Upload
others
View
1
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
YILDIRIM BÂYEZİD'İN BURSA VAKFİYESİ
V E BİR İSTİBDALNÂMESt
E k r e m Hakkı A Y V E R D İ
Yıldırım Sultan Bâyezid'in, istanbul'da, Türk-îslâm Eserleri Müzesi'nin 2203 No. sunda muka5^ed vakfiyesi. Bursa'nm şarkmdaki câmi' vesâir hay-râtmı ihtivâ etmektedir. Baş tarafda Birinci sultan Ahmed'in 1017 tarihli Hatt-ı Hümâyûmunu'nun ve Şehzâde Süleyman Çelebi'nin tasdik imzâsımn bulunması, vakfiyenin (asıl)lığını göstermektedir; yazısı da i'tinâlı ve dikkatlidir. Fakat bu vakfiye oldukça ha-râb bir vaz'iyetdedii. Bâzı mükerrer kelimeleri 'aynen ihtivâ etmesinden dolayı, vakfiye sağlam iken, bundan istinsah edildiği anlaşılan bir sûreti Bursa Evkaf Müdirliğinde idi; bundan bir sûret çıkarmışdık; fakat bu kıymetli vakfiye 1957 deki Bursa Çarşısı yangınında, müdiriyet binâsiyle berâber yandı'.
İstibdâlnâme 'ayni müzedeki 2188 No. lu vesikadadır. Her iki vesikadan, son eserimizde, yalnız mi'mârîyi 'alâkadar eden cihetlerini alarak, bahsetmiştik. Bu makalemizle fotoğraflarının tamâmım dere, mukayeseli tahlilini takdim etmekteyiz.
1. a. F o t o ğ r a f l a r d a g ö s t e r i y o r k i a s ı l vakf iye ç o k bozulmug, y ı r t ı l m ı ş , k â ğ ı d ç a t l a -m ı g ve k a t k a t o l m u ş d u r . O k u n m a s ı g ü ç y e r ler, bu ç ı k a r d ı g : ı m ı z ş û r e t d e n t a m a m l a n a b U -n ü ş d i r .
b. V a k f i y e n i n b ir s û r e t i de V a k ı f l a r U m u m M ü d ü r l ü ğ ü K ü t ü g ^ i ' n d e , V a k f i y e - i R u mel i ve A n a d o l u 99 N o l u defter , 168. Salvlfe ile, M ü c e d d e d A n a d o l u 79, 205 N o l u defter, s. 45 de b u l u n m a k d a d ı r .
Vakfiye, 8.80 m. boyıuıda, 0.30 genişliğinde olup 20 cm. lik 241 satırdan mürekkeb ve tamâmen arabcadır. Metnin yazısı tevki' kırması, madde başları sülüs iledir, yazı oldukça güzeldir. Vakfiyenin her tarafı harab olmakla berâber, bilhassa baş tarafı çok hasar görmüşdür. Molla Fenârî tasdikinin satır sonları kopmuş, birçok yerlerde katlanmalar, kırışmalar hâsıl olmuşdur. Bu sebeble vakfiye bir beze yapış-dırılmışdır.
Üst başda Evkaf-ı İslâmiye Müzesi 2282 numara varsa da sonra bu numara değişmiş, müze fihristlerine yukarıdaki gibi kaydolunmuşdur. Serlevhada güzel bir nesihle (Mahrûsa-i Bursa'da Yıldırım Sultan Hân'ın Vakıfnâmesi-dir) 'ibâresi, altında sülüs besmele, onun sağında ve altında (Hatt-ı Hümâ-yûn-i Sultan Ahmed Han 1017) târihi bulunmakdadır.
Bunu ta kîben vessâle sûretiyle yapıştırılan hâlkârla müzeyyen bir kâğıd üstünde tâ'lik kırması ile Sultan Ah med'in (şart-ı vakıf dan taşra bir nesne verildûğine rızâ-i hümâyûnum yok-dur.) hatt-ı hümâyûnu vardır.
Bunun solunda, sonlan kopuk, 7 satırlık tasdikname Molla Fenâri'ye âiddir.
2. 1017 t â r î h l f o t o ğ r a f t a g ö r ü l e m i y o r , B u r s a ' d a k i s û r e t t n d e n ç ı k a r ı l m ı ş t ı r .
Tasdikin târihi yokdur. Metin yazısı fevki, bend başlan
sülüs iledir. Bu başlıklardan sonra vakfın te'sîsi hakkında şer'î ve târihî delil ve misâller zikrolunur. Yirmi dokuzuncu satırdan (Mü!ûk-i Osmaniye) nin (si'a) sı, *:-'jV' fli!» J J ^ - ^ . -
sûretinde tahdîd edilmekdcdir'. Otuz altıncı ve müte'âkıb satırlarında vakfı (Es-Suhan bin'üs-Sultan Bâyezid Han bin Murad Han bin Orhan) m te'sîs ettiği ve vâkıfın, devletinin evveli, ve âhiri için dü'âlar edilerek, bu te'sîsi yapmakla ecir kazanma yolundaki arzûsu
belirtilmekde, bu arada r .'UJl Jlil j,.;
J U H J:^J Hadîs-i şerifi, Hazrct-i Ali'
nin yj^j: j IJİA.^ j'^iİ-^-^ j^Ljl'ı
kelâmı nakledilmektedir. Bu son 'ibâ-re kalın sülüsledir.
