83

YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

  • Upload
    others

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda
Page 2: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda
Page 3: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara

adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve TicaretA.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.

YEREL SÜREL‹ YAYIN

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi:Prof. Dr. Mehmet Haberal

Yay›n Genel Yönetmeni:Mete Akyol

Genel Koordinatör:Gülçin Orkut

Sorumlu Yaz› ‹fllerii Müdürü:Çi¤dem Ayhan

‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien

Yay›n Dan›flman›:Yaflar Öztürk

Türk Dili Dan›flman›:Haydar Göfer

Sanat Dan›flman›:Süheyla Dinç

Kapakk Fotograf›:Baflkent ÜniversitesiArflivi

Redaksiyon:Fatma Ataman

Düzeltme Bölümü Sorumlular›: Nükhet Aliciko¤lu, Emel Öksüz Kurt

Seçiciler Kurulu:Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan),

Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Do¤anca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu,

Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Doç. Dr. Levent Peflkircio¤lu,

Necmi Tanyolaç, Haluk Cans›n, ‹zmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten,

Nuri Özakyol, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede,Manuel Bilos, Cengiz Dolunay

Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek,

Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop,

Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, ‹lker ‹nal, Mehmet Muhsino¤lu,

Filiz Lelo¤lu Oskay, Saniye Özden, Yaflar Öztürk,Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, ‹zlen fien,

Cheryl Tanr›verdi, Eser Tutel, Engin Ünsal, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z

Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara

Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216

‹letiflim Adresi:Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul

Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729

Abonet:(0212) 314 0888

Da¤›t›m: Yaysat

Renk Ayr›m›:Mat Yap›m

Elektronik Posta:[email protected]

‹nternet Sitesi:www.butundunya.com.tr

Bas›m Tarihi:31.10.2007

Page 4: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Sizden Bize 8‹lk Dersimiz Türkçe 15Kas›m SuDokular› 78Bilginizi Denetleyin 87Mankafa Poldi 1061001 Güzel Söz 132

Bir Baflkad›r Memleketim133Anne ve Babalardan 144Kareler ve Rakamlar 152Mant›k Bilmecesi 153Satranç 154Bulmaca 156Ay›n Kitaplar› 158Bir Fotograf Bin Sözcük160

5

Mustafa Kemal Atatürk’ü Hac› Feyyaz’dan Ö¤rendim (1) 39GÜRBÜZ EVREN

Abdürrahim Tuncak Anlat›yor – 11 43METE AKYOL

Saltanat, 85 Y›l Önce Bu Ay Kald›r›ld› 50YAfiAR ÖZTÜRK

“O Liberté! Que de Crimes OnCommet Dans Ton Nom!” 55SONGÜL SAYDAM

‹çerdekilere Pek Benzeyen D›flardakiler 59KONUR ERTOP

Ç›t›p›t› K›z 63MUZAFFER ‹ZGÜ

“Halk›n Tap›na¤›”nda “Ölüm Kokteyli” 69MEHMET MUHS‹NO⁄LU

Ola¤anüstü Yetene¤e Sahip Sanatç› 73YÜCEL AKSOY

Sporcunun En Güzel Tan›m› 75MET‹N GÖREN

Hasret 79MET‹N ATAMER

Kad›köy Vapurunun PervanesininF›rlay›p Gitti¤i Gün 81ESER TUTEL

Kas›m 2007

‹çindekiler

Y›l: 10, Say›: 114

Evdeki Çiçeklerle Konuflmak Gerçekten ‹fle Yar›yor mu? 89 CHERYL TANRIVERD‹

El 93GUY DE MAUPASSANT

‹da Da¤›’nda Üç Arkadafl 98ENG‹N ÜNSAL

Alt›n Kafesteki Bülbülüm, Ben! 101EL‹F ECE T‹RKEfi

Ö¤retmenim“Büyük ‹nsan”d› 107SAD‹ BÜLBÜL

Küçük Hasan 111KADR‹YE BERÂT AKKAN

Balon Bal›¤› Difl G›c›rdat›r 113ERDO⁄AN SAKMAN

Demokrasi Eskidi mi? 115AL‹ MURAT ERKORKMAZ

Kültür Üçlemesi... 121DR. MEHMET UHR‹

‹zlenimcilik Ak›m›n Babas›: Oscar Claude Monet 124YÜCEL AKSOY

Bir Osmanl› Bahçesi 137‹LYAS HAL‹L

“Çok Özel” Bir Mutlulu¤um 141NURAY BARTOSCHEK

Bulafl›k Makinesi 148PEL‹N HAZAR

4

Atatürk de Bizim ‹çinA¤l›yor, Galiba... 7METE AKYOL

Türk Harflerinin Kabulü10ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

Elveda Büyük Atatürk 17YAZI ‹fiLER‹ BÖLÜMÜ

10 Kas›mlar 27AL‹ NA‹L‹ ERDEM

Reflid Galib’in Çek Hâdisesi 29M‹LLET DERG‹S‹

Atatürk’ün Kimli¤i 33CEMAL KUTAY

Esaret ve Cesaret 36YAZI ‹fiLER‹ BÖLÜMÜ

Sayfa: 43

Mustafa Kemal PaflaEvleniyor ve Latife Han›m

Ankara’ya Gidiyor

Alt›n KafestekiBülbülüm, Ben!

Sayfa:101

Page 5: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

7

A tatürk’ü her and›¤›m›zda,birbiriyle z›t iki duygu selikaplar benli¤imizi. Onun

yapt›klar›n› gözlerimizin önünegetirdikçe, elimizde olmaks›z›ngö¤sümüzün kabard›¤›n›, kollar›-m›z›n güçlendi¤ini, içimizin içimi-ze s›¤maz oldu¤unu duyumsar›z.

Onun varl›-¤›ndan kay-naklanan birövünme hakk›ve gurur duy-gusunu, yük-lü bir mira-s›n paydafl›k i m l i ¤ i m i z -le, o anda dabir kez dahasahipleniriz.

Her 19 Ma-y›s’ta onun ar-kas›ndan bizde ineriz Ban-d›rma Vapu-ru’nun iskele-sinden, her 12Haziran’da bizde var›r›zonun yan›nda Amasya’ya, Tem-muz’larda Erzurum Kongre-si’nde, Eylül’lerde Sivas Kongre-si’nde biz de yerlerimizi al›r›z...

Sonra y›l›n son ay›n›n, songünlerinin Orta Anadolu k›fl›naald›rmadan, “Çekmeye kalksangelmez, itmeye kalksan gitmez”

bir otomobille, biz de geliriz An-kara’ya onun pefli s›ra.

Her y›l›n 23 Nisan’›nda, biz detoplan›r›z onla TBMM’de... 29Ekim’lerde cumhuriyetin kuruluflu-nun sevincini, 30 A¤ustos’larda zafe-rimizin coflkunu biz de yaflar›z onla.

Ve her y›l 9 Eylül’de, biz degireriz ‹zmir’e,onun ad›mlar›-n› izleyerek...

Sonra 10Kas›m’lar› geti-rir her y›l›nsonbaharlar›...

‹flte o za-manlar bir bu-¤udur kaplargözlerimizi...‹çine dumankaçm›fl gi-bi yaflar›r, çev-resini dumanalm›fl gibi ya-fla dönüflürgözlerimiz.

Biz hery›l›n her 10K a s › m ’ › n d a

Atatürk’ü yitirdi¤imiz için a¤lar›z. Kimbilir flimdi de Atatürk, bu

ay kapak fotograf›m›zdaki üzülen,ac›yan, içinin s›zlamas›n› yans›tangözleriyle bak›yordur bize ve...

Galiba flimdi de o bizim içina¤l›yordur, takvimlerin her günüve her gecesi...•

Atatürk de Bizim ‹çin A¤l›yor, Galiba...

•Mete Akyol - Bütün Dünya•

Page 6: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

8 9

B üyük Türk milletinin bü-yük, güçlü ve ulu önde-

ri Atatürk, ba¤›ms›zl›k aflk›ylayakm›fl oldu¤un meflale, yurdu-muzun dört bir yan›na ›fl›k tut-mufl, kahraman ecdad›m›z› yekvücut hale getirmifltir. Bu birlik-telik ve inançla y›k›lmaz bir abi-de olan Türk’ün her ferdi tari-hi bir üstünlük, kudret ve bafla-r› göstermifltir.

Zaferden sonra silah› b›rak›paziz vatan›n kalk›nmas› için tümTürk halk›yla birlikte sürdürdü-¤ün ça¤dafl ve müreffeh Türkiyeolma yolundaki çal›flmalar ve ye-nilikler, bugün de Türklü¤ün veinsanl›¤›n yüksek de¤er yarg›lar›aras›nda yer almaktad›r.

Esaret alt›nda b›rakmadan bi-ze sa¤lad›¤›n bar›fl, hür fikir veyükselebilme ortam›nda vatan ev-

latlar›m›z t›pk› a¤açlar gibi yenifilizler vermeye ve yükselmeyedevam edecektir.

HHaarruunn RReeflfliitt HHaasseekkii,,‹‹ssttaannbbuull..

S adece bir düfltü yolculuk...Sadece bir düfl... 16 May›s

1919’da bu düfl yolculu¤una at›-lan ilk ad›mlar, kara talihimiziyenmek içindi. Ata’m ›fl›¤› yakt›;ama etraf hala simsiyaht›. Bununas›l ayd›nlatabilirdi?

‹flte “Bütün Dünya” simsiyaholan› ayd›nlatan bir cevap niteli-¤indeydi. Ata’ma ne mutlu sizingibileri yeni nesile b›rakabildi.Ama Ata’m sensizlik y›k›yor bizi,a¤›r tahribe u¤rad›k. “BütünDünya” a¤›r tahribat› biraz olsunhafifletiyor ama...

Sizden beklentilerimiz büyük

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul

[email protected]: 0216-456 2729

SizdenBize

Mektuplar

ve yükünüz çok a¤›r. Herfley içinsa¤ olun...

MMuussttaaffaa DDeenniizz SSaarr››kkaayyaa,,SSuullttaannhhiissaarr,, AAyydd››nn..

M erhaba Say›n Gürbüz Ev-ren, “Türkler Hakk›nda

Do¤rular› Söyleyen Yabanc›larda Var” adl› yaz›n›z› okudum vesizin rican›z üzerine düflüncele-rimi size iletmek istedim. Önce-likle sessiz kalmam›z›n enönemli nedeni bu konuda e¤i-timsiz b›rak›lmam›zd›r. Okullar-da ö¤renciler tarih dersini sade-ce s›navda baflar›l› olmak içinö¤reniyorlar (!) Üstelik “tarih”bilincinin henüz yerleflmemifl ol-du¤u bir dönemde... E¤itimdensonra gelen suçlu kurum da (sa-t›n al›nm›fl) medyad›r. Onbefl fle-hit verdi¤imiz flu ac› dolu gün-lerde kaç tane televizyon kanal›bu durumu protesto eden bir ya-y›n yapt› ya da kaç tane gazetebir türban sorunu kadar bu ko-nuya önem verip manfletten ha-ber yapt›? (Gözden kaç›rd›klar›mvarsa kusura bakmay›n.)

Terörü yok etmek için, kendi-mizi ispatlamaya çal›flt›¤›m›z mil-letlere ba¤›ml› oldu¤umuz flu dün-yada sizce ne kadar çabalarsakkendimizi do¤ru ifade edebiliriz?Ayr›ca neden baflkalar›n›n bizimhakk›m›zda iyi düflünmelerini iste-yelim? fiu anda ülkemin gelece¤ikonusunda o kadar karamsar›m kiiçimden geçenleri ifade edecekkelime bulam›yorum.

Son olarak, ben Türk’sem, bafl-kalar›n›n benim ›rk›m hakk›ndane düflündü¤ü beni hiç mi hiç ilgi-lendirmiyor. Ülkemin gençli¤iözentilik peflinde koflarken, aka-

demisyenler terörü k›nayan biraç›klama yapmazken, ülkem–kimse itiraf etmek istemese de–art›k ba¤›ml› konuma düflmüflkenneyleyim benim hakk›mda iyi dü-flünen yabanc›y›!

AAyylliinn FFeett..

“D ost ac› söyler” diye bir sö-zümüz vard›r. Ben de “Bü-

tün Dünya”m›z›n dostu oldu¤umiçin flimdi size “ac›” söyleyece¤im.

Her sat›r›n› yararlanarak, bü-yük bir dikkatle okudu¤um “Bü-tün Dünya”m›n Eylül 2007 tarihlisay›s›nda rastlad›¤›m bir hata, be-ni derinden yaralad›.

Yaz›lar›n› severek ve bir-çok yeni bilgi ö¤renerek okudu-¤um Say›n Songül Saydam’›n“Devlet Benim” konulu yaz›s›-n›n bafll›¤›nda, Fransa Kral›IV. Lui’nin bu sözünün Frans›z-ca’s› yanl›fl yaz›lm›flt›. Do¤ru ola-rak yaz›l›fl› “L’etat C’est Moi”olan bu söz, benim güzel “BütünDünya”mda, “L’etat C’est Mai”olarak yaz›lm›flt›.

Yaz›n›n bafll›¤›nda bu hatay›görünce önce bunun bir dizgihatas› oldu¤unu sanm›flt›m. Fa-kat yaz›n›n içeri¤inde de ayn›hatan›n yinelendi¤ini görünce,bunun bir dizgi hatas› olmad›¤›-n›, üzülerek söylüyorum, bilgihatas› oldu¤unu anlad›m.

Bu tek harflik hatan›n beniçok üzdü¤ünü bilmenizi istiyo-rum. Bu beni ilk üzüflünüz. Uma-r›m son üzüflünüz olsun.

Sevgilerimi ve sayg›lar›m›sunar›m.

““DDoosstt”” NNeevviinn GGüürrkkaann,,EEmmeekkllii TTaarriihh ÖÖ¤¤rreettmmeennii,,

KKaayysseerrii..

Page 7: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce GaziMustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda flöyle der:

“Aziz Arkadafllar›m!

“H erfleyden evvel herinkiflaf›n yap›tafl›olan meseleye te-mas etmek isterim.

Büyük Türk milletine, onun bütünemeklerini k›s›r yapan çorak yolharicinde, kolay bir okuma yazmaanahtar› vermek laz›md›r... Buokuma yazma anahtar› ancak La-tin esas›ndan al›nan Türk alfabesi-dir. Basit bir tecrübe, Latin esas›n-da Türk harflerinin Türk diline nekadar uygun oldu¤unu, flehirde,köyde yafl› ilerlemifl Türk evlâtlar›-n›n ne kadar kolay okuyup yaz-d›klar›n› günefl gibi meydana ç›-karm›flt›r. Büyük Millet Meclisi’ninkarariyle Türk harflerinin kat’iyetve kanuniyet kazanmas›, bu mem-leketin yükselme mücadelesindebafll› bafl›na bir geçit olacakt›r.Milletler ailesine, münevver yetifl-tirmifl büyük bir milletin dili ola-rak girecek olan Türkçeye bu yenicanl›l›¤› kazand›racak olan Üçün-cü Büyük Millet Meclisi, yaln›zebedî Türk tarihinde de¤il, bütüninsanl›k tarihinde de mümtaz birsîma kalacakt›r...”

***‹flte o 1928 y›l›nda Adana’da

Maarif Emini (Milli E¤itim Müdü-rü) olarak bulunan, sonraki y›llar-da Sinop’tan milletvekili olan(1943-1946) ve o tarihlerde ya-y›mlad›¤› Tanzimat’tan sonrakiTürk edebiyat› üzerindeki incele-me ve yap›tlar›yla “edebiyat tarih-

çisi” olarak ünlenen ‹smail HabibSevük (1892-1954), biri 27 A¤us-tos 1928’de, di¤eri, Türk HarfleriKanunu’nun kabul edildi¤i 1928Kas›m ay› içinde, o günlerin öne-mini, duygu yo¤unlu¤unu, heye-can›n›, coflkulu, gösteriflli ve süs-lü anlat›m›yla dile getiren iki ko-nuflma yapar.*

Bugün, yaln›z tarihsel de¤il,birer ibret belgesi niteli¤indekibu konuflmalar›n –ki Adana’da 27A¤ustos’ta yap›lan ilk konuflma-n›n befl bin kifliyi aflk›n bir toplu-lukça izlendi¤i not edilmifltir–unutuldu¤u, belki de unutturul-mak istendi¤i köflesinden, bir ke-re daha, gün ›fl›¤›na ç›kartmakgere¤ini duyuyorum.

(Konuflma metinlerini asl›naba¤l› kalarak yazd›m. Bugün kul-lan›lmayan baz› sözcüklerin yan›-na ayraç içinde anlamlar›n›, ogünkü söylenifliyle sözlüklerdeyer almayan baz› sözcüklerin ya-n›na da köfleli ayraç içinde aç›kla-malar›n› ekledim.)

YYeennii HHaarrfflleerriinn KKaabbuullüü“Ey ümmî (okuyup yazmadan

yoksun) kalan vatandafllar›m; eyokuyup yazmay› ö¤renemeyenler,sizlere hitap ediyorum!

“D ünyan›n her lisa-n›nda ve her ede-biyat›nda cehli ka-ranl›¤a, ilmi nura

benzetirler. Ey karanl›¤a bakan-lar, ve mezara kadar ayd›nl›kümidine veda edenler; sizlere hi-tap ediyorum!

“Âman›n (körün) ne oldu¤unubilirsiniz; gözlerinin içinde ebedîkaranl›¤a gömülüdür, mezara kadarda öyle gidecektir; mütevekkil (ka-

10 11

Türkiye Büyük Millet Mec-lisi’nde “Türk HarflerininKabul ve Tatbiki Hakk›n-da Kanun” 1 Kas›m

1928’de kabul edildi.Gazi Mustafa Kemal, kanunun

kabulünden önce, 9 A¤ustos akfla-m› ‹stanbul’da Sarayburnu Par-k›’ndaki bir toplant›daLatin harflerine iliflkinkonuflmas›nda halkaflöyle sesleniyordu:

“Arkadafllar, güzeldilimizi ifade etmekiçin yeni Türk harfle-rini kabul ediyoruz.Bizim güzel, âhenkli,zengin lisan›m›z, yeniTürk harfleriyle ken-dini gösterecektir...

“Yeni Türk harfle-rini çabuk ö¤renmeli-dir; [onlar›] her vatan-dafla, kad›na, erke¤e,hamala, sandalc›ya ö¤retiniz. Bu-nu, vatanseverlik, milliyetseverlikvazifesi biliniz. Bu vazifeyi yapar-ken düflününüz ki, bir milletin, birtoplumun yüzde onu, yirmisi oku-ma yazma bilir, yüzde sekseni,doksan› bilmez; bu ay›pt›r. Bundaninsan olanlar›n utanmas› lâz›md›r...

“Milletin yüzde doksan› okumayazma bilmiyorsa, hata, Türk’ünseciyesini anlamayarak, kafas›n›birtak›m zincirlerle saranlar›nd›r...”

Gazi, Sarayburnu konuflmas›n-dan sonra 23 A¤ustos, Tekirda¤’da;26 A¤ustos, Bursa’da; 1 Eylül, Ça-nakkale’de; 2 Eylül, Gelibolu’da;

15 Eylül, Sinop’ta; 16Eylül, Samsun’da; 18Eylül, Amasya’da; 19Eylül, Tokat ve Si-vas’ta; 20 Eylül, fiar-k›flla ve Kayseri’deTürk harfleriyle ilgiliverdi¤i dersler yan›n-da halk›n, özellikle dememur ve ö¤retmen-lerin yeni harflere ilgi-sini denetliyordu.

21 Eylül’de Anka-ra’ya dönen Gazi,mutlulu¤unu ve hal-k›na teflekkürünü

flöyle aç›klam›flt›:“Türk milletinin, hay›rl› oldu¤u-

na kanaat getirdi¤i bu yaz› mesele-sinde bu kadar yüksek fluur (bilinç)ve intikal (anlama, kavrama) ve bil-hassa istîcal göstermekte (sab›rs›z-lanmakta) oldu¤unu görmek benimiçin cidden büyük bir saadettir.”

Türk Dili

OrhanVelidedeo¤lu

Türk Harflerinin Kabulü

“Büyük Türk milletine, onun bütün emeklerini k›s›r yapan çorak yol haricinde, kolay bir okuma yazma anahtar› vermek

laz›md›r... Bu okuma yazma anahtar› ancak Latin esas›ndan al›nan Türk alfabesidir. Basit bir tecrübe, Latin esas›nda Türk harflerinin Türk diline ne kadar uygun oldu¤unu, flehirde, köyde yafl› ilerlemifl Türk evlâtlar›n›n ne kadar

kolay okuyup yazd›klar›n› günefl gibi meydana ç›karm›flt›r.”

Page 8: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

derine boyun e¤mifl), ümitsiz, koyubir zulmet (karanl›k) içinde yaflar.Fakat bir gün, bir mucize, bir füsun(sihir), bir ameliyat onun gözleriniaç›vermifltir. Oh, ebedî karanl›ktan›fl›¤a kavuflur. O âma ne kadar se-vinmifltir, de¤il mi? O sevincin sa-adeti ne hudutsuzdur, de¤il mi?

“E y ümmî vatandafl! ‹fl-te sen de flimdi öylebir mucize önünde-sin. Sen ki okuma

yazmaya ölüme kadar veda etmifl-tin. Senelerce ve senelerce u¤rafla-rak cehlin karanl›¤›ndan kurtulma-na hiç imkân yoktu. ‹flte GGaazzii, sa-na flimdi bu imkân› verdi. Bir ikiay u¤raflacaks›n; bir iki ay de¤il,hattâ bir haftal›k emekle, iflte me-zara kadar tafl›yaca¤›n o karanl›kgitti ve sen de okuyup yazanlar›ngündüzü ve nuru içinde olacaks›n.

“fiimdiye kadar biz ayd›nl›kta,siz karanl›kta, birbirimizi tan›m›-yorduk. Art›k o gece, GGaazzii’nin flim-flekli parmaklariyle, siyah bir ke-fen gibi y›rt›ld›. Art›k siz de, biz dehep gündüz içindeyiz. Geceler iflteas›l flimdi gündüz oldu! (Bravosesleri, alk›fllar)

“Ey münevverler (ayd›n kifli-ler), ey yeni harfleri okuyup ya-zanlar! Sizlere sesleniyorum; ye-ni harfleri bilmeyene nerederastlarsan; sokakta, kahvede, heryerde, ona bu harfleri ö¤retmeyemecbursun. Bunu sana yaln›zGGaazzii emretmedi, millet de sen-den bunu istiyor. Bu senin hemhakk›n, hem vazifen, hem flere-findir. Biri ç›kar da ‘bana zorlam› ö¤reteceksin’ derse, ‘benimhürriyetim yok mu’ derse... Ha-y›r, ey böyle diyen ve böyle dü-

flünecek olan! Sorar›m sana, buarz üstünde (yeryüzünde) da¤-lara ç›km›fl tek bafl›na yaflayanm›s›n? Sen ki bu milletin ferdisin,milletin muzafferse sen de ma¤-rur, milletin ma¤lûpsa sen demünhezim (bozguna u¤ram›fl);milletin zenginse sen de müref-feh (varl›kl›), fakirse sen de bed-baht (mutsuz), milletin müstakil-se (ba¤›ms›zsa) sen efendi,milletin esirse sen de kölesin!Hangi hürriyet; iflte bin bir ba¤-la milletine ba¤l›s›n, bütün mu-kadderat›n (yazg›n) milletininmukadderat›na perçinlenmifl;hangi hürriyet?..

“‹flte yeni harfler bütün milleteteammüm edince [taammüm: yay-g›n duruma gelince], bütün milletmes’ut olacak. Milletin saadetinekasdedene düflman diyoruz, onakarfl› silahlan›yoruz. Sen de öyledüflünmekle bu milletin saadetinekasdetmifl olmuyor musun?

“Ey münevver, milletine savleteden (sald›ran) eli k›rmak nas›l va-zifense, milletinin saadetine kasde-decek o zihniyeti k›rmak da öylevazifendir. Kara hürriyet yok, kendihodgâml›¤›n› [hod-kâm: bencil] mi-lletinin bedbahtl›¤›nda arayan hür-riyet yok. fiimdiye kadar felaketleriyenmek için harpler yapt›k; flimdide saadet harbini yapmaktay›z.

“H aydi, ey saadetharbinin mücahit-leri; ey yeni harf-leri nurdan birer

süngü gibi takanlar; haydi, Bafl-kumandan emir verdi, hep bir-den ileri!..”

(fiiddetli ve sürekli alk›fllar)***

12 13

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Türk Harflerinin Kabulü

Türk harflerinin TBMM’dekabulünü izleyen ilk gün-lerde yap›lan ve sankiArap harfleriyle konuflu-

yormufl gibi sunulan; ama onlar-dan kurtulman›n sevincini yans›-tan, çok sanatl› ikinci konuflma:

EEsskkii HHaarrfflleerree VVeeddaa HHiittaabbeessii“Çöller ve nebiler (Tanr› buyru-

¤unu bildiren kimseler) diyar›ndankalkarak bundan tam on as›r ev-vel, bafl›n›zda akeller [Arap erkek-lerinin bafllar›na örttükleri geniflörtünün kaymamas› için bafla ge-çirilen ayarl› çember: agel], s›rt›-n›zda mefllahlar [Arap ileri gelenle-rinin giydi¤i bütün bedeni örtenuzun ve kolsuz üstlük: mafllah], bi-zim içimize girdiniz. Hem de bireve bir misafir girer gibi de¤il, birmahlülde bir mâyî erir gibi (eriyi-¤e kar›flm›fl s›v› gibi), bir ci¤ere birhava sokulur gibi, bir hüviyeti(kimli¤i) baflka bir hüviyet yapargibi bütün benli¤imize kar›flarakve bütün benli¤imizi kar›flt›rarakbin sene evvel içimize girdiniz.

“Bu bin sene içinde Türk dehas›sana nelerini vermedi ve sen onunnelerini almad›n? Hattatlar seninkarfl›na geçti; çatlak kam›fl kalemisar› (tunç) divitin içindeki siyah mü-rekkebe bat›rarak, de¤irmi minder-ler üstünde belleri bükük, bir dizikalk›k, tam bin sene boylar›n›z› da-ha ahenkli, kamburlar›n›z› daha yu-muflak, flekillerinizi daha mevzun(ölçülü) yapmak için, tam bin sene,gözlerinin nûrunu ve dehalar›n›n ib-da›n› (yarat›c›l›¤›n›) döktüler. O ka-dar ki, sevgilinin endam›n› o hatlar-daki eliflere ve yârin çeflman›n›(sevgilinin gözlerini) hatlardaki vav-lar›n (Araplar›n “v” harfi) gözlerinebenzetmek adetimiz olmufltu!

“Kad›na f›trat›n (yarat›l›fl›n) endilber fliiri derler. Ressam›n f›rças›ve heykelcinin kalemtrafl› Allah›nyaratt›¤› o fliirden bile daha mü-kemmelini yaratm›fl! Ah mefllahl›harfler, bin sene evvel geldiniz,Türkün dehas›na dediniz ki: o f›r-çay› at, bu kam›fl kalemi al, o ka-lemtrafl› f›rlat, bu tunç diviti önünekoy, o kad›n› ve o tabiat› b›rak, bi-zi güzellefltir. Ah, bin sene bize bu-nu yapmayayd›n›z, biz bin sene sa-nata ve befleriyete (insanl›¤a) kimbilir ne lâyemut bedialar (ölümsüzgüzellikte yap›tlar) verecektik.

“Yaln›z befleriyete karfl› müftehirolacak (övünülecek) de¤il, befleriye-ti kendimizle müftehir edecek oeserlerden tam bin sene mahrumkald›k. ‹flte as›l bu hüsran›n azameti-ne (beklenene ulaflamaman›n yaratt›-¤› ac›n›n büyüklü¤üne) a¤l›yoruz!..

“N e malûmm›ydi, di-yorsunuz; öyle dâhiressamlar ve hey-keltrafllar yetifltire-

ce¤iniz neden belli miydi, demekistiyorsunuz? Yok, bundan, bir bafl-kas› flüphe etse bile sizin buna birzerre flüpheye hakk›n›z olamaz.Bak›n›z sizin o e¤ri bü¤rü flekilleri-nizi FFuuzzuullîî eline ald›, onlardan yap-t›¤› her m›sraa titreyen ve titretenbirer kalp koydu. O m›sralardanmürekkep (oluflturulmufl) her fliireelemden bir umman derinli¤i verdi,o çaprafl›k m›sral› fliirler ebediyyeteh›çk›r›yor. NNeeff’’ii, senin flekillerindendizilmifl m›sralar› birer mi¤fer gibiyekdi¤erine çarpt›. Onun elindehavas›z kalm›fl bir kartal gibi hay-k›rd›n! NNeeddiimm’in elinde ise seni birbillûr zemzeme (na¤meli ses, ezgi)ve bir gümüfl fuvvara [fevvar ’dan

Page 9: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

fevvâre: f›skiye] sand›k. Zevk-ü ta-rapla nak›fll› fluleler serpen bir“flehrâyin” gibi (zevk ve nefle ilesüslü p›r›lt›lar saçan gösteriflli flen-likler gibi) gözlere nur ve kalpleresurur [sürûr : sevinç] oldun.

“M efl’aleleri yanarda-¤›n a¤z›ndan tutufl-turunuz. Ateflten bi-rer pervaz halinde

(uçuflan atefller gibi) karanl›klar› y›rtay›rta her mefl’ale bir yere kofluyor.

“Nam›k Kemal’in elinde iflte buhale geldiniz. Her m›sra›n›z onunruhunun volkanlar›ndan alevlendi.Ve her m›sra bir mefl’ale gibi gitti¤ikalpleri alevlendirdi. Hâmit’in elinedüflünce de seni bazan homurtulubir girdibat [gird-bâd ’dan gird-ibad: dönerek esen rüzgar, girdap]gördük, bazan bir ishak (sesi doku-nakl› bir kufl) gibi terennümünü(güzel ve tatl› sesini) dinledik. Anoldu ki, arfla çakan flimflekler gibihaflmetli, an vard› ki bahçede aç›l-m›fl çiçekler gibi muattard›n (güzelkokuluydun). Hâflim ise seni gözle-rin görmeye al›flmad›¤› yeni ziyalar-la ve elmas trafl ifllemeli salk›mlarlabir âvize gibi parlatt› ve onun elin-de böyle âvize gibi salland›n!

“Bu millet bunlar› hem de se-ninle yapt›. Senin o akelli ve mefl-lahl› k›yafetini evire çevire, iri ke-mikli kelimelerimizi senin incezarflar›nda eze büze, baz› kelime-leri bir zürafa boynu gibi uzatarak,baz› kelimeleri cendereye konmuflgibi s›karak, bu millet bu ifli binsenedir bin bir emekle yapt›. Senikendimize intibak ettirece¤iz diyebin sene kendi güzel dilimizi inlet-tik. Bu bin senelik iniltiden ve bubin bir emekten sonra, sana bir

milletin verebilece¤i en son kemâ-li (olgunlu¤u) verdik. Lâkin ne bi-lelim, me¤er o en son kemâl sanaen kat’i zeval (yok olma) imifl!

“Ölüflün, diriliflimiz oluyor. Zara-r›m›z fâni (sona erici), kâr›m›z na-mütenahidir (sonsuzdur). Âtinin olayetenahiyetine, hâlin bu fâniyetifeda olsun! (Gelece¤in o sonsuzlu-¤u u¤runa, bugünkü durumun tüke-nifli gözden ç›kar›ls›n!) Bunu düflü-nüfldür ki, bize ölümünü düflündür-müyor. Kalan diri, istirapsa [›st›rap-sa] kalmas› neye? Giden ölü, îtilâ ise(yüceltilmifl ise) gitmemesi neye?Ferdin üzüntüsü, ki millete saadettir,o üzüntüden üstün zevk olamaz.

“Cenazeni teflyi ederken (u¤urlar-ken) gözlerde yafl yoksa sebep bu;kalplerimiz sevinçle çarp›yorsa se-bep bu, ruhlar›m›zda matemin rüku-detine bedel (durgunlu¤una karfl›l›k)hayatiyetin cûfl ve huruflu (coflkuluça¤lay›fl›) varsa sebep bu. Yeni haya-ta at›lanlar›n heyecan›, ufuktan ufkas›çrayanlar›n hamlesi, varl›klar› adem(yok), ademleri (yokluklar›) varedenlerin iradesi; geceleri parçalaya-rak sabahlar› açanlar›n, zamanlar› birbirine çarparak as›rlar› yekdi¤erindeçalkayanlar›n, tarihleri yerlere serni-gûn [ser-nigûn: bafl afla¤›, tepetaklak]ederek yerlerden tarihleri yaratanla-r›n iman›: Haydi, ey bundan on as›revvel çöller ve nebiler diyar›ndankalkarak, bafl›n›zda akeller, s›rt›n›zdamefllahlar içimize giren, bütün benli-¤imize kar›flarak bütün benli¤imizikar›flt›ran bin senelik harfler, haydi,ebediyen Allaha ›smarlad›k!..”•

[*] Taha Toros, Türk Hatipleri,Güney Matbaa ve GazetecilikT.A.O. 1950

14

Bütün Dünya • Kas›m 2007

[email protected]

15

Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 16’nc› sayfam›za bak›n›z

1. aristokrasi (frans›zca) –a) Aristoteles’in önedi¤i yönetimbiçimi b) soyluerki c) krall›kç) hanedanl›k

2. oligarfli (frans›zca) –a) tak›merki b) seçkinleryönetimi c) diktatörlük ç) tekkifli yönetimi

3. otokrasi (frans›zca) –a) kendi kendinin yönetimib) tek kifli yönetimi c) askeriyönetim ç) padiflahl›k

4. meritokrasi (frans›zca) –a) hak edenler yönetimib) iyilerin yönetimic) varl›kl›lar›n yönetimiç) hünerlilerin yönetimi

5. monarfli (frans›zca) –a) tek kifli yönetimi b) liyakatlikifli yönetimi c) az›nl›k yönetimiç) dinsel yönetim

6. plütokrasi (frans›zca) –a) mollalar yönetimi b) ço¤ulyönetim c) güçlülerin yönetimiç) varl›kl›lar›n yönetimi

7. demokrasi (frans›zca) –a) laik yönetim b) cumhuriyetc) ço¤unluk yönetimiç) seçkinler yönetimi

8. teokrasi (frans›zca) –a) dinsel bak›fl b) dinadamlar›n›n yönetimi c) ruhbans›n›f erki ç) dinsel yönetim

9. laiklik (frans›zca) –a) din karfl›t› yönetim b) devletifllerini dinin etkisi d›fl›ndatutmak, laisizm ç) dinsizlikç) dinsel özgürlük

10. cumhuriyet (arapça) –a) ulusal egemenlikb) ço¤unluk yönetimi ç) meflrutiyöneyim ç) halk yönetimi

11. sekülarizm (frans›zca) –a) dünyac›l›k b) yaflamsall›kc) dünyasall›k ç) öteki dünyakarfl›tl›¤›

12. fundamentalizm (frans›zca)– a) din yanl›l›¤› b) din ba¤l›l›¤›c) köktendincilik ç) dindarl›k

‹lk DersimizTürkçe

SaniyeÖzden

Page 10: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

16

1. aristokrasi (frans›zca) – soyluerki. He-men hemen tüm yönetim terimlerinde ol-du¤u gibi, Frans›zca’ya Yunanca’dan geç-mifl olan “aristokrasi”, “aristos” (en iyi) ileseçti¤imiz sözlüklerde oldu¤u gibi “yöne-tim”, “güç” anlam›na gelen “kratia” sözcü-¤ünün bilefliminden oluflmufltur. “Erk” söz-cü¤ü ise Öztürkçe’dir; “bir fleyi yapabilmegücü”, “iktidar” anlam›ndand›r.

2. oligarfli (frans›zca) – tak›merki. AntikYunanca’dan kalma, Türkçe’ye Frans›z-ca’dan geçme bu terim “birkaç kiflinin,bir küçük zümrenin yönetimi” anlam›n-dand›r. Belirli bir yönetim içinde etkinolan küçük gruplar da “oligarflik zümre”diye adland›r›l›r.

3. otokrasi (frans›zca) – tek kifli yöneti-mi. Bu sözcü¤ün de Türkçe’ye ulaflmas›üsttekiler gibidir. Bir hükümdar›n ya dabirkaç kifli d›fl›nda kimsenin yönetimdesöz sahibi olmad›¤› yönetim biçimi. Es-kiden “Mutlak›yet” denirdi, Öztürkçeönerisi “saltç›l›k”.

4. meritokrasi (frans›zca) – hak edenlerinyönetimi. Meritokrasi kavram›, aristokrat-lar›n bir sav› olarak do¤du. Ancak, aris-tokratlar›n mülkiyeti karfl›s›nda yeni birzengin s›n›f do¤unca (burjuvazi) bu kav-ram yeni zengin s›n›f› gösterir oldu. Bu-gün de tart›flmal› bir kavramd›r.

5. monarfli (frans›zca) – tek kifli yönetimi.Osmanl›’daki yönetim, padiflahl›k, tambir “monarfli”ydi. 19’uncu yüzy›lla birlik-te “Mutlak›yet” de dendi. Yeni Osmanl›-lar, kimi terimlerin Osmanl›ca’s›n› kullan-may› seviyorlard›.

6. plütokrasi (frans›zca) – varl›kl›lar›n yö-netimi. Eski Yunan uygarl›¤›nda tüm yö-netim biçimleri denenmifl ya da var olan-lara belirli bir ad verilmiflti. Plütokrasi bu-gün de “zenginler yönetimi, egemen züm-re yönetimi” anlam›nda kullan›lmaktad›r.

7. demokrasi (frans›zca) – ço¤unluk yöneti-mi. Art›k Türkçeleflmifl, daha do¤rusu ev-renselleflmifl bir sözcük olan demokrasi,Yunanca “demos” (halk, tüm insanlar),“kratia” (yönetim) kavramlar›n›n bileflimin-den oluflur. Bu sözcük de Türkçe’ye Fran-s›zca’dan geçmifltir.

8. teokrasi (frans›zca) – dinsel yönetim.“Theos” (tanr›), “kratia” (yönetim) sözcük-lerinin bileflimi olan terim, egemenli¤indin temsilcilerinde, ruhban s›n›fta oldu¤ubir yönetim biçimidir. Vatikan Devleti, ti-pik bir teokrasidir.

9. laiklik (frans›zca) – devlet ifllerini dininetkisi d›fl›nda tutmak, laisizm. Laiklik deAntik Yunan terimidir. Sözlük anlam›,“Siyasal ve toplumsal sistemin din vedevlet ayr›l›¤› ilkesine dayanmas›; bunusavunan anlay›fl”t›r.

10. cumhuriyet (arapça) – ulusal egemen-lik. “Cumhur” Arapça, “halk, umum, her-kes” demek. Latince “repubblica” sözcü-¤ünün tam karfl›l›¤›. Baflka hiçbir ayr›ca-l›kl› grubun, zümrenin ya da s›n›f›n de¤ilegemenli¤in tüm ulusta, tüm halkta oldu-¤unu yönetim biçimi.

11. sekülarizm (frans›zca) – dünyac›l›k.Asl›nda “dünya iflleri”, dünyevi ifller an-lam›nda kullan›l›r; ama sözcü¤ün köküLatince seeculum (dünya). Ahireti de¤ilde dünyan›n sorunlar›yla ilgili her fleyigözetmek, dünya ifllerini önemseyerekdevleti yönetme biçimi anlam›ndaki söz-cük, Frans›zca “Secularisme”den geçmifl.Türk Dil Kurumu “dünyac›l›k” olarak ta-n›mlamakta; ama “zamansall›k” kullan›-m› da unutulmamal›.

12. fundamentalizm (frans›zca) – kökten-dincilik. En çok kullan›lan sözcüklerdenbiri. Ama Türkçe’si “köktendincilk” deyayg›nlafl›yor; biraz özen gösterilse, tü-müyle yerleflecek de...

‹lk DersimizTürkçe

Yan›tlar

15’inci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

17

Mustafa Kemal Atatürk’ün naafl›n›n ‹stanbul’danAnkara’ya götürüldü¤ü 19 Kas›m 1938 tarihli

“Cumhuriyet” gazetesinin birinci sayfas›.

Lütfen sayfay› çeviriniz →

Page 11: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

18 19

Tabutu arkas›ndan, dün, bütün ‹s-tanbul’u bir etek gibi çekti götürdü.‹ki kilometreden fazla uzayan mev-kip, ilâhî bir sadelik ve huzur için-

de ona yak›fl›r bir vakarla a¤›r, a¤›r yürür-ken yüreklerden için için elem s›z›yordu.

Günlerden beri yafl döke döke kuru-mufl gözlerin k›zarm›fl derinliklerinde mil-lî kederin flüphesiz ifadesi okunuyor veonu ebedi makam›na u¤urlayan muzika-n›n hazin notalar› gönüllerin en hassas tel-lerini titretiyordu.

Gördüm ki, bu adam bizi sade bir mil-lî felaketten kurtarmakla, sade bizi dün-yaya tan›tmakla, sade bizi medeniyeteulaflt›rmakla, sade bize benli¤imizi ba¤›fl-lamakla kalmam›flt›. Ölümüyle bize ac›-

man›n, elemduyman›n vebir millî yasile millî vicda-n›m›z› s›zlan-d›rman›n daulviyetini gös-termifl, hattatatt›rm›flt›.

Ölüm, insanlar›n –marazi haller müs-tesna– hiç istemedikleri ve daima içtinapettikleri ac› bir fley. Onun için ölüme g›p-ta edilmez. Lakin ne bahtiyar adamm›fl, netalihli adam imifl! Büyük adamlar›n bafl›n-da belki en talihlisi imifl. Çünkü hayat›ndaher tuttu¤unda muvaffak oldu, her istedi-¤ini yapt› ve iyi yapt›; ve eserini emin el-lere b›rakarak gözünü yumarken kâinat›ard›ndan a¤latt›.

Ne Türk sanca¤› bir daha bu kadar bü-yük, bu rütbe flanl› bir cesedi örter, ne dün-ya bayraklar› bir daha bu kadar vakur, burütbe asil bir ölümün önüne serilebilir.

O bir kere do¤mufltu, bir kere öldü...•

Tan, 20.11.1938

Yeni Türkiye Ankara’da do¤du. Ankara, 1923’tensonra her gün bir safha daha tekemmül edenmanzaras› ile, yeni Türkiye’nin bütün ümran veteknik inkiflaf›n› kendinde hulâsa eder: Harabe-

ler içinden f›flk›ran yepyeni bir flehir; ink›razlar içindenf›flk›ran yepyeni bir vatan. ‹nk›lâb›n bütün mutlak vemücerred, göze görünmeyen k›ymetlerini, mücessemifadesinde, teker teker müflahadeye imkan verecek tarz-da gözönüne koyan Ankara, bize her zaman, Atatürk’ünbafl›nda gizli modern ve mâmur bir Türkiye rüyas›n›ebedi ve aç›k bir resim halinde göstermifltir: Atatürk’üntahakkuk ve tecessüm etmifl en güzel rüyas›d›r.

Bugün onun cenazesini karfl›layan Ankara, gözleri-ni bir yumsa, on befl sene evvel g›rtla¤›na ç›kan batak-l›¤›n ve on befl sene evvel g›rtla¤›n› kurutan bozk›r›nnas›l bir harikulâde istihale ile flimdiki modern flehredönüverdi¤ini hat›rlayacak, sonra da, gözlerini açar aç-

maz, iki vatan, iki devir,iki tarih aras›ndaki fark›derhal karfl›s›nda bula-cakt›r. Bu mucizeli isti-haleyi yapm›fl insanlar›nbafl›nda gelen Ata-türk’ün trenden ayakla-r›yla de¤il, baflkas›n›nelleriyle ve dimdik de¤il,

tarihin en k›ymetli, fakat en hazin hediyesi halinde, birtabut içinde indirildi¤ini görünce, ne kadar a¤lasa, dö-¤ünse, y›rt›nsa yeridir.

Fakat Ankara bir flehir halinden bir sembol halineyükseleli çok var. Ankara art›k ne sadece bir flehir, nesadece bir vilayet, ne de sadece bir merkezdir; bir vatan,bir zafer ve bir ink›lâp hulâsas›d›r. Atatürk’ün de bir in-san halinden bir sembol halinde yükselifli yeni de¤ildir.Atatürk de ne sadece bir insan, ne sadece bir fief, ne sa-dece bir kahramand›. Bir millet, kollektif bir fluur, millîbir kudret hulâsas›yd›.

Bu iki sembol flimdi tek bir cevher halinde birlefliyor.Bu cevhere Türkiye’nin Bafl›, Kalbi, Ruhu, ne dersenizdeyiniz, fakat unutmay›n›z ki, O mezar›n içinde de¤ildir,O canl› bir vatan hulâsas›d›r ve mezar onun içindedir.•

Cumhuriyet, 21 ‹kinciteflrin (Kas›m) 1938

G›pta EdilenYegane Ölü

Burhan Felek

Ankara Ve Atatürk

Peyami Safa

ÖlümünAc›s›ylaYazd›larBu bölümdeki yaz›lar,tan›nm›fl yazarlar›m›z›nO’nun ac›s›yla kalemeald›klar› ve 10 Kas›m1938 tarihini izleyengazetelerde yay›mlananyaz›lardan derlenmifltir.

Page 12: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

20 21

Gençler:Bundan yirmi sene önce ben

de sizin gibi bugün a¤lad›¤›n›z,ça¤lad›¤›n›z gibi dertli, elemli,coflkun ve ateflliydim. Ben de si-zin gibi kürsüler üstüne ç›kar, engür sesimle yaslar›m›, hicranlar›-m› hayk›r›rd›m. Bundan yirmisene önce, ben de sizin gibiyumruklar›m› göklere kald›r›r,karfl›mdaki genç kalabal›¤› yüre-¤imden kopan h›çk›r›kl› sözler-

le coflturur, kükretirdim. Fakatbütün bunlar ne içindi, bili-yor musunuz, gençler, biliyormusunuz? Can çekiflen vataniçindi, ölen devlet içindi, bafls›zve periflan kalan millet içindi.

G›pta ediyorum size, gençler;siz de bugün hayk›r›yorsunuz,a¤l›yorsunuz; yasl› ve hicranl›s›-n›z; dertli ve elemlisiniz. Fakatne için ve kimin için? Bizim ölü-müne a¤lad›¤›m›z vatan› kurta-ran için, y›k›lan devleti yenidenkuran için, bafls›z ve periflanTürk milletine bafl olan kahra-man için... O’nun hat›ras›n› ana-rak, O’nun ölümüne yanarak,O’nun hür yaratt›¤› vatanda, an-cak istiklâl havas›n› içmifl gö¤üs-lerinize O’nun sevgisi, O’nungururu dolarak a¤l›yorsunuz. Si-ze g›pta ediyorum. Do¤um tari-

hiniz, ‹stiklâl mücadelesinin do-¤umuna rastl›yor.

Size g›pta ediyorum, gençler;kara bayraklarla ink›raz› remze-dilmifl bir devrin ac›, öldürücüzehrini tatmaks›z›n O’nun açt›¤›tarihi ça¤›n içinde dünyaya gel-diniz. Size g›pta ediyorum.

Sözleriniz beni a¤latt›. Gözle-riniz beni a¤latt›. Ölümüne a¤la-d›¤›n›z büyük insan, sizi dinle-yenler aras›nda bulunsayd›, (ahbulunsayd›...) kimbilir, O nas›lcoflar, taflar ve bahtiyarl›klar›nen ilâhîsini nas›l bir heyecantufan› içinde duyard›. En çokduyan O idi. Öyle duymasayd›siz, bugün böyle her kula nasipolmaz bir asaletle atefl dolu yü-reklerinizi bu kadar necip birboflal›flla milletin kalbine döke-bilir miydiniz?

Gençler, size g›pta ediyorum;koskoca Türk milletine, O’nu a¤-latmak emniyet ve tesliyet verebil-diniz. Sizden önceki nesilden olupda Büyük Ata’s›ndan ödev alm›flbulunanlar, yar›n size, ellerindekivazifeyi teslim ederlerken fanilerevadedilmifl huzur ve gururun enyükse¤ini hissedecekler.

Size g›pta ediyorum, gençler;on yedi milyona istikbali iflaretve ebedilî¤i hissettirdiniz. Vatantopra¤› üstünde vücuda getirdi-¤iniz kalabal›¤›n kaynayan, co-flan, koyu sath›n›, aziz Ata-türk’ün göklerden yere aksedengölgesi olarak takdis ediyorum.Gençler, size g›pta ediyorum; si-ze g›pta ediyorum gençler!...•

Tan, 19.11.938

Ata’n›n naafl› Ankara’da.O’nu, evvelki gün ‹stanbul,görülmemifl bir teessür veheyecanla son defa selam-

lam›flt›. Dün de, ‹zmit’ten itibarenAnkara’ya kadar demiryolu güzergâ-h›ndaki yüzlerce kilometrelik Anado-lu topra¤›, her kar›fl›n› ayr› ayr› kur-tard›¤› yerler, onun son geçifli önün-de gözyafllar› dökerek e¤ildi. Bugünde Ankara, kendi yaratt›¤› flehir, onason hürmet ve tazim vazifesini a¤la-yarak yapacak. Devlet merkezininDevlet fiefi’ne son selam›nda, yaln›z

Ankara’n›n de¤il, bütün Türkiye’ninve bütün dünyan›n selam ve hürme-ti mündemiç bulunacakt›r. Bugün,Ankara’da bu Büyük Türk’ün naafl›önünde e¤ilen bütün medeniyettir,bütün insanl›kt›r. Çünkü bu BüyükTürk, ayn› zamanda büyük insand›rve medeniyetin en büyük hâdimle-rinden biridir.

‹htiyar dünya, nice büyük fatih-ler, cihangirler gördü; fakat bunlar›nbirço¤u, kan selleri üstünde yüksel-diler, maddeten yükseldikçe manenalçalanlar› çoktur. Bütün dünyayatahakküm etmek h›rslar›, onlar›n de-halar›n›, medeniyeti yiyen bir devhaline getirdi. Halk adam› olarak iflebafllad›lar, fakat zafer onlar› sarhofletti; demokrat iken despot, halk ço-

cu¤u iken halk› hor görüp imparatoroldular. Kendileri için can veren hal-k›n kemikleri üstünde kurduklar›saltanat› halk› ezmek için kulland›-lar. ‹nsan olduklar›n› unutarak in-sanl›¤› çi¤nediler. Cihangir olarakülkeler fethettiler; fakat medeniyetinkalbini fethedemeden bu dünyadangöçtüler. Atatürk, bu çeflit büyükadamlardan olmad›. O, Türk yurdu-nu kurtard›ktan sonra k›l›c›n› k›n›nakoydu. Vatan› parçalanmak tehlike-si varken bir harb ilâh› olan bu Bü-yük Türk, memleketini ve milletinistiklâlini kurtar›nca hemen bir sulhperisi oldu. Kendisine inanan vegösterdi¤i yolda can veren halkkütlelerini, yeni maceralar peflindekoflturmad›, öldürtmedi. Halk çocu-¤u oldu¤unu asla unutmad›. Bunuunutmad›¤› için de, hep halk içindeve halk için çal›flt›. Kendini dahafazla yükseltmek için, aras›nda ya-flad›¤› halk› yükseltti. O baflbu¤luk-tan tacidarl›¤a inmedi, fakat halk›nbafltac› oldu. O, kurtard›¤› memle-keti, tarihte çok görüldü¤ü gibi, tek-rar bat›rmad›; milleti ben kurtard›m;hayat›n› bana borçludur, ne istersemyapar›m, diye düflünmedi. Bir hasta-y› ölümden kurtaran doktorun nas›lo adam› öldürmeye hakk› yoksa, bi-lâkis daha sa¤lam yaflatmak, nas›lvazifesi ise, O da, öyle yapt›; mille-tin nabz›n› elinden b›rakmad› vekendi ölürken onu, güzel, sa¤lam,kuvvetli ve ebed-payidar olarak b›-rakt›. ‹nsanl›¤a, medeniyete hizmetetti¤i içindir ki bugün Ankara’da ta-butu önünde bütün insanl›k ve me-deniyet hürmetle e¤iliyor ve mate-mini tutuyor.•

Cumhuriyet, 21 ‹kinciteflrin (Kas›m) 1938

Size G›ptaEdiyorum

Hasan Ali Yücel

HuzurundaDünyan›n

E¤ildi¤i Adam

Abidin Daver

Page 13: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Gözlerimi yanan meflalelere dald›rd›m. Bunlaruzanm›fl kollar›m›z ki, avuçlar›na tutuflan gönül-lerimizi atm›fl›z, alev alev yan›yor. Alev alev ya-nan gönüllerimize gözlerimi dald›rd›m. Ne ilâ-

hî bir yan›fllar› var! Bunlar, öyle alevler ki, kendilerini per-vanelere de¤il, h›çk›r›klara tavaf ettiriyor ve bu h›çk›r›klarbitmiyor. Bir kap›dan girip bir kap›dan ç›kanlar›n her bi-ri bu kubbeye bin yeni h›çk›r›k kat›yor. Bu kubbe alt›n-da hava kalmam›flt›r, h›çk›r›k teneffüs ediyoruz.

K›rk sekiz saatten beri uykusuzum. Bu mihrab›n öylebir cazibesi var ki, ayr›l›nm›yor. Ancak dizlerimin derma-n› kesilince iç salonlardan birine giriyor, bir kanapeye ili-flip Saray’›n çak›ll› yollar›n› dolduranlara bakarak birazdinleniyor tekrar oraya dönüyorum ve ne zaman orayadönsem de¤iflmeyen iki fley görüyorum:

Tabut befl adam.Halk ak›n ak›n geçiyor, ordunun en temiz çelikten

sayg›s›n› sunan bilekler de¤ifliyor, polisler de¤ifliyor, fa-kat yanan alt› meflalesi ile bu ta-but ve bu siyah elbiseli befladam de¤iflmiyor. Topuklar›n›askerce birlefltirmifller, tabanla-r›ndan parkeye yap›flt›r›lm›fllar-m›fl gibi, dondurulmufllarm›fl gi-bi k›m›ldamadan oradad›rlar.

Bunlar befl adamd›r ki, yafla-d›¤› devirde yaflam›fl, ölmeyi bi-

le herkesin bir nimet sayd›¤› büyü¤ün yan›nda, onunlabir çat› alt›nda yirmi y›l bulunmufl olmak gibi eflsiz bir sa-adeti tatm›fllard›r:

Gece yar›s›ndan bir saat sonra, sayg› seli dinince, nö-bet de¤ifltiren generallerin ard›ndan, onlar›n da, can ev-lerinden vurulmufl gibi yorgun ad›mlarla iç salonlara geç-tiklerini gördüm. Onlar› konuflturmadan, K›l›ç Ali’denbirkaç hat›ra, Mehmet’ten son günlere ait birkaç not al-madan yahut onlar›n konufltuklar›n› duyup kaydetmedenbu tarihi geceleri dilsizlikten kurtarmaya imkan m› vard›?Dolmabahçe’nin bir labirenti and›ran bombofl dar kori-dorlar›n› dolaflarak son tarih kongresinin topland›¤› bü-yük salona gelince, generaller paltolar›n› giyip veda etti-ler, saylavlar Baflyaver Celâl’in odas›na girdiler.

