26
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM KARAR HAFİZE ŞÜKRAN İÇTEN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2013/5018) Karar Tarihi: 23/3/2016

kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

HAFİZE ŞÜKRAN İÇTEN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/5018)

Karar Tarihi: 23/3/2016

Page 2: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR 

Başkan : Burhan ÜSTÜN

Üyeler : Hicabi DURSUN

Erdal TERCAN

Kadir ÖZKAYA

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör : Selami ER

Başvurucular : 1. Hafize Şükran İÇTEN

2. Handan BÜYÜKKUŞOĞLU

3. Esra UYSAL

4. Gülser DORSCH

5. Güner BÜYÜKKUŞOĞLU

6. Güler YALTIRIK

Vekili : Av. Kürşat KARACABEY

I.      BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı ile zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil davalarının kabulüne karar verilmesi, müdahalenin men'i ve ecrimisile ilişkin karşı davanın ise reddedilmesi nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ve hukuk devleti ilkelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II.    BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 20/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 16/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

2

Page 3: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

5. Bakanlığın 19/8/2015 tarihli görüş yazısı 3/9/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular Bakanlığın cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde 17/9/2015 tarihinde ibraz etmişlerdir.

III.   OLAY VE OLGULAR

A.     Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile ilgili dava dosyasında yer aldığı şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucular, murisleri Mehmet Turan Büyükkuşoğlu'nun müştereken maliki olduğu Ankara ili Mamak ilçesi Gülseren Mahallesi 37631 ada, 1 ve 2 parsel numaralı taşınmazların davalılar tarafından işgal edildiğini belirterek 15/3/2004 tarihinde Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/128 sayılı dava dosyasında müdahalenin men'i ve ecrimisil davası açmışlardır.

8. Davalılar ise başvurucuların murisinin 21/12/1980 tarihinde vefat ettiğini, dava konusu taşınmazı malik sıfatıyla yirmi yılı aşkın bir süredir davasız ve aralıksız kullandıklarını belirterek 11/12/2006 tarihinde Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2006/488 sayılı dava dosyasında tapu iptali ve tescil davası açmışlardır.

9. Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 6/2/2007 tarihli ve E.2006/488, K.2007/39 sayılı kararıyla aralarında hukuki ve fiilî bağlantı olduğu belirtilerek dava dosyasının Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/128 sayılı dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.

10. Bir başka davacı olan Ö.C. 4/8/2006 tarihinde Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2006/343 sayılı dosyasında başvurucular aleyhine açtığı davada, Mamak 2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü 37636 ada, 2 numaralı parselde kayıtlı bulunan taşınmazı malik sıfatıyla yirmi yılı aşkın bir süredir davasız ve aralıksız kullandığını, başvurucuların murisinin 21/12/1980 tarihinde vefat ettiğini belirtilerek tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuştur. Mahkemenin 13/11/2007 tarihli ve E.2006/343, K.2007/336 sayılı kararıyla başvurucuların murisinin taşınmazın müştereken maliki olduğu ve adına tahsis edilen bir yerin bulunmadığı, davacının davayı sadece başvuruculara yönlendirmesinin objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmadığı, bu nedenle hissenin kendileri tarafından kullanıldığı iddiasında bulunamayacakları, ayrıca davacının taşınmazın tamamının zilyedi olmadığı, bu nedenle olağanüstü zaman aşımı ile mülk edinme koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, temyiz ve karar düzeltme incelemeleri sonucunda 14/12/2009 tarihinde karar kesinleşmiştir.

11. Anayasa Mahkemesinin 17/3/2011 tarihli ve E.2009/58, K.2011/52 sayılı kararıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan '...ölmüş...' sözcüğünün iptal edilmesine, bu sözcüğün uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiştir.

12. Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 6/10/2011 tarihli ve E.2004/128, K.2011/306 sayılı kararıyla dava konusu Ankara ili Mamak ilçesi Gülseren Mahallesi 37631 ada, 1 ve 2 parsel numaralı taşınmazların, başvurucuların 21/12/1980 tarihinde vefat eden murisi M.B. adına kayıtlı iken 28/12/2006 tarihinde başvurucular adına kaydedildiği;

3

Page 4: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

düzenlenen bilirkişi raporuna göre davalılar tarafından 1962 ile 1977 yılları arasında taşınmazın üzerine binaların yapıldığı, imar affı kapsamında davalıların ilgili belediyeye müracaat ettikleri, (D.Ç dışındaki) davacıların taşınmazı kullanmaya devam ettikleri, 4721 sayılı Kanun'un 713. maddesinin 2 numaralı fıkrasında öngörülen yirmi yıllık sürenin birleşen dava dosyasının davacıları yararına gerçekleştiği, başvurucuların dayandığı tapu kaydının hukuki değerini yitirdiği belirtilerek asıl davanın reddine; 1.100 TL vekâlet ücretinin başvurucular tarafından davalı vekiline ödenmesine, birleşen davanın kabulüne, 26.998,65 TL harcın ve 27.760 TL vekâlet ücretinin başvuruculardan tahsiline karar verilmiştir.

13. Temyiz üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 24/12/2012 tarihli ve E.2012/12715, K.2012/15740 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.

14. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 16/4/2013 tarihli ve E.2013/4078, K.2013/5577 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

15. Karar, başvuruculara 20/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucular 8/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B.     İlgili Hukuk

17. 4721 sayılı Kanunu’nun “Olağanüstü zamanaşımı” başlıklı (Mülga 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 639 maddesiyle benzer) 713. maddesi şöyledir:

“Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce (…) (1) “Bu fıkrada yer alan “…ölmüş ya da …” kelimeleri Anayasa Mahkemesi’nin 17/3/2011 tarihli ve E.:2009/58, K.: 2011/52 sayılı Kararıyla iptal edilmiştir.” hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. (1) Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır.

Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunur.

Son ilândan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.

Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler. Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir. Özel kanun hükümleri saklıdır.”

IV.    İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 8/7/2013 tarih ve 2013/5018 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

4

Page 5: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

A. Başvurucuların İddiaları

19. Başvurucular tapuda murisleri adına kayıtlı olan taşınmazın üçüncü kişiler tarafından kullanılması nedeniyle açtıkları müdahalenin men'i ve ecrimisil davasının reddedildiğini, aleyhlerine açılan tapu iptali ve tescil davasının ise hukuka aykırı olarak kabul edildiğini, hazırlanan bilirkişi raporunda eksikliklerin bulunduğunu, Mahkemece yeterli incelemenin yapılmadığını, Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin aynı taşınmazla ilgili başka bir davacı tarafından açılan kararının yargılamada dikkate alınmadığını, ecrimisil davasında davalı konumda bulunan kişilerin işgalci oldukları çok net olduğu hâlde bu davanın kabul edilmediğini, malik sıfatıyla zilyedin kim olduğu, zilyetliğin başlangıç tarihi ve ne kadar aralıksız devam ettiği gibi hususlar ile dava konusu taşınmazın vergilerini ödedikleri ve zilyetlik koşullarının gerçekleşmediği yönündeki karar sonucunu etkileyecek iddialarının İlk Derece Mahkemesi kararında karşılanmadığını, Yargıtayın yerleşik içtihadına aykırı olarak vekâlet ücretine hükmedildiğini ve tanıkların taşınmaz başında dinlenmediğini, Anayasa Mahkemesince verilen ve davaya dayanak olan 4721 sayılı Kanun'un 713. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “...ölmüş...” sözcüğünün iptal edilmesine rağmen devam eden yargılamada uygulanmadığını belirterek eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri ile mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasını veya keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak tespit edilecek taşınmaz değerinin kendilerine maddi tazminat olarak yargılama giderleriyle birlikte ödenmesini talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

21. Başvurucuların hukuk devletiyle ilgili şikâyetlerinin özü, başka bir mahkeme tarafından verilen kesin hüküm nedeniyle kesin hükme saygı ilkesine uyulmadığı ve mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin 4721 sayılı Kanun'un 713. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “...ölmüş...” sözcüğünün iptal edilmesi nedeniyle kanuni olmadığı iddialarına dayanmakta olup bu şikâyetler hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet hakları başlıkları altında incelenecektir.

22. Başvurucuların; adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdükleri aleyhlerine açılan tapu iptali ve tescil davasının hukuka aykırı olarak kabul edildiği, hazırlanan bilirkişi raporunda eksikliklerin bulunduğu, Mahkemece yeterli incelemenin yapılmadığı, Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aynı taşınmazla ilgili başka bir davacı tarafından açılan kararının yargılamada dikkate alınmadığı, ecri misil davasında davalı konumda bulunan kişilerin işgalci oldukları çok net olduğu hâlde bu davanın kabul edilmediği, malik sıfatıyla zilyedin kim olduğu, zilyetliğin başlangıç tarihi ve ne kadar aralıksız devam ettiği gibi hususlar ile dava konusu taşınmazın vergilerini ödedikleri gibi hususların dikkate alınmadığı, hatalı karar verildiği ve Yargıtay içtihadına rağmen yargılama giderlerine hükmedildiği ve tanıkların taşınmaz başında dinlenmediği yönündeki şikâyetleri hakkaniyete uygun yargılanma kapsamında incelenecektir. Başvurucuların gerekçeli karar hakkına yönelik şikâyetleri ise ayrıca incelenecektir.

23. Başvurucular, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmekle beraber Anayasa’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene dayalı olarak veya hangi sebeple ayrı muamele yapıldığından bahsetmemişlerdir. Başvurucular esas olarak başka bir davada aynı

5

Page 6: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

taşınmazla ilgili olağanüstü zamanaşımı nedeniyle tescil isteminin reddedilmesini, başvuruya konu davada ise kabul edilmesini eşitlik ilkesine aykırı olarak dile getirmektedirler. Bu şikâyet kesin hükme saygı ilkesi kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma başlığı altında inceleneceğinden eşitlik ilkesiyle ilgili olarak ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkı

24. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

27. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik veya bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

28. Kesin hükme saygı uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse, adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 65).

