391
T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI ÂŞIK YOKSUL DERVİŞİN ŞİİRLERİNDE DİNÎ-TASAVVÛFÎ UNSURLAR YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN Halil Eren YILDIRIM TEZ DANIŞMANI Yrd. Doç. Dr. Halil Altay GÖDE ISPARTA, 2007

YÜKSEK LİSANS TEZİ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR... · Kadirî silsiledir. Hak Halili, Bacım Sultan ve Kadir Ağa, Âşığımızın

  • Upload
    others

  • View
    19

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

T.C.

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ŞİİRLERİNDE DİNÎ-TASAVVÛFÎ

UNSURLAR YÜKSEK LİSANS TEZİ

HAZIRLAYAN

Halil Eren YILDIRIM

TEZ DANIŞMANI

Yrd. Doç. Dr. Halil Altay GÖDE

ISPARTA, 2007

ÖZET

ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ŞİİRLERİNDE DİNÎ-TASAVVÛFÎ UNSURLAR Halil Eren YILDIRIM

Süleyman Demirel Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Yüksek

Lisans Tezi, 387 sayfa, Eylül 2007. Danışman: Yrd. Doç. Dr. Halil Altay GÖDE Âşık Yoksul Derviş’in Şiirlerinde Dinî-Tasavvûfî Unsurlar adlı tezimizin amacı, âşık

edebiyatının yaşayan temsilcilerinden olan Şemsettin Kubat’ın şiirlerinde geçen dinî ve tasavvufî unsurları bulup açıklamaktır.

Çalışmamız; ön söz, giriş, on ana bölüm, kaynakça ve özgeçmişten oluşmaktadır. Giriş Bölümü, Âşığımızın hayatı, edebî şahsiyeti ve yaşadığı coğrafya hakkında bilgi

vermektedir. Birinci Bölümde, Allah kavramı incelenmektedir. Âşığımızın şiirlerinde, Allah’ın

(zatî, sübûtî) sıfatları, isimleri (Esma’ül Hüsna),şiirlerde en çok geçen unsurlardan biridir. İkinci Bölüm, peygamberlerdir. Yoksul Derviş’in şiirlerinde geçen peygamberlerin

hepsi Kur’an’da geçen peygamberlerdir. Peygamberler genellikle edebiyattaki bilinen özellikleriyle ve kıssalarıyla geçmektedir.

Üçüncü Bölüm, kutsal kitaplardır. Yoksul Derviş, şiirlerinde dört kutsal kitaba da yer vermiştir. Tevrat, Zebur, İncil ve Furkan (Kur’ân); birçok şiirde bu kitapların adları beraber geçerken, bazı şiirlerde ise Kuran ayrı olarak yer almıştır.

Dördüncü Bölüm, meleklerdir. Yoksul Derviş’in şiirlerinde melekler, daha çok nurdan yaratılmış melekler ve görevleri olan büyük melekler olarak iki şekilde karşımıza çıkmaktadır.

Beşinci Bölüm şiirlerde geçen ayet ve hadislerdir. Âşığımızın hafız olması şiirlerinde ayetlerin, hadislerin sıkça geçmesini sağlamıştır.

Altıncı Bölüm, Dinî Terimler ve Kavramlardır. Ahiretle, cennet ve cehennemle ilgili birçok dinî kavram, Âşığımızın şiirlerinde sıkça geçmektedir. Çalışmanın en kapsamlı bölümü de bu bölümdür.

Yedinci Bölüm ise, şiirlerde geçen tasavvufi terimler ve tasavvufî şahsiyetlerdir. Âşığımızın şiirlerinde birçok tasavvuf büyüğü geçmektedir.

Sekizinci Bölüm Hz. Ali ve Oniki İmamlar’dan oluşmaktadır. Hz. Ali, şiirlerde en çok geçen unsurdur.

Dokuzuncu Bölüm, Kerbela Olayı, Kerbela Şehitleridir. Kerbela Olayı şairimizi derinden üzen, yaralayan, acı bir olaydır, Bu olay ve bu olay da şehit olanlar başta Hz. Hüseyin olmak üzere tüm şehitler şiirlerde sıkça geçer.

Onuncu Bölüm, Karacalar Köyü, Hak Halili Dergâhı ve Âşığımızın bağlı olduğu Kadirî silsiledir. Hak Halili, Bacım Sultan ve Kadir Ağa, Âşığımızın bağlı olduğu silsilenin son halkalarıdır. Şiirlerde onlar da sıkçı geçmektedir.

En son kısım ise, çalışmamız sırasında istifade ettiğimiz eserlerden meydana getirdiğimiz kaynakça kısmından ve özgeçmişten oluşmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Âşık Edebiyatı, Dinî-Tasavvûfî Unsurlar, Allah, Ali,

Muhammed, Oniki İmamlar, Kerbela Olayı.

SUMMARY

RELİGİONS-MYSTİCAL COMPONENTS IN THE POEMS OF ÂŞIK

(WADDERING MINSTREL) POOR DERVISH. Halil Eren YILDIRIM

Süleyman Demirel University, Department of Turkish Language and Literature,

Thesis of the master, 383 pages, September 2007. Thesis Advisor: Associate Pr. Halil Altay GÖDE. Our Thesis called Religions-Mystical Components In The Poems Of Âşık Poor

Dervish, aims to find out and explain the religions-mystical element in the poems of Şemsettin Kubat who is the most important living representatives of literature of Âşık.

Our study is formed by preface, introduction, ten main parts, bibliography and a curriculum vitae (cv).

The introduction section gives informmation about our Âşık’s life, his literal personality and the places where he spent his life.

The First Section looks through the term “Allah” Allah’s features and names are the most widely used components in the poems of our Aşık.

The Second Part is named as “Prophets” All the prophets in Poor Dervish’s poems are the prophets in the Quran. They take part in his poems as their well-known features and stories.

The Third Section is Haly Books. Poor Dervish uses all the holy books in his poems.(Tevrat, Zebur, Bible, Quran) While the names of these holy books are used together in many of his poems, Quran is used separately in some of his poems.

The Fourth Section is named as “Angels” Angels in the poems of Poor Dervish, appear in the form of the angels created by light and the angels which have duties.

The Fifth Section is about ayahs(verses) and words of the Prophet Muhammed.(Hadis)

That our Âşık was a Hafız enables us to see these ayahs(verses) and Hadis a lot in his poems.

The Sixth Section is about religious terminology. A lot of terms, such as the Day of Judgement, heaven and hell appear in Our Âşık’s poems. The most capacity consists in the sixth section.

The Seventh Section is about the mystical terms and mystical personalities in the poems There are a lot of mystical personalities in our Âşık’s poems.

The Sixth Section is about Hz. Ali and Twelve İmams. Hz. Ali is the most important feature in the poems.

The Ninth Section is the Kerbela Event and the Martyrs of Kerbela The Kerbela Event is a poignant event which makes our poet feel very sad. This event and all the martyrs in this events, especially Hz. Hüseyin appear a lot in the poems.

The Tenth Section is about Karacalar Village, Dergah of Hak Halili and succession of Kadiri which our Aşık belonged to. Hak Halili, The Sultan Bacım and Kadir Ağa are the last successors of Kadiri which our Âşık belong to. These names appear a lot in the poems too.

The Final Section consists of the source section which we compiled from the sources we got during our study and bibliography.

Key Words: Âşık’s Literature, Religions-Mystical Components, Allah(God), Ali, Muhammed, Twelve İmams, Kerbela Event.

i

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER .....................................................................................................................................İ ÖN SÖZ .............................................................................................................................................IİV

GİRİŞ (1-38) I- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN HAYATI (1943- ) ..........................................................................1

A- ADI, DOĞUMU, ÇOCUKLUĞU ................................................................................................ 1 B- ÖĞRENİMİ .................................................................................................................................. 3 C- ŞİİRE BAŞLAYIŞI ...................................................................................................................... 6 D- MAHLASINI ALIŞI .................................................................................................................... 8 E- ETKİLENDİĞİ ÂŞIKLAR........................................................................................................... 9 F- ŞÂİR OLARAK TANINMASI................................................................................................... 11 G- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ETKİLERİ .................................................................................. 13 Ğ- ŞİİR HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ ..................................................................................... 13 H- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ALMIŞ OLDUĞU ÖDÜLLER................................................... 15 I- YOKSUL DERVİŞ HAKKINDA YAZILANLAR VE ŞİİRLERİNİN YAYINLANDIĞI YERLER ......................................................................................................................................... 22

II- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN YAŞADIĞI COĞRAFYA...........................................................27 A- EMİRDAĞ'IN TARİHÎ, COĞRAFÎ, SOSYAL VE KÜLTÜREL DURUMU ............................ 27 B- KARACALAR KÖYÜ............................................................................................................... 33

BİRİNCİ BÖLÜM (39-65) ALLAH ................................................................................................................................................39

Allah, Alîm, Basar, Cabbar, Gafir-üz Zenbî, Gaffar (Gafûr), Gani, Hâbir, Hakk, Hû, Hüdâ, Kâdir, Kahhar, Kerîm, Lem-Yezel, Mevlâ, Nur, Rabb, Rahman, Rahîm, Samed, Sem’i, Settar, Vâhid, Yâr (Canan), Yaradan, Yezdan (Sırr-ı Yezdan)

İKİNCİ BÖLÜM (66-104)

PEYGAMBERLER ............................................................................................................................66

Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyyup, Hz. Mûsa, Hz. Süleyman, Hz. Hızır, Hz. İlyas, Hz. Yunus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. Muhammet.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM (105-111) KİTAPLAR .......................................................................................................................................105

A- TEVRAT, ZEBUR, İNCİL, FURKAN, YÜZDÖRT KİTAP............................................... 105 B- KUR’AN-I KERİM (FURKAN) ............................................................................................ 108

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM (112-117) MELEKLER .....................................................................................................................................112

A- AZRAİL .................................................................................................................................. 115 B- CEBRAİL................................................................................................................................ 115 C- İSRAFİL ................................................................................................................................. 116 Ç- MİKAİL .................................................................................................................................. 117

BEŞİNCİ BÖLÜM (118-136) ÂYETLER, SÛRELER, HADİSLER..............................................................................................118

A- ÂYETLER .............................................................................................................................. 118 Ahsen-i Takvîm, Alemle hül beyan ayeti, Alleme’l-Esma, “Bilenle bilmeyen

bir olur mu hiç?”, Bismillah ayeti, Ela lağnetullahi alez zalimin, Elif, Eşref-i Mahluk,

ii

Ev etna farkına varan insandır, Fukarâ-yı Sâbirîn, Fağlemenne Hu, La ilahe ilallah, Merecel bahreyni yelte gıyan ayeti ve lülü-i mercan, Nun dan gelir nuna gider, “Oku” emri, Rahmetten’lil Âlemin, Sırât-ı Müstekîm, Şehitlere verilen müjde, Şına gelir şına gider, Tevella ve Teberra Ayeti, Tevekkeltütealallah, Vallahü alîmün Habîr, Velibasüttekva zalike hayran.

B- SÛRELER ............................................................................................................................... 127 Fatiha Suresi, Al-i İmran Suresi’nde geçen Yedullah ifadesi, Taha Suresi, Nur

Suresi, Ahzab Suresi, Yasin Suresi, Rahman Suresi, Heleta Suresi, Kevser Suresi, İhlâs Suresi, Amentü Duası.

C- HADİSLER............................................................................................................................. 134 “Cennet anaların ayağının altındadır.”, “Hubbü’l-Vatan, Mine’l-İman”, “İlim

müminin kaybettiği malıdır, onu Çin’de bile olsa bulup alın.”, Kadın Hakları, “Kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için istemeyen bizden değildir.”, “Kıyamet kopsa dahi elinizdeki fidanı dikin.”, “Kim ahiret gününe ve Allah’a inanıyorsa, misafirine ikram etsin”, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın”, “Komşusu aç iken, kendisi tok yatan bizden değildir.”, “Levlake levlak, Halaktül Eflak”, “Mümin Mümin’in kardeşidir.”, “Temizlik imanın yarısıdır.”

ALTINCI BÖLÜM (137-209) DİNÎ TERİMLER VE KAVRAMLAR...........................................................................................137

A- AHİRET İLE İLGİLİ MEFHUMLAR................................................................................. 137 Ahiret, Ecel, Kabir, Kıyâmet, Mahşer, Sırat.

B- CENNET VE CENNET VARLIKLARI ............................................................................... 146 Cennet, Huri ve Gılman Melekleri.

C- CEHENNEM .......................................................................................................................... 155 Cehennem (Yedi Tamu).

Ç- DİĞER İTİKADÎ MEFHUMLAR ........................................................................................ 157 Cin, Elest Bezmi ve Ezel, Hak-Batıl, Kalû Belâ, Kevn-i Mekan, Levh-i

Kalem, Levh-i Mahfuz, Levh-i Kalem, Levh-i Mahfuz, Şeytan. D- DİN İLE İLGİLİ MEFHUMLAR ......................................................................................... 165

Din, İslâmiyet, Îman, Dinsiz, Îmansız, Günahkâr, Gaflet, Gâfil, İnkâr, Münkir, Münâfık, Kâfir, Kul, Mümin-Müslüman, Ümmet.

E- İBADET İLE İLGİLİ KAVRAMLAR.................................................................................. 193 Cami Mescid, Ezan, Abdest, Dua, Farz Ve Sünnet, Günah, Hac, Hacı, Haram,

Kâbe, Kıble, Kıyam, Namaz (Salât, Övme), Oruç, Secde. YEDİNCİ BÖLÜM (210-264)

TASAVVUFÎ TERİMLER VE TASAVVUFÎ ŞAHSİYETLER...................................................210 A- TASAVVUFÎ TERİMLER .................................................................................................... 210

Derviş, Dergâh, Dört Kapı (Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat), Kırk Makam, Dünya, Ehl-i Beyt (Ehl-i Iyal), Ehl-i Abâ (Ehlü’l-Aba), Erenler (Ermişler), Evliya, Mürşit, Nefis (Nefs), Pîr, Üçler Yediler Kırklar, Zikir.

B- TASAVVUFİ ŞAHSİYETLER, EVLİYALAR .................................................................... 236

Abdülkadir Gilânî, Ahmed Yesevî, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Mevlâna Celâleddin-i Rumî, Veysel Karanî, Yunus Emre.

SEKİZİNCİ BÖLÜM (265-309) HZ. ALİ VE ONİKİ İMAMLAR.....................................................................................................265

A- HZ. ALİ ................................................................................................................................... 265

iii

B- ON İKİ İMAMLAR................................................................................................................ 285

1. İmam Ali (598–661), 2. İmam Hasan (624–671), 3. İmam Hüseyin (625–682), 4. İmam Zeynel –Âbidin (658–714), 5.İmam Muhammed Bakır (676-735), 6. İmam Ca’fer Sâdık (699–765), 7. İmam Musa Kazım (745–799), 8. İmam Ali Rıza (770-818), 9. İmam Muhammed Taki (810–835), 10. İmam Ali Naki (829–868), 11. İmam Hasan Askeri (846–873), 12. İmam Muhammed Mehdi (868-…)

DOKUZUNCU BÖLÜM (310-353) KERBELÂ OLAYI VE KERBELÂ ŞEHİTLERİ .........................................................................310

A- KERBELÂ OLAYI ................................................................................................................ 310 B- KERBELA ŞEHİTLERİ........................................................................................................ 324

(Yetmiş İki Server, Yirmi Dört Bacı, On Dört Masum, Ümmü Gülsüm, Rükeyya ve Zeynep (Sıttı Zeynep), Şehrüban (Şehrüban Ana), Sakine, Pakize, Atike, Fazıl İle Abbas, Selman-ı Farisî (Selman-ı Pak), Kasım Ve Leyla (Kerbela’da Kıyılan Nikâh), Haşim Vakkas, Ali Ekber, Abdullah (Ali Esger, Asgar), Zeynel Abidin, Müslim Bin Ukeyil, Hani Bin Urve, Hurr Bin Yezit (Hür Gazi, Hurra Gazi), Hurr Bin Yezit’in Kardeşi Nisap, Hürr Gazi’nin Oğlu Ali Ve Oğlunun Kölesi Urve (Urve Kıra, Arva), Vahabi Kalbî, Abdullah Bin Müslim, Abdullah İbni Amr (Amir), Abdurrahman Gaffar, Abis Ve Kölesi, Amri Nashi, Şimir (Lanet Şimir), Avni İbni Cafer Tayyar, Beşiril Hatramı, Ebul Harisoğlu Seyit, Esat Şamı, Esatoğlu Habip, Esatoğlu Müslüm, Gaffaroğlu Cabir, Halit, Halit-i Saydavi, İbni Abdurrahman, Kesir Ensaroğlu Yahya Ve Oğlu Korta Ensaroğlu, Mahmut Bin Abdullah, Malik Bin Abdullah, Nafi İbni Beceli, Sümame Saydavi (Sayit), Zübeyir Bin Gayın Ve Büheyir, Şabibi Şakiri, Tımah Bin Adiyyi, Vahap Bin Abdullah.)

C- YEZİT ..................................................................................................................................... 348 ONUNCU BÖLÜM (354-376)

KARACALAR KÖYÜ, HAK HALÎLÎ DERGÂHI .......................................................................354 A- ŞEYH HACI HALİL EFENDİ (HAK HALÎLÎ) (1826–1907) ............................................. 354 B- BACIM SULTAN (ZEHRA ŞAHBAZ) (1893–1965) ........................................................... 363 C- KADİR AĞA (KADİR ŞAHBAZ) (1922-1997) .................................................................... 369

SONUÇ ..............................................................................................................................................377 KAYNAKÇA.....................................................................................................................................379 ÖZ GEÇMİŞ .....................................................................................................................................381

iv

ÖN SÖZ

Türk milleti, geçmişi milattan önceki yüzyıllara dayanan ve varlığını yirmi

birinci yüzyıla kadar devam ettirmiş büyük milletlerden biridir. Bu uzun tarih

sürecinde Türkler, Ortaasya’dan Anadolu’ya ve diğer coğrafyalara yayılmış,

yayılırken de diğer milletlerle kültür alış verişinde bulunmuştur. Bu kültür alış verişi,

Türk kültürünü zenginleştirmiştir.

Türk kültürünün ve onun taşıyıcısı olan Türk Edebiyatı’nın, aslına en çok

bağlı kalan, Orta Asya’dan günümüze kadar aşırı bir değişime uğramadan gelen kolu

ise Halk Edebiyatı’dır. Halk Edebiyatı, halkın kullandığı sâde dille asırlar boyu

masallar, efsâneler, fıkralar, destanlar, halk hikayeleri, atasözleri, deyimler vb.

ürünler ortaya çıkarmıştır. Halk Edebiyatı’nın bir kolu olan Âşık Edebiyatı’nı vücûda

getiren âşıklar da her zaman halktan kişiler olmuş ve halkın anlayacağı aşk, tabiat,

sevgi, din ve tasavvuf gibi konuları yalın bir Türkçeyle terennüm etmişlerdir. Ahmet

Yesevîler, Yunus Emreler, Karacaoğlanlar, Âşık Ömerler, Erzurumlu Emrahlar,

Gevheriler, Âşık Veyseller, halk edebiyatının âşıklık silsilesini devam ettirmişlerdir.

İşte bu silsilenin yirmi birinci yüzyıldaki bir halkası da Afyon-Emirdağlı Âşık

Yoksul Derviş’tir (Şemsettin Kubat).

Çalışmamıza konu olan, Âşık Yoksul Derviş’in, sayıları bini aşkın şiirlerini

okurken bazen Yunus’u, bazen Karacaoğlan’ı, bazen de Âşık Veysel’i okur gibi

olduk, çünkü Âşığımız da o geleneğin bir halkasıdır.

Âşık Yoksul Derviş’in şiirlerinde öncelikle engin bir insan sevgisi vardır,

aynı Yunus Emre gibi. Zâten Âşığımız, Yunus Emre’den çok etkilenmiş, yedinci

kitabının adını da “Yunusça Şiirler” koymuştur.

“Âşık Yoksul Derviş’in Şiirlerinde Dinî-Tasavvûfî Unsurlar” adlı bu

çalışmamızla, Âşık Edebiyatı’nın yaşayan temsilcilerinden olan Şemsettin Kubat’ın

şiirlerinde geçen dinî ve tasavvûfî unsurları bulup açıklamayı hedefledik.

Çalışmamız; ön söz, giriş, on ana bölüm, kaynakça ve özgeçmişten oluştu.

v

Giriş Bölümünde, Âşığımızın hayatı, edebî şahsiyeti ve yaşadığı coğrafya

hakkında bilgi verdik. Bu bölümde, daha önce Âşık hakkında bitirme tezi yapan

Firdevs Özkan’ın tezinden istifâde ettik.

Birinci Bölümde, Allah kavramını inceledik. Âşığımızın şiirlerinde, Allah’ın

(zatî, sübûtî) sıfatları, isimleri (Esma’ül-Hüsna), şiirlerde en çok geçen unsurdur.

İkinci Bölümde, şiirlerde geçen peygamber kıssalarını inceledik. Yoksul

Derviş’in şiirlerinde geçen peygamberlerin hepsi Kur’an’da geçen peygamberlerdir.

Peygamberler genellikle edebiyattaki bilinen özellikleriyle ve kıssalarıyla şiirlerde

geçmektedir. En çok geçen peygamber, Hz. Muhammet’tir.

Üçüncü Bölüm, kutsal kitaplardır. Yoksul Derviş, şiirlerinde dört kutsal

kitaba da yer vermiştir. Tevrat, Zebur, İncil ve Furkan (Kur’ân). Birçok şiirde bu

kitapların adları beraber geçerken, bazı şiirlerde ise Kur’an ayrı olarak yer almıştır.

Dördüncü Bölüm, meleklerdir. Yoksul Derviş’in şiirlerinde melekler, daha

çok nurdan yaratılmış melekler ve görevleri olan büyük melekler olarak iki şekilde

karşımıza çıkmaktadır.

Beşinci Bölüm şiirlerde geçen âyet ve hadislerdir. Âşığımızın hâfız olması

sebebiyle şiirlerde âyet ve hadisler sıkça geçmiştir.

Altıncı Bölüm, dinî terimler ve kavramlardır. Ahiretle ilgili birçok dinî

kavram, Âşığımızın şiirlerinde sıkça geçmektedir. Çalışmanın en kapsamlı bölümü

de bu bölümdür.

Yedinci Bölüm ise, şiirlerde geçen tasavvûfî terimler ve tasavvûfî

şahsiyetlerdir. Âşığımızın şiirlerinde birçok tasavvuf büyüğü geçmektedir.

Sekizinci Bölüm Hz. Ali ve Oniki İmamlar’dan oluşmaktadır. Hz. Ali,

şiirlerde en çok geçen ikinci unsurdur.

Dokuzuncu Bölüm, Kerbela Olayı ve Kerbela Şehitleridir. Kerbela Olayı

şairimizi derinden üzen, yaralayan, acı bir olaydır, Bu olay ve bu olayda tüm şehit

olanlar, başta Hz. Hüseyin olmak üzere, şiirlerde sıkça geçer.

vi

Onuncu Bölüm, Karacalar Köyü, Hak Halîlî Dergâhı ve Âşığımızın bağlı

olduğu Kadirî silsiledir. Hak Halîlî, Bacım Sultan ve Kadir Ağa, Âşığımızın bağlı

olduğu silsilenin son halkalarıdır. Şiirlerde onlar da sıkçı geçmektedir.

En son kısım ise, çalışmamız sırasında istifade ettiğimiz eserlerden meydana

getirdiğimiz kaynakça kısmından ve özgeçmişten oluştu.

Âşığın 12 kitabını tezimizde esas aldık. Çalışmamız esnasında mısraların ya

da dörtlüklerin kitaplarda geçtikleri yerleri belirtmek için şiir kitaplarını yayınlanış

tarihine göre sıraladık ve Kitap numarası/ o kitapta geçtiği sayfa numarası/ sayfada

kaçıncı dörtlük olduğunu aralarına taksim koyarak belirttik.

Örneğin 6/75/3: Nefeslerin Özü adlı kitabın yetmiş beşinci sayfasının, üçüncü

dörtlüğü. Kitapları yayınlanış tarihine göre şöyle sıraladık.

1- Kerbela Çölünde Kanlı Şüheda Gülşeni,

2- Gönülden Sesler,

3- Aşkın Dizileri,

4- Yüzbin Oldu Yarelerim,

5- Dost İline Götür Beni,

6- Nefeslerin Özü,

7- Yunusça Şiirler,

8- Deyişlerin Dilinden,

9- Güzelleme Şiirler,

10- Sevgi Yolunda,

11- Destanlarım,

12- Türkülerin Dili,

Beni bu çalışmaya yönlendiren ve çalışmamın her safhasında yardımlarını

esirgemeyen danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Halil Altay GÖDE’ye ve hocam Yrd.

Doç. Dr. Mehmet ÖZÇELİK’e teşekkürü bir borç bilirim.

1

GİRİŞ

I- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN HAYATI (1943- )

A- ADI, DOĞUMU, ÇOCUKLUĞU

Esas adı Şemsettin Kubat olan Âşık Yoksul Derviş, Afyon ili, Emirdağ

ilçesinin Karacalar köyünde doğmuştur. Babasının adı Seydi, annesinin adı

Hatice’dir.

Kubat kelimesi, kaba, kuvvetli, kaba konuşan ve boyca görünüş itibariyle

kuvvetli, iri kişi demektir.1 Âşığımızın dedesi iri yapılı bir insanmış, sessiz bir

şekilde konuşsa bile sesi, ilerilerden duyulurmuş, bu sebeple ona “Kubat” denilmiş,

soyadı alınırken de aile bu lakabı soyadı olarak almış.

Âşığımızın çocukluğu 12–13 yaşlarına kadar doğduğu köy olan Karacalar’da

geçer. Bu çevrede yetişen diğer insanlar gibi o da çocukluğunu davar güderek, çift

sürerek ve baba mesleği olan rençberlik gibi işlerle uğraşarak geçirmiştir. Henüz 14

yaşında iken babasını kaybeden âşığımız yetim kalmıştır.

Yoksul Derviş “Hayatımdan” isimli şiirinde kendisini bizlere şöyle tanıtır:

HAYATIMDAN

Yedi nüfusum var beşi de çocuk,

Hayatımı özetleyim kısacık,

Biri ortaokulda biri ufacık,

Hayatımı özetleyim kısacık.

İsmimi sorarsan Şemsettin KUBAT,

Adana, Bahçe’de tutmuşum nöbet,

Sene altmış dörttür hemi de Şubat,

Hayatımı özetleyim kısacık.

1 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 10. Baskı, Ankara 2005.

2

Askerlik hizmetin Denizli, Maraş,

Dayım rençberlikte tutmuşuz güreş,

İşte, böyle geçti otuz altı yaş,

Hayatımı özetleyim kısacık.

Doğum, bin dokuz yüz kırk üç doğumlu,

Dayım hakikate gerçek bağımlı,

Birlik, barış yollarına eğimli,

Hayatımı özetleyim kısacık.

Bin dokuz yüz elli altı yılıydı,

Benim de mekânım İstanbul idi,

Durduğu yer, Eyüp Sultan Dörtyol’du

Hayatını özetleyim kısacık.

Askerlik bitip de terhis olanda,

Bin dokuz yüz altmış altı yılında,

Mekân tuttuk Karacalar ilinde,

Hayatımı özetleyim kısacık.

Sizlere hatıram sazımdan başka,

Bir hediyem yoktur sözümden başka,

Hatalı görmedim sözümden başka,

Hayatımı özetleyim kısacık.

3

Dörtyol İstanbul’un orda okudum,

Hemi fabrikada kumaş dokudum,

Yoksul Derviş velhasılı yok oldum,

Hayatımı özetleyim kısacık. (Gönülden Sesler 1)

Şiirin birinci dörtlüğünde de görüldüğü gibi Yoksul Derviş, beş çocuk

babasıdır. Âşık, şiirinde askere gidişini, doğum tarihini, İstanbul’da kalışını ve tekrar

Karacalar’a dönüşünü güzel bir üslûpla anlatmaktadır.

B- ÖĞRENİMİ

1940’lı, 1950’li, yıllarda köylerde okuma yazmayı öğreten, eğitmen denilen

eğitimciler vardı, Karacalar Köyü’nde de durum böyledir, Eğitmen Kâmil Hoca

halka okuma-yazma öğretiyordu. Yine bu yıllarda okula gönderme mecburiyeti

olmadığından kız çocuklarının okula gönderilmediği gibi, bazı aileler de erkek

çocuklar da evdeki işlere yardımcı olacakları gerekçesiyle okula gönderilmiyordu.

Bir gün Eğitmen Kâmil, Âşığımızın babasına “Artık Şemsettin’in yaşı büyüdü. Ben

onu okula alacağım.” der. Bunun üzerine Âşığımızın babası “Hoca, öbürü okuyor.

Bunu da elimden alırsan ben yalnız kalırım.” deyip, Âşığımızı okula gitmekten

alıkoyar.

Kısaca Şemsettin Kubat, ağabeyinin okuyor olması ve kız kardeşlerinin

babasına yardım edemeyeceği gerekçesiyle okula gönderilmez. Fakat babası,

Şemsettin’e eski yazıyı öğretmiştir. Âşığımız daha sonra Karacalar’da bulunan

Hasan Hoca ve Hafız Mustafa’dan Kur’ân dersi almaya başlar. Ardından Karacalar’a

yakın olan Vaysal Köyü’nden Namık Şener Hoca’da okumaya başlar. Emirdağ

Kur’ân Kursu’nda Namık Hoca’dan ders alır. Kısa bir süre sonra bu kurs kapatılır.

Kursun kapatılmasıyla Âşığımız öğrenim konusunda kendini yeterli hissetmeyip,

tıpkı yeni yazı okuyan talebelerin aldığı diploma gibi bir belge almayı kafasına

koymuştur. Henüz 13 yaşında iken bu derece ileriyi düşünen Âşığımız, babasından

habersiz Emirdağ’dan kaçar ama beş parasız kalır. Dede yadigârı bir Kur’an’ı satar

ve kendisine yol parası edinir. Eskişehir’den İstanbul’a gidecek olan kara trene kaçak

olarak biner. Parasızlığa, açlığa okuma uğruna dayanır. Tren, İstanbul’a yaklaştığı

4

sırada içeriye giren iri yarı bir adam onun trene kaçak bindiğini anlar ve dövmek

ister. Gerçeği olduğu gibi bu adama anlatınca adam Âşığımıza acır ve ona para verir.

Âşığımız okumak uğruna ailesine bile haber vermeden Emirdağ’dan

kaçmıştır. Ancak kaçmakla ve İstanbul’a gitmekle her şey halledilmiş değildir.

Parasızlığının yanı sıra yol iz bilmeyen Âşığımızın tek güvencesi İstanbul’daki dayısı

Halil Arcan’dır. Şemsettin Kubat, İstanbul’a ulaşır ve dayısını bulmak için pek çok

güçlük çeker. Vapura binip Sirkeci’de iner, oradan da dayısının çalıştığı

Süleymaniye Kütüphanesi’nin yolunu tutar. Kütüphaneyi bulur bulmasına lâkin bir

önceki gün dayısı buradan ayrılıp Millet Kütüphanesi’ne gitmiştir. Bu kez de Millet

Kütüphanesi’ni aramaya başlar. Kendine verilen adresi bulmaya çalışır. Yeni yazının

ancak büyük harflerle yazılmış şeklini okuyabilmektedir. Karşısında öğendere gibi

yazılı olan “T.C. Millet Kütüphanesi” levhasını görünce bütün yorgunluğunu unutur.

Bilhassa dayısını bulduktan sonra asıl problemler başlar. Dayısı niye geldiğini

sormuştur. Okumaya geldiğini söyleyince, Âşığımıza “Ben seni okutamam. Gidip

babanın işini tutacaksın.” der. Tabii ki bu cevabı alınca şaşırır. Oysa dayısı tahsil

görmüş kütüphane memurudur. Biraz temkinli davranır ve dayısını razı eder. Dayısı

ile birlikte Pendik’ten Anadolu Yakası’na geçerler. Burada Yakacık’a çok yakın olan

Soğanlı Köyü’nde, Emirdağ’ın Karacalar Köyü’nden gitme “Kötü Ahmet” adıyla

anılan hemşerilerinin yanına giderler. Şemsettin Kubat’ın hemşehrisi vasıtasıyla bir

dokuma fabrikasında çalışmaya başlar. Bunu bir şiirinde kendi ifadesiyle görmek

daha uygun olacaktır:

“Dörtyol İstanbul’un orda okudum,

Hemi fabrikada kumaş dokudum,

Yoksul Derviş velhasılı yok oldum,

Hayatımı özetleyim kısacık.” (2/5/8)

Okumak, tahsilli bir kişi olmak hayalleriyle gurbet ellere gidip de dokuma

fabrikasında çalışmak Yoksul Derviş’in içine sinmez. Durumu hemşehrisi Ahmet

Bey’e anlatır. O da, Yoksul Derviş’e yardımcı olması için, İstanbul’da dokuma

farikasında ustabaşı olarak çalışan bir arkadaşına mektup yazar. Bu arada Âşık yine

de İstanbul’da ne kadar cam, ayakkabı, demir-döküm fabrikası varsa hepsini bir bir

dolaşır, iş arar. Lâkin Yoksul’u “Çocuk mu avutacağız.”diye işe almazlar. Mevzu

5

bahis olan mektubu alan Yoksul Derviş, İstanbul’da Cami Kışlası’nın çok yakınında

bulunan bir başka dokuma fabrikasına gider. Mektup işe yarar ve Yoksul, fabrikada

çalışmaya başlar. Bu arada boş durmayıp çalıştığı yere yakın olan bir medreseye

gider, tahsil görmek istediğini belirtir. Medreseyi kuran Hacı Fahri Kığılı adındaki

Kur’ân Kursu hocası, Yoksul’un medreseye kaydını yapar. Nihâyetinde Şemsettin

Kubat’a Arabîyat’a çalışması, hafızlığı bitirmesi ve bir diploma alarak, tahsilli bir

kişi olabilmesi için büyük bir fırsat doğmuştur. Böylece hafızlığı bitirir ve 1957

yılında uğrunda pek çok şeye katlandığı diplomasına kavuşur.

Hulâsa edersek Yoksul Derviş, iki yıl köyünde, iki yıl Emirdağ’da, iki yıl da

İstanbul’da çeşitli hocalardan dini dersler almıştır.

Diplomasını aldıktan sonra öğrenir ki babası vefat etmiştir. Köye dönmek

zorunda kalır. Oysa Yoksul Derviş Arabîyat okumayı ve daha da yükselmeyi

planlamıştır. Lâkin eldeki hesap çarşıya uymaz. Bundan başka, Latin Alfabesi’yle

okuma-yazmayı askerde öğrenmiştir. Kutsal kitabımız Kurân’ın tamamını ezbere

bilir. Kendi kendini yetiştirmeye çalışır. Osmanlı Türkçesi ile Türkiye Türkçesi’nin

yanı sıra kısmen Arapça ve Farsça bilmektedir.

Şemsettin Kubat, 1962 yılında evlenmiştir. Bir sene sonra yani 1963 yılında

askerlik görevine Denizli’de başlar. 1966 yılında, Maraş’ta askerliğini bitirerek

köyüne döner. Hâla Emirdağ ilçesi, Karacalar Köyü’nde yaşayan Şemsettin Kubat,

evli ve beş çocuk babasıdır.

Yoksul Derviş, halk âşığı olmasının yanı sıra askerlik dönüşünden itibaren önce

kendi mahallesinde olan Kubatlar Camii’nde sonra da Türbe Camii’nde fahri olarak

imamlık yapar. Halen bu görevine Türbe Camiî’nde devam etmektedir.

“Hayat beni yükleyince sırtına

İstemeden uydum onun şatına

Esti deli gönül oldu fırtına

Yoramadım anacığım ağlama” 12/169/1

6

C- ŞİİRE BAŞLAYIŞI

İçimizden biri, büyük bir cevher olan Yoksul Derviş, bizi bizim dilimizle

anlatmaya 11–12 yaşlarında başlamıştır. Bize bizden mesajları Mevlânâ hoşgörüsü,

Yunus sevgisiyle vermeye çalışmıştır.

Şemsettin Kubat, askerlik dönüşünde, şiirlerini sazla söylemeye başlar.

Bilindiği gibi âşıklığın temel şartları; rüya görmek, rüyasında bâde içmek, saz

çalmak ve gurbete çıkmaktır. Âşığımıza şiir yazmaya nasıl başladığı yâni rüya görüp

görmediği, bâde içip içmediği sorulunca, “Bunu söylersem hata yaparım.” şeklinde

bir cevap vermektedir. Demek oluyor ki, bu da âşıklık geleneğine has bir sırdır. Şiir

yazmadan önce bir ilham geliyor ve insanda manevî bir şeyler oluşuyor. Âşığımızın

bir dergâha bağlı olması kendisine en büyük ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca Yoksul

Derviş’e, babasının vefatından sonra eline geçen “Yunus Emre Divanı” da rehberlik

etmiştir. Yoksul Derviş bu divanı okuyarak şiir yazma yeteneğini geliştirir.

Âşığımızın bağlı olduğu dergâhtan söz edecek olursak, dergâhında kurucusu

olan Hak Halîlî Hazretleri, Karacalar Köyü'ne gelerek 800 kişilik bir medrese kurar,

Medresenin haricinde Kadirî dergâhını da kurar. Yoksul Derviş, Kadirî Tarikâtına

mensuptur. Bu tarikat ilk olarak Abdülkadir-i Geylanî tarafından kurulmuştur.

Bu dergâhın Hüseynî kolu hâlen çalışmaktadır. Hak Halîlî Hazretleri’nin

Karacalar'a geldiği sırada Yoksul Derviş'in dedesi de Sivrihisar’dan Karacalar

Köyü'ne yeni gelmiştir. Yunus'un da Sivrihisarlı olduğu düşünüldüğünde Âşık

üzerindeki Yunus etkisinin sebebi kendiliğinden ortaya çıkar. Yoksul'un dedesi, iki

oğlunu da şıhı bırakmamaları için sıkı sıkı tembihler, onlara vasiyette bulunur.

Dedesinden sonra Yoksul'un babası Seydi, 12–13 yaşlarında Hak Halîlî Hazretleri'ne

intisap eder. Bundan sonra da Yoksul Derviş, tıpkı babası gibi 12–13 yaşlarında

dergâha intisap eder. Dergâhı da manevi bir üniversite, okul, ilâhi bir ilham kaynağı

olarak görür. Bu dergâhtan nasibini almak için küçük yaşlarda dergâha hizmet

etmeye başlamıştır.

Karacalar Köyü'ndeki Kadirî Tarikâtının Hüseynî kolunu Hak Halîlî

Hazretleri (1826–1907) kurmuştur. Hak Halîlî Hazretleri'nin dedesi, Kerbela

olayından sonra neslinden kalanlarıyla Yemen'e kaçar. Yemen'den Horasan'a,

Horasan'dan Yozgat'a, Yozgat'tan da Emirdağ'ın Dereköy'üne gelir. Hak Halîlî

7

Hazretleri de Dereköy'den 12 yaşında ayrılıp 3 yıl Bolvadin'de, 7 yıl Konya'da, 13

yılda İstanbul'da tahsil görür. Ardından Mısır'a Camiü'l Ezher'e gidip baş müderri

olur. Bir müddet sonra İstanbul'a gelir ve Padişah tarafından Şeyhülislam düzeyinde

bir göreve tayin edilir. Ancak bir müddet sonra Şam'a sürgün edilir. Bunu duyan

Arabistan ülkesinde ki âlimler, ulemâlar onu karşılamaya çıkarlar. Herkez kendi

evine götürmek ister.

Mevlevî dergâhının şıhı olan Şeyh Muhammed Hani,”O ancak dergâha

yakışır.” deyip, dergâha götürür. Hani'nin kızı Emine ile evlenir. Hani, dergâhtan

çekilir. Böylece Hak Halîlî Hazretler Mevleviliğin yedinci postnişinliğini yapar.

Şam'da bir Osmanlı paşası “Cemal Paşa” gördüğü bir rüyayı kimseye tâbir ettiremez.

Bazı erenler bu rüyayı ancak Türkmen Hak Halîlî Hazretleri'nin tâbir edebileceğini

söylerler. Hak Halîlî Hazretleri ise, “Rüyayı Allah için söylersem siz beni

azledersiniz (sürgün edersiniz). Senin için söylersem Allah beni azleder.” der.

Rüyanın gerçeğini anlatınca Paşa'nın işine gelmeyerek, Hak Halîlî Hazretleri'ni

Trablusgarp'a sürgün eder. Daha sonra Bursa'ya, Bursa'dan da Sivrihisar'a sürgün

edilir. Hak Halîlî Hazretleri'nin kardeşi Hasan Hoca, Karacalar'a yerleşmiştir.

Hak Halîlî Hazretleri'ni Sivrihisar'da gören Dereköylüler kardeşine haber

verip, onu Karacalar'a getirirler. 60 yaşında iken 1886'da Karacalar'a gelen Hak

Halîlî Hazretleri köyün merkezine 800 kişilik bir medrese kurar daha sonra

Karacalar'da ki halkın ruhunu Mevlevîlik ve Nakşibendilik'in uygun gitmeyeceğini,

düşünüp burada bir Kadirî dergâhı açmıştır. Daha önce Şam'da iken Mevlevî

dergâhına gidip neden burada Kadirî Dergâhı açmıştır diye düşünebilir. Ancak Hak

Halîlî Hazretleri, Âşıktan öğrendiğimize göre Şam'da dergâhlara giderek Şıh

Abdullah'tan ders alır. Şıh Abdullah, pîri Mekke'ye gönderir. Burada üç kez kırk gün

halvette kalır. Sonra da Halil Paşa isimli bir erenden ders alır. Halvetin sonunda Halil

Paşa'nın derecesine erişemediğini söyler. Bunun üzerine Hak Halîlî Hazretleri'ni

yanına alan Halil Paşa, Hz. Muhammet'in kapısına Ravza-i Mutahhara'da iki rekât

namaz kılmaya götürür. Halil Paşa ile murakabeye varır. Peygamber tarafından, Hak

Halîlî Hazretleri'ne Kadirî olacağına dair işaret edilir. İşte bu sebeple Hak Halîlî

Hazretleri Kadirî Dergâhını açmıştır. Daha önce Mevlevi dergâhlarında ders alması

dolayısıyla da Hak Halîlî Hazretleri'nin yolundan gidenler Mevlevîler'e derin bir

sevgi duyarlar. Hak Halîlî Hazretleri'nin vefatından sonra yerine kızı Bacı Sultan

8

geçmiştir. Bacı Sultan'dan da oğlu Kadir Ağa dergâhı yürütme görevini üstlenir.

1997 yılında Kadir Ağa'nın vefâtı üzerine Karacalar Köyünde bulunan Kadirî

Tarikatına bağlı Hüseynî Kolunun başına ailesinin aldığı bir kararla, dergâhı

Avrupa'dan yürütmek üzere de oğlu Nurettin Şahbaz ve Karacalar'dan yürütmek

üzere de Nurettin Şahbaz getirilmiştir.

Günümüzde “Türbe Camiî” adıyla anılan dergâhın bu camiinde Yoksul

Derviş, daha önce de belirttiğimiz gibi, fahri olarak imamlık yapmaktadır. Şiirlerinde

gerek Hak Halîlî Hazretleri, gerek Bacı Sultan ve gerekse Kadir Ağa'yı saygıyla yâd

eder.

D- MAHLASINI ALIŞI

11–12 yaşlarında şiir yazmaya başlayan Âşığımızın önceleri kendisine ait bir

mahlası yoktu. Aşırı derecede Yunus Emre hayranlığı bulunan Âşığımız, sözlerinin

arkasına hep Yunus Emre diye yazıyordu. Şemsettin Kubat'ın eşi, aynı zamanda

amcasının kızı olan Fadime Kubat, Âşığımızın bir mahlası olmasında en büyük

yardımı yapmıştır. Fadime Kubat'ın “Her âşığın bir mahlası, bir takma adı var. Sen

de kendine bir isim koy, değilse senin sözlerin Yunus diye veya bir başkası diye

okunur ve bir başkasına mâl olur.” demesi üzerine Âşığımız, “Yoksul Derviş”

mahlasını alır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Yunus Emre hayranlığı olan Şemsettin

Kubat'ın yayınlanan şiir kitaplarından birinin adı “Yunusca” dır.

Kubat'ın şiirleri daha çok dinî-tasavvûfî ağırlıklıdır. Bu sebeple çevresi,

Âşığımıza “Derviş” adını vermiştir. Âşık, Yunus Emre'ye ait olan;

“Dervişilik eydür bana

Sen derviş olamazsın

Nice diyeyim sana

Sen derviş olamazsın

Derviş gönlü hoş gerek

Gözü dolu yaş gerek

Koyundan yavaş gerek

9

Sen derviş olamazsın” şiirinden etkilenerek kendi kendine “Sen derviş bile

olamazsın, dervişlikten de yoksulsun. Her şeyden yoksulsun. Zaten bizim böyle

konuşmalarımız da hanımımla dövüşmelerimizde oluyordu. “Sen Avrupa'ya

gitmedin eller gibi. Bir şey kazanmadın da her şeyden yoksulsun gibi.” Yahu benim

adım zaten “Yoksul” dedim. Yani yoksul başladı, çevre de bana “Derviş” dediği için

“Yoksul Derviş” meydana geldi. Zamanla bu mahlas “Âşık Yoksul Derviş Divanî”

olmuştur. Âşığımızın bunu kendisi şöyle açıklıyor: “Sonraları bütün şeylerin divanı

olarak hani divan manası biliyorsun bir âşığın hazırladığı bir kitap divan işte. Bu bir

divan olan esere divan denir. Divane de, bu aşkın divanı yani aşkından deli divane

olmuş. Yani “Yoksul Derviş Divane” oldu.” Âşığımız bu mahlası aldığında 25

yaşlarındadır.

E- ETKİLENDİĞİ ÂŞIKLAR

Âşık, hem bir şiir yaratıcısı hem de şiirini sazı eşliğinde türkü olarak kitlelere

aktaran bir kişidir. Gezici bir sanatçı olan âşık, öteki âşıklardan edinmiş olduğu

edebiyat geleneğini gelecek kuşaklara aktarmak zorundadır. Şiir söyleme alanında

ustalaşmak için âşık, belli bir ustaya bağlı olarak çalışır. Âşık mahlas alıncaya kadar

yanında bulunduğu aşığa çırak olarak hizmet eder. Âşığın her gittiği yere giderek,

onun şiirlerini ezberleyip, böylece bir mesleki terbiye kazanır. Bu mesleki terbiyeyi

tamamladıktan sonra mahlas alıp, âşık fasıllarına girmeye hak kazanır.

Âşık bu şekilde değişik kültür ortamlarında bulunurken, değişik kültür havası

içinde kabiliyetlerine göre musiki, tasavvuf felsefesi, evliya menkıbeleri ile İran ve

Türk edebiyatında çok kullanılan mitolojik unsurlar öğrenirler.

Âşık edebiyatının, daha doğrusu âşıklık geleneğinin teşekkülünden günümüze

doğru bir yolculuk ettiğinizde serimden çözüme doğru pek çok değişiklerin olduğunu

görebiliriz. Bu değişiklerin bariz olmalarını şöyle sıralamak mümkündür:

Önceleri âşıklar omuzlarında sazı, gurbet gurbet dolaşırken günümüzde buna

rastlayamıyoruz. Şehir ve kasabalarda her sosyal tabakaya mahsus kahvehaneler,

bozahaneler, meyhaneler gibi umumi yerler âşıkların toplantı yeriyken günümüzde

böylesi yerleri görmek hemen hemen imkânsız diyebiliriz. Ayrıca âşıklar hükümetin

kontrolünde muntazam bir teşkilata da sahiptir. Ayrıca âşıklık geleneği günümüzde

sanki daha resmi ilişkiler içinde sürmektedir. Bu gelenek günümüzde düzenlenen

10

geleneksel âşıklık bayramları, seminerler, sempozyumlar ve çeşitli program ile

toplantılar vasıtasıyla sürdürülmektedir. Bunun yanı sıra âşıkların eskiden olduğu

gibi kabiliyetli gençleri etrafına toplayıp, onlara yetiştirme faaliyetleri günümüzde

pek görülmektedir.

İşte günümüz âşıklarında Âşık Yoksul Derviş de yetiştiği çevrede bu işle

uğraşan meslektaşlarının olmaması nedeniyle pek çok zorlukla karşılaşmıştır. Yoksul

Derviş'in muasırı olarak etkilendiği bir halk âşığı olmamıştır. Ancak 13. yy tasavvuf

şairi Yunus Emre'nin sanki bugün söylemiş gibi olan, tazeliği hâlâ koruyan öz

Türkçe mısraları Âşığımıza ilham kaynağı olmuştur. Daha çok sevgi şiirleriyle

tasavvufi mahiyetteki şiirlerini yazarken Yunus'u örnek almıştır. Ancak Yunus'un

yanı sıra Karacaoğlan, Mevlâna, Pir Sultan Abdal'dan etkilendiğini de söyleyebiliriz.

“Yoksul Divanî’yem sen de

Kadın erkek her insan da

Hep gönülde ara sen de

Gör Yunus'u bul içinde” 7/50/7

“Yoksul Derviş’in dili ile

Zikreder sazın teli ile

Mevlâna’mız her hali ile

Varır yolu hoşgörüye” 7/27/5

“Bir âşık ki sevdiğinin peşinde

Durmadan söylüyor sazı döşünde

Kızlar çiçek çiçek olmuş başında

Yoksul Derviş der ki gül Karacaoğlan” 7/100/7

Âşığımızın sanatçı kişiliğinin oluşmasında özellikle Yunus Emre’nin etkisi

çok olmuştur. Yoksul Derviş, Yunus’un kullandığı sade Türkçeye özenmiştir. Ayrıca

Yunus Emre’deki tasavvufî düşünceler ve insan kavramı Yoksul Derviş’te de aynı

şekilde görülmektedir.

“Cümle âlem ona yârdı

11

Yetmiş iki millet birdi

İçinde bir sultan vardı

Aradığın buldu Yunus Emre” 7/51/4

“Nefreti kini kaldırdı

Yerine sevgi getirdi

Aşk ırmağına daldırdı

Gönüllere doldu Yunus” 7/51/5

F- ŞAİR OLARAK TANINMASI

Pek çok yarışmaya katılan, dereceler alan Yoksul Derviş, bir âşık olarak nasıl

tanındığını şöyle anlatıyor:

“İlk defa 1981'de sıkıyönetimde buraya bir alay komutanı gelmiş. Yılmaz

Erkekoğlu. Bu alay komutanı buraya dergâhı, türbeyi ziyaret etmeye gelmiş. Burada

müzik çalan yok mu? diye sorunca bizi çağırdılar. Biz vardık sazla 4 kıta okuduk. O

sırada tarlada çift sürüyordum. Öküzüm sabanda kaldı. Türküyü söyler söylemez

yerimden kalktım. Alay komutanı “Ne o yahu muhabbetimizden sıkıldın mı, niye

kalktın?” dedi. Ben durumu izah edince alay komutanı ağladı, kalkıp gözlerimden

öptü. “Bundan sonra ben bu sazı, bu dört duvar arasında duymak istemiyorum. Diğer

büyük halk âşıkları gibi sen de çevreye çıkacaksın, bu güzel sözlerden herkes istifâde

edecek” dedi. Alay komutanı Yılmaz Erkekoğlu meğer buraya veda ziyaretine

gelmiş. Yanında da üç beş tane binbaşı, baş çavuş falan varmış. Yanına yerine halen

Yüzbaşı Cemal Bey'e (Cemal Gülşen'e) telefon ediyor İstanbul'a”

Alay komutanının amacı, 1981 yılında Atatürk'ün doğumunun 100. yılı

nedeniyle düzenlenen şiir yarışmasına Yoksul Derviş'in de katılmasını sağlamaktır.

Böylece Yoksul Derviş bu yolda ilk adımı atar. Alay komutanının isteği üzerine

Emirdağ'da askerlere konser verir.

Televizyonun henüz yaygın olmadığı bir dönemde Âşık yorgun argın çift

sürmeden gelir. Çocuklarının ısrarı üzerine, komşuları Ali Osman'ın evine televizyon

izlemeye giderler. “Şemsettin Kubat, televizyon izlerken Konya Aşılar Bayramı'nın

üçüncü günü olduğunu öğrenir. Herkesin sazıyla, Atatürk'ün 100. doğum yılı

12

nedeniyle katıldığı yarışmayı duyan Âşık katılmayı çok ister ve bir an önce sabahın

olmasını bekler. Hanımının “Mevlâna müridi gibi ne dolanıp duruyorsun? Sazı eline

al git. Eğer oraya almazlarsa da Mevlâna'yı ziyaret etmiş olursun.” demesi üzerine

kendinde cesaret bulan Âşık, Türkiye Âşıklar Bayramına katılmak için yola çıkar.

İçeri girmekte zorlanmaz, çünkü kapılar Davut Sulari geleceği için açık

tutulmaktadır. İçeri girer fakat Âşıklar Bayramına nasıl girileceğini, seyirci karşısına

nasıl çıkılacağını bilmediği için herkes hayretle Yoksul Derviş'e bakmaktadır. Orada

bulunan Ali Rıza Ezgi isimli Âşık, Yoksul Derviş'i yanına çağırır. Önce Yoksul'a bir

saz uzatır. Onu dinler ve beğenir. Onun sahneye çıkması için, Ali Rıza Ezgi, burada

müdür olan Fevzi Halıcı ile görüşür. Fevzi Halıcı da yarışmanın bittiğini, ertesi gün

de ödül töreni olduğunu, bu yüzden sahneye çıkamayacağını söyler. Bunun üzerine

Âşık Yoksul Derviş zaten ödül istemediğini belirtir. Ancak Fevzi Halıcı bu işe jüri

heyetinin izin vermeyeceğini belirtir. Yoksul Derviş de, ta köyden sazını alıp

buralara kadar geldiğini, gerekirse sazını Kenan Evren'e dinleteceğini söyler.

Böylece Fevzi Halıcı seyircilere bir misafiri olduğunu söyleyerek Yoksul Derviş'i

takdim eder. Kalabalık karşısında çok şaşıran Âşık,

“Bundan yüzyıl önce atalarımız

Düşman elindeyken kıtalarımız

Çok bunalmış iken atalarımız

Hemen imdadına yeten Atatürk” (Duygularla Nefeslerle Evrensel Şiirlerimiz

91/1) der demez, bir alkış kopar. Heyecandan hiçbir şey duymayan Âşık, dört dörtlük

okur. 12 dörtlük olan şiirin devamını okumaz. Böylece ilk kez 1981'de davetsiz

olarak katıldığı Türkiye Âşıklar Bayramı'nda Yoksul Derviş'in şiiri birinci seçilir.

Âşık’ın okuduğu bu şiir Türkiye Odalar Birliğine ulaşır. Âşık’ı Ankara'ya çağırarak

vatan, millet, bayrak, asker, paşalar sevgisi, kardeşlik sevgisi, birlik beraberlik gibi

konularda şiir yazması istenir. Yazdığı şiirler beğenilir ve bir kasete okuması istenir.

Yoksul Derviş’in bu eseri Milli Güvenlik Konseyi'nin kararından sonra, Kenan

Evren bu eserin bir ay içinde yayınlanmasını ister. Doldurulan kaset, Odalar

Birliği'nde incelemeye tabi tutulur ve beğenilir. Odalar birliği genel sekreteri

Mehmet Sağlam, Yoksul Derviş'e, Atatürk konulu şiir yarışmasında birinciye 65000

lira ödül verileceğini söyler. Bunun üzerine Âşık, “Efendim, ben uzaktan gelen bir

13

köylüyüm ama halk âşığı ne alınır ne de satılır. Benim sözlerim ne değer kazandıysa

ben onu istiyorum.” der. Böylece halk âşığı ile ilgili fikirlerini belli etmiş olur.

Böylelikle Yoksul Derviş kendisini bir halk âşığı olarak tanıtır.

G- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ETKİLERİ

Her usta âşık gibi Âşık Yoksul Derviş ‘in de yetiştirdiği bölgede iki yönde

etkisi olmuştur. Birinci etkiyi yetiştiği çevrede geniş halk kitlelerinin gönlünde

bıraktığı izlerde, ikincisini de kendisini yetiştirmiş olduğu halk âşıklarının

söyleyişlerine yön verişinde görürüz. Yoksul Derviş’in geniş kitleler içinde ününü

sağlayan etmen, halkın diliyle halkı anlatmaktır. Genellikle bölgesel kullanım

özelliklerini içeren Yoksul’un arı şiir dili, halkın öz dilidir. Öte yandan Âşık, içinde

yaşadığı toplumun doğru bir tanığı da olmuştur. Sevgi ana duygusu çevresinde

yetiştiği muhitin bütün hayati etkinliklerini dile getiren Yoksul Derviş, güçlü

toplumsal bağları ile kendi ifadesini bulmuştur.

Yoksul Derviş’ten etkilenerek pek çok kişi şiir yazmaya başlamıştır.

Âşığımızın kendi ifadesine göre, kendisi yaklaşık olarak yüz elli kişiye saz çalmayı

öğretmiştir. Fakat bunların içinden en güzel saz çalanlar Nurettin Yılmaz, Ukab

Şahbaz, Necati Kubat (Günümüz Türk Halk Müziği Sanatçısı Kubat’ın babası) ve

Remzi İzci’dir. Özellikle Zonguldak civarında pek çok kişiye saz çalmayı öğretmiştir.

Yalnız şiir yazan, şiir yazma yeteneği olan çok az kişi vardır. Bunlardan Necati Kubat

hariç Özdemir Kubat, ablası Kelime Kubat, Cemile Arı baş, Recep Demir, Ali Rıza

Gök burun, Ali Arı baş sadece şiir yazarlar. Saz çalıp söyleyemezler yani kalem

şairidirler. Ama halk âşığı olarak Necati Kubat (Karacalar Köyü), Ali Bilge (Tez

Köyü) ve Nurettin Yılmaz (Tez Köyü) yetişmişlerdir.

Ğ- ŞİİR HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

Saz çalıp şiir söylenmesine, bu işle uğraşmasına ailesinin nasıl baktığını

Yoksul Derviş şöyle anlatır:

“Şimdi ailemizden çok memnunuz. Bu işte bana daha çok yardımcı oluyorlar.

Zaten hanım, şunu anlatayım. Önce benim çevremde şair veya yazar olmadığı için

saz çalıp türkü söyleyen olmadığı için ben yazdığım şiirleri önce kendi aileme

gösterdim. Nasıl, iyi olmuş mu, beğeniliyor mu? Diye onun fikrini aldım. İyi

olmamış diyorsa ya yırttım attım ya yaktım. Böyle durumlar oldu. Çünkü yazdığım

14

şiiri herkesin benimsemesi lazım. Şiirlerimi yazarken çok titiz davrandım. Bir kişi

dahi beğenmese yırtıp atıyordum. Ailemiz çok hoş karşıladı.

Hatta ailemizden bir yığın şiir yazanlar oldu ve çok saz alıp çalanlar oldu.

Aşağı yukarı üç oğlum da çalar. Öğretmen oğlum daha güzel çalar ve beste yapar.

Benim şiirlerimin on tanesini besteledi. Ailemin halk âşıklığına karşı saygısı vardır.”

Görüldüğü gibi saz çalıp söyleme konusunda ailesinden büyük destek gören

Âşık, şiir yazarken belli bir mekâna ve zamana önem verip vermediği sorusuna ise şu

şekilde cevap verir:

“Zaten belirli bir mekân ne de zamanımız var. İlham duygusu öyle bir şey ki,

bir an meselesi. Mesela, tarlaya işe giderken ilham geliyor. Bunu yazmaya ya da

bunu söylemeye teybin yok, yazacağım bir şey yok. Zaten halk âşıklarının geneli

demeyelim de bizim gibi kişiler bu yönden kaybediyorlar. Tam o anda oturup

yazacakları imkânları yok. Tam o anda teybi alacakları zamanları yok. Bizim bir

kaybetme sebebimiz de, irticaili söylememiz, dolmaca yani. Mesela, 1966 'da Köse

Kamil denen öğretmen beni Emir Dede'ye götürdü. İlle bir çal söyle dedi. O zaman

da bizim köylü Avrupa'ya akın etmişti. Avrupa acısı vardı. Garip Köyüm diye diye

başladım söylemeye. Şimdi o türküyü hiç unutmuyorum. Çünkü yazılanların bazısı

unutulmaz. Mutlaka çok etkilenmişsindir bir şeyden. Onu çalıp söylemişsindir, Onu

unutmazsın”

Yoksul Derviş, şiir yazarken hangi konuları tercih ettiğini şöyle ifade ediyor:

“Daha çok şiir yazarken en çok dikkat ettiğim nokta insan sevgisi. Yani ne

kadar şiir yazarsam yazayım insan sevgisine dayanamıyorum. Çünkü Yunus diyor ki:

“Aksakallı bir hoca

Hiç bilmez ki hal nice

Emek vermesin hacca

Bir gönül yıkar ise”

Mevlâna Hazretleri diyor ki:

“Kâbe bünyad-ı halilü'l-azaras

Gönül bünyad-ı celilü'l-ekberes”

15

Yani Kâbe’yi İbrahim yaptı. Onu ziyaret tavaf edersiniz ama bir insanın

kalbini de Allah yaptı. Allah'ın yaptığı Kâbe’yi yıkarsınız. Bu fakir de işte:

“İnsanlar bir Kâbe yapısı hak'tır

Hakikat meydanda görebilirsen

Muhabbetten başka kapu yoktur

Aşk ile kilidi girebilirsen”

Şiirlerimiz genelde tabiat sevgisi, manevî Allah sevgisi, Hz. Muhammet

sevgisi, ehli beytine saygı, manevi değerler. Ama şiirlerimizde aşkı bulursunuz.

Sevdayı bulursunuz. İşte tabiat güzelliği, doğa sevgisi, insan sevgisini bulursunuz.”

Âşığın, şiir şekil özelliklerine dikkat edip etmediği hususundaki ifadesi

şöyledir:

“Halk âşıklığının en ağır kitlesi, divan söyleyenlerde var. Ayrıca aruz

vezniyle de yazanlar var, söylenenler var. Âşıkların, halk âşıklarının geneli hece

vezniyle, hece ölçüsüyle yazmak zorundadır. Ölçüden dışarı çıkılamaz. Diyeceksiniz

ki bu ölçüler kaç tanedir, nasıl yazılır? Âşıklık geleneğinde 5'li, 6'lı, 7'li, 8'li, 11'li

heceyle yazarız. Aruz, sadece Nefeslerin Özü'nde vardır. Sazda ve sözde ölçüyle

gittiğimiz için oraya pek giremiyoruz.”2

H- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN ALMIŞ OLDUĞU ÖDÜLLER

1- Kültür Bakanlığı Odalar Birliği, Destan ve Şiir Yarışması birincisi (1981-

Ankara)

2- Türkiye Âşıklar Bayramı, Dudak Değmez dalı, Âşık Sururi Ödülü (1984-

Konya)

3- Türkiye Âşıklar Bayramı, Meydan Atışması Üçüncüsü (1984 - Konya)

4- İzmir Âşıklar Bayramı, atışma dalında ikincilik (1987)

5- İzmir Âşıklar Bayramı, Dudak Değmez dalında Birincilik Ödülü (1988)

6- İzmir Âşıklar Bayramı, atışma dalında Birincilik (1988)

2 Firdevs ÖZKAN, Âşık Yoksul Derviş, Bitirme Tezi, Afyonkarahisar Üniversitesi, Afyon 2000.

16

7- Antalya Halk Âşıkları Yarışması Birinciliği (1988)

8- Uluslararası Yunus Emre Şiir Yarışması, mansiyon ödülü (1989 - Eskişehir)

9- Türkiye Âşıklar Bayramı, şiir dalında birincilik (1990 - Konya)

10- İzmir Âşıklar Bayramı, Hoşgörü Yılı, Birincilik (1991)

11- Kültür Bakanlığı, Afyon şiir yarışması, üçüncülük (1995 - Ankara)

12- Türkiye Âşıklar Bayramı, güzelleme dalı, Üçüncülük (1995 - Konya)

13- Ankara Halk Âşıkları Üçüncü Âşıklar Bayramı, Yılın halk âşığı ödülü

(1996)

14- Türkiye Âşıklar Bayramı, güzelleme dalı ikincisi (1997)

15- İzmir Âşıklar Bayramı, Birincilik Ödülü (1997)

16- Türkiye Âşıklar Bayramı, Güzelleme dalında ikincilik (2000)

17- Türkiye Uluslararası Âşıklar, Şairler, Yazarlar Yarışması, Üçüncülük

(İstanbul–2000)

18- Türkiye Uluslararası Şiir Yarışması, ikincilik ödülü (İstanbul - 2001)

19- Türkiye Şiir Yarışması, Jüri özel ödülü (2001- Kütahya)

20- Uluslararası Şiir Yarışması, Mansiyon ödülü (2003-Isparta)

21- Âşık Şair, Yazarlar Genel Merkezi, Türkiye Şiir Yarışması üçüncülük

ödülü (2001-İstanbul) ve Mansiyon (2002)

22- Türkiye Şiir Yarışması, taşlama dalında birincilik ödülü (2003 Kütahya)

23- Türkiye Şairler Arası Şiir Yarışması, güzelleme dalında birincilik (2003

Kütahya)

24- Afyon Vali Muzaffer Dilek ödülü (2004)

25- İstanbul Deniz ve Balık Üçüncülük ödülü (2004)

26- Türkiye Şairler ve Âşıklar Şiir yarışması Üçüncülük Ödülü (2005-

İstanbul)

17

Âşığımızın şimdiye kadar aldığı teşekkür, takdir ve onur belgeleri de

şunlardır:

1- 16–22 Haziran 1981 Konya Âşıklar Bayramı, Teşekkür Belgesi.

2- 18.04.1982 Ankara Milli Kütüphane Kütüphanecilik Haftası, Teşekkür

Belgesi.

3- Türkiye Âşıklar Bayramı, Konya Kültür Turizm Müdürü Fevzi Halıcı,

Teşekkür Belgesi 15–29 Ekim 1983.

4- Türkiye Âşıklar Bayramı Konya 15–28 Ekim 1984 Kültür Turizm Müdürü

Fevzi Halıcı Takdir Ve Onur Belgesi

5- 15 -28 Ekim 1985 Konya Âşıklar Bayramı Takdir Ve Onur Belgesi

6- 6–7 Haziran 1986 Uluslar Arası Abdal Musa Şenlikleri Antalya Elmalı

Tekke Köyü Ozan Ve Semah Dalında Takdir Belgesi

7- 6–7 Haziran 1987 Uluslar Arası Abdal Musa Şenlikleri Antalya Elmalı

Tekke Köyü Ozan Ve Semah Dalında Takdir Onur Belgesi

8- Selçuk Ü. 2-Âşıklar Şöleni 9 -13 Nisan 1988 Başarı Ve Onur Belgesi Prof

Dr. Halil Cin Rektörü Konya 1988 Yunus Emre Âşıklar Bayramı Teşekkür Belgesi

Bahaddin Güney

9- Eskişehir 4. Abdal Musa Şenlikleri, Hak Halîlî Emirdağ Semaheki 1.

Belgesi, 1988 Haziran.

10- Antalya Aptal Musa Şenlikleri Halk Ozanları Yarışması Övgü Dalında

Başarılı Ozan Belgesi Haziran 1988 Elmalı (Antalya Ali Sümer)

11- Basan Ve Onur Belgesi, 3 Âşıklar Şöleni, 5 Nisan 1989 Selçuk Ü.

Rektörü Prof. Dr. Halil Cin, Konya.

12- Antalya Elmalı Tekke Köyü Abdal Musa Şenlikleri Başarılı Üstün Ozan

Belgesi, Dernek Başkam Hüsnü İhtiyar Haziran 1988.

13- Selçuk Ü. 4.Âşıklar Şöleni Basan ve Onur Belgesi, Rektör Prof Dr. Halil

Cin, Konya 1990 Mart.

18

14- Antalya Elmalı Tekke Köyü Abdal Musa Şenlikleri Başarılı Üstün Ozan

Belgesi Dernek Başkanı Hüsnü İhtiyar Haziran 1989

15- Selçuk Ü. 4.Âşıklar Şöleni Basan Ve Onur Belgesi Rektör Prof. Dr. Halil

Çin Konya 1990 Mart.

16- 20–25 Kasım 1990 Uluslararası Karacaoğlan Âşıklar Şöleni Kültür Sanat

Hizmet Teşekkür Belgesi, Adana Valisi Recep Busin Özen.

17- 6 Mayıs 1991 Uluslararası Yunus Emre Sevgi Sempozyumu Uluslararası

Yunus Emre Şiir Şöleni Vali Bahaddin Güney.

18- IV. Uluslararası Siluet Taşı Festivali, 20–23 Eylül 1991, Eskişehir Valisi

Bahaddin Güney.

19- Dünya Yunus Emre Sevgi Yılı, Yunus'u Anma Uluslararası Panel, 6–7

Aralık 1991.

20- 6–8 Eylül 1991 Seyit Battal Gazi Anma Âşıklar Gecesi Onur Belgesi.

21- Yunus Emre Uluslar Arası Âşıklar Şöleni Onur Belgesi, Ali Fuat Güven

Eskişehir Valisi, 1991.

22- Kültür Bakanlığı Türk Dünyası Ozanlar Şöleni, 8 Aralık 1992 Ankara.

23- 6–10 Mayıs 1994 Yunus Emre Kültür Sanat Haftası, Teşekkür Belgesi,

Ali Fuat Güven, Eskişehir Valisi.

24- Afyonkarahisar Şiir Yarışması, Üçüncülük Ödülü Belgesi, Kültür Bakam

Ercan Karakaş, 1994–1995.

25- T.B.M.M 75. Ulusal Egemenlik Destanı Şiir Yarışması, Teşekkür

Belgesi, T.B.M.M Kültür Sanat Yayın Kurulu Başkanı Millet Meclisi Balkan Vekili

Dr. Vefa Tanır, Konya Milletvekili, 31 Ağustos 1995.

26- 13 Haziran 1995 Emirdağ Kültür Araştırmaları Sempozyumu Teşekkür

Belgesi, Kaymakam İbrahim Avcı.

27- Ankara Âşıklar Şöleni 15.06.1996 Teşekkür Belgesi Başkan Hüseyin

Çemrek.

19

28- Bay Ajans Antoloji Türkiye Şiir Yarışması, Teşekkür Belgesi, İstanbul

Müzeyyen Hançerci, Jüri Başkanı, 22.02.1997.

29- İzmir Âşıklar Bayramı Dudak Değmez, 1. Ödülü Belgesi, Jüri Tarafından

İzmir 1997.

30- Kültürel Şamata Edebiyata Hizmet Onur Belgesi, 1997.

31- Konya 32.Âşıklar Bayramı, Onur Belgesi, Büyükşehir Belediyesi 24

Ekim 1997.

32- 21 Mart 1998 Cumhurbaşkanlığı Köşkü Cumhurbaşkanı Süleyman

Demirel Bakanlar Huzurunda Âşık Veysel'i Anma Teşekkür Belgesi, Ozan Şöleni

Halk Ozanları Genel Başkanı Murtaza Yalçın, Ankara.

33- İstanbul 19 Ekim 1998 Anadolu İnanç Önderleri 1. Toplantısı Teşekkür

Belgesi İzzettin G. Başkan

34- Taşpınar Şiir Akşamlan, Teşekkür Belgesi, Afyonkarahisar Belediye

Başkanı Hayrettin Barat, 1998.

35- İstiklal Marşımız ve Çanakkale Zaferi Yıldönümü; Vatan, Kahramanlık,

Şehitlik Şiiri, Teşekkür Belgesi, Asım Akyan, Belediye Başkanı, 1998.

36- Şair, Yazar, Bestekârlar Derneği Şiir Yarışması, Onur Belgesi, 1998.

37- Anadolu İnanç Önderleri 2. Toplantısı, Sempozyum- Panel- Seminer-

Tasavvuf Konulu Oturumlar, Teşekkür Belgesi, 12–15 Mayıs 2000 İstanbul.

38- 13–14 Ekim 2001 Geleneksel 3. Ozanlar Haftası, Takdir Belgesi, Başkan

Ozan Sinem, Halk Ozanları Vakfı, Ankara.

39- Simav 6. Şairler Şöleni, Hece Dalı Jüri Özel Ödülü Belgesi, Jüri Başkanı

Halil Soyuer, 12–13 Mayıs 2001.

40- Kültürel Faaliyetlere Katkı Teşekkür Belgesi, Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu

(Başkan) 02.12.2001.

41- Kütahya Şiir Sevenler Derneği, 2. Şiir Şöleni, 20–22 Temmuz 2001,

Domaniç Kaymakamı, Belediye Başkanı, Takdir Belgesi, 2001.

20

42- Şair Ozan ve Yazarlar Derneği, Şiir Yarışması, Takdir Belgesi, Sandıklı

Belediye Başkanı Mustafa Baştuğ, 25.02.2002.

43- Yunus Emre Taptuk Emre Anma 1. Şiir Akşamlan, Teşekkür Belgesi,

Sandıklı Belediye Başkanı 25.07.2002.

44- Simav 7. Şairler Şöleni, Şiir Yarışması, Jüri Özel Ödülü, Halil Soyuer,

Simav Kütahya, 10–12 Mayıs 2002.

45- Şair Ozan Yazar Kültür Derneği, Türkiye Şiir Yarışması, Takdir Belgesi

Ahmet Tığlı, Adnan Kumamı, 01.06.2003.

46- Balkan Aydınlan Kültür Sanat Derneği, Teşekkür Belgesi, Denizli,

25.10.2003.

47- Egeli Araştırmacı ve Yazarlar Birliği, Şiirle İllerimiz Paneli, Katılım

Belgesi, Denizli Başkanı Şükrü Tekin, 25–26 Ekim 2003.

48- Kültür ve Turizm Bakanlığı, Cumhuriyetin 80. Yılı Ozanlar Şöleni, 27–

28 Ekim Ankara 2003, Erkan Mumcu, Takdir Belgesi.

49- Hollanda Harlem Belediye Başkanı, Kültür Hizmeti Teşekkür-Takdir

Belgesi, Nisan 2003.

50- 6–8 Mayıs Türkiye Âşıklar Bayramı, Âşık İlhamı Demir Ödülü, 2005,

Kars Belediye Başkanı.

51- Yıldırım Belediyesi 2. Âşıklar Şöleni, Teşekkür Belediyesi, Özgen

Keskin, Belediye Başkanı, 2006.

52- Sevgi Yolu 2. Şairler Şiir Yarışması, Hece Dalı Mansiyon Ödülü,

Teşekkür Belgesi, Gündüz Aydın, Dernek Başkanı, 2006.

53- 6–10 Mayıs 2007 Türk Dünyası Ozanlar Şöleni, Uluslar Arası Yunus

Emre Teşekkür Belgesi.

54- 18 Mayıs 2007 Emirdağ Ozanlar Şöleni, Teşekkür Belgesi.

55- Bursa, Yıldırım Belediyesi, Türkiye Âşıklar Bayramı, Güzelleme Ödülü,

Özgen Keskin, Takdir Belgesi, 1–4 Temmuz 2007.

21

56- Ankara Âşıklar Şöleni, 15.06.1996 Teşekkür Belgesi, Başkan Hüseyin

Çemrek.

57- Bay Ajans, Antoloji Türkiye Şiir Yarışması, Teşekkür Belgesi, İstanbul,

Müzeyyen Hançerci, Jüri Başkanı, 22.02.1997.

58- İzmir Âşıklar Bayramı, Dudak Değmez, I. Ödülü Belgesi, Jüri tarafından,

1997, İzmir.

59- Kültürel Şamata, Edebiyata Hizmet Onur Belgesi, 1997.

60- Konya 32. Âşıklar Bayramı, Onur Belgesi, Büyükşehir Belediyesi, 24

Ekim 1997.

61- Cumhurbaşkanlığı köşkünde, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve

bakanlar huzurunda, Âşık Veysel'i Anma Teşekkür Belgesi, Ankara, 21 Mart 1998.

62- Şairler Gecesi Şükran Plaketi, Afyon Valisi Ahmet Özyurt, 24 Mart 1998.

63- Uluslararası Bayat Oğuz Türkleri Kültür Şöleni Âşıklar Bayramı

Sempozyumu, 1998.

64- Anadolu İnanç Önderleri 1. Toplantısı, Teşekkür Belgesi, İzzettin G.

Başkan, İstanbul 19 Ekim 1998.

65- Taşpınar Şiir Akşamlan, Teşekkür Belgesi, Afyonkarahisar Belediye

Başkanı Hayrettin Barat, 1998.

66- İstiklal Marşımız ve Çanakkale Zaferi Yıldönümü, Vatan Kahramanlık

Şehitlik Şiiri, Teşekkür Belgesi, Asım Akyan, Belediye Başkanı, 1998.

67- Şair, Yazar, Bestekârlar Derneği Şiir Yarışması, Onur Belgesi,1998.

68- 2000 Yılı Şiir Yarışması, Üçüncülük Ödülü, Şair Ozan ve Yazarlar

Derneği Genel Başkanı F. İnci Kolbay, İstanbul.

69- Şair Ozan Yazarlar Şiir Yarışması, Genel Başkanı Hasan Azkıran, 29

Haziran 2002.

70- Cumhuriyetimizin 80. Yılı Afyon Türküleri, Kültür Hizmetine Katkı Ve

Şükran Plaketi, Vali Muzaffer Dilek, Nisan 2004.

22

71- Emirdağ Türkülerinin Hazırlanması Kültür Hizmet Plaketi, Afyon Valisi

Muzaffer Dilek, 5.7.2006.

72- Denizli-Bekirli Âşıklar Şöleni, Türk Kültürüne Hizmet Ödülü,

01.09.2007 Denizli.

I- YOKSUL DERVİŞ HAKKINDA YAZILANLAR VE ŞİİRLERİNİN

YAYINLANDIĞI YERLER

Âşık Yoksul Derviş’in şiirleri birçok dergi ve gazetede yayınlandığı gibi

Yoksul Derviş hakkında yazı yazan bir çok yazarımız vardır.

Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Milli Folklor dergisinde “Yoksul Derviş ve

Yunusca’sı” adlı yazısında Yoksul Derviş’i ve eserini tanıtır. “Dosta Gidek” ve

“Kooperatif” şiirlerini örnek olarak verir3. Yine Saim Sakaoğlu, “Türk Saz Şiiri

Antolojisi” adlı eserinde Yoksul Derviş’e yer vermiş ve Yoksul Derviş’in,

“Emirdağ’ın” şiirini eserine almıştır4. Saim Sakaoğlu’nun hazırlamış olduğu

“Aşıkların Diliyle Cumhuriyet Şiirleri” adlı eserde aşığın altı şiirine yer verilmiştir5.

Dr. Ömer Faruk Yaldızkaya, Âşığımızın “Gönülden Sesler” adlı eserini

hazırlamıştır.6 Ayrıca Yaldızkaya, “Emirdağlı Âşık Yoksul Derviş” adlı makalesini

II. Balıkesir Kültür Araştırmaları Sempozyumu’nda bildiri olarak sunmuştur. Aynı

yazarın Âşığımızla yaptığı gazete sohbeti de bulunmaktadır.7 Yaldızkaya, Emirdağ

Yöresi Türkmen Ağıtları, adlı eserinde, Âşığımızın şiirlerine yer vermiştir.8

İrfan Göktaş, Sevgi Yolu dergisinde, İz Bırakanlar adlı köşede Şemsettin

Kubat başlığıyla bir yazı yazmış, Yoksul Derviş’in hayatı ve eserleri hakkında bilgi

vermiştir.9 Ayrıca İrfan Göktaş’ın Âşığımızla ilgili “Günümüz Afyonkarahisar

Alevîliğinde Mevlid, Şemsettin Kubat Örneği” adlı bir makalesi vardır.

3 Saim SAKAOĞLU, “Yoksul Derviş ve Yunusça’sı”, Milli Folklor, Yaz (34) 1997, s. 2-4. 4 Ali Berat ALPTEKİN-Saim SAKAOĞLU, Türk Saz Şiiri Antolojisi, Ankara 2006, s. 325-326. 5 Saim SAKAOĞLU-Zekeriya KARADAVUT, Aşıkların Diliyle Cumhuriyet, Ankara 1998, 201-207. 6 Şemsettin KUBAT. Gönülden Sesler, Uğur Ofset, Eskişehir 1986. 7 Ömer Faruk YALDIZKAYA,. "Emirdağlı Âşık Yoksul Derviş ile Bir Sohbet" Milli İrade Gazetesi, Eskişehir 30 Ocak 1986. 8 Ömer Faruk YALDIZKAYA, Emirdağ Yöresi Türkmen Ağıtları, İzmir 1992. 9 İrfan GÖKTAŞ, “Şemsettin Kubat”, Sevgi Yolu, S.39, Eylül- Ekim 2003, s.25.

23

İhsan Işık’ın “Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi” adlı eserinde Âşığmız

hakkında bilgi verilmektedir, bu eser İngilizceye de çevrilmiştir. Yine İhsan Işık’ın

“Bilim ve Kültür Adamları” adlı eserinde de Âşığımız hakkında tanıtıcı bilgi yer

almaktadır.10

Ozanlar Vakfı Başkanı Ozan Sinemi’nin “Ozanlar Vakfı Şiir Antolojisi”adlı

eserde Âşığımıza kapsamlı bir şekilde yer verilmiştir.11

Ayhan Aydın’ın “Alevî Ozanlar” adlı eserinde Âşığımız tanıtılmakta ve

Âşığımızın şiirlerine örnekler verilmektedir.12

İsmet Çetin, Halay dergisinde “Afyonkarahisarlı Âşık Yoksul Derviş” başlıklı

yazısında Âşığımızın hayatı ve edebî şahsiyeti hakkında bilgi verir. İsmet Çetin aynı

başlıklı yazısını Sevgi Yolu dergisinde de yayınlamıştır.13

Muharrem Kubat, “Türkülerin Dili ve Yoksul Derviş” adlı yazısında

Âşığımızın 2006 yılında çıkan kitabı “Türkülerin Dili” adlı eserinde Yoksul Derviş

hakkında yazı yazanlar hakkında bilgi verip, Âşığın adı geçen kitaptaki birkaç şiirine

yer verir.14

İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Sevgi Yolu dergisinde “Emirdağlı Âşık Yoksul

Derviş” adlı yazısında Âşığımızın şiirlerinden örnekler verip, şairlik gücünü

metheder ve aldığı ödülleri listeler.15 Yine İrfan Ünver Nasrattınoğlu “Yunus Emre

Antolojisi” adlı eserinde Âşığımıza yer vermiştir.

Mustafa Ertorun, “Türkülerle Yöremiz”, adlı yazısında Âşığımızın 6 Mayıs

1995 Yunus Emre Kültür Şenliklerinde, Emirdağı başarıyla temsil ettiğini söyler.16

Firdevs Özkan, Afyonkarahisar Üniversitesi’nde 2000 yılında verdiği bitirme

tezini Âşık Yoksul Derviş üzerine yapmıştır. Bu tezde Yoksul Derviş’in hayatı

anlatılmış, şiirlerindeki temalar incelenmiştir.17

10 İhsan IŞIK, Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Elvan Yayınları, Ankara 2006. s.1172. 11 Ozan SİNEMİ. Ozanlar Vakfı Şiir Antolojisi 2002, 2003, 2004, Ozanlar Vakfı Yayınları, Ankara 2004. 12 Ayhan AYDIN, Alevî Halk Ozanları, Cem Vakfı Yayınları, İstanbul 2004. 13 İsmet ÇETİN, “Afyonkarahisarlı Âşık Yoksul Derviş”, Halay, S.47, Kasım 1984, s.10; Sevgi Yolu, S.39, Eylül- Ekim 2003, s.26. 14 Muharrem Kubat, “Türkülerin Dili ve Yoksul Derviş” Sevgi Yolu, S.65, Mayıs-Haziran 2007, s.13. 15 İ. Ü. NASRATTIN, “Emirdağlı Âşık Yoksul Derviş”, Sevgi Yolu, S.39, Eylül- Ekim 2003, s.29. 16 Mustafa Ertorun, “Türkülerle Yöremiz”, Aziziye, S.6, Emirdağ Haziran 1995, s. 14. 17 Firdevs ÖZKAN, Âşık Yoksul Derviş, Bitirme Tezi, Afyonkarahisar Üniversitesi, Afyon 2000.

