39
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Vell Merkezi o Dergisi Research Quarterly c·· 2003/27

Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

  • Upload
    others

  • View
    13

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell

Araştırma Merkezi

o

Araştlrm_a Dergisi Research Quarterly

c·· Autu~~ 2003/27

Page 2: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

GELENEKSEL OKÇULUK VE GÜREŞ SPORUNDA AHİLİGİN ETKİLERi1

Prof. Dr. Özbay GÜVEN2

ÖZET" Bu çalışmada; gelenekse/ okçuluk

ve güreş sporuna ahiliğin etkileri ince­

lenmiştir. Spor geleneğimiz içerisin- de Asyatik ve İslami unsurlar birbirleriyle

etkileşerek uzun süre birlikte yaşamış­tır. Diğer sosyokültürel kurumlarla etki­

leşen spor da, dini-ekonomik bir ku­

rum olan Ahilikten bazı etkiler almıştır. Bu fenomenler ise: Pir, hiyerarşik ya­

pı, ritüeller, Türklük gelenekleri, İslami

kurallar, sosyal dayanışma, spor ahlakı

prensibi ve bilgi birikiminin aktarılma­

sı ve sürekliliğidir. Bu fenomenler gibi

Ahi! ik ile ilgi! i geleneklerin izleri Türk

spor tarihinde de etkilerini göstermiştir

veya en azından gel eneks.ef okçu! uk ve

güreş sporu ahilikten izler taşımıştır de­

nebilir.

ABSTRACT EFFECTS OF AKHISM iN

TRADTİONAL SPORTS OF

ARChJERY AND WRESTLİNC

in this study the effect of the qua/ity

of an Akhi on the traditiona/ archery

and wrestl ing was reviewed. There is

an interaction between the cu/tural

components df the Asi an an lslamic co­

untries in our sports traditions. Sports

that interacts with socio-cu/tural cons­

tituents alsa affil icted by the quality of

an Akhi. These constituents were spiri­

tual feader, hierarchica/ structure, ritu­

a/s, Turkish traditions ls/amic rules, so­

cia/ cooperation, principles of ethics in

sports, transferring of the data and con­

tinuity. The impact of the qua/ity of our

Akhi on the history of the Turkish

sports has become clear especially on

the traditionaf archery and wrestling.

Anahtar kelimeler: Ahilik, Gelenek,

Ritüel, Okçu! uk, Güreş.

Key words: Akhi, Tradition, Ritua/,

Archery, Wrestling.

GiRiŞ

Ok meydanlarının kurulmasıyla ok­

çuluk düzenli bir örgüte ve kesin kaide­

lere bağlanmıştır. Ok meydanları bir

vakfa bağlı oluşu, seçimle iş başına ge­

len yönetici kadroları, iç tüzüğü ve sicile

kayıtlı çok sayıda üyesi ile modern birer

Page 3: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

spor kurumudur. Bu bakımdan, dünya

spor tarihinde ilk spor kurul uşfarı ola­

rak k~rşımıza çıkarlar. İlk bakışta sade­

ce bir eğf ence ve merak gibi görünen

ok atışlarında, asi ında belli töre ve

prensiplere sıkıca bağlılıktan doğan

ciddi ve disiplinli bir hava hakimdir.

Bunda İs lamı inançların da büyük rolü

olmuştur. Meydanın mescit kadar kut­

sal sayılması, meydana abdestsiz veya

içkili olarak girilmemesi, örgüt reisinin

şeyh diye anılması, ok ~e yay 'a kutsal

birer eşya diye bakılması ve atışların

dua ile başlatılıp sürdürülmesi bunu

göstermektedirCl>.

Kemankeşlerin/atıcıların yalnız iyi bi­

rer atıcı olması yetmezdi. Aralarında her

türf ü rekabetin üstünde, saygı ve sevgiye

dayanan bir dostluk ve kardeşi ik havası­

nın esmesine de dikkat edilirdi. İhtiyarla­

ra, kıdemli atıcılara ve üstada saygı gös­

termek sözlerinden çıkmamak şarttı.

Atışta hileye sapanlara, yolsuzluk ve ser­

keşlik edenlere fazla müsamaha gösteril­

mez, "Bizimle oturma!" denilerek örgüt­

ten, çıkartılırdı. Risalelerde, ünlü okçu­

ların biyografileri verilirken, yalnız atıcı­

lık gücü değil, nasıl bir kişi olduğu da.

belirtilir. Çoğu için Salih I ehl-i iman,

ruhu pa k ve tarafeyni ma'mür gibi sıfat­

lar kullanılmıştır<21.

Meydan odasında yapılan sohbet toplantılarının gençlerin görgü ve bilgi­

sini arttırmak, onları saygılı, disiplinli,

yardım sever kişiler kılmak gibi eğitim­

sel bir fonksiyonu vardı. İhtiyar ve tec­

rübeli kemankeşler okçuluk anılarını

anlatırlar; bunlardan ibret verici sonuç­

lar ve öğütler çıkartılır, gelenek ve töre­

lerin devamı sağlanırdı(3>.

Yemek ve sohbet toplantılarında kı­

dem sırasına titizlikle uyulduğu halde,

meydanda ve atışlarda meslek ve rüt­

ben in önemsenmediği bir eş i tlik ortamı

bulunuyordu. Atışlara her meslekten

insanın sosyal durumu ne olursa olsun

katılabilmesi, zengin ve nüfuzlu kişile­

re ayrıcalık tanınmaması bunu göster­

mektedir. Sadrazam Kara Mustafa Pa­

şa'nın Ok Meydanı'na her gelişinde:

"Vezir/iğim orada kaldı, şi1J7di aranız­

dan herhangi bir kişiyim, bana öyle

muamele edin" demesi, meydanın tö­

resini bilen bir kemankeş olmasından­

dı. Okçuluk risalelerinde "Burası er

meydanıdır. Burada şah ü geda birdir"

sözü ile bu eşitlik inancı sık sık dile ge­

tirilerek anılır(4l.

Padişah, zengin, fakir, büyük ve

küçük ayırımı yapılmadan herkes bura­

da belirtilen kurallara uymaya, ihtiyar­

ların yönetimine, atıcıların örf ve adet­

lerine ve Kanuna (Deb-i dirin-i tirenda­

zana) uymaya mecburdurısı. 18.-

19.Yüzyıllarda, Ok Meydanı'na daha çok saraya mensub kişilerin rağbet et­

mesi bu eşitlik töresini zedelemiştir.

Toplumsal sınıfların birbirinden kesin­

likle ayrıldığı bir devlet yönetiminde,

bu ayrıca dikkat çekicidir<61.

Spor geleneğimiz içerisinde Asyatik

ve İslami unsurlar birbirleriyle etkileşe­

rek uzun süre yaşamıştır. Diğer sosyo­

kültürel kurumlarla etkileşen spor da,

Page 4: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

dini-ekonomik bir kurum olan ahilik­

ten bazı etkiler almıştır. Çalışmanın

amacını oluşturan bu fenomenler başlı­

ca şu başlıklar altında toplanabilir: Pir,

Hiyerarşi, Ritüeller, Türklük gelenekle­

ri, İslamı kurallar, Sosyal dayanışma,

Spor ahlakı prensibi ve Bilgi birikimi­

nin aktarılması ve sürekliliği.

1- TÜRKLÜK QELENEKLERI Türklerin ok ve yaya verdiği önem,

onun inanç dünyasını da etkilemiştir.

Pagan dönemlerinden beri Türkler için

ok ve yay hakimiyet sembolüydü. Ha­

kan tahtında otururken elinde ok ve

yay tutardı. Komutanlarını toplamak

için onlara anlamı belli, değişik oklar

yollardı. Çetirlerinde, damga ve sikke­

lerinde ok ve yay resmi vardım. Okçu­

luktaki bu töre ve semboller, daha son­

ra Selçuklularda da devam etmişti. Bü­

yük Selçuklular 1040'da Dandanakan

zaferini kazanınca, komşu ülkelere ·

gönderdikleri fetihnamelerin başında

eski Türk hakimiyet sembolü olan ok

ve yay işaretleri bulunuyordu(Bl,(9l.

Okçuluk, Doğu menşeli ulusların

hiçbirinde Türklerdeki kadar uzun süre

benimsenmemiş ve Türkler kadar başa­

rıyla devam ettirilmemiştir. Türklerin

okçuluk alanındaki başarısı, .sadece

atış üstünlüğünde değil, bu üstünlüğü

sağlayan araçların, ok ve yayın özellik­

lerine ve kalitesine de dayanıyordu(lOJ.

Türkmen boylarının etnolojisi hak­

kında değerli bir kaynak olan Dede

Korkut Kitabı'nda Türkmen gençlerin in

boş vakitlerini ok atıştırmakla geçirdik­

leri, kuvveti i 1 ik iddiasındaki yiğitlerin

ok yarıştırmak yolunu seçtikleri, düğün

eğlenceleri sırasında damat ve arkadaş­

larının ok koşusu düzenledikleri, evle­

nen bir yiğidin bir ok atıp okun düştü­

ğü yere gerdek çadırını kurduğu ve dü­

ğün eğlegti leri sırasında da damat ile

arkadaşlarının ok atıştıkları anılıyor. Es­

kiye uzanan bu adetlerin, Osmanlıların

ilk dönemlerinde de devam ettiği kana­

atindeyiz. Uç beyliklerinin askeri gü­

cünü Alp ya da Gazi denilen akıncılar

teşkil ediyordu. Bunlarda aranan do­

kuz şarttan ikisi, iyi bir ata ve iyi bir ya­

ya sahip olmak idi. Bu akıncılar iyi ata

binmek, at üstünde isabetli ok atışları

yapmak gibi, Asya'dan getirdikleri eski

gelenekleri muhafaza etmekteydi­

lern 1l,(12l. Alplik ve kahramanlık Türk

spor geleneğinin ayrılmaz bir parçası

olmuştu.

Türk okçuluğu, İstanbul'un fethin­

den sonra, başkentte ve Osmanlı Dev­

leti'nin belli başlı illerinde yeni bir bo­

yut kazanmıştır. Osmanlı Devleti'nin

sınırlarının genişlemesinde ve kazanı­

lan yerlerin korunmasında, ordu 3bün­

yesindeki atlı ve yaya okçu birliklerinin

önemli bir yeri vardı. Bu önem Yeni

Çağ'da, ateşli silahların orduda resmen

kabülüne, hatta daha sonrasına kadar

devam eder. Fetihten sonra, yeni bir ör­

güt olarak çıkan spor okçuluğu da,

başlangıçta askerlikle yakın bir ilişki

içindeydi. Ünlü okçuların pek çoğu Ye­

niçeri Ocağı'na mensuptu ve seferlere

Page 5: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

katılırlardı. Bunlara ok ve yay yapan

sivil esnaf da, orducu esnafı olarak, bu

seferlere katılmakla ordu atölyelerinin

yetersiz kalan imalatını desteklemekle

görevli idiJeı{13l.

Osmanlı ordusunda ok ve yay kul­

lanıldığı devirlerde, askerlerden çoğu iyi yetişmiş, usta birer kemankeştiler.

Nitekim, 15-16.yüzyıllarda menzil sa­

hibi kemankeşlerden pek çoğunun or­

du mensubu olduğu gqrülmektedirC14l,

Kuruluşundan 17. yüzyıl başına ka­

dar Osmanlı ordularında ok ve yay,

topla birlikte, en etkili uzak mesafe si­

lahı olarak önemini korumuşturn sı.

16. yüzyıl ortalarından itibaren ateşli si­

lahların gelişmesi, ok ve yayın giderek

yerini tüfeğe bırakmasına sebep olmuş­

tur. Ne var ki bu, ok ve yayın okçulu­

ğun Türklerin hayatından büs-bütün si­

lindiği anlamına gelmez. Önemli bir

spor dalı olarak, özellikle İstanbul'un

fethinden sonra, moral değerleri ayakta tutan kurumlardan biri olarak, varlığını

ve etkinliğini 19. yüzyıl sonlarına ka­

dar sürdürmüştürC16l.

2. ISLAMI KURALLAR Türklerin hayatında ok ve yay sem­

bol olarak bir değer kazanmış, İslami­

yet'in kabOlünden sonra ise, buna bir

de dini anlam eklenmiştir. Türklerin

okçuluk alanındaki sürekli başarıların­

da okçuluğa ve ok-yaya tanınan bu

kutsal anlamın büyük payı vardı(l 7).

Halife Nasır Lidinillah (hilafeti h.575-

622/m.1180-1225), 1182'de fetaların

başkanı Abdulcebbar'ın elinden fütüv­

vet elbisesi giymek suretiyle, fütüvvet tasından içerek fütüvvete intisap etti.

Aynı zamanda devrin büyük sufisi Şi­

habeddin ebu Hafs Öm-erü's Suhrever­

di'ye tasawuf-fütüvvet ve imam iye aki­

delerini birleştiren bir fütüvvet-name

yazdırarak değişik gruplar içerisinde

yer alan fetaları tek bir merkezde topla­

dı. Kendisini fetaların emir ve mukte­

dası ilan etti. 1183'te komşu Müslü­

man devletlerine kendi adına fütüvvet

libası giymeleri, şed kuşanmaları, şer­

bet içmeleri ve ok atma/an hususunda

emirler gönderdi. Birçok hükümdar bu

çağrıya uydu. Nitekim bu çağrıya

uyanların biri de Anadolu Selçuklu Hü­

kümdarı lzzeddin Keykavus idi(ıaı.

İslami devirde, ok ve yaya dini bir

nitelik eklenmiştir. 14.yüzyıldan bu ya­

na kaleme alınan okçuluk risalelerinin

pek çoğunda anılan ve Taberi'ye atfo­

lunan rivayete göre; ekinlerini yiye_n

kuşları öldürsün diye Allah, Adem'e

Cebrail eliyle ok ve yay yollamıştır.

Bunların ne olduklarını soran Adem'e

Cebrail, yayı gösterip: "Bu Allah'ın

kuvvetidir", oku gösterip "Bu Allah'ın şiddetidir" demiş ve ona nasıl atacağı­

nı öğretmiştir. Bu inanca göre, ok ve

yay cennetten çıkmıştır. Onları Allah

yollamıştır. Dolayısıyla kutsal nesneler­

dir. Allah'ın Cebrail eliyle Adem'e yol­

ladığı bu silah, Peygamberimiz Hz.Mu­

hammed'in ümmetine bıraktığı kutsal

bir emanet olarak sayılmıştır. Bu konu­

da bir de ayet vardır: "Attığın zaman

Page 6: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

(okunu) sen atmadın, Allah atmıştır."

Ok ve yayın kutsallığı yanında, okçu­

luk da Allah ve din yolunda yapılan sa­

vaşlardaki önemi sebebiyle sünnet, hatta farz-ı kifaye sayılmıştır.09>,c2oı.

Enfal SGresi'ndeki: "Cenkden evvel, düşmanımz kafirlere karşı kuvvetinizi

toplayıp hazır edin.", anlamındaki aye­

tin de okçulukla ilgili olduğu kabul

ediliyor(21),(22l. Ukbe bin Amirü'l-CeJı­

di'nin rivayetine göre; Hz. Muhammed

bir hutbesinde bu ayeti açıklarken bu­

rada geçen kuvvetin, ok atmak kuvve­

ti demek olduğunu üç kere üst üste tek­

rarlamıştır. Ok ve yayın dini önemi ile

ok atmanın fazilet ve sevabına dair 40

kadar hadis vardır. Gerek bu hadislere

ve açıklamalara, gerekse okçuluğun se­

vab ve fazileti ile ilgili başka meselele­

re, okçuluk risalelerinin hemen hemen

hepsinde geniş yer verildiği görülmek­

tedir. Hatta yalnız bu konudaki hadis­

leri bir araya toplayan Hadis-i Erbai n

kitaplarına da rastlanılmaktadırC23l,C24J.

Okçuluk Konusundaki Bazı Hadisler "Çocuklarınıza Kur'an okumayı, ok

atmayı ve yüzmeyi öğretiniz". "Çocuk­

larınıza ve kullarınıza ok atmayı ve ata .

binmeyi öğretin. Size derim ki,'ok at­

mak ata binmekten de hayırlıdır". "Bir

ok sayesinde üç kişi cennete girer: oku

yapan, sunan ve atan". "Bir kişi gaza

niyyetine düşmana ok atsa, düşmanı

vursa da vurmasa da kendisine bir kul

azad etmek sevabı yazılır." "Ok atmak

nafile ibadetten daha hayırlıdır." "Ok

atılan yer ile okun düştüğü yer arasın­

daki uzaklık kadar size cennetden bah­

çeler vadedildi." "Şu üç mecliste me­

lekler sizinle beraber olurlar: biri ok

atışmak, biri peh.livanlık etmek ve biri

helaliyle sevişmek." "Ok atmayı öğre­

nen, sonra da özürsüz terk eden bizden

değildir". "Sıkıntısı olan kişi ok ve yay

edinse sıkıntısı zail olur." "Ok atışmak

ve at yarıştırmak dışında bütün oyunlar

kumardır ve haramdır." Hz. Muham-' med ashabıyla giderlerken yol kenarın-

da ok atışan kimseler görür ama selam

vermeden geçer. Sebebini sordukların­

da: "Çünkü onlar şimdi ibadetdedirler"

cevabını verirC25J.

Uhud Gazasİ'nda, Hz.Muhammed·,

yanında ok atmakta olan Sa'd ibn ebG

Vakkas'a ok verirken, başarısı karşısın­

da heyecanlanıp: "At ya Sa'd, anam babam sana feda olsun!" demişti. O

gün binden fazla isabetli ok atan Sa'd ibn ebO Vakkas devrinin en usta okçu­

su idi. Bu yüzden kemankeşlerin piri

sayılmış, pirlik kuşağını kendisine biz­

zat Hz. Muhammed'in kuşattığına ina­

nılmıştırC26l, (27).

