12
ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU - INTERNATIONAL AMASYA SCHOLARS’ SYMPOSIUM - 21-23 NİSAN 2017 ● AMASYA BİLDİRİLER KİTABI - I Bu sempozyum T. C. Amasya Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiĢtir. AMASYA 2017

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMU

- INTERNATIONAL AMASYA SCHOLARS’

SYMPOSIUM -

21-23 NİSAN 2017 ● AMASYA

BİLDİRİLER KİTABI - I

Bu sempozyum T. C. Amasya Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiĢtir.

AMASYA ● 2017

Page 2: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

DEDE CÖNGĠ’NĠN “HÂġĠYE AL ġERHĠ’L-ĠZZÎ FĠ’T-TASRÎF LĠ’T-TAFTAZÂNΔSĠNDE

YÖNTEMĠ

Hasan Selim KIROĞLU*

Özet

Dede Cöngi (Dede Halîfe/Kara Dede) Kemâlüddîn Ġbrâhim b. BahĢî b. Ġbrâhim (975/1567),

Anadolu‟nun Amasya Ġli Sonusa (Uluköy) kasabasında doğmuĢ ve gençlik yıllarını Amasya‟da geçirmiĢ

Kanuni devrinin önemli âlimlerdendir. Bursa, Amasya, Tire, Merzifon, Diyarbakır ve Ġznik‟te bulunan

çeĢitli medreselerde müderrislik yapmıĢtır. Dede Cöngi; Tefsir, Hadis, Fıkıh, Furu‟, Usul, Tabakat, Nahiv

ve diğer ilimlerde pek çok eser kaleme almıĢtır. Bu eserler arasında önemli bir yer tutan Taftazânî‟nin

Zencânî‟ye ait Ġzzî adlı kitabına yazdığı “HâĢiye Alâ ġerhi‟l-Ġzzî Fi‟t-Tasrîf Li‟t-Taftazânî” adlı haĢiyesidir.

Eser Süleymâniye kütüphanesinin pek çok bölümünde çeĢitli yazı sitillerinde yazmaları mevcuttur.

Nevarki bu haĢiye, XVI. yüzyıl Osmanlı dönemi sarf ve nahiv çalıĢmalarına daha da önemlisi Osmanlı

dönemi dil felsefesine bir hayli ıĢık tutmasına rağmen eserin Ģimdiye kadar gördüğümüz bir edisyon

kritiği henüz yapılmamıĢ olmasıdır. Bununla beraber bizim bu çalıĢmayı ele almamızın nedeni, ilim

dünyasında eserin tanıtımının yaygınlaĢtıracağı ve tahkikini hızlandıracağında Ģüphe yoktur. Eser, sarf

ilmini ve bazı nahiv kurallarını içeren iki yüz küsur varaklık bir haĢiye olduğundan eserin bütün

konularını bihakkın çalıĢmak maksadımızı aĢacağı gibi takatimizin buna imkân ve ihtimal vermesi de

mümkün değildir. Bu nedenle biz bu eserde, Dede Cöngi‟nin ele alıĢ biçimini örneklerle anlatmaya

çalıĢacağız. Sarf ve nahiv ilkeleri açısından Dede Cöngi‟nin haĢiyesi Zencânî ve Taftazânî‟yi taklit ve

teyid mi ediyor, onların uzantısı mıdır yoksa bir inĢâ, yeniden bir imar mıdır, dil felsefesi açısından ibda‟

ve icat mahiyetinde yaklaĢımlar var mıdır bu konuyu etraflıca ele alıp incelemeye çalıĢacağız.

Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem.

Dede Jungi’s Methodology in “Ḥâšiyah ʿalâ Šarhi’l-ʿIzzî fî’t-TaĢrîf li’t-Taftazânî”

Abstract

Born in the Anatolian town of Sunusa (Uluköy) and spending his youth in the city of Amasya Dede

Jungi (Dede Ḵalîfah/Qara Dede) Kamâluddîn Ibrâhîm b. Bahšî b. Ibrâhîm (975/1567) was an important

scholar during Sultan Suleiman‟s era. Teaching in various madrasas in the cities of Bursa, Amasya,

Tire, Merzifon, Diyarbakır, and Iznik, Jungi authored many works on Qur‟ân exigesis (tefsîr), hadîṯ,

jurisprudence (fiqh), branches (furûʿ), methodology (usûl), biography (tabaqât), and grammar

(nuḥât), among other fields. The most important of these works is his footnote on “Ḥâšiyah ʿalâ

šarḥi‟l-ʿizzî fî‟t-taṣrîf li‟t-taftazânî” that Taftazânî wrote on Zanjânî‟s ʿIzzî. This specific work is in

various sections of Istanbul‟s Süleymaniye library written in a variety of styles. For whatever reason

however, although this footnote sheds light on 16th century Ottoman works on grammar (naḥw) and

morphology (ṣarf) and more importantly the philosophy of language during the Ottoman period, no

critical edition has yet to be performed on this specific work. In addition to performing such a critique,

our study will not only introduce this work to the academic world, but also expedite research

performed on it. Since this footnote contains roughly two hundred pages of morphology and grammar

rules, it is beyond our abilities to treat every subject contained in it. For this reason, we will attempt to

explain, using examples, Dede Jungi‟s method of treating the subjects included in his works. In

specific, we will attempt to examine in great detail from a grammatical and morphological perspective

whether Dede Jungi‟s footnote imitates and confirms Zanjânî and Taftazânî abd forms an extension of

their work, or is otherwise a new construction entirely, on the one hand, and whether there exist

approaches of an innovative and inventive nature from a philosophy of language perspective, on the

other.

Keywords: Dede Jungı, Ḥâšiyah, Šarḥı‟l-ʿızzî, Taftazânî, Methodology.

* Yrd. Doç. Dr., Sinop Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi, [email protected]/[email protected].

Page 3: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

714 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU

GiriĢ

Müellifimiz Dede Cöngi, m. XVI. yüzyıl Osmanlı âlimlerinden olup; Ġbrâhîm b. Zeyneddîn Yahya

b. BahĢî b. Ġbrâhîm el-Âmâsî el-Rûmî Kemâleddîn Ģeklinde kayıtlarda geçmektedir.1 Doğum tarihi tam

olarak bilinmemekle beraber, kaynaklardan m. XVI. yüzyılın baĢlarında doğduğu görülmektedir.2

Günümüzde Amasya‟nın TaĢova ilçesi, Sonusa (Uluköy) köyünde doğduğu anlaĢılmaktadır. Dede

Halîfe, Dede Efendi ve Tire Kara Kadı Medresesi‟nde müderrislik yapması nedeniyle Kara Dede olarak

da tanınmıĢtır. Dede Cöngi, eserlerini cönk defterlerine yazdığı için talebeleri tarafından kendisine

“Dede Cöngî” lakabı verildiği zannedilmektedir.3

Dede Cöngî, Amasya‟da yirmili yaĢlara kadar debbağlık (deri tabaklama) mesleğiyle uğraĢtığı

bir zamanda4 dönemin âlimlerine ziyafet verileceğini duyunca davet edilmemesine karĢın, ilme ve ilim

insanlarına merakından dolayı ziyafete gider. Orada yaĢadığı tatsız bir hadise yüzünden kendini ilme

vermeye karar verir. Kısa sürede dönemin medreselerinde okutulan bütün dersleri baĢarıyla geçer ve

Fıkıh, Tefsir, Hadis ve Arap dili alanlarında uzmanlaĢır.5

H. 935/M. 1528-29 yıllarında Bursa Sultan Murat Medresesinde müderris olan Aklık Sinan

Efendi'nin yanında mülâzım6 olarak göreve baĢlar.7 Daha sonra Bursa Bayezid PaĢa Medresesinde

müderrisliğe terfi eder.8 Daha sonra müderrisliğe Tire Kara Kadı Medresesi ve Merzifon Sultâniyesinde

devam edip,9 h. 950/m. 1543 yılında Diyarbakır‟da Müftülük ve Hüsrev PaĢa Medresesi‟nde müderrislik

yapar.10

Dede Efendi h. 972/m. 1565 yılının Zilhicce (Temmuz) ayında yaĢının ilerlemesi dolayısıyla

görevinden ayrılarak Bursa‟da inzivaya çekilir. Hayatının son bölümünü Bursa‟da ibadetle geçirir ve h.

