444

TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin
Page 2: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

TOPLU YAZILAR

II

C. DAĞLI

Page 3: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Yeni Evre Kitaplığı

Kitabın Adı: TOPLU YAZILAR-2.Cilt

Birinci Basım: 2019

İSBN:

978-605-80596-6-5

Takım: 978-605-80596-4-1

Yayın Sertifika No:15814

Baskı:

Net Kırtasiye Tan. ve Matbaa San.Tic.Ltd.Şti

Adres: Ömeravni Mah. İnönü Cad. Beytülmalcı Sok.

No:23/A Beyoğlu/İSTANBUL

Tel: 444 07 08

Telif Eserleri Kanunu gereğince bu eserin bütün hakları

Yeni Dönem Yayıncılık’a aittir

Yeni Dönem Yayıncılık

İskenderpaşa Mah. Sofular Cad. 8/3 Fatih / İstanbul

Tel&Fax: 212 533 32 57

Page 4: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

TOPLU YAZILAR 

II

C. DAĞLI

Page 5: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin
Page 6: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

İÇİNDEKİLER

Savaş Ve Devrim.......................................................................................................... 9Tüsiad'ın Siyasi Eğilimi "Her Planda" Gericiliktir............................................... 19

Boş Yere Savaşmamak İçin Zafere Kadar Devrim............................................... 30

Küba: Yüzyılımızın Komünü.................................................................................... 37Proletarya Devrim İçin Savaşmalıdır...................................................................... 44

Nato Emperyalizmi..................................................................................................... 49Kapitalizmi Alaşağı Etmek İçin Dünyanın Her Yerinde

Yeni Bir Devrim Dalgası Geliyor................................. 54

Fabrikalar, Tarlalar Siyasi İktidar, Her Şey Emeğin Olacak!........................... 64Kürt-Türk Halklarının Mücadele Birliği............................................................... 71

İşçilerin Mücadele Birliği.......................................................................................... 76Ekim 1917 Kapitalizmden Komünizme Geçiş Çağı Sürüyor.............................. 82

Politik Toplumsal Süreç Ve Güncel Devrimci Görevler...................................... 85

Tekelci Kapitalist Egemenliğe Son Verecek Mücadele Çizgisi.......................... 91Mücadelede Yeni Düzleme Geçiş............................................................................. 97

Kıyasıya Mücadele...................................................................................................... 104Güncel Gelişmeler....................................................................................................... 113

Restorasyon Değil Toplumsal Devrim................................................................... 115

Güncel Devrim............................................................................................................ 122Emperyalist Kapitalist Sistemin Karşı Ayaklanma Stratejisi........................... 128

Devrimci Hareketin Birliği....................................................................................... 133Devrimci Görevler...................................................................................................... 140

Pkk İle İlişkilerin Gelişimi Ve Olası Geleceği....................................................... 149

Kürt Halk Devriminin Anlaşılmayan Önemi..................................................... 154Bin Yıl Sürecek Bir Çağın Gelişi Ve Sosyalizmin Tek Yanlı Örneği................ 162

Dünya Devrimle Değişiyor..................................................................................... 170Burjuva Gericilik Proleter Devrimcilik................................................................ 176

Burjuvazi Şiddetin Gücünü Korumak İçin Daha Fazla Şiddete Başvuruyor.. 181

Eleştirel Yaklaşım..................................................................................................... 188İşçi Sınıfı Hareketinde Oportünizm.................................................................... 194

Türkiye Ve Kürdistanda Büyük Devrimci Birikim........................................... 200Olanaklar Ve Engeller............................................................................................. 207

Page 7: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Sınıf Mücadelesinin Dersleri................................................................................. 214Kapitalizmden Komünizme Geçiş Çağında Komünist Partisi...................... 220

Ulusal Sınıfsal Kurtuluş İçin Kürdistan Geçici Devrim Hükümeti.............. 231

Proleter Hareket Komünist Hareket.................................................................... 237Faşizmin Yıkılması Bir Devrim Sorunudur....................................................... 245

Proleter Dünya......................................................................................................... 251Bağımlı Ülkelerde Sınıf Savaşımı........................................................................ 258

Dünyada İleri Bir Konum..................................................................................... 265

Devrimci Sloganlarla Kazanacağız..................................................................... 271Proleter Devrimci Görev:Komiteleşme, Öncülük, Devrimi Örgütleme....... 279

Somut Durum.......................................................................................................... 286Emek Sermaye Savaşı Şiddetleniyor................................................................... 293

Sermaye Dünyasındaki Gelişmeler Proletaryanın Görevleri........................ 300

Ab, Çelişkiler, Çatışmalar, Proletarya Enternasyonalizmi........................... 306Günümüzde İşbirlikçi Tekelci Sermaye............................................................. 311

Bütün İktidar Emeğin Olacak............................................................................. 317Sınıf Savaşının Devrimci Seyri............................................................................. 321

Sosyalizm Günceldir.............................................................................................. 326

Proleter Devrimler Çağının Bugünü................................................................. 331On Yılın Dersleri.................................................................................................... 337

Yeni Bir Toplum Kuracak Parti Olmak............................................................ 342Komünist Partisinin Tarihsel Görevleri........................................................... 347

Proletarya Enternasyonalizmi Öne Çıkıyor.................................................... 353

Sıçrama Çağı.......................................................................................................... 358Kapitalizmin İç Çelişkileri Şiddetleniyor......................................................... 364

Proletaryanın Sınıf Savaşı Sertleşiyor............................................................... 369Çağın Gerçeği......................................................................................................... 375

Devrim Süreci......................................................................................................... 382

Yeni Evre.................................................................................................................. 388Proleter İç Savaş Süreci......................................................................................... 394

Sermaye Birikimiyle Şiddet İlişkisi.................................................................... 400Yükselen İşçi Eylemleri Ve İktidar Olanakları................................................ 405

Filistin Devrimi Kazanacak................................................................................. 411

Dünyadaki Son Gelişmeler Ve Devrimci Proletaryanın Görevleri.............. 424Sınıfsız, Özgür Bir Dünya.................................................................................... 436

Page 8: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ÖNSÖZ

Elinizdeki kitap, 1997-2000 yılları içinde yayın-

lanmış yazılardan oluşuyor. Bir sorunu, bir konuyu

ele alan kitaplardan farklı olarak, ayrı ayrı yazıl-

mış, farklı sorunlara yer vermiş yazılardan oluşup,

birçok konuda görüş edinilmesini sağlıyor.

Son otuz yıl, sınıf mücadelesinin, tüm dünyada

çok yoğun olarak yaşandığı bir dönem olarak geçti.

Bu süre içinde büyük alt-üst oluşlar yaşandı. Çağı-

mız olaylar bakımından çok zengindir. Devrimci

Marksistlerin bütün bu gelişmeleri nasıl değerlen-

dirdikleri bilinmesi gerekiyor. Elinizdeki kitap, mark-

sizmin olayları değerlendirişini veriyor.

Güncel toplumsal olaylar işlenirken, hiçbir zaman

güncel gelişmelerle sınırlı tutmamıştır kendini. Gün-

cel olarak gündeme gelen olaylar, kendilerini etkile-

yen, yön veren temeldeki gelişmelerle birlikte

irdelenmiştir. Bu Marksist yöntem, taktik politikala-

rımızın doğru, bilimsel bir biçimde belirlenmesini

sağlamıştır.

Tarihsel gelişmenin doğrultusu ortaya konurken

ekonomik, toplumsal olgulardan yola çıkılmıştır,

Page 9: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

fakat bakış açısı olgularla sınırlı kalmamıştır. Hangi

toplumsal dinamiklerin bizi geleceğe götüreceği

Marksist diyalektiğe ve tarihsel materyalizme da-

yanılarak belirtilmiştir.

Buradaki yazılarda sınıf mücadelesinin gelişme

doğrultusu ve toplumsal olgulara yönelik görüşler,

tarihi gelişim tarafından çok kısa süre içinde doğ-

rulanmıştır. Okurlar somut olaylarla ilgili değerlen-

dirmelerin nasıl da doğrulandığını görecektir. Çünkü

yapılan değerlendirmelerin sonuçlarını denetleye-

cek bir tarihsel gelişme ortaya çıkmıştır. Her sınıf bi-

linçli işçi, her sosyalist burada yapılan değerlendirmeleri

denetleyecek tarihsel verilere sahiptir.

Burjuvazi saldırılarını ne denli artırırsa artırsın,

proletaryanın sonal zaferi kesindir. Çünkü ekono-

mik ve toplumsal yasalar bu yönde işliyor.

Sosyalizme yalnızca sınıf mücadelesi yoluyla va-

rılır. Proletaryanın sınıf savaşımı ise kapitalist dün-

yayı alt-üst edecek biçimde büyük bir güçle ilerliyor.

Olayların bu yönde ilerlediğini görmek için dev-

rimci bir bakış açısına sahip olmak gerekiyor.

Page 10: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

9

Toplu Yazılar

SAVAŞ VE DEVRİM

Türkiye'nin tekelci kapitalist düzeni, işçi sınıfının, emekçi kitle-lerin ve bütün halkların kurtuluşunun ve gelişiminin önünde tam birengel oluşturuyor. Faşist devlet egemenlik aygıtının halen devam et-mesi ayakta kalması, burjuva politik sisteminin yıkılmasının ne kadarivedi bir zorunluluk haline geldiğini gösteriyor. Buna rağmen bu es-kiyen ve çürüyen sosyo-ekonomik sistem, varlığını korumak içinolanca gücüyle direniyor. Eski sömürücü sistemin direnmesi, toplu-mun gelişme yasalarına karşı direnmedir. Toplumun gelişme yasalarıişlemeye devam ettikçe, burjuvazinin gerici direnişi uç noktaya çıkar.Toplumun gelişme yasalarına karşı direnme derin bir çürüme ve yoz-laşma getirir.

Üstelik toplum kapitalist üretim ilişkileri içinde kaldıkça, çürümeve yozlaşma toplumun bütün organizmalarına kadar yayılacaktır. Canlıolan, gelişme gösteren ne varsa tümü çürümenin etkisine girecektir.Toplumun gelişme yasaları her gün bu çürümenin ne kadar derinleregittiğini gösteriyor bize. Toplumun bugünkü kapitalist biçimi bir dev-rim yoluyla ortadan kaldırılmadıkça üretici güçleri yıkıma götürecek-tir. Kapitalizm demek emekçiler için yıkım ve kölelik demektir. Bunedenle toplumun bugünkü biçimine son vermek demek, toplumu kur-tarmak anlamına gelecektir.

Tarihteki hiç bir eski toplum biçimi yerini kendiliğinden yeni top-lum biçimine terk etmemiştir. Tamamlanmış olan yaşamını biraz dahauzatmak için olmadık vahşetlere başvurmuştur. Türkiye tekelci kapi-talist düzen tarihteki bütün eski toplumlar gibi davranıyor. Zamanınıçoktan doldurmuş olduğu halde, gelişme yasalarına karşı ayaklanmaiçine giriyor. Üretici güçlere ve üretici güçlerin en devrimcisi olan işçisınıfına karşı savaş sürdürüyor. Ama bu ayaklanma ve burjuva savaşgelişme yasalarına ve geleceği kuracak sınıf olan işçi sınıfına karşı ve-

Page 11: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rildiği için yenilgi ile sonuçlanması kaçınılmazdır. Çürüyen ve çözü-len eski toplum biçimi ve kapitalist sınıf artık bir daha egemen ola-maz: Kapitalistler eskisi gibi egemen olamayacak kadar ekonomikinisiyatiflerini yitirdiler. Bu yüzden, işçi sınıfına, toplumun devrimcigüçlerine karşı girişilen gerici savaşta kapitalistlerin yenilgisi ve dev-rimci güçlerin zaferi mutlak olacaktır.

Tarihteki hiç bir yeni toplum biçimi sıçramasız, patlamasız vedevrimsiz doğmamıştır. Yeni toplumu dış bir müdahale yani zor ol-maksızın kurmaya kalkışanlar ancak yeni toplumun maddi öncellerinieski toplumun içinde çürütürler. Kapitalist toplumu yıkacak, yerineyenisini kuracak olan işçi sınıfı devrime başvurmazsa, hiç bir zamanhedefine ulaşamayacaktır. Kapitalizm, toplumun bütün üretici güçle-rinde olduğu gibi işçi sınıfını da çürütür ve yozlaştırır. Devrimci birsınıf olarak işçi sınıfı ya devrime başvurur ya da toplumu ölüme terkeder. Her bakımdan, insan soyunun devamı için yeni toplumun kurul-ması zorunludur. Yeni toplumun kurulması ise, eski toplum biçimininzor yoluyla yıkılmasıyla gerçekleşebilir. İşçi sınıfının, faşizme ve ka-pitalizme karşı vermekte olduğu devrimci savaş devrimin kaldıracıdır.

Türkiye'nin son otuz yılı, tekelci kapitalist güçlerin, işçi sınıfınave bütün devrimci güçlere karşı sürdürdüğü savaşla geçmiştir. Savaşözellikle son yıllarda en şiddetli hale geldi. Burjuva gerici savaş dö-nemi içinde, egemen güçler olmadık baskı yollarına, işkenceye, katli-amlara ve vahşete başvurdular. Bu amaçla askeri faşist diktatörlüklerebaşvuruldu: Emekçi kitleler koyu bir devlet teröründen geçirildi. Top-lumun bütün burjuva ve gerici güçleri, devrimci güçlere karşı seferberedildi. Bu süre içinde bütün yasalar ve bütün devlet kurumları, tekelcikapitalist sınıfın egemenliğinin rahatlıkla sürdürülmesi için yenidendüzenlendi. Bütün burjuva politik sistemi ve bu sistemin savunucu-ları olan burjuva partileri ideolojik olarak faşistleştirildi. Tekelci ka-pitalist düzenin bütün politik aygıtları, bütün toplumsal aygıtları, bütünideolojik aygıtları, Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfına ve bütün emekçihalklara karşı savaşa sokuldu. Burjuva iç savaşın amacı, işçi sınıfını vehalkları egemenlik altında tutmaktır. Bu savaş tekelci kapitalist güçleriçin bir ölüm-kalım savaşıdır. Bu nedenle işçilerin ve halkların zaferi,faşizmin ve kapitalizmin ölümü olacaktır.

SAVAŞLA GELEN DEĞİŞİMTürkiye'nin son otuz yılı boyunca sürekli hale gelen ancak son

günlerde açığa çıkan devlet güçlerinin, sivil faşist güçlerle ve mafyaile ilişkileri burjuva dünyasında bir panik yarattı. Burjuva dünyasın-daki panik, emekçiler açısından ise şaşkınlık yarattı. Günler uzadıkça,

C. Dağlı

10

Page 12: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bu ilişkilerin ne kadar dallı budaklı olduğu, esasında tekelci sistemedahil olan bütün kurumları kapsadığı görülüyor. Son günlerde top-lumda olup bitenler, kriz içinde olan ve krizle birlikte yaşayan kapita-list düzenin normal ilişkilerinden başka bir şey değildir. Ekonomik,toplumsal ve politik olarak süreğen ve derin bir kriz içinde olan birtoplumda, eski toplumsal ilişkilerinden eser kalmaz. Kriz toplumu te-melden sarsar ve varolan ilişkileri değişikliğe uğratır. Sosyo-ekono-mik kriz, eğer bir de burjuva savaşla birlikte iç içe gelişiyorsa, eskiilişkiler büyük ölçüde değişikliğe uğrar. Savaş eski düzeni yıkar ve sa-vaşa denk bir “ilişki” yaratır. Savaşa denk bir ilişki biçimi uzun dö-nemdir kurulmuştur. Ne var ki, tıpkı savaşı resmen kabul etmediği gibisavaşa denk bir ilişki biçimi de burjuvazi tarafından gizlenmiştir.

Ama çürüme toplumun her tarafından patlak verince, gizlenmişolan gerçekler, istenmeyerek kabul edildi. Sermaye, devlet, sivil fa-şist mafya ilişkisi gizlenmeyecek kadar açık hale gelince, sistem heryaptığını savunma konumuna geçti. Sistemin kendisini savunması, sö-mürücü egemen sınıfın, işçi sınıfına ve emekçi halklara karşı sürdür-düğü savaşın kabul edilmesi, açık olarak onaylanması anlamına gelir.Her şey kapitalist düzenin ve burjuva savaşın doğasına uygun olarakgelişiyor.

Her savaş toplumun ve ulusların durumunda yeni bir dönem baş-latır. Düzenler yıkılır, hükümetler devrilir, ilişkiler değişir ve savaş ya-şamı diye bir yaşam biçimi başlar. Savaş dönemi, ekonomisiyle, politikilişkileriyle, kültürüyle, toplumsal ilişkileriyle daha önceki dönemdenayırt edilir. Bunu anlamak istemeyenler yalnızca rahatına düşkün olan“Oblomov”lardır. Rahatına düşkün mülk sahipleri her şeyin aynı ka-lacağını sanırlar, halbuki, toplumsal ilişkiler görünüş olarak aynı gibigörünse de, özde mutlak bir değişime uğrar. Tarihin motoru olan sı-nıflar savaşında, sınıflar savaşının kaçınılmaz devamı ve biçimi olaniç savaşta bu değişim çok belirgin olur. Bunu anlamamak için toplu-mun uzağında olmak gerekir. Türkiye'de toplumsal ilişkiler bir kapi-talizmin egemen üretim biçimi olma sürecinde değişim geçirdi; bir desert sınıf savaşlarının ve iç savaşın yaşandığı son otuz yıl içinde deği-şime uğradı. Bu otuz yıl boyunca savaşanlar ve savaş içinde doğanlar,sınıf savaşına ve iç savaşa uygun biçimde şekillendiler. 1968'li yıl-larda sert mücadelelere katılanlar, çatışanlar ve baskıya uğrayanlar1950 öncesi ve sonrası doğanlardır. Bu tarihlerden sonra doğanlar sür-dürülmekte olan sınıf savaşının içinde buldular kendilerini. Daha genişbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemininsanlarıdır. Savaşan Kürt halkının durumuna bakın, evlatlarının ya-

Toplu Yazılar

11

Page 13: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

nında saf tutan tutsak ailelerinin ve devrimci öğrencilerin yanında saftutan ailelerin durumuna bakın, toplumdaki bu değişikliği kesin ola-rak göreceksiniz.

Demek ki kapitalizm altında insanlar iki defa köklü değişikliğeuğrarlar: ilkinde, kapitalist ilişkiler tarafından değişikliğe uğrarlar,ikincisinde ise kapitalizme karşı savaşarak değişime uğrarlar. Türki-ye'nin son otuz yılında yapılan sınıf çatışmaları, uzlaşmaz sınıflarınkarşıt savaşları, toplumun karşı kutuplarda kamplaşması, tüm bunlarkapitalist özel mülkiyet zeminleri üzerinde oluşmuştur. Ücretli emeğinolduğu bir toplumda, paranın ve burjuvazinin egemen olduğu bir top-lumda; toplumun ezen ve ezilen sömüren ve sömürülenler biçimindebölündüğü bir toplumda; sınıf ve sınıf ayrımına dayalı bir toplumdasınıf savaşı ve iç savaş kaçınılmazdır. Kapitalizm en başta, kendi yı-kılış öğelerini, kendi içinde taşır. Kapitalizm geliştikçe, bu öğeler dahagüçlenir; bütün enerjileriyle düzenin üzerine yürürler. Sınıf savaşı veiç savaş kapitalizmin yıkılışının kaçınılmaz olduğunu gösteren öğe-lerdir. Kapitalizmi yıkacak olan devrimci güçleri bir araya getirmek,niceliği niteliğe dönüştürmek ve o büyük toplumsal değişimi başlat-mak komünistlerin görevidir.

Savaş ulusların içyapısında büyük bir değişim başlatır. İmparatorN. Bonapart komutasındaki Fransız kuvvetleriyle, İmparator Alek-sandr yönetimindeki Rus kuvvetleri arasındaki 1812 Savaşını genişbiçimde ele alarak bu konudaki görüşlerini Savaş ve Barış adlı kita-bında açıklayan L. Tolstoy, söz konusu savaşın Rus toplumunun bün-yesinde meydana getirdiği değişiklikleri engin biçimde açıklar.Tolstoy'a göre 1812 Savaşı dünyanın bütün mahkemelerinin yüzyıl-larca bir araya getiremediği kadar hırsızı, namussuzu, alçağı, kalpa-zanı, katili ve pis işlerle uğraşanı bir araya getirmiştir. Her ne kadarTolstoy, savaşı insan doğasına ve aklına aykırı bir olay olarak nitelesede, gerek dış savaşlar ve gerekse iç savaşlar, kendisine denk düşenüretim biçimlerinin ve mülkiyet ilişkilerinin doğasına uygundur ve dö-nemin düşünce yapısınca da kabul edilir. İç savaş da bütün savaşlargibi bir savaştır. Tolstoy'un 1812 Savaşı için söylediği durum iç sava-şın yaşandığı Türkiye ve Kürdistan'da çok daha ileri düzeyde yaşanı-yor. İnsanlık, tarihte pek görmediği ve kolay kolay göremeyeceğikadar burjuva alçağı, namussuzu, kalpazanı, katili, işkenceciyi, aşa-ğılık ilişkileri, her tür pis ilişkileri, yozlaşmayı, çürümeyi ve insan so-yunu alçaltan ne kadar ilişki varsa tümünü, (son otuz yıldır ve özelliklede son 8–10 yıldır) Türkiye ve Kürdistan' da bir arada görmüştür. İçsavaş, Türk ulusunun ve Kürt ulusunun içyapısında, kendisini heralanda gösterecek değişiklikler getirmiştir.

C. Dağlı

12

Page 14: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Bireyler arasındaki “istisna” ilişkiler gibi görünen yoz ilişkiler as-lında ekonomik ve toplumsal düzenin yozlaşmasını gösteriyor. Yoz-laşmış olan burjuva ilişkilerdir, burjuva üretim ilişkileridir. Soruna bubiçimde bakamayanlar, toplumdaki yozlaşmayı belirli bireylerin“kural dışı” davranışı olarak görürler. Kural dışına çıkanlara toplumun“kuralları” dayatıldı mı, yasa ya da sosyal devlet ilkeleri egemen du-ruma getirildi mi, o zaman her şey yoluna girmiş olur. Bunun tekelcisermayenin ve devletin bakış açısı olduğunu söyleyelim. Tekelleregöre, her kural dışı olay, istisnadır ve sistemi yansıtmaz. Sistem eko-nomik sistem olsun, politik sistem olsun “iyi” işleyen bir sistemdir.Ara sıra “kirli-pis” işler yapanlar çıktı mı İtalya'da olduğu gibi bir“temiz eller” kampanyası açtın mı sorun çözülür, her şey düzen çizgi-sinde yürür. İtalyanlardan ve burjuvalardan duymuşlar ya, sosyal-re-formistlerimiz de “temiz toplum” kampanyasına uygun olarak“süpürme” kampanyası başlattılar. Çoktandır pinekleyip duruyorlardı.Ellerinde süpürge kapitalizmin pisliklerini temizliyorlar. Kapitalizminpisliklerini temizlemek, tam da sosyal-reformistlere uygun bir görev-dir. Reformistlere uygun olan işleri bir bakıyoruz ki, halen devrimcisafta olanlar da yapmaya koyulmuşlar. Aslında, reformizmin, düşün-düğümüzden daha yaygın olduğu, devrimci saflarda büyük bir tahri-bat yarattığı ortaya çıkıyor.

Devrimcilerin, komünistlerin, işçi sınıfının “temiz toplum” diyebir hedefi olamaz. İşçi sınıfının görevi, burjuvazinin pisliklerini te-mizlemek değildir. Böylesi bir görev kesinlikle, görevi yerine geti-renleri, düzene bağlar. Devrimci proletaryanın görevi düzeniyıkmaktır; yoksa onu temizlemek değil. İsteseniz de bu çürümüş top-lumu temizleyemezsiniz. Kapitalist toplum kendi yasaları temelindedevam ettikçe, çürüme ve yozlaşma kaçınılmazdır. Üstelik çürüme,yozlaşma ne istisnadır ne de nedendir; toplumda her tür yoz ilişkinintemelinde kapitalist üretim biçimi yatıyor. Kapitalizmin sonuçlarıylauğraşarak, onları ortadan kaldıramazsınız; kapitalizmin kendisini or-tadan kaldırın göreceksiniz, bütün sonuçları da ortadan kalkacaktır.

BURJUVA SAVAŞ ÇÜRÜME GETİRİRBurjuva iç savaş nedir? Burjuva iç savaş, tekelci sermayenin, sö-

mürücülerin ve toplumun gerici güçlerinin toplumun çoğunluğunuoluşturan işçi sınıfına, emekçilere ve halklara karşı sürdürdüğü savaş-tır. Bu anlamda bu savaş, halka karşı olan ve halkın çoğunluğunu kar-şısına alan bir savaştır. Tarihin ileri doğru gelişimine ve devrimci sınıfolan işçi sınıfına karşı sürdürüldüğü için burjuva iç savaş gerici bir sa-vaştır. Bu anlamda burjuva iç savaş, emekçi kitlelerde hiçbir bilinç ya-

Toplu Yazılar

13

Page 15: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ratmaz. Kitlelerde bir bilinç yaratmadığı gibi, emekçiler karşısındaegemen sınıfın ideolojik-pratik tavrını yansıtır. Tekelci kapitalist güç-ler, düzene hizmet eden, egemen sınıfın ayrıcalıklarının devamını sağ-layan; düzene ve faşist devlete yönelen devrimci tehdidi ortadankaldıran her yol ve aracı geçerli sayıyor. Toplumda şaşkınlık yaratanson gelişmeleri bu çerçevede anlamak gerekir. Toplumun devrimci,üretici, çalışan sınıflarına karşı verilen bir savaş, ancak çürüme ve yoz-laşma getirebilir.

Tekeller ve devlet, on yıllardır, halklara karşı sürdürdükleri sa-vaşı onca güce, paraya, silaha rağmen kazanamadı. Halk kitleleri, herşiddetli saldırıdan, her büyük katliamdan sonra yeniden ayağa kalkmışve her ayağa kalkışı öncekilere göre çok güçlü ve bilinçli olmuştur.Kürt halkı, Türk halkı ve bütün ezilen halklar kendilerine yönelik bugerici savaşa, devrimci iç savaşla karşı durunca; egemen güçler, budefa da bu savaşı kendi yönlerinde kesin bitirmek için bütün olanak-larını ve güçlerini savaşa sürdüler. Sayıları bölgedeki ülkelere göreçok yüksek olan ordu ve polis gücüne yeni militarist güçler takviyeettiler. Faşist paramiliter güçler devletin organik parçası ve tamamla-yıcı öğesi oldular. Bu 30 yıldır böyledir, ama son birkaç yıldır artıkresmen de kabul edilmiştir. Sayıları on binleri bulan sivil faşist güç-lerle, yine sayıları on binleri bulan korucular ile sayıları yüksek olangerici burjuva partilerinin gönüllü üyeleri, tekellerin ve devletin ön-derliğinde ve yönetiminde silahlandırılmış ve savaşa sokulmuştur. Ka-pitalizm, kendisini bütün aşağılık ve rezil güçleriyle savunuyor.Üstelik, bunu artık açık olarak ilan etmiştir. Sistem bu kadar derin birekonomik kriz içindeyken, yapılan devlet giderlerini mevcut gelirlerlekarşılayamaz. Bunun için toplumda “pis işler” denen işler doğrudandevlet tarafından yapılıyor. Burjuvazinin yaptığı politik cinayetler, top-lum tarafından suç sayılan ne kadar şey varsa, her şey son derece“doğal” olarak kabul ediliyor. L. Tolstoy'un belirttiği gibi, savaş dö-nemlerinde suç işleyenler, bu suçları hiç bir zaman cürüm olarak kabuletmezler. İşbirlikçi tekelci sermaye ve faşist devlet işlenmiş suçlarıbirer cürüm olarak kabul etmedikleri gibi, yapılanları vatan için (sizbunu sermayenin çıkarları için olarak okuyun) yapılmış gördükleriiçin, yapılanları çok rahatlıkla savunuyorlar.

Türkiye'de son yıllarda en çok zengin olanlar, politik olarak etkinolanlar, sermaye için kılıç sallayanlardır. Tekeller için, devlet için kılıçkuşanmayı kabul etmeyenler her alanda tartaklanmış, hırpalanmış vehatta öldürülmüştür. Kürt mafyası olarak nitelenen kimselerin birer-ikişer ortadan kaldırılmaları, ellerindeki parasal olanakların alınması,gasp edilmesi, devlet için kılıç kuşanmadıkları içindir. Bunlar yılla-

C. Dağlı

14

Page 16: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rını düzene ve devlete hizmet etmekle geçirmiş politikacılar, profe-sörler, yazarlar vb. olsa da, eğer burjuva iç savaşın aktif savunucularıdeğillerse, yerlerinden oluyorlar. Tekelci kapitalist düzen can çekişir-ken, faşist devlet temellerinden dinamitlenirken, öyle eskisi gibi dü-şünmek ve davranmak olur mu? En büyükler, buna izin verirler mi?Düzen ve devlet safında savaştın mı, Kürt korucuların durumu, sivil fa-şistlerin durumunda olduğu gibi çok kısa süre içinde zenginleşir vepolitik olarak da etkin konuma gelirsin. Devlet saflarında savaşanla-rın her tür suçu işleme hakkı bir hak olarak vardı, suç işleme hiç birzaman cürüm sayılmayacağı için, suç işlemeyen zararlı çıkar. Enbüyük suçu, en çok suçu işleyen en zengin duruma geliyor. Devlet ay-gıtları ve devlet saflarında yer alanlar adeta suç işleme yarışı içinde-ler. Suç işlemede geride kalanın canı çıksın. Sermayenin, devletin vebütün gerici faşist güçlerin işledikleri suçlar, devlet yasalarına göredeğil, halka karşı işlenmiş suçlardır ve devrim yasaları tarafından ce-zalandırılacaktır. Faşizme ve sermayeye karşı etkin mücadelede aslo-lan devrimdir, devrim yasalarıdır.

Emperyalizmin, işbirlikçi tekelci sermayenin ve faşist devletinparasal olarak cömert davrandığı, yalnızca fiilen savaşan militaristgüçler değil, militarizmi ve faşizmi destekleyen, propaganda eden,burjuva iç savaşı destekleyen bütün basın, televizyon, radyo, üniver-site, yazar ve ideologlarıdır. Türkiye'de büyük yoğun bir sömürü sa-yesinde, büyük bir ekonomik-politik güç haline gelen basıntekellerinin yanında, bir de son yıllarda faşizmi, militarizmi, burjuvaiç savaşı açık olarak destekledikleri için zenginleşen basın ve yazar-lar var. Bunun yanında YÖK üyeleri de son 16 yıldır büyük servet bi-riktirdiler. Burjuva sendikacılar da bu konuda diğerlerinden aşağıkalmadılar; onlar da devlete, kapitalistlere verdikleri hizmetin yanında,bir de iç savaşta karşı devrimci saflarda yer aldıkları için, devlet ve te-keller tarafından zenginleştirildiler. Devlet, militarizmi, faşizmi, şo-venizmi ve burjuva iç savaşı destekleyen bütün burjuva güçlerizenginleştirmiştir. Tarikatlar da Türkiye'de, faşizmi, militarizmi, şo-venizmi ve burjuva iç savaşı destekledikleri için zenginleşmiş ve etkintoplumsal-politik konuma getirilmişlerdir. Böylece, Kürt halkına karşı,Türk emekçi kitlelerine karşı, devrimci güçlere karşı ve bütün ezilenhalk kitlelerine karşı, kapitalist toplumun bütün gerici, yoz, alçak, na-mussuz, katil ve bütün aşağılık güçleri birleştiler. Burjuva iç savaş,toplumun en dinamik ve devrimci güçlerine karşı, birleşmiş olan çü-rümüş, rezil ve aşağılık gerici güçlerin savaşı olarak sürdürülüyor.

Burjuva savaş topluma daha fazla çürüme getirdi. Yaşam koşul-ları emekçi kitleler için insanca değildir; insanlık dışı olan yalnızca

Toplu Yazılar

15

Page 17: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yaşam koşulları değildir; burjuvazi, emekçi kitleleri egemenlik altındatutmak için insanlık dışı olarak bilinen ve bilinmeyen ne kadar yöntemvarsa hepsine başvuruyor. Türk tekelci sermayesinin karakteri veamaçları iyi kavranmalı. Türk tekelci sermayesi, çıkarları için yap-mayacağı kötülük, işlemeyeceği cinayet, yapmayacağı işkence yoktur.Türk sermayesinin bu çapulcu, gaspçı karakterini yansıtan faşist TC,kapitalist düzen için tarihin bilinen ve bilinmeyen bütün cinayetleriniişlemekten çekinmeyecektir. Çürümüş, kokuşmuş, gerici ne varsa fa-şist devlet, bunların tümünü temsil ediyor. Çürüme üzerine oturan veçürümeyi ayakta tutmaya çalışan devlet halkların birleşik zora dayalıdevrimi ile yıkılmadığı sürece, burjuva vahşetin her biçimine başvu-racaktır. İnsanlarımıza işkence eden, kadınlarımıza tecavüz eden, in-sanlara dışkı yediren, insanları kaçırıp yok eden bir düzen ve devlet,hiç uyuşturucu nakliyatını, içimini, fuhuşu, mafyayı ve insan aklınagelebilecek her tür kötülüğü suç sayar mı? Sömürünün, baskının, bur-juva gericiliğin, soygunculuğun ve toplumdaki aşağılık ve rezil nevarsa tümünün biricik temeli kapitalizmdir. Mafya, soygun, karaborsa,hırsızlık kalpazanlık olmadan; politik ve adli cinayetler olmadan birkapitalizm düşünüldü mü, kapitalizm, kapitalizm olmaktan çıkar. Ka-pitalizm, burjuva sömürüsünün ve baskısının olduğu gibi; her tür bur-juva çürümenin, yozlaşmanın ve burjuva alçalışın temelidir.Proletaryanın ve bütün halkların dinamitlemesi gereken, alt-üst etmesigereken kapitalizmin bu temelleridir.

İÇ SAVAŞIN DEVRİMLE İLİŞKİSİTürkiye ve Kürdistan'da yürütülmekte olan iç savaşla devrimin

dolaysız ilişkisi var. Çünkü bizde olan yalnızca iç savaş değil aynı za-manda devrimci durumdur, Tekelci kapitalist güçler toplumu eski yön-temlerle yönetemedikleri için iç savaşa başvurdular. Tekelci kapitalistdüzen ve faşist rejim o duruma geldi ki, bu “rejim ancak savaş içindeve savaşla birlikte var olabilir”. Emekçi kitleler yıllarca devam edenbaskıya ve zulme karşı açık olarak ayaklanınca, egemenlikleri sarsı-lan burjuvazi, egemenliği devam ettirmek için çareyi, devrimci güçleresavaş açmakta buldu. O zaman, burjuvazi, emekçi kitleler karşısındagüçlü olduğu için değil, egemenliği sarsıldığı için, güçsüz düştüğüiçin, başka türlü ayakta kalamayacağı için savaşa başvurmuştur. Dev-rimci durum burjuva düzenin ve burjuvazinin ne kadar zayıf durumadüştüğünü gösteriyor. Eğer değerlendirebilirse devrimci durum, pro-letaryanın ve halkların en etkin müttefikidir. Bir devrimci dönemiçinde bulunduğumuz için burjuvalar, iç savaşı kolay kolay kazana-mazlar. Türkiye'deki iç savaşın devrimci durumla dolaysız ilişkisi ve

C. Dağlı

16

Page 18: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bağı olduğu için, devrimle dolaysız ilişkisi vardır. Devrimci durumezen ve ezilen sınıflar arasındaki eski ilişkilerdeki büyük değişikliğianlatır; bu değişikliğin en açık ifadesi sürmekte olan iç savaştır. Eko-nomik, toplumsal ve politik alanda uzun süredir yaşanan kriz koşul-larında, uzlaşmaz sınıf ilişkileri aynı düzeyde kalamaz. Kriz ortamısınıflar arası karşıtlığı hızlandırır ve üst düzeye çıkartır. Kapitalist sınıfkrizin faturasını emekçi sınıflara çıkartmak ister, emekçi sınıflar isebuna karşı mücadele verirler. Bu uzlaşmaz mücadele kesintisizlikiçinde gelişir ve iç savaşa dönüşür. Bunun içindir ki, iç savaş ezen veezilen sınıfların artık eski döneme bir daha dönmeyeceklerini gösteri-yor. Egemen olanla, ezilen arasındaki eski bağların ve ilişkilerin de-ğişmesi, kesinlikle egemenin aleyhinedir. Ezilen sınıf, artık çekilemezolan yaşam koşullarını köklü olarak değiştirmek için, bütün gidişatüzerinde söz sahibi olmak istiyor. Bu nedenle ilişkilerde değişim iste-yen, bu değişim bir kere başlayınca, onu devam ettirmek isteyen tarafişçi sınıfıdır. İşçi sınıfını faşizme ve kapitalizme karşı her alanda mü-cadeleye girişmesi; mücadelesini devrimci savaş çizgisinde yani dev-rimci iç savaş çizgisinde sürdürmesi, emekçi sınıfın tarihinde büyükbir değişimdir ve bu değişim bizim bir süre önce doğru biçimde isim-lendirdiğimiz gibi bir çeşit devrimdir.

Sınıf savaşı gelişmediği, emekçi sınıfla, ezen burjuva sınıfın ara-sındaki ilişki ve bağların yeterince ortaya çıkmadığı koşullara nazaran,devrimci durum ve iç savaş koşulları üstü örtülen, öne çıkamayanbütün ilişki ve bağları açığa çıkartır. Bu durumda bütün sınıf ve top-lumsal düğümler bir devrim hareketiyle çözülmeyi bekler. Açığa çıkanyalnızca ezen ve ezilen ilişkisi ve bağları değil; sermaye ile devlet iliş-kisi, sanayici, banker, borsacı ile hükümet, ordu, polis ilişkisi ile sonolaylarda görüldüğü gibi sermaye devlet, sivil faşist-mafya ilişkisi vearalarındaki bağlar da açığa çıkar. Böylece sermaye ile devlet, hükü-met arasındaki güçlü bağların açığa çıkması bir devrimin neden ivediolduğunu tartışma götürmeyecek düzeyde herkese kabul ettirir. Bur-juvazinin on yıllar boyu kutsal saydığı ne kadar değer, sembol, ilke,kural varsa tüm burjuva değerler birkaç yılda ayaklar altına alındı. Kit-lelerin körü körüne yıllarca peşinden gittiği burjuva liderler bir kaçyılda paçavraya döndü. Burjuvazinin hiç bir değeri, hızla bilinçlenenve mücadele veren kitleler karşısında tutunamıyor. Bütün gizli ilişki vebağlar açığa çıkıyor, değerler bulundukları yerden tepe-taklak oluyor,kurallar ayaklar altına alınıyor ve toplumsal ilişkilerin tümünde köklübir dönüşüm kendini bütün yönleriyle gösteriyor.

Toplumsal koşulların her bakımdan bir devrim için olgunlaşma-sına rağmen, eğer koşullardan devrim için yararlanmak için savaş

Toplu Yazılar

17

Page 19: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

veren bir devrimci sınıf yoksa, yani, işçi sınıfı koşulları değiştirmekiçin savaşa girmiyorsa; bu durumda her şey çürüme içine girecektir.İşçi sınıfının devrimci öncüleri de devrimci durumdan devrim için ya-rarlanmak, olayların gidişatında söz sahibi olmak için gereken yaratı-cılığı ve devrimciliği göstermezlerse her şeyin mahvolacağı kesindir.Bütün geri ülkelerde olduğu gibi Türkiye gibi bir geri ülkede de eğerkritik bir anda, durumdan yararlanıp, iktidara gelmek için gereken ça-balar gösterilmezse, her şey mahvolacağı gibi, doğmuş olan koşullaruzun süre doğmamak üzere kayıp gidecektir.

Emperyalizme bağımlı, geri bir ülkede eğer devrimci işçi sınıfıdevrimci durum koşullarında, devrimin ilk kritik anında iktidara gel-mezse, o zaman bütün karşı-devrimci güçler ve emperyalizm, aynı du-rumunun bir daha tekrarlanmaması için bütün önlemlere başvurur. Buönlemlerin başında örgütlü devrimci güçlere yönelik kitlesel operas-yonlar ve katliamlar düzenlemek gelir. Bunu daha başka gerici ön-lemler izler. Düzenlerini ve iktidarlarını kaybetme korkusuna kapılanburjuva sınıf, konumunu korumak ve bir daha tehlikeye düşürmemekiçin alınacak önlemleri gündeme getirir. Güçlerini toplar ve şiddetlisaldırılara başlar. Bu anlamda, devrimci güçler devrimci durum ko-şullarında ara vermeksizin burjuva egemenliğine karşı doğrudan sal-dırılara girişmelidir. Yine ne yapıp edip ilk kritik anda iktidaragelmelidir.

Devrime başvurulmadıkça, yeni bir toplum biçimi kurulmadıkça,toplumsal çürüme, yozlaşma ve yıkım toplumu daha derinden sara-cak ve sarsacaktır. Durum ve görevlerimiz bu kadar berrak iken, dev-rim bu kadar ivedi iken bundan uzak durmak öyle bilinçsizlikleaçıklanamaz. Bugünkü kapitalist topluma ve faşizme karşı mücadelevermeyen herkes bütün insanlık karşısında suçlu olacaktır. Yüreğibütün insanlar için atanlar ve kapitalist düzenin çürütemediği, dina-mik, onurlu devrimci güçler bu suça ortak olmayacaklardır. Bu çürü-yen, bu kokuşan ve devamı insan soyunun daha fazla aşağılanmasıanlamına gelen bu eski toplumu geçmişe gömmek için: Toplumunbütün ezilenleri ayağa kalkın!

Devrimci Emek1 Şubat 1997

Sayı: 50

C. Dağlı

18

Page 20: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

TÜSİAD'IN SİYASİ EĞİLİMİ "HER PLANDA" GERİCİLİKTİR

Tekelci sermayenin sınıf birliği olan TUSİAD demokrasi "Ra-poru" yayınladığı zaman, sermaye dünyasında değil, ama küçük bur-juva dünyasında ve reformist akımlar arasında şaşkınlık yarattı. İlkanda başlayan şaşkınlık giderek yerini olumlu desteğe bıraktı. Küçükburjuvaların şaşkınlığının nedeni tekelci sermayenin demokrasidenyana "beklenmedik" tavır koymasıydı. Bu beklenmedik tavırdan sonraşimdi başka bir sorun doğuyordu. Sermayenin en irileri, tekelci olan-lar, iktidar gücünü elinde tutanlar demokrasi istediğine göre, o zamandemokrasi savaşı hangi sınıfa karşı verilecekti. Ama küçük burjuvazibunun da teorisini buldu: Demokrasi mücadelesi bürokrasiye karşı ve-rilecekti. Sanki iktidarda tekelci güçler değil de "bürokratik sınıf" diyebir sınıf egemendi; demokrasi mücadelesi de bu sınıfa karşı verile-cekti. Tam bir hedef şaşırtma.

Öyle de olsa mademki demokrasi mücadelesinin başında tekelcisermaye olacak, o zaman bizim küçük burjuva dünyası, bunu büyükbir sevinçle karşılayabilir ve herkesten bir adım daha ileri gidebilirdi.Küçük burjuva sosyal-reformist hareket ve Kürt ulusal güçlerininbüyük bir kesimi TUSİAD Raporundan açık ya da gizli olarak sevinçduydular. Tekelci güçlerin Raporu "sol" devrimci çevrelerde de birkafa karışıklığı yarattı. Bu durumda devrimci proletaryanın bu ko-nuyla ilgili kesin görüşünün ne olduğunu açıklamak bir zorunluluk ol-muştur.

"Rapor" tekelci sermayenin sınıf birliği olan TUSİAD tarafındanyayınlandı Söz konusu Raporun TUSİAD tarafından yayınlanmasıönemli değildir, aynı şeyi tekelci sermayenin başka bir sınıf birliğiolan TİSK'de yapabilirdi. Esas olan Raporun sınıf içeriği ve sınıf he-defleridir. Bu sınıf ise işbirlikçi tekelci burjuva sınıftır. Tekelci bur-juva sınıf ise ekonomik olarak, politik olarak iktidardır. Ekonomik vepolitik iktidar ise emekçi kitlelerin demokrasi mücadelesinin gelipgelip çarptığı bir sınıfın iktidarıdır. Emekçi sınıfların demokratik öz-lemlerinin, toplumsal özlemlerinin ve özgürlüğünün önündeki biricikengel tekelci kapitalist egemenliktir. Bu durumda tekelci sermaye,kendi karşısına geçemeyeceğine göre, burada su götürmez bir aldat-maca var. Biraz sonra bunun üzerinde duracağız. Küçük burjuvalarınve sosyal-reformist hareketlerin rapor karşısında gösterdikleri tavıra

Toplu Yazılar

19

Page 21: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bakıldığında açık olarak anlaşılacaktır ki, burada sorunun sınıf karak-teri gözlerden uzak tutulmaya çalışılıyor. Uzun zamandır göz ardı edil-meye çalışılan şey sınıf gerçeğidir. Çıkarları birbirine karşıt olansınıflara bölünen sınıflı toplumda, her olay sınıfsal özellikler gösterir.Proletarya bu nedenle her olayı proleter sınıf bakış açısıyla ele alır.Olayları doğru biçimde ele almanın tek doğru yöntemi proleter sınıfgörüşüdür.

Tekelci sermaye babaları hazırladıkları raporla iki şeyi hedefle-diler: Emekçi kitlelerin demokrasi ve özgürlük mücadelesinin önünükeserek kitlelerin hedeflerini muğlâklaştırmak ve bulandırmak sonucu,emekçi kitlelerde birikmiş olan devrimci enerjinin boşa akışını sağla-mak: ikincisi de, işçi sınıfına ve bütün emekçi kitlelere yönelik yeni birtekelci saldırıyı, yaratılan olumlu imaj altında başlatmak. Tekelci güç-ler başka zamanlar, hedeflerini sahip oldukları sermaye partileri ara-cılığıyla dile getiriyorlardı. Bu defa doğrudan kendileri öne çıktılar.Çünkü sermaye partilerinin tümü öylesine yıprandı ve halkın gözün-den düştü ki, onlar tarafından açıklanacak hiç bir şey, halk tarafındaninandırıcı bulunmayacaktır. Bunun için kendi amaçlarını, kendileriaçıkladılar. Ama, tekelci kapitalist birliklerin, işe soyunmasının esasamacı, emekçi sınıf mücadelesini, hedefsiz bırakmak ve çözülmesinisağlamaktı. Burjuva işçi sendikalarının TUSİAD Raporuna verdiğidesteğe bakılırsa, sermayenin bu konuda isabetli davrandığı ortaya çı-kıyor. Ezilen sınıfların kurtuluşu ancak egemen durumda olana karşıverilir, ezilenlerin devrimi de egemen sınıfı egemenlikten indirerekzafere ulaşır. Ancak, egemen olan, kendisini, ezilenlerin hedefi ol-maktan kurtarırsa o zaman, ezilenlerin mücadelesi havada kalır Hiçdeğilse gerçek durum anlaşılana kadar, emekçilerin mücadelesi ser-seri mayın gibi hedefsiz olarak dolaşır durur. Politik ve sınıfsal müca-dele ortamını "yumuşatmanın", emekçi sınıfları gevşetmenin, onlarışaşkın hale getirmenin amacı, yeni ve daha sert sınıfsal saldırıya geç-mektir. Ortalık tozdan görülmezken tekelci savaşçılar, emekçi saflarınakarşı büyük bir saldırıya geçecektir. Göz gözü görmediği tozlu or-tamda üstü örtülmeye çalışılan şey, sermayenin yeni sınıfsal saldırıhazırlıklarıdır.

Özelleştirmeyi geciktirdiği için hükümet üzerinde baskısını artı-ran tekelci güçlerdir. Özelleştirme işçiler için işsiz ve aç kalmaktır.Özelleştirme, sermaye sınıfı acısından ise, işçi sınıfına karşı yöneltil-miş güçlü bir sınıfsal saldırıdır. Sermaye sınıfı, işçi sınıfına karşı sa-vaşta birçok yola başvurur Bu yollardan bazıları, asker-polis saldırısınabaşvurma, gözaltına aldırtma, lokavta başvurma, kara listeler dü-zenleme ve benzerleridir. Sarı sendikacılık denilen burjuva işçi sendi-

C. Dağlı

20

Page 22: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kacılığı, sermaye sınıfının işçi sınıfını ezme hareketinin bir parçasıdır.Burjuva işçi sendikacılığı, sermaye tarafından, işçilere karşı yöneltil-miş en etkin sınıfsal saldırıdır. Çünkü işçilerin, sermaye karşısındamücadelesini ve birliğini engelleyen ve işçi sınıfının ayağına vurulusermaye prangası, burjuva işçi sendikalarından başkası değildir. Böy-lece, burjuva sendikalar sayesinde, sermaye işçi sınıfı saflarına saldınüzerine saldırı düzenliyor. Böylesi bir ortamda, yüz binlerce işçiyi iştenatmak çok daha kolaydır. Özelleştirme ya da başka yollarla işçileritoplumsal üretimden uzaklaştırmak kapitalizmin sınıfsal saldırışıdır.Çünkü, üretimden kopartılan işçilerin toplumsal üretim yapmaktanileri gelen ortak davranışları ve örgütlülükleri ortadan kalkar ve artıksermaye karşısında örgütlü bir güç oluşturmazlar. Sermaye, işten çı-karmalar sonucu, örgütlü durumda bulunan büyük bir işçi ordusunutek kurşun atmadan yenmiş olur. Özelleştirmenin, işçi sınıfına karşı,sermayenin etkin bir saldırısı olduğu kavranmalıdır. TUSİAD esas ola-rak özelleştirme için hükümet üzerinde baskı uygularken aynı za-manda emekçilerden yana bir demokrasi savaşına girişebilir mi?Demek burada demokrasi mücadelesi bir aldatmacadır. Demek bu TU-SİAD demokrasisinin amacı, sınıflar savaşında, emekçi sınıfları yen-mek ve ezmektir. Tekelci sermayenin "demokrasi mücadelesi" perdesialtında, işçi sınıfına karşı sürdürdüğü, kapitalist saldırının niteliğidoğru biçimde kavranmalıdır. Bilimsel sosyalist ve proleter sınıf bakışaçısı olmadan, hiçbir toplumsal olay doğru biçimde anlaşılamaz.

İşbirlikçi tekelci sermayeden demokratik yönelim bekleyenler, netekellerin politik eğilimini anlamışlar ne de demokrasinin sınıf karak-terini kavramışlardır. Kapitalist tekeller, serbest rekabet zeminleri üze-rinde boy verdiler: sermayenin yoğunlaşması sonucu tekelcilik oluştu.Bunun için ekonomik planda tekelcilik her tür serbest rekabetin sonaermesi demektir: Serbest rekabeti ortadan sosyal kaldıran tekelci ka-pitalizm, artık gemlenemez biçimde her alanda egemenlik peşindekoşar. Politik anlamda ise tekelci kapitalizm her tür demokrasiyi inkâreder. Tekelci aşamadaki kapitalizm artık kendi ekonomik konumunauygun politik eğilim izler Serbest rekabetçi aşamadaki kapitalizm te-melleri üzerinde yükselen burjuva demokrasisinin yerini, tekellerinpolitik eğilimi olan "her planda "gericilik alır. Tekelcilik, sermayeninyoğunlaşmasının, yani merkezileşmesinin üretimin yoğunlaşmasınınve belli ellerde toplanmasının ifadesidir Tekelci kapitalizm altında üre-tim araçları ve sermaye çok elden az ele doğru bir macera yaşar. Bu,pek çok kapitalistin ekonomik alandan (piyasadan) silinmesi demek-tir. Tekelci güçler, ekonomik olarak ortadan kaldırdıkları diğer kapi-talistlerin eline, kendilerine çevrilsin diye politik silah (demokrasi)

Toplu Yazılar

21

Page 23: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

vermezler. Elindeki üretim araçları gasp edilerek ekonomik olarak si-lahsızlandırılan küçük kapitalistler politik olarak da silahsızlandırılır-lar. Bu, sermaye dünyasının kendi işleyişidir. Hiç bir kapitalist, diğerkapitalistler yararına, kendi haklarından ve kârından feragat etmez. Yada ekonomik yoldan kazandığı servetini, politik yoldan kaybetmek is-temezi Tekelci sermaye, ekonomik gücü sayesinde bütün politik ikti-darı da ele geçirir. Ekonomik iktidar ve politik iktidar tamamen tekelcikapitalistlerin elinde birikir. Servet birikimi kimin elinde ise, politik ik-tidar da onun elinde birikir. Tüm bunların sonucu bütün asker, polis,bürokrasi, mahkemeler de servet sahiplerinin eline geçer. Özcesi, üre-timin yoğunlaşması, sermayenin merkezileşmesi yani tekelleşme sü-reci, her alanda egemenlik ister: özgürlük değil.

Egemenlik peşinde koşması, tekelci kapitalizmin oluşum ve ge-lişim dönemine denk düşer. Tekelci sermaye bir kere bütün alanlardaegemenlik kurduktan sonra, artık bundan sonra elde ettiği konumugüçlendirme yoluna gider. Bir ordunun kazandığı mevzii daha sonrapekiştirmesi gibi, tekelci güçler de egemenliğini korumak, güçlendir-mek için yasalar çıkartır, militarizmi ve bürokratik devlet aygıtını yet-kinleştirirler. Yetkinleştirilen ve güçlendirilen tekelci devlet aygıtı,emekçi kitlelerin demokrasi özlemi ve kurtuluş mücadelesinin önündeengel haline gelir. Halkın yıkıp-parçalamak zorunda olduğu devletaygıtı, tekelci sermaye tarafından her yönden yetkinleştirilen bu faşistdevlettir.

Tekelci kapitalizm aşamasında, serbest rekabetçi kapitalizm neekonomik olarak ne de tarihsel olarak olanaklıdır; aynı biçimde bur-juva demokrasisi ve her tür liberal politik hareket de olanaklı değildir.Serbest rekabet yasaları ve burjuva demokrasisi ilkeleri geçmişe aitbir şeydir. Tekelcilikle birlikte, tekelcilik koşullarında ne serbest rek-abetten ne de gerici olarak herhangi bir demokrasiden söz edilemez.Bu koşullarda "serbest piyasa" ne kadar olanaklıysa, "temsilidemokrasi" denilen politik koşullar da o kadar olanaklıdır. Ama bur-juvazi nasıl ki, kendi sınıf çıkarlarını bütün toplumun çıkarı olarakgösterdiyse; tekelci burjuvazi de, tekelci iktidarı bütün burjuvaların vebütün toplumun iktidarı; parlamentarizmi de herkesi temsil eden"gelişmiş demokrasinin" yüce örneği olarak gösteriyor. Genel olarakburjuvazi olsun ve özel olarak da tekelci burjuvazi olsun, kendi sınıfçıkarlarını ve burjuva sınıf iktidarın sınıf karakterini gizlemeyi bir yön-tem olarak kullanmıştır. Yalnızca proletarya "amaçlarını saklamayıalçaklık sayar." Proletarya sınıf amaçlarını ve kuracağı proletarya dik-tatörlüğünü çıplak olarak açıklar. Ama kapitalistler burjuva diktatör-lüklerini ve burjuva iktidar biçimlerini her zaman gizlemişlerdir. Bazen

C. Dağlı

22

Page 24: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

birkaç tekelci kapitalist ailenin çıkarlarını ifade eden "oligarşik ikti-darları" bile bütün toplumun yönelimi olarak gösterme yönüne git-mişlerdir. Bu durumda bile tekelci güçler, tekelcilik koşullarındakidemokrasinin en olgun dönemini yaşadığını ilen sürmüşlerdirGerçekte ise tekelcilik ve demokrasi birbiriyle hiç bir biçimde bağ-daşmaz. Tekelcilik altında hangi biçimde olursa olsun demokrasigerçekleşmez ve yaşayamaz.

Türkiye'de tekelciliğin oluşumu ve gelişimi, kapitalizmin ana kı-tası olan Avrupa'daki tekelci kapitalizmin (emperyalizmin -çünküorada emperyalizm tekelci kapitalizmdir-) gelişiminden tamamen ayrıyollar izlemiştir. Türk tekelci sermayesi ne ekonomik olarak serbestrekabetin yerine geçmiş, ne de politik olarak burjuva demokrasisinininkarı olmuştur. Türkiye'de kapitalizmin evrimci biçimde, yani feo-dalizmin evrimci biçimde çözülmesi nedeniyle hiçbir zaman birserbest rekabet yaşanmadı. Politik olarak da burjuva demokrasisiTürkiye'de görülmedi. Cumhuriyet işin başında gerici burjuvacumhuriyeti olarak doğmuştur. Gerici burjuva diktatörlüğü, feodalgericiliği kendi içinde barındırmış ve ortaya koyu bir burjuva gericil-iği çıkmıştır. Ekonomik planda da devlet, burjuvaların en irileri ve em-peryalizmle birlikte, ekonomik ilişkiler üzerinde tekel kurdular.İşbirlikçi karakterde olan burjuvazi süreç içinde tekelci düzeye ulaştıve ekonomik ilişkileri esas yönleriyle kendi tekeli ve denetimi altınaaldı. Bugün tekelci sermaye yalnızca bankalar aracılığıyla bile tümkapitalistleri denetleyebiliyor, üretimi denetleyebiliyor. Sermaye(giderek tekelci sermaye) ekonomik ve politik iktidarı kendi tekelinealdığı için, demokrasi küçük burjuvazi için hep ulaşılmaz bir özlemiolarak kaldı. Yaşanan bu gelişme karşısında küçük burjuvazi ve küçükköylülük, demokrasi özlemlerini reformlar yoluyla (politik ve sosyalreformlar) elde etme politikasını izlemeye başladı, Uzlaşma ve re-formlar yoluyla demokrasiye ulaşma küçük burjuvazinin temelyönelişi oldu. Ama bu, küçük burjuvaziye has bir ham hayalcilikolarak kaldı. Karşıt durumdaki sosyal sınıfların birbirinden bu kadaruzaklaştığı bir durumda herhangi bir uzlaşmanın ve sos-yal-reformun gerçekleşme şansı yoktur. Küçük burjuva yöntemlerledemokrasiye ulaşma bir ütopya olarak kalır. Demokratik bir ortamayalnızca devrimci proletaryanın devrimci yöntemleriyle ulaşılabilir.Halk demokrasisini elde etmek bir devrim sorunudur.

Tekelci burjuvazi, gerici burjuva diktatörlüğü biçimindeki ikti-darı 12 Mart'ta faşist darbeyle tamamen ele geçirdi ve devlete hemenfaşist bir biçim verdi. Devlet gerici yapısı nedeniyle, faşist devletbiçimine dönüşmeye uygundu. Devlet faşist biçim aldıktan sonra, de-

Toplu Yazılar

23

Page 25: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

vrimle yıkılmadığı sürece yerini bir burjuva demokrasisine bırak-mayacaktır. Nasıl ki, tekelcilik ekonomik olarak yerini serbest rekabetebırakmayacaksa, faşist devlet de yerini burjuva demokrasisine bırak-mayacaktır. Tekelcilik ve faşist devlet, devrim yoluyla yerini yalnızcaemeğin iktidarına bırakacaktır. Tekelcilik ve faşizm koşullarında herhangi bir demokrasiden söz edenler öncelikle kendilerini aldatırlar.

TÜSİAD, ORDU, TBMM VE BURJUVA PARTİLERİ TUSİADRaporu'nda MGK ile ilgili düzenleme önerileri ve "Kürt Sorunu" ileilgili bölümlere yer verdiği için, ordunun sert tutumu ile karşılaştı.Hemen, bundan, tekelci sermaye Orduya karşıdır ya da, Ordu tekelcisermayenin girişimlerine karşıdır biçiminde küçük burjuva görüşlerpiyasaya sürüldü. Türkiye'nin en büyük işbirlikçi tekelci güçlerininsınıf birliği olan TÜSİAD, Türk Ordusuna karşıysa, o zaman orduhangi sınıfa hizmet ediyor. Yoksa Kemalistlerin söylediği "Ordu bütünulusal güçlerin ordusudur" sözlerine mi inanacağız. Ya da solcu en-telektüellerin eskiden beri söylediği gibi Türk Ordusu 'Bonapartist' biriktidar mıdır?" Yani Türkiye'nin bugünkü somut toplumsal ilişkilerdiline çevirirsek ordu, emekçi sınıflar ve burjuvazi karşısında bağım-sız durumdadır ve belli bir anlamda kendi iktidarını temsil ediyor. Ke-malistlerin de, küçük burjuva solcu entelektüellerin de söylediği şey.Türkiye'deki egemen üretim biçimi olan kapitalizmin ve egemen sınıfolan burjuvazinin egemenlik doğasına aykırıdır. Bu burjuva teori-lerinin esas amacı ezilen sınıflarla ezen sınıflar arasındaki sınıf savaşınıgizlemek ve orduyu da sürekli "kurtarıcı" pozisyonunda tutmaktır.Ama bu burjuva teoriye artık daha az insan inanıyor. Sermaye teme-line dayalı bir toplumsal düzende, aralarındaki uzlaşmaz karşıtlığın vekeskin çalışmaların sosyal sınıflan birbirinden "sonsuza kadarayırdığı" bir sosyal düzende, askeri, politik, sosyal ve hiçbir örgütlügüç savaşan sınıflar karşısında bağımsız olamaz. Orduyu ve devletinkurumlarını tekelci sermayeye karşıymış gibi göstermek, ya da ser-mayeyi devlete karşıymış gibi göstermek, su götürmez bir burjuvapropagandasıdır. Buna ancak küçük burjuvalar inanır. Türk Ordusuher zaman burjuva ordusu olmuştur ve bütün bağlarla sermayeyebağlıdır. Devlet ve devletin ana militarist gücü olan ordu, sermayeninemekçi kitleler üzerindeki baskı, katliam, terör ve ölüm makinesidir.Tekelcilik koşullarında ise ordu tekelci sermayenin ordusudur. Tepe-den tırnağa faşist olan Türk Ordusu, tekelci sermayenin en güvenilirve en sağlam kılıcıdır. Sermaye, bu kılıcı işçi sınıfına, emekçi kitlelereve Kürt Halkına karşı sallıyor.

Zaman zaman sermaye babalarıyla ordu, meclis ve partilerarasında olan tartışmalar ve sürtüşmeleri nasıl anlamak gerekir. Ser-

C. Dağlı

24

Page 26: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

maye temeline dayalı, burjuvazinin egemen sınıf olduğu bir toplumda,egemen olanın pek çok konuda ilk adımı atması ve kendi özel çıkar-larının gittiği yere kadar gitmek istemesi, sistemin işleyişi gereğidir.Devlet kurumlarını ve burjuva politikasını biçimlendiren ve yön verenkapitalist özel çıkarlardır. Balzac'ın burjuva devrimi sonrası, kapital-izmin egemen olduğu dönemi derinlemesine ele aldığı eseri olanKöylüler'de, kapitalist özel çıkarların, nasıl, burjuva kurumlarıngörüşlerinden ileri olduğunu gösterir. "Özel çıkarların görüşü, yasamameclisinin görüşünden daima yirmi beş yıl ileri olur." Özel çıkarlarıngörüşü henüz resmi görüş haline gelmediği durumlarda, özelgörüşlerle, resmi görüş arasında zaman zaman tartışmalar vesürtüşmeler olur, ama her zaman özel görüş kazanır; özel çıkarlarıngörüşü, resmi görüş haline gelir. Özal döneminde de böyle birsürtüşme yaşandı. Özal, özel çıkarların temsilcisi olarak, sermayeninönünde engel teşkil eden ve emperyalizme bağımlılık ilişkileriningelişmesini engelleyen ne kadar yasal ve geleneksel engel varsatümüne karşı tavır aldı ve tabii resmi görüşle sürtüştü. Sonunda neoldu, Özal'ın temsil ettiği özel çıkarların görüşleri, resmi görüş halinegeldi. Yasalar, sermayenin ve emperyalizmin çıkarları yönündeyeniden düzenlendi. Esasında TÜSİAD ve TİSK, Özal dönemindebaşlatılan ve tamamlanmayan girişimi tamamlamak istiyor. Örnek,özelleştirme yapılacaksa, hiç kimsenin gözyaşına bakılmamalı,yasaysa yasa çıkartılmalı, güçse güç kullanılmalı; özelleştirme mutlakayapılmalı AT’a girilecekse girilmeli, bedeli ne olursa olsun, bu konudahiçbir yasal ve fiili engel tanınmamalı; bütün engeller aşılmalı. Bunoktada Ordunun durumu ya da meclisin yapısı mı engel oluşturuyor,o zaman onlar yeniden düzenlenmeli. Çünkü, özel çıkarların görüş-leri, ordunun, meclisin, partilerin görüşlerinden "yirmi beş yıl"ileridedir.

En iri tekellerle, ordu, meclis ve hükümet arasında son yıllardaolan sürtüşmenin temelinde yatan gerçeklerden özelleştirme konusunubelirttik. Şimdi en çok konuşulan "Kürt Sorunu'" konusundaki tekelcikapitalistlerin görüşünü ele alalım. Devletin on yıllardır sürdürdüğüşoven politika, sermayenin politikasıdır. Sermaye sınıfının Kürtlerle il-gili ayrı bir görüşü yoktur. Resmi görüşten farklı bir görüş olsa süreçiçinde resmi görüş haline gelirdi. Tekellerin son yıllarda, ordu vemeclisle tartışmaları Kürt Sorununun özüyle ilgili değildir. Tekeller,Türk Ordusunun, güç yoluyla Kürt Halk Hareketi’ni kısa süre içindeezeceğini sandılar, ama savaş uzadı ve görülen o ki, bu savaş kısasürede bitmeyecek. Savaşın uzaması, artık özel çıkarlara zarar verm-eye başlıyor. Tekeller, özel çıkarların daha fazla zarar görmemesi için,

Toplu Yazılar

25

Page 27: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bu savaşın bir an evvel bitirilmesini istiyor. Tekeller, bu işin askeri güçyoluyla bitirilmesini istediler, ama olmadı. Bu konuda orduya vemeclise karşı güvensizlikler doğdu. Aralarındaki tartışmalar vesürtüşmeler bunun içindir. Kürt Halkına ve emekçi Türkiye Halkınakarşı verilen burjuva iç savaş kısa süre içinde bitirilmezse, bundan yal-nızca burjuva özel çıkarlar zarar görmekle kalmaz gidişat bir halk de-vrimi biçimini alabilir. İşbirlikçi tekelci sermayeyi ve emperyalizmiendişeye düşüren de bu gelişmedir. Özel çıkar sahipleri bunu bugün-den görmekle, resmi kurumlardan "yirmi beş yıl" daha ilerdiler. Tekelcigüçler, kimi Kürt ulusal çevrelerinin sandığı gibi, Kürt Sorunununçözümünü istediği için bu konuda görüş geliştirmiyor. Şimdiye kadarsavaş isteyen tekelci güçler, şimdi barış mı istiyor? Sermayenin iste-diği şey, "Barış" değildir. Sermaye, özel çıkarların daha fazla zarargörmeden "sorunun" bitirilmesini istiyor. Ama savaşın öyle sanıldığıgibi bitmeyeceği ve uzun savaş olarak devam edeceği kesindir. Tekelciegemenlerin, özde resmi görüşlerden farklı bir Kürt politikası yoktur.İlhakçılığı bugünkü koşullarda devam ettirme konusunda aralarındatartışma var. Bu, tartışmaya emperyalist ülkeler de katılmış durum-dadır. Süren tartışmalara rağmen, savaş somut bir gerçeklik olaraksürüyor.

Türkiye ekonomisine egemen olanlar kimi Latin Amerikaülkelerinde olduğu gibi bir-iki aile değildir. Türkiye'de geniş sayıla-bilecek bir tekelci kapitalist sınıf var. Ekonomide söz sahibi olantekelci kapitalist sınıftır. Yine Türk tekelci kapitalizmi, emperyalizmebağımlıdır. Ekonomik plandaki bu durum, politik üst yapıya da yan-sıyor. Politik iktidara egemen olanlar bir iki işbirlikçi aile değil, tekelcikapitalist sınıftır. İşbirlikçi tekelci kapitalist sınıf, işbirlikçi karakterigereği, iktidara tek başına değil, emperyalist ülkelerle birlikte sahip-tir. Üstelik bir değil, pek çok emperyalist ülke ve uluslararası em-peryalist tekel Türkiye'nin ekonomisi ve politikası üzerinde sözsahibidir. Bu da, emperyalistler arası ve işbirlikçi tekelci güçler arasıçıkar çatışmalarının ve sürtüşmelerinin doğrudan politik iktidara yan-sıması demektir. Hükümet olmak için Türk Ordusunun, işbirlikçitekelci sermayenin onayını almak yetmiyor. ABD ve Avrupa em-peryalizminin de onayını almak gerekiyor. ABD'den onay almadankurulmuş hükümet yoktur ve olmayacaktır. Kurulurken Sabancı vepek çok işbirlikçi tekelin desteğini alan RP, hükümet kurmak için AB-D'nin de onayını almak zorunda kaldı. Emperyalistler arası ve işbirlikçitekelci sermaye arası çelişkiler öne çıkınca ve bu arada ordu sunisorunlar yaratımca, RP, yeniden ABD desteğini yenilemek zorundagördü kendini. Ekonomik bunalım, politik bunalım ve devrimci halk

C. Dağlı

26

Page 28: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

hareketinin yarattığı istikrarsızlık emperyalist ülkeler ve emperyalisttekeller arası çelişkilerin de etkisiyle yıkıcı boyutlar kazanacaktır.

Emperyalistler arası çelişkilerin ve sürtüşmelerin artması, işçisınıfının ve devrimci güçlerin bunlardan birinin yanında saf tutmasınıgetirmez. Son dönemlerde, egemenler arası sürtüşmelerde taraf ol-maya heveslenen yaygın bir reformist ve sol devrimci çevre öne çıktı.Bunlar, tekeller arası çelişkilerden ve çatışmalardan yararlanalımderken, aslında, emekçi kitleleri devrimci mücadeleden alıkoyarak,kapitalistlerin yararlandıkları bir durum yaratıyorlar. Egemenlerinkendi içlerindeki çelişki ve çatışmalardan yararlanmanın doğru pro-leter sınıf tutumu, düşman birbirine düşmüşken, devrim ve iktidar mü-cadelesini yükseltmek, kapitalizmin köklerine saldırı üstüne saldırıdüzenlemektir. Egemen sınıfa karşı saldırı hedeflemeyen her politikhareket, egemen sınıfın egemenliğine girecektir.

DEMOKRASİ MÜCADELESİNİ DOĞRU ANLAMAK GEREKKapitalist üretim biçiminin egemen olduğu, sermaye temeline

dayalı bir toplumda demokrasi mücadelesi ancak emekçi kitlelerin birhedefi olabilir. Buradaki demokrasi, ancak bir halk demokrasisi ola-bilir. Demokrasi mücadelesi proletaryanın ne işine yarayacaktır. Pro-letarya kapitalizme karşı doğrudan saldırıya geçmek için demokrasimücadelesinden yararlanır. Eğer demokrasi, kapitalist sınıfa karşıdoğrudan bir saldırıya geçmeye yol açmayacaksa, böylesi birdemokrasi proletaryanın hiç bir işine yaramaz. Proletarya, demokrasimücadelesini egemen kapitalist sınıfa karşı başlatır. Demokrasininkazanılması için tekelci kapitalist sınıfın, iktidardan uzaklaştırılması vebütün iktidarın emekçi kitlelere geçmesi zorunludur. Buradaki bütüniktidar, hem ekonomik iktidarı ve hem de politik iktidarı kapsar. Ohalde demokrasi proletaryanın elinde bir araç ve silahtır. Proletaryanınamacı sosyalizmdir. Demokrasi mücadelesi Sosyalizmle birlikte elealınmadığı takdirde, emekçi kitlelerin kurtuluşuna hizmet etmeyeceğiiçin proletaryanın hiç bir işine yaramaz. Bunun içindir ki, leninistlernasıl ki, devrimle komünizmin bağını kuruyorsalar aynı biçimde halkdemokrasisi sosyalizm mücadelesinin de diyalektik bağını kuruyor-lar. Proletarya öncü sınıf olarak tutarlı biricik devrimci sınıftır,demokrasi mücadelesini sonuna kadar götürecektir.

Türkiye'de halen proletaryanın halk demokrasisi mücadelesihedefini saptıranlar ve sulandıranlar var. Bunun en güncel kanıtı sondönemlerde ortaya çıkan "yurttaşlık" hareketleridir. Bir grup solsanatçı son dönemlerde açığa çıkan "çetelerin" üstüne gitmek ve geniş

Toplu Yazılar

27

Page 29: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

toplum kesimlerini harekete geçirmek için buldukları "Sürekli Aydın-lık İçin 1 Dakika Karanlık" kampanyası o biçime girdi ki, en iri tekelcigüçlerden, en gerici burjuva güçlere kadar en geniş toplum kesim-lerinin ortak eylemine dönüştü. Kampanya, kampanyayı başlatanlarınelinden çıktı, tekelci medyanın ve tekelci sermayenin eline geçti.Şimdi "Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık" kampanyasınınöncülüğünü tekelci sermaye güçleri ve partileri çekiyor. Böylece genişbir emekçi ve sol devrimci çevre, düşmanın oyuncağı haline geldi.Bunun temel nedeni, demokrasi mücadelesini sınıfsal özde ele al-mayıp, sınıflar üstü anlayış temelinde ele almaktır. Oysaki sınıflıtoplumlarda ancak sınıf demokrasisinden söz edilebilir. Sınıf savaşıilkesi bir tarafa bırakılırsa, o zaman, bu ya da şu tekelci grubun ya daburjuva politik gücün eklentisi ve oyuncağı olmak kaçınılmaz biryazgı olur. Başka nedenler de var. Uzun süredir belli burjuva çevrel-erle birlikte "çetelere" karşı eylem kampanyaları açan oportünist, re-formist ve burjuva sendikacıları, yanlış iz üzerinde oldukları için,kendilerini sermaye güçlerinin ve burjuva güçlerin yanında buldular.Oysaki, her tür çeteyi örgütleyen devletin ve tekelci sermayenin ken-disidir. Bunun da ilerisinde ABD ve AT emperyalizmi sosyalistülkeleri yıkmak için her çeşitten çeteyi kendisi örgütlemiş, yön-lendirmiş ve finanse etmiştir. Demek ki, mücadelemizin hedefi, kap-italist sınıfın kendisidir, emperyalizmdir, faşizmdir. Eğer mücadeleyibu bütünlükte yürütmezlerse, o zaman emekçi sınıflar, düşmanınahizmet etmiş olurlar.

Demokrasi mücadelesinin ne kadar burjuva çizgide yürüdüğününilk örneğini ÖDP "süpürge kampanyası" ile verdi, ardından, ÖDP, EPve diğer sosyal-reformist ve oportünistlerin de katıldığı "Sürekli Ay-dınlık İçin 1 Dakika Karanlık" kampanyası ve son olarak da SİP'inbaşlattığı "Şeriata Ve Darbeye Geçit Yok" kampanyası, bütün bunlardevrimci proletaryanın kurtuluş mücadelesini saptırmak içindir. SİPaynı politik öze sahip olduğu devrik TKP, TİP ve TSİP geleneğinidevam ettirerek, faşizmin devlet içinde bunca kurumlaşmasındansonra halen "faşizme geçit yok" sloganını tekrarlayıp duruyor. Tek fark,buna şeriatı eklemesidir. Hem şeriatın özü olan İslam dini, devlet diniolarak iktidardadır ve hem de faşizmin iktidarıdır. Yani İspanya,1936'daki gibi faşizm dışarıdan iktidardaki Halk Cephesi güçlerinialaşağı etmek için askeri ayaklanma içinde değildir. Türkiye de faşizmiktidardadır ve devlet biçiminde kitlelere ölüm yağdırıyor. Gerçek buiken sanki faşizm iktidarda değilmiş gibi “geçit yok” sloganlarına sarıl-mak katıksız bir burjuva uşaklığıdır. Gerçek düşman tepemizde iken,halk kitlelerini hayali düşmanlara karşı harekete geçirmek, emekçi

C. Dağlı

28

Page 30: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kitlelere yapılacak en büyük kötülüktür. Her kim ki işçi sınıfının sınıfmücadelesini yumuşatmaya ve doğru hedefinden saptırmaya kalkarsa,o, proletaryanın en büyük düşmanıdır.

Türkiye'nin bugünkü politik ve toplumsal gündemine oturan vebir süre orada kalacak olan çete, mafya, tarikat, şeriat, darbe, hükümetbunalımı tartışma ve çatışmalarının temelinde yatan şey, sosyo-politiksistemin bunalımı ve çöküşüdür. Kapitalist sistem temellerinden derinbir sarsıntı içindedir, su üstüne çıkan olaylar bu derin sarsıntının sadecesonuçlarıdır, oysaki, kökleri daha derinlerde, kapitalizmin kendisineuzanıyor. Görünen ve görünmeyen düşman, kökleriyle birlikte dina-mitlenip havaya uçurulmadan, aynı sonuçlar daha yıkıcı biçimdetoplumun karşısına çıkacaktır. Devrimci mücadelenin sonuç vermesiiçin, devrimin, egemen sınıfın egemenliğine yönelmesi gerekiyor. Birdevrim mücadelesi ancak faşizme ve kapitalizme karşı mücadeletemelinde verilirse, sonuç alıcı ve tutarlı olur. Proletarya politikalarını,politik kampanyalarını, eylem programını öyle net, açık ve devrimciproleter içerikte oluşturmalıdır ki, sonuçta, burjuvazi, onu kendi sınıfamaçları için kullanamasın. Egemen güçler, basın, TV. radyo ve kitleiletişim ve haberleşme olanaklarını öylesine etkin olarak kullanıyor-lar ki, eğer politikalarımızı kesin ve kalın çizgilerle belirlemezsek, bur-juvazi, söylediklerimizi emekçi sınıflara karşı kullanabilir. Egemensınıf, yalnızca komünist çizgide, devrimci çizgide, kapitalizme karşısavaş çizgisinde verilen mücadeleleri ve politikaları kendi çıkarlarıiçin kullanamaz. Yalnızca devrim ve komünizm çizgisindeki sınıf mü-cadelesi, burjuva egemenliğini sonsuz olarak geçmişe gömecektir.

Devrim İçin Devrimci Emek15 Nisan 1997

Sayı: 2

Toplu Yazılar

29

Page 31: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

BOŞ YERE SAVAŞMAMAK İÇİNZAFERE KADAR DEVRİM

Ücretli emek sömürüsüne dayalı bir toplumsal düzen olan kapi-talist düzende, sermaye; ekonomik bir güçtür, toplumsal bir güçtür,politik bir güçtür. Bu anlamda sermayenin devrilmesi, Karl Marx'ınbelirttiği gibi “toplumsal bir altüst oluştur.” Bu altüst oluş, yani top-lumsal devrim, köklü önlemlerle gerçekleşebilir. Köklü önlemler, yal-nızca bir alanla sınırlı kalamaz. Ne politik olarak iktidarın elegeçirilmesi, ne tek başına tekellerin ekonomik olarak ortadan kaldı-rılması, kendi başına köklü sonuçlar getirmez. İşçi sınıfının ve emekçisınıfların kurtuluşu için politik önlemler, ekonomik önlemler, top-lumsal önlemler ve kültürel önlemler ya da kendi içinde bütün bu alan-ları kapsayan devrimin, köklü biçimde yerine getirilmesi gerekiyor.Bu devrimci önlemler öylesine önlemler ki, kesinlikle, biri diğerinigerektirir.

Tekelci sermaye egemenliğini devirmeye yönelik bir devrimciönlem olan, politik iktidarın ele geçirilmesi hedefini ele alalım. Bur-juva devlet makinesinin parçalanıp, politik iktidarın ele geçirilmesiher devrimin ilk koşuludur. Çünkü egemen sınıf, politik iktidar gü-cünü kullanarak, ekonomik ayrıcalıklarını koruyor. Egemen sınıfı et-kisiz hale getirmek ve bütün ayrıcalıklarından yoksun bırakmak içinilk koşul; politik iktidarın ele geçirilmesidir. Devrimci bir sınıf olarakproletarya politik iktidarı, burjuvazinin elinden zor yoluyla çekip ala-rak, yani eski politik yapıyı yıkıp, yerine yeni devrimci politik yapıyıkurarak; hem burjuvazinin bütün ayrıcalıklarını elinden almış olacakve hem de köklü ekonomik, toplumsal ve kültürel önlemler için zo-runlu olan en önemli araca sahip olmuş olacaktır. Ama politik iktidar,eğer onu kuranların ekonomik-toplumsal yaşamında bir değişim ge-tirmezse o zaman, politik iktidarın kısa ömürlü olacağını söyleyebili-riz. Bu durumda ileri gitmek, kurtuluşu gerçek anlamda sağlamak için,politik iktidar, kendi ekonomik temellerini oluşturması zorunlulu-ğuyla yüz yüzedir.

Politik iktidarın ele geçirilmesi, bir devrimin yapıldığının ilk be-

C. Dağlı

30

Page 32: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lirtisidir. Ama devrimin zafere ulaştığının bütün belirtilerini ifadeetmez. Başka bir devrimci önlem olan, ekonomik gücün ele geçiril-mesi ile tamamlanması ileriye gitmek için ertelenmez bir görevdir.Geriye düşmemek, elde edilen politik kazanımdan yoksun olmamakiçin toplumsallaşmış temel üretim araçlarının, bu toplumsal karakte-rini mutlak tanımak gerekiyor. Bunun anlamı; temel üretim araçları-nın özel mülkiyetine son verip, üretim araçlarının toplum tarafındanortaklaşa kullanımının sağlanmasıdır, iktidara gelen yani egemen sınıfolan proletarya, iktidarına dayanarak, emeğin yeniden örgütlenmesinibaşarmalıdır. Emeğin yeniden örgütlenmesi, yani emeği ücretli emekolmaktan çıkarmak için, tarihsel materyalist anlayışa göre temel koşul,üretim araçlarının yeniden örgütlenmesinden geçer. Tarihsel materya-list anlayışa göre emeğin, üretimin ve üretici bir güç olarak emekçininörgütlenmesi, üretim araçlarının durumuna göre değişir. O halde, dev-rimci iktidarın en temel görevi; temel üretim araçlarının, özel mülki-yetini kaldırmak, onun yerine üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyetinigetirmektir. Proletarya diktatörlüğünün, ekonomik temeli, üretim araç-larının ortaklaşa mülkiyetine dayanır. Ardından, üretim biçiminin sos-yalist karakterde örgütlenmesi bunun da ardından paylaşım biçimi.Burada tarihsel materyalizmin bize öğrettiği gerçek; politik iktidarayakta kalmak için, kendi ekonomik temellerine dayanmalıdır.

Bu sıralamadan yola çıkarak, hiç kimse, mekanik bir yaklaşımiçine girmemeli. Yani öncelikle politik iktidarın ele geçirilmesi, sonrada ekonomik gücün ele geçirilmesi biçimindeki bir yaklaşım, eğer me-kanik bir anlayışla, mutlak olarak birbirini izlemesi biçiminde ortayakonursa, o zaman, devrimin toplumsal devrim, karakteri ortadan kal-dırılır. Toplumsal devrim, yalnızca politik iktidarın ele geçirilmesi de-ğildir; toplumsal devrim; politik iktidarın ele geçirilmesi ile başlayanve üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyeti ile devam eden, toplumsalyapının yeni temellerde örgütlenmesi vb. toplumsal önlemlerle devameden köklü bir devrimdir. Toplumun yaşamında köklü bir değişim ge-tiren bir devrimdir. Fakat politik iktidarın ele geçirilmesi ile tekelcisermayenin, ekonomik gücünü ortadan kaldırmak, bütün toplumsaldevrimlerin öğrettiği gibi, birliktedir ve iç içe gelişim gösterir. Eko-nomistler, bu önermeden; "politik iktidar ele geçirilmeden, ekonomikolarak emekçiler için tekellere el konulur, yeni bir yaşam sağlanabilir"biçiminde bir sonuç çıkarabilirler. Ne var ki, politik gücü elinde bu-lundurmayan bir devrimci sınıf elde ettiği tüm kazanımları kesinlikleyitirir. Demek, bunun için, politik zaferin kesin olarak sağlanması ge-rekiyor. Politik iktidar ise ancak kendi maddi temelleri üzerinde ayaktakalabilir.

Toplu Yazılar

31

Page 33: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Türkiye'de çift yönlü ekonomizm yaygındır. Birbirini tamamla-yan ekonomizm hareketi iki ana guruba ayrılır. Birincisi; eski ekono-mizm akımı olan "devrim yoluyla politik iktidarı ele geçirmedenekonomik-toplumsal reformlarla, yani ekonomik-toplumsal ödünlerle,emekçi kitlelerin yaşamlarında bir düzelmenin olacağını" söyleyenakımdır. Diğeri, bunu tamamlayan, "politik iktidarın ele geçirilmesini,hiç bir ekonomik önleme yönelmeden" hedefleyen akımdır. Maddi te-mellerinden yoksun kalan politik iktidar, sonuçta yıkılır ve emekçi kit-leler, tekelci kapitalizmin sömürüsü altında kalmaya devam ederler.Demek ki, birbirinden farklıymış gibi görünen her iki politik hareket,özünde aynı ekonomizm temelinde birleşirler.

Devrimin, emekçi kitlelerin kurtuluşunu gerçekleştirmek hede-fine ulaşmak için, öncelikle sermayenin politik ve ekonomik gücünüortadan kaldırması gerekiyor. Böylesi köklü bir hedefi gerçekleştir-meyen bir devrim, daha ileri gidemeyeceği gibi, bulunduğu noktadanda geri düşer; yarı yolda kalır ve kitleler elde ettiklerini yitirecekleriiçin, boş yere savaşmış bir duruma düşmüş olacaklar.

Boş yere savaşmamak için zafere kadar devrim.Zafere kadar devrim demek; politik olarak, iktidarın ele geçiril-

mesi, gerici sınıflar üzerinde, devrimci diktatörlüğün uygulanması de-mektir; ekonomik-toplumsal olarak da, üretim araçlarının ve emeğinyeni bir biçimde örgütlenmesi demektir. Devrimde zafer; yalnızca po-litik iktidarın değil, bütün iktidarın ele geçirilmesi demektir.

Ezilen kitlelerin günlük yaşamında, sık sık yoksulluk ve ötekitoplumsal yıkımlardan söz edilir, işsizlik, çalışanlar için yarınındanemin olmama, hastalık, "haksızlıklara" uğrama, düşük ücretle ve kötükoşullarda çalışma, devamlı baskı altında olma, işkence vb. olaylar,emekçi sınıfların günlük yaşamlarının kopmaz parçasıdır. Yoksullukve yoksunluk içinde olmak, ücretli emekçilerin yaşam biçimidir. Ka-pitalizmin her gün ve her saat yeniden ve yeniden ürettiği şey: burju-valar için zenginlik ve servet, emekçiler için de yoksulluk ve sefalettir.Bu belirgin uçurum, küçük burjuva hümanistlerini, küçük burjuva re-formistlerini, yeni arayışlara iter. Sınıflar uçurumunun getirdiği top-lumsal sonuçlar olan "sosyal eşitsizlikleri", "sosyal adaletsizlikleri" ve"sosyal haksızlıkları" kaldırmak için çeşitli ekonomik ve politik projeüretirler. Bugüne kadar ortaya sürülen bütün küçük burjuva sosyo-po-litik projelerin ana amacı: sınıf çelişkilerini yumuşatmak, sınıfları uz-laştırmak ve sınıf mücadelesinden kurtulmaktır. Böylece günlükyaşamda emekçilerin karşısına çıkan yoksulluklar, hastalıklar ve hak-sızlıklar da kaldırılmış olacaktır. Ama, her nedense, küçük burjuva

C. Dağlı

32

Page 34: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

teorisyenlerin aklına, bu çelişkileri, çatışmaların kaynağını yok etmekgerektiği gelmiyor. Sınıflar arasındaki bütün çelişki ve savaşların te-melinde özel mülkiyet yatıyor. Üretim araçlarının özel mülkiyetidevam ettikçe, bunun kaçınılmaz toplumsal sonuçları da hep var ola-caktır.

Kapitalist toplumda üretkenlik bir sınıfın, proleter sınıfın öz ni-teliğidir. Buna karşılık "aylaklık", "asalaklık" ve üretim araçlarının sa-hibi olma ise egemen sınıf olan burjuva sınıfının öz niteliğidir. Yaniüretim araçlarının bu özel mülkiyet sistemi, üretkenlik ve yoksulluğu,proletaryanın yaşam biçimi haline getirdi; egemen burjuva sınıf, ser-vet ve sermaye sahibi olsun diye. O halde, proletaryanın kendi yaşamkoşulları değişmeden, bunun kopmaz yanları olan yoksulluk, hasta-lık, baskı ve öteki toplumsal sonuçlar da değişmeyecektir. O halde,proletaryanın kurtuluşu için, öncelikle, proletaryanın koşullarının veyaşam biçiminin değişmesi gerekiyor. Fakat, proletaryanın yaşam ko-şullarını değiştirmek ve bütün toplum içinde, yalnızca proletaryayı,çekip kurtarmak, ekonomik koşullar nedeniyle olanaklı değildir.Demek ki, proletaryanın koşullarını da koşullandıran başka ekonomikilişkiler var. Proletaryanın ekonomik koşullarını koşullandıran bu eko-nomik ilişkiler, kapitalist, ilişkilerdir, kapitalist ekonomidir. Kapitalistüretim, bütün toplumsal ilişkilerin üzerinde hareket ettiği ortak madditemeldir. Proleter olmayan yoksul köylülük, küçük üreticileri ezen vesömüren ve baskı altında tutan biricik temel; işte bu maddi temeller-dir. O halde, bütün üretici sınıfların koşullarını belirleyen üretim biçi-midir, yani kapitalizmdir.

Bu durumda, her şeyden önce proletarya, bütün ezilen ve sömü-rülenlerin, bu koşullarını sağlayan aynı kapitalist maddi temelleri ha-vaya uçurmadan, kendi koşullarını değiştiremez ve kendi kendisinikurtaramaz. Devrimci bir sınıf olarak proletarya, bütün ezilenleri, ka-pitalizmin baskı ve sömürüsünden kurtarmadan, kendisini kurtaramaz.

Üretim araçları, burjuvazinin elinde oldukça, üretim toplumsal-laştıkça mülk edinme özel kaldıkça, üretkenlik proleter sınıfın öz ni-teliği olmaya devam edecektir. Özel mülk sahibi olarak burjuvalar isezenginlik içindeki "aylak" ve "asalak" yaşamlarına devam edecekler-dir. Bu durum devam ettikçe, yoksulluk, hastalık, açlık ve yıkıcı ötekitoplumsal sorunlar hiç emekçinin yakasını bırakır mı? Bu durumdevam ettikçe, yani her gün ve her saat yeniden ve yeniden, emekçi bi-reylerin yoksulluğunun üretimi devam ettikçe, acıyı hafifletmeye yö-nelik reformist projeler ne işe yarar? Emekçiler için yüzeyseldeğişiklikler değil, köklü değişiklikler gerekir. Emekçi kitlelerin sö-mürülmesinin ve ezilmesinin kökeninde kapitalizm yatıyor. 0 halde

Toplu Yazılar

33

Page 35: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

emekçiler için köklü değişiklik demek, devrimin, bu kapitalist kök-lere yönelmesi demektir.

Kapitalist toplum hakkında sağlıklı hiç bir düşüncesi olmayanın,onun yerini alacak sosyalizm hakkında da sağlıklı bir düşüncesi ola-maz. Böyleleri, toplumu sosyalizme götürecek toplumsal devrim hak-kında da sağlıklı şeyler söyleyemezler.

Kapitalist sistem, tüm iç çelişki ve çatışmalarına karşın, bütünselbir toplumsal sistemdir. Bu sistem bütünlüklü olarak ortadan kaldırıl-madığı sürece yeniden kendi ilişkilerini yaratacaktır. Sermaye düzeninidevirmeyen bir politik ve toplumsal hareket, sonunda, sermaye dü-zeni tarafından kullanılır. Kapitalistlerin iktidarını devirmeye yönel-meyen, bu yüzden yarı yolda kalan bir hareket, sermaye iktidarıtarafından, kendi yararına kullanılır. Bu temelde, emekçilerin yararınakısmi iyileştirmeler isteyenler, esasında sermayenin yararına çalışmışolurlar. Çünkü, sermaye hareket halindedir, sermaye hareketi ise biryanıyla emekçilerin köleliğinin, bağımlılığının devamı yönünde işler.Emekçinin günlük yaşamında biraz düzelme olsa da, bu yine emekçi-nin daha fazla köleliği pahasına olacaktır. Ekonomik, toplumsal ya-şamdaki düzelmeler, emekçiyi, bu düzene biraz daha bağlamaktan,biraz daha kendini özel mülkiyete zincirlemekten başka bir sonuç ge-tirmeyecektir. İstenilen sonuç bu olmasa da, kaçınılmaz sonuç bu ola-caktır. Kapitalizmin bütün yıkıcı toplumsal sonuçları, kapitalizminkendisiyle birlikte yani köklü bir toplumsal devrim sonucu olarak yokolup gidecektir.

Kapitalizmin ekonomik ve tarihsel çözümlemesini geniş biçimdeyapan Karl Marx, Engels ile birlikte yazdıkları Komünist Manifes-to'da Komünist Devrim çağrısı yaparlar. Çünkü ancak bir komünistdevrim, sermaye egemenliğini devirebilir. Çünkü ancak, bir komünistdevrim, köklü olarak emekçilerin kurtuluşunu gerçekleştirebilir.

Demek ki, marksist bakış açısından hareket edilecekse, proletaryave ezilen sömürülen emekçi kitlelerin kurtuluşu yalnızca zora dayalıbir devrim yoluyla olabilir. Demek ki, kurtuluş ile devrim birlikte dü-şünülmelidir. Yalnızca toplumsal bir devrim, komünist devrim kurtu-luş getirecektir. Öyleyse, devrim saflarında olunmadan, devrim içinmücadele etmeden komünist olunmaz. Dünyayı kurtarma eylemiancak devrimci bir eylem olabilir.

Burjuvaziye ve burjuva devlete karşı tavır alış biçimi küçük bur-juvazinin sağ ve "sol" politik hareketlerin örgütlenme anlayışlarında dakendini gösteriyor. Türkiye'de ve Kürdistan'da yaşanan otuz yıllık mü-cadele, yani halkların otuz yıllık pratiği örgütlenme anında da bir mi-henk taşı rolü oynuyor. Oportünizm ve reformizmin örgütlenme

C. Dağlı

34

Page 36: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

anlayışı ve örgüt tarihi daha eskilere kadar gider. Oportünist ve refor-mist hareket on yıllar boyu yasal olarak var olmaya çalıştı. Bunun ne-deni Türkiye'de yasal bir durumun oluşması değil, oportünistlerin vereformistlerin burjuvaziyle birlikte yaşamak ve davranmak isteme-sinden ileri geliyordu.

Örgütlenme anlayışı ile mücadele anlayışı ve hedefleri birbiriylediyalektik ilişki içindedir. Burada nesnel koşullar temel olmakla bir-likte, örgütlenme anlayışını yalnızca nesnel koşulların dayatmalarıylasınırlı görmek, nesnelliğe boyun eğmektir. Seçilen politik yol, hedef-lenen politik amaçlar da örgütlenme anlayışını etkiler ve biçimlendi-rir.

Türkiye'de proletarya ve emekçi kitleleri örgütleyip harekete ge-çirmek için kurulan yasal sosyalist partiler özellikle son otuz yılda,nesnel koşullardan çok seçilen yolun sonucuna göre hareket ettiler.Çünkü, bu süreç içinde Türkiye'de yasal bir sosyalist parti için yasalbir durum yoktu. Eğer yasal olarak bir sosyalist parti kurulmuş ise,bunun nedeni, sosyalist partiyi kuranların, devrimden ve sosyalizmdenvazgeçmeleridir. Çünkü ancak burjuvaziyi yani kurulu sosyal düzeniyıkmaktan ve yerine başka bir sosyal düzeni, sosyalizmi kurmaktanvazgeçildiği zaman, böylesi bir parti egemenlerden icazet alır. Böylesibir Parti'nin programı da mutlaka anayasa mahkemesi tarafından onay-lanmış ya da hiç değilse uygun görülmüş olması gerekir. Yasal solunyöneticileri, devrimci işçilerin soruları ile sıkıştıklarında ise başka birprogramlarının daha olduğunu, yasal olanın yalnızca "formalite" ol-duğunu söyledilerse de, hiçbir zaman "ikinci" program ortaya çıkmadı.Tıpkı aynı çevrelerin, yasal partiyle, iktidar devrilir mi? sorusuna ver-dikleri: "Ama bizim bir de 'illegal' yanımız var" aldatmacası gibi, or-taya ne "illegal yön" ne de "ikinci" bir program çıktı. Böylece yıllarboyu kesinleşti ki. oportünizm ve reformizm politik yöntemleri, ör-gütlenme modeli ve mücadele anlayışı ile kendi iç oportünist tutarlı-lığına sahiptir. Bu, oportünizmin ve reformizmin sahip olduğu, tektutarlı tarafıdır.

Bir de leninist illegalite anlayışı ile yasalcılık arasında gidip-ge-lenler vardır. Bunlar da esasında nesnel koşullar ile devrimci savaşarasında bir yerde durdukları için, ne legaliteyi yadsırlar ne de illega-liteyi. Söze gelince her ikisini de savunurlar. Ama daha çok yasalcılığayakındırlar. Eğer 12 Eylül gibi açık terör dönemi yoksa tam bir lega-lizm kuşudurlar. Ama eğer illegaliteye geçmek zorunda kalırlarsa,bunun nedeni: isteseler de yasal bir olanak bulamamalarıdır. Burjuvapartilerin bile açık olmadığı bir dönemde, her halde işçiler adına birparti kurulamaz. Tabi koşullar tekrar izin verince, büyük bir çabayla

Toplu Yazılar

35

Page 37: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yasallığa batar1ar. Bunun nedeni, küçük burjuvalara uygun bir davra-nışla, keskin bir savaş içine girmemeleridir. O halde örgütlenme vemücadele biçimleri, burjuvaziye ve devlete tavır alışla doğrudan bağ-lantılıdır.

Legalizm (bugünlerde) yeniden öne çıktı. Bunun da temel nedeni;bugüne kadar devrimci ve illegal temelde savaşan başka devrimci güç-lerin de yasalcılık yolunu izlemeye başlamasıdır. Daha öncekilerinyaptığı gibi (illegal ve devrimci konumda olup da buradan uzaklaşan"sosyalizm kaçakları"nın) bugünküler de aynı biçimde demagojik yol-lara başvuruyorlar. Düzeni değiştirmek yerine yasaları değiştirerek,yani hukuki yollarla, amaçlarına ulaşacaklarını sanıyorlar. Böylecebütün düşünce yapılarını düzen içi istemlerle sınırlıyorlar. İster yasa-ları değiştirerek olsun, ister parlamentoyu bir sosyalizm üssü olarakgörmek biçiminde olsun ve isterse barışçı mücadele yoluyla olsun,bütün önerilen bu politik mücadele yolları ve buna uygun biçimlendi-rilen örgütlenme anlayışlarının ana nedeni; burjuvaziden ödün kopar-maktır. Tekelci kapitalistlerin ödün koparma yolunu seçenler, bununla,yani bir parça ödün uğruna, emekçi kitleleri düzene bağlıyorlar. Birparça ödün için proletaryanın kurtuluş davasından, sosyalizmden, dev-rimden vazgeçiyorlar. Legalizm anlayışının gerçek politik özü budur.

Devrime ve iktidara nasıl hazırlanılır? Öncelikle söyleyelim ki,devrime ve iktidara yasal yoldan hazırlanılmaz. Burjuvazinin iktidaraygıtı zora dayalı devrim olmadan devrilmez. Marx, Engels ve Lenintarafından zora dayalı komünist devrim için ileri sürülen nedenler,bugün fazlasıyla vardır. Tekelci sermaye öylesine bir sermaye birikimisağladı ki, bunun sonucu olarak eski dönemlerle kıyaslanamayacakbiçimde askeri güç birikimini elinde topladı. Militarizm güçlendirildi,devlet aygıtları emekçi kitleler üzerinde bir baskı aygıtı ve bir ege-menlik silahı olarak militarist temele oturtuldu. Devlet bütün kurum-larıyla, emekçilere yönelik bir ölüm makinesi durumundadır. TC'ninyapısı tamamen böyledir. Bu durumda barışçı yol, parlamenter müca-dele, hukuki yol ve benzeri yollar proletaryanın olsa olsa, yolu üze-rinde engel olurlar. Burjuva devletin, emekçilerin devrimci zoruylayıkılması, yani bunun için zorunlu olan devrimci savaş, yeni bir top-lum kurmanın kesin koşuludur. Bu koşulu yerine getirmeyenler, dev-rimci olamazlar.

Devrim İçin Devrimci Emek6 Mayıs 1997

Sayı: 2

C. Dağlı

36

Page 38: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

KÜBA:YÜZYILIMIZIN KOMÜNÜ

Ocak 1959'da zafere ulaşan Küba Devrimi'nin 38. yıldönümü,Küba Devrimi üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen, tarihselönemini, esinleyici özelliklerini halen koruyor. Devrimin önemini ko-rumasının sebebi: proleter devrimler çağının sürmesidir. Burjuva ege-menliğini devirmek isteyen her halk, diğer halkların kendisinden önceyapmış olduğu devrimlerden yararlanır. Zafere ulaşmış her devrim, dahasonraki devrimler için kazanılmış birer mevzidir. Birleşik devrimi ba-şarmak için yıllardır savaşan Kürt Halkı, Türk Halkı ve Türkiye'ninbütün ezilen halkları, daha önce başarılmış olan Küba Devrim deneyle-rini özümleyecek, bu devrimin evrensel niteliklerini kendi savaşına ak-taracaktır. Küba Devrimi 38 yıl sonra da zaferiyle olduğu kadar,gerçekleşme biçimiyle, deneyleriyle, en önemlisi, devrimdeki evrenselnitelikleriyle bütün önemini korumaya devam ediyor.

Devrim üzerine bir şeyler söylemenin en iyi yolu yine bir devrimiincelemektir. İncelenmesi gereken toplumsal ve ulusal devrimler isegeçen yüzyılın ortalarından bu yana çokça ortaya çıkmıştır. Her devrimzafere ulaşan ya da yenilgiye uğrayan olsun, milyonlarca insanın dü-şüncelerini, öfkelerini, duygularını, özlemlerini ve hedeflerini ortayakoyar. Bir devrimi incelemek demek: milyonlarca insanın birlikte ya-rattığı ortak eseri incelemektir. Çünkü her devrim milyonlarca insanınortak eseri olabilir yalnızca. Milyonlarca Kübalı, 40 yıl önce devrimciönderleri Fidel ve Che'nin önderliğinde, kendi tarihlerini kendileri yap-mak için savaşa giriştiler. Kübalılar, çok kısa süre içinde devrimci sa-vaşlarını zaferle taçlandırdılar ve Küba yine kısa süre sonra SosyalistKüba oldu. Sosyalist Küba, tam 38 yıldır yaşıyor. Küba Halkı, 38 yılsonra bile incelenen, örnek alınan bir devrim hediye etti dünya halkla-rına.

Devrimci ve Sosyalist Küba, Latin Amerika'da, Paris Komünü'nüngeçen yüzyılda Avrupa'da oynadığı tarihsel rolü oynamıştır. 1871'de Pa-ris'te yenilen uluslararası proletarya. 1917 Ekim'inde Rusya'da ve1959'da Küba'da zafer elde etmiştir. Komüncüler, yüzyıl önce Avrupaburjuvazisine başkaldırdı. Küba halkı da ABD emperyalizmine, işbir-likçi Latin Amerika Diktatörlüklerine başkaldırdı. Fransız ve Avrupaburjuvazisi, Komüncüleri kuşatarak, Komünün düşmesini sağladı; ABDemperyalizmi ve yenilmiş Küba karşı-devrimcileri de Sosyalist Küba'yıdevirmek için askeri, ekonomik ve politik kuşatmaya başvurdular. Ko-

Toplu Yazılar

37

Page 39: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

müncüler gerici Avrupa'nın orta yerinde uzun süre ayakta kalamadılar.Ama sosyalist Küba, emperyalist-kapitalist dünyanın kuşatması altında,uluslararası devrimci proletarya hareketinin de desteğiyle tam 38 yıldırayakta. Bu anlamda Küba Devrimi ve Sosyalist Küba varlığıyla biledünya halkları için devrimci bir rol oynuyor.

Tarihi Komün 1871'de yenildi, ancak yüzyılımız içinde onlarcakomün ortaya çıktı. Kapitalizm, bir üst aşaması olan emperyalizm aşa-masına ulaştıktan sonra, emperyalizm, bağımlılık ilişkileri temelindekurulan yeni sömürgecilik sistemi ile kapitalizmi bütün dünyaya doğrugeliştirdi. Emperyalizmin başlıca özelliği sermaye ihracıdır. Emperya-list ülkeler, bütün dünyayı mali yönden etkileri altına aldılar. Egemen-liklerini kurdular. Böylece emperyalizm, gittiği her yere temel niteliğiolan kapitalist ilişkileri de götürdü. Süreç içinde kapitalizm dünyanınbirçok ülkesinde egemen duruma geldi. Bu da iki uzlaşmaz sınıf olanproletarya ile burjuvazinin arasındaki sınıf savaşlarının bütün ülkelerdegörülmesine yol açtı. Emperyalist ülkeler, yeni sömürgecilik sistemi so-nucu, elde ettikleri soygun sayesinde, kendi işçilerini satın aldılar, suniyollardan kendi ülkelerindeki toplumsal devrimleri geciktirdiler ancak,kapitalizmin temel çelişkilerini gittikleri her yere götüren emperyalizm,böylece bütün dünyayı devrim alanlarına çevirdi. Emperyalist ülkelerbelki kendi Komünlerini içeride engellediler, ancak bu komünleri bütündünyada yaygınlaştırdılar. Emperyalist kapitalist sistemi yıkacak dev-rimci öğeler, bütün dünyada kendini göstermiştir.

Her ülke farklı zamanlarda ve farklı biçimlerde Sosyalizme geçe-cektir, ama mutlaka geçecektir.

KÜBA DEVRİMİNİN GERÇEK YOLU: DEVRİMCİ SAVAŞ YOLUKüba Devrimi, kendinden önceki bütün devrimlerin yasalarına

uygun gelişti. Eski toplumun bağrında doğmakta olan yeni toplumu, dışmüdahale yani zor yoluyla kurdu. Zor yöntemlerinde. Küba'ya özgüyanlar olmakla birlikte, evrensel yasalara uygun uygulanan devrimcizor Küba Devrimi'nin kaldıracı oldu. Küba'da faaliyette bulunan ve ken-dilerine "sosyalist", "ihtilalci" vb. adlar veren birçok politik harekettenfarklı olarak, bütün devrimlerin ortak yasası olan, siyasal zor yöntemle-rine dayanan Fidel Castro ve Che Guevara önderliğindeki silahlı dev-rimci hareket, kısa süre içinde öne çıktı ve devrimin yaratıcılarıkonumuna geldi. Küba Devrimi'nin gerilla mücadelesi temelinde baş-laması, devam etmesi ve zafere ulaşması ile birlikte. Latin Amerika'nındiğer halkları da bu yolu izlemeye karar verdiler. Gerilla savaşı, LatinAmerika devrimlerinin itici gücü, gerilla mücadelesi temelindeki dev-

C. Dağlı

38

Page 40: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rimci mücadele yolu, bu kıtada tam yarım yüzyıl boyunca halklar içindevrimin gerçek yolu oldu.

BİR SOSYALİST MEVZİ BİR DEVRİM MÜFREZESİDevrimci ve Sosyalist Küba, Amerika kıtası için her zaman bir esin

kaynağı, bir dayanak, örnek ve emperyalizme karşı savaş müfrezesioldu. Devrimci liderler, Küba'nın bu konumunu hiç bir zaman gizleme-diler. Küba, bütün Latin Amerika halkları için devrimci odak olmuştur.Diğer ülkeler, esas olarak kendi devrimci güçlerine dayanmakla birlikte,Küba onlara her zaman cesaret vermiştir. Küba'nın kıtadaki halklar içinoynadığı rolü emperyalizm sürekli olarak ileri sürmüş olmakla birlikte,halklar bu devrimci desteği her zaman hissettiler. Çok açıktır, Küba'nınkomünist önderleri, hiç bir zaman başka ülkelere devrim ihraç etmeyidüşünmediler. Onlar, bir devrimin ihraç edilmeyeceğini, ancak yapıla-cağını çok iyi biliyorlardı. Bu konudaki görüşlerini sürekli söylediler.Onlar, başka ülkelere devrim ihraç etmediler ama devrimi yapacak güç-lerin sürekli yanında oldular. Emperyalizmin, devrimleri ezmek için açıktavrı karşısında. Küba'nın aldığı açık tavır, tek doğru devrimci tavırdı.Bütün Latin Amerika halklarını ayağa kaldırdığı için, devrim mücade-lesinde onlara destek verdiği için, sosyalist varlığıyla büyük bir moralkaynağı olduğu için ABD emperyalizmi. Sosyalist Küba'ya karşı de-vamlı saldırı içinde oldu. Ama Küba onca saldırı, kuşatma, baskılararağmen devrimci bir mevzi ve sosyalizmin sağlam kalesi olarak gör-evini tam 38 yıldır sürdürüyor.

SOSYALİZMİ SAVUNMAKDevrimi yapanlar, boş yere savaşmak istemiyorlarsa, devrimi sa-

vunmasını da bilmelidirler. Fidel, Che ve öteki devrimci önderler bugerçeği devrimin daha ilk gününde kavradılar. ABD emperyalizmi, Dev-rimi başarısız duruma düşürmek için hemen harekete geçti. ÖrgütlediğiKüba karşı-devrimcilerini, devrimci yönetime karşı saldırıya soktu. Vesonra herkesin bildiği Domuzlar Körfezi Çıkarması, "Ekim Bunalımı"denilen olay vb. olaylar birbirini izledi. ABD, Küba'yı işgal etme kararıverdiği zaman, Küba Halkı, Fidel liderliğinde, Devrimi savunma kararıverdi. Bunun için bütün Kübalılar silahlandırıldı. Varlığı bugün de süren.Devrimi Savunma Komiteleri o zaman kuruldu. Böylece Devrim, ken-disini savunmak için zorunlu olan önlemlerin tümünü aldı. Bu önlem-lerin başında halkın silahlanması geldi. Küba Devrimi'nin üzerinden 38yıl geçti. ABD emperyalizmi baskılarını, ekonomik ablukasını ve gü-cünü kullanarak halen özgür ve sosyalist Küba'yı ortadan kaldırmak is-

Toplu Yazılar

39

Page 41: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tiyor. Ama Küba halkı da 38 yıldır Devrimini ve Sosyalizmi savunuyor.

DEVRİMCİ EYLEM TEMELİNDE PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ ANLAYIŞINA SAHİP OLMAKProletarya enternasyonalizmi anlayışı, ilk olarak geçen yüzyılda

uluslararası proletaryanın dayanışması biçiminde, kapitalizme karşısavaş temelinde doğdu. Marx ve Engels bunun teorik temellerini ve il-kelerini açıkladılar. Dünyayı, devrim yoluyla değiştirme biçimindekiproletarya enternasyonalizmi anlayışı, özüne uygun olarak, devrimcisavaş temelinde hareket etti. Bu nedenle kısa sürede bir ilke olarak bütünuluslararası proletarya tarafından benimsendi. Ama daha sonra II. En-ternasyonal döneminde, bu ilkeden ve ilkenin özünden hızla uzaklaşıldı.Ta ki, Lenin ve Leninistler tarafından III. Enternasyonal kuruluna kadar.III. Enternasyonal, yok edilmeye çalışılan uluslararası proletaryanın da-yanışma ve mücadele ruhunu yeniden canlandırdı, sağlam örgütsel te-mellere oturttu. III. Enternasyonal dönemi ve yarattığı ruh hali, 1950yıllarından sonra, yerini, resmi sosyalizm ilişkilerine bıraktı. Resmi sos-yalizm dilinde, proletarya enternasyonalizmi, sosyalist ya da komünistpartilerin birbirlerine övgüye dönüştü ve bütün devrimci ve komünistözünü yitirdi. Ama proletarya enternasyonalizmi, gerçek niteliğini KübaDevrimi'nde yeniden gösterdi.

Fidel ve Che anlayışında, proletarya enternasyonalizmi, çeşitli ül-kelerde devrim yapmaktır. Çünkü uluslararası proletarya ordusunun ev-rensel görevi olan dünyayı devrim yoluyla değiştirme; yani sınıflarıortadan kaldırma ancak bu şekilde olanaklıdır. Devrimci önderler KübaDevrimini zafere ulaştırmakla, proletaryanın bu evrensel görevine büyükbir katkı yaptılar. Ama bununla hiçbir zaman yetinmediler, yetinmek is-temediler. Proletarya enternasyonalizmini devrimci-eylemci temelde sa-vunan ve bunun en iyi militanı olan Che, kendi enternasyonalizmanlayışına uygun olarak Bolivya'ya gitti. Aynı yıllarda yükselen Viet-nam Devrimi ile uluslararası dayanışma için söylediği "İki, üç daha fazlaVietnam!" şiarı; Che'nin proletarya enternasyonalizminden ne anladı-ğını gösteriyordu. Che için, uluslararası proletarya ve dünyanın ezilenhalklarının kurtuluşunu hedeflemesi gereken proletarya enternasyona-lizmi; eylemsiz, devrimci savaşsız hiç bir şey ifade edemezdi. Che an-layışına uygun olarak, Bolivya'daydı. Küba ikinci Vietnam'dı, üçüncüsüde Bolivya olabilirdi. Ve sonra da diğerleri bunu izlemeliydi. Che'ninkısa yaşamı, söylediklerini yaratma olanağı tanımadı, ancak proletaryaenternasyonalizminin ne olması gerektiğini somutlamıştır. Küba'nın,dünyanın pek çok kıtasında ve ülkesinde esen dayanışma rüzgârları,

C. Dağlı

40

Page 42: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

devrimin liderlerinin savundukları proletarya enternasyonalizmi ilkesi-nin pratikteki yansımasıdır.

Fidel ve Che, proletarya enternasyonalizmi anlayışlarını her vesi-leyle savundular. Yer aldıkları bütün uluslararası platformları, emper-yalizme, kapitalizme karşı mücadele platformuna çevirdiler. Onlarınkonuştukları kürsü, dünyanın bütün proleterlerinin, dünyanın bütün ezi-lenlerinin sesi oldu. Onlar, dünyada ileri, dürüst, devrimci, komünist nevarsa, tümünün militan savunucuları oldular. Uluslararası toplantılarakatılsın, katılmasın her halk, her devrim ve her devrimci isyan Che veFidel tarafından temsil edildi. Küba Devrimi ve devrimci liderler, dün-yanın bütün proleterlerinin, bütün halklarının sesiydiler.

Dünya proletarya ordusunun ve ezilen halklar ordusunun savunu-cusu, sesi ve militanı olmak bedeli olan, düşünce ve davranış biçimidir.Sırf bu nedenle, Küba Halkı, emperyalizmin uluslararası baskısına uğ-radı. Sırf bu nedenle; Küba'ya yönelik emperyalist-kapitalist sisteminyaptırımları katılaştırıldı. Ve bu yüzden, Küba Halkı her yönden tecritedilip, zayıf düşürülmeye çalışıldı. Ama Küba halkı ve komünist lideri,emperyalist baskılara hiç boyun eğmediler, hiç teslim olmadılar. Ey-lemcilik temelindeki proletarya enternasyonalizmi anlayışı, Fidel ve Kü-ba'nın, devrim ve komünizm anlayışının özüydü, bu özü her koşuldasavundular. İlkelerinden bir defa olsun taviz vermediler. O sırada, sos-yalist ülkelerin bir kısmı kendi ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutup,çıkarcı anlayışa dayanırken, Fidel ve Küba, devrimci ve komünist ilke-ler için kendi çıkarlarından özveride bulunuyor, bu yüzden sıkıntıdansıkıntıya düşüyorlardı. Ama olsun, komünist ilkeler, bedeli ne olursaolsun, savunulmaya devam edilecekti. Öyle de oldu.

Bir ülkenin dış politikası ne ise, iç politikası da odur. Proletarya en-ternasyonalizmi de, proletaryanın dünya politikasıdır. Bir sosyalist ül-kenin dünya politikası, o sosyalist ülkenin iç politikasını ve iç durumunuyansıtır. Sosyalist Küba, ilkeli, tutarlı, devrimci bir dünya politikasınasahip oldu. İçte ise sosyalizmin temel ilkelerini uyguladı. Böylece dünyapolitikasının bir parçası olarak iç politikası, bütünlüklü ve tutarlı ol-muştur. Nasıl ki; onca emperyalist baskıya ablukaya, tecrite rağmendünya politikalarından hiç ödün vermedilerse aynı biçimde içte de sos-yalizmin temel ilkelerinden hiç ödün vermediler. Ülkede ve dünyadasosyalizmin temel ilkelerine uygun davrandılar.

MARKSİZM LENİNİZMİ DOĞRU KAVRAMADevrime ve sosyalist kuruculuğa önderlik edenler, eylemlerinde mark-

sizm-leninizm anlayışlarını somutluyorlardı. Küba Devrimi'ne önderlikedenler, süreç içinde, savaştan geçerek marksizm-leninizmle buluştular.

Toplu Yazılar

41

Page 43: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Devrimci komünizmi bir kere kavradıktan sonra, sonuna kadar tutarlı ola-rak savundular. Che olsun, Fidel olsun marksizm-leninizmi devrimci te-melde kavradılar. Onlar, sosyalist ülkelerde yaygın olan, resmi sosyalizmanlayışını, hiç bir zaman kabul etmediler. Che ve Fidel resmi sosyalizmokulları olan marksizm-leninizm enstitülerinden değil; devrim okulundanmezun oldular. Marx'ın, Lenin'in devrimci teorisini, en doğru biçimde kav-rayanlar, resmi sosyalizm okullarından mezun olanlar değil, devrim oku-lunda okuyanlardı. Resmi sosyalizm okulundan geçenler, sosyalizmiyıkmak için savaş verirken; devrim okulundan geçenler, yaşamlarını sos-yalizmin yayılması için verdiler. Sonuçta, resmi sosyalizm tarih sahnesin-den çekilirken, devrimci temellerdeki sosyalizm ise ayaktadır ve etkindir.

Bu yıl 38. yıldönümünü kutladığımız Küba Devriminde derin izlerbırakan Che, yalnızca bir militan olarak, devrim savaşçısı olarak bilinir.Che'nin düşünürlük yönü yeterince bilinmez. Halbuki Che, aynı zamandabir düşün adamıydı, filozofça düşünce biçimine sahipti. Che'nin marksizmikavrayışı gerçekten, filozofçadır. O, sosyalizme resmi sosyalizm anlayışı dı-şında yaklaştı. Marksizmi kendi anlayışına göre anladı. Kendi anlayışı iseson derece devrimciydi. Bir marksist olarak mücadeleye başlamadı ama,marksizmle devrim içinde buluştu ve onu bir daha hiç bırakmadı. YineChe'nin sosyalist kuruculuğu kavrama biçimi kendine özgüydü ve mark-sist-leninist sosyalizm anlayışına uygundu. Esasında; marksizm-leninizmianlamada büyük bir katkı yapmıştır. Bu aynı zamanda, Küba Devrimi'nin,marksizme-leninizme ve sosyalizme katkısıdır. Che'nin devrimci düşün-celerini öğrenmek bugün de günceldir, önemlidir.

Fidel ve Che anlayışına göre, sosyalizmde maddi özendiriciliğin ya-nında, bilincin ve soylu düşüncelerin de büyük önemi vardır. Onlara göremaddi zenginlik ve bu temeldeki refah çok önemliydi, ancak bunun ya-nında komünist bilinç de çok önemlidir. Devrimci liderler, çoğu kez ko-münist bilince, maddi özendiriciliğin önünde bir önem verdiler. Maddizenginliğe dayalı bir bilinçlenmeyi kabul etmediler. Komünist bilince da-yalı bir maddi zenginliği öne aldılar. Bunun için de sosyalizm ilkelerini,komünist anlayışlarını, Küba'nın ekonomik çıkarlarından daha önemli gör-düler. Belki de ekonomik bakımdan zayıf düştüler, sıkıntı çektilerama sosyalizm ilkelerinden ödün vermediler. Bu, Che ve Fidel'inmarksizme-leninizme katkılarıdır. Düşmanlarımız bunu hiç anlayama-dılar. Nasıl olur da, ekonomik sıkıntılara katlanmak pahasına, sosyalizmintemel ilkeleri içte ve dünyada bu kadar savunulabilir diyorlar. Düşmanla-rımız bizleri, komünistleri hiçbir zaman anlayamazlar. Komünistler ken-dileri için değil, dünyanın bütün ezilen ve baskı gören, sömürülen halklarıiçin mücadele ederler. Sosyalist Küba, bunun en iyi kanıtıdır.

C. Dağlı

42

Page 44: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

KÜBA HALKI DÜŞMANLARININ GİRİŞİMLERİNE İZİN VERMEYECEKTİRSosyalizm düşmanı karşı-devrimciler Sovyetler Birliği'nde ve

Doğu Avrupa'da iktidara gelince, Küba'daki sosyalizm düşmanları da,aynı yolu denemek için kollan sıvadılar. ABD emperyalizmi liderliğin-deki emperyalist-kapitalist sistem, yeni dünya koşullarından yararlanıp,Küba üzerindeki baskılarını arttırdı. Küba Halkı, devrimden bu yana enzor dönemine girdi. Bu en zor koşullara rağmen, ne emperyalizmin sal-dırıları, ne de içeride sosyalizm düşmanlarının girişimleri sonuç verdi.Ancak dünya çapında maddi temelleri varolduğu sürece, kapitalistlerKüba'da kapitalizmi geri getirme girişimlerinden vazgeçmezler. KübaHalkı yaşananlardan ders çıkarmasa, diğer sosyalist ülkelerde olanlarkendi başına da gelebilir. Bunun için devrimci uyanıklığı elden bırak-mamalıdır. Proletarya diktatörlüğü ve komünizmin temel ilkelerindenödün vermeden yoluna devam etmelidir. Sosyalizm Küba'ya çok şeyverdi; Küba da sosyalizmi savunmak için çok şey vermeyi göze alma-lıdır.

Fidel liderliğindeki sosyalist Küba Halkı, sosyalizmi ve Devriminkazanımlarını savunmaya kararlı olduğunu bir kere daha kanıtladılar.Fidel, defalarca mücadeleye devam edeceklerini açıkladı. Küba, yalnızbırakılmak, emperyalist kuşatma, baskı ve abluka ile sosyalizm yolun-dan vazgeçirilmek istendi, ancak Küba Halkı çok onurlu ve yiğit birhalk olduğunu, emperyalist-kapitalist dünyaya meydan okuyarak gös-terdi. Küba bir mücadele, bir direniş, bir sosyalist kahramanlık örneğiolarak bütün dünya halklarına moral verdi, cesaret verdi. Direnen Kübaher zaman uluslararası devrimci proletaryanın ve ezilen halkların ileri birmevzisi olarak kalacaktır.

YAŞASIN DEVRİM!YAŞASIN SOSYALİST KÜBA!

YAŞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ!

Devrim İçin Devrimci Emek1 Haziran 1997

Sayı: 3

Toplu Yazılar

43

Page 45: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

PROLETARYA DEVRİM İÇİN SAVAŞMALIDIR

Burjuvaziye karşı sınıflar savaşını sonuna kadar tutarlı biçimdegötürecek biricik sınıf olan proletarya sınıflar savaşında üstün gelmekiçin burjuvazinin karşısında örgütlü bir güç olmalıdır. Modern burjuvadevletler ve modern sınıflar savaşında "örgütlü bir güç" olmanın ye-terli olmadığı, savaşı kazanmak için ise fazla bir şey ifade etmediği, sı-nıflar savaşının yakın tarihi tarafından doğrulanmıştır. Burjuvadevletlerin militarist çizgide örgütlendiği modern burjuva devletlerekarşı, sınıf savaşını kazanması için proletaryanın örgütlü bir güç ol-manın yanında bir güç örgütü" olması yine aynı yakın tarihin tartış-masız sonucudur. Proletarya ile burjuvazi arasında iki yüz yıldır sürensınıflar savaşının bütün tarihi bir şeyi yeniden ve yeniden doğrula-mıştır: proletarya ancak devrimci sınıf niteliğiyle bu savaşı kazanabi-lir.

Burjuvazinin sömürdüğü ve baskı altına aldığı sınıflar içinde, bur-juva egemenliğe ve kapitalist düzene son verecek sınıf proleter sınıf-tır. Çünkü, proletarya bütün sınıflar iyinde sanayinin has ürünü" olantek sınıftır. Proletarya sanayinin has ürünü" olması ve üretim araçlarıkarşısındaki sınıfsal konumu nedeniyle burjuvaziyi yerinden edeceksınıftır, diğer ezilen sınıflar ise, burjuvazinin yerinden ettiği sınıflardır.Sınıfsal konumlanışı ve bütün bu özellikleri proletaryanın devrimcisınıfsal niteliğini biçimlendirir. Ama, bir sınıfın üretim araçları karşı-sındaki durumu, tek başına, o sınıfı devrimci sınıf yapmaz. Üretimaraçları karşısındaki konumlanış tamamen nesnel bir durumdur. Nes-nel durum ise tarihi koşullar tarafından hazırlanır. Koşulların yanındasınıf savaşındaki konumlanış da hesaba katılmalıdır. Proletarya nezaman ki, burjuvazi için bir "sınıf olmaktan çıkar da kendisi için birsınıf durumuna gelirse, o zaman "devrimci sınıf niteliği belirginleş-meye başlar. Proletarya, potansiyel devrimci sınıf olmaktan çıkıp, dev-rimci potansiyel durumuna geldikçe devrimci sınıf olarak tarihi sürecemüdahalede bulunur. Demek ki, proleter sınıf tarihi sürece müdahaleedecek duruma ancak devrimci sınıf durumuna yükseldikçe gelecek-tir.

C. Dağlı

44

Page 46: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Kendi bağrında, kendi ölümünü ilan edecek olan yıkıcı-devrimciöğeleri taşıyan eski toplumsal düzen, gelişmesinin belli bir aşamasındabir toplumsal devrimin kaçınılmazlığı ve zorunluluğuyla karşı karşıyagelir. Bu, sınıflı toplumların değişmeyen zorunlu yasasıdır. Artık hertür gelişmenin önünde set olmaya başlayan eski üretim biçimi, bütüntoplumsal ilişkileriyle birlikte yerine daha yüksek bir toplumu getire-cek olan toplumsal devrimin sarsıntılarını çok derinden, kendi temel-lerinden hissetmeye başlar. Bir devrim bütün belirtileriyle birlikte, tıpkıbir gök gürlemesi gibi en yalın ve en sesli biçimde gelir. Bu durumdaeski ekonomik-toplumsal ilişkilere son verecek olan ancak devrimcibir sınıf olabilir. Devrimci bir sınıf olmadan, eski toplum yerini yenitopluma bırakmaz. Fakat, yeni toplum için eski topluma karşı savaşilan eden sınıf, devrimci olmadan da savaşı kazanamaz. Kapitalist top-lumda, eski ekonomik biçime son verecek olan devrimci sınıf prole-taryadır. Kapitalizme son verecek ve yerine sosyalizmi getirecek olandevrimci sınıf proleter sınıftır. Proleter sınıf, burjuvaziyle savaşını yal-nızca devrimci olarak ve devrim yoluyla sonuca götürebilir.

Sınıf egemenliği bir sınıfın diğerine karşı mücadelesidir. Kapita-list toplumda burjuva egemenliği ezilen ve sömürülen ücretli emekçisınıfa karşı mücadelesidir. Ücretli emekçilerin mücadeleye atılmasıise, burjuva egemenliğe karşı bir savaş ilanıdır. Zıtların karşıtlığı vebirliği yasası kapitalist, toplumda bütün biçim ve belirtileriyle görülür.Burjuva toplumu bütün yaşamı boyunca sınıf mücadeleleriyle çalka-lanır. Sınıf savaşları bazen örtülü, bazen açık olarak görülür, ancaksavaş süreklidir. Süreklilik kazanan sınıf savaşları sonucu, burjuvasınıf yıpranır, güçten düşerken, buna karşın, ezilen proleter sınıf dadevrimcileşir ve güçlenir. Ekonomik-toplumsal koşullar nesnel olarakher bakımdan ezilen sınıfların devrim zorunluluğunu dayatır. Tarihikoşullar, gelir gelir kördüğümün çözülmesinde olduğu gibi devrim yo-luyla çözülmesini bekler. Devrim kapıya dayanmıştır.

Kapitalist toplumun bağrında esen sınıf savaşları bir süreçtir. Ezi-len sınıfın devrimciliği bu sürecin bütün evrelerinde, bütün alanlarındaaçık olarak kendini gösterir. Proleter sınıfın ister ekonomik mücade-lesi olsun ve isterse başka biçimlere bürünen pratik eylemleri olsun,ücretliler ordusu ancak devrimcileşerek ileri gidebilir. Devrim bir keretarihin dönüşümün biricik kaldıracı durumuna gelince, sınıf savaşla-rının bütün alanlarında uygulanması gerekir. Sınıf savaşı hangi biçimialırsa alsın, ister sendikal biçim, ister politik biçim ve isterse ideolo-jik biçim, devrimci nitelik kazanır. Yani ezilen sömürülen ücretliemekçi sınıfın devrimci niteliği kendini en açık biçimde etkisini her-kese kabul ettirir. Bu durumda proleter sınıfın sendikal örgütleri ve

Toplu Yazılar

45

Page 47: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

pratik mücadelenin diğer bütün biçimler artık ezilen sınıfın günlükyaşam koşullarını iyileştirme araçları olmaktan çıkar, iktidar savaşınınaraçları olurlar. Bir devrim durumunda, devrim araçları olma göreviniyerine getirmeyen proleterlerin bütün örgüt biçimleri, kaçınılmaz ola-rak gericileşirler. Bu koşullarda yalnızca devrimcilik, ilericilik anla-mına gelir. Çünkü yalnızca devrim ileri toplumu getirebilir.

Son iki yüz yıldır süren sınıf mücadeleleri tarihi pratik olarak,somut olarak gösterdi ki, bir toplumda sınıf çatışmalarına yol açmasıiçin, o toplumun bağrındaki çelişkilerin bütünüyle olgunlaşmasınagerek yoktur. Koşullar bütünüyle olgunlaşmadan da sınıf çelişkileri,sınıf savaşlarına yol açabilir ve bu savaşlar sonucu proleter sınıflar ik-tidara gelebilir. Ekonomik ve toplumsal koşullar bütünüyle olgunlaş-madan da, karşıt sınıflar savaşı bir iç savaş biçimini alabilir. Sınıfmücadelesi bir kere bu noktaya ulaştı mı, proleterlerin ve bütün ezilensınıfların mücadelenin eski yöntemlerini bırakıp devrimci yöntemleregeçişi, savaşı kazanmanın koşulu haline gelir. Mücadelede devrimciyöntemlere geçmeyenlerin yenilecekleri kesindir. Devrimin öncü sınıfıolan proleter sınıf, mücadelede devrimci yöntemlere geçişi aynı za-manda bütün ezilenleri savaşa çekmek ve onları yönetmek için de zo-runludur. Ancak devrimci yöntemlere dayalı militan bir ittifak, birsavaş ittifakı bütün ezilenleri kurtarabilir. Devrimcileşmek yalnızcaproleter sınıfın niteliği olarak öne çıkmakla kalmaz; aynı zaman da,tekelci kapitalist sınıfın egemenliğine son vermek ve kurtulmak iste-yen bütün ezilenler de devrimcileşmek durumunda kalırlar.

Kendisini ve bütün ezilenleri kapitalizmin sömürü ve baskısın-dan kurtarmak isteyen proletarya hedefine ulaşmak için, burjuva par-tilerinden ayrı olarak ve farklı niteliklere sahip ayrı bir parti biçimindeörgütlenir. Böylesi bir parti, proleter sınıfın bağımsız ve devrimci sınıfçizgisinde örgütlenmelidir. Ancak ücretli emekçi sınıfın bağımsız sınıfçizgisine ve devrimci mücadele temeline dayanan bir parti, ezilen sı-nıfların kurtuluşunu sağlayabilir. 20. Yüzyılın başından itibaren pro-leter devrimler döneminin başlaması, kendisini ilk önce emekçi sınıfınörgütlenme biçiminde belli etti. Devrimler döneminin başlamasıylabirlikte, dönemi karşılayacak, emekçi sınıfları kurtuluşa götürecekparti ancak bir devrim partisi olabilir. Bu dönemde ortaya çıkan leni-nizm ve leninist parti proletaryanın devrimci sınıf partisi olarak ken-dini devrimci proleterlere kabul ettirdi. Bütün bir yüzyıla damgasınıvuran, bu dönem boyunca gerçekleşen tarihin en etkin ve köklü deği-şimini ve devrimini gerçekleştiren politik hareket leninist partiler ha-reketidir. Komünist enternasyonal dönemi ve sonraki süreçte yüzyılınen etkin politik hareketi leninist partiler hareketinden başkası değil-

C. Dağlı

46

Page 48: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

dir. Leninist partiler, proleter devrimler çağının ürünü olarak doğduve proleter devrimleri gerçekleştirdi. Leninist parti sosyalizm müca-delesinde, proletaryanın en etkin silahıdır.

Proletaryanın devrimci sınıf niteliği yansımasını Leninist partidebulur. Emekçi sınıf devrimci bir partide örgütlenerek sermaye karşı-sında bir "güç" olur. Proleterlerin devrimci sınıf partisinde örgütlen-mesine karşı tavır alan ekonomizm, son çözümlemede burjuvaziyehizmet eder. Burjuvaziyle birlikte yaşamak isteyen, kapitalist köleliğeboyun eğen küçük burjuva sosyalistleri ve burjuvazinin etkisindeki iş-çiler sürekli olarak bir devrim sınıf partisi olan leninist parti ilkelerinekarşı mücadele verirler. Ancak devrim ve komünizm mücadelesindekararlı olanlar, hedeflerine yalnızca leninist partiyle ulaşacaklarını bi-lirler. Bunun için ısrarlı biçimde leninist parti ilkelerine yaşama ge-çirme inatçılığını gösterirler. Devrimci olmayan ve devrimihedeflemeyen bir proletarya partisi sıfıra eşittir. Proletarya partisi gü-cünü devrimci ilkelerden, marksizm-leninizmden alır. Devrimci ilke-lere dayanmayan bir proletarya partisi bir hiçtir. Proletarya partisinindevrimci niteliklerinin önemini en iyi ifade eden Karl Marx'tır: "İşçisınıfı partisi ya devrimcidir ya hiç bir şey."

Lenin tarafından ilkeleri açıklanan Leninist parti, Marx'ın sözünüettiği devrimci partidir. Yüzyılımızın başından itibaren leninist par-tide örgütlenen proletarya, bu yüzden koskoca bir yüzyılı proletaryadevrimleri yüzyılı yaptı. İllegal temellerde mücadele etmek duru-munda kalan proletaryanın devrimci sınıf partisi, çok daha zorlu sü-reçlerden geçmek zorundadır. Devrim mücadelesi uzadıkça ve onyıllar boyu sürecek dişe diş bir mücadeleyi gerektirdikçe, uzun erimlimücadeleyi göze alamayan ve devrimcilikten geri düşen pek çok pro-leter sosyalist ve sosyalist Türkiye'de son yıllarda kopan küçük burjuvarüzgarlarına kapıldılar ve gidip sosyal-reformist çizgideki ÖDP, SİP veEMEP’ te örgütlendiler. Bu partileri kuranlar ve buralarda örgütlenenişçiler-emekçiler artık liberal çizgide yürüyorlar. Burjuvaziyle uzlaşmaiçinde olan liberalizme kaymış partilerde örgütlenen işçiler-emekçilerartık "hiç bir şey"dir. Birer düzen partisi konumunda olan reformistpartiler, politikaları, nesnel konumlanışı ve mücadelesiyle tamamenişçi sınıfına ve devrime karşı bir tutum içindedir. Fakat, politik olarakhiçler ve sıfıra eşitler. Proletaryanın ve ezilen kitlelerin özgürlük mü-cadelesi açısından hiç bir anlam ifade etmeyen bu partiler "hiçtengelip, hiçe gider".

İşçilerin, devrimci olmadıkları zaman, bir hiç olduklarının ensomut kanıtı burjuva işçi sendikalarının sermaye karşısındaki alçalış-larıdır. Burjuva sendika liderlerini izleyen işçiler, bu yüzden, sermaye

Toplu Yazılar

47

Page 49: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

karşısında en etkisiz konumdalar. Burjuva işçi liderleri, işçi sınıfını,proleter sınıfın çıkarları için mücadeleden tamamen uzaklaştırdılar.Bu anlamda burjuva işçi liderlerini izleyen işçiler-emekçiler kendi sınıfkurtuluşlarından en uzak noktada bulunuyorlar. Sendika liderleri tara-fından, burjuvazinin yedeğine sokulan işçiler-emekçiler, sonuç olarakkendilerini sermaye zincirlerine biraz daha güçlüce bağlamış durum-dadırlar. İçine düşürüldükleri durumdan çıkmak için çok daha çetinbir mücadele gerekecektir. Bu durumda bile ancak devrimci görüşleredayanarak kendilerini burjuva sendikalarının prangalarından kurtara-bilirler.

Türkiye ve Kürdistan devriminin içinden geçmekte olan bütüntarihi sürecini çelişkileri, zayıflıkları ve güçlü yönleriyle Türkiye veKürdistan işçi sınıfı kendi bağrında taşıyor. Burjuvazi sol partilerin li-derlerini bağrından çıkaran aynı işçi sınıfı, öte yandan Leninistleri vemilitan işçi liderlerini de yine kendi bağrından çıkarıyor. Burjuva işçiliderleri ve sosyal-reformist liderler, burjuvazinin işçi sınıfı üzerindekiideolojik etkisini ifade ederken, leninistler ve diğer devrimciler, işçi sı-nıfının devrimci hareketi ile bilimsel sosyalizmin birliğini ifade et-mektedir. Devrimci partide örgütlenen işçi sınıfı, kurtuluşmücadelesinde çok şeydir; reformist partilerde örgütlenen ve burjuvasendika liderlerini izleyen işçiler ise hiçbir şey. İşçi sınıfının kurtulu-şunun, işçi sınıfının eseri olması ancak devrim yoluyla olabilir. İşçi sı-nıfının kurtuluş mücadelesinde devrimci olanı çıkarın geriye kalanyalnızca, bir hiçtir.

İşçi sınıfı, kendi kurtuluşunu, bütün ezilenlerin kurtuluşunu, Kürtulusunun özgürlük mücadelesi karşısındaki devrimci görevlerini veenternasyonalist sorumluluklarını ancak devrimci anlayışa dayanarak,devrimci sınıf partilerinde örgütlenerek, devrim için mücadele vererekyerine getirebilir. İşçi sınıfı devrim için mücadele vermelidir. Eski top-lumu yıkmak ve yeni bir toplum olan sosyalist toplumu kurmanın bi-ricik yolu devrimci mücadele yoludur. Çeşitli ülkelerde, sosyalizmegeçişin biçimleri farklı farklı olacaktır ve olmaktadır; ancak, sosya-lizme hangi biçim ile geçilirse geçilsin, bu geçiş ancak, devrim yo-luyla olacaktır.

Devrim İçin Devrimci Emek3 Temmuz 1997

Sayı: 4

C. Dağlı

48

Page 50: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

NATO EMPERYALİZMİ

NATO, Rusya ile yapılan "Ortaklık Senedi" ile birlikte yeni bir sü-rece girdi. Yeni sürecin içeriği üzerinde bundan sonra sık sık duraca-ğız. Öncelikle, NATO'nun genişleme stratejisini bütün DoğuAvrupa'ya yaymaya hedeflediğini belirtelim. Ancak, bu yönde atılmışkimi adımlara, yapılan bazı anlaşmalara karşın, her şeyin emperya-listlerin isteği doğrultusunda gitmediği de ortada. Sosyalist ülkelerdepolitik yönetime gelen karşı-devrimciler AB üyesi olmanın yanında,bir an evvel NATO üyesi de olmak; sarsılmakta olan durumlarını busayede sağlamlaştırmak istiyorlar. Çünkü barutun üstünde oturuyorlar.NATO ile ilişkiler olsa olsa, Doğu Avrupa'da iç savaşları hızlandırır.Ama biz bundan önce, kısa olarak NATO emperyalizmi üzerinde du-ralım.

NATO'yu oluşturan emperyalist güçler, on yıllar boyu, kendi em-peryalist amaçlarını gizlemek için Sovyetler Birliği ve Doğu Avru-pa'daki Halk Demokrasilerinin sözde "yayılmacılığı"nı ileri sürdüler.Gerçeklerin emperyalistlerin söylediğinden çok farklı olduğunu o sı-rada halkların büyük çoğunluğu bilmesine karşın, yine de, bu yöndeyapılan emperyalist propagandanın etkisinde kalanlar da vardı. Sov-yetler Birliği ve halk demokrasili ülkeler, emperyalist ikinci- DünyaSavaşından yeni çıkmış ve bu savaşın esas yıkıcı sonuçlarını yaşamışve bu durumda eldeki olanakları askeri alana ayıramayacak kadar zor-luklar içinde oldukları halde, emperyalistler, sosyalist ülkeleri askeriyayılmacılıkla suçladılar. Herkes biliyordu ki, Sovyetler Birliği sa-vaştan sonra bütün olanaklarım ekonomik gelişme alanına yöneltmişve askeri savunma harcamalarını en aza indirmişti. Bu gerçeğe rağ-men, emperyalistler kendi yayılmacılıklarını, emperyalist politikalarınıgizlemek için gerçekleri tersyüz etmeye devam ettiler.

NATO'nun kuruluşu 1949'dur. Sosyalist ülkeler ise NATO em-peryalizmine karşı sosyalizmi savunmak için bundan tam 6 yıl sonrayani 1955'de Varşova'da bir araya gelerek, kendi aralarında "VarşovaAnlaşması" yaptılar. Bundan da anlaşılıyor ki saldırgan amaçlarla ku-rulan NATO'dur, sosyalizmi savunmak amacıyla kurulan ise VarşovaAnlaşması yapan sosyalist ülkelerdir. Bugün Varşova Anlaşması yapanülkeler, anlaşmalarını feshettiler ama NATO halen ayaktadır. Üstelikdaha da genişlemek istiyor. Bugünkü durum bile kendi başına NA-TO'nun emperyalist amaçlar için kurulduğunu, bu askeri, ekonomik,politik örgütün kendisinin saldırgan yayılmacı ve emperyalist oldu-ğunu artık dünya daha yakından biliyor.

Toplu Yazılar

49

Page 51: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

NATO hangi koşullarda ve neden kuruldu? NATO emperyalistdünya savaşı sonrası, kapitalist sistemin ana kıtası Avrupa'nın yenilgisive kendi yarattığı silahlanma ve savaş makinesi tarafından yutulmasısonucu kuruldu. Örgüte öncülük eden ise savaşın galibi olan ABD em-peryalizmidir. ABD, yenilmiş Avrupa'yı iki yoldan ele geçirdi: birin-cisi ekonomik yol olarak MARSHALL PLANI ile ve askeri yollaNATO ile Avrupa'nın egemen gücü ABD oldu. Demek ki, NATO. Av-rupa'nın yenilmesi ve ABD'nin galip geldiği koşullarda, yine ABD'nindünyadaki yeni rolüne bağlı olarak oluşturuldu. Her ne kadar İngil-tere ve Fransa savaşta yenen taraf olarak gözüktüyse de, gerçekte em-peryalist savaş tüm eski Avrupa'yı yıkıma götürdü; İngiltere veFransa'nın savaş sonrası durumu yaşlı ve yorgun Avrupa'nın yıkımınıdeğiştiremezdi. Dünyayı yeniden paylaşmak için kendi aralarında sa-vaşa tutuşan Avrupa iki dünya savaşı sonucunda, eski konumunu sür-düremeyecek kadar yıpranmış ve güçten düşmüştü. Avrupa'dandoğmuş olan boşluğu ABD emperyalizmi doldurdu. Böylece savaşsonrası Avrupa'sı hem sömürgelerini, ham madde kaynaklarını ve hemde pazarlarını kaybetmişti. Bütün bunların yeni efendisi ABD idi artık.Bir zamanlar, Avrupa'nın sömürgesi ve sonra da ticari sömürgesi olanABD, savaş sonrası Avrupa'nın egemen gücü oldu. NATO ABD'ninegemenliğinin bir ifadesi olarak doğdu. Savaşta resmen yenilmiş olanAlmanya ve İtalya ile müttefikleri oldu, ancak, ABD'nin egemenli-ğine giren bütün kapitalist Avrupa oldu.

NATO askeri bir örgüt olarak kurulmakla birlikte kısa süre içindeekonomik ve politik bir konuma dönüştü. Örneğin Fransa 1968'de NA-TO'nun "askeri kanadından" ayrıldı ama NATO'da kalmaya devametti; çünkü NATO yalnızca askeri bir örgüt değildi; emperyalizminkendini içinde somutladığı geniş kapsamlı emperyalist bir bloktu. Buemperyalist blok yalnızca sosyalist ülkeler karşısında bir "blok" ola-rak durmadı; esas olarak kendi içinde gelişecek proletarya hareketle-rine karşı bir blok hareketiydi. NATO, emperyalizmin üç temelyöndeki temel özelliliğini ortaya koyar: birincisi, kendi içindeki pro-letaryanın ayaklanmalarına karşı bir kolektif emperyalist baskı aygıtıolarak (sınıf egemenliğinin uluslararası niteliği), ikinci olarak; sosya-list ülkelere karşı sürekli bir saldın ve baskı gücü olarak; üçüncü ola-rak da, dünyanın ezilen halklarına karşı bir saldırı ve yayılmacı güçolarak. NATO'nun, gerek kendi ülkelerindeki proletarya ayaklanma-larına karşı, gerek sosyalist ülkelere karşı ve gerekse ezilen dünyauluslarına ve halklarına karşı, emperyalistlerin ortak, yani kolektifgücü olarak davranmakla birlikte: kendi için de ise, ABD emperya-lizminin Avrupa’daki egemenliğini, sömürüsünü ve bütün dünyadaki

C. Dağlı

50

Page 52: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

jandarmalığının aracı oldu. ABD kendi topraklarını; Avrupa'nın hertür tehdidinden uzak tutarken; Avrupa, ABD'nin işgali altına girdi veABD'nin askeri üssü olarak kullanıldı. Böylece bir nükleer savaşta Av-rupa ilk dövülecek alan haline getirildi. Ama Avrupalı emperyalistler,üzerlerindeki ABD egemenliğine karşı tavır koymak yerine, büyükAvrupalı kitlenin hedefini ve bilincini bulandırmak için, sözde Sovyettehlikesine karşı silahlandı. Böylece NATO yalnızca askeri bir örgütdeğil. ABD emperyalizminin, Avrupa'daki ekonomik, politik ve as-keri egemenliğinin aracı oldu.

Avrupa NATO altında tarihinin en geniş kapsamlı silahlanmasınıgerçekleştirdi. Avrupa'nın her köşesi silah deposu oldu. Son emper-yalist dünya savaşından bu yana ekonomik olarak gelişme gösterenAvrupa, NATO içinde bu kadar yüksek oranda silahlanma içine gir-mesi ve ekonomisini büyük ölçüde askerileştirmesi sonucu bir keredaha kendi yol açtığı silah ve savaş makinesi tarafından yutulacaktır.Bu sefer, yeniden ayağa kalkacak gücü de bulamayacaktır. ABD iseAvrupa'daki büyük ölçekli sömürüsünü devam ettirmeden, özellikleyüksek oranlara varan askeri yatırımlar olmadan bugünkü konumunudevam ettiremez. Bunun için, Varşova Anlaşması yapan ülkelerin an-laşmayı geçersiz saymaları, NATO'nun durumunu etkilemedi. NeABD ne de Avrupa, emperyalizm aşamasında, ulaşılmış olan milita-rizmden geri gidemez; emperyalizm militarizm olmadan konumunudevam ettiremez. Ne var ki militarizmin ulaşmış olduğu düzey, bütünemperyalist ülkeleri yutacaktır, emperyalizm kendi yarattığı milita-rizm tarafından havaya uçurulacaktır. Fakat ondan önce proletarya vedünya halkları bu sonucu yaratacaklardır.

NATO her ne kadar kendisini oluşturan emperyalist ülkelerin veemperyalist devletlere büyük oranda silah satan emperyalist tekellerinkolektif gücü olarak ayakta kaldıysa da, gelinen bugünkü aşamada,bu durumunu devam ettiremez. Bunun en temel nedeni, kapitalizmineşitsiz gelişimi yasanının işlemeye devam etmesidir. Eşitsiz gelişimyasası, emperyalistler arası güç ilişkilerini yeniden gözden geçirmeyönünde işliyor. Örneklersek, şimdi birleşmiş Almanya yeniden kay-bettiği eski konumunu kazanmak istiyor. Daha şimdiden Avrupa'nın enbüyük gücü oldu. Sermayenin rekabeti, çelişkileri ve sürtüşmeleri deyeniden öne çıkmaya başladı. Paylaşılmış olan dünya pazarlarını ye-niden paylaşmak, bunun için gereken ekonomik ve askeri güce sahipolmak ve politik olarak da bütün dünyada söz sahibi olmak gerekiyor.Almanya bugünden bütün bu koşullara sahiptir. Diğer tarafta ise Japonemperyalizmi, Almanya'nın gösterdiği gelişmeye benzer bir gelişmeiçindedir. Bu ise bütün anlaşmaları ve askeri, politik, ekonomik blok-

Toplu Yazılar

51

Page 53: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ları parçalayacak bir gelişmedir. NATO'nun belirttiğimiz üç temel ne-denden dolayı, kendi içinde bir "blok" davranışı göstermesi yalnızcaemperyalizmin kendi içindeki çelişkileri, sürtüşmeleri ve rekabeti bi-riktirdi ve bu dönem boyunca bütün bu çelişkiler üst üste bindi ve ensonunda, önüne konmuş olan setlere büyük bir güçle yüklenmeye baş-ladı. Bu durumda, son emperyalist dünya savaşından sonra yapılananlaşmalar ve güç ilişkileri artık devam ettirilemez noktaya gelmiştir.Emperyalistler arası çelişkiler ve rekabet ile dünya pazarlarında etkinolma savaşı (bu son nokta emperyalizm için ölüm-kalım sorunu ol-muştur) eski dönemlere göre çok daha şiddetli gelişmelere gebedir.

NATO’nun geleceği, emperyalist ülkeler arası çelişkilerin ve sür-tüşmelerin geleceğine bağlıdır. Kızıl Ordu’ların NATO kapsamınaalınması. NATO'nun yıkılış surecini özde değiştiremeyecektir. Em-peryalistler arası çelişkiler ve sürtüşmeler en sonunda NATO'yu öncefelç edecek ve sonra da, oluşması kaçınılmaz olan yeni emperyalistbloklar arasında parçalanmasını getirecektir. Daha şimdiden düşünü-len Avrupa Ordusu bunun ilk işaretlerini veriyor. Öte yandan NATO'yuaskeri olarak ayakta tutan ve bunun ekonomik temellerini gerçekleş-tiren ABD, hem kapitalizmin son aşaması olan asalaklık ve çürümeaşamasına girmesi nedeniyle ve hem de özel de, bu kadar büyük birmilitarizmi ayakta tuttuğu için, bu nedenle önümüzdeki süreçte, bukonumundan geri düşecektir. ABD'nin gelişme dinamiği yerini çöküşdinamizmine bıraktı. ABD eski "Amerikan rüyasını" artık rüyasındagörür. ABD'nin çöküş dinamiğinin yerini ne Almanya doldurabilir vene de Japonya. Emperyalizmin çöküş dinamiğinin yerini yalnızca, sos-yalizmin devrimci dinamizmi alacaktır. Bunun bütün maddi koşullarıve tarihi koşulları tüm dünyada yeterince olgunlaşmıştır. Avrupa pro-letaryası ve bütün dünya proletaryası ile dünya halkları tarihi sürecinÖZNESİ olmak için şimdi bütün ülkelerde mücadeleye atılmış du-rumdadır.

NATO ile Ortaklık Senedi imzalayan Yeltsin yönetimi ve DoğuAvrupa'nın diğer Yeltsinleri, bununla sosyalizmin en büyük kazanımıolan Kızıl Orduyu içten parçalamak ve çürütmek istiyorlar. Ama dahaher şey bitmiş değil. Gerek Kızıl Ordu ve gerekse komünistler sonsözlerini söylemediler; Kızıl Ordu ve komünistlerin ülkesinde her şeysona ermiş değildir. Orada, iç savaş bazen üstü örtülü olarak ve bazende açık olarak sürüyor. NATO ile ortak davranma anlaşması halk ta-rafından henüz onaylanmadı. Şimdi komünistlerin. Kızıl Ordunun vehalkların önünde yeni bir tarihi sınav var. Sosyalizmin güçleri en güçsınavlarından biriyle karşı karşıyalar. NATO karşısında alınacak tavıreğer sosyalist temelde olacaksa, bu tıpkı Stalingrad zaferi etkisi gös-

C. Dağlı

52

Page 54: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

terebilir, yani yayılmacı Avrupa'nın ve ABD'nin bu yayılmacılığı dur-durulur ve sosyalizmin Avrupa ve dünyada yeni bir atağına yol açabi-lir. Sosyalizmin güçlerine bir kere daha uluslararası sosyalistmücadelenin önünde yürüme fırsatı çıktı. Burada her şey sosyalizmgüçlerinin tavrına ve yaşanan süreçten ne kadar ders aldıklarına bağ-lıdır.

Biz bu konudaki görüşlerimizi bir kere daha yineliyoruz. SOS-YALİZM KAZANACAKTIR.

NATO, emperyalizmin bütün dünya halklarını baskı altındatutma, üzerlerinde terör estirme ve emperyalist-kapitalist sistemi, pro-letaryanın dünya ordusundan gelecek saldırılarından koruma gücü ola-rak ayaktadır. Halklar, emperyalistlerin NATO'yu ayakta tutmagerekçesi olarak ileri sürdüğü bütün "gerekçelerin" sahte karakterinigörmüş durumdadır. Emperyalist ülkelerdeki proleterler ve diğeremekçiler de aynı biçimde NATO'nun baskıcı ve terörist yüzünü dahaiyi kavramaya başladılar. Bütün Avrupa'yı işgal etmeyi amaçlayan vetarihin en büyük insan kıyımını gerçekleştiren faşist Nazi ordusu da-ğıldı ama NATO bu faşist ordunun yerini aldı. NATO'nun bu karakterişimdi, bu ülkelerdeki ilerici sosyalist ve demokratlar tarafından dahanet olarak görülüyor. Son dönemlerde yapılan işçi gösterilerinden vehafif şiddetli ayaklanmalarda, Avrupa'daki emperyalist ülkelerin mi-litarist güçleri vahşetini yine sergilemeye başladılar. İçerdeki ayak-lanmaların şiddetlenmesi ve süreklilik kazanması durumunda iseayaklanmaları bastırmak ve ezmek için NATO olarak harekete geçi-leceği ortadadır. NATO'nun içerdeki baskıcı ve terörist karakterininortaya çıkmasıyla, proleterlerin mücadelesi daha devrimci bir özellikgösterecektir. Avrupa yeni iç savaşlarla çalkalanacak günlerin uza-ğında değildir. Sınıf mücadelesinin yeni sürecinin ilk eylemleri heryerde kendini göstermeye başlamıştır. Avrupa'da proleterlerin ve halk-ların değiştirme, dönüştürme dinamiği artık yalnızca ileri doğru işliyor.

Devrim İçin Devrimci Emek 5 Ağustos 1997

Sayı:5

Toplu Yazılar

53

Page 55: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

KAPİTALİZMİ ALAŞAĞI ETMEK İÇİN DÜNYANIN HER YERİNDE

YENİ BİR DEVRİM DALGASI GELİYOR...

"Dolaysız biçimiyle emek zenginliğin ana kaynağı olmaktan çıkınca,emek süresi zenginliğin ve dolayısıyla mübadele değeri kullanım değerinin öl-çüsü olmaktan çıkar ve çıkmak zorundadır. Yığınların artık-emeği genel zen-ginliğin gelişiminin ön koşulu olmaktan, onunla birlikte azınlığın emeksizliğiinsan kafasının evrensel güçlerinin gelişmesinin koşulu olmaktan çıkar" -Karl Marx-GRUNDRISSE sf:652-

Bütün emperyalist ülkelerde ve belli bir ölçüde emperyalizme ba-ğımlı yeni-sömürge ülkelerde emek zenginliğin ana kaynağı olmaktançıktığı halde, yine de kapitalizm değişim işleminde ölçü olarak emeksüresini ve emek miktarını alıyor. Bu da kapitalizmin kendi çelişkisi-dir. Makineleşmenin ulaştığı düzey, özellikle de bilimin büyük ölçüdeüretim sürecinde kullanılması, yani bilimin üretici güç olmasıylaemek, üretim sürecinin ana öznesi olmaktan çıktı. Makinalı üretimingözetleyici durumuna gelmesine rağmen, halen sermayenin, değişimdeğerinde ölçü olarak emek süresini ve emek miktarını alması, kapi-talizmin üretici güçlerin toplumsal karakteriyle nasıl bir çatışma içindeolduğunu gösteriyor. Bilimin üretim sürecine girmesi ile birlikte emek-ten yararlanma en üst düzeye çıkartıldı ve üretimin toplumsallaşmasıkapitalizm çerçevesinde en ileri sınıra ulaştı. Üretimin yoğunlaşmasıve sermaye birikimi artık üretim sürecinde, emek-gücünün kullanımıile birlikte harekete geçirilen çeşitli faktörlere bağlıdır. Makinanın üre-tim sürecinde egemen duruma gelmesine karşın Marx'ın belirttiği şubelirleme kapitalizmin iç çelişkisini açık olarak çözümlüyor. "Direktemek süresinin, harcanan emek miktarının, zenginlik üretiminde be-lirleyici faktör olması, bu üretimin önvarsayımıdır ve önvarsayımıkalır". Üretimin toplumsallaşmış karakterine ve toplumsallaşma eği-liminin önüne geçilmezcesine devam etmesine rağmen, üretim araç-larının özel mülkiyeti ve üretimin sonuçlarına kapitalistler tarafındanelkonulması, kapitalizmin üretici güçlerin gelişmesinin önünde nasılbir ayak bağı oluşturduğunu açık olarak kanıtlıyor.

Gerçi üretici güçler kapitalizmin altında büyük bir gelişme gös-terdi, bilimin üretici güç olmasıyla, doğanın insan karşısındaki o eskiözerkliği çoktan sona erdi ancak, üretici güçlerin gelişme düzeyi bu-günkü düzeyin çok üstünde olabilirdi. Eğer kapitalizmin sınırlamalarıve engelleri olmamış olsaydı, üretici güçler daha ileri giderdi. Serma-

C. Dağlı

54

Page 56: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yeden kurtulan üretici güçler çok açıktır ki, daha ileri gidecektir. Ka-pitalizm, üretim biçimiyle, üretim ilişkileriyle, toplumsal örgütlenme-siyle her yönden gelişmenin önünde ayak bağıdır. Kapitalizm heryönde yıkılmalıdır ve yıkılması zorunludur.

Üretimin toplumsal karakteri ve eğilimi ile üretim araçlarının özelmülkiyeti arasındaki uzlaşmaz çelişki kapitalizmin temel çelişkisi ola-rak gün be gün keskinleşirken; keskinleşmiş çelişkiye dayanan bur-juva üretim biçimi çöküş sürecine girmiştir. Emek-sermaye uzlaşmazçelişkisi olarak kendini koyan kapitalizmin temel çelişkisi ve kapita-lizmin diğer tüm çelişkileri emperyalist aşamada en keskin halini aldı.Kapitalizmin eşitsiz gelişimi sonucu kapitalist ülkeler arasındaki eşit-sizlik ve bunun sonucu çelişkiler ve en gelişmiş emperyalist ülkelerinçürümesi de iyice öne çıktı. Uzun süredir yaşanan kapitalizmin geri-leme dinamiğinin yerini çöküş dinamiği almıştır. Kapitalizmin çöküşüyalnızca kendi iç çelişkilerinin yıkıcı etkisiyle yaşanmıyor, aynı za-manda bütün ülkelerde proleter sınıflar, yoksul kitleler de bu sonucuhızlandırmak için yeni bir devrim dalgasıyla yanıt veriyorlar. Kapita-lizmin eşitsiz gelişimi sonucu kapitalizmin çöküşü bütün ülkelerdeaynı anda olmayacaktır ancak, kapitalizmin yıkılması için bütün dün-yada, emekçi kitlelerin eskiye göre çok daha devrimci bir kalkışmaiçine girmeye başladıkları da ortadadır.

Sosyalizmin, yönetimlerdeki karşı-devrim güçleri tarafından tah-rip edildiği; sosyalizmin dünya çapında bir güç olmaktan çıkartılmakistendiği günümüz uluslararası koşularda yani, emperyalist-kapitalistsistemin geçici ve görece bir üstünlük sağladığı bir sırada bütün dün-yada yükselen devrim dalgası bu sistemi derinden sarsıyor. Kapitaliz-min yıkılmasının kaçınılmazlığını ve kapitalizmi yıkacak bu devrimcigüçlerin durumunu daha yakından görelim:

"Toplumun üretken gelişimi ile varolan üretimin ilişkileri arasındaki gi-derek artan uyumsuzluk kendini keskin çelişkiler, bunalımlar, kramplar biçi-minde ortaya koyar. Sermayenin, kendi dışındaki ilişkiler tarafından değil,bizzat kendi varlığını sürdürmesinin koşulu olarak, zorla tahrip edilmesi, pı-lını pırtını toplayıp yerini toplumsal üretimin daha yüksek bir aşamasına bı-rakması için kendisine verilen işaretler en çarpıcısıdır". KarlMarx-GRUNDRISSE sf:683-

Makinenin üretim sürecinde egemen güç durumuna gelmesine,bunun sonucu üretimin toplumsallaşmasına rağmen burjuva sınıf, üre-tim sürecinin toplumsal karakterine ters biçimde, toplumsal üretiminsonuçlarına el koymaya devam ediyor. Böylece kapitalist üretim iliş-kileri ile kapitalist üretim biçiminin kendisi çatışma içine giriyor. En-gels'in söylediği gibi: üretim biçimi, üretim ilişkilerine başkaldırıyor.

Toplu Yazılar

55

Page 57: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Ancak, üretken güçler ise bu kapitalist üretim biçimine göre o kadarbüyük ve gelişmiş hale geldi ki, bu üretim biçiminin, ileri gitmek is-teyen üretken güçleri yönetmesi olanaksız hale gelmiştir. Yine En-gels'in söylediği gibi, üretici güçler, üretim biçimine başkaldırıyor.Sanayileşme ile birlikte toplumun üretken gelişimi ileri düzeye vardı.Toplumun üretken gelişimi sonucu, üretimin yoğunlaşması ile birliktekapitalizmin yapısal sonuçlan olan aşırı üretim krizleri gündeme geldi.Bu ekonomik krizler tam bir buçuk yüzyıldır kapitalizmin ufkundanhiç gitmediler. Kapitalistler bunun üzerine üretimi düşürerek toplu-mun üretken gelişimini engellemeye kalkışıyorlar. Bu noktada burju-vazi artık makineleşmenin ve bilimin düşmanıdır. Bu koşullardatoplumun üretken güçleri ancak sermaye niteliklerine karşı başkaldı-rır ve sermaye niteliklerden kurtulmayı başarırlarsa, daha ileriye, üre-tim araçlarının toplumsallığını tam tanınmasını sağlayacak bir üstüretim biçimine geçebilir. Toplumsal üretimin daha yüksek bir aşa-masına geçişin ilk çarpıcı işaretleri daha Marx zamanında ortaya çık-mıştır. Bu işaret şimdi bütün bir üretim biçimini, üretim ilişkilerini vebunun toplumsal örgütlenmesini havaya uçuracak komünist devrimolarak 80 yıldır gündeme oturtmuştur.

Kendi bağrında ne kadar çelişki ve çatışma barındırsa da maddiüretim sermaye birimi için temel koşuldur. Üretimin yoğunlaşması ka-pitalizmin temel eğilimidir. Kapitalist rekabet, farklı sermayelerin var-lığının zorunluluğu her kapitalisti ve toplam sonuç olarak da tümkapitalistleri daha fazla üretim yapmaya ve bunun için daha fazla ma-kineleşmeye götürür. Üretimin kapitalizm altındaki yoğunlaşması, tektek ve bütün kapitalistlerin iradelerine rağmen gerçekleşir. Yeniden-üretim olmadan toplum devam edemez, fakat burjuva üretim biçi-minde artık olması gereken basit-yeniden üretim değil, genişletilmişyeniden-üretimdir. Genişletilmiş yeniden üretim ise pazar sorunu ile sı-nırlanmıştır. Kapitalizm kendi kendisini sınırlamıştır. Yeniden-üretimher defasında burjuvazi ile proletarya arasındaki toplumsal ilişkiyi deyeniden üretir. Yeniden-üretim aynı zamanda, üretken güçlerin de ye-niden üretimi demektir. Böylece sermayenin yeniden üretimi ve biri-kimi ile birlikte, sermaye düzenini yıkacak güçlerin üretimi degüvence altına alınmıştır. Kapitalizm her yönden kendi yıkılışını üre-tiyor. Kapitalizm kendi yıkılışını kendi içinde taşır.

Tekeller, kapitalist üretimin yoğunlaşmasının sonucu olarak do-ğarlar. Tekeller kapitalist üretimin "son sözüdür" Üretimin yoğunlaş-ması temelinde ortaya çıkan tekelleşme kapitalizmin önlenemez biryönelimidir. Bunun sonucu kapitalizm, tekelci kapitalizme dönüştü.Lenin, emperyalizmin kısa olarak tekelci kapitalizm diye tanımlana-

C. Dağlı

56

Page 58: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cağını söyler. Emperyalizm, kapitalizmin bu en yüksek ve son aşa-masında, kapitalizmin bütün çelişkileri, çatışmaları ve bunalımlarıdaha üst düzeyde yeniden öne çıkarlar. Toplumun üretken gelişimi ilekapitalist üretim ilişkileri arasındaki çatışma emperyalizm aşamasındadoruğa çıkar. Tekelci kapitalizm, her yönden toplumun üretken güçleriile çatışma içine girer. Tarihin bu en köklü çatışmasında burjuva üre-tim biçiminin, burjuva üretim ilişkilerinin ve politik devlet aygıtının yı-kılması kaçınılmaz olur. Bu üretim biçiminin kesinlikle yıkılmasıgerekir ve yıkılacaktır.

Emperyalist aşamada kapitalist üretimin aldığı son biçim tekelcidevlet kapitalizmidir. Birinci emperyalist paylaşım savaşı sürecindeortaya çıkmaya başlayan devlet-tekel bütünleşmesi, kapitalizmindünya bunalımının yaşandığı 1929 bunalımı sırasında ve sonrasındaalması gereken biçimi alır. Tekel-devlet bütünleşmesinde özde olanşey, devletin tamamen tekellerin egemenliğine ve denetimine girme-sidir. Devletle bütünleşmiş tekelci kapitalizm (DEBÜTEK) aşama-sında, devlet tekeller yararına piyasaya müdahale eder; tekellerintoplum üzerindeki baskısı ve sömürüsü çok ağır hale gelir. Bir taraf-tan üretken güçler kapitalizm için yönetilmesi olanaksızlaşacak dü-zeyde büyümüş ve gelişmiş; öte yandan, üretim araçlarınındevletleşmesi, kapitalizmden nasıl kurtulunacağının yolunu gösteri-yor. Devlet-tekel bütünleşmesi ne üretken güçlerin yönetimini sağla-yabilir ne de kapitalizmin temel çelişkilerini, bunalımlarını vegerginliklerini giderebilir. Tersine, tekelci devlet kapitalizmi, içindeyıkılışının bütün öğelerini bir araya getirir. Kapitalizmi eski eserlermüzesine göndermenin bütün koşulları birikmiştir. Sermayenin üret-ken güçleri yönetemediğinin ve eski feodal sınıfın egemenliği kadarbir egemenliği bile başaramadığının yani egemen olamadığının en be-lirgin kanıtlarından biri aşırı üretim krizleridir. Kapitalizm öncesi top-lumlarda eksik üretim krizleri gündeme gelirken; yalnızca kapitalisttoplumda ve yalnızca kapitalist üretim biçiminde görülebilen aşırı üre-tim krizleri gündeme gelir. Aşırı üretim, üretimin kapitalist biçimdeyoğunlaşmasının sonucudur. Kapitalistler, rekabet dürtüleri altında sü-rekli üretimde yoğunlaşmaya giderken, sık sık ekonomik krizlerle kar-şılaşırlar. Kapitalist aşırı üretim ile pazarların sınırlılığı arasındakiçelişki kaçınılmazdır. Aşırı üretim krizleri kapitalizmi temellerindensarsar ve daha sonraki aşamanın maddi temellerini hazırlar.

Her alanda egemen olan tekelleşme ve devlet-tekel bütünleşmesisüreci kapitalist üretimi belli ölçüde planlamakla birlikte, yine de, ka-pitalizmin temel amacı olan artı-değer üretimi, pazarların sınırlılığıylaçevrilir, kapitalizmin aşırı üterim krizleri kaçınılmaz hale gelir. Aşırı

Toplu Yazılar

57

Page 59: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

üretim krizleri tekelci kapitalizmin tepe noktasıdır. Kapitalist krizler buen tepe noktada üretken güçleri yıkıma sürüklerler. Toplumsal üretiminve toplumun üretken güçlerinin sınırsız gelişme eğilim ile sermayeninkendi doğasından ileri gelen kendi kendini sınırlama eğilimi arasındakiçatışma zirveye çıkar. Toplumsal üretimin değil ama kapitalist üretimbiçiminin sınırlılığı vardır.

İlk olarak geçen yüzyılın başlarında ve ortalarında tek tek ülke-lerde görülmeye başlayan kapitalist krizler, giderek kapitalizmin genelkrizleri olarak bütün kapitalist sistemi temellerinden dinamitledi.Geçen yüzyılda ortaya çıkan kapitalizmin genel krizi, esas olarak em-peryalizm aşamasında, kapitalizmin vardığı sınır oldu. Birinci emper-yalist dünya paylaşım savaşı sırasında başlayan kapitalizmin gelenkrizi, Ekim Sosyalist Devrimi ile birlikte daha derinleşti. 1917 EkimDevrimi kapitalizmin çöküş sürecini başlattı. Ekim Devrimi, kapita-lizmin dünya sistemi özelliğini ortadan kaldırdı. Bu da kapitalizmindünya krizini kalıcı hale getirdi. Ekim Devrimi ile birlikte sömürge-cilik zincirinin parçalanması ve daha sonra sosyalizme geçişin başkaörneklerinin görülmesi sonucu, sosyalizmin bir sistem haline gelmesiile birlikte, eski pazarlarını yitiren kapitalizm ölümcül bir krize yaka-landı. Kapitalizmin genel krizi, kapitalizmi kendi içinde yıkıma götü-ren en etkin yıkıcı süreçlerin başında gelir. Genel kriz bir ekonomikkriz olmasına karşın, kesin olarak toplumsal ve politik yapının da de-vasa sonuçları olan krize girmesine önayak olmuştur. Bir bütün olarakgenel bir kriz içinde olan kapitalist sistemdir.

Kapitalizmin genel krizi, burjuvazinin toplumsal üretken güçleriyönetmedeki yeteneksizliğini ve yönetme olanaksızlığını ortaya koyanen çarpıcı kanıttır. Yalnızca bu kadar da değil, kapitalizmin genel krizi,sermayenin toplumsal üretken güçler önündeki ayakbağı oluşunu ençıplak hale getirir ve toplumun önüne bu üretim biçiminden biranevvel kurtulma zorunluluğunu koyar. Kapitalizmin genel krizi, ideo-lojik olarak da, burjuvaziye büyük darbe vurur. Bugüne kadar kapita-lizm üstüne söylenen ne kadar övücü söz varsa bunların tümü,ekonomik-toplumsal krizle birlikte tepe-taklak olur. Burjuvazi, kapi-talizmin üstün ve ötesi olmayan bir toplum biçimi olarak sunarken;bunalımların kendisi bu sözleri yalanlar ve bu sistemin yıkılması ge-rektiğini gösterir. Kapitalizmin genel krizi burjuvazinin ideolojik ko-numunu temelde sarsar, burjuva ideolojisi en etkisiz durumuna düşer.Yıkılan yalnızca burjuva ideolojisi değildir; bütün burjuva politik ku-rumların nasıl da toplumsal gelişme ile çatışma içinde olduğunu en iyiaçığa çıkaran kapitalizmin genel krizinin kendisidir. Burjuva politikkurumları, her tür gelişmenin düşmanıdır.

C. Dağlı

58

Page 60: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Toplum ancak, kapitalist üretim biçimini, bunun bir parçası olanüretim ilişkilerini ve toplum örgütlenmesi ile politik kurumları yıka-rak, tepeden-tırnağa alt-üst ederek ileri gidebilecek bir gelişme aşa-masına ulaşmıştır. Emekçi sınıfların kurtuluşu, tarihsel bir iştir; tarihselolarak bunun maddi ön koşullarının oluşmasını gerektirir, kurtuluşuntarihi koşulları ise çoktan oluşmuştur. Burada her şey gelip, toplumsalüretken güçlerin en devrimcisi olan proletaryanın, komünist devrimyoluyla, eski dönemi kapatmasını ve daha yüksek bir toplumsal üret-ken güçlerin en devrimcisi olan proletaryanın, komünist devrim yo-luyla, eski dönemi kapatmasını ve daha yüksek bir toplumsal üretimbiçimine geçiş eylemine dayanmıştır. Sosyalizmin 80 yıllık tarihi, ka-pitalizmi yıkmanın kaçınılmaz ve olanaklı oluşunun tarihi oldu; içindebulunduğumuz süreç ise bu eski sömürücü sistemden tamamen kur-tulmanın artık her bakımdan olanaklı olduğunu gösteriyor. Marx eko-nomik görüşlerini kapitalizmi çözümleyerek açıklar. Ekonomikçözümlemesine farklı toplumları inceleyerek başlamaz. Bunun nedeni,ekonomik dizinlerin ele alınışının, tarih dizinlerinin ele alınışındanfarklı olmasından ileri geliyor. Tarihler birbirini zorunlu olarak izler-ken, ekonomik ilişkiler aynı süreci aynı biçimde izlemezler. Ekonomikbiçimler çoğu kez, kendi bağrında daha önceki bütün dönemlerin eko-nomik izlerini taşırlar. Örnek olarak ele alalım, meta-üretimi kapita-lizmden çok eskidir; meta üretimi ancak en gelişmiş biçiminikapitalizmde bulur. Böylece kapitalist meta üretimi ele alındığında,ayrıca buna paralel olarak tarihi dizimleri izlemeye gerek yoktur. Parada aynı durumdadır. Para kapitalizmden çok önceleri ortaya çıktı;ancak para değişim aracı olarak tam haline kapitalizm altında kavuştu.Burjuva toplumu bu açıdan kendi bağrında çok yönlü çelişkileri ba-rındırır. Kendisinden önceki toplumlardan farklı olarak burjuva top-lumu çok farklı üretim sürecini temsil eder. Tümü de en gelişmiş veson biçimini kapitalizm ile bulurlar. Bu temelde, burjuva toplumu sı-nıflı toplumlar içinde kendi bağrında çok yönlü çelişkiler taşıyan tektoplumdur. Bu çelişkiler kapitalizmin dünya egemenliği koşullarındaçok daha artar ve iç içe geçer. Kapitalist sistem, kendi yıkıcı çelişki-leri ile donanmıştır.

