Upload
ahmet-m
View
228
Download
5
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Varoluş Mart 2013
Citation preview
Varoluş Dergisi
VAROLUŞ DERGİ MART 2013
Şimdi, şu an hemen hayatında en çok şevdiğini, ara, öp, kucakla,sarıl bugün, güzel bir gün
Bu ay
Pozitif enerji yaymanın sırrı ........................................................................................... 1
4 kural ............................................................................................................................. 2
Herşey “sen”sin ........................................................................................................... 3-4
Çakra temizliği .............................................................................................................. 5
Çakra dengeleme ....................................................................................................... 6
Niyetin nedir senin kuzum ......................................................................................... 7-8
Güne reiki ile başla– ................................................................................................ 9-10
Bir varoluş eylemi ................................................................................................... 11-12
Tanrıyı aramak ................................................................................................... 13-14-15
Reiki’ye farklı bir bakış ........................................................................................... 16-17
İnsan ve tekamül ................................................................................................... 18-19
Reiki deneyimleri .................................................................................................... 20-21
Sevmek üzerine ........................................................................................................... 22
Alkali beslenme ........................................................................................................... 23
Siyah beyaz gri ............................................................................................................ 24
1 VaroluĢ Dergi – Mart 2013
POZİTİF ENERJİ YAYMANIN SIRRI OR
Ġltifatlarınız samimi olsun, iltifat
ve komplimanlarınızda içten olun,
abartıya kaçmayın. KiĢinin
görünümü ya da herkesçe bilinen
özellikleri yerine pek bilinmeyen
yönlerini öğrenin. Mesela soul
müziğe olan ilgisini… Ve iltifat
edecekseniz bunun hakkında
güzel Ģeyler söyleyerek takdirinizi
sunun.
Sarılın, Sarılmak da gülmek
gibi basit ama etkisi büyük sihirli
davranıĢlardandır. Yakınlık ve
samimiyet derecesine göre
sarılmaktan, kucaklaĢmaktan
çekinmeyin.
Cesaretlendirin, Dünyada
cesaret kırıcı yeterince Ģey var
zaten. Haberler, gazeteler, konu-
komĢu, eĢ-dost kötü haberler
verip durmuyorlar mı? Yüksek
potansiyeli olan çok kiĢi, sırf
cesaret kırıcı Ģeylerden dolayı
baĢarısızlığa uğramakta. Bu
nedenle çevrenizdeki kiĢilere
destek olun, cesaretlerini
kırmayın, hayallerine saygı duyun.
Pozitif duygular geliĢtirin,
Duygular bulaĢıcıdır. Pozitif
düĢünceyi bulaĢtırmak için de
pozitif ve iyimser yaklaĢım
geliĢtirin. Gülümsemek yanında
yaĢama değer verin, olumlu
hatıralarınızı hatırlayın,
gündeminizde onlar olsun.
Böylece pozitif duygu ve
düĢünceye doğru sıçrayıĢ
gerçekleĢtirirsiniz.
Hızlı ve pratik çözümler getirin,
Bazen karĢınızdaki kiĢinin cesarete
değil de pratik çözüm yollarına
ihtiyacı vardır. Bir kağıt mendil, bir
bardak su ya da serinlemek için
bir yelpaze olabilir ihtiyacı… Belki
de arabadan inerken dengesini
yitirmemek için elinizi
tutmak istiyor. Bu tür pratik
yardımlarda uyanık ve istekli olun.
Dinleyin, Bazen yardım falan
değildir karĢınızdaki kiĢinin
istediği... Sadece konuĢmaya ve
birilerinin kendisini dinlemesine
ihtiyacı vardır. Bu tür durumlarda
yargılamadan ve sorgulamadan
sadece dinleyin.
Perspektifinizi paylaĢın, Bazen
pireyi deve yaparız. Bazen de
ciddi konuları hafife alırız.
KarĢınızdaki kiĢinin bu hataya
düĢtüğünü görürseniz kendi
görüĢünüzü paylaĢın. Böylece
muhatabınızın kendisini çok
üzen durumun aslında gülüp
geçilecek bir Ģey olduğunu
görmesini sağlarsınız.
Bunalım Ģarkılar dinlemeyin,
Dinlediğimiz müzik ruhsal
durumumuz üzerinde son
derece etkilidir. Sizi
depresifleĢtiren, bol acılı, bunalım
Ģarkılar yerine canlandıran, mutlu
eden Ģarkılar tercih edin. Bu
Ģarkıları çevrenizle de paylaĢın.
Pozitifi baĢkalarına bulaĢtırın:
Bir arkadaĢınız size pozitif bir Ģey
söyledi ya da böyle bir eylemde
bulunduysa size geçen bu pozitif
ruh halini siz de baĢkalarına
bulaĢtırın. Güzel bir Ģey söyleyin,
bir jest yapın ki pozitif zincir hızla
büyüsün çevrenizde.
VAROLUġ DERGĠ
VAROLUŞ DERGİ
GÜLÜMSEYİN: GÜLMEK
SİZİ VE ÇEVRENİZDEKİLERİ
POZİTİF BİR MODA SOKAR.
KÖTÜ HİSSEDİYOR BİLE
OLSANIZ 30 SANİYELİĞİNE
DE OLSA GÜLÜMSEMEYİ
DENEYİN VE YARATACAĞI
FARKI GÖRÜN.
2 VaroluĢ Dergi – Mart 2013
V A R O L U ġ D E R G Ġ
YaĢanmıĢ olan her ne ise,
sadece yaĢanabilecek
olandır. Hiç bir Ģey, hem de
hiç bir Ģey yaĢadığımız Ģeyi
değiĢtiremezdi. YaĢadığımızın
içindeki en önemsiz saydığımız
ayrıntıyı bile değiĢtiremeyiz.
ġöyle yapsaydım, böyle
olacaktı gibi bir cümle yoktur.
Hayır, ne yaĢandıysa,
yaĢanması gereken,
yaĢanabilecek olandır,
dersimizi alalım ve ilerleyelim
diye. Her ne kadar zihnimiz ve
egomuz bunu kabul etmek
istemese de, hayatımızda
karĢılaĢtığımız her olay,
mükemmeldir.
HİNT FELSEFESİNİN 4 TEMEL KURALI
Ġçinde baĢlangıç yapılan her
an, doğru andır. Her Ģey doğru
anda baĢlar, ne erken ne geç.
Hayatımızda yeni bir Ģeyler
olmasına hazırsak, o da
baĢlamaya hazırdır.
BitmiĢ olan bir Ģey bitmiĢtir. Bu
kadar basittir. Hayatımızda bir
Ģey sona ererse, bu bizim
geliĢimimize hizmet eder. Bu
yüzden serbest bırakmak,
gitmesine izin vermek ve elde
etmiĢ olduğun bu tecrübeyle
ileriye doğru bakmak daha
iyidir. Kendine iyi bak. Tüm
kalbinle sev. Sonuna kadar
hayatın tadını çıkar.
4 KURAL
KARŞINA ÇIKAN KİŞİLER HER KİMSE,
DOĞRU KİŞİLERDİR. BUNUN ANLAMI
ŞUDUR, HAYATIMIZDA KİMSE TESADÜFEN
KARŞIMIZA ÇIKMAZ. KARŞIMIZA ÇIKAN,
ETRAFIMIZDA OLAN HERKESİN BİR NEDENİ
VARDIR, YA BİZİ BİR YERE GÖTÜRÜRLER YA
DA BİZE BİR ŞEY ÖĞRETİRLER.
HAYATINDAKİ HER GÜN
BİR HEDİYEDİR, KIYMETİNİ BİL.
3 VaroluĢ Dergi – Mart 2013
VAROLUġ DERGĠ
Asla kendinden Ģüphe etme... Sen ne hissediyorsan o her zaman
doğrudur. Dünyadaki bütün insanlar toplansa ve sana söylese bile senin
hissettiklerin senin için doğrudur. Onlar farklı hissedebilir, farklı düĢünebilir
ama bu senin hissettiklerinin yanlıĢ olduğunu göstermez, sadece
onlardan farklı olduğunu gösterir.
Asla farklı olduğun için utanma. Eğer çevrende senin gibi düĢünen,
seni anlayan insanlar yoksa ,o zaman çirkin ördek yavrusu hikayesini
hatırla... Muhtemelen sen yanlıĢ yerde, yanlıĢ insanlarla birlikte olduğun
için seni anlamıyorlardır. O halde hedefin ait olduğun yeri bulmak
olmalıdır. Asla muhteĢem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek
olmak için uğraĢma.
GeçmiĢte yaptıkların için piĢmanlık duyma ve özür
dileme....YaĢadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu kendine
hatırlat. Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi özenle incele, olayda yaptığın
hataları ve yeniden ayni durumda olsan nasıl davranacağını iyice
düĢün ve gelecek olaylar için kendini hazırla. Kırılan vazo tamir
edilemez ama gelecekte baĢka vazoların kırılması önlenebilir.
Herşey “Sen”sin
Birini ne kadar çok
aşağılar yahut
dışlarsan, onun
durumuna düşme
ihtimalin o kadar
artar. Kainatın
matematiğidir. Bir
koyar, bir alır insan.
Kendini ayrıcalıklı
sayma. Konumuna
ya da mevkine,
ismine veya
şöhretine güvenme.
Şu hayatta tüm zahiri
kisveler sabun
köpüğünden
ibarettir.
Şems-i Tebrizi
4 VaroluĢ Dergi – Mart 2013
VAROLUġ DERGĠ
Sana karĢılıksız sevgi veren ve
senin için her Ģeyi göze
alabilecek tek insanlar ailendir.
Asla kaybetmekten korkarak,
sırf inanmak istediğin için
karĢındaki insanın sevgi
sözcüklerine inanma. Sevgi
insanın kalbindedir,
gözlerindedir, davranıĢlarındadır,
ses tonundadır, sana verdiği
önemde ve değerdedir, senin
için yaptığı fedakarlıklardadır.
Ġnsanlar çok kısa zamanda sevgi
sözcüklerini umarsızca
dağıtmaya baĢlarlar. Bunları
dinle ama gerçek sevgiyi
karĢındakinin davranıĢlarına
bakarak bulmak istediğin için
değil gerçek olduğu için
karĢındaki insanın sözlerine
inan...
Mümkün olduğunca kimsenin senin
adına karar vermesine izin verme ama
baĢkalarının haklı olabileceğini de
unutma. Bu hayat senin ve istediğin
gibi yasamaya hakkin var, fakat
baĢkalarını dinle ve onların bakıĢ
açısını anlamaya çalıĢ.
Ailen dıĢındaki insanlarla iliĢkilerinde
asla kendi ihtiyaçlarını ikinci plana
atma ve kendini hayallerle kandırma.
Her zaman ama her zaman önce sen
gelmelisin. Asla baĢka insanlar
üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih
etme. Sen kaldırabiliyorsan, onlarda
kaldırabilir. KarĢındaki insan senin
mutluluğunu düĢünmüyorsa ve senin
üzülmene yol açıyorsa, o zaman o
insan sana değer vermiyor demektir.
