başka çalışmadaki oranlar ise 3 yıl sonunda sırasıyla : %5, %42 ve %
50 tesbit edilmiş (111). Acrysof® lenslerde gözlemlenen bu düşük kapsülotomi ve
AKO oranları, lensin arka kapsüle sıkı yapışmasına (110) ve optik kenarlarının
yapısına dayandırılmaktadır . Arka kapsüle olan bu güçlü yapışkanlık Nagata ve
arkadaşlarının yaptıkları çalışmada da gösterilmiştir (138). Bir başka çalışmada
lens üzerinde küçük hücre depozisyonu açısından lensler karşılaştırılmış ve
silikon lenslerin PMMA ve Acrysof® lensere göre daha fazla küçük hücre
depozisyonuna maruz kaldığı gösterilmiştir (111).
38
MA30AC MA60AC
Model MA30AC MA60AC MA50BM MA60MA
Optik Tip AnteriorBiconvex Anterior Biconvex Biconvex Meniscus
Optik Çapı(mm) 5.5 6.0 6.5 6.0
Toplamuzunluk (mm) 12.5 13.0 13.0 13.0
Haptik açısı 5° 10° 10° 5°
A-constant 118.4 118.4 118.9118.9
Power Range(D)
+10.0 to +30.0 in0.5 increments
+6.0 to +30.0 in0.5 increments +6.0 to +30.0 in
0.5 increments-5.0 to +5.0 in 1.0
increments
MiKRO KESiLi FAKO CERRAHİSİ (MKFC) METODU :
Terminoloji : MKFC metodu için henüz tam olarak oturmuş bir terminoloji yoktur.
Günümüzde bu metod için bir çok isimlendirme yapılmıştır.
39
Bimanuel fako, mikrofako, bimanuel mikrofako, kılıfsız fako, soğuk fako,
soğutulmuş fako, çok küçük kesili katarakt cerrahisi bu metodu anlatmak için
kullanılan terminolojik isimlerden birkaçıdır (135,136,138).
Neden MKFC : Son birkaç yıldır, katarakt cerrahisindeki eğilim ön segmente yansıyan
fako enerjisini azaltmak üzerine kurulmuştur. Mikro kesili fako cerrahisinin
(MKFC) üstünlüğü, çok küçük lens implantlarının (ThinOptX - Ultrachoice 1.0®,
Humanoptics - Microcryl MC 611 MI, Acritec - Acri Smart 36A, Alcon - Acrysof
SA/SN60AT) girişine izin verecek bir ultra küçük kesiden (1,2-1.5 mm)
operasyona imkan tanımasıdır. Ayrıca bu yöntem sayesinde korneada çok daha
küçük kesiler oluşturulmakta ve bu da küçük kesinin sağladığı avantajları
beraberinde getirmektedir . Düşük endoftalmi riski, azalmış cerrahiye bağlı
astigmatizma, azalmış inflamasyon mikro kesinin beklenen avantajlarıdır . Ana
hedef insizyonla indüklenen astigmatın azaltılmasıdır . Ayrıca operasyon
sırasında daha stabil bir ön kamara sağlanmakta, daha efektif hidrodiseksiyon
yapılabilmekte ve kapsüloreksis daha güvenli olabilmektedir .
Teknik ve Malzemeler : Bu yöntemde fako probunun ucu klinik olarak ısı oluşturmayan bir
teknolojiye (Mckool, Mikrotip fako ucu vs.) sahiptir. Bu düşük enerjili yeni yöntem
sayesinde, fako probunun ucunu soğutmaya gerek kalmadığından, kılıfa (sleeve)
ihtiyaç duyulmamaktadır. Bu özelliği dolayısıyla bazı cerahlar tarafından Soğuk
veya Soğutulmuş Fako olarakta adlandırılmaktadır .
Bu metod teknolojinin bizlere sunduğu yeni olanaklar sayesinde
geliştirilmiştir. Güç modülasyonu, viskoelastik ve sıvılardaki gelişim, yüksek
vakum, oyuk açmadan bölme işlemi gibi yardımcı aşamalar geliştirilmiştir. Güç
modülasyonu ile ultrason kullanımında efektivite arttırılmıştır. Ultrason enerjisinin
kullanımı Pulse ve Burst modlarındaki yeniden düzenleme ile aralıklı hale
getirilmiş (örn. Whitestar modu) ve böylece fako probunun ucunun daha az
ısınması sağlanmıştır . Ultrason enerjisinin kullanılmadığı bu aralıklarda prob
ucunun soğuması için gereken zaman kazanılmıştır. Daha az ultrason enerjisi
kullanımı ile kornea endotel hücrelerine verilen hasar azalmaktadır. Ayrıca kesi
40
yerindeki yanık ihtimali ve ön kamaradaki türbülans da buna bağlı olarak
azalmaktadır .
Günümüzde bu yeni yöntemle calışan cihazlar çeşitli firmalar tarafından
üretilmektedirler. İlk olarak AMO’nun Whitestar'ı geliştirmesini takiben, STAAR
Surgical Sonics'i, Alcon firması da Neosonics'i, farklı çalışma prensipleri ile,
geliştirdi. Alcon Neosonics tipin kendi ekseni etrafında 2 derecelik rotasyonu ile
kesicilik özelliği kazanırken, Staar Sonics düşük devirlerde vibrasyon yaparak
nükleus materyalini parçalamayı amaçlamaktadır. Yeni metodlardan Aqualase
60 derecede ısıtılmış su jetini saniyede 50 kez hedefe göndererek kataraktlı
nükleusun emülsifikasyonunu amaçlamaktadır. Aqualase sistemide MKFC de
kullanılabilen bir diğer sistem olarak tanıtılmaktadır ancak sert nükleuslarda etkisi
tartışmalıdır. Laser Fako ise sert nükleuslarda başarısız bulunmuş ve
günümüzde henüz yaygınlık kazanmamıştır .
Tüm bu yaklaşımlardaki amaç bimanuel, kılıf (irigasyon sleve)
kullanmaksızın fako yapmaktır. Kılıf kullanılmadığındada doğal olarak kesi yeri
küçülmekte ve daha küçük kesiden fako yapmaya imkan sağlanmaktadır. Kılıf ile
sağlanan infüzyon, bu cerrahi yöntemde irigasyonlu çopır (MSD vs.) ile
sağlanmaktadır böylece korneal kesi küçülmektedir. Uçları yarıcı işlev gören bu
aletlerin lümeninden sıvı akışı tek veya çift delikten ön kamaraya yönlendirilir.
Günümüzde bu amaçla çeşitli firmalarca üretilmiş farklı özellikte bir çok çopır
bulunmaktadır.
Bu yeni yöntemde kapsüloreksis de özel bir kapsüloreksis forsepsi
(art.116004, Optikon 2000 gibi) ile yapılmaktadır. Ayrıca lens korteksine ait
bakiyelerin göz dışına alınmasında bimauel irigasyon aspirasyon metodu
uygulanmaktadır.
MKFC’de zorluklar : Bu tekniklerin; ön kamara stabilitesinin sağlanmasındaki zorlukların
yanısıra metal uçların 1.4 mm’lik dar tünel kesilerinde hareketlerinin kısıtlı
olması, kornea distorsiyonuna neden olmaları, pahalı olabilen bazı ekipmanlar
gerektirmeleri, diğer yöntemlere göre biraz daha yavaş olmaları ve yeni bir
cerrahi tecrübe gerektirmeleri çözülmesi gereken sorunlardır .