Emperyalizm tekelci kapitalizmdir. Tekelci kapitalizm de, reka-betçi kapitalizm dönemindeki meta ihracının yanında ve esas olaraksermaye ihracı dernektir. Sermaye ihracı ise, sermayenin ihraç edil-diği ülkelerde halk ayaklanmalarına yol açar. Lenin, Emperyalizm adlıkitabında emperyalizme karşı ulusal ayaklanmaları doğru biçimde elealan Hilferding’den şu alıntıyı alır:

"İthal edilmiş sermaye, yeni açılmış ülkelerdeki uzlaşmaz karşıtlıkları

Toplu Yazılar

59

Page 61: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

iyice derinleştirir, ulusal bilinçleri uyanmakta olan halklarda, o çağrısız ko-nuklara karşı büyüyen direnmeyi uyandırır; bu direnme, kolayca, yabancısermayeye karşı tehlikeli birtakım önlemlere dönüşebilir. Eski toplumsal iliş-kiler temelde değişikliğe uğrar: tarihin kenarında kalmış ulusların binlerceyıldan beri süregelen tarımsal yalnızlıkları bozulur; onlar da kapitalist gir-daba sürüklenirler. Bizzat kapitalizm, yavaş yavaş boyun eğmiş toplumlarakurtuluşun yollarını ve araçlarını hazırlar. Ve bu toplumlar, bir zamanlar, Av-rupa uluslarının en yüce amacı olan bu amaca, ekonomik ve kültürel özgür-lüğün bir aracı olarak, birleşmiş ulusal bir devlet kurmaya doğru yönelirler.Bu bağımsızlık hareketi, Avrupa sermayesini, en değerli ve en umut veren sö-mürü alanlarında tehdit etmektedir ve Avrupa sermayesi, ancak askeri güç-lerini durmaksızın artırmak yoluyla egemenliğini koruyabilmektedir"(Aktaran Lenin, Emperyalizm sf:128–129)

Sermaye ihracının ilk dönemleriyle ilgili bu belirlemeler üzerin-den uzun zaman geçti, yeni gelişmeler oldu. Sermaye ihracıyla bir-likte kapitalist ilişkiler bütün dünyada yaygınlık ve derinlik kazandı.Bütün uluslar dünya ticareti ağına sokuldu; her ulus "kapitalist gir-daba sürüklendi". Dünya da bir taraftan bir avuç gelişmiş kapitalistulus ile diğer taraftan, bu uluslar tarafından ezilen, sömürülen ve ulu-sal-sınıfsal baskı altına alınan ezilen uluslar biçimindeki bölünme öneçıktı; sermaye ihraç edilen uluslarda baş gösteren ayaklanmalar so-nucu, sömürgecilik sistemi parçalandı; genelde emperyalizmin veözelde de ABD emperyalizminin sermaye ihracının bir özelliği olarakortaya çıkan yeni-sömürgecilik sistemi ortaya çıktı; yeni-sömürgelerdekapitalizmin egemenliğine bağlı olarak toplumsal kurtuluş mücadele-leri öne çıktı. Ekim Devrimi, ulusal ve toplumsal kurtuluş savaşları vesosyalizmin bir sistem haline gelmesi ile birlikte, emperyalizm pazar-larını korumak için eskisine göre çok daha büyük bir askeri gücü bes-lemek zorunda kalıyor. NATO bir anlamda da bu amaçla kuruldu. İkikere Avrupa'nın yıkımına malolan militarizm ve savaş makinesi ensonunda ABD emperyalizminin öne geçmesinin koşullarını yarattı.ABD tarafından olağanüstü düzeye çıkartılan militarizm ve savaş ma-kinesi en sonunda, onu geliştirenleri yutacak bir aşamaya gelmiş da-yanmıştır. Ancak, bundan önce, tüm dünyada uzlaşmaz karşıtlıklarıkeskinleştiren emperyalizme en öldürücü darbe bağımlı kapitalist ül-kelerden gelecektir.

Emperyalizm "...her planda gericilik ve bu alanda mevcut uz-laşmaz karşıtlıkların aşırı ölçüde yoğunlaşması," dır. Tekelcilik ege-menlik peşinde koşar; bu yüzden emekçi kitlelerin özgürlük eğilimi ileçatışır. Tekelcilik her adımda, kitlelerin özgürlük istemi ve mücadele-siyle karşılaşır. Ekim Sosyalist Devrimi ile başlayan yeni dünya ta-

C. Dağlı

60

Page 62: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rihi, emperyalizme karşı her adımda mücadele veren çeşitli ülkeler-deki emekçi kitlelerin bütün bir yüzyılı dolduran eylemleriyle biçim-leniyor.

Tekelcilik kesinlikle uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının ve çatışmala-rının yoğunlaşmasını getirir. Sınıf karşıtlıkları ve çatışmaları emper-yalist ülkelerde suni yollardan "yumuşamış" olsa da, bütün karşıt sınıfçelişkileri ve çatışmaları, emperyalizm tarafından dünya pazarlarıağına sokulan bağımlı kapitalist ülkelerde yoğunlaşır. Yüzyılımızınson yarısı, bağımlı kapitalist ülkelerdeki sert ve yoğun sınıf savaşlarınasahne oldu. Emperyalizm ile birlikte kendi işçilerini burjuvalaştıran,kapitalistler, bunun sonucu belki kendi Paris Komününü, 8 Martlarını,1 Mayıslarını ve geçen yüzyılda gelişmiş kapitalist ülkelerde görülennice işçi ayaklanmalarını belli bir dönem için bastırdılar, ancak bu defaaynı uzlaşmaz çelişkileri ve çatışmaları bağımlı kapitalist ülkelerdeyoğunlaştırdılar. Yoğun sınıf savaşlarının, yaşandığı bağımlı kapita-list ülkelerin bir kısmında işçi ve köylü sınıfları zafere ulaştı, diğerleriise devrim yolunda. Emperyalizm bütün bağımlı kapitalist ülkelerdebunun koşullarını sağlamıştır. Bağımlı yoksul ülkelerde, emperyaliz-min kâr oranı ve egemenliği artarken, buna karşılık yoksul halklarınyoksulluğu da daha da artıyor. Emperyalizm bu ülkelerde her gün ye-niden-üretimi gerçekleştirirken: aynı zamanda emperyalizmle, yoksulhalkların arasındaki toplumsal ilişkileri de yeniden-üretiyor. Bu üretimsürecinde bir taraftan emperyalistler ve işbirlikçi kapitalistler için ser-vet birikirken: öte yandan yoksul kitleler için de sefalet birikimi ger-çekleşiyor. Yaşanan bu süreç sonucu, bağımlı ülkelerde kitlelerinbaşkaldırıları ve savaşları yoğunlaşıyor.

Bağımlı ülke halklarının emperyalizme ve kapitalizme karşı baş-kaldırıları 80'den sonra da devam etti. Devrimci mücadelenin bu ta-rihten sonra devam etmesi çok önemlidir. 80'den sonra Sosyalistülkelerde karşı-devrimciler emperyalist destekli darbelerle politik yö-netime geldiler, çok kısa süre içinde sosyalizme ait ne varsa tüm sos-yalist kazanımları tahrip etmeye giriştiler. Bu süreç, dünya haklarını enönemli desteğinden yoksun bırakırken; aynı zamanda emperyalizmede geçici olarak dünyada üstünlük sağlıyordu. Yeni dünya koşulları-nın bütün avantajlarını çok iyi kullanan emperyalizm, dünyadaki dev-rim odaklarını susturmaya, halklara yönelik saldırılarını artırmayayöneldi. Birçok ülkede bunun somut örnekleri de görüldü. Emperya-lizmin lehine sağlanmış olan yeni dünya şartlarında, yine de halklar sa-vaşmaya devam ettiler. Halkların birkaç kıtada savaşmaları, ezilenhalkların özgürlük mücadelesinin dış destekli olmadığını doğrudanemperyalist-kapitalist sistemin bağrındaki çelişkilerden kaynaklandı-

Toplu Yazılar

61

Page 63: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ğını bir kere daha herkese gösterdi. Emperyalist-kapitalist sistem kendiyıkıcı iç çelişkileriyle sarsılıyor. Bağımlı ülkelerin emperyalizme olanbağımlılıkları arttıkça, bu çelişkiler ve çatışmalar bütün emperyalist-kapitalist sistemi daha derinden sarsar.

Güney Kore'de, Orta Doğu'da, Kürdistan ve Türkiye'de kitlelersürekli mücadele içinde iken, Meksika'da, Peru'da, Kolombiya'da vediğer birçok Latin Amerika ülkesinde ve dünyanın pek çok köşesindeemekçi kitleler emperyalizme ve kapitalizme karşı son on yıl içindeetkin mücadele örnekleri ortaya koydular. Emperyalizme, kapitalizmeve burjuva diktatörlüklerine karşı devrimci kitle mücadeleleri, bu mü-cadelelerin verildiği ülkelerle sınırlı olmadığı gibi, bundan sonraki dö-nemde dünyanın her köşesinde ezilen-bağımlı ülkelerin emekçihalkları devrimci ayaklanmanın ve silahlı savaşın yeni örneklerini ya-ratacaklardır. Bundan geriye düşüş olmayacak, tersine yükseliş ola-caktır. Bunun anlamı, bu ülkelerde kapitalizmin kendi iç çelişkilerininve çatışmalarının çok keskin olduğu, ancak devrimle sonuçlanacakçözümleri kendi içinde taşıdığının açığa çıkmasıdır. Ne var ki, anlaşı-lıyor ki, ne emperyalizm ne de işbirlikçi burjuvalar, yükselmekte olanbüyük kitle ayaklanmalarının tehlikesini anlayabilmiş değiller. Ulus-lararası burjuva güçler, yapılan eylemlerin geçici, sınırlı ve yenilgiylesonuçlanacağını sanıyorlar. Oysaki, bu defa ki devrim dalgası öyle yü-zeysel ve geçici ya da sınırlı değildir. Ekonomik, toplumsal, tarihsel vepolitik nedenlerden ötürü köklü, yaygın ve sürekli olacaktır. Dünyatarihini izleyen, önümüzdeki dönemde bunun ne demek olduğunu öğ-renecektir.

Oluşmuş olan maddi ve politik koşullar yeni-sömürgelerde bu-güne kadarki en yaygın ve derin halk ayaklanmalarının ve devrimle-rin kaçınılmazlığını dayatıyor. Yeni sömürgelerle, emperyalizmilişkisi, bu ilişkinin ilk kurulduğu dönemden farklı özellikler gösteri-yor. Emperyalizmin "kurtulmuş" ülkeleri ya da eski sömürgeleri yenibir sömürü biçimi olan sermaye ihracı ya da ekonomik bağımlılık yo-luyla kendi egemenliği altına alma girişimi tamamlanmış ve bugünyeni-dünya düzeni ve neoliberalizm gibi politikalarla yeni-sömürge-ler tamamen emperyalizmin egemenliğine girmişlerdir. Emperyalizmbu ülkelerde bir "dış" olgu olmaktan çıkmış ve bir iç olgu olmuştur;Aynı biçimde yeni sömürgelerde emperyalist- kapitalist sistem için bir"iç" olgu olmuştur. Fakat, aradaki farklılık azalmamış, tersine eşitsiz-lik daha da büyümüştür. Sermayenin, ücretli emeği yaratması; ücretliemeğin sermayeyi yaratması nasıl emeğin, sermaye tarafından sömü-rülmesini ve sermayenin emek üzerindeki egemenliğini kaldırmıyorsa,yeni-sömürgelerini ve emperyalizmle olan ezen ve ezilen, sömüren ve

C. Dağlı

62

Page 64: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sömürülen ilişkisini ortadan kaldırmaz, tersine güçlendirir. Emperya-lizmin Meksika'da diğer Latin Amerika ülkelerinde AB içinde uygu-lamaya koyduğu politika ile yeni-sömürge ülkeler tamamenemperyalizmin ücretli köleleri durumuna geldiler. Bu ise emperya-lizme karşı ve kapitalizme karşı sınıf savaşlarının ve halk ayaklanma-larının maddi koşullarını pekiştiriyor. Politik koşullar da, hemyeni-sömürgecilik temelinde gelişiyorken ve aynı zamanda on yıllar-dır verilen devrimci mücadeleler de yükseliyor. Halklar, emperya-lizme, kapitalizme karşı ve burjuva diktatörlüklere karşı savaşta, ilerdekendilerini zafere götürecek büyük birikim elde ettiler: bu süreçte ka-zanılan her devrimci mevzii, daha ileriye atılmak için kazanılmış birermevzii rolü oynuyor. Şimdi proletarya ve emekçi halk kitleleri sağ-lam mevziilerden devrimi geliştiriyor.

Burjuvazi üretken güçleri XVIII. yüzyılın kapitalist ülkelerindegeliştirdikten sonra, aynı şeyi yeni-sömürgelerde de gerçekleştirdi. Ka-pitalizm, emperyalist ülkelerde nasıl toplumsal üretken güçlerinönünde ayak bağı ise, aynı şey bağımlı kapitalist ülkelerde de geçer-lidir. Toplumsal üretken güçler, bütün dünyadaki üretken güçler ola-rak her yerde kapitalist kabukla çatışma içindedir. Bu kapitalist kabukfarklı zaman ve süreçlerle de olsa, her yerden kırılacaktır. Dünyadakitoplumsal üretken güçler yalnızca bu yönde ilerliyor. Dünyanın heryerinden kapitalizmi alaşağı etmek için büyük bir devrim dalgası ge-liyor.

Devrim İçin Devrimci Emek19 Ağustos 1997

Sayı: 6

Toplu Yazılar

63

Page 65: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

FABRİKALAR, TARLALAR SİYASİ İKTİDAR, HER ŞEY

EMEĞİN OLACAK!

İşçi sınıfının ve emekçi halkın devrimci hedeflerini bütünlüklüolarak öne çıkartan bu slogan, her gerçek toplumsal devrimin izlemesigereken gelişme çizgisine uygun bir seyir izleyerek, gelinen süreçtedeğişime uğramıştır. Sloganlar, sınıflar mücadelesini kavrar ve bu mü-cadelede devrimci sınıfın hedeflerini doğru biçimde yansıtırlarsa güçlüolurlar. Dolayısıyla, sloganların gücü devrimin gücünden ileri gelir.Devrimci sınıfın devrimci hedeflerini en kısa ve özlü biçimde anlatansloganlar, yansıttığı devrimin pratik gelişimine bağlı olarak yeni an-lamlar kazanırlar. Proletaryanın devrimci sınıf partisi tarafından kitle-lere götürülen "Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar Her Şey EmeğinOlacak!" sloganı, her zaman, yani emekçi sınıflar mücadelesinin herdöneminde devrim ve iktidar hedefini kendi içinde bütünlük olarakifade etmiştir. Ama nasıl ki, devrimin propaganda dönemi ile eylemdönemi (yani devrimi pratik olarak örgütleme dönemi) birbirindenfarklı ise: bu gelişmeye bağlı olarak, devrimi hedefleyen slogan da,devrimin pratik olarak örgütlenme döneminde, iktidarı ele geçirmesloganına dönüşür. Yani propaganda olarak yıllarca eylemlerde söy-lenen slogan, devrim ve açık çatışma döneminde maddi güce dönüş-meyi, yani gerçekleşmeyi herkese dayatıyor.

Önceleri devrimci propaganda sloganı olan devrimin bu temelsloganı, devrimci durum ve iç savaşın yaşanmasıyla birlikte devrimciiç savaşın sloganına dönüştü. Bu durumda, devrimin temel sloganıöne çıkartılmalı; yalnızca öne çıkartılmakla yetinilmemeli; devrimcieylemin havaya kalkmış yumrukları üstünden hedefine vardırılmalı.

Slogan, emeğin egemenliğini hedeflediğinden dolayı, anti-kapi-talist öze sahiptir. Kapitalist üretim biçiminin egemen olduğu bir ül-kede, emeğin mücadelesi ancak, kapitalizme karşı verilebilir. Ya da

C. Dağlı

64

Page 66: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

başka bir yönden söyleyelim, emeğin kurtuluş mücadelesi, ancak veesas olarak ücretli emek sisteminin olduğu kapitalist toplumda, temeldevrimci mücadele olabilir. Emeğin iktidarından söz edilirken, buradatemel olarak ücretli emekçilerin egemenliğinin hedeflendiği apaçıktır.Devrim ancak egemen olana karşı yapılır. Türkiye ve Kürdistan'daegemen olan kapitalizmdir. O halde, emeğin iktidar mücadelesi, ege-men durumda olan tekelci kapitalist sınıfa karşı verilebilir. Böylece,emeğin egemenliğini hedefleyen temel devrimci sloganının, anti-ka-pitalist bir savaş sloganı olduğu tartışmaya yer bırakmayacak kadaraçıktır, kesindir.

Sloganın hedeflediği "iktidar" yalnızca siyasi bir iktidar değildir,siyasi iktidar, devrimci ekonomik-toplumsal önlemlerle birlikte elealınıyor. Bir devrimin ilk koşulu siyasi iktidarın ele geçirilmesidir; nevar ki, eğer siyasi iktidar, maddi temellerinden yoksun kalırsa, bu ik-tidarın yaşama şansı olmaz. Bunun için, devrimci slogan, proletarya-nın yakın iktidar hedeflerini belirlerken, bütünlüklü olarak sorunukoyuyor. Sloganda sembolize edilen "Fabrikalar, Tarlalar..." ile ka-pitalist özel mülkiyette bulunan temel üretim araçlarının zor yoluylael konulması hedefleniyor. Burada "tarlalar" ile anlatılan şey, tarımda,toprakta büyük özel mülkiyetin, kapitalist mülkiyetin ortadan kaldı-rılmasıdır. Özel büyük toprak mülkiyeti, üzerindeki tüm üretim araç-larıyla birlikte zor alımı yoluyla kamulaştırılacaktır. Buradan da açıkolarak anlaşılacağı gibi, Tekelci kapitalist egemenliğin ekonomik vepolitik gücünü ortadan kaldırmak ve yerine emeğin egemenliğini kur-mak devrimin temel sloganının ana içeriğidir.

Burada hedeflenen anti-kapitalist devrimci önlemlerin, ilk plandaanti-tekel önlemler olduğu kendiliğinden anlaşılacaktır. Türkiye'de ka-pitalizmin egemenliğinden söz etmek, gerçeğin yalnızca bir yanıdır,ekonomik-toplumsal gerçekleri bütün yönleriyle ortaya koymamız ge-rekiyor. Kapitalizm kendi ekonomik yasaları sonucu, süreç içinde tek-elci kapitalizme dönüşmüştür. Ekonomik olarak da, politik olarak daegemen olan emperyalizmin işbirlikçisi tekelci kapitalist sınıftır. Dev-rimin ve devrimci sloganın ilk olarak ortadan kaldırmayı hedeflediği,iktidarda bulunan tekelci kapitalist sınıftır. Ama bu devrim, kesintisizbir devrimdir, bu devrim sosyalizmi hedefleyen bir devrimdir ve ke-sintisiz, tek süreçli bir devrimdir. Her gerçek toplumsal devrimin iz-lediği yolu izleyen devrimimiz, süreç içinde tüm kapitalist özelmülkiyeti ortadan kaldırmayı hedefliyor. Ancak darbeciler yani birdarbe ile sosyalizme ulaşmayı hedefleyenler, gerçek bir devrimin di-yalektik gelişme çizgisini anlayamazlar. "Fabrikalar, tarlalar, siyasi ik-tidar, her şey emeğin olacak!" sloganı, devrimin gelişme süreçlerini en

Toplu Yazılar

65

Page 67: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

etkili biçimde ortaya koyuyor, "her şey emeğin olacak!" Buradaki "herşey" kapitalist özel mülkiyette bulunan, her şeydir. Demek ki, slogankendi devrimimizi anlattığı gibi aynı zamanda, kapitalist özel mülki-yette bulunan birikmiş toplumsal emeğin bütün ürünlerine proletaryatarafından el konulmasını hedefleyen evrensel bir öze sahiptir. Ulus-lararası proletarya hareketinin Enternasyonal Marşı'nda belirtilen "herşey emeğin olmalı" ifadesi öne çıkarttığımız sloganın evrensel sosya-list özünü yeterince kanıtlıyor.

Slogan, devrimcidir; çünkü ancak bir devrim emeğin egemenli-ğini gerçekleştirebilir. Hem politik iktidarın ele geçirilmesi ve hem detekelci kapitalist ekonomik egemenliğin ortadan kaldırılması kelime-nin gerçek anlamıyla bir devrimi gerektirir. Üstelik sloganda belirtilen"her şey" tüm kapitalist özel mülkiyetin kaldırılmasını hedeflediği için,ancak bütün zamanların en köklü toplumsal devrimi ile gerçekleşebi-lir. Sosyalist, hareket için de, devrimin bu temel sloganını sahiplen-mek isteyen çevreler çıkıyor. Bu, devrimin kendi devrimci hedeflerinidaha geniş bir çevreye kabul ettirmesi yönünden olumlu bir gelişme-dir. Ne var ki, slogana sahip çıkmaya kalkan tüm sosyalist çevreler,sosyalizme ait, birçok şeyi yozlaştırdıkları gibi, aynı hiçimde, bu dev-rimci sloganı da yozlaştırmak istiyorlar. Öncelikle devrimci olmak ge-rekir bu slogana sahip çıkmak için (henüz devrimci olmayan emekçikitlelerin, ilk önceleri, devrimci sloganların gerçek anlamını tam kav-ramadan atmaları ile devrimci bir sloganın, devrimci özünü yozlaştır-maya kalkan devrim gevezelerinin girişimlerini birbirinden ayırtetmek gerekir.) Bu da kendi başına yeterli değildir, bunun yanında, birde, bütünlüklü bir devrim stratejisini ortaya koymak gerekir.

Slogan, Demokratik Halk Devrimi ve Demokratik Halk İktidarıdevrimci stratejisini en özlü biçimde ifade eder. Öncelikle, sloganın,devrimci stratejiyi gerçekleştirecek devrimci güçleri nasıl tanımladı-ğını görelim. Burada söylenen "...emeğin…" ifadesi ile en başta üc-retli emek anlatıldığını belirttik. Kapitalist bir toplumda ancak veyalnızca proletarya, kapitalizmi yıkabilir ve emeğin egemenliğini ger-çekleştirebilir. Kapitalizmde, sürekli büyüyen, gelişen yön toplumunücretli emekçiler durumuna gelmesidir. Toplumun her geçen gün üc-retli emekçiler durumuna gelmesi kentler için ne kadar bir gerçek ise,aynı proleterleşme süreci kırsal alanlar için de, yaşanan bir gerçektir.Sonunda kapitalizmi yerle bir edecek olan bu ücretli emekçiler ordu-sudur.

Doğası gereği, sınıf mücadelesi emek ile sermaye arasında: yani,ücretli emekçi ile asalak burjuvazi arasında geçer. Bunun için slogandaanlatılan "her şey emeğin olacak" hedefi, ücretli emekçilerin, yani pro-

C. Dağlı

66

Page 68: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

letaryanın politik egemenliğini ve toplumsal düzenini gösteriyor. Yineslogandaki "emeğin" ifadesinin, yalnızca sanayi (kent) proletaryasınıdeğil, aynı zamanda tarım proletaryasını ve yoksul köylüleri de kap-sadığı çok açıktır. Tekelci kapitalizmin egemen olduğu bir toplumda,sosyalizmi hedefleyen, tek bir devrimci sürecin ilk halkası olan De-mokratik Halk Devriminin, proletarya önderliğinde, tüm emekçi kit-leleri kapsadığını ekonomi ve tarihle ilgilenen herkesin bileceği birgerçektir. Proletarya bu sloganla, aynı zamanda, kendi devrimci he-deflerini, tüm ezilenlerin hedefi haline getirmiştir. Proletarya ve dev-rimci müttefikleri "Fabrikalar, tarlalar, siyası iktidar, her şey emeğinolacak!" sloganında kendi kurtuluşlarını görüyorlar. Slogan içerik vehedefler nedeniyle kesintisiz devrimin, devrimci güçlerinin savaş bir-liğinin hangi temelde sağlanacağını en kısa ve en özlü anlatımıdır.

Devrim stratejimizi en doğru biçimde yükselten sloganın prole-taryanın bu devrimci sloganı olduğu tartışmasız bir gerçektir.

Sloganda en kısa ve özlü biçimde tanımlanan proletaryanın dev-rim stratejisindeki karşılığını gösterelim. Bundan önce, zorunlu biraçıklama yapalım. Proletaryanın devrimci sınıf partisi TKEP/Leni-nist'in Program'ında devrimin hedefleri somut ve net biçimde belir-lenmiştir. Program'daki yakın devrimci hedefler, devrimimizingelişimine bağlı olarak, önceleri propaganda düzeyinde ele alınırken,devrimci durum ve iç savaş koşullarında, somut iktidar önlemleri ola-rak öne çıktılar. Burada belirtilen hedefler ve önlemleri mücadeleningeldiği bugünkü düzeyinde, ajitasyon ve eylem temelinde ele almakzorunluluğu vardır. Yani devrimci hedefler, program sayfalarındançıkıp, güncel mücadele ile bütünleşmeli ve canlı yaşamda maddi gücedönüşmeli. Politik ve toplumsal yaşam, bunun için her zamandan dahauygundur. Artık kitlelere devrimin neyi yerine getireceği ve neyi, nasılbaşaracağı somut olarak, güncel bir devrimci görev olarak gösteril-melidir.

Devrimin bütünlüklü ve temel sloganının Program'daki karşılığı:

A) POLİTİK ALANDA1 - Faşist devletin yıkılması; ordunun, polisin, mahkemelerin, bü-

rokrasi organlarının, parlamentonun, yerel devlet organlarının parça-lanması; tüm iktidarın halk temsilcilerine devri.

2 - Halk Demokrasisi'nin gerçekleşmesi; yasa yapma, vb. yetki-lerin Halk Temsilcileri Meclisi'nde olması; tüm temsilcilerin seçimlegelmesi; seçmenlerin temsilcilerini geri çağırma hakkının sağlanması."

Programın bu bölümünde, yukarıdaki devrimci istemler ve dev-rimci önlemler başkalarıyla destekleniyor. Burada açıkça anlaşılacağı

Toplu Yazılar

67

Page 69: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

gibi, proletarya ve devrimci müttefikleri, politik iktidarı ele geçirmekiçin ilk temel koşul (her devrimin ilk temel koşulu) olarak, devletintüm organlarıyla birlikte parçalanması ve havaya uçurulması hedefle-niyor. Kendi özgülümüzde ise faşist devletin yıkılması devrimin ilkzorunlu koşulu olarak konuyor. Bu ilk koşul olmadan iktidarın emekgüçlerine devri mümkün değildir. Emeğin egemenliği politik alandaancak faşist devlet iktidarının yıkılmasından sonra gerçekleşebilir.

Politik iktidarın ele geçirilmesi, sloganda ifade edilen "siyasi ik-tidar"ın emeğin olması için öncelikle ve zorunlu olarak faşist devlet ik-tidarının yıkılması, güncel bir görevdir. Şimdi proletaryanın, halkkitlelerinin ve tüm devrimci güçlerin esas ve tüm çabası, politik ikti-darı ele geçirmek amacıyla, faşist devletin yıkılması görevine yönel-tilmelidir. Faşist devletin yıkılması, burjuva politik iktidarının yerlebir edilmesi ve devrimin ilk belirtisi ve eseri olarak Geçici DevrimHükümeti'nin kurulması görevi başa alınmadan, atılacak her politikadım, başarısız kalmaya ve yozlaşmaya mahkûmdur. Başarısız olacakve yozlaşacak olan yalnızca atılan politik adımlar değil, bu adımlarıatanlar da aynı biçimde yozlaşıp, düzen-içi bir hareket haline gelmeyemahkûmdur.

Faşist devler iktidarının yıkılması görevinin, zora dayalı devrimive bunun özü olan silahlı mücadeleyi gerektirdiği her bakımdan orta-dır. İktidarı ele geçirmekten sözedenler, ya da sanki gerçek sosyalistonlarmış gibi sabah-akşam sosyalist devrimden dem vuranlar, devri-min olması için eğer silahlı mücadeleye girişmezlerse, bu durumdaonlar ancak lafazanlar olarak gericiliğin safında olabilirler. Silahlı mü-cadele gerilla mücadelesi, halk milisleri ve başka biçimlerde yürütül-müş olsun, halkların kurtuluşu yalnızca silahlı savaş yoluylagerçekleşir.

Sloganda bütünlüklü biçimde tanımlanan hedeflerin "Fabrikalar...Emeğin olacak!" ifadesinin Program'daki belirlemesi:

B) SANAYİ, KREDİ, TİCARET, ULAŞIM ALANINDA1) - Sermayenin elindeki tüm sanayi işletmelerinin ve madenle-

rin; emperyalistlerin elindeki tüm işletmelerin ve madenlerin zor alımıyoluyla kamulaştırılması

2) - Sanayi işletmelerinin yönetiminin işyeri konseylerinde ol-ması; sanayinin bilim ve teknik gelişmenin sonuçlarına dayanılarakgeliştirilmesi; halkın temel gereksinmelerini karşılaması ve ekonomi-nin gelişmesine hizmet etmesi.

Bu bölümde belirlenen görevler de daha sonraki maddelerle des-tekleniyor. Çok açık olarak anlaşılacağı gibi, slogan, programdaki bü-

C. Dağlı

68

Page 70: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tünlüğü yukarıdaki ekonomik hedeflerle gösteriyor. Politik iktidarınele geçirilmesi tek başına fazla bir şey ifade etmez: politik iktidarınayakta kalması, devrimin bu alandaki kazanımlarının devam ettiril-mesi için mutlaka, ekonomik alanda da köklü önlemlere başvurmakzorunluluğu vardır. Ekonomik temellerine dayanmayan bir demokrasi(Halk Demokrasisi) uzun süre yaşayamaz, Bu anlamda, Program'ınbu bölümünde kapitalizme yıkıcı darbe vuracak ilk temel ekonomikönlemlerin sıralanması; Partinin, devrimi, kesintisiz biçimde temelamacı olan sosyalizme vardırmak istediğinin başka bir kanıtıdır. Sos-yalizme içi boş sözlerle, sosyalist gevezeliklerle varılmaz, sosyalizmekapitalizmin temellerine yöneltilmiş devrimci politik, ekonomik, top-lumsal önlemlerle varılır. Devrimci içerik, sosyalist hedefler bakı-mından proletaryanın kurtuluş programı olması niteliğiyle TKEP/LProgramı kendi alanında en yüksek otoritedir.

Sloganın "... Tarlalar... Emeğin olacak!" diye belirttiği görevler:

c) TARIM ALANINDA1) Tüm özel büyük toprak mülkiyetinin üzerindeki üretim araç-

ları ile birlikte zor alımı yoluyla kamulaştırılması; tarım işçileri kon-seylerinin yönetimine devredilmesi; bazı alanlarda kamulaştırılantoprakların yoksul köylü komitelerinin yönetimine devredilmesi; tümtoprakların ulusallaştırılması; kent ve kır topraklarının alım satımınınyasaklanması.

Devrimci Program'ın en önemli bölümü tarım alanında belirtilenönlemlerdir. Bölümde belirtilen önlemlerin sosyalist önlemler olma-dığı ilk bakışta anlaşılır, ancak, burada belirtilen önlemler olmadan datarımda sosyalist örgütlenme gerçekleşemez. Tarım programı nedençok önemlidir, çünkü Türkiye sol hareketinin teorik alanda yaptığı enbüyük yanlışlardan biri tarım ve köylülük sorununa yaklaşımdır. Le-ninistler dışında, toprakların yoksul köylülere dağıtılması hedeflenir vebuna da “toprak reformu” adı verilir. Oysaki bu alanda reform değil,sosyal devrim gereklidir. Bunun da ilk koşulu, tüm özel büyük toprakmülkiyetinin, tüm üretim araçlarıyla birlikte zor alımına tabi tutulmasıve kamulaştırılmasıdır, kent ve kır topraklarının alımının-satımının ya-saklanması ve ulusallaştırılması toprakta rantı ortadan kaldıracağı gibi,özel mülkiyete en büyük darbeyi indirir.

Kapitalizmin tarım alanında da egemen olduğu, kapitalist tarım-cılığın yaygın olduğu, büyük toprak sahipliğinin güçlü olduğu biryerde, devrimci önlem, kamulaştırma ve tarım işçileri konseyleri ileayrı olarak yoksul köylü komitelerinin denetiminin sağlanmasıdır. Solhareketin yaygın ve egemen olarak söylediği "toprak dağıtımı" ancak

Toplu Yazılar

69

Page 71: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

gerici bir önlem olabilir. Kapitalizmin tarımda egemenliğinin pekiş-mesi, köylü nüfusunun sürekli ücretli emekçiler durumuna gelmesi ilebirlikte, proletaryanın devrimci tarım programı, öncelikle bu koşullarıdoğru biçimde-kavramalıdır. Anti-feodal burjuva devriminin köylü-lük programı çok gerilerde kaldı. Çünkü feodalizmin eleştirisini, hemde pratik olarak tarihin kendisi yerine getirmiştir. Bu durumda, kapi-talizmin bilimsel eleştirisi yapılmalıdır. Tarım ve tüm kırsal alanda dayapılması gereken devrimci teorik çalışma budur. Devrimin eleştiri-sinden önce, teorik eleştiri doğru biçimde yapılmalıdır.

Tarımda özel mülkiyete darbe vurmak, tüm alanlarda sosyalizmeyönelmek için de çok önemlidir ve yaşamsaldır. Çünkü, toprakta özelmülkiyet, özel mülkiyetin en eski biçimidir. Toprakta özel mülkiyetkaldırılmazsa, kentlerde ve kırsal alanda ekonominin toplumsal ör-gütlenmesine geçilemez. Toprak özel mülkiyette kaldığı sürece, hiçbir alanda toplumsal mülkiyet doğru-dürüst kurulamaz. Öte yandanköylülerin yaşamının köklü olarak döşümü ancak toprakta özel mül-kiyetin kaldırılması, hiç değilse işin başında büyük toprak mülkiyeti-nin kaldırılması zorunlu bir koşuldur. Ama, bunun tarihsel, toplumsaldevrimci anlamını anlatmak için marksist olmak gerekiyor. TKEP/LProgramına sahip olmak gerekiyor.

Bu kısa turdan da anlaşılacağı gibi "Fabrikalar Tarlalar Siyasiİktidar Her Şey Emeğin Olacak" sloganı bütünlüklü devrimci bir öz ta-şıyor. Bu devrimci öz, devrimin özünün anlatımından başka bir şeydeğildir.

Devrim İçin Devrimci Emek4 Eylül 1997

Sayı: 7

C. Dağlı

70

Page 72: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

KÜRT-TÜRK HALKLARININMÜCADELE BİRLİĞİ

Sloganlaştırılan bu görüş, öz olarak Kürt Ulusu'nun kendi gele-ceğini kendisinin belirlemesi hakkını içeriyor. İki halkın mücadele bir-liği, UKKTH anlaşılmadan, kavranamaz. Mücadele birliği, KürtUlusu'nun sınıfsal kurtuluş mücadelesinin başarılma düşüncesindendoğmuştur. Bu nedenle, Kürt-Türk halklarının mücadele birliği, KürtUlusu'nun özgürlüğünü, kurtuluşunu hedefliyor.

Ülkesi Türkiye'nin de içinde bulduğu dört devlet tarafından bö-lünmüş ve her parçası ayrı ayrı ilhak edilmiş olan Kürdistan'ın ilhak veişgaline karşı çıkılmadan, Kürt Ulusu'nun özgürlüğünden yana oluna-maz. İlhaka karşı çıkmak, Kürt ulusunun bağımsızlığından yanaolmak, yani bağımsız devlet kurma hakkından yana olmak demektir.Kürt Ulusu'nun bağımsız devlet kurma hakkını savunmadan, UKKTHboş bir söz olarak kalır. Çünkü ilhaklara karşı çıkmak, ezilen ulusla-rın, kendi geleceğini kendisinin tayin etmesi hakkını savunmak, ba-ğımsız devlet kurma hakkının tanınmasına kadar vardırılmadan, büyükburjuva bir istek olarak kalır. Kürt Ulusu'nun ayrılıp, ayrı bir devletkurma hakkı koşulsuz olarak savunulmadan da iki halkın birlikte mü-cadelesinden söz edilemez.

Proletarya enternasyonalizmi ilkesi UKKTH savunulmadan daboş bir söz olarak kalır. Proletarya enternasyonalizmi, uluslararası pro-letarya hareketinin dayanışmasını ve birlikte mücadelesini içerir. Buise, ezilen ulusların, ulusal geleceklerini belirleme haklarını tutarlı ola-rak savunulmasını gerektirir. Ezilen ulusun özgürlüğü için mücadeleedilmeden, proletaryanın ve halkların mücadele birliği hiç bir zamangerçekleşemez. Kürt-Türk halklarının mücadele birliği, Türk prole-taryasının ve halkının, ezilen Kürt Ulusu'nun ayrılma hakkım savu-narak, ortak mücadeleye çekmeyi hedefliyor. Egemen ulusunproleterleri ve komünistleri, ezilen Kürt ulusunun ayrılma hakkım tu-tarlıca savunmadan, Kürdistan proletaryası ve emekçileri ortak mü-cadeleye çekilemez.

Türkiye proletaryası ve emekçi halkları, Kürt halkı ile ortak düş-mana karşı birlikte mücadeleyi istediğine göre, bu demektir ki, Kürtulusunun ayrılma hakkı bir ilke olarak kabul ediliyor. Yani, iki halkınmücadele birliği, bu ilkeyi baştan içeriyor. Eğer iki halkın mücadelebirliği her düzeyde sağlanamamışsa, bunun temel nedeni, Kürt ulusu-

Toplu Yazılar

71

Page 73: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

nun ayrılma hakkının bir ilke olarak daha önce savunulmamasıdır.Ezen ulusun proleterleri ve emekçileri için bu konuda enternasyonaldavranış, Kürt Ulusu'nun ayrılma hakkını koşulsuz ve tutarlı olaraksavunmaktır.

Ulusal sorunda leninist yaklaşım TKEP/Leninist Program'da açıkbiçimde ortaya konuyor:

ç. ULUSAL SORUN.1- Kürt ulusu, bağımsız devlet kurma da içinde, kendi geleceğini

kendisi belirleme hakkına sahiptir.2- Tüm ulusal topluluklar, kendi geleceklerini kendileri belirleme

hakkına sahiptir.3- Tüm ulusların ve ulusal toplulukların tam hak eşitliğinin sağ-

lanması; resmi dil zorunluluğunun kaldırılması; şoven, ırkçı ve ulusalbaskının tüm ideolojik biçimlerine karşı mücadele.

Leninist ulusların kendi geleceklerini kendilerini belirleme hakkıilkesi TKEP/Leninist Program'da bu kadar net ve açıktır.

İki halkın mücadele birliğindeki "birlik" yönünü açıklayalım.Kürt halkını, Türk halkını ve diğer halkları ortak düşmana karşı,

ortak mücadeleye (mücadele birliğine) zorlayan nesnel koşullar var.Nesnel koşullar uzun bir tarihi süreç içinde hazırlandı. Bunun başında,Kürdistan'ın ilhak edilmesi (politik-toprak ilhakı ve ekonomik olarak)gelir. İlhak edilmiş bir Kürdistan ve ezilen ulus durumuna getirilmişKürt ulusu, süreç içinde Türkiye'nin iç pazarına dahil edildi. Türkiyepazar ilişkileri aracılığıyla da uluslararası kapitalist pazar ilişkileri içinesokuldu. Bu ekonomik-toplumsal süreç içinde Kürt köylüsü ve Kentinsanı kendi toprağından koparılarak, Türkiye'nin kapitalist kentle-rinde ücretli emekçi olarak çalışmaya zorlandı. Kapitalizmin bütünalanlarda egemen olmasıyla farklı uluslardan işçiler aynı kapitalist iş-letmelerde çalışmak zorunda kaldılar. Ortak proleter yaşam, kendi do-ğasına uygun olarak sendikalarda ve sınıf mücadelesinin bir-çokalanında ortak davranma eğilimini yarattı. Doğmuş olan koşullar veproleter eğilim, iki ülke proletaryasının aynı ekonomik-toplumsal ör-gütlerde örgütlenme ve ortak olarak mücadeleye atılmasına yol açtı.Aynı sınıfsal temeller iki ülke proletaryasının ve halklarının mücadelebirliğinin sağlanmasının güçlü zeminlerini sağladı.

Farklı ulus kökeninden proleterlerin ve halkların mücadele birli-ğini zorunlu yapan başka bir gelişme de politik alanda yaşandı. Tür-kiye tarafından Kuzey Kürdistan'ın ilhak edilmesi sürecinde, Kürdistankendi ayrı mücadele ve devrim dinamizmine sahipti. İlhaka karşı onyıllar boyu süren isyanlar, ayaklanmalar ve halk hareketleri ortaya

C. Dağlı

72

Page 74: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

çıktı. Bu yıllarda iki ülkedeki emekçilerin ortak davranışından hiç birbiçimde söz edilemez. O zamanki komünistler, Kürdistan'ın ilhakı sı-rasında, TC'yi desteklediler. Üstelik bu sosyal-şoven politikalarını "ile-ricilik" adına yaptılar. Kürt halkının "Türk solu" güvensizliği budönemde başlar. İki ülkede, proleterlerin ve halkların devrim dina-mizmi uzun süren ayrı yürüyüşten sonra, ancak kısmi olarak 60'lı yıl-lardan sonra başlar. Esas olarak da 70'li yıllarda olgunlaşır. Budönemde özellikle işçiler aynı örgütlerde ortak olarak mücadele etti-ler. Politik alanda durum, işçilerin kendi aralarındaki sınıfsal ilişkisikadar sıkı değildiyse de, yine de, iki halkın mücadelesi pek çok nok-tada aynı yürüyüş koluna girmiştir. İki halkın mücadele birliği en yük-sek düzeye 80'den ve 90'dan sonra ulaşmıştır. Bu gün bu alandaulaşılan düzey, iki halkın ortak mücadelesini daha ileriye götürecekniteliklere sahiptir.

İki ülke proleterlerinin mücadele birliği, ekonomik temellereuygun olarak gelişmiş ve politik olarak da mücadele birliğinin sağlamsınıfsal temellerini döşemiştir.

Ne var ki, iki halkın mücadele birliğini yalnızca tarihi ve ekono-mik nedenlerle açıklamak yeterli değildir, ikna edici değildir. Müca-dele birliği politikası yalnızca tarihsel nedenlerden yola çıkmaz, esasolarak iki halkın kurtuluşunun zorunluluğundan yola çıkar. Türk tek-elci sermayesi ve şoven-faşist devlet yalnızca Kürt halkının kurtulu-şunun önünde engel olmakla kalmayıp, Türk halkının ve bütünhalkların kurtuluşunun önünde de engel oluşturur. Aynı ve ortak düş-mana karşı bütün halkların mücadele birliği, kurtuluşun zorunlu kal-dıracı olacaktır.

İki halkın mücadele birliği çeşitli biçimlere bürünebilir. Bürüne-bilir diyoruz, çünkü, bu konuda önceden ortak mücadelenin tek biçi-minden söz etmek, gelişmelerin gerisinde kalmak demektir. Gelişmemücadelenin pek çok biçimlerini karşımıza çıkarabilir. Birlik biçim-lerinin farklı farklı örnekleri karşımıza çıkabilir. Bu nedenle, birlik bi-çimlerini önceden belli örneklerle mutlaklaştırmak yanlıştır. Bizbunlardan en etkin ve zorunlu olanı üzerinde durabiliriz.

Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketinin birleşik cephe biçi-miyle bir araya gelmesi, ortak devrimci biçimin en iyi örneği olur. Bir-leşik cephe içerisinde örgütler varlıklarını korudukları gibi anlaşmalarıda bağlayıcı ortak hedeflere dayanacağından bu örgüt biçimi halkla-rın birleşik mücadelesini daha ileri götürür.

Birleşik devrimci cephenin bir devrim cephesi olması gerektiği debir zorunluluktur. Ancak bir devrim cephesi halkları kurtuluşa götü-rebilir. Ancak, bir savaş cephesi ortak düşmanı yenebilir. Ancak iki

Toplu Yazılar

73

Page 75: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

halkın ve bütün halkların militan ittifakı zafer getirecektir. Yani ikihalkın mücadele birliği temelindeki birleşik devrimci cephe, militan,savaşçı ve silahlı mücadeleye dayanmalıdır.

Silahlı savaş halkların kurtuluşunun tek yoludur. Silahlı savaşyolu devrim yoludur. İktidar yoludur, zafer yoludur. Bütün ülkelerinyakın tarihinin kanıtladığı bu gerçeği Kürt halkı bütün mücadele tarihiboyunca ve özellikle de silahlı mücadeleyi en yüksek düzeye çıkardığıson 15 yıldan sonra bir kere daha kanıtladı ki silahlı savaş ulusal-sı-nıfsal kurtuluşun tek doğru yoludur. Bu gerçek birleşik cephe tarafın-dan da benimsenmelidir. Silahlı savaşa dayanmayan, halkların silahlısavaşını daha yetkin ve ileri düzeye çıkarmayı hedeflemeyen bircephe, görevini yapamaz ve süreç içinde çözülüp-gider. Yalnızca dev-rimci mücadele yöntemlerini ve araçlarını temel alan halklar kurtulu-şunu gerçekleştirebilir.

Kürt-Türk halklarının mücadele birliğinin güncel devrimci an-lamı ne demektir?

Kürdistan’da ve Türkiye'de yıllardır devam eden devrimci durumve son derece şiddetli bir savaş yaşanıyor. Türk devleti bütün askeri veekonomik gücünü oltaya koymasına rağmen, iç savaşı kazanamadı.Yaşanan, uzun bir iç savaştır. Ne karşı-devrim güçleri bu savaşı kısasürede bitirecek güce sahiptir, ne de Kürdistan ve Türkiye devrimcigüçleri savaşı kısa sürede kazanma durumundadır. Savaşın devrimcigüçler tarafından kazanılması. Türkiye ve Kürdistan devrimci güçle-rinin, savaş güçlerini birleştirmelerini bekliyor, dayatıyor. İki halkınmücadele birliği, pek çok alanda, uzun süredir yaşanmakla birlikte po-litik plandaki mücadele birliği ise henüz sağlanabilmiş değil; ancakolaylar her-gün bunu zorluyor ve gerçekleştirmeye doğru yönlendiri-yor.

İki ülkedeki devrimci hareketin gelişme tarihi irdelendiğinde po-litik plandaki ayrı yürüyüşün hikayesi öğrenilebilir. Türkiye ve Kür-distan devrimi nesnel, ekonomik, tarihi nedenlerle ortak devrimcidinamizme sahiptir. Ne var ki Kürdistan devriminin ayırt edici “ulu-sal” özellikleri politik alandaki örgütlenmelere yansımış ve sonuçtaKürdistan'da, Türkiye devrimci hareketinden ayrı, politik örgütlenmeortaya çıkmış ve ayrı yürüyüşüne devam etmiştir. Ayrı kollardan ya-pılan yürüyüş, en sonunda, mücadelenin mantığı sonucu, aynı kanalaakmak ve birleşmek zorunluluğu ile yüz yüze gelmiştir. Kürdistan veTürkiye devriminin bundan sonraki sonucu, iki ülkedeki devrimci güç-lerin, mücadelenin mantığının dayattığı bu zorunluluğa uygun dav-ranmalarıyla belirlenecektir.

Birleşik devrimin en dinamik bileşenlerinden Kürt halk hareketi

C. Dağlı

74

Page 76: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

80'den sonra atağa geçerek Kürdistan devrimi yolunda köklü bir dö-nüşüm başlattı. Kürt halk hareketi, yalnızca Kürdistan’ı ayağa kaldır-makla kalmadı. Türkiye devrimine de büyük bir ivme kattı. Halkhareketi kendi gücü ve dinamizmi ile ulaşması gereken düzeye ulaştı;daha ileriye, finale gitmesi ise, Türkiye devrimi ile her bakımdan bir-leşik davranmasına bağlıdır. Türkiye emekçilerinin devrimi de kendibaşına finale ulaşamaz. İki halk için ayrı ayrı final yoktur; devrimin fi-nali ortak olacaktır. Final iki halkın mücadele birliği temelinde ger-çekleşecektir.

Bu gerçek her iki ülke devrimci güçleri tarafından görülmeye baş-landı; daha önceden teorik bir öngörü ile bunu göremeyenlere yaşamöğretti. Devrimin kendisi eğitici-öğretici rol oynadı. Mademki, iki hal-kın mücadele birliğinin birleşik devrimin ve halkların kurtuluşununzaferi için bir kaldıraç görevi gördüğü kabul görmüştür, o zaman şimdiyapılması gereken, devrimin yasalarına uygun davranmaktır. Bu nok-tada, öncelikle, iki halkın mücadele birliğinin hiç bir biçimde sosyal-reformistlerle bir birlik olmadığı açık olarak kavranmalıdır. Çünkümücadele birliği, egemen güçlere karşı bir savaş ilanıdır. Pratikte, dev-rimci güçler tarafından yıllardır yürütülmekte olan ilan edilmiş savaş-tır. Halkların savaş temelindeki militan ittifakı ise mücadelekaçaklarını dıştalar, hiçbir koşulda kapsamaz. O halde iki halkın mü-cadele birliği için içten uğraşanların, içtenliğinin kriteri, sosyal-refor-mistlere karşı açık tavır alıştır. Reformist hareketle yürümek demek,devrimi, mücadeleyi, halkların kurtuluş çabasını öldürmek demektir.Halkların istemi mücadeleci güçlerin birliğidir.

Daha önceleri, iki halkı devrimci mücadeleye birlikte hazırlamayıhedefleyen Kürt-Türk halklarının mücadele birliği sloganı, devrimcidurum ve iç savaşla birlikte, diyalektik bir gelişme gösterdi ve şimdikikoşullarda iki halkı savaş kazanmaya ve devrimi gerçekleştirmeye yö-neltme görevini üstleniyor. Birleşik devrimin bu devrimci sloganı, dev-rim ve final öncesinde birleşmesi gereken bütün devrimci güçleribirleştirip, hedefine varmayı amaçlıyor.

Kürt-Türk halklarının mücadele birliği temelindeki Türkiye veKürdistan devrimci güçlerinin birleşik savaş cephesi günümüzün anadevrimci olayı olacaktır.

Devrim İçin Devrimci Emek1 Ekim 1997

Sayı: 8

Toplu Yazılar

75

Page 77: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

İŞÇİLERİN MÜCADELE BİRLİĞİ

İşçilerin mücadele birliği, çağın ve kapitalizmin en devrimci sını-fının elinde, kapitalizmi yıkmak, sömürü ve baskıya dayalı çağı değiş-tirmek olan tarihi rolünü yerine getirmede etkin bir araçtır. Sınıflı birtoplum olan kapitalist toplumu havaya uçurmak, sınıfları ortadan kal-dırmak yalnızca çağın en devrimci sınıfının yapacağı bir iştir. Çünküişçi sınıfı, modern kapitalist üretim biçiminin özel bir ürünüdür. Kapi-talizmin her gün, her saat sürekli üretmek zorunda kaldığı ve saflarını ge-nişlettiği sınıf, işçi sınıfından başkası değildir. Egemen burjuva sınıfınezdiği ve sömürdüğü sınıflar içinde yalnızca, bu sınıf, safları sürekli bü-yüyen işçi sınıfı, burjuvaziyi yerinden edecek konuma sahiptir. Bu dev-rimci sınıfın mücadele birliği (iç birliği), burjuvaziyi devirme,proletaryayı iktidara getirmede dayanacağı temel bir araçtır.

Mücadele birliği, işçi sınıfının örgütlü hareketidir. Sınıf örgütlen-mesi, sınıf birlikleri, doğrudan bu sınıfın kurtuluşunun araçlarıdır. Araçişçi sınıfının kurtuluşudur. İşçi sınıfının ekonomik kurtuluşu ortaya kon-madan, işçi sınıfını buraya götürecek araçların rolü de doğru biçimdeaçıklanamaz. Yalnızca reformistler, işçi sınıfının oluşturduğu her düz-lemdeki sınıf örgütlerinin rolünü, kurulu sosyal düzen çerçevesiyle sı-nırlandırırlar. Reformist önermeler ile işçi sınıfı, devrimci bir sınıf;devrimci sınıf niteliğiyle kurulu sosyal düzeni yıkacak bir sınıf olmak-tan çıkıp, düzen için bir sınıf konumuna gelir, ezilen ve sömürülen birsınıf.

Kapitalist düzen, işçi sınıfının sömürülmesi ve baskı altına alın-masıyla ayakta kalır. İşçi sınıfı ezilen ve sömürülen bir sınıf olarak kal-dığı sürece, bundan ancak burjuva sınıf yararlı çıkar. İşçi sınıfınınsömürü ve baskıdan kurtulması, kapitalizmin yıkılması anlamına gelir.İşçi sınıfının mücadele birliklerinin amacı kapitalizmi yıkmaktır; O'nudüzeltmek değildir.

İşçi sınıfının sınıfsal hareketi, sınıf birlikleri, sınıf savaşları, silahlımücadelesi, gerilla savaşları, komünist örgütlenme vb. olgular, kapita-lizmin bağrında, kapitalizmin yerini alacak daha üst toplum biçimininöncüllerinin bazılarının yetkinleşip, geliştiğini gösteriyor. Bu olgular,eski toplumun bağrında yeni bir toplumun doğmakta olduğunun haber-cileridir. İşçi sınıfının buradaki tarihi ve yaşamsal görevi, yeni toplumunbütün öncüllerini harekete geçirmek ve onlara öncülük etmektir.

C. Dağlı

76

Page 78: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

İşçi sınıfının bu tarihi rolü, bugüne kadarki sınıflı toplum tarihineson vermekle başlar. Yine işçi sınıfının rolünü tarihi konuma getiren,bütün koşulları tarih tarafından verilmiş olan, koşulları değiştirmek veinsanların kendi tarihlerini kendilerinin bilinçlice yapacakları yeni birdönemi başlatmasıdır.

Bütün bunların anlamı şudur; işçi sınıfı devrimci bir sınıf olarak,yüzünü geleceğe dönen bir sınıftır. Yalnızca eski toplumun gerici sınıf-ları yüzlerini geçmişe dönerler. Geleceği olmayan sınıflar, geçmişe sa-rılırlar. Devrimci sınıflar ise geleceğe, yalnızca geleceğe yönelir. İşçisınıfı için gelecek komünizmdir. O halde, işçi sınıfının mücadele birlik-lerinin görevi, kapitalizmden komünizme geçiş sürecini hızlandırmakve bu süreçte etkin, dönüştürücü birer silah olmaktır.

Proletaryanın devrimci sınıf partisi TKEP/LENİNİST Prog-ram'ında proletaryanın devrimde öncü konumu ve tarihi rolü nasıl açık-lanıyor:

“Bu devrimi başarmakla görevli olan proletarya, uzun bir geçmişiolan ekonomik mücadeleler içerisinde birleşmiş, eğitilmiş ve örgütlü du-ruma gelmiştir. Sınıf mücadelesinin çeşitli aşamalarından geçen prole-taryanın sınıfsal kurtuluş bilinci keskinleşmiş, savaş kapasitesipekişmiştir.”

“Sınıf savaşının en çetin dönemeçlerinden geçerek sürekli olgun-laşan proletaryanın önderliğindeki toplumsal devrimin zaferi ve aynışekilde sermaye egemenliğinin yenilgisi kaçınılmazdır.” (sf:20)

“Devrimin ve iktidarın temel, öncü gücü, tek gerçek devrimci sınıfolan proletaryadır. Proletarya, sınıfsal konumu gereği toplumsal devrimisonuna kadar tutarlı olarak götürecek tek sınıftır...” (sf:23)

Türkiye ve Kürdistan proletaryasının devrimdeki konumu ve tarihigörevi, proletaryanın dünya çapındaki ortak hedefi olan burjuva dikta-törlükleri yıkmak, yerine proletarya diktatörlüğünü kurmak ve komü-nizme ulaşmak biçimindeki hedeflerine bağlı olarak açıklanıyor.Proletaryanın sınıf ve savaş örgütleri, bu hedeflere ulaşmada, proletar-yanın elinde birer araçtır.

Bu söylenenler, işçi sınıfının tarihi rolü olarak belirlenen, sınıflarıortadan kaldırma görevi açıklanmadan, işçi sınıfının mücadele araçları-nın doğru biçimde açıklanamayacağı; amaçlar ortaya konmadan, araç-ların amaç haline geleceği ve bu nedenle de zamanla yozlaşacağıaçıklanıyor. Bu açıklamaya bağlı olarak, bu yazımızın konusu olan iş-çilerin mücadele birliğinin ne olduğunu da açıklayalım. İşçilerin, isterbir sınıf olarak birliği hedeflensin, isterse de daha yerel düzeyde küçükküçük mücadele birlikleri hedeflensin; işçi sınıfının mücadele birliği,burjuvaziye karşı bir savaş ilanıdır. İşçi sınıfının sınıf örgütlenmeleri-

Toplu Yazılar

77

Page 79: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

nin amacı kapitalizmi yıkmak ve sınıfsız komünist topluma geçmektir.Bu anlamda, işçilerin mücadele birliği (genel anlamda) ya fabrikalardaya da sanayi-tarım alanında, işçi sınıfının elinde bulunan mücadele ör-gütleridir. İşçi sınıfının mücadele birlikleri kapitalizmi yıkmayı hedef-leyen savaş örgütleridir. Bu mücadele birliklerinin geleceği ise iktidarörgütleri olmaktır. Burjuva sınıfa karşı başlatmış olduğu sınıf mücade-lesini kazanmak isteyen işçi sınıfı, eski mücadele araçları ve yöntemleriile yetinemez; kazanmak için, mücadeleyi yürütme ve iktidara götürmeyeteneği olan örgütler kurmak zorundadır.

İşçilerin mücadele birlikleri, işçi sınıfını iktidara götürme yetene-ğine sahip nitelikte örgütlerdir.

İşçi sınıfı kendi iç-sınıfsal birliğini sağlamadan, hedefine ulaşamaz.Hedefine ulaşamadığı gibi, bütün ezilen ve sömürülenleri de birleştire-cek güce sahip olamaz. İşçi sınıfı, bütün ezilenleri baskıdan kurtarmakiçin öncelikle, kendi sınıfsal birliğini sağlamalıdır. Ancak, bu; işçi sınıfıkendi iç birliğini gerçekleştirmeden, diğer emekçilere öncülük edeme-yeceğine göre, o zaman, önce kendi birliğini kurmalıdır; bu sıradabu,kendi dışındaki gelişmelere kayıtsız kalmalıdır gibi mekanik bir an-layışla olamaz. Bu yaklaşım hem mekanik bir yaklaşımdır, hem de dog-matik. İşçi sınıfı, mücadele birliklerini, mücadele içinde oluşturabilir vemücadele içinde geliştirebilir. İşçi sınıfı, dogmatikleri dinlemeden, ivediolarak bütün ezilenleri devrime kazanmak için eylem ve öncülük gö-revlerini yerine getirmelidir. İşçilerin mücadele birlikleri, işçi sınıfının içbirliğini sağlama araçlarıdır.

İşçi sınıfı, üretim araçları karşısındaki konumu ile bir sınıf oluştur-makla birlikte, kapitalizmin eşitsiz gelişimi ve mücadelenin eşitsizliğisonucu kendi içinde ne bütündür ve ne de çoğunluk olarak bilinçlidir.Kapitalizm altında, hiç kimse bunu beklememeli. Kapitalizm koşulla-rında, işçi sınıfının öncü kesimi sosyalist bilince sahip olur. Yine hiçkimse kapitalizmde bundan fazlasını beklemesin. Çünkü bunu hiçbirzaman göremeyecektir. İşçi sınıfı, bir sınıf olarak ve bütün emekçi kit-leler, kitlesel olarak yalnızca devrim tarafından ve sosyalizm tarafındaneğitilir ve bilinçlendirilir. Devrimin yapacağı bu görevi, kapitalizm al-tında yapmaya kalkanlar, düzeltilemez oportünistlerdir.

İşçilerin mücadele birliklerinin bir amacı da, sosyalist bilinçli işçi-lerle, bu bilince sahip olamayan işçilerin çoğunluğunun iç mücadele bir-liğini sağlamaktır. Bu birlik yalnızca sendikal eğitim, ya da dernekeğitimi yoluyla olmayacaktır; Bu birlik dolaysız devrim mücadelesininiçinde gerçekleşecektir. Devrim mücadelesi temelinde gerçekleşmeyenve devrimi hedeflemeyen bütün birlikler, kof birlikler olarak kalır ve za-manla yozlaşırlar.

C. Dağlı

78

Page 80: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Sendikacılar, ekonomizm eğimliler, işçi sınıfının kendi görüşlerinekazanmaya uğraşan dogmatik sosyalistlerin tümü, işçi sınıfının sınıf sa-vaşına ve sınıf birliklerine dogmatik olarak yaklaşırlar. Onlara sorunyalnızca “işçilerin birliği” ya da “işçilerin birlikte mücadelesi” ve enyaygın olarak söylenen “işçiyiz, haklıyız kazanacağız” türünde görüş-leri ileri sürmek; ve buna uygun çalışma yapmak yeterlidir. Eğer sorun,işçilerin ayrı ayrı duran güçlerin “tek demet halinde” bir araya getir-mekse, bu an sınıfın birliğidir ya da işçilerin mücadele birliği temelin-deki hareketidir. Devrim mücadelesinden kopartılmış bir sınıfmücadelesi, zamanla yozlaşmayla karşı karşıya gelir. Yukarıdaki gö-rüşler içinde yalnızca işçilerin mücadele birliği görüşü işçilere somutbir mücadele bilinci verebilir ve sosyalizm mücadelesinin yolunu gös-terebilir. Bunun dışında kalan görüşler, işçilere hiç bir devrimci-müca-deleci bilinç taşımaz.

12 Eylül koşullarında illegal yayınlarda ele aldığımız işçi komite vekonseyleri önerisi, işçi sınıfının mücadele birliklerini kapsıyor. Komiteve konseyler, işçi sınıfının, sınıf mücadelesinin politik mücadele olaraköne çıktığı ve belirleyici olduğu koşullarda, işçi sınıfının savaş örgütleriolarak iş görürler. Zamanla komite ve konseyleri yozlaştırıp, bu müca-dele organlarını, sendikaların organlarına dönüştürmeye kalkanlar oldu.Halen bu ekonomizm anlayışı işçi sınıfı içinde etkin durumdadır. Oy-saki tarihsel olarak komite ve konseyleri yaratan, işçi sınıfının, sendi-kalar gibi sınıf örgütlerinin yetersiz kalması ve işçi sınıfının devrimmücadelesi görevine bağlı olarak, bu mücadeleyi vermeye yeteneklikoşulların doğmasıdır. İlk Sovyetlerin bir nüve halinde Birinci Rus Dev-rimi'nde ortaya çıkmaları bir rastlantı değildir. Komite ve konseyler,devrimler çağının, proletarya devrimler çağının ürünleridir.

Güncel devrimci görevler bağlamında, işçilerin mücadele birliği-nin ve bunun organları olarak işçi komite ve konseylerinin işlevi ne ol-malıdır?

Politik ve toplumsal olarak güncel olan şey, Türkiye ve Kürdis-tan'da devrimci durumun ve iç savaşın yaşanmasıdır. Devrim somut vegüncel bir gerçeklik haline gelmiştir. İşçilerin mücadele birliklerinin (ko-mite ve konseylerin) bu anlamda güncel görevi, güncel hale gelen dev-rimi başarmaktır. Yani devrim yoluyla iktidarı ele geçirmek için hareketegeçmek, işçilerin sınıf birliklerinin ve mücadele organlarının görevidir.İşçi sınıfı bu görevi yerine getirdiği oranda, öncü konuma yükselir. İk-tidar mücadelesini arka plana itmek, bunun yerine düzen-içi mücadele-leri öne almak reformizmdir, devrimden kaçıştır. Ama iktidarı elegeçirmek için öncelikle, sürmekte ve şiddetlenmekte olan iç savaşı ka-zanmak gerekir.

Toplu Yazılar

79

Page 81: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

İşçi sınıfının mücadele birlikleri, fabrikalarda sağlam biçimde ku-rulurken, aynı zamanda iç savaşı kazanmak için silahlı işçi müfrezelerioluşturulmalı. Savaşı kazanmak ve tüm ezilenlerin öncülüğünü kazan-mak ancak silahlı mücadele yoluyla olacaktır. Silahlı mücadele olmadan,devrimci savaş taktiklerine göre örgütlenmeden, hiç kimse iktidar bek-lemesin, çünkü onu hiç bir zaman göremeyecektir. Leninist Parti'ninönerdiği ve sınırlı olarak oluşmasına önayak olduğu Devrimci İşçi Ko-miteleri (DİK) işçilerin mücadele birlikleridir. DİK'ler, işçi sınıfınınsavaş organları olarak işçi sınıfı içinde yaygınlaştırılmalı. Birer savaşorganları olarak DİK'ler devrimci durum ve iç savaşı koşullarına denksınıf organlarıdır. DİK'ler, bu güne kadar işçi sınıfına yönelik dogmatikörgütlenme anlayışına karşı en etkin mücadele örnekleri olacaktır. Ko-münist işçiler DİK'leri sınıfın bulunduğu her alana götürmeli, işçileri buorganlara çekmelidir. O zaman devrim ve iktidar bizlere daha yakın ola-caktır.

İşçi sınıfını devrim mücadelesine yöneltirken, bu amaçla devrimigerçekleştirme yeteneği ve kapasitesi olan savaş organları oluştururken,aynı süreç içinde on yıllar boyu işçi sınıfının mücadelesini engelleyendogmatizme karşı da mücadele günün en temel ödevidir. Geçmişte bur-juva solu durumundaki TKP ve küçük burjuva sosyalist hareketleri ola-rak MDD'ciler ve Doktorcular tarafından teorileştirilen, günümüzdeyasal reformist partiler tarafından devam ettirilen ve aynı zamanda ille-gal konumda bulunan DHKP-C, TİKB, MLKP, TKP/ML, EKİM vb.durumda bulunan küçük burjuva sosyalist hareketler tarafından sürdü-rülen dogmatizm, işçi sınıfı hareketi ve komünist hareket tarafından mut-laka aşılmalıdır.

Bütün bu hareketler, geçmiş Avrupa proletaryasının çalışma ve mü-cadele tarzını ve buna denk düşen örgüt biçimlerinin kötü bir kopyasınıçıkardılar. Bütün bu hareketlerin uzun süre propagandasını yaptıkları“genel grev”i algılama tarzları, tamamen dogmatikti. Bunun için de birtürlü bu amaçlarına ulaşamadılar, ama işçi sınıfını boş yere uzun süre buhedef için oyaladılar. Bütün bu hareketler aynı zaman da, işçi sınıfı ha-reketini örgütlemek için kendilerinin sendikal hareketle sınırlı tutuyor-lar. Ne zaman sarı sendikalara ve reformist burjuva sendikal politikalarakarşı bir şeyler yapmaya kalksalar, hemen başka bir sendikal hareketioluştururlar. Sonuç olarak sendikal hareket içinden çıkamazlar. Bununiçin bin bir zahmetle elde ettikleri sendikaların yönetimleri, bir süre sonraya yozlaşmaya başlıyor ya da kendilerine karşı yöneliyor.

Bütün bu hareketler sendikalizmi eleştirirken kendileri ise devrimcisendikalizmi onun yerine koyuyorlar. Bu dogmatik hareketlerin yayınorganları artık sendikaların ve odaların yayın organları durumundadır.

C. Dağlı

80

Page 82: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Bu nedenle devrimci yönde hiç bir etkileri yoktur. Bu sosyalist çevrelersendikalizmi aşamadıkları için, bunalım içindeler. Çok geçmeden, bubunalımın sonuçlarını hep birlikte izleyeceğiz. Hepsinde egemen olandogmatizmdir.

Türkiye ve Kürdistan'ın maddi gerçeklerini kavrayamayanlar, sınıfmücadelesini somut olarak çözümleyemeyenler, zorunlu olarak dog-matizme düştüler. İşçi sınıfının kurtuluşu savaş yoluyla yalnızca savaşyoluyla elde edilecek bir şey olduğu halde, bu dogmatik hareketler, kos-koca politik iktidar savaşını, ekonomik savaş araçlarına mahkum edi-yorlar. Onlar, işçi sınıfını, iktidarı zora dayalı devrim yoluyla elegeçirmek için hazırlayacaklarına ve devrimci durum koşullarında isedolaysız olarak devrimin kendisini örgütleyecek militan bir mücadelevereceklerine, bunun yerine sendikaların birer militanı haline geldiler.İkincil sorunları öne almak, bunun yerine birincil ve ivedi temel sorun-ları ikinci plana itmek dogmatizmin temel hedefidir.

Maddi koşullar işçi sınıfının militan bir sınıf olması için yeterinceolgunlaşmıştır. Bunun yanında devrimci durumun yaşanması, işçi sını-fının öncü bir sınıf olarak devrimci iç savaşı yükseltmesi için bütün bukoşulları bir araya getirmiştir. Bu koşullarda işçi sınıfının dikkatlerini,yine işçi sınıfına yöneltenler en katıksız reformistlerdir. İşçi sınıfı bütünezilenleri kurtarmak için zora dayalı devrim mücadelesini ve iktidar sa-vaşını öne alarak yoluna devam etmeli. Mücadelenin gereksindiği mi-litan işçi tipi komünist partizanlıktır, devrimci savaşçılıktır. Yalnızcakomünist işçi partizanlarının ve komünist gerillaların devrimci savaşısosyalizmi getirecektir.

Mücadele Birliği1 Şubat 1998

Sayı:1

Toplu Yazılar

81

Page 83: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

EKİM 1917 KAPİTALİZMDEN KOMÜNİZME GEÇİŞ

ÇAĞI SÜRÜYOR

Rusya'da gerçekleşen 1917 Ekim Sosyalist Devrimi 80. yılında;dünya proletaryasının ve halklarının kurtuluşunun yol göstericisi veesin kaynağı olmaya devam ediyor. Sosyalist Ekim'in yol açtığı tarihisonuçlar, 80 yılda dünyada meydana gelen büyük değişikliklerdir. Her-kes, dünyanın, kapitalist sömürü ve baskıdan kurtuluş yolunda eldeettiği gelişmeye tanıktır. Dünyanın değişimi için Sosyalist Ekim ileaçılan yeni bir çağ, proletar devrimler çağı günümüzdeki devrimlerledevam ediyor.

80 yıldan sonra, Lenin'in ülkesinde, karşı-devrimin politik yöne-timde olması, toplumsal ve ekonomik yaşamda sosyalizmi büyük öl-çüde tahrip etmesi Ekim 1917'nin yenildiğini göstermez. Olup-bitenlerDevrim'in yenilgisini değil; bir ya da birkaç ülkedeki devrim ile dün-yanın bütün eski güçleri arasında savaşın devam ettiğini; kapitalizmdünyada büyük bir güç olarak kaldığı sürece devam edeceğini göste-riyor. Kapitalizm ile komünizm; dünyanın eski sınıfları ile devrimci sı-nıflar arasındaki savaş, kapitalizmden komünizme geçiş çağıtamamlanana kadar, çağın bir özelliği olarak kalacaktır. Her yerde ka-pitalizmi yenmeden, en azından, komünizme geçiş sürecinde, bu sü-rece karşı koyamayacak hale gelene kadar, sınıflar savaşının sahnesibütün yeryüzü olacaktır. Sovyet ülkesinin başına gelenler, bu ülkeninhalkları ve dünyadaki devrimci güçler için alınması zorunlu olan ders-lerle doludur. Kaldı ki, orada her şey bitmiş değildir; sınıflar savaşıbazen örtülü, bazen açık biçimde devam ediyor. Mücadeleyi sürdü-renler, hangi konuda ve nasıl bir ders çıkaracaklarını iyi bilmeleri ge-rekiyor.

C. Dağlı

82

Page 84: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Sınıfların kaldırılması mücadelesinin başarısını güven altınaalmak için, proletaryanın politik örgütü ve proletarya diktatörlüğükesin bir zorunluluktur. Proletarya partisinde, ya da proletarya dikta-törlüğünde meydana gelecek yozlaşma, bozulma, sapma, devrimin vesosyalizmin kazanımlarının da tehlikeye düşmesi demektir. Sovyet ül-kesinde ve diğer sosyalist ülkelerde devrimci kazanımların bu temelgüvencelerinde bir bozulma ve yozlaşma oluştuğu için, orada işler bunoktaya geldi.

Kapitalizm altında, işçi sınıfının, proletaryanın devrimci sınıf par-tisi biçiminde örgütlenmesi, devrimin başarısının güvencesi ve temelaracıdır. Bu parti bir iktidar partisi ise, o zaman partinin proleter sı-nıfsal özünün ve sosyalist karakterinin korunması, sosyalizmin sür-dürülmesi için şarttır. Bunun için marksizm-leninizm görüşleri ve bubilimsel öğretinin yaşayan özü her zaman temel alınmalı. Komünizmdavasına yabancı ve hatta düşman unsurların partiye girmesini engel-lemek için, sık sık partinin sınıfsal bileşimi ve yapısı gözden geçiril-meli; yabancı unsurlar ve yozlaşmaya yüz tutan unsurlar, partisaflarından uzaklaştırılmalı. Partinin yoz ve sosyalizme düşman un-surlardan arındırılması, sosyalizm koşullarında çok daha önemlidir.

Proletarya diktatörlüğü, kapitalizmde komünizme geçiş dönemi-nin zorunlu aracıdır. Proletaryanın egemen sınıf durumuna gelmesiyani devrimci diktatörlüğünü kurması, sınıfların kaldırılmasının önkoşuludur. Proletaryanın devrimci diktatörlüğü olmadan, geçiş sürecigerçekleşemeyeceği gibi, proletarya iktidarındaki bir yozlaşma ve bo-zulma, bu geçişin kesintiye uğramasını getirir. Geçiş, koca bir çağı,boydan boya kaplayan uzun bir süreçtir. Proletarya diktatörlüğü, busürecin tümü boyunca ayakta kalmalı. Eski dünyanın gerici sınıfları,bir ülkede yenilse bile, kapitalizm dünyada büyük bir güç olduğu sü-rece, eski sınıfların, eskiyi geri getirme çabaları sona ermez.

Sosyalist ülkelerde yaşananlar, sınıflar savaşının bütün dünyadasüreceğinin kısa özetidir. Bu mücadelede proletaryanın devrimci dik-tatörlüğü, devrimci yöntemlerle çalışır; bu yalnızca içeride eski top-lumun gerici güçlerinin yeniden ayağa kalkmalarını olanaksız halegetirmek için değil; aynı zamanda, sosyalizm karşısında bir arayagelen dünyanın eski güçlerinin, saldırılarını etkisizleştirmek ve ko-münizme yürüyüşünü bu şartlar içinde bile devam ettirmek için de zo-runludur. Lenin'in önderliğindeki Bolşevikler Rusya'da ilk utkanSosyalist Devrim ile özünde evrensel bir eylem yaptılar. Bolşeviklerkendi örnekleri ile yeni bir çağ, kapitalizmin sömürüsünden ve baskı-sından kurtuluş ve sınıfsız bir topluma ulaşma çağını başlatırken,dünya proletaryasından, marksizmden çok şey aldılar; bunun için

Toplu Yazılar

83

Page 85: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

dünya proletaryasına çok şey vermeleri gerekiyordu. Onlar da öyleyaptılar, kendi örnekleri ile dünya devrimini gerçekleştirmek için ilkçıkışı yaptılar. Ekim 1917'nin ve Bolşeviklerin en belirgin bir özelliğibu anlamda proletarya enternasyonalizmi oldu. Sovyetler on yıllarboyu bu özelliklerini sürdürdüler. Tek ülkenin kurtuluşu ya da bir grupülkenin kurtuluşu, esas olan bütün ülkelerin yani dünyanın kurtuluşu-nun ilk müfrezesi, mevzisidir. Hiçbir sosyalist ülke, dünyayı kurtarmagörevine ihanet edip, kendi bencil çıkarlarını öne alamaz. Bu, kendikomünizm davasına ve bütün dünya emekçilerinin komünizm dava-sına ihanet olur.

Hiçbir halk, dünya baskı ve sömürü altındayken, tek başına kur-tulmuş olmayacaktır. Kurtulmuş, sosyalizme ulaşmış her halk, başkahalkların da kurtulması için kendi örneğini ortak mevzi haline getir-melidir. O kızıl Ekim 1917, bunun bir örneğiydi. Her sosyalist ülke,dünya halklarının kurtuluşu için elde edilmiş bir mevzidir. Her dev-rimci mevzi, her sosyalist örnek, dünya proletaryasının etkin olaraksavunması gereken kazanımlardır. Devrimci bir mevzi ve sosyalist birmevzi savunulurken, bilinmelidir ki, sınıf egemenliğinin uluslararasıniteliği belirgindir ve ön plandadır. İster sosyalist bir mevzi olsun, is-terse bir ülkedeki burjuva egemenliği olsun, gerçek olan şudur: sınıfegemenliğinin uluslararası niteliği daima ön plandadır. Bütün dün-yada, dünyanın her köşesinde kapitalizmi yenmek için halklar ileri atı-lırken, sınıf egemenliğinin bu uluslararası niteliği çok daha belirginolarak önümüze çıkacaktır.

Mücadele Birliği1 Şubat 1998

Sayı:1

C. Dağlı

84

Page 86: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

POLİTİK TOPLUMSAL SÜREÇ VE GÜNCEL DEVRİMCİ GÖREVLER

Türkiye'de Marksist yazında ve küçük burjuva yazında politikortam çözümlenirken, ortak olarak Marksist bir yöntem olan somutdurumun irdelenmesinden başlanır. Aynı yöntem kullanılmakla bir-likte durumun tanımlanmasında aynı değerlendirme yapılmıyor. Hersınıf somut durumdan, kendi sınıfsal konumuna uygun sonuçlar çı-kartıyor. Bu da eşyanın doğasına uygun olandır zaten.

Somut durum denince ne anlamak gerekiyor? Somut durum birsonuçtur, yani kendinden önce gelen çok farklı süreçlerin ve öğelerinbir sentezidir. Zaten farklı gelişmelerin ve öğelerin toplamı olduğu içinsomuttur. O halde somutu oluşturan süreçleri ve öğeleri doğru bir bi-çimde değerlendirmek gerekir.

Bugün, uzun bir dönemdir devam eden burjuva sistemin krizi ilekarşı karşıyayız. Yine yaşanmakta olan savaş ve açık çatışma koşul-ları birdenbire ortaya çıkmadı. Güncel bir örnek olarak işçi sınıfınınher tarafta yükselen eylemlerini ele alalım. İşçi eylemleri bugün açı-sından kitlesel işten çıkarma, sendikasızlaştırma vb. nedenlerle başla-mış olsa da asıl nedenler daha derinlere, on yıllar öncesine uzanır. İşçisömürüsü kabul edildiği gibi dünyanın ön sıralarındadır. İşçiler yıl-larca bir toplumu kendi emek güçleriyle ayakta tuttular. İşçiler üre-timde bulunurken, sürekli olarak da ürettikleri metanın ve servetinağırlığı altında ezildiler. Düşünün bir, üretken çalışma, bir sınıfın öz ni-teliği olsun, o sınıf emeği ile koskoca bir toplumu ayakta tutsun, bunakarşılık yarattığı o muazzam gücün altında ezilsin. Ve bu sınıf, süreklibiçimde yeniden toplumsal üretimde bulunurken, yalnızca burjuva sı-nıfa büyük servetler sağlamakla kalmayıp, her gün yeniden kendi se-faletini de üretiyor. Bütün bu süreç boyunca işsiz kalan, açlık ve sefaletiçinde yaşayan, yine bu üretken sınıftan başkası değildir. Ve artıkyaşam bu sınıf için çekilmez hale gelmiştir. Bunun için her tarafta yük-selen işçi eylemlerinin nedeni işte böylesine köklüdür. Bu kök onlarcayıl öncesine gider. Biz somut durumdan söz ederken, eğer bütün bu sü-reci bütün gelişme yönleriyle ortaya koymazsak, somutluk somut ol-maktan çıkar.

Toplu Yazılar

85

Page 87: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Şimdi başka bir süreci ele alalım. Devlet, cumhuriyetin kurulu-şundan itibaren gerici burjuva diktatörlüğü olarak örgütlendi, 12Mart'ta ise faşist bir biçim aldı. 12 Eylül 1980'de ise faşizm, devlet ör-gütünde tamamen kurumsallaştı. Burjuva diktatörlüğünün bütün dev-let biçimleri altında işçi kitleleri, köylüler ve diğer küçük mülksahipleri, sürekli baskı altında tutuldular. Burjuva iktidarlar tamamenmilitarist gerici tarzda örgütlendiği için, kitlelerin her türlü demokrasieğiliminin karşısında olmuştur. Emekçiler, burjuva devlet altında de-mokratik bir gelişme yaşamadılar. Ne zaman halk kitleleri tarafındandemokratik bir eğilim ortaya çıksa ve bunun sonucunda pratik bir adımatılsa, burjuva devlet bütün şiddet kurumlarını harekete geçirerek, de-mokratik mücadeleleri acımasız biçimde ezmiştir. Sermaye birikerektekelci sermayeye dönüştükçe, buna bağlı olarak siyasal ortam da tek-elci sermayenin gericiliğinin ifadesi olacak biçimde şekillendi. Dev-let tekel bütünleşmesi gerçekleşip, her planda gericilik ve faşizm,toplum üzerinde dizginlenemez bir kudurganlılık olarak boy göster-diğinden bu yana, emekçi kitlelerde demokrasi özlemi ve eğilimi biro kadar öne çıkmış ve ivedilik kazanmıştır. Kitlelerin demokrasi yö-nelimi ile sermayenin faşist egemenliği her zaman tam bir çatışmaiçinde olmuş, bu çatışma giderek iç savaş düzeyine ulaşmıştır. BizlerMarksist-Leninist yazınımızda somut koşulları çözümlerken, emekçikitlelerin onlarca yıldan beri öne çıkardıkları ve uğruna epey bedelödedikleri demokrasi ve özgürlük eğilimine bir toplumsal gerçeklikolarak yer vermek zorundayız.

Marksistler somut gerçeklerden yola çıkarlar. Somut olansa top-lumsal gerçeklerdir. Bugüne kadar toplumsal mücadele alanında or-taya çıkan kesin gerçek şudur: Kitleler çelişki ve çatışma içindeoldukları devlet egemenlik aygıtı ile hesaplaşmadan, yani bu devletiyıkmadan, kendi demokratik özlemlerini ve hedeflerini gerçekleştire-mezler. Bugün kitle eylemlerinin süreklilik kazanması ve her yerdehükümet güçleriyle çatışma içinde bulunması, emekçiler açısından buçatışmanın bilincine varıldığını ortaya koyuyor. Eğer işçi eylemlerinive diğer kitle eylemlerinin çıkarırsak somut durumdan geriye ne kalırki? Halk eylemlerini tarihsel sürecine, yani ekonomik, politik ve en-telektüel sürecine dayandırmazsak, bugünkü eylemler doğru biçimdeanlaşılamaz.

Yine çok açık bir örnek olan Kürt Halkının özgürlük mücadelesi,bilindiği gibi somut bir gerçekliktir. Ama kim bu somut gerçekliğinyalnızca günümüzdeki nedenlerine dayandığını iddia edebilir. Kür-distan'ın yakın tarihi boydan boya bir halkın başkaldırması için köklünedenlerle doludur. Bu halk yalnızca son 15 yıl içinde mücadelesini

C. Dağlı

86

Page 88: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

daha örgütlü ve bilinçli biçimde yürütüyor. Sınıflar mücadelesini vehalk hareketlerini yakından izleyen biri, Kürt Halkının son yıllardakimücadelesinin kendiliğinden ve bir anlık olarak doğmadığını bilir. Al-tını çizerek belirtmek gerekir ki, bütün bu toplumsal süreçler organikbir bütünlük içinde gelişti. Her organik bütünde, iç süreçler kesin ola-rak karşılıklı biçimde birbirini etkilerler. Yani günümüzün somut ko-şulları dediğimizde, anlamamız gereken bu diyalektik materyalistgelişmedir.

Şimdi somut durum denen durumu oluşturan güncel gelişmeleriele alalım. En güzel gelişmelerden biri, burjuvazinin ekonomik yıkı-mıdır. Ekonomik yıkım yapısaldır ve günceldir. Ekonomik bunalımartık burjuvazinin mali bunalımını da getirmiştir. Hükümet bütçeleriartık iç ve dış borçlanma nedeniyle devasa açıklar vermeye başladı.Paranın değer kaybetmesi, enflasyon, borsa krizleri, burjuvazinin tamanlamıyla bir çöküş döneminde olduğunu gösteriyor.

Uzayıp giden savaş ve ekonomik sonuçları şimdi daha yıkıcı birbiçimde toplumsal yıkımda etkisini gösteriyor. Uzayıp giden savaş,her yıl hükümet bütçesinin daha büyük bir bölümünü götürür oldu.Bundan önce elde etmiş olduğu birikimler ve devlet olanaklarıyla sür-dürülebilen savaşın bundan sonra sürmesi durumunda (ki bütün ge-lişmeler savaşın uzayıp gideceğini gösteriyor) bütçe açıkları olsun,ekonomik krizin diğer durumuna gelmiştir. İç savaş tekelci sermaye-nin devlet egemenliğini sarstığı gibi, savaşın sonuçları ve ekonomikkriz, tekellerin egemenliğini de aynı biçimde sarsıyor. Tekelci sermayeiçin esas olan ekonomik egemenliktir. Ekonomik egemenliğini koru-mak için sermaye sınıfının bütün biçimlerine, şiddetin her türüne baş-vuracağını ekonomi-politik bilgisine sahip olan herkes kabul eder.

Bugünden emekçi kitlelerin günlük yaşamında bu sonuçları be-lirgin olarak görmek mümkündür. Sendikaların araştırmalarına göre97'nin son 6 ayı içerisinde işten çıkarılan işçi sayısı 800 bin. Bu sayı-nın özelleştirmelerin tam sürat yapıldığı 98'de hangi düzeye ulaşaca-ğını görmek için kehanete gerek yok. İşten çıkarmalar bu sonuçlardanyalnızca biridir. Diğeriyse süratle yükselen vergi artışları ve büyükoranlı fiyat artışlarıdır. Özellikle bu son iki husus, küçük burjuvazininyıkımını hızlandırıcı özellikler taşıyor. Yoksullaşan ve tam bir sefaletiçinde olan yalnızca işçi sınıfı değildir. Küçük burjuva sınıflar da aynısona hızla yaklaşıyor.

Ekonomik politik egemenliği tehlike içerisine giren burjuvazi, budurumdan kurtulmak için denemedik yönetim biçimi bırakmadı. Yö-netememenin bir sonucu olarak başvurulan koalisyon hükümetleri mo-delleri de sermaye açısından duruma bir süre için de olsa rahatlatıcı bir

Toplu Yazılar

87

Page 89: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

çözüm bulamadı. Hükümet modelleri açısından fazla alternatif çı-karma olanağı da yoktur. Her hükümet çok kısa sürede yıpranıyor, teş-hir oluyor; mecliste en geniş desteğe sahip hükümetler dahi yarınındanemin değiller. Oysa egemenler eskisi gibi yönetemedikleri için ege-menliklerini ancak yeni yönetim biçimleriyle sürdürebilirler. Yeni birpolitik yönetim biçimini ise ortaya çıkaramıyor. Bu da politik bunalı-mın süreklileşmesini getiriyor. Politik bunalım ise sistemin ekonomik-politik bunalımının şiddetli biçimde yaşanmasını sağlıyor. Yani tambir organik bütünlük içinde meydana gelen ekonomik, politik ve top-lumsal olaylar birbirleri karşısında etkin rol oynayarak her biri diğe-rinin bunalımıyla şiddetini artırıyor.

Bunlar burjuva cephede olup bitenlerdir. Milyonlarca emekçininbulunduğu emekçiler cephesinde ise, kendi yaşam biçimini değiştir-mek için yaygınlaşan ve sertleşen mücadeleler var somut koşullar de-nince, yalnızca nesnel koşullar değil, aynı zamanda öznel koşullar damilyonlarca kitlenin eylemleri de anlaşılmalıdır. Somut durumu oluş-turan bu öğeler, burjuvazinin ve işçi sınıfının karşıt momentlerdekikonumlanışıdır. O halde burjuvazi ile işçilerin daha da sertleşen kav-gası bütün belirtileri ile tam anlamıyla ortaya konmadan anlaşılamaz.

İki ayrı uğraktaki bu mücadele, bütün toplumu son çözümlemedebu uğraklarından birinin yanında saflaşmaya itiyor. Burjuvazi ile pro-letaryanın sürmekte olan mücadelesinin doğası ortaya konmadan ya-pılmakta olan eylemlerin içeriği ve önemi kavranamaz. Toplumsalgerçeklerin inatçı olduğunu söylüyoruz. İnatçı gerçekler kendileriniherkese kabul ettirirler. Eğer verilmekte olan mücadelenin ulaştığısonal gerçek, bilimsel olarak olduğu kadar ekonomik politik açıdanda anlaşılmadan mücadelenin sonraki aşamaları bundan sonra hiçbirşekilde anlaşılamaz.

Küçük burjuva sosyalist ve devrimci hareketlerin geriye düşüşü,bu toplumsal gerçeklerin varlığının kabul edilmemesinde yatıyor. Dev-rim ve devrim uğruna mücadele günümüzün politik olduğu kadar pra-tik bir gerçeğidir. Küçük burjuva yazın, devrim gerçeğini pratik birgerçeklik olarak görmeyerek inatla eski koşulların devam ettiğinde di-reniyor. Gelişmekte olanı göremediğinden ya da görmek istemediğin-den gelişmenin gerisinde kalıyor. Küçük burjuva devrimci örgütler onyıllarca süren zorlu mücadelelerle elde ettikleri politik ve örgütsel ko-numlarını sürdürmekte zorlanıyorlar. Burada gelişme ve değişmenindiyalektiği kendini şiddetli bir şekilde hissettiriyor. Belli bir gelişmesağlayan politik bir örgüt, eğer mücadelesini daha üst bir düzleme çı-karamazsa geriye düşüşü belki de dağılması kaçınılmaz hale gelir. Buörgütlere bakılırsa, bu düşüşün nedenleri başka yerdedir. Onlar, kendi

C. Dağlı

88

Page 90: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bunalımlarını, çıkışsızlıklarını ve hatta dağılma ile karşı karşıya gel-işlerini kitlelerin mücadeleden düşüşlerinde arıyorlar. Oysa, kitlelerdegeçici olarak geriye çekilme görüldüğü zaman, bunun en başta gelennedeni, mücadeleyi her şart altında yürütemeyen küçük burjuva ör-gütlerin kendileridir. Bu örgütlerin, kitlelerin zaman zaman eylemdengeri durmalarını eleştirmeye yüzleri olmaması gerekir. Nedeni çokaçıktır. Onlar ileri atılan kitlelere, uğrana her şeylerini ortaya koya-cakları devrim ve iktidar hedefini gösteremediler. Bunun pratik ve ör-gütsel hazırlıklarına girişmediler. Eğer kitleler devrimci araçlardanyoksunlarsa ve bu yüzden zaman zaman eylemlerden uzak duruyor-larsa, burada eleştirilmesi gereken küçük burjuva hareketin kendisidir.

Mücadele perspektifini, ilkelerine kısacası bütün konumunu göz-den geçirmediği için, çoğu illegal planda bulunan ve kendilerine “dev-rimci”, “Marksist-leninist” adını veren bu hareketler, sürekli biçimdesağa kayıyorlar. Daha önce 90'lı yıllara doğru devrimci hareketi etki-leyen ilk bunalım dalgası, belli örgütleri burjuvazinin limanlarına sa-vurdu. Yasal sol partiler, sosyal-reformist çizgide burjuvazi ileuzlaşmanın sonucu olarak doğdular. Ama bu dalga dinmedi; şimdidevrimin kıyılarına ikinci vuruşu yapıyor. Bu sefer dalga ile birlikte sü-rüklenmekte olanlar, uzun süredir devrimci konumda olan, şu andabile bu konumu korumak için direnen güçlerdir. İdeolojik olarak küçükburjuva çizgi terk edilmediği sürece, ne illegal olmak ne silahlı mü-cadele vermiş olmak küçük burjuva devrimci örgütlerin, devrimci ko-numdan uzaklaşmalarına engel olabilecektir.

Marksist-Leninistler somut durumdan hangi sonuçları çıkarırlar?Kitle eyleminde, uzun süre önce yaşanan geçici durumdan sonra, ye-niden bir canlanış ve yükseliş başladı. İki büyük kitle eylemi arasında,yani kitle eyleminde durgunluk görülen zamanda Leninistler, devrimcieylem biçimlerini sürdürdüler. Devrimci eylem biçimi, çeşitli silahlıeylemler biçiminde devam etti. Bu dönemde Lenin'in değimi ile “par-tizan savaşı” öne çıktı. Gerilla mücadelesi biçimindeki partizan savaşımücadelenin bundan sonraki aşamalarında da sürecektir. Bunun ya-nında her tarafta kitle eylemleri görülmeye başladığında ve özellikleönümüzdeki günlerde bunun daha da yükseleceği göz önüne alınırsa,bütün gücümüzle bu eylemlerde yer almamız gerektiği açıkça anlaşı-lacaktır. Burada Bolşevik esneklik, yaratıcılık, ataklık devreye girer.Eğer bizler, kitle eylemlerinin durgunluk dönemlerinde partizan sava-şını yükseltir ve bunu kitle eyleminin yükseliş dönemine de devam et-tirir ve bu eylemlerle yan yana iç içe olarak kitle eylemlerine gerekenönemi verir, pratik olarak hazırlanırsak, işte o zaman mücadelenin tekbiçimini benimseyen ilkel sosyalistler olmaktan çıkar, mücadelenin

Toplu Yazılar

89

Page 91: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

birçok biçimini benimseyen ve bir arada uygulayan Bolşevikler duru-muna geliriz. Hiçbir biçimde gelişmekte olan kitle eylemleri karşı-sında kayıtsızlığa izin vermeyeceğiz. Eylem halindeki kitlelere iktidarıele geçirme hedefi göstermek için Leninist öncülerin bu eylemleriçinde en etkin görevler alması şarttır. Halbuki bu konuda eylemlerdengeri duruş olduğu gözlenmektedir. Bu konuda pasifizm, hiç bir ge-rekçeye dayandırılamaz. Kitlelerden uzak kalmak, kitlelerden tecritolmaktır. Öncü ile bütünleşmeyen kitleler ise bugüne kadarki bütünsınıf mücadele deneyimlerinin gösterdiği gibi, sömürücü güçler kar-şısında kaçınılmaz olarak yenilirler. Öncüsüz kaldıkları için kitlelerbu eylemlerden de geri çekilirlerse, bundan öncü sorumlu olacaktır.Her komünist kadro, bunun bilincinde davranmalı, bir an önce öneatılmalıdır.

Devrimci durum koşullarından dolayı, her kitle eylemi, kısa sü-rede devlet güçleriyle çatışmayla karşı karşıya geliyor. En geri talep-lerle eyleme çıkan kitleler, devlet güçleriyle karşı karşıya geldikleriiçin kendilerini aşan sonuçlar yaratıyorlar. Bu durumda yaratılacakörnek, yeni nitelikli eylemler her yerde aynı koşulları yaşayan diğeremekçiler tarafından taklit edileceğinden, yapılan eylemlere katılıp,bu eylemleri sermaye egemenliğine karşı, örnek, nitelikli devrimci ey-lemlere dönüştürmeliyiz. Yaratacağımız pratik örneklerle komünistteorimizi maddi güce dönüştürme olanağına kavuşacağız. Bunun öne-mini sanıyoruz bütün komünistler bilince çıkarırlar.

Gelişmeler, mücadelenin yeni bir düzlemine geçmemizi zorluyor.Mücadelenin bu zorunluluğunu yerine getirmek, devrimci olarakdevam etmenin koşulu haline gelmiştir. Bu noktada sorun, devrimciolarak devam etmektir. Bunun için tarih ve olayların gelişimi iktidarıele geçirmenin bütün olanaklarını bize sunmaktadır. Komünistleradına, devrimciler adına layık olmak demek, devrimin pratik hazır-lıklarına girişmek demektir. Devrim pratik bir sorundur. Şimdi dev-rim ateşini her tarafa taşımanın zamanıdır.

Mücadele Birliği15 Şubat 1998

Sayı:2

C. Dağlı

90

Page 92: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

TEKELCİ KAPİTALİST EGEMENLİĞE SON VERECEK MÜCADELE ÇİZGİSİ

Küçük burjuva hareket, ister reformist olsun, isterse devrimci, tek-elci kapitalist egemenliğe karşı mücadeleden vazgeçince, uzlaşma yo-lunu seçti. Bu yönde ilk adımları atanlar çoktan, parlamenter mücadeleyoluna yöneldiler. Burjuva sınırlar içinde hareket etmek legal solun, dö-nüşü olmayan hedefidir. Tekelci egemenlik sistemini yıkmaktan vazge-çip, onu düzeltmeye karar verenler yalnızca reformist sol mu? Sondönemlerde, devrimci küçük burjuva sol hareketler de, aynı yolu, başkabiçimde izlemeye başladı. Fakat, olaylar sistemi demokratik yönde dü-zeltme yönünde değil, yıkma yönünde gelişmeye devam edince, küçükburjuva hareket çelişkiye düştü. Küçük burjuva hareketin çelişkili du-rumunu açıklamamız gerekiyor.

Tekelci egemenlik, küçük burjuvazinin, bu egemenliğe rağmen ya-pacağı çok şeyin olmadığını yeterince açıklar da artar da. Küçük burju-valar, ekonomik yaşamda, bağımsız değil, doğrudan tekelciliğe bağımlıdurumdadır. Küçük mülkiyetin, tekelciliğe olan bu bağımlılığı, emper-yalizme ekonomik bağımlılık ilişkileri içinde, daha da ağırlaşmıştır. İş-birlikçi tekelci sermayeye ve emperyalizme olan ekonomik bağımlılık,küçük mülk sahipleri için yıkım demektir. Bilindiği üzere, ekonomikbağımlılık, her tür bağımlılığın ve köleliğin temelidir. Küçük mülk sa-hipleri, kapitalizmin, ekonomik yasaları tarafından, tekelci güçlere veemperyalizme zincirlenmiştir. Üstelik, küçük burjuvalar ne kadar di-renseler de kendi iradelerine aykırı olarak, her geçen zaman bu sistemedaha zincirleniyorlar. Bu öylesine bir durum ki, tekelci egemenlik altüst olmadan, küçük burjuvazi gün yüzü göremez.

Bütün kapitalist ülkelerin, dünya pazarına bağlandığı ve en güçlüemperyalist ülkelerin, bu dünya pazarı üzerinde egemenlik kurduğu birdönemde, her ülkedeki küçük mülk sahiplerinin, ekonomik yönden nekadar gelişme olanağı var ki? Her ülkede, sermaye, tekelleşme yönündeilerlerken, aynı zamanda, bu merkezileşme, dünya çapında, en güçlü birkaç emperyalist ülke yönünde ilerliyor. Kapitalist ekonomi yasalarınındünya çapında işlediğini ve bu yasaların, sürekli, sermayenin daha çokelden çıkıp, daha az ele doğru aktığını düşünürsek, buradan da, küçükburjuvazinin, dünyada hiç şansının olmadığını görürüz. Dünya artık tek-

Toplu Yazılar

91

Page 93: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

elci güçlerin birbiriyle rekabet ettiği bir dünyadır. Üstelik bu dünya, heryerde, küçük mülkiyetin yok olması ve işçilerin sömürülmesi üzerinekurulmuştur. Bu dünyada belki de, küçük burjuvazi direnerek, biraz dahayaşama olanağı elde edebilir. Fakat, bu yaşam sürekli biçimde, tekelcisermayenin tehdidi altında olacaktır.

Tekellere bağımlılık ve kapitalizmin dünya pazarı koşullarındaküçük mülk sahiplerinin, ekonomik olarak yükselme olanağı büyük öl-çüde ortadan kalkmıştır. Geriye tek bir yol kalıyor: Tekellere ve emper-yalizme olan bağımlılığa son vermek. Tekellerin ve emperyalizmintoplum üzerindeki egemenliğine bir devrim yoluyla son verilmeden, birgelişme ve yükselme olanağı yoktur. Burada en azında anti tekel hede-fin olması gerekiyor. Tekellerin, toplum üzerindeki egemenliği yıkıl-madan, hiç değilse, pazarda istediği gibi hareket etme özgürlüğüolmadan, hiç bir küçük mülk sahibi maddi yaşamını güvencede göre-meyecektir. O halde, tekelci sermayenin toplum üzerindeki egemenli-ğine son vermek, küçük mülk sahipleri için yaşamsal bir sorundur.

Tekelcilik demek, toplumun emekçi çoğunluğuna karşı saldırı de-mektir. Çünkü, işçilerin artı-değerinin gasp edilmesi ve küçük mülkiyetsahiplerinin üretim araçlarının gaspı ancak bir saldırı olabilir. Ekono-mik saldırı tekelleşmeye bağlı olarak o oranda ağır ve sert olur. Ekono-mik olarak bu kadar ağır saldırıya dayanamayan küçük mülk sahipleri,hesaplaşmayı politik alanda sürdürürler. Fakat, ekonomik yönden “ba-ğımsız” olmayan küçük meta üreticisi, politik olarak da, bağımsız ey-lemlere kalkışmaz.

Bu alanda da, tekelci iktidarı devirmek için burjuvaziden tamamenayrı davranmak gerekir. Küçük mülk sahiplerinin çelişkisi de buradadır.Bir taraftan, tekelci burjuvalar tarafından yok oluşa doğru götürülüyor-ken, aynı zamanda, özel mülkiyet bağlarıyla, burjuvaziye bağlanmış du-rumdadır. Küçük burjuvazinin, kapitalizm altındaki tarihi, hepburjuvaziyle proletarya arasında kalmaktan ileri gelen bu çelişkilerledoludur.

Küçük burjuvazi, tekellerin ve emperyalizmin tehdidi altında sü-rekli yok oluşa doğru giderken, bu nedenle, sermayeye dayalı toplumuyıkacak olan, toplumsal devrimin kopmaz bir parçası olmaktadır. Eko-nomik toplumsal konumu gereği, bağımsız eylemlere kalkışamayanküçük burjuvazi, ancak, proletaryanın mücadelesine bağlı olarak savaşhattına girer. Küçük burjuvazi için yaşam, proletarya ile aynı savaş hat-tında yer almasında gizlidir. Bunu anlamayana, yaşamın gerçekleri, öğ-retecektir. Fakat, küçük burjuva hareket, zaman zaman bu gerçeği ihlaletmeye kalkar. O zaman ne olur? Sonunda kendi başına davranması ilebundan vazgeçmesi bir olur. Kendi konumuna aykırı olarak, bir süre

C. Dağlı

92

Page 94: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

“bağımsız” davranması, küçük burjuvazinin bu “bağımsız” davranışınınuzun sürmeyeceğini gösteriyor.

Küçük burjuvalar, ekonomik olarak yaşama pamuk ipliğiyle bağlıolduklarından, kendi çıkarları yönünde, öngörü sahibidirler. Bu yöndeepey ileri gittiklerini kabul etmek gerekir. Proletarya eğer zafere doğrukoşuyorsa, bizim küçük mülk sahipleri, bütün güçleriyle, devrimde yeralırlar. Eğer, toplumsal devrimin zaferi ufukta görünmüyorsa, o zaman,her tür “macera”nın dışında kalmayı ve düzen adamı olarak yaşamınısürdürmeyi tercih eder. Küçük burjuva hareketin bu çelişkili tavrı, dünyaçapında, son on beş yıl içinde kendini böyle gösterdi. Türkiye'deki küçükburjuva sol hareket, aynı tavrı göstererek ve aynı yolu izleyerek sonundadüzene döndü.

Düzenin insanları olma yönünde, geri dönülmez bir sürece girenküçük burjuva sosyal reformist hareket, tekellerin yok edici ekonomikpolitik saldırısından kurtulmak için, eski zaman bilgileri pozlarına giri-yor: “demokrasi herkese gerekli!” Kendi yaşamlarını sürdürmek içinherkesin yaşam hakkını da güvenceye alacak önerilerde bulunuyorlar.Sözde, tekelci güçleri, demokrasi ve insan hakları anlayışıyla eğitile-ceklerini sanıyorlar. Ne olduğu bile belli olmayan o “herkes için de-mokrasi” anlayışıyla aynı zamanda proletaryayı da eğitime sokarak,sonunda, savaşan sınıfları barıştıracaklarını umuyorlar. Varlıklarının de-vamını, savaşan bu iki sınıfın uzlaşmasında görüyorlar. Bunu yaparkenkendilerini aldatmaları bir yana, asıl olarak savaşan emekçi sınıfları mü-cadeleden uzak kalmaya ve sermaye egemenliğine boyun eğmeye iknaetmeye çalışıyorlar. Aynı zamanda hedeflerine varmak için, son dereceaktif bir mücadele yürütüyorlar.

Fakat, devrimci durumun olduğu, iç savaşın yaşandığı bir yerde,kurulmak istenen, toplumsal denge hesapları ne işe yarar ki? Açık ça-tışma her tür uzlaşmayı ve sınıflararası “iç denge” hesaplarını alt üst edi-yor. Toplum alt üst olurken, bu durumda, hiç bir “toplumsal konsensüs”girişimi sonuç vermez. Daha önce, buna kalkışanlar hayal kırıklığınauğradılar. Ne var ki, bizim küçük burjuva hareket bundan henüz dersalmamışa benziyor. Küçük burjuva sol yasal partiler ile yine küçük bur-juva toplumsal örgütler, gözlerinin önünde süren iki sınıfın açık kapış-masını görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar.

Bugün belirleyici savaş, tekelci burjuvazi ile proletarya arasındaveriliyor. Gerçek yaşamda olan şey budur. Orta sınıf hareketi, bu gerçeğegözlerini daha ne kadar kapatacaktır. Karşıt sınıfları uzlaştırma, iç sa-vaşın üstüne “barış” silahı ile gitme, artık sökmeyecektir. İç savaş, hergeçen dönem, daha da sertleşirken her sınıf, kendi iradesine karşın sa-vaşa girmeye zorlanıyor. Koşullar devrimci, mücadele sert, olaylar dev-

Toplu Yazılar

93

Page 95: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rimci yönde gelişiyor. Bunun anlamı, uzlaşmacı küçük burjuva hareke-tin, kendi yönelişinin tersine, mücadeleye sürüklendiğidir. Pratikte olan-lar bunu doğruluyor.

Bugüne kadar elde ettikleri politik birikimlerle bilge düzeyinevaran, yasal sol hareket ve onu izlemeye yeminli “ihtilalci” reformisthareket, “kimseye bir şey olmadan” toplumu demokratik yoldan iler-letme yoluna yöneldi. Burada yolları, tekelci sermaye ve onların faşistdevlet güçleri tarafından kesildi. Son dönemlerde yapılan “en yasal” mi-ting, yürüyüş, gösteri, toplantı benzeri eylemlere devlet güçleri zora da-yanarak müdahale edince, o zaman, bu yolun ne kadar sınırlı olduğudaha iyi anlaşıldı. Herkes, bir kere daha, yasallığın ve parlamentarizminsınırlarını gördü. Yalnızca, pratiğin ve pratiğin yasalarının çözeceği top-lumsal sorunları, hiç kimse öyle bilgece yollarla çözmeye kalkmasın.Başlarına “bir şey gelmeden” özgürlük sorununu demokrasi sorununuhalledeceğine inanan o saf taraftarlar, çok kısa süre içinde, bunun nasılolamayacağını da görmüş oldular. Sınıf savaşının, pratik yasalarına karşıçıkanlar, yine bu yasalar tarafından düzeltilirler.

Türkiye'nin hemen hemen her yerinde, sendikalar, meslek örgütleri,yasal sol partileri ve bazı demokratik kitle örgütlerini kapsayan “De-mokrasi Platformu” çetin sınıf mücadelesinin verildiği bir dönemde, bumücadeleyi sözüm ona ortadan kaldırmak ve şiddete gerek kalmazsı-zın, demokrasi sorununu halletmeyi hedeflerken, sınıf mücadelesininsert yasaları tarafından düzeltilecek aynı yanılgı içine düşmüştür. Sınıf-lar mücadelesinin açık çatışma biçimini aldığı bir dönemde, hiç bir po-litik ve toplumsal platform bu çatışmanın dışında kalamaz. En sonunda,karşıt saflardan birinin yanında yerini almak zorunda kalır. Fakat biz,“Demokrasi Platformunun” her yerde, esas olarak, işçi sınıfının ve halk-ların devrimci mücadelesinin karşısına çıktığını biliyoruz. Platformböyle davranmakla, devrime karşı gericilerin safında yerini almıştır.

Olaylar devrimci yönde gelişiyor. Olaylar, devrimci bir sınıf olarak,işçi sınıfını öne çıkartıyor. Sürekli yükseliş halindeki işçi eylemleri, bunudoğruluyor. Proletaryanın, mücadelenin önüne geçmesi, olayların dev-rimci niteliğinin daha da belirginleşmesi anlamına gelir. Tarihin, dev-rimci eylemlerle yapıldığı bir yerde, her türlü parlamenterist yol, geçersizolur. Mücadelede devrimci yöntemlere geçiş, yalnızca gereklilik olmaz,aynı zamanda bir zorunluluk halini de alır. Yüzünü, Türkiye ve Kürdis-tan'daki gelişmelere çevirenler, yıllardır girilen yolun bu olduğunu gö-receklerdir. Kürdistan ve Türkiye'de yıllardır belirleyici olanyöntemlerin, devrimci yöntemler olduğu gün kadar açıktır. Pratikte, halkkitleleri, yollarını devrimci yöntemlerle ve silahla açarken, bu durumda,kalkıp da, koskoca devrimci hareketi parlamenter kalıplara sokmaya ça-

C. Dağlı

94

Page 96: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lışmak, olsa olsa devrimci halk hareketini tasfiye etmeye yönelik olur.Reformist ve oportünist hareket uzun zamandır, politikasını bu temeleoturtmuş durumdadır. Bunun için, olayların devrimci yönde gelişme-sini, hele iç savaşın sertleşmesini hiç mi ama hiç istemiyor. Proletaryayıdevrimci mücadeleden uzak tutmak için elinden gelen çabayı ortayakoymaktan geri durmuyor.

Örgütlü komünist hareket ve olayların devrimci niteliği, her türküçük burjuva tasfiye çabasını boşa çıkartıyor. Örgütlü komünist hare-ket, devrimci iç savaş yöntemlerini geliştirerek, hem tekelci güçleredarbe vuruyor hem de küçük burjuva sol hareketin uzlaşma girişimle-rine. Bu yüzden, reformist ve oportünist hareket, Leninist güçlere karşıortak sessizlik duvarları ördü. Önce çevremizde sessizlik duvarları öre-rek, mücadelemizi önlemeye çalıştılar. Eylemlerimiz, bu duvarları yı-kınca, bu sefer de ortak davranıp bizi tecrit ederek, devrime karşı olanbu tavırlarını sürdürdüler. Fakat olaylar devrimci yönde gelişiyor, olay-lar Leninist taktikleri, görüşleri doğruluyor. Yaşam teorik görüşlerimizive taktik politikalarımızı maddi güce dönüştürüyor. Açık çatışma dö-neminde, devrimcilik, savaş hattında yer almaktır. Proletaryanın ve halk-ların devrimci savaş hattında yer almayıp da, yalnızca teorisyenlikyapmaya kalkanlar, gerçek anlamda gericidir. Engels'in söylediği gibi,böyleleri, “teorisyen bile değiller.” Özellikle küçük burjuva devrimcihareket, daha fazla eyleme yöneleceğine daha fazla lafazanlığa yöneli-yor. Pratikte devrim yapacağına, kelimelerde, sözcüklerde devrim yap-maya kalkışıyor. Öyle alanlarda yumrukları fazlaca sıkmak, her yerdekızıl bayrak asmak ya da ayakları yere sert vurmak, devrimci olmak an-lamına hiç gelmez. Böyleleri, kızıl bayrağın bir iç savaş anlamına gel-diğini bile bilmeden, O'nu sağda solda sallıyorlar. Sıkılı yumruklarınanlamının, iktidara yürümek olduğunu bilmeden, yumruklarını her yerdesıkıyorlar, hiç kimse, savaş hattına girmeden, boş yere, bu tip yalancıyollara yeltenmesin. Çünkü savaş ancak, savaş alanında kazanılır.

Olaylar devrimci yönde gelişimini devam ettiriyor. Bunun pratikanlamı, yalnızca doğru bir devrimci önderlik çizgisi izleyenlerin öne çı-kabileceğidir. Devrimci nitelikte gelişen olaylar, gerçek devrimci güç-lerin mücadelenin önünde yürümesini dayatıyor. Bu, zafer için şarttır.

Mücadele Birliği8 Mart 1998

Sayı: 3

Toplu Yazılar

95

Page 97: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

MÜCADELEDE YENİ DÜZLEME GEÇİŞ

Türkiye'nin tekelci kapitalist düzeni her yönden çürümüştür; bueski toplumsal ilişkilerin her bakımdan yıkılması gerekir. Halihazırdaayakta kalan sosyal sistemin, devam etmesi durumunda, bu çürümetoplumun her sınıfını ve bölümünü de beraberinde yıkılışa götürecek-tir. Toplumun bağrında, bu toplumu yıkacak devrimci güçler her yandamücadeleye atılıyor. Geleceğin o yüksek toplumunun bütün belirti-leri, şimdiden toplumun bağrında çiçek açmaya başladı. O halde, var-sın son sömürü ve baskı toplumu çürüsün. Nasıl olsa, insanlığıngeleceği, devrimci güçlerin mücadelesinde güvence altına alınmıştır.Önemli olan, toplumu kesintisiz bir devrimle sosyalizme götürecekdevrimci güçlerin, biran evvel, kapitalist düzeni alt üst edecek doğru-dan saldırılarını yoğunlaştırmasıdır. Geleceğimiz bu kavgada filiz ve-recektir.

Yalnızca yönetemez durumda değil, aynı zamanda da egemen bileolamayan burjuvazi, kendi egemenliğini yeniden sağlamlaştırmak, yö-netim işlerini rayına oturtmak ve çökmekte olan sosyal düzeninidevam ettirmek uğruna, emekçi kitlelere karşı verdiği mücadeleyi,daha çok askeri alana kaydırdı. Sınıflar mücadelesinin bundan son-raki aşamasını günümüzün en modern güç örgütü olan askeri örgütedayanarak sürdürmek istiyor. Bu amaçla ekonomik olanakları askerigiderlerin ve savaşın emrine verdi. Hükümet bütçeleri daha fazla as-keri bütçe ve savaş bütçesi oldu. Devletin her tür sosyal harcamaları,askeri alana kaydırıldı. Burjuvazi, sürekli olarak silahlanıyor ve silahlıadamlarının sayısını arttırıyor. Kaybetmekte olan her eski toplum vebu toplumun egemen sınıfı, düzenini devam ettirmek için, tüm ola-naklarını askeri alana yatırır. Gücünü esas olarak askeri tekniğe yatı-rarak, askeri teknikle durumu kurtarmaya çalışan Türk burjuvazisi dagerçekte, çok zor durumdadır. Karşı devrim cephesinin içinde bulun-duğu zor koşullar, devrim için gerçek bir olanaktır. Devrimci güçler,

C. Dağlı

96

Page 98: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bu olanakları devrim için değerlendirmelidir.Emekçi kitle hareketi, burjuva sınıfın, askeri gücü her yönde art-

tırmasına karşın durulmuyor. Halk hareketi, sürekli olarak genişliyor.Kitle hareketinin genel eğilimi, kendiliğindenci de olsa, devrim dö-nemlerindeki kendiliğindencilik belli bir aşamada sıçrama yaparak,geri dönülmesi mümkün olmayan bir düzeye ulaşır. Kitle mücadelesibir kere bu düzeye ulaştıktan sonra, kapitalist sınıf, daha büyük birşiddet uygulamaksızın bu hareketi geriye düşüremez. Kitleler, artık,her gün yeni bir aşamaya doğru yol alırlar. Herkes gelişmenin geri dü-şürülemez bir safhada olduğunu görüyor, biliyor.

Mart ayındaki yaygın ve yoğun kitle eylemleri, genel olarak dev-rimci nitelik kazandı. En barışçı eylemlerin kendisini aşar biçimde,devletle kapışmaya varan devrimci eylemlere dönüşmesi, devrim dö-neminin kendi doğası gereğidir. Öyle ki, eylemler bir an yeni bir “15–16 Haziran” havasına girdi. Tam bu noktada, tekelci güçler, devlet veburjuvazi uşaklığını gönüllü olarak benimseyen sosyal reformistler,eylemi geri çekmeye, o'nu düzen sınırlarında tutmaya çalıştılar. Nevar ki, koşullar devrimci, kitleler eylem halinde, sorunlar ağır; burju-vazi ve gönüllü uşakları, bu durumda fazla bir şey yapamazlar. Pratikteolan şey, olayların gidişinin, kral ve uşağını aşmasıdır. Olaylar, ey-leme kalkışan kitleleri de aştı. Devrim ve açık çatışma dönemlerindeçoğu defa olaylar, başlatanları aşan sonuçlar getirir. Mart'ta da böyleoldu. Kamu emekçileri bir kere sokağa çıktıktan ve buradan savaş-mayı öğrendikten sonra, bir daha geri gitmek istemedi. Türkiye gibibağımlı ve gelişmenin sancılı olduğu ülkelerde, emekçi sınıflar ya ba-şarıya ulaşırlar ya da hareket geri düşer. Yani daha geniş anlamda söy-lemek gerekirse “Ya Devrim, Ya Ölüm!..”

Kamu emekçilerinin direngen eylemlerinin yanında, militan 8Mart, hareketi biraz daha ileri, militan düzeye çıkardı. Ardında dev-rimci nitelikli Gazi Ayaklanması'nın yıl dönümü eylemleri, bu ayı, tambir devrimci mücadele günlerine çevirdi. Kitle eylemlerini destekleyenve eylemlere itiş veren silahlı gerilla eylemleriyle birlikte, işçi sınıfınınve emekçi halk kitlelerinin devrim mücadelesi ileri aşamaya ulaştı.Uzun süredir devam eden işçi ve öğrenci eylemlerinin yanında KamuEmekçilerinin eylemleri ve belli sınırlar içinde tümünün ortak eylem-lerinin görülmesi, emekçi sınıfların ya da başka bir anlatımla, devri-min politik ordusunun kaynaşması sağlandı. Belli sınırlar diyoruz,çünkü burjuva sendikacılar, sosyal reformistler ve oportünistler el bir-liğiyle, devrimin bütün potansiyelinin eylem içinde, yani mücadele bir-liği halinde kaynaşmasını önlemeye çalıştılar. Bütün bu gönüllü burjuvauşakları cephesi, eylemlerin, o çok çekindikleri “aşırı” rotada seyret-

Toplu Yazılar

97

Page 99: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

mesine karşı tam bir cephe aldılar, onlar için önemli olan, eylemlerin“aşırı” rotaya, yani devrimci doğrultuya girmemesidir. Bunun dışındayapılacak eylemler düzene fazla zarar vermez. Eğer bu burjuva uşak-ları cephesi eylem içindeyse, bilinmelidir ki, bu, onların iradesi dışındaolmuştur. Fakat onlar, iradeleri dışında eylemde olsalar da bunu, eyle-min düzen için tehlikeli boyutlara gitmesini önlemek için kullanırlar.

Bu noktaya dikkat çekiyoruz. Bugüne kadar proletaryanın top-lumsal devrimler yüzyılında, gerçekleşen bütün devrimler, işçi sınıfıiçindeki gönüllü burjuva ajanları yenilgiye uğratıldığı için başarıyaulaşmıştır. Yenilgiyle sonuçlanan ayaklanmaların çoğunda gönüllü ola-rak, emekçi sınıflara burjuva ideolojisini taşıyanlar, proletaryanın saf-larından atılmadığı için yenilmiştir. 1920'de Milano işçiayaklanmasının kırılmasındaki burjuva sendikacıların ve diğer bur-juva uşaklarının rolü Hamburg barikatlarında sosyal demokrat sen-dikacıların, partilerin ve diğer burjuva ideolojisinin gönüllüsavunucularının eylem kırıcı rolü, 15–16 Haziran büyük işçi eylem-lerindeki sosyal reformistlerin eylem kırıcı rolü, militan işçiler vedevrimci güçler tarafından her zaman göz önünde bulundurulmalı-dır. Hem dünya ayaklanmalar ve devrimler tarihinden, hem de kendimücadele tarihimizden öğrenmemiz şarttır. Bu derslere göre; eğer,işçi sınıfı saflarındaki burjuva ideolojisinin gönüllü savunucularını,teşhir ve tecrit etmezsek, bu hatamız, ayaklanmanın ve devrimin ken-disine mal olur. Devrim mücadelesi, sosyal reformist ve oportünistgüçleri teşhir ve tecrit etmesi ölçüsünde gerçekleşir.

Devrimci proletaryanın karşı karşıya olduğu görev; bir devrimibaşarıya götürmek için zorunlu olan en sistemli bir merkezi mücade-ledir. Toplumsal ve politik sahada olanlar, proletaryanın en kapsamlıve çok yönlü görevleri üstlenmesini gerektirir. Bu da, mücadeleninbütün cephelerine (ideolojik, politik, pratik), önderlik etmeyi zorunluhale getirir. Doğru bir önderlik, ancak modern bir komünist parti ön-derliği devrimi her yönde hazırlayabilir. Leninist Parti, bu güne kadarki militan mücadele birikimi, teori ve politikada marksist-leninist ön-derlik anlayışı ve doğruluğu pratik gelişmelerle kanıtlanan görüşleriile devrimci önderliğin pek çok alandaki yeteneklerini bir araya ge-tirmiştir. Ne var ki, burada zafere gitmek için, daha alınması gerekenuzun bir yol var. Leninistler henüz bu yolun başlarındadır. Pratik ola-rak, ne kadar iyi dövüşür, eylem halindeki kitleleri ne kadar sürük-leme yeteneğine sahip olursak, o kadar “kabullenilmiş” önderlikkonumuna geliriz. Devrim mücadelesinin geldiği aşama, Leninist-leri, devrimi her bakımdan örgütleme göreviyle yüz yüze getirmiştir.Eğer görevimiz olan iktidarı zora dayalı devrim yoluyla ele geçirme

C. Dağlı

98

Page 100: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

işini başarmak için mücadeleyi daha üst bir düzeye çıkaramazsak,olayların kendiliğindenci karakteri ile küçük burjuva sol hareketinçabaları, hareketi yenilgiye uğratacaktır. Marksist-Leninist olarak kal-mak demek, günün devrimci görevlerini doğru anlamak ve yerine ge-tirmek demektir.

Proletarya için esas olan sınıfları ortadan kaldırmaktır. Ancak,her kim ki proletaryanın gelecek çıkarları için, günün pratik görevle-rinden kaçarsa, o kimse, katıksız bir oportünisttir. Yalnızca, günlük çı-karlar uğruna, devrimci ve komünist geleceği bir kenara atmakoportünizm değildir, gelecek için bugünkü görevlerden kaçmak daoportünizmdir. Günün (dönemin) devrimci görevleri, kitlelerin en ya-şamsal sorunları için kıyasıya bir savaşa girmektir. Kitleler her alandaeyleme yönelirken, bir sürü gerekçelerle, her kim ki eylemden geridurmayı ileri sürüyorsa, o kimse kesinlikle, kitlelerin önderliğini elegeçiremez. Burada kitle eylemi derken sözü edilen eylemlerin, düzenkarşıtı eylemler olduğu kendiliğinden anlaşılır. Eylemlere katılma-yıp, sık sık gelecek üzerine düş görenleri hiçbir zaman iktidar yüzügöremezler. Kitle eylemlerinden uzak kalmak pasifizmdir, teslimiye-tin bir biçimidir. Dönem her yönde aktif olmayı gerektiriyor.

Kitle eylemlerini devrimci hedefler temelinde geliştirmek içinolabilecek en yüksek çabayı gösterirken, bu noktada legalizme dik-kat edilmelidir. Özellikle kendiliğindenci mücadelenin girdabına sü-rüklenenler, legalizm ahmaklığına kapılırlar. Böyleleri sözdeillegalitenin öneminden söz etseler de pratikte legalizm yanlısıdır.Hatta içlerinden bazıları illegal bir komünist parti üyesi olsalar da,pratikte yine de konumunu unutup, illegal harekete zarar verirler. Biz-ler, bugüne kadar böylesi legalizm ahmaklarından çok çektik. İllegalkomünist örgütlenme, böyle ahmaklardan epey zarar gördü. Buradakomünist savaşçılara şunu söylemek gerekir, illegal temelde örgüt-lenmiş partinin önderliğinde mücadele verirken, unutmayın ki, dev-rime ancak illegal temelde hazırlanılabilir. Yine burada legalizmahmaklarına dikkat etmek gerekir.

Bir de şu tehlikeli eğilime vurgu yapmak kaçınılmaz olmuştur.Bulunduğu alanda kendi yetenekleriyle komünist güçleri ve kitleleriyönetmesi gereken kimi yetenek yoksunu kadrolar ya da zamanla ge-lişmenin gerisinde kalanlar, kendi yeteneksizliklerini illegalitenin ar-kasına sığınarak gizlemeye kalkarlar. Bazen kendi kişisel görüşlerini,örgütlü kararmış gibi gösterirler. Yaptıkları daha sonradan düzeltilsebile, yine de partiye zarar verir. Bu durumda olanlar, gelişmekte olanyoldaşlar tarafından aşılmalıdır. Mücadeleyi yeni bir düzenleme çı-karmak için öncelikle kendi içimizdeki bu zaafları yenmemiz şarttır.

Toplu Yazılar

99

Page 101: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Bu konuda bütün Leninistler kendilerini görevli saymalıdır.Kitleler ne kadar devrime yönelirse, devrim ne kadar gerçeklik

olursa illegal temelde örgütlenmiş Leninist Parti'nin önemi o kadaröne çıkar. Parti, kurtuluş mücadelesinde, proletaryanın etkin silahıdır.Leninist Partinin önderlik etmediği bir devrim kesinlikle başarıya ula-şamaz. Türkiye ve Kürdistan koşullarında, bu partinin illegal bir partiolması gerektiği, tartışma götürmez bir gerçektir. Devrim, pratik ola-rak örgütlenme konusu olduğu zaman yalnızca illegal örgütlenme ye-terli değildir. Devrime hazırlanmak için yetkin illegalite gereklidir.Devrimci iç savaşı, silahlı halk ayaklanması ve devrimi örgütlenme-nin illegal temelden başka bir yolu yoktur. Leninist illegalitenin, le-galitenin, etrafında bir illegalite değil legaliteyi yöneten, illegaleylemleri hazırlayan bir illegalitedir. Leninist illegalite, savaşan pro-letaryanın savaşçı kurmayıdır. Komünist illegalitenin her alana ön-celiği ve üstünlüğü vardır. Ancak bu şekilde çalışan bir parti,proletaryanın savaşçı kurmayı olabilir. İşçi sınıfına, illegal LeninistPartinin kesin önemi ve sosyal mücadelesinde illegal temellerde ha-zırlanmanın gerekliliğinden öte zorunluluğu bilinci götürülmeli. Herdevrimci işçi bu bilinçle donanırsa işte o zaman zafer daha yakın olur.

İllegal leninist partinin ideolojik, politik, pratik önderliğinde as-keri örgütlenmeyi geliştirmek, askeri güç ve askeri teknik bakımındangüçlenmek, üstlenilen görevleri yerine getirmenin vazgeçilmez ko-şuludur. Bugüne kadar askeri örgütlenme ve mücadele alanında bellibir birikim sağlandı ve yol alındı. Şimdi askeri mücadeleyi yeni alan-lara genişletmek, bir gereksinmenin ötesinde, zorunluluk olmuştur.Başvurulan askeri yöntemleri geliştirmek, yükselen sınıf savaşınıngereksinmelerine yanıt vermek açısından kaçınılmaz olmuştur. As-keri mücadeleyi ve gelişimini kavrayan herkes bilir ki, daha ileri dü-zeye gelmek için, öncelikle belli bir birikim elde etmek gerekiyor.Temel birikim yeterince elde edilmiştir, şimdi yapılması gereken as-keri örgütlenmeyi ve askeri mücadeleyi üst düzeye çıkarmaktır.

Öne çıkan ve ivedilik kazanan bir diğer sorun da, gerilla müca-delesi ile kitle hareketi arsında eş güdüm sağlamaktır. Her iki dev-rimci gelişme de birlikte yan yana ve bazen iç içe yaşanıyor.Bütünlüğün sağlanamadığı yerlerde, başarı düşüyor. Kitlelerin herhareketi, eylemi, direnişi, yürüyüşü, devletin şiddeti ve saldırısıylakarşılaştığından, devrimci şiddet temelinde kitle hareketini geliştir-mek, ileri, daha ileri gitmek için vazgeçilmez olmuştur. Bunu sağ-layacak olan parti örgütleridir. Kitleleri ciddi olarak devrime, iktidarahazırlayan bir partinin yapması gereken şey, silahlı mücadele teme-linde, halkları kurtuluşa götürmektir. Mücadele biçimleri yönünde, kit-

C. Dağlı

100

Page 102: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

leler zengin örnekler yaratıyorlar. Biçimlerin eş güdümlü ve devrimcizor temelinde oturtulması dönemin ivedi görevidir. Bu alanda iyi ör-neklere gereksinmemiz var.

Mücadele bütün alanlarda şiddetli hale gelirken, küçük burjuvaçevrelerde ve emekçi kitlelerde de o oranda demokrasi mücadelesi, okadar ileri götürülüyor ki, tam bir demokratizm derecesine kadar va-rıyor. Demokrasi konusunda, her tür sapmaya karşı kararlı bir müca-dele sürdürmeliyiz. Demokrasi, tekelci kapitalist düzen içindegerçekleşemez. Emekçiler için demokrasi isteyen, emekçilerin iktida-rını yani Devrimci Diktatörlüğünü de istemelidir. Demokrasi isteyenöncelikle devrimci diktatörlük için mücadele vermelidir. Demokrasisorunu kesinlikle devrimci diktatörlüğün gelmesi ile çözülür.

Devrimin gerçeklik olduğu bir yerde, işçi sınıfı ve emekçi kitle-lerin devrimci diktatörlüğü de gerçeklik haline gelir. Emekçilere, dev-rim, iktidar ve devrimci diktatörlük bilinci götürmeliyiz. Bunun için,öncelikle önerdiğimiz GEÇİCİ DEVRİM HÜKÜMETİ işçi sınıfınınve emekçi halkın devrimci diktatörlüğünün ilk ve zorunlu koşuludur.Geçici Devrim Hükümeti sloganı, içinde bulunduğumuz devrim dö-neminin en etkin sloganıdır. O halde, bu devrimci slogan her yerde,ama her yerde öne çıkartılmalıdır.

İşçi sınıfı ve halkın iktidarı için mücadele, ancak bir toplumsaldevrim mücadelesi olabilir. Bu mücadeleyi veren bir güç, ancak dev-rim olabilir. Bunun için “ Devrim Biziz, Biz Devrimiz” diyoruz. Bur-juva iktidarını alt üst edecek olan bu devrim çoktandır ideolojikcephede, politik cephede ve politik mücadele cephesinde başlamıştır.Devrim şimdi kitleleri kucaklıyor. Şimdi kitleler devrimcileşiyor. Dö-nemin en önemli özelliği olan sürekli devrim halinde bulunmayı, ik-tidarı ele geçirme hedefine yöneltmeliyiz.

Zafer uzun ve sancılı bir savaşın sonunda gelecektir. Emekçi kit-leler için zafer, burjuvaziyi kesin olarak yenmek ve sosyalizmi kur-maktır. Burjuvaziyle nihai hesaplaşma sonuçlanana kadar devrimsürekli tutulmalıdır. Bunu en iyi anlatan slogan “ZAFERE KADARDEVRİM!” sloganıdır. Bu slogan, komutan Che'nin söylediği: “Za-fere Kadar, Daima” sloganıyla aynı özdedir. Zafer elde edilene kadardevrim süreklidir. Daima! Mücadelenin yeni aşamasında devrimin sü-rekli olması gerektiği bilinci, emekçi kitlelere en etkin biçimde maledilmelidir. Belli bir anlamda devrim yaşayan kitlelerin içinde bulun-dukları ortam, devrimin sürekli tutulması bilincini kavramaya uygun-dur. O boş sloganlar yerine, kitlelere devrim ve iktidar bilinci götürensloganlar taşınmalıdır.

Sınıflar mücadelesi, en sonunda, emekçi sınıfların her tarafta yük-

Toplu Yazılar

101

Page 103: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

selttikleri devrimci savaş düzeyine gelmişse, devrimi bu düzeydenalıp, tam bir başarıya götürmek için Türkiye ve Kürdistan devrimcigüçlerinin cephesel birliği her zamankinden daha ivedi olmuştur. Bu-güne kadar oluşturulmaya çalışılan çeşitli “birlik” girişimleri sonuçsuzkaldı. Bunun başka nedenlerinin yanında, şu nedenler ön plandadır:Küçük burjuva sol güçlerin, küçük burjuva kariyerist tavırları, dahageniş ve etkin bir devrimci birliğin oluşmasını engellemiştir. Küçükburjuva politik örgütler, kendi küçük burjuva karakterleri gereği, bi-reycidir ve hiç bir zaman etken ve devrimci bir otoritenin yönetimi al-tında çalışmaya gelemezler. Bu küçük burjuva egolarından ötürü,çeşitli birlik girişimlerini başarısızlığa götürmüşlerdir. Öte yandan,oluşturulmaya çalışılan birliklerin hemen hemen tümünün, devrimi vedevrimci iktidarı hedeflememesinden ötürü, gelişmenin gerisinde kal-dıkları için, dağılmaları kaçınılamaz olmuştur. Yalnızca, proletarya-nın ideolojik-pratik önderliğinde ve devrimi hedefleyen birlikleryaşama şansı bulabilir.

Kararlı ve ısrarlı biçimde savunduğumuz devrimci güçlerin bir-leşik devrimci cephesi temel önemini koruyor. Bu nedenle, birleşikdevrimci cephe politikasını savunmayı sürdüreceğiz. Ne var ki, hemenolmayacak ve ileride gerçekleşecek olan cephe için, bugünkü görev-lerimizden de uzak kalmayacağız. Devrimci cephenin oluşması içinve buna hizmet etmek amacıyla, şimdiden sermayenin ve faşizminsaldırılarına karşı, devrimci konumda olan ve devrimci konumda kal-maya çalışan güçlerle ortak davranış ya da hareket birliği (mücadelebirliği) içinde olacağız. Devrimci güç birliğini anlatan bu politikayıyaşama geçirmek için her zamankinden daha etkin çalışacağız. Çünkükoşullar, biz Leninistleri, başkalarından daha sorumlu davranmayazorluyor. Ancak eminiz ki, devrimci koşullar ve mücadelenin man-tığı, devrimci güçleri, güçlerini birleştirmeye zorlayacaktır. Kürt dev-rimci güçlerinin ve Türkiye devrimci güçlerinin birleşik mücadeleyönündeki eğilimleri, bu birliğin yakın zamanda gerçekleşeceği yö-nünde güçlü belirti durumundadır.

Bir ülkede devrimin nesnel koşullarına, yalnızca o ülkedeki top-lumsal gerçeklere bakılarak karar verilmez, uluslararası nesnel koşul-lara da bakılarak karar verilir. Kapitalizmin dünya sisteminde, sınıflarmücadelesinin sahnesi bütün dünyadır. Özellikle emperyalizm döne-minde ve somut olarak da günümüzde, her ülkedeki burjuva sınıf ege-menliklerinin uluslararası niteliği ön plandadır. Proletaryanın sınıfmücadelesi ile sosyalizmin sınıfsal niteliği evrensel düzeydedir. Sınıfsavaşlarının evrensel özelliği dünyanın yeni bir devrimci düzeye gir-diği bu dönemde çok daha önem kazanmıştır. Bu açıdan Türkiye ve

C. Dağlı

102

Page 104: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Kürdistan devrimi, hem uluslararası devrimci mücadeleye destek ve-recek ve hem de ancak en geniş uluslararası proletarya dayanışması ileileriye gidebilecektir.

Devrimimizin izleyeceği enternasyonal politika, düne göre dahaçok öne çıkmıştır. Proletarya enternasyonalizmi ilkesi temelindekidünya politikası, devrimimizin ve Leninist Partinin, dünya devrim ha-reketinin ön sıralarına yerleşmesi için zorunludur. Bir devrimi büyükdevrim yapan, bu devrimin dünyada çağ açıcı niteliklere sahip olma-sıdır. Komutan Che'yi büyük bir devrimci yapan, proletarya enternas-yonalizmi temelinde izlediği dünya politikasıydı. Dünya politikasıolmayan ya da doğru bir dünya politikası olmayan bir ülkedeki prole-tarya, kendi devrimini daha ileriye götüremez, bu devrim ancak, darçıkarlar uğruna yitirilmiş bir devrim olabilir.

Dünyada, Türkiye ve Kürdistan'daki devrimci rolünün bilincindeolan devrimci proletarya, üstlendiği rol gereği bundan böyle etkin birdünya politikası izlemek durumunda olacaktır.

Devrim mücadelesinin hem “üzerinde yaşadığımız topraklardaki”anlamıyla ve hem de enternasyonalist anlamıyla yeni ve bir üst dü-zeye çıkarmak artık her bakımdan zorunludur.

Mücadele Birliği4 Nisan 1998

Sayı: 4

Toplu Yazılar

103

Page 105: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

KIYASIYA MÜCADELE

Emekçi kitleler, yaşam koşullarını değiştirmek için, her alanda,hareket halinde. Ara sıra düşüş olsa da, bu, yerini, daha sonraki güçlüve etkin bir mücadeleye bırakmak içindir. Bu geniş kitle seferberliği,sisteme dışarıdan dayatılan örgütlü eylemlerle sınırlı değildir, siste-min kendisinden kaynaklanan nedenler hiç de az değil. Aynı anda, birtaraftan bilinçli örgütlü mücadele, diğer taraftan kendiliğinden müca-dele; devrim mücadelesi her iki yönde yükseliştedir.

Toplum hangi koşullarda harekete geçer? Toplumun harekete geç-mesi için “gerekli” ve “yeterli” koşulların daha önceden oluşması ge-rekir. Toplumu oluşturan karşıt sınıflar birbirleriyle, sertleşen birmücadeleye tutuşmuşlarsa, bu, gerekli koşulların, daha önceden oluş-tuğunu kanıtlar. Kitleleri harekete geçirici maddi koşullardır. Kapita-lizmin özel mülkiyete dayalı maddi koşulları, kitleleri eylemegeçirecek bütün çelişkileri kendi yapısında taşır. Kitlelerin karşısına di-kilen sorunların maddi çözümü de yine kapitalizmin bağrında oluş-muştur.

Kapitalist ekonomik temeller üzerinde yıllardır süren bunalım,otuz yıldır sürüp gelen sert sınıf savaşları “olağanüstü” dönem yarattı.Yıllarca yaşanan “olağanüstü” dönem keskin çelişkiler yarattı. On yıl-lar boyu olağanüstü dönem geçiren bir yerde tekelci kapitalist ege-menlik uzun zaman ayakta kalamaz. Sömürü ve baskıyı en üstdüzeyde tutan bir toplumsal sistem, aynı zamanda, ezilenlerin ve sö-mürülenlerin biriken öfkesini, nefretini ve kinini en üst düzeye çıkar-tır. Böyle bir toplumda en sonunda büyük değişikliğin olacağını kabuletmeliyiz. Bir toplumsal düzen böyle hep derin bunalım çelişki ve ça-tışma içinde devam edemez, devrimci değişim süreci işliyor.

C. Dağlı

104

Page 106: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Şimdi adım başı çarpışmalardan geçilecektir. Eski toplum güçle-riyle, yeni toplum güçleri arasında yıllardır süren kapışma, son dö-nemde kıyasla bir gelişme aşamasına ulaştı. Eski toplumla, doğmaktaolan yeni toplum arasındaki inatçı savaşın iki anlamı var: Yeni top-lumu kuracak devrimci güçler, amaçlarına varmada kararlılar; eskitoplum güçleri ise aşılmamak için inatçı direniş gösteriyor. Hiç bir top-lum yok olup gitmeyi kolay olarak kabullenmez, hatta son dönemle-rinde tarihin en inatçı direnişini sergiler. Ne kadar inatçı direnişgösterirlerse, o kadar dönemin sonu geldiğini kabul etmiş olur. Top-lumsal gelişim artık dişe diş bir kapışma noktasına gelmiştir. Buradason söz, eski toplumun değil, yeni toplum güçlerinin olacaktır: Bu top-lum aşılacak ve yeni toplum kurulacaktır.

Tekelci kapitalizmde yaşanan her gelişme, her olay, her çatışmabizi buraya götürür. Türkiye tekelci kapitalizminin yıllardır süren bu-nalımının yarattığı sonuçlar bu yöndeki gelişmeyi anlatır. Bunalım dö-nemlerinde sermayenin yoğunlaşmasının ve merkezileşmesininartacağını biliyoruz. Sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesiylebirlikte, sömürü artar, halkın mülksüzleşmesi hızlanır, işsizlik ve hal-kın sefaleti boyutlanır; tekellerin elinde biriken maddi servet halkınkarşısında gemlenemez bir güç olur.” Halk, yarattığı gücün altındaiyice ezilir. Hiç bir halk da, bu kadar ağır sömürü ve baskı altında uzunsüre sessiz kalamaz. Halk sonunda uyanır ve “tarihin öznesi” olarakharekete geçer. Türkiye'de, tekelci kapitalist ellerde biriken maddi ser-vete el koymak için halk kitleleri mücadele içindedir.

Tekelci sermaye, elinde sürekli biriken maddi serveti korumak,işler halde bulundurmak ve yönetimi devam ettirmek için, askeri gü-cünü, polis gücünü, bürokratik gücünü, devlet aygıtını yetkinleştiri-yor. Asker ve polis gücünün büyümesini, askeri tekniğinyetkinleşmesini, tekelci kapitalizmin gelişmesinden ayrı düşünmek,ekonomi politiğe aykırıdır. Bu gerçeği unutup, tekelci kapitalizm çer-çevesinde, askeri güç ve teknikte düşüş beklemek ham hayalcilik olur.Yıllardır bunalımda olan, en sonunda iç savaşa giren bir toplumda,tekelci güçler ancak devlet aygıtını güçlendirirler. Tekelci sermaye,elinde sermaye biriktirdikçe, buna koşut olarak askeri güç birikiminedevam eder. Askeri gücü, devletin aygıtını ortadan kaldırmak için tek-elci kapitalizmi ortadan kaldırmak gerek. Bunun için öncelikle tekelciburjuva devleti tamamen yıkmak zorunludur.

Burada, sermaye partilerinin yapısını ve rolünü belirlemeliyiz.Tekelci kapitalist güçler, bütün burjuva partilerini egemenlikleri altınaalırlar. Bunun dışında kalan burjuva partilerin ayakta kalma şanslarıyoktur. Hepsi, tekelci kapitalist güçlerin hizmetine girerler. Bu an-

Toplu Yazılar

105

Page 107: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lamda, bu partilere yalnızca “burjuva partileri” demek yetersiz olur.Doğrusu, burjuva partilerinin, tekelci burjuva partileri olduğudur. Po-litik yapıları tekelci güçlerin halk üzerinde egemenlik kurma araçlarınauygun olarak şekillenmiştir. Tekelci burjuva partileri, tekelci burjuvaparlamentosu, tekelci sermayenin, halk üzerindeki ideolojik, politikhegemonya araçlarıdır. Sınıf yapıları ve politik nitelikleri gereği, pro-letarya ve halkın devrimci şiddetine hedef olurlar.

BÜYÜYEN DEVRİMTekelci burjuvazi, bunalımın ve devrimin baskısı altındadır. Ara-

larındaki kavganın temelinde, devrim baskısı yatıyor. Büyüyen devrimöylesine sert vuruşlar indiriyor ki, halk karşısında kurulan her burjuvabarikat kısa sürede yıpranıyor. Burjuva karşı devrim güçleri, devriminyarattığı korkuyla birbirlerine girdiler. Durumları sarsıldıkça da iki-yüzlü oluyorlar. Bunalım ve devrim dönemlerinde egemen sınıflar sonderece ikiyüzlü olur. Türkiye'de, tekelci kapitalist egemenlik devrimtehdidi altında kalınca, durumunu kurtarmak için, bütün kurumları vebireyleriyle ikiyüzlülük batağına batmış durumda.

Faşizm, şiddet ve demagoji demektir. Tekelci sermaye, her ikiyöntemi yıllardır birlikte kullanıyor. Proleter sınıf ve halk yalnızca fa-şist şiddete karşı mücadele vermekle yetinmemeli, aynı zamanda fa-şist demagojiyi de boşa çıkartmak için uyanık olmalı ve mücadeleetmeli. Şiddetle istediğini yapamayan sermaye, bazen, demagojiylebunu elde etmeye çalışır. Emekçi sınıflar, faşist demagojiler karşısındason derece uyanık olmalıdır. Devrimci uyanıklık, faşizmin her iki yön-temine karşı mücadeleyi gerektirir.

Tekelci kapitalist düzen, ne kadar dirense de, her iki taraftan sa-rılıyor, her yönden aşılma zorunluluğu düzenin karşısına dikiliyor. Hiçbir yönetim biçimi bu ortamda dikiş tutturamaz, kapitalist örtü her ye-rinden sökülüyor. Etkin kitle eylemlerinin yanında, günlük olaylar(artan suç oranı, yaygınlaşan hırsızlık, adli olaylarda artış, yasalarınher yerde ayaklar altına alınması vb.) sistemin nasıl aşılmayla karşıkarşıya olduğunun açık işaretleridir. Devlet tarafından devreye soku-lan en etkin yöntemler, proletarya ve halk hareketi karşısında yıpranı-yor. Gidiş, tekelci güçleri, en otoriter yöntemlere başvurmaya itiyor.Bugünlerde gündeme getirilen “askeri darbe” tehdidi, emekçi kitlele-rin savaşı karşısında egemen güçlerin içine düştükleri acizliğin sonu-cudur. Tekeller, kitleleri durdurmak için daha fazla asker ve polisgücüne ihtiyaç duyuyor. Pratik gelişmeler, halk hareketini ezmek için,sermaye güçlerinin, daha fazla şiddet ve saldırıya başvuracakları yö-nündedir.

C. Dağlı

106

Page 108: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Bütün burjuva güçler, Kürt halkına, Türkiye emekçi halklarınakarşı savaş içinde olduğunda, askeri bir darbe bundan fazlasını yapa-maz. Askeri darbenin sonuç vermediği dönemler vardır. İçinde bulu-nulan dönem böyle bir dönemdir. Kürt halkı savaşta, Türkiye halklarısürekli mücadelede, devrimci güçler güçleniyor, bu durumda yapıla-cak askeri darbeler, daha önceki sonuçları vermez.

Her askeri faşist darbe, devletin, ekonomik yaşama, tekeller le-hine daha fazla müdahale etmesini getirir, bu nedenle sermaye dün-yasındaki çelişkileri derinleştirir. Bu müdahale sayesinde, orta sınıflarbüyük ölçüde mülksüzleşir. Faşist darbe yapan tekelci güçler, böyle-likle, kendi iktidarlarını geniş bir destekten de yoksun bırakırlar. Dahaönce sağlanmış olan “ulusal uzlaşmayı” darbe sırasında sağlayamaz-lar. Askeri faşist darbe sonucu, en geniş mülk sahipleri kitlesinin des-teğinden yoksun kalır ve güçsüz düşer. Darbeye başvuran tekelcigüçler, dünyada da yalnızlaşırlar.

Bütün ekonomik, askeri ve toplumsal gücünü harekete geçirme-sine karşın, kitlelerin devrimci yükselişini durdurmak için askeri faşistdarbeye zorlanırsa, bu, tekelci kapitalizmin en zayıf ve çaresiz dönemiolacaktır. Daha önceki darbeler sırasında, Kürt halkı silahlanmamıştıve savaş içinde değildi, Türkiye halkları bu kadar etkin mücadele yü-rütmüyorlardı, komünist önderlik de bu kadar yetkin değildi. Faşistdarbe, bu koşullarla sınırlı da olsa, belli sonuçlar aldı. Türkiye ve Kür-distan’ın bugünkü sınıflar ilişkisinde, darbe, faşizmin yıkılmasını ge-tirir.

Şimdi esas olan, devrimci yükseliştir. Tekelci sermaye, devrimciyükseliş karşısında ne yapacağını bilemez duruma geldi, bu yüzdenher gün istikrarsızlığın yeni bir örneğini veriyor. Askeri faşist darbeancak bu istikrarsızlığın ürünü olabilir. Devrimin büyümesi, tekelcikapitalizmi iyice sarsıyor. Darbe tehdidi aynı zamanda, bu sarsılmanınve sıkışmanın sonucudur. Askeri faşist darbe, başvuranların yıkımıylasonuçlanır.

Kapitalistler, her taraftan sistemi yıkacak devrimci güçleri ezmekiçin saldırılarını ve baskılarını iyice şiddetlendirecek yeni yöntemlerararken, bir taraftan da, sistemin kendi işleyişi sonucu, yine bu düzeniyıkacak yeni güçler üretiyor. Bunalım, terör, sömürü ortamında tekel-cilik güçlenirken, aynı zamanda karşı tarafta emekçi sınıfın sefaletiderinleşiyor. Tekelleşme sonucu, burjuva sınıf daha da asalak hale ge-liyor. Üretici sınıfla asalak burjuva sınıf arasındaki çelişkiler en belir-gin hale geliyor. Tekelcilik sayesinde, milyonlarca işçi, köylütoplumsal üretim sürecinden kovuluyor. Özel mülkiyete dayalı bu iliş-kilerin devam etmesi durumunda, üretici güçler gerçek bir felaketle

Toplu Yazılar

107

Page 109: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yüz yüze kalacaklar. Bu aşamaya gelinmiştir. Burjuva iç savaş bu sü-reci hızlandırıyor. Burjuva iç savaş, savaşın bütün giderlerinin asıl kar-şılayıcıları olan emekçi sınıflar için ağır koşullar getirdi. Eldeki maddiolanaklar savaşa gidince, bu, halk için daha az eğitim, daha az kültür,daha çok hastalık, erken ölümler, daha çok bebek, çocuk ve anneölümü, topluma yayılan hastalıklar ve yaşamın her bakımdan daya-nılmaz hale gelmesi biçiminde kendisini gösterdi. Bu durumda, dev-rime başvurmamak, kitlelerin o dayanılmaz yaşamının, şiddetlenereksürmesine göz yummaktır, insansızlaşmaktır.

Tekelci kapitalizmin yapısal bunalımından ve temel uzlaşmaz çe-lişkisinden, sistem içi çıkış yoktur. Sistemin devamı, aynı olgularındaha şiddetli biçimde ortaya çıkışı olacaktır. Geriye tek çıkış yolu ka-lıyor: Proletaryanın devrim yolu. Tekelci kapitalizmi yıkıp, yeni birtoplumu kuracak olan yalnızca proletaryadır. Proletarya ise olaylar ta-rafından öne geçmeye zorlanıyor. Maddi koşullar ve politik süreç top-lumsal devrimi her yönden hazırlıyor. Devrim, zorunluluktur.

Egemen sınıf ise direniyor, saldırıyor. İktidar gücünü elinde tutantekeller, devrimi önlemek için, devrimci güç proletaryaya karşı çokyönlü savaş veriyor. En etkin saldırı, proletaryayı güçsüz düşürmekiçin, proletaryanın birlikte bulunduğu ve hareket ettiği üretim mer-kezlerine yapılıyor. İşçileri, işten çıkarmak, sermayenin, işçilere karşıen etkin silahıdır. İşten çıkartılan işçiler, dağılırlar ve güç olmaktan çı-karlar. Dağılan ordu, ordu özelliğini yitirir. Proletarya ordusunun du-rumu da böyledir.

İşçileri toplumsal üretim sürecinden uzaklaştırmak, aynı za-manda, onları toplumsal yaşam araçlarından uzaklaştırmaktır. İşçileremek güçlerini sattıkları zaman, gerekli yaşam aracına (tüketim araç-larına) sahip olurlar. Bu nedenle emek gücünü satmaktan yoksun bı-rakılan biri, açlığa mahkum edilir, yaşamdan kovulur. Proletarya çokmiktarda yaşam aracı ürettiği için, gerekli yaşam aracından yoksunoluyor. Proleterlerin ürettiği maddi güç, onları her bakımdan eziyor. İş-çilerin işten, yaşam araçlarından ve yaşamdan yoksun bırakılması sü-reci şiddetlenerek sürüyor.

SENDİKALİZM, OPORTÜNİZM, REFORMİZMProletaryanın kurtuluş mücadelesi, uzun, sancılı ve çetin bir sü-

reçten geçiyor. Proletarya hareketiyle birlikte ortaya çıkan ve ondan kopmayan

şey, sendikalizm. Sendikalizm işçi sınıfı hareketine sınır çizilmesidir.Sınır, bir meta olan emek gücünün serbest pazarlığıdır. Sendikalizm“serbest mübadele” sınırlarını aşamaz, bu düpedüz ücretli emek sis-

C. Dağlı

108

Page 110: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

temi sınırlarında kalmaktır. Öyle olunca, sendikalizm, burjuva düzeneson vermek isteyen, proletaryanın bağımsız politik çizgisinin önündeengel oluşturur. Sendikalizm, “teorik liberalizmdir”. Burjuva ideolo-jisi olan liberalizm, işçi sınıfının ayağına vurulmuş bir burjuva pran-gasıdır.

Sendikalizm teorisiyle yetişen işçiler, yıllarca burjuva partilerinehizmet etti. Pek çok sosyalist gurubun, partinin, örgütün çabasına rağ-men, sendikalizm teorisiyle donanan işçiler, burjuva partilerini besle-meyi sürdürdüler. Sendikalizm teorisini aşamayan sosyalist hareket, busilahla kendini vurdu. Sendikalarda, sosyalist etkinlik kuracağım di-yerek çalışma yapanlar, bir süre sonra sendikalizme saptılar, pratiktede, sendikaların militanı oldular.

Halen, sendikalizm, devrimci sendikalizmle aşılmaya çalışılıyor.Sendikalizmin sınırları aşılmıyor. En yaygın olan devrimci sendika-lizmdir. İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde en engelleyici olan dabudur. Proletarya ile silahlı komünist hareket arasındaki kopukluğunsorumluluğu, devrimci sendikalizm teorisini benimseyenlerdedir. Sos-yalist teori, sendikalizmin baskısı altında kaldı, eklenti oldu.

Sendikalizmin, sosyalist hareketin kentlerdeki gelişimiyle ilişkisi,bağı var. Sosyalist hareket kentlerde başladı. Kentler olmadan sosya-lizm olmazdı. Sosyalizmin çıkışı olmazdı. Kent sosyalist hareketiılımlı oldu, on yıllar boyu ılımlılığı aşamadı. Ardından yoksul köylüve küçük köylü hareketi, devrimci militan temelde geldi, mücadeledeçığır açtı, en sonunda 80'li yıllarda o da bitti. Kent devrimci proletar-yası daha sonra son sözünü söyledi: Toplumsal devrim!

Kırlarda ve kırlardan gelenlerin çoğunluğunu oluşturduğu üni-versitelerde yükselen devrimci hareket, iradeciliği ve bireyi öne çı-kardı; kentliler nesnelliğe boyun eğiyordu. İradeyi ve bireyi öneçıkartanlar şimdi tersi noktada, nesnelliğin önünde diz çöküyorlar.

Kır yoksullarının devrimci militan mücadeleye atıldıkları dönem,tekelci kapitalizmin kırsal yapıyı çözdüğü, köylüleri geniş ölçeklimülksüzleştirdiği ve oradan alıp kentlere savurduğu, kitlelerin yok-sulluğu yoğun olarak yaşadığı bir dönemdi. Aynı dönem, kentlerdekiküçük mülk sahiplerinin de geniş olarak mülksüzleştiği ve bunun so-nucu sosyalist saflara aktığı bir dönemdir.

Tekelcilik, ekonomik ve toplumsal yaşamda yeni ve daha bir üstdüzeye geçiştir. Tekelciliğin oluşumu, gelişimi ve egemenliği süreci,aynı zamanda, kır ve kentteki ekonomik, toplumsal yaşamın yeni birdüzleme oturması süreci olarak işledi. Sürecin diğer yönü ise, mülk-süzleşme, yoksullaşma ve sömürüye bağlı olarak çelişkilerin kes-kinleşmesi, çatışmaların yükselmesi olarak işledi. Kitleler, kendilerini

Toplu Yazılar

109

Page 111: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sömüren ve ezen tekelci kapitalizme karşı mücadeleye yöneldiler. Yay-gın işçi grevleri, öğrenci eylemleri, yoksul ve küçük köylülüğün ey-lemleri, silahlı devrimci eylemler ve 15–16 Haziran işçi eylemi,kitlelerin düzene karşı pratik tavrını ortaya koydu.

Proletaryanın sınıf hareketi on yıllardır süren mücadelelerden teo-rik olarak süzülüp geldi. Marksist-Leninist dünya görüşünü esas alanproleter komünist parti, komünist devrimci nitelikleriyle, mücadeleninher cephesinde önderlik edecek konumdadır. Bilimsel, sağlam bir teo-riyle donanmış, savaşçı öncü Leninist Parti'nin olduğu bir yerde boşlukolmaz. Zafer yürüyüşü, devrimci proletaryanın önderliğinde en sonundagerçekleşecektir.

Parti mücadelesinde çağımızın iki modern hareketi olan ProletaryaHareketi ile Sosyalist Hareket çakışmıştır. Proleter sınıf savaşı teorik,politik, pratik bütünlük gösteriyor, bu hareket yıkılmaz.

Türkiye'de geç ve eksik kapitalist gelişme, eksik sınıf gelişiminigetirdi, eksik sınıf ilişkileri, eksik teoriyi getirdi. Bu, yakın zamana ka-darki tüm gelişimin özetidir. Durum değişti, modern kapitalist temeldegelişen, modern sınıf ilişkilerine denk düşen modern komünist teorikgelişme ortaya çıktı.

Proletarya hareketi ekonomik mücadeleden geçerek, sosyalist ha-reket politik mücadeleden geçerek çakıştı; İngiliz proletaryasının eko-nomik mücadele anlayışıyla, Fransız proletaryasının politik mücadeleanlayışının bir araya gelmesiydi bu. Ötesi aynı zamanda Latin Amerikahalklarının gerilla mücadelesi anlayışı, diğer mücadele anlayışları vemücadelenin pratik biçimleriyle birleşmiştir. Birinde düşüş olduğuzaman diğeri devam ediyor, çoğu kez silahlı mücadele kendi yolundadevam ediyor, böylece toplumsal devrim sürekli tutuluyor: İleri Düzey.

Sınıf savaşının etkisiyle değişime uğrayan emekçi kitleler, kendiyaşam biçimini, yaşam koşullarını ve maddi temelini değiştirmek içinharekete geçerken, aynı zamanda kendisini de değiştirdi; değiştirerekdeğişmek. Devrimci grup hareketinin, proletaryanın ve halkın hareke-tine dönüşmesi; halktaki değişimin somut, elle tutulur işaretidir. Hiç birşey bu değişimi, devrimci tutsakları sahiplenişten, öğrencilerin destek-lenişinden, eylemlere yönelişten, devrimciyi ve gerillayı destekleyiştenve bölükler halinde mücadeleye yönelişten daha iyi anlatamaz.

Uzun soluklu, zorlu mücadeleye ayak uyduramayan “mücadele ka-çakları” entelektüalizme kaydılar. Gelecek için mücadele iddiasında olanbu gruplar, gelecek için mücadeleyi de geleceğe bırakıyorlar. (Ertele-meci oportünizm) Gözlerinin önündeki zulme, dünyanın en baskıcı re-jimlerinden birinin yaptıklarına seyirci kalacak kadar sosyalizme ait nevarsa tümünü yitirdiler.

C. Dağlı

110

Page 112: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Entelektüel oportünistler (aydınlar oportünizmi), bugünkü dün-yanın yorumunu yapıyorlar, ancak onu değiştirmeyi düşünmüyorlar.Geleceği kurmak için bugünün sömürü dünyasına son vermek yerine,pratikte bir şey yapmayarak, onunla uzlaşıyorlar. Gelecek ancak, bu-günkü kapitalist dünya yıkılırsa kurulabilir; ancak bugünkü toplumuyıkma mücadelesi devrimci mücadeledir. Ya da “Devrim İçin Savaş-mayana Komünist Denmez!”

RİSKLERİ GÖZE ALMAKTürkiye ve Kürdistan, dünyanın en önemli devrimci alanlarından

biridir. Bu nedenle, önünde alt edilmesi gereken çok zorlu ve şiddetlibir süreç var. Emperyalizm böyle ileri bir devrim örneğini önlemekamacıyla elinden geleni yapacaktır. Önemli bir devrime önderlik et-mesi, aynı biçimde proletarya güçlerinin de elinden gelen her devrimciçabayı göstermesini gerektirir. Devrim belirtilen nedenlerle zaferekolay ulaşamayacaktır, zafere ulaşmak için yoğun devrimci bir dönemyaşanmalı. Eğer devrim bunca tehlikeye karşın, başarıya ulaşırsa, ozaman varlığıyla uluslararası devrimci mücadeleye etkin katkı yapa-caktır. Devrimimizin etkisi kesin olarak dünya ölçeğinde olacaktır.

Dünyadaki öneminden dolayı, her zaman Avrupa emperyalizmi,son dönemlerde de ABD emperyalizminin artan ilgisine sahip olduk.Avrupa emperyalizmi, finans kapital ve NATO aracılığıyla, Türki-ye'deki askeri faşist darbeleri tezgahlayıp desteklerken, işbirlikçi tek-elci sermayenin yaptığı tüm baskıların arkasında yer alırken, aynızamanda, 12 Eylül döneminde ve şimdi olduğu gibi, Türkiye ve Kür-distan'da “insan hakları” savunucusu pozlarıyla sahnede beliriyor.ABD emperyalizmi ise şimdiye kadar yalnızca saldırgan ve baskıcıyüzünü gösterdi. Son dönemlerde iyice yükselen uluslararası reka-bette, Avrupa ve güçlenen Almanya karşısında gerilememek için başkabir “yüzü” olduğunu herkese hatırlattı. Sırf bir devrimle sonuçlanma-sın diye “Kürt sorunuyla” yakından ilgilenmeye başladı. Türkiye'deki“işkence” vb. “insan hakları ihlalleri” konusunda duyarsız olmadığınıhatırlattı. Tekelci doğaları gereği yalnızca egemenlik peşinde koşanuluslararası finans-kapital devletleri, rekabet ve devrim tehlikesi ne-deniyle “soylu” düşüncelere sahip olduklarını ve soyluluk peşinde dekoştuklarını göstermeye çalışıyorlar. Bu politikanın emperyalist özüolan dünya egemenliğinin sürdürülmesi yönü görülmezse, bu, ezilenve sömürülen halklar için büyük tehlike olur.

İçerde, emperyalizmin aldatıcı yönelişiyle buluşmak isteyen, dev-rimci hareketi tasfiye etmeye soyunan, gönüllü olarak uzlaşma içindeolan sosyal reformist bir çizgi var. 90 sonrası Latin Amerika’da ve Fi-

Toplu Yazılar

111

Page 113: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

listin'de görülen örneklere, Kürdistan ve Türkiye'de katılmak isteniyor.Eğer komünist devimci güçler kendi yolunda gitmeseydi, ihaneti gö-nüllü olarak paylaşanlar, devrimci hareketi çoktan tasfiye etmişlerdi.Kürdistan ve Türkiye, Latin Amerika örneği olmadı, reformist hare-ket de amacına ulaşamadı.

Onlar gerçekten, yaptıklarıyla ve yönelişleriyle, emperyalistlerindünya rekabetine ve dünya egemenliğini sürdürmelerine yardımcı olu-yorlar. Emperyalistlerin kendi aralarındaki dünya rekabetinin devamıolarak artan baskı ve saldırılara yöneleceği kesin. Emperyalizme karşıuzlaşmaz silahlı mücadele, ezilen dünya halklarının kurtuluşunun tekşartıdır.

Devrime en yakın ülkeler içinde ön sıralarda bulunan Kürdistanve Türkiye'de devrime öncülük eden devrimci komünist partiyi, nite-liğinden, amacından ve konumundan dolayı bekleyen pek çok risk var.Emperyalizm ve işbirlikçi tekelci düzen, öncü komünist partiyi etki-sizleştirmek ve yok etmek için şiddetin her biçimine, hilenin her türünebaşvurmaktan geri kalmaz. Leninist Parti, ezilen ve sömürülen emekçikitlelere öncülük etmek, onları kurtuluşa götürmek için her bakım-dan sağlam olmalı. Bu parti, şiddetli çarpışmalara, uzun savaşlara da-yanacak bilinçle donanmalı, devrimci pratik içinde olmalı.Üstlendiğimiz, proletaryayı ve ezilen halkları kurtuluşa götürme gör-evi, risklere her zaman hazır olmayı gerektirir. Riski göze almayandevrimci olmasın.

Mücadele Birliği15.Nisan.1998

Sayı: 5

C. Dağlı

112

Page 114: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

GÜNCEL GELİŞMELER

Burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıflar mücadelesi en yoğun döne-mine girdi. Burjuvazi, devrim tehdidini atlatmak için, devamlı seferberliküzerine seferberlik ilan ediyor. Burjuvazi, bugüne kadar yapılan seferberlik-lerle sonuç alamadığı için yenilerini ilan etme gereği duyuyor. Ordu ve MGKkararıyla ilan edilen son "bütün milli güç unsurları"nın seferberliği yine, dahaöncekiler gibi devrim karşısında yenik düşecek ve burjuvazi yeni seferberlikilanları yapacaktır. Kürt ve Türk halklarının devrim cephesi ise yoluna devamediyor. Mücadelenin şiddeti, Mart ayında Türkiye ve Kürdistan'da aynı za-manda ve birlikte arttı. Nisan'da Kürdistan'daki savaş yeniden şiddetlendi.Mücadelenin genel yönü yoğunlaşma ve şiddetlenmedir.

Çatışan tarafların mücadelesindeki bu yoğunluk ve şiddetlenme, devri-min güncelliğinin bir başka ifadesidir. Eğer çatışına her tarafta tırmanıyorsa,karşıt eylemler süreklilik gösteriyorsa, bu rastlantısal olamaz. Hiç kimse yıl-lardır yaşanan ve tırmanışa geçen olayların anlık olaylar olduğunu söyleye-mez. Toplumu yıllardır savaşa sokan şey, maddi koşullardır. Bu koşullardevrimin maddi koşullarıdır. Güncel savaş, devrimin güncelliğinden başka birşey değildir.

Türkiye ve Kürdistan'da milyonlarca insan yıllardır politik ve askeri se-ferberlik halindedir. Bu kadar insanı savaşa sokan, herhalde bir avuç dev-rimcinin ya da egemen sınıf temsilcilerinin iradesi olamaz. Bütün toplumuetkileyen köklü nedenler olmadan hiç bir irade, geniş kitleleri savaşa soka-maz. Hem de yıllarca süren bir seferberliği kesinlikle devam ettiremez. Kürthalkını ayağa kaldıran koşullar olmadan, PKK ya da A. Öcalan, bir ulusunasıl ayağa kaldırabilirdi. İşin başında bir grup devrimci mücadeleye başla-mış olsa da, bir avuç devrimcinin bu kadar kısa zamanda bir ulusu ayağa kal-dıracak duruma gelmesi için, ezilen Kürt ulusunun buna hazır olması gerekir.Milyonlarca insanın özgürlük için harekete geçmesini sağlayan, maddi vepolitik koşullardır.

Halkların kurtuluşunu güncelleştiren gelişmeler, uzun bir tarihi dönemtarafından hazırlanıyor. Türkiye'de neredeyse yüzyıllardır devam eden birilerici, demokrat, sosyalist mücadele tarihi var. Bu uzun zaman içinde ilericigüçler, devletle, egemen sınıflarla çatışma içinde oldular. Halk üzerindekibaskılara ve sömürüye karşı yıllardır eleştiri yöneltiliyor. Bu yönde çok sa-yıda edebi yapıt verildi. Şairler, yazarlar, bilim adamları, sosyalistler en ağırbaskı, sansür ve yasaklı koşullarda boğuştu. Aynı dönemde çok sayıda ilerici,sosyalist baskı gördü, hapse atıldı, sürüldü, işkence gördü. Ancak o zaman-

Toplu Yazılar

113

Page 115: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lar, kapitalizm ve sınıflar tam gelişmediği için ilerici, sosyalist hareketin he-deflerine ulaşma şansı yoktu. Yine işçi sınıfı yeterince gelişmediği ve sınıf-lar mücadelesi keskin olmadığı için ileri sürülen ilerici, sosyalist görüşlerçoğu kez uzlaşmacılıkla sonuçlandı. İlerici, sosyalist hareket, maddi ve poli-tik koşulları olmadığı için de gerçekleşme olanağına sahip değildi. İşçi sını-fının, halk kitlelerinin ve ilerici sosyalist hareketin özlemlerinin, istekleriningerçekleşmesi için kapitalizmin bütün yönleriyle ortaya çıkması, işçi sınıfı-nın bir sınıf olarak her yönde belirginleşmesi gerekiyordu.Bugün milyon-larca insan özgürlük için harekete geçiyorsa, bu yüzden devrimgüncelleşmişse bunda aynı zamanda, otuz yıldır sürüp giden sert sınıf mü-cadelesinin belirgin yeri var. Türkiye ve Kürdistan'da çeşitli düzeylerde sürenotuz yıllık devrimci mücadele var. Mücadele yıllarca silahlı mücadele çizgi-sinde sürdü. Çok sert ve çetin süreçlerden geçen mücadele büyüyerek bu-günlere geldi. Bugünkü mücadele, kendinden önceki devrimci mücadeleninçocuğu olarak doğdu. Güncel devrimci mücadeleyi sonucuna götürecek olanişçi sınıfı, yüzyıllık ilerici, devrimci sosyalist mücadele birikimine sahiptir. İşçisınıfı çıktığı zafer yürüyüşünde, büyük bir ilerici, sosyalist tarihi mirasa sa-hiptir.

On yıllardır süren, günümüzde artık yoğunluk kazanan sınıflar müca-delesinin temelinde, kitlelerin, kapitalist düzen tarafından karşılanamayangereksinmeleri ve istekleri var. Kurulu sosyal düzen, kitlelerin gereksinme-lerini karşılayamıyor. Düzen kurumları, kitlelerin isteklerine karşı direniyor.Kitlelerin karşılanmayan gereksinmeleri ve istekleri, düzenin aşılması ge-rektiğini ve en sonunda aşılacağını gösteriyor. Tekelci kapitalist sınıf, devletzoruyla, halkın gereksinmelerini bastırma yoluna gidiyor. Ancak her sefe-rinde, halkın gereksinmeleri daha belirgin olarak öne çıkıyor. Bu temelde ge-lişen toplum, en sonunda gereksinmelerinin karşılanması için mevcuttoplumsal biçimin parçalanması noktasına gelip dayanmıştır. Burada kulla-nılan karşı devrimci devlet zoru, ileri yöndeki gelişmeye karşı, toplumun ev-rimine karşı kullanıldığı için sonunda yenilgiye mahkumdur.

Bugün tekelci kapitalist egemenliği tehdit eden noktaya ulaşan dev-rim, yalnızca devrimci örgütlerin iradesi sonucu bu noktaya gelmedi.Devrim esas olarak ekonomik, toplumsal, tarihi nedenlerden oluşmuş-tur. Devrimci durum zaten nesnelliği ortaya koyuyor. Devrimci örgüt-lerin iradesi ile tam bir birleşme sağlanması durumunda devrimgerçekleşir, devrim zafere ulaşır. (20 Nisan 1998)

Mücadele Birliği

1 Haziran 1998

Sayı: 6

C. Dağlı

114

Page 116: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

RESTORASYON DEĞİL TOPLUMSAL DEVRİM

Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimi güncel bir devrimdir,Devrim, yalnızca, zafer yolunda ilerleyen iki ülkenin devrim ordu-larının eseri değil, aynı zamanda tarihi gelişmelerin zorunlu sonucuolarak gündeme geldi. Güncel devrimde, zafer de günceldir. Bu dev-rimde, milyonlarca işçinin, yoksul köylünün, emekçinin on yıllarboyu süren özlemleri, istemleri, umutları, umutsuzlukları, kinleri,öfkeleri saklıdır. Tekelci kapitalizmin ekonomik ilişkileri ve politikyapısıyla gelişen düzenin, ileri gitmek isteyen üretici güçlerin ge-lişmesinin önünde engel oluşturması, milyonlarca emekçinin giriş-tiği eylemlerin, bu yapıyı yıkacak kadar belirginleşmesini getirdi.Ne egemen sınıf ve ne de ezilen sınıflar artık "eski tarzda" yaşamakistemiyorlar. Değişim kaçınılmaz oldu.

Yıllardır biriken ve üst üste binen çelişkiler toplumu sarsıyor.Tekelci kapitalist yapıyla emekçi sınıflar arasındaki çatışma şid-detlendi. Sömürü ve zulüm düzeni her yandan yıkılmayla yüz yüzegeldi. Bu durumda, burjuvazinin başvuracağı gerici şiddet, ancak,şiddete başvuranları güçsüz düşürecek bir aşamaya geldi. İlhakçıfaşist Türk ordusunun büyük bir birlikle Kürdistan'da giriştiği Nisanharekâtı ve 1 Mayıs'ta estirilen faşist terör, tekelci kapitalist düze-nin ne kadar güçsüzleştiğini gösteren gelişmeler oldu. Proletaryanınve halkların birleşik devrimi en yoğun dönemini yaşıyor.

Devrim milyonların iradesi olarak gündeme gelince, sermaye-nin devrimci örgütlere karşı sürdürdüğü terör sonuçsuz kaldı. Ce-zaevlerinde tutulan binlerce devrimci tutsağın, tutsaklık koşullarınarağmen, kitleler mücadeleye atılmaya devam ediyor. Devrim yeni

Toplu Yazılar

115

Page 117: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

güçlerle büyümeye devam ediyor. Mücadeleye yeni insanlar katıl-dıkça, kapitalizmin bütün planları bozuluyor. Kitleler daha büyükgüçlerle mücadeleye atıldıkça, silahlı mücadele yükseldikçe, ege-men sınıf, kendi egemenliğini daha güvenilmez bulmaya başlıyor.O zaman da, devleti sürekli yetkinleştiriyor, askeri gücü ön plana çı-kartıyor. Tekelci kapitalist sınıf, emekçi sınıflara ne kadar baskı uy-gularsa uygulasın, karşı-devrimci şiddet artık sonuç vermiyor.Devrim, her tür burjuva terör, şiddet ve baskı ortamından geçerek vebilenerek zafer yolunda ilerlemeye devam ediyor.

Kürdistan ve Türkiye birleşik devrimi, yalnızca emperyalizmi,bir pazarını ortadan kaldırmakla tehdit etmiyor, aynı zaman da, ka-pitalist sistemin bir kalesini de yıkma eylemine girişmiş bulunuyor.Bu devrim, koskoca kapitalist dünyaya kafa tutuyor. Bölgedeki vedünyadaki yeri bu kadar önemli olan devrimimizi bekleyen çokbüyük tehlikeler var. Devrim, yolu üzerindeki tehlikeleri yendikçezafere doğru gidecektir. Zafer yolu tehlikelerle doludur.

Tekelci sermayenin devrimci güçlere ve Kürt halkına karşı yıl-lardır sürdürdüğü savaşın, askeri anlamda sonuç vermediği hergeçen dönem daha açık olarak ortaya çıkmaya başladı. Devletin as-keri güçlerinin başarısız kalması, düzenin ve egemen sınıfın ayrı-calıklarının tehlikede olması demektir. O zaman burjuva sivil güçlerne güne bekliyor. Tekellerin, ordunun ve MGK'nın ilan ettiği "Tümmilli güç unsurlarının seferberliği" politikası gereği, burjuva güçlerseferber oldular. Kapitalist düzeni ve devleti kurtarmak için yal-nızca resmi devlet güçleri değil, bütün düzen güçleri mevzilendi-ler. Düzenin sivil güçleri, askeri güçlerden farklı yöntemlerlehareket ediyorlar, farkları yöntemdedir. Düzenin sivil güçlerinegöre, devlet tepede "ekonomik-siyasi reformlar" yapmalı. Sistemikurtarmak için yapılan bu çağrılar, her geçen gün yeni burjuva güç-ler bularak genişliyor. Sivil burjuva ağızlardan yapılan bu çağrılarESASINDA sürmekte olan burjuva iç savaşın bir parçasıdır, ta-mamlayıcısıdır. Kesin amacı, devrimci güçleri etkisiz hale getirmekve devrimi engellemektir.