Bu kiĢileri değiĢtireceğini ya da sana
zamanla önem vereceğini düĢünme.
Her zaman ama her zaman,
mutlaka kalbini dinle.
Hayatta senin için neyin
doğru olduğunu bir tek
içindeki ses söyleyebilir.
Dolayısıyla içindeki sesle
konuĢmayı öğren. Her gün
kendinle kalmak için zaman
ayır ve kalbini dinle. BaĢka
Ģekilde hissetmek için ikna
etmeye değil, gerçekten ne
hissettiğini bulabilmek için
dinlemeye çalıĢ. Bazen
içindeki ses sana çok zor
geleni yapmanı söyleyebilir
ya da duymak istemediklerini
söyleyebilir Korkma... ve
içindeki sesi dinlemeye
devam et...
Her zaman ama her zaman,
mutlaka kendine iyi davran.
Kendini sev, Ģefkatle yaklaĢ.
YanlıĢ yaptığında acımasızca
kendini eleĢtirip üzme... Aksine
baĢını okĢa, kendini kucakla ve
her Ģeyin geçeceğini söyle. Üzgün
olduğunda, kırıldığında, acı
çektiğinde, mutsuz hissettiğinde
kendine özen göster, tıpkı hasta
bakar gibi kendine bakim uygula.
Yapmaktan hoĢlandığın
aktivitelerle meĢgul ol ve bu
durumdan çıkarak kimsenin seni
incitmesine, üzmesine izin
vermeyeceğini göster. Hayatta
her Ģeyin bir bedeli olduğunu asla
unutma ve bedel ödemekten
istemediğin için kendini boĢlukta
bırakma. Örneğin bir insani
incitmiĢsen, ödeyeceğin bedel o
insanın güvenini yitirmektir. Eğer
seni sevmeyen biriyle birlikteysen,
yalnız kalmaktan korkup iliĢkide
kalma, çünkü kalmanın bedeli
sevgisiz bir hapiste yaĢamaktır.
Eğer farklı olmaktan korkuyorsan
ve baĢka insanları taklit edip onlar
gibi olmaya çalıĢıyorsan,
ödeyeceğin bedel kendine olan
saygını yitirmek olacaktır. Diğer
taraftan bazen kendin gibi
olmanın bedelinin de yalnız
kalmak olduğunu unutma. O
halde yasamda her zaman bir
bedel ödeyeceğini hatırla. Bir
adim atmadan önce mutlaka
ödeyeceğin bedeli bil ve
kazanacaklarına değip
değmediğine bakarak kararlarını
ver.
Ġnsanlara karĢı nazik ve sevecen
ol, ne olursa olsun asla bir baĢka
insani kırmak için konuĢma, bilinçli
olarak üzmeye çalıĢma ve kendi
acını hafifletmek için bir baĢkasını
yaralama.
5 VaroluĢ Dergi – Mart 2013
VAROLUġ DERGĠ
Çakra temizliğini de çakra dengelemede olduğu gibi reiki 1. Seviyedekiler 2 – 3 günde bir, ileri
aĢamadakiler ise 2 haftada bir yaparlarsa çakralar temiz kalır. Çakra temizliği aura kanallarının temizliği
ile karıĢtırılmamalıdır. Aura kanalları temizliğini ancak 3b aĢamasından itibaren reiki öğretmenleri
yapabilir.
Çakra Temizliği Uygulaması
Ayakta durularak veya sırt üstü uzanılır
Sol el Tepe çakraya konulur (ĠĢlem bitene kadar sol el devamlı tepe çakrada kalmalıdır)
Sol el tepe çakrada sağ el kök çakraya
Sol el Tepe çakrada sağ el göbekaltı çakraya
Sol el Tepe çakrada sağ el solarplexsusa
Sol el tepe çakrada sağ el kalp çakraya
Sol el tepe çakrada sağ el boğaz çakraya
Sol el tepe çakrada sağ el zihin (Üçüncü göz) çakraya
3 – 5 dakika süreyle konulur. Sol el sürekli tepe çakradayken sağ el devamlı pozisyon değiĢtirir.
ĠĢlem toplamda en az 18 en fazla 25 dakika sürer.
Ç A K R A T E M Ġ Z L Ġ Ğ Ġ
6 VaroluĢ Dergi – Mart 2013
VAROLUġ DERGĠ
Çakra dengeleme tüm Reiki aşamalarında yapılması gereken
bir işlemdir. Reiki 2 ve üst aşamalarda bulunanlar bu işlemi 2
haftada bir yaparlarsa farkındalıkları artar ve enerji akışları
dengeli olur. Özellikle Reiki 1. Seviyede olanlar çakra
dengelemeyi 2 – 3 günde bir yapmaları gerekir. Reiki 1.
Seviyede bulunanların Aura kanalları Reiki 2, 3a ya da 3b ve üst
aşamada olanlarınki gibi geniş değildir.
Çakra dengeleme uygulaması
• Ayakta durulur veya sırt üstü yatılır
• Sol el zihin çakraya (Üçüncü göz) sağ el kök çakraya
• Sol el boğaz çakraya sağ el göbekaltı çakraya
• Sol el kalp çakraya sağ el solar plexus çakraya 3 – 5
dakika süreyle paralel olarak konulur. böylece tüm çakralar
dengelenmiş olur. 3’er dakika yapsanız bu işlem sadece 9
dakikada tamamlanır.
Ç A K R A D E N G E L E M E
Varoluş Dergi – Mart 2013
7
„Niyetin nedir senin kuzum?‟
sadece eski Türk filmlerinde
rastladığımız bir replik midir? Yoksa,
nefesimiz, canımız, kanımız kadar
içimize işleyen bir imalat mı? Ego,
içeriği korumak için biçimde
ustalaşmış bir dehadır. Bir bakmışız
gülüp geçtiğimiz, belki alay
ettiğimiz traji-komik bir cümle
haline gelivermişiz, öyle ki o „kötü‟
Türk filmleri bile parodimizi
yapıyor. İnsan hiç kuzusuna
niyetinin ne olduğunu sorar mı?
İnsan, kuzusunun niyetini bilir!
Sorunun sorulduğu kişi, kuzu değil
de kurt olabilir, o zaman kurda
niyetini sormanın ne anlamı var!
Belki de soruyu soranın
kafasında kurtlar dolaşıyor da
haberi yok! Peki, nedir bu niyet
meselesi? Niyetten her zaman
emin olunabilir mi? Sözlük
anlamındaki gibi; bir şeyi yapmayı
önceden isteyip düşünme, maksat
mıdır niyet? Bir başlangıç duası
mıdır niyet? Niyet neyse akıbet o
mu olur her zaman? Olmazsa
neden olmaz? Varoluşun,
yaratıcının, Allah‟ın ya da siz her ne
derseniz, „O‟nun niyeti nedir? Ya
sizin ki?
Düşünceler duyguları, duygular
davranışları, davranışlar eylem ve
olayları, onlar da bizi ve tüm anları
oluşturur. İnsan için, bu zincirin en
zayıf noktası, aynı zamanda
başlangıcı, özü ve gücüdür niyet.
Sevdiğimiz biri için iyi bir şey
yapıyoruz, peki nasıl oluyor da
sevgimiz ve yaptığımız şey ona
zarar veriyor? Çok güzel bir şey
hayal ediyor, bir işe şevkle
başlıyoruz, sonra neden birden
önümüz tıkanıyor, olaylar
amacımızdan sapıyor? Kırılmaz
sandığımız o kalın buz parçası,
daha ikinci adımda bizi suyun içine
gömüveriyor. Yaşanan bu ikilikler,
hayatımızı kurban psikolojisi içinde
geçirmemize ve neden sorusuna
takılıp kalmamıza sebep olabilir.
Sonrası bilindik hikâye; şaşkınlık,
hayal kırıklığı, öfke, güvensizlik,
umutsuzluk, depresyon… Nehire
karışan bir zehir, nehirle aynı renkte
görünebilir ve zehirin sürekli hale
gelmesiyle tüm ekosistem evrim
geçirebilir. „En yüce duyguların
insanı‟ olan bir anne düşünün.
Annenin çocuğuna karşı olan
niyetinden şüphe edebilir miyiz hiç!
Fakat zıtlar birlikte var olur. En zarif
egoyu belki de bir annede
görebiliriz. Annenin niyetine,
endişe, ihtiyaç, korku, sahiplenme,
üstünlük duygusu gibi birçok zehir
karışır. Anne şifa niyetine zehiri
çocuğa akıtır ve farkında olmadan
zarar verir. Trajediler bu şekilde
yaşanır. Cehenneme giden yol iyi
niyet taşlarıyla döşeli olduğunda,
niyet neyse akıbet o olmaz, neye
niyetse ona kısmet olmaz. Sizi en
çok kırıp dökenlerin en yakınlarınız,
en çok değer verdikleriniz ve en
güzel hayalleriniz olduğunu
düşünmeye başladığınızda,
buyurun cehennemdesiniz.
Başka bir versiyon, kendi kendini
gerçekleştiren kehanettir: Saçma
bir niyet kurabiyesi yeriz, sırf
karnımızı bastırsın diye. Hiçbir
şeyden haberi olmayan bir
tavşana oyun olsun diye bir dilek
çektiririz ya da can sıkıntısından bir
fal baktırırız. Bir anda hayatımız
değişir, çünkü sadece biz kuyuya
bakmıyoruz, kuyu da bize bakıyor
ve kuantlar gibi kuyu da biz ona
bakarken farklı, bakmazken farklı
hareket eder. Bir şekilde bize
ulaşan bir düşüncenin gerçekleşme
ihtimali her zaman vardır. Zihin,
egonun emrine amadedir. Biz
daha paketi açmadan işbirliği ve
plan hazırdır: „Nasıl beslenirim?‟ ve
böylelikle, ego kendini niyet içine
gömer. İnsan, ne kadar yakınlaşırsa
o kadar körleşir. Belki de bu
sebeple, insanın kendi niyetini
bilmesi, çoğu zaman başkasınınkini
bilmesinden çok daha zordur.
AHU BİRLİK
NİYETİN NEDİR SENİN KUZUM
YAŞAMLARIMIZ,
NİYETLERİMİZİN AYNASIDIR.
HER BİRİMİZ BİRBİRİMİZİN
AYNASIYIZ.
Varoluş Dergi – Mart 2013
8
„Amellerin kıymeti niyetlere
göredir.‟ (Hadis-i Şerif) İhtiyacı olan
birine yardım ettik ya da bir
fedakârlık yaptık. Amel iyi, peki ya
niyet? Bunu yaparken aslında
düşündüğümüz şey, alkış almak,
başka türlü bir çıkar sağlamak,
kendimizi iyi hissetmek vs. olamaz
mı? O zaman amelin kıymeti düşer,
egoyu beslediği için sorumlu
olduğumuz önceliğe, yani
kendimize zarar verir. Öte yandan,
kötü bir amelin niyeti de pekâlâ iyi
olabilir. Ötenazi hakkında nasıl bir
amel-niyet ilişkisi olacaktır?