975/m. 1567 senesinde vefat eder.11 Vefat tarihi h. 975/m. 1567 yılında yazılmıĢ olan “GülĢen-i Cennât

Ona Me‟va Ola” ebced mısrasının tarihiyle kayda geçilmiĢtir.12

Dede Cöngî‟nin telif ettiği eserler arasında; Lüccetü‟l-fevâid, Tabakatü‟n-nühat,13 Manzûme fi‟l-

Fıkh “Vehbâniye”14 tarzında bir manzumesinin yanı sıra15 Menâkib-i evliya16 Sadrü‟Ģ-Ģerîa,17 Mevâkıf18

ve Tefsir-i kadı19 eserlerini sayabiliriz.

Üzerinde çalıĢtığımız Ġzzeddin ez-Zencânî‟nin sarf ilmine dair yazdığı “Tasrîfu‟l-„Ġzzî” adlı eserine

et-Teftâzânî‟nin yaptığı Ģerhin hâĢiyesi (Ġstanbul h. 1278, 1288; Bulak h. 1255) “HâĢiye „Alâ ġerhi‟l-„Ġzzî

fi‟t-Tasrîf li‟t-Teftâzânî” eserini cönk denilen bir çeĢit deftere yazdığı için Dede Cöngü/ Dede Cöngî diye

de bilinmektedir.20 Bazı terimleri ve kendine ait görüĢleri bu esere ilave etmesi ve ayrıntılı olarak

1 Babanzade Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetü‟l- „ârifîn, çev. Kilisli Rifat Bilge, MEB Yayınevi, Ankara, 1951, c. I, s. 28. 2 ġemseddin Sami, Kâmusu‟l-„alâm, KaĢgar NeĢriyat, Ankara, 1996, c. V, s. 3884; Ebü'l-Felah Abdülhay b. Ahmed b.

Muhammed Ġbnü'l-Ġmad, ġezerât, Dâru ihyai't-türasi'l-Arabi, Beyrut, c. VIII, s. 374-375. 3 Mehmed Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, Meral Yayınevi, Ġstanbul, 1972, c. I, s. 298-299; Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim

Bakanlığı Yayınevi, Ankara, 1964, c. XII, s. 395. 4 Ġbnü'l-Ġmad, ġezerât, c. VIII, s. 374-375. 5 Sami, Kâmusu‟l-„alam, c. V, s. 3884. 6 Göreve atanmayı bekleyen öğretmen, asistan, yardımcı öğretmen. Türk Dil Kurumu, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.57519e62b8b9b4.92788767 (03.06.2016) 7 Ġbnü'l-Ġmad, ġezerât, c. VIII, s. 375. 8 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kânunnâmeleri, FEY Vakfı Yayınları, Ġstanbul, 1992, c. IV, s. 122. 9 Türk Ansiklopedisi, c. XII, s. 395; Sami, Kâmusu‟l-„Alam, c. V, s. 3884. 10 Yûsuf b. Ġlyân b. Mûsâ Serkis DımaĢki Serkis, Mu‟cem, Matbaatu serkis, Kahire, 1928, c. II, s. 1506; Nev'izâde Atâullah

Efendi Atâi, Hadâiku'l-hakâik fî tekmileti'Ģ-Ģekâik, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 1989, c. II, s. 119-120. 11 Serkîs, Mu‟cem; c. II, s. 1506. 12 Serkîs, Mu‟cem; c. II, s. 1506, Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetü‟l-„Ârifîn, c. I, s. 28. 13 Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 298-299; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul, 1996, c.

III, s. 275. 14 Ebû Muhammed Emînü‟d-dîn Abdülvehhâb Ahmed b. Vehbân ed-DımeĢkî‟nin (ö. 768/m. 1367) yazdığı Kaydü‟Ģ-Ģerâid ve

nazmü‟l-ferâid adlı eseridir. Bu eser “el-Manzûmetü‟l-vehbâniyye” ve “Manzûmetü Ġbn Vehbân” adlarıyla da meĢhur olmuĢtur. Eser “Râ” kafiyesiyle kaleme alınmıĢtır ve el-Hidâye kitabının tertibine göre düzenlenmiĢtir. Daha fazla bilgi için bkz. DĠA, “Ġbn Vehbân” maddesi.

15 Ġbnü'l-Ġmâd, ġezerât, c. VIII, s. 375; Süreyya, Sicill-i Osmânî, c. III, s. 275. 16 Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 298-299. 17 Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 298-299. 18 Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 298-299. 19 Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 298-299. 20 Süreyya, Sicill-i Osmânî, c. IV, s. 94-95.

Page 4: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU | 715

konuları ele almasından dolayı et-Teftâzânî‟nin Ģerhine yapılan hâĢiyeler arasında diğerlerinden daha

üstün kabul edilmektedir.21

Bu haĢiyesinin yanı sıra; HâĢiye „Alâ ġerhi‟l-Câmî22 HâĢiye „Alâ HâĢiyeti‟l-Hayâlî „Alâ ġerhi‟l-

„Akâid, HâĢiye „Alâ ġerhi Kutbi‟d-dîn „Ale‟Ģ-ġemsiyye,23 HâĢiye „Alâ ġerhi‟l-Îsâgucî li‟l-Kâtî ve

Risalelerden; Risâle fî Emvâli Beyti‟l-Mâl ve Aksâmihâ ve Ahkâmihâ ve Masârifihâ,24 Risâle fi Siyâseti‟Ģ-

ġer„iyye,25 Risâle fi‟l-Benc ve‟l-HaĢîĢ ve Tahrîmihâ, Risâletü‟l-Vaz„, Risâletü fi‟l-Livâta ve Tahrîmiha26 adlı

eserleri de bulunmaktadır.

Üzerinde çalıĢtığımız eser; et-Teftâzânî‟nin; henüz on altı yaĢlarında iken ez-Zencânî‟nin

“Tasrîfu‟l-„Ġzzî” adlı eserine Ģerh yazdığı eser halen Osmanlı geleneğine uygun klasik eğitim veren

medreselerde27 okutulmakta olup, ilim çevrelerince aynı esere yazılan Ģerhler arasında diğerlerine göre

üstün kabul edilmektedir. Yorumu ve sade anlatımıyla sarf ilminin kolay öğrenilmesine yardımcı olan

eser, sarf ilminin temel kaynaklardan biri kabul edilir.28

Müellifimiz Dede Cöngi, Ġzzeddin ez-Zencânî‟nin sarf ilmine dair yazdığı “Tasrîfü‟l-„Ġzzî” adlı

eserine et-Teftâzânî‟nin yaptığı Ģerhe hâĢiye yazmıĢ ve (Ġstanbul h. 1278/1288; Bulak h. 1255)

basılmıĢtır.29 Günümüzde maalesef bu kitap, eski rağbetini yitirmiĢ ve son zamanların medrese

müfredatından çıkarıldığı anlaĢılmaktadır.

Dede Cöngi’nin HaĢiye’sinde yöntem olarak ele aldığı bazı bölümleri Ģöylece

sıralayabiliriz:

1- Dede Cöngi; Nahiv Konularında Hadis-i ġeriflerden Delil Getirir

Yazarımız; Kur‟an‟a uymak ve Hadisi örnek almak bakımından Besmeleyi ġerife-i Ģu esası

alarak sözlerine baĢlar: “ Besmele ile baĢlamayan her hayırlı )“ كم أيش ري تال نى ثذأ تثسى هللا ف أترش

iĢin sonu kesiktir.)

Elimizde bulunan bu eserin dıĢındaki birçok haĢiye kitapları da, cümleye Besmele ile baĢlar.

Kaynak olarak ta bu hadisi Ģerif esas aldıkları anlaĢılmaktadır. “تاسى” kelimesindeki (b) harfine üç

anlam yüklemektedirler: 1- Bir Ģeye baĢlama anlamı veren harftir denmiĢ, yani Bismillah ile “ أترذيء

anlamını vermiĢler. 2- Musahabe/Beraberlik anlamını (Allah‟ın adıyla baĢlıyorum) “ تسى هللا

yüklemiĢler. “ دخهد “ Bu cümlenin diğer bir örneği de .(Allah‟ın adıyla yaparım) “ أفؼم تصحثح اسى هللا

أتذأ “ .Ģeklindedir. 3- Ġstiane/ Yardım anlamını yüklemiĢlerdir (Yolculuk elbisesiyle girdim) ”تثاب انسفش

.yani Allah‟ın yardımıyla yaparım, Ģeklindedir ”تاسى هللا أتذأ “/”تاسى هللا

Dede Cöngi; daha sonra Bismillah cümlesinin, isim cümlesi ya da fiil cümlesi olup olmadığının

izahının yapmaya baĢlar. Basra dil ekolünün, Bismillah cümlesinin isim cümlesi olduğunu, “Benim bir

iĢe baĢlamam Allah‟ın adıyladır” Ģeklinde anlamlandırdıklarını söyler. Kûfe ekolüne ise, bu cümlenin fiil

cümlesi olduğunu, “Allah‟ın adıyla baĢlıyorum/BaĢlarım Allah‟ın adıyla” Ģeklinde anlam verdiklerini

zikreder. Kûfe‟lilerin “Allah‟ın adıyla baĢlıyorum” Ģeklindeki ifadesini müfessirlerin geneli kabul

olduğunu, ZemahĢari‟nin de bu görüĢte olduğunu söylemektedir.