Öylesine yoğun ve keskin bir toplumsal-politik ortam doğduki, toplumu oluşturan her sınıf ve politik sözcüleri, kendi doğalarınauygun olarak harekete geçti. Ulusu oluşturan her sınıf, kendi çıkar-ları yönünde "çıkış" arıyor. Böylece toplumun bütün sınıfları mil-yonlar halinde politik seferberlik içindedir. Son dönemde, düzengüçlerinden orta sınıf temsilcileri, çok daha aktif olarak hareketegeçtiler. Tekelci burjuvaziyle, proletarya savaş durumundayken,orta sınıflar aradan fırlayıp, iki sınıfı uzlaştırmaya kalkışıyorlar. Or-

C. Dağlı

116

Page 118: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

talık son dönemlerde böylelerinin çağrıları ve girişimlerinden ge-çilmiyor. Düzeni ve ayrıcalıklarını tehlikede gören burjuvalarla,küçük burjuvaların öne çıkardıkları görüş "yeniden yapılanma" yada "restorasyon" dur. Restorasyoncuların amacı, devrimci işçileri,devrimcileri, Kürt ulusal hareketini devrimci çizgisinden uzaklaştı-rıp, düzene entegre etmektir. Hedeflenen, devrimci güçlerin düzeneadaptasyonunu sağlamaktır. İşte devrimin önündeki tehlike debudur; yenmemiz gereken de budur.

Tekelci kapitalistlerin burjuva politik yapıyı "yeniden yapılan-dıracağı" ahmaklığına kendini en çok inandıranların başında küçükburjuva devrimci hareket geliyor. Sosyal-reformizm, daha önce aynıgörüşe dayandı ve kendini düzene yamanmış buldu. Şimdiyse dev-rimci küçük burjuva hareket düzene dönmek için kendinden önce-kilerin görüşlerini yeni üslûplarla söylüyor. Tekelci kapitalizminpolitik gericiliğini ve egemenliğini yansıtan politik yapı, tekelcilikve emperyalizme bağımlılık çerçevesinde hiç bir biçimde "yeniden"yapılandırılamaz. Küçük burjuvalar kendilerini ve proletaryayı al-datıyorlar. Tekelcilik HER PLANDA gericiliktir. Tekelcilik politikplanda da gericiliktir. Hiç bir biçimde gerici politik yapı, burjuvaya da küçük burjuva demokrasisi ilkelerine göre yapılandırılama-yacaktır. Olsa olsa, tekelci egemenlik daha geniş bir küçük burjuvataban üzerinde uygulanacaktır.

Burjuvazinin politik yapıyı "demokratikleştireceği" tezi yenideğildir. Bugün ÖDP içinde buluşan eski devrimciler, daha 88'deaynı şeyleri söylüyorlardı. Bu tezlere göre, tekelci sermaye elde et-tiği sermaye birikimi sonucu artık faşizme gerek duymadan da, top-lumu yönetebilecektir. Yine bu görüşe göre, daha o zamandanitibaren faşizm çözülüyordu. Böylece faşizmin yıkılması bir dev-rim sorunu olmaktan çıkartılmış, tekelci sermayenin kendi iç hare-ketine bağlanmıştı. Oysaki tam da faşizm çözülüyor dendiği birdönemde faşist devlet terörü en üst düzeye tırmandırıldı ve 90'dansonra burjuva iç savaş başlatıldı. Kürt halkına karşı en büyük imhahareketi bu dönemde oldu. Şimdi de tekelci güçlerin bütün halklarakarşı top yekûn savaş ilan ettiği ve sürdürdüğü bir sırada küçük bur-juva devrimci hareket, politik yapının tekelciler tarafından yenidenyapılandırılacağını ileri sürüyor. Bu görüşe göre faşizm devlet ya-pısından, tekelci sermaye tarafından dıştalanıyor. Başka bir söy-lemle, faşizm çözülüyor. Yine aynı biçimde, bu görüşe göre faşizmiyıkmak için devrime gerek yoktur. Halbuki, faşizm bir kere devletbiçimi olduktan sonra, tekelcilik altında yerini başka bir burjuvayönetim biçimine bırakmaz. Faşizm bir devlet biçimi olduktan

Toplu Yazılar

117

Page 119: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sonra, orada burjuva demokrasisi bir daha gerçekleşmez.Devletin yeniden yapılandırılacağını söyleyenler, açık konuş-

muyorlar. Açıkça görüş belirtmekten çekiniyorlar, kendi güçlerinibile bu konuda ikna edemezler. Bunun için yalnızca soyut sözlerediyorlar. Tekelci devlet biçimi olarak faşizm çözülmedi, ancakküçük burjuva hareket, uzun iç savaşa dayanamayıp daha şimdidençözülmeye başladı.

Küçük burjuva devrimcileri, tekelci sermaye babalarından eko-nomik, politik reform beklentisine girdiler. Kendi çabalarıyla, aşa-ğıdan bir baskıyla bunların gerçekleşmesinin olanaksız olduğukanısına vardıkları için, reform yapmayı da sermayeye bıraktılar.Yasal parti biçiminde örgütlenen sosyal-reformistler, tamamen dü-zeni reform temelinde yeniden yapılandırmayı hedeflemelerine rağ-men, hedeflerine ulaşamadılar. Reformistlerin başarısızlıkları,küçük burjuva devrimcilerinin gözünü de korkuttuğu için, bunlarreform işini tepeden yapılmak üzere burjuvaziye gönderme yaptılar.Küçük burjuva hareket, reformu kendi gücüyle gerçekleştirmeyi birkenara bırakırken, aynı zamanda toplumu dönüştürme yeteneğininolmadığını da kanıtlamış oldu.

Önce burjuvaziyi devirecek toplumsal devrim için yola çıktılar,bunun ancak uzun süreli ve çetin bir iç savaş sonucu olduğunu gö-rünce, devrimden uzaklaştılar. Ardından reform yapmak için yolakoyuldular. Ne var ki, burjuva devletin demokrasiyi yadsıması, par-lamentarizmin işlevsizliği ve tekelci egemenliğin her alanda ege-men olması sonucu; Türkiye'de, reformlar bile devrim konusuolunca, bu defa reformları kendi güçleriyle gerçekleştirmekten deuzaklaştılar. Küçük burjuvalar, devrimci de olsa, yine de istikrar-sızlar, başladıkları hiç bir işi sonuna kadar götüremezler.

Tekelcilik bütün ekonomik yaşama egemen olduktan sonra, po-litik yapıyı da tamamen kendi tekeline aldı. Politik yapı, tekelcili-ğin gerici karakterine uygun biçimde yapılandı. Bu, tekel öncesidöneme göre "yeniden yapılanmaydı". Çünkü, tekelci kapitalistdüzen, ekonomik, toplumsal ve politik ilişkilerde yeni ve üst bir dü-zeye geçişi ifade eder. Tekelciliğin ortaya çıkışı ve egemenliği sü-recinde ekonomik yapı, politik yapı "yeniden" düzenlenir. Busüreç Türkiye'de yaşandı. Devlet egemenlik sistemi tamamen faşistbiçim aldı. Devletin faşistleşmesi 12 Mart Askeri Faşist Darbesi sı-rasında başladı, 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü döneminde ku-rumlaştırıldı. Yalnızca devletin askeri ve bürokratik yapısı değil,bütün burjuva politik yapı (burjuva partileri, meclis vb.) tamamenfaşistleştirildi. Ekonomik ve politik alandaki bu gelişme, faşizmin

C. Dağlı

118

Page 120: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yıkılmasını, ekonomik temeliyle birlikte, bir devrim sorunu halinegetirdi.

Faşizmin yıkılmasının bir devrim sorunu olduğu biçimindekigörüşleri, çok belirgin olmasa bile, küçük burjuva devrimcileri deileri sürdüler. Onlar şimdi bu görüşlerinden uzaklaşıyorlar.

Tekelci politik yapının yeniden yapılanacağını ileri sürenler,reform beklentisine girerken, reformların devrim konusu olmadı-ğını da söylemiş oluyorlar. Bizde reform, zafer yolundaki devriminyalnızca YAN ürünüdür. Yani bu haliyle de reformlar devrim ko-nusudur. Avrupa'da reformlar, örneğin anayasalar, tamamen sınıfmücadelesinin sonucudur ve proletaryanın kurtuluş mücadelesi he-defi yolunda gerçekleşmiştir. Reformlar ya da reform beklentisi, hiçbir zaman devrimci proletaryanın hedefi olmadı. Reformlar yoluylakapitalist düzenin değişeceğini söyleyenler reformistlerdir.

Sosyalizmden, proletaryadan ve devrimden umudunu kesenküçük burjuva devrimci hareket, bütün umudunu burjuvaziye bağ-ladı. Böyle olduğu için, sermayenin son yıllarda yaptığı propagan-daya, kendilerini iyice kaptırdılar. Tekelci sermaye Özal dönemindeaynı propagandayı yaptı, amacı proletaryayı sosyalizmden uzak-laştırmaktı. Yine aynı dönemde Özal hükümeti, anti-komünizmi enüst düzeye çıkarmış ve Sosyalist Sistemin dünya çapındaki bunalı-mından da yararlanarak, emekçi sınıfları, kapitalizmin kalıcılığınainandırmaya çalışmıştı. Bugün ÖDP içindekileri ve EMEP olarakörgütlenen güçleri tekelci burjuvazi, yeniden yapılandırma propa-gandasıyla o zaman vurdu. Egemenlerin yaptığı propaganda dev-rimci güçleri devrim yolundan vazgeçiremedi. Devrim güncel birolay oldu. Tekelci sermaye en zor durumunda, yine aynı propagan-dayı yeni üslûpla ortaya attı. Bu seferde vurulan bizim küçük bur-juva devrimcilerimiz oldu. Tekelci burjuvazinin amacı devrimitasfiye etmektir, küçük burjuva devrimci hareketin de hedefi budur.

Küçük burjuva devrimcilerin, tekelci kapitalizmin "restoras-yonu" tezlerini dayandırdıkları teori, özetle: "tekelci sermaye büyüksermaye birikimi sağladı, önünde ise Kafkaslar, Ortadoğu, Balkan-lar ve dünyanın başka alanlarında sermaye yatırımı olanakları vehedefi var; bu hedefe ancak tekelci devleti ve toplumsal yapıyı ye-niden yapılandırarak ulaşabilir." Buradan anlaşılması gereken şey,küçük burjuva sol hareketin, bunu istediğidir. Burjuvaziden çokbunun olmasını isteyen, kendisine devrimci diyen küçük burjuvaharekettir.

Bunlar burjuva propagandasına öylesine kapıldılar ki, Türki-ye'nin bağımlı bir ülke olduğunu bile unuttular. Bağımlı ülkelerin,

Toplu Yazılar

119

Page 121: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bağımlılık ilişkileri içinde yapacakları şeyler sınırlıdır. Bağımlılıkbir sınırdır. Sınırı çizen hükümetler değildir, kapitalizmin dünya dü-zenidir. Emperyalizm kapitalist sistemin egemenidir. Bağımlı ülke-ler ise emperyalizm tarafından gerçekleştirilen uluslararasıişbölümüne dahil edilmiştir. Emperyalizme bağımlı ülkelerin ba-ğımlılıktan kurtulma olanağı yoktur, hele emperyalist olmaları ta-mamen olanaksızdır. Ne var ki, küçük burjuva sol hareket, kenditeorisini kanıtlamak için soyut olarak, Türkiye'yi emperyalist yap-maya bile karar vermiştir. Oysaki gerçek yaşamda olan şey, bağımlıülkelerin, iyice emperyalizmin egemenliği altına girmesidir. Ba-ğımlı ülkeler, emperyalizmin yeni dünya politikası sonucu tama-men ekonomik yönden emperyalizm tarafından ilhak ediliyor. Süreçbu yönde işleyince, bağımlı ülkelerin iç savaş, terör, şiddet ve ger-ginliklerden kurtulma şansı yoktur. Bağımlı ülkeler sosyal ayak-lanmalar ve sosyal devrimlerle sarsılmaya devam edecektir.

Son elli yılın bütün sosyal ayaklanmaları sosyal devrimleri, içsavaşları, şiddet olayları ve terör olaylarının tümü, bağımlı ülke-lerde görüldü. Bu gerçek, maddi duruma uygundur. Bağımlı ülke-lerin, emperyalizm tarafından ilhak edilmelerinin başladığıgünümüz koşullarında, uluslararası toplumsal devrim ayrı ülkelerde,ayrı zamanlarda, ancak birbirini etkileyerek ve yaratarak öne çıka-caktır.

Sosyalizmden-devrimden uzaklaşan küçük burjuva politik ha-reket, parlamenter budalalığa yakalandı. Tekelci kapitalizmi hayaliolarak "yeniden yapılandırması" da bu budalalığın sonucudur.

Sosyal reformistler ve ihtilalci reformistler her konuda sözlerinisöylemelidir. Küçük burjuvazinin sözünü söylemesi, devrimci pro-letaryanın yararınadır. Sıranın proletaryaya gelmesi için, orta sınıf-ların sözlerini söylemesi, rollerini oynaması ve açığa çıkmasıgerekir. Bu sınıf gerçek rolünü oynayıp açığa çıkmadığı zaman, sıraproletaryaya ve sosyalizme gelmeyecektir. Sosyalizmin başarısı içinbırakalım küçük burjuvalar biran evvel toplumdaki rollerini oyna-sınlar. Bugün ÖDP ve EMEP'de yer alan küçük burjuva unsurların,gerçek uzlaşmacı ve burjuva uşağı konumlarının açığa çıkması içinuzun yılların geçmesi gerekti. Şimdi ise yoğun devrimci bir dönemyaşanıyor, her sınıf ve her politik hareket çok kısa süre içinde, ger-çek politik ve sınıfsal özünü dışa vurur. Düzene dönmek isteyenküçük burjuva devrimci hareket, kapitalizmin "restorasyonu" teori-siyle kendisini açığa çıkarma ve tüketme sürecine girmiştir.

Devrimci küçük burjuva solun, düzenin demokratik solu olmahedefinin önündeki en büyük engel, yine, bu hareketin halen ayakta

C. Dağlı

120

Page 122: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kalan devrimci konumudur. Bu örgütler yeni amaçlarına ulaşmakiçin, öncelikle kendi devrimci konumlarını tasfiye etmeyle işe baş-ladılar. Bunun için de işe devrimci teorilerini tasfiye etmekle başlı-yorlar. Ardından partileşme hedefiyle, özünde Menşevik parti olmayolunda ilerliyorlar. Parti biçiminde örgütlenenler ise, partilerinibiran evvel Menşevik çizgiye oturtmak için çaba içindeler. Dev-rimci mücadeleyi tasfiye süreci, "Susurluk Süreciyle" birlikte baş-ladı. Süreç şimdi daha da derinleşiyor. 1 Mayıs'ta burjuvasendikalarını izlemeleri, devletin gösterdiği yere gitmeleri, devrimmücadelesini tasfiye sürecinin hangi noktaya geldiğini gösteriyor.

Bir zamanlar Alman proletaryasının oportünist Bebel'i adametmesi gibi, Türkiye ve Kürdistan proletaryası da eğer bu küçükburjuva sosyalistlerini adam etmezse, düzenle bütünleşme sürecidevam edecektir.

Bu güne kadar en çetin süreçlerden geçen, her tür zorluğuyenen, en eşitsiz koşullarda bile kendisini kanıtlayan devrim, şimdien tehlikeli dönemece girdi. Burjuvazinin ve küçük burjuvazininkurduğu reform tuzağı, devrimci hareketi bekleyen en önemli teh-likedir. Proletarya pek çok konuda birikimlidir, bilinçlidir, ancak,küçük burjuvazinin sosyalizm adına öne sürdüğü ve proletaryanınkurtuluş mücadelesi yararına olduğunu söylediği, burjuva düzeninrestorasyonu içinde harç olma politikası karşısında, yeterince de-neyimli değildir. Burada da ana görev Leninist partiye düşüyor. Le-ninist parti, proletaryayı her tür burjuva ve küçük burjuva aldatmacakarşısında uyarmalıdır. Proletaryanın kurtuluşu ancak zora dayalıdevrimle gerçekleşecektir. Maddi koşullar ve politik ortam tekelcikapitalizmi devirmek için her zaman kinden daha olgundur. Prole-tarya sosyalizm yolundan, devrimin zafer yolundan ayrılmayacak-tır.

Mücadele Birliği15 Haziran 1998

Sayı: 7

Toplu Yazılar

121

Page 123: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

GÜNCEL DEVRİM

Ekonomik ve toplumsal olgular, keskin sınıfsal çelişkiler, sert ça-tışmalar; sürecin her cephesi, güncel devrimi gösteriyor. Devrimingüncelliği olgularda yansıyor. Bu olgular, somut durumu somutlayanşeylerdir. Ekonomik toplumsal olgular, burjuva sınıfıyla proletarya-nın arasındaki sınıflar mücadelesi genel ilişkisi içinde ele alındığında,birbirinden yalıtık olmadıkları görülecektir. Tamamen yükselmekteolan devrimin ve yeni bir toplumun habercileri olan bu olgular, kendibaşına da hareket etmiyor. Bütün olgular bir tek organik bütünü oluş-turur. Sağ ve sol oportünist hareket de günlük dilde toplumsal olgularaişaret ediyor, ancak toplumsal olguların, toplumsal devrimi haber ver-diğini göremiyorlar. Organik bütünü oluşturan olgular birbirine karşı-lıklı bağımlıdır ve yine karşılıklı olarak birbirini etkilerler. Toplumsalgelişmenin diyalektiği güncel devrimi belirginleştiriyor.

Küçük burjuva sosyalizmi, günlük dilde karşısına çıkan bütün po-litik gelişmeleri bir bir saydıktan sonra, bu olguların nasıl bir geliş-menin sonucu olduğunu göremiyor. Toplumsal gerçeklerin inatçılığınarağmen, küçük burjuva devrimcileri, aynı inatçılıkla gerçeklere karşıdireniyorlar. Olayları ve gelişmeleri ele alırken başvurdukları yönte-min, Marksist diyalektik yöntem olmadığı kesin. Çözümleme yön-temleri metafizik yöntemdir. Toplumsal gelişim yasalarının devrimyönünde işlemesine karşı, direndikçe, koşulların devrimci yönde iler-lemediğini kanıtlamaya çalıştıkça, daha fazla metafiziğe yöneliyorlar.Böylece Marksizmin özü olan diyalektikten sürekli uzaklaşıyorlar. Bu,proletaryanın saflarına metafizik burjuva düşünce yöntemini taşı-maktır. Bu yönde de aramızda çok derin ayrılıklar öne çıkıyor. Olay-ları, gelişmeyi ve somut durumu anlamının biricik bilimsel yöntemi,olayları diyalektiğe dayanarak açıklamak bizim temel yöntemimiz ola-rak kalacaktır.

C. Dağlı

122

Page 124: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Sermayenin saldırılarını sürekli tırmandırdığı yadsınabilir mi?Herkes tekelci sermayenin saldırıları olan faşist devlet terörünün art-tığını ve azgınlaştığını kabul ediyor. Hatta yayın organlarında, bu sal-dırılar bütün görüntüleriyle ortaya konuyor. Yine sermayedünyasındaki iç çelişkiler ve çatışmalar da tartışmasız bir olgudur.Emekçi sınıfların sürekli eylem içinde olduğunu söyleyenler, bu mü-cadeleyi sendikal biçimlere kadar takip ediyor ve ortaya çıkarıyorlar.Bu gelişmelerle iç içe olan Kürt halkının özgürlük mücadelesinin ulaş-tığı gelişme aşamasını hiç kimse yadsımaya cesaret bile edemez. Peki,bütün bu olgular neden aynı dönemde ortaya çıktı, bu rastlantı mıdır?Metafizik sola sorarsanız, bütün olgular birbirinden ayrıdır ve hiç birbiçimde devrimci durumu ve güncel devrimi anlatmaz ya da somutolarak göstermez. Oysaki gerçek yaşamda, ancak yoğun devrimci birdönemde bu kadar olgu iç içe geçmiş olarak aynı sırada ortaya çıkar.Gelişmenin seyrek olduğu bir dönemde her olgu biraz kendi başınagörünür ve diğer olguları bu kadar, etkilemez. Günlük olarak yaşadı-ğımız şey, bütün olguların ve süreçlerin iç içe geçtiği ve üst üste yı-ğıldığı, kesin devrimci bir dönemdir.

Gelişmeleri Leninist devrim teorisi ışığında irdeleyelim. Leninistdevrim anlayışına göre, bir devrimin olması için;

1) Burjuva sınıfın kendi içinde güçsüz düşmesi ve zayıflamış ol-ması,

2) Ara unsurlar olan küçük burjuvaların kararsızlıklarının artmasıve küçük burjuva politik çözümlerin toplumun gözünde iflas etmiş ol-ması,

3) Devrimi sonuna kadar götürecek yiğit bir öncünün işçi sınıfıiçinde öne çıkması.

Devrimin olması için, bu üç olgunun da ortaya çıkması gerekiyor.Bizde bu üç olgu da ortadadır. Olguları açıklayalım.

Tekelci kapitalist sınıf, proletarya karşısında bütünlüğü koruya-mayacak kadar kendi içinde çatışma yaşıyor. Burjuvazi, devrimin bas-kısı altındadır.' Burjuva dünyasındaki kapışmaların ana etkeni devrimbaskısıdır. Sermaye gruplarının çıkar çekişmeleri de sürekli "birlik"içinde olmalarını engelliyor. Buna dış çelişkiler de eklenince karşı-mıza birbirine düşmüş bir burjuva dünyası çıkıyor, Burjuva dünyasıparçalanmış bir dünyadır.

Sürekli bir ekonomik bunalım yaşadıktan sonra, sonunda top-lumsal politik bunalıma sürüklenmiş bir kapitalist sistemin egemengüçleri, bu durumda eski konumlanışlarını koruyamazlar. Ekonomik,toplumsal, politik bunalım, egemen sınıfı temellerinden dinamitler.Bunalım içindeki kapitalist sistem, devamlı olarak kendini havaya uçu-

Toplu Yazılar

123

Page 125: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

racak dinamitleri bir araya toplar. Bu durumda, egemen bir sınıf, ege-menliğinden emin olamaz. Yine bu koşullarda burjuva dünyası birbi-rine girer. Her burjuva kendini kurtarmaya çalışır. Toplumun gelişmeyasaları, sermaye sınıfının daha da parçalanması, içlerindeki en irile-rinin, diğerlerinin bütün maddi servetini kendi kasasına aktarması yö-nünde işliyor. Sermaye merkezileştikçe, toplumsal çatışma da o orandasertleşir. Böylece kapitalist sistem tam anlamıyla büyük bir çatışma-nın içine sürüklenir.

Tekelci sınıf; keskin çelişkiler, iç savaş, sistem bunalımı, büyüyendevrimci mücadele sonucu güçsüzdür; bunalım, devrimci durum veiç savaş koşullarında yitirdiği egemenlik gücünü yeniden kazanmaolanağına sahip değildir. Süreç, egemen olanın, egemenliğinin devamlısarsılması ve yıkılması yönünde işliyor. Denebilir ki, tekelci bur-juva sınıf tarihinin en güçsüz dönemini yaşıyor. Üstelik tükenişe gidengücü toparlayacak bir gelişme de ufukta görülmüyor. Düşman sınıfıniçinde bulunduğu bu çok zayıf dönem, proletaryanın devrim lehinekullanacağı nesnel olanaklar yaratmıştır. Tekelci güçler birbirine düş-müşken, burjuva dünyası bu kadar parçalanmışken, iktidar bu kadargüçsüz düşmüşken, bu sırada devlet egemenlik sistemini yıkamayan,tekelci sınıfı deviremeyen proletarya, bunu başka zaman hiç başara-maz. Burada bütün sorun, devrimin ve yeni toplumun öncü sınıfı olanproletaryanın, tarihsel olarak insanlığı kurtarma görevini ne kadar ye-rine getirip getirmeyeceğidir. Burada tarih, proletaryanın devrimci mü-cadelesiyle yapılacaktır.

Ekonomik ve toplumsal yaşamı nedeniyle burjuvaziyle, prole-tarya arasında gidip gelen küçük burjuva sınıf, ekonomik politik bu-nalımdan en çok etkilenen durumundadır. Yaşama sağlam ekonomikbağlarla bağlanmayan küçük burjuvazinin bu yaşamı, ekonomik bu-nalımlarla devamlı bir alt üst oluş içindedir. Küçük burjuvazinin poli-tik yaşamı da toplumsal yaşamının aynısıdır: Politik olarak da ürkekolur. Toplumsal ilişkilerin alt üst olmasıyla, bundan en çok etkilenenmülk sahibi olan küçük burjuvazi, egemen tekelci sınıf güçsüzlük içinedüşünce, kararsızlık içine girdi. Proletarya önderliğinde bir devriminolması için, küçük burjuvazinin kararsızlığının iyice belirginleşmesi veartması zorunludur.

Küçük burjuvazi proletarya ile tekelci burjuva arasındaki sava-şın getireceği yıkımdan kurtulmak için, son dönemde öneri üzerineöneri getirmeye başladı. Bu ara sınıfa göre, toplumun iki temel sınıfıarasında bir "toplumsal barış" gerçekleşirse, bu, en çok kendi duru-munun düzelmesine yarar. Bu anlayışla, uzlaşmaz sınıfları "uzlaş-tırma" amacı gibi, boş bir amaç peşinde koşar. İç savaş, uzlaşmaz iki

C. Dağlı

124

Page 126: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sınıf arasındaki sınıf politikasının devamı olarak gündeme geldi. İkisınıf arasındaki sınıf politikasının sınıf içeriği kaldığı sürece, bu poli-tikanın devamı her zaman iç savaş olacaktır.

Küçük burjuvazinin ortaya attığı politik önerilerin bütünüyleaçığa çıkması ve pratikte iflas etmesi, proletaryanın öncülüğünde dev-rimin olması için bir koşuldur. Toplumun tek çıkış yolunun, proleterönderlikli Demokratik Halk Devrimi olduğunu kavraması için küçükburjuvazinin sözünü söylemesi ve bu sözün pratik olarak geçersizli-ğinin açığa çıkması gerekiyor. Gelişmeler, küçük burjuvazinin sözü-nün söylemesi için, bu ara sınıfı daha fazla zorluyor. Küçük burjuvazitam bir politik seferberlik halinde sözünü söylüyor, önerilerini getiri-yor, tartışıyor, görüşmeler yapıyor. Yalnızca en tutucuları değil, endevrimcisi de aktif durumda. Kapitalizmin temel çelişkisi olan emeksermaye çelişkisinin bu kadar keskin olduğu, keskin sınıfsal çelişki-lerin savaş boyutu kazandığı koşullarda, küçük burjuvazinin önerileritutmaz ve daha şimdiden iflas etmiştir. Çelişkiler, çatışmalar ve dev-rimci mücadele keskinleştikçe, küçük burjuva önerilerin iflası da okadar belirgin olacaktır. Proletaryanın devrimi sonuna kadar götürecektek devrimci sınıf olduğu gerçeği, kendi pratiğimizde de kanıtlanıyor.

Devrimin olması için zorunlu diğer gelişme, bu devrimi kararlı bi-çimde, sonuna kadar götürecek proletaryanın bağrında, yiğit öncüle-rin ortaya çıkmasıdır. Böylesi kararlı öncüler çok önceleri ortaya çıktıve yılardır da mücadele cephesindedir. Proletaryanın savaşan gücüdaha henüz çekirdek durumundadır. Bir devrimin olması için savaşandevrimci çekirdeğin güçlenmesi, nitelik olarak yetkinleşmesi, her ba-kımdan devrimi zafere kadar taşıyacak düzeye gelmesi şarttır. Bununiçin de, farklı devrimci yapılarda dağınık olarak bulunan bütün dev-rimci proleterlerin tek bir komünist devrimci yapıda birleşmesi gere-kiyor. Devrimi başarmakla görevli proletarya bu konuma uygunbiçimde davranmadan, devrimin diğer koşulları ortaya çıksa da eğerbu en önemli koşul gerçekleşmemişse, bu devrimin başarılmayacağıbilinmelidir. Proletaryanın devrimci sınıf partisi, devrimin bu temelkoşulunun belirgin olarak öne çıkması için, mücadele içinde çağrıla-rını yapmaya devam edecektir.

Proletaryanın kendi içinde ve bütün devrimci kitlelerle kaynaş-ması, devrimin gerçekleşmesi için ön koşuldur. Devrim, bütün ezilenve sömürülen sınıfların birlikte hareket ettikleri, özlemlerini ve is-temlerini birlikte gerçekleştirmeye çalıştıkları tarihsel bir harekettir.Eylemlerde kaynaşma olmadıkça, birlikte hareket gerçekleşemez. İş-çilerin mücadele birliği ve halkların mücadele birliği aynı zamandabu kaynaşmanın nerede olacağını da gösteriyor. Proletarya ile yoksul

Toplu Yazılar

125

Page 127: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

köylülüğün ve bütün ezilen sınıfların ittifakı, ancak bir savaş ittifakıolabilir. Mücadele birliği politikası, bu savaş ittifakını hedefliyor.Emekçi sınıfların mücadele birliğinin gerçekleştiği her yerde, devriminsavaş ittifakı ve kaynaşması da gerçekleşmiş olur.

Proletarya ve halk nerelerde kaynaşma içine giriyor. Buna yanıtpratiktir, emekçilerin pratiğidir. Yıllardır her gün yapılan işçi eylem-leri, işçilerin kendi içindeki sınıfsal kaynaşmanın ilk ve en önemli bi-çimleri ve alanlarıdır. Kapitalizm, sınıf saldırılarını arttırarak,proletaryayı kendi mekanizmalarıyla eylemlere ve birleşmeye itiyor.Kapitalizmin bu işlevi süreklilik gösteriyor. Bu daha çok kendiliğin-den eylemler biçiminde kendini gösteriyor. Örgütlü politik eylemlerinsayısı ve yoğunluğu hiç de az değil. Sınıfın en mücadeleci olanakları-nın, öncülerinin Leninist partide örgütlenmesi, genel olarak devrimcihareketteki proleterlerin sayısının artması, toplumsal pratikte prole-taryanın sınıfsal eylemlerinin öne çıkması gibi olgular, devrimin öncüsınıfının nasıl birleşme ve kaynaşma içinde olduğunu gösteriyor.

Birleşik devrim özelliği gösteren Kürdistan ve Türkiye halk dev-riminin en önemli gelişmesi; iki halkın, diğer halklarla birlikte ey-lemde, mücadelede kaynaşmaya doğru gitmesidir. Uzun yıllar ayrıayrı davranan ve mücadele veren devrimci hareketlerin ortak mücadelenoktasına gelmesi, halkların kurtuluşunun ortak olması için en önemlipolitik koşulun da yerine getirilmekte olduğunu gösteriyor. Bütün ulusve ulusal topluluk emekçi sınıflarının birlikte mücadeleye atılması;bunu politik olarak da pekiştirmeye gitmesi yadsınmayacak bir olgu-dur. Bu olgu kendi içinde devrimin güncelliğini daha da çok ortayaçıkartıyor.

Türkiye ve Kürdistan proletaryasını ve halkları kurtuluşa götüre-cek tipte birlikler, yine yalnızca güncel devrime dayanan ve devrimizafere götürmeye yetenekli birlikler olmalıdır. Bu alanda bugüne kadaroluşan birlikler, proletaryayı ve halkları kurtuluşa götürmeye yeteneklibirlikler olamadılar. Bugünlerde yine güncel devrimi temel almayan vebu yüzden fazla ileriye gitmeyen birlik girişimleri yapılıyor. Halklarıntoplumsal pratiği, devrimci mücadeleye dayanmayan, devrimin zafe-rini hedeflemeyen ve devrimin ilk iktidar eseri olarak Geçici DevrimHükümeti'ni hedeflemeyen hiçbir birlik yaşamda uzun süre kalamazve dağılma kaçınılmaz olur.

Proletaryanın ve halkların mücadele birliği ancak savaş içinde,savaşa dayanarak ve devrimi hedefleyerek gerçekleşebilir. Kürt hal-kının militan, mücadeleci konumu, bu birliklerin nasıl sağlanacağınınçarpıcı bir örneğidir. Kürt halkı, faşist TC'ye karşı, ilhakçılığa karşı,UKKTH ilkesinin pratiğe geçmesi için yıllardır çetin bir mücadele yü-

C. Dağlı

126

Page 128: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rütüyor. İlhakçılığa ve faşizme karşı mücadelede Kürt halkı, gerçekbir savaş birliği olarak hareket etmeyi öğrendi. Gerillayla tam bir bütünoluşturan bu halk, koşullara göre sokağa çıkıyor, eylem yapıyor, çatı-şıyor ve gerektiğinde geri çekiliyor, sonra tekrar eylem yapıyor. Tambir ordu gibi. Bir halk, gerçek bir savaş birliği olarak ancak bu kadarhareket edebilir. Özgürlüğün, ulusal sınıfsal kurtuluşun, devrimin gün-celliğinin nasıl gerçekleştiğini kavramak isteyenler, bu yönde Kürthalkının tarihini ve hareketi anlamalıdır. Güncel devrim, Kürt halkınınve gerillasının gerçek savaş birliğinde belirginleşiyor. Bu, aynı za-manda birleşik devrimin, halkların ortak kurtuluşunun da güncellikkazanmasıdır.

Yayınlarında, günlük propaganda dilinde tekelci sermayenin şid-detlenen saldırılarını işleyen küçük burjuva devrimci hareket, metafi-zik bir anlayışla olguları, yaklaşmakta olan toplumsal devriminhabercileri olarak kavrayamadığı için, taktikte de gerici sonuçlara ula-şıyor. Küçük burjuvazinin en yaygın taktiği "saldırıları göğüsleyelim","artan faşist saldırıları püskürtelim" biçimindeki savunma içeriklidir.Savunma anlayışı, proletaryanın iktidarı ele geçirme hedefinden yok-sun olduğu için, daha önceki yayınlarımızda işlediğimiz gibi, savu-nucularını doğrudan "muhalefet" durumuna düşürür. Kürdistansolunda bunun koşulları olmadığı için orada pek gelişmedi, ancak Tür-kiye sol hareketinde egemen olan anlayış "muhalefet" anlayışıdır. Heledevrimci durumun yaşandığı, sınıfların karşılıklı sınıf politikalarınındevamı olarak iç savaşın gündeme geldiği, devrimin güncelleştiği birgelişme aşamasında, halen "devrimci muhalefet" taktiğini ileri sür-mek, tam anlamıyla gerici sonuçlara götürür. Nesnel koşullar devrim-ciyse, kaçınılmaz devrim kendini bütün yönleriyle belirginleştiriyorsa,bu koşullarda "savunma taktiği" burjuvazinin iktidarda kalmasına gö-türür ve bu nedenle bu taktik, mevcut koşullarda gerici bir taktik ola-bilir.

Kaçınılmaz bir devrimi, pratiğin güncelliği içinde göremeyen me-tafizik solun geldiği nokta iflastır. Aynı anda diyalektik yönteme da-yanarak güncel devrimi anlatan ve devrimin başarısı için mücadeleveren devrimci güçlerin taktiğinin devrimci niteliği, bütün yönleriylebelirginleşiyor.

Mücadele Birliği1 Temmuz 1998

Sayı: 8

Toplu Yazılar

127

Page 129: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

EMPERYALİST KAPİTALİST SİSTEMİNKARŞI AYAKLANMA STRATEJİSİ

Emperyalist kapitalist sistem, sosyalist ülkelerde karşı devrimci güç-lerin politik İktidarı ele geçirmesinin yarattığı yeni ve geçici uluslararasıdurumdan yararlanarak dünyadaki tek güç olunca, saldırılarını artırdı. EkimSosyalist Devrimi'nden bu yana tarihi inisiyatifini yitiren emperyalizm,doğmuş olan ve istisnai bu geçici durumdan en iyi biçimde yararlanmak is-tedi. Kendi başına etkinlik kuracağı bir dönem her zaman oluşmaz. Em-peryalist kapitalist blok, bütünlüklü saldırgan bir strateji oluşturdu.Emperyalist stratejinin bir yönü; sosyalist ülkelerde elde edilen sosyalistkazanımları tamamen tahrip etmek, buradaki sosyalist güçleri ezerek, birdaha ayaklanmayacak konuma getirmek biçiminde oluşturuldu ve uygu-landı. Gerici stratejinin diğer yönünü emperyalist kapitalist dünyadaki pro-leter ve halk ayaklanmalarını ezmek ya da etkisiz duruma getirmekbiçimindeki düşünce tamamlıyordu. Biz esas olarak emperyalist stratejininbu ikinci yönü ya da hedefi üzerinde duracağız.

Kapitalist dünyada bir dünya stratejisi, ancak emperyalist ülkelerinçıkarına olursa bir strateji haline gelebilir.

Ekonomik olarak olduğu kadar askeri olarak da ancak emperyalizm,kapitalist dünya için bir uluslararası strateji çizebilir. Bu anlamda 9o'laradoğru uygulama alanına geçen strateji, öz olarak emperyalist bir stratejidir.

Emperyalizm, kapitalist sisteme karşı yönelen proleter ve halk hare-ketlerini yok etmek ya da etkisizleştirmek için kendi içinde bütünlüklü birdünya stratejisi oluşturdu. Bunun dışında, aralarındaki çelişkilerin keskin-leşmesinden dolayı emperyalizm, kendi içinde bütünlüklü davranamaz.90'dan sonra emperyalistler arası çelişkiler derinleşti, sürtüşmeler de arttı.Üç emperyalist güç merkezi olan ABD emperyalizmi, AB emperyalizmive Japon emperyalizmi arasında, dünyadaki pazarlar üzerinde kıyasıya birmücadele öne çıktı. Bu durumda emperyalizm, kendi içinde başka konu-larda da bütünlüklü davranamaz. Emperyalist güç merkezlerinin bütün-lüklü olarak davrandıkları tek konu, dünya devrim sürecini etkisiz halegetirmek ve kapitalist sistemi korumaktır.

Emperyalist güçler, dünyada, kapitalizme ve burjuva iktidarlara karşıdevrim mücadelesi veren uluslararası proletarya hareketi ve ezilen halk ha-

C. Dağlı

128

Page 130: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

reketlerini saf dışı etmek için başlattığı yeni stratejik saldırı planını, eko-nomik, askeri ve politik güce dayanarak uygulamaya geçebilir. Emperya-list karşı ayaklanma stratejisi kendi içinde "barışçı" yönler içerse de özünde,en "barışçı" planlar bile emperyalizmin askeri ekonomik tehditlerine da-yanıyor. Çeşitli kıtalarda devrimci hareketleri, işbirlikçi kapitalist iktidarlarlaanlaşmaya zorlayan şey, emperyalizmin bu ekonomik ve askeri gücüdür.Biliniyor, emperyalist güçler, bu dönem askeri ve ekonomik saldırganlığıen üst düzeye çıkardılar. Eğer bazı ülkelerde devrimci hareketlerle, bur-juva iktidarlar arasında "barış" imzalanmışsa, bunun altında emperyalistsaldırganlığın şiddetlenmesi yatıyor. Emperyalizmin dünyaya dayattığı şey,kendi dünya egemenliğidir.

Emperyalist kapitalist sistem, proletaryaya ve ezilen halklara karşı sı-nıfsal politik saldırıya girişirken, tamamen yeni dünya koşullarına dayanı-yordu. Emperyalizmin "neo liberal globalizm" adını verdiği bu saldırı,ancak güçlü bir askeri politik saldırıyla birlikte uygulanabilirdi. Öyle deoldu. Devrimci proleter hareket ve devrimci halk hareketleri, askeri eko-nomik saldırıyla ezilmeden ya da etkisiz duruma getirilmeden, proletar-yaya yönelik sınıfsal bir saldırı olan özelleştirme, örgütsüzleştirme, iştençıkarma ve bağımlı ülkelerin ekonomik ilhak süreci sonuna kadar götürü-lemez. Bir halk zor yoluyla susturulmuşsa ancak o zaman işsizliğe, açlığave yoksulluğa mahkûm edilebilir. Halkları yoksulluğa iten emperyalist “neoliberal globalizm” ancak yine emperyalist karşı ayaklanma stratejisi başa-rılı olduğu ölçüde gerçekleşebilir. Bunun bilincinde olan emperyalist güç-ler, bağımlı ülkeleri ekonomik olarak tamamen teslim almak için, öncelikleburalardaki devrimci ayaklanmaları ezmek ya da etkisiz hale getirmeküzere harekete geçtiler. Öncelik, emperyalist karşı ayaklanma stratejisininuygulanmasında oldu. Emperyalizmin dünya egemenliği emperyalist ül-kelerin dünya askeri egemenliği olmadan ayakta kalamaz. Emperyalist te-keller, dünya pazarlarındaki egemenliklerini güçlü bir militarizmlesürdürüyorlar. Emperyalist militarizmle, tekellerin ekonomik egemenliği içiçedir. Bunu, emperyalist karşı ayaklanma stratejisi ile emperyalist neo li-beral globalizm ekonomik politik stratejisinin birlikte uygulanmasında dagördük. Bu da, emperyalist karşı ayaklanma stratejisinin askeri politik sal-dırıya dayandığının başka bir kanıtıdır.

Emperyalist karşı ayaklanma stratejisi Orta Doğu'da, Güney Afri-ka'da, Türkiye ve Kürdistan'da, Latin Amerika'da uygulanmaya sokuldu.Çünkü emperyalist kapitalist kampın devrim odakları buralardı. Karşı ayak-lanma ancak halkların ayaklanma sürecinde oldukları alanlarda planlana-bilir. Ayaklanan halklar susturulmadan, emperyalist egemenlik kendisindenemin olamayacağı gibi, yeni emperyalist global politikalar da yaşama ge-çemez. Emperyalist ekonomi politikaların, geleceği ayaklanma içindeki

Toplu Yazılar

129

Page 131: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

halkların durumuna bağlıydı. Emperyalistlerin, bütün askeri, politik güç-lerini harekete geçirerek ayaklanma bölgelerine yüklenmesi bu nedenledir.Ayaklanma bölgelerinin ezilmesi için yalnızca askeri tehdit ve politik bas-kıyla yetinilmedi, ekonomik güç de harekete geçirildi. Emperyalizm, bütüngücüyle yüklendiği halde, ancak ayaklanma bölgelerinde sınırlı bir başarıelde edebildi. Emperyalizme ve kapitalizme karşı devrimci ayaklanma sü-reci, ana eğilim olarak sürüyor.

Emperyalist karşı ayaklanma stratejisi genel bir strateji olmakla bir-likte, her ülkede kendine özgü biçimlerde, uygulandı. Her ülkedeki ayak-lanma kendi özelliklerine sahiptir. Ayaklanan güçlerin sınıfsal durumları,politik hedefleri ve ilkeleri birbirinden farklıdır. Güney Afrika'da ayak-lanma güçlerini temsil eden N. Mandela'nın Afrika Ulusal Kongresi (ANC)Partisi, ırkçı beyaz efendilerle uzlaşmaya ve yönelimi paylaşmaya hazırdı.Emperyalist güçler, baskılarını ırkçı beyaz azınlık üzerinde yoğunlaştırdı-lar. Baskılar sonuç verdi: yönetim birlikte paylaşıldı. Güney Afrika'da karşıayaklanma stratejisi, siyah halkın ayaklanma yoluyla bütün iktidarı ele ge-çirmesinin önüne geçmeye çalıştı. Güney Afrika'da ırkçı beyaz yönetiminegemenliğinin yıkılması, siyah halk için ileri bir adımdı, ancak, bu ileriadım, yoksul olan siyahların egemen olmasını önledi. Emperyalizm açı-sından ise, Afrika'da bir ayaklanma merkezi söndürülmüş oldu. Yeni GüneyAfrika, emperyalist kapitalist dünya sistemi içinde kaldığı için, emperya-list güçler açısından şimdilik tehdit oluşturmaktan uzaktı. Güney Afrika'da,emperyalist karşı ayaklanma stratejisi "barışçı" yöntemlerle uygulandı.Güney Afrika'nın ayaklanan siyah halkı, karşı ayaklanma stratejisini boşaçıkarmayı göze alamadı. Bu, ancak, siyah halk egemenliği yoluyla boşaçıkarılabilirdi. Emperyalist planlar, ayaklanma zafere kadar götürülerekboşa çıkartılır.

Güney Afrika'da siyah halkın uzun ayaklanması etkisizleştirildiktensonra, emperyalistler askeri saldırılarını daha da artırdılar; Angola üzerindebaskılar yoğunlaştı, diğer Kıta ülkeleri tek tek baskı altına alındı. Ancakbundan sonra ABD emperyalizmi Afrika seferberliğine başladı. Clinton,emperyalist neo liberal global ekonomi politikasını gerçekleştirmek içinKıta seyahatine çıktı. Kıtadaki ayaklanmalar, ilerici ve devrimci hareketlerezilmeden ya da etkisizleştirilmeden, emperyalizm burada egemen ko-numda kalamaz ve ABD emperyalizmi de kıtanın yeni efendisi turuna çı-kamazdı.

Askeri ve politik güç üstünlüğünü geçici olarak ele geçiren emperya-lizm, bir bir bütün ayaklanma bölgelerini ele geçirmeyi planladı. Hedef-lerden biri de Filistin halk ayaklanması oldu. Filistin halk ayaklanmasıyalnızca İsrail siyonizmi için bir tehdit olmakla kalmadı, bölgede emper-yalist egemenliğe karşı da bir tehditti. Filistin halkının benimsediği anti Si-

C. Dağlı

130

Page 132: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yonizm, anti-emperyalizm ve Arap gericiliğine karşı mücadele hedefleri,bu halk ayaklanmasının neleri hedeflediğini gösteriyordu. Yani Filistinayaklanması bölgedeki emperyalist egemenlik ve bütün işbirlikçi burjuvaiktidarlar için devrimci bir tehditti. Filistin ayaklanması ezilmeden, em-peryalizm ve işbirlikçileri bölgede egemen olamazlardı. Egemen olanlarınegemenliği de ayaklanma sürecinde tehlike içinde kalacaktı. Emperyalistve işbirlikçi iktidarların birlikte planladıkları karşı ayaklanma stratejisininhedefi, ayaklanan Filistin'di.

Filistin halkı devrimci yöntemlerle sonuç alamasın diye, emperya-listler ve işbirlikçileri tarafından "barış uzlaşmacı" yöntemlerle çekilmek is-tendi. Daha önce de denenen çözüm yöntemlerinin tümü iflas ettiği için, busefer daha geniş bir politik çevirme harekâtı yapıldı. Yeni yönelime, Ara-fat işbirlikçi yönetimi de çekildi. Sonuçta, Filistin halkının hiç bir zamankabul etmediği; sınırlı bölgelerde sınırlı özerklik de süreç içinde geçersizhale geldi. Filistin ayaklanmacıları, emperyalist karşı-ayaklanma stratejisiniboşa çıkardılar. Emperyalizm, Orta Doğu'da yalnızca kısa bir süre için etkinoldu.

Ayaklanan Filistin, emperyalist etkinliği yeniden bozdu. Filistin ör-neği, emperyalist karşı ayaklanma stratejisinin yalnızca ayaklanmanın dev-rimci yöntemlerle sürdürülmesiyle boşa çıkartılacağının iyi bir örneği oldu.

Emperyalist karşı ayaklanma stratejisinin en geniş uygulama alanıbulduğu kıta, Latin Amerika oldu. Latin Amerika'daki ayaklanmalar kıta-sal karakterde oldu. Ayaklanan Latin Amerika, Emperyalizmin bu kıtadakive dünyadaki egemenliği için tehditti. Kıtadaki ayaklanmalar uzun bir ta-rihi dönemi kapsıyordu. Bu yüzyılın ikinci yarısından sonraki ayaklanma-lar ise, devrimci, halkçı, sosyalist nitelikteydi ve kapitalist sistemden, başkabir toplumsal sistem olan sosyalizme geçmeyi hedefliyordu. Yüzyılımızınkomünü olan Küba, kıtada öylesine bir devrimci etki yarattı ki, sosyal ayak-lanmalar bütün kıtayı sardı. Ayaklanma merkezi olan Latin Amerika, dün-yanın başka kıtalarının da aynı yola girmesini şiddetli olarak etkiledi.Kıtanın devrimci konumu, sürekli ayaklanma içinde olması, emperyalistgüçler açısından tam bir tehditti ve bu nedenle baskılarını ve saldırılarınıdaha çok bu kıtada yoğunlaştırdılar. Emperyalizmin karşı-ayaklanma stra-tejisi, 90'dan itibaren kıtada uygulamaya sokuldu.

Küba'ya yönelik yıkıcı planlarını uzun döneme yaymayı hedefleyenemperyalizm, Küba'yı kuşatmak için işe Nikaragua ve diğer devrimci mer-kezlerden başladı. Nikaragua'yı ekonomik abluka, karşı devrimci kontraeylemleriyle ve politik baskı yoluyla çökertmeyi amaçlayan emperyalizmve özellikle de ABD emperyalizmi, bu amacına uzun dönem ulaşamadı.Nikaragua direndi. Ne zaman ki sosyalist dünyanın derin sarsıntı geçirdiğidönem başladı, o zaman, yeni dünya koşullarından yararlanan ABD em-

Toplu Yazılar

131

Page 133: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

peryalizmi liderliğindeki emperyalist güçler, bu ülkeye baskılarını artırdı-lar. Bu baskılar en sonunda sonuç vermeye başladı. Emperyalist karşı ayak-lanma stratejisi askeri, ekonomik, politik baskı temelinde yapılan seçimlerleuygulamaya geçildi. Eğer görülene bakılırsa, Nikaragua devrimci yöne-timi seçimlerle yenilgiye uğratıldı. Fakat, bu yalnızca görüntüdür. Özdeolan ise kocaman bir emperyalist baskı aygıtının işletilmesidir. Nikaraguaböyle dize getirildi. Nikaragua'nın dize getirildiği koşullarda kıtadaki dev-rimci hareketlerin çok zor durumda kalacakları kesindi. Gerçek durum daböyleydi. Kıtadaki devrimci hareketler önemli dayanaklarından yoksunkaldıkları için zor durumdaydılar. Bu koşullarda emperyalist karşı ayak-lanma, bütün kıtaya doğru genişletildi. Ayaklanma ve karşı ayaklanma çıp-lak biçimde karşı karşıya geldi.

El Salvador devrimci cephesi FMLN'nin etkisizleştirilmesi ile başla-yan, Guetamala devrimci güçlerine ve en son Kolombiya devrimci güçle-rine kadar, kıtanın on yıllar boyu savaşan güçleri emperyalist karşıayaklanmanın hedefine kondu. Emperyalizmin karşı devrimci planı, uzunsüre, esas olarak askeri zor yoluyla amacına ulaşmaya çalıştı. Emperyalistsaldırı, direnen kıta karşısında sonuç alamadı. Tersine gelişmeler oldu; halk-lar, emperyalizme ve işbirlikçi dikta iktidarlarına karşı ayaklanmayı geniş-lettiler. Artık kıta halkları silahlı devrimci bir güçtür. Askeri yollarla kıtasalayaklanmayı bastıramayacağını anlayan emperyalist güçler, bu sefer "ba-rışçı" planlarını öne çıkardılar. Gerilla örgütlerini ve devrimci cepheleri et-kisizleştirmek için, öncelikle işbirlikçi yönetimlerde değişiklik yapıldı.Daha önceki yıpranmış yönetimler yerine, seçimle gelmiş ve "uzlaşmabarış" yanlısı görünümdeki yeni yönetimler işbaşına getirildi. Yeni burjuvahükümetler, kitlelere çeşitli ekonomik, toplumsal ve politik seçenekler sun-dular. Amaç, halk hareketini bu yolla bastırmaktı. Burjuva hükümetlerininbu yöntemi bazı ülkelerde boşa çıkartılırken, bazılarında ise sonuç vermeyebaşladı. Süreç içinde BM'nin de devreye girmesiyle, devrimci hareketler veayaklanmacı güçler, başvurdukları devrimci mücadele biçimlerini terk et-tiler.

Mücadele Birliği

30 Temmuz 1998

Sayı: 10

C. Dağlı

132

Page 134: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

DEVRİMCİ HAREKETİN BİRLİĞİ

Devrimci hareketin birliği tezi, çok sık olarak gündeme gelir. Tez,devrimci mücadelenin gelişmesinin her aşamasında farklı düzeylerdede olsa dile getirildi. Nasıl ki genel bir devrimci hareketten söz edile-mezse, aynı biçimde genel olarak da birlik tezinden söz edilemez. Herbirlik önerisi, belli bir anın somut koşulunun ürünüdür. Bu anlamda,birlik öneri ve girişimleri, kendi somut tarihsel koşulları içinde elealınmalıdır.

Bugüne kadar çok sayıda birlik girişimi yapıldı. Birlik girişim-leri, devrimci hareketin birliğini sağlama yönünde olduğu gibi, refor-mist ve oportünistlerin kendi aralarında birliği gerçekleştirmebiçiminde de görüldü. Farklı düzlem ve nitelikteki birlik girişimleri-nin bazıları uzun sürdü, bazıları yarım kaldı, bazılarıysa daha başındadağıldı. Bunlardan reformist ve oportünist birliklerin, devrimcilere vedevrime karşı olduğunu söylemeliyiz. Devrimci hareketin kendi ara-sındaki birlikler de farklı düzlem ve hedeflere yönelik oldu. Devrimciharekelin birliği, cephesel karakterli güç ve eylem birlikleri biçimindeolduğu gibi, (1982'de kurulan FKBDC gibi), özelliği, devrimci güç-lerin cephe birliği biçiminde olan birlikler de oldu. Bundan ayrı birplatformda ve nitelikte olan başka bir birlik tezi ve girişimi de komü-nist hareketin birliğidir. Bu doğrultuda atılan adımlar oldu. Ama ko-münist birlik yönündeki, adımlar başarılı olamadı. Devrimci hareketinbirliği ya da komünistlerin birliği yönünde zengin bir girişimler dizisigerçekleşti. Birlik teorisi ise süreç içinde zenginleşti. Birlik tezler vegirişimlerinin zengin birikimler oluşturması, bizlere, bundan sonrakibirlik süreci için daha sağlıklı ve rahat görüş oluşturma olanağı ver-mektedir.

Birlik girişimlerinin bazıları kendi gücüyle ayakta kalamayan po-litik hareketler tarafından, kendilerine koltuk değneği olsun diye oluş-turuldu. Bazen de, faşizmin ve sermayenin saldırılarını göğüslemekiçin birliklere gidildi. Yapılan birliklerin çoğunluğu savunma amaçlı-dır ve temel hedefi; bütün düzene muhalif güçleri, egemenlerin saldı-rılarına karşı harekete geçirmektir. Savunma ve muhalif güçlerin birliği

Toplu Yazılar

133

Page 135: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

politikası gerekçelendirilirken, öne çıkartılan görüş, düşmanın artansaldırılarıdır. Ortalama sol hareketin literatüründe bu yönde geliştiri-len görüşler; saldırıları göğüsleyelim, püskürtelim anlayışına dayan-dırılır.Sol harekette egemen olan cephe anlayışı "direniş cephesi"dir.12 Eylül koşullarında kurulan FKBDC, bir "direniş cephesi" oldu.Gerçi FKBDC direnmeden dağıldı, ancak anlayış buydu. Buradaki di-reniş anlayışı, faşizmin işgali yıllarındaki Fransız Direniş Hareketin-den farklıdır. Fransız Direniş Hareketi, komünistlerin etkin roloynadıkları ve sonunda faşizmin egemenliğine son veren bir saldırıiçeriğine sahipti. Türkiye'deki direniş anlayışı ise daha çok faşizmekarşı koyma, muhalefet etme anlayışı temeline dayandırılıyor. Esasolarak, bu nedenle oluşturulan birlikler başarılı olamıyor ve olamaz-lar. DY'nin 70'li yıllarda geliştirdiği "direniş komiteleri" anlayışındakiana mantık daha sonra bütün devrimci hareketi etkisi altına aldı. Bütünteorik söyleme rağmen, sol hareket pratik politika açısından, iktidaranlayışından ve mücadelesinden yoksun oldu. Sosyalizm ve iktidarhedefinden yoksun kalan birlik girişimleri asla başarıya ulaşamaz.Böylesi birlikler devrimin ve iktidarın bir aracı değil, düzen içi re-formların birer aracı olur. Düzeni yıkmaya yönelmeyen bir birlik gi-rişimi ise sonuçta yozlaşır ve kendi başına bir amaç olmaya başlar, bunedenle dağılır. Kök salamayan güç, eylem ve cephe birliklerinin te-melinde bu anlayış yatıyor.

Somut durumun somut tahlili marksist yöntemi, cephe taktiğinibelirlemek için de geçerlidir. Güç ve eylem birliği ve cephe oluşturandevrimci güçler, öncelikle somut durumun temel çizgilerinin ne oldu-ğunu saptamada anlaşmalıdır. Yalnızca hedefleri belirlemek yeterlideğil, somut koşulların doğru, bilimsel tanımlaması da zorunludur.Birliği oluşturanlar, pratikte nereye gitmek istediklerini bilmelidir. Buda, somut koşulların temel özelliklerini aynı biçimde anlamaktangeçer. Hedef birliği olmadan eylem birliği olmaz. Eylem birliği isesomut nesnel koşulların zeminleri üzerinde hareket eder. Eylem birli-ğinin havada kalmaması için, bu birliğin somut nesnel zeminlere otur-ması gerekir. Somut durumun somut tahlili deyince, ilk anlaşılmasıgereken; bilimsel olarak sınıfların karşılıklı ilişkisini ortaya koymak-tır. Sınıflar durağan değil hareket halindedir, değişim içindedir. Uzunsüredir devam eden iç savaş koşullarında ezen ve ezilen, sömüren vesömürülen sınıfların karşılıklı ilişkisi aynı düzeyde olamaz. Sınıflarınkarşılıklı ilişkisindeki değişim, somut olarak, yani bilimsel olarak or-taya konmalı.

Bu olmadan cephe ya da güç ve eylem birliği taktiği neye göre be-lirlenecektir.

C. Dağlı

134

Page 136: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Somut durum ya da sınıfların karşılıklı ilişkisi DBG belgesindeyapıldığı gibi, yalnızca egemen sınıfın (tekelci sermayenin) durumunuve saldırılarını belirtmek değildir. Ezilen sınıfların (proletarya ve yok-sul köylülük ile küçük burjuvalar) durumu ve mücadelesi de tahlildebelirtilmeli. Ancak o zaman toplumu oluşturan karşıt sınıfların, diya-lektik yasa gereği olan "zıtların birliği ve mücadelesi" doğru biçimdeanlaşılır. Doğru bir taktiğin belirlenmesi için, gelişmelerin bütünlüğü-nün görülmesi gerekir. Devrim yoluyla iktidarı ele geçirmeyi hedef-leyen bir örgütle, toplumsal reformları hedefleyen bir örgüt birlikoluşturursa, bu çok anlamsız olur; aynı biçimde, sınıf savaşını yük-seltmek isteyen ve bu yönde mücadele veren bir örgütle, sınıf barışı yada başka adla sınıf mücadelesini yumuşatmak isteyen bir örgüt birlikkurmaya kalkarsa, bu da çok anlamsız olur. Hedeflerde olduğu gibi,taktiklerde de anlaşmak gereklidir.

DEVRİMCİ BİRLEŞİK GÜÇLERYayınladıkları bir bildirgeyle "devrim mücadelesini ilerletmek"

için DBG’ yi kuran örgütlerin, duyurdukları görevi ne kadar yerinegetirecekleri daha ortak belgenin üslûbundan anlaşılıyor. DBG Kuru-luş Bildirgesinin üslûbu yalnızca biçimsel bir sorun değildir. ÜslûpDBG'nin politik özünü yansıtıyor. Bildirgenin üslûbu, savaşmak iste-yen bir birliği yansıtmaktan çok, düzen içinde oyalanmak isteyen güç-lerin politikalarını açığa vurur özelliktedir. SöylediklerimiziBildirgedeki bir saptamayla somutlayalım: "Krize müdahalenin adıdırdevrim." Bu saptama devrim anlayışını tam anlamıyla muğlâklaştırı-yor. Burada somut olarak yaşanan krizden söz edilmiş ve krizden çıkışyöntemi de belirlenmiş. Fakat bu belirleme öyle konmuş ki, genel birbelirleme olarak kalmış. Söyleneni açarsak; genel olarak krizlereancak devrimlerle müdahale edilir. Oysaki sözü geçen yer, Türkiye veKürdistan topraklarından başka bir yer değildir. Üstelik bugünkü du-rumdan söz ediliyor ancak, devrim somut olarak, pratik politika açı-sından değil, genel düzeyde ele alınıyor ve bu yüzden de devrim hedefihavada kalıyor. Üslûbun yansıttığı bu anlayış bütün belgede görülüyor.Belge boydan boya muğlâk ve oportünist bir anlayışla hazırlanmış.

Buradan devam edelim. DBG Türkiye ve Kürdistan'da kriz tes-piti yapıyor. Somut ekonomik, toplumsal, politik ve tarihsel durumuyalnızca kriz olarak ifade etmek eksik değil, yanlıştır. Ekonomik, po-litik kriz sonuçtur. Gerçek yaşamda olan şey, kapitalizmin maddi ko-şullarının bir toplumsal devrim için olgunlaşmış olmasıdır. Bu temeldedevrimin nesnel koşulları ortaya çıkmış ve yine devrimin nesnel ko-şulları devrimci durum yaratmıştır. Devrimci durum ise devrimi gün-

Toplu Yazılar

135

Page 137: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cel bir gerçeklik haline getirmiştir. Kapitalizmin ekonomik politik krizibu gelişmenin sonucudur. Devrim, devrimci durum ve iç savaş koşul-larında geleceğin sorunu, değil, günün sorunudur. O halde devrim so-runu propaganda açısından değil, pratik, politika açısından konmalıdır.Ancak bu biçimde konursa devrim genel olarak değil, akademik ola-rak değil, pratik olarak, gerçekleşebilir bir hedef olarak belirlenmişolur. Yaşanan şey politik bir kriz değil, ekonomik bir kriz değil, sistemihücrelerine kadar sarsan devrimci bir krizdir.

Kriz sorunu, DBG gibi eksik ve yanlış biçimde belirlenmiş deolsa, burada istenmeden başka bir gerçek dile getiriliyor. Kriz somutbir olgudur. Kriz somut bir olgu olarak geleceğin konusu değildir. Krizolgusu bugünkü bir olgudur. Buradan nasıl bir sonuç çıkarılması ge-rekir. Mademki kriz olgusu var ve mademki "Krize müdahalenin adı-dır" devrim, o halde, devrim günceldir. Böyle olması gerekir. Bilimseltutarlılık bunu gerektirir. DBG sürece müdahalenin biricik silahı olandevrimi güncel olarak değil de, geleceğin sorunu olarak ele almaklakendi başarısızlığını daha en baştan ilan etmiştir.

DBG, gerek krize müdahalenin adı olarak belirlenmiş olsun, ge-rekse de demokrasiyi gerçekleştirmenin aracı olarak belirlenmiş olsun,devrim sorunu geleceğe ertelenmiştir. DBG, Kürt ulusunun kendi ge-leceğini kendisinin tayin etmesinden söz ediyor, ancak konuyu ele alıştarzına bakılırsa, UKKTH ilkesini geleceğin sorunu olarak görüyor.Aynı biçimde demokrasi sorununu devrim sorununa bağlıyor, aynı bi-çimde bunu da geleceğe erteliyor. Burada tam bir küçük burjuva opor-tünizmi kendini ele veriyor. Proletarya ve devrimci güçleri yanıltmakiçin bol miktarda devrim ve devrimin konusu olan sorunlardan sözediliyor; ne var ki, orta yerde, yalnızca faşizmin saldırılarını püskürt-mek kalıyor. Bu bir reformist taktiktir. Her kim ki devrimi arka planaitiyor, bunun yerine günlük talepleri, yani daha ikincil sorunları önplana alıyorsa o kimse ya da örgüt; oportünisttir, reformisttir. Aynı al-datmacaya Türkiye Komünist Partisi ve öteki reformistler başvururdu.Sosyalizmden, devrimden, UKKTH'tan, emperyalizme bağımlılığason vermeden söz edilir ve sonra devam edilir; bütün bu temel hedef-ler geleceğin sorunudur. Aynı yöntemler şimdi DBG tarafından kulla-nılıyor. Oportünizmin politik özü aynıdır.

DBG'nin devrimi geleceğe ertelediği nereden belli? İktidar soru-nun ele almamasından belli. Her devrimin temel sorunu iktidar soru-nudur. DBG iktidar sorununa yanaşmadan "bağımsızlık, demokrasi,sosyalizm" hedefini benimsemiş. İktidar ele geçirilmeden bu hedeflerenasıl ulaşılacaktır? Yalnızca proletarya devrimleri değil, HER devri-min temel sorunu olan iktidarı ele geçirme sorununun üstünden atla-

C. Dağlı

136

Page 138: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yan DBG, böylece tarihsel anlayışta büyük bir geri düşüş gösterdi. İk-tidarı ele geçirmeyi hedeflemeyen hiçbir birlik girişimi başarılı olmazve sonunda dağılmak durumunda kalır. DBG de bu nedenle kendiiçinde kendi dağılış politikasını barındırıyor.

Somut durum nedir? Somut durum, DBG'nin söylediği biçimiyle,yalnızca karşı devrimin top yekûn saldırılandan ibaret değildir. Karşıdevrimin halklara karşı sürdürdüğü top yekûn saldırının adı, burjuvaiç savaştır. Ortalama sol, pratikte olanın adını doğru biçimde belirt-meme inadını devam ettiriyor. İç savaş gerçeği kabul edilmediği sü-rece, devrimci durum gerçeği kabul edilmediği sürece sağlam, doğrubir taktik politika ortaya konamaz; konamadığını bugüne kadar ki ge-lişmelerden biliyoruz. DBG de ortalama sol anlayışı devam ettirdiğiiçin, diğerleriyle aynı sonuca ulaşıyor.

"Devrim mücadelesini ilerletmek, için" kurulan DBG, bu müca-delenin nasıl somut bir iktidar hedefine ilerleyeceğini göstermezse,kitleleri daha ileri götüremez. Kitleler somut olarak belirlenmiş he-defler için mücadele ederler. Yoksa DBG'nin yaptığı gibi genel olarak'devrim iyi bir şeydir' diyen bir platformun saflarına katılmazlar. İçsavaş ve devrimci durum, iktidar sorununda net bir stratejinin olma-sını zorunlu hale getirir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve tekelci ser-mayenin, haklarımıza karşı yürüttüğü şiddetli top yekûn savaşı ortadankaldırmanın biricik yolu, tekelci egemenliğe son verecek bir iktidarstratejisi benimsemektir. Halkları kurtuluşa götürecek iktidar stratejisibenimsenmediği sürece, karşı devrimin saldırıları, faşist devlet terörüsona ermeyecek, daha da artacaktır. Dönemin temel sorunu, zora da-yalı devrim yoluyla iktidarı ele geçirme sorunudur.

Kürt ulusunun ulusal kendi geleceğini belirlemesi hakkının çö-zülmesi ve kesintisiz olarak sosyalizme varacak olan Demokratik Halkİktidarı mücadelesi, somut biçimde konmalıdır. DHİ' nin ilk yapıtı vebelirtisi ise Geçici Devrim Hükümeti'dir. GDH programı açık olarakbenimsenmeli; Devrimci bir birlik öncelikle buna yer vermelidir.TKEP/L tarafından tarihsel görevleri, devrimci yapısı, hedefleri bi-limsel olarak konan Geçici Devrim Hükümeti, halkların kurtuluşunuhedefleyen her devrimci birlik platformunun önüne koyması gerekeniktidar programıdır.

DBG'nin devrimci iktidar, devrimci hükümet sorununu koyama-masının temel nedeni, hangi sınıfa karşı mücadele edeceğini bileme-mesidir. Her devrim yalnızca egemen olana karşı gerçekleştirilir.Türkiye ve Kürdistan'da egemen olan kapitalizm ve burjuvazidir. Ka-pitalizmin ve burjuvazinin egemen olduğu bir yerde, eğer devrimin,tekelci egemen sınıfın egemenliğine karşı verildiği belirtilmezse, be-

Toplu Yazılar

137

Page 139: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lirlenen devrim kavramı, gerçek anlamda "devrim" içeriğinden yoksunkalır. Devrim, egemen sınıf ya da sınıflara karşı olacağına göre, hangisınıfa karşı olduğu belli olmayan bir tarihsel hareket, devrim değildir.Bu olsa olsa, devrim kavramı altında, toplumsal iyileştirmelerle halk-ları oyalamaktır. Devrimin diğer yönü ise hangi sınıfların iktidara ge-leceği sorununu çözmektir. DBG, sınıflar savaşının ve sınıflarsavaşının özü olan iktidar savaşının üstünden atlayarak kendisini boş-lukta bırakmıştır. Boşluktaki bir birlik ise devrimi ilerletme aracıolmaz. Proletaryanın önderliğinde, halkları kurtuluşa götürecek dev-rim mücadelesi açık ki, devrim, iktidar anlayışı temelinde devam ede-cektir.

DBG'nin iktidar anlayışından yoksun oluşu, birliği oluşturan ör-gütlerin iktidar anlayışından yoksunluğundan ileri geliyor. Soyut teoriaçısından hepsi iktidar anlayışına sahipler. Ancak bu yalnızca soyutteori açısından böyledir. İktidar sorunu; sınıflar savaşının kaçınılmazsonucu açısından genel belirleme olarak değil, dönemin temel pratikpolitika sorunu olarak DBG örgütleri tarafından ele alınmıyor. Hepside ‘devrim iyi bir şeydir’ diyorlar. Hepsi iktidar sorununun önemindensöz ediyorlar ve sosyalizm hedefini ortaya koyuyorlar. Ne var ki, tümbu süreçleri soyut teori açısından söylüyorlar. Sözde, soyut teori yö-nüyle devrim, iktidar ve sosyalizm hedefini benimseyenler, sıra bu he-defleri maddi güce dönüştürmeye gelince o zaman da, zamanı değildirdiyerek, işçileri ve halkları düzen için iyileştirme hedefiyle uyutuyor-lar. Örgütlerin benimsemediği bir şeyi, güç ve eylem birliklerinin be-nimsemesi beklenemez. Cephesel birlikler daha somut ve ileri iktidarhedefi benimserse, o zaman örgütler aşılmış olur. Bu ise, ancak cepheya da cephesel karakterli birliklere, proletarya ve onun komünist ön-cüsü öncülük ederse olanaklıdır. Proletaryanın öncülüğü sözde bir ön-cülük değildir, proletaryanın ve leninist partisinin öncülüğü,teorik-pratik bir öncülüktür.

GÖREV BİRLEŞİK DEVRİMCİ HALK CEPHESİNİ KURMAKTIRTürkiye ve Kürdistan devrimci hareketinin güç ve eylem birliği,

halkların zaferi yolunda yalnızca bir başlangıç olabilir. Türkiye veKürdistan proletaryasının ve halkların kurtuluşu yolunda devrimci birrol oynayacak olan, birleşik, devrimci bir cephedir. Güç ve eylem bir-liği, cephe yolunda bir başlangıçtır. Eylem birliği, daha geniş ve üst dü-zeyde cephe için bir başlangıç görevini yerine getirip, asıl hedefi olancepheye dönüştürülmeli. Güç ve eylem birlikleri, yapısından ötürü darbirliklerdir; bu konumlarıyla da cephenin görevlerini yerine getire-

C. Dağlı

138

Page 140: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

mezler. Birleşik devrimci cephenin bütün nesnel koşulları ve öznelgüçleri hazırdır. Sorun bu yönde adım atmaktır.

Türkiye ve Kürdistan'da kurulacak birleşik bir devrimci cephe,devrimi hedeflemelidir. Devrim hedefi, soyut teori yönünden değil,pratik politika açısından konmalıdır. Sınıflar mücadelesinin aldığıbiçim ve genel olarak nesnel koşulların devrim için olgun olması, cep-henin devrimi gerçekleştirmek için kurulması gerektiğini gösteriyor.Devrimci cephe, devrimci iç savaşı ileri düzeye götürecek, iktidarı elegeçirmek için sağlam bir araç rolünü oynayacaktır. Halklar için, pro-letaryanın hegemonyasında bir devrimci cepheyi zorunlu yapan, içindebulunduğumuz tarihi durumdur. Sistem, bütün kurumlarıyla derin birkriz yaşıyor. Emekçi sınıflar ve halklar yaşam koşullarında köklü birdeğişim yapmak için eyleme atılmış durumda. Bugünkü devrimci ko-şullar, uzun bir tarihi süreç tarafından hazırlandı. Bu koşullarda tekelcisermayenin egemenliğini deviremeyen emekçi sınıflar ve halklar,başka zaman bunu hiç başaramazlar. Koşullar, devrim için birleştiril-mesi gereken bütün devrim güçlerinin birleşmesini gerektiriyor. Buyalnızca bir gereklilik değil, aynı zamanda olanaklıdır da.

Proletaryanın devrimci sınıf partisi TKEP/L, devrimci güçlerinbirliği için yıllardır ısrarlı bir mücadele veriyor. Partinin bu ısrarı dev-rime karşı duyduğu proleter komünist sorumluluk anlayışından ilerigelir. Her kim ki devrimden bahseder, o zaman devrimi gerçekleştirmearaçlarını da oluşturmalıdır. Leninist Parti bu anlayıştan yola çıktı vedevrimci güçlerin güç ve eylem birliği ile birleşik devrimci cepheyidevrimi başarmanın araçlarından biri olarak gördü ve gerçekleşmesiiçin mücadele etti. Bundan sonra da aynı yönde mücadele edecektir.

Kabullenilmiş komünist önderlik altındaki halkların devrim cep-hesi, silahlı halk ayaklanmasının örgütleyicisi olacaktır. Kürt halkı si-lahlı ayaklanmasını geliştiriyor, Türkiye emekçi kitleleri silahlıdevrimci mücadelesini devrimci örgütlerin eyleminde sürdürüyor.Tekelci sermaye ve faşist devletin, halkların devrimci yürüyüşü karşı-sında eli kolu bağlıdır, acizdir. Birbirinden ayrı ayrı yürüyen devrimgüçlerini tek bir kollektivite etrafında saflaştırmak, ayaklanmayı vedevrimi başarmak için temel bir koşuldur. Devrim ve halkların kurtu-luşu üzerine her türden boş sözü bırakıp, zaferin gerçek araçlarını vegüçlerini birleştirmeliyiz. Devrim yalnızca pratik araçlarla gerçekleşir.

Mücadele Birliği15 Ağustos 1998

Sayı: 11

Toplu Yazılar

139

Page 141: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

DEVRİMCİ GÖREVLER

Sermayeye dayalı toplumsal düzen ve gerici burjuva üst yapı ku-rumları, on yıllar boyu birikerek gelen çelişki, çatışma, emekçi kitle-lerin karşılanamayan özlemleri ve büyük öfkeleri sonucu temelleriylebirlikte sarsılıyor. Bu sarsıntıyı her gün yaşıyoruz. Toplumun bağrındameydana gelen bu gelişme, somut olgular ve süreçler biçiminde ortayaçıkıyor. Devrimci güçlerin görevi, somut olguları ve süreçleri anla-mak ve buna denk düşen mücadele görevlerini çözmektir. Ortalama solanlayış dediğimiz yüzeysellik, tam da bu noktada ortaya çıkıyor.Marksizmin kabalaştırılması olarak belirginleşen bu ortalama sol dü-şünce biçimi, somut olguları günlük olarak izlerken; toplumsal, poli-tik olguları karşılıklı etkileşim içinde ve bütünlüklü olarak ele almakve anlamak yerine, her şeyi kendi başına ele alma alışkanlığına sahip.Olaylar ve olgular organik olarak, birbirine bağlı olarak ele alınma-dığı için, yüzeysel sol düşüncede, her şey birbirinden kopuktur. Tamda bu nedenle düşünceler de birbirinden kopuktur. Tam da bu nedenleher seferinde birbirini çürüten düşünceler atılır ortaya. Bu kaba ev-rimcilik, devrimci durum ve mücadele görevleri sorununda daha be-lirgin olarak karsımıza çıkıyor.

Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi devrimci durum tartış-malarıyla 1979 döneminde tanıştı. Devrimci durumun bütün belirtile-riyle ortaya çıkmasına karşın, devrimci hareket, konuyu teorik olarakciddi biçimde irdelemedi. Devrimci durumu anlamaya çalışanlar iseteorik sığlığı aşamadılar. Devrimci hareket devrimci durum tartışma-larıyla 1990'dan sonra yeniden karşı karşıya geldi. Devrimci durumilk belirtileriyle ortaya çıkınca, TKEP/L, sınıf mücadelesinin somutkoşullarını teorik düzeyde ele aldı. Devrimci hareket ilk olarak, bu yıl-

C. Dağlı

140

Page 142: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

larda Leninist Parti tarafından gündeme getirilen devrimci durum tar-tışmalarını görüşmeye başladı.

Devrimci durum 8 yıldır her gün daha bir olgunlaşarak yaşan-masına karşın, yüzeysel sol hareket, elle tutulur, bilimsel olarak çö-zümlenebilir durumda olan somut olguların anlamını çözümlemeyeteneğini gösteremedi. Dönemin devrimci anlamını ve devrimci gö-revlerini anlama yeteneği gösteremedi, ancak somut olaylar üzerineboş gevezelikte büyük bir yetenek, ustalık gösterdi. Yayınları bu ustagevezelerin gevezelikleriyle doludur. Biz gevezeleri gevezelikleriylebaş başa bırakıp, devrimci durum, iç savaş ve devrimci görevler üze-rine görüşlerimizi usanmadan ortaya koymaya devam edelim.

Devrimci duruma en kaba yaklaşım, devrimci durumla devrimiaynı şey olarak görmektir. Burada Lenin'e başvuracağız. Devrimcidurum üzerine teorik olarak bütünsel görüş geliştiren Lenin’dir."Marksistlere göre-diyor Lenin- devrim için elverişli bir durum ol-maksızın bir devrim olanaksızdır; üstelik her devrimci durum da birdevrime yol açmaz." Lenin, söz konusu yazısında genel olarak bir dev-rimci durumun nesnel- belirtilerini sayar. Lenin'e göre meydana gelennesnel değişimlerin tümüne "devrimci durum" denir. Kaba Marksist-ler, devrim için "elverişli koşullan" yani bir devrim için zorunlu olannesnel değişiklikleri, bir devrim için yeterli sayıyorlar. Devrimin ko-şulları ile devrimin kendisini birbirine karıştıracak kadar Marksist-Le-ninist devrim teorisinden ve diyalektik düşünce yönteminden uzakkalanlar, onmaz bilinç körlüğüne yakalanmışlardır. Bir devrimin ola-bilmesi için nesnel koşulların yetmediğini yine Lenin'den öğrenelim:

"... bir devrim ancak... nesnel değişimimin yanı sıra öznel bir de-ğişim de olursa, yani bunalımlı dönemlerde bile zorlanmadığı taktirde'devrilmeyen' eski hükümeti yıkacak (ya da uzaklaştıracak) güçte birdevrimci sınıfın yığın eylemi yapmaya gücü yetmesi halinde meydanagelir." Söylenenler son derece açıktır; bir devrimin olabilmesi için,devrim için elverişli koşulların oluşması gerekir (bunlar nesnel deği-şikliklerdir), elverişli koşullar kendi başına yetmez, devrimin gerçek-leşmesi için öznel değişim de gerekir. Devrim, nesnel ve özneldeğişimlerin birliğini ifade eder. Bu birlik tamamen organik bir bü-tünü oluşturur. Gelişmeyi tek yanlı olarak ele alanlar, devrim gibi eko-nomik, toplumsal, politik ve tarihsel gelişmenin sonucu olan büyüknitel değişimleri, tarihsel gelişmenin bütünlüğü içinde göremezler.Kaba evrimciler, bir devrim için elverişli nesnel değişim olan devrimcidurumu anlamada kusur göstermeye devam etsinler, biz. Lenin’in dev-rimci durum için çıkardığı sonuçları görelim:

Toplu Yazılar

141

Page 143: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

" Bizim tartışmasını yaptığımız, bütün sosyalistlerin tartışma gö-türmez ve temel görevi, bir devrimci durumun bulunduğunu yığınlaraanlatmak, bunun genişliğini ve derinliğini açıklamak, proletaryanındevrimci bilincini ve azmini uyandırmak, onun devrimci eyleme geç-mesine yardımcı olmak ve bu amaçla devrimci duruma elverişli ör-gütleri kurmaktır." Devrime elverişli koşullarda, devrimcilerinyapması gerekenler bunlardır, devrimci durum üzerine gevezeliketmek değil. Devrimcilerin görevlerinin neler olduğunu daha iyi gös-termek için, konuyu somut olgularla biraz daha incelememiz gereki-yor.

Devrimci hareket her tarafta gelişim gösteriyor. Bu gerçeği kimseyadsımıyor. Devrimci hareketin yalnızca örgütlü devrimci güçlerle sı-nırlı olmadığı da bir gerçektir. Başka bir anlatımla söyleyelim. Dev-rimci örgütler, etkilerini geniş kitlelere yaydılar. Geniş emekçi kitleleridevrimci mücadeleye atıldı. Gerek örgütlü devrimci güçlerin yıllarcasüren mücadelesinin etkisiyle ve gerekse de kapitalist düzenin kendiyıkıcı dinamikleri sonucu, devrimci hareket bir halk hareketi niteliğialdı. Şimdi devrimci hareketten söz ederken, örgütlü ve örgütsüz,bütün devrimci halk kitlelerinin hareketinden söz etmiş oluyoruz. Dev-rimci hareket kapsam-olarak, proleter-sosyalist devrimci hareket veküçük burjuva devrimci demokrat hareket olarak anlaşılmalı. Kapita-list sisteme karşı yönelen politik kitle hareketinin devrimci hareket ni-teliği kazanması, bu hareketin, işçi sınıfının sınıf mücadelesindenkaynaklanmasından ileri geliyor. Devrimci hareket, yalnızca proletar-yanın sınıf savaşından kaynaklanabilir. Devrimci hareket, işçi sınıfınınsermaye egemenliğini devirmek amacıyla, bağımsız bir sınıf olarakortaya çıkması ve eyleme geçmesidir. Her toplumsal düzende, dev-rimci düşünceler ve devrimci politik hareket, devrimci bir sınıfın var-lığının zorunluluğunu gösterir. Sonuçta küçük burjuva hareketi dedevrimcileştiren, proletaryanın bağımsız bir sınıf olarak tarih sahne-sine çıkmasıdır.

Devrimci hareket denince, tekelci kapitalist sınıfın egemenliğinekarşı örgütlenen, birleşen ve ayaklanan işçi sınıfı, yoksul köylülük,küçük köylülük ve kent küçük burjuva hareketinin bütünlüğünü anla-mak gerekir. Emekçi kitle mücadelesine bu açıdan baktığımızda, Türk,Kürt halklarının ve bütün halkların büyük bir gelişme göstererek dev-rimci bir halk niteliği kazandığını söyleyebiliriz. Halkların devrimci-leşmesinin kanıtları pratik olarak yürüyen hareketin kendisidir. Halkpratiğini çözümleyelim.

Proletaryanın sınıf mücadelesinin özellikle son 10 yıldır sürekli-lik kazandığını kabul etmeyen yoktur. İşçi sınıfının eylemleri farklı

C. Dağlı

142

Page 144: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

biçimlerde yürüyor. Bunun bilinen en eski biçimi grevdir. Grevler,ekonomik kitle grevi biçiminde görülebileceği gibi, politik kitle grev-leri biçiminde de görülebilir. Türkiye ve Kürdistan'da 1980 öncesi yay-gın olarak uygulanan ekonomik kitle grevleridir. Ekonomik kitlegrevlerinin yanında politik kitle eylemleri de önemli bir yükseliş gös-terdi. 12 Eylül'ün faşist terör ortamında, genel olarak işçi eylemlerigörülmedi. Ardından 85'ten sonra işçi eylemleri yeniden grev, fabrikaişgalleri, sokak gösterileri biçiminde ortaya çıktı. Tarihe "Bahar Ey-lemleri" olarak geçen, yeni tipte kitlesel işçi grevleri oldu. Yeni tiptekitlesel işçi grevleri, daha önceki gibi TİS çerçevesinde değil, onu aşançerçevede eylemler biçiminde gelişti. Özellikle 1990'dan sonra yaşa-nan yoğun ekonomik krize bağlı olarak, çok sayıda işçi işinden atıldıve bu süreç daha da derinleşti. Bu durumda işçilerin kalanları dahaçok çalışma yolunu seçerken, işsiz kalanlar ya da işsizlikle karşı kar-şıya gelenler esas olarak eyleme geçti. Uzun süredir süren işçi eylem-leri daha çok bu alanda meydana geldi. Genel olarak sanayinin işçitalep etmediği, tersine işçi çıkardığı koşullarda yaşanan rekabettenötürü, çalışan işçiler greve gitme eğilimi göstermezler. Yoğun işsizli-ğin olduğu, bunlara sürekli yenilerinin eklendiği koşullarda çalışan-lar, aşırı çalışarak sermayenin diktası altına girerken, sınıf mücadelesidaha çok işsizlerin eylemleri ve işsiz kalmayla karşı karşıya kalan iş-çilerin eylemleri olarak gelişim gösterir. Uzun dönemdir işçi sınıfıdaha çok bu alanda eyleme yönelmiştir. Kapitalizmin gelişimi ve ya-şanan kriz, eski işçi eylem biçimlerinin yanında, yeni tipten biçimleride geliştiriyor. Bu günlerde, her iki işçi eylem biçimi birlikte gelişimgösteriyor. Olaylar uzun süredir işçi sınıfını eylemlerle öne çıkmayaitti. Gerçek yaşamda olan da budur. Yeni bir proleter sınıf eylemleridalgası kabarıyor. İşçi eylemlerindeki bu kabarış rastlantı sonucu ol-mayıp, devrimci durumun sonucudur. Olaylar, süreç ve işçi sınıfınıneylemleri devrimci yönde gelişiyor.

Devrim her alanda yükseliş içindedir. Devrimci dalga yeni yenidalgalarla kabarışa geçiyor. Bütün bu gelişmeler sürecin devrimedoğru ilerlediğini işaret ediyor. Sermaye ve devletle çatışma içindegeçen sayısız olay bunu doğruluyor. Halkla, sermaye ve devlet ara-sındaki mücadele sertleşme özelliği gösteriyor. Bu iç savaşın şiddet-lenmesi demektir. Halk hareketi büyüdükçe, geliştikçe mücadele dahada şiddetlenecektir. Halen harekete geçen kitleler, halkların çoğunlu-ğunu oluşturmuyor. Çok sayıda emekçi harekete geçmemiş durumda.Olaylar, daha çok emekçinin devrimci harekete katılması yönündedir.Daha çok kitlenin devrimci saflara katılması demek, iç savaşın dahada şiddetlenmesi ve yoğunlaşması demektir. Savaşın şiddetlenmesi,

Toplu Yazılar

143

Page 145: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sınıfların karşılıklı güç ilişkisini gösterir. Ancak karşılıklı güç varsa,bunlar arasında şiddetli kapışma olur. Devrimci hareket bir güçtür vekarşı devrim güçleriyle yıllarca çatışacak kadar bir güç olmuştur. Budurumda hiç kimse devrimi gerçekleştirmek için güç yoksunluğun-dan söz edemez. Devrimci güçler mücadelenin, çok farklı alanlarındabulunuyorlar, savaşıyorlar. Bu alanlardan biri de tutsakların mücadelecephesidir. Tutsakların varlığı ve mücadelesi, sınıflar mücadelesinin ençıplak biçimidir. Tutsakların varlığı ve mücadelesi sert bir savaşınsürüp gittiğinin en açık kanıtıdır. Binlerce tutsak ve mücadelesi, birtoplumdaki karşıt sınıflar mücadelesinin seyrini ve şiddetini kanıtlar.Mücadele vermeyen, devrimcileşmeyen toplumlarda bu kadar tutsakolmaz.

Toplumdaki çatışmayı, iç savaşı, devrimci koşulları anlamak içinİnsan Hakları Derneği'nin elde ettiği konuma bakmak yeterlidir. Bir-çok ülkede insan halkları derneği var, ancak hiç biri bizdeki kadar böy-lesine öne çıkmamıştır. Ancak sermayenin kanlı saldırılarının olduğu,insanın en yaşamsal haklarının, faşizm tarafından çiğnendiği koşul-larda insan hakları dernekleri bu kadar öne çıkarlar. Bu dernek, dev-rimci koşullarda şiddetlenen sınıflar savaşının bir yan ürünü olarakgelişti. Devrim mücadelesi böyle çok sayıda yan ürünle yoluna devamediyor.

Birleşik devrimin, Kürdistan devrimiyle gösterdiği büyük geliş-meyi hiç kimse yadsıyamıyor. Kürdistan'da savaş son aylarda çokyönlü olarak şiddetlendi. İlhakçı ve işgalci TC güçleri, bütün güçleriylesavaşa yükleniyorlar. Kürt halkı da gerillalarıyla savaşa yükleniyor.Savaşın şiddetlenmesi neyi gösteriyor, şiddetli bir savaşı sürdürecekgüçlerin varlığını ve mücadelenin dengede olduğunu ya da dengeyedoğru gittiğini gösteriyor. Savaş denge durumunda daha da şiddetle-nir. Karşılıklı güçlerin denge durumuna gelmesi geçici bir durumdur.Her iki tarafta, durumun kendi lehine sonuçlanması için savaşı şid-detlendirir. Kürdistan'da olanların anlamı budur.

Devrimi gerçekleştirecek güçler, birleşik devrimin bütün alanla-rında yükseliş içindedir, devrim yoğun biçimde gelişiyor, Örgütlü ko-münist ve devrimci güçlerin mücadelesi, devrimin nesnel koşullarınınyanında, devrimin öznel koşullarının da oluştuğunu ve devrimin öznelgüçlerinin on yıllardır kendini kanıtladığını ve bu koşullarda devriminyalnızca gerekli olmayıp, aynı zamanda mümkün olduğunu da anlatı-yor. Proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıflar mücadelesi ile bu te-meldeki geniş halk kitleleriyle tekelci egemenlik arasındaki devrimmücadelesi, genel nitelik kazanmıştır. Bu koşullarda, kitlelerin her top-lumsal hareketi ve politik eylemi, devrimin gelişini haber veren süre-

C. Dağlı

144

Page 146: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cin birer halkasıdır.Bir devrimin olması için zorunlu olan elverişli koşulların yanında,

devrim için gerekli olan öznel koşullar eğer oluşmuşsa, yani devrimgüncel hale gelmişse, her tarafta, halklar devlet güçleriyle çatışma için-deyse, bu durumda, ayaklanma ve devrimin en yüksek iktidar organıolarak GEÇİCİ DEVRİM HÜKÜMETİ sorununu aydınlığa kavuş-turmak, yaşamsal önem kazanır. Devrimin bu en önemli sorunu,TKEP/L tarafından gündeme ilk getirildiği sırada bir ilgi uyandırmaklabirlikte devrimci hareket, konuya gereken önemi vermedi. GDH ko-nusundaki bu sessizlik, vurdumduymazlık, devrimci hareketin dahahenüz iktidar için mücadele düzeyine gelmediğinden ve halen kendi-sini bir "muhalefet" hareketi olarak görmesinden ileri, geliyor. Müca-delenin şiddetlendiğini, devrimci hareketin yükseliş içinde olduğu bugünlerde en çok üzerinde durulması gereken konu, iktidar sorunu veGDH olmalıdır.

Burjuva politik üst yapıyı havaya uçurmak için ilerleyen devrimcigüçler, yıkacakları iktidarın yerine neyi koyacaklarını çok iyi bilme-lidir. Uzun iç savaş temelindeki silahlı halk ayaklanması ile gerçekle-şecek olan devrim, kazanımlarını korumak ve karşı devrimi ezmekiçin son derece enerjik bir otoriteye gereksinme duyar. Geçici DevrimHükümeti, devrimin gereksindiği bu en otoriter ve enerjik diktatör-lüğü uygulayacaktır.

Nasıl ki, halkları devrime ulaştırmak için Birleşik Devrimci HalkCephesini bugünden oluşturma yoluna gidiyorsak, aynı şey GDH içinde geçerli. Temel bir farkla, halk cephesi, devrimi gerçekleştirmek içinbugünden kurulur; GDH ise bu mücadelenin devamı olarak gündemegelir ve devrimci mücadeleyi ileriye, tam zafere taşır. GDH hedefi bu-günden ortaya konmalıdır. Halkların politik birliği için, halkların po-litik örgütlenmesi ve devrimci dönüşümlerin başarılması için GDHbugünden devrimci hareketin hedefi olarak gösterilmeli. Bunun dı-şındaki çabalar, boş çaba olacaktır.

Uzun iç savaş sonucu olacak olan halk ayaklanmasıyla gerçekle-şecek devrimin ilk devrimci iktidar organı olan GDH, proletarya he-gemonyasındaki Demokratik Halk Devriminin, kesintisiz olarakSosyalizme varması için ilk temel koşuldur. GDH, ancak proletaryaönderliğinde gerçekleşebilir ve devrimi sosyalizme götürebilir. De-mokratik Halk İktidarı, GDH olmadan gerçekleşemez. Bu anlamda,DHİ ve Halk demokrasinin gerçekleşmesi için de GDH bir zorunlu-luktur.

Biz yarı yolda kalmak istemiyoruz. Devrimi yarı yolda bırakma-mak için proletaryanın hegemonyasında ayaklanma ve devrimin or-

Toplu Yazılar

145

Page 147: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ganı olarak GDH mutlaka oluşturulmalıdır. Devrim hükümeti, ilk veen temel devrimci önlemleri alır. Bu temel devrimci önlemler alın-madan, devrimin kazanımları korunamaz. O halde, devrimin tam za-feri için, devrimin kesintisiz olarak Sosyalizme varması için,Demokratik Halk İktidarının proletarya diktatörlüğüne dönüşmesi içinGDH bugünden hedeflenmeli ve devrimde gerçekleştirilmelidir.

Çeşitli dönemlerde halk cephesi için önerdiğimiz devrimci mü-cadelenin politik-toplumsal hedeflerini GDH için de önerebiliriz.Somut bir eylem programı olmadan GDH havada kalır. Şu kısa prog-ramı öneriyoruz:

1) Faşist devletin yıkılması; ordunun, polisin, meclisin, bürokra-sinin ve tüm devlet aygıtlarının parçalanması ve dağıtılması. 2) Bütünİktidarın Halk Temsilciler Meclisine devri. 3) Halkın silahlanması. 4)Halk Demokrasisi. 5) Kürt Ulusuna Özgürlük, tüm ulus ve ulusal top-luluklara tam hak eşitliği. 6) Sermayenin elindeki sanayi, finans vediğer kapitalist üretim araçlarının zoralımı yoluyla kamulaştırılması;işçi komite ve konseyleri tarafından işçi denetimi. 7) Büyük toprakla-rın zoralımı yoluyla kamulaştırılması; devrimci köylü komitelerininkurulması. 8) Emperyalizme bağımlılığa son verilmesi.

Bu hedefler genişletilebilir. Geçici hükümet programı, işçi sınıfıve bütün emekçi halkın devrimci politik birliğinin sağlanmasını ger-çekleştirir. Proletarya ve proletaryanın devrimci sınıf partisi TKEP/Lemeğin kurtuluşu hedefini gerçekleştirmek için, bu hedefler için mü-cadele etmeyi dönemin devrimci görevleri olarak kabul ediyor. Yenioluşum süreci içindeki DBGP boş şeyleri bırakıp, böylesi somut vedevrimci iktidar hedefi için mücadele vermelidir. Ancak o zaman "bir-lik" halkların kurtuluşuna hizmet eder. Birleşik devrimin nesnel veöznel koşullan kendi gerçeğini herkese kabul ettirecektir. Gelişmelerdevrimci yöndedir, devrimci hareket kendi gerçeğini sonunda herkesekabul ettirecektir.

MÜCADELE YÖNTEMLERİGeçici Devrim Hükümetini hedeflemek ve bugünden hazırlamak

demek, uzun iç savaşı kazanmak için daha etkin mücadele vermek vesilahlı ayaklanmaya hazırlanmak demektir. Mücadele de devrimciyöntemlere geçiş, diğer dönemlerden farklı olarak devrimci durumdadaha öne çıkarlar. Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi, bugünekadar çeşitli mücadele yöntemlerini kullanmasına karşın, devrimcimücadele yöntemleri her zaman tayin edici olmuştur. Devrim içinuygun koşulların doğduğu 90'dan sonra devrimci mücadele yöntem-leri ve bu yöntemlerin en etkili olarak silahlı-mücadele birlikleri ön

C. Dağlı

146

Page 148: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

plana çıktılar. Sınıflar mücadelesi her bir taraftan yükseliyorken, mü-cadele şiddetli nitelik kazanırken, bu durumda silahlı mücadele bir-likleri ve devrimci mücadelenin diğer yöntemleri olmadan, nesnelkoşulları tarih tarafından hazırlanan devrimi başarıya götürmek müm-kün değildir. Devrimci mücadelenin yayıldığı, devrime doğru ilerle-diği günümüzde gerilla mücadelesi, silahlı halk milisleri ve devrimcihalk ordusu yönündeki askeri mücadele kazanmak için tayin edicidir.Askeri mücadele olmadan ne iç savaş kazanılır, ne ayaklanmaya giri-şilir ne de GDH kurulur. İç savaş ve ayaklanma hazırlıkları kitlelerinaskeri yönetimini şart koşuyor. Bu alandaki temel görevimiz askerimücadeleyi güçlendirmek, kitleler içinde Devrimci Halk Milislerinioluşturmaktır.

MÜCADELE ARAÇLARIDevrim dönemlerinin mücadele ve örgütlenme araçları genel

olarak, komitelerdir. Devrimci olmayan dönemlerde, parlamenteraraçlar, dernekler vb. araçlar ağırlıklı olarak kullanılırken, devrimcidönemlerde sistemi yıkmayı hedefleyen komiteleşme öne geçer veesası oluşturur. İşçi komite ve konseyleriyle, devrimci köylü komi-teleri ve devrimci halk komiteleri, devrimci dönemlerin mücadeleve örgütlenme araçlarıdır. İşçi komite ve konseyleri ile yoksul köylüve emekçi halk komiteleri özyönetim organları değil, mücadele or-ganlarıdır. Devrimci mücadele organları olarak doğan komiteler dev-rimci mücadelenin ayaklanmaya ulaşmasıyla, ayaklanma organlarıve devrimle birlikte de iktidar organları olurlar. Komitelerin gelişmediyalektiği, devrimin gelişme diyalektiğine bağlıdır. Devrimin veayaklanmanın devrimci iktidar organı olarak GDH, eğer böylesi dev-rimci mücadele organlarına dayanmazsa havada kalır ve görevlerinitamamlayamaz. GDH, devrimin kazanımlarını korumak, devrimcitemellerini güçlendirmek, karşı devrimi ezmek ve devrimi tam zaferegötürmek için, kitlelerin devrimci mücadele organlarına dayanmalı-dır.

MÜCADELE ALANLARIKitlelerin eğitilmesinde ve devrime hazırlanmasında belirleyici

alan hangisidir. Devrimci olmayan dönemlerde eğitsel amaçlı faali-yet, kitlelerin devrime ve sosyalizme kazanılmasında önemli rol oynar.Devrimci koşullarda mücadele alanı değişir. Devrimci dönemlerde kit-leleri eğitecek olan devrimci eylemlerdir, devrimci sokak gösterileri-dir, silahlı çatışmalardır. Burada sorun neyin öne çıktığıdır.Oportünistler ve reformistler yasal alanları, eğitsel kültürel alanları

Toplu Yazılar

147

Page 149: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

öne çıkartırken, proleter komünistler, devrimci eylemleri öne çıkartır-lar. Kitleleri ayaklanmaya, devrime en iyi hazırlayan, devrimci ey-lemlerdir ve devrimin kendisidir. Hedeflerimize ulaşmak için devrimcieylemleri geliştirmeli ve sürekli hale getirmeliyiz. Devrim ve GDHbu alanlardaki mücadeleden doğacaktır.

PROLETARYANIN ÖNDERLİĞİTekelci kapitalist egemenliği ve faşist devleti yıkacak devrimci

sınıflar içinde tek GERÇEK devrimci sınıf proletaryadır. Proletarya,Sosyalizmi amaçlayan bir sınıf olarak, Demokratik Halk Devriminikesintisiz olarak sonuna kadar tutarlı biçimde götürecek tek devrimcisınıftır. Devrimci hareket, yalnızca proletaryanın önderliğinde burju-vaziyle hesaplaşmasını kazanabilir. Devrimin zafere ulaşmasının gü-vencesi, bu harekete proletaryanın önderlik etmesine bağlıdır.

Devrimin nesnel koşullarının bir devrim için olgun olması, kendibaşına, bir devrim için yeterli değildir. Bunun için, devrimci sınıf pro-letaryanın, bu devrimi başarmak için mücadele etmesi gerekir. Tek-elci kapitalizmin derinleşen sistem bunalımı, proletaryayı devamlıolarak mücadeleye sürüklüyor. Mücadelesini kesintiye uğratmadansürdüren proletarya, olayların kesin etkisiyle bütünlüklü olarak öneçıkıyor. Artık süreç proletaryanın önderliğinde, devrimci hareketinyeni başarılarına doğru işliyor. Devrimci görevler, proletaryanın ön-derliğinde yerine getirilecektir. Olaylar bu yönde gelişiyor.

Mücadele Birliğ1 Eylül 1998

i Sayı:12

C. Dağlı

148

Page 150: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

PKK İLE İLİŞKİLERİN GELİŞİMİVE OLASI GELECEĞİ

Partimizin geçmiş gelişim sürecinde PKK ile ilk ilişkiler 1981'dekuruldu. PKK’ yi tanıma 70'li yılların son dönemine denk gelir. O dö-nemde THKO-MB Kürdistan'ın birçok bölgesinde örgütlenme ve mü-cadele yürüttü. THKO, THKO-MB ve TKEP'in ilk örgütlendiği vemücadele verdiği yer Kürdistan'dır. PKK ile ilişkiler dolaylı biçimde budönemde başlar. 81'e kadar bu ilişkiler hep dolaylı oldu. Buna gerçek an-lamda "ilişki" bile denemez. Aynı topraklarda mücadele vermekten ilerigelen bir "ilişkidir". PKK ile en çok karşılaşılan bölgeler Adıyaman veAntep’tir. O dönem PKK ile aynı bölgedeki birçok örgütün ilişkisizaman zaman silahlı çatışmalara varırken, bu bölgelerde PKK ileTHKO-MB arasında olumsuz bir davranış yaşanmadı. Bu dönemdekiolumlu ilişki, daha sonraki süreçte iyi ilişkilerin kısa sürede kurulmasınahizmet etti.

TKEP, 12 Eylül’ün ilk yıllarında (1981) enternasyonal çerçevedeilişki sürdürmek amacıyla ve kadrolarının askeri eğitimini tamamlamakiçin Orta-Doğu'da, Filistin Eğitim Kamplarında bulundu. PKK ise 12Eylül'den önce ve sonra, kadrolarını ve merkezi yapısını Orta Doğu’yaçekti. İlişkiler bu dönemde kuruldu. İkili ilişkilerin kurulmasında ilkçaba gösteren PKK oldu. Çünkü TKEP o dönem PKK hakkında olum-suz görüşlere sahipti. Bu, daha çok, PKK'nin 70'lerin sonunda Kürdis-tan'da, diğer Kürt hareketlerine karşı şiddete başvurmasından ileri gelenbir tavır alıştı. PKK'nin 81'de geçmiş gelişim sürecini yeniden değer-lendirmesi ve bazı sonuçlar çıkarması, TKEP'in değerlendirmelerini de-ğiştirmesini getirdi. PKK ile ikili ilişkiler daha çok 1982 'de kurulanFKBDC sürecinde gelişti.

FKBDC ilk önce PKK, DY, SVP taralından önerildi. Bir süre sonraTKEP ve diğerleri katıldı. FKBDC içinde en fazla görüş birliği ve uyumPKK ile TKEP arasında olmuştur. Temel konulardaki bu ortak davranışFKBDC yürütmesinde de sürdü. Yürütme üç örgüt tarafından oluştu-ruldu: PKK, TKEP, DY. Birleşik Cepheyi ilk terk eden DY oldu. Dahasonra anlaşıldı ki, DY esas olarak devrimci güçleri Avrupa sosyal de-mokrasisinin yardımıyla burjuva etkiye sokmayı amaçlıyor. DY'nin buburjuva planı ilk önceleri açık değildi. Süreç İlerledikçe durum anla-şıldı. T. Akçam tam bir burjuva işbirlikçisi olarak FKBDC'ni sağa çek-meye çalıştı. PKK ve TKEP, DY'nin bu planını açığa çıkardılar. FKBDC

Toplu Yazılar

149

Page 151: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

içinde bir şey yapamayacağını anlayan DY, cepheden çekildi. FKBDCdiğer örgütlerle yoluna devam etti.

Bu süreçte TKEP içindeki iç mücadele öne çıktı. MK içinde bulu-nan ve daha çok yurtdışında üslenmiş olan sağ eğilimli MK üyeleri, Par-tiyi FKBDC'den koparmak için büyük çaba gösterdiler ve en sonundaamaçlarına ulaştılar: TKEP bir süre sonra FKBDC'den fiilen çekildi.TKEP'in FKBDC içindeki etkinliğinden rahatsız olan örgütler ise bunufırsat bilip, bütün ilişkileri koparma kararı aldılar. FKBDC daha sonraisimden öteye gidemedi ve sonra da dağıldı. PKK ile TKEP ilişkileriFKBDC'den sonra da devam etti. Ancak bu ilişki biçimi daha çok bilgidayanışması düzeyinde oldu. TKEP'te, '90'da başlayan ayrışma sonundaParti MK çoğunluğu reformist bir yönelime girdi ve THKO, THKO-MB ve TKEP'in devrimci misyonu ve hedefleri TKEP/Leninist tarafın-dan temsil edildi ve sürdürüldü. PKK'nin ilişkileri ise reformist TKEPile sürdü. Bu ilişkiler, 95 seçimlerinde, reformistlere Kürt ulusal hare-ketinin listesinde yer vermeye kadar vardı. PKK'nin reformistlerle bir-likte davranması politik yönelişine uygundu. Kürt ulusunun Özgürlükmücadelesini devrim yoluyla sonuçlandırmak yerine, TC ile barış yapmapolitikasını benimseyince, bu politikanın en iyi müttefikleri, doğaldır kireformistler olacaktır. PKK iç savaşın en şiddetli döneminde devrimcigüçlerle değil, reformist hareketle kol kola yürümeyi tercih etti. PKKile komünistlerin ilişkisini doğru kavramak için, Kürdistan'ın genel du-rumunu ve PKK'nin sınıfsal-politik konumunu doğru kavramak gerek.

Kürdistan, ilhak edilmiş bir ülkedir. Kürt Ulusu da ezilen ulus du-rumuna getirilmiştir. Parçalanan Kürdistan'ın her parçası, ilhak eden ül-kenin ekonomik yapısına göre biçimlendi. Kuzey Kürdistan'ı ilhak edenve Kürt Ulusunu ezilen ulus durumuna getiren TC, Kürdistan'ın toprakilhakını, askeri-politik ilhak ve en sonunda ekonomik ilhakla tamam-ladı, ilhak edilen Kürdistan, Türkiye'nin kapitalist pazarına bağlandı.Kapitalizmin egemen üretim biçimine gelmesi Türkiye dışında Kürdis-tan'da da gerçekleşti. Kapitalizmin Kürdistan da egemen olmasıyla Kür-distan'ın toplumsal yapısı parçalandı ve sınıflar mücadelesinin yasalarıburada da egemen oldu. Bu ekonomik ve tarihsel gelişim, Kürdistan'dakikurtuluş mücadelesinin niteliğini etkiledi. Kürdistan kurtuluş mücade-lesi eski sömürgelerdeki gibi salt bir'"ulusal kurtuluş" mücadelesi ola-mazdı. Kürdistan kurtuluş mücadelesi ulusal-sınıfsal kurtuluşmücadelesi karakterinde gelişim gösterebilirdi ve öyle de oldu.

Kürdistan'ın ilhak edilmiş bir ülke olması ve Kürt ulusunun ulusalbaskı altında olması, Kürt ulusunun kurtuluş mücadelesine biçim yö-nünden, bir "ulusal hareket" özelliği kazandırmakla birlikte, ulusal mü-cadele aynı zamanda bir toplumsal kurtuluş mücadelesi temelinde

C. Dağlı

150

Page 152: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

gelişim gösteriyor. Bu ikili ancak bir tek bütünlüklü yön, Kürdistan ulu-sal-devrimci hareketinin karakterinde yansımasını buluyor. PKK dışın-daki Kürt ulusal hareketleri esas olarak Kürt orta sınıflarını veaydınlarını, temsil ederken ve bu sınıfın ulusal özlemlerini temsil eder-ken, buna karşın PKK daha çok Kürt halkının yoksul köylü, küçük köylüve kent yoksullarının ulusal-sınıfsal kurtuluş özlemlerini yansıtmıştır.PKK'nin Türkiye komünist ve devrimci hareketinden ve dünya sosya-list hareketinden etkilenmesinin aynı zamanda PKK'nin dayandığı sı-nıfsal zeminle sıkı ilişkisi var. PKK'nin genel olarak Kürt emekçi halkınadayanması, bu partiyi Türkiye emekçi kitleleriyle ortak davranmaya itentemel toplumsal zemin olmuştur.

PKK Kürdistan kurtuluş hareketinin temel niteliklerini kendi yapı-sında, politikalarında yansıtıyor. Yoksul köylüler, işçiler ve kent yok-sulları ağır bastıkça PKK'nin toplumsal kurtuluşçu yönü ve sosyalizm ilebağları öne çıkıyor. Küçük köylülük ve orta sınıflar ağır bastıkça, ozaman da ulusal yön ağır basıyor. PKK içinde ve çevresinde uzun za-mandır iki temel politik yönelimin çatışması var. Yoksul halk devrimcitemelde mücadeleyi yürütmek isterken, mülk sahipleri daha çok uz-laşma yanlısı politikadan yana ağırlık koyuyorlar. Bu iç mücadele, bir-likte davranan sınıflardan biri kesin üstünlük sağlayana kadar sürecektir.

PKK'nin ulusal mücadelenin getirdiği bütün zaaf ve uzlaşmacıözelliklerine karşın, Kürt halkının ezilen ve sömürülen sınıflarına da da-yanmış olması, sosyalizmden etkilenmesi ve toplumsal kurtuluş hedef-lerinden vazgeçmemiş olması, bu partiyle genelde devrimciproletaryanın ve özelde de Leninist Partinin yakın ilişki içinde olmasınıve Türkiye'nin tekelci kapitalist düzenini yıkmada ortak hareket etme-sini gerektirmektedir. Birlikte hareket edilirken, bilinmesi gereken ger-çek, bu hareketin uzlaşma içine gireceğidir. Yine de bu yön PKK'demutlak bir yön değildir, değişim içindedir. Proletarya ve komünist güç-ler ağır basarsa, uzlaşmanın yerine zafere kadar devrimci mücadele an-layışının yerleşeceği de kesindir. Kürdistan'ın en savaşkan örgütü olanPKK'nin taşıdığı savaşçı özellikleri, ezilen sömürülenlerle sıkı ilişkisive genel olarak sosyalizmden etkilenmiş olması, bu partiyi birleşik dev-rimin etkin bir gücü durumuna getirmiştir. Bu noktada birleşik devri-min bütün savaşçı güçlerinin, devrimi zafere ulaştırma temelindebirleşmesi kaçınılmazdır.

Türkiye'nin tekelci kapitalist düzeni, Kürt ulusunun kurtuluşununönünde engel oluşturduğu gibi, tekelci kapitalist egemenlik, Türkiyehalklarının toplumsal kurtuluşu önünde de engel oluşturuyor. Bu tarih-sel olgu, ezilen ve sömürülen halkların, aynı ve ortak düşmana karşı bir-likte mücadele etmesi gerektiğini gösteriyor. Bu ulus durumuna

Toplu Yazılar

151

Page 153: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

getirilmesi ve bütün halkların aynı kapitalist temeller üzerinde hareketetmesinden ileri geliyor. Proletaryanın önderliğinde ve halkların müca-dele birliği temelindeki mücadelenin zorunluluğunu anlamaları için,Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketlerinin bu pratiği yaşaması gere-kiyordu. Kürt ulusal hareketinin, Barzani'nin Kürt halkının mücadelesinekarşı, Kürt halkının düşmanlarıyla birlikte davrandığını ve Türkiye işçisınıfı ve emekçi halkının Kürt halkıyla ortak çıkarlara ve hedeflere sahipolduğunu ve bu nedenle Türkiye emekçi halklarının Kürt halkına Bar-zani'den daha yakın olduğunu anlamaları için yirmi yılın geçmesi gere-kiyordu. Aynı biçimde Kürt halkının özgürlük, kurtuluş mücadelesinekarşı kendi ilhakçı burjuvalarının peşinden giden ve bu yüzden şove-nizmin etkisinde kalan Türkiye sosyalist hareketlerinin, Türkiye işçi sı-nıfının ve halklarının kurtuluşu için Kürt halkıyla ortak davranmasıgerektiğini, aynı ve ortak düşman olan tekelci sermayeye karşı Türkiyeve Kürdistan proletaryasının en sıkı birliği ve mücadelesi önderliğinde,Türk ve Kürt halklarıyla diğer ezilen halkların mücadele birliği yapmasıgerektiğini ve halkların toplumsal kurtuluşunun bu birliktelikte yattığınıanlamaları için on yıllar geçti, işçi sınıflarının ve halkların gerçek kur-tuluş yolunu yalnızca Leninist Parti ve bu partinin dayandığı geçmiş ge-lişim süreci gösterdi. TKEP/Leninist proletaryanın ve halkların kurtuluşyolunu göstermekle yetinmedi ve yetinemezdi. Pratik olarak da bu doğ-rultuda devrimci mücadele yöntemlerini esas alarak savaş yürütüyor.Yine TKEP/Leninist, bu savaşın halkların zaferiyle sonuçlanması için,iki ülkedeki bütün devrimci güçlerin tek bir ortak devrimci otorite yö-netiminde birleşmesinin zorunlu olduğunu ve devrimci güçlerin ortaksavaşmaları durumunda tekelci egemenliğin yıkılmasının mümkün ol-duğunu, devrimin ve zaferin yalnızca kurtuluş için gerekli olmakla kal-mayıp, aynı zamanda mümkün olduğunu belirtmiştir. TKEP/LeninistMerkez Komitesi, bu anlayış temelinde 22 Eylül 1996 tarihinde PKKMerkez Komitesine bir çağrı gönderdi. Çağrı üstünden iki yıl geçmesinekarşın halen yanıtlanmamıştır.

Çağrıyı yaptığımız dönemde PKK davası tutsakları, TKEP/Leninistdavası tutsaklarına böyle bir çağrı mektubu yayınlamayı önerdi,TKEP/Leninist MK'sı bu öneriyi yerinde buldu çağrı mektubunu hazır-ladı ve gönderdi. Ne var ki, Çağrı mektubunun üzerinden PKK ileDHKP-C Protokolü imzalandı. Şimdi ise DBGP oluşturuldu. LeninistParti, PKK'nin yanıtsızlığını yönelişinden anlayabiliyor. PKK'nin KürtUlusunun ulusal özgürlüğünü uzlaşma ile çözme yönelişi, aramızdakisorunların temelini oluşturuyor. Bütün devrimci güçler, bu çağrı mek-tubunun içeriğini öğrendiğinde bu konuda haklı olduğumuzu anlaya-caktır.

C. Dağlı

152

Page 154: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

İLİŞKİLERİMİZİN OLASI GELECEĞİPKK, Kürt ulusal sorunun devrimsiz çözüleceğine inandığı sürece,

halkların kurtuluşunun devrimle çözüleceğini söyleyen TKEP/Leninist'tenuzak kalmak isteyeceği bilinmelidir. Bu gelişmeden yaşam, yani devrimüstün gelecektir. Türkiye ve Kürdistan'ın genel koşulları ve sürmekte olaniç savaşın gidişatı, PKK için öğretici olacaktır. Barış politikasının; Kürt hal-kının ve halkların kurtuluşuna zarar verdiğini PKK de anlayacaktır. Bununanlaşılması için hiç değilse barış politikasının açmazlarının pratikte ortayaçıkması gerekiyor. O zaman her şey yoluna girecektir.

Günümüzün bütün modern kurtuluş savaşları yalnızca ulusal kurtu-luş mücadeleleri değil, ulusal-sınıfsal kurtuluş mücadeleleridir. Modernkurtuluş mücadelelerinin öncü sınıfı ise yalnızca proletaryadır. Kürt ulu-sunun ulusal-sınıfsal kurtuluşu ancak Kürdistan proletaryası öncülük edersegerçekleşebilir. Kürdistan'ın genel koşulları, mücadelenin özgürlük ve sos-yalizm mücadelesi olarak iç içe geçen bir mücadele olabileceğini ve ancakbunun maddi koşullarının olduğunu ortaya koyuyor. Bunun maddi koşul-ları, nesnel koşulları ve öznel koşullan vardır, gerçekten vardır. Bu tarihselve güncel olgular iki ülke proletaryasının tek partide en sıkı birliğinin vemücadelesinin temellerini oluşturuyor. Buradan hareketle söyleyebiliriz;genel gidiş, iki ülke proletaryasının önderliğinde halkların mücadele birliğitemelindeki zaferi dayatıyor, olanaklı yapıyor. Proletaryanın sınıfsal ko-numu sosyalizm amacı ve halkların kurtuluş hedefi, komünist ve devrimciörgütlerin gelecekteki olası ilişkilerinin nasıl biçimleneceğinin özünü oluş-turuyor.

PKK ve TKEP/Leninist'in dayandıkları sınıfsal temellerin farklılığı,örgüt yapılarının farklılığı ve amaç farklılığı devam ettiği sürece geçerliilişki devrimci güçlerin cephe birliği olacaktır. DBGP halkları kurtuluşagötürecek yeteneğe ve politik çizgiye sahip değildir. DBGP oluşturanlarbu platformu bir "eylem birliği" olarak anlıyorlar. DBGP bu dar ve geçicikonumuyla halkların özlemini çektiği devrimci araç olma özelliği göstere-mez. Bu durumun aşılması gerekiyor. TKEP/Leninist bu konudaki eleşti-rilerini ve önerilerini yaptı. Görüşlerimiz yazılı olarak yayınlandı. DBGP'nuoluşturan PKK ve devrimci konumda olan diğer bazı güçlerin de çaba gös-termesi zorunludur. Devrimci hareket, mevcut durum aşılarak ileriye gider.

İlişkilerin geleceği bugünden sağlam temellerde atılmalıdır.Mücadele Birliği

12 Eylül 1998

Sayı: 13

Toplu Yazılar

153

Page 155: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

KÜRT HALK DEVRİMİNİN ANLAŞILMAYAN ÖNEMİ

Kürdistan bu yüzyılın başlarında dört devlet tarafından ayrı ayrıilhak edildiğinde, ilhakçı devletlerin amacı her yerde olduğu gibi,burada da, insanların elindeki her tür servetin iki kaynağı olan top-rağı ve emeği ele geçirmekti. Türk devleti Kürdistan'ı ilhak etti-ğinde, gözü Kürdistan toprağındaydı. Toprakların ele geçirilmesi,yalnızca basit bir sınır genişletmesi değil, ilhak edilen topraklarınzenginlik kaynaklarının ele geçirilmesidir. Öteden beri bilinir, Kür-distan zengin yeraltı madenlerine ve petrole sahiptir. Kürdistan'ınilhak edilmesinin bir nedeni budur. Ancak yine bilinir ki, madenlerişlenmek ister. Bu ise, işgücü olmaksızın olanaksızdır. Madenler,petrol zenginlik kaynaklarıdır, ancak emek olmadan hiç bir değer-leri yoktur. Türk devletinin ele geçirdiği, aynı zamanda Kürdistan'ınişgücüdür. Toprak tek başına zenginlik kaynağı değildir, toprakancak emekle birlikte zenginlik kaynağıdır. Kapitalizmin bugünkügelişmişlik koşullarında topraktan çok, emeğin ele geçirilmesi ter-cih edilir.

Kürdistan'daki madenlerin ve işgücünün önemi Kürdistan içindeğil, Türk devletinin sanayi kentleri için ön plandaydı. Türk kapi-talizminin ve emperyalizmin Kürt madenlerine ve işgücüne gerek-sinmesi vardı. Kürt madenleri ve petrolü ile Kürt işgücü, birlikteTürk kentlerine gitti. Fakat batı kentleri için daha önemli olanı iş-gücüydü. Kürt işgücü olmadan kapitalist batı gelişimini sürdüre-mezdi. Tıpkı bir zamanlar kapitalist batının Afrika'nın işgücü olarakkölelerine daha çok gereksinme duyması gibi, kapitalist Türk dev-leti ve emperyalizm de, esas olarak Kürt işgücüne gereksinmeduydu. Ücretli modern Kürt köleleri, tıpkı bir zamanların Afrikalıköleleri gibi kendi topraklarından başka topraklarda, başkaları içinzenginlik kaynağı oldular. Bunun için toprakların ilhak edilmesi ge-rekir. Bu da yetmez, bu topraklar üzerinde üretimde bulunan ve ge-çinip giden insanların, topraktan ve her tür üretim aracından yoksunbırakılmaları gerekir. Kürtler, en önemli üretim gücü olan toprak-larından kovuldular. Kendi üretiminden kopartılan ve serbest bıra-

C. Dağlı

154

Page 156: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kılan işgücü, daha sonra bu işgücünün değerlendirileceği toprak-lara doğru göçe başladı. Kürt işgücünün batıdaki Türk kentlerinegöçü böyle başladı.

Kürt işgücünü batıya çekecek başka etkenler, daha öncedenhazır olarak vardı. Sanayi ve ticaret Cumhuriyet öncesi daha çokliman kentlerinde gelişmişti. Kapitalist batı Osmanlı devletiyle ti-cari ilişkilerini, deniz yoluyla ve liman kentlerinde sürdürdü. Bu ta-rihi ekonomik nedenlerle İstanbul, İzmir, Bursa, İzmit sanayi veticaretin geliştiği kentler olarak öne çıktılar. Kürt işgücü ilk önce-leri buralara doğru aktı. Kapitalizmin her tarafta gelişmesine bağlıolarak, işgücü de her alana yayıldı. Her alanda önce işgücü ele ge-çirildi, sonra kapitalist işletmeler kuruldu. Kürdistan ile Türkiyearasındaki ekonomik düzey farkı, Kürt işgücünün batı yakasına göçetmesinin bir başka hikayesinin başlangıcını oluşturur.

Başka etkenleri saymazsak, Kürt işgücünün kapitalist batıyayönelişini açıklayamayız. Türkler, Kürdistan'ı ilhak ederken, ilk ya-pılan toprak ilhakı oldu. Toprak ilhakı politik ilhak olmadan, yaniaskeri işgal olmadan gerçekleşemezdi. Çeşitli tarihi nedenlerle buböyleydi. Toprak ilhakını ve politik ilhakı, esas olarak ekonomikilhak izledi. Ekonomik ilhak, ilhak sürecinin tamamlayıcı halkasıve ilhak sürecinin son sözüdür. Ekonomik ilhakta son söz ilhakçıyaaittir. Kürdistan üzerinde tam hak iddia eden ve kendisini bu top-rakların egemeni olarak kabul eden Türk egemen sınıfları ve TC,Kuzey Kürdistan'ın ekonomik gelişmesini tamamen Türk ekono-misinin çıkarlarına göre düzenlediler. Kürdistan'ın ayrı ekonomikve tarihi gelişmesine son verildi. Kapitalist Türk pazar ilişkileri Kür-distan'da egemen hale getirildi. Kürdistan, Türk kapitalist pazar gir-dabına ve Türk kapitalistleri eliyle, kapitalist dünya pazarınabağlandı. Kürdistan'ın ilhakı ancak kapitalist dünya pazarına bağ-lanarak tamamlandı. Zayıf olan Türk kapitalizmi, ancak emperya-lizmle işbirliği içinde Kürdistan'ın ilhakını gerçekleştirebildi. Birülke ancak ekonomik olarak kendinden daha güçlü ülkeler tarafın-dan ilhak edilebilir. Kısacası Kürt işgücünün kapitalist Türk paza-rına ve emperyalist ülkelere göç etmesi için bütün ön koşullar dahaönceden hazırdı. Bu durumda bu toprakları bırakıp gitmekten başkayol kalmadı.

Kürt işgücünün Türkiye'ye aktarılması için tarihsel ön koşullarönceden oluşmuştu, ancak diğer koşullar daha sonra, bilinçli ola-rak hazırlandı. İşbirlikçi Türk kapitalizmi, emperyalizmle işbirliğiiçinde, Kürdistan'ın ekonomik olarak geri kalması için bilinçli birçaba gösterdi. Bunun birinci nedeni, Kürt işgücüne ve fazla işgü-

Toplu Yazılar

155

Page 157: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cüne gereksinme duyan Türkiye ve emperyalizmin istediği işgücüakışının devam etmesi, ikinci neden de ekonomik olarak gelişmişbir Kürdistan'ın kendi ulusal pazarına sahip çıkma hareketini ken-disiyle beraber, geliştirmesini önlemedir. Başka etkenler de sayıla-bilir. Sıraladıklarımız başlıca etkenlerdir. Kapitalizmin gelişimdönemleriyle, daha sonra kapitalizmin göreceli gelişim dönemle-rinde sanayi fazla işgücü talebinde bulunur. Kapitalizm, Marks'ınbelirttiği gibi her zaman artı işgücüne gereksinme duyar. Bununtemel nedeni ücret durumunun fazla işgücü nüfusuna göre ayarlan-masıdır. Emperyalist ülkelerin ve ilhakçı kapitalist ülkelerin kendiişgüçleri, kapitalistlere, gereksindikleri bu fazla işgücü nüfusunuvermez. Bunun için bağımlı ülkelerin işgücüne başvurulur. Bağımlıülkelerde fazla işgücü her zaman vardır. Daha önceden yaratılan bufazla işgücü, istendiği zaman emperyalist ülkelere ya da ilhakçı ka-pitalist ülkelere aktarılır. 1960'tan sonra Almanya, Fransa, Hollandave diğer Avrupa ülkeleri ile ABD ve Japonya, istedikleri fazla iş-gücü nüfusunu bağımlı ülkelerden sağladılar. Günümüzde bu ölüm-ler pahasına sürüyor. Bir farkla ki, daha önceleri emperyalist ülkeler,bağımlı ülke nüfusunu kendileri götürürken, şimdi bağımlı ülke iş-çileri ölümleri göze alarak, zorla emperyalist ülkelere giriyorlar. İl-hakçı Türk kapitalizmi, istediği fazla işgücünü her zamanKürdistan'da bulmuştur. Bunun bütün ön koşullarını her zamanhazır tutmuştur. Kürt işgücü o kadar fazla birikti ki, Türk kapita-lizmi, bunun bir kısmını emperyalist ülkelere ihraç etti: Modernköle ticareti.

Anlatılanlardan Kürt işgücü olmaksızın Türk kapitalizminingelişemeyeceğini, Türk sanayisinden söz edilemeyeceğini, sermayebirikiminin olamayacağını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Ücretliemek, sermaye birikiminin ön koşuludur. Türk kapitalizmi kendiişgücünden çok Kürt işgücünü sömürerek güçlendi. Artı-değer sö-mürüsü esas olarak Kürt işçilerinden elde edildi. Kürt emek gücünüçıkar, geriye ne kapitalizm kalır ne de Türk ekonomisi ve kentleri.Bugünkü sosyal yaşam ve bugünkü kültürel birikimin temelindeKürt işçilerinin emek güçleri yatmaktadır. Bugün halen Türk kapi-talizmi büyük ölçüde Kürt işgücüne ve fazla nüfusa dayanmaktadır.Buradan şu sonucu çok rahatlıkla çıkartabiliriz: Kürt işçilerinin veKürt halkının özgürleşmesi demek, Türk kapitalizminin devamınınolanaksız hale gelmesi demektir. Bu da bize, Türk tekelci sermaye-sinin, Kürt işgücünden ve Kürdistan'ı ilhakından vazgeçmeyeceğinigösteriyor. Kürdistan proletaryasının ve Kürt proletaryasının top-lumsal kurtuluşu demek, Türkiye emekçilerinin kurtuluşu demektir.

C. Dağlı

156

Page 158: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Kürt proletaryası, Kürdistan proletaryasıyla sınırlı olmamıştır.Kürt proletaryası, aynı zamanda Türkiye proletaryasının önemli bö-lümünü oluşturuyor. Kürt proletaryası, Türkiye ve Kürdistan prole-taryası içinde çok önemli bir nüfusu oluşturur. Bu anlamda Kürtproletaryasının ayaklanması, Türkiye ve Kürdistan proletaryasınınayaklanması, kapitalizme karşı seferberlik içine girmesi anlamınagelir. Türkiye proletaryası denince birden çok ulus ve ulusal toplu-luk kökeninden gelme bir sınıf anlaşılmalı. Türkiye ve Kürdistanproletaryası, bugünkü yapısıyla daha şimdiden ulusal olmayan yenibir birliği temsil ediyor. Biz Kürt proletaryasından, proletaryanınana bileşimlerinden birinin durumunu ve sınıfsal mücadeledeki ye-rini belirlemek için söz ediyoruz. Kürt proletaryası, Türkiye prole-taryasının önemli bölümünü oluşturduğu gibi, Kürt proletaryasıolmaksızın, Türkiye proletaryası kavramı gerçek niteliğini yitirir.Türkiye sanayisinin yoğunlaştığı büyük sanayi merkezleri olan İs-tanbul, İzmir, Bursa, İzmit ve Adana'yı ele alın, açık olarak göre-ceksiniz ki, buradaki proletaryanın büyük bölümünü Kürtproleterleri oluşturur. Kürt proleterleri, içinde bulundukları ekono-mik ve toplumsal koşullardan ötürü, devrimcileşmeye en yatkın ko-numda olmuşlardır. Batıdaki sosyalist hareketlerin tümü, büyükölçüde bu proleterleri örgütlemiştir. Kürt proleterleri, mutlaka herfabrikada, grevde, direnişte ya da toplantıda kendini belli eder. Ka-pitalist sistem ve devlet, devrimci olma potansiyeli taşıdıkları içinKürt proleterlerine güven duymaz. Kürt proleterleri, Türkiye sanayive sınıf hareketinin en etkin gücünü oluşturur.

Kürt proleterlerini yalnızca sanayide değil, kapitalizmin heralanında görmek mümkün. Hele tarım alanı denince, öncelikle Kürtproleterleri akla gelir. Türkiye'nin en eski üretim dalı olan tarımsalüretim, aynı zamanda en yaygın ve yoğun üretim dalıdır. Bu üretimdalı, esas olarak Kürt işçilerinin emek güçleriyle ayakta kalıyor.Kürt emek gücünü Türkiye tarımından çıkar, bu tarım dalından ge-riye bir şey kalmaz. Türkiye sanayisinden Türk tarımını çıkar, bu sa-nayiden geriye bir şey kalmaz. Türk sanayisi büyük ölçüde tarımürünlerine bağlı olarak gelişim gösterdi. Maden çıkarımı, sanayiürünü olarak petrol, tekstil dalının ana maddesi olarak pamuk, zey-tinyağı ve ihracat ürünleri olarak fındık, üzüm vb. tarım ürünleri,Türk sanayisinin ve ekonomisinin temel direğidir. Tarımın sanayi vebir bütün olarak ekonomideki yeri bugün de önemlidir. Bankalar,borsalar, bir bütün olarak finans dünyası, tarım olmadan ayakta ka-lamaz. Bu demektir ki, kapitalist dünya, Kürt emek gücüne ve emekürünlerine dayanıyor. Demek ki, batının büyük kentlerindeki büyük

Toplu Yazılar

157

Page 159: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

borsa binalarında işleme sokulan şey, diğer işçilerin yanında Kürt iş-çilerinin karşılığı ödenmemiş, gasp edilmiş emek gücünden başkabir şey değildir. Demek ki büyük kentlerdeki uygarlığın ve serma-yenin temelinde, Kürt tarım işçilerinin emek güçleri yatıyor.

Türk tarımı denince ilk önce akla gelen Çukurova'dır. Çukuro-va'da tarım denince ilk akla gelen Kürt tarım işçileridir. Çukurovatarımı olmadan Türk sanayisini düşünmek mümkün mü? Bunun an-lamı şudur: Kürt tarım işçileri olmadan, Türk tarımını ve Türk sa-nayisini düşünmek mümkün değildir. Çukurova'da tarımsal üretimkapitalist tarzda yapılır. Bu, Türk tarımına kapitalizmin ilk girdiğialandır. Daha önceleri mevsimlik işçiliğe dayanan Çukurova tarımı,seracılık ve tarım tekniğinin gelişimiyle birlikte süreklilik göster-miştir. Tarım proletaryasının süreklilik göstermesiyle birlikte Adanave Antalya kent nüfusları da değişime uğradı. Kürt nüfusu bu ikikentte çoğunluğu oluşturmaya başladı. Buna, son iç savaş göçüdahil değildir. Çukurova tarımsal üretimde Kürt işçilerine dayan-mada yalnız değildir. Türkiye'nin bütün büyük ölçekli tarımsal alan-ları aynı biçimde Kürt proleterlerine gereksinme duyar. Demek ki,Kürt proleterleri, Türk tarımının temel direkleridir.

Tarımsal alanda yoğun sermaye birikimi sağlandığını herkesbilir. Tarımsal alandaki sermaye birikiminin temelinde Kürt işçile-rinin düşük ücreti, yani aşırı sömürülmesi vardır. Tarımsal alandaücretlerin genellikle düşük olduğunu biliyoruz. Tarımda düşük üc-retler, bu alandaki sermaye birikiminin ön koşulu olmuştur. Bu,genel olarak böyledir. Mademki tarım işçileri denince ilk akla gelenKürt işçileridir, o halde tarımda düşük ücret politikası, aynı zamandaKürt işçilerine uygulanan düşük ücret politikası demektir. Tarımsalalanın kendi içinde değil, esas olarak sanayi ve tarım işçileri ara-sındaki ücret farklılığı, kendiliğinden, tarımsal alanda yoğun Kürtişçileri çalıştığı için, düşük ücret politikasının Kürtlere yönelik birpolitika olduğu sonucunu verir. Tarımda düşük ücretler başka ne-denlerin yanında, bu alanda çok fazla işgücü olmasından ileri gelir.Ücretlerin durumunun aynı zamanda fazla nüfusla ters orantılı ol-duğunu biliyoruz. Tarımsal alanda çok fazla işgücü olduğu için, bu-ralarda ücretler düşüktür. Bu durumda Çukurova, tarım kapitalistleriya da başka yerlerdeki tarım kapitalistleri ve sanayiciler Kürt nü-fustan nasıl vazgeçebilirler. Fazla Kürt nüfusun olması, kapitalist-lerin her zaman işine gelmiştir.

Türk kapitalizmi ve resmi devlet politikası, görünürde Kürt iş-çilerine ayrı bir ücret politikası izlemiyor. Fakat bu, yalnızca gö-rüntüdür ya da öyle sanılıyor. Gerçek yaşamda ise ulusal kökene

C. Dağlı

158

Page 160: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

göre ücret farklılığının uygulandığıdır. Tarımsal alandaki çok düşükücretler, Türk tekelci sermayesinin ve devletinin, Kürtlere yönelikdüşük ücret politikasını amaçladıklarını ortaya koyuyor. Kimsebunun tersini ortaya koyamaz. Tarımsal alanlarda çalışan nüfusunyapısı ele alındığında, karşımıza yine aynı gerçekler çıkar.

Tarım proletaryası, Türkiye ve Kürdistan proletaryasının enönemli bölümünü oluşturur. Tarım işçileri, toplumsal konumları ge-reği kırla sıkı ilişki içindedir. Hele mevsimlik işçiler yarı köylü du-rumundadır. Tarım proletaryası ayaklanmadan, harekete geçmeden,gerçek bir devrimin ve gerçek bir zaferin olmayacağını proletaryave komünistler bilir. Tarım proletaryasının ayaklanması demek, aynızaman da yoksul köylülerin de ayaklanması demektir. Her iki olguise, sanayi-kent proletaryasının kapitalizmi devirmesi için temelönemdedir. Sanayi proletaryası, devrimci tarım programını, tarımproletaryasına ve yoksul köylülüğe dayandırarak yaşama geçirebi-lir. Tarım proletaryasının ayaklanması, Kürt tarım proleterlerininayaklanması olmadan mümkün görünmüyor. Kürt tarım proleterle-rinin ayaklanması ise yalnızca tarımsal alanı ve Adana gibi tarım-sanayi kentlerini değil, bütün Kürdistan'ı boydan boya etkiler. Yada tersine Kürdistan'ın ayaklanması (bugün olduğu gibi) Kürt pro-leterlerinin her yerde harekete geçmesini ve proletaryanın da hare-kete geçmesini getirir. Bu örnek bile kendi başına, Türkiyeproletaryasının ve halkların kurtuluşunun geleceğinin aynı zamandaKürt halkının ulusal-sınıfsal kurtuluşuna nasıl sıkı sıkı bağlı oldu-ğunu açık biçimde gözler önüne seriyor.

Türk ekonomisinin temelini oluşturan hangi üretim ve ekonomidalını alırsanız alın burada Kürt işçilerinin emekleriyle karşılaşırsı-nız. Bu üretim dalının başında yol, inşaat, baraj, köprü vb. ulaşımıntemel alt yapısı gelir. Bu alanlarda ya Karadeniz'den gelen işçiler yada Kürdistan'dan gelen işçiler çalışır. Yol, bina, baraj, köprü inşaa-tında daha çok Kürt işçilerinin çalıştığını herkes bilir. Bu işler ağırişler arasındadır. Çalışma koşulları en ağır olan işlerin değişmez iş-çileri Kürtlerdir. Yol, Köprü, Baraj ekonominin, sanayinin ve ta-rımsal ilişkilerin temelidir. Üzerinde sanayinin, tarımın ve ulaşımınyapıldığı bu alanda en yoğun çalışanlar ve sömürülenler Kürt işçi-lerden başkası değildir. Büyük kentleri yapanlar, fabrikaları kuran-lar çoğunlukla Kürt işçileridir. Kürt işçileri olmaksızın büyükkentler bu durumda olamazdı. Kürt işçi emeğini çıkar, ne büyükkentler kalır ne de kentsiz kültür ve uygarlık. Sanayinin, ekonomi-nin ve toplumsal yaşamın bütün dallarına giren Kürt işçi emeğininen çok kullanıldığı alanlardan biri ulaşım sektörüdür. En eski ula-

Toplu Yazılar

159

Page 161: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

şım sektörü olan trenler, Kürt işçilerinin döşediği raylar üzerinden,ya da Kürt işçilerinin deldiği dağların içinden geçip gider. Ulaşı-mın yanında taşımacılık sektörü, mal yükleme, boşaltma, eskidenberi Kürt işçi nüfusunu istihdam eder. Hizmet sektörü denilen alan-lar da aynı biçimde yoğun olarak Kürt emek gücüyle ayakta kalıyor.Belediye hizmetleri vb. alanlarda Kürt işçiler yoğun olarak çalışır-lar.

Yalnızca içerde değil, dış ülkelerde de Kürt işgücü Türk kapi-talizminin güçlenmesinde büyük ölçüde kullanılıyor. Neredeyseyarım yüzyıldır Avrupa'da çalışan ve sömürülen işçilerin büyük birbölümü Kürt işçilerinden oluşuyor. Kürt işçiler yıllardır gönder-dikleri dövizlerle, Türk ekonomisini ayakta tutuyorlar. Bugün Kürtişçileri döviz göndermekten vazgeçsin, Türk ekonomisi ve finanssistemi tepe-taklak olur. Aynı biçimde Türk müteahhitlerinin dışa-rıdaki bütün sermaye birikimi, buralarda çalıştırılan Kürt emek gü-cüne dayanır. Herkes Türk müteahhitlik sermayesinin Türkekonomisindeki yerini kabul ediyor. Kürt işçileri olmaksızın ne mü-teahhitlik yapılabilir ne de bu alanda sermaye birikimi sağlanabilir.İçte ve dışta genel olarak Türk kapitalist ekonomisi Kürt işgücünedayanır.

Kürt proletaryasının sanayi ve sınıf hareketindeki bu etkin ko-numu, Kürdistan devrimini, sadece ulusal bir devrim olmaktan çı-kartıp, ulusal-sınıfsal devrim niteliğine dönüştürmüştür. Kürt halkıancak, Kürt proletaryasının önderliğinde zaferle tanışacaktır. Pro-letaryanın dışında ne köylülük ne de kent küçük burjuva hareketiKürt halkının özgürlüğünü sağlayamaz. Kürt devriminin ulusal-sı-nıfsal yanı bir bütün olarak Türkiye ve Kürdistan'ın birleşik devri-minin en etkin bileşimini oluşturuyor. Türkiye ve Kürdistanproletaryasının aynı kapitalist düşman ve faşist devleti tarafındansömürülüp, ezilmeleri, iki ülke proletaryasının sınıf mücadelesininve sınıf örgütlenmesinin her alanında, en sıkı ve merkezi birliğinizorunlu yapıyor. Sonunda herkes birleşik devrimin bütün uluslardanproleterlerin en sıkı birliğiyle gerçekleşeceğini kavramak ve dev-rimde proletaryanın sınıfsal karakterini tanımak zorunda kalacaktır.Bugün, mücadele bu aşamaya geldi.

Devrimci bir savaş temelinde yürüyen Kürt Halk Devrimi, enyoğun olarak Kürdistan'da verilmekle birlikte, devrim esas etkisinikentlerde, özellikle Türkiye'nin büyük kentlerinde gösterdi. Kür-distan'daki devrimci mücadele, Kürdistan’ı ayaklandırmakla kal-madı, Türkiye kentlerindeki emekçileri de ayaklandırdı. Bugünekadar daha çok sınıfsal nedenlerle ve komünist hareketin mücade-

C. Dağlı

160

Page 162: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lesiyle harekete geçen Türkiye'deki Kürt emekçileri, son 14 yıldır,Kürdistan'dan yükselen halk devriminin yarattığı etkiyle hareketegeçti. Batının büyük kentlerinde milyonlarca Kürt emekçisi sokak-lara dökülüyor, eylem yapıyor ve birleşik devrimin gelişmesini hız-landırıyor. Bugüne kadar devrimci hareket, Kürt halk devriminiyalnızca Kürdistan açısından ele aldı. Oysaki Kürt devrimi esas et-kisini batı yakasında gösteriyor. Kürt halk devrimi yalnızca bir ulu-sal devrimi değil, aynı zamanda Türkiye halklarını da kurtuluşagötürecek gelişmelere yol açmıştır. Burada yapılması gereken temelgörev, proletarya enternasyonalizmi ilkelerini pratikte yaşama ge-çirmek, yani Kürt ulusunun ayrılma özgürlüğü için mücadele etmekve proletarya enternasyonalizmini ezen ve ezilen ulus farklı teme-linde kavramaktır. Ezen ve ezilen ulus farkı göz önüne alınmadanproletarya enternasyonalizmi boş bir söz olarak kalır. Kürt halkı;işçisi, emekçisi, köylüsüyle, ezilen bir ulusun halkıdır. Bu gerçekkabul edilmeden iki halkın mücadele birliği ve proleterlerin en sıkıbirliği, enternasyonalizm ilkesi anlaşılmaz. Birleşik devrim müca-delesi ezilen ulus Kürt ulusunun özgürlüğünü içerir. Bu özgürlük,bütün halkların sermayenin baskısından ve köleliğinden kurtulma-sıdır.

Güncel hale gelen Kürt halk devrimi, birleşik devrimi yalnızcazorunlu hale getirmekle yetinmedi, aynı zamanda olanaklı hale degetirdi. Türkiye ve Kürdistan proletaryasının önderliğinde halkları-mız zaferle tanışacaklar.

Mücadele Birliği26 Eylül 1998

Sayı: 14

Toplu Yazılar

161

Page 163: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

BİN YIL SÜRECEK BİR ÇAĞIN GELİŞİ VE SOSYALİZMİN TEK YANLI ÖRNEĞİ

Kapitalizmin dünya bunalımı bir süre önce Asya ve Latin Ame-rika'da belirginleştikten sonra, giderek dünyanın bütün kıtalarındabelirginleşmeye başladı. Bu bunalımın, kapitalizmin genel buna-lımı, yani kapitalist dünya bunalımı olduğunu herkes anlamaya baş-ladı. Bilindiği üzere, ekonomik bunalım, kapitalist üretim biçiminintepe noktasıdır. Bu noktada çok sayıda üretici güç boşa gider ve yı-kıma uğrar. Kapitalizmin ekonomik bunalımları, kapitalist metaekonomisinin işleyişinin, yani meta üretimine egemen olan yasala-rın işlemesinin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Bir tarafta üretim araçla-rını ve ürünleri kendilerine mal edinen kapitalist sınıf, diğer taraftansürekli yoksullaşan ücretli emekçi sınıf olduğu sürece, kapitalizmintemel işleyiş yasaları, her tür yıkıcı sonuçlarını yaratacaktır. Kapi-talist üretim biçimi sürdürülerek, meta ekonomisinin yasalarındanve yıkıcı sonuçlarından kurtuluş olamaz. Kapitalist üretim biçimine,kapitalist mülkiyet ilişkilerine son ver; maddi temeli yok olunca,bu temelden kaynaklanan rekabet, sömürü, üretimde anarşi, uzlaş-maz çelişki, bunalımlar ve sınıfsal çatışmalar da son bulur. Kapita-lizmin dünya bunalımı, temelde ekonomik bunalım biçimindebaşlasa da, bununla sınırlı değildir.

Kapitalizmin genel bunalımı bir sistem bunalımıdır. Bir sistembunalımı olarak ekonomik ve politik bunalımdır. Bu bunalımın eko-nomik, politik bir bunalım olduğu, bunalımın belirginleştiği ülke-lerdeki gelişmelerden anlaşılıyor. Güney Asya'da ve diğer alanlardakapitalist bunalım, ekonomik bir bunalım olarak kalmadı; aynı andapolitik üst yapıyı altüst eden bir politik bunalıma dönüştü. Bununsonucunda kitleler yer yer ayaklandılar: Hükümetler değişti; sınıf-ların karşılıklı güç ilişkisi değişime uğradı. Kaldı ki, ekonomik-po-litik bunalım, en fazla bir ya da bir dizi ülkede görülse ve yıkıcı

C. Dağlı

162

Page 164: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tahribatını buralarda yapsa bile, etkisi ve alanı bütün kapitalist ül-kelerdir. Kapitalist dünya pazarı ve yine kapitalizmin dünya çapın-daki işbölümü koşullarında başka biçimi beklenemez.

Kapitalizmin genel bunalımının bu yeni aşamasında, emper-yalist-kapitalist dünya derin sarsıntı yaşadı. Artık ne bunalım geçi-cidir ne de kitlelerin kapitalizme karşı ayaklanmaları geçiciolacaktır. Kapitalizmin kendi yıkımını kendi içinde taşıdığını teorikolarak anlatmaya gerek yoktur. Çünkü pratik olarak yaşanıyor. So-nuçlan somut olarak görülüyor. Kapitalizmin, yerini daha yüksekbir toplum biçimine bırakması gerektiği eylemle ortaya kondu vekonacaktır. Yeni bir toplumun eski toplumun yerini alması ancakeylemle, emekçi sınıfın milyonlarının devrimci eylemleriyle ola-naklı olur. Bütün kıtalarda başlamış olan sosyal ayaklanmalar vesosyal devrimler yeni toplumu doğurmanın eylemleridir, eylemleriolarak sürecektir.

Kapitalist çelişkilerin, çatışmaların, bunalımların temelindeyatan gerçek, kapitalist mülkiyet ilişkilerinin, üretici güçlerin ge-lişmesi önünde set oluşturmasıdır. Kapitalizm altında üretici güçlerartıp geliştikçe, yani toplumsal karakter kazandıkça, onlar, bu top-lumsal karakterlerinin sonuna kadar tanınmasını isterler, dayatırlar.Bu, değişim ve üretim araçlarının da toplumsal nitelik kazanmasıdemektir. Bu ise, ancak eski kapitalist toplumun yıkılıp, yerine üre-tim araçlarının toplumsal mülkiyetine dayalı sosyalist toplumun ku-rulması ile mümkündür. Üretim araçları ve değişim toplumsalolmadıkça, üretici güçler, "üretici güç" olmaktan çıkıp, yıkıcı güç-ler haline gelirler. Kapitalizmin ekonomik bunalımı üretici güçleriçin yıkım demektir. Üretici güçler ise kendi toplumsal karakterle-rini tanımayan mülkiyet ilişkilerini yıkıma götürür. Kapitalizminekonomik bunalımı; değişim sisteminin tıkanması, meta dolaşımı-nın yapılamaması ve sermaye birikiminin gerçekleşememesi de-mektir. Ancak üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti, koşullarındadeğişim ilişkileri, üretim biçimi önünde engel olmaz. Üretim iliş-kileri ile üretici güçler arasında uyum sağlanır. Üretici güçlerin top-lumsal karakterinin tanınması, üretim ilişkilerinin de toplumsalnitelik alması demektir. Bu ise, üretici güçlerin yönetiminin toplu-mun eline geçmesiyle mümkün olur.

Kapitalizmin işlemesiyle, üretici güçler toplumun elindenkaçar. Toplum, kendi ürettiği servetin altında ezilir. Ürün üreticiyeegemen olur. Bu yazgı değildir. Toplum kendi öz toplumsal örgütüsayesinde üretici güçlerin yönetimini eline geçirebilir ve toplumunelinden kaçan üretici güçleri yeniden düzenler ve kendi iradesi al-

Toplu Yazılar

163

Page 165: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tına alır. Ancak o zaman ve bu sayede insan, çok yönlü gelişim gös-terir ve özgür olur.

İnsanlığın üretici güçleri yakalayıp, onları kendi iradesi altınaalma ve üretici güçleri yönetme koşulları çoktan oluşmuştur. Kapi-talizmin dünya bunalımı ve yıkıcı sonuçları, bunun da ötesindeyaşam kaynaklarının kapitalistler tarafından bu korkunç tahribi veyok edilmesi, toplumun bu duruma son vermesi ve yüksek bir top-lum biçimine geçmesi için koşulların ne kadar olgunlaştığını ve ka-çılmaz olduğunu gösteriyor.

Üretici güçler kapitalizm altında büyük bir gelişme gösterdi-ler. Ne var ki, üretici güçlerin gelişmesi ve artması bugünkü dü-zeyde olmamalıydı. Üretim araçlarının, maddi üretimin ve ürünlerinkapitalistler tarafından mülk edinilmesi, üretici güçlerin gelişme-sini büyük ölçüde engellemiştir. Ancak, üretici güçler hep böyle en-gellenemezler. Üretici güçler bugünkü gelişme noktasında,gelişmenin önündeki kapitalist engelleri parçalamak için ayaklanmaiçindedir. Proletarya, toplum adına kamu iktidarına elkoyup, üre-tim araçlarını toplumsal mülkiyete dönüştürmelidir. Toplum kendigeleceğini kendi eline almalıdır.

Eski kapitalist topluma son verecek olan gelecek toplumunmaddi ön koşullarının kapitalizmin bağrında ortaya çıkışandan buyana neredeyse 1,5 yüzyıl geçti. Yeni bir çağın gelmekte olduğudaha geçen yüzyılın demokratik cumhuriyetinde kendisini göster-meye başladı. İşçi sınıfının mutlakiyete ve burjuvaziye karşı ver-diği demokratik cumhuriyet mücadelesi, aynı zamanda yeni birçağın gelmekte olduğunu haber veriyordu. Esas olarak da Paris Ko-münü, eski toplumun yerini alacak olan yeni toplumun ve yeniça-ğın zamanının ve koşullarının geldiğinin ilk örneği oldu. Komünörneği, toplumun elinden kaçan üretici güçleri yeniden ele geçirip,onu toplumun iradesine sokmanın biricik doğru yolunun politik ik-tidarı ele geçirmek olduğunun ve devlet olmayan bir devlet olmakolduğunun bir örneğidir aynı zamanda. Komün, bu hedefe ulaşma-dan yenildi. Varsın olsun. Burjuvazi bizim için çalıştı ve sonundaEkim Sosyalist Devrimi ile toplum ilk defa toplumsal üretici güç-leri denetleme olanağına kavuştu. Ekim Devrimi, yalnızca on yıllarboyu sürecek olan proleter devrimler çağının başlatmakla kalma-mış, aynı zamanda, o büyük gelecek çağını da başlatmıştır. Sosya-lizmin daha sonraki her yeni örneği sosyalizm çağını biraz dahagenişletti. Gerek SSCB ve gerekse diğer sosyalist ülkelerde Sosya-lizm çeşitli aşamalardan geçti. Bir bütün olarak sosyalizm altındaüretici güçlerin kesintisiz gelişimi ve çoğalması sağlandı. Yine ilk

C. Dağlı

164

Page 166: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

defa (kapitalizmin ilk dönemlerinde olduğu gibi) üretim ilişkile-riyle, üretici güçlerin uyumu sağlandı. Emperyalist-kapitalist sis-tem 1929'da büyük bir dünya bunalımı yaşarken, sosyalizmSSCB'de ilk beş yıllık merkezi kalkınma planlarının temellerini atı-yordu. Kapitalizm altında sık sık yaşanan ve toplumsal serveti israfeden bunalımı, insanlık sosyalizm altında yaşamaz oldu. Sosyalizm,üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve merkezi sosyalist plan-lama koşullarında bunalım yaşamadı. Bunalım yalnızca kapita-lizme, meta üretimine özgü bir olgudur. Kapitalist meta üretimi veüretim araçlarının özel mülkiyeti sona erince, onunla birlikte kapi-talizmin ekonomik bunalımları da sona erer.

Üretici güçlerin toplumsal karakterine uygun davranılmazsa,Engels'in belirttiği gibi, tıpkı doğa yasaları gibi bize egemen olur-lar. Fakat, doğa yasaları gibi üretici güçlerin gelişme yasaları, ka-rakterleri, gelişme yönleri iyi tanınır ve buna uygun ilişki tarzıgeliştirilirse o zaman, bize hizmet ederler. Sosyalist toplum, üreticigüçlerle, buna denk düşen ilişki tarzı arasındaki uyum üzerinde yük-selir. Ekonomik temeldeki bu uyum bozuldu mu, toplumsal ilişki-ler, politik yaşam ve entelektüel yaşam da altüst olur. Bazı darkafaların sandığı gibi, sosyalizm üretici güçlerin kesintisiz gelişi-mini kendiliğinden güvence altına almaz. Sosyalist toplum üreticigüçlerin niceliğini ve niteliğini artırdıkça ve üretim ilişkilerini yet-kinleştirdikçe sürekli olur. Bunun için yalnızca üretici güçleri de-vamlı artırmak ve geliştirmek yetmez, üretim ilişkilerini degeliştirmek, toplumsal mülkiyet ilişkilerini devamlı ileri götürmekzorunludur. Sosyalizm yalnızca üretici güçlerin artması ve geliş-mesi değildir. Sosyalizm, toplumsal üretici güçlerin ve toplumsalüretim ilişkilerinin birlikte geliştirilmesi ve uyumlu hale getirilme-sidir. Eğer üretim ilişkileri geliştirilmez, yani toplum sosyalizmdenkomünizme doğru geliştirilmezse, o zaman tarihte görüldüğü gibi,üretim ilişkileri üretici güçlerin gelişmesini engeller ve arada ça-tışma doğar. Tabi ki bu çatışmayı üretici güçleri yöneten yasalar ka-zanır. İsterse toplum komünizm aşamasında olsun, bu durumdaEngels'in, "o uğursuz tur" dediği sınıflı toplum çağı yeniden başlar.

Toplumsal üretici güçlerle, toplumsal üretim ilişkilerininuyumu kendiliğinden sağlanmadığından, üretici güçleri yönetentoplumun bilinçli, planlı ve ileri hedefli müdahalesi sürekli olarakgereklidir. Üretici güçleri kendi iradesi altına alan toplum, kendi ta-rihini kendisi yapar. Bu tarih bilinçli olarak yapılmalıdır. Bunun içinyalnızca maddi üretimin artırılması ve üretim koşullarının iyileşti-rilmesi yeterli değildir. Toplumun kültürel olarak, bilinç olarak da

Toplu Yazılar

165

Page 167: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

geliştirilmesi zorunludur. Sosyalist bilince dayalı gelişme ve toplu-mun kültürel olarak geliştirilmesi sosyalizmin temel görevi ve he-defidir. Sosyalizm, toplumun maddi ve kültürel yaşamını güvencealtına alır. Bu ise, ancak üretici güçlerin miktarını artırmakla ya dayeni üretici güçleri eklemekle olur. Toplum ürettiğinden ancak azınıartırabildiği oranda, sınıflı toplum çağı sona ermemiş demektir. Yal-nızca toplumun maddi ve kültürel yaşamını güvence altına alacakkadar bir üretim yapmak ileri gitmek için yeterli değildir. Çünkü sı-nıflı toplumlarda olan şey budur. Komünizmde üretici güçler arta-cağı için sürekli olarak bol miktarda ürün elde edilir ve bu büyükartış devamlı sağlanır. Ancak bu koşullarda toplum sürekli kendiüst aşamasına doğru ilerler.

Sosyalizmden söz ederken, hangi aşamadaki sosyalizmden sözedildiği somut olarak ortaya konmalıdır. Bu, daha geniş olarak ko-münizm açısından da geçerlidir. Komünizm deyince nasıl ki yal-nızca en gelişmiş aşamasından söz edilmiyorsa, alt aşama sosyalizmgöz ardı edilemezse; aynı biçimde sosyalizm denince de sosyaliz-min kendi içinde geçirdiği çeşitli gelişme aşamalarından söz etmekgerekir. Örnek: SSCB'de sosyalizm, çeşitli gelişme aşamalarındangeçti. Gelişme sırasıyla; iç savaş ve savaş komünizmi aşaması, NEPdönemi, 1930'lara doğru ve sonrasındaki planlı-merkezi kalkınmaplan dönemi, kulakların ortadan kalktığı dönem ve 1945'ten son-raki dönem. Herkes bilir ki her dönemde özgül yönler vardır. Dö-nemler, kendi özgüllüklerini içerirler. Diğer dönemlerden farklıözgüllüklere sahiptirler. Bu da evrim yasasına uygundur. Evrim veevrimin diyalektik ele alınışı, gelişmeyi aşamalar olarak kabul eder.Evrim bilimi gelişmeyi ardışık evreler olarak kabul eder. Komü-nizmin alt aşama (sosyalizm aşaması) ve üst aşama olarak görül-mesi evrim yasasını doğru olarak kavramaktır. Sosyalizmin vesomut olarak da dönemlerini belirttiğimiz SSCB'de dönem farklı-lıklarına karşın, bütün dönemlerin ortak temelleri vardır. Üretimaraçlarının toplumsal mülkiyeti ve proletarya diktatörlüğü, bütündönemlerin ortak yönleridir. Yine de dönemler gelişme dönemleri-dir, birbirinden farklıdır. Somut olarak söylersek, SSCB'de sosyalistmülkiyetin iki biçimi olan kamu mülkiyeti ile kolektif kooperatifmülkiyeti dönemi ve her iki mülkiyet biçiminin kaynaştırılıp he-deflenen tek bir toplumsal mülkiyet oluşturma dönemi aynı olabi-lir mi? Sosyalizme hizmet etse de, meta üretimi dönemi ile metaüretiminin tamamen kalktığı, ürünlerin yalnızca değişiminin olduğudaha gelişmiş aşama aynı olabilir mi? Her gelişme aşamasındamaddi koşullar, kültürün gelişmişliği ve bilinç birikimi aynı olmaz.

C. Dağlı

166

Page 168: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

O halde sosyalizmden söz edilirken, hangi gelişme aşamasındakisosyalizmden söz edildiği belirtilmeli. Kapitalizmden söz edilirkende aynı yöntem geçerli. Hiç kimse emperyalizm aşamasını göz ardıederek yalnızca kapitalizmden söz edemez. Tekelci dönem ile tekelöncesi kapitalizm dönemi birbirinden farklılık gösterirler. Bunudoğru anlamanın yolu diyalektiğe dayanmaktır.

Kapitalizmin yerini alacak olan ve almaya başlayan komünizm,kendi içinde çok örnek barındıran "bin yıllık bir çağdır". Dahageçen yüzyıl içinde demokratik cumhuriyette kendini göstermeyebaşlayan ve gelmekte olan işte bu bin yıllık çağdır. Bin yıl sürecekkoskoca bir çağı tek bir sosyalist toplum örneğiyle sınırlı görmek,evrim yasasını ve büyük bir çağı hiç anlamamaktır. Bugüne kadarsosyalist toplumun çeşitli örnekleri görüldü. Sosyalizmin her ör-neği çeşitli gelişme aşamalarından geçti. Her sosyalist örnek kendiözgül gelişme çizgisine sahip oldu. Hepsini yöneten yasaların ortakolması (ki bunlar toplumsal mülkiyetin ve proletarya diktatörlüğü-nün yasalarıdır) hepsinin sosyalizmin tek yanlı örneği olmasını ön-lemedi. Burada marksist görüşü ortaya koymuş oluyoruz: Hersosyalist toplum, sosyalizmin yalnızca tek yanlı bir örneğidir. Sos-yalizm bütünsel bir dünya sistemidir. Koskoca bir çağ, bütün özel-likleriyle kendini bir tek örnekle somutlamaz. Her sosyalist ülkeyebu açıdan bakmazsak, biz sadece kendi sosyalizm anlayışımızı sı-nırlamış oluruz. Sosyalist Sistem, yakın zamana kadarki, tarihinde,aynı zamanda bu tek yanlılığı aşmak için çaba gösterdi. Her sosya-list ülke sosyalist sisteme kendinden bir şeyler kattı ve aynı za-manda ortak davranma sayesinde, kendinde tarihsel olarak var olantek yanlı gelişmeyi de aşma yoluna girdi. Bugüne kadar ki sosyalistülke örnekleri de, bu bin yıllık çağın en gelişmiş ve son örneklerideğildir. Diyalektik olarak ve tarihsel materyalist görüşe göre herşey gibi toplumlar da sürekli değişim içindedir. Değişim aynı za-manda gelişim demektir. Gelişim olmadan değişim olmaz. Üreticigüçlerin gelişimine bağlı olarak ve buna denk biçimde toplum bi-çimleri yer alır ve her toplum biçimi de kendi içinde çeşitli gelişmeaşamalarından geçer. Evrim yasası sosyalizm altında da işlemeyedevam eder.

Bütün sorun, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine daya-nan, insanların maddi bakımdan olduğu gibi, entelektüel olarak dakendini geliştireceği ve özgür olacağı bu bin yıl sürecek çağın anagelişim çizgisini, bilimsel olarak doğru biçimde saptamaktır. Sos-yalist toplumların sosyalizmin tek yanlı örnekleri olması neden ilerigeliyor? Biliyoruz ki, üretici güçler, her toplum biçiminin temelidir.

Toplu Yazılar

167

Page 169: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Üretici güçler içinde olan üretim aletlerinin durumu ve gelişmişliği,toplum biçimlerinin gelişme aşamalarını verir bize. Yel değirmeni-nin feodal toplumu, buhar makinesinin kapitalist toplumu vermesigibi, üretim aletlerinin durumu üretimin durumunu, maddi üretiminüretiliş biçimi ve nasıl üretildiği de bize toplum biçimlerini verir.İlkel toplumlarda da her komünal toplum örneği farklı gelişme aşa-masında olmuştur. Marx, bunlardan Peru komünizminin diğerlerinegöre ileri bir örneği verdiğini belirtir. Aynı durum farklı toplumsalgelişme aşamaları için de geçerli oldu. Üretici güçlerin devasa ge-lişme gösterdiği kapitalizme kadar toplumlar birbirinden çok farklıaşamalarda oldular. Kapitalizm ve kapitalizmin bir dünya sistemihaline gelmesi, daha önceki yalıtılmışlığa ve farklı toplum aşama-larında bulunma durumuna son verdi. Ancak üretici güçlerin geliş-mişlik durumlarına son veremedi. Bunun için tarihin sosyalizmaşamasına girmesi gerekir.

Sosyalizm altında üretici güçler büyük bir gelişme gösterirler,üretim ilişkileri kendi üretici güçlerini geliştirmeye devam eder. Nevar ki tarihin uzun bir dönemde halledeceği bir sorunu, sosyalizmen kısa sürede halledemez. Tıpkı komünizmin teknik ve maddi te-mellerinin, hemen daha sosyalizmin ilk yıllarında oluşturulamaya-cağı gibi. Toplumun gelişme aşamaları üretici güçlerin gelişmeaşamalarına denk düştüğü için üretici güçler, sosyalizm altında ani-den ve hemen çoğalmazlar. Bunun için bilinçli, ancak tarihi bir ge-lişme sürecinin yaşanması gerekir. Örnek olarak belirtelim. Tarımdasosyalist toplumsal ilişkiler, proletarya iktidara gelir gelmez ger-çekleşir. Ancak tarımda köklü bir dönüşüm, toplumsallaşma ile bir-likte gerçekleşmez. Bunun için, tarımsal üretimi artıran maddiüretim koşullarında büyük bir gelişme gerekir.

Sosyalizm altında kent-kır karşıtlığı, kafa emeği, kol emeğikarşıtlığı bir anda giderilebilir mi? Kesinlikle hayır. Bu şu anlamagelir; kentlerdeki sanayi üretici güçlerle, tarımsal-kırsal alan üre-tici güçler arasında gelişme farklılıkları var ve bu ancak bütün üre-tici güçlerin merkezi-planlı sosyalist temeldeki gelişmesiyleçözülebilir. Her sosyalist toplum, belli bir kapitalist toplumdan çıkıpgeldiği şekliyle kurulur. Sosyalist toplum üretici güçlerin gelişmederecesine göre kurulur. Emperyalist bir ülkede sosyalizmin ku-rulma ve gelişme durumu ile bağımlı bir ülkede sosyalizmin ku-rulma koşulları birbirinden farklı olacaktır. Bu farklılık toplumsalolarak giderilir, ancak fiziki olarak ve tarihsel gelişme nedeniylevarlığını korur. Komünizm, bu alanda yapması gerekeni yapar.

Bu durumda kim kalkarda her sosyalist toplum örneğinin, sos-

C. Dağlı

168

Page 170: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yalizmin tek örneği olduğunu ileri sürebilir? Bu tek yanlılığı orta-dan kaldıracak olan, üretici güçlerin komünizm altındaki gelişimi veartışı olacaktır.

Bugüne kadar her sosyalist ülke ele alınırken, kaba bir yakla-şımla, bir örnek neredeyse sosyalizmin tek örneği gibi sunuldu, sa-vunuldu. En gelişmiş örnek olarak SSCB, Çin, Arnavutluk vediğerleri. Buralarda sosyalizmin tahribatı gerçekleştiği zaman, budefa, sanki sosyalizm sona ermiş(!) gibi metafizik bir anlayışa sa-pıldı. Oysaki kapitalizmden komünizme geçiş koskoca bir çağın tü-münü kapsar. Bu büyük çağda birçok sosyalist toplum örneğiolacaktır. Birisindeki başarısızlık ya da geri düşüş, kapitalizmdenkomünizme geçiş çağını ortadan kaldırmaz. Bir çağ başladı mı,bunun maddi ön koşulları önceden var demektir. Maddi temelleriolan bir çağ mutlaka üstün gelir. Eski çağ ne kadar dirense de, eskine kadar kendisini bir süre için yeninin içinde barındırsa da, sonuçtatarihi gelişim son sözünü söyler. Yeni, süreç içinde egemen olur.

Tekelci devlet kapitalizmi ve yalnızca kupon keserek yaşayanburjuvazinin asalaklığı, burjuvazi olmadan toplum işlerinin yürü-yebileceğinin örneklerini verdi bize. SSCB ve bütün sosyalist ülkeörnekleri ise, eski toplumu geçmişe göndermenin ve yeniçağın top-lumlarını kurmanın olanaklı olduğunu gösterdi bize. Sosyalizminbugüne kadarki örnekleri kendi içinde zayıf yönlerini ve zaaflarınıbarındırdı. Bu zaaflar özneldi. Güçsüz yönler ise nesnel koşullarınürünü oldu. Ne var ki, gelişme durmuyor. Kapitalizm kendi yerinialacak topluma yerini, bırakmamak için ne kadar dirense de, tarihinyasası sözünü söylüyor. Dünyanın her yerinde insanlar ayaktadır.Bu binlerce yıldır süren sınıflı toplumların en sonuncusu olan ka-pitalizme karşı bir ayaklanmadır. Bu, yeni toplumun güçlerininayaklanmasıdır. Bu, bin yıl sürecek bir çağın gelişidir. Her ülkedekikomünist devrim mücadelesi, bu büyük çağın habercisidir.

Mücadele Birliği10 Ekim 1998

Sayı: 15

Toplu Yazılar

169

Page 171: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

DÜNYA DEVRİMLE DEĞİŞİYOR

"BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİNİZ" sloganıylabütün dünya işçilerini kapitalizme karşı mücadeleye çağıran KOMÜ-NİST MANİFESTO' nun üzerinden tam 150 yıl geçti. Tam 150 yıldıruluslararası proletarya hareketi, kapitalizmi devirmek için savaş veri-yor. Emek-sermaye mücadelesinin ilk ciddi savaşı, Haziran 1848'deFransa'da verildi. Bu, emek sermaye arasındaki ilk iç savaştır. Marks'ınbelirttiği gibi, bu modern toplumu ayıran sınıflar arasındaki ilk ciddikapışmaydı. Manifesto yaklaşmakta olan bu devrimi haber veriyordu.Devrim ise çok geçmeden patlak verdi. Proletaryanın burjuvaziye karşımücadelesinin biçimi "ulusal" olsa da, bu mücadelenin özü uluslar-arasıdır. Emek-sermaye arasındaki mücadelenin sahnesi bütün dünyaolmuştur. Geçen yüzyıl Avrupa çapında görülen sınıf mücadeleleri,bunun eylemlerle somutlanışı oldu.

Bu güne kadar bilinen "dünya savaşları" emperyalistlerin kendiaralarındaki çelişkiden kaynaklandı. İkinci Dünya Savaşı’nın bir özel-liği ise, emperyalizmin Sovyetler Birliği'ni ortadan kaldırma hede-fiydi. Bu savaşın diğer yüzü ise yine emperyalistler arası çelişkidenkaynaklandı. Bu savaşların dışında ve bazen bu savaşlarla iç içe-veilişki içinde başka bir savaş daha vardı. Bu savaş dünya çapındakiemek-sermaye savaşıdır. Bu savaşın sahnesi bütün dünyadır. Bu savaş,son 150 yılın en etkin ve en büyük “dünya savaşı’dır”. Geçen yüzyı-lın Paris Komünü biçiminde verilen bu savaş, Fransa iç savaşı olarakbaşlamış olsa da kısa sürede bütün "Kutsal Avrupa ittifakı" denen bur-juva ittifakın hedefi oldu. Komün bu anlamda etkisini bütün Avru-pa'da duyurdu. Komün sonrası sınıf mücadeleleri de "ulusal" sınırlariçinde gerçekleşmiş olmasına karşın, etkileri ve sahnesi bütün dünyaoldu. Amerikan işçi sınıfının 8 Mart eylemleri ve 1 Mayıs eylemleri,dünya çapında etki yaptı ve bütün ülkelerin işçileri tarafından benim-sendi ve yüz yıldan fazla bir zamandır bütün ülkelerdeki işçilerin ka-pitalizme karşı savaş günü olarak kutlanıyor.

Geçen yüzyılın sınıf savaşlarının özünün uluslararası olmasınınmaddi temeli, kapitalizmin dünya egemenliğiydi. Kapitalizmin dünyaegemenliği, karşıt olarak işçi sınıfının uluslararası düzeyde eylemle-

C. Dağlı

170

Page 172: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rini getirdi. Kapitalizmin dünya egemenliği, kendi bağrında kendi yı-kıcı güçlerini her yerde yarattı. Aynı temelde sosyalizmin maddi önkoşulları da ortaya çıktı. İşçi sınıfının uluslararası eylemleri, her ülke-deki bu maddi temellerden filizlendi.

Eğer kapitalizmin dünya egemenliği oluşmamış olsaydı, kapita-lizmin bağrında gelecek toplumun maddi ön koşulları kendini göster-meseydi, Komünist Manifesto yazılamaz ve Avrupa ve Amerikaçapında örgütlenmek amacıyla kurulan I. Enternasyonal 1864'de ku-rulamaz, bütün dünyaya doğru gelişemezdi. Marksizmin bilimsel birgörüş olarak

gelişmesini sağlayan da kapitalizmin gelişmesi ve bu temeldeemek-sermaye mücadelesinin ortaya çıkmasıdır. Kapitalizmin geli-şimi temelinde ortaya çıkan emek-sermaye çelişkisi ve mücadelesi be-lirginleştikçe, o oranda eski sosyalizm görüşleri tarih sahnesindençekildiler. Bilimsel sosyalizm, biricik bilimsel sosyalist görüş olarakgelişim gösterdi.

Bu yüzyılın başına doğru kapitalizmin emperyalist aşamayadoğru gelişimiyle birlikte, kapitalizmin yapısında bulunan bütün çe-lişkiler, çatışmalar, daha da keskinleşti ve açığa çıktı. Emperyalistlerarası paylaşım savaşları bu yüzyılın başında ortaya çıktı. En sert sınıfmücadeleleri ve ulusal kurtuluş devrimleri, en yoğun olarak bu dö-nemde görüldü. Bu dönemde kapitalist uluslar arasındaki savaşlarınçapı öylesine büyüktü ki, geçen yüzyılın en büyük savaşları, bunlarınyanında çocuk oyuncağı olarak kalırdı. Proletaryanın, burjuvaziyekarşı sınıf savaşları da geçen yüzyılın sınıf savaşlarıyla kıyaslanma-yacak büyüklükte ve etkide oldu. Çağımızın bütün bu iç savaşları vedış savaşları, aynı emperyalist-kapitalist dünya sistemi temelinde ger-çekleşti.

Emperyalizm, sosyalizmin maddi ön koşullarının iyice olgunlaş-ması ve sosyalizmin öngünüdür. Ekim Sosyalist Devrimi, sosyaliz-min bu öngününün ifadesi ve zafere ulaşması oldu. Ekim'le birlikteproleter devrimler çağı başladı.

Çağın ana çizgisi, proleter devrimler oldu. Bunun yanında prole-tarya devrimleriyle ilişki içinde ulusal-kurtuluş devrimleri de ortayaçıktı ve zafere ulaştı. Daha geçen yüzyılda kurulan KOMÜNİSTLERBİRLİĞİ ve Manifesto ile birlikte yüzyılın en etkin ve gelişen politikhareketi olan uluslararası komünist hareket, Ekim'den sonra dünyayıdeğiştirme gücüne dönüştü. Komünist hareketi uluslararası düzeydeetkin hale getiren şey eski kapitalist dünyaya son verecek olan biricikdevrimci sınıf proletaryanın, tarihi misyonunun belirginleşmesi ve buyönde eyleme geçmesidir. Dünyayı değiştirme eylemi, yalnızca pro-

Toplu Yazılar

171

Page 173: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

letaryanın tarihi misyonu olabilirdi ve öyle de oldu. Proletaryanın pra-tik, politik ve teorik ifadesi olan komünist hareket, devamlı olarak butemelde büyüyen ve öncü etkinliği yayılan bir hareket olarak, kapita-lizmden komünizme geçiş çağının öncü gücü olduğunu göstermiştir.Proletarya enternasyonalizmi, uluslararası proletarya hareketinin vekomünist hareketin kendini ortaya koyuşudur.