Niyetin, egodan temizlenmesi
mümkün olduğunda, evrenin bizim
üzerimizdeki niyetini görmeye
başlarız. Varoluşun bizim
üzerimizdeki niyeti, tekâmüldür,
gelişimdir. Belki karşılaştığımız
olaylar ve insanları varoluşun bize
karşı kötü ameli olarak
nitelendiriyoruz. Oysa onlar, bizim
tekâmülümüz yolundaki iyi
niyetlerdir. Çoğu zaman yerin
dibine soktuğumuz egoyada
tekâmül yolunda ihtiyaç vardır.
Egodan kurtulmaya niyet etmiş
birinde çok iyi gizlenmiş, çok ezici
bir ego görebiliriz. Arzulara kulak
tıkayarak, görmezden gelerek
arzulardan kurtulunmaz. Arzuyu
yaşayıp, farkında olup ondan
geçmek gerekir. Kapıyı açacak
anahtar, farkındalıktır. Farkındalık
için çaba gerekse de bu çaba da
bir çırpıda egonun yan ürünü
olmaya başlayabilir. Peki, bu
kalabalıkta yolumuzu, samanlıkta
aranan iğneyi nasıl bulacağız?
Samanları temizlersek iğne
kendiliğinden ortaya çıkar. İğne
kayıp değildir, iğne özümüzdür,
sadece samanlar yüzünden
göremiyor ve onu kaybettiğimizi
düşünüyoruz. Bu nedenle, kendini
tamamen bırakmakla, farkındalık
çok daha sağlıklı ve basit bir
şekilde gerçekleşir. Kendini
bırakmak, samanları temizlemektir.
İğneyi gözle aramak değil, içgözle
görmek için meditasyon, reiki,
nefes egzersizleri vs. gibi yardıma
koşacak pek çok yol vardır.
Kuşlar, ağaçlar, taşlar, bulutlar,
denizler hepsi varoluşun niyetini bilir
ve kendi niyetleri „O‟ olduğu için
bu kadar güzel ve kusursuzdurlar.
Hiçbiri neden, nasıl diye sormaz,
hiçbirinin endişesi yoktur, varoluş
hepsine birden bakar, ne olması
gerekiyorsa zaten o olacaktır,
sadece ve sadece yaşarlar, yaşam
bir yük değil keyif alınacak bir
lütuftur. „O‟nun niyetini bildiğinizde
ve niyeti „O‟na bıraktığınızda,
zaman durur, mekân yok olur,
biçimden çıkılır, istek kaybolur, soru
kalmaz ve insan kaynak olur,
boşluk içindeki bütünlük olur, tüm
zıtlıkların içinde eridiği „Bir‟ olur,
varoluş olur, ışık olur, sevgi olur.
Uzun yol kısalır, zor olan kolaylaşır.
İşte o zaman niyet başlangıç duası
değil sonsuzluk olur. O zaman her
şey mümkündür, her şey tamdır.
Niyet „O‟dur, niyet „Siz‟siniz, Niyet
„Biz‟iz. Sadece „O‟nun niyetini, sizin
üzerinizden gerçekleştirmesine
niyet etmek gerekir belki de.
Niyetle ilgili özet niteliğinde
güzel bir hikâye var: Zengin bir
adam, gezi dönüşü yolun
kenarındaki bir tesiste mola verir.
Bahçedeki kuyudan su ister.
Hayatında içmediği kadar güzel,
temiz, lezzetli bir sudur bu içtiği.
Bunun üzerine, tesisi satın almaya
karar verir ve bir su daha ister. İkinci
suyu içer içmez, adamın yüzü
buruşur. Hayatında bu kadar kötü
bir su içmemiştir, sorar: “Bu sular
aynı kuyudan gelmiyor mu?” Suyu
veren çocuk cevaplar: “Suyun
geldiği kaynak aynı, belki sizin
niyetiniz değişmiştir.”
Yaşamlarımız, niyetlerimizin
aynasıdır. Her birimiz birbirimizin
aynasıyız. Hepimize, kristal
berraklığında aynalara bakmak
nasip olsun…
Varoluş Dergi – Mart 2013
G Ü N E R E İ K İ İ L E B A Ş L A
9
Evden Çıkarken ve Reiki ile
Korunma
Evden çıktığınızda korunma
çok büyük önem arz eder. O
yüzden öncelikle evin kapısın
Güç sembolünü çizebilir ve evi
korumaya alabilirisiniz. Aynı
zamanda sizinde enerji alanınızın
korunması çok büyük önem arz
eder. Bunu sabahları evden
çıktığım gibi yapmayı tercih
ediyorum ama siz gün içinde,
örneğin öğlen gibi bu basit
çalışmayı
tekrarlayabilirsini
z.
1-Öncelikle
Alın çakranıza
güç sembolünü
çizin. Eğer elle
çizme olanağı
yoksa güç
sembolünü çakranın üzerinde
imgeleyebilirsiniz.
2-Sonra boğaz çakrasına
imgeleyin, çizin ve enerjiyi
aktarın.
3-Ardından kalp çakrasına
güç sembolünü imgeleyerek
çizin. Aynı aşamaları bütün
çakralarınıza uygulayan; solar
pleksus, sakral ve kök çakra.
4- Bunlardan sonra sağ ve sol
ayak tabanlarınıza güç
sembolünü çizin ve imgeleyin.
Bu aynı zamanda “yer enerjisini”
daha fazla almanıza olanak
verecek ve gün boyu enerjinizi
yükseltecektir.
5-Bütün bu çizimlerden sonra
şimdi tam önünüze kocaman bir
güç sembolü çizin ve bu
sembolün içine girerek,
sembolün tüm auranızı
kapsadığını ve sizi korumaya
aldığını imgeleyin.
Böylece korunma çalışmasını
yapmış oluyorsunuz. Bu hem
çakraları tetikler, ayak çakrasını
aktifleştirir hem de auranızın
korunmasnı sağlar.
İşe /
Okula
Giderken
Genel
de işe
okula
giderken,
otobüste
veya
uzun süreli meditasyonlar
sayesinde konsantrasyon veya
imgelemede iyi konumdaysanız,
yürür haldeyken Reiki’nin ilahi
ışığına odaklanmak, sizin
titreşiminizi yani enerjinizi bir hayli
yükseltecektir. Zaten güç
sembolü ile enerjiniz yoğunlaştı,
korunmanızı da yaptınız, bir
sonraki aşama enerjiyi yani
ışığınızı arttırmak olacaktır.
Bunun için eğer 3. Seviyede
iseniz master sembolü birebirdir.
Tek yapmanız gereken
kocaman bir master sembolü
çizerek Reiki’nin ilahi ışığının tüm
auranızı sardığını, çakralarınıza,
hücrelerinize kadar nüfuz ettiğini
EFE ELMAS
GÜNE REİKİ İLE BAŞLA
Uyandığınızda
yüzünüzü yıkadıktan
sonra sofraya
oturmadan önce
yapacağınız ilk pratik,
derin derin nefes alıp
vermek ve Reiki
bende akmaya
başlasın demek
olmalıdır. Genelde
hazırlanma süreci
olduğundan dolayı
yeteri kadar bu
aşamada Reiki’ye
odaklanamayabilirsiniz
ama ben mümkün
mertebe Reiki’nin güç
sembolü üzerine
meditasyon yaparım.
Bu sizi enerjiyle
dolduruyor. O yüzden
eğer zamanınız varsa
ilk olarak güç sembolü
üzerine kısa bir
meditasyon yapın, bu
beş dakika bile olsa,
enerji sizde akmaya
başlayacaktır.
Varoluş Dergi – Mart 2013
G Ü N E R E İ K İ İ L E B A Ş L A
10
ve tüm benliğinizle auranızla ışık
şeklinde, Reiki’nin ışığı halinde
parladığınızı imgelemektir. Bu
hisse odaklandığınızda master
sembolünün tesiriyle reiki tüm
gücüyle auranızda ışık şelalesi
şeklinde akmaya ve sizin
enerjinizi yükseltmeye başlar.
Eğer 3. Seviyede değilseniz 2.
Veya 1. Seviye için benzerini
yapabilirsiniz. 2.seviye için
sembolleri klasik sırayla çizip yine
ilahi reiki ışığının auranıza aktığını
imgeleyebilirsiniz. Eğer 1.
Seviyede iseniz sadece Reiki’nin
ışığının ilahi âlemden aktığını ve
tüm auranıza, hücrelerinize
işlediğini “imgeleyebilirsiniz”
Duygusal Bariyer ve Acil
Durumlarda
Bu aşamaları yaptığınızda
gün boyu yüksek bir enerjiyle,
dinç ve güçlü şekilde hayata
atılıyorsunuz. Ama maalesef
bazen işte veya çevremizde
adeta enerjimizi tüketen ve
bizim auramıza tacizlerde
bulunan insanlar olabiliyor.
Özelikle bazı insanlar zaten
tartışacak yer aramak için sürekli
çevrelerini gözetliyorlar… Böyle
bir durum ve kişi karşısında,
arada negatif aktarım olmaması
için yapılabilecek durumlar
vardır.
Bu şekilde enerjinizi tüketen
bir kişinin size yaklaştığını
gördüğünüzde ilk yapmanız
gereken kendinizi güç sembolü
ile bir tür korunma balonu
içerisine almaktır. O spirallerin
tüm auranızı kaplar şekilde bir
korunma alanı oluşturduğunu
imgeleyin. İkinci olarak, o kişiyle
aranıza kocaman bir duygusal
sembol çizin ve “bu kişiyle
aramda negatif duygusal
bağlar istemiyorum” niyetinde
bulunup güç sembolünü çizerek
sembolü tamamlayın. Böylece
aranızda bir duygusal bariyer
olacak ve kişi doğrudan negatif
enerjisini size aktaramayacak
veya sizden enerji
çekemeyecektir, çünkü
duygusal (ikinci) sembol adeta
duygusal filtre görevi görecektir.
Bilhassa kavga ve atışma
sırasında bu acil durum teknikleri
önem arz eder. Reiki 2. Seviyede
olmasanız dahi, eğer birinci
seviyedeyseniz, ilk yapmanız
gereken elinizle göbek deliğinizin
hizasını kapamak ve Reiki’nin
akışını yönlendirmek olmalıdır.
Bunu yaptığınız takdirde göbek
üzerinden yapılan dünyevi
negatif bağlar söz konusu
olamayacaktır. Elle, göbek
hizasının kapatılması ve Reiki’nin
ışığının bu bölgeye aktarılması,
negatif-karmik bağ oluşumunu
engellemede çok güçlü bir
tekniktir ve Reiki’nin her seviyeleri
tarafından kullanılabilir.
Reiki’yi Hayatınıza Taşıyın
Şu unutulmamalıdır ki, Reiki
sadece evimizde kapalı
odalarda veya terapi olarak
yapılacak bir sistem değildir.