3. B u tasdikin yaz ı s ı hat tata â id d e ğ i l dir. İ l er ide i m z â s m ı g ö r e c e ğ i m i z Mehmed Gezer i Efendi'nin h a t t - ı destine pek m ü ş â b i h d i r . Bununla beraber. Molla F e n â r î ' n i n bâz ı fet-v â l a r d a k i kendi y a z ı l a r ı n a d a benzemez değ i ld ir . Ancak , g ö r d ü k l e r i m i z pek k a l ı n kalemle y a z ı l d ı ğ ı n d a n , mukaayeses i g ü ç l e ş m e k d e d i r . B k : İ l m i y e Salnamesi , İ s t a n b u l 1334 H . , 323-325 s. ve bi lhassa 326. s.
4. Ş a m ve E r â m i n e hududu, vakfiyenin a r a b î l i sân ı ç e r ç e v e s i n d e a n l a ş ı h r . Kosovi =
K o s v a d ı r . j . ' j Nehr i K o s v a y a k ı n ı n d a n geç e n Dreniea v e y a D r i n nehirleri olabilir. B i -l â d - i Efrene'den k a s ı d , h e r halde Macaris tan-
dır . Sakaal ibe I s l â v o n y a , i s l âv lar mem
leketi demekdir.
Cenâb-ı Hakka tekarrüb ve halka yardım, 'ilim ve sadaka hakkında meşhur hadîs tekrar olunarak, altmış sekizinci satırda, Bursa'nın şarkuKİaki tel=tepecik üstünde . * « > . , • — •
SjL»'Ibinâ ve vakfolundugu ya/ıl makdadır.
Hayratın ilk ta'rîfinde, nıatbalı. mahzen, hamam, medrcsetcyn iki medrese, hâdimlerin meskenleri, bun i a rın mesâlihine lâzım su kemerlerivle çeşme, ahırlar vesaire gibi lüzumlu yerlerde cârî su ve bunları çevreleyen clu var bildirildikden sonra, daha şarkcia ki küçük tepe üstüne yapdıgı Şifâhâıu ve ona mahsûs duvar zikrolunmaktia dır. Bunların teşkilâtı ileride gxirülr cekdir. Kczâlik vakfedilen kariycivı . erâzî, müsakkafât, bostan, tuzla, ba\ vânât da bir bir anlatılacakdır.
Her madde Uj~*j = onlardan scı levhasiyle sıralanmakdadır:
1. Kayı İli denilen birbirine ııifı tavâsıl kariyeler, bağlan, bağçelcı • meraları, J'\ =çiftci ve c^^f ~-- ha; cı kullariyle, re'âyâları, cvlâdları ve (;ı allukaatiyle beraber, bu kariyeleıi;^ kıble hududu Anahor nehridir. Gaı i-tarafmda hudûd, Çamluca köyünün > . mndan geçip şimâle dönerek Kaplue;, dan gelen büyük yolla birleşmekde \ .
Samanlu Limonu ~ o>^:' mirhan kariyesi arkasından kıble isi; kaametine dönmekde, buradan vak! ; 'âid Demirci köyü yukansındaki büyü'-tepeyi ortasından bölüp, J.:^^^.-''j k.i-riyesinde bulunan Mansûr değirmem yanında Karacabey yoluna birleşme!-de, Anahor inişine varmakdadır".
5. B u kariyelerden A n a h o r ve D e m i r c i m e v c û d olup d iğer ler i M e s k û n Y e r l e r K İ : . -vuzunda yer a l m a m ı ş d ı r . A n a h o r . m e s k û n y e l lerde bu isimle g e ç m e k t e o l d u ğ u ha lde , 57 . S.„ mahallinde A n a h o r i smiyle a n ı l m a k d a , « . kân-r harbiye h a r i t a s ı n d a d a bu i m l â i le y a zı l ı b u l u n m a k d a d ı r . K ö r ü k l e n â h i y e s i n l n gav -
Y I L D I R I M BÂYEZİD'İN BURSA VAKFİYESİ V E BİR İSTİBDALNÂMESİ 39
2. Kıble hudûdu yine Anahor olan İzzüddîn Balaban meskenleri kariyesi, Mansûr değirmeninden alıp y^S köyü kenânndan garb tarafına doğru,
sel yatağını tâ'kıb ile <- ' = Akça Alan mezra smdan Musâbcy ağılına, vâdiden, -«. ş kariyesi yukarısından dolaşarak, Dânişmend, Akköy, De-reköy'e bir ok atımı mesafeden, Kavak-deresi'nden ve Hasköy civârından geçip başlangıç noktası olan Mansûr değirmeninde nihâyet bulurl Bacala kariyesi mevcûd ve mâ'Iûmdur; onunla Kavak Deresi arasında 15 km. ve Demirci Köyü ile 30 km. den fazla mesafe vardır.
3. Hudûdu mâ'lûm olduğu için tarifden müstağni olduğu bildirilen <Lr. ^ Direkle veyâ Direkli kariyesi'.
4. Mevcûd olan Gemlük kariyesi*.
5. Tuzla kariyesi ve menılahası-nın nısl-ı şâyi' hissesi. Dîğer yarısı, yine Yıldırım Bâyezid vakfı olan Ebû İs-hak Zâviyesi'ne bırakılmışdır'.
6. Alaşehir'in fethinden evvel, 'avdet etdiklerinden, eski meskenlerinde
b ı n d a d ı r . A n a h o r nehr i de ş i m d i B u l a n c ı k ismini a l m ı ş olup, N î l ü f e r ' e d ö k ü l ü r .
