21
D SORUNU SEMPOZ\'UMU {28-29 2017) DOÇ. DR. ERZURUM- 2018

UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

D İNİTEMSiL SORUNU SEMPOZ\'UMU

-TEBLİGLER-

{28-29 NİSAN 2017)

EDİTÖR DOÇ. DR. HANİFİ ŞAHİN

ERZURUM- 2018

Page 2: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

Eser Adı DiNI TEMSiL SORUNU SEMPOZYUMU (28-29- NİSAN 2017) TEBLİGLER

Koordinatör Doç. Dr. Hanili ŞAHİN

Atatürk Üniversitesi 1225 Yayınlan No

ISBN 978-605-2278-62-8

Yayıncılık S ertifika No 30422

1. Basım Mart 2018, Erzurwn

Editörler Prof. Dr. H. Ahmet KlRKKILIÇ (Dil) Doç. Dr. Haniii ŞAHİN

Kapak Tasarım & Abubekir KALE Mizampaj

Baskı Zafer Medya Yenikapı Cad. Kadıoğlu Sok. No:l Yakutiye/ERZURUM Tlf: O 442 234 22 85 e-mail: [email protected]

Atatürk Ütıiversitesi Yayınevi Müdürlüğü Yayınevi Komisyon Başkanı Yayınevi Müdürü Yayınevi Müdür Yrd. Yayınevi Şefi Yayınevi Me~uru

©Copyright

: Prof. Dr. Nihat YATK1N : Prof. Dr. H. Ahmet KlRKKILIÇ : Prof. Dr. Bekir ELMAS : Hulusi BALTAKESMEZ : Hikmet OKUTAN

Bu eserin baskısından 5846 ve 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası Hüküriıleri gereğince yayıncının yazılı izni olmadan eserin tamamı veya bir kısmı herhangi bir yöntemle çoğaltılamaz, elektronik ortama taşınamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Eserin her türlü yayın hakkı; dil, bilim ve

. hukuk açısından sorumluluğu yazarına aittir.

Page 3: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

....-----$-----. DiniTemsil ve Kur'an:Tefsir

Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Marmara Ü1liversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimle1·i Bölümü

Giriş:

Dini temsil konusunda ilk olarak "din" kavramının anlam çerçevesini belir­lemek gerekir. Fakat bu iş sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü din, Iiutsu'nun da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki temel zorluk "din" kelimesinin Kur'an'daki an­lamları ile ıstılahtaki anlam ve kullanımlannın birbirine kanştınlmasıdır.179 Dyn kökünden türemiş bir kelime olan din, Arapça sözlüklerde mastar ve isim olarak, "borçlanmak, borç vermek, hükmetmek, boy\.ın eğmek, karşılık vermek, adet, durum, nizam, gelenek'' gibi çeşitli anlamlar taşır180 ve kelimenin Kur'an'daki kullanımları bu anlaı:p çeşitliliğini büyük ölçüde yansıtır.181

Erken dönem Mekki surelerde daha ziyade kıyamet ve hesap gününe atıfta bulunan din kelimesi, aynı dönemin daha sonra.ki safahatında nazil olan Rum ve Şura gibi bazı surelerde (Rum 30/30, Şura 42/13) ise tevhit inanoyla özdeş şekilde kullanılmıştır. Medine döneminde ise din kelimesinin anlam alaruna -Maide 5/3. ayette olduğu gibi- şer'i hükümler de dahil edilmiş ve böylece yir­mi üç yıllık nüzul sürecinde din itikadi-ameli bütünlüğü ifade eden bir kavram haline gelmiştir.

Kelimenin Kur'an'da adet/gelenek anlarnındaki kullanımı ve aynı zamanda Hz. Peygamber'in nübüvvet ve risalet misyonunun birçok ayette ilahi rehberli­ğin bir parçası olarak tanımlanması dikkate alındığında, İslami ve ıstılahi ma-

119 B k. Toshihiko lzursu, Kur'an'da Tann tJe lman: Kın' ani Dünya GöriiJünün Smıarıliği, çev. M. Kü.rşad Atalar, Pınar Yayınlan, İstanbul2012, s. 321-335.

110 Ebü'l-Fazl Muhammed b. Mükerrem İbn Manzür, Listinu'I-Arab, Daru'l-Hadis, Kahire 2003, ll. 465-468; Edward William Lane.,An Arabic-English Lexicon, Librairie Du Liban, Beyrut 1968, m. 942-945.

181 İbnü'l-Ceni (ö. 597/1201) din kelimesinin Kur' an& İslam, tevhid, hesap, ceza, hüküm, taat gibi on beş farklı manada kullanıldığını kaydetmiştir. Bk. Ebü'l-Feıcc Cemalüddin Abdumıhınan İbnü'l-Cevı.i, Niizlutü'I-A'yüni'n-Ne'Utizır, nşr. Muhammed Abdilikerim er-Radi, Müessesetü'r­Risale,Beyrut 1985, s. 298-299.

137

Page 4: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

'l · Di Ni 1 E ,vı~I L )Uil li~ ~ ~ ~--------------------~

nada "din" ve "dini temsil" meselesinin "Sünnet"ten bağımsız olarak ele alına­mayacağı kolayca anlaşılır. Kaldı ki Hz. Peygamber vahyin rehberliğinde ortaya koyduğu risalet tecrübesiyle yeni bir gelenek oluşturmuştur ki İslamiyet'in tarih sahnesinde yerini alması ve müesses yapısıyla bugüne kadar ulaşması bu dirta­mik gelenek (yaşayan sünnet) sayesinde mümkün olmuştur. 182

Nebevi sünnet yeni bir geleneği ifade eder; fakat tümüyle yenilik arz etmez. Zira sünnetirı muhtevasında İslam öncesi döneme ait örfl.er (maruf) ile saha­be nesiinin ictihat ve uygulamaları da mevcuttur. Özellikle İmam Malik'in (öl. 179/79 5) ei-Muvatta' ında birçok kez geçen, "es-sünnetü indena", "tilke's-sünne­tülleti la ihtilafe fiha.", "es-sünnetülleti la ihtilafe fiba indena" şeklindeki ifadeler Medirıe toplumunda genel kabul gören uygulamaya (gelenek) atıfta bulunur.183

Dolayısıyla bilhassa sahabe nesline ait re'y ve ictihadlar en azından tedeyyün kapsamında yer alır. ehl-i hadisekolünün "dirı"i nakil ve selefe ittiba,dan (taklit) ibaret saydığı malumdur. Ancak selef pratiği büyük ölçüde re'y ve ictihadar­dan oluşur. İmarnü'l-Haremeyn el-Cüveyni'nin (öl. 478/1085) sahabe, tabiirt ve daha sonraki neslin re'y ile amel üzerinde icma ettiklerini, onların fetva ve kazai hükümlerirıin onda dokuzunun ayet ve hadislerin açık anlar,nl.arıyla ilgisinin bu­lunmayıp re'ye dayandığını belirtmiş olması hayli manidardır.184

Dini temsil, Allah' ı temsil değildir. Daha açıkçası, burada söz konusu olan temsil, on beş asır boyunca Müslürnanlarca yorumlanmış ve yaşanmış dinin (te­deyyün) ilahi murada uygunluk açısından değerlendirilmesi gereken bir mese­ledir. Haliyle, dirıin anlam alanına hem Kur'an ve sünnet naslarırun hem de bu naslar çerçevesinde ictihat yoluyla üretilen geleneğin dahil edilmesi gerekir. Ne var ki vahiy ve nüzul sürecinin sona erip Hz. Peygamber'in tarih sahnesinden çekilmesini müteakiben Kur'an'ın iki kapak arasına dereedilmiş bir yazılı met­ne dönüştürülmesi, ardından Hz. Peygamber'e ait tarihi tecrübenin "hadis" adı altında kayda geçirilip tedvin edilmesi dini temsil konusunda Kur'an ve sünne­tin birbirinden ayrı iki referans metni olarak algılanmasına sebebiyet vermiştir. Buna bağlı olarak din Kur'an-Sünnet bütünlüğünden ziyade, Kur'an ve sünnet ayrımına dayalı iki ayrı parçadan müteşekkil bir yapı olarak telakki edilmiş, do­layısıyla gerek dinin mahiyeti gerekse dini temsil söz konusu olduğunda Kur'an ve sünnet kompartımancı yaklaşımla ele alınıp değerlendirilmiştir.

112 Fazlur Rahman, Tarih Boyunca lslıinıi M~todoloji Sonınu, çev. Salih Akdemir, Ankara Okulu Yayınlan, Ankara 2001, s. 23,29-30.

ıu İmam Malik'in kavramı kullarumı için bk. Ebu Abdullah el-Asbahi el-Himyeri Malik b. Enes, MU'flaltaıi'I-İmanı Malik rivayehı Muhammed b. tl-Hasan tj-Ştybani, t:ı'lik ve tahki.k. Takıyyüddin en-Nedvi, Dacü'l-.Kalem, Dımaşk1413/1991, 1,38,177, 182,246,276.

ı s.o Ebü'l-MeaJ.i Rüknüddin Abdülmelik el-Cüveyni, ei-Burhau ft Usllli'I-Fıkh, nşr. Abdülaıim ed­Dib, Camiatü Katar, Devha 1399/1978, II. 768.

