7
Yılın Bilimsel Gelişmeleri – 2014 Top 10 Geleneksel olarak her yılın sonunda en önemli 10 bilimsel sonucu aralarında düzenledikleri bir anketle seçen ünlü Science dergisi editörleri 2014 yılı için yaptıkları tercihin başına Avrupa Uzay Ajansı ESA’nın Rosetta uzay aracının Kasım ayı içinde 67P/Churyumov-Gerasimenko kuyrukluyıldızı ile tarihi buluşmasını oturttu. Science editörlerinin yine geleneksel olarak aralarında bir sıralama yapmadığı öteki 9 tercih de, genetik, tıp, robotik, ve elektronik alanlardakiler başta olmak üzere pek çok bilimsel başarıyı onurlandırıyor. *DÜZELTME: Değerli okurlar, aşağıdaki “Yılın olayı – 500 milyon km uzakta buluşma” başlıklı 1 No.lu gelişmenin birinci satırında daha önce Rosetta’nın beş yılı aşan bir yolculuktan sonra hedefine ulaştığını yazmışım. Süreyi on yıl olarak düzeltiyor, okurl ardan özür diliyorum. Raşit Gürdilek

Yılın Bilimsel Gelişmeleri – 2014 Top 10...Yılın Bilimsel Gelişmeleri – 2014 Top 10 Geleneksel olarak her yılın sonunda en önemli 10 bilimsel sonucu aralarında düzenledikleri

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • Yılın Bilimsel Gelişmeleri – 2014 Top 10 Geleneksel olarak her yılın sonunda en önemli 10 bilimsel sonucu aralarında düzenledikleri bir

    anketle seçen ünlü Science dergisi editörleri 2014 yılı için yaptıkları tercihin başına Avrupa Uzay

    Ajansı ESA’nın Rosetta uzay aracının Kasım ayı içinde 67P/Churyumov-Gerasimenko

    kuyrukluyıldızı ile tarihi buluşmasını oturttu. Science editörlerinin yine geleneksel olarak

    aralarında bir sıralama yapmadığı öteki 9 tercih de, genetik, tıp, robotik, ve elektronik

    alanlardakiler başta olmak üzere pek çok bilimsel başarıyı onurlandırıyor.

    *DÜZELTME: Değerli okurlar, aşağıdaki “Yılın olayı – 500 milyon km uzakta buluşma” başlıklı 1 No.lu gelişmenin birinci satırında daha önce Rosetta’nın beş yılı aşan bir yolculuktan sonra hedefine ulaştığını yazmışım. Süreyi on yıl olarak düzeltiyor, okurlardan özür diliyorum.

    Raşit Gürdilek

  • Yılın Olayı: 500 milyon km uzakta buluşma

    Avrupa Uzay Ajansı ESA’ya ait Rosetta uzay aracı, kapkara bir ortam içinde on yılı aşan bir yolculuğun

    sonunda yine kapkara olan hedefine, 67P/Churyumov-Gerasimenko adlı kuyruklu yıldıza ulaştı ve

    taşıdığı Philae adlı sondayı, bir takım aksiliklere karşın hedefinin üzerine kondurarak değerli bilgiler elde

    etmeyi başardı. Kendisini kuyrukluyıldız üzerinde sabitleyecek mekanizmaların çalışmaması nedeniyle iki

    kez geri sektikten sonra bataryalarını Güneş ışığıyla şarj edemeyeceği bir yere konan Philae, 57 saat

    içinde tüm görevlerini yerine getirerek kuyrukluyıldızın kabuğu, yoğunluğu atmosferi ve içerdiği gazlarla

    ilgili değerli bilgileri Dünya’ya ulaştırdı. Bunlar arasında özellikle dikkat çeken biri de, kuyrukluyıldızın

    buzlarındaki ağır ve hafif hidrojen izotoplarının oranının, Dünya okyanuslarındaki orandan hayli farklı

    olması. Bu da, Dünya’ya suyun kuyrukluyıldızlarca taşındığı yolunda son yıllarda yaygın kabul görmeye

    başlayan model için sorun yaratıyor ve tankerlik görevinin asteroidlerce yapılmış olduğu yolundaki tezleri

    yeniden ön plana çıkartıyor.