24

Abdülkadir Güler, 03 Ağustos 2007 tarihli Söke Ekspres Gazetesi’nde

“Yaşayan Halk Ozanlarımızdan Âşık Yoksul Derviş İçin Birkaç Söz” adlı yazısında,

Âşığımızın “Pir Sultan Abdal”, “Arkadaş”, “Âşık Veysel”, “Atatürk’ten Nasihat” ve

“Cumhuriyet” şiirlerine yer verir. Ayrıca Âşığımızın son kitabı olan ve Fransızca

olarak basılan “Anadolu’dan Bir Ses” in 28.07.2007 taihindeki tanıtım gecesi

hakkında bilgi verir. Abdülkadir Güler, aynı yazısını Kümbet dergisinde de

yayınlamıştır.18

Fatihnâme adlı Emirdağ Fatih İlköğretim Okulu tarafından çıkartılan dergide

Âşığımızla röportaj yapılmış ve şiirlerinden birçok dörtlüğe yer verilmiştir.19

TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu yayınları arasında yayınlanan, Millî

Egemenlik ve Barış Şiirleri adlı kitapta Âşığımızın “Barış Uğruna” adlı şiiri yer

almaktadır.20

Ankara Valiliği tarafından çıkartılan Ankara adlı kitapçıkta Âşığımızın

“Başkent Ankara” adlı eserine yer verilmiştir.21 Aynı şiir, Mamak Belediyesi’nin

çıkarttığı Başkent Ankara adlı dergide yer almaktadır.22

T.C. Kültür Bakanlığı’nın çıkarttığı “Halk Ozanlarının Sesi” adlı dergide

Âşığımızın “Kuzu Destanı” adlı şiiri yer almaktadır.23 Yine Kültür Bakanlığının

çıkarttığı “Halk Şairleri Arasında İsrafı Önleme Tasarrufa Çağrı Şiir Yarışması” adlı

kitapçığında Âşığımızın “Tasarruf” adlı şiirine yer verilmiştir.24

Bekir Sami Özsoy, “Başlagıçtan Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri” adlı

eserinde Yoksul Derviş’e yer vermiştir.25

18 Abdülkadir Güler, “Yaşayan Halk Ozanlarımızdan Âşık Yoksul Derviş İçin Birkaç Söz”, Söke Ekspres Gazetesi, Aydın-Söke 03 Ağustos 2007; Kümbet Eğitim, Kültür. Sanat ve Edebiyat Dergisi, S.6+3, Ağustos- Eylül 2007, s. 70. 19 Fatihnâme, Emirdağ Fatih İlköğretim Okulu yayını, S.9, Nisan 2003, s.12. 20 Millî Egemenlik ve Barış Şiirleri, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu yayınları, No:24, Nisan 1987. 21 Ankara, Ankara Valiliği İl Kültür Müdürlüğü yayınları, Ankara 2001, s.46. 22 Başkent Ankara, Mamak Belediyesi yayınları, Yayın no:5, Ankara 1998. 23 Halk Ozanlarının Sesi, T.C. Kültür Bakanlığı yayınları, S.4, Ankara Eylül 1993. 24 Halk Şairleri Arasında İsrafı Önleme Tasarrufa Çağrı Şiir Yarışması, T.C. Kültür Bakanlığı yayınları, S.54, Ankara 1991, s.87. 25 Bekir Sami ÖZSOY, Başlangıçtan Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri, Ankara 2005.

25

Erciyes Üniversitesi tarafından düzenlenen “Destanlarla Erzincan” şiir

yarışmasına “Deprem Acısı” adlı şiiri ile katılmış ve yayınlanmaya değer görülen

şiirler arasında yer almıştır.26

Metin Akın, “Dünden Bugüne Emirdağ” adlı eserinde Yoksul Derviş

hakkında bilgi vermiş ve Âşığın “Afyon ve İlçeleri”, “Emirdağ Destanı”, “Dosta

Giden Yollar Bizdedir” adlı şiirlerine yer vermiştir.27

Feyzi Halıcı, “Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri, Güldeste” adlı

eserinde Âşık Yoksul Derviş’e yer vermiş ve Âşığın “Dosta Giden Yollar Bizdedir”,

“Emirdağ’a Övgü”, “Şu Karacalar’da Üç Güzel Gördüm” adlı şiirlerini eserine

almıştır.28

Halay dergisinde Âşığımızın “Atatürk’ün Çocukları” adlı şiirine yer

verilmiştir.29

Aziziye dergisinin dördüncü sayısında Halil Eryörük Âşığımızla röportaj

yapmıştır. Aynı derginin diğer sayfalarında Âşığımızın “Sürdü Yunus” ve “İşte Âşık

Yunus Emre” adlı şiirlenine yer verilmiştir.30

Aziziye dergisinin Nisan-Mayıs 1995 sayısında, sayfa yedide Âşığımızın

hayatı hakkında bilgi verilmiş ve “Batmadan Yürü” adlı şiirine yer verilmiştir.

Afyon Belediyesi’nin çıkarttığı Taşpınar Dergisi’nde Âşığmızın “Arkadaş”

adlı şiirine yer verilmiştir.31

Emirdağ Sosyal Dayanışma Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından çıkartılan

Emirdağ dergisinde, Âşığımızın “Ağladı” adlı şiirine yer verilmiştir.32

Emirdağ’da çıkan Aziziye dergisinin, Belçika özel sayısında, Âşığımızın

“Kadir Ağa’nın Kervanı” adlı şiirine yer verilmiştir.33

26 Bekir Sami ÖZSOY, Namık ARSLAN, Bayram DURBİLMEZ, Destanlarla Erzincan, Kayseri 1992, s. 154-155. 27 Metin AKIN, Dünden Bugüne Emirdağ, tarihsiz, s.177-181. 28 Fevzi HALICI, Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri, Güldeste, Atatürk Kültür Merkezi yayınları, Ankara 1992. 29 Halay Aylık Halk Kültürü Dergisi, S.45, Ankara Eylül 1984. 30 Aziziye, S.4, Emirdağ Anadolu Lisesi Yayın Organı, Mart 1991, s. 39. 31 Taşpınar Dergisi, Afyon Belediyesi Yayın Organı, S.2, Afyon Haziran 2000, s.5. 32 Emirdağ, Emirdağ Sosyal Dayanışma Kültür ve Eğitim Vakfı yayın organı, S.6, 1999, s.22. 33 Aziziye, S.17, Belçika özel sayısı, Mayıs 1997, s. 22.

26

Aziziye dergisinin sekizinci sayısında Ömer Faruk Yürük’ün Karacalar

köyünü tanıtan yazısının sonunda Âşığmızın “Köyüm” adlı şiirine yer verilmiştir.34

Olay Gazetesinde yazan Prof. Dr. İsa Kayacan, farklı günlerde yazdığı

yazılarında Âşığımızın hayatı hakkında bilgi verip “Tarihten Bu Yana

Afyonkarahisar”, “Her Yönüyle Afyonkarahisar”, “Afyon ve İlçeleri” şiirlerine yer

vermiştir.35

Âşığımızın birçok şiiri Beltürk (Belçika)36, Gönül Ekpres37, İçel Ekspres38,

İleri 39, Yeni Kıroba40 gazetelerinde de çıkmıştır.

34 Aziziye, S.8, Emirdağ Mayıs 1997, s. 10. 35 Prof. Dr. İsa Kayacan, “Mısraların Dili”, Olay Gazetesi, 29-30.06.2007, 3-14.07.2007 Ankara. 36 Beltürk (aylık gazete), Belçika, “Dünya Kadınlar Günü” S.3, Mart 2004, “Gurbet” S.5, Nisan 2004, “Anneler Günü” S.8, Mayıs 2004, “Cumhuriyetin 81. Yılı, S.14, Kasım 2004, “Kitabını Oku”, “Hızır İlyas” S.7, Mayıs 2004, “Türkülerin Dili” S.12, Eylül 2004, “Hz. Muhammet Efendimize Saygı” S.26, Şubat 2006. 37 Gönül Ekspres Aylık Şiir, Edebiyat, ve Kültür Sanat Gazetesi, Şair, Ozan ve Yazarlar Kültür Derneği yayını, “Güle Dökülür”, Ocak 2006, “Bir Şiir Var, Bir Şiir” Ekim 2001, “Gelsin” Temmuz 2002, “Haberin Oldu Mu?” Aralık 2006, 38 İçel Ekspres Günlük Siyasi Gazete, Mersin, “Muhabbet” 26 Ağustos 2005. 39 İleri Günlük Siyasi Bağımsız Gazete, Ceyhan, “Nevruz Günü” 30 Haziran 2006. 40 Yeni Kıroba, Aydın “Sevildikçe Ballanması Ne Güzel” 13 Haziran 2002.

27

II- ÂŞIK YOKSUL DERVİŞ’İN YAŞADIĞI COĞRAFYA

A- EMİRDAĞ'IN TARİHÎ, COĞRAFÎ, SOSYAL ve KÜLTÜREL DURUMU

1. COĞRAFÎ DURUMU

Ege Bölgesinin İç Batı Anadolu bölümünde yer alan Emirdağ,

Afyonkarahisar iline bağlı bir ilçedir. İlçenin doğusunda Konya'nın Yunak ilçesi,

güneyinde Afyonkarahisar'ın Bolvadin ilçesi, kuzeyinde Eskişehir'in Çifteler ve

Sivrihisar ilçeleri, batısında ise Afyonkarahisar'ın Bayat ilçesi yer alır.

Emirdağ İlçesi, Eskişehir-Afyon karayolu üzerinde Adaçal Tepesi’nin (1,259

m.) eteğinde ve çukur bir arazide kurulmuş olup, İlçenin deniz seviyesinden

yüksekliği 920 m.dir.

Emirdağ'ın ilk adı yöreye yerleşen Muslucalu Türkmenlerinden dolayı

Muslucalu'dur. 1866'da devrin hükümdarı Sultan Abdülaziz'den dolayı Aziziye adını

alan ilçe, 1932 yılında güneyinde yükselen Emirdağları'na atfen. Emirdağ adını

almıştır.41

Yetmiş köyü bulunan Emirdağ'ın Davulga ve Ümraniye bucakları ile 2000

sayımına göre nüfusu; ilçe merkezi 20.508, kasaba ve köyleri 26.888, toplam

47.396'dır. Merkez ilçe, Aşağı Piribeyli, Bademli ve Davulga'da belediye teşkilatı

bulunan ilçe, 10 tane mahallesi vardır. Emirdağ'ın yüzölçümü 2.213

kilometrekaredir.

İlçeye adını veren Emirdağ'ı İç Anadolu-İç Batı Anadolu, sınırında Afyon ili

topraklarının doğu. kesiminde 2.307 m. yüksekliğindeki dağ kütlesidir. Doğu-batı

doğrultusunda Yellibel ile ikiye ayrılır. Asıl Emirdağ'ı doruğunu teşkil eden

Emiroğlu tepesi bu alçalma alanının güneyinde yükselir. Kuzeyinde ise 2.070 m.

yüksekliğindeki Yellibel tepesi yer alır. Bu dağ kütlesinin yapısında billurlu şistler,

birinci zaman, kıvrımlı tabakaları, arada andezit ve bazalt yer alır. Dağın etek

kesimlerinde dağınık meşe ve ardıç çalıları yükseklerde ise yer yer orman görünüşü

vardır. 42

41 Ömer Faruk YALDIZKAYA, Emirdağ Yöresi Türkmen Ağıtları, İzmir 1992. 42 Ömer Faruk YALDIZKAYA, Her Yönüyle Emirdağ, Ankara 1986.

28

İklim

Ege Bölgesinin uç kısmında kalan ilçede İç Anadolu Bölgesine yakın olması

nedeni ile daha çok karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar

soğuk ve yağışlı geçmektedir. Yıllık yağış miktarı 482,6 mm dir. Yıllık en yüksek

kar örtüsü 85 cm' dir. Ortalama karla kaplı olduğu gün sayısı 42' dir. En düşük ısı -

10, en yüksek ısı ise 37.6 dır.

Bitki Örtüsü

İlçenin üzerinde bulunduğu alanlar 6. sınıf topraklar olup, bitki örtüsü

bakımından fakirdir. İlçenin yüzölçümü 2.213 Km2 dir. Bu arazinin 129.347 hektarı

ekilebilir arazi, 48.301 hektarı ekime elverişli değildir. 32.494 hektarı ormanlık ve

fundalık, 11.119 hektarı çayır ve meradır. Ekilebilir arazinin 20.409 hektarı

sulanmaktadır, geriye kalan ekilebilir arazinin 108.938 hektarında ise sulama imkânı

yaratılabilir.

Hububat üretiminde arpa, buğday ve şeker pancarı ön sıraları almaktadır. Son

yıllarda çiftçiler tarafından yonca üretimine de ağırlık verilmeye başlamıştır.

Hayvancılık halkımızın ana geçim kaynaklarından biridir. Mera ve besi hayvancılığı

şeklinde yapılmaktadır. Emirdağ yaylalarının hayvancılık yönünden önemi büyüktür.

Merkez ve civar köylerden yaz aylarında hayvancılıkla uğraşanlar yaylaya çıkarlar.

Akarsuları

İlçeye bağlı Hamzahacılı Köyü hudutlarından çıkan ve Sakarya nehrini

besleyen Pınarbaşı suyu önem arz etmektedir. Bunun yanında Yarıkkaya Köyünde

çıkan fazla önemi olmayan Yarıkkaya suyunu da sayabiliriz. Emirdağ ovası yeraltı

suyu bakımından zengindir. Hamzahacılı Köyünden çıkan Pınarbaşı suyu ile altı

köyün arazisi sulanmaktadır.43

2. TARİHÎ DURUMU

Emirdağ merkez ve çevresi Anadolu’daki bütün tarihî devirleri yaşamıştır.

Davulga-Bademli kasabaları arasındaki Harmanören mevkisinde çıkartılan ve Afyon

Müzesinde bulunan tarihi malzemeler bu bölgenin arkaik devri yaşadığını gösterir.

Bu bölgede Firikya ve Roma devrine ait eserler çoktur. Firikler zamanında başkent 43 http://www.emirdag.gov.tr/cografya.asp

29

olan Ordione, ruhanı merkez Pessiniüs (Sivrihisar İlçesi Balhisar Köyü) askeri

merkez olan Apmia (Dinar İlçesi) arasında kaldığı için çok gelişmiştir. Bu üç merkez

arasındaki yollar Petera (A.Kurudere Köyü), Oristüs (Çifteler Alikan Köyü),

Amorium (Hisar Köyü) gelişmesini sağlamıştır. İlk çağın büyük filozofu Ezop,

Amoriumludur. Bu devirde yapılan adak taşları A.Piribeyli Kasabasında (Pisia) bolca

vardır. Roma zamanında yapılan ünlü malius seferi o devirde Gatalya bölgesi denilen

buraya yapılmıştır. Amorium M.S. 4.cü asırda Roma İmparatorluğunun ve dünyanın

altıncı büyük şehridir. Etrafı surlarla çevrilidir. Roma devri kayıtlarında ve Bizans

kilise listelerinde büyük dini ve idari merkez olduğu yazılıdır. Halen Hamzahacılı

köyündeki türbenin kenarında duran büyük kartal kabartması Roma devrindeki

hükümet konağının üzerinde bulunuyordu. Hisar Köyü (Amorium) da kazı

çalışmaları her yıl yaz aylarında yapılmakta eski döneme ait tarihi kalıntılar

çıkarılmaktadır. Bu eserler bu civarın tarihi zenginliğini göstermektedir.

Türkler bu bölgeye on birinci yüzyılda gelmeye başlamışlardır.

Harmanörende bulunup Afyonkarahisar müzesinde sergilenen Türkmen mezar taşları

bu devrin belgesidir. O mezar taşları üzerinde Türkmen aşiretlerinin haçlılarla

mücadelesi anlatılır. Ayrıca aynı mezar taşlarında Türkmenlerin günlük yaşayışları

anlatılmıştır.

Bu bölgeye ilk iskân olan Türkmen aşireti, Morcali Türkmenleridir. Ağılcık-

Dağılgan - Pörnek(Yenikapı) – Ekizce – Güneysaray – Tez – Adayazı - Elhan -

Gömü - Hamzahacılı - Karacalar - Sığracık - Soğukkuyu - Suvermez - Tabaklar -

Türkmenakören - Yarımca - Yavuz - Çiftlik- Eskicırgın (Kuruca Köyü) halkı bu

aşirettendir. Daha sonra Karabağ Türkmenleri gelmiştir. Bademli - Davulga -

Yeniköy - Avdan - A.Aliçomak - Daydalı - Eşrefli - Gelincik -İncik - Karakuyu Köy

halkları bu Türkmen boyundandır. Emirdağ merkezi Musahocalı aşiretindendir. Hicrî

1146 (m. 1734) tarihinde Musul vilâyetinin Rakka sancağından Anadolu’ya

gönderilen bu aşiret Musul’dan geldiği için, bir kısım aşiret iskân kayıtlarında

Muslucalı ismi ile gelmiştir. Yedi kabile halinde gelen bu Türkmen aşireti büyük

Bozulus aşiretine bağlıdır. Aşiret kışın Emirdağ yaylalarında yazın Çankırı'da

yaylamak kaydı ile buraya gelmiştir. 1752 tarihli 701 numaralı aşiret iskân defterinde

bu aşiretin konargöçerlikten men edilip, yerleşmesi ferman buyrulmuştur. Bunun

üzerine Kaçarlı, İncili, Çilli, Eskicırgın adı verilen şimdiki yerine iskan olmuştur.

30

Hicri 1260 (m. 1844) tarihli Afyonkarahisar şerhi mahkeme kaydında Cırgın

Kariyesi (köyü), İncili Mahallesi ismi geçer. Aşiretin diğer kabilelerinde tamburacı

cemaati, Suvermez Köyüne, Oşili Cemaati, Türkmenakören ve Yarımca Köyüne,

Hacıfakılı Cemaati Hamzahacılı Köyüne, Caferli Cematide muhtelif köylere

yerleşmiştir.

Daha sonra Boynuyonlu (Türkmen) aşireti gelerek Alibeyce, Beyköy,

Gökçeyaka, Kılıçlı Kavlaklı, Burunarkaç, Gözeli, Kırkpınar, Bağlıca, köylerine iskan

olmuşlardır.

Bunun yanı sıra Emirdağ ve civarında Karakeçili, Karatekeli, Horzumlu

Yörükleride Balcam, Başkonak, Çatallı, Dereköy, Emirin, Soğukkuyu, Tez,

Demircili, Türkmen, Çaykışla, Güveçci Köylerinde iskan olmuştur. Ayrıca 1877-

1950 yılları arasında Rumeliden gelen muhtelif göçmenlerde Hisar, Salihler,

Toklucak, Yarıkkaya, Umraniye, Ablak, Aydınyaka, Beyören. Camili, Eskiakören,

Kılıçlar, Karayatak, Yusufağa, Topdere, Köylerine yerleşmişlerdir.

Emirdağ ve köyleri 1850'ye kadar kısmen Barçınlı (Bayat İlçesi) kısmen de

vahid-i Barçınlı’ ya (Bolvadin Kemerkaya Kasabası'na) bağlanmış, 1850'den sonra

musluca nahiyesi kurulmuştur. 1870 yılında Aziziye ismiyle ilçe merkezi olmuştur.

Barçınlı (Bayat İlçesi) han-ı barçın (Eskişehir Han İlçesi) nahiyeleri, 130 adet köy

Aziziye' ye bağlanmıştır. 1937 yılında Aziziye adı kaldırılarak güneyinde bulunan

Emirdağlarına izafeten Emirdağ ismini almıştır. 1918'de başlayan 1922'de biten

Kurtuluş Savaş’ında Emirdağ stratejik olarak önemli bir yer işgal etmiştir. Bölge,

Yunanlılar tarafından 16 Ağustos 1921'de işgal edilmiş ve 22 Eylül 1921'de işgalden

kurtulmuştur.

İşgalde Yunanlılar Emirdağ, Haymana, Mihalıççık ve bölgesinde 66 köyün

tamamını ve 57 köyün bir bölümünü yakıp yıkmışlardır.

09 Aralık 1921'de Atatürk ve erkân-ı harp miralayı Arif Bey Emirdağ' a

gelmiştir. Atatürk 25 Mart 1922'de Emirdağ'a gelerek savaşın gidişâtını yönetmiş ve

üç gün burada kalmıştır. İstiklal Savaşı’nda düşmanın hava akınları ile şehit düşen iki

mehmetçiğin aziz hatıralarına hürmeten 1963 yılında ilçe turizm ve kalkındırma

derneği tarafından Suvermez köyünde ve yol kenarında bir şehitler abidesi

yaptırılmış olup daha sonra şehitlik milli savunma bakanlığı adına tahsis edildiğinden

31

abide restore edilmiştir. Her yıl 15 Mayıs'ta anma töreni bu şehitlikte yapılmaktadır.

Ayrıca Tez köyünde de beş İstiklal Savaşı şehidinin mezarı bulunmaktadır.44

3. SOSYAL VE KÜLTÜREL DURUMU

Emirdağ ilçesi sınırlan içinde yaşayan halk genel olarak çiftçilik ve

hayvancılıkla uğraşır. Merkezde oturan halk ise serbest meslekle ve nakliyecilikle

geçimini sağlamaktadır.

İlçede sanayi gelişme göstermiştir. Bununla beraber Kireç fabrikası, yem

fabrikası, sucuk imalathaneleri, süt ve süt mamulleri üreten işletmeler, un fabrikaları

vardır. Ova köylerinde mera kalmadığı için halk geçimini tamamen toprağa

bağlamıştır. Tahıllardan her çeşidine rastlamak mümkünse de buğday başta gelen

ürünlerindendir. Baklagillerden mercimek, başta gelmek üzere her türlüsü,

endüstriyel bitkilerden patates ekimi yapılmaktadır. İlçe sığır besiciliği ve koyun

üretiminde oldukça ileri düzeydedir.

İlçe merkezinde salı günü pazar kurulur, pazarı kalabalık olduğu gibi al un

salını, işleri de bir hayli etkindir. Emirdağ, Antalya, İzmir, Ankara ve Konya-İstanbul

yolları üzerinde bulunduğu için çok hareketlidir. Emirdağ, ticaretinin büyük, kısmını

Eskişehir ile yapar. Ekonomisini ve ticarî durumunu geliştiren teşekküller mevcuttur.

Bunların başlıcaları Esnaf Kefalet Kooperatifi, Ağıl Hayvanları ve Besiciler

Kooperatifi’dir.

Emirdağ, sosyal bakımdan gelişmiş ilçelerimizden biridir. Çarşı ve pazar alış

verişini daha çok kadınlar yapar. Avrupa'da, çalışan işçileri oldukça fazladır. Evlerini

Türkmen geleneğine ve zevkine uygun olarak kendi dokudukları kilim ve keçe ile

döşerler.

Emirdağ, kültür açısından oldukça zengin bir yöredir. Yarattığı kültürle Türk

Millî Kültürüne, insanlığa zenginlik ve çeşitlilik vermiştir. Türkmen kültürü

çerçevesinde Emirdağ kültürü, bir kültür bölgesidir; kültür bütünleşmesine de açıktır.

1980’li yıllara kadar giyilen Saya'da Türk kadınının zevkini görmek

mümkündür. Emirdağ'a has motif ve özellikleriyle Emirdağ kadınının da oya-dantel-

kanaviçe işlemelerinde Türk sanatının sırlarına ulaşılabilir.

44 http://www.emirdag.gov.tr/tarihi.asp

32

Emirdağ türkü, mani ve ağıtlarında Türk erkek ve kadınını asil ruh zenginliği

ve duygu coşkunluğunu yakalamak mümkündür.

Emirdağ kültüründe heykel hariç güzel sanatların hemen hepsinde örnekler

bulmak mümkündür. Kökboyalı Emirdağ kilimlerinde sanatın zirvesine ulaşırken

Türk örf, adet, gelenek, göreneklerine bağlılığım gösteren Emirdağ kültürü adeta

Türk kültürünün çatısını meydana getirir.

İnsanların yaşama gayesi, statik kültürleri değişmezken yaşama şekilleri,

dinamik kültürleri değişebilir özellikler arz etmektedir.

Kültür, her millettin yaşama şekli, atalardan gelen yaşam birikimleridir.

Emirdağ kültürü de köklü bir kültüre sahiptir. Emirdağ, çeşitli sebeplerle yurtdışına

pek çok işçi göndermiştir. Kültür emperyalizmi kıskacında olan işçiler, kendi

kültürlerine sahip çıkarak; yurtdışında uğradıkları kültür yozlaşmasından

etkilenmemeye çalışmaktadırlar.45

45 YALDIZKAYA, a.g.e.

33

46

B- KARACALAR KÖYÜ

Karacalar Köyü, Afyonkarahisar’ın Emirdağ İlçesinin doğusunda

bulunmaktadır. Tarihi, Selçuklular dönemine kadar dayanan köyün o zamanlardaki

adı Karacaviran’dır. Osmanlı’nın son dönemleri ve kurtuluş savaşı esnasında köy,

yaşanılan kıtlıklar, savaşlar, ölümler sebebiyle bitme noktasına gelir. Köy sadece üç

haneye düşer ve ondan sonra tekrar canlanır.

Karacalardaki bu üç haneden biri aşığımızın dedesinin hanesidir, şu an

aşığımızın evinin bulunduğu yerlerdir. İkinci hane, Laz Ahmet ve ailesine ait

hanedir, o da köyün aşağı başında bulunmaktadır. Üçüncü hane ise, Yozgat’tan gelen

46 http://www.emirdag.gov.tr

34

Kadiroğullarına ait hanedir. Kadir oğullarının soyadı da Atmaca’dır. (O zamanlar

köyde sürüyle bulunan karacaları avlamalarından, atıcılık yapmalarından dolayı)

Kadiroğulları, Yozgat’tan kan davası yüzünden kaçıp gelirler ve köye

yerleşirler. Kadiroğullarının bu kan davalarından dolayı bir ara köye “Kılıçkuşan

köyü” de denir. Bunları arayan düşmanları, Karacalar’da da bunların izini bulur ve

kadınlar hariç tüm erkekleri, çocuk demeden, bebek demeden öldürürler. Bu hadise

olurken çalı, çilpi toplamak için köyden uzaklaşan bir kadın olanları uzaktan görür ve

yakınında bulunan küçük bir erkek çocuğu olan Kadir’i öldürmesinler diye şalvarının

içine saklar, kurtulmasına sebep olur, daha sonra Kadir büyür evlenir ve soyunu

devam ettirir.

O dönemlerde köyün bulunduğu yer hep ormanlıkmış, Karaca denilen geyik

türü hayvan buralarda sürüyle bulunurmuş, “Karacalar geliyor”, “Karacalar gidiyor”

derken köyün adı Karacalar kalmış.47

Âşığımızın Karacalar’a yazdığı birçok şiiri bulunmaktadır. Âşık şiirlerinde

Karacalar’ın güzelliklerinden ve tarihinden bahseder.

KARACALAR

Beş yüz yıla yakın kitabesi var,

Gelip görmelisin Karacalar’ı,

Ziyarete açık bir türbesi var,

Gelip görmelisin Karacalar’ı.

Kafkasya, Orta Asya, hem Türkmenistan,

Anlatsam köyümü bitmez bu destan,

Açar yaylalarda türlü gülistan,

Selam olsun size gül yüzlü dosttan,

Gelip görmelisin Karacalar’ı.

47 Şemsettin KUBAT, Emirdağ, 64 yaşında, hâfız, çiftçi, büyüklerinden duymuş.

35

Hakkın Halil'inin nazarı vardır,

Gönüllere sevgi pazarı vardır,

Ozanı, Âşığı, yazarı vardır,

Gelip görmelisin Karacalar’ı.

Nurettin Şahbaz'ın önderliği var,

Yurtdışından dostların emeği var,

Hoşgörü güç ile işbirliği var,

Gelip görmelisin Karacalar’ı.

Köyümüzden ilim irfan yuvası,

Avukat, doktor, subay hem evliyası,

Şifalı suları hoştur havası,

Gelip görmelisin Karacalar’ı.

Etkinlikler Karacalar köyünde,

Nevruz bayramında, Hızır gününde,

Bacı Sultan günü temmuz ayında,

Gelip görmelisin Karacalar’ı.

Gönüllere umut verişimiz var,

Ulusal evrensel görüşümüz var,

Bir de Âşık Yoksul Derviş’imiz var,

Gelip görmelisin Karacalar’ı. 12/145

36

KARACALAR'I

Bizim tarihimiz uzun bir destan,

Kafkasya Orta Asya, hem Türkmenistan,

Yemen'den Yozgat'tan hemi Horasan,

Biraz anlatayım Karacalar’ı.

Selçuk'tan Bizans'tan Roma'dan önce,

Tarihi üç kuyu sanki bilmece,

Köyümü anlatmak uzun bir hece,

Nasıl anlatayım Karacalar'ı.

Beş yüz yıla yakın kitabesi var,

Tarihi camisi dershanesi var,

Ziyarete açık bir türbesi var,

Biraz anlatayım Karacalar'ı.

Anlatmakla bitmez bu tarih boyu,

Köyümüzün önce adı üç kuyu,

Bir yerde bulunmaz havası suyu,

Nasıl anlatayım Karacalar'ı.

Yükseğinde Emir Baba yatıyor,

Koyağında mor menekşe bitiyor,

Her tarafı burcu burcu tütüyor,

37

Nasıl anlatayım Karacalar'ı.

Kurmayı subayı üst makamları,

Doktoru avukatı var hâkimleri,

Folkloru kültürü iş adamları,

Anlatayım size Karacalar'ı.

Yetişti her yerde var elemanı,

Afyon Belediye il encümeni,

Eğitimcileri çok öğretmeni,

Nasıl anlatayım Karacalar'ı.

İlkbaharda yaylaların coşması

Çağlayarak derelerin taşması,

Merkezinde Bacı Sultan Çeşmesi,

Nasıl anlatayım Karacalar'ı.

Cennet misalidir her bir köşesi,

Ne güzeldir ormanları meşesi.

Görenlerin artar gider neşesi,

Biraz anlatayım Karacalar'ı.

Güller açmış yaylasında düzünde,

Çalışkanlık gelininde kızında,

Metanetlik mertlik vardır özünde,

38

Nasıl anlatayım Karacalar'ı.

Bir başkadır Karacalar korusu,

Her yanında koyun kuzu sürüsü,

Güzelleri sanki cennet hurisi,

Anlatayım size Karacalar'ı.

Yaylasında topak evler kurulu,

Aleyçikler sıra sıra suratı.

Çok güzeldir geleneği kuralı,

Nasıl anlatayım Karacalar'ı.

Her tarafa ulaşımlar sağlandı.

Bir yandan da internete bağlandı,

Köyümüzde örnek oldu söylendi,

Nasıl anlatayım Karacalar'ı.

Hak Halîlî, Bacı Sultan türbesi,

Bize kutsal olan gönül kâbesi,

Şu Yoksul Derviş’in bir hitabesi,

Anlatayım size Karacalar'ı. 10/166

39

DİNÎ TASAVVÛFÎ UNSURLAR

Ahmet Yesevî’den başlayıp, Mevlânalarla, Yunus Emrelerle devam edip

günümüze kadar gelen tasavvuf felsefesini yaşayan ve yaşatan halk şairlerimizden

biri de Yoksul Derviş’tir.

Yoksul Derviş’in gerçek adıyla Şemsettin Kubat’ın şiirlerinde yaptığımız

incelemede açık bir şekilde gördük ki; Âşığın şiirlerinde en çok geçen unsurlar dinî-

tasavvufî unsurlardır. Küçük yaşta İstanbul’a giderek, orada medresede eğitim görüp

hafız olan şairimiz, geniş bir dinî bilgiye sahiptir. Şiirlerde görülen başlıca dini ve

tasavvufî unsurlar şunlardır:

BİRİNCİ BÖLÜM

ALLAH

İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemeyen bütün nesneleri yaratan.

Allah ezelîdir; yani varlığının başlangıcı yoktur. Çünkü yaratılmamıştır ve varlığı

devamlıdır, sonsuzdur. Hiçbir şey yokken O, yine vardı. Allah'ın ilmi, kudreti ve

iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur. O her şeyi ve herkesi her an bilir ve görür.

Allah'ın Müslümanlarca zikredilen 99 ismi vardır. Bu isimler, Allah’ı doğru olarak

bilmeye ve O’nu daha iyi anlamaya yardımcı olur.

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Allah kavramı, Allah’ın (zatî, sübûtî) sıfatları,

isimleri (Esma’ül Hüsna) ve bunların tezâhürleriyle, en çok geçen unsurlardan

biridir. Kendisi hâfız olan Âşığımızın kalbi Allah sevgisiyle doludur. Kitaplarında,

tespit edebildiğimiz Allah’a ait zikredilen isim, sıfat ve mecâzî unsurlar şunlardır:

“Allah, Alîm, Basar, Cabbar, Gafir-üz Zenbî, Gaffar (Gafûr), Gani, Hâbir,

Hakk, Hû, Hüdâ, Kâdir, Kahhar, Kerîm, Lem-Yezel, Mevlâ, Nur, Rabb, Rahman,

Rahîm, Samed, Sem’i, Settar, Vâhid, Yar (Canan), Yaradan,Yezdan (Sırr-ı Yezdan).”

A- Allah

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Allah kavramı aşağıda belirtilen iki yüz otuz

sekiz yerde geçmektedir.

(1/3/1, 1/3/10, 1/22/9 1/3/8, 1/3/6, 1/4/4, 1/12/2, 1/4/2, 1/23/2, 1/12/1, 1/4/1,

1/14/9, 2/59/3, 3/5/2, 3/11/4, 3/32/1, 3/11/3, 3/11/2, 3/11/1, 3/11, 3/10/1, 3/5/1,

40

3/61/2, 3/16/4, 3/16/7, 4/75/5, 4/15/1, 4/57/5, 4/115/1, 4/75/2, 4/31/1, 4/62/7, 4/62/6,

4/75/2, 4/43/4, 4/70/6, 4/70/7, 4/70/6, 4/71/2, 4/71/1, 4/15/4, 4/62/7, 4/46/7, 4/15/6,

4/19/2, 4/15/5, 4/15/3, 4/15/2, 4/15/1, 4/64/3, 4/64/5, 4/63/2, 4/8/4, 4/82/5, 4/115/4,

5/5/5, 5/5/3, 5/76/6, 5/107/6, 5/110/2, 5/59/2, 5/45/7, 5/44/1, 5/41/3, 5/29/1, 5/28,

5/29/2, 5/21/7, 5/19/1, 5/19/2, 5/17/5, 5/16/2, 5/14/6, 5/10/7, 5/5/7, 5/28, 5/19/6,

5/107/5, 5/28/1, 5/76/3, 5/76/1, 5/108/2, 5/33/5, 5/6/6, 5/14/7, 5/59/7, 5/60/2, 5/41/3,

5/33/7, 5/18/3, 5/14/3, 5/59, 5/35/14, 5/19/3, 5/100/1, 6/111/1, 6/110/1, 6/126/3,

6/94/1, 6/94, 6/50/2, 6/42/3, 6/46/3, 6/48/2, 6/59/6, 6/40/6, 6/98/1, 6/21/35, 6/82/1,

6/76/6, 6/76/4, 6/27/4, 6/72/6, 6/14/1, 6/69/2, 6/137/1, 6/40/4, 6/40/1, 6/64/6,

6/35/25, 6/36/6, 6/1/4, 6/35/27, 6/135/4, 6/130/1, 6/41/4, 7/16/8, 7/16/8, 7/17/5,

7/19/3, 7/30/1, 7/70/4, 7/76/4, 8/57/2, 8/51/1, 8/50/5, 8/171/3, 8/220/1, 8/230/2,

8/238/1, 8/238/5, 8/172/4, 8/41/3, 8/249/4, 8/217/1, 8/222/1, 8/39/2, 8/92/1, 9/75/3,

9/84/3, 9/96/4, 7/16/3, 11/105/6, 9/84/7, 9/81/6, 9/80/3, 9/6/1, 9/10/1, 9/76/1, 9/75/1,

9/90/1, 9/84/8, 9/96/3, 9/152/2, 9/144/6, 10/69/1, 10/66/2, 10/192/4, 10/198/7,

10/198/3, 10/106/4, 10/171/5, 10/153/3, 10/172/4, 10/121/2, 10/121/2, 10/67/7,

10/115/1, 10/172/2, 10/117/4, 10/191/1, 10/199/6, 10/171/6, 10/172/3, 10/175/4,

10/29/1, 10/175/2, 10/102/4, 10/27/7, 10/199/1, 10/123/1, 10/128/4, 10/172/1,

11/146/2, ,11/134/5, 11/139/4, 11/134/4, 11/132/5, 11/105/2, 11/32/5, 11/39/4,

11/149/2, 11/111/2, 11/105/7, 11/95/1, 11/150/7, 11/145/3, 11/39/2, 11/101/5,

11/100/6, 11/30/6, 11/27/3, 11/123/1, 11/118/5, 12/5/1, 12/6/1, 12/9/1, 12/48/3,

12/49/3, 12/53/2, 12/60/2, 12/74/1, 12/97/1, 12/102/7, 12/105/2, 12/109/3, 12/116/3,

12/130/6, 12/134/6, 12/139/5, 12/159/2, 12/161/1, 12/163/1.)

Âşık, öncelikle Allah’ın bir olduğunu ve O’na gönülden iman ettiğini söyler.

“Allah birdir biliriz” 6/126/3

“Birdir Allah şanı yüce” 6/11/1

“Bir Allah için,” 3/11/1

“Lailahe illallah” 3/5/1, 5/6/6, 5/14/7

“Allah birdir, Hak Muhammet bilelim.” 10/69/1

“Allah birdir, birliğine kâniyiz.” 2/59/3

“İmanımız Allah’adır.” 11/32/5, 10/67/7

41

“Allah adı evvela,” 6/50/2

“Yolumuz gider Allah’a” 6/110/1

“Nasip eyle iman Allah” 6/40/1

İman esaslarından biri de Tevhit yani Allah’ın birliğine inanmaktır. Yoksul

Derviş, aşağıdaki dörtlükte, kâinattaki bütün işlerin tevhitle hallolduğunu, kurtların

kuşların, dağların taşların yani cümle yaratılmış olan her şeyin Allah’ı zikrettiğini

söyleyerek, eşref-i mahlûk olan insanın da Allah’a inanıp, tevhit etmesi gerektiğini

söyler, insanlarıtevhide davet eder.

“Tevhit ile biter işler,

Söyler bunu kurtlar kuşlar,

Hem de söyler dağlar taşlar,

Tevhit eyle, tevhit eyle.” 5/

Âşığımız, insanların tüm işlere Bismillah’la yani Allah’ın adıyla başlaması

gerektiğini belirtir.

“Diyelim baştan bismillah” 9/75/1

“Her sözün başıdır bai bismillah” 5/107/5

“Her sözün evveli bai bismillah” 8/48/6

“Bai bismillah sözümün başı” 4/115/1, 4/57/5

“Başlayıp söze bismillah” 5/93/5

“Bismillah ile başlar.” 5/7/7, 5/5/2

“Evvel okuyalım bai bismillah” 10/145/3

“Besmele-i şerif önce niyet var” 10/169/3

“Bismillahi medet Allah” 5/59/2

“Evvel Allah adını yâd edelim” 6/35/14

Âşığımız insanların sabırlı olup çalışmalarını, çalışana Allah’ın vereceğini

söyler.

42

“Sabır ver Allah’ım mümin kuluna” 5/76/1, 5/76/3

“Çalışana verir Allah” 11/95/1

“Allah sevmez imiş sabırsız kulu” 5/76/3

“Kendi varlığından yarattı Allah” 8/41/3, 4/75/2,

Yoksul Derviş, insanlara; Allah’tan korkup dürüst olmalarını, iyilikler

yapmalarını, kul hakkına dikkat edip cana kıymamalarını, her an Allah’ı zikrederek

O’na yalvarmalarını öğütler.

“Allah’tan kork, gerçekleri körleme” 9/84/3, 11/105/2

“Allah zulmedeni cezalandırır.” 9/84/7, 11/105/6

“Elleri kurusun Allah, zalimin” 8/238/5

“Garibe, mazluma yetin

Allah’ın emridir bütün

Yaşlının elinden tutun.” 11/100/6, 9/81/6

“Allah asi olma dedi

Kul hakkıyla gelme dedi

“Üstün olan insan hakkı her dinde

En makbulü budur Allah indinde” 11/105/7

Ata âhı alma dedi.” 11/100/5, 9/80/3

“Allah’ın emridir bütün insana

Mümin olan kıymaz asla bir cana.”

“Gel de bir gönüle gir Allah için”4/70/6

“Allah’ı zikreyle kabuldür duan” 8/222/1

“Aman gönül durma Allah’ı zikret” 10/123/1

“Yalvar Allah’a gönül” 5/5/5, 5/5/3

“Her dem yalvar Allah’a” 6/94/

“Yalvarıyorum Allah’a” 6/94/1

43

“Ol Allah’ı bilirsen” 6/69/2

“Evvel Allah adın yad edelim.” 6/35/14

“Her dem yalvar Allah’a” 6/94/1

“Yalvarıyorum Allah’a” 6/94/1

“Tutuşup Allah aşkına” 7/70/4

“Diyelim Allah Allah” 9/10/1

“Okuyalım Allah Allah” 9/75/1

“Allah Allah avazımız” 7/76/4

“Yaşadığım her saniyede

Ancak seni (Allah) düşünürüm.” 3/32/1

“Yanmaz, Allah Allah diyen” 3/10/1, 5/21/7

Allah’ın her yerde olduğunu, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğini, O’nun

sevgili kulları arasına girebilirsek her iki dünyada da Allah’ın yâr ve yardımcımız

olacağını söyler.

“Sen nerede olsan orada Allah var.” 4/82/3

“Her nereye baksam orda Allah’tır.” (Vahdet-i Vücut düşüncesi48) 8/57/2

“Çünkü hizmet Allah’adır.” 10/66/2

“Ne gelirse yüce Haktan,” 2/108/2

“Allah’ın kullarına bir afatıdır.” (Bolu- Düzce deprem) 11/146/2

“İki âlemde yar bize Allah için,” 4/15/1

“Yanmaz Allah Allah diyen” 5/21/7

“Yar Allah’ın aşkına,

Çok sadık olmalıyız.” 4/67/2

48 Vahdet-i Vücut düşüncesi: Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin, Allah’tan başka her şeyi unutup, yalnız O'nu bilmesi ve her şeyde Allah’ı (Allah’ın yaratıcılığını) görmesi hâlidir.

44

Yoksul Derviş, tüm insanların huzuru, mutluluğu için, insanları felaketlerden,

belalardan korumasını Allah’tan ister ve Allah’a şükreder. Allah’ın kendi özünden

yarattığı insanların da Allah’ın affediciliğine güvenmeleri gerektiğini söyler.

“Allah’ım bir sevgi, bir huzur versin” 10/175/2

“Bütün felaketlerden koru Allah’ım” 10/29/1

“Daim eyleyelim Allah’a şükür” 8/249/4

“Allah’ım vermesin çile” 4/31/1

“Elaman Allah’ım senden hidâyet

Cümle kullarına eyle hidâyet” 10/22/7

“Allah’ım sen koru felaketlerden” 10/175/4

“Allah’ım sormasın çiçeklerimiz

Kapanmasın Mevla’m ocaklarımız” 11/150/7

“Esirge beladan Allah” 6/40/4

“Sana sığınırım Cenab-ı Allah” 1/4/2

“Yeter Allah, bizi bu dertten kurtar” (Kerbela olayının mateminden)1/12/1

“Bir dileğim var Allah’tan

Kurtar Allah’ım tuzaktan” 5/88/6

“Kendi öz nurundan yarattı Allah” 9/96/4, 7/76/8, 8/72/4

“Kendi varlığından yarattı Allah” 8/41/3, 4/75/2

“Allah affedecek tüm hatayı” 10/172/3

“Hamd ü sena Allah’a” 6/137/1

“Şükür elhamdülillah” 6/137/1

“Elhamdülillahi Rabbil Alemîn” 10/102/4

“Çok şükür hele Allah eyvallah” 4/62/7

“Rabbilalemine çok şükür Allah” 5/108/2

“Barekallah, barekallah

45

Pehlivana da maşallah

Senden medet süphanallah.” 9/75/3

Kerbela’da, Yezit’in Hz. Hüseyin ashabına yaptığı zulüm, Âşığımızın

yüreğini delmiştir, Âşığımız bu acı ve zulüm karşısında önce Allah’ı, sonra Hz.

Muhammet’i ve Hz. Ali’yi yardıma çağırır.

“Hüzün ile ciğerimi deldi bu acı

Figan edip ağlar yirmi dört bacı

Yezit yaptı bize zulüm ile acı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/15/5

B- Alîm

Bilen, ilim sahibi. Her şeyi bilen manasına Allah’ın sıfatlarından biri. Allah

gizliyi de aşikâr olanı da âlimdir. (Haşr Sûresi: 22)

“Semiun Alîm’sin, alimün Basar” (Her şeyi duyansın, bilensin, görensin.)

4/115/4

C- Basar

Âletsiz ve şartsız olarak, gizli ve aşikâr her şeyi görmesi manasına, Allah’ın

sübûtî sıfatlarından biridir.

“Şüphesiz O, semî'dir (her şeyi hakkıyla işitendir) , Basîr'dir. (Her şeyi

hakkıyla görendir.)” (İsrâ Sûresi: 1)

“Sem’iun Alîm’sin, alimün Basar” (Her şeyi duyansın, bilensin, görensin.)

4/115/4

Ç- Cebbâr

Kullarının hallerini ıslâh edip tövbeye götüren, dilediğini yaptırmaya gücü

yeten Allah’tır.

“Allah müheymindir (her şeyi gözetip koruyandır), Azîzdir (hükmünde

gâliptir), Cebbârdır, Mütekebbirdir (Kibriyâ ve azamete (büyüklüğe) ancak o

müstahaktır). Allah müşriklerin koştukları ortaklardan münezzehtir (uzaktır.)” (Haşr

Sûresi: 23)

46

Cebbâr olan Allah, kıyâmet günü mülkü olan gökleri ve yerleri eline

(kudretine) alır: “Cebbâr benim, Melik benim. Hani cebbârlar, mütekebbirler

(kendilerini büyük görenler) nerede?” (Hâdis-i Şerif-Sünen-i İbn-i Mâce)49

Yoksul Derviş’te Esma-ül Hüsna’da geçen Cebbâr ismi, Settâr, Gaffar

isimleriyle beraber sadece bu şiirinde geçmektedir.

“Sen Seddarı ya Gaffarı ya Cebbar,” 6/41/6

D- Gafir-üz Zenbî

Gafir-üz zenbî, Günahları örtüp affeden, suçları bağışlayan Allah

anlamındadır. Yoksul Derviş, Allah’ın kendisinin affediciliğini söylediğini yalnız

insanların da bu söze güvenip kendilerini peygamberimizin ashabından biri gibi

gördüklerini ve Allah’a söz verip hep sözlerinden döndüklerini söyler.

“Hak buyurdu bunda Gafir-üz zenbî

Kişi kendisini ashabım sandı

İkrar verdi ama hep geri döndü” 4/77/4

E- Gaffar (Gafur)

Günah, kusur ve kabahatleri çok bağışlayan anlamındadır.

“Şüphe yok ki ben, tövbe eden, îmân edip sâlih (iyi) amel işleyen, sonra da

hak yolda sebât gösteren ve buna devâm eden kimseye Gaffârım.” (Tâhâ Sûresi: 82)

Allah Gaffâr'dır. O, güzel işleri açığa çıkarıp, günah ve kötülükleri örtendir.

Kullarının kabahatlerini başkalarının gözünden saklayan, kalbe gelen kötü

düşüncelerden dolayı kulları sorumlu tutmayıp, affedendir.

Yoksul Derviş, şiirlerinde Allah’ın Gaffar ya da aynı anlama gelen Gafur

ismini Rahim, Settar isimleriyle beraber üç yerde anar.

(5/7/5, 5/74/7, 6/41/6)

“Sensin Rahimi Gafur” 5/7/5

“Sensin Rahim ve Gafur” 5/74/7

49 İlhan APAK, Kemal YAVUZ, Dinî Terimler Sözlüğü (iki cilt), İhlas Yayıncılık, İstanbul 1988, s.136.

47

“Sen Seddarı ya Gaffarı ya Cebbar,” 6/41/6

F- Ganî

Hiçbir zamanda, hiçbir mekânda, hiçbir hâlde, hiçbir şeye muhtaç olmayan

Allah demektir. Allah’a, hiçbir şekilde başkasına muhtaç olmayan manasına Gani-yi

Mutlak da denir.

“O'na bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti (Kâbe-i Muazzama’yı)

hac (ve ziyaret) etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim küfrederse,

şüphesiz ki Allah âlemlerden ganidir.” (Âl-i İmrân sûresi: 97)

“Rabbin her şeyden ganidir ve rahmet sâhibidir. Eğer dilerse (ey müşrikler)

sizi giderir (ortadan kaldırır), arkanızdan da yerinize dileyeceğini getirir. Nitekim sizi

de başka başka bir kavmin neslinden peydâ etmiştir.” (En'âm Sûresi: 133)

Yoksul Derviş, kendi tabiriyle Gani Sultan’dan, bağışlanmasını diler. Allah’a

sığınır. Derviş’in şiirlerinde Gani ismi on altı yerde geçer.

(1/25/10, 4/110/1, 4/42/5, 4/19/4, 4/124/3, 4/44/1, 5/23/5, 5/68/3, 5/59/6,

5/17/6, 5/14/2, 5/21/2, 5/60/6, 6/41/6, 7/75/3, 10/15/1, 10/107/4, 10/178/2)

“Her işinde bağlan Gani Hüdâ’ya” 10/15/1

“Ganîsin sultanım rahmetin Ganî” 4/110/1

“Rahmetin Ganîdir. Ey Gani Sultan” 5/68/3

“Bağışla Ey Ganî, şuçum” 5/23/5

“Yoksul Derviş der Ganîsin” 5/21/2, 5/59/6

“Tut elimden Ya Ganî” 5/14/2

“Rızkımı bol ver Ganî” 4/42/5

“N’eyledin Hüseyin’i Ey Ganî Mevlâ” 1/25/10

“Arzumanım ol Ganî’de”7/75/3

“Keremler Kanisin Vahidi Kahhar” 6/41/6

“Ayırmasın Ganî kerîm” 4/124/3

“Sığınırım Mevlam rahmetin Ganî” 5/60/6

48

G- Habîr

Her şeyin hakikatini, kâinatın, varlıkların, görünen ve görünmeyen her şeyi

hakkıyla bilen, hiçbir zerrenin hareketi ve hareketsizliği ilminden hariç olmayan,

nefislerin ne ile mutmain (huzurlu) ne ile huzursuz olduğundan, sükûnete

kavuştuğundan her zaman haberdar olan anlamındadır.

“Allah indinde en yükseğiniz, O'ndan en çok korkanınızdır. Allah, Alîm'dir

(her şeyi bilendir), Habîr'dir.” (Hucurât Sûresi: 13)

Yoksul Derviş, Allah’ın her şeyden haberinin olduğunu ve bunun Kur’an’da

geçtiğini belirtir. Allah’ın Habîr ismi Derviş’in şiirlerinde sadece bu şiirde geçer.

“Kur’an’da vallahü alîmün Habîr” 4/37/4

Ğ- Hakk

Allah’ın Esmâ-i Hüsnâsından bir isimdir. Vâcib-ül-vücûd yani varlığı lâzım

olan, hiç yok olmayan, daima var olan ve kendisinden başkası yaratmaya lâyık

olmayan. Kur'ân-ı Kerim’de mealen buyrulur ki: “Allah, Hak’tır. (Müşriklerin)

Allah’tan başka taptıkları batıldır (yok olucudur).” (Hac Sûresi: 62)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde, Allah’tan sonra en çok geçen kavram Hakk’tır.

Hakk, tüm şiirlerde aşağıda belirtilen yerlerde 180 defa geçmiştir.

(1/27/2, 1/34/7, 1/34/8, 1/35/4, 1/35/7, 1/35/8, 1/35/9, 1/36/1, 1/36/6, 2/49/5,

2/64/1, 2/64/3, 2/70/4, 2/9/1, 2/93/6, 2/97/2, 2/12/2, 2/64/4, 2/94/4, 2/94/2, 2/61/1,

2/108/2, 3/10/4, 3/16/7, 3/18/7, 3/23/2, 3/31, 3/43/2, 3/50/4, 3/6/6, 3/65/5, 3/7/2,

3/7/3, 3/7/4, 3/7/5, 3/7/6, 3/70/3, 3/58/2, 3/43/3, 3/37/5, 3/16/2, 3/13/2, 4/10/1,

4/11/7, 4/112/2, 4/117/5, 4/12/2, 4/120/4, 4/122/4, 4/15/5, 4/18/5, 4/19/2, 4/21/4,

4/22/1, 4/22/2, 4/24/4, 4/28/4, 4/34/6, 4/34/7, 4/35/1, 4/38/1, 4/38/3, 4/38/3, 4/39/1,

4/5/2, 4/5/3, 4/5/4, 4/5/5, 4/5/6, 4/5/7, 4/54/6, 4/54/6, 4/55/6, 4/60/6, 4/62, 4/62/5,

4/62/7, 4/63/3, 4/64/3, 4/71/7, 4/72/1, 4/72/2, 4/75/2, 4/75/2, 4/80/2, 4/83/2, 4/83/3,

4/84/5, 4/93/2, 4/93/3, 4/93/4, 4/111/1, 4/115/3, 4/115/7, 4/116/5, 4/120/4, 4/71/6,

4/64/3, 4/77/5, 4/78/5, 4/19/3, 5/112/3, 5/112/5, 5/18/2, 5/22/3, 5/41/5, 5/49/1,

5/49/3, 5/49/4, 5/49/7, 5/50/4, 5/55/1, 5/55/1, 5/57/2, 5/62/2, 5/76/5, 5/8/5, 5/9/5,

5/48/1, 5/53/6, 5/50/3, 5/73/3, 5/112/4, 5/5/2, 5/5/6, 5/6/7, 5/24/2, 5/32/2, 5/38/7,

5/8/1, 6/1/6, 6/13/10, 6/22/52, 6/35/21, 6/4/11, 6/62/12, 6/84/2, 6/136/4, 7/23/4,

49

7/33/1, 7/59/2, 7/8/2, 7/81/2, 7/57/4, 7/103/2, 7/87/5, 7/136/1, 8/18/6, 8/212/3,

8/214/1, 8/214/2, 8/230/2, 8/25/6, 8/254/3, 8/254/3, 8/256/2, 8/35/4, 8/79/3, 8/93/1,

8/55/4, 8/72/3, 8/92/1. 8/116/2, 9/101/1, 9/50/1, 9/58/1, 9/71/1, 9/152/8, 9/152/5,

9/86/2, 9/23/2, 9/42/2, 9/6/7, 9/62/1, 10/101/3, 10/102/7, 10/106/6, 10/107/1,

10/108/5, 10/113/2, 10/121/3, 10/122/5, 10/145/3, 10/150/3, 10/156/2, 10/163/5,

10/169/1, 10/169/2, 10/170/1, 10/171/7, 10/173/5, 10/22/4, 10/22/6, 10/23/3,

10/27/1, 10/27/3, 10/31/3, 10/33/2, 10/34/4, 10/42/3, 10/69/2, 10/74/2, 10/7/3,

10/14/2, 10/119/1, 10/14/6, 10/22/1, 10/78/7, 10/66/5, 10/191/1, 10/115/5, 10/113/4,

10/23/6, 10/69/1, 10/171/2, 10/149/5, 10/127/6, 10/113/3, 10/102/2, 10/3/3, 10/5/1,

10/9/7, 11/102/4, 11/120/3, 11/122/4, 11/133/2, 11/94/3, 11/105/2, 11/115/2,

11/121/5, 11/146/2, 11/126/4, 11/125/3, 11/110/7, 11/104/7, 11/31/3, 11/39/2,

11/134/1, 11/17/6, 12/5/1, 12/4/3, 12/11/1, 12/12/2, 12/16/4, 12/22/6, 12/24/3,

12/30/6, 12/34/4, 12/36/1, 12/38/2, 12/51/4, 12/59/2, 12/65/3, 12/72/2, 12/75/3,

12/79/5, 12/107/1, 12/108/7, 12/110/7, 12/123/6, 12/131/7, 12/133/4, 12/159/3,

12/162/2)

Yoksul Derviş, Hakk’ın tüm mevcudâtı sevgiden yarattığını, O’nun

büyüklüğünü, birliğini unutmadan emirlerine uymak gerektiğini söyler.

“Hak, yarattı seni beni” 2/12/2

“Hak yarattı insanı

Allah sever seveni” 11/121/5

“Hak varlığıdır yapımız

Hakk’ın kuluyuz hepimiz” 12/36/1

“Hak varlığı var insanda” 9/23/2, 11/115/2

“Muhabbet Hak’tan gıdadır” 9/152/5

“Unutuldu mu ki Hakk’ın birliği”10/33/2

“Yüce Hakk’ın sevgisini” 11/17/6

“Hak sözünü masal gibi dinler mi?” 4/55/6

“Bir olan Hakk için sözüme inan”3/50/4

“Hakkı bilmeyenler gerçek sayılmaz” 4/28/4

50

“Gözümüz didarda gönlümüz Hakk’ta” 10/106/6

“Hakk’tan gözümüz ırmadan” 8/256/2

“Madem Hakk’ı biz bir bildik, gönül al” 2/61/1, 7/33/1

“Daim Hakk’a hakikate taparım” 11/110/7, 8/25

“Dini İslam Ol Hak bizim” 9/152/8, 10/67/1

“Hakk’ı bilmeyenler gerçek sayılmaz” 4/28/4

“Hak emrini bilmez misin Ey Tatar?” 4/38/3

Âşık, insanların gönlünü ve gözünü Hakk aşkıyla yıkamasını ister ve Hakk’ın

insanları dünyada yaptıklarından dolayı hesaba çekeceğini söyler.

“Hak aşkıyla yıka gözün ve gönlünü” 4/60/6

“Bir gün Hak sorguya çekmeyecek mi” 4/120/4

Âşık, Allah’ın arş ü âlâyı bezediğini söyler.

“Hak bezedi arş ü âlâyı” 5/62/2

Yoksul Derviş, Hakk’ı anmak, O’na şükretmek ve her zaman O’nun

affediciliğine sığınmak gerektiğini söyler.

“Hakk’a niyazım şükrüm” 4/111/1

“Hakk’a şükür olsun elhamdülillah” 4/64/3, 4/62

“Her dem Hakk’a şükreder” 3/37/5

“Bir değil bin şükür Hakk’ın gününe” 4/62/7

“Yalvarıp durdular Hakk’a” 1/27/2

“Fânîdir dünya fânî

Hakk’ın rahmeti ganî’ 12/30/5

“Hakk’ın rahmet deryasına” 2/94/2, 7/59/2

“Hakk’a niyazım ve şükrüm.” 3/13/2

“Daim el bağlayıp divan dur Hakk’a” 4/71/6

“Durma Hakk’a yalvar kul seherlerde” 10/22/1

51

“Hakk’ın rahmetinden mahrum kalmayın” 11/134/1

“Gaflet ile giden Hakk’ı anmadı” 5/12/4

“Gönlü gözü Hak anarsa” 3/10/4, 5/22

“Her dem Hak için iyilik eden” 3/70/3

“Hakk’ı bilen gerçek olan canlara” 4/34/5

“Hakk’a müdem yalvar seher erkanı” 5/32/2

“Hakk’ın rahmetine nail olalım” 10/69/1

“Hakk’a dua edip, rahmet dilerler” 10/163/5

“Hakk’ın rahmetine eren” 5/9/5

“Şikâyet olmasın Hakk’a” 3/43/2

“Hak bağışlar her hatanı” 10/173/5

Yoksul Derviş, Hakk’ın rızasını kazanmak için önce niyet gerektiğini, yapılan

her işin Hakk’a ayan olduğunu, Hak yolunda canını feda edenlerin Hak emrini

tuttuklarını söyler.

“Yaptığımız Hakk’a ayan” 4/5/4

“Her dem Hakk’a iyilik eden” 3/70/3

“Önce hakikate, Hakk’a niyet var” 10/169/1

“Hak için çalışan himmetin aldı.” 4/116/5

“Hakk için yanıp pişelim” 7/57/4

“Hakk’a canın feda eden” 1/35/7

“Hakk’a verdik canımızı” 10/149/5

“Hak dostuna dost olanlar

Hakk’a can baş feda eder” 1/36/1

“Hakk’ı sevenler aşkına” 6/1/6

“Tutan odur Hak emrini” 1/35/8

“Hak yoluna düş ağla” 5/50/3

52

“Hak diyen canlar hep hazır” 4/112/2

“Hakk’a verdik canımızı” 10/149/5

Yoksul Derviş, Hakk’ı seven, O’nun Kur’an’ını okuyan ve O’na dua eden

kulların Hak katında makbul insanlar olduğunu belirtir.

“Kur’an okursa bir kişi”

Hak katında makbul işi” 5/49/7

“Kur’an okuyanın özü

Yanar hem yaş döker gözü

Hakk’a makbul olur sözü” 5/49/3

“Dua eder İmam Hasan”

“Hak katında makbul insan” 1/36/6

“Oku Mevlüdünü oku

Şerbetini doldur saki

Sever isen çünki Hakk’ı” 6/13/10

Yoksul Derviş, bu dünyada herkesin Hak tarafından bir imtihana tabi

tutulduğunu, hata yapanların, inkârcı olanların, doğruluktan ayrılanların, Hakk’a

layıkıyla kulluk edemeyenlerin, Hak tarafından sorguya çekileceklerini ve

cezalandırılacaklarını, bu sebeple Hakk’ın huzuruna yüz akıyla çıkabilmek için

O’nun emirlerine uymak gerektiğini belirtir.

“Hakk’ın huzurunda riyadan sakın” 4/77/5

“Hak bir tokat vurmaz mı hiç” 4/5/2

“Ettiklerin Hak yanında kabul mü” 4/38

“Hakk’a kulluk edemez” 4/83/3

“Bir de Hak emrini hata sayarlar” 4/120/4

“Hakk’a boyun eğemeyenler” 8/72/3

“Hakk’ın fermanına boyun eğmeyen” 8/212/3

53

Yoksul Derviş, Kerbela’da ölenlerin Hakk’a yürüdüklerini ve O’nun

huzuruna misafir olduklarını söyler.

“Arife gününde Hakk’a yürüdü” 9/71/1

“Misafir oldular Hakk’a” 1/34/7

Kubat, Hakk’ın; “Yere göğe sığmam, inanan mümin kulumun gönlüne

sığarım.” sözünü şu mısralarla ifade eder.

“Bizden gayrı değil Hak, gönlümüzde” 7/8/2, 10/7/3

“Hak varlığı var insanda” 9/23/2, 11/115/2

“Muhabbet Hak’tan gıdadır” 10/66/5, 9/152/5

“Gönül Hakk’ın binasıdır” 10/113/3

“Sevgi Hak’tan sermayedir.” 3/43/3

“Müminin de Hak’tan gıdası vardır.” 3/16/2

“Özün Hakk’a yaka gör” 5/5/2

“Hakk’a doğru gidelim” 5/5/6

“Sen de bulasın Hakk’ı” 5/6/7

“Hak sana olsun yakın” 7/81/2

Yoksul Derviş, vatan sevgisinin Hakk’ın kutsal bir emri olduğunu ve

Atatürk’ün her zaman adaletli davranarak, Hakk’a uyduğunu söyler.

“Başta gelen bu vatanın sevgisi

Kutsal bir emridir Hakk’ın arkadaş” 10/103/7

“Haksızlığa karşı koydu

Adalete Hakk’a uydu” (Ulu Önder Atatürk) 10/74/2

Âşık, kul hakkının çok önemli olduğunu, bu hakka göz diken kulların

Hakk’ın huzurunda hiçbir değeri olmadığını dile getirir.

“Hakk’ın soracağı önce kul hakkı” 10/171/2

“Hakk’ın rızasını bulayım dersen

54

Sakın yarattığı kulu incitme” 9/62/1

“Kul hakkıyla gelme Hak huzuruna” 11/104/7

“Hakk’ın yarattığı cümle insana

Aynı bir göz ile bakın arkadaş” 10/102/2, 11/39/2

“Hak yarattı insanları horlama” 11/105/2

“Madem Hakk’ı biz bir bildik, gönül al” 2/61/1

Yoksul Derviş, insanların kibirlenmelerinin onları Hakk’tan uzaklaştıracağını

söyler. Ayrıca benliğini elden koyanın da Allah’a yaklaşacağını söyler.

“Haktan uzak eder insanı kibir” 4/129/7

“Benliğini elden koyan

Erişir ol Hüdâ’ya” 3/6/2

H- Hû, (Hüve)

"O" manasında zamir olup, bir Allah'tan başka ilâh olmadığını ifade eden ve

kelime-i tevhid olan bu hû lâfzı şeklinde Kur'an-ı Kerim'de 26 defa zikredilmiştir.

Müstakil olarak "hüve" diye okunur.

Âşık, Kırklar deminde zikredilen “Hû” sözünün insanı temizleyip

yücelteceğini, cennete sokacağını söyler ve kendisi de “Hû Allahu Ekber” der. Hû

kelimesi Yoksul Derviş’in şiirlerinde aşağıda belirtilen on yerde geçmektedir.

(5/55/3, 5/56/1, 5/74/6, 5/74/4, 5/55/4, 5/30/1, 6/91/1, 12/6/1, 12/26/2,

12/161/2)

“Özün Pak eden Hû’dur

Sözün Hak eden Hû’dur

İnkarı yok eden Hû’dur

Lailahe illallah” 5/7/2

“Hû Allahu Ekber Hû Allah dedim” 6/91/1

“Hû ismi siler pası” 5/74/4

55

“Hû ismi Hakkın adı” 5/74/6

“Hû isminin yüce demi” 5/56/1

“Girer Firdevs-i Âla’ya

Hû ismini diyen kişi” 5/55/3

“Kim zikreder Hû ismini

Pak eyler anın cismini” 5/55/4

“Haktır lem yezel Hû Allah Allah” 5/30/1

“Hû Allah Allah.” 12/6/1

“Hû diyelim edep erkan” 12/26/2, 12/161/2)

I- Hudâ

Hudâ kelimesi Farsça Allah demektir. Kendisinden güç alınan, günahları

affeden, kendisine yönelinen, kendisinden yardım istenen, yaratıcılık vasfını en

düzgün şekilde yapan, emriyle her şey var edilen, kendisine hamd ü senalar edilen,

tek varlık Hudâ’dır. Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hudâ kelimesi aşağıda belirtilen

yirmi altı yerde geçmektedir.

(3/38/5, 3/6/4, 4/41/2, 4/19/4, 4/129/7, 4/22/1, 4/22/4, 5/15/1, 5/16/5, 5/17/6,

6/45/5, 6/106/1, 10/15/1, 10/22/4, 10/31/3, 10/107/4, 10/178/2, 10/170/1, 10/66/7,

11/31/5, 11/137/6, 12/4/6, 12/10/1, 12/19/1, 12/24/4, 12/65/3, 12/139/6, 12/148/3)

Yoksul Derviş, şiirlerinde geçen Hüdâ kelimesiyle yine Allah’ın

büyüklüğünden, bağışlayıcılığından bahseder ve O’na yalvarıp, şükreder, sığınır.

Derviş, insanların kibirden uzak durmalarını, zira kibrin insanı Allah’tan

uzaklaştıracağını; benlik iddiasında bulunmayanların da Hüdâ’ya erişeceklerini

söyler.

“Her işinde bağlan Gani Hüdâ’ya” 10/15/1

“Ol Hüdâ’nın işi hep bağışlamak.” 10/170/1

“Ayırma lütfundan Ey Gani Hüdâ” 10/109/4

“Sığındım gani Hüdâ’ya” 10/178/2

56

“Bunu diyen ol Hüdâ’dır.” (Ata Hakkı) 10/66/7

“Evvela Hüdâ’ya secde kılalım.” 6/106/1

“Haktan uzak eder insanı kibir

Hüdâ’dan kısmetin alamayacaktır.” 4/129/7

“Elhamdülillah Hüdâ’ya” 12/148/3

“Benliğini elden koyan

Erişir ol Hüdâ’ya” 3/6/2

“Geride kalırsa biricik canın

O da emanetidir çünkü Hüdâ’nın” 4/41/2, 11/137/6

“Eğer severseniz Gani Hüdâ’yı

Kırkların meyinden doldur badeyi”4/19/4

İ- Kâdir

Allah, gücü her şeye yetendir, hakikî kudret sahibidir. Kadir kelimesi,

Allah’ın sıfatlarından biridir.

“Bütün mülk ve saltanat, yed-i kudretinde olan Allah, her türlü noksanlıktan

uzaktır. O, her şeye kâdirdir.” (Mülk Sûresi: 1)

Allah ölüyü diriltmeye, taşı konuşturmaya ve yürütmeye ve uçurmaya

kadirdir. Gökleri, yeri ve bütün kâinatı kısa zamanda yok etmeğe ve tekrar yaratmaya

kâdirdir. Zira bunların hepsi mümkündür, sonradan yaratılmıştır.

Yoksul Derviş Allah’ın Kadîr ismini Mevla ismiyle beraber kullanmıştır ve

Kadir Mevla’dan ihsanını arttırmasını, işlenen suçların affedilmesini ister. Kâdir

kelimesi şiirlerde altı yerde geçmektedir.

(1/14/9, 4/43/2, 4/53/7, 4/39/5, 8/251/3, 8/69/2, 12/159/2)

“İhsanı bol olan Kadir Mevlam” 8/251/3

“Kadir Mevlam affeyleyesin suçumuz

Bacıda kardeşte insaf kalmamış” 4/39/5

57

“Kadir Mevlam kolay etsin işiniz

Hiç bela görmesin asla başınız” (Dostlar) 4/43/2

Âşığımız, Kerbela olayında Hz. Hüseyin’in katledilmesi üzerine yirmi dört

bacıyı ağlarken görür ve Allah’a sitem ederek “Böyleymiş Kadir Mevla’mın işi” der.

“Yirmi dört bacımın akar gözyaşı

Böyle imiş Kadir Mevla’mın işi

Mızrağa saplandı Hüseyin’in başı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/14/9

J- Kahhar

Zalimleri, dünyada bozgunculuk yapanları dünyada ve ahirette kahredici,

kahreden anlamına gelmektedir. Zalimleri, nimetlere nankörlük edenleri öldürüp,

onları zelil (aşağı, hakir) etmekle dünyada kahreden; âhirette düşmanları olan

kâfirlere ebedî azap eden; imanlı ölen günahkâr müminlere, af ve mağfiret etmezse

eğer geçici olarak azâb eden.

Hakk, kıyamet günü; "Bugün, mülk kim içindir?" der. Cevap olarak yine

kendisi; "Kahhâr, olan Allah içindir" buyurur (El-Mü'min Sûresi: 16). O gün kullar

için korkudan, sığınmaktan başka bir şey yoktur. Pişmanlıktan, şaşkınlıktan başka bir

şey yapamazlar. Kahhar ismi şiirlerde iki yerde geçmektedir.

(4/97/2, 6/41/6)

Âşık, Allah’a Kahhar ismiyle seslenir ve zalimleri kahretmesini söyler.

“Kahhar ismin ile kahret zâlimi” 4/97/2

K- Kerîm

Kudreti, gücü var iken affeden, vaat ettiğini yapan, vermesi ve ihsanı, lütfü

bol olan, ümit edilenin üstünde olan, ne kadar verdiğini ve kime verdiğini hesap

etmeyen, kendisine sığınanı koruyan ve isteyeni zenginleştiren, Allah’tır.

“Ey (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfir) insan! Kerim olan Rabbine

karşı seni aldatan ne? ("Dilediğini yap; çünkü Rabbin Kerîm’dir. Kimseyi azaba

uğratmaz, cezada acele de etmez" diyen şeytan mıdır?). (İnfitar Sûresi: 6)

58

Yoksul Derviş, Allah’ın Kerim ismiyle O’na yalvararak, kendisini yârinden

ayırmamasını ister. Kerîm ismi sadece bu şiirde geçmektedir.

“Ayırmasın Gani Kerîm

Dilediğim nazlı yârim

Gece gündüz bunu derim

Senden başka yârim yoktur.” 4/124/3

L- Lem-Yezel

Lem-yezel kelimesi, bâki olan, daimî olan, sonu olmayan, zeval bulmayan,

zâil olmayan anlamlarına gelmektedir. Bu tâbir, Allah için kullanılmaktadır. Yoksul

Derviş’in şiirlerinde Hakk’ın lem-yezel olduğu söylenir.

Yoksul Derviş, Allah’ı her şeyden güzel padişaha benzetir ve O’nun lem-

yezel olduğunu söyler. Lem-yezel kelimesi şiirlerde sadece aşağıdaki yerde

geçmektedir.

“Cümleden güzel padişah ezel,

Haktır lem yezel, Hu Allah Allah” 5/30/1

Hudayı lemyezel, yoktan var eden” 8/220/2

M- Mevlâ

Yardımcı ve koruyucu olan Allah anlamında bir sözcüktür.

“Biliniz ki Allah sizin mevlânızdır. O, ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır.”

(Enfâl Sûresi: 40)

“De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O, bizim

mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a güvenip, dayanmalıdır.” (Tevbe

Sûresi: 51)

Yoksul Derviş, Mevlâ kelimesiyle Allah’tan insanlara acımasını, rahmet

etmesini, onları iftiralardan korumasını, azdırmamasını ister. İnsanların da Allah’a

sığınıp dünya sıkıntılarına sabretmelerini söyler. Mevlâ kelimesi şiirlerde aşağıda

belirtilen kırk üç yerde geçmektedir.

59

(1/38/2, 1/10/1, 1/14/9, 1/25/10, 3/8/4, 4/85/2, 4/31/3, 4/43/2, 4/44/1, 4/39/5,

4/121/2, 4/43/5, 4/54/4, 4/53/7, 5/12/6, 5/55/3, 5/52/6, 5/60/6, 5/60/5, 5/61/1, 5/52/6,

5/52/7, 5/68/7, 5/14/3, 8/75/1, 8/49/1, 8/69/2, 8/251/3, 10/25/1, 10/192/4, 10/178/5,

1/106/2, 10/29/1, 11/150/7, 12/9/1, 12/10/2, 12/16/1, 12/19/2, 12/75/5, 12/93/3,

12/97/1, 12/105/1, 12/106/5, 12/107/3)

“Ey benim ulu Mevlam” 5/14/3

“Ulular ulusu Mevlamız bizim” 5/68/7

“Sen esirge Mevlam cümle mümini” 10/29/1

“Gani Mevlam yücelerden yücesin” 4/44/1

“Mevlam rahm eyle kuluna” 5/52/7

“Kadir Mevlam affeylesin suçumuz” 4/39/5

“Dilerim ki Mevlam bizi azdırma” 4/54/4

Behey Ulu Mevlam senin yoluna

Yüzümü gözümü sürerim ah ah” 4/43/5

“Mevlam iftiradan koru velhasıl” 4/121/2

“Mevlam bizi rahmetine nail et” 5/60/5, 5/60/6

“Sığınırım Mevlam rahmetin Kâni” 5/60/6

“Sabır edip sığınırız Mevla’ya” 1/10/1

Nefsine uyanların Mevla’yı bulamayacaklarını anlatır.

“Mevla’yı bulamaz nefsine uyan” 3/8/4

Son olarak Yoksul Derviş, Mevla’ya şöyle dua eder.

“Mevlam şaşırma yolumu

Teşvişlerden kurtar gönlümü” 5/52/6 (Teşviş: şüphe)

Âşığımız, Allah’ın “Ol” emriyle olan cihanın “Feyekün” emriyle yok

olacağını ve cümle insanın mahşer yerinde toplanacağını belirtir, işte o gün

Mevla’nın bizi rahmetine nail eylemesini ister.

60

“Kün demekle cihan gelir yine

Feyekün demekle kaybolur yine

Toplanır cümle âlem mahşer yerine

Mevlam bizi rahmetine nail et” 5/61/1

Âşığımız, Hz. Hüseyin’in katledilmesi üzerine yirmi dört bacıyı ağlarken

görür ve Allah’a sitem ederek “Böyleymiş Kadir Mevla’mın işi” der.

“Yirmi dört bacımın akar gözyaşı

Böyle imiş Kadir Mevla’mın işi

Mızrağa saplandı Hüseyin’in başı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/14/9

N- Nur

Tam ve kusursuz olarak zahir olup her şeyi ortaya çıkarıcı, gökteki ve yerdeki

tüm varlıklara nûru ile hidâyet edici, doğru yolu gösterici, gökleri; güneş, ay ve

yıldızlarla yeri; peygamberler, âlimler, müminler ile yâhut bitkilerle ve ağaçlarla

tezyîn edip, süsleyici.50

“Allah, göklerin ve yerin nûrudur”. (Nûr Sûresi: 35)

Allah’ın Nûr ismi Âşığın şiirlerinde altı yerde geçmektedir. Derviş,

şiirlerinde; insanların yaratılmadan önce Allah’ın nurunda saklı olduklarını ve

Allah’ın insanları kendi nurundan yarattığını söyler.

(3/12/6, 5/68/2, 7/76/8, 8/72/4, 9/60/1, 9/96/4)

“Kendi öz nurundan yarattı Allah,” 9/96/4, 7/76/8, 8/72/4

“Nereye baksam şu görünen nurundur.” 3/12/6

“Vahidimin nurda idik” 9/60/1

“Allah, Nur isminle alla (ışıklandır) ismimi” 5/68/2

50 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.110.

61

O- Rabb

Allah’ın isimlerindendir. Sâhib, malik, terbiye eden anlamlarına gelir.

“De ki; Allah her şeyin rabbi iken, hiç ben Allah'tan başka Rab mi isterim?

Herkesin kazanacağı ancak kendine aittir. Hiçbir günahkâr, başkasının günahını

çekmez. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir. O vakit Allah, dünyada ayrılığa

düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.” (En'âm Sûresi: 164)

“Allah bütün göklerin ve yerin ve aralarındakilerin Rabbi’dir. O hâlde O'na

ibadet et ve O'na ibadet etmekte sabret.” (Meryem Sûresi: 65)

Âşık şiirlerinde, Allah’ın isimlerinden olan “Rabb” kelimesi aşağıda belirtilen

on dört yerde şu şekilde geçer.

(3/16/7, 4/75/2, 4/20/5, 5/22/6, 6/45/5, 8/96/1, 8/96/2, 8/216/1, 8/94/1,

8/121/4, 10/102/4, 11/39/4, 12/61/5, 12/97/4, 12/139/4)

“Allah dedi Rabbisiyim âlemin” (Elest Meclisi) 10/101/4, 11/39/4

Allah’ın, Âdem Aleyhisselâmı yaratınca, kıyamete kadar gelecek olan tüm

insanları bir meydana çıkarıp onlara; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye hitap

edip, onların da; "Evet, sen Rabbimizsin." diye cevap verdikleri gün ve zamandaki

toplanan meclise denir.51

“Artır nimetini Ya Rabbi şükür,” 4/20/5

“Rahmet eder Rabbi Hüdâ” 6/45/5

“Medet Ya Rabbül âlemin” 8/216/1

“Sen bilirsin Rabbülalâ” 5/22/6

“Deprem felaketi gösterme Ya Rab” (Bolu, Düzce deprem felaketleri) 8/96/1

“Böyle bir acıyı gösterme Ya Rab” (Deprem felaketleri) 8/94/1, 8/96/1

Ö- Rahim

Allah’ın Esmâ-i Hüsnâsından bir isimdir. Âhirette yalnız Müslümanlara

acıyan anlamına gelmektedir.

51 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.122.

62

“Şüphesiz ki, Allah, Gafurdur, Rahîmdir.” (Zümer Sûresi: 53)

“Ben ziyadesi ile tövbe kabul edici ve Rahîmim.” (Bakara Sûresi: 53)

Şeytan, "Allah, Rahîm'dir, affeder" diyerek insanı günah işlemeğe sürükler.

Allah, âhirette dostlarını yani mü'minleri Rahîm sıfatıyla, keremiyle, ihsanıyla,

Cennet'e kavuşturur.

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Allah’ın Rahim ismi, aşağıda belirtilen altı

yerlerde geçmektedir. Âşık, Allah’ın Rahim olduğunu söyler.

(5/25/2, 5/7/5, 5/61/3, 5/74/7, 11/139/5)

“Sensin Rahimi Gafur”5/7/5, 5.74.7

“Rahîm’in attığı narın aşkına”5/25/2

“Selamı farz etti Cenab-ı Rahim” 11/139/5

P- Rahman

“Dünyada dost olsun düşman olsun, lâyık olsun olmasın, mümin olsun kâfir

olsun bütün yaratıklara rızık ve sayısız nimetler veren" manasında Allah’ın güzel

isimlerindendir.

“Rahman’ın kulları, yeryüzünde gönül alçaklığı ve vakar ile yürürler. Cahiller

kendilerine sataştığı zaman onlara "sağlık, esenlik size" gibi güzel sözler söyleyerek

doğruluk ve tatlılıkla günahtan sakınırlar.” (Furkan Sûresi: 63)

Rahman ismi şiirlerde aşağıda belirtilen yedi yerde geçmektedir. Yoksul

Derviş, insanların Rahman olan Allah’tan geldiklerini belirtmektedir.

(2/75/1, 4/106/1, 5/31/1, 5/21/2, 5/59/6, 5/25/2, 9/10/1)

“Rahman’dan geldik.” 9/60-Başlık

“Rahman’dan aldım hulkumu,”2/75/1, 5/31/1

“Hem rahmeti Rahmanîsin”5/21/2, 5.59.6

“Rahman’daki sırda idik” (Bezm-ı Elest meclisi) 9.60.1

“Şu gafletten uyanırsan

Rahmetine boyanırsın” 5.57.2

63

Yoksul Derviş, Kur’an’ın ilk sûresi olan Fatiha Sûresi’nin insanları

kastettiğini söylemektedir.

“Rahman’daki Ümmü’l Kur’an (Fatiha Sûresi) insandır” 2/11/3

R- Samed

Hiçbir kimseye, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, bütün mahlûkatın kendisine

muhtaç olduğu anlamına gelmektedir.

“(Ey Resulüm!) de ki: O Allah tektir (eşi ortağı yoktur). Allah Samed'dir.”

(İhlâs Sûresi: 1, 2)

Yoksul Derviş’in, bir şiirinde Samed ismi geçer ve o Allah’ın Samed isminin,

gizli okunduğunu söyler.

“Batında okundu Allahü Samed” 5/108/1

S- Sem’i

İşitme, işitici olma. Allah’ın subûtî sıfatlarındandır.

“Şüphesiz O, semî'dir (her şeyi hakkıyla işitendir) , Basîr'dir. (Her şeyi

hakkıyla görendir.)” (İsrâ Sûresi, 1)

“Semiun Alîm’sin, alimün Basar” (Her şeyi duyansın, bilensin, görensin.)

4/115/4

Ş-Settar

Settar kelimesi, "Kulların günâhını örten" mânâsına gelir ve Allah’ın

sıfatlarındandır. Kubat, Allah’ın Settar sıfatını, Gaffar ve Cabbar sıfatlarıyla beraber

sadece bu şiirinde anmaktadır.

“Sen Settarı ya Gaffar ya Cebbar” 6/41/6

T- Vahid

Vahid, zatında benzeri olmamakta tek olan anlamındadır. Kur’an’da denilir

ki: “(Habîbim!) De ki: Allah her şeyin yaratıcısıdır. (O'nun ortağı yoktur.) O,

Vâhid'dir. Kahhâr’dır.” (Ra'd Sûresi: 16)

64

Yoksul Derviş, Allah’a duyduğu derin sevgiyi dile getirirken O’nu birçok

ismiyle beraber anmaktadır. Vahid ismi şiirlerde aşağıda belirtilen iki yerde

geçmektedir.

“Keremler Ganî’sin Vahidi Kahhar.” 6/41/6

“Vahidimin nurda idik” (Bezm-i elest meclisi) 9/60/1

U- Yâr (Canan)

Yâr kelimesi “Dost, ahbap, tanıdık, Âşık. Maşuk, sevgili” anlamlarına gelir.

Tasavvufta yâr Allah’tır, Yoksul Derviş, yâr kelimesini Allah için kullanır ve iki

dünyada kendisine yârin Allah olduğunu; O’nun aşkıyla doğrulmak gerektiğini

şiirlerinde belirtmiştir. Yar ifadesi şiirlerde aşağıda belirtilen üç yerde geçmektedir.

(4/15/1, 4/67/2, 4/123/5)

“İki âlemde yar bize Allah için,” 4/15/1

“Yar Allah’ın aşkına,

Çok sâdık olmalıyız.” 4/67/2

“İki âlemde bana yârsın

İkrarımız böyle dursun

Hak erenler izin versin

Senden başka yârim yoktur.” 4/123/5

Aşağıdaki dörtlükte Yoksul Derviş, insanın kendi canından geçmedikçe, aşk

oduna yanmadıkça Allah’a erişemeyeceğini, dermanı bulamayacağını anlatmaktadır.

“Kıyamayınca bu canına

Erişemen ki Canan’a

Yanmayınca aşk oduna

Sana derman mı verirler.” 5/86/6

65

Ü- Yaradan (Yaratan)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde kullandığı Allah’ı ifade eden kelimelerden biri

de Yaradan’dır. Âşığın şiirlerinde Yaradan ismi aşağıda belirtilen altı yerde şu

şekilde geçmektedir.

(2/99/3, 6/40/5, 7/28/3, 7/35/3, 7/61/3, 7/40/1)

“Yaradan için yaratılmışa

Daima saygılı olması gerek.”7/35/3

“İstedin de vermedi mi Yaradan” 7/40/1

“Kırmaz hiçbir hatırı

Yaradan’dan ötürü” (Yunus Emre için söylenmiştir.) 7/61/3

V- Yezdan (Sırr-ı Yezdan)

Hayırları yaratan anlamına gelen Allah’ın sıfatlarından biridir.

Aşığımız, hayırları yaratma sırrına sahip olan Allah’ı, Kerbela Çölünde

meydana gelen katliama yetişmeye çağırır.

“Yetiş Sırr-ı Yezdan Kerbela Çölüne” 4/101/2

66

İKİNCİ BÖLÜM

PEYGAMBERLER

Farsça bir kelime olan peygamber, peygâm (haber) ile ber (getiren)

kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Allah’ın emirlerini kullarına bildirmekle

Allah tarafından görevlendirilmiş kimse (Tanrı elçisi, nebî, resul) demektir.52

Dünya kurulduğundan bu yana 124.000 peygamber geldiğine inanılır.