138

Page 5: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

Dini Tı!mJil v,· Km·'nn: T.:.frir / Prof D 1: !Vlu.rrnfa ÖZTÜRK A '1)· ·ı

Dini temsilde Kur'an-tefsir ilişkisi meselesine gelince, öncelikle belirtrnek gerekir ki Kur'an ve tefsir aynı çerçeve içerisinde değerlendirilebilecek katego­riler değildir. Bu tespide ilgili gerekçeler ayrı bir başlık altında zikredilecektir. Burada öncelikli olarak üzerinde durulması gereken husus, clin1 temsil açısından Kur'an'ın konumu ve işlevidir. Bize göre Kur'an vahyinin Hz. Peygamber ve ilk Müslüman nesil nazarında dini ne ölçüde temsil ettiği meselesi ile nüzul döneminden sonraki Müslüman nesiller nazarında hangi ölçüde temsil ettiği meselesini birbirinden ayrı değerlendirmek gerekir. Çünkü Kur'an'ın kendi nü­zu.l ortamındaki işlevi ile daha sonraki zamanlardaki işlevinin birbirinden çok farklı olduğu şüphesizdir. Tefsire gelince, Kur'an metninin açıklanmasını konu edinen bir ilmi faaliyet olmasından dolayı bu ilmi faaliyetin de dini temsilde az çok bir işieve sahip olduğu, hatta Kur'an'ın dini temsil gücünden tefsirin de az çok nasiplendiği düşünülebilir. Ancak kelarn ve fi.k.ıh gibi normarif ve hüküm kurucu ilirnlere mukayese edildiğinde, tefsirin dini temsil açısından kayda değer bir işieve sahip olmadığı söylenebilir.

Kur'an'ın clin1 te~sildeki yeri ve işlevi konusunda belki de en kritik mesele "temsil" in mahiyeti ya da "temsil" kavramıyla ne kastedildiğidir. Müesses din ve temel clin1 kayrıak.ların uzun tarihi tecrübe içerisinde siyaset ve iktidar ilişkile­rinin kullanışlı aparatı gibi istihdam edilmesi.nden isyan ve darbe vakalarında kitleleri motive ve provoke edici bir güç olarak kullanılmasına, keza afyon gibi kullanımından tedhiş ve terörün meşruiyet argü.manı olarak yorumlanmasına varıncaya kadar sayısız istismara konu olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla "clinl temsil" derken, öncelikle dinden ne kastedildiğini sarahaten ortaya koymak gerekir. Seyyid Şerif el-Cürcani'nin(öl. 816/1413) tarifiyle din, akıl sahiplerini peygamber tarafindan ortaya konulan gerçekleri kabule davet eden ilahi bir ka­nun/nizam ( vaz'ün ilahiyyün yed'u ashabe'l-ukıU ila kabU/i md hı'ive inde'r-resu/),185

Teharıevi'nin (öl. 1158/1745'ten sonra) naklettiği başka bir tarife göre ise din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle dünyada salaha, ahirette felaha sevk eden ilahi bir kanundur.186

Bu iki tarifin ilkinde din sanki insan, toplum ve hayata mesafeli, hatta so­ğuk denebilecek bir anlam ve çağrışıma sahiptir. İkinci tarifte ise salalı ve felah vurgusundan dolayı hayata dokunan sıcak bir semarıtiğe sahip gibidir. Fahred­din er-Razi'nin Maide 5/8, Mü'min 40/8 ve diğer birçok ayet münasebetiyle adalet ve kemal-i saadet bağlamında zikrettiği din tarifini de bu bağlamda zik­retrnek gerekir. Buna göre din Allah'ın emrine saygı göstermek ve onun yarattı­ğı malılukata şefkatle muamele etmektir (et-ta'zimü li-emri/lah ve'J-iefokatü ald

ıas Ebü'l-Hasen Ali b. Muhammed Seyyid Şerif el-Cürcaru, lGtôbıi't-Ta'riföt, Daru'l-Kütübi'l­İlmiyye, Beyrut 1995, s. 105

" 4 Muhammed .Nli et-Tebanevi, M rosüatii &114ft Istılahöti'I-Fiinün, ed. Refik e.l-Acem, nşr. Ali Dahrüc, Mektebetü Lübnan, Beyrut 1996, s. 814

139

Page 6: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

<$- Di N i TE MSiL SO RUNU - - ----- --- ---------

halk.illah). Bu tarifte Allah'ın emrini tazim ile onun yarattığı malılukata şefkat iki ayrı fiil gibi görünse de aslında birbirinden bağımsız değildir. Çünkü Al­lah'ın emrine hürmet onun yarattığı malılukata şefkade muameleyi muciptir. Allah'ın emrine hürmetin neticesi uhrevi felah, onun emri gereği malılukata şefkade muamelenin neticesi de dünyevi salalı olsa gerektir.

Aslında dini temsil söylemden öte, eylemdir. Akide ve itikattan ziyade, iman ve ahlaki duruş, vaziyet alıştır (amel-i salih). Bu bakımdan, temsil söz konusu olduğunda dini referanslara atıfta ne konuştuğumuz ve neyi savunduğumuzdan

. çok, ne yaptığımız üzerinde durulmalıdır. Temsil Kur'an'da şahid, şehid, şüheda gibi kelimelerle ifade edilen ve fakat gelenekte "bir şeyin asli mahiyetini bilmek" bağlamında içeriklendirilen kavrama karşılık gelmekte ve bu kavram gerçekte bilfiil tanıklığı, yani olunması gereken yerde olmayı, orada bizzat hazır bulun­mayı ifade etmektedir. Bu anlam çerçevesi dini temsilin ontolojik ve pratik bo­yutuyla, yani aslında olması gereken tarafıyla ilgilidir. Fakat bizim bı.irada mevzu bahis ettiğimiz temsil herhalde meselenin daha ziyade teorik ve epistemolojik tarafını ilgilendirmektedir. Gerçi temsilin bu iki veçhesi birbirinden bağımsız değildir; ancak bu tebliğin sunulduğu program ve platform gereği konuyu ele alış tarzırnızın ilmi ve entelektüel çerçeveli olması daha isabetli görünmektedir.

1. DiniTemsilde Kur'an'ın Yeri ve İşievi

Bu başlık altında ilk olarak, Kur'an kelimesinin mana ve medlulü üzerin­de kısaca durmak gerekir. İslami kaynaklarda Kur'an kelimesinin genellikle "okumak" anlamında k-r-e (kıraat) kökünden türediği ve "okunan şey" anlamı­na geldiği kabul edilir. 187 Ancak karae/kıraat lafzındaki temel anlam, yazılı bir metin okumaktan ziyade, söylemek, davet ve tebliğ etniektir. Vahyin nüzulünün başlangıç aşamasıyla ilgili bazı rivayerlerde geçen, hiiza cibrilü yukriukes-seliime min rabbik (Ey Hatice! Bu Cebrail'dir; sana Rabb'inden selam söylüyor) ifade­si tam da bu manaya karşılık gelir.188 Aslında Kur'an, vahyin kendisini değil, belli bir dilin kalıplan içinde sunuluş keyfiyetini ifade eden bir kelimedir. Bu tespit birçok ayede delillendirilebilir. Mesela, Yusuf suresinin ilk ayetinde tilke iiytitü'l-k.itiibi'l-mübin ifadesi zikredilir. Surenin ikinci ayetinde ise "el-kitab"a gönderme yapılarak in na enzelniihu k.ur'imen arabiyyen ifadesine yer verilir. Dik­kat edilirse, ilkin "el-kitab"tan söz edilmekte, ardından "el-kitab"ın Arabi olarak inzal edildiği belirtilmektedir. Bu bağlamda vahy lafzının sözlükte "nakşetmek",

· "kaydetmek" (ketb) veya "kaydedilen şey" (kitap, mektup) anlamlarına geldiğini

187 Kur'an kı:limesinin anlamına dair farklı göriişler haklanda geniş bilgi ve değerlenclinne için bk. Mustafa Öztürk, Kur'an Vahiy Niizul, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2016, s. U -16.

188 Ebu Muhammed Cemilüddin İbo Hişam, es-Siretü'n-Neheviyye, oşr. Mustafa es-Sekki-İbrahim ei-Ebyiri-Abdülhaflz eş-Şelebl, Daru'l-Hayr, Dımaşk 2004,1.194.

140

Page 7: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

Dini Temsil 'ili! Kur'an: Tifsir 1 Pro. Dr. ıvlııstafa ÖZTÜRK

de hatırlatmak gerekir. 189 Kısacası, "el-kitab" lafzı genel anlamda vahyi, "Kur' an" ise vahyin Arapça olarak indirilip Hz. Peygamber tarafından bu dilin kalıpları içinde tebliğ edilen şeklini ifade etmektedir.

Kur'an kelimesi yazılı bir metnin okunmasından ziyade, bir kelam ya da hitapla tebliğ ve davette bulunulmasını ifade ettiği, tebliğ de bir mübelliği ge­rektirdiği için kaçuulmaz olarak risalet konusu gündeme gelir. Dolayısıyla din ve dini temsil söz konusu olduğunda, Kur'an ve sünnete birbirinden bağımsız temsil rolleri yüklemek sağlıklı bir yaklaşım olmasa gerektir. Kaldı ki nüzul sü­recinde Kur'arı vahyi ile sünnet arasında çift boyurlu bir sıkı ilişki bulunduğu şüphesizdir. Şöyle ki Kur'an bir taraftan Hz. Peygamber ve sahabenin idrak ve vicdanlarına hitap eden bir söz olarak onların algılamalanna konu iken, bir ta­raftan da Hz. Peygamber ve sahabe Kur'an'ın doğrudan doğruya hakkında ko­nuştuğu, açıkladığı ve değerlendirmede bulunduğu nesneler dünyasına aittiler.190

Bu karşılıklı ilişkinin bir boyutunda Kur'an vahyi Hz. Peygamber ve ilk Müslüman nesle rehberlik etmiştir. İlahi rehberlik birçok ayette tebyin,' tafsil gibi kelimelerle belirtilmiştir. Bu açıdan bakıldığında Kur'an'ın kendi nüzul dö­neminde müfesser olmaktan ziyade, müfessir olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir. Kur'an'ın kendi nüzul ortarnında tefsir ettiği şey, Hz. Peygamber ve ilk Müslüman neslin hayat tecrübesidir. Söz ~onusu ilişkinin sünnet boyutuna gelince, Hz. Peygamber bu boyutta vahiy tarafından kendisine yol gösterilen ve yaşadığı kimi tecrübeler yine vahiyle tebyin edilen bir elçi (nebi-rasul) olmanın yanı sıra çok kere de vahyi tebyin ve tefsir eden bir özne rolündedir. Başka bir ifadeyle, Kur'an kimi zaman Hz. Peygamber'in y3ınızlık, dışlanmışlık, toplum­sal alışkanlıklara isyan gibi birçok bileşeni bulunan sanalı hayat tecrübesini ve bu tecrübeye eşlik eden tevhit mücadelesini tefsir ederken, kimi zaman da Hz. Peygamber Kur'an'ı tefsir etmiştir. Fakat onun tefsiri kendinden ziyade, olgu­ya ve topluma yöneliktir. Ayrıca onun tefsir tarzı genellikle :fiilid:ir. Gelenelete mücmelin tebyini, mübhemin tayini, mudakın takyidi, müşkilin tavzihi gibi ta­birlerle ifade edilen nebevi tefsir tarzlarının çok büyük çoğunluğu, tıpkı namaz ibadetinde olduğu gibi, fiilen gerçekleşmiştir.