D e m i r c i k ö y ü n d e k i c â m i ' ve h a m a m ı n Y ı l d ı r ı m B â y e z i d ' e ' â i d olduğru mahal l inde s ö y lenir. A n c a k bunu m ü s b i t b ir v e s i k a b u l a m a d ı ğ ı m ı z d a n , o d e v i r eser ler in i de i h t i v â eden. ( O s m a n U M i m a r i s i n i n t i k D e v r i ) k i t a b ı n a der-csdemedik.
6. B u kar iye l erden Zenberekciz , A k ç a A l a n , D â n i ş m e n d , A k k ö y , ve D e r e k ö y ş i m d i yokdur. B a c a l a , M e s k û n Y e r l e r K ı l â v u z u ' n d a B a c a l a ( l l o . S . ) , ( M e m d u h T u r g u d , B u r s a T â rihi, B u r s a 1935) h a r i t a s ı n d a B a c a l e , e r k â n - ı harb iye h a r i t a s ı n d a B a c a l ı i m l â l a r i y l e g e ç e r . K a v a k Deres i , A n a h o r ' u n g a r b ı n d a olup R u n -g u ç k ö y ü n d e n g e ç e r e k N i l ü f e r ' e d ö k ü l ü r .
7- B u k a r i y e K ı l a v u z d a y o k d u r ; i s i m değ i ş t i r m i ş o l m a s ı m ü m k ü n d ü r .
8. Ş i m d i k i G e m l i k K a s a b a s ı o l a c a k d ı r . O zeman k ö y o l d u ğ u a n l a ş ı l ı y o r .
9. B u t u z l a n ı n G e m l i k ' i n g a r b ı n d a bulunan m a h a l o l d u ğ u t a h m i n olunabi l ir .
Oturmalarına, bağçelerini kullanmalarına ruhsat \erilen re'âyâ ve 'âbidler, evlâdı, akribâsı ve ahfâdı. Bunlar Alaşehir'de kazâ, tedris ve câmi' vazifelerine vakfedilmişdir.
7. Abalyanut = Aboiyond kal'a-smdaki 'abidler. Bunların kal'a hâricinde bulunan mer'alarmdaki mahsûl vakfedilmişdir.
8. Bursa altında, çayırları, çeltik arklariyle beraber Samanlı Kariyesi. Bunun garb hudûdu cJ.ii=- = Ak Çağlayan'dan'", sel yatağının Yenişehir yoluna birleşdiği noktadan, başlar ve Dikencik köyü erâzisini ayırıb, şarka dönerek Söğütçük yanından geçer ve büyük suya varıncaya kadar, küçük köprü yolunu ta'kib eder; buradan mecrâ boyunca devam eder. Tekrar şarka dönüp küçük cedvel üzerinden, Kumlu kariyesi ortasından geçen yol istikaametinde kabristana vâsıl olur
ve Karataş köyünü sıyırıp ^--^ Subı Köy erâzisini ayıran çeltik arkını tâ'kîben Yenişehir-İnegöl yolları kavşağına varır. Buradan Fidancık mezrâ'la-rmdan <-«J.'_ 'ye, buradan Bend Ağılı kariyesinden geçip Kaplu Kaya sel 3-a-tağmda nihâyet bulur".
9. İnegöl muzâfâtmdan İmrahor Ali Bey kariyesi'-. Burada pirinç ve şâir zirâ'at çeşidleri yapılır. İster kendi erâ-zisi, ister başkasının toprağında olsun, mahsûlün 'öşrü sahibine verilir. Hudûdu ta'rîfden müstağni olan bu erâzî üç feddaandır".
10. K ö y ve su B u r s a ' d a m â r û f ve m e ş h u r dur.
11. B u k ö y l e r d e n y a l n ı z K u m l u , K u m l u k A l a n ı n â m ı y l e mevcuddur. D i ğ e r l e r i yoktur . D i k e n c i k ' i n ş i m d i ç i f t l i k o l d u ğ u bi l inmekde-dir. B u n d a n , B u r s a o v a s ı gibi b i r yerde, ne k a d a r k ö y ü n k a y b o l d u ğ u a n l a ş ı l ı r .
12. Y a l n ı z A l i B e y i smiy le İ n e g ö l ' d e mevcuddur. I m r â h o r ü n v â n ı n m d a h a evve l y e r l e ş m i ş o l m a s ı c â l i b - i d i k k a t t i r .
13. F e d a n d a n ne m i k d a r e r â z i murado-l u n d u ğ u a n l a ş ı l a m ı y o r .
40 E K R E M HAKKI AYVERDİ
10. Sultan Öyüğü hudûdunda, eski sâhibinden satın alınan Ûj/j kari-yesi", Hududu Yassı öyük kariyesin-den' başlayıp Küçük Burun, Tarak Taş, Ak Taş, Çoban Öyüğü, Böğrü Delik Kaya'dan geçer. Garb hudûdu Küme Burnu'ndan, Karaca Öyük' kabristanından. Delikli Taş'dan, Yassı Öyük-de nihayet bulur.
11. Yassı Öyük kariyesi. O da satın alınmışdır. Şark hudûdu yol kenarındaki kadîm taşdan başlayıp den gelen yola birleşir ve Eski Kuyu'-ya, oradan Eski Köprü'ye kadar devâm eder. Sonra Böğrü Delik mevzi'ine ve Yassı Öyük sel yatağına ve Kerpiçlik mevzi'ine ve Kütahya nehrine varıp, Savacık " dan garb hudûdu başlayarak Ak Taş ve ^ hududuna varır. Bu son iki köyün birbirine muttasıl olduğu görülüyor.