Kur’an’da ise bazı peygamberlerin adları kıssalarıyla beraber geçmektedir. Yoksul

Derviş’in şiirlerinde birçok peygamberin ismi geçmektedir. Peygamberlerin ismi

yaygın olarak bilinen kıssalarıyla geçmektedir. En çok geçen peygamber ise Hz.

Muhammet’dir. Hz. Muhammet, Yoksul Derviş’in şiirlerinde Allah’tan sonra en çok

geçen unsurdur.

Yoksul Derviş’in şiirlerinde geçen peygamberlerin hepsi Kur’an’da geçen

peygamberlerdir. Peygamberler genellikle edebiyattaki bilinen özellikleriyle ve

kıssalarıyla geçmektedir. Yoksul Derviş’in İstanbul’da hafızlık eğitimi alması

Kur’an’da geçen peygamber kıssalarına vâkıf olmasını sağlamıştır.

“Birdir Çocuklar” adlı şiirinde Derviş, çocuklara peygamberleri ve onların

hayatlarını bilmeleri gerektiğini anlatır.

“Ayırma beyazı, siyah ve sarı,

Kaynaşırlar sanki misali arı,

Bilirseniz eğer her peygamberi,

Çeşit çeşit reng-i nurdur çocuklar.” 7/120/2

Yoksul Derviş, yine çocuklar için yazdığı “Bizim Çocuklar” adlı şiirinde,

çocukların Hz. İsa’nın, Hz. Mûsa’nın ve Hz. Âdem’in neslinden geldiklerini

vurgular.

“Hemi İsa, Mûsa, hemi Âdem’den

Koskoca dünyanın dört bir yanından

52 İsmail AYVERDİ, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2006.

67

Yoksul Derviş feryadından, ününden

Çocuklar, çocuklar, bizim çocuklar.” 7/127/7

Yoksul Derviş’in şiirlerinde geçen peygamberler şunlardır: Hz. Âdem, Hz.

Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyyup, Hz. Mûsa, Hz.

Süleyman, Hz. Hızır, Hz. İlyas, Hz. Yunus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz.

Muhammet.

A- Hz. Âdem

Bütün insanların atası ve ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’dir. Şöyle ki:

Yüce Allah, bu âlemi yoktan var etmiş, birçok devirler geçtikten sonra da

yeryüzünde insan cinsinin ilk babası olmak üzere büyük kudret ile Hz. Âdem'in

vücudunu topraktan yaratmış ve onu ruhla, ilimle seçkin kılmış ve ona eş olmak için

de Hz. Havva'yı yaratmıştır. Bütün melekler Allah'ın emri ile Âdem'e secde ettiler,

yalnız meleklerin arasında yaşayan ve aslında cinlerden bulunan İblis (Şeytan),

kendisinin ateşten yaratılmakla Âdem'den daha üstün olduğunu söyleyerek

büyüklenmiş ve secde etmekten kaçınmıştı. Bunun cezası olarak da melekler

arasından kovulmuş ve lanete uğramıştır.

Allah, özel bir ikram olarak Âdem ile Havva'yı Cennet'e koymuş ve hikmeti

gereği olarak cennette bulunan bir ağacın meyvesinden yemelerini kendilerine

yasaklamıştı. Oysaki Şeytan, bir yolunu bularak Cennet'e girmiş ve bunlara kuşku

vermiş. Demiş ki: “Bu meyveden yerseniz, devamlı olarak burada kalırsınız.” Hem

de onlara bunu yemin ederek söylemişti. Âdem ve Havva yasak durumu unutarak o

meyveden yemişler. Bunun üzerine Cennet’ten çıkarılarak tekrar yeryüzüne

indirilmişlerdir. Rivâyete göre Allah, Âdem ’ı Serendib adasına, Hz. Havva’yı da

Cidde'ye indirmiş. Sonradan Mekke civarında "Müzdelife" denilen yerde

buluşmuşlardır. Hz. Âdem ve Hz. Havva hemen pişman oldular, tövbe edip istiğfarda

bulundular. Yüce Allah tövbelerini kabul buyurmuş ve Âdem’i kendi evlat ve

torunlarına peygamber yapmıştır.53

53 Ömer Nasuhi BİLMEN, Büyük İslam İlmihali, Akçağ Yayınları, Ankara 1996, s.476.

68

“Muhakkak ki, Îsâ'nın hâli de (yâni babasız dünyâya gelişi de) Allah indinde,

Âdem'in hâli gibidir. Allah, onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol" dedi, o da (can

gelip) oluverdi.” (Âl-i İmrân Sûresi: 59)

Yoksul Derviş şiirlerinde tüm insanlığın Âdem’den türeyip geldiğini söyler.

Şiirlerde Âdem Peygamber yirmi altı yerde geçer.

(2/26/2, 2/101/2, 3/7/2, 3/16/5,4/27/5, 4/92/7, 4/37/1, 4/75/5, 6/21/3, 6/22/2,

6/22/3, 6/48/3, 6/37/40, 6/2/2, 6/84/5, 6/21/3, 6/22/46, 7/127/7, 7/126/2, 8/41/6,

8/172/3, 9/96/3, 9/148/5, 10/21/5, 10/20/2, 10/108/4, 11/138/5)

“Bir anadan bir babadan olmuşuz

Cümlemiz Âdem’den süregelmişiz” 4/37/1, 11/138/5

“Devamı Âdem atanın” (İnsanlar) 9/148/5, 10/21/5

“Afrika Asya’dan her bir kıtadan

Havva Annemizden Âdem Ata’dan

Seslenirler Doğu ile Batı’dan

Baştanbaşa Anadolu çocuklar” 2/26/2, 7/126/2,

“Âdem Baba eğesinde yeri var” (Kadınların yaratılışı) 2/101/2

Ayrıca Allah’ın tüm meleklere Âdem’e secde emrine uymayan şeytanı da

hatırlatarak, inkâr edenlerin Âdem’e secde etmediklerini anlatır.

“Arama Kâbe’de Mekke’de Hac’da

İnkârlar Âdem’e etmedi secde

Allah habibine dedi Miraç’ta

Sevgi, saygı göster, sarıl insana” 8/41/6, 8/172/3, 9/96/3, 3/16/5, 4/75/5

“Secde kıldı melekler de Âdem’e” 6/22/3

“Bir gevher parladı Hakk’ın nurunda,

Hâsıl oldu hikmet dolu sırrında,

Allah’ın Âdem’e secde emrinde,

69

Eğdik başımızı yüz yüze geldik” 3/7/2, 4/92/7

Yoksul Derviş’in bazı şiirlerinde âyetler sadece mealleriyle değil, Arapça

olarak da geçmektedir, bunların bazıları da Hz. Âdem’le ilgilidir.

“Sığın ehlibeyte asla gam yeme,

İman itikat et gayrıyı deme,

Velegat kerem na beni Âdeme

Her varlıktan üstün insan dediler.” (Esra Sûresi) 4/27/5, 10/20/2

Esra Sûresi’nde geçen bu âyette Allah, diyor ki: “Ben Âdem’i kendi

varlığımdan yarattım.” ve ardından gelen mısrada Yoksul Derviş, insanın Allah’ın

varlığından yaratıldığı için üstün olduğunu vurguluyor. “Her varlıktan üstün

insandır.” eşref-i mahlûk âyetine telmih yapıyor.

“Muhammet Muhammet Hak Habibullah,

Âdem safiyullah sümme vechullah

İnsanlar Kâbe’dir gönül beytullah,

Gelin birer birer sefalaşalım.” 10/108/4

İkinci mısradaki âyet-i kerimede: “Âdem de Allah’ın peygamberlerindendir,

haktır ve O ne yaparsa sadece Allah rızası için yapar.” (meâlen) denilmektedir.

Yoksul Derviş, bu dörtlükte Hz. Muhammet’ten, Hz. Âdem’den yola çıkıyor insanı

Kâbe gibi görerek insanın kutsallığını dile getiriyor ve insanlara “Gelin barışalım,

birleşelim” diyor.

B- Hz. Nuh

Hz. Âdem'den sonra insanlar çoğalmış, birçok yerleri imar etmiş; fakat

Allah'ın birliğine dayanan gerçek tevhid dinini bırakıp putlara tapınmaya

başlamışlardı. Kendilerine kırk veya elli yaşında bulunan Hz. Nuh. peygamber

gönderildi. Bu muhterem peygamberin dokuz yüz elli sene süren öğütlerini

dinlemediler. Sonunda Hz. Nuh, Yüce Allah'ın emri ile gemi yaptı. Bu gemi

tamamlandıktan sonra gökten yağmurlar yağmaya, yerden sular fışkırmaya, denizler

kaynayıp taşmaya başladı, sular bütün yeryüzünü kapladı. Dağların tepelerini bile

70

aştı. Buna "Tufan" olayı denir ki, rivâyete göre Hz. Âdem'in yaratılışından "2242"

sene sonra olmuş, beş veya yedi ay devam etmiştir.

Nuh, Sam, Ham ve Yafes adındaki üç oğlu ile diğer mü'minleri ve uygun

gördüğü hayvanlardan birer çifti gemiye almış, bunun dışında kalanlar suların içinde

boğulup gitmişlerdir. Hz. Nuh'un Yam veya Ken'an adındaki oğlu da kendisine

inanmayıp bu günahkâr kavim arasında boğulup gitmiştir. Daha sonra yağmurlar

kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, Hz. Nuh'un gemisi de, Musul civarında "Cudî"

denilen dağın üzerine Muharrem'in onuna rastlayan "Aşura" gününde oturmuştu.

Rivâyete göre kırkı erkek kırkı dişi olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan gemi

halkı karaya çıkmış, Yüce Allah'ın dinine bağlı kaldıkları için selâmete ermişlerdi.54

“Muhakkak biz Nûh'u kavmine resûl (peygamber) olarak gönderdik.” (A'râf

Sûresi: 59)

“Biz Nûh'u, kavmine peygamber olarak gönderdik. O, onlara dedi ki: Ben sizi

Allah, ın azabıyla korkutuyorum ve azâptan kurtuluşun çâresini açıklıyor beyân

ediyorum. Allah’tan başkasına ibâdet etmeyin. Bana muhâlefet etmeniz hâlinde bir

gün üzerinize elem verici çok şiddetli bir azâbın gelmesinden korkuyorum.” (Hûd

Sûresi: 25,26)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Nuh Peygamber, geçirdiği tufanla ve inananları

bindirerek tufandan kurtardığı gemisiyle aşağıda belirtilen dört yerde anılmaktadır.

(3/47/2, 3/7/3, 4/93/1, 6/2/3, 8/201/4)

“Hz. Nuh Nebiyullah” 6/2/3

“İkrar iman ile atıldı temel

Güneşin içinde gösterdi cemal

Nuh Nebi’den kâinattan da evvel

Hakk’ın izni ile bu söze geldik” (Elest Meclisi) 3/7/3

“El aman efendim dilerim senden

Benliği yok cümle ihvandan

54 BİLMEN, a.g.e., s.478.

71

Derviş olanları kurtar tufandan

Nuh’un gemisinin çıktığı gibi” 8/201/4

“Nuh Nebi’den beri hemi İsa’dan

Naz ile niyazım hayrünnisadan

Seni görmeyeli gamdan gussadan

Ne söyleyim canım diller dayanmaz.” 3/47/2

C- Hz. İbrahim

Hz. İbrahim "Ulü'l-Azm (azm sahipleri)" denilen büyük peygamberlerden

biridir. Bunlar, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammet, Nuh, Mûsa ve İsa olmak

üzere beş peygamberdir. Nuh peygamberin çocukları yeryüzüne dağıldıktan sonra

Ham'ın soyundan "Nemrut" adında bir adam, birçok kabileyi başına toplayarak

Babil'de, şimdiki Musul şehrinin bulunduğu yerlerde Babil hükümetini kurmuştu.

Babil ülkesine "Geldanistan" denildiği gibi, hükümdarlarına da "Nemrut" denilir.

Babil halkı arasında "Saibe" denilen sapık bir din türemişti. Bunlar, güneşe, aya,

yıldızlara, putlara ve hükümdarlara tapmakta idiler. Yüce Allah, Nemrut İbni Ken'an

zamanında Babil halkına İbrahim peygamber olarak gönderdi. O'na on sayfalık kitap

verdi. Hz. İbrahim, Babil halkına gerçek dini bildirmeye başladı, onları hak dine

çağırdı.

İbrahim bu cahil kavme, nasıl bir sapıklık içinde kaldıklarını anlatmak

istemişti. Bunun üzerine cahil kavmin birçoğu cahilliklerini anlar gibi oldular. Ne

yazık ki, cehalet gururları tekrar baş gösterdi. Sapıklıklarında ısrar ettiler. Hz.

İbrahim'i, yaktıkları büyük bir ateş içine attılar. Fakat ateş, Yüce Allah'ın emri ile gül

bahçesi kesildi, O'nu yakmadı. Bu Allah'ın büyük bir mucizesi idi. Bunu görenlerden

bazıları iman ettiler. Hz. İbrahim de bu iman edenleri ve kendi aile halkını yanına

alarak Şam memleketine hicret etti. Bir aralık kıtlık olunca Mısır'a gitti. Sonra da

dönüp Ken'an ilinde çevresinde bulundu.

Hz. İbrahim'e "Halilullah" denir. Ona bütün milletler saygı gösterir. Son

derece misafir sever idi. Minberde hutbe okumak, misvak kullanmak, sünnet olmak,

72

tırnak kesmek işleri, Hz. İbrahim'in bazı sünnetlerindendir. Kâbe-i Muazzama'yı,

oğlu İsmail ile ilk olarak veya yenileyerek inşa etmiştir.55

“Allah'a iman etmeyenlerin yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir günde rüzgârın

savurduğu küller gibidir. Âhirette o işlerin hiçbir faydasını bulamazlar.” (İbrahim

Sûresi, 18)

“(Ey Resûlüm!) Kitabda (Kur'ân-ı Kerîm’de) İbrâhim'in kıssasını anlat.

Çünkü o sıddîk (doğruluğu tam) bir peygamber idi...” (Meryem Sûresi: 41)

“Biz (ergenlik çağına ulaşmadan) önce İbrâhim'e tevhîde ve putlara

tapmaktan sakınmaya yol bulabilecek rüştünü verdik. Biz onun buna lâyık olduğunu

biliyorduk.” (Enbiyâ Sûresi: 51)

Âşığın şiirlerinde Hz. İbrahim, Halilullah ve Halilürrahman isimleriyle de

geçmektedir.

Şiirlerde Hz. İbrahim, Nemrut tarafından ateşe atılması ve ateşin gül

bahçesine dönmesi, oğlu İsmail’in boğazına (Allah’a olan sözünü tutarak) bıçak

dayaması ve yine oğlu İsmail peygamberle Kâbe’yi yeniden yapması gibi hususlarla

altı yerde geçmektedir.

(5/40/2, 5/69/3, 6/2/3, 6/22/10, 8/69/1, 8/43/4)

“Yoksul Derviş der ki ey yâr,

Aşk ile gel vakt-i seher

İbrahim’e oldu gülzâr,

Bağı bostan tevhittedir.” 5/40/2

“Yunuslayın bir suda

Seni de balık yuda,

Girdi İbrahim oda

Dost yoluna yoluna” 5/69/3

“Bir sedadır arş-ı rahmana çıktı

55 BİLMEN, a.g.e., s.480.

73

Yüz bin melaike seyre çıktı,

Halilülrahman’dan bıçağı çekti,

İsmail’e inen koçu bilin mi?” 8/43/4

“İbrahim’le Kabe’yi bünyad kıldı” 6/22/10

“Hz. Nuh Nebiyullah,

Hem İbrahim Halilullah,

Tur-i Sina kelamullah

Ali göründü gözüme.” 6/2/3

Aşağıdaki dörtlük Yoksul Derviş’in şathiye türünde bir şirindendir, bu

dörtlükte neylersin “Neylersin ateşi, külhancı mısın?” derken Allah’a karşı bir sitem

vardır.

“Halilürrahman’ı ateşe yakıp,

Neylersin ateşi, külhancı mısın?” 8/69/1

Ç- Hz. İsmail

Hz. İbrahim peygamberin ilk oğlu olan peygamberdir. Kur’an-ı Kerim’de

birçok yerde adı geçen (En’am / 86 – 87, Sad / 48, Meryem / 54 – 55), bu

peygamberin annesi Hacer’dir. Sara’nın Hacer’i ve İsmail’i kıskanması sonucu

İbrahim peygamber onları Mekke’ye getirdi. Zemzem suyu İsmail’in ayak

vuruşlarıyla ortaya çıktı. Burada babası ile birlikte Kâbe’yi inşa ettiler. İbrahim bir

çocuğu olursa onu Allah’a kurban edeceğini söylediği için, İsmail’i kurban etmek

üzere süsledi, hazırladı. İsmail büyük bir teslimiyet gösterdi. İbrahim bıçağı birkaç

kez boynuna sürttüğü halde kesmedi. O sırada Cebrail bir koç ile geldi. Kurban

olarak o koçu kesmesini söyledi. İslamiyet’teki kurban hadisesi de bu olayın

hatırasıdır.

İsmail, babasının şeriatıyla amel eden bir peygamber idi. Yemen’de Amelika

kavmine peygamber oldu. 137 yıl ömür sürdü. Annesinin Hicr’deki kabri yanında

medfundur. Peygamberimiz İsmail soyundan gelmiştir.56

56 İskender PALA, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, L&M Yayıncılık, İstanbul 2003, s.251.

74

(Yâ Muhammet!) Biz Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahy ettiğimiz

gibi, sana da vahy ettik ve İbrâhim'e, İsmâil'e, İshâk'a, Yâkûb'a ve oğullarına, Îsâ'ya,

Eyyûb'e, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleymân'a da vahy ettik ve Dâvûd'a Zebûr'u verdik.

(Nisâ Sûresi: 163)

Âşığın şiirlerinde Hz. İsmail, babasının kendisi yerine kurban ettiği koçla, iki

yerde anılmaktadır.

(5/86/7, 8/43/4)

“Bir sedadır arş-ı rahmana çıktı

Yüz bin melaike seyre çıktı,

Halilülrahman’dan bıçağı çekti,

İsmail’e inen koçu bilin mi?” 8/43/4

“Şol Arafat’a gelmeden,

Canını feda kılmadan,

İsmailleyin ölmeden,

Sana kurban mı verirler.” 5/86/7

D- Hz. Yakup

İbrahim peygamberin torunu ve İshak peygamberin oğludur. Eyyub

peygamber onun yeğeni olur. Dayısının iki kızıyla evlenmiş ve bunlardan on iki oğlu

dünyaya gelmiştir. Oğulları içinde Yusuf ile Bünyamin aynı anneden doğmuşlardır.

Babası İshak’ın vefatından sonra Ken’an İlinde kalıp yerine geçti. Allah ona

peygamberlik verdi. Kardeşlerinin Yusuf’u kuyuya atmalarından sonra onun

hasretiyle Beytü’l-ahzen (hüzünler evi) denilen kulübesinde yıllarca ağlamış ve

ağlamaktan gözleri kör olmuştur. Yıllar sonra oğlu Yusuf, Bünyamin ile ona

gömleğini göndermiş ve gözleri açılmıştır. Ömrünün sonunda Yusuf’un yanında

rahat bir hayat sürmüştür. İsrailiyattan bir rivâyete göre Yakub, Yusuf’u daha

doğduğundan itibaren çok severmiş. Ona sütanne olması için bir kadın tutmuş.

Ancak kadın Yusuf’a süt verebilmek için kendi bebeğinden ayrılmış ve yavrusuna

süt verememiş. Sonunda kadın Allah’ın da, Yakub’u Yusuf’tan ayırması için

75

bedduada bulunmuş. Kadının bedduası kabul olunup oğlunun hasretiyle yıllarca

yanmış tutuşmuş.

Yakub peygamberin lakabı “İsrail”dir. Onun soyundan gelenler “Beni İsrail

(İsrailoğulları) diye anılmıştır. Yakub ile Peygamberimiz arasında gelen bütün

peygamberler onun zürriyetindendir. Kur’an-ı Kerim’de onunla ilgili 15 kadar âyet-i

kerime vardır. (Bakara / 132 – 136, Al-i İmran / 84, 93, Nisa / 163). Hz. İbrahim’in

yanında gömülüdür. Edebiyatta daima Yusuf ile ilgili olarak anılır. Gözlerinin

görmez oluşu, yıllarca ağlaması, külbe-i ahzen’ı, gözlerinin açılışı vs. telmih konuları

ile ele alınır.57

“Kullarımız, İbrâhim, İshâk ve Yâkûb'u da hâtırla ki, onlar tâat ve ibâdette,

kuvvet, kudret ve dinde basîret sâhibidir.” (Sâd Sûresi: 45)

“Biz İbrâhim'e, isteği üzerine İshâk'ı ve isteğinden ziyâde olarak torunu

Yâkûb'u ihsân ettik. Biz onların hepsini sâlihlerden kıldık.” (Enbiyâ Sûresi: 72)

Yoksul Derviş, şiirlerinde Yakup Peygamberi, yıllarca ağlaması, gözlerinin

kör olmasıyla aşağıda belirtilen üç yerde anmaktadır ve Derviş, bu çileleri

çekmesinden dolayı kendini Hz. Yakub’a benzetir.

(8/69/1, 5/86/2, 5/69/2)

“Yakup, durmadan ağlar,

Yusuf, Mısra azm eyler,

Gör ki Züleyha neyler,

Dost yoluna yoluna.” 5/69/2, 5/98/3 (Bu şiirde Yakup yerine Yoksul

denilmiştir.)

“Hasret ile gözü kör oldu Yakup,

Sabreyleyip Eyüp, belayı çekip,

Halilürrahman’ı ateşe yakıp,

Neylersin ateşi, külhancı mısın?” 8/69/1

“Yusuf gibi düşmelidir gurbete,

57 PALA, a.g.e., s.491.

76

Züleyha tutuşmuş ulu firkate,

Yakup haber sordu kuş ile kurda

Anın işi de ah ü zâr etmekmiş” 5/86/2

E- Hz. Yusuf

İsrailoğulları peygamberlerinden Yakub peygamberin oğludur. Hayatı ve

kıssası Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığı üzere (Yusuf / 1 – 104) kısaca şöyledir. Hz.

Yakub’un 12 oğlu var idi. İçlerinde Yusuf’u hepsinden daha çok severdi. Yusuf bir

rüya görüp babasına söyledi. “Gördüm ki on bir yıldız, Güneş ve Ay, bana secde

ettiler” dedi. Yakub (A.S.) anladı ki; “on bir yıldız”, Yusuf’un on bir kardeşine

işarettir ve Cenab-ı Hak, onu kardeşlerine üstün kılacaktır. “Oğulcuğum! Bu rüyanı

kardeşlerine söyleme. Çünkü şeytan insana düşmandır. Kardeşlerine vesvese verip

kalplerine kıskançlık düşürebilir. Sonra sana bir hile yaparlar. Cenab-ı Hak sana

peygamberlik ve büyük devlet verecek” dedi ve Yusuf’a sevgisi daha da arttı.

Yusuf’un büyük kardeşleri, onu kıskandılar ve hile ile onu kıra götürüp bir

kuyuya attılar. Babalarına ise “Onu bir kurt yedi” dediler. Sonra geri dönüp ”Yusuf’u

bir kervana ucuz bir köle diye sattılar. Yusuf o zaman on sekiz yaşında idi.

Kardeşlerinden korkup sustu ve Allah’a dayanarak kervanla Mısır’a gitti. Burada

Mısır’ın maliye bakanı (Aziz) tarafından satın alındı.

Yusuf’un eşi emsali olmayan güzelliği, Aziz’in karısı Zeliha’yı adeta

büyüledi. Zeliha’nın tekliflerini reddetti. Yine bir gün Zeliha onun odasına girdi.

Yusuf ondan kaçarken gömleği yırtıldı. Yusuf dışarı çıkınca Aziz’i kapı önünde

buldu. Zeliha ise Yusuf’un kendisine saldırdığını söyleyerek onu zindana attırdı.

Zindan da iki kölenin gördüğü rüyalar Yusuf’un yorumladığı gibi çıktı. Nihâyet

Mısır hükümdarının gördüğü bir rüyayı da doğru tabir etmesi üzerine, zindandan

çıkarılarak maliye bakanlığına getirildi.

Zeliha, bir hükümdarın kızı ve güzellerin güzeli idi. Kocası ölünce bütün

servetini Yusuf’tan haber verenlere bağışladı. Yıllarca yalnız kaldı, Yusuf’u

düşündü. Bu arada Hz. Yusuf, Mısır’da tarımı geliştirdi ve yedi sene içinde pek çok

zahire biriktirdi. Daha sonra hükümdarın gördüğü rüyadaki kıtlık ve pahalılık

seneleri geldi, yedi yıl sürdü. Bu kıtlık seneleri içinde Hz. Yusuf zahireyi adaletli bir

77

şekilde mevcut nüfusa göre tevzi ederdi. Bu kıtlık yıllarında Yusuf’un kardeşleri de

Kenan ilinden kalkıp zahire almak için Mısır’a gelirler. Yusuf bir oyunla, öteki

kardeşleri Bünyamin’i de zahire almak için getirmelerini sağladı ve hükümdarın

tasını onun yüküne saklayarak hırsızlık suçuyla onu alıkoydu. Hz. Yakub, Yusuf’un

yerine koyup muhabbetle bağrına bastığı Bünyamin’in de alıkonulduğunu duyunca

üzüntü ile ağlamaktan gözüne ak düştü.

Yusuf kayıp olalı yirmi yıl olmuştu. O vakitten ondan bir haber alınmadığı

için kardeşleri onun sağlığından ümitlerini kesmişlerdi. Yakub (A.S.) ise Yusuf’un

küçüklükte görüp de kendisine anlattığı rüyaya nazaran onun, huzurunda kardeşleri

secdeye varmadan vefat etmeyeceğini biliyor, dönüşünü büyük bir sabırla

bekliyordu. Buna binaen oğullarını, Yusuf ve Bünyamin’i bulmaları için Mısır’a

gönderdi.

Kıssanın bundan sonrası; Yusuf’un kardeşlerine kendisini tanıtması, babasına

onlar vasıtasıyla gönderdiği gömleği gözlerine sürmesiyle gözlerinin açılması ve

bütün aile efradını yanına alarak Mısır’da yerleşmeleriyle sona erer. Bu arada Yusuf

da Zeliha’ya acımış ve onu nikâh ile almıştır. Allah, Zeliha’ya eski güzelliğini

vermiş ve Yusuf’tan Efrayim ve Menşa adında iki oğlu ile Rahme adında bir kızı

olmuştur. Yusuf kıssası Kur’an-ı Kerim’in en güzel kıssası olup, “Ahsenü’l Kassas”

olarak vasıflandırılır.58

“Yûsuf ve kardeşlerinin kıssasında, ondan suâl edenler (ve başkaları) için,

Allah’ın kudret ve hikmetine (veya Muhammet aleyhisselâmın peygamberliğine)

deliller vardır.” (Yûsuf Sûresi: 7)

“Yûsuf, onların (kardeşlerinin) zahîre yüklerini hazırladı. Uşaklarına da "

(Zahîre için verdikleri) sermâyelerini yüklerinin içine koyuverin. Olur ki, âilelerine

döndükleri zaman bunun farkına varırlar da belki yine (kardeşleri Bünyâmin ile

berâber buraya) dönerler" dedi.” (Yûsuf Sûresi: 62)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hz. Yusuf, kuyuya düşmesiyle, zindana

atılmasıyla, Mısır’a sultan olmasıyla ve ona deli gibi âşık olan Züleyha ile beraber

aşağıda belirtilen yedi yerde geçmektedir.

58 PALA, a.g.e., s.496.

78

(5/98/3, 5/86/2, 5/77/4, 5/69/5, 5/69/2, 8/202/2, 8/254/2)

“Yusuf’ı Kenan mısın?

Züleyha canan mısın?

Dertlere derman mısın?

Yandım aşkınla ya dost.” 5/77/4

“Yusuf gibi düşmelidir gurbete,

Züleyha tutuşmuş ulu firkate,

Yakup haber sordu kuş ile kurda

Anın işi de ah ü zâr etmekmiş” 5/86/2

“Hani bu elde konanlar,

Dünyaya elin sunanlar,

Mısırı, Yusuf’u Kenanlar,

Bu dünyadan göçtü gider.” 8/254/2

“Yakup durmadan ağlar,

Yusuf Mısra azm eyler,

Gör ki Züleyha neyler,

Dost yoluna yoluna.” 5/69/2, 5/98/3

“İnkârlara şahım melâmet eyle,

İşini gücünü melanet eyle,

Cümle ihvanını selamet eyle,

Yusuf’un zindandan çıktığı gibi.” 8/202/2

F- Hz. Eyyup

Sabır timsali olan peygamberdir. İsrailoğullarından olup İshak Peygamberin

torunudur. Çok zengin olduğu, Şam taraflarında birçok emlake sahip bulunduğu,

Rahme adında bir hanım ve birçok evladı olduğu, kısacası dünya saadetine malik

olduğu için Allah onu imtihan etmek istedi. Malı ve mülkü elinden gitti. O şükretti.

79

Evlatları birer birer öldü. O sabretti. Hastalandı, vücuduna yaralar açıldı, hatta

yaralarına kurt düştü, yine sabretti. Ancak Rahme ona hizmet ediyor ve ibadetini

yapıyordu. Sonra Allah’ın emri ile ayağını yere vurdu ve fışkıran sudan içip

yıkanarak bütün dertlerinden, hastalıklarından, yaralarından kurtuldu. Sabır

imtihanını kazanmıştı. Allah da ona yeniden mal mülk ve evlat verdi. Sağlığı yerine

geldi. Havran veya Besaniye halkına peygamber olarak gönderilen Eyyüb, İbrahim

peygamberin şeriatıyla amel ediyordu. Kur’an-ı Kerim’de kendisinden altı yerde

bahsedilir ve hakkında “Ne güzel, ne iyi kuldur.” buyrulur. Allah İnsanlara sabır

örneği olsun diye Eyyüb peygamberi yaşatmıştır. “Eyyub sabrı” dillerde mesel

olmuştur. Edebiyatta sabır ve sabırlılık konularında çok anlatılır.59

“Eyyub'u da an. Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin

en merhametlisisin" diye niyaz etmişti.” (Enbiya Sûresi, 83)

“Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra

olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa

giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.”

(Enbiya Sûresi, 84)

Âşığın şiirlerinde Hz. Eyüp, belalara sabretmesiyle üç yerde geçmektedir.

(5/98/6, 5/69/6, 8/69/1)

“Eyüp gibi belaya,

Sabreyle müptelaya” 5/69/6, 5/98/6.

“Sabreyleyip Eyüp, belayı çekip” 8/69/1.

G- Hz. Mûsa

Hz. Mûsa, Beni İsrail'den (İsrailoğullarından) İmran adındaki bir şahsın

oğludur, Mısır'da doğmuştur. İsrailoğulları Mısır'da çoğalarak on iki kabileye

ayrılmışlardı. Bunlara "Beni İsrail Esbatı (İsrail oğullarının torunları)" denirdi.

Bunların böyle çoğalmaları, Mısır'ın eski halkı olan Kıptî'lerin hoşuna gitmiyordu.

Onun için bunlara eziyet ediyorlardı.

59 PALA, a.g.e., s.153.

80

Bir gün Mısır kâhinlerinden biri, Firavun'a (Kabus ibni Mus'ab adlı

hükümdara) şöyle bir haber vermişti: "İsrailoğullarından gelecek bir çocuk, Mısır

devletinin batmasına sebep olacak." Firavunda, İsrailoğullarının yeni doğan

çocuklarını öldürmeye başlamıştı. İşte bu sırada Hz. Mûsa doğdu. Annesi, onu,

Firavun tarafından öldürülmesin diye bir sandık içine koyarak Nil nehrine atmayı

uygun buldu. Nil nehrinin kenara attığı bu sandığı Firavun'un zevcesi Asiye ele

geçirip açtı. İçinden çıkan pek sevimli ve nurlu çocuğu çok sevdi ve onu kendisine

evlat edindi. Hz. Mûsa'nın annesi de, bir yolunu bularak, kendisini bu seçkin çocuğa

sütanne tayin ettirdi.

Hz. Mûsa, kendisine düşman olacak Firavun'un sarayında besleniyordu. Bu,

Yüce Allah'ın ibret alınacak pek büyük bir hikmeti idi.

Hz. Mûsa büyüdü. Bir gün İsrailoğullarından biri ile sokakta kavga eden bir

Kıptî'ye bir tokat attı. Kıptî yere düşüp can verdi. Hz. Mûsa yaptığına pişman oldu.

Firavun'dan korkarak Medyen şehrine çıkıp gitti. Orada Şuayb 'in kızı "Safura" ile

evlendi. Bir süre sonra Mısır'a dönüp gitmek üzere zevcesi ile beraber yola çıktı.

Giderken Tur dağına uğradı. Orada Yüce Allah'ın hitabına kavuştu, kendisine

peygamberlik verildi. Büyük kardeşi Harun'la Firavun'u dine çağırmaya Allah

tarafından görevli kılındılar.

Hz. Mûsa'nın eli ay gibi parladı. Elindeki asa da, dilediği vakit büyük bir

ejderha oluverirdi. Bunlar birer mucize idi. O zaman Mısır çevresinde büyücülük çok

ilerlemişti. Firavun bu mucizeleri birer sihir (büyü) sanmıştı. Büyücüleri topladı.

Bunlar Hz. Mûsa'ya meydan okudular. Fakat Hz. Mûsa'nın asa mucizesini görünce,

büyücülerin hepsi iman ettiler. Bunun bir büyü olmadığını hemen anladılar. Çünkü

bu asa bir ejderha kesilerek büyücülerin ortaya atmış olduğu hünerlerin hepsini

yutmuştu. Eğer Hz. Mûsa'nın gösterdiği şey, bir gözbağcılık olsaydı, böyle yok etme

üstünlüğü meydana gelemezdi.

Çekinmeden Rab olma davasında bulunan Firavun ile Mısır'ın eski halkı

Kıptî'ler, Hz. Mûsa'nın bu mucizesini gördükleri halde, ne yazık ki, iman etmediler.

Daha sonra bir gece, Mûsa, İsrail Oğullarını alıp Mısır'dan çıktı. Süveyş denizi bir

mucize olarak yarıldı. On iki yola ayrıldı. İsrail Oğullarının on iki kabilesi bu

yollardan karşı yakaya geçtiler. Bunları izleyen Firavun ile onun ordusu suların

81

tekrar kapanması üzerine boğulup gittiler. Yalnız Firavun'un cesedi, suların çarpması

ile sahile atılmıştı. Kendi ölümlü varlığına güvenerek yaratanını unutmuş, Tanrılık

davasında bulunmuştu. İşte böyle büyük bir gaflet içine düşen bir şahsın akıbeti

büyük bir ibret levhası olmuştu.

Mûsa, artık Firavun'dan kurtulmuş, İsrail Oğulları ile beraber selâmetle denizi

geçerek Tiyh sahrasına gelmişti. Onları burada bırakarak "Tur-i Sina" denilen Tûr

dağına gitti. Orada kırk gün kadar Yüce Allah'a ibadette ve yalvarışta bulundu.

Mekândan ve zamandan münezzeh olan Yüce Allah'ın hitabına kavuştu. Kendisine

Tevrat kitabı verildi.

Hz. Mûsa'ya "Kelimullah" denir. (Yüce Allah, kendisi ile arada bir vasıta

bulunmaksızın, niteliği bilinemeyen bir şekilde doğrudan doğruya konuştuğu için bu

ismi almıştır.) Pek büyük bir peygamberdir. Dağınık bir halde yaşayan İsrail

Oğullarını bir araya toplamış, onları esaret hayatından kurtarmış ve özgürlüğe

kavuşturmuştu.60

“Vaktâ ki Mûsâ, onlara Rab olduğumuza delâlet eden alâmetler, açık

mûcizeler ile geldi. Onlar; "Bu mûcize diye gösterilen şey ancak uydurulmuş,

sihirden başka bir şey değildir. Biz bu sihri veya peygamberlik iddiâsını evvelki

atalarımızdan işitmedik" dediler Mûsâ dedi ki: "Allah, tarafından kimin hidâyetle

(peygamberlikle) geldiğini ve hayırlı âkıbetin (Cennet'in) kime nasîb olacağını

Rabbim çok iyi bilir. Zâlimler aslâ felâh (kurtuluş) bulmazlar.” (Kasas Sûresi: 36,37)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hz. Mûsa, Tur Dağı’nda Allah ile konuşması

“Kelamullah” olması yönüyle aşağıda belirtilen on üç yerde geçmektedir.

(2/27/1, 4/103/10, 5/85/7, 5/98/5, 6/2/3, 6/21/8, 6/27/9, 7/127/7, 7/126/3,

9/101/8, 12/82/6, 12/86/6, 12/123/2)

“Mûsa Tur Dağı’na kelama gider.” 6/27/9

“Mûsa olup Tur Dağı’na varandı,” 2/27/1, 7/126/3

“Yüzün yere sürevar,

Cemalini görevar,

60 BİLMEN, a.g.e., s.484.

82

Mûsa gibi Tur’a var,

Dost yoluna yoluna.” 5/98/5

“Ehl-ibeyti sevene,

Mûsa, İsa, Meryem Ana,

Saygımız cümle insana,

Hoş geldiniz, hoş geldiniz.” 9/101/8

Ğ- Hz. Süleyman

Hz. Süleyman, Davut’un oğludur. Onun ölümünden sonra on üç yaşında

yerine geçmiş. Sonra kendisine peygamberlik de verilmiştir. Bu bakımdan, babası

gibi peygamberlikle hükümet etme görevlerini bir arada toplamıştır.

Hz. Süleyman'a doğuda ve batıda olan hükümdarlar itaat ederek kıymetli

hediyeler göndermişler. Yemen Melikesi Belkıs dahi, kendisi ile görüşmeye gelmişti.

Kızıl denizinde hazırlattığı donanmayı Okyanus sahillerine yollamıştı. Tetmür ve

Balebek şehirlerini ve yedi senede de Mescid-i Aksa'yı yaptırıp tamamlamıştı.

Süleyman, bir mucize olmak üzere kuşların dillerini ve maksatlarını anlardı.

Onun hükmü insanlara ve cinlere, hatta rüzgârlara geçerdi. Ahlâk ve hikmete dair

yazıları vardır. Kırk yıl pek muhteşem bir hüküm sürdükten sonra elli üç veya altmış

yaşında vefat etmiştir.61

“Biz Davut’a Süleyman’ı verdik. O (Süleyman) ne güzel kuldur. Hakîkaten o,

(bütün vakitlerini zikr, tesbîh ve tövbe ile) Allah’a dönen bir kuldur.” (Sâd Sûresi:

30)

“Biz, Davut ve Süleyman’a (hüküm ve kazâya dâir) ilim verdik. Onlar da;

"Allah’a hamd olsun ki, (nübüvvet, kitap ve sâir ilimler ve hikmetle) bizi

(kendilerine bu hasletler verilmeyen) mü'minlerin çoğu üzerine üstün kıldı" dediler.”

(Neml Sûresi: 15)

Âşığımızın şiirlerinde Hz. Süleyman, mülkünün çokluğu ve kuşdilinden

anlaması yönleriyle aşağıda belirtilen altı yerde geçmektedir.

61 BİLMEN, a.g.e., s.487.

83

(4/87/7, 5/31/1, 8/222/2, 8/37/3, 9/150/3)

“Rahmandan aldım hulkumu,

Pul etme gevher yükünü,

Verse Süleyman mülkünü,

Yine değmez sevdiğime.” 5/31/1, 9/65/1

“Elestü bezminde var imiş yeri,

Süleyman’a kuş dilin sorabildin mi?” 8/222/2

“Süleyman’ız kuşdilinden okuruz” 5/46/3

H- Hz. Hızır

Hızır, asıl imlasıyla el-Hadır kelimesi, hemen bütün kaynaklarda el- Hadr, el-

Hıdır şeklinde kaydedildiği görülürse de, doğrusunun el-Hadır olduğu kabul

edilmiştir. Bu kelimenin Türkler ‘de Hızır, veya nadiren Hıdır, İranlılarda ise Khezr

şeklinde kullanıldığı bilinmektedir.62

Âb-ı hayatı63 içip ölmezliğe kavuşan kişi. Peygamber veya veli olduğu

hususunda rivâyetler vardır. Halk inanışında büyük bir yer edinmiş olup Kur’an-ı

Kerim’de Mûsa Peygamber ile olan macerası anlatılır. (Kehf / 59 – 81). Onun, darda

kalanların yardımına yetişmesi inancı, hayli yaygın olup “Kul bunalmayınca Hızır

yetişmez, Hızır gibi yetişmek” vs. kalıplaşmış sözlerde hâlâ yaşar. Hızır’ın İlyas

Peygamber’e verilmiş bir lakap olduğunu söyleyenler de vardır. Kelime olarak

“yeşillik, yeşerme, tazelik” gibi anlamları olan Hızır, onun gezdiği yerlerin yeşerdiği

inancını doğurmuştur.

Efsaneye göre, Hızır, arkadaşı İlyas ile birlikte İskender-i Zülkarneyn’in

maiyetinde bulunmuş ve ona kılavuzluk ederek zulumat ülkesinde âb-ı hayatı

aramaya çıkmışlar. Uzun maceralardan sonra Hızır ile İlyas bir pınar kenarında

oturmuşlar ve yanlarında bulunan pişmiş balıkları yerken Hızır’ın elinden bir damla

su balığa damlamış. Balık o sırada canlanıp suya atlamış. Onlar da suyun âb-ı hayat

olduğunu anlayarak kana kana içmişler. Sonra İskender’e haber vermişlerse de tekrar 62 Ahmet Yaşar OCAK, İslam-Türk İnançlarında Hızır-İlyas Kültü, Ankara 1990, s.59. 63 Âb-ı hayatı: Ebedî hayata sebep olan hayat suyudur. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir.

84

bu suyu bulamamışlar. İskender âb-ı hayattan mahrum olmuş. Böylece ölümsüzleşen

Hızır ile İlyas Allah’ın emri ile dünyada sıkıntıya düşenlerin yardımına koşarlarmış.

Kıyamete dek sürecek olan bu görevi Hızır denizde, İlyas ise karada yaparmış. Her

ikisi de senede bir gün buluşup beraberce Kâbe’ye hacca giderlermiş. Onların

buluştukları güne “Hızır ve İlyas”tan bozma olarak bugün “Hıdırellez” denilir ki o

günde insanlar kırlara çıkıp eğlenirler. Mayıs ayının altıncı günü olarak bilinir. Hızır

efsanesi halk arasında da çok yaygın olduğundan birçok hikâyelere, destanlara da

girmiştir.64

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hızır Peygamber, insanların zorda kaldıkları

zamanlarda yetişmesiyle; boz atıyla ve daha çok İlyas Peygamber ile buluştukları

Hıdırellez günüyle aşağıda belirtilen on altı yerde geçmektedir.

(3/25/6, 4/42/1, 4/51, 5/70/4, 6/52/3, 6/50/5, 6/13/2, 6/10/4, 7/37/6, 8/26/1,

8/202/5, 8/199/3, 10/44/4, 12/45/1, 12/46/1, 12/160/1, 12/166/1)

“Yetiş boz atlı Hızır,

Sensin hazır ve nazır,

Nerde çağırsan hazır” 12/45/1

“Yetiş gayrı ya Hızır” 12/160/1

“Nereye çağırırsan orda hazır,

Sen tut elimizden yetiş ya Hızır” 10/45/4

“İmdada yetişen boz atlı Hızır” 10/44/4

“Kim ki büyük sevap etti,

Haccı burada hac etti,

O Hızır elinden tuttu

Aziz ol dedi su gibi” 10/51/2

Hıdırellez Geleneği

Yoksul Derviş, son kitabı olan Türkülerin Dili’nde Hıdırellez geleneğini

şöyle anlatmıştır. 64 PALA, a.g.e., s.216.

85

“İnanç bakımından çok önemli anlamlı, duygulu, manevi değeri yüksek olan

feyiz getiren, bereket getiren, rahmet yağdıran, kısmetlerin artması, dileklerin kabul

edilmesi, dertlilerin şifa bulması, bütün âlemlerde herkesin evine Hızır uğrayacağı

inancı vardır. Çünkü iki üç gün önceden her taraf temizlenir, temiz elbiseler giyilir.

O gün kapılar açık tutulur. O gün asla bağ bahçe, ekin mahsul gezilmez. Çünkü o

günün saygısı büyüktür. Mahsulü sahibi gezdi gezmeye gerek yok demenin inancı

vardır. O gün bir işe başlanmaz. İşe gidilmez. Çünkü saygısızlık olur. O gün kuzular

koyundan ayrılmaz, danalar anasından ayrılmaz. Yani emişik yayılın O gün en

önemlisi dualar yapılır. Yağmur yağması için, evlere Hızır uğraması için, herkes

niyet tutar, dilek tutar, Hızır kabul eder. Mühim olan Hızır herkesin inancına

sevdiğine bağlı olanıdır. En önemlisi Hızır İlyas anılmasıdır.

Türbe, tekke-dergâh ziyareti, ermiş erenler evliyalar huzurunda kutlanır.

Orada dualar yapılır. Yemekler pişer, kurban kesilir, herkes kısmetini alır. Yüzyıllar

boyunca evrenselleşmiş olan bu gelenek kendi kültürümüzde ve dergâhımızda saygı

ile karşılanır. Sazlar çalar, deyişler okunur, semahlar yapılar. Kadınlarımız Hıdırellez

niyetiyle damızlıksız yoğurt çalar, evlenecek oğlu, kızı varsı hayırlı kısmet dilerler.

Çünkü bugün mutlaka gençlerin arzusu yerine gelir. Dualar geri çevrilmez. Çünkü

Hızır Ellez inancı. Kur’an’da zikredilen peygamberlerden olan Hızır Ellez abu hayat

içmiş, ölümsüzlüğe kavuşmuş. İdris Nebi İsaruhullah, Meyti Resulullah Caferi

Tayyar gibi bunlarda ölümsüzdür. Amma Hızır İlyas'ın daima denizde, karada, evde,

mekânda, her yerde hazır olacağı inancı vardır. Her zaman dilimizde “Yetiş boz atlı

Hızır evine uğrasın." duaları yapılır.

Hıdırellez kutlamalarını birde zahiri yönü vardır, o da herkes giyinip kuşanır.

Yayla yerine, yüksek yerlere çıkılır. Ya da ulu ağaçlar altında çiçekli kırlarda

kutlama yapılır. Gençler dallara salıncaklar kurarlar. Bunlara hıllangaç ta denir. Yine

gençler birbirlerine maniler söylerler, akarsudan atlarlar günahları dökülür. Her genç

o gün ömür boyu hayatının ve geleceğinin hayırlı olmasına, geçim dirlik ve mutluluk

dolu günlerinin niyetlerini adarlar. Bu dileklerini ve dualarını büyüklerinin

huzurunda yaparlar. Öğle yemeğine kadar şenlik devam eder. Herkes yemek yerine

bulgur, yağ, tuz, yoğurt, Hıdırellez kurbanı ekmek getirirler. Birlikte etli pilav

pişirilir. Misafirler ve toplanan insanlar yemeklerini yer. Akşama doğru herkes huzur

86

ve sevinç ile birbiriyle ve-dalaşır. Yeni seneye sağlıkla buluşmayı, Hızır günü

kutlamayı dileyip vedalaşırlar.

Yüzyıllar önce dergâhımızda kutlanan Hızır günleri ilk olarak genele açık

1966 yıllarda bir arada kutlanmaya başlandı. O günden bu yana kutlanmakta, manevi

bir havası olan bugünde her evden gelen bulgur, yağ, tuz, kurban eti pişirilir. Pişirilen

aşlar evvel okul çocuklarından başlayarak dağıtılır, Gelen misafirler ve orada

bulunan bütün insanlar yemeklenir. Dualar yapılır, herkes huzur, mutluluk ve sevinç

içinde vedalaşır. Sonra tekrar dileklerinin kabul olması ve tekrar buluşmak dileğiyle

ayrılırlar. Bizde âcizane dileriz, her insanın, ehlibeyt dostlarının dualarını hak kabul

etsin.65”

I- Hz. İlyas

İlyas Peygamber, İsrailoğulları’na gönderilmiştir. Kavmi, Ba’l adındaki puta

tapan İlyas Peygamber, onları Allah’a ibadete çağırdıysa da yüz döndürürler. Allah

da onların memleketinden bereketi kaldırdı. Yağmur yağmaz oldu. Açlıktan leşleri

yemeğe başladılar. Sonunda İlyas’ı arayıp buldular ve sözüne uydular. Sonunda yine

azdılar. O zaman İlyas o memleketi terk etti, yerine Elyasa geçti.

İlyas, Harun peygamberin torunudur. Tevrat ile amel ederdi. Kur’an-ı

Kerim’de üç yerde anılır (En’am / 85, Saffat / 123, 132). İlyas peygamber bir ara çok

sıkıntıya uğradı, kırlarda, mağaralarda yaşadı. Allah ona bir şehre gitmesini, orada ne

görürse korkmadan binmesini söyledi. İlyas orada ateşten bir ata bindi ve gözden

kayboldu. Allah onu M.Ö. 880 yılında böylece göğe çekti. Hızır ile görüştükleri ve

her yıl onunla buluşup hacca gittiklerine dair bir rivâyet vardır. İlyas, karada

sıkıntıya düşenlere yardım edermiş. Kıyamete dek yaşayacakmış. Hızır ile İlyas’ın

buluştukları gün Hızır-İlyas’tan bozma olarak bu gün Hıdırellez denilmektedir.66

“İlyâs da, şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerden idi. O vakit kavmine

(şöyle) demişti; "Siz Allah’ın azâbından korkmaz mısınız? Allah, sizin de

Rabbinizdir, evvelki atalarınızın da Rabbidir." Fakat onlar İlyâs'ı yalanladılar.

Şüphesiz onlar hazırlanıp (Cehennem'e) götürüleceklerdir. Ancak Allah'ın ihlâs

sâhibi (mü'min) kulları müstesnâdır.” ( Sâffât Sûresi: 123-128)

65 Şemsettin KUBAT, Türkülerin Dili, Afyonkarahisar 2006, s.44. 66 PALA, a.g.e., s.244.

87

“Zekeriyyâ, Yahya, Îsâ ve İlyâs'a da hidâyet (peygamberlik) verdik. Onların

hepsi sâlihlerden idiler.” (En'âm Sûresi: 85)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde İlyas Peygamber’in adı Hızır Peygamberle

beraber Hıdırellez şenliklerinde aşağıda belirtilen on beş yerde geçmektedir.

(3/25/6, 4/42/1, 4/51, 5/70/4, 6/52/3, 6/50/5, 6/13/2, 6/10/4, 7/37/6, 8/26/1,

8/202/5, 8/199/3, 12/45/1, 12/46/3, 12/160/1)

“Hemi İlyas hemi Hızır,

Hemi padişah hemi vezir,

Nere baksan anda hazır,

Sefa geldin Hızır İlyas” 4/51/7

“Yine çoştu şu dertli saz,

Sefa geldin, sefa geldin,

Bugün bize Hızır İlyas,

Sefa geldin, sefa geldin.” 4/41/3

“Hızır İlyas günü yoğurt çalarlar,

Giyinip kuşanıp zülfüm tararlar,

Büyük ağaçlara hıllangıç kurarlar,

Ata geleneği geniş köyümün.” (Köyümün Destanı) 10/164/6, 7/37/6, 3/25/6

“Ariflere dildaş ol,

İlyas ile haldaş ol,

Hızır ile yoldaş ol,

Dost yoluna yoluna” 5/70/4

İ- Hz. Yunus

İsrailoğulları peygamberlerindendir. Musul dolaylarında bulunan Ninova

şehri halkına gönderildi. Onlar ise puta tapmakta devam ettiler. Onlara Allah’ın

azabını haber verdiyse de aldırış etmediler. O zaman Yunus öfkelenerek Dicle

kenarına indi ve dolmuş bir gemiye kimseden habersiz bindi. Yunus peygamber

88

gemiye Allah’ın izni olmadığı için bir müddet sonra gemi yürümedi. Gemiciler

“içimizde bir suçlu var, kura çekelim, kime çıkarsa onu denize atalım” dediler. Kura

üç defa Yunus’a çıktı. Onu denize attılar. Büyük bir balık gelip onu yuttu. Yunus

Allah’ın izni olmadan bulunduğu yeri terk ettiği için pişman oldu, af diledi. Balığın

karnında kırk gün tövbe etti. Sonunda Allah’ın affetmesi sonucu balık onu sahile

çıkarıp bıraktı. Yunus balığın karnından çıkınca bedende tek tüyü kalmamış ve çok

zayıflamış. Allah onu bir kabak bitkisi gölgesinde memesi süslü ceylanlar ile besledi.

Bu arada Ninova halkı da pişman olup onu aramaya çıktılar. Yunus Ninova’ya geri

dönünce halkı ona inandı. Yunus peygamber hakkında Kur’an-ı Kerim’de bir sûre

(No:10) ve 20 kadar âyet vardır. (En’am/ 86, Saffat/139–148, Enbiya/ 87,88).67

“Muhakkak Yûnus (bin Metâ) da peygamberlerdendir.” (Sâffât Sûresi: 139)

“Biz Yûnus'un duâsına icâbet edip, onu gamdan (gecenin, denizin ve balığın

karnındaki karanlıktan) halâs eyledik (kurtardık) . Bunun gibi biz mü'minleri halâs

ederiz.” (Enbiyâ Sûresi: 88)

“Biliniz ki; Allah’ın evliyâsı için azâb korkusu, nîmetlere kavuşmamak

üzüntüsü yoktur.” (Yûnus Sûresi: 62)

Âşığımızın şiirlerinde Hz. Yunus, kendisini balığın yutması hadisesiyle,

aşağıda belirtilen iki yerde geçmektedir.

(5/69/3, 8/202/4)

“Yunuslayın bir suda

Seni de balık yuda” 5/69/3

“Şöyle bir mübarek nisan ayında,

Yunus’un balıktan çıktığı gibi.” 8/202/4

J- Hz. Zekeriya

İsrailoğulları peygamberlerindendir. Süleyman peygamberin neslindendir.

Beyt-i Mukaddes’te Tevrat’ı yazan ve kurban kesen odur. Meryem’in dayısıdır.

Meryem onun himayesinde büyümüştür. Çok ihtiyar yaşındayken oğlu Yahya

dünyaya geldi. Şehit edilişi hakkında iki rivâyet vardır. Birincisi Yahudilerin Hz.

67 PALA, a.g.e., s.496.

89

İsa’nın babasız doğması üzerine onunla Meryem hakkında çıkardıkları dedikodudur.

İkincisi ise Yahya’nın öldürülme fermanı çıkınca ona yardım etmesidir. Rivâyete

göre düşmanlarından kaçıp Beyt-i Mukaddes’te bir kavak ağacının içine gizlenmiş,

ancak eteği dışta kalmış. Şeytan da bunu Yahudilere gösterince onlarda kavak ağacı

ile birlikte onu testereyle kesmişler. Bu sırada Zekeriyya 65 yaşında imiş. Kur’an-ı

Kerim’de onun hakkında 20 kadar âyet vardır (Al-i İmran/18,19,25,41,57, En’am/85,

Meryem/2-10, Enbiya/89).68

“Bunun üzerine Rabbi onu (Meryem'i) güzel bir kabûl ile kabûl etti. Onu

güzel bir nebât (bitki) gibi büyüttü. Zekeriyyâ'yı da ona (bakmaya) kefîl kıldı.

Zekeriyyâ ne zaman mihrâba (odaya) girse, onun yanında bol rızık (yiyecek)

bulurdu. "Yâ Meryem! Bu (rızk) sana nerden geliyor?" dedi. O da; "Bu, Allah,

tarafındandır. Şüphe yoktur ki, Allah, dilediği kimseyi hesâbsız olarak rızıklandırır"

derdi.” (Âl-i İmrân Sûresi: 37)

“Zekeriyyâ mihrâbında (odasında) namaz kılarken, melekler (Cebrâil) ona

şöyle nidâ etti (seslendi): "Muhakkak Allah, sana kendinden gelen kelimeyi (yâni

Îsâ) tasdîk edici ve kavminin seyyidi (efendisi) ve nefsine hâkim ve sâlihlerden bir

peygamber olduğu hâlde Yahyâ'yı müjdeler.” (Âl-i İmrân Sûresi: 39)

Yoksul Derviş’te Hz. Zekeriya; katledilmesiyle, saklandığı kavak ağacının

içindeyken kesilmesi vak’alarıyla, iki yerde geçmektedir.

(5/69/7, 5/98/7)

“Gör n’oldu Zekeriya,

Hem biçildi ikiye” 5/98/7, 5/69/7

K- Hz. Yahya

Zekeriyya peygamberin oğludur. İsa peygamberden 6 ay veya 3 sene önce

doğmuştur. Çok genç yaşta kendisine peygamberlik verildi. Annesi İlyase,

Meryem’in amcasının kızıdır. Mûsa peygamberlerin şeriatı ile amel etmekteyken

İncil indirilmiş ve onunla amel etmeye başlamıştır. İsa peygamberin geleceğini

kavmine o haber vermiştir. Filistin hükümdarı Herot kendisini çok sevdiği halde,

Mûsa peygamberin şeriatına göre kendisine nikâh düştüğü halde İncil’e göre 68 PALA, a.g.e., s.503.

90

evlenmeleri yasaklanan kardeşinin kızı ile evlenmek istedi. Yahya buna karşı çıktığı

için kız ve annesi Salome’nin ısrarı üzerine Herot, Yahya’nın boynunu vurdurarak

şehit etmiştir. Bu olay, İsa peygamberin göğe çekilmesinden sonra olmuştur. 30

yaşında şehit olan Yahya peygamberin katilleri büyük bir azab ile cezalandırılmıştır

ve hepsi helak edilerek soyları kesilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de onun hakkında 20

kadar âyet-i kerime vardır ( Al’i İmran/38–51, Meryem/2–11). (PALA, 2003, s.490)

“Ey Zekeriyyâ! Biz seni Yahyâ isminde bir oğulla müjdeleriz. Ondan önce bu

isimle kimseyi isimlendirmedik (bu adı vermedik).” (Meryem Sûresi: 7)

“(Biz Zekeriyyâ'ya Yahyâ'yı ihsân ettik ve şöyle dedik:); "Ey Yahyâ! Kitâbı

(Tevrât'ı) kuvvetle tut" ve biz ona (Yahyâ aleyhisselâma) daha çocuk iken (rivâyete

göre henüz üç yaşındayken) hikmet verdik (Tevrât'ı ve fıkhî hükümlerini anlama

kâbiliyeti v erdik).” (Meryem Sûresi: 12)

Yoksul Derviş’te Hz. Yahya, katledilmesiyle, kesilmesiyle dört yerde

anılmaktadır.

(5/69/7, 5/98/7, 5/46/3, 9/65/1)

“Gör n’oldu Zekeriya,

Hem biçildi ikiye,

Kesildi kolu Yahya(nın)

Dost yoluna yoluna.” 5/98/7, 5/69/7

L- Hz. İsa

İsrailoğullarının son peygamberi. Kendisine İncil indirilmiştir. İsa Peygamber

bir mucize olarak Meryem’den babasız olarak doğdu. Bu olaylar Kur’an-ı Kerim’de

teferruatıyla anlatılır. (Meryem/16 vd.) Yine İsa Peygamber hakkında Kur’an-ı

Kerim’de 22 yerde geniş bilgi vardır. (Meryem/16–34, Bakara/84, Nisa/156–159,

Maide/109–120 vs.) İsa, Cebrail’in Meryem’e üflediği ruhtur. Bu nedenle neye

dokunsa ona can verir, ölüleri diriltir. Körlerin gözünü açmak, çamurdan kuşlar

yapıp can vererek uçurmak, bebekken konuşmak, su üstünde yürümek gibi mucizeler

göstermiştir. 30 yaşında kendisine Peygamberlik verilmiştir. Üç yıl müddetle halkı

Allah yoluna çağırdıysa da ancak 12 kişi kendisine inanmıştır. Bu 12 kişiye “Havari”

91

denir. Yahudiler onu öldürmeye kalkışınca Havarilerden biri onlara yardım etti. İsa

Peygamber bir eve gizlenmişti. Bulup bir tepeye çıkardılar ve çarmaha germek

istediler. Ancak İsrailoğullarının gözüne onu şikâyet eden kişi İsa sûretinde görüldü.

Onu çarmıha gererek öldürdüler. Hz. İsa melekler tarafından dördüncü kat göğe

kaldırıldı. Kendisine kıyamete dek ömür verildi. Ahir zamanda Şam’a inecek ve

halkı İslam dinine davet edecektir. Kıyamet alametlerinden biri de bu hadisedir. Yere

inince Kudüs’te Deccal’i öldürecek ve Tur-ı Sina’ya çıkacaktır. O sırada Ye’cüc ve

Me’cüc yeryüzünde fesat çıkaracaktır. Sonra kendisi de insanlarla beraber Tur’dan

inecek ve adaletle hüküm sürecektir. Putları kıracak Mehdi ile buluşacaktır. İsa

Peygamber hakkında birçok kaynakta geniş malumat vardır. İsa Peygamberin

doğumu Miladi takvimin başlangıcı olmuştur.

İsa Peygamber, edebiyatta birçok yönleriyle ele alınır. Meryem’in İsa’ya gebe

kalışı, doğumu esnasında ve bebekken gerçekleşen olağanüstü haller, peygamberlik

mucizeleri, özellikle elle dokunması (mesh) ve nefesi ile körleri gördürüp hastaları

iyi etmesi, ölüleri diriltmesi, dünyaya değer vermemesi, bir merkep sırtında gezmesi,

kendi söküğünü kendisi dikmesi, ölmeyip göğe çekilmesi, dördüncü kat gökte

bulunması, maddeden arınmış olması ve hiç evlenmemesi vs. birçok yönlerden eski

şiirimizde çeşitli hayal ve sembollere konu olmuştur. Rivâyete göre Hz. İsa’nın

üzerinde bir tas, bir tarak ve bir iğne varmış. Birinin eliyle su içtiğini, bir başkasının

parmaklarıyla sakalını taradığını görünce tası ve tarağı bırakmış. Göğe çıkarıldığı

zaman üstünde dünya nimeti olarak yalnızca bu iğne bulunmuş ve bu yüzden sorguya

çekilmiştir. Onun için de dördüncü kattan ileri geçememiştir. “Mesih” lakabıyla

bilinir ve kendisine Ruhu’l Kudüs denir.69

“(Nûh ve İbrâhim) sonra onların arkalarından Peygamberlerimizi ard arda

gönderdik. Hepsinden sonra da Meryem oğlu Îsâ'yı onlara tâbi kıldık, peygamber

olarak gönderdik. Ona İncîl'i verdik. Ona tâbi olan mü'minlerin kalblerinde

birbirlerine şefkat ve merhamet ihsân ettik.” (Hadîd Sûresi: 27)

“Bir vakit Meryem oğlu Îsâ şöyle demişti: "Ey İsrâiloğulları! Ben size

Allah’ın peygamberiyim. Benden evvel Mûsâ'ya nâzil olan Tevrât'ı tasdîk edici ve

69 PALA, a.g.e., s.248.

92

benden sonra gelecek Ahmed (Hz. Muhammet) ismindeki peygamberin

müjdecisiyim.” (Sâf Sûresi: 6)

Âşığın şiirlerinde, Hz. İsa, dört kat göğe çekilmesi ve kendisine “Ruhu’l

Kudüs, Ruhullah” denilmesiyle aşağıda belirtilen on bir yerde geçmektedir.

(2/27/3, 3/47/2, 4/103/10, 6/2/4, 6/37/40, 6/27/13, 7/126/3, 7/127/7, 9/101/8,

12/86/6, 12/123/2)

“Dördüncü gök makamıdır İsa’nın” 6/27/13

“İsa ve Ruhullah odur,

Müminlere penah odur” 6/2/4

“İsa olup gökyüzünde göründü,

Mûsa olup Tur Dağı’na varandı,

Ali olup kaleleri kıranda,

Peygambere varır yolu çocuklar.” 2/27/1, 7/126/3

“Ehl-i beyti sevene,

Mûsa, İsa, Meryem Ana,

Saygımız cümle insana,

Hoş geldiniz, hoş geldiniz.” 9/101/8

M- Hz. Muhammed (571-632)

İslam peygamberi Hz. Muhammed Mustafa. Hz. Muhammed, Miladi 571

senesinde, Rumi aylardan Nisan ayı içerisinde, kameri Rebiülevvel ayının on ikinci

pazartesi gecesi sabaha doğru dünyaya gelmiş, o gece gün doğmadan âlem nur ile

dolmuştur. İlk peygamber ve ilk insan Hz. Âdem’den itibaren evlattan evlada geçen

“son peygamberlik nuru” O’nda sahibini bulmuştur. Peygamberimiz henüz dünyaya

teşrif etmeden babası Abdullah vefat etmiş, onun ölümünden sonra zevcesi Âmine

Hatun pek mübarek bir erkek çocuk dünyaya getirmişti. O çocuğa “MUHAMMED”

adını verdiler.

Buhari’nin Sahih’inde peygamberimizin nesebi Adnan’a kadar sayılmakta ise

de Taberi, tarihinde, Resul-i Ekrem’in nesebini Hz. İbrahim’e kadar götürür.

93

Muhammed “pek çok hamd ü sena olunmuş, övülmüş” demektir.

Hz. Peygamber altı yaşına gelince annesi de vefat etmiştir. Babadan yetim

anadan öksüz kalan Muhammed’e dedesi Abdulmuttalib bakmıştır. Dedesinin

ölümünden sonra amcası Ebu Talib O’nu yanına almış. O’nun yetişmesine büyük bir

özen göstermiştir. Amcası Ebu Talib’in yanında ticaret ile iştigal ettiği sıralarda Hz.

Hatice ile evlenmiştir.

Resulü Ekrem efendimize kırk yaşlarında nübüvvet, kırk üç yaşlarında da

risalet gelmiştir.

O, yirmi üç senelik peygamberlik hayatında durmadan dinlenmeden çalışmış,

insanları Allah’ın nizamında hak ve adalete, gerçek eşitliğe ulaştırmak için buluştuğu

her fertle görüşmüş, topluluklara hitap etmiştir.

İrtihal edinceye kadar insanlığı ince bir telkin edasıyla bilfiil örnek olarak

irşad etmiştir. Daima sevdirmiş, kolaylaştırmıştır; zorlaştırmamıştır. Sevdirme ve

kolaylaştırma O’nun bütün hayatının tasviridir. Geleceğin mürşitlerini de şöylece

irşad etmiştir. “Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz.”

(Mişkatü’l-Mesabih, No.3722).

O, büyük bir öğretmendi. O’nun bizzat yetiştirdiği hukukçu, siyasetçi,

kumandan ve (Suffa Ehli) öğretmenleri yüzlercedir. O zengin-fakir, kuvvetli-zayıf,

ayrımına katiyen yer vermez; hüküm verirken Allah korkusuyla ürperir ve daima en

büyük hâkim olan Allah’ın adaletini hatırlatırdı. Allah’ın şeraitini tatbik ederken, en

yakınlarına bile taviz vermez, mutlak adaleti icra ederdi. Bir defasında; “Allah’a

yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık etseydi onunda elini keserdim”

buyurmuştur.

O’nun giydiği elbiselerden başka bir elbisesi olmazdı. Kuru bir yatak, hurma

lifi dolu bir yastık, bir su kabı ve bir hayvan derisi O’nun bütün serveti, bütün eşyası

idi. O Hakkı ezmek için muhtelif silahlara sarılmış muannit zalimler güruhuna karşı,

Allah (c.c) tarafından cihat vermekle mükellef kılınmıştır.

O bir operatör misali kılıcını küfrün kalbinde bir şifa neşteri gibi dolaştırmış,

rahmet olarak gönderildiğinin şuuru içinde şifa kabul etmek istemeyen azgın kâfirler

içinde hidâyet ve afv niyaz etmiştir. Şöyle buyuruyordu onlar için: “Allah’ım!

94

Kavmimi doğru yola ilet. Günahlarını bağışla. Çünkü onlar yaptıklarının farkında

değillerdir.” (Şerhü’ş-Şifa, 1/237).

O, hayatında bir defa olsun yalan söylemediği, vaadinden dönmediği için

düşmanları tarafından dahi “Emin” sıfatıyla anılmıştır.

O, zikri ve fikri ile daima Allah’a karşı kâmil bir teslimiyet içerisinde

yaşamış, en büyük ruh huzurunu “Gözümün Nuru” dediği namazda bulmuştur. Her

işi hamd ile biterdi. Bütün işlerinde Allah’a dua ve niyaz halinde olurdu.

O, hayatında bir defa olsun kalp kırıcı bir söz ve davranışın sahibi olmamıştır.

O, insanların en çok gönül alanı idi. Daima tatlı söz söyler, herkese karşı güler yüz

gösterirdi.

Tevazu O’nda zirveleşmiştir. O, insanlar arasında zengin-fakir, asil-köle

şeklinde bir ayrım yapmaz; yapılmasını da hoş karşılamazdı. “Hepiniz Âdem’in

çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır.” Buyuruyordu. (Et-Tac, 5/60)

O, kendisine dahi farklı muamele yapılmasını sevmezdi. Bir merhamet

membaı idi. Kalbi bütün canlılara karşı şefkatle çağlardı. “Merhamet ediniz ki Allah

da size merhamet etsin” buyururdu. (Et-Tac 5/17)

O’nun ahlakı ilahi ahlak olan Kur’an ahlakı idi. Cenab-ı Hak O’na: “Sen yüce

bir ahlak üzerindesin” buyurmuştu. (Kalem/4)

Allah’ın kendisine verdiği peygamberlik vazifesini bihakkın ifa eyledikten

sonra, hicretin 11.yılı Rebiülevvel ayının 12.sinde (m.632) Pazartesi günü güneşin

zevailinden sonra ve gruptan önce irtihal etmişlerdir. Divan şiirinde İslam-Türk

topluluğunda birçok adlar ve sıfatlarla anılmıştır. Birkaçını şöylece sıralayabiliriz:

Ahmed, Ahmed-Muhtar, Bahr-i Kerem, Fahrü’l-Ki-ram, Fahr-i Cihan, Habibullah,

İki Cihan serveri, İmamü’l-Enbiya, Mahbub-ı Huda, Mahmud, Mustafa, Rasul,

Rasulullah, Ümmi, Hazret vs. vs. Birçok mucizeleri, birçok beyitleri süslemiştir.

Her şair O’nun hakkında na’tlar yazmış; hayatı, savaşları ve mücadeleleri

birçok edebi esere konu olmuştur. Her Müslüman’ın O’nun hakkında bilmesi

gerekenleri şairler de ele almış, böylece dini ve tasavvufi edebiyatımızı

zenginleştirmişlerdir. Varlığın ilki O’dur. Cihan güzelliğinin tecellisidir. İnsanların

efendisi, ezel ve ebedin tek hâkimidir. İncil O’nun gelişini haber vermiştir. Arş’a

95

çıkmış, çerh ü zemin O’na secde etmiştir. Ondan daha üstün şefaatçi yoktur. O’nun

ümmeti olmakla Müslümanlar övünür. O’nun vasıflarını hakkıyla kimsecikler

övemez, bitiremez, anlatamaz. O, Peygamberlerin imamıdır. Birçok mucizeler

göstermiştir. Ebü’l Kasım, Resul-i Emin’dir. Zatıyla âlem şeref bulmuştur. Şeytan

O’nun kılığına giremez.

Bunlar gibi birçok özelliklerini saymak mümkün değildir. Edebiyatta bütün

bu özellikleriyle şiirlere konu edinilir.70

“Muhammed, peygamberlerden başka (bir şey) değildir. O'ndan evvel daha

nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi O ölür yahut öldürülürse, ökçelerinizin

üstünde (gerisin geri) mi döneceksiniz. Kim (böyle) iki ökçesi üzerinde (ardına)

dönerse, elbette Allah'a hiçbir şeyle zarar yapmış olmaz. Allah, şükür (ve sebât)

edenlere mükâfât verecektir.” (Âl-i İmrân Sûresi: 144)

”Muhammed, Allah’ın insanlara gönderdiği peygamberidir. O'nunla birlikte

olanlar kâfirlere karşı şiddetlidirler. Birbirlerine karşı pek merhâmetlidirler.” (Feth

Sûresi: 29)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Hz Muhammed, Allah kavramından sonra en çok

geçen dini unsurdur. Tüm şiirlerde, Muhammet, Muhammed Mustafa, Muhammet

Nebi, Muhammet’ül Emin, Server Muhammet, Ahmet-i Muhtar, Habip, Habibullah,

Hak Habibullah, Hakk’ın Gülü Goncası, Resul, Hz. Resul, Resulü Ekrem, Ahmet,

Ahmet-i Muhtar, Nebilerin Öncüsü, Fahr-i Kâinat, Kâinatın Sultanı, İki Cihanın

Gülü, İki Cihan Güneşi, İns ü Cinin Sultanı, Efendim, ifadeleriyle 252 yerde Hz

Muhammed geçmektedir.

(1/9/9, 1/4/5, 1/3/4, 1/17/7, 1/10/4, 1/26/7, 1/36/8, 1/34/10, 1/26/8, 1/22/11,

1/33/10, 1/18/5, 2/6/1, 2/59/4, 2/27/3, 2/13/4, 2/25/2, 2/68/3, 2/93/6, 2/6/1, 2/10/2,

2/61/1, 2/102/8, 3/16/2, 3/9/1, 3/10/1, 3/31/4, 4/128/2, 4/79/3, 4/9/5, 4/80/4, 4/15/1,

4/52/5, 4/37/6, 4/55/5, 4/57/7, 4/58/1, 4/66/2, 471/6, 4/75/1, 4/71/1, 4/52/4, 4/82/2,

4/51/6, 4/76/7, 5/60/1, 5/59/2, 5/59/1, 5/55/6, 5/51/4, 5/30/2, 5/31/2, 5/34/3, 5/35/3,

5/48/3, 5/23/5, 5/21/3, 5/20/5, 5/17/6, 5/15/3, 5/14/1, 5/13/1, 5/12/6, 5/11/5, 5/9/1,

5/7/3, 5/5/7, 5/59/1, 5/61/6, 5/58/2, 5/45/2, 5/44/1, 5/41/4, 5/22/5, 5/21/7, 5/13/5,

70 PALA, a.g.e., s.343.

96

5/12/6, 5/11/6, 5/10/2, 6/41/1, 6/37/45, 6/37/43, 6/37/41, 6/35/22, 6/34/4, 6/6/9,

6/4/11, 6/146/3, 6/145/3, 6/144/3, 6/139/4, 6/139/3, 6/139/2, 6/135/4, 6/133/1,

6/119/4, 6/114/1, 6/111/1, 6/110/3, 6/110/1, 6/104/1, 6/98/1, 6/94/1, 6/92/3, 6/92/2,

6/92/1, 6/89/2, 6/85/6, 6/84/6, 6/83/6, 6/78/1, 6/76/5, 6/75/7, 6/74/15, 6/74/14,

6/74/10, 6/72/9, 6/71/4, 6/71/2, 6/129/2, 6/135/5, 6/144/4, 6/145/2, 6/33/14, 6/33/13,

6/27/14, 6/27/6, 6/24/78, 6/24/77, 6/22/58, 6/22/52, 6/19/5, 6/17/13/, 6/17/9, 6/14/1,

6/13/12, 6/8/1, 6/62/1, 6/66/4, 6/69/5, 6/70/3, 6/70/5, 6/41/4, 6/3/1, 6/129/1, 6/114/5,

6/107/1, 6/76/1, 6/73/7, 6/45/5, 6/46/3, 6/48/2, 6/70/1, 6/69/4, 6/126/4, 6/90/5,

6/103/2, 6/23/69, 6/59/5, 7/136/5, 7/134/2, 7/16/2, 7/88/1, 7/33/1, 7/16/3, 7/18/6,

8/228/2, 8/224/4, 8/193/2, 8/184/1, 8/181/7, 8/176/5, 8/172/3, 8/118/1, 8/101/2,

8/41/2, 8/27/2, 8/182/1, 8/177/5, 8/242/1, 8/80/1, 8/76/2, 8/57/2, 8/50/2, 8/48/6,

8/237/4, 8/230/5, 8/179/4, 8/235/2, 8/223/1, 9/79/1, 9/69/7, 9/66/2, 9/61/2, 9/59/3,

9/54/7, 9/53/6, 9/29/2, 9/8/3, 9/7/1, 9/138/1, 9/79/3, 9/75/1, 9/8/6, 9/7/5, 9/55/1,

10/108/4, 10/109/2, 10/113/2, 10/117/4, 10/118/1, 10/128/4, 10/129/1, 10/129/4,

10/144/14, 10/145/5, 10/148/4, 10/150/2, 10/151/1, 10/154/3, 10/180/4, 10/69/1,

10/66/6, 10/46/4, 10/33/3, 10/30/2, 1028/7, 10/151/6, 10/67/2, 10/30/1, 10/29/1,

10/27/5, 10/12/6, 11/24/4, 11/18/3, 11/17/1, 11/20/3, 11/95/1, 11/97/4, 11/98/1,

11/102/5, 11/113/6, 11/18/5, 11/134/7, 11/35/4, 11/31/7, 11/18/6, 11/17/3, 11/111/2,

11/31/4)

Âşık, Hz Muhammet’e büyük bir sevgi duymaktadır ve O’nu sevmeyenlerin,

tanımayanların; O’nu Hakk’ın habibi, iki cihan serveri, nebilerin öncüsü olarak

görmeyenlerin insan olduklarından şüphe eder.

SAYMAYANLAR İNSAN MIDIR ?

“Tabiplerin tabibini

Saymayanlar insan mıdır?

Yüce Hakk’ın Habibini

Sevmeyenler insan mıdır?

Yüz yirmi bin peygamberi

Sayar severiz onları

İki cihan serverini

Saymayanlar insan mıdır?

97

Hakk’ın gülü goncasını

Nebilerin öncüsünü

İnsan dini düşüncesini

Saymayanlar insan mıdır?” 12/11/1

Yine “Hz Muhammet” adlı şiirinde Yoksul Derviş, Hz Muhammet’e karşı

hasret ateşiyle yandığını ve O’ndan şefaat beklediğini, medet umduğunu söyler.

“Fani dünyadan dönüşü,

İki cihanın güneşi,

Yaktı hasretin ateşi,

Medet senden ya Muhammet,

Umarız senden şefaat.” 12/13/1

Yoksul Derviş, kendi deyişiyle iki cihanda hak olan Hz. Muhammet’e

inandığını, iman ettiğini; O’nun adının hep dilinde, ikrarında olduğunu söyler.

“İki cihan güneşimiz,

Ol Muhammet Mustafa’dır.”10/67/2, 11/31/7

“İmanım, ikrarım Hak Habibullah” 8/48/6

“Fikrimiz, zikrimiz Hak Habibullah”

“Şu iki cihanda haksın Efendim”4/82/2

“Dü cihanın sultanıdır Muhammet” 8/177/4

“İki cihanın gülüsün” 4/51/6

“İlim deryası Ahmet” 6/69/4

“İki cihan serverine” 4/52/4

Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’in Allah’ın habibi, dostu olduğunu söyler ve

Allah’ın da Hz. Muhammet’i övdüğünü belirtir.

“Hakkın Habibi Dostu” 6/70/1

“Allah, Muhammet’i övdü.” 3/31/4

98

Âşık, ümmeti olduğu, ümmeti olmaktan mutluluk duyduğu Hz

Muhammet’ten iki dünya saadeti için yardım ister, medet umar, şefaat diler.

“Cümlemiz yoluna koymuşuz canı,

Sensin dü cihanda şefaat kani,

Nasip eyle bize dini imanı,

Kıl şefaat ya Hz. Muhammet” 5/10/4

“Ol gün azim divan kurulur,

Herkesin ameli anda görülür,

Ettiğinden bir bir hesap sorulur,

Hakk’tan ümmetini diler Muhammet.” 6/11/2

“Biz yürürüz Muhammet’in izinde” 6/129/1

“Senden umarlar şefaat,

Yardım eyle Hak Muhammet” 1/26/8

“Yoksul Derviş söyler bunu dert ile,

Allah, bizi Muhammet’e yad kıla,

Yalvarırım sana binbir dil ile,

“Cümlemize şefaat ya Muhammet”

“Bir cur’a sun kevserinden elime,

Salâvatın tesbih olsun dilime,

Sen bakarsın bu biçare halime,

Kıl şefaat ya Hz. Muhammet” 5/10/2

“Umarım ki dergâhından ayırma,

Dü cihanda şefaatten ayırma,

Aşkın baki olsun gönlümden ırma,

Ya Muhammet cümlemizi affeyle” 5/11/6

99

“Peygambere ümmet olduk.” 2/61/1, 7/33/1

“Ümmet eyle bizi ol Mustafa’ya”5/113/5

“Şefaat ya Resulullah” 9/138/1, 6/46/3

“Şefaat sahibi Habibullah’tır” 8/57/2

“Ki medet ya Resulullah” 9/75/1, 1/11/2

“Muhammet ümmeti ehl-i iman” 10/27/5

“Olabilsem Muhammet’in ümmeti” 10/27/5

“Medet ya Muhammet cürm ile geldim”5/12/1

Hz. Muhammet, iki cihana yani dünyada ve ahirette Müslümanlara şahtır,

müminler için gidilebilecek en doğru yoldur.

“İki cihana şah olan

Doğup şems ile mah olan

Müminlere hem rah olan

Ahmed-i Muhtar” 1/41/4

Yoksul Derviş, Allah’tan, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz.

Muhammet’in hatrına dualarının kabul edilmesini ister ve Allah’ın bizleri Hz

Muhammet’ten iki dünyada ayırmamasını diler.

“Ümmet için gece gündüz ağlayan,

İki gözyaşını umman eyleyen,

Mahşer günü affımızı dileyen,

Allah bizi Muhammet’ten ayırma.” 5/12/7

“Ol Habibin hürmetine

Duamızı kabul eyle” 10/30/1

“Mustafa’yın hürmetine Ey İlahi,” 6/41/4

100

Yoksul Derviş, tüm Müslümanların da Hz. Muhammet’i salâvatla anmalarını

ister. Şairin “Yüzbin Oldu Yarelerim” adlı kitabının yetmiş birinci sayfasında

“Resul’e Salâvat” adlı şiiri vardır.

“Salavatla överiz Hz. Muhammet’i” 6/126/4

“Salavatın tesbih olsun dilimize” 5/10/2

“Hz Muhammet O’na salavat” 8/76/2

“Salavat ver Muhammet’e” 5/21/7, 3/10/1, 6/45/5

“Aşkla ver salavat” 11/11/5

“Ol Habibe salavat” 5/35/3

“Salavat Ya Resulullah’a” 6/48/2

Hz. Muhammet, kainatın kendisiyle övündüğü bir resuldür.

“Cenap-ı Resul-u Fahr-i Kainat” 2/10/2

Yoksul Derviş, dünyanın da Hz. Muhammet’e salâtla selam getirdiğini söyler.

“Çark-ı felek okur salatla selam” 6/59/5

Hz. Muhammet’in adı, “Kerbela Şehitlerine” adlı birinci kitapta da çok

geçmektedir. Âşığımız, Kerbela olayını gerçekleştirenlerin; Hz. Muhammet’in

sözünü dinlemediklerini söyler ve Hz. Muhammet’in bu olay yaşanırken nerede

olduğunu sorar ve onun katliama mani olmasını, yetişmesini ister.

“Tutmadılar Muhammet’in sözünü

Masum yavruların yaktı özünü

Alkana buladı nurlu yüzünü

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/9

“Bakmadılar Muhammet’in sözüne

Od vurdular ehli beytin özüne

Kıydılar Hüseyin’in nurlu yüzüne

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/5

101

“Dedemiz Hazreti Muhammet nerde

Ehli beyt susuzdur bir ıssız yerde

Yetiş babam bizim halimiz gör de

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/17/7

Âşığımız, Kerbela katliamını yapanların Hz. Muhammet’in şefaatine nail

olamayacaklarını, Allah’ın huzuruna çıkmaya yüzlerinin olmayacağını söyler. Hz.

Muhammet’in torunlarına nasıl kıydıklarını, Hz. Muhammet’in hiç mi hatırının

olmadığını sorar.

“Mahşerde tövbesi kabul olmasın

İnşallah rahmete nail olmasın

Yarın Muhammet’e yüzü kalmasın

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/22/11

“Mahşere çıkacak kalmasın yüzü

Söylemesin dili tutmasın dizi

Kerbela çölünde n’eyledi bizi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/22/11

“Yezitler bu dünya size kalır mı?

Bu işlerden Allah razı olur mu?

Yarın Muhammet’e yüzün kalır mı?

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/23/11

“Evlad-ı Resule nasıl gıydılar

Ehli ayalini susuz koydular” 1/17/3

“Hep yıkıldı Ehli beytin çadırı

Yok mu idi, Muhammet’in hatırı

Ehli beyte salladılar satırı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/19/8

102

Kerbela’da, Yezit’in Hz. Hüseyin ashabına yaptığı zulüm, Âşığımızın

yüreğini delmiştir, Âşığımız bu acı ve zulüm karşısında önce Allah’ı, sonra Hz.

Muhammet’i ve Hz. Ali’yi yardıma çağırır.

“Hüzün ile ciğerimi deldi bu acı

Figan edip ağlar yirmi dört bacı

Yezit yaptı bize zulüm ile acı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/15/5

1. Miraç Hâdisesi

Hz Muhammet’in Allah ile buluştuğu Miraç hâdisesi Âşığımızın şiirlerinde

on yedi yerde geçmektedir.

