Upload
hoangkhue
View
244
Download
1
Embed Size (px)
Citation preview
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
13
BÖLÜM 3) BATI UYGARLIĞININ TEMELLERİ; ESKİ YUNAN ROMA
MEDENİYETLERİ VE HRİSTİYANLIK
YUNAN UYGARLIĞI
Ege arkeolojisinde genel olarak MÖ. 3000-1100 arasına tarihlendirilen Tunç (Bronz)
Çağı, Ege’de birbirleriyle yoğun ilişkilere sahip dört ana bölgede incelenir: Girit
Adasında Minos, Ege adalarında Kiklad (Kyklad) , Kıta Yunanistan’da Miken/Hellas
adını alan uygarlıklar ile Batı Anadolu’da Çanakkale bölgesi ve etkileşim alanı içindeki
Troya (Troia) kültürü, Tunç Çağı’nda Ege kültürlerini oluşturur. Ana karada kuzeyli Dor
istilasıyla Miken medeniyetinin etkisini yitirmeye başlaması Antik Yunan çağının
başlangıcı kabul edilir. Bu dönem (M.Ö. 1100-750) seramik bezeme üslubu nedeniyle
Geometrik Çağ olarak isimlenir. Arkaik (erken bir dönemi veya 'klasik dönem' öncesi bir
arkeolojik kültürü tanımlar) dönem yani geleneksel olarak Antik Yunan döneminin
başlangıcı M.Ö. 776'da ilk Olimpiyat Oyunları'nın yapılması kabul edilir, M.Ö. 480’e
dek sürer. Klasik Çağ (M.Ö.480-330) ise Anadolu’yu ele geçirmiş olan Pers
İmparatorluğu ve onun siyasi-kültürel etkisi içinde geçer. Büyük İskender’in ülkeyi işgal
etmesiyle başlayan ve Roma işgaline dek süren Hellenistik Çağıdır (M.Ö.330-146).
Yunan medeniyeti aynı Anadolu’daki gibi şehir devletlerinden oluşur. MÖ 6. yüzyılda
Atina, Sparta, Korint ve Tebai gibi bazı şehirler Yunan çevrelerinde öne çıkmaya
başladı. Bu şehirlerden her biri çevrelerindeki kırsal alanları, kendilerinden küçük
kasabaları etkileri altına almışlardı. Ancak iki büyük kent; Atina ile Sparta genel siyasete
hâkim olmak amacı ile daima bir rekabet içinde olmuşlardır. Dor soyundan geldiği
tahmin edilen Sparta'da kökleşmiş aristokrasi gücünü muhafaza etmiştir. Bunun aksine,
Atina'da, monarşi M.Ö. 683'te kaldırıldı ve Solon'un ilan ettiği yasalar aristokratik
hükûmeti ölçülü bir düzeyde tutu. M.Ö. 500'de Kleisthenes tarafından dünyanın ilk
demokratik düzeni ilan edildi. Demokrasi gücünü şehirli erkeklerin oluşturduğu bir
meclisten alıyordu. Bu meclis köleleri, ve Atinalı olmayanları kapsamayan sadece yerel
halktan oluşan bir topluluktu. Yasalar Agora’da (şehir merkezindeki meydan) halk
tarafından demokratik olarak onaylanmaktaydı.
Ticaret ve Serbest Piyasa
Yunanlılar ana karalarının uzağındaki bölgeleri kolonileştirirken günümüzdekinin aksine
bireysel olarak ya da aileler halinde göç etmemişler ve topluluklar halinde göç
etmişlerdir. Bu durum ana kara Yunanistan’ındaki nüfus baskısını azaltmıştır.
Yeni kolonileştirilmiş topraklara gelen topluluklar yeni şehir devletleri kurarak barbar
toplumlarla ana kara Yunanistan’ındaki şehirlerarasında aracı olmuşlardır. Ana kara
Yunanistan’ındaki kıyı şehirleri şarap ve zeytinyağı üreterek bunları ticaret gemilerine
yüklemiş ve kolonilere yollamışlardır. Bu ürünlerin yapımının zorluğu ve özel iklim
koşulları gerektirmesi barbar toplumları bu ürünleri almaya itmiştir. Yunanlılar da
karşılığında kereste, tahıl vb. gibi hammaddeler almışlardır. Tahıl üretiminin
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
14
Yunanistan’daki zorluğu ticaret yoluyla aşılınca nüfuslar eskisine göre artmış ve askeri
birliklerin sayısı da yeni kolonileştirmelere açık hale gelmiştir. Paranın M.Ö. 7. yy. da
Lydialılar tarafından bulunması ile ticaret ilişkilerini daha da kolaylaştırmış ve fiyat
mekanizması yoluyla kaynakların en etkin şekilde kullanımı temin edilmiştir. Ticaret
faaliyetlerin bir diğer etkisi doğu imparatorluklarının aksine çiftçilerin pazara
yönelmesini ve böylece sözü dinlenen yurttaşlar olmasını sağlamıştır. Bu çiftçiler Yunan
kara ordusunun temel yapı taşı olmuştur.
Demokrasi
Demokrasi, “demos” (halk), “kratos” (yönetim) anlamına gelen bir sözcüktür. Ayrıca
“monarşi”, aristokrasi”, “oligarşi”, “demagoji”, “tiran” kavramları da Antik Yunan
tarafından kullanılmıştır. Eski Yunan uygarlığında halk yalnızca savaşmaya yetecek
kadar savaş aleti alabilen özgür köylüler ve soylulardan oluşmaktaydı. Bu topluluk rakip
partiler halinde örgütlenerek polis’in yönetiminde söz almaya başlamış, özellikle
kamuyu ilgilendiren yasaların çıkarılmasında etkili olmuştur. Atina’da iki önemli siyasal
kurum bulunmaktaydı; Otuz yaşını tamamlamış, halkın bir yıl için kura ile seçtiği ve
yürütme organı olarak çalışan 500’ler meclisi ve Eglezya denilen yirmi yaşını
tamamlamış her yurttaşın katıldığı halk meclisidir. Bu demokrasinin önemi temsilcilerle
değil doğrudan katılımlı olmasıdır. Ancak Eski Yunan Uygarlığı’ndaki demokrasi
yalnızca gücü olan ve yaşı ileri ve köle olmayan erkeklere açık olduğundan parası
olmayanlar, gençler, kadınlar ve köleler dışlanmıştır. Antik Yunan demokrasisi,
günümüze kıyasla; bir azınlık demokrasisis gibi görünse de, o zamanın Doğu
halklarının yönetim biçimleri düşünüldüğünde insanlık tarihinde bir dönüm noktası
olmuştur. Klasik Yunan kültürü varlığını demokrasilerinin sağladığı siyasal özgürlük
ortamına borçludur.