29. Kesin hükmün bağlayıcı olması, hükmü veren mahkeme de dâhil diğer bütün mahkemelerin ve diğer ilgili kurumların bu kararla bağlı olması anlamına gelir. Mahkemeler, aynı konuda aynı dava sebebine dayanarak aynı taraflar hakkında önceki bir davada verilmiş bir kesin hüküm ile bağlı olup aynı davayı bir daha göremez. Açılan bir dava hakkında kesin hükmün bulunmaması dava şartlarındandır ve taraflar bu konuda usule ilişkin bir itiraz hakkına sahiptir (Alba İnşaat Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/1313, 26/2/2015, § 54).

6

Page 7: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

30. Bir mahkeme kararının kesin hüküm mahiyetini alabilmesi için genel olarak üç koşul aranmaktadır. Bunlardan birincisi kesin hüküm sayılan bir mahkeme kararının bulunmasıdır. Kesin hüküm niteliği taşımayan bazı kararlar, özellikle tespit ve tedbir kararları ile icra mahkemesi kararları kesin hükmün bağlayıcılığı kudretini de haiz değildir. İkinci olarak kesinleşen kararın taraflar arasında mevcut olan bir ihtilafı çözmek amacıyla verilmesi gerekir. Dolayısıyla bir anlaşmazlığı çözmeyen, hasımsız olarak verilen bazı veraset kararları kesin hüküm mahiyetini haiz değildir. Üçüncü olarak ise söz konusu kararların nihai olması gerekir. Kararların nihailiği mahkemenin tarafların iddia ve savunmalarını dinleyerek, delilleri değerlendirerek bu hususta son kararını vermiş olması anlamına gelmektedir. Bir kararın maddi anlamda kesin hüküm niteliğini haiz olması ve bu konuda kesin hüküm itirazında bulunulabilmesi için davanın taraflarının, konusunun ve sebeplerinin aynı olması gerekmektedir (Alba İnşaat Tic. Ltd. Şti., § 55).

31. Başvurucunun kesin hükmü haiz olduğunu iddia ettiği Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13/11/2007 tarihli kararı aynı taşınmaza ilişkin başka bir olağanüstü zamanaşımı nedeniyle tescil talebi olup bahsedilen davadaki davacı Ö.C. somut başvuruya konu davadaki davacılardan farklı bir kişidir. Bahsedilen davada 15. Asliye Hukuk Mahkemesi, davacının gecekondusunun bulunduğu zeminin müşterek mülkiyetinin olduğu ve başvurucuların murisi adına tahsis edilmediği, gecekondunun bulunduğu zeminin imar düzenlemesi sonrasında başvurucuların murisine ait taşınmaz parçasına tekabül etmediği, taşınmazın müşterek kayıt maliki diğer bir kişiye ait taşınmazın bulunduğu yere tekabül ettiği, davacının bu kişiyi hasım göstererek dava açmadığı, sadece başvurucuların murisini hasım gösterdiği ve olağanüstü zamanaşımıyla mülk edinme koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu dava derecattan geçerek kesinleşmiştir.

32. Somut başvuruya konu davada ise Mahkemece üç uzman bilirkişiden alınan 18/10/2010 tarihli oldukça ayrıntılı bilirkişi raporu ile fen bilirkişisinden alınan bir başka raporla zeminin detaylı hesaplamaları yapılmış, yerinde yapılan inceleme ve tanık ifadeleri ile gecekondu sahiplerinin imar affı için yaptıkları başvurulardan yola çıkarak gecekonduların 1962 ile 1977 tarihleri arasında yapıldığı, imar düzenlemesi sonrasında başvurucuların murisinin dava konusu taşınmazda payının korunduğu, başvurucuların ecrimisil davasını 2003 yılında açtıkları, tapu devirlerini ise 2006 yılında yaptıkları, başvurucuların murisi 1980 yılında vefat ettiğinden yirmi yıllık sürenin geçtiği, karşı davada davacılardan D.Ç’nin ise zeminde kullandığı yerin bulunmadığı tespitleri yapılmıştır.

33. Başvurucuların diğer itirazları yanında reddedilen 15. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davayı emsal göstererek yaptıkları itiraz üzerine bilirkişi heyetinden ve fen bilirkişisinden ek bilirkişi raporları alınmıştır. Bilirkişi kurulunun 25/5/2011 tarihli ek raporunda 15. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davadan farklı olarak somut davada başvurucuların murisinin 1. No.lu parselde %83,50 ve 2. No.lu parselde %98,83 oranında payı bulunduğu, imar düzenlemesi sonrasında gecekonduların oturduğu zeminin başvurucuların murisinin payının bulunduğu yerde kalmaya devam ettiği, emsal gösterilen davada ise kayıt maliki payı başka parsele gittiğinden davalı olarak gösterilen başvurucu murisinin taşınmazla bağlantısının kesildiği tespiti yapılmıştır.