Kur'an-sünnet ilişkisinde çoğu kez sünnetin öncelik arz ettiği, Kur'an vah­yinin sünneti izlediği söylenebilir. Ancak bu öncelik ve sonralık hiyerarşiyle değil, sosyolojik akışla ilgilidir. Daha açıkçası, Hz. Peygamber üsdendiği gö­rev gereği hayann doğal seyri içinde ilk adımlan atmakta, ardından bu adımlar çoğunlukla vahyin beyanıyla onaylanmakta, fakat kimi zaman da itab ayederin­de görüleceği gibi bazı adımlar hususunda vahyin ikaz ve uyarıları söz konusu olmaktadır. Bu bağlamda Musa Carullah'ın (öl. 1949) Kur'an-sünnet ilişkisiyle

189 Ebü Abdirrah.man el-HaJil b. Aluned el-Fecabidi,Kitabü'I-Ayn, n~r. Abdülhamid HlııdM, Dw'l­Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2003, N. 353; İbn Manzüı:, Lisônü'l-Arab, IX. 243.

190 Ömer Özsoy, •Kur' an' ın ifade Özellikleri", Mocca J(jjjtürwArfllltrma Dergisi, sayı: 28 (2017), s. 16.

141

Page 8: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

-~~>DiNi TEt,i Sil SORUNL; _ ____________ _____ _

ilgili görüşlerini kısaca aktarmakta fayda vardır. Carullah'a göre İslam'da bilgi ve amel kaynağı olarak sünnet Kur'an'a takaddüm eder. Haliyle, şer'l deliller hiye­rarşisinde sünnetin Kur'an'dan önce gelmesi gerekir. Çünkü İslam'da hemen her hüküm ilkin sünnetle tespit edilmiş, Kur'an vahyi daha sonra Hz. Peygamber'in söz, fi.il ve takrirlerini teyit edip sabitleştirmiştir. Başka bir ifadeyle, elinin temel esaslan ve kuralları önce sünnetle belirlenmiş, daha sonra Kur'an vahyi bu esas­lar ve kuralları teyititespit etmek üzere n azil olmuştur. Örnek vermek gerekirse, namazın tüm rükünleri, şartları ve vakitleri ilkin sünnetle açıklanmış, daha son­ra bunlar Kur'an ayetleriyle teyit ve tespit olunmuştur. Mesela, abdest namazın en önemli şartı olduğu halde bu konuyla ilgili ayet (Maide 5/6) hicretin altıncı senesinde nazil olmuştur. Hz. Peygamber, "Hac arefedir"191 sözüyle Arafat'ta vakfeyi haccın en önemli rüknü olarak tayin etmiş, fakat bu husus Kur'an'da sadece haccın farz olmayan bir rüknünden bahisle zikredilmiştir. Öte yandan İslam'da oruç ilkin sünnetle ortaya konulmuş, konuyla ilgili ayetle( ise sünnete dayalı oruç ibadetini teyiden nazil olmuştur.192

Bu noktada Hz. Peygamber'in vahiyden önce adım attığı alanın sırurları merak konusu olabilir ve bu merak bizi ister istemez, "Hz. Peygamber'in teşrü yetkisi var mı?" şeklindeki kritik soruyu tartışmak durumunda bırakabilir. Bu konuda kendi görüş ve kanaatimi belirtınem gerekirse, Hz. Peygamber ibtidaen şer' ispatına (şeriat vazetmeye) yetkili değildir. Dolayısıyla bu anlamda şarl de­ğildir. Bununla birlikte vahiy tarafından genel çerçevesi çizilmiş alan dahilinde ikincil hükümler koyma salahiyerine sahiptir ve eğer bu salahiyet şarilik anlamı­na geliyorsa, Hz. Peygamber şaridir.

Bir örnek vermek gerekirse, Kur'an salatın ikamesini emretmiştir. Gerek ilgili ayetlerdeki "ikame" kaydından, gerekse Hz. İbrahim, Lut, Yakub, İshak, İs­mail, Musa, Zekeriya gibi birçok peygamberle ilgili ayetlerdeki (Enbiya 21/73; Meryem 19/55; Taha 20/14; Al-i İmran 3/39) beyanlardan anlaşılacağı üzere salat/namaz ibadeti çok uzurı bir tarihi geçmişe sahiptir. Kur'an'da salatın ika­mesine dikkat çekilmesi, bu ibadetin asli şekline ve hedefine uygun şekilde ifal eda edilmesi gerektiğini gösterir. Bazı ayetlerde ise salatın ikamesine dair müp­hem denebilecek vakitlerden ve yine aynı mahiyette birtakım rükünlerden söz edilir; fakat tatbik boyuttiyla ilgili muhteva Hz. Peygamber'in fiili örnekliğine havale edilir. İşte bu noktada Hz. Peygamber gerek salatın/namazın edası, gerek vakiderin açıkça ta.yin olunması gibi hususlarda devreye girer ve sünnet dediği-

. miz örneklikle Kur'an'daki salatı ikame emrinden maksut olan neyse onu bilfiil tatbikle hayata geçirir.

191 Ebu Dıivüd, "Menisik" 69 192 Musa Caruılah Bigiyef,Kur'an-Sıinn~t !liıkisirıe Farklı Bir Yakla.pm KiMbu's-Sünne, çev. Mehmet

Görmez, Ankara Okulu Yayınlan,Ankara 2000, s. 7-9.

142

Page 9: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

t Dini 'IL'IIuil-.:•ı• Kuriuı: 1~(w / Pro( Dr. M ustrrfo ÖZTÜRK~

'i .

Ebu Nasr Yahya b. Ebi Kesit'in (öl. 129/747) "es-sünnetü k.adiyetün ale'l­kur'an"193 şeklindeki meşhur sözü herhalde bu hususu ifade etmektedir. Birçok kimse bu ifade karşısında, "Nasıl olur da sünnet Kur'an'a hü.kmeder?!" şeklinde bir itirazda bulunabilir. Aslında bu tür bir itiraz algı ve anlayış kabiliyerimi­zin sığlığını gösterir. Zira Yahya b. Ebi Kesit'in sözünden -haşa- "Allah'a ne söylediğini, hatta ne söylemesi gerektiğini Resuluilah öğretir" gibi bir anlam çıkarmak, ancak ahmaklıkla izah edilebilir. Gerçekte bu söz Allah' ın kelamı ile Resulullah' ın sünnetini birbiriyle yarıştıtma yı .değil, ilahi kelamdaki hükümlerin reel hayat düzleminde neye karşılık geldikleri ve ne şekilde tatbik edilecekleri hususunda sünnetin tüm Müslümanlar için Kur'an'dan daha açık ve işlevsel ol­duğunu belirtir.

Diğer taraftan Carullah'ın Kur'an-Sünnet ilişkisine dair tespit ve değerlen­dirmesinin genelierne tarzında olduğu yönünde bir eleştiride de bulunulabilir ve Hz. Peygamber'in kimi zaman vahiy beklediği, vahiy gelmediğinde kendini zor durumda hissettiği, ayrıca birçok kez vahiyle ikaz edildiği194 gibi gerekçeler­den hareketle böyle bir eleştirinin isabetli olduğu düşünülebilir. Fakat siyer ve tefsir kaynaklarındaki rivayetler ışığında nüzul dönemindeki genel manzaranın, "Sünnet Kur'an'a takaddilin eder" tespitini büyük ölçüde doğruladığını söyle­mek bize göre daha isabetlidir.

İslamiyet, Kur' an vahyini insanlara tebliğ ve tebyin eden Hz. Peygamber ile sahabenin ona inanıp güvenıneleriyle başlamıştır. Yirmi üç yıllık risalet döne­minde sünnet pratik hayatta daha önde ve belirleyici olmuş, fikhi açıdan ifade etmek gerekirse, çoğu zaman sünnet o günkü Arap toplumunun maruf ve mün­ker hafizasını da dikkate alarak tatbikatı belirlemiş, vahiy ise bu tatbikatı ana hatlarıyla teyit etmiştir. Yoksa şeriat Kur'an vahyiyle başlamış değildir. Nüzul döneminde Arap toplumunun geçmişten gelen ve belli bir istikrar içinde devam eden bir hayat tecriibesine, örf, adet ve sair sosyal kurallara sahip olduğu ma­lumdur. Kur'an'ın beyanlan işte bu tarihsel ve toplumsal zeminde varit olmuş ve aynı zeminde yeni bir dünya görüşü oluşmuştur. Kur'an vahyi bir bakıma Hz. Peygamber'e ait tatbikatın merdut olmadığını bildirmiştir. Genelde namazlarla, özelde Cuma namazıyla ilgili ayetleri bu kapsamda değerlendirmek mümkün­dür. Biz bu ayetleri, Allah'a atfen, "Resulün size öğrettiği namaz, ibtidaen benim öğrettiğim namazdır" şeklinde anlama eğilirnindeyiz. Fakat gerçekte vahiy, Hz. Peygamber'in tatbik mevkiine koyduğu namaz pratiğini teyit etmiştir.195

Birdinin ve dini sisternin süreklilik içinde yaşamasının ancak o d.ine mün-

193 Dari.ırü, "Mukaddimcn 49. 19• Bk.Mchmer Görmez, "Musa Carullah'ın Süpnet Anlayışın, Ölümünün 50. Yıldönümünde Musa

Carullah Bigiyef, T'w:kiye Diyanet Vakfi Yayınları, Ankara 2002, s. 98. 195 Ali Bardakoğlu, "Fılah Çözüm mü, Sorun mu Üretir?", Eskiymi Anadolu ilahiyat Aluıd~misi

ArOfhnna Dugisi, sayı: 29 {2014), s.159.