Yunan ordusu
Yunan ordusu Miken ve Akha dönemindeki kişisel kahramanlık döneminin aksine şehir-
devletleri döneminde Falanksı1 keşfetmişlerdir. Falanksın temel özelliği, şehir-devlet
askerlerinin dayanışma duygusunu artırarak uyum sağlaması, şehrin erkekleri arasında
uyum sağlaması ve dostlukları pekiştirmesi ve kahramanlık ve yiğitliği kolektif bir hale
sokmasıdır. Falanks en etkin bir şekilde tüm şehri bir garnizona dönüştüren Sparta’da
etkili olmuştur.
Din
Yunan dini, yeni gelen kabilelerin beraberlerinde getirdikleri Panteon ve Olympos
tanrıları ile yerleşiklerin kabul ettikleri eski verimlilik tanrıçaları arasındaki bir dengeye
dayanmaktadır. Örneğin Panteon’da yer almayan Dionysos ile ilgili din sonradan
tanrılara eklemlenmiştir. Yunanlılar Tanrı ve tanrıçaların yaşamları ile ilgili zengin bir 1 Falanks (Phalanx): Şehir-‐devletlerin kara ordusunda yer alan genellikle mızrak ve benzeri silahlar kullanan askerlerin birbirinden ayrılmadan art arda saflar halinde savaşmasını esas kabul eden bir savaş düzenidir. Atlı askerleri ve dağınık orduları kolayca yenebilen uzun mızraklı birlik.
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
15
mitoloji kurgulamışlardır. Bu mitoslar Hesiodos ve Homeros gibi büyük ozanlarca dile
getirilmiş ve kahramanlık öyküleri çerçevesinde mitolojik şiirler ortaya çıkmıştır.
Homeros’un Troya Savaşı’nın destanını anlattığı İlyada ve savaştan dönüşün macerasını
anlattığı Odesa destanları önemli mitolojik kaynaklardır.
Siteleri Ortaklaştıran Özellikler
Yunanistan’ı bir arada tutan kuvvetlerden birisi olarak düşünülebilecek bu ortak din,
Delphi kahinlerince yorumlanmıştır. Diğer bir ortak güç ise sporcuların bir araya
gelerek kendi sitelerini temsil ettikleri Olimpiyat Oyunları’dır. Bu oyunlarda atlı araba
yarışları, cirit atma, güreş, disk atma ve koşular önem kazanmıştır. Oyunlar dört yıllık
aralıklarla yapılmış ve ilks yarış M.Ö. 776 yılında yapılmıştır.
Felsefe
Felsefenin bu topraklarda ortaya çıkmasının nedeni, Eski Yunanlıların dinlerini
belirleyen mitolojik öykülerindeki uyuşmazlıklardır. Eski Yunanlı gezginlerin Hindistan,
Mezopotamya ve Eski Mısır’da farklı inanç sistemlerini görerek kendileri ile
kıyaslamaları da bu süreci hızlandırmıştır. Buralarda bulunan gökyüzü izlenimlerinin ve
astrolojinin de yetersizlikleri onları düşünmeye itmiştir. Eski Yunan düşünürleri insan
davranışlarını düzenleyen katı ama adil Polis yasaları gibi yasaların da doğayı
düzenlediğini düşünerek Tanrılar ve mitoloji yerine doğa yasalarını koydular. İlk doğa
yasası araştırmalarını, ilk filozof Thales (ölm. 546) yapmıştır. Thales doğa yasalarını
ispat etmek için güneş ve ay tutulmaları ile ilgili kestirimlerde bulunmuştur. Başka bir
filozof olan Phthagoras (ölm. 507) ise gerçek dünyanın matematiksel sembollere
indirgendiği bir sistem düşlemiş, sistemini gizemci bir bireyselliğe indirgemiştir. Bu
sistemi bireyselliği nedeniyle polis yasalarına çarpmış ve yaygınlaşamamıştır. Felsefi
faaliyetlerin yaygınlaşması Olympos tanrılarına ve mitolojiye inancı sarsmıştır.
Eski Yunan Uygarlığı’nın Klasik Çağı (M.Ö. 500-M.Ö 336)
M.Ö. 499 yılında Anadolu yarımadasındaki Yunan site-devletleri Pers egemenliğine2
karşı ayaklandılar. (M.Ö. 546’da Persler’e yenilmişlerdi.) Ayaklanma M.Ö. 494’de
bastırılmışsa da buraya yardıma giden Atina ve Eritrea şehir-devletlerini işgal etmek için
gönderilen ordular, Pers Savaşları’na (M.Ö. 499-446) yol açmıştır. Savaşlar, Pers
ordularının kıta Yunanistan’ını işgal edememesiyle sonuçlanmıştır. Savaşlar sırasında
deniz orduları önem kazanmış, topraksız köylüler sınıfı kürekçilik ve tayfalık yaparak ön
plana çıkmış ve Falanks sistemi çökmüştür. Yunan şehir-devletlerinden Atina, diğer
şehirleri işgal etmeye başlayarak Atina İmparatorluğu’nu kurmuştur. Bu imparatorluğun
en parlak yıllarında Atinalı devlet adamı Perikles görev almıştır. Atina’nın imparatorluk
kurmasına tepki Sparta ve müttefiklerinden gelmiş ve Atina’nın işgaline yol açacak olan 2 Pers İmparatorluğu (M.Ö. 7. ve 4. yıllar): İran’ın kuzeyinde yaşayan bir halkın kurduğu devlettir. İran’a hakim olan Med İmparatorluğu’nu devraldılar. İran’ı, Mezopotamya’yı, Mısır’ı ve Anadolu’yu işgal ettiler. M.Ö. 4. yılda Büyük İskender tarafından fethedildiler.
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
16
Peloponnesos Savaşı’na (M.Ö. 431-404) yol açmıştır. Zayışayan Yunan şehir-devletleri
kültürü ve dili Yunalılarla aynı olan ancak genetik olarak aynı kökenden gelmeyen
Makedonlara yenilerek (M.Ö. 338-Khaironeia Savaşı) yerlerini yeni bir anlayışa terk
etmişlerdir.