Burjuvaziyle proletarya arasındaki çelişki, dünya ölçeğinde, buyüzyılın yarısından sonra, sosyalist sistemle, kapitalist sistem arasındasürdü. Dünya ölçeğindeki bu savaş çeşitli biçimler aldı. Emperyalist-kapitalist sistemin anti-komünist mücadelesi ile proletaryanın anti-ka-pitalist mücadelesi, propaganda, kültür, politika, diplomasi, askeri,ekonomik ve yaşamın her alanında sürdü. Emperyalizmin, sosyalistkampı yıkma mücadelesi, en sonunda 1980 sonrası, sosyalist ülkeler-deki küçük burjuva karşı-devrimci çabalarla birleşince, bu, sosyaliz-min tahrip edilmesiyle sonuçlandı. 1980'den sonra sosyalist ülkelerdeolup bitenler, burjuvaziyle proletarya arasında geçen dünya çapındakisınıflar mücadelesinin bir ifadesiydi. Sosyalizmin içerden kuşatılması,tahrip edilmesi ve karşı-devrimci küçük burjuvaların iktidarı koşulla-rında, emperyalist-kapitalist kamp, geçici bir üstünlük elde etti. Ne varki, aradan geçen 15 yıla rağmen, emperyalizm bu üstünlüğünü sürdü-remez duruma gelmiştir. Bu zor koşullarda uluslararası komünist ha-reket Küba, Vietnam, Sosyalist Kore ve kapitalist ülkelerin devrimciörgütleri ve komünist hareketleri tarafından temsil edildi. Bu sosyalistülkeler ve devrimci hareket, en güç koşullarda bile ayakta kalmasınıbildi. Böylelikle işçi sınıfı, çeşitli ülkelerde yeniden ayağa kalkarkensağlam dayanaklara sahip oldu. İşçi sınıfı hareketi ve halk hareketlerison birkaç yıldır yeniden yükselişe geçti. Güney Asya kıyılarında baş-layan yeni devrimci dalga, Kürdistan dağlarından, Türkiye emekçi sı-nıflarının devrimci eylemlerinden geçerek, Latin Amerika'nınkıyılarına vurdu.

1987 yazında Küba'da yapılan Dünya Gençlik Festivali, bütündünyada yeni bir devrimci dalganın başladığının önemli bir kanıtı vekilometre taşı oldu. Amerikan emperyalizminin bütün baskılarına veengellemelerine rağmen dünyanın her tarafından insanlar Küba'ya var-dılar. Bu, bir direniş çizgisiydi. Bu, devrimci hareketin kendine güve-ninin ifadesiydi. Hele komünist önder Che etrafında sağlanandayanışma, dünya devrimci gençliğinin dünyayı değiştirme özlemi-nin ve isteğinin en belirgin anlatımı oldu. Bugün Che'li bayraklarınMoskova'da ve diğer ülkelerde dalgalanması, halkların kapitalizmlenihai hesaplaşma isteğinin göstergesidir. Che'nin dünya çapındaki buetkisi ve çekiciliği, dünyanın devrimci değişiminin, kitlelerin ortak öz-

C. Dağlı

172

Page 174: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lemi ve hedefi olmasıdır.Emperyalist-kapitalist sistemin bağrında sosyalizmin maddi ön

koşullarının her bakımdan olgunlaşması, bu yüzyılı sosyal ayaklan-malar ve sosyal devrimler yüzyılına çevirdi. Kapitalist sistemin artaniç çelişkileri, emek-sermaye çelişkisi ve kapitalizmin kendi yıkıcı di-namiklerinin etkisiyle çöküşe doğru gitmesi, bu yüzyılın sosyal dev-rimlerini tamamlamaya doğru götürüyor. Geçen yüzyılın sonlarınadoğru Avrupa'da sosyal devrimlerin ertelenmesine yol açan tarihselgelişmeler, artık sosyal devrimlerin gerçekleşmesi yönünde işliyor.Rusya'da ve dünyada on milyonlarca insan, sosyalizm için mücadeleveriyor. Bu mücadelenin dünyanın birçok köşesinde başarılması için,koşullar düne göre daha olgundur. Bugün bütün kıtalardaki devrimcimücadele, sosyalizmin yükseliş ve egemenlik çağının başlamasınınhabercileridir. Manifesto'nun yayınlanmasından 150 yıl sonra, prole-tarya sosyalist amaçlarına ulaşmak için dünyayı devrimle değiştiriyor.

KAPİTALİZMİN DİRENİŞİModern kapitalist toplumun sınıf mücadeleleri, toplumu iki uz-

laşmaz karşıt sınıfa ayıran sınıflar arasındaki mücadeledir. Bu müca-delede burjuvazi gerici konumdadır, proletarya ise devrimci sınıfkonumundadır. Proletaryanın sınıf mücadelesi, özünde gelmekte olanve gelmeye başlayan yeni toplum uğruna mücadeledir. Burjuvazi iseegemen sınıf olarak eski toplumu temsil ediyor. İki sınıf arasındakimücadelenin özü, iki toplum arasındaki mücadeledir. Bu büyük mü-cadele tam 150 yıldır sürüyor. Proletarya eski kapitalist dünyayı dev-rim yoluyla değiştirme mücadelesi verirken, burjuvazinin direnciylekarşılaşıyor. Burada direnen burjuvazidir. Bu gerici direniş yalnızcatek tek ülkelerde değil, bütün dünya ölçeğinde görülüyor. Proletaryailk olarak Haziran 1848'de Fransa'da burjuvaziye karşı ilk ciddi dar-beleri vurduğunda, burjuvazi güçlü bir karşı direniş gösterdi. Burju-vazinin üstünlüğüyle sona eren mücadelenin ilk perdesi, daha sonrayeni bir perde ile Paris Komünü ile açıldı. Bu sefer Paris proletaryasıve Komün, Avrupa burjuvazisinin ortak savaşıyla ezildi. Geçen yüz-yıl ve bu yüzyıl boyunca saldırıya geçen proletarya oldu, direnen iseher yerde burjuvazi oldu. Burjuvazinin direnişi ve savaşı her yerde ge-rici öz ve biçimde oldu; proletaryanın mücadelesi ise devrimci öz vebiçimde oldu. Bu mücadele ülkelerde ve dünyada nihai hesaplaşmayakadar, proletaryanın zaferine kadar sürecektir.

Proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf mücadelesi, sert ve köklübir mücadeledir. Bu mücadele çok sert ve inatçı bir direnişle karşıla-şan bir mücadeledir. Eski toplum aşılmayı kabullenmediği için inatçı

Toplu Yazılar

173

Page 175: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bir direniş gösteriyor. Yeni toplum ise üstün gelmek için kararlı. Eskitoplum sona yaklaştıkça direnişini artırıyor ve daha saldırgan hale ge-liyor. Kapitalizmin dünya çapındaki saldırganlığı ve gericiliği, varlı-ğını korumak içindir. Proletaryanın devrim mücadelesi yükseldikçe,eski toplum, bu mücadelede kendi sonunu görüyor. Bütün direnişi, bukaçınılmaz sonu gördüğü içindir.

Burjuvazi ve kapitalist toplum, yitip gitmemek için tam 150 yıl-dır proletaryayı baskı altında tutuyor ve tarihin en geniş kapsamlı kat-liamlarına girişiyor. Yalnızca 1939–1945 yılları arasında SSCB halkısavaşta 20.000,000'dan fazla insanını kaybetti. Çeşitli ülkelerde vedünyada bundan çok daha fazla sayıda insan, yeni toplumu kurmakiçin yaşamını ortaya koydu. Baskı, sansür, yasal engeller, katliamlar,soruşturma, zindan, sürgün ve o güne kadar insanlığın tanık olmadığıbaskı biçimleri, proletaryaya ve komünistlere karşı uygulandı. Yinede proletarya ve komünistler dünyayı değiştirme eyleminden geri dur-madılar. Bu, iki sınıf arasındaki mücadelenin dünya ölçeğinde dahada sertleşmesini getirdi.

Emperyalist ülkeler, hem kendi aralarındaki çelişki ve rekabetindürtüsüyle ve hem de sosyalizm ve proletarya mücadelelerinin baskı-sıyla, askeri güçlerini en üst düzeye çıkardılar. Emperyalizm varlığınısürdürmek ve dünya ölçeğindeki sosyalizm mücadelelerinin üstün gel-mesini önlemek için bütün insanlığı askeri gücünün tehdidi altında bu-lunduruyor. Bu gelişme eski toplumun devam etmek uğruna nelerigöze aldığının en çarpıcı örneğini gösteriyor. Dünyanın herhangi biryerinde mücadele veren bir komünist örgüt, bu gerçeği göz ardı ede-mez. Bu da gösteriyor ki, dünyada insanlar yeni toplumu kurma mü-cadelesinde daha çok acı çekeceklerdir.

Kapitalizmin direnişi ve bu gerici direnişin hangi biçimleri alacağıdoğru kavranmalıdır. Devrimci zor, bugün de dünyanın devrim yo-luyla değişiminin kaldıracadır. Proletarya ülkelerde ve dünyada dev-rimci zoru örgütlerken, politik olarak da güçlü olmalıdır. Bununyanında enternasyonal dayanışma ve her sosyalist mevziinin kazanıl-mış mevzi olduğu gerçeğinden hareketle, sosyalist mevzileri ortak ola-rak savunmak, burjuvaziyi devirmek ve sosyalizme ulaşmak için temeldevrimci görevlerimiz arasındadır. Bugün ayakta kalan sosyalist ül-keleri savunmak, uluslararası proleter hareketin öne çıkan enternas-yonalist görevidir. Yine her ülkedeki devrimci hareketleri, komünisthareketleri savunmak emperyalizme ve kapitalizme karşı devrimci en-ternasyonalist görevler arasındadır.

Kapitalizmin direnişi on yıllardır devam ediyor. Fakat bu gericidireniş, birçok yerinden defalarca kırıldı. Proletarya gerici burjuva di-

C. Dağlı

174

Page 176: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

renişi ezmek için bütün gücünü ve devrimci araçlarını uluslararası dü-zeyde seferber etmelidir.

SOSYALİZM GENİŞ BİRİKİME SAHİPTİRSosyalist hareket, on yıllardır süren mücadele içinde çok geniş

birikimler elde etti. Bu birikim teorik alanda, politik alanda ve pratikalandaki uzun mücadele ve inceleme sonucu sağlandı. Bunca ayak-lanma, iç savaş, gerilla savaşı, devrim deneyimi yaşayan proletarya-nın dünya ordusu, bundan sonrasını kazanmak için bütün budeneylerden çıkardığı tüm dersleri seferber etmelidir. Tarihte hiç birsınıf, egemen sınıfları devirmek için proletarya kadar geniş birikimleredayanmadı. Proletarya, kapitalizmi dünyanın geri kalan bölümündeyenmek için sağlam sosyalist ülke dayanaklarına sahiptir. Sosyalistülke örnekleri bile kendi başına önemli bir esin ve itilim kaynağıdır.Yeter ki devrimci proletarya ve komünist öncüleri, yaşanan uzun sü-reçten gelecek için, kazanmak için gereken dersleri çıkarsınlar.

Geçen yüzyılın yenilen devrim deneyimleri, bu yüzyılın sosya-lizmin kurulmasıyla sonuçlanan ve zafere ulaşan devrim deneyimleriile Asya, Afrika ve Latin Amerika'nın yüzyıllık ulusal ve toplumsalkurtuluş deneyimleri sosyalizmin birikimleri arasındadır. Sosyalizm,bu geniş birikimlere dayanarak yeniden bir yükseliş sürecine girdi.Sosyalizm mücadelesi, yalnızca yeni örnekler yaratmakla yetinmeye-cek, aynı, zamanda daha ileri örnekler de yaratacaktır. Proletarya, ba-şarmak için bütün sosyalizm ve devrim deneyimlerinideğerlendirmelidir.

Proletarya bundan tam 150 yıl önce, Haziran 1848'de burjuva-ziye karşı ilk ciddi iç savaşını verdiği zaman, yani dünyayı devrim yo-luyla değiştirmeye koyulduğu zaman, ne koşullar bunun için bugünkükadar uygundu ne de bilinci bu kadar gelişmişti. Koşulların, proletar-yanın kurtuluşu için yeterince gelişmediği bir ortamda proletarya, du-rumun farkında olduğu halde, tarihi misyonu olan insanlığı kurtarmagörevinden geri durmadı. Bugün ise proletaryanın kazanması için tarihher şeyi hazırlamıştır. Bu kadar uygun koşullar ve yine bu kadar genişsosyalist birikim orta yerde varken, kazanmamak için hiç bir nedenyoktur. Tarih, koşullar, sosyalizmden yanadır.

Mücadele Birliği24 Ekim 1998

Sayı: 16

Toplu Yazılar

175

Page 177: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

BURJUVA GERİCİLİK PROLETER DEVRİMCİLİK

Bütün toplumsal olgular devrimci yükselişin süreceğini gösteriyor.İşçi sınıfının eylemlerinin öne geçmesi ve süreklilik kazanması, devrimciyükselişin de süreklilik kazanması demektir. Çünkü devrimci yükseliş biryönüyle işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin sermayeye karşı verdikleri mü-cadeleden başka bir şey değildir. Emeğin sermayeye karşı mücadelesi geridüşmeyecek biçimde keskinleşmiştir. Emek sermaye mücadelesinin kes-kinleşmesi, kapitalist toplumun bu iki temel karşıt sınıfının arasındaki çe-lişkilerin keskinleşmesinin sonucudur. Proletarya ile burjuvazi arasındakisınıf mücadelesi, aynı zamanda sınıfsal çelişkileri daha da keskinleştiriyor.Böylece emeğin sermayeye karşı mücadelesi güvence altına alınmış olu-yor. Kapitalizmin sömürü ve baskısı, işçi sınıfının yeni kesimlerini bölük-ler halinde mücadele cephesine itiyor. Kapitalist toplumun maddi koşulları,işçi sınıfını eylemlere zorlarken; proletarya koşulları değiştirmek için mü-cadelesini yeni alanlara doğru yayıyor. Bütün olgular, proletarya önderli-ğinde devrimin büyüyeceğini haber veriyor.

Kapitalizm, işçilere nasıl bir yaşam biçimini uygun görüyor. Kapita-lizmin işçi sınıfına sağladığı yaşam biçimi, ücretli köleliktir. Sermaye ar-tışı ve ekonomik kriz dönemlerinde ise işçiler için uygun görülen; iştençıkarma, yani açlığa mahkum etmektir. Ücretli kölelik, işsizlik ve yoksul-luk, Türkiye burjuvazisinin uzun zamandır uygun gördüğü yaşam biçimi-dir. Uyanan, bilinçlenen ve harekete geçen işçi sınıfı artık, burjuvazininkendisine uygun gördüğü yaşam biçiminden farklı bir yaşam biçimi ger-çekleştirmek istiyor. Her tarafta görülmeye başlayan işçi ayaklanmasınıntemel amacı da budur. Bu, önemli bir bilinç uyanışıdır. Proletaryanın ya-şayarak elde ettiği bilince göre kapitalizm, emekçi sınıf için bugünkündendaha kötü bir yaşam biçimini uygun görüyor. Ekonomik bunalım da bugörüşü güçlendiriyor. Sürekli bir bunalım içine girmiş olan kapitalizm, işçisınıfı için, bugünkü yaşam biçimini bile sağlayamayacaktır. İşçi sınıfınıngenel toplumsal koşulları her geçen gün kötüleşmektedir. Bunu anlayandevrimci proletarya, yaşam biçimini, yaşam koşullarını değiştirmek isti-yor. Bu anlamda yükselen işçi eylemleri, yeni bir toplumu kurma eylem-leridir.

Burjuva sınıf, büyümekte olan devrim karşısında güç durumdadır.Burjuvazi, en güç durumlarda bile kurtulmaya çalışır. Hiç bir gerici sınıf,kaçınılmaz olan sonuna razı olamaz. Ayrıcalıklarını ve düzenini devam et-tirmek için çıkış yolu arar. Türkiye'nin egemen güçleri, burjuva toplum içinçıkış yollarını, on yıllardır baskıyla bulmaya çalışıyor. Her seferinde bunun

C. Dağlı

176

Page 178: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

çıkış yolu olmadığı ortaya çıktığı halde, başka çıkış yolunun ve kurtuluş yo-lunun olmaması, burjuvaziyi daha fazla baskıya ve devlet terörüne baş-vurmaya itiyor. Kapitalist mülkiyete saldırı oldukça, burjuvazi militarizmidevamlı güçlendirmek durumundadır. Emekçi sınıfların, tekelci kapitalistmülkiyete saldırılarını artırdığı günümüzde, egemen sınıf, mülkiyetini ko-rumak için militarizmini ve militarist saldırılarını en yüksek noktaya çı-kartıyor. Burjuva- saldırılar bu noktada en kudurgan düzeydedir. Emekçikitlelere karşı yapılan daha önceki saldırılar etkisiz kaldıkça, her seferindedaha büyük çaplı saldırılar düzenliyor. Yine de bu saldırılar sonuç vermi-yor. Devrim çetin koşullardan geçerek büyümeye devam ediyor.

Burjuvazi, devrim böyle büyürken, ayaklarının altındaki toprak böylekayıp giderken, bu gidişi bozmaktan vazgeçemez. Hiç bir eski egemensınıf, yıkılıp gitmeyi kabullenmez. Gerici direnişi en yaygın hele getirir.Burjuva gericilik saldırganlığını o güne kadarki düzeyinin üstüne çıkartır.Son dönemde, işçi sınıfına, emekçi kitlelere ve Kürt halkına yönelik saldı-rılarının kapsamı, bu burjuva saldırganlığın düzeyi hakkında yeterince fikirveriyor. Faşist devlet terörü en geri ve hatta uzlaşmacı çevrelere de uygu-lanıyor. Faşist terörün kapsamı, alam ve şiddeti devamlı genişletiliyor. Bu,en tam anlamıyla iç savaşın her tarafa yaygınlaştırılmasıdır. Savaş uzayıpgittikçe, burjuvazi daha saldırgan oluyor. Uzun savaş egemenlerin denge-sini bozdu. Epey zamandır dengesizleşmiş olan burjuvazi, bunun örnekle-rini her gün veriyor. Suriye'ye karşı savaş durumuna geçmesi, Kürt halkınakarşı dünya çapında saldırıya geçmesi, işçilere karşı teröre başvurması,kayıp analarının eylemini kırmak için vahşete başvurması, kitle örgütle-rine ve sosyalist basına baskınlar düzenlemesi, burjuvazinin iç savaşı ka-zanmak için her şeyi göze aldığını gösteriyor. Saldırılar ve terör sermayeittifakı tarafından uygulanıyor. En yaşamsal sorunda ittifak içinde olması,durumun, sermaye için bir "ölüm-kalım" sorunu haline geldiğini gösteri-yor. Bunun karşısında, işçi sınıfı da emekçi kitlelerle ittifakını genişletiyor.Karşıt sınıfların birbirlerinin karşısına kendi ittifaklarıyla çıkmaları, sınıf-lar savaşının bu süreçte ne kadar sertleşeceğinin en açık kanıtıdır.

Tekelci burjuvazi, 12 Eylül koşullarında sağladığı kadar bir egemen-liği, bugün sağlayamaz. Burjuva gericilik askeri faşist diktatörlük koşulla-rından tam bir baskı ortamı yarattı. Faşist terör döneminde tekelci sermayesömürüyü en yoğun düzeye çıkardı. Sermaye birikim de aynı biçimde yo-ğunlaştı. Komünist devrimci örgütlerin, işçi sınıfının ve Kürt halkının baskıatında tutulduğu koşullarda sermayeye sağlanan bu olanaklar, bugün teh-likeyle karşı karşıya. İşçi sınıfı ve emekçi halklar, devrimci örgütlerin ön-derliğinde 12 Eylül'ün faşist devlet terörü altında mücadele verdiler vegericilik dönemi, yerini 80'li yılların sonlarına doğru devrimci mücadele-nin yükseliş dönemine bıraktı. Devrimci kitle mücadelesi, tekelci burjuva-

Toplu Yazılar

177

Page 179: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ziye rağmen ve ona karşı verildi. Mücadelenin yeniden yükselişi 90'lı yıl-lara gelindiğinde, bu aşamada egemenlerin yapacağı çok fazla bir şeyyoktu. Bu dönem Kürt halkının silahlı savaşının gelişme gösterdiği ve ayak-lanmaya dönüştüğü bir dönem oldu. Burjuva iktidar bu durumda iç savaşıbaşlatmaktan başka çıkış bulamadı. İç savaş 12 Eylül koşullarından-dahasert bir mücadele oldu. Böylece 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü altındagerçekleştirilen burjuva gericilik, burjuva iç savaşa karşın günümüze kadarbir daha sağlanamadı. Dönem artık devrim dönemidir.

1970'li yılların devrimci dönemini, 12 Eylül'ün gericilik dönemi izledi.Gericilik dönemini daha sonra yeni bir devrimci yükseliş dönemi izledi.Bu defa, tekelci sermaye devrim dönemini ortadan kaldıramayacaktır.Bunu başarması için uyguladığı faşist şiddetin sonuç alması gerekir. Faşistşiddet ise şimdilik sonuç vermiyor. Burjuva şiddet, proletarya ve emekçihalkların devrimci şiddetini getirdi. Karşıt sınıfların mücadelesi şiddet sü-recinden geçiyor. Bu süreçte ya proletarya ve halklar devrimci şiddeti yük-seltip mücadeleyi kazanacaklar ya da burjuvazi daha azgın bir terördönemini getirecektir. Şimdi tarihsel koşullar bizden yana işliyor. Müca-delenin sonucunu yine sınıflar arası mücadele belirleyecektir. İki güç mü-cadeleye girdi mi, sonucu yine güç çözecektir.

İki güç birbirleriyle çatışma halinde olduklarına göre, dönemin anaçizgisi hangisidir. Sermaye baskılarının ve saldırılarının artması, burjuvakarşı devrimci şiddetin zincirlerinden boşanması gerici bir dönem olarak ni-telenebilir mi? Egemen sınıfın çeşitli biçimlerde süren saldırıları, kendi ba-şına politik durumu yansıtmaz, belirlemez. Karşıt yönde de, işçi sınıfı veemekçi kitlelerin silahlı mücadele ve çeşitli biçimler almış mücadelesi yük-seliş içinde. Politik durumu etkileyen gelişmeler bütünlüklü olarak görül-meli. Ekonomik politik bunalım ve kapitalist üst yapının her tür gelişmeyekarşı direnmesi ve toplumun burjuva devletle çatışma içindeki mücadeleside politik ortamı belirtiyor. Burjuva saldırı ve baskıların artması ve şiddet-lenmesi, politik durumu "gerici dönem" yapmaya yetmiyor. Dönemin anaçizgisi devrimci yükseliştir. Burjuva iç savaşın başlatıldığı 90'lı yıllar, oncabaskıya karşın yine de devrimci yükseliş yılları olarak gelişti. İşçi sınıfı-nın, Kürt halkının ve emekçi kitlelerin devrimci mücadelesini devrimci içsavaş boyutuna çıkarması, dönemin niteliği hakkında açık bir görüş edin-memizi yeterince sağlıyor.

DEVRİMCİ POLİTİKAKaba evrimci sol hareket "gericilik yıllarını" yaşıyormuşçasına poli-

tika oluşturuyor. Sanki toplumsal evrim en sonunda politik bir devrimi gün-deme getirmemiş gibi devrimci olmayan dönemlerin politikasını ortayakoyuyor. Oysaki her gün yaşanan şey, devrimin yükseliş içinde olduğunun

C. Dağlı

178

Page 180: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kanıtlarından başka şey değildir. Kürt halkının yıllardır ayaklanma içindeoluşu, Türkiye işçi sınıfı hareketi ve komünist öncüsünün savaş içindeoluşu, kitlelerin süreklilik kazanan anti-kapitalist, anti-faşist mücadelesi,burjuva gericiliğinin toplumda egemen olamadığının en açık ifadesidir.Komünist hareket politika belirlerken, bu nesnel gelişmeyi göz önünde bu-lundurmalıdır.

Burjuva gericiliği dönemi ile devrimci dönem arasında nitelik olarakayırım olduğu için, proletaryanın bu dönemlerdeki politikası, diğerindenfarklı olacaktır, Avrupa'da 1848 dönemi devrim dönemidir, devrimlerin ye-nilgisinden sonra, yani burjuvazinin ve mutlakıyetin baskı döneminde tamanlamıyla gericilik egemen oldu. Marks ve Engels'in bu döneme ait yazı-larını okuyanlar, proletaryanın bu devrimci düşünürlerinin her iki dönemiçin söylediklerinin nasıl diyalektik bir anlayışın ürünü olduğunu görecek-lerdir. Rusya'da 1905 dönemi devrim dönemiyken, devrimin yenildiği1907–1912 yılları "gericilik yılları"dır. Proletaryanın sınıf mücadelesi1912'den sonra yeniden yükselişe giriyor. Lenin ve Bolşeviklerin taktikleri,her iki dönem için farklı oluyor. Gericilik yıllarında ülkelerin somut tarihikoşullarına göre bazen burjuva kurumlarında bile çalışılırken, devrim dö-nemlerinde bu burjuva kurumların havaya uçurulması için açıktan müca-dele verilir. Taktikler, her ülkenin tarihi koşularına ve aynı zamanda aynıülkenin kendi içinde de farklı dönemlerinde farklı olur. Burada üzerindedurduğumuz şey, sınıflar mücadelesinin diyalektiğini doğru kavramaktır.

Tekelci sermayenin duruma egemen olduğu dönem geride kaldı.Bugün büyük bir güç olan devrimci hareketi ezmeden, duruma egemenolamaz. Devrimci hareketi ezmek ise, tüm çabalarına karşın gerçekleş-medi. Çetin bir süreçten geçen devrimci hareket, her bakımdan kendini ka-nıtladı. Sosyalist örgütler, öncelikle bu gerçeği görmeli ve kendi gücünegüvenmelidir. Devrimci hareket kendi gelişim diyalektiği sonucu artık birhalk hareketi düzeyine yükselmiştir. Proletaryanın ve halk kitlelerinin mü-cadelesine ve devrimci gücüne güven duyulmalı. Sosyalistler, politikalarınıbu nesnel duruma dayandırmazlarsa, gelişmenin gerisinde kalırlar. Uzundönemdir yaşanan da budur. Sosyalist hareket içinde egemen olan anlayış,daha çok burjuvazinin politik duruma egemen olduğu baskı ve gericilikdönemini temel alan politikalardır. Bu nedenle, devamlı olarak "savunma"konumunda duruyor ve kendilerini de "devrimci muhalefet" gücü olarakgörüyorlar.

Milyonlarca emekçi büyük bir değişim geçirmiş, en gerideki insanbile olayların içinde bulmuş kendini, yani böylesine önemli bir gelişmeolmuş; bu durumda, yine de ortalama sol bilinci aşamayan sosyalist hare-ket, kendi sıradan dünyasını aşmıyor. Milyonlarca emekçinin eyleminidoğru biçimde irdeleyen herkes, kitlelerdeki değişimi, sosyalist ve demo-

Toplu Yazılar

179

Page 181: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kratik bilinç değişimini açık olarak görecektir. Devrimci olmak demek,toplumsal ve politik olguları ve süreçleri doğru biçimde görmek demektir.Devrimci olmak ileriyi görmektir, yalnızca devrimciler ileriyi görebilirler.Ne var ki, bugünü doğru biçimde göremeyenler, ileri için, yarınlar için nesöyleyebilirler ki. Bugüne kadar devrimci olarak kalanlar, devrimci olarakdevam etmek istiyorlarsa, yapacakları ilk şey devrimci gelişimi görmektir.Ancak bundan sonra proletarya ve emekçi kitleler yeni başarılarla tanışa-caklar.

Küçük burjuva sosyalizminden farklı olarak komünist hareket, poli-tikalarım milyonlarca emekçinin hareketine ve bu hareketten doğan dev-rimci yükselişe dayandırır. Mücadele yükseliş içindeyse, taktik bu yükselişigeliştirmeye ve hedefine ulaştırmaya yönelik olarak belirlenir. Yükselişgenel olarak kendiliğindenci karakterdedir. Burada yapılması gereken, ken-diliğindenciliğe boyun eğmek değil, bilinçli devrimci hareketi geliştir-mektir. Ne var ki, milyonların kendiliğinden hareketiyle sıkı bağlarkurmadan, ilişki içinde olmadan, bilinçli, örgütlü politik devrimci hareketgelişemez. Kendi dünyasını yaşayanlar, proletaryanın sınıf hareketiyle bağkurmazlar. Bu durum, devrimci güçleri emekçilerden tecrite götürür. Poli-tikasını milyonların devrimci yükselişine dayandıranlar, bu sayede ama-cına ulaşırlar.

Devrimci yükseliş içinde olan emekçilerin hedefi, tekelci burjuva ege-menliği devirmek ve emeğin iktidarını gerçekleştirmektir. Devrim, yaniiktidarı ele geçirme, devrimci yükseliş döneminde, devrimci durum ko-şullarında belirgin olarak kendisini kabul ettirir. Bu koşullarda tek doğruproleter devrimci politika, faşist devleti parçalamak ve tekelci egemenliğidevirmektir. Verilen mücadele başarıya ulaşmasa da, günümüzde tek doğrukomünist politika bu yönde yapılan politikadır. Proletaryaya devrimci ik-tidar bilinci, sosyalizm bilinci götürmeyen, emekçi sınıflara kurtuluş yolunugöstermeyen ve bu yolda çalışma yapmayanlar komünist ve devrimci adınalayık olamazlar. Sosyalist politikanın, iktidarı ele geçirme hedefine hizmetetmesi için devrimci şiddete dayanması gerekiyor. Devrimci şiddete da-yanmayan bir politika, hedefine ulaşamaz. Yapılması gereken en doğruşey, olaylar içinde şiddete dayalı olanları öne çıkartmak ve geliştirmektir.Devrimci dönemlerde şiddete dayalı olaylar, kitle bilincinde ve eylemindedaha kalıcı etki yaratır. Burada şiddeti hem örgütlü komünist güçlerin şid-deti ve hem de emekçi sınıfların kitlesel şiddeti olarak anlamak gerekir.Dönem her iki şiddet biçimini de öne çıkartıyor.

Mücadele Birliği7 Kasım 1998

Sayı: 17

C. Dağlı

180

Page 182: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

BURJUVAZİ ŞİDDETİN GÜCÜNÜ KORUMAK İÇİN

DAHA FAZLA ŞİDDETE BAŞVURUYOR

Egemenliğini sürdüremez durumda olan tekelci burjuvazi, kapi-talizmin dünya krizinin yeni bir aşamaya girmesinin getirdiği etkiyleiyice sarsıldı. Bu seferki genel krizin Türkiye kapitalizmini uzun süresarsacağı kesin. İşbirlikçi tekelci burjuvazi, emperyalizme bağımlı ya-pısı nedeniyle kapitalizmin genel krizinden en çok etkilenir konum-dadır. Türkiye'de yıllardır süren yapısal kriz, kapitalizmin "küreselkrizi"nin de ateşlemesiyle tam bir yıkım içine girdi. Kendi ekonomik-toplumsal-politik krizini yenemeyen tekelci burjuvazi, yeni gelişme-nin de etkisiyle, içine girdiği ekonomik yıkım ve çöküş sürecindenkolay kolay çıkamaz. Kapitalizmin dünya krizi, daha önce var olanekonomik krizden daha yıkıcı ve şiddetli etki yarattı. Genel ekonomikkriz nedeniyle işbirlikçi tekelci burjuvazi, hem dünya pazarındaki gü-cünü yitiriyor hem de iç pazardaki gücünü yitiriyor. Mali kriz ve pa-rasının sürekli değer yitirmesi nedeniyle eldeki kapitalden de olmayabaşladı. Çünkü kapitalizmin dünya krizi koşullarında emperyalist ül-keler, mali yönden ve bütün ekonomik alanda, bağımlı ülkelerdekiekonomik ilhaklarını son sınırına vardırmayı hedefliyor. Bu ise, ba-ğımlı ülkeler için gerçek bir yıkımla sonuçlanıyor.

Ekonomik yapının, toplumsal yapının ve politik yapının kriziçinde olduğu koşullarda iki karşıt sınıfın, karşıt iki çıkış yolu, çok

Toplu Yazılar

181

Page 183: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

açık ve kesin olarak karşı karşıya gelir. Bu çıkış yollarından biri bur-juva yoldur; ikincisi ise proleter yoldur. Sistem krizinin devrimci krizboyutu kazandığı her yerde, krizden çıkışın bu iki karşıt yolu öne çık-mıştır. 1920 yıllarına doğru ve sonrasında kapitalist dünya büyük birkrizle karşı karşıya gelmişken, krizden çıkışın iki yolu kapıştı. Prole-tarya, toplumsal devrim yoluyla çıkış yolu ararken, tekelci sermaye,beyaz terör ve faşizmle burjuva çıkış yoluna başvurdu. Emperyalistülkelerde proletarya devrimleri yenildi ve burjuvazi, devlet-tekel bü-tünleşmesine yönelerek bunalımın üstesinden gelmeye çalıştı. Devlettekel bütünleşmesi, faşizm olarak biçimlendi. Faşizm ise devrim vekızıl ordunun zoruyla yıkıldı. Batı Avrupa'da ise faşizmin ekonomiktemelleri ayakta kaldı. Almanya'da faşizm bu ekonomik temeller üze-rinde yeniden güçleniyor.

Türkiye'de de ekonomik, toplumsal, politik bunalımdan, yani ya-pısal bunalımdan çıkışın iki karşıt yolu öne çıkmıştır. Türkiye ve Kür-distan proletaryası, kesintisiz olarak sosyalizme varacak olantoplumsal devrim yolunu ve bunun ilk adımı olarak Demokratik HalkDevrimini ve Demokratik Halk İktidarını öne çıkartırken; tekelci bur-juvazi de faşist şiddeti artırarak bir çıkış yolu arıyor. Bütün süreci ikikarşıt sınıfın mücadelesi ve çözüm yolu belirliyor.

Yapısal kriz ve çelişkiler, tekelci burjuvazinin egemenliğini sars-mışken, yaşanan kapitalizmin genel krizi, sınıflar arası güç dengesiniburjuvazinin aleyhine çevirdi. Burjuvazi, elinden kaçmakta olan ikti-darını yakalamaya çalışıyor. Bunu başarmak için emekçi sınıflara veezilen halklara yönelik saldırılarını ve şiddetini artırdı. Son günlerdekidizginlenemez faşist devlet terörünün kitleler üzerinde estirilmesinintemel amacı, burjuvazinin, elinden kaçmaya başlayan iktidarını yeni-den sağlama girişimidir. Ne var ki, kitlelerin direngenliğine, savaşçı-lığına bakılırsa, burjuvazi daha çok girişimde bulunmak durumundakalacaktır. Kapitalizmin temel ekonomik işleyişi sonucu ortaya çıkankriz ve çelişkileri, politik yolla çözmeye kalkmak için, yeni bir DonKişot olmak lazım. Eğer zor ekonomik bir düzen yaratmış olsaydı, bu-güne kadar elinde büyük ordular bulunduran gerici sınıfların, bu sa-yede ekonomik ilişkilerini sonsuzlaştırmaları gerekirdi. Zor (çünkütekelci burjuva politikanın temeli zora dayanıyor), zamanı dolmuş birsistemi ve bu sistemin egemen sınıfını kurtarmaya yetmez. Ne var ki,burjuvazi için ekonomik bunalım ve kapitalizmin çelişkileri kendi ya-salarıyla düzelmediği (artık düzelemeyeceği) için, daha fazla şiddet-ten başka bir çıkış yolu kalmıyor.

Burjuvazinin egemenliğini korumak için başvurduğu esas yön-tem şiddettir. Burjuvazinin tek yöntemini şiddet olarak görmek de yan-

C. Dağlı

182

Page 184: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lıştır. Burjuvazi, baskı, şiddet ve saldın politikası ile "tavizler politi-kası" nı birlikte uygular. Bunun için burjuvazi, şiddet yoluyla başara-madığını taviz vererek elde etmeye çalışır. Demek ki, burjuva tavizler,proletaryanın durumunu değil, burjuvazinin durumunu güçlendiriyor.Proletarya toplumsal devrimi bırakıp da burjuvaziden tavizler koparmapolitikası izlerse, böylece burjuvazinin durumunun güçlenmesine yar-dımcı olmuş olur. Tavizler politikası, baskı ve şiddet kapitalizmintemel politik yöntemidir.

Kapitalist mülkiyet böylesine sürekli saldırıların olduğu, sınıflarmücadelesinin iç savaş boyutu kazandığı bir yerde özel mülk sahipleri,saldırıları önlemek için daha fazla askeri güç sahibi olmaya çalışırlar.Tekelcilik, militarizmin güçlenmesiyle birlikte; devlet, tekellerle el elegider. Gerek emperyalist ülkeler ve gerekse bağımlı kapitalist ülkeler,önümüzdeki dönemi iç savaşlar dönemi olarak gördükleri için, politi-kalarını buna göre oluşturuyorlar. NATO önümüzdeki yüzyılı iç sa-vaşlar, sosyal ayaklanmalar yüzyılı olarak görüyor ve varlığını bunadayandırıyor. Türk tekelci sermayesi ve faşist devleti de bütün politi-kasını bu temele oturtuyor. Önümüzdeki yıllar için düşünülen büyükaskeri programın amacı budur. Bu kadar ekonomik krize ve ekono-mik yıkıma karşın devlet önümüzdeki dönem için 150 milyar dolarlıkbir askeri program belirtiyor. Devlet egemen sınıfların elinde, emekçisınıfları baskı altında tutmaya yarayan bir alettir. Bu alet sürekli si-lahlanıyor ve güçleniyorsa, bu, tamamen emekçi sınıflar üzerindekibaskıyı ve şiddeti artırmak içindir. Ne var ki, bu büyük militarizm, busavaş makinesi, bu baskı aleti en sonunda burjuvaziyi yutacak ve iyiceçöküşe götürecek bir yola girmiştir. Burjuvazi her bakımdan kendi yı-kılışını kendi eliyle geliştiriyor. Bu kadar kapsamlı bir askeri program,varolan ekonomik krizi daha da derinleştiriyor. Sınıflar arası çelişki-ler, çatışmalar militarizm sayesinde keskinleşiyor. Bu kadar büyük biraskeri programın uygulanması için toplumdan alınan vergilerin artı-rılması kaçınılmazdır. Vergiler, emekçi sınıflara şiddet olarak dönü-yor: şiddet ise emekçi sınıflara yeni bir vergi olarak dönüyor. Budurum ise emekçi sınıfların toplumsal durumunun daha da kötüleş-mesine, çelişkilerin keskinleşmesine ve sosyalizmin kitleler içindegüçlenmesine yol açıyor. Burjuvazi, emekçi sınıfların eylemini veayaklanmasını ezmek için daha fazla şiddete yönelirken; şiddet,emekçi sınıfları iyice sosyalizme itiyor. Burjuvazi sosyalizm için ça-lışıyor.

Burjuvazi, kendi şiddet aygıtlarını ayakta tutmak için, daha fazlaborçlanma yoluna gitmek zorunda kalıyor. Her yıl hükümet bütçesinindaha büyük bir bölümü askeri harcamalara ve bunun borç ödemelerine

Toplu Yazılar

183

Page 185: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

gidiyor. Hükümetin hazırladığı 99 bütçesinde planlanan 23 katrilyonunbüyük bir bölümü olan 8,9 katrilyonu borç faizlerine gidecek. İç savaşuzun bir savaş olduğuna göre bu demektir ki, önümüzdeki yıllarda,hükümet bütçelerinin daha büyük bir bölümü borç ödemelerine gide-cektir. Hükümet bütçesi böyle olunca, emekçilerin "bütçesi" tam biryıkım içinde olacaktır.

Tekelci sermaye askeri gücünü artırıp, bütçenin büyük bölümünüaskeri harcamalara ve borçlanmaya ayırırsa, toplum için nasıl biryaşam biçimi uygun gördüğü buradan da anlaşılıyor. Son yıllarda ser-vet ve kuvvet tekelci burjuvazinin elinde birikirken, emekçi sınıflarıntoplumsal yaşamları en kötü dönemine girdi. İşsizlik, hastalıklar, yok-sulluktan ileri gelen ölümler, entelektüel gerileme en parlak döneminiyaşıyor. Bütün bunlar, tekelci gelişme, emperyalizme bağımlılık te-melinde ve şiddetin ve vergilerin artmasıyla birlikte gelişiyor. Bu ge-lişmenin sonucu olarak proletarya ve emekçi halk kitlelerininmücadeleleri, başkaldırıları da artıyor. Bu durumda burjuvazi eskiyeoranla daha fazla şiddete, baskıya başvurmak zorunda kalacaktır.

Emekçi kitleler, Türkiye ve Kürdistan’da mücadeleyi her sefe-rinde daha da sertleştirince, burjuvazinin başvurduğu şiddet eski so-nucu veremez oldu. Her cephede müthiş bir direngenlik gösterendevrimci kitlenin, devrim ve kurtuluş mücadelesini bastırmak için bur-juvazi, şiddetini daha üst boyutlara çıkarmak zorunda kaldı. Her sefe-rinde burjuva saldırılar, baskılar ve şiddet, eylemlerini yükseltenkitleler tarafından etkisiz hale getirildi. Devletin temeli olan militaristyapının devamlı güçlendirilmesi, silahlı güçlerin sayısının artırılması,silahlanmanın en üst düzeye çıkartılması, proletarya ve halkın müca-delesinin nasıl bir seyir izlediğinin kanıtları oluyor. Sokaklarda ey-lemlerini sürekli hale getiren kitlelerin mücadelesini engellemek için,aynı biçimde sokağa çıkartılan asker, polis sayısı artırılıyor. Sokağaçıkan kitle, yine her seferinde eylemden geri durmuyor.

Tutsakları teslim almak, iradelerini kırmak, devrimin bu cephesiniyıkmak için bugüne kadar burjuva saldırıların her biçimi denendi, şid-det bütün yönlerden uygulandı. Ne var ki, devletin faşist şiddeti, terörütutsakların devrim mücadelesini önleyemedi. Cezaevleri, iç savaşınen önemli alanı olmayı devam ettiriyor. Bugüne kadar tutsaklara karşıuygulanan şiddet, gücünü (kuvvetini) yitirdi. Faşist şiddetin daha ön-ceki sonucu vermesi için bir üst düzeye çıkartılması hedefleniyor, şid-detin yoğunluğunun artırılması hedefleniyor. Türkiye emekçi kitlelerive devrimci hareket için geçerli olan bu durum, Kürdistan'da fazla-sıyla geçerlidir. Kürdistan'da silahlı mücadelenin ilk dönemlerindekiTC asker, polis sayısının, savaşın bugünkü düzeyindeki seferber edi-

C. Dağlı

184

Page 186: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

len askeri güçlerin çok altında olduğunu biliyoruz. Kürdistan artırılanyalnızca asker, polis değil. Askeri teknik, silah ve savaşla ilgili bütünaraçlar artırıldı. Önce daha dar bir alan da savaşan TC şimdi daha genişalanlarda savaşmak durumunda kaldı. Önceleri daha az güçle çarpış-malara katılıyordu, bugün dünle kıyaslanmayacak kadar bir güçle ça-tışma alanına girebiliyor. Güney Kürdistan'a yapılan işgal ve askerisaldırılarda kullanılan askeri güç, her seferinde, eskisinden büyükolmak zorunda. Kürdistan'da TC’nin başvurduğu şiddet, Kürt halkınınsilahlı savaşı karşısında eski gücünü yitiriyor. Bu durumda hiç değilseşiddetin eski gücünü sağlaması için, daha fazla askerin, polisin, özeltimin, korucunun, silahın, uçağın, tankın, topun, paranın seferber edil-mesi gerekiyor.

Bu kadar askeri gücü harekete geçirmesine karşın, tekelci burju-vazi, kendisini ve düzenini güvende görmüyor. Kapitalist özel mülki-yetin güvenliğini sağlamak için önlenemez bir silahlanma, baskıyabaşvurma, saldırılarını artırma ve şiddetin dozunu artırmayı tek ge-çerli yol olarak görüyor. Devrimin yükselişi başka yollan geçersiz halegetirdi. Sıra burjuva şiddetin de sonuç vermeyeceği, geçersiz olacağıaşamaya gelmiştir. Bu aşamada sınıflar savaşı en sert günlerini yaşa-yacaktır. Yaşam koşulları sürekli kötüleşen kitleler, her geçen gün dahabüyük çatışmalara girecekler. Çatışmanın şiddeti, her geçen gün yeniboyutlar kazanacaktır. Bu durumda, burjuvazinin politik hegemonya-sını sağlaması mümkün görünmüyor. Çünkü Tekelci burjuvazinin eko-nomik varlığı, politik hegemonyasının aleyhine çalışıyor. Tekelciburjuvazi, ekonomik olarak daha fazla insanı mülksüzleştirerek varolabilir. Bu ise, mülksüzlerin sayısının ve mücadelesinin büyümesidemektir. Sayılan, örgütlülükleri, mücadeleleri ve savaşları her geçensürede büyüyen mülksüzlerin, mülkiyete yapacakları saldırıları önle-mek için burjuva gerici şiddetin dozunu artırması kaçınılmaz oluyor.Henüz o aşamaya gelmedikse de, burjuva şiddetin gücünü tamamenyitirdiği, yani şiddetin kitleler üzerinde hiç bir etki yapmadığı biraşama vardır. Kitleler, burjuvazi tarafından bu aşamaya doğru itili-yorlar. Halkların her tarafta anti-faşist, anti-kapitalist mücadeleleriniyükseltmesi, burjuva şiddetin güç yönünden erozyona uğradığını gös-teriyor. Şiddet göstergesi her seferinde bir üst rakamı gösterecektir.Kitlelerin devrimci şiddeti, iktidara ve kapitalist özel mülkiyete saldı-rıları da her seferinde bir üst rakama çıkacaktır. Ne var ki, burada birdönüm noktası var. Burjuva şiddetin ve bütün olanakların büyümesi,bir üst rakamı göstermesi, burjuva sınıfı güçsüzleştirirken proletaryave halkların mücadelesinin büyümesi, emekçi sınıfları daha da güç-lendirir ve kurtuluş olanaklarını yaratır. Ekonomik, toplumsal ve po-

Toplu Yazılar

185

Page 187: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

litik yapının kriz içinde olması, karşıt sınıfları, şiddetin dozunu artır-maya itiyor.

Burjuvazi, iç savaşı kazanmak için topyekün bir savaş içinde sal-dırılarının şiddetini- artırırken, yeni bir aşamaya giren kapitalizmindünya krizi, burjuva şiddetin kuvvetini iyice düşürdü. Ekonomik kri-zin esas karşılayıcıları emekçi sınıflardır. Bu nedenle emekçi sınıflarkriz dönemlerinde ayakta olurlar. Burjuvazi, uluslararası deneylerdenbilir ki, krizle sokağın dolaysız ilişkisi vardır. Kriz dönemlerindesokağın gücü konuşur. Kitleler de, burjuvazi de sokağa iner. Hesap-laşma burada yapılır. Mülk sahipleri, sokağı kitleye bırakmaya hiç ni-yetli değil. Sokakta da kazanmak için bütün gücünü en üst düzeydeseferber ediyor. Uluslararası burjuvazi, bu konuda klasik denebilecektavır sergiler. Ekonomik kriz dönemlerinden en çok yararlananlar; ko-münistler, demokratlar, proletarya, emekçi sınıflaradır. Bu gerçeği eniyi burjuvazi bilir, çünkü bu durum sık sık başına gelir. Bu nedenlekriz dönemlerinde burjuva saldırılar artar, baskıyla kriz dönemi atla-tılmaya çalışılır. Türkiye sürekli ve yapısal bir kriz içinde olmuştur.Bunun yanında emperyalizme bağımlılık ilişkisinden dolayı, halklarüzerindeki baskı da sürekli olmuştur. Emekçiler ise sık sık eyleme yö-nelmişlerdir. Ne var ki, kapitalizmin dünya krizinin yeni bir aşamayagirmesi ile birlikte, kitle mücadelesinin belirgin bir artış görülmeyebaşladı. Metal işçilerinin, SEKA işçilerinin, deri işçilerinin, tekstil iş-çilerinin mücadelesi, son dönemde önemli bir büyüme gösterdi. Genelkapitalist krizin uzun süreli olacağı ve esas etkisini zamanla göstere-ceği göz önüne alınırsa (burjuvazi bunu yapıyor), önümüzdeki dönem,bu yeni olgunun da etkisiyle, büyük halk kitleleri çatışmaya girecek-tir. Bunu, bugünden görebiliyoruz. Faşist devlet saldırılarının, son gün-lerde bütün alanlarda şiddetlenmesi bunun içindir.

Burjuva topyekün savaş, yalnızca bütün düzen güçlerinin tekelcisınıfın önderliğinde harekete geçirilmesini hedeflemiyor, aynı za-manda iç savaşı da bütün cephelerde (topyekün olarak) kazanmayıiçeriyor. Tek tek mevzilerde kazanılacak bir zafer, gerçek olarak zafersayılmadığından, bütün mevzilerde, bütün cephelerde topyekün birzafer burjuvazinin yeni hedefidir. Bu hedefe ulaşmak için hem saldı-rılar artırıldı hem de saldırıların şiddeti. Ancak, burjuvazi bu savaşımerkezi olarak yürütürse sonuç alacağım düşünüyor. Egemen sınıfıbuna zorlayan başka nedenler de var. Kitlelerle savaşın genel nitelikkazanması; sınıflar savaşının bütün cephelerde verilmesi; devrimci ha-reketin her tarafta güçlenmesi benzeri olgular, burjuvaziyi, güçlerinimerkezi olarak harekete geçirmeye itiyor. Son dönemde yapılan sal-dırının kapsamına bakılırsa, bu açık olarak görülür. Yurtdışında, Kür-

C. Dağlı

186

Page 188: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

distan'da, Türkiye'nin her alanında birden ve bütünlük içinde davrananburjuvazi, güçlerini ordunun komutasında merkezileştirdi. Bu gerçek,burjuvazinin gücünü değil, birleşik devrimin gücünü kanıtlar. Burju-vazi bu kadar askeri, ekonomik, politik güce karşın bizi yenememişse,bu bizim ne kadar güçlü, direngen, savaşkan olduğumuzu kanıtlar.

Proletarya ve müttefikleri olan halkların, burjuva topyekün sava-şın, bu merkezi güç savaşını kazanmak için kendi güçlerini de mer-kezileştirmesi gerekir. Bunun zorunluluğu ve ivediliği son dereceaçıktır. Tekelci güçler, proletarya ve halk güçlerinin dağınıklığındanyararlanıyor. Çok sayıda devrimci güç, orda burda ayrı ayrı savaşıyor,bu nedenle devrimci savaş başarıya ulaşamıyor. Devrimin yasası, dev-rimden önce bütün devrim güçlerini birleştirip, merkezileştirmeyi şartkoşuyor. Kürt halkı orda, Türkiye halkları burda, öyle ayrı ayrı sava-şırken, hiç bir halk kurtuluş yüzü göremez. Kurtuluş ortaktır. Bununiçin devrimin bütün güçlerini birleştirmek, devrimci bir programı ya-şama geçirmek, zaferi mücadele birliği içinde elde etmek için yeni gi-rişimler gerekiyor.

Bugüne kadar verilen mücadeleyle devrimi gerçekleştiremedikancak, bu devrimi başarmak için yapılan eylemlerden ders çıkarmak,atılan adımları irdelemek kazanmak isteyen devrimci güçlerin yön-temi olmalıdır. Yapılanlar bize zafer getirmedi, o halde kendimizi aş-malıyız. Proletarya ve halk kendini aşmalıdır, savaşı kazanmak için,devrimci mücadele yöntemlerini güçlendirmelidir, Devrimci yöntem-ler, kendimizi aşmanın ve başarmanın yöntemleridir. Devrimci yön-temler sayesinde yeni burjuva şiddetli saldırılar güçten (kuvvetten)düşeceği gibi, devrimci yöntemlere dayanan halk eylemi sonucu, neburjuva şiddet ne de şiddetin aygıtları kalır; burjuva şiddet aygıtları,maddi temeli tekelci-kapitalizmle birlikte yıkılır gider.

Mücadele Birliği21 Kasım 1998

Sayı: 18

Toplu Yazılar

187

Page 189: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ELEŞTİREL YAKLAŞIM

Kürdistan ulusal kurtuluş hareketi, ayağa kalkarak mücadelesiniyeni bir aşamaya çıkardığında, Türkiye devrimci hareketi, halen re-formlar uğruna mücadele gündemiyle meşguldü. Halk kitlelerinin dev-rim ve kurtuluş mücadelesi, bir kere daha devrimci hareket için sürprizoldu. Bu ilk sürpriz değil. Bugüne kadar, kaç kez kitlelerin gerisindekaldı. O en çok göklere çıkartılan Gazi sokak savaşlarında da eylemeilk kalkışanlar yine kitleler oldu. Devrimci militanlar daha sonra gelipharekete katıldılar. Devrimci militanlar Gazi sokak savaşlarında son-radan da olsa kendilerini kısa sürede toparladı, ancak Kürt halkınınson kapsamlı halk hareketi karşısında, günler geçmesine karşın ken-disini toparlamış değil. Devrimci hareket iktidar mücadelesini başa al-madığı ve bütün politik çalışmayı bu temel hedefe yöneltmediği süreceolayların gerisinde kalacaktır.

Soyut teori açısından iktidar mücadelesine yer veren devrimci ha-reket, sıra teoride söylenenlerin yaşama geçirilmesine gelince; tam dateorinin maddi güce dönüşmesi gereken bu aşamada, olmadık gerek-çelerle devrimci görevlerinden uzak duruyor. Devrimci hareketintemel sorunu, devrimci olarak devam edip edememekte. Kitlelerin po-litik özgürlükler için ayağa kalktığı, devrim mücadelesinin belirleyiciolduğu bir dönemde, devrimci hareketin devrimle sorunu ortaya çık-maya başladı. Aslında bu sorun yeni yaşanmıyor. Uzun zamandır dev-rimi ve devrimin ana hedefi olan iktidar mücadelesini geleceğeerteleyen küçük burjuva devrimci hareket düşüş sürecindedir. Dev-rimci konumdan düşüşe geçmesine karşın, halen "devrimci" olma id-diasını sürdürüyor. Devrimci olma iddiası, içinden geçmekteolduğumuz süreçte daha fazla tutunamaz. Koşullar öylesine yoğundevrimci ki, hiç kimse, dönemin gerektirdiği görevleri yerine getir-meden, bulunduğu konumda daha fazla oyalanamaz.

Komünist olmak, devrimci olmak, öyle verilmiş bir unvan değil-dir. Tarihi koşullar, nesnel durum ve toplumsal çelişkiler burjuva ikti-

C. Dağlı

188

Page 190: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

darım devirmek için proletaryaya böylesi büyük olanaklar sundu-ğunda, eğer proletarya ve proletarya adına hareket eden politik güçler,halen devrimin ikincil sorunlarıyla oyalanıp durursa, devrimci gelişmetarafından dıştalanmaları kaçınılmaz olur. Devrime pratik politika açı-sından yaklaşamayanların tümünün sonu, devrimden ve kitlelerdentecrit olmaktır.

Ortalama sol adım verdiğimiz küçük burjuva devrimci güçler,devrime pratik politika düzleminde yaklaşmak yerine, propagandadüzleminde yaklaşmayı sürdürdüler. Bu politikalarında inatçı bir di-reniş sergilediler. Uzun süredir devrimci olma iddiasında bulunmaklabirlikte, pratikte ise bu iddiaya ters biçimde oportünist bir politik yö-nelim içine girdiler. Böylece iddia ile gerçek arasında bir paradoksoluştu. Kimse, kalkıpta devrimden vazgeçtiğini açıkça söyleyemiyor.Çünkü devrim, koşullar tarafından gündeme getiriliyor. Ancak, dev-rimin gerektirdiği politikalar ve görevler de ortaya konmuyor. Çünküdevrim için mücadele verecek kadar, düşünsel-örgütsel donanımasahip değiller. Bu çelişkili durum, politikada ve pratikte tutarsızlık ge-tirdi. Teori ile politikanın iç tutarsızlığı yanında, bazen politikanınkendi içinde ya da pratiğin kendi içinde tutarsızlığa düşmesi bile gö-rüldü. Bu çelişkili, tutarsız tavır, kimi örgütlerde ilkesizliğe yol açtı.Aynı örgüt bazen devrimci tavır koyan komünist ve devrimci hare-ketle birlikte, davrandığı gibi, bazen de buna ters biçimde, devrimekarşı tavır almış olan sosyal-reformist platformda yer alabiliyor. Bununadına da "geniş" olmak deniyor. İlkeli ve tutarlı komünist gücün çiz-gisine ise "darlık" denilerek karşı duruluyor. Bu anlayışın bir adım ile-risi sosyal reformizmdir. Burjuvalar ve sosyal-reformistler aynı ağzıkullanarak, proleter komünist mücadelenin gerçekten devrimci olanneyi varsa, tümüne "aşırı" diyerek karşı çıkmışlardır. Hatta mahkumetmeye bile kalkışmışlardır. Şimdi de oportünistler aynı yolu izliyor-lar. Bu sağ anlayışa göre, komünist hareket ve Kürdistan devrimci ha-reketi, "aşırı" konumdan hareket ediyor. Bu bakış açısı, savunucularınıburjuvazinin bakış açısına götürür.

Bu güne kadar devrimci konumda olanlar (küçük burjuva dev-rimciliği de olsa) bu konumlarını sürdüremiyorlar. Teorik olarak dareformist konuma yönelmek için, bilim dışı belirlemeler yapıyorlar.On yıldan fazla bir zamandır, Türkiye'nin ekonomik gücü abartıldı.Büyük bir ekonomik güce sahip tekelci sermayenin politik zoru ikinciplana iteceği, ekonomik olarak kitleleri yönetebilecek konumda ol-duğu biçiminde öznel teoriler üretildi. Bu teori, 80 sonlarında ünlüydü.Ancak, sınıflar mücadelesi bir süre sonra iç savaş aşamasına girince,bu ünlü teori iflas etti.

Toplu Yazılar

189

Page 191: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Sonra, yenileri tarafından bu defa "yeniden yapılanma" teorisiadıyla, öne sürüldü. Bu teoriye göre Türkiye; Balkanlar, Orta Asya veOrta Doğu'da elde ettiği maddi ve ticari olanaklarla büyük bir birikimelde etmiştir(!). Bu birikime dayanarak, devlet iktidarı yeniden yapı-landırılacaktır. Bu yeniden yapılandırma, politik zoru ikinci plana ite-cektir. Aslında bütün bu teoriler, o eski "alt emperyalizm" teorisinegelip dayanıyor ki "sosyalist devrimciler" kendi ekonomizmlerini buteoriye dayandırıyorlar. Türkiye'yi emperyalist yapanlar, her nedensebir türlü bunun ekonomik, tarihsel sürecini gösteremediler. BırakalımTürkiye'nin emperyalistleşme sürecini anlatmayı, o çok sözünü ettik-leri Orta Asya ülkelerinde Türkiye'nin elde ettiği birikimi bile kanıt-layamadılar. Bunu kanıtlayamadılar, ancak, savaşa akıtılan giderlerianlatmak içinse, daha çok elde edilen "kara para"ya dikkat çektiler.Yoksa Türkiye "kara para" emperyalizmi olmasın!? Görüldüğü gibiortalama sol, bulunduğu geri konumu haklı göstermek ve daha da geridüşmek için, öznel olarak teori üzerine teori üretiyor. Ortalama sol ha-reket, teorik olarak da politik olarak da iflas ediyor.

Devrimci olarak devam etmek için, tarihsel sürecin bugünkü aşa-masını doğru tanımlamak gerekiyor. Son dönemde yaşanan gelişme-lerden sonra, halen devrimci durumu ve iç savaşı kabul etmeyen kaçdevrimci örgüt kaldı? Kendileri değilse de nesnel sürecin baskısıyla içsavaşı kabul etmeye başlayanların sayısı çoğalıyor. Devrimci durumuda kabul edenlerin sayısı artıyor. Artık eskisi kadar yalnız değiliz. Dev-rimci durumu ve iç savaşı kabul edenler, bu kabulü dil ucuyla söylü-yorlar. Sözde kabul yetmez; örgütün, bütün örgütsel mücadele vepolitik yönelimini bu gerçeğe göre düzenlemek gerekiyor. Bu alandagerekenler yerine getirilmeden yapılacak şey, yalnızca sözde kabul-den öteye gitmez. Gerçeklerin inatçı olduğunu ve kendisini, karşı çı-kanlara bile kabul ettireceğini söyledik, Devrimci örgütlerin, devrimcidurum ve iç savaş gerçeğini kabul etmeleri, söylenenlerin, bir gelişmeyasası olduğunu 'gösteriyor. Olanlar, söylenenlerin pratikte doğrulan-masıdır. Ancak, gerçekler yarı yolda kalmazlar, kendi gerçekliklerinisonuna kadar kabul ettirirler. Devrimci durumu ve iç savaşı kabuledenler, bunun örgütsel ve pratik mücadele görevlerini de yerine ge-tirmek durumunda kalırlar. Şimdi sıra buna geliyor.

Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin öne çıkıp, sınıflar mücadele-sinin bütün çehresini bu kadar etkilemesi, Türkiye’nin baş gündeminibu sorunun oluşturması, devrimin nasıl bir baskı gücü olduğunun; dev-rimin gelişme düzeyi göz önünde bulundurulmadan, hiçbir politik vetoplumsal olayın doğru biçimde kavranmayacağının en açık kanıtıoldu. Egemen güçler, uzun süredir devrimci krizin etkisiyle birbirine

C. Dağlı

190

Page 192: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

girmiş ve kendi iç savaşlarını yaşamak durumunda kalmışlardı. Şimdiise büyük bir atılımla öne çıkan KUKH'nin yarattığı krizle karşı kar-şıya kaldılar. Bu defa egemen güçler politikalarını, bu durumu gözönünde bulundurarak belirlemeye çalışıyorlar. Tekelci güçler ve faşistdevlet, devrimin yarattığı gelişmeyi yadsıyarak politika oluşturamazdurumdadır. Devrim bir gerçekliktir ve somut bir gerçeklik olarak,kendi yasalarını herkese kabul ettiriyor. Burjuvazi, devrim gerçeğinikavramış görünüyor. Bizim küçük burjuva devrimcilerimiz ve küçükburjuva tutkuların etkisindeki işçi ve emekçilerimiz de bu durumu kav-rarsa, devrim mücadelesi daha ileri düzeye ulaşır. Son gelişen şiddetliolaylar, emekçi sınıfa ve öncülerine, durumu kavramaları için etkidebulunacaktır. Devrim ve savaş gerçeği, kendini herkese kabul ettiriyor.

Tekelci sermayenin faşist devlet eliyle son dönemlerde tırman-dırdığı şiddet, PKK Genel Başkanı A. Öcalan'ın Roma'ya gitmesiyleiyice azgınlaştı. Bu sefer, sivil faşist güçler ve bütün düzen güçleri,tekelci sermayenin yanında saf tuttular. Hemen hemen bütün faşistgüçler her tarafta sokağa çıktılar, bütün düzen güçleri sokağa çıktılar.Burjuva şiddet, bütün kudurganlığıyla Kürt halkına karşı kullanıldı;Kürtler sokakta linç edildi. Bu durum karşısında KUKH'nin pasifizmibir yana, Türkiye devrimci hareketi yerinden bile kıpırdamadı. Dev-rimci hareket faşist katliamlar karşısında seyirci kaldı. Bu durum, ikin-cil sorunları çözmeyle uğraşan devrimci hareketin, mücadelenin nekadar gerisinde olduğunu bir kere daha gösterdi. Olaylar öylesine hızlıve ani gelişti ki, her zaman ki tek düze, geri çalışma programıyla ken-dini ve kitleleri oyalayan devrimci örgütler, olayların hızı ve büyük-lüğü karşısında güçlerini bile toparlayamadılar. Bir süre sonra ise, karşıdevrimci ittifak güçleri, devrimci güçlerin toparlanmalarına ve eylemegeçmelerine fırsat vermedi. Süreç, bundan sonra hep böyle sürecektir.Bu durum karşısında yapılması gereken, devrimci hareketin konu-munu teorik yönüyle, politik yönüyle, örgütsel yönüyle ve taktik yö-nüyle gözden geçirmektir. Devrimci mücadele, devrimci gevezelikyapmak değildir. Devrimci olmak, öncelikle olayların yönünü doğrubiçimde görmektir. Devrimci olmak, dönemin gerektirdiği devrimcigörevleri pratik olarak üstlenmektir. Özcesi, devrimci olmak, her cep-hede iktidara yürümektir. Devrimci örgütler, yaşanan olaylar üzerineboş sözler söylemek yerine, kendi konumlarını ele alıp, proletaryanınve ezilenlerin kurtuluşunu gerçekleştirecek bir konuma gelmek içinçaba göstermelidir. Günümüzün en temel görevi budur.

Devrimle karşı devrimin, son derece şiddetli biçimde birbirinegirdiği son çatışmada BDGP, demeç verme dışında hiç bir şey yap-madı. PKK dışında kalanlar, yalnızca gelişmelerin ardından sürük-

Toplu Yazılar

191

Page 193: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lendiler. Ortak belge imzalarken, devrimi ve devrimin temel hedefi ik-tidarı ele geçirme hedefini güncel olarak ele almayıp, onu geleceğinsorunu olarak görüp arkaya itenlerin bir kere daha düşünmeleri gere-kiyor. BDGP, olayların ardından sürüklenen oportünist bir platformolduğunu, ilk ciddi pratik sınavda kanıtladı. Pratiğin sınavından sonraBDGP'nin uzun süre bu haliyle kalamayacağını daha rahat söyleyebi-liriz. Bugüne kadar devrimi ve devrimde zaferi hedeflemeyen birlikplatformlarının nasıl dağılıp gittiklerini gördük. Küçük burjuva dev-rimci hareket, dağılan birliklerin dağılmasının gerçek nedenini kendigeri politik hedeflerinde arayacağına, birbirinde aramıştır. BDGP vebaşkaları, yaşananlardan doğru dersler çıkarmalıdır. İktidarı zora da-yalı devrimle ele geçirmeyi hedeflemeyen hiç bir birlik ayakta kala-maz. Daha işin başında tarihle, gelişmeyle sorunu olan bir politikplatform ya da hareket, proletaryayı iktidara götüremez. Bu konumdaolanlar, öncelikle tarihi gelişimle, devrimci gelişimle kendi geri ko-numu arasındaki çelişkiyi çözmelidir. Yalnızca devrimci konumdaolan birlikler, proletarya ve ezilen kitlelerin kurtuluşunun aracı olabi-lir.

KUKH'nin gelişmesi ve faşist terörün tırmanması, sendikalarınve meslek birliklerinin durumunu da ayna gibi yansıttı. Burjuva sen-dikalardan Türk-İş, faşist devletle aynı anti-Kürt tavıra girerken, Hak-İş ve DİSK de başka biçimde aynı tavrı aldı. Barolar Birliği gibiburjuva kurumların tavrı da iç savaşta sermayenin yanı oldu. Devrimcimilitan mücadele temelinde kurulan KESK ise, kendi eylemini erte-leyerek, bir kere daha sermayenin yanında olduğunu kanıtladı. Diğersendikaların ve meslek odalarının burjuva politikaları ve pratikleri bi-liniyor. KESK'in politikasının da sosyal-reformist olduğu biliniyor.Son aldığı karar, burjuva uşaklığını üstlenmiş olan bir anlayışın nite-liğine uygundur. Burada eleştirilmesi gereken, sendikalardaki işçilerinve emekçilerin bu durum karşısında etkisiz kalması ve pasif olması-dır. Burjuvazinin ideolojik etkisinden kurtulamayanlar, Kürt ulusal so-runu karşısında sosyal-şoven- tavır aldılar. ÖDP, bunun en somutörneğidir. ÖDP'li işçiler, emekçiler, sendikacılar, aydınlar sosyal-şo-vendir. KESK'in kendi eyleminden vazgeçmesi, ÖDP çizgisinin nasılburjuva uşağı sosyal-şoven bir çizgi olduğunu tartışmaya yer bırak-mayacak kadar açık olarak ortaya koyuyor. Bütün bu gelişmeler, işçisınıfı üzerindeki burjuva ideolojik etkileri kırmadan, işçi sınıfı için-deki burjuva ajanları buradan kovmadan proletaryanın burjuvaziyi ye-nemeyeceğini, her devrimciye ve öncü işçiye gösterdi. Burjuva işçisendikaları ve sosyal-reformist hareketler, iç savaşta sermayenin ya-nında yer almıştır. İç savaşı kazanmanın ve burjuvaziyi devirip iktidarı

C. Dağlı

192

Page 194: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ele geçirmenin temel ön koşulu, burjuvazinin gönüllü uşaklığını üst-lenenleri yenmektir.

Aynı çevreler, faşist güçler Kürtleri linç ederken, faşist şiddetibütün kitlelere uygularken seslerini çıkarmadılar, hatta harekete geç-mek isteyen kitlenin elini kolunu bağladılar: olaylar biraz düşme eği-limi gösterdikten sonraysa, bu sefer ortaya çıkıp, Kürt, Türkhalklarının "kardeşliğinden" söz etmeye başladılar. Bu konudaki gö-rüşlerini güçlendirmek için de "barış" sloganını yeniden, biraz dahayükselttiler. Proletaryanın ve halkların kurtuluş mücadelesi, "barış"sloganı ile engellenmek isteniyor. Devrim ve açık çatışma döneminde"barış" sloganını yükseltenler, kesin olarak devrimi önlemeye çalışa-rak burjuvaziye hizmet ediyorlar. Bu koroya, son dönemde küçük bur-juva devrimcileri de katılmaya başladı. Kürt halkı özgürlük için ayağakalktığı bir sırada, devrimci eylemlerle, halkların ortak kurtuluşu içinmücadelede yerini almak yerine, "barış" sloganıyla ortaya akıyorlarsa,onlar bununla, esasında sermayenin iktidarına yardımcı olduklarını vebu en zor durumda, sermayeyi bu durumdan kurtarmayı üstlendikle-rini göstermiş oldular. Sosyal-reformist güçler, her alanda sermayeningönüllü uşaklığını üstlendiklerini kanıtladılar; oportünistler ise buyolda ilerliyorlar.

Tarihin her dönemecinde, devrim dönemlerinde, her sınıf ve bu sı-nıfın politik hareketi, o güne kadar savunduğu neyi varsa: program,taktik ve stratejik çizgi olarak pratiğin sınavından geçer. Bugün Tür-kiye ve Kürdistan'da olan da budur. İşçi sınıfının politik güçleri, dev-rimci gelişmenin sınavından geçiyorlar. Bu sınavdan başarıyla geçecekolanlar, yalnızca, devrim yoluyla iktidarı ele geçirmeyi güncel olarak,pratik politika olarak ele alanlar ve proletarya enternasyonalizmini be-nimsemiş olanlar olacaktır. Yani, teoride ve pratikte devrimci olanlar,bu sınavdan başarıyla geçecektir. Devrimci proletarya ve proletarya-nın devrimci sınıf partisi bu sınavı başarıyla verecektir.

Mücadele Birliği5 Aralık 1998

Sayı: 19

Toplu Yazılar

193

Page 195: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

İŞÇİ SINIFI HAREKETİNDE OPORTÜNİZM

İktidar mücadelesinin bugüne kadar sonuçlanmamış olması, üze-rinde durulması gereken temel bir konudur. Bir devrim için gerekliolan koşullar bu kadar uygunken, bu kadar büyük bir devrimci birikimvarken, iktidar sorununun orta yerde duruyor olması, konuyu doğruolarak ele almamızı daha da zorunlu yapıyor. Tekelci kapitalizm kendiyıkıcı çelişkilerinin girdabına sürüklenmişken, ekonomik kriz politikkrizle derinleşmişken, sermaye egemenliği yıllardır devrimci vuruş-ların altındayken, iktidarın halen burjuvazinin elinde olması koşulla-rın yetersizliğinin sonucu değil, Fidel Castro'nun söylediği gibi,devrimci "gevezelerin sayısının fazla olmasından" ileri geliyor. Dev-rimci mücadeleyi pratik olarak yürütmek yerine, devrim üzerine ge-vezelik edenlerin sayısındaki fazlalık, tekelci egemenliğin halen ayaktakalmasının bir nedenidir. Başka bir neden de bununla ilintili olarakdevrimci hareket içindeki sağ eğilimdir. On yıllardır sağ eğilime karşımücadele veriliyor, fakat yine sağ eğilim, yıllardır devrimci hareketiniçinde varlığını sürdürüyor. Sağ eğilim, kendini işçi sınıfı hareketiiçinde oportünizm olarak belirginleştirmiştir. Yaşadığımız tarihi süreç,bir taraftan tekelci egemenliği yenmemiz için önümüze bugüne kadargörülmemiş olanaklar sunarken, diğer taraftan ise önümüze engellerçıkartıyor. Devrimci hareket içindeki sağ eğilim, işçi sınıfı hareketiiçinde oportünizm, tekelci egemenliğin üstesinden gelmemizi önle-meye çalışan engellerdir. Proletarya önderliğindeki toplumsal devrim,ancak bu engelleri aştığı oranda zafere ulaşacaktır.

Türkiye işçi sınıfının, birbirinden ayrı ayrı devam eden uzun birekonomik hareketi ve politik hareketi var. Politik hareket, 71'in silahlımücadele dönemine kadar boydan boya oportünizmdir. Ekonomik ha-reket ise sendikalizmdir. Ekonomik hareketin politik hareketle bir-leştiği düzlem ise Türkiye İşçi Partisi oldu. Yani bu politik hareket,kendiliğinden bir işçi hareketinin politik ifadesi oldu. Böylece karışı-mıza yalnızca bir ekonomizm değil "bilinçli ekonomizm" çıktı. İşçisınıfı hareketi günümüze kadar bu "bilinçli ekonomizm" ile geldi. Eko-nomizm ve "bilinçli ekonomizm" sonuç olarak, kapitalist düzen içi birhareket özelliği taşımıştır, düzen içi bir hareket olarak kalmıştır. İk-tidarı devrim yoluyla ele geçirmeyi hedefleyen hareketler, uzun dönem

C. Dağlı

194

Page 196: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

işçi hareketindeki oportünizmin etkisinden kurtulamadı. Günümüzdeise bu oportünizm militanlaştı ve militan oportünizm olarak karşımızaçıktı. Politik gerekçeleri, iktidarı politik mücadeleyle ele geçirmekolan çeşitli sol devrimci hareketler, uzun süreli devrim mücadelesinigöze alamayınca, yapılarında taşıdıkları oportünizmi işçi sınıfı hare-ketine taşıdılar ve oportünizmle birleştirdiler. Devrimci mücadele saf-larında yer alan ve artık bu konumlarını korumakta zorlanarakoportünizm çukuruna yuvarlananlardan sonra, oportünizm yenmemizgereken ciddi bir tehdit olarak karşımıza çıkıyor.

Gerek eski kaba biçimiyle ve gerekse de yeni söylem ve yeni mi-litan tavrıyla oportünizm, kendiliğinden gelmeciliği, yani sendikalizmiyüceltir. Mücadele organları olarak, iktidar organları olarak komite-konseyleri değil; ekonomik mücadele araçları olarak sendikaları işçi-lere hedef gösterenler, politikalarıyla oportünizmin gelişimine hizmetediyorlar. İşçi sınıfı hareketini sendikalar aracılığıyla yönlendirmekoportünizmin bir özelliğidir. Sendikal mücadele, özelliği gereği yal-nızca koşulların iyileştirilmesi mücadelesidir. Sendikaların sosyalizmihedeflemeleri ise, ancak işçi sınıfının devrimci sınıf partisiyle birliktehareket etmeleri durumunda mümkündür. Oysa sendikalar ve sendi-kacılar (bunlar devrimci de olabilir) sendikaları sosyalizmden uzaktutmaya çalışırlar. Yapılan toplu sözleşmenin yerine getirilmesi için, "işbarışının" devamı için çaba gösterirler. Bu sınıf işbirliği anlayışlarınıburada bırakmaz, sosyal-reformist partiler aracılığıyla "toplumsalbarış" aşamasına kadar vardırırlar. Sınıf işbirliği karakterlerinden do-layı sendikalar, fabrikalarda sınıf mücadelesi yürüten devrimci sosya-list işçilere karşı mücadele etmişlerdir. Sendikacılar her tür "iş barışı"ve "toplumsal barışı" dinamitlemeye uğraşan militan işçilere karşısavaş açmışlardır. Sol devrimci örgütler ise, sınıf mücadelesini sendi-kalara hapsederek, sendikacıların bu çabasını başka yönden tamamlı-yorlar. Bu yüzden işçi sınıfına sendikaları hedef olarak gösteriyorlar dabir türlü ekonomik ve politik mücadele araçlarını birlikte kullanan işçikomite-konseylerine yanaşmıyorlar. Sanılıyor ki sendikalar ya da sen-dikacılar değişince, işçi sınıfı yeni yönetimle ve sendikalarla kendi sı-nıfsal hedefine ulaşır. Olan şey sendikalizmin yerine devrimcisendikalizmin konmasıdır. Küçük burjuva devrimci hareketler kendi-liğinden gelmeciliğin, yani sendikalizmin önünde eğilmekle, onu yü-celtmekle oportünizmin güçlenmesine yardımcı oluyorlar. İşçi sınıfıhareketinde oportünizmi, yalnızca sınıflar mücadelesi teorisini prole-tarya diktatörlüğü teorisinin kabulüne kadar vardıranlar ve iktidarı po-litik yoldan ele geçirmeyi hedefleyenler yenebilirler.

Oportünizm işçi sınıfı mücadelesini sendikal mücadeleye indirger.

Toplu Yazılar

195

Page 197: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Bunu yaparken de iktidar mücadelesine karşı tavır alır. Proletaryanınekonomik kurtuluşu ile ekonomik mücadele, yani sendikalizm aynışeyler değildir. İkisi çok farkı şevlerdir. Ekonomik kurtuluş sosyalizmizorunlu hale getirir ve yalnızca sosyalizm ekonomik kurtuluşu sağlar.Ekonomik mücadele ise yalnızca koşulları iyileştirme mücadelesiylesınırlıdır. Proletaryanın sınıf mücadelesi iktidar mücadelesidir, sosya-lizm mücadelesidir. Proletaryanın sınıf mücadelesi bu anlamda eko-nomik (pratik), politik ve teorik mücadele bütünlüğüdür. Buradakipolitik mücadele, devrimci politik mücadeledir; teorik mücadele dedevrimci teoriyi kapsar. İşçi hareketinde ise sık sık kapitalizmi yık-mayı hedefleyen komünist politika ve komünist teoriye karşı tavır alı-nır. Bu tavır çoğu kez kendisine "devrimci, sosyalist" diyen işçilertarafından da alınır. Bu işçilerin "devrimciliğinin ve sosyalistliğinin"sözde olduğu, izledikleri politikaların özünün ise burjuva uzlaşmacı-lığı olduğu ortadadır. Sınıflı bir toplumda, bu toplum kapitalist top-lum ise burjuvaziyle proletarya arasında uzlaşma olmaz. Karşıt sınıflararasında kıyasıya bir mücadele sürüp gider. Komünist partiyle bütün-leşmek istemeyen her işçi, kaçınılmaz olarak burjuvazinin ideolojiketkisine girer. Bunun dışında bir yolun olmadığının binlerce kanıtı,sosyalizmden uzaklaşıp, şimdi burjuva ideolojisinin etkisine giren iş-çilerin durumlarıdır. Bugüne kadar komünist saflarda mücadele verençok sayıda işçi ve sendikacı, sınıf mücadelesinin varacağı zorunlusonuç olan proletarya diktatörlüğü hedefine varmayı amaçlayan mü-cadeleden vazgeçtikleri için ya "sosyal-reformist partilerin safındalarya da doğrudan burjuva partilerin safındalar. Yasal reformist partilerinsaflarına gidenler, sosyalizm ve devrim davasına ihanet içindeler. Bı-rakalım bu yalnızca kendisini düşünen bencil işçileri sosyal-reformistpartiler örgütlesin. İşçi sınıfı, devrimi, proletarya diktatörlüğünü vesosyalizmi hedefleyen yeni tip öncü işçilerin önderliğinde yolunadevam edecektir.

Oportünistler ve oportünist işçiler, hiç bir zaman işçi sınıfının çı-karlarını temsil etmezler. Oportünist bir işçi, yalnızca kendi bencil çı-karlarını temsil eder. Oportünist bir işçi kendisi ve ailesinin geleceğiiçin mücadele verir. İnsanlığın kurtuluşu onu hiç bir zaman ilgilendir-mez. İşçi sınıfının tarihi görevi ise insanlığın kurtuluşunu gerçekleş-tirmektir. Oportünist işçilerin fabrikalarda temsilci olmaları, sendikacıolmaları ve hatta çok sayıda işçinin desteğini almış olmaları, onlarınişçi sınıfını ve işçi sınıfının çıkarlarını temsil ettikleri anlamına gel-mez. Sosyalist işçi, bugünün içinde, kendi sınıfının gelecekteki çıkar-larını gözetir, temsil eder ve bunun için mücadeleye atılır. İşçi sınıfınınçıkarlarını temsil eden oportünist işçiler değil, sosyalist işçilerdir. Sos-

C. Dağlı

196

Page 198: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yalist işçiler, komünist partinin önderliğinde burjuva iktidarını devir-meyi hedefleyen, yerine proletarya diktatörlüğünü koymayı benimse-yen ve sosyalizmi kurmayı amaçlayan işçilerdir. Sosyalist işçiler, ilkdönemde, işçilerin çoğunluğunun desteğini alamayabilirler, ancak mü-cadeleleriyle, işçi sınıfının tümünün çıkarlarını temsil ederler. Leni-nist Parti'nin örgütleyeceği işçiler, böylesi işçiler, işçi sınıfınındayanması gereken öncüler, bu tipten öncülerdir.

Oportünist örgütler ve oportünist işçiler, kendilerinin içinde bu-lunduğu burjuva sınıf işbirlikçisi konumlarını savunmak için, emek-sermaye çelişkisinin ve mücadelesinin gerçek anlamını saptırmayoluna gidiyorlar. Oportünist bakış açısına göre emek-sermaye çeliş-kisi, ekonomik bir çelişkidir; ekonomik bir çelişki olarak yalnızca eko-nomik mücadeleyi gerektirir. Oportüniste göre eğer bu mücadele,politik mücadeleye vardırılırsa bu ancak ekonomik mücadelenin po-litik mücadeleye dönüştürülmesi biçiminde olabilir. Emek-sermayeçelişkisi ekonomik alanda, yani kapitalist üretim sürecinde ortayaçıkan bir çelişkidir. Emek-sermaye çelişkisinin temelini oluşturan üc-retli emek sömürüsü, ekonomik alanda yer alır. Sermayeyi oluşturanartı-değer sömürüsü ekonomik alanda ortaya çıkar. Ancak burada sözkonusu olan, tek tek kapitalist bireylerle, proleter bireyler arasındakiçelişki değil bir bütün olarak kapitalist sınıfla, işçi sınıfı arasındaki çe-lişkidir. Bu anlamda emek-sermaye çelişkisi sınıfsal bir çelişkidir, top-lumsal bir çelişkidir ve politik alana yansıyan bir çelişkidir. Daha genişanlamda söylersek, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasında olan ka-pitalizmin temel çelişkisi, en sonunda politik bir devrimi kaçınılmazhale getirir. Emek-sermaye çelişkisi kapitalist ekonomik-toplumsalsistemin temel çelişkisidir. Bu temelde meydana gelen emek-sermayemücadelesi bütün alanlarda süren bir mücadeledir. Emeğin sermayeyekarşı mücadelesi ekonomik, politik ve teorik mücadelenin tümünükapsayan bir mücadeledir. Emek-sermaye mücadelesini doğru anla-mak gerek.

Oportünizm, işçileri harekete geçiren tek nedenin ekonomik ge-reksinme olduğunu ileri sürüyor. Ekonomik gereksinmeleri işçi hare-ketinin kalkışı ve amacı olarak gösteren bir anlayış. Bu anlayışınsonucu olarak, işçi sınıfı üzerindeki faşist devlet terörü ve saldırılarıkarşısında sessiz kalmayı kabullenmiş oluyor. Faşist devletin saldırı-larına uğrayan yalnızca işçi sınıfı değil, ezilen Kürt ulusu ve ilerici ha-reket de aynı biçimde faşist saldırıya uğruyor ve baskı altındatutuluyor. İşçi sınıfı yalnızca kendi ekonomik gereksinmelerinden yolaçıkar ve sonunda ekonomik gereksinme çerçevesinde kalır diyenlerbu anlayışla, dünyanın bu en zalim devletine ve zulmüne katlanmış

Toplu Yazılar

197

Page 199: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

oluyorlar. Bu oportünist anlayışı savunanlar, yıllardır işçi sınıfının fa-şist devlete karşı mücadelenin dışında tutulmasına ve sonuçta işçi sı-nıfının sermayenin diktası altında kalmasına yardımcı oldular. İşçisınıfının, bütün ezilen ve sömürülen kitleler üzerinde uygulanan dev-let baskısı karşısında eli kolu bağlı kalmasını sağlayanlar sermayeninen büyük destekçileridir. Bu anlayışı savunanlar yalnızca burjuva sen-dikacılar değil, başka söylemlerle de olsa oportünist işçilerdir. Opor-tünist işçiler yalnızca kendi ekonomik gereksinmeleri söz konusuolunca eyleme yönelmiş ama örneğin Kürt ulusu üzerindeki ulusalbaskıya karşı harekete geçmemişlerdir. Son dönemde faşist güçler so-kakta Kürtleri linç ederken, bu oportünist işçiler ve kamu emekçilerievlerinde oturmayı tercih ettiler. Küçük burjuva devrimci hareket ise,sendikalizme övgü düzerek ve yücelterek, oportünist işçilerin bu an-layışını pekiştiriyor.

Bu oportünist işçi anlayışına göre, eğer sosyalist yayınlar baskınauğruyor, eğer demokratik kitle örgütleri baskına uğruyor, eğer tutsak-lar saldırıya uğruyor ve eğer Kürtler sokakta linç ediliyorsa, bu baskınauğrayan ve linç edilenlerin sorunudur. O, yalnızca kendi ekonomikgereksinmeleri için eylem yapar. Topuyla, tüfeğiyle ve her neyi varsabütün her şeyiyle burjuvazinin safına geçmek diye buna derler. Bu ne-denle oportünizme karşı mücadele, sermaye egemenliğine karşı mü-cadeleden ayrılamaz.

Komünist hareket ne zaman tekelci sermayenin politik saldırıla-rına karşı işçi sınıfını mücadele etmeye çağırırsa, ne zaman Kürt ulusuüzerindeki ulusal baskıya karşı işçi sınıfını enternasyonal mücadeleyeçağırsa, oportünist işçilerden itiraz yükselir: “Yalnızca ekonomik ge-reksinmelerimiz için mücadelede işçi sınıfıyla kaynaşabilir, yalnızcaekonomik mücadeleyle kitleselleşebiliriz. Politik mücadele bizi bölerve kitlelerden ‘koparız’”. Bu anlayışı öğrencilere uygularsanız; oradada oportünist öğrenci liderlerinin aynı anlayışı şöyle ileri sürdüklerinigörürüz: "Okulcu sorunların dışına çıkarsak, öğrenci kitlesinden 'ko-parız'." Oysa kitlelerden "kopmamak" gerekçesiyle yola çıkanlar, as-lında burjuvazinin kitleleri devrimci politik mücadeleden uzak tutmakiçin yıllardır savunduğu anlayışı savunmuş oluyorlar. Yalnızca burju-vazi proletaryayı ve ezilenleri politik mücadeleden, yani iktidar mü-cadelesinden uzak tutmak ister. Yalnızca burjuvazi ye burjuva uşaklarıişçi sınıfını ve öğrenci kitlesini kendi fabrikasına ve okuluna hapset-mek ister. Sosyalistler ise bu oportünistlerden kopmak için elinden ge-leni yapar. Sosyalistler açısından ise oportünistlerden ne kadar uzakkalınırsa ve ne kadar onlardan bir an evvel kopulursa o kadar devrimciproletarya ve devrimci kitlelerle bütünleşme gerçek hale getirilir.

C. Dağlı

198

Page 200: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Oportünizmin bütün amacı işçilerin komünizmle ve devrimle bağ-larını koparmak ve sonuç olarak, burjuvazinin sınıfsal hegemonyasınındevamını sağlamaktır. Sosyal-reformist partilerin amaçları nasıl ki dev-rimi önlemekse, oportünist hareketlerin de amaçlan aynıdır. Aynı amaçbirliği, onları sık sık bir araya getiriyor. Oportünizm ve reformizm, işçisınıfının komünist mücadele çizgisine karşı birlikte hareket ediyor. Ko-münist hareket sosyal-reformist harekete yönelttiği eleştiriyi oportünistharekete de doğrultmalı. Oportünizmle sosyal-reformizmin politik özüaynıdır: Sınıf işbirliği. Sınıf işbirliği politikası, sınıf mücadelesi yüksel-tilerek bozulmalı. Keskinleşen emek-sermaye çelişkisi ve bütün tarihselgelişme bizden yanadır.

Devrimci hareketteki sağ eğilim, hem işçi sınıfı içindeki bu "şan-slı" oportünist işçi ve sendikacılardan kaynaklanıyor ve hem de küçükburjuvalardan kaynaklanıyor. Kesintisiz olarak sosyalizme varacak olanDemokratik Halk Devrimi ve Demokratik Halk İktidarı mücadelesi içinkoşullar düne göre çok olgunlaşmış ve bütün bir tarihsel gelişme yal-nızca devrimi kaçınılmaz yaparken ve bu devrimi başarmak olanaklıiken, eğer buna rağmen mücadele henüz başarıya ulaşmamışsa, bununen önemli nedeni devrimci hareketteki bu sağ eğilimin varlığıdır. Sağeğilim bazen devrimci örgütlerde egemen hale gelmiş ve bir devrimcigücü tamamen burjuva saflara çekerek bitirmiştir. Bunun başarılama-dığı yerlerde ise iktidar mücadelesinin önünde engel oluşturmuştur. Ko-münist hareketin, devrimci hareketin önündeki güncel devrimci görevsağ eğilimi yenmektir. Bunun için işçi sınıfı hareke-tindeki oportünizmiyenmek gerek, reformizme karşı mücadeleyi başarmak gerek.

Oportünizmden arınamayan sosyalist hareket büyük ölçüde döne-mini kapattı. Orta yerde izleri kaldı yalnızca. Ancak hiç kimse bu konudayanılgıya düşmesin, dünkü oportünizm yeni söylemlerle ve militan bi-çimde yeni koşullara uygun olarak ortaya çıkabilir. Bu gerçekten hare-ketle, marksist-leninist temeldeki ideolojik mücadele sürekli olmalıdır.Oportünizme karşı ideolojik mücadeleyi kesintiye uğratan bir sosya-lizm, felaketlerle karşı karşıya gelmekten kurtulamaz. Proletaryanınuzun mücadele tarihi, komünizmin büyük mücadele tarihi, marksist-le-ninist ilkeler temelinde ideolojik mücadeleyi kesintiye uğratan komünistpartilerin trajik hikayeleriyle doludur. Biz devrimi yeni insanla yapaca-ğız. Yeni insan dünyayı devrim yoluyla değiştiren insandır. Sosyalizmyeni insanla kurulacak.

Mücadele Birliği 19 Aralık 1998

Sayı: 20

Toplu Yazılar

199

Page 201: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

TÜRKİYE VE KÜRDİSTANDA BÜYÜK DEVRİMCİ BİRİKİM

Türkiye ve Kürdistan'daki devrimci durum proletarya önderli-ğinde bir devrimin zorunluluğunu her yeni olayda kanıtladıkça, dev-rimle sorunu olan küçük burjuva sosyalistleri, bu sefer devrimibaşaracak olan öznel öğenin yetersizliklerini öne çıkartmaya başladı-lar. Oysa daha önce, nesnel koşulların devrim için uygun olmadığınıileri sürerek devrimci görevlerden geri kalıyorlardı. Kendi ekono-mizmlerini, sosyal-pasifizmlerini haklı göstermek için kitlelerin mü-cadeleye hazır olmadıklarını ileri sürmek, temel gerekçe halinegetirildi. Nesnel koşullar her yönden köklü değişimi (devrimi) zorunluhale getirince, kitleler kendiliğinden harekete geçince, böylece nesneldurum gerekçesi ortadan kalkınca, örgütlerin durumunun devrimi ba-şarmaya uygun olmadığı gerekçesi öne sürüldü. Ne nesnel koşullarınuygunsuzluğu ne kitlelerin harekete geçmemiş olması ne de örgütlümücadelenin zayıflığı değil, esas olan bir gerçek varsa, o da küçükburjuva hareketin devrimi sonuna kadar götürmedeki yeteneksizliği-nin, sınırlılığının ortaya çıkmasıdır. Küçük burjuvazi devrimci de olsa,hiç bir dönemde, devrimlerin itici gücü olamadı. Bu evrensel gerçek-lik kendini, Türkiye ve Kürdistan'da bir kez daha ortaya koydu.

Marksizm-Leninizm’den güçlü biçimde etkilenmiş olan bizimküçük burjuva sosyalist hareket, bugüne kadar koşulların devrimci ka-rakterini kabule yanaşmıyordu. Uzun süre devrimci duruma karşı di-rendi. Sonunda ekonomik, politik gerçekler üstün geldi; bugünkoşulların devrimci niteliği üzerinde görüş belirtenlerin sayısı arttı.Düne kadar ekonomik krizle devrimin bağını kurmayanlar, bugün bunesnel ilişkiyi anmak zorunda kaldılar. Koşullar öylesine yoğun dev-rimci ki, en oportünist olan bile nesnelliğin diliyle konuşmaya baş-ladı. Fakat o kadar. Daha fazla ileri gidemediler. Yalnızca nesnelliğiortaya koyuyor, nesnelliğin diliyle konuşuyorlar, ama henüz devrimindiliyle konuşmuyorlar. Çünkü devrimci mücadeleyi sonuna kadar gö-

C. Dağlı

200

Page 202: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

türmek istemiyorlar. Yapılan şey sistemin krizi, keskin çelişkileri üze-rinde gevezelik etmek, ancak mücadelenin gerektirdiği yöntemlere,örgütlenmeye girişmemektir. Böylece bilinçli olarak proletaryayı vesosyalist hareketi, burjuva diktatörlüğünün sınırları içinde kalmayamahkum ediyorlar. Küçük burjuva sosyalist hareketin bütün politiközü uzlaşmadır, uzlaşma olarak kalacaktır.

Devrimci proletaryanın, küçük burjuva devrimci hareketin ger-çeğini görmesi gerekir. Koşullar nesnel olarak, öznel olarak ne kadarbir devrim için hazır olursa olsun, bizim küçük burjuvalar hiç birzaman hazır olmayacaktır. Bunca uygun tarihsel, ekonomik koşullarakarşın devrimin daha ileri gidememesinin temel nedeni küçük burju-vazinin oyalayıcı tavrının yanında, esas olarak proletaryanın sınıfsalönderliğini her alanda göstermemesidir. Küçük burjuva devrimci ha-reket yorgundur, sığdır, kısıtlıdır. Yalnızca proletarya bu devrimi ba-şaracaktır.

Küçük burjuvazi devrimin itici gücü olmadığı için iktidar pers-pektifine de sahip değildir. O yalnızca demokratik muhalefet pers-pektifine sahiptir. En fazla sistemin "aşırı kanadı" olmayı üstlenebilir.Koşullar ne kadar iktidarı gösterirse, küçük burjuvazi de o kadar mu-halefeti gösterir. Hiç bir küçük burjuva politik hareket muhalefet ol-mayı kendisiyle sınırlı tutmaz. Kapitalizm altında proletarya öylesinebir güç ve toplumsal gelişmenin temel olgusu ki, ne burjuvazi ne deküçük burjuvazi proletaryaya dayanmadan hiç bir etkinlik gösteremez.Bu nedenle küçük burjuva sosyalist hareket (hem oportünist ve hemde sosyal-reformist hareket) proletaryayı yanına çekmek ister. Bununiçin de kendi mücadele anlayışını proleter sınıfa taşır. Proletarya içindeküçük burjuva şartlarda yaşayanlar ile küçük burjuva tutkulara sahipolanlar, küçük burjuva politikalara ve örgütlere hemen destek verir-ken, sermayeye karşı mücadeleden başka yolu olmayanlar ise, buküçük burjuva ideolojinin etkisinde kalırlar. Küçük burjuvazi prole-taryayı, kendi küçük burjuva muhalefet konumunda tutmayı ister.Bütün teorik çabası da bunun içindir.

Küçük burjuva sol hareket, her ne kadar görevini, proletaryanıntarihi devrimci misyonunu yerine getirmek olarak ortaya koysa da, buyalnızca bir görüntüdür. Özde ise küçük mülk sahiplerinin konumun-dan hareket eder. Bu, en kritik anda, tarihin dönemeçlerinde kendiniaçığa vurur. En sonunda bütün teorilerin sınandığı yer pratiktir. Pratiktek tutarlı ölçüt olmasaydı, ortalık, küçük burjuva sosyalizminin etki-sinden geçilmez hale gelirdi. Küçük burjuva hareket ister sol sekterbiçimde kendisini göstersin, ister sağ oportünizm biçiminde, yaşananpratik onun gerçek politik özünü ve son tahlilide sınıfsal niteliğini

Toplu Yazılar

201

Page 203: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

açığa çıkartır. Türkiye ve Kürdistan'da yaşanan büyük devrimci pra-tik, elimizdeki bu tek tutarlı ölçüt gerçeği açığa vurur.

Proletaryanın bağımsız sınıf politikası ve örgütüyle tarih sahne-sine çıkmadığı daha önceki dönemde, proletarya adına bu öncü rolüküçük burjuvazi üstlendi. Bu alanda epey bir yol da aldı. Ancak işlergelip en tayin edici savaş noktasına dayanınca, küçük burjuva öz bütünbelirtileriyle ortaya çıktı. 12 Eylül koşulları bunun açık kanıtıdır. Dahaönce yeri göğü birbirine katan küçük burjuvazi, 12 Eylül koşullarındamücadeleyi ilk terk eden oldu.

Geçmişten günümüze kadar süren bu büyük devrimci pratik, yal-nızca küçük burjuva hareketin devrimciliğinin sınırlarını göstermeklekalmadı, bunu aşan bir genişliğe sahip olduğunu da gösterdi. Bugünproletaryayı daha ileri götürecek devrimci taktiği belirlerken dayan-dığımız temel güçlerden biri, bugüne kadar gelen bu devrimci biri-kimdir. Proletarya, böylesi bir devrimci birikim yaratmadanburjuvaziyi yenemez, küçük burjuvazinin sınırlı devrimciliğini tanı-yamaz. Tam da bu noktada küçük burjuva teorisyenler, proletaryanındevrim için hazır olmadığını kanıtlamak için, yaşanan pratiği bile kü-çümsemeye kalkarlar. Böylece bugün ayakta kalan örgütler, sanki hiçbir gelişim sürecinden geçmemiş ve sanki hiç bir birikimi yokmuş gibigösteriliyor. Küçük burjuva teorisyenlere göre devrim bir niceliklertoplamıdır, kesinlikle nitelik sorunu değildir. Devrim bir nitel sıçra-madır. Yaşanan devrimci pratik ise, bu nitelik sıçraması için büyük birtemel sağlar. Proletaryanın devrimci sınıf örgütlerinin bugünkü duru-munu ele alırken, durumun devrimci bir taktiği ortaya koymaya elve-rip elvermediğini belirlerken, bu pratik birikim kesinlikle göz önündebulundurulmalıdır.

TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN'DA GENEL ÇİZGİLERİYLE MÜCADELENİN GELİŞİMİSınıflar mücadelesinde 60'lı yıllar, parlamentarist, barışçıl müca-

dele yıllarıdır. Türkiye İşçi Partisi bu dönemin en iyi ifadesidir. Ken-diliğinden kitle mücadelesinin politik ifadesi olan Türkiye İşçi Partisideneyimi, öz olarak boydan boya oportünizmdir. Oportünizm ege-menliği altında kitlelerle geniş ilişki kurulabilmiş ve parlamenter mü-cadele en üst noktalara vardırılmıştır. Bu dönem, proletaryanın sınıfmücadelesinde, eğer bir benzetme yapmak gerekirse İkinci Enternas-yonal dönemine benzer. Sınıf mücadelesinin kısmi barışçı dönemi vebu dönemin özelliğine denk kitle çalışma biçimi egemen olmuştur.Kapitalizmin ve bu temeldeki sınıflar mücadelesinin gelişimi barış-çıl-parlamentarist mücadelenin geçersizliğini ortaya koydu. O zaman

C. Dağlı

202

Page 204: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

silahlı mücadeleyi temel alan yeni bir dönem, devrimci döneme ve budöneme denk mücadele biçimleri öne çıktı.

Sınıf mücadelesinde silahlı mücadele dönemi, daha sonraki mü-cadele sürecini baştanbaşa etkileyen bir çığır açtı. Böylece sınıf mü-cadelesinde proletarya, yeni bir mücadele biçimi olarak, zora dayalımücadele biçimi ve yöntemini kazanmış oldu. Bununla da kalmadı. Si-lahlı mücadele ve halkların kurtuluş mücadelesini vermeye yetenekliillegal devrimci örgütlerin kurulması önemli bir birikim oldu. 70'li yıl-larda ise, illegal örgütlenme, yasal çalışma ilkesinin temel alındığı mü-cadele ve örgüt biçimi öne çıktı. Fakat buradaki illegalite, o dönemindurumuna denktir. Bu dönem tekelci burjuvazi, toplum üzerinde bu-günkü kadar denetim kuramadığı için illegalite de bugüne göre gev-şek bir illegalitedir. Daha sonra sınıf mücadelesinde daha yetkin olarakkullanılan ne kadar araç ve yöntem varsa, bunlar o dönemde ilk nüveolarak, daha tam biçimlenmemiş olarak ortaya çıktılar.

Bugüne kadar gelen birikim, örgütlenme yönünde de bir haylizenginlik içeriyor. Yasal parlamentarist parti, illegal devrimci ulusalkurtuluş örgütü (politik ve askeri örgütlenmenin iç içe geçtiği örgütbiçimi), Marksist-Leninist örgüt, giderek Leninist parti. Bu gelişimçizgisi, sınıf mücadelesinin gelişiminin örgütlenme alanındaki duru-munu gösteriyor. Proletarya örgütlenme alanında da en sonunda Le-ninist tipte partiyi yaratarak, sınıflar mücadelesini başarıya götürecekyetenekte olduğunu göstermiştir.

Günümüzde kitle ilişkileri yönünde biraz çaba harcayan ya da buyönde belli bir yönelim içine girenler, sanki ilk defa kitlelerle sağlamilişkiler kendileri tarafından başlatılmış gibi, keşfedileni yeni fark edi-yorlar. Oysa kitlelerle ilişki geliştirmede, bugüne kadar ileri örneklerortaya çıkarılmıştır. Bu alanda gerek fabrikalarda, gerek emekçi semt-lerinde, gerekse de kırsal alanda köylülük içinde, uzun dönem sürenkitle ilişkileri geliştirilmiştir. Bu alandaki örnekler dünyada ileri de-nebilecek özelliktedir.

Sendikal mücadele biçimleri olarak grev, dayanışma grevleri,sokak gösterileri, fabrika işgalleri; politik eylemler olarak kitlesel dev-rimci sokak gösterileri, devrimci sokak çatışmaları, bireysel devrimciterör, kitlesel devrimci terör, gerilla mücadelesi, savunma amaçlı as-keri eylemler ve parlamento dışı pek çok eylem örnekleri bu dönemdeyaratıldı. Kitlelerle devrimci mücadele ve devrimci taktik temelindeilişki kuran militanlar, bu alanda değerlendirecekleri zengin bir biri-kime sahipler. Elde edilen birikim, sınıf mücadelesinin emrine veril-meli. O zaman mücadele daha güçlü olacaktır.

Bilimsel sosyalizmin büyük tarihi bize mücadelenin birçok biçi-

Toplu Yazılar

203

Page 205: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

mini benimsemek gerektiğini öğretir. Mücadelenin yalnızca bir biçi-mine bağlanıp kalmak, ilkel sosyalizmdir. Böyleleri sınıf mücadelesi-nin çeşitli gelişme aşamalarını doğru biçimde değerlendiremezler.Örneğin İkinci Enternasyonal, mücadelenin yalnızca barışçı biçimle-rine bağlanıp kaldığı için, proletarya devrimleri döneminin gelip çat-ması sırasında sınıflar mücadelesinin daha sonraki gelişme aşamasınaayak uyduramadı. Başka yönde ise, örneğin, yalnızca silahlı mücade-leyi benimseyip mücadelenin zengin biçimlerini reddedenler, tarih,önlerine kitlelerle geniş ilişki kurmayı, legal araçları da devrim amaç-ları için kullanmayı getirdiğinde, şaşırıp kalırlar. Böyle bir ilkel sos-yalizm anlayışı sonucunda komünist öncü, kitlelerden tecrit olur,devrim mücadelesi başarısız kalır. Mücadelenin bütün biçimlerini be-nimseyenler, böylece önlerine çıkacak olan her yeni duruma ayak uy-durabilecek ve her koşulda sınıf mücadelesini devrimci temeldeyürütebilecek konumda olacaktır.

Türkiye ve Kürdistan'da sosyalizm mücadelesinin birçok biçi-mini benimseme artık yalnızca teorik bir sorun değil, bu sorun pratikolarak gerçekleşmiştir. Bu alanda ileri birikim elde edildi. Yapılmasıgereken şey sınıf mücadelesinin biçimleri sorununu teorik ele alışdeğil, pratiğini kavrayıştır. Sosyalizmin dünya çapındaki pratiğininyanında kendi pratiğimizden de öğrenelim.

Devrim için olgun olan nesnel koşulların varlığı ve kitle müca-delesinin yükselmesinin yanında pratik alandaki birikimimiz, devrimcidurumu bir devrimle sonuçlandırmak için gerekli ön koşulları sağlıyor.Geçmişten bugüne gelen komünist örgütler ve devrimci örgütler bubirikimlerin bir kısmına sahipler. Leninist Parti ise, mücadelenin bütünalanlarında sağlam birikimler elde etti. Bu durumda devrimci taktikbelirlenirken, on yıllar süren mücadele süzgecinden geçerek gelen sos-yalist birikimi seferber etmeliyiz. Birikimlerin kendi başına bir örgütüzafere götürmeyeceğini biliyoruz. Ancak devrimci bir sınıf olan pro-letarya böylesi bir devrimci birikime sahip olmadan da başarıya ula-şamaz.

Proletaryanın uzun süren bütün mücadele yılları ya iç savaş yada iç savaşa yakın çizgide yürütüldü. Bu çetin mücadele sürecindengeçen proletarya, sınıf mücadelesini daha ileri aşamalara çıkartabile-ceğini kanıtladı. Proletaryanın komünist öncüsü de aynı süreç içindeproletarya ve sınıf mücadelesine öncülük edebileceğini kanıtladı. Sos-yalist proletarya devrimci mücadele yeteneğini kanıtladı. Geçmiştenbugüne gelen pratik bunu anlatır. Proletaryanın devrimci mücadeleyeteneğini göstermesi, iktidarı ele geçirme mücadelesinde devrimcitaktiğin belirlenmesinde temel önemdedir. Ancak herkes bilir ki, mü-

C. Dağlı

204

Page 206: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cadele yeteneğinin ortaya konması, iktidarı ele geçirmek için yeterlideğildir. Şimdi devrimci taktik temelinde devrimi örgütlemede ve ik-tidarı ele geçirmede proleter sosyalist yeteneğin ortaya konması gere-kir. En başta komünist proletarya olmak üzere proleter sınıf, buyeteneğini ancak ve yalnızca devrimci taktikle ortaya koyabilecektir.Daha sonra ise egemen olma ve egemenliğini koruma yeteneğini ka-nıtlama dönemi başlar. Sosyalist proletarya mücadele, iktidar ve ege-menlik yeteneğini, ancak komünist parti gibi en etkin silahı ile yerinegetirebilir. Komünist partisi olmadan proletarya sınıf mücadelesini so-nuca götüremez, mücadele yarı yolda kalır, hareket bir noktada dağı-lır.

Şimdi sosyalist proletaryanın önünde, komünist partisi önderli-ğinde, devrimci taktik temelinde devrimi örgütleme görevi duruyor.Sürece müdahaleden sözedenler, sürece ancak devrimci taktik teme-linde müdahale edilebileceğini bilmelidir. Yalnızca devrimci taktik te-melinde gelişecek bir devrim yoluyla sürece müdahale edilir ve yenibir süreç, proletaryanın egemen olduğu bir süreç başlatılır. Sürece re-formlarla, oportünist taktiklerle ya da ekonomizmle müdahale etmeyidüşünenler, hem kendilerini hem de emekçi kitleleri aldatıyorlar. Onlarbugüne kadar hedef saptırarak, kitleleri düzen içi istemlerle oyaladı-lar. Ancak gelinen aşamada konumlarını daha uzun süre koruyamaz-lar. Çelişkiler keskin, mücadele sert, koşullar ağır. Hiç bir hareket budurumda mücadeleyi bir üst aşamaya çıkarmadan, dağılmaktan ken-dini kurtaramaz.

Devrimi, devrim yoluyla iktidarı hedeflemeyen sosyalist hareke-tin büyük bir kesimi, bu nedenlerle sancılı günler geçiriyor. Sınıf mü-cadelesinde yorgun düşen ve ekonomizme yönelen, öncülük iddiasınıbırakıp, umudunu kitlelere bağlayan sosyalist gruplar bu nedenle da-ğılmaktan kurtulamayacaklar. Her sosyalist grup, parti, pratiğin sına-vından geçiyor, geçecektir.

Proletaryanın taktiğini, mücadele yöntemlerini ve mücadele araç-larını, ancak iktidar sorununu doğru biçimde koyarak aydınlatabiliriz.İktidar sorunu aydınlatılmadan güncel mücadele görevleri doğru ola-rak anlaşılamaz. Küçük burjuva sosyalizmi ise, iktidar sorununu ay-dınlatmamak için özel çaba gösteriyor. İktidar konusunun yaşamsalöneminden ötürü, bu sayfalarda uzun zamandır konu üzerine görüşbelirtiyoruz. Bu topraklar üzerinde sürüp giden iç savaş ve buna ekle-nen kapitalizmin genel krizi, iktidar sorununu daha bir önemli halegetirdi. Sosyalist işçi hareketi, en ivedi olarak iktidar sorununu doğrukavramalıdır. Proletarya, yalnızca iktidarı ele geçirdiği taktirde he-deflerini, gerçekleştirebilir. Devrimci pratik alanındaki birikimimiz bu

Toplu Yazılar

205

Page 207: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

açıdan da irdelenmeli ve gereken dersler çıkarılmalıdır.Proletaryanın önderliğinde, emekçi kitleleri iktidara götürecek bir

devrimci taktik için, birikimlerin kendi başına yeterli olmadığını bili-yoruz. Bu alanda birikim önemlidir, ancak yeterli değildir, bunun içinpartiyi güçlendirmek, sınıf örgütlenmelerini güçlendirmek ve devrimcimücadele yoluyla sosyalist bilinci güçlendirmek şarttır. Bilinç yeter-sizliğini ve örgütlenme yetersizliğini aşmak için, devrimci hedeflerindoğru biçimde konması gerekiyor. Zora dayalı devrime dayanarak ik-tidarı ele geçirmek ve faşist devleti yıkarak ilk olarak Geçici DevrimHükümeti'ni kurmak, bugünden önümüze koymamız gereken dev-rimci görevlerdir. Sınıf mücadelesinin her yeni gelişmesi, bizi bu so-runu doğru biçimde belirlemeye zorluyor. Mücadeleye önderlik edensosyalist proletarya, iktidarı hedefleyen devrimci taktiklerle yolunadevam edecektir.

Mücadele Birliği Ocak–1999

Sayı: 22

C. Dağlı

206

Page 208: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

OLANAKLAR VE ENGELLER

Sosyalist proletarya ve komünist öncüsü, kurulu sosyal düzenekarşı mücadelede hiç bugünkü kadar olanaklara sahip olmadı. Bununbaşında ekonomik ve toplumsal olanaklar gelir. Kapitalist sisteminbağrında taşıdığı çelişkilerin, karşıtlıkların, krizlerin ve toplumsal kar-maşanın keskinleşmesi ve derinleşmesi, kurulu sosyal düzeni yıkımagötüren yıkıcı dinamiklerdir. Ekonomik kriz, sistemin bütün hareketyasalarını, çelişkilerini ve karşıtlıklarını daha da öne çıkardı ve kapi-talizmi yıkıma götüren sistemin öz dinamikleri daha bir belirginleşti.Tekelci kapitalizmin devamı, bütün yıkıcı çelişkileri, genişletilmiş bi-çimde yeniden üretiyor. Emperyalizme bağımlı işbirlikçi tekelci ser-mayenin tarihi eğilimi; daha yıkıcı çatışmalar, çelişkiler, karşıtlıklar, içgerginlikler eşliğinde ilerliyor.

Politik olanaklar da diğerleri kadar önemlidir. Mevcut sosyaldüzen, ekonomik ve toplumsal yıkıcı öğelerin yanında, politik dev-rimci öğeler de geliştiriyor. Politik çelişkiler ekonomik duruma bağlıolarak keskinleşiyor. Proleter ve emekçi kitlelerin politik demokrasi(özgürlükler) eğilimi ile tekelci sermayenin gericilik ve egemenlik eği-limi arasındaki çelişki en keskin düzeyine ulaştı. Kürt ulusunun poli-tik özgürlük mücadelesi ile TC'nin ilhakçı politikası arasındaki çelişkiyine politik bir çelişki olarak öne çıktı. Öte yandan Türkiye ve Kür-distan halklarıyla emperyalizm arasındaki çelişki hem ekonomik hemde politik bir çelişki olarak düne göre daha da derindir. Bütün bu ola-naklar devrimin nesnel olanaklarıdır. Ve bu nesnel gelişmeler bir top-lumsal devrimi hiç bu kadar zorunlu, kaçınılmaz ve olanaklı halegetirmemişti. Devrimin olanakları devrimi olanaklı hale getirdi. Tari-hin, hep lehte olan olanaklarla yapılacağını sananlar fena halde yanıl-gıya düşerler. Tarihi gelişmeleri ve somut gelişmeleri ele alırkenyanılmamak için, olayların çok yönlülüğünü, farklı yönler arasındakiilişki ve karşılıklı bağımlılığı irdelemek; sınıflı toplumlarda mücade-lenin yasası olarak karşıtların birliği ve mücadelesi yasasını bilmek degerekiyor. Nesnel olanaklarla öznel etkenlerin yarattığı engelleri veikisi arasındaki mücadeleyi de görmek gerek. Eğer önümüze çıkan en-geller görülmezse, tarihin gelişimini, yani evrimi dümdüz bir çizgi

Toplu Yazılar

207

Page 209: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

olarak görmeye başlarız. Evrim denince hep dümdüz gelişim çizgisianlaşılmıştır. Evrimin kendi içinde, karşıt yöndeki engellerle (bunla-rın bir kısmı nesnel alandaki engellerdir) kıyasıya bir çatışma ve mü-cadele vardır. Evrim mücadele içinde, karşıtların mücadelesi olarakalgılanmalı. Sınıflı toplumların evrimi, eski ile yeni, yıkılıp gitmekteolanla eskinin bağrından doğmakta olan arasında büyük çatışmalarıiçerir. Bu çelişki ve çatışmalar ki, sonunda politik bir devrimi zorunluhale getirir. Bu anlamda tarih, bu aşamada devrime yol alır. Somut du-rumu tanımlarken, olanakların ve engellerin birliğini, karşıtlığı ve mü-cadelesini doğru biçimde anlamak gerekiyor.

Biz devrimin nesnel olanaklarından söz ederken, bazı küçük bur-juva aceleciliği içindeki sosyalistler, bundan, nesnel olanakların ken-diliğinden devrim getireceği sonucunu çıkarıyorlar. Eski toplumsalsistem, ne kadar kendi yıkıcı öğelerini kendi bağrında geliştirirse ge-liştirsin, burada egemen sınıflara karşı dıştan uygulanacak devrimcizorun zorunluluğu var. Burada tarihin ebesi zor kaçınılmazdır. Bu aşa-mada, zorun örgütçüsü olarak, proletaryanın devrimci sınıf partisi ola-rak komünist partinin savaşı kaçınılmazdır. Proletaryanın komünistpartisinin, bu görevi yerine getirirken, çok çeşitli ve çok sayıda en-gellerle karşılaştığını, daha da karşılaşacağım ve bunları aşa aşa ama-cına varabileceğini anlamak gerekiyor.

Türkiye ve Kürdistan'da tarih adım başı mücadele verilerek ya-pılıyor. Evet, tarih sınıf mücadeleleri tarihidir. Bu evrensel gerçeklik,Kürdistan'da ve Türkiye'de en çetin, en zorlu süreçlerden geçerek doğ-rulanıyor. Tarih önümüze çok sayıda ve çok çeşitli olanaklar sunar-ken, aynı zamanda önümüze bir dizi engel de çıkartıyor. Proletaryakomünistleri olarak bizim görevimiz, engelleri yenmektir. Engelleriyenerek olanakların yolunu açmaktır. Zafere giden yol bir dizi engelle,tuzakla doludur. Yenmemiz gereken engelleri bilmemiz, ileriye git-mek için şarttır. Ancak önümüze çıkan engelleri aşarsak olanaklar ger-çek olur.

İktidar mücadelesinde önümüze sürekli çıkan ve yakamızı bırak-mayan sağ eğilim ideolojik, politik, kültürel, alışkanlık alanındaki ilkengeldir. Komünist hareketin saflarında hep var olan bu sağ eğilimiyenmek için uzlaşmaz, kararlı bir mücadeleyi, ideolojik mücadelebaşta olmak üzere her alanda vermek durumundayız. Sağ eğilim ken-disini çeşitli argümanlarla ortaya koyabilir. Hatta çoğu kez sağ eğilim,karşımıza en keskin komünist çizgiyle çıkabilir. Sağ eğilimin belirginpolitik çizgisi "muhalefet" etmektir. İktidar anlayışı sağ eğilimin enbüyük düşmanıdır. Koşullar bir devrim için ne kadar uygun olursaolsun, yine de sağ eğilim en uygun koşulları dahi bir devrim için de-

C. Dağlı

208

Page 210: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ğerlendirmemek ve engelleri aşmamak için, kendisi çok sayıda engelçıkarır. Oportünist ve reformist safları büyüten, komünizmin yakasınıbırakmayan sağ eğilimden başkası değildir.

Sağ eğilimin temeli küçük burjuvaziye, küçük burjuva koşullardayaşayan ya da küçük burjuva tutkulara sahip olan işçilere dayanıyor.Proletaryanın saflarının sürekli olarak küçük mülk sahibi köylülerdenve kentli küçük mülk sahiplerinden yeni gelenlerle dolduğunu biliyo-ruz. Yaşam koşulları bakımından proleter, ancak dünya görüşü ve po-litik anlayış bakımından küçük burjuva gibi düşünen bu işçi unsurlar,sosyalist proletaryanın saflarına kendi eski dünya görüşünü, politikanlayışını ve alışkanlıklarını taşırlar. Bu işçi unsurlar, bir süre komü-nizmin yüceltici etkisine girseler de, yine de komünizm saflarında es-kiyi sürdürmeye devam ederler. Bu temel gerekçeyle, işçi sınıfıhareketi kurulu sosyal düzene yönelttiği eleştiri silahını, başka biçim-lerle kendi saflarında da uygular. Marksist eleştiri silahı, en etkin bi-çimde proletarya hareketi saflarında kullanılmalıdır. Ancak marksisteleştiri silahıyla, proletaryanın saflarındaki sağ eğilimi yener ve pro-letaryanın toplumsal devrim mücadelesindeki bu en büyük engelin üs-tesinden gelmiş oluruz.

Hangi görevleri çözeceğimizi anlamak için hangi koşullarda mü-cadele verdiğimizi ve bu mücadeleyi hangi sınıflarla birlikte verdiği-mizi bilmemiz gerekir.

Türkiye ve Kürdistan'da birleşik devrimin esas gücü proletarya-dır. Proletarya sınıfsal konumu gereği devrimi sonuna kadar götürecektek tutarlı devrimci sınıftır. Proletarya devrimin tek gücü değildir. Eko-nomik-toplumsal koşullar, küçük burjuvaziyi de devamlı toplumsaldevrimin saflarına doğru itiyor. Küçük burjuvazi de konumu gereği,tekelci sermayeye karşı mücadelede bir devrimci güçtür.'Küçük bur-juvazi kırlardaki küçük mülk sahibi köylülüğü ve kentlerdeki küçükmülk sahibi katmanları kapsar. Proletaryanın küçük burjuvaziyle De-mokratik Halk Devrimindeki ittifakı zorunlu bir ittifaktır. Bu devrimkendisini oluşturan sınıfların bileşiminden ötürü Halk Devrimi karak-terine sahiptir. Her devrimin temel sorunu olan, iktidarı hangi sınıfla-rın ele geçirecekleri sorunu, bir devrimin karakterini verir. Bu devrimdevrimci sınıf proletaryanın hegemonyasında verilen bir devrimdir.Proletaryanın zafere götürmeyi hedeflediği ve esasında, kesintisiz ola-rak sosyalizme varacak olan Demokratik Halk Devriminin ittifakıdiğer devrimci sınıf küçük burjuvaziyle yürüyor olmak, hem bu dev-rim için olanaklar sunuyor ve hem de engeller çıkarıyor. Burada, birşey aynı zamanda başka bir şeydir. Birazdan bunun üzerinde duraca-ğız...

Toplu Yazılar

209

Page 211: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Halk kavramı, sınıflar mücadelesi açısından, çıkarı egemen sınıfıdevirmekten geçen, bu anlamda çıkarlar birliği olan sınıfların birliğiniiçerir. Halk kavramı statik değil, dinamik, hareket halinde bir kav-ramdır. Halkı oluşturan sınıflar içinde de sınıflar mücadelesi vardır.Halk bir sınıf değildir. Yani halk sınıfı diye bir sınıf yoktur. Halk, sı-nıfları kapsar. Bu sınıflar proletarya ve küçük burjuvalardan oluşur.Küçük burjuvalar toplumsal devrimin saflarına itilmiş olsalar ve dev-rimin ilk adımında proletaryanın ittifak gücü olsalar bile, yine de do-ğası gereği mülk sahibi olduğu için ve yine doğası gereği proletaryaylaçelişki içindedir, mücadele içindedir. Bu mücadele, başka bir mücadeleöne çıktığı için arka plana itilmiştir. Halk, sınıflar mücadelesinin başkabiçim ve yöntemlerle sürdüğü bir sınıflar ittifakıdır, birliğidir, müca-delesidir.

Halk kavramı doğru biçimde kavranmazsa, yani marksist biçimdeanlaşılmaz ve yorumlanmazsa, o zaman sağ hataya düşeriz. Nasıl kiproletaryayı ittifaksız biçimde kurtuluşa götüreceğini sanan sol hare-ketler sol sekterizm hatası işlerlerse, proletaryanın ittifak güçlerininözel mülkiyetle ilişkisini göz önünde bulundurmayanlar, yani ideolo-jik mücadeleyi unutanlar, halk içinde ideolojik mücadele verilmez di-yenler de sağ hataya düşerler.

Devrimimizin bir gücü olarak küçük burjuvazi toplumsal konumugereği bu devrimin itici gücü olamaz. Küçük burjuvazi, burjuva dev-rimler çağında da toplumsal mücadelenin itici gücü değildi. Bu sınıf,proletarya devrimleri çağında, yani proletarya devrimlerinde de top-lumsal devrimin itici gücü değildir. Küçük burjuvazi, ya burjuva ön-derliğinde ya da proletarya önderliğinde hareket eder. Küçükburjuvazi, burjuva önderliğine bağlı olarak mücadele verirken ya daproletarya önderliğinde mücadele verirken, hep kendi çıkarları doğ-rultusunda davranmıştır. Küçük burjuvazi, ardından gittiği sınıflarınperspektifinden, sloganlarından etkilense de, o her zaman kendi çı-karları doğrultusunda hareket etmiştir. Her şey kendi doğasına uygunoluyor. Bir küçük mülk sahibi çoğu kez emekçidir, ancak bir proleterdeğildir, bir mülk sahibidir, ancak bir burjuva da değildir. Ekonomikolarak, toplumsal olarak bir küçük burjuva, bir küçük burjuvadır. Bur-juvazinin yanında olduğu zamanlarda da kendi doğasına uygun dav-ranır ve her zaman burjuva düzeni eleştirir, muhalefet eder, rahatdurmaz. Çünkü burjuvazi onun rahatını sürekli kaçırır, iflasa sürük-ler, yaşamdan kovar. Bunun içindir ki burjuva sınıfa ve düzene ilk veen sert eleştiriyi küçük burjuva ekonomi politikçiler ve küçük burjuvasosyalistler yönelttiler. Küçük burjuvazinin kendi dünya görüşü vegeniş bir kültürü var. Bu ideoloji ve kültür hiç bir yerde saf halde ol-

C. Dağlı

210

Page 212: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

mamıştır. Ya burjuvazi tarafından ya da proletarya tarafından etkilen-miştir.

Küçük burjuvazi, proletaryayla birlikte hareket ettiği koşullardazaman zaman proletaryayı etkilemiştir. Özellikle proletaryanın ideo-lojik olarak marksizm-leninizmle donanmadığı zamanlarda bu etki enüst düzeye çıkmıştır; öyle ki, bütün halk sınıflarının önderliğine so-yunduğu zamanlar hiç de az değildir. Bir küçük burjuva son çözüm-lemede güçlüden yana tavır alır. Kendisi bir güç olamadığı için,çıkarlarını kendi gücüyle koruyamayacağını bilir. Bu nedenle çıkarla-rını ancak bir güçlüden yana olursa koruyacağını da bütün tarihi tec-rübelerinden bilir. Bir küçük burjuva güce karşı tavır almaz, güçlüdenyana tavır alır. Kapitalist toplumun iki karşıt gücü ise, bir kutupta bur-juvazi, karşı kutupta proletaryadır. Bu koşullarda küçük burjuvazi, ikikarşıt sınıfın savaşında, savaşın seyrine göre bir güçten diğerine gidergelir. Yine küçük burjuvazinin bu niteliğinden ötürü proletarya, küçükburjuvaziye ancak zaferi garantilediği zaman güvenebilir.

Devrimci sınıf partisi olan Leninist Parti, niteliğini ve özelliğiniyukarıda belirttiğimiz küçük burjuvazinin, halk nüfusunun büyük bö-lümünü oluşturduğu bir yerde, proletarya hegemonyasında bir devrimmücadelesi veriyor. Bu gerçeklik, kendi başına her şeyi açıklar. Küçükburjuvazinin halk nüfusunun büyük bölümünü oluşturduğu bir top-lumda, proletaryanın, devrimin önderliğini yerine getirmesi için ideo-lojik, politik alanda sürekli mücadele vermek durumunda olduğukendiliğinden anlaşılır. Toplumsal çelişkiler son derece keskin olduğuhalde küçük burjuvazi, konumu gereği bu kadar keskin olan çelişkileribile yumuşak göstermeye ve hatta yumuşatmaya çalışıyor. Onun buanlayışı ve pratik tavrı, toplumsal çelişkilerin keskinleşmesi gibi nes-nel bir olanağı, bir halk zaferi için değerlendirmemizi engelliyor. Birdüşünün küçük burjuvazi bu engeli nasıl her alanda karşımıza çıkarı-yor. Öncelikle bu engele karşı ideolojik, politik ve eylemsel alandaçetin bir mücadele vermek durumunda kalıyoruz ve kalacağız. Bunuunutan, başarılarla tanışacağını hiç ummasın.

Bizdeki oportünist ve sosyal-reformist hareketi oluşturan küçükburjuvaları, öyle küçük mülk sahibi bir bakkal, küçük köylü, bayicisanırsak fena halde yanılırız. Oportünizmi oluşturan küçük burjuvahareket, bazen geniş biçimde proleterlere de dayanabilir. Küçük bur-juvaziye dayanan sözcülerle, dayandığı sınıfı bir ve aynı görmemekgerek. Küçük burjuvazinin sözcüleri, hele bizim sol olanlar, tama-men entelektüel, dünya kültürüne sahip, marksizmden güçlü olaraketkilenmiş ve çoğu kez kendisini en keskin marksist saymıştır. Bugünoportünizm ve sosyal reformizmin saflarını dolduran küçük burjuva

Toplu Yazılar

211

Page 213: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sosyalistlerinin hakkını yememek gerek. Bu insanlar daha düne kadar(bazıları bugün de) proletaryayı ve bütün halkı kurtuluşa götürmekiçin yıllarca mücadele vermiş ve vermekte olan insanlardır. Onlar eneşitsiz koşullarda mücadeleye atıldılar. Dağlan sırtladılar. Tarihsel, sı-nıfsal vb. nedenlerle bu işi sonuna kadar götüremediler. Haklarını ye-memek gerek, mücadelenin bir döneminde bunlar vardı. Ne zaman kiproletarya komünistleri öne çıktılar, o zaman, küçük burjuva sosya-listleri de kendi konumlarına uygun davranmaya başladılar.

Bu dönem, dünyada sosyalizmin güçlü olduğu, ülkelerde prole-tarya hareketlerinin yükseliş içinde olduğu yıllardı. Sosyalizmin dünyaçapındaki güçlü etkisi, sol eğilimli küçük burjuvaları etkiledi ve onlarısosyalizmin etkisi altına aldı. Daha sonra ise biliniyor. Sosyalizmdünya çapında yara alınca, kapitalizmin ve emperyalizmin saldırılarıdaha da sertleşince, küçük burjuva sosyalizmi bütün "öncülük" iddia-sını yitirdi. Yeni dünya koşullarında, bu sefer de burjuvaziden değişimbekledi. Daha önce burjuvaziye karşı, devrimci konumda mücadeleverirken ne kadar onurlu idiyse, şimdi burjuvazinin önünde o kadaronursuz durumdadır.

Küçük burjuva hareketin içinde bulunduğu bu uzlaşmacı, dizçöken tavrını küçümsememek gerek. Oportünist ve sosyal-reformistsaflarda büyük bir güç olan bu "mücadele" kaçakları, kendi uzlaşmacıideolojilerini proleter komünist saflara da taşımaya çalışıyorlar. Bugerçekten hareketle, marksist-leninist ilkelere dayalı ideolojik müca-dele daha bir yükseltilmelidir.

Küçük burjuvazinin, tekelci sermayeyi devirme, faşist devletiyıkma mücadelesinde önümüzde yarattığı engeli bilince çıkarıp, onagöre davranmalıyız. Fakat bir proleter komünist, kalkar devrimin ba-şarısı önündeki engellerin yalnızca müttefiklerinden ileri geldiğini ilerisürerse, o kimse bu konuda kendini aldatmış olur. Küçük burjuvazininyarattığı nesnel engeller ve politik engeller, devrimci olanakları dev-rimin zaferine taşımamızı geciktiriyor. Bunu anlamak mümkündür.Proletaryanın saflarındaki engeller hiç de küçümsenmeyecek şeyler-dir.

Devrimci durum sürekli olgunlaştığı halde, bu nesnel olanaklar,devrimci öznel araçlarla birleşmediği için devrime dönüşemiyor. Bu-rada engel olarak karşımıza dikilen ilk şey, proletaryanın örgütsel alan-daki yetersizliğidir. Proletaryanın devrimci sınıf örgütlenmesininzayıflığından ötürü, devrimin gemisini küçük burjuvazinin "su altı ka-yalarına" çarpmadan hedefe götürmemiz engelleniyor. Sosyalizm he-define ulaşmak için, iktidar mücadelesinde proletaryanın en etkinsilahı olan komünist partisini güçlendirmek zorunludur. Bunu anla-

C. Dağlı

212

Page 214: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

mayan, sosyalizmi, devrimi, işçi sınıfının kurtuluşunu anlayamaz. Pro-letarya üzerindeki her tür burjuva, küçük burjuva ideolojik etkiyi kırıp,proletaryayı sosyalizm bilinciyle etkilemek ve örgütlemek, döneminen temel görevleri içindedir. Böylesine devrimci bir görev, son dereceçalışkan, savaşkan, dinamik ve atak olmayı gerektirir. Bunun için hertür liberalizm, bürokratizm, konformizm ve küçük burjuva bencilli-ğini yenmemiz gerek. Proletaryanın- politik anlamda örgütlenme ye-tersizliği ile sınıfsal olarak işçi komite ve konseylerinde henüzörgütlenememesi, devrimin başarıya ulaşmasının önünde engeldir. Buengellerle daha çok uğraşacağız ve uğraşmalıyız.

Proletaryanın devrimci-sınıf bilincinin yetersizliği, aynı ölçüdedevrimci olanakları iktidara dönüştürme önünde de engel oluşturuyor.Küçük burjuva ideolojisinin proletarya saflarında etkinlik sağlaması,komünist bilincin, proletaryanın en ileri kesimlerine yeterince ulaş-mamış olmasından ileri geliyor. Komünist bilinç, Marksizm ve Leni-nizm ilkeleri ve öğretisi temelinde ele alınmalıdır. Burjuvazinin veküçük burjuvazinin sınıfsal-politik örgütlerinden ayrı ve onlardan ba-ğımsız, burjuva partilerine ve bütün burjuva sınıfsal-toplumsal ku-rumlara karşı olan proletaryanın devrimci sınıf politikasınısomutlamak, proletaryanın kurtuluşunun vazgeçilmez görevidir.Somut olarak, bugün bütün oportünist ve sosyal-reformist partilerin,örgütlerin, küçük burjuva ideolojisine ve politikalarına karşı LeninistParti önderliğinde mücadele saflarında yer almak ve Leninist Parti'yigüçlendirmek için mücadele vermek, proletaryanın en temel görevidir.

Proleter kitleleri komünizm bilinciyle etkileme, onları komünistparti önderliğinde devrim ve iktidar mücadelesine yöneltme, devrimciduruma uygun bir mücadele temposu tutturma, komünistlerin ivedi vetemel görevidir. Bütün komünistlerin buna uygun davrandığını söyle-mek mümkün değildir. Proletaryanın hegemonyasındaki bir devrimiörgütleme yeteneğini göstermeliyiz. Tarih tarafından yaratılan nesneldevrimci olanakları en iyi biçimde değerlendirmek isteyen bütün Le-ninist örgütçüler, savaşçılar ve her devrimci insanın görevidir bu.

Tarihi gelişmeyi, nesnel olanakların ve engellerin birliği ve mü-cadelesi içinde, yani kendi bütünlüğü içinde ele almak gerek. O zamandevrimin, başarısı için bu engelleri aşmak için daha bilinçli biçimdedavranmamız gerektiğini görürüz.

Mücadele Birliği13 Şubat 1999

Sayı: 23

Toplu Yazılar

213

Page 215: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

SINIF MÜCADELESİNİN DERSLERİ

Proletarya ile burjuvazi arasında, emekçiler ve sömürülenlerleegemen sömürücü sınıf arasında on yıllardır sürüp giden sınıflar mü-cadelesi yalnızca bugünkü mücadele için bir temel değil, aynı zamandagelecekte kullanmak üzere derslerle doludur. Sosyalist hareket ilk mü-cadeleye girişirken, elinde kendi pratiği yoktu; sosyalist harekete yıl-larca yol gösteren uluslararası proletarya hareketinin teori vepratiğiydi. Uluslararası komünist hareketin teori ve pratiği genel birçerçeve çiziyordu. Sosyalist mücadele Türkiye'de ve Kürdistan'da yük-seldikçe, daha sonraki mücadelede değerlendirmek üzere, uzun yıl-lara dayanan teorik-pratik birikim ortaya çıktı. Sonraki mücadelededeğerlendirmek derken, bu, geçmişte olanı geleceğe aktarmak biçi-minde olmadı. Çünkü 70'li yıllara kadar sosyalist hareketin geçmişitam bir oportünizm bataklığıydı. Buradan geleceğe aktarılacak bir şeyyoktu. Yine de ders çıkarılacak yönleri vardı. Verdikleri mücadeleden,başarı ve başarısızlıklarından -daha çok da başarısızlıklarından- dersçıkaramayan devrimci bir sınıf, önüne çıkacak engelleri, terslikleri veyanılgılarını göremez ve onları yenemez. Geniş birikimlerle dolu olankomünist mücadelenin, bugünkü mücadelede kullanılmak üzere çokçeşitli yönleri var.

Tasfiye sürecini yaşayan ilk küçük burjuva sosyalist hareketin,burjuvaziyle ayrışmayan uzlaşmacı mücadele tarihinden sonra Tür-kiye İşçi Partisi mücadele sahnesine çıktı. Bu parti tamamen parla-mentarist-oportünist parti olarak hareket etti. Tekelci sermayeningelişip güçlenmesinin yarattığı çelişkili ve sert saldırı ortamına ayakuyduramadığı kısa süre içinde ortaya çıktı. Daha bu oportünist hare-ket yoluna devam ederken, bu partinin bağrında ve dışında kalan sos-yalistler arasında, burjuvaziye karşı mücadele yeteneğine sahip birörgüt gereksinmesi ve boşluğu kendini hissettirdi. Yalnızca bunun kad-rolarının oluşması gerekiyordu. Tekelci güçlere ve devlete karşı mili-tan mücadele yeteneğini devrimci gençlik hareketi gösterdi. Proletersosyalist mücadelenin militan kadroları doğrudan devrimci eylemleriçinde yetiştiler. Toplumsal çelişkiler, yaşanan olaylar, sermayenin her

C. Dağlı

214

Page 216: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

saldırısı, devrimci mücadele vermeye yetenekli, illegal temellerde ör-gütlenmiş bir örgüt gereksinmesini ve olanaklarını öne çıkartıyordu.

O döneme kadar kentlerdeki sosyalist aydınlar tarafından, kent-lerdeki ustabaşı konumundaki işçilerle, bürokratlar ve orduyla kurulanilişkiler tam bir kent reformizmini ve sosyal-pasifizmini getirmişti.Bunun yanında, burjuvaziyle birlikte mücadele anlayışı eski sosyalisthareketin bir özelliğiydi. Ne devrimin temel öncü gücü proletaryanınen yoksul kesimiyle ilişki kurulmuş ve ne de devrimin önemli bir gücüolan emekçi köylülükle ilişki kurulmuştu. Hele emekçi köylülükle iliş-kiler tamamen unutulmuştu. Bu ilişki kısmen Türkiye İşçi Partisi dö-neminde kurulabildi. 70'lere doğru güçlenen devrimci mücadeleninen önemli değerlerinden biri de işte devrimin bu önemli gücü yoksulve emekçi köylülükle ilişkilerin kurulmasının kavranması oldu. Böy-lelikle kentlerdeki ılımlı-uzlaşmacı sosyalizmin egemenlik dönemi desona ermiş oldu. İşçi sınıfıyla burjuvazinin "sol" kanadı arasındaki it-tifak arayışları yerine, işçi sınıfıyla yoksul köylülük temelindekiemekçi köylülükle ittifak anlayışı egemen oldu. Devrimci mücadele te-melindeki sosyalizm, ancak bundan sonra gerçek toplumsal gücünedayandı.

Emekçi ve sömürülen kitleleri kurtuluşa götürmeye yetenekli il-legal, devrimci, savaşçı, marksizm-leninizmden güçlü olarak etkilen-miş ve komünist konuma kısa sürede ulaşmış olan 70'in devrimciörgütleri, sınıflar mücadelesinde yeni bir dönemi temsil ederler. Em-peryalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye, bunun ne kadar büyük bir teh-like olduğunu gördüğü için hemen harekete geçti. 12 Mart AskeriFaşist Diktatörlüğünü tezgahladı. Devrimci örgütler THKO ve THKP-C, faşist darbeye silahlı mücadeleye çağıran bu devrimci örgütler vedaha sınırlı olarak da TKP/ML'nin yarattığı devrimci etki, esas etkisinidaha sonraki dönemde gösterdi. Daha sonraki devrimci mücadele budönemde açılan yoldan ilerledi.

İşçi sınıfı bu dönemde grev, direniş, fabrika işgalleri, sokak gös-terileri, sendikalaşma ve 15–16 Haziran gibi ciddi bir ayaklanmayagirişti. Bu kadar yaygın ve etkin eylem birikimin karşın, 12 Mart Fa-şist darbesi sırasında ciddi bir direniş gösterilemedi. Bunun esas ne-deni, işçi sınıfının ekonomist-oportünist mücadele anlayışınıaşamaması idi. İşçi sınıfı her eyleminde devletle karşı karşıya geldi,ancak bilinçli olarak devlete karşı bir savaş içine girmedi. İşçi sınıfı-nın bilinç evrimi o dönemde buydu. Ne var ki, işçi sınıfı ilk ciddi ders-lerini bu dönemde aldı; yani ciddi olarak saldırıya uğradığı, baskı altınaalındığı, tüm haklarının faşizmin tankları altında ezildiği koşulların et-kisiyle bu konudaki bilinç ve örgütlenme yetersizliğini kavramaya baş-

Toplu Yazılar

215

Page 217: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ladı. İşçi sınıfının 12 Mart dersleri daha sonra yıllarca tartışıldı. Dahasonraki komünist hareket sınıf mücadelesinin bu sürecinden gereklidersleri çıkardı ve önündeki mücadele ve örgütlenme görevlerini çı-kardığı derslerin sonucuna göre belirledi.

Dana ileri gitmeden önce geçmişle hesaplaşmak, yapılması ge-reken değerlendirmeleri yapmak gerekiyordu. 70'in devrimci örgüt-leri, ılımlı sosyalist geçmişten güçlü bir kopuş yaşadı. Bir anlamdamücadele aynı zamanda oportünizme karşı verildi. Ancak teorikalanda bütünüyle bu dönemle hesaplaşılmadı. Öncelikle bu hesaplaş-manın yapılması gerekiyordu. Teorik alanda güçlü bir gelişme bu he-saplaşmanın yapılmasını gerektiriyordu. Daha önceki sürecin geri,olumsuz, yanılgı içeren yönleri bir kenara atıldı. Mücadeleci, devrimci,savaşçı yönleri alınıp komünist çizgide geliştirildi. İşçi sınıfının dev-rimdeki rolünün açıklığa kavuşturulması, işçi-yoksul köylü temel it-tifakıyla, emekçi köylülükle ittifakı bilimsel anlamda yeniden elealındı ve geliştirildi. Askeri ve politik örgütün iç içeliğine dayalı ör-gütün komünist örgüt düzeyine çıkartılarak işçi sınıfı önderliğindekidevrimi başarma yeteneğine kavuşturulması; devrimci mücadele bi-çimlerinin netleştirilmesi ve sınıflar mücadelesinde mücadelenin bir-çok biçiminin benimsenmesi. İllegalitenin temel alınması, ancaklegalitenin olanaklarından devrim için sonuna kadar yararlanılması vedaha başka alanlardaki gelişmelerle komünist devrimci hareket adımadım kökleştirildi, yaygınlaştırıldı ve bütün emekçi sınıfları etkileye-cek düzeye gelmesi sağlandı.

İkinci ders 12 Eylül dönemindeki gelişmeleri kapsar. 12 EylülAskeri Faşist Diktatörlüğü gerçekleştiği zaman bir-kaç komünist vedevrimci örgütten başka direnen olmadı. Hatta 12 Eylül faşizmi bo-yunca merkezi yapısını koruyarak, bütünlü ve kesintisiz olarak örgütlümücadeleyi sürdüren örgüt yalnızca TKEP oldu. Diğerleri ya bir var-lık gösteremediler ya da ancak belli dönemlerde varlık gösterdiler.Peki, o büyük kitlesel örgütler nereye gittiler? Geniş kitleleri kendili-ğindenliğe boyun eğerek etkileyen ya da başka bir ifadeyle, kendili-ğinden gelme kitle hareketi tarafından sürüklenen örgütler, budönemde ya teslim oldular ya da "geri çekilme" adı altında pasifizminbatağına battılar. Oysaki bu örgütlerin bazıları olan Türkiye KomünistPartisi, Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi gibi sosyal-reformist partiler 12 Eylül'den şu sonucu çıkarmışlardı: THKO veTHKP-C küçük bir azınlık gruptu, boyundan büyük işlere kalkıştılar,halbuki geniş kitleleri örgütlemekle işe başlamak gerekiyordu, bununiçin de sendikalar, meslek örgütleri ve derneklerle geniş ilişki kurul-malıdır. Ancak o zaman faşist darbeler önlenir. Bu reformist hareket-

C. Dağlı

216

Page 218: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ler söylediklerini yaptılar, en temel devrimci amaçları bir kenara bıra-karak kitlelerle güncel istemler etrafında birlik sağladılar. Ne oldu? 12Eylül Faşist Cuntası sırasında zaman tek bir kurşun atmadan teslimoldular. Yalnızca bunlar mı? Devrimci Yol, Türkiye Devrimci Komü-nist Partisi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü ve dahabaşka oportünist örgütler de çok geniş bir kitleyi etkilemekle birlikte,12 Eylülde genel olarak teslimiyet politikası izlediler. Asıl direnenler,daha önceki sınıf mücadelesi sürecinden doğru sonuçlar çıkartanlaroldu.

Komünist Parti, oportünist ve reformistlerden farklı olarak işçisınıfı fetişizmi ve kitle fetişizmi yapmadan proleter kitlelerle veemekçi kitlelerle devrimci temelde ilişki kurdu. Komünist, devrimcinitelikli örgütlenme ve marksist-leninist ilkeler temelinde mücadeleverme temel alındı. Faşist Cunta altında bütün saldırılara, baskılarakarşın mücadele verildi, örgütlü komünist hareketin sürekliliği sağ-landı. Proletaryanın devrimci amaçlarına, devrimci yöntemlerine veenternasyonal ilkelerine önem vermeyen, sınıf mücadelesinde ulus-lararası komünist birikimlerden yararlanmayanlar, mücadelenin ençetin döneminde gelişmelere ayak uyduramadılar ve tasfiye sürecinegirdiler. Devrim mücadelesi kendisine ayak uyduramayanları dıştalar.

12 Eylül döneminde kendisini keskin komünist ya da devrimciçizgi olarak gören bir sürü küçük burjuva devrimci örgüt, "örgütlü-lük" anlamında varlık gösteremedi. Hareket tam anlamıyla dağılmıştı.Daha sonra bu örgütlerin tabanında en çok konuşulmaya başlanan soruşuydu: örgütlü komünist hareketin sürekliliği nasıl sağlanmalıdır? Busoruyu kendisine sorar insanlar ve dağılmış olup da sonradan dermeçatma biçimde toparlanan örgütler, daha önce 12 Mart dönemindensağ oportünist sonuç çıkartanların sonuçlarını çıkarttılar. Onlar ken-dilerini trajik sona adım adım götüren bir sonuç çıkardılar; kitlelerinkendiliğinden hareketine boyun eğmek; düzeni yıkmak yerine, onuiyileştirmek. Böylelikle burjuvazinin egemenliğine gidecek yolu daaçmış oldular.

Gerçekte ise partimiz, örgütlü komünist mücadelenin faşizm al-tında nasıl sürekli hale getirileceğini, kendi komünist mücadelesindesomutlamıştı. Devrimci mücadelede daha ileri gitmek isteyen dönüp,partimizin mücadelesini, örgütlenmesini, devrimci teorisini, mücadeleanlayışını incelemelidir. Örgütlü komünist hareketin sürekliliğininnasıl sağlanacağının basit ve bileşik denklemi yoktur. Bu tamamensınıf mücadelesinin pratiğinden çıkartılmalıdır. Yalnızca faşizmin enağır koşullarında değil, sınıf mücadelesinin her aşamasında, proletar-yanın ve emekçi kitlelerin kurtuluş mücadelesini vermeye yetenekli

Toplu Yazılar

217

Page 219: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bir parti olmadan, hareketin her aşamasında, hareketin gelecekteki çı-karlarını temsil eden bir parti olmadan, proletarya iktidar yüzü göre-mez.

Uluslararası sosyalist proletarya hareketinin teori-pratiğinin ya-nında, kendi teori ve pratiğimize sahibiz. Son derece geniş ve zenginbir komünist birikime dayanarak rahatlıkla söyleyebiliriz; teorikalanda, politik alanda ve örgütsel alanda gelişme pratiğin dışındaolmaz. Bizim teorimiz dünyayı değiştirmeyi, yani sınıfları ortadan kal-dırma eylemini amaç edinir. Bir teori eğer dünyayı değiştirme eyle-mine hizmet etmiyorsa, o teori devrimci değildir ve dünyayı bilimselolarak yorumlayamaz.

Bizde bazı propaganda grupları ya da entelektüel sol çevreler pra-tik içine girmeden, sınıflar savaşının dışında "devrimci teori" yapmayakalkıyorlar. Hele içinde bulundukları duruma bakmadan komünist ha-reketi eleştirmeye ve hemen "üstünlüklerini" ilan etmeye kalkıyorlar.Bunun için de komünist hareketin yıllar önce çözdüğü ve aştığı nekadar teorik sorun varsa tümünü yeni baştan ele alıp, komünist hare-keti de bu alanda geriye götürmeye kalkışıyorlar. Komünist harekettarafından, geçmişteki teorik sorunları ve programlarındaki kimi teo-rik sorunları sınıflar mücadelesinin pratiğinde yeniden ele almak veeğer varsa, yanılgılarını ortaya koyup düzeltmek sürekli yapılıyor. Ko-münist hareket bunu yaparken tamamen sınıf savaşının içinde yapıyor.Komünist pratiğin yoğun olduğu bir dönemde, pratikten yalıtlanmışbir teorik çalışma gerçek anlamda "teori" bile değildir. Teorik müca-dele pratikte yürüyenle birlikte ele alınmalı ve savaşın içinde biçim-lenmelidir. Teorinin bilimselliğinin de biricik zemini, milyonlarıngerçek toplumsal hareketidir. Devrimci teori ile devrimci pratiğin sıkıilişkisi, sınıflar mücadelesinin engin deneyimi tarafından doğrulan-mıştır.

Pratiğin içinden geçerek sınanmış bilimsel, doğru teori varken,sanki böyle bir teori yokmuş gibi davranan küçük burjuva sosyalistçevreler, keşfedilmişi yeniden "keşfetme" peşindeler. Diyalektik dü-şünce biçiminden yoksun olan bu çevreler, sınıflar ilişkisinin gerçekyaşamdaki değişimini ele alacaklarına, yani bu durumu derece dereceteori düzeyine çıkaracaklarına, sınıfları durağan halde ele almayı yeğ-liyorlar. Soyut teori açısından yaklaştıkları için "sınıflar mevzilenme-sinden" söz ediyor ve güya bunu açıklamaya kalkışıyorlar. Oysakikapitalist toplumun hareket yasalarını izlemek en bilimsel yöntemdir.Toplumun hareket yasaları, yani hareket halindeki, birbiriyle savaşiçindeki sınıfların ekonomik konumlarına bağlı olarak değişimleriniele almak gerek, sınıflar hareketinin dayandığı ekonomik ilişkiler sık

C. Dağlı

218

Page 220: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sık değişim içine giriyor. Buna bağlı olarak sınıfların durumu ve kar-şılıklı ilişkisi de değişime uğruyor. Somut durumun somut çözümle-mesi, bu gerçeğe dayanır. Somut durum, somut durumu oluşturanöğelerin ve süreçlerin değişimine bağlı olarak değişir. Bu nedenle heryeni toplumsal ve politik gelişme, somut olarak ve kendi somutluğuiçinde ele alınmalıdır.

Gri teori açısından değil de, yaşamın canlı (yeşil) yönüyle top-lumsal sorunları ele almak marksist yöntemdir. Grinin teorisyenleridurağanlık içinde "sınıflar mevzilenmesi"nden söz ederlerken ancak,onlar bir türlü savaş içindeki yani mevzilerdeki sınıflardan hiç söz et-mezler, etmek istemezler. Çünkü devrimcilikleri gevezeliklerindenileri gelen bu entelektüel çevreler, mevzilerdeki sınıfların bir hayli uza-ğında duruyorlar.

İşçi sınıfı yıllardır çok çetin koşullarda mücadele veriyor. Bu mü-cadele içinden geçerek savaş kapasitesini geliştirdi, güçlendirdi. Bu-günkü işçi sınıfı 1970 yıllarının işçi sınıfı değildir. Her bakımdanyetkindir. Öyle ki kesintisiz olarak sosyalizme varacak olan Demo-kratik Halk Devrimini başarıya götürecek bir nitelik kazanmıştır.

"Bu devrimi başarmakla görevli olan proletarya, uzun bir geç-mişi olan ekonomik mücadele içerisinde birleşmiş, eğitilmiş ve ör-gütlü duruma gelmiştir Sınıf mücadelesinin çeşitli aşamalarındangeçen proletaryanın sınıfsal kurtuluş bilinci keskinleşmiş, savaş kap-asitesi pekişmiştir." (TKEP/L Program)

Bugün her bakımdan yetkinleşmiş olan proletaryanın, uzun birdönemi kapsayacak olan devrimci savaşı kazanmak, devrimci halkayaklanmasına hazırlanmak ve iktidarı ele geçirmek için kendi prati-ğinden alacağı çok yönlü dersleri vardır. Bu derslerin en önemli olan-ları, daha çok yenilgi dönemlerinden alınan derslerdir. Proletarya ilerigitmek için başarılarından çok, başarısızlıklarından ve yanılgılarındanders çıkartır. İşçi sınıfının ve komünist hareketin geldiği ileri noktayıgörememek bu yanılgıların en büyüğü olur.

Geniş bir mücadele birikimine sahip olan komünist hareket, sınıfmücadelesinin devrimci teori ve pratiği yönünde iyi bir noktada bulu-nuyor.

Mücadele Birliği

27 Şubat 1999

Sayı: 24

Toplu Yazılar

219

Page 221: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

KAPİTALİZMDEN KOMÜNİZME GEÇİŞ ÇAĞINDA KOMÜNİST PARTİSİ

SOSYALİZM, çağımızın ve günümüzün bir olgusudur. Modernkapitalist ilişkiler her yönden sosyalizme işaret ediyor. Tarihsel süre-cin geldiği bu momenti anlamamak, dünya çapında sürmekte olan sı-nıflar mücadelesinin niteliğini anlamamaktır. Bugünü doğru biçimdekavramayanlar, gelecek üzerine bir şeyler söyleyemezler. Uluslararasıkomünist hareket sosyalizmi günümüzün bir olgusu olarak ele alma-dığı taktirde, sürecin ve olayların dışına düşer. Sosyalizmin bir olgu ha-line gelişini anlamak için ise, öncelikle, sosyalizmi her bakımdanhazırlayan modern kapitalizmin ulaştığı gelişme düzeyini bilimsel ola-rak belirlemek gerekir.

Kapitalizm belli bir gelişme aşamasında (gelişmiş kapitalizm aşa-ması) emperyalizme dönüştü. Emperyalizmin ekonomik özü tekelci-liktir. Emperyalist aşamadaki kapitalist gelişme, tekelleri biraz dahagüçlendirme yönünde oldu. Tekelci kapitalizmin ilk eğilimi tekelcidevlet kapitalizmi biçiminde kendisini gösterdi. Bu süreç, I. Emper-yalist Dünya Savaşı ve sonraki dönemde öne çıkan kapitalizmin dünyakrizinde daha da hızlandı. Savaş ve ekonomik kriz tekelci devlet ka-pitalizmini tamamen güçlendirdi. Tekeller tarafından ele geçirilen dev-let, ekonomik yaşama tekeller yararına müdahale eder duruma geldi.Tekellerin denetimindeki devlet, yalnızca tekellerin en iyi müşterisiolmakla kalmadı, tekeller yararına toplumun mülksüzleşme sürecinidaha da hızlandırdı. Sermayenin çok elden çıkıp, daha az ele doğruakmasının bütün koşullan yaratıldı. Gelişmek için uygun ortam bulantekeller, ekonominin temel dallarını tamamen egemenlikleri altına al-dılar. Devletle bütünleşmiş tekelci kapitalizm, tekelci kapitalizmin bireğilimi olarak günümüzün temel bir olgusudur.

Çeşitli tekelci birlikler arasındaki birleşmeler kapitalizmin ge-lişme eğilimidir. "Ulusal" ve uluslararası düzeyde gerçekleşen serma-yenin birleşmeleriyle gücünü iyice artıran uluslararası tekeller, böylecedevlete ve devlet aracılığıyla toplumsal yaşama egemen oldu. Kapita-list tekeller arasındaki birleşmeler bütün bir yüzyıl boyunca sürdü.Özellikle kapitalizmin dünya krizinin yeni bir aşaması olan 1998 yı-lındaki ekonomik kriz sırasında bu birleşme en yaygın ve yoğun bi-

C. Dağlı

220

Page 222: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

çimde görüldü. Bu durum, çeşitli yönlerde yeni bir sürece işaret edi-yor.

Kapitalist üretim biçiminin doruk noktası olan ekonomik krizle-rin, tekelleşmedeki rolü yeterince bilince çıkarılmış değildir. Ekono-mik kriz dönemlerinde güçsüz olan sermaye iflas ederken, bununyanında ortaya çok daha büyük tekelci birlikler çıkar. Çeşitli yollarlabüyüyen tekeller, ayakta kalamayanların sermayesini de yine çeşitliyollarla ele geçirirler. Ekonomik kriz dönemleri bir sonraki döneminmaddi koşullarını da kendi içinde taşırlar. Her kriz sırasında toplumundaha büyük bir kesimi kendi aralarında birleşmiş ya da anlaşmış bir-kaç tekelci birliğin egemenliği altına girer. Tekelci gelişme, sermayebirikiminin tarihi eğilimi krizle birlikte, fiziki sınırına gelip dayanır.

Üretim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşmasıtekelci kapitalizmin ve tekelci devlet kapitalizminin en önemli özelli-ğidir. Tekelci birliklerin ulusal ve uluslararası düzlemde birleşmesi vedevlet-tekel bütünleşmesi süreci emeğin toplumsallaşmasını daha birhızlandırdı. Emeğin toplumsallaşmasını artıran bir gelişme de, tekelcidevlet kapitalizmi altında sağlanan bilimsel ve teknik ilerlemedir.Bilim ve teknik bir üretici güçtür. Yöntemli üretim sürecinde tekniğinrolü belirgin olarak öne çıkmıştır. Emek, bilimsel-teknik gelişmeninüretim sürecine uygulanması sayesinde üretim sürecinin gözetleyicisidurumuna gelmiştir. Bilimsel-teknik ilerleme üretim araçlarının mer-kezileşmesini hızlandırıcı işlev üstlendi. Böylece üretim dallan ve bu-ralarda çalışan emekçiler gitgide daha fazla birbirine bağlandı. Farklıüretim dallarında çalışan emekçilerin karşılıklı bağımlılığı ileri boyutkazandı. Bu da emekçi sınıfın birlikte davranmasını beraberinde ge-tirdi.

Bilimsel-teknik ilerleme, kapitalizmin ideologlarının söylediklerigibi, emek-sermaye çelişkisini yumuşatmadı, tersine, emek-sermayesınıfsal çelişkisi, bilimsel-teknik gelişme sayesinde tepe noktasınaçıktı. Toplumsallaşmış emekle, üretim araçlarının özel mülkiyeti ara-sındaki çelişki, bilimsel-teknik devrim sayesinde daha da keskinleşir.

Tekel, kapitalizmin "son sözüdür". Tekelci kapitalizmin ulaştığıdüzeyi temsil eden devletle bütünleşmiş tekelci kapitalizm ise çökü-şün başlangıcıdır. Emeğin toplumsallaşması modern kapitalizm tara-fından öyle bir düzeye çıkartıldı ki, her yerde kapitalist kabuklaçatışma içindedir. Üretici güçlerin gelişmesinin önünde engel olan veçatışan kapitalist kabuk tam bir yüzyıldır her yerde parçalanıyor. Tek-elci devlet kapitalizmi altında kapitalizmin ekonomik evriminin gel-diği nokta sosyalizmi her bakımdan kaçınılmaz hale getirdi.

Sosyalizm modern kapitalizmin bütün pencerelerinden bize ba-

Toplu Yazılar

221

Page 223: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kıyor. Tekelci kapitalizm, sosyalizmin maddi hazırlık evresi, o'nun önbasamağı, öngünüdür. Lenin tarafından yapılan bu belirlemeler üze-rinden neredeyse bir yüzyıl geçti. Bu süre içinde sosyalizm, modernkapitalist ilişkiler tarafından hazırlanmakla kalmadı, bir gerçeklik oldu.Tekelci kapitalizm altındaki emeğin toplumsallaşmasının ulaştığıdüzey, sosyalizmin kaçınılmazlığının maddi temelidir: Burjuva üre-tim ilişkileri, sosyalizmin maddi temelini dünya ölçeğinde hazırlıyor.Sosyalizm dünya ölçeğinde kaçınılmaz bir zorunluluk oldu. Kapita-lizm artık sosyalizm için çalışıyor. Kapitalizm karşıtına dönüşüyor.Kapitalizm sosyalizmi günün olgusu haline getirdi. Dünya komünisthareketinin ilk yapması gereken şey bu gerçeği görmektir.

. Bilimsel sosyalizm geçen yüzyılın ortalarında henüz bir öğre-tiydi. Tarih sahnesine bağımsız sınıf eylemleriyle çıkan proletarya ha-reketiyle bütünleşen sosyalizm, bir kitle hareketine dönüştü. Dahasonra bilimsel sosyalizmi temel alan sosyal-demokrat işçi partileri tarihsahnesine çıktı. Sosyalizm artık politik bir harekettir. Bilimsel sosya-lizm temeline dayanan uluslarararası komünist hareket, 20. yüzyılın enetkin ve sürükleyici politik gücüdür. Bu, çağımızın sonuna kadar tektutarlı ve gerçek devrimci sınıfı olan proletaryanın, toplumsal dönü-şümlerin motor gücü olmasının sonucudur. Proletaryanın uluslararasıdevrimci politik hareketi olan uluslararası komünist hareket, çağımı-zın gerçek devrimci gücü olarak 20. yüzyıla damgasını vurdu. Ulus-lararası proletarya hareketine öncülük eden ve bu hareketle bütünleşenuluslararası komünist hareket, sosyalizmi bir kitle hareketine, top-lumsal güce, maddi güce dönüştürdü. Sosyalizm çağımızın sürükleyicigücüdür.

Sosyalizm Ekim Sosyalist Devrimiyle toplumsal bir sistem oldu.İlk önce tek ülkede gerçekleşen sosyalizm, Doğu Avrupa'da 40'lı yıl-larda gerçekleşen toplumsal devrimlerle sosyalist sistem haline geldi.Sosyalist sistem daha sonra her yeni ülkenin sosyalizme yönelmesiyleiyice güçlendi ve etkisini dünyanın en uzak köşesine kadar genişletti.Sosyalizmin ortaya çıkışı ve bir sistem haline gelmesi, çağımızın vebugüne kadarki insanlık tarihinin en önemli ve en büyük olayıdır. Ta-rihte ilk olarak sosyalizmle tarih öncesi dönem sona eriyor ve yine ilkdefa insanlık tarihine giriş yapılmış oluyor. O güne kadar tarihte pekçok devrim gerçekleşti, bu devrimler sonucu toplumsal düzenler de-ğişti, ancak hiç biri sosyalizmin gerçekleştirdiği biçimiyle kendisindenönceki sınıflı toplumlar tarihine son vermemiştir. Sosyalist devrim, ogüne; kadar ki bütün devrimlerden daha derine gitti. Gerçekleşen top-lumsal dönüşümler daha köklü oldu. Sosyalizm her bakımdan tarihinen köklü toplumsal dönüşümüdür.

C. Dağlı

222

Page 224: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Sosyalizmin toplumsal bir sistem olmasıyla birlikte burjuvazinintarihi inisiyatifi kesin olarak sona erdi. Tarihi inisiyatif tamamen pro-letaryanın, sosyalizmin eline geçti. Çağımızın proletarya devrimleriçağı olması gerçeği, bu tarihi inisiyatifin ve toplumsal dönüşümlerinmotor gücünün proletarya ve sosyalizm olduğunun en özlü anlatımı-dır. Bu, öz olarak kapitalizmin çöküşü, sosyalizmin yükselişidir.

Kapitalizmin bu yüzyılın sonlarına doğru geçici ve göreceli bi-çimde güçlü bir konum sağlaması, eski toplumsal sistemin yıkılmadanönce bütün gücünü kullanarak, yeninin kesin üstünlüğüne karşı dire-nişe geçmesinden başka bir şey değildir. Burjuvazinin elde ettiği güçüstünlüğünün geçici olduğu fazla uzun sürmeden anlaşıldı. Emekçi vesömürülen kitleler dünyanın her tarafından devrimci bir yükseliş içinegirerek tarihi inisiyatifin tek tutarlı savunucuları olduklarını ortayakoydular. Burjuvazi ve kapitalizm, yitirdiği tarihi inisiyatifi artık birdaha kazanamaz. Evrensel dünya tarihi bakımından yeni bir dönemaçılmıştır: Kapitalizmden komünizme geçiş çağı.

Sosyalizm sömürünün kalktığı toplumsal bir sistemdir. Sınıflarınolmadığı bir tarihi dönem uzun bir dönemdir. Biz bugüne kadar yal-nızca çağ açıcı örnekleri gördük. Girmekte olduğumuz yüzyılda iseinsanlık, çağı ilerletecek ve komünizme doğru boyutlanacak başka ör-nekleri görecektir. Sosyalizmin ilk örnekleri kapitalizmin yeterincegelişmemiş olduğu yerlerde gerçekleşti. Bu durumda bile insanlar sos-yalizm sayesinde en temel gereksinmelerini karşıladılar. Sosyalizminilk örneklerinde insanlar yalnızca temel gereksinmelerini karşılamaklayetinmediler, insanın çok yönlü gelişimi yönünde de önemli adımlarattılar. Sosyalizmin üstünlüğünü dünyada kabul etmeyen yoktur. Eğerkapitalizmin fazla gelişmemiş olduğu yerlerde, insanlar sosyalizmegeçerek, sosyalizm sayesinde en temel gereksinmelerini karşılayıpdaha ileri gidebildiyse, kapitalizmin çok daha fazla gelişmiş olduğu,emeğin toplumsal karakterinin yüksek olduğu ülkelerde sosyalizmegeçilerek, insanların temel ve çağdaş gereksinmeleri hayli hayli kar-şılanabilir. Sosyalizmin ilk örnekleri bunun olanaklı olduğunun en iyikanıtıdır.

Üretici güçlerin gelişme düzeyi, bilgi birikimi, bilimdeki geliş-meler, insanlığın ulaştığı gelişme düzeyi, insanların kurtulmalarına veçağdaş gereksinmelerini karşılamalarına olumlu yanıt veriyor. Çağ-daş gelişmenin kendisi, daha ileri gitmenin önündeki tek engelin özelmülkiyet olduğunu gösteriyor. Özel mülkiyet bağlarından kurtulanüretici güçler daha ileri gider. Özel mülkiyete bağımlılıktan kurtulaninsanlar daha ileri gidecek, toplumsal gelişme düzeyi bugünkünün çoküstüne çıkacaktır.

Toplu Yazılar

223

Page 225: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Bir tarafta en temel gereksinmelerini karşılayamayan emekçi sı-nıflar, öte tarafta tam bir asalaklık ve aşırı tüketim içinde yaşayan mülksahipleri; çelişki çok belirgindir, elle tutulur haldedir. Bu ahmak çe-lişkiye bir son vermek gerekir.

Üretici güçler toplumun elinden kaçıyor. Üretici güçleri yakala-mak, yeniden toplumun denetimi altına sokmak gerek. Bu ise, üretimaraçlarının özel mülkiyetine son vermekle ve toplumsal emeğin bütünürünlerinin toplum tarafından kendine mal edinilmesiyle olanaklıdır.Kapitalizmde ne üretici güçlerin yakalanması ne de toplumsal emeğintoplum tarafından kendine mal edinilmesi olanaklıdır. Dolayısıylaemekçi sınıfların kapitalizmde, temel ve bütün çağdaş gereksinmesinikarşılaması tamamen olanaksızdır. Bunun olanaklı olabilmesi için ka-pitalizmin yıkılması bir zorunluluktur. Çağdaş gelişme kapitalizmekarşı ayaklanmış durumdadır. Bu koşullarda kapitalizmi devirmek tamanlamıyla olanaklıdır.

Kapitalizmi devirmek amacıyla proletarya geçen yüzyılın ortala-rından buyana mücadele veriyor. 19. yüzyılın en etkin mücadeleleriproletarya ve burjuvazi arasında geçti. Sosyalizm, Ekim Devrimi vesonrasıyla toplumsal bir sisteme dönüştükten sonra, proletarya ve bur-juvazi arasındaki sınıflar mücadelesi yeni bir biçim altında, kapitalizmve sosyalizm arasında geçti. Bir yüzyıla damgasını vuran, komünizmegeçişte, kapitalizm ve sosyalizm arasındaki mücadele oldu. II. DünyaSavaşı, iki sistem arasındaki savaşın ne kadar şiddetli geçtiğinin enbüyük örneğidir. Kapitalizm ve sosyalizm arasındaki savaş çeşitlibiçim ve yöntemlerle daha sonraki süreçte de devam etti.

Bu defa iki karşıt sınıf ve iki karşıt dünya arasındaki savaş tamyarım yüzyıl boyunca savaşın yeni bir biçimi olan soğuk savaş biçi-minde sürdü. Soğuk savaş bir dünya savaşıdır. Sınıflar mücadelesininbu yeni biçimler altında sürdürülmesi olan soğuk savaş, ideolojik, po-litik, diplomatik, kültürel, askeri vb. çok cepheli olarak yürütüldü.Soğuk savaş, büyük bir askeri tehdit ve yarış altında, esas olarak sos-yalizmi askeri yolla ortadan kaldıramayacağını anlayan emperyalist-kapitalist sistemin yoğun anti-komünist ideolojik mücadelesini ifadeeder.

Sosyalizmin etkisini dünyanın her tarafına yayması karşısında elikolu bağlı olan emperyalist-kapitalist dünyanın temel amacı sosyaliz-min dünyadaki etkisini ve yayılmasını önlemek oldu. Bütün askeri veekonomik olanaklar bunun için seferber edildi. Bu amaçla bağımlı ka-pitalist ülkelerde faşist darbeler, askeri darbeler, iç karışıklıklar, kitlekatliamları, dinin en geniş biçimde kullanılması vb. yollara başvu-ruldu. Bağımlı ülkelerde çeşitli askeri sabotajlar, askeri işgal ve as-

C. Dağlı

224

Page 226: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

keri-ekonomik ablukaya başvuruldu. Soğuk savaş emperyalist-kapi-talist sistemin, sosyalist sisteme ve uluslararası devrimci proletaryayakarşı en kapsamlı sınıf savaşı oldu.

İki sınıf, iki sistem, iki dünya arasındaki savaş bu yüzyılın sonla-rına doğru, sosyalist ülkelerde karşı-devrim güçlerinin politik iktidarıele geçirmeleriyle yeni bir durum yarattı. Emperyalist-kapitalist sis-tem, sosyalist sistem karşısında geçici bir üstünlük sağlamıştı. Burju-vazi ve küçük burjuvazi, bunu, sosyalizm ve kapitalizm arasındakitarihi hesaplaşmanın sona ermesi olarak göstermeye çalıştı. Sosya-lizmle kapitalizm arasındaki hesaplaşma sona ermedi, kapitalizmayakta kaldığı sürece de sona ermeyecektir. Proletaryanın anti-kapita-list mücadelesi sürüyor. İki bin yılına girerken, dünya genelinde dev-rimci proletarya ve komünist hareketin, komünizm yolundaanti-kapitalist mücadelesi büyük bir atak yaparak yükselişe geçti. Bu,iki dünya arasındaki hesaplaşmanın önümüzdeki süreçte ne kadar sertgeçeceğini gösteriyor. Olayların dünya çapındaki seyri, iki dünya ara-sında sert ve kapsamlı bir çatışmaya doğru ilerlenmekte olduğunu gös-teriyor.

Bu mücadele en sonunda sosyalizmin üstünlüğüyle sonuçlana-caktır. Son iki yüzyıllık tarih bunu doğruluyor. Daha geçen yüzyılın or-talarında henüz bir öğreti olan sosyalizm, fazla uzun zaman geçmedenkitle hareketi, toplumsal sistem ve sosyalist sistem haline geldi. Sos-yalizmin ilk örnekleriyle birlikte kapitalizmin dünya sistemi derin biryara aldı ve kapitalizmin dünya krizini derinleştirdi. 20. yüzyıl sosya-lizmin etkisini geniş alanlara doğru yaydığı ve ilk sosyalizm örnekle-rinin yaşandığı bir yüzyıl oldu. Kapitalizm altında hazırlanmış olanmaddi ön koşullar, bunların içinde emeğin toplumsal karakter kazan-ması ve elde edilen bütün deneyimlere dayanarak, 21. yüzyılda sos-yalizmin yürüyüşünü tamamlayacağını, kapitalizmin ilk öncesosyalizm tarafından kuşatılacağım ve giderek tamamen sosyalizminegemenliğiyle sonuçlanacağım gösteriyor. Çağımızın ana çizgisi ka-pitalizmden komünizme geçiş ve proletarya diktatörlüğüdür, sosya-lizmdir.

Kapitalizmden komünizme geçişin gerçek hareketi olan geneldedevrimci proletarya hareketi, özelde komünist hareket geniş bir biri-kime sahip bir hareket olarak sosyalizmi dünyanın birçok köşesindegerçekleştirecek ve giderek sosyalizmi dünyada egemen yapacak teo-rik, politik, pratik birikimlere sahiptir. Proletarya ve komünist hareketkapitalizme ve burjuva toplumlarına karşı verilen 150 yıllık mücadeleboyunca, mücadelesini başarıya ulaştırmak için dünyanın birikiminielde etti. Bu birikim yalnızca zafer yıllarında değil, aynı zamanda ye-

Toplu Yazılar

225

Page 227: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

nilgi yıllarındaki koşullardan geçilerek sağlandı. Zaferden çok yenilgidönemlerinin sosyalizm mücadelesinde rolü olduğunu kabul etmekgerekir.

Sınıf mücadelesi, devrimci ayaklanmalar pek çok ülkede prole-taryaya yalnızca yenilgi getirdi. Ancak sosyalist proletarya her sefe-rinde yenilgilerinden ders çıkararak ileri gitti. Sosyalist ülkelerinbaşına gelen felaketler devrimci proletarya hareketi ve komünist ha-reket için çok öğretici derslerle doludur. Buna karşın devrimci prole-tarya ve komünizm saflarında bulunan herkes bu dersleri anlamışdeğildir. Oysaki burada olup-bitenler, proletaryanın kapitalizmi yen-mesi ve sınıfsız komünist topluma doğru ilerlemesi için yaşamsalönemdedir.

Sosyalist ülkelerde iktidara gelen karşı-devrim güçleri, içerde çokciddi hatalardan yararlandılar, dışta ise güçlü bir emperyalist-kapita-list dünyaya dayandılar. Sosyalist ülkelerde yaşanan gelişmelerdenalınması gereken ilk komünist ders; kapitalizmden komünizme geçişuzunca bir dönemin tümünü kapsar. Komünizme geçişin politik bi-çimi olan proletarya diktatörlüğü, bu dönem boyunca bütün devrimciönemini korur. Komünizme, yani sınıfların ortadan kaldırılmasına yal-nızca proletarya diktatörlüğüyle varılacağına göre, proletarya dikta-törlüğünü, hedefine varacak biçimde konumlandırmak gerekiyor.

Eski toplumun bağrından çıkıp gelen, komünist toplumun ilk aşa-ması olan sosyalizm, içinden çıkıp geldiği eski toplumun izlerini üze-rinde uzun süre taşır. Sosyalizm bir ülke ya da ülkeler grubundan zaferkazansa da kapitalizm dünyada büyük bir güç olduğu sürece, saldırı vekuşatma altında bir sosyalizmin boşa gitmemesi için, sosyalist kaza-nımları koruyacak olan proletarya diktatörlüğü sağlamlaştırılmalıdır.Proletarya diktatörlüğünde en ufak bir zayıflık, güçlü olan düşmanınhemen harekete geçmesine ve bütün yıkıcı güçlerini sosyalizmin üze-rine yöneltmesine yol açar. Kapitalizmin dünyada büyük güç olduğuve sosyalizmi kuşatma altına aldığı koşullarda proletarya diktatörlüğüher bakımdan güçlendirilmelidir.