Bir an gözlerim generallerden birine, Selimiye ku-mandan› genç Osman Tufan’›n levent endam›na tak›ld›.Onun bir gün evvel bu sarayda ö¤le yeme¤inde söyledi-¤i flu sözleri tekrar duyar gibi oldum.

2322

Dolmabahçe’deSon Gece

Nizamettin Nazif

“Tabutu generaller tafl›yacakdedikleri zaman Ata’n›n bir seya-hat esnas›nda bana okuttu¤u birfliiri hat›rlad›m:

‘Çekmez küre’nin s›rt› bu tabu-tu cesimi...’

“Bu böyledir de, be heyAtam, ya benim s›rt›m bu tabutunas›l tafl›r?”

Sonra Baflyaver’in odas›na do¤-ruldum. Dolmabahçe Saray›’n›n buodas›na, salona iki kap›s› olan birkoridordan geçilir ve yan›nda nö-betçi yavere mahsus bir baflka kü-çük oda vard›r.

Kap›s› aç›kt›. ‹çeriye bakt›m.Yaver fiükrü bir büyük rütbeli su-bayla konufluyor ve bir koltuktasaylav Cevat Abbas gözlerini meç-hul bir köfleye dald›rm›fl düflünü-yor. Hafif hafif sesler gelen Baflya-ver odas›na girdi¤im zaman banabüyük bir nezaketle yer gösterdiler.

Burada adli t›p üstadlar›ndanDoktor Hayrullah da vard›. Bir da-kika sonra odaya Profesör NefletÖmer girdi ve Doktor Hayrullah,bana yar›da kalm›fl bir sözü tamam-l›yormufl zann›n› veren bir tav›rla:

“O gazete, bu haberi nas›l uy-durabilmifl?” dedi. “Atatürk’ün songünlerde sa¤ elini oynatamad›¤›iddias› sadece ay›p ve yaland›r. Nedemek? Felç mi gelmifl sa¤ elineki, bu el oynat›lamam›fl.”

Baflyaver Celâl ma¤mum birsesle onu teyit etti:

“Ben pazartesi günü akflam› ya-n›na girdi¤im zaman, kap›n›n önün-de durmufltum. Kolunu uzatt›, iflaretetti, yata¤a yaklaflt›m. Sonra sal› ak-flam›, Hasan R›za odaya girmiflti...”

Profesör Neflet Ömer sözü-nü kesti:

“Ben de oradayd›m.”

“Evet... Siz de orada idiniz...Hasan R›za, ‘Buz vereyim mi

efendim?’ dedi¤i zaman cevab›:‘Evet veriniz,’ olmufltu ve HasanR›za buz verdikten sonra, ‘‹yi geli-yor mu efendim?’ derken, kolunuyine oynatm›fl ve ‘Pek iyi,’ demiflti,çok iyi dikkat ettim.”

Doktor Hayrullah, pek muzta-rip bir sesle:

“Bu tarihi hadisenin bir tari-hi noktas› unutulmamal›d›r. Oüç çocuk gibi hastabak›c› dünya-da bulunmaz.”

Profesör Neflet ilave etti:“Evet... Mehmet, R›dvan ve

Binbir’in yapt›¤›n›, bir hastabak›c›yapamaz. Zira buna insan takatiyetmez. Bu üç çocuk onun bafl›ucundan dokuz ayda bir defa ay-r›lmam›fllard›r. Uyumad›lar, yemekyemediler ve bakt›lar.”

K›l›ç Ali derin derin içini çekti:“Nur içinde yats›n...”Odada bir an bir sükût oldu.

Bundan istifade ederek bir merak›-m› tatmin etmek istedim.

Adlî t›p üstad› Hayrullah’asordum:

“Fethimeyit yap›ld› m›?”

Hepsi hayretle yüzümebakt›lar. Doktor böyle birsuale muhatap olmaktanazap duydu¤unu ihsas

eder bir sesle mukabele etti:“Fethimeyit mi? Böyle bir fley

düflünmedik bile.”Baflyaver:“Dünyan›n en selahiyettar t›p

üstadlar› taraf›ndan o kadar dik-katle muayene edilmiflti ki...” dedi.“Bilinmeyen taraf› kalmam›flt›. Fet-himeyit neyi ö¤retecekti?”

Fikrimi flöyle izah ettim:

Page 14: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

“Geçenlerde RomanyaKraliçesi öldü, kal-bini ç›kard›lar, bey-nini ç›kard›lar. fiim-

di, kalbi çok sevdi¤i saray›n›n birköflesinde ve beyni müzededir.

“Pilsudski’ye de böyle yapt›lar...Sonra naafl tahnit edildi¤ine göre...”

Profesör Hayrullah, çok insa-ni bir sayg› içindeydi. Gözleri-ni dald›rarak:

“Bu haber do¤ru de¤il...” dedi.“Naafl tahnit edilmedi. Biz, burada-ki bütün tabipler Ata’n›n kalbini vebeynini saklamak cihetini akl›m›zabile getirmedik.”

K›l›ç Ali, dalg›n dalg›n: “Kalbi çarp›yor...” diye söylen-

di, “‹flte içerde. Beynine gelinceeseri meydanda.”

Profesör Hayrullah devam etti:“Bu cesedi profane etmek

olurdu. Böyle bir fleye cüret ede-mezdik. Hatta profane etmekten,kudsiyetini ihlal etmekten çekin-dik, bütün arzumuza ra¤men öp-medik bile.”

Bunun üzerine di¤er bir tarihinoktay› tesbit etmek istedim. Pro-fesör Neflet Ömer’den flu sualimecevap vermesini rica ettim:

“Hastal›k ne zaman deklareoldu?”

Profesör sualimi cevaps›z b›-rakmad›. Büyük bir nezaketle:

“Son Bursa seyahatinden veYalova’ya gelmezden önce.”

“Bursa’da iken Atatürk rahat-s›z m›yd›?”

“Maalesef... Evet.”Bu k›sa cevap ile içim burkulu-

verdi. Zira o seyahatinde Ata-türk’ün yan›bafl›ndayd›m. Günler-ce gece yar›lar›na kadar devlet ifl-leri ile u¤raflm›flt›. Bursa Belediye-

si’nin balosunda, ne nefleli kahka-halar›, ne dinç bir yürüyüflü vard›.Saatlerce dansetmiflti, saatlerceflark› söylemiflti.

“Bu hastal›k tedavi edilebilir mi?”“Maalesef hay›r.”“Bu hastal›¤a karfl› bir bünye-

nin azami ne kadar tahammü-lü olabilir?”

“Nihayet bir y›l; fakat böylesimilyonda birdir.”

“Atatürk ne kadar taham-mül edebildi.”

“On bir ay.”Adlî t›p üstad›, hem bir hakim

vakariyle, hem bir tabip selahiye-tiyle bu sözleri tasdik etti:

“Kendilerine t›bb›n bütün im-kanlar› ile, azami surette itinaedilmifltir. Bundan ötesine t›bb›naczi müsellemdir.”

O da gene bir k›sa sükûta gö-müldü. D›flardan çak›llar› çi¤neyenayaklar›n sesi geliyor, ar› kovan›u¤ultusu ile halk geçiyor, durma-dan, bitmeden geçiyordu flimdi he-pimiz sözleflmifl gibi bu seslere ku-lak vermifltik. Birden K›l›ç Ali elinidizine vurarak do¤ruldu:

“Son dakikas› görülecek fley-di...” dedi. “Kumanda eder gibi öl-dü. Dalg›nd›, birdenbire gözleriaç›ld›. Gözbebekleri ›fl›ldad›, t›pk›cephedeki gibi, bir emir vermekister gibi dudaklar› k›m›ldad›. Fa-kat bir fley söylemedi ve son nefe-sini verdi. Tam bir fief, bir Baflku-mandan gibi...”

Susam›flt›m, bir bardak su ara-mak için koridora ç›kt›m. Hademeyoktu. Salona geçtim kimse yok.koskoca salonlar bombofl.

Nöbetçi sivil memurlar›n otur-duklar› odaya do¤ru yürüdüm bir-den Mehmet’le karfl›laflt›m. Ata-

24 25

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Dolmabahçe’de Son Gece

türk’ün yata¤› yan›ndan dokuz ayayr›lmayan Mehmet, Bursa’dakibalo gecesi coflmufl, yan›na gelmifl.

“Nas›l?” demiflti “Var m› bizim-ki gibi bir baflka fief? Hangisi buderece halk›n içindedir? Eliniuzat, omuzuna dokun. Yan›bafl›n-da iflte...”

Ve yerden gö¤e kadar hakl›yd›.Bu saf memleket çocu¤unun osözleri kadar o anda ve her zamanhakikat olan ne vard›?

Susad›¤›m› unutuverdim. Birkenara çekildik, Ata’n›n son dokuzay›ndan bana flu sahneyi anlatt›:

“On beflinci y›l flenlikleri yap›-l›rken çok takatsizdi. D›flardan pat-lat›lan maytap seslerini iflitti:

‘Bu ne Mehmet?’ dedi. Ben sus-tum. R›dvan cevap verdi:

‘Gök gürlüyor galiba Atam’ di-yecek oldu. Güldü:

‘Çocuk mu kand›r›yorsun?’ de-di ‘maytap yak›l›yor, flenlik var...’

Yüzünde nuranî bir hal vard›. Bus›rada Saray’›n önüne bir vapur gel-mifl, ‹stiklâl Marfl› çalm›flt›, bir iki sa-niye kadar gözlerini kapad›, dinledi,sonra gülümseyerek gözlerini açt›:

‘Seviniyorlar...’ dedi. ‘Sevine-cekler tabii. Sevinmekte hakl›d›r-lar. On befl y›l Cumhuriyet... Busevinilecek neticedir.’”

Sonra cebinden ç›kard›¤› birresmi göstererek:

“Bu...” dedi, “En son elbiseliresmidir. Savarona’da ben çektim.Bunu ald›¤›m zaman... Çok rahat-s›zd›. Doktorlar asgari kuvvet sar-fetmesine dikkat ediyorlard›. Ecne-bi doktorlar›n geldikleri günler-deydi. Bir koltu¤a oturmufl, gözle-rini denize dald›rm›flt›. Öyle ma-sum, öyle içli bir hali vard› ki, ba-na çok dokundu. Atatürk’ün bu

samimi an›n› tesbit etmek hevesiy-le hemen makineme sar›ld›m veresmi ald›m.”

Ona sordum:“En son ne zaman gazete okudu?”“Sal› günü.”“Siz mi okurdunuz? Kendisi

mi okurdu?”“Hay›r. Bizzat kendisi al›r,

göz gezdirirdi.”Ve birdenbire benim devaml›

tecessüsüme isyan etti:“Yoksa siz yanl›fl m› düflünü-

yorsunuz? O son dakikas›na kadarhaf›zas›n› ve zekas›n› muhafaza et-ti, okudu. On beflinci y›l için yaz-d›rd›¤› nutkunu tashih etti. Ölü-münden bir gün evveline kadargünde iki defa muntazam t›rafl ol-du. Titizli¤inden, tertemizli¤indenzerre kaybetmedi. Zira Atatürk biran nefsine itimad›na kaybetmedi.Ölümü hiç hat›r›na getirmedi. ‹yi-leflece¤im, iyi olaca¤›m demekte›srar etti durdu.”

Gece yar›s›ndan sonra sa-at üç. Genifl mermermerdivenlerden bahçe-ye iniyorum. fiimdi ayak

sesleri dinmifl, kap›lar kapanm›flt›r.Lambalar› yanan odalardan birindeÜstünda¤, bafl›n› iki eli aras›na al-m›fl düflünüyor. Emniyet direktörüSalih K›l›ç telefonla konufluyor.Baflyaverin odas›ndan da bendenbaflka ayr›lan olmam›fl galiba.

S›rt›m› kamç›layan rüzgarla itileitile merasim kap›s›ndan geçiyorum.fiehir öyle bir sessizli¤e gömülmüflki Befliktafl caddesinin ç›narlar›ndandüflen yapraklar, uçurumlara devri-len kayalar gibi gümbürdüyor.•

Tan, 20.11.1938

Page 15: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

26

Büyük bir da¤›n etekleri alt›nda bulunanlar, tabi-at›n bu yüce flaheserini olanca ihtiflam› ile nas›lseyredebilirler? Görebilecekleri ancak bir iki ça-y›r, bir iki koruluk, dere, çiçekler, yemifller, ku-

zular ve çobanlard›r.Atatürk’e dair yaz› yazanlar, onu bütün unsurlar› ile kav-

rayamamakta, bunun için mazurdurlar. Sadece bir k›sm›n›,bir parças›n› anlatabiliyorlar. Kimbilir, as›rlar›n ortas›na çeki-lip uzaktan bakarak, onu oldu¤u gibi, bütün hututiyle tasviredebilecek dâhi müellifler belki sonradan zuhur eder.

O azametli mevcudun flu mütevaz› köflemde hayranl›klaseyretti¤im bir hususiyeti de, isminin tam müsemmas› oluflu-dur: Gazay› baflarm›fl, memleketi ›st›fa ettirmifl, kemalini bul-durmufl, milletinin babas› olmufltur.

Tarihin di¤er büyük kumandanlar›, ink›lâpç›lar›, ›slahatç›-lar›, onunla mukayese edilince, çocuk bücürlü¤ünde, bece-riksizli¤inde kal›yorlar. Öyle çocuklar ki, cemiyetin flu veya

bu parças›na meraksarm›fllard›r; bir saatmekanizmas›n› kur-calar gibi mevcut, ku-rulu bir fleyi bozmufl-lar; harabe haline ge-tirmifllerdir; yahut enbaflar›l›lar›, olsa olsa,parçalad›klar›n› te-mizleyip yerine taka-bilenler, cemiyettekibir k›s›m ifllemeyi dü-

zeltebilenler ki, bunlar da bahtiyar ve nadir ›slahatç›lard›r.Büyük kumandanlar›n “her zaferi bir harabe, bir medfen-

dir.” Büyük ink›lâpç›lardan hangisi “Bozdu¤undan daha iyi-sini yapabildi!” diye sarahatle, icma-› ümmetle gösterilebilir?

Bozdu¤unun yerine, hiçbir unsuru ziyan etmeksizin, yeniunsurlar yarat›p ilave etmek flarti ile, yepyeni, tamamen, mü-kemmel, her teferruat› cami ve alâl›¤› münazaünfih olmayaneserler yaratm›fl biri varsa, o da Atatürk’tür.

Tekmil muhitini eczas›na ay›rm›fl, ö¤renmifl; kiminin ne-rede, nas›l ve hangi anda daha iyi kullan›laca¤›n› kestirmiflve hiçbir zerreyi ziyan etmeden, hiçbir kuvveti aleyhine çe-virmeden, her mevcudu, hatta eski düflmanlar›n›, hatta mu-hali, hatta muz›r› faydal› yapm›fl, flaheserini kurmufltur.

Bu evsafta da onun benzeri yoktur.•

Akflam, 16 Teflrinisani (Kas›m) 1938

OndakiKullanmaKudreti

Vâ-NûAn›lar›n el feneriyle delâ-

letlerin ve ihanetlerin gir-daplar›n› ayd›nlatman›nheyecan› içinde Gazi’yi

an›yoruz. ‹ki Mustafa Kemal’denfani olan› yüce Allah’›n huzurun-da ebedi istiratgâh›ndad›r. Fikirle-rin, ideallerin ve ba¤›m-s›zl›klar›n Mustafa Ke-mal’i ayd›nl›k ufuklar›iflaret ediyor.

Kaç 10 Kas›m geçti?Gözyafllar›m›zdan kaçdeniz olufltu?

Türk’ün unutulmuflmeziyetlerinin gelece¤inyüksek uygarl›k ufkun-dan bir günefl gibi parla-yaca¤›n› müjdeleyen Ga-zi’nin manevi huzurunda-y›m. Elemim, umudun içiçe yar›nlara kofluyor.

Bir süreden beridirbir teslimiyetçi politikad›r gidiyor.Gazi’li günlerden eser yok... Neulusal duygular›m›z yafl›yor ne deulusal kimli¤imiz... “Ne mutluTürk’üm diyene” adeta eskimiflbir moda oldu.

Yanm›fl ve y›k›lm›fl bir impara-

torlu¤un külleri aras›ndan yükse-len devletimiz, ulus devlet, üniterdevlet ve laik devlettir.

Ancak Türk tarihinin ve Türkkültürünün üzerinde kurulancumhuriyet bugün de tehditler al-t›ndad›r. Ulus devlet özelli¤i bir

yandan Avrupa Birli¤i,di¤er yandan Ortado¤uprojesi içinde eritilmekteolup küreselleflmeninsonucu olarak da ulusdevlet olamayaca¤› sav-lar› yinelenmektedir.

Devletin, ulusun, bi-reyin ve akl›n ba¤›ms›zl›-¤›n› gerçeklefltirmek Ata-türk’ün idealidir. Kendiayaklar› üzerinde, bafl›dik bir devlet...

Türklük bilinciniözümsemifl bir ulus...Ve hurafelerden, önyar-

g›lardan temizlenmifl olup tut-sakl›¤›n her çeflidini reddetmiflbireyle bilimin dostu bir ak›l Ga-zi’nin hedefleridir.

Uygarl›k Avrupal›s› olmay›AB’ye teslimiyet olarak yorumlamaanlay›fl› ulusal onuru tahrip etmifltir.

27

Meflruiyetini tarihten alan Gazi, ne bir peygamber ne de birdeccaldir. O içimizden biridir. O yozlaflmadan ça¤dafllaflmay›özümsemifl bir dehad›r. Bar›fl›n dostu, savafl›n kartal›d›r.

O, bizim herfleyimizdir. Ruhun flad olsun Atatürk’üm...

YaflamdanGözlemler

Ali NailiErdem

10 Kas›mlar

Page 16: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

fiimdi bu 10 Kas›m’da da öfke-lerimiz, flikayetlerimiz var.

Y üce ‹slam dininin siya-sallaflmas› yan›nda fede-ratif devlet modellerineözenme tutkusu ulusal

varl›¤›m›z› tehdit ediyor. Tanr›’y›insana, insan› Tanr›’ya yaklaflt›ranekmel din olan ‹slam’› oy pazarla-r›nda kullanma cüreti düflmanla-r›n a¤z›n› suland›r›yor.

Ve tüm bu olumsuzluklar›n üs-tünde terör belas› artan bir h›zlasürüyor. Ne yaz›kt›r ki, ulusal kim-lik olgusunu ön plana alan ve bu-nun gere¤i olarak da cumhuriyetinçat›s› alt›nda yaflayan gruplar›n tü-münü Türklük flemsiyesi alt›ndatoplama ve bütünlefltirme becerisiTürkiyelilik olgusuyla y›prat›l›yor.

Tarihsel bir gerçektir ki, ulusalbenli¤ini kaybeden uluslar tarihinsayfalar›ndan silinirler.

Hâlâ uyan›lmayacak m›d›r?Ve büyüyen tehlike hâlâ görül-meyecek midir?

Kökü geçmiflte olan gelece¤iça¤dafl boyutlara ulaflt›rmak butopraklar›n üzerinde yaflayanla-r›n görevidir.

Buhranlardan kurtulman›n yolu

olan Atatürk metodolijisidir ki, an-lam› bilim, deney ve ak›l çizgileriiçinde olaylara çözüm getirmektir.Çünkü O, bugün de bir çaredir. Osayg›n bir devlet olmam›z›n güçkayna¤›d›r yine...

Dünler içinde oldu¤u gibi bu-gün de ihanetler vard›r. Daha kü-çük, daha güçsüz bir Türkiye sev-das›yla yat›p kalkanlar eksik de-¤ildir. Ancak parçalanm›fl, bölün-müfl bir Türkiye özlemiyle sat›l-m›fl olanlar›n varl›¤›na karfl› akl›nve iman›n birlikteli¤inde ba¤›ms›zve zengin bir yurt var olmaya de-vam edecektir.

“Servetim ve iftihar›m Türkyarat›lmakt›r” diyen Gazi’nindevrimlerine karfl›n Türkiye’yikendi kimli¤imin d›fl›nda olanyerlere tafl›maya hiç kimseningücü yetmeyecektir.

Sözde Atatürkçü geçinenlerle,tarihin mezarl›¤›nda yaflayanlarbilmelidirler ki:

Meflruiyetini tarihten alan Gazi,ne bir peygamber ne de bir deccal-dir. O içimizden biridir. O yozlafl-madan ça¤dafllaflmay› özümsemiflbir dehad›r. Bar›fl›n dostu, savafl›nkartal›d›r. O, bizim herfleyimizdir.Ruhun flad olsun Atatürk’üm...•

28

Bütün Dünya • Kas›m 2007

Genç k›z ifl yerinde sevgilisine mektup yaz›yordu. Arkas›n-dan müdürünün gizlice mektubu okumakta oldu¤unun ay›rd›navard› ve mektubunu yazmay› flöyle sürdürdü:

“Sevgilim, bizim merakl› müdürümüz bu yazd›klar›m› okuma-sayd›, sana daha da özel konular›m›zdan söz etmek isterdim...”

Genç k›z bu tümceyi yazar yazmaz, arkas›ndan müdür öfkeylekarfl› ç›kt›:

“Asla do¤ru de¤il bu...” dedi. “Beni haks›z yere suçluyorsunuz...”Sonra da k›zg›n k›zg›n söylendi:“Yazd›klar›n›z› okudu¤umu da nereden ç›kar›yorsunuz, böyle?”•

Atatürk, bütün menfi iddi-ac›lar›n aksine son derecemünakaflay› sever ve kar-fl›s›nda itiraz ve hattâ is-

yan edenleri bile hofl görürdü. Hakl› olsun olmas›n, bir kimse

ona samimî olarak inand›¤› birmevzuda itiraz ederse fevkalâdememnun olur, büyük sükûnetlemünakaflay› kabul ederdi. fiahsenk›zd›¤› mevzularda bile ekseriyamuhatab›n› sonuna kadar taham-mülle dinler, fikrini aç›kça söyle-mesine müsaade ederdi.

Yaln›z, ink›lâp aleyhinde sözsöylenmesine ve demagoji yap›l-mas›na müsaade etmezdi.

Serbest F›rka hâdiselerinden

sonra ‹stanbul’a geldi¤i zaman enküçük teflekküllerin genç fleflerinikabul etmifl ve onlar›n her türlü fi-kir ve tenkitlerini büyük bir dik-katle dinlemifl oldu¤unu hat›rla-yanlar pek çoktur.

Hattâ, genç bir nahiye parti re-isinin kendisine:

“Efendim, Halk Partisi bir par-ti de¤ildir. Böyle parti olmaz” de-di¤i zaman etrafta uyanan büyüktepkiye karfl›:

“Bu gencin söyledikleri hepi-miz için ders doludur” cevab›n›verdi¤i de meflhurdur.

Bu yaz›m›z›, bu havan›n ›fl›¤›alt›nda okumalar›n› okuyucular›-m›zdan rica ederim.

29

Reflid Galib’in Çek Hâdisesi•Millet Dergisi - Bütün Dünya•

Bu yaz› Millet Dergisi’nin Kas›m 1947 tarihli say›s›ndan al›nm›flt›r.

Page 17: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Atatürk ‹s-tanbul’da idi.Her vakit ve hervesile ile halk›naras›nda vehalkla beraberd o l a fl m a k t a nzevk alan büyükadam etraf›nda-ki mütad zevatlaberaber Beyo¤-lu’na ç›km›flt›.Bu s›ralarda daBeyo¤lu’nda ye-ni bir müesseseaç›lm›flt›. Ad› daTürkuvaz’d›. Bukelime, Ata-türk’te güzel intibalar uyand›rm›flt›.Türkuvaz kelimesi firenk dilindeTürk mavisi, boncuk mavisi, gökmavisi diye çeflitli Türkçe adlar›olan bir rengin ad›yd›. Atatürk’everilen izahat aras›nda Türkuvazkelimesinin yeflim tafl› rengi oldu-¤u da söylenmiflti.

O tomobiller, Türkuvaz’›nönünde durdular. ‹çerigirildi, halk fliddetle Ata-türk’ü alk›fllad›. Ona bir

mevki haz›rlanmak istendi. O, her-kesin aras›nda bir yeri seçti. Mües-sesenin orta yafll› sahibesi geldi.Hürmetlerini sundu. Ata kendisin-den izahat ald›. Sonra da böyle birlokal gelifltirmek ve yaflatmak içintavsiyelerde bulundu. Müesseseninsahibesi bütün bunlar› yapmak içinlâz›m gelen paraya mâlik olmad›¤›-n› söyledi. O vakit:

“Ne kadar lâz›md›r?” diye sordu.Kad›n mübhem bir rakam

söyledi. Atatürk çekini istedi. Aç-t› ve kad›n›n söyledi¤i rakam› ya-

zarak imza etti.Çeki kopard›.Tam bu s›radabirisi elini uzat-t›. Bu zat ReflitGalib’ti. Ata-türk’e e¤ildi:

“Bu paray›vermemelisiniz,efendim” dedi.

Genç dokto-run bu kat’î sö-zü karfl›s›ndaAtatürk’ün göz-lerinde flimflek-ler çakt›.

Ve ReflitGalib:

“Bu para yerine masruf olmu-yor, san›r›m” diye ilâve etti:

Atatürk:“Nereye istersem oraya sarf ede-

rim, benim param de¤il mi?” dedi.Reflit Galib sadece:“Milletin paras›d›r, size emanet-

tir” dedi. Herkes büyük bir f›rt›nan›n ko-

paca¤›n› bekliyordu. Fakat hayretleriçinde Atatürk’ün çeki y›rtt›¤›n› vekalk›p saraya döndü¤ünü gördüler.

Birkaç akflam sonra idi. Saray-da sofra kurulmufltu.

Maarif Vekili Es’ad Bey de ora-dayd›. Mevzu maarif meselelerimiz-di. Atatürk, herkese fikrini sormayahaz›rlan›yordu. Reflit Galib söz ald›maarif gidiflini gayet terbiyeli fakatfliddetli bir dille tenkit ederek Es’adBey’i itham etti. Rahmetli Es’ad Beyfevkalâde centilmen bir adamd›. Butenkitlerden çok üzülmüfltü. Bunugören Atatürk:

“Yok Reflit Galib Bey” dedi,“Ben kendi soframda hocam›n(çünkü Es’ad Bey Ata’n›n hocas›y-

d›) bu kadar üzülmesini istemem”dedi. O vakit Reflit Galib:

“Beni mâzur görünüz. Vak›aburas› sarayd›r. Fakat sultan saray›de¤il, millet saray›d›r. Sofran›zdakizât da sizin hocan›zd›r. Fakat sul-tan›n hocas› de¤ildir. Sizi sultanyerine koymad›¤›m için serbestçekonufltum” dedi.

Atatürk, fena halde üzüldü. “Sus...” dedi. Reflit Galib:“Millet ve memleket meseleleri

konuflulurken susamam...” cevab›-n› verdi.

Atatürk bütün bütün k›zd›:“Kalk sofradan” diye ba¤›rd›.Reflit Galib yerinden kalkmad›. O vak›t Ata:“Sen kalkmazsan ben kalka-

r›m” dedi.Havlusunu toplad› ve sofra-

dan kalkt›. Bütün sofrada oturan-lar aya¤a kalkt›lar. Herkes sofra-y› terke haz›rlan›yordu. Atatürkgeri döndü:

“S ize ne oluyor? Oturunoturdu¤unuz yerde...”emrini verdi. Ve salonuterk edip gitti. Ortal›¤›

derin bir korku ve a¤›r bir havakaplad›. Herkes susmufl ve ne ya-paca¤›n› düflünmeye bafllam›flt›.

Biraz sonra Ata’n›n yaveri içe-ri girdi:

“Gazi Hazretleri emrediyorlar.Kendileri olmad›¤› halde sofrayadevam edilecektir ve kimse yeriniterk etmeyecektir.”

Reflit Galib ertesi sabah Anka-ra’ya döndü. Onun ebedî nikbetinibekleyenler birkaç ay sonra MaarifVekili oldu¤unu ö¤rendiler.•

30 31

Dr. Reflit Galib

Atatürk, 2 Aral›k 1930’da “Türkuvaz”da yemek yiyor. Yan›nda Ruflen Eflref Bey, arkas›nda ise

“Türkuvaz”›n garsonlar› ve Madam Vera bulunmaktad›r.

Page 18: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

32

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Fani Vücudu”nunAram›zdan Ayr›l›fl›n› Belgeleyen Rapor

Laik: Atatürk laikti. Kurdu¤uCumhuriyetin vas›flar›ndan birisi-ni de laiklik teflkil ediyordu. Dinve dünya ifllerini birbirinden ay›r-mas›n› dinsizlik fleklinde anlayan-lar çoktu. Fakat, flahsen, mevzuuoldu¤um bir hat›ray› burada nak-letmek isterim.

Halkevinin büyük salonundabana iltifat etti¤i bir akflamd›. Ha-z›r bulunanlardan biri:

-Efendim namaz da k›lar, dedi.‹yiniyetli olmayanlar bu sözün sar-f›nda beni gözden düflürmenin he-def tutuldu¤unu sanabilirlerdi.Ben bile bundan endifle ettim.

Atatürk:-Do¤ru mu? dedi.Rahmetli Necip Ali at›ld›:-Do¤rudur, paflam dedi. Ben

namaz k›ld›¤›n› gördüm. Hem na-maz k›larken kendini kaybeder,sapsar› olur. Ama onun namaz› dakendisine mahsustur. Akl›na esti-¤i zaman k›lar. Bu ibadeti de birnevi sanatt›r.

Atatürk gene bana döndü:-Niçin namaz k›l›yorsun? dedi.Cevap vermek mecburiyetin-

de idim:

-Namaz k›ld›¤›m zaman bir hu-zur duyar›m. Bu huzura muhtaçoldukça da namaz k›lar›m, dedim.

Atatürk sadece:-Hakl›s›n dedi.Bu sözü ne tonda söyledi¤ini

tasavvur edemeyece¤im. Yaln›z bi-raz evvel beni namaz k›l›yor diyebahis mevzuu eden zat›n mosmoroldu¤unu hâlâ hat›rl›yorum.

‹nkilâpç›: Atatürk’ün en büyükvasf› ink›lâpç›l›kt›r:

“Duran düfler”, O’nun bir ata-sözüdür. Kendisine, tasarla-d›¤› ink›lâplar› ne zamana kadarikmal edebilece¤ini soran biryabanc› gazeteciye flu beyanat-ta bulunmufltu:

-‹nk›lâplar bir insan›n ömrü-ne s›¤maz. Bazan, milletin ömrübile buna yetiflmez. Türk milletigibi tarihi tarihle bafllayan birmilletin ink›lâpç›l›k vasf› ebedî-dir. Ben ancak kendi ömrüme s›-¤anlar› baflaraca¤›m. Muakible-rim zamanlar›n›n gerektirdi¤idevrimleri baflaracakt›r. Ve böy-lece sürüp gidecektir.

Bizzat tashih etmek lütfündebulundu¤u bir piyesin üzerinde

33

Atatürk’ün Kimli¤i•Cemal Kutay - Millet Dergisi*•

Page 19: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

iyiye, do¤ruya,güzele do¤ru,cümlesine bir de“daima yeniyedo¤ru” kelimeli-rini eklemiflti.Kendilerine vez-nin bozulmas› ih-timalini söyledi-¤im zaman:

-Zarar yok ve-zin bozulsun, fa-kat venilik ifltiya-k› kals›n. Bu dabir yenilik olur.

C e v a b › n ›vermifllerdi.

MMiilllliiyyeettççii:: Bugün Türk mille-ti bir defa daha Ebedi Atas›-n›n ayr›l›k y›l›na katlan›yor.O vefakâr insan›n Türk milletin-den bekledi¤i vefa kendisinemilli arma¤an›m›zd›r.

Cumhuriyetin onuncu y›ldönü-münü kutlama haz›rl›klar› yap›l›-yordu. Bir s›ra vecizeler haz›rlan-m›flt›. Bunlardan birinde:

“Atatürk bizim en büyü¤ümüz,en bütünümüzdür.” yaz›l› idi. Ve-cizelerin listesi kendisine sunuldu-¤u vakit, O flöyle bir tashih yapt›:

“Atatürk, bizden biridir. AtatürkTürklü¤ü ile iftihar ederdi. Ve:

-Büyük Türk milletinin bir ferdi, -Büyük Türk milletinin naçiz

bir uzvu, Tabirleri kendi hakk›nda en

gururla kulland›¤› cümlelerdi.“Ne Mutlu Türküm diyene!” ve-

cizesi onun her gün tekrarlad›¤›-m›z Ata sözüdür.

Buna ra¤men Atatürk asla ra-sist de¤ildi. Daha ink›lâb›n bafl-lang›ç günlerinde “Papa Eftim”iTürk ortodoks kilisesinin Anka-

ra’daki reisi say-d›¤› zamandan-beri, cins ve dinfark› olmaks›z›nTürkiye’de yafla-yan herkesiTürk sayar vebunun haricin-deki her türlütefsiri redderdi:

-Taassub veyobazl›k bizimleberaber bu topra-¤›n mahsulü olanyurd kardeflleri-mizi baflka mez-hep ve dinlerin

salikleri olduklar› için senelerce vesenelerce kendimizden ayr› sayd›r-m›flt›r. Hatal› telkinler yüzündenonlarda da sanki baflka bir milletinferdi imifller gibi yanl›fl bir intibauyanm›flt›r. Bu kanaatla iki tarafl›mücadele etmelidir. Bir taraftanyanl›fl olarak “az›nl›k” dedi¤imizvatandafllar›m›z, Türk dilinin veTürk kültürünün kendi mallar› ol-du¤unu hissetmelidirler. Di¤er ta-raftan da biz onlara bu yolda, reh-ber olmay›z. Bu sözleri, Atatürk’ün“milliyet” ölçülerini anlatan dikkateflayan cümlelerle doludur.

Rahmetli Reflit Galib’in bir ça-l›flmas› üzerindeki el yaz›l› tas-hihlerinde flu cümleler de çokflayan› dikkattir:

“Türk soyu istila yolile ve di¤eryollarla münasebete girdi¤i kavim-ler ve soylarla genifl ölçüde kad›nal›fl verifli yapm›flt›r. Bu al›fl verifl biranda soyu bozmufl gibi görünür.Fakat, Türk milletinin as›rlar boyun-ca soyca dejenere olmamas›nda ge-nifl muhit de¤ifltirmeler, seyahatler,harpleri de büyük rol oynam›flt›r.

Muhit, tesalup milletleri daimadejenere etmifltir. Amerikan mille-ti gibi, Türk soyunun baflka soy-larla bu flekilde kar›flmas›n› iyikarfl›lamak laz›md›r. Soyculuk kö-tü, yanl›fl ve geri bir zihniyettir.

fiu halde Atatük’ün anlad›¤›“milliyetçi” zihniyet en ileri mana-da bir milliyetçiliktir.

‹‹nnssaann:: Atatük’ün en büyük hu-susiyeti insanl›¤›d›r. “‹nsan” olabil-menin zevkini tadan ve yaflayabilenbu büyük adam›n Mark Twain ni-flan› hikayesini burada yadetmekisterim. Bilindi¤i gibi Amerika’n›nhümor dehas› olan Mark Twain bü-tün Anglosakson milletlerinin nefleve insanl›k sembolü halini alm›flt›r.Onun ölümünden sonra da ad›nabir cemiyet kurulmufltur. Bu cemi-yetin insanl›¤a ümit ve nefle getirenbüyük adamlara mahsus bir madal-yas› da vard›r.

Atan›n son y›llar›nda bir cemi-yet Atatürk’e, Mark Twain niflan›n›tavsiye etmek istemiflti. Gönderi-len mektupta:

“Bütün bir gaml› millete iyigünleri ve gülmeyi ö¤reten bü-yük klavuz.”

tabiriyle hitap ediliyordu. Ata-türk bu madalyay› memnunluklakabul etmiflti.

Öldü¤ü zaman Ruzvelt’in, bü-yük Amerika devlet adam›n›n söy-ledi¤i flu cümlelerini hat›rlamam›zne kadar yerinde olur:

“Atatürk sultanlar›n saraylar›-na varis olabilirdi. Orada diledi¤igibi haremler kurar ve diledi¤igibi keyif sürebilirdi. Halbuki, oumumi gazinolarda halk›n ara-s›nda halkla beraber e¤lenme¤itercih ediyordu.”

Böylelikle bütün milletine yaflamarehberi olma¤› istemiflti. Ben onunplajlardaki resimlerini gördü¤üm za-man heves ettim. ‹lk f›rsatta, Hud-son’daki plajlara giderek resimlerimiald›rd›m ve gazetelere verdim.”

Ruzvelt’in flu meflhur sözü her-kesçe malumdur:

“Ne yaz›k ki, onun büyükflahs›n› yak›ndan görmek f›rsat›n›ebediyen kaybettim. Cumhur-baflkanl›¤› sürem biter bitmezTürkiye’ye kadar gitmek ve ken-disini görmek istiyordum.”•

*Millet Dergisi, Kas›m 1947

Yay›n Genel Yönetmenin notu: Yaz›ld›¤› dönemde kul-

lan›lan yaz› biçimi ve dilini ay-nen nakletmek amac›yla yaz›da-

ki biçim ve sözcükler özellikle de¤ifltirilmemifltir.

34 35

Atatürk’ün Kimli¤i

Nefleli bir toplant›n›n oldukça ilerlemifl bir saatinde bir va-tandafl, “A be Paflam” diye söze bafllad›. “Ne vakittir merak ederiz;Millî Mücadele’nin sonuna do¤ru, ‘Ordular ilk hedefiniz Akde-niz’dir, ileri!..’ emrini vermifltiniz. Aradan bunca zaman geçti. Or-dulara son ya da ikinci hedefi göstermediniz. Akdeniz ilk hedef ol-du¤una göre, ikinci hedef neresidir?”

Atatürk kendisine teklifsizce “A be Paflam” deyiflinden Rumelilioldu¤u anlafl›lan bu vatandafla dikkatle ve yumuflak bir gülümse-meyle bakt›ktan sonra, masadaki kadehini alarak kald›rd›:

“A be hemflerim” dedi. “Hele flimdilik ilk hedefin flerefine içelim...”•

Page 20: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

‹ sa’dan önce 502 y›l›nda Ro-ma, Kral II. Porsenna’n›n ko-mutas›ndaki Etrüsk ordular›taraf›ndan ablukaya al›nm›flt›.

Kentin tüm yollar› tutulmufl, bu¤-day bulunmaz olmufltu.

Roma halk› açt›. Gaius Muciusadl› genç patrisyen (toprak sahibi),tarihinde böyle bir kuflatma gör-memifl olan kentin, Etrüskler tara-f›ndan kuflat›l›p, afla¤›lanmas›n›onuruna yediremiyordu. Duydu¤uutançtan kurtulabilmek için kendi-sini yok etmeye karar verdi. Sena-toya gitti, senatörlerden izin istedi:

“Tanr›lar’›n yard›m›yla soylubir amaca hizmet etmek içinTiber Nehri’ni geçece¤im” de-di. “Kentten ç›k›yorum; fakat

bunu firar ediyorum sanmay›n.” Senatörlerin izin vermesinden

sonra Gaius Mucius, pelerininin al-t›na bir hançer gizledi ve düflmansaflar›na s›zd›. Etrüsk karargâh›navard›¤›nda, komutan Porsenna vebaflyaverinin yan yana oturmaktaolduklar›n› gördü. Askerlerin ay-l›klar›n› da¤›t›yorlard›.

Gaius Mucius, hangisinin Por-senna oldu¤unu bilemedi¤i içinhançerini rastgele sallad› ve...Hançeri, komutan yerine baflyave-rine rastgeldi, onu öldürdü.

K›sk›vrak yakalan›p Porsen-na’n›n önüne getirildi¤inde, Ga-ius Mucius’un yüzünde korkude¤il, karfl›s›ndakini ürküten birgörünüm vard›.

36 37

Esaret ve Cesaret•Yaz› ‹flleri Bölümü - Bütün Dünya•

Bu topraklar›n sonuncu evrensel kahraman›, son dehas›, idam ferman›yla birlikte bu ülkenin kulluk flans›n› da y›rtt› ve tarihin

matematik ak›fl›n› de¤ifltirdi. Elliyedi y›lda yapt›¤› ömrünün yap›t›n›, kendisi gibi cesur olaca¤›n› umdu¤u gençlere emanet

etti. “Gençli¤e Hitabe”si, Atatürk’ün gerçek vasiyetidir. Bu vasiyet, az say›da yüceye, çok say›da cüceyi yenebilece¤i cesareti afl›lamaktad›r. Yücelik cesaret ister, cücelik esaret.

Kafalar›n tutsak al›nabilmesi için önce, yüreklerdeki cesareti unutturmak gerekir. Atatürk’ün Türk gençli¤ine sesleniflini, iflte

bu cesaretimizi her zaman diri tutabilmemiz için okuduk, ö¤rendik, özümsedik, bugüne de¤in okul ça¤lar›m›zda...

“Ben bir Romal›’y›m!”dedi Porsenna’ya. “Se-ni öldürmek istiyor-dum; fakat tan›yama-

d›m, baflyaverini öldürdüm. Seniöldürmek için gösterdi¤im cesare-ti, flimdi kendim ölmek için göster-meye haz›r›m. Ac›da ve savaflta ce-saret, bir Roma erdemidir. Sanakin besleyen bir ben de¤ilim. Ar-d›mda ayn› yolu izleyecek onurlubirçok Romal› var. Her an bir han-çer, karargâh›n›n ortas›nda gö¤sü-ne inecektir. Roma gençli¤i sanasavafl açt› Porsenna! Ard›na ordu-lar›n› alamayaca¤›n, ordular›n›ngücüyle yapamayaca¤›n, teke tekbir savafl olacak bu... Sen ve birRoma genci aras›nda geçecek birdövüfl olacak bu!”

***Genç Romal›’n›n cesareti ve

onuru, komutan› hem ürkütmüflhem de öfkelendirmiflti.

Romal› gençlerin kendisinekarfl› haz›rlad›klar› komployu tümayr›nt›lar›yla anlatmas›n› emrettive bir tehditte bulundu:

“E¤er bu komployu aç›kla-mazsan” dedi. “Seni, bir ateflçemberinin ortas›na ald›rt›r, ya-vafl yavafl yakt›r›r›m...”

Savafl divan›n›n ortas›nda,Tanr›lar’a tütsü yakmak için kulla-n›lan kutsal bir ocak vard›. GaiusMucius sa¤ kolunu kutsal ocakta-ki ateflin içine dald›rd› ve yüzün-de en küçük bir ac› yans›mas› ol-maks›z›n komutana bir cesaret veonur dersi verdi:

“‹yi bak ve iyi ö¤ren, Porsen-na” dedi. “Onur söz konusu oldu-¤unda, beden ac› tan›maz...” Atefl-ten çekmedi¤i kolunun bir odungibi yanmas›na karfl›n önünde k›-

p›rdamadan duran Romal› gencinirade gücü, Etrüsk kral›n› sarsm›fl-t›. Adamlar›na, onu ocaktan uzak-laflt›rmalar›n› emretti.

“Seni özgür b›rak›yorum, onurluRomal› genç” dedi. “Benden çok,kendi can›n› yakt›n. E¤er benim as-kerim olsayd›n, onurunu ve cesare-tini hem överdim hem de bunlarlakendim övünürdüm. Seni savafl ya-salar›yla cezaland›rmayaca¤›m. ‹fl-kence görmeyeceksin. Seni ba¤›fll›-yorum, Roma’ya dönebilirsin.”

Genç Romal›, kral›n bu cömert-li¤ini karfl›l›ks›z b›rakmad›:

“Madem onura ve cesaretesayg›n var, o halde benden tehdit-le alamad›¤›n›, iyilikle ö¤renecek-sin” dedi. “Roma gençli¤inin seç-kin neferleri biz, üç yüz patrisye-niz. ‹çlerinde en flansl› ben ç›kt›m.Seni öldürmek görevini ilk benüstlendim. Ard›mdan tek tek öteki-ler gelecek. Seni öldürmeyi bafla-ramayan olursa, s›ray› onun arka-s›ndaki patrisyen alacak. S›radakihiçbir arkadafl›m›z, kendinden ön-cekinin baflar›s›zl›¤›ndan etkilen-meyecek. Seni öldürmeyi baflar›n-caya kadar, bu görevi biz Romagençleri flerefle üstlenece¤iz.”

Gaius Mucius’un onuru vecesareti karfl›s›nda Ro-ma’ya ve Romal›lara üs-tün bir sayg› duyan Kral

Porsenna, bu sayg›s› nedeniyle sa-vafltan vazgeçti, Roma’ya elçilergönderdi ve... Romal›lar’a bar›flönerisinde bulundu.

Gaius Mucius ise, sa¤ kolu ol-mad›¤› için Roma’da, “Scaevola”,yani “Solak”, takma ad›yla an›ld›.

*** 16 May›s 1919 günü, ‹smail

Page 21: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Hakk› Efendi’nin kaptanl›¤›nda ‹s-tanbul’dan Karadeniz’e aç›lan Ban-d›rma Vapuru’nda 76 kifli vard›. 22kurmay subay, 25 er ve erbafl, 8müflavir ve katip, 21 mürettebatla76 genç adamd›lar.

Mustafa Kemal Pafla Samsun’aç›kt›¤›nda, ard›ndan 54 genç yü-rek geliyordu. Önden gelenlerlebirlikte, 300 etmiyorlard›, henüz;ama dört y›l sonra, yüzbinleri bu-lacakt› say›lar›...

Bu topraklar›n sonuncu ev-rensel kahraman›, son dehas›,idam ferman›yla birlikte bu ülke-nin kulluk flans›n› da y›rtt› ve ta-rihin matematik ak›fl›n› de¤ifltir-

di. Elliyedi y›lda yapt›¤› ömrü-nün yap›t›n›, kendisi gibi cesurolaca¤›n› umdu¤u gençlere ema-net etti. “Gençli¤e Hitabe”si, Ata-türk’ün gerçek vasiyetidir.

Bu vasiyet, az say›da yüceye,çok say›da cüceyi yenebilece¤icesareti afl›lamaktad›r. Yücelikcesaret ister, cücelik esaret. Ka-falar›n tutsak al›nabilmesi içinönce, yüreklerdeki cesareti unut-turmak gerekir.

Atatürk’ün Türk gençli¤ine ses-leniflini, iflte bu cesaretimizi herzaman diri tutabilmemiz için oku-duk, ö¤rendik, özümsedik, bugü-ne de¤in okul ça¤lar›m›zda...•

38

Bütün Dünya • Kas›m 2007

Atatürk’ün Türk Gençli¤ine Hitabesi

Ey Türk Gençli¤i! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet,

muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel,

senin, en k›ymetli hazinendir. ‹stikbalde dahi, seni, bu hazinedenmahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahlar›n olacakt›r.Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düfler-sen, vazifeye at›lmak için, içinde bulunaca¤›n vaziyetin imkanve fleraitini düflünmeyeceksin! Bu imkan ve flerait, çok namüsaitbir mahiyette tezahür edebilir. ‹stiklal ve Cumhuriyetine kastede-cek düflmanlar, bütün dünyada emsali görülmemifl bir galibiye-tin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatan›n kalelerizaptedilmifl, bütün tersanelerine girilmifl, bütün ordular› da¤›t›l-m›fl ve memleketin her köflesi bilfiil iflgal edilmifl olabilir. Bütün bufleraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin da-hilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta h›yanet için-de bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri flahsi menfaatlerini,müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru za-ruret içinde harap ve bitap düflmüfl olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlad›! ‹flte, bu ahval ve flerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve

Cumhuriyetini kurtarmakt›r. Muhtaç oldu¤un kudret, damarla-r›ndaki asil kanda mevcuttur.

Ankara, 20 Ekim 1927

‹ lk kez bu denli sinirlenmiflgörüyordum dedem Hac›Feyyaz’›... Yüzü k›pk›rm›z› ol-mufl ba¤›r›yordu:

“Sen kimsin be adam! Sen kimoluyorsun da Mustafa Kemal Pa-fla’y› din düflman› ilan ediyorsun!Sen nas›l bir din adam›s›n? Nankör,mübarek cuma günü söyleyeceksöz mü kalmad›?”

Vakit namazlar›n› ev-de k›lan Hac› Feyyaz, cu-ma namazlar› için, Erzu-rum-Horasan-Kars trenyolunun kenar›nda, üç-gen olarak tan›mlananbölgedeki camiye gider-di. Dedem, namazdansonra çarfl›ya u¤rar, An-kara’dan gelen torunlar›-na, yani bana ve k›z kar-defllerime I¤d›r Ovas›’n›nyeni ürünü olan meyve-lerden al›rd›.

‹lkokul y›llar›nda,benim için yaz tatili,Horasan’a gitmek, day›lar›m, tey-zelerim, kuzenlerim, yengelerim,anneannem ve sevgili Hac› de-demle birlikte olmakt›. Aras Neh-ri’nde, Nihat day›mdan yüzmeyive bal›k tutmay›, Ebubekir,Mümtaz ve Latif day›lar›mdan atbinmeyi ö¤renmek, Ali R›za da-y›mla Pasinler’deki (Hasankale)

kapl›calara ya da Erzurum’a gez-meye gitmek, Mukaddes teyzemve yengelerimi tand›r ekme¤i la-vafl, yo¤urt ve peynir yaparkenizlemek ise, tatilimin öteki güzel-likleriydi. Ama dedemin dizleri-nin dibinde seferberlik y›llar›n›,Ruslar’a nas›l tutsak düfltü¤ünü,Ermeni çetelerinin yapt›¤› katli-amlar›, yoklu¤u, k›tl›¤›, açl›¤› ve

tan›mlanmas› zor feda-kârl›klar sonucu kazan›-lan Ulusal Kurtulufl Sa-vafl›’n› dinlemenin yeribir baflkayd›.

Hac› Feyyaz, Kaz›mKarabekir Pafla’y› anlat›r-ken heyecanlan›r, Musta-fa Kemal dedi¤inde ise,önce k›sa süren bir ses-sizli¤e bürünür, sonrasesi titreyerek, “MustafaKemal Pafla’y› bize Allahgönderdi. O, milletinönüne düflmeseydi kimbilir ne olurduk o¤ul”

der, cebinden mendilini ç›kar›p,benden gizlemeye çal›flt›¤› göz-yafllar›n› silerdi.

Yaln›zca bu gözyafllar› bile, de-demin büyük önder Atatürk’e olansevgi ve sayg›s›n›n kan›t›yd›. Hac›Feyyaz’›n bulundu¤u yerde Musta-fa Kemal’e kötü bir söz etmekkimsenin haddine de¤ildi.

39

Mustafa Kemal Atatürk’ü Hac› Feyyaz’dan Ö¤rendim (1)

EvrenselBak›fl Aç›s›

GürbüzEvren

Hac› Feyyaz, Mustafa Kemal dedi¤inde önce k›sa süren bir sessizli¤ebürünür, sonra sesi titreyerek, “Mustafa Kemal Pafla’y› bize Allah

gönderdi. O, milletin önüne düflmeseydi kim bilir ne olurduk o¤ul” der, cebinden mendilini ç›kar›p, benden gizlemeye çal›flt›¤› gözyafllar›n› silerdi.

Page 22: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Caminin Yozgat’tan gelenyeni hocas›, 30 A¤ustosZafer Bayram›’na rastla-yan cuma günü, Ata-türk’ü elefltirerek baflla-

d›¤› vaaz›nda, kimseden ses ç›kma-d›¤›n› görünce, hakaretlere, iftiralarayönelmifl, bu duruma çok üzülendedem, yüre¤ine çöken a¤›rl›klaibadetini tamamlay›p, kendini d›flar›zor atm›flt›. Hac› Feyyaz, hocan›ndaha önce de, Çanakkale Zaferi’neiliflkin Cuma Hutbesi’nde, “Zaferin,Mustafa Kemal diye bir subay saye-sinde kazan›ld›¤› ö¤retiliyor. Bu ya-land›r. Bu savafl› evliyalar kazand›r-m›flt›r” demesine de çok içerlemiflti.

Caminin kap›s›nda bekledi¤igenç hocaya, “Bak hoca efendi,dinimiz nankörlü¤ü ve yalan› bü-yük günah sayar. Mustafa Kemalolmasayd›, buralar› Ermenistanolur, sen de hocal›k yapacak bucamiyi bulamazd›n. Dinimizingüzelliklerini anlatmak varken,iftira etmek, yalan söylemek,nankörlük yapmak niye? demifl,Yozgatl› hoca ise, “Bizi, o dindüflman› de¤il, milletin inanc›kurtard›” yan›t›n› vermiflti.

Maddi durumu çok iyi olan de-dem, büyük küçük, yerli yabanc›herkese gösterdi¤i sayg›n›n yan›s›-ra cömertli¤iyle de tan›n›yordu.Özellikle ‹kinci Dünya Savafl›’n›nk›tl›k günlerinde, ekme¤in karneyeba¤land›¤›, yiyecek bir lokman›nzor bulundu¤u o dönemde, amba-r›ndaki unu, bu¤day›, kilerindekiyiyece¤i, açl›¤› ve yoklu¤u yafla-yanlarla paylaflt›¤› için yaln›zcaHorasan’da de¤il, tüm bölgede se-vilip say›lan Hac› dedem, hocan›nyan›t› karfl›s›nda açm›fl a¤z›n› yum-mufl gözünü, adam› adeta do¤du-

¤una piflman etmiflti. Çevreden ye-tiflenlerin güçlükle sakinlefltirdi¤iHac› Feyyaz, müftüyü de yan›naalarak, el öpüp, özür dilemeye ge-len hocay›, “Nankörlük ve yalan,Allah’› da gücendirir kulu da” diye-rek, hiçbir zaman affetmedi.

Evin önünde, yeflillikler içinde-ki bostan›n yan›ndan akan su bo-yunca s›ralanan kavak a¤açlar›n›nalt›nda oturmay› seven dedem,minderine ba¤dafl kurmufl, karfl›tepelerin eteklerinden geçen ArasNehri’nin üzerindeki kemerli eskiköprüye bak›yordu. Sessizce min-derin bir ucuna oturdum. Elini ba-fl›ma koydu, saçlar›m› okflad›.

“Dede, Atatürk’ü neden çokseviyorsun?”