Kara Dede, buna delil olarak ta Hadisi ġeriften Ģöyle delil getirmektedir: “ تاسك انهى ضؼد

“ :Bu hadisi Ģu cümleye benzeterek .(Allah‟ım adınla yan üstüne yattım) ”جث Allah‟ın) 30”تاسى هللا أقشأ

adını anarak okurum) delil getirir. Dede Cöngi‟nin anlattığına göre birçok Nahivci‟nin de kitaplarında

21 Akgündüz, Ahmet, “Dede Cöngî”, DĠA, Ankara, 1994, c. IX, s. 76. 22 Nureddin Abdurrahman b. Ahmet. 23 Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 298-299. 24 Akgündüz, Osmanlı Kânunnâmeleri, c. III, s. 275. 25 Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 299. 26 Kâtib Çelebi, KeĢfü‟z-zünûn, Tsh: M. ġerefettin Yaltkaya, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara, 1941, c. I, s. 887. 27 Klasik eğitim veren birçok medresede okutulur. Eser “Sa„dînî”, “Tedrîcü‟l-Edânî” gibi isimlerle de bilinir. Eserin okutulduğu

medreselerden bazıları Ģunlardır; Siirt Mücâhidiyye Medresesi (Tillo Kur‟an Kursu), Siirt Memdûhiyye Medresesi, Siirt ġeyh Hüseyin Medresesi, Bitlis Tatvan Medine Medresesi, Bitlis NurĢin Medresesi, ġanlıurfa Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî Medresesi. Esas doğu ve güneydoğuda yer alan hemen her medresede okutulmaktadır.

28 Özen, “Teftâzânî”, DĠA, c. XL, s. 299-308. 29 Süreyya, Sicill-i Osmânî, c. IV, s. 94-95. 30 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, 40337/462.7, Ġstanbul, Matbaai Amire, 1288

basımı, TaĢbaskı fot. 248 sahife, s. 1.

Page 5: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

716 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU

izah yaparken hadisten delil getirdiğini söylemektedir. Ġlave olarak ta bu görüĢe katılmayanların var

olduğunu da söylemektedir.

Dede Cöngi/Kara Halife; ilk dönem Nahiv bilginlerinin dil çalıĢmalarında Hadisi ġeriften delil

getirmedikleri iddiası hakkında Ģöyle bir olay aktarır: Ebu Hayyan el-Endelûsî (ö. /745) ilk dönem Nahiv

bilginlerinden örneğin el-Halil, Ebu Amr Ġbn „Ala, Ebu Zeyd, el-Kisâî ve Sibeveyh‟in hadisten delil

getirmediklerini söylemesine karĢılık, Ġbn Malik‟in (ö. /672) buna katılmadığını söyler. Bu kanaatini de,

rivayete dayanan hadislerin Arap olmayan kiĢilerden elde edilmesinin doğru olmayacağına dayandırır.31

Dede Cöngi, Ebu Hayyan‟ın bu görüĢünün ilk dönem bilginlerinin görüĢlerini tam anlamıyla

yansıtmadığını, hadisten delil getirme konusundaki durumlarını da ortaya koymadıklarını söyler. Çünkü

hadisten delil getirmenin bir uzmanlık gerektirdiğini, cerh ve tadil ilminin gereği bu bilginlerin bu alana

girmekten sakındıklarının aktarır. Onlar dili çölde yaĢayan Bedevilerden öğrenmeyi yeğlemiĢlerdir,

diyerek baĢka bir konuya dikkat çekmektedir.32

Ġlk dönem Nahiv bilginlerinden sonra gelen bilginler, hadisten delil getirme konusunu,

hadislere olan düĢkünlükleri sebebiyle genel anlamda kullanmıĢlardır. Hatta daha sonra Ġbn Malik,

hadisten delil getirme iĢini ileri götürerek nerde ise ekol haline getirmiĢtir.33

Kara Dede, Ġbn Malik‟in buna bir örnek getirerek, Ģart cümlesinde muzari fiilin, cevabında ise

mazi fiilin kullanıldığını ileri sürerek hadisten delil getirir ve Ebu Hureyre‟nin rivayet ettiği bir hadisi

Ģeriften nakille “ Kim Kadir gecesini iman ve Ģuurla yaĢarsa, o) ”ي قى نهح انقذس إاا احرساتا غفش ن

kiĢi bağıĢlanır) Ģeklinde konuyu bağlamaya çalıĢır.34

Ġbn Malik devamla nahivcilerin hadisten delil getirme konusunu önemsediklerini, kimi

bilginlerin de bunun özellikle gerekli olduğunu vurgulamaktadır. Eğer doğru bir kelamın ortaya çıkması

hedefleniyorsa, mutlak anlamda bu Ģekilde olayların değerlendirilmesi gerektiğini aktarır. Önemli

Ģairlerin kullanımının da bu yönde olduğunu söyler.35

Günümüz Araplarının da dediği gibi “ ( Yazı baĢlıktan belli olur) ”انكرب ظش ي ػا

sözünün gereği Dede Cöngi, nahiv konularına ilk sahifesinden itibaren hadisten delil getirerek

baĢlaması Ġbn Malik‟in görüĢünü desteklediğini göstermektedir.36

2- Araplar “el-Kavl” Kelimesini Kullanırken Dil/Söz Anlamından BaĢka Bir Manada

Da Kullandıklarına Dair YaklaĢımı

Dede Cöngi, “en-Nihaye” isimli kitabın müellifine dayandırarak; Arapların “انقل ” kelimesini

dil/söz ile söylenen sözden baĢka bir manada da kullanıldığını söylemektedir. Bir beyitten alıntı

yaparak: “ ”Yani “ĠĢaret etti .(Gözlerini kapatarak onayladı) ”قاند ن ػا سؼا واػحة أي أيمخ

anlamında kullanıldığını söylemektedir. Bunun günümüz Türkçe karĢılığı “Gözün baĢka, ağzın baĢka

söyler” Ģeklindedir.

Hadisten bu konu hakkında Ģöyle bir delil getirmektedir: “ ”سثحا انزي ذؼطف تانؼض قال ت

(Azizlik elbisesini giydiren (Rabbi) tenzih ederim), diyerek (elbisesini sıkıca tuttu) Ģeklindeki cümlenin

açıklamasında: Yani elbisesini sevdi ve kendisinin olduğunu ima etti, der.

Araplar “el-Kavl” kelimesini hemen hemen her türlü fiilde kullandığını ifade ederek, baĢka

örnekler vermektedir. “قال تذ” :(Aldı) / “قال تشجه”: (Ayakları ile vurdu veya yürüdü). “قال تشأس ”

(ĠĢaret etti) anlamında kullanıldığını ifade eder.

“el-Kavl” kelimesi ile bir iĢaret ya da söylenen bir sözü ifade ediliyorsa, neden bu fiiller için de

kullanılmasın!... Ebu Said el-Hudri‟nin Hz. Peygamber‟den rivayet ettiği bir hadiste: Ġsrail oğullarından

kısa boylu bir kadın, iki tane uzun kadın ile beraber yürüyorlarmıĢ. Kısa kadın, ayakkabılarının altına

31 es-Suyûtî, Hem‟u‟l-hevâmi‟, c. 1, s. 393; Tâhiru‟l-Cezairi, Tevcihu‟n-nazari ila usuli-l eseri, c. 2, s. 700; Muhammed Dârî

Hamâdiy, el-Hadisu‟n nebeviyyi ve eseruhu fid dirasâti‟l-luğaviyyeti ve‟n nahviyyeti, s. 430. 32 es-Suyûti, el-Müzhir fi ulûm‟il luğati, c. 1, s. 244; el-Cevâikî, ġerhu edebu‟l-kâtib, Mukaddimetu er-Râfi‟i, s. 8. 33 Ġbn Malik Cemaleddin Muhammed b. Abdullah et-Tai en-Nahvi, ġevahidu‟t-tavdih ve‟t-tashih li müĢkilati‟l-cami‟i-sahih, thk.