12. Bursa kal'ası altında Bezâzi-yet'ül-Cedîde. Etrafı mumcu dükkânla-nyla muhât olup, kıble tarafındaki kapısından şark dıl'ına kadar olanlar Orhan Zâviyesi evkaafmdandır'^
13. Nilüfer Hâtûn'un Buğday Pa-zanndaki 'arsasına yapılan başçı dükkânı.
14. Şehir civânnda otlayan 500 câmûs.
14. Ms. y . K . , 599. S., E s k i ş e h i r c i v â n n d a .
15. Ms. Y . K . , 1123. S., E s k i ş e h i r c i v â n n d a .
16. Ş i m d i yokdur. D i ğ e r l e r i m e s k û n yer def i l .
17. B u i smin m â h i y e t i y a a l m a m ı g t ı r . E ğ e r bir k ö y ise ş i m d i yokdur.
18. a. Bedestanm m i ' m â r î t e ş l d l â t ı ve res imler i i ç in B k : E . H , A . , a. e, 469 s. v. d.
b. O r h a n Vakftndan olan d ü k k â n adedi 12 dir, ger i k a l a n 56 s ı Y ı l d ı n m v a k f ı d ı r .
c. B i z , ( B e z â z i y e ) d ü k k â n l a n diye o-k u n m u ş ve k i t a b a ö y l e k a y d e t m i ş t i k . B e z â i s -t a n d a o l d u ğ u i ç i n m a ' k u l ü de bu idi. B u ted-k y k e s n â s m d a , kel imenin y a z ı h ş m ı n ( b e r â t i -y e ) o k u n m u ş u n a (151. s a t ı r ) daha uygun old u ğ u n u g ö r d ü k , k i c â m î mumcusu d ü k k â n ı m â ' n â s m a gelir. Biz'de ö y l e k a y d e d i y o n ı z .
15. Kapluca ile Karacadağ tepesi (Demirci Köy cenub sırtları) ortalarında otlayan 200 öküz.
16. Sultan Öyüğü hudûdunda J ve mevki'inde 32,000 ko
yun.
17. Samanla kariyesindc Koru denilen mevzi'de sâkin 30 'abid 'ailesi
18. Kocaeli sâhilinde .aki kariyesi, memlâhâsı ve keten beziri değirmenleri ile berâber.
Bu vakfiye haricinde :
a. Seki kariyesi,
b. Ve cizyeleri bu vakfa 'İnd Küçük Eşkel, jr^^J^ } ^•'•^'^ ^^r^^ s -^--l
Kaya Başı, »^.C nâmı diğer Tuzla'' kariyelerinde ceman 909 cizye hânost olduğu anlaşılmakdadır^.
Zamanla bütün vakıfların hâsıllarında tahavvül ve tebeddüller olmuş-dur. Bunlar için kitabımızm haşiyelerde gösterilen sahîfelerinde oldukça tafsilât vardır.
Hâsılatın sarf mahallerine gelince, şöyledir :
1. Her şeyden evvel hayrat ve vakıf mebânînın tâ'mîrine muktazî nıik-dar hâzır tutulacakdır.
2. Zâviye için her gün beheri on altışar o j den sekiz emnâ = batman et alınacak. Ya'nî 128 okka etmekde-dir.
3. Ekmek, pirinç vesâirc bu nis-bete göre tutulacak. Günde iki defa, o sırada zâviyede hazır olanlara yemek verilecek. Bunların (Vazî' veyâ şerîf veyâ müsâfir ve mukıym) olduklanna ba-
19. N i ğ d e ve bu maddelerdeki k a r i y e l e r -den E ş k e l ve Tiri lye'den b a ş k a s ı m e v c û d değ i ld ir . Onlar d a Mudanya'mn g a r b ı n d a d ı r .
20. E . H . A . a. e, 421-422, 423. s. v . d.
Y I L D I R I M BÂYEZİD.'İN BURSA VAKFİYESİ V E BİR İSTİBDALNÂMESİ 41
kılmıyacak. Hayrat hademesinin evlerine de 'aynı ta'âmdan gönderilecek.
4. Cum'a, remezan, kandil ve bayram gecelerinde, mütevellinin re'yine göre, bu tai'yîn fazlalaşacak.
5. Zaviyenin müdîri mekaammda olan şeyhe, belde râyiciyle günde 20 dirhem nakıd, her ay 3 müd buğday, birer müd arpa ve pirinç.
6. İmama günde 4 dirhem ve her ay birer müd buğday ve arpa ve 1 /4 müd pirinç.
7. İki mü'ezzinden her birine günde 2 dirhem, her ay 1 müd buğday.
8. Altı ferraşdan her birine günde 2 dirhem, her ay 1 müd buğday.
9. Kapıcılardan her birine günde 2 dirhem ve her ay 1 müd buğday,
10. Çevre kapıcısına her gün 2 dirhem.
11. Nakıybelerin her birine günde 2 dirhem.
12. Câbîye nakıd ve gaileden tahsil ettiğinin 1/50 si.
13. Yedi aşçıdan üstâda günde 2 dirhem ve her ay 1 müd buğday, çıraklara günde birer dirhem.
14. İki ekmekçiden her birine 2 dirhem.
15. İki mı'mardan her birine dirhem ve her ay 1 müd buğday.
16. Otuz hâfızdan beheri günde bir cüz'ü okuyup, bunun on beşi hâric-den olup her birine günde3 dirhem ve her ay 1 müd buğday. Bunların bir de re'îsi olacak. Dîğer altısına her gün ikişer dirhem ve ayda 1 müd buğday, geri kalan sekizine birer dirhem verilecek.
17. Vakfın gılmamndan on beş kişiye günde ikişer dirhem. (Bu arada
müd'den maksadın anbar müd'dü olduğu şerh ediliyor.)