Henüz gelişmekte olmasına rağmen mikro kesili fako metodu katarakt
cerrahisinin geleceği gibi görünmektedir.
41
MKFC Aşmaları :
- 1.2 ve 1.5 mm den fakoemülsifikasyon yapılır.
- Bimanuel yaklaşımdır.
- İrigasyon ve fako aspirasyon iki farklı kesiden (port) yapılır.
1.Adım :- Aralarında yaklaşık 90 derece olan iki saydam korneal kesi (ana giriş ve yan
giriş) yapılır. Bu kesiler genellikle 1.2 mm dir. Bazen tercihe göre 1.5 mm’ye
çıkartılabilir.
- Kesileri yapmakta metal veya elmas bıçak kullanılır.
- Ön kamara viskoelastikle doldurulur.
- Kapsüloreksis işlemi özel forsepsler kullanılarak yapılır.
- Daha sonra suyla ayırma işlemi (hidrodiseksiyon) yapılır.
2. Adım :- 20 G’luk irigasyon çopırı kullanılır.
- Şişe en yükseğe kaldırılır (100 -110cm veya yukarısı).
- Mümkünse aktif irigasyon modu seçilir.
3.Adım :- 20 G’luk fako ucu kullanılır.
- Efektif fako gücü düşük enerji ve düşük ısı oluşturur.
Alcon Infiniti, AMO Sovereign Whitestar, Staar Sonic Wave , Bausch and Laumb
Millennium, Opticon 2000 gibi çeşitli firmaların bu işlem için uygun cihazları
bulunmaktadır.
4. Adım : - Fako uygulanır.
- Aralıklı ultrason enerji modu seçilir (burst, pulse, hyperpulse,whitestar).
- Fako gücü düşük tutulur (%30 civarında).
- Yüksek vakum kullanılır (300 mmHg veya daha fazla)
- Orta derecede akım seçilir (26-30 cc/min).
- Çoplama işlemi efektif kullanılmalı.Oyuk açmak ve çekirdeği aspire etmek için
fazla enerji kullanımından kaçınılmalıdır. Bu amaçla stop and chop, phaco chop,
quick chop teknikleri kullanılabilir .
5.Adım :- Korteks bakiyeleri bimanuel olarak göz dışına alınır.
42
-Kapsül içi viskoelastiklerle doldurulur .
- Kesi GİL ‘i implantasyonu için genişletilir.
- Özel enjektörü içerisindeki GİL’i kesiden kapsül içine implante edilir.
Resimler.AcriSmart İOL nin implantasyonu
43
GEREÇ VE YÖNTEM
Her iki gözünde senil kataraktı olan 28 hasta (22 erkek, 6 kadın) bu
prospektif çalışma kapsamına alınmıştır.
Hasta Seçimi : Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ; Hastalar öncelikle
rastlantısal olarak sağ ve sol gözlerine göre sıralandırıldı. Daha sonra
uygulanacak cerrahi tipine göre (MKFC veya konvansiyonel) rastlantısal olarak iki
ayrı gruba ayrıldı. 1. gruba mikro kesili fako cerrahisi (MKFC) ile kapsül içi
AcriSmart implante edilen hastalar dahil edildi. 2. gruba ise konvansiyonel
fakoemülsifikasyon ile AcrySof implante edilen hastalar dahil edildi.
Geçmişte herhangi bir oküler hastalık geçirmiş ve halen geçirmekte
olan hastalar bu çalışma kapsamına alınmadı.
Operasyon Öncesi Muayene :
1- Snellen eşeline göre düzeltilmemiş ve en iyi düzeltilmiş görme keskinliği
2- Biomikroskobik inceleme
3- EyeSys Korneal Topografi Cihazı ile korneal topografi ölçümü (EyeSys
Technologies Inc., Houston, TX)
4- Goldmann Aplanasyon Tonometresi ile her iki gözün göz içi basıncı (GİB)
ölçümü
5- Javal Keratometre ile korneal keratometrik ölçümler
6- Dilate gözde fundus muayenesi
7- Göz içi lensi gücü için Axis II kullanılarak yapılan ölçüm (Quantel Medical,Bozeman, MT) (Emetropi amaçlandı)
44
Operasyon Tekniği :
1. grup (AcriSmart): Propakain (%0,5) ile topikal anestezi altında 15
bıçak kullanılarak üst temporal kadrandan korneal kesi ile operasyona başlandı.
Ön kamara viskoelastik Viscoat® kullanılarak tamamen dolduruldu. (Alcon
Laboratories, Inc., Fort Woth, TX). İkinci korneal kesi alt nasal kadrana yine aynı
bıçak kullanılarak yapıldı. Özel bir kapsüloreksis forsepsi (art.116004, Optikon
2000, Rome) kullanılarak 5mm kontinü sirküler kapsüloreksis yapıldı.
Ardından hidrodiseksiyon işlemi uygulandı. Bimanuel mikro kesili
fakoemülsifikasyon, kılıf (sleeve) kullanılmayan ultrason tipi (30°, art.113209,
Optikon 2000, Rome), irigasyon çopırı (art.114304, Optikon 2000, Rome), Pulsar
MS (Optikon 2000, Rome) ve az sayıda vakada Sovereign® WhitestarTM (AMO,
Inc., Santa Ana, CA) fakoemülsifikasyon cihazları kullanılarak gerçekleştirildi.
Bimanuel irigasyon aspirasyon işlemi ardından üst temporal kesi
2mm’ye genişletildi. Bütün vakalarda GİL enjeksiyon sistemi kullanılarak göz
içine yerleştirildi. GİL enjektörün özel plastik kartuşundaki iki hat arasındaki
düzleme konuşlandırıldı ve daha sonra kartuş içinde enjektöre yerleştirildi.
Enjektörün ucu korneal kesinin içine girmeyecek şekilde apoze edildi. Enjektörün
piston mekanizması kullanılarak GİL kapsül içine yerleştirildi ve Sinsky forsepsi
ile pozisyon verildi. En son olarak viskoelastik bimanuel irigasyon aspirasyon
işlemi ile göz dışına alınıp kesi yerleri salin solüsyonu ile hidrate edilerek
kapatıldı.
2. Grup (AcrySof® MA 30AC): Sağ gözlerde biri üst nasal kadrana (yan
giriş) diğeri alt temporal kadrana (ana giriş) olmak üzere iki korneal kesi
uygulandı. Sol gözlere ise üst (ana giriş) ve alt temporal (yan giriş) kadranlara
toplam iki adet korneal kesi uygulandı. 3 mm lik elmas keratom tek planlı
temporal saydam (clear) korneal kesi oluşturmak için kullanılan aletti.
Ön kamara Viscoat® marka viskoelastik ile dolduruldu. Ultra forseps ile
5 mm lik kapsüloreksis uygulandı. Daha sonra sırası ile hidrodiseksiyon ve
fakoemülsifikasyon işlemi uygulandı. Fako emülsifikasyon işlemi sırasında ilk 12
45
gözde Optikon 2000 fako cihazı ve 30º mikro fako ucu, daha sonraki 16 gözde
ise Sovereign® WhitestarTM fako cihazı kullanıldı. Katarakt çekirdeğini emülsifiye
etmek için stop and chop tekniği kullanıldı. Rezidü korteks bakiyeleri ise
bimanuel irigasyon ve aspirasyon yöntemi ile göz dışına alındı. Daha sonra
temporal kesi yeri 3,5 mm ye genişletilerek önceden katlanarak hazırlanmış GİL
göz içine yerleştirildi.