    Birbirlerini yöneten robotlar

    Robotik alanında son yıllarda görmeye alıştıklarımız giderek daha çok insana benzeyen ya da askeri

    görevler dahil ağır

    ve tehlikeli işleri

    üstlenenlerdi.

    2014 yılının

    starlarıysa,

    birbirleriyle ilişki

    kurarak kollektif

    çalışabilenler. Bir

    grup tarafından

    gerçekleştirilen bir

    gösteride, bozuk

    para

    büyüklüğünde

    1000 robot bir

    araya gelip

    kendiliklerinden

    kareler, yıldızlar

    ve benzer şekiller

    oluşturdu. Bir başka grupça geliştirilen mini helikopterler, birbirleriyle sürekli radyo iletişiminde

    bulunarak, çarpışmadan güç manevralar gerçekleştirdiler ve gösteri uçuşları yaptılar. Bir üçüncü grubun

    termitleri taklit eden robot bireyleri, birbirlerinin yaptıklarını gözleyip bir sonra atılması gereken adımı

    tahmin ederek üç boyutlu basit yapılar inşa ettiler.

  • Devlerden kuşlara

    Yıl içinde dikkatleri üzerinde toplayan bilimsel gelişmelerden biri de, bir zamanlar yeryüzünün tartışmasız

    kralları olan devasa dinozorların, nesilleri tükenmeden önce kanatlanıp kuşlar olarak günümüze

    ulaşmalarının mekanizmasının evrimsel biyologlarca açıklanması oldu. Bunda tüylerin ortaya çıkışı ve

    kemiklerin incelmesi kadar dinozor türlerinin giderek küçülüp hafiflemelrinin de

    rolü olduğu gösterildi.

    Gençlik iksiri gerçek mi oluyor?

    Yılın listeye giren bilimsel gelişmeleri arasında insanlığın ezelden beri rüyası olan

    sürekli gençliği gerçekleştirme potansiyeli taşıyan bir tanesi de vardı. Genetik ve

    biyoteknolojiler alanlarında kilometre taşı niteliği taşıyan bir çalışmada, genç bir

    farenin kanından yalıtılan GDF11 adlı bir faktörün, yaşlı bir farenin kanına

    nakledildiğinde kasların güçlenmesini ve beyninde yeni nöronların gelişmesini

    sağladığı gözlendi. Bir başka grubun da kanın hücrelerden arınmış plazmasının da

    aynı etkiyi sağladığını göstermesi üzerine, deneysel bir klinik çalışmada 18

    Alzheimer hastasına gençlerden kan aşılanıyor.

  • Beyni taklit eden çipler

    IBM ve öteki bazı bilgisayar

    firmalarınca yıl içinde

    gerçekleştirilen

    çalışmalarda,verileri canlı beynin

    yaptığına benzer biçimde işleyen

    “nöromorfik” çiplerin büyük

    sayılarda kullanıldığında bazı

    mantık işlemlerini başarıyla

    yerine getirebildikleri görüldü.

    Tabii bunlar henüz 100 trilyon

    sinaps bağlantısıyla birbirleriyle

    haberleşen 100 milyar hücreden

    oluşan insan beyniyle aşık

    atabilmekten çok uzaklar.

    Ancak IBM’in geliştirdiği ve

    “True North” adını verdiği bir

    nöromorfik çip, 5.4 milyar

    transistör ve 256 milyon

    sinapstan oluşuyor.

    Şirket şimdi bu çiplerin çok

    sayıda kullanıldığı daha karmaşık

    ağlar kurmaya yönelik çalışmalar

    yürütüyor.

  • Diyabeti tedavi edebilecek hücreler

    Yumurtanın döllenmesinin ardından ilk gelişen ve

    Embriyonik Kök Hücreler diye adlandırılan hücrelerin

    özelliği, bunların zaman içinde farklılaşarak vücudun

    her organ ve dokusunu meydana getiren hücrelere

    dönüşmeleri. Biliminsanlarının bu hücreleri

    laboratuarlarda çoğaltıp kullanabilme yollarını

    bulmaları, hatta normal vücut hücrelerini önce

    bunlara, ardından da başka hücrelere dönüştürme

    teknolojisini geliştirmeleri, şimdiye kadar çare bulunamayan hastalıkların tedavisine kapıyı araladı.