Resim 5) Peloponnesos
Savaşında taraflar
Tiyatro
Eski Yunanlıların Pers İmparatorluğu’nu dize getirmesi bu halkın kendine olan güvenini
artırarak eğlence biçimlerinin artışına yol açmıştır. İlk tiyatro gösterileri Şarap Tanrısı
Dionysos’un yüceltildiği “taragedya”larla3 başlamıştır. Bu bir çeşit tapınmadır. Eski keçi
şarkılarının tapınmadan seyirliğe dönüştürülmesi Aiskhylos, Sophokles ve Euripides
tarafından gerçekleştirilmiştir. Tragedyalar ilk iki tiyatro adamı tarafından ciddi ahlak ve
teoloji sorunlarını tartışırken, sonuncusu Olympos tanrılarına inanmaması nedeniyle
insanı öne çıkararak dramalara4 yönelmiştir. Yunan tiyatrosu sonraki dönemlerde klasik
tragedyaları yeniden yorumlamaktan kurtulamamış ya da komedyalar5 popüler olmuştur.
Yunan edebiyatı yaşamın özgürce eleştirilmesi olanağından yoksun kalsaydı, sanat v
felsefede bu üstünlüğü yakalayamazdı. Felsefe
Yunan Klasik Çağı’ndaki ilk filozoflar doğa yasalarının ardındaki ilk nedeni (arkhe)
arayan Miletoslu doğa filozoflarıdır. (Thales, Herakleitos, Anaksimandros,
Anaksimenes, Anaxagoras)Bu filozofların açtığı yolda yürüyen kimi filozoflar maddi
dünyanın değişkenliği ile değişmez ilkelerin bulunması yolunda çaba harcamışlardır.
(Ksenophanes, Zenın, Empedokles, Parmenides) Miletoslu doğa filozoflarının
kuramlarını ileriye götürerek ilk neden olarak Atomları gören filozoflara Atomcular 3 Tragedya: Yunanca “keçi şarkısı” demektir. Sonraları anlam kaymasına uğrayarak yaşamın elemlerinin konu alındığı tiyatro türü anlamına gelmiştir. 4 Drama: Hayatta yaşanan olayların gerçeğe çok yakın olarak sergilendiği ve insanın dünyadaki kaderinin tartışıldığı tiyatro türü. 5 Komedya: Yaşamın içinde meydana gelen olayların komik ve olağan dışı yönlerinin vurgulandığı tiyatro türü.
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
17
denilmiştir. (Leukippos ve Demokritos) Felsefi faaliyetlerin Atina’da görülmesi ile
felsefe doğanın incelenmesi faaliyetinden uzaklaşarak insanlara ve insan toplumlarına
ilişkin olmuştur. Sofistler adı verilen ilk Atinalı filozoflar, genç soylulara Retorik (Güzel
konuşma ve hitabet sanatı) dersleri vermişlerdir. Bu filozoflar mantık, konuşma ve
tartışma üzerinde uzmanlaşmışlardır.
Sokrates (ölm. 399) kendisinden önce gelen Sofistlerin ahlak ve politika konularında
ortaya koyduğu düşünceleri eleştirip geliştirerek Yunan şehir-devletlerinin ahlaki ve
siyasi sınırlarını Eski Yunan gelenek ve göreneklerine olan inançları sarsarak
belirlemiştir. Halktan kişilerle ve soylularla olan diyaloglarında geliştirdiği diyalektik
metot günümüze kadar gelmiştir.
Platon (M.Ö. 427-347) tarihte ilk kez sistemli felsefe yazıları ve bir felsefe sistemi
bırakan filozoftur. Platon’un düşünceleri İdealizm adı verilen akıma yol açmıştır. Platon
kendisinden önce gelen tüm filozoşarın düşüncelerine değinerek bir sistem kurmuş ve
günümüze kadar gelen süreçte kullanılan pek çok felsefi sorunu ilk kez o ortaya atmıştır.
Kurduğu Akademi’de felsefe, matematik ve bilim çalışmaları yapılmıştır. Bu şimdiki
üniversitelerin ilk örneğidir. Devlet adlı eserinde ideal yönetim biçimini tartışarak
ütopyaların ilk örneğini yazmıştır. Diyaloglar’ında ise kahramanı, hocası Sokrates’tir.
Aristoteles (M.Ö. 384-322) Platon’un öğrencisi olarak yola çıkmış ancak onun
İdealizmini red ederek Realizmin ve Rasyonalizmin kurucusu olmuştur. Eserlerinde
gerçek dünyayı da ele alarak bu tür eserlerine Fizik adını vermiştir. Gerçek dünyanın
dışındaki sorunlara eğildiğinde eserleri Metafizik adıyla anılmaktadır. Kendi kurduğu
okulun adı Lykeum’dur. Siyasi düşünceleri gerçek hayatın gereksinimlerine daha
uygundur ve Politika adlı eserde toplanmıştır.
Bilim, Hatiplik, Tarih:
Platon, Aristoteles kadar Euklides ve Phytagoras gibi düşünürler de geometri ve
geometrik astronomi ile uğraşmışlardır. Hitabet Sanatı, Peloponnessos adlı iç savaş
sırasında site-devletleri kadar soylularla halktan kişilerin örgütlendiği partiler arasındaki
çekişmeler döneminde kişilerin ikna yeteneklerini artırmakta kullanılmıştır. Herodotos
Pers Savaşları’nın tarihini büyüleyici ve sürükleyici bir tarzda yazarken, Thukyides
Atina-Sparta Savaşı’nın tarihini daha nesnel gözlemlerle yansıtmıştır. Hippokrates
hastalıkları ilk kez gözlemleyen, tanılara dayanan ve hastalıkların nedenlerini kötü
sıvılarda gören tarihin ilk sağaltıcısı olmuştur.
Helenistik Çağ (M.Ö. 336-M.Ö 30)
Makedon Kralı II. Philippos, Trakya ve İlirya’daki krallıkları denetimi altına aldıktan
sonra M.Ö. 338 yılında Yunanlıları yenerek onları Makedon İmparatorluğu’na katmıştır.