Bu hadis ve rivayetlere dayanılarak,

daha önce de .açıklandığı gibi ok atmak

sünnet sayılmıştır. Hz.Muhammed'in

yukarıda anılan ayet tefsirine bakılarak

farz-ı kifaye sayıldığı olmuştur!28J. Bun­

dan dolayı abdestsiz bir şekilde yayın

kabzasına yapışılmaz ve ok atılmazdı.

Ok atışlarına besmele ve ~elat ü selam

ile başlanırdı.

Page 7: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Ok koşuları düzenlemek, eski Türk

ve Arap dünyasında yaygın bir adetti.

İslam inancına göre, ok yarıştırmak ha­ram sayılmayan birkaç oyundan biriy­

di. Okçuluğa hem bir ibadet hem de

savaş hazırlığı gözüyle bakılırdı. Harp okçuluğu yanında, bir savaş hazırlığı

sayılarak spor okçuluğuna da aynı kut­

sal önemin tanındığı görülmektedir.

Nitekim menzil okçuluğu gibi, koşu okçuluğu da sünnetti. Gerek menzil

gerek koşu atışlarında 'oklar hep Ya Hak! nidasıyla gaza niyyetine atılırdı.

Savaş okçuluğu terk edildikten sonra,

spor okçuluğunun öncelikle manevi

bir disiplin sayılıp, yüzyıllar boyu sür­

dürülmesinde bu dini inanç önemli rol

oynamıştır. Yine bu inanca dayanılarak ok meydanlarına, cennetden bir köşe

diye bakılmış, sınırına tecavüz edilme­

sine, sarhoş, abdestsiz ve papuçla giril­

mesine izin verilmemiş, yetkili kişisine şeyh denilmiş, cihat, yağmur ve afet

dualarında hep bu meydanlarda topla­n ılmıştır(29l,!30}.

Fütüvvetcilik örgütü Xl.yüzyılda

Türk ve İslam devletlerinin yönetimi al­tındaki şehirlerde, öze ilikle asker ve

güvenlik güçlerinin yetersiz bulunduğu yerlerde ve zamanlarda, kaliteleri bir takım askeri ve sportif geleneklerle canlı tutulmuş çevresel ve kaçınılmaz bir milis gücünü temsil ediyorlardı ki,

böyle durumlarda, başkaları olsun ol­masın şehir yöneticileri, sayı çoklukları ve güçlükleri dolayısıyla bunlara daya­nıyorlardı. Silah bilgisi ve sporunu elde etmek için şu üç koşul gerekli idi:l.

Ahi görmek, 2.Şeyh görmek 3.Genci yani bir kişiyi eğitmiş ve yetiştirmiş ol­mak. Demek ki talim ve terbiye yetene­

ğine haiz olmayanlar silahlı ,bölüğe

alınmıyorlardı. Yurt savunmasında

gençlere savaşçılık eğitimi , savaş araç­larını kullanma yeteneği öğretiliyordu. Diğer taraftan iç güvenliğin sağlanmas ı

için de, doğruluk, ahlaklılık, haksızlık­lara, zorbalıklara karşı gelmek, adale­tin sağlanmasının yurttaşın genel göre­vi olduğu düşüncesinin zihinlere yer­leştirilmesi de gerekiyordu. Ahi örgütü

her şehir ve kasabada bağımsız olarak kurulmuş olup; komşu şehir ve kasaba­larla ilişkileri, ortak ilkeleri ve törenleri vardı. Askeri ve sportif çalışmalar ni­şancıl ı k, binicilik ve milli oyunlarla sürdürülüyordu!31 l.

Yayın D1n1 Anlamı

t-YıyvıOrtB*' : IU.All"y<

f-Yl.)ın AltBe:tı : H:z. Faı.ı.ma"yı.

... Ysyan Alt Barı : RLH\\5cyin"c

Şckil:I Y"'fV' Çqi~i~lı=tE<!<n Dinı $.crnbQl!ıcrin Cr6:c.tai1mo1 (Gi n:. 1999)

Page 8: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Yayın çeşitli kısım l arı arasında kab­

zanın ayrıca dini bir anlamı ve önemi

vardır. İcazet verilirken kabza töreni ya­

pılması ve kabza alırken talibin yayın

kabzasını nazikçe tutup öpmesi bundan­

dır. Muhiddin Arabi ve diğer mutasawıf­

lar bu öneme işaret etmişlerdir. Yine fü­

tüwette şed kuşanma şekli yedi çeşittir

ki, bunlardan bir tanesi de Kavsi şed'dir.

Yayın üst kolu ulviliği, alt kolu ise sufili­

ği temsil eder. Bu ikilik çelik adı verilen

bir kemik veya fildişi parçasında birleşti­

ği için çelik vahdet sembolüdür. Yayın

iki başı vardır. İkibaş Hz.lmam Hasan ve

Hüseyin'e, kabzası Hz. Muhammed'e,

iki bağrı Hz. Ali ve Fatıma'ya işarettir.

Kemankeşler bu remzlerle özdeşleşerek:

"ilahi, bizi bunlarla haşr kıl, ok gibi kavs­

den toğrı atıldum, toğrı menzile varam

inşallah dimek olur'' derlerdi. Kutsallığı

sebebiyle, kemankeşler atıştan önce ve

sonra da yaylarının kabzasını öperlerd i (32) (33)

1 •

Din Adamları ve Ahiler

Ok Atıp Taş Dikiyor

Eskisaray İmamı Mehmed Efendi, atı­

cılığının yanında aynı zamanda, tarz-ı

has oklarıyla tanınmış bir ustaydı.

1665'te ölümüne kadar bir süre Şeyhü'l­

Meydanlık görevinde de bulunmuştur.

Yıldız havasıyla atılan Uşşakı (Hacı Is­

mail) Menzili'nde 971 geze ok atıp taş

diktirmiştir. Ayrıca şeyhliği sırasında Yıl­

dız-Poyrazı ile 7 43 geze ok atarak İmam

Menzilini açıp taş dikmiştir(34),(35l.

Fatih devrinde Ahi diye anılan ke-

mankeş, Ok meydanı'nın en eski ke­

mankeşlerindendir. Kendi adıyla anılan

Ahi (Parpo/J Menzili'ni Yıldız Poyrazı

ile açmıştır. Bir sebeple katlolunmuş

olup, Ok Meydanı'nda kabri vardır(36>,

mı, (381, (391, !40l. Ahi Menzili'nin olma­

sı, ahilerin o tarihlerde Ok Meyda­

nı'nda da0 temerküz ettiklerini sahih bir

şekilde göstermektedir.

Ok Yarışmaları Kumar Haline

Getirilmiyor ' Türkler okçuluk ve güreşteki eski

Türk geleneklerini sürdürdüler. Ancak,

Müslümanlığın kuralları gereğince,

ödül koyarak yapılan oyun ve spor ya­

rışmalarına Osmanlı uleması da bazı .

kıs ı tlamalar getirdiği için, menzil yarış­

maları o kurallara uyularak yapılırdı.

Hatta bazı sporlar konusunda fetva bi­

le verilmiştir!41l.

Okçuluk yarışmalarında, yarışmanın

kumar halini almamasına özen gösteri­

lirdi. ikili yarışmalarda, kumar sayılma­

sın diye, araya üçüncü bir kişi katılırdı.

Yarışmayı üçüncü kişi kazanırsa ödülü

almaz; atış tekrarlanırdı. iki atıcı, söz ge­

l işi yirmişer ok atmayı, beş o~u hedefe

isabet ettirenin ödülü almasını şart koşa­

bilirler. Bir atıcı öbür atıcıya: "on ok at,

bu yarışmada fazlasını vurursan sana bir

altın vereyim." derdi(42l.

Kırkpınar Güreşlerinin Dtni işlevi Kırkpınar güreşlerinde de merasim­

ler içerisinde dini törenlere yer veril­

mektedir. İslam dinine bağlı üyelerine,

Page 9: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

İslam dininin tüm dinlerden üstün ol­

duğunu bilinçlendirme işlevi sergi.len­

mektedir. Güreşler, özellikle Cuma gü­

nü başlatılır. Ve başlamadan önce dini

törenler yapılır. Bu törende; Pehlivan­

lar Mezarlığı'nda merhum pehlivanlar

(Adalı Halil ,Kara Emin) ziyaret edilir.

Kırkpınar'da gelmiş geçmiş tüm pehli­

vanların ruhları için hatim indirilir,

mevlit okutulur ve topluca Cuma na­

mazı kılınır. O gün c;uma namazının

hutbesinde din adamları pehlivanlık ve

Kırkpınar güreşleri üzerine konuşmalar

yaparlar, dualar okurlar. Daha sonra

güreşler başlatılır!43l.

Güreşlerin içerisinde de İslamiyetle

ilgili kutsal isimler ve kurallar uygula­

nır. Dini göndermeler içten gelen her

türlü düşüncenin gücünü ortadan kal­

dırır ve pehlivanları öfkeden, kural dışı

davranışlardan arındırır. Türklüğün ve

İsEamiyetin ahlaki değerlerine sahip

olan pehlivanlar; dini olgunluğun sem­

bolü olmanın ötesinde, bahadırlık fazi­

letlerinin de sembolüdür. Güreşçilerin

pirlerinin gücü, pehlivanlarda toplan­

mıştır.

Peygamberimiz Hz. Muhammet bir

Hadis-i Şerifinde: "Asıl pehlivan güreş­

te karşısındakini yenen değil, asıl peh­

livan öfkelendiği zaman, gazaplandığı

zaman, sinirlendiği zaman, sinirini ye­

nebilen, gazabına sahip olabilen, öfke­

sini yenerek bir zarar etmeden savabi­

lendir." buyuruyor.

Güreşlerin yönetiminden baş yetki­

li ve sorumlu kişi Ağa'dır. Güreşlerin

sunuculuk görevini ve dualarını yapan

kişi de cazgır'dır. Cazgır, dua okuya­

rak, hamasi konuşmalar yaparak, peh­

livanları salavatlar. Bu duada genelde

şiir gibi dizeler içerisinde, yiğitlikten,

kahramanlıktan bahsedilir. Cazgır du­

asını okuduktan sonra salavat getirilir.

Pehlivanlar bu esnada el tutuşurlar ki,

bu tutuş la fütüvvetteki Bey'at a.gön­

derme yapılmaktadır. Pehlivanlar caz­

gırı can kulağı ile dinlerler. Cazgır çıkış

vermeden· çıkamazlar. Pehlivanlar güre­

şe Besm~le ve Salat ü Selam ile başlarlar.

3. PIR Pir fütüvvette "bir işi ilk defa işleyen

kişi" demektir. Bu itibarla her iş kolu­

nun bir pir-i vardır. Okçuluk ve güreş­

te de pir, İslamiyet'ten önce ilk işleyen

peygamber ile, islamiyet'ten sonra o

işi işleyen ki bunlar da kemer-beste sa­

habeleridir. Okçuluk ve güreşte de

sporcular kendilerini birincilere nisbet

edemezler. Zira son Peygamber Hz.

Muhammed'le birlikte dinde olduğu

gibi hirfette de bu peygamberlerin hü­

kümleri ortadan kalkmıştır. Bu itibarla

hirfet ehli, bu sporları İslam'da kim iş­ledi ise ona tabi olmaktadırlar<44l.

Güreşçilerin Piri

Türkler Müslüman olduktan sonra,

Araplar'ın bazı geleneklerinden de et­

kilendiler. Özellikle Osmanlılar yaptık­

ları her san'at koluna Hazreti Muham­

med zamanında yaşamış ve o işi yap­

mış "kemer-beste" veya "miyan-beste"

Page 10: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

olan kişilerden birini pir olarak seçti­lerC45J, (46J.

Bir sanatı evvel işleyen kişiyle müri­

di Hakk'a ulaştıran kişiye pir denildiği

yukarıda açıklanmıştıC47l. Pehlivanlarm

pir-i; Hz. Mahmud Pir-i Yar-ı Veli'dir.

Tanzimat'tan sonra da Hz.Hamza ola­

rak bilinmektedir. Güreşçiler fütüvvet

geleneğinde menşe'lerini Hz.Adem'e

bağlarlar. Hz. Ad~m'in Kuds-i Müba­

rek Ovası'nda çift sürerken Cebra­

il(a.s.) ile güreş yapmal arıdırC48J. Pehl i­

vanların İslamiyet'ten önceki pir-leri

peygamberlik düzeyinde Hz.

Adem'dir. Ahilikte her sanat ve meslek,

bir İ slam büyüğünü, azizini, velisini

kendilerine pir ve üstad tanır. İslami­

yetten sonra ise, tespit edilen en eski

cazgır dualarını incelediğimizde konu

daha iyi anlaşılacaktır. Evliya Çele­

bi'nin Enderun'da bulunurken (Mart

1636-Şubat 1640), Sultan Dördüncü

Murad ile Melek Ahmed Paşa, Deli Sa- ·

rı Hüseyin Paşa, Hattat Hasan Paşa ve

Diş lek Süleyman Pehlivanlar güreşir­

ken okuduğu duada güreşçilerin pir-i

olarak şöyle deniliyorC49l:

Pirimiz Hazret-i Mahmud Pir-i

Yar-ı Veli aşkına

Dest ber dest,

Kafa ber kafa,

Sine ber sine sine muhabbet,

Afi şTr-i Yezdan Veli aşkına

Allah onara ...

Hazret-i Mahmud, Hz.Muham­

med'in adlarından biridir. Şeyh Gali'p

şöyle diyor:

Sen Ahmed-ü MahmOd-u

Muhammed'sin efendim.

Haktan bize su/tan-i müeyyidsin

efendim<soı.

Yine bir Harp Gülbank'mda (Savaş

Mehter duasında)' da şöyle deni li­yorC51J,(52l:

Allah AlhJh ce/ilüc cebbar

Mu'ini settar halikı/ /ey/i, ven nehar

Layezal, zülcelal, birdir tanrı, anın birliğine

ResOl-i enbiya peygamberimiz,

Cenab-ı, Ahmed-i, MahmOd-i,

Muhammed Mustafa.

Hazret-i Mahmud Pir-i Yar-ı denir­

ken şunları açıklamak gerekir: Çar-Pir;

dört pir demektir; Fütüvvet geleneğinin

nispet ettiği dört büyük peygambere

verilen addır. Bu peygamberler; Hz.

Adem, Hz. Nuh, Hz. lbrahim ve Hz.

Muhammed'ir. Güreşçilerin piri pey­

gamberler düzeyinde Hz. Adem ve Hz.

Mahmud/Muhammed'dir. Çar-yar; dört

dost demektir ki bu dostlar: Hz. Ebube­

kir, Hz. Ömer, Hz. Osman, v~ Hz. Ali

vasıtasıyla günümüze kadar gelmiştirC53J.

Evliya Çelebi'nin okuduğu duada: Piri­

miz Hazret-i Mahmud Pir Yar- ı Veli de­

nildikten sonra, duanın alt dizelerinde

AiT şlr-i Yezdan Veli aşkına . deniliyor.

Güreşçiler Gaziler vasıtasıyla Hz. Ali'ye bağlıdırlar(Gazilerin Pir-i Hasan Kaddah

Bebe, Hz.Ali ona el vermiş)C54l. Yine bu

konuyla ilgili olarak: "Cenk hiyle ile

olur. Vuruşmak, güreşmek ile olur. Evvel

güreş dutan Davud peygamberdür, Talat

ile güreşdi. Sultan-ı Enbiya, Ebu Cehil' le

Page 11: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

güreşdi, EbO Cehil'i yüz üzerine yıkdı. Bedr güni Ali ve Hamza ve Ubeydetü'l­

Harit kafirler ile güreşdiler<ssı. Hz. Hamza'nın da [fanzimat'tan

sonra) peygamberlerden sonra güreşçile­

rin piri olduğu vurgulanır. Peygamberi­

miz Hz. Muhammed'in amcası Hz.

Hamza'nın pehlivanlıkları İslam alemin­

de olduğu gibi, Türk halkının muhayyile­

sinde geniş bir yer tutmaktadır. Hz.

Hamza'nın kahramanlıkları, pehlivanlı­

ğı, cesareti, dürüstlüğü gibi hasletleri,

pehlivanların benliklerinde kendini bul­muştur<56l.

Çok meşhur olan pehlivanların, güre­

şi bıraktıktan sonra kispetlerini Mekke'ye

götürüp veya gidemeyecek durumda ise

birisiyle gönderip orada, Şam Kapısı'nın

duvarına astırırlardı. Bu davranış eski bir

gelenektir. ili.Sultan Selim veya il.Mah­

mud zamanında yaşadığı sanılan Berga­

ma'nın Göçbeyli Köyü'nden Çoban Veli

Pehlivan da(d.1790?-1800? Göçbeyli­

ö.?) Hacca gitmiş ve kispetini Mekke'de

Şam Kapısına asmış. Güreş dualarında:

"Şam Kapısı'na kispet asan Hacı Pehli­

van'a dahi kalmadı bu dünya, pehli­

van .. " diye dua edilirmiş. Pehlivanlar,

bundan sonra güreşi bırakarak, bir da­

ha güreş yapmazlardı . Birçok pehlivan

Hacca gidip döndükten sonra güreşi bı­

rakmış ve yapmamıştır. Ancak, bu gele­

neği kanaatimizce sadece Filiz Nurullah bozmuştur<57l.

Zembilcilerin Piri

Güreşçiler kispetlerini zembil için­

de taşırlar. Zembilcilerin pir-i de zem-

bil örüp emeği ile geçinen Hz. Süley­

man'dır<SBl.