Muhammed Fuad Abdulbaki, Daru‟l-Arube, el-Kahira, s. 14-15. 34 Buhari, Ġman Bahsi, Kıyamu Leyleti‟il Kadri mine‟l-Ġman, s. 35; Müslim, Salatı‟l-Müsafirin, et-Terğîbu fî kıyami Ramadani

vehuva et-Terâvîhu, s. 760. 35 Ġbn Malik, ġevahidu‟t tavdîh ve‟t-tashîh li müĢkilâti‟l cami‟i sahîh, s. 14-15. 36 Dede Cöngi, HaĢiye ala ġerh‟il-Ġzzi fit‟Tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 1.

Page 6: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU | 717

tahtadan yüksek topuk koymuĢ, parmağına da taĢı açılıp kapanan altından yüzük takarak içine de

güzel koku koydurmuĢtu. Diğer iki uzun kadınla beraber yürürken halk bu farkı anlamamıĢlardı. ġu‟be

Ġbn Haccac‟ta bu olayı aktarırken “ ifadesini kullanarak, “kadın kokunun (elini salladı) ” قاند تذا

yayılması için elini salladı ve sanki bana dikkat kesilin ve benim fitnemle yüzleĢin, dercesine hareket

etmiĢti, der.

Diğer bir beyitte de bu konu hakkında Ģöyle denilmiĢtir:

نى ذركهى أشاسخ تطشف انؼ خفح أها- إشاسج يحض

انطشف قذ قال يشحثا - رــى فمقد أ أال سال تانحثة ان

- Ailesinin Korkusundan Gözüyle selamladı Üzgün bir Ģekilde iĢaret etti ve

konuĢmadı

- Anladım ki; Gözünü kapatması merhaba Ve HoĢ geldin sevgilim, demekti. 37

3- Masdar ve Ġsmu’l-Masdar Arasındaki Fark Üzerine Kara Dede’nin Yorumu

Bu mesele hakkında uzunca bir araĢtırma yapmasına karĢılık çoğunluğun görüĢünü seçerek

Ģöyle bir açıklama yapar: “Mastar; insanın fiili, eylemidir. Ancak ismu‟l-mastar; fiilden kastedilen

anlamın söylenmesidir” der. Bu görüĢ, bilginlerin çoğunluğunun görüĢüdür. Ancak Ġbn Malik, bu iki

kelime arasında anlam bakımından fark yoktur, der.

Müellifimiz, bu konuyu anlatırken kendinden bir örnek vermeksizin meĢhur olmuĢ örnekler

üzerinden zikretmeyi tercih eder. “ انطؼاو (Yemek) اإلوؼاو/ (Yedirmek)”, kelimelerini örnek olarak

verir. Günümüz Arapçasında Ģöyle bir cümle kullanırız: “ .(Ona selam verdim) ,” سهد ػه ساليا

Aslında bu cümleyi Ģöyle dememiz daha uygundur: “سهد ػه ذسها”, (Ona selam verdim). Çünkü “

“ ,”انرسهى kelimesi ” انسالو“ fiilinin mastarıdır. Ve insanın fiilinden/eyleminden ibarettir. Ama ” سهى

ise terimden ibarettir yani “سهى”‟nin isim halidir. Aynı Ģekilde “أوؼر وؼايا “ (Ona yemek yedirdim)

buna bir baĢka örnektir. “وؼايا” kelimesi mastar olarak kullanılmıĢtır. Doğrusu ise “أوؼر إوؼايا ” (Ona

yemek yedirdim) ismu‟l-mastar Ģeklinde olmalıdır. 38

4- Dede Cöngi’nin; et-Taftazani’nin “ el-Ġzzi” Adlı Kitabına YazmıĢ Olduğu ġerhinde

Geçen Ğarib Kelimelerin Açıklanması Ve Harekelenmesine Önem Verdiğine Dair GörüĢü

Dede Cöngi, “ انكايح“ ,”انكى” (gizlemek, saklamak) anlamında olan kelimelerinin aslında

(çiçeğin kapanması) manasında olduğunu söyler. Bu kelimenin çoğul Ģekli “ح“ / ”أكاو“ / ”كاو ve ”أك

ى“ Ģeklinde gelebileceğini de ifade eder. Yine ”أكايى“ اء “ kelimesinin (daha iyi, daha güzel) ”أت ” انث

kelimesinden türetilmiĢ bir ismi tafdil olduğunu zikreder. Ayrıca kelimenin kök harflerinin “ ا “ , ” ت ” ت

ve “ -Ģeklinde üç farklı okunuĢu olduğunu söyler. Bu kelime hakkında, Ġbn Malik‟in de “el ” ت

Müselles” adlı kitapta bahsi geçtiğini ilave eder. “انحثش ” ( ha harfi kesra ile) kelimesinin “انحثشج ”

kelimesinin çoğulu,“ ثح “ ,kalıbından gelip ” انؼ .Yemen hırkası “ anlamında olduğunu söyler“ ”تشد ا

Ģeklinde gelip, Arapların giydiği kare Ģeklinde siyah bir elbise olduğunu ” تشد “ kelimesinin çoğulu ”تشدد “

ifade etmektedir. “انا ” kelimesi (Yemene ait olan) anlamında olduğunu, “ انا ” kelimesinin elifi,

aitlik ya‟sının yerine gelerek ve iki tane mensub harfi yan yana gelmeyeceğini, bir ya harfinin düĢerek,

yerine ıvaz tenvini geldiğini söyler. “ ذحاا” (dikmek, dokumak), “انثا” kelimesinin (parmakların

yanları) anlamına gelip tekil Ģeklinin “انثاح” olduğunu izah eder. “انثا” kelimesinden kasıt ise

parmaklardır, diyerek açıklama getirir. Sözlerin temelde mecaz ya da hakikat anlamı taĢıyıp

taĢımadığına da ayrıca önem vermiĢtir. Burada mecazı mürsel‟i kullanarak alakanın/iliĢkinin bütünden

çıkardığını görmekteyiz. 39

5- Kara Halife; Dil Kurallarının GenelleĢtirilmesinde Bazen YanlıĢa DüĢülebileceğine

Dikkat Çeker

Örneğin Dede Cöngi; Sülasi‟de “Falen” kelimesinin anlam bakımından bir dereceye kadar

değeri bulunurken, bu kelimenin Mezid kalıbındaki “Ġfal” babına girmesiyle yani harf sayısının

artmasıyla anlamının da güçlü ya da artması gerektiğini söyleyenlere karĢı, Ģöyle bir görüĢ ortaya

37 Dede Cöngi, HaĢiye ala ġerh‟il-Ġzzi fit‟Tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 30. 38 Dede Cöngi, HaĢiye ala ġerh‟il-Ġzzi fit‟Tasrîfi li‟t-Teftazânî, Süleymaniye El Yazma Kütüphanesi, Servili Bölümü, no: “00329”

Müstensih Seyyit Mustafa b. Ġbrahim, vr.232, 1164, vr. 8. 39 Dede Cöngi, HaĢiye ala ġerh‟il-Ġzzi fit‟Tasrîfi li‟t-Teftazânî, Süleymaniye El Yazma Kütüphanesi, vr. 9.

Page 7: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

718 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU

koyar: “Bu hüküm genellikle bu Ģekilde olmakla birlikte, bir genellemenin yapılmasının doğru

olmadığını, Ģayet bu konuda direnç gösterilirse, aslında kelimeyi türetmenin yeri aynı olmakla birlikte

kalıpların değiĢmesiyle anlamının da güçlü olması gerekir. “كرة” (Yazdı)/“ كرة ” (Yazar, yazıyor,

yazacak) örneklerinde olduğu gibi. Hâlbuki iki fiilinde anlamlarında artıĢ söz konusu değildir. Bir baĢka

örnekte ismi fail kalıbı ile gelen “ حارسد” kelimesi ile Sıfatı MüĢebbehe kalıbında bulunan “ حزسد” kelimesi

buna baĢka bir örnektir. “ حارسد” ( sakınkan, dikkatli olan ) anlamında iken, harf sayısı daha az olan “ حزسد

“ (Çok dikkatli, çok sakınan) anlamına gelmektedir. Yani bu kurala göre ismi fail‟in anlamının daha

güçlü olması gerekirken, sıfatı müĢebbehe kalıbından gelen kelime, sayı bakımından daha az ancak

anlam bakımından daha güçlü olduğunu görmekteyiz.