(3/16/5, 5/9/5, 5/19/10, 5/25/4, 6/70/2, 6/20/21, 6/28/15, 6/139/2, 6/139/3,

6/84/6, 7/16/6, 8/177/3, 10/108/5, 10/180/4, 12/22, 12/23, 12/24)

Miraç Hadisesi kısaca şöyledir: Peygamberliğin on üçüncü senesinde de

"Miraç" mucizesi olmuştur. Şöyle ki: Peygamber Efendimiz, Medine'ye

hicretlerinden sekiz ay önce Recep ayının yirmi yedinci gecesi idi. Cibril-i Emin

geldi ve "Burak" adında bir binek getirdi. Peygamberimizi alıp Kudüs’teki "Mescid-i

Aksa"ya götürdü. Oradan göklere çıkardı. Peygamber Efendimiz nice âlemler gördü.

Diğer peygamberlerin ruhları ile görüştü. "Sidretü'l-Münteha" denilen makama kadar

vardı. Yüce Allah'ın birçok tecellisine kavuştu. Peygamberin kendisine ve ümmetine

beş vakit namaz farz kılındı. Aynı gece ve kısa bir zaman içinde evine geri getirildi.71

“Miraç Gecesi’nde Hakk’a kavuştu.” 8/177/3

“Ayne’l yakin Hakk’ı gördü, görüştü.” 8/177/3

“Yedi kat Miraç’a varan” 5/9/5

“Miraç’a kâdem bastı” 6/70/2

“Allah Habibine dedi Miraç’ta” (Sevgi saygı göster sarıl insana) 3/16/5,

7/16/6

Âşığımız, Miraç gecesinde Cebrail’in, Hz. Muhammet’i sardığını ve “Nenni

nenni” diyerek uyuttuğunu söyler.

“Cebrail’in belediği (sardığı)

71 BİLMEN, a.g.e., s.504.

103

Nenni diye salladığı

Cümle âlemin dilediği

Nenni Muhammet’im nenni” 5/9/2

Yoksul Derviş’in “Türkülerin Dili” adlı son kitabında geçen “Miracımız”

12/22, “Miracı Nebi” 12/23,24 adlı şiirleri tamamen Miraç Gecesi için yazılmıştır.

“Miracımız kutlu olsun,

Bu gece Miraç gecesi,

Hep insanlar mutlu olsun,

Bu gece Miraç gecesi

Senden medet senden Mürvet,

Hak habibi ya Muhammet,

Bizlere eyle şefaat,

Bu gece Miraç gecesi.

Bu gece gökler açıldı,

Bu gece nurlar saçıldı,

Rahmet kapısı açıldı,

Bu gece Miraç gecesi.

Mucizatın ayan oldu,

Bin bir kelam beyan oldu,

Mülkü melek devran oldu,

Bu gece Miraç gecesi.

Yoksul Derviş’im niyeti,

Oku daim salavati,

Ere Hakk’ın inâyeti,

Bu gece Miraç gecesi.” 12/22/1

“İki cihan güneşi,

Cümle enbiyanın başı,

104

Akıt gözlerinden yaşı,

Bugün Miraç gecesinde.

Gafil olma münkir kişi,

Secdeye koyasın başı,

Yürüdü muallak taşı,

Bugün Miraç gecesinde.

Muhammet’ül Emin dendi,

Mescid-i Aksa’ya indi,

Oradan Ak Burak’a bindi,

Bugün Miraç gecesinde.

Öyle merasimler geçildi,

Nice perdeler açıldı,

Yedi kat gökler seçildi,

Bugün Miraç gecesinde” 12/23.

Âşığımız, miraç kelimesini bir de “Gönüllere miraç etmek” anlamında

kullanmaktadır.

“Bir gönüle miraç eyle” 8/90/5, 11/120/4.

“Gönülde miracı var” 2/99/5, 7/61/5

“Gönüle miraç ettik” 3/18/5, 8/164/5

“Sırat dedikleri gönül köprüsü” 10/110/3

105

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KİTAPLAR

Allah, insanlara yine insanlardan peygamberler göndermiştir. Bu

peygamberlerden bir kısmına da kendi emirlerini ve yasaklarını, kendisine ibadet

şekillerini öğreten kitaplar indirmiştir.

A- TEVRAT, ZEBUR, İNCİL, FURKAN, YÜZDÖRT KİTAP.

Bu kitaplardan bir kısmına "Suhuf" denir. Bunlar birkaç sayfalık kitaplardır.

Kitaplardan dördü de büyük kitaplardır. Suhufların ve büyük kitapların toplamını

Yüzdört kitabı oluşturur.

On sahife Hz. Âdem'e, elli sahife Hz. Şit'e, otuz sahife Hz. İdris'e, on sahife

Hz. İbrahim'e verilmiştir. Büyük kitaplara gelince: Tarih sırasına göre bunlardan

birincisi Hz. Musa’ya verilen Tevrat'tır. İkincisi Hz. Davut’a verilen Zebur’dur.

Üçüncüsü Hz. İsa'ya verilen İncil'dir. Dördüncüsü de, Hz. Muhammet’e verilen

Kur’an’dır.

Allah, bu kitapları vahiy yolu ile göndermiştir. Ya Cibril-i Emin adındaki bir

melek aracılığı ile bildirmiş yahut başka bir şekille ilham etmiştir. Bu kitaplara "İlahi

Kitaplar" denildiği gibi, taşıdıkları yüksek vasıftan dolayı "Semavi Kitaplar" ve

Cibril-i Emin aracılığı ile indirilmiş olduklarından da "Münzel Kitaplar" da denir.72

(2/70/5, 2/14/6, 2/20/5, 2/11/4, 4/41/6, 4/128/4, 4/36/6, 5/6/6, 5/45/2, 5/46/3,

5/54/6, 5/74/3, 5/34/9, 5/6/3, 6/6/8, 6/70/11, 6/145/5, 6/144/5, 6/84/2, 6/3/5, 7/136/4,

7/15/5, 7/46/5, 8/251/4, 8/9/3, 9/8/4, 9/29/4, 9/77/2, 9/8/4, 10/20/1, 10/117/3,

10/115/7, 11/26/3, 11/18/4, 11/18/4)

Yoksul Derviş, şiirlerinde dört kitaba da yer vermiştir. Tevrat, Zebur, İncil ve

Furkan (Kur’ân); birçok şiirde bu kitapların adları beraber geçerken, bazı şiirlerde ise

Kur’an ayrı olarak yer almıştır.

Bu şiirlerde Kur’ân, diğer ismi Furkan ile anılır. Yoksul Derviş bu dört kitabı

bildiğini ve okuduğunu, herkesin de bunları okuması gerektiğini söyler.

72 BİLMEN, a.g.e, s.24.

106

“Hakkı için Fürgan Tevrat’ı, Zebur” 8/251/4

“Tevrat’ta Fürkan’da okunur methi” 6/145/5

“İncil’i Zebur Fürgan’ı” 5/54/6

“Hem İncil’i hem Fürkan’ı okuruz” 5/46/3

“Okuduk dört kitabı” 6/70/11

“Dört kitabı açın okun” (Aşk imandır, sevgi Kur’an) 7/15/5, 2/70/5

“Okursan dört kitabı” (Hakkın gerçeklerini anlarsın) 5/34/7

Şiirlerin bazılarında kitapların isimleri verilmeyip onun yerine dört kitap

denilir. Dört kitabı yazanın Allah olduğu belirtilir.

“Yazan Âlim dört kitabı” 4/41/6

Yoksul Derviş, insanlar içinde ayrımcılık yapmanın yanlış olduğunu söyler ve

dört kitapta geçenin de aynı kavram ve değerler olduğunu, insanların bir olduğunu

vurgular.

“Bir ülkede ayrım nedir

İnsanlara çağrım nedir

Dört kitapta duyrum (duyurulan) nedir

Ne sen vardır ne de ben” 4/128/4

İnsanoğlu dört kitabı okusa da, ibadetlerini tam olarak yapsa da; bir insanın

kalbini kırarsa, yaptıkları ibadetin ve okumanın hiçbir kıymeti yoktur. Âşığımız

aşağıdaki dörtlükte bunu vurgular.

“Dört kitabı da yutsan da

Hakk emrini tutsan da

Kıymeti yok ne etsen de

Bir gönüle değersen” 10/117/3, 10/115/7

Âşığımıza göre, insanın yaratılışında ahlakı, hali, davranışları dört kitapta

yazılıdır.

107

“Dört kitapta yazılıdır sireti (hâli, ahlakı)” 10/20/1

Yoksul Derviş, dört kitabı okuyup anlayanların onda derin bir mana

bulduklarını dile getirir.

“Dört kitap manası ne” (Allah’ın derin manalarını ifade etmeleri)5/45/2

“Dört kitapta gerçek ulu bilindi” 6/6/8

Âşık, dört kitapta Allah’ın anıldığını, her an zikredilmesi gerektiğini

belirtirken “yâ-hû, yâ men-hû” denilirse her an Allah’ın zikredilmiş olacağını ve

kelime-i tevhid ile de imanın kuvvetleneceğini söyler. “Ya-hû” kelimesinin lügat

anlamı “Ey Tanrı!” olup, dervişlerin: “Allah’a ısmarladık” yerinde birbirlerine

verdikleri selam. Bu sözün karşılığı “ya men-hû” dur.

“Dört kitapta yazar bu

Her dem zikrin olsun bu

Dersen yahu yamenhu

Lailahe illallah” 5/6/6, 5/74/3

Allah, insanoğlunun sapıttığı zamanlarda onları uyarmak için yüz dört kitap

göndermiştir. Yoksul Derviş şiirlerinde yüz dört kitaba yer vermiştir. Yüz dört

kitabın Allah’tan geldiğini, insanların kurtuluşu için indirildiklerini söyler.

“Hak’tan nazil olan yüz dört kitabı,

Yazıp (Kur’an’ı) Muhammet’e veren kim idi?” 6/84/2

“Yüz dört kitap insan için inmiştir.” 2/11/4

“Gökten yüz dört kitap indi” 2/14/6

“Yüz dört kitapta yeri var.” (Anne sevgisi) 2/20/5, 7/46/5, 9/29/4

“Yüz dört kitapta bu durur” (Allah’ın varlığı ve birliği) 5/6/3

“Yüz dört kitapta şanı var.” (Hz. Muhammet) 6/3/5

108

B- KUR’AN-I KERİM (FURKAN)

Şiirler de en çok yer verilen kutsal kitap ise Kur’an’dır. Kur’an-ı Kerim

Allah’ın Cebrail vasıtasıyla Muhammet’e yirmi üç senede Arapça olarak indirdiği,

bize kadar ilk nazil olduğu şekilde tevatürle, yani yalan söylemeleri mümkün

olmayan üstün vasıflı insanların bildirmeleri ile gelen ve mushaflarda yazılı olup,

okunması ile ibadet edilen, hiçbir kimsenin bir benzerini getiremediği ve

getiremeyeceği son ilahi kelamdır.

“De ki, insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, (belâgat, güzel nazm

ve kâmil mânâda) bu Kur'ân-ı Kerîm’in bir benzerini ortaya koymak için bir araya

gelseler, yemîn olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.” (İsrâ Sûresi: 88) 73

Âşığımızın şiirlerinde Kur’an-ı Kerîm, aşağıda belirtilen 106 yerde

geçmektedir.

(2/10/1, 2/112/1, 2/102/3, 2/70, 2/34/5, 2/59/3, 2/12/2, 3/13/3, 3/16/6, 3/22/1,

3/31/2, 3/50/5, 3/51/1, 4/37/4, 4/111/2, 4/128/1, 4/128/5, 4/23/1, 4/37/7, 4/44/1,

4/64/4, 5/32/1, 5/108/2, 5/110/6, 5/111/4, 5/54/6, 5/49/7, 5/49/6, 5/49/4, 5/49/3,

5/49/2, 5/16/2, 5/9/1, 5/6/3, 6/31/1, 6/26/11, 6/23/68, 6/23/67, 6/22/55, 6/40/3,

6/71/4, 6/75/8, 6/106/1, 6/114/6, 6/139/3, 6/142/4, 6/143/2, 6/143/6, 6/42/6, 7/87/5,

7/84/1, 7/17/5, 7/16/7, 7/15/1, 8/46/4, 8/41/7, 8/76/1, 8/50/5, 8/188/4, 8/177/1,

8/176/5, 8/126/3, 9/8/6, 9/152/7, 9/152/5, 9/152/6, 9/148/2, 9/148/1, 9/82/2, 9/84/7,

10/172/2, 10/156/5, 10/155/5, 10/101/4, 10/129/2, 10/149/2, 10/20/1, 10/21/2,

10/21/1, 10/36/2, 10/36/8, 10/66/7, 10/67/4, 10/69/4, 11/28/6, 11/29/5, 11/31/4,

11/31/5, 11/32/2, 11/18/6, 11/97/5, 11/101/3, 11/102/5, 11/105/6, 11/134/3,

11/134/6, 11/139/5, 12/3, 12/15/1, 12/18/1, 12/25/5, 12/47/2, 12/60/3, 12/69/6,

12/83/7, 12/159/6)

Yoksul Derviş, Kur’an’ı, Hakk’ın buyruğu, Allah’ın kelamı, ulu rahmet,

kutsal kitap olarak görür ve O’na gönülden inandığını, ikrar verdiğini söyler.

“Allah’ın kelamı Kur’an-ı Kerim” 4/37/7, 11/139/5

“İkrarım Kur’an’dır amentü billah” 5/108/2

“Kur’an bize ulu rahmet” 9/152/6, 11/31/4 73APAK-YAVUZ, a.g.e., s.306.

109

“Kutsal kitap Kur’an’ımız” 10/67/4, 11/32/2

“Öyle yüce kutsal kitabımız var” 3/51/1

“Nasip eyle Kur’an, Allah” 6/40/3

Yoksul Derviş “Aşk İmandır, Sevgi Kur’an” (2/70, 7/15) adlı şiirinde imanı

aşka, Kur’an’ı da sevgiye benzetir. Yine bir şiirinde Kur’an’dan dünyanın ders

aldığını söyler.

“Dünya ders aldı, Kur’an ışığından” 3/51/1, 7/84/1

Âşık, son kitabında geçen, “Kitabını Oku” (12/3) adlı şiirde, tüm

Müslümanları kendi kitaplarını okumaya, öğrenmeye davet eder.

“Oku öğren kitabını iyi bak” 4/128/5

“Seyrederken mehtapları,

Kendi kitabını oku,

Bırak başka kitapları,

Kendi kitabını oku.

Kulak ver merdi arife,

Ne gerek var başka tarife,

Dalga dalga, sayfa sayfa,

Kendi kitabını oku.

Sevgi çamuruyla karıl,

Birlik duvarına örül,

Sev sevil insana sarıl,

Kendi kitabını oku.

Fırsat elden kaçmadan,

Boşa zaman geçirmeden,

Can kuşunu uçurmadan,

Kendi kitabını oku.” 12/3

110

Yoksul Derviş, “Dost İline Götür Beni” adlı kitabında yazdığı “Olur” (5/49)

adlı şiirinde Kur’an okuyan kişinin erenlere karışacağını, dünya lezzetinden

geçeceğini, Kur’an’ın ona yoldaş olup Kur’an’ı seveceğini söyler.

“Kim Kur’an’ı her gün aça,

Erenlerden dolu içe,

Dünya lezzetinden geçe,

Varlığından üryan olur.

Her kim okudu Kur’an hem,

Paha yetmez gümüş, dirhem,

Haktan olun ona ilham,

Ol gül iken sultan olur.

Kur’an okursa bir kişi,

Hak katında makbul işi,

Gayrı da olmaz teşvişi,

Hem yoldaşı Kur’an olur.” 5/49

Yoksul Derviş, kendisi de hafız olduğu için, Kur’an-ı Kerim’e tam hâkimdir

ve şiirlerinin birçok yerinde “Allah söyler Kur’an’ında” gibi ifadeler sık sık görülür.

“Hakk buyurdu bize Yüce Kur’an’da” 9/82/2, 11/102/5

“Kur’an-ı Kerim’de budur öğütü” 7/17/5, 8/176/5

“Kur’an’da zikretti bunu var eden” 11/134/32

“Kur’an’da âyette bile yeri var” 8/41/7

“Böyle yazdı Kur’an’ında” 11/31/5

“Her buyruğu Kur’an’dadır.” 11/101/3

“Allah söyler Kur’an’ında” 8/126/3.

Aşığımız insanda Hak varlığının olduğunu ve Allah’ın buyruklarının da

Kur’an’da olduğunu söyler.

“Hak varlığı insandadır

Her buyruğu Kur’an’dadır” 9/80/1

“Hakk varlığı var insanda

Böyle yazıyor Kur’an’da” 4/128/1

111

Yoksul Derviş’in sohbeti, konuşmaları, hep Allah’ın kelamıdır.

“Hak kelamı sohbetimiz” 9/152/5

112

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

MELEKLER

Nurdan yaratılmış olan melekler dişi ve erkek değildirler, yemezler, içmezler,

uyumazlar. Halleri başka yaratılmışlara benzemez. İlahi emirlerin

gerçekleştirilmesinden sorumludur. Allah bunlara kudret vermiştir. Daima tesbih ve

zikir içindedirler. Melekler gece gündüz Allah’a ibadet edip O’nun emri ile iş

görürler. Ondan önce söz söylemezler.74

Yoksul Derviş’in şiirlerinde melekler, daha çok nurdan yaratılmış melekler ve

görevleri olan büyük melekler olarak iki şekilde karşımıza çıkmaktadır.

(1/6/9, 1/3/8, 1/34/10, 1/17/4, 1/16/3, 1/18/8, 1/3/9, 2/34/6, 2/102/4, 2/11/4,

4/46/7, 4/55/3, 4/102/2, 4/127/4, 4/65/2, 4/58/5, 4/106/1, 4/101/6, 4/118/1, 5/58/6,

5/113/2, 5/7/4, 5/74/6, 5/58/1, 5/8/3, 5/8/5, 9/8/1, 9/7/1, 6/54/4, 6/33/12, 6/33/11,

6/33/9, 6/33/5, 6/32/7, 6/29/1, 6/28/17, 6/21/34, 6/18/15, 6/17/12, 6/11/13, 6/9/12,

6/8/2, 6/7/5, 6/7/2, 6/7/1, 6/34/3, 6/34/7, 6/34/10, 6/60/1, 6/59/4, 6/65/9, 6/65/5,

6/67/9, 6/72/2, 6/72/7, 6/74/1, 6/80/8, 6/77/3, 6/83/3, 6/83/5, 6/83/6, 6/84/3, 6/92/3,

6/127/3, 6/92/6, 7/87/6, 7/76/2, 8/228/3, 8/177/2, 9/60/4, 10/151/1, 10/151/2,

10/153/4, 10/184/1, 10/156/2, 10/153/5, 10/151/3, 10/151/7, 11/19/3, 11/135/1,

11/21/6, 11/17/2, 11/18/1)

Şiirlerde, nurdan yaratılmış olan melekler, devamlı Allah’ı zikrederler.

“Melekler hep bu adı,

Gece gündüz okudu,

Başka zikri yok idi,

Lailahe illallah” 5/8/3,

“Hu ismi Hakk’ın adı,

Kurt kuş dilde söyledi,

Meleklerin bünyâdı, (temeli, esası)

74 PALA, a.g.e., s.315.

113

Lailahe illallah” 5/7/4, 5/74/6,

“Anda Hakk’ın durağı,

Budur dinin direği,

Meleklerin bayrağı,

Lailahe illallah” 5/8/5

“Mürşit-i kâmil nefesi,

Meleklerin hu avazı” 5/58/1

“Görün balıklar ne işler,

Denizde tesbihe başlar,

Gökteki melekler kuşlar,

Zikrederler Yunus gibi.” 7/76/2

Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’in doğduğu gece meleklerin O’na kanat gerip,

secde ettiklerini söyler.

“Melekler kanat gerdiler,

Nurdan kundağa sardılar,

El bağlı divan durdular,

Muhammet doğduğu gece.” 9/7/2, 11/17/2

“Sedalar arşa dokundu,

Salata selam okundu,

Melekler secdeye indi,

Muhammet doğduğu gece.” 9/8/1, 11/18/1

Yoksul Derviş şiirlerinde, meleklerin, şehitlere cenneti vaat ettiklerini ve

evliyalarla el bağlayıp oturduklarını söyler.

“Cümle evliya divan kurdular,

Bütün melek el bağlayıp durdular,

Kevser ırmağından bir su verdiler,

114

Bugünleri gördük Allah eyvallah.” 4/65/2, 11/135/1

“Son sözünde bile dedi “İstiklal”,

Saygısıyla anarız Mustafa Kemal,

Melekler şehide etti istikbal,

Ruhu vadilerde dönen şehitler.” 7/87/6, 2/34/6

Âşığımızın şiirlerinde, Hz. Ali’nin doğumuyla meleklerin yeryüzüne

indiklerini, O’na selam verip salâvat okudukları; Hz. Ali’nin yiğitlikleriyle

övündüklerini ve Hz Ali’nin öldürülmesiyle de meleklerin inleyip ağladıklarını

yazar.

“Melekler yere üştü” (Hz. Ali’nin doğumuyla) 10/156/2

“Melekler cem olup geldi” 4/58/5

“Gökten melek yere yağar” 6/11/13

“Bütün melekler hep yere indi” 6/33/9

“Bütün melekler salat okur dem be dem” 6/33/12

“Melekler durdu selama” 6/9/12, 6/7/1

“Melekler gelip durdu selama” 6/67/9, 11/21/6

“Melekler her an durur selama” 6/84/3

“Meleklerin gözü yaş ile doldu” (Hz. Ali’nin öldürülmesi) 6/92/3

“Bir saat birden melekler bağrışıp” 6/29/1

“Tuttu cihanı melekler avazı” 6/28/17

Ayrıca şiirlerde melekler, Kerbela Faciası’ndan dolayı da büyük şaşkınlık ve

üzüntü duyup, inlerler ah u efgan ederler.

“Yezitler şahımı attan düşürdü,

Susuzluktan ciğerini pişirdi,

Meleklerde kendileri şaşırdı,

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali.” 1/17/4

115

“Gökte melek, yerde insan ağlaşır.” 4/118/1

“Melekler de durdu ah u efgana” 4/106/1

“Melekler başladı ah ı efgana” 1/16/3

“Arşta melek feryadını dinliyor” 8/228/3

A- AZRAİL

Dört büyük melekten biridir. Ruhları almakla vazifeli melek, melek'ül-mevt,

ölüm meleği de denir.

(3/45/5, 4/93/7, 4/97/2, 4116/7)

Âşığımızın şiirlerinde Azrail, can alma göreviyle ilgili olarak geçmektedir.

“Bu canımı Azrail’e vermeden” 4/93/7

“Azrail tutmadan sen tut elimi” 4/97/2

“Azrail değilim boynunu vurmam” 4/116/7

Yoksul Derviş, Azrail’e canını verene kadar yârinin, sevdiğinin peşinde

koşacağını söyler.

“Yoksul Derviş yeri görmeden

Gayri canım Azrail’e vermeden

Yorulmadan usanmadan, durmadan

O yârin peşinde koşası vardır.” 3/45/5

B- CEBRAİL

Dört büyük melekten biridir. Peygamberlere vahiy getirmek, onlara Allah’ın

emir ve yasaklarını bildirmekle vazifeli melektir. Buna Cibrîl, Cibril-i Emîn, Rûh-ul

Emîn, Rûhu’l-Kudüs de denir.

(1/18/5, 4/127/3, 4/93/6, 5/9/2, 5/45/7, 5/46/5, 5/58/3, 6/6/3, 6/8/4, 6/8/5,

6/21/7, 6/21/33, 6/22/7, 6/23/13, 6/23/13, 6/23/69, 6/23/71, 6/33/10, 6/33/9, 6/34/4,

6/34/7, 6/42/7, 6/69/8, 6/23/11, 6/34/8, 6/92/3, 6/93/3, 6/84/1, 6/84/1, 6/72/3, 6/35/7,

6/92/3, 6/139/4, 7/134/2, 10/151/1)

116

Yoksul Derviş, Cebrail’in Hz. Muhammet’e Allah’tan haber getirdiğini

söyler.

“Hakk Habibe getirirdi Cebrail” 6/23/10

“Allah kelam söyledi

Cebrail’e söyledi” 5/45/7

“Ver Cebrail, Muhammet’e ver haber” 1/18/5

“Cebrail’dir sana vahiy getiren” 4/93/6

Âşığımız, Cebrail ‘i Hz. Muhammet’e âyetleri getirmesinden dolayı ilk hoca

olarak görür.

“Cibril-i Emin’dir ilk hoca

Resul-u Ekrem’e verdi ilk hece” 7/134/2

Melekler, insanın yaratılışıyla insana secde etmişlerdir.

“Cebrail, Mekail secdeye indi” 4/127/3

“Secdeye vardı Cebrail” 6/8/4

“Secde kıldı anı gördü Cebrail” 6/33/8

Âşığımız, Miraç gecesinde Cebrail’in, Hz. Muhammet’i sardığını ve “Nenni

nenni” diyerek uyuttuğunu söyler.

“Cebrail’in belediği (sardığı)

Nenni diye salladığı

Cümle âlemin dilediği

Nenni Muhammet’im nenni” 5/9/2

C- İSRAFİL

Dört büyük melekten biridir. Kıyamet kopacağı vakit Sûr denilen boruya

üfürmekle vazîfeli olan melek. İsrafil, Sûr'a iki defâ üfürecektir. Birincisinde

Allah’tan başka her diri ölecektir. İkincisinde hepsi tekrar dirilecektir.

117

(4/95/7, 5/11/4, 5/11/4, 6/34/8, 6/33/10, 6/72/4, 6/84/4, 6/92/3, 6/72/4, 6/84/4,

9/147/5)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde İsrafil, Sûr’unu üflemesiyle geçmektedir. İsrafil

Sûr’unu üflediği zaman ölmüş olan tüm insanlar tekrar dirilecektir.

“Vurulunca orda İsrafil Sûr’u” 4/95/7

“İsrafil Sûr’unu vurduğu günler

Nebat biter gibi uyanır canlar

Cem olmuş başına cümle yarenler

Haktan ümmetini diler Muhammet” 5/11/4

“Kurulunca mizan ile terazi

İsrafil Sûr’unun gelir avazı” 9/147/5

Ç- MİKAİL

Dört büyük melekten biridir. Ucuzluk, pahalılık, kıtlık, bolluk yapmak, ferah

ve huzur getirmek ve her maddeyi hareket ettirmekle görevli melektir.

(4/127/3, 5/46/5, 6/6/3, 6/34/8, 6/72/4, 6/84/4, 6/92/3)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Mikail, İnsana secde etmesiyle geçmektedir.

“Cebrail, Mekail secdeye indi” 4/127/3

Âşığımız, aşağıdaki mısralarda Allah aşkıyla kendinden geçen insanın,

Kırklarla, ermişlerle ve meleklerle beraber olacağını söylemiştir.

“Gâh Cebrail ile gâh Mikail ileyiz

Kırklarla sohbette üçler bileyiz” 5/46/5

118

BEŞİNCİ BÖLÜM

ÂYETLER, SÛRELER, HADİSLER

A- ÂYETLER

Âyet, alâmet, işâret, mûcize, ibret anlamlarına gelir. Kurân’daki sûreleri

meydana getiren cümle veya cümleciklerden her birine âyet denir. Çoğulu âyâttır.

Kur'ân’da 114 sûre, 6666 âyet vardır.75

“Biz sana apaçık âyetler indirdik. Onları fâsıklardan (kâfirlerden) başkası

inkâr etmez." (Bakara Sûresi: 99)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde âyetlere çok rastlanır. Âşığımız hafız olması

sebebiyle şiirlerinde âyetlere sıkça yer vermiştir. Şiirlerdeki âyetler Kur’an’da yer

aldığı şekilde aynen yer almaz, âyetlerin belli kısımları yer alır.

Yoksul Derviş, öncelikle tüm gerçeklerin âyetler ile beyan edildiğini söyler.

“Âyet ile oldu beyan” (Aşk imandır sevgi Kur’an) 7/15/3

Ayrıca insanların şüpheye düştükleri konularda âyetlere ve hadislere

bakmalarını söyler.

“İşte hadis işte âyete bakın” 11/97/5

Âşığımız, günah işleyenleri uyarır ve bu halleriyle âyeti, hadisi inkâr

ettiklerini söyler.

“Farkına var büyük günah edersin

Âyeti hadisi inkar edersin” 11/97/6, 10/129/3

Yoksul Derviş, insana saygı gösterilmesi gerektiğini, bunun (Kur’an’da)

âyette yerinin olduğunu söyler ve insanlara kardeşliği öğütler.

“Kur’an’da âyette bile yeri var

Saygı sevgi göster sarıl insana” 4/75/6

75 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.33.

119

1-Ahsen-i Takvîm:

Ahsen-i Takvim, en güzel boy ve sûret, bedenen ve rûhen en güzel olan

anlamına gelir.

“Biz insanı ahsen-i takvîm üzere yarattık.” (Tîn Sûresi: 4)

Yoksul Derviş, insanın Ahsen-i takvim üzere yaratıldığını söyler.

“Ahsen-i takvimdir insan sûreti” 10/20/1

2-“Aleme hül beyan” âyeti

Rahman Sûresinde geçen bu ifade “Âleme beyan etme” anlamındadır.

Allah insanları kendi nurundan yarattığını ve tüm nimetleriyle kâinatı da onun

için yarattığını âleme beyan etmiştir. Yoksul Derviş de insanın değerini vurgulayan

şiirinde insanı Allah’ın kendi nurundan yarattığını vurgulamıştır.

“Anlar isen aleme hül beyanda,

Rahman’daki Ümmü’l Kur-an (Kur’an’ın özü) insandır.” 2/11/3

Rahman Sûresinde; göklerin düzeninden, Allah’ın insanlara olan lütfu ve

ikramından, insanın yaratılışından, Allah’ın kudretinden, kıyamet gününden ve o

günde isyankârların cezalandırılmasından ve inananların kavuşacağı nimetlerden

bahsedilmektedir.

“Allah, yeri mahlûkat için yaratmıştır. Orada meyveler ve salkımlı hurma

ağaçları vardır. Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.” (Rahman: 10-12)

3-Alleme’l-Esma 10/147/5

Rahman Sûresinde geçen bir ifadedir. Allah’ın doksan dokuz ismini âlemlere

bildirdiği, doksan dokuz ismini insanlara verdiği nimetlerle âlemlere gösterdiği

kastedilmektedir.

“Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Büyüklük ve ikram

sahibi Rabbinin adı ne yücedir!” Rahman Sûresi: 77-78.

“Allemel Esma’dan süzülüp geldi

Gerdana gülleri dizilip geldi,

120

Sûre-i Rahman’da yeri var

Âdem Baba eğesinde yeri var

Kadınlar eşittir dedi peygamber” 2/10/2

4- “Bilenle bilmeyen bir olur mu hiç?”

Kur’an’ın otuz dokuzuncu sûresi olan Ez-Zümer Sûresi dokuzuncu âyette

geçen bu ifade Âşığımızın şiirlerinde de geçmektedir.

“Bilenle bilmeyen bir olur mu hiç?” 8/167/5

5-Bismillah âyeti

Âşığımız, Kur’an’ın ilk sözü olan “Bismillah”

(E'ûzübillâhimineşşeytânirracîm bismilahirrahmanirahim) âyetinin de ilk olarak

yazıldığını ve onu bir işe başlamadan evvel söylememiz gerektiğini belirtir.

“(Ey Habîbim!) Kur'ân okuyacağın zaman E'ûzübillâhimineşşeytânirracîm

bismilahirrahmanirahim söyle” (Nahl Sûresi: 98)

“Bismillah âyeti yazılmış gider.” 3/65/3

“Diyelim baştan bismillah” 11/111/2

“Bismillah ile başlar” 5/7/7

6-Ela lağnetullahi alez zalimin

“Allah'ın lâneti zalimler üzerinedir.” Hud Sûresinde geçen bu âyeti Yoksul

Derviş, Kerbela’da Hz. Hüseyin ve yakınlarının bulunduğu kervanı katledenler için

kullanmıştır.

“Elleri kurusun Allah zalimin

Enbiya evliya dediler amin

Ela lağnetullahi alez zalimin” 8/238/5

“Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine

arz edilecekler ve şahitler de, "Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır"

diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah'ın lâneti zalimler üzerinedir.” (Hud Sûresi 18)

121

7- Elif

Elif harfi, Kur’an’ın ilk harfidir ve Allah’ın varlığını, birliğini temsil eder.

Yoksul Derviş, bu anlamı kastederek,

“Elif’in manasını bil de görelim” 4/23/1

“Elifte var bin bir hece” 4/87/6, 4/11/1, 6/4/11, 6/98/2 demiştir.

8-Eşref-i Mahluk:

Eşref-i Mahluk, yaratılmışların içinde en şerefli olan insan anlamındadır.

Kur’an’da geçen “Biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tin Sûresi, 4. âyet)

bu ifadenin anlamını Âşığımız, şiirlerinde kullanır.

“Her varlıktan üstün insandır ancak” 7/35/1

“Üstün varlık insan gelir sıraya” 11/102/6

“Her varlıktan kutsal doğdu cihana

Sevgi saygı göster sarıl insana” 4/74/7

“Her varlıktan üstün insan dediler” 10/20/2

“Her varlıktan kutsal insan” 8/131/2

9-Ev etna farkına varan insandır.

Vel-necm Sûresi’nde geçen bir ifadedir. Bu ifade “nefsini bilmek, ona sahip

olmak” anlamındadır.

“Ev etna farkına varan insandır.” (Nefsinin farkına varan insandır.)2/11/2

“Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri

tarafından yol gösterici gelmiştir. Yoksa her arzu ettiği şey, insanın kendisinin mi

(olacak) dir ? ” (Necm Sûresi: 23-24)

“Cenâb-ı Hakk'ın huzurundan korkup, nefsini (gayr-i meşrû) nefsânî

arzularından (hevâ ve isteklerden) men eden kimsenin varacakları yer muhakkak

Cennet'tir.” (Nâziât Sûresi: 40)

122

10-Fukarâ-yı Sâbirîn:

Fukarâ-yı Sâbirîn, Dilenmeyip sabreden ve İslâmiyet'e uyan fakirler

anlamındadır ve Kur’an’da geçmektedir. Yoksul Derviş’te fakirlere bu âyeti söyleyip

onları sabırlı olmaya davet etmektedir.

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden

biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !”

(Bakara: 155)

“Hak Kur’an’da bunu böyle buyurmuş

Fukara-yı sabirîn demiş” 4/88/6

11-Fağlemenne Hu

Fağlemenne Hu ifadesi Muhammet Sûresinde (Kurân’ın kırk yedinci

sûresinde) geçen bir ifadedir ve Kelime-i Tevhit’i, Allah’ın birliğini ifade eder.

Yoksul Derviş gerek Kur’an’da, gerekse Allah tarafından insanlara

gönderilen yüz dört kitapta Fağlemenne Hu’nun olduğunu söyler.

“Kur’an-ı Kerim’dedir

Fağlemenne Hu durur

Yüz dört kitapta bu durur

La ilahe ilallah” 5/6/3

“Ey Muhammet! Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi

günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah'tan bağışlanma

dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.” Muhammet

Sûresi: 19

12-La ilahe ilallah:

Kelime-i Tevhît,"Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah" sözüdür. Manası

şöyledir: “Allah’tan başka ilâh yoktur. Muhammet O'nun resûlüdür, peygamberidir.”

Yoksul Derviş’in şiirlerinin birçok yerinde kelime-i tevhit geçer.

“İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, rahmândır, rahîmdir.”

(Bakara Sûresi: 163)

123

“La ilahe ilallah” 5/5/1, 5/7/1, 5/15/1, 5/14/6, 5/74/3

“Kur’an-ı Kerim’dedir

Fağlemenne Hu durur

Yüz dört kitapta bu durur

La ilahe ilallah” 5/6/3

13-Merecel bahreyni yelte gıyan âyeti ve lülü-i mercan

Rahman Sûresinde geçen bu ifade “O iki deniz birbirine temas ettikleri zaman

onlardan inci ve mercan (lülü-i mercan) çıkar.” anlamındadır. Yoksul Derviş bu

âyetten yola çıkarak güzel benzetme yapmış ve iki denizi Hz. Ali ve Hz. Fatma’ya;

onlardan çıkan inci ve mercanı da Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e benzetmiştir.

“(Acı ve tatlı) iki denizi salıverdi birbirine kavuşuyorlar. Fakat aralarında bir

engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini

yalanlıyorsunuz? İkisinden de inci ve mercan çıkar. Şimdi Rabbinizin hangi

nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (Rahman Sûresi: 19-23)

“Merecel bahreyni yelte gıyan” 6/107/2, 8/59/3

“Merecel bahreyni de bulduk ihsanı” 4/59/5

(4/77/3, 4/59/5, 6/107/2, 6/119/2, 8/59/3)

“Lülü-i mercan âyeti” 4/42/4

“Lülü-i mercan dürdanesi var” 4/47/2

“Lülü-i mercan aşkın badesi” 8/101/3

(4/42/4, 4/51/2, 4/47/2, 4/59/5, 6/99/2, 6/107/2, 6/119/2, 8/59/3, 8/101/3)

14-Nun dan gelir nuna gider.

Bu ifade, Yasin Sûresi’nde geçen, Allah’ın “Kün” “Ol” emri ve feyekün

“Yok ol” emrini kastetmektedir. Kâinat, Allah’ın “Ol” emri ile olmuştur ve “Yok ol”

(Feyekûn) emri ile kâinat yok olacaktır.

124

Âşığımız burada “Nundan nuna” derken “Kün” emrindeki nun harfinden

“feyekûn” emrindeki nun harfine kadar geçen süre yani dünyanın yaratılışından,

kıyametin kopuşuna kadar geçen süreyi ifade etmektedir.

“Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette

kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir. O'nun emri, bir şeyi dileyince

ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.” (Yasin Sûresi: 81,82)

“Nuna gelir nuna gider.” 2/112/1

15-“Oku” emri

Allah’ın, Hz. Muhammet’e Hira Dağı’ndaki ilk emri “Oku”dur.

Yoksul Derviş, bu olayı telmih eder ve okumanın önemini vurgular.

“Allah’ın Resule oku sesine”(4/44/6, 7/88/5, 8/166/3, 8/168/2)

16-Rahmetten’lil Âlemin

Rahmettel’lil Alemîn ifadesi, Hz. Muhammet için Allah tarafından

kullanılmış bir ifadedir, “Âlemlere rahmet olarak” anlamına gelir ve Kur’an’da

Enbiya Sûresinde geçer.

“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ Sûresi: 107)

Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’in doğumu ile ilgili yazdığı şiirde, bu âyeti

yazmıştır.

“Hem Muhammed’ül emindir

Rahmeten lil âlemîn’dir” 9/8/6

17-Sırât-ı Müstekîm:

Sırât-ı Müstekîm, İslâmiyet’in gösterdiği doğru yol anlamına gelir. Fatiha

Sûresinde ve Yasin Sûresinde geçer.

“Ey âdemoğulları! Şeytana itâat etmeyin; o size apaçık bir düşmandır, diye

size Öğüt vermedim mi? Bir de bana ibâdet edin; sırât-ı müstekîm budur (diye

emretmedim mi?)” (Yâsîn Sûresi: 60,61)

Yoksul Derviş, İslâmiyet’in gösterdiği doğru yolun kendilerinin yolu

olduğunu söyler.

125

“Sırât-ı Müstekîm oldu yolumuz” 8/81/4

19- Şehitlere verilen müjde

“Sayısız Mehmetçik ordu alayı

Can verir düşmana, vermez sılayı

Hak verdi sizlere cennet müjdeyi”

Metheyledi sizi Kur’an şehitler” 2/34/5

Yoksul Derviş, yukarıdaki şiirinde Kur’an’ın şehitleri methettiğini,

müjdelediğini yazmıştır. Bu ifade Al-i İmran Sûresi, 170. âyette geçmektedir.

“Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde

arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de

hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” (Al-i

İmran Sûresi, 170. âyet)

20- Şına gelir şına gider.

Yoksul Derviş bu ifadeyi peygamber efendimizin şefaatine nail olanların,

manevi olarak şanı artar, anlamında kullanmıştır.

Şefaat kelimeleri, Arapça şın harfi ile başlar.

“Şına gelir şına gider” 2/112/3

“O gün, Allah’ın kendisine şefâat etmeye izin verdiği ve sözünden hoşnut

olduğu kimselerden başkasının şefâati fayda vermez.” (Tâhâ sûresi: 109)

21-Tevella ve Teberra Âyeti

Tevella, Allah mümin kullarını, Allah rızası için sevme, dost edinme

anlamına gelir. Teberra ise, Allah’a iman etmeyenleri sevmeme, onlardan yüz

çevirmedir.

Yoksul Derviş şiirlerinde bu âyeti hatırlatır ve Allah’ın kullarını Allah’tan

dolayı sevmek gerektiğini, inkâr edenlerden de yüz çevirmek gerektiğini vurgular.

“Tevella teberra âyet okudum” 8/101/5

“Teberraya tevellaya bağlandı” 4/9/1

126

“Tevella teberra teslim dediler” 10146/2

“Tevella teberra okudu ayan” 6/6/7

Aşığımız Tevellayı teberrayı bilmeyenlere de kızar.

“Teberrayı tevellayı bilmedin

Hakikat sırrına eremedin sen” 4/51/2

“Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya

kadar onlarla savaşın. Şâyet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve

saldırı yoktur.” Bakara Sûresi: 193

“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini

yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” Ali

İmran: 134

22-Tevekkeltütealallah:

“(Vekil olarak) Allah bize yeter” sözü âyettir ve Al-i İmran ve Zümer

Sûrelerinde geçer.

“Bir kısım kimseler müminlere; "Düşmanlarınız size karşı toplandılar, aman

onlardan sakının" dediklerinde, bu, onların imanlarını bir kat daha artırmış ve "Allah

bize yeter. O ne güzel vekildir" demişlerdir.” (Âl-i İmrân Sûresi: 173)

“Allah her şeyin yaratanıdır. O, her şeye vekildir.” (Zümer Sûresi: 62)

Yoksul Derviş’te “tevekeltütealallah” (Allah bize yeter.) der.

“Tevekkeltütealallah” 11/35/4, 8/128/1

23-Vallahü alîmün Habîr

Vallahü alîmün Habîr, ifadesi Kur’an’da Hucurât Sûresinde geçen bir sözdür

“Allah indinde en yükseğiniz, O'ndan en çok korkanınızdır. Allah, Alîm'dir

(her şeyi bilendir), Habîr'dir (her şeyden haberi vardır.).” (Hucurât Sûresi: 13)

Yoksul Derviş, Allah’ın her şeyden haberinin olduğunu ve bunun Kur’an’da

geçtiğini belirtir.

“Kur’an’da vallahü alîmün Habîr” 4/37/4

127

24-Velibasüttekva zalike hayran

Tevbe Sûresinde geçen bir ifadedir. Allah’ın takva libaslarını insana

giydirdiği beyan edilir.

“Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği

emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve

Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlıgayacaktır. Çünkü Allah

azîzdir, hakîmdir.” (Tevbe Sûresi: 71)

Âşığımız, aşağıdaki dörtlükte takvanın önemini vurgular.

“Velibasüttekva zalike hayran

Bu sözün manası derindir derin

Derviş mürşit kimdir var mı haberin

Bu sırrın aslını bil de öyle gel” 4/10/5

B- SÛRELER

Kur’an’ın en az üç âyetten meydana gelen her bir bölümüne verilen addır.

Kur’an’da toplam 114 sûre vardır. Sûreler besmele ile başlar.

Yoksul Derviş, yüz on dört sûrenin de insanlar için yazıldığını belirtir

“Yüz on dört sûrenin esrarı anda” (insanoğlu) 2/11/3, 4/57/6

1-Fatiha Sûresi

Kur’an’ın birinci sûresidir. Fâtiha Sûresi Mekke'de inmiştir. Yedi âyetten

oluşur. Kur’an’ın başında olup, okumaya onunla başlandığı için Fâtiha Sûresi,

Kur'ân-ı Kerîm’deki mânâların aslı olduğundan, Ümmü'l-Kur'ân olarak adlandırılır.76

Yoksul Derviş, Fatiha Sûresini Kur’an’ın başında olması ve bir anlama

Kur’an’ın özeti konumunda olmasından dolayı insana (çünkü insanda kainatın özeti

gibidir, kainatta bulunan tüm hasletler onda vardır) benzetir.

“Rahman’daki Ümmü’l Kur’an(Fatiha Sûresi) insandır” 2/11/3

76 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.190.

128

“Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahim ve din günü (kıyâmet günü) nün

sâhibi olan Allah’a mahsustur. Yalnız sana ibâdet eder, yalnız senden yardım isteriz.

Bizi doğru yola, kendilerine nîmet verdiklerinin yoluna ilet. Gazâba

uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil.” ( Âyet: 1-7)

Âşığımız, Kur’an’ın Fatiha Sûresi’yle, Elhamdülillah’la başladığını beliritr.

“Kitabımın başı Sûre-yi Elham” 5/17/3

“Kitabımın başı Elhamdülillah” 6/98/2

Fatiha Sûresi’nin diğer adların da biri de “Seb’al mesânî”dir. Yoksul Derviş

şiirlerinde bu ifadeyi de kullanır, Seb’al mesânî’yi okuduğunu ve cümle yol içinde bu

yolun kolay olduğunu söyler.

“Bizim okuduğumuz Seb’al mesânî’dir

Cümle yol içinde bu yol âsândır” 4/97/7

2- Al-i imran Sûresi’nde geçen Yedullah ifadesi

Kur’ân’ın yüz üçüncü sûresidir. Yedullah kelimesi "Allah’ın eli" demek olup,

Allah’ın kudreti, gücünün her şeye yetmesi manasını veren lafız, sözdür. Bu söz Al-i

İmran Sûresinde geçer. Âşığımız Yedullah Sûresi derken yedullah kelimesinin

geçtiği yeri kastetmiştir.

“(Habîbim) de ki: Ey mülkün sâhibi (olan) Allah'ım! Sen mülkü dilediğine

verirsin. Dilediğinden mülkü alırsın. Dilediğini azîz, dilediğini zelîl edersin

(alçaltırsın). Hayır (ve şer) senin yed'indedir. Şüphesiz sen, her şeye kâdirsin (gücü

yetensin)”. (Âl-i İmrân Sûresi: 26)

Yoksul Derviş, Yedullah Sûresiyle, tüm hayırların ve şerlerin gerçekleşip

gerçekleşmemesinin Allah’ın elinde olduğunu vurgular.

“Şanına yazıldı âyet-i Yasin

Yedullah Sûresi verdi manasın.” (İnsanoğlunun Allah’ın eliyle yaratılması)

2/11/2

129

3- Taha Sûresi

Kur’an’ın yirminci sûresidir.,Yüz otuz beş âyet olup Mekke'de nâzil

olmuştur. Sûre, ismini, başındaki Tâ-Hâ harflerinden almıştır.

Hz. Ömer'in bu sûre vesilesiyle Müslüman oluşu, İslâm tarihinin önemli bir

hatıra sayfasıdır. Olay, kısaca şöyledir: İslâm'ın yaman bir düşmanı olan Ömer,

Resûlullah'ı öldürme vazifesini üstlenmiş ve bu iş için yola çıkmıştı. Ancak, yolda

kız kardeşi Fatıma ile eniştesi Saîd'in Müslüman olduğunu öğrenince, önce onların

işini bitirmeye karar verdi. Tâ-Hâ sûresini okumakta olan karı-koca, Ömer'in

geldiğini görünce Kur'an sayfalarını sakladılarsa da, Ömer onları duymuştu.

Okuduklarını görmek istediğini söyledi. İnkâr etmeleri üzerine Saîd'e saldırdı.

Kendisine mâni olmak isteyen Fatıma'yı tokatladı. Yüzlerinden kanlar akan Fatıma,

cesarete gelerek Müslüman olduklarını açıkça söyledi. Kardeşinin haline acıyan

Ömer, bu sefer yumuşak bir sesle okuduklarını tekrar istedi. Tâ-Hâ sûresinin yazılı

bulunduğu sayfaları okuyunca, Kur’an’ın mucizeli tesirinden nasibini alarak

Resûlullah'ın huzuruna gitti ve Müslüman oldu.

(2/11/1, 6/143/5, 6/102/1, 8/236/1)

Yoksul Derviş, herkesi Taha Sûresi’ni okumaya davet eder.

“Sûre-i Yasin’i, Taha’yı okun” 6/102/1, 8/236/1

4-Nur Sûresi

Kurân’ın yirmi dördüncü sûresidir. Nûr Sûresi Medîne'de inmiştir. Altmış

dört âyettir. Otuz beşinci âyetinde Allah’ın, göklerin ve yerin nûru olduğu bildirildiği

için, Nûr Sûresi denilmiştir. Sûrede, zinâ suçu işleyen kadın ve erkekler ile zinâ

iftirâsında bulunanların cezâları, evlere girerken izin istemek, selâm vermek gibi

muâşeret kuralları, harama bakmanın kötülüğü, kadınların örtünmeleri ile

Müslümanların, Hz. Muhammet’e saygı göstermeleri gerektiği bildirilmektedir.

“Ey Resûlüm! Müminlere söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini

haramdan korusunlar! İmanı olan kadınlara da, söyle, harama bakmasınlar ve avret

yerlerini haram işlemekten korusunlar.” (Âyet: 30)

(6/78/6, 6/98/3)

130

“Sûre-i Nur ile okurum duvaz” 6/98/3

5-Ahzab Sûresi

Kurân’ın otuz üçüncü sûresi. Ahzâb Sûresi Medîne’de inmiştir. Yetmiş üç

âyettir. Sûre, ismini, birleşik düşman ordusu anlamına gelen ahzâb kelimesinden

almıştır. Sûrede İslâm düşmanlarının, İslâmiyet aleyhindeki çalışmaları ve sonunda

hüsrana uğradıkları, Peygambere ve müminlere eziyet ve sıkıntı verenlerin şiddetli

azâba uğrayacakları, Peygamberin zevcelerinin ve diğer Müslüman âilelerin tesettüre

(örtünmeye) nasıl riâyet edecekleri, kâfirlerin âhirette şiddetli azab görecekleri ve

çok pişman olacakları, üzerlerine düşen vazîfeleri yerine getirdiklerinde, takvâya

sarılıp günahlardan sakındıklarında müminlerin, Hakk'ın pek çok ihsânlarına

kavuşacakları anlatılmaktadır.

Allah, Ahzab sûresiyle İslamiyet’e düşman olanların nasıl hüsrana

uğradıklarını anlatmıştır. Âşığımız da “Yazar idi Ali, Sûre-i Ahzab” diyerek, Hz.

Ali’nin kafirlerle mücadelesini hatırlatmaktadır.

“Yazar idi Ali, Sûre-i Ahzab” 6/23/14

6-Yasin Sûresi

Kur'ân’ın otuz altıncı sûresidir. Yasin Sûresi, Mekke’de inmiştir. Seksen üç

âyettir. Yâ sîn diye başladığı için, sûre bu ismi almıştır. Yasin Sûresi’nde Allah’ın

birliği ve ahiret hayatı anlatılır.

(4/35/7, 5/97/2, 5/97/2, 6/133/5, 6/4/6, 6/143/3, 6/102/1, 6/199/1, 8/196/3,

8/236/1, 10/70/2, 10/147/5)

Yoksul Derviş, Yasin Sûresinde, Allah’ın birliğine ve ahiret hayatına ait

sırların olduğunu söyler.

“Yasın-i Şerif’i de mübinde sırdır.” 10/147/5

Âşığımız, İnsanları Yasin ve Taha Sûrelerini okumaya davet eder. Ayrıca

Yasin Sûresi’nin ahiret hayatına dair bilgi vermesinden dolayı; insanoğlunun şanına

yazıldığını belirtir.

“Sûre-i Yasin’i Taha’yı okun” 6/102/1, 8/236/1

“Şanına yazıldı âyet-i Yasin” (İnsanoğlu) 2/11/2

131

7-Rahman Sûresi

Kurân’ın elli beşinci sûresidir. Rahmân Sûresi Mekke'de inmiştir. Yetmiş

sekiz âyettir. İlk âyette geçen Rahmân kelimesinden dolayı Rahmân Sûresi

denilmiştir. Sûrede; göklerin düzeninden, Allah’ın insanlara olan lutfu ve

ikrâmından, insanın yaratılışından, Allah’ın kudretinden, kıyâmet gününden ve o

günde isyânkârların cezâlandırılmasından ve inananların kavuşacağı nîmetlerden

bahsedilmektedir.

“Allah, yeri mahlûkât için yaratmıştır. Orada meyveler ve salkımlı hurma

ağaçları vardır. Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.” (Âyet: 10-12)

(2/70/5, 2/101/2, 2/11/3, 4/45/2, 4/35/7, 5/39/7, 6/144/1, 6/99/2, 7/15/5,

8/101/3, 10/69/2)

Yoksul Derviş, Rahman Sûresi’nde geçen “insanın yaradılışı”ndan bahseder

ve Kur’an’ın özünün insanoğlu olduğunu belirtir.

“Sûre-i Rahman’da yazılıp geldi

Âdem Baba’nın eğesinde yeri var” (Kadınları yaratılışı) 2/101/2

“Sûre-i Rahman’dan gelir gıdası” (insanlar arasındaki sevginin gıdası)

8/101/3

“Sûre-i Rahman’dan gelir gıdası” (Dostluğun) 8/101/3

“Rahman’daki ümmü’l Kur’an (Kur’an’ın özü) insandadır.” 2/11/3

“Sûre-i Rahman’a bakın” (Aşk imandır, sevgi Kur’an) 2/70/5, 7/15/5,

Âşığımız, “Sûre-i Rahman sırrımız” diyerek kâinattaki her şeyin ilminin

Allah’ta, Allah’ın ilminde olduğunu söyler.

“Sûre-i Rahman sırrımız” 4/45/2

“Sûre-i Rahman’dan sırra erdiler

El el ele Hakk’a divan durdular” 10/69/2

“Candan Sûre-i Errahman

Yazar ki anda küllimen

132

Aleyha fen tevhittedir” 5/39/7

“Sûre-i Rahman’da batın seçilir” 4/35/7

Âşığımız, Rahman Sûresi’nde Allah’ın nimet vereci oluşunun açıklandığını

vurgular.

“Sûre-i Rahman’da okundu ayan” (Allah’ın rahman oluşu) 6/99/2

8- Heleta Sûresi

Kurân’ın yetmiş altıncı sûresidir. İnsan sûresi ve Hel'etâ da denir. Dehr sûresi,

Medîne’de inmiştir. Mekke’de nâzil olduğunu söyliyenler de vardır. Otuz bir âyettir.

Birinci âyette geçen Dehr kelimesi sûreye isim olmuştur. Sûrede; insanların ilk

yaratılışı, inanmayanların karşılaşacakları acı ve pek çetin azâblar, Allah’ın sevdiği

mümin kulların ise kavuşacakları büyük nîmetler anlatılır.

“Hakîkat biz, insanı (erkek ve dişi sularının) karışımından (meydana gelen)

bir nutfeden yarattık. (Üzerine mükellefiyet yükleyerek) onu imtihan ediyoruz. Bu

sebeple onu işitici, görücü yaptık. Gerçek biz ona (peygamber göndermek sûretiyle,

doğru) yolu gösterdik. İster şükreden (mümin) olsun, ister nankörlük eden (kâfir)”

(Âyet: 2,3)77

Yoksul Derviş’in şiirlerinde Heleta Sûresi, yedi yerde geçmektedir.

(4/35/4, 6/6/7, 6/98/6, 6/80/4, 6/133/5, 6/143/5)

Âşık Heleta Sûresi’nin okunulan bir sûre olduğunu söyler.

“Okunur Heleta Yasin” 6/133/5

“Yazar Heleta âyeti” 6/80/2

9-Kevser Sûresi

Kurân’ın yüz sekizinci sûresidir. Kevser Sûresi Mekke'de inmiştir, üç âyettir.

Peygambere ihsân buyrulan Kevser'i bildirdiği için sûreye, bu isim verilmiştir. Erkek

çocukları yaşamadığından Peygambere Mekke müşrikleri nesli kesik mânâsında

“ebter” demişler, bunun üzerine, Allah, Kevser Sûresi ile onlara cevap vermiştir.

77 APAK-YAVUZ, a.g.e.

133

“(Habîbim!) hakîkat, biz sana Kevser'i verdik. O hâlde Rabbin için namaz kıl

ve kurban kes. Doğrusu sana buğzeden kimse, zürriyetten (nesilden) ve her hayırdan

kesilmiştir.” (Âyet: 1-3)

“Hakkında ayandır inna eğteyna,

Dü cihanın sultanıdır Muhammet” 8/177/4

“Şanına yazıldı Kevser Sûresi” 10/152/3

10-İhlas Sûresi

Kur’ân’ın yüz on ikinci sûresidir. İhlâs Sûresi, Mekke'de inmiştir, dört âyettir.

Sûrede, İslâm dîninin tevhîd (Allah’ı bir bilme) inancı en özlü ve en anlamlı şekilde

ifâde edilmiştir.

“(Yâ Muhammet!) de ki: O, Allah birdir, Samed’dir. O doğurmamıştır,

doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir.” (Âyet: 1–4)

İhlâs Sûresi, tüm şiirlerde üç yerde geçmektedir.

(5/108/1, 6/98/5, 6/98/1)

Âşığımız, aşağıdaki beyitte İhlâs Sûresinin, son âyetini okur ve Allah’a karşı

ihlasla abdest alıp ibadet ettiğini söyler.

“Velem yeküllehu küfüven ahat (Hiçbir şey O’na denk ve benzer olamaz.)

Abdestim ihlasım, kılarım namaz” 6/98/5

11-Amentü Duası

"İmân ettim" demek olup müminlerin iman esaslarını kısaca toplayan ifâdenin

ismidir. İslâm dîninde inanılması lâzım olan altı temel esasa değinir. Âmentü’nün

mânâsı şöyledir:

“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe; kaderin,

hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna îmân ettim. Öldükten sonra dirilmek haktır.

Allah'tan başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammet’in Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna

şahâdet derim.”

Yoksul Derviş, Amentü’yü bilip; ona inandığını, iman ettiğini söyler.

“İmanım ikrarım Amentü billah” 6/98/4

134

İnsanlarında Amentü’ye iman ettiğini belirtir.

“Amentü’ye iman edip uyarlar” 4/120/4

C- HADİSLER

Hadis, Hz. Muhammet’in sözlerine verilen isimdir.

1- “Cennet anaların ayağının altındadır.”78

Bu hadis, Âşığımızın şiirlerde üç yerde geçmektedir.

“Cennet ayağında olan anneler” 10/3/2

“Cennet ana ayağında” 9/152/7, 10/173/3

2- “Hubbü’l-Vatan, Mine’l-İman” 79

“Vatan sevgisi, imandandır.” hadisi Âşığımızın şiirlerinde geçmektedir.

“Hubbül vatan, Minel iman” 9/140/3, 10/76/3, 11/126/1.

3- “İlim müminin kaybettiği malıdır, onu Çin’de bile olsa bulup alın.” 80

İlimin önemi şiirlerde sık sık vurgulanır. Bu hadis de Âşığımızın şiirlerinde

geçmektedir.

“İlim, Çin’de olsa bile arayın” 2/9/3

“İlim, Çin’de bile olsa gidip bulasın” 8/168/2

4- Kadın Hakları

Âşığımız bir şiirinde “Kadınlar eşittir” dedi peygamber der ve Âdem

Baba’nın eğe kemiğinde yeri var der. Bu ifade aşağıdaki hadiste geçmektedir.

“Allemel Esma’dan süzülüp geldi

Gerdana gülleri dizilip geldi,

Sûre-i Rahman’da yeri var

Âdem Baba eğesinde yeri var

78 Rahmetullah EL-MUTAKİ EL-HİNDİ, Kenzü’l-Ummal, C. 2, s.2198, Hadis no 45439, (Kudai’den nakledilmiş), Beytü’l-Efkari Duvaliye Yayınevi, Ürdün, Tarihsiz. 79 Buhari, El-Edepü’l-Müfret, C.1, s.488, (Tercüme eden Ali Fikri Yavuz) İstanbul, 1979. 80 Rahmetullah EL-MUTAKİ EL-HİNDİ, Kenzü’l-Ummal, C. 1, s.1294, Hadis no 28697, (İbni Abdil’den nakledilmiş), Beytü’l-Efkari Duvaliye Yayınevi, Ürdün, Tarihsiz.

135

Kadınlar eşittir dedi peygamber” 2/10/2

"Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eyeği

kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi

haline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara hayarhah olun."81

5- “Kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için istemeyen bizden

değildir.” 82

“Kendine istediğini

Başkasına da isteyin” 9/81/5

6- “Kıyamet kopsa dahi elinizdeki fidanı dikin.” 83

“Kıyamet kopsa da bir fidan dikin” 7/93/3, 10/129/1, 11/97/4, 11/98/1,

7- “Kim ahiret gününe ve Allah’a inanıyorsa, misafirine ikram etsin” 84

“Misafire hürmet Hakk’a hürmettir” 2/29/1, 2/29/6

8- “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” 85

“Kolay kılalım her işi” 11/120/2

9- “Komşusu aç iken, kendisi tok yatan bizden değildir.” 86

“Komşusu aç ise meğer,

Kendisi tok ise eğer

Şefaat etmez peygamber” 11/100/3, 9/81/3

“Komşusu aç, kendisi tok ise eğer

Ümmetim değildir dedi peygamber” 4/75/6, 7/16/7, 3/16/6

81 Buhari, Kütübü Sitte, Nikah 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Rada 65, (1468); Tirmizi, Talak 12, (1188). 82 Buhari, El-Camiu’s-Sahih, Kitabü’l-İman Bölümü, 2.,bab.,Çağrı Yayınları, Ankara, 1980. 83 Ahmet Bin HANBEL, El-Müsnet, C.3, s.191, Çağrı Yayınları, Ankara, 1980. 84 Buhari, El-Camiu’s-Sahih, Kitabü’l-Edep bölümü, 31,bab.,Çağrı Yayınları, Ankara, 1980. 85 Es-Suyûtî, El-Camiüs-Sağir, C.1, s. 301, (Hadis muttafaun aleyhtir) Şam, Tarihsiz. 86 Es-Suyûtî, El-Camiüs-Sağir, C.2, s. 389, (Tavarani Hakim rivâyet etmiş) Şam, Tarihsiz.

136

10- “Levlake levlak, Halaktül Eflak”87

“Ey Habibim, alemleri ben ancak senin için yarattım.” anlamına gelen

uydurma bir hadistir.

Yoksul Derviş, Hz. Peygamberin şanına bu sözün söylendiğini belirtir.

“Levlake levlak şanı var” 6/3/5

“Şanına yazıldı levlake levlak

Okundu lemma halaktül eflak

Divan durdu yetmişbin melek

Enbiyalar sultanıdır Muhammet” 8/177/2, 11/17/3

“Şanına Levlake levlak,

Denildi Halaktül Eflak” 9/7/3, 5/10/6

11- “Mümin Mümin’in kardeşidir.” 88

“Mümin Mümin’in kardeşi.” 9/80/5, 11/101/7

12- “Temizlik imanın yarısıdır.” 89

Âşığımız temizliğin önemini de vurgular, bunu da bir hadise dayandırır.

“Temizlikte olur iman” 11/125/2

“Temizlik imandır” 9/19

87 El-Aclûni, Keşfü’l-Hafâ, C.2, s.232, (Hadis uydurmadır.) Kahire, tarihsiz. 88 Es-Suyûtî, El-Camiüs-Sağir, C.1, s. 66, (Ebu Davut rivâyet etmiş) Şam, Tarihsiz. 89 Rahmetullah EL-MUTAKİ EL-HİNDİ, Kenzü’l-Ummal, C. 1, s.1216, Hadis no 26795, (Müslim veTırmizî’den nakledilmiş), Beytü’l-Efkari Duvaliye Yayınevi, Ürdün, Tarihsiz.

137

ALTINCI BÖLÜM

DİNÎ TERİMLER VE KAVRAMLAR

A- AHİRET İLE İLGİLİ MEFHUMLAR

Ahiret, insanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz) hayattır.

Ahiret muayyen olan vade ömrün sonu anlamındadır. İslam dinine göre Allah

tarafından takdir edilen ecel ne ileri ne de geri alınabilir.90

1. AHİRET

İnsanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz) hayat. Âhirete iman, inanılması

lâzım olan İslam’ın altı şartından beşincisidir91.

“Kim de mümin olduğu hâlde âhireti ister ve onun için gereken şekilde

çalışırsa, işte onların çalışmaları makbul olur.” (İsrâ Sûresi: 19)

(1/35/7, 4/120/5, 5/5/2, 7/12/4, 7/22/4, 9/27/1, 10/25/3, 11/133/7)

Âşık, şiirlerinde ahireti dile getirirken insanların bu dünyadaki iyi veya kötü

davranışlarını ön plana çıkarır. Bu dünyada Allah’a karşı riya içinde olan ikiyüzlü

insanların, münafıkların ahirette şefaat bulamayacağını ve azap çekeceğini söyler.

“İki yüzlekçinin imanı olmaz

Ölse ahirette şefaat bulmaz

Niçin münafıklar oradan kalmaz

Herkes ettiğini çekmeyecek mi?” 4/120/5

“Dertli gönül bilmez misin ahireti” 10/25/3

Kubat, insanoğlunun, ahirette borçlu çıkmaması için; bu dünyada

mazlumların gönüllerini alması gerektiğini söyler.

“Mazlumun boynunu bükme

Gönül Kâbesini yıkma

90 PALA, a.g.e., s.143. 91 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.13.

138

Ahirete borçlu çıkma

Böyle bir sual olmasın” 7/12/4

Yoksul Derviş, hem bu dünyada hem ahirette huzurlu olabilmek için şeriat ve

hakikat yolunda olmak gerektiğini söyler.

“Hemi dünya hemi ahiret

Yoldur köprü yoldur sırat

Yoldur şeriat, hakikat” 7/22/4

Âşığa göre anne sevgisi her şeyden üstündür. Ana hem bu dünya hem

ahirettir. Her iki dünyada da ananın yeri büyüktür.

“Ana dünyaya bedeldir

Ananın sevgisi baldır

Ananın misali güldür

Dünya ana ahret ana” 9/27/1

Âşık, Hasan ile Hüseyin'i anlatırken yine ahiretten bahseder.

“Ahirete susuz giden

Hakka canın feda eden

Her dertlere sabır eden

Hasan ile Hüseyin'dir” 1/35/7

Kubat, ahiret gamını çekmemek için özün Hakk’tan ayrılmamasını ve kelime-

i tevhidin dilden düşürülmemesi gerektiğini söyler.

“Ağla gözüm aka gör

Ahret gamın çeke gör

Özün hakka yaka gör

Lailahe illallah” 5/5/2

139

2. ECEL

Eceli gelen her insan vadesi yetince bu dünyadan göç edecektir. Ecel ifadesi

altı yerde geçmektedir.

(3/50/6, 4/33/2, 4/38/5, 4/38/7, 4/38/6, 5/24/5, 5/61/2)

Âşık Yoksul Derviş, beşinci kitapta yer alan “Sakın Kalma Sen” adlı şiirinde

insanoğluna seslenerek, cihanda gafil gezilmemesi bu dünyanın sevdasına,

eğlencesine dalınmaması gerektiğini ve bir gün ecelin başa geleceğini dile getirir.

SAKIN KALMA SEN

“Ne gafil gezersin cihanda âdem

Bir gün ecel başa gelse gerektir

Giyip kuşandığın sürdüğün bu dem

Cümlesi dünyada kalsa gerektir

Sakın ola (dünya) sevdasına dalma sen

Dalıp teşviş ile sakın kalma sen” 5/24

Âşık, küfreden, insanlık bilmeyen Kör Tatar’a seslenir ve zalimliğin,

kötülüğün, kıymet bilmezliğin, yanlış olduğunu herkesin bir gün ecelinin yeteceğini

ve bu dünyadan göçeceğini söyler.

“Bu dünyanın sonu ecel değil mi?”

Ölüm ecel senin aklına gelmez mi?” 4/38/7, 4/38/6

“Gönlüne gelmez mi hiç ecel ölüm” 4/38/5

Âşık, ecelin bütün varlıklara ve kendisine geleceğini belirterek, Allah’ın

rahmetine nail olmayı ister.

“Ecel gelir kurda kuşa hayvana

Emroluna ya Rab ulu divana

140

Mevlam bizi rahmetine nail et” 5/61/2

“Ben Yoksul’um yoktur şöhretim şanım

Bulamadım bir derdine düşenim

Ecel bir gün kaldıracak nişanım

Belki gardaş diye arar gidersin” 4/33/2

Yoksul Derviş, bir gün ecel başa gelip, son nefesle ölürken aklında hep

sevdiğinin olacağını söyler.

“Ecel başa gelip bir gün ölürken

Son nefeste sözlerimde sen varsın” 3/50/6

3. KABİR

Kabir, ölen insanın defnedilmesi, gömülmesi için kazılan yer, mezar anlamına

gelmektedir.

“Allah, rüzgârı, rahmeti olan yağmurdan önce müjdeci gönderir. Rüzgârlar,

ağır olan bulutları sürükler. Bulutlardan ölü olan toprağa su yağdırırız. O yağmurlu

yerden meyveler çıkarırız. Ölüleri de kabirlerinden böyle çıkaracağız.” (A'râf Sûresi:

56)

Âşığımız, insanın bu dünyada yaptığı kötülüklerin kabirde çok azap

çekmesine sebep olacağını dile getirir.

"Azap çoktur kabir içinde yatarken" 4/38/2

4. KIYÂMET

Allah’ın emri ile İsrâfil’in Sûr denilen ve nasıl olduğunu bilinmeyen bir âlete

üfürmesi, (birinci üfürme) ile bütün canlıların ölüp, her şeyin yok olması, kâinâttaki

(varlık âlemindeki) düzenin bozulmasıdır.92

“Kıyâmet muhakkak gelecektir. Bunda hiç şüphe yoktur.” (Hac Sûresi: 7)

“Ey insanlar! Rabbinizin azabından korkun. Muhakkak kıyametin zelzelesi

(sarsıntısı) pek büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, analar, emzirdikleri

92 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.294.

141

çocuklarını bırakıp unutur, hâmile kadınlar çocuklarını düşürür. O günün dehşetinden

sen insanları sarhoş bir hâlde görürsün, hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Fakat

Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac Sûresi: 1,2)

Her canlının ölüp, âlemin düzeninin bozulmasından bir müddet sonra, yine

Allah’ın emri ile İsrâfil’in ikinci defâ Sûr’a üfürmesi ile bütün ölülerin yeniden

dirilip, hayat bulmasından, yeni bir hayâtın başlamasından sonra herkesin

bulundukları yerden, kabirlerinden kalkıp, mahşer (Arasât meydanı) denilen yerde

toplanıp, dünyâda yaptıklarından hesâba çekilecekleri ve herkesin Cennet'e veya

Cehennem'e gidinceye kadar devâm edecek olan zaman. Bu zamana kıyâmet günü de

denir. 93

“O (Allah) elbette sizi kıyâmet günü mahşerde kabirlerinizden toplayacaktır.

Bunda asla şüphe yoktur.” (Nisâ sûresi: 87)

Aşığımız, kıyamet günü azîm ulu bir divan kurulacağını söyler.

“Ol gün azîm ulu divan kurulur” 5/11/2

Sur’un üfleneceği gün hesap günü mizan kurulacaktır.

“Sûr u hesap günü mizan başında” 4/94/5

Yoksul Derviş, Hu ismini daima anan kişinin kıyamet şiddeti görmeyeceğini

dile getirir.

"Görmez şiddeti kıyamet" 5/55/7

Âşık, Marmara depreminde yaşanan acıyı, felâketi de kıyamet gününe

benzetir.

"Milletin başına koptu kıyamet" 11/45/5

5. MAHŞER

Haşr olunacak, toplanılacak yer. Kıyamet gününde bütün canlıların yeniden

dirildikten sonra hesap için toplanacakları yer. Kıyamet günü bütün canlılar mahşer

yerinde toplanacak, her insanın amel defterleri uçarak sahibine gelecektir.

93 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.294.

142

(1/22/11, 1/23/1, 2/14/2, 4/114/7,4/40/1 ,4/71/4, 4/32/7, 5/11/2, 5/56/4,

5/87/4, 5/61/1, 5/12/7, 5/35/4, 5/10/1, 6/82/6, 8/217/2, 8/93/1, 9/38/4, 9/146/8,

9/147/3, 11/122/4)

Âşık Yoksul Derviş, mahşer yerinde divan kurulacağını, insanların orada Hak

tarafından hesaba çekileceğini belirtir.

“Divan kurulacak mahşer yerine” 4/114/7

“Yarın mahşer olunca

Ol mizan kurulunca

Hak kendisi yargılar

Sorgu sual olunca” 8/93/1, 11/122/4

“Ol gün azîm ulu divan kurulur” 5/11/2

Âşığımız, Allah’ın “Ol” emriyle olan cihanın “Feyekün” emriyle yok

olacağını ve cümle insanın mahşer yerinde toplanacağını belirtir, işte o gün

Mevla’nın bizi rahmetine nail eylemesini ister.

“Kün demekle cihan gelir yine

Feyekün demekle kaybolur yine

Toplanır cümle âlem mahşer yerine

Mevlam bizi rahmetine nail et” 5/61/1

Yoksul Derviş, hesap günü mahşerde yüzümüzün kara çıkmaması için her

zaman Allah’ı zikretmemiz gerektiğini belirterek, bu dünyada gafil olmadan,

kötülüklerin esiri olmadan bencillik yapmadan yaşamamızı tavsiye eder.

“Avara olma avara

Düşünmez misin mahşere

Olmasın yüzümüz kara

Gel zikreyle gel zikreyle” 5/56/4

“Dinle Şu Yoksul’un ah u zârını

Kesmen hanemizin misafirini

143

Kimse düşünmüyor mahşer yerini

Bacıda kardeşte insaf kalmamış”(4/40/1)

“Gafil Serseri yürüme

Yol içinde yol isterler

Varınca mahşer yerine

Mürşidi kâmil isterler”(5/87/4)

“Pek cahil olursun mahşer gününde

Pişman olacaksın elbet sonunda

Utanmadan gerçeklerin önünde,

Birbiriyin derisini sürüme” 8/217/2

Yoksul Derviş insanların mahşeri düşünmelerini ister ve inkâr edenleri

dinlemeyip, cismini ve canını kötülüklerden arındıranların Allah yoluna gelmeleri

gerektiğini söyler.

“Dinleme gel münkiratı

Düşün mahşeri sıratı

Terk eyle sen bu sûreti

Cismi canı yuyan gelsin.”(5/35/4)

Âşık, kardeşliğinin de mahşere kadar süreceğini belirtir.

“Kardeşliğim budur mahşere kadar” (4/32/7)

Yoksul Derviş, mahşer günü Hz. Muhammet’in şefaatini umar ve o zaman

ondan ayrılmamayı ister.

“Yoksul Derviş düştün zara,

Mahşer günü yakma nara,

Huzurunda hem biçâre,

Şefaat Yaresullallah” 9/138/4

“Ümmet için gece gündüz ağlayan

144

İki gözyaşını umman eyleyen

Mahşer günü affımızı dinleyen

Allah bizi Muhammet’ten ayırma” 5/12/7

“İsyanım çok yüzüm kara

Huzurda hem biçare

Mahşer günü yakma nara

Nenni Muhammet’im neni” 5/10/1

“Şaşırtma yolumu ulu mahşerde” 4/7/14

Kubat, “yevmil haşir” (haşir günü) ve ulu divan, tabirlerini de mahşer günü

için kullanır. Ulu divan kurulduğu zaman dünyada yapılan tüm işlerin bir bir hesabı

sorulacaktır.

“Bir ulu divan kurulur

Birin irin hep sorulur”2/14/2

“Eleman efendim yevmil haşirde”4/71/4

Yoksul Derviş, mahşerde hesaba çekileceğimizi belirterek Hz. Ali’ye seslenir,

Hz. Ali’nin mahşerde yetişip yardım etmesini ister.

“Gel yetiş Ali mahşer gününde

El aman efendim öyle bir anda

Yoksul Derviş der ki ulu divanda

Sorgu sual hesap verilmesi var”9/146/

Âşık, Kerbela’da katliam yapanların, mahşerde Allah’ın huzuruna çıkacak

yüzleri kalmaması için onlara beddua eder.

“Mahşerde tövbesi kabul olmasın

İnşallah rahmete nail olmasın”1/22/11

“Mahşerde çıkacak kalmasın yüzü”1/23/1

145

6. SIRAT

Cennet'e geçilmek üzere, Cehennem üzerine kurulmuş, mahiyeti kesin

bilinmeyen köprü. Buna, yalnız sırat da denir.

(4/94/5, 5/55/7, 5/8/6, 5/15/5, 3/6/8, 5/43/2, 10/25/3)

Âşık Yoksul Derviş, sırat köprüsünün Allah’ın Hu ismi ile kurulduğunu dile

getirir.

"Arş u âlâ sekiz cennet

Hu ile kuruldu sırat

Görmez şiddeti kıyamet

Hu ismini diyen kişi" 5/55/7

Yoksul Derviş kelime-i tevhidin dilden düşürülmemesi gerektiğini, kelime-i

tevhidi söyleyenlerin sırat köprüsünü hızlı geçeceğini belirtir

"Dilimizin taatı

Elimizin beratı

Hızlı geçer sıratı

La ilahe illallah" 5/8/6

"Sekiz cennet açandır

Türlü cevher saçandır.

O sıratı geçendir

La ilahe illallah" (5/15/5, 3/6/8)

Âşık, ahirette hesaba çekildikten sonra sırattan geçileceği için sürekli sıratı

düşündüğü dile getirir.

“Sırat köprüsü incedir” 5/43/2

“Gece gündüz düşünürüm sıratı” 10/25/3

Yoksul Derviş, hem bu dünyada hem ahirette huzurlu olabilmek, sıratı rahat

geçebilmek için, şeriat ve hakikat yolunda olmak gerektiğini söyler.

146

“Hemi dünya hemi ahiret

Yoldur köprü yoldur sırat

Yoldur şeriat, hakikat” 7/22/4

Yoksul Derviş insanların mahşeri, sırat köprüsünü düşünmelerini ister ve

inkâr edenleri dinlemeyip, cismini ve canını kötülüklerden arındıranın Allah yoluna

gelmeleri gerektiğini söyler.

“Dinleme gel münkiratı

Düşün mahşeri sıratı

Terk eyle sen bu sûreti

Cismi canı yuyan gelsin.”(5/35/4)

B- CENNET VE CENNET VARLIKLARI

1- CENNET:

“Gölgelik bahçe” olup âhirette müminlerin gidecekleri yerdir. Allah Cennet

hakkında “Takva sahipleri için Rablerinin önünde nimet cennetleri vardır.

(Kalem/34)” buyurmaktadır. Kur'an'ın muhtelif yerlerindeki “Cennet dâru'n nâim,

cennetü'l – mev'a, dâru'l – hayevân, makamu'l – emin, cennetü'l – firdevs” gibi sıfat

ve isimler, cennetin dereceleri gibi adlarını da gösterirler. İnanışa göre cennet Arş'ın

sağ yanındadır. Sekiz kapısı bulunmaktadır. “Cennet, Huld, Me'va, Nâim, Âliye,

Adn, Fridevs, Dâru's – Selâm ve Hayevân şeklinde 8 adet cennet sıralanmıştır.

Bazılarına göre 8 cennet birbirini kuşatmış vaziyette ve iç içedir. Her cennet

birbirinden farklıdır. Oraya girecek olanlar da derece bakımında kendilerine uygun

olan yere girerler. Peygamberler için orada bir Kevser havuzu vardır. Bundan başka

Râhika, Tesnîm, Kâfûr, Selsebîl gibi adlarla anılan daha 13 ırmak vardır. Cennette

hûrî, gılmân, vildân vardır. Cennet ehline hizmet ederler. Oraya girenler istediklerini

hemen önlerinde hazır bulurlar. Asla yaşlanmazlar. Sonsuz nimetlere kavuşurlar.

Tasavvufa göre adalet, hikmet, iffet ve yiğitlik, dört sırrıyla birlikte sekiz cenneti

oluşturur. Cennet yüz menzildir. Zira Hz. Muhammet'in ümmeti de yüz dereceye

147

ayrılmıştır. Adn cennetinde Allah müminlere görünecektir. Bu bakımdan cennetlerin

en üstünü Adn cennetidir.94

Cennet, yetmiş sekiz yerde geçmektedir.

(1/34/10, 1/3/6, 2/75/3, 3/12/6, 3/24/1, 3/26/3, 3/20/4, 3/48/1, 3/6/8, 4/46/4,

4/51/3, 4/30/7, 4/7/3, 4/8/5, 4/52/2, 5/49/1, 5/107/2, 5/57/7, 5/42/3, 5/7/6, 5/6/1,

5/15/5, 5/75/1, 5/55/7, 5/55/5, 5/55/3, 5/9/6, 5/41/1, 6/110/4, 6/21/44, 6/36/35,

6/63/2, 6/92/5, 6/82/6, 6/21/44, 7/38/2, 7/22/1, 7/44/3, 8/225/3, 8/40/5, 8/149/4,

8/38/2, 8/58/3, 8/55/5, 8/165/5, 8/141/1, 8/136/3, 8/135/5, 9/68/1, 9/65/3, 9/19/2,

9/38/4, 9/37/3, 9/22/4, 9/39/1, 9/79/1, 9/106/2, 9/31/1, 10/27/5, 10/19/7, 10/8/1,

10/170/2, 10/131/2, 10/132/2, 10/147/3, 10/173/2, 10/198/4, 10/86/8, 11/107/1,

11/125/3, 11/162/7, 11/167/3, 11/99/6, 11/104/6, 11/30/6, 11/31/6, 11/151/1,

11/86/2)

Yoksul Derviş’in şiirlerinde cennet; sekiz cennet, uçmak, cennet, Firdevs-i

âlâ, cennet-i âlâ gibi farklı isimleriyle yer alır.

“İstemedi cennet âlâ” 5/107/2

“Firdevs-i âlâyı hemi cenneti” 9/68/1

“Sekiz cennet için hakikat çarşı” 5/42/3

“Cennetin kapısın açan cömerttir” 3/24/1, 7/44/3

Âşık, uluların hürmetine, inşallah cennete gidilebileceğini, 12 İmam’ın, Zehra

Sultan’ın vatanlarının hep cennet olduğunu söyler.

“Bizi cennete sürerler” (Uluların hürmetine) 6/110/4

“Sekiz uçmağa ağdırır (yükseltir)” (Mürşid-i kâmil insanın nefesi) 5/57/7

“Uçmak oldu hep canların vatanı” 4/46/4

Yoksul Derviş, bazı şiirlerinde ise cennetten çok daha değerli olan

kavramlardan bahseder. Bunlar Hz. Muhammet’in ümmeti olabilme, erenlerin

himmetine kavuşabilme ve sevgilinin muhabbeti, dostun varlığıdır. Burada sevgili ve

dost kavramlarıyla zaman zaman beşeri aşktan ilahi aşka geçişi, kimi zaman da

94 PALA, a.g.e., s.98.

148

tamamen Allah aşkını dile getirmektedir. Kişi bunlara sahipse cennetin bunlar

yanında çok da değeri yoktur.

“Tamah edip istemiyoruz cenneti” (Muhammet ümmeti olsa, erenlerin

himmeti üstünde hazır olsa.) 10/27/5

“Sekiz cennet senin olsun, istemem” (Yeter ki dostun hasreti olmasın,

himmeti üstünden eksilmesin.) 8/225/3

“Cennet kokusu yapında” (Sevdiğinin kokusu.) 8/40/5

“Açılsa cennet kapusu” (Sevdiğinin yerini tutmaz.) 2/75/3, 9/65/3

“Sevdiğinden ayrı düşerse kişi

Cennet-i âlâya konsa ne çıkar” 10/19/7

“Sekiz cennetten de sevgi şirindir” (Allah’ın nuru her yerdedir. Allah aşkı

sekiz cennetten de şirindir.) 3/12/6, 10/8/1

“Yüzünü görenler cenneti neyler” (Sevdiğinin yüzü.) 10/170/2

“Sekiz cennet yerim olsa” (Sekiz cennete kavuşsa da dostunun varlığı

önemlidir.) 5/96/2

Yoksul Derviş, bazı şiirlerinde, bu dünya ile ilgili kavramları; güzellikleri,

kutsallıkları ve çeşitli özellikleri sebebiyle cennete benzetir. Bu kavramlar ve

benzeme sebepleri şiirlerinde şu şekillerde geçmektedir:

Avrupa şehirlerini adeta cennet gibi görmeyi yani yanlış Avrupa hayranlığını

eleştirir.

“Sanki cennet oldu Türk’e” 4/30/7

Vatanı çeşitli sebeplerle cennete benzetir:

“İşte cennet yaşadığın vatandır” 11/162/7

“Bu güzel vatanda cennet-i âlâda” 8/136/3, 11/167/3

“Vatanım cennet âlâdır” 11/31/6

“Vatan bizim cennetimiz” 11/30/6

“İşte cennet yaşadığın vatandır” 9/106/2

149

“Cennet bilir vatanını, yurdunu” 9/79/1

“Bu cennet yurdunu Anadolu’mu” 9/39/1

“Bu güzel vatanım işte bir cennet” 8/135/5

“Bu cennet vatanım ırkım” 8/165/5, 9/22/4

“Bu cennet vatana şu yer yüzüne” 11/104/6

Tasarrufun öneminden bahseder. Vatanın gelişmesi, servetinin artması,

sanayisinin güçlenmesi tasarrufa bağlıdır.