Okçuların ve Yaycıların Piri

Hz. İsmail oku icad ettiğinden ok­

çuların piri olarak bilinir. Hz. İ bra­

him'de yaycıların piridir. Ok ve yay

düzenlerin piri ise Ebu Muhammed lm­

ranu'l-Kavvas'dur. Bunun vasıtasıyla

ı-:ız. Ali'ye nispetleri vardır<S9).

Atıc ıların/Kemankeşlerin Piri

Atıçıların piri Sa'd bin EbO Vak­

kas'tır. Silsileleri bunun yasıtasıyla Sel­

man'a ondan Hz. Ali'ye çıkar. "Uhud

Gazası'nda (ResOl'ün) mübarek dişin

şehid itdüklerinde Hazret'ün ağzı burnı

kan oldı ve mübarek başını yardılar.

Yüzi gözi kan olup Ashab, .ResOlullah

Hazretlerin bil meyüp, sınup gitdiler.

Hazret'ün yanında iki kimse kaldı. Biri

Katade idi ve biri Sa'd bin EbO Vakkas

idi. KubOrı tolı ok idi. Hazret'ün önin­

de diz çöküp her bir okla bir kafir de­

pelerdi. Hazret varur, okunı divşürürdi.

Ve Sa'd'a virürdi. Ve dirdi kim: At akı

ya Sa'd ki atam ve anam sana kurban

olsun," dirdi. Hazret-i Resul, Sa'ddan

gayrıya bu sözi dimemişdür"(60l.

4. HiYERARŞi

Pehlivan tekkelerinde üçlü bir hiye­

rarşik yapı vardı. Bunlar; çırak, miyan­

der ve mürşid'dir. Tablo 1 'de pehlivan

tekkelerindeki hiyerarŞik yapı görülmek­

tedir. Kemankeşlerin idmanlara teşviki,

motive edilmesi, yapılan egzersizlerin

Page 12: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

ve davranışların kontrol altına alınma­

sı tecrübeli ustalar tarafından yapıl ı rdı.

Bir basamaktan diğerine geçişte; per­

formans, liyakat ve icazet olmak üzere

üç esasa uyulurdu. Bulunduğu statüde

gerekli performansı, hizmeti yerine ge­

tiren ve sporculuğunun şartlarına haiz

olan sporcu bir üst statüye icazetle

yükseliyordu. Ahilik, sporda yükselme­

nin hiyeraşik biF yapı oluşturmasında

etkili olmuştur.

Tablo.1 'de görüldüğü gibi, pehli­

van tekkeleri ve ahilikte yükselme bi­

rinci basamaktan itibaren sırasıyla ol­

maktadır(61 l. Güreşte yükselmenin de

kendi içerisinde birtakım hiyerarşik

boyları vardır. Bu boylar: Deste, Orta

(Küçük, Orta, Büyük Orta), Baş Altı ve

Baş'tır. Okçuluk ve güreşte sınıflama­

ya/kategorilere göre yükselmenin hiye­

rarşik boyutu Tablo.2'de görülmektedir.

Ok Meydani'nın Yönetimi

ve Sorumlulukları

Ok Meydanı'nın yönetiminden birin­

ci derecede sorumlu olan en yetkili kişi

Meydan Şeyhi'dir. Ok Meydanı'nı yöne­

tir ve o meydanın residir (Reis-i Tlrenda­

zan). Burası ?Slında kemankeşlerin soh­

bet ettikleri, yemek yedikleri bir spor ku­

lübüydü. Bu makam için değişik unvan­

lar da kullanılırdı. Bunlar kısaca şöyledir:

Şeyhü'l-Meydan, Şeyhü'r-Ramiy§n,

Şeyhü'/ Rumat, Şeyhü'l-Kemankeşan,

Tablo.1 Pehlivan Tekke/erindeki Hiyerarşik Yapı

Pehlivan Tekkelerindeki Hiyerarşi Ahilikteki Hiyerarşi

1. Acemi/Çıraklık 1. Yiğitlik/Şakird(f alebe

2. Kalfalık/Miyander /Yol Kardeşi 2. Ahilik

3. Üstad/Usta/Şeyh/Mürşid/Yol Ata 3. Şeyh/Üstad/Nakib/Yol Ata

Tablo. 2 Okçuluk ve Güreş Branş/annda Sınıflamaya/ Kategoriye Göre Yükselmenin Hiyerarşisi.

Güreşte Okçulukta

1. Pehlivan Adayı (Çırak) 1. Şakird/Kabza Talibi

2. Deste 2. Küçük Kabza Almak

3. Küçük Orta 3. Büyük Kabza Almak/Kolçak Takmak

4. Büyük Orta 4.Doküzyüzcüler Koşusu/Orta Koşu/

Menzil Sahibi Olmak

5. Baş Altı 5. Binciler Koşusu/Baş Koşu

6. Baş 6. Binyüzcüler Koşusu/En Büyük Koşu

Page 13: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Şeyh ve Reisü'l-Tirendazan, Okçular

Şeyhi, Atıclfar Şeyhi gibi. Meydan şey­

hini . kemankeşler kendi aralarında se­

çerlerdi. Ancak, okçu ve yaycıların bu

makamı zorla ele geçirmeleri üzerine,

izn-i hümayunla tayinler de yapılmıştır

Bu sebeple Katib Abdullah Efendi Ok­

çular Sicili'nde kendisi için Reis-i Tl­

rendazan-ı Rikab-ı HümayOn unvanını

kullanır. Bunun nedeni; meydan şeyh'i

hatt-ı hümayunla atanmaya başlanın­

ca, padişahın hizmetirtde olunduğunu

belirtmek üzere bu unvan kullanılma­

sıdır<62l.

Meydan toplantılarında kıdem ve

protokol sırası gözetilerek oturtulurdu.

Buna "yollu yolunca oturmak" denirdi.

Meydan töresince, şeyhten sonra pir­

ler/ihtiyarlar ve menzil sahibi keman­

keşler gelirdi. Sohbet ve y~mek sırasın­

da bunlar şeyhin sağ yanında otururlar­

dı. Bu bakımdan meydan şeyhlerinin

menzil sahibi yaşlı kemankeşler arasın­

dan seçilmesi adetti. Seçimde o kişinin

şahsiyeti de dikkate alınıyordu. 19.yüz­

yıl başlarında menzil sahipleri azaldı­

ğından, bu şart aranmaz olmuş, saygı

değer ve sözü geçer bir kişi olması ye­

terli görülmüştür(63l, (64l.

Tekke ve meydan, şeyhin başkanlı­

ğında bir heyet tarafından yönetilirdi.

Şeyhin sağında eskilik sırasına göre;

sağdan birinci Şeyhü'l-Menazil fi'l­

Meydan (Menziller Şeyhi, sağdan ikin­

ci, Şeyh-i Mütevelli'i Akça'yı Vakf'ı

Nukud denilen vakfın mütevellisi,

onun altında Vacibü'r- Riaye-i Meydan

/Menzil Sahibleri denilen ihtiyarlar

otururdu. Şeyh bunlardan seçilirdi.

Kabza alan kemankeşler(talib-i menzil­ler) kıdem sırası (dümende oturmak) ile

solda otururlar, menzil alınca, sağda

dümene geçerlerdi(65l.

Ok Meydanı'nın Diğer Görevlileri

Meydan Amiri/Meydan Kadısı/Na­

ib: Hukuki anlaşmazlıklar konusunda

söz sahibi ve Galata Kadısı'nın vekili­dir(66l.

Şeyü'l-Menazil fi'l-Meydan/Menzil Şeyhi: Meydan şeyhinden ayrı bir un­

van olup, sadece menzil atışlarıyla ilgi­

lenmektedir<67l.

Meydan NakTbiNekilharç : Meydan

Şeyhinin yardımcısı<GBl.

Yazıcı-yı Meydan: Ok Meydanı ya­

zıcısı, katibi<69l.

Tekke-nişin: Devamlı Tekke'de ka­

lır; bina ve eşyaların muhafazasından

sorumludur. Şeyhin ve mütevellinin

yardımcısıdır<70l.

Meydan imamı ve Hatibi: Toplu

ibadetleri ve atışlar sırasındaki duaları

yönetir. Meydan duacıları onun emrin­dedirler<71 l.

Duacı-yı Meydan: Meydan Duacı­sı172l.

Korucubaşı: Meydanın güvenliğin­

den birinci derecede sorumlu kıdemli

korucu(73l.

Korucular: Yeniçeri Ağası'na bağlı

olup, Onun tarafından atanır. Meyda­

nın güvenlik işlerinden sorumludurlar.

Yaz kış hergün meydanda bulunur,

Page 14: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

meydan vakfından para alırlardı(74l.

Rikab-ı Hümayun Atıcıbaşısı/Okçİ.ı­

başısı: Padişahın hizmetinde olan ok­

çuların başı<75l.

Sicilli Kemankeş/icazetli Kemankeş:

Gereken şartları yerine getirip, üstadın­

dan kabza ve icazet almış, Okçular Si­

cili'ne kayıt olunmuş kemankeş<76l.

Havacıbaşı: Meydan havacılarının

en kıdemlisi(77l. ~

Havacıyı Meydan: Meydan Havacı­

sı, Havacı. Havacılar: Şahitlerle birlik­

te, atış sırasında "hava yeri"nde dura­

rak okun düştüğü yeri ve rekorları,

ayak yerinde duranlara bildiren/ haber

veren güvenilir kişiler<7Bl.

Ahçı: Meydan kadrosundandır<79l.

Hizmetkar: Meydan kadrosundan­

dır<BOl.

Meydan Ehli: Meydan toplantıların­

da ve atışlarda bulunmağa hak kazan­

mış kişilerdir: Bunlar:Meydan Görevli­

leri, İhtiyarlar, Kemankeşler, Yaycı ve

Okçu Ustaları, Meydan Müdavimleri­

dir<Bll.

Jhtiyaran-ı Meydan/Meydan Ulula­

rı/Meydan ihtiyarları: Okçulukla ilgisi­

ni sürdüren yaşlı ve saygıdeğer keman­

keşlerdir. Meydan ~dabını korumak

konusunda söz sahibiydiler(82l.

Meydan piri: Ok Meydanı'nın en

yaşlı kişisi. Meydanın pir-i pTşkademi<B3l.

5. RITÜELLER Güreşteki Ritüeller/f örenler Er meydanı, Ok meydanı, Cirit mey­

danı ve diğer spor meydanları; yiğitli-

ğin, cesaretin, dürüstlüğü[!, yardımse­

verliğin, mertliğin ve cömertliğin göste­

rildiği meydanlardır. Bu açıdan örnek

davranışlara sahip sporcular, kin ve

nefret duygularından, kötU huylardan

uzak ve spor ahlakının yarışı içerisin­

dedirler.

Güreşte de fütüvvetin remizleri gö­

rülmektedir. Şed, üç kez bağlanır. Kis­

pete de üç düğüm atılır. Birinci dü­ğüm; Ahde vefa kılmak Allah için, ikin­

ci düğüm; Bey'ate vefa kılmak Hz. Mu­

hammed için/ üçüncü düğüm;Vasiyeti

şereftir(buna Mühr-i şed denir) Hz.Ali

için<B4l.

Kispetin kemerin içerisinden geçen

ipi, düğüm atıldıktan sonra sağa uzatı­

lırsa; Hz.Hasan'a; sola uzatılırsa; Hz.

Hüseyin'e işarettir. İpin sol ucu diğeri­

ne nazaran -biraz uzunca bırakılır. Bu

Hüseyin evladının galipliğine işarettir.

Bazılarınca sağ üstada, sol yol ataya

işarettir. Şed'in uçları da aynı şekilde

uzatılır(85l.

Paça bent üç kat sarılır: Bu şeriat,

tarikat ve hakikate işarettir: Şeriatte üs­

tüvar ol, tarikatte paydar ol, hakikatden

haberdar ol(28l. Ayağa sarılan bu paça­

bent/pa-bend, şed'din m~kabilidir. Şed'din yedi adı vardır. Bunlardan biri­

si de Miyan-bend'dir.' Paça bent'in

bağlanmasının manası; vefa ve teslim­

dir. Paça'ların da bağlanmasıyla hara­

ma karşı bir sed çekilmiş olur. Cebrail

(s.s.) Nuh Peygamber'in ayağını ve lb­

rahim Peygamber de İsmail Peygam­

ber'in ayağını bağlamışlardı(86l.

Page 15: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Güreşlerin giriş ve çıkışları arasın­

daki merasimlerde dini ritüelleri gör­

mek mümkündür. Yağlı güreşte göbek­

diz alt ı arası kispetle örtülüdür. Kispet

bu yasak bölgeyi örterek haramı önler.

Kispet edebin sembolü olan bir işlevi

de yerine getirmektedir<B7). Kispet sağ

yana alınarak, sağ tarafta taşınırl88).

Pehlivanlar kullandıkları kispet, pa­

ça-bent ve edavata, zembile, güreştik­

leri çayıra ayrı ayrı hQrmet gösterirler.

Kispeti taşıd ıkları zembilin üzerine

kimseyi oturtmazlar. Unvanını kazan­

dığı kıyafete saygı gösterirler. Kispetiy­

le birçok meydanda şeref kazanmıştır.

Bu bağlamda kispetinin de şerefini ko­

rur ve zedelenmesine müsaade etmez.

Pehlivanlıkta, kispet te en az pehlivan

kadar önemlidir. Onunla vücudunun

uyum sağlaması gerekir. Güreşi bırak­

tıkları zaman bile bu saygılarını devam

ettirirler. Kispetlerini evlerinde misafir

odalarının duvarına asarak muhafaza

ederler.

Kispetin siyah renkli yapılmasının

da bir anlamı vardır. Kispetin siyah ol­

masının nedeni; Fütüvvet-namelerde

Yaratılış Efsanelerinde yer verildiği gi­

bi, gökten inen elbiseler anlatılırken;

"Adem ağlanınca beş dürlü ton endi:

Evvel Adem'e ak endi . MGsa'ya saru

endi. lsa'ya gök endi. NGh'a yeşil endi.

Ali'ye sihay endi." denmektedir. Hz.

Muhammed , Hz. Ali'ye şed kuşatır ve

icazet verir. Hz. Ali'de, Hz. Muham­

med'den aldığı icazetle bu mahalde on

yedi kişinin/kemer-bestenin belini ku-

şatıp icazet verir. Bunlar da sehabeler­

den diğerlerinin bellerini kuşatır(89).

Güreşçiler abdestsiz güreşe çıkmaz­

lar, pirlerini anmadıkça vazifelerini bi­

tirmiş saymazlar. Kispeti iki rekat na­

maz kıldıktan sonra, yere diz çöküp şu

duayı okuyarak: "Ya kayimen ala nef­

sin bima kesebet rahiynetGn" giyerler.

Kıbleye doğru kispetinin ön kasnağını

öperek başına korlar. Önce sağ ayağı­

nı, sonra da soı ·ayağını geçirerek giyer.

Kispeti çıkarırken de önce sol ayağını,

sonra da sağ ayağını çıkararak kispe­

tinin kasnağını öperler. Kispet giyilir­

ken ve çıkarılırken uzuvlar gösteril­

mez. Ustasını yense dahi elini öpme,

usta çırak ilişkilerinin saygı kuralların­

dandır. Kendini üstün görme yoktur.

Bu törenler daha güreşe yeni başlarken

bütün pehlivanlar tarafından öğreni l ir­

di(90)1(91).

Bir pehlivanın, güreşe başlamadan

önce meydana girdiği zaman, sağ ~li

ile üç defa toprağı öpmesi farzdır. Te­

yemmüm gibi bu ritüeli yaparlar.

Pir'inin ayağını öpmüş gibi vazifeyi ye­

rine getirir. Aynı işlemi güreşten çıkar­

ken de yapar. Bu ritüel ahilikte de şu

şekildedir: Şeyhin huzuruna varılınca

üç defa destur diyerek içeri girilir.

Pehlivanlar güreşe başlamadan ön­

ce el tutuşurlar. Rakibin kispetinin ön

kasnağının üstüne değecek şekilde sağ

eli ile rakibinin sağ elini tutqr. Diğer

sol elini de rakibinin sol eli ile tutmak

suretiyle kispet sığanir. Cazgır isimleri­

ni okuduktan sonra pehlivanlar hürmet

Page 16: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

ifadesi olarak önce sağ ayağını ileri atar

ve başını eğerek önce sağ eliyle sağ ta­

rafını, sonra sol tarafındaki seyricileri

selamlar. Seyirciyi selamladıktan sonra

arkasını dönmeden geri geri gelir ve tekrar rakibi ile el tutuşur(92l.

Pehlivanlar peşrev yaparken toplu­

ca kıbleye, pirlerinin kabrine doğru

önce sağ ayaklarını ileri atarak giderler

ve bir mesafeden s'onra dururlar. Sonra

tekrar geri geri üç adım gelerek durur­

lar. Sol dizi çökerek sağ dizi dik tutarak

temenna ederler. Birinci adımı Allah

adına, ikinci adımı Cebrail adına ve üçüncü adımı da Hz.Muhammed adı­

na atarlar(93l.

Peşrev bittikten sonra, alanda dolaş­

maya başlayan güreşçi !erden birisi eli­ni kispetine vurarak hasmına işaret ve­

rir. Bu sesi duyan diğer güreşçi ona

doğru gelir ve karşılaştıklarında el sıkı­

şırlar. Sonra ters yönde yürümeye baş­

layınca ellerini ağızlarına ve alınına

götürerek selam verirler. Kısa bir süre

dolandıktan sonra, yine kispetlerine el­

lerini vurarak yürüyüp karşılaşınca iç

tarafta kalan sağ ayaklarını yan yana

getirip paçalarının şirazelerini sağ elle­

ri ile yoklar . Bu bir nevi ahilikte şeddin

sığanmasıdır. Şiraze yoklamasından

sonra çiftler ayrılarak, diğer yapılması

gereken hareketleri yaparak güreşe başlarlar(94l,(95l,

Eski pehlivanlar normal yaşantıdaki

kyafetlerinde bellerine yünden yapı l­

mış bir kuşak/şed bağlarlardı. Bunlara

ait bir çok fotoğraf mevcuttur.