18. iki medreseden her birinin müderrisine günde 15 dirhem ve senede 50 müd buğday, 30 aı-pa, mu'îdlere altışar dirhem ve senede 30 müd buğday. İmam mu'îd olacakdır.
19. Her medresede yirmi fakıyh talebe bulunacak, her birine günde birer dirhem ve iki medreseye talebe için 50 ekmek, hasır için bir dirhem, kandil yağı bedeli olarak mütevellinin re'v edeceği bedel verilecek.
20. Medreseler ferrâşma 2 dirhem, ayda 2 müd buğday. Bu arada şunu tebârüz ettirelim ki, ikinci medreseden en ufak bir iz olmadığı gibi, 'asırlar boyunca da zikrine tesadüf edilmez. Bu sebeble düşünülmüş olmakla beraber, yapılmaya imkân ve zaman bulunmadığına hükmetmek lâzım geliyor''.
21. Mâristan - Şifâhâne'nin tabibinden re'îs olana günde 12 dirhem ve her sene 20 müd buğday, 4 müd pirinç. Dîğer tabîblere 8 dirhem ve her birine 15 müd buğday ve 2 müd pirinç.
22. İki kökçü - eczacıdan her birine 2 dirhem ve senede 12 müd buğday.
23. Şifâhânenin aşçı ve ekmekçisine günde ikişer dirhem ve senede 12 müd buğday.
24. Hasta me'kûlâtına vesâir ihtiyaçlara günde 260 dirhem nakıd. Bunun yekûnu senevi yuvarlak 93600 dirhem olarak kaydedilmişdir. Sene-i kameriye 356 gün hisâbiyle doğruya pek yakındır.
25. Meremmât-i evkaaf için günde 20 dirhem. Sene sonunda fazla kalırsa vakfın malına, ya'nî sermâyesine zam-molunacak; kâfî gelmezse dîğer sarfiyat kalemlerinden, emvalden kâfî mik-
21. B k : E . H . A . , a. e. 477. S.
42 E K R E M H A K K I AYVERDİ
dar ayrılacak. Vakıf devam ettikçe bu tertîb yürüyecek.
Hâtime ve netice kısmında:
26. Vâkıfın, bu şer'î vakıf mu a-melesini, vasıtasız olarak lisâniyle ikrar etdiği ta'yîn eylediği, vakıfların kendi milki olduğu, satılamıyacağı, rehin edilemiyeceği gibi ma'lûm ve 'umûmî beyânı gelmekdedir.
27. Tevliyet hayâtı boyunca kendisine, sonra makaamma kaaim olacak evlâd ve ahfâdına ('iyâzü bi'Uâh) inkıraz hâlinde, şer'î şerif mûcibince mü-teddeyyin, ve sâlih bir mütevelli tâ'yin olunacak, buna azil ve nasb, nasihat, ihtar ve tekdir hakkı verilecek.
28. Tevliyet hissesi, mcremmât-dan artan hâsıl-ı vakfın 1/20 si olacak.
29. Vâridîn ve müsâfirin ve binekleri üç gün iskân ve it'âm olunacak. Fazla kalmaları mütevellinin reyine bırakılacak. Müsâfirlerin kâfir ve (fâcir-i mücâhir)" ve altı Özürden birini çıkaran kimse olmaması şart koşuluyor.
30. Medreselerde 'ulûm-ı şer'iye ve 'arabiye, 'ilmü'l-mîzandan başkası okutulmayacak.
Vakfiyenin sonunda yazılıp hüküm altına alınması muamelesinin ^,j>^»> j j.;fl İ : J iljLil jlJa^j
ya'nî 802 remezanı ortalarında tekemmül etdiği bildiriliyor.
180-183. satırlarının sağ tarafında
û^-*'. }\ ö. ir^- - ^ "Hi^. 1 - v ^ - ^ tasdik imzâsı vardır; etrâfı hafif hal-kârhdır. Bâ'zı harflerinin kenarında görülen noktacıklardan, yazının bir yerden istinsâh edilip iğnelendikden sonra buraya silkildiği ve üzerinden kalemle geçildiği intiba'ı hâsıl olmak-dadır. Yıldırım Bâyezid'in büyük oğlu, bu imzâ ile vakfiyeyi tasdik ve ileride
22. F ü c û r u n u 'alenen i z h â r eden kimse.
tenfîz için teahhüde girmiş oimakda-dır; denilebilir.
Kezâlik 188 - 194 satırları karşısında tevki' kırması bir yazı ile:
tasdiki vardır. Bu uzun beyân. Vâkıfın muhzırı olarak, Mehmed bin Mehmet! bin Mehmed ul-Cezerî tarafından 29 re-mezan Cum'a (24 Mayıs 1400)-' ve vdi. fiyenin tekemmülünden 12 - 15 gün sonra yazılmışdır. Mehmed bin Meh med bin Mehmed'ül-Cezerî, Cezerî Kaa-sım Paşanın mürşidi veyâ babası olsa gerekdir .