Her iki grupta da tüm operasyonlar 2 tecrübeli cerrah tarafından
gerçekleştirildi.
Tüm hastalar ameliyat sonrası sırasıyla 1. günde, 7. günde, 1. ayda,
3.ayda ve 6. ayda tam göz muayenesinden geçirildi. Yapılan her kontrolde
düzeltilmiş ve düzeltilmemiş en iyi görme keskinlikleri, keratometrileri değerleri
kaydedildi.
Cerrahiye bağlı astigmatizma vektör analiz metoduna göre
değerlendirildi. Biomikroskopik muayeneleri ve göz içi basınç ölçümleri (Goldman
aplanasyon tonometrisi ile) yapıldı. Kontrast duyaylılık ölçümleri F.A.C.T
kullanılarak yapıldı.
101 testi (Stereo Optical Co., Chicago, IL) Dr. Arthur Ginsburg
tarafından geliştirilmiştir. F.A.C.T sine-wawe derecelendirme tablosu 5 spatial
frekansı ve 9 kontrast seviyesini test eder. Hastalar bu tabloda her sırada
(A,B,C,D ve E) görebildikleri en son işaretin yönünü sağ,sol veya dik olarak tarif
ederler. Hasta tarafından herbir satırda en son görülen işaret (spatial frekans)
doktor tarafından kaydedilir. F.A.C.T Tablosu’nun elle tutulan yakın test modeli
bir yakın tablo ve tutucu bir saptan oluşmaktadır. Bu tablo bizim çalışmamızda 40
cm ye göre kalibre edilerek kullanıldı. Tüm hastaların kontrast duyarlılık
muayenesi aynı odada ve aynı aydınlık (illumination) şartlarında (68-240 cd/m2)
40 cm ye göre düzeltilmiş en iyi görme tashihi ile yapıldı. Çalışmanın sonunda,
herbir spatial frekans için aritmetik ortalama hesaplandı ve iki grup arasında
karşılaştırıldı.
Arka kapsül opasifikasyonu Tetz ve çalışma arkadaşlarının yöntemine
göre karşılaştırıldı (114).
Ön segment fotoğrafları ise Nikon Coolpix 5000® dijital fotoğraf
makinesi ile çekildi. Ameliyat sırasında ve ameliyat sonrasında oluşan
komplikasyonlar tarafımızdan kaydedildi.
Visüel ve refraktif sonuçlar Student’s t test kullanılarak değerlendirildi.
Kontrast duyarlılık testi sonuçları ve Arka kapsül Opasifikasyonu skorları
46
Wilcoxon testi ile değerlendirmeye tabi tutuldu. P değerinin 0,05’ten küçük olması
istatistiksel açıdan anlamlı kabul edildi. Tüm istatiktiksel çalışmalar SPSS vers.
11.0 for PC ® (SPSS Inc., Chicago, IL) yazılımı kullanılarak gerçekleştirildi.
BCVA Group I (AcriTec) Group II (AcrySof) p value
Postop 1st day 0.77 ± 0.28 0.84 ± 0.18 0,25Postop 1st week 0.90 ± 0.19 0.95 ± 0.11 0,30Postop 1st month 0.96 ± 0.11 0.98 ± 0.19 0.47Postop 3rd month 0.96 ± 0.08 0.98 ± 0.14 0,40Postop 6th month 0.98 ± 0.03 0.95 ± 0.15 0,31
47
BULGULAR :
Her iki gruptada takip süresi sonunda düzeltilmemiş en iyi görme
keskinliği açısından istatistiksel açıdan anlamlı bir fark tesbit edilmemiştir. (Tablo
2).
Her iki gruptada takip süresi sonunda düzeltilmiş en iyi görme keskinliği
açısından istatistiksel açıdan anlamlı bir fark tesbit edilmemiştir. (Tablo 3).
Tablo 2. Düzeltilmemiş görme keskinliği(UCVA)
Tablo 3 .Düzeltilmiş görme keskinliği(BCVA)
Cerrahiye bağlı oluşan astigmatizma (CBA) Vektör Analiz Metodu
kullanılarak değerlendirildi. Bu değerlendirmede CBA grup 1 de grup 2 ye oranla
daha az olarak tesbit edildi. Fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı.
(Tablo 4).
UCVA Group I (AcriTec) Group II (AcrySof) p value
Postop 1st day 0.58 ± 0.30 0.62 ± 0.24 0,58Postop 1st week 0.67 ± 0.27 0.67 ± 0.26 0,95Postop 1st month 0.71 ± 0.27 0.66 ± 0.25 0,50Postop 3rd month 0.69 ± 0.25 0.68 ± 0.27 0,91Postop 6th month 0.79 ± 0.19 0.71 ± 0.24 0,30
SIA Group I (AcriTec) Group II (AcrySof) p value
Postop 1st day 0.67 ± 0.34 0.70 ± 0.13 0.82Postop 1st week 0.62 ± 0.25 0.72 ± 0.20 0.70Postop 1st month 0.58 ± 0.30 0.66 ± 0.18 0.81Postop 3rd month 0.50 ± 0.33 0.55 ± 0.35 0.74Postop 6th month 0.48 ± 0.37 0.52 ± 0.24 0.55
48
Tablo 4.cerrahiye bağlı astigmatizma
1.grupta arka kapsül opasifikasyonu (AKO) 2. grupla karşılaştırıldığında
istatiksel olarak anlamlı fark tesbit edilmedi. (Tablo 5)
Tablo 5. arka kapsül opasifikasyonu
Kontrast duyarlılık ölçümleri açısından her iki gruptada, son kontrol
muayenesi hariç , tüm takip süresi boyunca anlamlı bir fark bulunamadı. Son
kontrol muayenelerinde (6. ay) istatiksel olarak anlamlı olmasada (p>0,05)
1.grubun 2.gruba göre yüksek frekanslarda kontrastı daha yüksek bulundu. .
(Figür2-6).