Aktif olarak hayatın içinde her
anımızda kullanmamız ve Reiki
ile dolu bir yaşam sürmemiz
gerekir. Reiki’ye ancak bu
şekilde teslim olabilir ve Reiki’nin
hayatımızda güzellikleri ve şifaları
yaratmasını bu şekilde
sağlayabiliriz. Günlük
hayatınızda sabah
uyanmanızdan, işe gidene ve
işte/okuldan dönene kadar
Reiki’yi kullanabilirsiniz. Emin olun
ki Reiki gün içinde size destek
sağlayacak ve olumsuzlukları
dönüştürüp, sizi mutlu ve neşeli
kılacaktır.
VaroluĢ Dergi – Mart 2013
11
BĠR „‟VAROLUġ‟‟ HĠKÂYESĠDE BEN
YAZMAK ĠSTEDĠM. ELBET
SONRADAN GELENLER OLACAK,
BĠZDEN ÖNCE GĠDENLER DE
OLDUĞU GĠBĠ… BELKĠ BĠRĠLERĠNĠN
EVĠNE TUĞLA OLUR, DEDĠM.
Reiki‟nin varlığından ilk
haberdar oluĢ zamanıma
gidersem, 2005 yılında bulurum
kendimi. Bir arkadaĢımın „Sana
enerji vereyim rahatlarsın‟ demesi
üzerine tanıĢtım kendisiyle. Bir
sandalyede oturmuĢken,
bedenime dokunmadan yaptığı
birkaç hareket sonucunda,
inanılmaz bir deneyim yaĢamıĢtım.
Elektriğe kapılmıĢ gibiydim. Çok
rahatlamıĢ ama bir türlü ne
yaĢadığımı
anlamlandıramamıĢtım. Bir daha
2012 yılına dek Reiki ile
karĢılaĢmadım; ancak bunu hep
istedim. Araya giren onca sene
içinde kaybolup gittim. Ta ki 2012
yılı Kasım ayına kadar. Artık
biliyorum ki ben hazır değilmiĢim.
Hazır olup; kendimi de, gideceğim
yeri de bulma zamanım
geldiğinde oradaydım. Hemen
buldum hocamı. Çok kolay
olmuĢtu.
Aslında çok pimpirikli biriydim
ben. Kimseye güvenmezdim.
Aylarca araĢtırırdım her Ģeyi bir
karar almadan önce. Ġçimde
derinlerde bir yerlerde bir inanç
vardı. „Eğer yeterince
uğraĢmazsam her Ģeyin kötü
gideceği” inancı… Bir kontrol delisi
idim çünkü. En büyük yanılsamam;
“Her Ģeyi kontrol edebilirim‟‟
düĢüncesi idi. Ben kontrol
etmezsem nasıl her Ģey yolunda
gidecekti ki? Bu duygunun
yarattığı „‟Mükemmeliyetçilik‟‟
hastalığı her yerimi sarmıĢtı. Bu
sebeple Ġsmail hocamın resmini
internette gördüğüm saniye,
tereddütsüz randevu alıĢım bir
hafta sonra oraya gidiĢim benim
için çok ĢaĢırtıcıydı… Ġçimden
gelen sesti bu kez güvendiğim ve
bu ses beni çocukluğumdan beri
hiç yanıltmamıĢtı. Sese yorum
katmadığım tüm zamanlarda
elbette…
Henüz 2 ay oldu inisiye olalı.
Ancak değiĢimim çok eskilere
dayanıyor. Kendimi yavaĢ yavaĢ
tanımaya baĢladığım 13 -14 yaĢ
civarından beri arayıĢım sürmekte.
Ancak reiki ile baĢlayan süreç için:
ölüp yeniden dirilmek, kuantum
sıçrama yapmak, içine yolculuğa
çıkmak, kendine dönmek, gözünü
açmak… Ne dersen de… Neye
inandığına bağlı olarak cümlelerin
değiĢecektir; ancak bu sonucu
değiĢtirmez. Benim için değiĢim
Ģarttı ve ben de buna hazırdım.
MüthiĢ bir deneyim bu. Bence bir
mahremi de olmalı. Çünkü herkes
parmak izi gibi birbirinden farklı
yaĢıyor bu deneyimi, yolculuğu…
Çok da inceliklerine girmemeli.
Ayrı yolculuklar, aynı noktaya
ulaĢtıracak bizi… Çünkü gidecek
baĢka bir yer yok!
Hocamın en sevdiğim sözü:
“Kendinizi hiçbir Ģeye Ģartlamayın‟‟
olmuĢtu. Ġlk günlerde neden bir
yorum yapmadığını düĢünmüĢ ve
hocamın bu muallâk cümlesini
anlamadım için biraz içerlemiĢtim
doğrusu. ġimdi biliyorum! Çünkü
yaĢıyorum. Aslında ileri görüĢüyle,
olgunluğuyla bize kendi yolumuzu
bulmamız konusunda rehberlik
etmekteydi. Rehberlik dediğinde
ancak böyle olurdu zaten. Zihni
önceden Ģartlama yoluyla
oluĢturulan psikolojik beklentiler,
mucize hikâyeleri ile aldatma
değildir rehberlik. KiĢinin kendi
deneyimini yaĢamasına izin
vermek, bu süreçte de varlığını
hissettirerek destek olmaktır… Ona
bunun için minnettarım. Çok
teĢekkür ederim her Ģey için.
Çünkü ben, onunla tanıĢmadan
önce büyük bir öfke ve kırgınlık
içindeydim. Kafamda bu
duyguların yarattığı planlar,
kaygılar, suçlamalar dönüp
duruyor, beni hiç uyutmuyordu. O
kadar çok korkuyordum ki!
Hayatımda ne olacağını
bilmemek sanki beni yavaĢ yavaĢ
delirtiyordu. En kötüsü de her Ģeyin
farkında olup, durduramamaktı.
Hepsi artık geride kaldı. Ġyi ki
yaĢamıĢım ki bugüne gelebildim.
Her gün muhteĢem bir mucize,
her yaĢanılan tarifsiz bir sürpriz
artık.
Bazıları dünyevi kelimelere
sığamayacak kadar büyük,
Satırlara sığamayacak kadar
çok…
O yüzden artık susma
zamanıdır.
Susarak çok Ģey söyleme
zamanı….
EYLEM ERGÜN
BİR VAROLUŞ EYLEMİ
VaroluĢ Dergi – Mart 2013
Bir VaroluĢ Eylemi
12
13 Varoluş Dergi – Mart 2013
T A N R I Y I A R A M A K
Öncelikle bu makale sana
benden, bizden ve kafasında
binbir soruyla yaşamak zorunda
kalan yalnız insan türlerinden
bahsedicek...
Benim adım figen leylan toaç,
19.12.1989 yılında istanbul’da
doğdum. İlk zamanlarda iç
organlarının yaşından daha yavaş
gelişmesinden ötürü çocuk sahibi
olamayan ve bu nedenle ay
tutulmasında beni dileyen ve
tahminen bir hafta sonra bana
hamile kalan annemin tek
çocuğuyum. Babamla annem
ben 7 yaşımdayken ayrıldılar,
babamıda fazla sevmediğim için
burda ondan bahsetmeyi
düşünmüyorum. Ben dini öğretileri
hiç bir zaman kabullenemeyen,
her konuda neden sorusunu
soran, şımarık ve ukala bir
çocuktum. Bu da tabi ailede din
eğitimini zorlaştırıodu. Saygı, sevgi
gibi ailede temeli oturan
konularda da annemin bana
verdiği eğitim yolları bir oyun
parkına dönüşüyordu.
7 yaşıma geldiğimde
kendimden büyüklerle konuşarak
inanışları araştırmaya başladım. İlk
budist olmaya karar verdim ve bu
kararımda 3 gün sebaat
edebildim. Ardından müslümanlığa
tekrar dönüş yaptım. Üzerinden 1
ay geçmemişti ki bu seferde
hristiyan olmaya karar verdim,
fakat filmlerde gördüğüm
kadarıyla bunun için bir kilise
şarttı(!) Annemi bunun için 15
yaşında ikna edebildim ve
ortodoks kilisesinin otoritesi sayılan
başpiskoposluğun türkiye'de kabul
ettiği kilise olma özelliğini taşıyan
aya yorgi kilisesine gittim. Gidenler
bilir orada genç bir peder vardır
yüzünün güzelliğide dillere destan
bence. Ben pederle konuşurken
anneme sanki vahiy gelmiş gibi bi
anda konuya girerek:
- ‘içimde bir his var 21 yaşına
kadar bekle’ dedi.
Epeyce bi güldükten sonra
annemin bu teklifini kabul ettim.
Derken zaman geçti 21 yaşıma
gelmiştim bu dönemde
hristiyanlıkla ilgili herşeyi araştırmış,
incili defalarca okumuştum. Ve
tabi 14 yılda hz.isa’ya olan aşkım
kat be kat artmıştı. Fakat işler
planladığım gibi gitmedi.
Parapsikoloji ve din konularına
merakım beni okumaya
araştırmaya sevk edince işler
çığrından çıktı. Büyük bir
çabadan sonra benim için doğru
olanın deistlik olduğuna karar
verdim. Birçoğunuz deistliği din
olarak algılayacağı için
önyargıyla ‘’saçmalık’’
diyebilirsiniz. Fakat bir din deil,
insanın kendini bir kelimenin veya
bir kalıbın veya bir inanışın altına
sokma çabasından ötürü
kendinde bulunan bakış açısına
isim verme ‘’saçmalığıdır!’’
Benim bu saçmalıklara vakit
ayırıp kendime isim bulma
çabalarım deistlikle başlayıp
tekrar müslümanlıkta son buldu. Bu
da şunu gösteriyor ki
^insanoğlu=koyun sürüsü^
çobanımız olmadan var
olamıyoruz. İnsan yaşamak için
inanca ihtiyaç duyuyor ve bu da
dünya üzerindeki her devletin
kendine has sisteminde temeli
AYA YORGİ KİLİSESİNE
GİTTİM. GİDENLER BİLİR
ORADA GENÇ BİR PEDER
VARDIR YÜZÜNÜN
GÜZELLİĞİDE DİLLERE
DESTAN BENCE. BEN
PEDERLE KONUŞURKEN
ANNEME SANKİ VAHİY
GELMİŞ GİBİ Bİ ANDA
KONUYA GİREREK ‘İÇİMDE
BİR HİS VAR 21 YAŞINA
KADAR BEKLE’ DEDİ.
FİGEN LEYLAN TOAÇ
TANRIYI ARAMAK
14 Varoluş Dergi – Mart 2013
T A N R I Y I A R A M A K
oluşturuyor. Ve tabi ki bu da
zamanla sömürgeciliği getiriyor.
Konuyu fazla dağıtmadan;
yazımın içeriği öncelikle insan
yapısının ihtiyacı olan inancın
getirisi olan ‘tanrıyı aramak’ . Buda
bizi yazımın esas konusuna
götürüyor.