“Cennet vatanımız sanayileşir” 11/107/1

Vatanı Allah’ın bir lütfu olarak görür. Onu temiz tutmanın gerekliliğini

vurgular.

“Şu cennet vatana bakın” 11/125/3

“Vatanım cennettir güzel doğaya” 9/38/4

Erozyona karşı alınması gereken önlemlerden bahsederken vatanı cennete

benzetir.

“Bu cennet vatanım niçin çöl olsun” 10/132/

Yeşil, ormanlık bir doğayı cennete benzetir. Fidan yetiştirmenin büyük bir

ibadet olduğunu, ormanları korumanın, ağaç yetiştirmenin önemini belirtir. Ormanlar

olmasa vatanın çöl olacağını söyler.

“Yemyeşil bir doğa işte bir cennet” 10/131/2, 11/99/6

“Ne güzel cennete dönmüş” (Vatan) 9/37/3

“Bu cennet vatanım bir çöl olmasın” 8/149/4

Ormanlık, dallarında kuşlar öten, akan suları bulunan, köyünün çevresini

cennete benzetir.

“Çevresi cennete dönmüş köyümün” 3/26/3, 7/38/2

Yoksul Derviş, Kerbela’da şehit olanlar, Hasan ve Hüseyin ile ilgili de

cennete yer verir.

“Sekiz cennet anahtarı” (Hasan ile Hüseyin’e söyler.) 1/34/10

150

“Sekiz cennet icre verdi ferahı” (Hüseyin’e hitaben) 10/147/3

“Benzi soldu sekiz cennet gülünün” (Kerbela’da şehit olanlar için) 1/3/6

Âşık, hu ismini ve kelime-i tevhidi zikretmenin cennete gidebilmek için çok

önemli olduğunu belirtir.

“Sekiz cennet gülü hu” 5/75/1

“Gider Firdevs-i âlâ’ya” (Hu ismini diyen kişi) 5/55/3

“Arş u âlâ sekiz cennet” (Hu ismini diyen kişi) 5/55/7

“Sekiz cennette gezerler” (Hu ismini diyen kişi) 5/55/5

“Sekiz cennet açandır” (Lailahe İllallah) 3/6/8, 5/15/5

“Hakikatin yapısı

Sekiz cennet kapısı

İhvanların tapısı

Lailahe illallah” 5/6/1

“Yoksul Derviş dili hu

Sekiz cennet gülü hu

Ötüşür bülbülü hu

Lailahe illallah” 5/7/6

Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’le cennette komşu olmayı ister.

“Sen velisin yere göğe

Kabul eyle ümmetliğe

Ol cennette komşuluğa

Nenni Muhammet’im nenni” 5/9/6

Âşık, atasını memnun edenin, hayır hasenatını yapanın yerinin cennet

olduğunu söyler.

“Senindir ol sekiz cennet” 10/173/2

151

Âşık, Birinci Dünya Savaşı, ve Kurtuluş Savaşı dönemlerini kastederek o

yıllarda vatanın elden gitmek üzereyken Atatürk’ün vatanı kurtardığını,

Çanakkale’de verilen mücadeleleri dile getirir.

“Bu cennet vatanım elden gitmişti” 8/141/1, 11/151/1

Âşık, sekiz cennete kavuşabilmek için mümin olmak, nefsine hâkim olmak,

kimseye ihanet etmemek, kötü kişi olmamak, hep iyi amelli, iyi niyetli olmak, Allah

yolundan ayrılmamak, insanlığa hizmet etmek gerektiğini söyler.

“Dökme yola taş ve diken

Yol yaparsan cennet mekan” 3/48/1, 7/22/1

“İşte önümüzde o sekiz cennet” 10/198/4

“Cennet mekan oldu gider” 3/20/4, 4/7/3, 8/38/2

“İstiyorsan eğer sekiz cenneti

Şu nefsine köle olman yanına” 8/58/3

“Cennete koyarlar mümin olanı” 4/8/5

Yoksul Derviş, Hızır İlyas’ı cennetin gülü olarak görür.

“Sekiz cennet gülü olan” 4/52/2

Âşık, Malatya ve Bursa şehirlerinin havasını, güzelliklerini cennete benzetir.

“Sanki bir cennet havası” (Malatya) 8/155/5

“Bir cennet misali hoştur havası” 10/86/8

Yoksul Derviş, kadını cennet gülü olarak görür.

“Sekiz cennet gülündendir” 9/31/1, 11/86/2

Âşık, Hz. Ali’yi meth ederken, onun meziyetlerini dile getirirken de cennetten

bahseder.

“Uçar gider doğru Firdevs âlâya” (Ali’ye doğum gününde her kim göz yaşı

dökerse) 6/36/35

“Sekiz cennetin bülbülü” (Hz. Ali) 6/63/2

152

“Cebrail uçuban cennete vardı” (Ali’nin kerametlerini anlatır.) 6/92/5

2- HURİ ve GILMAN MELEKLERİ,

Melek, Ferişteh, Nurdan yaratılmış olan melekler dişi ve erkek değildirler,

yemezler, içmezler uyumazlar. Halleri başka yaratılmışlara benzemez. İlahi emirlerin

gerçekleştirilmesinden sorumludurlar. Allah bunlara kudret vermiştir. Daima tespih

ve zikir içindedirler. Bunların içinde 4 tanesi (Cebraîl, Mikaîl, İsrafîl, Azraîl) büyük

melekler olarak bilinir. Kirâmen kâtibin, Münker – Nekir, Rıdvân da diğer

meleklerden ayrı ve üstündürler.

Melekler, gece gündüz Allah'a ibadet edip O'nun emri ile iş görür. O'ndan

önce söz söylemezler. Allah'ın kendilerine emrettiği hususlarda asla asi olamazlar.

Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde meleklerden bahsedilir. (Bakara / 30, 31, 34, 98,

102, 161, 177, 210, 248, 285; Âl-i İmrân / 18, 39, 42, 45, 80, 87, 124, 125 vs.). Divân

şiirinde birçok yönleriyle ele alınan melekler en çok sevgiliye benzetilmişlerdir.

Melek huylu, melek simalı sevgiliyi melekler överler. Melekler sevgilinin bulunduğu

yeri tavaf eder, kirpiklerini ve saçlarını eşiğine süpürge yaparlar vs. Bazen şair

kendisini de meleğe benzetir. Sanki melekler ona alkış tutar, duasına âmin derler.95

Huri, cennet kızı anlamına gelir. Gözlerinin akı karasından çok olan, ceylan

gözlü kız. Kur'an-ı Kerim, cennette hurilerin müminlere hizmet edeceklerini

bildirmektedir. (Âl-i İmran / 15, Bakara / 25, Nisâ / 57).

Hurilerin safran, misk, anber ve kâfur gibi güzel kokulu maddelerden

yaratıldığına dair rivâyetler vardır. Onların anber ve misk dolu saçlara, hilal kaşlara,

güneş gibi aydınlık yüzlere, tatlı sözlere sahip oluşlarını ifade için bu rivâyet ortaya

atılmış olabilir. Hurilerin gül yanaklı, inci dişli, mercan dudaklı, selvi boylu, güzel

huylu, gülden daha taze temiz kızlar oluşu, divan şiirindeki sevgililerin huriye

benzetilmesine neden olmuştur. Aşığın aklını başından alan sevgilisi Hulleler içinde

bir huridir. Bu durumda sevgilinin mahallesi de cennet olur.96

Tüyü ve bıyığı çıkmamış delikanlı anlamına gelen kelime cennet

hizmetkârları yerine kullanılır. Güzellik ve safiyet timsali olan gılman'ın çocukken

ölenlerden oluşacakları rivâyeti vardır. Cennetliklerin en alt derecesinde olanın bile 95 PALA, a.g.e., s.315. 96 PALA, a.g.e., s.244.

153

80.000 hizmetçisi olacaktır. Bunlar nurdan yaratılmış gençledir. Cennetliklerin her

istediğini hemen hazır edecek bu süslü gençlerin dişilerine de huri denir.97

(2/102/4, 2/78/3, 2/77/2, 2/75/3, 2/74/4, 2/85/3, 3/61/2, 3/16/3, 4/75/3, 5/32/4,

5/96/2, 5/41/2, 6/21/39, 6/86/5, 6/110/4, 7/36/3, 7/16/4, 8/225/4, 8/55/3, 8/172/2,

8/41/4, 8/232/4, 9/65/3, 9/148/4, 9/96/2, 9/52/4, 9/57/4, 9/54/2, 10/167/4, 10/110/3,

10/21/4, 11/141/6, 11/23/1, 11/54/7)

Yoksul Derviş şiirlerinde melek, huri, gılman; huri, gılman; melek, huri

kavramları birlikte anıldığı gibi, tek tek de bu kavramlara yer verilir.

“İstemem huri gılman

Mürvet derim şahıma” 5/41/2

“Yeter ki olursan dostla baş başa

Huri gılman senin olsun istemem” 8/225/4

“Melek huri gılmandan üstün” (İnsan) 3/16/3, 4/75/3, 7/16/4, 8/41/4,

8/172/2, 9/96/2,

“Melekten huriden yüce

Bir kitaptır uçtan uca

Okuyasın hece hece

Kutsal kitap insandadır” 9/148/4, 10/121/4

“Bir bakışı değer huri kızları” (Âşık olduğu bir güzele hitaben) 2/78/3

“Huri melek bu güzelin soyu mu” (Yârine hitap ediyor.) 2/74/4

Âşık, bazı şiirlerinde yârinin güzelliğini hurilere benzetir. Bazen de yârinin

güzelliğini hurilerden de üstün tutar. İlahi aşka yöneldiği şiirlerinde ise dostunun

varlığı her şeyden önemlidir. İsterse sevdiği huri, melek olsun onun için hiçbir önemi

yoktur. Önemli olan dostunun varlığıdır.

“Huri meleğin hepisi

Yine değmez sevdiğimi” 2/75/3, 5/32/4, 9/65/3

97 PALA, a.g.e., s.178.

154

“Ya meleksin ya hurisin” (Sevdiğine hitaben) 3/61/2

“Huri midir melek midir ya dengi” (Sevdiğine hitaben) 2/77/2

“Züleyha dilberim olsa

Sekiz cennet yerim olsa

Huri gılman yerim olsa

Bana verin yeter dostu” 5/96/2

Yoksul Derviş, Karacalar’da gördüğü üç güzeli meleğe ve huriye benzetir.

“Birisi melektir, birisi huri” 2/85/3, 7/36/3

“Güzelleri sanki cennet hurisi” 10/167/4, 11/54/7

Âşık, erenlerden, Hz. Ali’den bahsederken huri, gılman kavramlarından

bahseder.

“Yoldaşım ola huriler

Bizi cennete sürerler

İmam Bakır Hüdâ ile” 6/11/4

“Gökte huri gılman ile

Saki kanber peyman ile

Nuş eylerken kanber ile

Ali’yi gördüm, Ali’yi” 6/86/5

İns ü cini huri cennet gılmanı” (Hz. Ali’nin doğumu) 6/21/39

Yoksul Derviş dünyanın devri ve öte dünya hayatı ile ilgili olarak bu

kavramlardan bahseder.

“Balı için inler kudret arısı

Bütün yaratılmış melek hurisi

İşte geldi artık yolun yarısı

Hele bak geriye dön birer birer” 8/55/3

“Güneştir endamı baldır ebrusu

155

İşte karşımdaki cennet hurisi

Sırat dedikleri gönül köprüsü

Aldanma hayale düşe neler var” 10/110/3

Âşık, kadınları da güzellikleri dolayısıyla huriye benzetir.

“Her birisi selvi, kimisi huri” 2/102/4

Yoksul Derviş, Gölcük depreminin acısını dile getirirken bu kavramlara yer

verir.

“Annelerin melekleri hurisi

Kimisi nişanlı ciğer paresi” 11/141/6

Kubat, Kerbela olayı sebebiyle Ehl-i Beyt’in matemini dile getirirken bütün

varlıkların yasta olduğunu belirtir.

“Cümle huri melek bir ulu yasta” 9/54/2

“Huri cennet arş u ağzam” (Ağlar) 8/232/4, 9/57/4

C- CEHENNEM

Âhiretteki azap yurdu, Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde Cennet ve Cehennem

hakkında canlı tasvirler yer alır. Cehennem, imansız ölenler ile suçlerı

bağışlanmayan günahkârların uğrağıdır. Kur'an'da bazan nâr, lâzâ, sa'ir, sakar

hutâme, hâviye kelimeleriyle de karşılanan cehennemin birçok sıfatı ateşe ait

sıfatlardır. Bazı müfessirler en üstte cehennem, en altta da hâviye olmak üzere birbiri

üstüne kurulan yedi tabakadan müteşekkil yedi cehennem olduğunu söyler.98

1/22/10, 1/23/2, 3/59/4, 3/10/5, 3/10/1, 4/51/3, 5/43/2, 5/5/4, 5/56/2, 5/21/7,

5/23/4, 6/21/44, 6/11/7, 6/30/17, 6/82/6, 6/12/4, 6/13/7, 6/110/7, 9/147/1,

Yoksul Derviş, cehennem için yedi tamu kavramını kullanır. Yüce Allah’a

niyaz eder. Uluların hürmetine Allah’ın didarını görmek ister. Cehenneminde

yakmaması için Allah’a niyaz eder.

“Yakma cehennem narına” 6/110/7

98 PALA, a.g.e., s.95.

156

Âşık, dostun muhabbetine erdikten sonra cennet ve cehennemin

gerekmediğini dile getirir.

“Gerekmez bizlere cehennem cennet” 4/51/3

Şemsettin Kubat, Allah’ı dilinden düşürmeyenin, hu ismini sürekli zikredenin

cehennem görmeyeceğini belirtir.

“Cehenneme girmeyecek

Sırat mizan görmeyecek” 5/56/2

“Yarın ol yedi tamuda

Yanmaz Allah Allah diyen” 5/21/7

“Anda cehennemin narın” 3/10/5, 5/23/4 (Pirin eşiğinde yatan, Allah Allah

diyen)

“Devam eyle iş bu ada,

Salâvat ver Muhammet’e

Yarın ol yedi tamuda

Yanmaz Allah Allah diyen”

Âşık, sevdiğinden ayrılmanın cehennemden beter olduğunu dile getirir.

“Cehennemden beter ayrılık” 3/59/4

Yoksul Derviş, Hz. Ali ve Muhammet’ten bahsederken de cehennemi anlatır.

“Yedi tamu sekiz uçmak yaptı” (Hz Ali’nin mevlidi) 6/21/44

“Cehenneme girer başı” (Ali’nin mevlidini dinlerken sohbeti bozan kişinin)

6/11/7

“Ol yedi tamudan bulursun aman” (Ali’nin mevlüdünü her zaman okutursan)

6/30/17

“Yedi tamu cehennemin narından” (Ali’nin korumasını ister) 9/147/1

“Görmez cehennem ateşi” (Ali ve Muhammet aşkına kim gözyaşı dökerse)

6/12/4

157

“Görmen cehennem narını” (Ali ve Muhammet aşkına) 6/13/7

Âşık, Kerbela’da katliam yapanlara beddua ederken cehennemden bahseder.

“Yedi tamusundan çıkmasın canı” 1/22/10

“Cehennem tamundan çıkmasın inşallah” 1/23/2

Ç- DİĞER İTİKADÎ MEFHUMLAR

1- CİN:

Gözle görülmez, latif cisimlerden ibret bir varlık. Cinler ruhani varlıklar olup

ateşten yaratılmışlardır. Onlar da tıpkı insanlar gibi Allah'a kulluk ile

görevlendirilmişlerdir. Cinlerin de Müslüman ve kâfir olanları, iyi ve kötüleri vardır.

Şeytan da cin taifesindendir. Bunların dişilerine peri denir. Eskiden delilik, insan

vücuduna cinlerin hâkim olması diye bilinirdi. Bütün varlıkların bir cini vardı. Bu cin

koruyucu cin olarak bilinir ki bunlara huddâm (hizmet edenler) denilmiştir.

Kur'an-ı Kerim'de cinlerden geniş şekilde söz edilmiştir.

Eski inançlara göre büyü ve sihir konusunda cinlerden istifade edilirdi.

Cinlerin insana hizmet edebilecekleri üzerine birçok risaleler yazılmıştır. Hatta cin ve

perilerle evlenenlerin varlıkları bile ileri sürülmüştür. İns (insan) kelimesi ile daha

çok kullanılır. Kelimenin çoğulu candır.99

(1/10/7, 6/21/39, 9/52/4, 11/23/1, 11/23/1)

Yoksul Derviş, cinleri belirgin bir özelliği ile ortaya koymadan, insanlar gibi

bir varlık olarak ele almış ve genellikle “ins ü cin” şeklinde insanlarla beraber

kullanmıştır. Bu iki kelimeyi birlikte kullanması kâinattaki bütün herkesi kastetmiş

olmasındandır.

“İns ü cini ah u feryat ettiler” (Kerbela vakası) 1/10/7

“Ciniler melekler huri derildi” (Kerbela vakası) 9/52/4, 11/23/1

“İns ü cini huri cennet gılmanı” (Hz. Ali’nin doğumu) 6/21/39

99 PALA, a.g.e., s.102.

158

2- ELEST BEZMİ VE EZEL:

Elest bezmi. Allah, ruhlar âlemini yarattığı zaman bütün ruhlara hitaben

“Elestü’bi–Rabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” buyurunca ruhlar “Kalû:

Belâ (Evet, sen bizim Rabbimizsin dediler).” İşte o zaman ikrar vermiş olan

insanoğlu, dünya hayatına geldiği zaman bu verdiği söze sadık kalmalıdır. Çünkü

Allah, sözünden dönen olmasın diye ruhları birbirine şahit tutmuştur. Bu olay

Kur'an'da da anlatılır. (Araf / 171, 172). Bu meclis, “Bezm-i Ezel” olarak da bilinir.

Tasavvufta ve İslam edebiyatlarında en eski zaman, en eski meclis olarak değişik

biçimlerde çokça kullanılmıştır. Şairler sevgililerine Elest Bezminde âşık olduklarını,

aşklarının o zamandan bu yana devam ettiğini söylerler. Kelime yalnızca “elest”

olarak da anılır. Çok zaman telmih yoluyla kullanılır.100

(2/6/1, 2/104/4, 3/ 54/ 3, 4/10/1, 4/114/1, 4/6/2, 5/108/7, 5/40/6, 5/41/4,

5/17/3, 6/98/4, 6/140/7, 7/146/4, 8/218/2, 8/48/3, 8/50/1, 8/81/5, 8/101/5, 8/222/2,

8/208/5, 9/60/1, 10/2/3, 10/18/5, 10/120/2, 10/71/3, 10/70/1, 10/180/1)

Yoksul Derviş, ezel terimini elest bezmi ve daha önceki zamanı kastederek

kullanır. Bezm-i Eleste, ruhların yaratıldığı ve çok öncelere uzanan zaman olarak yer

verir. Kendisinin de bu mecliste verdiği sözden dönmeyeceğini, Bezm-i Elestten beri

sevgilinin, Allah’ın aşkıyla dolu olanların ona hayran olduklarını, dostla, sevgiliyle

aralarında o zamandan bu zamana kadar bir ahd olduğunu, bezm-i elestten beri

imanda olduğunu, kendisine yazılan kaderin iyinin de kötünün de orada yazıldığını

söyler.

“Ta ezelden duymuşam böyle hitap” 10/180/1

“Ezeli ervahtan sözümüz bizim” 10/70/1

“Ta ezelden beri akıyor yaşım” 8/50/1, 8/48/3

“Ta ezelden dostluk, kardeşlik bağı” (İnsanda vardır.) 8/218/2

“Ta ezelden gerçeklere inandık” (Allah’ın varlığına, birliğine evet dedik.)

2/104/4, 7/146/4

“Bize taş atanlar ezelden çoktur.” 4/10/1

100 PALA, a.g.e., s.81.

159

“Ezelden böyle kurulmuş” (çile de mutluluk da bu dünyada ezelden vardır.)

3/54/3

“Hani ahdeyleyip vermiştik ikrar” 4/6/2

“Bu kişi döner mi ahd u peymandan” 4/114/1

“Elestü bezminde dil bize bize” (Kitabının Kur’an olduğunu, Allah’ın bezm-i

elestte ruhlara dil verdiğini anlatır.) 5/17/3

“Elestüden evvel geldi muhabbet” (Allah sevgisi) 5/41/4

“Elestü bezminden mesti sarhoşum” 5/108/7

“Elestü bezminde yazılı vallah” (amentü billah) 6/98/4

“Elestü bezminde secdeye indik” 8/208/5

“Elestü bezminde varmış yeri” (Allah’a iman etmek, her zaman onu

zikreylemek) 8/222/2

“Elestübirabbiküm ahdimi kodum” 8/101/5

“Elestü bezminde hakkın şarabı” 8/81/5

“Elestüden ikrar verdik” (Rahmandan, Rabbimizden geldik.) 9/60/1

“Elestü bezminde verdik ikrarı” 10/71/3

“Elestü bezminde ikrarın verip” 10/120/2

“Daim ahdi peymanımız güdelim” 10/18/5

“Elestü bezminden beri gelmişiz” 10/2/3

Aşağıdaki mısralarda Bezm-i Elest Meclisine telmih vardır. Bezm-i Elest

Meclisinde kırklara kısmet verilmiş, velilik verilmiştir ve ruhlar âleminde kırklar

devran sürmüştür.

“Orada cemler kuruldu

Cümle canlar hep dirildi

Kırklara kısmet verildi

Bir ulu divandan geldik” 9/60/3

160

“Kırklar anda devran sürdü” 5/58/3

3- HAK-BATIL:

Hak kelimesi Allah, İslamiyet, gerçek doğru gibi anlamlara gelmektedir. Batıl

ise fânî, geçici, devamlı olmayan, yok olan anlamına gelmektedir.

“Allah, Hak'dır. Allah’tan başka taptıkları bâtıldır (yok olucudur).” (Hac

Sûresi: âyet 62)

“Hak gelince, bâtıl (şirk, puta tapmak) gider. Bâtıl, her zaman gidicidir.” (İsrâ

Sûresi: âyet 81)

(2/110/4, 4/10/6, 4/63/1, 9/8/2, 11/132/6, 11/18/2)

Âşık Yoksul Derviş, kişinin nefsini kötülüklerden arındırmasını, özünü

yoklamasını, ölmeden evvel ölmesini yani nefsindeki kötülükleri öldürmesini söyler.

“Şu hakkı batılı özünü yokla” 4/10/6

“Hak ile batılı neden seçemez” (İnsanoğlu) 2/110/4

“Hak ile batılı seçenler seçsin” 4/63/1, 11/132/6

Âşık, Hz. Muhammet’in doğduğu gece hak ile batılın seçildiğini belirtir.

“Hak ile batıl seçildi” 9/8/2, 11/18/2

4- KALÛ BELÂ

“Evet dediler” anlamına gelen bu kelimeler, Elest bezminde ruhların Allah'a

kulluk için söz vermelerini anlatır. Allah'ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”

sorusuna insanların nefisleri “Evet (Rabbimizsin), dediler”. Kur'an-ı Kerim'de

anlatılan (A'raf / 172) bu olay, edebiyatta çok kullanılmıştır.101

(4/45/1, 5/30/3, 5/34/9, 5/45/3, 5/83/2, 5/99/3, 5/94/2, 6/34/12, 6/70/13,

6/111/3, 8/184/3, 10/19/5)

Yoksul Derviş, Allah’ın Hu ismini bütün mahlûkatın zikrettiğini, Hakk’ın

ezelde ve ebedde var olduğunu, kendisinin de kalû belâdan bu yana aşk ateşiyle

yandığını dile getirir. O zamandan bu güne gelmiş dört kitabı okumak, Allah’a bel

bağlamak, ona inanmak gerektiğini ve nefsin ona elest bezminde evet demediyse, bin 101 PALA, a.g.e., s.268.

161

defa secde etmesinin bir önemi olmadığını dile getirir. Ayrıca Hz. Ali’ye ve diğer

erenlere manevi olarak kalû belâdan beri bağlı olduğunu belirtir.

“Kalû belâ hitabını” (Yazanlar meydana gelsin) 4/45/1

“Hakka gülen mezhebi

Kalû belâdan beri” 5/34/9

“Secde yapmadıysa kalû belâda

Bin defa secdeye inse ne çıkar” 10/19/5

“Kalû belâdan evvel Hak” 5/94/2

“Ta kalûdan ezeldir” (İlahi aşk, sevgi) 5/83/2

“Ta kalû belâdan yanarım Leylâ” (Aşk ateşi ile) 5/99/3

“Ta kalû belâdan ikrar verenler” (Erenler, ulular) 8/184/3

“Ol kalû belâ denmeden” (Hz. Ali’nin doğumu) 6/111/3

“Kalû belâdan beri” (O şaha tabi olduk) 6/70/13

“Elestü Rabbiküm kalû belâdan evvel” 6/34/12

“Arş u alâdan kalû belâdan” (Hu Allah Allah) 5/30/3

5- KEVN-İ MEKAN:

Kevn-i Mekân, kâinat, âlem, dünya anlamına gelir.

(5/32/2, 6/38/7, 6/137/5, 6/137/4)

Yoksul Derviş, kâinatın sırrına ermek için Allah’a seher vakti sürekli

yalvarmak gerektiğini söyler.

“Hakka müdem yalvar seher erkânı

Bulam dersen bunda kevn-i mekânı” 5/32/2

Âşığımız, kâinata Hz. Ali gibi bir âdemin gelmediğini dile getirerek ona olan

manevi bağlılığını dile getirir.

“Ol zamanda dahi kevn-i mekânda

Aslı nesli âdem gelmedi anda” 6/83/7

162

Âşığımız cihana baharın gelmesiyle kâinatın açıldığını, kendi canının da

kâinatla beraber uyandığını söyleyerek, Allah’a şükreder ve O’na bin can kurban

olduğunu söyler.

“Açıldı kevn-i mekan

Geldi nevruz-i cihan

Şükür elhamdülillah” 6/137/4

“Uyandı cism-i canım

Anda kevn-i mekanım

Bin can ile kurbanım

Şükür elhamdülillah” 6/137/5

6- LEVH-İ KALEM, LEVH-İ MAHFUZ:

Korunmuş satıh, sütü düz nesne, üzerinde yazı olan satıh. Allah kudretiyle

olacak şeylerin, üzerinde yazılı bulunduğu levha. Bir âyette Kur'an-ı Kerim'in Levh-i

mahfuz'da tespit edilmiş olduğu bildirilir. (Bürûc / 22). Allah ilk önce levh ü kalem

(satıh ve kalem)i yaratmıştır. Kalem, bu levhaya kâinatta vuku bulacak olan her şeyi

yazmıştır. Tasavvufa göre levh Tanrı bilgisi, kalem ise Tanrı iradesidir. İnsanların

kaderi Levh-i mahfuz da yazılıdır. Levh-i mahfuz'dan İsrafil sorumludur. Yazılı olan

şeyler ne eksik, ne fazla olmayıp zamanı gelince ortaya çıkarlar. Bu levha yedinci kat

gökte bulunur ve doğu ile batı uzunluğu kadar en ve boya sahiptir. Bu boyutları ilahi

takdirin ifadesi olarak düşünmek gerekir.102

(1/37/6, 4/119/3, 4/11/4, 4/118/1, 5/16/6, 5/40/3, 6/55/1, 6/20/16, 6/54/4,

7/13/4, 7/14/7, 8/237/4, 8/73/3, 8/251/5, 8/232/4, 8/255/3, 9/90/7, 10/24/7, 10/67/5,

11/32 3, 11/17/4)

Şemsettin Kubat, İlahi aşkı, Allah’ın varlığını ve birliğini, her yerde, levh-i

kalemde görür. Allah’ın izni olmasa levh-i kalemin de olamayacağını anlatır.

“Hemi levh-i kalem içre” 7/13/4

“Hu ismidir levh-i kalem” 5/16/6

102 PALA, a.g.e., s.299.

163

“Olmaz idi levh-i kalem” (Şu Allah’ın izni olmasa) 8/73/3

Yoksul Derviş, gönlünün elemde olduğunu, levh-i kalemden beri yârinden

ayrı düştüğünü, talihinin levh-i kalemde yazıldığını, bu yazıya razı olmak gerektiğini

anlatır.

“Yoksul divaniyem ta ki ezelden

Levh-i kalem talihimi yazaldan” 7/14/7, 9/90/7, 10/24/7

“Yazılmış talihim levh-i kalemde” 8/251/5

“Karşında uyandır levh ile kalem” (Sultanına seslenir. Levh-i kalemde

yazılan neyse onu yaşamaktasın, bu kadar elem çekme.) 8/255/3

Âşık, Muhammet’in doğduğu geceyi anlatırken levh-i kalemden bahseder.

“Arş u rahman levh-i kalem

Bütün on sekiz bin âlem

Dağlar taşlar verdi selam

Muhammet doğdu bu gece” 11/17/4

Kubat, Kerbela olayından bahsederken bütün kâinatın yas tuttuğunu, bu

matemin levh-i kalemi de sardığını dile getirir. Ayrıca levh-i kalemde böyle bir

yazının yazılmasına şaşarak üzüntüsünü belirtir.

“Bir figandır tutmuş levh-i kalemi” 4/118/1

“Bütün levh-i kalem ağlar” 8/232/4

“Levh-i kalem öyle yazı yazar mı?” 8/237/4

Âşık, ululardan, Hz. Ali’den bahsederken yine levh-i kalem ve levh-i

mahfuzdan bahseder.

“Levh-i kalemde söylendi” (Bacı Sultan dendi) 4/11/4

“Karşında ayandır levh ile kalem (Bacı Sultan) 4/119/3

“Levh-i kalem yazısıdır” (İmam Hasan, İmam Hüseyin) 1/37/6

“İsmi levh-i kaleme” 5/40/3

164

“Allah’ın levh-i kalemi” (Hz. Ali’nin doğumu ile ilgili) 6/54/4

“Levh-i mahfuzunda hak arslan yazar” (Hz. Ali’nin doğumu ile ilgili)

6/20/16

“Levh-i mahfuzda fermanı” (Hz. Ali’nin doğumu) 6/55/1, 10/67/5, 11/32/3

7- ŞEYTAN

Şeytan, İblis, Önceleri haris adlı bir melek imiş. Allah, Âdem’i bütün

meleklere secde etmelerini buyurduğunda hepsi birden secde etmişler. Ancak

meleklerin en ulusu, onların hocası olan Haris, kendisinin cin olup ateşten

yaratıldığını, bu nedenle topraktan yaratılmış olan Âdem’e secde etmeyeceğini

söyleyerek Allah'a asi olmuştur. Allah da onu şeytan kılığına sokmuş ve

lanetlemiştir. Bunun üzerine şeytan Allah'a yalvardı ve “Beni kıyamete dek yaşat ki

iyi kullarından başka bütün kullarını azdırayım” dedi. Allah da kabul ederek ona sûr

üfürülünceye kadar ömür verdi. Şeytan Allah'tan kulları azdırmak için birçok şeyler

istedi. Yalan, kibir, çalgı, şehvet, içki, kumar vs. bunlardandır.

Şeytan ilk görevini Âdem ile Havva cennette iken icra etti. Allah onu

lanetledikten sonra cennete girmesini de yasaklamıştı. O zaman cennetin bekçisi

yılan idi. Yılan dört ayaklı güzel bir hayvan idi. Şeytana kapılarak onu cennete aldığı

için Allah yılanın ayaklarını aldı ve sürünmesini istedi. İblis cennete girince Âdem'i

kandırmaya çalıştı. Bunu başaramayınca daha zayıf yaratılışlı olan Havva'yı

kandırarak yasak meyveyi yemesini ve Âdem’e yedirmesini sağladı. İblis'in

cennetteki adı Azazil idi. Allah, Âdem ile Havva'yı cennetten çıkarınca şeytanı da

yeryüzüne indirdi. Şeytan Rüstem'in vatanı olan Siyistan'a düştü.

Şeytan yıllarca Âdem ile Havva'yı arayıp buldu. Yine Havva'yı kandırmaya

çalışarak onu, çocuklarını ölü doğurmakla tehdit etti. Çocuklarına Abdülharis adını

vermek istediyse de bunu başaramadı. Ancak Habil ile Kabil'in aralarını açmayı

başardı ve yeryüzündeki ilk fitneyi çıkardı. O günden sonra insanları azdırmak ve

doğru yoldan ayırmak için durmadan çalıştı. Soyu üredi ve her insanın içinde olmak

şartıyla çoğaldılar. İnsanın damarlarında dolaşıp durduğu hadis ile bildirilmiştir.103

103 PALA, a.g.e., s.444.

165

Âşık, şeytanın verdiği ikrardan dönerek Âdem’e secde etmediğini, inkârcı

olduğunu belirterek, insana saygı gösterilmesi gerektiğinden, insanın da şeytana

uyarak nankör olmaması ve sözünden dönmemesi gerektiğinden bahseder. Şeytan

altı yerde geçer.

(1/28/5, 4/54/2, 4/63/3, 4/64/7, 7/16/6, 8/81/3)

“Kovdular şeytanı, semadan indi” 8/81/3

“Ahdini bozana şeytan dediler” 4/54/2

Yoksul Derviş, kötülük yapanın, şeytana uyanın öbür dünyası ile ilgili iyi

umutlarından mahrum kalacağını söyler.

“Benliğe binip de şeytana uyan” 4/63/3

Âşık, evliyaların ulu, değerli kişiler olduğunu, onların bu vasfını bilmek

gerektiğini, bilmeyenlerin bu yoldan azacağını söyler.

“Şeytan’a uyanlar bu yoldan azar” 4/64/7

Âşık, Kerbela’da cana kıyanların da şeytana uyduğunu dile getirir.

“Bir şeytana uymuşlar” 1/28/5

D- DİN İLE İLGİLİ MEFHUMLAR

1- DİN, İSLAMİYET, İMAN

a- Din:

Allah’ın insanları dünya ve ahrette rahat, huzur ve saadete (mutluluğa)

kavuşturmak için peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği yol, emirler ve yasaklar.

“Doğrusu Allah indinde (katında) makbul olan din İslâm'dır. Kendilerine

kitap verilenler (hıristiyanlar ve yahûdîler) kendilerine ilim geldikten (İslâm dinîni

bildikten) sonra aralarındaki çekememezlik, kin ve düşmanlıktan dolayı (onun

hakkında) ihtilâfa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse, şüphesiz ki Allah,

hesabı pek çabuk görendir.” (Âl-i İmrân Sûresi: 19)

166

“Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim (dîninizin hükümlerini tamamladım),

üzerinize olan nîmetimi tamamladım ve din olarak da İslâm dînini (verip ondan)

hoşnut oldum...” (Mâide Sûresi: 3)

(2/9/2, 3/8/3, 4/8/2, 5/8/5, 5/9/1, 7/30/1, 11/149/2, 11/123/1)

Yoksul Derviş, din kavramıyla genellikle İslamiyet’i kastetmiştir. Bunun yanı

sıra genel olarak dinin gereklerini de şiirlerinde anlatır. Din ve diyanetin okumakla

kurulduğunu, insanları değerlendirirken dili, dini neyse ayırım yapmadan

değerlendirmek, onlara Allah rızası için hizmet etmek gerektiğini söyler.

“Okumakla kurduk din, diyaneti” 2/9/2

“Dili dini neyse hem de görüşü

Ayrımcılık yapman bu can telaşı

Allah rızası için yapın bu işi

Hak için bir hizmet verelim kardeş” 11/149/2

Âşık, dinde emrolunanın yardımlaşma olduğunu, kelime-i tevhidin dinin

direği, Hz. Muhammet’in de İslam dininin imamı olduğunu belirtir.

“Emrolan bu kutsal dinde

Yardımlaşma yardımlaşma

Çok sevap Allah indinde

Yardımlaşma yardımlaşma” 7/30/1, 11/123/1

“Budur dinin direği” (Lailahe İllallah) 5/8/5

“Sensin bize din-i imam” (Hz. Muhammet) 5/9/1

Yoksul Derviş, kişinin ikilikten vazgeçmezse gafil olacağını belirterek,

siyaset yolunda alınan rüşvetin, kılık, kıyafet, gösteriş, makam, mevki hırsının da

dinle bağdaşmadığını dile getirir.

“Zahirde batında birdir dinimiz” 4/8/2

“Din ile bağdaşmaz canım siyaset” 3/8/3

167

b- İslamiyet:

Allah’ın Cebrâil ismindeki melek vâsıtası ile Peygamberi Hz. Muhammet’e

gönderdiği, insanların dünyâda ve âhirette râhat ve mesût olmalarını sağlayan usûl ve

kâideler, emirler ve yasaklar. 104

“Allah, Peygamberini hidâyet ve hak din İslâmiyet ile gönderdi. İslâm dinîni

diğer dinler üzerine üstün kıldı. (Muhammet aleyhisselâmın hak) peygamber

olduğuna şahit olarak Allah, yeter.” (Feth Sûresi: 28)

(2/9/2, 2/25/3, 4/69/1, 4/101/1, 7/84/6, 9/152/3, 10/67/1, 10/66/3, 11/31/1,

11/32/2, 11/31/6)

Yoksul Derviş, İslam’ın insanlara gönderilen hak din olduğunu, iman ve

itikadın bu dinin esasları arasında yer aldığını belirtir.

“Din-i İslam ol Hak bizim” 10/67/1, 11/31/6

“İslamiyet nişanımız

Şöhretimiz hem şanımız” 11/32/2

“Bir iman bir de itikat

Budur din-i İslamiyet” 9/152/3, 10/66/3, 11/31/1

Âşığımız, İslamiyet’in iyiyi, güzeli, doğruyu en iyi ifade eden din olduğunu,

ancak bazı kulların insanlıktan çıktığını, kötülük yaptığını, hal ve hareketlerini

İslamiyet’e ters bir şekilde ortaya koyduklarını ifade eder.

“İslam bayrağını yıkan ben miyim” 4/69/1

Kubat, okumanın, ilim, irfan sahibi olmanın sayesinde barışın ve İslamiyetin

geldiğini belirtir. Ayrıca yine barışın öneminden bahsederek bütün dünya

çocuklarının kardeş olduğunu dile getirir.

“Getirdik barışı, İslamiyeti” 2/9/2,

“Azer, Acem deme, İslamı, Türk’ü

Hepsi birbirine yardir çocuklar” 2/25/3

104 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.245.

168

c- İman:

İnanmak. "Allah’tan başka mabut, ilâh olmadığına, Hz. Muhammet ‘in O'nun

kulu ve Resulü olduğuna" ve O'nun Allah’tan getirdiklerine kalp ile inanıp dil ile

söylemek.

“Fakat Allah size imanı sevdirdi. Onu kalplerinizde süsledi. Küfrü

(imansızlığı), fâsıklığı (günahkârlığı), isyanı size çirkin gösterdi.” (Hucurât Sûresi: 7)

“Hakikat şudur ki, iman edenler ve Rablerine güvenip dayananlar üzerinde

onun (şeytanın) hiçbir hâkimiyeti yoktur.” (Nahl Sûresi: 99)

(3/18/3, 3/7/3, 3/58/2, 4/114/1, 4/42/5, 4/37/5, 4/38/4, 4/69/4, 5/54/5, 5/8/2,

5/10/4, 5/38/7, 7/84/6, 7/91/2, 7/91/1, 8/227/2, 8/149/2, 8/127/5, 8/112/1, 8/59/5,

9/59/2, 10/76/1, 10/180/5/, 10/198/2, 11/129/3, 11/138/6, 11/139/3)

Yoksul Derviş, şiirlerinde imanın önemini dile getirerek Allah’tan kullarına

sarsılmaz iman nasip etmesini diler.

“Kıl inâyet bize sarsılmaz iman” 10/180/5

“Yoldaş et bize imanı” 4/42/5

Âşığımız, kulların Hakk’ın izniyle imana sahip olduklarını, imanlı olmanın en

büyük şartının Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak olduğunu belirtir.

“İkrar iman ile atıldı temel” 3/7/3

“İman ile ölem dersen

Dini iman tevhittedir” 5/54/5

Kubat, çalışmanın, gayret etmenin, ibadetin, ağaç dikmenin, vatanı

korumanın imandan olduğunu belirterek insanların bunları ellerinden geldiğince

gerçekleştirmeleri gerektiğini anlatır.

“Çalışmak, ibadet, gayret imandır” 8/149/2

“Ağaç dikmek imandandır.” 7/91/2

“Ağaç sevmek imandandır” 7/91/1

“Vatanı korumak bir imandır” 10/198/2

169

Âşık, kötülüğün insana bir ok gibi saplandığını, hâlbuki iyilik yapmanın

mükâfatının çok olduğunu belirtir. İnsanların kötülüklerini eleştirerek onları iyiliğe,

imana, doğruluğa davet eder.

“Kötülük insanın bağrına oktur

İyiliğin mükâfatı pek çoktur

İmana sövenin hiç yeri yoktur” 4/37/5, 11/139/3

“Küfretmedi Müslüman Müslüman’a

Hiç de sığmaz imana şeriata” 11/138/6

“Tanımaz oldu haddini

Beş vakit bozar ahdini

Ne imanı ne de dini

Akıllanmaz, akıllanmaz” 8/127/5, 11/129/3

“Teşvişi terk eyle gel

İmanı berk eyle gel

Kendini fark eyle gel

Lailahe illallah” 5/8/2

“Yoksa riya ile iman eyleyip

Ben dervişim diye ferman eyleyip

Sonra sevdiğine güman eyleyip

İsyan bayrağını çeken ben miyim”? 4/69/4

“Küfretmek var mıdır imana dine” 4/38/4

Âşık, insanın alçak gönüllü olması, kendini kötülüklerden uzak etmesi, varlığı

terk etmesi, Hak yolundan gitmesi, benliği, bencilliği terk ederek, çileye sabretmesi

gerektiğini, kibiri, kini yok ederek, severek, sevilerek, kendinde kendini bularak,

dini, imanı güzel yaşayabileceğini belirtir.

“İman kuşağının kırma bendini” 8/59/5

170

“İmanını terk edegör” 5/38/7

“Evvel ikrar verip imanın berket” 8/227/2

“Budur imanı dini” 3/18/3

Kubat, iman ve ikrarın yaradılıştan kişinin içinde olduğunu, gerçeğe inanan,

Allah aşkıyla yanan kişinin imanlı olduğunu belirtir.

“Âşığa sormuşlar, devrin ne yandan

Gelmişim ikrardan doğdum imandan” 4/114/1

“İkrar ile iman kişi” 8/112/1

Yoksul Derviş, Mehmetçiğin kahraman olduğunu ve iman gücüyle düşmana

karşı koyduğunu dile getirir.

“Göğsündeki iman gücü” (Mehmetçik) 10/76/1

Âşığımız, Hz. Muhammet’e olan bağlılığını dile getirerek, ondan her iki

dünyada da dini imanı ve şefaatini nasip etmesini diler.

“Cümlemiz yoluna koymuşuz canı

Sensin dü cihanda şefaat kani

Nasip eyle bize dini imanı

Kıl şefaat ya Hazreti Muhammet” 5/10/4

Âşık, dinimizin İslam, yönetim biçimimizin Cumhuriyet olduğunu dile

getirerek, ülke için Cumhuriyetin çok önemli olduğunu, onun hiçbir kuvvetten

sarsılmadığını ve bunda insanımızın iman ışığının, inancının büyük etkisi olduğunu

dile getirir.

“Göğsümüzdeki iman ışığından” 7/84/6

171

2- DİNSİZ, İMANSIZ, GÜNAHKÂR

a- Dinsiz, İmansız:

(2/14/1, 8/230/6, 8/211/2)

Âşığımız, dinsiz imansızların Allah’tan korkmadığını, kinlerinin haddini

aştığını, Kerbela’daki vicdansızlıklarını anlatır. Neticede bu kişilerin de

cezalandırılacaklarını belirtir.

“Dinsizlerin kini haddini aştı

Hepsi masumların üstüne düştü” 8/230/6

“Hey Allah’tan korkmaz imansız dinsiz” 8/211/2

“İmansızlar hep yakılır

İnsanlığın sevgisine” 2/14/1

b- Günahkâr:

Dinde yasak olan şeyler yapan kimseye denir.

“Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişmân olup, Allah'a tövbe

istiğfâr ederse, Allah’ı afv ve mağfiret edici, çok merhametli bulur. (Nisâ Sûresi:

110)

(4/110/3, 4/61/4, 6/142/5, 8/250/6)

Âşık, Hz. Ali’yi meth ederken kendisinin de günahkâr olduğunu belirterek

bağışlanmak ister.

“Medet şahım kulun gâyet günahkar” 6/142/5

Kubat, insanın günahkâr olması için bir kere gönül yıkmasının bile yeterli

olduğunu, bunun için ne kadar iyilik yapsa da insan kalbi kırdığı takdirde bu

iyiliklerin pek öneminin olmadığını vurgular. Kendi günahkârlığı için de Allah’tan

bağışlanma diler.

“Bir kere günahkâr bir gönül yıkan

Kimseyi incitmez halin olmalı” 4/61/4

“Böyle günâhkarı cemden seçersin” 8/250/6

172

“Günahkâr kulları defterden kazır

Kusurum pek büyük dilerim özür” 4/110/3

3- GAFLET, GAFİL:

Gaflet, nefsin arzularına uyarak, Allah’ı, emir ve yasaklarını unutma hâli.

Gafil de gaflet içinde olan kimse.105

“(Ey Resûlüm!) Onları, iş bitirildiği (hesap görüldüğü) zamanın dehşeti ile

korkut. Onlar hâlâ gaflet içindedirler. Onlar îmân etmiyorlar.” (Meryem Sûresi: 39)

(2/61/3, 5/56/3, 5/57/2, 8/214/3, 10/22/3)

Âşığımız, Allah’ın kudretini görmezden gelmenin büyük bir gaflet olduğunu

belirterek, Hakk’ın rızasını bulalım, Hakk’a yalvaralım, ilahi aşkın tadına varalım,

Allah’ı hep analım, dostluğu, muhabbeti arttıralım, bencillikten sıyrılalım, böylelikle

üzerimizdeki gafletten sıyrılalım der.

“Şu gafletten uyanırsın

Hakkın didarın görürsün

Rahmetine boyanırsın

Tevhit eyle tevhit eyle” 5/57/2

“Gönül gafil durma sakın

Gel zikreyle gel zikreyle

Vade yeter günün yakın

Gel zikreyle gel zikreyle” 5/56/3

“Tez elden atalım dost bu gafleti” 10/22/3

“Durun ey gafiller, durun

Bu nedir ki vurun vurun

Haydi, bir zerresin verin

Yaratmaya kadir misin” 8/214/3

105 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.136.

173

“Atalım gaflet yükünü” 2/61/3

4- İNKÂR, MÜNKİR, MÜNAFIK

a- İnkâr:

(2/70/1, 4/65/1, 4/63/7, 6/125/6, 6/126/4, 6/80/9, 7/16/6, 7/15/1, 7/18/1,

7/28/5, 8/181/5, 8/206/5, 8/242/2, 8/81/3, 8/208/2, 8/80/1, 8/79/1, 8/202/ 2, 9/41/4,

9/50/4, 11/133/6)

Yoksul Derviş, inkârın Bezm-i Elest’ten itibaren başladığını, o zamandan

bugüne inkârcı olanların, sözünden dönenlerin olduğunu, bu kişilerin bağırlarının taş

olduğunu, Hakk’ı tanımadıklarını ve bu dünyada ve ahirette kaybedenlerden

olacaklarını belirterek, kendisinin ve müminlerin onlardan ayrıldığını dile getirir.

“Ahdi ikrarından inkârlar döndü

Bütün soylarına harici dendi

Kovdular şeytanı semadan indi

Verdiği ikrardan dönen gelmesin” 8/81/3

“İkrar verip inkârlardan seçildik” 8/208/2

“Birlik âleminde kuruldu dergâh

İnkârlar bu sırra olmadı agâh

Fikrimiz, zikrimiz Hak Habibullah” 8/80/1

“Hakkı bilmeyenler inkârda kaldı” 4/63/7, 11/133/6

“İnkâr edenlerin bağrı taş oldu” 9/41/4

Âşığımız, müminlere inkârcılarla birlikte olmamaları gerektiğini, doğruluktan

dürüstlükten ayrılmamalarını, gönül dostu olmalarını tavsiye eder.

“İnkârın sözüne kulak asmayın” 8/79/1

“Dostlar size doyulur mu?

İsim isim sayılır mı?

İnkârlara uyulur mu?” 8/181/5, 8/206/5, 9/50/4

174

Âşık, Hz Ali’ye ve on iki imama bağlılığını dile getirirken bu zatların da

inkârcıların en büyük düşmanları olduklarını söyler.

“İnkârları şahım malamat eyle,

İşini gücünü melanet eyle

Cümle ihvanım selamet eyle

Yusuf’un zindandan çıktığı gibi” 8/202/2

“Kırar da inkar soyunu” (Hz. Ali) 6/80/9

“İnkarın boynuna tığ ile teber” (Erenler, ulular) 8/242/2

Kubat, sevdiğine olan bağlılığını anlatırken sevdiğinin inkârcıların sözlerine

kanmamasını ister.

“Eller sözüne kanarsın

İnkârlara inanırsın

Sevdiğim mi var sanırsın

Ela gözlüm senden başka” 7/28/5

Kubat, inkârcıların en büyük düşmanının iman, Allah aşkı ve Kur’an

olduğunu, müminleri ikiye bölen mehdi resulün bir gün geleceğini, müminler olarak

inkârcılara karşı peygamberi daima salâvatla övmemiz gerektiğini dile getirir.

“İnkârları kovarız

Müminleri severiz

Salâvatla överiz

Hazreti peygamberi” 6/126/4

“İnkârları iki bölen

Devri tamam olup gelen

Mehdi Resul gelir bir gün” 6/125/6

“İnkârların taşı budur,

Aşığın gözyaşı budur

175

İbadetin başı budur

Aşk imandır, sevgi Kur’an” 2/70/1, 7/15/1

Âşık, insan sevgisinin önemini ve insanın Allah katındaki değerini belirterek

insana saygı ve sevgi gösterilmesi gerektiğini belirtir. İnkârcıların âdeme secde

etmeyerek de insana saygı göstermediklerini dile getirir.

“İnkârlar âdeme etmedi secde” 7/16/6

Yoksul Derviş, Kerbela olayından dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirerek

orada katliam yapanlara beddua eder.

“Kevserin şakisi İmamı Hasan

İnkârın neslidir mümini kesen

Haksıza zalime sakın uyma sen

Divanda şefaat bulmaz inşallah” 4/65/1

b- Münkir:

Allah’a ve İslamiyet’e İnanmayan, dini kabul etmeyen, inkâr eden kimseye

denir.

“Bu bizim indirdiğimiz Kur'ân, insanlar için çok hayırlı ve faydalı bir

kelâmdır (sözdür). (Ey Mekkeliler!) Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz.” (Enbiyâ

Sûresi: 50)

(3/16/2, 4/118/6, 4/114/7, 4/127/5, 4/77/1, 4/53/6, 4/97/7, 4/122/1, 4/63/6,

4/15/4, 4/71/3, 4/53/1, 4/120/6, 4/20/3, 4/54/2, 4/62/4, 4/62/6, 4/64/4, 4/69/7, 4/96/2,

4/49/4, 4/75/1, 5/28/1, 5/65/5, 5/113/5, 5/57/5, 5/54/2, 5/45/5, 5/35/4, 5/48/7, 5/68/9,

5/45/4, 6/62/7, 6/125/5, 6/125/4, 6/125/2, 6/27/8, 6/9/8, 6/7/5, 6/7/4, 6/143/1,

6/111/2, 6/99/1, 6/5/2, 6/20/28, 6/27/3, 6/106/3, 6/16/3, 6/93/6, 6/79/10, 6/126/1,

7/16/2, 8/41/2, 8/175/5, 8/31/2, 8/196/2, 8/196/1, 8/112/2, 8/79/2, 8/252/3, 8/252/5,

8/197/1, 11/138/3, 11/134/3, 11/133/5, 11/133/4, 11/135/4)

Yoksul Derviş, şiirlerinde münkir insanın özelliklerini anlatır, onlara

yaptıkları kötülükler sebebiyle verilmesi gereken cezaları sayar, gerçekten mümin

olan insanın da münkirlere uymayacağını, onlara kanmayacağını dile getirir. Zaman

zaman münkirlere beddua eder. Onlardan müminleri uzak tutması, onlara

176

uydurmaması için Allah’a yalvarır. Münkirlerin eninde sonunda Hak tarafından

cezalandırılacaklarını, muhabbetin ve aşkın insana gıda olduğunu belirtir.

“Münkir kavmi şah neslini kesendir” 4/97/7

“Münkir kalbini taş ettik” 4/122/1

“Münkirin sözünden yandı ciğerim” 4/63/6

“Münkirlerin kalbi taş gelir gider” 5/48/7

“Münkir olan sözümüz dinlemez

Gafil olur, bu manadan anlamaz” 6/20/28

“Zalim münkir bunu düğün mü sanar” 8/196/2

“Münkir olanların kalbi kilitlenir” 8/196/1

“Münkir yatağında yatana yazık” 8/252/5

“Kızını münkire satana yazık” 8/252/3

“Münkir Ehlibeyte ikrar kılmadı

İkrar etmeyenler iman bulmadı

Hiçbir peygambere nasip olmadı

Hüseyni Kerbela Ehlü’l âba’dır” 6/106/3

“Münkirin boynuna satır” 4/53/1

“Münkir Arasat’ta kalır inşallah” 4/120/6

“Ot vururlar münkirlerin bağrına” (Mahşerde) 4/114/7

“Münkir olanları oda yaktılar” 4/127/5

“Cümle münkir bu meydandan sürüldü” 4/15/4

“Münkir irşat olmaz olmadı kabil” 4/77/1

“Aldanmaz münkire, ite” (Gerçeğe inanan kişi) 8/112/2

“Münkiri koymayın taş gelir bize” 4/20/3

“Nasip eylemeyin münkir soyunu” 4/62/6

177

“Kıble tarafından bir su akınca

Münkirlerin aklı gitti bakınca” 4/62/4

“Münkir olanlara insan kanar mı?

Ahdini bozana şeytan dediler

Verdiği ikrarından adam döner mi” 4/54/2

“Münkir ile münafığı dişleyen

Zalimlere boyun büken ben miyim” 4/69/7

“Münkir olan bilmez oldu

Bu manadan almaz oldu

Yoksul Derviş gülmez oldu

Tevhit eyle tevhit eyle” 5/57/5

“Sözünü duyma münkirin

Dinle âşıkların zarın

Okurlar şaha birbirin

Cümle ferman tevhittedir” 5/54/2

“Varma münkir yanına

Uyma ona sakın ha

Cevap sorsa de ki ne

Hele ta manası ne” 5/45/5

“Hiç kulak vermeyiz münkir hocaya” 4/53/6

“Dinleme gel münkirâtı

Düşün mahşeri sıratı

Terk eyle sen bu sûreti

Cismi canı yuyan gelsin” 5/35/4

178

“Münkirlerin sözü bize kar kılmaz” (Münkirlere uymayalım, Allah aşkıyla

yanalım, imandan ayrılmayalım) 8/79/2

“Münkir olan işbu yola gelmesin

Dü cihanda derde derman bulmasın” 6/16/3

“Münkirler inanıp hem ikrar etmez

Münkirler gönlüne güman sen oldun” (Yüce Allah) 5/113/5

“Mümini münkiri bilir Yaradan

Kur’an’da zikretti bunu var eden

Yazdı ela inne evliya Allah” 4/64/4, 11/134/3

Âşık Yoksul Derviş, şiirlerinde münkirlerin kötülüklerine değinir. Onların her

davranışının mümin insanları üzdüğünü, münkirin taşının, kötülüğünün yağmur gibi

yağdığını, ancak münkir ne yaparsa yapsın imanlı insanların sabrının, inancının,

onlara verilecek en iyi cevap olduğunu belirtir.

“Münkirin sözünden yandı ciğerim” 11/133/5

“Yağmur gibi yağar münkirin taşı” 11/133/4

“Münkirler aldı mı bizden cevabı” 11/135/4

Kubat, Allah’a layıkıyla kulluk edilirse, onun yasaklarına, emirlerine

uyulursa, çirkinliklerden sıyrılınırsa Hakk’a yakın olunacağını, zira iyiyi de kötüyü

de onun bildiğini ve her zaman ona sığınmamız gerektiğini dile getirir.

“Mümini, münkiri bilir Yaradan” 11/134/3

“Münkirlerden ayrıldık” 6/126/1

“Münkir de değilim Müslüman dinim” (Soğukkuyululara seslenir.) 11/138/3

Şemsettin Kubat, insana verdiği değeri de her fırsatta şiirlerinde dile getirir.

İnsanın Allah’ın yarattığı ve diğer varlıklardan ona secde etmelerini istediği

mükemmel bir varlık olduğunu anlatır. İnsana saygı göstermenin de Allah’ın bir emri

olduğunu söyler.

“Münkirin dedikodusu vardır

179

Müminin Hak’tan gıdası vardır

Hazreti Resulün hadisi vardır

Sevgi saygı göster, sarıl insana” 3/16/2, 4/75/1, 7/16/2, 8/41/2

Âşık, sevdiğinden ayrı düştüğünde onun acısı o kadar ciğerine işler ki artık

dayanamayacağını, sevdiğinin merhamete gelmesini diler. Ayrıca sevdiğinin aklını

çelen, onu yanlış fikirlerle dolduran insanları da münkir diye nitelendirerek, onların

sözüne kanmaması için sevdiğini uyarır.

“Gayrı ol münkirler bizi taşladı

Yoksul Derviş gurbet elde kışladı” 4/49/4

“Eller sözüne kanarsın

Münkirlere inanırsın

Sevdiğim mi var sanırsın

Ela gözlüm senden başka” 8/175/5

“Münkirler bakıp halime

Güldü n’edeyim Allah’ım” (Sevdiğinden, dostundan ayrı düşünce) 5/28/1

Derviş, Mehdi geldiği zaman müminlerin düğün edeceğini, münkirlerin ise

kötülükleri aklına geldikçe düşünüp duracaklarını söyler.

“Münkirlerin gözü kan kin” (Mehdi geldiğinde) 6/125/5

“Kökü kesilir münkirin” (Mehdi geldiğinde) 6/125/4

“Münkirlere vermez aman” (Mehdi geldiğinde) 6/125/2

Âşığımız, Hz. Ali’nin meziyetlerini, büyüklüğünü, ona olan bağlılığını

anlatırken münkirlerin yaptıklarından ve Hz. Ali’nin onlarla mücadelelerinden

bahseder.

“Ey münâfık ey münkirler

Ali vardır Ali vardır” 6/143/1

“Yoksul Derviş münkir nasip olmadı

180

Cahil olan bu erkânı bilmedi

Şahım sana gelen mahrum kalmadı” 5/68/9

“Bağlandı münkirin dili

Açıldı hakikat yolu

Açtı sekiz cennet gülü

Doğdu bugün İmam Ali” 6/7/4

“Münkirleri cüda kıldı

Doğdu bugün İmam Ali” 6/7/5

“Münkirlerin benzi soldu

Ali’nin doğduğu gece” 6/9/8

“Münkir olup laf edersen Haydar’a

Hem gelirsin yüzün kara” 6/27/8

“Münkirler sarar ise” (Ali kimdir diye) 5/45/4

“Münkir olan gelmez söze

Ali şefaatçi bize

Aşkı dola kalbimize

Aşkımızı veren Ali” 6/11/2

“Otuz üç bin âyet Ahmed’e belli

Oradan açıldı şeriat yolu

Zahirde batında okunan Ali

Münkirler bu sözü bilmez efendim” 6/99/1

“Münkir olan bu meydandan sürüldü” (Hz. Ali’nin doğduğu gece) 6/5/2

Âşık, on iki imama, Kerbela şehitlerine ve erenlere olan bağlılığını anlatır ve

bu zatların münkirlerin en büyük düşmanları olduklarını belirtir.

“Münkirlere duyulmaz

181

Erenlerin halveti” 5/65/5

“Münkirler kavmi de od’a yanınca

Haydar muhiplere Kevser sununca

Beklerim yolunu Zehra Sultan” 4/96/2

“Münkir olup başka yol tutar isen” (Dervişlere, din büyüklerine taş atarsan

aslını, kökünü kuruturlar, çünkü onlar Allah’ın sevgili kullarıdır.) 6/27/3

“Kırklar varlığını bunda döktüler

Münkirin gözüne perde çektiler

Yoksul Derviş sırrı açıkladılar

Ali yere göğe rehber dediler” 6/93/6

“Münkirlerin odur defterin düren

Namazım niyazım on iki imam” 6/79/10

“Münkir olanların kalbin çürüten” (Hacı Bektaş-ı Veli) 8/31/2

“Münkirler seni göremez” (Bacı Sultan) 8/197/1

c- Münâfık:

İnanmadığı hâlde, müslümanları aldatmak için, inanmış görünen kimseye

münafık denir.106

“Ey münâfıklar! Allah, sizi kendi hâlinize bırakmaz. Hâlis mü'minleri

münâfıklardan ayırır. (Âl-i İmrân Sûresi: 179)

(4/85/3, 4/85/7, 4/12/6, 4/79/6, 4/79/1, 4/78/3, 4/81/7, 4/77/2, 4/130/1,

4/120/7, 4/120/5, 4/63/4, 5/113/3, 5/16/5, 6/143/2, 6/89/3, 8/201/3, 8/217/1, 8/245/5,

8/195/2, 10/119/3)

Yoksul Derviş, münâfıklara karşı Allah’a sığınmamız, hep onu zikretmemiz

gerektiğini söyler. Münâfıklardan gelebilecek zararları sayarak, müminlerin onlara

hiçbir zaman kanmamalarını tavsiye eder. Münâfıkların eninde sonunda hak ettikleri

cezaya çarptırılacaklarını dile getirir. Münâfıkların yaptıkları bazen onu çok

106 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.67.

182

yaralayınca onların cezalandırılmaları için de beddua eder. Zamanın münâfıklara

kaldığını, insanlara güven olmadığını söyleyerek yine Allah’a sığınır.

“Münâfıklar körlüğüne

Ol Hüdâ’nın birliğine

Hep dostların erliğine

Hu diyelim hu diyelim” 5/16/5

“Allah’a şükür Allah verdi suyumuzu

Bizlere gülüşür münafık soyu” (Örtören Beli’nden su çıkmayacağı için)

4/63/4

“İki yüzlekçinin imanı olmaz

Ölse ahirette şefaat bulmaz

Niçin münâfıklar aradan kalmaz

Herkes ettiğini çekmeyecek mi” 4/120/5

“Münâfık elinden yandı ciğerim” 4/85/7

“Münâfıklar geçmesin çarşımdan

Kork Allah’ın Muhammet’in hışmından

İnsan isen kulu kula arama” 8/217/1

“Haddini bozanlar münâfık olur.” 4/130/1

“Münkir münâfığın sözüne kanma” 10/119/3

“Dilerim ki münâfıklar yok olsun” 4/120/7

“Münâfığın baş köşede yeri var” 4/79/6

“Koca dünya münâfığa yaradı” 6/89/3

“Münâfık ne derse her sözü hardır” 4/77/2

“Münâfık gidemez Hakk’ın yoluna” 4/79/1

Âşık, uluların, Allah’ın sevgili kullarının iyiliği, müminlerin hürmetine cümle

münafığın helak olduğunu belirtir.

183

“Helak oldu münâfığın cümlesi” 8/245/5

“Münâfık uğrasın şahın hışmına” (Bacı Sultan’a manevi bağlılığını

anlatırken münafıklara beddua eder.) 8/195/2

Yoksul Derviş, münâfıkların ikiyüzlü oldukları için müminlerin arasına

karışabileceklerini belirterek onların aralarından çıkmalarını söyler.

“Münâfık aradan çıksın efendim” 4/81/7

“Münâfık müminden bölünmelidir” 4/85/3

Kubat, münâfıkların Hz. Ali’ye acı çektirdiklerini belirterek onların

kötülüklerini bir kez daha vurgular.

“Münâfıklar şaha ikilik sanar” 8/201/3

“Çok taşladı şahı münâfık soyu” 5/113/3

“Ey münâfık vaızımda” (Ali vardır.) 6/143/2

5- KÂFİR:

İslâmiyette inanılması lâzım olan şeylerin hepsine veya birine inanmayan,

dînin emirlerini beğenmeyen, hafife alan, alay eden kişidir.107

“Kâfirler, Allah’ın emirleri ile peygamberlerin emirlerini birbirinden ayırmak

istiyorlar. Bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız diyorlar. İman ile küfür

arasında bir yol açmak istiyorlar. Onların hepsi kâfirdir. Kâfirlerin hepsine cehennem

azâbını, çok acı azapları hazırladık.” (Nisâ Sûresi: 150-151)

“Kâfirleri yüzleri üzerine sürünerek Cehennem'e göndeririz.” (Meryem

Sûresi: 86)

(4/101/5, 5/89/4, 5/91/3, 6/146/3, 6/146/5, 6/146/4, 6/145/6, 6/145/4, 6/145/1,

6/144/3, 6/142/4, 6/139/1, 6/122/1, 6/118/5, 6/93/2, 6/87/3, 6/82/4, 6/82/1, 6/142/1,

6/20/24, 6/71/1, 8/224/1, 8/224/2, 8/229/1, 8/27/6, 10/20/3, 11/19/2)

Yoksul Derviş, şiirlerinde Hz. Ali’yi meth ederken onun kâfirlere karşı

mücadelelerini de anlatır. Kâfiri küffar şeklinde çoğul olarak da kullanır.

“Küffar kökünü kıranda 107 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.268.

184

Şah düldüle binmedi mi” 5/89/4

“Küffar ordusuna bir nara attı” 6/146/3

“Tek başına yüz bin kâfire karşı

Çıkmadı mı şah-ı merdanım Ali” 6/146/4

“Kâfir kellesini kal’a üstüne

Dikmedi mi şah-ı merdanım Ali” 6/146/5

“Küffara kılıç çalarken” (Hz. Ali) 5/91/3

“Yüz bin kâfir korkusundan can verdi” (Hz. Ali’nin savaştaki mertliğinden

dolayı kâfirlerin korktuğunu anlatır.) 4/101/5

“Çıkmadı mı kâfirin sürü içine

Düldülünü sürdü kâfir içine” 6/145/6 (Hz. Ali)

“Vurunca yumruğu kâfir dişine

Dökmedi mi Şah-ı merdanım Ali” 6/145/1

“Kurtulmadı hiçbir kâfir elinden

Kurban eksilmedi anın dilinden,

Ol bilirdi dertlilerin halinden

Lütfi ihsanı bol şahım var benim” 6/142/4

“Ol getirdi kâfirleri imana” (Hz. Ali) 6/139/1

“Serpti kâfiri turaba” (Hz. Ali) 6/122/1

“Haşim baktı her yer kâfirle dolmuş” 6/118/5

“İşaret edince gün öğle durdu

Nice kâfir dine döndü dediler” (Hz. Ali) 6/93/2

“Kâfire kılıç çalarken” (Hz. Ali) 6/87/3

“Nice yüz bin kâfir İslama döndü

Necef denizini yaran kim idi” 6/82/4

185

“Fethetti cihanı, kafiri kırdı” 6/82/1

“Budurur hem kâfirleri mahveden

Budurur hem kal’aları feth eden” 6/20/24

“Kendini küffar yoluna

Mancınıkla atan kimdir” 8/224/1

“Ol kâfire yumruk çalan

Yakasından tutan kimdir” 8/224/2

“Bakakaldı kâfirlerin hepsi

Hak arslanı şah-ı merdan dediler” 10/20/3

“Kafirler de korkusundan can verdi” 11/19/2

“Kafirleri demet demet kırıyor” (Ali Ekber) 8/229/1

“Kafirler ölür sesinden” (Seyit Sultan Battal Gazi) 8/27/6

6- KUL

“De, söyle, bildir” meâlinde emirdir."Kul" kelimesi Kur’an’ın çok yerlerinde

mezkûr veya mukadderdir. "Kul" emri risalet ve nübüvvete işarettir. Türkçede "Kul",

emir dinleyen hizmetkâr, Allah'ın mahlûku, Allah'a itaat ve ibadet eden veya köle

manasındadır.108

(4/66/Başlık, 5/19/3, 5/33/7, 6/101/3, 7/12/3, 7/81/2, 8/217/1, 8/244/3,

8/108/2, 8/108/1, 8/108/3, 9/80/3, 9/146/6, 9/84/1, 9/62/1, 10/171/7, 10/122/5,

10/172/1, 10/172/2, 10/22/7, 10/22/1, 10/122/1, 10/22/7, 10/170/1, 11/101/5)

Yoksul Derviş, kulların bağışlanması ve hayırlı bir kul olmak için Allah’a dua

eder.

“Muhammet Ali uludan ulu

Bağışla kulu ya Allah Allah” 5/19/3

“Yarab budur ahvalim

Sana kul olsam diye” 8/244/3 108 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.304.

186

“Binbir hile düzen kuldan eyleme” 8/108/2

“İkrarını bozan kuldan eyleme” 8/108/1

“İkilikle gezen kuldan eyleme” 8/108/3

“Eleman Allah’ım senden hidâyet

Cümle kullarına eyle hidâyet” 10/22/7

“Olmak ister isen Allah’ın kulu

Terk eylemek gerek gal ile gılı” 5/33/7

Âşık, kullar arasında sevginin çok önemli olduğunu, bu sevginin de Allah’ın

kullarına bir lütfu olduğunu belirtir.

“Ol Hüdâ’nın işi hep bağışlamak

Çünkü bu kulundan noksan gerektir” 10/170/1

“Kula sevgi ile bakın

Hak sana olsun yakın

Sen ben demeyin sakın

Söyle bu ne dâvîdir” 7/81/2

Kubat, Allah katında affı olmayan en büyük günahın kul hakkı olduğunu pek

çok şiirinde vurgulayarak bu konuda insanın çok dikkatli olması, kul hakkını

gözetmesi gerektiğini belirtir.

“Gözetelim kul hakkını” 7/12/3

“Allah asi olma dedi

Kul hakkıyla gelme dedi

Ata ahı alma dedi

Böyledir insan saygısı” 9/80/3, 11/101/5

“Önce kul hakkında sorulması var” 9/146/6

“Kul hakkıyla gelme hak huzuruna

Orda sorulmalı insan hakları” 9/84/1

187

“Kul hakkından başka bütün hatalar

Hak bağışlar geçmez ata hakkını” 10/171/7

“Eğer sende varsa dostum kul hakkı

Vurup şu bağrına dövünmelisin” 10/122/5

“Sorulacak ata hakkı kul hakkı” 10/172/1

“İncitmedin ise Hakk’ın kulunu

Mutluluk senindir sevinmelisin” 10/122/1

“Kork Allah’ın Muhammet’in hışmından

İnsan isen kulu kula arama” 8/217/1

7- MÜMİN-MÜSLÜMAN:

Mümin, Îmân eden, Hz. Muhammet’in bildirdiklerinin hepsini kalbi ile kabûl

edip, dili ile söyleyen kişiye denir.109

“Ey mü'minler! Hepiniz, Allah’a tövbe ediniz ki, dünyâ ve âhiret saâdetine

kavuşasınız.” (Nûr Sûresi: 31)

Müslüman, Allah’ın, peygamberleri vâsıtasıyla gönderdiklerine ve Hz.

Muhammet’e îmân edip, Allah’ın emirlerini yerine getiren, yasaklarından kaçan

kimsedir.

“Mallarını, canlarını fedâ ederek din düşmanları ile, Allah’ın rızâsı için cihâd,

muhârebe eden Müslümanlar, oturup, kapanıp ibâdet edenlerden daha üstündür.

Hepsine Cennet'i söz veriyorum.” (Nisâ Sûresi: 95)

(1/4/7, 2/14/6, 2/108/2, 2/70/3, 3/24/2, 3/24/2, 4/95/5, 4/102/6, 4/103/2,

4/120/3, 4/63/2, 4/65/7, 4/75/1, 4/38/5, 4/37/2, 4/30/3, 4/30/8, 5/80/3, 5/89/5,

5/107/6, 6/96/7, 6/96/3, 6/74/2, 6/83/4, 6/76/10, 6/126/4, 6/125/5, 6/127/2, 6/130/2,

6/66/12, 6/142/3, 6/142/6, 6/141/4, 6/21/40, 6/24/81, 6/20/18, 6/42/1, 6/37/38,

6/66/10, 6/66/9, 6/67/6, 7/103/2, 7/15/3, 7/16/2, 8/222/2, 8/229/3, 8/44/3, 8/90/1,

8/235/2, 8/238/3, 9/152/1, 9/38/5, 10/66/1, 10/112/2, 10/17/2, 10/22/4, 10/147/2,

11/133/1, 11/39/2, 11/30/5, 11/134/7, 11/119/6, 11/20/6, 11/20/5, 11/21/3, 11/20/7)

109 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.65.

188

Yoksul Derviş, şiirlerinde mümin insanın özelliklerini anlatır. Ayrıca insanın

kendisine mümin diyebilmesi için bazı meziyetleri kazanmış olması gerekir.

İnsanlara gerçek müminseniz siz de bu özellikleri taşımalısınız şeklinde tavsiyelerde

bulunur. Bizim milletimizi oluşturan fertlerin de mümin olduğunu dile getirerek ülke

için gelebilecek her türlü tehlikede birlik olmamız gerektiğini vurgular.

“Mümin bizim milletimiz

Bölücüler illetimiz

İkiliktir zilletimiz

Birlik bize bir vefadır” 9/152/1, 10/66/1, 11/30/5

“Allah’ın emridir bütün insana

Mümin olan kıyamaz asla bir cana” 11/39/2

“Müminin kalbinde bahardır yazdır” (İyilik, Allah aşkı, doğruluk) 10/112/2,

10/17/2

“Müminin mürşidi, meydanın varı” (Allah’a imandır, Allah’ı

zikreylemektir.) 8/222/2

“Temizliktir müminlerin imanı

Koruyalım bahçe, bağı, çimeni

Yayla, yazı, ova, çöl kirlenmesin” 9/38/5

“Müminler menzile yeter

Durma kaç nefsin elinden” 8/90/1, 11/119/6

“Müminin duası vakti seherde

Münacat kapısı açık seherde

Hak izniyle kalkar oradan perde

Açılır Hüdâ’ya yol seherlerde” 10/22/4

“Mümininse Hak’tan gıdası vardır” 4/75/1, 7/16/2

“Müminin kalbi dolu” 6/76/10

189

“Müminleri severiz

Salavatla överiz” 6/126/4

“Mümin olan eşideler bu sözü

Elesti de yazdı levh üzre yazı” (Mümin olan, kaderin levh üzerine elest

bezminde yazıldığını bilir.) 6/21/10

“Mümin olan ikrarını bozmadı

Bağladığı devi kimse çözmedi” 6/37/1

“Müminin açıktır bahtı

Hiç korkar mı ahir vaktı

Sultan Süleyman’ın tahtı

Esen yele binmedi mi” 5/89/5

“Boş vaktini geçirmez asla bir mümin” 3/24/2

“Mümin olanlar inandı

İnsanlığın sevgisine” 2/14/6

“Mümin isen sen de inan

İnanmaz bunu bilmeyen

Âyet ile oldu beyan

Aşk imandır, sevgi Kur’an” 2/70/3, 7/15/3

“Neler çekmişiz felekten

Ne gelirse yüce Hak’tan

Mümin isen bir elekten

Tane tane geçtin mi sen” 2/108/2, 7/103/2

“Mümin isen gel de özünü bağla” 4/63/2, 11/133/1

“Mümin Hak emrine bakmayacak mı” 4/120/3

“Mümin isen kalbine sokma kara” 6/24/81

190

“Güvenerek sana Müslüman derim” 6/96/7

“Mümin isen yatma seherde erken” 8/44/3

Âşığımız, müminler için Allah’a niyaz eder.

“Cümle müminlere eyle inâyet” 6/42/1

Yoksul Derviş, Kerbela olayında bütün müminlerin yasta olduğunu dile

getirir.

“Mümin kan ağlıyor yastayım bugün” 8/229/3

“Müminler kan ağlar matem ayını” 8/235/2

“Müminler kan ağlar geldi Muharrem” 1/4/7

“Müminin kabesi aşığın özü” (Hz. Hasan ve Hüseyin’e bağlılık) 10/147/2

“İşte mümin, Müslim cümle kâinat” (Şah Hüseyin’in şehit edilmesiyle yer,

gök, doğu, batı, her yan ağladı.) 8/238/3

“İnkarın neslidir o mümini kesen” (İmam Hasan’a kıyanlara hitaben)

11/134/7

Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’e bağlılığını dile getirerek, ondan bütün

müminlerin şefaatini diler.

“Sensin kamunun serveri

Sensin müminlerin yâri

Bizi müşküllerden koru

Şefaat ya Resulullah” 5/80/3

Âşık, Hz. Ali’ye olan manevi bağlılığını, onun Müslümanlar için yaptıklarını

dile getirir.

“Cümle müminlere bağış yetirdi” (Hz. Ali) 6/66/10, 11/20/6

“Müminler ağlayıp ayana düştü” (Hz. Ali’nin savaşa gidişiyle) 4/102/6,

6/66/9, 6/67/6, 11/20/5

“Müminler de şad oluben güldüler” (Hz. Ali’nin döndüğünü görünce)

11/21/3

191

“Şad oldu müminler güldü yüzleri” (Hz. Ali’nin cemalini görünce) 4/103/2,

6/66/12, 11/20/7

“Cümle müminlerin sancağın çekti” (Hz. Ali) 4/65/7, 6/74/2

“Şahım müminlere nikap açardı” (Hz. Ali) 6/83/4

“Düşmüş müminlerin elini aldı” (Hz. Ali) 6/142/3

“Nice müminleri kurtardı dardan” (Hz. Ali) 6/142/6

“Müminler gönlüne devran edersin” (Hz. Ali) 6/141/4

“Cümle müminler sevindi bu gece” (Ali’nin doğduğu gece) 6/20/18

“Müminin kalbini etti beytullah” (Hz. Ali) 5/107/6

Şemseddin Kubat, Müslüman’ın Müslüman’ı kırmasının şeriata, imana

sığmadığını, buna rağmen Soğukkuyuluların kendisini üzdüklerini belirtir.

“Küfretmedi Müslüman Müslüman’a” (Soğukkuyululara seslenir.) 4/37/2

Âşık, feleğin, dünyanın gitgide bozulduğunu, kötü günlere kaldığımızı

anlatırken, günümüzdeki çarpıklıkları eleştirir.

“Müminlikten çıkar özü” 4/30/3

“Atasına bakmaz oğlu

Müminler şaşırdı yolu

Avrupa’da Türk’ten evli

Ne günlere kodun felek” 4/30/8

“İnsanlığın arasını bozanlar

Bir gün kendi düşer kuyu kazanlar

Hak içinde mümin müslim gezenler

Gizli plan yapanlara ne deyim” 6/96/3

Âşık, Kör Tatar’ın zalimliklerini eleştirerek, bu davranışların Müslüman bir

kimseye yakışmadığını belirtir.

“Bir Müslüman kimse olur mu zalim

192

Şu dünyada ölmez misin ey Tatar” 4/38/5

“Mümin Müslüman’a olur mu zulüm” 4/38/5

Âşık, erenlere, on iki imama manevi bağlılığını anlatırken, müminlerin de bu

zatlara saygısını, hürmetini anlatır.

“Yakın uzak cümle mümin dinledi” (On iki imamı) 6/127/2

“Cümle müminlere hem oldu delil” 4/95/5

8- ÜMMET:

Topluluk, cemaat. Bir peygambere inanan tâbi olan insanlar. Bir dîne bağlı

topluluğun tamâmı.110

“(İbrâhim’i dünyâda hayırlı, âhirette sâlihlerden) kıldığımız gibi, ey

Müslümanlar sizi (de) seçkin ve hayırlı bir ümmet kıldık ki, kıyâmet gününde

peygamberlerin ümmetlerine vahyi tebliğ ettiklerine şahitler olasınız, Peygamber de

sizin adâletiniz üzerine şahit ola.” (Bakara Sûresi: 143)

“Siz ümmetlerin en iyisi oldunuz. İnsanların iyiliği için yaratıldınız. İyilik

yapılmasını emreder, kötülükten nehyedersiniz.” (Âl-i İmrân Sûresi: 110)

(5/9/6, 5/11/1, 5/12/7, 8/237/2, 9/138/3, 10/117/4)

Âşık Yoksul Derviş, Hz. Muhammet’in ümmetine karşı çok merhametli, iyi,

onlar için şefaatçi olduğunu anlatır. Müslümanların onun şefaatine nail olabilmek

için hep iyilikle, doğrulukla hayatlarını devam ettirmeleri gerektiğini belirtir. Hz.

Muhammet’in ahirette komşuluğunu ve şefaatine nail olmayı diler. Ayrıca Kerbela

olayında peygamberin ümmetinin çok acı çektiğini de dile getirir. Allah’a

Muhammet’ten hiçbir zaman ayırmaması için dua eder.

“Ümmet için gece gündüz ağlayan

İki gözyaşını umman eyleyen

Mahşer günü affımızı dileyen

Allah bizi Muhammet’ten ayırma” 5/12/7

“Sen velisin yere göğe 110 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.278.

193

Kabul eyle ümmetliğe

Ol cennette komşuluğa

Nenni Muhammet’im nenni” 5/9/6

“Resul ümmetim der mi?

Hem şefaat eder mi?

Allah rahmet eder mi?

Gönüllere değersen” 10/117/4

“Sen nebisin yere göğe

Kabul eyle ümmetliğe

Şol cennette komşuluğa

Şefaat ya Resulullah” 9/138/3

“Ah ümmetim diye yarar özüne

Şah Hasan Hüseyni almış dizine

Haktan ümmetini diler Muhammet” 5/11/1

“Ümmetleri anda hep şehit düştü” 8/237/2

E- İBADET İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

İbadet, kulluk, kulluk vazifelerini İslâmiyet’in bildirdiği şekilde yerine

getirmek, Allah’ın emir ve yasaklarına uymaktır.

“Cinleri ve insanları, beni tanımaları, bana ibadet etmeleri için yarattım.”

(Zâriyât Sûresi: 56)111

2/94/5, 2/64/4, 2/70/1, 3/33/8, 9/34/2, 10/131/2, 10/126/1, 10/171/4, 11/99/6,

11/169/3,

Âşık, ibadeti şiirlerinde genel olarak farklı bir biçimde ele alır. Farz olan

ibadetlere yer verdiği gibi onun esas üzerinde durduğu konu insan-ı kâmil olarak bu

dünyada yaşayabilmektir. Farz olan ibadetlerin yanı sıra iyi bir insanın bu dünyada

yapması gereken diğer ibadetlerden bazıları da şunlardır: 111 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.203.

194

“Çalışmak ibadet gayret imandır” 9/34/2, 10/126/1

“Bir fidan yetiştir büyük ibadet” 10/131/2, 11/99/6

“O kişi bin defa hacı da olsa

Bin yılda ibadet taatı olsa

İşi gücü hayır hasenet olsa

Boşdur affetmezse ata hakkını” 10/171/4

“Sevgi ile hürmet ile

Sanma ki ibadet ile

Yoksul Derviş hizmet ile

Oldu Âşık Yunus Emre” 2/94/5

“İbadettir gönül almak” 2/64/4

1- CAMİ, MESCİD, EZAN, ABDEST

Cami, Müslümanların ibadet etmek için toplandıkları yer, mabet.

Mescit, Müslümanların ibadet yaptıkları yer.

“De ki: Rabbim adaleti emir buyurdu. Her mescitte yüzünüzü kıble tarafına

çevirin ve dinde samimî olarak O'na ibadet edin. İlkin sizi nasıl O yarattı ise, yine

O'na döneceksiniz. (A'râf Sûresi: 29)112

Ezan, bildirmek. Namaz vakitlerini bildirmek, Müslümanları namaza davet

etmek (çağırmak) için yüksek bir yerde belli olan Arapça kelimeleri sırası ile

okumak.

Abdest, namaz ve diğer bazı ibadetlerin yerine getirilebilmesi için yapılması

lâzım gelen yüzü, dirseklerle beraber kolları yıkamak, başın dörtte birini mesh etmek

ve topuklarla beraber ayakları yıkamaktan ibaret temizlik. Namazın dışındaki

farzlardan biridir.

112 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.8.

195

Abdest, Kur’an’da şu âyet ile farz kılınmıştır: "Ey îmân edenler! Namaza

kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerle beraber ellerinizi yıkayın ve başlarınızı

meshedin ve her iki topukla beraber ayaklarınızı yıkayın." (Mâide Sûresi: 6)113

(2/48/5, 2/67/5, 5/49/5, 6/65/8, 6/10/3, 6/66/4, 8/22/1, 8/147/3, 9/117/1,

10/169/3, 11/19/5, 11/169/3)

Âşık, cami, ezan, mescit, abdest terimlerine aşağıdaki mısralarda şu

vesilelerle değinmiştir:

Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün bu millete önderliği olmasaydı bugün cami,

medrese, din diye bir şey kalmayacağını dile getirir.

“Ne cami, medrese din kalacaktı” 9/117/1, 11/169/3

“Ezanın yerini çan alacaktı” 11/169/3, 9/117/1

Kılıçaslan İznik’e oturduğunda şehrin kiliselerini camiye çevirir.

“Kiliselerini cami yaptırdı” 8/22/1

Defter, kitap, okul, cami ne varsa hepsinin yapımında ağacın yeri olduğunu

söyleyerek ormanın önemini vurgular.

“Hem okul hem cami” 2/67/5

Mescit, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in kıssalarında geçer.