Post-op 1st day
0
2
4
6
8
10
A(1,5) B(3) C(6) D(12) E(18)
ACT1g AS1g
PCO Group I (AcriTec) Group II (AcrySof) p value
Postop 3rd month 0.08 ± 0.02 0.06 ± 0.01 0.73Postop 6th month 0.09 ± 0.01 0.10 ± 0.03 0.80
49
Figür 2. Kontrast Duyarlılık Dereceleri, Ameliyat Sonrası 1.gün
Figür 3.Kontrast Duyarlılık Dereceleri, Ameliyat Sonrası 1.hafta
Post op 1st month
0
2
4
6
8
10
A(1,5) B(3) C(6) D(12) E(18)
ACT1a AS1a
Figür 4. Kontrast Duyarlılık Dereceleri, Ameliyat Sonrası 1.ay
50
Post-op 1st week
0
2
4
6
8
10
A(1,5) B(3) C(6) D(12) E(18)
ACT1h AS1h
Post-op 3rd month
0
2
4
6
8
10
A(1,5) B(3) C(6) D(12) E(18)
ACT3a AS3a
Figür 5. Kontrast Duyarlılık Dereceleri, Ameliyat Sonrası 3. ay
Post-op 6th month
0
2
4
6
8
10
A(1,5) B(3) C(6) D(12) E(18)
ACT6a AS6a
Figür 6. Kontrast Duyarlılık Dereceleri , Ameliyat Sonrası 6.ay
Komplikasyonlar :
51
1. grup’ta 1 GİL (% 3) desantralizaze oldu ve eğik durdu (tilt) . 1. grupta
4 (%14) hastada hafif kapsul kontraksiyonu vardı. 2. grup’ta kapsüler
kontraksiyona veya fimozise rastlanılmadı. 1. grupta 7(%25) hastada İOL’ in üst
ve/veya alt haptigine uyan kısmında arka kapsul opasifikasyonu başladı.(resim
1,2,3,4)
resim1.iol desantralizasyonu
resim2:üst haptikten başlayan PCO
resim3:üst ve alt haptikten başlayan PCO ve IOL üzerinde pit
52
resim4:üst ve alt haptikten başlayan PCO
53
TARTIŞMA :
Mikro kesili fako cerrahisi (MKFC), katarakt cerrahisinde en büyük
yeniliklerden birisidir. Tüm dünyada bazı önde gelen göz cerrahları bu yöntemi
kullandıklarını ve önemli komplikasyonlar gözlemlemeden başarılı olduklarını
bildirmektedirler (116-120).
Doğru ve arkadaşları yaptıkları benzer bir çalışmada, ThinOptX® ve
AcrySof® implante edilen gözler arasında, ortalama düzeltilmiş ve düzeltilmemiş
görme keskinliği açısından istatistiksel olarak fark tesbit edilmediğini
bildirmişlerdir (119). Bizim yaptığımız bu çalışmadada takip süresi boyunca
ortalama düzeltilmiş ve düzeltilmemiş en iyi görme keskinliği açısından her iki GİL
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tesbit edilmemiştir.
Konvansiyonel fako cerrahisinde kapsül içi lens yerleştirilmesi 3.0mm lik
korneal kesi ile yapılmaktadır. MKFC de ise 1.5mm lik korneal kesiden katarakt
emülsifiye edilmekte ve kesi yeri 2.0mm ye genişletilerek AcriSmart® lensi
implante edilmektedir.
Cerrahiye Bağlı Astigmatizma (CBA)’ ya göre her iki grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark tesbit edilmedi. Buna rağmen CBA AcriSmart®
grubunda AcrySof® grubuna göre daha az tesbit edildi. Bu durum Doğru ve
arkadaşlarının yaptıkları çalışma ile benzerlik göstermektedir (119).
Cerrahi tekniklerdeki ve GİL tasarımlarındaki gelişmelere rağmen
katarakt cerrahisinde arka kapsül opasifikasyonu (AKO) en yaygın
komplikasyondur . Çeşitli faktörler AKO gelişimde rol oynamaktadırlar . Bu
faktörlerden bazıları da koteks bakiyelerin yetersiz aspirasyonu veya GİL’nin
üzerine binen kapsüloreksistir . Köşeli kenarlı optik tasarımı ve hidrofobik akrilik
materyal AKO gelişimini önleyen lens ile ilişkili faktörlerden bazılarıdır (123-
126,137). AcriSmart® lensinin düz ayaklı tasarımı arka kapsülde katlantı
gelişimini önleyebilir. Nagamato ve ark. yayımladıkları bir çalışmada lensin bu
materyal ve tasarımının, temas basıncı ve optik kenarlar ile arka kapsül arasında
hücresel çoğalmayı (proliferasyonu) önlediğini yazmışlardır (130). Bizim
çalışmamızda AcriSmart® lensinin düz ayak yapısı ve ince materyalinin AKO’yu
önleyecek bu temas basıncına sahip olabileceği gözlemlenmiştir. Biz
54
çalışmamızda 1. grupve 2.grupta eşit AKO oranlarını tesbit ettik. Bu istatistiksel
olarakta anlamlı bulunmadı (p>0,05).
Ameliyat sonrası dönemde konrast duyarlılığı açısından her iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark tesbit edilmedi. Yapılan çalışmalarda
görme keskinliği ve kontrast duyarlılığında azalma AKO ile ilişkili tesbit edilmiştir
(128-130). Cheng ve ark. yaptıkları çalışmada, Pearl tipindeki AKO’nun Fibrosis
tipindeki AKO’ya göre görme keskinliğini ve kontrast duyarlılığını daha fazla
azalttığını yayınlamışlardır (134). YAG lazer ile AKO tedavisi sonrası düz ayaklı
lenslerin vitreus içerisine dislokasyonu literatürde yayınlanmıştır (132-138).
55
SONUÇ : Bu çalışmamızda senil katarakt hastalarında kapsül içi yerleştirilen
AcriSmart® ve AcrySof® göz içi lenslerinin görsel ve refraktif sonuçlarının,
kontrast duyarlılık değişikliklerinin, arka kapsül opasifikasyonu insidenslerinin
karşılaştırılmasını amaçladık. Bu çalışma aynı zamanda Mikro kesili katarakt
cerrahisi ile günümüzde sıkça kullanılan konvansiyonel fako cerrahisinin bazı
yönlerden karşılaştırılmasını sağladı.
Çalışmamızda yapılan tüm operasyonlar Beyoğlu Göz Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde aynı ameliyathane koşullarında iki deneyimli cerrah
tarafından gerçekleştirildi. Her iki gözünde senil kataraktı olan 28hasta (22 erkek,
6 kadın) bu prospektif çalışma kapsamına alındı. Geçmişte herhangi bir oküler
hastalık geçirmiş ve halen geçirmekte olan hastalar bu çalışma kapsamına
alınmadı. Hastalar öncelikle rastlantısal olarak sağ ve sol gözlerine göre
sıralandırıldı. Daha sonra uygulanacak cerrahi tipine göre (MKFC veya
konvansiyonel) rastlantısal olarak iki ayrı gruba ayrıldı. 1. gruba mikro kesili fako
cerrahisi (MKFC) ile kapsül içi AcriSmart® implante edilen hastalar dahil edildi. 2.
gruba ise konvansiyonel fakoemülsifikasyon ile kapsül içi AcrySof® implante
edilen hastalar dahil edildi.
Çalışmamızın sonucunda takip süresi sonunda düzeltilmiş ve
düzeltilmemiş en iyi görme açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark tesbit edilmedi.(p>0,05)
AcriSmart grubunda (1. grup) , AcrySof® grubuna (2. grup) göre
cerrahiye bağlı astigmatizma daha az, arka kapsül opasiffikasyonu sıklığı aynı
tespit edildi.
Operasyon sonrası 6. ayda kontrast duyarlılık açısından istatiksel
olarak anlamlı bir fark bulunamadı .(p>0,05)Ama yüksek frekanslarda AcriSmart
daha iyi bulundu.
Bu çalışmanın sonucunda;düz ve tek haptikli AcriSmart lensi , Acrysof
lensi ile karşılaştırıldığında görme keskinlikleri ,kontrast duyarlılık , arka kapsul
opasifikasyonu ve cerrahi olarak indüklenmiş astigmatizma açısından fark
bulunamamıştır.