M.Ö. 336 yılında tahta Büyük İskender geçmiştir. İskender, Makedon kralı ve
Yunanlıların hegemonu olarak Pers İmparatorluğu’nu yıkana kadar Asya’daki tüm Pers
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
18
topraklarını ve Afrika’da ise Mısır’ı fethetmiştir. Asya’daki tüm düşman kabilelere
giderek onları yenmiş ve Hint kralı Porus’u da yenerek sınırlarını İndüs Irmağı’na kadar
yaymıştır. (Harita) İskender tüm bu fetihleri 15 yıl içinde yapmış ve M.Ö. 323 yılında
Babil’de ölmüştür. Ardılları olan generaller İmparatorluğu tek parça haline tutamayınca
Ptolemeler Mısır’da, Selevkolos’lar Asya’da ve Makedonya’da ise Antigonid’ler adlı üç
monarşi ortaya çıkmış, bu dönem Mısır’ın Romalılarca fethine kadar sürmüştür. (M.Ö.
30)
Yunanlıların Asya ve Mısır’daki fetihleri sonrası göç dalgası bu topraklara doğru
olmuştur. Yunanlılar eski özgür ruhlarını kaybederken soylularla çiftçiler arasındaki eski
denge kaybolmuş, ancak karşılığında da Yunanlılar dünyanın tek sorunlarının kendi
şehir-devletlerinde sınırlanmadığını anlamışlar ve bir İmparatorluğun problemleri ile
ilgilenmişlerdir. İmparatorluktaki aşağı sınışar Yunan felsefesinden alabilecekleri
açıklamalardan çoğunu Yunan ve Ortadoğu dinlerinin almaşıklarında bulunmaktadır. Bu
dinler Mithracılık ve Serapis kültü gibi dinsel-gizemci öğretilerle Yunan gelenek ve
görevlileri birleştirilmiştir. Helenistik uygarlık, Yunan felsefesi ve akılcılığının
Hindistan ve Orta Asya’ya kadar yayıldığı Ortadoğu gizemciğinin ve dinlerinin ise
Batı’ya yayıldığı bir sistem oluşturmuştur.
Astronomi alanında Samoslu Aristarkhos’un dünyanın ve diğer gezegenlerin güneşin
etrafında döndüğü savı, İznikli Hipparkhos’un aksi görüşü karşısında yenilgiye uğramış
ve bu düşünce Kopernik’e kadar benimsenmiştir.
Resim 6) Büyük İskender’in seferleri
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
19
ROMA UYGARLIĞI
Roma Kenti
Roma, Tiberius nehrinin kenarında yedi tepe üzerine kurulmuş bir kenttir. Bu tepeler
Palatinus, Aventinus, Caelius, Capitolinus, Esquilinus ve Viminalis’dir. Roma’nın
kuruluşu MÖ. 753 kabul edilir. Kentin kuruluş mitoslarında dişi kurt tarafından
emzirilen Romulus öne çıkar. Kent, Romulus tarafından Palatinus tepesinde
kurulmuştur. Ayrıca Troia savaşından sonra denize açılan Troia’lı Aeneas’ın da
Roma’nın soy atası olduğu inancı Roma’nın Anadolu ile olan ilişkilerinde her zaman
önemli rol oynamıştır. Roma MÖ. 3. yüzyılda tüm İtalya’ya egemen hale gelmiştir.
Roma Kenti, Krallık, Erken Cumhuriyet, Geç Cumhuriyet dönemlerini yaşamıştır. Roma
kenti halkı çoğunlukla Latinlerden oluşmuşsa da başlangıçta Etrüsk kökenli krallar
tarafından yönetilen bir şehir devletiydi. MÖ. 509 yılında Latinler, Etrüsk idaresine
isyan ederek kraliyet ailesini Roma şehrinden kovmuş ve Roma Cumhuriyeti’ni
kurmuşlardır.
Geç Cumhuriyet Dönemi aynı zamanda Yunan hayranlığının ortaya çıktığı dönemdir.
MÖ. 31 yılında Antonius ve Kleopatra ittifakına karşı Actium savaşını kazanan
Octavianus MÖ. 27 yılında Augustus ünvanını alarak ilk Roma imparatoru olur ve
Iulius-Claudius hanedanının (MÖ. 27 - MS. 68) iktidarı başlar. Hanedan Augustus
sonrası Tiberius, Caligula, Claudius ve Neron ile MS. 68 yılına dek Roma’yı yönetir.
MS. 68-69 arasına “Dört İmparatorlar Yılı” denir. MS. 69 yılında Vespasianus ile MS.
96 yılına dek sürecek olan Şavius Hanedanı Dönemi (MS. 69-96) başlar. Şaviuslar
sonrası Nerva, Traianus ve Hadrianus’un imparator olduğu Antoninuslar Dönemi
(MS.98-193), Severuslar Dönemi (MS. 193-235), Asker İmparatorlar Dönemi (MS.
235-284), İmparator Diokletianus ile başlayan Tetrarşi Dönemi (MS.284-324) ve son
olarak Constantinus Dönemi (MS. 324-363) ile Roma imparatorluğu sona erer. Roma
İmparatorluğu’nun doğudaki geleneksel sınırı Euphrates (Fırat) Irmağı’dır. MS. 330
yılında Constantinopolis (Sarayburnu/İstanbul) kentinin kurulmasıyla, Roma
İmparatorluğu’nun başkenti de doğuya taşınmıştır. MS. 5.yüzyılda Roma İmparatorluğu,
batı yarısı kavimler göçü baskısı ile yıkılmış, doğusunda ise halk ve devlet yönetimi
hristiyanlaşıp Bizans İmparatorluğu’na dönüşerek varlığını sürdürmüştür.