Bütün kıtalarda bir yüzyıl boyunca süren devrimci ve sosyalistmücadelelerce sağlanan deneyimleri, sosyalizm uğruna mücadeledebirer kazanım ve mevzi olarak görmek gerekir. Emperyalizme ve ka-pitalizme karşı verilen devrimci mücadeleler bu anlayışla değerlendi-rilmeli. Yenilgiye uğrayan devrimci mücadeleler de yenmek vekazanmak için değerlendirilmeli. Yenilgiye uğrayan devrimci müca-deleler sonuç çıkaracağımız engin derslerle doludur. Proletarya, sos-yalizme ulaşmadan önce sosyalizmi nasıl gerçekleştireceğini yalnızcateorik olarak değil, pratik olarak da bilmelidir, pratiğin içinden geçe-

C. Dağlı

226

Page 228: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rek yet-kinleşmelidir. Bugüne kadar ki pratik, devrimci sınıf proletar-yaya sosyalizmi gerçekleştirmede güçlü bir temel sağlıyor. Nasıl ki, in-sanların kuşaktan kuşağa aktardığı bilgi birikimi sonrakiler içindayanacakları ilk temeli veriyorsa, sosyalizm mücadelesinde daha ön-ceki kuşakların elde ettiği ve bugüne aktardığı bilgi birikimi de, bu-günkü sosyalist kuşağa, sosyalizmi gerçekleştirmede ilk veriyisağlıyor. Burada önemli olan yalnızca bugüne aktarılan bilgilere işa-ret etmek değil, bu bilgileri de bugünkü ve yarınki mücadele de kul-lanacak biçimde marksist eleştiri süzgecinden geçirmektir.

Bilimsel nitelikli bilgiler bir güçtür. Bilimsel sosyalizm de, bi-limsel bir görüş olarak, dünyanın devrimci dönüşümünde, proletarya-nın elinde bir silah ve dönüştürücü güçtür. Bilimsel sosyalizm silahını,bu dönüştürücü gücü iyi kullanalım.

Kapitalizmden komünizme geçişte proletaryanın en etkin silahıolan proletarya partisi çoğu olağanüstü şartlarda geçen zengin bir ta-rihe sahiptir. Proletaryanın bağımsız politik örgütünün geldiği düzeyisaptamak için, onun evrimini iyi bilmek gerekiyor.

Bilimsel sosyalizmi uluslararası proletaryaya mal etmek, prole-taryayı sosyalizme kazanmak için kurulan Komünistler Birliği'ndensonra kurulan I. Enternasyonal, bu alanda üstlendiği görevi yerine ge-tirdikten sonra, Komün'ün düşüşünden sonra dağıldı. Yerine kurulanII. Enternasyonal, ilkinin yarattığı sosyal-demokrat işçi partilerini biraraya getirdi. II. Enternasyonal, sınıflar mücadelesinin görece barışçıgeçtiği dönemde mücadele verdi. Yaptığı esas hizmet, sosyalizmi engeniş kitlelere götürmek ve parti yönetiminde kitlelerin kapitalizmekarşı mücadelelerini yönetmek oldu. Bu dönemde legal mücadelearaçları sosyalizm için başarılı olarak kullanılmıştır. Koşullarda önemlibir değişim meydana gelince, II. Enternasyonal partileri gelişmelereayak uydurmada zorlandılar. Bu, sınıflar mücadelesinin yeni ve sert birdöneminin başlaması oldu.

Kapitalizm belli bir gelişme aşamasında emperyalizme dönü-şünce, emperyalizm kapitalizmin bütün temel hareket yasalarını, çe-lişkilerini, sürtüşmelerini bir üst düzeye çıkardı. Sınıflar mücadelesisertleşti, proletaryanın toplumsal kurtuluş mücadelesi kendisini bir-çok yerde belirginleştirdi. Tekelci kapitalizm kendi bağrındaki bütündevrimci öğeleri harekete geçirdi. Toplumsal devrimin maddi ön ko-şulları her bakımdan olgunlaşıyordu. Dönem her yönden kendisinitemsil edecek politik bir örgütlenmeyi dayatıyordu. Proletaryanın dev-rimci sınıf partisi olan leninist parti böylesi bir devrimci dönemdedoğdu. Leninizmi yaratan koşullar aynı koşullardı. Hem Rusya'da vehem de dünyada leninizmin koşulları ortaya çıkmıştı.

Toplu Yazılar

227

Page 229: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Yeni dünya "koşullarında eski” tipte parti ile yola devam edile-mezdi. Çelişkilerin keskinleşmesi, sınıflar savaşının sertleşmesi, pro-letaryanın sınıf mücadelesini başarıya götürecek yeni tipte proletaryapartisini zorluyordu. Yeni tip proletarya partisi bir devrimci parti ol-malıydı. Rusya'da Lenin önderliğinde kurulan Bolşevik Partisi böylebir partiydi. Artık II. Enternasyonal partilerinin dönemi kapanmıştı.II. Enternasyonal partileri Birinci Emperyalist Savaş sırasında kendiburjuvaları için çarpışarak kendi sonlarım getirdiler. II. Enternasyo-nal sosyal-şoven bir politika izleyerek tamamen çöktü.

Ekim sosyalist devrimi yeni tipte bir parti olan Bolşevik parti ta-rafından zafere ulaştırıldı. Diğer kapitalist ülkelerde de savaş sırasındaproletaryanın bağımsız devrimci çizgisini temsil eden ve proletarya-nın temel amaçlarım gözeten marksist gruplar ortaya çıktılar. Birçokülkede yeni tipte marksist örgütlerin ortaya çıkması, proletaryanın top-lumsal kurtuluşu için koşulların birçok yerde oluşmasının sonucuydu.III. Enternasyonal (Komünist Enternasyonal) yeni tip proletarya ör-gütleri tarafından kuruldu. III. Enternasyonal'in komünist partileri, pro-letaryanın kurtuluşunu devrim yoluyla gerçekleştirmeye yeteneklipartiler olarak mücadele verdiler. III. Enternasyonal proletarya dev-rimleri çağının ürünüdür.

Komünist Enternasyonal partileri burjuvazinin en sert saldırıla-rında bile ayakta kalmasını bilen ve her koşulda mücadele etme yete-neği kazanan niteliklere sahip oldular. Ekim sonrasından kırklı yıllarınbaşlarına kadar süren Komünist Enternasyonal döneminde proletarya,komünist partilerin önderliğinde birçok alanda başarılarla tanıştı. Bi-limsel sosyalizm maddi bir güç oldu, etkinliği arttı. Sınıflar mücade-lesinde proletaryaya öncülük ettikleri için, mücadele alanında hiç birboşluk bırakmadılar. Komünist partiler, İkinci Dünya Savaşı'nın ge-tirdiği baskı ortamında III. Enternasyonalin dağılmasından sonra daülkelerde sosyalist mücadelelerini sürdürdüler. Sosyalizm bir sistemolduktan sonra, hem yeni tip proletarya partilerinin, hem de sosyaliz-min etkinliği iyice arttı.

III. Enternasyonal'in dağılmasından sonra uluslararası komünisthareket ara sıra yapılan komünist ve işçi partileri zirvesi biçiminde biraraya geldi. Son yarım yüzyılın büyük bir bölümünü kapsayan bu ilişkibiçimine denk gelen süreçte, komünist partileri birbirinden farklılaş-tılar. Avrupa komünist partileri içinde büyük bölümü, burjuvaziylesınıf işbirliği anlamına gelen "Avrupa Komünizmi"ni benimsediler.Böylece bu partiler, leninist parti anlayışından, bilimsel sosyalist öğ-retiden tamamen koptular. Proletarya diktatörlüğünü reddederek ve"öncü örgüt" anlayışını yadsıyarak düzene yöneldiler. Sosyalist ülke-

C. Dağlı

228

Page 230: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lerdeki komünist partileri temelde bilimsel sosyalist ilkelere bağlı ka-lırken, çeşitli noktalarda marksist-leninist ilkelerde ciddi hatalar işle-diler, giderek komünist partisi konumundan uzaklaştılar ve sonuçtadağıldılar. Bağımlı ülkelerin komünist partileri ise esas çoğunluklaoportünist-reformist bir temele oturdular ve zamanla sınıflar mücade-lesinin dışına düştüler.

Bağımlı kapitalist ülkelerde sınıflar mücadelesindeki boşluğu soldevrimci örgütler doldurdu. Marksizm-leninizmden güçlü olarak et-kilenen sol devrimci örgütler, sosyalizmin dünya çapında yarattığı et-kiden de yararlanarak, sosyalizm doğrultusunda mücadeleye giriştiler.Bu devrimci hareketlerle marksizm-leninizm arasında Çin Şeddi yok-tur. Sonraları bazıları komünist parti düzeyine yükselen bu örgütler,devrimci silahlı mücadeleyle bağımlı kapitalist ülkelerdeki esas dev-rimci mücadeleyi temsil ettiler. Bilimsel sosyalizm onların mücadele-sinde emekçi kitleleri harekete geçirici gücü buldu.

Son yılların en kayda değer gelişmesi, sosyalizmden kopan par-tilerin yanında, bilimsel sosyalizmi temel alan ve temsil eden leninistparti ve örgütlerin ortaya çıkışı oldu. Bu örgütler mücadele yeteneğinesahip militan nitelikleriyle öne çıktılar.

Sosyalist ülkelerdeki geriye düşüş ve burjuva saldırıların heralanda arttığı bir dönemde, bu militan sosyalizm örgütleri, mücadele-lerinde proletaryanın devrimci amaçlarını temsil ediyor. Devrimci ör-gütlerin varlığı, sosyalizm mücadelesinde bir güvencedir.

Uzun bir tarihi geçmişi olan, bu süreç içinde çok zengin bir sos-yalist birikim elde eden uluslararası komünist hareket, mücadeleningeldiği aşamada, bugünkü devrimci görevleri doğru saptamalıdır.

Proletarya ve burjuvazi arasındaki uzlaşmaz sınıf mücadelesiningeldiği tarihi aşamada, komünist partilerin görevleri daha önceki dö-nemlere göre önemli değişiklikler içermektedir. Kapitalizmden ko-münizme geçişin temel görevleri; kapitalizmi yıkma, proletaryadiktatörlüğünü ve sosyalizmi gerçekleştirme, sınıfları ortadan kaldır-madır. Bu, söz konusu dönemin temel devrimci hedefleridir. Komünisttoplumun üst evresi daha ileri ki bir aşamanın sonucudur. Aynı şeysosyalizm için söylenemez. Sosyalizm -bağımlı kapitalist ülkelerdedemokratik halk devrimleriyle bir geçişi de içererek- geleceğin değilgünümüzün bir sorunudur. Komünistler önlerindeki görevleri bu du-ruma göre saptamalıdır. Bilimsel sosyalizmin bir öğreti olduğu dö-nemler çok gerilerde kaldı. Sosyalizm, artık maddi bir güç, bir olgu,çağın en etkin hareketi, toplumsal bir sistem ve kapitalizm tarafındanher tarafta gündeme getirilen bir zorunluluktur. Komünistler, görevlerimücadelenin bugünkü basamağına göre belirlemeli.

Toplu Yazılar

229

Page 231: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Sosyalizm, proletarya için kurtuluşun etkin silahı ve hedefi ol-makla kalmamış, en geniş kitleler için ise kurtuluşlarına esin kaynağıolmuştur. Çağımız sosyalizme tanıktır, çağımız ana içeriğini sosya-lizm uğruna mücadelelerden almaktadır. Sosyalizm ideoloji, sanat,kültür, politika, diyalektik ve materyalist yöntemleri ve düşünme bi-çimiyle son derece etkindir ve yaygındır.

Bu durumda komünist parti, kitleler içinde derin kök salan sos-yalist birikimi kucaklamalı ve onu her yerde egemen yapmalıdır. Bukapsamlı görev, komünist partisini nitelik olarak yetkin olmaya zor-luyor. Komünist partisi, teorik, politik, kültürel, mücadele anlayışı vebilgi birikimi bakımından sosyalizmi temsil edecek düzeyde olmalı-dır.

Öte yandan her ülkedeki burjuva egemenlikleri uluslararası birnitelik kazandığında, uluslararası devrimci proletaryanın, proletaryaenternasyonalizmi eylemsel temelde bir zorunluluk olarak öne çık-mıştır. Komünist hareket bu görevi de çözmelidir.

Hiç bir komünist partisi, sınıf mücadelesinin pratik süreçlerindengeçmeden, bir yetkinleşme evrimi yaşamadan 150 yıllık komünist bi-rikimi temsil edecek düzeye gelemez. Komünist hareket 150 yıllık ko-münist mücadeleye bir şeyler katacak bir düzeyi tutturmalıdır. Helesosyalizmin çağın bir olgusu olduğu günümüz koşullarında mücadeleetmekte olan bir komünist partisi her bakımdan ileri, devrimci olanıtemsil etmeli, devrimci proletaryanın ileri müfrezesi olmalıdır.

Sosyalizmi "uzak bir geleceğin" sorunu olarak görenleri en sertbiçimde eleştiren Lenin, böylelerini sosyalizm anlayışında "doktriner"olarak nitelendirir. Hele bugünkü koşullarda, tekelci devlet kapitaliz-minin sosyalizmi bir olgu, günümüzün bir olgusu haline getirdiği biraşamada, halen sosyalizmi geleceğin sorunu olarak görmek, tarihi sü-recin dışına düşmektir.

Sosyalizmde doktriner anlayışı mahkum etmeliyiz. Kapitalizm-den komünizme geçişin bugünkü aşamasında komünist partisinin gö-revlerini, çalışmasını, mücadelesini açık ve net olarak belirlemeli,belirgin olarak öne çıkarmalıyız. Sosyalizm yaşamda en ilerinin tem-silcisidir.

Mücadele Birliği

13 Mart 1999

Sayı: 25

C. Dağlı

230

Page 232: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ULUSAL SINIFSAL KURTULUŞ İÇİNKÜRDİSTAN

GEÇİCİ DEVRİM HÜKÜMETİ

Kürdistan'da yaşanan bir devrimdir. Son dönemde yükselişegeçen, milyonlarca insanın katıldığı, öfkesini, istemlerini ve hedefle-rini ortaya koydukları şey bir devrimden başka nedir ki? Kürdistandevrimi yeni başlamadı, yıllardır sürüyor. Maddi kökleri ise çok dahauzun bir geçmişe, tarihi temellere dayanıyor. Onbinleri, yüzbinleri vemilyonları haftalarca, aylarca ve yıllarca sürekli eylem halinde tutanşey, görünürde bir ya da bir kaç olaydır, ancak hiç bir olay bu kadarbüyük bir kitleyi, bir halkı bu kadar uzun bir süre eylemde tutamaz.Bunun temelinde ekonomik, politik ve toplumsal olaylar yatıyor. Birşeyin sonucu ortaya çıkmadan önce nedeninin daha önceden ortayaçıkması gerekiyor. Bu, toplumların ve doğanın gelişme evrimidir, ge-lişme diyalektiğidir. Kürdistan'da bu günkü sonuçlan yaratmış olan ta-rihi nedenler çok önceden oluşmuştur. Aynı zamanda Kürdistan'datarih güncelleşmiş, bütün harekete geçirici nedenler bir araya gelmiş-tir. Bugünkü sonuçları yaratmış olan nedenler her geçen gün dahabüyük olaylar yaratacak niteliktedir. Kürt halkının kendi topraklarıtemel olmak üzere bulunduğu bütün alanlarda eyleme geçmesi, kendiulusal-sınıfsal kurtuluşunu gerçekleştirmek için silaha sarılması ol-ması gerekendir ve mücadelenin kendi doğasına uygun olanıdır. Bu-güne kadar yenilmiş olanları da dahil bütün "Kürt isyanları" kenditopraklarında meydana gelmiştir. Bu son "isyan" da aynı yolu izledi.Kürt ulusal kurtuluş hareketi, ilk kurşunu bu topraklarda attı. Dahasonra gelen her yeni eylem ve eylemler dizisi bu yolu izledi. Kürt hal-kının devrim mücadelesi böylesine güçlenip yaygınlık kazandıysa,bunun en temel nedeni mücadelenin kendi toprakları üzerinde yürü-tülmesi ve bir halkın kendi topraklan üzerinde ayağa kalkmasıdır.Zafer de son çözümlemede burada kazanılacaktır.

Kürt halkının kendi topraklarında ayağa kalkması, dünyanınbütün dikkatlerinin buraya çekilmesi, bir süre öncesine kadar "geçerliyol" sanılan "Roma süreci"nin nasıl da geçersiz bir yol olduğunu gös-terdi. Roma süreci iflas etti. Bunun yerini Amed-İstanbul süreci aldı.Tıpkı Filistin İntifadasının doğmasına kadar uluslararası diplomatik

Toplu Yazılar

231

Page 233: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sürecin geçerli sanılmasında olduğu gibi, Kürt halkı da kendi İntifa-dasına girişene kadar, Roma süreci denen uzlaşmacı politik sürecingeçerli olduğu yanılgısına kapıldı. Kürdistan devrimi de her devrimgibi kendi devrim güçlerinin bir eseri olarak gelişim gösteriyor. Bunaaykırı düşen Roma süreci, bir halkın nasıl kurtulamayacağının; yeni-den yükselen Kürt intifadası ise aynı halkın nasıl kurtulacağının yakınve unutulmaz örnekleridir.

Avrupa Birliği ile birlikte düşünülen "çözüm" nerede ise bir hal-kın imhası ile sonuçlanacaktı. ABD, AB emperyalizmi, faşist TC ilebaşka işbirlikçi iktidarlar tam bir anlayış birliği içinde Kürt halkınıimha etmeye, onun kurtuluş hareketini ezmeye kalktılar, ta ki Kürthalkı intifadasını yeniden yükseltene kadar. Kürt halkı bütün bu plan-lara karşı ayaklandı, o zaman oyunlar, tuzaklar ortaya çıktı, çözüm yada çözümsüzlüklerin ne olduğu da anlaşılır oldu. Bu ders bir halkınkendi yenilgilerinden, yanılgılarından nasıl öğrenmesi gerektiğini vehalkların zaferlerinden çok yenilgilerinden ve yanılgılarından öğren-diklerini bir kere daha açığa çıkardı. Kürt halkı, asıl olarak işte bu ta-rihi dersi hiç unutmamalıdır.

Ezilen halklar özgürlük ister, emperyalizm egemenlik. Halklarancak emperyalizme karşı durdukları ya da durabilecek kadar iktidar-larını sağlamlaştırabildikleri oranda özgür ve egemendirler. Bugünekadar başka halkların deneyleriyle kanıtlanan bu temel gerçekleri, Kürthalkı da illa kendi deneyleriyle doğrulamalıydı. Tarih böyle işliyor.Kürt halkı, tarihin bu yasasını kendi deneyleriyle doğruluyor.

Bir halk için pratikte doğrulanmış bir gerçek, bu halkın kurtulu-şunu gerçekleştirmek isteyen politik hareket için her zaman aynı bi-çimde kavranmıyor. Kürdistan ulusal kurtuluş hareketi 93'ten bu yanaadına "politik çözüm" dedikleri devrimsiz, patlamasız, sıçramasız bi-çimde ulusal "sorun"un çözümünde ısrar ettiği için, Kürdistan dev-rimi varması gereken düzeye varamadı. İzlenen yolun geçerli bir yololmadığı komünist hareket tarafından yıllarca söylendi. Ne var ki, birhalk ve bir kurtuluş hareketi, pratikte kendisi yaşamadan, yalnızca teo-rik doğruların etkisiyle davranmıyor. ABD ve AB emperyalizmi veişbirlikçilerinin birlikte PKK Genel Başkanı A. Öcalan'ı tuzağa düşü-rüp TC'ye teslim etmelerinin yarattığı tepkiyle davranan PKK, kısasürede devrimci mücadele yöntemlerini devreye soktu. Bir yöntemolarak başvurulan bu yöntemler devrimci yöntemlerdir. Ne var ki, bugüne kadar yaşanan deneylerin gösterdiği bir eylemin, bir yöntemindevrimci olması için bunun iktidarı ele geçirme hedefi ile ilişki içindeolması gerekiyor. PKK. devrimci eylemlere yöneldi yönelmesine amaulusal sorunun devrim yoluyla çözülmesi noktasında henüz açık değil.

C. Dağlı

232

Page 234: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Yayınlanan bildiriler ve bu hareketin "politik çözüm"de ısrarlı olması,yanılgılarından halen ders çıkaramadığını ortaya koyuyor. Koşullarson derece devrimci, çelişkiler keskin, mücadele sert olduğu için PKK,Kürdistan devrimi tarafından kendi zeminlerine çekiliyor. Buna kar-şın PKK ise, daha önceki sürecinde ısrar ediyor. Orta yerde bir para-doks var. Bu paradoks devrimin çıkarı temelinde çözülmeli. PKK"politik çözüm" yolunu terketmeli ve son aylarda pratik mücadeledeyöneldiği yolu teorik ve pratik düzeye çıkarmalı. Leninist parti bu yön-deki devrimci eleştirilerini ve uyarılarını sürdürecektir. Kürt halkının,Türk halkının ve bütün halkların birlikte kurtulabilecekleri ve bununiçin de birlikte örgütlenmesi gerektiği gerçeği işte bu gerçeğin anla-şılması için neredeyse otuz yıl gerekti. Bugün pratikte yaşananlardansonra herkes, halkların kurtuluşunun ortak olduğunu kabul ediyor. Ya-şanan devrim döneminde sözle kabul yetmez, pratikte de buna uygundavranmak şarttır. Bu şartı biz değil devrim dayatıyor. Devrim en iyiöğretmendir. Ne var ki, yalnızca devrimden öğrenmek yetmez, artıkdevrime bir şeyler öğretmek gerekiyor. Devrime neler öğreteceğimizibirlikte görelim.

Kürdistan ulusal kurtuluş hareketi, sürgünde bir Kürt Parlamen-tosu oluşturmaya gidince, bunun kaçınılmaz bir şey olduğunu hepi-miz biliyorduk. Kürdistan devrimi, bu devrimin gelişme çizgisi,kendisini politik düzeyde temsil edecek merkezi bir organa gereksi-nimi kaçınılmaz hale getirdi. Devrim, kendisini ifade edecek ve ilerigötürecek politik organları kaçınılmaz hale getirmekle birlikte, oluş-turulan sürgündeki parlamento, devrimin bu gereksinimini karşılaya-mazdı. PKDW, devrimin gereksindiği şeyi vermedi. Kürdistan devrimi"aşağıdan eylem"in yanında "yukarıdan eylem"i gündeme getirdi.PKDW ise "Yukardan eylem"i yerine getirmekten uzak kuruldu. KürtParlamentosu, tamamen ulusal hareketin diplomatik faaliyetlerini yü-rütmek amacıyla kurulmuştu ve öyle davrandı. Bu ise, 93'ten bu yanaortaya konulan "politik çözüm" ilkesine uygundu. Ancak devrimin ge-lişme çizgisine ise hiç de uygun değildi. Devrimin istediği, yüksek birdevrimci otoriteydi. PKDW ise, bir devrimci otorite olmanın çok uza-ğındaydı. Kürdistan parlamentosu bugünkü koşullarda bir KÜRDİS-TAN GEÇİCİ DEVRİM HÜKÜMETİ rolünü oynamalıdır. PKDWise, yapısı, kuruluş ilkesi ve hedefleriyle buna uygun değildir. Oysadevrim hükümeti ihtiyacı, kendisini bütün ivediliğiyle dayatıyor. Nasılki Kürdistan devrimi devrimci bir ordu kurduysa, aynı biçimde dev-rim hükümeti de kurulmalıdır. Devrimci bir ordu, devrimci bir hükü-metle desteklenmezse hedefine ulaşamaz. Devrim hükümeti de birdevrim ordusuna dayanmazsa politik hedefine ulaşamaz. Devrimci or-

Toplu Yazılar

233

Page 235: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

duyu, devimci cepheyi dayatan koşullar aynı kaçınılmazlık ve ivedi-likle devrimci hükümeti de dayatıyor.

Şunu her zaman söyledik: Kürt halkının, Türk halkının ve diğerhalkların düşmanları aynı ve tektir, kurtuluşları ve zaferleri de birlikteolacaktır. Bunun maddi temelleri var. Bu konudaki görüşlerimiz çokiyi biliniyor. Bunun yanında şunu da söyledik: Kürt halkının kurtu-luşu diğer halklardan önce gerçekleşmesi çok zayıf bir ihtimal olsa dasavunulmalıdır ve savunduk. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin et-mesini yalnızca Türk halkının kurtuluşuna bağlamak, ulusal sorunuyalnızca tek bir biçimde çözmeyi istemektir. Bu bakış açısı ise ezenulus proletarya hareketini sosyalizm dışına düşürür. Leninist parti,Kürdistan ve Türkiye Halk devrimlerinin iç içe geçtiğini ve bugün içinher iki devrimin bütün güçlerini birleştirmesi gerektiğini, bunun bütünhalkların ulusal ve toplumsal kurtuluşu için bir zorunluluk olduğunusöylüyor. Bazıları bundan şu sonucu çıkarabilir: Bu koşullarda ortakbir geçici devrim hükümeti önerelim. Bizler, bunun olanaklı olduğunuancak, Kürdistan geçici devrim hükümetinin bu önerimize aykırı ol-madığını da söylüyoruz. Devrimimizin BİRLEŞİK karakteri bunu ge-rektiriyor. Kürt halkı birleşik devrimde kendi örgütlülüğü ile yeralacaktır. Bu gerçeği herkes kabul etmelidir. Her iki ülkenin devrimi-nin tek bir süreçte birleşmesi, Kürt halkının kendi ulusal toplumsal ör-gütlerinden yoksun olması anlamına gelmez, gelmemeli. Bu anlayış,savunucularını şovenizme götürür.

Birleşik devrimin güçlü bir bileşeni ve dinamizmi olan Kürdistandevriminin pratikteki gelişimini irdeleyelim, göreceğiz ki, devriminpratik gelişimi ile PKDW birbirine uyumlu değildir. A. Öcalan’ın tut-sak düşmesiyle birlikte. Kürt halkı, Kürdistan'ın bütün parçalarında,Türkiye'de ve bütün kıtalarda ayaklandı. Bu sırada PKDW ne yaptı?Kürt parlamentosu tamamen etkisiz kaldı, hatta parlamento başkanı,devrimin gerisinde kalan görüşler ileri sürdü. Böylece pratik gelişmeve devrimin gereksindiği merkezi devrimci organ bütün ivediliğiyleorta yerde duruyor. PKK, şimdi PKDW'de ısrar etmek yerine Kürdis-tan Geçici Devrim Hükümetini oluşturmalıdır. PKDW, bir dış büroolarak devrimci anlayış temelinde görevini sürdürebilir. Kürdistandevrimi kendi devrim hükümetini oluşturmakla kesinlikle ileriye gi-decektir.

Amacı isteyen aracı da istemelidir. Kürt ulusunun kurtuluşunu is-teyen bunu sağlayacak araçlarını da yaratmalıdır. GDH devrim ve kur-tuluşun bir aracıdır. Yalnız, bunun oluşması için ulusal hareketindevrimi hedeflemesi, ulusal sınıfsal kurtuluşu benimsemesi gerekir.GDH, HER ŞEYDEN ÖNCE, devrimin en yüksek organı ve otorite-

C. Dağlı

234

Page 236: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sidir. Ve böyle kurulmalıdır. Belki de, Kürdistan reformist çevreleriTC ile uzlaşma yolunu tıkar diye böyle bir devrimci yönteme karşı çı-kabilirler. Ne var ki, Kürt halkı ise böyle bir hükümete bütün içtenli-ğiyle evet diyecektir. Kürt halkı tarihi boyunca ezilmiş, imha edilmişve çok derinden yaralanmış bir halktır. Bu halkın yaraları ancak birZAFER'le iyileşebilir. Zafer ve zafere giden devrimci yöntemlerdenbaşka hiç bir şey bu halkın yaralarını iyileştiremez.

Halk ayakta, koşullar devrimci, mücadele kapsamlı.Geçici devrim hükümeti belli bir gelişme gösteren bütün ulusal

kurtuluş hareketlerinde ya kurtuluştan önce ortaya çıkmış ya da kur-tuluş sırasında kurulmuştur. GDH yalnızca zaferden sonra oluşurdemek, tarihi gerçeklere aykırı olduğu gibi, pratikte de Kürdistan dev-riminin gereksinmelerini anlamamak demektir. Bütün kurtuluş hare-ketleri gibi Kürdistan devrimi de bütün alanlarda yükselen devrimikucaklayacak ve daha ileriye götürecek devrimci bir organa gerek-sinme duyuyor. Bu gereksinme, şu son dönemde dünya çapında ger-çekleşen eylemler sırasında kendini hissettirdiği kadar, başka hiç birzaman kendini hissettirmemiştir. Devrimin pratikte aldığı yol ve kap-samı Kürt ulusal hareketinin boyunu aştı. Kürdistan devrimi kendi sı-nırları içinde durmadı ve duramazdı. Kürdistan devrimi daha şimdidenbirleşik devrim özelliği gösterdi. Yalnızca Kürt gücü açısından bilePKDVV hareketin gerisinde kaldı ve bundan sonra artık bu süreci ya-kalayamaz. Artık, pratikte gelişen devrimin yasalarına uygun davra-nılmalı.

İster yalnızca ulusal kurtuluşu hedefleyen Cezayir ulusal kurtuluşhareketi olsun, isterse ulussal-sınıfsal kurtuluşu hedefleyen ve ger-çekleştiren Vietnam devrimi olsun, zaferden önce, kendilerini zaferegötürecek olan devrimci iktidar organlarını yaratmışlardır. Cezayirulusal devrimi, kurtuluştan önce (1958'de) Geçici devrim hükümetinikuruyor. Cezayir halkı bu tarihten sonra kurtuluşun sağlandığı 1961'ekadar kendi hükümetinin öncülüğünde mücadeleye devam ediyor. Vi-etnam halkı, Güney'in kurtulması için kurtuluştan çok önceleri geçicidevrim hükümetini kuruyor. Bilindiği gibi Güney Vietnam 1975'tekurtuldu. Güney Vietnam Geçici Devrim Hükümeti ise 1968'de ku-ruldu. Benzer bir durum ulusal kurtuluş mücadelesi veren diğer ülke-lerde de gerçekleşti. Bunun ön koşulu, kurtuluş hareketlerinin kendiiktidar organlarını yaratacak politik konuma sahip olmalarıdır. Bu ko-şullar Kürdistan'da (Kuzey Kürdistan) yeterince vardır.

Kürdistan geçici devrim hükümeti PKDW gibi yurtdışında ku-rulmamalı. Hükümet doğrudan Kürdistan topraklarında kurulmalı vemücadeleyi omuzlamalıdır. Ancak böylesi bir hükümet Kürt halkını

Toplu Yazılar

235

Page 237: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kurtuluşa götürecek bir misyona sahip olabilir. PKDVV'nin kuruluşusırasında bu konudaki görüşlerimizi bir kitapta ortaya koyduk. PKK,o zaman birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da önerilerimize kulaktıkadı. Biz konu ile ilgili görüşlerimizi dile getirmeye devam ettik. Bukonuda asıl öğretici olan olaylar oldu. PKK, olaylardan ne kadar öğ-rendi, bunu bundan sonraki süreçte birlikte göreceğiz. Olayların veKürdistan devriminin PKK üzerinde baskı yaptığını kesin olarak bili-yoruz. Toplumsal gerçeklerin inatçı olduğunu ve kendi gerçekliğinikarşı çıkanlara dahi kabul ettirdiğini de biliyoruz. Kürdistan devrimgerçeğinin kendi pratik gereksinmelerini kısa süre içinde PKK'ye dekabul ettireceğini biliyoruz. Umarız bu gerçekleri kabul etmeye hazırolur.

Kürdistan ulusal demokratik halk devrimi ve Türkiye'deki de-mokratik halk devrimi, Şubat ve kızıl Mart'tan bu yana yeni bir yük-seliş sürecine girdi. Böylece devrimimiz, dünyanın ileri ülkeleriarasına girmemizi sağladı. Birleşik devrim, halklarımızın yeni ve güçlüdevrimci atılımı ile birlikte SIÇRAMA noktasına geldi. Burada, dev-rim yoluyla iktidarı hedefleyen ve devrimci mücadele yöntemlerinedayanan bir politikanın yaşama geçirilmesi her zamankinden daha çokönem kazanmıştır. Ulusal sınıfsal kurtuluş için Kürdistan Geçici Dev-rim Hükümeti, bu sıçramanın en temel dayanaklarından birisi olacak-tır. Kürdistan devrimi GDH ile birlikte kesin olarak daha ileriyegidecektir. Birleşik devrim hedefine daha çok yaklaşmış olacaktır.

Mücadele Birliği16 Nisan 1999

Sayı: 27

C. Dağlı

236

Page 238: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

PROLETER HAREKET KOMÜNİST HAREKET

Proleter hareket ve komünist hareket çağımızın en etkin iki gü-cüdür. Sınıf mücadelesinde oynadıkları rol ve karşılıklı ilişkileri doğru-bilimsel olarak belirlenmezse etkin güç olmaktan çıkarlar. Çağımızındönüştürücü gücü olan proletaryanın üstlendiği görevi yerine getire-bilmesi için, bu devrimci sınıfın sınıfsal hareket biçimlerini, araların-daki ayrımı ve birliği yerli-yerine oturtmak gerekir. Sınıfsal hareketbiçimlerini ve iç bağlantılarını bilinçli olarak kavrayan proletarya, top-lumsal dönüşümlerin motor gücü rolünü başarıyla yerine getirecektir.

Proleter hareket denince akla gelmesi gereken, ekonomik müca-dele biçimleri olarak sendikalar, grev, dayanışma eylemleri ve diğer bi-çimlerdir. Ekonomik mücadele biçimlerinin yanında devrimdönemlerinde ortaya çıkan ve ekonomik ile politik mücadele araçla-rını birlikte kullanan biçim olarak işçi Sovyetleri (işçi komite ve kon-seyleri) proleter sınıf hareketini oluşturur. Kapsadığı araçlara bakılırsaproleter hareketin, sınıflar mücadelesinde, proletaryanın temel daya-naklarından biri olduğu kendiliğinden anlaşılır.

Komünist hareket sınıfsız komünist toplum mücadelesinde pro-letaryanın bir sınıf hareketidir. Komünist hareketi yaratan, çağdaş top-lumsal koşullardır. Bu koşullar, her yönde olgunlaşmış olankapitalizmden komünizme geçiş koşullarıdır. Komünist hareket, bugeçişte proletaryanın en güçlü silahıdır. Bir dizi zor önlemi olmaksı-zın yeni toplum, eski kapitalist toplumun bağrından çıkıp gelmeye-cektir. Proletarya komünist hareket silahına, öncelikle bu devrimcizoru örgütlemek için gereksinir. Komünist hareketin önemi, yalnızcabununla sınırlı değildir. O, proletaryanın ekonomik kurtuluşunu sağ-layacak olan koskoca bir çağın tümü boyunca bu devrimci sınıfa ön-

Toplu Yazılar

237

Page 239: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cülük edecektir. Komünist hareket politik bir hareket olarak proletar-yanın öncü gücüdür.

Komünist hareket ve bu hareketin devrimci teorik temeli olanmarksizm, geçen yüzyıl içinde, proletaryanın sınıf mücadelesinin ya-nında doğdu. Proletaryanın ekonomik (pratik) sınıf mücadelesi vebunun biraz daha ilerisinde politik mücadelesiyle, bilimsel komünistteori aynı dönemde ve aynı maddi koşullar tarafından hazırlandı. Eko-nomik hareket proletaryanın varlığının bir koşuluyken, buna karşımarksizm bilimsel bir çalışma sonucu oluştu. Bilimsel sosyalizm, bur-juva-proletarya uzlaşmaz sınıf karşıtlığının kaçınılmaz bir sonucudur.Bu iki sınıf var olduğu sürece bilimsel sosyalizm de kaçınılmaz ola-rak varolacaktır. Demek ki proleter hareket ve komünist hareket emek-sermaye mücadelesinin kaçınılmaz sonuçlarıdır ve kaçınılmazsonuçları olarak varolacaktır.

Proleter hareketi ve komünist hareketi ayrı hareketler olarak ka-çınılmaz yapan sınıf mücadelesi ve bunun maddi | koşullarıdır. Sınıfmücadelesi, bir sınıfın diğerine karşı mücadelesidir ve bu mücadelezorunlu olarak politik biçim alır. Politika burada ekonominin yoğun-laşmış halidir. Çağdaş karşıt iki sınıf arasındaki bu mücadele ilk öncekendisini teorik alanda (ideolojik) alanda gösterir. İdeolojik mücadeleiki karşıt sınıf arasındaki sınıf mücadelesinin bir biçimidir. Demek kibütün biçimler onu oluşturan sınıf mücadelesi ve bunun maddi koşul-ları tarafından oluşturulur.

Sınıf mücadelesi teorik, politik, ekonomik (pratik) mücadele bü-tünlüğüne dayanır. Bu, proletaryanın sınıf mücadelesinin her zamanteorik-politik-pratik (ekonomik) bütünlük gösterdiği anlamına gelmez.Bu zorunluluğun proletarya tarafından anlaşılması için uzun bir dönemgerekti. Bu gelişme hiç de kendiliğinden olmamıştır. Sosyalistlerin bi-linçli çabası olmasaydı emekçi sınıf daha uzun dönem boyunca eko-nomik mücadelesinin dışına taşamazdı. Ne zaman ki bir ülkedekiemekçi sınıf mücadelesi teorik, politik ve pratik (ekonomik) bütünlükgösterdi, o zaman, burjuvazi, bu devrimci sınıfı yenemez oldu. O haldeproletarya sınıf mücadelesini başarıya ve kaçınılmaz sonucuna, yaniproletarya diktatörlüğüne (proleter sınıf egemenliğine) vardırmak is-tiyorsa mücadelesini teorik, politik, pratik mücadele bütünlüğüne da-yandırmalıdır.

Her zaman bütünlük göstermese de proleter ve komünist hare-ketten oluşan emekçi sınıfın sosyalizm mücadelesi düne göre güçlü,yetkin, geniş ve ileri düzeye varmıştır. Kapitalizmin hareket yasalarıve emek-sermaye uzlaşmaz çelişkisi sosyalizm mücadelesinin gün-begün gelişeceğini gösteriyor.

C. Dağlı

238

Page 240: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Kapitalist yeniden-üretim ve kapitalist sermaye birikimi toplu-mun büyük bir kesimini devamlı mülksüzleştirme-den, onları proleterve yarı-proleter durumuna getirmeden gerçekleşemez. Toplumunbüyük bir kesimini yoksullaştırma, proleter ve yarı-proleter durumunagetirme kapitalist sermaye birikiminin mutlak yasasıdır. Kapitalist ye-niden-üretim ve kapitalist birikim, devamlı yeni emek-gücü yaratma-dan da gerçekleşemez. Bu demektir ki, kapitalizmin gelişme hareketi,devamlı yeni emekçilerin üretilmesi yönünde işliyor. Bunun sonucutoplumdaki emekçi sınıfın (proletaryanın) sayısı sürekli büyümekte,buna bağlı olarak toplumsal ağırlığı da artmaktadır. Bu gelişme aynızamanda proleter ve komünist hareketin gelişmesini, güçlenmesini vegenişlemesini getiriyor.

Sınıflar mücadelesi, sınıflı toplumlarda tarihin motorudur. Prole-tarya da sınıflar mücadelesinde motor bir güçtür. Toplumda sayıları,gücü ve mücadelesi artan emekçi sınıfın mücadelesi isyan, ayaklanmave toplumsal devrimlerle doludur. Proletarya neredeyse, 1,5 yüzyılıaşan bir süredir burjuvazinin saldırılarının orta yerinde ayakta kalma-sını bilmiştir. Burjuvazi yalnızca kendi mezar kazıcılarını devamlıüretmek ve birleştirmekle kalmamış, saldırılarıyla ve baskılarıyla bileyenemediği son derece savaşkan bir sınıfın ortaya çıkmasına da yol aç-mıştır. On yıllar boyu sınıf mücadelesinin en çetin evrelerinden geçe-rek gelen emekçi sınıf kapitalizmi yıkacak, burjuvaziyi ortadankaldıracak bir niteliğe ulaşmıştır.

Proletarya teorik, politik ve pratik mücadele alanlarında büyükbir birikim elde etti. Proletaryanın sosyalizm mücadelesi için gerçekbir hazine olan bilgi birikimi, bütün yönleriyle ele alınıp, incelenme-lidir. Ulaşılan bilgi birikimi emekçi sınıfın emrine verildiği takdirde,başarıya varmak için gerekli olan ilk koşul sağlanmış demektir.Emekçi sınıf yalnızca mücadele biçimleri, hareket biçimleri yönündedeğil, bilinç biçimleri ve bilgi zenginliği yönünde de burjuvaziyi ye-necek ön koşullara sahiptir. Tam da burada sorun gelip emekçi sınıfınbir devrim ordusu biçiminde hareket etmesine dayanıyor. Bu ordununkazanması için onu oluşturan iki gücün; proleter ve komünist hareke-tin karşılıklı ilişkisinin ve birliğinin sosyalizm ilkeleri temelinde ku-rulması gerekiyor.

Ne var ki, her iki hareket her zaman birlikte davranmamış, yollarıher zaman kesişmemiş ve birlikte aynı nehir yatağında buluşmamış-tır. Proletaryanın kendi yolunda gittiği, sosyalizmin kendi yolunda git-tiği zamanlar hiç de az değildir. Böylesi dönemlerde proletarya,burjuvazi karşısında genel olarak güçsüz kalmıştır. Proleter hareket,sosyalizmin yüceltici etkisinden, marksist-leninist teoriden uzak kal-

Toplu Yazılar

239

Page 241: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

dığı zaman burjuvazinin ideolojik etkisi altına girmiş ve yozlaşmıştır.Komünist öncüsünden ayrı düşmüş olan proletarya amacına ulaşamaz.Buna karşın sosyalizm, eğer proletaryaya dayanmazsa, bu durumda,sosyalizm proleter bir sosyalizm olamaz ve salt bilimsel bir görüş ola-rak kalır. Bilimsel sosyalizm aynı zamanda proleter sosyalizmdir. Bi-limsel sosyalizmi temel alan komünist hareket adına ve amaçlarınalayık olmak ve başarıya ulaşmak için proletaryayla bütünleşmek zo-rundadır. Proletaryayla sosyalizmin ilişkisi ve genel olarak sınıf mü-cadelesindeki birliği emekçi sınıfın sosyalizmde kurtuluşunun zorunlukoşuludur.

Sorunun marksist-leninist konuşu böyledir. Uluslararası prole-tarya hareketi içinde ve bizde sorun her zaman böyle bilimsel ve açıkbiçimde konmuyor. Oportünizm ve sosyal-reformizm bu konuda kafabulanıklığı yaratıyor. Sosyalist ülkelerin derin bir bunalım içine gir-mesi ve dünya komünist hareketinin teorik sorunlar yaşaması, opor-tünizmin ve reformizmin kendi tezlerini öne çıkarmalarına cesaretverdi. Bu mücadele tamamen bilimsel sosyalizme karşı yürütülüyor.Bu durumda bilimsel sosyalizmin konuyla ilgili görüşlerini uluslar-arası ve ulusal alanda yaşanan olgularla açıklamak gerekiyor. Sınıflarmücadelesinin yeni bir yükselişe girdiği bu dönemde bu görev çokdaha fazla önem kazanmıştır.

Oportünizm ve reformizm proletaryanın sınıf mücadelesine nasılyaklaşır?

Proletaryanın, dolayısıyla komünizmin nihai hedefi sınıfları kal-dırmaktır. Bunun yolu burjuvaziyi devirmek ve proletarya diktatörlü-ğüne dayanarak proletaryayı egemen sınıf durumuna getirmektengeçer. Oportünizm komünizmin bu en temel ilkelerini sözle kabul eder.Ne var ki, oportünizm bunu öylesine kabul eder ki, komünizmin entemel ilkelerini proletaryanın dayanması gereken ilkeler olmaktan çı-kartır. Oportünizme göre bu ilkeler yalnızca kitaplarda vardır. Pratikteise oportünizm, emekçi sınıfları düzeniçi istemlerle, reformlarla sınırlıtutar. Bilimsel sosyalist ilkeleri, onun sınıf savaşı teorisini sözde kabuledip pratikte reddetmek ince oportünizmdir.

Konuyla ilgili bir de sosyal-reformist anlayış var. Bu anlayışagöre komünizmin ilkeleri, amaçları ve yöntemleri kitleleri ve burju-vaziyi ürkütür, onları demokrasi mücadelesinden uzaklaştırır. Komü-nist ilkelerin, emekçi kitleleri değil ama, burjuvaziyi ürküttüğüdoğrudur. Tabi sosyal-reformizm hiç te burjuvaziyi kaçıracak bir yolagirmeye niyetli değildir. Bunun için burjuvaziyi, orduyu, polisi, mah-kemeleri kışkırtacak ve üzerine gelmelerine yol açacak her tür düşünceve davranıştan uzak durur. Sosyalizmden, emekçi sınıfların sınıf mü-

C. Dağlı

240

Page 242: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cadelesinden ne kadar uzak dururlarsa, o kadar burjuvaziye yakın dur-muş olurlar.

Reformizm bununla yetinmez, o daha ileri gider. Ne de olsa içle-rinde bazıları geçmişte "namuslu"ydu. burjuvaziye karşı az-çok karşıtavır aldı, böylece düzene karşı "suç" işledi. Anılarında bu ve benzeriizlerin kalmasını istemez. Bunun için geçmişe karşı en rezil saldırınınbaşına geçer. Kendisini düzene ve burjuvaziye kabul ettirmek için yap-mayacağı rezillik yoktur. Fakat burjuvazi söze kanmaz, bağlılığı pra-tikte görmek ister. Sosyal reformistler de pratikte sosyalizme vedevrimci mücadeleye karşı tavır alarak kendilerini her bakımdan ka-nıtlama yoluna girerler. Sermaye karşısında alçalış, onlar için bir çizgihaline gelir.

Her ülkedeki oportünizm ve sosyal-reformizm sonunda bu yolagirer. İlk başlangıçta devrimci geçmişlerinden ötürü dürüst, onurludavranış ve çizgiler gösterseler bile, geleceklerinde yalnızca serma-yenin çizgileri olacaktır.

Konuyu en çarpıcı yönleriyle vermek için sorunla ilgili bir tipiktarihi örnek ve bir de bizden güncel örnekler vermek gerekecek.

Tipik tarihi örneğimiz uluslararası komünist hareketin ve bizimçok iyi bildiğimiz İtalyan Komünist Partisidir. Gerçi bu parti kaçınıl-maz biçimde bugün bölünmüştür. Bölünme henüz İtalyan proletarya-sının dünyadaki devrimci yerini alması için öne çıkan bir gelişmeyeyol açmadı. Bu anlamda biz buradaki komünist hareketin bütünlüğüüzerinde duracağız. Gerçi partinin ismi de değişti. Olsun, gerçi dahaönceki ismi de bu partinin niteliğini vermiyordu. İsim değişti ancak ha-reketin kendisi bir yere gitmedi, yoluna devam ediyor. Bu parti Avru-pa'daki komünist partilerinin içinde en güçlü olanıdır. İşçi sınıfıylabağları ise çok eskilere dayanıyor ve son derece sıkıdır ve güçlüdür.İtalyan partisi işçi sınıfının desteğini sağlamakla kalmamış, burjuva-zinin de belli bir kesiminin desteğini, bütününün ise güvenini kazan-mıştır. Bu parti burjuvazinin ve burjuvalaşmış proletaryanınvazgeçilmez partisi durumundadır. Bu parti gücünü iki sınıf arasın-daki uzlaşmadan ve sınıf işbirliğinden alıyor.

1920'li ve 40'lı yıllarda Avrupa proletaryasının ve Komünist En-ternasyonal'in en güçlü partilerinden olan İtalyan Komünist Partisi,daha sonra burjuvalaşmış proletaryanın sınıf işbirlikçi partisi duru-muna geldi. Buna bağlı olarak da komünizmin temel ilkelerini, sınıf-lar savaşını, bu savaşın kaçınılmaz sonuçlarını ve proletaryadiktatörlüğü ilkesini programından çıkarttı. Bu hikayenin sonu bilini-yor: düzenin sol eklentisi olmak.

İtalyan partisiyle aynı yola giden Fransız Komünist Partisi, İs-

Toplu Yazılar

241

Page 243: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

panya Komünist Partisi ve başkaları yine aynı sonucu paylaştılar. Bupartilerin geniş işçi kitlelerinin desteğini aldığını kimse yadsıyamaz.Yine bu partilerin bu yönleriyle biçimsel olarak "işçi partileri" olarakgöründüklerini herkes kabul eder. Kurdukları sıkı ilişki nedeniyle birer"işçi" partisi olarak görünseler de bunlar proletaryanın "sınıf partisi"değiller. "İşçi" partisi olmakla işçi sınıfının devrimci sınıf partisi olmakaynı şeyler değildir. Bu ayrımı işçi fetişizmi yapanlar anlayamazlar.Sınıfsal kurtuluş mücadelesinde esas olan proletaryayı bu hedefe gö-türecek nitelikte örgütlenmektir, yoksa genel olarak örgütlenmek değil.Proletaryanın kurtuluşu kendi eseri olmalıdır sözü, ancak buna uygunbiçimde örgütlenmekle anlam kazanır. İşçi sınıfının kurtuluşu ve he-defi sosyalizmdir. Sosyalizmden kopartılmış bir parti, pratikte işçile-rin çoğunluğunun desteğini alsa da, bu parti, proletarya partisi olamaz.Proletaryaya dayanmak yalnızca bir yöndür, bu yön ancak sosyalizmletamamlanırsa proletarya kurtuluş yüzü görür. Sınıfsız toplumu hedef-leyen ve buna varmak için proletarya diktatörlüğünü ve zora dayalıdevrimi benimseyen bir sosyalist parti, proletaryanın devrimci sınıfpartisi adını hakeder. Marksizm-Leninizm'i, sınıf mücadelesini vebunun kaçınılmaz sonuçlarını kabul eden bir parti iktidar ve komü-nizm mücadelesinde proletaryanın en etkin ve en güçlü silahıdır.

Sosyal-reformizmin güncel örneği ise ÖDP, EMEP, SİP'tir. As-lında daha önce verdiğimiz örnekteki partilerin bugünkü durumları,bizim sosyal-reformistlerimizin geleceğini bir ayna gibi yansıtıyor. Birfarkla ki, bizimkiler, Avrupa partileri kadar burjuvalaşmış bir genişproleter temel bulamazlar. Olsun, burjuvalaşmış fazla sayıda proleterolmasa da, proletaryaya yakınlaşmış burjuvalar var. Bizimkiler deküçük-burjuvalara yaslanırlar. Sonra bizimkiler aynı sonucu almakiçin bu kadar uzun süre beklemezler. Kendilerini burjuvaziye kabulettirmek için daha hızlı ve yoğun çalışıyorlar.

Türkiye'nin sosyal-reformist hareketi, büyük bir kesim olarakdaha yakın zamanda düzen yoluna girdiler. Daha tazedirler, yeni sür-gün verdiler. Bu nedenle geldikleri toprağın izlerini üzerlerinde taşı-yorlar. İçlerinde kimileri sosyalizme çok kaba biçimde tavır alırken,kimileri ise daha ince yöntemler izledi. İlk önce devrimci hareketintarihi misyonunu tamamladığını açıkladılar. Böylece aslında tariheuygun davrandıklarını anlatmış oluyorlar. Devrimci mücadelenin aşı-rılıklarla dolu olduğunu eklemeyi de ihmal etmediler. Böylece "aşırı-lıklar" denilen gerçek devrimci mücadele yoluna karşı mücadelevermenin ne kadar zorunlu olduğunu da kanıtlamış oldular. Sonra dakendi burjuva uşaklığını gizlemek için, aslında kendilerinin de sosya-list olduklarını ve emekçi sınıflara kurtuluş yolunu gösterecek bir

C. Dağlı

242

Page 244: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

programlarının bulunduğunu, ancak bugün reformlar için mücadele-nin öne çıktığını ve reformlar için mücadele vere vere, kerte kerte iler-leye ilerleye sosyalizme varacaklarını "inandırıcı" biçimde anlatmayakoyuldular.

Burjuvaziye güven vermek için bu kadarı yetmez, daha fazlasıyapılmalı. Onlar da bu konuda her şeyi yapmaya hazırlar. Çünkü bur-juva uşaklığını bilerek ve gönüllü olarak üstlendiler. Ne yapacakları-nın bilincinde olarak proletaryayı devrim mücadelesinden vekomünizmden vazgeçirmek için geniş kapsamlı bir ideolojik saldırıkampanyası başlattılar. Bununla da kalmayıp pratikte de devriminönüne çıktılar. Böylece varlıklarıyla emekçi sınıfların verdikleri mü-cadelenin önünde en büyük engeli oluşturdular. Biraz yasallık için, birkaşık çorba için devrime, sosyalizme ve proletaryaya ihanet edereksermayenin önünde yerlere kadar alçaldılar. Bu partilerin proletaryayave sosyalizme karşı başka suçlar işleyeceğinin bilincinde olmalıyız.

Oportünist ve sosyal-reformist partiler işçi kitleleriyle bütünleş-mek için, proletaryanın temel sosyalist hedeflerini feda ettiler. Onlarbu nedenle belki geniş kitlelerle bütünleştiler, geniş kitlelerin deste-ğini kazandılar ancak bir o kadar da sosyalizmden uzaklaştılar ve so-nuçta düzen içi sol partiler durumuna geldiler.

Türkiye ve Kürdistan'da halen devrimci ve sosyalist konumdaolup, bu konumlarını sürdürmekte zorlanan kimi fırsatçı hareketler,uzun süreli devrimci mücadeleyi göze alamadıkları için kestirme yol-dan kitleselleşip, sosyalizm hedefine böylece çabuk ulaşmayı düşü-nüyorlar. Bunun için bugüne kadar kendilerini en çetin koşullarda bileayakta tutan, devrimci olan sosyalist olan ne varsa, tüm bu değerleriadım adım tasfiye ediyorlar. Böylece uzun dönem yoksunluğunu çek-tikleri ve gözlerinde tüten "kitleselleşmeyi" yakalamış olacaklar. Onlarda böyle düşünmek ve davranmakla sosyal reformistlerin girdikleriyola girmekten kendilerini kurtaramazlar.

Leninist Parti bu konuda başka bir yol izliyor. Leninist Partininyolu bugüne kadar proletaryanın ayaklanmalarını, sosyalizm kurucu-luğunu yönetmiş olan Bolşeviklerin, Spartakislerin ve başka marksistpartilerin komünizm yoludur. Bu yol devrimin gerçek yoludur.

Proleter hareketle, komünist hareketin bütünleşmesi, sosyalizmhedefinde, sınıflar mücadelesi ilkesi temelinde sağlanmalıdır. Sınıflarmücadelesi ve sınıflar mücadelesinin kaçınılmaz sonuçları olan içsavaş, devrimci ayaklanma, devrimci mücadele yöntemleri ve prole-tarya diktatörlüğü, proletaryanın temel ilke ve hedefleri kabul edil-melidir. Bunun dışındaki bütünleşme, örneklerini gördüğümüz gibi,burjuvazinin işine yarayacaktır.

Toplu Yazılar

243

Page 245: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Emekçi sınıfları kurtuluşa götürecek politik hareket, devrimci pra-tiği temel alan komünist hareket olmalıdır. Emekçi sınıflar hedefle-rine yalnızca devrim yoluyla ulaşırlar. Devrim aynı zamanda emekçisınıfları geçmişin tüm pisliklerinden ve burjuva bağlardan kopartacağıiçin geçmişten en köklü kopuştur. Proletarya, bütün ezilen ve sömü-rülenleri ve insanlığı ancak devrim yoluyla kurtaracağından kendisinihiç bir biçimde bu silahtan yoksun bırakmamalıdır. O halde, proleterhareketle, komünist hareketin birleşmesi, öncelikle devrimci müca-dele, devimci zor ve zorun esası olayı olan silahlı mücadele temelindegerçekleşmelidir. Bu yol sınıf mücadelesi ve bütün çağdaş toplumsalgelişme tarafından hazırlanmış ve zorunlu hale getirilmiştir. Bu yolProletarya ve tüm emekçilerin devrim yoludur.

Leninist Parti tam 9 yıl önce proletaryayla bilimsel sosyalizminbirleşmesinin somutlanması olarak biçimlendi. Leninist parti yıllardıremekçi sınıflara sosyalizm yolunu gösteriyor ve emekçi sınıfın ancaksosyalizm hedefi temelinde birliği ve mücadelesinin savaşını veriyor.

Bütün toplumsal koşullar tekelci egemenliği, faşist devleti yık-manın ne kadar olgun olduğunu pratik olarak bize gösteriyor. Dev-rime, devrimde birleşmeye artık pratik olarak yaklaşmak gerek.

Proletaryanın kurtuluş mücadelesinde tartışmasız, öncülük ko-münist harekete aittir. Marksist-Leninist ilkeler temelinde mücadeleveren proletarya, sosyalizm hedefine mutlaka varacaktır.

Mücadele Birliği 6 Mayıs 1999

Sayı: 28

C. Dağlı

244

Page 246: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

FAŞİZMİN YIKILMASI BİR DEVRİM SORUNUDUR

Sosyalist hareketin en çok işlediği sorun faşizm ve anti-faşizmolmasına karşın, sık sık yanılgıya düştüğü konu da budur. 18 Nisanseçimlerinden sonra faşist partilerin önemli bir oy gücü elde etmesi,sosyalist hareket içinde faşizm üzerine yeni tartışmaların yapılmasınayol açtı. Seçim sonuçlarına kadar faşist devletin burjuva demokrasisitemelinde "yeniden yapılanacağı”nı bekleyenler, seçim sonuçlarını gö-rünce bu sefer faşizmin yükselen saldırısından söz etmeye başladılar.Faşizm üzerine bütün bu yanılgılar, devlet konusundaki anti-marksistgörüşlerden kaynaklanıyor. Türkiye'de devletin 12 Mart Askeri FaşistDarbesiyle faşist bir biçim aldığını ve 12 Eylül’de faşizmin devlette ta-mamen kurumlaştığını anlamadılar. Bu yüzden faşizmi ya bir partiyleya da hükümetlerle özdeş tutuyorlar. Ekonomi ile politikanın diyalek-tik ilişkisi doğru kavranmadan, tekelcilik ve faşizm ilişkisi de doğru bi-çimde anlaşılamaz.

Faşizmin maddi temeli emperyalizmdir. Bağımlı ülkelerde faşiz-min maddi temeli işbirlikçi tekelciliktir. Türkiye ve Kürdistan sol ha-reketinde faşizm irdelenirken faşizmin maddi temelini ele almamakbir düşünce biçimi oldu. Politikanın ekonomiyle bağı burada kopartı-lıyor. Faşizm öylesine konuyor ki, sonuçta faşizmin hangi sınıfın ik-tidarı olduğu anlaşılamıyor. Bu yanlış anlayış ilerde göreceğimiz gibianti-faşist mücadele taktiklerinde de kendini gösteriyor. Faşizm sınıf-sal özünden yalıtılmış olarak görüldüğünden, anti-faşizm de tekelcisermayeye karşı mücadeleden kopartılıyor. Faşizmin kitle tabanı farklıülkelere göre farklılık gösterse de onun sınıf özü tekelci sermayedir.

İşbirlikçi burjuva sınıf, 1940'lı yıllardan sonra adım adım güç-lenmiştir. Emperyalizmle işbirliği içinde sermaye birikimini hızlandı-ran burjuvazi, daha sonraki yıllarda (60'lı yıllar) tekelci düzeyeulaşıyor. İşbirlikçi tekelci sermaye ekonomik yaşamda egemen ol-duktan sonra politik yapıyı da tümden denetimi altına almak istiyor.Politikanın ekonomiden sonra gelmesi kuralı burada da işliyor. Dev-letin tekelci sermaye tarafından tamamen ele geçirilmesi 12 Mart fa-

Toplu Yazılar

245

Page 247: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

şist darbesiyle gerçekleşiyor. Buradan faşizmin, tekelciliğin mutlakpolitik yapısıdır sonucu çıkartılamaz. Faşizm tekelci kapitalizm al-tında kaçınılmaz bir devlet biçimi değildir. Bugüne kadar çeşitli ülke-lerde görüldüğü gibi faşizm, proletarya ve emekçi güçlerin militanittifakı ve militan mücadelesiyle önlenebilir. Biz de ise önlenemedi.Cumhuriyetin kuruluşundan beri anti-demokratik ve anti-komünistolan devlet, yapısında taşıdığı bu özellikler yanında, Kürt ulusu üze-rinde uygulanan şovenizm gibi özellikleri nedeniyle ideolojik olarakfaşistleşmeye uygundu. Böylece tekelci sermaye devleti ele geçirdi veideolojik olarak, politik olarak faşistleştirdi. Ekonomik, toplumsal, ta-rihsel ve politik nedenlerle Türkiye'de faşizm, Batı Avrupa'da (1920–1940) olduğu gibi aşağıdan yukarıya devleti ele geçirerek değil,yukarıdan aşağıya devlet eliyle uygulandı. Bu en belli başlı ayırt ediciyan, mutlaka göz önüne alınmalıdır.

Emperyalizme bağımlı, işbirlikçi tekelciliğin egemen olduğu Tür-kiye durumundaki ülkelerde faşizm bir kere devlet biçimi olduktansonra, yerini tekelcilik koşullarında, burjuva demokrasisi benzeri dev-let biçimlerine bırakmaz. Faşizm bir devlet gücü olarak ayakta tutulur.Bunun böyle olmasının birinci nedeni, emperyalizmin bağımlı ülke-lerdeki egemenliğini sürdürme biçimidir. Gerçekleştirdiği aşın sö-mürü, bağımlı ülkelerde emekçi kitlelerle emperyalizm arasındakiçelişkileri keskinleştirir ve bir dizi devrimci ayaklanmaya neden olur.Emperyalizm buralarda halk hareketlerini bastırmak için sık sık faşistdarbeleri, iç kaosu, katliamları, gerginlikleri ve devlet terörünü örgüt-ler. Bağımlı ülkelerin üstlendiği anti-komünizm rolü de buralarda fa-şizmin devlet biçimi olarak devamı için gerekçe oluşturur. Son elli yıliçinde bağımlı ülkeler Endonezya, Güney Kore, Filipinler, Pakistan,Türkiye, Yunanistan, Arjantin, Brezilya ve öteki L. Amerika ülkele-rinde faşist askeri darbelerin yapılmış olması, emperyalizmin bu ül-kelere verdiği anti-komünist rolün somut olgularıdır. Faşizm, bağımlıülkelerde işbirlikçi tekelcilik iktidarında iç bir olgudur. Emperyalizmfaşist darbeleri planlarken, buralardaki işbirlikçi tekelci sermayeningücüne dayanır. Faşizme başvuran işbirlikçi tekelci güçlerdir, destek-leyen ve besleyen ise emperyalizmdir. Emperyalizm, buralardaki çı-karlarını korumak için faşist devletin varlığına gereksinme duyar.

Faşizmin bir devlet biçimi olarak ayakta tutulduğu bağımlı ülke-lerde, bunun esas nedeni işbirlikçi tekelci güçlerin, bu ülkelerde ege-men olamamaları ve toplumu yönetememeleridir. Sınıfsal çelişkilerher zaman keskin, mücadele sert olur bağımlı ülkelerde. Parlamentoburalarda tamamen göstermeliktir. Hiç bir bağımlı ülkenin bağımlıburjuvazisi, devrimci kitle mücadelesini ve ayaklanmalarını parla-

C. Dağlı

246

Page 248: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

mento eliyle önleyemez. Bunun için yeni-sömürge ülkelerde ordu veaskeri faşist darbeler sık sık gündeme gelir. Devlet buralarda tama-men gerici, faşist biçimde örgütlenir. Devletin bu gerici, faşist milita-rist yapısı ise halk ayaklanmalarından ve devrimin güncel durumundandolayı korunur. Bağımlı ülkelerde tekelci burjuvazi, ekonomik ve po-litik bunalımları, sınıfsal çelişkileri faşist devlet terörüyle çözmeye ça-lışır.

Faşist devlet gerçeği göz ardı edildiği için 70'li yıllarda olduğugibi günümüzde de faşizm, faşist parti MHP ile özdeş olarak görülü-yor. Faşist devlet gerçeğini yok sayarak faşizm üzerine olmadık teo-riler ileri sürenler, emekçi sınıfların, sınıf mücadelesinin hedefinisaptırıyorlar. Faşizm konusunda kitlelerin hedefini saptıranlar 12 Eylülfaşist darbesinde kitleleri teslimiyete götürdüler. 12 Eylül CuntasıMHP de içinde bütün burjuva partilerini kapatmış, bütün politik gücüelinde toplamıştı. O zaman bu tipten sosyalistlere en iyi yanıtı faşistordu verdi. Oportünistler ve reformistler faşizmin aşağıdan yukarıyabir parti eliyle (MHP eliyle) geleceğini beklerken, faşist darbe ordutarafından yukarıdan aşağıya yapıldı. Üstelik geniş mülk sahibi kitle-nin desteğini almak için yıpranmış olan düzen partilerini kapatmış veyöneticilerini zorunlu ikamete tabi tutmuştu. Faşizm konusundaki sap-tırıcı görüşler şimdi de ileri sürülüyor. 18 Nisan'da MHP ve DSP'ninyüksek oy almaları ve hükümeti kuracak güce ulaşmaları, oportünist-lerin ve sosyal-reformistlerin yanlış teorilerini ileri sürmelerine nedenoldu. Oysaki aynı çevreler söylemlerinde MHP ve DSP'nin ordu tara-fından adım adım hükümete hazırlandığını söylüyorlar. Pratikte gör-düklerini teori düzeyine çıkartacaklarına, teorilerini her tür pratikten vesomut olgulardan kopuk biçimde açıklıyorlar. Ekonomik-toplumsalgerçeklerden kopuş, onları devrimci komünist görüş açısından ayrıbakış açısına götürüyor.

Faşizm devlet biçimidir. Esas yürütücü gücü ordudur, polistir. Buiki faşist kurumun yanında mahkemeler, bürokrasi ve hükümet or-ganları faşizmin yürütücü organlarıdır. Faşizmin bütün kurumları ara-sında ordu belirleyici olanıdır. Emperyalizm ve işbirlikçi tekelcisermayenin tam bir güven duydukları kurum da ordudur. Ordu hem as-keri ve hem de politik bir güçtür. Emperyalizm ve tekelci sermayeadına devlet iktidarını elinde tutar. Esas iktidar gücüdür. Genelde ba-ğımlı ülkelerde özelde Türkiye'de ordunun bu konumunu kavrama-yanlar, devlet sorununu anlayamazlar. Devletin temel omurgasıordudur. Devlet somut bir güçse, ordu bunun en somut olan kuvveti-dir.

Tekelci sermaye partilerinin tümü faşist devlete dayanır, faşist

Toplu Yazılar

247

Page 249: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

devlet terörünü uygular. Bugüne kadar buna aykırı davranan hiç birburjuva partisi çıkmadı. CHP'den FP'ne kadar bütün düzen partilerifaşist terörün uygulayıcıları ve savunucuları oldular. Tekelci sermayepartilerini MHP'den özde çok farklı gibi gösterenler, proletarya veemekçi kitlelerin hedefini daraltıyorlar. Bununla da kalmayıp, çeşitlisermaye partileriyle uzlaşmaya kadar varan bir anlayışı da emekçi sı-nıflara dikte ettiriyorlar. Faşist bir biçim almadan önce devlet ege-menlik sisteminin, yapısında varolan anti-komünizm, anti-Kürt veanti-demokratizm nitelikleri nedeniyle faşizmi uygulamaya koyduğuiyi biliniyor. Aynı durum diğer sermaye partileri için de geçerlidir.Bugün tamamen tekelci sermayenin birer politik gücü olan burjuvapartileri, düşünsel ve politik yapılarında taşıdıkları gerici, şoven anti-demokratizm, anti-komünizm nedeniyle faşist MHP ile en temel ko-nularda aynı düşünüyor ve davranıyorlar. Her komünist, her sosyalist,her demokrat, her sınıf bilinçli işçi, öncelikle bu gerçeği bilincine yer-leştirmelidir.

MHP parti olmadan önce sermaye ve emperyalizm ta rafındananti-komünist, anti-proleter bir sivil güç olarak (paramiliter güç) ör-gütlendi ve harekete geçirildi. Bugüne kadar bu faşist partinin rolü bunoktada oldu. Faşizm devlet biçimi olunca, MHP faşist devletin kitlegücü olarak aktif görevler üstlendi. 70'li yıllarda proletarya hareketineve devrime karşı sivil vurucu güç olarak kullanıldı. Tekelci sermaye-nin yanında ABD emperyalizmi ve NATO tarafından finanse edildive örgütlendi. İç savaşın ortaya çıkışıyla birlikte MHP gerek korucuordusu olarak gerekse Türkiye genelinde faşist ordu-polis gücününyanında bir güç olarak öne çıktı. MHP yalnızca sivil bir güç değil, aynızamanda resmi bir güçtür. Bu faşist partinin kadroları ise yıllardır DYP,ANAP başta olmak üzere FP'nde etkin görevler yaptılar ve hükümet-lerden hiç eksik olmadılar. Yine biliniyor, polis gücü esas olarak MHPkadrolarına dayanıyor. Bütün boyutlarıyla ele alınca, MHP'nin heryönden devletle bütünleşmiş bir güç olduğu açık olarak görülür. Bu-rada bilinmesi gereken temel doğru şudur; faşizmin esas gücü ordudurve polistir. MHP ise esas olarak kitle gücü dür. Faşist devlet DYP,ANAP, DSP, MHP, CHP, FP’de kitle gücünü görür; bu partiler de dev-lette resmi gücünü görürler. Faşizm devlet iktidarı olarak anlaşılma-yınca, anti-faşizm de yalnızca hükümetlere ya da partilere karşımücadele taktikleri olarak anlaşılıyor. Böylesi bir yaklaşım ise Türki-ye'de faşizm sorununu hiç anlamamaktır. 70'li yıllarda faşizm iktidargücü olduğu halde, bu gerçeği yanlış göstermek için o dönemin re-formist ve oportünist partileri faşizmi MHP ile sınırlı görüyor ve bupartinin yükselişine karşı "faşizme geçit yok" sloganıyla yanıt veri-

C. Dağlı

248

Page 250: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yorlardı. Aslında pratikte bu faşist partinin gücüyle çatışmaya giriş-miyorlardı bile. Bütün yaptıkları lafla vakit geçirmek, kitleleri anti-fa-şist mücadele adına oyalamaktı. Daha sonra yaşanan tarihi gerçeklerfaşizm sorunundaki yanlış görüşleri açığa çıkarınca, artık hiç kimseaynı şeyleri söyleyemiyor. Tarihi gelişmeye rağmen faşizm sorunundayanlış teoriler varlığını sürdürüyor. Bu teorileri yerle bir etmek gör-evimizdir. Leninist Parti daha önceki gelişim süreci boyunca küçük-burjuva ve oportünist faşizm teorileri mahkum etmek ve faşizmsorununda devrimci proletaryanın doğru-bilimsel görüşlerini ve tak-tiklerini belirlemek için uzun zaman yalnız kalarak mücadele verdi.Faşizmi bir devlet biçimi görmede partimizin verdiği teorik mücade-lenin büyük rolü var. Orta yerde sağlam bir teori olmasına karşın halaanti-faşist taktiklerde ciddi yanlışlıklar yapılıyor. Yanılgılar tarihidir.Faşizmi devlet iktidarı olarak görenler olsa da, faşizmin yıkılmasınımaddi temeli olan tekelci sermayenin yıkılmasıyla birlikte anlama-mak yaygın bir teoridir. Bu teoriye göre faşizm devlet gücüdür, ancaktekelci sermayenin tümü faşizmden yana değildir. Bundan dolayı anti-faşist taktik, tekelciliği bütün olarak karşısına almamalı, yalnızca te-kellerin en iri kesimini yıkmayı hedeflemelidir. Bu anlayış, anti-faşistmücadeleyi maddi temeli olan tekelci sermayeye karşı mücadeledenayrı ele alanlar, sonuç olarak kendilerini burjuva demokrasisi ile sı-nırlıyorlar. Sosyalist hareketteki sağ ve "sol" sapma güçler mücadelehedeflerini belirtirken "anti-faşist mücadeleyi" esas olarak anti-kapi-talist mücadeleden kopartıyorlar. Diğer mücadele görevlerini yan yanasıralarken de eklektik olarak ele alıyorlar. Anti-faşist mücadele, anti-emperyalist mücadele ve anti-şoven mücadeleyle birlikte ifade edili-yor. Böylece faşizm, kendi maddi temeli olan tekelcilikten kopartıldığıgibi, hangi sınıfın iktidarı olduğu da gözden kaçırılmış oluyor. Em-peryalizme bağımlı olan, işbirlikçi tekelciliğin egemen olduğu Türki-ye'de faşizm, tekelci sermayenin iktidarıdır. Onun maddi temelitekelciliktir. Ekonomik, toplumsal, tarihsel ilişkilerin ve farklı çeliş-kilerin iç içe geçmesi, mücadele görevlerini bütünlüklü olarak koy-mayı zorunlu kılıyor. Diğer hedeflerden bağımsız anti-faşizm yoktur.Proletarya ve halkların mücadelesi anti-faşist, anti-kapitalist, anti-em-peryalist ve anti-şoven bütünlüğünü içerir, iktidar sorunu doğru bi-çimde konmalıdır.

Anti-faşist güçlerle devrimin diğer görevlerini çözmeyi üstlenengüçler, aynı devrimci güçlerdir. Bu güçler proletarya, yoksul köylülükve emekçi köylülük ile kırın ve kentin küçük burjuvalarıdır. Bir mü-cadele görevi diğerlerini gerektirdiği gibi, bütün mücadele görevleridevrimci güçleri gerektiriyor. Türkiye'de anti-faşist, anti-emperyalist,

Toplu Yazılar

249

Page 251: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

anti-şoven burjuva güç yoktur. Anti-faşist mücadelede ya da anti-em-peryalist mücadelede kendisine müttefik arayanlar, bunu burjuvalarınarasında bulamayacaktır. Anti-faşist ya da anti-emperyalist burjuvagüç arayanlar, proletaryayı ve halk kitlelerini burjuvazinin peşine tak-maktan başka bir şey yapmış olamazlar.

Devrimin temel sorunu iktidarın ele geçirilmesidir. İktidar ise tek-elci sermayenin elindedir. Faşizm bir devlet biçimi olarak tekelci ser-mayenin emrindedir. O halde maddi temeli tekelcilikle birliktefaşizmin yıkılması devrim sorunudur.

Faşizm, devrimci zor olmaksızın yıkılmaz. Devrimci zorun öne-mini küçümseyenler ya da sosyalizme devrimsiz, zor olmaksızın var-mayı düşleyenler, amaçlarına hiç bir zaman ulaşamayacaktır. 18 Nisanseçimlerinin sonuçları kimi sol çevreleri zora başvurma konusundaikna edecektir. Bugüne kadar onca neden varken buna ikna olmayan-lar, son süreçten sonra daha çabuk ikna olacaktır. Sınıflar mücadelesiher geçen gün daha yaygın ve sert bir özellik gösteriyor. Bugüne kadarpasif kalan çeşitli güçler, bundan sonraki süreçte harekete geçecektir.Gelişmeler bu yönde seyrediyor.

Tam da bu noktada hedef şaşırtması olabilir. Faşizmi yalnızcaMHP ile sınırlı görenler, yalnızca bu faşist güce karşı silahlanıp eylemegeçebilir. Bilindiği gibi MHP'ye karşı geniş bir devrimci halk potan-siyeli var. Bu potansiyel çok rahat biçimde harekete geçebilir. Buradayapmamız gereken bu mücadeleyi daha doğru ve bütünlüklü iktidarmücadelesine yöneltmektir. Faşizmin esas gücü olan ordu, polis, diğerdevlet organlarını yıkmak göreviyle faşist partilere karşı mücadele birbütünlük içinde yürütülmeli. 70'li yıllardan bu yana mücadelemizi butemelde verdik. Doğru olan bu anlayışı kitlelere götürmeliyiz. Zoradayalı devrimi örgütlemek güncel görevdir.

Mücadele Birliği 1 Haziran 1999

Sayı: 29

C. Dağlı

250

Page 252: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

PROLETER DÜNYA

Tarihsel gelişme sürecinin bugünkü basamağı doğru olarak kav-ranmadığı için çeşitli ülkelerdeki proletaryanın ve sosyalist hareketinmücadele görevleri doğru biçimde belirlenemiyor. Bu nedenle uluslar-arası proletarya ve sosyalist hareket ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.Son dönemde sendikal hareketin ve sosyalist hareketin içinde bulun-duğu teorik, politik ve örgütlenme görevlerini belirlemek için yapılanuluslararası toplantıların sonuçlarına bakılırsa, halen mücadelenin anagörevlerini belirleyemediklerini görüyoruz. Tartışmalarda herkes pro-letaryanın ve sosyalist hareketin sorunlarından söz etmekle birlikte, hiçkimse bunun nedenlerini açıklamış değil. Sürece yönelik çözümleme-lerde sığlık, yüzeysellik egemen.

Türkiye ve Kürdistan sosyalist hareketinde durum farklı değil.Uzun dönemdir kendisini düzen-içi istemlerle yani reformlarla sınırla-yan sosyalist hareket, düşüşünün bu nedenle olduğunu bir türlü anlaya-mıyor. Küçük burjuva sosyalizmi konumundan hareket eden bu çevreler,çoktandır, devrim ve komünizm mücadelesini geleceğe erteliyorlar.Küçük-burjuva sosyalizmine göre, devrimci hareketin güncel görevisendikal hareketle, halk kitleleri ile kaynaşma yani "kitleselleşme"dir.Görev bu olunca, kendi aralarındaki yarış da sendikalizm-popülizmtemelinde yapılıyor. Ancak bu temelde düşüşten yükselişe geçeceklerinidüşünüyorlar.

Gerçekte ise gelişmenin dünya genelindeki ve kendi özgülümüz-deki bugünkü uğrağını anlayamadıkları için düşüşteler. Bunu anlaya-madıkları sürece hiç bir zaman yükselişe geçemeyecekler. Proleterhareketin ve komünist hareketin istenilen düzeyde olmamasının nedeni;düzen-içi istemler için yeterince mücadele etmemek değil, tersine sondönemde esas mücadelenin bu olmasıdır. Bütün olup-bitenlerin nedenibudur. Koşullar kapitalizmi yıkmak için olgun olduğu halde, kapitalizmiyıkmaya girişmemek uluslararası proletaryanın esas yanılgısıdır. Gü-nümüzün ana görevi, kapitalizmden komünizme geçişte, devrimci geçişüzerinde yoğunlaşmaktır. Tarihsel gelişme süreci insanlığı kapitalizmiyıkacak ve komünizme geçişi sağlayacak devrimci geçiş momentinegetirdi. Bu momentin ana çizgilerini görelim.

Toplu Yazılar

251

Page 253: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Üretici güçlerin büyümesi, dünya ticaretinin gelişmesi, kapitalizmindünya düzeyinde yoğunlaşması ve egemen olması, kapitalist birikiminkaçınılmaz sonuçlarını her yerde belirginleştirdi. Kapitalist toplumungeldiği bu aşamayı anlamayanlar, bundan sonraki süreci hiç anlaya-mazlar. Kapitalizmin gelişme yasalarını ve kaçınılmaz sonuçlarım an-lamayanlar sosyalizm konusunda bilimsel bir görüş ileri sürecekdurumda değildir.

Kapitalizmin ve finans-kapitalin egemenliğini dünyaya doğru ge-nişletmesi, emek-sermaye çelişkisinin ve proleter-burjuva sınıf müca-delesinin temellerini genişletti.- Kapitalizmin karşıt iki sınıfı olanproletarya ile burjuvazi arasındaki sınıflar mücadelesi yerel özellikle-rinden kurtulup uluslararası bir nitelik kazandı. İki sınıf tam bir yüz yılboyunca dünya çapında kapıştı. Kapitalizmin geldiği gelişme aşaması bukapışmanın daha geniş ve kapsamlı olacağını gösteriyor.

Sınıflar savaşı sınıfların dayandığı maddi temeldeki bu büyük de-ğişime bağlı olarak çok yönlü bir gelişme gösterdi. Sınıfların durumu-nun ve mücadelesinin değişmesinin yansımasını bilimsel sosyalistteoride bulması kaçınılmazdır. Sınıflar mücadelesini ve bunun kaçınıl-maz sonuçları olan, sınıfların kalkmasını ortaya koyan bilimsel sosya-list teori olan marksizm-leninizm bu süreç içinde son derecezenginleşmiştir. Sınıf savaşı teorisi sınıf savaşının ifadesidir. Sınıf sava-şının kendisinde, yöntemlerinde, biçimlerinde, araçlarında değişimolunca, bu gelişmenin teorik ifadesinde de değişme-gelişme olması ka-çınılmazdır. Sınıf mücadelesinin biçimleri eskir, ancak sınıf mücadele-sinin zeminleri kaldığı sürece, sınıf mücadelesi yeni biçimlerle sürer.Marksist teorinin görevi bu değişimi izlemek ve bütün yönleriyle ortayakoymaktır.

Sınıflar savaşının geçen yüzyıl içindeki durumu neydi? Geçen yüz-yılın kapitalist dünyası, henüz feodalizmin bağrından yeni kopup-gelmişbir dünyadır. Burjuvazi, proletaryanın her sert sınıf saldırısında kendi-sini feodal sınıfın kollarını atardı. Kapitalizmin gelişmesi ve yetkinleş-mesiyle, burjuvazinin kollarına atlayacağı feodal bir sınıf kalmadı. Artıkher tür gericiliğin kaynağı kapitalizmdir. Burjuva sınıf ise tamamen ge-rici bir sınıf konumundadır. Gelişmenin koşulu olan kapitalizm, artıkgelişmenin engelidir. Gerçek anlamda gelişme ancak kapitalizmin yı-kılması ve sosyalizme geçilmesiyle sağlanabilir. Kapitalizmi yıkacak vesosyalizmi kuracak yetenekteki tek sınıf ise proletaryadır. Kapitalizmgelişmesi boyunca kendisini yıkacak olan devrimci sınıf proletaryayıgüçlendirdi, birleştirdi, eğitti ve savaşçı hale getirdi. Bu durumun belir-gin olarak ortaya çıkması ileri bir gelişmedir. Yaşanan bu gelişmelersınıf mücadelesi teorisini etkiledi.

C. Dağlı

252

Page 254: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Geçen yüzyılın ortalarında, Engels'in belirttiği gibi, yalnızca acıçekmek gibi ortak duygularla birbirine bağlanan, yerel olarak parçalan-mış olan bir yığın vardı. Aynı yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılda iseson derece örgütlü, bilinçli, sağlam marksist teorisi olan, sosyalizmikurma yeteneğine sahip ve toplumsal gelişmenin motor gücü duru-munda olan bir proleter sınıf var. Aradaki fark büyüktür. Gelişme belir-gindir. Günümüzün uluslararası proletaryası ve dünya komünist hareketigeçen yüzyıla ve bu yüzyılın başlarındaki durumuyla kıyaslanamayacakkadar ileridir. Bugünkü komünist hareketin görevi bu ileri durumdanhareket etmektir.

Dünya düzeyinde gerçekleşen kapitalist birikim sonucu, proletar-yanın dünya nüfusu içindeki oranı arttı. Toplumun sürekli mülksüzleş-mesi kapitalist birikimin gereğidir. Toplumun proleterleşmesi,yarı-proleterleşmesi ve işsizleşmesi kapitalist birikimin mutlak yasası-dır. Kapitalizmin dünya bunalımı koşullarında ise büyüyen yarı-prole-terleşme ve işsizlik oldu, Bugün dünya nüfusu çoğunluğu proleter,yarı-proleter ve işsizlerden oluşuyor. Bu bakımdın günümüzde proleterdünyadan söz edebiliriz. Bu gelişme dünyanın devrimci dönüşümü içinbütün ön koşulları bir araya getirdi. Proletaryanın dünya nüfusu içindenicelik olarak büyümesi ve nitelik olarak yetkinleşmesi sosyalizmi herbakımdan güncel olgu haline getirdi.

Çağdaş tarihin bütün alanlardaki ilerlemesi, bizi komünizmi ger-çekleştirme noktasına götürüyor. Komünizm Marks'ın kafasında uy-durduğu bir öğreti değildir. Komünizm yüksek bir toplum biçimi olarak,kapitalizmin kendisi tarafından gündeme getirildi. Daha yüksek bir top-lum biçiminin maddi on koşulları eski toplumun bağrında oluşmadan,yeni toplum eski toplumun yerini alamaz. Kapitalizm ise sürekli olarakkendi yerini alacak olan sonraki toplum biçiminin maddi ön koşullarınıkendi bağrında geliştirdi. Marks bu gelişmeyi teorik olarak gösterdi.

Öncelikli olarak kapitalizmin ana kıtası olan Avrupa'da yaşanan bugelişme daha sonra bütün kıtalara yayıldı. Emperyalizm döneminin baş-lamasıyla kapitalizm dünya düzeyinde yoğunlaştı. Emperyalizmin kendidoğasına uygun olan sömürü politikası sonucu mali-ekonomik bağım-lılık temelinde yeni-sömürgecilik gelişti. Buralara yapılan sermaye ih-racı sonucu kapitalizm süreç içinde egemen hale geldi. Sermeye gittiğiher yere kendi karakterini de götürdü. Sadece bu da değil. Mülksüz-leşme bağımlı ülkelerde çok hızlı ve yoğun yaşandı. Bununla birlikteyoksullaşma, proleterleşme, işsizlik en yaygın hale geldi. Bu gelişmeyebağlı olarak emek-sermaye çelişkisi ve mücadelesi de bağımlı ülkelerdeana mücadele oldu. Proletarya önderliğinde toplumsal kurtuluş kaçınıl-maz olarak gelişti. Demokrasi ve sosyalizm mücadelesi bağımlı ülkele-

Toplu Yazılar

253

Page 255: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rin devrimci hedefi oldu.Kapitalizm her yerde emek-sermaye mücadelesini ön plana çıkar-

tır. Proletarya devrimleri bu temel üzerinde geliştiler. Çağımız prole-tarya devrimleri çağıdır. Bu belirleme, hiç bir biçimde çağımızın tekmücadelesinin proletaryanın sosyalist mücadelesi olduğu anlamına gel-mez. Kapitalizmin farklı gelişme durumları, kapitalizm eşitsiz gelişmeyasası ve bağımlı ülkelerde demokrasi sorununun orta yerde duruyorolması ve başka nedenler, başka başka yerlerde proletarya devrimiyleilişkisi içinde ulusal devrimleri ya da demokratik devrim mücadelelerinigündeme getirdi.

Yaşam çelişkiler içinde sürer. Yaşamın çelişkileri birden çoktur. Herçelişkinin karakteri, koşulları ve biçimleri birbirinden farklıdır. Çağımı-zın mücadelelerinin farklı olması, başka bir ifadeyle söylersek, çağınçelişkilerinin birbirinden farklı olması içlerinden birinin ana yönü be-lirlemesini önlemez. Eğer mücadelede varolan çelişkiler hep aynı bi-çimde ve ağırlıkta görülürse, bu gelişmenin yönünü muğlaklaştırır.Birbiriyle ilişki içinde birden çok gelişme çizgisi vardır. Ancak içlerindebir gelişme çizgisi motor rol oynar, diğerlerini sürükler. Bu tayin ediciyön emek-sermaye çelişkisi temelindeki proletaryanın mücadelesidir.

Kapitalizmden komünizme geçişin biçimleri, tonu çeşitliliği farklıfarklıdır. Bunu göremeyen, yaşamın son derece çeşitli ve zengin çizgi-lerini anlayamaz. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasına göre ülkelerinsosyalizme yönelmeleri aynı biçimde olmaz. Biçimi ne kadar çeşitli vefarklı olsa da toplumların kaçınılmaz olarak varacakları yer sosyalizm-dir. Uluslararası devrimci proletaryanın ve komünistlerin ana amacı top-lumu komünizme götürmektir. Komünizm ve bunun ilk aşaması olaraksosyalizm çağdaş tarih tarafından her yerde gündeme getiriliyor. Ba-ğımlı ülkeler proletaryası ve komünist hareketi bu gerçeği bilince çı-karmalıdır.

Türkiye ve Kürdistan'da demokrasi ve sosyalizm mücadelesi geçişiçin en iyi devrimci stratejidir. Proletaryanın devrimci sınıf partisiTKEP/Leninist komünist Program'da bunu açık olarak ortaya koydu.Program sistematiğini belirlerken, öncelikle ve esas olarak Komünizmamacını ve bunun için gerekli olan proletarya diktatörlüğü ilkesini ortayakoydu. Sonra da bu evrensel amacı gerçekleştirmek için sosyalizm veproletarya diktatörlüğü yolunda kesintisiz sürecek olan DemokratikHalk Devrimi ve Demokratik Halk İktidarını koydu. Bizi komünizmegötürecek doğru devrimci strateji budur.

Bütünlüklü ve kesintisiz sürecek olan toplumsal devrimimizin ilkadımı olarak belirlediğimiz DHD ve DHİ bizi kesin olarak sosyalizmegötürecektir. Proletarya önderliğinde yürütülecek ve işçi-yoksul köylü

C. Dağlı

254

Page 256: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

temel ittifakına dayanacak olan bu devrimci strateji, sınıflar ilişkisini eniyi biçimde belirlemiştir. Komünizmi hedefleyen devrimci Program, özolarak proletaryaya kurtuluş yolunu gösteriyor.

Çağdaş gelişme emperyalist-kapitalist sisteme başkaldırı-yor. Busömürü ve baskı sistemini yıkmak gelişmenin ön koşuludur. Bu koşuluyerine getirmeyenler kapitalizmin bütün yıkıcı sonuçlarını yaşamak du-rumunda kalacaklardır. Mülksüzleşme, yoksulluk, işsizlik, ahlaki yıkım,soysuzlaşma, bıkkınlık, yabancılaşma kapitalizmin kaçınılmaz sonuç-larıdır ve sonuçları olarak daha ağır biçimde varılacaktır. Kapitalizmiyıkma mücadelesinde her geri duruş, insanlığı yıkıma götüren felaket-lerin ardı ardına gelmesini beklemek demektir. Kapitalizmin yıkılma-sındaki her gecikme, bu toplumu havaya uçuracak olan devrimcidinamiklerin de toplumun birlikte çürümeye yüz tutması ve devrimciözünü yitirmesi demektir. Günümüzün ana sorunu: ya komünizme geç-mek için mücadele ya da kapitalizmin yıkıcı etkisi altında bir yaşam sür-dürmedir. Bunun dışında bir seçenek yoktur. Bütün kapitalist ülkelerdetemel güncel görev kapitalizmden komünizme geçişin biçimleri üze-rinde yoğunlaşmaktır.

Uluslararası sendikal platformlarda olsun, sosyalist platformlardaolsun sorun bu biçimde konamadığı içindir ki, proleter sınıf örgütleriönlerindeki pratik görevleri doğru biçimde belirleyemiyorlar. Onlarhalen kapitalizmin sonuçlarıyla uğraşmayı tercih ediyorlar. Oysa ortayerde kapitalizm durdukça, sonuçlar sürekli olarak yeniden ortaya çı-kacaktır. Yıkıcı sonuçları olmayan bir kapitalizm yoktur. Kapitalizmekarşı her yerde savaş içinde olmayan bir proleter sınıf hareketi ileri gi-demez. Bu gerçek her sınıf bilinçli işçi tarafından iyi kavranmalıdır.

Sosyalist ülkelerde toplumu adım adım sosyalizmin üst aşamasıolan komünizme götürme hedefinden uzaklaşıldığı için geriye düşüşbaşladı. Komünizmin kendiliğinden doğal gelişme yasası yoktur. Bilin-çli insan faaliyeti sosyalist toplumda çok büyük bir önem kazanır. Esasolarak insanlar ilk defa sosyalizmde kendi tarihlerini kendileri yaparlar.İnsanlar bu tarihleri verilmiş belli koşullarda yapsalar da, insanlar nekadar koşulların ürünüyse, koşullar da o kadar insanların faaliyet biçi-minin ürünüdür. İnsanların sosyalizm koşullarında faaliyetlerini gelişmişsosyalizmi ve üst evre komünizmi hedefleyecek biçimde örgütlenmesibilinçli olarak ortaya konmalıdır.

Hiç şüphesiz, sosyalist ülkeler dümdüz bir gelişme çizgisi biçi-minde, engelsiz olarak yollarına devam edemezlerdi ve edemediler. Ola-nakların ve engellerin birliği ve mücadelesi yasası burada da kendisinigösterdi. Burada önemli olan gelişmiş sosyalizm ve komünizm yolun-daki engelleri bilinçli bir faaliyetle aşmaktır. Önümüzde duran engeller

Toplu Yazılar

255

Page 257: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ister nesnel ister öznel olsun, hedef bütün engelleri aşmaktır. Komü-nizme kendiliğinden "doğal"' biçimde varılamayacağına göre, hedeflerevarma bilinçli biçimde ele alınmalıdır. Kapitalizm altında iken, komü-nizmi amaçlıyoruz. Bu süreç koskoca çağın tümünü kapsayan bir sü-reçtir. Bu süreç son derece çetin ve sancılı bir süreçtir. Engeller heraşamada farklı farklı da olsa, engellerin olacağını biliyoruz. Bu engel-leri bilinçli olarak aşmak gerektiğini de biliyoruz. Sosyalist ülkelerinkomünizm yolunda engelleri yalnızca içte değil, dünya düzeyindedir.Halen güçlü bir emperyalist-kapitalist sistemin var olması ve sürekliolarak sosyalizmi kuşatma altında tutması dünya çapındaki engellerdir.Dünya düzeyindeki engelleri yalnızca sosyalist ülkelerin aşmasını iste-mek, tam bir saçmalık olur. Sosyalist ülkeler bu konuda önemli rol oy-namakla birlikte, her ülkedeki üretici güç kendi üretim ilişkilerini vetoplum biçimini kendisi havaya uçurmadıkça ya da uçuracak kadar ge-lişmedikçe komünizm yolundaki engeller aşılamaz.

Burada karşımıza çıkan gerçek: sosyalist ülkeler, kapitalist dünya-nın proleter ve komünist güçleri ile bağımlı devrimci hareketlerinin ortakmücadelesi zorunludur. Yine de hiç kimse dünyanın komünist biçimekısa süre içinde gireceğini düşünmesin. Bu anlamda yolun başındayız.Önümüzde uzun bir gelecek bekliyor. Dünyanın devrimci dönüşümüuzun bir çağın tümünü kapsayacak diye hiç kimse, bu koşulları bekle-meyi düşünmesin. Doktriner sosyalizm açısından sosyalizm daha ileri-nin sorunudur. Oysa kapitalizm her yönden sosyalizmi gündemegetiriyor. Bu açıdan sosyalizm günümüzün güncel olgusu olarak elealınmalıdır. Ancak o zaman sosyalizmin mücadele görevleri doğru bi-çimde belirlenebilir. Sosyalizm son dönemde yaşadığı sorunlar ve em-peryalist güçlerin dünya çapındaki saldırılarına karşın kapitalizme karşısınıf mücadeleleri hiç durmadığı gibi, belli bir zayıflamadan sonra ye-niden yükselişe geçti. Son yıllarda emekçi sınıfların dünya çapındakieylemleri dünyanın devrimci dönüşümünün her yerde nasıl da kaçınıl-maz olduğunu gösteriyor. Kitle hareketlerinin nitelikleri, istemleri, bi-linçleri ve örgütlülükleri her yerde farklı olmakla birlikte, her ülkedekidevrimci sınıflar kendi durumlarına uygun mücadele içindedir. Önü-müzdeki yüzyılı toplumsal devrimler ve toplumsal ayaklanmalar yüzyılıyapacak gelişmeler bugünden güçlü biçimde mayalanıyor. Kapitalistdünyanın devrimci dönüşümü için koşullar yeterince birikiyor.

Bu noktada sorun, devrimci sınıflara öncülük edecek olan devrimcive komünist güçlerin teorik olarak içine girdiğimiz süreci doğru anla-malarıdır. Kitle hareketlerindeki bu yükseliş devrimci ve komünist ön-cünün önemini artırıyor. Öncülük her zamanki dönemden dahaolağanüstü biçimde öne çıkmıştır. Buradaki öncü, artık biçimsel olarak

C. Dağlı

256

Page 258: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kendisini öncü gören değil, teoride ve pratikte gerçek devrimci öncüdür.En çetin koşullarda savaşarak sosyalizmi savunan bu öncü güçler çe-şitli ülkelerde var. Koşullar devrim ve komünizm mücadelesini verendevrimci öncüleri öne çıkartıyor.

Dünyadaki modern kapitalist gelişmenin yarattığı etki ve iç geliş-melerin sonucu olarak bir devrim kaçınılmaz hale geldi. Tekelci ser-maye hiç bir biçimde toplumun gelişmesini sağlama olanağı yoktur. Busömürücü sınıfın bu yeteneği yoktur. Bir de emperyalizme bağımlılıkkoşullarında toplumsal gelişme ve hatta iyileşme sağlamanın olanaklarıyoktur. Tersine sermaye sınıfının önderliğinde toplum sürekli yıkımagidiyor. Devrimi kaçınılmaz hale getiren toplumun bu önlenemez ge-lişme istemidir. Bu da her yönde çatışmaları, şiddeti, iç savaşı, ayaklan-maları kaçınılmaz duruma getiriyor.

Durumun devrimci yönde gelişmesinin tersine ortalama sol hare-ket, her geçen gün biraz daha devrimci konumdan uzaklaşıyor. Kaçı-nılmaz devrimin bir geleneği olarak iktidar sorununu başa alacağına,iktidar sorununu geleceğe erteleyecek biçimde reformlar için mücade-leyi öne alıyor. Bu alanda kitle desteği bulamadığı zaman da, dönüp kit-leleri eleştiriyor. Oysa asıl eleştirilmesi gereken, çatırtıları her taraftaduyulan devrimci yükselişi anlamama yeteneğini gösteren ortalama solhareketin kendisidir. Otuz yıldır mücadele içinde olan devrimci kitlelergelinen momentte ancak devrim için mücadelenin bir çıkış olacağı bi-lincine sahiptir. Bunun için gereken birikime ve bilince sahiptir. Savaşiçinde geçen bu kadar uzun bir süreç yaşanmamış gibi davranılamaz vedüşünülemez. Devrim yoluyla iktidarı ele geçirmek için gerekli birikimve potansiyel güç var. Sorun bu devrimci birikim ve potansiyeli devrimve komünizm hedefinde örgütlenmek ve hareket geçirmektir. Günündevrimci görevi budur.

Emperyalist-kapitalist dünyanın ve Türkiye'nin bağımlı tekelci ka-pitalist düzenin yıkıcı ve sürekli bir bunalım içinde olması, bu sosyaldüzenin, her bakımdan iflas ettiğini ve her bakımdan yıkılması gerekti-ğini tanıtlıyor. Burjuvazi için her şey biterken, proletarya için her şeyyeni başlıyor. Günümüzün sonuna" kadar tutarlı tek devrimci sınıfı olanproletarya bütün devrimci ve yıkıcı güçleri kapitalizme karşı hareketegeçirmeli ve bu son sömürücü kapitalist toplumu havaya uçurmak içinöncülük görevini yerine getirmelidir. Çağdaş koşullar devrimci sınıf pro-letaryanın tarihi rolünü yerine getirmesi için olgundur.

Mücadele Birliği5 Temmuz 1999

Sayı: 30

Toplu Yazılar

257

Page 259: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

BAĞIMLI ÜLKELERDE SINIF SAVAŞIMI

Emperyalizme bağımlılık gerçeği göz önüne alınmadan bu ülke-lerle ilgili sağlam bir değerlendirme yapılamaz.

Bağımlılık, ekonomik, toplumsal, politik bir gerçek olmasına kar-şın teorik-stratejik değerlendirmelerde bu durum hesaba katılmaz. Ba-ğımsızlık gerçeğini görmezlikten gelenler bu nedenle teoride,politikada olduğu gibi pratikte de yanılgılara düşmekten kurtulamaz-lar. Teori her şeyden önce somut olan maddi gerçekliği kavramalıdır.Bağımlılık da dünyanın büyük bir bölümünün maddi gerçeği. Teorive politik strateji (program) en başta bu gerçeğe dayanmalıdır.

Emperyalizme bağımlı, işbirlikçi tekellerin egemen olduğu birülkede, bu koşullar değişmeden, "sosyal-reform" ya da "demokratikcumhuriyet" önerilerinin ileri sürüldüğüne bakılırsa, sözünü ettiğimizmaddi toplumsal gerçeğin hiç de göz önünde tutulmadığı anlaşılıyor.O halde durumu ana çizgileriyle gösterelim.

Kapitalizm, bir dünya ekonomik sistemi olarak yalnızca kendiiçinde bir işbölümüne dayanmakla yetinmez, aynı zamanda uluslar-arası bir işbölümüne dayanır. Kapitalist uluslararası işbölümü giderekdaha yetkinleşen bir özellik kazanıyor. Toplum daima yeni işbölüm-leri yaratıyor. Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması olarakuluslararası işbölümünü en üst düzeye çıkarttı. Uluslararası işbölü-münde her ulus aynı biçimde karşılıklı yarar temelinde bir ilişki içindebulunmaz. İşbölümünde sömüren ve sömürülen, ezen ve ezilen, ka-zanan ve kaybeden vardır. Bunların tümünü içeren iki kutuplu bir bü-tündür işbölümü. Bağımlılık da bir uluslararası işbölümüdür. Buişbölümünde ezilen ve sömürülen, baskı altında tutulan bağımlı ulus-lar; sömüren, ezen ve kazanan ise emperyalist uluslardır. Uluslararasıişbölümü öyle bir şey ki, bu durumu yaratan ne hükümetlerdir ne de

C. Dağlı

258

Page 260: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

burjuva sınıflar. İşbölümü kapitalizmin gelişiminin, işleyişinin, eko-nomik yasalarının işlemesinin zorunluluğudur, işbölümü olmadanmeta üretimi olmazdı. Özel mülkiyet ve meta üretimi temelindeki ta-rihsel gelişme içinde pek çok toplumsal işbölümü gerçekleşti. En sonkapitalizm kendi toplumsal işbölümünü geliştirdi. Daha sonra ulus-lararası ticaretin ortaya çıktığı, her ulusun uluslararası ticaret içine çe-kildiği, her ulus ekonomisinin uluslararasılaştığı gelişmiş kapitalizmve emperyalizm koşullarında, bütün kapitalist ülkeler bu dünya ilişkisisteminin içine girdiler. Kapitalist toplumsal yapıdan başka bir top-lumsal yapıya geçmeden, hiçbir ulus bu ilişkiler sisteminden, uluslar-arası işbölümünden ayrılamaz. Emperyalist-kapitalist dünya sistemiiçinde bağımlı ülkeler öylesine bir işbölümüne dahil edilmişlerdir ki,bu ülkelerdeki üretim kapasitesini, ücret ve fiyat oranlarını emperya-lizm belirler durumda. Belirleme hem sunidir hem de ekonomik ya-salar gereğidir. Her iki yönü ele almak bu yazının konusu değil.Böylesi bir uluslararası ilişki içinde bağımlı ulusların gelişme olanağıyoktur. Emperyalizmle olan bağımlılık ve egemenlik ilişkisi daimabağımlı ulusların aleyhine işliyor. Bu koşullarda küçük-burjuva sos-yalizminin "bağımsız" ekonomik gelişme teorileri ne işe yarar ki. Eko-nomik olarak uluslararası işbölümüne dahil olmuş bir ülkenin politikolarak "bağımsız" olması ne işe yarar ki. Uluslararası işbölümü yasa-ları, kapitalizm içinde kalındığı sürece işlemeye devam eder.

Emperyalizmin belirgin özelliği olan sermaye ihracı sonucu buyüzyılın başında ortaya çıkan yeni-sömürgecilik, mali bağımlılık te-melinde gelişen bir sömürü biçimidir. Yeni sömürgecilik ilişkisi içinegiren ülkelerin tümü hemen hemen politik açıdan biçimsel olarak ba-ğımsız ülkelerdir. Ancak emperyalizm çağında, uluslararası tekellerin(finans-kapitalin) mali yönden boyun eğdirmediği ülke yoktur. So-nuçta biçimsel olarak bağımsız olan tüm uluslar emperyalizm tarafın-dan mali olarak boyun eğdirildiler. Emperyalizme borçlanmayabaşlayan bu "bağımsız" ülkeler giderek ekonomik, politik, askeri vediplomatik olarak bağımlı hale geldiler. Bağımlılık ilişkili zamaniçinde daha da gelişti ve karmaşık durum aldı. Tam yüzyıl oluyor ki,toplumsal devrimlere başvuran halklar dışında, bağımlılık zincirlerin-den kurtulan uluslar olmamıştır. Bu bağımlılık emperyalizmin bu yüz-yılın sonlarında geliştirdiği "yeni dünya düzeni" ile en üst noktayaçıktı. Yeni dünya düzeninde bağımlı ülkeler emperyalizmin tam kölesioldular. Bu koşullarda ne "demokratik cumhuriyet" ne "sosyal-reform"ne de "bağımsızlık" bir işe yaramaz. Bağımlılık-egemenlik ilişkisi çokiyi kavranmalı. Bağımlı ülkeler, içinde yer aldıkları uluslararası iliş-kiler sistemi sonucu sürekli olarak emperyalist ülkelere borçlanıyor.

Toplu Yazılar

259

Page 261: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Bütçelerindeki dış açık büyüyor, eldeki maddi serveti emperyalist ül-kelere kaptırıyor, her yönden soyguna uğruyorlar. Diğer yönler biryana bugün emperyalist finans merkezleri olan IMF, AID vb.'ne borç-lanmayan bağımlı ülke yoktur. Üstelik bu borçlanma sürekli olarakbüyüyor. Öyle ki birçok ülke, bütçelerinin çoğunu bu borç faizlerineayırmak durumunda. Bağımlı ülkelerin sömürülme biçimleri yalnızcaborçlanma biçimiyle olmuyor. Yatırım yoluyla, meta ihracı yoluyla,eşitsiz uluslararası ticaret yoluyla, teknoloji satışı yoluyla, bilgi satışıyoluyla, uluslararası borsalar yoluyla, kur ayarı yoluyla ve daha birçokyolla bağımlı ülkeler soyuluyor. Bağımlı uluslar yoksullaşıyor. Bununsonucu esas olarak ezilen ve sömürülen bağımlı ülke halkları daha dayoksullaşıyor, yaşam koşulları çekilmez hale geliyor. Bu koşullardaisterse bir "işçi partisi" hükümeti olsun fark etmez, bir süre sonra em-peryalizm tarafından mali yönden, başka yönlerden boyun eğdirilir.Bu koşullarda ne bir 'demokrasi" yaşar, ne de "bağımsızlık" düşü ger-çek olur. Bağımlılık ilişkisinin artması, bu ülkelerdeki sınıflar müca-delesini boydan boya etkiliyor. Ezilen bağımlı ülke halklarıyla,emperyalist uluslar arasındaki çelişkiler ve çatışmalar da bir o kadar ar-tıyor. Hiç bir sınıf, politik hareket emperyalizme bağımlı bir ülkedebu çelişkileri yumuşatma, ortadan kaldırma ya da erteleme yoluna gi-demez. Bu, çok ahmakça olur. Çelişkilerin ekonomik temeli güçle-nirken, çelişkiler bu temelden ayrı olarak nasıl yumuşayabilir ki.' Ne"demokratik cumhuriyet" sevdalıları ne "bağımsızlık" sevdalıları nede ekonomizm batağına batmış küçük-burjuva sosyalizminin çabalarıbağımlı ülkelerdeki çelişkileri ve çatışmaları yumuşatabilir. Yeni-sö-mürge ülkelerde tam bir yüzyıl boyunca görülen halk ayaklanmaları vegerçekleşen devrimler ne sistem içi "demokrasi" içindi ne de "bağım-sızlık" için. Bütün bir yüzyılı sarsan halk ayaklanmaları emperyalist-kapitalist sistemden, başka bir toplumsal sisteme, sosyalizme yönelikolarak gerçekleşti. Bağımlı ülke halklarının önündeki yakın hedef nebağımlılık koşullarında "demokrasi''dir ne de biçimsel "bağımsızlık".Bağımlı ülke halklarının önündeki yakın hedef emperyalizmin ve iş-birlikçi sermayenin egemenliğini yıkıp, toplumsal devrim yoluylaemeğin iktidarını gerçekleştirmektir.

Emperyalizm, bağımlı ülkelerde ekonomik, toplumsal, politik,askeri bir güçtür. Emperyalizmin esas kapitalist temeli ABD, AB veJaponya, egemenlik alanı ise bütün dünyadır. Sosyalist ülkeler bunundışındadır. Emperyalizmin bağımlı ülkelerdeki egemenlik biçimiancak buralardaki işbirlikçi sermayeler aracılığıyla gerçekleşiyor. Em-peryalizmi bağımlı ülkelerde soyut biçimde değil, buradaki somut-an-lamı ile görmek gerekir. Türkiye sosyalist hareketi içinde

C. Dağlı

260

Page 262: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

emperyalizmi bağımlı ülkelerdeki somut biçimiyle değil de soyut ola-rak ele alma düşüncesi egemen. Bu anlamda olmak üzere ileri sürülen"anti-emperyalist" mücadele hiç bir somut hedefi olmayan bir soyut-luk içinde, yani ayakları havada kalıyor. Nasıl ki faşizm ele alınırken,faşizmin hangi sınıfın iktidarı olduğu açıklanmıyor, yani maddi-sınıf-sal temeli açıklanmıyorsa, aynı şey "anti-emperyalizmin" başına geli-yor. Emperyalizme karşı mücadele bağımlı ülkelerdeki somutanlamına karşı değil de, klasik sömürgelerdeki gibi işgalci durumun-daki bir güce karşı verilmesi hedefleniyor. .Böyle olunca da kitlelerinsomut hedefi şaşırtılıyor.

Emperyalizmin belirgin özelliğinin sermaye ihracı olduğunu bi-liyoruz. Sermaye ihracı ancak işbirlikçileri aracılığıyla gerçekleştirilir.Bağımlı ülkelerde işbirlikçi sermaye temelinde hareket eder. Süreçiçinde işbirlikçi sermaye tekelcilik düzeyine ulaşır. Böylece bağımlı ül-kelerin temel bir olgusu ortaya çıkar: İşbirlikçi tekelcilik. İşbirlikçi-lik, bağımlı ülkelerin temel bir gerçeğidir. Buradaki tekelci sermaye debu temel ilişki biçimine göre şekillenir. Burada konuyu tam bir bü-tünlük içinde ifade edebiliriz. Emperyalizm bağımlı ülkelerde ege-menliğini işbirlikçi tekelci sermayeye dayanarak sürdürebilir. Yaniemperyalizmin bağımlı ülkelerde somut ifadesi işbirlikçi tekelci ser-mayedir. O halde işbirlikçi tekelci sermayeye karşı konmadan, em-peryalizme karşı olmak soyut kalır. Bu anlamda, içerde emperyalizmlebirlikte egemen olan işbirlikçi tekelci sermayeye karşı mücadele ileemperyalizme karşı mücadele içice geçmiştir. Her iki hedef tek bir bü-tünü oluşturur. Böylesi bir ilişki iç içeliğinde işbirlikçi tekelci burju-vaziyi devirmeyi hedeflemeyen bir "bağımsızlık" soyut kalır ve hiçbiranlamı da yoktur.

Emperyalizme karşı olmak bir dünya politikasıdır. Proletaryanınböylesi bir dünya politikası vardır. Dünya çapında emperyalizme karşımücadele cephesi kurmak bir yüzyıl boyunca dile getirildi, somut pra-tik adımlar atıldı. Emperyalizm herhangi bir ülkeyle sınırlı değildir.Bu gerçekten hareketle şunu söyleyebiliriz: Dünyada emperyalizmekarşı mücadele bağımlı ülkelerde emperyalizme ve işbirlikçi tekelcisermayeye karşı mücadele ile bütünlük içinde ele alınmalıdır. Bu an-layış temelinde her bağımlı ülke proletaryası kendi bulunduğu yerianti-emperyalist bir devrim cephesi haline getirmelidir. Rusya prole-taryası 1917 Ekim'inde Sosyalist Devrimle anti-emperyalist cepheyeöncülük etti. Daha sonra Doğu Avrupa halkları kendi toplumsal dev-rimleri ile Çin halkı, Vietnam, Kore, Küba halkları da kendi toprakla-rında devrim yaparak bu cepheyi genişlettiler ve anlamlı yaptılar.Demek ki bugüne kadar devrimini gerçekleştiren halkların örnekleri

Toplu Yazılar

261

Page 263: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bize anti-emperyalizmin gerçek anlamının nasıl olması gerektiğinigösteriyor. Bizde emeğin iktidarı ile sonuçlanacak bir devrimle anti-emperyalist cephenin bu mevzisindeki mücadeleyi zafere ulaştıraca-ğız.

Emperyalist tekellerin en yüksek karlılık oranını bağımlı ülke-lerde sağladığı bilinen bir gerçektir. Bunun anlamı, bağımlı ülkelerdesömürünün yoğun olarak yapılmasıdır. Emperyalist ülkeler, kendi bu-nalımlarının yükünü daima ezilen ülke halklarının sırtına bindirdiler.Bu da çok iyi bilinen bir durumdur. Öte yandan bağımlı ülkelerin de-vamlı hale gelen iç savaşları da ayaklanan halk kitlelerini ezmek için,silahlanma giderlerini daima büyütüyor. Aynı zamanda diğer komşuülkelerle bölgesel anlaşmazlıklara dayalı savaşları ya da savaş tehlikesinedeniyle bu ülkeler emperyalist tekeller tarafından aşırı silahlanmayateşvik edilirler. Bütün bu gelişmeler sonucu bağımlı ülkelerde yok-sullaşma, mülksüzleşme, işsizlik, yarı işsizlik, emekçi sınıfların konut,sağlık, eğitim ve bütün yaşam konuları çözülmez bir sorunlar yumağıoluşturur. Bu ise, beraberinde çelişkiler yumağını ve bir dizi çatışma-ları gündeme getiriyor. Bağımlı ülkelerde sınıf mücadelesinin çatış-malara, ayaklanmalara, isyanlara, iç savaşlara ve sonunda devrimlereyol açması için her koşul yeterince birikiyor.

Son yarım yüzyıldır bağımlı ülkelerde sert sınıf savaşlarına tanıkoluyoruz. Faşist darbeler, iç kaos, gerginlik, devlet terörü, devrimcişiddet, gerilla eylemleri, silahlı halk ayaklanmaları düzeyine varansınıf savaşı biçimlerinin tümünün son elli yılda bağımlı ülkelerde gö-rülmesi bir rastlantı değildir. Kitleleri sert sınıf savaşlarına iten köklüekonomik, toplumsal, politik, tarihsel durum var. Böylesi bir durum ol-maksızın bağımlı ülkelerin kiminde 40 yıl süren iç savaşlar başka bi-çimde açıklanamaz. Yine bu ülkelerde işçi ve halk hareketini ezmekiçin güçlü militarist devletler, faşist diktatörlükler de açıklanamaz.Devrim birleşik bir karşı devrim yaratarak ilerliyor.

Bağımlı ülkelerde sömürü bu kadar çok yönlü ve bu kadar yo-ğunken, buna bağlı olarak mülksüzleşme, yoksullaşma ve diğer sos-yal sonuçları daima daha genişletilmiş biçimde üretilirken bukoşullarda işbirlikçi tekelci sermaye toplumu ancak zor yoluyla bas-tırabilir. Bağımlı ülkelerde egemen sınıf gerçek anlamda egemen de-ğildir. Ekonomik kriz vb. nedenlerle gündeme gelen devrimcidurumun da etkisiyle tekelci sermaye güçleri toplumun, üretici güçle-rin artan gereksinmesinin büyümesini, gelişmesini sağlayamaz du-rumda. Üretici sınıflar bu durum karşısında ardı arkası bitmeyeneylemlere, silahlı ayaklanmalara yöneliyorlar ve yöneleceklerdir. Bugelişme, devrim ve karşı-devrimin sert, uzun süreli çatışmalarına yol

C. Dağlı

262

Page 264: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

açıyor ve açacaktır.Sınıf savaşlarının bu ülkelerde sert, gergin ve uzun süreli olması-

nın bir nedeni de buralardaki örgütlü komünist ve diğer devrimci mü-cadelelerdir. Ekim Sosyalist Devrimi'nin açtığı yoldan ilerleyenhalklar, sosyalizmin bir sistem haline gelmesi ve başka halkların kur-tuluş yolunu izlemesi sonucu kendi bulundukları yerlerde mücadeleyizafere götürmek için örgütlü mücadele başlattılar. Bağımlı ülkelerinbulunduğu L.Amerika, Asya, Afrika, Orta Doğu ve diğer alanlardason yarım yüzyıldır bir dizi ayaklanma, uzun iç savaş, gerilla müca-delesi vb. devrimci mücadele yöntemleri takip ediliyor. Her ülkedekiulusal ve toplumsal kurtuluş devrimi diğer halklar için bir mevzi oldu.Emperyalizm ve işbirlikçi burjuva sınıflara karşı devrimci mücadele-ler bu kıtaları devrim alanlarına çevirdi.

Emekçi sınıfların devrimci mücadelesini kendi gücüyle önleye-meyen bağımlı ülke burjuvaları kendi sınıf egemenliklerine uluslar-arası nitelik verdiler. ABD, AB ve NATO'nun yarım yüzyıl boyuncabağımlı ülkelerde faşist darbeleri tezgahlaması, buralardaki faşist-ırkçı,dinci hareketleri emekçi kitlelere karşı silahlandırıp, harekete geçir-mesi, bu ülkeleri işgal ve başka askeri tehditlerle baskı altına almasıbağımlı ülkelerde burjuva sınıf egemenliğinin nasıl da uluslararası ni-telik aldığını gösteriyor. Bunun en çarpıcı bir örneği, Türkiye ve Kür-distan birleşik devrimini ezmek için ABD, AB, Japonya ve NATOemperyalizminin büyük bir saldırı ve baskı uygulamasıdır. Eğer otuzyıllık sert sınıf savaşına rağmen, işbirlikçi tekelci sermaye iktidar-daysa, bunda emperyalizmle birlikte oluşturduğu uluslararası koalis-yonun ortak davranmasının payı var. Bağımlı ülkelerdeki devrimcihareketler emperyalizmin öncülüğündeki uluslararası gerici koalisyo-nun ortak saldırısı ve baskısı altında yol almaktadır.

Bağımlı ülkelerde, işbirlikçi tekelcilik ve emperyalist egemenliknedeniyle burjuva demokrasisinin bile gerçekleşme koşulu ve şansıyoktur. Bu ülkelerdeki kitlelerin her demokrasi istemleri ve hareketleritekelci egemenlik ve emperyalist egemenlikle karşı karşıya gelir. Kit-lelerin demokrasi istemleri ile emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci ser-maye ile faşist devletlerin varlığı tam bir çatışma içindedir. Buralardademokrasi ancak tekellere, emperyalizme ve faşist devlete karşı mü-cadele edilerek, bu güçlerin egemenliği yıkılarak elde edilebilir. Bunuanlamayan yalnızca kitleleri ve kendisini aldatır. Bugün Latin Ameri-ka'da gerilla örgütleriyle yapılan anlaşmalardan sonra burada elde edi-len ve yasalarla güvence altına alınan "demokratik haklar"emperyalizmin ve işbirlikçi güçlerin kuşatması, baskısı ve saldırısı al-tındadır. L. Amerika'da halkların kurtuluşu güncel "kazanımlara" feda

Toplu Yazılar

263

Page 265: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

edildi. Güncel kazanımlar ise zaferle güvenceye alınmadığı için yiti-rilmeyle karşı karşıya. Bağımlılık sona ermeden, işbirlikçi tekelci ege-menlikler yıkılmadan ve emekçi sınıfların iktidarları kurulmadandemokrasi elde edilemez, güvenceye alınamaz.

Bağımlı ülkelerde küçük-burjuva devrimci güçlerin, burjuvaziyeboğun eğip, devrim mücadelesine darbe vurmaları, Kürt ulusal hare-ketinin, sistemi içine girdiği güç durumdan kurtarmak için Kürt ulu-sunun kendi geleceğini kendisinin tayin etmesi hakkından vazgeçmesi,sınıf ve devrim mücadelesi üzerinde ancak, geçici bir etki yaratabilir.Bu durumda devrimci mücadele bir süre geriye düşse bile, maddi-top-lumsal ve politik koşullar ile büyük devrimci deneyim birikiminin ya-rattığı devrimci dinamikler sisteme daha güçlü vuruşlara yönelecektir.Çağdaş gelişme, bağımlı ülkelerde, koşulların ve emekçi sınıfların ya-şamlarının ancak toplumsal bir devrim yoluyla değişimini gündemegetirmiştir. Demokrasi ve sosyalizm, zora dayalı devrim yoluyla ger-çekleşecektir

Mücadele BirliğiTemmuz 1999

Sayı: 31

C. Dağlı

264

Page 266: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

DÜNYADA İLERİ BİR KONUM

Demokrasi ve sosyalizmin geçen yüzyıldaki merkezi Avrupa'ydı. Kıtaproletaryası teorik olarak, tarihi inisiyatif olarak, uluslararası mücadeleninbaşını çekiyordu. Uluslararası proletaryanın devrimci öğretisi olan bilim-sel sosyalizmin doğum yerinin Avrupa olması rastlantı değildi. Kıta Avru-pa'sı kapitalizmin ilk çıkış yeri, kapitalizmin anavatanıdır. Kapitalist metaüretimi, meta üretimi temelindeki kapitalist toplum ve modern burjuva ken-tleşme de aynı temel üzerinde yükseldi. Modern kentleşme olmasaydı sos-yalizm de olmazdı. Avrupa'nın tarihsel gelişmesine bağlı olaraközgürlüğün, demokrasinin ve sosyalizmin ilk yükseldiği yer de burasıdır.

Devrim dalgası 20. yüzyılın başında batıdan Rusya'ya kayana kadar,demokrasi ve sosyalizm mücadelesi Avrupa'ya bağlı kaldı. Bağrında taşı-dığı farklı karakterli çelişkilerin varlığı nedeniyle devrim temelindeki de-mokrasi ve sosyalizmin merkezi Rusya olmakla birlikte. Avrupasosyalizmin kıtası olarak kaldı. Devrimci Rusya proletaryasının mücade-lenin başına geçmesiyle demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin Avrupa'yaolan bağımlılığı sona erdi. İki burjuva devrim geçirdikten sonra Rusya,1917 Şubat sonrası dünyanın en özgür ülkesi oldu. Bundan bir kaç ay sonrada Rusya, proletaryanın iktidara geldiği ilk ülke oldu. Devrimci ve sosya-list Rusya aynı zamanda leninizmin toprağı oldu. I. ve II. proleter enter-nasyonalin başını Avrupa proletaryası çekerken, III. proleter enternasyonal,devrimci Rusya proletaryasının öncülüğünde kuruldu. Devrim dalgasınınbatıdan doğuya kaymasıyla, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin hemalanı değişmiş ve hem de zemini daha da genişlemiştir.

Emperyalizm ve proletarya devrimleri çağının başlamasıyla özgür-lük-demokrasi mücadelesinin şafağı, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşıuyanan sömürgelerde ve yarı-sömürgelerde attı. Sosyalizm mücadelesi buülkelerde nesnel durumdan ötürü zayıftı, fakat özgürlük mücadelesi güçlübiçimde öne çıktı. Asya, Afrika ve L. Amerika özgürlük mücadelesiyleayağa kalkarken, SSCB sosyalizmin merkezi olarak dünya halklarını etki-liyordu. Doğu Avrupa'da halk demokrasisi ve sosyalizmin egemenliğin-den sonra sosyalizm bir dünya sistemi olarak dünyadaki demokrasi vesosyalizm mücadelelerinin başını çekti. Ne var ki, demokrasi ve sosyalizmmücadelesi Rusya ve Doğu Avrupa ile sınırlı kalmadı. Bu yüzyılın ikinciyarısından sonra yeni-sömürgecilik ilişkisi içindeki ülkelerde devrim te-melinde demokrasi ve sosyalizm mücadelesi yükselmeye başladı. Sayılarıçoğalan, bilinçlenen ve örgütlenen proletaryanın ağırlığı daha fazla ülkedekendisini gösterdi.

Toplu Yazılar

265

Page 267: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Bu tarihsel gelişime bağlı olarak proletarya enternasyonalizmi ve sos-yalizm bütün ülkelerin proletaryasının kendi örgütleriyle katıldığı gerçekuluslararası temele oturdu. İler ülkedeki devrim dünya devrim sürecinibiraz daha hızlandırıyor. Her ülke kapitalizmden komünizme geçişte, bugeçiş sürecine kendinden bir şeyler katıyordu. Her ülke proletaryasının sos-yalizme geçişte, bu geçişe, kendisinin bir şeyler katacak düzeye gelmesidünyanın devrimci dönüşümünü hızlandıran bir gelişme düzeyidir. Sos-yalizm politik bir hareket olarak bütün dünyayı etkileyecek bir güce ulaş-mıştır. Sosyalizm çağımızın en etkin sürükleyici gücüdür.

Demokrasi mücadelesinin ve sosyalizm mücadelesinin dünyadaki bugelişimi ve değişimi, dünyadaki nesnel değişime uygun bir seyir izlemiş-tir. Sermaye egemenliği döneminden mali sermaye egemenliğine geçiş,kapitalizmin bütün dünyaya doğru yaygınlaşmasını ve yoğunlaşmasını ge-tirdi. Bu nesnel değişim, sonuç olarak anti-kapitalist, anti-emperyalist mü-cadeleleri de kaçınılmaz hale getirdi. Emperyalizme ve burjuvaziye karşıdevrimci mücadelenin bütün kıtalara doğru genişlemesi kendisini örgüt-lenme alanında da gösterdi. Proletaryanın politik örgütlenmesi dünyadayaşanan nesnel gelişime bağlı bir seyir izledi. Komün'ün düşüşünden sonraAvrupa'nın en iyi örgütlenmiş proletaryası olan Alman proletaryası uzunyıllar mücadelenin başını çekti. Avrupa sosyal demokrasisi içinde en iyiörgütlenmiş ve teorik olarak da ileri durumda olan Alman Sosyal-Demo-krat İşçi Partisi uzun yıllar II. Enternasyonalin en güçlü partisi oldu. Dev-rim dalgasının Rusya'ya kaymasıyla birlikte Rus Sosyal-Demokrat İşçiPartisi (RSDİP) ve bunun içinde de Bolşevikler uluslararası sosyalist ha-reket içinde öne çıktı. Ekim Sosyalist Devrimi ve Leninizmin zaferindensonra komünist partisi ismini alarak SBKP olan Bolşevik parti uzun yıllaruluslararası sosyalist proletarya hareketinin öncüsü oldu. Sovyet proletar-yası ve komünist partisi bu öncü konumunu bu yüzyılın büyük bir bölü-münde sürdürdü. Devrim dalgası II. Dünya savaşı sonrası Asya'yakaydı.1949'da Çin devrimi başarıya ulaştı. Çin devrimiyle birlikte demok-rasi ve sosyalizm mücadelesi Asya'da yükselme gösterdi. Ardından Sos-yalist Kore ve Vietnam özgür ve sosyalist olunca, özgürlük ve sosyalizmbayrağı buradan dünyayı etkiledi. Çin'de ÇKP önderliğinde devrim zafereulaşınca ÇKP'nin uluslararası komünist hareket içindeki etkisi ve çekimgücü arttı. Bu gelişmeyle birlikte sosyalizmin merkezi tek bir ülkeyle değil,ancak bütün ülkelerin sosyalist hareketlerinin temsil edildiği bütün bir ha-reket tarafından temsil edildi. Uluslararası komünist hareket kendi içindebölünüp ayrı güç ve çekim merkezleri yaratmakla birlikte artık sosyalizmdünya proletaryasının her ülkede örgütlü olarak katıldıkları enternasyonalbir hareket özelliği kazanmıştır. Çin devriminin ve ÇKP'nin dünyada ya-rattığı devrimci etki uzun yıllar kendisini hissettirdi.

C. Dağlı

266

Page 268: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Vietnam'ın özgürlük savaşını kazanıp sosyalizme geçmesi ve bu mü-cadelesini dünyanın en güçlü emperyalist gücüne karşı kazanması dün-yada derin bir iz bıraktı. Aynı dönem Küba devriminin zafere ulaşmasıdemokrasi ve sosyalizm mücadelesinin alanlarını bütün kıtalara doğru ge-nişletti. Vietnam Güney Asya'da, Küba L. Amerika'da sosyalizmin çekimmerkezleri oldular. Özgürlük ve sosyalizm mücadelesi bu ülkelerle sınırlıkalmadı. Aynı dönem L. Amerika, Asya, Afrika devrim mücadelesininyükselme alanları oldu. Avrupa'da başlayan demokrasi ve sosyalizm artıkbütün kıtalara yayılmıştır. Bütün ülkelerin proleterleri dünyanın devrimcidönüşümüne katıldılar.

Demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin devrimci mücadele teme-linde Asya, Afrika ve L. Amerika kıtasına yayılması, bu kıtalarda uzun yıl-lar boyu konformist ve statükocu bir konumda kalan ve bu nedenle gelişensınıf mücadelesine ayak uyduramayan reformist-oportünist komünist par-tilerin içinde bulundukları uzlaşmacı teslimiyetçi durumun üstünü örtme-lerini önledi. Bu kıtalarda devrim mücadelesi reformist komünist ya dasosyalist partiler tarafından değil, bu partilerin dışında ortaya çıkan ve ilkbaşta sol-devrimci konumda olan örgütler tarafından verildi. Bu hareket-ler marksizm-leninizm proletarya enternasyonalizmi ve sosyalizmdenbüyük ölçüde etkilendiler. Sol-devrimci örgütlerin bir kısmı daha sonramarksist-leninist ilkeleri temel alan komünist partisi düzeyine yükseldi.Bugün sosyalizmi ve devrimci mücadeleyi temsil edenler devrimci müca-dele temelinde hareket eden örgütlerdir. Sosyalizm devrimci temelde tem-sil ediliyor. Demokrasi ve sosyalizm mücadelesi Türkiye'de bölgesindekiülkelere göre daha ileri düzeydedir. Uzlaşmacı-teslimiyetçi sosyalizm an-layışını aşan devrimci proletarya otuz yıldır, teorik, politik ve pratik olarakbüyük bir devrimci deneyim elde etti, ileri bir mesafe aldı. Bu ileri konumyalnızca öznel değil aynı zamanda nesneldir. Türkiye'de kapitalizmin ve iş-birlikçi tekelciliğin gelişimi bölgeye göre daha gelişkindir. Bu temeldekisınıf çelişkileri ve sınıf mücadelesi ile devrimci sınıf hareketi de gelişkin-dir. Marksist-Leninist teori ve politik hareket olarak sosyalizm bölgeyegöre daha ileri durumdadır. Türkiye'de devrimci temeldeki demokrasi vesosyalizm mücadelesinin dünyada edindiği yeri anlatırken konuya iki yön-den yaklaşmak gerekir. Birincisi genel devrimci birikim yönüdür, ikincisisosyalizmi en ileri düzeyde temsil eden proletaryanın devrimci sınıf partisiyönüdür. Genel devrimci birikim, kendi içinde oportünizmi barındıran biryöndür. Küçük-burjuva devrimciliğini barındıran bir yöndür. Bütün dev-rimci yönüne karşın, oportünizmi taşıdığı için sonuç olarak burjuvaziyle uz-laşmalara varan bir doğrultuya girebiliyor. Genel devrimci birikimimizbirçok yönde üç kıtadaki devrimci harekete benziyor. Diğer kıtalardakidevrimci hareketi aşan proletaryanın bağımsız politik sınıf hareketidir. Bu

Toplu Yazılar

267

Page 269: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

hareketin aldığı sosyalist biçimdir. Bir dönemin sınıf savaşını anlamak içinsöz konusu dönemin en ileri yönüne bakılır. Bu en ileri yön bazen teorik-tir, bazen teorik-pratiktir. Bizde olan teorik-pratik devrimci yöndür.

Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfının ve özel olarak da devrimci mark-sist-leninist hareketin dünyada ileri bir konum elde etmesini sağlayan nedir?Bu, en başta, sınıflar savaşını uzun süreli zafere kadar götürecek illegal birörgüte dayanılarak sağlanmıştır. İllegal temeldeki marksist-leninist örgüt,karşı devrimin faşist darbeleri ve en şiddetli burjuva terör ortasında bileayakta kalmasını bilmiş, sınıflar mücadelesini her koşulda yürütmüş, pro-letaryanın çıkarlarını daima temsil etmiş ve gözetmiş, bütün bu çetin sü-reçlerden geçerek devrim mücadelesini başarıya götürme yeteneğinikanıtlamıştır. Kitleleri sosyalizm temelinde sistematik biçimde eğiten veçok şiddetli burjuva saldırılar karşısında devrimci hareketin sürekliliğinisağlayan illegal örgütlenmeyle aynı zamanda kendi içimizde sosyal-refor-mist ve oportünist hareketlerin devrimci marksizmi tasfiye etme politika-ları boşa çıkartıldı. Böylece işçi sınıfı sağlam illegal örgütlenmeönderliğinde devrim ve komünizm yolunda güvenli biçimde yoluna devamediyor. Marksizm-leninizmi, proletarya enternasyonalizmini ve sosyalizmibilinçli, kararlı ve ısrarlı savunmada gösterilen çabalar kendi meyvesiniverdi. Yüzyılımızın son on yılı içinde uluslararası komünist hareket, dev-rimci hareket ve sosyalizm ciddi bir bunalım geçirirken ve bu bunalım Tür-kiye ve Kürdistan'ı da etkilerken, bu kadar çok yönlü bir saldırı karşısındada büyük bir kararlılık gösterilerek sosyalizm her bakımdan temsil edil-miştir. Bu mücadele uluslararası devrimci proletarya hareketinin sağlambir müfrezesi olduğumuzu teorik-politik ve pratik yönden ortaya koymuş-tur. Bu bakımdan da dünyada iyi bir konum elde ettik.

Sosyalizm bugüne kadar on yıllar boyu verilen mücadeleler sonucugeldi. Ne var ki, sosyalizm buradan geleceğe kendiliğinden ulaşmaz. Biri-lerinin bilimsel bir teorik çalışma, komünist bir örgütlenme ve devrimcibir pratikle sosyalizmi temsil etmesi ve daha da önemlisi geleceğe taşımasıgerek. Sosyalizmi ileri taşımada son derece çetin bir mücadele verdik vebunu başardık. Bu görevi yalnızca politik bir hareket olarak değil, teorik ola-rak da ilkeler yönünden başardık. Uluslararası işçi sınıfı hareketi içindeuzun zamandır sosyalizmin en temel ilkeleri küçük-burjuva sosyalizmidoğrultusunda gözden geçirilmek istendi. Bu daha çok proletarya dikta-törlüğü ilkesiyle, proletarya enternasyonalizmi ilkesi temelinde oldu. Dün-yada birçok komünist partisi proletarya diktatörlüğünü ya programlarındançıkardılar ya da eylemsiz biçimde savunur duruma geldiler. Proletarya en-ternasyonalizmi yerine ise burjuva, küçük-burjuva dar çıkarları koydular.Proletarya enternasyonalizmini sözde savunanlar ise bu sosyalist ilkeninözünü boşa çıkardılar. Proletarya enternasyonalizmini esas olarak dünya-

C. Dağlı

268

Page 270: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

nın devrimci değişimi temelinden yoksun olarak ele aldılar. Buna karşın ge-nelde Türkiye sosyalist hareketi ve özelde de marksist-leninist hareket pro-letarya enternasyonalizmi ilkesini gerçek komünist özüne uygun biçimdeve devrimci eylemci yönüyle ele aldı ve buna uygun adımlar attı. Prole-taryanın sosyalizm mücadelesindeki öncü devrimci-konumu küçük-bur-juva sosyalizmi tarafından gözden geçirilirken, buna karşı da mücadeleverdik. Proletarya diktatörlüğü ilkesini yadsıyanlar, bunun sonucu olarakişçi sınıfının devrimdeki öncü misyonunu ve komünist partinin öncü rolünüde yadsıdılar. Buna karşın marksist-leninist hareket olarak leninist parti an-layışını savunduk ve sonuna kadar temsil ettik. Devrimci marksizm Leni-nist Partide cisimleşmiştir. Türkiye ve Kürdistan demokrasi ve sosyalizmmücadelesinin verildiği dünyanın etkin alanlarından biridir. Özellikle ta-mamı iç savaş biçiminde geçen son on yılda demokrasi ve sosyalizm mü-cadelesi en çetin sınavdan geçti. Yalnızca içerde birleşmiş bir karşı-devrimgücüne karşı savaşmakla kalmayıp birleşmiş uluslararası bir karşı-devrimkoalisyonuna karşı da çetin bir mücadele veriliyor. Dünyanın en stratejikbölgelerinden birinde ve üstelik NATO topraklarında verilen bu mücadele,bütün uluslararası burjuva ve emperyalist saldırılara karşın hedefine doğruilerlemeye devam ediyor. Türkiye ve Kürdistan, yükselen bir devrim alanıdurumundadır. Türkiye'de farklı çelişkiler iç içe geçmiş, üst üste binmiştir.Bu da demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin iç içe geçmesine yol açtı.Demokrasi mücadelesinin nesnel zemini var: Emperyalizme bağımlılık,faşizm, tekelci egemenlik, ulusal sorun. Bu sorunlar demokrasi mücadele-sini gündeme getirdi. Aynı süreç başka bir mücadeleyi; emek-sermaye mü-cadelesini de gündeme getirdi. Bütün bu mücadele bütünlüklü ve bir teksüreç içinde birleşmiştir. Kesintisiz olarak sosyalizme varacak olan De-mokratik Halk Devrimi ve Demokratik Halk İktidarı bir nesnel temeldeyükseliyor. Nesnel temelleri olan demokrasi-sosyalizm mücadelesi bizidevrimci anlamda dünyanın en ileri ülkeleri arasına soktu.

Tümü en sert sınıf savaşımı biçiminde geçen otuz yıl boyunca çokyönlü mücadele içinden geçerek geldik. Genel olarak söylemek gerekirse,sosyalist hareket kitle içinde sosyalist çalışma yapma, sosyalist propagandave örgütlenme çalışmasında bulunma, kitlelerle ve kitle örgütleriyle sıkıbağ kurma, sendikalar ve derneklerde çalışma yapma, kitlelerle sosyaliz-min ilişkisini kurmada oportünist sosyalizm döneminde belli birikimlerelde edildi. Bu birikim daha sonra geliştirildi. Sınıf mücadelesinin sert ko-şulları daha ileriye gitmeye zorladı. Her bakımdan daha ileri gidildi. Dev-rimci şiddet, illegal örgütlenme, illegaliteyle legalitenin ilişkisini kurma,gerilla mücadelesi, ideolojik olarak, politik ve örgütsel alanda emekçi kit-leleri devrime hazırlama görevi yerine getirildi. Sınıf mücadelesinin çokyönlü gelişimi sonucu, sosyalizm mücadelesinin bir tek biçimine bağlanıp

Toplu Yazılar

269

Page 271: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kalmayacak kadar ilkel sosyalizmden uzak durduk. Farklı verili somut du-rumlarda farklı mücadele biçimlerini uygulamada devrimci marksist biryöntem izlemekle kalmadık, bu farklı mücadele biçimleri içinde, yinesomut verili durumda hangisinin öne geçtiğini ve temel olduğunu belirle-yecek kadar bilinçli davrandık. Bu da, burjuvazinin, bizi beklenmedik biranda beklenmedik durumlarla karşı karşıya bırakmasına karşı, her koşuldahangi mücadele biçiminin öne geçtiğini belirlemede büyük bir deneyimkazandırdı. Türkiye ve Kürdistan sınıflar mücadelesi uzun süreli iç savaşbiçiminde bir seyir izliyor. Bu uzun mücadele sürecinde kazanmak içinçok yönlü devrimci silahlar edindik. Bugün bu silahlarla kazanacağız.

Uzun bir geçmişe, mücadele dolu devrimci bir tarihe ve sağlam sos-yalist ilkelere dayalı Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimi, oynadığı dev-rimci rolle en sonunda bölge, Avrupa ve dünyada kitleleri ayağa kaldırdı.Türkiye ve Kürdistan devrimiyle dayanışma eylemleri biçimindeki kitlemücadelesi 12 Eylül 1980'den bu yana sürüyor. İç savaş biçiminde geçenson on yıl içinde bu dayanışma eylemleri daha da yoğunluk ve yaygınlıkkazandı. Kimi ülkelerde ise şiddet eylemleri biçiminde görüldü. Türkiye veKürdistan devrimiyle dayanışma enternasyonalist eylemleri 1999 yılındaen üst düzeye çıktı. Kürt devriminin de itiş vermesiyle bütün kıtalarda da-yanışma eylemleri yapıldı. Öyle ki, Kürdistan ve Türkiye devrimi etrafındasağlanan bu dayanışma eylemleri gerek kitlesel katılım ve gerekse enter-nasyonalist içeriğiyle son dönemin dünyadaki en etkin eylemleri oldu. Bu,devrimimizin dünyadaki politik etkilerinin somut ifadesi oldu.

Genelde birleşik devrim ve özelde de Kürdistan devrimi etrafında sağ-lanan enternasyonal eylemler ilk defa Kürdistan'ın bütün parçalarını bir-leştirdi. Yine uzun zamandır ilk defa Avrupa, Kafkas bölgesi halklarıdevrimci görevler ve enternasyonal anlayış temelinde eylemlere yöneldi.Devrimimiz daha şimdiden bölgede ve dünyada böylesine devrimci bir roloynamıştır. Bu rol devrimimizin gelişimiyle birlikte daha da artacaktır. Herdevrimci işçi, her komünist, dünyada daha etkin devrimci bir rol oynamakiçin yeni görevler üstlenmeye hazır olmalıdır. Daha önceleri statükocu-konformist komünist-sosyalist partiler tarafından engellenen uluslararasıalandaki devrimci konumumuz önünde artık hiç bir engel kalmamıştır.Devrimci misyonumuza uygun davranmalıyız. Türkiye ve Kürdistan pro-letaryası dünyadaki devrimci görevini iyi özümlemelidir.

Mücadele Birliği

1–15 Ağustos 1999

Sayı: 32

C. Dağlı

270

Page 272: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

DEVRİMCİ SLOGANLARLA KAZANACAĞIZ

İşçi sınıfı hareket halindedir. Emekçi sınıfların eylemlere katılımı,bugüne kadarki en kitlesel düzeye çıktı. Bugün milyonlarca emekçiyi,haftalarca eylem halinde tutan neden, görünürde IMF ve kapitalistTürk hükümetinin aldığı bir dizi ekonomik karardır. Fakat milyonlarıeyleme gidecek kadar etkileyen gerçek neden daha köklüdür. Halk kit-leleri on yıllardır birikmiş, üst üste binmiş ekonomik, toplumsal, po-litik sorunlarla karşı karşıyadır. Son olarak IMF ve kapitalisthükümetin aldığı ekonomik kararlar, kitlelerin ağır olan sorunlarınıdaha da ağırlaştırdı. Kitleler, çekilmez hale gelen yaşam koşullarınıdeğiştirmek için ayağa kalkıyorlar. Emperyalist IMF ve işbirlikçi ka-pitalist hükümetlerin aldığı ekonomik kararlardan sonra, her yerde kit-leler ayağa kalkıyor. Milyonlarca emekçi insan, emperyalistlerin vekapitalistlerin kendilerine uygun gördüğü yaşam biçimini değiştirmekve kendilerine yepyeni bir yaşam kurmak için eylem içinde olacaktır.

Türkiye ve Kürdistan'da halk kitleleri, yıllardır birikmiş sorun-ları, özlemleri, istemleri ve sefaletleriyle haftalarca süren eylemlereyöneldiler. Halkların bütün sorunları kapitalizmden ve emperyalizmebağımlılıktan kaynaklanıyor. Kitleler, her geçen gün bunun bilincinebiraz daha varıyor. Bu anlamda, toplumun emekçi sınıflarının eylemiyalnızca nesnel olarak kapitalizme ve emperyalizme karşı olmaklakalmıyor, bilinç olarak da bu hedeflere yöneliyor. Haftalardır, yıllar-dır süren eylemler emekçi sınıfların sınıf eylemleridir. Her sınıf hare-keti, bir sınıf hareketi olarak egemen sınıfa karşı yönelir. Günlerdirsüren büyük kitle eylemleri, kapitalizmi ve emperyalist egemenliği te-mellerinden sarsıyor.

Emekçilerin kapitalizme ve emperyalizme karşı sınıf hareketikendiliğinden harekettir. Kendiliğinden bir hareket, kapsam olarak nekadar geniş olursa olsun, ne kadar uzun sürerse sürsün, bu haliyle ege-men sınıfı iktidardan uzaklaştıramaz. Bunun için dıştan zorlamak ge-rekir. Kapitalist egemenliği dıştan zorlamak, iktidarı hedefleyendevrimci eylemler düzenlemek demektir. Yıllardır süren kendiliğindenkitle eylemleri birike birike en sonunda sıçrama noktasına varmıştır.

Toplu Yazılar

271

Page 273: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Kitlelere bu sıçramayı yaptıracak olan yalnızca devrimdir. Tam da budurumda, proletaryanın devrimci sınıf partisinin öncülük görevi, pra-tik-politik bir görev olarak öne çıkar. Proletarya devrimci sınıf partisibiçiminde örgütlenerek kapitalist sınıfı devirebilir.

Haftalardır eylem içinde olan kitleleri hangi sloganlarla etkileyip,iktidara hazırlayabiliriz. Sloganların amacı kitlelerde devrim bilinciuyandırmak, onları iktidara hazırlamaktır. Seçilen sloganlar öyle ras-gele değil, devrimci amaçlara uygun olmalıdır.

Hareket halindeki işçi ve emekçi kitlelere götürülmesi gerekensloganlar konusunda, sosyal-reformistlerle olduğu gibi illegal oportü-nistlerle de ayrı yerlerdeyiz. Yasalcı sosyal-reformist hareket ve ille-gal oportünist hareket kitleleri etkilemek, kitlelerle "bütünleşmek" içinekonomist-reformist sloganları öne çıkartıyor. Bu uzlaşma hareketi-nin amacı, kitleleri devrimci mücadeleden uzaklaştırmaktır. Devrimcisosyalizmin amacı ise kitleleri devrime, iktidara ve sosyalizme hazır-lamaktır. Herkes amacına uygun sloganlarla gidiyor kitlelere. Hersomut koşulda ayrı sloganların öne çıkması, sınıf mücadelesinin heryeni aşamasında yeni görevlerin belirlenmesi marksist-leninist bir yön-temdir. Her somut durumda farklı sloganlar ve görevler belirlense de,bu görevlerin amacı, kitleleri demokrasi ve sosyalizm bilinciyle eğit-mek ve iktidara hazırlamaktır. Emeğin iktidarı ancak buna uygun slo-gan ve görevlerle gerçekleşir.

Her sosyalistin temel amacı, kapitalizmi yıkmak ve sosyalizmigerçekleştirmektir. Emekçi sınıfların ezilip sömürülmesinin ve faşistdevlet terörüne uğramasının biricik kaynağı ve temeli kapitalizmdir.Bu kapitalist temeli ortadan kaldırmadan, kapitalizmin toplumsal so-nuçlarıyla sürekli uğraşmak durumunda kalırız. İşçi sınıfını kapitaliz-min toplumsal sonuçlarıyla uğraştırmamak için yapılması gereken endoğru şey, kapitalizmi yıkma bilincini kitlelere taşımaktır. İşçi sınıfı-nın kurtuluşunun yalnızca sosyalizmle olacağı düşüncesi en geniş işçikitlesi içinde propaganda edilmeli. Kapitalizmin egemenliğine sonverip, emeğin egemenliğini gerçekleştirmek ve sosyalizme ulaşmakkaçınılmazdır, gereklidir, olanaklıdır.

Sosyalizm hedefini gerçekleştirmek isteyen işçi sınıfı, bu hedefeulaşmak için demokrasi eğitiminden, demokrasi mücadelesinden geç-meyi de kabul eder. Tekelci ve emperyalist egemenliği devirmek içindemokrasinin gerçekleşmesini mutlak bir şey olarak görmüyoruz. Hiçbir demokratik dönüşüm olmaksızın da işçi sınıfı iktidara gelebilir. Sı-nıflar mücadelesinde bu devrimci dönüşümü, nitel sıçramayı kabul et-meyen sağa kayar. Ne var ki marksizm-leninizm işçi sınıfının tutarlıbir demokrasi sürecinden geçmeden burjuvaziyi yenemeyeceğini be-

C. Dağlı

272

Page 274: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lirtir. İşçi sınıfı eğer demokrasi okulundan geçip, nasıl yöneteceğiniöğrenememişse, iktidara gelse bile, onu ayakta tutamaz. Marksist-le-ninist anlayıştan hareketle ve kendi gerçekliğimizi de somut veri ola-rak alarak işçi sınıfına demokrasi ve sosyalizm anlayışının götürülmesigerektiğini söylüyoruz. Devrimci sosyalizm şu temel gerçeğin de al-tını çizer, sosyalizme bağlanmayan, sosyalizmle tamamlanmayan birdemokrasi mücadelesi, kapitalizm sınırlarında kalır ve süreç içindeburjuva temellerde yozlaşır. Bu gerçekten hareketle işçi sınıfına, ha-reket halindeki emekçi kitlelere götürülmesi gereken bilinç, demokrasive sosyalizm bilinci olmalıdır diyoruz.

Sosyalizm işçi sınıfının amacıdır. İşçi sınıfı bu amacını gerçek-leştirmek için öncelikle iktidarı ele geçirmelidir. Devrimci sınıfın ik-tidarı ele geçirmesi, yeni bir topluma geçmenin yasasıdır. Devrimcibir sınıf olarak işçi sınıfı da iktidarı ele geçirmeden, devrimci sınıf dik-tatörlüğünü sağlamadan sosyalizme geçemez. Emekçi sınıflar üstündeburjuva sınıfın baskı aleti olan devlet yıkılmadan, emeğin iktidarı ku-rulmadan, işçi sınıfı iktidara dayanarak devrimci önlemlere başvur-madan sosyalizmi inşa edemez ve ileriye gidemez. Türkiye veKürdistan işçi sınıfı da sosyalizme geçişin bu sınıf yasalarına uygundavranacaktır.

İşçi sınıfının yüksek amacı sosyalizmdir; amacı isteyen, aracı daistemelidir. Devrimci sınıf partisi, sosyalizm mücadelesinde, işçi sı-nıfının silahıdır, devrimci mücadele aracıdır, yönetici gücüdür. Dev-rimci bir sınıf partisi olmadan sosyalizm, yalnızca güzel bir sözden,güzel bir amaçtan öteye gidemez. Kapitalizmle kapışma içinde olankitleler, bu koşullarda en çok sınıfın devrimci partisinin öncülüğünegereksinme duyarlar. İşçi sınıfının burjuvaziden, onun bütün politikpartilerinden, ayrı ve nitelik olarak farklı bir sınıf partisinde örgütlen-mesi, kurtuluşunun ön koşuludur. Toplumsal kurtuluşun, sosyalizminbu ön koşulu yerine getirilmelidir. İşçi sınıfımızın görevi, yıllardır sınıfsavaşının en çetin dönemlerinden başarıyla geçen böyle bir partinin,TKEP/Leninist'in önderliğinde mücadele etmektir. TKEP/Leninistsosyalizmin partisidir, devrimin partisidir, proletaryanın devrimci sınıfpartisidir.

Türkiye ve Kürdistan sınıf mücadelesi gerçeğinde, ancak ve yal-nızca illegal temellerde örgütlenmiş bir parti işçi sınıfının devrimcipartisi olabilir. On yıllardır süren sınıf mücadelesi kesin biçimde gös-termiştir ki, işçi sınıfı illegal temelde mücadele eden bir devrimci partiolmadan sınıf mücadelesini ileri taşıyamaz, buradan da iktidara vara-maz. Fakat yasalcı sosyal-reformist hareket ve onu izlemeye and içmişoportünist hareket, işçi kitleleri içinde bunun tersini yayıyor. Onlara

Toplu Yazılar

273

Page 275: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

göre emekçi kitleler yasal temellerde hareket ederek, yasalara daya-narak, başka bir açıdan söylenirse, meşru biçimde hareket ederek veörgütlenerek kurtulabilir. Reformistler ve oportünistler işçi sınıfıiçinde, yasal sosyalist parti ile iktidara gelinebileceği yalanını yayı-yor. Oysa sosyalist mücadelenin uzun tarihi bunun tersini söylüyor.Türkiye ve Kürdistan sınıflar mücadelesinin tarihi bunun tersini söy-lüyor. En yasal koşullarda örgütlenmiş bir komünist partisi de dev-rimci durum gelip çatınca, burjuvaziyi devirmek gerektiği ortayaçıkınca, bu koşullarda, bulunduğu konumu değiştirmek, illegal ko-numa geçmek ve devrimi buradan hazırlamak durumunda kalacaktır,illegal örgütlenme alanında büyük birikimleri olan devrimci mark-sistler olarak, bu alandaki birikimlerimizi işçi sınıfına taşımalıyız.

Devrimci hareket otuz yıldır son derece sert bir sınıf savaşı dö-neminden geçti. Devrimci sosyalist hareket bu dönemin tümü boyuncaayakta kaldı. Kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadelede işçi sı-nıfı ve emekçiler bugünkü noktaya getirildi. Bu nasıl başarılabildi?Eğer illegal temellerde örgütlenmiş ve mücadele verilmiş bir örgüt-lenme olmasaydı, bu kadar uzun bir dönem var olamazdık. İşçi sını-fının devrimci kesimi bu apaçık gerçeği yaşadı, biliyor. Hiç birreformist ve oportünist devrimci işçilere bunun tersini kabul ettire-mez. Devrimci sınıf hareketinin sürekliliği yasal örgütlerle sağlana-maz. Yasallık, sınırların burjuvazi tarafından çizilmesi demektir. İşçisınıf, ancak bu burjuva sınırları aşarsa sosyalizm amacına ulaşabilir. İl-legal marksist-leninist parti, işçi sınıfının devrim ve iktidar mücade-lesini her koşulda verecek bir partidir. İşçi sınıfı devrime ancak illegalörgütlenme temelinde hazırlanabilir.

İşçi sınıfı için hedefleri açıklamak yetmez, buraya nasıl varılaca-ğını da göstermek sosyalistlerin görevidir. Hedeflerin nasıl gerçekleş-tirileceği söylenmez ve gösterilmezse, hedefler sadece teoride kalır.

İşçi sınıfı kapitalizmi devirme ve sosyalizme ulaşma hedefiniancak devrimci mücadele ile gerçekleştirebilir. Devrimci mücadele,devrim mücadelesidir, iktidar mücadelesidir, sosyalizm mücadelesi-dir. Devrimci mücadele, işçi sınıfının ve emekçilerin, burjuvaziyi altetmesidir, kendi tarihini kendisinin yapmasıdır. İşçi sınıfının uyuyandev enerjisi, ancak devrimci mücadele sayesinde uyanır ve hareketegeçer. Emekçi sınıflar, yalnızca devrimci mücadeleyle kendi gerçekgüçlerini görürler. İşçi sınıfına ve ezilen halklara, devrimci mücade-leden başka bir yol önermek, onları baskının insafına bırakmak de-mektir. Çünkü ezilen sınıf ve ezilen halklar, bu baskıdan ancakdevrimci mücadele sayesinde kurtulabilirler. İşçi sınıfı ve halklar dev-rimci biçimde dövüşürse kazanır.

C. Dağlı

274

Page 276: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Sosyal-reformistler ve oportünistler devrimci sosyalizmden farklıolarak reformist bir biçimde, ılımlı yollarla, parlamenter yollarla, yasalolarak, meşru çizgiden ayrılmadan hareket ederler ve işçi sınıfının dabu şekilde hareket etmesini isterler. Devrimci sosyalizm, isterse gün-lük bir mücadele olsun, isterse reformlar için mücadele olsun, kitlele-rin hangi istemi için mücadele olursa olsun, bütün istemleri devrimcibiçimde gerçekleştirmeyi savunur. Reformlar için mücadele bile dev-rimci biçimde verilirse, ancak böylece emekçi kitleler, kapitalizmle, fa-şist devletle karşı karşıya gelir. Kitleler bu mücadele içinde burjuvaziyinasıl yenmesi gerektiğini öğrenir. Bu konudaki devrimci eğitim, işçisınıfına çok şey kazandıracaktır: devrimle kazanacağımız koca birdünya var.

Devrimci sosyalizm, kitlelerin günlük mücadelesini, en küçük birhak mücadelesini iktidarın ele geçirilmesi mücadelesine bağlar.Emekçi sınıflara hak elde etme mücadelelerinde, devrim yoluyla ikti-darı ele geçirme bilinci götürmeliyiz. İşçi sınıfı ve ezilen, sömürülenbütün emekçi kitleler iktidarı ele geçirmeden, bunun için devrimci bi-çimde dövüşmeden kurtulamazlar. Bu konudaki bilinci, daha günlükhak mücadelesi sırasında öğrenirler. Sosyalizmin görevi işçi sınıfınınnasıl kazanacağını göstermektir.

Devrimin nasıl uzun süreli bir mücadeleyi gerektirdiğini kenditarihimizden biliyoruz. Yaşam, devrimimizin bu gerçeğini unutanlaraher seferinde acı biçimde öğretiyor. Devrimle sonuçlanacak sınıflarmücadelesini kısa süreli olarak düşünen küçük burjuva sosyalistleri,amaçlarına kısa sürede ulaşmayınca çareyi, sosyalizmden kaçmaktaaramışlardır. Böylece kaç küçük burjuva devrimci kuşak çekip gitti.Sınıf mücadelesi sert süreçten geçiyor. Mücadele hem sert ve hem deuzun sürelidir. İşçi sınıfı devrimcileri ve işçi sınıfının devrimci kesimi,kendisini bu gerçeğe göre hazırlamalıdır. Bizde sınıflar mücadelesi di-rengen ve kararlı davranan bir sınıfın mücadelesini gerektiriyor. İşçi sı-nıfımız sokağa çıktığında, kısa sürede sonuç alacağını düşünmesin.Hele alınması gereken sonuç günlük bir hak mücadelesi değil de po-litik iktidarın ele geçirilmesi ise, bir dizi çarpışma olmadan, yenilgi-lerini de içeren bir dizi büyük eylemler olmadan böyle bir sonuçalınamayacağını işçi sınıfımız iyice kavramalıdır.

İşçi sınıfının, burjuvaziyle olan sınıf savaşını uzun süreli bir mü-cadeleyle sonuna kadar götürmesi için, sağlam, dayanıklı, mücadeleyeteneği olan gerçek sınıf örgütleri yaratması gerekir. Burjuvazi veemperyalizm, iç savaş biçimini almış olan bu mücadeleye bütün as-keri, politik güçleriyle seferber olmuş durumda. Bu durumda, işçi sı-nıfının yapacağı en doğru şey, atacağı en doğru adım, silahlı mücadele

Toplu Yazılar

275

Page 277: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

örgütleri denen gerçek güç örgütlerini oluşturmaktır. Sokağa çıktığı-mızda silahlı değilsek, silahlı güç örgütlerine dayanmıyorsak, son de-rece örgütlü ve silahlı olan burjuvazi, bizi burada ezecektir. Sokakların,fabrikaların, köylerin, okulların demokrasi ve sosyalizm güçlerininölüm tarlaları olmasını istemiyorsak, örgütlenmeli ve silahlanmalıyız.O zaman sokaklar bizim zafer geçitimizi görecektir. Devrimci sınıförgütü, devrimci eylem ve silah, işçi sınıfına hava ve su kadar gerek-lidir, yaşamsaldır.

Her çeşitten burjuva uzlaşma hareketi, işçi sınıfının silahlanma-sını önlemek için, yaşanmakta olan emek-sermaye çelişkisini, ezilenhalklarla ezen ulus arasındaki keskin çelişkileri, emperyalizmle halk-lar arasındaki çelişkiyi "yumuşak" göstermeye çalışıyor. Sosyal-re-formistleri takip etmeye and içmiş oportünistler de aynı şeyleriyapıyorlar. Sınıf çelişkilerini olduğundan "yumuşak" göstermek, sonuçolarak işçi sınıfını devrimci mücadeleden ve silahlanmadan alıkoy-mak içindir. Sınıf çelişkilerinin keskin oluşu, emekçi sınıfların burju-vazinin hakkından gelebilmesi için uygun nesnel koşullara kavuşmasıanlamına gelmektedir. Nesnel durum, emekçi kitlelerin, işçi sınıfı ön-derliğinde, kapitalist sınıfın hakkından gelmesi için uygundur. Koşul-lar uzlaşma hareketinin değil, uzlaşmaz devrimci hareketin güçlenmesiiçin uygundur. İşçi sınıfımız çelişkilerden, emeğin iktidarını gerçek-leştirmek için yararlanmalıdır.

Uzlaşma hareketi, çelişkileri olduğundan "yumuşak" göstermekleyetinmiyor. Halen büyük bir otorite sahibi olarak gördüğü burjuvazi-nin aynı zamanda sürece egemen olduğunu da söylüyor. Uzlaşma ha-reketi, etrafa baktığında yalnızca burjuva otoritesini görüyor.Uzlaşmacılar, süreci belirleyenin burjuvazi olduğunu ileri sürerek, sı-nıflar mücadelesinde, işçi sınıfının lehine bir değişim olduğu gerçeğinigizlemeye çalışıyorlar. Oysaki yıllardır mücadele veren, devrimci ör-gütlerin öncülüğünde mücadele veren kitleler, kendi tarihlerini kendigüçleriyle yapmak için köklü bir değişim geçirdiler. Burjuvazi ise artıkeskisi gibi ne yönetebiliyor ne de egemen.

Bir devrim döneminden geçiyoruz. Burjuvazinin iktidar otoritesibüyük ölçüde sarsılmıştır. Burjuvazi sarsılan otoritesini eskisi gibi sür-düremez. Çünkü, bu otoritenin yanında başka bir otorite çıkmıştır. Buikinci otorite, işçi sınıfı ve halkların devrimci otoritesidir. Kapitalistsınıf devlet otoritesini sağlamak için ne kadar uğraşsa da, kitleler ka-zandıkları tarihi inisiyatifi ve devrimci otoriteyi kaybetmeye hiç de ni-yetli değiller. Bu koşullarda, burjuvazi otoritesini nasıl egemenyapabilir. Devlet iktidarı otoritesini kabul ettiremeyen bir sınıf, bu du-rumda nasıl egemen olabilir.

C. Dağlı

276

Page 278: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Milyonların sokağa çıktığı, hareket içinde olduğu ve haftalarcaeylemi sürdürdüğü bir dönemde, burjuva devlet iktidarı otoritesini veegemenliğini nasıl kabul ettirebilir? Grev, direniş, sokak eylemleri işçisınıfının otorite araçlarıdır. Devlet, işçi sınıfının sınıf araçlarını ortadankaldırmadan, işçi sınıfını eylemlerden vazgeçirmeden, kitleleri sokaktaezmeden, kendi otoritesini sağlayamaz. Burjuvazi, sarsılmış olan oto-ritesini ve egemenliğini sağlamak için öncekinden daha büyük birgüçle savaşırken, emekçiler de isteklerini kabul ettirmek için eyleminotoritesini güçlendiriyorlar.

Büyük emekçi kitlesi haftalardır eylemde. İşçi direniş ve grevleriuzun bir dönemdir sürüyor. Kapitalizmin krizi içindeki evrimi, işçi sı-nıfını ve geniş halk kitlelerini giderek şiddetlenen eylemlere itecek di-namikleri kendi içinde taşıyor. Bir devrim döneminin gerektirdiğiçeşitli kitle eylemleri çoğalıyor. Devrim dönemi, egemen sınıfın oto-ritesinin en etkisizleştiği dönemdir. Kitlelerin her devrimci eylemi veeylemler dizisi bunu biraz daha açık olarak gösteriyor.

Bugün Kürdistan'da, Kürt halkı üzerinde faşist Türk devletininbir otoritesinden söz edilebilir mi? Kürdistan halkı artık bir güçtür veotoritedir. Ezilen Kürt halkı silahlı bir güç olarak kaldıkça, politik ola-rak devrimci bir örgütlenmede kararlı oldukça, Kürdistan'da egemenulus, eski otoritesini sağlayamaz. Kürdistan'da Kürt halkının, egemenulusa çevrilmiş silaha dayanan otoritesi var. Bugün cezaevlerinde tamanlamıyla sağlanmış bir devlet otoritesinden söz edilebilir mi? Her-kes biliyor ki, cezaevlerinde tutsakların devrimci komünlerinin otori-tesi geçerli. Genelinde ise devrimci örgütlerin birleşik gücüne dayalıcezaevleri konseyleri ve Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu cezaev-lerinde devrimci bir otoritedir. Burjuvazi ve her yeni kurulan hükü-met, cezaevlerinde devlet otoritesini sağlamak için ne zaman saldırıyageçtiyse, her seferinde püskürtüldü. Örgütlülüğün verdiği otoriteyedayanan Tuzla deri işçileri, kaç defa jandarma saldırısını geri püs-kürttü. Her jandarma saldırısından sonra işçiler, eylemin ve örgütlüolmanın verdiği sınıf otoritelerini biraz daha güçlendirdi. İşçi sınıfınınve halkların, burjuvazi ve faşizm karşısındaki otoritesini çoğaltan yenieylem ve örgütlenmeler her geçen gün gelişiyor.

İşbirlikçi tekelci burjuvazi ve emperyalizm, otoritesinin sarsılı-şını otuz yıldır hissediyor. Otuz yıldır sürüp gelen bir savaş var. Onyıllardır süren silahlı mücadele ve savaş, sürekli ayaklanma halidir.Halklarımız bu mücadelede kendi kurtuluşlarını, güçlerini, otoritele-rini gördüler. Uzun süredir varolan bu ayaklanmayı ezmek için iki defaaskeri faşist darbe yapıldı. On yıldır, bütün karşı-devrim güçleri cep-heye sürülmüş durumda. Otuz yıllık savaş boyunca onbinlerce insan

Toplu Yazılar

277

Page 279: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tutsak alındı. Halen iç savaşın bir sonucu olarak onbinlerce tutsak varcezaevlerinde. Bu kadar büyük bir kitlenin tutsak alınması, mücade-lenin yalnızca devrimci öncüyle faşist devlet arasında geçmediğini,bu mücadelenin burjuva sınıfla halk kitleleri arasına geçtiğini gösteri-yor. Böylesine geniş bir kitlenin devrimci mücadeleye atıldığı bir yerdeburjuvazi egemen olamaz, otoritesini sağlayamaz.

İşçi sınıfımızın ve halk kitlelerinin bugüne kadar verdiği devrimcimücadeleyi doğru anlamak gerekir. Türkiye ve Kürdistan toprakla-rında emekçi halk kitleleri defalarca hükümet ve meclis otoritesini et-kisiz hale getirdi. Burjuvazi her seferinde devlet iktidarınıgüçlendirmek için bir dizi tedbir alırken, kitleler de her seferinde dev-let iktidarını felç ediyordu. 12 Mart 1970'te, 1980'de ve son on yıldaburjuva devlet kurumları işlemez hale geldi. Hükümet-meclis otori-tesi sarsılmasaydı, burjuva egemenliği sağlamak için iki defa faşistdarbe yapılmazdı. İşçi sınıfı ve halklar, devlet iktidarını yıkamadılarsada, onu defalarca işlemez hale getirdiler. Bugün ise işçi sınıfı ve halkkitleleri devrimci örgütlenme, eylem düzeyi ve örgütlü güç olmadadaha ileri bir düzeydedir.

Devlet iktidarına dayanan hükümetler nasıl burjuvazinin otorite-sini ve iradesini temsil ediyorsa; grev, işçi direnişleri, sokak eylem-leri, gerilla, işçi komite ve konseyleri, devrimci halk komiteleri, silahlıhalk milisleri, cezaevlerinde devrimci komünler ve ortak devrimci ko-miteler de işçi sınıfının ve halkın devrimci otoritesini ve iradesini yan-sıtıyor. Devrimci sosyalizm böylesi bir mücadeleye dayanıyor.

Devrimci bir dönemden geçerken, işçi sınıfına ve emekçi kitleleredevrimi ve iktidarı hedefleyen sloganlarla gitmeliyiz. Devrimci sos-yalizmin güncel görevi devrimci mücadeleyi yükseltmektir.

Mücadele Birliği 15–30 Ağustos 1999

Sayı: 33

C. Dağlı

278

Page 280: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Proleter Devrimci Görev:KOMİTELEŞME, ÖNCÜLÜK,

DEVRİMİ ÖRGÜTLEME

Nesnel koşulların devrim için uygun olmasının yanında, büyükbir devrimci kitle potansiyeline sahibiz. Büyük kitle potansiyeli dev-rimci örgütlenmeden yoksundur. Devrimci örgütlenmeden yoksunluk,emekçi kitlelerin en zayıf yanıdır. Devrim döneminin bir örgüt biçimiolarak komiteleşme gerçekleşmedikçe, devrimci kitle potansiyelinindaha ileri gitmesi, buradan devrimi gerçekleştirmesi beklenmemeli-dir. Komünist hareketin önündeki temel görev, kitleleri devrimci ko-mitelerde örgütlemek için onları teşvik etmek ve yönlendirmektir.Komiteleşme, öncü komünist partinin taktiklerini yaşama geçirmeninön koşuludur. Proletaryanın devrimci sınıf partisi, devrimi gerçekleş-tirme, iktidarı ele geçirme, buradan sosyalizme ulaşma hedefine ancakdevrimci sınıf örgütleriyle ve kitle örgütleriyle varabilir. Her devrimciişçi, her proleter devrimci, günümüzün devrimci görevlerinin kitleleriörgütlemek ve örgütlü olarak harekete geçirmek olduğunu bilmelidir.

Emperyalizme bağımlı ülkelerde işçi sınıfının ve halk kitleleri-nin örgütlenmesi tekelci egemenliği devirmenin ön koşuludur. Bağımlıülkelerde kitleler, örgütlenme yetersizliğinden ileri gelen güçsüzlükiçindedir. Emekçiler örgütlenmenin üstesinden geldiler mi, tekelci ege-menliği devirecek duruma gelmişler demektir. Bağımlı ülkelerdekikitlelerin örgütlenmesinin, bir devrimin ön koşulu olduğunu bildiğiiçin bu ülkelerdeki egemen sınıflar, kitle örgütlenmesine yasak ko-yarlar, baskı altına alırlar, saldırıya geçerler, örgütlenmeyi engellemekiçin ellerinden gelen her yola başvururlar. Böylesi koşullarda emekçi-lerin sınıfsal anlamda örgütlenmesi ve harekete geçmesi gerçek bir ge-lişmedir. Bu anlamda, buralarda burjuvaziyle en sert sınıfsavaşlarından biri örgütlenme alanında yaşanır.

Emekçi sınıfların örgütlenmesi, devrimci dönemlerde, diğer dö-nemlere göre daha bir önem kazanır. Devrim dönemleri, burjuvaziyleproletaryanın daha açık olarak kapıştığı, her iki sınıfın örgütlenme dü-zeyine göre savaşta konum sağladığı bir süreç olarak öne çıkar. Bur-juvazi tepeden-tırnağa örgütlü ve silahlı olarak savaşa girerken,

Toplu Yazılar

279

Page 281: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

proletarya ve emekçi kitleler eski örgütlenme düzeyi ve biçimiyle busavaşı kazanabilir mi? Bu çerçevede devrim dönemlerinde emekçi kit-leler örgütlenmeye, daha önce gereksinme duymadıkları kadar gerek-sinme duyarlar. Faşizm büyük bir güçle saldırırken, emekçi kitleler,örgütlenmenin bir güç olduğunu ve faşizme örgütlü olarak yanıt ver-mek gerektiğini kendi yaşamlarından bilirler. Sermayenin saldırılarıve baskıları, işçi sınıfını ve halk kitlelerini örgütlü davranmaya itiyor.Emekçiler, yaşamın çok yönlü baskısı altında örgütlenmeye yönelir-ler.

İç savaşın ve devrimci dönemin yaşandığı bu son on yılda, ezilenve sömürülen kitleler ne kadar örgütlenebildi. Leninist Parti sınıf sa-vaşını kazanmak için, işçi komite ve konseylerinin, devrimci halk ko-mitelerinin, devrimci köylü komitelerinin sınıf mücadelesinde, işçisınıfının ve emekçi halkın mücadele araçları olarak rolünü ve öneminion yıldır ortaya koyuyor. Sorunu teorik olarak ortaya koymanın ya-nında, yaşamın kendisi de bu tip örgütlenmeyi emekçilerin önünekoydu. Yıllarca propaganda edilmesine ve yer yer pratik olarak giri-şimde bulunulmasına rağmen, komiteleşme alanında fazla yol alama-dık. Olayın bütün devrimci önemi apaçık ortada. Bu durumda birirdeleme gerekiyor.

Sermayenin ve faşizmin, kitleleri örgütsüz bırakmak için bütünyolları kullandığını biliyoruz. Yalnızca yasaklarla yetinmeyen ege-menler, olanca güçleriyle örgütlenme yolundaki insanlara saldırıyor-lar. Deyim yerindeyse, burjuvazi, emekçilerin örgütlenmesini fizikigüç yoluyla, şiddet yoluyla engelliyor. Egemenlerin istediği, her andenetlenebilir tipten yasal örgütlerdir. Yasal örgütler ise emekçileridaha ileri götürmeye yetmiyor. Yasal kitle örgütleri, iç savaşın esasorganları değildir. Tekeller açısından kitleleri devrimci örgütlenme-den yoksun bırakmak, onları yasal örgütler içinde tutmak, iç savaştaüstün gelmek demektir. Sonuç olarak, faşist şiddet yoluyla kitlelerinkomiteleşmesinin önlenmesi belli ölçüde etkili oldu. Bugün on yıl geç-mesine rağmen, bu alanda komiteleşmenin sağlanamamasında bu et-kinin rolünü görmek gerek.

Komiteleşme devrimci dönemlerin, sınıf savaşlarının en sert dö-nemlerinin örgütlenme biçimi olmasına karşın, bizde yeterince örgüt-lenememesinin nedenlerinden biri, yasal sınıf ve kitle örgütlerininvarlığıdır. Sendikalar çizgi olarak burjuva bir doğrultuda olmalarınakarşın, yinede işçiler açısından örgütlenme aracıdır, hak elde etme ara-cıdır. İşçiler, sendikaların hak alma aracı olarak rolünü kabul ettikleridurumda, sendikal örgütlenme dışında, hele iktidarı hedefleyen bir ör-gütlenmeye öyle kolay kolay yönelmiyor. Halk örgütlenmesinde de

C. Dağlı

280

Page 282: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

durum böyledir. Dernek ve meslek örgütlenmesinin yasal olarak ola-naklı olduğu koşullarda, bu yolla iyileştirmeler yapabileceğine inan-maya devam ediyor. Fakat koşullar, sınıflar mücadelesinin daha dasertleşmesi, her şeyin kesin hesaplaşma noktasına doğru gitmesi, başkabir gerçeği de emekçilerin önüne koyuyor: Yalnızca eski örgütlerleburjuvazinin karşısında tutunmak olanaklı değildir. Örgütlenmede vemücadele yöntemlerinde yeni ve etkin yollar bulmadan emekçi sınıfmücadeleyi kazanamaz. Bu söylediklerimiz, kazanmak isteyen birsınıf için geçerlidir.

Eski tip örgütlerin varlığı, emekçi sınıflar için artık "iyileştirme"yapmaya bile yetmiyor. Yaşam koşulları eski örgütlerin ve önceki mü-cadele biçimlerinin varlığına aldırmadan kötüleşiyor. Yasal örgütler,devrimci nitelikte komiteleşmenin önünde her ne kadar engel olsa da,başka bir açıdan, bunlarla kazanmanın olanaklı olmadığının da ör-nekleri oluyor. Milyonlar, yeni mücadele ve örgütlenme araçlarına yö-nelmeyi olaylarla öğreniyorlar. Olaylar ise milyonları devrimcikomiteleşmeye itiyor.