56
ÖZET : Amaç: AcriSmart® ve AcrySof® intraokuler lens implantasyonu yapılan hastaları
refraktif sonuçlar, kontrast duyarlılık ve PCO gelişimi açısından karşılaştırmak.
Yer: Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Metod: Bilateral kataraktı olan 28 hastanın 56 gözü çalışmaya alındı.Hastalar bir
gözlerine konvansiyonel fakoemulsifikasyon ve AcrySof® implantasyonu(Grup 2)
diğer gözlerine mikroinsizyonel fakoemulsifikasyon ve AcriSmart® implantasyonu
(Grup 1) yapılacak şekilde iki gruba randomize edildi. Postop 1.gün, 1.hafta, 1.,
3. ve 6. aylarda ayrıntılı refraktif, ön segment ve fundus muayeneleri yapılarak
tashihsiz ve tashihli en iyi görme keskinlikleri, cerrahi olarak indüklenmis
astigmatizma(CIA), kontrast duyarlılık ve arka kapsul kesafeti değerlendirildi.
Operasyon esnasında ya da sonrasında gelişen komplikasyonlar kaydedildi.
Veriler SPSS paket programı ile değerlendirilip 0.05 altındaki p değerleri
istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Sonuçlar: Hastaların ortalama yaşı 69,25± 7,96 ve ortalama takip süresi
9,62±4.25 aydı. Tashihsiz ya da tashihli en iyi görme keskinlikleri açısından
gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı. Her iki gruptaki tüm hastalarda
6.aydaki en iyi düzeltilmiş görme keskinlikleri ≥0,9 idi. 6. aydaki en iyi düzeltilmiş
görme keskinliği Gup 2’de 0,95±0,15 , Grup 1’de 0,98±0,04 olarak bulundu
(p>0.05). CIA ortalaması GrupII’ de daha düşük olsa da aradaki fark istatistiksel
olarak anlamlı değildi. PCO gelişimi açısından da gruplar arasında anlamlı fark
bulunmadı. Son post-op kontrolde tüm uzaysal frekanslarda kontrast duyarlılıkları
Grup1 de Grup 2’e nazaran daha yüksekti .
Yorum: Mikroinsizyonel katarakt cerrahisi ve AcriSmart® implantasyonu refraktif
sonuçlar ve görme keskinliği açısından konvansiyonel fakoemulsifikasyon ve
AcrySof® implantasyonu ile benzer sonuçlar verir ve daha iyi kontrast duyarlılık
sağlıyor olabilir. PCO gelişimi açısından fark saptamamış olsak da daha uzun
süreli takip gerektiğine inanıyoruz.
57
KAYNAKLAR :1. Hiller R, Sperduto RD, Ederer F: Epidemiologic associations with cataract
in the 1971-1972 National Health and Nutrition Examination Survey. Am J
Epidemiol 118:239, 1983
2. Italian-American Study Group: Risk factors for age-related cortical,
nuclear and posterior subcapsular cataracts. Am J Epidemiol 133:541,
1991
3. Hiller R, Sperduto RD, Ederer F: Epidemiologic associations with nuclear,
cortical and posterior subcapsular cataracts. Am J Epidemiol 124:916,
1986
4. Tsuneoka H, Shiba T, Takahashi Y. Feasibility of ultrasound cataract
surgery with a 1.4 mm incision. J Cataract Refract Surg 2001; 27:934–
940
5. Shearing SP. Cataract 1985; 2:6-11.
6. Linebarger EJ, Hardten DR, Shah GK, Lindstrom RL. Phacoemulsification
and modern cataract surgery. Surv Ophthalmol 1999; 44:123–147
7. Weingeist TA, Liesegang TJ, Grand MG. American Academy of
Ophthalmology, Basic and Clinical Science Course 2000-2001 Lens and
Cataract. Anatomy, Chapter 1. 5 – 9.
8. Weingeist TA, Liesegang TJ, Grand MG. American Academy of
Ophthalmology, Basic and Clinical Science Course 2000-2001 Lens and
Cataract. Biochemistry, Chapter 2. 10 – 17.
9. Weingeist TA, Liesegang TJ, Grand MG. American Academy of
Ophthalmology, Basic and Clinical Science Course 2000-2001 Lens and
Cataract. Physiology, Chapter 2. 10 – 17.
10.Weingeist TA, Liesegang TJ, Grand MG. American Academy of
Ophthalmology, Basic and Clinical Science Course 2000-2001 Lens and
Cataract. Embryology, Chapter 2. 10 – 17.
58
11.Kupfer C: Bowman lecture: The conquest of cataract: A global challenge.
Trans Ophthal Soc UK 104:1. 1984
12.Minassian DC. Mehra V: 3.8 million blinded by cataract each year:
Projection from the first epidemiological study of incidence of cataract
blindness in India. Br J Ophthalmol 74:341. 1990
13.Steinkuller PG: Cataract: The leading cause of blindness and vision loss in
Africa. Soc Sci Med 17:1693, 1983
14. Hiller R, Sperduto RD, Ederer F: Epidemiologic associations with cataract
in the 1971-1972 National Health and Nutrition Examination Survey. Am J
Epidemiol 118:239, 1983
15. Italian-American Study Group: Risk factors for age-related cortical,
nuclear and posterior subcapsular cataracts. Am J Epidemiol 133:541,
1991
16. Hiller R, Sperduto RD, Ederer F: Epidemiologic associations with nuclear,
cortical and posterior subcapsular cataracts. Am J Epidemiol 124:916,
1986
17. Ederer F, Hiller R, Taylor H: Senile lens changes and diabetes in two
population studies. Am J Ophthalmol 91:381, 1981
18. Leske MC, Chylack LT, Wu SY et al: The Lens Opacities Case-Control
Study. Arch Ophthalmol 109:244, 1991
19. Leske MC, Sperduto RD: The epidemiology of senile cataracts: A review.
Am J Epidemiol 118:152, 1983
20. Harding J J, van Heyningen R: Epidemiology and risk factors for cataract.
Eye 1:537, 1987
21. Pitts DG. Cullen AP, Hacker PD: The ocular effects of ultraviolet radiation
from 290 nm to 365 nm. Invest Ophthalmol Vis Sci 16:932, 1977
22. Zigman S. Schultz J, Yulo T: Cataract induction in mice exposed to near
UV light. Ophthalmol Res 6:259. 1974
23. Taylor HR, West SK, Rosenthal FS et al: Effect of ultraviolet radiation on
cataract formation. N Engl J Med 319:1429, 1988
24. Bochow TW, West SK, Azar A et al: Ultraviolet light exposure and risk of
posterior subcapsular cataracts. Arch Ophthalmol 107:369. 1989
25. West S, Munoz B, Emmett EA et al: Cigarette smoking and risk of nuclear
cataracts. Arch Ophthalmol 107:1166. 1989
59
26. Kashima K, Trus B, Unser M et al: Aging studies on normal lens using the
Scheimpflug slit lamp camera. Invest Ophthalmol Vis Sci 34:263, 1993
27. Van Heyningen R: What happens to the human lens in cataract? In
Spivey B, Henkind P, Lichter P, American Academy of Ophthalmology
Committee on Continuing Education in Ophthalmology: American
Academy of Ophthalmology: Selected Readings in Ophthalmology
Companion Source Manual, Vol 2, p 112. San Francisco, American
Academy of Ophthalmology, 1976
28. Horwitz J: Proctor Lecture: The function of alpha-crystallin. Invest
Ophthalmol Vis Sci 34:10, 1993
29. Clark JI, Livesey JC, Steele JE: Phase separation inhibitors and lens
transparency. Optom Vis Sci 70:873, 1993
30. Maraini G, Pasquini P, Sperduto RD et al: Distribution of lens opacities in
the Italian-American Case-Control Study of Age-Related Cataract: The
Italian-American Study Group. Ophthalmology 97:752, 1990
31. Kinoshita JH: Mechanisms initiating cataract formation: Proctor Lecture.
Invest Ophthalmol 13:713, 1974
32. Kinoshita JH, Kador P, Datiles M: Aldose reductase in diabetic cataract.
JAMA 246:259, 1981
33. Schein O, West S, Mundy B et al: Cortical lenticular opacification:
Distribution and location in a longitudinal study. Invest Ophthalmol Vis Sci
35:363, 1994
34. Taylor HR, West SK: The clinical grading of lens opacities. Aust NZ J
Ophthalmol 17:81, 1989
35. Klein BE, Klein R, Linton KL: Prevalence of age-related lens opacities in a
population: The Beaver Dam Eye Study. Ophthalmology 99:546, 1992
36. Lasa S, Podgor M, Datiles M et al: Glare sensitivity in early cataracts. Br J
Ophthalmol 77:489, 1993
37. Datiles MB: Clinical evaluation of cataracts. In Tasman W, Jaeger EA
(eds): Duane's Clinical Ophthalmology, Vol 1, Chap 73B, p 6.
Philadelphia, JB Lippincott, 1993
38. Yanoff M, Fine BS: Lens. In Tasman W, Jaeger EA (eds): Duane's
Foundations of Clinical Ophthalmology, Vol 3, Chap 12, p 2. Philadelphia,
JB Lippincott, 1986
60
39. Fishman GA, Anderson RJ, Lourenco P: Prevalence of posterior
subcapsular lens opacities in patients with retinitis pigmentosa. Br J
Ophthalmol 69:263, 1985
40. Fagerholm PP, Philipson BT: Cataract in retinitis pigmentosa: an analysis
of cataract surgery results and pathological lens changes. Acta
Ophthalmol (Copenh) 63:50, 1985
41. Kaiser-Kupfer M, Kuwabara T, Uga S et al: Cataract in gyrate atrophy:
clinical and morphologic studies. Invest Ophthalmol Vis Sci 24:432, 1983
42. Stambolian D: Galactose and cataract. Surv Ophthalmol 32:333, 1988
43. Stevens R, Datiles M, Srivastava S et al: Idiopathic presenile cataract
formation and galactosemia. Br J Ophthalmol 73:48, 1989
44. Vrensen GF, Willekens B, De Jong PT et al: Heterogeneity in
ultrastructure and elemental composition of perinuclear lens retrodots.
Invest Ophthalmol Vis Sci 35:199, 1994
45. Duke-Elder S: System of Ophthalmology, Vol 11, p 63. St. Louis, CV
Mosby, 1969
46. Ridley H: Further observations on intraocular acrylic lenses in cataract
surgery. Trans Am Acad Ophthalmol Otolaryngol 57:98–106, 1953
47. Jaffe NS, Jaffe MS, Jaffe GF: Cataract surgery and its complications. ST:
Louis, C.V Mosby Co. 259-280, 1990
48. Kelman CD: The history and Development of Phacoemulsification.
International ophthalmology Clinics "Cataract Surgery". 34: 2:1-12, 1994
49. Kelman CD: Phacoemülsification and aspiration:a new technique of
cataract removal. A Preliminary report. Am J Ophtalmol 64:23-35, 1967
50. Üstüner A: Fakoemülsifikasyon cihazları. Türk Oftalmoloji Derneği XXVIII.
Ulusal Kongresi Bülteni Antalya, Cilt I. 65-66,1994.
51. Usta YB: Fako-PEKKE Cerrahi yöntemlerinin Karşılaştırılması. Oftalmoloji
"Katarakt Özel Sayısı" 1; 3:201-203 ; 1992.
52. Shepherd JR: Small incision and Foldable intraocular Lenses,
international Ophthalmology Clinics "Cataract Surgery". 1994; 34; 2:103-
112.
53. Ömer Faruk Yılmaz, Fakoemülsifikasyon aygıtları ve sıvı dinamiği, Türk
Oftalmoloji Derneği Eğitim Yayınları No: 2 – 2004 1. baskı, sayfa 11
61
54. Wirt H, Heisler JM, Domarus DV: Phacoburns: Experimental study for
evaluation of risk factors. Eur J Implant RefSurg. 1995; 7: 275 - 278.
55. Pacifico RL: Ultrasonic energy in phacoemulsification: mechanical cutting
and cavitation. J Cataract Refract Surg. 1994; 20: 338-341.
56. Davis PL: Phaco transducers: Basic principles and corneal thermal injury.
Eur J Implant Ref Surg. 1993; 5: 109 -112.
57. Sugar A,Schertez RM: Clinical course of phacoemulsification wound
burns. J Cataract Refract Surg. 1999; 25: 688-692.
58. Benolken RM, Emery JM, Landis DJ: Temperature profiles in the anterior
chamber during phacoemulsification. Invest Ophthalmol. 1974; 13: 71-74.
59. Miyajima HB, Shimmura S, Tsubota K: Thermal effect on corneal
incisions with different phacoemulsification ultrasonic tips. J Cataract
Refract Surg.1999; 25: 60-64.
60. Majid MA, Sharma MK, Harding SP: Corneoscleral burn during
phacoemulsification surgery. J Cataract Refract Surg. 1998; 24: 1413-5.
61. Polack FM, Sugar A: The phacoemulsification procedure, III. Corneal
complications. Invest Ophthalmol Vis Sci. 1977; 16: 39-46.
62. Learning DV: Practice styles and prefenceres of ASCRS members-1997
survey. J Cataract Refract Surg 1998; 24: 552-61.
63. Brint SF, Ostrick DM, Bryan JE: Keratometric cylinder and- visual
performance following phacoemulsification and implantation with silicone
small-incision or poly-(methyl methacrylate) intraocular lenses. J Cataract
Refract Surg 1991;17:32-6.
64. Oshika T, Tsuboi S, Yaguchi S, Yoshitomi F, Nagamoto T, Nagahara K,
Emi K: Comparative study of intraocular lens implantation through 3.2-
and 5.5-mm incisions. Ophthalmology 1994; 101:1183-90.
65. Köhnen T, Lambert RJ, Koch DD: Incision sizes for fol-dable intraocular
lenses. Ophthalmology 1997; 104:1277-86.
66. Yaylalı V, Akman A, Acar S, Sönmez M, Taşındı E, Ünal M:
Fakoemülsifikasyon cerrahisinde keşi tipi ve boyutunun göziçi basıncına
etkisi. T. Oft.Gaz 2000;30;544-7.
67. Samuelson SW, Koch DD, Kuglen CC: Determination of maximal incision
lenght for true small-incision surgery. Ophthalmic Surg 1991;22:204-7.