---
Hayatta herkes tanrıyla en
azından bir defa konuşur!
Anılarımın sokak aralarında
gezinirken çok etkilendiğim bir
konunun nasıl üstünü örttüğümü
farkettim. Ozamanlar yaklaşık 19
yaşımdaydım. Astral seyahat’e
takıntılı biri olarak her gece
bulduğum her yöntemi deneyerek
birşeyler yapmaya çalışıyordum.
Ruhsal bakımdan da buna hazır
olduğumu düşünüyordum. Çünkü
her gün düzenli bir şekilde
meditasyonlarımı yapıyor,
kendimce çakralarımı
temizliyordum. (yani bilgisizliğin
Bir yıl kadar bıkmadan
usanmadan her akşam ruhsal
seyehatimin tadına varmak için
yatağa yatıyor fakat 5 dk
geçmeden horlamalar eşliğinde
senfoni orkestrasına eşlik
ediyordum adeta. En sonunda
dayanamadım açtım ellerimi
allah’a haykırdım ‘’allah’ım beni
sevmiyor musun? Kulundan
istediğini neden esirgiyorsun. Valla
yeter artık isyan etcem.’ gibi
triplerdeyim. Ama sormayın ne
tripler, sanki bir bardak suyu
Haziran’ın ortaları felan
elazığ’dan bir misafirimiz geldi, adı
ebru. Neyse bir akşam oturttu beni
kuran okuyacağız diye. Dedim:
‘’benim dinle pek alakam yok
bilmiyorum nasıl okunur ne yapılır.’’
Oda bi hevesle ‘’ben
halledicem.’’ dedi.
Olur, olmaz derken abdest
aldık başladı bu kuran’ı okumaya,
bende diğer kitaptan takip
ediyorum tabi. Bir huzur doldu
içime o gün mutlu mesut uyudum
ben. Ertesi gün öğle saatlerinde bir
ağırlık çöktü bana dayanamadım
yattım yatağa. Ebru’da çalışma
masasında bilgisayarda takılıyor o
arada. Neyse rüyamda yaklaşık 50
katlı bir binadayım utanmasam
gökyüzünü aşıcam o derece.
Kaldırdım kafamı allah’a seslendim
‘’ allah’ım burdan atlasam ruhum
çıkıp gezer mi?’’ diye. O an
yanımda bir köpek belirdi. Tuttum
köpeği aşağıya attım, baktım ruhu
çıktı geziniyor. Ardından
düşünmeden ben atladım. Ruhum
çıktı bedenden geziniyorum kimse
beni görmüyor nasıl sıkıldım
anlatamam. Umduğum gibi
olmadığını farkettim. Umutsuzca
geziniyorum etrafta bir anda
gökyüzü yarıldı sanki bir nur yolu
açıldı ordan şuursuzca dizlerimin
üstüne çöktüm ve ağzımdan
aynen şu sözler çıktı:
‘’ allah’ım yüzüne bakıcak
yüzüm yok, sen beni yanına
alıyorsunda ben bunu hakediyor
muyum? Ne olur geri gönder
beni.’’
Sonra bulanık halde ebru’nun
suratını gördüm, beni sallıyordu.
Yaklaşık 10 dk nefes almamışım,
oda öldüm sanıp paniklemiş. Ben
şok geçirmiş bir haldeyim o anda
tabi. Kendime biraz geldiğimde
düşünmeye başladım. Yaklaşık bir
saat kadar sonra düşüncelerim
berraklaştı ve bazı şeyler kafamda
netleşti. Tertemiz bir insan değildim.
Hatalarımla yüzleşince bunu daha
iyi anlamıştım fakat buradaki mesaj
bu değildi. Yaratıcının bana
anlatmak istediği şey çok daha
başkaydı. Din veya dinsizlik veya
aklınıza gelebilecek binbir türlü
şey.. Bunların bir önemi yoktu.
Yaratıcı yarattığını verdiği gibi
alıyordu. Öldüğünde hatalarından
arınıyordun aslında fakat öyle can
alıcı bir nokta varki inanın benim
için cehennem diye anlatılan o
masalların hayalinden bin kat
yakıcı. ^yüzüne bakacak yüzüm
yok!^ bu söz beynimde
yankılanıyordu. O anda dank etti
kafama cehennem diye
bahsedilen ateşler lavlar değil
veya dilinin ensene yapıştığı,
dikenler yediğin, ilikler içtiğin bir yer
değil. Cehennem denilen şey
tamamen vicdanın...
Herşey beynimde birbir
oturmaya başladı. Bir kadına
annelik duygusunu veren yaratıcı,
bir annenin şefkatinden kat be
katına sahiptir. Bizi hevesle yaratıp
seven allah nasıl olurda kulunu
ateşlere atar. Hayır dedim atmaz.
Emindim artık buna kendim kadar...
Kul’un özgürlüğü burdan geliyordu
aslında vicdanımıza
15 Varoluş Dergi – Mart 2013
T A N R I Y I A R A M A K
taşıyabileceğimiz kadar taş
koymalıydık.
Anılarımın en kuytusundan
çıkardığım bu olay tekrar tekrar
aklıma geliyordu. Tabi daha 22
yaşımda (gençliğimin gül kokan
baharında) 100 kilo olmamın bana
verdiği acıyla cebelleşirken aynı
zamanda yorulmadan nasıl kilo
veririm diye internette araştırma
yapıyordum. Aklımdan birşeyler
reiki’ye git diye fısıldıyor. Kendime
kızıyorum o arada maddi
durumumuz yeterli değil mantıklı
şeyler düşünmelisin figen diyorum.
Öyle böyle derken internette bir
reiki merkezi buldum. Kendini
beğenmiş ukala bir tiple tam 15 dk
telefonda konuşup bilgi aldım.
Telefonu kapattığımda yok ben
reiki almam diyerek sinirlendim
bide. Kerem diye bir arkadaşım
bana ‘’ismail bülbül diye biri var
reiki konusunda iyiymiş bir araştır
fakat çok pahalıdır’’ dedi. Bende
param yok diyerekten pek kulak
asmadım. Üniversitede de son
yılımdayım 2 ay kalmış okulun
bitmesine iyice bunalıma girdim.
Asabiyet, duygusallık, kekemelik ya
ne ararsınız var inanın ben o halimi
hiç görmemiştim. Kendimden
nefret etmeye başladım. İki
kelimeyi bir araya getirip
konuşamıyorum, yataktan
çıkmıyorum, yıkanmıyorum daha
neler neler. Okulum bitti eve
geldim, tabi annem beni o halde
görünce kahroldu kadın.
Hee unutmadan kısa süre önce
ben birde mantralarla çakralarımı
açmaya kalktım. Başlarda
meditasyonla açan ben artık
bilinçsizce yaptığım
meditasyonların yani sıra bilinçsizce
mantraları kullanmaya kalktım tabi
takdir edersiniz ki şu berbat halimin
%60 sebebi bilinçsizliğim oldu.
Neyse annem herşeyi yapmaya
hazır gözlerime bakıyor o arada
bende kendisine reiki’yi anlattım.
Tabi bir heveslendik sormayın.
Hayal ediyorum zayıflıyorum,
mutluyum, gelsin eğlence gitsin
brad pitt tadında erkekler. Aradık
ismail bey’i. Allah’ım aradığım
diğer yerlerden ucuz ve nasıl kibar
bir konuşma uçuyorum havalarda
randevumu aldım. Bir hafta sonra
randevuya annemle birlikte gittik.
İsmail bey tabi çakralarımı gördü
yaptığım bilinçsizliklerin dengemi
nasıl bozduğunu farketti. Önce
sıcak bir sohbet ardından güzel bir
nutuk yedim. Haketmiştim allah
var. Ruhumun içine etmiştim
resmen, hani az daha zorlasaydım
düştüğüm çukurdan çıkamazdım.
İsmail bey karşımda konuşuyor onu
yukarıdan aşağı süzüyorum o
arada, aklımdan binlerce şey
geçiyor.
‘’ gerçek mi yoksa sahtekâr mı?
Acaba bi kaç şey sorsam mı
kandırıyorsa hemen anlarım. Ne
olursa olsun aklıma güvenirim zaten
...’’ diye binlerce fesat düşünce
geçiyor kafamdan. Adam beni
anlamaya çalışıyor sohbet ediyor
bendeki hinliğe bak. Konuşmanın
sonuna doğru yüzüm gülmeye
başladı artık. Tanışmamızın
ardından terapi yapmıştı ve
gerçekten rahatlamıştım.
Afedersiniz ama sanki üzerimden
bir adet kutup ayısını çekip almıştı.
Huzur içinde oradan bir dahaki
randevumu alarak çıktım fakat
büyük bir boşlukla... O kutup ayısı
kalktı üstümden içimi boşalttı gitti.
Otobüse bindim eve gitmek
için, bütün yol boyunca hayatımı
bir bir gözden geçirdim. Kutup
ayımla öylesine bütünleşmiştim ki
ondan ayrılmış olmak huzurlu ama
acı vericiydi. İnsanoğlu işte acıya
bile alışıyor, benimsiyor,
bütünleşiyor. Ayıyı bırakıp
mutluluğa kucak açmaya bile
eriniyor.
Devamı gelecek ay
16 VaroluĢ Dergi – Mart 2013
Zamanımızda Reiki’nin
anlaĢılması; yozlaĢmıĢ, çarpıtılmıĢ ya
da özümsenmemiĢ bilginin
aktarılmasıyla iyice zorlaĢmıĢ
durumdadır. Günümüze ulaĢan
tanımlamasıyla Reiki kelimesi, en
basit Ģekliyle ‘‘Evrensel YaĢam
Enerjisi’’ olarak çevirilir. Fakat Üstat
Usui’nin içinde yetiĢtiği mistik kültür
olan ġintoizm’den yola çıkacak
olursak, bu çeviri yetersiz ve hatta
hatalı bir çeviridir. Reiki’yi anlamak
için önce bu kelimenin etimolojik
olarak doğru çevirilmesi ve ġinto
kültürüne uygun olarak da
aktarılması önemlidir. Ancak ve
ancak bu Ģekilde bizlere aktarılan bu
hediyenin ne olduğunu tamamen
anlama yolunda ilerleyebiliriz.
ġintoizm inancında Evren kavramı
yoktur. Dolayısıla Reiki kelimesindeki
Rei’nin ‘‘Evren / Evrensel’’ olarak
çevirilmesi de tam olarak doğru
olmaz. ġinto inancında herĢey bir
bütün halindedir. Bu bütün ise
‘‘Doğa / Bütün’’ olarak adlandırılır.
Dünya, Uzay, Evren, Boyutlar, Rehber
Ruhlar/Tanrılar (Kami) ve diğer herĢey
Rei çerçevesinde değerlendirilebilir.