Okçuluktaki /Ritüeller: Yen giymek,

Küçük Kabza ve Büyük Kabza Almak Ok Meydanı'nda bütün törenler gi-

bi, Kabza alma töreni de belli usullere

göre yapılırdı. Kıdeme, meratib silsile­

sine göre herkesin yerini almasına çok

dikkat edilir, her şeyin yolunca olması­

na çalışılırdı.

Okçuların kendi branşlarında yük­

seldiklerini başkalarına göstermek için,

kabza sınavları yapılmaktaydı. Ahllikte

de bir kademden diğerine geçişte kü­

çük bir numu~esi mahiyetinde bir me­

rasim yapılmaktadır. Bu merasimde

hizmete ait Emanet'in teslimi yapılır.

Okçulukta da bir üstaddan Küçük ve

Büyük kabza alarak menzil atmamış

atıcıya, hiçbir meydanda menzil attırıl­

mazdı. Atıcılıkta kabza almak/icazet

almak sadece bir başlangıçtır. Okçu­

nun hayatında bir dönüm noktasıdır.

Okçuluğa heves eden, bir süre sıkı ça­

lışan sağlıklı her kişi bunu başarabilir­

di. Asıl bundan sonrası, okçulukta re­

kor kırıp menzil alabilecek seviyeye

ulaşmak önemliydi. Yine de, menzil

sahibi olmak, kemankeşlikte başarının

tek ölçüsü sayılamazdı. Bfnci, hatta

Binyüzcü kemankeşliğe kadar yüksel­

diği halde menzil olamamış pek çok

usta okçu vardı<96l,(97l.

Küçük _Kabza Alma Töreni

Atıcı olmak isteyen kişi bulunduğu

şehirde Atıcılar Tekkesi var ise, tekkeye

giderek dileğini meydan· ihtiyarlarına

bildirip, kendisine bir üstad verilmesini

Page 17: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

ister. Meydan ihtiyarları o kişinin kötü

bir şöhreti olup olmadığını araştİrıp, ahlaken atıcılığa layık görürlerse, men­

zil alıp sicile yazılmış usta atıcılardan

birini ona üstad olarak verir. Eğer o şe­

hirde yalnız ok meydanı varsa, meyda­

na bakmakla görevlendirilmiş ihtiyarla­

ra bu dileğini bildirir veya üstad bir ke­

mankeşle kendisi anlaşarak ona şakird olur(98l.

Bu şekilde bir üstaq kemankeşe şa­

kird olan kişiye, üstadı şu şekilde kab­

za verir: Şakird (çırak) üstadının önün­

de diz çökerek durur. Üstadı sol eliyle

bir yayı kabzası altından tutarak şu ko­

nuşmayı yapar: "-Bismillah ve ali bere­

katü ResOlu'llah. Kabza Cebrail Aley­

hi's-selam hu süphane ve Talialinin

emr-i şerifleriyle cennetten çıkıp ibtida

oku Peygamber Aleyhi's-selam'a getir­

di. Sonra Hazret-i Sultan Enbiya-ı Sal­

la'Jlahu ve sellem'in izn-i, şerifiyle Sa'd

bin EbO Vakkas raziyallahü anh

pirimiz olub kabzayı eshab-ı güzine

verildi. Ondan biribirlerine emanet

edilerek üstadım bana verdi. Ben de

emaneti sana teslim eyledim. Fi sebilil­

lah niyet edüp ok at gaza ile ve talih olan kabza aşıkına bu minval üzere ha­

yır ve dua ile teslim eyle" diyerek kab­

zayı sol eliyle şakirdinin sol eline tes­

lim eder ve sağ elindeki bir oku veya

gezi şakirdin sağ eline verip usulünce

çektirerek kabza almış olunur. O gün­

den sonra bu şakirde Kabza Talibi de­

nil ir. Padişah'ın kabza alması da usulu

dairesinde olmaktadır(99l,C100l.

Bu suretle Küçük Kabza alan şakird

üstadından atıcılığın tekniğini, nasıl id­

man yapılacağını ve bir atıcıda bulun­

ması gereken ahlaki özellikleri öğren­

meye başlar. Büyük Kabza alıncaya ka­

dar onunla çalışır. Talibin eline hemen

sert menzil yayı verilmez, yumuşak

yaylar ile başlanıp zamanla yayın kuv­

veti arttırılır. Daha sonra, okçunun öm­

rü boyunca bıkmadan sürdüreceği id­

man devresi başlar. Vücudunu atışta

hazır tutabilmek için, her gün bir mik­

tar idman yapması gereklidir. Hiç ol­

mazsa her sabah, teberrüken 66 defa

kepade yayı çekmelidir. Henüz kepade

idmanı devresinde bulunan acemi ok­

çuya da Kepadekeş denirdi. Bu konu­

da okçular arasında bir atasözü çok

tekrarlanırdı: "Sen oku bir gün bırakır­

san, o seni on gün bırakır." Bu süre

içinde Küşekçe yayı ile Hava-gezi'ni

torbaya atarak idman yapar. Ustası bu

idmanları yeterli görünce, ok meydanı­

na giderek Puta ve Menzil atışlarına da

çalışır<ıoıı, noıı .

Büyük Kabza Alma Töreni

Kendisine Küçük Kabza veren üsta­dıyla ok atmayı meşk eden atıcı, Heki

okuyla 800 geze, Yeksüvar okuyla 850

geze ve Pişrev okuyla da 900 (594m)

geze atabilecek duruma gelince, üsta­

dının da iznini alarak meydan ihtiyar­

larına gidip: "-ihtiyarlar, duanız ve iz­

niniz ile Müsahık isem 900 gez menzi­

le talibim .. " der. ihtiyarlar atıcının hangi

menzilde duracağını, yayının ağırlığının

Page 18: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

o menzilde atmaya uygun olup olma­

dığını, okçusunun ve yaycısının kimler

olduğunu öğrendikten sonra, başka bi r

engel de bulunmuyorsa atışa müsaade

ederler<l 031.

Menzil atmaya izin alan atıcının

Ayak Yeıi'nde iki, Hava Yeri'nde de üç

olmak üzere, beş tanık bulundurması

gerektiği için, bunları da hazırladıktan

sonra, elverişli bir havada üstadını,

yaycısını, okçusunu, tanıklarını, bütün

tekke personelini ve o gün meydanda

bulunan kemankeşler ile varsa konuk­

ları beraberine alarak şeyhin huzurun­

da toplanmak üzere meydana Meydan

Sofası'na gelirCl04J.

Şeyhin durduğu yere yakın yapılmış

olan ehram'a talib oturtulur. Tekkenin

vekilharcı, tören başlayınca talibi otur­

duğu ehramdan kaldırıp şeyhin önüne

getirir. Şeyh talibe:

"Ayağa durdum ve mahallinden aşı­

rı ok attım, menzil bozdum diye dava ·

edersin. Ayak şahitlerin var mı?" diye

sorar. Atıcı/Talip temenna ederek,

"Var". diye karşılık verince, vekil­

harç, iki "Ayak taşı" şahidini şeyhin

önüne getirir. Onlar da tanıklık yapın­

ca, şeyh bu sefer tanıklık yapacak ke­

mankeşlere:

"Bu talibi kabza, ayağını ay~k yeri­ne düz bastı mı?" der. Tanıklar da:

"Bastı", karşılığını verince,

"Destar bozulduğunu gördünüz

mü?"

"Gördük."

"Böyle tanık mısınız?"

"Tanığız" diye karşılık verirler. Ve­

kilharç daha sonra iki havacıyı çağırıp

şeyhin önüne götürür. Şeyh onlara da:

"Mahallinden aşırı okunu kondur-

duk ve destar bozduk."

"Böyle tanık mısınız?"

"Tanığız" diye karşılık verirler.

Şahitlerin bu şekilde tanıklık etme-" siyle 900 gezden yukarı ok attığı belir-

lenince, kabza alacak atıcı şeyhin

önünde yere diz çöker. Kabza kısmı

yukarıya, çilesi yere gelecek şekilde

önüne bir yay:konulur. Talip, sağ elini

yayın kabzasına koyup kaldırarak par­

maklarının içe gelen kısmını öper.

Başka bir el öpme şekli de şöyledir:

Diğer işlemler aynen yapıldıktan sonra,

sol elinin parmak uçlarını kabzanın

üzerine koyup, sağ elini de bu sol eli­

nin üstüne (avuç içi avuç içine gelecek

şekilde) koyarak iki eliyle yayı havaya

kaldırır ve sol elinin üstünü öper. Son­

ra ayağa kalkıp şeyhin elini öpünce

şeyh:

"Götürün üstadı kabza versin.", der.

Vekilharç atıcıyı üstadının önüne

götürür. Talip üstadının önünde diz çö­

küp elini öpünce üstadı, çırağının sol

kulağını sağ eliyle tutarak öğüt verir ve

şu duayı okur:

"Bismillahirrahmanirrahim Allahüm­

me salli ala seyyidina ve Nebiyyina Mu­

hammedin ve ali nur-ı Muhammed

Mustafa. Allahümme salli ala seyyidina

Muhammed ve ali Haticetü'I kubra ve

Fatımatü'I Zehra ve imam. Hasanü'I razi

ve imamü'I Hüseyin el mazlumü'I şehid

Page 19: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

düşen Kerbela ve imam Zeynelabidin,

Muhammed el Bakır ve imam Cafer el

Sadık ve imam Musa el Kazım ve imam

Muhammedü'I Şafi ve imam Hasanül

askeri ve imam Muhammed el Mehdi

sahibü'I zaman ve kutbü'I devranü'I

kayim el rıdvan Allahu Teala aleyhim

ecmain ve cümle bu tarıkda gelmiş ve

geçmiş ehl-i kabza perverleri ihtiyarla­

rı ruhu içün ve mevcud olanların erva­

hı içün ve cümle şehidlerin ve gazilerin

ruhu içün ve rical-i gayib içün ve düş­manların kahrı içün fatiha Ruy-i pak

Resulüllah'a salavat11<1osı, c1o&ı.

Bu duayı huşu içinde dinleyen ta­lip, dua bittikten sonra ayağa kalkarak

tekrar üstadının elini öper. Daha sonra

orada bulunan bütün kemankeşlerin de

elini öptükten sonra şeyh ile bitişik

odaya girerler. Burada şeyh ona Ke­

mankeş sırrım söyler ve Büyük Kabza

Alma töreni de bu şekilde tamamlan­

mış olurC107l. Okçuluk risalelerinde,

olur olmaz kişinin eline düşer diye, ke­

mankeşlik sırrı açıklanmaz. Bu sır şöy­

ledir: "Yayın kabzasına abdestsiz ya­

pışmaya, onu naehle, serkeşe teslim ve

talim etmeye ve eti yenmez kuşa ve sa­ir hayvana bila özür atmaya, gözü gör­

mediği mahalle atmaya, atışa Besmele ve Salat ü Selam ile başlana." Fütüwet,

içine kapalı ve yarı gizli bir teşkilattı. Ta­

liplere aktarılan bazı öğütlerin, teşkilat

dışı kişilerce duyulması ve bilinmesi is­

tenmezdi. Kabza alma töreninde, üsta­

dın talibin kulağına fısıldadığı keman­

keşlik sırrı da bu çeşit öğütlerdendirnoaı.

Meydan şeyhinden bu şekilde izin

alan atıcının, en kısa zamanda taşını

dikmesi kendisi için hayırlı olur. Çünkü

hemen dikmezse hastalık, ölüm, görev­

le başka yere gitme gibi nedenlerle bel­

ki sonradan dikmeye imkan bulamaz.

Böylece hem emeği boşa gitmiş ve

hem de o menzilin baş taş'ı dikilmemiş

olurdu. Kemankeş Mustafa bu konuda

atıcılara şu öğüdü veriyor-. "Şimdi ey

kabza aşığı, malum olaki yarım gez

okun baş taştan ziyade düştüyse cehd

edüp hemen taş dikesin. Nice kimsele­

re rast gelindi ki, bir zama~ buraya dek

ok atub taş dikmeyi ihmal eylemiş idi.

Daha ziyade atayım, o zaman dikeyim

derken bir bahane ortaya çıkıp ya sefe­

re veya hastalık gibi. Bu arada nice

müddet geçti idmanı elden gitti. Tekrar

ol idmanı elde edemedi. Halbuki o za­

man taşını dikmiş olsaydı, şimdi akranı

arasında adın anılır eserin yaşamış olur

ve taşını görenler falan kimsenin nişa­

nıdır diye ruhuna rahmet okuyup dua

ve hayır ile adın anılmış olurdu."(109J.

O günden sonra kemankeş sırrım

alan atıcının adı, tekkenin Okçular Si­

cili defterine yazılır. Atıcının "defter­li" olması demek, kemankeş olma­

sı/Ah-ı kabza demektir. Koluna Kolçak

takabilir padişahlar huzurunda atış

yapmaya hak kazanmış olurdu. Padi­

şahların da kabza alma törenleri bu şe­

kilde olurdu. Yalnız Padişahlar el öp­

meyeceği için, Büyük oda (Meydan So­

fası) da özel surette bir yer hazırlanır, pa­

dişah buraya oturarak töreni seyreder.

Page 20: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Yerine de vekil ettiği kimse kabza alırdı.

Kemankeş sırrını da şeyh efendi padi.şa­

hın yanına giderek söylerdi.(110), (111).

16. yüzyılın sonlarına kadar, kabza

törenlerinde, üstad talibin sol koluna

iğreti yen veya kolçak takardı. Kolçak :

Kabza verirken üstadın talibin sol bile­

ğine taktığı meşin bağdır. Bilek siperi- . nin kullanılmadığı dönemde, sol bileği

ok çarpmasından korumak için kolçak ~

kullanılırdı. Kolçak takmak, kökleri

ahiliğe ve fütüvvet inancına kadar gi­

den eski bir töredir. Bu adet fütüvvete

göre Hz. Hüseyin'den kalmadır. Ok

atarken koluna çarpardı. Bunu gören

EbO Vakkas, "Bir yen olsa iyi olur" de­

di ve bunu yaptırdı. Hem ona, hem

kendi koluna takdı. Buna iğreti yen de

denir. Üstaddan büyük kabza almak demektir(112l, (113l.

Pir tutmak, yen(ko/çakJ giymek ve

şed kuşanmak gibi adetler, eski fütüv­

vet inancının Ok Meydanı törenlerinde·

devam ettiğini göstermektedir. Genç­

le~den kurulan ve tarihi 12. Yüzyıldan

daha önceye uzanan Fütüvvet yolu ve

teşkilatı, Ahilik adı ile 14. ve 15.yüzyıl­

larda Anadolu'da da devam etmiştir.

14.yüzyılda Anadolu'yu gezen lbn-i

Batu' da, birçok illerde rastladığı bu teş­

kilatı uzun boylu anlatır. Ayrıca, Os­

manlı Devleti'nin kuruluşunda· bu teş­

kilatın rolü olduğu, Sultan 1. Osman'ın

ve Ankara'yı Ahilerden teslim alan

(1361) Sultan 1. Murad'ın bu teşkilata

girdikleri bilinmektedir(114l.

Bir ahlak ve dayanışma yolu olan

Fütüvvet'e girebilmek için, talibin şey­

hü'l-fütüvve'den şed kuşanması ve

kendi mesleği ile ilgili sembolik bir

nesneyi alıp öpmesi gerekirdi. Bunun

için düzenlenen törenin, ~abza alma

töreni ile yakın be;nzerlikler taşıdığı gö­

rülmektedir. Dualar hemen hemen ay­

nıdır. Vekilharç görevindeki naklb, tali­

be burada da refaket etmekte, şeyh ta­

libin mesleği ile ilgili nesneyi verirken

ve nasihat ederken aynı sembolik dav­

ranışlarda bulunmaktadırn 1 sı.,

Kabza talibi abdest alarak hangi

menzilde alacak ise, o menzilin "Ayak

taşı"na "Bismillahirrahma-nirrahim" di­

yerek basar. Havacılar hava yerine gi­

derler. Ayak yeri'nde bulunacak tanık­

lardan birisi kabza talibinin sağında, di­

ğeri solunda durur. Atıcı kurulmuş yayı

yaycısından ve oku da okçusundan alıp

tekrar "Bismilla-hirrahmanirrahim" diye­

rek yayını çeker ve "Ya Hakk" sedasıyla

okunu atar. Atılan ok yukarıda da belir­

tildiği gibi, pişrev ise 900 gezden, Yeksü­

var ise 850 gezden ve haki ise 800 gez­

den aşağı düşmemesi gerekir(116l.

Kurallara göre atmış ve gereken

menzilden ileri oku düşmüş ise, havacı­

lar sarıklarını havaya atarakıişaret verir­

ler. Buna "Destar bozdu" denilir. Atıcı

Ayak taşı'na da doğru basmış ise, hep

beraber okun düştüğü yere giderler.

Ok Atışlarındaki Ritüeller/f örenler Menzil atma durumuna gelen bir

atıcı, hangi menzilde o~ atmak ve taş

dikmek istediğini, meydan ihtiyarlarına

Page 21: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

giderek: "Dileğimiz hikmetiniz ile ok

atmaktır. Filan menzilde ok atmamama

ne dersiniz? İzniniz var mı? diye sorar.

İhtiyarlar durumu inceleyip istediği

menzilde ok atmasına izin verir veya

başka tavsiyelerde bulunur(117>.