Oportünist sosyalist hareket ise, ne dönemi kavrayabildi ne dedönemle ilgili örgütlenmenin ağırlık yönünü. Oportünist sosyalist ha-reket, devrimi geleceğin sorunu; muhalefet etmeyi de günün sorunuolarak gördüğü için, başlangıç halindeki komiteleşmeleri de ya sendi-kaların organları haline getirdi ya da "en geniş" muhalefet hareketininaraçları olarak gördü. Burada Leninist Partinin çabalarının yetmediğide bilinen bir gerçektir. Kitlelerin her alanda komiteleşmesi, yine kit-lelerin kendi eseri olmalıdır. Parti burada öncülük eder, yönlendirici-lik yapar. Leninist Parti, sınıf savaşını kazanmak için, devrimigerçekleştirmek için komiteleşmenin önemini propaganda etmeyedevam edecektir.

Pratikte komiteleşme yönünde çok fazla adım atılmadıysa da bi-linç olarak, propaganda olarak bu düşünce geniş alanlara götürüldü.Bugün devrimci proletarya ve emekçi sınıfların ileri kesimi komite-leşmenin önemini biliyor. Dönemi pratik olarak karşılamasa da bilinçolarak bu kadar yaygınlaşması sosyalizm için bir kazanımdır. Yıllarcasüren geniş propaganda çalışmasıyla, komiteleşmede en önemli adımıatmış durumdayız. Bundan sonra, olaylar ve kazanmak isteyen dev-rimci bir sınıfın bilinci, yönelimi belirleyici olacaktır. Tarih böyle ya-pılıyor.

İleri atılan ve atılmak isteyen kitlelerin örgütlenmesini son derecezengin ve yaratıcı biçimlerle düşünmek gerek. Hele daha önceki örgütbiçimleri ve kalıplarıyla düşünmek, hareket etmek; sürecin dışındakalmak, büyük devrimci potansiyeli örgütleyememek ve pasif du-

Toplu Yazılar

281

Page 283: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rumda bırakmak anlamına gelir. Yakın dönem sınıflar mücadelesi ta-rihi bu bakımdan zengin birikimler sağladı. Kendi deneylerimizi gözönünde bulundurarak, fakat yeni somut gelişmeleri esas alarak, ör-gütlenmede atak içinde olmalıyız.

Son otuz yıldır yaşadığımız bir devrim çağıdır. Bu dönem müca-deleye atılanlar, bu çağın içeriğinden, biçiminden, yöntemlerinden, il-kelerinden etkilendiler. Devrim çağından etkilenenler, kendilerindende bir şeyler kattılar çağa. Devrim çağı günümüzde çok sayıda kitleyietkileyerek, onları devrime çekerek sürüyor. Yıllarca süren devrim ça-ğının çeşitli aşamalarında, mücadeleye katılanların sayısı bazen düştü,bazen çok yükseldi. Mücadele sürekli hale geldi. Kitlelerin mücade-leden geri çekildiği sıralarda bile sınıf mücadelesini sürdürenler, ko-münist hareketi temsil edenler vardı. Çağdaş tarihsel gelişme sürekliolarak yeni insanların mücadeleye atılmalarını zorluyor, kaçınılmazkılıyor. Saflara katılan yeni insanları örgütlemek, yönlendirmek, ön-cülük etmek daha da önemli olmuştur.

Bugün, devrimci ve merkezi bir örgütlenme ya da organizasyoniçinde, gücünü devrim için harekete geçirmeye hazır büyük bir dev-rimci kitle var. Bu kitleler, bazen bir çevre biçiminde, bazen biraz dahaşekillenmiş gruplar biçiminde, bazen bireyler olarak bölgelerde dağı-nık haldeler. Bu yüzden gerçek güçlerini, dinamiklerini değerlendire-miyorlar. Herkesi etkileyen koşullar, bu devrimci kitleleri de örgütlüdavranmaya, örgütlü savaşmaya, bütünün parçası olarak hareket et-meye itiyor. Her bölgede her alanda bu kadar çok sayıda, devrimci in-sanın olması devrim çağının derinliğini ve etkisini gösteriyor. Buetkileri somut olarak örgütlemek, komünistlerin en yaşamsal göreviolmuştur. Büyük bir potansiyel oluşturan devrimci kitleleri örgütle-yen ve yönlendiren komünist partisi, amaca ulaşmada ciddi bir adımatmış sayılır. O halde bu adım atılmalı.

Devrimci kitlelere, devrimci çevrelere doğru yaklaşmalıyız. Bukonuda hatalı davranıyoruz. İlişkiye geçtiğimiz yeni ilişkileri hemenparti ilişkisi içine sokmaya çalışıyoruz. Halbuki bu yaklaşım iki açı-dan yanlıştır: biricisi kitlenin bizden uzak kalmasına yol açıyor; ikin-cisi, Partinin öncülük görevi doğru biçimde yerine getirilmiş olmuyor.Devrimci kitle ve devrimci çevrelerle ilişki, ortak devrimci hedeflere,devrimci ve merkezi bir organizasyona ulaşma temelinde sonuçlandı-rılmalı. Bir komünist parti, illegal bir savaş partisi, devrimci çevrelerihemen kendi yapısına almaz. Bunun için pratik gelişmeye dayalı birsürecin yaşanması gerekiyor. Bu durumda geniş devrimci potansiyelinasıl yönlendireceğiz. Bunun en doğru yolu, partinin yönlendirici,öncü rolünü oynamasıdır. Parti burada ikna edici olmalı. Bu temelde

C. Dağlı

282

Page 284: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

olmak üzere devrimci çevrelerin devrimci dinamizmini, çabalarını,devrim için en verimli biçimde harekete geçirmeliyiz.

Partinin önderliği olmadan, Partinin yol göstericiliği olmadanemekçi sınıflar burjuvaziyi devirip, kendi iktidarlarını kuramazlar. Bugerçek sürekli olarak geniş kitlelere anlatılmalı. Partinin öncülüğününzorunluluğu ve tarihsel anlamı devrimci çevrelere de anlatılmalı. Nevar ki, Partinin önderliğini salt teori düzeyinde, salt soyut yönüyle elealmayalım. Devrimci kitlelerle ilişkide, parti önderliği pratik bir bi-çimde ele alınmalı. Kitlelere öyle yaklaşılmak, onlarla ilişki biçimiöylesine saptanmalı ki, pratik olarak bu yol, partinin önderliğinin ka-çınılmazlığını onlara göstersin. Kitleleri nasıl etkileneceğini ve ilişkikuracağını bulup ortaya koymak, proletarya partisinin görevidir. Böl-gelerde ve alanlarda dağınık halde bulunan devrimci potansiyeli deetkilemenin pratik ve işleyen yöntemleri bulunmalıdır. Büyük dev-rimci kitle potansiyelini etkilemek ve yönlendirmek ancak o zamanolanaklı olur.

Devrim dönemlerinde kitlelerle kurulan ilişkiler, daha önceki dö-nemlerden farklıdır. Böylesi devrimci dönemlerde kitleler, sistem ta-rafından mücadeleye itilirler. Kitleler kendiliğinden hareket ederler.Olayların ve çok yönlü mücadelenin etkisiyle her tarafta devrimci güç-ler çıkmaya başlar. Bu kitlelerle ilişki kurmanın politik yollarını bul-malıyız. Bağ kurduğumuz insanlarla ilgili genel bir güvensizlik yoksa,onların devrimci dinamiklerine, çabalarına güven duyulmalı. Bulun-dukları alanda birlikte tartışılmış ve sonuçlandırılmış görevler veril-meli. Sonra verilen görevler denetlenmeli. İnsanları sorumlulukgeliştirir. O halde bu insanlara sorumluluk verilmeli. Burada özellikledikkat edilmesi gereken nokta şudur: Bütün sorunlar (teorik, politik,örgütsel, mücadele sorunları) bu insanlarla birlikte tartışılmalı, birliktedeğerlendirilmelidir. Yani bu insanlar örgütlü mücadeleye kendi bi-linçleriyle, kendi çabalarıyla çekilmelidir. Çünkü bulundukları yerdedevrimi onlar temsil edeceklerdir. Görevlerini ne kadar bilinçli olarakkavrarlarsa, devrimi de o kadar iyi temsil ederler. Geniş devrimci kit-leleri fabrikada, semtlerde, kentlerde, kırsal alanda, nerede olursa olsunetkilemede sık sık ciddi hatalar yapıyoruz. En ciddi hatamız, sığlığı-mızdır. En geniş kitlelerle bağ kurmak, onları yönlendirmek, onlarıörgütlemek bir örgütlenme sanatıdır. Her komünist partili bu sanatıöğrenmeli. Devrimin bir sonraki aşamaya varması, bizim bu aşama-daki görevlerimizi ne kadar doğru biçimde yerine getirdiğimize bağ-lıdır.

Kapitalizmin ekonomik krizi ve faşist devlet terörü, kitle eylem-lerini sürekli hale getirdi. Bu eylemler giderek en yüksek düzeye çı-

Toplu Yazılar

283

Page 285: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kıyor. Yüzbinlere varan büyük mitingler, yürüyüşler düzenleniyor. Peki,komünistler bu büyük kitleyi, bu hareket halindeki kitleyi etkileyebiliyormu? Bundan çok uzak olduğumuzu biliyoruz. Yapılan çalışmalar çok ye-tersiz, dönemin istediği sonuçlara varmaktan uzak. Hareket halindeki kit-leleri etkilemenin ilk koşulu, doğru sloganlarla onların yanında yer almaktır.Bu yetmez, eylemlere katılacak olan komünistlerin son derece iyi örgüt-lenmiş ve organize biçimde katılmaları şarttır. En çok şikayetçi olduğumuzyön, eylemlere yeterince örgütlü, organize katılamamaktır. Eylemlere ge-reken önemi vermeyen komünistlerin tavrını da buna eklersek, çıkacaksonuç belli: "Bu durumda kitleleri neden biz etkileyemiyoruz da burjuvasendikacılar ya da reformistler etkiliyor?" diye sormanın hiç bir anlamıyoktur. Komünistler olarak kitle eylemlerine örgütlü katılmak da yetmez,kitlelerin ileri kesimini de örgütlü biçimde eylemlere katmalıyız. Kitleler ör-gütlenmeden hiç değilse onların öncü kesimi örgütlü hale getirilmeden,kitleleri etkileyemeyiz. Burada kitlelerle partinin arasında "hareket iletişimkayışları" rolü oynayan sendikalardan vb. söz etmiyoruz. Burada sözünüettiğimiz devrimci komitelerdir, milislerdir ve diğer devrimci örgütlenme-lerdir.

Devrim döneminde komünist öncünün rolünün olağanüstü biçimdeöne çıktığını biliyoruz. Öncülük ise örgütlenmeden geçer. Örgütlenme ya-ratılmadan öncülük yapılmaz. Öncelikli olarak parti komitelerinin, hücre-lerinin sayısının artırılması, her alanda yeni parti organlarının oluşturulması,öncülük görevini yerine getirmenin ön koşuludur. Bu olmadan kitlelerlebağ kurulmaz, yönlendirme yapılamaz. Bu konuda da komünist partili mi-litanlar ağır hareket ediyorlar.

Çekingen davranıyorlar, illegalite, savaş bizi çekingen yapmamalı.Tersine, verdiğimiz savaş bizi atak, girişken, yaratıcı yapmalı. Her alandayeni parti örgütleri yaratmak en büyük çabamız olmalıdır. Parti örgütleri-nin önderliğinde kitleleri örgütlü hale getirmeliyiz. Bütün kitleleri ya daçoğunluğunu, bağımlı bir ülkede örgütlü yapamayacağımızı biliyoruz. İlkplanda örgütlenmesi gereken, toplumun emekçi kitlelerin en ileri kesimi-dir. Örgütlenme alanında ne kadar adım atmışsak, öncülük görevimizi okadar yerine getirmiş oluruz. O halde parti örgütlerini çoğaltmak baştaolmak üzere, emekçi sınıfların, işçi sınıfının ileri kesimini devrimci örgüt-lerde öğütlemek günün komünist görevidir.

Parti, son on yılın başlarında devrimci durum belirlemesi yaparken,devrimci durumda, devrimin bir gerçeklik haline geleceğini biliyordu. Budönemlerde devrimin en temel sorunu olan iktidarı ele geçirme öne çıkar.Parti, görevlerini bütünlük içinde belirledi. On yıldır bu temelde mücadeleveriyoruz. Devrimin güncelleştiği koşullarda proleter-devrimci hareketintemel görevi, devrimi örgütlemektir. Yalnızca dönemin temel komünist

C. Dağlı

284

Page 286: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

görevini belirlemekle kalmadık, devrimi nasıl örgütleyeceğimizi de ortayakoyduk. Devrimi ancak somut araçlarla örgütleyebileceğimizi açık olaraksaptadık. Devrimi örgütlemek, işçi komite ve konseylerini, devrimci halkkomitelerini, devrimci köylü komitelerini, halk milislerini, gerillayı örgüt-lemek demektir. Devrim, araçlarla yürütülür. Devrimin politik örgütlen-mesini, sınıfsal örgütlenmesini ve askeri örgütlenmesini yapmadan,devrimin örgütlenmesi sözü, boş bir söz olur. Devrimin zaferi, ancak bu ör-gütlenmeler temelinde gelecektir.

Fakat örgütlenme, mücadele dışında olmaz. Mücadele dışında örgüt-lenme anlayışıyla hesaplaşma tam otuz yıl önce yapıldı. Oportünistler ey-lemsiz kalarak, yani mücadele dışında kalarak örgütlenmeyi savunurken,devrimciler buna karşı çıktılar ve mücadele temelinde örgütlenme anlayı-şını yaşama geçirmek için yola düştüler. Mücadele içinde örgütlenme an-layışı, Partimizde temel bir ilkedir. Kitlelerin bölükler halinde eyleme çıktığıgünümüzde, mücadele dışında, eylem dışında bir örgütlenme demek, ta-mamen mücadelenin dışına itilmek ve sonuç olarak çürümek demektir.Milyonlarca emekçi çeşitli biçimler içinde, görüntüler içinde hareket ha-lindedir; eylem içindedir. Örgütlenme aynı zamanda eylemin örgütlenmesiolmalıdır. Örgütlenme, eylemcinin örgütlenmesini hedeflemelidir. Görül-düğü gibi eylem dışında, mücadele dışında örgütlenme, savunucularını pa-sifizme götürür. Eylemden, devrimci iç savaştan kopuk bir örgütlenmeninfazla yaşama şansı yoktur. Dönemin gerektirdiği militan örgütlenmeye gi-rişmeden, eylem temelinde örgütlenmeden uzak kalarak, kendisini öncüilan eden epey sayıda sosyalist grup var. Fakat bunlar geveze devrimcilerolmadan öteye gidemediler. Kendi etraflarında topladıkları kitleleri bir süredevrimci lafazanlıklarla tuttular. Ne var ki, sınıf savaşı çok serttir. Hiç kimseyalnızca gevezelikle konumunu uzun süre koruyamaz. Sınıf savaşının sert-leşmesi, mücadeleye ayak uyduramayan sosyalist grupları dağılmayla karşıkarşıya getirdi. Kendi koşullarımızda eylem dışında kalarak, dönemin mi-litan mücadele çizgisi dışında kalarak ayakta kalma olanağı yoktur.

Eylem içinde, mücadele içinde komünist parti örgütlerinin sayısını ar-tıran, kitleleri komiteler, milisler, gerilla biçiminde örgütleyen bir komünistpartisi öncülüğünde gerçekleştirilen bir yürüyüşün yolu zafere varacaktır.

Devrim İçin Mücadele Birliği 1–15 Eylül 1999

Sayı:1

Toplu Yazılar

285

Page 287: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

SOMUT DURUM

Tüm toplumu derinden etkileyen toplumsal-politik gelişmelerin ya-şandığı bir dönemden geçiyoruz. Daha önceki dönemlerde ancak uzunaralardan sonra görülebilen olaylar kısa aralıklarla görülüyor. Olaylarard arda, iç içe yaşanıyor.

Sosyalistlerden burjuva çevrelere ve küçük-burjuvalara kadar varangeniş bir çevre, bu kadar yoğun biçimde yaşanan gelişmeleri, bütün top-lumu etkileyen bir "değişimin" belirtileri olarak görüyor.

Halk kitlelerinin bilincinde ve davranışında önemli bir değişiklikyaratan gelişmeler güncellik kazanmıştır. Yaşanan bir çeşit devrimdir.Her sınıf ortaya çıkan gelişmeyi kendi yönünde değerlendirmeye çalı-şıyor. Sınıflar mücadelesinin ve devrimlerin motor gücü olan proletarya,toplumu sarsan gelişmeyi bir devrimle sonuçlandırmak için, öncelikledurumun kendisini somut olarak açıklamalıdır. Somut durumu, yanigünceli bütün yönleriyle, bütün seyri içinde açıklamalıyız.

Güncel olaylar, marksizmin kabul ettiği gibi, bizi etkisi altına alırve çoğu zaman olayları etkileyen ve seyrini değiştiren gerçek nedenlerianlamamıza engel olur. Türkiye ve Kürdistan’da son dönemde sosyalisthareketin başına gelen budur.

Olayların peşinden koşarken, politik süreci etkileyen ve son çö-zümlemede belirleyici olan ekonomik koşullar unutuluyor. Toplumsal vepolitik süreçleri ekonomik temellerinden kopararak açıklamak bir anla-yış haline geldi. Bu da yüzeyselleşme demektir. Güncel olayları izle-mek, somut durumu anlamak, somut durumu oluşturan bütün olgularıve süreçleri incelemek marksist bir yöntemdir. Olayları anlamak içinyaptığımız bu irdeleme işini, olayların son nedenine kadar, yani ekono-mik temellerine kadar vardırmazsak yanılgıya düşeriz. Olayları yüzey-sel olarak, maddi temelleriyle ilişkisi dışında ele alanlara bakılırsa,politik mücadelenin ve devrimin ekonomik koşullan yoktur.

Kürt ulusal hareketinin silahlı mücadeleyi bırakıp, devrimci müca-deleyi tamamen terk etmesini değerlendiren küçük-burjuva sözcüler,daha şimdiden bir devrim sonrasından, bir evrim döneminden, bir"büyük barış" çağından söz etmeye başladılar. Somut durum hakkındaböyle yorum yapanlar, devrimi ekonomik koşullarından kopuk olarak

C. Dağlı

286

Page 288: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ele alıyorlar. Geniş halk kitlelerini yıllarca devrimci mücadeleye itenşey sanki ekonomik koşullar değil de başka bir şeymiş gibi, kitle mü-cadelesini kendi yaşam koşullarından ayrı ele almak mümkün mü? Eko-nomik koşullar kitleleri yıllarca son derece savaşkan bir konumayöneltti. Bu koşullarda önemli bir değişim olmadan, hiç değilse, kitle-leri bir süre için devrimden uzaklaştıracak kadar bir ekonomik iyileşmeolmadan, bir devrim sonrasından nasıl söz edilebilir.

Sınıflar mücadelesi uzun bir iç savaş sürecinden geçiyor. Her tip-ten oportüniste ve sosyal-reformiste göre iç savaşın nesnel temeli yok-tur. Sınıf mücadelesinin ekonomik koşullan yoktur. Bugüne kadaremek-sermaye çelişkisinden söz edenler, bugün bu çelişkinin hafifledi-ğini gösterebilirler mi? Bugüne kadar Türkiye tekelci kapitalizminin ya-pısal ekonomik krizinden söz edenler, bugün ekonomik krizinatlatıldığını, ekonominin hiç değilse bir süre için bile olsa refah getirdi-ğini ileri sürebilirler mi? Böyle düşünenler emperyalizmle halklar ara-sındaki çelişkilerin hafiflediğini söyleyebilirler mi? Ya da faşizmlehalkların demokrasi yönelimi arasındaki çatışmanın ileriye ertelendi-ğini söyleyebilirler mi? Ekonomik ve toplumsal gelişmelere yüzeyselbakanlar bu sorulan bilimsel olarak, maddi gerçeklere bağlı olarak açık-layamazlar. Toplumu göğüs göğüse bir mücadele aşamasına getiren eko-nomik koşullarda önemli bir değişim olmadan, toplum, sınıfmücadelesinin yasalarına göre yoluna devam edecektir.

Devrim sonrası dönemden, '"toplumsal barış" döneminden sözedenler, yoğun olarak yaşanan olayların karakterini anlamış değiller.Olaylar, gelişmeler, eylemler, devrim döneminin özelliklerini taşıyor.Sınıf mücadelesinin yoğunlaşması ve devrim dönemlerine uygun birkarakterde gelişmesi devrim döneminin sürdüğünü anlatıyor, üsteliksınıf mücadelesinde, olaylarda bu kadar yoğunluk büyük bir nitel deği-şimin belirtisidir, habercisidir. Sermaye Sınıfı, emekçi sınıfına karşı böy-lesine yoğun biçimde saldırırken emekçi kitleler sermaye sınıfına karşıçeşitli cephelerde böyle devrimci iç savaşla yanıt verirken bir devrimsonrası durumdan söz etmek, sosyalizm saflarım tamamen terk etmek-tir. Sosyalizmle ilişkisini koparmadan hiç kimse bu kadar yüzeysel dü-şünemez. Süreç devrimci yönde seyrediyor.

Devrim dönemi kendisini her olayda, her sorunda gösteriyor. Dev-rim, her toplumsal, politik, güncel gelişmede biraz daha belirginleşiyor.

Marmara depreminin toplumsal sonuçlan ve büyük yıkımı, kitle-lerin devrim yoluyla kendilerine insanca bir yaşam kurmaları gerektiğiniaçık biçimde gösterdi. Devrim, deprem sonrasında biraz daha belirgin-leşti. Depremin en belirgin sonucu toplumun sola kayması oldu. Toplu-mun böylesine belirgin biçimde sola kayması, halk kitlelerinin nasıl bir

Toplu Yazılar

287

Page 289: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

köklü toplumsal değişimle karşı karşıya olduklarını tartışmaya yer bı-rakmayacak biçimde açıklıyor. Deprem sonrasında yığınlar doğayadeğil, kapitalizme ve faşist devlete öfke duydular. Bu olay kitlelerin gö-zünü açtı, bilinçlerini netleştirdi, nefretlerini büyüttü. Bu durumun birayaklanmaya dönüşmesinden çekinen burjuvazi, derhal harekete geçipbölgeyi ablukaya aldı. Baskı ablukanın kitleleri durduramayacağını an-layan burjuva çevreler ise "hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" söylemiylebir politik değişimden söz etmeye başladılar. Sermayenin amacı kitleninsola kaymasını ve oradan da devrime yönelmesini önlemektir. Burju-vazi bu çabalarını devrimin dolaysız baskısı altında yapıyor. Devrim herolayda belirginleşiyor.

Sermaye, toplumun bu durdurulamaz dönüşüm istemini ve hare-ketini, yanına çekmeye başladığı küçük-burjuva sınıf temsilcileriyle bir-likte, sonuç olarak kapitalist sistem için, tekelci ekonomik ayrıcalıklariçin en kazançlı biçimde sonuçlandırmak isliyor. Bunun da yolunun bir''anayasa değişikliğiyle" açılacağını düşünüyor. Türk burjuvazisinin birtarihi özelliğidir, kendisinin dışında bir gelişmenin olmaması için önce-likle bütün baskı gücünü harekete geçirir, buna rağmen kendisi dışındabağımsız bir gelişme olursa, o zamanda bu gelişmeyi kendi denetiminealmayı ve kendisi için yararlı hale getirmeyi hedefler. Burada yapılmayaçalışılan da budur. Bugün düşünülen anayasa değişikliğiyle tepeden biranlayışla, kitlelerin ancak emeğin iktidarıyla gerçekleşecek olan değişimistemini en güdük biçimde sonuçlandırmak istiyor. Sermayenin kitle-lere kurduğu tuzak iyi görülmeli.

Sermaye devrimin baskısı altında hareket ediyor. Attığı her adımda,ortaya koyduğu her düşüncede devrimin baskısını açık olarak görüyo-ruz. Sermaye dünyasına devrim tehdidi sinmiştir. O, toplumun ekono-mik-toplumsal-politik devrimci dönüşüm yönelimini "anayasaldeğişiklik" biçiminde daraltırken bile, bunu devrimin baskısı altındayapmaktadır. Onları, bugüne kadar düşünülmeyen anayasa değişikliğinidüşünmeye zorlayan, devrim döneminden geçiyor oluşumuzdur. Opor-tünist sosyalizmin göz ardı ettiği şey budur. Oportünizm, devrim döne-minin bütün sınıflar üzerindeki dolaysız etkisini göremediği için burjuvadünyasında başlamış olan anayasa tartışmalarını da anlayamıyor. Bur-juvazi kendi ekonomik ayrıcalıklarını korumak için kendi dışında, ken-disine rağmen ve kendisine karşı gelişen halkın demokrasi ve sosyalizmyönelimini ezmek için baskının yanında bu biçim aldatıcı "değişiklik-lere" gidiyor. Fakat devrim burada durmayacak, burjuvazinin peşini bı-rakmayacaktır. Devrim, işçi sınıfıyla burjuva sınıf arasındaki nihaihesaplaşmaya kadar çeşitli aşamalardan geçecek ve dolaysız sonuçlaryaratacaktır. Hiç bir yan ürün, devrimi asıl amacı olan iktidarın ele ge-

C. Dağlı

288

Page 290: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

çirilmesi yürüyüşünden alıkoyamayacaktır.Bu devrim öylesine ekonomik-toplumsal-tarihi koşullar tarafından

hazırlandı ki ve bundan dolayı öylesine nesnel ve kaçınılmaz oldu ki, işçisınıfı, yoksul köylülük ve emekçi halklar, bilinç ve örgütlenme yeter-sizliği nedeniyle, başka nedenlerle devrimi sonuna kadar götüremez-lerse ya da devrim çeşitli nedenlerle yenilirse, bu devrim, bu haliyle bileburjuva sınıfı toplumsal ilişkilerde değişiklik yapmaya zorlayacaktır.Tekelci burjuvazi bu zorunluluğu bugünden yaşıyor. Devrim bugünküdüzeyiyle iktidarı ele geçirmekten uzaktır, iktidarı ele geçirmek için dahagüçlü mücadele vermek durumundayız. Fakat burjuvazi, durumunda birdeğişikliğe gitmeden varlığını devam ettiremez. O, kendi durumundadeğişiklik yapmayı, işçi sınıfını ve tüm devrim güçlerini ezmek içinplanlıyor. Sınıf mücadelesi bütün yoğunluğuyla sürüyor, her türden bur-juva plan, mücadele tarafından boşa çıkarılacaktır.

Tekelci sermaye son derece sınırlı, kısmi ve biçimsel politik deği-şiklikle sarsılmış olan politik egemenliğini sağlayabilir mi? Kapitalizminekonomik işleyişi, sermayenin bütün hareket biçimi, sermayenin poli-tik egemenliğine karşı işliyor.

Sermayenin bütün hareket biçimi, ekonomik kriz, halkın mülksüz-leşmesi, yoksullaşması, sefalete itilmesi yönünde işliyor. Burjuva par-lamentosunun son olarak kabul ettiği "tahkim yasası" ve "sosyalgüvenlik yasası" işçi sınıfının haklarının açık biçimde gasp edilmesidir,emperyalizmin halklar üzerindeki sömürüsünün ileri düzeye çıkarılma-sıdır. Bu yasalar sermayenin emeğe sınıfsal saldırışıdır. Öte yandan sü-rekli hale getirilen fiyat artışları, küçük mülk sahibini canından bezdirdi.Deprem ise bütün emekçi sınıflara tam bir yıkım getirdi. Kitleler, ka-pitalizmin kendilerine uygun gördüğü bu yaşam biçimine öfkeliler.Emekçilerin öfkesi dağlardan daha büyük. Bu koşullarda tekelci burju-vazi, öyle ufak-tefek değişikliklerle kitleler üzerinde politik egemenlikkurabilir mi? Burjuvazinin politik hegemonyası öyle kolayca sağlana-maz. Burjuva hegemonyanın etkisiz kaldığını kitlelerin mücadeleleriniyükseltmelerinden anlayabiliriz. Ekonomik koşullar ve sınıf mücade-lesi proletaryayı ve halkı iktidara da itiyor. Sınıf mücadelesinin gelişimdoğrultusu emek iktidarına doğrudur. Burjuvazi, ekonomik koşullar ne-deniyle devrimi hazırlayan koşullan ortadan kaldırma olanağına sahipdeğildir. Ekonomik kriz ise derinleşiyor. İşbirlikçi tekelci sermayeninon yıllardan bu yana bir "kurtuluş" olarak gördüğü AB üyeliliği hemuzun ve sancılı bir süreç biçiminde işleyecektir hem de AB üyeliği Tür-kiye'nin ekonomik krizi atlamasını getirmeyecek tersine bağımlılık ar-tacağından bunun ekonomi üzerindeki etkisi iflas, yıkım ve daha yıkıcıkriz olarak görülecektir. Bu gelişmeyle birlikte varolan emek-sermaye

Toplu Yazılar

289

Page 291: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

çelişkisi daha keskinleşecek, sınıflar mücadelesi sertleşerek sürecektir.Hangi açıdan bakılırsa bakılsın. Tekelci burjuvazi, devrimi hazırlayankoşullara son verme konumunda değildir. Bu anlamda burjuvazinin ka-pısını zorlayan devrimin, burjuvazi tarafından etkisiz hale getirileceğinive devrimci mücadele dalgasının düşeceğini düşünmemiz için hiç birsebep yoktur. İşçi sınıfının ve emekçi kitlelerin tekelci egemenliği yık-maları için düne göre daha çok sebep var.

Küçük-burjuva muhalefete göre, ekonomik koşullan olmasa da sı-nıflar arası bir "toplumsal barış" mümkündür. Kürt ulusal hareketinindevrimci mücadeleyi bırakması, yeni bir toplumsal konsensüs için bu-lunmaz bir fırsattır. Düne kadar ileri sürülen "barış" çağrıları için "ortam"uygun değildi. Şiddete dayalı ortamda hiç bir "barış" çağrısı ve girişimisonuç vermez. Bu yönde daha önce pek çok "barış" çabaları oldu, fakathiçbiri şiddetli savaş ortamında başarılı olamadı. Bugün Kürt hareketi-nin mücadeleyi bırakması kolay kolay yakalanamayacak bir andır. Butarihi an kaçırılmamalı. Tastamam böyle düşünen küçük-burjuva mu-halefet sözcüleri, toplumsal "uzlaşma" rollerini yerine getirmek için gi-rişimlerini yoğunlaştırıyorlar.

Ekonomik koşullar, küçük-burjuva muhalefet hareketinin yöneli-minin tersine işliyor. Küçük-burjuvazinin sözcülerinin ve teorisyenleri-nin tüm "tarihi uzlaşma" düşlerine karşın gerçek yaşam başka şeygösteriyor. Tekelci kapitalizmin işleyiş yasaları, sermayenin daha az eledoğru akması yasası gereği, küçük-burjuvazinin ekonomik durumu dahada sarsılacaktır. Toplumsal konumu nedeniyle küçük-burjuvazi, prole-tarya önderliğindeki toplumsal devrimin bir gücüdür. Yaşamın kendisionları kendi istemlerinden bağımsız olarak toplumsal devrime itiyor.Küçük-burjuva teorisyenlerinin tekelci sermayeyle "uzlaşma" yapmaçağrılan, yaşamın kendisi tarafından boşa çıkarılıyor. Varsın dar kafalıküçük-burjuva sözcüleri tarihi rollerini oynasınlar, tarih de kendi rolünüoynayacaktır. Küçük -burjuvazinin devrime sürüklenmesi kendi irade-sinden bağımsızdır. Küçük-burjuvazinin de gündemi devrimdir.

Üzerinde hareket ettiği maddi gerçeklere karşı bir yönelişte olan-lardan biri de Kürt ulusal hareketidir. Kürdistan'ın ilhak edilmesi, Kürtulusunun ezilen ulus durumuna getirilmesi, on yıllardır süren ulusalbaskı ve buna karşı silahlı mücadele başlatan ve mücadelesini Türk ulu-sunun egemenliğini tehdit eder noktaya getiren olgulara ters biçimdedavranan Kürt ulusal hareketi, bu koşulları değiştirmeden, ezen Türkulusu ile ezilen Kürt ulusu arasında bir "barış" doğacağını düşünüyor.Kürt ulusal hareketi adına davranan PKK, kitleleleri TC ile "barıştıra-cağını" düşünüyor. Söylediklerini inandırıcı hale getirmek, Kürt ulu-sunu da ikna etmek için her iki halka "demokratik cumhuriyet" adını

C. Dağlı

290

Page 292: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

verdiği bir toplumsal gelişme projesi sundu. Kürt ulusal hareketinin ilerisürdüğü "demokratik cumhuriyet" önerisini bir kenara bırakırsak, bu-nunla sadece kendisini aldatmış oluyor, Kürt halkı ulusal-sınıfsal kurtu-luş mücadelesini sürdürdüğü sürece, Kürt halkı ile TC arasında herhangibir "barış" olmayacaktır. Ezilen Kürt ulusunun ulusal-sınıfsal kurtuluşsavaşı, ulusal hareketin tüm "barış" yönelimine karşı sürecektir.

Kaldı ki önerilen "demokratik cumhuriyetin" maddi temeli yoktur.Maddi temeli olmayan bir şey gerçekleşemez. Burjuva demokrasisininifadesi olan demokratik cumhuriyet, kapitalizmin rekabetçi dönemininpolitik ifadesidir, politik biçimidir. Türkiye'de ise tekelcilik egemendir.Tekelcilik ise bilindiği gibi, her tür demokrasisinin yadsınmasıdır. Tek-elcilik her planda gericiliktir. Politik gencilik faşist devlet olarak biçim-lenmiştir. Faşizm yerini, maddi temeline bağlı olarak bir burjuvademokrasisine bırakmayacak. Tekelci kapitalist temellerde politik biçim,tekellerin gerici hareketine uygun olarak -ortaya çıkar Küçük-burjuvahareketin bir düşü olarak demokratik cumhuriyet geçmişte kalmıştır.Maddi temeli olmayan bir şeyin peşinden koşmak, Kürt halkını yalnızcaözgürlük hedefinden uzaklaştırır. Kürt halkının hedefi halk demokrasisive sosyalizmdir.

Son kertede belirleyici olan ekonomik ilişkilerdir. Savaşların, sınıfmücadelesinin, iç savaşların, barışın, yasal gelişimlerin ekonomik iliş-kiler üzerinde etkide bulunduğunu da biliyoruz. Kürt ulusal güçleriningidip TC'nin diktası altına girme yönelimleri ve bu yönde karar almalarbir süreliğine sınıflar mücadelesini etkileyecektir. Kürt halkının dev-rimci mücadelesi bir süre için duraklayacak, bu süre içinde yanılsama-lar olacaktır. Burjuvazi ise bu durumdan yararlanıp, sarsılan politikkonumunu güçlendirme ve daha güçlü bir saldırı için hazırlık yapmafırsatına sahip olacaktır. Kürt küçük-burjuva önderliğin mücadeleyi yanyolda bırakması, sosyalizmin, proleter devrimci önderliğin öne çıkmasıiçin yeni olanaklar sunuyor. Boşluğu marksist-leninist bir önderliğindoldurması için koşullar oluşmuştur. Söz sırası sosyalizmdedir, Kürdis-tan proletaryasındadır.

Küçük-burjuva önderlik Türkiye'de ve Kürdistan'da sağa kayarak,düzene yöneliyor. Bunun sonucu, bir "toplumsal barış" olmayacaktır.Sınıf mücadelesi ve sınıfların varlığı buna olanak vermez. Bu durumdaolan şey, küçük-burjuva devrimci önderliğin burjuvaziye yedeklenme-sidir. Emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye, yorgun düşmüş küçük-burjuva devrimcileri yedeğine alarak Latin Amerika'da gerçekleştirdiğikarşı-ayaklanma stratejisini burada da gerçekleştirmek istiyor. Fakat nes-nel koşullar devrimcidir, devrim günceldir. Burjuva politik çevirme ha-reketi istenilen sonucu vermeyecek. Devrim bir kere başlamıştır

Toplu Yazılar

291

Page 293: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

hedefine mutlaka varacaktır.Kitleler sola kayarken, olaylar devrimci yönde seyrederken, küçük-

burjuva hareketin sağa yönelmesi, sınıf mücadelesiyle, yaşamla bir pa-radoks yaratıyor. Koşullar emekçileri militan devrimci bir mücadeleyehazırlayacak kadar olgunken, oportünist sosyalizm bu koşullarda sağtasfiyeci hedeflerini yaşama geçiremez. Sola yönelen, devrimcileşen kit-leleri, devrimci bir önderlikle emeğin egemenliğine hazırlamak proletersosyalizmin görevidir. Bu görevi başarmak için her zamankinden dahaaktif ve kapsamlı bir mücadele içinde olmamız gerekiyor. Sosyalist pro-letarya, karşı karşıya olduğu görevin bilincinde davranmalıdır. Prole-tarya, devrimdeki öncü rolünü bu görevi başararak hak edecek.

Kürt ulusal hareketinde geçici bir düşüşün görülmesi, proletaryanındemokrasi ve sosyalizm mücadelesini temelde etkilemeyecek. Prole-taryanın sınıf mücadelesi emek-sermaye çelişkisi temelinde yükseliyorBunun yanında, emperyalizme bağımlılığın artışıyla birlikte, emperya-lizmle halklar arasındaki çelişki yine keskinleşiyor. Faşizmle özgürlükmücadelesi veren emekçi sınıfların yönelimi arasındaki çatışma karşı-devrimin bütün terörüne karşın sürüyor. Kürdistan'da ise ulusal-sınıfsalkurtuluşa proletaryanın önderlik etmesi durumunun belirginleşmesi,sınıf mücadelesinin şiddetli olarak gelişeceğinin güçlü bir kanıtıdır.Olayların gelişimi uzun süredir proletaryayı öne çıkarmıştır Türkiye veKürdistan'da tarihin en kitlesel işçi eylemlerinin görülmesi bunu doğru-luyor. Bu durumda devrimci sosyalizm açısından, proleter sınıf içindeyoğun olarak çalışmak her şeyin önündedir. Proletaryayı sosyalizme ka-zanmak, devrimde pratik olarak öncü rolünü yerine getirmesi için bi-linçlendirmek ve örgütlemek öne çıkan görevlerdir. Bugüne kadarproletaryayla güçlü bağlar kuran Leninist Parti, bu bağları bundan sonradaha da güçlendirmelidir, pekiştirmelidir.

Sermayeden küçük-burjuva sosyalist harekete kadar geniş birkesim "anayasa değişikliğini" gündeme getirdi. Emperyalizm ve işbir-likçi tekelci burjuvazi Kürt ulusal hareketinin ve oportünist sosyalizmindüzene yönelmelerinden yararlanıp karşı-ayaklanma stratejisini ger-çekleştirmek istiyor. Bu karşı devrim stratejisini boşa çıkarmanın enetkin yolu, devrim yolunda kararlı olarak yürümektir. Devrim yürüyüşüzafer yolunda kararlı adımlarla sürecektir.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–30 Eylül 1999

Sayı: 2

C. Dağlı

292

Page 294: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

EMEK SERMAYE SAVAŞI ŞİDDETLENİYOR

Ekonomik alanda yaşanan bir dizi gelişme, politik ortamın hangiyönde seyredeceğini anlamamız için bize sağlam veriler sunuyor. Eko-nomik temele ait veriler, politik gidişatı anlamak için en güvenilir da-yanaklardır. Toplumsal ilişkilerde son çözümlemede belirleyici olanekonomik ilişkilerdir. Ekonomi ile politikanın bu ilişkisini doğru anla-madan, işçi sınıfı stratejide olduğu gibi taktikte de yanılgıya düşmektenkurtulamaz. En çokta bu ilkeyi unutanlar, burjuva güçlerin girişimiyle“demokratik bir ortam gelecektir” derken, tüm bu düşlere darbe vuranbir dizi ekonomik kararla karşılaştılar. Emperyalizm ve işbirlikçi tek-elci sermaye yeni ekonomik kararlarla demokrasi beklentilerini boşa çı-kardı. Emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci sermayenin ekonomikkararları ve ekonomik krizin ulaştığı boyut politik ortamı sertleştireceğigibi, sınıf mücadelesi de daha bir şiddetlenecektir.

Hükümetin aldığı ekonomik kararlar sonucu, büyük boyutlara ula-şan işsizlik yeni katılanlarla, kapitalizmin artık hiç bir biçimde üstesin-den gelemeyeceği bir düzeye çıkıyor. Sermayenin hareket yasaları,ekonomik kriz ve özelleştirme nedeniyle işten atılan milyonlarca işçiye,çıkartılan Tahkim Yasasıyla bir o kadarı daha katılacaktır. İşsizliğin bukadar büyümesi ise çalışanların ücretlerini aşağı çekecektir. Ekonomikkararlar işçilere darbe vurmakla kalmadı, küçük mülk sahipleri de yenidurumla birlikte iyice güçsüz duruma düştüler. Emperyalizmle yapılanbir dizi anlaşmanın mülksüzleşmeyi ve yoksullaşmayı yoğunlaştıracağıkesindir. Alınan kararlarla emperyalist tekeller ve işbirlikçi kapitalist te-keller zenginleşirken, buna karşın halklar daha da yoksullaşıyor.

Sermayenin hareket biçimi, toplumsal servetin daha az tekelci eldetoplanması yönünde işler. Emperyalizme bağımlılık koşullarında buyasa, bağımlı ülke servetinin bir kaç emperyalist ülke ya da uluslararasıemperyalist tekelin kasasında birikmesi biçiminde işler. Sermaye hare-keti dünya çapındadır. Dünya çapındaki sermaye hareketleri, dünya ser-vetinin bir kaç emperyalist tekelin elinde toplanması biçimindedir. Nasılki küçük kapitalist, meta üretimi koşullarında daha güçlü olan kapita-listin lehine üretim araçlarından, servetinden olmaya karşı koyamazsa,

Toplu Yazılar

293

Page 295: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

aynı ilişki biçimi kapitalizmin dünya sisteminde de geçerlidir: Hiç bir ba-ğımlı kapitalist ülke, elindeki her türden zenginliğin emperyalistlerineline geçmesine karşı koyamaz. IMF, AID ile yapılan ekonomik anlaş-malar, son olarak çıkartılan Tahkim Yasası, Türkiye durumundaki ba-ğımlı kapitalist ülkelerin karşı koyamayacağı ekonomik ilişkileringereğidir. Hükümetin ABD yolculuğu, sermayenin bu emperyalist ül-keye yolculuğunun bir ifadesidir. Ülkeler arası politik ilişkileri belirle-yen meta ve para ilişkileridir. Sermaye kimin elinde toplanıyorsa, politikgüç de onun elinde toplanıyor.

Türkiye durumundaki bağımlı kapitalist ülkelerde burjuvazinin po-litikasını belirleyen emperyalizmdir, emperyalizmin dünya çıkarlarıdır.Dünyada kapitalist ilişkileri belirleyen emperyalist ülkeler, bu belirleyi-ciliğini bağımlı ülkelerin politikasında açık olarak gösteriyor. ABD em-peryalizmi başta olmak üzere Avrupa emperyalizminin Türkiye'nin içve dış politikası üzerindeki belirleyiciliği yakın tarihte açık olarak gö-rülmüştür. Hükümet ve devlet iktidarının belirlenmesinde son söz herzaman emperyalizm tarafından söylenmiştir. Emperyalizmin ve özel-likle ABD emperyalizminin desteğini almayan bir hükümet ayakta ka-lamaz. ABD emperyalizmi 57. hükümete, içerde devrimi ezmek, kendiistediği ekonomik ve politik kararları almak üzere destek verdi. Hükü-metin ekonomi-politikasını emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye-nin çıkarları belirliyor. Bu burjuva ve emperyalist çıkarlar ise iççelişkileri ve sınıf savaşını şiddetlendirici rol oynuyor. Politik ortam yenikoşullarda boydan boya şiddetli sınıf savaşı tarafından belirlenecektir.Ekonomi politika bu yönde işliyor.

Türk tekelci sermayesinin emperyalizme tam anlamıyla teslim ol-masını getiren gelişme, Marmara depremiyle birlikte ortaya çıkan eko-nomik ve toplumsal yıkım oldu. Depremin getirdiği yıkım, uzun sürediriç savaş, devrimci durum, ekonomik kriz içinde bulunan çöküş halindekibağımlı ekonomiye büyük bir darbe oldu. Türk sermayesi, bunun so-nucu varlığını sürdürmekte çaresiz olduğunu duyurdu. Bugüne kadarkendi çıkarları için direndiği kimi emperyalist kararları yerine getirmeyehazır olduğunu kabul etti. Bugüne kadar düşmanı olarak gördüğü nekadar ülke varsa, onlarla dost olmak zorunda kaldı. Kafa tuttuğu nekadar ülke varsa, onlarla kafa kafaya verdi. Bu durumu kaçırmak iste-meyen emperyalizm, kendi isteklerini kabul ettirmek için baskılarını ar-tırdı. Emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci sermayenin sömürüsü buortamda en üst düzeye çıktı. Uluslararası emperyalist tekeller kendi ko-şullarını kabul ettirmek için bir dizi karar aldılar. Bir süre önce “sosyalgüvenlik yasası” ve “tahkim yasası”nı çıkarttıran emperyalist tekeller,şimdi yeni kararlar aldırtmaya çalışıyorlar. Bu da içerde sosyal sınıflar

C. Dağlı

294

Page 296: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

arasındaki çatışmaları, emekçi sınıfın isyanlarını, ayaklanmasını yük-selten yeni gelişmelere yol açıyor.

İşbirlikçi tekelci sermaye bu kadar ağır ekonomik durum koşulla-rında dünyanın en büyük askeri projelerinden birini başlattı. Önümüz-deki dönemde bugünkü rakamlarla 150 milyar dolarlık bir askeri projeyibaşlatmak için içerde çok büyük bir devrim tehdidi altında olmak gerek.Tekelci burjuvazi öylesine bir çelişki içindedir ki, bir taraftan işçi sınıfıve emekçi halkın isyanlarından, başkaldırılarından ve devrimden kur-tulmak için baskı makinesini yetkinleştiriyor, askeri harcamaları dev bo-yutlara çıkartıyor; diğer taraftan eldeki birikimi askeri harcamalaraayırdığı için, bu nedenle emek-sermaye çelişkisini daha da keskinleşti-riyor. Çünkü her tür askeri harcamanın asıl karşılayıcıları emekçi sınıf-lardır. Emekçi sınıflar askeri harcamaları ücretlerinin bir kısmınıyitirerek, işsiz kalarak, yoksullaşarak, dolaylı ve dolaysız yeni vergilerlekarşılıyor. Bunun sonucu olarak işçi sınıfının ve halkların toplumsal ya-şamı gün gün kötüleşiyor. Bu da emekçi kitlelerin isyanlarını, başkaldı-rılarını ve devrimci mücadelesini yoğunlaştırıyor.

Daha çok askeri harcama, bağımlılığın artması demektir. Türki-ye'nin bu kadar büyük bir orduyu ayakta tutması, bu kadar güçlü bir mi-litarizmi sürdürmesi için, yalnızca eldeki birikimlerin daha fazlasını bualana yatırması yetmiyor. Bunun yanında emperyalist ülkelerden yeniborç almak zorundadır. Borçlanma ise yoksullaşma ve bunun sonucuolarak iç çelişkilerin ve sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi demektir.

Türkiye, emperyalizmin bölgedeki çıkarlarının da koruyucusudur.Emperyalizmin bölgedeki çıkarlarını savunmak ve fırsat buldukçakomşu ülkeleri işgal etmek için saldırgan bir dış politika izleyen Türkiye,bu nedenle düşmanlarının sayısını artırıyor. Buysa Türkiye'nin dahafazla askeri harcamaya, borçlanmaya gitmesi demektir. Ekonominin as-kerileştirilmesi, vergilerin artırılması demektir. Türkiye son yıllarda em-peryalizm ve kendi çıkarları için Kafkasya; Orta Asya, Balkanlar veOrtadoğu'da saldırgan bir politika izledi. Türkiye toprakları bölge halk-larına karşı bir saldırı üssü oldu. İşte içerde emekçi kitlelerin isyanları,ayaklanmaları ve devrimci iç savaşı ve dışarıda saldırgan bir politika fa-şist devleti daha çok silahlanmaya ve askeri harcamaları artırmaya zor-luyor. Bu gelişme ise, tekelci sermayenin politik hegemonyasını havayauçuracak öğeler biriktiriyor: Sürekli yoksullaşan kitleler, kendilerine buyaşam biçimini uygun gören kapitalist düzeni yıkmak için bilinçleni-yor, birleşiyor, örgütleniyor ve devrimci iç savaşını yükseltiyor.

Orta sınıflar ve küçük-burjuva demokratik hareket böyle bir or-tamda “demokratikleşme” bekliyor. Hem de demokrasi adımını IMF'den, ABD ve AB emperyalizminden, işbirlikçi tekelci sermayeden ve

Toplu Yazılar

295

Page 297: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

generallerden bekliyor. Demokratik adımlan tekelleşmeye ve militarist-leşmeye bakmaksızın bekliyor. Böylesine büyük bir silahlanma proje-sinin uygulandığı bir ülkede, böylesine emperyalizmin çıkarları yönündeharekete geçebilen ve bölgede saldırgan bir konumda olan bir ülkede,koşullar değişmediği sürece herhangi bir demokrasi beklentisi içine gir-mek için, tam anlamıyla sermayenin safında olmak gerekir. Devlet öy-lesine yetkinleşiyor ve silahlanıyor ve tekelleşme öylesine gerçekleşiyorki, böyle bir ortamda her türden demokrasi olanaksız hale geliyor. Bununtersini söyleyebilmek için NATO'nun 21. yüzyıl stratejisinin “demok-rasi”yi içerdiğine inanmak gerekir. Buna ise ancak ahmaklar ile burju-vazinin yanında saf tutan küçük-burjuva dönekler inanır.

Bağımlılığa, tekelleşmeye ve militarizme rağmen saldırgan dış po-litikaya rağmen demokratik gelişme bekleyenler, Türkiye'nin son yarımyüzyıldaki durumunu gözardı ediyorlar. İçerde halkların devrimci mü-cadelesini ezmek, ilhakçılık, bölgede işgalcilik ve saldırganlık, Türkiyetekelci sermayesinin ve faşist devletinin temel politikasıdır. Bu politi-kanın uygulanması için her tür halk hareketinin, devrimci mücadeleninbastırılması gerekiyor. Bu nedenle Türkiye anti-komünizmin “cephe ül-kesi” konumunda oldu. 12 Mart'ta ve 12 Eylül'de askeri faşist darbelerbunun için yapıldı. 30 yıldır sınıf mücadelesinin son derece sert ve şid-detli geçmesi bunun içindir. Faşist devlet bu dönem boyunca iç savaşagöre biçimlendi. Bugün faşist devlet daha yetkin militarist faşist yapı-dadır. Bağımlılık ve tekelleşme ileri düzeydedir. Bu koşullarda demok-rasi tam bir düştür. Bugünkü durum iyi kavranmalıdır.

Emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye tarafından gündeme ge-tirilen küçük-burjuva demokratik hareket tarafından sevinçle karşılanan“demokratikleşme” tekelci ekonomik ilişkileri karşıt biçimde ortayakondu. Bu durumda ekonomik ilişkilere bağlı biçimde politik ortamıngidişatını yakından irdeleyelim

Emperyalizmin ve çeşitli burjuva, küçük-burjuva çevrelerin “insanhakları” adına, “demokratikleşme” adına yapmak istedikleri şey, em-peryalizme, kapitalizme ve faşizme karşı emekçi mücadelesini güçsüz-leştirmek ve etkisizleştirmektir. Esas olarak geniş bir ilerici, demokrattoplum kesimi bu aldatmacalarla, emperyalizmin ve işbirlikçi tekelcisermayenin yanına çekilecek, bunun sonucu olarak devrimci proletarya,komünistler, sosyalistler yalnız kalacak ve devrim bu biçimde ezilecek-tir. Amaçlanan halkların işçi sınıfı öncülüğündeki birleşik devrimini ku-şatma altına almak, onu çevirmek ve yok etmektir. Devrim,küçük-burjuva döneklerin de katıldığı büyük bir saldırı altındadır, ku-şatma altındadır:

Tekelci egemenlik ve emperyalist egemenlik koşullarında demok-

C. Dağlı

296

Page 298: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rasinin olanakları yoktur. O halde yapılmak istenen tam bir aldatmaca-dır. Sınıflı bir toplumda, bu toplum kapitalist bir toplumsa, işçi sınıfı ileburjuva sınıf arasında, karşıt sınıflar arasında sınıf savaşı vardır. Bu sı-nıflar arasındaki çelişki uzlaşmazdır. Sınıflı toplumda uzlaşmaz sınıflariçin demokrasi yoktur. Sonuç olarak, bir burjuva oldukları halde küçük-burjuvalar için bile demokrasi tekelcilik koşullarında yoktur. Küçük-burjuvazi demokrasi için anti-tekel bir programı savunmakdurumundadır. O halde burada yapılmak istenen işçi sınıfının emekçihalkın ve küçük-burjuvazinin sermayeye, emperyalizme ve faşizmekarşı mücadelesini zayıflatmak ve düzenin eklentisi durumuna getir-mektir. Bu karşı devrimci amaç iyi kavranmalıdır.

Her türden demokrasiyi yok eden ve olanaksız hale getiren tekel-lerdir, emperyalizmdir, faşizmdir. Bu durumda bütün halk kitleleri de-mokrasi mücadelesini tekellere karşı, emperyalizme karşı ve faşizmekarşı verebilir ve kazanabilir. Bunun yolu sermaye egemenliğini havayauçurmaktan geçiyor, bunun yolu işçi sınıfının devrimci önderliğinde bir-leşmekten geçiyor. Emekçi sınıflar, bu gerçekleri kitaplardan değil, ya-şamdan öğreniyorlar ve öğreneceklerdir. Yaşam ise emekçileri gün begün bu gerçeği kavramaya itiyor. Hükümetin, devlet iktidarının ve em-peryalizmin son olarak aldığı bir dizi ekonomik ve politik karar, kitle-leri politik gerçekleri açık olarak anlamaya, kavramaya zorluyor. Kitleleryaşayarak kavrıyor.

Burjuvazinin ve emperyalizmin aldığı tüm ekonomik kararları, yalnızcaemek-sermaye çelişkisini keskinleştiriyor. Bağımlı ülkelerde emek-sermayeçelişkisini suni yollarla erteleyecek koşullar da yoktur. Tersine, ekonomikpolitika kapitalizmin çelişkilerini güçlendirici niteliktedir. Veri olarak aldığı-mız son dönem ekonomik kararları ve uygulamaları, emek-sermaye arasın-daki uzlaşmaz çelişkileri şiddetlendirmiştir. Kapitalizmin temeli olanartı-değere el koyma, bu kararlar temelinde yoğunlaştı. Artı-değer sömürü-sünün yoğunlaşması, proleter-burjuva uzlaşmazlığının temelidir. Emek-ser-maye çelişkisi bu alanda ortaya çıkar. Artı-değer sömürüsünde artış varsa, budemektir ki, sınıf çelişkisi ve bunun sonucu sınıflar savaşında şiddetlenme var-dır. Emek-sermaye çelişkisi ve sınıfsal savaşı her tipten politik biçim altındasürer. Burjuva politik biçimi, ekonomik alandaki bu mücadelesinin doğasınıortadan kaldırmaz. Emek-sermaye çelişkisi her türden politik biçimden, güçilişkisinden bağımsızdır. Sınıflar savaşı bütün “toplumsal barış” yanlılarınınistemlerinden bağımsız olarak, bu isteme karşı biçimde sürüyor.

Körfez halkının kapitalizme ve devlete karşı mücadeleye atılması,sınıflar mücadelesinin hangi boyutlara ulaştığı hakkında bize tam birbilgi veriyor. Deprem sonrası kitleler sağdan sola kaydılar. Bunun enaçık belirtisi devlete karşı çok şiddetli eleştiriler ve bunun da ilerisinde

Toplu Yazılar

297

Page 299: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

pratik olarak yapılan çok sayıdaki eylemdir. Özellikle Adapazarı halkıKörfez halkının önünde yürüyor. Ardından Yalova ve İzmit halkı ey-leme yöneldi. Bu eylemler artık dünün küçük mülk sahipleri olan, bugünise yoksul duruma düşen küçük-burjuvaları da kapsıyor. Neredeysebütün Körfez halkı devlete ve onun kişiliğinde kapitalizme karşı hare-ket halindedir. Bu durum sınıflar mücadelesi için çok önemli bir geliş-medir. Sınıflar savaşında proletarya ve sosyalizm saflarına yeni halkgüçleri kazanılmıştır. Körfez halkını bundan sonra bekleyen felaketlerbugüne kadar olanlardan çok daha büyük ve yıkıcı olacaktır. Bunun an-lamı şudur: Halk eylemi sürekli olacaktır.

Depremle birlikte Körfez halkını ve özellikle işçiyi vuran kapita-lizm, işçilere karşı saldırılarını sürdürüyor. Türkiye'nin en yoğunluklu vebüyük sanayi bölgesi olan Körfez'de onbinlerce işçi, işsiz kaldı. Geridekalanların durumu ise belirsizdir. İşe alınmayan ya da ücretleri düşürü-len işçiler eylem içindedir. Bu eylemlere her seferinde yeni birileri ka-tılıyor. Özellikle büyük sanayi alanında çalışan işçiler ortaya çıkandurumdan en çok etkilenenler arasındadır. Büyük sanayi işçilerinin mü-cadelesinin yeni koşullarda düne göre daha yaygın ve sert olması kaçı-nılmazdır. Koşullar işçileri gün gün büyük mücadeleye zorluyor. Körfezişçilerinin katılımıyla birlikte sınıf mücadelesinde proletaryanın saflarıdaha güçlü olacaktır.

Büyük mücadeleye kentlerdeki belediye işçileri de katıldı. Binlercebelediye işçisi biriken alacaklarını almak için eylemdedir. Belediye iş-çilerinin eylemleri büyüme ve sertleşme eğilimi gösteriyor. İşçi sınıfınıderinden yaralayan Körfez depremi sırasında eylemlerine ara veren işçisınıfı, tam da bu sırada hükümet tarafından sunulan “sosyal güvenlikyasasının” meclisten geçmesine büyük bir öfke duyuyor. Burjuvazininyaptığı bu darbeyi unutmayan işçiler, iktidara karşı diş biliyorlar. Erte-lenmiş gibi görünen hesaplaşma, olanlardan sonra düne göre daha sertbir şiddette olacağa benziyor: Kaldı ki tekelci sermaye, işçileri ciddi birkapışmaya zorlayacak yeni ekonomik kararlar peşindedir. Bunun ba-şında işçilerin kıdem tazminatlarına el koymak ve işçilerin sağlık so-runlarını çözen kurumları tamamen tasfiye etmek, tahkim yasası sonucuçok sayıda işçinin işsiz kalmasını sağlayacak saldırılar geliyor.

Kapitalizmin ve emperyalizmin işçi sınıfına karşı yaptığı her saldırı;emekçi sınıf içinde öfke yaratıyor, sermayenin iktidarında patlayacaktoplumsal patlayıcılar biriktiriyor. Tekelci egemenliği, faşist devletiylebirlikte havaya uçuracak sınıfsal patlayıcılar yeterince birikmiştir.

Ankara Ulucanlar cezaevinde faşist devletin katliamı sonucu ondevrimcinin öldürülmesi ve onlarcasının ağır biçimde yaralanması tümcezaevlerini ve devrimci kitleleri ayağa kaldırdı. Binlerce devrimci tut-

C. Dağlı

298

Page 300: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sak cezaevlerini işgal etti. Eylemler günlerce sürdü. Bu sefer olan dadaha öncekiler gibi yeni bir cezaevi savaşıydı. Bu savaşta insan kaybıveren devrimci hareket oldu, fakat kaybeden faşist devlet oldu. Bin-lerce emekçi günlerce süren bir çarpışmaya katıldı. Günlerce göğüs gö-ğüse çarpışma oldu. Devrimci, komünist örgüt ve partilerin önderliğindeyeni bir devrimci eylem dalgası, dalga dalga tüm Türkiye'ye, Kürdis-tan'a ve yurt dışına yayıldı. Faşist devlet tutsakları kuşatırken, emekçi kit-leler de faşist devlet güçlerini kuşatma altına aldı. Sonuç olarak binlerceinsan, faşist devlete karşı günlerce süren sert bir mücadele içine girdi.Devrimci iç savaş güçleri faşizme ve sermayeye gereken yanıtı verdi.ABD emperyalizmi ve AB emperyalizmi sosyalistlerden sert bir yanıtaldı.

Tutsaklar ve emekçi halklarımız yeni ve daha şiddetli cezaevlerisavaşına hazır olmalıdır. Mücadele dolu güzel günler bizi bekliyor.

Faşist devletin Ulucanlar katliamı sermayeden ve devletten “de-mokratik” adım bekleyen bütün küçük-burjuva çevrelere sert bir darbeoldu Demokrasi için işçi sınıfı öncülüğünde devrimci mücadeleye katı-lacaklarına, burjuvaziden demokrasi bekleyenler, buna hiç bir zamanulaşamayacaktır. Demokrasi mücadelesi ve sosyalizm mücadelesi iç içegeçmiştir. Demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin motor gücü işçi sını-fıdır. Leninist Parti, ısrarlı biçimde iç savaşın nesnel temeli olduğunusöylüyor. Bunu anlamayanların önü son çatışmalarla çevrildi. Ulucan-lar katliamı sermayenin son dönemdeki yönelişinden ve emperyalizmlebirlikte aldığı kararlardan bağımsız değildir. Tekelci sermaye bu kadarağır ekonomik koşullarda bu kadar büyük bir askeri projeyi neden uy-gulamaya soksun? Devlet neden bu kadar yoğun olarak ve tepeden tır-nağa silahlansın? Emekçi kitleler devrimci mücadeleyi yükselttikçe,sermaye sınıfı da faşist devlet şiddetini o kadar artıracaktır. Bizde tarihböyle yapılacaktır.

Tekelci sermayenin ve devlet iktidarının her girişimi, faşist terörüve ekonomik kararı yalnızca işçi sınıfı ve halkların sosyalizm saflarınakatılmalarıyla sonuçlanacaktır. İşçi sınıfı sosyalizm saflarında iktidaradaha güçlü biçimde hazırlanıyor. Halklar proletaryanın ve proleter sos-yalizmin önderliğinde yeni başarılarla tanışacaktır.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–31 Ekim 1999

Sayı:3

Toplu Yazılar

299

Page 301: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

SERMAYE DÜNYASINDAKİ GELİŞMELER PROLETARYANIN GÖREVLERİ

Emperyalizm, bağımlı ülkeleri ekonomik olarak ilhak etme süre-cinde yeni adımlar atıyor. Bu yolda atılan en güçlü adımlar L. Ameri-ka'da, ABD. Kanada ve Meksika arasında oluşturulan NAFTA.Avrupa'da AB'dir. Emperyalizmin ekonomik egemenliğini gösteren bubirliklerin dışında kalan bağımlı ülkelere ise ekonomik ilhakın başka bi-çimleri dayatılıyor. Kapitalizmin dünya krizi esas yıkıcı etkisini bağımlıkapitalist ülkelerde gösterdiğinde, ekonomik krizin de etkisiyle bağımlıülkeler, emperyalizme daha fazla borçlandılar, güçsüzleştiler. Bunun so-nucu emperyalist güçler, bu ülkeleri tamamen kendi egemenliklerinealdı. Örneğin, ekonomik krizin en çok etkisini gösterdiği Güney Asyaülkeleri üzerindeki emperyalist egemenlik en üst düzeyde. Bağımlı ka-pitalist bir ülke olan Türkiye, emperyalizmin farklı biçimlerde gerçek-leşen sömürü biçimleriyle emperyalist tekeller ve emperyalist, ülkelertarafından ekonomik olarak ilhak edildi. AB ile başlayan süreç bununyeni ve güçlü bir adımı olacaktır.

Ekonomik bağımlılık olan yeni-sömürgecilik esas olarak ekono-mik ilhaktır. Burada yeni olan şey, ekonomik ilhakın sonuna kadar var-dırılmasıdır. Emperyalist birliklerde yer alan bağımlı kapitalist ülkeler,örneğin L. Amerika’ da Meksika, Avrupa'da İspanya, Portekiz, Yuna-nistan ve Türkiye ile birlikte yer alacak olan Kıbrıs ve diğerleri, emper-yalist ülkeler tarafından ekonomik olarak ilhak ediliyor. Bağımlıülkelerin emperyalizm karşısındaki konumu eskisi gibi değil. Bu ülke-ler düne göre tamamen emperyalizmin diktası altında. Bağımlılık ilişkisisürdükçe emperyalizmin ağırlığı iyice artacaktır. Bu süreç "yeni dünyadüzeni" politikasıyla birlikte yoğunluk kazandı. Bağımlı ülkeler artıkbiçimsel olarak kendileriyle ilgili sorunlarında söz haklarını yitiriyorlar.Emperyalist IMF'nin bağımlı kapitalist ülkelerin bütçesini hazırladığıbiliniyor. Emperyalizm bu ülkelerin yalnızca bütçesini hazırlamakla ye-tinmiyor, üretim sürecini ve dolaşım sürecine de müdahale ediyor.Hemen hemen bütün bağımlı kapitalist ülkeler bu sürece girdiler. Em-peryalizmin ekonomik ilhak sürecinin yoğunlaşması, ekonomik kriziderinleştiren bir faktördür. Bağımlı kapitalist ülkelerin derin ve yapısal

C. Dağlı

300

Page 302: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ekonomik krizi, ekonomik ilhak süreciyle doğrudan bağlantılı gelişiyor.IMF'nin Türkiye'nin bütçesini yaptığı işbirlikçi tekelci sermaye ta-

rafından kabul ediliyor. AB ile ilişkilerin başlamasıyla, AB ülkeleri deaynı şeyi kendi yönlerinden yapacaktır. Burada güçlenen başka bir sınıfise işbirlikçi tekelci sermayedir. Emperyalizme bağımlı kapitalist ülke-lerde işbirlikçi tekelci sermaye aracılığıyla sermaye yatırımı yapıyor.Bunu doğrudan yaptığı yerlerde, işbirlikçi sermayeyle dolaysız ilişki-lere giriliyor. Bu ilişkiden işbirlikçi tekelci sermaye güçlenerek çıkıyor.Bu ilişkinin ileceğinde ise güçsüz kalan tekellerin yok olması var. Ser-mayenin hareket yasaları böyle işliyor.

Emperyalist ekonomik ilhak ve işbirlikçi tekelci sermayenin duru-munun güçlenmesi, bağımlı ülkelerde bir dizi çelişki, çatışma, kriz veyoğunlaşmış sınıf mücadelesini birlikte yaratıyor. Sürekli yoksullaşanbağımlı ülke halklarının içinde bulunduğu duruma daha fazla katlan-ması düşünülemez. Emekçi kitlelerin iç savaşları, ayaklanmaları, içindebulundukları koşulların kaçınılmaz sonuçlarıdır. Sosyal devrimler vesosyal ayaklanmalar bağımlı ülkelerde kaçınılmaz oldu.

Her tür servetin işbirlikçi tekelci sermaye ve emperyalizmin elindebiriktiği koşullarda, sermayenin hareket yasası gereği toplumun büyükçoğunluğu sürekli yoksullaşıyor, işsiz kalıyor, yaşamını sürdüremez du-ruma geliyor. Bu durumda, toplumdaki sınıfsal çelişki ve çatışmalaraaykırı olarak, ezilen ve sömürülen kitlelerle, sömürücüler arasında "top-lumsal barış" yapma peşinde olanlar, bu amaçlarına hiç bir zaman ula-şamayacaktır. Sermayenin hareket yasası aynı zamanda emekçisınıfların örgütlenmesi, mücadelesi ve ayaklanması yönünde işliyor.Eğer sınıflı bir toplumda, çıkarları karşıt olan sınıflar, sınıflar mücade-lesinin yasaları gereği hareket etmemiş olsaydı "sınıf barışı" peşinde ko-şanlar toplumun en saygıdeğer yöneticileri olurdu. Böyleleri güzelliklesınıflar savaşının, eski gerici sınıfın aleyhine işlediği durumlarda otayaçıkar ve bilge çabalarıyla toplumu devrim denen yıkıcılıktan kurtarmışolurlar. Fakat sınıflı toplumların tarihi böylelerine aldırmadan yapılıyor.

Ulucanlar katliamı. Adana katliamı, eyleme geçen işbirlikçilerekarşı düzenlenen saldırılar, devrimci örgütlere yönelik sürekli saldırılarve ağır cezalar, devrimci kitlelere yönelik faşist devlet terörü sınıf mü-cadelesinin şiddetlenerek sürdüğünü gösteriyor. Ekonomik, toplumsal,politik krizin üst düzeye çıktığı bugünkü koşullarda emekçi kitlelerlesermaye ve faşizm arasındaki iç savaş düne göre daha da şiddetlene-cektir. İşsizlikle karşı karşıya kalan binlerce işçi sokağa indi. İşçi sınıfı-nın sokak eylemleri geniş işçi katılımlarıyla büyüyor. Kapitalistekonomide bir iyileştirme görülmediği sürece, sermayenin milyonlarınsokağa çıkmasını ve büyük çatışmalara hazırlanmasını önleme şansı

Toplu Yazılar

301

Page 303: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yoktur. IMF'nin, emperyalist ülkelerin, işbirlikçi tekelci sermayenin al-dığı yeni ekonomik kararlar, emek-sermaye savaşını yeni ve bir üst aşa-maya çıkardı. Bu aşamada her şey devrimin öncü sınıfı proletarya vedevrimci ittifaklarının militan savaşma bağlı olacaktır.

Devrimin dolaysız baskısı yıkıcı etkisini sermaye ve emperyalizmüzerinde gösteriyor. Sermaye yalnızca emekçi sınıflara karşı artan birfaşist terör estirmekle kalmıyor, kendi içinde de sertleşen bir iç savaşyürütüyor. Son dönemlerde meydana gelen politik olaylar bu mücade-lenin hangi düzeye geldiğini ortaya koyuyor. Egemenlerin kendi arala-rındaki kapışmayı hazırlayan koşullardan biri, emperyalistler arasıçelişkidir. Türkiye yalnız bir emperyalist ülkeye bağımlı olmayıp bütünemperyalist ülkelere bağımlıdır. Emperyalist ülkeler kendi güçleri ora-nında içerdeki gelişmelere müdahale ediyor. Emperyalist müdahaleninve iç sürtüşmelerinin hangi noktalara varacağını bugünden görmek ola-naklıdır. Her emperyalist güç daha fazla ayrıcalık elde etmek için bütüngücünü harekete geçirmekten geri kalmayacak. Emperyalist ülkelerinbağımlı ülkelerdeki gücünün ne olduğunu biliyoruz. Bu gücün hareketegeçirilmesiyle birlikte devlet içinde çatışma da su üstüne çıkıyor ve bü-yüyor. Bu ise var olan devrimci krizi derinleştiriyor.

Proletarya ve komünizm açısından bu durum, devrim mücadele-sinde yeni bir olanak yaratıyor. Egemen sınıfın kendi içinde kapışmasıve bu kapışma sonucu güçsüzleşmesi. Bu egemenliği havaya uçurmakisteyen proletarya hareketi için değerlendirilmesi gereken bir olanaktır.Böylesi bir durumda proletarya, devrimci sınıf savaşını yükseltecekaraçları güçlendirmelidir. Bugün proletarya, işbirlikçi tekelci güçlerinemperyalizmle ilişkisiyle bağlantılı olarak güç mücadelesini geliştiri-yor. Bu mücadele, sermayeyi proletarya ve emekçi kitleler karşısındadaha da yıpratacak ve güçsüz düşürecektir. Devrimci sınıf açısından,düşmanını yenmek için bundan yararlanmak doğru bir tavır olacak.

Yıllardır yapısal, sürekli bir ekonomik kriz içinde olan tekelci ka-pitalizm, keskin iç çelişkilerin sonucu on yıllardır süren bir devrimcimücadele tarafından dövülüyor. Devrimci durumun ortaya çıkışıyla ege-menliği sarsılan tekelci sermaye, depremin yıkıcı sonuçları tarafındaniyice sarsıldı. Bu haliyle egemen sınıfın, emekçi sınıfların devrimci ge-lişmesi karşısında durması beklenmemeli. Bu nedenle faşizm daha birsaldırgan ve saldırılar şiddetli düzeyde. Fakat burjuva karşı-devrimcişiddet, proletarya ve halkların devrimci şiddetiyle yanıtlanmıştır. Bur-juva şiddet karşıtını yaratmıştır. Bundan böyle her burjuva gerici şiddet,devrimci sınıfların şiddetiyle karşılanacaktır. Bu düzeyde sınıflar mü-cadelesi koşullarında, tekelci sermayenin eskisi gibi egemen olması bek-lenemez. Emekçi sınıfların mücadelesi yükselmeye devam ediyor.

C. Dağlı

302

Page 304: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Bunun temelinde kapitalizmin toplumsal üretici güçlerin önünde engeloluşturması yatıyor. Devrimci rol oynayan üretici güçler ve bunların endevrimcisi olan proletarya, önünde engel oluşturan ve karşısına çıkanburjuva sistemle mücadele içindedir.

İçinde bulunduğu devrimci kriz koşullarında, burjuvazi durumundadeğişikliğe gitmeden, egemenliğini bugünkü durumuyla bile sürdüre-mez. Burjuvazinin durumunda değişikliğe gitmeden egemenliğini sür-düremez duruma gelmesi, devrimci durumun bir özelliğidir.Burjuvazinin durumunda değişikliğe gitmesi, diğer belirtilerle birliktedevrimci durumu yaratan koşulları kapsar. Devrimci durum sürdükçe,burjuvazi bu süreç içinde kendi durumunda devamlı değişiklik yapmakzorunda kalır. Kitleleri sürekli devrimci eylemlere iten ekonomik ko-şulları değiştirmeden ya da devrimci güçleri ezmeden devrimci durumason veremeyen burjuvazi, istemeden, kendi isteğine karşın, durumundadeğişikliğe gitmek zorunda kalacaktır. Devrim mücadelesi kararlı ola-rak yolunda yürüdüğü sürece, tekelci sermaye durumunda değişiklikyapacaktır.

ABD ve AB ile başlayan yeni dönem, tekelci sermayenin ege-menliğini kendi gücüyle ve bugünkü emperyalist destekle götüremedi-ğinin açık ifadesidir. Bugünkü durumunu koruma kaygısına düşensermaye, bunu ancak emperyalizm ile birlikte yapabileceğini biliyor. Bubilinçle emperyalizmle ilişkilerini güçlendiriyor. Ne var ki, emperyalistkapitalist sitem böylesine kriz içindeyken emperyalist ülkelerde işsizlikbüyük oranlara varmışken ve sosyal ayaklanma durumu emperyalistmerkezlerde bu koşullarda mayalanırken, bağımlı ülkelerin emperya-lizmle güçlü bağlar kurması, bağımlı ülke kapitalistlerini kurtaramaya-caktır. Güney Asya. Latin Amerika ve diğer bölgelerdeki yıkıcıekonomik kriz ve yoksullaşmanın temelinde, işbirlikçi sermaye ve em-peryalizm ile bağımlılık yatıyor. Emperyalist ülkelerden gelecek para-sal destek kredi kısa süre bir rahatlama gelirse de çok fazla geçmedenyeni krizlerin nedeni oluyor. AB ile ilişki sürecinde emekçi sınıflar tambir yıkım yaşayacak.

Burjuvazinin durumunda değişiklik yapması ne demektir?Bu, öncelikle, ekonomik, politik koşullarda bir iyileşme demektir.

Kitleleri devrimci eylemden vazgeçirecek kadar bir değişim olmadan,egemen sınıf, bu egemenliğini sürdüremez. Ekonomik ve politik koşul-larda değişiklik ise her durumda mümkün değildir. Örneğin tekelci ser-maye ekonomik koşullarda, yaşanan derin ekonomik kriz nedeniyledeğişiklik yapamıyor.

Ufukta bir iyileşme umudu görülmüyor. Sırf ekonomi biraz, dü-zelsin diye. IMF'nin her isteğini yerine getiren iktidar, buna karşın, ya-

Toplu Yazılar

303

Page 305: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

pılan anlaşmalardan sonra, eskisine göre daha büyük bir yıkıma giriyor.AB ile bütünleşme amacında, ekonomik koşulların düzelmesi beklen-tisi ve umudu yatıyor. Egemenler, bu sayede emekçi sınıfların devrimbaskısından kurtulmayı umuyor. Böylesi bir düzelme belirtisi ufukta gö-rülmediğine güre. değişiklik adına yalnızca politik alanda akılacaklarkalıyor. Bunu da bir görelim.

Kapitalizmin çelişkileri bu kadar keskinken, sınıflar savaşı bu kadarşiddetliyken; böylesine ekonomik, toplumsal, politik kriz durumundatekelci sermaye politik yapıda reform yapabilir mi? Burjuvazinin alınınekonomik karaları uygulayabilmesi için, emekçi sınıflar üzerinde dahagüçlü şiddet uygulaması gerekir. Kitleler kendilerini yıkıma götürecekekonomik politikalara onay vermezler. Buna karşı direnecekleri, ayak-lanacakları ortada. Bu durumda, burjuvazi yalnızca şiddete başvura-caktır. O halde burjuvazinin politik alandaki değişiklik hedefi kısmi,biçimsel ve güdük olacaktır. Burjuvazinin bu konudaki niyeti anayasaüzerine yapılan tartışmalardan bellidir. Yapılacak değişiklik, sermayeninemekçi sınıflara karşı devlet terörünü engellemeyecek. Sermaye terörübütün politik değişikliğe rağmen sürecektir. Her sınıf bilinçli işçi, hersosyalist bunu görmelidir. Burjuvazi, konumunda daha güçlü olmak içinbir değişime gidecek.

İşbirlikçi tekelci sermaye, AB ile ilişkilerde gerek ekonomik olarak,gerekse politik olarak güçlü olmayı hedefliyor. Sermaye bu gücünüemekçi sınıflara ve onların devrimci hareketine karşı kullanacaktır. ABile ilişkilerin emekçilerin ve sosyalizmin yararına olduğunu ileri sürmektam bir aldatmacadır. Daha bugünden bu aldatmacaya ortak olan genişbir küçük-burjuva ve sosyalist çevre var. Küçük-burjuva hareket ve sos-yal-reformist harekete göre, AB ile bütünleşmeyle birlikte "demokra-tik" bir ortama kavuşacağız. İşçi sınıfı ve sosyalist hareket, demokratikbir ortamda sosyalizm mücadelesine daha iyi hazırlanır. Oysaki böylesibir durumda proletarya, birleşik hareket eden burjuva ve emperyalisthegemonyaya karşı daha çetin bir mücadele vermek zorunda kalacak.TC'nin egemenliğinin gönüllü savunucusu durumuna gelen Kürt hare-keti ise AB ile ilişkileri Kürtlerin haklarını "'güvenceye" alacak bir hedefolarak görüyor. Dinci sermaye güçleri ise, AB ile ilişki içinde ordununbaskısından kurtulmayı umuyor. Emekçi halk kitlelerini AB ile ilişkiiçinde sosyalizme yönelten yalnızca komünist ve devrimci hareket var.Sınıf mücadelesi bu koşullarda sürecektir.

AB'yi, AB yanlısı küçük-burjuva demokratik hareketi yanına ala-rak iç savaşta, proletarya ve emekçi kitleler karşısında güçlü konum eldeetmeyi hedefleyen tekelci güçler ve faşist devlet, böylece devrimci pro-letaryayı ve proleter devrimcileri ezmeyi amaçlıyor. Devrimci prole-

C. Dağlı

304

Page 306: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tarya işbirlikçi tekelci sermayenin karşı-devrimci amaçlarını, devrimeçevirme hareketini ve AB'nin emperyalist ekonomik ilhakı sonuna var-dırma politikasını açığa çıkartmalı ve devrimci mücadelesini ve eylem-lerini yaygınlaştırmalı. Proletarya, sosyalizmi ancak devrim yoluylageçekleştirecek.

İşbirlikçi tekelci sermayenin emperyalizmle birlikte yürürlüğe sok-tuğu ekonomik ve politik saldırısına karşı en etkin yanıt, proletaryanınartan eylemleri ile illegal komünist partisi ve devrimci örgütlerin bütüncephelerdeki mücadelesidir. İşçiler büyüyen bir eylem dalgası başlatır-ken, kamu emekçileri de ekonomik koşullarının kötüleşmesi sonucuyeni bir eylem dalgasına hazırlanıyor. Ekonomik temelde başlayanemekçi sınıfın bu mücadelesinin burjuva iktidarı zorlaması ve emeğiniktidarıyla sonuçlanacak şiddetli mücadelelere yol açması için bütün ko-şullar yeterince var. Devrimci tutsakların verdiği devrimci mücadele,sınıf mücadelesinin çok önemli bir cephesini oluşturuyor. Gelinen a-şa-mada her mücadele, iktidar mücadelesinin bir cephesi, bir bileşeni du-rumundadır. O halde bütün cephelerdeki mücadelenin (ekonomik,politik mücadelenin) devrimci program temelinde, iktidar hedefinde bir-leştirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Faşist devletin yıkılması, bütüniktidarın yıkılması ve emeğin egemenliğinin gerçekleştirilmesi hede-fiyle, tutsaklara özgürlük hedefi iç içe geçmiş ve bütün olarak emekçi sı-nıfların devrimci ve iktidar mücadelesinde birleşmiştir. Devrimmücadelesinin başarıya ulaşması için böylesi bütünsel devrimci bir he-defin ortaya konması kaçınılmaz olmuştur.

İktidar ve iktidar araçlarını örgütlemek ivedi bir görevken, devriminiktidar organı olan Geçici Devrim Hükümeti hedefi, her devrimin buevrensel görevi bugünden belirlenmelidir. Emekçi sınıflar, proletaryanınönderliğinde bu devrimci hedefler için örgütlenmeli, bilinçlenmeli vesavaşmalı. Tekelci sermayenin ve emperyalizmin saldırıları ve ege-menliği devrim ve devrimci mücadele yoluyla sarsılacak.

Emek-sermaye arasındaki bu tarihsel mücadelede, sonunda iktidaremeğin olacaktır. Sermaye ile proletarya arasındaki nihai hesaplaşmayakadar, sınıf mücadelesi çeşitli aşamalardan geçecek. Devrimci sosya-lizmin hedefi, mücadelenin her aşamasında, ortaya çıkan koşullardanyararlanıp, proletaryayı egemen sınıf yapmaktır. Bunun için gerekendevrimci birikimlere sahibiz. Bu devrimci birikimlere dayanan prole-tarya başarıya ulaşacaktır.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 KASIM 1999

Sayı:4

Toplu Yazılar

305

Page 307: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

AB, ÇELİŞKİLER, ÇATIŞMALAR, PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ

AB tarafından Türkiye'nin aday ülke sürecine çekilmesiyle birlikteşekillenen ekonomik ve politik durumu çeşitli yönleriyle ele almalıyız.Başlatılan AB aday üyeliği süreci her yönüyle devrimci proletarya vekomünist hareketi ilgilendiriyor. AB süreci başka nedenlerin yanında,asıl olarak proletaryanın toplumsal devrim yürüyüşünü engellemek içinbu dönemde yoğunlaştı. İşbirlikçi Türk tekelci sermayesinin AB'ye adayüyeliği sürecini hızlandırması emekçi sınıfların aşağıdan gelen devrimbaskısından kurtulmak içindir. Avrupa emperyalistleri buna, bölgeyi vedünyayı etkileyecek bir devrimden kurtulmak için, sırf bu devrim dal-gasının önünü çevirmek için ittifakla onay verdiler. AB aday üyeliği sü-recinin bu dönemde başlatılması bir rastlantı olamaz. Devrimciproletarya, komünizm, bu uluslararası birleşik karşı-devrimi boşa çı-karmak için ideolojik, politik, pratik cephelerde yoğun bir mücadeleiçinde olmalıdır. Bu görevlerin önemini anlamak için AB süreci ve so-nuçları üzerinde duralım.

AB ekonomik bir birliktir. Ekonomik bir birlik politik ilişkileri deetkiler. AB kıtasal bir birlik olmakla birlikte, esas olarak kıtadaki em-peryalist güçlerin birliğini ifade eder. Kıtanın emperyalist olmayan ül-keleri, AB örgütlenmesi aracılığıyla, emperyalistler tarafından ekonomikolarak ilhak edilmiştir, Emperyalizmin ekonomik ilhak süreci yeni üye-lerle genişliyor ve sonuna kadar götürülüyor. AB içinde esas belirleyicigüçler Alman emperyalizmi başta olmak üzere. İngiltere, Fransa ve diğeremperyalist ülkelerdir. AB emperyalist ülkeler açısından karşılıklı-ba-ğımlılığı ifade ederken, emperyalist olmayan kapitalist ülkeler içinseemperyalizme bağımlılık anlamına gelir. AB Alman emperyalizmi için,kıtada egemenliğin ele geçirilmesi ve ABD emperyalizmiyle rekabettedaha güçlü bir rekabet konumuna gelmek anlamına gelir. Alman em-peryalizmi Nazi faşist iktidarı döneminde yapamadığını, bu sefer "ba-rışçı" biçimde gerçekleştiriyor. AB, ABD emperyalizmi açısından, kıtaAvrupa'sındaki ekonomik ve politik egemenliğini sürdürme aracıdır. Bukadar farklı çıkar, AB içindeki çelişkilerin ve çatışmaların nerelere kadar

C. Dağlı

306

Page 308: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

varabileceğini gösteriyor.AB bu yapısıyla uyumlu ve bütünleşmiş bir birlik değildir. En başta

AB içinde yer alan emperyalist güçler arasındaki çelişkiler birlik içindede sürecektir. Demek ki AB, emperyalistler arasındaki çelişkilerin sonaermesi hiç değildir. Emperyalistler arası çelişkiler AB içinde de bütünşiddetiyle sürüyor. AB tipi ekonomik ilişkilerin emperyalistler arası çe-lişkileri ve bundan dolayı devletlerarası çatışmaları sona erdireceği em-peryalist teorisi tam bir aldatmacadır. Emperyalist ülkelerin dünyapazarlarına sahip olma, dünya pazarlarında en büyük ayrıcalıkları eldeetme savaşı sona ermez, başka biçimler içinde sürer. AB, emperyalist ül-keler arasındaki çıkar savaşının yeni bir biçim altında sürmesinden başkabir şey değildir. Emperyalistler arası çelişki ve sürtüşmeler bütün kıta-larda ve AB kıtasında bütün şiddetiyle yaşanıyor.

Kıta Avrupa'sı emperyalistlerinin kendi aralarında birleşmesi, em-peryalistler arasındaki uluslararası rekabeti şiddetlendiriyor. En baştaABD emperyalizmiyle dünya ekonomisi içinde kıyasıya bir kapışmagetiriyor. ABD bu gidişle eski egemen konumunu sürdürmekte dahaçok zorlanacak ve başka gelişmelerin de etkisiyle büyük bir çöküş ya-şayacaktır. Japon emperyalizmi de aynı biçimde AB'nin güçlenmesi kar-şısında dünya çapındaki rekabette güç bir durumda kalıyor. Bununanlamı şudur: Emperyalist güç merkezleri arasındaki çelişkiler ve sür-tüşmeler uluslararası politikayı sertleştirecektir. Emperyalist güç mer-kezleri arasındaki rekabetin yıkıcı etkisi, dünyada yeni savaşlar içinzemin hazırlıyor. AB'nin ve Japonya'nın Kıta Avrupa'sındaki gücü hesapedilirse, emperyalistler arası çelişki ve sürtüşmelerin AB içinde süre-ceği kesindir. Emperyalist tekellerin birleşmesi ve daha güçlü tekelleredoğru gidilmesi, çelişkileri ve sürtüşmeleri önlemiyor. Gerçek yaşamdatersi bir durum var: Tekelleşme arttıkça, uluslararasında ve dünya ça-pında çelişkiler ve çatışmalar daha da şiddetleniyor.

Kapitalist kıta ölçeğinde ne kadar birleşirlerse, işçiler de kıta ölçe-ğinde o kadar birleşir. Kapitalistlerin kıtasal birliği, işçileri kıtasal ola-rak örgütlü olmaya hazırlıyor. Yeni ülkelerin bu birliğe katılması, işçisınıfının örgütlenme alanlarını ve gücünü artırıcı bir nedendir. Nasıl kikıtasal birleşme sonucunda, her ülkedeki kapitalistler, iktidarlarına kı-tasal-uluslararası burjuva bir karakter veriyorlarsa, işçi sınıfının müca-delesi de kıtasal-enternasyonal karakter kazanıyor. Kapitalistlerin kıtaçapında birliği ve saldırısı, işçilerin kıtasal düzeyde birliğini ve sınıf mü-cadelesi gerektiriyor. Bunun anlamı iki karşıt sınıfın, sınıf mücadelesialanının genişlemesi ve bu geniş alanda büyük kapışmaların mayalan-masıdır. Proletaryanın enternasyonal birliği ve dayanışması belirgin ola-rak öne çıkıyor.

Toplu Yazılar

307

Page 309: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Türkiye ve Kürdistan proletaryası, AB sürecinde, karşısında ser-mayenin uluslararası birliğini bulacaktır. Bu, bugünkü kapitalist hege-monyanın yanında daha güçlü, birleşik bir burjuva hegemonyasına karşımücadele etmek demektir. Bu, aynı zamanda, kıta proletaryasıyla dahasıkı bir ilişki ve enternasyonal mücadele anlamına geliyor. Türkiye veKürdistan proletaryası bugünden kıta proletaryasıyla enternasyonal iliş-kilerini sağlam biçimde gerçekleştirmeli. Kıta çapındaki gelişme tek tekkapitalist ülkelerde devrimleri dıştalamayacağına göre, Türkiye ve Kür-distan birleşik devrimini zafere kadar taşımak için proletaryanın bugünekadar sürdürdüğü devrimci mücadelesini güçlendirecektir; bu devriminsonuca ulaşması için kıta ve dünya proletaryasıyla sıkı bir enternasyo-nal ilişki içinde olacaktır.

Türkiye AB aday ülke sürecindeyken, şimdiden tekelci sermaye-den, küçük-burjuva sosyal-reformist harekete geniş bir cephe oluştu.İşçi sınıfı karşısında, toplumsal devrim karşısında şimdiye kadar ki engeniş burjuva cephe kuruldu. Burjuva cephenin gerekçeleri farklı farklıolmakla birlikte toplumsal devrimin önüne barikat kurmada, işçi sınıfı-nın iktidar mücadelesini çevirmede ortak davranıyor. Tekelci sermaye,AB'ne dayanarak devrimi önleyeceğini düşünürken, küçük-burjuvaziise doğacak ortamda "demokrasiyi" gerçekleştireceğini, bu sayede hembüyük burjuvazinin baskısının azalacağını ve hem de işçi sınıfının aşı-rılıklarından kurtulacağını düşünüyor. Geniş burjuva cephe bu gerekçeve hedeflerle çalışmalarını yoğunlaştırdı.

İşçi sendikaları, meslek örgütleri, sosyal-reformist partiler, Kürt ha-reketi, AB sürecinin gönüllü savunucusu rolünde. Bu çevre işçi sınıfınıikna etmeye çalışıyor. Getirdiği çok sayıda gerekçenin belli başlıların-dan biri AB'nin askeri faşist darbeleri önleyeceği gerekçesidir. Bu anla-yışına göre AB askeri faşist darbelere karşıdır; dolayısıyla AB üyesi birülkede halk askeri darbelere karşı güvence altındadır. Bu aldatmacalaraPortekiz, İspanya ve Yunanistan'da da başvuruldu ve belli ölçüde başa-rılı sonuç alındı. Portekiz halkı, İspanya halkı ve Yunanistan halkı yıl-larca öylesine askeri faşist diktatörlüklerin baskısı altında kaldı ki, bir anAB'nin bunu önleyeceği gerekçesi çekici, ikna edici geldi. Böylece ser-maye güçleri oralarda fazla bir direnmeyle karşılaşmadan AB'ne ka-tılma sürecini başlattılar. Hele Portekiz halkı tam 49 yıl askeri faşistdiktatörlük altında yaşadıktan sonra, kendisine sunulan AB güvence-sine onay vermek durumunda kaldı. Oysaki bu ülkelerde faşizmin madditemeli ve baskıcı burjuva egemenlikleri her bakımda sürüyor. AB ilebirlikte başlayan ilişkiler yalnızca bu baskıları gizlemekten başka birşey yapmadı. Buralarda tekelci sınıf baskısı bütün şiddetiyle emekçi sı-nıflar üzerinde uygulanıyor. AB, emekçi sınıfların şiddetli ve sistema-

C. Dağlı

308

Page 310: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tik bir biçimde baskı altına alınmasıdır. AB, emperyalist sermayeninegemenliğinin kıtasal olarak uygulanmasıdır.

AB süreciyle birlikte Türkiye'de tekelleşme en üst düzeye çıka-caktır. Küçük mülkiyetin ve küçük kapitalistlerin iflası yoğunluk kaza-nacaktır. Tekelleşme militarizmle birlikte, el ele ilerler. Tekelleşmeiçinde olan bütün kapitalist ülkelerde militarizm de en üst boyutlardadır.Bu rastlantı değil, sermayenin baskıcı karakteriyle ilişkili bir gelişmedir.Faşizm ise güçlü bir militarist temele dayanır. Faşist Türk devleti dün-yanın en güçlü militarist gücüne dayanıyor. Bunun yanında önüne koy-duğu hedef, militarizmi bölgede en güçlü durumda tutmaktır. Bununiçin önüne büyük bir militaristleşme hedefi koymuş durumda. Devrimiçevirmek için yapılan uluslararası plan, emekçi sınıfları faşist devlet kar-şısında güçsüz düşürmektir. Yasalarda ve kadrolarda yapılacak biçimselve kısmi değişimler tekelci sermayenin ve emperyalizmin egemenliğinihiçbir biçimde zayıflatmayacak, tersine güvenceye alacaktır. Sermaye-nin ve emperyalizmin egemenliğine yalnızca devrimle son verilecektir.

AB, aday ülke statüsü için belli politik koşullar getiriyor. Bu ko-şulların bir kısmı aday ülke egemenleri için olsa da, asıl koşullar emekçisınıflar için getiriliyor. AB; belirlenmiş politik ilişkilerin kabul edilme-sini, her tür devrimci komünist çalışmadan uzak kalma şartına bağlıyor.ABD ve AB, Latin Amerika devrimci hareketlerine bu şartı dayattı. Aynıkoşulu şimdi Türkiye ve Kürdistan devrimine getiriyor. Kürt hareketibu şartı kabul etmiştir. AB ve işbirlikçi tekelci sermaye aynı koşulunkomünist ve devrimci güçler tarafından kabul edilmesi için baskılarınıve saldırılarını artırdı. Ulucanlar katliamının amacı budur. Komünist ha-reket yeni ve şiddetli saldırıların geleceğini biliyor. Fakat hiçbir saldırıkomünizmi zafer yürüyüşünden alıkoyamayacaktır.

AB, ABD emperyalizminin desteğiyle kendi koşullarını kabul et-tirdikten sonra, burjuva egemenliğini güvenceye almak için, emekçi sı-nıflardan ve komünizmden gelecek olan devrimci saldırılara karşı,dünya çapında sert bir saldırıya başvurmaktan çekinmeyecek. Böylecekapitalizm yalnızca sistem içi politik mücadeleleri kabul edecek, sistemkarşıtı sosyalist mücadelelere karşı ise en sert saldırılara başvuracak.AB emperyalizmi, egemenliğini sürdürmek ve sistemi korumak için sı-nıfsal egemenlik araçlarını güçlendirecektir.

Türkiye ve Kürdistan proletaryası, AB ile Türkiye tekelci kapita-lizminin ilişkisini ele alırken, soruna proletaryanın sınıfsal hedefleri açı-sından yaklaşıyor. Proletarya serbest uluslararası ilişkilerden yanadır.Bu anlamda bu soruna dar "ulusalcılık" açısından yaklaşmaz. Kapitalizmulusal çitleri çoktan aşmışken, proletarya sınırlar içinde kalmayı savu-namaz. Bunu savunanlar küçük-mülk sahipleridir. Proletarya, doğan ko-

Toplu Yazılar

309

Page 311: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

şullardan ezilenleri kapitalizmin baskı ve sömürüsünden kurtarmak içinyararlanmaya bakar.

Türk kapitalizminin AB ilişkisi, bugüne kadar izlediği politikanınve kapitalist ilişkilerin kaçınılmaz sonucudur. Süreç bu anlamda nes-neldir ve bu nedenle proletaryanın dışındadır. Devrimci proletarya bilinçve örgütlenme düzeyi olarak bu sürece sosyalizme yönelerek müdahaleedememiştir. Bu gün yapılacak şey, AB ile girilen ilişkilerin işçi sınıfı vehalklar için nasıl bir yıkım getireceğini açıklamak, burjuvazinin aldat-macalarını loşa çıkarmak, mevcut koşullardan yararlanıp, proletaryanınönderliğinde toplumsal devrimi sonucuna götürmektir. AB ile ilişkilerdeiki karşıt sınıf, karşıt görüşlerle karşı karşıyadır. AB'ne üyelik, işbirlikçitekelci sermayenin ve emperyalizmin başını çektiği kapitalist kutubunyönelimidir; toplumsal devrim yoluyla sosyalizme ulaşmak ise prole-tarya önderliğinde bütün ezilen ve sömürülen kitlelerin yönelimidir. İkisınıf arasında kıyasıya bir savaş bu temelde sürüp gidecektir. İçine giri-len süreçte bu anlamda emek-sermaye savaşı şiddetlenecek, bu temeldeDemokratik Halk Devrimi ve Demokratik Halk İktidarı mücadelesi gün-cel bir mücadele olarak önde olacaktır.

Emperyalizm önderliğinde yoğun olarak sürdürülen ekonomikilhak süreci ve devrimi çevirme planı işçi sınıfına ve devrimci sosya-lizme yöneltilen en kapsamlı ve en sert saldırıdır. Sosyalist işçilerin bunubütün çıplaklığıyla görmesi gerekir. Emperyalizmin ve işbirlikçi tekelcisermayenin başını çektiği karşı devrim, saldırılarını çeşitli biçimlerdeyapıyor. Esas olarak faşist devlet zorunu uygularken, bunu başka bi-çimlerle güçlendirecektir. Başka biçimler ideolojik, politik, kültürel ola-cağı gibi, emperyalist ülkelerin burjuva örgütleriyle, Türkiye'nin burjuvatoplum örgütleri arasında bir ilişki gerçekleştirme biçiminde de olacak-tır. Sosyalist proletarya yeni döneme her bakımdan hazırlıklı gitmelidir.

Uluslararası burjuva karşı-devrim ne kadar güçlü bir saldırı içindeolursa olsun, kapitalizmin gelişme yasaları proletaryanın kurtuluş ko-şullarını olgunlaştırmaktan başka bir sonuç vermiyor. Kapitalizmin uz-laşmaz sınıfsal çelişkileri proletaryanın militan bir sınıf olarak, devrimeöncülüğünü güçlendiriyor. Proletarya, proletarya sosyalizmi öncülü-ğünde, bu savaştan başarıyla çıkma olanağına sahiptir. Devrim, proletersosyalizmle gerçekleşecektir.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–30 Kasım 1999

Sayı: 5

C. Dağlı

310

Page 312: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

GÜNÜMÜZDE İŞBİRLİKÇİ TEKELCİ SERMAYE

Emperyalizmin yeni dünya düzeni bağımlı ülkelerin ekonomikilhakında yeni bir aşamadır. Emperyalist Yeni Dünya Düzeni bütünbağımlı ülkelerde egemen oldu. Bütün emperyalist güç merkezleri,ekonomik olanlar, politik olanlar bu düzenin yerleşmesi için, hareketegeçti. IMF, Dünya Bankası, WTO (Dünya Ticaret Örgütü), AB,NAFTA, MAİ, NATO daha başka emperyalist ekonomik, politik veaskeri güç merkezleri dünyanın ezilen ve sömürülen halklarına sefa-let ve açlık içinde geçecek olan yeni bir yaşam biçimi hazırlıyor. Malibağımlılık temelinde ekonomik ilhaka dayanan yeni-sömürgecilik,Yeni Dünya Düzeniyle yeni bir aşamaya girdi. Yeni sömürgecilik em-peryalist sömürge biçimidir. Sömürü Yeni Dünya Düzeniyle birliktesonuna kadar vardırılıyor. Yeni Dünya Düzeni emperyalistlerin düze-nidir, bu düzende dünyanın emekçi halkları sadece köledir.

Yeni Dünya Düzeni denilen bağımlı ülkelerin ekonomik ilhakınınyeni aşamasında işbirlikçi tekelci sermayenin durumu nedir? Ekono-mik ilhakın yeni aşamasında işbirlikçi tekelci sermayenin durumu veulaştığı gelişme düzeyi, sınıf mücadelesinin gelişmesini etkilediği için,süreci bütün boyutlarıyla irdelemek gerekiyor.

Yeni-sömürgeciliğin temeli olan mali, ekonomik bağımlılık iş-birlikçi sermayeyi yarattı. Sermayenin ve üretimin yoğunlaşmasınabağlı olarak işbirlikçi sermaye, işbirlikçi tekelci sermaye düzeyineulaştı. Yeni Dünya Düzeni bağımlı ülkelerde kitlesel mülksüzleşmeyekitlesel işsizliğe neden oluyor. Bu ekonomik yıkım ortamında emper-yalist tekeller yüksek bir karlılık elde ederler. Ucuz iş gücü, ucuz ham-madde, yüksek faiz, yüksek borçlanma vb. nedenlerle emperyalistülkelerin karlılık oranı her zaman, bağımlı ülkelerde, kendi ülkelerinegöre yüksek olmuştur. Ekonomik ilhakın sonuna kadar vardırılmasıylabirlikte, emperyalist tekeller ve tefeci durumundaki emperyalist dev-

Toplu Yazılar

311

Page 313: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

letler, bağımlı ülkelerdeki servetin daha büyük kısmını götürüyorlar.Emperyalistlerin bağımlı ülkelerdeki işbirlikçilerine de kabul ettirdiğiyeni ekonomik yasalarla, birlikte, bağımlı ülkelerdeki emperyalist ege-menlik en üst boyuta çıktı. Artık emperyalizmin mutlak egemenliğin-den söz edilebilir. Emperyalizmin mutlak egemenliği olan ekonomikilhakın sonuna kadar vardırılması aşamasında işbirlikçi tekelci ser-maye yeni koşullarda ortadan kalkmaz. İşbirlikçi tekelci sermaye yenikoşullarda varlığını sürdürür.

Yeni Dünya Düzeni; bağımlı ülke halklarının elindeki bütünmaddi olanakların talan edilmesidir. Emperyalist tekeller ve emper-yalist devletler; işbirlikçi tekelci sermayeler olmadan bunu başaramaz.Bu nedenle emperyalizmin dünya sisteminde işbirlikçi sermayelereyer vardır. Yeni süreçte önce işbirlikçi sermaye güçlenir. Bu nedenleişbirlikçi tekelci sermaye yeni düzenden yana tavır alır; hatta en tut-kun bir taraftarı olarak. Bu anlamda bu düzenin yerleşmesi için öneçıkan her engeli, her türlü yolu kullanarak ortadan kaldırır. İşbirlikçitekelci güçler, emperyalizmle işbirliği içinde kendi halklarına yöneliktam bir soygun içinde olur. Soygundan daha bir güçlenmiş olarakçıkar. Ya sonra. Sonrası sermayenin çok elden az ele doğru birikmeyasası gereği, her tür servet emperyalist kasalarda birikmeye başlar.Ancak buraya varmaya daha çok var, gelişme bu aşamaya varmadanproletarya devrimleri, sonucu belirleyecektir.

Emperyalizm bağımlı ülkelerdeki servete ne kadar el koyarsa elkoysun, işbirlikçi tekelci sermaye olmadan buralarda egemenliğinisürdüremez. Süreç içinde, işbirlikçi tekelci sermaye ne kadar güçsüz-leşirse güçsüzleşsin, sonuçta, işbirlikçi sermaye olmaksızın, emper-yalizm emperyalizm olmaktan çıkar. Emperyalizmiyeni-sömürgecilikten ayrı görmek ne kadar olanaklı olur. Emperya-lizm bir dünya sistemi olarak, bu sistem içinde yeni-sömürgeciliğe yerverir. Yeni-sömürgecilik ise işbirlikçi sermayenin varlığını şart koşar.Bu durumda emperyalizme karşı mücadele, işbirlikçi tekelci serma-yeye karşı mücadeleyle iç içedir. Bir alandaki proleter devrimci önlem,diğerini gerektirir.

Türk işbirlikçi sermayesi de emperyalizmle işbirliği içinde geli-şip güçlenmiş, sonunda tekelci bir düzeye ulaşmıştır. Tekelci düzeyeulaşalı on yıllar oluyor. Bu süreçte tekelleşmede daralma yaşandı. Enbüyük işbirlikçi tekeller, sömürünün ve sermayenin yoğunlaşması vekapitalist birikim sonucu çok güçlü konuma geldiler. Bizdeki tekelci-lik hem sanayi ve hem de finans alanında iç içe gerçekleşmiştir. Hemsanayi ve hem de para sermayeye sahip olan tekeller, bu nedenle güçlükonumda kaldılar. Kapitalist birikim her iki alanda tekelleşen güçlerin

C. Dağlı

312

Page 314: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

elinde toplandı. Ekonomik ve politik iktidarı, emperyalizmle birlikteelde tutulan bu işbirlikçi tekellerdir.

İşbirlikçi tekelci sermaye çeşitli ülkelere sermaye yatırımı yapı-yor, meta ihraç ediyor. Meta ihracı tarım ürünleri dışında son dönem-lerde, büyük ölçüde sanayi ürünlerini de kapsıyor. Sanayi ürünlerininihracında belirgin gelişmeler oldu. Sermaye yatırımlarında, kredi vb.verme konularında artış gözleniyor. Türk tekelci sermayesinin çeşitliülkelere sermaye yatırımı yapması, onu işbirlikçi konumdan çıkarmı-yor. Sermaye ve meta ihracında emperyalizmle işbirliği sürüyor. Eğeremperyalizmin buradaki ilişkisi gözönünde bulundurulmazsa, bu du-rumda, büyük bir yanılgıya düşülür. Emperyalizm, Türkiye'nin yanısıra, Arjantin, Güney Kore, Tayvan, Brezilya, Yunanistan, İspanya vb.bağımlı ülkeler aracılığıyla diğer ülkelere meta ve sermaye ihracı ya-pıyor. Emperyalist ülkeler ucuz iş gücü nedeniyle son dönemlerde sa-nayiyi bu ülkelere taşıdılar. Bunun yanı sıra, bağımlı ülkelere çeşitlibiçimlerle sermaye yatırımı yaptılar. Daha kârlı olduğu için, bu ülke-ler aracılığıyla başka ülkelere meta ve sermaye ihracı yaptılar. Bu iliş-kide hem emperyalist sermaye ve hem de işbirlikçi tekelci sermayekazançlı çıktı. İşbirlikçi Türk tekelci sermayesi, bu işbirliği sayesindegüçlü konuma geldi.

İşbirlikçi tekelci sermayenin güçlenmesinde önemli bir rolü dekapitalist devlet üstlendi. Daha en başında sermayeyi güçlendiren dev-let oldu. Tekelcilik aşamasında ise gerçekleşen devlet-tekel bütünleş-mesi sonucu, bu destek ileri boyutlara ulaştı. Devlet-tekelbütünleşmesi demek olan tekelci devlet kapitalizmi aşamasında, dev-let tekeller için piyasaya müdahale ediyor, küçük-mülk sahiplerininiflası için yasa çıkartıyor. Faşist darbeler sırasında tekeller, sağlananbaskı ortamında güçlerine güç kattılar. Sonra, ihracatı teşvik adı al-tında devlet olanakları bu tekellere sunuldu. Özelleştirmeyle birlikte,devlet olanakları en ucuz biçimde tekelci sermayeye aktarıldı. Türksermayesi uluslararası planda rekabet etsin diye, içerde birleşmelerteşvik edildi ve yeni olanaklar sunuldu. İşbirlikçi tekelci sermayeningüçlenmesi için her şey yapıldı.

Uluslararası emperyalist tekeller ve işbirlikçi tekellerin çıkarlarıdoğrultusunda sendikal örgütlenmeye açıktan müdahale edildi. Sen-dikalar baskı yoluyla, yasalarla zayıflatıldı. Örgütlü işçilerin sayısı dü-şürüldü. Bunun ardından ücretler düşürüldü. Ücretler yalnızcakapitalist meta yasalarına bağlı olarak düşmedi, hükümet müdahale-leri ve kapitalistlerin baskılarıyla düşürüldü. İşçiler işten çıkartılmaklatehdit edildi. İşsiz kalmaktan çekinen işçiler daha az ücretle çalışmayıkabul ettiler. Bunun sonucu kapitalistlerin el koyduğu artı-değerin

Toplu Yazılar

313

Page 315: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

oranı büyüdü. Bunun yanında, büyük boyutlara ulaşan işsizlik saye-sinde işçi ücretleri devamlı düşüş gösteriyor. İşçi sınıfının sömürül-mesi, bunun sonucu sermaye yoğunlaşması en üst düzeye vardırıldı.

Türkiye tekelci kapitalizmi yıllardır sürekli hale gelen bir ekono-mik kriz içinde olduğu halde, tekelci sermayenin güçlenmesi nasılaçıklanabilir? Bunun birinci nedeni yukarıda açıklandı. Kriz içindeolan bir ekonomiye rağmen tekellerin bu süreçte güçlenmesinin başkabir nedeni, krizin yükünün işçi sınıfına, emekçi halklara bindirilmesi-dir. Kriz nedeniyle halk daha fazla vergi verdi, yaşam düzeyi daha dadüşürüldü. Bunun yanında kriz ortamı tekelleri güçlendiren özelliklertaşır. Kriz sonucu çok sayıda işçinin işten atılmasının yanında, çok sa-yıda mülk sahibi iflas eder, serveti tekellere, bankalara, borsalara, ban-kerlere gider. Tekelci güçler ise hem sanayi ve hem de finans alanınaegemen olduklarından, sonuç olarak toplumun maddi serveti bu bir-kaç işbirlikçi tekelin ve emperyalist güçlerin elinde toplanır. Kriz dö-nemleri, bir sonraki dönemin maddi ön koşullarını bağrında taşırlar. Bumaddi ön koşullar daha güçlü tekelleşmenin koşulları olur. Böylelikletekeller kriz ortamlarında daha da güçlenir.

Kapitalizmin dünya krizinin yarattığı yıkıcı etki, hükümetler ta-rafından emekçilere yüklendiği için, en yıkıcı kriz dönemlerinde te-keller ayakta kalırlar. Bu sıra devlet desteği ise en üst düzeye çıkar.Böylelikle, yıkıcı kriz döneminde tekeller güçlenirken, asıl yıkılanlaremekçi sınıflar olur. Türk tekelci sermayesini güçlendiren başka birgelişme Rusya'ya yapılan yatırımlar, Orta Asya ülkelerine, Kafkas ül-kelerine yapılan yatırımlar ve bu ülkelerle yapılan petrol, inşaat, gıda,çeşitli sanayi alanlarındaki işbirliğidir. ABD emperyalizmi baştaolmak üzere, emperyalizmin bu bölgede egemenlik kurmasını kendiçıkarları için uygun gören işbirlikçi Türk tekelci sermayesi ve faşistdevlet, yıkıcı, saldırgan faaliyetlerini artırır. Emperyalizmin bu bölge-deki, “ileri karakolu” olan Türkiye, şimdi bu paylaşımdan karlı çıkmakistiyor. Bunun yanında dünyanın birçok ülkesine yapılan meta ihracıTürk tekelci sermayesini güçlendirdi. Bu kadar güçlenmeye karşın,bağımlılıktan kurtulamıyoruz. Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası ba-ğımlı ülkelerin aleyhine işliyor. Emperyalizmle ezilen uluslar arasın-daki mesafe daha bir eşitsiz duruma geldi. Emperyalizmin dünyaegemenliğindeki kapitalizmin uluslararası iş bölümünde bağımlı ül-kelerin, gelişmiş kapitalist ülkelerle aralarındaki eşitsizliği gidermeleriçok güçtür. Bu yüzyılın başlarına doğru ortaya çıkan, genç emperya-list devletler olan ABD, Almanya ve Japonya örnekleri tam bir yüz-yıldan beri bir daha görülmedi. Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasasıişliyor; bu eşitsizlik emperyalist ülkelerin lehine olmak üzere en üst

C. Dağlı

314

Page 316: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

düzeye çıktı. Bağımlı ülkeler eski yerinde durmuyorlar, kapitalist ge-lişim yasası gereği, bağımlı ülkeler de belirgin bir gelişim içindeler,dünle kıyaslanmayacak bir düzeydeler. Fakat emperyalist ülkeler deeski yerinde değiller. Emperyalist ülkeler daha ilerideler. Böyleliklebağımlı ülkelerle emperyalist ülkeler arasındaki uçurum ve eşitsizlikbüyüyerek sürüyor. Emperyalist-kapitalist dünya sistemi içinde ba-ğımlı ülkeler, bağımlılık ilişkisi ve gelişmemiş üretici güçleriyle, ezi-len ve bağımlı ulus konumundan çıkamazlar. Kapitalizmin eşitsizgelişim yasası sonucu dünya ulusları arasındaki ilişki daha bir eşitsizoldu.

Devlet-tekel bütünleşmesinde işbirlikçi tekellerin en çok kâr et-tikleri alanlardan biri silah sanayidir. Faşist devlet esas olarak içerdekidevrim mücadelesini ezmek amacıyla büyük oranda silahlanmış vesilahlanıyor. Buna, bölgede emperyalizmin çıkarları için üstlendiğisaldırganlık görevi de eklenirse, devletin nasıl bir silahlanma içindeolduğu kendiliğinden anlaşılır. Devlet önümüzdeki dönem için plan-ladığı büyük askeri harcamalar için, emperyalist tekellerin yanında,işbirlikçi tekelci sermayeyi de sipariş almaya çağırdı. Militarizm ala-nında birçok sermaye yatırım yapmış durumda. Yeni askeri proje içinbaşka tekeller de bu alandaki siparişleri karşılamaya çağrılıyor. Sonderece kârlı olan askeri alandaki yatırımlar tekelci sermaye için çekicibir iş olacaktır. Devlet olanakları her alanda tekellere sunulmuştur.Bütün alt yapı parasız olarak devlet tarafından tekellere hediye edili-yor. Tabi bunu emekçi kitleler karşılıyor. Hükümetler tekeller için altyapı hazırlamakla kalmıyor, alt yapı yatırımları doğrudan tekellere si-pariş ediliyor. Böylelikle tekeller çok yönlü olarak servet elde ediyor.Fakat en kârlı alanların başında iletişim yatırımları geliyor. İşbirlikçitekeller emperyalist tekellerle birlikte iletişim araçları alanında büyükkar sağlıyorlar. Emperyalizmin belirleyici olduğu iletişim araçları ala-nında çalışma yapan işbirlikçi tekeller de yüksek fiyatlar ve devlet ola-naklarıyla büyük servet sağlıyorlar. Bunların yanında Türk tekelcisermayesi devletle birlikte dünyanın en yüksek uyuşturucu, satışıylasanayiden, finans yatırımlarından elde etmediği kârları elde ediyor.

Emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye bu kadar büyük kârla-rın bir kısmını, hükümet, devlet görevlilerini satın almak için kullanı-yor. Emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin satın almadığı resmigörevli yoktur. Tekelci güçler sağladıkları ayrıcalıklı yaşamla, kendi-lerine bağlı geniş bir uşak sınıf yarattılar. Bu uşaklar ordusu, kapitalistsahiplerinin çıkarları için her şeyi yaparlar. Politikacı, iktisatçı, üni-versite öğretim görevlisi, bürokrat, hakim, savcı, asker, polis, diplomat,cumhurbaşkanı, başbakan ve diğerleri emperyalizmin ve işbirlikçile-

Toplu Yazılar

315

Page 317: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rinin çıkarları için, emekçi sınıflara karşı baskıyı, zulmü, işkenceyi,aşağılık olan her şeyi yerine getirmede birbiriyle yarış içindedir.

Ekonomik ilhakı sonuna kadar vardırarak mutlak emperyalistegemenlik kuran uluslararası tekellerin ve işbirlikçi tekellerin güçlen-mesi, beraberinde kendisiyle kaçınılmaz ilişki içinde, emekçi kitlelereişsizlik, açlık, yarınından emin olamama, bıkkınlık; sefalet getirdi.Toplum ekonomik yıkıma bağlı olarak toplumsal bir yıkım yaşıyor.Ahlaksal çöküş; adli olaylarda yüksek artış, fuhuşta büyük artış oldu.Toplumun her yaşam cephesi çürüyor. İnsan soyunun yozlaşması, tek-elci sermayenin büyümesi sonucu en üst düzeye çıktı. Sermaye biri-kimi beraberinde toplumsal soysuzluğu getirdi. İnsanların kötütutkuları, kapitalist kâr hırsı ve burjuva yaşam biçimi dürtüsüyle zin-cirlerinden boşandı. İnsanlar kendi yarattıkları, fakat bir-kaç kapita-listin elinde toplanan maddi servetin altında her yönden eziliyor,soysuzlaşıyor. Fakat yaşam sürüyor, bu bir kader değildir.

Sermaye birikiminin yol açtığı devrimci gelişmeler sermayeyedayalı toplumsal sistemi hücrelerine kadar sarsıyor. Sömürünün, açlı-ğın, işsizliğin; sefaletin büyümesine bağlı olarak işçi sınıfının veemekçi kitlelerin başkaldırıları, iç savaşları, devrimci mücadeleleri debüyüyor. Emek-sermaye uzlaşmaz çelişkisi son derece keskinleşmiş-tir. Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen bu karşıt sınıflar arasındakisınıfsal karşıtlık keskinleştikçe, iki sınıf arasındaki savaş da şiddetle-niyor. Bunun en somut belirtisi, işçi sınıfının sürekli eylemleri, iç sa-vaşı, devrimci eylem yöntemlerinin öne çıkması, bütün ezilenlerinpolitik bir seferberlik içine girmesidir. Tekelci kapitalist gelişmeninbağrında birleşen, örgütlenen ve harekete geçen emekçi sınıfların ta-rihi sınıf savaşı, devrimi her bakımdan olanaklı hale getiriyor.

Orta yerde yalnızca yıkım yok, büyük bir devrim her yönden ol-gunlaşıyor. Proletarya devrimci bir sınıf olarak, bu devrimi zafere ta-şımak için bütün gücüyle yüklenmelidir.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–31 Aralık 1999

Sayı: 6

C. Dağlı

316

Page 318: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

BÜTÜN İKTİDAR EMEĞİN OLACAK

Bir devrim için gerekli olan nesnel koşulların uygun olmasının yanında,eğer devrimci bir sınıf olan proletarya bilinç ve örgütlenme bakımından dahazırsa, bu durumda tekelci kapitalist sınıf üzerinde bir zafer kaçınılmaz olur.Türkiye ve Kürdistan'da nesnel koşullar köklü toplumsal dönüşüm için olgunolduğu halde proletaryanın bilinç ve örgütlenmedeki zayıflıkları nedeniyle,henüz sonuca ulaşamadık. Peki, proletaryanın bilinç ve örgütlenme yönün-deki zayıflıkları nasıl giderilecektir. Eğer, devrimci politik bilincin oluşmasınıve devrimci sınıf örgütlenmesinin güçlenmesini kendiliğindenliğe bırakır-sak, bunu, hiçbir zaman başaramayız. Sermaye egemenliği altında proletersınıfın bilinç ve örgütlenme yönünde eğitilmesi hiçbir zaman tam olmaya-caktır. Kapitalizm altında proleter sınıfın tam bir bilinç alacağını iddia eden-ler oportünistlerdir. Marksistler ise proleter sınıfın tam bir politik bilinçedinmeye kapitalizme karşı mücadeleyle başladığını ve bunu devrimle bir-likte gerçekleşeceğini söylüyor. Proletaryanın toplumsal devrimler tarihimarksistleri doğruluyor.

Oportünizm politik bilinci ve politik örgütlenmeyi, iktidarı ele geçirmeeyleminden ayrı olarak ele alıyor. Bu nedenle hiçbir zaman proleter sınıfıdevrime hazırlamıyor. Yalnızca burjuvazinin devrilmesi, proletarya diktatör-lüğünün ve sosyalizmin gerçekleşmesi hedefi doğrultusundaki bir mücadeleproletaryada toplumsal devrim bilinci yaratır. Proletaryanın öncüsünü ancakbu bilinçle örgütledik ve örgütleyebiliriz. Bugün sorun öncüyü kazanmakdeğil, milyonları kazanmaktır. Bu noktada kesintisiz olarak sosyalizme va-racak olan Demokratik Halk Devrimi, Demokratik Halk İktidarı ve GeçiciDevrim Hükümeti bunun nasıl olacağının somutlanmasıdır. Proletarya dik-tatörlüğüne dönüşecek olan; proletarya hegemonyasındaki Demokratik Halkİktidarı ve iktidar organı olarak Geçici Devrim Hükümeti mücadelesi, üc-retli emekçiler sınıfını bilinçlendirecek ve örgütlü biçimde harekete geçire-cektir. Ancak iktidarı ele geçirme mücadelesi proletaryayı eğitecek vesosyalizme hazırlayacaktır.

Bir devrimi gerçekleştirmek için kapitalizmin bütün çelişkilerinin so-nuna kadar olgunlaşmasını beklemek gerekmiyor. Bugüne kadar gerçekle-şen proletaryanın toplumsal devrimleri, toplumun çelişkileri sonuna kadarolgunlaşmadan gerçekleşti. Bir yüzyıl boyunca kapitalizmi sarsan sosyalayaklanmalar da, çelişkilerin olgunlaşmasını beklemeksizin patlak verdi. Pro-letarya kapitalizmin sömürü ve baskısından kurtulmak için, içinde bulun-duğu koşulların daha uzun süre devam etmesini bekleyemez. Proletaryaiktidarı ele geçirerek, iktidar sayesinde, toplumu dönüştürebilir ve yaşamı

Toplu Yazılar

317

Page 319: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yeniden örgütleyebilir.Bunu gerçekleştirmek için proletaryanın devrimci eylem tarafından eği-

tilmesi, devrimin, eğiticiliği, aydınlatıcılığı ve örgütleyiciliğinden geçmesigerekir. Koşullar sıçramalı biçimde karşımıza iktidarın ele geçirilmesini çı-karmışsa, bundan kaçınamayız. İktidarı ele geçirmekten vazgeçmek, prole-tarya için sosyalizme ihanet olur. Bu noktada bilinç ve örgütlenme yetersizliğigerekçesine sığınılamaz. Burada, iktidarı ele geçirme eylemi, devrimci bireylem olarak kitlelerin bilincinde sıçrama yaratır. Kitleler bu bilinçle dahaileriye çıkar. Örgütlü devrimci hareket her bakımdan sıçrama gösterir.

Türkiye'nin illegal oportünist hareketleri pasif evrimci olduklarından,toplumsal yaşamda ani sıçramaları anlayamıyor. Bu nedenle her şeyi evriminyavaş, ahenkli seyri içinde çözmek istiyor. Ekonomik, toplumsal ve politikkoşullar her bakımdan devrimci olduğu halde, buna, aykırı biçimde taktik-lerini muhalefet temelinde belirliyor. Nesnel durum gerek içerde ve gereksedünya ölçeğinde gelişmeler açısında, bizde, bir devrim için ne kadar uygunve kaçınılmaz olursa olsun, oportünist hareket egemenlere muhalefet etmektekararlı. Bu nedenle devrimci gelişmenin, yaşamın gerisinde kalmaya mah-kumdur.

Sistemin boydan boya kriz içinde olduğu, devrimci güçler savaşçı ye-teneklerini otuz yılın en çetin süreçlerinden geçerek kanıtladığı halde, bununyanında pek çok koşulun devrimi kaçınılmaz yaptığı bir durumda, inatla ik-tidarı ele geçirme mücadelesinden kaçış, proletaryaya güvensizlik, burjuva-ziye güvendir. Oportünizm, proletaryanın toplumu devrim yoluyladönüştürme gücüne inançsızlığı ifade eder. Soyut teori açışından sosyalizm-den, proletarya diktatörlüğünden söz eden oportünizm, pratik olarak iktida-rın proletarya ve proleter olmayan emekçiler tarafından ele geçirilmesi gelipkapıyı çaldığı zaman, gerçekte proletaryanın kendi kurtuluşunu sağlayacağınane kadar inançsız olduğunu gösteriyor.

İşbirlikçi tekelciliğin geldiği yer, keskin sınıfsal çelişki, şiddetli ekono-mik, toplumsal, politik kriz, emekçilerin işsiz kalması, çalışanların ve halkınyarınından emin olmaması, yaşam koşullarının tam bir yıkım içinde olmasısonucu bütün bu duruma son verecek bir devrimi kaçınılmaz kılıyor. Ancakoportünist hareket bu devrimden kaçınabilir. Emekçi kitleler için devrim, bu-günkü duruma son vermenin biricik aracıdır. Emekçi kitleler her alanda gün-begün kötüye giden yaşamlarını köklü olarak değiştirmek için devrimdenbaşka neye dayanabilir. Emekçiler için devrim yeni bir yaşam kurmaya gi-rişmektir.

Emperyalizmin Türkiye'de yoğun olarak uygulamaya soktuğu ekono-mik ilhak politikası sonucu, emperyalizmin mutlak egemenliği döneminegeçiriliyor. Uluslararası emperyalist sermayenin ve emperyalist devletlerindayattığı ve kabul ettirdiği yeni koşulların pratik sonuçları, emekçi halkların

C. Dağlı

318

Page 320: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

zaten çok ağır olan yaşamını dayanılmaz hale getirdi. Emperyalist tekelleremperyalist devletler ve işbirlikçi tekeller yaşamın bütün cephelerini kendi çı-karları doğrultusunda düzenliyor. Buna göre emekçilerin ellerindeki bütünhakları ortadan kaldırılacak, kitleler işbirlikçi tekelci sermayenin ve uluslar-arası emperyalist sermayenin birleşik saldırısıyla karşı karşıya gelecek. Em-peryalizmin mutlak egemenliği koşullarında bu duruma son vermek içintoplumsal bir ayaklanma ve toplumsal bir devrim kaçınılmazdır, zorunludur,gereklidir, olanaklıdır.

Proletarya içinde sosyalizm propagandası yapmak, proleter sınıfa poli-tik, devrimci bilinç taşımak, örgütlemek ve sermayeye karşı harekete geçir-mek, komünistlerin her zaman görevidir. Hangi koşulda olursa olsun, bunuyapmayan komünist adını hak edemez. Komünistler aynı zamanda prole-taryayı zafere hazırlarlar. Proletaryanın zaferi için mücadele etmeyen bir ko-münist, sosyalizm davasına ihanet eder. Proletaryanın zaferi için savaşmak,koşulların bir devrim için uygun olup, olmamasından bağımsızdır. Koşullardevrimci olmadığı zaman da, proletaryanın o anki ve gelecekteki çıkarlarınıgözetmek ve bunun için mücadele vermek her komünistin görevidir. Eğerbundan farklı olarak koşullar devrim için uygunsa, bu durumda, iktidarı elegeçirmek için mücadele etmekten kaçınan biri komünist olamaz. Tarih ikti-darı ele geçirmek için harekete geçmemizi dayatmışsa, komünizm adına dav-ranan hiçbir parti bundan kaçınamaz. Bu durumda gerçek bir komünistpartisi, bütün gücünü, yeteneğini, olanaklarını ve çalışmalarını proletarya ta-rafından ele geçirilmesi için mücadeleye verir. Proletaryanın önderliğindeDemokratik Halk Devrimi ve Demokratik Halk İktidarı için mücadele ver-mek günümüzün ana görevidir. Bütün devrimci güçler emeğin iktidarı içinseferber olmalıdır.

Tarih toplumun devrimci dönüşümünü dayatıyorsa, bundan kaçınandevrimci bir sınıf zamanla burjuva etkisinde kalır, yozlaşmaktan kurtulamaz.Tarih devrimi gerçekleştirme görevini bizlere verdiğinde, oportünizminküçük-burjuva muhalefetçi anlayışı nedeniyle bu görevi yerine getiremedik.Gerek burjuva işçi sendikalarının karşı koyuşları ve gerekse oportünizminhedef saptırıcı tavrı nedeniyle devrim yolunda büyük güçlüklerle yüz yüze-yiz. Sosyalist proletarya ve komünist partisi devrim yolundaki her güçlüğüyenecek bir yetenek göstermelidir.

Öncüyü devrime kazanmak için sosyalizmin eğiticiliği ve on yıllarınçetin mücadele birikimi yeterli oldu. Fakat devrimi gerçekleştirmek için mil-yonları seferber etmemiz gerekiyor. Devrim (iktidar) mücadelesi öncüyle sı-nırlı bir eylem değildir. Devrim mücadelesi geniş kitlelerin seferberliğinigerektirir. Devrim mücadelesi, en geniş emekçilerin, kitlelerin proleter ön-cünün yönlendirmesinde en şiddetli çarpışmalara girişmesi demektir. Yıllar-dır süren iç savaş, sınıflar mücadelesinin hangi düzeye geldiğini kanıtlar.

Toplu Yazılar

319

Page 321: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Fakat proletarya devrimin öncü sınıfı olarak, buradan zafere varmak için,daha bilinçli, örgütlü bir mücadele ortaya koymalıdır. Proletarya devrimciyeteneği göstermelidir.

Tekelci sermaye, iktidarını ve ayrıcalıklarını yitirmemek için, iktidar dı-şında, kısmi taviz vermeyi göze alıyor. Fakat iktidar dışında hiçbir şey, pro-letaryanın kurtuluş mücadelesinde anlamlı değildir. İktidar proletaryatarafından ele geçirilmeden elde edilecek kazanımlar uçup gidecek. Bu ne-denle proletarya, devrim yoluyla iktidarı ele geçirme olanaklarını en iyi bi-çimde değerlendirmelidir. Proletarya, tavizlerle oyalanamaz. Daha fazlasınıisteyecektir. Proletaryaya bunu iktidar verebilir. Proletarya ve emekçiler, ik-tidarı istiyor; hem de bütün iktidarı.

Bütün iktidar, hem politik iktidarı, hem de ekonomik iktidarı kapsar.Faşist devletin yıkılması, burjuva iktidarın devrilmesi, emperyalist egemen-liğe son verilmesi ve bütün iktidarın emeğin olması, içinde bulunduğumuzgelişme aşamasında proletaryanın devrimci sloganıdır. İktidar emeğin ol-madıkça, emekçi sınıflar ne demokrasiyi ne özgürlüğü gerçekleştirebilir, nede yeni toplumu; sosyalizmi örgütleyebilir. Devrimci sınıfa, iktidarı ele ge-çirmeden demokrasinin gerçekleşeceğini önerenler, sermayeye ve emperya-lizme hizmet ediyorlar. Egemen sınıflar, iktidar dışındaki kısmi, önemsizdeğişikliklerle devrimi savuşturup, durumunu sağlamlaştırdıktan sonra, ikti-darına dayanarak, verdiği tüm tavizleri geri alacaktır. Bu gerçeği gözönündebulunduran emekçi sınıflar, iktidarı ele geçirmek için sonuna kadar gitmeli-dir. Bu devrim, önemsiz, kısmi değişikliklerle zafer yürüyüşünden vazgeç-meyecektir.

Oportünist sosyalist hareket, komünistlerden farklı biçimde, iktidarı elegeçirme hedefini geleceğin sorunu olarak görüyor. Bu anlamda, güncel ola-rak kısmi, önemsiz istemler ileri sürüyor. Propaganda ve ajitasyonu sermayediktatörlüğünün sınırlarını aşmayan istemler esasına dayandırıyor. Oysakisermaye egemenliği yıkılmadan, halk kitleleri için bir demokratik ortamınsağlanamadığı bugüne kadar süren mücadelenin sonuçlarından bellidir. Te-keller ve emperyalizm durumunu güçlendirmek için sürekli silahlanıyor,baskı aygıtlarını her bakımdan yetkinleştiriyor. Bu durumda, ancak iktidarı he-defleyen alt-üst edici bir eylem; devrim, emekçi sınıfın örgütleneceği, pro-paganda, yayın özgürlüğüne kavuşacağı demokratik bir ortam yaratabilir.Ancak emeğin iktidarı halk kitlelerine böyle bir demokratik ortam sağlar.

Devrim sürüyor; bütün iktidar emeğin olacak.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 Ocak 2000

Sayı: 7

C. Dağlı

320

Page 322: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

SINIF SAVAŞININ DEVRİMCİ SEYRİ

Tekelci kapitalizm gereksinmelerini karşılayamadığı kendi top-lumsal güçleriyle sürekli çatışma halindedir. Egemen burjuva sınıf buçatışmayı çözecek yetenekte değil. Kapitalizm kendi karşıtını yaratı-yor. Kapitalizmin bütün karşıt toplumsal güçleri her yerde yükselişiçinde. Eski toplumsal güçler ise tam bir çöküş içindedir. Yükselen veçökmekte olan iki toplumsal sınıf arasındaki savaş, toplumun bütünyaşamını derinden etkiliyor. Toplumda belirgin olarak öne çıkan, bur-juva sınıfla işçi sınıfı arasındaki tarihi hesaplaşmadır.

İç savaşta zafer kazanamayan, kararlı bir mücadele veren dev-rimci güçler karşısında aciz duruma düşen faşist devlet iktidarı, en so-nunda emperyalizme sığınmakta buldu kurtuluşun çaresini.Emperyalizme tam teslimiyet, içerde yenilginin açık göstergesi oldu.Bu durum bağımlı kapitalist ülkelerde sık sık karşılaşılan bir durum-dur. Bağımlı ülkelerde burjuva güçler, toplumsal üretici güçleri yöne-temez duruma geldiklerinde, devrimci güçlerin yolunu askeri faşistdarbeler ya da yoğun emperyalist yardımla kesmeye kalkışırlar. Bu-nunla sömürücü güçler yaşamlarını biraz daha uzatmış olurlar. Yal-nızca zaman kazanmış olurlar. Olan şey, eski toplumun kaçınılmazyıkılışını ertelemektir. Büyük kapışmanın ileri ertelenmesi ise sınıf sa-vaşının daha da şiddetlenmesinden başka bir sonuç vermiyor. Türktekelci sermayesi, çalışan sınıfların tayin edici darbesinden kurtulmakiçin bugüne kadar başvurduğu tüm baskı ve ertelemeler sonuna gelipdayandığı için, bu sefer de ABD ve AB'ne dayanarak durumu kurtar-maya çalışıyor.

Fakat çelişkiler keskin, sınıflar savaşı şiddetli, devrim sürüyor,bu durumda büyük kapışma kaçınılmazdır.

Burjuvazinin ve emperyalizmin alacağı hiç bir önlem, kitlelerikurulu sosyal düzene devrim yoluyla son verme eyleminden vazgeçi-remez. Kitlelerin ulaştığı bilinç düzeyi, toplumsal gelişmenin önün-deki engelin kapitalist özel mülkiyet olduğu yönündedir. Üreticisınıfların gelişmesi ve bilinç, insanlığın kurtuluşunun gerçekleşmesiiçin kapitalizme son vermek gerektiği yönündedir. Proleter komünistharekette oluşan bilinç, devrimimizin nasıl ileri bir düzeye ulaştığınıgösteriyor. Bu devrimin zaferi kaçınılmazdır.

Devrimi önlemek için AB devreye girdi. Uzun zamandır Türkiye

Toplu Yazılar

321

Page 323: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ve Kürdistan devrimini engellemek için çaba gösteren AB emperya-lizmi, sonunda istediği koşulları ele geçirdi. Türkiye'yi ve dolayısıylaKürdistan'ı tamamen ilhak etmeye yönelik politikasını dikte ettirmekkoşuluyla, devrimi önlemeyi üstüne aldı. ABD ve AB emperyalizmişu noktalarda sorumluluğu üstüne aldı: İstikrarın sağlanması ve Tür-kiye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması. Toprak bütünlüğü konu-sunda Kürt hareketinin devletin diktası altına sokulması yolundaönemli bir mesafe aldı. Olan şey, Kürt halkının ezilen ulus durumunundevam ettirilmesidir. Bu nedenle bu alanda sert mücadeleler gündemegelecektir. İstikrarın sağlanması ise olanaklı değildir. Ekonomik ola-rak sermayenin ve emperyalizmin çıkarları ve aldığı kararlar, çalışansınıfların yaşamının daha da kötüleşmesi yönündedir. Sömürünün, sı-nıflararası uçurumun, çelişkilerin bu kadar keskinleştiği bir yerde, bir“istikrar”dan değil, iç savaştan, devrimden söz edilebilir. Ekonomik,politik bunalım toplumsal yapıyı her yönden sarsıyor.

AB'nin egemen kılmaya çalıştığı “insan hakları” ve “demokrasi”ekonomik tabanı olmadığı için bir demagojiden öteye gitmez. Tekel-ciliğin eğilimi ilhak ve egemenliktir. Tekelci kapitalizm kendi doğasınaaykırı bir yönelim içinde olmaz. Kapitalist sınıf ancak kendi iradesidışında, kendi karşıtı olan proletarya için çalışmış olur. Kendi politi-kalarını kendisi belirlediği sürece, bunu çalışan kitlelerin aleyhine ge-liştirecektir.

Bütün ekonomik gidişat emekçi kitlelerin işsizleşmesi ve yok-sullaşması yönünde işliyor. Emperyalizmle işbirliği içindeki tekelcisermayenin gerek kendi eliyle işçilerin çalışmasına son vermesi ve ge-rekse de hükümet eliyle aldığı özelleştirme vb. önlemlerle emekçi sı-nıfların yoksulluğunu daha da boyutlandırıyor. Emperyalizmin bağımlıülkelere yönelik yaklaşımı, bu ülkelerdeki çalışan sınıfların yoğun ola-rak sömürülmesi biçimindedir. Emperyalizmin yoğunlaşan sömürüsüve artan baskısı, bağımlı ülkelerdeki milyonlarca, üretici kitlenin ayak-lanmasının koşullarını olgunlaştırıyor. Bağımlı kıtalar yeni bir dev-rimci dalgaya sahne oluyor.

Sistem kendisini yıkacak devrimci birikimleri yeterince geliştirdi.Milyonlarca işsiz, yarınından emin olmayan, çalışan bütün kitleler,yaşam koşulları her geçen gün kötüleşen milyonların yarattığı öfke,bir devrimci ayaklanmayı hazırlayacak ögeler içeriyor. Sistem ayak-lanma koşullarını ortadan kaldıracak güce sahip değildir. Bunun içinufukta ekonomik refahın görülmesi gerekiyor. Oysaki burjuva ufuk-larda ekonomik krizden başka hiç bir şey gözükmüyor. Uluslararasıemperyalist tekellerin yaptıkları ekonomik destek ise, krizi yenmekbir yana, var olanı daha da boyutlandırıyor. Bu durumda devrimci dal-

C. Dağlı

322

Page 324: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

gayı bastırmak için geriye hiç bir ekonomik önlem kalmıyor. Bu arasistemi yıkacak olaylar hiç eksilmeden sürüyor.

Burjuvazinin, emekçi kitlelere her türden devrimci kalkışmadanvazgeçirmesi için çözüm bulması olanaksız olduğu gibi, her yeni bur-juva önlem, çalışanların daha çok öfkelenmesine, eylemlere yönel-mesine yol açıyor. Eski toplumun kaptanları her seferinde daha büyükkitle eylemleriyle karşılaşıyorlar. Sendikalar ve işçiler yeni dönemegrevlerle girdiler. İşçiler yeni dönemde çok daha büyük eylemleringerçekleşeceğini biliyorlar. Bu yönde yapılan çalışmalar nasıl bir kitleeyleminin kopup gelmekte olduğunu gösteriyor. Çalışan sınıflar hembilinç yönünden hem de olayların etkisiyle kıyasıya bir mücadele sü-recine hazırlanıyorlar. Bundan sonra ki eylemler, öncekilerle kıyas-lanmayacak kadar bilinçli ve hazırlıklı yapılacaktır.

Üretici sınıfları açlığa, işsizliğe ve sefalete mahkum eden, bunuhiç bir onurlu emekçinin kabul edemeyeceği sınırlara kadar vardıranburjuvazi, bu yöndeki politikasını, yoğun faşist devlet terörüne baş-vurmadan gerçekleştiremez. Bu terör ki, on yıllardır hiç aralıksızsürdü. Sınıflar mücadelesi yıllardır iç savaş aşamasında gerçekleşiyor.Kurulu sosyal sistem on yıldır son derece şiddetli biçimde süren iç sa-vaşı kazanamadı. Üstelik onca güce rağmen bunu başaramadı. Helekitlelerin ekonomik ve toplumsal yaşamı bu kadar alt-üst olmuşken,yeni burjuva politikası yıkım içindeki halkın yaşamını daha da daya-nılmaz yapacakken, bu durumda daha fazla gerici-burjuva şiddet; kar-şıtı olan daha yoğunlaşmış devrimci şiddeti geliştirmekten başka birsonuç vermeyecektir. Tekelci sermaye için ise, şiddetin gücünü artır-madan, aldığı kararları yaşama geçirme şansı yok. Olan şey, burjuva-zinin kitlelere karşı bugüne kadar başarısız kalan yeni savaşyöntemlerine başvurmasından başka bir şey olmayacak. Böylesi biryerde eski toplum güçlerinin ileri sürdükleri “insan hakları” ve “de-mokrasi” söyleminin hiç bir koşulu ve yeri yoktur.

Devlet iktidarının büyük silahlanma yönelimi, sömürücü sınıfla-rın politikalarının özü hakkında açık düşünce veriyor. Orta yerde birbölgesel ya da dünya savaşı yok. Üstelik öncekinden farklı olarak nük-leer silahlanmada önemli indirime gidildi. NATO ve TC'nin önceleriileri sürdükleri uluslararası gerekçelerin hiç biri ortada yok. Bunlararağmen bu kadar silahlanma açıktır ki içeriye karşıdır, emekçi sınıflarakarşıdır. Sermaye birikimi ve tekelleşme militarizmle, devlet terörüylebirlikte gerçekleşiyor. Sınıflar savaşı en şiddetli aşamasına girdi.

Ekonomik kararlarını ancak dizginlenemeyecek bir faşist devletterörüyle uygulayabileceğini düşünen burjuva sınıf artık egemen veyöneten değildir. Burjuva hegemonya ayakta kalamayacak kadar sar-

Toplu Yazılar

323

Page 325: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sılmıştır. Burjuvazi yıkım içinde bir yaşam sürdüren, çöplükten birik-tirdikleriyle beslenmeye çalışan insanlar üzerinde politik ve ideolojikhegemonya kurabilir mi? Yalnızca bu nedenle bile burjuvazi hegemondeğil. Egemen ve yöneten olması bir yana, devrimci durumun sür-düğü, ekonomik krizin şiddetlendiği bir yerde, burjuvazinin eski ko-şulları bile sürdürmesi olanaksızdır. Tarihi süreç eski topluma karşıişliyor.

Ekonomik koşullar proletaryayı militan bir sınıf konumuna ge-tirdi. Burjuvazi de güçlü askeri-bürokratik devlet örgütlenmesine vebelli bir gerici kitle gücüne sahiptir. Bu gerçeklik sınıflar savaşının içsavaş biçiminde gelişimine yolaçtı. Yüzyıl devrimleri uzun süreli iç sa-vaşlar olarak gerçekleşti. Bizde de otuz yıldır bu durum yaşanıyor.Burjuvazinin uluslararası ittifakı iç savaşı kazanmak, devrim güçle-rini ezmek, hatta dağıtmak istiyor. Bu istemin, istem sahibinden ayrıolarak, ekonomik olarak nasıl olanaksız olduğunu inandırıcı biçimdegösterdik. AB süreci ile IMF anlaşmaları, üretici sınıfın milyonlarınaölüm içinde bir gelecek hazırlıyor. Böylece çok sayıda kitle, sosya-listlerin yanına gelecektir. Devrimci iç savaşın proleter yönünü öneçıkararak bütün gelişmeler yaşanıyor. O halde AB süreci sınıflar sa-vaşını hangi yönden etkileyecektir.

Kaçınılmaz bir devrimin baskısında kalan burjuvazi, uluslararasımüttefiklerinin de yardımıyla son derece güdük, kısmi, biçimsel, ge-çici değişikliklere gitmeyi kabul etmek durumunda kaldı. Nasıl bir de-ğişim olacak, bunun sınırlarını ekonomik kriz, devrimci durum ve içsavaş belirliyor. Daha çok politik alanda düşünülen değişiklik, en ilerisınır olarak bir kısmi anayasa değişikliği olacaktır. Anayasa değişik-liği bir süre için beklenti ve yanılsama yaratsa da bu çok uzun sürmez.Sınıflar ayırımının sürekli büyümesi, ayrıcalıklı kapitalist sınıfın du-rumunu güçlendirecek önlemleri devreye sokması, kitlelerin büyüköfkesi ve sokak çatışmalarıyla yanıtlanacağından, her şey kısa süredeortaya çıkacaktır. Uzun süreli iç savaş nesnel temellere sahiptir. Buanlamda bu temeller güçlenirken, iç savaş ortadan kalkmayacaktır.Bunu anlamayanlar ancak sınıflar mücadelesinin sert yasaları tarafın-dan dıştalanırlar. Devrimi uzun süreli bir iç savaş temelinde anlama-yanlar, kaçınılmaz olarak sınıf uzlaşmacı bir konuma oturmaktankurtulamazlar. Sınıflar mücadelesi, toplumsal sorunlar, politik gidişatiçin biricik doğru bakış açısı iç savaş temelinde oluşturulur.

Geçtiğimiz on yıl içinde bu gerçeğe sırt çevirenlerin, bu nedenleyüzünü burjuvaziye döndüğü çok iyi biliniyor. İllegal oportünist ör-gütlerin içinde bulundukları sefillik, iç savaşı kabul etmemelerinin so-nucudur. Geçtiğimiz on yılı ve AB sürecini proleter bakış açısıyla

C. Dağlı

324

Page 326: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

görmek için yapmamız gereken şey, iç savaş teorisini ve pratiğinikabul etmektir.

Proletaryanın ekonomik hareketi ve sosyalist hareketi emek-ser-maye savaşını daha belirgin olarak öne çıkaracaktır. Emek-sermayesavaşı proleter iç savaşın belirgin olarak yoğunlaşması demek ola-caktır. AB süreci sınıflar mücadelesi üzerinde öncelikle böyle bir et-kide bulunacaktır. Burjuvazinin AB ile uluslararası ittifakınıgüçlendirmesi iç savaşı gündemden düşüremeyecek. Burada en ileridüzeyde olacak şey, iç savaşın bir döneminden yeni bir dönemine geçişolabilir. Bugün için on yıldır süren birinci dönem halen sürüyor. İdametrafında kopartılan fırtınalar, devrimcilere yönelik baskılar ile tut-saklara yönelik saldırılar bile, kendi başına, iç savaş düzeyindeki sı-nıflar savaşının sürdüğünün en iyi kanıtıdır. Öte yandan süren gerillamücadelesi, işyerlerinde işçi komite ve konseyleri örgütlenmesi yö-nündeki çalışmalar, uzun süreli iç savaş yöntemleri olarak çeşitli biçimve düzeylerde var. Devrimci güçler şiddet yoluyla ezilmeden, dağıtıl-madan, nesnel koşulları ortadan kaldırılmadan iç savaş kalkmayacak,sürecektir.

Sosyalizme yapılacak en büyük kötülük, burjuvazinin “insan hak-ları” ve “demokrasi” demagojisine inanmaktır. Emekçi sınıflara karşıbir burjuva saldırısı olan değişimlere karşı proletaryayı bilinçlendir-meyenler, bu burjuva silahıyla vurulacaktır.

Devrimin gündeme getirdiği sistemin iç-politik değişimi engüdük halde bile olsa, ortama etkide bulunacaktır. Proletarya her ko-şulda mücadelesini sürdürecek taktik ve görüş zenginliğine sahipse,burjuvazi hiç bir silahla onu vuramaz. Proletaryanın devrimci sınıfpartisi TKEP/Leninist, burjuva ve küçük-burjuva yanılsamalara karşıproletaryayı uyarıyor. Proleter uyanıklığın yanında her koşulda prole-taryanın zafere ulaşması için yetkin bir mücadele anlayışına sahip ol-ması, proleter sosyalist mücadelenin en büyük güvencesidir.

Proletarya burjuvaziyle nihai hesaplaşmasına kadar çeşitli müca-dele aşamalarından geçecektir. Leninist Parti mücadelenin her aşa-masında sınıf savaşı teorisine ve sınıf savaşı pratiğine dayanacakproletarya bu süreçlerden geçecek zafere ulaşacak.

Devrim İçin Mücadele Birliği

1–15 Şubat 2000

Sayı: 8

Toplu Yazılar

325

Page 327: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

SOSYALİZM GÜNCELDİR

Uluslararası birleşmelere gitmek, sermayenin dünya çapındaki hare-keti olmakla kalmadı, içinden geçmekte olduğumuz dönemin en önemliözelliği oldu. Çok elden çıkıp daha az elde toplanan sermayenin yasasıdır.Tekelci kapitalizmi yaratan, üretimin yoğunlaşması temelinde sermayeninmerkezileşmesiydi. Giderek tekelci sermaye kendi gelişimine bağlı olarakeğilimlerini öne çıkarttı. Tekelci devlet kapitalizmi tekelci sermayenin bireğilimidir. Bu eğilim bu yüzyıllık üretim boyunca kendisini gösterdi. Dev-let tekel bütünleşmesi sürecinde, tekelci sermaye iyice güçlendi. Güçlenentekelci sermaye, beraberinde yeni birleşmeleri getirdi. Uluslararası birleş-meler, tekelci sermayenin, dünya nüfusunun büyük çoğunluğu üzerindemutlak egemenliğini sağladı. Emperyalizmin “küreselleşme” dediği şey,emperyalist mali sermayenin dünyada mutlak egemenlik kurmasındanbaşka birşey değildir. Emperyalist tekellerin kendi aralarında birleşmeleri-nin çok yönlü ekonomik, toplumsal ve politik sonuçları var.

Özellikle son on yılda; esas olarak da son iki yılda, uluslararası tekelcisermayenin birleşmesi büyük bir yoğunluk gösterdi. 90 başlarındaki bir-leşmeler sonucu ortaya çıkan sermaye gücü ile aynı dönemin sonlarındakibirleşmelerle elde edilen sermaye gücü arasında büyük fark var. Bu döne-min sonunda sermaye birikiminde sıçramalı gelişme yaşandı. Hiç şüphe-siz buna etkide bulunan en önemli nedenlerin başında, bağımlı ülkelerinekonomik ilhakının sonuna kadar götürülmesi politikası geliyor. Bağımlıülkelerin ekonomik olarak tamamen ilhak edilmesi, uluslararası mali ser-maye güçlerini birleşmelere götürdü. Her tekelci birlik dünyada daha güçlübir konum elde etmek, rakiplerini etkisizleştirmek için gücünü başkalarıylabirleştirmek zorunda kaldı. Böylece birleşmeler sonucu daha güçlü halegelen mali sermaye güçleri, dünyayı güçlerine bağlı olarak kendi arala-rında paylaşmaya gidiyorlar. Dünyayı ekonomik olarak kendi aralarındapaylaşım, beraberinde yerli birleşmeleri ve merkezileşmeyi getiriyor. Bugelişme ise sermaye temeline dayalı kapitalist toplumları alt-üst eden olay-lara yol açacak niteliktedir.

Bu sonuçlardan biri emperyalist tekeller ve devletlerarası çelişkilerinve sürtüşmelerin şiddetlenmesidir. İki emperyalist mali sermaye tekelininkendi aralarında birleşmesi, sonucu iki güç arasındaki rekabet sona ermeklebirlikte, bu, başka uluslararası tekelci güçlerle, daha şiddetli bir rekabetindoğmasına yol açmaktadır. Sermayenin tüm uluslararası niteliğine karşın,sonuç olarak bu ya da şu ulusa ait olmasından ileri gelen, devletlerarasısürtüşmelerin temelini döşemektedir.

C. Dağlı

326

Page 328: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Emperyalizmin üç güç merkezi (ABD, AB, Japonya) arasındaki çe-lişkiler ve çatışma günbegün şiddetlenmektedir. Dünyanın yeniden payla-şılması tüm yoğunluğuyla sürüyor. AB ile ABD arasındaki rekabet, çelişkive sürtüşme AB içinde ve dünya pazarlarında tüm gücüyle kendisini his-settiriyor. Tekelci sermaye serbest rekabetin yanında var olmaya devamediyor. Bunun sonucu, uluslararasında, daha büyük çatışmalar kaçınılmazolarak gündeme geliyor. Emperyalist kapitalist dünyada belirleyici olanemperyalist güç merkezleridir. Bu güç merkezleri arasındaki rekabet, sür-tüşme gerginlik, hegemonyacılık eğilimi bütün uluslararası ilişkilerde be-lirleyici olmaktadır. Uluslararası emperyalist mali sermaye güçlerinin yenibirleşmelere gitmesi; uluslararası ilişkilerin şiddetlenmesi demek olacak-tır.

Emperyalist tekellerin dünya artı-değerinin daha fazlasını ele geçirmekiçin kendi aralarında yaptıkları birleşme beraberinde silahlanmayı da tır-mandırıyor. Silahlanma, askeri devlet yapısının güçlendirilmesi, bölgeselsavaşların yaygınlaştırılması ve dünyayı yıkıma götürecek düzeyde nükleersilahlanma, tekelci kapitalizmin bir özelliğidir. Güçlü mali sermaye güçleriarasında dünya çapında rekabetin yoğunlaşması, uluslararası ilişkilerde şid-detin ön plana çıkması anlamına gelir. Emperyalist ve kapitalist devletler,silahlanma harcamalarını daha ileri götürüyorlar. Bu, uluslararası ilişkile-rin ne yönde seyrettiğini en açık biçimde gösteriyor.

Tekelci kapitalizm iki ana nedenle silahlanıyor: birinci neden kapita-list ülkelerde iç savaş ve devrim mücadelesi ile sosyalist sistemin varlığı.İkinci neden tekelci sermaye güçleri arasında, süren dünya çapındaki re-kabet. Bunun yanında dün sömürgelerdeki ulusal kurtuluş savaşlarınıezmek ve emperyalizmin burada mutlak egemenliğini gerçekleştirmek içinsilahlı gücünü artırıyor. Silahlanma yarışının durdurulması ve kalıcı birdünya barışının sağlanması için kapitalizme son vermek gerekiyor. Kalıcıbir dünya barışını ise ancak sosyalizm sağlayabilir.

Kapitalizmin ekonomik krizi nasıl öncelikle çalışan kitleleri vuruyor,onları işsizler ordusunun saflarına atıyorsa, tekeller arası birleşmelerin çoksayıda işçinin işsiz bırakılması oluyor. Son on yılda ve özellikle de son ikiyıl içinde emperyalist tekellerin birleşmesi, çok sayıda çalışan kitleyi işsizbıraktı. Bağımlı ülkelerde çok ileri boyutta olan işsizler kitlesine her geçengün yenileri eklenirken, bu durum emperyalist ülkelerde de açık olarak gö-rülüyor. Emperyalist ülkelerde işsiz kalanların sayısı sürekli artış gösterir-ken, son dönem birleşmeleri sonucu bu rakam sıçrama gösterdi. Artık tektek ülkelerin işsizler kitlesinden söz edilmiyor, orta yerde bir dünya işsiz-ler ordusu var. Bu ordunun safları yeni katılımlarla büyüyor. Kapitalizmindünya krizini gözönünde bulundurursak, artık uzun zamandır işsizler or-dusunun sanayinin “yedek ordusu” olmadığını, kriz sonucu işsizlerin bu

Toplu Yazılar

327

Page 329: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

“yedeklik” yapısının yıkıldığını biliyoruz. İşsizler artık emek güçlerini sa-tacak koşullara bile sahip değiller. Kapitalizm insanlara kendi iş güçlerinisatacak koşulları sağlayamıyor. Her geçen gün düşkünlerin, açların, işsiz-lerin sayısı artıyor. Kapitalist sınıf gerçekten egemen değildir.

Dünyada son dönemlerdeki eylemlerin öne çıkanları, işsiz ve yoksulkitleler tarafından gerçekleştirildi. Hele kapitalizmin dünya krizinin yo-ğunlaştığı ve bunun da itilim vermesiyle emperyalist tekellerin birleşmeyegitmesi sonucu işsizler kitlesindeki sıçramalı büyümeyi gözönünde bu-lundurursak, önümüzdeki en önemli gösterilerin, ayaklanmaların bu alandameydana geleceğini söyleyebiliriz. Kapitalizmin dünya ekonomik krizi,esas olarak bağımlı ülke halklarını vuruyor. Buralarda işsizlik çığ gibi bü-yüyor. İşsizlerin sayısının çalışan kitleye oranı günbegün artıyor. Bağımlıülkelerde en etkin kitle eylemleri işsizliğe karşı yapılmıştır. Bundan sonrakisüreçte işsizlerin ayaklanmaları, şiddetli eylemleri en sık biçimde görüle-cektir. Buralarda işsizler ordusunu devrim mücadelesinde harekete geçire-meyen devrimci sosyalizm, devrimi hiç bir zaman gerçekleştiremez.İşsizler ordusu sosyal-ayaklanmaya ve sosyal devrime doğru yürüyor.

Kapitalist ülkelerde orta sınıflar tamamen tekelci sermayeye bağımlıdurumdadır. Orta sınıfların yaşamında belirleyici olan tekelci sermayedir.Bu belirleyicilik ekonomik krizin ve özellikle de mali krizin tırmandığı sonyıllarda açık olarak görüldü. Borsaya bağlanmış olan orta sınıflar, borsakrizleri ve diğer mali kriz nedeniyle bir gecede mülklerini kaybettiler vekendilerini yoksullar arasında buldular. Orta sınıfların mülksüzleşmesindesıçrama yaşanıyor. Güney Doğu Asya krizi sırasında milyonlarca orta sı-nıftan insan, bir gecede yoksullaştı. Emperyalist ülkelerin ekonomik refahdöneminde sadece kupon keserek yaşamını sürdüren orta sınıflar, ekono-mik krizin şiddetlenmesiyle birlikte yoksul duruma düştüler. Bu mülksüz-leşme bağımlı ülkelerde daha yoğun ve yıkıcı biçimde yaşanıyor. Böylecesermayenin merkezileşmesi, nüfusun büyük çoğunluğunu daha da yok-sullaştırarak gerçekleşebiliyor. Nüfusun büyük çoğunluğunun mülksüz-lüğü ve yoksulluğu sermayenin ön koşuludur.

Eşitsiz gelişim kapitalizmin bir yasasıdır. Ekonomik kriz ve serma-yenin belli ellerde birikimi bu eşitsizliği uç noktalara vardırıyor. Eşitsiz ge-lişim ekonomik bir yasa olmakla birlikte, politik alan bunun dışındadeğildir. Ekonomik eşitsizlik aynı zamanda politik eşitsizliği de yaratıyor.Ekonomik olarak en güçlü uluslar, politik devlet örgütlenmesi olarak da,dünyada politik güç olarak da en güçlü uluslardır. BM birkaç emperyalisttekelin servetinin, onlarca bağımlı ülkenin servetine eşit olduğunu açık-ladı. Bu öylesine elle tutulur bir eşitsizliktir ki, yıkılması için her şeyi kendiiçinde barındırıyor. Varlık içinde yokluk ve bu kadar eşitsizlik tam bir ah-maklık düzeyine vardırılmıştır. Eşitsiz gelişim büyüktür ve dünya çapın-

C. Dağlı

328

Page 330: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

dadır. Her tekel diğeriyle birleşerek, başka tekeller karşısında güçlü du-ruma geliyor, bu da eşitsiz bir rekabet demektir. Rekabetin tırmanması iseekonomik, politik ilişkileri boydan boya etkiliyor. Kapitalizmin eşitsiz ge-lişim yasası sonucu, ekonomik ve politik çelişkiler sosyal devrimi kaçınıl-maz yapan bir düzeye ulaşmıştır.

Ekonomik krizler, burjuvazinin üretici güçleri yönetemediğini, büyükbir üretici gücü atıl bıraktığını, büyük bir maddi serveti denize attığını vebu sistemin yıkılması gerektiğini gösteriyor. Çalışan kitlelerin sömürül-mesi, ekonomik kriz dönemlerinde yoğunlaşıyor. Çok sayıda işçi işten atı-lıyor. Kalanlar aşırı sömürüye, tabi tutuluyor. Tekelci sermayeninyaygınlaştırmaya çalıştığı “esnek çalışma” sömürünün nasıl yoğunlaştırıl-dığını gösteriyor. Emperyalist tekellerin birleşmeye gitmesi sonucu işçile-rin sömürülmesi ileri düzeye vardırılıyor. Sömürünün artması, iki karşıtsınıf arasındaki çelişkinin keskinleşmesi ve şiddetlenmesi demektir. Emek-sermaye çelişkisi ekonomik alanda da, toplumsal alanda da, politik alandada görülen bir çelişkidir. Emek sermaye çelişkisinin keskinleşmesi, iki sınıfarasındaki tarihi sınıf savaşının da şiddetlenmesini getiriyor. Bu savaş bütündünyada yükseliş halindedir: Kapitalizme karşı savaş her yerde. Bu savaştoplumların ve dünya tarihinin bütün gidişini etkiliyor.

Tekelleşme ve tekellerin birleşmesi sonucunda, birleşen sermaye güç-leri arasındaki rekabet azalsa da, bu nedenle, proletarya ile sermaye ara-sındaki rekabet öne çıkıyor. Birleşme sonucu sermaye daha büyük işçikitlesiyle karşı karşıya geliyor. Sermayenin merkezileşmesi ve birikimi işçikitlesini de birleşmeye, eğitilmeye, örgütlenmeye ve mücadeleye itiyor.Kapitalistlerle proletarya arasındaki rekabet yalnızca ülkelerle sınırlı değil,mücadele uluslararası planda yürüyor. Dünyada son dönemlerde yapılanişçi eylemlerine bakılırsa, söylediklerimiz somut bir olgu olarak görüle-cektir. WTO karşıtı Seattle eylemleri ile Davos toplantısını protesto ey-lemleri, işçi hareketinin uluslararası niteliği belirgin olarak gösteriyor.Emperyalist tekellerin dünya çapında birleşmelerine bağlı olarak, uluslar-arası işçi hareketinin de dünya çapındaki ortak mücadelesi önümüzdekisüreçte daha belirgin olacaktır.

Sermayenin birleşmelerle merkezileşmesi, emeğin sosyal karakteriniileri düzeye çıkartıyor. Kapitalizmin temel çelişkisi ve çatışması bu noktadaortaya çıkıyor. Tekelcilik bu çelişkiyi ve çatışmayı en üst düzeye çıkartıyor.Bir tarafta bir avuç emperyalist tekel, öte tarafta ise dünya toplumsal üre-tici güçleri ve bu iki güç arasında şiddetlenen çelişki sürecin temelini oluş-turuyor. Bu mücadelenin alanı bütün dünyadır. Emeğin sosyal karakteri ileemeğin sonuçlarına kapitalist el koyma biçimi arasındaki çelişki şiddetliçatışmalara, ayaklanmalara, devrimlere doğru ilerliyor. Devrimin koşullarıher yerde olgunlaşmıştır.

Toplu Yazılar

329

Page 331: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Kapitalizmin nesnel gelişimi sosyalizmi dünyada güncelleştirdi. Tek-elci birleşmeler sosyalizmin kaçınılmaz olduğunu ortaya koyuyor. Dünyaüretici güçleri, kendi sosyal karakterlerine bu kadar yabancı bir toplum bi-çimini kabul etmiyorlar. Üretici güçler kendi sosyal karakterlerine uygunbir üretim ilişkisinin gerçekleşmesi için toplumsal devrime yöneliyorlar.Üretici güçlerin önündeki temel sorun kapitalist üretim biçimini yıkıp ye-rine ondan daha yüksek bir üretim biçimi olarak sosyalizmi gerçekleştir-mektir.

Sosyalizmin güncelliğini anlayamayanlar, kesinlikle gericileşirler. İn-sanlık tarihi, sosyalizmin güncelleşmesiyle yeni bir gelişme basamağınagirmiştir. Bu basamakta yalnızca gelişmiş üretici güçler bulunmuyor, aynızamanda bilgi birikimi bakımından da sosyalizmi kuracak ve yaşananlar-dan ders çıkartarak daha ileri sosyalizm örneklerini çıkartacak kadar ileribirikim var. Sosyalizme geçiş her bakımdan kaçınılmazdır, olanaklıdır.

Sermayenin dünya çapındaki egemenliği, merkezileşmesi ve sosya-lizmin güncelliği proletarya enternasyonalizmini güncel olarak ve belirginbiçimde öne çıkartmıştır. Uluslararası komünist proletarya hareketi ve genelolarak proleter hareket, daha fazla bugünkü dağınık durumunu sürdüre-mez. Enternasyonal dayanışma ve birlik her yönden kendisini dayatmışkenbundan uzak kalmak, proletaryanın uluslararası davasına sırt çevirmektir.Enternasyonal mücadele ve birlik her ülkede devrim mücadelesi temelindeve uluslararası sosyalist görevlerini yerine getirme anlayışına uygun ör-gütlenmelidir. Bu oluşumda, en zor koşullarda devrim mücadelesini sür-dürenler belirleyici olacaktır. Leninist Parti, bu örgütlerin başında gelir.Leninist Parti, devrimci eylem temelindeki proletarya enternasyonalizmi-nin oluşması için kendisine düşen görevi ısrarlı biçimde yerine getirmemücadelesini sürdürecektir.

Burada yeni süreçte eski yanılgılara düşmemek için enternasyonal işçihareketinin hedefleri doğru belirlenmeli. Çağımızın proletarya devrimleriçağı olarak sürdüğü, sosyalizmin dünya çapında güncellik kazandığı bu-günkü koşullarda sosyalizm için mücadele enternasyonalizmin hedefidir.Proletarya diktatörlüğü kapitalizmden komünizme geçişte politik geçiş bi-çimi olarak zorunludur. Kapitalizmden komünizme geçiş büyük bir çağıkapsıyor. Bu geçişe denk düşen devrimci dönüşümdür. Bu büyük geçişin,ancak bir devrimle olacağı da bir o kadar kesindir. Enternasyonal proletermücadelesi bu anlayışa göre örgütlenmelidir.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–29 Şubat 2000

Sayı: 9

C. Dağlı

330

Page 332: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

PROLETER DEVRİMLER ÇAĞININ BUGÜNÜ

Kapitalizmin hareket yasaları bilinmeden tekellerin oluşumuve gelişimi anlaşılamaz. Tekelci kapitalizm (emperyalizm) anlaşıl-madan da bir yüzyıl süren toplumsal olaylar, dünya politikası ve sa-vaşlar anlaşılamaz. Bu yüzyılın başında başlayan emperyalizm çağı,bir yüzyıl sürdükten sonra yeni yüzyıla taşmıştır. Tekeller kapita-lizmin temel ekonomik gücüdür. Tekeller, kapitalizmin hareket ya-salarının işlemesiyle birlikte, yeni yüzyıla çok daha büyük ve güçlüolarak girdiler. Tekeller öylesine bir güç yarattılar ki, bu güçle, çev-relerinde ne varsa kendi yörüngelerine çektiler. Toplumların yaşa-mında bu kadar belirleyici olan tekellerin temel eğilimleribilinmeden, güncel, toplumsal, politik ve uluslararası gelişmelerianlamak olanaklı değildir. Tekelci kapitalizmin dünyada mutlakegemenliği anlamına gelen Küreselleşmede, küçük burjuvaziningörmek istediği "demokrasi" ütopyasının ne olduğunu göstermekde önem kazanmıştır.

Sosyalist harekette kapitalizmin temel çelişkisi olan emeğintoplumsal karakteriyle, üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındakiçelişki açıklanırken, bunun sonuçlarının nasıl bir yüzyıl boyuncaçeşitli biçimlerle ortaya çıktığı üzerinde yeterince durulmamıştır.Kapitalizmin üretici güçlerin gelişmesi karşısındaki durumu nedir?Burjuvazinin üretici güçleri yalnızca yönetemediği ve egemen ola-madığı saptaması, durumu tam olarak açıklamıyor. Kapitalizm üre-tici güçlerin gelişmesini engelliyor. Şiddetli, sert sınıf savaşları,sosyal devrimler bu noktada çıkıyor. Tekelci kapitalizmin dünyaegemenliği altında, bir avuç uluslararası emperyalist tekel ile, dünyasosyal üretici güçleri arasında büyük güçlerin gelişmesini enge1le-mesi var. Dünyanın kapitalist ülkelerindeki emekçi kitleler tam biryüzyıldır emperyalist-kapitalist dünya sistemine karşı ayaklanmave devrim içindedir. Kapitalist ülkelerde devrimlerin ve ayaklan-maların tümü, kapitalizmin tüm çelişkileri sonuna kadar olgunlaş-

Toplu Yazılar

331

Page 333: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

madan başlamakla birlikte, her sosyal devrimin temelinde burjuvaüretim biçiminin üretken güçlerin gelişmesi önünde engel oluştur-ması yatıyor. Bu nokta iyice kavranmadan çağımızı proleter dev-rimler çağına çeviren gelişme kavranamadığı gibi, 21. yüzyılınsosyal-devrimler ve sosyal-ayaklanmalar yüzyılı olması da açıkla-namaz.

Toplumdaki bütün sınıfsal çelişkilerin, çatışmaların, emekçikitleler üzerindeki baskının biricik temeli kapitalizmdir. Üretici güç-ler kapitalizm altında belli bir gelişme gösterdi. Tekelci kapitalizmdöneminde bu gelişme sürdü. Üretici güçlerin kapitalizm altındakigelişmesi sınırlı olmuştur. Üretici güçlerin ve çağdaş gelişmenindüzeyi bugünkü düzey değildir. Kesinlikle çağdaş gelişme derecesidaha ileri olacaktı. Yalnızca kapitalizmin ekonomik krizleri bile, buekonomik-toplumsal sistemin büyük bir üretici gücü ve maddi ser-veti nasıl çarçur ettiğini göstermeye yetiyor. İşsizliğin bütün dün-yada ulaştığı boyut, kapitalizmin tekelcilik altında dünya sosyalüretici güçlerini nasıl atıl bıraktığını ve çağdaş gelişmenin tempo-sunu düşürdüğünü başka bir biçimde kanıtlıyor. Kapitalist üretimsüreci, değişim ve dolaşım süreci bile bir bütün olarak ekonomikgelişmenin nasıl yavaş, inişli çıkışlı, krizlerle kesildiğini yeterinceaçıklıyor. Kapitalizmin dünya ekonomik krizi, bu ekonomik-top-lumsal sistemin dünya çapında sosyal emeğin ürünlerini nasıl tah-rip ettiğini ve dünyadaki gelişmeyi nasıl engellediğini bütünçıplaklığıyla açıklıyor. Burada dünya çapında anti-kapitalist ve anti-emperyalist ayaklanmaların ve devrimlerin yükselmesi kaçınılmazolarak yaşanmaya başlandı. Kapitalizm yerini sosyalizme bırakanakadar sürecektir.

Tekelci kapitalizmin temel eğilimlerinden biri devlet-tekel bü-tünleşmesidir. Bu bütünleşmede tekeller, her planda gerici eğiliminidevlette cisimleştirdi. Finans-kapital oligarşisi, finans-kapitalin sı-nıfsal diktatörlüğünün en etkin biçimi oldu. Devleti tamamen elegeçiren tekelci sermaye, toplum üzerindeki ekonomik egemenliğinive politik baskısını en üst boyutlara çıkardı. Bu aşamada tekeller,egemenliklerinin önüne çıkan her engeli devlet terörünü sonunakadar kullanarak yok ettiler. Avrupa'da beyaz terör, ABD' de ko-münist sürek avı, tekelci devlet kapitalizminin politikasının gericiiçeriğinin emekçi sınıflar için ne anlama geldiğini yeterince tanıt-lamıştır. Devlet tekel bütünleşmesi Almanya ve İtalya'da faşizm ola-rak biçimlendi. Faşizm emperyalizm çağının bir ürünüdür. Tekellerkendi gerici karakterini en kanlı ve terörist diktatörlük biçimindegösterdi. Faşizmin devlet yapısında yıkıldığı Almanya ve İtalya'da,

C. Dağlı

332

Page 334: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bunun yerini "burjuva demokrasisi" değil, finans kapitalin oligarşisialdı. Tekelci kapitalizmin gericiliği başka devlet biçimlerini alaraksürüyor. Emperyalist ideologların ve küçük burjuva teorisyenleringöklere çıkardıkları "burjuva demokrasisi" finans-kapital oligarşi-sinden başka bir şey değildir.

Soğuk savaş emperyalist-kapitalist sistemin, sosyalist sisteme,uluslararası proletarya hareketine karşı dünya çapında gerici bir sal-dırısıydı. Soğuk savaş sürecinde kapitalist devletler, sosyalizmindünya yükselişini durdurmak, komünist hareketi etkisizleştirmekiçin dünya genelinde burjuva gericiliği en koyu 'biçimde uyguladı.Anti-komünizm burjuva gericiliğinin dünya politikası oldu. Soğuksavaş, nükleer silahların baskısı altında yürütülen, sosyalizmi yık-mayı, dünyanın devrimci dönüşümünü engellemeyi amaçlayan ta-rihin en kapsamlı gerici hareketidir. Sovyet halkının başarılısosyalist gelişimi, sosyalist sistemin güçlü ilerleyişi ve ezilen halk-ların devrimci kurtuluş hareketleri ve toplumsal kurtuluş hareketle-rinin başarılı yürüyüşü, emperyalist-kapitalist sistemi bir "blok"halinde davranmaya itti. Emperyalizm ancak bütün kapitalist dün-yayı kendi önderliğinde harekete geçirerek, sosyalizmin dünya yük-selişini durdurabileceğini düşünüyordu. Yine de, ne nükleersilahların tehdidi, ne blok halinde harekete geçen emperyalist-ka-pitalist dünya sisteminin gericiliği sosyalizmin bu yükselişini dur-duramadı.

Kapitalist gericilik içerde anti-komünizmi, yasalarla, pratik ola-rak devlet terörüyle, komünistlere karşı kapsamlı aşağılama kam-panyalarıyla, baskının başka biçimleriyle uygulamaya geçti.Burjuvazinin politikası dünya genelinde olduğu gibi, içerde de enkoyu gericilik oldu. Burjuvazi geçen yüzyılın başlarına kadar dev-rimci konumda kaldıktan sonra, tarihsel olarak gerici konumda ol-muştur. Bu, onun adıyla anılan burjuva üretim biçiminin, üreticigüçlerin önünde ayak bağı olmasından kaynaklanan bir konumdur.Emperyalist ülkelerde ve kapitalizmin egemen olduğu her yerdeburjuvazi gerici konumda oldu. Sömürgelerde burjuvazi sınırlı an-lamda devrimci konumda oldu. Bağımlı ülkelerde ise küçük burju-vazi proleterleşme sürecine bağlı olarak devrimci konumdadır.Bunun dışında burjuvazinin ekonomik-toplumsal konumu gerici-dir.

Burjuvazinin iki yüz yıla yaklaşan tarihi, gericilik içinde geç-miştir. Yine, bu süre içinde olan proletaryanın ne kadar devrimcieylemi varsa, tümünü şiddet yoluyla ezmek istedi. İki yüzyılın ta-rihi, burjuvazinin bu yolda giriştiği sayısız saldırı, terör, karşı-dev-

Toplu Yazılar

333

Page 335: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rimci darbelerle doludur. Burjuvazi tarihsel inisiyatifini yitirmeklekalmadı, dünyanın devrimci dönüşümü karşısında, tarihteki her ge-rici sınıf gibi karşı koymaya kalktı ve sonuç olarak, daha önceki dö-nemlerin gerici sınıfları gibi tarihe karışıyor. Kapitalizm, doğan yenidünya karşısında eski dünya olarak kaldı. İki yüzyıl boyunca savaş,iki dünya arasında ve iki dünyayı temsil eden proletarya ile burju-vazi arasında geçti.