34. Bu durumda başvurucuların kesin hüküm olarak ifade ettikleri davadaki davacı ile somut davada karşı davanın davacılarının farklı olduğu, ayrıca davanın koşullarının da faklı olduğu anlaşılmaktadır. Başvuruya konu belgeler ve dava süreci incelendiğinde Mahkemenin başvurucuların itirazlarını dikkate aldığı ve bu itirazları karşılayacak ek bilirkişi raporları aldırdığı, yerinde inceleme yaptırdığı, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi üzerinden ilgili dava dosyası incelendiğinde 9/5/2008 ve 11/2/2009 tarihli duruşmalarda tanıkların

7

Page 8: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

dinlendiği ve sonuca ulaşmaya yeterli inceleme ve değerlendirmenin ilgili dava dosyasında olduğu görülmektedir.

35. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucuların yukarıdaki iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına; Derece Mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümün hakkaniyete uygun olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

36. Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

37. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b.   Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası

38. Başvurucular, Mahkemenin gerekçesinde malik sıfatıyla zilyedin kim olduğu, zilyetliğin başlangıç tarihi ve ne kadar aralıksız devam ettiği gibi hususlar ile dava konusu taşınmazın vergilerini ödedikleri ve zilyetlik koşullarının gerçekleşmediği yönündeki karar sonucunu etkileyecek iddialarının İlk Derece Mahkemesi kararında karşılanmadığını, Yargıtayın da tanıklarla ilgili itirazı dikkate almadığını belirterek kararların gerekçesiz olduğunu ileri sürmüşlerdir.

39. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

40. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

41. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan ve 141. maddesinde devlete bir yükümlülük olarak getirilen gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir. Bununla birlikte mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tüm iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2013/1034, 20/3/2014, § 33). Gerekçe yazma yükümlülüğünün, ileri sürülen iddiaların davanın sonucuna etkisi yönünden

8

Page 9: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

her davanın şartları çerçevesinde değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir. (Mustafa Ünlü, B. No: 2013/735, 17/9/2014, § 45).

42.  Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), derece mahkemelerinin kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmadığını ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkemelerin bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabileceğini, böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddinin yeterli olabileceğini belirtmiştir (Hiro Balani/İspanya, B. No. 18064/91, 9/12/1994).

43. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus temyiz merciinin, bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

44. Somut başvuruya konu davada Mahkeme; bilirkişilerin taşınmaz başındaki incelemeler sonrasında hazırlanan incelemelerine dayanan raporlarıyla beraber tanık ifadeleri ve gecekondu sahiplerinin imar affı için yaptıkları başvurulardan yola çıkarak taşınmaz üzerindeki gecekonduların 1962 ile 1977 yılları arasında yapıldığını, dava dosyasındaki tüm delillerin gecekondu sahiplerinin taşınmaz üzerindeki zilyetliklerinin fasılasız ve nizasız olarak yirmi yılın üzerinde devam ettiği iddiasını teyit ettiğini, başvurucuların bu süre zarfında taşınmaz üzerindeki haklarını kullanmak için bir başvuruları olduğuna dair delil sunmadıklarını tespit etmiş ve bu tespitlere gerekçeli kararda yer vermiştir. Mahkeme 18/10/2010 tarihli bilirkişi raporuna dayanarak ve bu rapordaki tespitleri kabul ederek gecekondu sahipleri lehine tapu tesciline karar vermiştir. Ecrimisil davasında ise Mahkeme, başvurucuların dayandığı tapu kaydının hukuki değerini yitirdiğini belirterek davalarını reddetmiştir. Mahkemenin gerekçesi okunduğunda hükme esas teşkil edecek yeterli gerekçenin bulunduğu görülmektedir.

45. Başvurucuların gerekçeli kararda izah edilmediğini öne sürdükleri malik sıfatıyla zilyedin kim olduğu, zilyetliğin başlangıç tarihi ve ne kadar aralıksız devam ettiği gibi hususlar ile zilyetlik koşullarının gerçekleşmediği yönündeki iddiaları gerekçeli kararda karşılanmıştır. Başvurucuların dava konusu taşınmazın vergilerini ödedikleri itirazının ise Mahkemece yapılan tespitlerden sonra karar sonucunu etkileyecek iddialardan görülmediği anlaşılmaktadır. Yargıtayın da Mahkemenin kararına atıfla onama kararı verdiği görüldüğünden başvurucuların esasa etkili bir iddiasının gerekçe gösterilmeksizin reddedilmediği açıktır.

46. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak açık ve görünür bir ihlal olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Mülkiyet Hakkı

47. Başvurucuların başvuruya konu ettikleri taşınmazlar yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu kısmına ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

9

Page 10: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

2. Esas Yönünden

48. Başvurucular, olağanüstü zaman aşımı nedeniyle murisinden kalan taşınmazın başkaları adına kaydedilmesine karar verildiğini, dayanılan kanun hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından mülkiyet hakkına aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

49. Bakanlık; başvurucunun mülkünün elinden çıkmasına üçüncü kişilerce açılan dava sonucunda karar verildiği, devletin bir müdahalesi bulunmadığını, devletin etkili iç hukuk yolları ihdas etmek gibi pozitif yükümlülükleri bulunabileceği, bununla birlikte Anayasa Mahkemesi iptal kararının somut davada uygulanmadığını belirterek bu bağlamda yasallık koşulunun incelenebileceği yönünde görüş bildirmiştir.