ġayet Ġsmi Fail olan “ حارسد“ kelimesi ile mübalağalı ismi faili olan “ حزاسد” kelimesi karĢılaĢtırılacak

olursa; “ حزاسد“ kelimesinin daha güçlü bir anlama geldiği görülmektedir. Bu iki farklı kalıptaki kelimelerin

türeme yerleri aynı kökten gelmesine karĢılık, mübalağalı ismi fail kalıbından gelen kelime hem kök

harfi ve hem de anlamı artmıĢtır. Sıfatı müĢebbehe kalıbından gelen “ حزسد” kelimesi ise farklı bir kalıp

olmasına karĢılık, harf sayısı bakımından daha az olmasına karĢın anlam bakımından ise daha

güçlüdür.40

6- Dede Cöngi; Dil Kurallarında Ġlmin Edebine Hassasiyet Gösterdiğine Dair

YaklaĢımı

Ġlim de “Edep” meselesini, Arapçanın kurallarını yazanlar açısından en önemli mesele olarak

görmektedir. el-Hatîb el-Bağdadî (ö. 463-m. 1071)‟nin “Edebu‟l-Âlimi ve‟l-Müteallimi” (Hocanın ve

Öğrencinin Edebi) adlı eserinde bu hassasiyete dikkat çekmektedir. Araplar bu hakkında Ģöyle bir

vecizelerinin olduğunu söyler: “ اجؼم ػهك يهحا أدتك دققا ” (Ġlmin tuz, edebin un olsun) diyerek,

edep ve ilim iliĢkisini açıklamaya çalıĢır. Özellikle Yüce Allah, onun Rasulü, Rasulün arkadaĢları ve salih

kimseler hakkında daha dikkatli olunması gerektiğine dikkat çekmiĢtir. Dede Cöngi, bu konuya özel bir

bahis açarak, Ģayet Allah‟ın ismi bir yerlere yazılacaksa mutlaka (azze ve celle), peygamberin adı

yazılacaksa (Salatu ve Selam) Ģeklinde yazılmalıdır ve bu anlayıĢın temelde her ikisinin de Ģanının

yüceltmek amacı taĢıdığını ve gereklilik olduğunu söyler. Bu iki örneği bu baĢlık altında vermesine

karĢılık, “Peygamberin isminin her geçtiği yerde hiç usanmadan, tekrar tekrar salat-selam Ģeklinde

yazması da, asıl eser Zencani‟nin Ģarihi Taftazani‟nin kitabında olmamasına karĢın Dede Cöngi‟nin bu

hassasiyete fazlaca riayet ettiği görülmektedir. ġu sözü de bu konuya açıklık kazandırmaktadır: “Kim

bu kuralı görmezden gelirse büyük bir fırsatı tepmiĢtir”, der. Aynı hassasiyeti Sahabeler ve Tabiin için

de taĢır. “selam” sözünü zikretmeksizin “salat” kelimesini hoĢ görmediği gibi “Sal‟am” ya da bizim

günümüzde kullandığımız gibi (sav) Ģeklinde kullanmayı da hoĢ görmemiĢtir. Dede Cöngi Peygambere

Salat ve Selam getirme meselesinde Ģunlara önem verdiği görülmüĢtür:

1- Peygamberin isminin her geçtiğinde usanmadan yazarak ona salat ve selam getirmiĢtir.

2- Kitabın müellifi Zencani, peygambere Salat-Selam getirmemiĢ olsa bile Dede Cöngi, bu

kurala usanmadan riayet etmiĢtir.

3- Salat ve Selamı beraber kullanarak kısaltmaya gitmemiĢtir. Salat için “Sad“ harfi ve benzeri

sembolleri/kısaltmaları uygun görmemiĢtir. Tam tersine bunu açıkça bu yazmıĢtır. 41

7- Dede Cöngi; Gördüğü Sorunları Çözmede Özel Bir Çaba Sarf Etmesine Dair

Çabası

Bir önceki baĢlıkta peygambere salat getirme meselesinde ortaya koyduğu hassasiyeti, Salat-

Selam kelimelerinin anlamları üzerinde durarak ta göstermiĢtir. Salat kelimesini izah ederken ona yani

peygambere dua etmemiz sebebiyle bağıĢlandığını ve derecesinin yükseltildiği ifade etmiĢtir. Ancak

onun gelmiĢ-geçmiĢ bütün günahları bağıĢlandığı halde neden onun bağıĢlanması için dua ettiğimiz

sorusuna karĢılık, izah yoluna giderek; “Bunda iki tane fayda vardır. Ġlki, Salavatı getirene Salat geriye

döner. Peygamber: “ يشج فقذ صهى هللا ػه ػشش يشاخ Kim bana bir kez salat ederse) ”ي صهى ػه

40 Dede Cöngi, HaĢiye ala ġerh‟il-Ġzzi fit‟Tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 8. 41 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 3.

Page 8: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU | 719

Allah ona on kez salat getirir), ikincisi yararı ise, peygambere döner ve derecelerin sonu yoktur, böyle

yaparak peygamberin de dereceleri kat kat yükselir, der.42

8- Dede Cöngi; Kendi GörüĢlerini Eserin Sahibinden Bağımsız Olarak Ortaya

Koyması Meselesi

Kendisi, metnin asıl sahibi olmaması bir Ģarih olmasına karĢılık, görüĢlerini ortaya koyarken

özgün davranmıĢtır. Peygambere salat getirme konusu buna bir örnektir. Diğer peygamberlere olan

selamlamanın, Üzeyr, Zülkarneyn ve Lokman gibi peygamberlikleri tartıĢmalı olan kiĢiler hakkında,

“Ġmam Nevevi, her ne kadar Zülkarneyn ve Lokman gibi kiĢilere de salat-selam getirilmesinde bir

sakınca yoktur” demesine karĢın“, böyle denilmiĢ olması peygamberlerin mertebeleri ile ilgilidir ve

böyle bir ifadeyi peygamberlikleri tartıĢmalı kiĢiler ile ilgili kullanmak doğru değildir, çünkü salat ve

selam getirilme hadisesi peygamberlere mahsustur, diyerek bağımsız olarak görüĢünü ortaya koyar. 43

9- Kara Dede; Belağat Ġlmine Önem Verdiğine Dair “Tazmin/ انرض” Sanatı Örneği

el-Ġzzi adlı eser bir sarf kitabı olmasına karĢılık Belağat‟tan bahsederek Tazmin sanatı hakkında

bir bölüm ayırarak; Tazmin sanatının temelde bir fiil ile kastedilen gerçek bir anlamın yanı sıra ona

uygun düĢen baĢka bir fiili onun yerine kullanmaya denir, der. Örnek olarak; “ Sana) ” أحذ إنك فالا

filanca kiĢiyi övüyorum) cümlesinden anlaĢıldığına göre “ila “ harfi ceri ile kastedilen anlam ulaĢtırmak,

bildirmektir. Burada iliĢkiyi kuran anlam “Ġla “ Harfi Cer‟idir, der. Yani “ Onu) ” أ حذ إنك

övdüğümü sana bildiriyorum) anlamı Ģeklindedir. Tazmin sanatının değeri iĢte burada ortaya

çıkmaktadır. ġöyle ki hamd ona mahsustur ve onu överek sana bildiriyorum, gibi iki anlamı bir cümlede

verme bir sanat olarak karĢımıza çıkmaktadır. ZemahĢeri, KeĢĢaf‟ında bu konu hakkında Ģöyle bir izah

getirir: “Araplar bir fiilin anlamını baĢka bir fiilin anlamına yüklemek istediklerinde, onu baĢka bir alana

sürüklerler. Örnek olarak; “قا cümlesindeki fiil, iki meful (Bana Ģevk verdi, Ģevkimi artırdı) ” ج ش

almıĢtır. Hâlbuki bu fiil tek meful alması gerekmektedir. Ġki mefulü alacağı zaman ise “Ġla“ harfi ceri ile

bu mümkündür. Bir baĢka örnek te; “جر إنى كزا ” (Onu Ģuna heyecanlandırdım) Ģeklindedir. Burada

fiilin anlamının yüklenmesi Ģeklinde (Hatırlattım) “ ركشذ“ ,kelimesi Tazmin sanatı gereğince ”جر“

ortaya çıkmıĢtır, der.