Geriye do¤ru yasland›, derinbir iç çektikten sonra, “Söyle baka-l›m balam, okulda Mustafa Kemal’isize nas›l ö¤retiyorlar?”

Hemen aya¤a kalkt›m, “AtamAtam, sen kalk ben yatam...” diyeezberimdekileri s›ral›yordum ki,ses tonu biraz sertleflen Hac› Fey-yaz, “Dur balam, bunlar› saymabana, bu sözlerin ne anlam› var ki?Baflka neler ö¤retiyorlar?” dedi.

Bu kez ciddi bir tav›r tak›narak,“Saat dokuzu befl geçe, Atam Dol-mabahçe’de gözlerini kapam›fl,bütün dünya a¤lam›fl...” diye de-vam ediyordum ki, Hac› Feyyazdaha da sert bir ses tonuyla, “Ye-ter o¤ul yeter, Mustafa Kemal böy-le ö¤retilmez” dedi.

‹flte tam bu s›rada önümüzde-ki bostan›n içinden, m›s›rlar›naras›nda gizlenerek geçmekteolan büyük ezemin (teyze) o¤luMehmet’i gören dedem, “Meh-met, gel buraya... Sen söyle ba-lam, okulda Mustafa Kemal’i na-

s›l ö¤retiyorlar?” diye seslendi. Hac› Feyyaz’›n sesini duyan her

torun gibi Mehmet de bir soluktageldi. Tahtaya kalkm›fl ö¤rencilergibi haz›rola geçen eze o¤lu Meh-met, “Küçük yaflta babas›n› kaybe-den Mustafa, yaz tatillerinde day›s›-n›n tarlas›nda k›zkardefli Makbuleile kargalar› kovarm›fl... Matematikö¤retmeni, derslerdeki baflar›s› ne-deniyle Mustafa’ya Kemal ad›n› davermifl...” diye say›p dökerken de-dem dayanamad›, çok üzgün biryüz ifadesiyle, “Olmaz balam ol-maz, Mustafa Kemal’i böyle ö¤re-nemezsiniz” dedi.

Hac› dedemin torunlar›na tekbir tokat bile att›¤›n› görmedim.Ama sinirlendi¤ini anlayan bir to-run da asla orada durmazd›. Meh-met, azar iflitece¤ini sanm›fl olacakki, tüm h›z›yla harman yap›lan ça-y›rlara do¤ru kofltu gitti.

Bir süre torununun arkas›n-dan bakan Hac› Feyyaz, yan›nda-ki testiden biraz su içtikten sonrabana döndü, “Beni iyi dinle ba-lam, anlatacaklar›m› hiç ama hiçunutma. Yeri gelince baflkalar›nada anlat ki, onlar da unutmas›n”dedi. “Mustafa Kemal Pafla bumilleti öylesine derin ve karanl›kbir kuyunun içinden çekip ald›ki, o günleri yaflamayanlar ne ka-dar anlat›rsak anlatal›m bunu tamolarak anlayamaz.”

Dedem, insanlar›n, Ermeni çe-telerinin yapt›¤› katliamlar›n etki-siyle, var›n› yo¤unu ka¤n›ya, atarabas›na yükleyip kaçabildiklerikadar uza¤a gittikleri günleredöndü. Gidemeyenler için o dö-nemin korku içinde bafllar›na ge-lecekleri bekledikleri günler oldu-¤unu, sonra Kaz›m Karabekir Pa-

fla’n›n ordusunun, Erzincan’danbafllayarak Ermeni ordusunu önü-ne kat›p, her köyü, kasabay› kur-tararak Horasan’a gelmesinin ya-ratt›¤› sevinci anlatt›.

Hac› Feyyaz’a göre, Kaz›m Ka-rabekir’in kazand›¤› bu zafere kar-fl›n, uzun y›llar Rus iflgalini gör-müfl, Ermeni çetelerinin katliamla-r›n› yaflam›fl insanlar için buralardakalmak kolay de¤ildi.

Anlatt›klar›n› ilgiyle dinledi¤imigören Hac› Feyyaz yavaflça yerin-den do¤ruldu, Sar›kam›fl’a do¤rudöndü ve elini o yöne uzatarak,“Rusya’da ihtilal olmufl, Rus askerle-rinin ço¤u gitmiflti. Havan›n hâlâ so-¤uk oldu¤u mart ay›n›n ortalar›nda,Ermeni ve onlarla kalm›fl Rus asker-lerinin Sar›kam›fl’a do¤ru kaçt›klar›-n› gördü¤ümüzde sevinçten uçacakgibi olmufltuk” dedi.

“Ama Ermeni askerleri ve çe-telerinin yan› bafl›m›zdaki Sar›ka-m›fl’ta oldu¤unu bilerek yaflamakbizi tedirgin ediyordu. Ya gerigelirlerse korkusunu da kafam›z-dan atam›yorduk.”

Horasan ve çevre köy-lerde kalan az say›da-ki insan›n, yaflanan ifl-gal ve katliamlar yü-zünden ne yapaca¤›n›

bilmez bir halde yollara düfltü¤ünüanlatan dedem, bu belirsizliklerledolu günlerde Mustafa Kemal Paflaad›n›n kulaktan kula¤a yay›ld›¤›n›,herkesin, beklenilen kurtar›c›y› Al-lah’›n nihayet gönderdi¤ine inanma-ya bafllad›¤›n›, bugünlerdeki düflün-cenin, “Kaz›m Karabekir Pafla Do-¤u’yu kurtard›, Mustafa Kemal detüm memleketi kurtaracak” yönün-de geliflti¤ini söyledi.

40 41

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Mustafa Kemal Atatürk’ü Hac› Feyyaz’dan Ö¤rendim (1)

Page 23: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Hac› Feyyaz iflaret parma¤›n›Aras Nehri’nin karfl› k›y›s›ndaki K›-r›k Köyü’ne çevirdi, köyü göstere-rek, “Bir gün K›r›k yolundaki tarladaçal›fl›rken, arkadafl›m Yetim Sametnefes nefese yan›ma geldi, ‘Feyyaz,hadi kalk Erzurum’a gidelim. Musta-fa Kemal Pafla geliyormufl’ dedi.

Yaflad›¤›m›z o karanl›kgünlerde Mustafa Ke-mal ad› bizim için ›fl›k-tan da öteye bir günefldemekti. Hemen anama

kofltum, elini öptüm, izin istedim.‘Git o¤ul, git de gör o yi¤it paflay›,sonra gel bizlere de anlat’ deyince,hiç vakit kaybetmeden yola ç›kt›k.”

Horasan-Erzurum aras›ndakimesafe 80 km.’dir. Feyyaz ve arka-dafllar› Yetim Samet, Acem Ali veVeli Baba Köyü’nden Kürt Halit,birkaç günlük yürüyüflün ard›ndantemmuz ay›n›n ortalar›nda Erzu-rum’a ulafl›rlar.

“Erzurum’da daha ilk günü-müzdü. Çifte Minareler taraf›ndabir kalabal›k toplanm›flt›. ‘Paflalargeliyor’ dediler. Subaylar›n ço¤un-lukta oldu¤u bir grup bize do¤ruyürüyordu. Grup ilerledikçe kala-bal›k yar›l›yor, hem yol veriyorlarhem de ‘Yafla Mustafa Kemal Pafla’diye ba¤›r›yorlard›. Pafla bana iyiceyaklaflm›flt› ki, askerler yoldan çe-kilmemi söyledi. Sanki donmuflkalm›flt›m. Bir yere k›p›rdayam›-yordum. Paflan›n gök mavisi göz-lerine bakmak mümkün de¤ildi.Mihriban bibimin (halam›n) gözle-ri de ayn› renkteydi. Bibimin göz-lerine de bakamazd›m.

“Ama paflan›n bak›fllar› adetainsan›n içini delip geçiyor, sankikaranl›klar› ayd›nlat›yordu. ‹flte o

an anlad›m ki, dualar›m›z kabul ol-mufl, Allah memleketimizin kurtar›-c›s›n› göndermiflti.”

“B›rak›n o delikanl› kals›n” di-ye askerlere seslenen Mustafa Ke-mal sordu:

“Ad›n nedir senin evlad›m?” “Mustafa o¤lu Feyyaz, Pafla’m” Elini omzuma koydu, “Erzu-

rumlu musun?” “Seni görmek için Horasan’dan

geldik.”“Demek Horasan’da benim ge-

liflim konufluluyor. Peki, ne içingeldi¤imi biliyor musunuz?”

“Memleketi kurtarmak için top-lant›lar yap›yormuflsun, ordu kura-cakm›fls›n Pafla’m.”

Mustafa Kemal’in yüzüne birgülümseme yay›ld› ve yana¤›m›okflay›p sordu:

“Çocuk, ailen var m› senin?” “Annem ve dört bac›m var.

Hepsi yoluma bakar Pafla’m.” “Bak evlad›m, daha iflin bafl›n-

day›z; ama Allah’›n izniyle ordu-muzu kuraca¤›z ve hep birliktememleketimizi kurtaraca¤›z. Haz›rolun, size de çok ifl düflecek. Ça-¤›rd›¤›m›z an, nerede olursan›zolun, koflup gelin.”

Pafla sözlerini bitirdikten son-ra Feyyaz’›n s›rt›n› s›vazlar ve ya-n›ndakilerle uzaklafl›p gider.Dedem bir süre orada öylece ka-lakal›r. Daha sonra bir elindenYetim Samet, bir elinden deAcem Ali tutar, “Hadi Feyyaz gi-delim” derler.

Dedem kendini toparlay›p,“Bak›n dadafllar, Mustafa KemalPafla nereye ça¤›r›rsa ben oraya gi-derim” diyecektir.•

42

Bütün Dünya • Kas›m 2007

[email protected]

Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi taraf›ndan, Mustafa Kemal Atatürk’ün evinde büyütülen, yetifltirilen, ö¤renimi

Mustafa Kemal Atatürk’ün istedi¤i do¤rultuda ve koflullarda özelolarak yapt›r›lan Abdürrahim Tuncak, Mustafa Kemal ve ailesinin

Akaretler ve fiiflli’deki evlerinde, daha sonra Çankaya Köflkü’nde ve‹zmir’de onla birlikte oldu¤u y›llardaki gözlemlerini ve an›lar›n›,yaln›zca Mete Akyol’a anlatm›flt›. Abdürrahim Tuncak’la tan›flmas›

olay›n› “yaflamsal talihim” olarak niteleyen ve onun, Mustafa Kemal’le ilgili olarak anlatt›¤› an›lar›n›n bir bölümünü olsun

yay›mlama izni alabilmesini “mesleksel ödülüm” diyerek övünçle tan›mlayan Mete Akyol, bu an›lar› flimdi “Bütün Dünya”

okurlar›yla paylafl›yor. Abdürrahim Tuncak’›n an›lar›n›n sat›rlar›nda oldu¤u denli, sat›r aralar›nda da yak›n tarihimizin

bugüne de¤in kaleme al›nmam›fl birçok gerçe¤iyle karfl›laflacaks›n›z.

AA

Tbdürrahim nlat›yor

uncak

Lütfen sayfay› çeviriniz →

43

Page 24: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Salih Bozok, Mustafa Ke-mal Pafla’n›n bir “çay ziya-feti” görünümündeki ni-kah törenini an›lar›nda

flöyle anlat›yor:“Mustafa Kemal Pafla,

annesinin kabri bafl›ndanayr›ld›ktan sonra, hepberaber, MuammerBey’in Göztepe’deki köfl-küne geldik. Onu karfl›la-yanlar aras›nda bulunan-lardan baz›lar›n›, bir günsonra Muammer Bey’inköflkünde verece¤i çayziyafetine bizzat kendidavet etti.

“Muammer Bey’e de,‹zmir kad›s›n› davet et-mesini söyledi.

“Görünüflte bir çay zi-yafeti olan bu toplant›,gerçekte bir nikah töreninden baflkabir fley de¤ildi. Fakat Mustafa KemalPafla o güne kadar bunu, yak›nlar›n-dan baflka kimseye söylememiflti.”

***

Salih Bozok’un an›lar›ndan al-d›¤›m›z bu bölümden sonra ayn›olay› ve devam›n› flimdi de Abdür-rahim Tuncak’tan dinliyoruz:

“Muammer Bey’in köflkünde‘çay ziyafeti’ verilece¤igün Mustafa Kemal Pafla,özel bir otomobille beniKarfl›yaka’daki köflktenald›rm›fl, Göztepe’dekiköflke getirtmiflti.

“Muammer Bey’inköflküne sabah getiril-dim. Evde ola¤anüstübir durum oldu¤u kolay-l›kla anlafl›l›yordu.

Akflama do¤ru MustafaKemal Pafla arkadafllar›ylabirlikte eve geldi. ‹zmirkad›s› da gelince, bu ola-¤anüstü durumun ne ol-du¤u art›k belli olmufltu.

Mustafa Kemal Pafla evleniyordu.Ve flu anda da nikah› k›y›l›yordu.

‹zmir kad›s›n›n k›yd›¤› nikahtaFevzi Çakmak Pafla, Mustafa Ke-mal Pafla’n›n tan›kl›¤›n› yap›yor-

44 45

du. Latife Han›m’›n tan›kl›¤›n› ise,‹zmir Valisi Abdülhalik RendaBey yap›yordu.

“Eski yöntemle k›y›lan bu ni-kahta, gelin han›ma parasal bir de-¤er biçilmesi gerekiyordu.

“Evlenen çiftin birbirinden ay-r›lmas› durumunda bu de¤erin,damat taraf›ndan, gelene¤e göre,‘gelin’e ödenmesi gerekiyordu.Boflanma durumunda kad›n›n, birçeflit parasal güvencesini olufltu-ran bu ‘de¤er biçme’ gelene¤ineuyularak, Latife Han›m’a da birde¤er biçildi.

“Latife Han›m’a biçilen bu ‘de-¤er’, 40 gram gümüfltü.

“Mütevaz› bir çay ziyafetiyleyap›lan nikah töreninden bir günsonra, Mustafa Kemal Pafla, LatifeHan›m’la köflkten ayr›ld›. Önce k›-sa bir gezi yapacaklar, sonra daAnkara’ya döneceklerdi.

“Köflkten ayr›lmadan önce,

Mustafa Kemal Pafla, beni ça¤›rd›.Yan›nda kay›npederi MuammerBey de vard›.

“‘Abdürrahim, seni MuammerBeyefendi’ye emanet ediyorum’dedi. ‘Kendileri senin her ihtiyac›-n› karfl›layacaklar. Okuluna ‹z-mir’de devam edersin, yaz tatille-rinde de Ankara’ya bana gelirsin.’

“Beni yanaklar›mdan öptüve gitti.

“Ogünden sonra tamiki y›l süreyle, Göz-tepe’de, MuammerBey’in köflkünde

kald›m. Yedi ve sekizinci s›n›flar›,‹zmir’de okudum. Yaz tatillerindeise Ankara’ya gidiyor, ÇankayaKöflkü’nde kal›yordum.

“Latife Han›m beni çok sev-miflti. Mustafa Kemal Pafla’n›n za-man zaman bana flakadan tak›l-malar› karfl›s›nda Latife Han›m,

BenimGazetecilikGünlerim

Mete Akyol

Latife Han›m Ankara’ya Gidiyor,Abdürrahim ‹zmir’de Kal›yor...

Abdürrahim Tuncak Anlat›yor - 11

Mustafa Kemal Pafla Evleniyor ve...

Mustafa Kemal Pafla, 29 Ocak 1923’te ‹zmir’de evlendi¤i LatifeHan›m’›n ailesiyle... (Soldan sa¤a) Bald›z Rukiye Han›m, Mustafa

Kemal Pafla, kay›nvalide Adviye Han›m, bald›z Vecihe Han›m,kay›npeder Uflflakizâde Muammer Bey ve Latife Han›m...

Page 25: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

46 47

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Latife Han›m Ankara’ya Gidiyor, Abdürrahim ‹zmir’de Kal›yor...

benim yan›mda yer al›r, benim sa-vunuculu¤umu yapard›.

“Zübeyde Han›m, y›llar-d›r kendine hizmeteden Ayfle Abla’ya ge-linlik çeyizi için 100

alt›n lira ay›rm›flt› ve bu hususu davasiyetnamesinde belirtmiflti.

“Ayfle Abla, meclisteki bir ka-tiple evlendirildikten sonra, Musta-fa Kemal Pafla köflkte bir gün banaflakadan tak›ld›:

“‘Annem vasiyetnamesin-de Ayfle’ye gelinlik çeyizi olarak100 alt›n lira b›rakm›flt›. Ayfle debu parayla evlendi’ dedi ve gül-meye bafllad›:

“‘Annem vasiyetnamesin-de sana da 25 alt›n lira b›rakm›fl-t›, Abdürrahim’ dedi. ‘Bu kadarçok paran oldu¤una göre, art›kseni de evlendirebiliriz. Var m›-s›n evlenmeye?’

“Mustafa Kemal Pafla’n›nbu flakadan tak›lmas› karfl›s›n-da ben utanc›mdan k›pk›rm›z›kesilmifl, bafl›m› önüme e¤miflsessiz duruyordum.

“Latife Han›m yine yard›m›-ma yetiflti:

“‘B›rak›n Abdürrahim’e böyletak›lmay› Pafla’m’ dedi. ‘Baksan›zaçocukca¤›z utanc›ndan k›pk›rm›z›oldu, konuflam›yor. Hem annenizhan›mefendinin vasiyetinde onab›rakt›¤› 25 alt›n, onun dü¤ün mas-raf› olarak b›rak›lm›fl de¤ildir. Oparan›n manevi bir anlam› vard›r.Önemli olan anneniz han›mefendi-nin onu da düflünmüfl, miras›ndanona da pay ay›rm›fl olmas›d›r.’

“Köflkte birlikte kald›¤›m›z sü-rece Latife Han›m iflte böyle ‘güç’anlar›mda benim yan›mda olurdu;

ama ben de onun, yaln›z kald›¤›anlar›nda ç›kt›¤› at gezilerinde ya-n›nda olurdum.

“Atlar›m›za biner, Çankaya veDikmen s›rtlar›nda geziler yapar-d›k. Bofl zaman buldukça, bu atgezilerine Mustafa Kemal Paflada kat›l›rd›.

“Bir gün Mustafa Kemal Pafla,Latife Han›m ve ben, atlar›m›zabinmifl, Çankaya Köflkü’nün arka-s›ndaki tepelerde gezinti yapar-ken, Mustafa Kemal Pafla ilerideElmada¤’›n eteklerinde bir köyüiflaret etti:

“‘fiu köy Mühye Köyü’dür’dedi. ‘Benim bir Veli Çavufl’umvard›. Onun köyüdür, bu köy...Haydi oraya gidelim. Veli Ça-vufl’u ziyaret edelim.’

“Atlar›m›z› sürdük. Mühye Kö-yü’ne gittik.

“Mustafa Kemal Pafla’n›n köyegirdi¤ini gören halk, birbirlerineseslenerek haber verdiler. Köydene kadar insan varsa, bir anda çev-remizi sard›. Veli Çavufl da vard›köy halk›n›n aras›nda...

“‘Merhaba Veli Çavufl’ dediMustafa Kemal Pafla. ‘Birer so¤ukayran›n› içmeye geldik.’

“Veli Çavufl, sevincindenparçalan›yordu.

“‘P afla’m emredin, Pa-fla’m emredin’ diyeç›rp›n›yor, kad›nlarise bir ç›rp›da kofltuk-

lar› evlerinde, ayran haz›rl›yorlard›. “‘Çok güzel bir yo¤urdum da

var, Pafla’m’ dedi Veli Çavufl. ‘Em-rederseniz, onu da getireyim.’

“Mustafa Kemal Pafla’n›n ‘Çokiyi olur. Veli Çavufl’ demesi üzeri-ne Veli Çavufl, kaflla göz aras›nda

evine kofltu, kocaman bir tencereyo¤urt getirdi.

“Mustafa Kemal Pafla,yere ba¤dafl kurdu,oturdu. Ben de ya-n›na oturdum. Latife

Han›m güçlükle ba¤dafl kurabili-yordu. Onun için o, dizlerini bük-tü, dizlerinin üstüne oturdu.

“Mustafa Kemal Pafla, yo¤urttenceresinin kapa¤›n› kald›rd›ve ifltahla yeme¤e bafllad›. Lati-fe Han›m yo¤urttan bir kafl›k an-cak yiyebildi.

“Yaln›zca Veli Çavufl de¤il,Mühye Köyü’nün tüm halk› biziköyün sonuna kadar u¤urlad›lar.”

***“Latife Han›m, iki y›l kadar

sonra, Mustafa Kemal Pafla’yla ara-s›na giren k›rg›nl›k nedeniyle An-kara’dan ayr›ld›. ‹zmir’e, babas›n›nyan›na döndü.

“Mustafa Kemal Pafla ise, ka-y›npederi Muammer Bey’e emanetetti¤i beni ‹zmir’den yan›na, Çan-kaya Köflkü’ne getirtti.

“Liseyi Ankara’da bitirdim.Sonra yabanc› özel ö¤retmenlertutuldu bana ve Frans›zca ile ma-tematik dersleri ald›r›ld›. Dahasonra ise, bir üniversite ö¤rencisi-nin bilmesi gerekti¤i kadar ‘tek-nik bilgi’ ve ‘yabanc› dil’ ö¤rene-bilmem için ‹stanbul’a gönderil-dim. ‹stanbul’da, ‹stanbul Valisive Belediye Baflkan› Muhittin Üs-tünda¤’a emanet edildim.

“Vali ve Belediye Baflkan› Üs-tünda¤, o günlerde Belçikal› birfirman›n sahibi oldu¤u ‹ETT’ninBelçikal› Genel Müdürü Hansens’egötürdü beni ve ‘Bu gencin özen-le yetiflmesini istiyoruz’ dedi.

“‹ETT Genel Müdürü Hansens,yabanc› özel ö¤retmenlerden banaFrans›zca ve matematik dersleri al-d›rd›. Ayn› zamanda da, Silahtara-¤a Elektrik Fabrikas›’nda bir y›l sü-reyle staj yapabilmemi sa¤lad›.

“Frans›zca’y›, üniversitede dersizleyebilecek kadar ö¤renmifltim;ama dersler yine de devam ediyor-du. Matemati¤im de gayet iyi idi.Gönderilmem düflünülen Grenob-le Üniversitesi’nde, hocalar›m ves›n›f arkadafllar›m karfl›s›nda mah-cup duruma düflmeyecektim.

“Fakat bir gün, Mustafa KemalPafla’dan gelen bir emirle, Frans›z-ca ö¤renimim durduruldu. Yenitutulan yabanc› bir özel ö¤retmen-den bu kez, Almanca dersleri al-maya bafllad›m.

“Almanca’y› da üniversitededers izleyebilecek derecede ö¤-rendi¤imde, Mustafa Kemal Paflabeni yan›na ça¤›rd›:

“‘Okuman için seni Almanya’yagönderiyorum’ dedi. ‘Berlin Tek-nik Üniversitesi’ne gideceksin vemühendis olacaks›n. Memleketinteknik adama ihtiyac› var.”

“Berlin’de Türkiye büyü-kelçisi, Kemalettin Sa-mi Pafla’yd›. MustafaKemal Pafla’n›n sade-

ce silah arkadafl› de¤il, ayn› za-manda çok güvendi¤i, samimi birarkadafl›yd› da...

“Mustafa Kemal Pafla beni, onaemanet etti.

“Berlin’deki üniversite ve di¤ermasraflar›m, tamamen Mustafa Ke-mal Pafla taraf›ndan karfl›lan›yor-du. Mustafa Kemal Pafla gerekliparay› Büyükelçi Kemalettin SamiPafla’ya gönderiyor, o da hem e¤i-

Page 26: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

48 49

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Latife Han›m Ankara’ya Gidiyor, Abdürrahim ‹zmir’de Kal›yor...

tim masraflar›m›, hem iafle ve iba-de masraflar›m› bizzat kendisi ya-p›yor, hatta belirli sürelerde ald›-¤›m cep harçl›klar›m› da, yine biz-zat kendisi veriyordu.

“Berlin Teknik Üniver-sitesi’nden mezunoldu¤umda, art›kelektrik mühendisiy-

dim. Fakat bir fabrikada staj yap-mam gerekiyordu. AEG fabrika-

lar›nda staja bafllad›m. Staj yapt›-¤›m s›rada bir gün, Salih Bey’in(Bozok) hastaland›¤›n› ve Ber-lin’de bir hastaneye kald›r›ld›¤›n›duydum. Hemen ziyaretinegittim. Salih Bey’in odas›nda,onu da ‘amca’ olarak bildi¤im vetan›d›¤›m kiflilerden ‹ktisat Veki-

li Celal Bey’le karfl›laflt›m. “Celal Bey, hastanede Salih

Bey’in odas›nda bana bir ifl öneri-sinde bulundu:

“‘Türkiye’ye döndü¤ünde ba-na gel ve sana münasip bir ifl ve-reyim’ dedi.

“Türkiye’ye döndü¤ümde,‘Celal Amca’n›n ziyaretine gittim.Kendisine teflekkürlerimi arzet-tim ve ifl önerisini kabul edeme-yece¤imi söyledim.

“Çünkü birmesle¤im vard› vebu mesle¤imi icraedebilece¤im enmünasip yer ise,bugün k›saca‘EGO’ diye bilinen,Ankara Elektrik,Gaz ve Otobüs ‹fl-letmesi’ydi. Orada,kendi buldu¤um,kendi iflime girdim.Baflka hiçbir yerdeçal›flmad›m. Ora-dan, ‘EGO’danemekli oldum.”

***Mustafa Kemal

Pafla’n›n “maneviçocu¤u” olma özel-li¤inden yaln›zca ogünlerde de¤il, ya-flam›n›n hiçbir dö-neminde yararlan-mak istemedi¤in-

den Abdürrahim Tuncak, daha ile-riki y›llarda tan›flt›¤› kiflilere bu“özel durumu”ndan asla söz etme-mifl ve tüm yaflam›n›, kendi deyi-miyle, “Mustafa Kemal Pafla’n›nsa¤lad›¤› alt›n bilezik olan mesle-¤iyle” sürdürmüfltür.

Abdürrahim Tuncak, kendisini

üç yafl›ndan beri, korumas›na alanve büyütüp yetifltirilmesini sa¤la-yan Mustafa Kemal Pafla’n›n onuniçin nüfusuna geçirip resmen ev-lat edinmedi¤i sorusuna ise, flöyleyan›t vermektedir:

“Atatürk, gençli¤e hitabesiyle,cumhuriyeti ve vatan› bütün Türkgençli¤ine emanet etti¤ine göre,gerçekte hepimiz, onun manevievlatlar›y›zd›r.”

Bu “yak›nl›¤›n” özel anlam›n›ise Abdürrahim Tuncak, s›k s›k yi-nelemek zorunda kald›¤› flu sözle-riyle aç›klam›flt›r:

“Bana, Mustafa Kemal Pafla’n›no¤lu olup olmad›¤›m› soran herke-se flu yan›t› veriyorum: ‘Ben, ken-dimi bildi¤imde üç yafl›mdayd›mve Akaretler’deki evimizde, Zü-

beyde Anne’min kuca¤›ndayd›m.Bana, Mustafa Kemal Pafla’n›n be-ni birgün eve getirdi¤i ve “Bu ço-cu¤u biz büyütece¤iz” diyerek be-ni Zübeyde Anne’me teslim etti¤isöylendi. Bu konuda, bu bilgi d›-fl›nda hiçbir bilgim yoktur. Musta-fa Kemal Pafla’n›n o¤lu olup olma-d›¤›m› bu nedenle bilmiyorum.Onun evinde yetiflmifl olmam veonu yetifltirip büyüten bir anne ta-raf›ndan yetifltirilip büyütülmüfl ol-mam, yaflam›mdaki en büyük flan-s›m ve flerefimdir. Bu flerefimi öm-rüm boyunca korumaya dikkat et-tim ve bunu baflard›m da...’”

Biri erkek ve biri k›z iki ço-cuk babas› Abdürrahim Tuncak,10 A¤ustos 1998 tarihinde yafla-m›n› yitirmifltir.•

Abdürrahim Tuncak, May›s 1981’de an›lar›n›nyay›mland›¤› “Milliyet” gazetesinin teflekkürplaketini ald›¤› gün efli Mualla Tuncak’la

Çocuklar hem bir köpe¤i çekifltiriyor hem de aralar›nda kavgaediyorlard›. Onlar›n bu durumunu gören bir adam, yanlar›na git-ti ve azarlamaya bafllad›:

“Ne diye çekifltiriyorsunuz bu hayvan›?” dedi. “Yaz›k de¤ilmi ona?..”

Çocuklardan biri durumu aç›klad›:“Aram›zda bir karar verdik” dedi. “Bu köpek içimizdeki en iyi

yalan söyleyenin olacak...”Adam, bu aç›klamay› duyunca iyice sinirlendi:“Siz hiç utanm›yor musunuz?” dedi. “Ben sizin yafl›n›zdayken

yalan söylemeyi akl›m›n ucundan bile geçirmezdim.”Bu sözler üzerine çocuklar hep birlikte ba¤›rmaya bafllad›lar:“Çok iyi, çok çok iyi...” dediler. “Buyrun köpe¤i siz kazand›n›z...”•

Uzun zaman önce borç olarak verdi¤i paray› geri alamam›flolan adam, sokakta evin yard›mc›s›n› görünce yan›na gitti ve biröneride bulundu:

“Hasan Bey’den param› almama yard›m edersen...” dedi. “Buparan›n yüzde 10’unu sana veririm.”

Evin yard›mc›s› biraz düflündü, sonra da kendisinin önerisinianlatmaya bafllad›:

“As›l siz benim birikmifl maafllar›m› almama yard›m edin...” de-di. “Ben size yüzde yirmi veririm.”•

Page 27: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Günümüzden tam 85 y›lönce bu ay, 1 Kas›m1922 tarihinde, 600 y›l-l›k Osmanl› Hanedan›

saltanat›, TBMM’de ikisi d›fl›ndamilletvekillerinin tümü-nün oylar›yla kald›r›l-m›fl, böylece bir y›l son-ra kurulacak cumhuri-yetin önündeki en bü-yük engel de afl›lm›flt›.

TBMM’nin bu kara-r›ndan iki hafta sonra,17 Kas›m 1922 tarihindeise son padiflah Vahdet-tin, taht›n› b›rakmak vebir ‹ngiliz savafl gemisiy-le ‹stanbul’dan ayr›lmakzorunda kalm›flt›.

Önce saltanat›n, k›sabir süre sonra da hilafetinkald›r›lmas›yla, Mustafa Kemal’inyüre¤indeki ve beynindeki laikTürkiye Cumhuriyeti Devleti’ninönündeki iki büyük engel kald›r›l-m›fl ve uygar yeni Türk Devleti’nin

kurulufl ortam› ve iklimi haz›r du-ruma getirilmiflti.

Laik cumhuriyete gidiflin ilkiflaretini Mustafa Kemal, ErzurumKongresi s›ras›nda o günlerin ta-

n›¤› Mazhar Müfit Kan-su’ya vermiflti.

Mustafa Kemal’in ya-k›n arkadafllar›ndanMazhar Müfit Kansu, on-la konuflmalar›ndan son-ra ilerideki hedefin cum-huriyet oldu¤unu sezin-lemifl ve Mustafa Ke-mal’e sormufltu:

“Baflar› ve zaferi eldeettikten sonra hükümet bi-çimi ne olacak?” demiflti.

Mustafa Kemal, ayn›soruyu sorunun sahibi-ne sormufltu:

“Siz ne olmas›n› düflünüyor-sunuz?” demiflti.

Mazhar Müfit, edindi¤i izlemi-ni içtenlikle flöyle aç›klam›flt›:

“Toplant› s›ras›nda yaln›zca

51

Saltanat, 85 Y›l Önce Bu Ay Kald›r›ld›

50

600 y›ll›k Osmanl› Hanedan› saltanat›, 85 y›l önce 1 Kas›m 1922 tarihinde TBMM’de, Türk ulusunun temsilcilerinin ikisi d›fl›nda,

tümünün oylar›yla kald›r›ld›. Bir y›l sonra kurulacak olan cumhuriyetin önündeki en büyük engel saltanat›n kald›r›lmas›na

karfl› ç›kan iki milletvekilinden biri, Mersin Milletvekili Selahattin Bey, öteki ise ileride ‹zmir’de Mustafa Kemal’e suikast

girifliminde bulunan çetenin elebafl›s› Ziya Hurflit’ti.

Yak›nTarihimiz

YaflarÖztürk

‘ulusal egemenlik ilkesine daya-l› tam ba¤›ms›z bir Türk devle-ti’nden söz edip padiflahl›k vehalifeli¤e hiç de¤inmedi¤inizegöre, neden ‘ba¤›ms›z bir TürkCumhuriyeti’ demediniz?”

Mustafa Kemal, yan›t›n› verme-den önce k›sa bir girifl yapm›flt›:

“Azizim Mazhar MüfitBey, bu konuda flim-diden bir fley söyle-mek istemem” de-

miflti. “Hatta konuyu hiç açma-mak uygun olur. Çünkü bu ko-nuyu tart›flman›n henüz zaman›gelmemifltir, geldi¤inde görüflü-rüz. Karar verilen herfleyin uygu-lanmas› için uygun zaman› bek-lemek ve o zaman›n geldi¤ini bil-mek gerekir. fiimdi yaln›zca düfl-man bask›s› alt›nda bulunan pa-diflah› ve düflman iflgali alt›ndakiyurdumuzu kurtarmak için çal›fl-t›¤›m›z› söylemekte yarar var.”

Ve bu önsözlerinden sonraMustafa Kemal, ulusal bir giz ola-rak saklad›¤› karar›n› ilk kez ora-da, o an aç›klam›flt›:

“Aç›kça söyleyeyim” demiflti.“Hükümet biçimi, zaman› geldi-¤inde cumhuriyet olacakt›r.”

Bu hedefine varmak için Mus-tafa Kemal’in önünde, öncelikleüstesinden gelinecek KurtuluflSavafl›, zafer engelleri, sonral›klaise saltanat ve hilafet vard›.

***Mustafa Kemal’in laik cumhu-

riyet için Samsun’dan bafllatt›¤›ba¤›ms›zl›k yürüyüflü, Erzu-rum’dan sonra Sivas Kongresi,Ankara’da TBMM ve hükümeti,Sakarya ve Afyonkarahisar Zafer-leri’nden sonra ‹zmir’de ufuktaki

noktas›na ulaflt›. Gün a¤arm›fl Bi-rinci Dünya Savafl›’n› kazanandevletler Mustafa Kemal’in öncü-lü¤ündeki Kurtulufl Savafl›’ndayenilgiye u¤ram›fllard›. Düflmandevlet, Mudanya Ateflkes Antlafl-mas›’yla yenilgilerini kabul etme-lerine karfl›n hâlâ ‹stanbul’da pa-diflah ve onun sözde bir hükü-meti varm›fl gibi davran›yorlard›.Lozan görüflmelerinin bafllayaca-¤› duyulmufl; ama Ankara yeterikadar sevinememiflti. Çünkü ‹ti-laf Devletleri, Ankara hükümetinitan›mazl›ktan geliyorlar, Lozan’akesinlikle ‹stanbul’dan, padiflah›nhükümetinden temsilci gönderil-mesini bekliyorlard›.

Bu konudaki düflüncesi herkestaraf›ndan merak edilen MustafaKemal ise, alt›n› çizerek bar›fltanve ulusal egemenlikten söz edi-yordu. Onun bu sözleri en çok ‹s-tanbul’da sarayda yank›lan›yor,bu durum ‹ngiliz gizli servisi ara-c›l›¤›yla Londra’ya bildiriliyordu:

“Padiflah Y›ld›z Saray›’nda tit-reyerek oturuyor!”

A nkara’da da huzursuzolanlar vard›. Saltanattanyana olanlar Mustafa Ke-mal’i en yak›n arkadafl-

lar› Rauf Bey, Refet Pafla’yla bir-birine düflürerek saf d›fl› etmekistiyorlard›. Özel bir görüflmedeMustafa Kemal, en yak›n›ndakiarkadafllar›n›n büyük bir bölü-münün bile flöyle düflünceler ta-fl›d›klar›n› ö¤reniyordu:

“Padiflaha ba¤l› kalmak borcu-muzdur. Halifeli¤e ba¤l›l›¤›m›z isegörgümüzün gere¤idir. Bizde ge-nel durumu tutmak güçtür. Bunu;ancak herkesin eriflemeyece¤i ker-

Page 28: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

tede yüksek görülmeye al›fl›lm›flbir makam sa¤layabilir. O da padi-flahl›k ve halifeliktir. Bu makam›kald›rmak, onun yerine baflka ni-telikte bir varl›k koymaya çal›fl-mak, y›k›ma yol açar ve büyük ac›do¤urur, bu ifl hiç uygun olmaz!”

‹ stedi¤i herfleyi yapt›rabilmegücüne sahip olan MustafaKemal, bir diktatör de¤ildi.O “Diktatör di¤erlerini ira-

desine boyun e¤direndir. Benkalpleri k›rarak de¤il, kalpleri ka-zanarak hükmetmek isterim” dü-flüncesindeydi. Böyle yaparak ifl-leri s›rayla yoluna koydu.

‹stanbul’a “ulusun egemenli-¤i”ni bildirmesi için Refet Pafla’y›görevlendirdi. Tüm ‹stanbul onukarfl›lamak üzere yollara dökül-müfl, caddeler Türk bayraklar›yladonanm›flt›. Refet Pafla ‹stanbul’da,gazetecilere ulusu temsil eden

TBMM Hükümeti ve Mustafa Ke-mal ad›na geldi¤ini aç›klayordu:

“Öyle bir duygu ile geliyorumki, o duyguyu tasvir edebilmek be-nim de elimde de¤il” diyordu.“Herhalde bu dakikada anlayabildi-¤im bir fley varsa o da egemenli¤ieline alan bir ulusun ne kadar bü-yük iflleri baflarabilece¤ini bir kezdaha kuvvetle hissetmifl olmamd›r.”

Görevlilerin engelleyemedi¤ionbinler hep bir a¤›zdan, “Yafla-s›n TBMM... Yaflas›n Gazi Baflku-mandan›m›z... Yaflas›n flanl› or-du...” diye ba¤›r›rken, sevinç göz-yafllar›n›n kar›flt›¤› müzikadan,kurtulufl, özgürlük ve ba¤›ms›zl›kmelodileri yükseliyordu.

Halk›n bu sevgisi karfl›s›ndagözyafllar›n› tutamayan Refet Pa-fla, padiflah ve sadrazam ad›nakendisi ile görüflmek isteyenlere,flu yan›t› veriyordu:

“Anadolu bir ‹stanbul hükü-

52 53

Bütün Dünya • Kas›m 2007

Gazi Mustafa Kemal Pafla, Kaz›m Karabekir, Fevzi Çakmak ve As›m Paflalar... Erinden mareflaline de¤in bir kahramanlar grubu.

Arkada ‹stanbul ve Ankara gazetecileri yer almaktad›r.meti tan›mad›¤› gibi do¤al ola-rak bu hükümetin sadrazam›n›da tan›mamaktad›r.”

Mustafa Kemal kararl›yd›. Sal-tanatç›lar›n kendisine karfl› oyna-maktan çekinmedikleri oyunlar›n›tersine çevirdi. O, “Söylev”indebu konuyu flöyle aç›klamaktad›r:

“Genel görevimin ge-rektirdi¤i temel ifliyapma ve uygulamazaman› gelince de

hiç duraksamad›m. Tevfik Pa-fla’n›n telyaz›lar› dolay›s›yla padi-flahl›¤› halifelikten ay›rmaya veönce padiflahl›¤› kald›rmaya kararverdi¤im zaman ilk yapt›¤›m ifller-den biri de hemen Rauf Bey’iMeclisteki odama ça¤›rmak oldu.Rauf Bey’in Refet Pafla’n›n evindesabahlara dek dinledi¤im düflün-ce ve görüfllerini hiç bilmiyormuflgibi ayakta kendisinden flunu iste-dim: ‘Halifelik ve padiflahl›¤› bir-

birinden ay›rarak padiflahl›¤› kal-d›raca¤›z! Bunun uygun oldu¤unukürsüden söyleyeceksiniz!’ RaufBey’le bundan baflka hiçbir fleykonuflmad›k. Rauf Bey odamdanç›kmadan önce, yine bu amaçlaça¤›rm›fl oldu¤um Kaz›m Karabe-kir Pafla geldi. Ondan da bu yön-de konuflmas›n› rica ettim. (ki Ka-z›m Karabekir mecliste ilk kez ko-nuflacakt›. [Bütün Dünya’n›n no-tu]) (...) Rauf Bey kürsüden bir ikikez konufltu ve dahas› padiflahl›-¤›n kald›r›ld›¤› günün bayram ola-rak kabul edilmesini de önerdi.”

TBMM topland›¤›nda Musta-fa Kemal, çok sert bir konufl-ma yapt›:

“Egemenlik ve saltanat hiçkimse taraf›ndan hiç kimseye ilimicab›d›r diye görüflmeyle tart›fl-mayla verilmez. Egemenlik ve sal-tanat kuvvetle ve zorla al›n›r. fiim-di Türk ulusu egemenlik ve salta-nat›n› kendi eline fiilen alm›fl bu-

600 y›ll›k Osmanl› Hanedan› saltanat›n›nkald›r›lmas›na iliflkin meclis karar›

Saltanat, 85 Y›l Önce Bu Ay Kald›r›ld›

Page 29: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

lunuyor. Bu bir oldu-bittidir. Sözkonusu olan ‘Ulusa saltanat›n›,egemenli¤ini b›rakacak m›y›z, b›-rakmayacak m›y›z?’ meselesi de-¤ildir. Mesele zaten oldu-bitti ha-line gelmifl bir gerçe¤i dile getir-mekten ibarettir. Bu kesinlikleolacakt›r. Burada toplananlar,meclis ve herkes meseleyi do¤algörürse fikrimce yerinde olur. Ak-si takdirde yine gerçek gerekti¤igibi ifade olunacakt›r. Fakat ihti-mal kafalar kesilecektir. ‹flin ilmitaraf›na gelince hoca efendilerinmerak ve endiflelerine hiç yeryoktur. Bu konuda ilmi aç›klama-da bulunay›m” diyerek ‹slam tari-hinden çarp›c› örnekler sundu.

Ve 600 y›ll›k Osmanl› Hanedan›

saltanat›, 85 y›l önce 1 Kas›m 1922tarihinde TBMM’de, Türk ulusununtemsilcilerinin ikisi d›fl›nda, tümü-nün oylar›yla kald›r›ld›.

Bir y›l sonra kurulacak olancumhuriyetin önündeki en büyükengel saltanat›n kald›r›lmas›na kar-fl› ç›kan iki milletvekilinden biri,Mersin Milletvekili Selahattin Bey,öteki ise ileride ‹zmir’de MustafaKemal’e suikast girifliminde bulu-nan çetenin elebafl›s› Ziya Hurflit’ti.

Son padiflah, TBMM’nin bu ka-rar›ndan iki hafta sonra, 17 Kas›m1922 tarihinde, taht›n› b›rak›p, bir‹ngiliz savafl gemisiyle ‹stan-bul’dan ayr›lmak zorunda kald›.•

54

Bütün Dünya • Kas›m 2007

[email protected]

Tüm koltuklar dolu... Hava aç›k, rüzgars›z... Fakat uçaktaklalar at›yor, alçal›p yükseliyor.

Bu duruma dayanamayan bir hostes en sonunda pilot kabininegirdi. Pilotun kahkalarla güldü¤ünü görünce de çok sinirlendi:

“Yolcular heyecan içinde...” dedi. “Oysa siz burada kahkahalar at›yorsunuz.”Pilot bu soruyu yine gülerek yan›tlad›:“Peki...” dedi. “Siz benim neye güldü¤ümü biliyor musunuz?” Hostesten “Hay›r, bilmiyorum” yan›t›n› alan pilot kendi sorusu-

na kendi yan›t verdi:“Ak›l hastanesinden kaçt›¤›m› ö¤rendiklerinde...” dedi. “Yüzleri-

nin ne duruma gelece¤ini düflünüyorum da...”•

Evin kedisi ve papa¤an› hangisinin daha zeki oldu¤unutart›fl›yorlard›. Kedi bu konudaki düflüncelerini aç›klamaya bafllad›:

“Sen benim kadar zeki de¤ilsin” dedi. “Ben evi farelerden koru-rum. Sahiplerimin kuca¤›na oturur, minderime kurulurum.”

Papa¤an aniden kedinin sözünü kesti:“Olabilir; ama” dedi. “Ben de konufluyorum.”Kedi bu sözleri duyunca gülmeye bafllad›. Kahkahalar›n›n ara-

s›nda da papa¤ana flunlar› söyledi:“‹yi de...” dedi. “Biz yar›m saattir ne yap›yoruz?..”•

“Oliberté! Que de cri-mes on commetdans ton nom!”, “Eyözgürlük! Senin

ad›na ne suçlar iflleniyor!” Tarihte yüzy›llard›r canl›l›¤›n›

koruyan bu sözü, günümüzdentam 214 y›l önce, JeanneManon Roland söylemiflti.

Bu söz, k›saca “Mada-me Roland” ad›yla tan›nanJeanne Manon Roland’›nson sözü olmufltu.

Madame Roland, buölümsüz sözünü özgürlükan›t› önünde, o an›ta ba-karak söylemifl, sonra dabafl›n› çevirip duraksama-dan an›t›n önündeki giyo-tine uzatm›flt›. Onun budavran›fl›, yaflam›n›n yal-n›zca son sözünü de¤il,son gününü de ölümsüz-lefltirdi. O günün tarihi, 8Kas›m 1793’tür.

***Devrimde kad›nlar öndeydi;

ama nedense gölgede kald›lar.Onlar, tarihin hemen her döne-minde oldu¤u gibi, Frans›z Devri-

mi’nde de olanca güçleriyle yer al-d›lar. Parisli iflçi kad›nlar tarihte ilkkez kendi ifllerini kendileri gör-mek üzere kollar›n› s›vad›lar. Ku-rucu Meclis’te erkekler yeni Fran-s›z Anayasas› üzerine derin tart›fl-malara dalm›flken kad›nlar, çama-

fl›rc›lar, terziler, hizmetçi-ler, atölye iflçileri, iflçi eflle-ri yiyecek bulamamaktanflikayetçiydiler. Ekme¤inucuzlat›lmas› iste¤iyle 6bin kad›n Paris belediyebinas›na yürüyüfle geçti.Öfkeliydiler ve “Hay›r” ya-n›t›n› kabul etmiyorlard›.

14 Temmuz’da subayve erlerin bulundu¤u k›fl-laya sald›ran halk›n önsaflar›nda, ellerinde tafl vesopalar›yla kad›nlar davard›. Devrimden sonraço¤u kad›n, evlerine ve ifl-lerinin bafl›na döndü. Ma-

dame Roland, Madam Du Barry,Claire Lacombe, Lucile Desmo-ulins, Olympe de Gouges, Théro-igne de Méricourt gibi kad›nlarsa,çocuklar›yla ve ev iflleriyle u¤ra-flan kad›nlardan de¤ildiler. Onlar›

55

“O Liberté! Que de CrimesOn Commet Dans Ton Nom!”

“Ey Özgürlük! Senin Ad›na Ne Suçlar ‹flleniyor!”

Madam Roland’›n ölüme gönderenler ak›tt›klar› kanda bo¤uldu.“Rüzgar gülü” bas›n›n yazd›klar› uçup gitti; ancak Roland’›n

ölümle karfl›laflmadan hemen önce söyledikleri hâlâ yank›lan›yor: “O liberté! Que de crimes on commet dans ton nom!”

EvrenselKültür

SongülSaydam

Page 30: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

bir yazar›n ya da kad›n›n enönemli gereksinimi olan “kendi-ne ait bir oda”s› vard›. Kendiniyazmaya verdi:

“Tutsakl›¤›m›n ilk döneminiyazarak geçirdim. Bunu öylesineh›zla ve zevkle yapt›m ki daha biray geçmeden küçük bir kitab› dol-duracak denli yazm›flt›m. Ne yaz›kki defteri emanet etti¤im kifli ken-disinin de tutuklanaca¤›ndankorktu¤u için siyasitan›kl›¤›n kalemeal›nd›¤› ve cezaevin-den gizlice kaç›r›landefterleri atefle atm›fl-t›. Beni atefle atmas›-n› tercih ederdim!”

B efl ay bo-yunca kald›-¤› cezaevin-de Jakoben-

ler’i alaya alan, Jiron-denler’i öven “TarihiNotlar”, Kiflisel Hat›-ralar”, “Portre veAnektotlar” adl› üçciltlik an›lar›n› yazd›.

Büyük bir s›k›nt›içindeyken bile yal-varmay› reddetti.Mahkemede, “Evim-den oniki yafl›ndakik›z›m›n kollar›ndankopar›ld›m ve tutuk-lanmama neden ola-cak hiç bir gerekçe sunamayanemirler yüzünden hapsedildim.Ben kimin dürüst ve mert biryurttafl, kimin vatan›na sad›k yü-ce gönüllü bir insan oldu¤unugözlerimle görüyorum. E¤er dost-lar›m›n iyi duygular›n› korumaklasuçlu durumuna düflmüflsem tüm

dünyan›n önünde suçlu oldu¤u-mu ilan ediyorum. Devrim s›ra-s›nda yasalar›n ve adaletin s›k s›kunutuldu¤unu biliyorum, buradabulunmam bunun kan›t›.”

Hakk›nda idam karar› verilece-¤ini biliyordu Madam Roland...Arkadafl› Sophie Grandchamp’agiyotine götürülürken kendisiniizlemesini istedi:

“Senin varl›¤›n bu i¤renç yol-

culu¤un uyand›rd›¤› korkuyu ha-fifletecektir. En az›ndan bana lay›kbirisinin böylesine korkunç bir s›-nama s›ras›nda beni terk etmeye-cek olan metanetime sayg› duya-ca¤›ndan emin olurum.”

Sophie arkadafl›n›n bu iste¤ineuydu. Son görüfltüklerinde giydi¤i

56 57

Bütün Dünya • Kas›m 2007 “O Liberté! Que de Crimes On Commet Dans Ton Nom!”

politik yaflam baflta olmak üzere,kad›n-erkek eflitli¤i gibi toplumsalkonular ilgilendiriyordu.

J iroden Manon Roland, birkuyumcunun k›z›yd›. Hemzengin hem de büyüleyici birkad›n olan Manon Roland,

kendinden yirmi yafl büyük ifl ye-ri müfettifli Jean-Marie Roland ileevlendi. Kad›n olmak zordu ve se-çene¤i s›n›rl›yd›:

“Kad›n olmak gerçekten can›m›s›k›yor. Farkl› bir ruhla do¤mal›y-m›fl›m ya da farkl› bir cinsiyetle...O zaman kendime memleket ola-rak edebiyat cumhuriyetini seçebi-lirdim. Yazar olmak için asla bir is-tek duymad›m, bu unvan› edinenbir kad›n›n kazand›¤›ndan çok da-ha fazlas›n› yitirdi¤ine çok öncele-ri tan›k oldum. Erkekler öyle birkad›n› sevmiyor ve hemcinsleri deonu elefltiriyorlar. Yap›tlar› kötüy-se onunla alay ediyorlar. Yok e¤eriyiyse, kendisinin yazmad›¤›n›söylüyorlar. Kiflili¤inde, al›flkanl›k-lar›nda, davran›fllar›nda ve yete-neklerinde kusurlar ar›yorlar.”

Ak›l hocal›¤›n› yapt›¤› efli, Ku-rucusu Meclis’e Jironden milletve-kili olarak girdi, ‹çiflleri Bakanl›-¤›’na de¤in yükseldi. Aralar›ndaRobespierre’in de bulundu¤u bir-çok politikac›n›n geldi¤i ünlü birsalonu vard›. Manon Roland sa-londaki sohbetleri, önceleri soh-betlere kat›lmadan ve konuflanlarasezdirmeden dinliyordu:

“Kendi cinsiyetime düflen ro-lü biliyordum ve bunu hiçbir za-man b›rakmad›m. Toplant›lar be-nim yan›mda oldu; ama onlarahiç kat›lmad›m. Çemberin d›fl›n-da bir masada oturur, onlar tart›-

fl›rken elifli yapar ya da mektupyazard›m. Ama on tane mektupyazmam gerekse, ki bazen öyleolurdu, a¤›zlar›ndan ç›kan tekbir sözcü¤ü bile kaç›rmazd›m,bazen kendi düflüncemi söyle-memek için dudaklar›m› ›s›rmakzorunda kal›rd›m.”

Monarflinin y›k›lmas›yla ço¤un-lukla erkeklerin yapt›¤› ateflli tar-t›flmalar›n ortas›nda kald›. UlusalMeclis’in her ad›m›n› izleyen Ro-land, efli ve yak›n dostu Bu-zot’nun konuflmalar›n› haz›rl›yorve gazetelerde yay›mlat›yordu.Meclis kararlar›nda etkisi apaç›kt›.Bunlar aras›nda kad›nlardan yanaboflanma yasas› da vard›.

Doru¤a varan Jironden-Jako-ben çat›flmas›nda Roland’›n “‹lke-leri u¤runda savaflmay› göze alanyaln›zca birkaç kararl› adam var-d› ve sonunda onlar, Buzot, Péti-on ve Robespierre ile s›n›rl› kald›.Biz kad›nlar sizin kalbinizde hü-küm sürmek istiyoruz” dedi¤i Ji-rondenler’in lideri Robespierreyönetimi ele geçirdi.

E flinin k›flk›rtmalar›yla kon-vansiyon önünde Datonve Robespierre’e sald›r›yageçen Jean-Marie Roland

XVI. Louis’in idam edilmesine flid-detle karfl› ç›kt›. Kral idam edilin-ce bakanl›ktan istifa etti. Tarihte“Terör” dönemi olarak an›lan dö-nem bafllad›. Jean-Marie Rolandhakk›nda tutuklama emri ç›kt›¤›n›ö¤renince kaçt›. O kaç›nca Ma-dam Roland tutukland›.

Öteki cumhuriyetçi kad›nlarsessizlik içinde kal›rken Rolandbofl durmad›. Virginia Woolf’undeyifliyle cezaevinde de olsa art›k

Madame Roland, “O liberté! Que de crimes oncommet dans ton nom!” sözüyle tarihe geçti.

Page 31: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

giysilerle giyotinin karfl›s›ndakiköprünün ucuna yerleflti. Dimdikonun yüzüne bak›yordu:

“Canl› ve sakindi, gü-lümsüyordu... Köprü-ye yaklaflt›¤›nda göz-leri beni arad›. Bu

son unutulmaz randevuda benigördü¤ünde yaflad›¤› memnuniye-ti yüzünden okudum.”