143

Page 10: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

i> DI N i TEMSiL SORUNU------------------ -

tesip olan insanların tavır ve tutıımlarıyla kalın olduğu göz önünde bulundu­rulursa, geleneğin bir din için ne manaya geldiği çok iyi anlaşılır. Hz. Peygam­ber'in en büyük başarısı, tesis ettiği yeni toplumsal gelenektir. Daha önce de belirtildiği üzere bu gelenekten maksat sünnettir. Nüzul dönemindeki geleneğin günümüzdekinden en önemli farkı, Hz. Peygamber ve ilk nesil Müslümanlara ait davranışların vahiy yoluyla murakabe edilmiş olmasıdır. İşte yeni gelenek olarak sünnetin önemi temelde bu hususla alakalıdır.

Bizim bugün sünnet dediğimiz şey, sahabe nesli için H z. Peygamber'in bi­zatihi ve fiili rehberliği idi. Sahabe nesli, "Kur'an bize yeter" yahut "H z. Pey­gamber'in söyledikleri vahiy mahsulü mü yoksa ictihat rru? Peygamber Kur'an dışında hüküm koyabilir mi?" gibi meselelere yabancı idi. Münferit ve istisnai bazı olaylardan hareketle genellemeler yaparak o dönemde böyle meselelerio tartışıldığıru iddia etmek pek mümkün değildir. Bu tür meselelerin tarihi tec­rübe içerisinde ortaya çıkış zamarıları ve şartları göz önünde bulundUrularak ele alınması gerekir.196

2. Dini Temsilde Tefsirin Yeri ve İşievi Tefsir, dini temsil !co nusunda ilmi açıdan, yani tefsirin din referanslı bilgi ve

hüküm üretme hususundaki yeri ve değeri bakınundan ele alınabilir. Bu bağlam­da ilk olarak "tefsir"in tarifi, mahiyeti ve işlevi gibi bir dizi meselenin tartışılması gerekir. Bedrüddin ez-Zerkeşi'nin (öL 794/1392) tarifiyle tefsir, Allah'ın Hz. Muharnmed'e inzal ettiği kitabını arılamayı, manalarını açıklamayı, hükümle­rini ortaya çıkarmayı sağlayan bir ilimdir.197 Fakat bu tarifte geçen "anlama" ve "açıklama" nın tam olarak ne ifade ettiği biraz belirsizdir. Yani tefsir faaliyetinde söz konusu olan "anlama" nın ilkten arılamayla mı yoksa vaktiyle anlaşılmış olan manayı açığa çıkarınayla mı ilgili olduğu meselesi hayli müphemdir. Yine aynı tarifte geçen "açıklama" nin deskriptif mi yoksa normatif mi olduğu meselesi de izaha muhtaç görünmektedir.

Gelenekte, "Tefsirin kendine mahsus bir usulünden söz etmek mümkün müdür? Tefsir tasavvurat (anlamlandırma ve kavrarnlaştırma) rru yoksa tasdikat ( önerme/hüküm kurma ve yargıya ulaşma) kabilinden midir?" gibi sorular etra­finda cereyan eden ilmi tartışmaların da teyit ettiği söz konusu belirsizlik hem tefsirin ıstılahi manada "ilim" olup olmadığı, hem de asıl işlevinin ne şekilde

. tanımlanacağı hususunda imal-i fikirde bulunulmasını gerektirir. Geçmişte ve

196 Niizul. döneminde Sünnet'in mahiyeti, işlevi ve önemi hakkında daha ge~ de~lendirme için bk. Selah:ıttin Polar, "Din, Vahiy, Peygamberlik lşığında Hadis ve Sünnetin Mahiyeti", İslam'ın Anlaşılmasında Sünnetin Yeri ve Değeri, Kutlu Doğum Sempoeyumu, T'urkiye Diyanet Vakfı Yayınlan, Ankara 2003, s. 16-17.

197 Ebu Abclillah Bedcüddin Muhammed ez-Zerkeşi, ei-Burhôn fi Ulumi'I-Kur'ôtı, nşr. Muhammed Ebü'l-Fazl İbrahim, el-Mektebetü'l-Asriyye, Sayda-Beyrut 1972, 1. 13.

144

Page 11: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

Dini Tenısif 'ile Kıtr'an: Teftir 1 Prof Dı: il1ustafa ÖZTÜRK A "1

günümüzde hakim olan anlayışa göre tefsir müstakil bir ilim dir, hatta dini ilim­lerin zirvesidir. "Yaşadığım çağda tefsir ilmi perişan bir hale düşmüş, bu dönem­de meani ve beyan disiplinlerine dayalı belağat ilmine vakıf olmak şöyle dursun, Kur' an tefsirinde gerekli asgari donaruma dahi sahip olmayan kimselerin eline kalmıştı" diyen Zemahşeri'ye (öl. 538/1144) göre İslami ilimler hiyerarşisi içe­risinde, çok zor vakıf olunan incelikleri ve derinlikli yönleriyle insan zihnini çe­peçevre kuşatıp bilgi haznesini tam manasıyla dolduran ilim, "tefsir"den başkası değildir.198 Kadi Beyzavi'ye göre (öl. 685/1286) de dini ilimler hiyerarşisinin zirvesi tefsir ilmine aittir. Tefsir dini ilimlerin en değeelisi ve reisidir. 199

Seyyid Şerif el-Cürcani'nin kısa ve özlü tarifiyle tefsir, Kur'an ayetinde kas­tedilen mananın, lassanın/konunun ve nüzule sebep oluştutan vaka.run açık ve anlaşılır ifadelerle tavzih edilmesidir.200 Dikkat edilirse, Cürcani tefsirin şer'i-ıs­tılahi tarifinde "ilim'' nitelemesine yer vermemiştir. Buna mukabil klasik dö­nemlerdeki ulemanın kahir ekseriyeti tefsirin müstakil bir ilmi disiplin olduğu fikrini benirnsemiştir. Tefsirin "ilim" olarak kodlandığı geleneksel tariflerdeki kayda değer eksikliklerden biri, bu ilmin kelam ve fıkıh gibi diğer İslami ilim­lerden ayırt edici vasfının tam olarak ortaya konulmamasıd.ır. Bununla birlikte bazı alimler tefsirin gerçekten ilim olup olmadığı meselesini tartışma ihtiyacı duymuşlard.ır. Mesela,Molla Fenari (öL 834/1~31) Fatiha suresinin çok boyurlu yorumunu içerenAynu'i-A'yfm adlı eserinde K~tbüddin er-Razi (öl 766/1365) ve Teftazani'nin (öl. 792/1390) tanımlarından201 harekede tefsirin özellikle müstakil usulünün ve külli kaidelerinin bulunmadığı gerekçesiyle ilmi bir disip­lin olmadığından söz etmiş, 202 Kafi ye ci lakabıyla tanınan talebesi Muhammed b. Süleyman (öl. 879/1474) ise tefsirin müstakil qir ilim dalı olduğunu ispatla­mak adına et-Teysir fi Ka vd idi İimi't-Teftir adlı bir eser telif etmiştir. 203 Ayrıca tefsirin tasavvurat mı yoksa tasdikat kabilinden mi olduğu meselesi Seyyid Şerif el-Cürcani ve Siyalkuti (öl 1067/1657) gibi llimlerce tartışılagelmiştir. Diğer taraftan Fah.reddin er-Razi (öl 606/1210) gibi büyük bazı alimler İslami ilim­ler hiyerarşisinde tefsirin yerini kelam ilmine kıyasla belirlemiş, kelamın asli ve

1" Ebü'l-Kasım Mahmüd b. Ömer ez-Zemahşeô, ei-Ke1Jiıf an HaköiJıi Gavdmizi't-Tenzil, nşr. Adil Ahmed Abdülmevcıid-Ali Muhammed Muavviz, Mektebeı:ü'l-Ubeykan, R.iyad 1998, I. 96-97.

' 99 Ebu Said Abdullah b. Ömer Kadi el-Beyı:ivi, Tpiroi'-Beyzavi{Envdnı~-TenziJ),Daru'l-Küı:übi'l­İlmiyye, Beyrut 2003, I. 3.

~ Cürcini, Kitdbü't-Ta'rifot, s. 63. :ıoı Kutbüdd.in ec-R.azi'nin tefsir ııutımı, "Allah Teali'nın yüce Kur':ın<laki mw:adırun araştı.nldığı

iliındir" şeklinde, Teftıızani'rıin tanımı ise, "Tefsir mw:ada delaleti cihetitıden Allah'ın kdammdaki la.fizlann duruınlannı araştıran ilim dir" şeklinde&ı: B k. M. Taha BoyWk, "Molla Fenanilin Tefsir İlıninin Mahiyetine Dair Ta.mşmasuun Tahlili", İs/dm AriZI' ırmalan Dngisi, sayı: 18 {2007), s. 77

:ıoı Şemseddin Muhammed Molla Fenfiri,Aynui'-.Ayan, Rıfar Bey Matbaası, Dersaadet/İstanbull325, s.4-5, 79, 87-88.