Roma Toplumunda Din
Roma toplumu Yunan toplumu gibi çok tanrılıdır. Her aile kendi koruyucu tanrısına
özel önem vermekle beraber diğer tanrılara da tapıyordu. Roma’nın kendine özgü bazı
yerel veya sonradan geniş çaplı tapınım görmüş tanrısal figürleri olmakla birlikte Yunan
tanrı ve tanrıçaları, isimleri değişerek ama temel özelliklerini koruyarak Roma
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
20
panteonunu 6 oluştururlar. Ayrıca Hellenistik Dönem’de Büyük İskender’in daha
yaşarken tanrısallaştırılması gibi, İmparatorluk Dönemi’nde de Roma imparatorlarının
bazıları yaşarken, bazıları ise öldükten sonra tanrılaştırılmıştır. Bu kült tanrıça Roma
kültüyle birleştirilmiş ve özellikle eyaletlerde gelişimi teşvik edilmiştir. Romalılar, ele
geçirdikleri yeni bölgelerdeki yerel dinlere karşı toleranslı avranmışlardır. Dolayısıyla
eyaletlerdeki mevcut kültler gelişerek başkent Roma veya diğer metropollere de
yayılarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. MS. 2 ve 3. yüzyıllarda parlak törenleri ve
gizemli karakterleri ile insanlara çekici gelen Doğu dinleri, ölümden sonra başka bir
dünyada ikinci bir hayat müjdeledikleri için oldukça popüler olmuştur. Bu sorunlara
cevap veremeyen klasik tanrılar ise yavaş yavaş terk edilmiştir. Mısır’dan gelen İsis ve
Serapis kültü, İran ve Doğu Anadolu üzerinden gelen Mithraizm ve Hristiyanlık bu
dönemde geniş bir alana yayılmıştır .
Romanın Mirası
Roma medeniyeti büyük ölçüde üzerine inşa edildiği Yunan uygarlığına kendi katkılarını
ekledi. Yunan uygarlığının geliştirdiği edebiyat, felsefe, doğa bilimleri, matematik gibi
alanlarda Romalıların büyük katkıları yoktur, ancak askeri bilimler, kamu idaresi, şehir
planlama ve belediyecilik, mimari ve hukukta ortaya koyduklarından insanlık hala
yararlanmaktadır. Yüzyıllardır uygulanıp geliştirilmiş olan Roma hukukuna ait tüm
kaynakları, I. Justinianus (MS.527-565) “Corpus Iuris Civilis” denilen Roma Medeni
Hukuk külliyatı adı altında topladı. Bu eser 12.yy dan itibaren İtalya Bologna
Üniversitesinde derin incelemelere tabi tutuldu ve buradan zamanla tüm kıta
Avrupa’sına sonrada dünyaya yayıldı. Bu yayılmanın en önemli nedenlerinin başında
ortaçağda başlayan burjuva sınıfının ihtiyaç duyduğu mülkiyet kurallarının talebe cevap
vermesiydi. Roma kültür mirasını günümüzde Avrupa’nın Latin halkları da denen ve
dilleri Latince kökenden gelen İtalyan, İspanyol, Rumen, Portekizliler, Belçikalılar,
İsviçreliler ve Fransızlar paylaşmışlardır. En önemli miras sahibi aslında Roma Katolik
kilisesidir. Merkezi Roma olan bu kurum hala tüm ibadetini Latince yapar ve yukarıda
sayılan ülkelerin neredeyse tamamı da katoliktir. Bu toplumların kültür temelleri, hukuk
sistemleri, devlet yapıları Roma mirasından önemli izler barındırır.
Mimari
Eski Yunan mimarisinin en önemli mekanı dinsel yapılar iken, Roma mimarisinde opera
publicum (kamusal yapılar) daha önceliklidir. Kamusal yapılarda görkem ve propaganda
isteği baskındır. Mimaride ve şehircilikte simetri en çok dikkat edilen hususlardandır.
Cephe mimarisi yine önemli bir unsurdur. Roma mimarisinin en önemli özelliklerinden
6 Bir mitoloji ya da dine özgün tüm tanrıların birliğidir. Panteon terimi, Yunan ve Roma uygarlıklarında bir tapınağın adını temsil etmek için de kullanılmaktadır. Aynı doğrultuda çeşitli Roma merkezlerinde Panteon adlı yapılara rastlanır.
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
21
biri geniş/büyük mekanların üstünü kapatabilme becerisi olmuştur. Kemer, tonoz ve
kubbenin kullanılması geniş/büyük mekanların üstünü kapatabilme yetisi sağlamıştır.
Özellikle çatıların kubbe ile örtülmesi, betonun bulunması teknik ve mimarinin geldiği
noktayı gösterir. Roma şehrindeki Pantheon yapısı bu uygulamanın en anıtsal örneğidir.
Roma mimarisinde tuğla ve harç yaygın ve yoğun olarak kullanılır. Çok katlı binalar
inşa edilir. Bu binalar nişlerle, dekoratif bezemelerle ve heykellerle süslenir. Hem Roma
lejyonlarının rahat bir şekilde ulaşımlarını sağlamak hem de ticari hareketlilik açısından
Roma yol sistemi, uygarlığın önemli unsurlarından bir tanesi olmuştur. şehircilikte,
özellikle de yeni kurulan kentlerde büyük oranda ızgara plan sistemi kullanılmıştır.
Modern şehirciliğin atası olan bu uygulamanın Roma Dönemi’nden kalan güzel bir
örneği Nikaia (İznik) kentinde hâlâ görülebilir. İmparatorlar için inşa edilen Arcus
Triumphalisler (Zafer Takları) Roma mimarisinin bir diğer anıtsal öğesidir. Senato kararı
ile yapılan taklar kazanılan büyük bir zafer veya büyük bayındırlık faaliyetleri için inşa
edilirdi. Roma’da Forum Romanum’da yer alan Titus Takı önemli bir örnektir. Roma
mimarisinde hamam (thermae) yapıları hem aldıkları anıtsal form ile mimarlık tarihinde
hem de bir araya gelme, toplanma mekanı olarak sosyal hayat içerisinde oynadıkları rol
ile oldukça önemlidir. Roma şehrinde bulunan hamam yapıları anıtsallıkları ile öne
çıkarlar. Diğer bir yeni yapı tipi mahkeme ve borsa binası olarak kullanılan basilikadır.
Kalabalık insan kitlelerini içerisine alabilen bu yapı tipinin mimari formu Geç Roma
Dönemi’nden itibaren ilk Hristiyan kiliseleri için de model olarak kullanılmıştır. Roma
Dönemi’nde Eski Yunan tiyatro planı bir takım değişikliklere uğramıştır. Ayrıca tiyatro
yapısı Eski Yunan tiyatroları gibi bir yamaca dayanmak zorunda olmadığından dış
cephesi tamamı ile mimari bir form kazanmıştır. Aspendos tiyatrosu bütün Akdeniz’de
bu türün en iyi örneğidir. Sergilenen oyunlarda da bir takım değişiklikler olmuştur.