Marilyn Yalom, Madam Ro-land’› flöyle de¤erlendiriyor:

“Yüzlerce Frans›z kad›n›n dahagiyotine giden yolda cesurca yü-rüdü... Ancak hiçbiri bafl›ndan so-nuna de¤in soylu bir cumhuriyet-çi olan Madam Roland denli ilke-lerine sahip ç›kmad›. Yine hiçbiriölüm gösterisinin ölümünden son-

raki flöhretine bir fleyler kataca¤›n-dan emin olmaya Madam Rolanddenli özen göstermedi.”

Ertesi gün bas›n “Kad›nlar! As-la konuflmak iste¤iyle halk meclis-lerine kat›lmay›n. Narin cinse uy-gun görülen suskun çevrede kal›nve ‘her aç›dan bir canavar olan’Madam Roland’›n ak›betine u¤ra-maktan sak›n›n” diye yazd›.

Madam Roland’›n ölüme gön-derenler ak›tt›klar› kanda bo¤ul-du. “Rüzgar gülü” bas›n›n yazd›k-lar› uçup gitti; ancak Roland’›nölümle karfl›laflmadan hemen ön-ce söyledikleri hâlâ yank›lan›yor:“O liberté! Que de crimes on com-met dans ton nom!”•

58

Bütün Dünya • Kas›m 2007

[email protected]

Adam sekreterinin evinden geceyar›s› ayr›ld›. Kendi evininönüne gelince cebinden ç›kard›¤› tebefliri giyisilerine sürdü ve evegirdi. Eve girer girmez de onu bekleyen efli ba¤›rmaya bafllad›:

“Çabuk söyle bana...” dedi. “Neredeydin gecenin bu saati-ne kadar?”

Adam bir süre düflündükten sonra o gece yapt›klar›n› bir bir an-latmaya bafllad›:

“Sekreterimle yeme¤e ç›kt›k” dedi. “Oradan da bir bara gittik.Bardan sonra da onun evinde kahve içtik.”

Efli adam›n yüzüne ve giysilerine dikkatlice bakt›ktan sonra ye-niden ba¤›rmaya bafllad›:

“Senin bu yalanlar›ndan b›kt›m, art›k” dedi. “Gecenin bu saati-ne de¤in arkadafllar›nla bilardo oynad›n de¤il mi?.. Saatlerce o pisyerde tebeflir tozlar› içinde kalm›fls›n. Seni yalanc› seni... Bir de be-ni kand›rmaya çal›fl›yorsun...”•

Nefleyle kap›dan içeri giren genç kad›n, gazetesini oku-yan efline yapt›klar›n› anlatmaya bafllad›:

“Sana sevinece¤in bir haber vereyim mi hayat›m?” diye sordu.“Bugün tam üç kez k›rm›z› ›fl›kta geçtim; ama bir kez bile olsun po-lise yakalanmad›m. Biriktirdi¤im üç ceza paras›yla da kendime gü-zel bir elbise ald›m.”•

59

Ö ykülerini “F. Celalet-tin” diye imzalayan Dr.Fahri Celal Göktulga,Bak›rköy Ruh ve Sinir

Hastal›klar› Hastanesi baflheki-miydi. Mesle¤e Üsküdar’dakiToptafl› Ak›l Hastal›kla-r› Hastanesi’nde baflla-m›fl, daha sonra Mani-sa’da baflhekim olarakgörev yapm›flt›. Hergitti¤i yeri hastalar içinen elveriflli biçimde ge-lifltiriyordu. Bak›r-köy’de onbefl y›l emekverdi¤i hastaneye beflbin kiflilik mutfak kur-durdu¤unu, çevreyek›rkiki bin çam a¤ac›diktirdi¤ini, hastalar›nölüm oran›n›n yüzdeotuzyediden yüzde alt›ya düfltü-¤ünü anlat›r. “Düflünen Adam”yontusu onun döneminde bahçe-deki yerini alm›flt›r, bugün oradakendisinin de bir büstü bulun-maktad›r. Emekli baflhekimin eski

hastalar› birer ikifler dünyadançekilirken onu çok usta bir öykü-cü olarak tan›yan kuflaklara yeni-leri eklenmektedir.

Ustan›n ilk öykü kitab› 1923’teyay›mlanm›flt›. Daha sonra eski ki-

taplar›ndan seçti¤i öy-külere yenilerinin deeklendi¤i birkaç kitab›daha bas›ld›. 1973’te,ölümünden iki y›l önce“Bütün Hikâyeler” bafl-l›¤› alt›nda yetmifl öykü-sünü biraraya getirdi.

1950’lerde Türk öy-kücülü¤ünde belirli birolaya dayanan, flafl›rt›c›bir sonuca ba¤lananeski öykü anlay›fl› ala-bildi¤ine de¤iflmiflti.Yeni yazarlar art›k

“olay” anlatmak yerine bir “du-rum”u, yaflamdan bir “kesit”i yan-s›tmay› ye¤liyordu. Fahri Celal isegeleneksel, “konulu öykü” anlay›-fl›na ba¤l›yd›:

“Benim anlad›¤›m manada hi-

BüyükYap›tlar›m›z

Konur Ertop

“F. Celalettin’in bütün hikâyelerinde bugüne dünün duyarl›¤›ylabakan bir ruhun özlemlerini, korkular›n› ve kuflkular›n› görüyoruz.”

Prof. Sabri Esat Siyavuflgil

‹çerdekilere Pek Benzeyen D›flardakiler

Ak›l Hastanesi Baflhekiminin Kaleminden:

Page 32: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

n›, bir yerlerde yüklü bir para bu-laca¤› günü düfllemektedir.

E fli dostuyla yiyip içerekyaflam›n› tamamlayacak-t›r. Derken içinde befl binlira olan bir cüzdan bulur.

Ancak paralar›n yan›nda sahibi-nin kart› da vard›r:

“Ben bu paray› götürüp yerinevermeliyim dedi. Ben istiyordumki bu paray› bulay›m, k›rk y›l bu-nun için erken erken sokaklar›arand›m, fakat cüzdan›n kiminmal› oldu¤unu belli eden bir ad-resi olmamal›yd›. Hep Allah’tanbunu istedim, vermedi.

Prodromos Pafla’y› o k›fl don-mufl buldular.”

Doktor-öykücünün kalemi t›padamlar›n›n, hastanelerin, hasta-lar›n dünyas›ndan görüntüler geti-rir: “Gaflet” öyküsündeki yafll›,bekar memur, karfl› penceredegörüp be¤endi¤i genç kad›na mu-sallat olmufltur. Otomobil kazas›geçirerek götürüldü¤ü hastanedebak›m›yla ilgilenen doçentin okad›n oldu¤unu görünce utancakap›l›r. Biraz toparlanp kaçarcas›-na hastaneden ayr›l›r.

“Eldebir Mustafendi”, Bo¤azi-çi’nde köy köy dolaflan bir diflçi-dir; ama herkesin her ifline yar-d›mc› olur: “Sanki oduna gideninbaltas›, suya gidenin sakas›yd›.”

“Geri Çevir Herifi” öyküsündeeski hekimlerin çal›flma koflullar›dile getirilir:

“O zamanlar muayenehaneleri-miz yoktu da eczanelerde hasta bek-lerdik. Eczac› iflinin ehli, bir eskikurttu. Befl-alt› hekimi, hiçbirini da-r›ltmadan, öyle, yollu yolunca idareederdi. S›ra, edep, erkân bilirdi.”

Do¤um için ça¤r›lan doktor,evin bulundu¤u tepeye yaklafl›n-ca, arabac›ya evden ba¤›r›rlar:

“Ulan, bir k›z›m›z oldu, çevirherifi geriye!”

“Uzaktan Davul” öyküsünde-ki doktorun karfl›laflt›¤› durumda farks›zd›r:

“Bir kad›n hem bo¤ula bo¤ulagülüyor, hem de payl›yordu:

-fiimdi ne diye bu herifi getir-din? Ben sana hastay›m dedim mi?Sav flunu...

Adam›n sesi:-E art›k geldi herifca¤›z... fiim-

di nas›l git derim, zaten ters birihtiyar... Ayaklar›n›n topra¤› ola-y›m, b›rak gelsin içeri... Zatendünya kadar para verece¤iz...”

Öykücü, “Bunaklar”, “Kin”,“Deliye Selam” gibi öykülerinde,s›ra d›fl› kahramanlar›n›n kifliliközeliklerini sergiler, ruh durumla-r›ndaki dü¤üm noktalar›n› ustal›k-la gösterir. “Evham” öyküsündekiemekli Sad›k Bey, hastanede kar-fl›laflt›¤› eski tan›d›¤› HüseyinBey’in “Sizi öldü biliyordum!” de-mesi üzerine düflünceye dalar:

“D emek bir yafltansonra insanlar hemölüyorlar, yaflar-ken, derdine der-

man ararken, hem de dostlar: ‘Ce-nazende ben kendim bulundum’diye ölmedi¤ine flafl›p kal›yorlar.”

Öykücüye hukuk düzeninin,devlet dairelerinin iflleyifl düze-nindeki aksamalar da esin kayna-¤› olmufltur:

“Hakirin ‘Devairi ‹flgal’ (Devletdairelerini meflgul etme) adl› birbiçare hikâyem vard›r. On yedi,on sekiz yafllar›nda, babadan kal-

60 61

Bütün Dünya • Kas›m 2007 ‹çerdekilere Pek Benzeyen D›flardakiler

kâyenin bir bafl›, bir sonu olmal›-d›r. E¤er yoksa adama ‘E, sonra?’deyiverip iki paral›k ederler.”

B u tutumuna karfl›l›k,bambaflka bir öykü 盤›r›açan genç meslektafllar›hiç de kendilerine uzak

bir yazar saymad›lar onu, öyküle-rine hak etti¤i de¤eri verdiler.

Prof. Sabri Esat Siyavuflgilonun öykülerinin, geçmiflte kalanbir dünyan›n derin izlerini tafl›d›-¤›na dikkat çeker:

“F. Celalettin’in bütün hikâyele-rinde bugüne dünün duyarl›¤›ylabakan bir ruhun özlemlerini, kor-kular›n› ve kuflkular›n› görüyoruz.”

Zahir Güvemli, “eski”yi can-land›ran bu öykülerin “ça¤dafl”yan›n› vurgular:

“Onun bütün sihri ve büyüsü,kompozisyonunda. En klasik gö-ründü¤ü yerde ola¤anüstü mo-dern bir hikâye tekni¤ini baflar›y-la uygulay›fl›, gerçekten büyük birde¤erin ifadesidir.”

Ruh ve sinir hastal›klar› uzma-n›, kendi hastalar›nda gözleyip il-ginç buldu¤u özellikleri, türlü ne-denlerle oluflmufl kiflilik sapmala-r›n› gösterirken d›flarlarda sa¤l›kl›diye dolafl›p duranlar›n da içerde-kilerle nice ortak yan›n› ortaya se-riyordu. 1910’lardan bafllay›p k›rky›l kadar süren bir dönemin dik-katli gözlemcisi oldu. Bu süre bo-yunca meslektafllar›n›n dünyas›n›,eski ‹stanbul kadar taflrada da se-rüvenlerine tan›kl›k etti¤i insanla-r› zaman zaman üzünçle, yeri gel-di¤inde b›y›k alt›ndan gülümseye-rek canland›rd›. ‹nsan yaflam›ndabirarada bulunan dram ö¤esiylegülmeceye o da yan yana yer ver-

di. Art›k unutulan ev içi yaflamla-r›n›, töreleri, e¤lence dünyas›n›anlatt›. Anlat›s› eski ‹stanbullular,varl›kl›lar, okumufllar, bilgisizler,halk adamlar›, kad›nlar, taflral›lar,yafll›lar-emekliler, düflkünler, çap-k›nlar, zarars›z deliler gibi birbi-rinden çok ayr› çevrelerden, ayr›konumlarda insanlar›n canl› ko-nuflma diliyle besleniyordu.

Fahri Celal’in öykülerinde anakonulardan biri, kimi yerde kendide¤erleriyle yücelen, kimi yerdeeksik yanlar›yla gülünçleflen eskizaman insanlar›d›r. Bunlar aras›n-da en canl› görüntülerden birikendi babaannesi “Pancaro¤luEmine Hatun”dur: Alt› o¤lunu tekbafl›na okutmufl, dul kalan gelin-lerine, torunlar›na kol kanat ger-mifltir. Nargilesini içer, mahallekahvesinde a¤›rlan›r. Ölünce gö¤-sünde, erkenden ölmüfl ilk o¤lu-nun fesini bulurlar!

Eski zaman insanlar› aras›ndaça¤dafl yaflam biçimi geliflirken,gelenek-görenekler yenilenirkende¤iflime ayak uyduramayanlargöze çarpar. “Vefa Meselesi” öy-küsündeki emekli pafla, bir dostu-na dert yanar:

“E fendim bin üç yüz(Miladi 1884) tarihin-den sonra adam yetifl-medi. Damatta ifl yok,

güç yok. fiöyle bir bilgisini yokla-yay›m dedim, eçhel-i min Kara-göz (Karagöz’den daha cahil)...(...) Ne Fuzuli’yi bilir, ne Baki’yi...Cevdet Tarihi’nden soray›m de-dim, habersiz.”

Alay olsun diye “ProdromosPafla” diye adland›r›lm›fl yersizyurtsuz, yar› kaç›k öykü kahrama-

Page 33: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

62

Bütün Dünya • Kas›m 2007

ma bir davay› üstlenen bir hac› be-yin seksenine do¤ru davas›n› ka-zand›ktan sonra ‘Hak yerini buldu,hamdolsun, fakat flimdi ben sudanç›km›fl bal›k gibiyim, ne ifl görece-¤im?’ demesiyle biter.”

E ski k›na gecesi e¤lence-leri, dü¤ün törenleri, ka-d›n dedikodular›, sarhofl-lar›n e¤lenti boyunca da-

r›l›p bar›flmalar›, kaç-göç döne-minde kaçamak çapk›nl›klar, es-ki usul boflanmalar, mahkeme-lerde yaflananlar, devlet dairele-rinde memurlar›n çal›flma biçim-leri, birbirleriyle iliflkileri, mezar-l›kl›, mescitli eski sokaklar, ke-nar mahalle insanlar›n›n günlükyaflam›, eski tiyatro gösterileri,yazar›n yedeksubay olarak kat›l-d›¤› Çanakkale Savafl›’ndan an›-lar, izlenimler, cephelerde çar-p›flm›fl askerlerin dünyas› vb. öy-küleri besler.

“Bunaklar” öyküsü, Paris’teokumufl bir paflazadenin giyimkuflam›n›, ayr›nt›lar›yla tan›t›r:

“Ben diyeyim k›rk, siz deyinyüz kat elbise ile döndü. O bonju-run biz reye pantolonlusunu bilir-dik ya, ona morundan tut da aç›kgrisine kadar rengârengini, yelek-lerin beyaz benekli al›ndan s›çanrengi güderisine kadar›n›, Allah bi-lir, onda gördüm. Dört kat âlâs›n-dan redingotu vard› ki, beherinibirer defa s›rt›na giymifl midir aca-

ba? Dik, çift yakal›, önü aç›k yahutçift dü¤meli, belli, belsiz, dar, bolenvai kostümler... Efendime söyle-yeyim getrler, plastron boyunba¤-lar›, hepsi de birbirinden âlâ... Benjaketatay›n alt›na befl dü¤meli, po-dösüet potin giyilmesi icap edece-¤ini, Hüda bilir, ondan ö¤rendim,ay›p de¤il a...”

Salon insanlar›yla, ayak tak›-m›yla ‹stanbul yaflam›ndan ayr›n-t›lar canland›ran öykücü, kentinözellikerine, dokusundaki de¤ifl-melere de tan›kt›r:

“O mahalle öyle kal›vermiflti.Delik gibi pencereli, kibrit kutusuflekilli apartmanlar gözükmüyor-du. Bahçenin yüksek çitlenbika¤açlar zamanenin z›rtlak, densizgüneflini bile içeri b›rakm›yordu.Tramvay sesleri, otomobil düdük-leri o kadar uzaktayd› ki...”

Yazar›n Manisa’da görev yapt›-¤› y›llardaki gözlemleri baflka birizle¤i gelifltirerek taflra, köy öykü-lerini besler. Örne¤in “Salg›n” öy-küsü, imparatorluk dönemindeköye vergi toplamaya gelen gö-revlilerin uygulad›¤› a¤›r bask›,sark›nt›l›k olaylar›n›, bir köylü k›-z›n›n ölümünü, bir köy çocu¤unasuç yüklenmesini konu eder.

Fahri Celal geçmiflteki yafla-m›n ilginç yanlar›n› sergilerkenbir t›p adam› olarak da insan ki-flili¤inin derinlerde kalm›fl yanla-r›n›, iç çeliflkilerini, tutkular›, za-aflar› ortaya sermifltir.•

Bir müfettifl, ö¤retmeni ve ö¤rencileri denetlemek için dersegirdi ve akl›na gelen ilk soruyu ö¤rencilere sordu:

“‹çinizde en uslu kim?” Ö¤renciler hep bir a¤›zdan soruya yan›t verdiler:“Ö¤retmenimiz...”•

Lütfen sayfay› çeviriniz →

Gözünüz Ayd›n, Çocuklar!..

bizim

“Yazar Dede” Muzaffer ‹zgü

Bütün Dünya’n›nÇocuklar›yla

Bir “Dede”niz Geldi Dünyaya

Page 34: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

64

Milyonlar› aflan tiraj› veöykü, roman, sinema,çocuk edebiyat› ödül-leriyle ülkemizin en

çok okunan yazar›, toplumsalkara mizah›n keskin gözlü, sivrikalemli ustas›, çocuklar›n “yazardede”si, güldüren vedüflündüren bir “ça¤daflNasreddin Hoca” Mu-zaffer ‹zgü...

70’i aflk›n çocuk kita-b› yazan ‹zgü, 7-14 yaflaras› çocuklar›n, her ye-ni kitab›n› sab›rs›zl›klabekledi¤i bir yazar. Çün-kü kalemini yönetenbeyninde ve yüre¤indehâlâ bir çocuk duyarl›l›-¤›, duygusall›¤› ve heye-can› tafl›yor. Çocuklar›çok iyi tan›yor, onlar›anl›yor ve çok seviyor.Bu sevgisi de asla karfl›l›ks›z kal-m›yor. Fuarlarda, imza günlerindec›v›lt›l› bir çocuk selinin içindeonu izlerseniz, yazar-okur de¤il,dede-torun iliflkisinin heyecan›n›duyumsayabilirsiniz.

Yetiflkinlere yönelik yap›tlar›n-

da, öykü ve romanlar›nda da gül-meceyi her zaman canl› tutmay›baflaran, toplumsal›n bireye yans›-yan –ço¤u zaman olumsuz– izdü-flümlerini edebiyata bilinçli ve us-ta kalemiyle aktaran Muzaffer ‹z-gü, “Borç bini afl›nca millet güler-

mifl” diyor. “Biz art›k gül-mece yazmasak da halkbu yüzden gülüp duru-yor” diye ekliyor.

Nerede durdu¤umu-zu, olaylara ve durumlaranereden bakt›¤›m›z›, ne-ye nas›l yaklaflt›¤›m›z›öyle ac›mas›z; ama do¤rubiçimde sunuyor ki “Pes”diyor insan.

Titiz bir gözlem gü-cünün, hoflgörüyü el-den b›rakmayan birelefltiriyle bütünleflti¤i,sa¤l›kl› gülmecenin, so-

mut gerçe¤i aflan s›cak, iyimserve par›lt›l› bir sentez biçimindegöz doldurdu¤u yap›tlar›yla Mu-zaffer ‹zgü’nün kitlelere malolan mizah› yurdumuzda oldu¤ukadar d›fl ülkelerde de birçoködül kazand›.•

Çocuklar›n “Yazar Dede”siMuzaffer ‹zgü

KonukYazar

BirayÜstüner

Muzaffer ‹zgü’nün Bilgi Yay›nevi’nde yay›mlanan tüm kitaplar›n›neditörlü¤ünü yapan Biray Üstüner, Türk mizah yaz›n›n›n ve çocuk

öykülerinin dev yazar›n› kendine özgü yetkinli¤iyle anlat›yor.

Muzaffer ‹zgü, ‹zmir’de kendi ad›n› tafl›yan sokakta...

Lütfen sayfay› çeviriniz →

Page 35: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

C›k olmaz!..Öyle bir s›k› tutmufltum ki an-

nemin elini. Gözlerimden de öyleyafllar boflal›yordu ki. Annem,“Yavrum, can›m, Çiçekci¤im...” di-yor, bana sar›l›yordu.

A na s›n›f› ö¤retmenim,saçlar›m› okfluyor, elim-den tutuyor, oyuncakla-r›n yan›na götürüyor,

kum havuzunu gösteriyor, elimerenkli hamurlar vermeye çal›fl›-yor, “Bak hep bunlarla oynayaca-¤›n›z Çiçek” diyordu ama bengözyafllar›m› tutam›yor, anneminelini b›rakam›yordum.

Ay, akl›ma geldikçe utan›yo-rum. Nas›l da ba¤›rm›flt›m anne-min ard›ndan, “Beni b›rak›p gitmeanneci¤im” diye...

H›h, sanki gece de orada kala-cakt›m. Oysa ki akflam üzeri ser-vis arac›na binecek, evimizinönünde görevli abla beni indire-cek, kap›m›z›n zilini çalacak, an-neme, “Biz geldik” diyecekti.

Gerçekten de öyle oldu.Annem bana bir sar›ld› ki kap›-n›n önünde, ben de ona öyle birsar›ld›m ki...

“Ben hemen ayr›lmad›m ki Çi-çek okuldan, seni pencereden hepgözetledim” dedi.

fiafl›rd›m.“Hem yar›n yine seninle gele-

ce¤im...” demez mi?“Niçin anneci¤im?”“Okuluna al›flman için

Çiçekci¤im...”“Ben büyüdüm anne...”“Hemen bir gün içinde mi?”Annem bir gün sonra servis

arabas›na bindi, yine okuluma gel-di. Ay anneeeci¤im... Bir gün son-

ra yine geldi... Bir hafta hep geldi.Babama söyledim. Babam da,“Gelsin gelsin...” demez mi?

Ay ben istemiyorum. Ben Ya-vuz, ben Açelya, ben Orhan de-¤ilim ki...” Orhan hep a¤l›yordu.Annesiyle birlikte oturuyorlar,eliflini birlikte kesiyorlar, hamurabirlikte biçim veriyorlar, flark›y›birlikte söylüyorlar... Amanaman annesinin sesi de öyle birkal›n ki, hepimizi bast›r›yordu.Ö¤retmenimiz gülüyordu, biz degülüyorduk. Biz gülünce YoncaTeyze sesini daha çok kal›nlaflt›-rarak ba¤›r›yordu.

Açelya’n›n annesi de boyunaAçelya’ya birfleyler yedirmeye çal›-fl›yordu. Onlar için her dakika bes-lenme saatiydi.

“Yala Açelya, yut Açelya, ›s›rAçelya, çi¤ne Açelya!..”

Ö¤retmenimiz, “Bak›n Gü-ler Han›m...” diyor, ama Açel-ya’n›n annesi ö¤retmenimizidinlemiyordu ki...

“Ay Açelya sabah kahvalt› yap-mad› ö¤retmeni. Akflam da yeme-¤in ortas›nda uyudu ö¤retmeni.Uykusunda tost yiyece¤im anne,sandöviç yiyece¤im anne, diye sa-y›klad›” diyordu.

Y avuz’un annesinin elin-de de hep kolonyal›mendil... Yavuz kalemtutuyor, hop, Leman

Teyze Yavuz’un ellerini siliyor,Yavuz saçlar›n› kar›flt›r›yor, hop,Leman Teyze Yavuz’un saçlar›n›kolonyal›yor, Yavuz “Hapfluu”diyor, Leman Teyze bütün s›n›fakolonyal› mendil da¤›t›yordu.

Bir sabah, “Anneci¤im, art›kbenimle gelme” dedim, hem de

66 67

Benim ad›m Ç›t›p›t› de¤ilki. Benim ad›m Çiçek...Annem de babam da çi-çekleri çok seviyorlar-

m›fl, ad›m› Çiçek koymufllar. ‹yi kikoymufllar. Can›m istersegül olurum, can›m ister-se lale olurum, can›m is-terse papatya olurum.Bazen de badem dal›olurum. Niçin, olamamm›? Badem a¤ac›n›n çi-çe¤i çiçek de¤il mi? Benbiliyorum, anneanneminyazl›¤›nda badem a¤ac›var. Bir kezinde gördüm,badem a¤ac› pembe ge-linlik giymiflti. ‹flte ben opembe gelinli¤im.

Niye bana Ç›t›p›t› di-yorlar? Bilmem ki ç›t›p›-t›ym›fl›m iflte. Üstümü hiç kirlet-mezmiflim, saçlar›m hep taral›olurmufl, ayakkab›lar›m p›r›l p›r›l-m›fl, boyum da ne uzun ne k›say-m›fl, kafllar›m yay gibi, saçlar›m

kumralm›fl. Ana s›n›f› ö¤retmeni-mi de hiç üzmezmiflim. Hiç üzermiyim? Bize neler neler ö¤rettiAysu ö¤retmenim. Ben zaten ilkgünden sevdim Aysu ö¤retmeni-

mi. Su gibi temiz, ay gibiparlak bir yüzü vard›.

Bir gün kalkt›m, “Ö¤-retmenim birfley söyleye-bilir miyim?” dedim.

“Söyle ç›t›p›t› k›-z›m...” dedi.

“Ö¤retmenim, siz sugibi temizsiniz, yüzünüzde ay gibi parlak” dedim.

Uf aman, ö¤retme-nim nas›l kucaklad› be-ni, nas›l öptü, nas›l saç-lar›m› okflad›...

“Sen de öylesin Çiçek,sen de öylesin” dedi.

Ama ben ana s›n›f›na bafllad›¤›milk gün a¤lam›flt›m... Ay flimdi neçok utan›yorum. Okula annemlebirlikte gelmifltik. fiimdi annem benibu s›n›fa b›rak›p gidecekti ha...

Ç›t›p›t› K›z

Yazar DedeveTorunlar›

Muzaffer‹zgü

Afla¤›da “Bütün Dünya Çocuklar›” için kaleme ald›¤› ilk öyküsünü okuyaca¤›n›z De¤erli Yazar Muzaffer ‹zgü, 29 Ekim

1933’te Adana’da do¤du. Yoksul bir çocukluk geçirdi. Hembulafl›kç›l›k, garsonluk, sinemalarda gazoz sat›c›l›¤› gibi ifllerde çal›flt› hem de okudu. Diyarbak›r ‹lkö¤retmen Okulu’nu bitirdi; uzun y›llar ilkokul ö¤retmenli¤i yapt›, sonra ortaokul Türkçe

ö¤retmeni oldu. Emekli olduktan sonra ‹zmir’e yerleflti. Edebiyat›m›z›n en üretken yazarlar›ndan olan ‹zgü’nün,

70’i aflk›n çocuk kitab› olmak üzere, tiyatro oyunlar›, öykü ve romanlar›ndan oluflan toplam 113 yap›t› bulunmaktad›r.

Page 36: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

çok kesin konufltum. Babamkahkahalarla güldü, annem kah-kahalarla güldü.

“Niçin gülüyorsunuz?Art›k ben okula birbafl›ma gitmek isti-yorum. Servis arac›-

na binerim, giderim” dedim.Babam da annem de, “Ay ay ay

flu Çiçek’e de bak!” dediler.Ben de dedim:“Anneci¤im, benimle gel-

mek istersen, okula gitmem.O zaman da seni servis arac›nabindirmezler...”

Annemin dudaklar› titredi. Ba-na sar›ld›. Bafl›n› sallad›.

Offfffff!.. Ay Of mu de-dim? Dedim ya. Annem s›n›ftadurmuyordu Açelya’n›n, Ya-vuz’un, Orhan’›n annesi gi-bi, ama hep okuldayd›. fiöyle birbahçeye ç›ksam annemi oralar-da görüyordum.

Bu y›l hay›r... Hay›r anneci¤imhay›r. Ben art›k birinci s›n›f›m. Ko-caman k›z oldum. Hem benim nu-maram var. Numaram var ya. Binbir... Evet evet bin bir. ‹lk kez Ay-su ö¤retmenim sordu:

“Numaran kaç Çiçek?”“Bin bir ö¤retmenim...”“Ay benim ç›t›p›t› k›z›ma bin

bir yak›fl›r. O zaten bin bir çiçekiçinde bir tane” dedi.

Hem önlü¤ümün rengi dede¤iflti. Sonra yakam var... Hiçnumaras›, önlü¤ü, yakas› olanbir çocu¤un s›n›f›nda annesi olurmu? Zaten bir s›rada iki ço-cuk oturuyoruz. Yani annem ge-lip aram›za m› oturacak? Pekiyi,annem oturursa, bizim arka-m›zdaki çocuklar Funda ö¤ret-

menimi nas›l görecekler?Olmaz anneci¤im olmaz!..Hiç olmaz... Ö¤retmenim da-

ha ikinci gün s›n›f baflkan› seçi-mi yapt›rd›. Aysu ö¤retmeninana s›n›f›ndan gelenlerin hepsibeni seçtiler, öteki çocuklar da,“Ç›t›p›t› olsun” dediler...

Ben baflkan›m. Baflkan›nannesi oturmufl s›ran›n ortas›-na. Hay›r anneci¤im hay›r!.. Anas›n›f›ndayken biz zil çal›ncasoluklanmaya ç›km›yorduk. fiim-di soluklanmam›z var. Zil çald›m›yd› uçuyoruz bahçeye. An-neci¤im o akasya a¤ac›n›n alt›n-da. Olmaz.

“Bin bir Çiçek Y›lmaz...”“Buraday›m ö¤retmenim...”(Ama annem yok) Bunu içim-

den söylüyorum. Benim annem, Yavuz’un anne-

si, Açelya’n›n annesi, Orhan’›n an-nesi bir süre akasya a¤ac›n›n alt›n-da oturdular. Daha sonra benimannem gelmez oldu, ondan sonraöteki anneler...

Biz büyüdük can›m. Açelya dabüyüdü, Yavuz da büyüdü, Orhanda büyüdü. Biz koskocamaaan bi-rinci s›n›f olduk bu y›l.

Ama Aysu ö¤retmenimizihiç unutmad›k.

Y ooo, Funda ö¤retmenimi-zi de çok seviyoruz. Bizeöyle güzel çizgiler çizdiri-yor ki, öyle güzel masal-

lar anlat›yor ki. Ama her gün birkez olsun Aysu ö¤retmenimi gör-meden duram›yorum. S›n›fa giri-yorum, yana¤›na bir öpücük kon-duruyor, ç›k›yorum.

Ö¤retmenlerimin kokusu, an-nemin kokusuna benziyor...•

68

Bütün Dünya • Kas›m 2007

“Karizmatik, güneflgözlü¤ü ile artist gi-bi yak›fl›kl›; ancakparanoyak” liderle-

rine “âfl›k gözlerle” bakan, “Hal-k›n Tap›na¤›” mezhebinin mürit-leri Guyana’ya göç ettiler.

Bu gariban; ancak“dini bütün” (?) Ameri-kal›lar, bat›da Venezüel-la, güneyde Brezilya,kuzeyde Atlantik Okya-nusu ile çevrelenen veGüney Amerika’n›n ku-zeydo¤usunda yer alan,eski ‹ngiliz Guyana-s›’n›n gözlerden ›rak yö-resine yerlefltiler.

Ve buraya “Jones-town” ad›n› verdiler.

215 bin kilometreka-relik topraklar›n, or-manla kapl› bir köflesin-de tar›mla u¤raflacak, mezhep li-derleri Jim Jones’in yönetiminde,günlük “ibadetlerini” aksatma-dan sürdüreceklerdi.

Ancak 11 Kas›m 1978, hepsi-nin “k›yamet günü” oldu.

“Âfl›k gözlerle” bakt›klar› ve

tap›nd›klar› liderleri taraf›ndan,“birlikte intihar etmeleri” buyru-¤u verilmiflti.

Silah tehdidi alt›nda tutulan bir-kaç mürit, bir kazan içindeki “mey-ve özü ve flekerle tatland›r›lm›fl si-yanür” kar›fl›m›ndan oluflan “ölüm

kokteyli”ni içmeyi redde-diyordu. Direnenler ya dakaçmaya yeltenenler, vu-rularak öldürüldüler.

Sonuç, yan yana, üstüste k›vr›l›p kalm›fl 913ceset! Bunlardan 276’s›çocuklara aitti!..

*** James Jones ad›nda-

ki papaz, “Halk›n Tap›-na¤›” mezhebini 1950y›l›nda Indianapolis’tekurdu. Irkç›l›¤a karfl›vaaz veriyordu. “Birlik,beraberlik, kardefllik”

söylemine dayal› bu yeni mez-hep, en çok Afrika kökenli Ame-rikal›lar’›n ilgisini çekiyordu.

Cemaat 1965 y›l›nda Califor-nia’n›n kuzeyinde Ukiah’a, 1971y›l›ndan sonra da San Francis-co’ya yerleflti. 1970’li y›llarda pa-

69

Müritlerini y›llard›r, ad› konmam›fl bir düflman›n sald›r›s›yla korkutan Jim Jones, onlar› “Devrimci ‹ntihar” ad›n› verdi¤i toplu ölüme haz›rl›yordu. Böyle bir sald›r›

an›nda nas›l davranacaklar›n›n e¤itimini bile yapt›r›yordu.

KöfledenBucaktan

MehmetMuhsino¤lu

“Halk›n Tap›na¤›”nda“Ölüm Kokteyli”

Page 37: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

70 71

Bütün Dünya • Kas›m 2007 “Halk›n Tap›na¤›”nda “Ölüm Kokteyli”

paz Jones’in kilisesi, bas›n tara-f›ndan doland›r›c›l›k, üyelerinetecavüz ve çocuklara kötü dav-ranmakla suçlan›yordu. Bu elefl-tirilerden kurtulmak isteyen Jo-nes, yüzlerce müridini GüneyAmerika’ya göç ettirdi. Guya-na’n›n balta girmemifl ormanlar›içinde tar›mc›l›k yapacaklard›.

B u arada, 13 Kas›m 1977tarihli “San FranciscoExaminer” gazetesindeyay›mlanan bir habere

göre, “Halk›n Tap›na¤›” mezhebin-den ayr›lmak istedi¤ini aç›klayanBob Houston ad›ndaki bir genç,ertesi gün tren tekerleri alt›ndaparçalanm›fl olarak bulundu.

Baba Sam Houston, iki k›z to-rununun da gezi amac›yla NewYork’a gitti¤ini; ancak bu yolcu-lu¤un ‘Jonestown’da son buldu-¤unu, torunlar›n›n geri gelmedi-¤ini söylüyordu.

Bu arada “Halk›n Tap›na-¤›”ndan ayr›lan bir grup eski üye,California’n›n Demokrat temsilcisiLeo Ryan’›, ‘Jonestown’a gidip, bucemaatle ilgili araflt›rma yapmayaikna ettiler.

*** Milletvekili Ryan, Demokrat

Parti’den 4 üye, bir grup gazetecive gözlemci ile birlikte, 17 Kas›m1978 günü ‘Jonestown’a ulaflt›.

Ziyaretin ilk günü normalgeçti, Jones konuklar› onurunaakflam yeme¤i bile düzenledi.Yemek s›ras›nda milletveki-li Ryan’a gizlice haber ulaflt›ran-lar, kimi müritlerin tap›naktanayr›l›p kendileriyle birlikteABD’ye dönmek istedi¤ini, ‘Jo-nestown’da cezaland›r›lacak kifli-

lere iflkence yap›lan çukurlar ol-du¤unu belirtiyorlard›.

‹kinci gün Ryan ve beraberin-deki grup ayr›lmaya haz›rlan›r-ken, “Halk›n Tap›na¤›” mezhebi-nin birkaç üyesi yanlar›na yakla-fl›p Guyana’dan çekip gitmeleriniistediler. Papaz Jones, müritlerinbu davran›fl›na üzülmüfl görünü-yordu. Ayn› anda yard›mc›lar›n-dan Don Sly, Ryan’a b›çakla sal-d›rd›. Milletvekili bu sald›r›danyara almadan kurtuldu.

Papaz Jones, daha sonra mü-ritlerine milletvekili Ryan ve be-raberindekilerin pusuya düflürü-lüp harekete haz›rland›klar› s›ra-da uçak pistinde öldürülmeleriemrini verdi.

Resmi rapora göre saat17:00’de, Temcilciler Meclisi üyesiLeo Ryan ve yan›ndakiler uça¤abinerken, “Halk›n Tap›na¤›” mez-hebine ait bir kamyon ve traktörpiste yaklaflt›; 4-5 dakika sürenyayl›m atefl sonunda, uçak hareketedebilme yetene¤ini kaybetti.

Ryan ve heyetindeki 4 kifliburada yaflama veda ettiler.

Havaalan›ndaki bu sald›r›ylahemen ayn› saatte, esas “k›yametgünü” ‘Jonestown’da yafland›:

P apaz Jones, sesi sonunadek aç›lm›fl güçlü hopar-lörden yay›nlanan konufl-mas›nda, müritlerine “ölü-

mün güzelli¤i”ni anlat›yor, onlar›‘Jonestown’un orta yerinde birlikteintihar etmeye ça¤›r›yordu.

Jones konuflmas›nda, sankihavaalan›nda olacaklar› bilmiyorda, kehânetini aç›kl›yor gibi birtav›r tak›n›yor ve milletvekiliRyan ve yan›ndakiler uçakta öl-

dürülecekler diyordu. Bu neden-le politik güçlerin “Halk›n Tap›-na¤›” mezhebini y›kmaya çal›fla-ca¤›n›, ‘Jonestown’a düzenlene-cek sald›r›da, merhametsizce öl-dürüleceklerini söylüyordu.

*** Müritlerini y›llard›r, ad› kon-

mam›fl bir düflman›n sald›r›s›ylakorkutan Jones, onlar› “Devrimci‹ntihar” ad›n› verdi¤i toplu ölü-me haz›rl›yordu. Böyle bir sald›-r› an›nda nas›l davranacaklar›n›ne¤itimini bile yapt›r›yordu.

Daha sonra ele geçen birband kayd›, yaflanan vahfletinnas›l bafllad›¤›n› ve geliflti¤inigün ›fl›¤›na ç›kard›:

Bebek ve çocuklara yaflamaflans› verilmesini isteyen birkaç an-ne, “düflman elinde onursuz ölüm”seçene¤ini an›msatan bir grubunprotestolar› aras›nda susturuldular.

B u arada büyük bir kazaniçindeki “ölüm kokteyli”toplant› alan›na getirildive müritlere da¤›t›lmaya

baflland›. Önce 276 bebek ve ço-cu¤un a¤z›na enjektörle zehir s›-k›ld›. Çocuklar›n›n ölümünü sey-reden anne ve babalar, ayn› ze-hiri içmeye bafllad›lar.

Jim Jones’un cesedi de, di¤erle-rinin yan›nda bulundu. Ancak, ba-fl›nda kurflun yaras› vard›. Belki bir

James Jones ad›ndaki papaz, “Halk›n Tap›na¤›” mezhebini 1950 y›l›nda Indianapolis’te kurdu. Irkç›l›¤a karfl› vaaz

veriyordu. “Birlik, beraberlik, kardefllik” söylemine dayal› bu mezhep, en çok Afrika kökenli Amerikal›lar’›n ilgisini çekiyordu.

Page 38: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

yard›mc›s› taraf›ndan vurularak öl-dürülmüfl ya da intihar etmiflti!

Kaçmay› baflaran müritlerdenStanley Clayton ve Odell Rho-des’in haber verdi¤i Guyana asker-leri, ertesi gün ‘Jonestown’a ulafl-t›klar›nda, korkunç manzaraylakarfl›laflt›lar: Toplam 1.100 kifli ol-du¤u belirilen “Halk›n Tap›na¤›”mezhebinin 913 üyesi, “ölümüngüzelli¤i” ile buluflmufltu!

*** Paranoyak bir papaz›n yol aç-

t›¤› bu trajediyle ilgili soruflturma

ve araflt›rmalar sonucu, Ameri-kan D›fliflleri Bakanl›¤› arflivinde8 bin sayfal›k belge y›¤›n› olufltu;hepsi de gizli tutuluyordu!

Kamuoyunda ise çeflitlikomplo teorileri üretiliyor, Ame-rikan Merkezi Haber Alma Örgü-tü’nün (CIA) “‹nsan beynini de-netleme” projesini gelifltirme-ye çal›flt›¤›, bu amaçla papaz JimJones’i mafla olarak kulland›¤›öne sürülüyordu.•

72

Bütün Dünya • Kas›m 2007

[email protected]

Gemide can› çok s›k›lan yolcu, biraz sohbet etmek içindümencinin yan›na gitti. Sohbet ederlerken dümenci iki gecediruyumad›¤›n› söyledi. Bu duruma üzülen yolcu dümenciye biröneride bulundu:

“Dümeni bana ver” dedi. “Sen de biraz kestir.”Çok uykusu olan dümenci yolcunun dümen kullanmay› bildi¤i-

ni düflündü ve kestirmek için koltu¤a uzand›.Yolcunun denetimindeki gemi bir süre sonra karaya do¤ru git-

meye bafllad›, daha sonra da büyük bir gürültüyle karaya oturdu.Gürültüye uyanan dümenci büyük bir panikle yerinden f›rlad›

ve yolcunun yan›na gitti, ona ba¤›rmaya bafllad›:“Ne yapt›n böyle?” dedi. “Nas›l oldu bu, çabuk söyle?”Yolcu, kendisine ba¤›r›lmas›n›n haks›zl›k oldu¤unu belirttikten

sonra kendini flöyle savundu:“Ben bir fley yapmad›m ki, dostum” dedi. “Deniz bitti...”•

Zengin ifl adam› sokakta rastlad›¤› eski okul arkadafl›na yar-d›ma gereksinim duydu¤u için 100 YTL verdi. Okul arkadafl› bu du-rumdan hiç de memnun olmad›:

“Bu kez yaln›zca 100 YTL mi veriyorsun?” diye sordu. “‹ki y›l ön-ce 500 YTL, bir y›l önce 250 YTL, flimdi de yaln›zca 100 YTL, ha?..”

‹fl adam› arkadafl›n›n bu sitemi üzerine özel durumunu aç›kla-mak istedi:

“Geçen y›l evlendim, bu y›l da bir çocu¤um oldu” diye bafllad›,fakat arkadafl› onun sözünü yar›da kesti::

“Tamam, tamam, anlad›m” dedi. “Desene benim paramla ailegeçindiriyorsun art›k...”•

73

1 4 Kas›m 1840’da Paris’tedo¤du. Ticaretle u¤raflanbabas›n›n mesle¤i gere¤i

aile 1845 y›l›nda Normandiya sa-hilindeki Le Havre’a tafl›nd›. Ba-bas›, o¤lunun da kendisi gibi ti-caretle u¤raflmas›n› ve bunumeslek edinmesini istiyordu;ama Oscar’›n gözü sanata¤›rl›kl› çal›flmalardayd›.

Ortaokula bafllad›¤›1851 y›l›nda karikatüryapmaya merak sard›.Gün geçtikçe bu yetene-¤ini gelifltiren Oscar 15yafl›na geldi¤inde art›ktan›nm›fl bir karikatüristolarak çevresinde ünyapm›flt›. Çizimleri, resimgereçleri sat›lan bir dük-kanda sergileniyor vebüyük ilgi görüyordu.Her bir karikatürden 10-20 frank aras›nda parakazan›yordu. Hatta an›la-

r›nda “Karikatürist olarak çal›flma-lar›m› sürdürseydim k›sa zamandamilyonerdim” diyordu.

Karikatürlerinin sergilendi¤idükkana gelip giderken, ayn› yer-de ya¤l›boya resimleri sergilenenEugene Boudin ile tan›flt›. Boudin,Oscar’›n çizimlerine bakt›¤›nda,

onda inan›lmaz bir yete-nek görüyordu. “Yaflam›-n› karikatür yaparak m›geçireceksin, sen ressamolmal›s›n” diye onu re-sim yapmaya özendiri-yordu. Boudin, kapal›yerlerde, atölyelerde de-¤il de aç›k havada resimyapmay› çok seviyorduve Oscar ile dostluklar›ilerledikçe onu da yan›naal›p k›rlarda resim yap-maya götürdü. Oscar, k›-sa zaman içinde ya¤l›bo-ya resim yapmay› veözellikle aç›k havada ça-

‹nsanl›¤aAdanan

Yaflamlar

YücelAksoy

Oscar 15 yafl›na geldi¤inde art›k tan›nm›fl bir karikatürist olarak çevresinde ün yapm›flt›. Çizimleri, resim gereçleri sat›lan bir dükkandasergileniyor ve büyük ilgi görüyordu. Her bir karikatürden 10-20 frank

aras›nda para kazan›yordu. Hatta an›lar›nda “Karikatürist olarak çal›flmalar›m› sürdürseydim k›sa zamanda milyonerdim” diyordu.

‹ki bölümden oluflan bu dizimizde, insanl›¤›n evrimine katk›da bulunan kiflilerin önce, “insansal özelliklerini yans›tan yaflam öyküleri”ni sunuyor, sonra da ileriki

sayfalar›m›zda, bu kiflinin insanl›¤a katk›s›n› aç›kl›yoruz.

Ola¤anüstü Yetene¤eSahip Sanatç›

Page 39: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

74

Bütün Dünya • Kas›m 2007

l›flmay› sever olmufltu. Ola¤anüstüyetene¤i sayesinde, k›sa zamandabüyük ilerleme kaydetti. Boudinde tüm bilgilerini bu yetenekligence aktarmay› sürdürdü. Oscarart›k resim yapmaktan baflka bir-fley düflünmüyordu; karikatür ça-l›flmalar›n› da b›rakm›flt›.

A nnesinin d›fl›nda tüm ailesionun bu düflkünlü¤ünekarfl› ç›k›yor, resim yap-

man›n kar›n doyurmayaca¤›n› ilerisürerek bu sevdadan vazgeçmesiniistiyordu. Ama o kararl›yd›, resimyapmay› sürdürecekti.

28 Ocak 1857’de çok sevdi¤iannesini kaybedince, evden ayr›l›pteyzesinin yan›na yerleflti. Böyle-ce, onun ressam olmas›n› engelle-yen baba bask›s›ndan da kurtul-mufl oldu. Ayr›ca teyzesi de onubu konuda destekliyodu.

Oscar, Boudin’den çok fley ö¤-renmifl olmas›na karfl›n, art›k birnoktadan sonra Le Havre’da resimkonusunda ilerleme olana¤›n›n ol-mad›¤›n›n bilincindeydi. 1859 y›-l›nda, sanat›n baflkenti Paris’e gitti.Di¤er bir deyiflle do¤du¤u kentedöndü. Paris’in bohem yaflant›s›naal›flmakta hiç zorlanmad›. Sanatç›-lar›n devam etti¤i barlara, kafeleregitti, yeni dostluklar edindi. Buarada resim bilgisini gelifltirmekiçin de bofl durmad›. Küçük birbedel karfl›l›¤›nda herkesin resim

çal›flmas›na olanak tan›yan ‹sviçreAkademisi’ne (Academie Suisse)devam etti. ‹zlenimcilik ak›m›n›nileride kilit adlar›ndan olacak Ce-zanne ve Pissaro ile burada tan›flt›.Ne var ki, bu dönemde yapt›¤› re-sim çal›flmalar› onu baflar›ya tafl›-yacak verimlilikte olmad›.

Asker yaflam›n› çok seven bir ar-kadafl›, bu tutkusunu sürekli Oscarile paylafl›rd›. Çünkü onun da böylebir yaflant›ya e¤ilimi vard›. Aç›k ha-vada uzun yürüyüfller, silah sesleri,sald›r›lar, bask›nlar, çöl çad›rlar›ndageçen gizemli geceler... Serüvenler-le dolu bir yaflam›n cazibesine kap›-lan Oscar sonunda asker olmaya ka-rar verdi. Yine babas›n›n tüm karfl›koymalar›na karfl›n orduya yaz›ld›ve yedi y›ll›k bir sözleflme yaparak,kendi iste¤iyle Afrika’ya gitti.

Cezayir’de ilginç an›larla dolu ikiy›l geçirdi. Herfley tam istedi¤i gibiy-di. Ama ikinci y›l›n sonunda tifoyayakaland›. Hastal›¤› atlatt›ktan son-ra, dinlenip kendine gelebilmesiiçin alt› ay süre ile Paris’e gönderil-di. Oscar’›n niyeti tekrar Cezayir’edönüp askerli¤e devam etmekti.Ancak teyzesi Madam Lecadre 3 binfrank ödeyerek Oscar’›n orduylaolan sözleflmesinin feshedilmesinisa¤lad›. Ama bir koflulu vard›: Os-car’›n sanat e¤itimi almas›...

Ressam›n ilginç yaflam›n›ndevam›n› 124’üncü sayfam›z-da bulacaks›n›z.•

Karfl› kald›r›ma geçmek için yeflil ›fl›¤›n yanmas›n› bekle-yen güzel bir k›z›n yan›na yaklaflan delikanl› konuflmaya bafllad›:

“Affedersiniz” dedi. “Ahmet ‹lter ad›nda bir genç tan›yor musunuz?”Güzel k›z›n “Hay›r” anlam›nda bafl›n› sallamas› üzerine genç

adam gülümseyerek ona flöyle bir öneride bulundu:“Öyleyse onunla tan›flmak ister misiniz?”•

75

Atatürk, “Ben sporcununzeki, çevik ve ayn› zaman-da ahlaklısını severim” öz-deyifliyle, ulusunun tüm

sporcularına çok anlamlı bir iletigöndermiflti, yıllar önce...Yedi sözcükten oluflantümce, savafl yorgunugençlerin adeta andı du-rumuna gelmiflti.

Çevik olabilmeyi pe-riyodik antrenmanlar so-nunda elde edebilmekolasıydı. Zeki ve ahlaklıolabilmenin öz kayna¤ıise kuflkusuz kendisiydi.Yüce Atatürk, zeki veahlaklı olmay›, beynindeyarattı¤ı ola¤anüstü kur-gularla, çevikli¤e de¤intaflımıfl bir liderdi. Çevik-li¤in, beyin merkezinde-ki zekâ birikimleriyle örtüflmesive halkımızın yap›s›ndan eksiketmedi¤i ahlak ilkelerini özümse-mesi, Atatürk’ün özdeyiflini ulus-lararası platformlara taflıdı.

Ancak ve ne yazık ki, bu ha-rika özdeyifl, kirlenen dünya veonu kirleten çılgın liderler yü-zünden anlamıyla adeta çatıflırbiçime geldi.

Diktatörlerin sporve sporcu dünyasınabakıflları rejimin deva-mı içindi. Sporcu-nun zeki ve de çevik ol-ması onların benimsedi-¤i oyunun gere¤indenolmalıydı. Ahlak kav-ramları ise ahlaksız li-derlerce ölüm ça¤ırantehditler sonucundasporculardan koparıla-rak alınmıfltı.

Diktatör Mussoli-ni’nin 1938 yılında dü-zenlenen ve ‹talya’nınflampiyonlu¤uyla nokta-

lanan Dünya Kupası sırasında,Teknik Direktör Puzzo ile fut-bolculara saldı¤ı korku literatür-lere geçti. Çılgın diktatör tarafın-dan ‹talya Ulusal Takımı kampı-

SporunDünyas›

MetinGören

Sporcunun En Güzel Tan›m›

‹ngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in konuflmasından bir bölüm... Edinburg kentinde bir spor kompleksinin açılıflını

yapan kraliçe flöyle diyor: “Türk halkının lideri Mustafa Kemal Atatürk, ‘Ben sporcunun zeki çevik ve ayn› zamanda ahlaklısını

severim’ demifl. Ben de aynı ifadeleri kullanmak istiyorum.”

Page 40: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

na gönderilen üzeri çiçeklerlesüslenmifl kutudan arma¤an yeri-ne, bir mektup, bir tabanca vede elli adet kurflun çıkmıfltı. Mu-ssolini’nin Puzzo’ya hitaben gön-derdi¤i mektubun satır araların-da ölüm kol geziyordu. ‹talyaUlusal Takımı’nın ünlü teknikdirektörü, elleri titreyerek zarfıaçtı, mektubu yüksek sesle oku-maya baflladı:

“Bay Puzzo, ‹talya flam-piyonlu¤u kazana-mazsa, o silaha kur-flunları doldur, futbol-

cularının beyinlerine gönder.Son kurflunu ise kendine sakla...Çünkü, baflka çaren yok.”

‹talya tüm rakiplerini yenerekflampiyon oldu. Puzzo ve futbol-cular da ölümün efli¤inden dön-dü. Mussolini flampiyonluk ku-pasını kaldırırken, teknik direk-tör ile oyuncular korkuyu hâlâyaflıyorlardı. Puzzo’nun ölümün-den sonra yayımlanan anılarınınaras›nda yer alan flu tümce benihâlâ derinden yaralar:

“Tanrım bana yardım et ya dacanımı al... Bir delinin sanki fle-ker niyetine gönderdi¤i kurflu-nuyla ölmek istemiyorum.”

Bir baflka çılgının sesi ise ‹s-panya’dan gelmiflti. Ülkesini yıl-larca, kan ve barut dekorlarıönünde yöneten General Francobir arayıfl içindeydi. Etnik çatıfl-malar ve ülkeyi sarsan olaylaryönetimini tehlikeye düflürmeyebafllamıfltı. Franco’ya ilginç biröneri getirildi ve Real Madriddünyanın en büyük takımı olu-verdi. Diktatör, ‹spanya halkınınkendine yönelik öfkesini, Real

Madrid’in yıllarca kazandı¤ı ku-paların içine keyifle döktü.

1978 yılında Arjantin’de dü-zenlenen ve ev sahibi takımınflampiyonlu¤uyla kapanan Dün-ya Kupası, sporcunun ahlaki de-¤erlerini tartıflmaya götüren birflampiyona oldu. Ardiles, Kem-pes, Housemann gibi Arjantinliyıldızların belki hiçbir fleydenhaberleri yoktu.

Ancak diktatör General Vide-la Redondo’nun iste¤inin yerinegetirilmesi gerekiyordu. Perufarklı yenilmeli ve finalde Hol-landa’nın karflısına çıkılmalıydı.

Gere¤i yapıldı ve Peru’ya tam6 gol atıldı. Arjantinli oyuncu-ların zeki ve çevikli¤i diktatörVidela Redondo’nun ahlak kav-ramıyla çeliflki yaflarken, per-de kapandı.

Bir Afrika ülkesi olan Ugandada diktatörlü¤ünü çılgınlı¤a vardı-ran ‹di Amin’in uluslararası bir ya-rıflmayı finifle 40 metre kala kaybe-den atlet Kalaguma’yı, “Beni nasılrezil edersin” diyerek kırbaçlattı¤ıbültenlere düflmüfltü. ‹di Amin’inhırsını alamayarak, ülkesi adınakoflan atleti kendisinin de kırbaç-ladı¤ı öne sürülmüfltü.