Vesikadaki vakıflardan erâzî w hayvanâta 'âid olanlar husûsunda, yukarıda anlatılanlardan fazla bir şey söylemek kaabil değildir. Bursa'nnı garbındaki erâzînin epiyce geniş \ c cümlesinin mahsûldar yerler olduğn malûmdur. 12 dükkânı Orhan Gaa/ı vakfına 'âid olmakla beraber, bedestenin hey'et-i 'umûmiyesi bir elde inşa edilmişdir; evvelce mevcûd dükkânlara 56 dükkân ve orta çekirdek eklenmiş değildir. Bunun hukuukıy bakım-
23. Güldes te -1 R i y â z - ı t r fan , B e U ğ E f e n d i , B u r s a 1287, 65 S.
24. T â r î h ç e v i r m e cedvelinde pazar tes i 'yo gelmekdedir.
Y I L D I R I M BÂYEZİD'İN BURSA VAKFİYESİ V E B I R İSTİBDALNÂMESİ 43
dan nasıl hallolunduğu bilinmiyor. Fakat Yıldırım Sultan'm ulu ceddine bir ikrârm olabileceğini, emsaline bakarak, tahmin etmek doğrudur. Nitekim ayrı bir vesika ile Orhan Gaazî vakfma 50 câmûs vakfetmişdir'.
Bursa'nm garbında, şimâlinde, ya' QÎ altında. Sultan Öyüğü'nde, Gemlik'-de erâzî, kariyeler, tuzla ve bedestan vakıfları olduğu hâlde, hâsılları masrafa kâfi gelmemiş, dâimâ müzâyaka çe-kilmişdir. Bu yüzden Alaşehir'deki câ-mi'in rekabe olunması, ya'nî sarfiyâtı-mn tevkif edilip îrâdının toplanması ve bu para ile Bursa'daki bu te'sîsin yüz bin akçelik ta mirinin yapılması, daha XVI. 'asırda, zarurî görülmüşdür^^
Hattâ XVI.. 'asır sonunda medrese talebesine bile, devamlı aş verilemediğinden, tedrisât inkıta'a uğramış, 'îmâ-reti, düzeltmeyi teahhüd eden hamiyetli bir mültezime vermek muvafık gö-rülmüşdür".
Sebep olarak kariyelerin îrâdmda zemanla bir eksilme olabileceği öne sü-ı-ülebilirse de, 100.000 akçelik bir tâ'-mîrin 982 (1575) senesinde, devletin ve iktisâdiyatın en kuvvetli olduğu devirde, başanlamamasma bakılınca, başka bir 'âmil aramanın zarûrî olduğu görülür. Bizce bu 'âmil vazifelerin ve sarfi-yâtın çok geniş tutulması, nakden büyük ücretler verilmesi, kariyelerin mahsûlünden gelen buğday ve arpanın, hiç bir vakıfda görülmeyecek bir israfla, hademe-i hayrâta tahsis edilmesi bu darlığa yol açmışdır. Meselâ Şeyhe 20 dirhem, senede 36 müd buğday, 12 şer arpa ve pirinç, müderrise senevi 50 müd buğday, 30 müd arpa verildiğine hiç bir vakıfda tesâdüf edilemez. Bunlar, pek pek, 10-12 müd buğday, 3 müd pirinç olur. Bizce Yıldırım Sultan Bâyezid bu noksanı telâfi
25. E . H . A . a. e., 65. S. 2 N o l u v e s î k a . 26. E . H . A . a e, 422, S . 27. E . H . A . a . e., 447. S .
ederdi. Nitekim vakfiyeden hâriç kariyeler vakfetmişdi. Fekat ikmâline ömrü vefâ etmedi.
Vakfiyede hizmete yarıyan nıat-bah, mahzen, hamam, iki medrese, hademe-i hayratın meskenleri, su kemerleri, çeşme, ahırlar, dâruş-Şifâ zikr olunduğu halde, te'sîsin mihrakı olan mescid cedvellerde geçmez. Onun, (mecma-ı lâtif) 'ibaresiyle tâ'rîf edilen binânın mevcûdiyeti tab'iidir. Çünki bütün manzûme onun için yapılmışdır. Mescidden bahse vazifeler kısmında imam, mü'ezzin, ferraş ve huffaz zikre-dilirken tekrar tesâdüf olunur. Dikkat edilirse vazifeler arasında hatîb yok-dur. O halde bu cum'a mescidi olarak yapılmamışdır. Cum'a olması sonradandır. Yeşil Câmı'de de böyle olmuş-dur.
Vakfedilen hayrâtdan câmi' sağlamdır. 1271 (1855) zelzelesinde yalnız son cema at kubbeleri hasar görmüş, minâreler uçmuşdu. Bunlar ta'mir edilmiş, fekat minâre tekrar yıkılmış-dır.
Hamam şahıs malı olmuşdur; depo olarak kullamlıyor.
Medrese son zamanlarda ta'mir edilmişdir; evvelce çok harâbdı ve şekli bozulmuşdu. Ancak, ikinci medrese yokdur ve kanâ'atimizce, hiç bir zaman da olmamışdır. Vücûduna maddî delil olacak bir işâret bulunmadıkdan başka, mu'âmelâtda bir dâneden gayrisinin zikri hiç geçmemişdir. Bir buçuk 'asır sonra bile, tek Yıldırım medresesinden ve müderrisinden bahis vardırıl Halbûki XVI. 'asıra kadar Bursa'-da zelzele vesâir büyük âfet olmamışdır ki, yıkılmışdır densin. Her halde ikinci medrese düşünülmüş, ne sebeble ise, inşâsı birkaç sene sonraya bire kıl mış, fekat Yıldırım'm beklenmedik felâketi kuvveden fii'le çıkarılmasına meydan bırakmamışdır.