Edebi eserlerden ziyade toplum tabakalarının genel zevklerine veya heyecanlarına
yönelik gösteriler (araba yarışları, gladyatör döğüşleri vs.) öne çıkmıştır. Daha çok batı
eyaletlerinde yaygın olan amfitiyatro ise tam daire veya elips planlıdır. En önemli
örneği Roma’daki Colloseum’dur. Su her anlamda en yaşamsal ihtiyaçtır. Suyun yaşam
alanına bazen uzak mesafelerden getirilmesi gerekir. Aquaduktler (Su kemerleri) bu
bağlamda Roma mimarisinin çok önemli bir öğesidir. Fransa’da bulunan Pont du Gard
ve İstanbul’da bulunan Valens (Bozdoğan) su kemerleri bu yapı tipinin önemli örnekleri
arasındadır.
Heykel Sanatı
Roma heykel sanatını tanımlarken bazı temel unsurlar üzerinde mutlaka durulmalıdır.
Bu temel unsurlardan önemli bir tanesi kopyacılıktır. Romalı heykeltraşlar Yunan
heykeltraşlarının yaptıkları heykelleri kopyalamışlardır. Bu heykeller büyük evlerde,
evlerin bahçelerinde veya kentlerde önemli kamusal alanlarda sergilenirdi. Eski Yunan
heykel sanatını büyük oranda Roma Dönemi’nde yapılan kopyalar ve antik yazarların
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
22
tasvirleri yoluyla öğreniyoruz. Diğer bir temel unsurise Roma portre sanatıdır. Portre
sanatında sadece tanrısal figürler veya imparator/hanedan mensupları, önemli kişiler
değil, toplumun diğer kesimleri de realist bir şekilde betimlenmiştir. Augustus
(Octavianus) ile ilgili bazı sanat eserleri Roma heykeltraşlığının önemli örnekleri
arasındadır. Onunla ilgili en önemli heykel Prima Porta’dır. Augustus’un Prima Porta
heykelini yapan sanatçı MÖ. 5. yüzyılın belki de en önemli iki sanatçısından biri olan
Polykleitos’un Doryphoros heykelini örnek almıştır. Onunla ilgili bir diğer önemli sanat
eseri Gemma Augustea ’dır. Augustus’un Barış Sunağı Ara Pacis Augustae onun
dönemini en iyi temsil eden eserlerden biri olup, bir başyapıttır. Kabartma sanatının çok
güzel örnekleri ise lahitler üzerinde görülmektedir. Anadolu’da üretilen kabartmalı
lahitler Roma İmparatorluğu’nun her tarafına satılmıştır.
HRİSTİYANLIK
Ortadoğu kökenli, tektanrılı, İbrahim soyundan gelen peygamberlerden İsa’nın temsil
ettiği din. İsa'nın adına atfen İsevilik, memleketine[ atfen Nasranilik de denir.
Hıristiyanlık inancına sahip kişilere Hıristiyan denir. 2 milyardan fazla inananı ile
Hristiyanlık dünyanın en yaygın dinidir. Hristiyanlar, dünyanın her yerine yayılmış
olmakla birlikte en yoğun olarak Avrupa, Amerika ve Avustralya'da bulunurlar. Diğer
kıtalardan farklı olarak Asya ve Güney Afrika'da farklı dinlerle iç içe yaşarlar.
İsa’nın öğretisi; “Tanrı şefkati tüm evreni kapsayan bir Baba’dır ve yeryüzünde günün
birinde Tanrı’nın krallığı hüküm sürecektir” olarak özetlenebilir. İsa’dan önce
Yahudiler, Tanrı’nın (Yehova) bir adalet Tanrısı olduğuna inanıyorlardı. Yehova ile
pazarlık da edilebilirdi Yahudi inancında. Yahudilere göre, İbrahim peygamber Yehova
ile pazarlık yaparak Yahudilerin yeryüzünde egemen ırk olacağı sözünü almıştır. İsa ise
Tanrı ile pazarlık edilemeyeceğini, Tanrı’nın Krallığında tüm insanların eşit olduğundan
söz eder. Yine Yahudiliğin çok güçlü olan aile bağlarının dar ve sınırlayıcı ayrıcalığına
tezat olarak; “Göklerde olan Babamın iradesine kim uyarsa, benim kardeşim, kız
kardeşim ve anam olur”. İsa kişisel ayrıcalıklara karşı çıktığı gibi kişisel zenginliğe de
karşıydı. Kişinin tüm servetiyle birlikte kendini Tanrı’ya adamasını sıklıkla vurgular.
“Zenginin Tanrı’nın Krallığına girmesi devenin iğne deliğinden geçmesinden daha güç
olacaktır” sözü o’nundur. Kısaca İsa’nın vaat ettiği muhteşem ülkede, ne mülkiyet, ne
ayrıcalık, ne de gurur-kibir olacaktı. Tek ödül sevgi olacaktı. Zamanın düzeninden çıkar
sağlayan erkler, iktidarı tehdit etmekle suçlayarak adi mahkumlara verilen zamanın idam
cezası olan çarmıha gerdiler. Hristiyanlık, eşitlik söylemi ve vaatleriyle özellikle yoksul
ve köleler arasında yayıldı. İsa’nın öldürülmesi sonrasında o’nun öğretisini havarileri
(çömezler) yayarlar. Dinin dayandığı esasları içeren metinlerin yazılması da İsa’dan
sonradır. İsa’nın 12 havarisinden biri olmayan Paul (Türkçesi; Pavlus) Hristiyan
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
23
kilisesinin kurucusudur. Yahudilik, pagan 7 inançlarını harmanlayarak Hristiyanlığa
sokan kişidir. Mısır tanrısı Osiris8 gibi İsa’nın da yeniden dirilmek üzere ölen bir Tanrı
olduğunu savunur. Teslis denilen Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesini yaymıştır. Roma’da
ölmüş, mezarı üzerine sonradan inşaa edilen Roma kİlisesi şimdi Katolikliğin merkezi
olan Vatikan’dır.