Kanunname-i Rımat'a göre, üç boy­

da menzil yarışması yapılıyordu. Bu üç

boyun isimleri ve katılacak olanlarda

aranılan şartlar şöyleydinıaı.

Aşağı Koşu:Bu boya 900 geze kadar

atabilenler ve ihtiyarlar katılır. En yaşlı

atıcının çektiği bir yay ile bütün atıcılar

beşer ezmayiş oku atarlar. Beşer ok

atıimasnın nedeni; İslamın şartının beş

olması, beş büyük peygamberin (Hz.

Nuh, Hz. lbrahim, Hz. Musa, Hz. lsa,

ve Hz. Muhammed) olması0 19) ve

günde beş vakit namaz kılınması gibi

İslam geleneğinde yer alan değerlerden

kaynaklanmaktadır.

Doküzyüzcüler koşusu: Bu boya

Orta koşu da denilir. 900 gez ve yuka­

rısına atan ların koşusudur. Yedi'şer he­

ki oku atarlar. Yarışma eğer padişahın

huzurunda yapılıyorsa pişrev oku atılır.

Yedi ok atılmasının nedeni; yedi yıldız­

da, yedi gökden, yedi yerden, yedi aza­

dan, Kabe'nin yedi kez tavafından, Sa­

fa ile Merve arasında yedi kez seyirt­

meken ve İsmail'in şeytana yedi taş at­

masından ve İslamda mistik hiyerar­

şi'nin yedi dereceli olmasından­

dır<120J ,n 21 >.

Binci/er koşusu: Bu boya Baş koşusu

da denilir. 7000 gez ve yukarı atanların

koşusudur. Dokuz' ar pişrev oku atarlar.

Binyüzcüler koşusu: Bu boy, en bü­

yük koşudur. 7100 gez ve yukarı atanla­

rın koşusudur. 11 'er pişrev oku atarlar.

Atışlar genelde ikindi namazını kıl ­

dıktan sonra dua ve sena ile başlardı.

Atışın yapılacağı ayak yeri'nde iki ve

okun düşeceği hava yeri'nde de mey­

dan ihtiyarlarından üç şahit (birisi baş

taş'ın sağında, biri solunda ve üçüncü­

sü de ilerisinde durarak oku gözetler­

ler.), okçusu yaycısı ve o menzilde da­

ha önce taş dikmiş bir atıcı yerini alır­

dı. Duacı ortaya çıkar, gerekli duaları

okur ve salavat ederler, oradakiler de

Amin derlerdi. Sonra meniil taliblerin­

den en kıdemlisi kalkıp ayak yerine ge­

lir. Atıcı oradaki cümle kemankeşler-

. den icazet ve himmet talep ederek:

"Safa nazarınız bizimle olsun. İzniniz

olursa gaza niyyetine ok atıp menzil al­

mak dilerim" der. Etrafında bulunanlar

kendisine: "Nola, koluna kuvvet pehli­

van / kuvvet birle küşad olsun." diye

cevab verince atışlar başlardı. Keman­

keş/atıcı Bismillah diyerek şu duayı

okur: "Billahi tevekkeltü alellahi vela

ahede sivahü" ve "Niyyet-i gaza! Ya

Hakki nidasıyla okunu atar. Her ke­

mankeş, sırasıyla, kararlaştırılan sayıda

ok atardı. Bu sayının üç, beş, yedi, do­

kuz veya on bir olması gerekirdi. Bu

tür atışlarda 900' cüler beş, 1000' ciler

yedi ve 11 OO'cüler de 11 'er ok atarlar­dı022l, (123), (124).

Kurallara göre atmış ve gereken

menzilden ileri oku düşmüş ise, hava­

cılar sarıklarını-dülbentlerini havada

Page 22: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

sallayarak, atarak işaret verirler. Buna,

Oestar bozdu denilir. Destar bozulun­

ca , baş taş geçilmiş sayılırdı. Atıcı

Ayak taşma da doğru basmış ise, ayak

yerinde bulunanlar hep beraber okun

düştüğü yere gidilir. Ok salkı düşme­

miş ise geçerli sayılarak, Alin-i erkan

ile saplandığı yerden törenle meydan

ihtiyarlarından birisi veya atıcının yakı­

nı tarafından, çıka~ılır(12Sl.

Okun Yerden Çıkarılma Töreni

Atılan ok bir rekor kırmışsa, üstatlar

kavlince şast ve kabzadan geçmiş ise;

okun yanında toplananların hepsi bir­

den yüksek sesle, Allah'ın ·azametini

ululamak için:"Allahu Ekber, Allahu

Ekber, La ilahe illallah" diye tekbir ge­

tirirler. Fütüvvet geleneğinde çar-pir

(Adem, Nuh, lbrahim, Hz. Muhammed

Peygamberler)'e atfedilirken, çar-tekb'.i'r

ise (Rıza, Fena, Safa, Vefa)'ya tekabül

eder. Atıcının üstadı veya orada bulu­

nan meydan ihtiyarlarından birisi, Pey­

gamberimiz Hazreti Muhammed'in,

sahabelerine ve Sa'd bin Ebu Vakkas

hazretlerinin ruhları ile, ok meydanla­

rından yetişip de ölmüş bütün atıcıların

ruhları için dua ile salat (Fatiha-i şer if

ve üç ihlas-ı şerif okunur) ve selam edi­

lerek hediye edilir. Daha sonra qç defa

tekbir alınarak "Al lahü ekber, fa ilahe

illallahü vallahü ekber, Allahü ekber ve

lillahil hamd" diyerek, oku yapan usta,

yoksa atıcı tarafından ok yerinden çıka­

rılır. Çıkarılan ok atıcısına verilir. Bu­

lunanlar birbirleriyle kucaklaşır (musa-

faha) yaparlar. Düştüğü y~r belli olsun

diye oraya bir işaret/nişan konulur ve­

ya taş yığılır. Rekorun baş taşın kaç gez

ileri düştüğü ölçülüp hep birlikte mey­

dan şeyhinin yanına gidilerek durum

anlatılır ve atıcı taşının dikilmesi için

izin ister. Tekkede yapılacak izin ver­

me tören~ için bir gün beklenir. O gün,

menzil i bozarak sicile yazılmağa ve

Kemankeş unvanını almaya hak kaza­

nan atıcı, masrafı kendisi tarafından ya­

pılarak tekkede öğlenleyin, kabza töre­

ninin şükranesi için bir ziyafet ve­

rir/sofra çekilir. Fütüvvette de "şükrane

sofrası"nı bir makamdan diğerine yük­

selen fütüvvet ehli çektiğinden, kabza

almadaki ziyafet fütüvvetteki ziyafetle

birbirlerini bütünlemektedirler. Ziyafe­

te bütün atıcıları ve kendisine maddi ve

manevi yardımda bulunan devlet bü­

yüklerini davet eder. Meydanda yemek

yenilirken Sahib-i menzil olanların es­

kisi, yenisinden önce olmak suretiyle

Şeyhin sağ tarafına ve Talib-i menzil ile

Müstehak-ı menzil olan atıcılarda, Şey­

hin sol tarafına eskisi yenisinden önce

olmak üzere (eskilik derecelerine gö­

re/yollu yolunca) oturur. Atıcılar Ka­

nunnamesi'nin 9'uncu bölümü Tek­

ke'nin Taamiyyesi Beyanmdadır başh­

ğıyla, tekkede Pazertesi ve Perşembe

günleri atıcılara verilen yemekteki sof­

ra düzeni an.latılırken bu hiyerarşiye

yer verilmiştir. Yemekten sonra da

Hamd edilir. Şeyh sofra duası yaptırır

ve sonra Büyük Kabza Alma töreni ya­pılır026)1(127l.

Page 23: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Bir törende birden fazla talibe kab­

za verildiği de olurdu. Bunun nedeni,

talibe fazla masraf yüklememek için­

dir. Kabza alan talibin ziyafet çekmesi,

hiç olmazsa bir koyun pişirtip dağıtma­

sı gerekirdi. Bu yüzden kabza töreni,

yüksek rütbeli veya zengin bir kişinin

verdiği ziyafete rastlatılırdı. Ayrıca,

Sultanların, vezirlerin veya saray erka­

nının kabza alma, yahut taş diktirme

ziyafetlerinde, birçok talibin kabza al­

dığı bilinmektedir. Bu sayı bazen SO'yi

bulmaktadır!l28l.

Menzil alan kemankeş, bir yandan

taşçıya menzil taşını yaptırırken, diğer

yandan ziyafet hazırlıklarıyla uğraşırdı.

Ziyafetle taş diktirmek adetti. Menzil taşı

diktirecek talib, Şeyhi, ihtiyarları, üstadı

ve itibarlı kemankeşleri kendi davet

eder, diğerlerini havacılara ve dümende ki iki talibe davet ettirirdi. Ziyafet, rekor

sahibinin maddi imkanları ölçüsünde tu­

tulurdu. Masraf, 17.yüzyıl başında yak­

laşık 1000 akçeyi buluyordu. Bazen ok­

çuluğa meraklı padişah, vezir veya paşa­

lar da masrafı üzerine alırdı. O zaman

ziyafete, kabza törenleri ve ok koşuları

da eklenir, büyük bir şenlik havası veri­

lirdi. Ziyafette herkes "yerli yerince" otu­

rur, sonunda meydan şeyhine, üstada,

vekilharca, yaycı ve okçuya, havacılara

ve şahitlik yapacak kişilere hediyeler da­

ğıtı lırdı. Sonra birlikte menzil yerine gi­

dilir; kemankeşler çepeçevre, sağda

menzil sahibleri solda talibler otururlar;

Şeyhin sorgusuyla menzil taşı diktirme

merasimine geçilirdi!l 29l.

Menzil Taşı Dikme Töreni Okun düştüğü yer daha önce işaret

edilen yerde toplandıktan sonra, Şeyh:

"Bu menzili sen mi attın?" diye sorar.

Kemankeş: "Allah'ın izniyle ben at­

tım." derdi. Bunun üzerine önceki

menzilin sahibi veya oradaki birkaç ke­

mankeş usülen (eğer bir hata varsa ger­

çekten) itiraz ederlerdi. O zaman, çağ­

rılan iki ayak ve iki hava şahidi dinle­

nirdi. Ayak şahidleri: "Oku yolunca at­

tı, sarık bozulduğun gördük.", hava şa-

. hidleri i~e: "oku buraya düştü, kondu­

ğunu gördük." derlerdi. İtirazcılar bu

defa şahidler için şehadet isterlerdi.

Orada hazır bulunanlar, dört şahidin

de sözlerinin doğruluğuna ve garazsız

kişiler olduğuna şahitlik ederlerdi. Son­

ra dualar okunur, bir ihtiyar kalkıp

okun düştüğü çakıl yığılı yer çevresine

bir daire çizer, burası kazılır, tekbirler­

le taş diktirilir ve bir Fatiha ile tören

son bulurdu<BOJ.

6- SOSYAL DAYANIŞMA­Sporculara Maddi ve ManeV'I Desteğin Sağlanması

Kabza alma ve taş dikme törenleri­

ne pek çok kişi davet edilerek, ziyafet

verilirdi. Bu nedenle bazı atıcı pehli­

vanlar masrafı karşılayamadıkları için

taş dikememişlerdir(131J.

Bazı atıcılar yoksul olup taşını yap­

tıramaz, yemek ve hediyelerin parasını

verecek güçte olmadıkları için, bazıları

da atışın arkasından savaşa veya görev­

de başka yere gitmeleri nedeniyle bir

Page 24: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

kısmı da çeşitli nedenlerden ötürü taş ı­

nı dikemez veya dikemez. Böyle du­

rumlarda okun düştüğü yere çevreden

toplama taşlar yığılır. atıcılar bu taş y ı­

ğınına cift derler. Menzil taşı sonradan

dikilmemiş bile olsa, kemankeşin adı

ve yaptığı menzilin uzaklığı Sicjl Def­

ter'ine yazıldığı için bilinirdi<l32l.

Taş dikemeden ölen, savaşa veya

bir memuriyetle İst.51nbul dışına gönde­rilen kemankeşlerin taşı, arkadaşları ta­

rafından diktiril irdi(teberrüken taş dik­

tirmek). Bu bir meydan töresi ve ke­

mankeşler arasında bir borç sayılırdı.

Yine ziyafet çekmeğe gücü yetmeyen

kemankeşlerin masrafını aralarında bö­

lüşür, mahzun etmezlerdi(133l.

Ahiliği ve atıcılığı ayakta tutan bu

davranışlara ait birkaç örnek: Yeniçeri

Ocağı'ndan Okçu Hüseyin(l 5.yüzyıl

sonu-16.yüzyıl ilk çeyreği), Kıble-Lo­

dosu ile atılan Zihgirci (Baş Taşlar)

Menzili'nde 1043.5 gezlik bir rekor

kırmışsa da taşını dikemeden sefere ka­

tılmıştır. !.Viyana Kuşatması'nda (1529)

şehit düşmüş, daha sonra kemankeşler

teberrüken taşını dikmişlerdirC134>, (135) (136) (137) (138)

I I I •

Vezir Semiz Ali Paşa'nın kulların­

dan kemankeş Lenduha Cafer(15.yüz­

yılı sonu-16.yüzyıl ilk yarısı), zqmam­

nın en ünlü kemankeşlerinden biriydi.

Ok Meydanı'nda, üçü 1200 gezden

aşırı dört menzili vardı. Top Yeri (Ha­

san Taşı) Menzili'nde Yıldız havası ile

okunu 1195.5 geze düşürmüştür. Taşı­

nı dikmeye ömrü vefa etmeyip öldüğü

için, daha sonra kemankeş arkadaşları taşını dikmiştir<B9l, (140l, (14ll, (142), (143l.

Cebeci Deli Hasan(l 6.yüzyılı ikinci

yarısı-17.yüzyıl başı), Budin Seferi sıra­

sındaki yararlıkları sebebiyle cebeciler

kethüdas ı olmuş, daha sonra Peşte Ka­

lesi'nin düşmesi ile 1602'de esir kal­

mıştı. Kagzadaşlarının topladığı fidye

akçesiyle serbest bırakılmıştır<l44>,

(145); (146), (147), (148),

Sultan il. Mahmud, 1250(1834-

1835) yılı bir meydan günü lodos ile

atılan Küçük .'i'eksüvar (Sala) Menzi­

li'nde, Nazlfi Mustafa Ağa'nın 1072

gezlik yerinden 103 gez aşırı atarak,

1175 geze okunu düşürüp rekor kır­

mıştı. Ancak, Sultan il. Mahmut, Mus­tafa Ağa'nın devlete büyük hizmetleri

olup vazife başında ölmesi sebebiyle,

hürmeten taşını diktirmemiş, orada ha­

zır bulunan merhumun yaşlı oğlu Binci

Osman Bey'e; "Eseri pederini sana

bahşettim!" diye iltifat etmiştirC149l.

Okçular mrendazan /Kemankeşler Tekkesi Vakfı'nın Kurumlaştırılması Vakii İstanbul Ok Meydanı Vakfı, fetihten

hemen sonra, Fatih Sultan Mehmed!in

emri ile kurulmuş ilk vakıftır . .Bu konu­

daki fermanlarda kuruluş gayesi, "gazi­

lerin ve halkın ok atması ve toplu hal­

de dua etmesi.için ... " diye açıklanmak­

tadır<ısoı. Ok Meydanı'nda aynı za­

manda bir dua yeri olması ise, okçuluk

sporunun dini yanına dikkatimizi çek­mektedirCl 5ll,Cl 52l.

Page 25: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

lstanbul, Bursa ve Edirne gibi ilk

Osmanlı merkezlerinde böyle meydan­

lar ~ulunmaktaydı. İstanbul Ok Mey­

danı'nın 50 menzili vardı. Osmanlı

kentlerinde, 38 ayrı meydanda 107 ok

menzili bulunmaktaydı. Fakat bunların

birer vakıf kurumu olduklarına dair bir

kayda rastlanmamaktadır. Şu halde,

tahminimize göre, Osmanlılarda okçu­

luk sporu ilk defa bir vakıf tesisine bağ­

lı olarak istanbul'da karşımıza çıkmak­

tadır<153). Titizlikle yönetilen bir vakıf

kurumuna bağlı, örgütlü ve disiplinli

bir okçuluk sporuna öteki Doğu ve İs­

lam ülkelerinde rastlanmamakta­dır(154l.

Vakfın Gelirleri

Ok Meydanı Vakfı'nın nakit gelirin­

den, menkul ve gayrımenkul malları­

nın korunmasından sorumlu kimseye;

Mütevelll/Şeyh-i Mütevelll-i Akçe-i

Vakf-ı NukOd denirdi<ıssı. Vakfın g~lir

ve gider hesabını 1682 yılında Atıcılar

Sicili'nin tutu lmaya başlamasından

·sonra, Şeyh Ahmed efendi tutuyor­duC156l.