20.1 Eba Alıdillah Muhammed cl-Kafiyeci, u-Teysir fi Kavtiidi İlmi't-Tefiir, Daru'l-Kalcm, Dı.maşk­Beyrut 1990, s. 157-158

145

Page 12: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

"'iô· ni NI T I:MSiL SO RUNU ___ _____ _ _ _____ _ __ _

külli, tefsirin ise fer'i ve cüzi bir ilim olduğundan söz etmiştir.204

Kelam ve fıkıh gibi normarif ilimierin Kur'an metniyle doğrudan ilişkisi dikkate alındığında, tefsir ile bu iki ilim arasındaki tedahül alanlarının birbirin­den nasıl aynştınlacağı yahut kelam ve fıkıh ulemasırun itikadi ve arneli konu­larla ilgili ayederi kendi usullerince yorumlaması durumunda bu ayederin tef­sir ilminin kapsamı dışında kalıp kalmayacağı meselesinin nasıl izah edileceği, etraflıca tartışılması gereken bir meseledir. Çünkü bu bağlarnda şöyle sorular gündeme gelmektedir: İtikadi meselelerle ilgili ayeder kelam ilminin, arneli hü­küınlerle ilgili ayeder fıkıh ilminin konusu olduğuna göre tefsirin bu iki alanda ele alınan ayeder bağlarnındaki yeri ve işlevi nedir? İtikadi ve arneli konularla ilgili ayeder kelarn ve fıkıh ilimleri çerçevesinde yorumlandığına göre tefsir il­minin mümeyyiz vasfi nedir? Şayet tefsirin konusu Kur'an'daki tüm ayeder ise bu durumda kelarn ve fikhın işlevi nedir?

Bu tür sorular, "Tefsir normarif değil, deskriptifbir ilimdir" şeklinde cevap­lanabilir. Bazı klasik kaynaklardaki, "Tefsir rivayete, tevil dirayete müstenittir", "Tefsir sahabeye, tevil fukahaya (yorumcular) aittir"205 gibi kategorik aynınlar kelam ve :fi.kıh ile tefsir arasındaki tedahül alanlarını izale etme girişimleri ola­rak değerlendirilebiliı: Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellam (öl. 224/838) gibi bazı alimlerin tefsir ile tevili eşanlarnlı olduğunu kabul etmesine mukabil alimlerin büyük çoğunluğu bu iki kelimenin terimsel anlam ve kullanımda birtakım fark­lılıklar arz ettiği kanaatindedir. Söz konusu farklılıklar şöyle formüle edilebilir: ( 1) Tefsir çoğunlukla lafizi ar ve tek tek kelimeler için, tevil ise anlarnlar ve cüm­leler için kullanılır. (2) Tefsir bir lafzı tek mana çerçevesinde izah etmek, tevil ise bir delile istinaden lafza muhtemel anlarnlardan birini takdir etmektir. (3) Tefsir, "Bu lafizda kastedilen mana şudur; Allah bu lafizla şunu kastetmiştir" şeklinde kesin konuşmayı ve söz konusu mana hususunda Allah' ı şahit tutma­yı ifade eder. Te'vil ise kesin konuşmaksızın ve Allah'ı şahit tutmaksızın lafzın muhtemel anlamlarından birini tercih etmektir. (4) Tefsir hakiki veya mecazi olarak lafzın vaz edildiği arılarnı ortaya koymak, tevil ise lafzın derinindeki (alt metindeki) anlamı açığa çıkarmaktır. (5) Tefsir rivayete, tevil dirayete müstenit­tir. (6) Tefsir ittiba ve sefl1a (işitme) ile sınırlıdır; tevil ise istinbada alakalıdır. (7) Tefsir Kur'an'da mübeyyen, sünnette muayyen olarak belirtilmiş hususlarla -ki

ıo.ı Fah.reddin er-Razi'nin ifadelerine göre Dini ilimler ya asıllada ya da bunun dışındaki konularla ilgili olur. Müfessirin yaptığı iş Allah'ın kel.aırundaki manalan araştırmaktan ibarettir. Bu yüzden rcfsi.r Allah' ı taruyıp bilme i.lıruyle (kelam i.l.ıni) kıyaslandığında fer'idir. Muhaddis ise Rasülullah'm sözlerinin sıhhatini anış.~. Ancak bu ilim de Rasfılullah'ın nübüvvetini ispat ilm.ine (kelam ilmi) nispede fer'idir. Sonuç olarak, tefsir ve hadis gibi ilimler usüllkelam ilmini açıklamak için vardır. Ebü Abdilialı Muhammed Fah.reddin er-Razi, A«ıibü'I-Kur'an, ıışr. Seyyid el-Cemili, Daru'l­Kütübi'l-İlmiyye, Beyrur 1985, s. 32-33.

205 Ebü'l-Fazl Celilüddin Abdurrahman es-Suyüô, ~1-İt/Uın fi U/ıimi'l-Kıır'dn, nşr. Mustafa Dib el­Buğa, Daru İbn Kesir, Dımaşk-Beyrut 2002, II. 1189-1190.

146

Page 13: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

t f

"'' /)ini 7~·msil-v.· Kur 'on: 1~'}İir / Prof Dı: ı\lusttljiı ÖZT O!U\. •l!;= "ı ~

bu hususlada ilgili manalar ictihada konu olmayacak düzeyde sarihtir-, tevil ise ulemanın ilahi hitaptaki manalardan çıkardığı sonuçlarla ilgilidir.206

Özellikle "Tefsir rivayete, tevil dirayete dayanır" şeklindeki ayrımdan ha­rekede denebilir ki tefsir Kur'an ayederinin nazil olduğu zaman ve zemin hak­kında açıklayıcı, karanlık noktalan aydınlana bilgi aktarma faaliyetidir. Ancak bu faaliyet çok büyük ölçüde tarihi bilgiye (haber, eser, rivayet) dayandığından müfessirin misyonu da bir bakıma nakilcilikten ibarettir. Diğer taraftan, özel­likle "dirayet" diye nitelendirilen eserlerden liarekede tefsir, ulum-i diniyyenin hemen hepsini kapsayan bir çatı ilim olarak görülebilir. Fakat bu durumda hem böyle bir ilme teknik anlamda ilim denilip denilemeyeceği, hem de tefsi­rin müstakil bir usulünün mevcudiyetinden söz edilip edilerneyeceği meselesi gündeme gelir ki tefsir alanıyla ilgili usul tartışmalarının son dönemde çok sık dillendirildiği bilinmektedir. Tefsir gerek kendine özgü bir alan ve sınır belirle­me, gerekse kelam ve fikıh gibi normarif ilimlerden müstakil hale getirme söz konusu olduğunda, temel amaç olarak Kur'an vahyinin tefsirlrehberlik ettiği tarilll tecrübeyi araştınp açıklığa kavuşturması gereken bir ilmi faaliyet olarak çerçevelenmelidir. Bu çerçeve içinde tefsir çok büyük ölçüde tarih (siyer, hadis, rivayet) bilgisine müstenittir.

Tefsir, en azından kendi alanının belli olması, dolayısıyla kelam ve fıkıh. gibi normarif ilimlerden ayrışması için Kur'an vahyinin tebyin ve tafsil yoluyla rehberlik ettiği nüzul dönemi tecrübesini araştınp açıklığa kavuşturmayı konu edinınesi gerektiği halde klasik literatür Kur'an'ın _iki kapak arasına dercedilı:niş bir metin olarak algılandığını ve bu algıya uygun biçimde yorumlandığını belge­lemektedir. Gerçi Ulumu'l-Kur'an edebiyatındaki esbab-ı nüzul, nasih-mensuh gibi bazı konular vahyin kendi nüzul ortarnındaki müfessirlik fonksiyonuna ışık tutacak bilgiler içermekte; fakat gerek "Sebebin hususiliğine değil, lafzın umu­miliğine itibar edilir" şeklindeki meşhur kuraldan,207 gerekse yaygın kabul gören Kur'an tanırnındaki mu'ciz nazım vurgusundan dolayı Kur'an'ın açıklanması ve yorumlanması büyük ölçüde delaletü'l-elfaz ya da lafız-beyan ekseninde şekil­lenmiştir. Bu geleneksel tefsir tarzı, esas itibarıyla, Kur'an'ın hemen her me­sele hakkında referans metni olarak kullanılmasından mütevellit olsa gerektir. Kur'an metninin bu şekilde kullanilması ise ehl-i hadis (Selefiyye) ekolünün din

106 Bk. Zerkeşi, ei-Burhôn, ll.149-150; SuyGti, ~1-ltkö.n, II.l189-1191; Ebu Abdiilah Muhammed b. Ahmed İbn Ak.ile, ez-Ziyôde ve'l-lhslin ft Ulıimi'l-Kur'dn, Cfuniatü Şarika Merkezü'l-Bulıüs ve'd­Dirasar, Şirika 2006, VII. 391-395

207 Bu kuralın ortaya çıkışı, tarihsel gelişim süreci ve metodolajik çerçevesi hakkında geniş bilgi ve değerlendirme için bk. Ömer Kara, Jlahiy-Vdkıa İlqlilli -Metodo/ojiA Bir Yakltz~rm-, Bilge Adamlar, İstanbul 2009, s. 188-356.

147

Page 14: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

1v DiNi TEMSiL SO RUN U _____ ___________ __ _

ve dini paradigmayı haber ve esere indirgeme anlayışıyla208 çok yakından ilişkili görünmektedir.

Kelam ve fıkıh disiplinlerinde bilinçli olarak tarihsel kontekste kayıtsız ka­lınıp Kur' an' dan lafız-beyan ekseninde yorum ve hüküm üretilmesi te fs iri bir bakıma statüsüz, hatta yersiz yurtsuz bir ilmi faaliyet haline getirmiştir. Çünkü Kur'an'ı anlama ve yorumlama paradigmaları öteden beri kelam, belli ölçüde de fıkıh usulünce belirlenmiştir. Bu durum özellikle geç dönemlerde tefsir fa­aliyetinin k.elam ve fıkıh ulemasına ait görüşlerin aynıyla tekrarlarup iki kapak arasında stoklanmasından fazla bir şey ifade etmemesine sebebiyet vermiş, ha­liyle müfessir de yaptığı işin statüsüz olması ve hatırı sayılır bir ilmi katma değer ortaya konulmaması gibi bir sorunla yüzleşmişti.r. Burada söz konusu olan sta­tüsüzlük, günümüzde açıkça dillendirildiği gibi, "Tefsirci kendine özgü olarak ne iş yapar, tefsir ne işe yarar?" gibi istihfaf ve istihza kokusu sezile.n tenkidere mahal vermiştir.