50. Başvurucular ise Bakanlık görüşüne karşı Anayasa Mahkemesi iptal kararının devam eden davalarına da uygulanması gerektiğini, bu nedenle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini beyan etmişlerdir.

51. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

52. Anayasa'nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

53. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”

54. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı -kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı veren bir haktır. Anayasa’ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla sınırlama getirilebilir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28, 32).

10

Page 11: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

a. Müdahalenin Varlığı ve Niteliği

55. Bireysel başvuru devlet tarafından kamu gücü kullanılarak bireylerin temel haklarına yapılan müdahaleler sonucu meydana gelen hak ihlallerini gidermek amacıyla ihdas edilmiş bir ikincil koruma mekanizması olmakla birlikte kimi durumlarda özel kişiler arası ilişkiler sonucu özel kişilerin birbirlerinin haklarına yaptıkları müdahalelerde devlete atfedilebilecek sorumluluklar bulunabilmektedir. Bu durumlarda bireysel başvuru konusu yapılan dava sadece adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmekle kalmayıp özel kişiler tarafından başlatılan süreç sonucu etkilenen diğer haklar yönünden de incelenebilir (Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, § 34).

56. Mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde kullanılabilmesi, yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı olmayıp özellikle başvurucuların kamu makamlarından meşru beklentilerinin olduğu tedbirler ile mülkünden etkili bir biçimde yararlanabilmeleri arasında doğrudan bir bağ bulunduğu durumlarda ayrıca pozitif koruma önlemlerinin de alınması gerekmektedir (Öneryıldız/Türkiye, B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 134).

57. Bunun yanında AİHM, yukarıdaki kararlardan daha öteye giderek ulusal makamların iç hukuk ve olaylara ilişkin yorumunun açık biçimde Sözleşme değerleriyle uyumsuz ve keyfî olmaması gerektiğini, ulusal mahkemelerin de iç hukuku yorumlarken AİHM’nin yorumladığı şekliyle Sözleşmeye en uygun yorumu tercih etmeleri gerektiğini vurgulamaktadır (Pla ve Puncernau/Andora, B. No: 69498/01, 13/7/2004, § 46, 59, 62).

58. Bu bağlamda devletin temel amaç ve görevlerini tanımlayan Anayasa’nın 5. maddesi, kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri kaldırmayı ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı hukuk devletinin gereği olarak kabul etmektedir. Bahsedilen Anayasa hükmünün gerekçesinde devletin hak ve hürriyetlerin gerçekleştirilmesine yardımcı olması gereğinin benimsendiği ifade edilmiştir. Anayasa’nın pek çok maddesinde düzenlemeye konu hakkın korunması ve gerçekleştirilmesi için devletin alacağı tedbirlerden bahsedilmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, § 38).

59. Bireylerin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında bulunan temel haklara özel hukuk kişileri tarafından yapılan müdahaleler sonucu haklarının zarar gördüğü kimi durumlarda devlete atfedilebilecek sorumluluklar bulunabilir. Devletin bu tür haksız müdahalelere karşı bireylerin mülkiyet hakkının korunması için etkili iç hukuk yolları ihdas ederek yapılan müdahalelere karşı özellikle mahkemelere başvurmak suretiyle koruma talep edebilmelerini sağlaması ve yapılacak yargılamalarda özel kişilerin çatışan hakları arasında tercih yaparken mahkemelerce Anayasa’ya uygun yorumla temel hakların korunması gerekmektedir. Böylelikle devlet, etkili bir iç hukuk yolu ihdas ederek adalet ve hakkaniyete uygun bir yargılama ortamı oluşturarak üzerine düşen görevi yerine getirmiş olacaktır (Türkiye Emekliler Derneği, § 39).

60. Anayasa’nın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşmenin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 46).

11

Page 12: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

61. Her iki düzenlemenin de üçüncü cümlesi mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken Sözleşme’ye Ek (1) No.lu protokolün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme yetkisi tanımakta ve vergiler, diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduğunu kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 47).

62. AİHM’e göre ikinci ve üçüncü kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci kuralın ışığı altında anlaşılmaları gerekmektedir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37).

63. Somut olayda başvurucular, üçüncü kişilerce açılan olağanüstü zamanaşımına dayalı tescil davasında Mahkemece 4721 sayılı Kanun’un 713. maddesinde yer alan zamanaşımı süreleriyle ilgili genel hükmün uygulanması sonucu dava konusu murislerinden kalan taşınmaz parçalarında mülkiyet haklarını kaybetmişlerdir. Bahsedilen hüküm, 4721 sayılı Kanun’un eşya hukukunu düzenleyen dördüncü kitabının taşınmaz mülkiyetini düzenleyen ikinci bölümünde yer almakta olup başka amaçların yanında taraflar arasında toprak mülkiyeti ve kullanımı konusundaki zamanaşımı sürelerini düzenlemek amacıyla getirilmiştir. Devletin bu düzenlemedeki amacı kişileri kamu yararı gereği mülklerinden mahrum bırakmak olmayıp yirmi yıldan uzun süre fasılasız ve nizasız kullanılan taşınmazın mülkiyet hakkının kime ait olduğunun düzenlenmesi olduğundan somut başvurunun, devletin mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi kapsamında mülkiyet hakkının üçüncü kuralı çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir (Orhan Yüksel, B. No: 2013/604, 10/12/2015, § 41).