28. E . H . A . a. e., U7. S.
44 EKREM HAKKI AYVEROİ
Türbe yalnız vazifeler kısmında zikrolunur. Kitâbeleri ise, binanın Yıl-dınm'ın vefatından dört sene sonra, 809 târihinde Süleyman Çelebi tarafından yapıldığını gösterir. İki kitâbeden birisi başlama, diğeri bitirmeyi kaydeder; aralarında sâdece beş buçuk ay vardır. Bir inşâatcı için, büyük kubbeli kesme taş bir binânın beş buçuk ayda temelden yapılıp bitirilmesi pek'âlâ yakın değildir. Yapılması bir başka safha, kireç harcın tasallüb etmesini bekleyip kubbe kalıbını almak için en aşağı 45 gün ister. Bu kesme taş binanın yapılıp kubbe örtülmesinden ve kalıp alınmasından sonra da, iç tezyinatının ikmâline zeman lâzımdır. Sonra, devir pek karışıkdır; Süleyman Çelebi, kardeşi Mehmed Çelebi'den Bursa'yı y<ini almışdır; buhranlı ve hiç yeni bir binanın yapılmadığı bu zemanda böyle bir gayret göstermek pek kaabil değildir, înşâ'î olarak böyle olmakla berâber, esâsen Yıldınm Bâyezid'in Akşehir'den Kütahya'ya getirilen nâ'şını, vefâtının hemen senesinde Bursa'ya defn eden Mehmed Çelebi'dir; Bursa'yı işgaal etmiş, büyük merâsimle cenazeyi getirmiş, şehri birkaç sene elinde tutmuş-dur". Türbe olmasaydı nereye defno-lunurdu? Süleyman Çelebi, birkaç sene sonra, 808 târihlerinde Bursa'yı almış, Anadolu'da da hâkimiyet kurmasının nişânesi olarak, bu (siyâsî) kitâbeleri koydurmuşdur. Bizce Türbe kısmen olsun mevcûd idi, Süleyman Çelebi ancak bunu tamamladı.
Yıldınm manzumesinin ihâtâ duvarlarından, 'imâretden, mahzenlerden, ikaametgâhlardan tek tük döküntüler kalmışdır. Duvarın bir kapısı yakın vakde kadar varmış.
Mahzenler, matbah, mu'allimhâne-nin yerinde şimdi ilk mekteb vardır.
Su kemerleri yıkılmışdır. Şifâhâne ha-râbe hâlindedir.
Bu binalar ve geçirdikleri safahat hakkında Osmanh Mî'mârîsinin İlk Devri kitabının 419440, 447-460, 464-469. sahîfelerine mürâcâ'at edilmelidir.
Câmi ve Zaviyenin Arsası :
Bu câmi'in ve zâviyenin 'arsasının Orhan Gaazi evkaafmdan istibdal sûre-tiyle alındığı, Türk - İslâm Eserleri Mü-zesi'nde, 2188 numarada mukayyed olub Orhan vakfiyesini ve onunla münâsebeti olan diğer dört vesikayı muh tevi bulunan mecmu adan anlaşılmak dadır. Mecmu a kahverengine yakın deri bir cild içinde 25,5 X 16 sm. cb'a dında olup, satırlar 10 sm. dir.
1 -16 veraklar asıl Orhan vakfiyesi tenfîznâmesi ve Yıldırım'm bu vakf a câmûs hibesini hâvî olup, 17 ve 18 inci veraklarda bu istibdalnâme bulunmak-dadır. Vesikaların hepsinin arabî asıllarından 896 (1491) de tercüme edildiği, 'aynı dil husûsiyetlerini, tıpatıp aynı sözleri ve tâ'bîrleri taşımasından ve yazılarının mutâbakaatından belli ol-makdadır**.
Istibdâlnâmenin dördüncü satırından ı'tıbâren Yıldırım Bâyezid'in (... 4 — Bursa'da vâki' led' el-ehâlî mâ'lûm 'ül-hudud olmakla, 5 — tahdîd ve tav sîfden müstağni olup Şüşteri Bağçesi, 6 — Dimekle mâ'rûf bağçede bir câmi' binâ eylemek murâdı oldıysa, 7 — ha-dîka-i merkuume Sultan Orhan mahrû-sa-i Bursa'da binâ eyledüği, 8 — zâviye evkaafmdan olup zikr olunan hadîka-dan dahi, 9 — vücûh-i şettâ ile vakfa enfâ mîlk ile istibdâl lâzım gelicek) arzûsu üzerine cenûbu Keşiş Dağı, şaı -kı Kestelcük suyu, oradan Yenişehir yolu olup, garbında Kuruca Çayır sel yatağından yine Yenişehir yoluna da-yandıkdan sonra, bu tarîykı tâ'kiyb ederek hududlanan (Orta Kızık) kari-
29. i s m a i l H â m î D â n i ş m e n d . O s m a n l ı T â r ih i Krono lo j i s i , İ s t a n b u l 1947, C . I . 149. S. v. d. 30. B k : E . H . A . a.e. , 63. s. v. d.
Y I L D I R I M BÂYEZİD'İN BURSA VAKFİYESİ V E BİR İSTİBDALNÂMESİ 45
yesini Orhan vakfına vermekdedir. Yıldırım Bâyezid bu kariyeyi sahibi (Yusuf bin Bayramiç bin Mahmud bin Saved bin Oruç Gaazî) den istihâb eliğinde, Yusuf bin Bayramiç kendi canibinden asâleten, karındaşı tarafından vekâleten hibe eylemişdir. Bu Orta Kı-zık kariyesinin mahsûlü '>\ <ü>j ^!U-11 j vakfa enfa' ve evlâ ve elyak
bulunmakla, kariyeyi, Şüşterî bağ-çesi ile istibdâl eyleyüb (câmi'-i şerîf ve mecma'-i lâtif) binâ eylemek üzere zikrolunan bağçeyi kabz ve zabt eyleyüb kariyeyi onun yerine ikaame ve habs eylemiş (32. satır) 'asrın hâkim'-üş-şer'î olan kimesne sıhhatine hüküm eyleyip 33 - kariye-i merkuumeyi evka-af-ı mersûmenin mütevellisine vakf içün 34 - kabz ve zabteyledi Bâd'el-yevm hadîka-i merkuume 35 - Sultan-ı müşarünileyhin milki olup, kariye-i mersûme 36 - zâviye-i mezbûre evkaa-fından oldı...) târih 802 (1400) dür.