“Sabah mescit kapısına çıktılar”(Hz. Hasan ve Hüseyin) 6/65/8, 11/19/5

30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla yazdığı bir şiirinde Türk milleti var

oldukça ezanın dinmeyeceğini dile getirir.

“Ezanımız dinmeyecek” 8/147/3

“Sabah ezanında düşman basıldı”(Kurtuluş Savaşı yıllarında) 2/48/5

“Kimse abdestsiz durmaya

Bu mevlidi dinler iken” (Hz. Ali’nin mevlidi) 6/10/3

Kişinin itikadı temiz ise abdestsiz olarak Kur’an’ı ezbere dilden okursa ona

rahmet olur.

113 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.5.

196

“Kim itikatı pak ise

Eğer abdesti yok ise

Ezbere dilden okusa

Ona rahmet rahman olun” 5/49/5

2- DUA

Dua, isteme, yalvarma, bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında bir

dileğine bir arzusuna kavuşması için Allah’a yalvarması.

“Bana (hâlis kalp ile) duâ ediniz. Duanızı kabul ederim.” (Mü'min Sûresi:

60)114

(2/18/5, 2/65/1, 4/20/7, 5/5/5)

Yoksul Derviş, dua etmenin önemini belirtir ve edilen duaların kabul

olmasını diler. Kainattaki her varlığın Allah’a duacı olduğunu belirtir.

“Duamız olsun kabul” 5/5/5

“Salkım salkım elin tutmuş havaya

Uzayıp gidiyor dalı çamların

Seher vakti başlamışlar duaya

Durmadan zikreder dili çamların” 2/65/1

Annelerin önemini her fırsatta dile getiren şair anneyi dua olarak

değerlendirir.

“Dua ana, hizmet ana” 2/18/5

3- FARZ VE SÜNNET

Farz, Allah’ın Kur'ân’da yapılmasını açıkça bildirdiği emirlere denir.115

Sünnet, Hz. Muhammet’in söylediği sözlere, yaptığı ve yapılmasını tavsiye

ettiği işlere denir.

114 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.87. 115 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.120.

197

(2/87/4, 3/24/2, 3/20/4, 4/37/7, 4/7/3, 8/51/5, 8/169/4, 9/152/6, 11/40/1,

11/102/7, 11/31/4, 11/139/5)

Yoksul Derviş, farz ve sünnet terimlerini genellikle gerçek anlamlarıyla değil

de mecâzi anlamlarıyla şiirlerinde kullanır. Ona göre dindeki farz ve sünnetlerin

dışında insanın davranışlarıyla ilgili farz ve sünnetler şunlardır:

“Budur farzı budur sünnet

Haksızlığa etme minnet

İnsanlığa eden hizmet

Cennet mekan oldu gider” 3/20/4, 4/7/3

“Budur farzı budur sünnet

Sevdiğimiz Hak Muhammet” 11/31/4

“Selamı farz etti cenabı Rahim” 4/37/7, 11/139/5

“Selam vermek, almak bir farzı ayın” 3/24/2

“Her mümine farzdır selam” 2/87/4

“Farzı ayın dört atanın sevgisi” 11/40/1

“Bir başkadır söz tutanın sevgisi

Farzı ayın dört atanın sevgisi

Başta gelen bu vatanın sevgisi

Kutsal bir emridir hakkın arkadaş” 11/102/7

“Budur farzı budur sünnet

Sevdiğimiz hak Muhammet

Kur’an bize ulu rahmet

Ol Sitretü’l münteha’dır” 9/152/6

“Büyüğüne hürmet, küçüğüne şefkat,

Sünneti bırakma, et farza dikkat” 8/581/5

“İlim hazinedir, bilgi servettir

198

Okuyup öğrenmek güzel mürvettir

Hemi farzdır bize hemi sünnettir

Yoksul derviş ilim var eder bizi” 8/169/4

4- GÜNAH

Günah, dinde yasak olan şeylerdir.

“Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, Allah’a tövbe

istiğfar ederse, Allah’ı afv ve mağfiret edici, çok merhametli bulur.” (Nisâ Sûresi:

110)116

(2/14/1, 4/113/2, 5/59/7, 6/64/1, 8/250/2, 9/147/2, 10/146/3, 10/129/3,

11/97/6)

Yoksul Derviş, kötülüklerin, çirkinliklerin olmaması için insanda sevgi

duygusunun var olması gerektiğini bu sayede nice günahların da yok olacağını

söyler. Çevresindeki varlıkları seven insan kimseye zarar veremez.

“Nice günahlar yok olur” 2/14/1

Kubat, Bacı Sultan’ın himmetinden yararlanmak istediğini, günahlardan

arınmak istediğini belirtir.

“Günahım çok nasıl görsem” 4/113/2

Şemsettin Kubat, günahlarının çok olduğunun farkına vardığını belirterek

Yüce Allah’a günahlarını bağışlaması için yalvarır.

“Günahım çoktur bildim” 5/59/7

“Yüzüm karadır günahkâr” 6/64/1

“Günahım misaldir ol yüce dağa” 8/250/2

“Affeyle cürmi ile günahımızı “9/147/2

“Bundan günahıma tövbe ederim” 10/146/3

Âşık, yeşile, ağaca, ormana büyük değer verir. Ormanlara zarar verenlerin de

büyük günah işlediklerini söyler.

116 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.143.

199

Farkına var büyük günah edersin 10/129/3, 11/97/6

5- HAC, HACI

Hac, İslâm'ın beşinci şartıdır. Gerekli şartları kendinde bulunduran (bulûğa

ermiş yani ergen, hür, zengin, aklı başında) her Müslüman’ın ömründe bir defa

ihramlı (dikişsiz) bir elbise ile Mekke'ye gidip Kâbe'yi ziyaret etmesi ve Arafat

denilen yerde bir miktar durması ve bazı vazifeleri yerine getirmesi.

“Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt'i

(Kâbe'yi) hac etmesi, insanlar üzerine Allah’ın hakkıdır, farzdır. (Âl-i İmrân Sûresi:

97) 117

(7/30/5, 10/171/4, 10/125/1, 10/117/1, 11/123/5, 11/98/2)

Âşık, insan bin defa hac görevini yapsa da sadece bir gönlü kırdıysa bile

yaptığı bu ibadetin bir değeri olmayacağını vurgular.

“Bin kez hacca gidersen

Bin kez tavaf edersen

Yok edersin eğersen

Bir gönüle değersen” 10/117/1

“O kişi bin defa hacı da olsa

Bin yılda ibadet taatı olsa

İşi gücü hayır hasenet olsa

Boşdur affetmezse ata hakkını” 10/171/4

Kubat, ağaç dikmenin, yardımlaşmanın önemini vurgulayarak yardımlaşan,

ağaç diken kişinin hac vazifesini yerine getirmiş kadar sevap kazanacağını dile

getirir.

“Bin hac sevabı kazanır

Nice yüzyıla uzanır

Âlem sevgiyle bezenir

117 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.145.

200

Yardımlaşma yardımlaşma” 7/30/5

“Bir fidan yetiştir olursun hacı” 11/98/2

“Hac sevabı alır bir fidan diken” 10/125/1

6- HARAM

Haram, Allah’ın Kur'ân’da “Yapmayınız” diye açıkça yasak ettiği şeylere

denir.

”De ki, Rabbim; bütün fuhşiyâtı (küfür ve nifakı) açığını ve gizlisini, her türlü

günahı, haksız isyanı ve Allah’a hiçbir zaman bir burhan indirmediği herhangi bir

şeyi ortak koşmanızı ve bilmediğiniz şeyleri Allah’a isnat etmenizi, haram etti.”

(A'râf Sûresi: 33)118

(3/35/3, 3/8/3, 4/61/1, 6/98/6, 7/12/6, 8/63/1)

Yoksul Derviş, sevdiklerine duyduğu hasretten dolayı gözlerine uykunun

haram olduğunu belirtir.

“Bilmem gözlerime uykumu haram” 3/35/3

Âşık, din ile siyasetin ayrı kavramlar olduğunu, dinin siyasete alet

edilmemesi gereğini vurgular.

“Din ile bağdaşmaz canım siyaset,

Haramdır bu yolda alınan rüşvet”3/8/3

Kubat, insan-ı kâmil olabilmek için insanda bulunması gereken vasıfları

sayar, haram olan davranışlardan uzak durulmasını tembihler.

“Hileye harama sunma elini” 4/61/1

“Haramdır âlemin kov u gıybeti” 6/98/6

“Harama sunma elini 7/12/6

“Haram, helal yutma kardeş” 8/63/1

118 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.164.

201

7- KÂBE, KIBLE

Kâbe, yeryüzünde yapılan ilk mabet. Müslümanların kıblesi. Arabistan'ın

Mekke şehrindeki Mescid-i Harâm'ın ortasında bulunan taştan yapılmış dört köşeli

binâ. Beytullah, Beyt-ül-haram, Bekke, Beyt-ül-atîk, Hâtime, Basse, Kadîs, Nâzır,

Karye-i K adîme adları ile de anılmıştır.

“Allah, Kâbe'yi, o Beyt-i Harâm'ı insanlar için din işlerinde bir düzen ve

dünyâda cinâyetten emin bir yer kıldı.” (Mâide Sûresi: 97)119

Kıble, Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri taraf; Kâbe tarafıdır.

Mekke şehrindeki Kâbe-i muazzama.

“Şimdi seni herhâlde hoşnut olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Namazda)

yüzünü artık Mescid-i Harâm tarafına (Kâbe semtine) çevir. (Ey müminler) siz de

nerede bulunursanız (namazda) yüzlerinizi o yana döndürün.” (Bakara Sûresi:

144)120

(2/11/2, 2/78/6, 2/19/3, 3/9/3, 3/13/3, 3/59/6, 3/11/1, 3/16/5, 4/69/3, 4/42/1,

4/15/6, 4/81/6, 4/82/2, 4/85/2, 4/83/7, 4/66/1, 4/111/2, 4/47/4, 5/74/1, 5/21/5, 5/31/1,

5/109/1, 5/20/3, 6/3/2, 6/74/8, 6/3/2, 6/130/5, 6/79/3, 6/78/2, 6/78/1, 6/79/8, 6/114/1,

6/20/23, 6/17/12, 6/17/9, 6/17/8, 6/6/10, 6/71/1, 6/130/2, 7/62/3, 7/47/3, 7/16/6,

7/8/3, 7/12/4, 8/41/6, 8/208/6, 8/241/5, 8/61/5, 8/90/5, 8/55/5, 8/101/2, 8/163/3,

8/171/4, 8/171/6, 8/179/6, 8/51/4, 8/178/6, 9/8/3, 9/80/2, 10/180/5, 10/19/1, 10/19/6,

10/154/2, 10/144/5, 10/7/4, 10/2/7, 10/171/5, 10/169/4, 10/108/4, 10/198/1,

10/108/4, 10/145/6, 10/69/4, 10/153/3, 11/32/2, 11/92/2, 11/55/3, 11/120/4,

11/101/4)

Âşık Yoksul Derviş, İslamiyet gelince, Kâbe’deki putların inananlar

tarafından ortadan kaldırıldığını, Hakk’ın, gerçeğin bu sayede farkına varıldığını dile

getirir.

“Kâbe’nin putları yere döküldü” 4/66/1

Yoksul Derviş, şiirlerinde Bacı Sultan’ın Allah’a bağlılığını anlatırken

Kâbe’den bahseder.

119 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.260. 120 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.291.

202

“Güzeller güzeli güzel Kâbesi

Sağında yatıyor onun babası” 4/47/4

Şair, Hak Halil’in hikmetini anlatırken selamın kıble tarafından verildiğini

söyler.

“Kıble tarafından verildi selam

Bu hikmeti görenlere aşk olsun” 5/109/1

Âşık, müminlerin bu dünyadaki günahlarını affetmesi için Allah’a yalvarır.

“Secdem kıblem Kâbem dahi

Yalvarırın sana ahı

Affeyle gel cümlemizi” 5/20/3

Yoksul Derviş, yârine duyduğu sevginin büyüklüğünü ve ona verdiği değeri

çeşitli mübalağalarla anlatır. Öyle ki onun kıblesi, Kâbe’si, namazı, dini, imanı hep

sevdiğidir.

“Kâbe yaptım imanıma dinime” 2/78/6

“Kıblem namazım yar oldu” 3/13/3

“Kıblem Kâbem sensin, imanım sensin” 3/59/6

Âşık, hacca gidenlerin depremzedelere yardım etmesini ister.

“Yıkılmış Kâbe’yi yapın ne olur” 10/198/1

“İki bin yılında hacca gidenler

Gidip de Kâbe’yi tavaf edenler”10/198/1

Şemsettin Kubat, annelere çok değer verir. Şiirlerinde annelere çok yer verir.

Onların önemini, evlatları için yaptıkları fedakârlıkları çeşitli benzetmelerle anlatır.

Yine, ata hakkının çok önemli olduğunu, atayı inciten kişiyi Allah’ın da

affetmeyeceğini, hatta bu kişinin bin kez hacca gidip bin kez Kâbe’yi tavaf da etse

ata hakkını ödeyemeyeceğini anlatır.

“Ana, evlâdının Kâbe’si” 2/19/3, 7/47/3

“İnsanlar Kâbe’yi bin kez hac etse” 10/171/5

203

Âşık, namazdaki farzları ifade ederken kıbleye yer verir.

“Namazda on iki farzın içinde

Bir kıble bir vakit bir de niyet var” 10/169/4

Kubat, insanın Allah katında eşref-i mahlûkat olması sebebiyle, mükemmel

bir varlık olduğunu söyler ve onun gönlünü de beytullaha benzetir. İnsan Allah

katında değerli bir varlık olduğundan ona saygı sevgi gösterilmesi gereğini vurgular.

Ayrıca insanların iyilik, güzellik, muhabbet içinde olmalarını ister.

“İnsanlar Kabe’dir gönül beytullah” 10/108/4

“Okundu fekâne Kâbe-i kavsein

Ev etna farkına varan insandır” 2/11/2

“Ararsan, Kâbe’da, Mekke’de, Hac’ta

İnkarlar Âdem’e etmedi secde” 3/16/5

“İnsanlar bir Kâbe haktır yapısı” 5/31/1

“Arama Kâbe’de Mekke’de Hac’da

İnkarlar Âdem’e etmedi secde” 7/16/6, 8/41/6

Âşık, peygamberin ailesinin müminlere iyi bir örnek olduğunu, bu anlamda

onların müminlere Kâbe olduğunu belirtir.

“Ehlibeyt mümine ulu Kabe’dir” 10/69/4

“Kubat, Hz. Muhammet’in doğduğu geceyi anlatırken Kâbe’den bahseder.

Hz. Muhammet İslam’ı anlattığında Hatice’nin, Ali’nin ona inandığını ve Kâbe’deki

putların döküldüğünü belirtir. Ayrıca müminler için Hz. Muhammet’in değerli

olduğunu, ümmetinin hac vazifesini yerine getirdiğini anlatır.

Ya Muhammet Ya Mustafa” 6/3/2

“Yetmiş bin huccacı Kâbe’ye kadar” 3/9/3, 5/21/5

“Müminlerin Kâbe’sinde

“Kâbe’nin putları yere döküldü” 6/74/8

“Kâbe şerif kıyam durdu

204

Muhammet’e selam durdu” 9/8/3

Şemseddin Kubat, insanların her şeyden önce kalplerini güzelliklerle

donatmaları gerektiğini, ikiliği, çıkarcılığı, kötülükleri yapıp ardından kıbleye dönüp

ibadet etmenin insana hiçbir sevabının olmadığını dile getirir.

“Bin kere kıbleye dönse ne çıkar” 10/19/1

“Beş vakit kıbleye dönse ne çıkar” 10/19/6

Âşığımız, Hz. Ali’nin doğumunu anlatırken, onu çeşitli yönleriyle

methederken Kâbe’den bahseder.

“Doğduğu yer Kabetullah” 10/154/2

“Kâbe’yi pakladı putlardan heman” 6/20/23

“Kâbe’nin putları döküldü yere” 6/17/12

“Kâbe-i şerif de dünyaya gelir” 6/17/9

“Bir zaman titredi Mekke Kâbesi” 6/17/8

“Kâbe’nin putları düştü ezildi” 6/6/10

“Kâbe’de yumruk atarken” 6/71/1

Yoksul Derviş, çeşitli evliyalardan bahsederken onların bir takım özelliklerini

Kâbe ile özdeşleştirerek onlara duyduğu sevgiyi, saygıyı anlatır.

“Müminlere oldu Kabe” (İmam Ali, Zeynel Aba) 6/130/2

“Eğlenmeye gönüllerdir Kâbe’si” (Derviş Yunus) 7/62/3

Kubat, gönlü Kâbe’ye benzetir. Dolayısıyla gönül kutsaldır. Bu sebeple

insanların birbirlerine sevgiyle muhabbetle yaklaşmaları gerektiğini ve gönül

Kâbe’sini yıkmamalarını söyler. Buna rağmen bazı insanların gönül kırdıklarını,

kötülükten geri kalmadıklarını belirterek onları eleştirir.

“Kâbemizdir gönüllere değmeyiz” 10/144/5

“Ziyaret ettiğim gönül kabesi” 7/8/3, 8/163/3, 10/7/4

“Gönül kabesine yüzüm koyunca” 10/2/7

“Gönül kâbesine yüzler sürmeyi” 11/92/2

205

“Bize kutsal olan gönül kâbesi” 11/55/3

“Kutsaldır gönül kâbesi” 8/90/5, 11/120/4

“Yıkma gönül kâbesini” 9/80/2, 11/101/4

“Viran edip Kâbe tahtın yıkıyor” 4/69/3

“Gönül Kâbe’sini yıkma” 7/12/4

“Gönül Kâbedir bize” 8/61/5

“Kâbe’den efsaldır gönül Kâbesi” 8/55/5

“Gönül Kabesine dön birer birer” 8/55/5

“Gönül Kabesine secde kılınsın” 8/171/4

“Gönül Kabesine yüzler sürülsün” 8/171/6

“Gönüldeki sol Kabeden” 8/179/6

“Bil ki kardeş bu da Hakkın evidir.” 8/51/4

Kubat, Yüce Allah’a olan sevgisini anlatırken yine ona duyduğu bağlılığı

Kâbe ile ilgili benzetmeler yaparak anlatır. Bazı mısralarda, Allah hakkında

konuşurken bazılarında ise ona seslenir.

“Kıblem kabem sensin kalmışım divan” 10/180/5

“Kıblem namazım yar oldu” 4/111/2

“Kıble Kâbe yaptım kendi zatını” 5/74/1

“Ulu Kâbe’sine yönüm döndükçe” 8/101/2

8- KIYAM

Kıyam, namazda ayakta durmaktır. Namazın içindeki farzlardan birisidir.

(2/11/4, 2/16/6, 6/92/6, 6/8/1, 6/92/5)

Âşık, Hz. Ali’ye olan bağlılığını ve onun meziyetlerini anlatırken kıyamdan

bahseder.

“Kıyama durdular hep bölük bölük” (cümle melek) 6/92/6

“Mahlukat mevcudat kıyama durdu” 6/92/5

206

“Mevcudat kıyama durdu” 6/8/1

Kubat, insanın eşref-i mahlûkat olduğunu, Allah katında büyük bir değerinin

olduğunu anlatır. Kıyama duranın da insan olduğunu belirtir.

“El bağlı kıyama duran insandır” 2/11/4

“Karşı karşı kıyam durmuş” (Gül, sevdiği için karşı karşı kıyama durur.)

2/16/6

9- NAMAZ (SALÂT, ÖVME)

Namaz, İslâm’ın beş esasından (temelinden) birisidir.

“(Resulüm) sana vahyolunan Kur’an’ı oku. Salâtı (namazı), şartlarını yerine

getirerek kıl. Çünkü salât, insanı dinîn ve aklın kötü gördüğü şeylerden men eder, alı

kor.” (Ankebût Sûresi: 45)

“Salât, dînin direğidir.” (Hadîs-i şerîf-Riyâd-un-Nâsihîn)121

(3/13/4, 3/20/3, 3/24/2, 3/50/3, 4/7/1, 4/50/3, 4/71/3, 4/83/7, 4/111/2, 6/98/3,

8/29/3, 8/58/1, 8/127/5, 8/239/4, 9/53/4, 9/72/1, 10/147/4, 10/169/4, 10/172/1,

11/93/1, 11/129/3)

Kubat, beş vakit namazın dinin direği olduğunu belirtir. Onu Mirac-ı nebi

olarak değerlendirir, o, Müslümanların miracıdır. Müminler, Allah’ın huzuruna

namazla çıkacaklardır. Bu sebeple beş vakit namazın kıymetini iyi bilelim der.

“Mirac-ı nebidir namaz-ı mübin” 3/24/2

“Beş vaktinin kıymetini bilesin” 3/24/2

“Beş vakit secde kılarım” 3/13/3, 4/111/2

“Beş vakit yetmiş üç rekat kılına” 4/83/7

“Beş vakit namazın kılınmasında” (Besmele ile niyet var) 10/169/3

“Namaz da on iki farzın içinde

Bir kıble bir vakit bir de niyet var” 10/169/4

“Dostun ayağına secde

121 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.159.

207

Beş vakit kılmak görünür” 4/50/3

Âşık, insanlar arasında sevginin, muhabbetin, iyi niyetin de çok önemli

olduğunu vurgular. Mümin olduğunu, namazını beş vakit kıldığını söyleyen bir kişi

diğer insanlara karşı kötü niyetli ise kalbinde fesatlıkları barındırıyorsa kıldığı

namazı kendisi boşa çıkarıyordur. Ancak kalben çok iyi bir kişi ise, insanlara sevgi

ve saygıda kusur etmiyorsa o zaman beş vakit namaz kadar daha da sevap kazanır.

“Oruç tutup namaz kılmak

Hepsi gerçek insan olmak

Bunda bir tek gönül almak

Beş vaktini kıldı gider” 3/20/3, 4/7/1

“Beş vakit okunan ezanlarından” (İnsanlara sevgi, selam getirdiğini söyler.)

11/93/1

10- ORUÇ

İslâm'ın beş şartından biridir. Fecrin (tan yerinin) ağarmasından yani

imsakten güneş batıncaya kadar yemeği, içmeği ve cima’ı terk etmek.

“Ey müminler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de

farz kılındı. Umulur ki oruç sayesinde fenalıklardan sakınırsınız.” (Bakara Sûresi:

183)122

Şemsettin Kubat, ibadet olarak şiirlerinde oruca yer vermiştir.

“Oruç tutup, namaz kılmak” 4/7/1, 3/20/3,

11- SECDE

Secde, namazın içindeki farzlarından biridir, namazda alnı, burnu, el

ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarını yere koymaktır.123

(2/61/2, 2/93/4, 3/45/2, 3/7/2, 3/14/4, 4/12/3, 4/11/3, 4/17/5, 4/80/3, 4/50/3,

4/58/2, 4/127/4, 6/12/1, 6/130/4, 6/22/48, 6/83/3, 6/133/4, 6/91/6, 6/72/7, 6/78/5,

6/106/1, 6/92/4, 6/95/3, 6/94/5, 6/34/3, 6/5/1, 6/51/1, 6/50/1, 6/52/2, 6/51/5, 6/56/3,

122 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.114. 123 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.168.

208

7/33/2, 7/28/2, 7/18/4, 8/36/1, 8/35/3, 8/55/4, 8/207/7, 8/175/2, 8/173/3, 9/55/3,

9/17/2, 10/19/5, 11/132/1)

Âşık, namazın bölümlerinden biri olan secdenin önemini vurgular.

“Secdeye inmeli dalın budağın” 8/55/4

“Evvela secdeye yatsam” 6/51/5

“Başını indir secdeye” 6/51/1

“Evvel secdeye koy başı” 6/12/1

“Secdeye indirip dertli başını” 3/45/2

“Secde kılan kul bizdedir” 2/93/4, 7/18/4,

“Yoksul secde eyler her an” 4/12/3

“Secde kılmışım eyvallah” 6/130/4

“Secdeye indir de kaldırma başını” 6/91/6

“Beş vakitte secde kıldı” (İnsanoğlu) 2/61/2, 7/33/2

“Nakış nakış seccadesi” (Genç kızların) 11/132/1

Âşık, Hz. Ali’nin doğduğu günü kutlu bir gün olarak görür. Bu günde

kâinattaki bütün varlıkların secde ettiğini söyler. Ayrıca onu methederken de

secdeden bahseder.

“Bütün nebat secde eyler bugüne” 6/52/2

“Dağlar taşlar secde kılar bugüne” 6/52/2

“Secde kıldı dağlar taşlar” 6/56/3

“Cümle melek secde kılıp oturdu” 6/83/3

Secdeye inmişti hemen” (Hz. Ali)4/58/2

Kubat, Kerbela Olayı’ndan sonra bu olayın matemini bütün kâinatın

hissettiğini ve varlıkların secdeye indiğini belirtir.

“Yetmiş bin melaik secdeye indi” 6/5/1

“Secde etti dağlar taşlar dürüldü” 9/55/3, 4/80/3

209

Kubat, insanın yaradılışı kıssasını hatırlatırken de secdeden bahseder.

“Secde kıldı melekler Âdem’e” 6/22/48

210

YEDİNCİ BÖLÜM

TASAVVUFÎ TERİMLER VE TASAVVUFÎ ŞAHSİYETLER

A- TASAVVUFÎ TERİMLER

1- DERVİŞ, DERGÂH

Derviş, Allah’tan başka şeyleri kalbinden çıkarıp bütün azasıyla İslâm dinînin

emir ve yasaklarına uyan, dünya malına gönül bağlamayan kimse.

Dergâh, tasavvuf mektebi, tasavvufta yetişmiş ve yetiştirebilen evliya zatlar

tarafından, talebelere, tasavvuf, İslâm ahlâkı ve diğer dinî ilimlerin ve zamanın fen

ilimlerinin okutulduğu yer.124

2/19/6, 3/8/1, 3/43/4, 4/10/4, 4/17/3, 4/6/1,4/9/5, 4/10/3, 4/55/3, 4/94/2,

4/96/4, 4/5/7, 4/49/7, 4/35/2, 5/53/3, 5/50/2, 5/75/4, 6/13/8, 7/76/1,

Âşık, dergâhı şu manalarda kullanır:

“Bu dergahı övenleriz” (Ali dergâhını, Ali’ye bağlılık) 4/35/2

“Dergahına getir beni” (Mansur’un) 5/75/4

“Tuttum dergahına nazı niyazım” (Abdülkadir Geylani’ye kavuşmak için dua

eder.) 4/49/7

Kubat, kendini derviş olarak görür. Öz eleştiri yapar. Dervişliğin gereklerini

yapamadığını belirtir.

“Dergah için ölmek bu mudur bize” 4/5/7

Yoksul Derviş, şiirlerinde dervişlerin nasıl insanlar olduklarını dile getirir.

Onlar Allah katında ulu, değerli kişilerdir. Bu sebeple onlara saygı göstermek

gerekir. Bedduaları alınmamalıdır. Onlar hakkında kötü söz söyleyenler onları

layıkıyla tanımayanlardır.

“Tekkelerdeki dervişler” 7/76/1

“Dervişlerin yüz üstüne süründü" 4/96/4

124 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.83.

211

“Dervişlerin türlü hallere düştü” 4/94/2

“Dervişin özünde kara mı olur” 3/8/1

“Dervişlerin toplanmış” 5/50/2

“Dervişliğe dönmek iyi” 5/53/3

“Dervişleri tesbih eder melekler” 4/55/3

“Kurban olam dervişlerin yüzüne” 4/10/4

“Dervişin ardından atma gel boşa” 4/10/3

“Dervişlik hakkında kötü söz etme” 4/9/6

“Dervişlik manasını bil de öyle gel” 4/9/5

“Derviş mürşit kimdir var mı haberin” 4/10/5

2- DÖRT KAPI (şeriat, tarikat, marifet, hakikat), KIRK MAKAM

Dört kapı kırk makam şeklinde ilkeleşen ve insanı "insanı kâmil" (olgun

insan) olmaya götüren ilkeleri Hacı Bektaş-ı Veli tespit etmiştir. Bu ilkeler aşama

aşama olup insanı olgunluğa götürür. Hacı Bektaş-ı Veli bunları şöyle özetlemiştir:

"Kul, Tanrıya kırk makamda erer, ulaşır, dost olur. Bu makamların onu Şeriat içinde,

onu Tarikat içinde, onu Marifet içinde ve onu da Hakikat içindedir."

Sıradan bir insan bu dört kapı ve bu dört kapıya bağlı kırk makamdan

geçerek, ruhunu ve benliğini ergin hale getirerek Kamil insan olur. Kamil insan da

ilâhi sırra erişendir.

ŞERİAT MAKAMLARI:

1. İman etmek

2. İlim öğrenmek

3. İbadet etmek

4. Haramdan uzaklaşmak

5. Ailesine faydalı olmak

6. Çevreye zarar vermemek

212

7. Peygamberin emirlerine uymak

8. Şefkatli olmak

9. Temiz olmak

10. Yaramaz işlerden sakınmak

Şeriat kapısını ve Makamlarını şöyle özetleyebiliriz:

Kendi öz benliğini kötülükten arıtmayan, gelişmemiş, olgunlaşmamış insanın,

din kuralları ve yasalar zoruyla eğitilmesi, kişilere ve topluma zarar verecek

hareketlerde bulunmasına meydan verilmemesidir.

TARİKAT MAKAMLARI:

1. Tövbe etmek

2. Mürşidin öğütlerine uymak

3. Temiz giyinmek

4. İyilik yolunda savaşmak

5. Hizmet etmeyi sevmek

6. Haksızlıktan korkmak

7. Ümitsizliğe düşmemek

8. İbret almak

9. Nimet dağıtmak

10. Özünü fakir görmek

Tarikat kapısını ve makamlarını şöyle özetleyebiliriz:

İnsanın kendi öz iradesiyle hiç bir dış zorlama olmadan her türlü kötülüğü

benliğinden kovabilmesi, elinden gelebilecek tüm iyilikleri hiç kimseden

esirgememesi aşamasıdır.

MARİFET MAKAMLARI:

1. Edepli olmak

2. Bencillik, kin ve garezden uzak olmak

213

3. Perhizkârlık

4. Sabır ve kanaat

5. Utanmak

6. Cömertlik

7. İlim

8. Hoşgörü

9. Özünü bilmek

10. Ariflik (kendini bilmek)

Marifet kapısını ve makamlarını şöyle özetleyebiliriz:

Duygu ve ilimde en yüksek düzeye ulaşmak, Tanrının sırlara erişmektir.

HAKİKAT MAKAMLARI:

1. Alçak gönüllü olmak

2. Kimsenin ayıbını görmemek

3. Yapabileceği hiç bir iyiliği esirgememek

4. Allahın her yarattığını sevmek

5. Tüm insanları bir görmek

6. Birliğe yönelmek ve yöneltmek

7. Gerçeği gizlememek

8. Manayı bilmek

9. Tanrısal sırrı öğrenmek

10. Allahın varlığına ulaşmak

Hakikat kapısını ve makamlarını şöyle özetleyebiliriz:

Hakkı görmek, zaman ve mekân içinde Tanrının gücü içinde erimektir.125

125 http://www.onikiler.com.

214

Âşık Yoksul Derviş şiirlerinde yeri geldikçe, insanın kâmil olabilmesi için

uyması gerekli olan dört kapı ve kırk makamdan bahseder.

“Dört kapıda kırk suali verdiler” (kırklar, evliyalar) 10/69/2

“Seyret kırk makamın kapısı dörttür” 3/24/5

Yoksul Derviş, “Var Niyaz Eyle” adlı şiirinde insanların bu dört kapı ve kırk

makama ulaşmaları için Bir mürşit-i kâmile bağlanmaları gerektiğini söyler.

“Hakikat sırrına ereyim dersen

Marifet makamını göreyim dersen

Daim bir ikrara durayım dersen

Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/1

“Bilmek istersen sırr-ı tarikat

Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/4

“Yoksul Derviş der bu söz doğru söz

Hakikat sırrıdır böyle seçme söz

Tarikat yoluna asla deme söz

Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/5

3- DÜNYA

Yerküre. Âhiretten önceki hayata dünya denir.

“Kim dünya hayatını ve onun süsünü isterse, onlara yaptıklarının karşılığını

burada tam olarak veririz. Bu hususta bir eksikliğe de uğratılmazlar. Onlar öyle

kimselerdir ki, âhirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Dünyada yapa geldikleri

şeyler orada boşa gitmiştir.” (Hûd Sûresi:15-16)

“Mal ve dünyadan size verilen şey, yalnız hayatta bulunduğunuz müddetçe,

onunla geçinmektir. İman edip, Rablerine tevekkül edenler için, âhirette Allah’ın

indinde, dünya nimetinden hayırlı ve daimî çok sevap vardır. (Şûrâ Sûresi: 36)

215

“Siz dünya malını istiyorsunuz. Allah ise, sevap kazanmanızı, Cennet'e ve

nimetlere kavuşmanızı istiyor.” (Enfâl Sûresi: 67)126

(1/12/3, 1/12/11, 1/35/8, 1/35/5, 1/42/3, 2/18/1, 3/11/3, 3/48/4, 3/8/6, 4/22/1,

4/76/6, 4/23/3, 4/18/1, 4/27/2, 4/109/7, 4/126/7, 4/60/7, 4/50/1, 4/38/7, 4/38/4,

4/71/1, 4/40/6, 4/78/3, 5/46/7, 5/63/2, 5/39/3, 5/54/1, 5/49/2, 5/102/4, 5/51/2, 5/37/4,

5/28/3, 5/61/5, 5/26/2, 5/63/7, 5/53/7, 5/58/6, 5/60/6, 6/100/5, 8/233/7, 8/97/1,

8/69/5, 8/254/2, 8/252/5, 8/214/4, 8/254/5, 8/225/1, 9/70/4, 10/25/4, 10/151/4,

10/179/1, 10/179/2, 10/28/5, 10/181/2, 10/122/5, 10/112/1, 10/17/1)

Şemsettin Kubat, şiirlerinde genellikle dünyanın faniliğini, sonuçta herkesin

ebedi âleme göç edeceğini belirterek, insanların bu dünyada kötülüklerden uzak

durmasını, mala, mülke dünya nimetlerinin hırsına kapılmamalarını, birbirlerine her

zaman sevgiyle, hoşgörüyle, iyilikle yaklaşmalarını nasihat eder.

“Dünya ahret solmaz gülün olmalı” 4/60/7

“Dünya lezzetine sohbet mi denir” 4/76/6

“Lezzeti tatlıdır dünya balından” 10/151/4

“Kanaat etmeli çoğun azına

Dünya sevdasını koyma özüne

Uzaklardan aradığın hazine

Hele ey firgani bul da görelim” 3/8/6, 4/23/3

“Şu dünyanın keyfine gel dokunma

Etrafına çalım satmadan yürü

Ağır yükü sarıp sonra yetinme

Çamurda çamura batmadan yürü” 4/18/1

“Hemi dünya hemi ahiret

Yoldur köprü yoktur sırat

Yoldur şeriat hakikat

126 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.88.

216

Yurdumuza yol yapalım” 3/48/4

“Yalancı dünyaya eyleme heves” 1/12/3

“Nettin hani yalan dünya?” (Geçmişte yaşamış on iki imamlar da bu fani

dünyadan göçtüler.) 1/42/3

“Gönül, bu dünyadan umudunu kes” 1/12/3

“Terk ede gör bu dünyayı

Neylersin fani dünyayı

Al gönlümden masivayı

Hayyu bega tevhidedir” 5/39/3

Neylersin fani dünyayı 5/39/3

“Bu dünya geçer fani

Herkesin ölüm sonu

Yok söz Divanî hanı

Diyenlere elveda” 5/37/4

“Şu fani yalan dünyayı

Ne eyleyip nedesim var” 5/28/3

“Behey gönül bilmez misin ?

Baki değil bize dünya

Dahi pişman olmaz mısın

Gelip geçer yalan dünya” 5/61/5

“Yoksul derviş sanma bu dünya baki

Daim göz etmeli Hakk’ı hukuku,

Eğer sende varsa dostum kul hakkı,

Vurup şu bağrına döğünmelisin” 10/122/5

“Dünyanın harap sonu

217

Her dem yalvar Allah’a” 5/54/1

“Bakma dünya varına” 5/51/2

“Kim Kur’an-ı her gün aça

Erenlerden dolu içe

Dünya lezzetinden geçe

Varlığından üryan olur”5/49/2

“İşte yalan dünya fanidir fani” 5/102/4

“Aldanma dünyanın hallerine hey” 6/100/5

“Yoksul derviş bilir candan geçeni

Şu fani dünyada konup göçeni

Ağırlarsın cümle gelip geçeni

Yoksa bu hanede mihmancı mısın?” 8/69/5

“Hani bu elde konmalar

Dünyaya elin sunanlar

Mısrı, Yusuf’u, Kenanlar

Bu dünyadan göçtü gider” 8/254/2

“Şu yalan dünyada ere varanlar

Münkir yatağında yatana yazık” 8/252/5

“Aldanma dünyaya sakın

Dikkat edin şöyle bakın

Bugünden yarından yakın

Acep dünyaya var mısın” 8/214/4

“Sordum Yoksul Derviş niye

Dalmış bir gafil rüyaya

Aldanmasın şu dünyaya

218

Bugün, yarın göçtü gider” 8/254/5

“Şu dünyayı bölüşmeye gelmedim

Yalan dünya senin olsun, istemem” 8/225/1

“Düşmeyelim dostlar dünya gamına” 10/28/5

“Şu fani dünyayı lezzetdir sanan” 10/112/1, 10/17/1

Şemsettin Kubat, Kerbela olayı ile Hz. Hasan ve Hüseyin’in ölümü ile ilgili

üzüntüsünü dile getirirken bu dünyanın faniliğinden gelip geçiciliğinden söz eder ve

kendisinin de bu yalan dünyanın çilesinden bezdiğini belirtir.

“Şu yalan dünyadan ah ben de bezdim” 1/12/11

“Sağlığından umudunu

Kesti dedi dünya fani” (Hz. Hasan ve Hüseyin için) 1/35/8

“Fani dünya netdi hanı” 1/35/5

“Nettin hani yalan dünya” 5/63/2

Âşık, şiirlerinde sık sık Kör Tatar’ın zalimliklerinden bahseder.

“Bu dünya geçici sana da kalmaz” 4/38/7

“Yoksa baki misin fani cihana” 4/38/4

Âşık Yoksul Derviş, dünyada insanlarda insaf kalmadığını ancak olgun

kişinin kendini bilmesi gerektiğini, ne ekerse onu biçeceğini belirtir.

“Şu dünyada ne ekersen ol biter” 4/40/6

“Şu yalan dünyada usandım doydum

İşte ben sağ iken öldüm” 4/78/3

“Eğer insan isem zulüm neyime

Şu yalan dünyada ölüm neyime

Kendimi bilmedim ilim neyime

Okuyup yazdığım hiç oldu gitti” 8/97/1

“Dost deyi güvendim oda el oldu,

219

Şu fani dünyada gülmez ağlarım” 10/25/4

“Peygamber ayali gonca leylası,

Hakka karşı zalimlerin hilesi

Şu fani dünyanın bitmez çilesi

Yoksul divaneyim bıktı ağladı” 8/233/7

“Şu fani dünyada kalan var mıdır” 10/179/1

“Varlığına hiç de sevinilmiyor

Şu koca dünyada avunulmuyor

Gayri hiç kimseye güvenilmiyor

Gördüm ki insanlar hilekâr olmuş 10/179/2

Âşık, gönlünün hep yâre kavuşma arzusuyla yanıp tutuştuğunu, nefsinin bile

kendisine düşman olduğunu, nazlı cananı saramayınca bu yalan dünyada yasının

bitmeyeceğini dile getirerek, Yüce Allah’a kendisini yârine kavuşturması için

yalvarır.

“Hiç yüzüm gülmedi fâni cihanda” 4/50/1

“Her sözünü sakın söyleme yâda

Sır bilene eyleyesin iyede

Gayriyi bilmiyorum fani dünyada

Ben seni severim bir Allah için” 3/11/3

“Şu yalan dünyada biter mi yasım” 4/27/2

“Yalan dünyada gezeli

Görmedim böyle güzeli” 4/109/7

“Şu yalan dünyada avare durma

Sakın ha ağyarın bağına girme

Gül isen nadana gülünü verme

Kaptırma belini kollara karşı” 4/126/7

220

“Dünyayı baki sanıp da

Kaşa göze aldanıp da

Bir güzele sen kanıp da

Bana kıyarsın sevdiğim” 5/26/2

Âşık Yoksul Derviş, yârinden ayırmaması için Allah’a yalvarır.

“Dilerim ki senden cenabı Hüdâ

Beni sevdiğimden eyleme cüda

Bin bir feryadım var yalan dünyada” 4/22/1

Âşık, müminlere fani dünyada hep Allah aşkıyla yanıp tutuşmalarını, onun

için çalışmalarını, onun varlığına birliğine inanıp iman seline karışmalarını tavsiye

eder. Yüce Allah’ın rahmetine nail olmak için de Allah’a yalvarır.

“Şu fanide dost hasreti çekesin” 5/46/7

“Şu dünyadan ibret al” 5/53/7

“Dönen çarkı felek için

Min şerrima halag için

Estağfurullah hel azim” 5/58/6

“Evvel ahir harap dünyanın sonu

Sığınırım Mevlam rahmetin kâni

Amenna ve seddak rahmetin kâni

Mevlam bizi rahmetine nail et. 5/60/6

Âşık, annelerin değerini her fırsatta dile getirir. Annelerin hem bu dünyada

hem de öbür dünyada yerinin büyük olduğunu anlatır.

“Dünya ana, ahret ana” 2/18/1

221

4- EHL-İ BEYT (EHL-İ IYAL)

Ehl-i Beyt, Hz. Muhammet’in bütün aile fertlerine verilen isimdir. Zevceleri,

çocukları, kızı Hz. Fâtıma ile Hz. Ali ve bunların evlatları olan Hz. Hasan ve Hz.

Hüseyin…

“Ey Habîbimin ehl-i beyti! Allah, sizin günahtan uzak olmanızı istiyor.”

(Ahzâb Sûresi: 33)

“Ehl-i beytim, Nûh'un gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmeyen boğulur.”

(Hadîs-i şerîf-Câmi-us-Sagîr-Müstedrek)

“Sırat köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, ehl-i beytimi ve eshâbımı

çok sevenlerdir.” (Hadîs-i şerîf-Resâil-i İbn-i Âbidîn)127

(1/17, 1/19, 1/4, 1/38, 1/37, 1/3, 1/14, 1/9, 4/11, 4/15, 4/22, 4/98, 4/76, 4/81,

5/13, 5/113, 5/108, 5/115, 6/1, 6/32, 6/36, 6/42, 6/62, 6/106, 6/98, 6/140, 8/229,

8/235, 8/184, 8/204, 8/240, 8/238, 8/223, 9/52, 9/54, 9/55, 9/69, 9/73, 9/101, 9/135,

10/69, 10/150, 10/149, 10/70, 10/102, 10/22, 10/28, 10/30, 11/23, 11/25, 11/26,

11/27, 12/158)

Âşığımız Ehl-i Beyt’in, Yezit tarafından zulme uğradığını, Hz. Hasan’ın

zehirlendiğini, Hz. Hüseyin’in de yakınlarıyla beraber Medine’den sürüldüğünü

söyler.

“Ehli beytin yası nasıl duyulmaz?” 9/55/3

“Yezitlerde inadından dönmedi

Ehli beytin feryatları dinmedi

Şah Hüseyin ikrarından dönmedi

Aldı yarenini dedi bismillah” 1/4/4

“Ehli beyti Medine’den sürdüler

Şah imam Hasan’a zehir verdiler

Masumların kanlarına girdiler

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/5 127 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.95.

222

Âşığımızın şiirlerinde Ehl-i Beyt, daha çok Kerbelâ Hadisesi’nde geçer,

Kerbela’da Ehl-i Beyt’in yani Hz. Hüseyin ve yakınlarının, kadın çocuk demeden

vahşice öldürülmesi Âşığımızı derinden üzer.

“Soldurdular Ehli beytin gülünü (Hz. Hüseyin)” 9/54/3

“Bakmadılar Muhammet’in sözüne

Ot vurdular Ehli beytin özüne

Kıydılar Hüseyin’in nurlu yüzüne

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/5

“Nazar kıldım kardeş ben bu cihana

Matemde Zeynep’le Şehrüban Ana

Ehlibeyti seven düşmüş figana

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/4

“Hep yıkıldı Ehli beytin çadırı

Yok mu idi, Muhammet’in hatırı

Ehli beyte salladılar satırı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/19/8

“Yezitlerde geçmez dünya süsünden

Şah Hüseyni pişirdiler susundan

Ehli beyti seven çıkmaz yasından

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/6

“Ehl-i beyte giydi yüzü karalar

Açtı sinemize derin yaralar

Ay ve Güneş gökte giydi karalar

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/16/5

“Dedemiz Hazreti Muhammet nerde

Ehli beyt susuzdur bir ıssız yerde

223

Yetiş babam bizim halimiz gör de

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/17/7

“Yetiş şahım Ali gör ki nettiler

Ehli beyti hep perişan ettiler

Cenab-i Ekber’i al kan ettiler

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/17/6

“Ehl-i Beyt’i seven yasa boyansın”8/235/4

“Ehl-i Beyt feryat figan” 9/55/1

Âşığımız, Ehl-i Beyt’in sevilmesini, adlarınının zikredilmesini ve

Müslümanların özünün onlardan ayrılmamasını ister.

“Zikredin Ehl-i Beyt’imi” 2/64/3, 10/150/1

“Zikreder Ehl-i beyti” 6/32/9

“Ehl-i Beyt’ten ayrılmasın özümüz” 1/38/4

“Ehl-i beyti sevin diyen” (Bacım Sultan) 4/11/5

“Sığın Ehl-i beyt’e asla gam yeme” 10/20/2

“Ehl-i beytin sevgisini gel dilden dile

Hakikatse şu gönlünde görelim” 4/23/4

“Ehl-i beytin yolunda itikadımız” 6/62/15

Ehl-i beytin yoluna canım kurban diyen Âşığımız, Ehl-i beytin muhabbetin

gıdası olduğunu da söyler,

“Canım kurban Ehl-i beytin yoluna” 6/114/7

“Ehl-i beyttir muhabbetin gıdası” 11/27/2

“Yolum gide Ehl-i beyt’ e doyulmuyor” 4/76/4

5- EHL-İ ABÂ (EHLÜ’L ABA)

Hz. Muhammet ile birlikte Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in

hepsine birden verilen isimdir, Ehl-i Beyt de denir. Bir gün Hz. Muhammet, bir

224

abanın altına girerek uzanır, bunu gören torunları Hasan ve Hüseyin hemen

dedelerinin yanına gelip abanın altına girerler. Ardından Hz. Fatma gelir o da

babasının ve oğullarının yanına abanın altına girer. Biraz sonra Hz. Ali gelir, o güzel

manzarayı görünce hemen o da kayınpederinin, eşinin ve oğullarının yanına sıkışır.

Hz. Muhammet de abayı hepsinin üstüne örter ve şöyle der:

“İşte benim Ehl-i abâm bunlardır. Yâ Rabbî! Bunlardan kötülüğü kaldır ve

hepsini temiz eyle”. (Hâdis-i şerif-Mektûbât-ı Rabbânî)128

(1/25/3, 1/9, 1/12, 4/76, 5/13, 6/106, 8/227, 8/223, 9/66, 10/69)

Âşığımız “Ehlü’l Âbâ’dır adlı şiirinde Ehlü’l-Âbâ’nın kimler olduğunu tarif

eder, Hz. Muhammet, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, “Beşi bir can

olan Ehlü’l aba’dır” 6/106/4

“Evvela Hüdâ’ya secde kılayım,

Muhammet Ali'ye kurban olayım,

Anlar isen sofu beyan eyleyim,

Kur’an’da okunan Ehlü’l aba’dır.

Hasan Hulkı Rıza arşın bezeği,

Nur'a gark eyledi yakın uzağı,

Gönüller sultanı ciğerin bağı,

Fatumatü’z Zehra Ehlü’l aba’dır.

Münkir Ehlibeyte ikrar kılmadı,

İkrar etmeyenler iman bulmadı,

Hiçbir peygambere nasip olmadı,

Hüseyn-i Kerbela Ehlü’l aba’dır.

128 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.95.

225

İsimleri beyan Muhammet Ali,

Hatice, Fatuma, Zeynep’dir gülü,

Hasanla, Hüseyin ol Şahi Veli,

Beşi bir can olan Ehlü’l aba’dır.” 6/106

Âşığımız, Ehl-i Aba’nın özellikle Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in perişan

edildiğini söyler.

“Başsız bıraktılar hep şühedayı

Zindana koydular Zeynel abayı

Perişan ettiler Ehlü’l Abayı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/7, 1/25/3

“Gönül bu dünyadan umudunu kes

Ehlü’l Aba için eyle matem yas

Yalancı dünyaya eyleme heves

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/12/3

“Evlad-ı Resule nasıl gıydılar

Ehl-i ayalini susuz koydular

Ay ve Güneş gökte kara giydiler

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/17/3

“Sevdiğimiz Ehl’ül Aba” 9/66/5

“Ehl-i ayalleri esir oldular” 8/227/4

Âşığımız Ehl’ül Aba’ya duyduğu aşktan dolayı kendi secdesini Ehl’ül Aba’ya

benzetir.

“Secdemiz Ehl’ül Aba’dan” 8/179/6

6- ERENLER (ERMİŞLER)

Allah’ın sevgili kulları, nefsin esaretinden kurtulup, sözleri, işleri ve

hareketleri İslâmiyet'e uygun olanlar, devamlı Allah’ı hatırlayıp, ananlar.

226

“Biliniz ki, Allah’ın evliyası için azâb korkusu ve nimetlere kavuşmamak

üzüntüsü yoktur.” (Yunus Sûresi: 62)129

(2/93/2, 2/70/4, 2/77/1, 2/71/2, 2/94/1, 4/21/6, 4/20/7, 4/19/3, 4/6/5, 4/46/7,

4/80/1, 4/77/1, 4/130/2, 4/127/2, 4/123/5, 4/124/2, 4/119/2, 5/7/1, 5/93/5, 5/110/7,

5/65/5, 5/74/4, 5/64/2, 5/50/5, 5/51/3, 5/58/5, 5/47/7, 5/47/2, 5/49/2, 5/43/7, 5/33/5,

5/20/2, 6/72/8, 6/72/1, 6/76/8, 6/60/2, 6/59/1, 6/59/6, 6/28/3, 6/9/9, 6/72/5, 7/18/2,

7/32/2, 7/60/2, 8/189/1, 8/196/3, 8/203/4, 8/209/2, 8/228/2, 8/64/3, 8/77/3, 8/171/4,

8/120/4, 8/171/1, 9/73/6, 9/66/3, 10/45/1, 10/151/4, 10/22/3, 10/27/1, 10/34/6,

10/13/1, 10/14/6, 10/107/3, 10/108/3, 10/101/1, 10/106/1)

Âşık, erenlerin dilinden Hz. Ali’nin hiç düşmediğini belirtir.

“Zikri gitmez erenlerin dilinden” 10/151/4,

Kubat, erenlerin Allah’ın sevgili kulları olduğunu bu sebeple onların

incitilmesinin, kırılmasının ve beddualarının alınmasının karşılığının insan için çok

zararlı olabileceğini, bu kişilere saygı gösterilmesinin önemini belirtir.

“Erenler atarsa bir fiske taşı

Vallahi altından kalkabilmezsin 4/21/6, 10/34/6

Âşık, Yunus Emre’nin ululuğunu dile getirir. Onu da erenler içinde ulu bir

eren olarak tanıtır.

“Erenler içinde bir ulu hastı” (Yunus Emre) 8/189/1

Şair, Kerbela şehitleri için duyduğu üzüntüyü erenlere hitap ederek dile

getirir. Bu acıdan dolayı hasta olduğunu söyler.

“Sormayın erenler hastayım bugün” 8/228/2

Âşık, her konuda Yüce Allah’ın yardımını diler. Bu duayı ederken de erenlere

seslenir.

“Allah yardımcımız olsun erenler” 8/171/1

Yoksul Derviş, erenlerin her an dillerinde Allah’ı zikrettiklerini, Allah’ a

kulluk görevlerini layıkıyla yapmaya çalıştıklarını, bu sebeple Allah’ın sevgili kulları

129 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.112.

227

olduklarını dile getirir. Bu kişilere hizmet eden, onlara saygı ve sevgide kusur

etmeyenlerin de bu kişiler gibi olacaklarını söyler. Ayrıca erenlerden himmet ve dua

diler. Bu kişilerin bulundukları yerlerin de hayırlı ve bereketli olduğunu vurgular.

“Erenler dilinde hemen illallah” 6/59/6

“Hu erenler demine hu” 5/51/3

“Hu Erenler, hu gaziler

Diyelim Allah Allah” 5/93/5

“Erenlere erişir” (Pirine hizmet eden) 5/50/5

“Eyleyin erenler dua ve himmet” 4/20/7

“Hak erenler bu haneden gitmesin” 4/20/4

Âşık, kâmil insan olmanın gereklerinden bahsederken erenlerle şiirlerinde

adeta sohbet eder. Kendisinin de bu yolda içinde bir coşku olduğunu ifade eder.

“Ey erenler bilmiyorum

Şu gönlüme ne oldu gider” 4/6/5

“Selam olsun erenlere cümleten” (Erenlere olan bağlılığı) 4/46/7

“Erenlerin eşiğiyiz” 4/80/1, 2/93/2

“Elestü Bezmi’nde Pîre ulaştık” (Hz. Ali’ye) 4/130/2

Âşık, Allah’ a olan bağlılığını da belirtirken yine erenlere seslenir.

“Hak erenler izin versin

Senden başka yârim yoktur”4/123/5

7- EVLİYA

Veli kelimesinin çoğuludur. Allah’ın sevgili kulları, nefsin esaretinden

kurtulup, sözleri, işleri ve hareketleri İslâmiyet'e uygun olanlar, devamlı Allah’ı

hatırlayıp, ananlar.

228

“Biliniz ki, Allah’ın evliyası için azap korkusu ve nimetlere kavuşmamak

üzüntüsü yoktur.” (Yûnus Sûresi: 62)130

Evliya kelimesi, aşağıda belirtilen atmış yerde geçmektedir.

(2/93/3, 3/16/4, 4/34/7, 4/36/1, 4/65/2, 4/64/7, 4/64/7, 4/61/7, 4/80/2, 4/81/6,

4/90/7, 4/97/1, 4/119/1, 4/87/2, 4/114/7, 4/47/7, 4/75/4, 4/97/4, 5/106/4, 5/110/1,

5/20/2, 5/33/8, 5/50/5, 6/6/8, 6/33/1, 6/53/3, 6/77/1, 6/1/6, 6/35/26, 6/5/2, 7/16/5,

7/18/3, 7/18/3, 8/199/6, 8/155/4, 8/173/2, 8/11/1, 8/238/5, 8/78/4, 8/120/3, 8/230/7,

9/14/1, 9/54/1, 9/53/3, 9/141/7, 9/113/5, 10/162/2, 10/147/3, 10/139/3, 10/143/2,

10/85/4, 10/86/6, 10/83/1, 11/44/4, 11/59/5, 11/34/1, 11/23/6, 11/24/1, 11/155/7,

11/135/1, 11/134/6)

Âşığımız, evliyaların insanlığın tacı olduklarını ve onların vasıflarının

Kur’an’da belirtildiğini söyler.

“Enbiya evliya insanlık tacı” 3/16/4, 4/75/4, 7/16/5

“Evliya vasfını Kur’an’da yazar”4/64/7

“Ermiş evliya gerçektir sözü” 11/34/1

Hz. Ali, evliyalar yücesidir.

“Evliyalar yücesi” (Hz. Ali) 6/77/1

Kerbela Olayı esnasında cümle evliyalar hayali olarak Kerbela’ya gelirler ve

mateme, yasa bürünüp, karalar giyerler, zalimlere lanet ederler.

“Enbiya, evliya saf saf derildi.” 6/5/2

“Enbiya evliya kara giydiler” 9/54/1

“Enbiya, evliya karalar bağlar” 8/230/7

“Enbiya, evliya hep cümle yasta” 11/24/1, 9/53/3

“Enbiya evliya matem yas oldu”11/23/6, 9/53/1

“Elleri kurusun Allah zalimin

Enbiya, evliya dediler âmin” 8/238/5

130 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.112.

229

Âşığımız gönülden bağlı olduğu Bacım Sultan’a evliyaların da duacı olmasını

ister.

“Cümle evliyalar olsun duacı” (Bacım Sultan’a)4/81/6

Âşığımız, yurdun çeşitli yerlerinde evliyaların dolu olduğunu söyler ve

bununla övünür.

“Sayısızdır evliyalar türbesi” (Bursa’da) 10/85/4

“Evliyalar, erenler dolu Bursa’da” 10/86/6

“Çok evliya, sultan yatar” (Afyonkarahisar’da) 8/11/1, 11/44/4

8- MÜRŞİT

Mürşit, irşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zattır. İyi bir Müslüman

olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve veli. Tasavvuf yolunda nihâyete varan

büyükler.131

(3/24/6, 4/117/6, 5/54/7, 5/64/7, 5/43/3, 5/57/6, 5/32/1, 5/39/1, 5/38/6, 5/38/5,

6/60/1, 6/85/5, 7/11/8, 8/206/4, 8/179/5, 8/222/2, 8/129/6, 8/167/7, 8/75/1, 9/50/3,

9/59/4, 9/62/1, 10/17/5, 10/150/2, 10/118/3, 10/121/1)

“Var niyaz eyle” adlı şiirinde Âşığımız, İnsanların iki dünyada da hakikat

sırrına erip mutlu olmaları için bir mürşide varıp niyaz eylemesi gerektiğini söyler.

“Hakikat sırrına ereyim dersen

Marifet makamını göreyim dersen

Daim bir ikrara durayım dersen

Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/1

“Yoksul Derviş der bu söz doğru söz

Hakikat sırrıdır böyle seçme söz

Tarikat yoluna asla deme söz

Bir mürşit-i kâmile var niyaz eyle” 5/33/5

“Kâmilden rehberden etek tuttun mu?” 4/117/6

131 APAK-YAVUZ, a.g.e., s.72.

230

“Bir mürşide tut yüzünü” 5/38/5

“Mürşit ile yol yürünür” 5/38/6

Âşık Yoksul Derviş, ilmin önemini belirtirken Atatürk’ün “Hayatta en hakikî

mürşit ilimdir.” sözünü tekrar eder.

“İlim bir mürşittir yolun iyisi” 8/167/7

9- NEFİS (NEFS)

Hakikat, cevher, asıl, öz, can. İnsanda ve cinde şer, kötülük isteme kuvvetine

nefs denir. Dine uymayan isteklerin kaynağı. Buna nefs-i emmâre de denir.

“Hakk'ın huzurundan korkup nefsini, (gayr-i meşru) nefsanî arzularından

(hevâ ve isteklerden) men eden kimsenin varacakları yer muhakkak Cennet'tir.”

(Nâziât Sûresi: 40)132

(2/94/2, 2/86/2, 3/8/4, 4/129/8, 4/106/5, 4/82/1, 4/27/2, 4/22/5, 4/61/1, 5/55/4,

5/106/2, 5/63/1, 5/14/1, 5/13/6, 5/25/5, 5/53/5, 5/54/3, 6/85/6, 7/75/5, 7/20/2,

8/112/3, 8/252/1, 8/202/1, 8/209/1, 8/90/1, 8/55/6, 8/48/1, 9/147/4, 10/181/2,

10/34/5, 10/26/6, 10/27/6, 10/41/5)

Yoksul Derviş, insanın her zaman nefsine hâkim olması gerektiğini belirtir.

Zira bunu başarabilmek çok zor bir iştir. Çünkü nefis aldatıcıdır. İnsan her an ona

kanabilir. Nefsin esiri olabilir. Ancak nefsini kontrol edebilenler olgunluk yolunda

ilerleyebilirler. Nefse hâkim olabilmek için ise her an Allah’a sığınmak ve onu

zikretmek gerekir. Bunun için Allah’a yalvarır. Nefis ile savaş etmeyi insanlara

öğütler.

“Uymadı kendi nefsine” 2/94/2

“Nefs ile edelim savaş” 4/129/8, 7/20/2

“Evvel nefsim ile boğuşa geldim” 8/481

“Düşmeye nefsin peşine” 4/106/5

“Şu nefsin kal’asın yıksın efendim”4/82/1

“Oldu zalim nefis bana bir hasım” 4/27/2

132 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.98.

231

“Nefsin buyruğunu tutmaz” 4/22-23/5

“Nefse bağlatma açık yolunu” 4/61/1

“Öldürür her dem nefsini

Hu ismini diyen kişi” 5/55/4

“Nefsin başını vuralım” 5/106/02

“Öldüregör koyma nefsin

Sanma ki bunda bakisin” 5/63/1

“Kurtar nefsin elinden” 5/14/1, 5/13/6

“Nefs elinden bizi eyleme beter” 5/25/5

“Yakıp şu nefsimiz kül eyle kurut” 5/25/2

“Olma sakın âşık nefsin köçeği” 8/55/6

“Nefsin sana bir tuzak” 5/53/5

“Kanma nefs-i emareye” 5/54/3

“Aklını beğenip nefse uyanlar” (Bu kişiler ile kibirli olanların vay haline).

8/252/1

“Zalim nefs ile başa çıkamam” 8/202/1

“Nefse uyup yükseklere ağmayın” 8/209/1

“Durma nefsin elinden kaç” 8/90/1

“Evvela şu nefsimizin şerrinden” (Koru Hz. Ali) 9/147/4

10- PÎR

Pîr, mürşit-i kâmildir, Tasavvufta kemale gelmiş, olgunlaşmış, evliyalık

mertebelerinin sonuna ulaşmış, kabiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zat.

Tasavvuf yolunda rehber zat.133

(2/93/3, 4/114/7, 4/87/2, 5/50/5, 6/1/6, 8/78/4, 8/120/3, 10/83/1)

133 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.120.

232

Âşık Yoksul Derviş, şiirlerinde pirlere olan saygısını, sevgisini, bağlılığını

dile getirmiştir. Anadolu’nun her köşesinde pirlerin türbelerinin olduğunu söyler.

Onların Allah’ın sevgili kulları olduğunu, bu sebeple onların dualarının,

himmetlerinin Allah katında hemen kabul göreceğini bilerek onların himmetine

sığınır.

“Bana pîrden haber verin” 8/120/3

“Bunca pîrânların, bunca pirlerin

Derildiği yerdir başkent Ankara” 10/8301

“Pîrimiz evliyâ hası” 2/93/3

“Yoksul Divanî’yem sığın pîrine” 4/114/7

“Benim pîrim evliyâlar üstüdür.” 4/87//2

11- ÜÇLER YEDİLER KIRKLAR

Üçler, Yediler

Tasavvufta peygamberin varisi olan kişiye “kutb” kutba en yakın iki kişiye de

“imameyn” denir. Bu üç kişinin oluşturduğu topluluk üçler adıyla anılır. Dünyanın

dört bir yanında bulunan erenler ile üçlerin oluşturduğu gruba yediler, yedilerin de

içinde bulunduğu kırk kişilik ermiş topluluğuna da kırklar denir.134

Kırklar (Gayb erenlerinin bir grubu.)

Tasavvuf. Sûfilere göre dünyadaki işler ricalü'l-gayb adıyla anılan manevî

şahsiyetlerce yürütülmektedir. Bunların en üstünde kutub (çokluk şekli aktab), onun

altında sırasıyla iki iman, dört evtad, yedi abdal, kırk nüceba ve üç yüz nükeba

vardır.

Kırkların vazifesi çeşitli iş ve durumlarda halka yardım etmek, onların

ağırlıklarını taşımaktır. Kırklara isim olarak verilen nüceba ise, kıymetli, üstün

anlamına gelen necib kelimesinin çokluk şeklidir. Bazı kaynaklarda kırklar

recebiyyûn ve abdal diye anılır. Kırklar için kırk nefis, kırk kişi ifadeleri kullanılırsa

da aralarında kadınların da olması dolayısıyla kırk erkek ifadesi kullanılmaz.

134 M. Sururi ÇELEPİ. Âşık Ömer Divanı’nın Tahlili, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2005. s.111.

233

Kırklarla ilgili bir başka tasavvufî kanaate göre bunlar, Hz. Musa'nın kalbini

temsil etmektedirler. Gayb erenlerinin diğer grupları da diğer peygamberlerin

kalplerine benzetilir. Kırklarla Hz. Musa arasında kurulan bu ilgi ile Kur'ân'da

zikredilen Hz. Musa'nın kırk günlük inziva hayatının münasebeti olabilir. Ayrıca

«Beşinci asır içinde ümmetimin en hayırlıları kırk abdaldır», manasına gelen hadisler

de uydurulmuştur. Ricalü'1-gayb dolayısıyla kırklar konusunda ilk geniş ve tasavvufî

bilgilere îbn Arabî’de rastlanmaktadır. Özellikle Fütuhattı Mekkiye'nin birçok

yerinde bu konu etrafındaki düşüncelerini ve verdiği bilgileri bulmak mümkündür.

Son eseri Fusûsu'l-hikem olmasına rağmen, bu eserinde ricalü'1-gayb konusuna hiç

girmemiştir.

VII/XIII. asırdan sonra gelişen tasavvuf düşüncesinin en önemli

unsurlarından biri gayb erenleri denilen ricalü'l-gayb'-dır. Bektaşîlik ve Bektaşî

edebiyatı bu konuda daha zengin malzemeler ihtiva etmektedir. Bektaşî tekkelerinde

semâ meclislerinin ve muhabbet toplantılarının yer aldığı bölüme kırklar meydanı

denir. Kırşehir'deki Bektaşî dergâhında bu meydan Pir’in kabrine bitişik durumdadır.

Hacı Bektaş tekkesinde bulunan kırk kollu şamdan da kırk budak adıyla anılır. Bu

şamdan Nevruz ve Muharremin onuncu gününde olmak üzere senede iki defa

uyandırılırdı (yakılırdı). Bektaşî inanışına göre Hz. Muhammet hakikat sırrını

kırkların toplandığı bir mecliste, Hz. Ali'den öğrenmiştir. Onlara göre miraç budur.

Bektaşî geleneğinde Hz. Ali'nin idare ettiği ayin-i cemlere kırklar meclisi denilir. Bu

tabir daha sonra tarikat merasimine dâhil olmuştur.135

(2/102/5, 3/7/5, 3/24/5, 4/19/4, 4/8/3, 4/115/3, 4/127/4, 4/35/1, 4/72/4, 4/76/6,

4/93/3, 4/33/5, 4/57/5, 5/50/6, 5/33/2, 5/34/6, 5/52/2, 5/56/1, 5/58/3, 5/91/1, 5/50/5,

5/93/7, 5/105/1, 5/113/2, 5/46/5, 5/50/5, 5/113/7, 6/80/6, 6/93/5, 6/72/8, 6/93/6,

6/81/3, 6/56/3, 6/59/3, 6/62/16, 6/63/5, 6/69/12, 6/70/6, 6/1/6, 6/9/9, 6/10/4, 6/11/9,

6/11/10, 6/12/6, 6/37/51, 6/43/1, 6/81/1, 6/42/4, 6/46/1, 6/51/3, 6/13/8, 6/5/4,

6/139/3, 6/133/1, 6/131/3, 6/71/6, 6/72/1, 6/91/3, 6/83/4, 6/93/5, 6/131/3, 6/5/3,

6/139/3, 6/53/2, 6/81/3, 6/83/4, 6/72/1, 6/139/3, 6/93/6, 6/80/6 7/8/6, 8/155/6,

8/207/7, 8/124/3, 8/118/2, 8/163/5, 8/30/1, 8/49/1, 8/31/2, 8/173/1, 8/179/3, 8/182/4,

8/184/3, 8/205/4, 8/207/7, 9/61/1, 9/6/5, 9/10/5, 9/49/5, 9/43/2, 9/60/3, 9/66/2,

135 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, İstanbul 1979, C.7, s.327.

234

9/92/6, 9/61/1, 10/106/4, 10/101/2, 10/98/1, 10/2/3, 10/28/3, 10/42/2, 10/49/6,

10/69/2, 10/178/4, 10/152/4, 10/151/4, 10/121/2, 11/36/1)

Âşık Yoksul Derviş, üçler, yediler, kırklar kavramlarına beşleri de

eklemektedir. Beşler de, üçler ve ondan sonra gelen iki evliyanın oluşturduğu

gruptur.

Hz. Muhammet, kırkların üçlerin ve beşlerin nurudur ve Selman-ı Pâk da

kırklar meclisine dâhildir. Âşığımız, daima kırkların cemine girmeyi onlarla beraber

olmayı ister.

“Kırklar üçler beşler nuru Muhammet” 6/53/2

“Kırklar meclisi Selman-ı Pak’tan” 4/93/3

“Allah’tan dilerim her zaman varmak

Üçler beşler kırklar cemine girmek” 10/106/4

Hz. Ali’nin doğduğu gece kırklar gelip dizilirler tekbir alıp, şahı kutlarlar,

mevlüdünü dinlerler.

“Üçler beşler kırklar bile dizildi” 6/5/3

“Üçler beşler yedilerin dergâhı

Cümlesi bir olup kutladı şahı” 6/5/4

“Üçler gelir kırklar ile

Bu mevlüdü dinler iken” 6/11/10

“Üçler beşler beli geldi” 4/35/1

“Tekbir aldı bugün kırklar erenler” 6/72/1

Kerbela Olayı’nın acısını duyan kırklardan kan akar.

“Kırk canlardan bir kan aktı” 9/61/1

“Kırklardan akıyor kanlar” 6/133/2

Âşığımıza göre olgunlaşmak isteyen kişi, kırkları bilmeli ve onlardan ders

almalı, onları sevmelidir.

“Kırklar meclisinde dersin alasın

235

Mevla’ya erişen ederim seni” 8/49/1

“Üçler beşler sevdasını duyalım” 10/28/3

Aşağıdaki mısralarda Bezm-i Elest Meclisine telmih vardır. Bezm-i Elest

Meclisinde kırklara kısmet verilmiş, velilik verilmiştir ve ruhlar âleminde kırklar

devran sürmüştür.

“Orada cemler kuruldu

Cümle canlar hep dirildi

Kırklara kısmet verildi

Bir ulu divandan geldik” 9/60/3

“Kırklar anda devran sürdü” 5/58/3

“Elestü bezminden beri gelmişiz

Kırklar meclisinde erkan bulmuşuz” 10/2/3

12- ZİKİR

Zikir, anmak; gafleti gidermek için her işte Allah’ı hatırlamaktır. Yâd

etmektir.

“İyi biliniz ki, kalpler, Allah’ın zikri ile itminana, rahata kavuşur.” (Ra'd

Sûresi: 30)

“(Kullarım!) Siz beni (tâat ile beğendiğim işleri yapmak sûretiyle) zikr

ederseniz, ben de sizi (rahmet, mağfiret, ihsan ve tövbe kapılarını açmak sûretiyle)

anarım.” (Bakara Sûresi: 152)136

(5/6/6, 5/5/1, 5/5/5)

Kubat, insanın yaşadığı sürece her an Allah’ı zikretmesi gerektiğini belirtir.

“Zikr ile mevlayı bul” 5/5/5

“Zikrin daim hak eyle” 5/5/1

“Her dem zikrin olsun bu” (Lailahe illallah) 5/6/6

136 APAK-YAVUZ, a.g.e., C.2, s.315.

236

B- TASAVVUFİ ŞAHSİYETLER, EVLİYALAR

1- ABDÜLKADİR GİLÂNÎ (Geylânî de denir)

Mutasavvıf (Gilan 1077/78-Bağdat 1166/67). Künyesi Ebû Muhammed,

lâkabı Muhyiddin. Ayrıca «Bâzu'l-Eşheb» lâkabıyla da şöhret bulmuştur. «Gavsu's-

sakaleyn» ismiyle anılır. Nesebi Hz. Ali'ye dayandırılır. Babasının adı Ebû Abdillah,

annesinin Fâtıma'dır. «Ümmü'lhayr» künyesiyle ve “Aminetü'l-hıyâr” lakabıyla

meşhurdur.

Hazer denizinin güneyinde ve Elburz dağ silsilesinin kuzeyinde bir İran

vilâyeti olan Gilan'da doğdu. Abdülkadir doğduğu zaman annesinin altmış yaşında

bulunduğu rivâyet edilmektedir. Babasını küçük yaşlarında kaybetti.

On sekiz yaşlarında Gilan'dan çıkarak, tahsil için Bağdad'a geldi. Nefehâtü'l-

üns'ün rivâyetine göre arefe günü çift sürmek için tarlada öküzleri koşarken,

öküzlerin birisinin kendisine: «Sen bu iş için yaratılmadın ve bu vazife ile

emredilmedin!» şeklindeki hitabını duyunca, çift sürmeyi bırakarak eve gelip

annesinden Bağdad'a gidip ilim tahsil etmek için izin istemiştir. Ebu Said el-Mübarek

b. Ali el-Mahzumiye intisap etti. Takriben otuzüç sene kadar tedris ile meşgul oldu.

Çok uzun süren bu tahsil hayatının meyvelerini ancak elli bir yaşına geldikten sonra

vermeğe başladı anlaşılıyor. Ayrıca yirmibeş sene kadar tecrid ve tefrid ile sahra ve

çöllerden geçerek riyazet eylediği kendisi tarafından ifade edildiğine göre, bu uzun

tahsilinin sekiz senesinin zahiri ilimleri öğrenmekte geçtiği meydana çıkar.

Abdü'l-Kaadir Ebû Said Mahzûmi'den din, fıkıh, Ebû Bekr b. el-Muzaffer ile

diğer meşhur muhaddislerden hadis dinledi. Sonraları Ebû Zekeriyya et-Tebrizî'den

edebiyat okudu. Ahmed Debbas ile sohbet edip, kendisinden tarikat ahzetti.

H. 528/M. 1134 tarihlerinde Ebu's-Sa'd Medresesi'nde ders verirken usul,

fıkıh ve tasavvufa ait bazı kitaplar yazdığı rivâyet edilir. Bu eserler umumiyetle vaaz

ve hutbelerden ibarettir ve şunlardır: El-Gunye li tâlibi tarîkı'l - Hak (Sülûk ve ahlâka

ait risale), El-Fıkhu'r-Rabbânî (1150-1151 yılları arasında verdiği altmış iki vaaz ve

bir zeylden ibarettir), Fütühu'l-Gayb (Oğlu Abdü'r-Rezzak'ın topladığı çeşitli

mevzular hakkında, babası tarafından verilmiş yetmiş sekiz vaazı ihtiva eder), Hizbü

beşâiri'l-hayat, Cilâu'l-hâtır min kelâmi'ş-şeyh Abdi'l-Kaadir, El-Mevâhibü'r

Rabbâniyye ve'l-Fütuhu'r-Rabbiiniye fi merâtibi'l-ahlâki' s-seniyye ve'l-mâkâmâti'l

237

irfaniyye, Yevâkıtü'l-hikem, El-Füyûzâtü'r-Rabbâniyye fî evrâdi'l-Kâdiriyye.

Behçetü'l-esrar ve diğer terceme-i hal eserlerinde çeşitli vaazları vardır.

İbrahim b. Sa'd'ın rivâyetine göre Gilani'nin halka hitabı gâyet selis, sür'atli

ve açık-seçik bir mahiyet arzederdi. Cuma günleri yapacağı konuşmayı dinlemek

isteyen insanlar, sabahın erken saatlerin de yer bulmak için camiye dolarlardı. Halkı

irşadının yanı sıra yahudi ve hıristiyanları da hidâyete erdirmek için gayret

sarfetmiştir. Tesiri geniş olmuştur137. (Bk. Kâdiriyye tarikatı).

KADİRİYE (KADİRÎLİK)

Abdülkâdir Gilâni (Gilân 1077 - Bağdat 1166) ye nispet edilen tarikat.

Cilâniye de denir. Tarikatın silsilesi Hz. Ali yoluyla Hz. Peygamber'e ulaşır:

Hz.Muhammed, Hz.Ali, Hz.Hüseyin, Zeynelâbidin, Muhammed Bâkır, Cafer Sâdık,

Musa Kâzım, Ali Kıza, Maruf Kerhi, Serî Sakati, Cüneyd Bağdadi, Şiblî, Abdulaziz

Temimi, Ebu'l-Ferec Yusuf Tarsusî, Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Yusuf Kureşî,

Ebu Said Mübarek b. Ali Mahzumi, Abdülkâdir Gilâni...

Abdülkâdir Gilâni'nin bîr tarikat vücuda getirmek için gayret sarfedip

etmediği tartışma konusudur. Bununla beraber kaynakların verdiği bilgilere bakılırsa

bir tarikat için gereken bazı davranışlar geliştirdiği müşahede edilmektedir: Her

şeyden önce o ders ve irşatlarının bir kısmını kendisi için yapılmış olan bir tekke

(ribat) de yürütmekte, mürit ve müntesiplerine hırka-yı tarikat ve hırka-yı teberrük

giydirmekte idi. Yetiştirdiği talebelerinin bir kısmı, onun emriyle İslâm ülkelerine

gitmekteydiler. Gidilen ülkeler arasında İran, Yemen, Hicaz, Şam, Mısır... gibi

önemli merkezler de bulunmaktaydı. Sadık Vicdanî, Kâdiriye Silsilenamesi’nde,

Abdülkâdir Gilânî'den hırka-yı tarikat ve hırka-yı teberrük yoluyla el almış elli

civarında kişinin adını saymakta, bunların ilmî durumlarına temas etmekte ve bir

kısmının görevlendirildikleri bölgeleri kaydetmektedir. Bu isimler ve gittikleri yerler

Kadiriliğin, yayılma siyaseti ve kolları hakkında da ipuçları vermektedir. Bununla

beraber, Kadirîliğin yayılmasında esas pay Abdulkâdir Gilâni'nin oğullarına

verilmektedir. Oğulları arasında da Seyyid Abdülvahhab, Seyyid Abdülaziz, Seyyid

Seyfüddin, Seyyid Abdürrezzak'la Seyyid Şemsüddin'in ayrı bir yeri olmalıdır.138

137 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.1, s.20. 138 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.7, s.82.

238

(4/47/3, 4/9/2, 4/85/1, 4/135/1, 4/127/2, 4/53/5, 4/35/6, 4/8/5, 4/95/7, 4/93/6,

4/56/6, 5/36/3, 5/62/7, 5/17/3, 5/111/7, 5/36/4, 5/36/3, 5/36/2, 5/36/1, 6/131/2,

6/62/17, 6/119/5, 6/135/5, 6/62/11, 6/140/2, 6/88/1, 6/100/4, 8/118/1, 8/171/1,

8/196/4, 8/241/5, 8/199/3, 10/30/6)

Âşığımızın da dâhil olduğu Kadirîlik Tarikatı, Hz. Muhammet’le başlamış,

Abdülkadir Geylanî ile devam edip gelmiştir. Bu nedenle Âşığımızın Abdülkadir

Geylani’ye olan sevgisi büyüktür. Abdülkadir Geylani’yi, şah, pir, seyit, veli, Gavs-ı

azam gibi sıfatlarla anar ve onun methedilmesini ister.

“Şahımızdır Abdülkadir Geylani” 4/8/5

“Pirim Seyit Abdülkadir ulumuz” 4/35/6

“Abdülkadir Geylani’dir pirimiz” 4/53/5

“Abdülkadir Geylani’dir yücemiz” 4/127/2

“Şah Abdülkadir’in eyle methini” 6/100/4

Abdülkadir Geylanî’nin yoluna birçok evliya baş koymuştur. Âşığımızın

dergâhı Abdülkadir Geylanî’nin dergâhıdır ve Bacım Sultan, onun postuna

oturmuştur.

“Cümle evliyalar koydu başı

Pir Abdülkadir’in yollarına hey” 6/100/1

“Dergahımız Gavsın dergahındandır” 6/62/11

“Abdülkadir şah postuna oturan” (Bacım Sultan) 4/93/6

“Pir Abdülkadir’in bir gülü olan

Öter Bacı Sultan hu deyi deyi” 4/47/3

Âşığımız, Abdülkadir Geylanî’den aman diler, âşıklık ilhamını ondan aldığını

söyler ve Allah’tan kıyamet günü Abdülkadir Geylanî’ye yoldaş olmayı diler.

“Pir Gavs-ı Azam el aman” 10/30/6

“Medet pirim Abdülkadir Efendim” 6/62/17

“Pir Gavsı Azam’dan almışız ilham” 5/17/3

239

“Bize ta ezelden sevmek sevilmek

Seyit Abdülkadir Veli’den kaldı” 6/131/2

“Yoldaş eyle bize Abdülkadir’e” 4/95/7

Aşağıdaki şiir Abdülkadir Geylanî’ye yazılmış bir şiirdir.

ABDÜLKADİR GEYLANİ

Gönlümüzde dolu dolu

Abdülkadir Geylani'dir

Cümle âlemden üstün veli

Abdülkadir Geylani'dir

Sorarsan ceddi Muhammet

Zatı pak-ı nur-i Ahmet

Cümleyi eyleyen irşad

Abdülkadir Geylani'dir

Cümle evliyalardan ol

Buyurdu hak anı makbul

Oniki imama giden yol

Abdülkadir Geylani'dir

Güruh-ı naciyi açan

Haydar'ın demini içen

Bizi münkirlerden seçen

Abdülkadir Geylani'dir

240

Dinle sözüm teşviş değil

YOKSUL DERVİŞ sarhoş değil

Yolu düzdür yokuş değil

Abdülkadir Geylani'dir

2- AHMED YESEVİ

Mutasavvıf, şair (Sayram/Doğu Türkistan, V. a. ortaları? Yesi 1166–67).

Hayatı hakkında yeterli ve kesin bilgilere sahip değiliz. Mevcut bilgiler de

menkıbelerle karışmış durumdadır. Bu sebeple tarihi şahsiyetini menkıbevi

şahsiyetinden ayırmak oldukça zordur. Rivâyete göre babası Şeyh İbrahim, Hz. Ali

evladından bir zattır. Şeyh İbrahim'in halifelerinden Musa Şeyh'in kızı Ayşe Hatun

ile olan evliliğinden, önce kızı Gevher Şehnaz, sonra oğlu Ahmed (Yesevî) dünyaya

geldi. Önce annesini kaybeden Ahmed, daha sonra yedi yaşında iken babasını

kaybetti. Yine rivâyete göre küçük yaşta Hızır’ ın delaletine ve birçok tecellilere

mazhar oldu. Hz. Peygamber'in işareti ile Sayram'a gelen Şeyh Arslan Baba'dan feyz

alarak olgunlaştı, şöhreti yavaş yavaş Türk ülkelerine yayıldı. Bir başka menkıbe de,

Ahmed'in küçük yaşta ablası ile Yesi şehrine gittiğini ve burada Arslan Baba ile

karşılaştığını anlatır. İlk tahsil senelerini Yesi'de geçiren Ahmed, daha sonra tahsilini

tamamlamak için Buhara'ya gitti. Orada Şeyh Yusuf-i Hemedani'ye intisab etti.

Buhara şehri M. XII. asırda Karahanlıların hâkimiyeti altında bulunuyordu. Buhara

medreseleri İslam âleminin, bilhassa Türkistan'ın dört bir tarafından gelen talebelerle

dolu idi. Ahmed böyle bir ortamda devrin zahiri ve batıni ilimlerini öğrenerek yetişti.

Hoca Abdullah Berki, Hoca Hasan-i Endeki, ve Hoca Abdulhalik-i Gucduvani ile

birlikte Yusuf Hemedani'nin halifeliğine seçildi. Şeyhinin ölümünden sonra bir

müddet müritlerin irşadı ile o uğraştı. Buhara'dan tekrar Yesi'ye döndü. Vefatına

kadar etrafında toplanan müridlerini irşad ile meşgul oldu. Müritlerinin çoğunluğu

İslamiyet’e yeni girmiş Türkmen gençlerinden oluşmaktaydı. Geleneğe göre altmış

üç yaşına girdikten sonra tekkesinin bir tarafına üç arşın derinliğinde bir çilehane

yaptırarak, oraya çekildi. Vefatına kadar orada kaldı. Ahmed Yesevî'nin kabri Yesi

şehrindedir. Timurlenk (1336 – 1405) Yesi'ye gelince kabrinin üzerine cami ve

türbeden meydana gelen büyük bir imaret yaptırmıştır.

241

Ahmed Yesevî bilhassa Sirderyâ ve Taşkent çevresinde, bozkırlarda yaşayan

göçebe Türkler arasında yayılan tarikatı ile İslam imanının yerleşip genişlemesini

sağlayan bir din ve tasavvuf yayıcısıdır. Müslüman Arap ordularının savaş yolu ile

yapmaya çalıştıkları bu işi, Yesevî, tasavvuf yolu ile gerçekleştirdi. Tarikatının

yayılma sahası Acem kültürünün hüküm sürdüğü bir bölge olmasına rağmen, eski

Hint ve İran inançlarını İslamiyet esasları ile uzlaştırmaya çalışan serbest düşünceli

Acem mutasavvıflarının tesirinde kalmadı. Şeriat ve tarikatı kaynaştırarak dinin

emirlerine karşı olan kayıtsızlığın tarikat adabı ile uyuşmayacağını anlatmaya çalıştı.

Bu sebeple çoğu defa bir İslam sofisi olarak değil, medreseli bir hoca gibi davrandı.