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

i. Kanunilik

64. Başvurucular 4721 sayılı Kanun’un 713. maddesinde yer alan “ölmüş” kelimesinin 17/3/2011 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edildiğini, bu nedenle murisinden kalan taşınmazının başkası adına tescilinin kanuni olmadığını iddia etmişlerdir.

65. Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiğini hüküm altına almaktadır. AİHM; yasada öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malonei/İngiltere, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68) Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme’den daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 31).

66. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması, bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, § 39).

12

Page 13: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

67. “Belirlilik” ilkesi yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir olmak gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla yasalar, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Asıl olan muhtemel muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığıdır (AYM, E.2009/9, K.2011/103, 16/6/2011).

68. Anayasa'nın 153. maddesinin ikinci fıkrası gereği, Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanun hükmü, iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihte, Anayasa Mahkemesince daha ileri bir tarih belirlenmiş ise o tarihte yürürlükten kalkacaktır. Aynı maddenin dördüncü fıkrası gereği ise Anayasa Mahkemesi iptal kararları geriye yürümeyecektir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesince iptal edilen bir kanun hükmü, iptal kararının yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yürürlükten kalkacak ve iptal kararları geriye yürümeyeceği için de bu kanun hükmüne göre tesis edilmiş işlemler geçerliliklerini sürdüreceklerdir (Orhan Yüksel, § 46).

69. Nitekim AİHM de, hukuki kesinlik ilkesi gereği Anayasa Mahkemelerinin iptal kararlarının geriye dönük olarak haklar tesis etmeyeceğini belirtmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. H.R./Almanya, B. No: 17750/91, 30/6/1992; J.R./Almanya, B. No: 22651/93, 18/10/1995; Mika/Avusturya, B. No: 26560/95, 26/6/1996).

70. Anayasa Mahkemesi iptal kararları kural olarak geçmişe dönük olarak kişiler lehine bir hak doğurmamakla birlikte, iptal kararının hangi tarihte meydana gelmiş uyuşmazlıklar için hüküm ifade edeceği somut uyuşmazlığın türüne ve koşullarına göre uyuşmazlık konusu olayın, hakkın veya yükümlülüğün hukuken ne zaman doğduğu tespitine bağlıdır. Bu tespiti yapmak kanunları yorumlama yetkisine sahip olan derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemelerince yapılan bu yöndeki tespitler açıkça dayanaktan yoksun ve/veya keyfi olmadıkça Anayasa Mahkemesi tarafından bireysel başvuru yolunda müdahalesi söz konusu olmaz.

71. 4721 sayılı Kanun’un 713 maddesinin 2. fıkrasındaki; “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesi'nce iptaline ve bu karar yayımlanana kadar hükmün yürürlüğünün durdurulması kararının mevcut davalara etkisi Yargıtay temyiz incelemelerinde çeşitli tartışmalara nenden olmuş ve 4721 sayılı Kanun’un 713 maddesinin 5. fıkrasının son cümlesinde; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” ilkesinin getirildiği, Mülkiyet hakkının hangi anda kazanılmış olacağı sorusunu cevaplayan bu yeni hükme göre, mülkiyetin 1. fıkrada öngörülmüş olan bütün şartların gerçekleştiği anda kazanılmış olacağı, yani hâkimin vereceği tescil kararının geriye dönük (makable şamil) sonuç doğuracağı, başka bir deyişle mülkiyetin 743 sayılı mülga Kanunu Medenisinin 639. maddesinin 2. fıkrasının aksine kurucu değil, açıklayıcı nitelik arz edeceği yönünde içtihat geliştirilmiştir (Yargıtay hukuk Genel kurulu, 30/9/2015 tarihli ve E.2013/2377, K.2015/2010 sayılı karar).

72. Somut başvuruya konu davada Anayasa Mahkemesi 17/3/2011 tarihli iptal kararından sonra Mahkeme, 6/10/2011 tarihli kararıyla yirmi yıllık sürenin gecekondu sahipleri yararına gerçekleştiği sonucuna ulaşarak gecekondu sahipleri lehine tescile karar vermiştir. Mahkeme 6/10/2011 tarihli kararıyla 15/3/2004 tarihinde açılan davada dava sürecinde meri bulunan 4721 sayılı Kanun’un 713. ve Mülga 743 sayılı Kanun’un 639 maddelerinde yer alan hükümlere dayanarak başvurucunun murisinin 1980 yılında vefat ettiğini, gecekondu sahiplerinin 1962 ila 1977 yılları arasında gecekonduları yaparak taşınmazı nizasız olarak 2004 yılına kadar kullandıklarını ve başvurucuların taşınmazı 2006

13

Page 14: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

yılında adına kaydettirdiklerini tespit ederek gecekondu sahipleri lehine olağanüstü zamanaşımı nedeniyle tescil koşullarının dava tarihi itibariyle oluştuğu kanaatine ulaşmış ve taşınmazın bu kişiler lehine tesciline hükmetmiştir. Mahkeme kararı, Anayasa Mahkemesinin 17/3/2011 tarihli iptal kararından sonra olmakla beraber, Mahkemece 2004 yılında açılan davada 20 yıllık zamanaşımı süresinin dava tarihi itibarıyla oluştuğunu gözeterek Anayasa Mahkemesi iptal kararını dava konusu olaya uygulamamıştır.