YaratılmıĢ olan herĢey, Rei
tanımlaması içerisine dahil edilebilir
niteliktedir. Bu durumda Rei kelimesini
‘‘Doğal’’ veya ‘‘Bütünsel’’ olarak
çevirmek çok daha doğru
olacaktır. Rei kelimesi aynı
zamanda diz çökmek, secde
etmek, boyun eğmek, tevazu
göstermek ve sistem içerisinde
olmak gibi anlamlara da
sahiptir. Bunları da yan anlam
olarak aklımızda tutmakta fayda var.
‘’-Ki’’ ise, çok basit bir Ģekilde
YaĢam Enerjisi denilerek,
irdelenmeden bir kenara bırakılır ve
bu kelimenin anlamı anlaĢılmaya
çalıĢılmadan, üstünkörü bir Ģekilde
kabul edilir. YaĢayan varlıklarda
bulunan bir enerji formatı olarak
tanımlanır.
Yine Japon mistisizmi
konseptinden gidecek olursak,
göreceğimiz Ģey ‘’Ki’’ denilen bu
enerjinin sadece YaĢam Enerjisi
olmadığı, sadece canlı varlıklarda
bulunmadığıdır. Havada, denizde,
dağlarda, bitkilerde, taĢlarda...
kısacası ‘‘var olan’’ herĢeyde Ki
enerjisi mevcur durumdadır. Ki
enerjisi, bir yapıtaĢı durumundadır.
Yaratımdaki yapıtaĢı denilebilir.
Böylelikle Rei ve Ki kelimelerini bir
araya getirdiğimizde elde ettiğimiz
sonuç; ‘‘Evrensel YaĢam Enerjisi’’
değil, en doğru tanımlamayla
‘‘Doğal(Temel) VaroluĢ Enerjisi’’ olur.
Üstat Usui’nin yaĢadığı devirde
birden çok Reiki sistemi hali hazırda
mevcuttu. Kendisinden önce ve
sonra Reiki sistemi oluĢturan mistik
gruplar, cemiyetler ve akımlar var
olmaya devam etmiĢ, hatta
günümüze kadar uzanmıĢ olan
sistemler de olmuĢtur. Usui Reiki
sistemini yanlıĢ anlamaya neden olan
bir diğer sebep ise; Üstat Usui’nin
yüksek bir enerji bandına, bir
frekansa veya baĢka bir Ģeye
bağlanıp, yeni bir enerjiyi Dünya’ya
çapaladığını düĢündürmeye sevk
eden New Age tarzı bozuk ve
özümsenmemiĢ bilgilerdir. Bu
nedenledir ki, kullandığımız sistemin
orijinal ismi ‘‘Usui Reiki Ryoho’‘dur.
Yani ‘‘Usui Sistemli Doğal VaroluĢ
Enerjisi’’. Buradan anlaĢılması
gereken bilgi, Üstat Usui’nin herhangi
birĢeye kanallık yaparak bir enerjiye
açıldığı ya da yeni bir gücü
Dünya’nın enerji ızgaralarına
kaydettiği değildir. AnlaĢılması
gereken doğru bilgi; Üstat Usui’nin
hali hazırda içinde yetiĢtiği Japon
mistisizmiyle birlikte biriktirdiği bilgiyi
bir araya toparlayıp, her an, her
yerde bulunan VaroluĢ Enerjisini
kullanmayı öğreten, aĢamalı bir
sistem oluĢturduğudur.
MAZLUM DAVUTOĞLU
REİKİ’YE FARKLI BİR BAKIŞ
‘Ben değilim Üstat,
ama benden
sonrakilerdir.’Ne
kadar boyun eğer ve
müsaade ederseniz,
o kadar derine
gidersiniz. Ne kadar
kabullenirseniz, o
kadar özümsersiniz.
Reiki nin Rei, Sensei
nin Rei...
’Ne Kudüs’te, ne
Mekke’de... Ne ararsan
kendinde ara!
17 VaroluĢ Dergi – Mart 2013
R E Ġ K Ġ ’ Y E F A R K L I B Ġ R B A K I ġ
Kısacası 21 günlük meditasyon
hikayesi, Ģimdilerde ortalıkta dolaĢan
yüzlerce gereksiz enerjinin çıkmasına
da sebebiyet vermiĢtir. Hiçbir felsefi,
spiritüel ve metafizik geçmiĢi
olmayan insanlar, Usui Reiki’ye
uyumlama aldıktan sonra bir anda
kendilerine inen sembollerden ve
‘‘Yepyeni bir enerji’‘den bahsedip,
bunu bütün dünyaya yaymakla
görevlendirildiklerine inanırlar. ĠĢin aslı,
Usui Reiki ile bağlandığımız enerji çok
temel, saf ve bütünsel bir enerjidir.
Hatta bütünün enerjisidir. Ne kadar
derine inerseniz, o kadar gerçeği
görürsünüz. Ne kadar teslim olursanız,
o kadar derine inersiniz. Üstat Usui’nin
öğrencilerine aktardığı çok temel 2
tavsiye olmuĢtur; ‘‘Reiki ni Rei, Sensei
ni Rei’’ yani ‘‘Reiki’ye boyun
eğin/müsade edin, Üstada boyun
eğin/müsade edin’’. Bu vesileyle
teslimiyetin öneminden demvurmuĢtu
Üstat Usui. Reiki’ye ne kadar müsade
ederseniz, sizi o kadar dönüĢtürür
demek istemiĢti. Üstada ne kadar
müsade ederseniz, sizi o kadar
geliĢtirir demek istemiĢti. Ve burada
kastettiği Üstat ise, kiĢilerin kendi içsel
Üstadları, onlara yol gösteren
cevherleriydi. Üstat Usui, cevherin
içte olduğunu, aranılması gereken
herĢeyin kendinde bulunacağını
öğrencilerine belirtmiĢti. Tıpkı
Mevlana’nın söylediği gibi:
‘’Ne Kudüs’te, ne Mekke’de... ne
ararsan kendinde ara.’’
Reiki, her an hepimizde ve
herĢeyde mevcut olan temel
yapıtaĢının, ham enerjinin ismidir.
Üstat Usui, gerçek anlamda ruhsal
erdemler ve yasaları özümsemiĢ
diğer birçok mistik üstat gibi, bizlere
bir hediye olarak bu eğitim sistemini
bırakmıĢ ve Ģu sözlerle oluĢturduğu
sistemin derinliğini dile getirmiĢti:
‘‘Ben değilim Üstat, ama benden
sonrakilerdir.’’
Ne kadar boyun eğer ve müsade
ederseniz, o kadar derine gidersiniz.
Ne kadar kabullenirseniz, o kadar
özümsersiniz. Reiki ni Rei, Sensei ni
Rei...
18 Varoluş Dergi – Mart 2013
Allah’tan inip, Allah’a yükselmeye
“Evrim” denir. İniş Allah’ın işiyken
yükseliş, insanın çabasını gerektirir.
İnsanla birlikte bilinç doğar. Bilinç,
bireyselliği yaratır. Bilinçle birlikte
bireyselliğinin yani kendinin farkına
varan insan, kendini ayrı bir bütün
olarak görmeye başlar ki, bu da bir
bakıma yalnız olmak demektir.
Yani artık insan gelişme ya da
gelişmeme, daha yüksek bir bilinç
düzeyine doğru evrim
geçirme ya da gerileme
özgürlüğü ve seçimine
sahiptir. Kısacası evrim, insan
onu başlatmayı seçtiği
zaman gerçekleşir.
Bir ağacın ağaç
olabilmesinin tüm sırrı,
tohumunda gizlidir. Bu
tohumun ağaç olmayla ilgili
tüm bilgiyi taşıması gibi,
toprağa benzeyen
bedenimiz içinde Allah’ın
kalbimize sakladığı o küçücük
tohumda, Insan-ı Kamil olma
bilgisini taşir. Ancak nasıl bir
çiçek tohumu, çiçek olabilmesi için
tohumun toprağa ekilip, su verilmesi
gerekiyorsa, içimizdeki o İlahi
tohumun gelişebilmesi için de,
bedenin ve sosyal içeriğin ihtiyaç
duyduğundan tamamen farklı bir
gıdaya ihtiyacı vardır. İşte insanın
özgürlüğü burada devreye
girmektedir. Ya o tohumu ekip
biçecek, ya da olduğu gibi eksik
insan olarak kalacaktır.
“Hayat- Tanrı- ya da Varoluş”
nasıl adlandırırsanız, kapıyı çalar.
Sürekli olarak çeşitli vesilelerle çalar.
Ama biz hiç evde değilizdir.
Dış dünyada şununla, bununla
ugraşmaktan içimizden gelen sesi
duyamayız. O ses kendini
doyumsuzluk, sıradan yaşantılarımızın
hoşnutsuzluğu olarak gösterir.
Olgunlaşmanın kestirmesi yoktur.
Dünya’dan zahiri bir çekiliş değil,
ama içsel bir kopuşu yaşamaktır.
Kendini tanımaya çalışmak zor bir
yoldur ve bu yolda insanın kendiyle
yüzleşmesi, insanlığın en büyük
savaşıdır. Kendini tanımak, sanıldığı
gibi kendi maddi bedenini ya da
insan psikolojisini tanıma meselesi
değildir. İnsan, sadece isim olarak
insan’dır. Ruhsal gözler tamamen
açılmadan yani kalp tamamen ışıkla
dolup, gerçek benliğimizi görmeden,
bizler uyanık, bilinçli değilizdir. Normal
insani aklımız, benlik bilgisine
erişemez. Marifet’e, yani İlahi Bilgi’ye
ulaşabilmemiz için son derece
hassas, latif, eşsiz ve anlaşılması zor
bir başka yeteneğimiz daha vardır. O
da Kalp’tir, Gönül’dür. Çoğumuzun
ondan haberi bile yoktur. Olsa olsa
onu en fazla “Vicdan” olarak
hissederiz. Oysa her şeyin özünün
bilgisi kalp’te mevcuttur. O bilgi
içten, kalpten gelir. Çünkü Allah,
kendinden bir parçayı da o İlahi
tohumu, o İlahi Bilinci kalbin en
derinine gizlemiştir. “Ben” denilen
varlık, hakikatte O’dur.
İnsanın gerçek varlığı koskoca bir
evren, bır okyanusken insani ruhumuz
yani aklımız sadece bir fincandır. Bu
fincanı oluşturan kalıbı kırdığımız
zaman, okyanusla bir
olup “Küll-i – tam akla –
İnsan-ı Kamil” e ulaşırız,
yani yeniden okyanus
oluruz.
İşte kırılması gereken
bu kalıp kişiliğimiz,
nefsimiz, ego
benliğimizdir. Bu kalıbı
kırmak dünyanın en zor
işidir ve çok zaman alır.
Ama imkânsız değildir.
Kişilik ya da ego
benliğimiz, beynimizin
hafıza bölümünün bir
ürünüdür. Hafızamızın
yakaladığı, tuttuğu görüntü artık
geçmiş olandır. Gurur, kibir, kin,
nefret, öfke, şehvet ve oburluk gibi
duygular, övülme ve onaylanma
isteği, kalbimizin üstünü bir toz ya da
sis tabakası gibi kaplar ve onu
kullanamaz hale getirir.