62
68. Fine IH: Architecture and construction of a self sealing incision for
cataract surgery. J Cataract Refract Surg 1991;17:672-6.
69. Sperduto RD, Seigel D: Senile lens and senile macular changes in a
population-based sample. Am J Ophthalmol 1980;90:86-91.
70. Fine H: Incision Construction. In Cataract Surgery, Technique,
Complications and Management. Steinert RF editor. Philadelphia. WB
Saunders comp. 1995;125-133.
71. Fine IH: Corneal tunnel incision with a temporal approach. In: Clear
corneal cataract surgery and topical anesthesia. (Eds) Fine IH, Fichman
RA, Grabow HB. Slack, Thorofare, N.J.,1993,25-6.
72. Coombes AG, Sheard R, Gartry DS, Allan BD: Silicone plate- haptic lens
injection without prior incision enlargement. J Cataract Refract Surg
2001;27:1542-4.
73. Bilge AH: Fakoemülsifikasyon komplikasyonları. Türk Oftalmoloji Derneği
XXVIII.Ulusal Kongresi Bülteni Antalya. 1994;74-6.
74. Ali Üstüner, Fakoemülsifikasyon sırasındaki komplikasyonlar, Türk
Oftalmoloji Derneği Eğitim Yayınları No: 2 –2004, 1. baskı, sayfa 108
75. Maloney, Shapiro D: Universal Small insicion for cataract Surgery. J.
cataract Refract. Surg. 1991, 17. 702 - 705
76. Spaeth G : No stich surgery. Good, bad or both (editorial) Ophthalmic
Surg. 1991,22,630-31
77. Apple Dj, Solomon KD, Tetz MR,et al. Posterior capsule opasification.
Survey Ophthalmol 1992;37:73-116
78. Schaumberg DA, Dana MR, Christen WG, Glynn RJ, A systematic
overview of the incidence of posterior capsule opasification.
Ophthalmology 1998; 105:1213-1221
79.Auffarth GU, Tetz MR, Krastel H, Völckler HE. Erhöhte Nachstarrate nach
Kataraktooperation bei Retinitis Pigmentosa. In: Vörösmarthy D, Duncker
G, Hartmann C, eds, 10. Kongr. Der Deutschsprachigen Gesellschaft für
intraokularlinsen-Implantation und Refraktive Chirurgie (1996, Budapest).
Berlin, Springer 1997;340-345
80. Küchle M, Amberg A, Martus P, at al. Pseudoexfoliation syndrome and
secondary cataract. Br J Ophthalmology 1997: 81:862-866
63
81. Apple DJ, Solomon KD, Tetz MR, et all. Posterior capsule opasification.
Surv. Ophthalmol 1992;37:73-116
82. Shin DH, Kim YY, Ren J, at all. Decrease of capsular opsification with
adjunctive mitomycin C in combined glaucoma and cataract surgery.
Ophthalmology 1998; 105:1222-1226
83. Tezel G, Kolker AE, Kass MA, Wazx MB. Comparative results of
combined procedures for glaucoma and cataract: II. Limbus-based versus
fornix based conjonctival flabs.Ophthalmic Surg Lasers 1997;28:551-557
84. Anand N, Menage MJ, Bailey C. Phacoemulsification trabeculectomy
compared to other methods of combined cataract and glaucoma surgery.
Acta Ophthalmol Scand 1997;75:705-710
85. Krishna R, Meisler DM, Lowder CY, et al. Long-term follow-up of
extracapsuler cataract extraction and posterior chamber intraocular lens
implantation in patients with üveitis. Ophthalmology 1998; 105:1765-1769
86. Ceschi GP, Artaria LG. Clear lens extraction (CLE) zur korrektur der
hochgradigen Myopie. Klin Monatsbl Augenheilkd 1998;212:280-282
87. Izak M, Oslanec J, Gafrikova J. (Extraction of a clear lens-cataract as
refractive surgery in severe myopia).(in czechoslovakian) Cesk Slov Oftal
1996;52:82-87
88. Majima K. Cell biological analysis of the human cataractous lens:
implication of lens epitelial cells in the development of after cataract.
Ophthalmic Res 1995;27:202-207
89. Wormstone IN, Liu CS, Rakic JM, et al. Human lens epithelial cell
proliferation in a protein-free medium. Invest Ophthalmol Vis Sci
1997;38:396-404
90. Tetz MR, Lehrer I, Klein U, Völcker HE. Cataract secunderia bei Diabetes
mellitus. In: Pham DT, Wollensak J, Rochels P, Hartmann C, eds, 8.
Kong. der deutschsprachigen Gesellschaft für Intraokularlinsen
Implantation (1994, Berlin). Berlin, Springer 1994;398-406
91. Apple DJ, Reidy JJ, Googe JM et al: A comparison of ciliary sulcus and
capsular bag fixation of posterior chamber intraocular lenses. Am
Intraocular Implant Soc J 1985; 11:44–63
92. Findl O, Menapace R, Rainer G, Georgopoulos M: Contact zone of
piggyback acrylic intraocular lenses. J Cataract Refract Surg
1999;25:860–862
64
93. Gills JP, Fenzl RE: Minus-power intraocular lenses to correct refractive
errors in myopic pseudophakia. J Cataract Refract Surg 1999;25:1205–
1208
94. Leaming DV: Practice styles and preferences of ASCRS members—1998
survey. J Cataract Refract Surg 1999; 25:851–859
95. Kent DG, Peng Q, Isaacs RT et al: Security of capsular fixation: Small-
versus large-hole plate-haptic lenses. J Cataract Refract Surg
1997;23:1371–1375
96. Mamalis N, Osama O, Veiga J et al: Comparison of two plate-haptic
intraocular lenses in a rabbit model. J Cataract Refract Surg
1996;22:1291–1295
97. Kusaka S, Kodama T, Ohashi Y: Condensation of silicone oil on the
posterior surface of a silicone intraocular lens during vitrectomy. Am J
Ophthalmol 1996;121:574–575
98. Hayashi H, Hayashi K, Nakao F, Hayashi F: Quantitative comparison of
posterior capsule opacification after polymethylmethacrylate, silicone, and
soft acrylic intraocular lens implantation. Arch Ophthalm 1998;116:1579–
1582
99. Kamiya I, Kohzuka T. Comparison of post-operative inflammation in eyes
with Acrylic or Heparin Coated Lens implantation in Diabetics. Japanese
J.Cataract Refract. Surg. 1996 ; 10 :276-280.
100. Hwang I P, Clinch T E, Moshifar M, Crandall A S et al. Decentration of 3
piece versus plate haptic silicone intraocular lenses. J. Cataract Refract.
Surg. 1998 ; 24 : 1505-1508.
101. Olson R, Samuelson T, Masket S, Apple D, Koch D. Material
considerations in choosing an IOL. Ocular Surgery News, 15 June 1998.
102. Spiegel D, Widmann A, Koll R. Non corneal astigmatism related to
polymethyl- methacrylate and plate haptic silicone lenses. J. Cataracts
refract. Surg. 1997 ; 23 : 1376-1379.
103. Kimura W, Kimura T, Sawada T, Tasaka Y et al. Analysis of anterior
capsular opening size following cataract surgery. Asio-Pacific J.