İsa’dan sonra 2 yüzyıl boyunca yoksul halk tabanında Hristiyan dininin hızla
yayılmasındaki Roma’nın içinde bulunduğu sosyal ve hukuk düzenindeki çürümüşlüğün
büyük rolü olmuştur. Köleliğin ve sefaletin içinde yaşayan ezilmiş halk kitlelerinin,
Roma’ya hakim olan ahlaki yozlaşma, israf, ihtişam ve safahat karşısındaki tepkisi
Hristiyanlığa sığınma olmuştur. İlk 2 yüzyıl boyunca Roma iktidarı bu inanışı ortadan
kaldırmak için şiddetli baskı uygulamış ancak yayılma engellenemeyince, Roma’nın en
iyi yaptığı şey olan siyasi bir manevrayla Roma imparatoru olan Büyük Constantinus9,
Hristiyanlığı resmi devlet dini olarak değiştirmiştir. Çok tanrılı pagan inançlar
yasaklanmış, Hristiyanlık tapınımının olduğu tüm antik coğrafyada Eski Yunan ve Roma
dönemlerine ait tapınaklar ya yıkılmış/yakılmış terk edilmiş ya da kiliselere
dönüştürülmüştür. Bunu yaparken halen halkın önemli bir kısmının bağlı olduğu pagan
inançlarını da bu yeni resmi dinin içine monte etti. Greklerin pagan Dionysos,
Anadolu’nun Attis kültü, Roma Mitracılığı inanç sembolleri günümüz kİlise ritüelleri
arasındadır. İmparator Büyük Constantinus tarafından 325 yılında hristiyan aleminin ilk
ökümenik (evrensel) “konsil”i 10 İznik’te toplandı. bu konsilde; hristiyanlığın
günümüzde de pek çoğu uygulanmaya devam eden temel kuralları konuldu. çok değişik
incil metinleri arasından dördü (Matta, Luka, Markos, Yuhanna) incil olarak tespit
edildi. Batı Roma İmparatorluğunun M.S. 5. yy’da barbar istilaları ile yıkılmasından
sonra Pavlus’un kurucusu olduğunu kabul eden Roma kilisesi, imparatorluğun mirasçısı
olduğunu söyleyecektir.
Hristyanlık Kitapları
Kitab-ı Mukaddes: Eski Antlaşma (Ahit) ve Yeni Antlaşma'yı kapsayan, Hıristiyan
inanışının temelini oluşturan ve Hıristiyanlarca kutsal sayılan kitaptır.
Eski Ahit: Kitab-ı Mukaddes'in ilk kısmı Eski Ahit ya da Eski Antlaşma olarak
adlandırılır. 39 bölümden oluşur. Tevrat ve Zebur'u da kapsar.
7 Kökenleri dünyanın kadim doğa dinlerine uzanan bir inanç biçimi ve bu dinlerin genel adıdır. Latince paganus yani kırsal sözcüğünden türemiştir. Özellikle köylü Erken dönemlerden beri Hıristiyanlık, kırsal kesimlerden ziyade şehirlerde yayılmıştı. Böylece kısa bir süre içinde Hıristiyan olmayan kişi ile köylü neredeyse eş anlamlı hale geldi ve modern anlamına yakın olarak kullanılan pagan terimi ortaya çıktı. 8 Horus`un, tıpkı İsa gibi 12 havarisi vardır. Horus da, bize anlatılan İsa da , 30 yaşında vaftiz edilmişlerdir. 9 Doğuyla yapılan ticaretin önemi nedeniyle Roma İmparatorluğunun başkentini M.S. 330 yılında Roma’dan Byzantion’a (Konstantinopolis-‐İstanbul) taşıyan ve Hristiyanlığı devlet dini olarak ilan eden ve ilk Doğu Roma İmparatoru olarak anılan kişi. 10 Uyulması zorunlu dinsel kurallar koymak amacıyla din adamlarınca yapılan toplantı
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
24
Yeni Ahit: Kitab-ı Mukaddes'in ikinci bölümünü oluşturan Yeni Ahit ise, İsa'nın
sağlığında ve/veya ölümünden sonra Havariler, Hıristiyan din adamları ve alimleri
tarafından yazılmıştır. 27 bölümden oluşur. Hıristiyan alimlerince kanonik kabul edilen
Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncil'leri Yeni Ahit'in ilk dört bölümünü oluşturur.
Hıristiyanlar Tanrı'nın Musa ile yaptığı antlaşmadan yüzlerce yıl sonra, İsa ile yeni bir
antlaşma yaptığına inanırlar. Bu nedenle Kitab-ı Mukaddes'in İsa'dan bahseden ikinci
bölümünü Yeni Ahit olarak adlandırırlar. Bununla birlikte Yahudiler ikinci bir
antlaşmayı kabul etmez, Tanah'ın Eski Ahit olarak adlandırılmasını uygun bulmaz ve bu
ismi kullanmazlar.
İncil : İncil, Kitabı Mukaddes'in, Yeni Ahit kısmının ilk dört bölümünün her birine
verilen isimdir. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından kaleme alınmış olan dört
İncil yazarlarının adıyla anılır. Hıristiyan dinine göre İnciller İsa'nın hayatını ve
öğretilerini anlatır.
Hristiyanlığın Mezheplere ayrılması
Katoliklik: Hristiyanlık içinde en yaygın ve en fazla üyeye sahip olan Hristiyan
mezhebidir. Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olmasından sonra, her
cemaatin başında bir piskopos, kentin (cemaatlerin) bir kilisesi ve o kilisenin başında bir
başpiskopos bulunuyordu. İlk zamanlar tüm pisikoposlara verilen papa unvanı, sonraları
yalnız Roma Pisikoposu için kullanılmaya başlandı. Katolik kilisesi, kilise çerçevesinde
Petrus ve haleflerinin temsil ettiği en yüce makam olan papalığın tanrısal bir kurum
olduğunu iddia eder: İsa, papalık görevini Petrus'a devretmiş ve Petrus da Uruc'dan
itibaren bu görevi fiilen yapmıştır. Kilisede yerleşmiş bir geleneğe göre Petrus, Roma'da
din kurbanı olarak ölmüştür, dolayısıyle de en doğal halefleri Romalı piskoposlardır.
Katolik kilisesi başlangıçtan bu yana sadık ve kesintisiz bir şekilde resullerin öğreti ve
uygulamalarını devam ettirdiklerini iddia ederler. Katolik Kilisesi azizlere ve Meryem'e
diğer kiliselerden daha fazla kutsiyet verir. Sadece erkekler papaz olabilirler.
Evlenemezler, cinsel ilişkide bulunamazlar. Katolik Kilisesi boşanmaya, kürtaja ve suni
döllenmeye karşıdır. Günah çıkarma çok önemli bir yer tutar.