73. Somut davada uygulanan 4721 sayılı Kanun’un 713. ve mülga 743 sayılı Kanun’un 639. maddelerinde yer alan hükümler erişilebilir, bilinebilir ve muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak nitelikte olup, mahkemece hakkın doğduğu tespit edilen tarihte ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girdiği tarihe kadar hüküm ifade ettikleri açıktır. Anayasa Mahkemesi iptal kararları ise kural olarak geçmişe dönük olarak başvurucu lehine bir hak doğurmamaktadır (Orhan Yüksel, § 48).

74. Bu durumda mevcut düzenlemelerin başvurucuların mevcut koşullarda makul kabul edilebilecek bir ölçüde davranışlarının sonuçlarını dava tarihi itibarıyla öngörmelerini sağlamaya yetecek hukuki belirlilik taşıdığı ve müdahalenin hukuki dayanağının yeterli açıklıkta bulunduğunun kabulü gerekir.

ii. Meşru Amaç

75. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirme hedefine yönelmelidir. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise ilk derece ve temyiz yargılaması yapan uzmanlaşmış mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Bireysel başvuru incelemesinde yetkili kamu organlarının takdirinin açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 34, 35, 36).

76. Devlet, düzenlemelerle bireylerin taşınmaz mülkiyetlerini sürdürmeleri için olumlu eylemlerde bulunmalarını zorunlu tutabilir. Birçok ülkede bulunan olağanüstü zamanaşımı ile taşınmazın mülkiyetini veya mülkiyet haklarının bir kısmını kazandırıcı düzenlemeler, taşınmaz üzerinde mülkiyet haklarının kullanımında hukuki belirliliği sağlamaya yönelik olup bu tür düzenlemeler açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemez sonuçlar doğurmadığı sürece devletin takdir yetkisi içinde kabul edilmelidir. (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz., Denev/İsveç, B. No: 12570/86, 18/1/1989; J.A. Pye (Oxford) Ltd And J.A. Pye (Oxford) Land Ltd./Birleşik Krallık, B. No: 44302/02, 30/7/2007, §§ 74, 83).

77. 4721 sayılı Kanun’un 713. maddesiyle, ölmüş kişiye ait taşınmazın yirmi yıldan uzun bir süre davasız ve aralıksız kullanılması hâlinde zilyet lehine tescil hakkı verilmektedir. Kanun koyucu taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazın kullanım hakkına ilişkin olarak toprak mülkiyetinin atıl kalmaması, taşınmazın kullanılarak ekonomiye katkı sağlanmasının temin edilmesi amacıyla bu konudaki hukuki güvenliği ve belirliliği sağlamaya dönük olarak ölmüş kişinin taşınmazını adına tescil ettirmeyen varisi ile davasız ve aralıksız yirmi yıl zilyetliği bulunan kişi arasında yarışan haklar yönünden ikincisi lehine bir düzenleme yapmıştır (Orhan Yüksel, § 52).

14

Page 15: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

78. 4721 sayılı Kanun’un 713. maddesiyle hedeflenen 20 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresi öngören düzenleme, her ne kadar daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından kısmen iptal edilmiş ise de başvuru konusu dava tarihi itibarıyla meşru bir amaca yönelik olup, söz konusu davada ilgili hükmün uygulanmasıyla, Anayasa Mahkemesinin 17/3/2011 tarihli iptal kararından önce gerçekleşen müdahalenin kamu yararı amacı taşımadığı söylenemez (Orhan Yüksel, § 53).

iii. Ölçülülük

79. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyet hakları ancak kanunun öngördüğü usullerle ve kamu yararı gereği sınırlandırılabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet haklarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir.

80. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

81. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete, mülkiyetin kullanımı veya mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 83, 84). Buna göre mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır. Bunun yanında ölçülülük ilkesi gereği mülkiyetten yoksun bırakmada aranan tazminat ödeme yükümlülüğü, davanın koşullarına bağlı olarak düzenleme yetkisinin kullanıldığı durumlarda gerekmeyebilmektedir (Depalle/Fransa, § 91).

82. Somut başvuruya konu davada taşınmazın mülkiyeti devlete intikal etmemiş, özel kişiler arasında olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı hükmü gereği el değiştirmiştir. Mülkiyetin devlete geçmediği kimi durumlarda da bireylerin oluşan zararlarında devlete atfedilebilecek sorumluluklar bulunabilir ve bu nedenle tazminat ödeme yükümlülüğü doğabilir. Bu konudaki tespitin her davanın özel koşulları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

83. Mülkiyetin kullanımını düzenleyen kanun ve uygulamaların da elde edilmek istenen kamu yararıyla bireysel menfaatler arasında adil bir denge kurması yani ölçülü olması gerekmekle birlikte mülkiyetten yoksun bırakan uygulamalar gibi bireyin kişisel menfaati ile toplumun genel menfaati arasında dengeyi sağlamak için her zaman tazminat ödenmesi gerekmez (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 65).