Vaktiyle İstanbul Ok Meydanı'nda Sorkun (Sivrikoz) Çardağı diye bilinen

üstü kapalı bir yer vardı. Bosna Valisi

Vezir lskender Paşa, Ok Meydanı'na

bitişik Sivrikoz Bahçesi'ni satın almış

ve bir köşk yaptırmıştı. Kemankeşlerin barındığı çardağı, köşkünün haremine

bakıyor diye yıktırınca, atıcılar açıkta

kaldılar, ama ses etmediler. Birkaç ça­dır kurup, orada barındılar. Bir zaman

sonra, Sultan il. Bayezld'in Amasya'da

şehzade iken okçuluk hocası olan Usta

Bayezld'in oğlu İran'dan konuk olarak

gelmişti. Babasının selamlarını ve hedi­

yelerini Padişah'a sundu. il. Bayez'id de

kemankeşlerden misafirini Ok Meyda­

nı'nda ağırlamalarını istedi. Ok Mey­

danı'na çad ırlar kurularak ziyafet dü­

zenlendi. Bahçesinde oturan İskender

Paşa'ya da saygı gereği iki sofra yemek

gönderdiler. Bu davranış Paşa'ya pek

dokundu, çardağı yıktırdığına pişman

oldu. 911(1505) yılında mescit ve tek­

keyi yaptırarak vakfa bağl~ttı(157l, nsaı.

iV. Mehmed devrine kadar, meydan

günleri yapılan harcamaların nereden karşılandığı bilinmiyor. 1003 (1595) ta­

rihli bir fermanda Ok Meydanı Tekke­

si'nin onarımı için, "Yeniçeri taifesinin

hayrata sarf için tayin eyledikleri sülüs

mallarından" para alınması emredili­

yor. Gündelik masrafların ise daha çok,

bol geliri olan meydan müdavimlerin­

den karşılandığı anlaşılmaktadır(l59l,

(160).

1639 yılında, Sultan iV. Murad'ın

emriyle, Silahdar Mustafa Paşa'nın ne­

zaretinde tekke onarıldı ve genişletildi.

1232 okka ağırlığında bakır kap kacak

vakfedildi. Mescid ve odalara hasır dö­

şendi. Bakım için tahsisat bağlandıC161 ı, (162)

Uşşaklzade Hamza Çelebi(l 7.yüz­

yıl), halktan atıcı olup da Ok Meyda­

nı'na ilk vakıf tayin eden kişi olarak,

meydan dualarında hayırla anılırdı. Yıl­

da 200 kuruş olan vakfın; yarısı tekke

Page 26: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

masrafları, diğer yarısı atıcılara yemek

ve çekilecek ziyafetler içindi(163l, (164J.

Darüssaade Ağası Evkaf Nazırı Yu­

suf Ağa (17. yüzyıl ikinci yarısı), 1102

(1690-1691) yıl ında Medine' de Hare­

meyn-i Şerlfeyn olmuştu. Hayırsever

bir kişiydi. Üsküdar Atik Valide Camii

ve imareti vakfından yevmi 20 akçe ve

Eminönü Yeni Valide Camii vakfından

yevmi 20 akçe Ok.Meydanı Tekkesi'ne

taamiyye bağlatmıştır. Yusuf Ağa, son­

radan Divan'a arz gönderip, mücedde­

den berat-ı şerif istemiştir. Bu konudaki

16 Şevval 1093 (1682) tarihli iki fer­

manda bu konular yazılıdır(Belge:1 ).

Bu iki ferman daha sonra 2 Muharrem

1099 (1687), 26 Ramazan 1102

(1691 ), 22 Cemaziyü lahır 1106 (1695),

1 O Rebiülahır 1115 (1703) (Belge0:2)

ve 28 Sefer 1168 (17 54) tarihlerinde is­

tek üzerine yenilenmiştir. Bu tarihten

sonra taamiyye kesildiği anlaşılıyor.

Yusuf Ağa, Yıldız Poyrazı ile 840 geze

ok atarak kendi adıyla anılan Yusuf

Ağa Menzili'ni açmış, Tekke'ye ta­

amiyye bağlattığı için, bu mesafeye

ana taşı diktirmesine izin verilmiştir.

Menzilde yalnız Darüssaade ağalarının

atması şartını koymuştur(16SJ.

Sultan ili. Ahmed'e aid 1127 (1715)

tarihli bir ferman, bu tarihten önce Tek­

ke'nin onarıldığını, daha sonra gereke­

cek tamirler için İstanbul Gümrüğü

Mukataası malından elli akça yıllık

bağlandığını göstermektedir. 1720'de

Ok Meydanı'nda yapılan sünnet düğü­

nünde, Atıcılar Tekkesi hanım seyirci-

lere tahsis olunmuştu(l 66l,. (167J.

Sultan !. Mahmud devrinde (1730-

1754) tekkeye yeni bir taamiyye bağla­

nıyor: Darüssaade Ağası ve Haremeyn

Evkaf Nazı rı Hacı Beşir .A;ğa Divan'a

arz gönderip, Ok Meydan ı Tekkesi'nde

sakin olanların taamiyyeleri azaldığı

için, Eyüra'deki Dershane ve Mederese­

nin evkafı 20 akçe bağlanmasına izin

ve ferman çıkart ıyor. 8 Rebiü !evvel

1150 (1737) tarihli ferman, 28 Safer

1168 (1754)'de Sultan il!. Osman tara­

fından yenileniyor(168l.

Ayrıca, tirendazlar "Divan-ı Hüma­

yuna arzuhal sunup Ok Meydanı'nda

vaki Atıcılar Tekkesinin taamiyyesi ka-

111 olub ianete muhtaç olmağla düşen

mahlulden takas şartıyla Filibe Nezare­ti'nden almak üzere yevmi bir şinik pi­

rinç verilmesine" ferman çıkartıyorlar.

19 Cemaziyülah ı r 1153 tarih li ferma­

na, yine ayn ı tarihte, bu pirinci her yıl

Filibe'ye gidip almak zor olduğundan,

ocaklık pirinci ile birlikte getirtilerek

Kiler-i Amirei'den verilmesi yolunda

bir ferman eklenmişti Bu iki ferman da,

28 Safer 1168 (1754), Receb 1176

(1763) (8elge:3) ve 18 Rebiülevvel

1219 (1804) tarihlerinde yen ilenmiş­tir(169J.

Bunların bir kısmı kesilirken, "Züm­

re-i Rumat Şeyhi Seyyid Fethizade Sey­

yid Elhac Mustafa, Edirne mukataası ma­

lından mutasarrıf olduğu yevmi 20 akçe­

si tamamen Hazinede kalmış olup, mu­

kabelesinde takas şartıyla 20 akça daha

zam olunarak Duhan Gümrüğünden

Page 27: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

sade yağ bahası 40 akçeye iblağı ... ~

konusunda bir arzuhal sunarak Sefer

1198 (1787) tarihli ferman çıkartılı­

yor(170l.

3 Receb 1233 (1818) tarihli birinci

fermanda, Ok Meydanı'nda kain Ke­

mankeşin Tekkesinin ez seri nev ihya­

sıyla ... Tekke-i mezbOreye Matbah-ı

Amirem tarafından tayin edilmiş olan

senevi seksen kile pirincin üzerine yir­

mi kile dahi zam ve ila:'e ile yüz kileye

iblağ ve beher meydan günlerinde tab­

hı mOtad olan taam lazimesiyçüm ibti­

da-i rOz-ı Hızır' dan rOz-ı Kasım ·duhu­

lüne kadar ikiyüzkırk kıyye rugan-ı sa­

den in dahi Matbah-ı Amirem tarafın­

dan tahsisi ... " emrolunmaktadır(Bel­

ge:4),!171J.

6 Receb 1233 (1818) tarihli ikinci

ferman, "Müceddeden ihya olunmuş

bulunan Ok Meydanı Tekkesi'nde rOz­

ı Hızır' dan rOz-ı Kasım'a değin hasbü'l­

mutad Perşembe ve Pazartesi günlerin­

de tabh ve ihraç olunan sofralar içün

beher atış günlerinde Tersane-i Ami­

rem Kalyonları furunundan ita olun­

mak üzere seksener aded man-ı aziz

tayin ve tahsisi. .. " yolundadır(Bel­

ge5),072l.

3 Receb 1233 (1818) tarihli üçüncü

ferman ise, "Ok Meydanı'nda Kain Ke­

mankeşan Tekkesi'nin ... taylnatı olma­

dığına binaen bu senelere göre kaide-i

remiyan üzre vaki kırk nöbet atış gün­

lerinde onbeşer vakıyye itibariyle rOz-ı

Hızır'dan rOz-ı Kasım'a kadar Kassa­

ban-ı hassam tarafından ... altıyüz va-

kıyye lahm-ı ganem tahsisi" hakkında­

dır(Belge:6),0 73l.

Bu tarihten sonra, Tekke hizmetleri­

nin maaşlarını alamadıkları konusun­

daki iki arzuhal ve cevaplarından baş­

ka resmi bir belgeye rastlanmamakta­

dır. 1307 tarihli, Bekçi Kamil ve Hava­

cı Ahmed Cemal mühürlü arzuhalde,

Ok Meydanı Dergahı'nın tamiratı yü­

zünden kapalı olması bahanesiyle

1306 yılından beri 60 ve 40 kuruş olan

maaşlarını alamadıkları bildiriliyor. Ev­

kaf Nezareti durumu inceletip, 17 Şu­

bat 1281 tarihinden beri Sultan il.Mah­

mud vakfından Tekke'nin şeyhine aylık

550 ve hademeleri ne 1020 kuruş

ödendiği anlaşılmış, ödenmesinin de­

vamına karar vermiştir. ikinci arzuhal

yine bu konu ile ilgili bir itirazdır(174l.

İstanbul Ok Meydanı'nda biri ünlü

Helvacı karlığı olmak üzere beş karlık

vardı. Kar satışından Tekke'ye gelir

sağlanırdı. Helvacı Karl ığı adını, Kan~­

nl devrinde burada tezgah kuran, pa­

muk ekmeği ve helvası kemankeşlerce

çok sevilen bir helvadan alıyordu!17Sl.

Ok Meydan ı Tekkesi'nde her Pazer­

tesi ve Perşembe günleri atıcılara ye­

mek çıkardı. Bu yemek 7 sofra ve 7 çe­

şit çıkarılır ve gideri tekkenin vakfından

karşılanırdı. Sultan ili.Selim zamanına

kadar bu miktar üzerinden yapılıyordu.

Sultan lif.Selim padişah olur olmaz atı­

cılığa başlayıp tekkeyle ilgilenince, atış

yapanlar çoğaldı ve 7 sofra yetişmez

oldu. Bu nedenle babası Sultan 111.Mus­

tafa'nın vakfından senede 1000 kuruş

Page 28: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

verilmek üzere sofra adedini 1 O'a çı­karttı<l 76) I (177) •

Ok Meydanı'nın son devrinde mey­

dan günlerinde 11 sofra ve 7-8 çeşit

yemek çıkartılıyordu. Ayazma ve Ha­

vuz Başı mesiresi şeyh tarafından icara

verildi. Bayezld'de Okçular Çarşı­

sı'ndaki 97 nolu dükkanın icarı da

şeyh tarafından alınıyordu. Tekke ha­

demesi aylıkları ise 59 kuruştu(l 78l.

Ok Meydanı tekkesinden okçulara

gıda yardımı da yapılıyordu. Bu konu­

da Okçu Köse şöyle diyor: "Bundan

1 O sene evvel ine kadar tekkeden 60

kuruş ve bir miktar yağ, prinç verirler­

di. Onları da kestiler. Bir müddet ağız­

cılıkla geçindim. Şimdi bu kulübede çi­le dolduruyorum ve emr-i Hakk'ı bekli­

yorum."!179l.

Okçu ve Yaycı Esnafı

Yeniçağ'da Osmanlı toplum düze­

ninde örgütlenmenin genişlediği ve ye­

ni kurumların ortaya çıktığı görülür. Bir

örgüte bağlı spor okçuluğu da bu yeni

kurumlardan biri, kuruluş ve özelliği

bakımından bizce en ilgi çekici olanı­

dır<180l.

Osmanlı toplumu belirli ve birbi­

rinden kesin olarak ayrılmış sınıflardan

ve bu sınıflara bağlı kurumlardan mey­

dana geliyordu. İlmiyye sınıfı, asker sı­

nıfından, esnaf ve tüccar sınıfı önceki­

lerden farklı yetki ve sorumluluğa sa­

hipti. Şenlik ve sefer alaylarında bu ay­

rıma titizlikle uyulduğu görülür. Bunla­ra ait kurumlardan sadece o sınıfa giren

kişiler yararlanabilirdi. Yalnız bir' ku­

rum bu kuralın dışında kalmaktadır:

Okçuluk. Değişik sınıftan kişiler, hiç­

bir ayrıcalık gözetilmeden, eşit şartlar­

la bu kurumda bir araya gelebiliyordu.

Bilindiği üzere, feodal toplum düzenle­

rinde bu çok ender görülen bir şey­

dir!l81l. 0

Esnaf ve zenaatkar zümresi, Os­

manlı düzeninde, sağlam ve köklü bir teşkilatı olan güçlü bir sınıftır. Gerek

kuruluşunda, gerekse güçlü ve disiplin-' li bir teşkilat haline gelişinde Fütüvvet

tarlkinin ve bunun Anadolu'daki deva­

mı olan Ahiliğin önemli bir rolü vardır.

Bu rolü, teşkilatın kuruluş ve yönetim

biçiminde, unvanlarda olduğu kadar,

inanç ve töreye bağlılık, mesleki doğ- .

ruluk, çalışma disiplini, karşılıklı saygı,

maddi ve manevi dayanışma gibi ko­

nularda da açıkça görülmektedir <182l, (183) (184)

I •

Okçu Esnafı

Osmanlı esnaf teşkilatı içinde, yay­

cı ve okçular ayrı ayrı loncalar halinde

ve kendilerine ait çarşılarda toplanır­

lardı. Okçu dükkanları, Bay~zld Camii

yanındaki Okçularbaşı Yolu üzerinde,

yaycı dükkanları, Vezneciler'de Kuyu­

cu Murad Paşa Türbesi bitişiğinde idi.

Sultan ll.Mahmud'a ait tuğralı ve 6 Zil­

hicce 1230(1815) tarihli bir emirname­

den öğrenildiğine göre, Bayezld Camii

kurbünde fatih zamanından beri yarısı

yaycı, yarısı okçu esnafın·a ait 27 dük­

kan vardı. Bu gediklerden 6 tanesi

Page 29: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Daye Hatun, 21 tanesi Ayasofya-i Ke­

bir Vakfı'na bağlıydı. Gediklerin başka

esnafa devri yasaktı085l.

Diğer esnaf zümreleri gibi, yaycı ve

okçular da kanun ve törenlere sıkıca

bağlı, ayrı birer lonca, yine belirli sayı­

da dükkan vardır. Yaycı ve okçu dük­

kanları hem imalat, hem satış yeri idi.

Bu dükkanların yeri ve işletme hakkı

(gedik) sınırlandırılmış olduğundan,

her isteyen kişi, dilediŞi yerde dükkan

açamazdı. Her lonca, mensublarının

kendi aralarından seçtiği bir heyet tara­

fından yönetilirdi. Bu bağlamda her es­

naf loncası, kendi işini kendisi yürüten

ve denetleyen bağımsız birer kuruluş­

du086l. Yay yapıp satan esnafa da, Ke­

man fürOşan denirdi087l.

Okçu ve yaycı esnafının başlıca

müşterisi kemankeşler olduğundan,

onlarla sıkı ilişki içinde bulunurlar,

meydan günlerinde Ok Meydanı'na gi­

derek, sattıkları yaylara ve oklara gere­

ken düzen ve timarı verir, küçük tamir­

leri yaparlardı. Ok ve yay satışı da ço­

ğunlukla bu sırada olurdu. Bazı okçu

ve yaycı ustaları, tanınmış bir keman­

keşin hizmetine girer, yalnızca onun

_için ok ve yay yapar, idman ve atışla­

rında hep yanında bulunurlardı. Rekor

kırıldığında, okçu ve yaycıya da ödül

verilirdi. Bir örnek:Tozkoparan isken­

der, Edirne'deki Deve Kemal Menzi­

li'nde aşırı atıp rekor kırdığı için, Sultan

il. Bayezid 11 Cemaziyülevvel 916

(1510) tarihinde Tozkoparan'a bir ca­me benek ve 3000 akçe, yaycısı lçkoz

Ahmed'e ve okçusu Bahtiyarzade Hacı

Hasan Çelebi'ye SOO'er akçe ihsan et­

mişti!l 88)1(189l.

Okçu ve yaycı esnafı, her· zaman

ilişki halinde bulundukları kişilere satış

yaptıkları ve düşük kalite hiçbir şekilde

hoş karşılanmadığı için titiz çalışmak,

iyi iş çıkartmak zorundaydılar. Atışlar

sırasında okçu ve yaycılar da hazır bu­

lunduğundan, kusurları hemen yüzleri­

ne vurulurdu. Bu açıdan okçu ve yaycı

esnafı mesleklerine/sanatına, işine

önem verirlerdi. Okçuluk ve yaycılıkta,

kişi bu sanatı bu işin us~asından/şey­

hinden bey'at etmeden, icazet alma­

dan kendi kendine işleyemezdi. Eğer

işlerse, onun bu sanattan elde ettiği her

şey haram olur inacı hirfetin esasların­

dandı. Bu açıdan, hirfet'in(iş) fütüvvet­

teki yerini yaycılık ve okçuluk mesle­

ğinde de görmek mümkündür. Konu­

lan narh üstünde yüksek fiyatla yay ve

ok sipariş eden kemankeşler de vardı.

Eski okçu ustalarından kalan oklara bir

altına kadar ödendiği olurdu. Büyük

kemankeşlerin özel yaycı ve okçuları

bulunurdu; bunlar başkası için ok ve

yay yapamazlardı. Hizmetinde çalıştık­

ları kemankeşin vücut ölçüsünü, atış

üslubunu dikkate alarak ok ve yay ya­

parlar, atışlar sırasında timarını yapıp

hazır ederlerdi. Yayların baş tarafına

usta adı ve yapım tarihi yazılırdı. Bu

yaycının kalite üstünlüğü konusunda

hem iddia hem de sorumluluk sahibi

olduğunu göstermektedir1190l, (191).