R omanya’nın dünya yıldızıjimnastikçi Nadia Coma-neci, ülkesinin özgürlü¤ekavuflmasından sonra

BBC’de yapılan bir röportajında,Çavuflesku’yu iflaretleyerek, “Bukötü adamla aile bireylerinin hiç-birini artık rüyamda bile görmekistemiyorum” demiflti.

Bir sporcunun zekili¤i, çevik-li¤i ve de ahlakı, hatta uluslara-arası kimli¤i bir diktatörün zıpla-

76 77

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Sporcunun En Güzel Tan›m›

yan, hoplayan inanılmaz hare-ketler yapan oyunca¤ı olmufltu.

Atatürk’ün özdeyifliyle aslaörtüflmeyecek bu davran›flların,yönetim tarzları diktanın kesinçizgilerini taflıyan o ülkelerdeflimdi demokrasi kokuları içindebahar rüzgarları esiyor. Ve onlarsporcunun zeki, çevik ve de ah-laklısını seviyorlar.

Milan kulübünün sahibi, ‹tal-ya eski baflbakanı Berlusconi,futbola sevdalı Hollanda Kraliçe-si Beatrix gibi... ‹ngiltere Kraliçe-si II. Elizabeth’in konuflmasın-dan bir bölüm... Edinburg ken-

tinde bir spor kompleksinin açı-lıflını yapan kraliçe flöyle diyor:

“Türk halkının lideri MustafaKemal Atatürk, ‘Ben sporcununzeki çevik ve ayn› zamanda ahlak-lısını severim’ demifl. Ben de aynıifadeleri kullanmak istiyorum.”

Büyük Atatürk’ü içinde bu-lundu¤umuz kasım ayının ge-nifl yelpazesi içinde gün ve saatgözetmeden bir kez daha say-gıyla anıyorum. Ve onun yücevarlı¤ını, yaflamımın her saniye-sinde duyumsayarak...•

[email protected]

Müfettifl s›n›fa girdi, en arka s›raya oturdu ve ö¤retmen-den derse devam etmesini rica etti:

“Lütfen derse devam edin” dedi.Ö¤retmen Vedat’› derse kald›rd› ve ona flu soruyu sordu:“Söyle bakal›m Vedat” dedi. “Amasya Antlaflmas›’n› kim bozdu?”‹lk kez bir müfettiflle karfl›laflan Vedat bu soruya heyecanla

yan›t verdi:“Ben yapmad›m” dedi. “Ben bozmad›m ö¤retmenim...”Vedat’tan istedi¤i yan›t› alamayan ö¤retmen ayn› soruyu Halil’e

sormak üzereyken s›n›fta müfettiflin sesi duyuldu:“Bu ö¤renciyi hiç gözüm tutmad›” dedi. “Antlaflmay› bu bozmufl

olabilir. ‹yi araflt›rmal›...”•

Komiser, bir h›rs›z›n girdi¤i evin han›m›na birkaç so-ru sorduktan sonra anlayamad›¤› bir noktay› aç›kl›¤a kavufl-turmak istedi:

“Evdeki tüm dolaplar›n ve çekmecelerin kar›flt›r›lm›fl oldu¤unu,içlerindeki tüm eflyalar›n yerlere saç›ld›¤›n› söylüyorsunuz ve budurumla karfl›laflt›ktan tam alt› saat sonra ‘Evimize h›rs›z girmifl’diyerek polisi ar›yorsunuz” dedi. “Evinizdeki bu manzaray› gördü-¤ünüz an anlamam›fl m›yd›n›z evinize h›rs›z girdi¤ini?”

Evin han›m› içtenlikle yan›tlad› komiseri:“Hay›r anlamam›flt›m, komiser bey” dedi. “Eflimin kravat arad›-

¤›n› sanm›flt›m.”•

Page 41: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Kolay

Zor

Kas›m SuDokular›

Yan›tlar 110’uncu sayfam›zdad›r.

•Haz›rlayan: Canan Onural - Bütün Dünya•

[email protected]

78

Dün akflam güzel bir tür-kü dinlerken nelerehasret kald›¤›m› dü-flündüm. Bu

türkülerimiz Anado-lu’nun yöresel ezgileri-ni dile getiren muhte-flem yap›tlard›r. Bu tür-külerde ifade edilensözler kimi yörelerinkendi lehçeleriyle ifadeedildi¤inde sonsuz ke-yif verir. Hangi biriniörnek tutay›m diye dü-flünmem bile, her biribir baflka güzeldir.“Ben seni sevdi¤imidünyalara söyledim”sanki tüm dünya buhaberi bekliyormufl gibi bir ol-gu... Bunlar gelifligüzel söylenensözler olmasa gerek. Bu türküle-

rin geliflmesine ve yenileriningelmesine ön ayak olacak ne biraraflt›rma yap›lmakta ne de

özendirilmekte. Muzaf-fer Sar›sözen gibi arafl-t›rmac›, derleyici birikinci sanatc›y› ne za-man görürüz diye dü-flünür, hasret çekerim.

Çocuk y›llar›m›zdaev gezmeleri vard›, in-sanlar dostlar›n› ziyareteder, sohbet ederlerdi.Bu dostluklar insanlar›birbirine yaklaflt›r›r,dayan›flmay› art›r›rd›.Akflamlar› evlerde top-lan›l›r, çocuklar ayr›oynarlar, anne ve ba-

balar günün meselelerini konu-flurlard›. Akflamlar› bu ziyaretler-de çay içilir yan›nda bisküvi ve-

79

Hem Nal›naHem M›h›na

MetinAtamer

Hasret

Her gün televizyonda do¤ru haber izlemeye çabalar›m. Haberin hembenim için hem de tüm Türk halk› için iyi bir haber olmas›n› tüm kalbimle beklerim. Y›llard›r her gün Güneydo¤u’dan gelen üzücühaberlerin yerine iyi bir habere hasretim. “Bölücü terör örgütüne

gerekli cevap en k›sa zamanda verilecektir” sözlerinin yerine gere¤ininyap›lmas›na hasretim... Bitmiyor, bitmiyor... Hasretin böylesi bitmiyor...

Bitmesinden vazgeçtim, üstelik her geçen gün daha da art›yor.

Page 42: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

rilir, kimi zaman da evlerde pifli-rilen po¤aça ikram edilirdi. Buikramlar›n abart›ld›¤› çok nadirolurdu. Kimi zaman tombala oy-nan›r, kimi zaman de¤iflik oyun-lar gelifltirilirdi.

B ugünlerde ise televizyonekranlar›nda üretilen di-ziler ve öteki kültür d›fl›programlar, insanlar› bir-

birinden uzaklaflt›rmaktad›r. Ekra-na ba¤lanan insanlar›n, yo¤un iflyaflam›n›n da verdi¤i yorgunluklaev gezmelerini ihmal etti¤ini gör-mekteyiz. Ayr›ca kentlerdeki yer-leflim yerleri ve mahalleler birbiri-ne uzak yerlerde oluflmaktad›r.Bu mesafelerin uzak olmas›, ziya-retlerin oluflmas›n› olumsuz etki-lemektedir. Ben bu akflam gezme-lerine çok hasretim.

Her sabah gazete sayfalar›n›aç›p iyi bir haber arar›m umut-suzca... Bunun için sayfalar› peflpefle çeviririm. Bafl sayfalar mut-lak bir kötü haberin müjdecisigibi gelir bana, okumak iste-mem. Bafl sayfada polisiye konu-lu bir haber vard›r. Kim ilgilenir,kim zevk al›r bu haberlerden an-lamakta güçlük çekerim. Bu ha-berler emniyeti ilgilendirdi¤i içinpek sevmem. ‹ç sayfalardan me-det umar›m. ‹ç sayfalar›n da içe-ri¤ini anlamakta güçlük çekerim.Boy boy reklamlar›n aras›ndaokunacak iyi bir haber araflt›r-mak bofluna oldu¤unu bile bilearar›m. Derken beni bezdirenküçük ilanlar sayfalar› bafllar.Bunlar› da neden bu gazeteniniçine koyarlar bir bilen varsasöylesin. Bu ilanlar için ayr› birsar› ek gazete ç›kar›lmal›. Gerek-

sinim sahipleri isterlerse al›pokuyabilirler derim kendi kendi-me. Ba¤›ms›z, yans›z iyi habere,iyi bir gazeteye hasretim.

Çocukken f›r›ndan ekmek al›r-d›m taze taze, öyle güzel kokard›ki... Yolda kendimi tutamaz kena-r›ndan kemirirdim. Ald›¤›m ek-mek bir tencere büyüklü¤ündey-di. Un fiyatlar› artt›, ekmekler kü-çülmeye bafllad›. Ekmekteki unkatk› maddeleri de¤iflti¤inden ek-mekteki lezzet de de¤iflti. Ben hâ-lâ o mahalle f›r›n›ndan ald›¤›m si-yah ekme¤e hasretim.

Eskiden esnaf müflterisinigördü¤ünde güler yüzle karfl›lar,hürmet ederdi. Yapt›klar› ifli çokseverlerdi, müflteriye ekmek pa-ram diye sayg› gösterir, iflini se-verek yapard›. fiimdi ise esnafmüflterisini baflka gözle görmek-te, sayg› ve hürmet bir tarafa, neyafll›ya sayg› ne de çocuklarasevgi gösterilmesi gerekti¤iniunutmufl bir toplum oldu¤umu-zu izlemekteyim. Ben güler yüz-lü, sayg›l› esnaf›m›za hasretim.

Her gün televizyondado¤ru haber izlemeyeçabalar›m. Haberin hembenim için hem de tüm

Türk halk› için iyi bir haber olma-s›n› tüm kalbimle beklerim. Y›llar-d›r her gün Güneydo¤u’dan gelenüzücü haberlerin yerine iyi bir ha-bere hasretim. “Bölücü terör örgü-tüne gerekli cevap en k›sa zaman-da verilecektir” sözlerinin yerinegere¤inin yap›lmas›na hasretim...

Bitmiyor, bitmiyor... Hasretinböylesi bitmiyor... Bitmesindenvazgeçtim, üstelik her geçen gündaha da art›yor.•

80

Bütün Dünya • Kas›m 2007

81

Herhalde altm›flbefl, yet-mifl y›l öncesi olmal›...Yazlar›, babam›n, ara-da bir ifli gere¤i Kad›-

köy’e geçece¤i günler,Beyo¤lu Bal›kpaza-r›’ndaki evimizde bu-nalan beni de yan›naal›p vapura bindirdi¤i-ni çok iyi an›ms›yo-rum. Nas›l an›msa-mam, vapurla karfl› ta-rafa geçmenin zevki,baflka nerede vard› ki?Akl›ma geldikçe, baba-ma bir daha ne zamanKad›köy’e gidece¤imi-zi sorar dururdum.

Ne heyecan verici bir olayd› oyafllardaki bir çocuk için vapurabinmek! Vapura bindi¤im o mut-lu günlerde, san›rd›m ki, bindi¤i-

miz flehir hatt› vapu-ru koca bir transat-lantik! Geçti¤imiz li-man sular› da azg›ndalgalar›n gemimizibir o yana, bir bu ya-na kald›r›p kald›r›patt›¤› uçsuz bucaks›zbir okyanus!

Hangi vapurlar m›çal›fl›rd› o y›llardaKad›köy’e? Ya Kad›-köy, Moda, Kalam›fl,Burgaz, Heybeliada

Eser Tutel

Özlemin Tad›Baflkad›r

Kad›köy VapurununPervanesinin

F›rlay›p Gitti¤i Gün!

Kad›köy yolcu vapuru, henüz büyük bir onar›mdan geçirilmedi¤i 1960’l› y›llarda Kad›köy iskelesinde...

Page 43: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

beflizleri ya da Suvat ile Ülev ikiz-leri... Kim bilir, belki de Maltepe,K›nal›ada, Pendik’ten biri... Zatenne kald› ki, fiirket’ten sat›n al›nanGöztepe ile Erenköy’den baflka?

Ozamanlar girifllerde je-tonun kullan›lmayabafllanmas›na henüzuzun y›llar vard›. Akbil

gibi elektronik geçifl kolayl›klar›m›? Güldürmeyin insan›! Böylebir buluflun o y›llarda hiç kimse-nin akl›n›n ucundan bile geçme-di¤inden eminim... Vapura, gifle-lerin birinden bilet al›narak giri-lirdi. Biletler karton olup dik-dörtgen biçimindeydi. Ve mevki-ine göre ya aç›k yeflildi, ya daaç›k pembe... Subay, ö¤renci,astsubay ve er biletleri de hepde¤iflik renklerdeydiler. Gidifl-dönüfl biletleri ise ortas›ndankatlan›p kesilerek kullan›l›rd›:Giderken gidifl taraf›, dönerkende dönüfl taraf› uzat›l›rd› memu-ra... Görevli memur, elinde pensbenzeri bir z›mba, bu biletleridelerek iptal ederdi.

Annemle, ablamla falan hepbirlikte vapura bindi¤imiz za-

man, salona geçer otururduk.Kad›köy’e varmadan da yerimiz-den kalkmazd›k. Ama babamlaikimiz birlikte oldu¤umuzda, içe-riye girip salonda oturdu¤umuzuhiç an›msam›yorum. Yol boyun-ca, babamla orada burada gezi-nir dururduk. Önce vapur kal-karken gemicinin halat› çözmesi-ni seyrederdik, sonra da makinedairesinin penceresinden afla¤›-daki makineleri... Makine daire-sinin penceresine henüz boyumeriflmedi¤i için babam beni kol-tuklar›m›n alt›ndan tutarak bafl›-m› pencere hizas›na kald›rmakzorunda kal›rd›.

O anda burnuma buhar, kömürtozu ve yanm›fl makine ya¤› koku-lar›ndan oluflan s›cak bir hava çar-pard›. Bu koku çok hofluma gider-di. Hem ne çok boru vard› çevre-de? Belim kal›nl›¤›nda s›ra s›ra, be-yaz beyaz borular... Bir de bakar-d›m ki, yaz olmas›na karfl›n baba-m›n gözlükleri bu¤ulanm›fl!

Biri sa¤da, öteki solda, dev gi-bi iki koca makinesi vard› gemi-nin... ‹kisinin de bafl›nda bireradam bulunurdu. Kaptan, maki-nistlere ne yapacaklar›n› makine

82

telgraf›yla iflaret ederdi. Makinetelgraf›, kocaman yuvarlak bir sa-ate benziyordu. fiu farkla ki, sa-atin biri akrep, öteki yelkovan, ikiibresi olmas›na karfl›, bu makinetelgraf› denen fleyin tek bir ibresivard›. Tam ortada “Stop” (Dur)yazard›. Bir tarafta “Ahead” (‹leri),öte taraf›nda “Astern” (Geri)...Bunlar da kendi aralar›nda “Full”(Tam), “Half” (Yar›m), “Slow”(A¤›r) diye üçe bölün-müfltü. (Sonradan bu“Turn ahead” sözcü¤ü-nün bizim dilimizde“Tornayt”, “Turn as-tern”in de “Tornistan”biçimine geldi¤ini ö¤re-nince, ne yalan söyleye-yim, çok flaflm›flt›m. Za-ten sonraki y›llarda bu‹ngilizce sözcükler yer-lerini Tam yol, Yar›myol vs. gibi Türkçe söz-cüklere b›rakm›flt›.)

K aptan, yukar-›dan makineyebir komut ver-di¤i zaman or-

tadaki ibre bu yaz›lar›nbirinin üzerine do¤rudönerken ayn› zaman-da da “Çan çan çan!” yada “Ç›n ç›n ç›n!” diyebir çan sesi duyulurdu.‹ki makinenin de çansesleri birbirinden az çok farkl›y-d›: Biri ince, öteki kal›nca... ‹kimakinist, ibrenin gösterdi¤i ko-muta göre, kendi makinesininönündeki kollar› ya ileri iter, yada geri çekerler, koca makineyiçal›flt›r›rlard›. Yanaflma s›ras›nda,makine tornistana geçirilirken o

upuzun p›r›l p›r›l parlayan çelikkollar eklem yerlerinden öyle birters k›vr›l›rlard› ki, bu çok hoflu-ma giderdi. ‹sterdim ki kaptanmakineyi hep tornistana geçirsin.

Makine dairesini seyretmek nedenli zevkliyse, kazan dairesiniseyretmek de o denli ürküntü ve-riciydi. Ayaklar›nda tak›r tukurtahta takunyalar, bacaklar›ndaya¤l› bir ifl pantolonu, s›rt›nda ku-

rumdan kararm›fl bir gömlek, elin-de kâh koca bir kürek, kâh ucuk›pk›rm›z› kesilmifl uzun mu uzundemir bir flifl, durmadan ter içindeçal›flan ateflçiye çok ac›rd›m. Ce-hennem atefliyle dolu oca¤a s›ks›k kürek kürek kömür sallar,atefllerin daha iyi yanmas› için de

Kad›köy Vapurunun Pervanesinin F›rlay›p Gitti¤i Gün!

83

Kaptan, makinistlere ne yapacaklar›n›makine telgraf›yla iflaret ederdi.

fiehir Hatlar› ‹flletmesi’nde 1970’li y›llarda kullan›lan vapur biletleri... (3x5,5 cm.)

Page 44: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

84

ikide bir elindeki uzun fliflle korla-r› flifllerdi. Kararm›fl bir mendille,boynunu, ensesini silmesini, son-ra da bir köflede duran testisindenyar›m bardak su doldurup içmesi-ni içim ac›yarak izlerdim.

Makine ve kazan dairesi-ni yeterince seyrettik-ten sonra giriflteki mer-divenlerden ç›k›p bü-

fenin önüne gelirdik. Tam o s›ra-da susayaca¤›m tutard› benim...Bazen de tuvalet gereksinimi!

“Babaaa, susad›m!”Babam büfeciden bir flifle Tafl-

delen al›r, önce bir barda¤›n› ba-na içirir, sonra da kalan›n› kendiiçerdi. Tabii günümüzdeki gibi fli-fleyi bafla dikerek de¤il de cambardakla içerdi. Kulland›ktansonra at›lan plastik bardaklar he-nüz gelifltirilmemiflti. Kald› ki,kerli ferli yafll› birinin de flifleyi

bafl›na dikerek su içmeye kalk›fl-mas›n›n çevreden hiç de hofl kar-fl›lanmad›¤› günlerdi o günler...

Su fasl› bittikten sonra bafl ta-raftaki ikinci mevki aç›k güverte-ye ç›kard›k. Dire¤in alt›na dekyürünür, oradan dire¤in çevre-sinde uçuflan mart›lar seyredilir,sonra da kaptan köflkündeki“Efendi Kaptan”a selam verirdik.Bu selam fasl›n› hiç aksatmazd›k.

Bir keresinde, “Niçin selaml›-yoruz kaptan›?” diye sormufltum.

“Niçin olur mu o¤lum? Bak bi-zi denizin üstünde selâmetle nere-den nereye götürüyor! Zor ve kut-sal bir ifltir kaptanl›k...” demiflti.

Bir seferinde kaptan›n, verdi¤imselama hem elini sallad›¤›n›, hemde çok k›sa bir düdük çalarak kar-fl›l›k verdi¤ini çok iyi an›ms›yorum.

“Ben de kaptan olaca¤›m!”dedi¤imi çok iyi an›ms›yorum.Ama olmad›m, o baflka...

K›fl günlerinde özellikle ifl sa-atlerinde hayli kalabal›k olurduKad›köy vapurlar›... O zamanyer bulamazsak pek çok beye-fendi ve han›mefendi gibi biz dealt salona inip oturmak zorundakal›rd›k. Bu salonun pencereleriyoktu, bu nedenle de çevreyiseyredemezdiniz. Pencere yerineyuvarlak lombozlar› vard› bu sa-lonun... Bu lombozlar›n önün-den sular ç›rp›narak geçerdi. De-nizlerin mavi rengine koflullan-m›fl çocuk akl›m, deniz suyununtürkuazdan neftiye, firuze mavi-sinden tirfleye de¤iflen renklerinibüyülenmifl gibi seyrederdim.Oturdu¤umuz yer elbette denizyüzeyinin alt›nda kal›rd› ki, buçok endiflelendirirdi beni! Hani,içeriye sular hücum ederse, nas›lkaçar kurtuluruz gibilerden...

Kad›köy vapurlar›n›n orta sa-lonunun arka k›sm›ndaki, dört-

kenar› kesme kristal camlarla ay-r›lm›fl bölme, vapurun “lüksmevkii”ydi. ‹stanbul’un en fl›k vekibar han›mefendileriyle bu lüksbölmede karfl›laflabilirdiniz. Bu-rada oturmak isteyenler, biletparas›na yak›n bir ek para dahaödemek zorundayd›lar.

V apur hareket edince birbiletçi de oraya gelir,burada yolculuk yapan-lar›n biletlerini z›mbala-

d›ktan baflka, ayr›ca mevki fark-lar›n› da makbuz keserek tahsilederdi. Lüks bölmede ayaktadursan›z bile, fiyat fark›n› öde-mek zorundayd›n›z. Keza, üstgüvertenin arka k›sm› da aç›klüks bölmeydi. Bu lüks k›s›mla-r›nda, s›ra s›ra kanepeler yerine,kadife minderli koltuklar ve dörtköfle masalar yer al›rd›. Zamanlaönce bu masalar›n örtüleri kald›-

85

1952 y›l›nda hizmete giren “Bahçe” tipi ekspres gemilerden birinin ana güvertedeki salonun lüks bölmesi...

1952 y›l›nda hizmete giren “Bahçe” tipi ekspres gemilerden birinin üst güvertesindeki lüks bölmesi...

Page 45: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

86

Bütün Dünya • Kas›m 2007

r›ld›, sonra da koltuklardaki ka-dife minderler... Günümüzde ço-¤u vapurun perdeleri bile yok!

Bir yaz günü yine babamlavapura binmifl, karfl›ya geçiyor-duk. Sarayburnu’nu henüz dön-müfl, Haydarpafla mendire¤inedo¤ru yol almaya bafllam›flt›k. Birde bakt›k ki, dalgak›ran›n geri-sinden geçecek yerde Ah›rkap›Feneri’nin önlerinden Kumka-p›’ya do¤ru ilerliyoruz! Yolcular,babam da dahil, merakla ne oldugibilerden çevreye bakmaya bafl-lad›lar. Bir fley olmufltu; ama neolmufltu, kimsecikler anlayama-m›flt›. Derken gemicilerin birin-

den ö¤rendik: Me¤er, vapuruniki pervanesinden biri yerindenf›rlam›fl, biz tek pervaneyle bü-yükçe bir daire çizmekteymifliz!

Neyse, kaptan tek pervaneyleyol alman›n neden oldu¤u rotasapmas›n› dümenle düzelterekvapuru yar›m yolla da olsa geridöndürdü de güç bela yanafl›pKad›köy’e ba¤lad›k.

Hangi vapur muydu bu per-vanesi f›rlayan?

Ne bileyim? Çocuk akl›mla babama sormay›

ak›l edememifltim ki söyleyeyim!•

[email protected]

Tren bir istasyonda durdu, kompart›mana bir çift girdi.‹çerideki yolcu öyle dalg›nd› ki, onlar›n gelifllerinin, bavullar›n› yer-lefltirmelerinin ay›rd›na varmad› bile...

Bir süre sonra yeni gelen adam, dalg›n yolcuya sigara ikram etti:“Bir sigara al›r m›s›n›z?” diye sordu.Bunu duyan adam biraz kendine gelir gibi oldu:“Teflekkür ederim, kulanm›yorum” dedi.Çift bir süre sonra çikolata yemeye bafllad›. Adam yine dalg›n

yolcuya da ikram etti:“Çikolata al›r m›s›n›z?” Dalg›n adam yine sigara ikram edildi¤ini düflünüp kafas›n› hiç

çevirmeden yan›t verdi:“Teflekkür ederim, kullanm›yorum...”Onbefl, yirmi dakika sonra adam yine konuflma gere¤i duydu ve

dalg›n adama bu kez eflini tan›tt›:“Bu eflim, Neriman...” dedi.Dalg›n adam yine kafas›n› çevirmeden yan›t verdi:“Teflekkür ederim, kullanm›yorum...”•

Çapk›n adam yafll›l›¤›na karfl›n genç kad›nlara kur yap-maya devam ediyordu. Bir partide çok güzel bir genç k›z görüncehemen yan›na yaklaflt› ve her zamanki kompliman›n› yapt›:

“Tüm yaflam›m boyunca neredeydiniz?” diye sordu.“Genç k›z, çapk›n adama bir süre bakt›ktan sonra flu yan›t› verdi:“‹lk yar›s›nda yoktum zaten...”•

5

6

87

9

8

7

4

3

2

1 Jul Sezar’›n Zile’de Persler’iyendi¤inde söyledi¤i ünlü sözafla¤›dakilerden hangisidir?

a) Para, para, para! b) Sen de mi Brütüs? c) Seni de bu söz öldürecek! ç) Geldim, gördüm, yendim!

Çocu¤un befl duyusunu kul-lanmas›n› sa¤layan özgür bir or-tamda, yaparak ö¤renmesi üzeri-ne kurulu e¤itim yöntemini gelifl-tiren Maria Montessori hangi ül-kenin vatandafl›d›r?

a) ‹talya b) Fransa c) ‹ngiltere ç) ‹spanya

“Mülk” sözcü¤ünün “Adaletmülkün temelidir” sözündekianlam› nedir?

a) Mülkiyet b) Memleket c) Tafl›nmaz mal ç) Devlet

Aralar›nda “Y›lanlar›n Öcü”,“Anadolu Garaj›”, “Onuncu Köy”gibi yap›tlar›n bulundu¤u 80 ro-man ve öykünün yazar› kimdir?

a) Talip Apayd›n b) Fakir Baykurt c) Dursun Akçam ç) Osman fiahin

1949 y›l›n›n Eylül ay›nda ‹z-mit’te yapt›¤› konuflmada, “Tür-kiye’nin küçük bir Amerika” ola-

ca¤› öngörüsünü ilk kez ileri sü-ren politikac› kimdir?

a) Celal Bayar b) Adnan Menderes c) Nihat Erim ç) Refik Koraltan

17 fiubat 1959’da, THY’ninViscount tipi uça¤› Londra-Gat-wich Havaalan› yak›nlar›na düfl-müfl, 14 kifli yaflam›n› yitirmiflti.Bu kazadan kurtulan o döneminTürkiye baflbakan› kimdir?

a) ‹smet ‹nönü b) Hasan Saka c) Recep Peker ç) Adnan Menderes

1950 seçimlerinden sonra ku-rulan Menderes Hükümeti’nde D›-fliflleri Bakanl›¤›’na getirilen ünlüedebiyat tarihçisi kimdir?

a) Samet A¤ao¤lu b) Refik Koraltan c) Fuat Köprülü ç) Kemal Zeytino¤lu

Orhun Yaz›tlar› neredir?a) Mo¤olistan b) Türkmenistan c) K›rg›zistan ç) Özbekistan

Orhun Yaz›tlar›’n› hangi bil-gin çözmüfltür?

a) Wilhelm Thomsen b) V. Bartold c) E. J. V. Gibb ç) A. Tietze

Bilginizi Denetleyin

•Haz›rlayan: Diyar Mahmuto¤lu - Bütün Dünya•

Page 46: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

11

10

16

15

88

12

13

14

17

18

19

20

Dünya’n›n Günefl çevresindedöndü¤ünü kan›tlayan fizikçi kimdir?

a) ‹. Newton b) G. Bruno c) F. Bacon ç) M. Kopernik

“Tarih bize insanlar›n tarih-ten hiçbir fley ö¤renmedi¤ini ö¤-retir” diyen filozof hangisidir?

a) ‹. Kant b) G. Hegel c) E. M. Cioran ç) ‹bn-i Haldun

“Kafla¤›” adl› öykü kitab›n›nyazar› kimdir?

a) Nabizade Naz›m b) Kemalettin Tu¤cu c) Ömer Seyfettin ç) Gülten Day›o¤lu

“Affan dedeye para sayd›m /Satt› bana çocuklu¤umu” dizele-riyle bafllayan “Çocuklu¤um” fliiri-nin flairi afla¤›dakilerden hangisidir?

a) Cahit S›tk› Taranc› b) Cahit Külebi c) Cahit Irgat ç) Cahit Zarifo¤lu

‹talya’da operaya uyarlanan “Te-neke” adl› öykünün yazar› kimdir?

a) Kemal Tahir b) Orhan Kemal c) Yaflar Kemal ç) Kemal Bekir

“Hababam S›n›f›” filminde “‹nekfiaban” rolünün unutulmaz oyuncu-su afla¤›dakilerden hangisidir?

a) fiener fien

b) Münir Özkul c) Tar›k Akan ç) Kemal Sunal

‹ttihat Terakki Cemiyeti’ninsivil önderi kimdir?

a) Talat Pafla b) Enver Pafla c) Cemal Pafla ç) Yakup Cemil

“Düflünüyorum öyleyse va-r›m” önermesinin sahibi filozofafla¤›dakilerden hangisidir?

a) Aristoteles b) Socrates c) Descartes ç) Empekdokles

2004 y›l›nda yaflam›n› yiti-ren, Filistin özgürlük savafl›m›-n›n önderi kimdir?

a) Yaser Arafat b) Enver Sedat c) Mahmut Abbas ç) Ebu Nidal

‹ngiltere’nin devlet yay›n ku-ruluflunun k›sa ad› hangisidir?

a) NBC b) BBC c) CNBC ç) ITR

1939 y›l›nda ‹kinci DünyaSavafl›’n›n bafllad›¤›, bugünse“Dünya Bar›fl Günü” olarak ka-bul edilen gün hangisidir?

a) 1 Eylül b) 1 May›s c) 8 Mart ç) 14 fiubat

Yan›tlar 110’uncu sayfam›zdad›r.

Bilginizi Denetleyin

89

“Günayd›n, nas›ls›n?Ah, ne güzel bir çi-çek. ‹yi bir ifl ç›kar-d›n! Ancak biraz su-

sam›fl gibisin. Seni biraz sulayay›m.” Evdeki çiçeklerimle böyle ko-

nuflurken zorland›¤›m oluyor.Belki de bu yüzden öyle görünü-yorlar. Arkadafllar›ma çiçeklerinino denli güzel görünürken benim-kilerin neden bu denli kötü gö-ründü¤ünü sordu¤umda, çiçekle-riyle konufltuklar›n› söylüyorlar.Gerçekten bir yarar› olur mu?

2003 y›l›nda yap›lan bir araflt›r-maya göre Almanlar’›n yar›s›, çi-çeklerle konuflman›n onlar›n bü-yümesine olumlu etki etti¤ine ina-n›yor. Bitkilerle iletiflime inanankad›n oran› (yüzde 63), erkekle-rinkinden yüzde 35 daha fazla.Bana öyle geliyor ki öteki ülkeler-de de ayn› araflt›rma yap›lsa ben-zer sonuçlar al›n›r. Yaln›zca ko-nuflman›n de¤il, müzi¤in de çi-çeklerin büyümesine katk›da bu-lundu¤u düflünülüyor.

Bilim adamlar› bitkilerin ›fl›k,

Evdeki ÇiçeklerleKonuflmak Gerçekten

‹fle Yar›yor mu?

Page 47: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

90 91

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Evdeki Çiçeklerle Konuflmak Gerçekten ‹fle Yar›yor mu?

zik) ad›yla bir albüm ç›karm›flt›.Üç y›l sonra, Dorothy Retallackfarkl› türlerde müzikle yapt›¤› de-neylerinin sonuçlar›n› anlatt›¤›“The Sound of Music and Plants”(Müzi¤in Sesi ve Bitkiler) adl› birkitap yay›mlam›flt›. Bir üniversite-de üç denetim odas› kullanarakgerçeklefltirdi¤i deney-de, caz müzi¤i çald›-¤›nda bitkilerin önee¤ildiklerini, sert müzikçald›¤›nda ise arkayayasland›klar›n› belirt-miflti. Retallack, bitkile-rin rahatlat›c› müziktenhofllan›p, uyumsuz mü-zikten hofllanmad›klar›sonucuna varm›flt›. Ço-¤unlukla, bitkilerin kla-sik müzik ye¤lediklerisonucuna var›lan son-raki araflt›rmalar, “pozi-tif” ve “negatif” müzikkavramlar›na odaklan-m›flt›. Sert müzik bitki-lerin kuruyup büzüle-rek ölmelerine nedenolabiliyordu.

P eter Tomkinsve ChristopherBird taraf›ndanyaz›lan “The

Secret Life of Plants”(Bitkilerin Gizli Yafla-m›) adl› kitap 1973 y›-l›nda büyük ses getirdi.Bitki psikolojisiyle ilgi-li ilginç araflt›rmalar›ayr›nt›lar›yla anlatan ve deneyler-den ilgi çekici örnekler veren ki-tap, bitkilerin iletiflim kurabildik-leri yönünde güçlü iddialar önesürüyordu. En çok sat›lan kitaplar

aras›na girdi ve birçok okuyucu-nun haf›zas›nda yer etti.

Bilim adamlar› bitkilerin alg›la-yabildiklerine, sinir ya da duyu sis-temleri olmad›¤› gerçe¤ini an›msa-tarak ›srarla karfl› ç›ksalar da, arafl-t›rmalar devam ediyor. Frans›z fi-zikçi ve müzisyen Joel Sternhe-

imer, proteindeki amino asitleredenk geldi¤i iddia edilen nota di-zileri besteledi. Müzi¤in, bitkilerindaha fazla protein üreterek büyü-melerini sa¤lad›¤›n› öne sürüyor.

›s›, rüzgar ve titreflim gibi d›fluyar›c›lara tepki verdiklerini bil-seler de, konuflman›n ve müzi¤inonlar üzerinde etkisi oldu¤u ka-n›s›na genellikle karfl› ç›k›yorlar.Ancak bu, birçok kiflinin düflün-cesini de¤ifltirmiyor.

‹ nsanlar saks›lara bitkiler ko-yup evlerine getirmeye bafl-lad›klar›nda, büyük olas›l›k-la onlara en iyi nas›l bakabi-

leceklerini de düflünmeye baflla-m›fllard›. Eski tablo ve heykeller-den, Yunan ve Roma uygarl›kla-r›nda saks›da çiçek yetifl-tirildi¤ini biliyoruz. M›-s›r, Hindistan ve Çin’de-ki eski uygarl›klarda da,genellikle evin avlusun-da saks›da bitki bulunur-mufl. Japonlar, ev deko-rasyonunda kullan›lmaküzere a¤aç ve bitkilerinestetik bir biçimde bo-durlaflt›r›ld›¤› “bonzai”sanat›nda ustayd›lar.

17’nci yüzy›lda ‹ngiliztar›m uzman› Hugh Platt“The Garden of Eden”(Cennet Bahçesi) adl› ki-tab›nda evde çiçek yetifltirmekleilgili bilgiler vermiflti. 19’uncuyüzy›l›n ortalar›nda ‹ngiltere veFransa’da bu konuda daha fazlakitap yay›mland›. Evde çiçek ye-tifltirmek giderek yayg›nlaflt›. Bu-gün birçok ev bitkisinin kökü tro-pikal ya da astropikal bölgelereözgü bitkilerden al›n›yor; çünküd›flar›daki ›s›yla ilgisi olmaks›z›nkapal› alandaki ›l›k koflullarda ko-layl›kla büyüyorlar.

Kapal› alan bahçecili¤ine olanilginin artmas›yla bitki psikolojisine

olan ilgi de artmaya bafllad›. 1848y›l›nda Alman filozof ve profesörGustav Theodor Fechner “Nanna”adl› kitab›nda bitkilerin duyumsa-yabildiklerini yazm›flt›. E¤er onlarlakonuflulur, onlara önem verilir veflefkat gösterilirse bu, sa¤l›klar›naolumlu bir biçimde yans›yordu.

1900’lerden bafllayarak, Hintlibilim adam› Jagdish Chandra Bosebitkiler üzerinde birçok deney ger-çeklefltirdi. Yumuflak ve sakin mü-zikler çal›nd›¤›nda daha çabuk bü-yüdüklerini, yüksek sesli ve gürül-tülü ortamlarda ise büyümelerinin

yavafllad›¤›n› öne sürdü.Bose, bitkilerin ac›y› du-yumsad›klar›na ve hay-vanlar›n kas hareketleriyleverdikleri tepkiler benzeritepkiler vererek flokaspazmlarla yan›t verdikle-rine de inan›yordu. Veje-taryenli¤i herkes taraf›n-dan bilinen ‹ngiliz oyunyazar› George BernardShaw, söylendi¤ine göreBose’nin laboratuvar›n› zi-yaret etmifl ve kaynar su-ya at›lan lahanan›n çaresizve ac› dolu ç›rp›nmalar›n›

görünce dehflete düflmüfltü. 1966 y›l›nda, Amerikal› bilim

adam› Cleve Backster, çiçek yap-raklar›ndaki elektrik direncini ölç-mek için yalan makinesiyle de-neyler yapm›flt›. Bitkilerin ötekiyaflam türleriyle iletiflim kurabil-diklerine ve kiflilerin akl›ndan ge-çenleri okuduklar›na inan›yordu.

Difl hekimi George Milstein1970 y›l›nda, bitkilerin büyümesi-ni h›zland›racak yumuflak melodi-ler de içeren “Music to GrowPlants By” (Bitkileri Büyüten Mü-

Bir BaflkaBak›fl

Cheryl Tanr›verdi

Alman filozof ve profesör Gustav TheodorFechner, “Nanna” adl› kitab›nda

bitkilerin duyumsayabildiklerini dile getirdi.

Page 48: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

92

Bütün Dünya • Kas›m 2007

Ters iflleyen ve protein sen-tezini engelleyen melodi-ler de yaz›yor. Çevreselyönden zararl› kimyasallar

kullanmak yerine, yabani otlar›nbüyümesinin onun melodileriyledenetlenebilece¤ini önerecek den-li de ilerlemifl durumda.

Geçenlerde, Güney Koreli bir

grup, tah›l bitkilerine aralar›nda Be-ethoven, Debussy ve Vivaldi’nin debulundu¤u 14 farkl› parça çald›. Birbütün olarak etkisi görülmese de,notalar ›fl›¤a duyarl› iki geni etkile-di. Genler yüksek seviyede sesler-de daha aktif oldular. Araflt›rmac›la-ra göre müzik, bitkilerin çiçek aç-mas›nda uyar›c› rol oynayabilir.

Bilim adamlar›n›n büyük ço-¤unlu¤u konuflman›n ve müzi¤inbitkileri etkiledi¤ini gösteren de-neyleri kabul etmiyor. Deneylerinhatal› oldu¤unu ve teorinin hiçbirzaman bilimsel yöntemlerle ka-n›tlanmad›¤›n› belirtiyor, bitkile-rin olsa olsa solu¤umuzdaki nemve karbondioksitten belki biraz

yararlanabileceklerinisöylüyorlar. Ancak etki-lerin ölçülebilmesi içinbir bitkiyle saatlerce ileti-flim kurmak gerekiyor.

Bitkilerinizle konufltu-¤unuzda, konuflmaktandaha fazlas›n› yapm›floluyorsunuz bence. Ku-rumufl mu, böceklenmiflmi ya da yapraklar› sarar-m›fl m› görebiliyorsunuz.Onlarla daha çok zamangeçirerek onlara dahafazla özen gösteriyorsu-nuz. Onlarla tek tek ilgi-lenmeye bafll›yor ve eflsizbir yaflam biçimi olan herbirine sayg›yla yaklafl›-yorsunuz. Suya ya dagübreye gereksinim du-yuyor mu? Yeterince ›fl›kal›yor mu? Saks›s› çok muküçük? Dikkat ederseniz,bitki bunlara kendi yön-temleriyle, yapraklarla,açt›¤› çiçekleriyle ve ko-

kusuyla “yan›t” veriyor. Uzun ko-nuflmalar yapsan›z da yapmasan›zda, onlar›n dilini anlamak önemli.

Bir fleyi merak etmiflimdirhep. Buradaki bitkilerimle Türk-çe mi konuflmal›y›m?•

CherylTanr›[email protected]

Çeviri: Pelin Hazar

G izemli Saint-Cloudolay›na iliflkin görüfl-lerini belirten MösyöBermutier’nin etraf›n-

da bir çember oluflmufltu. Sözkonusu çözümlenmemifl cina-yet Paris’te geçti¤imiz ay›n ko-nusu olmufl, hiç kimse aç›klamagetirememiflti olaya.

Mösyö Bermutier arkas›n›flömineye vermifl ayakta konu-fluyordu. Kan›tlar çerçevesindesoruflturmay› yönetmifl, çeflitlivarsay›mlar üzerinde durmufl;ama hiçbir sonuca varamam›flt›.

Ona daha yak›n olmak içinbirkaç bayan oturduklar› sandalyelerden kalkm›fl, büyük bir ciddiyetlekonuflan savc›n›n dudaklar›na gözlerini dikmifl halde ayakta duruyor, he-yecandan titriyorlard›. Bütün kad›nlar› gerçek bir açl›k duygusu gibi ra-hats›z edip eziyet çektiren o aç gözlü ve doymak bilmez korku duymaiste¤inin pençesine düflmüfllerdi.

K›sa bir suskunluk oldu. Yüzü di¤erlerinden daha solgun gözüken birkad›n bozdu sessizli¤i:

“Kesinlikle dehflet verici” dedi. “Do¤aüstü bir yan› var olay›n. San›r›mgerçekte ne olup bitti¤ini hiçbir zaman bilemeyece¤iz.”

Savc› ondan yana döndü:“Bu çok büyük bir olas›l›k, Madam. Fakat size flunu söyleyebilirim: Kul-

land›¤›n›z ‘do¤aüstü’ sözcü¤ü burada tamamen konu d›fl›. Beceri ile plan-lanm›fl ve ustaca gerçeklefltirilmifl bir cinayetle karfl› karfl›ya bulunuyoruz.

“Üstelik öylesine gizemle örtülü ki cinayet eylemini olay› kuflatan an-

93

El

Guy de Maupassant’dan Bir Öykü:

Page 49: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

lafl›lmaz koflullardan ay›r›p ortayaç›karmakta tamamen baflar›s›z kal-m›fl bulunuyoruz.

“F akat soruflturmas›n›yapt›¤›m eski bir olay›ngerçekten do¤aüstü ya-n› vard›. O olayda da

kan›t yetersizli¤inden ötürü araflt›r-may› b›rakmak zorunda kalm›flt›k.”

Birkaç kad›n sözbirli¤i etmifl gi-bi hep bir a¤›zdan ba¤›rd›:

“Lütfen anlat›n bize!”Mösyö Bermutier’nin yüzünde

bir soruflturma savc›s›ndan bekle-nebilecek ciddiyette bir gülümse-me belirdi. Sürdürdü konuflmas›n›:

“Anlataca¤›m olayda do¤aüstüherhangi bir fleyin var oldu¤unainand›¤›m› bir an için bile düflün-meyin lütfen. Hakk›nda hiçbir fleybilmedi¤imiz olgular› tan›mlamakiçin ‘do¤aüstü’ yerine ‘aç›klana-maz’ sözcü¤ünü kullansak çokdaha iyi olur. Bu soruflturmada ençok olay› haz›rlayan koflullarla so-nucu ilgimi çekmiflti. Olanlar›flöyle özetleyeyim:

“O zamanlar etraf› yüksek da¤-larla çevrili güzel bir körfezin k›y›-s›nda kurulu küçük, beyaz bir ka-saba olan Ajaccio’da inceleme sav-c›s›yd›m. Öncelikli ilgi alan›m Ven-detta, yani kan davalar›na iliflkinvakalard›. Kifliler aras›ndaki bu özelsavafl gelene¤i çok ac›kl›, yaban›l,destans› olaylar yönünden zenginve öç alma konusunda akla gelebi-lecek en ilginç öykülerin kayna¤›-d›r. Nesilden nesile aktar›l›rkencanl› tutulan, k›sa süreli yumufla-malar olsa bile yok olmas›na aslaizin verilmeyen bu nefret duygusuiçin öyle çok cinayet ifllenmifltir,öyle korkunç tuzaklar kurulmufltur

ki vakalar›n ço¤u geçmiflteki soyk›-r›mlar›n, neredeyse destans› say›laneylemlerin isimlerine yarafl›r içerik-tedir. ‹ki y›l boyunca kan davalar›n-dan, kiflinin yaln›zca tek bir düfl-mandan de¤il, onun soyundan ge-lenlerden ve akrabalar›ndan da öçalmakta direnen bu ürkünç Korsikatutkusundan baflka bir fley duyma-d›m. Bu kanl› ö¤reti ad›na bo¤azla-nan yafll› adamlar, çocuklar ve ku-zenler tan›d›m. Kula¤›ma gelenVendetta öykülerinin say›s› an›msa-yabildiklerimden fazlad›r.

“Bir gün bir ‹ngiliz’in körfezinöte ucunda birkaç y›ll›¤›na bir evkiralad›¤›n› duydum. Marsilya’dangeçerken ifle ald›¤› bir Frans›z hiz-metçiyi de getirmiflti yan›nda.

“Çok geçmeden çevredekilergarip kiflilikli bu adama iliflkin de-dikodular üretmeye bafllad›. Adamevde tek bafl›na oturuyor, bal›ktutmak ve ava gitmek d›fl›nda ev-den ç›km›yordu. Hiç kimseyle gö-rüflmüyor, hiç kasabaya inmiyorve her sabah bir iki saat tabancave tüfe¤iyle at›fl talimi yap›yordu.

“Bu ‹ngiliz birçok söy-lentinin konusu ol-mufltu. Baz›lar› onunasl›nda yüksek rüt-

beli birisi olup siyasi nedenler-den ötürü ülkesinden kaçt›¤›n›,kimisi de iflledi¤i ciddi bir suçunsonuçlar›ndan kaçmak için sak-land›¤›n› söylüyordu. ‹nsan›n ka-n›n› donduran türde ayr›nt›lar-dan söz edecek kadar ileri gi-denler de vard› aralar›nda.

“Bir inceleme savc›s› s›fat›yla,do¤al olarak bu adama iliflkin, ola-bildi¤ince çok bilgi toplamak isti-yordum. Fakat daha fazlas›n› ö¤-

renmenin olanaks›z oldu¤unu anla-d›m. Adam›n ad› Sir John Rowell’d›.

“E limden geldi¤ince veyeterli sand›¤›m birdüzeyde gözlem yap›-yor; fakat buna karfl›n

adam›n yapt›klar›nda kuflku çekenherhangi bir fley bulam›yordum.Öte yandan söylentiler büyüyerekve yay›larak etrafta dolaflmay› sür-dürdü¤ünden bu yabanc›yla kifli-sel iliflki kurman›n görev alan›magirdi¤ini düflündüm. Amac›m› ger-çeklefltirmek için düzenli olarakevinin yak›nlar›nda avlanmayabafllad›m. Arad›¤›m flans›n aya¤›-ma gelmesi için bir süre bekle-mem gerekti. Sonunda bu flans birkeklik biçiminde geldi. Kuflun ko-numu benim için kolay hedefoluflturdu ve vurdu¤umda kufl ‹n-giliz’in burnunun dibine düfltü.Köpe¤im kekli¤i getirdi¤inde he-men elime al›p kaba davran›fl›miçin Sir John’dan özür dilemek vetüfe¤imin vurdu¤u av› kabul etme-sini rica etmek için yan›na gittim.

“‹ri yar› bir adamd›, k›z›l saçl› vesakall›yd›; k›saca bir tür flehirli vea¤›rbafll› Herkül’dü. O geleneksel‹ngiliz kat›l›¤›ndan eser yoktu ha-linde. Uygar davran›fl›m için seve-cenlikle teflekkür etti bana. Frans›z-ca konufltu. Aksan› Manfl’›n karfl›yakas›ndan geldi¤ini belli ediyor-du. Aradan bir ay geçti¤inde befl al-t› kez buluflup konuflmufltuk bile.

“Bir akflam evinin önündengeçerken bahçede bir sandalyeye,ata biner gibi ters oturmufl pipoiçerken gördüm onu. fiapkam› ç›-kar›p selam verdim, o da beni bi-ra içmeye ça¤›rd›. Ça¤r›s›n› yine-letmedi¤imi söylememe gerek

yok san›r›m. Titiz bir ‹ngiliz ince-li¤iyle a¤›rlad› beni. ÖvgüyleFransa’dan ve Korsika’dan söz et-ti; bu ‘ülkeye’ ve ‘körfezin bu ya-kas›na’ düflkünlü¤ünün gittikçeartt›¤›n› söyledi.

“Büyük bir özenle ve ilgi gös-terdi¤imi belli ederek yaflam› veplanlar› hakk›nda sorular sordumona. Hiç flafl›rmad› ve çok yolcu-luk yapt›¤›n›, Afrika, Hindistan veAmerika’y› gördü¤ünü söyledi.Sonra gülerek ekledi:

“‘Serüvenlerden üzerime düflenpay› tam olarak ald›m.’

“‹zleyen dakikalarda avlan-madan söz açt›m. O da banakaplan, fil, suayg›r› ve hatta gorilavlarken bafl›ndan geçen ilginçayr›nt›lar› anlatt›.

“‘Bunlar›n hepsi tehlikeli hay-vanlar’ dedim.

“Gülümseyerek yan›tlad›: “‘Fakat insandan daha tehlikeli-

si yoktur.’“Birden güldü; güçlü ve yafla-

m›ndan hoflnut kalm›fl bir ‹ngiliz’ingülüflüydü bu. ‘Zaman›nda epeyinsan avlad›¤›m da oldu’ dedi.

“S onra konuflmay› atefllisilahlara yöneltti ve evegirip tabanca ve tüfekkoleksiyonuna bakma-

ya davet etti beni.“Salondaki duvarlara as›lan ku-

mafllar alt›n ifllemeli siyah ipekten-di, alev gibi parlayan büyük sar›çiçekler kapl›yordu kumafllar›.

“‘Japon yap›m› bir kumafl’ dedi.“Fakat en genifl panelin ortas›n-

da garip bir nesne dikkatimi çekti.Kare biçimindeki k›rm›z› bir kadi-fe parças›n›n üzerinde siyah birfley kabartma gibi duruyordu.

94 95

Bütün Dünya • Kas›m 2007 El

Page 50: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

“Yak›n›na gittim. Bir el-di bu, bir insan eli; is-kelet eli de¤il, kuru-mufl, esmer ve sar› t›r-

nakl› kesik bir el. Kaslar›n ç›k›nt›la-r› belliydi, bile¤in az yukar›s›ndandüzgün biçimde kesilmifl olan ke-miklerin üzerinde yara kabu¤unda-ki gibi kurumufl kan izleri vard›.

“Bile¤in çevresine kal›n bir zin-cir tak›l›yd›. Bu çirkin örgene per-çinlenmifl ve di¤er ucu duvara tut-turulmufltu. Bir fili bile dizginleye-cek denli sa¤lam gözüküyordu.

“‘Bu nedir?’ diye sordum.“Tam bir dinginlik içinde yan›t-

lad› ‹ngiliz:“‘O benim en iyi düflman›ma

aitti. Amerika’dan getirdim. K›l›çlakesildi ve derisi kesin bir taflla ka-z›nd›ktan sonra sekiz gün günefltekurumaya b›rak›ld›. Biraz flansl› ol-du¤umu söylemem gerek.’

“Ürkünç kal›nt›ya dokundum.Çok iri yap›l› birine ait olmal›yd›.Ola¤an›n üzerinde uzun parmak-lar benzer büyüklükte kaslara ba¤-l›yd›; yer yer deri parçalar› yap›fl›k-t›. Böyle, derisi yüzülmüfl haliylei¤renç bir görünümü vard› elin.Yaban›l bir öç alma eylemine ta-n›kl›k etmifl olmal›yd›.

“‘Çok güçlü biriydi herhal-de’ dedim.

“‘Öyleydi,’ diye yan›tlad› ev sa-hibim sakin bir tav›rla. ‘Ama bendaha güçlü ç›kt›m. Onu zincire vu-rup dizginlemeyi baflard›m.’

“fiaka yapt›¤›n› sand›m. ‘Fakatzincirlemeye ne gerek var?’ diyesordum. ‘Kaçacak de¤il ya!’

“Sir John çok ciddi bir tav›rla,‘Hep kaçmaya çal›fl›yordu’ dedi.‘Onu zincirlemek zorunda kald›m.’

“Sorgulayan bir bak›flla yüzüne

bakt›m adam›n. Deli miydi, yoksasadece flakac› m›? Fakat yüzü sa-kin, gizemli ve sevecen ifadesinikoruyordu. Konuyu de¤ifltirdim.Silah koleksiyonuna bakt›m veçok be¤endim.

“Fakat dikkatimi bir fley çek-miflti: Salonda, çeflitli mobilya par-çalar›n›n üzerinde hepsi de doluolan üç tabanca vard›. Adam, heran olas› bir sald›r›n›n korkusu için-de yafl›yor gibiydi.

“Onu birkaç kez daha ziyaretettim, sonra gitmeyi b›rakt›m. Çev-redekiler art›k ona al›flm›fllard›, hiçkimse düflünmez olmufltu onu.

“Bir y›l kadar sonra kas›m›nsonuna do¤ru bir sabah hizmet-çim Sir John Rowell’in gece bircinayete kurban gitti¤i haberiyleuyand›rd› beni.

“Baflkomiser ve jandarma yüz-bafl›s›yla ‹ngiliz’in evine gittim.fiaflk›n hizmetçi kap›da kekeleyipduruyordu. Hemen ondan flüphe-lendim; ama sonradan suçsuz ol-du¤u anlafl›ld›.

“Katilin kimli¤i hiçbir za-man bilinemedi.

“S alona girdi¤imde gör-dü¤üm ilk fley SirJohn’un cesediydi, or-tada yat›yordu. Yele¤i

y›rt›larak aç›lm›flt›, neredeyse bir-kaç iplik tutuyordu. fiiddetli birçat›flma olmufltu anlafl›lan.

“Adam bo¤ularak öldürülmüfltü.Kararm›fl ve fliflmifl yüzü korkunçtu,gözlerinde de korkunç bir ifade var-d›. Kenetlenmifl difllerinin aras›ndabir fley vard›, kanla kapl› boynu kes-kin bir aletle befl yerden delinmiflti.

“Bize kat›lan bir doktor, ölüadam›n boynundaki parmak izleri-

ni uzun uzun inceledikten sonraflu tuhaf sözleri m›r›ldand›:

“‘Adam bir iskelet taraf›ndanbo¤ulmufl gibi geliyor bana.’

“S ›rt›mdan bir ürpertigeçti; hemen duvara,elin durdu¤u yere bak-t›m. Art›k orada de¤ildi.