Dede Cöngi, Ġbn Cinni‟nin; “Eğer Araplar, Tazmin konusunu toplasalardı, ciltlerce esere sahip

olurlardı” Ģeklinde Tazmin sanatı hakkındaki görüĢünü ifade etmiĢtir. Tazmin sanatının; bir lafzın

anlamının baĢka bir lafzın anlamına girdirilmesi, bir kelimeyle iki anlamın aynı zamanda kastedilmiĢ

olmasına denir, diyerek ” Kur‟an‟ı Kerim‟in Tazmin sanatını çok aktif olarak kullandığını, buna bir örnek

vermek gerekirse; “ال ذمكها أيانى إنى أيانكى” (Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyiniz)

cümlesinde “أكم ” (yemek) anlamında iken bu ayette “إنى “ harfi ceri ile “katmak, ulamak” anlamı

yüklendiğinden bahsederek, burada bulunan Tazmin anlamını veren ifadenin ise harfi cer olan “إنى ”

eki ile meydana geldiğini söylemektedir.44

(انخف) Ġle Korku ,(انطغ) Kelimesinin Ġstemek Anlamında Olan ”انشجاء“ -10

Manasında olan Kelimenin, Yine “انشجاء” Kelimesi Ġle “انر” Kelimesi Arasındaki Anlam

Farklarını Ġzah Etmesi

“Recâ” kelimesi; olması mümkün olan bir Ģeyin istenmesi (Tama‟) ve emel edilmesi anlamına

gelir. “Recâ” kelimesinin istemek ile korku anlamı arasındaki fark ise; ilk anlam olumlu ve olumsuz

Ģeyler için kullanılmakla beraber ayette “ Üstelik siz Allah‟tan, onların) ”ذشج ي هللا يا ال ذشج

beklemedikleri Ģeyleri umup bekliyorsunuz!... )45 Ģeklinde iken ikinci ve olumsuzluk anlamı veren Ģeyler

için kullanılır. Örnek : “ Ne oluyor size de Allah‟ın büyüklüğünü hesaba) ” يا نكى ال ذشج هلل قاسا

katmıyorsunuz?), diyerek açıklamada bulunur. 46

Ġstemek (انطغ) anlamına gelen “انشجاء” ile “انر” kelimeleri arasındaki farka gelince; ilk

kelimenin sadece olması mümkün iĢler için kullanılırken diğerinde ise hem olması mümkün iĢler için

42 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 11. 43 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 12-13. 44 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 19-20. 45 Nisa, 4/104. 46 Nuh, 71/13.

Page 9: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

720 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU

hem de olması imkânsız durumlar için kullanıldığından bahseder. Dil bilginlerinden kimisinin, korku

manasına gelen “انشجاء” kelimesinin sadece olumsuz Ģeylerde kullanılmadığını aksine olumlu Ģeyler için

de kullanılabildiğini, örnek olarak ta: “ 47 ayetini,(ahiret gününü ümitle bekleyin) ”اسجا و اخشج

zikretmiĢlerdir, der.

“Recâ” kelimesi, “temenni” kelimesinin aksine gerçekleĢme ihtimali olan durumlar için

kullanıldığını gerçekleĢme ihtimali daha yüksek Ģeyler için “انرقغ” kelimesini, “recâ” kelimesiyle beraber

kullanıldığından bahseder. “انرقغ” kelimesini ifade etmek için “ نؼم” ibaresinin kullanıldığını ve

kelimesinin kullanılabileceğini söylemektedir. 48 ”ػسى“ kelimesini ifade etmek için de ”انطع“

11- Dilbilim Alanına Giren, Dilin DoğuĢu ve YayılıĢı Hakkında da Açıklamalarda

Bulunur

Dede Cöngi, Arap dilinin doğuĢu hakkında Ģu görüĢleri zikrederek, dilbilim alanında tartıĢmalı

olan konu hakkında açıklama yapar:

1- Genel kabule göre Arapça; Allah-u Teâlâ‟nın vahyettiği bir dildir.

2- Teftâzânî‟nin de kabul ettiği bir baĢka görüĢ için: “Arapça Ġnsanların koyduğu (انضع),

uydurduğu sözlerdir. Bunu el-Feyrûz, el-Kamus adlı sözlüğünde dilin insanların isteklerine göre ortaya

koyduğu sözlerdir, Ģeklinde ifadesi ile desteklemiĢtir.

3- Dede Cöngi; Arap Dili “انرقف” yani Allah‟tan mı ya da insanların kendilerinden ortaya

koyduğu (انضػ) Ģeyler midir sorusuna, dilbilgilerinin ihtilafa düĢtüğünü söyler. Ebu Hasen el-

EĢ‟ari gibi bilginlerin, bu dilin koyucu olarak Allah‟ı gördüklerini ve bu ekole “Tevkifi” ekol dendiğini;

dilin insanlar tarafından ortaya koyulduğunu söylediği ekole de “ يزة االصطالح ” “

Terimciler/Istılahçılar “ olarak ifade edildiğinden bahsetmektedir. Bu iki görüĢün dıĢında olup, temelde

dilin ortaya çıkıĢının Allah tarafından ortaya konulduğunu ve insanlar tarafından geliĢtirildiğini söyleyen

üçüncü görüĢe de “ انرصغ ” “Tevzi” ekolü denildiğinden bahseder.

4- Ayrıca tarihte Arapçayı ilk konuĢan kiĢinin Allah‟ın ilham etmesiyle Hz. Ġbrahim‟in oğlu Ġsmail

olduğunu söyler.49 Dede Cöngi: Bu kuralın yalnızca Arapça için geçerli olup diğer topluluklar için böyle

bir Ģey olmadığını da ilave eder. Arap dilinin doğuĢunun “tevkifi” olduğunu söyleyerek te görüĢünü

ortaya koyar.

Bu baĢlık altında dört farklı görüĢün ortaya çıktığını görmekteyiz. Bunlar: a-“ Tevkif “انرقف”,

b- “Istılahî”/“ “ ”c- “Tevzi/Tavassut ,”يزة االصطالح انرصغ/انرسط ”, d- “Hz. Ġsmail‟e gelen ilhamlar

Ģeklinde olduğu görünmektedir.

Temelde dilin doğuĢu ile ilgili iki farklı anlayıĢ söz konusu olduğunu, bunu diğer dil bilginlerinin

çeĢitlendirdiğini söyleyebiliriz. Ġkinci görüĢ olan “Ġnsanların kendi dillerini ortaya koyması” ile ilgili ve

üçüncü görüĢ olan “Bir kısmının ilahi diğer bir kısmının insanların uydurduğu” Ģeklindeki görüĢ arasında

pek te bir fark gözükmemektedir. Zira temelde üreten yine insandır. Hz. Ġsmail‟e ilham edilmesi de

peygamber olması sebebiyle olması, birinci görüĢ olan “tevkifi” “ انرقف ” den de pek bir farkı

olmadığı gözükmektedir.50

12- Dede Cöngi, Kitabın Orijinalinde (Zencani); Adları Geçen Sibeveyh, ZemahĢari

Gibi Büyük Dil Bilginlerinin Hayatlarını Anlatmaya Özel Bir Gayret Gösterdiğine Dair

YaklaĢımları

Örnek olarak Sibeveyh‟in adını, künyesini ve değerlerini özel bir baĢlık altında zikretmiĢtir.

Sibeveyh ile ilgili Ģöyle bir konuyu aktarır. Bu ismin kökeni farsça olup, aslı “ سيب / Sibun” ve “

Veyhun” kelimelerinden oluĢmakta, Arapça„da “elma kokusu” anlamına geldiğini söylemektedir.51/ ويب

Bu Ģekilde adlandırılmasının bir nedeni de ise “çok zeki” olmasıdır, der. Bu ifade yüzünün ve iki

yanağının çok güzel olması ve elmayı andırması sebebiyle olduğunu, diğer bir görüĢe göre ise Arap

olmayan bir genç olması ya da elma kokusuna alıĢık olmasıyla ilgilidir Ģeklinde ifade kullanmıĢtır.

47 Ankebut, 29/36. 48 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 21. 49 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 31. 50 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 31-32. 51 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 81.

Page 10: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU | 721

Araplarda elma meyvesinin olmaması ve kuzey insanlarından gelen bir acem Ģahsiyetin olması, elma

kokusunun bulunduğu veya yetiĢtiren bir yerden gelmiĢ olması ya da “ince/narin” bir yapıda olması

nedeniyle bu lakap verildiğini söyler.

Sibeyhi‟nin asıl adının Amr ibn Kanber el-Harisi olduğunu, babası Beni Haris kabilesinin Mevlası

olduğunu, diğer bir adının Amr b. Abdurrahman b. Kanber ya da Amr b. Osman b. Kamber‟dir Ģeklinde

ifade etmiĢtir. Künyesinin Ebu BiĢr olup. Nahiv konusunda insanların en bilgini olan hocası Halil b.