Okçu ve yaycı esnafının, askeri

Page 30: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

imalathaneler ve orduyla da bazı ilişki­

leri vardı. Ordu ihtiyacını karşılayan si­

lah imalathanelerine zaman zaman, si­

vil esnaftan geçici veya sürekli olarak

san'at birle okçu ve yaycı ustalar alın ı r

ve üç ayda bir maaş ödenirdi(192l, !193).

Orducu Esnafı Ordu için gerekli olan ok ve yay,

esas itibarıyla respıl imalathanelerde

üretiliyor, yetmediği takdirde piyasa­

dan temin ediliyo~du. Ayrıca Kanun

gereğince, bir kısım esnaf kuruluşlara,

bu arada okçu ve yaycı loncaları, sefer

sırasında orducu esnafı vermek zorun­

daydılar. Orducular sefere katılarak,

ordu ihtiyaçlarının karşılanmasında ve

gerekli onarımların yapılmasında ordu­

ya yardımcı olurlardı. Esnafla ordu ara­

sındaki ilişki, ordunun büyümesi ve ih­

tiyaçlarının alabildiğince artması nede­

niyle 16.Yüzyıl ortalarında kurulmuş­

tur!l94l.

Yaycı ve okçu esnafının yardımcısı­

na ve okçuluğa yeni başlayana şakird

denirdi!l 95l. İstanbul' da 45 kadar ta­

limhane bulunyordu. Talimhane esnafı

buralardan aldıkları ücretle geçimlerini

sağlıyorlardıCl 96l.

Sultan ili Murad devrinde, 1582 yı­

lında At Meydanı'nda düzenlel'len ve

geceli gündüzlü 57 gün süren sünnet

düğününde, yaycı ve okçu esnafı da es­

naf loncaları arasında şenliğe ve geçit

törenlerine iştirak etmiştir(l 97l, (198l.

Sultan Ahmed'in dört oğlunun sün­

neti dolayısıyla, 1720 yılında yapılan

düğün için, Ok Meydanı .tahsis olun­

muştur. Düğünün 14. günü esnaf alayı­

nın geçidinde, Meydan kendilerinin ol­

duğu için, geçite kemankeşler, okçular

ve yaycılarla başlanıldı!l 99),. (2001.

Sultan iV. Murad devrindeki büyük

esnaf alayının geçişinde; önde şeyhleri

olmak üzı;re, okçu ve yaycı esnafı, at­

lar üzerine kurdukları küçük dükkanla­

ra ok ve yaylarını dizerek, unsurlar ve

ihtiyar atlı, şakirdler yaya olarak geç­

mişlerdir. Tirendaz ve kemankeşler ise,

şimşir kütüklere _ nişan atarak, havaya

attıkları okları düşerken yakalayarak ve

buna benzer hünerler göstererek geç­

mişlerdir<20l J, ı202ı.

7- SPOR AHLAKI PRENSiBi Okçuluk ve güreşte sosyal düzeni

ayakta tutan birtakım prensipler vardır.

Allah'ın övdüğü ahlak, peygamberlikle

birlikte "Ben güzel ahlakı tamamlamak

üzere geldim" diyen Hz.Muham­

med'de tamamlanmış ve kemale ermiş­

tir. Buna göre İslam güzel ahlaktır. Fü­

tüvveti besleyen ve fütüvvet ehlinin şi­

arı da bu ahlaktır. Bu itibarla Fütüvveti

Ahlaktan, ahlakı ise islam'dan ayrı dü­

şünmek imkansızdır. "Ahi 'kuruluşu"

ahlak kurallarını, daha önce hemen he­

men bütün İslam ülkelerinde bilinen

"fütüvvetname"llerden almaktadır. Fü­

tüvvet ehlind~ bulunması gereken ah­

laki şartları sporcularda da görmek

mümkündür{203),{204). Bunlardan biri

haya ve edeptir. Biri fıtri haya ki, insan­

ların yanında kapanması gerekli yerlerin

Page 31: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

kapatılması, gösterilmemesi demektir.

Pehlivan bunu kispetle yerine getiriyor.

İkind haya. ise;dinl. haya olup,- insanın

kendisini her an Yaratıcı'nın huzurun­

da hissetmesi ve yaptığı, yapacağı fiil­

den utanmasıdır. Bu haya Hz.Osman

hayasıdır<205l.

Atıcılar Kanunu ( Kanunname-i rı­

mat) yapılmadan önce, atıcıların ken­

dilerine özel töre ve kuralları bulunu­

yordu. Her türlü atışlar, yarışmalar, ye­

mek yeme, tekkede oti.ırma sırası, kab­

za alma, konuşma, selamlaşma bu töre

ve kurallara uyularak yapılıyordu. An­

cak yazılı bir kanunları yoktu. Buna

rağmen yüzyıllardan beri uygulana ge­

len adet-i kadimeler kanun diye adlan­

dırılmıştı. Atıcılar arasındaki anlaşmaz­

lıklar yine atıcılar arasından yetişmiş

saygı değer bilgili kişilerce çözülebili­

yordu. Atıcılar arasındaki anlaşmazlık­

ları padişah da kadılar da törelere ve

adet-i kadimelere saygılı oldukları için,

çözmeye yetkili değillerdi. 1640-1682

yılları arasında Ok Meydanı ve Tekke­

si yönetimi yaycı ve okçu esnafının eli­

ne geçti. Halbuki onların yay ve ok

yapmaktan başka atıcılıkla hiçbir bilgi­

leri olmadığı halde, meydanda kabza

verme, taş dikme, menzil ve puta yarış­

maları hep onların izniyle yapılır ol­

muştu. Atıcılığın ehli olmadıkları halde

kendi yandaşlarını meydan ihtiyarı

yaptılar. Ok ve yaycı esnafı Kemankeş

Mustafa'nın yakındığı ve açıklandığı

gibi rüşvetle taş diktirmeğe kadar varan

usulsüzlükler yapmaktan çekinmediler.

Atıcılar bu durumun düzeltilmesi için

devlet büyüklerine müracaat ederek,

. bir çare bulunmasını . istediler . . Bunun

üzerine Sadrazam Merzifonlu Kara

Mustafa Paşa, senelerden beri süre ge­

len atıcı-yaycı ve okçu anlaşmazlığına

bir son vermek ve atıcıları, yaycılarla

okçuların elinden kurtarya karar verdi.

Bunun için bir kanun yapılmasını İstan­

bul Efendisi (Kadısı) ile Yeniçeri Ağası

Tekirdağlı Bekri Mustafa Paşa'dan iste­

di. O yılın (1682) Ağustos ayında, biz­

zat atıcılık yapmış 40 kişilik bir kurul

(Şura) toplanarak, atıcılar kanunu ka­

nunname-i rımat'ı hazırladı. 1682 yı­

lında Atıcılar kanunu yapıldıktan sonra

da 'Çoğu töre ve kurallar değişmedi.

Çünkü, Atıcılar Kanunu özellikle yaycı

ve okçu esnafını meydandan uzaklaş­

tırmak amacıyla yapıldığı için, meyda­

nın ve tekkenin içindeki davranışları

kapsıyordu. Osmanlı Devleti'nin bütün

ok meydanlarında, bu yasa uygulanı­

yor, yasaya aykırı hareket edenlerin

menzilleri kabul edilmiyordu. Bu ya­

sadan sonra atıcılığa yararlı olacak bir

kural (adet-i müstahsen) olur ve Sicil

Defteri'nde ismi yazılı bütün atıcı peh­

livanlar ile Meydan İhtiyarları tarafın­

dan uygun görülürse onların da bu ki­

taba eklenmesi kararlaştırılır<206l.

Atıcı pehlivan atış yapacağı yere

vardığı zaman, kendisinden eski pehli­

van da bulunuyorsa ondan ewel atma­

yıp eskililiğe/tecrübeliliğe/kıdemliliğe

saygı gösterilirdi. Bir atıcı ok atarken

arkasından diğer bir pehlivan (başka

Page 32: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Ayak yeri'nden) ok atmazdı<207l.

Atıcılar, menzil sahibi olan (taş dik­

miş) veya Müstehak-ı menzil bulunan

(900 geze ok atmış ama menzil taşı di­

kememiş) atıcıların bilgilisi ve yaşlısı

içinden seçilmiş Şeyhü'I Meydan ve di­

ğer ihtiyarlara her zaman saygılı olmak

ve onların yapacağı tören (Ayin) ve·

adetlere uyarlardı(208).

Ok Meydanı'nda meydan adabı na

(usul, töre ve davranışlar) herkesin titiz­

likle uyması gerekirdi. Fütüwete mugay­

yir bir hal bulunana Yolsuz denir. Yolsu­

zun şer', kanun ve fütüwet yolu ile

edeplenmesi gerekir. Fütüwetten düşü­

ren amellere yer verilmezdi. Yolsuzluk

ve saygısızlık yapan kimseler, "Bizimle

oturma!" denilerek azarlanır ve pişman

olup özür dileyinceye kadar meydana

alınmazlardı. Okçuluk geleneğindeki bu

durum fütüvette de vardı<209l, (210>.

Ok Meydanı'nda sözü dinlenmesi,

saygıda kusur edilmemesi gereken kiş i­

ler, bütün meydan ihtiyarları ve üstadlar

"vacibü'r riaye-i meydan" unvanıyla

anılırdı. Rikab-ı Hümayun Atıcıbaşısı il-e

okçubaşısı da böyle kimselerdi(211).

Menzil atılacağı zaman, meydan ih­

tiyarlarından izin alındıktan sonra

menzil atılır ve bir menzilin Ayak-ye­

ri'nde durup idman (meşk) için ok atıl­mazd 1c212ı.

8- BiLGi BIRiKIMiNlN AKTARILMASI, SÜREKLiLiK Okçuluk ve güreş geleneğinin de-

vam ettirilmiş olmasında, bu sporlara

ait bilgi birikiminin aktarı.iması ve sü­

rekliliği de etkili olmuştur. Okçuluk ri­

salelerinde, yeni başlayanlara, muhak­

kak iyi bir üstattan ders almaları öğüt­

lenmektedir<213l. Eski sporcular, başarı­

lı bir ok atışı için · öncelikle şu üç şeyi

gerekli görmüşlerdir: Usta atıcı, iyi yay

ve iyi ok(614l.

Kabza talibinin önce bir üstadı razı

edip(üstat edinmek/üstat tutunmak)

kendisine bir üstad edinmesi, onun ne­

zaretinde gerekli eğitimi görmesi, atış

usüllerini kaidelere uygun olarak öğ­renmesi, idmana ara vermemesi ve

onun elinden kabza /icazet alması ge­

rekirdi. Kabza alıp sicilli kemankeş ol­

mak demek icazetli kemankeş demek­

ti. artık bu unvandan sonra Tekke'de

yemek yiyebilirdi. Talib ayrıca kendi­

sine, ookçuluk ve meydan töresini öğ­

renmek üzere tecrübeli taliblerden ve­

ya kabza sahibi kemankeşlerden birini

yol kardeşi kıdemli arkadaş olarak se­

çer, ondan tekke ve meydan törelerini

öğrenirdi. Talibin yol kardeşi tutma,

ondan edeb ve erkanı öğrenme töresi de

ahilik ile benzerlik göstermektedir. Bu

gerek okçuluk sporunda ve gerekse Ok

Meydanı'nda düzenelenen İörenleröe, titizlikle uygulanmağa çalışılan yerleş- ·

miş ve katılaşmış bazı davranışlar dikka­

ti çekmektedir. Bunların kökleri, fütüwet

inanaçlarında. kendini .göstermekte­

dir<215l, (216), ıım, ı21aı. Okçulukta sağı­

nı ve solunu öğrenmek; bu mesleğin sı­

kıntılarını çekip usta kemankeş olmaya;

şast ve kabzadan geçmek denirdiC219l.

Page 33: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Türkler, geçmişte dünyanın en güç­

lü pehlivanları ve en iyi atıcılarını ' ye­

tiştirmiş ise bunun başlıca nedeni, o

çağın bilimsel kurallarıyla eğitim ve

öğretim veren, her birisi kendi düze­

yinnde birer spor okulu diyebileceği­

miz, Enderun, Tekke ve Talimhaneler

açılmış olması ve spor meydanlarının

tesis edilmesidir. Bu okullardaki ve

meydanlardaki üstatlar, kendi branşın­

da, o spor dalının tekn!ğini en iyi şekil­

de öğretebilecek bilgili, tecrübeli ve

ahlak! yönden olabilecek yaşlı sporcu­

lardan seçilirdi. Hiçbir zamanda "Toz­

koparan lskender, sen cihan şampiyo­

nusun gel Atıcılar Tekkesi'ne veya Ye­

niçeri Talimhanesi'ne şeyh ol" gibi ka­

nuna, kurala aykırı hareket eden Os­

manlı padişahı da asla görülmemiştir.

Çünkü onlar da o spor okullarında ve

spor meydanlarında eğitim gördükleri

için, sporun kurallarının neler olduğu­

nu biliyorlardı1220l. "Her gün meydan­

da 300 kez sabah, 300 kez ikindiden

sonra ve 300 kez de akşama yakın ata­

sın. Bir ay böylece idman idesin ve bir

gün ara vermiyesin ... Bu şekilde idman

yapıp anlatılan kurallara uymazsan,

Zaloğlu Rüstem olsan başarılı olamaz-·

sın. Çünkü .mezil kuvvet (zor) ile atıl­

maz, teknik(san'at) ile atılır"(221l.

Rekorların erişilmesi imkansız spor­

cuları yetiştiren üstatların, en önem

verdikleri konunun idman olduğunu,

çağımıza kadar gelen kitaplardan anlı­

yoruz. Onlara göre: "Sen idmanı bir

gün bırakırsan, idman seni yirmi gün

bırakır." Bu sözle, başarıya ulaşmak

için hiç aksatmadan idman yapmak

şarttır. Eğer bir gün idman yapılmazsa,

eski durumuna gelebilmesi için yirmi

gün çalışması gerektiği anlatılmak iste­

niyor. İdmana bu kadar önem veren

Osmanlı atıcılarının çalışma düzenleri

ve aldıkları başarılı sonuçlar günümü­

zün sporcularına da ıŞık tutacak bilgi

birikimine sahiptir(222ı.

SONUÇ

Türklük gelenekleri, İslam! kurallar,

pir, hiyerarşi, ritüeller, sosyal dayanış­

ma, spor ahlakı prensibi ve bilgi biri­

kiminin aktarılması ve sürekllilik boyu­

tunda incelendiğinde sonuç olarak

şunları vurgulamak gerekir: Güreş ve

okçuluk Türklerin sosyal yaşantısında

önemli yeri olan sporlardandır. İslami­

yet'in kabülünden sonra ok ve yaya di­

ni anlam eklenmiş olup, sünnet hatta

farz-ı kifaye sayılmıştır. Halife Nasır Li­

dinillah'ın 1183'te gönderdiği emirler­

de ok atmaya da yer verilmiştir. Ahilik

örgütü yurt savunmasında askeri ve

sportif gelenekleri canlı tutmuştur. Si­

lah bilgisi ve sporunu elde etmek için,

ahi görmek, şeyh görmek ve bir genci

eğitip yetiştirmek gerekiyordu. Ahiliğin

etkisiyle yay dini anlamlarla sembol­

leştirilmiş, din adamları ve ahiler ok

meydanlarında ok atıp menzil taşı dik­

mişlerdir ki bu menzillerden birisinin

adı Ahi Menzili'dir.

Güreşlerde dini törenlere yer

Page 34: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

verilmekte, Ahllikteki gibi bazı ritüel­

ler uygulanmaktadır. Güreşe giriş ve çı­

kışlarda, pehlivanların davranışlarında

kendini gösteren özelliklerin birçoğu

ahilikte bütünleşmektedir. Ahilikteki

pir, güreş ve okçulukta da vardır. Gü­

reşçilerin piri, Hz. Mahmud Pir-i Yar-ı

Veli; ok atıcılarının piri, Sa'd-ı bin EbO

vakkas, ok yapanların piri, Hz. İsmail,

yay yapanların piri: Hz. İbrahim, ok ve

yay düzenlerin piri, Ebu Muhammed

İmanu' 1-Kavvas' dır.

Ahilikteki ritüeller güreş ve okçuluk

sporunda da vardır. Sporcular abdestsiz

kispet giymezler, yay'ı tut- mazlar ve

meydana girmezler. Ok atışlarına ve gü­

reŞe besmele ile başlanır. Kispetin bazı

ritüelleri içermekte, ahilikte şeddin sı ­

ğandığı gibi kispetde sığanmaktadır.

Ahilikte olduğu gibi pehlivan tekke­

lerinde de üçlü hiyerarşik yapı vardır.

Bunlar: çırak, miyander ve şeyh'tir.

Okçulukta bir basamaktan diğerine ge­

çişte; performans, liyakat ve icazet 61-

mak üzere üç esasa uyulmaktadır. Ok

meydanının yönetiminde birinci dere­

cede sorumlu olan yetkili kişi Meydan

Şeyhi'dir. Meydan toplantılarında kı­

dem ve protokol sırası gözetilerek otu­

rulurdu. Okçuların kendi branşİarında

yükseldiklerini başkalarına göstermek

için Küçük ve Büyük Kabza sınavları

yapılmaktadır. Bu merasimler ile hiz­

mete ait Emanel'in teslimi yapılır. Mey­

dan Şeyhi'nden Kemankeşlik Sırrı'nı

alan atıcının adı Okçular Sicili'ne yazı­

lır. Atıcının Defterli olması demek, ke­

mankeş olması/Ah-ı kabza demektir.

Bu unvanı alan atıcı koluna Kolçak ta­

kabilir. Padişah huzurunda atış yapma­

ya hak kazanmış olur.