Zinciri kopmufl, sallan›yordu. Son-ra cesede e¤ildim. Difllerinin ara-s›ndaki nesne, ortadan kaybolanelin bir parma¤›yd›; ikinci bo¤u-mundan ›s›r›larak kopar›lm›flt›.

“Araflt›rmada kan›t bulunamad›.Hiçbir pencere ve kap› zorlanma-m›flt›. Mobilyalar›n hiçbirinde çat›fl-ma belirtisi yoktu. ‹ki bekçi köpe¤iolay s›ras›nda uyumay› sürdürmüfltü.

“Hizmetçinin ifadesi k›sa-ca flöyleydi:

“Geçen ay boyunca efendisi sü-rekli olarak tedirgin gözüküyordu.Birkaç mektup alm›fl ve gelir gelmezatefle atm›flt› onlar›. S›k s›k eline birk›rbaç al›yor ve öfkeden çok bir ç›l-g›nl›k nöbeti içinde kurumufl eli k›r-baçl›yordu. Bu arada el, cinayetan›nda duvardaki yerinden yokolup gitmiflti. Hiç kimse bunun nas›loldu¤unu bilmiyordu. Efendisi ge-celeri çok geç saatte yat›yor ve kap›ve pencereleri kilitlemeye özen gös-teriyordu. Elinin alt›nda her zamanbir silah bulunduruyordu. Geceleris›k s›k alçak sesle konufluyordu. Bi-riyle tart›fl›yor gibiydi. Fakat cinayetgecesi hiç ses ç›karmam›flt›. Hizmet-çi onu ancak içeri girip kepenkleriaçt›¤›nda görmüfltü, ölü olarak. fiüp-heli hiç kimse yoktu akl›nda.

“Ölen adama iliflkin bildikleri-min hepsini ilgili makamlara ilet-tim. Bütün ada tarand›; fakat hiçbirsonuç ç›kmad›.

“Cinayetten üç ay sonra çok kor-kunç bir karabasan gördüm: O ür-künç eli evimin duvarlar›nda ve per-delerinde bir akrep ya da örümcekgibi h›zla sürünürken gördüm dü-flümde. Üç kez uyand›m, üç kez yi-ne uykuya dald›m ve üç kez o i¤rençfleyi parmaklar›n› bacak gibi kullana-rak odada dolafl›rken gördüm.

“Ertesi sabah haberi geldi: El, SirJohn’un mezar›n›n üzerinde bulun-mufltu. Adam›n ulafl›lacak akrabas›olmad›¤›ndan hemen oraya göm-müfllerdi eli. ‹flaret parma¤› yoktu.

“‹flte, bayanlar. Öyküm buradabitiyor. Baflka bir fley bilmiyorum.”

Kad›nlar dehflet içinde kalm›fl-lard›, yüzleri sararm›fl, titriyorlard›.‹çlerinden biri at›ld›:

“Fakat hiçbir çözüm getirmedi-niz, aç›klama yapmad›n›z! Hiç ol-mazsa ne oldu¤una iliflkin kendidüflüncenizi söyleyin, yoksa emi-nim hiçbirimizi uyku tutmayacak!”

Savc› gülümsedi; fakat gözle-rindeki ciddi ifade de¤iflmemiflti.

“Düfller söz konusu ol-du¤unda korkar›myorgan›m hep nemliolacak. Belki hoflu-

nuza gitmeyecek; ama olaya ilifl-kin görüflüm asl›nda basit: Benceelin sahibi ölmemiflti ve onu ara-maya geldi. Ne yapt›¤› hakk›ndahiçbir fikrim yok. Fakat tüm olay›nbir vendetta ile ba¤lant›l› oldu¤uyolundaki tahminim a¤›r bas›yor.”

“Hay›r” diye m›r›ldand› bayanlar-dan biri, “Bu bir aç›klama say›lmaz.”

Hâlâ gülümseyen savc› nokta-y› koydu:

“Görüflümü be¤enmeyece¤ini-zi söylemifltim.”•

96 97

Bütün Dünya • Kas›m 2007 El

Çeviri: Haluk Erdemol

Page 51: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

98 99

‹da Da¤›’nda Üç Arkadafl

‹ da Da¤›’nda yaflayan tanr›lar-dan biri bir ölümlüyle evlen-meye karar verir ve bir flölendüzenler. Bu flölene K›skanç-

l›k –baflka ad›yla Nifak– Tanr›s›d›fl›nda tüm tanr›lar› davet eder.fiölenin tam orta yerindeNifak Tanr›s› ça¤r›lmad›-¤› dü¤ün törenine davet-siz konuk olarak gelir.Elinde alt›n bir elma var-d›r. Elman›n üzerindedünyan›n en güzel kad›-n› yazmaktad›r. Elmay›gelinle damad›n oturdu-¤u masaya koyar ve “Bubenim dü¤ün arma¤a-n›m... Bunu buradaki engüzel kad›na vermeniziistiyorum” der.

Damat tanr› bununzor ve belal› bir ifl oldu-¤unu bilir; çünkü tören-de birçok kad›n tanr›vard›r ve onlar› k›zd›rmak iste-mez. Zeus’u yard›ma ça¤›r›r. Zeuselmay› eline al›r ve “En güzel ol-du¤una inanan tanr› kad›n gelsin,ödülünü als›n” der.

Kalabal›k içinden güzel oldu¤u-

na inanan üç kad›n öne ç›kar. Bun-lar Hera, Athena ve Afrodit’tir. Ze-us bu üç güçlü tanr›yla bafl›n› bela-ya sokmamak için onlara döner,“Bu elmay› al›n ve ‹da Da¤›’n›n te-pesinde yaflayan Paris’i bulun. En

güzelin kim oldu¤una okarar versin” der.

‹da Da¤›’n›n tepesindeyaflayan Paris çok yak›fl›k-l›d›r. Üç kad›n tanr› onubulur, alt›n elmay› ona ve-rirler ve içlerinden en gü-zeline bu elmay› vermele-rini isterler. Elmay› ver-dikten sonra Hera, “Beniseçersen seni dünyan›nen güçlü insan› yapar›m”der. Athena, “Beni seçer-sen seni dünyan›n en ze-ki insan› yapar›m” der. Af-rodit ise, “Beni seçersensana dünyan›n en güzelk›z› Truval› Helen’i veri-

rim” der. Yak›fl›kl› Paris elmay› Af-rodit’e verir ve Truval› Helen’e ka-vuflur ard›ndan da Truva’y› yokedecek ünlü Truva Savafl› bafllar.

9 A¤ustos günü üç okul arka-dafl›, ben, Hulusi Sa¤lamer ve Er-

Engin’denGözlemler,‹zlenimler

EnginÜnsal

Kaz Da¤lar› müthifl güzellikte çam orman›yla kapl›. Giderken ve dönerken iki kez karaca gördük. Ulusal parkta

avlanmak yasak. Karaca, ay›, yabandomuzu, çakal rehberimizin gördü¤ü hayvanlar aras›nda... Uzun bir t›rman›fltan

sonra düzlük bir alana ve da¤›n zirvesine ulafl›yoruz.

do¤an Yönel ‹da Da¤›’na Paris’iaramaya ve varsa o güçlü üç kad›ntanr›yla buluflmaya karar verdik.

H ulusi’nin kulland›¤› ara-bayla Erdo¤an’›n otur-du¤u Burhanl›’dan yolaç›kt›k. Eceabat’tan bo-

¤az› geçtik ve Çan, Kalk›r, Yeniceüzerinden Kaz Da¤lar›’n› aflarakEdremit’e geldik. Ö¤le yeme¤imolas›ndan sonra Küre’den ‹daDa¤› yoluna sapt›k. Orman ‹daresi‹da Da¤›’n› ulusal park ilan etmifl.Her önüne gelen da¤a ç›kam›yor.Yan›n›za hem bilgilendirme hemde sizi gözetme amaçl› bir rehberalmak zorunlulu¤u getirmifl. Afl›rAlt›nöz adl› biyolog bir rehber bi-ze kat›l›yor. Alt›nöz, Amerika’daokumufl; ama flimdilerde yazlar›rehberlik, k›fllar› zeytincilik yapanson derece bilgili bir arkadafl...Onun öncülü¤ünde da¤›n 25 kilo-

metrelik tozlu yolunu arabayla t›r-manmaya bafll›yoruz. Paris söylen-cesini bize o anlat›yor.

Kaz Da¤lar› müthifl güzellikteçam orman›yla kapl›. Giderken vedönerken iki kez karaca gördük.Ulusal parkta avlanmak yasak. Ka-raca, ay›, yabandomuzu, çakal reh-berimizin gördü¤ü hayvanlar ara-s›nda... Uzun bir t›rman›fltan sonradüzlük bir alana ve da¤›n zirvesineulafl›yoruz. Yerler kayal›k ve yol ol-mad›¤›ndan arabay› park edip üçkilometrelik Sar›anak›z Efsanesi’nindo¤du¤u tepede kurulu tafltan birkulübeye do¤ru yürüyoruz. Yoldarehberimiz Afl›r, bizim görmedi¤i-miz ve yaln›z bu da¤da yetiflen bir-çok bitki hakk›nda bilgi veriyor.Onun uyar›s›yla yürürken dikkatediyoruz gerçekten da¤›n çok zen-gin bir bitki örtüsü var. Her y›la¤ustosun 18’inde Yörükler veTürkmenler bu kayal›k alanda top-

Yazar›m›z Engin Ünsal, iki okul arkadafl› Hulusi Sa¤lamer ve Erdo¤an Yönel’le ‹da Da¤›’nda...

Page 52: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

lan›p konaklayarak bir tür anma tö-renleri düzenlerlermifl. Bu konudadaha genifl bilgi isteyenlerin kendi-sine [email protected] adresin-den ulaflabileceklerini söyledi.

S onunda da¤›n en tepenoktas›na ulafl›yoruz. Tafl-tan yap›lm›fl kulübe baba-s›n›n istedi¤i adamla ev-

lenmeyen Sar›k›z’›n ölsün diyesürgün edildi¤i bu tepede yaflamsavafl› verirken yapt›¤› ve içindeyaflad›¤› kulübeymifl. Yaln›zl›k veyüce da¤ onu ermifl yapm›fl ve ge-len köylülere y›llarca flifa da¤›t-m›fl. K›z›n›n ermifl oldu¤unu du-yan baba k›z›ndan özür dilemekiçin ona gitti¤inde çok susam›fl vebabas›na ac›yan ve ermiflli¤indendolay› Sar›k›zana ad›n› alm›fl olank›z› elini uzat›p Edremit Koyu’n-dan babas›na bir avuç su vermifl.

1750 metre yükseklikteyiz. Ed-remit’te hava 35 dereceydi. Bura-da 21 derece oldu¤unu araban›ngöstergesi söylemiflti. Ona Paris’inve kad›n tanr›lar›n nerede oldu¤u-nu soruyoruz. Eliyle ilerideki çamorman›n›n oldu¤u yeri gösterip“Oralarda bir yerlerde saklan›yor-lar. Canlar› istedi¤inde kendileri-ne inananlara göründükleri söyle-niyor” dedi. Onlar› göremedik;ama 1750 metre yüksekten Edre-mit Körfezi’ne bakt›k. Doyumsuzbir manzara vard›. Sisler içindekibir Ege Denizi da¤›n ihtiflam›na

ayna tutuyordu sanki... Ülkemizindo¤as› gerçekten çok güzel; amade¤erini biliyor muyuz?

Günefl yavaflça alçal›yordu.Üflümüfltük. Bizimle gelen Erdo-¤an’›n torunu Ece kulübenin yan›-na bir ev yapt›. Söylenceye göreburada tafltan bir ev yapan›n mut-laka bir evi oluyormufl. Rehberi-miz, “Birer dilek tutun ve buradanbir tafl al›n. Dile¤iniz gerçekleflti-¤inde o tafl› geri getirmelisiniz” de-di. Hulusi yirmiiki ayl›k k›z› içinbir dilek tuttu. Ne oldu¤unu bizesöylemedi. “Ölürsem Kumru’nunbu tafl› geri getirmesini vasiyetedece¤im” dedi ve yerden bir taflal›p özenle cebine koydu.

Dönüfl yolunda suyu buz gibibir çeflmeden su içtik. Kaz Da¤la-r›’na “Binbir p›nar› olan da¤lar” dadeniyormufl. Yol boyunca belkiyüzlerce çeflmeden geçtik; amahepsi kurumufltu. Do¤a kendisineihanet eden, kendisine hor davra-nan insano¤lundan öcünü almayahaz›rlan›yor diye düflündük.

Yol boyunca okul an›lar›ndansöz ettik, okulda söyledi¤imiz flar-k›lar› söyledik, hocalar›m›z› rah-metle and›k.

O gün kutsal bir da¤da ço-cuklar gibi flendik. Mitolojidekitanr›lar acaba bizi gözlediler midiye merak etmekten de kendi-mizi alamad›k.•

100

Bütün Dünya • Kas›m 2007

[email protected]

Büyük bir flirketin genel müdürü yönetim kurulu toplant›-s›nda aç›klama yap›yordu:

“Rakip flirketlerde yönetim kurulu üyelerinin yüzde ellisi çal›fl›-yor, yüzde ellisi de hiçbir fley yapm›yor” dedi ve ekledi:

“Arkadafllar, memnuniyetle belirtmek isterim ki, bizde durumbunun tam tersidir.”•

A nnem, büyük bir uluslararas› flirkette ça-l›fl›yor. Çok çeflitli ülkelere gitti, oralardaçal›flt›. Tabii ben de onunla gittim orala-ra... fiimdi Dubai’deyiz. Üç y›l önce gel-

dik buraya... Annemin o büyük flirkette ne ifl yap-t›¤›n› merak ediyor musunuz?

Çocuklu¤umun o ilk üç yafl›ndan kurtulur kur-tulmaz, bunu ben de merak etmifltim.

“Sen orada ne iflyap›yorsun, anne?” di-ye sormufltum.

Annem bana hiçanlamad›¤›m bir ya-n›t vermiflti:

“Dünyan›n nere-sinde bir çelik bulur-sam, onu hemen sat›nal›p buraya getirtiyo-rum” demiflti.

Anlayamam›flt›m ki...“Dünyadaki tüm çe-

likleri mi, anneci¤im?” O kadar da de¤il-

mifl. Onlara y›lda flim-dilik 300 bin ton kada-r› yetiyormufl. Ama oda az birfley de¤ilmifl.Dünyadaki tüm çelik-ler de¤ilmifl; ama yinede dünyan›n çeli¤iy-mifl, bu kadar çok çe-lik... Onu da anlama-m›flt›m tabii... K›sa yol-dan gittim:

“Yani sen flirketteçok önemli bir kiflisin, öyle de¤il mi anne?” de-mifltim. O da “Evet” demiflti.

Annemin o büyük uluslararas› flirkette ne iflyapt›¤›n› hâlâ merak ediyor musunuz?

Duydunuz iflte... “Benim annem çok önemlibir kiflidir.”

Ben annemin tek ve biricik k›z›y›m. O yaban-c› ülkelere giderken iki fleyi yan›ndan eksik et-mez. Bavulunu ve beni...

Taaa Kanada’dan tutun da, dünyan›n neresine

101

Alt›n Kafesteki Bülbülüm, Ben

•Elif Ece Tirkefl - Bütün Dünya•!

Page 53: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

gittiyse, onla birlikte ben de gittimoralara... Türkiye’de ana okulundabafllad›¤›m okul yaflam›m›, o neden-le flimdi Duabi’de sürdürüyorum.

“Okul” deyince akl›mahemen ö¤rencikimli¤im geliyor.fiimdi de “Okul” de-

dim, yine ö¤renci kimli¤im geldiakl›ma... Nüfus cüzdan›ndan sonraher çocu¤un ikinci kimlik belgesiö¤renci kimli¤idir ya...

Bu kimlik benim, üçüncükimli¤im oldu. Çünkü ö¤rencikimli¤imden çok önce, bir pasa-port sahibi olmufltum.

Beni tüm çocuklardan ayr› k›-lan bir baflka özelli¤im daha var:

Hani her çocuk, konuflmay› bi-le ö¤renmeden yürümeyi ö¤renirya... Ben yürümeyi ö¤renmedenönce uçmay› ö¤rendim.

Yedinci yafl günümde arkadafl-lar›mla en çok hangi konuda ko-nufltu¤umuzu da söyleyeyim mi?Havayollar› flirketleri aras›ndakikalite fark›n› tart›flt›k. Hangi hava-yolu flirketinde daha iyi yemek ve-rilir, hangisinde koltuklar daha yu-muflakt›r, hangi havayolu flirketien yeni filmleri oynat›r, tüm bun-lar› en iyi ben bildim hep...

Dünyada renk renk insanlaroldu¤unu ilkokulun ilk y›llar›ndaö¤rendim. Baflka ülkelerden ge-len çocuklar›n baflka diller konufl-tuklar›n› da ilkokuldaki ilk y›lla-r›mda ö¤rendim.

Hem Müslüman ö¤rencileri,hem de H›ristiyan ö¤rencilerimemnun etmek için, hem Müslü-manlar’›n bayramlar›nda, hem deH›ristiyanlar’›n bayramlar›nda oku-lumuz tatil ediliyor. Onlar›n bay-ramlar›nda tatil olunca biz H›risti-

yan arkadafllar›m›za sar›l›yoruz,“Yaflas›n H›ristiyanlar” diyoruz; bi-zim tatilimizde H›ristiyan arkadafl-lar›m›z bize sar›l›yorlar, “Yaflas›nMüslümanlar” diyorlar. Bu tatillerbize inan›lmaz sevinç veriyor.

Okulumun oldu¤u ülkede evi-mizin olmas›na karfl›n, yaz tatilin-de Türkiye’ye gelirken annemin“Evimize gidiyoruz” demesini birzamanlar hiç anlam›yordum.

Yirmi günlük tatil için anneminyar›m saatte bavul haz›rlay›fl›n›seyretmeyi, toplam› 30 kiloyu geç-meyecek en hafif eflyalar›m›z› se-çerken anneme yard›mc› olmay›,bavulumuzun a¤›rl›¤›n›n 30 kiloyugeçmedi¤ini anlamak için anne-min elinde bavulla evdeki tart›yaç›kmas›n› ve tart›n›n üstündendüflmesin diye benim de onun ar-kas›nda kollar›m› açarak bekleme-mi, tatil boyunca “evde” annean-

neme ve dedeme anlat›rken her-kesi nas›l da güldürdü¤ümü, flimdikendim de gülerek an›ms›yorum.

Bir özelli¤imi daha söyle-yeyim derken galiba bir gizi-mi aç›klayaca¤›m:

Her tatilde Türkiye’ye gi-derken “Evimize gidi-yoruz” diye kofla koflave sevinçle gidiyorum;

tatil dönüflü Dubai’deki evimizedönerken de buraya “Evimize gi-diyoruz” diye kofla kofla ve se-vinçle geliyorum.

Türkiye’den dönerken annembavulumuzu peynir, zeytin, yufka,sucuk, denizbörülcesi, mant›, pifl-maniye, baklava, leblebi, çekirdek,tarhana ve lokumla dolduruyor.Bunun için de, Dubai’de gümrük-ten geçinceye de¤in benim kalbimküt küt at›yor, akl›m da “Ya güm-

102 103

Elif Ece Tirkefl, “önemli kifli” annesi fiebnem fien’le birlikte do¤um günü pastas›n› kesiyor...

Elif Ece Tirkefl, üyesi oldu¤u atl› spor kulübünde “en yak›n oyun arkadafl›”na sar›larak gezi sonras› teflekkürlerini belirtiyor...

Page 54: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

rükçüler bavulumuzu açarlar dabu yiyeceklere izin vermezler-se”den baflka birfley düflünmüyor.

B urada annemle al›flveriflegitti¤imizde, raflarda Türkmal› bir yiyecek görüncekendimi tutam›yorum, se-

simin ç›kabildi¤i kadar yüksek birsesle “Ciyaaaaaakkkk” diye sevinç-le 盤l›k at›yorum.

Ben bilmiyorum; ama annemöyle söylüyor, bu da “hayretleredilecek” bir özelli¤immifl benim...Çünkü bir markette “etinden etkopar›lm›fl gibi” 盤l›k atan dünya-daki tek çocuk benmiflim.

Asl›nda ben de istemiyorunöyle 盤l›k atmay›; ama ne yapa-y›m, elimde de¤il... O anlardakendimi tutam›yorum.

Marketlerde belki bir milyonçeflit pirinç var; ama annemin fli-kayetini size de söyleyeyim, “flöy-le tane tane pilav” yapacak bir pi-rinç bulmak olanaks›z burada...Tencereden ç›kan her pirinç to-punu gördükçe bir yandan tanetane pilav yiyemeyece¤imiz içinüzülüyorum, bir yandan da anne-min “h›rs›ndan çatlayaca¤›” kara-r›n›n bir gün gerçekleflebilece¤iniakl›ma getirip korkuyorum.

Ben “humus”u yaln›zca anne-annemin yapt›¤›n› san›rd›m. Bura-da gördüm ki, me¤er hemen heryerde humus yap›l›yormufl ve bu-radaki hemen her ulustan insanlar,humus yiyebiliyormufl. Baflka ül-kelerde herkes nas›l “McDonald’s”seviyorsa, burada da her ulustaninsanlar humusu öyle seviyorlar.

Türkiye’deki bizim tavuklu dü-rüme burada “Shawarma” diyorlar;bildi¤imiz zeytinya¤l› dolmaya da

“Vine Leaves” yani “Asma yapra¤›”ad› vermifller. Bir de, dünyan›n herülkesindeki “Pepsi”nin ad›, burada“Bebzi” olmufl.

Yaln›zca benim de¤il, bu ülke-de yaflayan öteki insanlar›n da çoközel özellikleri var.

Burada herkes, paltoyu dünya-n›n en a¤›r ve en gereksiz giysisiolarak kabul ediyor. Benim giysidolab›mda bile yaln›zca yazl›k vebaharl›k giysiler var.

Biliyor musunuz, ben y›llard›rhiç bot giymedim. Birçok arkada-fl›m botun ne oldu¤unu bile bil-miyor burada...

Arkadafllar›m da benim gibi al-g›l›yorlar m› bilmiyorum; ama ba-na göre burada dünyan›n en güzelsesi, ya¤mur sesi... O ses, Türki-ye’yi an›msat›yor bana burada...

Biraz da dedikodu gibi fley-ler söyleyeyim:

Burada “Maaflallah” dedi¤imzaman beni herkes anl›yor. “‹nflal-lah” dedi¤imde de herkes anl›yorama... Birisinin “‹nflallah” dedi¤iniduyan herkes, bir koro gibi, hepbirlikte “‹nflallaaaahhhh” diyor.Hani Türkiye’de hapfl›rd›¤›m›z za-man bizi duyan herkes “Çok yafla”der ya... Onun gibi bir fley iflte...

A rada s›rada, çevremizdebüyükler de varken, arka-dafllar›m›zla göz k›rp›fl›ponlara bir oyun oynuyo-

ruz: ‹çimizden biri yüksek sesle“‹nflallah” diyor, bir anda herkesiflini gücünü, konuflmas›n› b›rak›-yor, bize dönüp bir koro düzeniiçinde hep bir a¤›zdan “‹nflalllaaa-aaahhhhh” diye karfl›l›k veriyor.

Dünyada sanki baflka otomo-bil üretilmiyormufl gibi burada

hemen herkes “Jeep” kullan›yor. Müslüman ülke olmas›na kar-

fl›n koskoca Dubai’de gevrek vepide yok. Annem çeflitli tariflerdeneyerek evde pide yapmay›deniyor; ama pilavdaki flanss›zl›-¤› pide denemelerinde de onuyaln›z b›rakm›yor. Türkiye’dekipidelerin tad›n› tutturmay› birtürlü baflaramad› benim “önemlikifli” annem...

Tavukgö¤sü de yok burada...Hatta okulda arkadafllar›ma “Ensevdi¤im tatl› tavukgö¤südür” de-di¤imde onlar kusacak gibi yap›p

benle alay ediyorlar, “Tavu¤un datatl›s› m› olurmufl hiç?” diyorlar.

Burada en çok sevdi¤im fley,dedemin bahçesinden getirdi¤i-miz çiçek tohumlar›n› bahçemizeve balkonumuzdaki büyük saks›-lara dikmek, sonra da içimden“‹nflallah kavrulmazlar da yaflar-lar” diye dualar ederek onlar›günde birkaç kez sulamak...

‹flte bu “yokluklar”›n d›fl›ndaburada herfley çok güzel ama...

Ben yine de dört gözle yaz ta-tilinin gelmesini bekliyorum, 20günlü¤üne evimize gitmek için...•

104 105

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Alt›n Kafesteki Bülbülüm, Ben...

Reklamc› yaflam›n› yitirmifl, öbür dünyaya göçmüfltü.Melekler kendisini karfl›lay›p önce cennete götürdüler. ‹çeride yüz-lerce melek flüt çal›yor, say›s›z insan s›k›nt›dan esneyerek bofl bofldolafl›yorlard›. Melekler daha sonra reklamc›y› al›p cehenneme gö-türdüler. Burada herkes deliler gibi dans ediyordu. Tüm bu görün-tülerden sonra melekler reklamc›ya sordular:

“‹kisini de gördün” dediler. “Hangisini istiyorsun?”Reklamc› hiç düflünmeden yan›t verdi:“Tabii ki cehennemi...” dedi.Melekler adam› do¤ruca cehennemin kap›s›na b›rakt›lar. Rek-

lamc› daha ilk ad›m›n› at›p da kendini kaynar sular›n içinde bu-lunca ac›yla ba¤›rmaya bafllad›:

“Bana yalan söylediniz” dedi. “Benim biraz önce gördü¤üm ce-hennem böyle de¤ildi ki...”

Onu dinleyen meleklerden biri yan›t verdi:“Elbette de¤ildi” dedi. “Senin dünya mallar›na yapt›¤›n reklam-

lar gibi... Biz sana biraz önce cehennemin reklam›n› gösterdik.”•

Yeni bir demiryolu hatt› döflenecekti. Mühendis, arazisinisatmaya yanaflmayan yafll› bir köylüyle tart›fl›yordu. Tart›flma uza-d›kça sinirlenen mühendis, yafll› köylüyü tehdit etmeye bafllad›:

“Bu durumda yap›lmas› gereken tek fley var” dedi. “Raylar› evi-nizin içinden geçirmek.”

Yafll› köylü bu tehdidin flaka oldu¤unu anlamam›flt›:“Raylar› evimin içinden mi geçireceksiniz?” diye sordu ve ekledi:“O zaman flunu bilmelisiniz ki, her tren geçiflinde kalk›p kap›y›

açaca¤›m› san›yorsan›z, çok yan›l›yorsunuz...”•

Page 55: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

“Lokantaya varmak için daha 2km. yolumuz var; bense ad›matacak durumda de¤ilim.”“Abartma! ‹kimizin de pay›nabirer kilometre düflüyor. Budenli k›sa yolu gidemeyecekkadar yorgun de¤ilsindir.”

“Day›n›n çocu¤u yoktu, de¤ilmi Poldi?”“Evet, bekard›. Geçenlerdekaybetti¤iniz baban›z›nçocu¤u var m›yd›?”

“Sizi gece yar›s› uyand›rd›¤›için özür diledi mi?”“Niçin özür dilesin ki?.. Benionun sesi de¤il, telefonunzili uyand›rd›.”

“Banyo ald›n›z m›, bay›m?”“Bu soruyu niçin soruyorsunuz? Yoksa birtanesi kay›p m›?”

Mankafa Poldi

106

H epimizin yaflam›ndaönemli insanlar vard›r.Babam›z, annemiz, biraile yak›n›m›z ya da bi-

ze unutulmaz yaflam dersleri ka-zand›ran mahalle bakkal›m›z, ifl or-ta¤›m›z, rastlant› sonucu tan›d›¤›-m›z bir taksi floförü ve ötekiler...

Sözünü etti¤im kifli-ler, yaz›lar›n› okumad›¤›-m›z gün kendimizi eksikduyumsad›¤›m›z köfleyazarlar›, ezberimizdenç›kmayan fliirlerin flairleriya da unutamad›¤›m›zöykülerin, romanlar›nyazarlar› ve kahramanla-r› de¤il, birebir karfl›laflt›-¤›m›z, tan›flt›¤›m›z ve ta-n›d›¤›m›z insanlard›r.

Bunlar›n bir bölümü,yaflam›m›z›n bir dönemi-nin önemlileri olmufllar-d›r ve sonra unutulmufl-lard›r. Bir bölümü de ya-flam›m›z›n tüm dönemlerindeönemlerini hep korumufllar ve hat-ta gittikçe artan derecelerde sür-dürmüfllerdir. Bunlar yaln›zcaönemli de¤il, ayn› zamanda de¤er-li insanlard›r. Geçici dönemlerinde¤il, tüm yaflam›m›z›n en önemliyön verici ve ayd›nlat›c›lar›d›rlar.

Ben 68 yafl›nday›m ve yafla-m›m›n en önemli insan›n›n, ilko-kul ö¤retmenim R›za Ertem oldu-¤undan eminim. ‹lkokulu, o ta-rihlerde 20 bin dolay›nda nü-fuslu bir ilçe olan Uflak’ta Müjde‹lkokulu’nda okudum.

1950’li y›llard›. Kentte bir tekgazete sat›c›s› vard› ve40-50 adet günlük sat›fl›olurdu. Gazeteler bir günöncesinin tarihini tafl›r veUflak’a trenle ‹stan-bul’dan gelirdi.

Ö¤retmenim R›za Er-tem her gün gazetealanlar›n bafl›ndayd›.Tren geç kalsa, huzur-suzlan›r ve gazete bayi-sinde beklerdi. Gazete,s›n›ftaki masas› üzerin-de durur ve hepimizinokumas›n› sa¤lard›. Ö¤-retmenim, sa¤lam bircumhuriyet ö¤retmeniy-

di ve s›k› bir CHP’liydi. “Ulus”gazetesi okurdu. S›n›f›m›z›n du-var›nda, gösteriflsiz bir koltukta,Cumhurbaflkan› ‹smet ‹nö-nü’nün, 50 yafllar›nda çekilmifl,sade fotograf› as›l›yd›. (O za-manlar televizyon yoktu. Çok azsay›daki evlerde üstü örtülü, ce-

107

Ö¤retmenim“Büyük ‹nsan”d›...

Hepimizin yaflam›nda önemli insanlar vard›r. Babam›z, annemiz, bir aile yak›n›m›z ya da bize unutulmaz yaflam dersleri kazand›ranmahalle bakkal›m›z, ifl orta¤›m›z, rastlant› sonucu tan›d›¤›m›z bir

taksi floförü ve ötekiler... Ben 68 yafl›nday›m ve yaflam›m›n en önemliinsan›n›n, ilkokul ö¤retmenim R›za Ertem oldu¤undan eminim.

YazarakSöyleyerek

Sadi Bülbül

Page 56: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

108 109

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Ö¤retmenim “Büyük ‹nsan”d›...

reyanl› radyolar vard› ve bunlar,örtüsü kald›r›larak yaln›zca ha-berlerde dinlenirdi.)

Ö ¤retmenimiz, 8-10 ya-fl›ndaki bizleri büyükadam yerine koyar vebizimle gazete haberle-

rini tart›fl›r, düflüncelerimizi ve so-rular›m›z› dinler, bir ö¤retmen gi-bi de¤il, bir arkadafl›m›z gibi bizeyan›t verirdi.

O y›llarda benim bir baflkaö¤retmenim de, ateflli bir CHPkarfl›t› olan day›md›. O, DP yan-l›s› “Zafer” gazetesini okur ve ba-na, CHP’yi sevmeyen düflüncele-rini afl›lard›. Ben de çocuk ka-famla bu telkinlerden etkilenir,bizde yaratt›¤› demokratl›k duy-gusundan ald›¤›m cesaretle de,ö¤retmenime s›k s›k karfl› ç›kar-d›m. Ancak o, bana hiç k›zmazve sözlerimi sakince dinlemeyedevam ederdi.

‹lkokula gitti¤imde 6 yafl›nday-d›m. Demek ki tüm bunlar 6-11yafllar› aras›nda oluyordu ve ö¤-retmenimle ben, CHP-DP tart›fl-malar› yap›yordum!

fiimdi düflünüyorum da, “Ola-cak fley mi bu?” diyorum.

Ö¤retmenim R›za Bey, herke-si sayg› ile dinleyen, çok okuyanbir insand›. “Kütüphane” denilenbir yer oldu¤unu ve orada bulu-nan Yunan klasiklerini o bize ta-n›tt›. Halkevini ve halk kütüpha-nesini onun sayesinde ö¤rendik.

Ö¤retmenimin güçlü bir ada-let duygusu vard› ve demokrasi-ye, devrimlere yürekten ba¤l› birinsand›. Ona her soru sorulabilir-di. Hiçbir soruyu küçümsemezdi.Adeta, “soran insan”a hayrand›.

Matematik derslerinde sonucubilenden çok, do¤ru yolda çö-züm arayan› üstün tutard›. Çar-flamba günü ö¤leden sonralar›bizi baflka okullara götürür veokulun ö¤rencileriyle tart›flmalaryapard›k. Ö¤retmenimiz bu tar-t›flmalara, okullar›n öteki ö¤ret-menlerini ve kentin ileri gelenle-rini davet ederdi.

Bunlardan birinde, bizleridinleyen Sad›k Karahan adl› birilkokul müfettiflinin ö¤retmeni-me, “Bu çocuklar› bu kadar fl›-martmakla iyi etmiyorsun” diyeç›k›flt›¤›n› an›ms›yorum. Ancakö¤retmenim bundan hiç etkilen-medi ve okullar aras› tart›flmala-r›m›z devam etti.

‹lkokulun son s›n›f›nda, okulla-r›n kapanma döneminde DP,CHP’yi büyük bir yenilgiye u¤rata-rak 14 May›s 1950’de iktidar oldu.Ö¤retmenimiz bir gün s›n›fta bize,“Bu konuda neler düflünüyorsan›zyaz›n” dedi. Ka¤›t kalemlerimizi ç›-kard›k ve yazd›k.

Benim yaz›m›n bafll›¤›n› düngibi an›ms›yorum:

“Demokrasinin Zaferi...”

Y az›mda, day›mdan etki-lenen özentilerle CHP’yineresi oldu¤unu bilme-di¤im “tarihin çöplü-

¤ü”ne att›¤›m›, DP’yi ve ona oyveren halk›m›z› da nerede oldu-¤unu bildi¤im göklere ç›kard›¤›-m› an›ms›yorum.

Ö¤retmenimiz, kompozisyon-lar›m›z› toplayarak evine götürdü.Ben geceyi çok s›k›nt›l› geçirdim.Kan›n› ak›tsan›z CHP f›flk›racakö¤retmenimi üzmüfl, incitmifl vebiraz da ileri gitmifl olman›n kor-

kusuna kap›ld›m. Ertesi sabahokula bu korkuyla gittim. Ancakkorktu¤um olmad›. Ö¤retmenims›n›fta benim yaz›mdan söz etti.

B eni yine bir “büyükadam” yerine koyaraktebrik ediyor ve seçimsonuçlar›n›n gerçekten

bir demokrasi zaferi oldu¤unusöylüyordu. Yaz›m› s›n›fta bir debana okutturdu. Onu daha öncebu denli mutlu görmemifltim.

De¤erli ö¤retmenimle y›llarsonra, 1959 y›l›n›n bir sonbahar gü-nünde Gülhane Park›’nda bulufltuk.‹stanbul’a bir hastal›¤› için gelmifltive beni de aram›flt›. Art›k o, birazdaha yafll›, bense gazetecilik yapan,hukuk fakültesinin 3’üncü s›n›f ö¤-rencisiydim. Park›n çay bahçesindeonunla yine siyaseti ve günlük ko-nular› konufltuk, tart›flt›k.

Ayn› insand›. Beni yine dikkatledinliyor, sorular soruyor ve sonrada kendi düflüncelerini söylüyordu.Afl›r› DP karfl›tl›¤›ma bir tepkisi ol-mad›; ancak, sevindi¤ini de belli et-medi. O yine “eski CHP’li”ydi.

Ö¤retmenimle daha sonraüniversiteye gittik ve birlikte, ogünlerin iktidar›na karfl›, hukukusavunan ateflli konuflmalar yapanProf. Rag›p Sar›ca’n›n bir dersinegirdik. O günlerde iktidar, Emek-li Sand›¤› Yasas›’n›n bir madde-sindeki “görülen lüzum üzerine”gerekçesine dayanarak, hukukdenetimine tutulmayan azil veatamalar yap›yordu. Prof. Sar›-ca o gün, idarenin hiçbir kararve eyleminin yarg› denetimi d›-fl›nda kalamayaca¤›n› ve bas›nözgürlü¤üne yap›lan bask›lar›,örnekleriyle anlatt›. O kanun

maddesinin bir “hukuk canava-r›” oldu¤unu, kendinden geçe-rek, heyecanla ifade etti ve son-ra da, mendiliyle, bu¤ulanangözlerini sildi.

Prof. Sar›ca’n›n o dersi, nefisbir anlat›md› ve ikimize de yap›l-m›fl bir ikram oldu. Benim içingüzel bir arma¤and›; çünkü ko-nuflmay› hemen bir yaz› biçiminegetirdim ve çal›flt›¤›m “Vatan” ga-zetesine götürdüm. Konuflma er-tesi sabah manfletten verildi. Sar›-ca Hoca’n›n dersi, ö¤retmenimide çok duyguland›rm›fl ve kendisiiçin de, tam bir ziyafet olmufltu.Prof. Sar›ca’n›n, hukukun üstün-lü¤ü ve bas›n özgürlü¤ü ile ilgilisözleri onu a¤latm›flt›.

Dünyada hiçbir fley, ayn› yafl-lardaki bu iki insan›n (bir hukukprofesörü ile bir taflra ilkokuluö¤retmeninin) yafll› gözlerindekibu “buluflma”s› denli heyecan ve-rici olamazd›.

Aradan geçen 50 y›ldan sonraflimdi, sa¤ olup olmad›¤›n› bilmedi-¤im, izini kaybetti¤im ö¤retmenimR›za Bey’e sesleniyorum:

“Sevgili Ö¤retmenim,

“H er gün okumadanrahat edemedi¤imgazete düflkünlü¤ü-mü sana borçlu-

yum. ‘Soru’nun ‘yan›t’tan dahaönemli oldu¤unu, karfl›t düflünceliinsanlar›n da sayg›ya lay›k olduk-lar›n›, insanlar› anlaman›n ilk ko-flulunun, onlar› ‘önyarg›s›z dinle-me’ oldu¤u, baflkalar›n›n düflünce-lerine sayg› göstermenin ve (kimolursa olsunlar) onlar› ‘insan’ yeri-ne koyman›n önemini, hukukun,adaletin demokrasi, düflünce öz-

Page 57: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

gürlü¤ü ve hoflgörünün ne demekoldu¤unu ben senden ö¤rendim.

“Yaflam›ma yön veren sen ol-dun. Senin önemini ve yaflam›m-daki de¤erini biliyorum. Prof. Sa-r›ca’n›n o dersini birlikte dinle-mifl ve birlikte duygulanm›fl ol-mam›z, yaflam›m›n en büyük te-sellilerinden biri oldu. Yoksakendimi sana karfl› çok borçluduyumsayacakt›m. Ama yine de,

yan›t› hâlâ bulamad›¤›m bir so-rum var sana ö¤retmenim.

“Senin hiçbir soruya k›zmad›-¤›n› ve soru soranlar› sevdi¤inibilmenin cesaretiyle soruyorum:

“‘8-10 yafl›ndaki küçücük ço-cuklarla, hem de bundan yar›myüzy›l önce, nas›l oluyor da herfle-yi ama herfleyi tart›flabiliyordun?Sahiden hiç korkmuyor muydun?’”

Evet sen, büyük bir insand›n.•

110

Bütün Dünya • Kas›m 2007

Kolay Zor

“Kas›m SuDokular›”n›n Yan›tlar›...

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›...

•1) Geldim, gördüm, yendim •2) ‹talya •3) Devlet •4) FakirBaykurt •5) Nihat Erim •6) Adnan Menderes •7) Fuat Köprü-lü •8) Mo¤olistan •9) Wilhelm Thomsen •10) M. Kopernik•11) G. Hegel •12) Ömer Seyfettin •13) Cahit S›tk› Taranc›•14) Yaflar Kemal •15) Kemal Sunal •16) Talat Pafla•17) Descartes •18) Yaser Arafat •19) BBC •20) 1 Eylül•

Ünlü piyanist Arthur Rubinstein, baflar›yla bitenkonserlerinden birinde küçük bir k›z›n an› defterini imzalamakistememiflti. Mazeret olarak da ellerinin çok yorgun oldu¤unuileri sürmüfltü.

Bu mazereti duyan küçük k›z ünlü piyaniste “Ellerinizin nedenli yorgun oldu¤unu biliyorum” dedi. “Ama benim ellerim de enaz sizinkiler denli yorgun...”

Ünlü piyanist bu sözleri duyunca çok flafl›rd›:“‹yi de senin ellerin niçin yorgun?” diye sordu.Küçük k›z hemen yan›t verdi:“Niçin olacak” dedi. “Sizi alk›fllamaktan...”•

I l›k bir bahar akflam›nda, yü-re¤imde bir heyecanla ilk ge-liflimdi Dargeçit’e... Yurt top-ra¤›m›n yüzlerce buca¤›ndan

biriydi, aradan geçen bunca y›lakarfl›n hiç ama hiç unutamad›¤›mDargeçit... (Dargeçit, Mardin’inMidyat ilçesine ba¤l› bir bucakt›r.)

Mesle¤imin ilk görev yeriydi.Boncuk gözlü, kirli yüzlü, kara las-tik ayakkab›l›; ama bir okadar dasevimli, bilgiye susam›fl güzel ö¤-rencilerimle iki y›ld›r birlikteydik.

Y›l 1986, aylardansa martt›.Dördüncü s›n›f olmufl, s›n›f mev-cudu olarak da 85 kifliye ulaflm›fl-t›k. S›n›flar›n kalabal›k oluflu, ifli-mizi her geçen gün biraz daha zor-laflt›r›yordu. Okul müdürü, bizlerleiflbirli¤i yaparak bu duruma bir ça-re bulmaya çal›fl›yordu. Sonundaçare bulundu...

“Afla¤›mahalle” olarak adland›-r›lan ve okula çok uzak bir bölge-den iki kahvehane kiralan›p ders-lik biçimine getirildi.

Art›k, sabahlar› afla¤›mahalle-deki derslikte, ö¤leden sonralar›y-sa okulda ders verecektik. Verilen

görevi kabul ettik; fakat bu kez debaflka bir sorun ortaya ç›kt›. S›n›f-lar bölünecekti... Ö¤renci listelerial›nd›. Listenin sonunda yer alanyirmi ö¤renci afla¤›mahalleye gön-derildi. Bu durumu s›n›fta ö¤renci-lere aç›klamak oldukça zor oldu.Tüm gün okula gelmek yerine ya-r›m gün kahveden bozma dersli¤egelmek çocuklar› mutlu etmemiflti.

Hele yüzüme utangaç; amasevgi dolu bir gülümsemeyle ba-kan Hasan... Kara gözlü, bu¤daytenli, al yanakl›, kara kafll› Ha-san... Hasan’›n yafll› gözleri, bu-ruk yüre¤i biraz da küskün bak›fl›beni çok etkilemiflti.

Art›k her sabah afla¤›mahalle-ye gidiyor, o günün derslerini ifl-liyor, “Teflekkürler ö¤retmenim”sözleriyle çocuklar›m taraf›ndanu¤urlan›yordum.

Aradan birkaç gün geçti. Bir ak-flam tek odal› köy evimde sonrakigünün haz›rl›klar›n› yaparken duy-du¤um sesle irkildim. “T›k, t›k,t›k...” Kap›m›n önüne minik tafllar›nat›ld›¤›n› duyuyor; ancak ç›k›p bak-maya korkuyordum. Sabah kap›m›n

111

Unutamad›¤›m An›m

Küçük Hasan•Kadriye Berât Akkan - Bütün Dünya•

“Unutamad›klar› an›”lar›n›, paylaflmak isteyen okurlar›m›z›n kaleme alacaklar› ve 600-800 sözcük tutar›ndaki

an›lar›ndan her ay birini bu sayfada yay›mlayaca¤›z. Bafl›na “Unutamad›¤›m An›m” notunu eklemenizi rica etti¤imiz

yaz›lar›n›z›, Mimoza 4/9, D: 1, 34750, Ataflehir, ‹stanbul adresine mektupla, (0 216) 456 2729 numaraya faksla ya da

[email protected] adresine e-postayla gönderebilirsiniz.

Page 58: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

112

Bütün Dünya • Kas›m 2007

önünü tafllarla dolu buldum. Buolay, bir hafta boyunca devam etti.

B ir akflam ev sahibim bu gi-zemli kifliyi yakalad› ve ba-na getirdi. Gözlerime ina-namad›m. Bunu yapan Ha-

san’d›. Korkmufltu, titriyordu. ‹çeriyeal›p sakinlefltirdim. Kap›ma tafl atma-s›n›n nedenini sordum. Yüzüme ba-kam›yor yaln›zca susuyordu. Bir sü-re sonra kendini güvende duyumsa-y›nca “Ben sizi çok seviyorum, ö¤-retmenim” dedi. “Siz beni ve arka-dafllar›m› afla¤›mahalleye gönderdi-niz. Art›k sizi tüm gün göremiyorum.Sizi görmek ve sizinle konuflmakiçin buraya geldim. Siz kap›ya ç›k›nve beni görün diye de minik tafllaratt›m. Ne olur beni affedin.”

Yüre¤im erimifl, gözlerim dol-mufltu. Beni her zaman, her yerdegörebilece¤ini, konuflabilece¤inive onu çok sevdi¤imi söyleyincerahatlad›. Sevinçle evinin yolunututtu. Hasan ›fl›l ›fl›l gözleriyle yi-ne gülümsemeye bafllam›flt›.

Aradan bir ay geçti. Her zaman-ki gibi afla¤›mahalleye derse git-mifltim. Hasan s›n›fta yoktu. ‹çimibir s›k›nt› kaplad›. Ö¤leden sonrakendi s›n›f›ma döndüm. Derslerbirbirini izliyor, soluklanmalarbahçe nöbetiyle geçiyordu. Üçün-cü soluklanma bitmifl, ö¤rencileris›n›flar›na almaya çal›fl›yordum. Biranda büyük bir patlama sesi du-yuldu. Ard›ndan bir tane daha...

Korkmufl, kayg›lanm›fl, panik-lemifltim. Çünkü buras› terörünyafland›¤›, köylerin bas›l›p masuminsanlar›n öldürüldü¤ü, s›k s›k ça-t›flmalar›n ç›kt›¤›, Türk Silahl›Kuvvetleri’nin güvenli¤i sa¤lamakiçin canla baflla çal›flt›¤› bölgeler-den biriydi. Ö¤retmen arkadaflla-r›m da flaflk›n ve endifleliydi. Birsaat sonra 5 askerin okula gelifliy-le durum ayd›nland›.

Dargeçit’in çevresindeki tepe-lerde oyun oynayan birkaç çocuk,tepede bulduklar› iki el bombas›y-la oynarken bombalar arka arkayapatlam›fl ve üç minik beden pa-ramparça olmufl, yüreklerinin sesibombalar›n sesine kar›fl›p susuver-miflti. O çocuklardan biri de benim›fl›k gözlü küçük Hasan’›md›.

Zaman durmufl, yüre¤im iki taflaras›nda kalm›flt› sanki... Ah Ha-san! Ah!.. Küçük Hasan!..

Bu minicik, masum yavrular›nsonu böyle olmamal›yd›. Bugünaradan 20 y›l geçmesine karfl›n Ha-san ve çeflitli yerlerde terör kurban›olan ö¤rencilerimi unutam›yorum.Her Ö¤retmenler Günü benim içinHasan’› an›msatan, yüre¤imi bur-kan, gözlerimi dolduran; ama bir okadar da azmime azim, gücümegüç katan günler oldu.

Yeni Hasan’lar› kurban verme-mek, bilinçli insan yetifltirip bilinçlibir toplum oluflturabilmek için benburaday›m. Bu benim mesle¤im;çünkü ben bir ö¤retmenim...•

Astsubay, acemi erlere ilk dersini verirken sordu:“Paflayla binbafl› aras›nda ne fark vard›r?”Acemi erlerden biri hemen yan›t verdi:“Pafla yafll›d›r, fliflmand›r, babad›r, izin çoktur. Binbafl› gençtir,

zay›ft›r, serttir, nöbet çoktur.”•

113

Genel anlamda konufl-mak, bir canl›n›n ç›kar-d›¤› sesin karfl› canl› ta-raf›ndan bek-lenen tepkiyi

gösterecek biçimde alg›-lanmas› demektir. Prob-lem, seslenenin ya dakonuflan›n bekledi¤i tep-kinin gösterilmesi olun-ca, kullan›lan ortam›n illeses olmas› gerekmeyebi-lir. Örne¤in, gemiciler birgemiden kimi bayrakbenzeri bez ya da levhakullanarak öteki gemiylegörüflürler. Bu yönteme“Semafor” denilir.

Ses gerektirmeyen bir

öteki haberleflme, elektrik arac›¤›-l›yla yap›land›r. Bir iletken içinde-ki elektri¤in k›sa ve uzun süreyle

kesilmesi ve bunun harf-leri nas›l simgeleyece¤ibelirlenmifl “Mors” haber-leflme düzenidir. Böyleceyarat›lan nokta ve çizgile-rin belli biçimi bir dilinharflerine karfl›l›k oldu-¤undan bu iflaretleri gön-derenin söyledikleri (ko-ufltuklar›) anlafl›labilir.

Kimi a¤açlar ve ka-m›fllar kimyasallar üretipçevreye yayarak kenditürlerinden öteki birey-lerle iletiflim kurarlar. Bukam›fllardan birine bir y›l

HayvanlarAras›nda

Erdo¤anSakman

Balon Bal›¤› Difl G›c›rdat›r

Page 59: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

dadanan za-rarl›, kam›-fl›n ertesi y›lbüyük çaptade¤ i fl i k l i kyapmas› so-nucu ayn›zarar› vere-mez. Bunu,üretti¤i kim-yasalla çev-redeki tümk a m › fl l a r abildirdi¤in-den o y›l kam›fll›kta bu zararl›n›netkisi hemen hemen görülmez.

‹ki insan›n ya da iki insantoplulu¤unun haberleflmesiiçin duman, ayna iflaret di-rekleri gibi çok çeflitli araç-lar kullan›lm›flt›r. Fakat suda

yaflayan canl›lar›n en önemlilerin-den olan bal›klar hiçbir iletiflimarac› kullanamazlar. Karfl›l›kl› ko-nuflmay› temelde iletiflimi, vücuthareketleriyle ya da su içinde du-yulabilen kimi gürültülerle veyaürettikleri az ya da çok güçlüelektrikle yaparlar.

Birçok türü bulunan kimileritatl›, kimileri tuzlu sularda yafla-yan balon (fliflen) bal›klar›n(Sphoeroides maculatus gibi) kimiisteklerini ya da istemediklerinivücut hareketleriyle (beden diliy-le) belirtir. Az›l› bir avc› ile karfl›-laflt›¤›nda etinin zehirli oldu¤unugövdesini dikenlerin sard›¤›n› do-lay›s›yla yemeklik olmad›¤›n›,yüzme kesesini su doldurup yutu-lamayacak denli irilefltirerek anla-t›r. Böylece su yüzeyine ç›kar.Yüzeyin tehlikelerini bilen avc›larart›k ona yaklaflamazlar.

A d › n › nbalon bal›¤›ya da fliflenbal›k olma-s›n›n nede-ni, avc›lar›cayd › rmakya da den-sizlerin yap-t › k l a r › n ak › z d › ¤ › n ›gös te rmekiçin gövde-sini ilk vü-

cut büyüklü¤ünün birkaç kat›denli fliflirebilmesidir.

Bal›klar›n ço¤u gibi balon ba-l›¤› da vücut dilini kullan›p ileti-flim kurmakla birlikte örne¤i çokolmayan kimi bal›klar gibi diflleri-ni g›c›rdatarak da haberleflmeyibaflar›r. A¤z› çok küçük oldu¤un-dan g›c›rdatman›n oluflturdu¤uses dalgalar›, a¤›zdan güçlü dal-galar biçiminde ç›kar ve oldukçauzaklara ulafl›r.

Balon bal›¤›n›n nas›l ve netür ses ç›kard›¤›n› araflt›rmakönemlidir. Çünkü sonarla çal›-flanlar bu gibi sesleri komflu tek-nelerden gelen pervane seslerin-den ay›r›p düzgün bir karar ver-mek için bu ve bunun gibi dahabirçok sesi tan›mak zorundad›r-lar. Alg›lanan binlerce sesin han-gi araca ya da canl›ya iliflkin ol-du¤u seslerin frekanslar›ndanan›nda tan›yan bilgisayarlar yar-d›m›yla anlafl›l›r.

Özetle, do¤a her yönden titiz-likle incelenmeli ve kullan›m alan›olup olmad›¤›na bak›lmaks›z›ncanl›lar›n özellikleri tan›nmal›, ya-flamak için problemlerinin çözümilkeleri saptanmal›d›r.•

114

‹ nsan›n kendisini yönetmesiilk bak›flta çok do¤ru ve adilbir olgudur. Mu? Acaba öylemidir? Yoksa bu yaln›zca bir

halk efsanesi midir? Turist rehber-li¤i yanl›fl m›d›r?

Bugünlerde “Se-çimler” “Meçimler”derken akl›m› flu de-mokrasi ve toplum yö-netimi kavramlar›na ta-k›lm›fl buldum. Herkessa¤a bakarken, soldane oldu¤unu görmeyeçal›flmak benim uslan-maz huylar›mdan birioldu¤u için da¤›tmayakarar verdim yüzy›lla-r›n do¤rusunu...

Daha en baflta ki-

mi “gerçekler” hemen su yüzeyi-ne yükseliverdiler. ‹fle eldekimalzemeyi kurcalayarak baflla-d›m. ‹flte proje:

Yap›lacak ifl: ‹nsanlar›n idareedilmeleri... (En öz ta-n›m bu olsa gerek.)

Amaç: Mutluluk,adil düzen, falan filan...

Detaylar: Ekono-mik, sosyal, e¤itsel,sa¤l›ksal, falan filan...

Zaman: Yaflam h›zlaakt›¤› için hemen, der-hal, acilen, falan filan...

Temel öge: ‹nsan(falan› filan› yok..)

“‹fl”e yukar›danbakt›¤›n›zda iki kiflilikbir ifl yerinin yöne-

115

Ali MuratErkorkmaz

ve “Çocuklar›”

Demokrasi Eskidi mi?

Page 60: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

timiyle bir ülke yönetimi aras›ndaen önemli fark›n bir kalabal›k ol-du¤unu görürsünüz.