Biz niteliklerden sıyrılmış isimsiz ve
şekilsiz olanızdır. Ama bunu
kavrayamadığımız içindir ki düşünce
ve duygularımıza yakışırız, bunları
kendimiz zannederiz. Böylece ego
benliği oluşur. Ego, bize bir şekil ve
sahte bir kimlik verir. Kendini tanıma
yolundaki insan, kalbinin sesine kulak
NİLGÜN YÜCETÜRK
İNSAN VE TEKAMÜL
19 Varoluş Dergi – Mart 2013
İ N S A N V E T E K A M Ü L
vermedikçe, içindeki Allah bilgisine
doğrudan ulaşamaz. Kişi, zihnini
birbiri üstüne yığılmış duygu ve
düşünce katmanlarından
kurtarmaya çalıştıkça, derinlerde
hapsolup kalmış kızgınlık ve acıları
gün yüzüne çıkmaya başlar. Aslında
ortaya çıkan, tetikte bekleyen
gölgelerimizdir. Ve gölgelerimiz tıpkı
ateş gibidir. Bir yerde söner gibi olur,
başka bir yerde alevleniverir.
Reiki, bu içsel yolculuk için
insanlara verilmiş İlahi bir hediyedir.
İsmail Bülbül hocamın dediği gibi
“günümüze kadar sadece şifa
yönüyle bilinen Reiki, gerçek
anlamda bir mistik ilim, bir felsefedir”
Reiki de Tasavvuf da Öz’e ulaşmak
için birer araçtır.
Reiki’nin yumuşacık dokunuşu
bizleri kucakladığı gibi, tüm arzu
içinde olanları da sarsın büyütsün.
Onu gönlünüze aldığınız ve yaşam
şekline dönüştürdüğünüz zaman,
isteseniz de güzelliklere yüz
çeviremezsiniz. Giden yolda dua
eden değil, Tanrı’nın kendisiyle
konuşursunuz.
Yolunuzu aydınlatan saf Işıgın
rehberliğinde, sabırla yoldaş, huzurla
kardeş, sevgiyle bütün olmak üzere...
Yolunuz Işık, rehberiniz Sevgi
olsun..
VaroluĢ Dergi – Mart 2013
20
Çok darda kalınca insan, bir
çıkıĢ yolu arar ya içinde bulunduğu
o darlıktan kurtulmak için…
Görünmez bir elin gelip elinden
tutmasını, kendisini yerden
kaldırmasını bekler. Bende reikiyle
tanıĢmadan önce elimden bir
Ģeylerin, birilerinin tutmasına, beni
yerden kaldırmasına o kadar çok
muhtaçtım ki… Gerçekten maddi,
manevi bakımdan yere düĢmüĢ,
enerjisi tükenmiĢ, hayattan zevk
alamayan, doğru dürüst bir Ģey
üretemeyen bir haldeydim. Asıl
sıkıntım ise rahatsızlığıma bağlı
olarak yıllardan beri çektiğim kas
ağrılarıydı. Psikolojik kökenli
sandığım kalbimdeki çarpıntılar ve
ritm bozuklukları da cabası…
Daha baĢka can sıkıcı durumlarda
yıllardır peĢimi bırakmıyordu. Bütün
bunların sonucunda depresif,
daha çokda barut fıçısı gibi vara
yoğa öfkelenen, en küçük bir Ģeye
çok sert tepkiler veren bir adam
olmuĢtum. Bazen kendimi bile
tanıyamıyordum artık.
Kas hastalığımdan kurtulmak
istiyordum. Fakat bu konuda tıbbın
yapabileceği bir Ģey yoktu. Bende
mecburen alternatif tedavi
yöntemlerini araĢtırmaya baĢladım.
Derken araĢtırmalarım beni reikiye
götürdü. Sonradan fark ettim ki
meğerse reikiyi bana getirmiĢ.
AraĢtırmalarım sırasında Reiki
Okulu’nun web sitesine rastladım.
Uzun uzun okudum, yazılanları
zihnimin ve yüreğimin süzgecinden
geçirdim. Ġçimden bir ses bana
“doğru yerdesin, reikiyi
denemelisin” diyordu. Diğer
yandan da önyargılarım vardı
reikiye karĢı. Bir süre tereddütten
sonra içimdeki ses galip geldi. Bu
bir sevk-i ilâhî idi bana göre…
Sonunda “bir kere aramaktan ne
çıkar?” deyip Reiki Okulu’nu
aramaya karar verdim.
Aradığımda telefona cevap veren
son derece sakin, huzur dolu bir
sesti. Meğer Perihan hanımmıĢ. Sağ
olsun bütün sorularıma açıklayıcı ve
tatmin edici cevaplar verdi.
ġüphelerimi büyük oranda giderdi.
Artık içimdeki “reikiyi denemelisin”
diyen ses daha da güçlenmiĢti. Ben
de ilk randevumu alarak
baĢlamaya karar verdim.
Hocamla yaptığımız Ģifa
çalıĢmaları, bilinçaltı temizliği ve
Reiki 1’e uyumlanmam sonrasında
ilk dikkatimi çeken Ģeyler ağrılarımın
çok hafiflemesi, gece rahat
uyumam ve ruh durumumun
sakinleĢmesi oldu. Ġçime çok hoĢ ve
rahatlatıcı bir sakinlik hissi doldu.
GeçmiĢimde problem yaĢadığım
ve affedemediğim kiĢileri affettim,
çok rahatladım. Reiki 1 sürecim
rahat ve sıkıntısız geçti. Zamanla
çok daha rahatlıyor ve
sakinleĢiyordum. Ara sıra ağrılarım
olduğunda elimi ağrıyan yerime
koyup ağrımı geçiriyordum ki o
sıralarda geceleri çok fazla ağrıyan
ve ilaçlarla geçmeyen sol
omuzumdaki ağrının reikiyle
geçmesi harika bir Ģeydi. O
zaman içimden dedim ki
“vaayyy bu reiki gerçekten de
iĢe yarıyormuĢ”. Böylece reikiye
olan güvenim arttı. Yine Reiki
1’deyken günlerdir omuz ağrısı
çeken ve bu nedenle omuzunda
yakı ile dolaĢan yengemin omuz
ağrısını 30 dakikalık 2 seansta
geçirmek ve yakıyı söküp
atmasını izlemek çok keyifliydi.
ġu anda Reiki 2’deyim. Güzel
geliĢmeler devam ediyor. Ancak
Reiki 1 sürecinde yaĢamadığım
sıkıntıları az da olsa Reiki 2
sürecinde yaĢıyorum. Moral
dalgalanmaları ve gitgelleri,
zaman zaman enerji azalması ve
patlaması v.s. Bunların arınmanın
bir parçası olduğunun ve zamanla
her Ģeyin yerine oturacağının
farkındayım.
OĞUZHAN KARAGÜL
REİKİ DENEYİMLERİ
KAS HASTALIĞIMDAN
KURTULMAK İSTİYORDUM.
FAKAT BU KONUDA TIBBIN
YAPABİLECEĞİ BİR ŞEY YOKTU.
BENDE MECBUREN
ALTERNATİF TEDAVİ
YÖNTEMLERİNİ
ARAŞTIRMAYA BAŞLADIM.
VaroluĢ Dergi – Mart 2013
R E Ġ K Ġ D E N E Y Ġ M L E R Ġ
21
Reikiyle tanıĢtıktan sonra her
Ģeyin bizler için bir sınav olduğunu,
aslında “kötü” diye bir Ģey
olmadığını, her Ģeyin yüce Yaratıcı
tarafından bizlere, bizi
olgunlaĢtırmak için yaĢatıldığını
daha iyi fark ediyorum. Her Ģeyi,
herkesi kayıtsız Ģartsız sevmeyi
öğreniyorum. En kötü Ģeylere bile
“nasip böyleymiĢ, böyle olmuĢ”
deyip geçebilmek, üzülmemek,
öfkelenmemek ise benim için en
büyük kazançlardan biri. Dahası
hiç kin tutmamak, herkesi
affedebilmek… En zor Ģartlara,
hastalıklara gülüp geçebilmek,
hatta hastalıkları sevebilmek… Reiki
vesilesiyle kendimle barıĢtım.
Enerjim çok yükseldi, özgüvenim
bazen beni bile çok ĢaĢırtacak
Ģeyleri yapabileceğim kadar arttı.
Aslında bedensel engel diye bir Ģey
olmadığını, tek engelin zihinden
kaynaklandığını fark ettim. Artık
içimden bir Ģeyler yapmak ve bir
Ģeyler baĢarmak isteği geliyor,
gayret edip baĢarıyorum da.
Hayata çok daha güzel ve olumlu
bakıyorum. Hayatta amaçlarım var
artık. En önemli amacım ise Ģartlar
ne olursa olsun iyi niyetle yaĢamak
ve çevreme yararlı olmak. Benim
için
en büyük kazanç bu. Bana reikiyi
nasip ettiği için öncelikle yüce
Allah’a Ģükrediyor, daha sonra
bana bu yolda rehberlik eden çok
değerli Ġsmail hocama, tüm iyi
niyeti ve nezâketi ile bana her
zaman yardımcı olan Perihan
hanıma, beni sevgileriyle sarıp
sarmalayan bütün can dostlara
çok teĢekkür ediyor, herkese yürek
dolusu sevgilerimi sunuyorum. Bu
çok güzel ve çok özel gönül
yolculuğunun hep birlikte daha
uzun yıllar sürmesi dileğiyle…
Varoluş Dergi – Mart 2013
22
ÜLSEN KAYA
SEVMEK ÜZERİNE
Sevgi; bir insanın diğer bir canlıya,
duruma ya da nesneye karşı hissettiği
ilgi ve bağlılık duygusudur. Sevginin
davranışa yansıyan şekliyse, seven
gözlerle bakmak, dokunmak, sarılmak,
zaman ayırmak, öncelik vermek, onu
düşünmektir. Önce “ben” değil, “sen”
diyebilmektir. Sevgi, tüm insanların
hatta canlıların en temel ihtiyacıdır,
ekmek gibi, su gibi, hava gibi… Sevgi,
güven ve mutluluk duygusu verir
insana, hayatı anlamlı kılar. İnsan,
taşıdığı ve yaşadığı duygularla değer
ve anlam kazanmaktadır. Sevmek
duygusu da, insana verilmiş en anlamlı
ve en güzel duygulardan biridir. Bu
duyguya ulaşmanın en temel noktası,
kişinin önce kendini sevmeyi bilmesidir.
Her duygu gibi sevgi de, kişinin
kendisinde başlar ve biter. Hesapsız,
çıkarsız, saf olmalıdır duygular. İşte o
zaman, esas sevgiye sahip oluruz.
Sevgiyi gerçek anlamıyla
yaşayabilmek, karşılıksız sevgiye
erişebilmek, dünyayı değişik gözlerle
görebilmemize, bir çeşit bilgeliğe
götürür bizleri… Gönül geliştikçe,
verdiklerinin hesabını tutmamayı
öğrendikçe sevginin ermişi haline gelir.