6erçek şu ki hemen her müfessir k.elam ve fikıhta hangi mezhebe men­supsa. tefsirle ilgili eserinde o mezhebin görüşünü savunmak ve daha isabetli olduğunu ispata çalışmaktan fazla bir iş yapmamıştır, denilebilir. Alusi'nin (öl. 1270/1854), "Kişi keıidi mezhebini savunmalıdır. Ben de kendi mezhebimin savunucusuyum"209 gibi ifadelerle, besınelenin Kur'an metnindeki yeri ve statü­sü hakkında Hanefi görüşün daha isabetli olduğunu ispadamak adına Razi'nin delillerini tek tek çürütmeye gayret etmesi çarpıcı bir örnektir. Bu bağlamda Mukatil b. Süleyman (öl. 150/767) ve Taberi (öl. 310/329) gibi erken dönem müfessirleri paranteze almak ger.ekir. Çünkü bu iki müfessir tefsir adı altında belli bir kelarni ve fikhi paradigmanın ateşli savunuculuğunu yapmaktan ziyade, Kur'an'ın nazil olduğu tarihi bağlam içerisinde ne buyurduğunu ve ilk Müslü­man nesillerce nasıl anlaşıldığını ortaya koymayı hedeflemiş tir. 210

Kur' an' ı gerçekten anlama ve sağlıklı biçimde yorumlama azınine sahip bir Müslüman, Allah'ın ilkin Hz. Peygamber ve muhataplarına ne buyurduğunu bilmenin önemli olduğunu düşünüyorsa -ki böyle düşünmek hem ilmi hem

201 E hi -i hadis ekolünün hicrf 3-4. asırlarda Bağdat'taki önemli temsilcilerinden biri olan Eb ıl Muhammed el-Berbehari'ye (ö. 329/941) göre din nakle sadakııt ve taklitten {selefe ittiba) ibarettir. Geniş bilgi için bk. Ebü'l-Hüseyn Muhammed İbn Ebi Ya'li, Tahaluitü'/-lfmı411ilt, nşr. Abdıurahman b. Süleyman el- Useymin, el-Emanetü'l-Amme li'l-İhtifal, R.iyad 1999, m. 37-38, 45,55,58,66-67,70.

209 Bk. Ebü's-Seni Şihabüddin Mahrnüd el-Aıüsi, Rıüıu'I-Mefıni, Daru'l-Kütübi'L-İlrniyye, Beyrut 2005, I . 41-42.

210 Taberi'nin Aı-i İm.ran 3n. ayet bağlamında, Kur'an'ın sırf müteşabihleriyle meşgul olup fitne peşinde koşan zümreler arasında Sebeiyye (Abdullah İbn Sebe adlı şahsa ruspet edilen firka), Hirüriyye (Hancller), Kaderiyye {Mu'tezile) ve Cehrniyye {Cehm b. Safvaıı'a ruspet edilen fuka) gibi gruplan zikretrnesini (B k. Ebu Ca'fer Muhammed b. Cerir ::t-Tabcıi, Cômiu'I-Beyôn fl Te',ıi/i'/­Kur'ôn, Diru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1999, m. 181}, "istisnalar kaideyi bozmaz" kabilinden değerlendirmek gerekir.

148

Page 15: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

dini açıdan mecburiyetti.r-, öncelikle Kur'an vahyine ilişkin tasavvurunu gözden geçirmekle, yani Kur'an vahyini Mushaf metni olarak algılamayı terk etmekle mükelleftir. Çünkü tefsir ve tevil faaliyeti temelde bu faaliyetin konusuna ilişkin tasavvura göre şekillenir. Şayet siz Kur' an' ı yazılı metin olaraktasavvur eder ve bu tasavvurla tefsir faaliyetine girişirseniz, kaçınılmaz olarak anlamın bütünüyle lafizda, lafzın otantik anlamının da salt lügatte olduğuna hükmedersiniz. Üste­lik bununla da yetinmez, tarihsel süreçte ortaya çıkan kelarni, fıkhi, tasavvufi, felsefi içerikli tüm tartışmaları ayetlerin alt metinleri gibi gösteren klasik tef­sir edebiyatından dilediğiniz anlam ve yorumu bulup Kur'an'ın asıl mana ve maksatları gibi sunabilirsiniz. Çünkü bu minvalde yaptığınız iş, yazılı metin­de başlayıp bitmekte, dolayısıyla Kur'an vahyinin nazil olduğu sosyolojiye dair hemen hiçbir ilgi ve merak içermemektedir. Tarih boyunca her fuka, mezhep ve ekolün kendi iddialarını Kur'an metnine refere etmekte güçlük çekmemesi, tam da böyle bir yaklaşım ve yorum tarzının eseridir. Oysa Kur' an' daki lafızlatın sözlük anlamlanndaki çeşitlilik şöyle dursun, birçoğu kelami ve fi.khi kab~erle belirlenen secavend işaretleri dahi ayetlere anlam takdirinde manipülatif (yön­lendirici) etkiye sahiptir.

Geçmişte ve günümüzde Kur' an' ı anlama ve yorumlama faaliyetlerinin ge­nel karakteristiği, bir hastanın sağlık ocağına y~ da hastaneye gidip ilgili hekime, "Bana şu şu ilaçları yazar mısınız?!" demesiyle benzerlik arz etmektedir. Söylem düzeyinde Kur' an ilahi rehber olarak bize yön tayin etmektedir; fakat anlama ve yorumlama pratiğinde Kur'an'ın tayin edeceği yön genellikle yorumcu tara­fından belirlenmektedir. Çünkü biz Kur' an' ı yorum nesnesi olarak görmekte ve farkında olarak ya da olmayarak bu suskun metne tahakküm etmekteyiz. Hal­buki anlama ve yorumlama faaliyetinde, ilahi hitabın kendi nüzul vasatında Hz. Peygamber ve sahabenin hayat tecrübelerini nasıl tefsir ettiğine ve bu tefsirin hayat sahnesine yansıma şekillerine dikkat leesildiğimizde Kur'an'ı suskun bir metin ve yerumcunun insafına terk edilmiş bir nesne gibi algılamamız, dola­yısıyla "anlamak" adına ona tahakkümde bulunmaya çalışmamız pek mümkün olmaz.

Ebu Davud (öl. 275/889) ve Tirmizi (öl. 279/892) gibi muhaddislerin Cündüb b. Alıdillah ve İbn Abbas tarikiyle Hz. Peygamber'den naklettikleri, "Kim Allah'ın kitabı hususunda kendi re'yine istinaden görüş belirtirse, bu gö­rüşünde isabet kaydetse dahi yanlış bir iş yapmış olur" ve "Kim ilimsiz (haber ve esere dayanmaksızın) olarak Kur'an hakkında konuşursa, cehennemdeki yeri­ne hazırlansın"211 mealindeki rivayetler muhtemelen ehH hadis tarafından re'y ehİini ilzam etmek maksadıyla hadis kalıbına sokulmuş olsa da sonuçta indi yorumlacia Kur'an'a tahakküm etmeye yönelik bir irirazı ifade etmektedir. Bu bağlamda ehl-i hadis ekolünün re'y ve teville ilgili tutumu pelcila tartışılabilir.

211 Ebü Davild, "İ...im" 5; Tiroıiz.i, "Tefsir" 1.

149

Page 16: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

<:;~D i N l TF ı\ IS i L SOP.UN U- ----- - - --- - - --- - ---

Keza Hz. Peygamber'in Kur' an' ı bilindik anlamda tefsir nesnesi gibi tela.kki et­tiğine ve tefsirde hangi yöntemin makbul ya da merdut olduğu gibi teknik bir meseleye değindiğine işaret eden bu iki rivayetteki anakronizm sorunu da kritik edilebilir.212 Bununla birlikte söz konusu rivayetlerdeki muhtevarun gerek sübut meselesinden gerekse ehl-i hadis ekolünün din telakkisinden bağımsız olarak tefsir geleneğindeki çok önemli bir soruna işaret ettiği şüphesizdir.

Kanaati.mizce Kur'an'ın lafiz-beyan temelinde anlaşılması ve yorumlanma­sı gerektiğinde ısrar etmek ancak kasd-ı mahsus veya istismar arzusuyla açık­lanabilir. Tefsir konusunda sağlıklı yaklaşım şöyle formüle edilebilir: Müfessir yazılı bir metin olarak Kur'an'a yönelmeden önce, bir kelam ya da hitap olarak Kur'an vahyinin nazil olduğu tarihi, kültürel ve sosyolojik vasata odaklanmalı ve bu vasatta Kur'an'ın çok yönlü olarak tefsir/tebyin ettiği Hz. Peygamber ve ilk muhatap kitlenin tarihsel tecrübesine ilişkin bir durum analizi yapmalıdır. Oysa geleneksel tefsir formasyonuncia Kur'an'ın tefsir ettiği tarihsel ve sosyal vasat büyük ölçüde ihmal edilmekte, buna bağlı olarak Kur'an tefsir eden değil, tefsir edilmesi gereken bir metin muamelesi görmektedir. Bu durum daha başlangıç noktasında tefsir faaliyetinin ters yüz olmasına sebebiyet vermektedir. Kısaca­sı, bugünkü tarihsellikte tefsir ve tevil öncelikli olarak Kur'an'ı müfessir olarak algılama, ardından neyi tefsir ettiğini açıklığa kavuşturma, bunun ardından da Kur'an tarafindan tefsir edilen tarihsel-sosyal bağlam bilgisi ışığında ayetleri anlama ve yorumlama faaliyeti olarak icra edilmelidir. Bu faaliyetin ilk aşaması tefsir, son aşaması tevildir.