B u kalabal›k içinde insan-lar yönetenler ve yöneti-lenler diye ikiye ayr›l›r-lar. fiirketlerde “memur”

ve “iflçiler”e karfl›n “müdürler” ve“patronlar” vard›r. Devletlerde de“halk” ve “hükümet” bu görevleripaylafl›rlar. Tamam m›? Tamam.

Diyelim ki sizin bir flirketinizvar. Bu flirketi yönetmek için birsistem kurmak istiyorsunuz. Neyapars›n›z bunun için? Yetkin biri-lerini arars›n›z, de¤il mi? Ararkenne yapars›n›z? Konunuzda bilgi vedeneyime sahip insanlara ve ku-rumlara dan›fl›rs›n›z. fiirketinizi bi-limsel olarak yönetecek ve sizimutlu kazançlara tafl›yacak insan-lar› arar, bulur ve iflin bafl›na geti-

rirsiniz. Çünkü bilirsiniz ki temelolan bilimselliktir ve flirketin bilim-sellik d›fl› yönetilmesi sizi yaln›zcave yaln›zca iflasa götürür.

fiirket çal›fl›nca da yapaca¤›n›züretimle ilgili vaatler ve sözler gün-deme gelir. Hem devlete hem deson kullan›c›ya verece¤iniz garanti-ler vard›r. Mal›n kalitesi, fiyat›, tes-lim zaman›, falan filan... Bunun içinsözleflmeler imzalan›r, çekler, senet-ler havada uçuflmaya bafllar. Sözü-

nüzü tutamazsan›z,fliddetsiz ve fliddetlicezalara çarpt›r›l›rs›n›z.

Diyelim ki, konu-nuz inflaat... Diyelimki, mal sahibiyle birsözleflme yaparak 24ayda inflaat› anahtarteslim bitireceksiniz.Ve diyelim ki, infla-at›n detaylar› da flöy-le, flöyle ve flöyle ola-cak. Ya olmazsa? Neolacak olmazsa? Geçbiten her gün için ce-za ödemez misiniz?Hatta cezaevine gir-mez misiniz? Çünkütemel olan sözlerinyerine getirilmesidir.

Devlet yönetimide flirket yönetimin-

den farkl› de¤ildir. Yöneticiler hü-kümet, çal›flanlar halkt›r. ‹fl hacmiinan›lmaz boyuttad›r ve gerçektendo¤ru ellerde olmak zorundad›ryoksa iflas kaç›n›lmazd›r. Peki, hü-kümet üyeleri sözlerini yerine ge-tirmediklerinde niye ceza ödemi-yorlar? Nas›l öylece çekip gidebili-yorlar ellerini kollar›n› sallayarak?

Kimler seçer yöneticileri?Halk m›?

Halk›n büyük ço¤unlu¤u b›ra-k›n devlet yönetiminin nas›l olma-s› gerekti¤ini, evlerini bile yönet-mekte yetersiz. E¤itim düzeyleriyetersiz oldu¤undan olaylara bi-limsel yaklaflmaktan uzak, günlükyaflama tutunmaya çal›flmakta...

Kahveler a¤z›na dek kendiniyetifltirmek diye bir sorumluluktanuzak duran insanlarla dolu. Yollarda öyle... Okullar da... Gençler bil-gifller oyunlar›n›n ard›nda adlar›n›bile zor heceliyebiliyorlar. Okuyan

neredeyse yok. Herkes Amerikan-yal› olma telafl›nda... Merdiveneyüz veren kimse kalmad›. Halk›nderdi asansörle ç›kmak... T›rman-mak zahmetli... Herkes çocu¤unuokutmak istiyor; ama ideal meslekfutbolculuk ile mankenlik aras›ndabir yerlerde...

Fakat o da ne? Kendilerini ko-nular›na adam›fl flu bilim insanlar›da neyin nesi? Üniversitelerde, has-tanelerde falan araflt›rma yapan buaz›nl›k neyin peflinde? Neden onlar

da k›sa yoldan köfleleri dönmeyeçal›flm›yorlar ki? Özellikle bilimeyeterli puan vermekten kaç›nan ül-kemizde televizyonlarda i¤renç ba-¤›rt›larla göbek atmak, “televolekültürü”nden vurgun vurmak var-ken neden üç befl kurufla k›t kana-at yaflay›p bilime s›¤›n›yorlar ki?Madem o denli ak›ll›lar, göremiyor-lar m› dünyaya bir kez gelindi¤inive popüler kültüre paralel hareketetmeyenlerin aç öleceklerini?..

Ne yaz›k ki, bilime inanmayan-

larla inananlar›n aras›ndaki orantüm dünyada binde bir gibi...

B u korkunç olgu, inanan-lar›n bafl›nda ateflten birçember oluflturmakta.Genifl halk kitleleri hâlâ

hurafe peflinde... Okuduklar› hal-de e¤itilemeyenler de iflin caba-s›... “Cahil halk rahat yönetilir”ilkesi hâlâ her ülkede geçerli...

Hangi hastanede bir hasta te-davi edilirken hademeler, hasta-

116 117

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Demokrasi Eskidi mi?

Çiz

imle

r: A

li M

urat

Erk

orkm

az

Page 61: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

bak›c›lar, hemflireler, doktorlar vehastalar› ziyarete gelenler eflit oyhakk› ile nas›l bir tedavi uygula-naca¤›n› oylarlar? Biiip. Do¤ru ya-n›t “hiçbirinde” olacakt›.

E vet, hiçbir hastane böylebir saçmal›k yapmaz. Ko-nu ortopediyse, ortope-dist doktorlar, kalpse

kalpçiler, beyinse beyinciler bira-raya gelip “konsültasyon” yapa-

rak, yani bilimsel bir kurul olufltu-rarak yap›lacak eylemi kararlaflt›-r›rlar. Siz b›rak›n hasta yak›n› ol-may›, hastan›n kendisi olsan›z bi-le yap›lacak ifllem hakk›nda sözsöyleyemezsiniz. Bir hademeninbir doktorla eflit yetkiye sahip ol-mas› sizce do¤ru mudur?

Devlet yönetimi de bir operas-yondur. Hem de öyle bir operas-yondur ki, b›rak›n o ülkede yafla-

yan vatandafllar›n geleceklerinimahvetmesine, öteki ülke sakin-lerini bile periflan edebilecek gü-ce sahiptir. Süper güçlerin yüzy›l-lard›r Ortado¤u’yu hallaç pamu¤ugibi atmalar› buna iyi bir örnektir.Milyonlarca insan›n kaderi “iflinibilen” yöneticilerin vereceklerikararlara ba¤l›d›r. Yukar›daki am-calar›n bir küçük k›p›rdan›fllar›afla¤›daki day›lar›n ve halalar›nmilyonlarcas›n›n mahvolmas›na

neden olabilir.Oysa bugün her

vatandafl ayn› oyasahip. Ayn› ve eflit.Devlet yönetimi ko-nusunda doktorayapm›fl bilim insan-lar›n›n da, kahve kö-flelerinde piflpirik oy-nayarak yaflam›n› ge-çirenlerin de... Üste-lik say›sal ço¤unlukçok büyük oranlardakahve köflelerinde...Bilimciler ne yaparsayaps›nlar verecekleriher ak›ll› oya karfl›bilinçsiz binlerce oygelip onlar› ezecek.Yani görünen o kibilim asla de¤erlen-dirilemeyecek.

‹flin bir öteki yönü de alanfarkl›l›klar›... Ben bir mimar olarakBay›nd›rl›k Bakanl›¤› konusunubir tar›m iflçisinden çok daha iyibilirim. Tar›m iflçisi de kendi ko-nusunu bilir. Doktorlar ve hemfli-reler sa¤l›k alan›n›, sanayiciler sa-nayiyi falan filan... Bizim mimarlarolarak birkaç yüz bin oyumuzakarfl›n yaklafl›k yetmifl milyon in-san farkl› oy vermekte. Bu her

alanda geçerli; çünkü her alan tü-mün yaln›zca bir parças›. Ülkeler-de hiçbir konunun çal›flanlar› o ül-ke nüfusunun yar›s›ndan fazlas›n›oluflturmazlar. Bu nedenle konud›fl› olanlar her zaman konu içiolanlardan fazla oya sahiptir.

‹flte yanl›fl buradad›r. Seçimlerbir partiye, bir lidere endekslidir. Oparti lideri kimleri nereye koyarsasihirli de¤nek onlardad›r. Üstelik ay-n› insanlar bir tar›m bakan› olurlar,bir sa¤l›k... Bir dönemsonra da savunma...Onlar da diledikleri ki-flileri atarlar en üst dü-zey makamlara... Neekspertiz vard›r ortadane de bilimsellik.

Oylar hemalanlara gö-re hem dekademede

kullan›labilse bilime deyer aç›labilir. Öyle ya,ülke hepimizin ve he-pimiz kaderimizi belir-leyecek yöneticilerimi-zi seçerken söz sahibiolmal›y›z. Nas›l m›? Ki-flilerin bilimsel yetkile-ri, çal›flma alanlar› veen önemlisi baflar›lar›oran›nda farkl› oy yüzdeleri olabilsebugünkünden daha baflar›l› insanlaryönetime gelebilir.

Örne¤in sa¤l›k bakan› ve üst dü-zey yöneticileri seçilecekken s›ra-dan halk›n birer oyu, sa¤l›k perso-nelinin ise farkl› oy say›lar› olmas›gerekir. Hastabak›c›lar›n befler,hemflirelerin onar, doktorlar›n yüzeroyu olmas› gibi kademelenme dahabilinçli seçime yol açar. Yapt›klar›

çal›flmalarla ödüller alan sa¤l›k çal›-flanlar›n›n daha da çok oy hakk› ol-du¤unu düflünün. Oy oranlar›n›n ki-flilerin yapt›klar› hizmetler ve o alan-daki geçirdikleri y›llara göre artmas›da iflin detaylar›ndan biri...

Oysa herkese eflit ve tek bir oyne kadar rahat. Siz yaflam›n›zdane yaparsan›z yap›n, ister h›rs›zolun, ister tembelin teki, bir sos-yoloji profesörüyle ayn› oya sa-hipsiniz bu ülke yönetiminde...

Y›llar önce Kad›köy MaarifKoleji’nde okurken bir ö¤rencitemsilcisi seçimi yap›lm›flt›. Ö¤-retmenlerin bizlere seçtirtmeyeçal›flt›klar› Turhan adl› arkadafl›-m›z çok ak›ll›, uslu, derslerindebaflar›l› hofl bir arkadafl›m›zd›.Ama gelin görün ki iflin içindemuziplik vard› ve bizim aday›-m›z s›n›f›n en matrak, karnesi enk›r›kl› gençlerinden ‹hsan’d›. ‹ki-

118 119

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Demokrasi Eskidi mi?

Page 62: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

si de sevdi¤i-miz gençler-di; ama serdegençlik vard›ya, s›rf ö¤ret-menlere tersdüflme ad›na‹hsan mutla-ka seçilmeliydi. S›k› bir kampan-ya bafllat›ld›.

Elim kaleme yatk›n oldu¤uiçin iflin propaganda yönünü benüstlendim. Bir y›¤›n poster çiz-dim. Hatta bir slogan›m “GemiDa¤ Gibi Dalgalarla, ‹hsan Sorun-lar›n›zla Bo¤uflur” o zamanlar fliir-lerinin bas›lmas› yasak olan Na-z›m Hikmet’in bir laf›yla örtüfltü-¤ü için okula sivil polis gelmiflti.Konserler düzenlemifl, allem et-mifl kallem etmifl “cahil” alt s›n›f-lar›n ‹hsan’› benimsemelerini sa¤-lam›flt›k. ‹hsan seçilmifl, bir aysonra da bir disiplin suçundanokuldan kovulmufltu. Yerine ge-len Turhan çok ak›ll› bir biçimdegörevini yapm›flt›.

Konu gelip elitizme dayan›yorgibi görünüyor; ama bu düz birelitizm de¤il. Bu, bilim elitizmi.Bilime dayal› olmayan hiçbir fle-yin ak›ldan destek alamayaca¤›varsay›l›rsa bilim elitizmi yaflam›ntüm ayr›nt›lar›nda yer almas› ge-reken esas temel tafl›d›r. “Hamilikart yak›n›md›r” tümcesinin yeri-ne “Bilime dayal› çözüm yak›n›m-d›r” devreye girmekte gecikirse

korkar›m za-ten çat›rda-makta olan ta-van tümdençökecektir.

Demokrasis ö z c ü ¤ ügelifltirildi¤in-

de bilim henüz filizlenmekteydi.‹nsanlar›n neredeyse tümü hemenhemen ayn› fleyleri yapmaktayd›.Ne sanayi vard› ne de bilgifllerler.O gün için tutarl› olan “bilim ye-rine insan adedine dayanan” yö-netimler dünyay› bugüne de¤inflöyle böyle; ama çok kanl› ve pe-riflan bir halde tafl›d›lar. Ama art›kuzaya gidiliyor. O¤lum Kanada’daarabada giderken ben Bodrum’dadenizde onunla konuflabiliyorum.Art›k insan›n içini röntgen filmle-riyle görüntülemiyorlar. Dijital BTile p›r›l p›r›l fotograf›n› çekiyorlar.Havan›n dört gün sonra kaç dere-ce olaca¤› biliniyor. Her y›l bir y›-¤›n üniversite aç›l›yor. Art›k bilimdönemi ve bilim a¤›rl›¤›n› halkyönetime koymak zorunda.

Annemin benim bafl›m a¤r›d›-¤›nda bana ilaç önermesine fazlases ç›kartmam. Akl›m yatmazsada o ilac› almam; ama beni ame-liyat edecek insan›n annem de¤ilbir doktor olmas›n› isterim. Nas›lbir ameliyat gerekti¤ini de vatan-dafllar›m›n oylar›yla belirlemem.•

120

Bütün Dünya • Kas›m 2007

Cinayet suçuyla tutuklanan adam, idama mahkum edilmiflti.Yarg›ç mahkemede karar› ve nedenlerini okuyordu; ama yaz› olduk-ça uzundu. Yarg›ç dayanamad› ve elindeki ka¤›d› suçluya uzatt›:

“Al bu ka¤›d›, o¤lum” dedi. “Bunu daha sonra sakin kafay-la okursun...”•

[email protected]

Görevli gitti¤im Van’dakal›fl›m›z uzad›kça yar›-aç›k cezaevindeymiflduygusu giderek daha

çok duyumsan›yordu. Birbirini ke-sen dört ana cadde ve bu caddele-rin ortas›nda kentin en büyük çar-fl› alan›, ne yöne gidersen git ben-zer bina, insan ve sokaklar... Ken-dine cezaevleri kurmada hayli ba-flar›l› olan ve cezaevlerini baflkala-r›yla k›yaslayarak rahatlayan benimgibi büyük kent insanlar› için anla-fl›l›r, anlat›l›r durum de¤ildi du-yumsanan s›k›nt›... Öyle bir kent kiflöyle gidip geliyorsunuz bitiyor.Kaçmaya kalksan›z genelde k›fl ko-flullar› f›rsat vermiyor, ço¤u kez dekendiniz vazgeçiyorsunuz.

Üstelik s›k›lmay› gerektiren du-rum olmamas›na, ifllerin yolundagitmesine karfl›n kendinle bafl baflakalacak yer bulamama endiflesi yada ço¤umuzun yapt›¤› gibi tükete-rek bir fleyleri unutacak büyük al›fl-verifl merkezleri olmamas›n›n ver-di¤i garip hapsedilmifllik duygu-suyla kentin iskele bölgesine gölkenar›na att›m, kendimi... Gün ba-t›m› yaklaflm›flt›. Rüzgar sert esiyor-du. Tatvan vapuru iskeleden aç›l-m›fl yola koyulmufltu. Güneflin VanGölü üzerinde yapt›¤› renk oyunla-

r›na dalm›flt›m. Sakince gözdenkaybolan güneflten artan ›fl›klar bu-lutlara vuruyor, gökyüzünde yan-g›n varm›fl duygusu uyand›r›yordu.Bir süre k›y›da yürüdüm. Dalgala-r›n sesi ara s›ra duyulan mart› 盤-l›klar›na kar›fl›yordu. K›y›ya vurangölün sodal› suyunun çekilirkenb›rakt›¤› köpükler k›sac›k ömürle-rinde batan günefle “Merhaba” di-yecek zaman bile bulamadan göz-den kayboluyor, yerini yenilerineb›rak›yordu. Gölün uçsuz bucak-s›zl›¤›n›n verdi¤i özgürlük duygusukentin s›k›nt›s›n› atmama yetmiflti.Ancak çekilen güneflle birlikte gi-derek daha sert esen rüzgar› geçduyumsad›m. Hayli üflümüfl, titri-yordum. ‹skeledeki restorana giripsoban›n yan›na yerlefltim.

Biraz ›s›n›p gevfleyince yan-daki masada oturan adam dikka-timi çekti. Sonradan bölgede y›l-lard›r kaz› ve araflt›rmalar yapanarkeologlardan oldu¤unu ö¤ren-di¤im beyefendi kitaplar›na gö-mülmüfl ara s›ra ald›¤› notlaragöz at›yordu. Kendisini meraklaizledi¤imi görünce bana bak›pgülümsedi ve “Bir süredir bura-dan sizi izliyordum” dedi. “Üflü-memifl olman›za hayret etmifltimki pes edip geldiniz.”

121

Kültür Üçlemesi...•Dr. Mehmet Uhri - Bütün Dünya•

“Son 50 y›lda Anadolu’da yaflanan göçlerin kentlerde hiç etkisi olmad›m› san›yorsun? ‹nsanlar›n kente gelince hemen kentli oldu¤unu

düflünmüyorsun umar›m. Kentlerin köyleflmesinden yak›nanlar banakal›rsa birincilerin istilas›na u¤ram›fl üçüncüler... Ve o üçüncüler bir

fleyleri sürdürebilmek çocuklar›na daha iyi yaflam sunabilmek için askerin, devletin kat› önlemler almas›na bugünden raz› görünüyor.”

Page 63: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

“Bu kültür kaba gücedayanan savunma ref-leksleri içeren savaflkültürüne uzakt›r, bu

kültür açl›k savafl gibi var oluflutehdit eden durumlarda özgürlükle-rin rafa kald›r›lmas› ve askeri ön-lemler al›nmas›na da uzakt›r. Ötekitoplumlar gibi var olufl kayg›lar›kalmam›flt›r. Bu kültür bunlardançok daha ötede bireysel özgürlükkültürünü özünde bar›nd›r›r. ‹nsan-l›¤›n bilgi birikimine en büyük kat-k›y› böylesi toplumlar ve onlar›nbireyleri yapm›fl, tarih boyunca...”

“Peki bu üç kültür buralarda ol-du¤u gibi biraraya geldi¤inde yafla-nan çat›flmalar nas›l sonuçlan›yor,hangi kültür kazan›yor. Üçüncülermi?” diye sorunca elini sallayarak,Keflke öyle olsayd›” dedi. “Tarih bi-ze gösteriyor ki, hiçbir uygarl›k nedenli geliflmifl olursa olsun birinci-lerin sald›r›s›ndan kendini kurtara-mam›fl. Ve ne yaz›k ki, hep birinci-ler kazanm›fl. Koskoca Roma ‹mpa-ratorlu¤u’nu Vizigotlar denen bar-bar bir kavim ortadan kald›rm›fl.”

“Bu durumun hiç istisnas›yok mu?”

Kitab›n› aç›p içinden “Van Böl-gesi Uygarl›klar›” bafll›¤› alt›nda s›-ralanan maddeleri gösterdi.

“Bildi¤im kadar›yla yok. Sald›r›-ya u¤rayan ya da kendini sald›r› al-t›nda duyumsayan geliflmifl dedi¤i-miz üçüncüler y›k›m› önlemek ço-cuklar›na yaflanabilir bir ülke b›ra-kabilmek için ikincilerin kültürüneinmeye raz› olup daha totaliter as-keri rejimlere dönüflmüfller. Gelecekkayg›s› ile bireysel özgürlüklerindenferagat edip askeri önlemlere totali-ter yönetimlere yani ikincilerin kül-türüne raz› olarak yaln›zca y›k›m›

geciktirebilmifller. Biraz zaman ka-zanabilmifller o kadar. Bu topraklar-da yaflayan Urartular, Medler, Pers-ler, Bizansl›lar hepsi göçlerden nasi-bini alm›fl kimi biraz zaman kazan-mak için geri ad›m atm›fl; ama so-nuçta hepsi tarihten silinmifller. Da-has› bu durum günümüzde de ge-çerlili¤ini koruyor.”

“Günümüzde de mi? Nas›l yani?”“Son 50 y›lda Anadolu’da yafla-

nan göçlerin kentlerde hiç etkisi ol-mad› m› san›yorsun? ‹nsanlar›n ken-te gelince hemen kentli oldu¤unudüflünmüyorsun umar›m. Kentlerinköyleflmesinden yak›nanlar banakal›rsa birincilerin istilas›na u¤ram›flüçüncüler... Ve o üçüncüler bir fley-leri sürdürebilmek çocuklar›na dahaiyi yaflam sunabilmek için askerin,devletin kat› önlemler almas›na bu-günden raz› görünüyor.”

“Peki ya sonras›?”

“S onras› ayn› filmin yeniversiyonu... Birincilerinkültürünün kentlereegemen olmas›. Onlar›n

çocuklar›n›n ikincil kültürü olufltur-ma çabalar›yla devam eden sosyaldevinim. ‘Filmin hangi bölümünde-yiz?’ diye soracaksan hiç sorma?Kendine hangi kültüre ait oldu¤u-nu ve hangilerinin kültüründe ya-flad›¤›n› sor ya da herfleyi bofl verhiçbir fley sormadan yafla. Ben öy-le yap›yorum. Daha az ac› veriyor.”

Gün bitmifl karanl›k her yereçökmüfltü. Çay için teflekkür edipizin istedim. Arkeologu orada ki-taplar› ve notlar›yla bafl bafla b›ra-k›p kente döndüm. Karanl›k heryeri kapl›yor, sokaklar h›zla tenha-lafl›yordu. Van’da yaflam gece var-diyas›na bafllam›flt›.•

122 123

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Kültür Üçlemesi...

“Do¤rusu kentte s›k›ld›m” de-dim. “Kaçacak yer bulamay›ncagölün kenar›na kaç›p kendimle baflbafla kalay›m istedim; ama güneflçekilince d›flar›s› h›zla so¤udu.”

Gülümsedi. Masas›na da-vet edip iki çay söyledi.Sordu¤um için arkeologoldu¤unu bölge tarihi

üzerine y›llard›r emek verdi¤ini,çal›flmak için s›k s›k iskeleye geldi-¤ini, Van Bölgesi’nin konumu ne-deniyle bilinen tarih boyunca kül-tür ve uygarl›klar›n kar›flt›¤› bir yeroldu¤unu anlatt›. Bölgenin bugünbile göç al›p göç veren dinamiknüfusa sahip oldu¤undan söz edip“Görünen flu ki, günümüzde keflif-mifl gibi sunulan uygarl›klar çat›fl-mas› buralarda tarih boyunca hepvarm›fl” dedi.

“Peki çat›flm›fllarda ne olmufl ouygarl›klar?” diye üsteledim.

Elinin iflaret, orta ve yüzük par-maklar›n› gösterip üç iflareti yapt›:

“Bu bölgenin bilinen 10 bin y›l-l›k tarihini, kültürünü inceledim.Anlad›¤›m kadar›yla kültür özündeköklerini insan›n var oluflsal kayg›-lar›ndan al›yor. ‘Uygarl›klar çat›fl-mas›’ dedi¤in nedir, ne amaçla kul-lan›l›yor bilemem; ama bana kal›r-sa tarih boyunca birbirinden farkl›3 kültür var olmufl, hep... Uygarl›k-lar ise bu kültürlerin üzerinde olufl-mufl ya da çat›flm›fl.”

Sonra eliyle tek tek parmaklar›-n› gösterip “Birincisi can›n› kurtar-ma, kendine yaflayacak, o günükurtaracak yaflam alan› aray›fl›ylagöç edenlerin kültürü” dedi. “‹kin-cisi o gün için can›n› kurtarm›fl, bu-lundu¤u yaflam alan›nda karn›n›doyurup kendini devam ettirebi-

len; ancak bunu sürdürebilmek ge-len göçlere karfl› koyabilmek içinsilahl› güç bulundurmak zorundaolanlar›n kültürü...”

“Peki ya üçüncüsü?”“Birinci ve ikinci aflamay› ge-

çip gelecek kuflaklar›n› da güven-ce alt›na almay› baflararak özgür-leflen gelece¤e insanl›k yarar›naizler b›rakmaya çal›flan daha ge-liflmifllerin kültürü de üçüncülerioluflturuyor” dedi. “Biz arkeolog-lar genellikle üçüncülerin b›rakt›-¤› yap›tlar› bulup o günlerin yafla-m›na, yaflam biçimlerine dair yo-rumlar yapabiliyoruz.”

“Bu üç kültür aras›nda haylifark olsa gerek” dedi¤imde kafa-s›n› sallad›:

“Görünüyor ki, savafl ve yok ol-ma kayg›lar›ndan yeni ç›km›fl birin-ciler için kültür, fliddet egemen sa-vunma refleksleri do¤uruyor” dedi.“Kaba güç gibi savunma mekaniz-malar› kültüre egemen oluyor. ‹z-lerini her yerde görüyoruz.

“T oplum güvenli¤ini as-keri önlemlerle de olsasa¤lam›flsa dahas› aske-ri önlemlerle açl›¤› ön-

lemifl sosyal paylafl›m› oluflturabil-miflse var oluflsal kayg›lar›ndan ar›n-m›fl yeni bir kültüre ikincilerin kül-türüne yelken aç›yor. Bu kültür ka-ba gücü d›fllayan; ama var oluflusürdüren askeri önlemlere kucakaçan bu nedenle bireysel özgürlük-lere s›rt çeviren özellikler tafl›yor.Toplum asker yetifltiren asker kültü-rüne sahip insanlar yetifltiriyor. Gü-venli¤ini sa¤lam›fl savafl ve açl›ktankurtulmufl gönenç toplumlar›ndaysaözgürlükler üzerinde yeni kültür,üçüncülerin kültürü beliriyor.

Page 64: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

124 125

‹ zlenimcilik (Empresyonizm)ak›m›n›n da kurucusu olarakbilinen Oscar Claude Mo-

net’nin yaflam öyküsünü 74’üncüsayfam›zda kad›¤›m›z yerden ak-tarmay› sürdürüyoruz.

‹kinci Paris deneyimi, Mo-net’nin sanatsal yap›s›n›n özünüoluflturur. Bu kez Charles Gley-re’in atölyesine devam etti. Za-man ilerleyip de bilgisi artt›kça,akademik çal›flmalardaki gelenek-sel resim anlay›fl› Monet’de düflk›r›kl›¤› yaratt›. Eskiler ne yapt›y-sa yeni nesil de onun peflindengidiyor, kendilerinden birfleylerkatmay› pek düflünmüyorlard›.Yarat›c›l›k diye bir fley yoktu. ‹fltebu çeliflkileri yaflad›¤› dönemdeGleyre’in atölyesinde tan›fl›p ya-k›n dostluk kurdu¤u Renoire, Ba-zille ve Sisley ile yeni yaklafl›mlar›paylaflt›lar. Kapal› ortamlardan veyapay renklerden kurtulup aç›khavada do¤al ›fl›kta resim yapma-ya bafllad›lar. Fontainebleau Or-man› onlar için ideal bir ortamd›.Çal›flmalar›, dönemin tipik “Salon”resimlerinden çok farkl›yd›. 1863y›l› sonunda dört arkadafl Gley-re’in atölyesinden ayr›ld›lar.

Belki çok küçük bir ayr›nt› gi-

bi görünse de 1840 y›l›nda boyatüplerinin gelifltirilmesi, ressamlar›atölyelerine ba¤›ml›l›ktan kurtard›.Monet ve arkadafllar›n›n da yenibir ak›m yaratmas›na yard›mc› ol-du. Önceden, toz boyalar haflhaflya¤›yla kar›flt›r›larak macun duru-muna getiriliyordu. Her ressamkendi boyas›n› kendi haz›rl›yordu.Boyalar, domuzun idrar torbas›n-dan yap›lan küçük keseciklerdekorunurdu. Ressam, gerekti¤indebir çiviyle deldi¤i keseyi s›karakgereksinim duydu¤u kadar boyaç›kar›rd›. Ama bu yöntemde boyak›sa sürede kat›lafl›rd›. Tüp boya-lar ç›k›nca hem tafl›nmas› hemuzun süre kat›laflmadan korunma-s› sa¤lanm›fl oldu.

Monet ile, yak›n dostu Bazil-le’in Batignolles semtinde ortakbir atölyeleri vard›. Monet ve arka-dafllar›, semtin ad›yla, BatignollesGrubu olarak tan›n›yordu. Her pa-zartesi akflam› ayn› sokaktaki “Ca-fe Guerbois”da toplanan grup sa-natsal konularda fikir al›flveriflindebulunuyordu. Tüm konuflmalar›nhedefi, yap›tlar›n›n “Salon”da ser-gilenmesiydi. Her ne kadar grupolarak “Salon” anlay›fl›yla yap›lançal›flmalara karfl› olsalar da, ünle-

Oscar Claude Monet‹zlenimcilik Ak›m›n›n Babas›:

‹nsanl›¤aAdanan

Yaflamlar

1874 sergisine Monet 12 resim ile kat›lm›flt›. Bir elefltirmen de sergi için, Monet’in “‹zlenim” adl› yap›t›yla güya alay ederek, “‹zlenimcilerin Sergisi” ifadesini kullanm›flt›. Ama bilmeden yeni bir ak›m›n ad babal›¤›n› yapm›fl oldu. 1886’daki 8’inci

ve son sergide art›k “‹zlenimcilik” deyimi iyice yerleflmiflti.

Page 65: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

nebilmek için resimlerinin oradasergilenmesi gerekiyordu.

P aris’te, varl›¤›n› 200 y›ld›rsürdürmekte olan “Salon”ad› verilen çat› alt›nda top-

lu sergiler düzenleniyordu. Sanat-ç›lar, sergilenmesini istedikleri re-simlerini buraya verirler, Frans›zGüzel Sanatlar Akademisi üyele-rinden oluflan bir jürinin onaylad›-¤›, bir baflka deyiflle sergilenmeyede¤er bulduklar› resimler “Salon”akabul edilirdi. Ressamlar›n büyükço¤unlu¤u, yap›tlar›n›n buradasergilenmesiyle ün kazan›yordu.

Büyük çaba göstermelerinekarfl›n, Monet ve arkadafllar›n›nresimleri ise her seferinde kurultaraf›ndan reddediliyordu. Gerek-çe ise fluydu:

“Belli bir konunuz yok. Neyianlatmak istedi¤iniz anlafl›l-m›yor. Kaba f›rça darbeleriylesürülen renkler hiçbir klasik gö-rüflü içermiyor.”

Monet’nin “Yeflil Elbiseli Ka-d›n” ya da “Camille” ad›n› verdi-¤i tablosu “Salon”un 1866 sergisi-ne kabul edildi. Monet fleytan›nbaca¤›n› k›rm›flt›. Bir sonraki y›liçin “Bahçede Kad›nlar” tablosu-nu yapmay› planlad›. Bu tabloçok büyük olacakt›. Bunun içinbahçesine 2,5 metre derinli¤indebir çukur kazd›rd›. Tablo, bir ma-kara sistemiyle afla¤› yukar› ko-layca hareket ettirilebilecekti. Butablo çal›flmas› s›ras›nda bir günMonet’yi ziyarete gelen arkadafl›Coubert, onun tual önünde hare-ketsiz oturmakta oldu¤unu gör-dü. Nedenini sordu¤unda, günefl›fl›nlar›n›n a¤aç yapraklar›n›nüzerine düflmesini bekledi¤ini

ö¤rendi. Ressam böylece yaprak-lar›n renginin en do¤al an›n› ya-kalam›fl oluyordu. Ayr›ca resim-deki ›fl›k tualin her taraf›nda ayn›fliddette olmal›yd›.

Monet’nin büyük titizlikle yap-t›¤› “Bahçede Kad›nlar” tablosu1867 “Salon” sergisine kabul edil-medi. Bu, ressam için büyük birdarbe oldu.

Monet’nin resim çal›flmalar›yo¤un biçimde sürerken, parasalsorunlar da da¤ gibi büyümüfltü.Üstelik, “Yeflil Elbiseli Kad›n” tab-losuna ve sonraki birçok resminemodellik yapan Camille Doncieuxile gönül iliflkisi meyvesini ver-mifl, 1866’da ilk çocuklar› Jeandünyaya gelmiflti. Yeni do¤an be-bek, do¤al olarak masraflar› dahada art›rm›flt›. Sürekli ev de¤ifltiri-yorlard›. 1868 y›l›nda intihara et-meyi denedi; ama kurtar›ld›. Birgemi sahibi olan Mösyö Gaudi-bert Monet’ye parasal yard›mdabulundu. Kimi dostlar› da ona re-sim siparifl ettiler. Ancak problembir türlü çözülemiyor, yaflamlar›sefalet içinde sürüyordu.

1 870 y›l› Monet için hareket-li geçti. Önce, çocuklar› Je-an ve (1878 y›l›nda do¤a-

cak olan) Michael’in annesi Ca-mille ile evlendi. “Ö¤le Yeme¤i”ad›n› verdi¤i tablosunu “Salon”agönderdi; ama kabul edilmedi.Yap›t›n›n bir kez daha reddedil-mesi sanatç›y› k›zd›rd›. Monet ka-rar›n› vermiflti, bundan sonra “Sa-lon”a resim göndermeyecekti.

Fransa ‹mparatoru III. Napole-on 19 Haziran 1870’te Prusya’yasavafl ilan etti; ama kaybetti.Fransa kar›flm›flt›. Monet, ortam›n

kar›fl›k olmas› nedeniyle ve deparasal sorunlar›n›n alt›nda dahafazla ezilmeye dayanamayarak,eflini ve çocuklar›n› Fransa’da b›-rak›p Londra’ya kaçt›. Savafl kar-fl›t› olan Monet, kaç›p can›n› kur-tard›; ama çok yak›ndostu Bazille onun ka-dar flansl› de¤ildi. fia-vaflta vurularak yaflamaveda etti. Monet en iyidostunu kaybetmiflti.

M o n e t ’ n i nL o n d r a ’ y akaçmas› bir

yönden çok iyi oldu.Ona ve grubundaki res-sam arkadafllar›na son-radan parasal yöndenbüyük destek sa¤laya-cak olan, sanat yap›tlar›pazarlay›c›s› Paul Du-rand-Ruel ile tan›flt›. Sa-vafl bitip de Monet Pa-ris’e dönünce Durand-Ruel onun tüm tablola-r›n› sat›n ald›. O da he-men Paris yak›nlar›ndaSeine Nehri k›y›s›ndabir köy olan Argente-uil’de bahçe içindemüstakil bir ev kiralad›.

Monet, Renoire, Sis-ley, Degas, Cezanne,Pissaro ve Morrisot’nundahil oldu¤u 11 ressam1873 y›l› Aral›k ay›nda“Sosyete Anonim”i olufl-turdular. Bu toplulu¤unamac›, yap›tlar›n› ba-¤›ms›z bir sergide biraraya getir-mekti. Bunu hemen eyleme geçi-rip 15 Nisan 1874’de “Nadar” adl›Parisli bir fotografç›n›n sütdyo-

sunda ilk kez yap›tlar›n› sergiledi-ler. Bu sergi, akademik çal›flmala-r›n niteliklerine, dolay›s›yla “Sa-lon”a karfl›yd›. Sanat çevresi desergiye ve yap›tlar›na tepkili oldu.Örne¤in Monet’nin bu sergideki

“‹zlenim - Gündo¤umu” adl› yap›-t› devrim olarak de¤il anlams›zolarak de¤erlendirildi. Sanatç›n›n“Capucines Bulvar›” adl› tablosu

126 127

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Oscar Claude Monet

“Yeflil Elbiseli Kad›n”

Page 66: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

da elefltiriliyordu. Bu yap›tta in-sanlar birer nokta olarak gösteril-miflti. Bu da elefltirmenlerce, in-san soyuna hakaret demekti.

1 874 sergisine Monet 12 re-sim ile kat›lm›flt›. Bir elefl-tirmen de sergi için, Mo-

net’in “‹zlenim” adl› yap›t›yla gü-ya alay ederek, “‹zlenimcilerinSergisi” ifadesini kullanm›flt›. Amabilmeden yeni bir ak›m›n ad ba-bal›¤›n› yapm›fl oldu. 1886’daki8’inci ve son sergide art›k “‹zle-nimcilik” deyimi iyice yerleflmiflti.

Monet, 1876 y›l›nda ikinci izle-nimciler sergisine 18 tablosuylakat›ld›. Bu arada, yap›tlar›n sergi-lendi¤i salonun sahibi ErnestHoschede ile tan›flt›. Monet’ninhayran› olan Hoschede onu Rot-tenburg’daki malikanesine davetetti ve ona malikanenin bahçesin-de bulunan kendi resim atölyesinikullanmas›n› önerdi. Bu aradaHoschede birçok izlenimcinin detablosunu sat›n alarak onlara pa-rasal yönden de destek oldu.

Hoschede’nin 1878’de iflleribozulunca elindeki tüm tablolar›,hatta evini satmak zorunda kald›.Paris’in 45 kilometre d›fl›ndakiVentheuil’de bir eve tafl›nd›lar. Os›ralarda ikinci o¤lu Michael’i do-¤uran Camille Monet çok hastay-d› ve iyileflmesi olanaks›z görünü-yordu. Hoschede Ailesi, çaresizve bak›ma gereksinim duyan Mo-net Ailesi’ni yanlar›na ald›lar. Ca-mille’in 5 Eylül 1879’da yaflamaveda ediflinden sonra, Alice Hosc-hede, Monet’nin o¤ullar›n› dakendi çocuklar› gibi büyüttü. Er-nest Hoschede’nin ölümüyle dulkalan Alice Hoschede, Monet ile

birlikte yaflamaya bafllad›. 1892y›l›nda evlendiler ve bu evlilikleriAlice’in 1911 y›l›nda yaflama vedaedifline dek sürdü.

Monet, Argenteuil ve Le Hav-re’a gidip gelirken trene bindi¤iSt. Lazare Gar›’n› bir ressam gö-züyle incelemifl ve günün farkl›saatlerinde ›fl›k oyunlar›n›n ne-den oldu¤u anlam de¤ifliklikle-rinden çok etkilenmiflti. ‹zlenim-cilerin 1877’deki üçüncü sergisi-ne Monet toplam 30 tabloyla ka-t›ld›. Bunlardan 7 tanesinde yal-n›zca St. Lazare Gar›’n› çal›flm›fl-t›. Monet, bu gar ile ilgili bir an›-s›n› da flöyle anlat›yor:

“St. Lazare Gar›’n›, tam treninkalk›fl an›nda gösterece¤im. Lo-komotiflerden ç›kan yo¤un bu-harlardan çevre zorlukla görülebi-lecek. Büyüleyici bir gürünüm,bir düfl dünyas› olacak.”

Bu resmi elbette ezberdenyapmay› düflünmemiflti. Günefl›fl›nlar›n›n lokomotifleden ç›kanbuhar›n üzerindeki oynaflmalar›-n› yakalayabilmek için resmi ye-rinde yapacakt›.

G ar müdürü ile görüfltü.Ona, “Bir gar resmi yapa-ca¤›m. Bu ya Nord ya St.

Lazare olabilir. Ama sizinki çokdaha nitelikli” diye iltifat edincefazlas›yla etkilenen müdür, trenmakinistine, Monet resim yapar-ken lokomotifin buhar ç›karmay›sürdürmesini söyledi. Sanatç› bu-rada özellikle trenlerin ç›kard›¤›buhar›n gar›n görüntüsü üzerin-deki etkilerini inceliyordu. Ayr›cagünün de¤iflik saatlerinde ›fl›¤›nyapt›¤› de¤iflimleri de yine bu ye-di resimde betimlemeye çal›flt›.

Camille öldü¤ünde Monet’ninparasal s›k›nt›s› sürüyordu. 1881y›l›nda, Monet’nin Londra’da ta-n›flt›¤› sanat yap›tlar› pazarlay›-c›s› Paul Durant-Ruel, tablolar›-n› satmak üzere Monet ile birsözleflme imzalad›. Busözleflme, ressama hery›l 30 bin frank gelirsa¤layacakt›.

P arasal yöndenrahatlayan Mo-net, 1883 y›l›n-

da Paris’e yak›n, SenNehri üzerindeki Gi-verny köyüne tafl›nd›.Burada “Elma Cendere-si” diye adland›rd›klar›bir eve, Monet, iki o¤-lu, Madam Hoschedeve befl çocu¤u yerleflti-ler. Monet, bu tarihtensonraki yaflam›n›n tü-münü burada geçirdi.

1887 y›l›nda Durand-Ruel, New York’ta birsanat galerisi açt› veMonet’nin tablolar›n›burada sergiledi. 1889y›l›nda Monet ve ünlüyontu dehas› Rodin ilebirlikte Paris’te bir sergidüzenlediler.

Monet, günefl ›fl›¤›-n›n, nesnelerin üzerindeyaratt›¤› etkiyi görmüfl-tü. Ayr›ca, günün de¤i-flik saatlerinde ayn› nes-nenin üzerine gelengün ›fl›¤›n›n aç›s› de¤ifl-ti¤inde, ›fl›k-gölge etkileflimi saye-sinde, nesnede anlam de¤iflikli¤i-ne neden oldu¤unu da keflfetti.Bu keflfinin gerçekli¤ini kan›tlaya-

bilmek için 1891 y›l›nda dizi re-sim yapma çal›flmalar›na bafllad›.

Dizi resimlerinin ilki “SamanY›¤›nlar›”yd› ve çok baflar›l› oldu.Bunu “Kavaklar” serisi izledi.Sonra “Rouen Katedrali” dizisi

geldi. S›rf katedralin resmini ya-pabilmek için katedrale bakan biroda kiralad›. Burada, günün fark-l› saatlerinde ›fl›¤›n katedralin ay-

128 129

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Oscar Claude Monet

“Güneflin Ifl›klar› Alt›nda Rouen Katedrali”

Page 67: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

n› bölümleri üzerindeki de¤iflme-lerini görüntüledi. Katedralin top-lam 30 tablosunu yapt›.

A rt›k parasal yönden rahat-lam›flt›. 1895’te sergiledi¤i“Ruen Katedrali” resimle-

rinin her birini 15 bin franka satt›.Giverny’deki oturdu¤u evi ve ya-n›ndaki çay›r› sat›n ald›. Alice ileevlendi. Evini bir çiçek bahçesineçevirebilmek için alt› bahç›vantuttu. Ayr›ca yine evinin bahçe-sinde, Japonya’dan özel olarakgetirtti¤i çiçeklerle bir nilüfer gö-lü oluflturdu. Nilüfer gölü üzerineyapt›rd›¤› “Japon Köprüsü”, sonyap›tlar›n›n konusu oldu.

Hem deli gibi çal›fl›yor hem degeziyordu. 1899-1900-1901 y›lla-r›nda ‹ngiltere’ye yapt›¤› gezilerdeThames Nehri, Westminister Ka-tedrali ve benzer önemli yap›tlar›içeren 100’den fazla tablo yapt›.

1907’de Alice ile birlikte, özelflöförünün kulland›¤› otomobil ile‹spanya’ya gitti. 1908 ve 1909’daVenedik’e gitti.

‹zlenimcili¤i, dönemin sanatelefltirmenlerinden biri esprili birbiçimde kafay› ›fl›¤a takm›fl birak›m olarak tan›mlam›flt›.

Monet’nin, 1896 y›l›ndan bu-yana yaflama geçirmek istedi¤i birdüflü vard›: Büyük boyutlarda veçok say›da nilüfer çiçe¤i tablolar›yapmak; bunlar› büyük bir salo-nun dört duvar›n› da çepeçevresaracak biçimde yerlefltirmek...Bu projesini uzun süre gerçeklefl-tiremedi. Sonunda, Frans›z Baflba-kan› Clemenceau 1915 y›l›nda sa-natç›ya, nilüfer çiçeklerini tamam-larsa, ona uygun bir ortam sa¤la-yaca¤› sözünü verdi. Monet’nin

düflü art›k gerçek oluyordu. S›rfbu tablo serisini yapabilmek içinMonet 23 metreyi aflan uzunluktabir atölye yapt›rd›. Ve bu muhte-flem proje 1926’da tamamland›.

Monet yaln›zca resim yapmak,onlar› sat›p para kazanmak gibiyüzeysel duygu ve davran›fllariçinde olmayan bir sanatç›yd›.Çevresine sürekli soran gözlerlebakard›. Örne¤in, resim çal›flma-lar› s›ras›nda çok ama çok önem-li bir ayr›nt›y› keflfetti. O günedek ressamlar gölge için siyah vetonlar›n› kullan›yordu. Ama Mo-net gölgelerin siyah olmad›¤›n›ayr›msad›, gölge yapmak için ta-mamlay›c› renkleri kulland›. S›ra-dan renkler gibi gölgelerin deçevrelerindeki renkleri yans›tt›¤›-n› gördü. Gölge renklerinin deçeflitli ve yo¤un oldu¤unun ay›r-d›na vard›. Monet bu bulufluylainsanlar›n renge bak›fl aç›s›n› kö-künden de¤ifltirdi. Bu konudayapt›¤› say›s›z çal›flma sonras›ndaizlenimlerini flöyle aç›kl›yordu:

“Gölge, önünü kesen nesne-den dolay› belli bir yönden gelen›fl›¤›n kayb›d›r. Ayn› zamanda daçevresinden yans›yan ›fl›¤› üzerineal›r. Bu nedenle de her gölge çokfarkl›d›r ve kendine özgüdür.”

O na göre renk, parlakl›¤›n›konrast›n gücüne borçlu-dur. Renkler, bütünleyici-

leriyle yan yana geldiklerinde enparlak görünümlerine kavuflurlar.

Tualin üzerinde hiçbir ön tas-lak çizim yapmadan do¤rudanboyayla çal›fl›rd›. Tuale renkyans›tmamak için koyu renkli el-biseler giyerdi.

Monet, suyla ilgili resimler ya-

pabilmek için kendisine bir “yü-zen atölye” ya da “stüdyo tekne”yapt›rd›. Resim yapmak için gere-ken malzemelerini bir kay›¤a dol-duruyor, sonra kay›¤a binip k›y›-dan aç›l›yor ve planlad›¤› resimçal›flmas›n› yap›yordu. K›saca ob-jeyle bütünlefliyordu.

Onun kay›k içinde resim ça-l›flmalar› yapmas›, arkadafl› Edu-ard Manet’nin de çok hofluna git-miflti. Monet, Camille ve tekneyi,1874’de yapt›¤› “Kay›k” adl› tab-

losunda ölümsüzlefltirmifl oldu.Monet, 1923 y›l›nda bir kata-

rakt ameliyat› oldu.1925 y›l›nda, yüksek beklenti-

lerini karfl›lamad›¤› gerekçesiylekimi tablolar›n› yakt›.

Yaflam›n›n son an›na dek re-sim yapmay› sürdürdü. Ama ya-kaland›¤› akci¤er kanserindenkurtulamayarak 6 Aral›k 1926’dayaflama veda etti.•

130 131

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Oscar Claude Monet

[email protected]

Emniyet amiri, çal›nan arabas›n› iki gün sonra evinin ka-p›s›nda buldu. ‹çinde k›sa bir not vard›. Notta flunlar yaz›l›yd›:

“Say›n müdür, iki günlük bir ifl için gereksinim duydu¤umdanaraban›z› alm›flt›m. Bunu h›rs›zl›k olarak de¤erlendirmemenizi ri-ca ederim. Gerçekten affetti¤inizi anlarsam çok mutlu olaca¤›m.Notla birlikte b›rakt›¤›m biletlerle hafta sonunda tiyatroya gelirse-niz, affedildi¤imi anlay›p özür dilece¤im.”

Emniyet amiri efliyle birlikte hafta sonu tiyatroya gitti ve özür di-leyecek kifliyi bekledi. Bu ifle cesaret eden adam› gerçekten merakediyordu; ama tiyatroda yan›na hiç kimse gelmedi.

Emniyet amiri evine dönünce evinin soyulmufl oldu¤unu gördü.Aynan›n önüne b›rak›lm›fl bir de not vard›. Notta flunlar yaz›l›yd›:

“Evinizi soymam›z için bize iki saatlik bir zaman verdi¤iniz içinçok teflekkür ederiz.”•

Adam komedi filmi izliyor ve kahkahalarla gülüyordu.Gözü önündeki koltu¤a iliflince donakald›. Kocaman bir köpek dekomik sahnelerde kahkahalar at›yordu.

Ifl›klar yan›nca köpe¤in yan›nda oturan adama do¤ru e¤ildi veflaflk›nl›¤›n› belirtti:

“Beyefendi” dedi. “Köpe¤inizi görünce küçük dilimi yutuyor-dum. Hiç böyle bir fleyle karfl›laflmam›flt›m. Ne ak›ll› bir köpek bu...”

Köpe¤in sahibi tüm bu sözleri dinledikten sonra kendi flaflk›nl›-¤›n› anlatmaya bafllad›:

“Benim için de sürpriz oldu” dedi. “Filme gelmek istemiyordu.Daha önce bu filmin roman›n› okumufl ve be¤enmemiflti...”•

Page 68: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

132

•Dünyada herkes mutlu olmak is-ter. Fakat sizi mutlu eden fley neoldu¤unuz ve ne yapt›¤›n›z de¤il,sizin görüfl ve duyuflunuzdur.

Dale Carnegie

•‹nsan›n herfley aya¤›na gelir, in-san yaln›z beklemesini bilmelidir.

Benjamin Disraeli

•Kendinizden baflka kimse sizebar›fl getiremez.

Ralph Waldo Emerson

•Yaflama yeniden bafllasayd›m,saniyelerin nabz›n› tutard›m.

Fyodor M. Dostoyevski

•Küçük fleyler yaflam›n bütünü-nü oluflturur.

Charles Dickens

•Mutsuzluk yaflad›¤›m›z olay-da de¤il, bizim ona gösterdi¤i-miz tepkidedir.

Thomas A. Edison

•Yaln›z kendisini düflünen insan,yumurtas›n› piflirmek için komflu-sunun evini yakar.

Francis Bacon

•‹nsan; ancak yüre¤iyle bakt›¤›zaman do¤ruyu görebilir. Gerçe-¤in mayas›n› gözler göremez.

A. S. Exupery

•E¤er yaflamda gerçekten bir an-lam varsa, ac›da da bir anlam ol-mal›d›r. Ac› da yaflam›n kader veölüm denli silinmez bir parças›d›r.Ac› ve ölüm olmaks›z›n insan ya-flam› tamamlanm›fl olmaz.

Victor E. Frankl

•Mal›n› kaybeden bir fleyini kay-beder, namusunu kaybeden bir-çok fleyini kaybeder. Cesaretinikaybeden herfleyini kaybeder.

Cicero

•Zaman›n› bofla harcama; çünküzaman, yaflam›n kendisidir.

Benjamin Franklin

•Güç ve güveni hep d›fl›mda ara-d›m; ama bunlar insan›n içindengelir. Ve her zaman oradad›rlar.

Sigmund Freud

•Sevgi, sevgi üreten bir güçtür.Güçsüzlük, sevgi üretememektir.

Erich Fromm

•Dostlara ac›lar›n› paylaflt›¤›n›göstermek, birlikte yas tutmaklade¤il, onlara elbirli¤iyle yard›m et-mekle olur.

Epikuros

•Sevmek, bir baflkas›n›n yaflam›-n› yaflamakt›r.

Honoré de Balzac

1001 Güzel Söz

•Derleyen: Halil Can - Bütün Dünya•

Ünlü fotograf sanatç›s› S›tk› F›rat,objektifiyle sizi Türkiye’ninda¤lar›na ve ovalar›na, tarihineve bugününe... Özetle, “havas›na

suyuna, tafl›na topra¤›na” götürüyor, sonrada size, o an karfl›n›zdaki görüntününneresi oldu¤unu soruyor. Onun, “BirBaflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤›alt›nda sundu¤umuz fotograflar›n› izlerken size, hem bir bilmece çözmeninheyecan›n› duyumsatmay›, hem de sizi birsanat fotograflar› sergisinde gezdirmeyiamaçl›yoruz. Bu arada Türkiye’nin, belki de ilk kezgörece¤iniz yörelerini keflfedecek, hiç kuflkumuz yok, bir kez daha hayranl›kla flöyle diyeceksiniz:

Lütfen sayfay› çeviriniz →

a) Adana b) Bursa c) ‹zmir ç) Malatya

Bir Baflkad›rBenim

Memleketim

S›tk› F›rat

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”

133

Page 69: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

a) ‹znik Gölü b) Eber Gölü c) Van Gölü ç) Sapanca Gölü a) ‹znik Gölü b) Ç›ld›r Gölü c) Karagöl ç) Beyflehir Gölü

a) Burgazada b) Akdamar Adas› c) Bozcaada ç) Sivriada a) Meke Gölü b) Kufl Gölü c) Nemrut Gölü ç) Tuz Gölü

Yan›tlar 140’›nc› sayfam›zdad›r.

134 135

Page 70: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

137

Yaz bafl›nda St. LambertBelediyesi, köy halk›n-dan, yeflil çimenlerin gö-rünüflünü bozan ebegü-

meci otlar›n› yok etmelerini isteyin-ce 90 y›l önce yemifl ba¤›m›z›n ba-fl›na gelenleri hat›rlad›m.

Zalha Teyze’nin o¤luMuhammed, BirinciDünya Savafl›’n›n ikinciy›l›nda bir Türkmen k›z›-na vurulunca dünyan›nsonu geldi. Ba¤›m›z gü-me gitti. Annemin ço-cuklu¤undan kalan an›-lar yand›, kül oldu.

Olay yüzünden ma-hallenin k›zlar› üzüntü-lerinden yas tuttular.Yüzlerinde beliren hica-b› gizleyecek yer bula-mad›lar. Muhammed’e konulanefsunu bozmak için, bir ayl›koruç tuttular. Yafll› analar karala-ra büründü. Muhammed baflkabir mahallenin k›z›na kapt›r›la-cak delikanl› de¤ildi.

Savafl y›llar›nda Muhammed’intatt›¤› ac› gönül ac›s›, açl›ktan pa-ras›zl›ktan kötüydü. Mahalleyi 95y›la yak›n bir süre için etkiledi vehâlâ etkiliyor.