Gönlü sevgi dolu olan ve her varlığı
ayırt etmeksizin seven insan, her geçen
gün biraz daha olgunlaşır, aydınlanır.
Sevgi iki çeşittir diyebiliriz; biri karşılıklı,
diğeri karşılıksız sevgidir.
Anneler karşılıksız sever evlatlarını. Ne
kadar üzseler, ne kadar kalplerini
kırsalar da, anne vazgeçmez
sevgisinden. Arkadaşlık ve aşk
ilişkilerinde ise, karşılıklı sevgiyi görürüz.
Toplumdaki yeri, maddi durumu, almış
olduğu eğitim, hayat tarzı, karşılıklı
sevgiyi oluşturan unsurlardan sadece
birkaçıdır.
Sevgimizi dile
getirememek, hem
bizde gerginliğe yol
açar, hem de
karşımızdaki kişiyi
mutsuzluğa sürükler.
Sayfa 2
Tüm insanlık tarafından en çok aranan,
özlenen, hakkında en çok konuşulan,
üstüne roman, şiir, hikâye yazılan sevgi;
uzlaştırıcı, iyileştirici, kaynaştırıcıdır.
Kıskançlığı, bencilliği yok eder. Pek çok
kişi hep daha fazla kişi tarafından
sevilmek ister ve hayatlarını sevgi arayışı
içinde geçirirler. Bunun sebebi,
içlerindeki sevgi açlığıdır. Oysa ki,
taşıdığı sevgi kadar büyüktür insan.
Sevgimizi dile getirememek, hem bizde
gerginliğe yol açar, hem de
karşımızdaki kişiyi mutsuzluğa sürükler.
Bu yüzdendir ki; insanlara sevgimizi
vermekten korkmayalım ve sevgimizi
dile getirmekten utanmayalım.
Sevgimizi doya doya yaşamaya
bakalım, özgürce, cömertçe sevelim
her bir canlıyı… Ve öyle sevelim ki, tüm
hücrelerine işlesin bu duygu ve evrene
yansıması da aynı şekilde olsun.
Sevmekten hiçbir koşulda
vazgeçmeyin, sevin, sevilin ve sevgiyle
kalın…
Varoluş Dergi – Mart 2013
23
AYŞGEÜL ALTINTAŞ
Böyle durumlarda akşam yemeği
sebze yemeği olursa çok iyi olur.
Bu da mümkün değilse yani et
tavuk baklagiller tarzı bir yemek
varsa yanında zengin bir yeşillik
salata ile diğer besinlerin yarattığı
asit dengelenebilir.
6- Bir yaramazlık yapacaksanız (yani
şekerli her türlü tatlı ya da hamur
işleri) bunu öğle yemeğinde
yapın. Akşam yemeğinden sonra
tatlı yemeyin.
7- Eğer ekmek sizin için
vazgeçilmezse mümkün
olduğunca karabuğday unundan
yapılmış ekmek tercih edin.
8- Tuz olarak sofra tuzu kullanmayın.
Sofra tuzları rafine ediliyor ve
içindeki neredeyse tüm mineraller
gidiyor. Tuz olarak ya deniz tuzu
ya da himalaya tuzu kullanın.
Burada daha pek çok şey
sayılabilir ancak amacım alkali
beslenme konusunda dikkatinizi
çekmekti. Bu konuyla ilgili birkaç
değişik kitap okuyarak
bilgilenmenizi tavsiye ederim.
Aşağıda yararlandığım kitapların
adını veriyorum.
Kitap 1-Kitabın Adı: Alkali Diyet
Yazarı: Dr. Ayşegül Çoruhlu
Kitap 2-Kitabın Adı : Zayıflamada
pH Mucizesi
Yazarı : Robert Young
Herkese bütünsel sağlık, huzur ve
denge diliyorum.
ALKALİ BESLENME
Biz sürekli olarak enerji bedenimizi ve
çakralarımızı temiz tutmaktan
bahsederken vücudumuzun içini de
atlamamamız gerekiyor. Bu noktada
da nasıl beslendiğimiz oldukça önemli.
Zira insanın sadece enerji bedeni değil
zihni ve fiziksel bedeni de sağlıklı
olduğunda tam sağlıktan bahsetmek
doğru olur. O nedenle bu yazımda,
(benimde yeni tanıştığım) alkali
beslenme konusunu paylaşmak
istiyorum.
Bir sıvının pH’ı 7’den yüksekse alkali,
7’den düşükse asit özelliğindedir.
Bedenimizin içinde her gün bir sürü
kimyasal olaylar olmakta ve bu
olayların sonucunda asit ortaya
çıkmakta. Bu yaşamın doğal bir
sonucu... Yani dışarıdan asitli yiyecek ve
içecekler almasak bile, vücuttaki bir
takım işlemlerin sonunda asit özelliğinde
maddeler ortaya çıkıyor. Ancak,
özellikle içtiğimiz suyun daha alkali
olmasını sağlayarak bile vücutta ortaya
çıkan bu asidi nötralize edebiliriz. Ya da
tam tersini yaparak yani asit yüklü
gıdalar alarak vücudumuzun yükünü
daha da artırabilir, ona yardımcı olmak
yerine, ayağına çelme takabiliriz.
Yeme alışkanlıklarını elbette bir çırpıda
değiştiremeyiz ama küçük adımlarla
başlanabilir. Şimdi size aşağıda alkali
beslenmede hemen
uygulayabileceğiniz birkaç öneriden
bahsedeceğim.
1- İçtiğiniz suyu alkali özelliğine
getirmenin en kolay yolu 1 Lt
suyun içine yarım çay kaşığı
karbonat (bildiğimiz karbonat,
annelerimizin kullandığı)
katmak . Karbonat soğuk su
içinde hemen erimediği için
önce biraz sıcak suyla eritip
öyle suyun içine katabilirsiniz.
1- Suyun miktarı da önemli... 20
Kg başına 1 lt su içmeniz
gerekli. Vücuttaki atık
maddelerin atılması için birincisi
suya ikincisi de temiz hava yani
oksijene ihtiyacımız var
2- Bazı ürünlerin kendisi asit özelliği
taşımasına rağmen vücuda
girdikten sonra alkali özelliği
taşır. Bu ürünlerden biride
limondur. Bu yüzden hem
salatalarınıza bol bol sıkın hem
de suyunuza sıkıp içebilirsiniz.
3- Sabah kalktığınızda ilk iş, dişinizi
fırçaladıktan sonra bir bardak
alkali su, yatmadan önce de
yine bir bardak alkali su içmek
olsun.
4- Akşam yemek saatini
mümkünse 18.00’a çekin.
Ancak bu genelde mümkün
olmuyor, çoğu kişi çalıştığı için
ve tek başına yaşamayanlar
ailenin bir araya gelmesini
beklediği için çoğu zaman bu
19.00 ya da 20.00’ı buluyor.
Buraya gözde bir aile
deyişi veya sloganı
ekleyebilir.
Varoluş Dergi – Mart 2013
Hayır,
siz
yaptınız.
SİYAH BEYAZ GRİ ÖZGE DEMİR
Pablo Picasso'nun ünlü tablosu “GUERNİCA” nın
öyküsü
Bundan 76 yıl önce, 26 Nisan'da Alman uçakları bir
İspanyol kasabasını bombalamıştı. Picasso'nun belki
de en ünlü tablosunun öyküsü böyle başladı...
1937’de Kuzey İspan¬ya'nın o güzel küçük kentinin
üstüne ateş topları yağıyordu. Yetmiş altı yıl önce o
gün Guernica alev¬ler içinde, iki bine yakın ölü verdi.
İspanya'da iç savaş vardı. Kasabanın Cumhuriyetçi
hükümet yanlısı erkekleri, Milliyetçi Franco'nun
adamlarıyla savaş¬maya gitmişlerdi, çoğu kadın ve
çocuk geride kaldı. Pazarın kurulduğu gündü, pazara
inmişlerdi, kent merkezine.
Guernica kasabası askeri bir hedef değildi aslında;
Franco'yu destekleyen Hitler Almanyası'nın
uçaklarıydı bombaları atan. Üç buçuk saat... Peş
peşe... Kasabanın epey dışında kalan, savaş silahları
üreten bir fabrika bu bombardımandan sıy¬rık bile
almadan çıkmıştı. Hedef kent mer-keziydi, pazar
yeriydi, kadınlardı, çocuklardı. Gözdağı vermekti
amaç.
Kasaba alev alev yanıyordu. Kent mer¬kezinin dışına
kaçmak isteyenler çıkamıyorlardı; yıkıntılar yol
ağızlarını tıkamıştı. Uçaklar, tarlalara kaçmayı
başaranları pike yapıp makineli tüfeklerle tarıyordu. Üç
buçuk saatte iki bine yakın insan öl¬dürüldü.
Avrupa'da sivillerin havadan bombalanışının ilkiydi bu.
Siyah, beyaz, gri...
Üç renk: Siyah, beyaz ve gri.
Picasso haberi gazeteden öğrendi. 1 Mayıs'ta
yapmaya başladığı tabloya Guernica
kasabasının yaşadığı bütün acıları yansıttı. Vahşeti
ve zulmü, ıstırap içindeki insanları ve ölümü,
karma¬şayı, yıkıntıları ve alevleri, çaresizliği...
Bir boğayla, bir atla, atın başının üst ya¬nıyla
oluşturduğu bir kafatasıyla, kucağın¬daki
çocuğunu korumaya çalışan acı için¬deki bir
anneyle verdi bunları. Korkmuş bir kadın
figürüyle... Boğanın kuyruğunun oluşturduğu bir
alevle ve ondan çıkan du¬manla... Yerde yatan
parçalanmış askerle... Kadının, boğanın ve atın dili
yerine koydu¬ğu hançerlerle...
Picasso'nun 'Guernica' tablosu, Guer¬nica
vahşetinden çıkan bir başyapıt oldu; o küçük Bask
kasabasının sınırlarını aştı, 26 Nisan 1937 tarihinden
fırladı, yetmiş altı yıl¬dır savaşa karşı bir simge
olarak sanat tari¬hi içindeki yerini aldı. Hakkında
yapılan fark¬lı yorumlar ne olursa olsun 'Guernica'
sa¬vaş karşıtı bir çığlık olma özelliğiyle dünya¬nın
çeşitli müzelerinde sergilendi.
Günümüzde Madrid'de Reina Sofia Müzesinde
yeralan bu eser, bir bulmaca gibidir; insan her
yere gizlenmiş olabilecek şekilleri arıyor, sonra
onların simgesel anlamını çözmeye çalışıyor...
Birgün Pablo Picasso’nun evini ziyarete giden bir
Nazi subay’nın “Guernica” nın fotoğrafını
göstererek; “Bunu siz mi yaptınız?” sorusu üzerine
Picasso ; “Hayır, siz yaptınız.” yanıtını vermiştir.
WWW.VAROLUS.COM