Ahilikte olduğu gibi, okçuluk ve gü­

reşte de sporculara maddi ve manevi

desteğin sağlandığı bir sosyal dayanış­

ma mevcuttur. Okçuluğu ve güreşi

ayakta tutan bu davranışlara ait pek

çok örnek mev~uttur. Gazilerin ve hal­

kın ok atması için Okçular/firendazlar

Tekkesi Vakfı kurulmuştur. Vakfın na­

kit gelirinden, menkul ve gayrımenkul

mallarının korunmasından sorumlu

kimseye Şeyh-i Mütevelli Akçe-i Vakf- ı

NukOd denirdi.

Okçu ve yaycı esnafı ayrı ayrı lon­

calar halinde ve kendilerine ait çarşı­

larda toplanırlardı. Bazı okçu ve yaycı

ustaları, tanınmış kemankeşlerin hiz­

metine girerlerdi. Okçuluk ve yaycılık­

ta kişi bu sanatı bu işin ustasından/şey­

hinden bey'at ederek, icazet alarak iş­

lerdi.

Okçuluk ve güreşte düzeni aya~ta

tutan birtakım ahlaki prensipler vardı. ·

Atıcılar Kanunu (Kanunname-i Rımat), Ok Meydanı'nın ve tekkesinin içindeki

davranışları k~psıyordu. Atış yapılırken

eskiliğe/ tecrübeliliğe/ kıdemliliğe saygı

gösterilirdi. Ok Meydanı'nda "meydan

adabı"na (usul, töre ve. davranışlar)

herkesin titizlikle uyması gerekirdi.

Page 35: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

. b 1 Ok Meydanı Tekkesi'ne Belge 1 : lstan u . Taamiyye Bağlanmasına Oaır

Sultan iV. Mehmed'in Bir Fermanı.

. b 1 Ok Meydanı Tekkesi'ne Belge 3: lstan u O . Taamiyye Bağlanmasına aır

Sultan 111. Mustafa'nın Bir Fermanı.

. b 1 Ok Meydanı Tekkesi'ne Belge 2: lstan u . Taamiyye Bağlanmasına Daır

Sultan 111. Ahmed'in Bir Fermanı.

. b 1 Ok Meydanı Tekkesi'ne Belge 4: lstan u 1 il Pirinç ve Yağ Tahsisi için Su tan . Mahmud'un Bir Fermanı.

mm------~-

Page 36: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

• l

Belge 5: İstanbul Ok Meydanı Tekkesi'ne Ekmek Tahsisi Hakkında Sultan JJ.

Mahmud'un Bir Fermanı.

KAYNAKLAR 1. Ünsal Yücel, Türk Okçuluğu, Atatürk Yük­

sek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi Yayın ı :

182, Ankara, 1999, s.35. 2. Yücel,a.g.e.,s.35.

3. Yücel,a.g.e.,s.35-36.

4. Yücel,a.g.e.,s.36, 103.

5. Atıf Kahraman, Osmanl ı Devleti'nde Spor, Kültür Bakanlığı Yayınları:1697, Başvuru Ki­

tapları Dizisi: 27, Ankara, 1995, s.437. 6. Yücel,a.g.e.,s.36.

7. Yücel,a.g.e.,s.4. 8. Yücel,a.g.e.,s.14.

9. Osman Turan,, Selçuklular Tarihi ve Türk ls-lam Medeniyeti, Ankara, 1965, s.62,78.

10. Yücel,a.g.e.,s.7.

11. Yücel,a.g.e.,s.19-20, 117.

12. Dedem Korkudurı Kitabı, Hazırlayan:Orlıan

Şaik Gökyay, lstanbul, 1973, s .. 36-37,40,50-

Belge 6: İstanbul Ok Meydanı'na Et Tahsisi Hakkında Sultan il. Mahmud'un Bir Fermanı.

51. 13. Yücel,a.g.e.,s.22.

14. Yücel,a.g.e.,s.158. 15. Yücel,a.g.e.,s.6.

16. Yücel,a.g.e.,s.7. 17. Yücel,a.g.e.,s.28.

18. Ali Torun, Türk Edebiyatında Türkçe Fütüv­

vet-Nameler Üzerine Bir inceleme, Kültür Bakanlığı Yayınları:

2109, Başvuru Kitapları Dizisi:55, Ankara,

1998, s.9. 19. Yücel,a.g.e.,s.4, 14.

20. Kur'an ·I Kerim VllJ, 17.

21. Yücel,a.g.e.,s.28.

22. Kur'an-ı Kerim,Vlll,60. 23. Yücel,a.g.e.,s.28.

24. Abdullah b.Melımed, Fezail-i .Keman (Hadis-i

Erbain), TSM Kütüphanesi. E.H.1418. Bkz.

Okçuzade Mehmed Efendi, Ayat-ı Erbain ve

Page 37: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

Hadis-i Erbain, istanbul, 1311. 25. Yücel,a.g.e.,s.29. 26. Yücel,a.g.e.,s.29. 27. Evliya Çelebi, Seyahatname, CilU, s.581. 28. Yücel,a.g.e.,s.29. 29. Yücel,a.g.e.,s.29-30. 30. Mehmed Vahid Paşa, Seyyid, Minhacü'r Ru­

mat, lstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, T.Y. 1655, v .. 22a.

31. Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Vll.Dizi-Sa­yı.104, Ankara, 1989, s.6, 124, 184.

32. Yücel,a.g.e.,s.261 .

33. Torun,a.g.e.,s.96. • 34. Yücel, a.g.e., a.g.e.,s.302. 36. Yücel,a.g.e., s.130, 162. 37. Katip Abdullah Efendi, Tezkiretür-Rumat,

Topkapı Sarayı Kütüphanesi, s.v.3a-b, 4a-b, 36a, 39b, 40b.

38. Halil Hasib, Seyyid, Tuhfetü'I Hasib, Topka­pı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Hazine 627, v.19a,22a.

39. Mustafa Kani, Telhis-i Resailü'r-Rumat, lstan­bul (Matbaa-i Amire), 1263 (1847), s.255-257.

40. Sultan Mahmud'u Sani Zamanındaki Ke­mankeşler, istanbul Üniversitesi Kütüphane­si, T.Y. 2694, v.20a,21b.

41. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.418. 42. Yücel,a.g.e.,s.49. 43. Özbay Güven, Türklerde Spor Kültürü, Ge­

liştirilmiş ikinci Baskı, Atatürk Kültür Merke­zi Yayını, No:44, Ankara, 1999, s.73.

44. Torun, a.g.e., s.119. 45. Atıf Kahraman, Cumhuriyete Kadar Türk Gü­

reşi, Cilt:l, Kültür Bakanlığı Yayınları:1028, Kültür Eserleri Dizisi:133, Ankara, 1989,s.35.

46. Toru~ı,a.g.e.,s.78-79. 47. Torun,a.g.e.,s.81. 48. Torun, a.g.e.,s.134. 49. Kahraman, 1989,a.g.e.,s.77-78. SO. Meydan Larousse Büyük LOgat ve Ansiklope­

di, (Sabah Gazetesi Armağanı), Cilt:l 3, s.26. 51. Turgut K. Tüfekçibaşı, Doğanay Mehter,

Mehter Yayınları:l, Bursa, 1965, s.42. 52. Mehter Bandosu, Mehter Konseri (Dua/Gül­

bank), Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komu-

tanlığı, KB 91.34. ü.790. 53. Torun,a.g.e.,s.73. 54. Torun,a.g.e.,s.134. 55. Torun,a.g.e.,s.133. 56. Lütfi Sezen, Halk Edebiyatında Hamzaname­

ler, Kültür Bakanlİğı:l 287, Gençlik ve Halk Kitapları:59, Ankara, 1991, s.VI, Vll.

57. Kahraman, 1989, a.g.e., s.99, 119, 120. 58. Torun, a.g.e., s.64. 59. Torun,a.g.e.,s.63,152-153,286. 60. Torun,a.g.e.,s.60. 61. Güven,a.g.e.,s.75. 62. Yücel,a.g.e.,s.8,420,422. 63. Yücel,a.g.e.,s.89,430. 64. Katip Abdullah Efendi,a.g.e.,v.19b-20a. 65. Yücel,~.g.e.,s.98,398. 66. Yücel,a.g.e.,s.411. 67. Yücel,a.g.e.,s.41 O. 68. Yücel,a.g.e.,s.412. 69. Yücel,a.g.e.,s.98. 70. Yücel ,a.g.e.,s.98. 71. Yücel,a.g.e.,s.98. 72. Yücel,a.g.e.,s.398. 73. Yücel,a.g.e.,s.408. 74. Yücel,a.g.e".,s.407. 75. Yücel,a.g.e.,s.420. 76. Yücel,a.g.e.,s.421. 77. Yücel,a.g.e.,s.401. 78. Yücel,a.g.e.,401. 79. Yücel,a.g.e.,.s.98. 80. Yücel,a.g.e.,s.98. 81. Yücel,a.g.e.,s.411. 82. Yücel,a.g.e.,s.412. 83. Yücel,a.g.e.,s.413. 84. Torun,a.g.e.,s.87,92-93, 180.

85. Torun,a.g.e.,s.97. 86. Torun,a.g.e.,s.80,92, 178. 87. Güven,a.g.e.,s.7 4. 88. Torun,a.g.e.,s.245. 89. Torun,a.g.e.,s.15, 475, 477. 90. Güven,a.g.e.,s.74-75. 91. Torun,a.g.e.,s.215-216, 245-246. 92. Torun,a.g.e.,s97,.247. 93. Torun,a.g.e.,s.181. 94. Kahraman, 1989,a.g.e.,s.91. 95. Torun,a.g.e.,s.97. 96. Yücel,a.g.e.,s.158,387.

Page 38: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

97. Torun,a.g.e.,s.183. 98. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.387. 99. Yücel,a.g.e.,s.97. 100. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.387. 101. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.388. 102. Yücel,a.g.e.,s.100,406. 103. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.388. 104. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.389. 105. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.390-391. 106. Yücel,a.g.e.,s.102. 107. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.391. 108. Yücel,a.g.e.,s.102-103.

109. Kahraman, 1995,tg.e.,s.415. 11 O. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.389-391. 111. Yücel,a.g.e.,s.99. 112. Yücel,a.g.e.,s.102, 403, 407. 113. Mustafa Kani,a.g.e.,s.50-51. 114. Yücel,a.g.e.,s.103. 115. Yücel,a.g.e.,s.103. 116. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.389. 117. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.408. 118. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.418. 119. Torun,a.g.e.,s.93. 120. Torun,a.g.e.,s.93. 121. Annemarıe Schımmel, Sayı ların Gizemi,

Kabalcı Yayınları, lstanbul, 1998, s.16 l. 122. Yücel,a.g.e.,s.111. 123. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.66,258,410,413-

414. 124. Torun,a.g.e.,s.219. 125. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.389-414. 126. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.258-

259 ,386,389 ,414,429 ,436-437. 127. Yücel,a.g.e.,s.193-194, 219. 128. Yücel,a.g.e.,s.103-104. 129. Yücel,a.g.e.,s.112-113. 130. Yücel,a.g.e.,s.115. 131. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.438. 132. Yücel,a.g.e.,s.415. 133. Yücel,a.g.e.,s.112-113,425. 134. Yücel,a.g.e., s.187. 135. Halil Hasib,a.g.e.,v.13a. 136. Katip Abdullah Efendi,a.g.e.,v.29b-

29a,55b. 137. Mustafa Kani,a.g.e.,s.238. 138. Sultan Mahmud'u Sani Zamanındaki Ke­

mankeşler,a.g.e.,v.14b.

139. Yücel,a.g.e.,s.177. 140. Halil Hasib, a.g.e., v.lOb, 12b,13b-

14a, 17b. 141. Katip Abdullah Efendi, a.g.e.,v24a-b,27b-

28b,29ab,34b. 142. Mustafa Kani, a.g.e., s.234, ·245, 253,263. 143. Sultan Mahmud'u Sani Zaman ındaki Ke-

mankeşler,a.g.e.,v.12a, l 3b, 15a, 17b. 144. Yücel,a.g.e.,s.183. 145. Halil J-lasib,a.g.e.,v.16b. 146. Katip Abdullah Efendi,a.g.e.,s.v33a. 147. Mustafa Kani,a.g.e.,s.254.

148. Sultan Mahmud'u Sani Zamanındaki Ke­mankeşler, a.g.e.,v.17a.

149. Yücel,a.g.e.,s.205.

150. Halim Baki.Kunter, "Fatih'in lstanbul'da ilk Eseri", Ülkü, Yen.i Seri, Cilt:lll, Sayı:25, 1942, s.7.

151 . Yücel,a.g.e.,s.68. 152. Halim Baki Kunter, "Atıcılar Kanunname­

si", Tarih Vesikaları, C.11, Sayı:l0,1942, s.253-274 ..

153. Yücel,a.g.e.,s.58,68. 154. Yücel,a.g.e.,s.55,57. 155. Yücel,a.g.e.,s.413.

156. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.429. 157. Yücel,a.g.e.,s.78,85.

158. Tayyib Gökbilgin,XV.XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası, lstanbul, 1952, s.432.

159. Yücel,a.g.e.,s.85. 160. İsmail Fazıl Ayanoğlu, Ok Meydanı ve Ok-

çuluk Tarihi, lstanbul, 1974, s.39. 161. Yücel,a.g.e.,s.80. 162. Evliya Çelebi,a.g.e.,s.421. 163. Yücel,a.g.e.,s.85, 183. 164. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.305 . . 165. Yücel,a.g.e.,s.85-86,238. 166. Yücel,a.g.e.,s.80. 167. Sürname-i Vehbi, Topkapı Sarayı Müzesi

Kütüphanesi, 111.Ahmed 3593, v .. 8a, lOb, 12b, 145a.

168. Yücel,a.g.e.,s.86. 169. Yücel,a.g.e.,s.86-87. 170. Yücel,a.g.e.,s.87. 171 . Yücel,a.g.e.,s.87. 172. Yücel,a.g.e.,s.87. 173. Yücel,a.g.e.,s.87.

Page 39: Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Vell - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01093/2003_27/2003_27_GUVENO.pdf · Padişah, zengin, fakir, büyük ve küçük ayırımı yapılmadan herkes

174. Yücel,a.g.e.,s.s.88. 175. Yücel,a.g.e.,s.83. 176. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.437. 177. Yücel,a.g.e.,s.87. 178. Yücel,a .. g.e.,s.178. 179. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.371. 180. Yücel,a.g.e.,s.22. 181. Yücel,a.g.e.,s.22. 182. Yücel,a.g.e.,s.317. 183. A. Gölpınarl ı , "lslam ve Türk il lerinde Fü­

tüvvet Teşki l atı ve Kaynakları," lstanbul Üniversitesi iktisat Fakültesi Mecmuası, C.11 (1949-1950), Sayı:l-4, s.353-354.

184. Osman Ergin, Mecelle-i ,Umür-u Belediye, C.I (Tarih-i Teşkilat-ı Belediye), lstanbul, 1338(1922), s.479- 768.

185. Yücel,a.g.e.,s.241,317. 186. Yücel,a.g.e.,s.317. 187. Yücel,a.g.e.,s.406. 188. YÜcel,a.g.e.,s.318. 189. Defter-i Müsveddat-ı ln'amat ve Tasaddu­

kat ve Teşrifat ve lrsaliyyat, lstanbul Beledi­ye Kütüphanesi, M.Cevdet, No.0.71,s. 395.

190. Yücel,a.g.e.,s.240-242. 191. Torun,a.g.e.,s.113,115. 192. Yücel,a.g.e.,s.318. 193. Defter-i Müsveddat-ı ln'amat ve Tasaddu­

kat ve Teşrif~t ve lrsaliyyat, a.g.e., s.178, 316, 370, 423.

194. Yücel,a.g.e.,s.25-26,319. 195. Yücel,a.g.e.,s.422. 196. Yücel,a.g.e.,s.45. 197. Yücel,a.g.e.,s.54. 198. 111. Murad SCırnamesi, Topkapı Sarayı Mü­

zesi Kütüphanesi, Hazine 1344, v.106a,

146a. 199. Yücel,a.g.e.,s.55.

200. Sürname-i Vehbi,a.g.e.,v.127a. 201. Yücel,a.g.e.,s.55.

202. Evliya Çelebi,a.g.e.,s.579-581. 203. Torun,a.g.e.,s.423.

204. Çağatay,a .g.e.,s.XI.

205. Torun,a.g.e.,s.424. 206. Kahraman, 1995 ,a .g .e .,s .41 9-420-

421,426,435.

207. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.435-436. 208. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.435.

209. Yücel,a.g.e.,s.411.

21 O. Torun,a.g.e.,s.1 10-201. 211. Yücel,a.g.e.,s. 427.

212. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.436.

213. Yücel,a.g.e.,s.99. 214. Yücel,a.g.e.,s.274.

215. Yücel,a.g.e.,s.99, 103,426,429.

216. Ergin,a.g.e.,s.479-768.

217. Gölpınarlı,a.g.m.,s.353-354.

218. F. Taeschner, "İslam Orta Çağında Fütüv­

vet Teşkilatı", lstanbul Üniversi tesi iktisat Mecmuası, C.15, Ekim 1953-Temmuz 1954, No:l-4, s.31-32.

219. Yücel,a.g.e.,s.423.

220. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.392. 221. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.408.

222. Kahraman, 1995,a.g.e.,s.392.

DiPNOTLAR 1. 13-15 Ekim 1999 tarihleri arasında Kültür Ba­

kanlığı Halk Kültürlerini Araştı rma ve Geliştir­

me Genel Müdürlüğü tarafı ndan Kırşeh ir'de

düzenlenen il.Uluslar Arası Ahilik Kültürü

Sernpozyumu'nda bildiri olarak sunulmuştur.

2. Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yük­

sek Okulu Öğret.im Üyesi