Değerlendirme ve Sonuç

Gerek bilgi gerek otorite ve gerekse hayat pratiği açısından dini temsilde Kur'an'ın sünnetten ayrı bir kategori olarak ele alırup tek başına referans metni olarak kullarulması sağlıklı bir yaklaşım değildir. Nitekim günümüzde "indiril­miş din" gibi sükseli söylernlerle "Kur' an İslam''ından dem vuran bazı çevrelerin kimi zaman İmam-Hatip okulu seviyesindeki nahiv bilgisine dayalı aruılizlerle sözgelimi bir lam harfinden/edatından hareketle Allah'ın geleceği bilmediğine hükmetmeleri, yine bazı çevrelerin sırfKur'an ayetlerine dayalı ilmihal yazmaya teşebbüs etmeleri gibi trajikomik hillerin dini temsilde Kur'an'ın sünnetten ay­nştınlması halinde ne tür garabetlerle karşılaşacağı.ınız hakkında yeterli ipuçları vermektedir.

Allah' ın, "Bana itaat demek, resulüme itaat demektir" arılamına gelen onca sarih beyanına rağmen dini bilgi ve otoriteyi temsil hususunda Kur'an'ın tek başına yeterli olduğunu ileri sürmek kesirılikle abestir. Bunurıla birlikte Resulul-

m Rivayetlerin senet ve metin kritiği için bk. Kadir Gürler, "Kur'an'uı Re'y ile Tefsi.rini Yasaklayan Rivayerlere Eleştirel Bir Yaklaşım", Gazi Univmitesi Çorum İ/ah iyat Fakültesi Dergisi, cllt: ill, sayı: 5 (2004/1), s.l7-46.

ıso

Page 17: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

lah'a itaatle ilgili bazı ayetlerin hadis müdafaası adına düpedüz manipüle edil­diğini de belirtmek gerekir. Sözgelimi, [Ey Peygamber!] De ki: Allah' ı gerçek­ten seviyorsanız, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı affetsin. [Bilin ki] Allah çok affedici, çok merhametlidir." mealindeki Al-i İmran 3/31. ayeti.n çağdaş ehl-i hadis tarafindan "Kur'ancı..lar"ı dövmek için kullanıldığı bi­linmektedir. Halbuki bu ayet hem metin içi bütünlükten hem de Al-i İmran suresinin ilk seksen küsur ayetinin Necraolı bir grup Hristiyan hakkında nazil olduğu yönündeki bilgiden213 anlaşılacağı üzere Allah'a inandıkları ve onu sevip saydıkları iddiasında bulunan Ehl-i Kitab'a, "Allah'ı sevmek demek, onun elçi­sine tabi olmak demektir" şeklinde bir ikaz mahiyetindedir.

Nebevi sü.n.netin tabir caizse mumyalanmış şeklini ifade eden hadis me­tinleri bilhassa senet!sübut açısından elbette kritik edilip sorgulaoabilir. Fakat muhaddislerin Hz. Peygamber'e izafe ettikleri bir söz veya .fiilin gerçekten ona ait olup olmadığı burada anlatmaya çalıştığımız konu açısından bahs-i diğerdir. Hadiste sübut kuşkusuz çok önemli bir meseledir. Ancak bizim burada ele aldı­ğımız konu Hz. Peygamber'e isnat edilen bir sözün gerçekten sabit ve sahih olup olmadığı probleminden öte, ilkesel olarak Kur'an vahyinin nebevi sünnetten ba­ğımsız ele alınıp alınamayacağı meselesidir. Kaldı ki İslami kimlik ve Müslü­manca hayat tecrübesinin yapısal karakteri ve fskeletirıi oluşturan tüm unsurlar yaşayan sünnet vasıtasıyla günüroüze kadar intikal etmiştir. Yaşayan sü.n.netteki muhteva bir bakıma otomobilde şasi mesabesindedir. Tarihi süreçte siyasi, fel­sefll, kültürel saiklerle ortaya çıkıp zaman içerisinde dini bir görünüro kazanan motifler ise bu şasiye cıvatayla bağlanan karaserikasa gibid.ir. Dini alanda ana unsur ve asıl yapının ilahi kelamın rehberliğinde_ yirmi üç yıllık bir yaşanmışlık olarak tarihe giren sünnete karşılık geldiği şüphesizdir.

Geçmişte ve günüroüzde yaşayan sü.n.netin dini alanda toparlayıcı, Kur'an metoi.nin ise daha ziyade ihtilafları çoğaltıcı bir işieve sahip olduğu söylenebilir. Bu tespit çerçevesinde somut bir örnek vermek gerekirse, sözgelimi Zernalı­şen (öL 538/1144) e/-Keşjd.ftefsirinde Sünni-Eş'an çevreler hakkında istiskal ve istihza içerikli mücebbira, haşeviyye, nabite gibi nitelemeler kullanır. Buna mukabil İbnü'l-Müneyyir (öl. 683/U84) el-Keşştifa reddiye olarak yazdığı el-İntisafta Zemahşeri'yi yerden yere vurur.214 Görüldüğü üzere Kur'an teorik düzeyde iki müfessirin birbirini düpedüz ötekileştirme vesilesine dönüşmekte; ancak bu iki müfessirin pratik hayatlan ve Müslümanca yaşama çabaları söz konusu olduğunda, ayrışma ve çat.Lşmanın yerine birleşme, bütünleşme olgusu geçmektedir. İşte dini tecrübe ve temsilde birlik ve beraberliği sağlayan temel faktör Kur' an' dan ziyade sünnet, yani ilk Müslüman nesilden itibaren yaşanarak gelen sünnettir.

m B k. İbn Hi şim, es-Siretü'n-Nebevıiyye, ll. 165; Tabeı:i, Camiıli-Beyôn, ill.162. 214 B k. Fethi Ahmet Polat, İslam Tefsir Geleneginde Akılcı Söyleme Yöneltilen Eleştiriler, İz Yayınları,

İstanbul2007, s. 138-150.

Page 18: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

<~>Di N i TE tv\ Si 1. SORUNU---- - - - - - - - - -------

Temsil ve tefsir meselesine gelince, Şemseddin el-Huveyyi (öl. 637 /1240), "Tefsir ilmi hem zor hem kolaydır" der ve şöyle devam eder: Bu konudaki zor­luk birkaç boyududur. En belirgin olanı ~udur: Kur'an öyle bir mütekellimin kclarnıdır ki insanlar bu kelamdaki asıl mana ve maksada ancak sema/işitme yoluyla vakıf olabilir. Meseller ve şürlerin aksine Kur'an'da kastedilen manaya ulaşmak beşer açısından i.mkan dahilinde değildir. Çünkü insan mütekellimin murad.ıru ya bizzat mütekellimden işitme ya da ondan işiteni işitme yoluyla öğrenip kavrayabilir. Kur'an söz konusu olduğunda, onun farklımana ihtirnal­lerirıe kapalı tefsiri ancak Resulullah'tan i~itme yoluyla bilinebilir. Fakat bu tarz bir tefsir bilgisi yok denecek kadar azdır. Çünkü Resulullah çok az sayıda ayeti tefsir etmiştir."215

Huveyyi'nin bu ifadeleri tefsir ilminirı alanı, sının, işlevi ve aynı zamanda bilgi azlığı gibi sorunlu tarafları hakkında az çok fikir vermektedir .. Burada bir kez daha belirtmek gerekir ki tefsir, ilmi bir faaliyet olarak nüzul döneminde anlaşılmış olan mananın keşfiyle ilgilidir. Tefsirin konusunda hiçbir zaman de-

- wşkenlik söz konusu değildir. Çünkü bu faaliyet temelde ilk Müslüman neslin kurucu anlama tarzını ortaya çıkarmaya yöneliktir. Söz kqnusu neslin anlama ve açıklama tarzı tarihin derinliklerinde keşfedilineyi beklemektedir. Halbuki kelam ve fıloh gibi ilimler her ne kadar referanslarını sabit bir metin olarak Kur'an'dan alsalar da hem çözmek durumunda oldukları sorunlar hem de bu sorunları çözmeye yönelik yorumlar açısından "yeni'' olanla ilgilenirler. Bu da onları sabit değil, dinamik ve değişken kılar. Öte yandan, tefsirde ön-anlama sürecinden söz edilse de prensip itibaoyla ön kabuller ve peşin hükümler söz konusu değildir. Başka bir ifadeyle, müfessir dil, tarih, rivayet gibi imkanlarla ula~tığı bilgiyi beğenrnemek gibi bir lükse sahip değildir. Sözgelimi, sahih ve sağlam haberler/rivayeder yoluyla Hz. Peygamber ve sahabenin Arş ve Kürsi'yi birer somut nesne gibi algıladıkları ve Allah'ın bilindik şekilde Arş'a kurulduğu­na inandıkları sonucuyla karşılaştığında bu bilgiyi kelami mülahazalarla örtbas etmemesi gerekir. Müfessir sağlam olduğuna inandığı tarihi veri ve bilgiyi san­sürsüz olarak ortaya koymakla mükelleftir.

Tefsirin aksine kelam·ilminde ilk ve taribi anlama tarzını kritik etmek, süz­geçten geçirmek, hatta göz ardı etmek gibi durumlar söz konusu olabilir. Çünkü kelam farklı çağlardaki sorunlar ve ihtiyaçlar uyarınca, sözgelimi Tanrı tasav-

. vurunu o çağın umumi idrakinde anlamlı karş.ılık bulacak şekilde belidemek ve formille etmekle mükelleftir. Çağın idraki çok büyük ölçüde o çağda oluştu­ğundan, tarihsel süreçte de değişmeyen tek şey değişirnin kendisi olduğundan, kelamcı Kur'an'ın geçmişten gelen etki tarihini de dikkate alarak operasyonel yorumlara girişir. Ancak bu tür yorumlar "dünya görüşü" oluşturmaya yöneliktir. Başka bir anlatımla, kelam ilmi tanrı, ahlak, siyaset gibi alanlarda teolojik-ide-

ııs Zerkeşi, tl-Burhtirı, I.16.

152

Page 19: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

olajik sonuçlar üretir ve böylece bir dünya görüşü kurma işlevini yerine getirir. Fıkıh da kelam ilmiyle aynı yorum düzleminde toplumsal düzen ve hukuk ala­nında bağlayıcı kurallar üretir.