Ahmed‟i geçtiğini aktarmıĢtır. el-Kindi‟nin sözünü naklederek; “Nahiv sanki ona (Sibeveyh)

vahyedilmiĢtir” Ģeklinde bir cümle kurar. Yine Sibeveyh ile ilgili Ģöyle bir sözün de kayıtlarda

bulunduğunu söyler: “Ne kendisinden önce ne de kendisinden sonra onun yerine kimsenin geçmesi

mümkün değildir”.

Sibeveyh‟in, hocası Basralı Halil b. Ahmed‟in vefatında 21 yaĢında olduğunu ve ders halkasında

bulunanların onayı ile hocasının yerine geçtiğini ifade eder. Yapılan bu sınavın/onayın orada bulunan

liyakat sahibi insanlar tarafından yapıldığını anlatmaktadır. Sibeveyh‟in el-Kitab adlı eseri Ġrab ilminde

yazılmıĢ en değerli bir kitap olduğu, Sirafi‟nin Ģu sözünü naklederek olayı renklendirir: “Kendisinden

önce bu ilme bu derece ulaĢmıĢ herhangi bir insan olmadığı gibi kendisinden sonra da olmayacaktır.”

Arapça ilminde “Kitapta zikredilmiĢtir” Ģeklinde bir ifade kullanılmıĢsa bilin ki bu Sibeveyh‟in kitabıdır, h.

180 yılında ġiraz köylerinden el-Beyda köyünde vefat ettiği söylenmektedir diye ayrıca bir kayıt daha

tutar.52

Diğer bir görüĢe göre de Basra‟da vefat etmiĢtir. Burada Sibeveyh‟in vefat ettiği tarih ve yer ile

ilgili bilgileri detaylı bir Ģekilde açıklamıĢtır. Sibevehy/ /gibi Amraveyh سث ش نفطووي/Naftaveyh ,ػ

ve Haleveyh/خالووي gibi isimlendirmeleri bu Ģekilde açıklar. Genel kabule göre “ Veyhi” teki “He”

harfinin daima kesra Ģeklinde okunması bundandır. BaĢka bir görüĢe göre “Veyh” kelimesi de

“Ba‟lebek/بعلبك ” kelimesinin irabı gibi, son harfi Gayri Munsarif‟tir.

Dede Cöngi, bu konuyu çok fazla uzatmakta beraber, bu kelimenin nasıl okunması gerektiğini

söylememektedir. Hadis ve dil bilginlerinin isimlendirilmesinde Ģu tür farklılıklar vardır diyerek, eğer kiĢi

hadis ilmi ile meĢgul olsa idi, adı Naftuyeh/ /ve Rahuyeh فط Ģeklinde olması gerektiğini ve سا

Sibeveyh‟in isminin de Sibuyeh/ Ģekli olması gerektiğinden bahsetmektedir. Nedeni ise hadis سث

ilminin bir nakil ilmi olması ve adlandırmaların yörenin adıyla meydana geldiğini vurgulamıĢtır. Ancak

dilciler Sibeveyh/ /ve Naftaveyh سث kelimelerini bu Ģekilde okuyup, irab etmiĢlerdir, der.53 فط

Dede Cöngi, Ġbn Hallikan ve diğerleri de bu meseleye özellikle dikkat çekmiĢlerdir.54

13- Dede Cöngi; Dilin Güzel ve Ġnce Yönlerini de Ele Almaktadır

Bir kadına erkek çoğul sıygası ile hitap edilmesi örneğinde “ Ģeklinde kullanımı ”افؼها رنك

olduğunu, aslında “ “ denmesi gerektiğini, kiĢinin ailesine ”افؼه رنك Ģeklinde bir komut ”افؼها كزا

vererek hanımına direkt olarak müennes ve tekil ifade kullanmamasının amacını Ģu Ģekilde izah

ederek: “Hanımıyla konuĢtuğunu belli etmemesi ve ona verdiği değeri anlatmak için bunu yapmıĢtır,

bu konuyla ilgili Hz. Musa kıssasını örnek olarak verir. Ve “ Burada bulunun “he” zamiri ”أله ايكثا

erkek olmasına karĢılık, kast edilen kiĢinin Hz. Musa‟nın hanımı olduğu müfessirlerin ittifak ettikleri bir

konudur.55 Dilin güzel ve ince anlatımlarından biri olan bu uygulama, günümüz Araplarında hala devam

edip, muhafazakâr ve dindar kesimde yaygınlığını sürdürmektedir.

Bu konuyla ilgi Dede Cöngi, baĢka bir baĢlıkta Ģöyle bir ifade kullanmatadır. Muhatab olan bir

kiĢiye Tesniye/ikil sıyga ile mübalağa (abartma) yapılmıĢtır.56 Bu baĢlığı Ġbn Cevheri‟den naklederek,

konuya iliĢkin Ģairden delil getirerek. “ إ ذذػا أحى ػشضا يؼا/ فئ ذجضسا ا ات ػفا أضجش ” (Eğer

beni ikiniz azarlayacaksanız, azarla ey Ġbn Affan. Eğer beni ikiniz bırakacaksanız da, beni sıkıca

koruyun), der. Dede Cöngi, el-Kisai‟den bu konuda: “ تضع أصن أجرش شحا/ فقهد نصاحث ال ذحثساا ”

ArkadaĢıma dedim ki bizi ikiniz men etmeyiniz, …..), Ģeklinde ifadesinden bahseder. Bu Ģiirde bulunan

52 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 81. 53 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 242. 54 Ġbn Hallikan, Vefeyatu‟l-Ayan, c. 3 s. 465. 55 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 114. 56 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 125.

Page 11: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

722 | ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU

tesniye/ikil ifadesinin en az iki kiĢiden bahsettiği açıktır. Ancak arkadaĢlar denildiğinde Arapçada en az

üç kiĢinin olması gerektiği, Arapların dillerinde bulunan bu kullanımın bir temel özellik olduğu açıktır.

Araplar arkadaĢlarına hitap ederken “ “ ve ” خهه diyerek ikil kullanımını yaptıklarını, Basra ” صاحث

ekolünün ise buna karĢı çıktıklarından, el-Müberred‟in, Ġmr‟ul-Kays‟ın “ ,Ġkiniz durunuz) ”قفا ثك

ağlayalım) cümlesinin iki arkadaĢını değil de tek bir arkadaĢının olduğundan bahseder. Bununla

beraber bu kullanımın ذثح /ikil kullanımının ” قفا” Ģeklinde değil,” قف” Ģeklinde olduğudur. Bu fiilde

özellikle fethanın vurgulanması için söylendiğini Basralılar tarafından ifade edildiğini söylemiĢtir. Dede

Cöngi, Kûfelilerin tesniye/ikil görüĢünü kabul etmelerinin yanı sıra ilaveler de yapmıĢ olduklarını, el-

Ferra‟nın da bu konu hakkında ayetten delil getirerek “خاف يقاو ست جرا Rabbinin huzurundan) ”ن

korkan kimse için iki cennet vardır),57 bir baĢka ayette de “ Onlardan inci) ”خشج يا انهؤنؤ انشجا

ve mercan çıkar)58 Ģeklinde ifadesi ile Kûfelilere destek verdiğinden bahsetmektedir. Diğer bir ayette

ise “سا حذا” (Her ikisi, balıklarını unuttular…)59 dendiğini, aslında unutma iĢinin Musa‟nın arkadaĢı

tarafından yapıldığından bahsetmektedir. Bütün bu örneklerin tartıĢmalı ve ihtilaflı konular olduğunu,

ikil kullanımın Arap dilinde Belağat amaçlı olduğunu söyler.60

14- Kara Dede; Ġsimlendirmeler Ġle Ġlgili Açıklamalara Önem Verir

Dede Cöngi, bir baĢlığa ya da isme adlandırma yaparken Ģöyle bir açıklama yapar; “Bir aya

neden ay (انشش) denmiĢtir”. 61 Bu baĢlık altında ayların, günlerin isimleri, isimlendirme nedenleri

hakkında bilgilendirme yaparak, isimlendirmelerin önemine dikkat çekmektedir. Örneğin; Ay‟a neden

“Ģehr /شش “ denmiĢtir, sorusunu sorarak açıklama yaparak, “Ģehr /شش “ kelimesi ile ünlü bir olaya

dikkat çekerek, Arapların hilali gördüklerinde bu ifadeyi kullandıklarını, olayın herkes tarafından

görünür olup, ünlendiğinden bahsetmektedir. 62 Bu konunun bahsedilmiĢ olması, dillerin kendi içinde ki

etkileĢimine dair güzel bir örnektir. Örneğin Türkçe‟de “Ģehir” kelimesi vilayet/il anlamına gelirken,

Arapça‟da ise bir zamanı ifade etmesi yönü ile diller arasındaki farklılıkları ortaya koyduğu açıktır.