    Bu hastalıklardan biri de pankreasta bulunan ve kandaki şeker düzeylerini normalde tutan insulin

    hormonunu salgılayan Beta hücrelerinin, vücudun kendi bağışıklık hücrelerince yokedilmeleri sonucu

    ortaya çıkan Tip 1 diyabet. Ölen hücrelerin yerine laboratuarda üretilenleri koymak, hastalığı tedavi

    edebilir. Yıl içinde iki araştırmacı grubu, bu hedefi yakınlaştıran çalışmalara imza attı. Gruplardan biri

    hem embriyonik kök hücreleri, hem de deri hücrelerinden elde edilip dönüştürülen kök hücreleri

    kullanarak bir hastaya nakil için yetecek sayıda (200 milyon) Beta hücresi elde etmeyi başardı. Ötekiyse

    iki kök hücreden bir Beta hücresi üretebilmenin yolunu keşfetti. Ancak bunların tedavide kullanılması için

    önce bunları vücudun doğal savunma sistemi olan bağışıklık hücrelerinden korumak gerekiyor ve bazı

    üniversitelerde bu amaca yönelik çalışmalar yürütülüyor . (Bunlardan biri olan Koç Üniversitesi’nde

    Mühendislik Fakültesi Biyomimetik Malzemeler, Hücre ve Doku Mühendisliği Laboratuarı’nda Dr Seda

    Kızılel ve ekibince yürütülen başarılı çalışmalar içn Bkz: Kurious, Bilgi Fabrikaları, Vücut Savunmasına

    Yeni Silahlar: Dosta, Düşmana Karşı)

    Mağara sanatı Avrupa’nın tekelinden çıktı

    Afrika’daki atalarımızın 78.000 yıl önce hematit taşları ve deve kuşu yumurtalarının kabukları üzerine

    çizdikleri geometrik desenlerin bilinmesine karşın, sembolik sanat denince ilk akla gelenler, 35.000-

    39.000 yıl önce başta Fransa’daki Chauvet mağarası olmak üzere Avrupa’da bazı mağaraların duvarlarını

    süsleyen av ve hayvan figürleri. Her ne kadar Endonezya’nın Sulawesi Adası’ndaki Maros mağaralarında

    duvara dayanan eller üzerine ağızla püskürtülen kırmızı boyayla oluşturulan çıkarmalar da sembolik

    sanatın çarpıcı örneklerinden sayılsa da,

    bunların 10.000 yıl öncesine ait olduğu

    düşünülmekteydi. Oysa bu çıkarmaların

    üzerindeki sarkıt benzeri çıkıntılardaki

    radyoaktif uranyumun bozunmasına

    dayalı bir teknikle yapılan yeni bir

    tarihlendirme, bunların 39.900 yıl önce

    yapıldığını gösterdi. Demek ki sanattan

    anlayan yalnızca Avrupalılar değilmiş!

  • Anıları yönetmek

    Beyinde anıların oluşumu, milyarlarca nöronun

    rol aldığı karmaşık ve büyüleyici bir süreç.

    Ancak bunların sağlamlığı ve güvenilirliği de

    aynı derecede karmaşık mekanizmaların

    etkisine bağlı. Anıların unutulması, hiç

    olmayanların “hatırlanması”, kimilerinin biçim

    değiştirmesi üzerine deyişler, atasözleri

    üretilmiş.

    Şimdilerdeyse bilimciler, belleğin fiziksel

    oluşumu ve yönetimiyle ilgili fiziksel

    mekanizmaları kavrayıp bunları manipüle

    etmeyi başardılar. Geçtiğimiz yıl bazı

    çalışmalarda güçlü lazer ışınları kullanılarak

    beyin hücrelerinin harekete geçirilmesiyle

    farelerin bazı anıları unutmalarının

    sağlanabileceği ya da bazı sahte anıların

    belleklerine yerlştirilebileceği gösterildi. 2014

    içindeyse araştırmacılar,farelerin anılarının

    duygusal içeriğinin iyiden kötüye ya da kötüden

    iyiye çevrilebildiğini gösterdiler . Örneğin beynine lazer ışığı uygulanan bir erkek fare, daha önce

    uğratıldığı bir şokla özdeşleştirdiği bir odayı, kendini çekici bir dişinin beklediği bir oda sanmaya başlamış.