Kelam ve fıkıh u1emasırun ürettiği yorumlar İmam el-Matüridi'nin (öl. 333/944) "fukaharun işi" diye nitelendirdiği tevil faaliyetinin ta kendisidir. Bu faaliyette Kur'an'ın herhangi bir ayetinde kastedilen manaya Allah'ı şahit tut­mak gibi bir kesinlik iddiası söz konusu değildir. Tevil isabetli olabileceği gibi isabetsiz de olabilir, yani doğrulanabilirlik ili timalinin yanında yanlışlanabilirlik ihtimalini de içerir. Üstelik tevil açık uçlu bir faaliyet ve süreçtir. Başka bir ifa­deyle, tevil sabit bir nasstan değişik ve değişken anlamlar üretip yeni hükümler kurma işidir. Ancak bugün burada tevil marifetiyle üretilen bir anlam ve hüküm, yarın bir gün anlamsız ve işlevsiz kalabilir.

Tarihi süreçte ortaya çıkan sorunlara salt dil-lügat, rey ve analojilerle (kı yas) Kur'an'dan çözümler sunmaya çalışmak tefsir değil, olsa olsa tevildir. ~ed b. Hanbel'in (öl. 241/855), ''İnsanlar en çok tevil ve kıyas (analoji) ellietiyle hataya düşmektedir." şeklindeki ifadesi ise re'y ya da akıl yürütmeye dayalı anlam tak­dirlerinin Kur'an'a mal edilmesinin ciddi problemlere yol açtığını ima etmekte, İbn Teymiyye ise bu tür yorumlar ve çıkarımları tefsir bidati olarak değerlendir-. mektedir.216 Kelam ve filah gibi ilimlerin Kur'an'a yaklaşımlannda şunun açık­ça ifade edilmesi gerekir: Nüzul döneminden sonraki tarihselliklerde ilitiyaca binaen bu şekilde yorumladığımız ayet Hz. Peygamber ve sahabe tarafindan böyle anlaşılmamıştır. Ne var ki onların ilgili ayetten anladıklan mana bugünkü ihtiyacı karşılamamaktadır. Bu yüzden, yeni yorumlar (istinbadar, istihraçlar) üretmek kaçınılmazdır. Ancak bu yorumlar murad-ı ilahi ile eşdeğer tutulma­malıdır.

Kaynakça

Aıusi, Ebü's-Sena Şihabüddin Mahmud, Riıhu'l-Meiıni, Daru'l-Kütü­bi'l-İlrniyye, Beyrut 2005.

Bardakoğlu, Ali, "Fıkıh Çözüm mü, Sorun mu Üretir?",Eskryeni Anadolu İlahiyatAluıdemisiArajtırma Dergisi, sayı: 29 (2014).

Beyzavi, Ebu Said Abdullah b. Ömer b. Muhammed, Tefiiru'l-Beyziıvi (Envaru't-Tenzil), Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2003.

Bigiyef, Musa Carullah,Kur'an-Sünnet İlifkisine Farklı Bir Yaklapm Kitfıbu's-Sünne, çev. Mehmet Görmez, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2000.

216 Ebü'J-Abbas Takıyyüddin Ahmed İbn Teymiyye, M~mıüu'I-Fetii.vd, nşr. Mustafa Abdülkadir Ata, Daru'l-Kütübi'J-İlmiyye, Beyı:\ır 2000, Vll75

153

Page 20: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

<~>Di N i Tl:ı\ISi 1 )ORUNU---- - - - - - - - - -------

Boyalık, M. Taha, "Molla Fenari'nin Tefsir İlıninin Mahiyetine Dair Tar­tışmasııun Tahlili", İsliım.llraştırmaları Dergisi, sayı: 18 (2007).

Cürcaru, Eb~'l-Hasen Ali b. Muhammed Seyyid Şerif, Kitfıbü't-Ta'rif!ıt, Daru'l-Kütübi'l-Ilmiyye, Beyrut 1995.

Cüveyni, Ebü'l-Meill Rüknüddin Abdülmelik, el-Burhan fi UsıUi'l-Fıkh, nşr. Abdülazim ed-Dib, Carmatü Katar, Devha 1399/1978.

Darimi, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrah.man, es-Sünen (Süne­nü'd-Diırimi), Daru İhyai's-Sünneti'n-Nebebiyye, Beyrut trs.

Ebu Daviid, Süleyman b. Eş'as es-Sicistin.i, es-Sünen, Çağn Yayınları, İs­tanbul1981.

Fahreddin er-Razi, EbU Abdiilah Muhammed,Acaibü'I-Kur'iın,_nşr. Seyyid el-Cemill, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1985.

Fazlur Rahman, Tarih Boyunca İslami Metodoloji Sorunu, çev. Salih Akde­mir, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2001.

Ferah.idi, EbU Ab4irrahrnan _el-Halil b. Ahmed, Kitabiti-Ayn, nşr. Abdül­harnid Hindavi, Daru'l-Kütübi'l-Ilmiyye, Beyrut 2003.

Görmez, Mehmet, "Musa Carullah'ın Sünnet Anlayışı", Ölümünün 50. Yıldönümünde Musa Carullah Bigiyef, Ttirkiye Diyanet Vakfi Yayınları, An­kara 2002.

Gürler, Kadir, "Kur'an'ın Re'y ile Tefsirini Yasaklayan Rivayerlere Eleştirel Bir Yaklaşım", Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi D ergisi, cilt: lli, sayı: 5 (2004/1).

Izutsu, Toshihiko, Kur'an'da Tanrı ve İnsan:_ Kur'iıni D ünya Görüşünün Se­mantiği, çev. M. Kürşad Atalar, Pınar Yayınları, Istanbul2012.

İbn Akile, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, ez-Ziyade ve'I-İhsan fi Ulümi'l-Kur'fm, Cam.iatü Şarika Merkezü'l-Buhus ve'd-Dirasat, Şarika 2006.

İbn Ebi Ya'la, Ebü'l-Hüseyn Muhammed, Tabakôtü'l-Hanlzbilrt, nşr. Ab­durrahman b. Süleyman el-Useymin, el-Emanetü'l-Amme li'l-İhtifal, Riyad 1999.

İbn Hişam, ~bu Muhammed Cemalüddin, es-Siretü'n-Nebeviyye, nşr. Mustafa es-Sekka-Ibrahlrn el-Ebyari-Abdülhafl:z eş-Şelebi, Daru'l-H ayr, Dı­maşk2004.

İbn Manzfu, Ebü'l-Fazl Muhammed b. Mükerrem, Listmü'l-Arab, Da­ru'l-Hadis, Kahire 2003.

İbn Teym.iyye, Ebü'l-Abbas Takıyyüddin Ahmed, Mecmüu'l-Fetava, nşr

154

Page 21: UMU - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D271110/2018/2018_OZTURKM.pdf · da tespit ettiği üzere Kur'an semantiği açısından irdelenmesi en zor anahtar kavramlardan biridir. Buradaki

/! ~ Y::..

Dini Temsil ~,ı.- f(ur'nn: Te.fsir / Prof Dr . . \Justnfn ÖZ TO/U( le...,_ ı

•i

Mustafa Abdüllcidir Ata, Daru'l-Kütübi'l-İlrniyye, Beyrut 2000.

İbnü'l-Cevzi, Ebü'l-Ferec Cemalüddin Abdurrahman, Nüzhetü'l-.A'yü­ni'n-Nevdzır, nşr. Muhammed Abdilikerim er-R.adi, Müessesetü'r-Risale, Bey­rut 1985.

Kafiyeci, Ebu Abdiilah Muhammed, et- Teysir f i Kavaidi İlmi't-Tefiir, Da­ru'l-Kalem,Dımaşk-Beyrut 1990.

. Kara, Ömer, Vahiy- Vôk.ıa İlifk.isi -Metodoiojik. Bir Yak.lt1jtm-, Bilge Adamlar, Istanbul2009.

Lane, Edward William, An Arabic-English Lexicon, Librairie Du Liban, Beyrut 1968.

Molla fenan, Şemseddin Muhammed,Aynu'l-A'yan, Rıfat Bey Matbaası, Dersaadet!Istanbul1325.

Özsoy, Ömer, "Kur' an' ın ifade Özellikleri". Mocca Kültür ve Arajfırma Der­gisi, sayı: 28 (2017).

Öztürk, Mustafa, Kur'an Vahiy Nüzul, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2016.

Polat, fethi Ahme~, İslam Tefsir Geleneğinde Akılcı Söyleme Yôneltilen Eleştiriler, Iz Yayınları, Istanbu12007.

Polat, Şelahattin, "Din, Vahiy, Peygamberlik Işığıncia Hadis ve Sünnetin Mahiyeti", Islam'm Anlajılmasında Sünnetin Yeri ve Değeri, Kutlu Doğum Sem­pozyumu, Ttirkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Anka.i-a 2003.

Suyıiti, Ebü'l-Fazl Celalüd~ Abdurrahman, el-İtkiln fi Ulümi'l-Kur'!ın, nşr. Mustafa Dib el-Buğa, Diru Ibn Kesir, Dımaşk-Beyrut 2002.

Taberi, Ebu ~afer Muhammed b. Cerir, Ctimiu'l-Beydn fi Te'vili'l-Kur'dn, Daro'l-Kütübi'l-llmiyye, Beyrut 1999.

Tehanevi, Muhammed ~la, Mevsuatü KeHiifi Istıldhdti'l-Fünün, ed. Refik el-Acem, nşr. Ali Dahrıic, Mektebetü Lübnan, Beyrut 1996.

Tirmizt,Ebıi İsa Muhammed b. İsa, es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.

Zemahşeri, Ebü'l-Kasım Malunıid b. Ömer, el-Kejpif an Hak.dik.i Gavami­zi't-Tenzil, nşr. Adil Ahmed Abdülmevcud-Ali Muhammed Muavviz, Mekte­betü'l-Ubeykan, Riyad 1998.

Zerkeşi, EbU Abdilialı Bedrüddin ıyiuharnmed, el-Burhan fi Ulu­mi'l-Kur'tin, nşr. Muhammed Ebü'l-Fazl lbrahim, el-Mektebetü'l-Asriyye, Sayda-Beyrut 1972.