Ortodoksluk : Katolik Kilisesi ile Ortodoks kiliseler, Kutsal Ruh'un kaynağı ile ilgili bir
tartışma sonucu görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Ortodoks mezhebine göre Kutsal Ruh,
Baba'dan çıkmışken; Katolik mezhebine göre ise Baba ile Oğul'dan çıkmıştır. Ortaçağ
boyunca birbirinin amansız rakibi olan ve çekişen İstanbul'daki Doğu Roma-Bizans
Patrikliği ve (Batı) Roma'daki Papalık, defalarca birbirlerini karşılıklı aforoz ettiler ve en
son olarak 1054 yılında kesin olarak ayrıldılar. Daha önce kesin ayrım olmamasına
karşın bu tarihten sonra Ortodoks ve Katolik Kiliseleri ayrı örgütlerini oluşturdular ve
birbirleriyle ilgileri kalmadı. Ancak 1965 yılında karşılıklı afarozlarını kaldırdılar. 300
milyon civarında insan Ortodokstur.
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
25
Protestanlık, Hıristiyanlığın en büyük üç ana mezhebinden biridir. 16. yüzyılda Martin
Luther ve Jean Calvin'in öncülüğünde Katolik Kilisesine ve Papa'nın otoritesine karşı
girişilen Reform hareketinin sonucunda doğmuştur (1529). Papazlara ihtiyaç
duymaksızın Kitab-ı Mukaddes'i okuyabildikleri için, her vaftiz edilmiş inananın aracı
bulunmadan rahiplik yetkisi olduğuna inanan Protestanlar Kitab-ı Mukaddes'i
Hristiyanlık için tek kaynak saymışlardır. Protestan kiliseleri bağımsız ve ulusaldır;
katolik kiliseleri gibi bir papa otoritesine bağlı ve uluslararası nitelikli değildir.
Protestanlara göre ilâhî bağış karşılıksızdır ve o yüzden günah çıkarmak mecburi
değildir. En üst hakem ve yetkili olarak Kitab-ı Mukaddes kabul edilmeli ve bir
hıristiyan, sorularının karşılığını papadan değil; ondan öğrenmelidir. Papazlar
evlenebilirler. 400 milyon civarı mensubu olduğu sanılmaktadır. Kendi içlerinde de bir
çok farklı akıma bölünmüşlerdir.
Okuma metni
Hristiyanlık Nasıl Bir Sentezdir?11
Hristiyanlığın öteki dinlerden esaslı şekilde ayrı bir din olmadığını tarih göstermektedir.
Bütün öteki kutsal kitaplar gibi, Hristiyanlığın kutsal kitabı da insan eseridir.
Müslümanlık hariç olmak üzere, öteki dinlerin çoğundan daha yeni olan Hristiyanlık,
daha önceki dinlerle şaşırtıcı benzerlikler göstermektedir. Tanrısı Yahudi
peygamberlerin Yehova’sıdır ki Göksel Baba haline girmiştir. Bütün ilkel tapınışlarda
kutsal olan, olmayanlardan nasıl yüksekse, Kalde’deki tepeler nasıl ovalara hakimse,
O’nun yaşadığı Gök de yeryüzünden yüksektir. Perseus nasıl Danae’den doğmuşsa,
İsa’da bir bakireden doğmadır; o da Dionysos ve Horus gibi, düşmanlarından mucizeli
bir şekilde kurtulur. Osiris, Dionysos, Zagreus gibi ölüp, sonra Attis ve Tammuz gibi
baharın başlangıcında dirilir. Ölümünün bazı ayrıntılarına Babilonya’da rastlamak
mümkündür. Tıpkı Mithra’ya olduğu gibi, O’na da bir kurtarıcı sıfatıyla tapınılır. Teslis
düşüncesi zaten bir kaç dinde vardır. Bakire Meryem, tıpkı öteki kadın Tanrıların-
İsiris’in, İştar’ın, Astarte’nin, Kibele’nin yaptıkları gibi- insanların az çok sevgi dolu bir
dindarlığa olan eğilimini tatmin eder; Meryem tıpkı Demeter gibi ıstıraplı bir anadır.
İsa’yı kucağında taşıyan Madonna (Meryem) tasviri ise küçük Horus’ kolları arasında
tutan İsis’in tasvirinin aynısıdır. Şeytan, İran’ın Angra Mainyu’sudur. Melekler, iblisler
azizler, animizmdeki ruhlardır. Son yargı gününe Zerdüşt’ün Mazdeizminde daha önce
rastlanır. Hristiyanlığın verdiği ölümsüzlük sözüne daha önceki Orfeus ve Dionysos gizli
11 Felicien Challaye, Dinler Tarihi, Çeviren; Semih Tiryakioğlu, İstanbul, 1960 s.208
UYGARLIK TARİHİ DERS NOTLARI Prof.Dr. Enis Timuçin Tan
26
ayinlerinde de rastlanır. Komünyon, kutsal varlığın etine ve kanına ortak olmak demek
olup, totemik kökten gelmektedir. Bu daha önce Eleusis’te ekmek ile, Dionysos’a
inananlar tarafından şarapla, Mithra dininde ise ekmek, şarap ve su ile yapılmaktaydı.
Mithra dininde daha önce birtakım takdisler, örneğin vaftiz vardı. Hristiyan pazarı,
Yahudilerin sebt (şabbat: Cumartesi) günü, Kaldelilerin de “tabu” sayılan günüdür.
Katolik rahipleri de İsis rahipleri gibi traş olur, kafalarının tepesini kazıtırlar, uzun
urbalar giyerler, üzerlerine el değdirilip kendileri “mana” ile meşbu hale getirilince
kutsal bir vasıf edinirler; çanlar çalınırken müminlerin üzerine su serpip onları
tütsüleyerek arıttıkları zaman ise, Hellen tapınış usullerini uygulamış olurlar. Bu
benzerlikler, hem kişisel hem kollektif bir çeşit gururla, kendi dinlerinin tek ve eşsiz
olduğuna inanan bazı dar ruhlu Hristiyanların ağrına gidebilir. Tersine olarak da, daha
geniş gönüllü insanlar, İsa’nın kişiliğinde hissi bir tercih beslemekten vazgeçmeksizin,
inandıkları dinin engin bir insanlık geçmişinin sentezi olduğunu düşünerek, sevinç dahi
duyabilir.