Aslında kelimelerin tek bir kaynaktan ortaya çıktığını, “انششج/ġöhret” ve “اإلشاس”

kelimelerinde olduğu gibi, Türkçe‟ de kullanılan “ġehir” kelimesi ile Araplardaki kullanımı arasındaki

farkı ortaya koymak bakımından “arabi aylar” ilavesi zikredilmiĢtir. Dede Cöngi, Arapların hilali

görmeleri ve onu yaymaları için kullanmasına karĢılık, Türkçe‟deki Ģehir ifadesi ise tanınmaz, bilinmez

bir yerleĢim yerinin, bilinen bir yer olduğunu ifade etmek amacıyla kullanılıp yaygınlık kazandığını

söyler.

Sonuç

Dede Cöngi‟nin yaptığı Ģerhte uyguladığı yöntem biçimini Ģöylece sıralayabiliriz:

1- Dil Meselelerinde Hadisten delil kullanır,

2- Meselelerin izahında özgün görüĢ ortaya koyar,

3- Farklı anlatımlara yer verir,

4- Sorunları çözmeye özel gayret gösterir,

5- Dilin inceliklerine önem verir,

6- Konuların içeriğini tanımlarken, mantık, belağat, nahiv ve sarf konularından istifade eder,

7- Bazı âlimlerin hayatlarını anlatırken detaylara girer,

8- Garib kelimeleri anlatırken Arap olmayanlara daha anlaĢılır ifadelerle izah yapmaya çalıĢır.

Kaynakça

Akgündüz, Ahmet, Osmanlı Kânunnâmeleri, Fey Vakfı Yayınları, Ġstanbul, 1992.

Akgündüz, Ahmet, “Dede Cöngî”, DĠA, Ankara, 1994.

Babanzade Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetü‟l- „ârifîn, çev. Rifat Bilge, MEB Yayınevi, Ankara, 1951.

57 Rahman, 55/46. 58 Rahman, 55/22. 59 Kehf, 18/61. 60 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 114. 61 Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 162. 62 Dede Cöngi, HaĢiye ala ġerh‟il-Ġzzi fit‟Tasrîfi li‟t-Teftazânî, ĠSAM Kütüphanesi, s. 162.

Page 12: ULUSLARARASI AMASYA ÂLİMLERİ SEMPOZYUMUisamveri.org/pdfdrg/G00226/2017/2017_KIROGLUHS.pdf · Anahtar Kelimeler: Dede Cöngi, HaĢiye, ġerhu Ġzzi, Taftazani, Yöntem. Dede Jungi’s

ULUSLARARASI AMASYA ÂLĠMLERĠ SEMPOZYUMU | 723

Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, Süleymaniye El Yazma Kütüphanesi, Servili

Bölümü, no: “00329” Müstensih Seyyit Mustafa b. Ġbrahim, vr.232, 1164, vr.9

Dede Cöngi, HaĢiye ala Ģerh‟il-Ġzzi fit‟tasrîfi li‟t-Teftazânî, Ġsam Kütüphanesi, 40337/462.7, Ġstanbul,

Matbaai Amire, 1288 basımı, TaĢbaskı fot.

Dr. Muhammet Dariy Hamadiy, el-Hadisu‟l en-nebeviyyu eĢ-Ģerif ve eseruhu fi‟d-dirasat‟il-luğaviyye

ven-nahviyye, Bağdadu‟l-Lecnetu‟l Vataniyye li‟l-ihtifali bi matla‟il- karn‟il-hamisi aĢerel hicriyye,

1. Baskı, 1982.

Ebu Ġsa Muhammed b. Ġsa et-Tirmizi, Süneni et-tirmizi, thk. Ahmed ġakir, Daru ihya‟u‟t-turas, Beyrut.

Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kutayba el-Kufi el-Mururi ed-Dinuri, Edebu‟l-katib, thk.

Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Mektebetu‟t-ticariyye, 4. Baskı, Mısır, 1963.

Ebu Zekeriyya Muhyiddin Yahya b. ġeref en-Nevevi, el-Ezkar, thk. Abdulkadir el-Arnauti, Daru‟l-fikr lit-

taba‟ati ven-neĢri ve‟t-tevzi‟, Lübnan, 1994.

Ebu‟l Fethi Osman b. Cinni, el-Hasâis, thk. Muhammed Aliy en-Neccar, el-Mektebetu‟l-ilmiyye, Beyrut.

Ebü'l-Felah Abdülhay b. Ahmed b. Muhammed Ġbnü'l-Ġmad, ġezerât, Dâru Ġhyai't-Türasi'l-Arabi,

Beyrut.

Edebiyat Sitesi; Uluslar Arası Arap ġiir Sitesi:

http://www.adab.com/modules.php?nameSh3er&doWhat=shqas&qid=64992 (18.11.2016)

Ġbn Malik Cemaleddin Muhammed b. Abdullah et-Tai en-Nahvi, ġevahidu‟t-tavdih ve‟t-tashih li

müĢkilati‟l-cami‟i-Sahih, thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, Daru‟l-arube, Kahire.

Kâtib Çelebi, KeĢfü‟z-zünûn, tsh. M. ġerefettin Yaltkaya, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara, 1941.

Komisyon, Kur‟an Yolu Meâli, Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı, Ankara, 2015.

Komisyon, Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınevi, Ankara.

Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul, 1996.

Mehmed Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, Meral Yayınevi, Ġstanbul, 1972.

Nev'izâde Atâullah Efendi Atâi, Hadâiku'l-hakâik fî tekmileti'Ģ-Ģekâik, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 1989.

ġemseddin Sami, Kâmusu‟l-„alâm, KaĢgar NeĢriyat, Ankara, 1996.

Tahiru‟l-Cezairi ed-DımaĢkı, Tevcihu‟n nazar ila usuli‟l eser, thk. Abdulfettah Ebu Ğudde, Mektebetu‟l-

matbu‟ati‟l-islamiyye, 1. Baskı, Halep, 1995.

Yûsuf b. Ġlyân b. Mûsâ Serkis DımaĢki Serkis, Mu‟cem, Matbaatu serkis, Kahire, 1928.

Dede Cöngi’nin Kaynakları:

Celaleddin Abdurrahman b. Ebi Bekr es-Suyuti, Hem‟u‟l-hevami‟ fi Ģerhi cemi‟l-cevami‟, thk. Dr.

Abdulhamid Hendavi, el-Mektebetü et-tevfikıyye, Mısır.

Celaleddin Abdurrahman b. Ebi Bekr es-Suyuti, el-Müzhir fi ulumi‟l-lügati ve envâiha, thk. Fuad Ali

Mansur, Daru‟l-kütübi‟l-ilmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1998.

Ebu Abdullah Muhammed b. Ġsmail el-Buhari, Sahih el-Buhari, Daru‟s-selam, Riyad, Daru‟l-fayha, 2.

Baskı, DımaĢk,1999.

Ebu‟l-Abbas ġemsedin Ahmed b. Muhammed b. Ebi Bekr b. Hallikân, Ġhsan Abbas, Vefayatü‟l-e‟yan ve

enbâu ebnâi‟z-zeman, Daru sadr, Beyrut.

Ġbn Malik Cemaleddin Muhammed b. Abdullah et-Tai en-Nahvi, ġevahidu‟t-tavdih ve‟t-tashih li

müĢkilati‟l-cami‟i-sahih, thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, Daru‟l-arube, el-Kahira.

Ġbnu‟l-Esir Mecduddin Ebu es-Saadat el-Mubarak b. Muhammed el-Cezeri, en-Nihaye fi Garibi‟l-Hadis

ve‟l-Eseri, thk. Mahmud et-Tanahi, Tahir ez-Zâvi, Daru ihyâi et-turasi‟l-Arabi, Beyrut.

Ġmam Ebu el-Huseyn, Müslim b. el-Haccac el-KuĢeyri en-Nisaburi, Sahih Müslim, thk. Muhammed Fuad

Abdulbaki, Daru alemi‟l-kütüb, 1. Baskı, Riyad, 1996.