Şiirlerinde âyet ve hadislerden, İslam'ın esaslarından, günahlardan, sevaplardan,

cennetten, cehennemden sade bir söyleyişle bahsetti. Bu sebeple şiirleri öğretici

mahiyette kaldı. Bu manzumelere Hikmet adı verilmiştir. Şiirleri kısa zamanda

büyük bir yaygınlık kazandı. Onun gibi şiir söylemek Orta Asya sofileri arasında

gelenek halini aldı. Daha sonra bu yolda şiir söyleyen derviş ve şeyhlerin şiirleri

eserlerine imza koymamaları yüzünden Ahmed Yesevî’ye atfedildi.

Bu Hikmetlerin bir araya toplanmasından meydana gelen eseri; Divan-ı

hikmet Ahmet Yesevî'nin tek ve önemli eseridir. Bu kitabın XII., XIII., XIV. asırlar

da yazılmış eski nüshaları yoktur. El yazması kopyaları yakın tarihlerde istinsah

edilmiştir. Ayrıca Taşkent, Kazan ve İstanbul'da basılmış nüshaları vardır.139

(8/124/4, 8/31/4, 9/127/2, 11/117/3, 11/58/6)

Ahmet Yesevî, Âşığımızın şiirlerinde Orta Asya’da yaşaması ve tasavvuf

büyüğü olması dolayısıyla geçer.

“Geleneği Kafkasya’dan

Kültürümüz Orta Asya’dan

Hoca Ahmet Yesevî’den

Torunları hoş geldiniz” 9/127/2

“Ahmet Yesevî’yiz Türkistan’da” 8/124/4

Âşık, Ahmet Yesevî’nin tekkesini, sevgi dolu gönül evi olarak görür.

139 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.1, s.78.

242

“Sevgi dolu gönül evi

Ol Hoca Ahmet Yesevî” 11/58/6

“Hoca Ahmet Yesevî de

Hacı Bektaş-ı Veli de

Coşar gönüller evinde

Bir güzellik bir sevgi var” 11/117/3

3- HACI BEKTAŞ-I VELİ

Mutasavvıf (YaklÂşık 1209/10–1270/71). Nerede doğduğu ve nasıl yetiştiği

bilinmiyor. Anadolu'da doğmuş ve yetişmiş olması ihtimal dâhilinde olduğu gibi,

Horasan'dan gelen Ahmed Yesevî mensuplarından da olabilir. Kendisiyle ilgili

menkıbelerde çoğunlukla Horasan'dan geldiği belirtilir. Daha doğru görünen bu

ihtimale göre aslen Nişaburludur. Ahmed Yesevî veya onun halifesi Lokman

Perende'nin mürididir. Soy seceresinin Hz. Ali'ye kadar çıkarılması esasen Bektaşî

gayretkeşliğinin eseridir. Kardeşi Menteşin ile beraber Anadolu'ya geldi, Sivas,

Amasya, Kırşehir, Kayseri'yi dolaştıktan sonra Sulucakarahöyük'e (şimdiki

Hacıbektaş ilçesi) yerleşti. Bacıyân-ı Rûm'dan olduğu söylenen Hatun Ana'yı

kendisine evlat edindi ve orada vefat etti.

Hacı Bektaş Amasya'da iken Vefâiyye tarikatına mensup Baba İlyas ve onun

önde gelen müritlerinden Baba İshak ile münasebet kurmuştu. Şii-bâtıni inançlara

sahip olan Baba İshak'ın isyanı sonucu idam edilmesi üzerine, müritlerinin Hacı

Bektaş'ın etrafında toplandıkları rivâyet edilir.

Eflakî (Öl. 1360) 'nin Menâkıbü'l-ârifin adlı eserinde Hacı Bektaş'ın Baba

İshak'ın ileri gelen müridlerinden olduğu, şeriata uymayan bazı hal ve hareketleri

bulunduğu kaydedilmesine rağmen, kendisinden saygıyla söz edilir. Yine Abdal

Musa, Abdal Murad, Geyikli Baba, Koyun Baba gibi Hacı Bektaş'a yakınlığı ile

tanınan sofilerin Sünnî akıdeye uygun eserlerde muteber şahıslar olduğu kaydedilir.

Ayrıca Makâlât isimli Arapça. eserinin bir Sünnî fakihi olan Hatiboğlu tarafından

Türkçeye tercüme edilmesi, Şakâyık ve Nefâhat gibi eserlerde Hacı Bektaş'ın Sünnî

bir veli olarak tanıtılması onun etrafındaki yaygın Şii-batıni söylentileri tereddütle

karşılamamızı gerektirmektedir.

243

XV. a. da teşekkül eden Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli isimli eserde onun

şeriat dışı fikir, inanç ve davranışlara sahip olduğunu gösteren sarih bir şey yoktur.

Âşıkpaşazade'nin Hacı Bektaş'ı «Kendi bir meczub-ı büdelâ azizdi. Şeyhlikten ve

müritlikten fariğ idi» diye tanıtması oldukça manalıdır. Buradan esasen bir sofi olan

Hacı Bektaş'ın cezbe halinde şeriata uymayan bir takım hal ve hareketleri görüldüğü,

dolayısıyla kendisine karşı şüpheler uyandığı anlaşılmaktadır. Bu nevi hallerden

dolayı Mevlânâ, Hacı Bayram gibi büyük Sünnî mutasavvıfların dahi ağır tenkitlere

maruz kaldığı bilinmektedir.

O devirde sayıları hayli yüksek olan Şiî-batıni zümreler Anadolu'da tutunmak

için Sünnîler tarafından hürmet gören bir isim etrafında toplanma ihtiyacında idiler.

Dolayısıyla Baba İshak müritlerinin Hacı Bektaş'a intisabı rivâyeti böylece mana

kazanmış olur. Daha sonra teşekkül eden Bektaşilik içindeki bu unsurlar Hacı

Bektaş'ı kendi akidelerine uygun olarak anlamış ve anlatmışlardır. Bazen Yesevî’ye

gibi Sünnî bir tarikatın, bazen Babaîlik gibi ehl-i sünnet dışı bir tarikatın kolu olarak

gösterilen Bektaşiliğin Hacı Bektaş tarafından kurulduğunu gösteren hiçbir belge

mevcut değildir. Hacı Bektaş eserinde de bu tarikata ait âdab ve erkândan bahsetmez.

Dr. Jacob tarikatın 1516 da Balım Sultan tarafından kurulduğunu öne sürmüş,

F.Köprülü bu tarihi bir asır geriye götürebilmiştir. Bu durum Bektaşiliğin Hacı

Bektaş'tan en az bir veya bir buçuk asır sonra kurulduğunu gösterir. Hacı Bektaş'ın

Orhan Gazi zamanında yaşadığı ve Yeniçeri Ocağına dua ettiği yolundaki rivâyetler

asılsızdır. Onun Yeniçeriler tarafından pir olarak tanınması daha sonraki asırlarda

gerçekleşmiştir. İsmi etrafında vücuda gelen Velâyetnamelerde Yunus Emre ile olan

ilişkileri anlatılarak, bazı menkıbeler nakledilir (bk. Yunus Emre). Makâlât adlı

eserinin Türkçe tercümeleri mevcuttur.140

(4/97/3, 4/52/2, 4/47/7, 5/35/5, 6/87/2, 6/135/5, 6/131/1, 6/100/1, 8/30/1,

8/32/1, 8/200/3, 8/185/4, 8/181/7, 8/180/5, 8/124/4, 8/32/2, 9/141/7, 9/113/5, 9/43/1,

10/16/5, 10/1/6, 10/141/4, 10/63/2, 10/59/3, 10/46/6, 11/91/4, 11/33/6, 11/117/3,

11/155/7)

Hacı Bektaş-ı Velî’nin adı şiirlerde yukarıda belirtilen yirmi dokuz yerde

geçmektedir. Aşağıdaki iki şiirinde Âşığımız Hacı Bektaş Velî’yi her yönüyle

140 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.3, s.446.

244

anlatmaktadır, diğer şiirlerde ise bir tasavvuf büyüğü olması sebebiyle adı diğer

tasavvuf büyükleriyle anılır.

Aşağıdaki şiirlerde Âşık, Hacı Bektaş Velî’nin hayatından, ilmini aldığı

tasavvuftan ve Hacı Bektaş Velî’nin hayatında gösterdiği bazı kerametlerden

bahseder.

HÜNKÂR HACI BEKTAŞ VELİ

Horasan'dan kalktı kanat açarak,

Köseğisi geldi ateş saçarak,

Kırşehir üstünden geldi uçarak.

İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.

Tasavvuftan sağlam aldı mayayı,

Yoğurdu da hamur etti kayayı,

Düşünde derinden anla manayı,

Hünkâr Hacı Bektaş Velî, dediler.

Hocası tavafta Mekke dağında,

Sıcak katmer ister gönül bağında,

Aynı anda geldi kuşluk çağında,

İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.

Bir kurudu vara bindi de geldi,

Dar-ı çeş üstünde namazı kıldı,

Hep bütün insanlar hayrete daldı,

İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.

245

Sarı köyde bir mahkeme açtılar,

Kayalar yürüdü, oradan kaçtılar,

İnandılar ayağına düştüler,

İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.

Delik taşta kerameti göründü,

Kazanlar kaynadı, cemler kuruldu,

Lokmalar dağıldı, kısmet verildi,

İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.

Gelin canlar hep beraber analım,

Ona hürmet, sevgi, saygı sunalım,

Yoksul derviş der ki; semah dönelim,

İşte Hacı Bektaş Velî, dediler.

HÜNKÂR HACI BEKTAŞ VELİ'YE

Sümbül, çiğdem çiçek açan,

Koksun âleme saçan,

Kırklar meclisini açan,

Hünkâr Hacı Bektaş Velî.

Güvercin donunda uçtu,

Tüm insana kucak açtı,

Kırşehir üstünden geçti,

Hünkâr Hacı Bektaş Velî.

246

Sevgi verdi, umut verdi,

İnsanlara kanat gerdi,

Kayayı, taşı yoğurdu,

Hünkâr Hacı Bektaş Velî.

Aslı, nesli imamı Ali.

Bakışları sevgi dolu,

Açıktır erkânı yolu,

Hünkâr Hacı Bektaş Velî.

Muhabbet sevgi yapısı,

Gelene umut kapısı,

Hakikattendir tapusu,

Hünkâr Hacı Bektaş Velî.

Ariflerin gönlündedir,

Âşıkların dilimledir,

Sazlarımın telindedir.

Yoksul Derviş halindedir,

Hünkâr Hacı Bektaş Velî.

4- PİR SULTAN ABDAL

Alevî - Bektaşi şairi (Yıldızeli / Banaz? — Sivas 1590).

Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Şöhretini artıran asıl sebep şiirlerinden

ziyade henüz gereği kadar açıklığa kavuşturulamamış olan idamı ile ilgili abartılmış

söylentilerdir. Bu konuda bilinen tek gerçek Sivas Valisi Hızır Paşa tarafından

astırılmış olduğudur. Bu Hızır Paşa hakkında da çeşitli söylentiler bulunmaktadır.

247

Adı Amasya tarihi'ne göre Deli Hızır Paşa, Selânikî'ye göre, Divane Hızır Paşa'dır.

Özdemiroğlu Osman Paşa komutasında İran savaşlarına katılmış, 1588' de Sivas

Beylerbeyliği'ne atanmıştır.

İran'daki Türkmenlerin başına geçen Şah İsmail bilindiği gibi kısa zamanda

pek çok başarılar elde etti. Alevilik meselesini kullanarak Doğu Anadolu'yu da ele

geçirmeye niyetlendi. Böylece Aleviler arasında Osmanlı düşmanlığı ve Şah İsmail

hayranlığı tohumları saçılmış oldu.

Alevî şair Pir Sultan'ı işte bu ortam içinde değerlendirmek doğru olacaktır.

Aslında kendisi olay yaratabilecek bir imkân ve kişiliğe sahip değildir. Olaylara

bizzat karıştığı da söylenemez. Yöre halkı bir yana, kendi köylüsünün, hatta

müritlerinin itimadını bile kazanamamıştır. Açık sözlü, inatçı, yerli-yersiz konuşan

bir kimsedir. Bu huyları yüzünden müritleri tarafından Hızır Paşa'ya şikâyet

edilmiştir.

Hızır Paşa şikâyet üzerine sorgusunu yap tırmış, durumu İstanbul'a bildirmiş,

Pir Sultan'ı Toprakkale'ye hapsettirmiş, daha sonra gelen ferman üzerine kendisini

«Siyaset Meydanı'»nda astırmıştır, (Bütün bu konular için bk, İ. Aslanoğlu, «Pir

Sultan Abdal niçin asıldı», «Pir Sultan Abdal'ın zindandaki yaşamı". Türk folkloru,

s.2, 4. Eylül, Kasım 1979).

Âşık tarzı şiirin duru bir lisan ile güzel örneklerini vermiş, muhteva olarak

tabiat, kır yaşantısı gibi pastoral unsurların yanında Alevi-Bektaşi inanışlarını dile

getirmiştir.

Kendisini tanıyan, tanımayan pek çok Alevi şair idamını konu alan şiirler

yazmışlar, Hızır Paşa'ya lanetler yağdırmışlardır, Bunların başında şairin kızı Sanem

gelmektedir.

Pir Sultan'ın şöhreti o kadar yaygınlaşmış ve şair Alevi muhitlerde o derece

sevilmiştir ki, kendisinden sonra aynı mahlas ile şiirler söyleyen pek çok şair zuhur

etmiştir. Bu şairlerin şiirleri ile asıl Pir Sultan'ın şiirleri birbirine karışmış ve hemen

hepsi Banazlı'ya mal edilmiştir. Yakın zamanlara kadar bütün bu şiirlerin bir kişinin

ağzından çıkma olduğu sanılırken İbrahim Aslanoğlu'nun yaptığı araştırmalar bir

248

değil birkaç Pir Sultan mahlaslı şairin varlığını ortaya koymuştur (bk. İ. Aslanoğlu,

Pir Sultan Abdallar. 1985).141

(8/182/1, 8/124/6, 9/141/5, 9/78/2, 10/141/3, 10/149/3, 10/61/1, 11/91/3,

11/35/4)

Pir Sultan Abdal’ın adı şiirlerde yukarı da belirtilen dokuz yerde geçmektedir.

Aşağıdaki şiirinde Âşığımız, Pir Sultan Abdal’ı her yönüyle anlatmaktadır, diğer

şiirlerde ise bir tasavvuf büyüğü olması sebebiyle adı, diğer tasavvuf büyükleriyle

anılır.

Aşağıdaki şiirde Âşık, Pir Sultan Abdal’ın hayatından, ilmini aldığı

tasavvuftan ve Pir Sultan Abdal’ın gösterdiği bazı kerâmetlerden bahseder.

PİR SULTAN ABDAL

Pir Sultan dedi, bismillah,

Tevekkeltütealallah,

Hak Muhammet Habibullah,

Pir Sultan Abdal dediler.

Zincir kar etmez koluna.

Kimse duramaz yoluna,

Durmadan sazı çalına,

Pir Sultan Abdal dediler.

Haksızlığa göğüs gerdi.

Halkı için canın verdi.

Cehalet dağın devirdi.

Pir Sultan Abdal dediler.

141 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.7, s.250.

249

Kendi yurdundan sürüldü,

Kırklar başına derildi,

Koluna zincir vuruldu,

Pir Sultan Abdal dediler.

Ciğerini dağladılar,

İki kolun bağladılar,

Bütün dostlar ağladılar,

Pir Sultan Abdal dediler.

Bağırdı ey Hızır Paşa,

Şu tahtın çalınsın taşa,

Dağlar taşlar geldi coşa,

Pir Sultan Abdal, dediler.

Vurdular kızıl tacına,

Haksızlık gider gücüne.

Çektiler darağacına,

Pir Sultan Abdal dediler.

Böyle bir ummana daldı.

Çekip kapıları yoldu.

Bütün gönüllere doldu.

Pir Sultan Abdal dediler.

250

Zincir kırıldı kolundan,

Eğlenir mi hiç yolundan.

Âşıklar söyler dilinden,

Pir Sultan Abdal dediler.

Baktılar ki darağaca,

Paltosu kaldı sadece,

Söylediler gündüz gece,

Pir Sultan Abdal dediler.

Cümle âlem buna şaştı,

Ata binip yola düştü,

Kızılırmak'ı da aştı.

Pir Sultan Abdal dediler.

Hak’tan kısmet alan âşık.

Etrafına saklı ışık,

Yoksul Derviş böyle âşık.

Pir Sultan Abdal dediler.

5- MEVLÂNA Celâleddin-i Rumî

İslam dünyasının büyük mutasavvıf, mütefekkir ve şairlerinin önde

gelenlerinden biri (30 Eylül 1207 - Konya 17 Aralık 1273). Mevlâna'nın Fîhı mâ fîh

adlı eserinde (s. 173) anlattığı bir hikâye zikredilerek onun mezkûr tarihten en az 4–5

yıl daha önce doğmuş olabileceği iddiası, o kadar tutarlı bir iddia değildir. Belh'le

doğması sebebiyle «Belhî», Konya'da yaşayıp orada ölmesi münasebetiyle de

«Rumî» nisbeleriyle anıla gelmiştir. Daha çok muhipleri ve müntesipleri tarafından

251

ona Mevlâna ve Hudâvendigâr lakapları ile hitap edilmesi olayı, çok eskiye dayanır

ve muhtemelen bu tarzdaki lakaplandırma, Hz. Muhammet'in manevî iktidar ve

saltanatının tasavvufla yakından ilgili bulunan bu aile tarafından da yürütüldüğü

inancından kaynaklanır. Eflâkî'nin Manâkıbu'l-ârifîn adlı eserindeki (I, 73) ifadesine

bakılırsa, «Hudâvendigâr» (sahip, hükümdar, Tanrı, Allah) unvanı ona bizzat babası

tarafından verilmiş ve bu kitapta sık sık tekrarlanan «Mevlâna» (efendimiz,

başkanımız, hudâvendigârımız v.b.) lâkabı da, mutlak zikredildiğinde daha çok ona

hasredilmiştir. İlk defa Baba Ruknuddin Mesud-i Şîrazî'nin (Öl. 1368) Nusûsu'l-

husus fî şerhi fusûs'unda «Rûmi» nisbesi ile birlikte kullanılan ve daha sonra

835/1432 de vefat eden Şâh Kâsım-i Anvâr'-ın şiirinde müstakil olarak rastlanılan,

«Mevlevi» nisbesi, Arapça «mevlâ» kelimesinden veya «Mevlâna ve «Mevlâna-yı

Rûm» terkiplerinden türetilmiş olmalıdır. «Allah'ın en büyük sırrı» anlamına gelen

ve başka hiçbir kaynakta yer almadığı halde, sırf Eflâkî ve Sipehsalar tarafından

Celaleddin’e ithaf edilen «sırru'l-lâhi'l-a'zam» gibi unvanları, menkabevî şekildeki

anlatım tarzının ve müridin şeyhine karsı beslediği aşırı derecedeki hürmetinin bir

mahsulü sayılmalıdır. Bazı gazellerinin sonunda göze çarparı ve umumiyetle kendi

sözlük anlamında kullanılan hâmûş kelimesi ile muhaffeflerine atf-ı nazar ederek,

mahlasının «Hâmuş» olduğunu söyleyenlerin iddiası da, çok az kişi tarafından

benimsenmiştir. 142

(2/92/3, 2/80/7, 2/17/7, 5/63/7, 7/9/7, 7/27/5, 7/27/3, 7/85/9, 8/165/7, 10/1/6,

10/141/3)

Âşığımız, Mevlâna’nın adını genellikle, hoşgörüyle beraber anar, aşağıdaki

şiirinde Mevlâna’nın “Ne olursan ol yine gel” nakaratıyla bir şiir yazmıştır.

“Niyazımız Süphân’adır,

Dualarımız O’nadır,

Bunu diyen Mevlâna'dır,

Kim olursan ol yine gel”12/36

Mevlâna’nın adı şiirlerde genellikle Şems’le beraber anılır.

“Şems ile Ulu Mevlâna” 7/9/7, 8/165/7 142 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.7, s.298.

252

Aşağıdaki şiirinde Âşığımız Mevlâna’nın yüzyıllar öncesinden gelen evrensel

hoşgörü anlayışına değinir ve Mevlâna’yı her yönüyle takdir eder.

MEVLÂNA YOLU HOŞGÖRÜYE

“Gelin gelin yine gelin

Birlik ile hoşgörüye

Alın kısmetinizi alın

Beraberlik hoşgörüye.

İnsanlar ile barıştı

Tevazuu ile erişti

Nice ummana karıştı

Akar seli hoşgörüye.

Şems aşkı yaktı kavurdu

Senlik benliği devirdi

Sevgi rüzgârın savurdu

Eser yeli hoşgörüye.

Her görüşe saygı duyan

Daima gerçeğe uyan

Özünü rahmetle yuyan

Her hali İle hoşgörüye.

YOKSUL DERVİŞ’in dili ile

Zikreder sazın teli ile

253

Mevlâna’mız her hali ile

Varır yolu hoşgörüye” 7/27

6- VEYSEL KARANİ

Hz. Ebubekir ve Ömer devirlerinde Medine'de çok hürmet gören ve Tabiînin

büyüklerinden olup hadis-i şerif ile medh ü senası yapılan büyük bir velîdir.

Peygamberimiz zamanında yaşamış ise de validesine çok hürmetinden dolayı

Peygamberimizle görüşememiş, fakat ona bütün ruh u canı ile bağlı kalmıştır. Sıffîn

Muharebesinde Hz. Ali'nin askerleri arasında şehit düşmüştü. (Hicri: 37) Veys diye

de anılır.143

(3/31/5, 5/63/6, 5/110/6, 9/133/3, 10/17/3, 10/70/3, 10/112/3, 11/59/6)

Veysel Karânî, Âşığımızın şiirlerinde Yemen’de yaşaması ve

Peygamberimizin görmeden methettiği bir evliya olması sebebiyle âşıklar başı olarak

geçer.

“Veyis âşıklar başı” 3/31/5

“Veysel Karani Dede” 9/133/3, 11/59/1

“Veysel Karani düştü Yemen iline” 10/70/3

7- YUNUS EMRE

Yunus Emre'nin hayatı hakkında kesin ve doğru bilgilere sahip değiliz. Ancak

bu demek değildir ki Yunus'un nerede, ne zaman, nasıl yaşadığı hakkında hiçbir şey

bilinmiyor. YaklÂşık olarak 1238–1240 yılları arasında doğduğu tahmin

edilmektedir. Sivrihisarlı, Karamanlı veya Bolulu olduğu ayrıca Eskişehir'e bağlı,

Sakarya ve Porsuk nehirlerinin birleştiği bölgede bulunan Sarıköy’de yaşadığı için

oralı olabileceği iddiaları bulunmakla beraber yeri belli değildir.

XV. a.da Âşıkpaşazâde, Yunus'un Orhan Gazi zamanında (1324–1360)

yaşadığını söyleyerek gerçeğe uymayan bilgiler verir. Yine aynı yüzyıl şairlerinden

Uzun Firdevsî (1453 - ? ) halk rivâyetlerine dayanarak yazdığı Bektaşî

velâyetnamesi’nde Yunus'un Hacı Bektaş'ın çağdaşı ve Tapduk Emre'nin müridi

olduğunu, Sarıköy'de doğduğunu ve orada yaşayıp öldüğünü belirtir. Sivrihisarlı

143 Abdullah YEĞİN, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Türdav Basım ve Yayım, 1998.

254

Baba Yusuf 1507'de yazdığı Mahbûb-ı mahbub adlı manzum eserinde Yunus'un

Sivrihisarlı olduğunu gösterir. Taşköprizade Yıldırım Bayezid devrinde yaşadığını,

Lamiî Çelebi, Kütahya suyunun Sakarya'ya karıştığı yerde Yunus'un mezarının

bulunduğunu kaydeder. Yunus Emre üzerine geniş araştırmalar yapmış bulunan Fuat

Köprülü, Abdülbaki Gölpınarh, Cahit Öztelli, I. H. Konyalı, Sahabettin Tekindağ

gibi araştırmacılar şairin hayatı ve öldüğü yer hakkında bazen birbirleri ile birleşen,

bazen ayrılan iddialar ortaya atmışlar ve yazılar neşretmişlerdir.

Yunus'un hayatını ve eserini layıkı ile kavramak için onun yaşadığı devri

siyasî, iktisadî, dinî ve tarihî yönleri ile ele almak gerekmektedir. Gerçekten de bu

devir oldukça çalkantılı bir manzara arzetmektedir. Aslında Anadolu Selçuklularının

her bakımdan en olgun sayılabilecek devri I. Alâeddin Keykubat (? – 1237)

zamanıdır.144

(2/100, 2/99, 2/98, 2/97, 2/96/3, 2/95, 2/94, 2/84, 3/16/4, 5/69/3, 7/49–81,

8/33, 8/34, 8/189/5, 8/188/4, 9/46/1, 9/44/5, 9/45/1, 10/16/6, 10/49/6, 10/141/3,

10/49/7)

Yoksul Derviş’in gerek söyleyiş tarzı, gerek dine bakış tarzı olarak örnek

aldığı, adına bir kitabının adını verdiği, her yönüyle sevdiği, takdir ettiği, mutasavvıf

şair Yunus Emre’dir. Âşığımızın yedinci kitabının adı “Yunusça Şiirler” dir. Bu

kitapta geçen 7/49 (Âşık Yunus Emre)

7/50 (Yol İçinde),

7/51, (İlahi Aşk)

7/52, (Yunus Emre),

7/54 (Yetmez),

7/55 (Âşık Yunus Emre),

7/56 (Derdi Yunus),

7/57 (Yunus Emre Gibi),

7/58 (Özümüzdür Âşık Yunus),

7/59 (Oldu), 144 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.8, s.605.

255

7/60 (Yunus Emre’ye),

7/61 (Yunus’un),

7/62 (Yunus’un),

7/63 (Âşık Yunus),

7/64 (Sevgi Dolu),

7/65 (Çağırıyor),

7/66 (Hoş Geldiniz),

7/67 (Yunus Emre),

7/69 (Coşuyor Yunus),

7/70 (Yunus Gibi),

7/71 (İşte Âşık Yunus Emre),

7/73 (Gören Yunus),

7/74 (Hoş Geldiniz),

7/76 (Zikrederler),

7/77 (Kardeş Oldu),

7/78 (Merhaba)

7/79 (Yunus Var),

7/80 (Bizim Yunus),

7/81 (Yunus Dilince) numaralı şiirlerinde Âşık, Yunus Emre’ye duyduğu

sevgiyi ve Âşık Yunus’un güzel fikirlerini dile getirir.

Yunus Emre, her zaman sevgi ve hoşgörü için çalıştı; din, dil, millet ayrımı

yapmadan tüm insanları Yaradan’dan ötürü sevdi, onun bu felsefesi dünyayı sardı.

Yunus’un amacı hiçbir zaman şan ve şöhret değildi, o kendini sevgiye adamış biriydi

ve insanlık için bir nişandı.

“Hoşgörü var yapısında

Mezhep din ırk hepsinde

256

Var gönüller kapısında

Bul içinde Yunus Emre

Hemen yardıma koşardı

Cehalet dağın aşardı

İlahi aşka düşerdi

Hal içinde Yunus Emre

Öyle bir sermayesi var

Beraberlik gayesi var

Zikir ü Hüdâ mayası var

Yol içinde Yunus Emre

Haktan başka kelam etmez

Hiçbir insanı incitmez

Tarifine imkân yetmez

Yıl içinde Yunus Emre

Daima gönül yapardı

Düşenin elin kapardı

Dolaşarak bal yapardı

Gül içinde Yunus Emre

YOKSUL DERVİŞ yandı pişti

Sevgi ırmağından içti

257

Öyle bir ele yapıştı

El içinde Yunus Emre” 7/72/7

“Cümle âlemi severdi

İnsanlık hoşgörü derdi

Gönüllere bir taht kurdu

Taşıyor Yunus taşıyor” 7/69/2

“Onun felsefesi dünyayı sardı

Hali sevgi dolu Âşık Yunus’un

İnsanlık sevgisi yaktı kavurdu

Gönlü sevgi dolu Yunus Emre

Şu dünyayı sevgi ile bezetti

Mazlumları dertlileri gözetti

Nice bin yılları elin uzattı

Eli sevgi Âşık Yunus’un

Eğlenmeye gönüllerdir kabesi

Dervişlikti kanaattı abası

Insanlığa hizmet O’nun çabası

Yolu sevgi dolu Derviş Yunus’un

Zulmeti kaldırıp kökünden söken

Tüm insana aynı bir gözle bakan

Gönülden gönüle çağlayıp akan

Seli sevgi dolu Derviş Yunus’un

258

YOKSUL DERVİŞ der ki akar durulur

Sözü yaralara merhem sürülür

Kucak açmış her insana sarılır

Kolu sevgi dolu Derviş YUNUS’un“ 7/62/5

“Bir şöhrete, şana değil

Arzusu bir dine değil

Yeter ki insana eğil

Bir nişandı Yunus Emre” 7/49/5

“Dünya ile barıştı

Ummanlara karıştı

Ölmezliğe erişti

Yolu Derviş Yunus’un” 7/63/5

Âşık Yunus, Allah aşkıyla yandı pişti, insanların arasından kini hasedi

kaldırmaya çalıştı, cehaletle şavaştı.

“Nefreti kini kaldırdı

Yerine sevgi doldurdu

Aşk ırmağına daldırdı

Gönüllere doldu Yunus” 7/51/5

“Âşık Yunus yandı pişti

Sevgi ile doldu taştı

Bütün insana kardeşti

Yetmiş iki kul içinde

Kibirden hasetten kaçtı

259

Cehalet ile savaştı

Tüm insana kucak aştı

Öyle güzel hal içinde” 7/50/2

“Kibirden kinden kaçarak

Gönüle sevgi saçarak

Âleme kucak açarak

Sarıyordu Yunus Emre” 7/55/4

Yunus Emre, ne yokluğa yerindi, ne varlığa sevindi, onun işi gönüller

yapmaktı, hizmetti.

“Ne yokluğuna yerine

Ne varlığına sevine

Cümle gönüller evine

Girdi Âşık Yunus Emre” 7/52/2

“Her işi kolay kılmakta

Derdi sevip sevilmekte

Çalışıp menzil olmakta

Yarışandı Yunus Emre

Kibirden hasetten kaçıp

Gönüllere sevgi saçıp

Her insana kucak açıp

Sarılandı Yunus Emre” 7/49/4

“İşi gücü hep hizmettir

Sözleri dolu hikmettir

260

Arzusu bir muhabbettir

Hakk’tan başka kelam etmez” 7/54/5

Yunus’un evrensel yüce değerlerini gören Âşığımız, Yunus Emre’yi

anlatmaya kalemlerin yetmeyeceğini, onu tarif etmeye dilinin yetmeyeceğini söyler.

“Yunus bir âşıktır amma

Anlatmaya kalem yetmez

Her sözün gizli muamma

Bu bendeki ilham yetmez” 7/54/1

“İçindeki bir ateşti

Yanarak fışkırdı taştı

Gönlünden Hakk’a kavuştu

Tarifine dilim yetmez” 7/54/7

Yunus, kendi nefsine uymadı, dünya davasına düşmedi, her zaman Hakkın

rızasını aradı.

“Uymadı kendi nefesine

Düşmez dünya davasına

Hakk’ın rahmet deryasına

Daldı Derviş Yunus Emre

Söyler yetmiş iki dilden

Hem kendinden hemi elden

İkiliği her gönülden

Sildi Derviş Yunus Emre

Açmış gönül mağazasını

Yazdı tarih yazısını

261

Yüce Hakkın rızasını

Buldu Derviş Yunus Emre” 7/59/4

Âşığımız, Yunus Emre’ye “Büyük Türk Düşünürü” der ve onu tükenmez aşk

pınarı olarak görür. Yunus’un işi, sevmek ve sevilmekti o hep bunun için tevazuuyla

çalıştı.

“Tükenmeyen aşk pınarı

Sanki akan sudan arı

Büyük bir Türk düşünürü

İşte Derviş Yunus Emre 71/6

Ulaştı aşkın bağına

Düşmedi gönül ağına

Yüzünü dost ayağına

Tevazu ile süren Yunus 7/73/5

Sevmek sevilmektir işi

Durmaz akar gözü yazı

Çalışmaktır yazı kışı

Böyle hizmet veren Yunus” 7/73/6

Tabiata bakan Âşığımız, balıkları, kuşları Yunus gibi Allah’ı zikrederken

görür.

“Görün balıklar ne işler

Denizde tesbihe başlar

Gökteki melekler kuşlar

Zikrederler Yunus gibi” 7/76/2

262

Yunus Emre’nin şiirlerinin dili hep sadedir, Âşığımız bu şiirleri açan bir

çiçeğe benzetir.

Yunus tükenmez hecedir

Dili sade ve incedir

Gönülde açan çiçektir

Zikrederler Yunus gibi 7/76/3

Âşığımız aşağıdaki şiirde, Yunus Emre’ye; Yunus’un kırk yıl odun

toplayarak hizmet ettiği hocası Taptuk Emre gibi seslenir “Bizim Yunus” der ve

Yunus Emre’nin üstün özelliklerini bir kez daha sayar.

“Yaratılmış canı sevdi

Bizim Yunus, Derviş Yunus

Bütün her insanı sevdi

Bizim Yunus, Derviş Yunus

Sevip sevilelim dedi

Gayrı davaları kodu

Birlik beraberlik dedi

Bizim Yunus, Derviş Yunus

Benlikler kibirden kaçtı

İnsanlara kucak açtı

Cehalet ile savaştı

Bizim Yunus, Derviş Yunus

Paha biçilmez ozandı

Dertliler derdin sezendi

263

Günümüze dek uzandı

Bizim Yunus, Derviş Yunus

Sevgi ırmağında yüzer

Mani gevherini süzer

Gönüller derdini sezer

Bizim Yunus, Derviş Yunus 7/80

Âşığımız, Yunus’un tüm güzel özelliklerini görür ve insanları onun gibi

olmaya davet eder.

“Dostun davasın atalım

Dost sohbetini çatalım

Sevgi balına katalım

Âşık Yunus Emre gibi

Cümle âlem barışalım

Hizmet için yarışalım

Ummanlara karışalım

Derviş Yunus Emre gibi

Kardeş bağını kuralım

Bu dostluktan dem vuralım

Hoş görüşle duralım

Âşık Yunus Emre gibi

Hakk için yanıp pişelim

264

Sevilelim sevişelim

İlahi aşka düşelim

Derviş Yunus Emre gibi” 7/57/4

265

SEKİZİNCİ BÖLÜM

HZ. ALİ ve ONİKİ İMAMLAR

A- HZ. ALİ

Hz. Ali (Murtaza, ibn Ebu Talib), Peygamber Muhammed’in amcasının

oğludur, damadıdır. Yazılı kaynaklara göre 598 de doğmuş, 661’de öldürülmüştür.

İslâm dinini ilk benimseyen, kendilerine cennete gidecekleri bildirilen on kişiden

(aşere-i mübeşşere’den) biridir. Peygamber’in yaşadığı sürece yanından

ayrılmamış, savaşlara katılmış, üstün başarılar göstermiş, bu nedenle Tanrı’nın

arslanı (Esedullah) diye nitelenmiş, bilgisinin derinliği, genişliği yüzünden de «ârif-i

billâh» adını almıştır. Ali başta Bedir, Hendek, Uhud olmak üzere bütün savaşlara

katılmıştır. İslâm dininin yayılmasında, tutunmasında büyük emeği geçmiş, bu

nedenle büyük saygı, sevgi kazanıştır. Ali’yi bütün yönleriyle anlamak için,

niteliklerini sayarak, ayrı ayrı bölümlerde incelemek gerekir. İslâm dünyasında yeni

bir inancın doğmasına Alevîlik adı altında çok yaygın, çok kolu bulunan bir akımın

oluşmasına yol açtığında böyle bir inceleme de gereklidir.

Ali, Peygamber’in ölümüne değin yanından ayrılmamış, onunla düşünce,

inanç birliği içinde bulunmuş, onun en yakın dört arkadaşından biri olmuştur.

Peygamber’in ona karşı özel bir sevgisi, özel bir yakınlığı vardı. Bu yakınlık

Peygamber’in Medine’ye gideceği gece en yoğun niteliği kazandı. İslâm dininin ilk

ilkelerini ortaya atan Peygamber’e birdenbire karşı çıkanlar, ona saldıranlar, yolunu

kesenler, onu öldürmeyi düşünenler oldu. Bu yüzden Peygamber Mekke’den gizlice

Medine’ye gitmeyi tasarladı. Ali, gece gizlice Peygamber’in yatağında yatarak

Mekkelileri kandırdı, Peygamber’in uyuduğunu sanan Mekkeliler yolunu kesmeyi,

Medine’ye gitmesini önlemeyi başaramadılar.

İslâm dininin yayılış yıllarında, savaşlarda, Peygamber’e yakınlık, onun

damadı oluşu konusundaki olayların dışında Ali’ye üstünlük sağlayan bilgi (irfan)

sorunudur. Alevîlik’in doğuşunu kolaylaştıran, gelişmesine yardımcı olan gerçek

konulardan biri budur. Peygamber, yakını olan Ali’ye karşı bilgi konusunda da bir

sevgi duyuyordu. Bu konuda «ben bilimin kenti isem Ali de onun kapısıdır»

266

anlamında bir hadise söylenir. Ali’nin seziş gücü, İslâm dininin özü konusundaki

açık görüşü, duyuş derinliği, özellikle «imam»la ilgili olaylardaki kavrayış derinliği

ona böyle bir üstünlük kazandırmıştır. Bu üstünlük Peygamber’in sağlığında

biliniyor, çevresinde toplananlarca onaylanıyordu. Bu üstünlüğün sağlanmasında

başka bir konu daha vardır, o da Ali’nin çok düzgün konuşması, sözlerinin ölçülü,

etkili oluşu, şiir yazması, düzyazıda çok başarılı olması, Arapçanın bütün

inceliklerini bilmesi gibi durumlardır.

Ali, Peygamber’in sağlığında üç özelliğiyle ilgi çekmiş, Peygamber’in

sevgisini kazanmıştır. Bunlar da yiğitlik, bilgi, bağlılık. Bu özellikleri yüzünden

Ali’ye Esedullah (Tanrı’nın arslanı), ârifibillâh (Tanrı’nın arifi), sâdık gibi sanlar

verilmiştir. Bunlara daha başka övücü, yüceltici nitelik taşıyanlar da eklenmiştir.

Eskiden beri, Araplar arasında, bu üç niteliğin birer erdem olduğunu yazılı

kaynaklardan öğreniyoruz. İslâm dininden önce gelen dönemde, «Cahiliye» çağında

yiğitlik, bilgililik, bağlılık üç büyük erdemdi. İslâm dini bunları kendi inanç

anlayışına göre yorumlayıp geliştirdi, Tanrı (Allah) kavramı ile birleştirdi.

Günümüze kalan, Ali’yi niteleyen bu üç deyim Alevîlik’in bütün kollarında

geçerlidir. Bu kollar, kendi anlayış ölçülerine göre, Ali’ye daha birçok nitelik yükler.

Bunlar ona duyulan sevgi, saygı yüzündendir.

Alevîlik’in doğuşuna yol açtığı söylenen, çağlar boyunca böyle bilinen en

önemli olay Ali’nin varlığı çevresinde yoğunlaşan «halifelik» ya da «imamlık»

sorunudur. Bu sorunun çok değişik yorumları vardır. Olayı ele alan araştırıcının

inancına, tutumuna göre ayrı ayrı doğrultularda geliştirilen bu sorun ne kesin bir

sonuca ulaştırılmış ne de üzerinde bir anlaşmaya varılabilmiştir. Tartışma

günümüzde bile geçerliliğini koruyor. Burada tartışmalara değil de, sorunun

başlangıcında «imamlık» olayının doğuşuna şöyle bir dokunup geçelim.

Bektaşilik, daha çok «imam sorunu» ile başlamış, onun üzerinde yapılan

açıklamalar, yorumlarla gelişmiş bir kuruluş olarak bilinir. İslâm ülkelerinde

benimsenen durum böyledir. «İmamlık sorunu» ise Peygamber’in ölümünden sonra

ortaya çıkmıştır. Konunun başlangıcı, kaynağı ilk halifenin (imamın) kimin olacağı

idi. Peygamber’in Ali’yi imam seçtiğini, kendi yerine onun geçmesi gerektiğini, son

Veda Haccı’nda söylediğini ileri sürenler Ali’nin imam olmasını istediler. Bu istek

267

yerine gelmedi, iş seçime kaldı, böylece Ebubekir, Ömer, Osman sırayla seçilip Ali

dördüncü halife (imam) olabildi (656).

Ali’nin imamlığı, ölümüne değin altı yıl sürdü (661). Bu süre savaşla bitti,

kan döküldü, İslâm birliği bozuldu, ikiye, daha sonra dörde, beşe bölündü, bu

bölünmelerden bir takım inanç kurumları (mezhepler), onlardan birçok kol doğdu.

Bu kollardan da yan kollar çıktı. Yorum ayrılıkları, görüş ayrılıkları arkasından inanç

ayrılıkları ortaya çıktı. Bunları ayrı ayrı anlatmanın, gelişmelerini açıklamanın yeri

burası değildir, başka bir çalışma konusudur.

Bektaşilik için ilk «imam» Ali’dir. On İki İmam’ın başı, birincisi odur.

Peygamber On İki İmam arasında değildir. Ali’nin imamlığı bitmemiştir, ölümüyle

ortadan kalkmamıştır. İmam için ölüm, yok olma söz konusu edilemez. Tanrı, Ali’ye

bir takım insanüstü nitelikler, özellikler bağışlamıştır. Bu nedenle Ali’nin tanrısal,

yüce, ulu bir yanı vardır. İmamlığını oluşturan başlıca özellik de budur. Onun

imamlığı seçimle, başkalarının onaylarıyla değil, Tanrı varlığından gelir. Bundan

dolayı Ali’ye bağlanmak Tanrı’ya bağlanmak, Ali’yi sevmek, Tanrı’yı sevmek,

Ali’nin yolunda gitmek, Tanrı’nın gösterdiği yolda gitmektir. Sözün kısası Ali’den

yana olmak gerçek Müslüman olmaktır. Ali Hak’tır, Hak ise Ali’dir. İlk imam

seçiminden başlayarak Kerbelâ olayına gelinceye değin Ali’ye, onun oğullarına,

soyuna yapılanlar İslâm dinine de, sünnete de aykırıdır. Bütün işlemlerde Ali’nin

«hakkı yenmiştir», İslâm dininin özü yaralanmış, ilkeleri çiğnenmiştir. Muaviye’nin

oğlu Yezit’in yaptıkları İslâm diniyle de, İslâm töresiyle de bağdaşmaz,

bağdaştırılamaz, onlara Müslüman bile denmez.

Ali’nin imamlığı konusunda Bektaşilik’in tuttuğu yol, benimsediği inanç

düzeni aşağı yukarı böyledir. Bu konuda başka türlü düşünen, sorunu daha geniş

boyutlarla ele alan, daha ileri götüren Bektaşiler de vardır. Ancak genel ilkelerde,

özde anlaşmazlık, ayrılık yoktur. Bunu, On İki İmam’ı sıralayıp anlattıktan sonra,

Bektaşi yazısından örnekler vererek açıklamaya çalışacağız.

Ali’nin izini sürmek bir inanç gereğidir. Bu nedenle imamlık ondan sonra

onun soyundan gelen yetkililere geçebilir, araya başkaları giremez. İmamlık tanrısal

nitelik taşımayı gerektirdiğinden, bu nitelikler de yalnız Ali’de, onun soyunda

bulunduğundan dolayı imamlıkta seçim, görevi başka soydan birine bırakma,

268

başkalarını görevlendirme gibi işlemler geçerli, yeterli sayılamaz. İmamlık, bir dünya

olmaktan çok bir ruh görevidir, ruh bakımından belli bir olgunluk aşamasına

ulaşmayı, yücelmeyi gerektirir. Bu da bir Tanrı vergisidir. Ali ile onun soyuna

verilmiştir. İmamlıkta «sıra» görev değiştirme değil, ruh olgunluğu bakımından

aşamaya yükselmedir.145

Hz. Ali, Âşığımızın şiirlerinde, aşağıda belirtilen sayfalarda 564 yerde

geçmiştir. İncelediğimiz tüm dinî isim ve kavramlar içinde en çok geçen tema Hz.

Ali’dir.

(1/16, 1/17, 1/18, 1/20, 1/23, 1/26, 1/31, 1/30, 1/15, 1/13, 1/19, 1/5, 1/4, 1/3,

1/37, 1/40, 1/41, 1/42, 1/27, 4/101, 4/88, 4/93, 4/95, 4/96, 4/98, 4/100, 4/83, 4/6,

4/11, 4/15, 4/19, 4/20, 4/21, 4/22, 4/33, 4/34, 4/35, 4/36, 4/42, 4/46, 4/49, 4/51, 4/52,

4/56, 4/57, 4/58, 4/65, 4/66, 4/71, 4/72, 4/76, 4/80, 4/130, 4/128, 4/127, 4/121, 4/124,

4/118, 4/117, 4/116, 4/115, 4/114, 4/105, 4/104, 4/103, 4/102, 5/13, 5/14, 5/19/3,

5/20/1, 5/21/1, 5/22/5, 5/23, 5/30, 5/33, 5/34, 5/35, 5/36, 5/40, 5/41, 5/42, 5/43, 5/44,

5/45, 5/46, 5/47, 5/47, 5/48, 5/14, 5/12, 5/7, 5/105, 5/107, 5/108, 5/109, 5/110, 5/111,

5/113, 5/114, 5/116, 5/48, 5/50, 5/51, 5/52, 5/56, 5/58, 5/59, 5/63, 5/64, 5/68, 5/70,

5/79, 5/90, 5/91, 5/99, 5/94 5/100, 5/102, 6/1, 6/2, 6/3, 6/4, 6/5, 6/6, 6/7, 6/8, 6/10,

6/12, 6/16, 6/17, 6/19, 6/20, 6/21, 6/23, 6/24, 6/26, 6/27, 6/29, 6/30, 6/31, 6/32, 6/34,

6/35, 6/36, 6/37, 6/38, 6/111, 6/114, 6/118, 6/119, 6/122, 6/125, 6/126, 6/127, 6/128,

6/130, 6/131, 6/132, 6/133, 6/135, 6/137, 6/138, 6/139, 6/140, 6/141, 6/142, 6/143,

6/144, 6/142, 6/143, 6/144, 6/145, 6/146, 6/71, 6/74, 6/76, 6/78, 6/80, 6/81, 6/81,

6/82, 6/83, 6/84, 6/85, 6/86, 6/87, 6/89, 6/87, 6/91, 6/99, 6/92, 6/93, 6/94, 6/96, 6/97,

6/98, 6/99, 6/100, 6/104, 6/106, 6/75, 6/107, 6/110, 6/38, 6/40, 6/41, 6/73, 6/28, 6/57,

6/42, 6/45, 6/46, 6/47, 6/50, 6/63, 6/52, 6/50, 6/67, 6/68, 6/66, 6/54, 6/51, 6/64, 6/62,

6/63, 6/61, 6/57, 6/56, 6/54, 6/69, 6/70, 7/126, 8/116, 8/197, 9/193, 8/235, 8/30, 8/32,

8/61, 8/76, 8/124, 8/120, 8/118, 8/124, 8/26, 8/27, 8/205, 8/204, 8/180, 8/233, 8/227,

8/230, 8/120, 8/202, 8/177, 8/249, 8/251, 9/66, 6/49, 9/6, 9/146, 9/147, 9/76, 9/60,

9/58, 9/56, 9/55, 9/52, 9/51, 9/43, 10/18/1, 10/20, 10/27, 10/30, 10/50, 10/63, 10/67,

10/155, 10/67, 10/156, 10/175, 10/154, 10/153, 10/152, 10/148, 10/147, 10/149,

145 İsmet Zeki EYUPOĞLU, Bütün Yönleriyle Bektaşilik, Der Yayınevi, İstanbul 2000, s.84.

269

10/146, 10/145, 10/144, 10/151, 10/20, 10/118, 11/112, 11/19, 11/20, 11/21, 11/22,

11/33)

Şemseddin Kubat, Kadirî Tarikatî’nin Hüseynî koluna mensup olmakla bu

kolun düşünce sistemini şiirlerinde yansıtmaktadır. Bu yüzden Ali sevgisi şiirlerinin

esas unsurlarından biridir.

Âşığımızın tüm şiirlerinde en fazla geçen unsur Hz. Ali’dir. Âşığımız, Hz. Ali

için şu ifadeleri kullanır: Şah, Şah-ı Merdan, Güzel şah, Yüce Şah, Evliyalar şahı,

Şah-ı velâyet, Haydar, Haydar Ali, Haydar-ı Kerrar, Keramet sahibi Kerrar, İmam

Ali, Murtaza, Aliyyül Murtaza, Mustafa Murtaza, Evliyalar şahı, Kâinatın rehberi,

Cihanın aslanı, Rehber, 12 İmamın gülü, 12 İmamın atası, Babam Ali, İki cihan

pehlivanı şahı, Cihanın aslanı fatihi, Hakkın arslanı, Kamu düşmüşlerin sultanı,

Sultan, Ali resul, Gerçek velî, Cenab-ı Mürteza, Nur-ı velâyet, Alemlerin gülü,

Hakikat bülbülü, Cihanın şahı.

“Şah adını zikredelim hep gelip” 6/35/24

“Şahın makamı yüceler” 4/11/1

“Yolunda bin bir can çok mudur şahım” 4/57/3

“Aman Şah-i Merdan, yetiş ya Ali” 6/118/1

“İmam Ali’den vurundun tacı” 4/98/3

“İmam Ali bu cihandan göçeli” 4/98/8

“Rehberimiz İmam Ali” 3/34/5

“Daim hürmetimiz İmam Ali’ye” 4/51/1

“On iki imamın gülü” 2/93/6, 4/80/4

“12 imamların atası Ali” 6/36/39

“Mustafa Murtaza Allah aşkına” 4/33/5

“İmam Ali’nin sesidir derdi” 11/20/3

“Yüz sürelim şahım, ol hazretine” 4/96/7

“El bağlayıp durdum şahın darına” 4/96/3

“Haydar’ın elinden Kevser kekren” 4/95/2

270

“Yetiş babam Ali, Şah-ı velâyet” 4/100/4

“Haydar Ali, Necefbağı elinde” 8/69/3

“Gücendirme sen Haydarı” 6/10/6

“İki cihan pehlivanı şahıdır” 6/20/17

“Medet Haydan Kerrar” 5/14/4

“Ol Haydar-ı Kerrar” 8/193/2

“Keramet sahibi Kerrar dediler” 6/93/3

“Cihanın Aslanı Fatihi Ali” 6/128/2

“O Hakkın arslanı Hz. Ali” 6/61-62

“Kainatın rehberidir ol, Şah” 6/35/25

“Kamu düşmüşlerin sultanı Ali” 6/30/20

“Ali gerçek Ali sultan” 6/26/7

“Ali gibi Sultan yoktur eyi bil” 6/23/61

“Bilhakkı hürmeti ol Ali resul” 4/121/2

“Âşıklarda Ali gerçek velîdir” 6/35/23

“Revaiyem güzel şah’a gidelim” 4/136/1

“Senin ile güzel şah’a gidelim” 4/136/3

“Evliyalar şahı, gir sefa geldin” 4/56/6

“Ne mutludur sever isek, Ali Cenab-ı mürteza” 4/104/1, 4/103/6

“Ben severim Yüce Şah’ı seveni” 4/20/1

“Damadı Ali’dir, Nur-ı velâyet” 8/79/2

“Alemlerin gülü Haydar” 6/54/3,

“Hakikat bülbülü Haydar” 6/54/3

“Bu Cihanın şahı Hazreti Ali var” 8/251/4

271

Âşık, Hz. Ali’nin doğumunu “Nefes” adlı bir şiirinde şöyle ifade eder, Hz

Ali’nin doğumuyla cihan şevklenir, nura boyanır, melekler Hz. Ali’ye selam verir,

semaha dönmeye başlarlar.

“Şevki vurdu bu âleme,

Melekler durdu selâme,

Arş u levh ile kaleme,

Doğdu bugün İmam Ali

Bu cihan nura boyandı,

Bütün melek semah döndü,

Nurdan kandilleri yandı,

Doğdu bugün İmam Ali

Zevki sefa oldu cihan

Geldi bugün dini iman,

Hem esrarı sırrı Sübhan,

Doğdu bugün İmam Ali” 6/7/1

Birçok şiirde Hz. Ali’nin doğumu, nevruz günü olarak adlandırılır ve Nevruz

günü cihanın nurla dolduğu, Hz. Ali’nin nurdan doğduğu söylenir.

“Ali’nin doğduğu Navruz günüdür.” 6-19/3, 6/17/7

“Nur oldu bu cihan Ali geldi” 6/19/1

“Doğdu bize nurdan Ali” 6/111/4

“Hasıl oldu nurdan Ali”

Âşığın Nefeslerin Özü adlı kitabındaki Navruz adlı şiir Hz. Ali’nin

doğumunu anlatır. Hz. Ali’nin doğumuyla, Hz. Muhammet ile tüm mevcudat da

ayağa kalkar ve Hz. Ali’nin doğumunu bekler

272

“Muhammet ayağa durdu

Ali’nin doğduğu gece

Mevcudat kıyama durdu

Ali’nin doğduğu gece

Yere göğe nur saçıldı

Sekiz cennetler açıldı

Tarikat yolu seçildi

Ali’nin doğduğu gece” 6/8

Aşığımızın Nefeslerin Özü adlı kitabında Hz. Ali’ye mevlüt okur. Mevlüt

Besmeleyle başlar.

“Okuyalım Mevlüdünü her zaman

Şahımıza sırrımız olsun ayan

Hakka eren Mevlüdünü dinleyen

Hazreti Ali’nin Mevlüdüne gel

Ağlayalım gözümüzden yaş dökülüp

Hem yanalım özümüzden ah çekip

İş bu yola varlığını terk edip

Hazreti Ali’nin Mevlüdüne gel

Evin içi dışı doldu nur ile

Haşimiler uluları derile (birleşe)

Cümle geldi Ahmet Muhtar bile

Hazreti Ali’nin Mevlüdüne gel” 6/16-17

273

Âşığımızın “Nefeslerin Özü” adlı kitabının şiirlerinin yarısından fazlası Hz.

Ali ile ilgilidir. Bu şiirlerde Hz. Ali’ye duyulan özlem dile getirilir.

Âşığımız, Hz. Ali için gözyaşı akıtır ve tüm Müslümanların da onun için

gözyaşı akıtmasını ve Hz Ali’yi çok sevmelerini ister. Dertlere derman Ali’dir

“Ali için kim akıtsa göz yaşı” 6/38/57

“Her kim ki Ali’yi sever” 8/120/3

“Ali’yi sevenler gelir derilir” 11/21/7

“Ali dostu sadık erler merhaba” 4/19/2

“Ali dostu ihvan canlar merhaba” 4/120/5

“Biz Ali’yi sevenleriz” 4/35/2

“Daim hürmetimiz imam Ali’ye” 4/51/1

“Sırrı hakikatte Şah’a uyanlar” 4/57/2

“Yolunda bin bir can çok mudur Şah’ım” 4/57/3

“Hasretin bağrımda ok mudur Şah’ım” 4/57/3

“Her kim ol gün yaş dökerse Ali’ye” 6/36/35

“Ben severim Yüce Şah’ı seveni” 4/20/1

“Çün Ali’yi seveni çok severim” 6/35/22

“Mümin, Ali için yaşı akıtır” 6/38/55

“Hazreti Ali’yi candan sevenler” 6/38/54

“Ali için can feda kılalım” 6/34/11

“Ali’ye methi senalar eylesem” 6/23/60

“Ali’nin yolundan kalma sakın ha” 4/130/1

“Boynumu eğer isek, Mürteza’yı öğer isek

Ne mutludur sever isek Ali Cenap-ı Mürteza’yı” 4/104/1

“Dertlere derman Ali” 6/573

274

Âşığımız, Hz. Ali’nin adını, genellikle Hak ve Muhammet isimleriyle beraber

anar.

“Muhammet Ali’ye vardın mı turnam” 4/88/3

“Nesl-i Pâk-ı Hak Muhammet Ali’den” 11/33/6

“Muhammet Ali’ye uyan” 4/11/5

“Hak Muhammet, Ali olan” 4/52/2

“Dilimizde Hak, Muhammet, Ali’dir” 6/35/23

“Hak Muhammet Ali nur-i bâki’dir” 6/35/21

“Birisi Muhammet, birisi Ali’dir” 6/35/15

“Muhammet Ali’yi bünyad edelim” 6/35/14

“Muhammet Ali’ye oku selavat” 6/34/14

“Ver Muhammet Ali’ye selavat-ı selamün” 6/32/11

“Ali Muhammet aşkına” 6/12/1 (Nakarat)

“Hak Muhammet Ali dedim yürüdüm” 6/85/6

“Ay Ali’dir Muhammet de gün idi” 6/84/1

“Kıblem Muhammet’tir Kabem Ali’dir” 6/114/1

“Muhammet Ali’dir nur-i ilahi” 6/128/1

“Allah bir Muhammet Ali” 6/130/1

Şiirlerde, Hz. Ali’nin birçok kerametinden de bahsedilir.

“İsrafil, Mikail, Cebrail selama durdu

Sordu Muhammet’e Ali’dir dedi

Meleklerin gözü yaş ile doldu

Ya Ali keramet göster dediler

Şah başın kaldırdı “Bismillah” dedi

275

Zühre yıldızını alnına kodu,

Yetmiş bin melek secdeye indi

Amenna ve Sadak Server dediler

Mahlûkat mevcudat selama durdu

Cümlesi Ali’den keramet gördü

Cebrail uçuben cennete vardı

Cennet-i Âlâ’dan elma verdiler” 6/92

“Boldur kerameti ihsanı anın

Ali direğidir dinin imanın

Rehberi mürşidi hem Cebrail’in

Keramet sahibi Kerrar dediler” 6/93/3

Hz. Ali, Yoksul Derviş’in şiirlerinde cehennem ateşinden kurtaran bir şefaatçi

gibi düşünülür. Hz. Ali cennetle müjdelenen 10 kişiden biri olup şehit edilmesi

nedeniyle şefaat hakkına sahiptir.

“Şu garip gönlümü ah u zârından,

Münkir münafığın zalim şerrinden,

Yedi tamu cehennemin narından,

Ya Ali sen koru sen kurtar bizi” 6/61

“Cümle düşmüşlere şefaat eder

O Hakkın Arslanı Hz. Ali” 6/61-62

“Ali şefaatçı bize

Aşkı dola kalbimize” 6/111/2

“Kurulunca mizan ile terazi

İsrafil Sûr’unun gelir avazı

Şu yoksul Derviş’in bütün niyazı

276

Ya Ali sen koru sen kurtar bizi” 9/147/1

“Gel yetiş Ali mahşer gününde

El aman efendim öyle bir anda

Yoksul Derviş der ki ulu divanda

Sorgu sual hesap verilmesi var” 9/146/8

Hz. Ali’nin adı Kerbela Olayında da çok geçer, Âşığımız Kerbela’ya Hz.

Ali’yi çağırır ve ondan yardım ister, ve ona sorar “Haydar’ın nesline nasıl kıydılar?”

“Medet şah-ı merdan işit ünümü” 1/13/5

“Medet Şahım meyti mürvet” 1/42/2

“Kıl inâyet Ali imam” 1/42/3

“Aman Şah-i Merdan yetiş ya Ali” 1/40/4 (Nakarat)

“Küffarı yok eyleyen

Haydarı Kerrar hani ya” 1/41/5

“Eli Zülfikârlı Alim nerede” 6/89/1

“Halimize Ali malum olmadı” 1/8/1

“Şah-ı merdan arş u âlâda yanar” 1/15/10, 4/105/4

“Ol zaman kaynadı özü Ali’nin” 1/3/6

“Ol Düldül atı hanıya” 1/41/8

“Haydar’ın nesline nasıl kıydılar” 8/235/3

Hz. Ali, atı Düldül, kılıcı Zülfikâr’la heybetli bir şekilde hayali olarak

Kerbela’ya gelir ve “Ah Hüseyin’im” der, düşmana saldırır.

“Şahım geldi Kerbela’nın çölüne” 10/70/3

“Bir kişi var içlerinde heybetli

Baktım Şah–ı Merdan Hazreti Ali

Ah Hüseyin’im dedi sürdü Düldülü

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/4

277

“Yetiş Şahım Ali, Hüseyin’in hanı

Alkana belendi onurlu teni

Salla Zülfükâr’ı geldi zamanı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/6

Hz. Hüseyin’in yani kendi oğlunun düştüğü acı durumu gören Hz. Ali’nin

gözünden kanlı yaş gelir.

“Bir mahzunluk düştü Şahım özüne

Kanlı yaşlar revan oldu yüzüne

Nazar kıldı gelinine kızına

Ne deyim ben masumları ey Allah”1/4/1

Hz. Ali, oğlu Hüseyin’i bağrına basar, ona bu zulmü kimin yaptığını sorar.

“Hüseyin’i Ali’nin bağrında gördüm” 1/23/5

“Ali dedi, yavrum kim etti gücü

Bu elini kesen kimin kılıcı” 1/23/9

Aşağıda “doldur sevdiğim” ayağıyla Aşığımızın yazdığı şiirde olduğu gibi

diğer şiirlerde de şairin bahsettiği içki, günlük hayattaki alkollü içki değildir, İlâhî

aşkla ilgilidir.

Ali’yi canından öte seven Âşık, dört kapıya telmihte bulunur. “Dervişlere ve

bilhassa Bâtınî temayülleri benimsemiş olanlarına göre dinin dış yüzü, şeraîttir, iç

yüzü hakikattir. Şeraitten hakikate giden manevî yola tarikat derler. Hakikate eren

kişinin şeraîtle hakikati birleştirebilmesine mârifet denir. Bu dört esasa, “dört kapı”

denmiştir. Tarîkat törenlerinde, dervişi şeyhe götüren rehber, bu dört kapıya selâm

vererek götürür.”

“Ali’yi severim candan içeri

Tarikat marifet andan içeri

Hakikat var şeriattan içeri

Ali’yi seversen doldur sevdiğim” 5/107

278

Âşık, sevgilim diye seslendiği kişiden Ali sevgisiyle, dergâha sarılmasını

istiyor. Dergâh dervişlerin toplantı yeri, derviş de tasavvuf yoluna girendir.

“Ali’yi seversen gel otur şöyle

Birkaç kadeh bizim ile nüş eyle

Sarıl bu dergâha canı baş ile

Ali’yi seversen doldur sevdiğim.” (5/107)

Hz Muhammet, Ali ve Allah Bektâşîlik’te üçleri meydana getirirken Yoksul

Derviş, sırasıyla Allah, Muhammet, Ali diyerek onlardan ayrılır. “12 İmamlar” isimli

şiirinin aşağıdaki birinci dörtlüğünde Hz. Ali’nin Murtaza (seçilmiş, beğenilmiş)

lâkabı ile Allah’ın arslanı oluşuna telmihte bulunur. Gerçek Velî olarak nitelendirdiği

Hz. Hasan, Oniki İmamların ikincisi, Hz. Hüseyin de üçüncüsüdür. Oniki imamları

da dört kapının şahı olarak vasfeder.

“Allah birdir hak Muhammet Resulü

Hakkın arslanıdır Murtaza Ali

Hasan’la Hüseyin ol gerçek Velî

Dört kapıdan şahım oniki imamlar” 5/100

Âşığımız, “Haydari” adlı şiirinde dinî görüşünü açık bir şekilde şöyle

anlatmaktadır. Allah birdir, bilinir; Peygamber salavatla övülür, Ali hak bilinir,

müminler sevilir.

“Allah birdir biliriz

Daima bir oluruz

Ali’yi hak biliriz

Severiz peygamberi

Kadiriyiz Kadiri

İnkârları kovarız

Müminleri severiz

279

Selavatla överiz

Hazreti peygamberi

Kadiriyiz Kadiri

Yoksul Derviş’e tamam

Şahım Oniki imam

Daim dilimden komam

Haydariyiz Haydari

Kadiriyiz Kadiri” 6/26

“Hak bir Muhammet Ali

Diyelim Allah Allah,

Sürelim biz bu yolu

Diyelim Allah Allah” 9/10/1

“Ay Ali’dir Muhammet de gün idi” 6/84/1

Âşığımız, birçok şiirinde Hz. Ali’nin yiğitliğinden, cesaretinden bahseder.

“Ali Name” “Methi Ali” “Merdan Ali” “Natı Ali” isimli birçok şiirinde, Hz. Ali için

bir methiyeler yazmıştır.

“Nice yüz bin kafir geberten Ali” 6/61/1

“Ali gibi aslan yoktur vallahi

Ali gibi er gelmedi cihane” 6/128/1

“Zülfikar’ı vardır küffara çalar

Bir haykırsa gökleri deler

Medet isteyene şefaat kılar

Lütfü ihsanı bol Şah’ım var benim” 6/142

“Kurtulmadı hiçbir kafir elinden

Kur’an eksilmedi onun dilinden” 6/142

280

“Yoksul der ki Şahım bir nara vurur

Nara sedasından yer gök sarsılır

Dağ ile sahra birbirinden ayrılır” 6/142

“Alim şol aleme Düldül’ü sürdü

Fethetti cihanı kafiri kırdı

Ya Allah dedi de meydana girdi

Küffara Zülfikar’ı vuran kim idi?” 6/82

“Kafire kılıç çalarken

Devleri ikiye bölerken

Hayber Kapısın yoklarken

Ali’yi gördüm Ali’yi” 6/87

“Serpti kâfiri türaba

Bir bir gelmez hesaba” 6/122/1

“Nice kale yıkıp

Nice kilit kırıp

Ol Hayber’i koparıp

Hendek üstüne attı” 6/122

“Nice kalaları kaldırdı yerinden

Nice müminleri kurtardı dardan” 6/142

Aşağıdaki şiirde şair Hz. Ali’yi överek onu dinin direği, Hz. Muhammet’in de

vekili ve bayrağının taşıyıcısı olarak görür.

“Hz Ali derler dinin direği,

Elindeki livailhamd146 sancağı

Elindeki hem Kevserin ırmağı

146 Liva-ül hamd: Hz. Muhammed’in bayrağı. Ona inananlar kıyametten sonra bu bayrağın altında toplanacaklardır.

281

O Hakkın arslanı Hz. Ali

Arş-ı alayı kaplar yüzünün nuru

Sevgili resulün hem alemdarı

Hz. Fatma’nın sevgili yari

O Hakkın arslanı Hz. Ali

Kevser ırmağına sakilik eder

Hazreti Muhammet’e vekillik eder

Cümle düşmüşlere şefaat eder

O Hakkın arslanı Hz. Ali” 6/61-62

Aşağıdaki “Hak Aslanı” isimli şiirinde şair, Hz. Ali’yi övmeye devam eder.

Murtaza Ali, Hak arslanı diye nitelediği Hz. Ali’nin bu sefer de İmam Ali sıfatına

değinir.

“Kerbelâ’nın çöllerinde

Hak kelâmı dillerinde

Zülfikâr var ellerinde

Hak Arslanı İmam Ali

Küffara kılıç çalarken

Devleri iki bölerken

Hayber kapusun yolarken

Hak arslanı İmam Ali” (Dost İline Götür Beni 103/1-4)

“Zülfikâr”, Hz. Muhammet tarafından Ali’ye verilen kılıçtır. İki uçlu olduğu

rivâyet edilmiştir. Düldül, Hz. Ali’nin bindiği atın adıdır. Hz. Muhammet tarafından

282

Ali’ye verilmiştir. Zülfikâr ve Düldül, Hz. Ali’nin ayrılmaz parçalarıdır. Âşığımızın

birçok şiirinde Zülfikâr ve Düldül geçmektedir.

“Aldı Zülfikâr’ı bir nara vurdu” (Hz. Ali) 4/101/5, 11/19/2

“Binmiş Düldülüne, kanber önünde” 4/95/6

“Ali’yi, Düldüle binerken gördüm” 4/101/4, 11/19/1, 4/102/7

“Salla Zülfikâr, bunaldık gayret” 4/100/4

“İnkarlara (karşı) Zülfikâr var elinde” 8/32/4

“Eli Zülfikârlı ailelerdeniz” 8/124/2

“Sürdü Düldülünü Kansu’ya vardı” 11/19/2

“Zülfikârı kahkaha Mel’una çaldı” 11/20/4

“Elinde Zülfikâr Hazreti Ali” 11/22/3

“Düldüle bindi de sancağı açtı” 11/20/5

“Şah Ali’nin Düldül atı” 4/35/4

“Düldül’dür Hızır’ın atı” 4/42/4

“Bağışla Zülfikâr’ına” 4/52/4

“On iki yaşında Zülfikâr çekti” 4/65/7

“Düldül’ün üstünde uçan Ali’dir” 4/66/3

“Elinde Zülfikâr, altında Düldül” 8/26/5

“Ol demde Şah yetişir Düldül ile” 6/36/33

“Zülfikârı çekendi (Ali)” 6/31/2

“Lâseyfe illa Zülfikâr” (Zülfikar gibi kılıç yoktur) 6/31/2

“Lafeta ila Ali” (Ali gibi yiğit yoktur) 6/31/2

“Merhaba ey Zülfikârın sahibi” 6/29/6

“Yok idi kimsede öyle Zülfikâr” 6/23/66

“Eli Zülfikârlı aslan var idi” 4/124/7

283

“Çekmiş Zülfikâr’ı Düldüle binmiş” 4/118/2

“Salla Zülfikâr’ı ver sen boynuna” 4/114/6

“Kah eline alır Zülfikâr çalar” 4/105/5

“İnkar olanlara Zülfikâr çalar” 6/17/9

“Sahibidir Düldül atın” 6/4/7

“Parlar elinde Zülfikâr” 1/41/8

“Gezer altında Düldülün” 1/41/7

“Hakkın kudretidir ol Düldül atı” 6/98/6

“Yanında Düldül kanber var idi” 6/93/2

“Şahım Zülfikâr’ı aldı yürüdü” 6/33/2

“Zülfikâr var elinde” 6/87/1-2

“Zülfikâr vurmuş beline,

Süvar olmuş Düldülüne” 6/86/6

“Gördüm” isimli aşağıdaki şiirinde ise şair, Hz. Ali’nin ölümünden dolayı

duyduğu üzüntüsünü dile getirir. Dörtlükte ifade edilen Hz. Ali’nin dedesi, Hz.

Muhammet’in de dedesi olan Abdulmuttalib’dir. Hz. Ali’nin vefatıyla meleklerin -

Hz. Ali, Allah’a kavuştuğu için- cüşa hurûşa geldiğini ifade eden şair, Ali’yi Düldüle

binerken gördüğünü söyler. Ali ile Düldül bütünlük arz etmektedir.

“Bir gün geldi avazımdan ağladım

Ali’yi Düldül’e binerken gördüm

Huzuruna varıp elim bağladım

Ali’yi Düldül’e binerken gördüm

Dedesi görünce n’oldunuz dedi

Mübarek gözlerinden kanlı yaş geldi

Melekler de cüşa hurûşa geldi

284

Ali’yi Düldül’e binerken gördüm

Dede babam kayıp oldu dediler

Ağlayı ağlayı eve geldiler

Fatıma’yı kan yaş döker gördüler

Ali’yi Düldül’e binerken gördüm” 4/102

Aşağıdaki beyitlerde de şair, ehlibeyt cemine giren, Hz. Ali’yi seven, Hz. Ali

için gözyaşı döken müminlerin Allah huzurunda makbul olup, firdevs cennetinde

bâki kalacaklarını ifade eder ve insanları kendisi gibi Hz. Ali’yi sevmeye davet eder.

“Hazreti Ali’yi candan sevenler

Ehlibeyt cemine varıp girenler

Mümin, Ali için yaşın akıtır

Cennet-i Firdevs içinde bâkidir” 6/38/3

“Ali için kim akıtsa gözyaşı

Hakkın huzurunda makbuldür işi” 6/38/6

285

B- ON İKİ İMAMLAR

Oniki İmamlar sırasıyla şöyledir:

1. İMAM ALİ (598–661)

2. İMAM HASAN (624–671)

3. İMAM HÜSEYİN (625–682)

4. İMAM ZEYNEL –ÂBİDİN (658–714)

5.İMAM MUHAMMED BAKIR (676-735)

6. İMAM CA’FER-İ SÂDIK (699–765)

7. İMAM MUSA KAZIM (745–799)

8. İMAM ALİ RIZA (770-818)

9. İMAM MUHAMMED TAKİ (810–835)

10. İMAM ALİ NAKİ (829–868)

11. İMAM HASAN ASKERİ (846–873)

12. İMAM MUHAMMED MEHDİ (868-…)

B. ON İKİ İMAMLAR

Aleviliğin ve Bektaşiliğin temelini oluşturan, ona bir inanç kurumu niteliği

kazandıran imamların sayısı on ikidir. Ali’den başlayıp Mehdi’de biten bu imamlar

Ali’nin soyundan gelen kimselerdir. Bunların ayrı ayrı olgunluk aşamaları, ayrı ayrı

özellikleri, nitelikleri vardır. Bütün Alevî kurumlar arasında birlik vardır.

İmam bir inanç topluluğunun öncüsü, başı, önderi durumundadır. Onun

varlığında dile gelen, biçimlenen inançlar tarikatın özünü oluşturur. Alevî kuruluşlara

göre imam üstün nitelikler taşıyan, Tanrı’ya yakın bir kimsedir. Bu niteliği yüzünden

de insan-üstü sayılan yetenekleri, yetkileri vardır. İslâm tarihinde «imam» kavramı

Peygamber Muhammed’le ortaya çıkmış, din bakımından önemli bir anlam

kazanmıştır. Genellikle din işlerini yöneten, belli bir Müslüman topluluğun başında

bulunan kimse anlamına gelen «imam» sonraları değişik anlamlar kazandı.

286

Tarikatlara, mezheblere göre «imam»ın ayrı bir yorumu, ayrı bir özü vardır.

Bektaşilik’te geçen «imam» kavramı, daha çok, Ali ile başlar, onun adı çevresinde

oluşturulan bir inanç kurumunun temeli sayılır. İslâm dininin benimsediği ilk imam

peygamber Muhammed’tir. Bu konuda bütün İslâm kurumları birleşir, tartışmaya

girilmez, anlaşmazlığa düşmez. Ancak, Peygamber’in ölümünden sonra ortaya çıkan

olaylar dolayısıyla bu kavramın anlamı da, yorumu da değişmiş, ayrı ayrı inanç

kurumlarının doğmasına yol açmıştır.

Alevîlik’in kollarından biri olan Bektaşilik’e göre «imam» insanüstü

nitelikler taşıyan, Tanrı’ya yakınlığı bulunan, kutsal kişidir. Onun görevi yalnız

toplumu yönetmek değil, toplum içinde Tanrı’ya en yakın kimse olduğundan, bütün

insanlara örnek olmak, yüceliğin, ululuğun yolunu göstermek, insanlarla Tanrı

arasında bağlantı kurmaktır. İmam, insanları Tanrı’nın yüce görevler vererek

gönderdiği kimsedir. Onun bütün yapıp ettikleri Tanrı adınadır. Bu yüzden imam

«suçsuz»dur, eski bir deyimle «masum»dur. Eylemlerinden sorumlu değildir,

ölümsüzdür, yücedir, uludur. Onun bütün buyruklarını yerine getirmek, izinden

ayrılmamak bir din görevidir, inanç gereğidir. Tanrı katında, Müslümanların, kendine

bağlananların suçlarının bağışlanması için tek aracı, tek yardımcı odur. İmam’ın

sözleri tartışılmaz, olduğu gibi benimsenir, ona karşı başka düşünce ileri sürülmez,

buyruğuna boyun eğilir.

İslâm’dan olmanın ilk koşulu imam’a bağlanmak, ona inanmaktır. Bundan

sonra yapılması gereken görevler, işler başlar. İmam’a gönülden, candan inanılır, bu

inanç dille açıklanır, gönülle onaylanır. Bektaşilik’te imam konusu bütün sorunların

toplandığı bir kaynak durumundadır. Tarikata girmek, bu konuda kesin bir inanç

taşımayı gerektirir. Daha doğrusu inanç imam’la başlar. Bektaşilik’in bağlandığı On

İki İmam’ın ilki, imamlık aşamasının başlangıcı, en yüce doruğu Ali’dir.

On iki İmamlar şiirlerde 121 yerde geçmektedir.

(1/41, 1/42, 1/31, 1/37, 1/21, 1/28, 1/18, 1/27, 1/15, 1/40, 1/39, 1/38, 1/16,

1/24, 1/30, 1/29, 1/20, 1/32, 1/31, 3/10, 3/7, 4/85, 4/96, 4/94, 4/92, 4/87, 4/65, 4/64,

4/61, 4/47, 4/46, 4/35, 4/115, 5/41, 5/36, 5/35, 5/24, 5/19, 5/18, 5/14, 5/109, 5/97,

5/100, 5/100, 5/48, 5/111, 5/50, 5/60, 5/64, 5/90, 5/77, 5/63, 5/62, 5/100, 6/14, 6/13,

6/38, 6/131, 6/130, 6/129, 6/126, 6/124, 6/114, 6/114, 6/107, 6/58, 6/58, 6/56, 6/51,

287

6/50, 6/46, 6/42, 6/42, 6/41, 6/41, 6/99, 6/86, 6/79, 6/78, 6/77, 6/71, 8/31, 8/35, 8/14,

8/227, 8/207 8/206, 8/205, 8/204, 8/203, 8/202, 8/201, 8/200, 8/198, 8/196, 8/184,

8/179, 8/250, 8/81, 9/101, 9/68, 9/73, 9/66, 9/60, 9/50, 9/49, 9/10, 9/6, 7/18, 10/118,

10/106, 10/119, 10/69, 10/70, 10/152, 10/149, 10/145, 10/27, 10/28, 10/29, 11/135)

On iki imamlar, Âşığımızın baş tacıdır, Âşığımızın bağlı olduğu Kadirilik

silsilesinin başı da onlara dayanmaktadır.

“Şahım padişahım On iki imamlar” 5/100/5

“On iki imam tac-ı dibadır” 6/130/2, 10/69/4

“On iki imamdan giymişiz tacı” 8/124/3

“On iki imamlardan kaldı postumuz” 6/131/4

“On iki imam’dan geldik” 9/60/5

“On iki imam’a bağlıdır yollar” 6/107/5

“Nur-i çeşm-i On iki imam” 5/64/1, 1/42/3

Âşığımız, şiirlerinde On iki imamların hepsinin adını birlikte; ayrı ayrı söyler

ve onların adlarının zikredilmesini, onların methedilmesini ister.

“Bakır, Cafer, İmam Kazım

Rıza, Taki, Naki özüm

Ayağına sürsem yüzüm” 4/42/2

“Hasan, Hüseyin, Zeynel Aba

Bakır, Cafer, Kazım, Rıza

Taki, Naki, Asker bize

Mehdi, Cenab-ı Mürteza” 4/104/4

“Şahım On iki imam

Daim dilimden komam” 6/126/5

“On iki imamdır methimiz” 10/149/2

“On iki imamı metheyle dilde” 10/119/2

288

“On iki imamlar daim dilimiz” 8/81/4

“On iki imamı söyler diller” 9/73/1

“Gece gündüz ahım On iki imamlar” 5/100/4

Allah’a yalvaran Âşık, kendisini On iki imamlardan ayırmamasını ister, On

iki imamların âlemdeki varı olduğunu söyler.

“On iki imamlardan ırma Allah’ım” 6/41/2

“Allah ayırmasın On iki imamdan” 6/14/1

“Özümüz bağlıdır On iki imama” 4/85/1, 5/48/5

“On iki imam sevgimiz” 6/77/4

“Yardımcımız On iki imam” 8/203/5

“On iki imam âlemde varım” 10/118/1

On iki imamların, Kur’an’dan ayrı olmadığını belirten Âşık, onlardan feyz

aldığını, onlarla namaz kıldığını söyler. Diğer insanları da On iki İmamların erkanına

uymaya davet eder.

“On iki imamı tanır isen Kur’an’dır” 6/79/5

“On iki imam ile kılarım namaz” 6/79/7

“Namazım niyazım On iki imam” 6/78/4

“İmamlara divan durdum” 1/37/1

“Bu nazın niyazım On iki imam” 10/70/4

“Cafer, Rıza, Taki, Naki el aman” 5/41/6

“On iki imam erkanına uyalım” 10/28/2, 8/31/5

“On iki imam erkanına uyanlar” 8/184/2, 9/66/1, 9/68/4

1 – Hz. Ali (Murtaza, ibn Ebu Talib) (598–661)Hz. Ali’den daha önceki

bölümde bahsedildi.

2 – Hz. Hasan, El-Mücteba (624 – 670). İkinci imamdır, Ali’nin büyük

oğludur. Babasının halifeliği döneminde yönetimle ilgili görevlerde bulundu, Sıffın

289

savaşına katıldı (657), yararlıklar gösterdi, başarı kazandı. Birinci İmam Ali’nin

öldürülmesinden sonra Müslümanlar arasında kan dökülmesini önlemek için bir süre

Muaviye ile anlaştığı, babası Ali’ye, onun anısına saygı duyulması gereğini

anlaşmaya koydurttuğu, bir süre sonra Muaviye’nin adamlarında zehirlenip

öldürüldüğü ileri sürülür. Bu konuda değişik söylentiler vardır, yazılı kaynakların

birbirini tutmadığı, yazarların olayları kendi inançlarına göre yorumladıkları kolayca

anlaşılır. Yalnız Hasan’la Muaviye arasında yapılan anlaşmanın şu beş konu

üzerinde olduğu bildirilir.

1- Müslüman topluluğunun Tanrı’nın kitabı olan Kur’an ilkelerine,

Peygamber’in getirdiği sünnet kurallarına göre yönetilmesi,

2- Ali’yi tutanlara karşı bir kötülüğün, haksızlığın yapılmaması.

3- Ali’nin arkasından (ölümünden sonra) ona karşı söylenen kötü sözlere,

saygısızlıklara son verilmesi, anısına saygı gösterilmesi.

4- Hak kazanmışlara, Cemel, Sıffın savaşlarında ölenlerin ailelerine, savaşta

alınan haraçlardan bir bölümünün verilmesi.

5- Muaviye’nin ölümünden sonra yerine geçebilecek bir kimseyi, sağlığında,

seçmemesi.

Yazılı kaynakların kiminde, Muaviye’nin bu anlaşmayı tanımadığı, sonradan

caydığı, «Hasan’la yaptığım anlaşma ayağımın altındadır, ona uymayacağım» dediği

yazılıdır.147

Bunun gerçeğe uyup uymadığını, bu çalışmanın dışında kaldığından, burada

araştırmaya kalkmak sözü uzatmaktan başka bir işe yaramaz. İşin ilgiye değer yanı,

bu anlaşmanın bozulması sonucu Ali soyuna yapıldığı söylenen haksızlıklara bir

yenisinin katıldığıdır. Bu olayların izleri yıllar geçtikçe büyüyecek, Alevîlik’in

doğmasını sağlayan nedenleri çoğaltacaktır.148

Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in adları şiirlerde genellikle beraber geçmektedir.

İsimler, aşağıda belirtilen 197 yerde ise beraber ve ayrı olarak geçmektedir.

147 Abdülbaki GÖLPINARLI, On İki İmam, İstanbul 1979, s.56-57. 148 EYUPOĞLU, a.g.e., s.88.

290

(1/3, 1/4, 1/6, 1/7, 1/9, 1/10, 1/11, 1/11, 1/12, 1/13, 1/14, 1/15, 1/29, 1/24,

1/25, 1/23, 1/19/, 1/16, 1/17, 1/31, 1/32, 1/33, 1/30, 1/33/7, 1/33/6, 1/33/8,1/33,

1/41/10, 1/17/3, 1/16/2, 1/4/3, 1/37, 1/4/6, 1/4/4, 1/39, 1/36, 1/38, 1/35, 1/40, 1/41,

1/42/1, 1/27, 4/105/7, 4/100/1, 4/132/7, 4/101/6. 4/100/1, 4/98, 4/88/4, 4/83/7,

4/63/2, 4/61/3, 4/41/7, 4/35/3, 4/63/2, 4/33/5, 4/15/1, 4/102/6, 4/103/6, 4/104/9,

4/105, 4/115/5, 4/130/3, 5/11/1, 5/62/2, 5/12/2, 5/60/1, 5/48/5, 5/44, 5/41/5, 5/31/2,

5/30/5, 5/25/4, 5/20, 5/19, 5/18, 5/17/6, 5/16, 5/16/1, 5/15/7, 5/51/4, 5/52/1, 5/59,

5/90/2, 5/91/5, 5/97/2, 5/100/1, 5/103, 5/104, 5/109, 5/114/7, 5/115, 6/14/3, 6/41/1,

6/26/9, 6/90/5, 6/83/1, 6/67, 6/65/6, 6/57, 6/53, 6/50, 6/43, 6/44, 6/45, 6/71, 6/73/1,

6/75, 6/74, 6/77, 6/78/5, 6/83/1, 6/86/2, 6/87/1, 6/94, 6/95, 6/98, 6/102/4, 6/104,

6/106, 6/107, 6/110, 6/11/6, 6/114, 6/118, 6/125/3, 6/129/1, 6/130, 6/133/5, 6/139/2,

6/140/4, 6/144/4, 7/18/6, 8/234/2, 8/179/4, 8/239/1, 8/238/2, 8/238/3, 8/118/2,

8/121/1, 8/86/4, 8/86/2, 8/233/3, 8/231, 8/229/5, 8/227/5, 8/208/5, 8/227/5, 8/207,

8/204, 8/179/3, 8/236/1, 8/239/1, 8/240, 8/242/1, 9/53/6, 9/146/5, 9/141/6, 9/135/2,

9/73/5, 9/73/3, 9/68/5, 9/67/6, 9/66, 9/61/2, 9/65/5, 9/56, 9/54/7, 9/54/6, 9/54/2,

9/53/4, 9/52/1, 9/41/2, 9/14/3, 9/10/6, 9/6/6, 10/112/3, 10/118/1, 10/121/2, 10/137/1,

10/152, 10/70, 10/36/2, 10/30, 10/31, 10/17/3, 10/18/1, 11/24/4, 11/19/4, 11/28/6,

11/27, 11/26, 11/22/4, 11/21, 11/133/1, 11/134/1, 12/159/7)

Yoksul Derviş, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için; imam, şah, velî, peygamberin

kuzuları, evlad-ı resul, Muhammet’in gülşenleri, Muhammet’in iki gözü, Muhammet

Ali soyu, evlad-ı Ali, Şah-ı Merdanoğlu, Fatma Ananın kuzuları, Fatumatü’z-

Zehra’nın ciğer paresi demektedir.