Burjuvazi, kapitalizmin belirginleştiği her yerde gerici ko-numda olmuştur. Hemen ensesinde proletaryanın nefesini hissedenburjuvazi, toplumsal olarak ne kadar gericilik varsa tümüne sahipçıktı ve ittifaka gitti. Burjuva politik gelişimi, ekonomik ve top-lumsal alandaki gelişimi yansıttı. Ekonomik, toplumsal ve tarihselolarak gerici konumda olan burjuvazi, politik olarak da bu karakte-rine uygun davranmıştır. Kapitalizmin egemenliğinde burjuva par-tileri, burjuva parlamento, burjuva iktidar anti-komünist, gericiideoloji ve ilkelerle donatıldı. Burjuva partileri kendi içlerinde farklıpolitik akımları temsil etse de sınıfsal öz olarak, yapılan politikanıniçeriği olarak aynı burjuva gerici konumdan hareket ederler. Prole-tarya, bu gerçeği ne zaman gözardı ettiyse, o zaman ciddi hatalaradüştü. Emperyalizm çağında, tekelciliğin her planda gericilik ol-duğu bir çağda, bu daha da böyledir. Tekelcilik çağında, yani tek-elci sermayenin toplumsal yaşamının temeli ve egemeni olduğukoşullarda, bütün burjuva politikası karakter olarak gericidir. Buburjuva politikasının içeriği, proletaryanın devrimci mücadelesinekarşı savaşmak ve sosyalizmi önlemektir. Bu gerçek dışında burju-vaziye ve burjuva partilerine misyon biçenler, proletaryanın hedef-lerini ve devrimci mücadelesini zayıflatmaktan başka bir şeyyapmamış olurlar.

Kapitalizmde ya proletarya diktatörlüğünden yanasın ya daburjuva diktatörlüğünden. Bunun ortası yoktur. Bu ülkelerde sos-yalist proletarya, ancak anti-tekelci konumda olan küçük burjuvademokratik hareketi yakından izlemek durumdadır. Küçük burjuvademokratik hareketle anti-tekel platformda bir araya gelebilir. Bu-rada ise sağ hataya düşmemek için, küçük burjuvazinin uzlaşmacı,kaypak, mücadeleye ihanet etme özellikleri kesin gözönünde bu-lundurulur: Kapitalizmde temel çelişki, toplumun karşıt sınıf-ları olan proletarya ile burjuvazi arasındadır. Sınıf savaşı da bu ikikarşıt sınıf arasında geçer. Bu savaş politik olarak iki partide sürer:burjuva partisi ve komünist partisi. Komünist partisi karşısında ye-ralan burjuva partisi eski toplumu savunur ve gerici konumdadır.Komünist partisi sonuna kadar tek tutarlı devrimci sınıf olan prole-

C. Dağlı

334

Page 336: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

taryanın tarihsel misyonu olan dünyayı değiştirme amacını benim-ser. Proletarya burada, sınıf savaşının motor gücüdür, komünist par-tisi de proletaryanın yönetici ve yönlendirici öncü gücüdür.

Bağımlı kapitalist ülkelerde işbirlikçi tekelci burjuvazi, birin-cisi emperyalizmin çıkarlarının savunucusu olarak davrandığı için,bu çıkarlara karşı yönelen her devrimci harekete karşı saldırgan, te-rörist olarak davranır. İkinci olarak da kendi çıkarlarını korumak içinbaskının bütün biçimlerine ve en koyu gericiliğe başvurur. Bağımlıülkelerde işbirlikçi burjuvazi, bir avuç sömürücü dışında, toplumunçoğunluğunun gereksinmelerini karşılayamaz. Gereksinmelerini kar-şılamak için ileri giden ezilen ve sömürülen kitlelere karşı en şid-detli saldırılara başvurur. Geçen yüzyılın olgusu olan yeni-sömürgeülkelerde emperyalizm ve işbirlikçi tekelci güçler, ayaklanan, dev-rime yönelen kitleleri yenmek için tam bir yüzyıl boyunca baskınınher biçimine; kapsamlı yasaklara, on milyonlarca insanın katliamına,bunun için askeri darbelere, faşist devlet terörüne sık sık başvurdu.Bağımlı ülkelerde burjuvazinin bütün politik kurumları, devlet ikti-darı sermayenin ve emperyalizmin çıkarlarını en etkin biçimde sa-vunuyorlar. Bu anlamda bağımlı kapitalist ülkelerdeki burjuvapartileri birer kukladır. Çoğu burjuvazinin ve emperyalizmin kiralıkkomitesidir. Emperyalist tekeller ve devletler ile işbirlikçi tekelcigüçler, bu burjuva partilerini satın almıştır. Kapitalistlerin, bankala-rın, borsanın, emperyalizmin boyun eğdirmediği, satın almadığı, bur-juva partisi, hükümeti, devleti, ordusu, mahkemesi yoktur. Tümü de,sosyalizme karşı militarist biçimde örgütlenmiştir. Bu karşı-devrimcigüç ezilmeden proletarya sosyalizmi gerçekleştiremez. Yani sermayeiktidarı yanında, burjuva toplum gücü olan bu gerici güç iç savaş yo-luyla ezilmeden proletarya iktidarı ele geçiremez, nihai kurtuluşunugerçekleştiremez. İnsanlığı sermayenin ve gericiliğin baskısındanyalnızca iç savaşlar kurtarabilir. Bağımlı kapitalist ülkelerde ve em-peryalist ülkelerde iç savaşın kaçınılmazlığını herkes görmelidir. Üs-telik bu iç savaş sınıflar mücadelesinin sonunda değil, heraşamasında ortaya çıkabilir.

Tekelcilik bir yüzyıl boyunca her planda gericilik, asalaklık,baskı, şiddet, egemenlik, militarizm, savaş eğilimi ve yönelimiyletoplumun çürümesini derinleştirdi. Esasta ekonomik olarak, tarih-sel olarak yerini yeni bir topluma bırakma noktasına gelen eski top-lum, yeni toplumun doğuşunu engellerse, o zaman toplum çürümeiçine girer. Bu çürüme tüm toplumu her yönden sarar. Emperyalistülkeler ve bağımlı kapitalist ülkelerdeki toplumsal yapı tam bir çü-rüme, yıkım içindedir. Emperyalist ülkelerde bu çürüme, toplumun

Toplu Yazılar

335

Page 337: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

geniş kesimi tarafından kabullenmiştir. Bu ülkelerde uyuşturucu vebaşka insan çürüten sorunlarda oylamaya gidilmesi ve oylamadatoplumun geniş bir destek vermesi kapitalist toplumlarda, özel mül-kiyetin insanlığı nasıl çürüttüğünü gösteriyor. Ekonomik alandakiçürüme, az çok bütün, politik yaşamda, kültürde, entelektüel cep-hede bütün belirtileriyle ortaya çıkmıştır. Emeğin, insanlığın, do-ğanın, yaşamın tahribatı kapitalizm ayakta kaldıkça korkunçboyutlara ulaşacaktır. Kapitalizmi yıkmak insanlığın doğayla bir-likte kurtuluşunun önkoşuludur. Kapitalizmin evrimi bu sistemi yı-kacak bütün koşulları yeterince olgunlaştırmıştır.

Tekelci kapitalizmin evrimi sonunda bugün geldiği nokta, top-lumsal devrimin ve sosyalizmin nasıl güncel olduğunun maddi ka-nıtlarını veriyor bize. Dünya çapında gerçekleşen tekelcibirleşmeler, dünya nüfusunun çoğunluğuna karşı en şiddetli saldı-rıdır aynı zamanda. Emperyalist tekeller kendi güçlerine, göre ezi-len, sömürülen insanların elindeki her şeyi bu saldırıyla elegeçiriyor. Emperyalizm ve tekelci birleşmeler, insanlığı bütün dün-yada kaçınılmaz toplumsal devrimlere itiyor. Özel mülkiyetin buen yüksek biçimi olan tekelci kapitalizm, özel mülkiyetten kurtul-manın bütün koşullarını kendi içinde taşıyor.

Bugüne kadar gerek suni yolla, gerek şiddet yoluyla yeni vedaha üst bir toplumun doğuşunu ve gelişimini önlemeye çalışan, enon 90'lı yıllarda sosyalizmi tahrip edecek kadar içerde ve dışarıdabütün gücünü ortaya koyan kapitalizm, başka bir biçimde, başkayollarla toplumsal devrimleri bütün dünyaya yaymıştır. Kapitalizmkendi yaşamını uzatmakla, yalnızca insanlığın bu son sömürücü top-lumdan kurtulması için bütün koşulları sonuna kadar olgunlaştır-maktan ve bu nedenle büyük bir devrim dalgasının, kopupgelmesine yol açmaktan başka bir şey yapmamıştır. Proletarya dev-rimi sürecin sürükleyici gücüdür.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 Mart 2000

Sayı:10

C. Dağlı

336

Page 338: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ON YILIN DERSLERİ

1- On yılda, burjuva iç savaşta burjuvazinin kullandığı silah-lanma, militarizm, işkence, kapsamlı tutuklamalar, ağır cezalar, kitlekatliamları, milyonlarca insanın göç ettirilmesi vb. kullanmış olduğubütün yöntemler, sınıflar mücadelesinde burjuvazinin işi nerelerekadar vardıracağına dair elimizdeki çok güçlü kanıtlardır.

Bu on yıl, önümüzdeki dönemde sınıflar mücadelesinin daha dasertleşmesi halinde burjuvazinin bu yöntemleri nerelere vardıracağıhakkında çok kesin bir fikir veriyor. Proletarya ve komünist partisi,bu on yılı bu açıdan iyi değerlendirmeli. Bu on yıl, bundan sonraki sü-reçte sınıf mücadelesi için hiçbir şekilde gevşek ve disiplinsiz bir ör-gütlenmenin, yüzeysel bir örgütlenmenin burjuvaziyiyenemeyeceğinin, daha köklü, daha sağlam, daha profesyonel bir ör-gütlenmenin zorunlu olduğunun çok açık kanıtı oldu. Konunun buyönü üzerinde daha ayrıntılı durulması gerekiyor.

2- Bunun yarımda Leninist Parti açısından, daha önceki iki onyılın, yani 70'li ve 80'li yılların deneyimine sahip olan Parti, iç savaşsürecinden geçerek, yeni bir deneyim kazanmış oldu ve böylece üçayrı dönemin birikimine sahip olan yetkin bir Parti ortaya çıktı. Buyetkinlik hem teorik, hem taktik, hem de mücadele ve örgütlenme yö-nünden yetkinliktir. Üç mücadele döneminden geçmiş olan ve ayaktakalan, mücadelenin sürekliliğini devam ettiren bir Parti, gelecek açı-sından, sınıflar savaşında proletarya için bir güvencedir, çok güçlü birsilah anlamına gelmektedir. İktidarı ele geçirme savaşı tayin edici nok-taya geldiği zaman, proletarya iktidarı ele geçirebilir mi geçiremezmi? sorusunun sorulduğu bir sırada bu olgu, çok önemli bir olgu ola-rak proletaryanın devrimi gerçekleştirme stratejisinde yer edecektir.Böylesine bir örgütlenmeyi; sahip olmaksızın proletarya iktidarı elegeçiremez, ele geçirse bile koruyamaz. Demek ki; biz bugüne kadar ik-tidara gelemedik, fakat bizim olduğumuz bir yerde de burjuvazi ege-men olamaz. Önümüzdeki süreçte böylesi bir birikim, proletaryayıiktidara götürecek bütün silahlan kendi içerisinde barındırıyor anla-

Toplu Yazılar

337

Page 339: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

mına gelmektedir.3- Bugüne kadar güçlü ve köklü ekonomik mücadele geleneğine

sahip olan proletarya özellikle 12 Eylül ve 90'lı yıllarda buna siyasalmücadele geleneğini de eklemiştir. Siyasal mücadelede, 12 Eylül bo-yunca doğrudan faşist diktatörlükle karşı karşı gelmiştir. Proletaryanınözellikle 90'lı yıllar boyunca bütün ekonomik mücadele girişimleridoğrudan doğruya hükümetin, devletin siyasal baskısı ve terörüylekarşılaştığı için, o, bu açıdan da siyasallaştı. Ama en önemlisi, prole-taryanın siyasal hareketleri 20 yıl boyunca çok önemli siyasal deneyimelde ettiler. Proletaryanın sosyalist hareketinin bu deneyimi öz olarak,sınıf olarak proletaryanın deneyimi anlamına gelmektedir.

Böylece, artık burada proletaryanın hiçbir siyasal deneyimi yok-tur denemez. Ağır basan yön ekonomik mücadele geleneği olsa bile,siyasal bakımdan bir birikim sağlanmıştır. Bu da proletaryanın başa-rıya ulaşması için güçlü bir birikimdir.

4- Devrimci durum on yıl boyunca yeterince olgunlaşmıştır. Onyıl boyunca tam bir devrimci dönem yaşandı, fakat buna rağmen dev-rim gerçekleşmedi; böylece bu on devrimci durum yılı ve iç savaş dö-nemi bir şeyi bir kere daha ortaya koydu: Devrimci dunun bir ülkedene denli olgun olursa olsun, proletarya devrimi yapmaya kararlı de-ğilse ve bunun için pratik olarak harekete geçmiyorsa devrim gerçek-leşemez. Devrimci durumun tüm olgunluğuna rağmen, proletaryanındevrimi yapma konusundaki bilinç ve örgütlenme eksikliği ve zayıf-lığı, devrimci durumu devrimle sonuçlandırmamızı engellemiştir.

Bunun yanında, oportünist hareketin proletaryanın devrim bilin-cini, iktidar bilincini felç etmesi, yine devrimci durumun devrimle so-nuçlanmamasında etkili olmuştur. Böylece bütün devrimci durumlarınve devrimlerin ortak özelliği, kendi sınıf mücadelemizde pratik olarakortaya çıktı. Her devrimci durum devrime yol açmaz. Bir devrimci du-rumun devrime yol açması için, devrimci güçlerin de o koşulları dev-rimle sonuçlandıracak kadar yetkin ve hazırlıklı olması gerekmektedir.

5- Son on yılın bütün deneyimlerinin gösterdiği gibi, bizde dev-rim, uzun süreli iç savaşın ardından gelecektir. Hiç kimse ani bir ayak-lanma beklemesin. Otuz yıldır savaşıyoruz. Son on yıldır en yoğun,hatta en yüksek aşamasına çıktı bu iç savaş. Buna rağmen devrim ger-çekleşmedi; devrim uzun iç savaş biçiminde gelişecektir. Bütün par-tilerin, sınıfın kendi stratejisini, taktiklerini, örgütlenme durumunu,bilincini buna göre düzenlemesi gerekiyor. Bunu hesap etmeyen ha-reketler gelişmelerin dışında kalırlar; ya sağ ya da sol sapma biçi-minde. Uzun iç savaş bütün yüzyılın genel bir yasasıydı ve bizde debu ortaya çıktı. Son elli yılda bütün Latin Amerika'nın temel yasası

C. Dağlı

338

Page 340: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

olarak işleyen bu yasa, bizde otuz yıldır doğrulandı.6- Proletarya içindeki oportünizm yenilemezse, proletarya, dev-

rimci sosyalizme ve iktidara kazanılamaz. Burada yine bütün dev-rimlerin ortak bir yasası karşımıza çıktı ve Parti olarak biz bunuyaşadık. Kendi içerisinde oportünizmi yenemeyen bir proletarya zaferyüzü göremez. O halde oportünizme karşı savaş ile proletaryanın kur-tuluş savaşı iç içedir, bir bütündür, birbirinden ayrı görülemez. Bizdeoportünizm, on yıl boyunca devrimci durumu inkar etti, iç savaşı inkaretti. İnkar etmekle de kalmadı, devrimci dönemde evrimci durum vardiyerek; iç savaş yok, kısmi çatışma var diyerek; hatta durgunluk, ge-rileme var diyerek proletaryayı iç savaşa hazırlamadığı gibi, burjuva-zinin proletaryaya karşı saldırısında da proletaryanın elini-kolunubağladı.

Yine buna bağlı olarak sosyal-reformist hareketler, on yıl boyuncakitleleri faşizme karşı mücadelede pasifize ettiler. Kitle pasifikasyo-nunun partileri oldular. Bu anlamda da sermayenin devrime karşı sa-vaşında durumunu güçlendirdiler. Böylece çok sayıda ilerici kitleyidevrimci savaşta, devrimci savaşın dışında tutarak etkisiz hale getir-diler.

Oportünist hareketler ise hedef saptırarak, emekçi sınıfa mensupyığınları düzen içi muhalefet konumunda tuttular. Devrimci mücadeledeğil, muhalefet stratejisi benimsediler. Bütün bunların etkisiyle dedevrimci dönem devrimle sonuçlanamadı.

Muhalif konumun onlar açısından en yaygın gerekçesi meşrui-yetti. Meşru olmak, meşru mücadele etmekti; kitleler açısından, ka-muoyu açısından meşru olmaktı. Oysa meşruiyet, "mevcut sistemiçerisinde bütün mülk sahibi sınıfların kabul edebileceği sınır" anla-mına gelmektedir. Devrimci durumun olduğu koşullarda muhalefet,meşruiyet değil, yöntem devrimci mücadeledir.

7- Kürdistan'da ulusal kurtuluş hareketi ve ulusal kurtuluşçulukiflas etmiş ve yenilmiştir. Böylece kapitalizmin egemen olduğu bir ül-kede, klasik ulusal kurtuluş hareketinin en sonunda yenilgiye uğraya-cağı, karşıtıyla buluşacağı gerçeği bizde pratik olarak ortaya çıkmıştır.Bu olay, ancak ulusal-sınıfsal kurtuluşun ve bu bütünlüğün zafer şansıolduğunu ortaya koymuştur. Yine ancak birleşik devrimin halklara öz-gürlük getireceği gerçeği pratik olarak kanıtlanmıştır. Yine aynı çer-çevede, Kürdistan ulusal-sınıfsal kurtuluşuna ancak Kürdistanproletaryasının önderlik edebileceği, genelde ise bütün uluslardan pro-letaryanın tek sınıf örgütünde en sıkı birliği ve merkeziyetçiliğinin şartolduğu ortaya çıkmıştır.

Kürdistan proletaryası ve Kürt halkı sosyalizmi hedeflemeksizin

Toplu Yazılar

339

Page 341: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kurtulamaz. Kurtuluş ve sosyalizm mücadelesi bir bütündür, iç içedir.Kürt halkı buna yönelmeksizin ulusal baskıdan kurtulamaz, özgürle-şemez. Teorik olarak tartıştığımız bu sorun, son on yılda ve onun so-nunda artık bir sonuç olarak, bir ders olarak karşımıza çıkmıştır.

8- Devrimimiz yalnızca birleşik bir karşı-devrim yaratarak iler-lemekle kalmamış, aynı zamanda birleşik emperyalist-kapitalist sis-temi de karşısına alarak ilerlemiştir ve ilerlemek durumundadır.Marx'ın geçen yüzyılın sınıflar savaşının derslerini özetlerken söyle-miş olduğu; "devrim, birleşik bir karşı-devrim yaratarak ilerler" sap-taması bizde de gerçekleşmiştir. Şu farkla ki, bizim devrimimizuluslararası bir karşı-devrimi de karşısına alarak ilerlemiştir. Bu açı-dan uzun süreli, sancılı, zor, başarması çok zor; başarıldığı taktirde iseböyle bir zaferin, böyle bir devrimin zaferi çok kutlu bir zafer olacak-tır.

Bunun nedeni ise, Türkiye'nin hemen hemen bütün emperyalistülkelere bağımlı olmasıdır. Bütün emperyalist-kapitalist dünyanın Tür-kiye'de çıkarlarının olması; dolayısıyla buradaki devrimin bütün em-peryalist-kapitalist dünyayı karşısına almadan, onu yenmeden başarıyaulaşamayacak olması demektir. Proletarya bunu hesap ederek, bun-dan sonraki süreçlerde çok kanlı, çok tuzaklı, çok oyunlu bir uluslar-arası saldırı ve baskıyla karşı karşıya geleceğini, bunun için de zaferiöyle kolay elde edemeyeceğini bilmelidir. Bu açıdan devrimimizi bek-leyen çok tuzak vardır. Böylesine stratejik, bölge ve dünya süreci açı-sından böylesine önemli bir devrimi bekleyen pek çok tuzak var. Butuzakların komünist bir öngörüyle görülmesi ve aşılması gerekiyor.

9- Herhangi bir ülkede, özellikle Türkiye ve Kürdistan'da burjuvaiktidarların uluslararası niteliği çok belirgin olarak öne çıkmıştır. Bunedenle proletarya sadece kendi burjuva iktidarına karşı savaşmaklakalmıyor, aynı zamanda onun arkasındaki bütün uluslararası burjuva-ziye karşı savaşmak zorunda kalıyor. Yani herhangi bir ülkedeki sı-nıflar savaşı bugün daha fazla uluslararası özellik taşıyor.

AB süreci bizim açımızdan bunun açık kanıtı oldu. Devrim iledövülen, sarsılan, felç olan Türkiye'de, AB, üyelik sürecini işleterek,Türkiye'nin bütün istikrarını ve toprak bütünlüğünü kendi üzerine al-mıştır.

Emperyalizm herhangi bir ülkede, o ülkenin durumunu, o ülke-deki işbirlikçilerinden daha fazla kendisi düşünür hale gelmiştir. O ül-kenin durumu daha fazla emperyalizmi ilgilendiriyor. Dolayısıylaemperyalizm herhangi bir ülkedeki durumu, sadece o ülkenin hükü-metlerine, işbirlikçilerine bırakamaz ve bırakmıyor. Belli noktalardakendisi müdahale ediyor. Latin Amerika'ya son on yılda emperyalizm

C. Dağlı

340

Page 342: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

doğrudan kendisi müdahale etmiştir. İşbirlikçilerini ya ikna etmiştirya da devre dışı bırakarak, Latin Amerika'daki devrimleri kendi elle-riyle söndürmeye yönelmiştir. Emperyalizm bunu strateji haline ge-tirmiştir. Bu strateji AGİT vb. uluslararası platformlar ile bütünülkelere kabul ettirilmiştir, artık ülkelerin iç işlerine karışmamazlıkyoktur. Böylece ülkelerin iç işlerine karışmama stratejisi, emperya-lizmi herhangi bir ülkenin istediği zaman iç işlerine karışabilir, mü-dahale edebilir duruma gelmiştir. Bu ise uluslararası ilişkilerde çokönemli yeni bir dönem anlamına gelmektedir.

10- Her ülkedeki proletarya hareketi daha fazla uluslararası, en-ternasyonal bir karakter kazanmakla birlikte bu on yıl, uluslararasıproletarya enternasyonalizminin en güçsüz dönemi oldu. Sosyalizmçok büyük bir darbe yedi, en bunalımlı dönemini yaşadı. Böylece tektek ülkelerde ortaya çıkan devrimci durumlar, etkin ve geniş uluslar-arası destekten yoksun kaldığı için istenilen sonuca ulaşmadı.

Türkiye ve Kürdistan devrimci komünist hareketi en çetin döne-mini, uluslararası desteğin hiç ya da hiçe yakın olduğu bir sırada kendidinamikleriyle götürmek durumunda kaldı. Bu bir bakıma bizdeki ko-münist harekete kendi ayakları üzerinde kalmasını öğretti, bu bakım-dan öğretici oldu. Diğer taraftan günümüzde uluslararası anlamdaproleter ve sosyalist dayanışmaya dayanmayan bir devrimin güdükkalacağı gerçeğini bize öğretti. Bu da bizim açımızdan, proletarya en-ternasyonalizmi çalışmalarına daha çok önem vermemizi sağladı.

11- Özgül olarak da Türkiye ve Kürdistan'da küçük burjuvazininılımlı kesimi, bu on yıl boyunca, egemenler karşısında liberal birtutum, yani eleştirel bir tutum almışlardır. En fazla yaptığı ise uzlaşmave barış olmuştur. Esasında bununla faşizmin on yıl boyunca yapmışolduğu saldırılar karşısında boyun eğmiş, diz çökmüş ve halkın ya-nında savaşmamıştır, yer almamıştır. Birçok ülkede böylesi dönem-lerde birçok aydın ilerici, hatta entelektüel halkın yanında savaşmış,hatta silah almışken, Türkiye'deki küçük burjuvazinin bu ılımlı kanadıdaha çok uzlaşmacı, statükocu, konformist bir tutum izlemiştir. Bununiçin de genel hareketi liberalizmi aşmamıştır.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–31 Mart 2000

Sayı:11

Toplu Yazılar

341

Page 343: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

YENİ BİR TOPLUM KURACAK PARTİ OLMAK

Yüzyılımıza doğru uluslararası komünist hareket, sosyalizmin içinegirdiği sorunlardan dolayı ciddi bir kriz yaşadı. Komünizmin her ülkedekiörgütleri az ya da çok bu krizden etkilendiler. Büyük çoğunluğu komü-nizmden söylem biçiminde bile vazgeçti. Sosyalizm mücadelesini sürdü-renler ise, iktidarı ele geçirmeyi göze almadan muhalefet konumundakalmayı seçtiler. Bu dönemde devrim ve komünizm mücadelesini temsileden komünist partiler, içinde bulundukları çok çetin "ulusal" ve uluslar-arası koşullar altında mücadele etmek durumunda kaldılar. Uluslararası ko-münist destekten yoksun olarak yola devam etmek, devrimci partilere engüç koşullarda bile ayakta kalmayı ve savaşmayı öğretti. Bugün uluslararasıproletarya hareketi her yerde devrimci yükseliş içinde. Bunda, her koşuldaproleter ve komünist hareketin genel çıkarlarını gözeten ve savunan ko-münist partilerin büyük rolü var. Bu partilerden biri olan TKEP/Leninist,dönemin yükseliş içindeki partisi oldu.

Mücadeleye yeni katılan işçiler, sosyalistler Leninist Parti’nin her ko-şulda mücadele etmesini ve komünizm mücadelesinin sürekliliğini sağla-yan temel özelliklerini öğrenmek istiyorlar. Bugüne kadar Leninist Partiiçinde mücadele edenler ya da Partiyle ilişki içinde bulunanlar için her şeyaçıktır. Oysaki mücadeleye yeni katılan birisi için Partinin temel özellikleriöğrenilmeye muhtaçtır. Bu amaca hizmet etmesi için Leninist Parti'nin ge-lişim sürecini en genel yönleriyle ortaya koymalıyız.

Yeni Bir Toplum Kuracak Parti OlmakTHKO/MB Marksist-Leninist bir örgüt olarak daha ilk oluşum dö-

neminde yeni toplumu kuracak bir komünist parti olmayı hedefledi. Örgüttemel komünist nitelikleriyle diğer tüm örgütlerden ayrılır. THKO/MB ko-münizm amacıyla birlikte buna uygun komünist örgüt olma yönüyle de birkomünist partinin ilk oluşum biçimidir. Örgüt aşamasında bile komünistparti işleyişine sahip oldu. Örgüt, varolan örgütlerden biri olmak istemedi.Teorik, politik, pratik ve örgütsel olarak sosyalizmi kuracak bir parti ol-mayı hedefledi ve daha sonraki süreci bilinçli olarak yönlendirdi.

Örgüt, sosyalizme partiyle ulaşma hedefini önüne koyarken sıfırdanbaşlamadı. Öncelikle THKO birikimi vardı. THKO'nun en iyi yönlerinialıp, onu proletaryaya kazandırmak için ısrarlı bir çaba gösterdi. Bundandaha önemlisi çok zengin uluslararası komünist örgütlü mücadele tarihi

C. Dağlı

342

Page 344: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

vardı. Örgüt bütün bu deneyimler üzerinde yükseldi. Silahlı mücadele verenTHKO'nun varlığı, THKO/MB'ye ve daha sonra da Partiye devrimci yönükazandırdı. Böylelikle geçen yüzyılın ortalarında çeşitli ülkelerde bulunankonformist-reformist partilerden nitelik olarak farklı bir anlayışla hareketetti. Uluslararası komünist hareketin de en iyi özellikleri benimsendi. Süreçiçinde bütün bu nitelikler, Parti döneminde bilinçli olarak kabul edilen ör-gütsel özellikler haline geldi. Leninist Parti ilkeleri daha THKO/MB süre-cinde benimsendi ve örgüte kazandırıldı. Bu yöndeki çalışmalar büyük biryoğunluk ve tartışma içinde yürütüldü. Uzun sayılabilecek araştırmalar ya-pıldı. Bolşevik Partisi başta olmak üzere, Lenin'in ve çeşitli parti önderle-rinin Marksist parti anlayışları incelendi. Bu konuda teorik eserlerinyanında, anı yazıları, komünistlerin biyografileri, çeşitli belgeler marksistyöntemle ele alındı. Örgütten partiye varan örgütlü süreç böylesine yoğunve kapsamlı teorik çalışmayla gerçekleşti. Yeni bir toplumu kuracak birparti böyle oluştu.

Geleceği Bugünden Kazanmak70'!i yıllarda kurulan ya da devam eden örgütler, kendilerini çoğu

zaman ya dar pratikçilikle ya da mücadele biçimleriyle ifade ederken,THKO/MB komünizmin temel sorunlarını öğrenmek ve örgüte kazandır-mak için çaba içinde oldu. Bu dönemde hiç kimse böyle uzun süreli birbakış açısına sahip değildi. Kimi örgütlerin birkaç askeri eylemle kendisinitanıtmaya gereksinmesi vardı. Oysaki THKO, gerçekleştirdiği ve kendi-sinde simgeleşen eylem çizgisinden dolayı, kendisini birkaç askeri eylemletanıtma gereği duymadı. Örgüt proletaryayı kurtuluşa götürecek teorik so-runlara büyük önem verdi. Gelecek öncelikle teorik olarak kazanılmalıdır.Daha sonra on yıllar boyu bize yol gösteren teorik görüşler bu dönemde or-taya kondu. Fakat hiçbir zaman varolanla yetinilmedi. Örgüt her zamankendisini aşmak için bilinçli çaba gösterdi. Sürecin sonraki ardışık evrele-rinde teorik çalışmalar derinleştirildi. Pek çok örgütün yıllar sonra uğraş-tığı teorik sorunlarla, Parti daha örgüt aşamasındayken uğraşmış ve belirginbir yol almıştı. O dönem marksist-leninist teoriye önem vermeyip, ya öğ-renci eylemleriyle ya yasalcılıkla ya da dar pratikçiliğin çeşitli örnekleriyleuğraşanlar, sonraki yıllarda ya sosyalizm saf1arını terkettiler ya da geri düş-tüler. Oportünizmle, marksizm-leninizm arasındaki mücadele ve farklılık,tarihi gelişme tarafından kanıtlandı.

Mücadeleye Dayalı GelişmeÖrgüt teorik çalışmalarını yaparken, aynı zamanda örgütlenme çalış-

malarını da sürdürdü. Teorik ve örgütlenme çalışmalarını devrimci müca-dele temelinde ele aldı. Dünyayı değiştirme eyleminden ayrı bir teorik

Toplu Yazılar

343

Page 345: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

çalışma ve örgütlenme çalışması proleter komünist hareketin yöntemi ola-mazdı. Dünyayı değiştirmeye hizmet etmeyen bir teori, dünyayı yorum-lama yeteneğine bile sahip olamaz. Teorinin amacı dünyayı değiştirmektir.Her zaman bu marksist ilkeyi esas alan Leninist Parti, daha örgüt aşama-sındayken buna uygun davrandı. Teorik çalışmalarda, örgütsel alanda yet-kin bir gelişme gösteren örgüt, pratik mücadele alanında da yetkin birgelişme gösterdi. Emekçi kitlelerle köklü bağlar kuran örgüt, dönemin ey-lemlerinde öncü rol oynadı. Örgüt illegal temelde sağlam bir örgütlenmeiçinde bulunurken, aynı zamanda binlerce işçinin eylemini örgütlüyor,grevlere öncülük ediyor, emekçilerin örgütlenmesinde aktif görev üstleni-yordu. Eğitim, yoğun ve sert mücadele temelinde yapıldı. Örgüt mücade-lede de her zaman somut koşulların somut durumuna uygun davranmıştır.Örgüt içinde bulunduğu dönemin dolaysız etkisi içinde olmakla birlikte,eylem çizgisinde olayların kendisini sürüklemesine izin vermedi. Yapıla-cak eylemler, kitlelerin eylem çizgisi ve somut durumun tahlilinden çıkar-tılıyordu. Bu konuda Leninist devrim teorisinden hareket edildi. ÖrgüttenLeninist Parti aşamasına kadar somut duruma göre davranmakla, mü-cade1enin tek bir biçimine bağlı kalmayarak ilkel sosyalistlerden ayrım or-taya kondu. Örgütten partiye devrimci mücadeleyle varıldı.

Uygun Kadro PolitikasıYeni bir toplum kurmak, bütün zamanların en köklü ve en derine

giden bir komünist devrimi gerçekleşmeden olanaksızdır. Böylesine tarih-sel olarak boyutlu bir devrimci misyon, buna uygun kadro olmadan sadecelafta kalır. Örgüt ve Parti sadece kısa bir dönem mücadele verecek kadropolitikası izlemedi. Yeni bir toplumu kurma mücadelesi uzun bir mücade-ledir. Yalnızca devrimle, devrimin zaferiyle sona ermeyecek, sosyalizmdedevam edecek olan bir görevdir. O halde kadro politikası uzun süreli mü-cadele anlayışına dayanmalıdır. Sınıf savaşı, gerekirse yaşam boyu sürecekolan bir kararlılığı gerektiriyor. Örgüt, kadrolarını kesinlikle bu anlayışlaeğitti. Kadrolar, örgütün önlerine koyduğu görevleri yerine getirmek içinbüyük bir coşku, kararlılık, fedakarlık ve bilinçle örgütlenme çalışması yap-tılar, mücadele verdiler. Her komünist kadro iyi biliyordu ki, devrimi ger-çekleştirmek ve yeni bir toplumu kurmak bize düşmüştür. O halde bunauygun davranılmalıdır. THKO/MB, TKEP, TKEP/L dünyayı değiştirecekkadroları bu anlayış temelinde yetiştirdi.

12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğünün faşist terör koşullarında amaç-larımıza uygun davranmayan kadrolar safları terk ederken, bu en çetin ko-şullarda örgütlü komünist~mücadeleyi sürdürenler, dünyayı değiştirmeanlayışıyla yetişen ve hareket eden kadrolar oldu. Diğer örgütlerin kadro-ları kitlesel olarak çürürken, TKEP, mücadelesi, örgütlenmesi ve teorisiyle

C. Dağlı

344

Page 346: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

proletaryanın genel çıkarlarını temsil etti. Leninist Partinin öncü kadroları,Örgüt ve Parti sürecinde bu anlayışla yetişen kadrolardır. Leninist Partininkadro politikası, son on yılın devrimci durum ve iç savaş sürecinden geç-miş ve doğrulanmış bir politikadır. Partinin kadro anlayışı, onlarca yılınpratiğinden geçerek bugüne geldi. .

Oportünizme DüşmedenParti örgütten bu yana komünist bir doğrultuda sapmadan yoluna

devam etti. Bununla birlikte aynı süreçte çeşitli örgütsel ve politik hatalarda yapıldı. Leninist Parti yapılan hataları saptamış ve onları mahkum et-miştir. Parti kendi yolaçtığı hatalar karşısında, marksist açıklık yönteminiişleterek hataların üstesinden gelebilmiştir. Partinin hatalarından söz edile-bilir, fakat bu parti hiçbir zaman oportünizme düşmedi. Partinin belirginolan özelliği marksist, leninist devrimci yapısı ve teorisidir. Partinin bütünliteratürü, taktikleri, çalışmaları son derece net proleter komünist anlayışadayalıdır. Görüşlerimiz son derece sade, bilimsel, etkileyici ve güçlüdür.Dışımızdaki sosyalist örgütlerin tarihi ise daha çok sağ ya da "sol" oportü-nizmle karakterize edilmiştir. Oportünist sosyalizmin örgüt literatüründe,kullandıkları üsluptan, içeriğe kadar oportünizmi görmek olanaklıdır.

Oportünizme karşı marksist-leninist ilkelerde kararlıca mücadele ver-mek, bu partinin en önemli özelliği oldu. Oportünizmle hiçbir zaman uz-laşmadık. Bu nedenle sosyalist proletarya içinde daha sağlam kök saldık.Proletarya içindeki oportünizmi yenmeden, proleter kitleler sosyalizme ka-zanılamaz, devrim gerçekleşemez. Proletaryanın öncüsü oportünizme karşıkararlı mücadeleyle kazanıldı. Partinin kadroları bu anlayışla şekillendi.Bütün tarihiyle Leninist Parti, oportünizme karşı mücadelede proletarya-nın en güçlü silahıdır. Fakat bu görev özel mülkiyet zemininde ve küçükmülkiyet koşullarında sona ermez. Oportünizmi besleyen burjuva yasallıkve küçük mülkiyet varoldukça, oportünizm işçi sınıfı hareketinde ortayaçıkar. Bu anlamda oportünizme karşı mücadele sürekli olmalıdır.

Sınıf Savaşının Her Cephesini YönetmekSosyalizmin dünya çapındaki yükselişinin çekiciliği ve etkisiyle ör-

gütlü mücadeleye girişen küçük burjuva devrimcileri, en sonunda dağılmasürecine girdiler. Hiç şüphesiz yenileri ortaya çıkacaktır. Bunun için uyguntoplumsal zemin var. Fakat eski etkinliğini gösteremeyecektir. Küçük-mül-kiyetin büyük iflası, kapitalist ilişkilerin tekelci gelişimi emek-sermaye çe-lişkisini ve savaşını öne çıkartıyor. Küçük burjuva oportünist sosyalizmibile yaşam bulmak için kendisini daha fazla proletaryanın mücadelesiyleilişkilendirmek durumunda kalacaktır. On yıllık şiddetli, sert sınıf savaşın-dan sonra ortalama sol hareket örgütlü yapısını koruyamaz. illegal alanda

Toplu Yazılar

345

Page 347: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

olup, esasında yasallaşmak için büyük bir çaba içinde olan ortalama solhareket, emek-sermaye savaşının yükseldiği günümüzde dağılma döne-mine girdi. Dağılma boyutlanarak sürecektir.

Her koşulda proletaryanın bağımsız sınıf çizgisini korumuş, bilimselsosyalizmi her dönem temel almış olan Leninist Parti, yeni dönemde be-lirgin olarak öne çıkıyor. Her şeyden önce marksist-leninist teorisi, sağlamdevrimci ilkeleri, marksist tahlil yöntemiyle geleceği kazanmış bir örgütolarak sınıf savaşını yönetiyor.

70' li yılların, 80' li yılların ve 90' lı yılların sınıf savaşının deneyimle-rine sahip olan Parti, proleter iç savaşı başarılı biçimde yönetmesini bil-melidir. Sınıf savaşının her dönemi aynı zamanda komünistler için sınavdönemidir. Başka dönemlerde başarılı sınav veren komünistler, eğer yenidönemi marksist tahlil yöntemiyle ele almaz ve komünist görevleridoğru saptayamazlarsa, gelişmenin gerisinde kalırlar. Proletaryanın örgüt-lenmesi, devrime yönlendirilmesi, tüm ezilenlerin öncülüğünü pratik ola-rak yerine getirmesi için harekete geçirilmesi dönemin en önemli görevidir.Bu görev, devrimci mücadele yöntemleri ve mücadele araçları olmaksızınyerine getirilemez. Parti, proletaryanın zafere ulaşması için, onu devrimineğiticiliğiyle bilinçlendirmek için, devrim mücadelesini kesintisiz olarakyükseltecektir.

Toplumsal devrimi gerçekleştirecek olan bir parti, bu devrimin bir-den fazla cephede kazanılacağını da bilir. Sınıf savaşı teorik, politik, pratikbütünlüğe sahiptir. O halde sınıf savaşında proletaryayı yöneten ve örgüt-leyen komünist parti, sınıf savaşının teorik cephesini, politik cephesini vepratik cephesini yönetecek yetenekte olmalıdır. Böylesi bir donanıma sahipolamayan bir parti, sınıf savaşını başarılı olarak yönetemez. Leninist partiproletaryanın militan partisi olarak, sınıf savaşının her cephesini başarılıbiçimde yönetecek düzeye gelmek için bilinçli bir çaba içinde olmalıdır.

Sınıf savaşının her cephesini yönlendirmek, devrimi örgütlemek, ik-tidarı ele geçirmek, dönemin devrimci görevidir.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 Nisan 2000

Sayı: 12

C. Dağlı

346

Page 348: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

KOMÜNİST PARTİSİNİN TARİHSEL GÖREVLERİ

Marksizmde mutlak yön devrimcidir. Devrimci yön ise ancak di-yalektiğe dayanılarak anlaşılabilir. Diyalektik, evrimi anlamada enyüksek düşünce biçimidir. O halde diyalektiğe dayanarak evrimi heryerde izlemek gerekiyor. Marksizm toplumlardaki değişim ve dönü-şümü anlamamız için bize sağlam-bilimsel çözümleme biçimleri ve-riyor. Marksist devrimci diyalektiğe dayanarak dünyada meydanagelen değişimleri ele almamız gerekiyor.

Genelde uluslararası proleter hareket, özelde komünist hareket,dünyada, çevre koşullarında sağlanan değişmeyi çoğu zaman anlaya-mıyor. Bu nedenle gelişmenin gerisinde kalıyor. Uluslararası proleterve komünist hareketin uzun dönem ciddi bir kriz içine girmesi bun-dandır. Geçen yüzyılın son yarısında çeşitli ülkelerdeki komünist par-tileri, sınıflar mücadelesine ayak uyduramadıkları için sistemlebütünleştiler, doğan devrimci mücadele boşluğunu Latin Amerika'da,Asya'da sol devrimci hareketler doldurdu. Bugün ise yeni bir evrimevresinde bulunuyoruz. Bu evrede ise sol devrimci hareketler, sınıflarmücadelesinin yeni yönelimine ayak uyduramıyorlar. O halde dünya-daki gelişmeleri her yönde anlamak ve proletaryanın güncel görevle-rini buna göre belirlemek gerekiyor. Gelişmenin diyalektiği bunuzorunlu yapıyor.

Marksizme göre evrim ardışık evreleri içerir. Her ardışık evre ay-rıca ele alınmalıdır. Çağdaş kapitalist toplumlar kendi evrimlerinin ka-çınılmaz sonucu en sonunda kendi yıkıcı dinamiklerinin etkisiyleçöküş aşamasına gelip dayandı. Kapitalizm, kendi tarihsel sınırlarınaulaşmıştır. Kapitalist evrimin geldiği bugünkü aşamayı saptamakönemlidir. Kapitalizmin dünya çapında kendi tarihsel sınırları olançöküş aşamasında bulunması ve çöküşün derinleşmesi, kapitalizminyerini alacak olan sosyalizmin güncelleşmesi demektir. Sosyalizm mü-cadelesi tam yüzyıldır günceldir. Demek ki kapitalizmle sosyalizmarasında yüzyıldır güncel bir savaş sürüyor. Sosyalizm sınırlı sayıdakiülkede değil, bugün daha fazla ülkede günceldir. Bağımlı ülkelerdedevrime dayalı demokrasi ve sosyalizm mücadelesi güncel olarak pro-letarya ve emekçilerin önünde duruyor.

Toplu Yazılar

347

Page 349: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Proletarya her yerde sosyalizmi kuracak tarihsel inisiyatife sahipolmanın yanında, bilgi birikimi bakımından da yeterli güce sahiptir.Komünist hareket içinde en çok da sosyalist bilgi birikimi gözardı edi-liyor, Marksist-Leninist teorinin yanında uzun bir tarihsel dönemi kap-sayan geniş bir pratik birikim var. Pratiğin bilgisine dayanan devrimciteori etkin dönüştürücü bir güçtür. Marksist ideoloji kapitalizme karşıproletaryanın devrimci bir silahıdır. Bu silah her seferinde yeni geliş-melerle daha yetkin hale gelmiştir. Proletarya devrimci teori olma-saydı, kapitalizme karşı bu kadar etkin olabilir miydi? Marksist devrimteorisi bilimsel bir görüş olarak dünyayı dönüştürmede bir güçtür.Başka koşular yeterliyse, proletarya marksist teori sayesinde iktidarıele geçirecek ve sosyalizmi kuracak bilgi birikimine sahiptir.

Marksist-Leninist teori-pratik proletaryanın elinde kapitalizmiyıkmak, burjuva egemenliğine son vermek için güçlü bir silahtır. Ulus-lararası devrimci proletarya elindeki silahı iyi kullanmalıdır.

Komünist teori salt bir teori olmaktan çıkıp, kitleler içinde maddibir güç haline geldi. Bunun en ileri örneği sosyalist ülkelerdir. Sosya-list ülkelerin yüzyıllık tarihi, dünya koşullarının kapitalizmden kur-tulmaya uygun olduğunu, sosyalizmin tarihsel gelişmenin kaçınılmazsonucu olduğunu, her yerde emekçi sınıfların proletaryanın önderli-ğinde sosyalizme yönelmesi gerektiğini, sosyalizmin olanaklı oldu-ğunu tartışmaya yer bırakmayacak biçimde açıklar. Kapitalistülkelerde sosyalizm bütün kitleler tarafından biliniyor. Bu anlamdasosyalizmin, örgütlü insanların bilgisinin sınırları içinde olduğu geç-miş yüzyıllar geride kaldı. Hemen hemen bütün önemli kapitalist ül-kelerde komünizm, örgütlenme ve mücadele olarak kitlelerlebirleşmiştir. Emekçi kitleler defalarca sosyalizme geçmek için ayak-lanmaya giriştiler, iç savaşlardan geçtiler. Sosyalizm çağın en etkingücüdür. Komünist kitleler her yerde marksist teoriyle donanmış ko-münist partilerinin öncülüğünde emekçi sınıfları kapitalizmi yıkmayaseferber etmelidir. Emekçi kitleleri komünizme kazanmak örgütlü ko-münist güçlerin temel görevidir. Bu görev sonuç almak için bütün ko-şullara sahiptir. Burada devrim ve komünizm hedefiyle kitlelerieyleme geçirecek olan komünist partilerin oynayacağı rol öne çık-mıştır.

Komünist partisinin devrimci rolü, uluslararası tekelci kapitalizmtarafından yoğunlaştırılan emeğin sosyal karakteri tarafından da önplana çıkartılmıştır. Büyük çaplı kapitalist üretim, sermayenin merke-zileşmesi çok sayıda emekçiyi biraraya getirmiştir. Bilimin üretici güçolarak etkin biçimde kullanılması sonucu emeğin sosyal karakteri ileriboyutlara ulaştı. Emeğin sosyal karakteri dünya çapındaki bir geliş-

C. Dağlı

348

Page 350: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

medir. Öte yandan karşı kutupta ise özel mülkiyet ve sermaye bir avuçkapitalistin elinde toplanıyor. Çelişki çok belirgindir. Burjuvaziyle pro-letarya arasındaki uzlaşmaz çelişki, kapitalizmi her yerde yıkmanınkaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Proletarya burada motor rol oyna-malıdır. İnsanlığın kurtuluşu proletaryanın tarihi devrimci rolünü oy-namasına bağlıdır. Proletarya devrimci tarihi rolünü komünist partisiöncülüğünde yerine getirebilir. Marksist teoriyle donanmış, dünyadakigelişmeleri doğru kavramış, tarihsel görevlerini bu temelde saptamışkomünist partisi olmaksızın, burjuvazinin elinden kaçmış olan üreticigüçleri yakalayıp, onları toplum denetimine sokmak olanaklı değildir.

Üretici güçler, kapitalizm altında yeterince olgunlaştı. Üretici güç-lerin gelişme düzeyi kapitalizmi yıkacak, sosyalizmi kuracak kadarileri bir düzeydir. Bu durum, kapitalizmin ilk yıllarıyla karşılaştırıl-mayacak kadar belirgin bir ilerlemedir. Tekelci kapitalizmin ulaştığıdünya çapındaki örgütlülük düzeyi, emeğin sosyal karakterinin belir-gin olması her bakımdan yeni ve üst bir toplum düzenine geçişi zor-luyor. Komünist teori toplumun önündeki çözümleri, üretici güçlerinulaştığı gelişme düzeyine göre düşünmelidir. Evrimin bugünkü evresi,insanların önündeki sorunların çözümünün olanaklı olduğu bir gelişmeaşamasıdır.

Evrimin bugünkü gelişme aşamasında, tarihsel inisiyatif burju-vaziden proletaryaya geçmiştir, sosyalist üretim biçiminin üstünlüğükesin olarak ortaya çıkmıştır, kapitalizm kendi tarihsel sınırlarına da-yanmıştır, sosyalizm bu sınırlarda günceldir, kaçınılmazdır. 21. yüzyılsosyalizmin tamamlanacağı, sosyal devrimler ve sosyal ayaklanma-lar yüzyılı olmuştur. Maddi koşullar, proletaryanın insanlığı kurtarmatarihi misyonunu yerine getirmesi için her yönden uygundur. Prole-tarya bilinç olarak, örgütlenme olarak, bilgi birikimi olarak, savaş kap-asitesi olarak, kültürel olarak son derece gelişmiş bir konumdadır.Genel düzey olarak da proletarya insanlığı kurtarma görevini yerinegetirecek yetkinliktedir. Yüzyıl boyunca sağlanan ilerleme proletar-yanın insanlığın kurtuluşu işini üzerine aldığını, bugün bu görevi dahaileri götürmek için gerekli olan çok şeye sahip olduğunu ortaya koy-muştur. Burada sorun bu rolün bilinçli olarak yerine getirilmesidir.

Bu aşamada kapitalizm sadece kendi yıkılışı için çalışıyor. Em-peryalist tekellerin dünya çapında birleşmeleri, her birleşmenin yenibirleşmeleri yaratması, bunun sonucu olarak milyonlarca işçinin dünyaişsizler ordusuna katılması, emekçi sınıfların yaşam koşullarının kö-tüleşmesi, yoksulların sayısının ileri boyutlara ulaşması, bu ise bera-berinde emekçi sınıfların ayaklanmalarını, çatışmalarını, savaşlarınıgetiriyor. Emperyalizmin dünya egemenliği, proletaryanın da dünya

Toplu Yazılar

349

Page 351: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

çapında eylemlere gitmesini ve enternasyonal ilişkilerini geliştirmesinizorluyor. Kapitalizmin eşitsiz gelişimi yasası sonucu, proletaryanınçeşitli ülkelerdeki düzeyi, gelişme temposu farklı olsa da; bütün ülke-lerin emekçi hareketi dünya devrim sürecinin birer bileşeni durumun-dadır. Bu durum, proletarya enternasyonalizmi yönünde bilinçli birçabanın gösterilmesi demektir. Proletarya enternasyonalizmi kapita-lizme karşı etkin bir güçtür.

Marksizmde mutlak yön devrimci yön olduğu halde uluslararasıproletarya hareketi içindeki oportünizm, buna aykırı olarak geçmişinönünde boyun eğmiştir Bu nedenle de sırtını geleceğe çeviriyor. İstersağ oportünizm biçiminde olsun, ister dogmatizm biçiminde olsungeçmişe bağlılık, bu görüşü gericileştiriyor. Geçmiş ne kadar şanlıolursa olsun, gelecek için çekici olamaz. Tarihsel gelişme basitten kar-maşığa doğru bir gelişim gösterir. Bu evrime uygundur. Dogmatiklerve oportünistler ise evrime aykırı olarak, gelişmenin ardışık evrelerinigöremiyorlar.

Bir komünist örgüt ya da devrimci bir örgüt, sırf geçmişte kahra-manca işler yaptı diye gelişmeye ayak uyduramaz. Öyle olsaydı Le-nin'in ve leninizmin partisi olan SBKP, Ekim Sosyalist Devrimi gibiinsanlığın yeni bir çağını başlatan bu büyük olaya öncülük eden birparti bugünkü duruma gelmezdi. Ya da Komünü ele alalım. KomünParis ve Fransız proletaryasının ve insanlığın büyük bir eylemidir.Fakat gelecekte Paris proletaryası ve Fransız proletaryası bundan dahaileri örnek yaratacaktır. Paris Komünü bir daha tekrarlanmamıştır. İn-sanlık yeni koşullarda yeni örnekler yaratacaktır. Sosyalizmin bugünekadar ortaya çıkan örnekleri, sosyalizmin en olgun ve en ileri örnek-leri değildir. Ekonomik gelişme, üretici güçlerin gelişme düzeyi sos-yalizmin yeni ve daha ileri örneklerini yaratacak durumdadır.

Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketinde geçmişi tekrarlamakbir düşünce biçimi oldu. Tarihsel materyalist görüş açısından geçmişteolan bir olayın daha sonra halen doğru olduğunu söylemek tutucu-luktur. Fakat Engels'in belirttiği gibi tutuculuk materyalist görüş açı-sından görecelidir, tarihsel materyalist görüş açısından mutlak olandevrimciliktir. Bizde sosyal-reformizm olsun, oportünizm olsun geç-miş örneklerin önünde yerlere kadar eğilirler. Devrimci örgütlerin ön-ceki dönemleri olsun, çatışmanın şu ya da bu örneği olsun göklereçıkartılır. Tarihi gelişmeye devrimci, yani eleştirel yaklaşılmaz. Bunoktada gericiliğe düşülür. Geleceğe yönelmeyen her sınıf ve politikakım geçmişin önünde secdeye yatar. Devrimci bir sınıf için, diyalek-tik ve tarihsel materyalist görüşü benimsemiş bir komünist parti içininsanlığı nihai hedef olan kurtuluşa götürmek temel hedeftir ve bu he-

C. Dağlı

350

Page 352: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

defe ulaşmak için geçmiş karşısında sürekli eleştirel davranılır. Ka-zanmak isteyen her devrimci sınıf ve proletaryanın devrimci sınıf par-tisi, önceki örgütsel ve pratik süreçlerden dersler çıkartır. Başarmakiçin yapılan hataları görmek, zayıf yönlerimizi kavramak ve mücade-leyi hangi yönde geliştireceğimizi anlamak için tarihin biricik bilim-sel anlama yöntemi olan devrimci diyalektiğe dayanacağız.

Oportünist hareketin yayınlarına bakıldığı zaman kendini aşa-mayan örgütlerin nerelere vardığı görülebilir. Teorik olarak hiçbirdeğer taşımayan boş yazılar. Boş yere sayfalar dolduran uzun yazılar.Gelişmenin gerisinde kaldıklarını gösteren görüşler. Bütün bunlaroportünist hareketin nasıl bir teorik iflas içinde olduğunu gösteriyor.Koşulları, koşullardaki somut gelişmeleri, somut durumun somut çö-zümlemesini yapma yeteneğinde olmayan oportünist sosyalizm, pro-letaryanın kurtuluş mücadelesinde bir engeldir. Devrimci proletaryakendi içindeki oportünist hareketi yenerek geleceği kazanır.

Türkiye' deki ortalama sol hareket teorik olarak hiçbir gelişmegösteremediği gibi, son on yıldır belirgin bir düşüş yaşıyor. Teorideoportünizm, sığlık, dogmatizm geçerli oldu. Marksizmden sapma yal-nızca ortalama sol hareket için geçerli değildir. Hiçbir komünist hare-ket otomatik olarak marksist çizgide ilerlemez. Komünist hareketmarksizmin devrimci özüne uygun biçimde somut toplumsal ve ta-rihsel gelişmeleri izlemeli ve önündeki görevleri buna göre belirle-melidir. Marksist olmak marksizmi ansiklopedik düzeyde anlamakdeğildir. Marksist olmak, marksizmin devrimci özü olan devrimci di-yalektiğe dayanarak olayların ve süreçlerin çok yönlü ve karşılıklı ge-lişimini anlamaktır. Teoride böyledir. Pratikte ise proletaryanın nihaikurtuluşuna kadar komünizm mücadelesini sürdürme karalılığını veyeteneğini göstermektir. Bugünün somutunda ise insanlığın ulaştığıgelişme aşamasını doğru kavramak ve tarihsel görevleri bu tarihselkoşullara göre saptamaktır.

Dünya büyük bir devrimci değişim aşamasına gelmiştir. Bu du-rumda, bu değişimin motor gücü olan proletaryanın demokrasi ve sos-yalizm programı daha büyük bir önem kazanmıştır. Komünistpartisinin devrim ve komünizm programı bu devrimci değişimi sonu-cuna götürecek yetkinlikte olmalıdır. Geleceği ideolojik olarak ka-zanmak öncelikle önemlidir. Devrimci değişimin olağanüstü önemkazandığı bir aşamada, bu dönüşümü gerçekleştirecek olan komünistgüçler bugüne kadar ki pratiği eleştirel açıdan irdelemeli ve proletar-yanın kurtuluş savaşında birer silah haline getirmeli. Bunun için ön-celikle sosyalizm tarihinin büyük teori-pratik birikimlerinin doğrubilgisine ulaşmak şarttır. Uluslararası koşullar önceki yüzyıllara göre

Toplu Yazılar

351

Page 353: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

son derece karmaşıktır. Basitten karmaşığa gelişim yasası gereği buböyledir. Bugünkü karmaşık durumu, proletaryanın toplumsal kurtu-luş savaşında doğru olarak değerlendirmek için marksist hareketin teo-rik kapasitesini daha da genişletmesi gerekiyor. Bu ise kolektifçalışmayı zorunlu yapıyor. Bunun için her komünistin teorik kapasi-tesini pekiştirmek için bilinçli bir çaba içinde olması gerekiyor,

Türkiye ve Kürdistan Birleşik Devrimi’nde belirleyici bir rol oy-nayacak olan Leninist Parti kadroları, enternasyonal alanda da etkingörev üstlenecekler. Bunun için öncelikle evrimin bugünkü aşamasıdoğru biçimde kavranmalıdır. Devrimci görevler buna göre belirlene-cektir. Leninist Parti bu görevi de başaracak.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–30 Nisan 2000

Sayı: 13

C. Dağlı

352

Page 354: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ ÖNE ÇIKIYOR

Dünyanın her yerinde kapitalizme karşı eylemler yükseliyor.Anti-kapitalist anti-emperyalist eylemler bir süre önceden beri yükse-liş içindedir. Bu yükseliş geçtiğimiz yıllarda daha ileri düzeye vardı.Geçen yüzyılın son yarısında bağımlı ülkelerde görülen sosyal-ayak-lanmalar, bugün emperyalist ülkelerde ortaya çıkmaya başladı. Heryerde görülen sokak savaşlarının, iç çatışmaların, gösteriler ve ayak-lanmaların nedenleri, etkenleri aynı dünya koşullarından ileri geliyor.

Olaylar, onu etkileyen dünya koşullarından ve çok yönlü uluslar-arası gelişmelerden ayrı ele alınırsa, hiçbir olay açıklanamaz. Olaylar,ekonomik ve tarihsel gelişmelerden ayrı olarak aydınlatılamazlar.

Bunun için bilimsel bir bakış açısı gerekir. Bilimsel bakış açısı,daha önceki süreçleri açıklamakla sınırlı değildir. Tarihin gelişiminiher yerde izlemektir. Dünya çapında yapılan anti-kapitalist, anti-em-peryalist eylemler sonuçtur: önceden maddi nedenleri ve maddi ko-şulları oluşmuş sonuçlardır. Buna, "bunun nedeni kapitalizmdir"demek yeterli değildir. Çünkü kapitalizm de kendi içinde evrime uğ-ramıştır. Evrimi yadsımayan her bakışı açısı, kapitalizmin kendi evri-minin çeşitli evreleri olacağını da kabul eder. Bugünkü eylemleriyaratan kapitalizmin geldiği durumdur. Genel olarak durum, kapita-lizmin çöküş dinamiğinin bu sistemi çöküşe götürdüğü; yen sistemikuracak üretici güçlerin yeterince olgun olduğu; koşulların dünyanındevrimci dönüşümü için son derece uygun olduğu yönündedir. Eskitoplumun yerini alacak yeni bir toplumu hedefleyen sosyal devrimler,kapitalizmin gelişimi tarafından hazırlandı. Buna sosyalizmin büyükteori-pratiğinin birikimi de eklenince, yeni toplumu kurma mücadelesiher yerde güncellik kazanıyor.

Emperyalist merkezlerdeki ayaklanmalar ve sokak savaşları, dahabüyük ve yaygın eylemlerin gerçekleşeceğinin güçlü işaretlerini veri-yor. On yıllardır mücadelelerinde yalnız kalan bağımlı ülke halkları,emperyalist merkezlerdeki emekçi sınıfların ayaklanmalarıyla güçlübir destek buluyorlar. Emperyalist ülkelerdeki anti-kapitalist kitle ha-reketinin, bağımlı kıtalardaki kitle hareketlerini etkileyeceği açıktır.Emperyalist-kapitalist sisteme karşı dünyanın her yerinde kitle ey-lemlerinin yükselmesi, genel olarak hareketin, dünya çapında ve bü-

Toplu Yazılar

353

Page 355: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tünlüklü olarak davranacağını gösteriyor. Aradaki farklılık, mücadeleveren güçlerin birbiriyle ilişki içinde, birbirini etkileyen yönde ve ortakhareket etmesi önünde engel oluşturmuyor. Sermayenin dünya çapın-daki egemenliği, bunun kaçınılmaz sonuçları, çelişkileri, proleter ha-rekete daha fazla uluslar arası karakter veriyor. Tekellerin dünyaçapında birleşmesi, sermayenin bir avuç kapitalistin elinde birikmesi,karşı kutupta yer alan yoksulların devrimci ayaklanmalarını bütün kı-talara yayıyor. Bütün kıtalarda emperyalist-kapitalist sisteme karşıdevrimci mücadele yükseliyor.

Emperyalist merkezler, Seattle, Davos, Washington, Fransa, Al-manya ve diğer merkezlerdeki yüzbinlerce emekçinin, gençliğin ey-lemleri, emperyalist ülkelerin daha büyük eylemlerle sarsılacağınıgösteriyor. Bunun esas nedeni kapitalizmin iç çelişkilerinin öne çık-ması, keskinleşmesidir. İşsizliğin artması, göçmen işçilerin aşırı sö-mürüsü ve baskı altına alınması, sosyal yardımların kısılması, yaşamkoşullarının kötüleşmesi; tekelci birleşmeler sonucu birkaç kapitalis-tin toplumun geri kalanı üzerindeki egemenliğinin artması, buna karşıgeniş bir kitlenin mücadeleye katılmasını getiriyor. Bu nedenle ey-lemlere yalnızca işçiler değil: çiftçiler, küçük burjuvalar, entelektüel-ler de katılıyor. Sosyal birey kapitalizme karşı ayaklanıyor.

Emperyalist ülkelerde, anti-kapitalist ayaklanmalara, sokak sa-vaşlarına, proletarya dışında küçük burjuvazinin de katılması doğaldır.Tekelcilik, proletaryanın yanında çiftçinin ve küçük burjuvazinin desömürülmesi ve baskı altına alınmasıdır. Emperyalist ülkelerde çiftçi-lerin sık sık eyleme yönelmeleri, büyük kentleri işgal etmeleri, kent-ler ve kent sınıflarından tekelci kapitalistler tarafındansömürülmelerinin sonucudur. Bunun yanında kapitalizmin kentleri vesanayii, kentli insanın fiziki yaşamını yok ediyor. Kapitalizmin çevresorunu her bireyi etkiliyor. Toplumsal koşulların kötüleşmesi kentküçük burjuvalarının ayaklanmalarına yolaçıyor, Toplumun çok genişbir kesimi ayaklanmaya yöneliyor.

Yakın zamana kadar, dünya barışı ve çevre sorunlarından hareketeden çevreci ve entelektüel hareket, nükleer silahsızlanma görüşme-lerinin olumlu yönde ilerlemesi ve çevre sorunlarının, özünde kapita-lizmin yarattığı bir sorun olduğunun görülmesi sonucu yeni biryönelime girdi. Bunda Alman Yeşiller Partisi’nin hükümete girip,kendi hedeflerine aykırı hareket etmesi ve sonuç olarak, bu, biçimdevarolan sosyal hareketin politik perspektiflerinin iflas etmesi oldu.Nesnel olarak kapitalizme karşı olan çevreci hareket, artık bilinç ola-rak da kapitalizme karşı yönelmek durumunda. Çevrecilerin işçilerlebirlikte ABD'deki, ayaklanmaya katılması bunun göstergesi. Kapita-

C. Dağlı

354

Page 356: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lizme karşı yönelmeyen hiçbir sosyal-politik hareket ayakta kalamaz.İnsanın yaşadığı çevreyle birlikte kurtuluşu, kapitalizmi yıkmaktan veyerine sosyalizmi gerçekleştirmekten geçer. Bu bilinç ve zorunlulukdaha iyi kavranmış durumda.

Proletarya insanlığın kurtuluşunu üstlenmiş devrimci bir sınıf ola-rak, insanlığı ilgilendiren bütün sorunlarda görüş belirtmeli ve pratiktavrını göstermelidir. Yalnızca kendi ekonomik, toplumsal sorunla-rıyla ilgilenen proletarya, ancak kendisini darlığa mahkum eder.Dünya proleter hareketi, gelişmekte ve yaygınlaşmakta olan geniş kitlehareketini doğru biçimde anlamalıdır. Kapitalizmin yolaçtığı her so-runda ve her harekette tavır geliştirmelidir. İnsanlığın kurtuluşu amacıve tarihi misyonu, böyle düşünmeyi ve böyle davranmayı gerektiri-yor.

Çiftçiler, kent-küçük burjuva sınıflar, çevreciler, entelektüeller nekadar anti-kapitalist istemler ileri sürerlerse sürsünler, kapitalizmi aşanbir perspektif ortaya koyamıyorlar. Böyle olunca geriye koşulların iyi-leştirilmesi istemi kalıyor. Koşulların iyileştirilmesi ise, kapitalizm al-tında bir seraptır. Üstelik kapitalizmin ulaştığı düzey, iç çelişkileri,çelişkilerin keskinleşmesi, üretici güçlerin karşı karşıya bulunduğu so-runlar, bütün bunlar yalnızca devrim yoluyla yeni topluma geçişi işa-ret ediyor. İktidara ve yeni toplumu kumaya yönelmeyen her hareketyıkılmaya mahkumdur. Proletaryanın yeni toplumu kurma mücadele-sine bağlanmayan bütün bu hareketler yozlaşmaktan ve burjuvazininbirer aleti olmaktan kurtulamazlar. Proletarya ise, kendi dışında bulu-nan bütün ezilenleri kurtarmadan kendisini kurtaramaz.

Sınıfsal konumu, niteliği ve nüfus içinde işgal ettiği yer nedeniyleproletarya, sosyal devrimin motorudur. Bugüne kadar küçük burju-vazi de proletaryanın yanında devrimci bir rol oynadı. Proleterleşmesürecine bağlı olarak bu devrimci rol devam edecektir. Fakat küçükburjuvazinin devrimdeki yeri eskisi gibi olmayacaktır. Ekonomik, ta-rihsel koşullar proletaryanın devrimci konumunu ve rolünü belirginolarak öne çıkartıyor. Sınıflar mücadelesi iki sınıf arasında geçiyor.Proletarya devrimci bir sınıf olarak, dünyayı değiştirme görevinin sü-rükleyici, öncü gücü olarak görevlerini üstlenmelidir. Bütün ezilenle-rin kurtuluşu, proletaryanın bu görevleri yerine getirmesine bağlıdır

Dünya çapındaki eylemler, bu kurtuluşun koşullarının ne kadarvar olduğunu ortaya koyuyor. Böylesi bir alt-üst oluş sürecinde, dev-rimci bir hareket olarak proletarya enternasyonalizmi öne çıkmıştır.Proletarya enternasyonalizmi, proletaryanın elinde bir dönüştürücüaraçtır; anti-kapitalist bir silahtır. Dünya yüzeyinde her gün meydanagelen toplumsal gelişmeler, proleter temeldeki enternasyonalizmin

Toplu Yazılar

355

Page 357: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

daha da öne çıkacağını gösteriyor. Proleter hareket öz olarak uluslar-arasıdır. Proleter hareket ancak uluslararası düzeyde ileriye gidebilir.Bunun için öncelikle, bugünkü tarihsel evrenin, yeni bir evre olarak ta-nımlanması yapılmalıdır. Bu, tarihsel evre, tarihsel öncülüğün dünyaproletaryasına geçtiği, insanlığın önündeki sorunlara ancak proletar-yanın çözüm bulabileceği, en önemlisi de üretici güçlerin gelişme dü-zeyinin, ancak yeni bir toplumu zorunlu kıldığı bir gelişme aşamasıdır.

Emperyalist ülkelerdeki toplumsal hareketlere bir perspektif ka-zandırmak dünya proletarya hareketinin görevidir. Proletarya dışındahiçbir sınıf perspektif koyamaz. Proletaryanın perspektifi sosyalizm-dir. Sosyalizm ki, tekelci kapitalizm tarafından ve bütün tarihi koşul-lar tarafından hazırlanmıştır. Dünya proleter komünist hareketienternasyonal planda ki ayaklanmalara müdahale etmezse, ağırlığınıkoymazsa, bu hareketin yozlaşıp zamanla dağılacağı bilinmelidir. Ko-münist hareket, sosyalist toplumun üstünlüklerini ve kaçınılmazlığınıanlatarak, eylemci kitleleri ve eyleme geçmekte olan kitleleri sosya-lizme ikna edebilir. Geniş işçi kitlelerini sosyalizme yönlendirmek içinyeterli bilgi birikimi ve bilinç vardır. Küçük burjuva kitlelerinin, ancakproletaryanın önderliğinde hareket ederek hedeflerine ulaşabilecekle-rini anlatmaları için elde yeterince gerekçe ve bilgi birikimi vardır.

Devrimci temelde bir enternasyonalizm için pratik olarak hare-kete geçilmelidir. Bütün ülkelerde kapitalizme karşı devrimci müca-deleye dayanmayan bir enternasyonalizm hiçbir zaman yaşayamaz veamaçlarına ulaşamaz. Devrimci bir enternasyonalizmin örgütlenmesiiçin, öncelikle daha önceki sürecin irdelenmesi ve eleştiriden geçiril-mesi gerekir. Önceki süreç eleştirilmeden ileriye gidilemez. İleriye git-mek isteyen, kazanmak isteyen her devrimci sınıf, önceki dönemieleştiriden geçirir. Yönünü geleceğe çeviren proletarya, devrimci birsınıf olarak yalnızca söyleme dayanan, pasifist, statükocu enternas-yonalizm anlayışını sert biçimde eleştirilmeli ve kapitalizmi alaşağıeden ve yeni bir toplumu hedet1eyen bir enternasyonalizm anlayışıgeliştirmelidir.

Bu alanda görev, öncelikli olarak son dönemde dünya proletaryahareketi ve komünist hareket zor bir süreçten geçerken, dünya prole-taryasının genel çıkarlarını, komünizmi savunan ve bu amaçla dev-rimci mücadele veren komünist partilerine aittir. Bu öncü girişim kendisonuçlarını vermelidir. Her ülkedeki proletaryanın kurtuluşu, daha sıkıbiçimde dünya çapındaki sosyalizm mücadelesine bağlanmıştır. HerKomünist Partisi, dünya proleter hareketinin bir müfrezesi olduğu bi-linciyle davranarak bulunduğu topraklardaki devrimi zafere götürebi-lir. Her Komünist Partisi, enternasyonal bir mücadele anlayışıyla

C. Dağlı

356

Page 358: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

hareket ederse yüksek amaçlarına ulaşabilir.Emperyalizme ve kapitalizme karşı dünya çapında yükselişe

geçen ayaklanmalar karşısında emperyalist-kapita1ist sistem boş dur-muyor. Yalnızca fiziki olarak bu hareketi yoketmek için baskı biçim-lerini devreye sokmakla yetinmiyor: politik ve jeolojik olarak dahareketi etkisiz hale getirmek için ideolojik-politik bir saldırı gelişti-riyor. Uluslararası burjuvazinin bu konuda deneyimli olduğunu bili-yoruz. Elindeki büyük olanakları, kitle iletişim ve propagandaaraçlarını sonuna kadar kullanarak anti-kapitalist, hareketi burjuvadoğrultuda saptırabilir. Bu alanda komünizm, kapitalizmle sert, kap-samlı bir kapışma içinde olacaktır. Bu kapışmada tarihsel inisiyatifinve üstünlüğün sosyalizmde olduğu bilinerek davranılmalıdır. Sosya-lizm kapitalizme karşı en eşitsiz koşullarda mücadele vererek, bu-günkü gelişmiş ve güçlü düzeye ulaşmıştır. Tarihsel koşullarınkomünizmi hazırladığı, komünist hareketin büyük bir güce ve biri-kime sahip olduğu bir noktada, bu mücadeleyi dünya proletarya güç-leri kazanacaktır.

Bir avuç emperyalist tekel ve birkaç emperyalist devlet dünya nü-fusunun büyük çoğunluğunu sömürerek; onları sefalete, ölüme, açlığamahkum ederek çok büyük bir serveti elinde bulunduruyor. Sınıflarkutuplaşması dünya çapında derinleşmiştir, çelişkiler son derece kes-kindir. Emperyalist birleşmeler, emperyalist finans güçlerinin dünyanüfusu üzerinde kurduğu egemenlik ve sömürü, bağımlı kıtalarda,büyük ve süreklilik gösteren anti-kapitalist, anti-emperyalist mücade-lelerin patlak vermesini getirdi. Topraktan, üretim araçlarından, yaşamaraçlarından yoksun bırakılan dünya nüfusunun büyük çoğunluğu hergeçen gün emperyalist-kapitalist sisteme karşı mücadeleye yöneliyor.Dünya büyük ayaklanmalara ve devrimlere hazırlanıyor.

Bütün kıtalarda milyonlarca insan dünyayı değiştirme eylemineyöneliyor. Dünyayı değiştirme bilinci, kitlelerin yaşam koşullarını de-ğiştirmek için güçlü bir silah olarak gelişiyor. Ekonomik, tarihsel ko-şullar ve teorik-politik bilinç yeni bir dönemi başlattı.

Dünyanın her yerinde, kapitalizmi alaşağı etmek ve yeni birdünya kurmak için büyük bir devrim dalgası yükselişte. Dünya prole-taryası, bu devrimi amaçlarına ulaştırmalıdır.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 Mayıs 2000

Sayı: 14

Toplu Yazılar

357

Page 359: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

SIÇRAMA ÇAĞI

Proletaryanın eylemleri bütün dünyada büyük bir gelişme içinde.Proletaryanın devrimci mücadelesi her yerde yükselişte. 1 Mayıs2000'de proletaryanın dünya çapındaki mücadelesinde tam bir pat-lama (sıçrama) yaşandı. Dünyada bugün yaşanan gelişmeler, 68Dünya eylemlerinden daha ileri düzeyi temsil ediyor. 68' de gençliğinöne çıkışı belirgindi, bugün ise proletarya öne çıkmıştır. Kapitalizminevriminin geldiği yer, olayların dünya düzeyindeki gelişmeleri prole-taryayı öne çıkartıyor. Olaylar dünyada devrimci yönde seyrediyor.

Proletaryanın devrimci mücadelesi, kapitalizmin, sosyalizme şid-detli saldırılarının yapıldığı 80 ve 90'lı yılların ardından bu yüzyıladoğru yükselişe geçti. Bunun ilk güçlü işaretleri 90'lı yılların ortala-rında verildi. Dünya burjuvazisi, o zaman bunun farkında değildi.Emekçi sınıfların sokak gösterilerinin, ayaklanmalarının geçici olaca-ğını ve bunun üstesinden geleceğini düşünüyordu. Öyle olmadığı Se-attle ayaklanması, Davos, Washington, Güney Asya ayaklanmaları,Latin Amerika ayaklanmaları ve sokak savaşlarıyla açık olarak ortayaçıkmıştır. 1 Mayıs tam bir patlama oldu. Bütün kıtalarda milyonlarcaişçi, halk kitleleri sokağa çıktı. Her yerde antikapitalist sloganlar önplandaydı. Proletaryanın devrimci perspektiflerinin kendisini kabulettirdiği anti-kapitalist ayaklanma, eylemde ve bilinçte ileri doğru birsıçramadır.

Proletaryanın ve halk kitlelerinin anti-kapitalist dünya ayaklan-maları, yüzyılımızı sosyal-devrimler ve sosyal ayaklanmalar yüzyılıyapan gelişmeleri bugünden başlatmıştır. Ekonomik ve tarihsel ko-şullar bütün kıtaların devrimci dönüşüm sürecine girmesi için yete-rince gelişkindir.

Her geçen sürede, daha çok kitle anti-kapitalist ve anti-emperya-list eylemlere yöneliyor. Yaşam hakları gaspedilen milyonlar, yaşam

C. Dağlı

358

Page 360: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

koşullarını değiştirmek için, dünyayı değiştirme eylemlerine atılıyor-lar. Kitlelerin büyüyen sayılarla eylemlere başvurmaları Dünya ça-pında devrimci yükseliştir. Her eylem, yeni eylemleri ateşliyor. Heryeni eylem, öncekinden daha büyük ve etkili oluyor. Emperyalist ül-kelerde bugüne kadar on yıllar boyu, görülmeyen kitle eylemleri ardarda görülmeye başladı. Dünyada on yıllar, aylara sığıyor. Aylar haf-talara günlere doğru gidiyor. Gerçek nedenleri ekonomik ve tarihi sü-recin içinde yatan milyonların ayaklanması, uzun birikimin patlamabiçiminde kendisini belirginleştirmesidir. Kitle ayaklanmasının, top-lumsal devrimin belirginleşmesi kapitalizmin çelişmeli, antagonist ev-riminin geldiği yeri tanımlıyor. Kapitalizmin emperyalist aşamasıtoplumsal devrim çağını başlattı. 21. yüzyıl bu çağın bütün ulusları,halkları, proleter kitleleri kapsayacağı bir çağ olacaktır.

Burjuvazi bunu kavramış değil. NATO, belirlediği "ayaklanmayüzyılı" tezini, çağı kavradığı için değil, kendi varlık nedenini bir te-mele dayandırmak için ortaya koydu. Leninist Parti çok önceden, buyüzyılın sosyal-devrimler ve sosyal-ayaklanmalar yüzyılı olacağınıinandırıcı biçimde belirtmiştir. Dünyayı değiştirecek toplumsal dev-rimler çağı, sermaye dünyasına son verecek yeni aşamaya girdi.

Anti-kapitalist toplumsal hareketlerdeki sıçramanın nedenlerinikapitalizmde aramak gerekir. Emperyalist aşamadaki kapitalizm, ka-pitalizmin çürüme, çöküş aşamasıdır. Yani kapitalizm, üretici güçleringelişmesi için oynaması gereken ileri rolü oynadıktan sonra, geliştir-diği kendi öz toplumsal güçlerinin gelişimi önünde ayak bağı oldu.Bu ayakbağı olma durumu karşılıklıdır. Kapitalist üretim ilişkileri üre-tici güçlerin önünde ayak bağıdır; üretici güçler de kapitalizm önündeayak bağıdır. Bu durum, kapitalizmi çöküşe götüren bir gelişmedir.Kapitalizmin çürüme, çöküş aşamasına gelmesi, kapitalist evrimin, ensonunda sosyal devrim noktasına gelmesidir. Kapitalizmin bu çürümeaşamasında süreç, uzun süreli, yavaş değil sıçramalı işler. Kapitalizminçöküş dinamikleri sıçramalı olarak, kapitalizmin yıkılışını yoğunlaş-tırırlar. Eğer bu anlaşılmazsa, 20. yüzyılın ve 21. yüzyılın toplumsaldevrimleri anlaşılamaz.

Kapitalizmin bütün çelişkilerini, hareket yasalarını, antagoniz-malarını daha üst düzeyde üreten emperyalizm, kapitalizmin son aşa-ması; sosyalizmin öngünüdür. Toplumsal devrimler çağını başlatanEkim Devrimi, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin, uluslararasıkoşulları tarafından hazırlandı. Ekim öncesinde devrimin objektif ko-şulları bütün dünyada ortaya çıktı. Ekim Sosyalist Devrimi, devrimindünya çapındaki objektif koşullarının ürünüdür. Objektif koşullarındünya çapında devrimci olması, eski kapitalist dünyanın yıkılış süre-

Toplu Yazılar

359

Page 361: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cinin nasıl sıçramalı işlediğinin ifadesidir. Ekim Devrimi’nin ardın-dan tam bir yüzyıl toplumsal devrimlere sahne oldu. Kapitalizmdenkomünizme geçiş çağı, toplumsal devrimler ve proletarya diktatörlü-ğüyle başladı. Sınıfsız topluma devrimci geçiş dönemi, tam bir sıçra-madır; eski toplumun yerine yeni toplumun kurulduğu bir sıçrama.

Emperyalizm, kendi içindeki toplumsal devrimlerden, dünyanınzenginlik kaynaklarına, toprağa ve emeğe elkoyarak, dünya artı-de-ğerini gaspederek, elde ettiği dünya sömürüsünün bir kısmını kendiproletaryasının üst tabakasına vererek kurtuldu. Yani emperyalist aşa-madaki kapitalizm, suni yollarla kendi yıkılışını geciktirdi. Bunu ka-pitalizm ve toplumsal devrimleri bütün dünyaya yayma pahasınagerçekleştirdi. Sermayenin dünya çapındaki egemenliği, maddi ser-vetin daha az elde toplanması ve kapitalizmin bütün işleyiş yasaları-nın işlemesi sonucu, günümüzde, bu egemenlik altında kalantoplumsal sınıflar için tam bir alt-üst oluş oldu. Kapitalizmin dünyaekonomik krizi, üretici sınıflar ile küçük burjuvalar için görülmemişbir yıkımdır. Kapitalizmin dünya ekonomik krizi sürekli olduğundan,emekçi sınıfların ve küçük burjuvaların yıkımı da sürekli olmuştur.Ekonomik kriz, mali kriz ve tekellerin dünya çapında birleşmeleri so-nucu, kapitalizmin ezdiği kitlelerin yaşamında belirgin bir kötüleşmegörüldü. Kitlesel işsizlik kapitalizmin üstüne çığ gibi düştü. Dünya iş-sizler ordusu, toplumsal üretim sürecine dönemeyecek durumda. İşsizbırakılmaları sonucu dünyada on milyonlarca kitlenin yaşam hakkıelinden alınmıştır. Yani milyonlarca insan dünyadan kovulmuştur. İş-sizliğin bu kadar büyümesi, büyüme eğiliminin sürmesi, çalışanlarınücretlerini ve yaşam koşullarını daha aşağıları çekiyor. Çeşitli sömürüve servet elde etme biçimleriyle milyonlarca küçük mülk sahibi, mül-kiyetinden uzaklaştırılmıştır. Proleterleşme süreci ve yarı-proleter-leşme süreci daha çok insanı kapsayarak yoğunlaşmış durumda. Bütündünyada milyarlarla insanın yoksullaşması, yaşamının alt-üst olmasıtarihin en büyük yıkımlarından biridir. Bu yıkımın boyutları her geçengün derinleşiyor.

. Kapitalizmin ekonomik krizi, burjuvazinin üretici güçleri yöne-tememesi, ve onların gelişiminin önünde engel olması, sermayeninbüyümesi, merkezileşmesi dünya ticaretinin krizi ve başka ekonomiknedenlerle mülksüzleşmede ve işsizlikte sıçramalı gelişim yaşandı.Kısa sürede milyonlarca çalışan işsiz kaldı. Borsalara bağlanmış olanmilyonlarca küçük burjuva bir anda kendisini yoksullar arasındabuldu. Sadece Güney Asya ekonomik krizi sırasında borsalardaki sar-sıntı sonucu yüzmilyonlarca küçük mülk sahibi, bütün servetini yitirdive yoksullar arasına girdi. Kitlelerin ekonomik yaşamı kısa süre içinde

C. Dağlı

360

Page 362: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yıkım yaşıyor. Sermaye daha büyük bir güçle ve daha yoğun olarakbüyüyor, bu ise zenginliğin bir kutupta birikimine karşın, yoksullu-ğun karşı kutupta daha büyük kitleyi kapsayacak biçimde birikmesidemektedir. Bu ise sınıf çelişkilerinin ve antagonizmasının şiddetlen-mesi demektir.

Proletaryanın dünya düzeyindeki devrimci yükselişi, olgun ko-şullarda gündeme geliyor. Toplumsal devrim için hazır olan yal-nızca maddi koşullar değil, dünyanın politik koşulları da objektifolarak bu devrim için uygundur. Bugünkü devrimler, daha uygunkoşullarda gündeme gelen devrimlerdir. 19.yüzyılda gündeme gelenproleter ayaklanma ve devrimler, uygun dünya koşullarına sahipdeğillerdi. Bu nedenle başarılı olamadılar. Tekelci kapitalizm, dev-rimin maddi koşullarını o1gunlaştırdı. 20. yüzyıl, devrimlerin ko-şullarının bütün yönleriyle ortaya çıktığı bir dönem olarak geçti.Her ülkede devrimin hazırlanışı, kapitalizmin eşitsiz gelişimi so-nucu farklı, farklı zamanlarda gündeme gelse de, dünya koşullarıaçısından uygun olanaklara sahipti. Sosyalizmin Ekim Devrimi'ylegerçekleşmeye başlaması ve ardından bir dizi ülkenin sosyalizmegeçmesiyle sosyalizmin bir sistem haline gelmesi, bütün ülkelerdehalkları sosyalizmin etkisine soktu. Halkların ulusal ve toplumsalkurtuluş savaşları, güçlü bir sosyalist sistemin desteğinde gerçek-leşti. Sosyalist sistemin güçlü desteği ve sosyalizmin başarılı iler-leyişi, bütün dünyada emperyalist-kapitalist sisteme karşımücadelelerin yükselmesini ve kimi yerlerde zafere ulaşmasını sağ-ladı. Emperyalizmin büyük ekonomik, askeri ve politik gücüne kar-şın, tarihsel koşullar halkların kurtuluşu için uygundu. Bütünülkelerin proleterleri ve halkları, bu tarihi koşullarda emperyalist-kapitalist sisteme karşı ayaklandılar.

Ekim Devrimi ve Doğu Avrupa Devrimleri emperyalizm altında,Dünya Savaşlarının yolaçtığı koşullarda gerçekleşti. Ekim Devrimi'ningerçekleştiği koşullarda Dünya Savaşının yolaçtığı ekonomik yıkım,sosyal yıkım Dünyada devrimin objektif koşullarını oluşturdu. Bugünise devrimin dünya çapındaki objektif koşulları dünya savaşlarının yo-laçtığı koşullardan değil, emperyalizmin genel koşullarından doğ-muştur. Emperyalist aşamadaki kapitalizmin bütün gelişme yasaları,ekonomik krizler, sınıf savaşları, sosyalist ve kapitalist ülkeler arasın-daki büyük mücadele ve başka nedenlerle doğmuş olan dünya koşul-ları, toplumsal devrim için uygun bir durum yaratmıştır.

Bir ülkede, devrimin koşulları ele alınırken, yalnızca sözkonusuülkenin koşullarının kendi başına yeterli olmadığını, dünya koşulları-nın da gözönünde bulundurulması gerektiğini biliyoruz. Dünya ko-

Toplu Yazılar

361

Page 363: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

şulları her bakımdan toplumsal devrimler için uygundur. Her ülkedekikomünist güçlerin yapması gereken bu kadar uygun dünya koşulla-rından yararlanıp, kendi burjuvalarını devirmek, proletaryayı iktidaragetirmek ve sosyalizme geçmektir. Kapitalizmden komünizme sıçra-malı geçiş dönemi, bunun bütün koşullarını olgunlaştırdı.

Sosyalist ülkelerde yaşanan gelişmeler, sosyalizmin büyük tahri-batı, dünya burjuvazisine, emperyalist ülkelere geçici ve görece birüstünlük verdi. Bunun geçici olduğu kısa sürede anlaşıldı. Emperya-list ülkeler bütün dünyada büyük eylemlerle karşı karşıya geldi. Em-peryalist ülkeler, bağımlı kapitalist ülkelerde toplumsal devrimleriönlemek için saldırganlığını ve terörünü en üst düzeye çıkartırken,kendi merkezlerinde milyonlarca kitlenin eylemleriyle sarsıldı. Em-peryalist ülkelerde on yıllar boyu görülmeyen kitlesellikte ve şiddettegösteriler ve ayaklanmalar oldu. Burjuva ve emperyalist ideologlarınanti-proleter ye anti-komünist ideolojileri ve savları en başta kendimerkezlerinde büyük darbe yedi. Proletarya dünyayı değiştirecek dev-rimci bir güç olduğunu, toplumsal devrimler çağını sonuna kadar gö-türeceğini büyük kitle eylemleriyle kanıtlıyor. Dünya proletaryahareketi ise artık, düne göre daha birikimli, güvenli ve kararlıdır. Dün-yayı devrim yoluyla değiştirme eylemi her yerde yükselişte.

Emperyalist-kapitalist sistem halen ekonomik, toplumsal, poli-tik, askeri olarak büyük bir güçtür. Bu nedenle proletarya devrim yo-luyla, devrimci zora dayanarak yolunu açmak durumundadır. Sınıflıtoplumdan, sınıfsız bir topluma geçiş sancılı olacaktır. Bu geçiş kos-koca bir çağı içerecektir. Bu anlamda her ülkede proleter devrimcigüçler uzun süreli sınıf savaşlarını gözönünde bulundurmalıdır. Herülke proletaryası kurtuluşa giden yolda, daha şiddetli eylemlerden, içsavaşlardan, ayaklanmalardan geçecektir. Burjuvazinin, kaçınılmazsonunu gördükçe, gerici şiddetini ve saldırganlığını en üst düzeye çı-karacağı kesinlikle bilinmelidir. Bu anlamda dünya proleter ve komü-nist hareketi en şiddetli sınıf savaşlarına göre hazırlanmalıdır. Busavaşta zafer proletaryanın ve halk güçlerinin olacaktır.

Dünya burjuvazisi ve emperyalizm bugünkü durumunu ve gü-cünü çok uzun süre koruyamayacaktır.

Tarihi gelişmelere yalnızca pasif devrimcilik açısından bakanlarkapitalizmin daha uzun bir dönem ayakta kalacağını öne sürüyorlar,Oysaki tarihi gelişmeler yalnızca evrimden ibaret değildir; sıçramalıgelişim tarihi bir kaçınılmazlıktır. Üstelik bu sıçrama artık öyle uzunbir sürecin sonunda gündeme gelmeyecektir. Kapitalizm kendi evri-miyle, kendi tarihsel sınırlarına geldi.

Bu sınırlarda kapitalizmin çöküşü sıçramalıdır. Bu büyük çöküş,

C. Dağlı

362

Page 364: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bütün kapitalist sistemi kapsıyor. Kapitalizmin çöküş dinamiklerininsıçramalı rolü, bugün güçlü gibi görünen dünya burjuvazisinin ayak-larının altındaki toprağı çekip alıyor. Kapitalizmin çöküşü de, kapita-lizmin bağrında sosyalizmin doğuşu da sıçramalı biçimdegerçekleşiyor. Çağımızın bu özelliği, özellikle günümüzün bu özelliğikavranamazsa, dünya çapındaki büyük kitle ayaklanmaları kavrana-mazlar. Bütün bu gelişmeler insanlığın içine girdiği yeni evrenin özel-likleridir. Sınıfsız topluma geçişin bu evresi iyi kavranmalıdır.

Emperyalist ülkelerde uzun süre devrimci durumun doğmaya-cağı, emperyalizmin bundan dolayı uzun dönem proleter toplumsaldevrimlerden uzak kalacağı, emperyalist burjuvazinin durumunu sür-düreceği savları iflas etti. Emperyalist ülkelerde, bugüne kadar ki enkitlesel ve yaygın kitle eylemlerinin ortaya çıkması, bunun sürmesi,gelişme göstermesi, emperyalist ülkelerin toplumsal devrimlerdenuzak kalamayacağını, toplumsal devrimler çağının bu ülkeleri de sar-sacağını gösteriyor. Dünya büyük bir sıçramalı değişim döneminegirdi.

Proletarya burjuvaziyi devirmek için uzun dönemi, kapsayacakbir mücadeleyi göze almalıdır. Uzun süreli mücadeleden geçmeyi gözealmayan hiç kimse zafer beklemesin. Uzun süreli sınıf mücadelesini;bunun kaçınılmaz biçimi olarak uzun iç savaş vermeyi bilince çıkar-mayan proleter komünist hareket, devrimci konumunu koruyamaz.

Bu gerçeğin yanında, uzun süredir biriken ekonomik, toplumsalsorunların emekçi kitlelerde nasıl bir birikim yarattığını göremeyen-ler ise, bunun bir ayaklanmaya yol açacağını anlayamazlar. Ayaklanmadurumunu kavrayamadıkları için uzun süreli pasif bir bekleyiş içine gi-receklerdir. Uzun süredir birikmiş olan ekonomik, toplumsal sorun-lar, kendi içinde burjuvaziyi yıkacak patlayıcılar biriktirmiştir. Bubirikim bir ayaklanmaya yol açacak durumdadır.

Sınıfsız top1uma geçiş büyük eylemi yoğun biçimde sürüyor.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 Haziran 2000

Sayı:15

Toplu Yazılar

363

Page 365: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

KAPİTALİZMİN İÇ ÇELİŞKİLERİ ŞİDDETLENİYOR

İç çelişkiler, gerginlik, iç savaş, şiddet biçimleri sınıflı toplumungelişimiyle birlikte ilerler. Çelişmeli son sınıflı toplum olan kapita-lizm daha en başında kendi iç çelişkileriyle doğmuştur. Kapitalizmilerledikçe iç çelişkileri, daha şiddetlenmiştir. Kapitalizm refah döne-minin ardından yıkıcı ekonomik krizlere yakalandı. Ekonomik refahınardından, kesin ekonomik bir kriz gelmiştir. Burjuvazi üretici güçlerielinden kaçırdığı dönemden sonra ise, bir daha refah dönemini göre-medi. Kapitalizmin ufkunda görülen ekonomik krizler, bir daha bu,toplum biçiminin ufkundan ayrılmadı. Böylece, kapitalist üretim sü-reci en tepe nokta olarak ekonomik krizlerle çevrildi. Kapitalizm nezaman, ekonomik krizlerinin üstesinden gelmeye kalktıysa, ardındanöncekinden daha da büyük olanlarıyla karşılaştı. En son aşaması olanemperyalist aşamaya ulaştıktan sonra kapitalizm, ne kadar iç çelişkisive hareket yasası varsa, tümünü üst düzeyde ve daha şiddetli olaraküretti. En son tekelci devlet kapitalizmi ve emperyalist tekellerin dünyaçapında birleşmesi sonucu, kapitalizmin bütün iç çelişkileri, dünya ça-pında çelişkiler olarak en keskin biçimini aldı. Kendi tarihsel sınırla-rına varan kapitalizm, bu sınır boylarındaki her savaşı bir bir yitiriyor.Bu tarihi aşamadaki iç çelişkiler, kapitalizmi kesin çöküşe götüren çe-lişkiler biçimini aldı.

Kapitalizmin tarihsel eğilimi, kendi yıkılışı yönünde işliyor. Ser-maye, yadsımanın yadsınmasına uygun olarak tekelci aşamaya ulaş-tıktan sonra, bu aşamada, kendi yadsınmasının bütün koşullarını dayaratmış oldu Kendi yerini alacak komünist toplumun maddi ön ko-şulları ve bu toplumun bütün tarihsel koşulları kapitalizmin bağrındaher yönden olgunlaştı. Sermayenin bağrında gelişen güçlenen dev-rimci güçler bu toplumun bağrında, dış bir müdahale ile yanı devrimcizor yoluyla, yeni toplumu kuracak düzeye ulaştılar. Nesnel gelişmiş-

C. Dağlı

364

Page 366: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lik yönünden de büyük politik birikim yönünden de bu düzeye ulaştı-lar.

Sermayenin tarihsel eğilimi, işsizlik, yoksullaşma, yıkıcı iç çeliş-kiler ve en sonunda toplumsal devrimi kaçınılmaz yapan yönde işliyorToplumsal devrimlerin kaçınılmazlığı emperyalist-kapitalist sisteminher alanı için geçerli oldu. 20. yüzyıl boyunca, emperyalist ülkeler,suni olarak kendi yıkılışlarını geciktirecek önlemlere başvurmakla bir-likte, toplumsal devrimler, bütün dünyaya yayılarak sürdü. Bugün iş-sizlik bütün kapitalist ülkelerde en yüksek düzeyde, üstelik daha dabüyüyerek sürecektir. Yoksulluk milyarlarca insanı kapsıyor. Sefaletkutbuyla, zenginlik kutbu, bugüne kadar süregelen dünya düzenini alt-üst edecek kadar belirgindir. Toplumsal devrimler, her ülkede ayrı ayrıfakat, ortak hedef olarak emperyalist-kapitalist sisteme yıkıcı darbelerindiriyor. Dünyanın her yerinde, proletarya kitlelerinin tarihe gönder-dikleri kapitalizmdir.

Kapitalizm insanlığın elindeki bütün servet biçimlerinin kaynağıolan emeği ve toprağı (doğayı) kurutarak, dünya nüfusunun büyük ço-ğunluğunu yıkıma sürükleyerek ayakta kalabilir. Burjuvazi üretici güç-leri elinden kaçırdı. Bu güçler, ancak toplum tarafından ortaklaşaolarak ele geçirilebilir ve denetlenebilir. Biçimi ne olursa olsun, kapi-talist toplumda sürüp-giden iç-mücadelenin temelinde üretici güçler,üretim ilişkileri çatışması yatıyor. Bu savaşta, burjuvazinin üretici güç-leri ele geçirip, onları yeniden, kendi denetimi altına almasının koşul-ları yoktur. Tersine bütün çağdaş gelişme, bütün koşullar üreticigüçlerin yeni ve üst bir toplum biçimini kaçınılmaz yaptığını gösteri-yor. Üretici güçler-üretim ilişkileri çatışması, her seferinde, bir önce-kine göre sarsıcı, kıyasıya sınıf savaşlarının temellerini güçlendiriyor.

Bu çatışma, ikisi arasında toplumsal bir uyum kurulana kadar enşiddetli ve keskin biçimler alır. Bugün sınıflar savaşı, bütün dünya sah-nesinde, en keskin ve şiddetli biçimlerle yürüyor. Burada burjuva şid-det, ekonomik evrime karşı kullanıldığı için, bu ekonomik evriminulaştığı düzey tarafından kesin olarak yenilgiye mahkum edilir. Pro-letaryanın sınıf mücadelesinin aldığı şiddetli biçim, yani devrimci zor,proletaryayı egemen sınıf konumuna götürüyor.

Kapitalizmde herkes, ya proletarya diktatörlüğünden yana olur, yada burjuva diktatörlüğünün baskısında kalır. Bunun dışında kalına-maz. Burjuva sınıf ile proletarya arasındaki sınıf mücadelesi, dünyaçapında sürüyor. Dünyadaki bütün güçler ya proletaryanın devrimcidiktatörlüğünden yana yer alır ya da finans-kapital diktatörlüğündenyana. Sermayenin dünya çapında bir avuç emperyalist büyük tekelinelinde birikmesi, ezdiği, yok oluşa sürüklediği bütün güçleri, zorunlu

Toplu Yazılar

365

Page 367: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

olarak proletaryanın saflarına itmektedir. Burada proletarya, dünyayıkurtarma işini üstüne aldı.

Sosyalizmin ilk örneklerini engellemek için bütün gücünü ortayakoyan kapitalizm, bu ilk örnekleri, sonuç olarak büyük oranda tahripetti, ne var ki, komünizme doğru olan tarihsel gelişmeyi durduramadı.Komünizm, kapitalizme dıştan dayatılmadı; O, kapitalizmin bütün ta-rihi gelişmesi tarafından hazırlandı. Kapitalizmi çöküşe götüren, ye-rine daha yüksek bir toplumsal birliği dayatan kapitalizmin ekonomikevrimi, bu evrimin gelip dayandığı aşamadır. Kapitalizmi çöküşe gö-türen, kendi iç çelişkileri; çöküş dinamiğidir. Son dönemde dünyanınbütün kapitalist ülkelerinde, bu ara emperyalist merkezlerde gerçek-leşen anti-kapitalist eylemler, kapitalizmi yıkacak darbenin neredengeldiğine açık örneklerdir.

Burjuvazi, her yerde, kapitalizmi devirecek işaretin ve eyleminkomünistler tarafından başlatıldığını ileri sürdü. 19. yüzyılın ortala-rına doğru kurulan "Komünistler Birliği"nden, daha sonra kurulan I.Enternasyonal ile, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde kurulan "Komintern"ve her ülkedeki komünist çalışmayı, kapitalizmi dıştan yıkacak asılgüç olarak gördü. Bunun için de, bütün gücünü ve şiddetini kullana-rak komünist mücadeleyi yok etmek istedi. Oysaki komünist müca-dele, yalnızca tarihsel koşulları ve ekonomik koşulları tarih tarafındanverilen surecin kendisine bir müdahalede bulundu. Kapitalizmi çö-küşe götüren kendi iç dinamiklerini yaratan komünistler değildir. Ka-pitalizmin doğuşuyla birlikte, ortaya çıkan ve daha sonra bilimseltemellere oturan sosyalist hareket, kapitalizmle birlikte gelişim gös-terdi. Kapitalizmi yıkacak devrimci sınıfın güçlerini birleştiren, ör-gütlenmeye iten, ayaklanmaya koşullandıran kapitalizminmekanizmalarıdır. Komünistler yalnızca bütün bu güçleri biraraya ge-tirdiler, örgütlü, bilimsel programlı bir güç haline dönüştürdüler. Bu te-meller üzerinde bir güç olduktan sonra, komünizm, yüzyıldan fazlabir zaman çağın asıl belirleyici, sürükleyici gücü oldu. Kapitalizm,kendisini yıkacak devrimci gücü her zaman üretmiştir.

Sosyalist örneklerin yolunu engellemek için şiddetli bir savaş yü-rüten kapitalizm, toplumların, sonunda sosyalizm yoluna girmeleri-nin önlenemeyeceğini, bugün çarpıcı biçimde görüyor.

Kendisine karşı, proletarya tarafından verilen politik mücadeleninbaşarıya ulaşmaması için, emperyalist aşamaya bağlı olarak, duru-munu, geçici bir süre daha koruyabilen kapitalizm, bu sefer, kendi eko-nomik evrimiyle, proletaryanın toplumsal devrimini hazırlayan tarihselkoşulları hazırladı. Bu sefer, ülkelerin ardı ardına Sosyalizme geçişinedaha fazla engel olamayacaktır.

C. Dağlı

366

Page 368: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Yeni toplumun, eski toplumun yerini alması tarihsel bir dönü-şümdür. Dönüşümün olması için, tarihsel olarak maddi koşullarınınoluşması gerekir. Ücretli emekçilerin ekonomik kurtuluşu tarihsel biriştir. Kurtuluşun gerçekleşmesi için ekonomik, tarihsel koşullarınınoluşması gerekir. Hiçbir toplum, maddi önkoşulları oluşmadan, yeriniyeni bir topluma bırakmaz. Proletaryanın kurtuluşunun maddi koşul-ları oluşmuştur. Ekonomik koşullar dünyanın devrimci değişimi içingereken temelleri veriyor. Sosyalizm bu temeller üzerinde kaçınıl-mazdır, günceldir.

Emperyalist ülkelerin ekonomik olarak karşılıklı bağımlılığı;uluslararası işbölümü; dünya ticareti, bağımlı kapitalist ülkelerin, em-peryalizm tarafından ekonomik olarak ilhaklarının sonuna kadar var-dırılması; bu koşullarda, emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunanülkelerden birinde gerçekleşecek toplumsal devrim, politik bakımdanolduğu gibi, ekonomik bakımdan da sistemi sarsıntıya uğratacaktırKapitalist zincirin bir halkasındaki devrim, bütün ülkeleri etkileye-cektir.

Emperyalist bir ülkede gerçekleşecek toplumsal devrim, bu kar-şılıklı bağımlılığın ve bu çok yönlü ekonomik içiçe geçişin, bu ulus-lararası emperyalist tekellerin birleştiği günümüzde, Ekim Devriminin,kapitalizmin dünya sisteminde yarattığı kriz ve çöküşten daha yıkıcı-sına yol açacaktır. Kapitalizm büyük toplumsal devrimlere gebedir.

Bu devrim, politik bilinç yönünden de gündeme getiriliyor. Ka-pitalistlerin dışında kalan, sömürülen ve ezilen kitleler, yaşam koşul-larının kötüleşmesinin sermaye birikimiyle birlikte yürüdüğünükavramış durumdadır Kitleler tarafından anlaşılan gerçek yalnızca budeğil, kapitalizm yıkılmadığı sürece, yaşam koşullarının bundan dahabüyük bir sefalet içinde olacağını da kavrıyorlar. Dünya sahnesindeolan şey yalnızca teorik ya da politik bir aydınlanma değil, dünya, pro-letaryanın ve diğer emekçi kitlelerin eylemleriyle sarsılıyor Anti-ka-pitalist eylem, anti-kapitalist bilinci içeriyor; proletaryanınperspektifinde, anti-kapitalizm, burjuvazinin devrilmesi, proletaryadiktatörlüğünün kurulması ve sosyalizme geçiştir. Proletaryanın top-lumsal kurtuluş perspektifi, şimdi daha fazla kitlenin perspektifi olu-yor Çağın temel çelişkisi ve mücadelesi olan emek-sermaye çelişkisive sosyalizm-kapitalizm mücadelesi, proleter olmayan toplum tara-fından da bilince çıkartıldı. Sosyalizmin tarihsel perspektifi burjuvazidışında kalan, ezilen ve sömürülen kitlelere gerçek çıkış yolunu gös-teriyor; her geçen dönem daha fazla insan sosyalizm yoluna atılıyor.

Sosyalizm ve Sosyalizmin devrim yoluyla gerçekleşmesi düşün-cesi, dünya genelinde kitleler içinde maddi bir güce dönüştü. Bilimsel

Toplu Yazılar

367

Page 369: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sosyalizm, bilimsel bir dünya görüşü olarak dönüştürücü bir güçtür,kitlelerin bilincini dönüştüren yalnızca sosyalizmin teorik yönü değil,sosyalizmin engin pratiği de on yıllar boyu devrimci rol oynadı. Sos-yalizmin teori-pratiği dünyayı dönüştürme gücüdür.

Kitleler bilimsel sosyalizm bilincine kendiliğinden ulaşmadı.Kendiliğindenci bilinç, burjuva sınırları aşmayan bilinçtir. Devrimcipolitik bilinç proletaryaya dışarıdan götürüldü. Fakat bu, on yıllardıryapılıyor. Proletarya-komünizm ilişkisi geçen yüzyılların düzeyindedeğil, proletarya hareketi ve komünist hareket büyük ölçüde içiçegeçti. Bir yüzyıl boyunca tarihte büyük devrimci rol oynayan sosya-list ülkeler, bunun en somut ifadesidir. Ülkelerin bir kısmındaki za-yıflığa, yetersizliğe karşın, sosyalizm dünya genelinde geniş kitlelerinbilincinde yer etmiştir. Kitle hareketi, dünya genelinde kapitalizmi yı-kacak ve yerine daha yüksek bir toplum biçimi olarak sosyalizmi ku-racak yönde gelişiyor. Proletaryanın sınıf savaşı, teorik, politik vepratik cephede geniş kitlelerce kavranarak, sosyalizm yönünde gelişi-yor

Devrim İçin Mücadele Birliği15–30 Haziran 2000

Sayı:16

C. Dağlı

368

Page 370: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

PROLETARYANIN SINIF SAVAŞI SERTLEŞİYOR

Türkiye tekelci sermayesi ve emperyalizm, halk kitlelerini kitle-sel mülksüzleştirme, kitlesel işsizlik, mutlak yoksullaşma içinde bı-raktı, bunun sonucu varolan sınıfsal-toplumsal kutuplaşma nedeniylehiçbir zaman gerçek anlamda egemen olamadı. Sömürü, işsizlik, yok-sulluk, ekonomik kriz, burjuva iktidarları her zaman için tehdit etti.Emek-sermaye kutuplaşması ve çelişkisinden ileri gelen toplumsal so-runlar, çelişkiler ve çatışmalara politik özellikte sorunlarda eklenincesosyal patlama, halkın ayaklanması her zaman güçlü temellere sahipoldu. Sermaye ve emperyalizm böylesi bir ortamda kendisini güven-likte görmedi. Bu nedenle devlet terörü ve onun çeşitli biçimleri, ser-mayenin ve emperyalizmin esas egemenlik sağlama yöntemleri oldu.

Kitlelerin ekonomik ve toplumsal sorunlarının üst üste birikmesi,kendisini daima öfkeyle ortaya koydu. Sermaye, bu öfkenin ayaklan-maya, devrime ve iktidar yürüyüşüne yol açmasını engellemek içintam bir askeri ve politik terör estirdi. Sermaye, sosyalistlerin bu du-rumdan yararlanmasının önüne geçmek için, emekçi sınıfları serma-yeye karşı harekete geçirmelerini engellemek için onlar üzerinde herzaman koyu bir terör uyguladı. Devlet terörü baskı ve saldırı yasala-rıyla güçlendirildi.

Türkiye'de faşist devlet öncesinde bile dünyanın en militarist ge-rici, baskıcı burjuva diktatörlüğü uygulandı. İşçi sınıfı ve emekçi kit-lelerin politik ve radikal örgütlenmeleri on yıllar boyu engellendi,baskı altına alındı, saldırıya uğradı. Özel bir biçimde uygulanan Kürtulusu üzerindeki ulusal baskı, genel alana yayılarak devletin gerici,baskıcı karakterini daha da yetkinleştirdi. Türkiye'de hiçbir zamanılımlı politika ya da "havuç politikası" izlenmedi. Sermayenin politi-kası her zaman devlet terörü biçimindeki sınıf terörü oldu. Reformist-ler ve oportünistler tarafından belli dönemler desteklenensosyal-demokrat partilerin hükümetlerinde de bu terör politikası uy-

Toplu Yazılar

369

Page 371: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

gulandı. Öyle ki, her hükümet ancak emperyalizmin ve tekelci ser-mayenin şiddet politikasını yerine getirmek şartıyla iktidara getirildi.Türkiye 'deki bütün hükümetler egemen sınıfların terör politikalarınınaraçları oldular.

Emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye, sosyalistleri vahşetdüzeyindeki politikalarla ezerken işçi sınıfını da sermaye karşısında et-kisiz ve güçsüz bırakmak için daha en başından işçi sendikalarını de-netim altına aldı. Türkiye'de sendikalar öncelikle emperyalizmtarafından kurduruldu ve yıllarca denetim altında tutuldu. Bu sendi-kalar, emperyalizmin ve işbirlikçi sermayenin içerde sınıfa karşı birdenetleme aracı rolünü oynarken, genel olarak anti-komünist, gerici,resmi kurum özelliği gösterdiler. Bu sendikalar bugün de işçi sınıfınısermaye için bir sınıf halinde tutmak amacıyla militan bir davranışiçindeler. İçlerinde en büyük olanı, askeri faşist diktatörlüğe açık des-tek verirken, böylece işçi sınıfına karşı sermayenin ve faşizmin ya-nında saf tuttuğunu uygulamalarıyla ortaya koydu. Sermaye veemperyalizm, Türkiye'de ve Kürdistan'da dizginsiz bir burjuva terörüuygularken, genelde de proletaryanın ve sosyalizmin dünya çapındakigelişmesine karşı tam bir saldırı ve gericilik odağı oldu. Türk devletiiçerde ve bölgede ilerici halklara ve emekçi kitlelere karşı olduğu gibi,sosyalizme karşı da emperyalizmle birlikte hareket etti. Faşist TC. fa-şist Pinochet diktatörlüğünün Şili'de ve Latin Amerika'da, ABD em-peryalizminin ve Şili sermayesinin çıkarları için oynadığı saldırgan,baskıcı rolüyle, ırkçı beyaz yönetim altındaki Güney Afrika Cumhu-riyeti'nin içerde ve bölge halkına karşı oynamış olduğu terörist roldendaha fazlasını Türkiye'de, Kürdistan'da, bölgede ve dünyada oynadı.Faşist Türk devleti, Ortadoğu halklarına, Sovyetler Birliği'ne, Bal-kanlardaki ilerici halklara karşı Türk tekelci sermayesinin ve emper-yalizmin en ilerdeki terör merkezi oldu. Türk ordusu bu durumu BMşemsiyesi altında ezilen halklara karşı da oynadı. Kurtuluş savaşı verenve sosyalizme yönelen bütün halklar TC'yi kendilerine karşı emper-yalizmin yanında gördüler. Türk tekelci sermayesi bu saldırgan, ya-yılmacı, gerici rolünü hem kendi çıkarı için hem de emperyalizminçıkarı için gönüllü olarak oynadı. İçerde işsizlik, ekonomik kriz, yok-sullaşma içindeki kitlelerin ayaklanmasıyla, ezilen ulus ve ulusal top-lulukların ayaklanmasını bastırmak için gerici şiddetin her biçiminebaşvuran tekelci sermaye ve emperyalizm bu amaçla devlet yapısınımilitarizm temelinde daima yetkinleştirdi.

Sermaye ve emperyalizm bu çok yönlü amaçlarını gerçekleştir-mek için içerde bütün gerici güçleri örgütledi ve harekete geçirdi. Sivilfaşist hareket ve gerici faşist hareket sermaye ve emperyalizmin çı-

C. Dağlı

370

Page 372: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

karları doğrultusunda sonuna kadar kullanıldı. Ayaklanan işçilere, köy-lülere, Kürt halkına, aydınlara ve öğrencilere karşı gerici güçler, top-lum içindeki ileri karakol olarak harekete geçirildi. Komünistlerin,sosyalistlerin, devrimcilerin, demokratların ve çok sayıda ilericininkatledilmeleri, devlet tarafından desteklenen ve örgütlenen gerici-fa-şist güçler tarafından gerçekleştirildi. Düzenin bütün politik ve top-lumsal kurumları: siyasi partiler, üniversiteler sermayenin veemperyalizmin amaçlarını gerçekleştirmek için örgütlendi, destek-lendi, harekete geçirildi. Bu anlamda tümü gerici ve faşist karakterdeörgütlendi.

Türkiye ve Kürdistan'ın son otuz yıllık tarihi ya iç savaş ya da içsavaşa yakın düzeyde yaşandı. Bu dönemde ekonomik ve toplumsalsüreç tekelci egemenliğe karşı işledi. Süreç kitleleri sık sık ayaklan-malara itti. Bu gelişme devrimin böylesine güçlü ve yaygın biçimdegelişmesine yol açtı. Sürece devrim yoluyla müdahale etmek amacıyladevrimci örgütler ortaya çıktılar ve çok kısa sürede yetkin bir konumelde ettiler. Bu etkinliğin, sonunda emekçi kitlelerin iktidarıyla so-nuçlanacağını çok iyi bilen emperyalizm ve tekelci sermaye, sürecefaşist darbelerle müdahale etmeye çalıştı. Devlet bu amacını gerçek-leştirmek için her seferinde daha çok yetkinleştirildi. Devlet 12 Mart1971' de faşistleştirildi. 12 Eylül 1980 sürecinde de tüm devlet yapı-sında kurumlaştırıldı. Militarist yapı emperyalist kapitalist ülkelerdendaha ileri boyutlarda güçlendirildi. Bir emperyalist örgüt olan NATO.Türk ordusunun eğitimini, silahlanmasını, ileri karakol olma rolünü, iş-kence, katliam, darbe ve diğer tüm faaliyetlerini bifiil örgütledi, etkinrol aldı. Türkiye neredeyse 80 yıl içerde veya dışarıda hiçbir ülke ta-rafından saldırıya uğramadığı halde dünyanın en güçlü militarist ya-pılarından birisine sahip oldu. Emperyalizmin ve sermayenin en çokgüvendiği ve dayandığı faşist ordunun varlık nedeni ve amacı halk-lara karşı savaşmaktır. Türk ordusunun bu işkence, katliam, terör, baskıyeteneği daha da yetkinleşti. Halk kitleleri bu faşist terör, işkence ma-kinesini parçalamadan, yıkmadan politik hedeflerine ulaşamaz.

Tüm bunlar içerde her zaman varolan ayaklanma ve devrim ko-şullarını sonuçlandıracak olan devrimci güçleri ezmek amacıyla ger-çekleştirildi. Böylece Türkiye tekelci sermayesi ilerici halklara,devrimci güçlere karşı emperyalizmin askeri, ekonomik, politik bütüngücünü arkasına alarak savaştı.

Türkiye ve Kürdistan' da devrim, Türkiye tekelci sermayesi veemperyalizmin oluşturduğu uluslararası burjuva ve emperyalist itti-faka karşı gelişti. Bu da sınıflar savaşının bugünkü çeşitli biçimlerininson derece sert, şiddetli ve uzun süreli geçmesini beraberinde getirdi.

Toplu Yazılar

371

Page 373: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Sınıflar savaşı 90'lı yıllarla birlikte en şiddetli biçimi olan iç savaş aşa-masına girdi. İç savaş boyunca Kürt, Türk ve diğer halklardan onbin-lerce insan katledildi. Katliam, faşist devlet terörü ve işkence, devletinsistematik ve süreğen politikası oldu. Halkların birleşik devrim mü-cadelesi, dünyanın en zalim faşist devletine karşı yine en çetin koşul-larda mücadele vererek gelişti. Bu gelişim hiçbir biçimde önlenemedi.İnsanlar kitleler halinde devrimin yanında saf tuttular. Cezaevlerinde,dağlarda, kentlerde, fabrikalarda, sokaklarda, okullarda, uluslararasıalanda insanlarımız sermayeye ve faşizme karşı devrimci iç savaşıbaşlattı. Devrim, kendini toplumsal, politik, uluslararası alanda çokbelirgin biçimde hissettirdi. Burjuvazi ve emperyalizm, Türkiye'de vebölgede atacağı her adımda devrimin baskısını hissetmek zorundakaldı. Devrim, gelişen ve büyüyen bir gerçeklik olarak daha geniş kit-leleri kapsayarak zafer yolunda büyük mesafe katetti.

Egemen güçler devrimi tasfiye etmek, onun baskısından kurtul-mak için politik çevirme harekatı denilen karşı ayaklanma stratejisinigeliştirdi. Önce 90'da uygulamaya konan ama devrimci güçler tara-fından boşa çıkartılan bu politika 90'ların sonunda Kürt küçük bur-juva önderliği üzerinden geliştirildi. Kürt küçük burjuva hareketi isebu politikanın gönüllü savunucusu oldu. Türkiye sosyalist hareketiiçindeki çeşitli oportünist çevreler tarafından da dolaylı biçimde des-teklenen bu politikanın başarı şansı yoktur. Devrimin güçlü, sağlamnesnel temelleri var. Bu temeller içerisinde yığınların onlarca yıldırbirikmiş ekonomik, toplumsal, politik sorunları var. Bu temel içeri-sinde kitlesel işsizlik, Kürt ulusunun ezilen ulus gerçeği var. Ve bu te-meller bütün bu kitlelerin artan, büyüyen özlem ve istekleriylegüçleniyor ve daha da genişliyor. Emperyalizm ve tekelci sermayeise yığınların özlemlerini ve istemlerini hiçbir şekilde karşılayamazdurumda; tersine onların bütün ekonomi politikaları kitlelerin sorun-larını daha da derinleştiriyor. Yoksulluk, baskı altında yaşama, halklarıdaha güçlü ve şiddetli başkaldırılara yöneltiyor.

Bu koşullarda gündeme getirilen AB üyeliği, emekçi sınıflara,devrimci halk kitlelerine karşı uluslararası bir ittifak olarak gerçek-leşti. Sermaye ve emperyalizmin oluşturduğu bu ittifak, devrimin bas-kısı altında, konumunda sürekli değişikliğe gitmek zorunda kaldı,devrimin baskısı onu daima kendi konumunda değişikliğe zorlaya-caktır. Bu güçler tarafından gündeme getirilen, "politik değişim" dev-rimin temellerini zayıflatmak, devrimi bölmek ve sonuçta devrimiezmek için bir tuzak olarak kullanılıyor. Proletarya ve genel olarakdevrimci hareket, amaçlanan bütün bu burjuva değişikliklerin temelhedefinin burjuvazinin ve emperyalizmin konumunu güçlendirmek

C. Dağlı

372

Page 374: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

olduğunu bilmelidir. Bu süreçte devletin çıkardığı yasalara, ekonomi-politikalara, uygulamalara bakıldığında sermayenin ve emperyalizminhangi yönde gittiği çok açık olarak görülecektir.

Devletin kitle eylemlerine karşı pratikte aldığı tavır sermayeningerçek politik yöneliminin kanıtı durumunda. Yapılan bütün kitle gös-terilerinde çoğu zaman kitleden daha fazla sayıda polis ve asker yeralarak, kitleleri tam bir ateş çemberi içine alıyor. Eylemci kitleler resmifaşist güçlerin ateş ve saldırı menzilindedir. Antep isçilerine yapılansaldırı ve estirilen devlet terörü, sermayenin gerçek politik yönelimi-nin bundan başka bir şey olmadığını ortaya koydu. Bütün demokratikve devrimci kitle gösterileri ya saldırıya uğruyor ya da resmi faşistgüçler tarafından kuşatma altına alınıyor. İnsan Hakları Derneği' ninılımlı demokratik gösterileri, sokakta yapılan basın açıklamaları enşiddetli devlet terörüyle karşılaşıyor. Daha ileri gidilmesi durumundabu devlet terörünün nasıl katliam düzeyine varacağını birçok defakendi tarihinde yaşamış halklar çok iyi biliyor. Devrimci kitleler bubilinçle hareket etmeli, örgütlenmeli ve devrimci mücadele yöntem-leriyle donanmalıdır.

Sermayenin ve emperyalizmin ekonomik ve politik saldırıları, budeğişimin gerçek yönünü tayin ediyor. Özelleştirmelerle, fiyat artışla-rıyla, kitlesel işsizlikle, çalışanların ücretlerinin çeşitli biçimlerde dü-şürülmesiyle, emekçi sınıflara karşı ekonomik cepheden bir savaşyürütülüyor. Sermaye sınıfı, sendikaların yönetimlerini denetim altınaalmakla yetinmeyip örgütlü yapılarını zayıflattı. Komünist ve dev-rimci güçlere karşı daha şiddetli bir savaş geliştiriyor. Gündeme otur-tulan hücre tipi cezaevleri tutsaklara, sınıfa ve tüm devrimci güçlerekarşı bir savaştır. Bütün bu saldırının amacı, mevcut yıkıcı ekonomik,toplumsal sorunları emeğin egemenliğiyle sonuçlandıracak olan pro-leter iç savaşın iki temel gücü olan komünistleri ve emek güçlerinibaskı altına alarak, kendi durumlarını güçlendirmektir. Öte yandandevlet egemenlik sistemi düne göre ekonomik yönden daha güçlü halegetirilmektedir. Hedeflenmiş olan büyük askeri projeler, esasında dev-letin, emperyalistlerin burjuvaların, reformistlerin söylediklerinin ter-sine kendi konumlarını güçlendirdiklerini ortaya koyuyor. Tekelcisermaye ve emperyalizmin bu yeni ittifakı bütün cephelerde devrimekarşı en kapsamlı ve şiddetli saldırıdır. Bunu bir an bile unutan, niyetine olursa olsun, karşı-devrimin konumunu güçlendirmesine destekvermiş olur.

Devrim, reformistlerin, oportünistlerin bütün aldatmalarına aldı-rış etmeksizin kendi konumunu güçlendirmelidir. Emperyalizmin eko-nomik ilhak sürecini sonuna kadar vardırmasının yarattığı çelişkiler,

Toplu Yazılar

373

Page 375: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ekonomik-toplumsal sorunlar, baskı ve sefalet, proleter iç savaşın vehalk ayaklanmasının gelişmesi yönünde ilerlemektedir.

Dünyanın devrimci yükseliş sürecinde olması, devrimimizin dahaileriye gitmesi için büyük bir itilim sağlıyor. İçerde devrimin sıçra-malı gelişimi için bütün ekonomik ve toplumsal koşullar yeterince bi-rikti. Emperyalizmin ve tekelci sermayenin ekonomi politikası,kitlelerin milyonlar halinde yıkımı ve ölümüdür. Bu, kitlelere karşıçok şiddetli, yoğun ve yok edici bir savaştır. Kitlesel işsizlik, kitleselmülksüzleşme, büyük yoksullaşma, birikmiş kapsamlı toplumsal so-runlar kitleleri proleter iç savaşı geliştirmeye, ayaklanmaya, devrimeyöneltiyor. Kitlelerin istedikleri çok köklü, devrim de kesinlikle köklü(derin) olacak. Toplumsal devrim, ekonomik koşullar, tarihsel gelişmetarafından nesnel ve güncel hale getirildi. Devrim bu gelişmelerin so-nucunda kaçınılmaz oldu. Proletarya ve komünist güçler, bütün güç-lerini bu kaçınılmazlığı gerçekliğe dönüştürmek için seferber etmelidir.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 Temmuz 2000

Sayı:17

C. Dağlı

374

Page 376: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ÇAĞIN GERÇEĞİ

Kapitalizm, yalnızca baskının ve sömürünün biricik temeli ol-makla kalmayıp çalışan kitlelerin ve en geniş halk kitlelerinin yaşa-dıkları sosyal felaketin de tek temelidir. Kapitalizm sömürü ve sosyalyıkımın genişletilerek, derinleştirilerek sürdürülmesi yönünde işliyor.Kapitalizmin dünyada yolaçmış olduğu açlık, kıtlık, kitlesel salgınhastalıklar, ölüm, insanlığın bugüne kadar karşılaştığı en büyük sosyalfelaketlerdir.

Afrika'da milyonlarca insan, geçmişte sömürgeciliğin, daha sonrayeni sömürgeciliğin neden olduğu açlık, ölüm, hastalık, çevre felaketi,kuraklık, kıtlık ve kapitalizmin yol açtığı diğer felaketler bu kıtanın, ta-rihinde karşılaşmış olduğu en büyük felaketlerdir. Hiç kimse Afrika'dayaşayan insanların bugün içinde bulunduğu durumun ve Afrika'nınyaşadığı tahribatın, yıkımın ve ölümün, buradaki insanlardan ve kıta-dan kaynaklandığını öne süremez. Afrika insanının ve Afrika'nın ölü-münün sorumlularının sömürgeciler ve yeni sömürgeciler olduğu, kıtahalkı tarafından kesin olarak bilince çıkarılmıştır. Onlarca yıl en eşit-siz koşullarda, milyonlarca insanın işkence ve ölümüne sonuçlananulusal kurtuluş sav aşları, bu bilincin maddi güce dönüşmesidir. Afri-ka'daki emekçi kitleler, kendilerini yalnızca politik özgürlüğe kavuş-turacak olan değil, ekonomik toplumsal sistem olarak da tarihin enbüyük yıkımlarından kurtaracak olan yeni bir toplumsal sistem kurmamücadelesine atılmışlardır. Komünist partilerin ve marksist-leninistörgütlerin varlığı ve mücadelesi, Afrika proletaryasının ve emekçile-rinin amaçlarını ve özlemlerini ifade etmektedir.

Emperyalist-kapitalist sistem yalnızca Afrika'nın kurutulmasınave ölümüne yol açmakla kalmadı, bütün bağımlı kıtaların emeğiyle,doğasıyla ölümünün de tek nedenidir.

Emperyalizmin bağımlı ülkelerde gerçekleştirmeye çalıştığı eko-nomik ilhak sürecinin sonuna kadar vardırılması politikası, bağımlıülke halklarına karşı en şiddetli ve öldürücü saldırıdır. Bu saldırının vesömürünün sonucunun, bu ülkelerde yaşayan insanlar için bundandaha büyük yıkımlar, kitlesel ölümler olacağı açıktır. Yeni sömürge-

Toplu Yazılar

375

Page 377: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cilik olan bağımlılık ilişkisi bir emperyalist sömürü biçimidir. Bu sö-mürü, bağımlı ülkelerde yürürlüğe sokulan politikalarla en yoğun dü-zeye çıkartılıyor. Sömürü, soygun, talan ve çevrenin yıkımı dizginsizbiçimde en üst noktalara vardırılıyor. Kapitalizm, kendi yüksek karla-rını ve tatlı yaşamı uğruna insanları ve dünyayı felaketten felakete sü-rüklüyor.

Bağımlı ülkelerdeki bütün ilişkileri geniş kapsamlı olarak vebütün üretim alanlarında, dolaşım alanında tamamen emperyalist te-kellerin yararına düzenleyen, bunun sonucu olarak bu ülkelerdeki in-sanların sosyal yıkımına neden olan IMF, AID (DB)'nın uyguladığıpolitikalar bugünden kendi sonuçlarını vermiştir. Üretimin düşürül-mesi, üretim alanlarının yok edilmesi, kitlelerin geniş kapsamlı mülk-süzleştirilmesi, kitlesel ve yüksek oranlı işsizlik, ücretlerindüşürülmesi, derinleşen mutlak yoksullaşma, ekonomik ilhakın so-nuna kadar vardırılmasının ilk çarpıcı sonuçlarıdır.

Emperyalist tekeller, bağımlı ülkelerde tarımsal yapıyı gerekdünya pazarına bağlayarak, gerek eşitsiz rekabet yoluyla, gerek borç-landırma yoluyla ve bu ülkelerin hükümetleri eliyle uyguladığı çeşitlibaskı ve sömürü politikalarıyla çökertmiş, buralarda yaşayan insanlarbüyük bir açlık tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Emperyalist te-keller ve işbirlikçi sermayeler için yüksek kar getirmeyen tarımsalalanlar tasfiye edildiği için, buralarda çalışan milyonlarca insan aç veişsiz kalmıştır. Ekonomik krizin yanı sıra, son yıllarda en geniş kap-samlı biçimde uygulanan özelleştirme politikalarıyla, bağımlı ülke-lerde milyonlarca işçi işsiz bırakılmıştır. Bağımlılık ve kapitalist sistemiçinde bağımlı ülkeleri bekleyen, bundan daha büyük yıkım ve kesinölüm olacaktır.

Buna karşı ayaklanan, kendine özgürce ve yeterli bir maddiyaşam sunacak olan yeni bir yaşam kurmak için proleter kitleler vekomünist hareket güçlü bir atağa kalktı. Toplumsal ayaklanma ve dev-rimle sonuçlanacak olan bu atağın sonuçsuz kalması için emperya-lizm, işbirlikçi tekelci sermeyeler ve bu ülkelerdeki devlet iktidarları,proletaryaya ve komünistlere karşı, yeni baskı ve saldırı politikalarınıyaşama geçiriyorlar. Koşullar bu ülkelerde proletaryayı öne çıkmaya,bütün ezilen ve sömürülenlerin önderliğini ele geçirmeye zorladığın-dan, egemen güçler, bu durumun emeğin iktidarıyla sonuçlanmamasıiçin işçilerin örgütlü yapılarına karşı sistematik ve sonuç alıcı baskı-lar uyguluyor. Bunun sonucunda bu ülkelerdeki sendikalar güçsüz-leşmiş, sınıfın örgütlenmesinin önüne geçebilmek için her türlü baskıyöntemi devreye sokulmuştur. Komünistleri ve küçük-burjuva dev-rimci hareketleri, işkence, katliam ve burjuva devlet terörünün her bi-

C. Dağlı

376

Page 378: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

çimine başvurarak etkisiz hale getirmek amacıyla on yıllardır uygula-nan yok etme politikasına eklenen politik çevirme hareketi, sınıf sa-vaşının şiddetli biçimlerde sürdüğü ülkelerde uygulamaya konuldu.Fakat bu baskı önlemleri sonuç getirmeyeceği için emperyalizm veburjuvazi tam bir ittifakla, proletarya önderliğindeki halk hareketle-rini ezmek amacıyla ortak müdahale politikalarını benimsedi. Esasolarak ABD ve diğer emperyalist ülkeler, her ülkeye istediği zaman veistediği biçimde müdahale etme hakkına daha geniş biçimde uluslar-arası destek sağlamış oldu. Her ülkedeki burjuva egemenlik artık yal-nızca uluslararası burjuva ittifakla ayakta kalabildiği için, her ülkeninişbirlikçi tekelci güçleri ve hükümetleri, emperyalizmin "insan hak-ları" adına, "demokrasi" adına halk ayaklanmalarını ezmeyi amaçla-yan bu görüşüne seve seve destek veriyor.

Emperyalist ülkelerin işbirlikçi devletlerle birlikte, emperyalist-kapitalist sisteme karşı ayaklanan ve sosyalizme yönelen kitlelerindevrim mücadelesini engellemek için "ortak müdahale" politikalarınıbenimsemesi, tüm dünyada genişletilmek istenen "politik çevirme ha-reketinin" sonuç vermediğini açıkça göstermektedir. Emperyalizminbağımlı ülkelerde yaygınlaştırdığı sömürüsü, yani ekonomik ilhakınısonuna kadar vardırma politikası, yine emperyalizmin bu ülkelerdekiişbirlikçi tekelci sermayeler ve devletler eliyle uygulamaya çalıştığıpolitik hegemonya biçimlerine karşı işliyor. Bu da politik hegemon-yalarını, daha sağlamlaştırmalarından önce sarsıyor. Yani bu ülkelerdekitlelerin toplumsal devrimi ve toplumsal ayaklanması için koşullarbifiil emperyalizm ve kapitalizm tarafından hazırlanıyor. Bu süreç hertürden "sınıfsal uzlaşma", "sınıf işbirliği" ve "politik uzlaşma" yapa-bilmelerini olanaksız hale getiriyor. Egemen güçlerin politik olarakhangi yöntemi ve biçimi denerlerse denesinler, bir sonuç alamaya-cakları bugünden açığa çıkmıştır. Bundan dolayı bugüne kadar en sertve en kapsamlı saldırı politikaları ve uluslararası burjuva ittifakın ortakmüdahale politikası geliştirildi. Bütün bu gelişmeler, burjuvazinin veemperyalizmin egemenlik sağlaması anlamına gelen politik çevirmepolitikasının sonuçsuz kalmasına yolaçan sınıf savaşlarının zemininiher yerde güçlendiriyor.

Kapitalizmi yıkıma götürecek olan kendi iç çelişkileri, her sefe-rinde daha keskin ve yıkıcı biçimde ortaya çıkıyor. Kapitalizmin bu çe-lişkilerden hiçbir biçimde kurtulma şansı yoktur. Sermayenin devasaölçülerde yalnızca birkaç elde toplanması, buna karşılık yoksulluğunçok daha büyük kitleleri kapsaması, kapitalizmin antagonist karakterliçelişkilerini alabildiğine şiddetlendiriyor. Pek çok araştırmacı, bu yok-sulluğun boyutlarını çeşitli yönlerden ortaya koyuyor. Sınıf ayrımları

Toplu Yazılar

377

Page 379: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

öylesine büyük ki, bu yüzden onu her yerde görmek mümkündür. Em-peryalizmin sözcüleri, sınıf ayrımlarının yaratmış olduğu korkunç so-nuçların en sonunda kitleleri ayaklanmalara götürmesinden endişeduyduğu için, bu sonuçların kimi sosyal önlemlerle hafifletilmesi öne-risinde bulunuyorlar. Emperyalistlerin sosyal önlem önerileri dünyadahiçbir ciddi etki yaratmadı. Çünkü kitlelerin ekonomik toplumsal so-runları öylesine büyük ve köklü ki, bu sorunlardan teğet geçen hiçbirsöz ve öneri en ufak bir etki yaratamaz. Kapitalizmin dünyada izlediğisoygun ve sömürü politikaları, çeşitli burjuva çevrelerin sosyal önlemönerilerinin ne kadar geçersiz ve etkisiz olduğunu gösteriyor. Kapita-lizm, burjuvazinin ve sosyal-reformistlerin göstermeye çalıştıklarınıntersine, tek bir yönde işliyor. Yığınların ve doğanın daha geniş ölçeklitahribatı ve yok edilmesi.

Yalnızca yoksulluktan değil, boyutları çok geniş olan bir yıkım-dan sözedebiliriz. Sürekli olarak dünyada milyonlarca insanın mülk-süzleşmesi, işsiz bırakılması, yoksulluğun boyutlarını daha çokderinleştiriyor Kapitalist gelişme sınırlı sayıda yeni üretim alanlarıaçsa da, bunun sonucu yeni insanlar işçi olarak buralarda çalışsa bile,esasında ekonomik kriz nedeniyle çok daha fazla sayıda çalışan insanişsiz bırakılmaktadır. Ve kapitalizmin temel işleyişi, sermaye biriki-minin ana eğilimi daima daha fazla sayıda insanın işsiz bırakılmasıyönünde işlemektedir. Engels tarafından "yedek sanayi ordusu" olaraknitelendirilen işsizlerin bu "yedeklik yapısı çoktan çöktü. İşsizlik,açlık, ölümle içice yaşama, işsizlerin süreğen yaşam biçimi halinegeldi. Dünya işsizler ordusunun safları devamlı biçimde büyümekte-dir. Kapitalizm insanları İŞSİZ bırakarak ve ekonomik krizlerle top-lumu yönetemediğini, toplumsal gelişmenin önünde ayakbağıolduğunu göstermekle kalmadı, milyonlarca insanı da yaşamdan dış-taladı, dıştalamaya devam ediyor. Emekçi kitleler bütün dünyada,dünya ve çevreleriyle ilişkilerini ya sahip oldukları üretim araçları yada işçilerde olduğu gibi emek güçleriyle sürdürürler. Kapitalizm in-sanların ellerindeki her türlü aracı alarak, onların dünyayla olan tümbağlarını koparmaya çalıştı. Böylece milyonlarca emekçi yaşamsalfaaliyetlerden uzaklaştırılmış oldu.

Kapitalizm insanları genel düzeyde yoksullaştırarak, her türlüyaşam aracından yoksun bırakarak ve sürekli biçimde milyonlarca in-sanı toplumsal üretim sürecinden uzaklaştırdı. Bu, insanların özlem-lerini, dünyayı ele geçirme amaçlarını ivedi ve köklü halegetirmektedir. Kitlelerin bu özlemlerini çeşitli biçimlerde kapitalizmçerçevesinde giderme olanakları yoktur. Kitlelerin özlemleri, istem-leri ve kurtuluş amaçlarıyla kapitalist ilişkiler tam bir çelişki ve ça-

C. Dağlı

378

Page 380: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tışma içindedir. Bu çatışmaların boyutları her geçen gün büyümekte,aldığı biçimler zenginleşmekte, daha geniş kitleleri anti-kapitalist mü-cadeleye seferber etmektedir. Bütün dünyada ayaklanmalar döneminegirilmiştir. Bu ayaklanmalar bugün henüz sınırlı kitle ayaklanmaları bi-çiminde görülmekle birlikte, bunun gelişim doğrultusu genel ayak-lanmalar yönündedir. Avrupa'da, Kuzey Amerika'da, bağımlı kıtalardason dönemlerde ortaya çıkan yüzlerce kitle ayaklanması örnekleri, gel-mekte olan genel ayaklanmaların öncü eylemleridir. Kapitalizm, eko-nomik işleyişiyle kitleleri ayaklanmalar yolunda geliştirmekte,eğitmekte, örgütlemektedir. Kapitalizmin işleyişi, insanları kendi iş-leyişinin kaçınılmazlığı ile her yerde ayaklanmalara hazırlıyor.

Kapitalizmin içine girdiği dönem, bu sistemin son dönemidir. Budönemde kapitalizm, yoğun biçimde kendi yıkılışının koşullarını ol-gunlaştırmaktadır. Ve bu dönem sınıflar savaşının zeminlerini dünyaçapında güçlendirmektedir. Aynı zamanda burjuvaziyle proletarya ara-sındaki sınıflar savaşı en kapsamlı ve sert dönemine girmiştir. Geçenyüzyılın 60'lı yıllarından bugüne kadar, emperyalist-kapitalist sistemlesavaşta milyonlarca insan yaşamını yitirdi, kapitalizmin yol açtığı"açlık ayaklanmalarına katılan yığınlardan "10.000.000" insan katle-dildi. Sadece Latin Amerika'da 1970'ten 1990'a kadar demokrasi vesosyalizm mücadelesinde öldürülenlerin sayısı "200.000" kişidir. Tür-kiye ve Kürdistan'da 90'lı yıllardaki iç savaşta onbinlerce insan yaşa-mını yitirdi. Demokrasi ve sosyalizm mücadelelerinin verildiğiülkelerde faşist devlet terörü, işkence, insanların kaçırılıp öldürülmesi,kitlesel katliam ve baskının her biçimi en vahşi biçimde uygulandı.Bugün sermayenin baskı ve egemenlik organı olan devletler her yerdegüçlendirilmekte, baskıcı yapısı yetkinleştirilmektedir. Burjuva dev-letlerin güçlendirilen militarist yapısı ve terörist karakterinin bütünyönlerden güçlendirilmesi, egemen sınıfın proletarya ve bütün ezilenkitlelere karşı en sert politik savaşıdır. Devlet sınıf çelişkilerinin birürünüdür ve güçlendirilmiş varlığı, bu çelişkilerin nasıl şiddetlendiği-nin ve burjuvazinin baskısını hangi boyutlara vardırdığının gösterge-sidir.

Emperyalizmin ve çeşitli ülkelerdeki işbirlikçi devletlerin "de-mokrasi", "toplumsal uzlaşma", "toplumsal barış" vb. araçları, ege-menlerin sınıfsal durumunu ve iktidarını güçlendirmekten başka birşey değildir. Sermayenin yönetim biçimindeki ve politikasındaki kimibiçimsel değişimlerin tek bir amacı vardır, o da yalnızca, sermayeninemekçi sınıflarla savaşında konumunu güçlendirmektir. Böylece ser-maye, emekçi sınıflarla savaşında güçlü konumdan hareket etmekte-dir. Karşı kutuptaki proletarya ve komünist hareket ise, baskılardan, en

Toplu Yazılar

379

Page 381: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ağır burjuva gericilik ortamından geçerek, bilinci, savaş kapasitesi vemücadele araçları yetkinleşmiş olarak bu savaşa girmiştir. Kitleler yal-nızca devrimci mücadele yöntemleriyle ideolojik olarak silahlanmaklayetinmiyor, aynı zamanda büyük bir cesaretle ileri atılıyor. Dünyanınher köşesine bakın, ölüm kusan silahlara karşı, araç-gereç bakımın-dan yetersiz olan bu insanların hayranlık verici cesaretlerini görecek-siniz. En etkin silahların, en otoriter araçların, her yerde emperyalizminve burjuvazinin elinde olduğu bir yerde kitlelerin, bunların yarattığıbaskı terör ve ölüme aldırış etmeksizin eyleme geçmeleri, tarihte eşinerastlanmayan bir cesaret örneğidir. Kitlelerin her yerde sonuç alıcı dev-rimci yöntemleri benimsemesi ve gerçek silahlarla donanmaları du-rumunda, bu cesaretin nasıl harikalar yarattığını, tam bir yüz yılıbaştanbaşa kaplayan büyük deneyleriyle gördük.

150 yıldan fazladır savaş halinde olan iki sınıf, proletarya ve bur-juvazi, bugün yüksek sınıf bilinci ve bunun gereklerine uygun araçlarlakarşı karşıya geliyorlar. Burjuva sınıfın sınıf bilinci, eski dünyayı tem-sil eden, göçüp gitmekte olan bir sınıfın bilincinden başka bir şey de-ğildir. Burjuvazinin sınıf bilinci, kendini yaşamın bütün entelektüelcephesinde ortaya koyuyor. Bu bilinç düzeyine ulaşmış olan burju-vazi, dünyada egemenliğini artık entelektüel, kültürel ve ideolojikyönde sürdüremeyeceğini öğrenmiştir. Tarihten almış olduğu bu bi-linçle hareket ederek sınıfsal ayrıcalıklarını, egemenliğini ve toplum-sal sistemini ayakta tutmak için sınıf savaşını en etkin ve otoriteraraçlarla sürdürmektedir. Fakat koşullar, buna baskı politikası temelolmak üzere, onları başka "esnek" yöntemlere de başvurmaya zorla-maktadır. Fakat bu "esnek" yöntemler, sınıf savaşında hiçbir biçimde"yumuşatıcı" bir etki yaratmıyor. Çünkü kapitalizm, ancak sürekli ola-rak daha fazla insanın sömürülmesi, açlığa mahkum edilmesi, yaşam-dan dıştalanması ile varlığını sürdürebilir. Bu durum ise, daimaayaklanmaların ve toplumsal devrimlerin temellerini güçlendirmek-tedir. Bütün bu gelişmeler, sınıf savaşının düne göre daha da şiddetle-neceği yönündedir.

Burjuvazi, proletaryaya karşı savaşta ne kadar "yüksek sınıf bi-linci"ne sahip olursa olsun, tarihsel koşullar bu sınıfın aleyhine işle-mektedir. Bu sınıfın bütün dünyada egemen hale getirdiği kapitalistüretim biçimi, kendi bağrından doğan devrimci güçler tarafından heryerde alt-üst ediliyor. Burjuvazinin egemenliğine, kapitalist üretim bi-çimine son verecek olan proletarya, uzun sınıf savaşları içerisinde çokgeniş birikimler sağlamış ve sınıf bilincini geliştirmiştir. Burjuva ege-menliği, burjuva ideolojisi, burjuva düzeni dağılırken, buna karşın pro-letarya, kendi içerisinde birleşmekte, örgütlenmekte ve bütün toplumu

C. Dağlı

380

Page 382: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yeni bir birlik biçiminde örgütlemek için egemen sınıf durumuna gel-mektedir. Uzun sınıf savaşında proletaryanın zaferlerinin yanında, ye-nilgileri de proleter sınıfın kesin kazanması için birer silahadönüşmüştür. Proletarya, insanlığın girdiği yeni evreye, yüksek sınıfbilinciyle ve zengin mücadele biçimleriyle giriyor. Burjuvazinin veburjuva kurumların geçersizliği, yalnızca tarihsel bakımdan ortaya çık-makta kalmadı, politik bakımdan da, güncel yaşam bakımından da ge-çersizleşti. Buna karşılık proletaryanın eski topluma son vererek,insanların özgürce biraraya gelip, yeni bir birlik kurmaları yönündekitarihsel rolü, önderliği ve kapasitesi sürekli biçimde proleter olmayankitleler tarafından benimsenmektedir. Bütün ezilenler ve sömürülen-ler, ancak proletaryanın tarihsel perspektifini benimserlerse ve bu sı-nıfı desteklerlerse kurtulabilirler.

İnsanlığın kurtuluşunun, sonuna kadar devrimci tek sınıf olan pro-letarya tarafından gerçekleştirileceği, çağımızın gerçeğidir. Tarihselilerleme, tüm çağdaş gelişmeler, proletaryanın bu rolünü hazırlamış-tır. Burjuvazi her türlü çağdaş gelişmeyle çelişkiye düşerken, çağdaşgelişmelerin ve tarihsel ilerlemenin tek temsilcisinin proletarya oldu-ğunu, kapitalizmin bilfiil kendisi göstermiştir. Proletarya, çağdaş dev-rimci rolünü, geçen yüzyıldan bu yana çağımızın en etkin vesürükleyici gücü olan komünist partisi ile yerine getirebilir. Bu ger-çek, proletarya tarafından bugün daha çok kavranmıştır.

Bu gerçeklerin anlaşılması, komünist partinin öneminin ve rolü-nün daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Uluslararası proleter ve ko-münist hareketin 1980'lerin ortalarından itibaren içine girdiği bunalım,toplumsal hareketin evrensel olarak komünizm yönünde ilerlediği ger-çeğini değiştirmez. Bu gerçek, yaşananlardan ders çıkarmış bir ko-münist partisinin öncülüğünün bugün daha çok geçerli olduğunugösteriyor bize.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–31 Temmuz 2000

Sayı:18

Toplu Yazılar

381

Page 383: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

DEVRİM SÜRECİ

Büyük bir çatışmanın içindeyiz. Bu çatışma, esas olarak kapi-talist toplumu oluşturan iki temel ve karşıt sınıf olan proletarya ileburjuvazi arasında sürüyor. İki karşıt sınıf arasındaki bu tarihi ka-pışma, özünde tüm toplumu temellerinden sarsıyor: Proletarya ileburjuvazi arasındaki sınıf savaşı iki dünya arasındaki savaştır. Mü-cadele eski kapitalist dünya ile doğmakta olan sosyalizm arasındageçen bir savaş biçimini aldığından, etkisi çok geniş ve bugünekadar ki en derine giden savaş özelliği taşıyor. Savaş, iki sınıf vebunların temsil ettiği iki dünya arasında olunca, biz bu savaşın sey-rini, biçimlerini, çeşitliliğini, yöntemlerini, araçlarını her ilişkide,her yerde görebiliyoruz. Günlük olarak sınıfları karşı karşıya geti-ren binlerce olay, özünde iki dünya arasındaki savaşın kendisinigüncel olarak göstermesinden başka bir şey değildir. Yalnızca mark-sistler sınıflar savaşının aldığı biçimlerin zenginliğini, derinliğinive gelişim doğrultusunu ortaya koyabilirler. Marksizm dışı bütünpolitik akımlar (bizdeki ortalama sol) ancak sınıf savaşını yerel, sı-nırlı, yüzeysel yönleriyle ortaya koyabilir. Yalnızca marksistler, ta-rihi, kendi gelişim seyri içerisinde ve her yerde izleme yeteneğiniortaya koyuyor. İçinden geçmekte olduğumuz devrim sürecini, butarihi gelişmeyi kendi gelişim süreci içerisinde ele almamız ve or-taya koymamız gerekiyor.

Türkiye ve Kürdistan' da sınıflar savaşının uzun bir gelişim sü-reci var. Evet, sınıflar savaşı bir süreçtir. Bu süreç çeşitli moment-lerden (uğraklardan) geçmiştir. Proletarya ile burjuvazi arasındaki,ezilen ve sömürülen kitlelerle, ezen ve sömüren mülk sahipleri ara-sındaki bu savaş genelleşmiş bir sınıf savaşıdır. Bu sınıf savaşınıngenelleşmesi, çözümünün de ancak genel düzlemde olabileceğinigösterir. Sınıflar savaşı, yalnızca sürdüğü topraklarda genelleşmeklesınırlı kalmamış, aynı zamanda evrensel nitelik kazanmıştır. Sınıf-lar savaşı genel ve evrensel niteliğiyle, dünya çapında sürmekte olan

C. Dağlı

382

Page 384: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kapitalizmle sosyalizm arasındaki ölüm kalım savaşının bir öğesi-dir. Kendine has kimi özellikler gösterse de, dünya çapındaki ev-rensel sınıf savaşının temel özelliklerini ve yasalarını da üzerindetaşımaktadır. Bu savaş, cepheleri çeşitli ülkeler olan dünya çapın-daki bir savaştır. Sınıflar savaşımını evrensel yapısı içinde ele al-mayanlar, ancak en yüzeysel yönleriyle kendilerini sınırlandırırlar.Bu yönüyle, bu savaşın bütün dünyayı alt üst edici özelliklerini yada evrensel yönünü hiçbir zaman göremezler.

Her ülkedeki burjuva egemenliği, uluslararası burjuva ittifakadayanarak ayakta kalabiliyor. Bu olgu çok uzun zamandan beri or-taya çıkmıştır. Bunun anlamı, sınıf savaşının, özünde uluslararasıalanda süren bir savaş olduğudur ve bu, sınıf savaşının en çarpıcıkriteridir. Proletarya yeni bir dünya kurma savaşında, yalnızca"kendi" burjuvalarına karşı savaşmakla kalmıyor, aynı zamandabütün dünya burjuvazisine karşı bir mücadele veriyor. Bizde, diğerbağımlı ülkelerde ve kapitalist dünyada proletarya önderliğindekidevrimlerin bu kadar uzun sürmesinin, bu kadar sancılı geçmesininve büyük çoğunluğunun henüz başarıya ulaşamamasının en büyüknedeni, bu savaşın, özünde uluslararası sermaye egemenliğine karşıveriliyor olmasıdır. Tarihte yalnızca proletarya ile burjuvazi arasın-daki savaş böylesine dünya çapında sürdü. Bu yönüyle proletarya-nın toplumsal kurtuluş mücadelesi, tarihin gördüğü en kapsamlı, enderin, en köklü ve dünya çapında bir mücadeledir, Türkiye ve Kür-distan'ın on yılları kapsayan sınıflar savaşının, bütün bu süreç bo-yunca sancılı, sert ve şiddetli geçmesinin bir nedeni özgül içnedenler ise, diğeri de sermayenin uluslararası ittifakına karşı,dünya devrim sürecinin bir parçası olmasıdır.

Türkiye ve Kürdistan bir devrim sürecindedir; boyutları, bi-çimleri, yöntemleri sürekli büyüyen bir devrim sürecindedir. Dev-rim süreci bütün sosyal-reformistlerin engelleme çabalarına vesosyal-reformizm sürecine girmiş olan ortalama sol hareketin bütüntasfiye çabalarına rağmen sürüyor. Ne işbirlikçi tekelci sermaye nede sermayenin dünya ittifakının baskıları, tuzakları, politik çevirmehareketleri, devrim sürecinin derinleşmesinin, olgunlaşmasınınönüne geçemiyor. İki nesnel nedenden ötürü bu böyledir: Birincisi,emperyalist-kapitalist dünya sisteminin bir parçası olan Türkiye tek-elci kapitalizminin, bu dünya sisteminin sonucu olarak, kitleleredevrimcileşme yönünde etkide bulunması: ikincisi, doğrudan iç ko-şulların gelişiminin sonucu olarak proletaryanın ve emekçi sınıfla-rın kapitalizmi yıkacak biçimde mücadeleye atılmak durumundakalmalarıdır. Dünyadaki ve içerdeki çok yönlü gelişmeler tarafından

Toplu Yazılar

383

Page 385: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

belirlenen ekonomik, politik koşullar, proletaryayı ve öteki emekçikesimleri yalnızca devrime doğru itiyor. Proletaryanın sınıf sava-şını, üzerinde şekillendiği ve hareket ettiği koşullardan ayrı ele alan-lar, hiçbir zaman doğrudan bu sınıf savaşını hareket ettirici madditemelleri kavrayamaz. Bizde, proletaryayı ve halk kitlelerini daimasınıf savaşlarına hazırlayan nedenlerin başında ekonomik, politikkoşullar gelir. Bu koşullar on yıllardır, var. Yalnızca her seferinde,eski dünyanın yıkıcı dinamiklerini ve yeni dünyanın devrimci di-namiklerini daha şiddetli ve sert bir sınıf savaşında karşı karşıya ge-tirmek şartıyla, ekonomik-politik koşullar uzun dönemdir varlığınıkoruyor.

Burjuva egemenliğin ilk dönemlerinde ekonomik gelişme ek-sikti, bu temelde sınıfların biçimlenmesi de belirgin değildi; sınıf-lar çelişkisi tam açığa çıkmamıştı, sınıflar savaşı eksikti ve çokdolaylı biçimde sürüyordu: proletaryanın sınıf bilinci çok zayıftı,burjuvazi karşısında örgütlü değildi. Sınıfların, sınıf çelişkilerinin vesınıf savaşının bu eksik gelişimi, bizde, yeni dünya ile eski dünyaarasındaki mücadelenin çok daha uzun ve sancılı geçmesini getirdi.Kapitalizmin, emperyalizme bağımlılık temelindeki gelişimi, em-peryalizmin ekonomik ilhakının derinleşmesi, beraberinde sınıfla-rın oluşumunu belirginleşirdi: sınıf ayrımı derinleşti, uzlaşmazkarşıtlıkları keskinleştirdi ve sınıflar savaşı, bu temel üzerinde şid-detlendi: son otuz yılda iç savaş ya da iç savaşa yakın bir çizgiyeoturmasını getirdi. Bugüne kadar süren sınıflar savaşının ya da dev-rim sürecinin gelişimine bakıldığında, sınıf savaşının ve devrim sü-recinin daha da geliştiğini, güçlendiğini görürüz. Bugünküekonomik, politik koşullara bakıldığında, sınıflar savaşının ve dev-rim sürecinin düne göre daha bir geliştiğini ve olgunlaştığını heryerde, her ilişkide görebiliriz.

Nedir bugünün koşulları? Birincisi, kapitalizmin dünya kriziile bu krizin dayandığı kapitalist ilişkiler en son dönemini, yani mut-lak çöküş dönemini yaşıyor. Emperyalist-kapitalist sistem genel ola-rak çöküş sürecindeyken, herhangi bir kapitalist ülkedeki kapitalistilişkiler, bunun yıkıcı sonuçlarını fazlasıyla kendi bünyesinde taşırve yansıtır. Sermayenin dünya çapındaki eğilimi, kendi yıkıcılığınısıçramalar biçiminde derinleştiriyor. Kapitalizm, bu tarihsel dönemideğiştirme, kendi lehine düzenleme olanaklarına ve yeteneğinesahip değil. Tersine, kapitalizm tarihin son döneminde, yalnızcabütün toplumsal üretici güçleri kendisine karşı ayaklandırarak, bir-leştirerek sürebilir. Bu da kapitalizmi mezara gömecek güçlerindüne göre daha güçlü, birleşmiş ve bilinçli olarak hareket etmesi

C. Dağlı

384

Page 386: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

demektir. Uluslararası sermayenin son dönemlerde yoğun birleş-melere gitmesi, milyonlarca kitlenin yaşamdan ve dünyadan dışta-lanması demektir. Sermayenin dünya çapında birleşmesi, aynızamanda bağımlı ülkelerdeki ekonomik ilhak sürecinin güçlü bi-çimde sonuna kadar vardırılması demektir. Bunun sonucu ise, bütünbağımlı ülke halklarının emperyalist-kapitalist sisteme karşı ayak-lanması ve toplumsal devrime yönelmesi demektir. Türkiye'nin em-peryalizm tarafından ekonomik olarak tamamen ilhak edilmesi,emekçi sınıfların ekonomik-toplumsal yıkımını beraberinde getire-rek ilerliyor. Türkiye'nin emperyalizm tarafından böylesi yoğun-lukta ekonomik olarak ilhak edilmesi, yani sömürülüp talanedilmesi ve bunun getirdiği toplumsal, politik sonuçlar ortalama solzekâ tarafından kavranamamıştır. Oysaki bu sonuçlar, ekonomik il-hakın derinleşmesine bağlı olarak, her gün, her yerde, her ilişkideve gözlerimizin önünde olup bitmektedir. Kitlelerin sokak savaşla-rına bakınız, bu yıkımın hangi boyutlara vardığını göreceksiniz. Ka-pitalizmin genel olarak çöküş sürecini yaşıyor olması, bizdekisınıflar savaşının şiddetlenmesini, devrim sürecinin olgunlaşmasınıgetirdi.

Kapitalizmin dünya çapındaki mutlak çöküş sürecine bağlı ola-rak ve onunla ilişki içinde. Türkiye tekelci kapitalizmi tam bir çöküşsürecindedir. Emperyalist tekellerin ve işbirlikçi tekelci sermaye-nin birlikte planladıkları ekonomik politikalara baktığımızda, Tür-kiye tekelci kapitalizminin bir yıkım içinde olduğunu çok açıkolarak görürüz. Ekonomik krize bağlı olarak çok büyük oranlardamülksüzleşme, işsizleşme, ücretlerin düşürülmesi, toplumsal üre-tim sürecinden dıştalanma ve derinlere giden mutlak yoksullaşmasüreci yaşanmaktadır. Bu sürecin hiçbir biçimde iyileşme, değişmekoşulları yoktur. Tersine, emperyalizmin ve işbirlikçi sermayeninbütün ekonomi politikası, servetin ve gücün bir kutupta, sefaletinkarşı kutupta birikmesi yönünde işlemektedir. Bu da, karşı kutup-larda yer alan sınıfların bugüne kadar görülmemiş biçimde kıyasıyave kapsamlı bir savaşa tutuşması demektir. Devrim süreci bu savaşabağlı olarak derinleşmekte ve kendine bağlı olarak proleter iç savaşsürecini ve ayaklanma sürecini olgunlaştırmaktadır. Emperyalizminve burjuvazinin, politik olarak devrimi ezme ve tasfiye etme giri-şimleri bu nesnel gelişmelere bağlı olarak sonuç vermiyor. Kapita-lizmin yıkım, sömürü, soygun, çelişki içindeki gelişimi ve hareketyasaları, burjuva sınıfın bütün politik kararlarını, tedbirlerini boşaçıkartıyor. Emperyalizm ve burjuvazi, böylesine sınıf karşıtlıklarıüzerinde kurulu bir toplumda, toplumu oluşturan sınıfların böyle-

Toplu Yazılar

385

Page 387: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sine kapıştığı bir yerde politik hegemonyasını gerçekleştiremez.Burjuvazinin sınıfsal hegemonyasının sarsıldığı bir yerde politikhegemonyası kurulamaz. Bugün daha geniş proleter kitlelerin, yok-sul emekçi köylülüğün ve kent emekçilerinin, binlerce biçim içeri-sinde ve birbirleriyle kaynaşmada bulunarak daha ileri atıldıklarınıgörüyoruz. Bu, yeni bir devrimci dalganın, daha sarsıcı bir dalganınyükselmesi demektir. Bu koşullarda emperyalizm ve işbirlikçi tek-elci sermayenin sınıfsal ve politik hegemonyası varlığını koruya-maz.

Türkiye ve Kürdistan'da sınıflar savaşının ve devrim sürecinindevamlı olarak derinleştiğinin ve büyüdüğünün en açık kanıtı vetartışılmaz göstergelerinden biri, burjuvazinin devlet aygıtını daimayetkinleştirmesidir. Devlet, bilindiği gibi, sınıf karşıtlıklarının or-tasında doğmuştur ve bu sınıf karşıtlıklarının bir ürünüdür. Bu an-lamda emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci sermayenin Türkdevletini her seferinde yetkinleştirmesi, güçlendirmesi ve milita-ristleştirmesi, bu sınıf karşıtlıklarının ve çatışmasının nasıl bir seyirizlediğini bizlere göstermektedir. Sermaye, anti-komünist, anti-de-mokratik temelde biçimlenmiş olan Türk devletinin bu militarist,şoven, gerici yapısıyla yetinmemiş; bu yapıyı 12 Mart askeri faşistdiktatörlüğü döneminde faşistleştirmiş, 12 Eylül 1980 askeri faşistdiktatörlüğü döneminde ise faşizmi devlet yapısı içinde kurumsal-laştırmıştır. Yani devlet denen baskı makinesi, sınıflar savaşının heryeni sürecinde, her yeni uğrağında daha da yetkinleştirilmiş ve güç-lendirilmiştir. Bu da bize sınıflar çelişkisinin, sınıflar mücadelesininve bunun politik biçimlerinin nasıl şiddetlendiğini, keskinleştiğinigöstermektedir. Burjuvazi, proletarya önderliğindeki sınıf savaşı-nın ve bir bütün olarak devrim mücadelesinin baskısı altında poli-tik iktidarını güçlendirmek ve yetkinleştirmek zorunda hissetmiştirkendini. Öyle ki, bu kadar büyük birer ekonomik yıkıma rağmen,dünyanın en güçlü militarist ve faşist devlet makinesini yaratmıştır.Bu gelişme, bize, devrim ve ayaklanma sürecinin nasıl yoğun bi-çimde geliştiğini gösteriyor.

Sermayenin emperyalizmle birlikte planladığı ve yürürlüğekoymaya karar verdiği bütün kararlara ve gelişmelere baktığımızda,devrim sürecinin hangi boyutlara vardığını görebiliriz. Emperya-lizmin, bağımlı ülkelerin de içinde bulunduğu çeşitli ekonomik, po-litik ve askeri anlaşmaların ve ittifaklarının temelinde yatan gerçek,proletaryanın toplumsal devrim mücadelesini ezmeye yöneliktir.Proleter devrimler çağında, kapitalizmin her toplumsal, politik, as-keri planı ve kararı, doğaldır ki, devrimci sınıf mücadelesini yoket-

C. Dağlı

386

Page 388: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

meye yöneliktir. Gerçek dünya savaşı kapitalizmle sosyalizm ara-sında, proletaryayla burjuvazi arasında sürüyor. Türkiye'nin gerekbölgedeki devletlerle ve gerek bütün dünyada yaptığı politik, askerive toplumsal anlaşmaların, ittifakların, platformların ve birliklerintek amacı, devrim sürecine burjuva bir müdahaledir. O halde em-peryalizmin ve burjuvazinin AB projesi ve uygulaması ile politikçevirme hareketi ve bunun göstergeleri olarak yasal değişikliklerdenburjuvazinin tek amacı; devrim sürecini ortadan kaldırmaktadır.Devrim süreci derinleştiği sürece burjuvazi ve emperyalizm kendiegemenliğini güvencede görmeyecektir. Fakat burjuvazinin tarih-sel bakımdan, gelişme karşısında eli kolu bağlıdır. Burjuva zor ön-lemlerinin ve bununla başka bir açıdan aynı sonuca varacak olanpolitik çevirme hareketinin, kapitalizmin bugünkü dünya koşullarıve buna bağlı olarak iç koşullar açısından başarı şansı yoktur. Sos-yal-reformistlerin ve onlarla bütünleşmeye kararlı illegal oportünistörgütlerin devrimi tasfiye çabaları da burjuvaziye yetmeyecektir.Devrim süreci kapitalizmin evrimi tarafından, bütün bir tarihsel ge-lişim tarafından gündeme getirildi. Bu süreci ortadan kaldırmanınolanağı yoktur. Proletaryanın önderliğindeki toplumsal devrim sü-reci, bütün toplumu sarsarak kendini her alanda, her yeni ilişkidebinlerce çeşitlilik içerisinde göstererek büyüyor. Devrim sürecininyeni bir toplumla sonuçlanması için bütün ekonomik, politik, top-lumsal sorunlar yeterince birikmiştir, yeter ki komünist güçler tara-fından bu süreç, kararsızlığa düşülmeden, devrimci anlayış, taktikye mücadele yöntemleriyle sonuna kadar götürülebilsin. Her ba-kımdan yoğun, devrimci bir süreçten geçiyoruz.

Burada militan, savaşçı, proleter devrimci önderliğin rolü herzamankinden daha belirgindir ve öndedir. Hem dünyanın devrimcimücadele sürecine girmesi, hem de bizde bu sürecin uzun zaman-dan beri yaşanıyor olması ve bugün daha da çok olgunlaşması, biz-lere, bu süreci emeğin iktidarıyla sonuçlandırmak için büyükolanaklar sunuyor. Proleter devrimcilik bu olanakları sonuna kadardeğerlendirerek devrim sürecini başarıya ulaştırmaktır. Her proleterdevrimci üstlendiği misyonun bilincinde olmalıdır.

Devrim İçin Mücadele Birliği 15–31 Ağustos 2000

Sayı:19

Toplu Yazılar

387

Page 389: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

YENİ EVRE

Proletaryanın, Dünyayı kurtarma hedefinde yeni bir evreye gi-rildi. Bu, yeni, tarihi bir evredir. Her tarihsel ardışık evre gibi, yeni ev-renin de koşullan, ekonomik ve tarihsel gelişme tarafından hazırlandı.İnsanlık tarihinde yeni bir gelişme evresine girmek, tarihsel sürecinbir dönüşüme uğraması, eski koşulların büyük ölçüde değişmesi an-lamına gelir. Diyalektik, dünyadaki ilişkileri, toplumları, sınıfları, herzaman değişim içinde ele alır Evrimi kabul eden herkes, değişimi dekabul eder. Diyalektik ve tarihsel materyalizmi benimseyenler, evriminkendi içinde sıçramaları içerdiğini kabul ederler. Kapitalizmin kenditarihi gelişimi, yani evrimi, kendi içinde bir dizi ardışık gelişme evre-sini kapsar. Kapitalizmi ele alırken bile, hangi aşamadaki kapitalizmiele aldığımızı bilmemiz gerekir. İlkel sermaye birikimi aşamasındakikapitalizmle, emperyalizm aşamasındaki kapitalizmi ayni biçimde elealamayız. Doğuş halindeki kapitalizm, üretici güçleri geliştiren kapi-talizmdir: emperyalist aşamadaki kapitalizm ise üretici güçlerin geli-şimini engelleyen, onların önünde ayakbağı olan çöküş halindekikapitalizmdir. Bir tarihsel dönemin doğuş ve çöküş aşamalarını aynıbiçimde ele almak metafizik bir yaklaşımdır. Kapitalizm, yadsınma-nın yadsınması diyalektik yasası gereği kendi içinde bir dizi dönüşümgeçirmiştir. Bu dönüşüm süreci ve kapitalist ekonominin hareket ya-saları, en sonunda kapitalizmi, kendisini ortadan kaldıracak bütün ko-şulları yarattığı bir aşamaya getirdi.

Kapitalizm yalnızca kendisini ortadan kaldıracak ekonomik vetarihsel koşulları \yaratmakla kalmadı, aynı süreç içinde emeğin vedoğanın mahvedilmesini de bir bütün halinde önümüze getirdi. Kapi-talizm, insanlığın bütün yaşam koşullarını tehlikeye atmıştır. İnsanlıkbugün öylesine bir tarihsel süreçten geçiyor ki, ya kendi yıkımını kabuledecek, ya da kapitalizmi ortadan kaldıracaktır. Toplumun yeni vedaha üst bir toplumsal düzene geçmesi bir ölüm-kalım sorunudur.

C. Dağlı

388

Page 390: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Kapitalizm yalnızca maddi yaşam kaynaklarının mahvedilmesiyönünde işlemiyor, aynı zamanda kendisini ortadan kaldıracak maddikoşulları ve devrimci sınıfı güçlendirme yönünde de gelişiyor. Kapi-talizm daha fazla değer elde etmek için insanlığı daha fazla üretimyapmaya zorlamıştır. Dünyada bir avuç kapitalist daha fazla değer eldeetmek için, insanlığı sonuna kadar üretim sürecine soktu. Üretim sü-reci insanlar için değil, insanlar üretim süreci içindir kapitalist yasası-nın işlemesi sonucu, insanlar kapitalist üretim süreci ve kapitalistlerindaha fazla değer elde etmesi için her yönden mahvolmaya sürüklen-miştir. Kapitalist üretim süreci bir doğa yasası gibi, kendisini ortadankaldıracak maddi koşulları bol miktarda üretmiştir.

Üretim araçlarının ortaklaşa kullanılabilir araçlar durumuna gel-mesi, bilimin bir üretici güç olarak üretim sürecine girmesi sonucuemekte sağlanan tasarruf, emeğin üretkenliğinin ve yoğunluğunun art-ması, üretimin sosyal karakter kazanması, bununla birlikte emeğinsosyal karakterinin belirginleşmesi, kapitalizmin sosyalizme dönüşü-münü zorunlu yapıyor. Kapitalizmin sosyalizme dönüşme zorunlu-luğu kendisini her yerde gösteriyor.

Üretimin ve emeğin sosyal karakteri kapitalizmin daha öncekiaşamalarıyla kıyaslanmayacak kadar belirgin olduğu halde, sosyal üre-timin sonuçlarına el koymanın özel biçiminin varlığı, kapitalizmin iççelişkilerini, sınıf mücadelesini keskinleştiriyor. Bu çalışmanın, pro-letaryanın iktidarıyla sonuçlanmasının kaçınılmaz olduğu bir gelişmeaşamasındayız. 20 yüzyılda, Proleter Devrimler Çağı'nın başlamasıyla,kapitalizmle sosyalizm arasında dünya genelinde başlayan sert savaş,bugün en kapsamlı, yoğun ve şiddetli aşamasına girdi. Kapitalizminbugünkü aşamasında, sosyalizm her bakımdan güncel hale geldi.

Kapitalizmin ilkel sermaye birikimi döneminden başlayarak sü-rekli varolan işsizlik, günümüzde, dünya genelinde çalışan nüfusaoranla daha büyük duruma geldi. İşsizliğin yanında yoksulluk, toplu-mun büyük çoğunluğunu açlığa ve ölüme sürüklüyor. Emperyalizmarifesinde işsizlerden ve sınıf savaşından kurtulmak için emperyalistolmaya karar veren kapitalistler, bugün aynı sorunla daha büyük dü-zeyde karşı karşıya geldiler. Bu sefer, sorunları çözecek hiçbir şansasahip değiller. Kapitalizm Dünya çapında büyük sayıdaki işsizleri neyapacaktır? Dünya nüfusunun büyük kesimini oluşturan yoksulları neyapacaktır? Üstelik işsizlerin, yoksulların sayısı düşmüyor, artıyor.Üretici güçleri yönetemeyip, elinden kaçırdığı halde, kapitalizm, yenitopluma karşı sert bir direngenlik gösteriyor. Komünist devrim yo-luyla kapitalizme son verilmedikçe, eski toplumun direngenliği, in-sanlığı savaş, baskı, saldırı, işkence ve başka biçimlerde daha uzun

Toplu Yazılar

389

Page 391: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sürecek sancılı bir dönemden geçmek zorunda bırakacaktır.Üretici güçlerde sağlanan büyük ilerleme, bilimin etkin biçimde

üretim sürecinde ve günlük yaşamda kullanılması, üretimin ve emeğinsosyal karakterinde büyük gelişme, insanlığı, sorun olarak karşısındaduran ekonomik, toplumsal ve diğer yaşamsal sorunlarını çözebilecekyeteneğe kavuşturmuştur. Büyük sanayi ve tarımdaki gelişmeler, kent-kır ayrılığının giderilmesi, kentlileri fiziki olarak eriten, kırsal kesiminsanını da entelektüel gelişmeden yoksun bırakan duruma son vermeve nüfusun kent ve kır arasında sağlıklı dağılımı için sağlam zeminlerveriyor.

Dünyadaki maddi servetin büyük çoğunluğu emperyalist ülke-lerde toplanmıştır. Bunda dünya nüfusunun sömürülmesinin payı ol-duğu yadsınmaz bir gerçektir. Emperyalist ülkelerdeki maddi serveteburadaki proletarya tarafından el konulması durumunda, bu güç, yok-sul ülkelerin gelişiminde kaldıraç rolü oynayabilir. Oysaki maddi ser-vet bir kutupta (emperyalist ülkelerde) toplanmışken, yoksulluk karşıkutupta (proletaryanın olduğu kutupta) toplanmıştır. Kapitalist ülke-lerin insanları işsizlik içindeyken ve yoksulların sayısı büyük oranlaraulaşırken, esas olarak da bağımlı ülkelerde işsizlik, açlık, ölümler, has-talıklar, nüfus göçü insanlığın büyük çoğunluğunu etkisi altına almış-tır. Oysaki emperyalist ülkelerde, kapitalistlerin ellerinde öylesinebüyük bir maddi servet birikmiştir ki, bunun önemli bir bölümü lüksharcama olarak çarçur ediliyor. Yalnızca çarçur edilen bu miktarla bileinsanların konut, sağlık, gıda, dinlenme ve temiz çevre alanı gibi ihti-yaçlarının karşılanmasında büyük ilerlemeler sağlanabilir. Sürekli halegelen ve belli dönemlerde derinleşen kapitalist bunalımlar sırasında,maddi servetin önemli bir bölümü boş yere harcanıyor. Bilim ve tek-nikteki gelişime bağlı olarak, emek üretim sürecinin gözetleyicisi du-rumuna geldiği halde, kapitalist üretim biçimi nedeniyle, emek zamanıve emek niceliği değerin tek ölçüsü olmaya devam ediyor. Değer öl-çüsünde, emek zamanının esas alınması kapitalizmin ön koşuludur.Bu durum, üretim sürecinin bütün bilimsel ve teknik gelişimine rağ-men varolmaya devam ediyor. Emek üretkenliği ve emek yoğunluğu,çalışma sürecinin daha çok kısalmasını gerektirirken, halen kapitalistülkelerde işçiyi canından bıktıran uzun çalışma saatleri sürüp gidiyor.Kapitalist üretim biçimine son verilmesi durumunda, yeni toplum,emek üretkenliği sayesinde kişinin çok yönlü gelişmesine gereken za-manı ayırabilecektir. İnsanlık bu gelişme aşamasına gelmiştir. Dahabüyük gelişmeler, ancak sosyalizm altında ve sosyalizm sayesinde sağ-lanacaktır. İnsanlığın o büyük ilerleme tutkusu, eski kapitalist toplumuher yönden yıkma yönünde harekete geçmiştir. İnsanlık sosyalizm al-

C. Dağlı

390

Page 392: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tında o büyük ilerlemesini sürdürecek ve sınıfsız topluma geçecektir.İnsanlığın büyük gelişme ve ilerleme tarihi, komünist bir dev-

rimle başlayacaktır. Komünist devrim 20. yüzyıl boyunca sürdü. Pro-letarya çeşitli ülkelerde egemen sınıf durumuna gelip, Sosyalizm birdünya sistemi olarak dünyada etkin olunca, kapitalist sistem bütünekonomik, politik, askeri ve ideolojik gücünü en ileri düzeyde sefer-ber etti. Silahlanmanın nükleer silahlanma düzeyine ulaşmasının temelnedeni, komünist devrimin ve Sosyalizmin dünyada yaygınlaşması vekapitalist sisteme büyük darbeler vurması oldu. Emperyalist güçlerinkendi aralarındaki çelişki ve rekabetten ötürü silahlanması kaçınılmazolmakla birlikte, emperyalist güçlerin silahlanmasında esas neden pro-letarya devrimleri çağının yükselerek gelişmesi, Sosyalizmin dünyadagüçlenmesidir. Bugün komünist devrimin her dönemdekinden dahagüçlü ve her yerde gündeme gelmesi karşısında emperyalist-kapita-list sistem bütün gücünü harekete geçirmiş durumdadır. Bugünküaşama kapitalizmin sıçramalı çöküş, sosyalizmin ise sıçramalı olarakdünyada egemen olma aşamasıdır. Kapitalizm, bu evrede her türlü si-lahını, insanlığın ileri hareketi olan komünist harekete karşı kullana-caktır. Burjuvaziyle proletarya bugüne kadar ki en sancılı, şiddetli,kapsamlı, bütünlüklü kapışma sürecine girmiştir.