Muhammed’i tan›d›¤›m zamanMehmet Amca olmufltu.Savafl biteli 22 y›l olmufl-tu. ‹kinci Dünya Savafl›bafllamak üzereydi. Meh-met Amca evlenmifl çolukçocu¤a kar›flm›flt›. Amailk aflk›n›n, ilk yenilgisi-nin yaras› kapanmam›flt›.Kambiyo Müdürlü¤ü’nde20 lira asli maafll› devletmemuruydu. Ald›¤› yürekyaras›ndan her zaman üz-gün bir yüzü, yorgun birbak›fl› vard›. Yörük Güllühâlâ s›rt›ndaym›fl gibi

kambur durur, kambur yürürdü. Mehmet Bey’in Arapça fliir

yazd›¤›n› nenemden duymufltum.fieyh Ahmet Nabati’nin Kur’an ha-tim okulunu bitirdi¤i söylenirdi.Klasik Arapça’y› iyi bilirdi. Kitaba

MemleketÖzlemi

‹lyas Halil

Bir Osmanl› Bahçesi

“Ba¤ a¤açlar›n›n kesilmesini memleketin yarar›na yapt›¤›m› bilmenizi isterim. Ba¤a bir Türk havas› getirdi¤imi san›yorum. Bu ifli yapmadan, Türk tarihimizi iyice araflt›rd›m. Türkler’in Orta Asya’dan geldi¤ini biliyorsunuz. ‘Hayat›m›z›n eski Türk

yaflam›na dönmesinde fayda vard›r’ dedim. ‹nflallah bir gün bu dedi¤imi hat›rlar, ‘Gelece¤i Mehmet Bey görmüfltü’ dersiniz.”

Page 71: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

“Toros Da¤lar›’na yakla-fl›nca mahallede ineksesleri bafllard›. Gübrekokusu havay› doldu-

rurdu. Mahallenin ortas›ndan suarklar› geçer, denize dökülürdü.

“Toroslar’›n kekik kokan ya¤-mur sular› baharda eriyen lahanaak, kar sular› akard›. O y›llar›n ço-cuklu¤u güzel bir devirdi.

“Kasaba dil bak›m›ndan kar›fl›kbir sebze çorbas›yd›. Nüzhetiye,Kiremithane ve Bahçe Mahallelerigenellikle Arapça konuflurdu. Mah-mudiye Mahallesi’nin baz› sokakla-r›nda Giritlice... Çarfl›ya yak›n biriki sokakta Yahudi ‹spanyolcas›duyulurdu. Bizim mahallenin in-sanlar› uysal, hepimiz topraktando¤mufl, topra¤›n çocuklar›yd›k.Türkçe yaln›z devlet babaya ihtiya-c›m›z oldu¤u zaman gerekliydi.Güzel Türkçe’yi yaln›z devlet erka-n› ve da¤daki yörükler konuflurdu.

“Küçük kasabam›z ar› kovan›y-d›. Bal yap›yor, bal yiyiyorduk. Ti-caretle canlanan kent her gün birazbüyüyor, yabanc› ifl adamlar›n›ndikkatini çekiyordu. Kasabada biriki ‹ngiliz ailesi, üç befl ‹talyan, iflbilen tüccar yerleflmifl, Çukuro-va’n›n ürünlerini M›s›r’a, Avrupa’yaihraç ediyorlard›.

“1914 Büyük Savafl› patlay›ncayabanc› dil bilen halk›n bir k›sm›Kuflçular Köyü’nde Almanlar’›n de-mir yolu flantiyesinde ifl buldular.Almanca bilen day›lar›n ifl bulanla-r›n aras›ndayd›. Biz de p›l›m›z› p›r-t›m›z› toplay›p Toroslar’a tafl›nd›k.

“Aile, Kuflçular Köyü’nde de-miryolu flantiyesinde ifl buluncaba¤›n bak›m›n› ailenin ev iflleri-ne yard›m eden Zalha Teyze’nino¤lu Muhammed’e b›rakt›k.

1918’de savafl bitip eve dönünce,ba¤, kel tarlaya dönmüfltü. Ye-mifl a¤açlar› kesilmifl yerine bo-dur elma fidanlar› duruyordu.

“Muhammed A¤abey zay›fla-m›fl, üzüntülü bir insan olmufltu.Ço¤u zaman gözünde gereksizbir damla yafl belirirdi. Day›n,Muhammed’e ‘Kardeflim bahçeyineden kel tavu¤a çevirdin?’ de-yince ‘Bu ifli memleket için, va-tan u¤runa yapt›m’ dedi. ‘Oldubir kere hofl gör. O günlerdeAnadolu’dan yabanc›lar› yurt d›-fl›na sürüyorlard›. Üstelik Güllü“Ay›p de¤il mi?” dedi. “Bahçeyiböyle gâvur b›rak›yorsun.” Gül-lü’yü neden dinledi¤imi bilmiyo-rum. ‹ri gözleri miydi, yoksa gü-lüflü müydü? fiimdi söyleyemem.

“‘Hata yapt›¤›m› biliyorum flim-di. Bir yanl›fla kurban gittim. Hoflgör. O günler kasabada vatan hain-lerine karfl› bir tepki vard›.

“‘Kona¤›n›z›n kirac›s›Gümrük MüdürüSelahattin Bey’inevlatl›¤› Gülizar ba-

na “Mehmet yak›fl›kl›m” demiflti.“Ba¤›m›z yabanc› kökenli meyvea¤açlar› ile dolu. Memleketin tehli-ke içinde oldu¤u bir devirde nere-den kaynakland›¤› belli olmayanincir, erik, fleftali, portakal a¤açlar›-n› ba¤da tutmakta bir fayda görü-yor musun? Bildi¤in gibi incir birYunan meyvesidir. Bütün Ege incira¤açlar› ile dolu... fieftali a¤açlar›-n›n kökeni Bursa’d›r, Bu a¤açlar›nErmeniler taraf›ndan buraya getiril-di¤ini biliyoruz. Ermeniler’in bu ül-keye faydal› bir fley yapmayaca¤›n›hepimiz biliriz. Ba¤daki meyveler,ne olduklar› belli olmayan muzur

138 139

Bütün Dünya • Kas›m 2007 Bir Osmanl› Bahçesi

merak›m› fark edince sonradanBaki’nin, Nedim’in oldu¤unu bil-di¤im kasidelerini okur, Osmanl›kültürünü iyi bildi¤ini belirtmekisterdi. Bana bir gün “Bu fliirlerianlayacak yafla geldi¤in gün, dili-mizin ne kadar zengin oldu¤unuanlayacaks›n” demiflti.

B izim ba¤› viraneye çevi-ren adam›n fliirseverMehmet Amca oldu¤unuö¤renince flafl›rm›flt›m.

Üzüntü verici öyküyü ilk annem-den duydum. Annemin sevinçlibir günüydü. Ba¤da oyuna dal-m›flt›m. Yaz ortas›ndayd›k. Yinesavafl y›llar›n›n a¤z›ndayd›k.A¤açlardan dut topluyordum. An-nemin sesini duydum. Beni ça¤›-r›yordu, gel elini yüzünü y›ka ak-flam yeme¤i haz›r diyordu.

“Biraz daha kalabilir mi-yim?” dedim.

Sevinçli kad›n üzgün bir çocukoldu. fiimdi annemin sesi kula¤›m-da... Eski zaman gramafon dinli-yormufl gibi...

“Ben de senin gibi bu ba¤a çokdüflkündüm” diyordu. O an banaba¤›n öyküsünü anlatan ses anne-min de¤ildi. Çocuk an›lar›n› yafla-yan 14 yafl›nda küçük bir k›z anla-t›yordu. Oyun dünyas›n› yitirmiflbir çocuk konufluyordu.

Dut a¤ac›ndan inmifl yan›n-da durmufltum. Annem banabakm›yor, gül fidan›n›n yan›ndagüllere öyküsünü anlat›yordu.Bana döndü, “Hofl gör o¤ul” de-di. “Seni uyand›rmak istemedim.Dinledi¤in kufllar› ürkütüp ka-ç›rtmak istemedim.”

“Bu ba¤da mutlu günlerimi ya-flarken, senin yafl›na yak›nd› yafl›m.

Babas›z büyüyordum. Ba¤›m babakuca¤› yak›nd› bana... Denizde ge-mimdi. fiark› söylemeyi denedi¤imyerdi. Bebek y›llar›mda geçirdi¤imbir hastal›k yüzünden kulaklar›ma¤›r iflitirdi. Yaln›z ba¤da kulaklar›-m› sa¤l›kl› buldum. Duymak istedi-¤imi duyard›m. Bahçede a¤açlarkonuflurdu benimle, çiçekler öterdidallarda... Bana öter, türkü öterler-di. Kar›ncalarla konuflur, onlaraokudu¤um kitaplar› anlat›rd›m. Ar›kanat ç›rp›nt›lar› müzikti kulakla-r›mda... Ya¤mur damlalar› erik çi-çeklerine düflerken yavafl de¤erdikkatle ›slat›rlard›. Çocuk olmay›iyi biliyordum. Çocuklu¤un verdi¤igönül rahatl›¤›n›, iyi olmay› sevi-yordum. Çocuk olmaktan çok fleyö¤reniyordum. Arkamda yürüyenTanr›’n›n ayak sesini duyard›m ara-da bir... Bir gün ayak sesini önüm-de duyaca¤›mdan, onu görece¤im-den emindim.

“Sonra büyük savafl bafllad›. Ogünkü ad› “Harbi Umumiye”... Oy›l 14 yafl›ndayd›m. Ba¤da herfley-den her yerden uzak asude bir ha-yat›m vard›. Ba¤da yemifl a¤açlar›-n›n içinde iyiyi kötüyü, gündüzügeceyi ilk olarak, büyümüfl bir in-san gibi tart›p ölçmeyi beceriyor-dum. Soka¤a aç›k pencerem ba¤d›.

“Kufllar›n öttü¤ü na¤-meleri ben yarat›r,kufllara söyletirdim.Ba¤›mda seslerin

sanatç›s› bendim. Kufllar banasa¤›r oldu¤umu unuttururlard›.‹stedi¤im flark›y› öter, istedi¤imikula¤›ma f›s›ldard›. Mahallemizbugün gibi Silifke Caddesi’ndenbafllar, ba¤lar Bahçe Mahallesi-’ne kadar uzan›rd›.

Page 72: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

140

Bütün Dünya • Kas›m 2007

meyveler... Memleket savafl içinde,yabanc› kökenli meyvenin bize za-rarl› olaca¤›n› bilmemiz gerek. Ör-nek mi istiyorsun? Portakal›n Por-tekiz’den gelmifl bir meyve oldu¤u-nu biliyoruz. Bana kal›rsa bu mey-velerden kurtulmak gerek.”

“‘Ba¤ mahallede bölü-cü bir hava yarat›-yordu. Bundan kur-tulmak gerekti. Ba¤

a¤açlar›n›n kesilmesini memleke-tin yarar›na yapt›¤›m› bilmenizi is-terim. Ba¤a bir Türk havas› getir-di¤imi san›yorum. Bu ifli yapma-dan, Türk tarihimizi iyice araflt›r-d›m. Türkler’in Orta Asya’dan gel-di¤ini biliyorsunuz. “Hayat›m›z›neski Türk yaflam›na dönmesindefayda vard›r” dedim. ‹nflallah birgün bu dedi¤imi hat›rlar, “Gelece-¤i Mehmet Bey görmüfltü” dersi-niz. Bana “‹yi yapt›n teflekkür

ederim” diyece¤inize bana k›zd›-¤›n›za flafl›r›yorum. Yetkili devletbüyüklerimizin ne düflündü¤ünübilseydiniz bu anlams›z fleylerisöylemezdiniz. Gitmeden sizi bü-yü¤üm saym›flt›m. Onun için k›z-g›nl›¤›n›z› hofl görece¤im. Biliyor-sunuz hepimiz Orta Asya’dan gel-dik. Geldi¤imiz kentlerden biri Al-maata’yd›. Atalar›m›z›n “alma”y›çok sevdi¤ini anlamak için bun-dan iyi örnek olabilir mi? Elman›nTürk yemifli oldu¤unu bilmeniziisterim. Devletimiz savafl içindey-ken yabanc› meyvelerin içimizdecasus gibi kalmalar›na gönlüm ra-z› olmad›. Kabul edemedim. Por-takallar›, incirleri, erikleri kestim.Hele Arap kökenli hurmalar›n ara-m›zda olmalar›na hiç gerek yoktu.Bunu böyle bilmenizi isterim. Veaffetmenizi dilerim.’”•

[email protected]

Bir eyalet valisi, Kayser Tiberlus’a vergilerin art›r›lmas›n›önermifl ve flu yan›t› alm›flt›r:

“‹yi bir çoban, koyunlar›n›n yününü k›rpar; ama derisi-ni yüzmez.”•

Bursa

“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”in Yan›tlar›...

AkdamarAdas›, Van

Meke Gölü,Karap›nar, Konya

Karagöl,fiavflat, Artvin

Sapanca Gölü,Sakarya

141

“Çok Özel” BirMutlulu¤um...

Bu ay sizlerle “çok özel” birmutlulu¤umu paylaflmakistiyorum. Yaz›lar›mda s›ks›k dergimizin yazarlar› ve

okurlar› olarak hep birlikte sevgidolu bireylerden oluflan, kocamanbir aile oldu¤umuzu gururla vurgu-luyorum. Dergimizde yaklafl›k se-kiz y›ldan buyana yaz›yorum. Busekiz y›lda yaflama ve insanlara ilifl-kin gözlemlerimi, kimi zaman hü-zünlerimi, kimi zaman mutlulukla-r›m› paylaflt›m sizlerle... Geçirdi¤imtrafik kazas› sonucu aylarca yataktayatarken, yurdumuzun dört bir ya-n›ndan gelen s›cac›k,sevgi dolu içten iletileri-niz, telefonlar›n›zla beniyaflama ba¤layan birköprü oluflturdunuz.Yaln›zca beni de¤il, aile-mi de konuk ettiniz ev-lerinize... Ö¤retim y›l›bafllad›¤› zaman hiç yü-zünü görmedi¤im, sesiniduymad›¤›m, ZekiyeÖ¤retmen kilometreler-ce uzaktan, Kahraman-marafl’tan ileti göndere-rek k›z›m Lara’ya baflar›-lar diledi. Konya’dan

Merve Han›m, Mustafa Bey en zorgünlerimde dualar›n› eksik etmedi-ler benden, Yalova’dan resim ö¤-retmeni Sevgili Ayflegül, bir resimdefterini sevgi, dostluk sat›rlar›yladoldurarak, ald›¤›m en güzel, en iç-ten ve en yarat›c› arma¤anlardanbirini gönderdi bana... Gazeteci-Yazar Say›n Mesut Günsev Bey, ya-z›lar›m› televizyon program›ndaokuyarak, kitab›nda yay›mlayarakbu sevgi ba¤›n›n K›br›s’a dek ulafl-mas›n›n mutlulu¤unu duyumsatt›bana... Moralimin çok bozuk oldu-¤u bir gün, hiç beklemedi¤im bir

anda aray›p beni rahats›zetmekten çekinir bir sesle“Nuray Han›m, iyi ki vars›-n›z! Yaz›lar›n›z bize yaflamgücü veriyor” derken, oan asl›nda sizin iki sözcü-¤ünüzün bana nas›l ya-flamsal bir güç verdi¤ininay›rd›nda de¤ildiniz. Böy-le anlarda, dergimizdeyazd›¤›m için ne denliflansl› oldu¤umu düflün-düm hep... Yaflamda hiç-bir maddi de¤erin, yaz-maktan ve okurlar›mlaaramda oluflan sevgi ba-

NurayBartoschek

YaflamdanYans›malar

Bu ay “çok özel” bir mutlulu¤umu paylaflmak istiyorum sizlerle... Bu y›l Milli E¤itim Bakanl›¤›’n›n ilkö¤retim alt›nc› s›n›flar için haz›rlanan Türkçe kitab›nda “Sevgi Paylaflt›kça

Ço¤al›r” bafll›kl› yaz›m yay›mland›. Bunun ne denli büyük bir mutluluk oldu¤unu anlatmak için sözcükler yetersiz kal›yor.

Page 73: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

142 143

Bütün Dünya • Kas›m 2007

z›mda anlatt›¤›m annesini ve baba-s›n› trafik kazas›nda kaybetmifl, alt›y›ldan buyana bana “Nuray Anne”diyen Yadigar ve Sanem kardeflle-rin bu y›l alt›nc› s›n›fta okuyor ol-malar› da ayr› bir güzellik katt› mut-lulu¤uma... Okumakta olduklar›Çatalar›k ‹lkö¤retim Okulu’na gide-rek Türkçe Ö¤retmeni Necla Bu¤-day’›n dersine konuk olarak kat›l-d›m. Sanem ve Yadigar k›zlar›m›nduyduklar› gurur ve mutluluk herfleye bedeldi. S›n›ftaki tüm çocuklarsevgiyle dolad›lar kollar›n› boynu-ma, yanaklar›ma onlarca öpücükkondurdular. Tek tek ders kitapla-r›n› imzalad›m. Birlikte güldük, ya-flama iliflkin, sevgiye iliflkin sohbet-ler ettik. Okuldan ç›karken dünya-n›n en mutlu ve flansl› insanlar›n-dan biri oldu¤umu duyumsad›m. Ogün yazar olman›n en büyük ödül-lerinden birini daha ald›m. Yaz›m›ntüm Türkiye’deki ders kitaplar›ndaolmas›, gelece¤i oluflturacak minikö¤rencilerin yaz›mdan etkilenerek

“Büyüyünce ben de Nuray Abla gi-bi yard›ma gereksinimi olan çocuk-lar›n ellerinden tutaca¤›m” diye dü-flünebilecekleri bana verilebileceken güzel arma¤and›.

B u “çok özel” mutlulu¤u-mu sizlerle de paylaflmakve bir kez daha sizlerede teflekkür etmek iste-

dim. Okudu¤unuz için, içten ileti-leriniz için, beni bugüne getirdi¤i-niz için, kilometrelerce öteden ai-lenizin bir bireyi olarak evinizekonuk etti¤iniz için hepinize çokteflekkür ederim. Dergimizde yaz-maya bafllad›ktan sekiz y›l sonra ,flimdi gönül rahatl›¤› ile ve gurur-la diyorum ki, “Daha ö¤renece-¤im çok fley var. Ve ö¤rendi¤imher yeni fley benim için yeni birmutluluk. Yaflam boyu, ö¤ren-meye aç, iyi bir ö¤renci olarakkalaca¤›ma söz veriyorum.”•

¤›ndan daha güzel bir tat vereme-yece¤ini düflünüyorum.

‹ lk fliirim yay›mland›¤›nda il-kö¤retim üçüncü s›n›fa gidi-yordum. Yazd›¤›m fliirin yüz-lerce kifliye ulaflt›¤›n› düflün-

mek beni son derece heyecanlan-d›rm›flt›. Ortaokul y›llar›mda fliir ya-r›flmalar›nda derece ald›¤›m zamanayr› bir tat duyumsad›m. Henüzokur iletileri yoktu; ama tüm okul-da, hatta ilde dereceye girmek defarkl› bir güzellikti benim için...

Evde annemin daktilosunun ba-fl›na oturup “Ben büyüyünce yazarolaca¤›m” derdim s›k s›k... Sonra-s›nda yerel gazetelerde, deniz, yel-ken, dal›fl dergilerinde yazd›m. Ül-kesini, yaflam›, insanlar› seven, so-rumlu bir birey olarak güncel so-runlar karfl›s›ndaki tepkilerimi, ulu-sal gazetelere gönderdi¤im yaz›la-r›mla dile getirdim. Dergimizde ilkyaz›m yay›mland›¤›nda ise henüzböylesi güzel bir aile çat›s› alt›nakat›lmakla ne denli flansl› oldu¤u-mun ay›rd›nda de¤ildim. Hele der-gide birkaç yaz›m yay›mland›ktansonra yaziiflleri bölümündeki arka-dafllar›n yol gösterici, yap›c› ö¤reti-lerine kulaklar›m› t›kayarak, “Benart›k yazar›m, benim kimseden birfley ö¤renmeme gerek yok, ben buifli biliyorum” diye düflünme hata-s›nda bulundum. De¤erli arkadaflla-r›m y›lmad›lar, u¤raflt›lar, didindilerbenimle... Yaln›zca yazma yetene¤i-ne sahip olman›n iyi bir yazar ol-mak için yetmeyece¤ini, bu iflin birde tekni¤i oldu¤unu, daha bir f›r›nekmek yemem gerekti¤ini güzellik-le, sab›rla, sevgiyle ö¤rettiler bana...

Aradan üç y›l geçtikten sonra dabeni çok nazik bir biçimde araya-

rak kutlamalar›n› ve yaz›lar›m› art›kbir okurum kimli¤iyle okuduklar›n›söylemelerini hiç ama hiç unutama-yaca¤›m. Onlar›n her birinin banakarfl› gösterdikleri sab›r ve hoflgörüiçin ve elbette emekleri için dekendilerine çok teflekkür ederim.Onlar›n, yazmaya bafllad›¤›m ilkaylardaki uyar›lar› karfl›nda o gün-lerde gösterdi¤im tepkilerimi an›m-say›nca, inan›n çok utan›yorum.“Sen art›k bir meslektafl›m›zs›n” di-yerek bana arma¤anlar›n en anlam-l›s›n› veren yöneticilerimizin bu“cömertli¤ine” karfl›n, biliyorum kidaha ö¤renece¤im yüzlerce fleyvar. ‹nsan büyüdükçe, olgunlaflt›k-ça asl›nda ne denli “küçük” oldu-¤unun ay›rd›na var›yor.

‹lk okur iletileri ise çok çoközeldi benim için... Kendi kendime“Hiçbir okur iletisini yan›ts›z b›rak-mama” sözü verdim. Bundan bir-kaç y›l önce genç bir okurum “Ai-lesi ile yaflad›¤› sorunlar nedeniyletam intihar› düflündü¤ü bir andabenim yaz›m› okudu¤unu ve yafla-ma tekrar dört elle sar›ld›¤›n›” ya-z›nca yapt›¤›m iflin ne denli ciddibir sorumluluk gerektirdi¤inin da-ha bir ay›rd›na vard›m.

S izler bizi hiç tan›m›yorsu-nuz; ama yine de büyük biriçtenlikle bizi evlerinize ko-nuk ediyorsunuz. ‹flte bu

nedenle, bu ay “çok özel” bir mut-lulu¤umu paylaflmak istiyorum siz-lerle... Bu y›l Milli E¤itim Bakanl›-¤›’n›n ilkö¤retim alt›nc› s›n›flar içinhaz›rlanan Türkçe kitab›nda “SevgiPaylaflt›kça Ço¤al›r” bafll›kl› yaz›myay›mland›. Bunun ne denli büyükbir mutluluk oldu¤unu anlatmakiçin sözcükler yetersiz kal›yor. Ya-

Yazar›m›z Nuray Bartoschek, Çatalar›k ‹lkö¤retim Okulu Türkçe ö¤retmeni Necla Bu¤day ve Yadigar ve Sanem kardefllerle...

[email protected]

Page 74: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Anne ve Babalardan,Dede ve Ninelerden...

Bu sayfada, anne ve babalar›n, dede ve ninelerin gönderdiklerifotograflar yer almaktad›r. Her çocuk ve özellikle her torunun güzel

oldu¤unu bildi¤imizden, yay›mlanacak fotograflarda yaln›zca,fotograflar›n güzel çekilmifl olmalar›n› ve teknik aç›dan yay›mlanabilirnitelik tafl›malar›n› dikkate alaca¤›z. Fotograflarda çocuklar›n ad ve

soyadlar› yan›s›ra bulunduklar› kentin ad›n› da lütfen belirtiniz.GGöönnddeerrii aaddrreessii:: BBüüttüünn DDüünnyyaa,, MMiimmoozzaa 44//99,, DD:: 11,, AAttaaflfleehhiirr,, 3344775500,, ‹‹ssttaannbbuull

ee--ppoossttaa:: bbuuttuunndduunnyyaa@@bbuuttuunndduunnyyaa..ccoomm..ttrr(e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Alper Tar›m, Rize

Miraç Efe Özdinç, Zonguldak Serena Yapaöz, ‹stanbul

Asl› Ayd›nlar, Sakarya

Alleshanee L. Karan, Avustralya Alp Dinçer, Giresun

Alara Ahmeto¤lu, ‹zmirDuygu, Can ve Koray Seyman, ‹stanbulAli Eren Güngör, Ankara

Ata Y›lmaz Emre, ‹stanbul

Page 75: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Mert Baflol, Ankara Seval Ulusu, ‹stanbul

Ya¤mur Bayraktar, Hatay

Öykü Ç›nar, ‹zmirDilara Keçecio¤lu, ‹stanbul

Toprak ve Ömer Kaç›na, Mersin

fievval ve Selçuk Sa¤lam, Rize ‹. Ka¤an O¤uz, ABD

Eylül Sürücü, Eskiflehir

Do¤a ve Derya Tafll›, KKTC

Ekin ve Serhat K›l›ç, Ankara

Page 76: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

148 149

1880’lerde s›radan bir gün-de bir kad›n, JosephineGaris Cochrane, kirli ta-baklar› ve bardaklar› önü-

ne al›p düflünmeye bafllad› vekendi tarihini yazd›.

Ondan önce denemede bulu-nanlar olmufltu; ancak baflar›l›olamam›fllard›. 1850 y›l›nda JoelHoughton, elle çevrilen bir teker-le¤in su s›çratarak bulafl›klar› te-mizledi¤i tahta bir düzene¤e pa-tent alm›flt›. Buluflu pek ifle yara-m›yordu; ancak ilk patentin sahi-biydi. 1865 y›l›nda L. A. Alexan-der da bir model gelifltirdiyse de,makinenin kaderi bir öncekinden

farkl› olmad›. 1839 Ohio do¤um-lu Cochrane ifllevsel bir bulafl›kmakinesi üreten ilk kifliydi.

Efli tüccar ve politikac› olanCochrane, hareketli sosyal yaflam-lar› nedeniyle evde s›k s›k partiveriyordu. Bu e¤lence akflamla-r›ndan sonra tüm bulafl›klar› evinhizmetçileri y›k›yordu; ama yinede Cochrane’in bir sorunu vard›!Hizmetçiler bulafl›k y›karken evin17’nci yüzy›ldan buyana ailedenaileye geçen, dolay›s›yla da bü-yük de¤er tafl›yan porselenlerinibirer birer k›rmaya bafllam›fllard›.Kendisi bulafl›k y›kamaktan nefretetti¤inden, acilen bir çözüm bul-

Bulafl›k Makinesi

mas› gerekti¤ini düflündü. “E¤erbir bulafl›k makinesini kimse ge-lifltirmeyecekse ben denerim” di-yerek ifle koyuldu.

Genç makine mühendisiGeorge Butters ile çal›-flan Cochrane, ABD Pa-tent ve Marka Ofisi’nin

kay›tlar›na göre, önce bulafl›kla-r›n boyutunu ölçmüfl, sonra ta-baklar›n ve bardaklar›n s›¤aca¤›metal sepetleri yapm›fl ve alt›ndapervane bulunan bak›r ›s›t›c›yayerlefltirmiflti. Temelamac›, makineyi tüm evhan›mlar›n›n ve hizmet-çilerin kolayl›kla kulla-nabilece¤i biçimde ta-sarlamakt›. Ev han›mlar›-n› bulafl›k makinesiningizli yarar›yla da etkile-meyi planl›yordu; he-men y›kamak istemedik-leri bulafl›klar› makineyedoldurarak göz önündenkald›rabileceklerdi.

Cochrane’in efli, o 44yafl›ndayken öldü, bulu-flunu eflinin ölümündenk›sa bir süre sonra ta-mamlad›. Kendisinden ayr› sat›lanmotorun yerlefltirildi¤i bir bölme-ye sahip bulafl›k makinesi “GarisCochrane” en verimli biçimiylebirkaç dakikada 240 parça bulafl›ky›kay›p kurutabiliyordu. Cochra-ne’in buluflundan büyük heyecanduyan arkadafllar› ve komflular›,makineyi evde ve ticari kullan›miçin üretmeye bafllamas› konusun-da onu teflvik ediyorlard›. Cochra-ne 28 Aral›k 1886 y›l›nda buluflu-na patent ald›. Kendi flirketini ku-rarak, pazarlamaya bafllad›. Bula-

fl›k makinesini 1893 y›l›nda fiikagoDünya Fuar›’nda sergilediyse de,restoranlar ve oteller d›fl›nda ma-kineye ilgi gösteren olmad›. Yinede fuarda en yüksek ödülü kazan-d› ve alanda mutfaklar› bulunandokuz iflletme ifllerini kolaylaflt›ra-ca¤›n› düflündükleri bu makine-den sat›n ald›.

fiirketi 1926 y›l›nda, “Kitche-nAid” markas› alt›nda elektrikliev aletleri üreten “Hobart”a sat›l-d›. Hobart, 1949 y›l›nda ürünyelpazesine bulafl›k makinesini

de ekledi. fiirket dahasonra “Whirlpool” tara-f›ndan sat›n al›nd›.

Bulafl›k makinesininevlere girmesi ve yay-g›nlaflmas› 1950’lerdegerçekleflti. Buluflundanhemen sonra yayg›nlafl-mas›n› engelleyen et-kenler aras›nda o za-manlar makineyi çal›fl-t›rmak için gereken sumiktar›n›n fazla olmas›ve kad›nlar›n bulafl›k y›-kamay› rahatlat›c› bireylem olarak görmeleribulunuyordu. Fiyat›n›n

pahal› olmas› öteki bir etkendi.1950’lere gelindi¤inde, savafl

sonras›nda gönenç seviyesi art-maya bafllad›, kad›nlar için boflzaman daha çok önem kazand›.Mutfakta zaman harcamak yeri-ne efllerine ve çocuklar›na dahafazla zaman ay›rmak istiyorlard›.Bulafl›k makinesi gün geçtikçedaha çok eve girdi.

Varl›kl› ve sosyal yaflam› güçlübir kad›n›n o dönemlerde böylebir merak›n›n olmas› kimilerine il-ginç gelse de, Josephine Garis

Ne Nedir,Nas›ld›r?

PelinHazar

Page 77: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Cochrane mu-citlik ruhunufiikagolu birm ü h e n d i solan, batakl›ksular›n› çek-mek için kulla-n›lan bir hidro-lik pompa ge-lifltiren babas›John Garis’tenve vapurun ilkpatent sahibibüyük dedesiJohn Fitch’tenald›¤›na ina-nanlar da vard›. Bir bayan olarakfikirlerinin kabul görmesi o denlikolay de¤ildi. Erkek mucitlerin fi-kirleri ve eylemleri baflar›s›zl›klasonuçlan›nca, onun çabalar›naönem verilmeye bafllanm›flt›.

Makineyi, çok de¤er verdi¤iporselenlerine bir çözüm olarakgelifltirmesi asl›nda bugün için bi-raz ilginç. De¤er verdi¤imiz hassasmutfak gereçlerimizi makineyekoymak yerine elde y›kamay› ye¤-leyenlerimiz ço¤unluktad›r.

Bulafl›k makinesinin mutfakdünyas›na gerek zaman aç›s›ndangerekse maddi olarak avantaj de-¤il dezavantajlar getirdi¤ini düflü-nenler de var. Bulafl›klar› sudangeçirmek, makineye dizmek, son-ra yeniden yerlerine koymak vebu arada birkaç çeflit deterjan kul-

lanarak bir deelektrik harca-mak onlar›ngözünde bula-fl›k makinesi-nin ifllevselli¤i-ni ortadan kal-d›r›yor. Ötekitaraftan, bula-fl›klar›n insanelinin dayana-mayaca¤› s›-cakl›kta suylay›kan›yor ol-mas› ve böyle-likle bakterile-

rin elde y›kan›rken oldu¤undandaha iyi temizlenmesi, insan gü-cünden ve özellikle son dönem-lerde yaflamsal önem tafl›yan su-dan tasarruf ediyor olmak bulafl›kmakinesinin önemini art›r›yor.

1913 y›l›nda ölen Cochrane bu-lufluyla ilgili flunlar› söylemiflti:

“fiu an bildiklerimi o zamanbilseydim, bu ifle asla cesaret ede-mez ve giriflemezdim; ancak o za-man da bu ola¤anüstü deneyim-den yoksun kal›rd›m.”

Bulafl›k makinesini pazarlamaaflamas›nda, icat ederkenkindendaha fazla zorland›¤›n› ancak y›l-mad›¤›n› belirtmiflti Cochrane.Çaba, kararl›l›k ve sab›r sonucuortaya ç›kan bir bulufl daha...•

150

[email protected]

“Satranç”›n Yan›tlar›...

Atak: 1. Fxh6 gxh6 2. g7 1-0Oyun Sonu: 1. fig7 Fb3 2. h5 fid7 3. h6 Fc2 4. fif7! Fb3+ 5. e6 Fxe6+

6. fif6 Fg8 7. fig7 1-0Kendi Gelen: 11. Ke3?? c5 12. Vd1 Ag4 alet ya da kalite kayb› 0-1•

151

Ad›KemalFerruhHarunFaik

Mehmet

Soyad›AlperAslanYalç›nKurtY›ld›z

Yapt›¤› iflGarsonBarmenBellboy

TelefoncuGüvenlik

Çal›flt›¤› süre1 hafta4 hafta3 hafta5 hafta2 hafta

Mant›k Bilmecesi, BulmacaEkim Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

Mant›k Bilmecesi

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

ERTANMISIRLI

SANATÇI

DA‹MA

SOS

O

KAR‹NE

R

‹CRAAT

BILDIRCIN

RA

TAS

TABA

AA

E

K

EKS‹

H

‹S

R‹

ER

EMA

‹T

ET

P‹

AMAZON

AN

LATERNA

‹S‹L‹K

RAST

OTLAK

A

AHLAT

B

YALAK

BA

A

A

FA

C‹B‹L‹YET

YATA⁄AN

KRAL‹ÇE

ATAMAN

FAÇA

A

AK

RAKI

‹Y‹

O

YAK

‹ARE

AK

NA

L‹KEN

E

AR

OKUL

ALAMET

‹SYAN

RA

KES‹K

‹PTAL

DAM

Bulmaca

Page 78: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

152

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Ekim Ay› Çözümü:

273 + 462 = 735428 217 = 211

701 + 245 = 946++ --

861 399 = 462385 210 = 175

476 189 = 287

-- ----

[email protected]

++ --

Cahit BatumKareler ve Rakamlar

=

=

=

=

=

+

--

--

--

+

--

=

---- --

153

Em

el

AB

EDC

300 YTL350 YTL370 YTL 380 YTL410 YTL

‹çi siyah‹çi siyah

P›rlantal›TakvimliSaniyeli

Ad› Saatin yeri Özelli¤i Fiyat›

Esi

n

Mer

al

Per

vin

Zer

rin

‹çi s

iyah

‹çi s

iyah

P›rl

anta

l›

Takv

imli

San

iyel

i

300

YTL

350

YTL

370

YTL

380

YTL

410

YTL

[email protected]

Prof. Dr. A. Yüksel BozerMant›k Bilmecesi

Bir saatçinin vitrininde duran befl de¤erli kad›n saatini befl de¤iflik kad›n sat›n ald›.Bu saatlerin fiyatlar› ve özellikleri farkl›yd›. Afla¤›daki ipuçlar›ndan saatlerin dizilifl s›ra-s›n›, kim taraf›ndan sat›n al›nd›¤›n›, özelliklerini ve fiyatlar›n› bulunuz.

‹PUÇLARI:

1- Tablada birinci s›rada duran içi siyah saat vitrinde fiyat› 380 YTL olan saat ile Zerrin’insat›n ald›¤› saat aras›nda duruyordu. Ad› geçen bu üç saatin özellikleri farkl›yd›.

2- Takvimli saat Meral’in sat›n ald›¤› ile fiyat› 300 YTL olan saatin aras›ndayd›.3- Vitrinde ortada duran saati Emel sat›n ald›. Bunun fiyat› karfl›dan bak›ld›¤›nda he-

men sa¤ taraf›nda duran saatten pahal›yd›. 4- Saniyeli saat fiyat› 410 YTL olan saatin karfl›dan bak›ld›¤›nda hemen sol yan›ndayd›. 5- fiekilde Ave E ile gösterilen saatlerin aras›ndaki fiyat fark› 20 YTL’ydi. 6- Pervin’in sat›n ald›¤› saat Zerrin’in sat›n ald›¤› saatten daha pahal›yd› ve p›rlantal›

saatin karfl›dan bak›ld›¤›nda hemen sa¤›ndayd›.

B C D EA

Page 79: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

155

OOYYUUNN SSOONNUUIsenegger, 1946

Beyaz kazan›r

Beyaz kazan›r

KKEENNDD‹‹ GGEELLEENNAç›kal›n-Balc›, 2007

AATTAAKKAnnageldiev-Kotanasvili

MustafaY›ld›z

Satranç

[email protected]

Eylül ay›nda Meksika’da 8 GM aras›nda her rakiple 2 maç üzerin-den döner sistemle yap›lan Dünya fiampi-yonlu¤u Turnuvas›’n› ELO listesinin ilks›ras›nda yer alan Hint oyuncu Vishwa-nathan Anand (ELO 2792) kazand›.Anand, turnuvay› hiç yenilmeden 4 ka-zançla ve 9 puanla bitirerek yeni dünyaflampiyonu oldu.

AAnnaanndd--MMoorroozzeevviicchh55... Ve4 Beyaz kazan›r. Atak oyunun ye-

ni y›ld›z›, Rus GM Morozevich yeni flampiyo-nun sa¤lam oyunu karfl›s›nda bir varl›k gös-teremedi. 56. Ke5! Siyah vezirle kaleyi ala-maz: (56... Vxe5? 57. Ag4 flah-vezir çatal›.) Siyah, vezirini kalenin tehdidin-den kaçarsa e6 piyonu ilerler.

11. Ke3??Çözümler 150’nci sayfam›zdad›r.

‹‹SSTTAANNBBUULL FFEESSTT‹‹VVAALL‹‹’’NN‹‹ GGMM GGUURREEVV‹‹ÇÇ,, ‹‹ZZMM‹‹RR AAÇÇIIKK’’II IIMM SSAANN‹‹KK‹‹DDZZEE KKAAZZAANNDDII

29 A¤ustos-8 Eylül 2007 tarihlerinde Fes-hane salonlar›nda 451 yar›flmac›n›n kat›l›m›y-la yap›lan 6. ‹stanbul Uluslararas› Satranç Fes-tivali Aç›k Turnuvas›’n› TSF lisans›yla oyna-yan Türk Ulusal Tak›m› birinci masa oyuncu-su GM Mikail Gureviç 9/8 puanla yenilgi al-madan kazand›. Turnuvan›n konuklar› aras›n-da komflu ülkelerden çok say›da sporcununyan›s›ra Slovenya ve Almanya ve Brezilya’danda satrançç›lar›n bulunmas› dikkat çekti. Fes-tival kapsam›nda yap›lan Üniversiteler Tak›mTurnuvas›’nda Gürcistan Ilia ChavchavadzeÜniversitesi birinci oldu; 16 Yaflalt› Turnuva-s›’n› Azerbaycan’dan Riad Sariyev kazand›.

GGMM GGuurreevviiçç--GGMM GGaassaannoovv 32... Kxg3??Tam bir “Kendi Gelen” hamlesi. (32... Ke4 iledirenebilirdi.) Bir piyon kazand›¤›n› sanansiyahlar, bu kötü hamle nedeniyle alet yitir-di: 33. d6+ fif8? (33... fih8 biraz daha iyi.)34. Kxh7 Beyaz, piyonu geri ald›, üstelikKh8 ile mat etmek istiyor. 34... fie8, zorunlu.35. Fb5+ fif7 yine zorunlu. 36. fih8 fie6 37.d7! Axd7 38. Ke8+ fid6 Kd8 ve at düfltü. 1-0

9-17 Eylül 2007 tarihlerinde 192 yar›flma-c›n›n kat›l›m›yla yap›lan 6. ‹zmir Uluslararas›Aç›k Satranç Turnuvas›’nda Gürcistan’dan IMTornike Sanikidze 9/8 puanla birinci oldu.

YYEENN‹‹ DDÜÜNNYYAA fifiAAMMPP‹‹YYOONNUU AANNAANNDD

KKÜÜBBRRAA ÖÖZZTTÜÜRRKK ‹‹KK‹‹NNCC‹‹ KKEEZZ AAVVRRUUPPAA fifiAAMMPP‹‹YYOONNUU OOLLDDUU

154

a

8

7

6

5

4

3

2

1

b c d e f g h

H›rvatistan’›n Sibenik kentinde 42 ülkeden 758 sporcunun kat›ld›¤›Avrupa Yafl Gruplar› fiampiyonas›’nda WFM Kübra Öztürk, 9 tur sonunda

7,5 puan toplayarak üst üste 2’nci kez Avru-pa flampiyonu oldu. 18 Yafl Genel Kategori-si’nde 9 tur sonunda 6,5 puan toplayan spor-cumuz IM Emre Can Avrupa dördüncüsü ol-du. (Kaynak: TSF Web Sitesi)

KKüübbrraa ÖÖzzttüürrkk--DDoorroottaa SSiikkoorrsskkaa81... e2’den sonraki konum. Beyaz kaza-

n›r: Avrupa flampiyonumuz 82. fic6! oynay›prakibinin vezir ç›k›fl›na izin veriyor; ama 2hamlede matla tehdit ediyor. (82... e1V83. b7+ fib8 84. a7+#) 1-0 Kübra Öztürk, filçifti oyun sonunu kusursuz oynad›.a

8

7

6

5

4

3

2

1

b c d e f g h

a

8

7

6

5

4

3

2

1

b c d e f g h

Page 80: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

156 157

SSOOLLDDAANN SSAA⁄⁄AA:: 1) Fotograftagördü¤ünüz müzisyenimiz. -Baya¤›. 2) Genellikle üç taburve bunlara ba¤l› birliklerdenoluflan asker toplulu¤u. - Mak-sim Gorki’nin ünlü yap›t›. -Nak›fl ifllemek için gergef gibikullan›lan, kumafl› germeyeyarayan, tahtadan çember.3) S›k s›k küçük, önemsiz ka-zalar yapan. - Kendi iste¤iyleiflten ya da bir hizmetten ayr›l-ma. - Endonezya’n›n plaka imi. 4) Birs›n›r komflumuz. - Üzerine yap› yap›l-mak için ayr›lm›fl yer. - Gümüflün sim-gesi. 5) Bafllang›çta yer alan. - A¤›r-bafll› karfl›t›. - Üreme olana¤› olma-yan, döl vermeyen. 6) Eski M›s›r’dagünefl tanr›s›. - “Ziya Osman .....”(Türk flairi). - F›nd›k, badem ve tozflekerin ö¤ütülerek elde edildi¤i kar›-fl›m. 7) Hararet. - Türkiye’nin plakaimi. - ‹nsan vücudunun d›fl yüzü, cilt.- Sahip. 8) Büyük bal›klar› tutmaktakullan›lan, küçük bal›k biçiminde,ucu i¤neli kurflun parças›. - Bulgu. -Baharat sat›lan dükkan. 9) Radyas-yon. - Eski dilde bayram. - Fas›la.10) San›. - Asya’n›n güneybat›s›ndabir okyanus. - Bir tür yaban mersini.11) Oyularak yap›lan süsleme. - Biriflin ustas›. - Bir nota. 12) ‹ri taneli birbezelye cinsi. - Görkem. 13) Ak›l. -‹ran’dan geçerek Kuzey Hindistan’ayerleflen halk. - Güney Amerika ›rk›n-dan olan. 14) Müstahkem yer. - Boya-c›l›kta kullan›lan, k›rm›z böce¤inin üstderi bezlerinin salg›lad›¤› madde. - Birgeyik türü. 15) Genifllik. - Ajanda. - ‹t-mek ifli. 16) Yasaklama. - Kad›nlar›ngiysi alt›na giydikleri etek. 17) Tak›m.- Hububat tozu. 18) Sodyumun sim-gesi. - Bir tavla gereci. - Soyundan ge-linen kifli. 19) Bir toplulu¤un ileri ge-lenleri. - Mezopotamya’da yaflam›fl birhalk. 20) Küçük ma¤ara. - Japonya’dabir kent.

YYUUKKAARRIIDDAANN AAfifiAA⁄⁄IIYYAA:: 1) 1902-1992 y›llar› aras›nda ya-flam›fl, flehir tiyatrolar›nda yö-netmen, oyuncu ve yöneticiolarak görev yapm›fl tiyatrocu-muz. - Birine geçici olarak b›ra-k›lan eflya. 2) “Sen ..... gözlerin-de yeflil hareler / sen büyük, gü-zel ve muzaffer / ve ulafl›ld›kçaulafl›lmaz olan hasretimsin” (N.H. Ran). - Kement. - Bir zamanbirimi. - On dört dizeli bir Bat›

fliir türü. - Güzel sanat. 3) Bir ifli zaman›nda ya-pan. - Herhangi bir nedenle solu¤unu içindetutarak kendini zorlama. - Briçte sanzatununk›sa yaz›l›fl›. - ‹lgi eki. 4) Alt›n, gümüfl gibi ma-denlerden yap›lm›fl fleylerin safl›k derecesi. -Yemek. - Bir etkinli¤in k›sa bir süre durdurul-mas›. - Anlama yetene¤i. 5) Üzüntü, s›k›nt› vetedirginli¤i olmayan. - fiark›, türkü. - Düzenle-me. 6) Suudi Arabistan’›n plaka imi. - Davran›-fl› kaba, sert ve gönül k›r›c› olan. - Bir say›. -Tavlada bir say›. 7) Ans›z›n, birdenbire. - Eskidilde ayak. - Yaz›daki mürekkebi kurutmakiçin dökülen çok ince ve renkli bir tür kum. -Niflastal› tanelerin, su ile kaynat›larak bulamaçk›vam›na getirilmifl durumu. - ‹skambilde birli.8) Et sat›lan dükkan. - Genelge, sirküler. - Fi-yakac›, gösteriflçi, kas›nt› ve dominant erkektipi. - Bir gücü temsil eden de¤nek. 9) Alt uç-lar›na bir çubuk ba¤lanm›fl bulunan iki düfleyipten yap›lm›fl sal›nca¤a benzer bir jimnastikarac›. - “Git” anlam›nda kullan›lan bir sözcük.- Söylev. 10) Yank›. - Radon elementinin sim-gesi. - D›flal›m. - Sarhofl ya da külhanbeyi ba-¤›rmas›. 11) Birinin geçindirmekle yükümlübulundu¤u kimselere, mahkeme karar›ylaba¤lanan ayl›k. - ‹sim. - Söz dinleme, boyune¤me. 12) Nazi hücum k›tas›n› imleyen harfler.- S›cakla so¤uk aras›. - Er, onbafl› ve çavufllaraverilen genel ad. 13) Tarla s›n›r›. - Yard›mc›. -A¤›rl›k yitimi. 14) Küskün. - Yiyece¤i ortakla-fla sa¤lanan toplant›. 15) “..... keklik bir kaya-da su içer” (Bal›kesir türküsü). - A¤r› Da¤›’n›neski ad›. - Nikelin simgesi.•

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

4 6 4

FilizLelo¤luOskay

Bulmaca

[email protected]

Page 81: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Dünya Tarihi‹nsanlar, Tarihler, OlaylarAlfa Yay›nlar›

‹ .Ö. 15.000 y›l›ndan 2007’yede¤in neler olup bitmifl hiç

merak ettiniz mi? Bu kitap, insan-l›k tarihinin uzun; ama yavaflad›mlarla ilerleyiflinin öyküsü...Ayn› sayfada “Asya-Avustralya”,“Afrika”, “Avrupa”, “Amerika”y›

ayn› tarihte birlikte eflza-manl› gösteren kitap,“Bilim ve Teknoloji”,“Sanat ve ‹nsanl›k” sü-tunlar› içinde dünyay›daha iyi kavrama olana-¤› sunuyor. Okur, kro-

nolojik ilerleyifl içinde dünyay› biraç›dan de¤il, dört bir yandan göre-biliyor. On bin y›l önce insanl›¤›nGüneydo¤u Anadolu’da yerleflikyaflama, avc› toplay›c›l›ktan tar›m-c›l›¤a geçti¤i andan, kan ve gözya-fl›n›n eksik olmad›¤› 2007 y›l›nade¤in uzanan yolculu¤u arkeolojik

buluntular, resim heykel, fotograf-lar›n eflli¤inde anlat›l›yor. Tarihinak›fl› içinde kimlerin gelip kimleringitti¤i görüldü¤ü gibi ayn› zaman-da insanl›¤›n yaflananlardan ç›ka-r›lmas› gereken binlerce derstenpek az pay ç›kard›¤› da ortaya ko-nuluyor. Kitab›n sonundaki ünlükiflilerin k›sa ve öz yaflam öyküle-ri ise ayr› bir kaynak durumunda.

Isaac AsimovDolu Dolu Yaflad›mJanet Jeppson AsimovHit Kitap

J ules Verne’nin “Ay’a Yolcu-luk” kitab›yla uzaya aç›lan in-

sanlar› evrende geziye ç›karan bi-limkurgunun gelmifl geçmifl en us-ta kalemi Asimov’u kendi kalemin-den tan›tan an›lar... Fakat an›lar›n›efli ve çocuklar›n›n tamamlamakzorunda kald›¤›n› ve ac› bir gerçe-¤i, Asimov’un AIDS’den öldü¤ünüson bölümde ö¤reniyoruz. Al›nan

kanlar›n henüz HIV vi-rüsü testinden geçiril-medi¤i bir dönemde,1983 y›l›nda baypasameliyat› olan Asimov’akimden al›nd›¤› belli ol-

mayan kan verildi. Ertesi gün bafl-layan atefl onu ölüme götüren ilkiflaretti. Yedi y›l sonra eflinin iste¤iüzerine yap›lan test korkunç gerçe-¤i ortaya ç›kard›. Doktorlar›n öne-risiyle hastal›¤› kamuoyuna aç›k-lanmad›. Ölümcül hastal›¤›n pen-çesinde yaflam savafl› verirken yaz-may› sürdürdü. “Daima daktilo-mun bafl›nda yaz› yazarken bafl›mklavyeye düflüp, burnum iki tuflunaras›na girerek ölmek istemiflimdir;ama bu mümkün olacak gibi gö-rünmüyor. (...) Gelece¤in nas›l ola-ca¤›n› göremeyece¤im için kendi-me ac›yor de¤ilim. Ben de yapt›-¤›m bunca ifle bak›p rahatl›yorum.‹leride yaflam›n nas›l olabilece¤ineiliflkin pek çok hayal kurdum, üze-rine kitaplar yazd›m, çal›flt›m, ade-ta gelece¤i gördüm ve yaflad›mben...” diyor Asimov.

Antikça¤’dan GünümüzeSanatta MitolojiRoberto Carvalho de MagalhaesAlfa Yay›nlar›

5 50’nin üzerinde tablo, fresk,heykel, mozaik ve vazo repro-

düksiyonuyla mitoloji dünyas›ndagörsel yolculuk yapmak isteyenleriçin özenli bir çal›flma. 18 bölümdenoluflan yap›tta görsel malzemeningüzelli¤i yan›nda mitolojiye kaynak-

l›k eden edebiyat›n ünlüyap›tlar›ndan parçalar dayer al›yor. K›sa; ama doyu-rucu, yormayan bilgiler ›fl›-¤›nda, s›n›rlar› ve ça¤lar›aflarak bugün de hâlâ kendindens›kça söz ettiren, sineman›n bitip tü-kenmek bilmeyen konu kayna¤›olan mitolojinin kahramanlar›,önemli olaylar› bu yap›tta birarada.Kitab›n sonunda kifliler sözlü¤ü vesanatç›lar dizini de yer al›yor.

Fikret ÜrgüpBütün HikayeleriHaz›rlayan: Haldun SoygürOkuyan Us Yay›nlar›

‹ ç Hastal›klar› Uzman›, Pskiyatr,Ressam Fikret Ürgüp’ün özgün

öykülerini biraraya getiren bu çal›fl-ma ona bir de öykücü kimli¤i veri-yor. Fikret Ürgüp, öyküleriyle Or-han Veli, Sait Faik, Cahit S›tk› gibidostlar›n›n edebiyat afl›na renk velezzet kat›yor. En verimliça¤›nda ölüme yenik dü-flen, Mina Urgan’› gözyafl›-na bo¤an Fikret Ürgüptüm öyküleriyle yenidenaram›zda. “(...) Eski Yunanmezarlar›n›n üzerlerindekikabartmalarda ölü geride kalan›nelini s›karken o kadar ciddidir ki...Dost olabilecekler, toplum içindebirbirlerini baz› iflaretlerden tan›rlar.Resmini yaparken Van Gogh’abakan Dr. Gachet’in gözlerindekis›cak anlay›fl. Bir anan›n çocu¤ununensesini tutufltaki karfl›l›ks›z flefkat.Hakiki bir el s›k›flmas› gibi..”•

158

BizeGönderilen

Kitaplar

Tümüyle kitapseverlere yönelik bu bölümümüzde, yeni yay›mlanan kitaplar›n duyurumu yap›lmaktad›r.

159

Page 82: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

160

Bir Fotograf

Bin Sözcü¤eBedeldir

Fotograf: Ece fieker, Adana

Page 83: YEREL SÜREL‹ YAYIN...1 Kas›m 1928 günü, Baflvekil ‹smet Pafla’n›n önerdi¤i bu kanu-nun görüflülmesinden önce Gazi Mustafa Kemal, TBMM’yi aç›fl ko-nuflmas›nda

Ercan Akyol, 1953’te Üsküp’te do¤du. Marmara Üniversitesi, Güzel SanatlarFakültesi Grafik Bölümü’nden mezun oldu. ‹lk karikatürü 17 yafl›ndayken “Ustra

Mizah Dergisi”nde yay›mland›. 1974 ile 1982 y›llar› ars›nda “Özgür ‹nsan”,“Toplum”, “Ayr›nt›l› Haber”, “Çarflaf”, “Çivi” gibi birçok dergi ve gazetelerde çizdi.

Günlük karikatür çizmeye 1982’de “Günefl” gazetesinin “Arka Pencere”sindebafllad›. 1988 y›l›nda “Milliyet” gazetesine geçen Akyol, halen bu gazetenin “Aç›kPencere” köflesinde karikatürlerine devam etmektedir. 1988 y›l›nda Yugoslavya Jez(Kirpi birincilik) Ödülü ve 2006 Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü’nü alan Akyol’unyurt içi ve yurt d›fl›nda da birçok ödülü vard›r. Evli ve 1 çocuk babas›d›r. Kitaplar›:“Çiziyorum 1980-1990” (Türkiye’nin demokrasiye geçifl sürecini kapsayan kitab›),

“Çiziyorum 2003”, “Çiziyorum 2004”, “Çiziyorum 2005”, “Çiziyorum 2006”.

“fiüheda F›flk›racak Topra¤› S›ksan, fiüheda”

TÜRK Sanatç›lar›: Ercan Akyol

Mill

iyet

’ten