Ophthalmology. 1998 ; 10 : 27-29.
104.Packard RBS, Garner A, Arnott EJ Poly-HEMA as a material for
intraocular lens implantation. Brit. J. Ophthalmol. 1981 ; 65 : 585-587.
65
105.Barrett GD, Constable IJ, Stewart AD. Clinical results of hydrogel lens
implantation. J. Cataract Refract. Surg. 1986 ; 12 :623-631.
106.Barrett GD, Beasley H, Lorenzetti OJ, Rodenthal AMulticentre trial of an
intraocular hydrogel lens implant. J. Cataract Refract. Surg. 1987 ; 13 :
621-626.
107.Khan AJ, Percival SPB Twelve year results from a prospective trial
comparing PMMA and P-HEMA intraocular lenses. J. Cataract Refract.
Surg. 1999 in press.
108.Piovella M, Barca M, Camesasca FI, Gratton I Acrylic IOL eliminates
folding concerns. Ocular Surgery News. 1999 ; 10 : 4.
109.Apple DJ, Auffarth GU, Peng Q, Vissesook N. Foldable Intraocular
lenses; Evolution, Clinicopathologic Correlations, and Complications.
Thorofare, NJ: Slack 2000
110.Agarwal A, Agarwal A, Agarwal S, et al. Phakonit: phacoemulsification
through a 0.9 mm corneal incision. J Cataract Refract Surg.
2001;27:1548-1552
111.Ursell PG, Spalton DJ, Pande MV. Anterior capsule stability in eyes with
intraocular lenses made of poly(methylmathacrylate), Silicone and
Acrysof. J. Cataract Refract. Surg. 1997 ; 23: 1532-1538.
112.Hollick EJ, Spalton DJ, Ursell PG, Pande MV et al. The effect of
polymethyl- methacrylate, silicone and polyacrylic intraocular lenses on
posterior capsular opacification 3 years after surgery. Ophthalmology.
1999 : 106 : 49-55.
113.Hollick EJ, Spalton DJ, Ursell PG, Pande MV. Bio-compatibility of PMMA,
Silicone and Acrysof intraocular lenses : randomised comparison of the
cellular reaction on the anterior lens surface. J.Cataract Refract. Surg.
1998 ; 24 : 361-366.
114.Tetz MR, Auffarth GU, Sperker M, et al. Photographic image analysis
system of posterior capsule opacification. J Cataract Refract Surg 1997;
23:1515-1520
115.Linebarger EJ, Hardten DR, Shah GK, Lindstrom RL.
Phacoemulsification and modern cataract surgery. Surv Ophthalmol 1999;
44:123–147
66
116.Agarwal A, Agarwal A, Agarwal S, et al. Phakonit: phacoemulsification
through a 0.9 mm corneal incision. J Cataract Refract Surg 2001;
27:1548–1552
117.Agarwal A, Agarwal A, Agarwal A. Phakonit: lens removal through a 0.9
mm incision. (letter) J Cataract Refract Surg 2001; 27(10):1531–1533
118.Agarwal A, Agarwal S, Agarwal A, et al. Phakonit and laser phaconit: lens
removal through a 0.9 mm incision. In: Agarwal S, Agarwal A, Sachdev
MS, et al, eds, Phacoemulsification, Laser Cataract Surgery and Foldable
IOLs, 2nd ed. New Delhi, Jaypee Brothers, 2000; 204–216
119.Dogru M. Early visual results with the rollable ThinOptX intraocular lens. J
Cataract Refract Surg 2004; 30:558-565
120.Tsuneoka H, Shiba T, Takahashi Y. Ultrasonic phacoemulsification using
a 1.4 mm incision: clinical results. J Cataract Refract Surg 2002; 28:81–86
121.Apple DJ. Influence of intraocular lens material and design on
postoperative intracapsular cellular reactivity. Trans Am Ophthalmol Soc
2000; 98:257-283
122.Apple DJ, Peng Q, Visessook N, et al. Eradication of posterior capsule
opacification: documentation of a marked decrease in Nd:YAG laser
posterior capsulotomy rates noted in an analysis of 5416 pseudophakic
human eyes obtained postmortem. Ophthalmology 2001; 108:505-518
123.Ram J, Pandey SK, Apple DJ, et al. Effect of in-the-bag intraocular lens
fixation on prevention of posterior capsule opacification. J Cataract
Refract Surg 2001; 27:1039-1046
124.Tetz MR, Nimsgren C. Posterior capsule opacification. Part 2: Clinical
findings. J Cataract Refract Surg. 1999; 25:1662-1674
125.Schmidbauer JM, Vargas LG, Apple DJ, et al. Evaluation of
neodymium:yttrium-aluminium-garnet capsulotomies in eyes implanted
with AcrySof intraocular lenses. Ophthalmology 2002; 109:1421-1426
126.Linnola RJ. Sandwich theory: Bioactivity-based explanation for posterior
capsule opacification. J Cataract Refract Surg 1997; 23:1539–1542
127.Nagata T, Minakata A, Watanabe I. Adhesiveness of AcrySof to a
collagen film. J Cataract Refract Surg 1998; 24:367–370
128.Boulton M, Saxby L. Adhesion of IOLs to the posterior capsule [editorial].
Br J Ophthalmol 1998; 82:468
67
129.Oshika T, Nagata T, Ishii Y. Adhesion of lens capsule to intraocular
lenses of polymethylmethacrylate, silicone, and acrylic foldable materials:
An experimental study. Br J Ophthalmol 1998; 82:549–553
130.Nagamato T, Fujiwara T. Inhibition of lens epithelial cell migration at the
intraocular lens optic edge: role of capsule bending and contact pressure.
J Cataract Refract Surg 2003; 29:1605-1612
131.Nadler DJ, Jaffe NS, Clayman HM, et al. Glare disability in eyes with
intraocular lenses. Am J Ophthalmol 1984; 97:43–47
132.Claesson M, Klaren L, Beckman C, Sjostrand J. Glare and contrast
sensitivity before and after Nd:YAG laser capsulotomy. Acta Ophthalmol
1994; 72:27–32
133.Magno BV, Datiles MB, Lasa MS, et al. Evaluation of visual function
following neodymium:YAG laser posterior capsulotomy. Ophthalmology
1997; 104:1287–1293
134.Cheng CY, Yen MY, Chen SJ, et al. Visual acuity and contrast sensitivity
in different types of posterior capsule opacification. J Cataract Refract
Surg 2001; 27:1055-1060
135.Petersen AM, Bluth LL, Campion M. Delayed posterior dislocation of
silicone plate-haptic lenses after neodymium:yag capsulotomy. J Cataract
Refract Surg 2000; 26:1827-1829.
136.Framme C, Hoerauf H, Roider J, et al. Delayed intraocular lens
dislocation after neodymium:YAG capsulotomy. J Cataract Refract Surg
1998; 24:1541-1543.
137.Dick B, Schwenn O, Stoffelns B, et al. [Late dislocation of a plate haptic
silicone lens into the vitreous body after Nd:YAG capsulotomy. A case
report]. Ophthalmologe 1998; 95:181-185.
138.Nagata T, Minakata A, Watanabe I.Adhesiveness of Acrysof to a
collagen film. J. Cataract Refract. Surg. 1998 ; 24 : 367-370.
68