Başda 1 - 4 satırların sol tarafında, cedvelin dışında, büyük Molla Fenârî'-
nin ü »-*•-=>- O'. o^j^ - \
e .
tasdik imlâsı vardır. Metin sonra yazıldığından, yazı Molla Fenârî'nin değil, hattadmdır.
Kariyeyi hibe edenin kendi ismi ehemmiyetli değildir ama, babası (Bayramiç) her zaman rastlanan cinsden olmadığından, 'acabâ Çanakkale civâ-rmda, o nâmdaki kasaba ile 'alâkadar mıdır? Üstünde durmak lâzımdır. (Saved) Osmanlı hânedâniyle 'alâkalı olan zât değildir. Onun babasının (Oruç Gaaazî) 'unvânma nazaran mühimce bir zât olması ve 802 târihinden dört batın evveline kadar ulaşdığı-na göre, 60 - 80 sene evvel Osman, ve belki de Orhan, Gaazîler devrine eriş
mesi lâzım gelir. Bu târihlerde bu isimde bir zât bilinemiyor.
Orta Kızık köyü hangisidir? Bursa'nın hemen şarkında, Bakacık tepesinin altında, sıra ile kızık ismini taşıyan beş kariye vardır, Orta Kızık yok-dur. Fekat Kestel suyu hudud olmasına nazaran en şarkdaki Hamamlı ve Dere Kızık köylerinden biri olırası ve sonradan isim değişdirmiş bulunması ve belki de, evvelce bir iken, ayrılıp böyle iki ad almaları raümkindiı.
* * *
Mesele fazla ta'mik edilmedun denilebilir ki, Yıldırım'ın mevzû -r bahs câmi'i bu olmayıp belki şehir içindeki Ulu Câmi'dir. Birçok sebebler bunun mümkin olmadığını gösterir.
a. Ulu Câmi' istibdâlnâme târihinden çok evvel yapılmışdır, bütün iş bitdikden sonra konan minber bile 802 târîhlidir^'. Şehir hâricindeki Yıldırım zâviyesi ile bu istibdâlnâme 'aynı târih dedir.
b. Şüşteri bagçesi denilebilecek bir zira at sâhası ile bu kariye denkdir. Hemen hemen 'aynı vasıfdadır ve muttasıl gibidir. Onun için Yıldırım Bâyezid mubâdeleyi bu yakın sâha içinde yapmışdır. Bunun için de sâhibinden istîhab eylemiş, ya'nî kendisine hediye etmesini sâhibinden taleb eylemişdir. Yoksa köy kıtlığı mı vardı? Başka köy yok muydu? Halbuki şehir içindeki 'arsa bu toprak ile 'aynı vasıflarda değildir.
c. Ulu Câmi' vakfiyesinde (mes-cid-i câmi') ismi vardır. Zâviye ismi as-lâ yokdur. Zâten olmak için lâzım gelen matbah, mahzen, sur, mesken gibi te'sîsâtı hâmil değildir ve câmi' bu isimle aslâ bilinmez; hiç bir kayıdda böyle geçmez. Halbuki istibdâJnâmede yayılacağı mevzu-ı bahs hayrât, evvelâ câmi' (6. satır), sonra câmî'-i şerîf ve
31. E . H . A . a. e., 405. s. v. d.
mecma'ı lâtîf (29. satır) ve nihâyet zâviye-i mezbûre (36. satır) olarak kay-dedilmişdir, Yıldınm manzumesinin, vakfiyesinde de ismi (zâviye) dir.
İstibdalnâmeden, yapılacak binâlar için sarfedilen camı ve zâviye ta'birle-rinin müteradif ve tev'em olduğu ve biri söylenince diğerinin anlaşılması ta-bî'î bulunduğu dâ tezahür etmektedir.
d. Ulu Câmi'in avlu kısmı şark-dan Orhan Câmi'î hizâsındadır ama, bitişik değildir; arada çok mesafe ve başka binalar vardır, Esediye Medresesi ^ Karacabey kızı Hundî Hâtûn Mektebi", Büyük ve Küçük Zeytin Han-
32. E . H . A . a. e., 275. S.
33. E . H . A . F â t i h Devr i Mi 'mâr is l , Zeyl , İ s tanbul 1961, S. 17
lan vardı; *. Evlc-r bulunduğu da vakfiyeden anlaşılıyor.
e. Ulu Cami' vakfiyesine nazaran câmi'in alt ya'nî şimâl taralında Şen gül Hamamından sonra olan vakıl ı-\_ 1er ise, Orhan vakfından olan Enıîr H.\-nı'na muttasıldır. Orhan vakfı era^jsi-nin bir gönye teşkil ettiği ve u/.un dil ,-nın çarşı boyunca olduğu da bin K ı , -meydana çıkmakdadır. Yukarıda d LI; ğimiz gibi, Câmi'in hizası olan kii(, i ; l , dıl'm garba doğru uzunluğu azdır; Câmi' erâzîsiyle birleşmez. Bu y i i / J , , ^ istibdal oilman erâzînin Ulu Câuıî' 'alâkası olamaz.
34. E . H . A. , O. M. I . D. , 73. ri'.sinu