Dünyanın, proletarya önderliğinde devrimci dönüşümü, ücretliemeği ortadan kaldırıp insanların özgür ve eşit koşullarda biraraya ge-lerek kuracakları yeni toplumsal birliğin kurulması için, emeğin yenibiçimde örgütlenmesi ve doğanın kurtarılarak, emek ve doğa ilişkisi-nin yeniden kurulması için kaçınılmaz oldu. Kapitalizm tarafındandaima eğitilen proletaryanın, birleşmesi, örgütlenmesi, mücadelesi veayaklanması başka bir açıdan bu devrimi kaçınılmaz, yaptı. İnsanlığındaha büyük kesiminin, proletaryanın kurtuluşunu kendi kurtuluşlarıolarak görmeleri, proletaryanın sosyalist perspektiflerinin, insanlarınçoğunluğu için tek çıkış olarak görülmesi, toplumsal devrimin sosyalzeminlerini güçlendiriyor. Kapitalizm kendisini ortadan kaldıracakdevrimci gücü ve sosyalizmin maddi koşullarını kendisi yarattı. Ka-pitalizmin yıkılmadığı yerlerde ise, bu sistem kendi yıkılış öğelerini so-nuna kadar olgunlaştırmaktan başka bir şey yapmadı. Kapitalizmindünya bunalımı, kapitalizmin iç çelişkilerinin, sınıflar savaşının dahada şiddetlenmesine yolaçıyor. Komünist devrimin zorunluluğu, kapi-talizmin dünya ekonomik krizi tarafından kaçınılmaz olarak gündemegetiriliyor. Ekonomik krizle toplumsal devrimin güçlü ilişkisi var. Eko-nomik ve tarihsel gelişme, dünyanın devrimci dönüşümünü her yerdebir ölüm-kalım sorunu olarak insanlığın önüne koymuşken, kapitaliz-min her önlemi, ancak devrimci dönüşümün gerekliliğini biraz daha

Toplu Yazılar

391

Page 393: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

kanıtlamış olur. Kapitalizm, ancak emeğin ve doğanın büyük ölçüdetahrip edilmesiyle, mahvedilmesiyle ayakta kalabilir. İnsanlığın ise,yaşam ortamı olan doğayla birlikte kurtuluşu, ancak kapitalizmi mah-vederek gerçek olabilir. İnsanlar, ulaşılan gelişme düzeyini ve yaşamortamını tehlikeye atmayacak kadar bilinçlidir. İnsanlar bu bilinçle heryerde kapitalizmi devirmek için ayaklanıyorlar. Proletaryanın burju-vaziyle, sosyalizmin kapitalizmle kıyasıya mücadelesi bütün dünyadayoğunlaşıyor.

Her ülkenin ekonomik, tarihsel durumu diğerinden farklı olmaklabirlikte, artık toplumların birbirinden yalıtık oldukları bir dönemi ya-şamıyoruz. Bütün uluslar, dünya büyük sanayinin gelişimi ve dünya ti-careti sayesinde birbirlerine bağlandılar. Bu durumda, dünyadakideğişmeler ülkeleri derin biçimde etkiliyor. Dünya tarihi bakımından,insanlık yeni bir gelişme evresine girmişse, bunun etkileri çeşitli dü-zeylerde ve çeşitli biçimlerde her ülkeyi etkiler. Dünya tarihi, bütün ül-kelerin kendi koşullarına ve kendi güçlerine uygun biçimde, dünyanındevrimci dönüşümüne daha güçlü katılmasını dayatmıştır. Eğer bütüntoplum ve bütün halklar, insanlığın ulaştığı gelişme düzeyinden ken-dilerini mahrum bırakmak istemiyorlarsa, dünyanın devrimci dönü-şümüne kendi kapitalist sınıflarını devirerek katılmak durumundadır.

Her ülkenin proletaryası, dünyanın belli, somut tarihi koşullarındamücadele veriyor. Bu koşullarda önemli bir değişim oluşuyorsa, bunuen başta bilmesi gereken proletaryadır ve proletarya sosyalizmidir. Ka-pitalizmin gelişimi ve ekonomik işleyiş yasaları ile yeni toplumunmaddi koşullarının kapitalizmin bağrında olgunlaşması, bunu güçlen-diren gelişmeler olarak, emperyalist tekellerin dünya çapında birleş-mesi sonucu proleterleşme ve işsizleşme sürecinin derinleşmesi, emeksermaye çelişkisinin keskinleşmesi, sınıflararası ayrımın, sınıfların bu-günkü karşılıklı ilişkisine bağlı olarak en üst düzeye varması vb. ne-denlerle proletarya bütün dünyada öne çıkıyor. Buna karşılık küçükburjuvazinin durumu daha da zayıflıyor. Küçük burjuva politik hare-ketler (küçük burjuva demokratizmi, küçük burjuva sosyalizmi) düşüşgösteriyorsa, bu gelişmenin en başta Türkiye ve Kürdistan Proletaryasıile onun proleter devrimci öncüleri tarafından bilinmesi gerekiyor.Teorik çalışmamızın büyük bir bölümü, Dünyanın bugünkü somut ko-şullarını irdelemek, bu koşullarda proletarya enternasyonalizmini, pro-letaryanın taktiklerini, çalışma biçimini, politik perspektiflerini,ideolojik mücadelenin yönünü belirlemek biçiminde olacaktır. Diya-lektik ve tarihsel materyalizmi esas alan bir parti için, ekonomik vetarihsel gelişmeleri kendi somutluluğu içinde ele almak bir zorunlu-luktur. Yalnızca dogmatikler ve doktrinciler yaşamın zengin ve canlı

C. Dağlı

392

Page 394: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

gelişimini görmek istemezler. Marksizm-Leninizm bir doktrin değil-dir, o bir gelişme, evrimi açıklama yöntemidir. Marksizmin somut ko-şulları tahlil biçimleri son derece öğreticidir. Marksizmin somutkoşulları tahlil biçimleri öz olarak diyalektik ve tarihsel materyalizmedayanır. Dünyayı devrim yoluyla değiştirmeyi amaç edinen LeninistParti, bunun teorik yönünü marksist yöntemle ortaya koyuyor.

Marksizm-Leninizm proletaryanın sınıf savaşında zengin taktik-ler üretti. Sınıflar mücadelesi teorisini ve bunun kaçınılmaz sonuçla-rını kabul eden proletaryanın devrimci sınıf partisi, marksizmin buzengin taktiklerini iyice özümlemelidir. Sınıf mücadelesinin devrimcitaktiklerini kendi somut koşullarımızda ortaya koymak, bugünkükuşak marksistlerin görevidir. Sınıf mücadelesinin devrimci taktikleriproletaryanın iktidarı ele geçirme ve sosyalizmi kurma mücadelesinehizmet etmelidir. Proletaryanın iktidar mücadelesine bağlanmayanher taktik, proletaryayı sadece hedefinden uzaklaştırır. Leninist Partibugüne kadar somut durumlara göre çeşitli mücadele taktikleri ve slo-ganlarını benimsedi. Bunların tümü de proletaryayı sınıflar savaşındabilinçlendirmeye, devrime ve iktidara hazırlamaya yönelik oldu. Bun-dan sonra da yeni somut durumlara göre yeni komünist taktikler or-taya koyacağız, bunların da değişmez hedefi, proletaryayı iktidarahazırlamak olacaktır.

Dünya devrim hareketinin kopmaz bir parçası olan Türkiye veKürdistan Birleşik Devrimi, bunun öncü komünist gücü, büyük birteorik-pratik birikime dayanarak mücadelesini sürdürüyor. Bütünü ör-gütlü olmasa da, hatta örgütlü olanı çok küçük bir bölümünü oluştursada, büyük bir devrimci potansiyele sahibiz. Komünistler sahip olduk-ları teorik, pratik birikime dayanarak, bu büyük devrimci potansiyelikucaklayacak ve onu iktidar mücadelesine seferber edecek yeteneğigöstermelidir. Komünistler doğru taktik ve eylemleriyle devrimin atılgüçlerini harekete geçirmesini öğrenmelidir. Yeni gelişmenin ışığındadevrimin bütün güçlerini iktidar mücadelesine yönlendirmek gününana görevidir.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 Eylül 2000

Sayı:20

Toplu Yazılar

393

Page 395: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

PROLETER İÇ SAVAŞ SÜRECİ

Son on yılda sınıf mücadelesinin aldığı biçim iç savaş oldu. İçsavaş, devrimci durumu derinleştirerek, Türkiye ve Kürdistan'ı dünya-nın devrimci ülkeleri haline getirdi. Devrim, köklü ekonomik, toplum-sal ve politik sorunların birikmesi, üst üste gelmesine bağlı olarakgüncelleşti. Tekelci kapitalist sınıf, devrimi, kitlelerin getirdiği baskıyıattığı her adımda hissetti. Sermaye, son on yılda ekonomik, toplumsal,politik, askeri ve uluslararası alanda attığı her adımı devrimin baskısıaltında kalarak belirledi. Sınıflar mücadelesi uzun iç savaş olarak ge-lişti. Tekelci sermaye, emperyalizmin desteğini arkasına almasına, bütüngücünü seferber etmesine rağmen iç savaşta üstün gelemedi. Karşı dev-rimin bu kadar büyük gücüne, dünyanın en vahşi faşist devlet terörünekarşın amacına ulaşamaması, devrimin, proleter ve emekçi kitlelerin gü-cünü gösteriyor. İç savaşın uzaması, devrim güçlerinin daha çok güç-lenmesi yönünde oldu. Her geçen sürede yeni güçler faşizme vesermayeye karşı devrimci iç savaşın saflarına katıldı; savaş, Türkiye veKürdistan'ın en geniş alanlarına yayıldı; savaşın yarattığı etki sonucunda,toplumu oluşturan sınıfların üyeleri ve sosyal güçler, ya karşı devriminya da devrimin yanında saflaştılar. Bu saflaşma, bütün toplumu dahakapsamlı ve büyük bir kapışma sürecine soktu.

Çok şiddetli biçimde süren on yıllık iç savaşta devrim saflarındasavaşan güçler Türkiye ve Kürdistan proletaryası, komünist hareket,Kürdistan ulusal hareketi, küçük burjuva demokratik ve devrimci hare-ket oldu. Savaşta yer alan sınıflar ve güçler, kendi sınıfsal konumlarına,istemlerine uygun bir mevzilenme yarattı. İşçi sınıfı, iç savaşın bir gücüolarak savaşmakla birlikte, bu savaşta bütün gücünü en etkin biçimde ha-rekete geçirmedi; on yıl boyunca eylemlerini sürekli hale getirmeklebirlikte, sınıf konumuna ve içinde bulunduğu genel ekonomik, toplum-sal koşullara denk biçimde mücadeleye yönelmedi. İç savaşın çok san-cılı geçmesinin ve uzamasının en önemli nedenlerinden birisi budur.Bunda, burjuva saflarda yer alan burjuva işçi sendikalarının önderleri-nin, gönüllü olarak burjuva uşaklığını benimseyen sosyal-reformist par-tilerin rolü oldu. Eğer proletarya içindeki bu gönüllü burjuva uşaklarınınengelleme çabaları olmasaydı, proletarya ve diğer emekçi kitleler daha

C. Dağlı

394

Page 396: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ileri gidebilirlerdi. Proletaryanın elini kolunu bağlayan etkenlerden bi-risi de devrimci durum ve iç savaş gerçeğini ısrarlı biçimde yadsıyanküçük burjuva devrimci hareket oldu. Sermayenin katliam düzeyinevaran faşist devlet terörünün yarattığı baskı ve yıldırmanın yanında,ayaklarına vurulan reformist oportünist prangalarla proletarya ancak bukadar ileri gidebildi. Proletarya için geçerli olan bu durum, diğer bütünemekçiler için de geçerlidir. Esas hedefi gizleyen sosyal-reformist vereformist hareket, emekçi sınıfların o büyük devrimci enerjisini büyükölçüde tüketti, kitlelerin devrimci enerjisinin birikmesi için aradan bellibir zaman geçmesi gerekti. Ne var ki, ekonomik ve tarihsel nedenlerdevrimi öylesine güncelleştirdi ki, her seferinde yeni güçler devrim saf-larında yerlerini aldılar.

Son on yılda iç savaşın en yoğun ve şiddetli biçimde sürdüğü yerKürdistan oldu. Kürt halkı kendi tarihinin en kapsamlı ve uzun süreliayaklanmasına girişti. Kürt halkının devrim mücadelesi yalnızca Kür-distan'la sınırlı kalmadı, Türkiye’nin büyük kentlerinde Türkiye emekçihalklarıyla içiçe bir gelişme gösterdi. Kürdistan devrimi arka arkaya ger-çekleştirdiği ataklarla, başarılarla, birleşik devrimin etkin gücü ve büyükbir devrimci dinamiği olduğunu ortaya koydu. Gösterdiği gelişime vebaşarılara rağmen Kürdistan devriminin kendi başına zafere ulaşmasıbeklenemezdi; zafer ancak, bütün halkların birleşik devrim temelindeortak mücadelesiyle kazanılabilir. Birleşik hareketi gerçekleştirmeyenTürkiye ve Kürdistan deviminin nasıl güçsüz ve zayıf kaldığını hep bir-likte gördük. Bu gerçeklere ve çağa aykırı hareket eden ulusal kurtuluşhareketi, en sonunda Türk egemen sınıflarına ve devletine teslim oldu.Bu durum diğer gelişmelerle birlikte, iç savaşın birinci aşamasındanikinci aşamaya geçişinin başlamasına neden oldu.

Geçtiğimiz sürecin özgün bir yönü: emperyalizmin (ABD ve ABemperyalizminin) Türkiye işbirlikçi tekelci sermayesiyle birlikte, dev-rimi tasfiye etmek amacıyla en kapsamlı ve şiddetli saldırısına girişme-sidir. Emperyalist saldırı, faşist devlet terörünün ve baskı yasalarınıngüçlendirilmesinin yanında, aynı amaca hizmet edecek biçimde politikçevirme hareketi olarak kendini gösterdi. Devrim karşısında zor durumadüşen tekelci sermaye, devrimi tasfiye etmek için emperyalizme teslimoldu. AB süreci olarak gelişen bu süreç, karşı devrim güçlerinin devrimiçok yönlü kuşatma ile çevirme ve ezme hareketi olarak gelişti.

İç savaş, içinden geçmekte olduğumuz özgün gelişmelere bağlı ola-rak yeni bir aşamaya geçmiştir. Öncelikle sınıflar savaşının diyalekti-ğine bağlı olarak iç savaş, yeni bir aşamaya geçerken bir geçiş süreciyaşadı. Bu geçiş sürecinin sonunda, iç savaşın belirgin yönü olan pro-letarya öne çıkmaya, kendini göstermeye başladı. İç savaşın on yıl süren

Toplu Yazılar

395

Page 397: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ilk aşaması gibi, yeni aşaması da bir iç savaş süreci olacaktır. Bu süre-cin kendi gelişim aşamaları olacaktır. Sınıflar savaşı, sınıfların karşılıklıkonumlanışına bağlı olarak çeşitli aşamalardan geçecek; az ya da çokşiddetli olacaktır. Bu sürecin ana yönü, sınıf savaşının keskinleşmesi veşiddetlenmesi yönünde olacaktır. Bu gerçeği her komünist ve sınıf bi-linçli işçi iyi kavramalıdır. Türkiye'nin ekonomik, tarihsel gerçekleri,sınıf savaşının iç savaş biçiminde gelişmesine yol açıyor. Sınıflar sava-şının belli bir gelişme aşamasında iç savaşa dönüşeceği gerçeğini kabuletmeyenler, sosyalizmin, sınıf savaşları teorisini kavrayamayanlardır.Eğer sosyalizme barışçıl geçiş savunulmuyorsa, bu geçişin, ayaklanmave iç savaş yoluyla olacağı kabul edilmiş olur. Teorik olarak böyle kon-duktan sonra, sorun, somut durumun somut tahlili marksist yöntemiylesınıflar mücadelesinin iç savaş biçimini alıp almadığını belirlemektir.Bugüne kadar, sınıflar mücadelesinin bir iç savaş biçimini aldığı tezinekarşı somut kanıtlar ortaya konamadı.

İç savaşın Türkiye ve Kürdistan'da nesnel, güçlü temelleri var. Budurumda iç savaş ya bir devrimci halk ayaklanması yoluyla proletaryave emekçi yığınların iktidara gelmesiyle son bulur ve sınıf mücadelesiyeni koşullarda yeni biçimler içinde devam eder, ya da iç savaşta dev-rimci güçler ayağa kalkamayacak kadar büyük bir yenilgi alırlar (1939İspanya'sında olduğu gibi), o zaman da iç savaş geçici bir dönem içinsona erer. Bizde ne ekonomik-toplumsal planda ne de sınıflar ilişkisialanında, yani politik alanda iç savaşı sona erdirecek ya da devamınıolanaksız hale getirecek bir gelişme yaşandı. Emperyalizmin ekonomikilhakının derinleşmesi ve AB'ye entegre olma sürecinin sonucu iç sa-vaşın nesnel temelleri olan ekonomik, toplumsal alanda tam bir sosyalyıkım yaşanırken, bu gelişmeler, sınıflar savaşını daha bir şiddetlendi-riyor. Bu konuda bilinmesi gereken iç savaşın burjuvazi ile proletaryaarasında uzun süreli bir savaş olduğudur. Burjuvazi ile proletaryanın bir-birlerine karşı savaşında zaman zaman duraklaması, güç toplaması bumücadelenin sona erdiği anlamına gelmez; aksine, karşıt sınıfların güç-lerini yenileyip, toparlayarak durum değerlendirmesini yapıp, iradelerinidiğerine kabul ettirmek üzere daha güçlü bir biçimde karşı karşıya gel-diği bir döneme girmesi anlamına gelir. Bizde ortalama sol hareket, böy-lesi bir güç toparlama ve durum değerlendirmesi yapma dönemiyaşandığında hemen serap görür; iç savaşın sona erdiğini öne sürer vekendini gösterecek "demokratik" bir ortam beklentisine girer. Ancak herseferinde yanılgıya düşer. Zaten yanılgıdan yanılgıya sürüklenmekküçük burjuvazinin bir özelliğidir. Ortalama sol hareketin düşündüğü-nün tersine iç savaş, proletaryanın belirgin biçimde öne çıkmasıyla dahaşiddetli bir aşamaya giriyor.

C. Dağlı

396

Page 398: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Uluslararası burjuva hareket 90’lı yılların başında geçici olarak eldeettiği güç üstünlüğüne dayanarak; tüm bağımlı kapitalist ülkelerde dev-rimleri tasfiye etmek, devrimci güçleri dağıtmak, proletaryayı, sınıf ha-reketlerini zayıflatmak için büyük bir hamle yaptı; bu hamle aynı amacayönelik olarak, fakat farklı taktiklerle yürütüldü. Bir taraftan işbirlikçiburjuva devletlere, faşist diktatörlüklere kazanmaları için çok yönlü des-tek verdi, diğer taraftan devrimci güçleri etkisiz hale getirmek için po-litik çevirme hareketi ile karşılarına çıktı. Bütün Latin Amerika bupolitikaların örnek kıtası yapılmaya çalışıldı. Sonuçta ne oldu? Bugünhalen Latin Amerika'nın birçok ülkesinde devrimci örgütler silahlı mü-cadele temelindeki devrim mücadelesini sürdürüyor. Emperyalizmle veburjuva diktatörlükleriyle uzlaşan sol devrimci güçlerin bütün desteğinekarşın Latin Amerika, bugün yine dünyada emperyalizme, işbirlikçi te-kellere ve faşist devletlere karşı mücadelenin en güçlü biçimde sürdüğüülkelerin yer aldığı bir kıtadır. Yine Filistin'de "intifada"nın, bütün çe-virme hareketlerine meydan okuyarak devam ettiğini görüyoruz. GüneyAfrika'da ise proletarya, istemlerini ve ileri yürüyüşünü çeşitli gösteri-ler ve genel grevlerle ortaya koyuyor. Politik çevirme hareketi ancakkısmi bir sonuç verdi, emperyalizmin asıl amacı olan devrimleri ve iç sa-vaşları tasfiye etme hedefine ulaşamadı.

Bağımlı kapitalist ülkeler, sürekli olarak ekonomik ve toplumsalyıkım içinde bulunuyor. Bu ülkelerde kapitalist ilişkiler emekçi sınıfla-rın yıkımını, açlığını, her türlü köleliğini daha güçlü bir şekilde yenidenüretiyor. Bu ülkelerde nüfusun büyük çoğunluğu işsizdir, yoksuldur,açtır ve mücadele belli bir sonuç verse de bağımlı ülkelerde proletarya-nın ve üretici sınıfların yarınları belirsizdir. Proleterleşme süreci bütünyoğunluğuyla yaşanırken, bu sürece girenlerin tümü iş bulamıyor; in-sanlar burada her türlü üretim aracından, dolayısıyla yaşam araçlarından,bunun sonucu olarak yaşamdan dışlanmış durumdadır. Öte yandan bukoşullarda işbirlikçi tekelci sermayenin ve emperyalizmin devlet terörükatliam düzeyinde sürüyor. Bütün bu gelişmeler proletarya ve emekçikitleleri başkaldırılara itiyor; bağımlı ülkelerin ekonomik, toplumsal ko-şulları her seferinde daha şiddetli bir iç savaşı doğuruyor. Bağımlı ka-pitalist ülkelerdeki sınıflar ilişkisinin uzlaşmaz çelişkilerini ve sınıfmücadelesinin doğasını kavrayamayan oportünizm, buralarda iç savaş,ayaklanma, isyan, devrimci zor yöntemleri, silahlı mücadele olmaksızınyığınların en yaşamsal istemlerini bile karşılayamayacağını kavrayamı-yor. Bağımlı kapitalist ülkelerin 20. yüzyıldaki tarihi, ayaklanmalar, içsavaşlar, isyanlar ve çatışmalarla biçimlenmiştir.

Dünyada ele geçirdiği geçici güç üstünlüğüne güvenen emperya-lizm ve Türkiye işbirlikçi tekelci güçleri. 80'lerin sonunda bir taraftan po-

Toplu Yazılar

397

Page 399: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

litik çevirme hareketiyle çok geniş bir küçük burjuva sosyalist kitleyiteslim alırken, mücadeleyi kararlı biçimde sürdürenlere ise, o güne ka-darki en şiddetli saldırıyı gerçekleştirdi. Bu saldırı burjuvazi ve emper-yalizmin bizde ve her yerde gerçekleştirdiği yüz yıllık bir saldırıydı veyüz yılın sınıf kinini taşıyordu; elde ettiği geçici güç üstünlüğüne daya-narak, yüzyıl boyunca proletaryanın elde ettiği bütün kazanımları birerbirer elinden almak istiyordu. Burjuvazi için temel politika bu konudasonuna kadar varmaktı. Bu politikanın sonucu olarak tüm bağımlı ül-kelerde ve uzun süreden sonra ilk defa emperyalist ülkelerde proletaryave proleter olmayan emekçi kitleler, ellerinden alınmaya çalışılan hak-ları birer birer geri almaya girişti. Türkiye'de 90’dan sonra yaşananlar,emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci güçlerin komünistlere, küçük bur-juva devrimci demokratik harekete, proletaryaya karşı son derece şid-detli ve saldırgan bir politika izlediğini ortaya koydu. Uluslararasısermaye güçleri vardığı hiçbir noktada durmaya niyetli değildi; her se-ferinde uluslararası proleter hareketi ve özelde devrimci komünist güç-leri ezmek, dağıtmak için saldırılarını yeni biçimler, yöntemler vearaçlarla sürdürdüler. Burjuvazinin çok şiddetli biçimde başlattığı bur-juva iç savaşa, proletarya, emekçi halklar ve Kürt halkı devrimci iç sa-vaşla yanıt verdi. Sınıflar arasında gerçek bir savaş olan iç savaş, şimdiyeni bir sürece girmiştir.

Proleter iç savaş biçiminde belirginleşen proletaryanın sınıf sava-şının en temel nesnel yönü, emperyalizmin Türkiye'de ekonomik ilha-kını sonuna kadar vardırmasıdır. Ekonomik ilhak yeni sömürgeciliğintemelidir. Yeni sömürgecilik, bir sömürü biçimi olarak günümüzde dahayoğun ve yeni bir gelişmeye yol açmıştır; bütün bağımlı kapitalist ül-kelere emperyalizm tarafından dayatılan, yeni dünya işbölümünde em-peryalizmin mutlak egemenliğini kabul etmeleridir. Hiçbir bağımlıkapitalist ülke, bu egemenliğin dışında kalma şansına sahip değildir. Herülke için olduğu gibi genel olarak da işleyen, sermayenin daha çok eldendaha az elde toplanması mutlak kapitalist yasasının işlemesinin sonucuolarak, bağımlı ülkelerdeki kapitalist birikimler ve kitlelerin maddi gücü,emperyalist tekellerin elinde birikmekte ve merkezileşmektedir. Busüreç, bağımlı ülkelerde çok büyük altüst oluşları, sosyal yıkımları vebaşkaldırıları beraberinde getiriyor, getirmesi de kaçınılmazdır. Emper-yalizm tam ilhak sürecinin dev adımlarla ilerlediği Türkiye'de bu süreç,proletarya başta olmak üzere bütün emekçi ve üretici sınıfların yıkımı,yaşamlarının alt-üst oluşu ve geriye düşüş olarak yaşanıyor. IMF, DB,devlet borçlanmaları ve benzeri yollarla uygulamaya konan talan ve sos-yal yıkım politikası, en geniş kitleyi sermayeye ve emperyalizme karşıbirleştiriyor, harekete geçiriyor, eğitiyor ve ayaklandırıyor. Bütün bu

C. Dağlı

398

Page 400: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

nesnel zeminlerde proleter iç savaş boy gösteriyor.Türkiye'de şiddeti, dozu ve yıkıcı etkileri zaman zaman değişse de

sürekli olan ekonomik kriz bugün daha bir keskinleşmiştir. Emperya-lizmin ekonomik ilhakı sonuna kadar vardırma politikası ekonomikkrizle birleşmiştir. Sonucu ve etkileri yıkıcı, kapsamı daha geniştir; ka-pitalist güçler ise bir o kadar saldırgan ve katliamcıdır. Bunun böyle ol-masının temel nedeni, böylesi bir kriz ortamında proletarya ve genişhalk kitlelerinin karşılanamayan istemlerini ve hatta geriye düşürülenyaşamlarını elde etmek için her zamankinden farklı olarak devrimcileş-meleri ve yığınların iktidarı ele geçirme bilincinin bu dönemde öne çık-masıdır. Kitleler ekonomik kriz dönemlerinde sola kayar,devrimcileşirler. Burjuvazi kendi elleriyle milyonlarca kitleyi komü-nistlerin yanına iter. Komünist güçler her bakımdan uygun olan bu or-tamdan yararlanıp faşist devleti yıkmak, burjuvaziyi devirmek,emperyalizme bağımlılığa son vermek için, bütün iktidarın emeğin ol-ması yönünde bütün güçlerini seferber ederler. Burjuvazi bu süreç bo-yunca bütün yönlerden zayıflayıp güç kaybederken; proletarya güçlenir,bütün emekçileri ve emek güçlerini kendi önderliğinde harekete geçirir;egemen sınıf olmak, proletarya için bir ölüm-kalım sorunudur; egemensınıf olarak kalmak, burjuvazi içinde bir ölüm-kalım sorunu haline gelir.Burjuvazi egemen sınıf konumunu devam ettirmek için saldırılarını, fa-şist devlet terörünü en uç noktaya vardırır. Komünistlere ve sisteme karşımücadele eden diğer devrimci güçlere karşı yeni baskı yasaları, kovuş-turmalar, tutuklamalar, politik çevirme hareketi en geniş biçimde dev-reye sokulur. Çünkü bu dönem, burjuvazinin en güçsüz düştüğüdönemdir. Böylesi bir dönemde komünistlerin ve diğer devrimci güçle-rin taktiği sermaye sınıfını devirmek, iktidarı ele geçirmek yönünde be-lirlenmelidir. Bu koşullarda burjuvaziyi deviremeyen proletarya vedevrimci müttefikleri, bunu diğer zamanlarda gerçekleştiremezler.

Proletaryanın bu dönemde özgün taktiği, proleter iç savaş ve halkayaklanması yoluyla iktidarı ele geçirmek olmalıdır.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–30 Eylül 2000

Sayı:21

Toplu Yazılar

399

Page 401: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

SERMAYE BİRİKİMİYLE ŞİDDET İLİŞKİSİ

Tekelci sermaye, sermaye birikimiyle büyük bir ekonomik gücesahip oldu. Bu güç bir kere oluştuktan sonra daima gelişip büyür. Aşırısömürü ve sürekli kriz ortamı nedeniyle elde edilen zenginlik büyükmiktarlara ulaştı. 12 Mart ve 12 Eylül Askeri Faşist darbeleriyle ser-maye için yaratılan uygun ortamda, sermaye birikimi daha da yoğun-luk kazandı. 90’lı yılların iç savaş ortamında işbirlikçi tekelci sermayeve emperyalizm gücüne güç kattı. Türkiye'nin kapitalist devlet tekel-leriyle özel kapitalist tekellerin, dünyanın en büyük sermaye güçleriarasında yer alması, ellerinde birikmiş olan zenginliğin vardığı düzeyiortaya koyar. İşçilerin, yoksul köylülerin ve emekçilerin kutbundabüyük bir yoksulluk, güvensizlik birikirken: kapitalistlerin ve emper-yalistlerin kutbunda ise büyük bir zenginlik birikti.

Kapitalistlerin değişmeyen hedefi, zenginliği çoğaltmak, proletersınıftan daha fazla değer gasp etmektir. Bütün burjuva düşünce biçimi,sanat, edebiyat, yasalar, burjuva kurumlar, yalnızca burjuva zenginliğiçoğaltmaya hizmet eder. Kapitalistler açısından maddi zenginliği ço-ğaltmak kadar, ele geçirdikleri bu maddi zenginliği yoksul insanlardankorumak da çok önemlidir. Burjuva baskı kurumları, burjuva devlet,burjuvazinin maddi zenginliğini çoğaltmak için emekçi sınıfları süreklibaskı altında tutmaya yarar. Sermaye birikimiyle burjuva şiddet sıkı birilişki içindedir. İşçilerin artı-değerine el koymak kapitalist üretim biçi-minin bir gereğidir. Burada burjuva şiddet aygıtları herhangi bir değeryaratmazlar, ancak artı-değer sömürüsüne dayanan burjuva sınıfınbütün servetini koruma altına alırlar. Emekçi sınıflar üzerindeki bur-juva baskı aygıtı devlet, kapitalist sömürünün yoğunlaşmasına ve bur-juva zenginliğin artmasına bağlı olarak etkinlik kazanır. Türk burjuva

C. Dağlı

400

Page 402: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

devletinin baskıcı, militarist ve giderek faşist yönde güçlenmesinin veyetkinleşmesinin hikayesi, Türkiye'de burjuva zenginliğin elde edil-mesi ve gelişimini de anlatır. Bu temele bağlı olarak burjuva devletaygıtlarının her seferinde güçlenmesi ve yetkinleşmesinde, sürmekteolan sınıflar savaşının da yeri vardır. Sınıflar savaşının yoğunlaşması,şiddetlenmesi, burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıflar ayrımının vekarşıtlığının keskinleşmesine denk biçimde gelişiyor. Faşist devlet,tekelci sermayenin el koyduğu değerleri çoğaltmak ve korumak içinbaskı yöntemlerinde yetkinleşirken, kapitalist egemenliği korumadada büyük bir yetkinlik kazanıyor. Faşist devletin baskıcı, katliamcı ni-teliğine bir de emperyalizmin bölgedeki çıkarlarını koruma görevi ek-lenince ortaya büyük bir savaş aygıtı çıkıyor. Burjuva devlet bugörevlerini yerine getirmek için öylesine silahlandı, öylesine büyükbir güç haline geldi ki, onun için yapılan harcamalar, Türkiye'nin em-peryalizme olan bağımlılığını daha da artırdı, burjuva düzenin altındankalkamayacağı sınırlara getirdi. Faşist Türk ordusunun, önümüzdekidönem için belirlediği harcama miktarı ekonomik yıkımın derinleş-mesinde büyük bir rol oynayacaktır. Bu kadar büyük bir baskı gücünekarşın işçi sınıfı ve halk kitlelerinin dünyayı değiştirme eyleminin önüalınamamaktadır. Bu durum karşısında burjuva şiddetin gücü düştü;burjuvazi şiddetin kuvvetini arttırmak için, devleti daha çok güçlen-dirmekten, baskıları ve faşist terörü arttırmaktan başka çözüm yolubulamıyor. Devletin bütün harcamalarının karşılayıcıları işçiler ve halkkitleleri olduğu için, devletin her yeni silahlanması ve daha da güç-lendirilmesi demek, emekçi sınıfların daha yoğun sömürülmesi, sefa-letlerinin biraz daha derinleştirilmesi demektir. Bu gidiş ise emekçikitlelerin, egemen sınıfa karşı ve egemenlik aygıtı burjuva devletekarşı şiddetlenen mücadelelere girişmesi demektir.

Küçük burjuva sosyalist hareketle, küçük burjuva demokratik ha-reket, sermaye birikimiyle burjuva şiddet arasındaki ilişkiyi anlaya-mamıştır. Bu anlamda burjuva ulusun zenginleşmesiyle, burjuvabaskının hafifleyeceğini düşünüyor. Gerçekte olanlar, onyıllardır göz-ler önünde olup-bitenler ise bunun tersini gösteriyor. Türk ulusu dünegöre daha zengin, halk ise daha yoksul.... Burjuva baskı ve şiddet isehafiflemedi, tersine şiddetlenerek en saldırgan biçimini aldı. Burjuvazenginliğin ve burjuvaların kendilerini en emin hissettikleri devlet bi-çimi, şüphesiz burjuva demokratik cumhuriyettir. Fakat biliyoruz ki,en demokratik burjuva cumhuriyet, burjuva şiddetin çeşitli biçimlerdesürdüğü bir devlet biçimidir. Bu biçim altında burjuva egemenlik za-yıflamaz. Aksine daha da güçlenir. Tekelci kapitalizm koşullarında iseburjuva demokratik cumhuriyet yeşeremez. Tekelcilik her planda ege-

Toplu Yazılar

401

Page 403: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

menlik, gericilik ve şiddet eğilimidir. Sermayenin, tekellerin kasala-rında birikmesine bağlı olarak, bu şiddet eğilimi, en saldırgan biçimdeemekçi sınıflar üzerinde uygulanıyor.

Maddi zenginlik kaynaklarına el koymak önem kazandıkça, bunabağlı olarak şiddet de bu ölçüde devreye girer. Uluslararası finans-ka-pital yönünden ekonomik ilhak, bağımlı hale getirilen ülkelerin maddiservetine el koyma biçimidir. Emperyalizmin buralardaki sömürüsüneortak olan ve onların çıkarlarını da savunan işbirlikçi burjuva sınıfınvarlığı, ekonomik ilhakın başlamasında ve sürdürülmesinde önemlibir etkendir. Bağımlı ülkelerdeki ekonomik ilhakı sonuna kadar var-dırmayı amaçlayan uluslararası finans-kapital güçleri, bu yöneliminde,bağımlı ülkelerin işbirlikçi tekelci güçlerini ve devletlerini de yanınaalmış durumda. Uluslararası finans-kapital güçleri tarafından büyükölçüde yutulana kadar, en azından şimdilik, ekonomik ilhakın de-rinleştirilmesinde işbirlikçi tekelci sermayenin çıkarı vardır. Emper-yalizmin ve işbirlikçi tekellerin bu çıkarı, yani değer üretimini süreklibiçimde kendi gücüne katma, şiddet, daha fazla şiddet olmaksızın ta-mamlanamaz. Bağımlı ülkelerin ekonomik ilhak tarihi, emperyaliz-min ve işbirlikçilerinin çok şiddetli saldırıları, katliamları ve baskılarıaltında gerçekleşmiştir. Bağımlı ülkelerde süreklilik kazanan iç çatış-malar, askeri faşist darbeler, burjuva terör, iç savaşlar, ayaklanmalar,ekonomik ilhak sürecine eşlik etmiştir. Bugün bu süreç daha da hız-lanmış ve yoğunlaşmışsa, bu sürece daha şiddetli bir burjuva terörüneşlik etmesi kaçınılmazdır. Uluslararası emperyalist tekellerin şiddeteğilimi tam yüzyıldan beri bağımlı ülkelerde uygulandı, Bugün em-peryalizmin elindeki büyük askeri güç halen ayaktaysa, bu, bütünmaddi gücün aynı egemen sınıfın elinde toplanmasından ileri geliyor.Bu askeri güç, diğer nedenlerin yanında, bağımlı ülkelerin ekonomikilhak sürecinin daha ilerilere kadar götürülmesiyle ilişkilidir ve ayaktatutuluyor. Emperyalist askeri güç, bağımlı ülkelerdeki burjuva ege-menlik aygıtını ayakta tutmak için her zaman onların yanında hazırbulunmuştur. Bağımlı ülkelerdeki sermaye birikimi ve bütün maddiyaşam kaynaklarının işbirlikçi tekelci sermaye ve emperyalizminelinde toplanması, buralardaki işçilere ve halk kitlelerine yönelik şid-detli bir saldırıdır. Bu nedenle bağımlı ülkelerin ekonomik ilhakınınsonuna kadar vardırılması, bu ülke halklarının, emperyalizm ve bur-juvazi tarafından bugüne kadarki en yoğun ve şiddetli saldırıya uğra-ması anlamına gelir.

Bağımlı ülkelerdeki ilişkilerin ve halk kitlelerinin güvensiz olanyaşamı, bu sürecin başlamasıyla birlikte daha da güvensiz hale geliyor.Büyük sanayi üretimi temelindeki kapitalizm, daimi olarak yeni üre-

C. Dağlı

402

Page 404: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tim düzenlerine doğru yol alır. İşçiler bir üretim düzeninden başka birüretim düzenine doğru daima hareket halinde olur. Bu hareket boyuncadaha fazla işçi toplumsal üretim sürecinin dışına atılır, işsiz kalır. Dahafazla değere el koyma biçimindeki sermaye birikiminin mutlak ya-sası, daima daha fazla işçinin üretim sürecinden dıştalanması ve işsizkalması yönünde işler. Bağımlı ülkelerdeki işçilerin durumu, emper-yalist merkezlerle kıyaslanmayacak kadar belirsizdir, güvensizdir. Bu-ralardaki kapitalizmin bağımlı niteliği, ekonomik ilişkilerinemperyalizmin çıkarlarına, ekonomik politikalarına göre biçimlen-mesi, bağımlı ülke emekçilerinin durumunu daha belirsiz ve güvensizhale getirir. Emperyalist ülkelerdeki her yeni üretim düzenine geçiş,her yeni teknik gelişme, biçimindeki her ilerleme, bunun sonuçlarınınüretime aktarılması, bağımlı ülkelerin üretim düzenlerini, dolayısıylaçalışan sınıfların ve bütün üretici sınıfların durumunu, hareketliliğinibelirliyor.

Buralardaki halk kitlelerinin ekonomik toplumsal yaşamını ulus-lararası emperyalist finans-kapital kaptanları belirliyor. Bu nedenlebağımlı ülkelerde işçi sınıfının, diğer üretici küçük burjuva sınıflarınyaşamı belirsizlik içinde sürüp gitmektedir.

Sermaye birikimi ne kadar burjuva şiddeti kaçınılmaz kılıyorsa,sefalet içinde yaşayan, genel durumu her geçen zaman içinde daha birgüvensiz hale gelen emekçi kitlelerin başkaldırılarını, iktidarı ele ge-çirme girişimlerini de o kadar kaçınılmaz hale getiriyor. Bu büyük ka-pışmanın nasıl bir seyir izleyeceğini bugün ortaya çıkan ilkörneklerinden anlayabiliriz. Bütün bağımlı ülkelerde kopan bu dev-rimci dalganın, emperyalist güçleri ve burjuvaları nasıl bir uluslararasıittifaka itliğini görüyoruz. Her şey gözlerimizin önünde olup bitiyor.

Emperyalist güçlerin en çok yoğun yatırım yaptıkları, dolayısıylaen çok sömürdükleri ve soydukları ülkelerde milyonlarca kitle sokak-lara dökülüyor. Emperyalist finans kurumları, her anlaşma ile emek-çileri büyük kitleler halinde ayaklandırıyorlar. Emperyalist sermayeninbu ülkelerdeki varlığı ve her yeni adımı, milyonlarca insanın işsiz kal-ması, yaşamdan dışlanması, çalışanların durumunun güvensiz ve be-lirsiz oluşu, ayaklanmaların ve iç savaşların sürekliliği için temeloluşturuyor. Türkiye, ekonomik ilhak sürecinin en yoğun biçimde ya-şandığı ülkelerin başında geliyor. Bu süreç kendini çeşitli yönleriyleortaya koyuyor. En önemli özelliği proleterleşme, işsizleşme sürecinindevasa boyutlar kazanmasıdır. Süreç, özelleştirme, yeni üretim düze-nine geçiş, esnek üretim, teknoloji ağırlıklı yatırımlara yönelme, is-tihdam yoğun işletmelerin tasfiyesi, kamu emekçilerinin iştençıkartılması, küçük çiftçilerin üretim araçlarından ve üretim sürecin-

Toplu Yazılar

403

Page 405: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

den dıştalanması, maddi güçlerine el koyma ve başka biçimlerde sür-dürülüyor. Ekonomik ilhak süreci, işçilere ve halk kitlelerine şiddetve baskı uygulanmaksızın ilerletilemeyeceğine göre, burjuva şiddetekarşı proleter iç savaş ve ayaklanmayla verilecek yanıtları engellemekiçin, öncelikle sınıf örgütlerine ve komünist güçlere karşı bir saldırıdalgası geliştirileceği açıktır. Bu saldırı, fiili saldırı biçiminde olabile-ceği gibi, yeni faşist baskı yasalarıyla ve başka politik biçimler ha-linde de olabilir. Bunun somut örnekleri ortada. Sendikalarıngüçsüzleştirilmesi, tutsaklara ve bütün devrimci güçlere karşı F tipisaldırısı, katliamlar, başka biçimler ve yöntemler burjuvazinin baş-vurduğu yollardır. Bütün bu gelişmeler, bizde nasıl bir ayaklanma sü-recinin ve proleter iç savaş sürecinin kopup gelmekte olduğunu bütünaçıklığıyla ortaya koyuyor.

Sınıflar mücadelesinde proletaryanın devrimci sınıf konumundandeğil de küçük burjuvazinin demokratik, sosyalist konumundan hare-ket eder, oportünizm, burjuvaziyle proletarya arasında nasıl bir mü-cadelenin sürüp gittiğini, ekonomik ilhak sürecinin sonuna kadarvardırılmasıyla birlikte, bunun nasıl yaygın, şiddetli ve keskin düzeyevaracağını kavrayamıyor. Sınıflar savaşının düzeyini ve gidişini an-lama durumunda olmayan küçük burjuva devrimciliği sonuç olarak,etkisini sürekli yitiriyor. Marksizmin sınıflar savaşı teorisine, mark-sizmin sınıflar savaşındaki taktiklerine dayanan ve bugünün koşulla-rına denk mücadele taktikleri ortaya koyan proletaryanın devrimcisınıf partisi ise oportünistlerin tersine gücünü, ideolojik ve politik et-kisini sürekli arttırıyor.

Uluslararası süreç, bugün gelinen nokta, proletaryanın ve prole-taryanın devrimci sınıf partisinin dünyayı değiştirme rolünü daha be-lirgin bir şekilde öne çıkardı. Proletaryanın devrimci temsilcileri bununbilinciyle davranacaktır.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 Ekim 2000

Sayı: 22

C. Dağlı

404

Page 406: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

YÜKSELEN İŞÇİ EYLEMLERİVE İKTİDAR OLANAKLARI

İşçi sınıfı güçlü temellerde eyleme geçti. Sınıfı her geçen gün dahafazla saran ve yoğun biçimde harekete geçiren bu nesnel temeller uzundönem süren, bugün üst üste binmiş ekonomik ve toplumsal sorunlardanoluşuyor. Bu anlamda hiç kimse, yaygınlık kazanan işçi eylemlerinin yü-zeysel, geçici olduğunu ve bunun çok zayıf zeminlere dayandığını ileri sü-remez. İşçi sınıfını harekete geçiren nesnel zeminleri daha yakından elealanlar, işçi sınıfının yaşam koşullarının sürekli kötüleştiğini, sömürününyoğun biçimde sürdüğünü görecektir. İşçi sınıfının yaşam koşullarının kö-tüleşmesi, üzerindeki egemen sınıf baskısının artması yalnızca örgütsüzdurumda olan işçilerle sınırlı değil, örgütlü işçiler de diğerleriyle aynı ko-şulları paylaşıyorlar. İşçiler, kapitalizmin getirdiği baskı ve sefaletten birazolsun kendilerini kurtarmak için örgütlenirler. Örgütlü davranışları ve sü-rekli eylem içinde bulunmaları, işçi sınıfını, kapitalizmin yarattığı sefalet-ten son derece sınırlı ve geçici olarak korur. Fakat, işçi sınıfının ve bütünemekçi halk kitlelerinin ekonomik ve toplumsal durumunda büyük birdüşüş yaşanırken, çalışan örgütlenmiş işçilerin bundan etkilenmemesi dü-şünülemez. Bütün dünyada işsizlik düzeyi çok yüksek ve kalıcıyken, yal-nızca bu durum bile işçilerin ücretlerinin düşmesini sağlamaya yeter.Türkiye ve Kürdistan'da işsizlik zaten sürekliydi, büyük oranlardaydı, sondönemlerde ise bu, en üst seviyelere ulaştı. Bu gerçek, çalışanların ücret-lerinin, dolayısıyla alım güçlerinin, genel toplumsal durumlarının düşme-sine ve iyice bozulmasına yol açtı. İşçi sınıfını harekete geçiren bir nedenbüyüyen sefalet koşullarıyken, diğer bir temel neden de durumlarının gü-vensiz oluşu, yani çalışan sınıfın yarınından emin olamamasıdır. Bu sonneden bütün bağımlı ülkelerde, son dönemde emperyalist ülkelerde ve Tür-kiye'de de öne geçen baskın neden oldu. Çalışan sınıfı daha büyük bir yıkımbekliyor. İşçi sınıfı bütün bunların tek temeli olan kapitalizme ve bu siste-min egemen gücü burjuva sınıfa karşı daha köklü, örgütlü, sonuçları bakı-mından son derece devrimci kalkışmalar içerisinde.

Kapitalist ülkelerde 20. yüzyılın son çeyreğinden bu yana en etkin vebüyük işçi eylemleri işsizliğe karşı gerçekleşmiştir. İşçi sınıfı bu eylemleriçerisinde egemen kapitalist sınıfla genel düzeyde karşı karşıya gelmiş, butemelde hareketini, kapitalizme karşı genel bir sınıf hareketi düzeyinde sür-dürmüştür. Özellikle bağımlı kapitalist ülkelerde uluslararası finans-kapi-

Toplu Yazılar

405

Page 407: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

talin yürürlüğe koyduğu yoksullaşma ve kitlesel işçi çıkarmalarla birlikte,işçi sınıfı buna hemen çeşitli düzeylerdeki sokak eylemleri ve sert eylem-lerle yanıt verdi. Emperyalizmin, bağımlı ülkelerdeki ekonomik ilhakınısonuna kadar vardırma yönelimi, ezilen, sömürülen, baskı altında tutulanbağımlı ülkelerdeki halk kitlelerinin daha kapsamlı ve şiddetli ayaklanma-lara, devrimci zor eylemlerine, iç savaşlara başvurmasını getirdi. Emekçisınıfları kapitalizme karşı, burjuva diktatörlüklere karşı daha bir güçlen-mekte olan eylemlere zorlayan ekonomik, toplumsal temeller, bugün dünegöre daha da güçlüdür. Kitlelerin bağımlı kapitalist ülkelerde ve emperya-list merkezlerde yükselişe geçen devrimci dalgası bu temelden fışkırmak-tadır.

Kapitalizmin dünya-ekonomik krizi, işçi sınıfı başta olmak üzere, köy-lülerin ve bütün emekçi kitlelerin ekonomik, toplumsal durumunu alt üstetti. Bu alt üst oluşla, emekçi sınıfların durumu daha da güvensiz hale geldi.Ekonomik krizin sürekliliği, halk kitlelerinin yaşamlarını bir an bile olsa,geçici de olsa düzeltmelerine olanak tanımıyor. Ekonomik kriz dalgaları-nın en şiddetli dönemlerinde, çalışan milyonlarca işçi, kendini bir anda iş-sizler ordusunun saflarında bulabiliyor. Kendi küçük mülkiyeti ve kendiküçük tasarruflarıyla baş başa yaşayan küçük burjuvazi, bir anda proleter-leşme süreci içerisinde buluyor kendini. Kapitalizmin dünya ekonomik kri-zinin son yıllardaki şiddetli fırtınasında yüz milyonlarca insan,ekonomik-toplumsal yaşamında tam bir yıkım ve sefalete sürüklendi. Ka-pitalizmin bugün yarattığı mülksüzleşme, işsizleşme, yoksullaşma, kapi-talizmin kendi tarihinde görülenlerden daha üst boyutlardadır.

Türkiye ve Kürdistan emekçi halk kitleleri, bütün bağımlı kapitalist ül-kelerde yaşanan bu ekonomik-toplumsal yıkım ve sefaleti olanca şidde-tiyle yaşamaktadır. Emekçi halk kitlelerinin çok önemli bir kesimi,yoksulluğun en alt sınırlarında yaşıyor; bu sınır ölüm sınırıdır. Diğer halkkitleleriyse, kapitalizm ve emperyalizm tarafından her geçen gün bu sınıradoğru itiliyor. Bütün bu süreç on yıllarca süren ekonomik-toplumsal ko-şulların devamı, daha üst düzeyde boyutlanmasıyla sürüyor. Bu durum bu-günden on binleri bulan, yakın gelecekte yüz binleri, milyonları bulacakolan emekçi kitlelerin son derece sert eylemlerine yol açmaktadır. Bu an-lamda, süreklilik kazanmış olan işçi ve halk eylemlerini yüzeysel olarak elealmak, ekonomik-toplumsal-tarihi gerçeklere aykırıdır.

Hiçbir yüzeysel neden ve olay, işçileri böylesine yaygın, sürekli veşiddetli eylemlere zorlayamaz. Eylemlerin temelinde çok güçlü olgular,nedenler yatmaktadır. Uluslararası emperyalist tekellerin, işbirlikçi tekelcisermayeyle birlikte yürürlüğe koyduğu ve kapsamı daha da büyüyecekolan özelleştirme programı, daha şimdiden on binlerce çalışanı işsiz bı-raktı; halen çalışmakta olanların durumları ise tamamen güvensizdir. Bu

C. Dağlı

406

Page 408: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

durum karşısında eyleme yönelenler, yalnızca işsiz bırakılanlarla sınırlı kal-mıyor, bu eylemler, halen çalışmakta olan yarınları belirsiz kitleleri de et-kiliyor, kendine çekiyor. Çalışan kitlelerin katılımlarıyla, Türkiye tekelcikapitalizmine ve emperyalizme karşı işçi sınıfı ve halk hareketi kaynaş-makta, güçlü biçimde ortaya çıkmaktadır.

Yürürlüğe konulan ye kapsamı genişletilen işsizleştirme, aç bırakma,yoksullaştırma ve öldürme politikası; işbirliği içindeki uluslararası burjuvasınıfın halklara karşı şiddetli bir sınıf saldırısı, sınıf savaşıdır. Kapitalist sınıfişçi sınıfına karşı çok cepheli bir savaş sürdürüyor. Bu savaş sonucu karşıkampta yer alan işçi sınıfının ve proleter olmayan emekçilerin yok sayıdaüyesi saf dışı bırakılıyor. Kapitalist sınıf, kendisine karşı sürdürülen bu sa-vaşı işçi sınıfı kazanmasın diye, sınıfın örgütlü yapılarını ya dağıtıyor yagüçsüz hale getiriyor. Bu savaşta kapitalist sınıfa en büyük desteği burjuvaişçi sendikalarının önderleri veriyor. Türkiye'de çok açık olarak görüldüğügibi kapitalistlerin, burjuva işçi sendikalarının önderlerini kendi yanlarınaçekmeden, onları satın almadan bu savaşı değil daha ileri götürmesi, sür-dürmesi bile olanaksızdır. İşçi sınıfı, kendi saflarında görünüp burjuvaziadına hareket eden burjuva işçi önderlerinin, sosyal-reformist partilerin tümkarşı çabalarına rağmen sınıf savaşını yükseltiyor. Koşullar son derece dev-rimci, devrimci durum daha bir olgun, sınıf savaşı son derece şiddetlidir.

Sınıflar savaşına sığ yaklaşanlar, küçük burjuva devrimciliği konu-munda kalanlar, bizdeki sınıf savaşının, bir sınıf savaşı olarak, iç savaş ola-rak uzun süredir devam ettiğini düşünemiyorlar bile. Devrimci mücadeleotuz yıldır süreklilik gösteriyor. Bu otuz yıl boyunca karşı-devrim, işçi sı-nıfına, halklara karşı sürekli biçimde savaş halinde oldu. Bu savaş boyuncaaskeri faşist darbeler yapıldı, yeni faşist terör yasaları çıkarıldı, faşist dev-let yapısı iyice yetkinleştirildi. İşçi sınıfının ve halk kitlelerinin savaşı, bukoşullarda tam otuz yıl boyunca devam etli. Proleter devrimci hareket veküçük burjuva devrimci hareket otuz yıl boyunca her darbeden sonra ye-niden ayağa kalktı. Bu kadar uzun dönem savaşı götürebilmek için, bununtemelinde güçlü bir işçi sınıfı ve halk hareketinin olması gerekir. Böyle birhareket, gerçekte on yıllardır varoldu. Fakat nedense küçük burjuva dev-rimcileri, devrim mücadelesini tam otuz yıldan beri ayakta tutan, devam et-tiren sınıfsal zeminleri, sınıfın kendisini, onun savaşını göremiyorlar. Bugünişçi sınıfı bölükler halinde harekete geçerken, bir yandan hareketini eko-nomik-toplumsal koşullara dayandırırken, bir yandan da on yıllardır sürensınıf savaşına dayandırmaktadır. Bu savaş, bugünkü ekonomik-tarihsel ko-şullar nedeniyle daha ileriye yönelmektedir. Bu gerçeği göremeyenler, sınıftemelinde hareket etmeyenler, işçi sınıfıyla ilişkilerini güçlendirmeyenler,sınıf savaşını sonuna kadar götürme yeteneğini gösteremeyenler, kaçınıl-maz olarak sınıf savaşından dıştalanacaklardır.

Toplu Yazılar

407

Page 409: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

İç savaş denince sadece Amerikan iç savaşı örneğini anlayanlar, işçisınıfıyla burjuva sınıf arasındaki gerçek savaş olan iç savaşın tarihini enyüzeysel biçimde ele alıyorlar. 19. yüzyıl Avrupa'sında iç savaşı yalnızcaParis Komün'ü ile sınırlı görenler (onu da yalnızca 18 Mart sabahından iti-baren anlayanlar -oysa Marx, daha önceden burjuvazinin işçileri silahsız-landırma girişimini bir iç savaş ilanı olarak kabul ediyordu), Avrupa'nınçeşitli ülkelerdeki işçi sınıfının, meclislerde kendi lehlerine yasa çıkarmakiçin uzun bir iç savaş verdiğini, az-çok şiddetli süren uzun bir iç savaşın so-nucunda bu yasaların çıkmasını sağladıklarını bilmiyorlar. Avrupa'nın çe-şitli ülkelerindeki işçi sınıfı bölükleri, burjuva meclislerde, kendi lehlerineyasaları çok uzun süren iç savaşlarla çıkartabilmişlerdir. Bizde, yalnızcakamu emekçileri sendikalaşma ve grev konusunda kendi lehlerine bir ya-sanın çıkmasını sağlamak için. TÖS’ ten (Türkiye Öğretmenler Sendikası)bu yana tam oluz yıldır savaş yürütüyorlar. Savaşları zaman zaman faşistdarbe dönemlerinde olduğu gibi geri düşse de, yine de bu işin peşini bı-rakmadılar, işçi sınıfı ekonomik, sendikal ve toplumsal alanda kendi lehinedeğişiklik yapabilmek için uzun bir sınıf savaşı geçmişine sahiptir. Bu savaşson otuz yılda en yoğun ve üst biçimini aldı. Sınıf savaşı otuz yıl boyuncaiç savaş ya da iç savaşa yakın bir çizgide gelişti. Bu savaş 68 fabrika işgal-leri, kanlı pazarlar, silahlı mücadele. 15–16 Haziranlar. DGM’ lere karşıGenel Grevler. TARİŞ vb. fabrika işgalleri ve sokak savaşları. 12 Eylül fa-şist darbesi altında komite önderlikli mücadeleler. 89 Bahar kalkışması,büyük Zonguldak işçi eylemi ve 90'ların şiddetli iç savaş yılları boyuncaaralıksız süren eylemleriyle bugüne kadar devam etti. İşçi sınıfının burju-vaziye karşı vermiş olduğu böylesine köklü, sürekli devrimci mücadeleyianlamayanlar, bu sınıfın, bugün proleter iç savaş düzeyindeki sınıf savaşınıda anlayamazlar.

Sınıf mücadelesi proleter iç savaş biçiminde devam ederken, kapita-lizmin sınıf çelişkileri derinleşirken, devrimci durum gelişirken, bu du-rumda proletaryanın ve halk kitlelerinin nereye yöneleceği sorunu yaşamsalönem kazanmıştır. Leninist Parti, iç savaşın kendini belirgin olarak ortayakoyduğu 90'lı yılların başında bu soruna işaret etti: Devrimci durum ko-şullarında halk kitleleriyle burjuvazinin kapıştığı, iç savaşın şiddetlenip bo-yutlandığı koşullarda devrim olasılığı ortaya çıkar, giderek pratik politikanınkonusu olur. Devrim, devrim yoluyla iktidarın fethi, Geçici Devrim Hü-kümeti, halkların genel silahlanması, devrim güçlerinin birleşik hareketiher zamankinden daha büyük bir önem kazanır. Geçtiğimiz on yıl boyuncabütün bunlara işaret eden ve mücadelesini bu temelde sürdüren TKEP/Le-ninist, sınıflar mücadelesinin bugünkü evresinde iktidarın ele geçirilmesi-nin, proletaryanın ve devrimci güçlerin en temel sorunu olduğunu söylüyor.İşçi kitleleri, devrimci güçler, kamu emekçileri, yoksul, küçük ve orta köy-

C. Dağlı

408

Page 410: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lülük tekelci kapitalizme ve emperyalizme karşı iç savaş içerisindeyken, busınıflara hangi taktiklerle gideceğiz? Burada, Politik taktiğin hedefi neolmalıdır? sorusu açık olarak yanıtlanmalıdır.

Zora dayalı devrim yoluyla iktidarın ele geçirilmesi, öne çıkan temelbir hedef olarak ele alınıp savunulmaz da, bunun yerine, iktidar dışındakihedefler ön plana çıkartılırsa, bu, kesinlikle ve tam anlamıyla reformculukolur. Bu sorunu ne zaman dile getirsek, küçük burjuva devrimcilerindenşöyle bir itirazla karşılaşıyoruz: "Esasında biz de iktidar sorununu temelsorun olarak kabul ediyoruz. Tabii ki iktidar ele geçirilmeksizin halk kitle-leri yaşamlarını değiştiremezler. Bu nedenle biz de yazılarımızda iktidarsorununa yer veriyoruz." Oysa onlar her ne kadar iktidarın ele geçirilmesisorununa görüşleri arasında yer vermiş olsalar da, "esasında" iktidar soru-nunu, yani devrim sorununu reformlar uğruna arka plana, geleceğe erteli-yorlar. "Esasında" yaptıkları düpedüz bir aldatmacadır. Gerçekte iktidarsorununu öne çıkmış bir sorun olarak görenler, diğer tüm politik mücadelehedeflerini bu esas hedefe bağlarlar. İktidar mücadelesinin bu kadar öneçıktığı bir yerde bunu hedeflemeyen, diğer bütün hedeflerini ve I mücadelebiçimlerini buna göre ele almayan her anlayış, yalnızca işçi sınıfı ve halkkitlelerinin hedefini şaşırtmış olur. İç savaşın sürdüğü bu ortamda, dev-rimci durumun derinleştiği, bunun sonucu olarak devrim, yani iktidarın elegeçirilmesi hedefinin öne çıktığı, olağanüstü önem kazandığı bir süreçtebuna sırt çevirenler, devrimci konumda kalamazlar.

İşçi sınıfına ve halk kitlelerine karşı yürütülen savaş, emperyalizmin,işbirlikçi tekelci sermayenin tam bir ittifak halinde sürdürdüğü topyekün birsavaştır. Bu yönüyle bugüne kadar en şiddetli, kapsamlı, geniş cepheli birsavaştır. Bu savaşta proletaryanın kazanmasının olanakları her zamankin-den daha fazladır. Proletarya, kendi iç devrimci dinamiklerini esas alarak,fakat sınıf hareketine daha fazla uluslararası nitelik kazandırarak bu savaşıkazanabilir. Daha bugünden işçi sınıfının, sınıf hareketinin uluslararası ni-teliği öne çıkmıştır. Burada Leninist Parti'nin ve kadrolarının komünist ön-derliği ve çabaları daha çok önem kazanmıştır. İşçi sınıfı hareketininuluslararası niteliğini belirgin olarak göstermesi, Leninist Parti'nin uluslar-arası alanda bu hareketi temsil etme görevini de öne çıkarmıştır. Türkiye veKürdistan işçi sınıfı hareketi yeni ve büyük bir yükseliş içerisindedir. Buyükseliş, tüm dünyadaki devrimci yükselişin de etkisiyle yeni boyutlar ka-zanıyor. Proletarya hareketi, proletarya enternasyonalizmi ilkeleri ve anla-yışı temelinde öne çıkarak güçlü konuma geçmiştir.

İşçi sınıfı yeni bir atak içindeyken, önündeki en büyük engel ekono-mizmdir. Öteden beri işçilerin politik mücadelesinin önünde engel oluştu-ran ekonomizm; sendikalizm ve devrimci sendikalizm biçiminde ortayaçıkıyor. Sendikalizm, işçi sınıfını politik mücadeleden, sermayeye karşı

Toplu Yazılar

409

Page 411: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

devrimci mücadeleden uzak tuttuğu için, burjuva işçi sendikaları tarafındanbilinçlice savunuluyor; sendikalizm görüşü işçiler arasında egemen halegetirilmeye çalışılıyor. Ne var ki, sendikalizmi savunan ve yaymaya çalı-şanlar, yalnızca burjuva işçi sendikaları değil; sendikalizm, devrimci sen-dikalizm biçiminde küçük burjuva devrimci hareket tarafından dasavunuluyor.

Küçük burjuva sınıfsal konumda olup da, buna rağmen işçi sınıfı adınadavranan ortalama sol hareket, işçi sınıfı dışındaki sınıflara yönelik olarakpolitika yaptığı ve bunu yaydığı halde, işçi sınıfına yalnızca devrimci sen-dikalizmi öneriyor. Ortalama sol hareket, gerçekte, çoktan beri sendikaliz-min bir uzantısı olmuştur. Bu nedenle işçi sınıfını politik mücadeleden, yaniiktidar mücadelesinden uzak tutmaya çalışıyor. İşçi sınıfı içindeki ekono-mizmi yenmek, proletaryayı örgütlü biçimde iktidar mücadelesine kazan-mak demektir.

Burjuva devlet aygıtını yıkarak iktidarı ele geçirmesi, işçi sınıfına top-lumsal kurtuluş mücadelesinde çok önemli bir üstünlük sağlar. Bu üstün-lüğe dayanarak düşmanlarını baskı altında tutar, halk demokrasisinikesintisiz biçimde sosyalizme dönüştürür. Bu anlamda iktidarı ele geçirmehedefi, sınıf mücadelesinde proletarya için temel önemdedir.

İktidara ise, ancak politik mücadele yoluyla varılır. Politik mücadeledışında bir yolla; somutlarsak, devrimci sendikalizm yoluyla iktidara var-mayı hedefleyenler, kelimenin gerçek anlamıyla gerici bir duruma düşer-ler.

İşçi sınıfı, sınıfsal karakter olarak politik bir sınıftır ve bu niteliğineaykırı biçimde kendisine devrimci sendikalizmi uygun gören, politik mü-cadeleden, yani iktidar mücadelesinden uzak tutmaya çalışan gerici gö-rüşleri bir kenara atacak ve devrimi gerçekleştirmek için üstüne düşeniyapacaktır.

İşçi sınıfı gerek kendi mücadele tarihinden, gerekse uluslararası pro-letaryanın toplumsal devrim ve sosyalizm mücadelesi tarihinden büyük birbirikim elde etti. İşçi sınıfı sınıflar savaşında, toplumsal kurtuluşunu ve sos-yalizmi gerçekleştirecek bilince ve politik birikime sahiptir.

Devrimci İçin Mücadele Birliği15–31 Ekim 2000

Sayı: 23

C. Dağlı

410

Page 412: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

FİLİSTİN DEVRİMİ KAZANACAK

Filistin sorunu, Filistin topraklarının işgali sorunudur. İsrail işgali ilebaşlamış daha sonraki yıllarda diğer kalan kısımları da işgal edilmiştir.Ve böylece İsrail Devleti diye bir devlet Filistin toprakları üzerinde ku-ruluyor. Bundan sonra nüfusun çoğunluğunu oluşturan Filistin halkı butopraklardan dışlanıyor. Çok büyük bir göç hareketi oluyor. Burada İs-rail Devleti'nin ilk kuruluşunun hemen arkasından tanınmasının nedeni;Yahudilerin Avrupa'da faşizm tarafından büyük katliamlara uğraması,dünyanın çeşitli ülkelerinde uğradıkları baskılar ve dünyanın çeşitli ül-kelerinde, iç sorunlara dahil olan sorunları ve dünya devletlerinin ço-ğunluğunun bu sorunu çözmeye itilmesidir. Bunun için İsrail, BMdesteğiyle kuruluyor. İsrail'i ilk tanıyan devletlerden biri de SovyetlerBirliği'dir. O zaman Sovyetler Birliği neden tanıdı? Bunda Yahudi so-rununun bu etkisi yatıyor. Ama İsrail giderek emperyalizmin ve o sı-rada savaştan zaferle çıkmış ABD emperyalizminin gücüne yaslanıyor.Bu anlamıyla Arapların ve Filistinlilerin söylemiş olduğu gibi; İsraildevleti, Siyonist bir devlet olarak suni bir devlettir. Arkasında ABD ol-maksızın, arkasında emperyalizm olmaksızın İsrail devleti ayakta kala-bilir mi? İsrail, ekonomik bakımdan, politik bakımdan ve bunun birparçası olarak uluslararası diplomasi bakımından emperyalizmin gü-cüne dayanan bir devlet durumundadır.

Filistin sorunu ilk işgalle başlayan bir sorun olmakla birlikte, gide-rek, işgalden kaynaklı sorunları da aşan bir yumak haline gelen dahabütünlüklü sorunlara dönüşmüştür. 47'deki Filistin sorunuyla bugün kar-şımıza çıkan Filistin sorunu arasında tarihsel ve çeşitli sorunlar anla-mıyla farklar var. İşgalden sonra Filistin sorunu, milyonlarca mültecisorunu olarak kendisini göstermiştir dünyada. Filistin sorunu bir Arapulusunun, Yahudiler tarafından ezilen ulus durumuna getirilmesi, ezi-len, bağımlı, geri bıraktırılmış, sömürülen bir ulus durumuna getirilme-sidir. Filistin sorunu bu kadar çeşitli sorunu içinde taşıdığından dolayı,sorunun çözümü de kendiliğinden anlaşılıyor. İsrail devletinin varlığı,söz konusu olduğu müddetçe sorun çözülmez, sadece Filistin sorunundabazı yönleriyle değişiklik anlamına gelir. Bütün Filistinlilerin geleceğiolan sorunlar açısından Filistin sorunu, Filistin'in kurtuluşu sorunudur,yoksa Filistin halkının uluslaşma sorunu değildir. Zaten bir Arap ulusu

Toplu Yazılar

411

Page 413: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

var ve Filistin'de halen Arap ulusunun bir parçasıdır. Onun uluslaşma so-runu yoktur. Bu yüzden de Filistin sorunu, Filistin'in kurtuluşu sorunu-dur. Zaten oradaki örgütlerin ismine baktığımızda da bunu görürüz:Filistin'in Kurtuluşu İçin Demokratik Cephe, Filistin Halk Kurtu-luş Cephesi, Filistin Kurtuluş Örgütü... Bu, Filistin'in kurtuluşu, va-tanı kurtarma, Kudüs'ü kurtarma, bütün Filistin'i kurtarma perspektifitaşır. Onun için El Fetih; fetih hareketi, kurtuluş hareketi anlamına ge-liyor, yani kendi topraklarını yeniden zaptetme. Bu tema, Filistin halkı-nın, örgütlerinin mücadelesinin içeriği ve hedefi olarak belirlenmiştir.Bu Filistin örgütlerinin daha önceki anlaşmalarında da belirlenmiş. Ortakşey; El Fetih'in daha önce kabul ettiği "Siyonist Devletin Yıkılması" veFilistin topraklarında "Bağımsız Demokratik Bir Devlet'in kurulması.Bu devlet çatısı altında Arap ve Yahudi halkının birlikte yaşaması, Ya-hudi halkının bütün demokratik haklarının tanınması ve yaşamının gü-vence altına alınması...

Tabi böyle olunca otomatikman Kudüs başkent olacaktır. Kudüs'ünkutsal yanını bir yana bırakırsak, başkenti Kudüs olan bir ülke olarakFilistin'in bütünlüklü bir haritası olmuştur. Amblemlerin tümünde Filis-tin bu bütünlüktedir. Daha sonra Sovyetler Birliği'nin bütün dünyaya,BM'ye kabul ettirdiği, bağımsız ülkelerde bir yön gelişti. O da; İsrail'invarlığının Filistin tarafından tanınması; İsrail'in '67 öncesine çekilmesi,Filistinlilerin devlet kurma hakkının ve İsrail Devleti'nin varlığının ta-nınması... El Fetih ve FKÖ, özellikle Arafat kesimi; buna yanaşmış vebirçok ayrılık da bundan dolayı gündeme gelmiştir. Diğerleri buna karşıçıkmıştır; Hayır, hiçbir şekilde Filistin'den vazgeçilemez, İsrail Devle-ti'nin varlığı kabul edilemez, çünkü o Siyonist bir devlettir, yabancı birgücü temsil etmektedir, o yüzden de yıkılması gerekiyor. Burada yer-leşmiş olan Yahudi halkıyla biz bugüne kadar bir arada yaşadık, bizimonlarla bir sorunumuz yoktur, bizim sorunumuz siyonist İsrail Devletiiledir biçiminde bir ayrım ortaya konmuştur. Bu açıdan bakıldığında,Filistin sorunu; bugün barış için düşünülen Doğu Kudüs'ün kimle kal-ması ya da yeni bir çözümle yönetilmesi sorunu, esasında Filistin soru-nunun ana sorunu değil, sorunlardan bir tanesidir. Filistin sorunununçözülmesi için İsrail'in işgal etmiş olduğu topraklar sorununa bağlıdır, butopraklar Filistin halkına aittir ve Filistin halkının kayıtsız-şartsız bu top-raklara dönme hakki vardır. Onların bu hakkını tanımak, yerleşim alan-larının, bu ileri karakolların temizlenmesi anlamına gelir. Görüldüğügibi Filistin sorunu temel sorunları barındırıyor. Şimdi bunlar sadece er-telenmiş oluyor. Bunu Arafat'ın çözme gücü yok. Ne yaparsa yapsın Fi-listin halkını ilgilendiren bir sorun var. Daha ilerdeki süreçte şunugöreceğiz; İsrail'le, Filistin halkının daha geniş iç savaşlarına tanık ola-

C. Dağlı

412

Page 414: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

cağız. Çünkü; bu sorunun altında yatan çok geniş toplumsal, tarihsel ne-denler ve politik bir neden olarak bağımsızlık sorunu var. Bunlar çö-zülmeden Filistin sorunu çözülmüş olmayacaktır. Bunun çözülmesi,İsrail Devleti'nin buradaki durumunu, dolayısıyla emperyalizmin duru-munu ilgilendiriyor. Filistin'in zaferi demek, İsrail'in ve İsrail'i aşan em-peryalizmin buradaki çıkarları üzerinde üstün gelmesi anlamına gelir.Çünkü; emperyalizmin çıkarları aynı zamanda İsrail Devleti'nin oradakivarlığı sona erdirilemez. Demek ki, Filistin sorunu anti-emperyalist birsorun olarak kendini ortaya koyuyor. Hiç kimse barış vb. şeylerle Filis-tin sorununun çözüleceğini düşünmesin. Emperyalizm birçok ülkede,bölgede, kıta ülkelerinde, sömürgecilerden sonra o halkları birbirine dü-şürecek bir sürü sorun bırakmıştır! Etnik sorun, coğrafi sorun, topraksorunu vb. gibi... Dolayısıyla İsrail'le, Özerk bölge ya da sınırlı kısmibir Filistin Devleti'nin yan yana yaşaması demek, gerçek anlamda ba-rutla ateşin yan yana yaşaması demektir. Ne kadar barutla-ateş barışırsao kadar barışır. Bu her an infilaka hazır bir barış olacaktır diyebiliriz.Daha ilerde daha büyük savaşlar olacaktır. Filistin daha ilerde daha güçlüsilahlanmayı zorlayacaktır. Bu da zaten giderek Filistin silahının içeritaşınması ve içerde tepeden tırnağa silahlı iki gücün kıyasıya bir savaşıanlamına gelecektir. Bunun tüm tohumları içeri taşınmış durumda. Bunatüm uluslararası yöntemler, BM yöntemleri tek başına önleyici olamaz.BM, ABD hariç, tarih boyunca hep İsrail aleyhine kararlar almıştır. Birsürü BM kararı İsrail'i kınamaya aittir. Filistin haklarının tanınmasınaaittir. Ama ABD reddetmiş, BM kararını uygulamamıştır. Sadece kına-mayla geçmiştir. Görüldüğü gibi İsrail askeri öldürüldü, "hesap soraca-ğım", "kanı yerde kalmayacak" biçiminde açıklama yapıldı. Bununkarşılığında İsrail, 1’e 100, 1’e 500 kiniyle hareket ederek bir İsrailliyekarşı beşyüz Filistinliyi kurşuna diziyor. Bu İsrail'in emperyalizme kafatutması biçiminde değildir, hayır İsrail emperyalizme kafa tutmamıştır.İsrail, silahsızlandırmış olduğu, ezmiş olduğu Filistin halkına kafa tut-muştur. Tam tersine İsrail emperyalizm tarafından Ortadoğu'da bir "koç-başı" olarak kullanılmıştır.

Diğer taraftan. Filistin sorunu ulusal olarak başlayan, kendi top-raklarına ve ulusa egemen olma anlamında, bu yönüyle klasik bir kur-tuluş hareketi niteliğindedir. Ama kendi içerisinde, özellikle işgalaltındaki topraklar içerisinde Filistin halkının sınıflara bölünmüş olmasısonucu (kendi içinden çok İsrail'den kaynaklanmış olan) Filistin prole-taryası var, Filistin burjuvaları var. Gelişmiş bir ülke gibi olmasa da,farklı gelişmiş olsa da, sınıfların varlığı var. Ulusal sorunun varlığı; mül-teci konuma gelmiş olmasındandır. Mültecilik durumu ve kalanlarınbüyük bir baskı altına alınmış olması, böyle bir sınıfsal çatışmanın or-

Toplu Yazılar

413

Page 415: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

taya çıkmasını engellemiştir. Bu doğrudur. Ama bu, ulusal sorunun çö-zülmesinin ardından, ilerde kaçınılmaz olarak bir iç savaşın, devrimciproleter Filistin halkıyla kendi burjuvazisi arasında bir iç savaşın to-humlarını kendi içinde taşıyor. Bu yön alttan alta gelişen bir yöndür. Buyöne dikkat etmek gerekiyor. Komünist Partinin varlığı, ileri hareketle-rin varlığı bu yönüyle açıklanabilir. Filistin küçük burjuva örgütlerininmarksist-leninist denilebilecek bir sınıfsal, politik yönü var, bir baskınyönü var ve buradaki hareketi devrimcileştiren yön odur. Dünya sosya-list hareketinin varlığı ile Küba Devrimi, Cezayir Devrimi ve VietnamSavaşı ile devrimin içerde, Filistin halkının içinde ezilen, sömürülen birhalkın varlığı, oradaki örgütlerin kendilerine marksist-leninist dedirtenen önemli iç dinamik olmuştur. Örgütlerin eğilimine de değinmek_ge-rekiyor. Filistin sorunu bir ulusal sorun değil, toplumsal kurtuluş hedeflibir mücadeleyi içinde taşıyor. Bu noktada İsrail proletaryasıyla birliktemücadele birliğiyle zafere ulaşılabilir. Çünkü, toplumsal kurtuluş so-runu ulusal soruna bağlı olarak geliştiği için, artık sadece orada Filistinhalkının sorunu olmaktan çıkıp İsrail halkının da bir sorunu haline gel-miştir. Bu noktada ancak iki halkın mücadele birliği sağlanabilir. Bütünbunlar İsrail siyonizminin, diktatörlüğünün altındaki Yahudi halkının dakurtuluşu anlamına gelir, bunu hızlandırmış olur. Bir nevi farklı tarihselözellikleri olmakla birlikte İrlanda-İngiltere sorunu gibi diyebiliriz. Fi-listin Kurtuluş hareketi, İsrail halkının, İsrail sermayesinin (hem de ulus-lararası yönü olan) bir tekelci sermayenin, finans sermayesinindiktatörlüğünden kurtulması anlamına gelecektir. Bu İsrail halkının daçıkarınadır. Komünistler ve Filistin kurtuluş hareketiyle bütünleşmeyisağlayan komünist forum, halkların toplumsal kurtuluşu bakımındangüçlü bir zemindir ve çok önemlidir. Diğer taraftan siyonizmin devamlıetkinliğini isteyen kesimle, Filistin halkının kurtuluşunun kaçınılmazlı-ğını gören ve bunu bir yerde durdurmak isteyenlerin "Barış" hareketidiye bir hareketi var. "Barış" hareketi de, o güne kadar karşı yönden ol-mayan, sonra Filistin içinde gelişen bir yön. Barış hareketi. İsrail Dev-leti'yle Filistin Özerk Devleti'nin barış içerisinde bir arada yaşamasınıortaya koyan İsrail egemenliğinde bir Filistin hareketi. Böyle bir barış,zaten doğası gereği kendi içinde bir çelişki taşıyor. Çünkü Filistin halkıbu topraklar üzerinde yaşantısını ancak özgürce sürdürebilir. Böyle birbarış ise Filistin halkının çıkarına aykırı bir barıştır. Bu barışın temelleriyoktur, tutmayacaktır. Onun için toplumsal kurtuluş hareketi noktasındaFilistin emekçi halkıyla, Yahudi emekçi halkının kurtuluşu zorunludur.Dolayısıyla burada yaratılan bugünkü ulusal baskı zayıflar zayıflamaz,bu ülkedeki komünist forumların daha ileri gitme zeminleri var. Bu daKomünist Forumun çıkışının tarihsel önemini ortaya koyuyor. Çünkü

C. Dağlı

414

Page 416: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

bugüne kadar tüm İsrail hareketleri İsrail siyonizminin etkisi altındaydı.Her ikisi de proleter olmakla birlikte İsrail proletaryasıyla, Filistin pro-letaryası arasında fark vardır. Bu fark; ekonomik yaşam, toplumsalyaşam bakımından, ücret farkları bakımından (İsrail proletaryası dahayüksek ücret alırken Filistin proletaryası daha düşük ücret alıyor) vb.Bu Güney Afrika'daki azınlık beyaz proleterlerle, çoğunluk siyah pro-leter arasındaki fark gibidir. Onun için Güney Afrika'da da beyaz ırkamensup proleterler siyah halkın haklarının tanınmasını istemiyorlardı.Çünkü kendi durumları zarar görecekti. Aynı durum İsrail proletarya-sında da vardı. İsrail komünist partisi vardır, ama Filistinlilerin söylediğigibi % 90’ı Filistinlidir, İsrailli proleterlerin sayısı azdır. Bu, ekonomikdurumun, ayrıcalığın getirdiği, aynı zamanda Siyonizm ideolojisinin vekendi mülk sahiplerinden kopamamanın getirdiği sonuçtur, Yahudi so-runu bu anlamda ciddi bir sorundur. Bu, tarihte birçok yerde başka ulus-lar, tarafından ezilen Yahudilerin bu durum karşısında içe kapanma,birbirini destekleme, önce Yahudi olarak görme, kendi kapitalistini bileYahudi diye kendinden görmeyi getiriyor. Bu diğer ülkelerde kendinigetto biçiminde ortaya koyuyor, Yahudi gettoları, her türlü sınıfsal ça-tışmaları engelliyor. Ama eninde sonunda emek-sermaye çelişkisi uz-laşmazdır. Yani Yahudi bağları, din bağları gibi tarihsel geri bağlar, buçelişkilerin üstünü bir müddet örtebilir, süreci yavaşlatabilir, ama sonçözümlemede bunu önleyemez. Eğer Filistin sorunu kısmi olarak çö-zülmüş olursa, Yahudiler içerisinde sınıfsal mücadele öne çıkacaktır. Buda zaten bu toprak üzerinde her iki halkın emekçilerinin toplumsal kur-tuluşu için güçlü bir zeminin varlığı anlamına gelmektedir.

Filistin sorunu aynı zamanda Ortadoğu sorunudur. Bu sorunu Or-tadoğu sorunu haline getiren nedir? Birincisi, İsrail Devleti’nin gerçek-ten orada bütün Arap halklarına karşı kurulmuş olmasıdır. Onlarınbağrına yabancı bir güç olarak yerleşmiş olmasıdır. Ve geliş kendi bağ-rında, Filistin halkının toprağını işgal etmiş olması açısından Filistin so-runu kendi sorunu, bir Arap sorunu olarak görmüştür. Bir diğeri ise buülkelerde milyonlarca Filistin halkı var. Ürdün nüfusunun çoğunluğuFilistinli. Haşimiler azınlıkta, ama yine egemenlik altında İsrail'dekigibi... Ürdün egemenliği altındaki halkın da yaşamı sefil ve perişan du-rumda. Yani İsrail'in yabancı olması, Ürdün'ün tanıdık olması anlamınagelmiyor Filistin halkı açısından. Arap, İslam gibi tarihsel bağları ol-masına rağmen üzerinde egemenliği olan bir devlettir. Bütün servet,azınlık olan Ürdün egemenlerinin elinde, onlar el kovmuş durumda.Demek ki aynı zamanda Filistin, Ortadoğu'nun içine taşmış durumda-dır, Esas olarak Ortadoğu'nun kendi durumundan ileri gelen bir "Orta-doğu Sorunu" vardır. Bu, emperyalizmin tek bir Arap Ulusunu çeşitli

Toplu Yazılar

415

Page 417: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

devletlere bölmüş olmasının getirmiş olduğu bir sorundur. Dolayısıylasınırlar sunidir. Ortadoğu sınırları halkların iradesi dışında çizilmiştir.Bunlardan bir tanesi Filistin halkıdır, diğeri Kürt halkıdır. Ortadoğu halkıolarak iç iradesi göz önüne alınmaksızın sınırlar çizilmiştir.

Ortadoğu'da anti-emperyalizm sorunu da karşımıza çıkıyor. Em-peryalizmin Ortadoğu'daki varlığı, etkinliği, çıkarları, dünya üzerindekistratejik denilecek çıkarları... Filistin sorununun altında Ortadoğu so-runu, Ortadoğu sorununun altında da petrol sorunu vardır. Dolayısıylabu sorun bütün emperyalistleri ilgilendiren bir sorundur. Bu açıdan Fi-listin sorununu engellemek, sınırlı tutmak, emperyalizmin bölgedeki çı-karları ile ilgili bir sorundur. Buradaki bütün örgütlerin varlığı, politikası,yönelimi, emperyalizmi çok yakından ilgilendirmektedir. Bütün örgüt-ler hakkında çok geniş istihbarat bilgisine sahipler. MOSSAD'ın çokgüçlü olması da bu yüzdendir. MOSSAD sadece İsrail'in değil, bütünemperyalizm adına Ortadoğu'da istihbarat gücü demektir. Ortadoğu'daemperyalizmin çıkarlarını takip etmektedir.

Bir diğeri; Filistin sorununda esasında, Ortadoğu'da emperyaliz-min, dolayısıyla İsrail'in yarattığı bir sorun var. İsrail'in varlığı, dolayı-sıyla emperyalizmin çıkarları açısından varlığı, bu Ortadoğu sorununuyaratmıştır aynı zamanda. Mısır'ın bir bölümünü işgal etmiş, Suriye'ninbir bölümünü de işgal etmiş, Lübnan'ı da işgal etmiş, oradaki hristiyangüçleri örgütlemiş. Ürdün'le sınır çizerken sorun yaratmış. İsrail'in bu-günkü varlığı devam ettiği sürece, Ortadoğu sorunu İsrail'den de kay-naklı olarak devam edecektir. Burada Filistin sorunu, Suriye'den,Ürdün'den bağımsız çözülemez. Çözülememesinden dolayı da zatenÜrdün daha önceki toplantılara katılmıştır. Bu sorunun çözülmesindensonra Ürdün-İsrail sorunu gündeme gelecektir. Çünkü şu anda Ürdün'üntopraklarının bir kısmı Filistin toprağıdır. Bir süre sonra Ürdün-Filistinsavaşı gündeme gelecektir. Şu anda çıkmamasının sebebi, esas olarak İs-rail sorununun olmasıdır. Demek ki, daha ilerde halkları, devletleri karşıkarşıya getirebilecek sorunlar var; toprak sorunu var. Bütün sorunlariçiçe geçmiş durumda. Tabii bu kadar karıştırılmış, içiçe geçmiş sorun-larda yalnız ulusal kurtuluş sorunu çözümleyici olamaz.

Ortadoğu'da asıl olarak toplumsal kurtuluş sorunu vardır. Yani, bu-günkü egemenleri yıkabilecek, halkların gerçekten ortak gelişmesinisağlayacak bir çözüm nihai olarak gündeme gelecektir. Ortadoğu soru-nunu başka bir açıdan çözmek için Arap milli burjuvazisi, Birleşik ArapCumhuriyetleri politikasıyla ortaya çıktı. Mısır, Libya ve Suriye; Birle-şik Arap Cumhuriyetleri biçiminde bir formül ortaya koydular; bu çöktü.Nasır'ın en büyük çıkışı olan, Arap Cumhuriyetleri'ni birleştirme, Bir-leşik Arap Cumhuriyeti oluşturma politikası çöktü. Arap milli burjuva-

C. Dağlı

416

Page 418: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

zisinin umudu Nasır ve Kaddafi hareketiydi. Aynı zamanda, Suriye Kur-tuluş Hareketi ve Irak Kurtuluş Hareketi biçiminde kendini ortayakoyan, bu yönde kurulmuş Baas Partisi sonradan bölünerek Irak BaasPartisi, Suriye Baas Partisi olarak şu andaki iktidar partileri durumunageldi. Şu anda Suriye ve Irak anlaşmazlar, görüşmezler ve birbirlerineuzak durumdadırlar. Demek ki, burjuvazinin aynı ulusun halklarını,Arap dünyasını, Ortadoğu halklarını birleştirme çabası burjuvazininkendi çıkarlarından ileri geliyor. Burjuvazinin çıkarları, ülke çıkarları,ülke egemen sınıflarının çıkarları; ülke ezilenleri ve birbirlerinin çıkar-larıyla uyuşmayacak kadar ayrılmıştır. Bir diğeri, her ülkenin burjuva-zisinin emperyalizmle olan bağları bunu engellemiştir. ÖrneğinLübnan'ın üzerinde hem ABD hem de Fransız egemenliği söz konusu-dur. Ama ABD, Fransızları etkisiz hale getirdi, oradan uzaklaştırdı.

Şimdi Ortadoğu'da esas olarak halkların birlikte kendi sorunlarınıçözme sorunu vardır. Yani Latin Amerika benzeri bir durum. Nasıl LatinAmerika kurtuluş örgütleri, diğer örgütler birbirleriyle buluşur, kayna-şır, birbirlerinin kurtuluşuna yardım eder, katılır; aynı benzer durumşimdi Ortadoğu'da gündeme gelmiştir. Ortadoğu'nun yapısından dolayıbu, zaman zaman biraraya gelen örgütler platformu olarak kendini gös-termiştir. Komünist partiler platformu devrimci örgütler, kurtuluş ör-gütleri platformu zaman zaman oluşmuştur. Mesela Lübnan'daoluşturuldu. Lübnan'daki bütün ilerici güçlerin, anti-emperyalist, anti-si-yonist devrimci ve komünist gerilla güçlerinin ortak platformu oluştu-ruldu... Yine, İsrail işgali karşısında. Lübnan iç savaşı sırasında, faşistgerici milislere karşı savaş gibi hallerde bunlar oluşturulmuştur. Sonrada koşulları zayıflamıştır. Bunun bir nedeni, buradaki burjuva devletle-rin bu tür platformların bağımsızlaşmasını istememeleridir. Çünkü buörgütler Ortadoğu'da gerçek nihai çözüme sahip olan toplumsal kurtu-luş örgütleridir. Bu birleşmenin Filistin örgütlerine etkisi olmuştur.

Filistin hareketi bir kurtuluş hareketi olarak ortaya çıkmıştır. El-Fetih hareketi içerideki mücadeleyle kendini ortaya koydu. Kara-menköyü, Filistin tarihinde Karamen Savaşı diye geçer ve yenilmez gibi gö-züken, emperyalizmin tüm gücünü arkasına alan İsrail kuvvetleri oradaçok ciddi bir yenilgiye uğradı. Böylece bu hareket varlığının ilanını çokönemli bir savaşla yaptı. Tabi bu arada İsrail her seferinde yeni işgalleryaptı, yeni yerleşim yerleri kurdu. İsrail halkın çoğunu dışarıya sürmüş,içerde gerçekten çok az kıtada görülebilecek bir iç denetim mekaniz-ması kurmuştur. Bütün sınırları bir tel, elektrikli bir tel koruyor. Sızma-ları engellemek için... Deniz aşırı sömürgelerden çok farklı olduğu içinbir işgal kuvveti olarak tam bir egemenlik sağlıyor, egemenlik meka-nizması kuruyor. Böyle olunca da esas kurtuluş hareketi dışarıya kaydı.

Toplu Yazılar

417

Page 419: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Uzun yıllar mülteci halka dayanan bir kurtuluş hareketi olarak varlığınısürdürdü. Mülteci olan Filistin halkında ise; Filistin burjuvaları, Filistinorta-burjuvaları ve Filistin yoksul halkı biçiminde bir ayrım sözkonusu.Dışarıda Filistin proletaryası yok. Arap ülkelerinde çalışan Filistin halkıvar. Bu halk, yoksul halk da diyebiliriz, en fazlası mülksüzler. Her türlüimkandan yoksun olan mülksüzler hareketi var. Dışarıdaki mülteci ha-reketinde burjuva olanlar zamanla El Fetih içerisinde ağırlık koydular.Filistin Kurtuluş Örgütü içerisinde ağırlık koydular. Giderek İsrail'le bileyan yana gelebilecek, Sovyetler Birliği'nin de, dünyanın da, BM'nin dekabul etmiş olduğu çözüm önerilerini içeren bir politika izlediler. Bupolitikayı izlemesinde Arap burjuvalarının, sermayesinin bir etkisi ol-muştur. Filistin halkının devrimcileşmesini engellemek, Filistin devri-minin bütün Ortadoğu'yu devrimle sarsmasını engellemek için Filistinhareketini kontrol etmek amacıyla, Arafat ekibi özellikle Suudi Arabis-tan ve Körfez Arap burjuvalarının büyük desteğiyle Filistin hareketininbaşına getirildi. Böylece Filistin burjuvazisiyle diğer Arap burjuvaları iş-birliği içerisinde çalışıyor, onun politik ifadesini de FKÖ ile Yaser Ara-fat oluşturuyordu. Tabi onun bu bağımsız Filistin hedefinden (tümFilistin'in ele geçirilmesi hedefinden) vazgeçmiş olması giderek iç savaşıgündeme getiriyor. Bu aşamada Demokratik Cephe, Halk Cephesi,Genel Komutanlık en son 86'larda El Fetih'ten ayrılan İntifada grububiçiminde FKÖ kendi içinden gruplar çıkardı ve hepsi de ayrıştı. Dışa-rıda ayrılan gruplar her seferinde devrimci bir nitelikle ayrıştılar birbi-rinden. Sovyetler Birliği'nin, o zamanki devrimlerin etkisi ve kendinesnelliği, emperyalizm karşısındaki durumu onları sosyalizmle bütün-leşmeye yöneltti, bütün akımı etkilemeyi getirdi. Büyük ölçüde mark-sist-leninist etki altına girdiler. Tabi ki Filistin halkının devrimciçıkışında, ileri gitmesinde her örgütün rolü olmuştur. Filistin halkını birdaha sarsmış, daha önceki statükoyu, politikaları bir daha gözden ge-çirmeye itmiştir, canlı bir dinamizm katmıştır. Giderek birbirine benzerbir noktaya çekmiştir. Halk Cephesi, Demokratik Cephe vb. Bunun se-bebi ise bütün bu örgütlerin aynı mülteci temeline sahip olmasıdır, yaniburjuvaları saymazsak kitle temeli hepsinin aynıdır. Bu aynı temel, po-litik farkları ortadan kaldırmış, Filistin kurtuluş örgütlerini birbirine ya-kınlaştırmıştır. Bu da Filistin devrimci örgütlerinin evriminde,gelişmesinde önemli bir etkendir.

Dinci hareket emperyalizm ve siyonizm tarafından desteklenmiş,beslenmiştir. Burada, diğer ülkelerde olduğu gibi dinci hareket Filistindevrimini geriletmek, devrimi giderek ortadan kaldırmak biçiminde birmisyonla ortaya çıkmıştır. Ama burada Filistin halkının İsrail ile tarih-sel, temel çelişkileri, Filistin halkı adına davranacak bir dinci hareket de

C. Dağlı

418

Page 420: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

olsa giderek anti-emperyalist, anti-siyonist bir söylem ortaya koymakzorundadır. Bunu koymayan hiçbir hareketin orada yaşama şansı yok-tur, Eğer Filistin halkı El Fetih'i kendinden saymamış olsa Arafat tutu-namaz, onun için buradaki dinci hareketin de Filistin halkınınkonumundan kaynaklı olarak anti-emperyalist, anti-siyonist söylemlerivardır. Giderek Filistin halkının bu örgütler içerisindeki ağırlıkları söz-konusudur. Bu örgütleri de kendi ulusal temasına çekmesi sözkonusu-dur. Bu hiç önemli değildir. Angola'da gördük, tıpkı Portekiz'e karşı olanörgütler gibi daha sonra birbirine karşı savaşa tutuşmuştur, daha sonraemperyalizmin işbirlikçisi olmuştur. FNLA, UNİTA... vb. daha önceonlar kurtuluş hareketinde yer alan hareketlerdi. Bu mümkündür. Demekki HAMAS vb. örgütler ileride emperyalizmin ve siyonizmin devrim-cileşen Filistin halkına, devrimine karşı çok önemli potansiyel silahtır.HAMAS'ın varlığı, güçlendirilmesi eninde sonunda buna dönüşecektir.Bu ise İsrail'in konumunu koruması bakımından bir gelecek politikası-dır, yatırımdır. İsrail varlığını koruma bakımından bu çatışmayı bir gü-vence olarak görmektedir. Ama Filistin halkının kendi varlığı, savaşı,savaşın doğası bu hareketleri bu söyleme, bu temele oturtmuştur. Gö-rüldüğü gibi şu anda beraber ayaklanıyorlar ve zaten Filistin HAMASolmaksızın da kendi içinde din olgusunu barındırıyor. El Fetih'te herikisi de var Bugüne kadar El Fetih kamplarında komünistlerin kızıl bay-rakları var, ama yine El Fetih'in gerillaları, savaşçıları namaz kılıyordu."Bir ulusal harekette, ulusal hareket olduğu için büyük burjuva da olur,küçük burjuvada olur, bu tip din olguları da vardır. Bizim için tek şeyvardır, yeter ki Filistin’in kurtuluşunu kabul etsinler. Tek ölçüt budur,başka ölçüt aramıyoruz." biçimindeki genel anlayış oluşmuş durumda-dır. HAMAS İsrail'e karşı savaştığı sürece, orada zulüm yapan İsrail'ekarşı çıktığı müddetçe ona Filistin halkı sahip çıkıyor. Bu Filistin halkı-nın İsrail karşısında kendisini destekleyenleri genel olarak müttefik say-masından kaynaklanıyor. Bu ulusal hareketin kendi karakterinden ilerigeliyor. Uzun yıllar El Fetih kendi içerisinde komünistler ve gerici bur-juva kanadı birlikte taşımıştır, hatta zaman zaman kendi içerisinde ko-münistleri tasfiyeye yönelik çaba bile göstermiştir.

En son 86'larda ayrılan İntifada grubu, Ebu Musa önderliğindekihareket şiddetli bir kapışma sonucu ayrılmışlardır. Lübnan'da ve Suri-ye'de Yaser Arafat kesimi ile El Fetih'in İntifada kesimi birbirlerininkamplarını topa tutmuşlardır. Demek ki Filistin hareketi kendi içinde,mülkiyet temeli üzerinde çok sayıda farklı grubu barındırıyor, ama HA-MAS'tan farklı olarak, bundan bağımsız olarak gelişmiştir. Tıpkı Ara-fat'ın Filistin devrimini kontrol etmek için A-rap sermayesi tarafındanFKÖ`nün başına getirilmesi gibi HAMAS da Arafat'ın önleyemediği

Toplu Yazılar

419

Page 421: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

Filistin devrimini önlemek için geliştirilmiştir ve Filistin halkının ilerdeen büyük sorunu bunlarla olacaktır. Filistin devriminin sorunlarındanbir tanesi olan savaş cephesinde bir komünist partisinin doğmamasınagelince, böyle bir güç ise ancak işgal altında olabilirdi, ama işgal altın-dakilerin üstündeki büyük baskının varlığı, genel olarak dünyadaki butip partilerin reformist-konformist varlıkları onu çok ciddi bir hareketolmaktan çıkarmış, daha ileri gidememiştir. Bu yüzden burada gerillahareketlerinin baskın gelmesi sözkonusudur. 87'deki ilk intifada Filistintarihinde yeni aşamadır, savaşın yeniden içeride sürdürülmesi, esas di-namik güçler tarafından sürdürülmesidir. İntifadanın başlamış olması, dı-şarıdaki bütün örgütleri ayakları havada bırakmıştır. Bütün silahları,bütün yöntemleri işe yaramaz hale gelmiştir. Çünkü, İsrail sınırları mu-azzam korunduğu için içeri silahlı geçilemiyor. İçeride bir intifada baş-lamış, dolayısıyla devrimci örgütlerin eli kolu bağlanmış, dinci harekete"yürü kulum'7 denmiş ve bu büyük bir puan toplamış, aynı zamandaYaser Arafat'ın barışçıl politikası da bunu desteklemiştir. Binlerce ge-rillası olan örgütler dışarıda kalmışlardır. Bu örgütlerin bir nevi İsrail dı-şarıda elini kolunu bağlıyor, içeri sokmuyor; diğer yandan dinci hareketgelişip güçlenme gösterebiliyor.

Aydınların söylemiş olduğu gibi intifada kendiliğinden başlamışolamaz, bir patlak verme bakımından aniden patlamıştır Bunun teme-linde zaten koskoca Filistin sorunu yatıyor. Ama şunu çok açık söyle-yebiliriz ki, intifada, on yıllar süren Filistin silahlı hareketinin, fedaihareketinin çocuğu olarak doğmuştur. İşgal altındaki Filistin halkıFKÖ'yü tanımıştır. FKÖ’den ayrı bir şey yaratmamıştır. Demek ki dı-şarıdaki Filistin silahlı örgütlerini, Filistin hareketini tanımıştır. Filistingerillaları sadece dışarıda etkin rol oynamamış, sadece sınıra baskınyapıp savaş yürütmemiş, aynı zamanda içerdeki pek çok Filistinliyi eğit-miştir. Her yıl Avrupa'ya İsrail üzerinden okumaya giden öğrenciler, ta-tilde tekrar çeşitli yollardan Suriye, Lübnan vb. yerlerden Filistinkamplarına getirilmiş, silahlı eğitim görmüşlerdir ve tekrar Avrupa'yagitmişlerdir. Bunlar tekrar Filistin'e dönmüştür. Böylece yıllarca Filistinhalkı bu yolla eğitildi. Bu anlamda dışarıdaki örgütler içerdeki halk ta-rafından tanınıyor, hepsi biliniyor. Tam da bu anlamda İsrail, FKÖ'ylemasaya oturmaya mecbur kalmıştır. Çünkü Filistin halkı FKÖ'yle ma-saya oturacaksın demiştir. Ondan önce de iç dinamizm vardır; FilistinHalkı. Filistin komiteleri, mahalle komiteleri, köy komiteleri gibi ko-miteler biçiminde örgütlenmiştir. Bunun yanında içinde eğitim, kültür,silahlanma gibi komiteleşmelere gitmişlerdir. Yasal olarak İsrail zatenhiçbir şey tanımadığı için dolayısıyla FKÖ'yü de tanımadığı için dün-yanın baskısıyla belediyeleri tanımıştır. Uzun yıllar kavgalar, belediye-

C. Dağlı

420

Page 422: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

lerle İsrail arasında olmuştur. O zaman Filistin halkı hem komiteler hemde belediyeler etrafında örgütlenmiştir. Doğal olarak zaten bütün bele-diyeleri Filistin halkı kendisi kazandığı için, belediye başkanları Filistinhalkının sözcüsü olmuştur. Uzun yıllar görüşmeleri belediye başkanlarısürdürmüştür. Ama belediye başkanları Filistin'i temsilen görüşmemiş-lerdir. Halkı temsilen sorunları görüşmek için görüşmüşlerdir. Filistinsorununda belediye başkanları FKÖ'yü göstermişlerdir.

İsrail'in ve ABD'nin planı ise FKÖ'yü tanımaksızın belediye baş-kanlarıyla bu sorunları görüşmek, böylece onlara belli bir özerklik tanı-maktır. Yani, belediyeleştirme anlamındaki özerklik. Ama Filistinhalkının savaşı, dışarıyı tanımış olması bilincinden dolayı, ABD em-peryalizmi ve siyonizmin belediyeler aracılığıyla onu güdükleştirme-sini engellemiştir. Artık son çare olarak emperyalizm ve Siyonizm kendiiradesi dışında FKÖ'yü tanıma yoluna gitmiştir. Ama FKÖ'yü tanıma-dan öncede bir süreç yaşanmıştır. FKÖ'yü tanıma sürecine nasıl gelindi?Bu baskı emperyalizmin-siyonizmin FKÖ'yü tanımasına zorladı ki, in-tifada da bunu sağlamıştır. Ondan önce El Fetih özellikle Arap ülkele-rinin de desteğiyle, Avrupa sosyal demokrasinin çabasıyla görüşmelerebaşladı. Daha önce de el altından süren görüşmeleri vardı. Bu görüş-melerde Fransa, Avusturya ve İsveç büyük rol oynadılar. Buradaki esasneden, FKÖ'nün İsrail'in varlığını tanımasıdır. Çünkü, o zamana kadarFilistin halkı hiçbir biçimde tanımıyor, reddediyordu. Bu, dolayısıylaİsrail'in FKÖ'yü tanıması anlamına geliyor. Bu, o güne kadar bir terör ör-gütü olarak tanınan FKÖ'nün terör örgütü kimliğinden çıkarılarak ta-nınması anlamına geliyor. Ama nasıl bir FKÖ tanınabilir? Savaşan birFKÖ değil, emperyalizmin kabul edebileceği, Ortadoğu'da emperyaliz-min çıkarlarını, varlığını tanıyan, İsrail'i tanıyan bir FKÖ. Zaten bununtemelleri atıldı. Karamen savaşıyla başlayan ilk ciddi iç savaştan sonra,Arafat vasıtasıyla Filistin iç mücadelesi dış mücadeleye dönüştürüldü.Filistin iç dinamiklerine dayanan savaş, yerini, dış dünya desteğini sağ-lamış bir Filistin sorununu çözme yoluna bıraktı. O güne kadar FilistinBM'nin gözlemci statüsündeki bir üyesiydi. BM önce Filistin'i tanıdı,70'li yıllarda Arafat gitti BM'de konuşma yaptı (ki, dünyada böyle ör-gütlere statü tanınması çok azdır). Yani kovmuş olmasına rağmen, tıpkı75'den sonra Endonezya'nın Timor'u tanıması gibi, Filistin'e de bu statütanınmıştır ve BM'nin birçok kararı İsrail'i mahkum eden kararlardır.BM'nin kabul etmiş olduğu; İsrail'in 67 öncesi sınırlara çekilmesi, Fi-listin'in bu çerçevede kendi kaderini tayin hakkını sağlayabileceği yö-nünde bir tespitinin dünyada kabul edilmiş olması, Sovyetler Birliği'ninbu tezi kabul etmiş olması FKÖ'nün nereye doğru gideceğinin uluslar-arası zeminini yaratmıştır. En önemlisi El Fetih çevresinde Arafat Filis-

Toplu Yazılar

421

Page 423: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

tin halkının dikkatlerini dışa çekmiştir. İçerde savaş vermek yerine dip-lomasi zaferine çekmiştir ve Filistin halkının en beyinleri, en iyi savaş-çıları diplomat olarak dünyaya çıkmaya başlamışlardır. Bütün gerillakomutanlarının en iyi kahramanları ve bütün halkın dikkatleri dünyayaçekilmiştir. "Avusturya bizi tanıdı ve FKÖ'ye büro açtı. Bu bir zaferdir."diyerek Filistin halkının dikkatleri Avusturya'ya çekilmiştir. "Fransa bizitanıdı, Çin bizi tanıyor" biçimindeki her diplomatik başarıyı gerçek ba-şarı şeklinde göstermiş ve bütün halkın dikkati dünyaya çekilmiştir. İçdinamizme değil dikkatler dışa çekilmiştir. Bu açıdan da içerde Filistinhalkının intifadası gecikmiştir. İçerde komiteler, belediyeler vasıtasıyla,"şu anda BM bizden yana, Sovyetler Birliği bizden yana, Çin bizi des-tekliyor, bütün dünya bizden yana. Dolayısıyla bu çözümü zorlayalım."biçiminde bir düşünce empoze edilmiştir. Bu anlamda, giderek bunukabul eden bir FKÖ'yü tanıma başlamıştır. Ama aynı, zamanda diplo-masi sorunuyla Filistin'de tek adım atılmamışken, diplomasi yoluylaesasında Ortadoğu üzerine uluslararası konferanslar yapılırken, bu yoldaçok ciddi adımlar atılmamıştır. İntifada aynı zamanda FKÖ ve Filistindiplomasisine yol göstermiştir. Tıkanmış olan bütün diplomasilerin yo-lunu açmıştır. Çözüme giden yol intifadayla açılır. Filistin halkını arka-sına almayan hiçbir yol çözüm değildir. Böylece Filistin örgütleriniintifada kendi baskısı altına almıştır ve Arafat uzun süre bu baskıyı kendiüzerinde hissetmiştir, bundan kurtulması mümkün değildir. BağımsızFilistin devleti sözünü vermesi Kudüs'ü alacağını söylemesi biçimin-deki vaatleri olmasaydı Filistin halkını arkasında bulamazdı.

Barış görüşmelerine güncel açıdan baktığımız zaman Ortadoğu'daemperyalizmin, siyonizmin çıkarlarıyla Filistin halkının, Arap halkları-nın çeşitli sorunları çakışma göstermiyor. Farklı farklı çıkarlar var vebunun için de birçok barış görüşmesi çökmüştür, birçok diplomasi,forum toplantıları çökmüştür. Bütün bu çıkarları birbirleriyle bağdaş-tırma şansı yoktur; İşte bugün bu blok, bu kez karşısına Filistin halkınıalan ya da kendi halklarını alan bir karşı blok yaratıyor. Savaş barış dahükümetleri, örgütleri götürecek, birçok taşları düşürecek bir yönelimesahip.

Ortadoğu, bahsettiğimiz ekonomik, burjuva ülkelerin farklılaşançıkarlarından dolayı birçok çatışmalara, savaşlara sahne olacak zemin-leri kendi içinde taşıyor. Yani çelişkiler yumağı biçiminde. Birinin çö-zümü diğer çelişkileri keskinleştiriyor, diğerinin çözümü öbür çelişkilerikeskinleştiriyor. Aynı zamanda her çelişkinin çözümü diğerini yaratı-yor ve güçlendiriyor. Son yapılan Kudüs sorunu üzerindeki barış gö-rüşmeleri çöktü. Bu sorunun altında Filistin halkının karşı çıkışı yatıyor.Suriye'nin, İran`ın, Libya'nın karşı çıkışı yatıyor. Libya'nın Filistin halkı

C. Dağlı

422

Page 424: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

üzerinde bir gücü var, çeşitli Filistin örgütleri üzerinde politik, ekonomikdesteği var. Birçok Filistin örgütünü uzun süre Libya komutanları eğit-miştir, uzman göndermiştir. Bu yüzden önemli bir etkiye sahiptir.

Şu anda yapılacak zirvenin çökme ihtimali yüksek. Daha sert, dahatopyekün bir savaş kaçınılmaz hale geliyor. Topyekün savaş, emperya-lizmin tamamen çıkarına ve tamamen aleyhine mümkün değildir. Em-peryalizm topyekün bir savaşı, buradaki bütün güçlerin elindeki ağırlığıdeğiştirmek üzere kabul edebilir. Bugün güçler dengesi

Emperyalizmin burada çözüm bulmasını engelliyorsa, emperya-lizmin buradaki güçler dengesinin ağırlığını değiştirecek bir koşul ya-ratabilir. Onlar dışında, bir topyekün savaş, anti-emperyalist birOrtadoğu savaşı olabilir, başka bir topyekün savaş olamaz. Ama yayı-lırsa; Filistin devriminin yarattığı yönde, onunla bütünleşen bir yöndeolacaktır. Bir de emperyalizmin bu bölgedeki İsrail'e dayanarak başlat-tığı bir karşı savaş gelişecektir. Bu ise Filistin devriminin yeniden yük-selmesi ve İsrail’in, emperyalizmin ve Arap gericiliğinin planlarınısarsan bir özelliğe sahiptir. Ama Filistin devriminin de zafere ulaşan birdevrim biçiminde gelişmesi gerekiyor. Filistin devriminin birlikte geti-receği bilinç, Ortadoğu üzerinde başka bir durum, bilinç yaratacaktır.Bunun için devrimin ezilmesinde emperyalizmin, siyonizmin ve Arapburjuvazinin hepsi müttefik. Önümüzdeki süreçte daha sert yöntemlerlekarşılaşacağız.

Ortadoğu'yu etkileyecek gelişmeler kendi bağrında gelişiyor. Bizimaçımızdan; birincisi Kürt sorunu üzerinde etkili olacaktır. Onun için deKürt hareketi bu konuda ikircikli bir tavır içerisindedir. Kürt hareketininbütün dikkati oradaki barış görüşmelerinin sonuçlanmasındadır. Filistinhalkını da razı edecek emperyalist bir barışa göz kırpmaktadır. Şu andakiintifada hareketi kesinlikle Kürt hareketinin isteyeceği bir hareket değil.Kürt halkının bilincinde yeniden kendi intifadasını hatırlatacaktır. Kürthareketi "oturup konuşmak, vurmaktan daha iyidir" yaklaşımı içindedir.Bir diğeri; tekrar Türkiye halkları açısından Filistin devrimi şahsındaanti-emperyalist bir mücadeleyi ve Ortadoğu halklarıyla bu açıdan ortakdevrimci dayanışmayı getiriyor.

Bir kere daha, Denizlerin açmış olduğu tarihi ortak davranış bilin-cini yerleştiriyor. Yeni intifada bundan sonraki süreçleri de etkileyecek,kendisini çok daha aşacak sonuçlar yaratarak ilerliyor.

Devrim İçin Mücadele Birliği1–15 Kasım 2000

Sayı: 24

Toplu Yazılar

423

Page 425: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

DÜNYADAKİ SON GELİŞMELER VEDEVRİMCİ PROLETARYANIN GÖREVLERİ

Şu anda bütün dünyada büyük bir hareketlenme, büyük bir eylemdalgası gelişmiş bulunuyor. Sık sık altını çizdiğimiz gibi, marksist açıdanele aldığımızda bu eylemlerde temel olan yan, sınıfların belli bir temelüzerinde hareket ediyor olmalarıdır. Onların düşüncelerini, hareketlerinietkileyen belli temeller var. O temelde muazzam bir kriz, bir alt-üst oluş,sınıfların ilişkisini etkiliyor, değiştiriyor. Sınıf hareketinin ve diğer sınıfhareketlerinin biçimlerinin politik, ideolojik, kültürel temelinde yatan,ekonomik harekettir. Yani, Marks'ın, sermayenin tarihsel öğretisinde or-taya koymuş olduğu bir süreç yaşanıyor. Sermaye merkezileştikçe, belliellerde biriktikçe beraberinde büyük bir yozlaşma, çürüme, maneviçöküş, emekçilerin yaptığı işlerde bıkkınlık, yani hayattan bezginlik ge-tiriyorsa bu aynı zamanda beraberinde isyanlar, ayaklanmalar, başkaldı-rılar da getiriyor. İşte bu süreci dünya çapında yeniden görüyoruz.Muazzam bir sefalet ve çürüme yığınlarda gerçekten kültürel, ahlaki,manevi bakımdan büyük bir çöküşü, bunun yanında yeniden dünya ça-pında mayalanmış olan devrimci bir eylem sürecini görüyoruz.

Son eylemlerde eğilim olarak bir kere daha esasında Komünle baş-layan, bir yüzyıl boyunca bütün kıtalarda, özellikle kapitalist ülkelerdeyoğun olmak üzere sınıfın ve komünistlerin, o muazzam hareketlerinindaha yüksek biçimler altında yeniden dirilişini ve ortaya çıkışını görü-yoruz. Burada `36 İspanya'sının, yani uluslararası gönüllü savaşçılarınçıkışını görüyoruz. Yığınları özgürlüğe, sosyalizme götürecek olan ha-reketlerin yeniden daha üst düzeyde, daha çaplı ortaya çıkışını görebili-yoruz. Ama bu tümden şekillenmiş değil. Yani o eylemi yaratmış bulunankoşullar bugün daha güçlü bir şekilde var. Bu aynı eylemin tekrarı de-ğildir. Bu eylemlerde, o eylemlere yol gösteren anlayışın daha güçlü birşekilde kendini ortaya koyuşu var. Zaman zaman duraklama dönemi birgüç biriktirme, sınıfın oturup durum saptaması yapma dönemi yaşanı-yor. Proletaryanın hiç aralıksız muazzam saldırılarını göremiyoruz.Zaman zaman kendi dışındaki nedenlerden dolayı bir durum değerlen-dirmesi, bir durum saptaması dönemi yaşanıyor. O dönem, 90'lardabüyük ölçüde yaşandı. Yükseliş yeniden başladı. Dünyada aynı dönemdeyani yıkım yılları içerisinde birçok hareket iç içe, yan yana görüldü. Esa-

C. Dağlı

424

Page 426: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

sında aynı kökten çıkmakla birlikte yansımaları, sınıf ilişkileri birbirin-den farklı. Bir yandan dünyada en büyük tekellerin toplantıları ve plan-lamaları var. Özellikle bağımlı ülkelerin ekonomik ilhakını sonuna kadarvardırma, emperyalist merkezlerdeki sosyal hakların ve diğer yığınlarınsömürüsünü daha da yoğunlaştırma, sosyal haklara el koyma gibi... Diğertaraftan bunun yaratmış olduğu karşı tepki biçimleri var. Avrupa'da ortasınıfın daha önce çiftçilerin, köylülerin, küçük burjuvaların eylemleri,bunun yanında proletaryanın grevler, genel grevler şeklinde kendini or-taya koyan eylemleri var. Sendikaların Paris toplantısı gibi, uluslararasıtoplantılar düzenleniyor ve bunlar büyük kitlesel eylemler, büyük orga-nizasyonlar olarak gündeme geliyor. Belki de bunların tümünün toplan-dığı bir nokta ilk planda anti-tekel olabilir çünkü; tekellerin dünyaegemenliği koşullarında başka türlüsü beklenemez. İşin doğası gereği buzaten olabilecek olan en yüksek ittifak temelidir. Anti-tekel temelindeanlaşmak, bu yönüyle hareketin cephesel karakterini gösteriyor. Anti-tekel temelde talepler küçük ve orta sınıfların somut olarak hareket, kal-kış noktası oluyor. Çünkü tekelci sermaye kendi egemenlik alanını, kendiyaşam alanını, kendi güç alanını genişletirken, diğerlerinin alanını sü-rekli bir şekilde daraltıyor. Dolayısıyla onlar açısından da yani yaşamalanı daralanların, kendi yaşam alanını daraltanlara karşı başkaldırısı nes-nelliğin gereğidir. Bu yüzden zaten Prag ortak yapılabiliyor, Melbourneortak yapılabiliyor, Seattle’de sendikalarla diğer orta sınıflar, çevrecilerortak davranabiliyorlar. Bu ortak davranış tekel egemenliğinden ileri ge-liyor. Bir tekel egemenlik dünyası yaşanıyor. Zaten bunun için de em-peryalizm ortaya konulurken çağımızın finans kapital egemenliği çağıdırdiye ortaya konur, yani sanayii sermayesi değil, esas olarak finans kapi-tal egemenliği, yani mali sermaye egemenliği çağı. IMF bunun açık gös-tergesi. Çünkü tüm dünyada sanayiyi çekip çeviren de gene malisermayedir. Dolayısıyla bu ana egemen, çağın, egemenliğe karşı müca-dele küçük burjuva sınıflar, orta sınıflar açısından da kendi yaşamı gereğiolan eylemlerdir. Bu açıdan, Avrupa'daki hareketlerin, çiftçilerin arka-sından kamyoncuların orta sınıf ve küçük burjuva hareketi öz itibariyleanti-tekel karakterde hareketlerdir. Proletarya bu noktada, anti-tekel çer-çevede küçük burjuvalarla irtifaka girebilir. Bu zaten gerçekleşiyor. Fakatproletarya hiçbir zaman anti-tekel konumda, sadece bu konumdan hare-ket edemez. Bu proletaryanın kendi sınıfsal amaçlarına ihanet anlamınagelir. Proletarya esas olarak kapitalist özel mülkiyeti ortadan kaldırıp,onun yerine üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti hedefini ortaya koyan,özcesi sınıfların ortadan kaldırılması hedefiyle hareket eden bir sınıftır.Sonuna kadar devrimci sınıf konumu bundan ileri geliyor. Bu anlamdasadece anti-tekel konumda kalamaz. Ama böyle bir anti-tekelcilik dün-

Toplu Yazılar

425

Page 427: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yada yaygınlaşıyor ve burada önemli olan şudur, proletaryanın bunu ger-çekten de anti-kapitalist hedefe yöneltmesidir. Tabii ki komünizm hede-fine götürebilecek bir anti-kapitalizm. Esasen yaşanan şey gerçektenbüyük bir yıkım, bunun getirdiği sonuçlar bütün sınıfları etkileyen, tekeldışında ve ona yakın sınıflar dışında. Giderek dünya daha fazla tekelle-rin, devletle bütünleşmiş tekellerin dünyası durumuna geliyor. Bu, karşıkutupta muazzam mülksüzleşmenin, dolayısıyla bir ayaklanmanın or-taya çıkması anlamına geliyor. Bu yıkımlar esasında beş yüzyıllık kapi-talizmin ilk sermaye birikiminden başlayan, tarihin en kapsamlı, enyaygın, en kitlesel yıkımları. Şu anda, özellikle 90'lardan sonra yoğunla-şan emperyalizm, tarihindeki en büyük soygunu, en büyük talanı ger-çekleştiriyor ve bu da sıçramalı bir biçimde sonuçlar çıkarıyor. Dahabüyük bir yoksullaşma, daha büyük bir mülksüzleşme, işsizleşme ve pro-leterleşme süreci; bunun daha büyük eylemlerle karşılık görmesi kaçı-nılmazdır. Temelde bir diğer üzerinde durduğumuz yan tüm bunların buşekilde ortaya çıkmış olması, burjuvaların da iradesi dışında bir durum-dur. Kapitalizmin kendi dinamikleri, kendi teknik temeli, kendi toplum-sal üretimindeki anarşik karakterinin aynı zamanda kaçınılmazsonuçlarıdır bu sonuçlar. Üst üste binerek büyük birikimler sağlayan,uzun dönemin birikimidir bu sonuçlar. Geçmişteki sonuçlardan daha dev-rimci sonuçlar yaratabilecek yıkımlardır bunlar. Olan şey kapitalizminsadece ekonomik krizi değil, (ekonomik kriz bu üretim biçiminin en üsttepe noktasıdır), esas yıkım içinde olan kapitalist üretim biçiminin ken-disidir. Bir tarihsel dönemin, kapitalist üretim biçiminin temsil ettiği, bur-juvazinin temsil etmiş olduğu bir tarihsel dönemin sonudur. Aynızamanda onunla birlikte, onun temsil ettiği özel mülkiyetle başlamış olanuzun dönem sürmüş olan bir uygarlık döneminin sonu diyebileceğimizbir süreç yaşanıyor. Tekelci kapitalizm bunu en üst düzeye çıkardı. Sonon yıldaki birleşmeler ise bunu daha keskin, daha şiddetli hale getirdi.Demek ki bütün bu sınıflar ilişkisinin temelinde, sermayenin dünya ça-pında daha az elde daha az tekelde birikmesi yatıyor. O ne kadar büyükse,yarattığı yıkımlar da o kadar büyük hale geliyor ve en önemli şey bununsüreklilik kazanması ve devam ediyor olmasıdır. Yani işsizlik sürekli birolaydır, kalıcı işsizlik kalıcı bunalımın ifadesidir, işsizlik kapitalist eko-nomik bunalımın ilk ve en önemli göstergesidir, işsizliğin kalıcılaşması,bu bunalımın kalıcı olduğunu gösteriyor. Bu demektir ki, artık mevcutekonomik toplumsal sistem içerisinde emekçi sınıfların lehine iyileşme-ler, sürekli iyileşmeler beklememek gerekiyor. Geçici yükselişler, hemenarkasında daha büyük bir düşüş, daha büyük bir yıkım getiriyor. Yaniemekçi sınıfların yaşamında düşüş ortaya çıkıyor. En önemlisi kapitaliz-min dünya çapında yaratmış olduğu bu sistem, dünya işbölümünde ulus-

C. Dağlı

426

Page 428: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ların yalıtıklığına son verdi; sadece sahte bir bağımsızlık, biçimsel bir ba-ğımsızlık ortaya koydu. Bütün ülkelerde üretici sınıfların bağımsızüretme olanaklarını, koşullarını onların ayakları altından çekip aldı. Yaniemperyalist-kapitalist sistemin yaratmış olduğu bu durum bağımsız üre-tim alanlarını onlara bırakmadı. Bu anlamda üreticilere her türlü dış et-kiden kendini koruyabilecek, yaşamını sürdürebilecek bağımsız biryaşam alanı bırakılmamıştır. Bugüne kadar insanlık böylesi bir buna-lımla, böyle bir yıkımla karşı karşıya değildir. Öyle olmuş olsaydı, ençok köylünün olmuş olduğu çeşitli ülkeler, dünya çapında bu bunalım-dan daha az etkilenirdi. Köylü, tarım ülkesi olanlar kendi tarımıyla ken-dine biraz yaşam alanı sağlayabilirlerdi. O yaşam alanı sağlanamıyor,çünkü onların tarımları çökertildi. Sadece emperyalist tekellerin dünya iş-birliği çerçevesinde ve onların işbirlikçilerinin kendi çıkarları temelin-deki iş alanları, üretim alanları bırakıldı, ki o da onlara ait değil. Buanlamda üreticilerin üretim yapma olanakları ortadan kaldırılıyor, top-lumsal üretim sürecinden uzaklaştırılıyor, üretici yetenekleri ortadan kal-dırılıyor. Çünkü onların üretim alanları sürekli darbe yediği için, ortadankaldırıldığı için, mevcut üretim dalları ise emperyalizmle ilişki içerisinde,o dünya işbölümünde olduğu için tüm yaşam bağı ile ona bağımlı du-rumda. Böylece bağımlılık denen şey bugün geçmiş dönemlerle kıyas-lanamayacak kadar ağır olarak insanlığın üzerine çökmüş durumdadır.

Çünkü kölelik de, serflik de, ücretli kölelik de bir bağımlılık türüdür,ama ücretli kölelik o noktaya geldi ki bugünkü ücretli kölelik ilkel ser-maye birikimi dönemi gibi değil. Kapitalizmin gelişme dinamiklerinin ol-duğu dönem gibi de değil, daha üst düzeye varmış durumda. Böylesi birmerkezileşme, böylesi bir kitlesel, dünya çapında diyebileceğimiz (bili-nen deyimiyle küresel) yıkım süreci yaşanıyor. Kapsamı ve sonuçları ba-kımından da tarihin en büyük yıkım süreci ve tabii ki bu, kapitalizmingelmiş olduğu düzeyle ilgilidir. Kapitalizmin bu gelişmesinde iki şeyinaltını çizdik: doğanın yıkımı ve emeğin yıkımı. Servetin evrenselleşmesi,evrensel özellikler kazanması, servet avcılığının evrensel özellikler ka-zanmasıyla birlikle, servet avcılığının dünyada gerçekten çok az gücünelinde toplanmış olması, diğer bütün insanların yalnızca bu servetin un-surları, birer öğesi haline getirilmiş olması, bu anlamda da insan soyununen soysuzlaştığı bir dönem yaşanıyor. Bu hiç bugünkü kadar belirgin de-ğildi. Yani bir avuç dünya çapında zengin denilen kapitalist ile milyarlarcainsanın yoksulluğu, açlığı bu kadar bariz değildi. Sistemin her bakımdano insanlık dışı denilen yönü, koşullar her bakımdan insanlık dışı koşul-lar olarak çok belirgin hale geldi. Ve bu durum tekeller ve onlara yakınolan kapitalistler dışında yaşamın her alanında kendini gösterdiği içingeniş bir kesimi harekete geçirdi. İlk planda bu kadar geniş kesimi etki-

Toplu Yazılar

427

Page 429: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

leyen bu sonuçlar, bir karışıklık olasılığını gündeme getirdi, ama bu ge-lişmeler proletaryanın her yönüyle öne çıkmasını kaçınılmaz hale getiri-yor.

Kaçınılmaz olan şey nedir? Sermaye birikimi aynı zamanda muaz-zam bir işçi çıkarımı anlamına geliyor ve öylesine hızlı bir süreç yaşanı-yor ki üretim düzenleri değişiyor. İşsizler gerçekten açlığa, ölümemahkum edilmişken, çalışanlar yarınından tamamen emin değiller.Çünkü kapitalist sermaye birikimi hiçbir üretim düzeyini tanımıyor.Marks'ın en çok üzerinde durduğu şey buydu. Çok kısa sürede üretimdüzenleri değişiyor, üretim biçimi değil. En çok teknolojik alanlara yatı-rım yapılıyor. Bütün toplum sermaye üzerinde yaşıyor. Sermaye akışıdeğiştikçe, o akış üzerinde kurulmuş olan toplumun akışı değişmeye baş-lıyor. Köylüyü köyden kente göç ettiren neden sermaye akışıdır, uluslar-arası göçü sağlayan yine sermaye akışıdır. Meksika'dan Amerika'ya göçüsağlayan yine sermaye akışıdır. Çünkü bu sermaye akışı şu an öylesinebir hareket halinde ki, bu, bunun üzerinde kurulmuş daha önceki düzen-leri, statükoları alt üst ediyor. Daha önceki üretim düzeni, diyelim ki esneküretim belli alanlarda yaygınlaştırıldı; esnek üretim, büyük fabrikalarıntasfiyesi, oradaki işçilerin çıkartılması anlamına geliyor ve böylece kalıcıgibi görünen iş kolları, işyerlerinin ayakları altındaki toprak birden birekayıyor, işsiz kalıyor, işkolları değişiyor. Bu en çok Türkiye için izleni-yor. Sabancı'nın söylemiş olduğu gibi; tekstili bırakılıp komünikasyonalanına geçilmesi, en büyük karlılık oranının tamamen bu alanda olma-sından kaynaklanıyor. Peki, bunu kim düzenliyor? Uluslararası tekeller;ABD, Japonya tekellerinin dünya çapındaki yönelimi. Bu en karlı alanayönelik işbölümünü onlar belirlemişler. Sabancı buna uymak zorundadır.Sabancı onlara bir işbölümü dayatamaz. Bu ne anlama gelir? Tekstil fab-rikasının kapanması demek pamuğun çökmesi demektir. Pamuğun çök-mesi demek tarım işçilerini çökmesi demektir. Tarla ile dağıtımarasındaki, kamyoncusuna kadar bütün ara sınıfların etkilenmesi de-mektir. Böylece bağımlılık, çok açık olarak daha fazla bağımlılığa, in-sanların kendileri üzerinde hiçbir söz hakkı bırakmaması anlamınageliyor. Onların söz haklarını kapitalizm, burjuvazi kullanıyor. Bu anagelişmenin yönü, fakat bu kadar büyük sermaye birikimi bu kadar büyükgüç nereye gidecektir? Eninde sonunda bu kadar büyük bir sermaye gü-cünün kendini yeniden üretebilmesi gerekiyor. Bu kadar büyük bir yok-sulluk dünyada yaygınlaşmışken, emperyalist merkezlerin kendi işçileriişsiz kalırken, resmi yoksulluk ABD’de dahi 30 milyonun üzerindeykenişsiz ve yarı işçi statüleri çok yaygınlaşırken, dolayısıyla daha az ücretalan insanların sayısı yaygınlaşıyorken, daha büyük sermaye, daha büyüküretim demektir. Daha büyük üretim ise Pazar sorunuyla karşı karşıya, bu

C. Dağlı

428

Page 430: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

da her krizin öncekinden daha büyük olması anlamına geliyor. Niye krizbir öncekinden daha büyük ve kalıcı hale geliyor? Geçen yüzyılda krizdönemlerindeki eylemleri gördük. Paris Komünü, diğer eylemleri, Av-rupa devrimlerini. Halbuki bugün kalıcı, büyük çaplı krizler yaşıyoruz.Bu bütün ülkelerde başkaldırının nesnel temelinin sürekliliği anlamınagelmektedir. Çünkü bunu ortadan kaldıracak yeni bir refah dönemi, yenibir gelişme dönemi gelmiyor. 1848'den 80'lere bakıldığında Marx ve En-gels’in belirlemelerini görüyoruz. Devrimlerle ekonomik krizlerin kop-maz bağını ortaya koyarlar. Özellikle sosyalist sistemin kapitalizmindünya sistemi bütünlüğüne son vermiş olması daha derinlikli bir kriz ya-rattı. Bugün yaşanan şey ise, bunun ulaşmış olduğu en tepe nokta. Böy-lece bütün ülkelerde yoğunluğu, derecesi farklı olmak üzere bueylemlerin zeminlerini yarattı.

Şimdi son eylemler üzerinde daha somut duralım. Seattle’dekieylem yüz bin kişilik bir eylemdi ve sendikalardan komünistlere, anar-şistlere kadar geniş bir siyasal cephe oluşturdu. Kendiliğinden doğal bircephe, yani bilinçli anlaşmış bir cephe değil. Prag'da yine aynı cepheyigördük: sendikalar, anarşistler, küçük burjuva hareketler, çevreciler. Birsüre daha aynı cepheyi çeşitli alanlarda görmeye devam edeceğiz. Çünküyönelinen hedef itibariyle anti-tekelcilik finans kapitale karşı eyleminkendi doğasında var. Ona karşı bir eylemde, bu güçleri yanyana görece-ğiz bir süre daha. Komünist partiler açısından bu süreç onları da değişimedönüşüme itecek bir süreç. Hiçbir komünist partisi bu sürecin dışında ka-lamaz. 80'lerin sonu, 90'ların başındaki sürecin tersi bir süreç yaşıyoruz.Devrimcileştirici bir süreç, dönüştürücü bir süreç. Görünümden daha çokbuna önem vermek gerekiyor. Sınıfın ve onun temsilcilerinin dünyayıdevrim yoluyla dönüştürme bilincinin yeniden kendini göstermesi, buanlamda çok yönlü sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Zaten yaşanan, eylem-leri yaratan bu büyük yıkım, kapitalizmin merkezileşmesi, birikimi, sınıfakarşıtlığının keskinleşmesi anlamına geliyor. Sınıf karşıtlığının keskin-leşmesinin, politikanın da yöntemlerinin de sertleşmesini, keskinleşme-sini getirmesi kaçınılmazdır. Bu olmaksızın buna yönelmeksizin hiçbirkomünist partisi, hiçbir ilerici politik hareket kendi konumunu koruya-maz. Bu anlamda gerçekten büyük bir değişim dönemine girildi. Dün-yanın bilincinde daha şimdiden derin izler bırakmış durumda.Anarşistlerin öne geçmiş gibi gözükmüş olması bir sorundur, fakat onuntarihi çıkmazları, yani tarihi iflasları, onun en güçsüz yönünü oluşturuyor.Geçen yüzyılda da bu böyleydi. Anarşist hareket, yani Marksizmin, sınıfhareketinin kendini öne çıkarmasından önce o etkindi. Bu doğaldır da. Bukadar büyük bir yıkım karşısındaki tepkilerin kendini bu şekilde ortayakoymuş olması da bu tepkinin ani olmasından ileri geliyor. Fakat komü-

Toplu Yazılar

429

Page 431: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

nist hareket çok büyük bir deneyime, örgütlü olma ve hareketi götürmeorganizasyonu yeteneğine sahip. Öne çıkmasıyla bu hareketi tekrar etkisialtına alabilir. Alttan alta onu etkileyen, esasında o etkiyi yaratan ulus-lararası proleter harekettir, devrimci harekettir. Ama Anarşizmin bu ha-reket içersinde yeniden bir yükseliş göstermiş olmasının yaşanan süreçleilgili bir yönü var. Zaman zaman böyle ara dönemler yaşanıyor, devrimcihareketin büyük darbe yediği, düşüş gösterdiği dönemlerde bu tip akım-ların çıkışlarına tanık oluyoruz. Ama bir süre sonra hareketin sınıfsal do-ğası ve tarihsel misyonu gereği proletaryanın siyasal hareketleri durumaağırlığını koyuyorlar. Ağırlığını koyunca da onların etkisi en alt düzeyeiniyor, onların tarihsel misyonu bitiyor, hatta gerici yüzleri ortaya çıkıyor.

Bu eylemler kendini aşan sonuçlar yaratacaktır. Zaten her büyükeylem, daha sonra daha büyüğünü ve şiddetlisini getirdi. Yani dünyayıdaha da etkileyen, bazen kitlesel olarak düşük olsa bile (örneğin Seatt-le’de yüz bin kişiydi. Prag'da daha az insandı) yarattığı etki bakımındanonu geçti. Mevcut ortamda her hareket kendini aşan sonuçlar yaratır, ken-disiyle sınırlı kalmaz. Bu eylemler büyük bir güven getirdi. Şimdi herkesyeniden tartışıyor. Yoğun bir tartışma dönemi; eylem ve arkasındanşimdi; örgütlenme sorunu tartışılıyor, bilinç sorunu, tavır sorunu tartışı-lıyor. Her sınıf bu yükselişte kendi sınıfsal konumuna istem ve amaçla-rına uygun bir ayrışma, saflaşma süreci yaşıyor. Bu süreç bir süre dahayaşanacaktır. Onun için bu cephesel karakterli eylemler bizi yanıltma-malı. En büyük yanılgı, güncel eylemleri sınıfsal ilişki açısından ele al-mamak. Şimdi Seattle, Viyana, Melbourne, Prag'da ellibin kişininyürüyüşü, Güney Asya'daki WTO'nun protesto edilmesi, Kanada'dakipetrol tekellerinin protesto edilmesi... Dikkat edilirse bu hareketlerde kü-reselleşme karşıtı ve benzeri söylemlerle işin sınıfsal bileşimi, sınıfsalilişkisi gözardı ediliyor. Kapitalizmin ulaşmış olduğu düzey açısından,proletarya dışında, dolayısıyla onun temsilcileri komünist partileri dı-şında, başkaları kitlelere bir perspektif sunacak yeteneğe sahip değil. Pro-letarya her bakımdan kendini ortaya koymuş, ispatlamış, kapitalizminyerine yeni bir toplumsal sistemi tesis edebilecek tek sınıftır. Komünisthareket bunun tek hareketidir. Ama onun bile harekete geçmesi için buhareketlerin ortaya çıkması gerekiyordu. Bu hareketlerin bir özelliği debuna itiş sağlamasıdır. Ama proletarya bunu ileri götüremezse arkasın-dan moral bozukluğu gelebilir. Çünkü kapitalist sistemin bugünkü tekelciegemenlik koşullarında bir politik sınıfsal hareket eğer proletaryanın ko-numunda ya da onunla ilişki içersinde kapitalizmi yıkmayı öngörmezse,gerisingeri sınıf tarafından özümlenir, yozlaştırılır, en ilerici, en yiğit ha-reket bile bu sistem tarafından kendine benzetilir. Onun için bu mücade-lenin sürekliliği ancak proletarya tarafından sağlanabilir, sonuna kadar

C. Dağlı

430

Page 432: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

götürülebilir. Ama olan şey büyük bir patlama, onu görmemiz gereki-yor.

Şimdi bunu sosyalizmin bakışıyla, proleter bakış açısıyla ele alma-mız lazım. Çünkü sınıfsal konum ve bakış açısı dar, kaba bir bakışlabakma proleter bakış açısıyla bakma anlamına gelmiyor.

Sınıfsal bakış açısıyla bakmak, insanlığın kurtuluşunu proletarya-nın perspektifleriyle ele almak ve proletaryanın da insanlığı kurtarma-dan kendisini kurtaramayacağı bilincinin gelişmesi demektir. Onun içinproletaryanın tarihi misyonu, gerçekten de insanlığın ve dünyanın kur-tuluşundaki misyonu, proletaryanın bu misyonu üstlenecek tek sınıf du-rumunda olmasıdır. Bütün dünyadaki hareketlere öncülük etmek kendisosyalizm perspektifleriyle harekete geçmek durumundadır.

Bugün yaşanan büyük bir patlama. Bugünkü hareket 68'den dahaileri gitti. 68'in etkileri en fazla iki sene sürdü. Bu hareket daha öncedevam etti ve hala devam ediyor. Avrupa 68'i 70'de sona erdi. Ama bu ha-reket 68 gibi sınırlı, kısıtlı değil. Bunun daha ileri gitmesinin güçlü ze-minleri var. Bu ondan daha büyük bir patlamayı temsil ediyor. Atılansloganlar ya da isimler görüldüğü gibi (örneğin -elli yıl yeter grubu-), bumüthiş bir şey. Elli yıl yeter biçiminde müthiş bir patlamanın kendini dışavurumudur bu. Ya da "Bugün daha kaç çocuk öldürdünüz?" şeklindeifade edilen sorular, doğrudan tekeller şahsında kapitalizme yönelik so-rular, eleştiriler ve mahkumiyetlerdir. İnsan bilinci, bu harekete geçenmilitanların bilinci her seferinde kapitalizmin yeni bir yönünü ortaya ko-yuyor, teşhir ediyor. Böylece insan bilincine, onu neden biran evvel yık-mak gerektiği şeklindeki bilince katkı sağlıyor. Neden kapitalizmi tarihselbakımdan sona erdirmek gerekiyor? "Bugün kaç çocuk öldürdünüz?"sorusu, daha geniş bilinçte onun ayakta kalmasının bundan sonra dahafazla çocuğun öldürülmesi anlamına gelir, daha fazla insanın öldürül-mesi anlamına gelir. İnsanlık yaşamının gerçekten kolay kolay onulmazbir biçimde tahrip edilmesi anlamına gelir. Zaten "kapitalizme ölüm" ,"kapitalizm öldürür" oradaki herkesin sloganı değil. Bu herkese male-dilmekle birlikte öne çıkan bu ana yön, daha çok oradaki işçilerin, sen-dikaların, anarşistlerin katıldığı yöndür. Henüz bütün katılanların ortakistemi değil, ama bu egemen hale geldi. "Kapitalizme ölüm" esas olarakproletaryanın devrimci gündemidir ki, zaten proleter konumda bu, kapi-talizmden komünizme geçişin ilk büyük tarihi eylemidir. Bu eylemler40'lı yıllardaki "Faşizme Ölüm, Halklara Hürriyet" isteminden daha ileri,daha derin bir içerik taşıyor. "Kapitalizme Ölüm" perspektifini bizim aynızamanda "Yaşasın Komünizm" bilinciyle tamamlamamız gerekiyor. Buancak proletaryanın Komünist Partisinin yapabileceği bir şeydir ki buzaten komünist bir program, nihai hedefi ortaya konulmuş olan proletar-

Toplu Yazılar

431

Page 433: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yanın komünist programı anlamına geliyor. Ama bu sloganlar aynı za-manda dünya entelektüel hareketinin düne göre daha ileri olduğunun dagöstergesidir. Yani salt savaşçılık, savaş karşıtlığı yalnızca faşizm karşıt-lığı, yalnızca çeşitli ülkeler diktatörlüğü karşıtlığı biçiminde değil, doğ-rudan dünyaya egemen kapitalizme karşıtlığını ortaya koyuyor.Arjantin'de sendikaların dediği gibi; "Mali sermaye diktatörlüğünü ye-nebiliriz". Bunu Arjantinli işçilerin söylemiş olması, bir sınıf açısındanmüthiş bir bilinçtir. "Mali sermaye diktatörlüğünü yenebiliriz" güçlü biriddia ve aynı zamanda kendine güveni de ortaya koyan bir çağrıdır. Ar-jantin işçilerinin bütün dünya işçilerine çağrısıdır bu.

Tabi dışımızdaki sol her zamanki gibi bütününü ele alamadı. Buolayları eklektik olarak ele aldı. Ama önümüzdeki süreçte bunun dünyaçapındaki sonuçları daha açık görülecektir. Onlar gelişmelerin ardındanyalnızca sürükleniyorlar. Uluslararası anlamda dünya çapındaki bu ey-lemleri, sınıflar savaşının daha şiddetli çarpışmaları izleyecektir, emper-yalist-kapitalist sistem böyle bir süreç karşısında bugünkü konumusürdüremeyecektir. Daha aktif, saldırgan bir konuma geçeceğini bilme-miz gerekiyor. Ama öyle bir dönemde daha saldırgan hale geçecek ki,artık burjuva şiddetin kitleler tarafından hissedilmediği bir dönemde bunabaşvuracaktır. Kitlelerin ayağa kalktığı, müthiş bir yoksulluğun, işsizli-ğin, dünyadan dıştalanmışlığın yaşandığı bir süreç içerisinde burjuva şid-det, daha önceki dönemde olduğu gibi bir sonuç yaratamayacaktır.Tersine daha büyük bir karşı şiddetle yanıtlanacaktır. Prag'da görüldüğügibi bir kere yığınlar ayağa kalkmaya görsün, karşı tarafın her türlü şid-deti onu durduramaz. Böylece şiddetin asıl işlevi olan caydırıcılık, geri çe-kilme, sindirme noktasında şiddet ilk defa şiddet olmaktan çıkıyor.Şiddetin askeri fiziki yönü değişmiyor fakat sonuçları itibariyle etkisiz-leşiyor.

Biz tabii ki Seattle olsun, Prag olsun diğer ülkelerdeki bu çatışma-lara konformist, sosyal reformist küçük burjuva açıdan bakamayız. Onlarşiddet eylemlerini mahkum etme hakkını kendilerinde görürler. Bizimaçımızdan ise bunun daha örgütlü, daha organizeli, daha bilinçli sürdü-rülmesi yönüne vurgu yapılması gerekir. Orada şiddet sahneleri diyemahkum edilmeye çalışılan eylemlerde proletaryanın devrimci zoru dahabilinçli, daha amaçlı, daha örgütlü, hedefli ortaya konmasına vurgu ya-pılır. Anarşizmden ayrılan bir yön budur. Anarşizm kendiliğinden, bellihedeflere yönelmeyen, bir yerden bir yere götürmeyen (çünkü uzun sü-reli bir mücadele stratejisi yoktur) dönemsel ani şiddet yöntemlerine baş-vurur. Burada mahkum edilmesi gereken ancak anarşizmin bu yöntemleriolabilir. Bu şekilde belli bir amaca bağlanmayan, proletaryanın iktidarı elegeçirme amacına bağlanmayan şiddet, amaca hizmet etmediği için yoz-

C. Dağlı

432

Page 434: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

laşır ve karşıtına dönüşür. Proletaryanın amacına bağlanmış olan onuamacına götürecek olan şiddet, savunulması gereken, hatta güçlendirile-cek olan şiddettir. Bu eylemlerin şiddet öğesine başvurmuş olması, ge-lişmesi açısından müthiş cesaret veren, itici öğelerdir. Uzun süre uyuşukkalan proletarya, uyuşuk kalan sosyalistlere bir ruh katma bakımındanda bu olayların bu şekilde gündeme gelmesi ileri itiş veren bir özelliğe sa-hiptir. Görüldüğü gibi İngiltere'de gündeme gelen eylemler sonrasındaBlair sokağa çıkma yasağı yoluna gitti. Paris'te gördük, bunu denemeyeçalıştılar; Melbourne’da atlı birlikleri gördük; Seattle’de atlı birlikleridiğer modern silahlarla birlikte gördük. İşçiler Paris'te sülfürik asiti nehredökeceklerini söyleyerek, fabrikayı havaya uçurmakla tehdit ettiler. Köy-lüler Fransa'da Mc. Donalds'ı bastılar. Demek ki köylülerden işçilerekadar bu yöntemler yaygınlaşıyor. Belki anarşistler daha fazla etkin ola-bilir, ama bu kadar birikime sahip proletaryanın bundan çok büyük en-dişe duymaması gerekir. Proletarya, sınıfsal bakış açısı, yüzyıllık birikimiile bu durumu kısa sürede tamamlayabilecek ve daha bilinçli bir hale ge-tirecek deneyime sahiptir. O sosyal reformistlerin ve sendikaların nüma-yişe çıkar gibi yürüyüşleri burjuvazi saldırdığı için değişiyor. Süreç aynızamanda şiddet öğesini de beraberinde getiriyor. Bunun görülmesi gere-kiyor eylemlerin bu yönde ortaya çıkmasının getirdiği tartışmalar dahaçarpıcı olacaktır. Şunun görülmesi gerekiyor ki; elli bin insanın gidip Vi-yana'yı basmış olması bir örgütlü zorun ifadesidir, bir meydan okuyuş-tur.

Aynı şekilde YKP'nin Clinton'ı karşılarken yaptığı muazzam eylem-ki çok da zoru öne çıkaran bir parti değildir- ve koşullar onu zor eylem-leri kullanmaya itiyor. Bizim bu mücadelenin devrimci ruhunu atılgan, di-rengen, cesur ruhunu içeri taşımamız lazım. Seattle'dan Prag'a kadar,Viyana eylemi ile ortaya koyduğu böyle bir cesaret örneği göstermesigerekiyor.

Böylece proletarya enternasyonalizmi, uzun süredir dikkat çekmişolduğumuz olgu, bugün hemen hemen bütün uluslararası hareketin ençok tartıştığı bir yön olarak öne çıktı. Büyük bir hareket ortaya çıktığında,bu hareketin üzerinde çok geniş çevreler tartışırlar. Uluslararası proleterhareketin bunun dışında kalması mümkün değildir. Daha önce belirttiği-miz gibi devrimci konumda olan ve en çetin dönemleri çok kararlı birsavaşla göğüsleyen, karşılayan komünist partilerin bu süreçte öne çık-mak hakları ve görevleridir. Onların öne çıktığı bir yerde anarşist hare-ketin şiddet yöntemlerini kendi başına temsil etmesi mümkün değildir.Ancak olsa olsa oturmuş konformist partiler karşısında bir avantaj sağ-layabilir bu dönem açısından. Ama görüldüğü gibi kızıl bayraklar, Cheposterleri, Spartakistler, diğer marksist-leninist örgütler bütünlüklü ola-

Toplu Yazılar

433

Page 435: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

rak vardı ve anarşistler bunların içinde azınlık durumundaydı: medyadabelirtildiği gibi bir çoğunluk durumları yoktu.

Son tahlilde uluslararası sermaye, enternasyonal proletaryanın, ko-münist hareketin öne çıkması yerine bu tür grupların öne çıkmasını ter-cih eder. Çünkü bunlar çabuk söneceklerdir. Burada uluslararasıkomünist hareket adına konuşamayız, ama bizim onlara çağrı yapmamızgerekiyor -ki daha önce yapmıştık ve bu kendileri tarafından biliniyor-Yeni koşullarda yeni saptamalar, onu pekiştiren, güçlendiren olaylar çıktı.Bizim bunun üzerine saptamalar yapmamız, iletmemiz yeni çağrılar yap-mamız gerekiyor. Ancak hareket daha fazla enternasyonal karakter ka-zandıkça çeşitli ülkelerde başarı şansı vardır ve artacaktır. Proletaryanınve uluslararası komünist hareketin bu bilinci kazanması gerekiyor. Ha-reket daha fazla uluslararasılaşmadıkça ve uluslararası hareketin gerçek-ten bir müfrezesi -programımızda belirtmiş olduğumuz gibi- olarak, onunorganik bir bileşeni biçiminde hareket etmedikçe çok fazla başarı şansıbeklememek gerekiyor. Burada konformizmin başka bir eylemsizliğinedikkat etmek gerekiyor. O da, bulunduğu topraklarda, alanlarda devrimmücadelesi vermeyip, devrim mücadelesi verebilecek bir komünist par-tisi öncülüğünde hareket etmeyip, meseleyi dünya genelindeki hareketebırakmak, ona ertelemek, onun arkasına sığınmak biçimindeki tehlikelibir pasifizmdir. İşte uzun yıllar Troçkistler bunu yaptı.

Sosyalist devrimi savunan çevreler bunu yapıyor. Bütün bu süreçiki yönden gelişiyor; bir taraftan dünyadaki genel devrim dalgası her ül-kedeki proletaryanın toplumsal devrim dalgasını etkilediği gibi, her ül-kedeki proletaryanın toplumsal devrim dalgası da dünyadaki genelyükselişi, genel hareketi etkileyecektir. Sadece bir yönüyle bakmak ge-neli özelden, somuttan soyutlamak anlamına geliyor, bu pasifizme dedikkat etmek gerekiyor. Genelin arkasına sığınma pasifizmi ve dünyageneli hakkında boş laflar, boş sloganlar atan ve bunu devrimci slogan-lar gibi ortaya koyanlar var. Biz onları gördük, ki 10 yıllık iç savaşta mü-cadeleden kaçtılar, seyrettiler. Türkiye'de sosyalist devrimi savunanlargibi çok geniş bir çevre bunlar. Devrimcilik bunlarda sadece lafazanlık,gevezelik düzeyinde ortaya konuluyor. Bu nedenle biz sık sık eylemci en-ternasyonalizm diye vurguluyoruz. Bu aynı zamanda her ülkedeki ey-lemci devrimci enternasyonalist komünist hareketin kendi mücadelesinihızlandırması, yoğunlaştırması temelinde olabilir, ondan ayrı değil. Amauluslararası yön ağır basıyor, giderek öne çıkıyor, bu açık olarak görülü-yor. Biz de bunun etkilerini Türkiye ve K. Kürdistan emekçi hareketindeve sosyalist hareketinde daha derinden hissedeceğiz. Bunu 10 yıl öncekidurumla karşılaştıralım, ortaya çıkan, yaşanan devasa bir gelişmedir. Do-layısıyla yeniden bir düşüş beklememek gerekiyor. 90’lı yıllardaki düşüş

C. Dağlı

434

Page 436: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

yerini genel olarak her alanda yükselişe bıraktı. Görüldüğü gibi kaçanbütün mücadele kaçkınları, şimdi Prag üzerine yazı yazmaya başladılar.ÖDP'den diğerlerine kadar bunlar 12 Eylül ve sonrasının mücadele kaç-kınları, diğer taraftan EMEP çevresi. 10 yıllık varlıklarıyla yığınların elinikolunu bağlamaktan öte bir misyona sahip olmayan burjuvazinin bu gö-nüllü uşakları, yeniden tozu dumana katmaya başladılar. Ama bizim ol-duğumuz bir yerde bunların ileriye gitmesi, çok da söz sahibi olmasıdüşünülmemeli, çünkü bunların misyonu ortada. Ama bizim de uluslar-arası alanda daha aktif olmamız gerekiyor. Tabi bize karşı Davos olay-ları sırasındaki gibi blokal tavırlar devam ediyor. Davos olayları sırasındadiğer Avrupa ülkelerine, elçilik ve konsolosluklara partimiz hakkında"TKEP/Leninist tehlikeli bir örgüttür" biçiminde bilgiler verildi. Bir ta-raftan da bu tip yöntemlerle devrimci örgütlerin alanını daraltma ve do-layısıyla eylemlerin daraltılması hedefleniyor. Pentagon ve CIA’in diğerkonsolosluklara verdiği bilgiler bunlar. Bu tip engellemelerle daha fazlauğraşacağız. Dünkü durumdan çok farklı bir noktadayız.

Gerçekten de görüldüğü gibi dünyanın her yerinde on binler ayağakalkıyor, dünyanın her yerinde eyleme geçiyor. Prag'daki bir mağaza sa-hibinin söylediği gibi "en iyisi bu tip şeyleri dünyanın en ıssız bir adasındayapmak gerek." Durumu gerçekten en iyi biçimde ortaya koyuyor. Gör-düğümüz gibi dünyanın en zenginleri toplantı salonlarına helikopterlerletepeden inebildiler. Bu basit bir şey değildir, bir patlamadır. Amerika'dahedef DTÖ'ydü. Prag'da IMF-DB'ydı. Kanada'da petrol tekelleriydi.Güney Asya'da Asya Pasifik Ticaret anlaşmalarıydı. Melbourne'de tele-komünikasyon şirketleriydi. Her birisi kapitalizmin dünya egemenliğiörgütlenmeleri. Sembol değişiyor ama hedef değişmiyor. Hedef sadeceIMF ve DB değil, IMF'yi ezdik sıra AB'de" gibi sloganlar eylemlerin yö-nünü gösteriyor. Önümüzdeki yıl yine Davos olacak ve yine daha büyükbir karşılama düşünülüyor. Öyle bir bilinç gelişti ki her yerde kapitalist-ler kuşatma altında, her yerde takip altındalar. Ezilenlerin nefesi kapita-listlerin ensesinde şimdi. Yakında yeraltında toplantı yapacaklar. İlerdeyeraltına geçmek zorunda kalacakları için (ki bunlar egemen olduklarınısöyledikleri ve tek kutuplu olduğu iddia edilen bir dünyanın sahipleri)onlar açısından büyük bir mağlubiyettir. Toplantı yapacak yer bulama-maları her seferinde bir bölgenin ayağa kalkacağı tehdidiyle yüz yüzebulunmalarından korktukları içindir.

Devrim İçin Mücadele Birliği15–30 Kasım 2000

Sayı:25

Toplu Yazılar

435

Page 437: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

SINIFSIZ, ÖZGÜR BİR DÜNYA

Sınıflı toplumların ortaya çıkışıyla birlikte, tarih, bugüne kadar, üçkölelik biçimini, her biri belli bir tarihsel toplum biçimini veren; kö-lelik, serflik ve ücretli köleliği gösterdi. Özel mülk sahipleri tarafındanezilen insanlar, koşulların insanca olacağı bir dünyayı düşünüp dur-dular. Fakat böyle bir dünyanın gerçek olması için tarihsel evriminileri bir gelişme derecesi gerekti. İçlerinde yalnızca, ücretli kölelik ko-şullarında bulunan proletarya, insanların yüzyıllardır düşündüğü,yaşam koşullarının insanca olacağı bir dünyayı gerçekleştirecek ta-rihsel gelişme derecesinde bulunuyor. İnsanların özgürleşmesi içinmaddi ve entelektüel olarak ileri bir gelişme düzeyinin ortaya çıkmasıgerekir. Eski tarihsel aşamalarda, böylesi bir gelişme ortaya çıkamazdı.Bu nedenle, insanlar yüzyıllarca acı çekip durdular. Üretici güçlerin veüretimin gelişmesi kapitalizm tarafından gerçekleştirildi. Üretici güç-ler ve üretim, kapitalizm koşullarında o güne kadarki en büyük geli-şimi sağladı. Büyük sanayinin gelişmesi, gelişmeyi dar yerelliktenkurtardı; üretici güçlerin evrensel gelişmesi dönemini başlatan büyüksanayidir. Yeni işbölümünü, dünya piyasasını yaratan büyük sanayidir.Büyük sanayinin teknik temeli devrimcidir. Hiçbir üretim düzeninikalıcı ve sonuçlandırılmış düzen olarak kabul etmez. Sürekli olarakbir üretim düzeninden, yeni bir üretim düzenine doğru insanları hare-kete geçirir. Bugünkü kapitalizmin dünya sistemi, emperyalist güçle-rin globalizm dedikleri emperyalist sermayenin dünya egemenliği,büyük sanayinin teknik temelinin devrimci oluşunun sonuçlarıdır. Ser-mayenin gelişim dinamiği hep yayılma yönünde oldu. Sermayenin ya-yılma dinamiği, finans kapital döneminde, sermayenin bir eğilimi olan

C. Dağlı

436

Page 438: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

ilhakçılık olarak kendini gösterdi. Kapitalizm, büyük sanayi temelin-deki bu gelişimi boyunca, önüne çıkan her engeli, her ayak bağını aş-masını bildi. Yerel ayak bağları bir bir sökülüp atıldı. Bu, her seferinde,büyük gelişmelere yol açtı. Fakat dinamik olan, aynı zamanda kendiönüne kendi ayak bağlarını da yaratır. Sermayenin gelişme dinamiği,her seferinde, önündeki ayak bağlarını söküp atmıştır, fakat her sefe-rinde, önünde çözülmesi daha güç ayak bağları yaratmıştır. Önüneçıkan ayakbağlarını, dünya piyasasına doğru gelişimi sürdürmeyi,önüne çıkan ayakbağlarını aşmayı bir ölüm-kalım sorunu olarak görm-üştür. Sermayenin çözdüğü her sorun, giderek karşısına daha büyüksorunlar olarak çıktı. En sonunda gelişme öyle bir noktaya ulaştı ki,sermayenin kendisi, kendi egemenliği altında geliştirdiği üretici güç-lerin önünde ayakbağı oldu. Sermayenin gelişme dinamiğinin yeriniçöküş dinamiği aldı.

Kapitalizmin dünya bunalımları biçiminde sürekli hale gelen ka-pitalizmin ekonomik bunalımları, sermayeye dayalı üretimin nasıl birayakbağı yarattığının en iyi örneğidir. Aşırı üretim bunalımları, kapi-talizmin üstesinden gelemeyeceği kadar süreğen ve büyüyen bir ge-lişme gösteriyor. Üretimin fabrikadaki sınırsız gelişimi ile dünyapiyasasının sınırlılığı arasındaki çatışma, bu üretim biçiminin temel-lerini sarsacak niteliktedir. Ekonomik bunalım, kapitalist üretim biçi-minin bu tepe noktasıdır. Kapitalist üretim, her seferinde, bu tepenoktada sorunlarını çözmeye kalksa da, bu defa, gelecekte daha yıkıcısonuçları olan ekonomik bunalımlarla karşılaşıyor. Ekonomik buna-lımlar, kapitalist üretimin iflasının, çöküşünün, sınırlılığının somut-lanmasıdır. Bilimsel teknik gelişmenin üretim sürecindeki rolübiliniyor. Bilimsel gelişmenin sonuçlarının üretime uygulanmasıyla,üretimde yeni yöntemlere geçildi; üretim bilimsel teknik gelişme sa-yesinde sınırsız hale geldi. Üretimin gelişiminin sınırı yoktur, fakatkapitalist üretimin sınırları vardır. Sermaye üretimi dünya piyasasıdoğrultusunda gelişim gösterdikten sonra, kendi kendisini ortadan kal-dıran şiddetli bir sona ulaştı. Sermayenin dünya bunalımlarının, herseferinde, öncekilere göre daha sarsıcı olduğunun en çarpıcı örnekleriyakın dönemde yaşandı. Kapitalizmin dünya ekonomik bunalımınınAsya kıyılarına vurması sonucu, burada tam bir ekonomik, toplum-sal, politik altüst oluş meydana geldi. Ekonomik bunalım sonucu yüz-milyonlarca insan yoksullaştı, yaşamdan dıştalandı. Kapitalist üretiminbunalımlarının kalp atışları, her ülkede az-çok hissedildi. Bugün em-peryalist tekellerin dünya çapında birleşmelere gitmesi, kapitalist üre-timin yıkıcı sonuçlarını en sarsıcı düzeye çıkaracak bütün öğeleri kendiiçinde barındırıyor. Sermayenin kendisi gelişmenin önünde ayak bağı

Toplu Yazılar

437

Page 439: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

durumundadır, bu nedenle, sermaye temelinde, bu ayak bağlarının çö-zümü yoktur. Sermaye, girdiği çöküş aşamasında, her seferinde, ken-disini biraz daha tahrip ediyor.

Gelişme çelişki içinde oldu. Kapitalizm temelinde var olan çeliş-kiler, bu üretim biçiminin yıkılmasına işaret ediyor. Sınıfların varlığı,kapitalist sınıfın kendisi, çağdaş gelişme ile tam bir çelişki içindedir.Çağdaş gelişme, üretici sınıfların çok yönlü gelişimi ancak kapitalistüretimin yıkılmasıyla, yerini ileri ve yeni bir üretim ve toplum biçi-minin almasıyla olanaklı olur. Kapitalizmin yıkılması, burjuvazininyenilgisi ile proletaryanın zafere ulaşması kaçınılmazdır. Tarih, bilim,buna çalışmaktadır.

Sermayenin dünya piyasası yönündeki gelişimi, üretici güçlerinevrensel gelişimi olmaksızın olanaksız olurdu. Üretici güçlerin ev-rensel gelişimi, ancak üretim araçlarının toplumsallaşmasıyla olanaklıolurdu. Üretim araçlarının merkezileşmesi ve üretimin sosyal karak-teri, en sonunda, kapitalist üretim biçiminin kabuğunun çatlamasınayol açtı. Kapitalist kabuk, dünyanın birçok yerinde çatladı. Kapitaliz-min yanında büyük bir sosyalist dünya doğdu. Üretimin gelişme sı-nırsızlığı, üretici güçlerin sınır tanımayan gelişme eğilimi ile kapitalistbiçim arasındaki çatışma, tarihin en şiddetli çatışması olarak 20. yüz-yıl boyunca sürdü. İçine girdiğimiz yüzyıl ise bu tarihi mücadeledeemeğin kurtuluşuyla sonuçlanacak bir seyir izliyor. Kapitalist üretimkendi içinde, kendisini havaya uçuracak çok sayıda mayın döşedi. Ka-pitalizmin bağrında bu mayınların varlığını göremeyen, anlamayan,kapitalizmin yerini alacak komünist toplumun hangi maddi temellerdekurulacağını da kavrayamaz. Tekelci kapitalizm aşamasıyla birlikteson derece gelişme gösteren sermayenin birikimi, merkezileşmesiylebirlikte tröstlerde, kartellerde, konsorsiyumlarda, kapitalist sendika-larda, bankalarda emeğin sosyalleşmesi, kapitalist ilişkiyi havaya uçu-racak mayın tarlasıdır. Üretim araçları buralarda merkezileşti, emekbu üretim araçlarıyla birlikte sosyal karakter kazandı. En sonunda ka-pitalizmi yıkacak olan, emeğin sosyal karakter kazanmasıdır. Üreti-min ve emeğin sosyal karakteri, kapitalist üretimi ve kapitalist ilişkileriortadan kaldıracak bütün dinamikleri taşıyor. Üretici güçler dinamikgüçtür, önüne çıkan her engeli yıkarak yoluna devam eder. Çağdaş ge-lişme her yönden, üretici güçlerin gelişmesinin önündeki engellerinbir bir şiddetli biçimde devrilmesini dayatıyor. Kapitalizmi yıkarakkomünizme geçmek, dünya emekçi sınıfları için bir ölüm-kalım so-runudur. Kapitalizmin yıkılmasındaki her gecikme, insanın ve doğalkoşulların kolay kolay onarılamaz tahribatı, yıkımı demektir. Biz, butahribatı, yıkımı belli düzeylerde gün gün görüyoruz, dünyada birkaç

C. Dağlı

438

Page 440: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

emperyalist ülkenin elinde, insanlığın bugün karşı karşıya bulunduğubirçok sorunu çözecek kadar zenginlik olmasına karşın, yine de dün-yada bir buçuk milyar insan açlık sınırında, bir milyara yakını açlık sı-nırının altında yaşıyor. WHO(Dünya Sağlık Örgütü) genel direktörüHiroshi Nakajima’nın,”Gelişmiş dünya, dünya çapında yaygın hasta-lıkları sona erdirecek kaynaklara ve teknolojiye sahip, ama gelişmekteolan ülkelere yardım etmek iradesinden yoksundur” biçimindeki söy-lemi bunu ortaya koyuyor. Genel Direktörün ,”gelişmekte olan ülke-ler” dediği bağımlı kapitalist ülkelerin her tür sağlık, gıda, başkayaşamsal araçlardan yoksunluğu ,”gelişmiş ülkelerin bir irade yok-sunluğu sonucu değildir, bu sermayenin gelişme eğilimidir. Sermayeancak emekçilerin dünyasıyla, ezilen dünya halklarıyla bir karşıtlıkiçinde var olur. Burada açık olan bir şey var, o da ekonomik gelişmeve entelektüel gelişme, bilimin büyük ilerlemesi, teknolojik gelişme-nin ulaştığı düzeyin, insanların yığılmış olan sorunlarını çözecek ola-nakları yarattığıdır. Buna karşın, bütün bu olanakları yaratanlarınçıplak yoksulluğu düne göre daha bir belirgindir. Fakat insanlar, biravuç kapitalist tekelin dünyayı böylesine utanmazca talan etmesine,kendilerinin, yaşamdan böylesine dıştalanmasına artık daha fazla kat-lanamayacak bir duruma gelmişlerdir. İnsanlar, kapitalizmin dayattığıölüm içinde, çıplak yoksulluk içinde bir yaşamı kabullenmediklerinion yıllardır giriştikleri devrimci eylemlerle, dünyayı değiştirme eyle-miyle ortaya koyuyorlar. Bugün, bu eylemleri daha yaygın ve yoğunbiçimde dünya çapında görüyoruz. Kapitalizme karşı 19. yüzyılda baş-layan ayaklanma, 20. yüzyıl boyunca sürdü ve emeğin iktidarı ve eme-ğin kurtuluş koşullarını yaratarak ilerledi; bu ayaklanma yeni yüzyıldasonuna kadar gidecek devrimci dinamiklere sahiptir. Bugün, dünyayıdeğiştiren, yani sınıfları ortadan kaldıracak olan eylemlerden öncüolanlarını görüyoruz; ilerde ise tayin edici eylemler görülecektir. Ka-pitalizm, yalnızca proletaryanın kurtuluşuna çalışıyor.

Proletaryanın iki yüzyıldır süren sınıf savaşı, ayaklanmalardan,iç savaşlardan geçti. Proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşı,bütün dünya sahnesinde en sert biçimlerle sürdü. Geçtiğimiz yüzyıliçinde ortaya çıkan Soğuk Savaş, sınıf savaşının hangi düzeye ulaştığıhakkında en tartışmasız gerçeği veriyor. Bütün sınıf savaşları kapita-lizmin maddi temelleri üzerinde ortaya çıktı. Sosyalist dünya ile ka-pitalist dünyanın karşı karşıya gelmesi, iki ayrı ekonomik-toplumsalsistemin karşı karşıya gelişlidir. Kapitalizm temelinde ortaya çıkansınıf savaşlarının yüzyıllar süren bir süreklilik göstermesi, sermayeninkendi öz üretici güçlerini elinden kaçırdığı tarihsel dönemin başladı-ğının göstergesidir. Öte yandan proletarya, kapitalizme karşı, bu kadar

Toplu Yazılar

439

Page 441: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

uzun bir tarihi dönem içinde militan mücadele verecek bir düzeyeulaştı. Maddi koşullar böylesine gelişmemiş, çelişkiler keskinleşme-miş olsaydı, proleter sınıf mücadelesi militan bir karakter kazanmazdı.Demek ki maddi koşullar, entelektüel koşullar, proletaryanın içindebulunduğu çalışma koşulları sonucu, bu devrimci sınıf, sermaye ege-menliğini yenecek kadar kendisini belirginleştirmiştir. Proletarya ileburjuvazinin kapışması için, kapitalizmin çelişkilerinin sonuna kadarolgunlaşması gerekmiyor, çelişkilerin belli bir şiddetlenme duru-munda, bunlar, kaçınılmaz olarak çatışmaya yol açarlar. Gelişmiş ka-pitalist ülkelerle, bağımlı, geri kapitalist ülkelerde, birbirinden ayrıolarak, aynı dönemde sınıf savaşlarının şiddetlenmesi bununla açık-lanabilir. Kapitalizmin çelişkileri, belli bir gelişme aşamasında çatış-malara yol açabilir. Biz, proletarya ile burjuvazi arasındaki çatışmalarıbütün dünyada ve en şiddetli biçimde görüyoruz.

Marksizm’in ortaya çıkışı, komünist hareketin varlığı ve savaşıinsanlığın kaydettiği tarihsel gelişmeyi gösteriyor. Marksizm, prole-taryanın yanıbaşında, onunla ilişki içinde doğdu. Marksizmin yönlen-dirdiği komünist hareketin dünyanın en sürükleyici gücü olması, ancakverili, belli ekonomik ve entelektüel gelişme düzeyini varsayar. Herçağda doğmakta olan yeni düşünceler, o çağda, doğmakta olan yenimaddi koşulların insan aklında yansımasından başka bir şey değildir.Doğmakta olan toplumun maddi önkoşullarının eski dünyanın bağ-rında olgunlaşmasına bağlı olarak, proleter, bilimsel sosyalizm dü-şünceleri bütün dünyada serpilip gelişmektedir. Sosyalizm bilinci vehareketi, dünyada proletarya enternasyonalizmi düzeyindeki en geliş-miş biçimiyle dünyayı değiştirmenin güçlü bir silahı oldu. Militan pro-letarya hareketi, komünist partisi, proletarya enternasyonalizmi,Marksizm-Leninizmin maddi güce dönüşmesi, maddi ve entelektüelkoşulların yeni bir toplum için ne kadar olgun olduğunu ortaya koyu-yor. Tarihsel inisiyatifin, burjuvaziden proletaryaya geçmesi, sınıf kar-şıtlıklarına dayalı üretim biçimini yok edecek koşulların oluştuğu vebu üretim biçiminin yok edilmesi gerektiği anlamına gelir. Proletaryadiktatörlüğüne dayanarak, sınıfları ortadan kaldıracaktır.

Tarihsel gelişme, her bakımdan yeni bir evreye girdi. Bu evre,burjuvazinin elinden kaçan üretim araçlarının, toplum tarafından or-taklaşa kendine maledilecek maddi ve entelektüel gelişme aşaması-dır. Üretim araçlarının toplum tarafından maledilmesi ve kontrolüilkesine göre bir araya gelen özgür bireyler tarafından kurulacak yenitoplumsal biçim, ancak ileri bir maddi ve entelektüel gelişmeyi var-sayar. İnsanlar, tarihin her aşamasında, üretim araçlarını ortaklaşa bi-çimde kendilerine maledemezler. Bunun için üretim araçlarının

C. Dağlı

440

Page 442: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

merkezileşmesi ve emeğin sosyal karakter kazanması gerekir. Bu iseancak büyük sanayi temelinde olabilirdi. Üretici güçlerin evrensel ge-lişmesi olmaksızın, insanlar üretim araçlarını kendilerine ortaklaşamaledemezdi. Tarihsel gelişimin bugünkü evresi bunun bütün koşul-larını yaratmıştır. İnsanın evrensel özgürleşmesi, bireyin çok yönlü ge-lişimi her bakımdan olanaklıdır. Sınıflı toplumun kendisinin vekapitalist sınıfın egemenliğinin çağdaş gelişmeyle çelişme içinde ol-ması ve evrensel özgürlüğün önünde ayakbağı olması, kendisini, ya-şamın her safhasında güçlü biçimde hissettiriyor. Çağdaş üreticigüçlerin gelişmesi ve evrensel özgürlüğün başarılması proletaryanıngörevidir. Bugüne kadar devrimci dönüşümlerin motoru ve yöneticigücü olan proletarya, yeni evrede de insanlığın kurtuluşunu gerçek-leştirecek devrimci sınıftır.

Dünya proletaryasının ortak hedefi sınıfsız, özgür bir dünyadır.Sınıfları ortadan kaldırmak ve evrensel özgürlüğü gerçekleştirmek birdüş değildir. Bunun tarihsel koşulları oluşmuştur. Burada bütün sorun,çağdaş gelişmeyle ters düşen sermaye sınıfını devirmek, üretim araç-larının özel mülkiyetine son verip, onları toplumun ortaklaşa mülkiyetihaline getirmektir. Dünya proletaryasının ele geçireceği dünya, ancaksınıfsız, özgür bir dünya olabilir. Her ülkedeki proletaryanın, bütündünya proletaryasıyla ortak ve aynı hedefi, sınıfsız, özgür bir dünya-dır.

Toplumsal devrimin kaçınılmazlığı ve zorunluluğu, tarihte, hiçbugünkü kadar kendisini hissettirmemişti. Uluslararası sermaye, sonsözünü, umutsuzca da olsa en şiddetli yöntemlerle söyleyecektir. Pro-letarya ise buna yanıtını zora dayalı devrimle verecektir. Proletarya, busüreçte tarihsel inisiyatifi ele geçirmiş olarak, son derece teorik-pratikbirikimli olarak yer alıyor. Proletarya, sınıfsız, evrensel özgürlüğü ger-çekleştirecek tarihsel koşullara, bilince, örgütlülüğe, birikime sahipolarak bu sürece giriyor.

Devrimci Mücadele Birliği15–31 Aralık 2000

Sayı:1

Toplu Yazılar

441

Page 443: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin

C. Dağlı

442

Page 444: TOPLU YAZILAR IIbir bakış açısıyla bakıldığında net olarak görülecektir ki, bugünkü nü-fusun esas çoğunluğu sert sınıf savaşları ve iç savaşla geçen dönemin