84. Somut başvuruya konu davada başvurucuların murisi 1980 yılında vefat etmiş ancak başvurucular mirası devralmamış, dava konusu taşınmazı 1962 ile 1977 yıllarından itibaren burada gecekondu tabir edilen konutlar inşa eden kişiler aralıksız ve davasız olarak kullanmışlardır. Başvurucular 2004 yılında men-i müdahale davası açmışlar, 2006 yılında ise taşınmazı adlarına tescil ettirmişlerdir. Somut dava ile birleşen karşı davada gecekondu

15

Page 16: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

sahiplerinin zilyetliğinin aralıksız ve davasız olarak 1962 ile 1977 yıllarından itibaren 2004 yılına kadar sürdüğü konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

85. 4721 sayılı Kanun’un çeşitli hükümlerinde taşınmaz malikinin taşınmazına yapılan haksız müdahaleleri önleyici ve haksız kullanımı tazmin edecek mekanizmalar vazedilmiştir. 4721 sayılı Kanun’a dayanarak malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız el atmanın önlenmesi davasını da açma imkânına sahiptir. Somut davada başvurucular murislerinden 1980 yılında kalan taşınmaz 1962 ile 1977 yıllarından 2004 yılına kadar başkaları tarafından kullanıldığı hâlde bu kişilerden kullanım bedelini talep edecek bir dava veya üçüncü kişilerce el atmanın önlenmesi amacıyla bir dava açmamışlardır. Başvurucular yirmi yıllık hak düşürücü süre içinde herhangi bir dava açarak zamanaşımı süresini kesme olanağına sahip olup bahsedilen süre başvurucuların taşınmazın mülkiyetini kaybetmemesi için taşınmazı kullanan üçüncü kişiler aleyhine dava açması ve bir uyuşmazlık yaratması için yeterli bir süredir. Aynı şekilde başvurucular dava açmasa bile taşınmazları tapuda mirasa dayanarak adlarına tescil ettirmek suretiyle de olağanüstü zamanaşımı ile kazanmayı engelleyebilecek imkâna sahip olup bu haktan da uzunca bir süre yararlanmamışlardır (Orhan Yüksel, § 61, 62).

86. Taşınmazın mülkiyetinin devletin kusuru olmaksızın olağanüstü zamanaşımı nedeniyle üçüncü kişilere geçtiği durumlarda devletin tazminat sorumluluğunu kabul etmek taşınmazların kullanımı ve diğer mülkiyet haklarında belirliliği sağlamaya yönelik meri zamanaşımı sürelerinin amacına aykırı olacaktır. Bireylerin diğer özel kişilerin eylemlerine karşı haklarını korumak için etkili hukuk yollarının bulunduğu bu durumlarda hak düşürücü sürelere uymamalarından kaynaklanan kayıpları için devletin tazminat sorumluluğu bulunduğu kabul edilemez (Orhan Yüksel, § 63).

87. Nitekim AİHM, benzer nitelikte bir başvuruda on iki yıllık zamanaşımı süresi ile mülkiyet haklarının zilyet tarafından elde edilmesi nedeniyle taşınmazı elinden çıkan başvurucunun şikâyetini, Birleşik Krallık’ta uzunca bir süredir yerleşik olan sistemin mevcudiyetine işaret ederek bu tür düzenlemelerin, mevzuatı kabul edilemez duruma getirecek kadar alışılmışın dışında sonuçlar doğurmadığı sürece devletin takdir alanı içinde kaldığını kabul ederek başvuranın on iki yıl boyunca dava açma imkânı bulunduğunu gözeterek yerinde bulmamış ve mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (J.A. Pye (Oxford) Ltd And J.A. Pye (Oxford) Land Ltd./Birleşik Krallık, §§ 83, 84, 85).

88. Bu durumda toprak mülkiyetinin atıl kalmaması, kullanılarak ekonomiye katkı vermesinin temin edilmesi amacıyla hukuki belirliliği sağlamaya yönelik yirmi yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin meşru amacı ile başvurucunun yirmi dört yıl boyunca mevcut hukuk sisteminde sahibi oldukları mirası devralma ve/veya dava açma haklarını kullanmayarak dava konusu taşınmazın mülkiyetini kaybetmeleri karşılaştırıldığında mülkiyet hakkının gerektirdiği adil dengenin bozulmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Orhan Yüksel, § 65).

89. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V.       HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

16

Page 17: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewBaşvuru; miras yoluyla intikal eden taşınmazlar üzerine yapılan gecekonduların sahiplerince açılan olağanüstü zamanaşımı

Başvuru Numarası : 2013/5018Karar Tarihi : 23/3/2016

2. Gerekçeli karar hakkına ilişkin şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA

23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

BaşkanBurhan ÜSTÜN

ÜyeHicabi DURSUN

ÜyeErdal TERCAN

ÜyeKadir ÖZKAYA

ÜyeRıdvan GÜLEÇ

17