    Araştırmacılar, bu ilerlemelere karşın, örneğin travma sonrası stres bozukluğu gibi bazı sinirsel ve

    psikolojik bozukluklarının anı yönetimi teknikleriyle tedavisinin henüz uzak bir hedef olduğunu

    belirtiyorlar.

    Yaşam için daha geniş bir alfabe

    İnsanın, hücrelerimizdeki kalıtım şifresi üzerindeki bilgisi geliştikçe, bu şifreyi oluşturan birimleri

    yönetebilmek yolundaki çabaları ürün vermeye başlamıştı. Çeşitli gruplar, DNA’nın çifte sarmal yapısını

    oluşturan dört temel baz ya da nükleotid (yalnızca guanin [G]ile bağlanabilen sitozin [C] ve yalnızca timin

    *T+ ile bağlanabilen adenin *A+) dışında doğal olmayan bazlar sentezlemişler, bunları test tüpleri içinde

    DNA sarmalına bağlamışlar, hatta bunların DNA polimeraz enzimiyle kopyalanmasını sağlamışlardı.

    Ancak yıl içinde California’da bir ekip, ilk kez olarak yapay X ve Y bazlarından oluşan bir çifti birbirine

    bağlayarak canlı bir organizmanın (Escherichia Coli bakterisi) kalıtım şifresine eklemeyi başardı. Bu ilave

    baz çifti henüz hücre çekirdeğinde herhangi bir şey kodlamıyor. Ancak,

    yöntem, potansiyel olarak DNA’da kodlanan 20 temel aminoasitin

    dışında doğal olmayanlarıında yapay bazlarca kodlanmasını sağlayarak

    bilimcilere yeni malzemeler ve ilaç üretiminde kullanılabilecek

    “ısmarlama proteinler ” geliştime olanağı sunuyor.

  • Mini uydular cep yakmıyor

    Geçtiğimiz yıllarda ünversite

    öğrencileri için bir hobi ya da eğitim

    aracı olarak geliştirilen ve “KüpUydu

    (CubeSat) diye adlandırılan mini

    uydular, 2014’te uzay sanyiinin

    gözdeleri haline geldiler. Sıradan

    malzemelerle kolaylıkla yapılabilen

    ve her bir yüzeyi 10 cm olan birer

    kutu biçimindeki bu uydulardan yıl

    içinde 75 tanesi, giderek

    karmaşıklaşan görevlerle uzaya

    gönderildi. Popülerleşmelerinin

    temel nedenlerinin başında ucuz

    maliyetleri geliyor. Fiyatları

    yüzmilyonlarca dolara kadar

    çıkabilen büyük uydulara kıyasla

    bunların ortalama fiyatı birkaç yüz

    bin doları aşmıyor. Bir başka avantaj da büyük uyduları taşıyan roketler e bunlardan da çok sayıda

    yerleştirilebilmesi, ya da Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan boşluğa bırakılabilmesi. Ayrıca, fırlatılış

    sırasındaki kazalar ya da görev sırasında meydana gelen aksaklıklar, düşük maliyetleri sayesinde fazla can

    yakmadığından, kısa sürede yenileri gönderilebiliyor. Küçük teleskoplarıyla aldıkları görüntülerin

    çözünürlüğü birkaç metrenin altına inemese de sık aralıklarla görüntü alabilmeleri özel sektörün ilgisini

    topluyor. Örneğin, bu uydulardan çok sayıda kullanan Planet Labs adlı şirket ormanların azalması,

    şehirleşme, nehir yataklarının değişmesi gibi olguların gözlenmesinde kullanılabilecek veriler toplayıp

    pazarlıyor. Bu uyduların gelecek modellerininse, birbirleriyle haberleşme içinde olup ekip çalışması

    yapabilecek, dolayısıyla daha geniş yelpazede ve daha duyarlı veriler derleyebilecek şekilde

    geliştirilmesine çalışılıyor.

    Raşit Gürdilek

    KAYNAKLAR:

    “2014: Breakthrough of the Year”, Science, 19 Aralık 2014

    ETİKETLER:

    Bilim, Rosetta, Philae, kuyrukluyıldız, robot, dinozor, kuş, gençlik, çip, diyabet, mağara, sembolik

    sanat,bellek, anı, DNA, nukleotid,uydu