“İmam Hasan ile Hüseyin’i görmeye” 6/41/1

“Hasan ve Hüseyin şahı” 5/62/2

“Hasan Hüseyin velî” 5/60/1

“Hasan’la Hüseyin ol gerçek velî” 5/100/1

“Peygamberin kuzuları neyledi” 1/16/2, 4/105/7

“Evlad-ı resule nasıl kıydılar” 1/17/3, 4/98/10

“Muhammet’in gülşenleri” 1/41/10

“Hasan Hüseyin’dir gülü goncası” 6/139/2,

291

“Muhammet’in iki gözü” 1/33/8

“Muhammet Ali soyuna (nasıl kıyarlar)” 8/179/4

“Evlad-ı Ali’ye Hak Muahmmed’e” 10/145/5

“Şah-ı merdanoğlu İmam Hüseyin” 8/236/1

“Fatma Ananın kuzuları” 1/33/7

“Fatumatüz Zehra’nın ciğer paresi” 6/83/1

Aşığımızın şiirlerinde Hz. Hasan, karısı tarafından zehirlenerek

öldürülmesiyle geçmektedir.

“Ehli beyti Medine’den sürdüler

Şah İmam Hasan’a zehir verdiler

Masumların kanlarına girdiler

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/4

“Kerbela’da duydum şahın sesini

Gönül çeker şah Hüseyin’in yasını

Hasan’a verdiler ağı tasını

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/6

“Hasan’a verdiler ağı tasını

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/6

“İmam Hasan içti aguyu” 4/132/7

“İmam Hasan’ın içtiği zehir” 6/75/9

Âşığımızın aşağıdaki dörtlüğünde Hz. Hasan, Kerbela’ya hayali olarak gelir,

kardeşi Hz. Hüseyin’in cesedine sarılır ve onu bu hale getirenlerin kim olduğunu

sorup onlara beddua eder.

“Sarıldı cesede kardeşi Hasan

Dedi kardeş kimdir kolunu kesen

İnşallah kim ise hınzıra dönsün

292

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/7

3 – Hüseyin, El-Şehid (625 – 680). Hz. Ali’nin oğlu ve Peygamberimizin

torunudur. On iki imamın üçüncüsü olarak bilinir. Ehl-i beyt’in beşincisidir. 628

yılında doğdu ve 683 Muharreminin onuncu günü Kerbelâ’da şehit edildi. Babası

şehit olunca Medine’ye geldi. Muâviye’nin vefatında Yezit’e bîat etmedi. Kûfeliler

kendisini çağırıp halife yapmak istediler. Yanındaki 72 kişiyle Irak’a doğru yola

çıktı. Yezit bunu haber alınca Şam’dan Irak valisi Ubeydullah b. Ziyâd’a, onu

Kûfe’ye sokmamasını emretti. O da Sa’d b. Vakkas’ın oğlu Ömer ile bir ordu

gönderdi. Ömer, geri dönmesini söylediyse de Hüseyin yola devam etmek isteyince

Kerbelâ’da 72 kişi ile birlikte elim bir şekilde susuz bırakıldı ve sonunda zalimce

şehit edildi.

Şii-Alevi edebiyatlarında Hüseyin’e özel bir yer ayrılmış, hakkında manzum

ve mensur Maktel-i Hüseyin’ler yazılmıştır. Bütün Müslümanlarca ve özellikle

Şiîlerce Muharrem ayında kabri ziyaret edilir. Bazı tarikatlarca muharremiyyeler

düzenlenmiş, özel zikirler yapılmıştır. Hakkında birçok mersiyeler yazılmış, onun

çektiği sıkıntılar dile getirilmiştir.149

Hz. Hüseyin’in zatı da soyu da paktır, temizdir.

“Zatı, pak-ı nesil İmam Hüseyin” 8/118/2

Şiirlerde Hz. Hüseyin’in adı, çoğunlukla Kerbela Olayıyla beraber geçer ve

Âşığımız Hz. Hüseyin’in sonunun acı olmasına üzülür, kadere sitem eder.

“Böyle miydi Şah Hüseyin’in yazısı” 9/54/6

Şah Hüseyin, kararından dönmemiş ve Yezit’e biat etmemiştir.

“Şah Hüseyin ikrarından dönmedi

Aldı yarenini dedi bismillah” 1/4/3

Küfe’ye giden Hz. Hüseyin ve yakınları Yezit’in ordusu tarafından sarılır ve

susuz bırakılır.

“Ciğerimden çıkmaz oldu sızısı

Susuz kaldı Fatma Ananın kuzusu 149 PALA, a.g.e., s.230.

293

Evvel Ahir böyle imiş yazısı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/1

“Bir içim su vermedi Ali’nin yavrusuna”1/28/2

“Kerbela’da bir tas su bulunmadı

Şah Hüseyin’in yardımcısı kalmadı” 1/7/6

“Yezitlerde geçmez dünya süsünden

Şah Hüseyin’i pişirdiler susundan (susuzluğundan)

Ehli beyti seven çıkmaz yasından

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/6

Hz. Hüseyin de yanındaki diğer Müslümanlar gibi yiğitçe savaşır.

“Şah Hüseyin yezitlere yürüdü

Derya yarar gibi safları yardı

Arkasında üç tek mümin var idi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli

Girdi yezitlere bir nağra vurdu

Bu nağrada çadırlarda duyuldu

Kadınlarda birbirine koyuldu

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/13/2

Hz. Hüseyin’in yanındakilerin sayısı zaman geçtikçe azalır

“Hüseyin’in eshabı tek tek eksilir” 1/4/11

Âşığımız bu duruma kızar ve peygamberin kuzusu esir mi olur? der.

“Esir mi olur peygamberin kuzusu” 8/239/1

Savaşın sonuna doğru Yezit’in adamları sayı çokluğundan dolayı galip

gelirler ve Hz. Hüseyin’i atından düşürüp, şehit ederler.

“Bir avaz geldi de geçtim kendimden

294

Baktım Şah Hüseyin düştü atından” 1/14/6

Yezit ve adamları, sonunda amaçlarına ulaşırlar ve Hz. Hüseyin’i kana

bularlar.

“Şah İmam Hüseyin’e ettiler zulüm” 8/227/5

“Şehitler yanına düşmüş yatıyor

Şah Hüseyin alkanlara batıyor

Masumlar feryadı ciğer deliyor” 1/14/10

“Yezit kanımızı döktü türaba

Dü cihanın gülü döndü haraba

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/2

Hz. Hüseyin, Ehl-i Beyt’in gülüdür, Kerbela’nın gülüdür.

“Soldurdular Kerbela’nın gülünü” 11/24/4

“Soldurdular Ehl-i Beyt’in gülünü” 9/54/3

Muharrem ayının on birinci (Cuma) gününe denk gelen Âşığımızı ve tüm

Müslümanları derinden yaralayan bir olaydır.

“Muharremin on birinci cumadan

Cenabı Hüseyin göçtü dünyadan

Allah’ım ayırma bizleri ondan

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/7

“İçim yanar şah Hüseyin deyince

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli”1/13/3

“Cenabı Hüseyin’e kefen sardılar

Kâfirlerde etrafına aldılar

Kerbela’da bir kimsesiz kaldılar

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/14/3

“Kerbela’da duydum şahın sesini

295

Gönül çeker şah Hüseyin’in yasını

Hasana verdiler ağı tasını

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/6

Âşığımız, Yezit ve adamlarının Hz. Muhammet’in sözüne uymayıp O’nun

ehl-i beytini yok ettiklerini söyler.

“Bakmadılar Muhammet’in sözüne

Od vurdular ehli beytin özüne

Kıydılar Hüseyin’in nurlu yüzüne

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/5

Hz. Hüseyin’e iki cihanın gülü diyen Âşığımız, Hz. Hüseyin’i savaşın en

sonunda katleden Amri Nashi ile hayali olarak harbe tutuştuğunu söyler.

“Amri Nahsi ile dutuşduk harbe

Yezit kanımızı döktü türaba

Dü cihanın gülü döndü haraba

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/2

Kerbelâ’ya hayali olarak Hz. Muhammet, Hz. Ali, Hz. Hasan gelir. Hz.

Muhammet, Hz. Hüseyin’in kanlı bedenini görür, ağlar ve bağrını taşla döver.

“Dedesi bağrını dövdü taş ile

Ağlar inler Ahmet gözü yaş ile” 1/23/7

Daha sonra Hz. Muhammet, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin’i hayali olarak dizine

oturtur.

“Şah Hasan, Hüseyin’i almış dizine” 5/11/1

Hz. Ali de, atı düldül ve kılıcı Zülfikar’la Kerbela’ya hayali olarak gelir.

Âşığımız, Hz. Ali’den düldülünü düşmana sürüp, kılıcını Yezitlere sallamasının artık

vaktinin geldiğini söyler.

“Bir kişi var içlerinde heybetli

296

Baktım şah–ı merdan Hazreti Ali

Ah Hüseyin’im dedi sürdü düldülü

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/4

“Yetiş Şahım Ali, Hüseyin’in hanı

Alkana belendi onurlu teni

Salla Zülfükâr’ı geldi zamanı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/6

Hz. Hasan, Kerbela’ya gelip Hz. Hüseyin için dua eder, Hz. Hüseyin’in kanlı

cesedine sarılıp ağlar, ravzanın içi gözyaşıyla dolar ve Hz. Hüseyin’e bunları

kendisine yapanın kim olduğunu sorar.

“Dua eder İmam Hasan” 1/36/6

“İmam Hasan, Hüseyin’e sarıldı

Ravzanın içine gözyaşı doldu

Kardeşim Hüseyin bize gel dedi

Sarıldılar birbirine ah u vah” 1/3/6

“Sarıldı cesede kardeşi Hasan

Dedi kardeş kimdir kolunu kesen

İnşallah kim ise hınzıra dönsün

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/7

“Şah Hasan Hüseyin’i almış dizine” 5/11/1

Hz. Hüseyin’in annesi Hz. Fatma gelir, oğlunu yüzünden öper, Ninesi Hz.

Hatice gelir, “Yavrum Hüseyin diye ah eder.”

“Annesi Fatuma öptü yüzünden

Kanlı yaşlar revan oldu gözünden

Validesi Küpra yanar özünden

Yavrum Hüseyin’im deyi eder ah” 1/3/5

297

Hz. Hüseyin’in katledilmesine melekler, kurtlar kuşlar ah eder, feryat eder.

“Meleklerin sesi bağrımı deldi

Ya Hüseyin diye hep feryat gıldı

Kurt kuş mahluk bile dedi ahu ah” 1/3/10

Hz. Hüseyin’in eşi Hz. Şehrüban, “Ah Hüseyin” diye şaçını başını yolar,

ağlar, bağrına taş vurur.

“Ya Hüseyin deyip ağlar Şehruban

Müinimiz olsun cenabü Allah” 1/3/10

“Daşlar vurup bağrın deler Şehrüban

Hüseyin’im deyi meler Şehrüban

Başından saçım yolar Şehrüban” 1/8/3

Hz. Hüseyin’in kız kardeşi Gülsüm de “Ah Hüseyin” der dolaşır, Hz.

Hüseyin’i bulmaya çalışır.

“Ah Hüseyin deyi dolaşır Gülsüm

Kırmızı kanlara beleşir Gülsüm

Hüseyin’i bulmağa çalışır Gülsüm” 1/8/7

Âşığımız, “kerb ü bela”da yani “bela yeri”nde Hz. Hüseyin ile beraber

sabrederek Allah’a sığınarak belaya karşı durduğunu ve o günden bu güne “Hüseyin”

deyip ağladıklarını söyler.

“Çekdik göçümüzü kerb ü belaya

Hüseyin ile karşı durduk belaya

Sabır edip sığınırız Mevlaya

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/1

“Hanı gerçeklerin Sultanı hanı

Kerbela Çölü’nde döküldü kanı

Her şam u saharda hem dün ü güni

298

Şah Hüseyin der de yanar ağlarız” 1/17/2

Âşığımız, Kerbela’nın Hüseyin’i hatırına, yaşanılan olaylar hatırına Allah’tan

bağışlanmayı diler

“YOKSUL Divaniyem hazin söz ile

Geldim dergâhına ası yüz ile

Hüseyin-i Kerbela için affeyle

Yetiş Âllah ya Muhammet ya Âli” 1/24/7

Âşığımız, Kerbela olayına, Hz. Hüseyin’in katledilmesine mümin olan her

kişinin ağlayacağını ve bu olaydan sonra yüzlerinin gülmediğini, hatta kendi adının

da Sefil Hüseyin olduğunu söyler.

“Sefil Hüseyin’dir sorulmaz adım” 5/103/2

“Mümin olan sana ağlar Hüseyin” 5/115

“Şah Hüseyin’den beri gülmez yüzümüz”5/48/5

“İmam Hüseyin’in derdine yandık” 8/208/5

Yoksul Derviş’in Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için yazdığı Mersiye’leri vardır,

bunlardan birini buraya alıyoruz.

MERSİYE

Kerbela çölüne varan

On iki gün susuz duran

Hakkın rahmetine eren

Hasan ile Hüseyin’dir

Ahirete susuz giden

Hakk’a canın fedâ eden

Her dertlere sabır eden

Hasan ile Hüseyin’dir

299

Sağlığından umudunu

Kesti dedi dünya fâni

Tutan odur hak emrini

Hasan ile Hüseyin’dir

Kerbela’ya göç eyleyen

Derdini Hakk’a söyleyen

Gözyaşın umman eyleyen

Hasan ile Hüseyin’dir

Kerbela’da serden geçen

Sağlığında kefen biçen

Cennet kapıların açan

Hasan ile Hüseyin’dir

Teşrif-i bekaya giden

Hakka can baş feda eden

Ümmete Kevser dağıtan

Hasan ile Hüseyin’dir

Eşit kardeş dinle sözü

Alkan olan nurlu yüzü

Kan ağlayan iki gözü

Hasan ile Hüseyin’dir

300

Muhammet Selver kızına

Yüzümü sürsem yüzüne

Susundan yanan özüne

Hasan ile Hüseyin’dir

Yoksul, suyu vermediler

Hüseyni koy vermediler

Kimse halin sormadılar

Hasan ile Hüseyin’dir

4 – Zeynel Âbidin (659–719). Hz. Ali’nin torunudur, On iki imamların

dördüncüsüdür. Üçüncü imam Hüseyin’in oğludur, doğum yılı konusunda yazılı

belgelerde verilen bilgiler pek birbirini tutmaz. Kerbela Hadisesi esnasında ayakta

duramayacak derecede hasta olması ve çadırdan çıkamaması sayesinde sağ kalmıştır.

Hişam bin Abdülmelik’in buyruğu üzerine zehirlettirdiği, ölümünün bu yüzden

olduğu söylenir.150

Zeynel Abidin, Zeynel Aba, İmam Zeynel, Abidin:

(1/24/5, 1/18/2, 1/20/1, 1/21/4, 1/28/3, 1/28/1, 1/18/1, 1/27/12, 1/15/9, 1/39/7,

1/13/10, 1/13/11, 1/9/7, 1/14/1, 1/37/3,1/37/2, 1/39/7, 1/40/8, 1/15/9, 1/27/12, 1/18/1,

1/28/1, 1/28/3, 1/21, 1/20/1, 1/18/2, 1/24/5, 4/20/5, 4/33/6, 4/35/3, 4/15/2, 4/105/3,

5/100/3, 5/62/3, 5/115, 5/22/7, 5/114/2, 5/41/6, 5/103/2, 5/44/2, 5/100/3, 5/62/3,

5/51/6, 6/78/6, 6/73/3, 6/106/5, 6/104/6, 6/130/2, 6/94/4, 6/110/5, 6/118/3, 6/107/4,

6/133/5, 6/57/5, 6/56/2, 6/45/1, 6/44/1, 6/41/1, 6/14/1, 6/78/6, 8/242/2, 8/121/2,

8/228/3, 8/230/4, 8/239, 8/240/4, 9/135/6, 9/53/3, 9/54/2, 9/135/6, 10/144/02,

10/152/7, 10/30/3, 11/24/1, )

150 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.

301

Âşığımız, Zeynel Abidin’in, Kerbela Olayından sağ kurtuluşunu şiirlerinde

anlatır ve Zeynel Abidin’e duyduğu sevgiyi dile getirir. Allah’tan onu Zeynel

Abidin’den ayırmamasını ister.

“Hasta Zeynel Aba çadırda kaldı” 1/20/1

“Açmadı gözünü Zeynel Abidin” 1/21/4

“Serverim Şah İmam Zeynel Aba’dır” 5/100/3

“Zeynel Aba yanık yanık inledi” 1/13/10

“Zeynel Aba padişahtan” 4/35/3

“Zeynel Abidin’e sürelim yüzler” 4/33/6, 5/114/2

“Zeynel Abidin’e zulüm ederler” 8/240/4

“Zeynel Abidin’i yâd eyleyelim” 6/14/1

“Zeynel Abidin’den ırma Allah’ım” 6/41/1

“Şahım Zeynel Abidin derdime derman” 5/41/6

“Zeynel Aba, Bakır Cafer cemine” 6/106/5, 6/73/3

5 – Muhammed Bâkır (677 – 733). İmam Zeynel Âbidin’in oğludur.

Beşinci imamdır. Bilgisinin genişliği, derinliği ile ün yapmış, çevresini etkilemiş bir

kimse olarak bilinir. Ümeyyeoğullarının yönetimi ellerinde bulundurdukları bir

dönemde yaşadığından, Müslümanlar arasında çıkan birçok üzücü olaya tanık olmuş,

Hz. Ali soyuna yapılan haksızlıkları görmüştür.151

Bakır: 1/37/4, 1/42/1, 4/20/5, 4/88/5, 4/116/3, 4/98/1, 4/34/1, 4/35/3, 5/51/6,

5/62/3, 5/59/5, 5/100/3, 5/114/4, 5/19/5, 5/22/7, 5/41/6, 5/44/4, 6/73/3, 6/106/5,

6/107/5, 6/110/4, 6/114/2, 6/130/3, 6/133/6, 6/105/1, 6/78/7, 6/41/2, 6/41/6, 6/45/2,

6/50/3, 6/53/4, 6/14/2, 8/242/2, 8/121/2, 10/144/2, 10/152/7, 10/30/5.

İmam Muhammet Bakır’ın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle diğer

imamlarla beraber geçmiştir. Yalnız olarak geçen yerlerde ise Âşık ona olan

sevgisini dile getirmiştir.

“İmam Bakır’a çağlarım” 1/37/4 151 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.

302

“İmam Bakır’a teslim et bizi” 4/98/1

“Bakır’a Cafer’e durdum niyâza” 4/34/1, 5/114/4

“Şah Muhammet Bakır bize abadır” 5/100/3

“Bakır, Kazım, Rıza özüm” 5/19/5

“İmam Bakır Hüdâ ile” 6/110/4

“Bakır, Cafer irşadımız” 6/57/6

“Zeynel Aba, Bakır, Cafer cemine” 6/106/5, 6/73/3

6 – Ca’fer-i Sâdık (699 – 765). On İki İmam’ın altıncısıdır, beşinci İmam

Muhammed Bakır’ın oğludur. Bilgisinin derinliği ile On İki İmam arasında önemli

bir yeri vardır. Ca’fer-i Sâdık inançlarını düzenli bir biçimde anlattığından,

görüşlerini belli kurallara bağladığından dolayı Alevîlik’in bir «mezhep» olarak

kurucusu sayılır, bu nedenle bütün Alevî kuruluşlar, özellikle Bektaşiler kendilerinin

«Ca’fer-i mezhebi»ne bağlı olduklarını söylerler. Din, iman konularını işleyen on beş

kitabının olduğunu yazılı kaynaklardan öğreniyoruz. Ancak bu kitapların çoğu

günümüze kalmamıştır. Alevîler arasında en önemli kitabı, kendi adına düzenlenen,

«Buyruk»tur. Kimi araştırıcılar bu kitapları Ca’fer-i Sâdık’ın yazmadığını,

çevresinde toplananlara söylediği sözlerin, yaptığı konuşmaların derlenmesi sonucu

ortaya çıktığını, pek azını kendisinin yazıya geçirdiğini söylerler.152

Cafer-ı Sadık: 1/42/1, 4/95/4, 4/88/5, 5/51/6, 5/95/5, 5/62/3, 5/100/3,

5/114/4, 5/17/2, 5/19/4, 5/22/7, 5/41/6, 5/44/4, 5/46/4, 6/41/6, 6/45/2, 6/50/3, 6/53/5,

6/57/6, 6/14/2, 4/34/1, 4/34/7, 6/130/3, 1/37/5, 6/110/6, 6/41/2, 6/73/3, 6/106/5,

6/133/6, 6/114/3, 6/105/1, 6/102/5, 8/242/2, 8/121/2, 8/121/2, 10/144/2, 10/152/7,

10/30/5.

Cafer-ı Sadık’ın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle diğer imamlarla beraber

geçmiştir. Yalnız olarak geçen şiirlerde ise Âşık ona olan sevgisini dile getirmiştir.

Âşığımızın bağlı olduğu Kadirîlik silsilesi Cafer-ı Sadık’tan gelmektedir.

“Ol şah-ı imam Caferi

Evliyaların rehberi” 4/34/7

152 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.

303

“Bakır, Cafer bu dergahtan” 4/35/3

“Cafer dergahında bülbüller şakır” 4/25/5

“İmam-ı Cafer’den sürülüp geldi” 5/17/2

“İmamlar imamı Cafer aşkına” 5/44/4

“İmam-ı Cafer’dir zikrim özüm” 6/130/3

“Mesebimiz Cafer’dir” 1/37/5

“Mezhebim Caferi, tac-ı dibadır” 5/100/3

“Cafer, Kazım, Rıza, Taki” 6/110/6

“İmam Kazım, İmam Cafer hakkı içün” 6/41/2

“İmam-ı Caferi sadıktır özüm” 6/114/3

“Bakır, Cafer irşadımız” 6/57/6

7 – Musa Kâzım (645 – 799). Yedinci imamdır, babası altıncı imam olan

Ca’fer-i Sâdık’tır. İbadet, Tanrı yolunda iyilik etmeye, halka yardımcı olmaya

büyük önem verdiği söylenir. Kimi kaynaklar, dünya işlerinden el çekerek kendini

ibadete vermeyi, dünya işleriyle çok ilgilenmemeyi öğütlediğini, yaşama biçiminin

de böyle olduğunu bildirir. Çevresinde toplananlardan büyük saygı gördüğü, onları

din konularında aydınlattığı, çağındaki devlet adamlarının ilgilerini çektiği

kaynaklarca bildirilir.153

Musa Kazım: 1/37/5, 1/42/1, 3/10/5, 4/116/3, 4/98/1, 4/15/3, 4/120/6, 4/33/7,

4/34/1, 4/35/4, 4/188/5, 5/19/5, 5/22/7, 5/51/7, 5/62/4, 5/100/4, 5/114/3, 5/114/4,

5/44/7, 6/25/7, 6/53/5, 6/110/6, 6/133/6, 6/105/1, 6/94/6, 6/78/8, 6/73/4, 6/41/2,

6/45/2, 6/50/4, 6/57/6, 8/242/3, 6/14/2, 6/107/6, 6/130/3, 6/106/5. 8/121/2, 10/144/1,

10/152/7.

İmam Musa Kazım’ın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle diğer imamlarla

beraber geçmiştir. Yalnız olarak geçen yerlerde ise Âşık ona olan sevgisini dile

getirmiştir.

“Musa Kazım’ı görsem” 6/94/6

153 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.

304

“Musa Kazım bünyadımız” 6/57/6

“Musa-i Kazım’a sürelim yüzü” 4/98/1

“İmam Musa Kazım, Rıza” 5/51/7

“Hürmet hakkı için Musa Kazım” 4/33/7, 5/114/3

“İmam Kazım Musa, Rıza aşkına” 5/44/7

“Cafer, Kazım, Rıza, Taki” 6/110/6

“İmam Kazım, Rıza selver” 6/133/6

8 – Ali Rıza (765 – 818). On İki İmam’ın sekizincisidir, yedinci imam Musa

Kâzım’ın oğludur. Bir süre Halife Memun’un yanında görev aldı. Bunun üzerine,

yönetim Alevîlerin eline geçti diyerek, Memun’un amcası ayaklandı, Ali Rıza Tûs

ilinde bilinmeyen bir nedenle ölünce ya da öldürülünce ayaklanma durdu. Türbesi

Şiilerce ziyaret edilen önemli yerlerden biridir. Ali Rıza’nın geniş bilgili biri olduğu,

din konusunda, özellikle şeriatla ilgili kitaplarının bulunduğu yazılı kaynaklarca

bildirilir.154

Ali Rıza: 1/42/1, 1/37/5, 3/10/5, 4/116/3, 4/15/3, 4/20/6, 4/34/1, 4/35/4,

4/88/5, 5/59/5, 5/21/1, 5/19/5, 5/41/6, 5/62/4, 5/22/7, 5/51/7, 5/114/4, 5/44/7,6/33/7,

6/94/6, 6/26/7, 6/45/2, 6/51/3, 6/57/6, 6/41/3, 4/95/4, 6/107/6, 6/133/6, 6/105/1,

6/78/8, 6/73/4, 6/50/4, 6/14/2, 6/107/6, 6/130/4, 6/114/3, 6/106/5, 8/121/2, 10/144/1,

10/152/7.

İmam Ali Rıza’nın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle diğer imamlarla

beraber geçmiştir.

“İmam Ali Rıza bizi affeyle” 6/107/6

“İmam Musa Kazım, Rıza” 5/51/7

“İmam Kazım Musa, Rıza aşkına” 5/44/7

“Kazım hürmetine hem İmam Rıza” 4/34/1, 5/114/4

“Cafer, Kazım, Rıza, Taki” 6/110/6

“İmam Kazım, Rıza selver” 6/133/6 154 EYUPOĞLU, a.g.e., s.83.

305

9 – Muhammed Takî (811 – 835). Sekizinci imam Ali Rıza’nın oğludur, On

İki İmam’ın dokuzuncusudur. Bir süre Memun’un yanında görev almış, sonra genç

yaşta ölmüştür. Kimi İslâm tarihçileri, çocuğu olmadığından, Memun’un buyruğu

üzerine gizlice karısının eliyle zehirlendiğini söylerlerse de bu durum biraz karışıktır.

Kimi kaynaklar bu olayı yalanlar.155

Taki, Naki: 1/42/1, 1/37/5, 4/15/3, 4/34/2, 4/35/5, 4/95/4, 4/20/6, 4/88/5,

4/95/4, 5/114/5, 5/52/1, 5/59/5, 5/62/5, 5/104/4, 5/62/5, 4/116/3, 5/19/5, 5/19/7,

5/21/1, 5/23/1, 5/26/9, 5/14/2, 5/41/6, 6/105/2, 6/95/2, 6/95/1, 6/79/1, 6/78/9, 6/77/6,

6/41/3, 6/44/3, 6/45/3, 6/50/4, 6/53/7, 6/58/1, 6/58/1, 6/106/5, 6/107/7, 6/114/4,

6/134/4, 6/134/1, 6/110/6, 8/243/5, 8/121/2, 8/121/2, 10/30/5, 10/144/1, 10/152/7.

İmam Muhammed Takî ve Ali Nakî’nın adı, Âşığımızın şiirlerinde genellikle

diğer imamlarla beraber geçmiştir.

“Cafer, Kazım, Rıza, Taki” 6/110/6, 10/104/1

“Kazım, Rıza, Taki, Naki’dir selver” 4/88/5, 8/121/2

“Kazım Rıza, Taki, Naki’nin şahı” 4/20/6

“Taki, Naki, Asker medet” 5/23/1

“Taki, Naki, ehli beytin hakk içün” 6/44/3

“Şah Taki, Naki ile katarı çeken” 4/15/3

“Taki niyazım ya Allah Allah” 5/19/5

“Taki meleklerin şahı” 5/62/5

“Taki, Naki ile daima sözüm” 6/130/4

“Taki ile Naki söylensin” 6/45/3

“İmam Taki’ye dost olsam” 6/95/1

10 – Ali Nakî (829 – 868). On İki İmam’ın onuncusudur, dokuzuncu imam

Muhammed Takî’nin oğludur. İmamlık süresince din konularında yaptığı

155 EYUPOĞLU, a.g.e., s.84.

306

açıklamaları, yorumları, öğütleri, yol gösterici sözleri sonradan toplanmış üç kitap

olarak düzenlenmiştir.156

“Kazım, Rıza, Taki, Naki’dir selver” 4/88/5, 8/121/2

“Kazım Rıza, Taki, Naki’nin şahı” 4/20/6

“Taki, Naki, Asker medet” 5/23/1

“Taki, Naki, ehli beytin hakk içün” 6/44/3

“Şah Taki, Naki ile katarı çeken” 4/15/3

“Taki, Naki ile daima sözüm” 6/130/4

“Taki ile Naki söylensin” 6/45/3

“İmam Naki ile eylerim niyet” 6/114/4

“Affet, İmam Ali, Naki aşkına” 5/44/7

11 – Hasan Askeri (846 – 874). On İki İmam’ın on birincisidir, onuncu

imam Ali Nakî’nin oğludur. İmamlığı süresince çevresinde toplananları din

konularında aydınlatmaya, onlara gerekli bilgileri, öğütleri vermeye çalıştığını, bu

alanda dört kitabının bulunduğunu yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.157

Hasan Asker: 1/42/1, 1/16/11, 4/34/2, 4/35/5, 4/15/4, 4/42/4, 4/88/5,

5/114/5, 5/19/7, 5/23/1, 6/41/3, 6/44/3, 6/45/2, 6/79/6, 6/107/7, 10/30/5, 6/105/2,

6/73/6,

“Hasanü’l Asker’e ederim niyaz” 6/79/6

“İmam Naki, Asker din selverinden” 4/95/4,

“İmam Asker’e divan duruldu” 4/15/4

“Asker, Mehdi sensin özüm” 5/21/1

“İmam Asker, Mehdi devan hakkı içün” 6/41/3

“Taki, Naki, Asker medet” 5/23/1

156 EYUPOĞLU, a.g.e., s.85. 157 EYUPOĞLU, a.g.e., s.86.

307

12 – Muhammed Mehdî (870 – 878). On birinci imam olan Hasan

Askeri’nin oğludur, imamların sonuncusu sayılan On İkinci İmam’dır. Çok küçük

yaşta imam seçilmiş, kısa bir süre sonra ortalıkta görünmez olmuştur. Onun bu

durumu Alevîlik’te geniş yorumlara yol açan bir inancın doğmasını sağlamıştır.

Bütün Alevî kuruluşlar bu konuda birlik içindedirler. Bu yaygın inanca göre Mehdi

ölmemiştir, gizlilikler ülkesine (gayb âlemine) çekilmiştir. Onun gerçek görevi, daha

sonra, Tanrı’nın uygun gördüğü bir çağda başlayacaktır. Günün birinde Mehdi bu

gayb âleminden görünüş alanına çıkacak, yeryüzüne gelecek, bütün insanların

mutlulukları için gerekenleri yapacaktır, kötülükleri, dengesizlikleri, haksızlıkları

ortadan kaldıracaktır. Mehdi belli bir sürenin değil bütün zamanın imamı

olduğundan ona «imam-i zaman» denir. Babası Hasan Askeri öldüğünde, çocuk

olmasına karşılık, Mehdi namazını kıldırmış, bir süre ortalıkta görünmez olmuştur.

Küçük gizlenme anlamına gelen, yetmiş yıl sürdüğü söylenen bu döneme «gaybubet-

i suğra» denir. Bu sürede yerine dört görevli (naib) bırakmış, ümmetine bunlar

aracılığı ile gerekli buyrukları göndermiştir. «Kıyamet»e yakın saklandığı yerden

ortaya çıkacak, Tanrı’nın verdiği görevi yerine getirecektir. Buna da «büyük

gizlenme» anlamında «gaybubet-i kübra» denir. Bu sürelerin ilki olan yetmiş yıllık

gizlenme boyunca, Mehdi yetkili kimselere birkaç kez görünmüş, tanrısal bir ülkede

yaşadığını bildirmiş sayılır, böyle inanılır.

Mehdi’nin varlığında biçimlenen bu insan-üstü durumun benzerlerini öteki

imamlarda da görürüz. Bu inanç düzeninin Ali’den başlayan on ikinci imamda

bitmesiyle imamlık daha ilginç bir anlam kazandı.

Mehdi, halk kesiminde olağanüstü bir öykü niteliğinde yayılmış,

benimsenmiştir. Bunun çok değişik nedenleri vardır. Bu nedenlerin başında,

«kıyamet»in yaklaşacağı gün, Tanrı’nın göndereceği bir görevlinin insanlara çağrıda

bulunacağı konusunda, Kur’an’da bildirilen, bir olaydır. Halk düşüncesi, halk inancı

bu iki olayı birleştirerek bir inanç varlığı durumuna getirmiş, bilerek veya

bilmeyerek Bektaşilik’e yardımcı olmuştur. Nitekim Anadolu köylerinde, çokluk,

Bektaşilik’in inandığı Mehdi ile Kur’an’da geçen kıyametle ilgili olay birbirine

karıştırılır.158

158 EYUPOĞLU, a.g.e., s.86.

308

İmam Mehdi: 1/37/8, 4/34/2, 4/42/4, 4/88/5, 4/95/4, 5/114/5, 5/52/1, 5/62/6,

5/19/7, 6/53/7, 6/41/3, 6/44/3, 6/32/9, 6/45/4, 6/14/3, 6/26/9, , 6/125, 10/121/3,

8/243/5, 8/121/5.

İnanışa göre on ikinci imam Mehdi bir gün tekrar dünyaya gelecektir.

Âşığımız da İmam Mehdi’nin geleceği zamanı beklemektedir, ayrıca İmam Mehdi

adlı “Mehdi Rasul gelir bir gün” nakaratlı bir şiiri de vardır.

“Mehdi resul doğar iş bu cihana” 10/121/3

“Gözlerim efendim Mehdi devrinden” 4/95/4

“Mehdi resul sahip zaman” 10/30/6

“Yetiş Hazreti Mehdi” 6/32/9

“Medet şahım Mehdi medet” 5/62/6

“Hu İmam Mehdi devrine” 5/52/1

“Mehdi selverim ya Allah Allah” 5/19/7

“Niyazım Mehdi pirine” 6/45/4

“Beklerim Mehdi serveri” 6/29/9

MEHDİ RESUL

Aç gözünü gafil insan,

Mehdi Rasul gelir birgün,

Kavariç kökünü kesen,

Mehdi Rasul gelir bir gün.

Mahdi Rasul- sahib zaman,

Kurulur bir ulu divan,

Münkirlere vermez aman,

Mehdi Rasul gelir bir gün.

309

Mehdi Rasul sancağını,

Çeker livail hamd dini,

Alır Hüseynin kanını,

Mehdi Rasul gelir bir gün.

Mehdi gelir bugün yarın,

Kökü kesilir münkirin,

Bayramıdır gerçeklerin,

Mehdi Rasul gelir bir gün.

Elbet gelir Mehdi bir gün,

Müminlerde eder düğün,

Münkirlerin gözü kan kin,

Mehdi Rasul gelir bir gün.

Alıp Zülfikar’ı çalan,

İnkârları iki bölen,

Devri tamam olup gelen,

Mehdi Rasul gelir bir gün. 6/125

310

DOKUZUNCU BÖLÜM

KERBELÂ OLAYI VE KERBELÂ ŞEHİTLERİ

A- KERBELÂ OLAYI

Hz. Hüseyin, Hz. Muhammet’in torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma ikinci oğludur.

Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının üçüncü günü Medine’de gözlerini dünyaya açtı.

Künyesi Ebu Abdullah’tır; lakabı ise Seyyid’üş- Şüheda’dır.

Hz. Hüseyin yaklaşık yedi yıl Hz. Muhammet’in, otuz yıl Hz. Ali’nin, on yıl

da Hz. Hasan’ın hayatları zamanında yaşamıştır. Hicretin 50. yılında Hz. Hasan’ın

mazlumca şehit edilmesinden sonra hak yolunun takipçilerinin önderliğini

üstlenmiştir.

Hz. Hüseyin’in imamet dönemi, Muaviye’nin hüküm sürdüğü döneme

rastlamaktadır. Hz. Hasan’ın Muaviye ile yapmış olduğu sulh sırasında, Hz. Hüseyin

de Muaviye'ye karşı kardeşiyle aynı tavrı takınmıştır. Çünkü o dönemde, Hz.

Hasan’ın çabasıyla hakla batıl Müslümanlar için tanınmış ve İslam’ın esası henüz

ciddi bir tehlikeye maruz kalmamıştı.

Hz. Hasan’ın, halife Muaviye ile imzaladığı sulh anlaşmasına göre,

Muaviye’den sonra halife seçimle başa geçecekti. Hz. Hasan, bu olaydan belli bir

süre sonra şüpheli bir şekilde zehirlenerek öldürülür.

Muaviye, oğlu Yezit’i kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar

verdi. Böyle bir işin gerçekleşmesinden emin olmak için kendisi daha hayatta iken,

oğlu Yezit’e halktan biat almak istedi ve herkesten önce kendisi, oğlu Yezit’e biat

etti. Yezit, babası tarafından Müslümanların başına halife tayin edildiği günden

itibaren İslam’ın esası ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı.

İbn-i Sa’d, Tabakat adlı eserinde şöyle yazıyor: “Hüseyin bin Ali, Yezit’e biat

etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle ekliyor: Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde

oğlu Yezit hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti.”

311

Sonra Yezit, Medine’nin hâkimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı çağırarak

onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin

Ali olsun.”

Medine’nin hâkimi, Hz. Hüseyin’den biat almak isteyince, Hz. Hüseyin

cevabında şöyle dedi:

“Biz, nübüvvet Ehl-i Beyt’i ve risalet madeniyiz. Yezit ise fasık, şarap içen ve

adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez...”

Hz. Hüseyin, başka bir sözünde de şöyle dedi: “Artık İslam’la vedalaşmak

gerekir; çünkü ümmet Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur ...”

Mes’udî şöyle yazıyor: “Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı

kuşları besliyordu; içki içiyordu... Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve

zina yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye başlamıştı.”

Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle yazıyor: Firavun, halkın işi

hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı

idi.

Hz. Hüseyin, Medine’nin ortamını karışık görünce, o şehirde kalmayı uygun

görmeyip hicretin 60.yılı Recep ayının sonuna iki gün kala; pazar günü ailesi ve

dostlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket etti.

Hz. Hüseyin, hareketinin hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye

yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “Ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm

yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği

emretmek kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah ve babam Ali bin Ebu Talib’in

yolunda gitmek için o şehirden ayrıldım...”

Hz. Hüseyin, Şaban ayının üçüncü gününün Cuma akşamı (yani beş gün

sonra) Mekke'ye vardı.

Kûfe halkı, Muaviye’nin ölümünü ve Hz. Hüseyin’in Yezit’e biat etmekten

kaçındığını öğrendiklerinde pek çok mektuplar yazıp imzalayarak Hz. Hüseyin’i

Kûfe’ye davet ettiler.

312

Onlar mektuplarında Hz. Hüseyin’e şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu

bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz, senin yolunda can vermeye hazırız, senin için

onların cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.”

Hz. Hüseyin, Kûfe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, Ramazan

ayının yarısında, amcası Ukeyil’in oğlu Müslim Bin Ukeyil’i Kûfe’ye gönderdi.

Müslim’i Kûfe’ye gönderdiğinde ona şöyle dedi: “Kûfe halkının yanına git, eğer

yazdıkları doğru ise, sana kavuşmamız için bize haber gönder.”

Müslim, Şevval ayının beşinci günü Kûfe’ye vardı. Onun Kûfe’ye gelme

haberi, şehirde yayılınca on iki bin kişi, diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin kişi

onun vasıtasıyla Hz. Hüseyin’e biat ettiler. O bu durumu Hz. Hüseyin’e bildirerek

Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye gelmesini istedi.

Kûfe’de yaşanan olayların haberi Yezit’e ulaşınca, Yezit ilk etapta Kûfe’nin

hâkimi olan Numan bin Beşiri azledip, Ubeydullah Bin Ziyad’ı onun yerine atadı ve

Müslim bin Akil’i yakalatıp öldürülmesini emretti. Diğer taraftan da, Hz. Hüseyin’i,

Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti.

Hz. Hüseyin, bu komplodan haberdar olunca, Allah'ın evi Kâbe’nin kutsiyet

ve hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirip, hicretin 60. yılı Zilhicce

ayının sekizinci günü ailesi ve yakınlarıyla beraber Mekke’den ayrılarak Irak’a doğru

hareket etti.

İbn-i Abbas, Kerbelâ vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor: “Şunu

hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi, Peygamberin hareminden

(Medine’den) Allah’ın haremine (Mekke’ye) sürdün, orada da onu gafil avlayıp

öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu Allah’ın hareminden

Kûfe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, Mekke’nin en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir

şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi,

Mekke ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, Allah’ın evi

ve Resulullah’ın hareminin saygınlık ve ihtiramını korudu; ama sen onların

hürmetini ve saygınlığını korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak için bazı

adamlarını Mekke’ye gönderdin.”

Ubeydullah, Müslim bin Akil’i ve ona sığınak veren Hani bin Urve’yi

Kûfe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti.

313

Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye geldiğini öğrenince, Hz. Hüseyin’in

ordusunu gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir

orduyu “Kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezit, “Şeraf” denilen bir bölgede

Hz. Hüseyin’le karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. Hz. Hüseyin, iki hurcun

(heybe) dolusu olan Kûfelilerin mektuplarını Hür Bin Yezit’e gösterdi ve onların

kendisini davet ettiklerini söyledi. Sonra kendi yoluna devam etti.

Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü “Neyneva” bölgesine vardılar.

Bu bölgede oldukları vakit İbn-i Ziyad’ın elçisi Hür Bin Yezit’e bir mektup getirdi.

Mektubun içeriği söyle idi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına

gelir gelmez, Hüseyin’i baskı altına al ve onu sığınak ve suyu olmayan bir çöle sür.”

Hür Bin Yezit, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda Hz. Hüseyin’in kafilesini

“Kerbelâ” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi olan

Ömer Bin Sa’d da dört bin savaşçıyla Kerbelâ’ya geldi.

Şunu hatırlatmak gerekir ki, Hür Bin Yezit, Hz. Hüseyin’in şahadetinden

önce kendi yaptığından pişman olup tövbe etti ve Hz. Hüseyin’i savunmak üzere

şahadete erişti.

Ömer bin Sa’d, Aşura gününe üç gün kala, Hz. Hüseyin’in kafilesinin suya

ulaşmaması için beş yüz süvariyi Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi.

Muharrem ayının dokuzuncu günü, Hz. Hüseyin ve ashabı, kâmil bir şekilde

düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, Hz. Hüseyin’in yardımına hiç

kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.

O günün akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri

verildi. Hz. Hüseyin, düşmanın hareketini görünce kardeşi Abbas Bin Ali’ye şöyle

dedi:

“Kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara;

Sizin amacınız ne, ne yapmak istiyorsunuz? Diye sor.”

Hz. Hüseyin’in kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı

yarına ertelemeyi kabul ettiler.

Nihâyet “Aşura” günü yetişti. Ömer bin Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı

başlattı. Otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan Hz. Hüseyin’in ordusu, onların

314

saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar; hem şehit verdiler ve hem

de onlardan öldürdüler. Hz. Hüseyin’in yâranlarından kim şehit oluyorduysa yeri boş

kalıyordu, ama düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini hemen başka birisi

dolduruyordu.

Hz. Hüseyin’in ashabının hepsi şehit olunca, sıra Hz. Hüseyin’in kendi

ailesine geldi. Çünkü Hz. Hüseyin’in ashabı, “Biz yaşadıkça sizin ailenizin savaş

meydanına gitmesini kabullenemeyiz.” diye Hz. Hüseyin’in ailesinin meydana

gitmesini engellemişlerdi. Onlardan savaş meydanına ilk ayak basan Hz. Hüseyin’in

oğlu Ali Ekber oldu. Ondan sonra, Hz. Ali’nin, Hz. Hasan’ın, Cafer-i Tayyar’ın ve

Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar, yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet

şerbetini içtiler. Hz. Abbas Bin Ali de savaşarak Hz. Hüseyin’in evlatlarına su

getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde,

canını Hz. Hüseyin'in yolunda feda etti.

“Aşure” gününün en hassas zamanı, Peygamber’in ciğer paresi ve Zehra’nın

aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, Hz. Hüseyin’i yalnız

gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu...

“Aşure” günü orada bulunan Haccac bin Abdullah şöyle diyor: “Allah’a ant

olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yâranları öldüğü halde onun

(Hz. Hüseyin) gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini ben görmedim. Allah’a

ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. Hz. Hüseyin,

düşman ordusuna saldırdığında, kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, Hz.’ Hüseyin’in

sağ ve solundan öylece kaçıyorlardı. Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın kızı Zeynep,

Hz. Hüseyin’e taraf yaklaştı... Bu esnada Ömer bin Sa’d da Hz. Hüseyin’in yanına

yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i Sa’d’a hitaben şöyle dedi: “Hz. Hüseyin öldürülüyorken

sen seyrediyor musun?”

Devamında şöyle diyor: “Ömer bin Sa’d’ın gözyaşlarının yüzüne ve sakalına

aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta görür gibiyim… Nihâyet Hz. Hüseyin

de o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi.”

Tarih kitapları, Hz. Hüseyin’in çocukları hakkında çeşitli görüşler

belirtmişlerdir; kimisi altı, kimisi dokuz ve kimisi de on çocuğu olduğunu yazmıştır.

315

Çocuklarından Ali Ekber ve Abdullah (Ali Esğer) babalarının yanında şahadete

erişmiş ve Hz. Zeynel Abidin de Müslümanların dördüncü imamı olmuştur. 159

(1. kitabın tamamı, 4/131/6, 4/127/3, 4/105/2, 4/104/7, 4/8/2, 4/11/6, 4/63/2,

4/63/2, 4/65/4, 4/95/2, 4/98/8, 4/98/11, 4/100/1, 5/90/7, 4/101/2, 5/115, 5/114, 5/103,

5/102, 5/69/6, 5/59/4, 5/17/4, 5/22/6, 5/25/5, 5/90/7, 6/103/2, 8/239/6, 8/204/4,

8/227/4, 8/228, 8/230, 8/231, 8/232/2, 8/233/1, 8/86/2, 8/232/1, 8/235/2, 8/230/5,

8/237/4, 8/238/3, 9/54/4, 9/57/1, 9/61/3, 9/66/2, 9/68/5, 9/55/1, 9/53/6, 10/31/2,

10/70/3, 10/149/3, 10/70/3, 10/112/3, 10/149/4, 11/135/3, 11/24/4)

Yoksul Derviş’in birinci kitabı tamamen Kerbelâ olayını anlatmaktadır.

Kerbelâ’da, sırf makam hırsı için, Muaviye’nin oğlu Yezit tarafından peygamberin

öz torununun ve yakınlarının vahşice katledilmesi Âşığımızı derinden üzmektedir.

“Ağla gözüm ağla bu matem ayı” 1/40/1, 1/39/8

“Bizde ağlaşalım cümle ihvanlar” 1/39/1

“Yoksul Derviş yine uğradı derde” 1/39/7

“Yoksul ağlar, gözü pınar” 1/32/16

“Kerbela’da duydum şahın sesini

Gönül çeker şah Hüseyin’in yasını” 1/4/6

“Yezit kanımızı döktü türaba

Dü cihanın gülü döndü haraba

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/2

“Yan ağla Kerbela’ya” 1/29/1

“Kerbela inler bugün” 1/28/10

“Şu Kerbela’nın çölü belimi büker. 1/40/5

“Sorma derdim Kerbela’dır” 8/232/2

Âşık, o katliamı, her safhasını bizzat yaşıyormuş gibi, şiirlerinde anlatır ve bu

olaydan dolayı büyük üzüntü duyar.

159 Asım KÖKSAL, Hazreti Hüseyin ve Kerbelâ Faciası, Akçağ Yayınevi, Ankara 1984.

316

“Bugün Kerbela’yı seyran eyledim” 5/114/7

“Nazar kıldım Kerbelâ’nın çölüne” 1/10/3, 4/104/7,

“Seyreyledim bugün o Kerbelâ’yı” 1/15/7, 4/105/1

“Yoksul Derviş der aman Kerbelâ” 1/25/10

“Kerbelâ’ya kılsan sefa” 1/32/6

“Kerbelâ çölünü aklan bürüyor” 1/16/1

“Kerbelâ’da olduk nâle-i efgân” 1/19/6

“Kerbela çölünde akar kanımız” 4/8/2

“Şah Hüseyin’de beri gülmez yüzümüz” 5/48/5

“Kerbela’da şehit düştük” 10/149/4

Kerbelâ, kerb ve bela kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur ve kerb ü bela,

bela yeri anlamına gelir160. Bu anlamı bilen Âşığımız, Kerbelâ’yı özellikle ayrı

yazarak bela yeri anlamını vurgulamak ister. Âşığımıza göre Kerbela, dumanlıdır.

“Kerb ü belanın düzü” 1/30/15

“Baktım kerb ü belada” 1/30/9

“Dumanlı Kerbela çölü” 4/131/6

“Kerbela’nın çölü belimi büker”5/102/6

Âşık, Kerbelâ katliamından dolayı, semaların yandığını, ayın ve güneşin

karalar giydiğini, figanın arş u rahmana düştüğünü, meleklerin ah û efgân ettiğini

söyler.

“Bugün Kerbela’da semalar yandı” 4/127/3

“Ay ve güneş gökte kara giydiler” 1/17/3

“Dinmez oldu bu gözlerim dolu yaş

Feryat etti yer gök bu dağ ile taş

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/8

160 İsmail AYVERDİ, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2006.

317

“Figan düştü arş u rahman

Melekler başladı ah u efgana” 1/16/3

“Mah-i Muharrem’de cihan ağladı” 1/9/5

“İns ü cin melek giydi karalar” 1/13/6

“Feryat eder bugün dağlar ile taşlar

Yas çeker yıldızlar, ay ve güneşler

Felekler, melekler, kurtlar ve kuşlar” 1/39/5

“Kurt, kuş, mahluk bile dedi ah u ah” 1/3/9

On sekiz bin âlem Kerbela olayına ağlar.

“On sekiz bin âlem ağlar” 8/232/1

Âşığımız, Kerbelâ katliamını tekrar yaşamış gibi anlatırken, Allah’ı, Hz.

Muhammet’i ve Hz. Ali’yi çağırır ve imdada yetişmelerini söyler.

“Yetiş Allah, ya Muhammet, ya Ali” 1/5/24

Bu katliama tahammül edemeyen Yoksul Derviş, hayali olarak Hz.

Hüseyin’in kervanıyla Kerbela meydanına gelir, çadır kurar; Hz. Hüseyin’le beraber

sabreder, belaya karşı durur.

“Kervanımız Kerbela’ya çekildi” 1/38/8

“Kervanımız Kerbela’da eğlendi” 5/103/1

“Çadır kurduk Kerbela’nın içine”5/102/5

“Çekdik göçümüzü kerb ü belaya

Hüseyin ile karşı durduk belaya

Sabır edip sığınırız Mevla’ya

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/1

Yapılanlara dayanamayan Âşığımız, hayali olarak savaş meydanına iner,

yezitlere bağırarak onlarla savaşır ve birçoğunu öldürür, hatta sonunda orduyu

dağıtır.

318

“Yoksul meydana girdi

Yezitlere bağırdı,

Nice yezit’i kırdı

Dağıttı hep orduyu” 1/29/11

“Kerbela’da cenge girdik” 9/66/2

Âşığımız, Kerbelâ olayının ve onun acısının unutulmayacağını söyler ve fani

dünyaya dönerek hesap sorar.

“Kerbelâ faciası

Unutulmaz acısı” 1/32/7

“Nettin hani yalan dünya?” 1/42/3

“Fani dünya netti hani” 1/35/5

“Gönül bu dünyadan umudunu kes

Yalancı dünyaya eyleme heves” 1/12/3

“Soldu bahçemizde açmaz gülümüz

Ol zamandan perişandır gönlümüz

Kerbela halini söyler dilimiz

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/9

Yoksul Derviş, Kerbelâ katliamını yapan Yezit’e ve onun adamlarına, yerin,

göğün, tüm mahlûkatın ve mevcudatın lanet ettiğini söyler.

“Yezitlere yer gök lanet eyledi

Mahlukat mevcûdat lanet söyledi” 1/16/2

“Lanet Şimir hançerledi şahımı

Gökte melekler duydu ahimi

Yitirdim şems ile kamer mahımı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/8

319

Hz. Hüseyin’in ve yakınlarının, Yezit’in ordusu tarafından sarılarak susuz

bırakılması Âşığımızın şiirlerinde sıkça geçmektedir.

“Kerbelâ Çölüne varan

On iki gün susuz duran

Hakkın rahmetine eren

Hasan ile Hüseyin’dir” 1/35/6

“Kerbela’da kaldık on bir gün gece

Yandım Şehitlerin sesin duyunca

İçim yanar şah Hüseyin deyince

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli”1/13/3

“Ahirete susuz varan” 1/35/7

“Susuzluk yetti canıma” 1/34/3

“Su vermez bağladı nehir” 1/34/1

“Susuz şehit oldu Şah-ı Hüseyin’imiz” 1/15/6

Âşığımız, Yezit’e beddua eder, Allah’ın onu huzuruna kabul etmemesini, ona

rahmet etmemesini; Yezit’in cehennemden çıkmamasını, tövbesinin kabul

edilmemesini ister.

Allah huzuruna kabul etmesin”

“Cenabı Hüseyin’i neyledi hani

Yok olsun Yezit’in dini imanı

Yedi tamusunda çıkmasın canı” 1/22/10

“Mahşerde tövbesi kabul olmasın

İnşallah rahmete nail olmasın

Yarın Muhammet’e yüzü kalmasın” 1/22/11

320

“Senden dileğim budur Allah

Mahşerde yezitler bulmasın Felah

Cehennem tamundan çıkmaz inşallah” 1/23/2

“Yezitler bu dünya size kalır mı?

Bu işlerden Allah razı olur mu?

Yarın Muhammet’e yüzün kalır mı?

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/11

“Kurusun Yezit’in eli tutmasın 1/22/9

Hınzır melun yatağında yatmasın

Kerbelâ’ya hayali olarak Hz. Muhammet, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Fatma

gelir.

Âşığımız, Hz. Muhammet’i Kerbela’ya çağırır. Kerbela’ya hayali olarak

gelen Hz. Muhammet, torunu Hz. Hüseyin’in düştüğü durumu görünce, bağrını taşla

döver, ağlar, inler.

“Dedemiz Hazreti Muhammet nerde

Ehli beyt susuzdur bir ıssız yerde

Yetiş babam bizim halimiz gör de

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/17/7

“Dedesi bağrını döğdü taş ile

Ağlar inler Ahmet gözü yaş ile” 1/23/7

Hz. Ali, atı Düldül, kılıcı Zülfikar’la Kerbela’ya gelir ve “Ah Hüseyin’im”

der, düşmana saldırır.

“Şahım geldi Kerbela’nın çölüne” 10/70/3

“Bir kişi var içlerinde heybetli

Baktım şah–ı merdan Hazreti Ali

Ah Hüseyin’im dedi sürdü düldülü

321

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/4

“Yetiş Şahım Ali Hüseyin’in hanı

Alkana belendi onurlu teni

Salla Zülfükâr’ı geldi zamanı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/6

Hz. Hüseyin’in yani kendi oğlunun düştüğü acı durumu gören Hz. Ali’nin

gözünden kanlı yaş gelir.

“Bir mahzunluk düştü şahım özüne

Kanlı yaşlar revan oldu yüzüne

Nazar kıldı gelinine kızına

Ne deyim ben masumları ey Allah”1/4/1

Hz. Ali, oğlu Hüseyin’i bağrına basar, ona bu zulmü kimin yaptığını sorar.

“Hüseyin’i Ali’nin bağrında gördüm” 1/23/5

“Ali dedi, yavrum kim etti gücü

Bu elini kesen kimin kılıcı” 1/23/9

Hz. Hasan da hayali olarak gelir ve kardeşi Hz. Hüseyin’i bağrına basar.

“Sarıldı cesede kardeşi Hasan

Dedi kardeş kimdir kolunu kesen

İnşallah kim ise hınzıra dönsün

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/7

Hz. Fatma, oğlu Hz. Hüseyin’e sarılıp öper, gözünden kanlı yaş akar.

(1/36/3, 1/16/1, 1/38/7, 1/41/6, 1/41/3, 1/40/4, 2/21/2, 1/22/3, 1/23/50,

1/19/10, 8/240/2)

“Ol zaman Fatma anam bir ah eyledi” 1/23/10

“Annesi Fatuma öptü yüzünden

Kanlı yaşlar revan oldu gözünden

322

Validesi Kübra yanar özünden

Yavrum Hüseyin’im deyi eder ah” 1/3/5

Kerbela olayına çok üzülen Yoksul Derviş, bu olayı gerçekleştirenlerin nasıl

Müslüman ümmeti olduklarını sorar.

“Şah Hüseyin’e kıydı, bu nasıl ümmet” 8/238/3

Aşığımız, Kerbela’da yaşanılan olaylar hatırına Allah’tan bağışlanmayı diler

“YOKSUL Divaniyem hazin söz ile

Geldim dergâhına ası yüz ile

Hüseyn-i Kerbela için affeyle

Yetiş Âllah ya Muhammet ya Âli” 1/24/7

Âşığımızın Kerbela Olayı için yazdığı “Ağla gözüm ağla bu matem ayı”

nakaratlı mersiyesini buraya alıyoruz.

“MERSİYE

Kervanımız Kerbela’ya yürüdü

Seksen iki Şüheda bile var idi

Susuzluktan dudakları kurudu

Ağla gözüm ağla bu matem ayı

Şah imam Hüseyin meydana çıktı

Lanet Şımir melun kılıcı çekti

Abbas sancağını toprağa dikti

Ağla gözüm ağla bu matem ayı

Bağladı yezitler suyun yolunu

Kestiler Abbas’ın iki kolunu

Ehli beytin soldurdular gülünü

323

Ağla gözüm ağla bu matem ayı

Al kana belendi ol pak-i nesil

Feryada başladı evlad-ı Resul

Bu ayda böyledir bizlere usul

Ağla gözüm ağla bu matem ayı

Şehit oldu cümle ashap kalmadı

Çok bekledim İmam Ali gelmedi

Ehlibeyti seven asla gülmedi

Ağla gözüm ağla bu matem ayı” 1/39

324

B- KERBELA ŞEHİTLERİ

1- YETMİŞ İKİ SERVER

Yetmiş iki server, Kerbela’da şehit olan (Hz. Hüseyin hariç) erkeklerin

sayısıdır. Bunlar; başta sahabeler, onların yakınları evlatları olmak üzere Hz.

Hüseyin ve Hz. Hasan evlatları ve yakınlarından oluşuyordu. Kerbela’da, otuz altı

bin kişilik Emevi ordusuna karşı, on bir günlük bir mücadele sonucunda Hz. Hüseyin

de dâhil olmak üzere toplam yüz on bir kişi (72 server, 24 bacı, 14 masum ve Hz.

Hüseyin) katledilmiştir. Kerbela Şehitleri hakkında dipnotlarda belirtilen yerler

dışındaki bilgiler âşığımızın kendisinden alınmıştır.

Yetmiş iki server (1/24/2, 5/19/10, 5/63/3, 5/25/8, 6/102/2, 6/102/6, 6/118/5,

7/13/3, 8/124/3, 8/233/2, 8/238/4, 8/236/2, 8/231/3, 8/240/3, 9/135/3, 10/31/3,

10/146/3)

Âşığımız, kana boyanan bin pare olan yetmiş iki servere ağlar, onların

hürmetine Allah’a yakarır.

“Yoksul ağlar ta yetmiş iki servere” 5/25/8

“Yetmiş iki server hep alkan olmuş” 6/118/5

“Yetmiş iki server kana boyandı” 8/240/3

“Yetmiş iki server oldu bin pare” 9/135/3

“Yetmiş iki pare canın hakkıçûn

Şah Hüseyin’in kanlı teni hakkıçûn

Şehrüban Anamın ünü hakkıçûn

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/24/2

Yetmiş iki şehit, Âşığımız için yetmiş iki aslandır. Onlar sözlerinden

dönmemişlerdir.

“Yetmiş iki arslan kükredi taştı” 6/102/6

“Yetmiş iki server sözünden dönmez” 8/238/4

325

Yetmiş iki server, bazı şiirlerde seksen iki şehit şeklinde de geçmektedir.

Seksen iki şehit (1/9/10, 1/13/3, 1/34/9, 1/24/2, 1/37/7, 1/39/8)

“Hüseyin’i zapdedip o gavm-i adu

Seksen iki şühedayı doğradı

Cümlesini susuz şehit eyledi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/10

“Seksen iki şehit kişi” 1/34/9, 1/37/7,

Hz. Hüseyin ve yakınları Kerbela’da on bir gün direnişte kalmışlardır.

“Kerbela’da kaldık on bir gün gece

Yandım Şehitlerin sesin duyunca” 1/13/3

2- YİRMİ DÖRT BACI

Yirmi dört bacı, Kerbela’da şehit olan kadınların sayısıdır. Hz. Hüseyin’in,

Hz. Hasan’ın, kardeşleri, eşleri, kızları ve sahabelerin yakınlarından oluşuyordu.

(1/15/5, /16/8, 1/33/3, 1/34/8, 1/21/2, 1/19/5, 1/21/8, 1/34/8, 1/38/6, 3/15/5,

4/95/5, 5/25/8, 6/13/9, 6/43/4, 6/135/4, 6/71/12, 8/238/1, 8/180/1, 8/229/2, 8/231/3,

8/233/5, 8/234/4, 8/124/3, 8/238/6, 8/239/6, 8/240/1, 8/240/3, 9/56/5, 9/54/5,

9/135/1, 9/61/4, 10/22/6, 10/146/4, 10/147/2, 10/148/1, 10148/2, 10/149/1, 10/31/2,

11/26/4)

Yirmi dört Bacı hakkında bilgi vermeden önce Hz. Ali’nin eşleri ve çocukları

hakkında bilgi verelim, çünkü Kerbela’da şehit olan kadınların çoğunu Hz. Ali’nin

çocukları oluşturmaktadır.

Hz. Ali'nin hanımları şunlardır:

1- Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fâtıma. Fâtıma, Hz. Ali'nin ilk zevcesidir.

Fâtıma vefat edinceye kadar Hz. Ali, bir başkasıyla evlenmemiştir. Hz. Ali'nin

Fâtıma'dan, Hasan, Hüseyin, Zeyneb ve Ümmü Külsüm adında çocukları dünyaya

gelmiştir.

2- Âmir b. Kilâb kabilesinden Ümmü'l-Benîn binti Hizam. Hz. Ali'nin bu

hanımından Abbas, Cafer, Abdullah ve Osman adlı çocukları dünyaya gelmiştir.

326

3- Temîm kabilesinden Leylâ binti Mesûd. Bu hanımından da Abdullah ve

Ebû Bekir dünyaya gelmiştir.

4- Has'amî kabilesinden Esma binti Umeys. Yahya ve Küçük Muhammed

de bu hanımından dünyaya gelmişlerdir.

5- Cuşem b. Bekr kabilesinden Sahbâ binti Rabîa. Bu Tağlibli bir cariye idi.

Ömer ve Rükeyya bu cariyeden doğmuştur.

6- Ebu'l-Âs b. er-Rebî'in kızı Ümâme. Ümâme'nin annesi Hz. Peygamberin

kızı Zeyneb'dir. Ortanca Muhammed bu hanımdan dünyaya gelmiştir.

7- Havle binti Cafer el-Hanefiyye. İbnü'l-Hanefiyye diye meşhur olan

Muhammed de bu hanımından dünyaya gelmiştir.

8- Urve b. Mesûd'un kızı Ümmü Saîd. Hz. Ali'nin bu kadından Ümmü'l-

Hüseyin ve Büyük Remle adlı çocukları olmuştur.

9- Kelb kabilesinden İmru'l-Kays'ın kızı Mihyâd. Küçük yaşta iken ölen

Câriye de bu hanımdan doğmuştur.

Hz. Ali'nin kendileriyle evlenmiş olduğu cariyelerden, zikredilenlerden başka

şu kızları vardı. Ümmü Hânı, Meymûne, Küçük Zeyneb, Küçük Remle, Küçük

Ümmü Külsüm, Patıma, Ümâme, Hatice Üm-mü'1-Kiram, Ümmü Seleme,

Ümmü Cafer, Cemâne ve Nefise. Hz. Ali' nin nesli, Hasan, Hüseyin, Muhammed

İbnü'l-Hanefiyye, Abbas ve Ömer adındaki beş oğlu soyundan devam etmiştir.161

Yoksul Derviş, Kerbela şehitlerinden olan yirmi dört bacıya, Yezit ve

adamları tarafından nice zulümler edildiğini söyler.

“Her birine nice zulüm ettiler

Aşure gününde şehit ettiler

Yirmi dört bacıyı üryan ettiler

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/11

“Ağlaşır yirmi dört bacı” 1/34/8

161 H. Dursun YILDIZ, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul 1989, C.2, s.262-263.

327

“Figan edip ağlar yirmi dört bacı” 1/15/5

Savaş anını yaşıyormuş gibi anlatan Âşığımız, Hz. Hüseyin’in katledilmesi

üzerine yirmi dört bacıyı ağlarken görür ve Allah’a sitem ederek “Böyleymiş Kadir

Mevla’mın işi” der.

“Yirmi dört bacımın akar gözyaşı

Böyle imiş Kadir Mevla’mın işi

Mızrağa saplandı Hüseyin’in başı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/14/9

“Yirmi dört bacı da yere düşende” 8/240/1

Yezit’in yaptığı bu zulüm, Âşığımızın yüreğini delmektedir. Yirmi dört

bacıyı feryat figan içinde bırakmıştır. Âşığımız bu acı ve zulüm karşısında önce

Allah’ı, sonra Hz. Muhammet’i ve Hz. Ali’yi yardıma çağırır.

“Yirmi dört bacım da feryat ediyor” 1/21/8

“Hüzün ile ciğerimi deldi bu acı

Figan edip ağlar yirmi dört bacı

Yezit yaptı bize zulüm ile acı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/15/5

“Yirmi dört bacıyla Şehrüban Ana

Şehidi Şüheda belendi kana

Şah imam Hüseyin düştü meydana

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/ 16/8

Yirmi dört bacı, şiirlerde, susuz, feryat figan ederek, ağlayarak geçmektedir.

“Yirmi dört bacının gözleri giryan

Zeynep’le Şehrüban ah ile efgan

Kanlı yaşlar döker bütün asuman

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/11

328

“Yirmi dört bacıyı harap eyledi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/19/5

“Yirmi dört bacı da susuz sızlıyor

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/2

“Yirmi dört bacım da feryat ediyor

Yezitin ordusu hücum ediyor

Masumlar gözyaşın umman ediyor

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/8

Savaşın sonunda Yezit ve adamları, yirmi dört bacıya acımayarak, kadın

demeden bunları çocuklarıyla beraber şehit etmiştir.

“Mah-i Muharremde yas matem acı

YOKSUL Derviş, senin bu halin neci

Kerbela’da kaldı yirmi dört bacı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/24/6

“Yirmi dört bacıyı harap eyledi” 1/19/5

3- ON DÖRT MASUM (MASUMLAR)

Kerbela’da on dört çocuk katledilmiştir. On dört masum ifadesi onları

kastetmektedir. Bu çocuklar, Hz. Hüseyin’in yakınlarının, sahabelerin torunlarının

çocuklarıdır. (Kübra, Küçük Cafer)

(1/6/8, 1/11/5, 1/24/2, 1/34/9, 1/37/7, 1/39/8, 5/25/8, 6/90/3, 9/52/8, 9/56/5,

9/135/4, 10/31/2, 10/146/3, 11/23/5)

Yezit ve ordusu o kadar acımasızdır ki Âşığımızın masum olarak adlandırdığı

bebekleri bile katletmekten çekinmemiştir.

“On dört masum-u pak belendi kana” 9/135/4

“Ağlaşırlar on dört masum” 6/90/3

“Masumların kanlarına girdiler

329

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/4/4

“Masum Ali evlat belendi kana” 1/5/4

“Susuzluktan bayıldı masum yavrular

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/3

“On dört masumun bağlandı eli” 11/23/5

Bu katliama tahammül edemeyen Âşığımız, önce Allah’ı, sonra Hz.

Muhammet’i ve Hz. Ali’yi yardıma çağırır.

“Tutmadılar Muhammet’in sözünü

Masum yavruların yaktı özünü

Al kana buladı nurlu yüzünü

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/9

“Masumlar ağlaşır bir avaz ile” 1/13/8

“Şehitler yanına düşmüş yatıyor

Şah Hüseyin alkanlara batıyor

Masumlar feryadı ciğer deliyor” 1/14/10

“Masumların ahı arşa dayandı” 1/17/8

Masum bebekler, susuz kalmış feryat etmektedir, yakınları bir bir öldürülen

anneler de susuz kalmıştır ve Yezit’in ordusu saldırmaya devam etmektedir.

“Dudaklar kurudu kalpler sızlıyor

Masumlarda bir içim su gözlüyor

Yirmi dört bacı da susuz sızlıyor

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/2

“Yezit’in ordusu hücum ediyor

Masumlar gözyaşın umman ediyor

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/8

330

Âşığımız, şiirlerinde Kerbela olayını yaşar gibi anlatır. Kerbela katliamı

yaşanırken, Hz. Hüseyin ve ashabı önce susuz bırakılmıştır. Aşağıdaki iki dörtlükte

Şehrüban Anne, susuz kalan masum bebeklerini avutmak için onlara taş

emdirmektedir.

“Şah Hüseyin melül mahzun gezerdi

Gezerken bir çadır içine girdi

Her çocuk ağzında birer taş gördü

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Şehrüban Anne’ye dedi ki ey yâr

Çocuklar elinde niçin taş tutar

Nedeyim Hüseyin susuzluk yakar

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/5

Hz. Zeynep de bebeklerin beşiğini sallayıp ninni söylemektedir.

“Baktım Sıtdı Zeynep bir beşik sallar

Nenni kuzum nenni nenni der ağlar

Çocuğun ağzına baktım taş yalar

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/8

4- ÜMMÜ GÜLSÜM, RÜKEYYA VE ZEYNEP (SITTI ZEYNEP)

Ümmü Gülsüm, Rükeyya Ve Zeynep (Sıttı Zeynep), Hz. Ali’nin kızları; Hz.

Hüseyin’in ise kız kardeşleridir. Bunlar da Kerbela’da şehit edilmiştir. 162

Ümmü Gülsüm (1/8/6, 1/8/7, 1/11/10, 1/38/7, 1/40/9, 5/103/3, 6/90/3,

8/230/7, 8/239/2, 8/243/2)

Rükeyya (1/6/9, 1/8/10, 1/18/9, 1/12/1, 4/10/5, 1/33/4)

162 YILDIZ, a.g.e.

331

Zeynep (1/6/8, 1/8/1, 1/9/2, 1/11/10, 1/13/4, 1/14/1,1/15/4, 5/104/2, 5/103/1,

5/115, 6/43/5, 6/75/6, 6/90/2, 6/106/4, 8/156/2, 8/234/1, 8/233/4, 8/230/1, 9/52/1,

9/61/4, 9/135/5, 10/146/1, 10/148/4, 10185/2, 11/22/4, 11/92/5)

Gülsüm, Rükeyya ve Zeynep, katliam sırasında öncelikle kardeşleri Hz.

Hüseyin’i ararlar, onun ve diğer yakınlarının katledildiğini görünce kahrolurlar,

saçlarını başlarını yolarlar. Savaşın ilerleyen dakikalarında ise onlar da Yezit’in

adamları tarafından şehit edilirler.

“Şehitler bacısı o nazlı Gülsüm

Çağırır bağırır zavallı Gülsüm

Kanlara belenmiş o Ali Gülsüm

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/6

“Ah Hüseyin deyi dolaşır Gülsüm

Kırmızı kanlara beleşir Gülsüm

Hüseyni bulmağa çalışır Gülsüm

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/7

“Ümmü Gülsüm saçlarını yoluyor

Zeynep halam hazin hazin ağlıyor

Şah Hüseyin kılıcını biliyor

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/10

“Rükeyya saçım başım yırtar

Yeter Allah bizi bu dertten bizi kurtar” 1/12/1

“Kerbela çölüne bakar Rukeyya

Hüseynin yasım çeker Rukeyya

Gözleri kanlı yaş döker Rukeyya

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/9

“Çeker elem ile sitem Rukeyya

332

Kerbela’da yası matem Rukeyya

Ağlar Selma ile Zeynep, Rukeyya

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/10

“Rukeyya kendini çarpıyor taşa

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/9

Zeynep, Kerbela’daki acı yüzünden feryat etmektedir, ağlamaktadır.

“Sıttı Zeynep feryadında ününde” 10/146/1

“Cenab-ı Zeynep’in yanık avazı” 10/148/4

“Zeynep bacım bu acıyla dağlandı” 5/103/1

“Sıttı Zeynep bacım daima yasta” 5/104/2

“Baktım Sıttı Zeynep bir beşik sallar

Zeynep, Kerbela’da aynı zamanda çocuklarına da bakmakta, onları da

avutmaktadır.

Nenni kuzum nenni nenni der ağlar

Çocuğun ağzına baktım taş yalar

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/8

“Çocukları çeker bağrına Zeynep

Kaldı Hüseyin’in yerine Zeynep

Düştü Şehitlerin zarına Zeynep

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/2

“Yaktı bu canımı yandırdı Zeynep

Gözyaşın Fırat’a dönderdi Zeynep

Hüseyin Aliye gönderdi Zeynep

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/9/3

Aşığımız, Hz. Zeynep’e, Sıttı Zeynep’ten başka halam diye de hitap

etmektedir.

333

“Zeynep Halam hazin hazin ağlıyor

Şah Hüseyin kılıcını biliyor

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/10

“Sıtdı Zeynep Halam ah edip yandı” 1/17/8

5- ŞEHRÜBAN (ŞEHRÜBAN ANA)

Şehrüban, Hz. Hüseyin’in eşidir, o da eşinin yanında şehit edilmiştir.

Eşinin vahşice öldürülmesi Hz. Şehrüban’ı mahvetmiştir. Şehrüban Anne,

ağlamakta, saçını başını yolmakta, bağrına taş vurmaktadır.

(1/14/7, 1/8/3, 1/8/4, 1/3/10, 1/13/7, 1/12/6, 1/11/7, 1/11/5, 1/38/1, 1/36/10,

1/18/11, 1/19/4, 1/20/11, 1/16/9, 1/17/8, 1/22/2, 1/21/9, 1/24/2, 1/33/2, 1/32/4,

1/39/3, 1/16/6, 4/100/6, 4/101/2, 4/29/3, 4/100/5, 5/25/4, 5/104/3, 5/115/2, 6/90/4,

6/75/3, 7/45/3, 8/242/5, 9/53/7, 9/52/6, 9/52/3, 9/30/3, 10/146/1, 11/24/5, 11/23/3,

11/22/6)

“Ya Hüseyin deyip ağlar Şehrüban

Muinimiz olsun Cenab-ı Allah” 1/3/10

“Daşlar vurup bağrın deler Şehrüban

Hüseyin’im deyi meler Şehrüban

Başından Saçım Yolar Şehrüban

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/3

“Bir hazin feryatla inler Şehrüban

Kerbela çölünde yanar Şehrüban

Ali Ekber’im deyi döner Şehrüban

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/3-4

“Şehrüban Anne’nin yanar sinesi

Kapanmıyor şühedanın yarası

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/13/7

334

Savaşın sonuna doğru Şehrüban Anne de şehit edilip kana belenir.

“Yirmi dört bacıyla Şehrüban Ana

Şehidi Şüheda belendi kana” 1/16/8

6- SAKİNE

Sakine, Hz. Hüseyin’in kızıdır, Kerbela’da şehit edilmiştir.

(1/4/8, 1/14/5, 1/8/2, 1/8/1, 1/7/11, 1/7/8, 1/11/6, 1/22/7, 1/18/7, 1/19/9,

1/20/5, 1/16/10, 1/21/11, 1/21/5, 1/16/6, 1/41/3, 1/39/6, 1/39/39, 5/104/1, 5/115/2,

6/74/4, 6/90/1, 8/240/5, 8/240/2, 8/229/2, 8/233/1, 8/235/1, 9/56/3, 9/55/5, 9/54/3,

9/52/2, 10/148/4, 11/22/5)

“Yaktı canım o derdi çok Sakine

Düştü baban çadırdan cık Sakine

Ağzı dili kuru balçık Sakine

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/11

“Sakine’nin gözü olmuş bir pınar

Bu firkat oduna her dem yanar

Gözlerinin yaşı fırata döner

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/6

“Akşam günü yüce dağdan aşıyor

Düştü Şah Hüseyin attan düşüyor

Sakine ah babam deyi koşuyor

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/14/5

“Taşlan bağrına döğer Sakine” 1/16/6

“Yandım babam deyi koştu Sakine

Hüseyin’in üstüne düştü Sakine

Kırmızı kanlara düştü Sakine

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/18/7

335

“Bir deste gül idi soldu Sakine

Beni delik delik deldi Sakine

Saçın yoluk yoluk yoldu Sakine

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/21/5

“Kasım’a sarılmış zavallı Leyla

Hüseyin’i koy vermez Sakine hele

Bu hazin sesle inler Kerbela

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/22/6

“Baktım Şimir sille almış eline

Nâlet vurdu Sakine’nin koluna

Zeynep Sakine’yi almış eline

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/22/5

7- PAKİZE

Hz. Ali’nin gelinlerindendir, O da Kerbela’da şehit edilmiştir.

(1/8/5, 1/38/7, 4/100/5)

“Yüzünün gülleri solmuş Pakize

Meydanın içinde kalmış Pakize

Gözüne kanlı yaş dolmuş Pakize

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/5

8- ATİKE

Kerbela’da sahabenin yakınlarından şehit edilen kadınlardan birdir.

(1/8/11, 1/39/2)

“Kırmızı kanlara dalar Atike

Şehitler başında meler Atike

Gözyaşın ummana salar Atike

336

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/8/11

9- FAZIL ile ABBAS

Fazıl ile Abbas, Hz. Ali’nin oğullarındandır, ikisi de Kerbela’da şehit

edilmiştir.

“Fazıl ile Abbas düşmüş yan yana

Cümle yarenleri belenmiş kana” 1/15/4

“Abbas ile yetmiş kişi geldiler

Seksen iki kişi yay ok oldular

Hepsi bir ağızdan tekbir aldılar

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Abbas’ın eline sancak verdiler

Kimi okla kimi kılıç aldılar

Yezitlerde harekete geldiler

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/1-2

10- SELMAN-I FARİSÎ (Selman-ı Pak)

Hz. Muhammet’in ileri gelen sahabelerindendir, O da Kerbela’da şehit

edilmiştir.

(1/6/4, 3/7/5, 4/57/7, 4/52/4, 4/94/6, 4/95/1, 5/90/5, 5/105/1, 5/34/4, 5/41/2,

5/33/2, 5/62/1, 6/92/1, 6/93/5, 6/145/2, 6/70/4, 6/69/13, 6/34/5, 6/33/14, 10/151/1)

Selmanı Farisi, Hz. Hüseyin’in yanında yiğitçe savaşmıştır, sonunda o da

şehit edilmiştir.

“Selmanı Farisi meydana çıktı

Allahü Ekber der bir nağra çekti

Hüseyin’i Kerbela gördü ah çekti

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/4

337

11- KASIM VE LEYLA (Kerbela’da kıyılan nikah)

Kasım, Hz. Hasan’ın büyük oğludur. Kerbela’da amcasının yanında yer

almıştır. Hz. Hüseyin, ağabeyimin emaneti diye onu savaş meydanına çıkartmamıştır.

Müslümanlara karşı yapılan on günlük muhasara esnasında, Hz. Hüseyin,

ağabeyi Hz. Hasan’ın vasiyetini yerine getirmek istemiş ve kendi kızı Leyla ile

ağabeyinin büyük oğlu Kasım’ı orada evlendirmiştir.

Leyla (1/7/10, 1/10/11, 1/11, 1/12, 1/13, 1/14/7, 1/17, 1/21/10, 1/22/5, 1/32/3,

1/32/5, 1/33/5, 1/38/2, 1/40/3, 1/41/2, 4/100, 4/101/1, 4/105/1, 5/22/6, 8/232/2,

8/233/7)

Hz. Hasan sağlığında, oğlu Kasım’a bir pazubent takmış ve çok sıkıldığı

zaman bu pazubenti çıkartıp içindeki yazıyı okumasını söylemiştir. Kerbela’da çok

bunalan Kasım pazubentini çıkarıp okumuş. Pazubentte ise “Oğlum, Allah yolunda

şehit olmaktan korkma.” yazmaktadır, bu yazıyı okuyan ve yeni evli olan Kasım

düşmana saldırmıştır. Yiğitçe savaşmasına rağmen o da şehit edilmiştir.

Aşığımız, bu olayı şöyle anlatır.

“Yandı ciğerlerim yandı da yandı

Kasım, Hüseyin’den izin istedi

Server Muhammet’e tıpkı benzerdi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Hüseyin görünce bir ağ eyledi

İkisi de birbirine sarıldı

Bende sandım yerler gökler ayrıldı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

İzin vermem sana ben yavrum dedi

Kasım da ağladı İmam da ağladı

338

Amca sen bilirsin izin ver dedi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Bir zaman adeta baygın yattılar

Birbirini kokladılar öptüler

İns ü cinni ah-u feryat ettiler

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Kasım’a babası söylemiş idi

Koluna pazubent bağlamış idi

Pazubentte şöyle söylemişti

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Kerbela çölüne varınca bir gün

Bazu bendin oku olma sen mahzun

Amcayın yolunda terk eyle canın

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Bazu bendi okuyunca bir zaman

Hüseyin eyledi ah ile efgan

Kerbela yazısı oldu bir figan

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Götürdü Kasımı gel yavrum dedi

Kardeşimin emaneti var dedi

339

Ümmü Leyla kızım sana yar dedi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/10/4-11

Aşağıda Hz. Hüseyin’in kızı Leyla ile Hz. Hasan’ın oğlu Kasım’ın

evlendirilmeleri anlatılmaktadır. Hz. Hasan’ın vasiyeti üzerine yapılan bu düğün de

sonunda kana bulanmıştır.

Leyla (1/7, 10, 11, 12, 13, 14, 17, 32, 33, 38, 40, 41, 42, 4/100/3, 4/101/1,

4/105/1, 5/22/6, 8/232/2, 8/233/7)

“Leyla’yı Kasım’a duvakladılar

Çadırın içine gerdek kodular

Bir dakika aşk pazarı dediler

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Kasım baktı Leyla’nın gül yüzüne

Bir ateş düştü de yandı özüne

Yaşlar akar Leyla’nın gül yüzüne

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali

Leyla’nın başında kaldı duvağı

Cenabı Kasım’ın yandı yüreği

Abasın elinde İslam sancağı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/11/1-3

“Leyla’nın başında kanlı duvağı” 4/10/1

“Duvağı başında ağlıyor Leyla” 1/38/2

“Ümmü Leyla muradına ermedi” 4/100/3, 1/17/5

“Kasım’a sarılmış zavallı Leyla

Hüseyin’i koy vermez Sakine hele

340

Bu hazin sesle inler Kerbela

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/22/6

Âşığımız, bu olaya çok üzülür, Leyla’ya yandığını söyler.

“Benim yandığım Leyla’dır” 8/232/2

“Yaktı ciğerimi Leyla’nın sesi” 1/13/7

12- HAŞİM VAKKAS

Haşim Vakkas, Emevi ordusunun komutanı Ömer Bin Sa’d’ın amcasıdır.

Kerbela’da olanları duymuş ve atıyla dörtnala Medine’den Kerbela’ya gelip, Yeğeni

Ömer Bin Sa’d’a Hz. Hüseyin’e karşı yaptığı zulme karşı uyarmış ahirette Alah’ın

huzurunda hesap veremeyeceğini söylemiştir. Ömer Bin Sa’d, kendi amcasını

dinlemeyince; Haşim Vakkas, Hz. Hüseyin’in saflarında savaşa girip şehit olmuştur.

“Şam yolundan bir acayip toz çıktı

Gelen toz içinde bir atlı çıktı

Haşim Vakkas imiş kılıcı çekti

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/7

“Medet ya Hüseyin yetiş burada

Haşim’i bin kişi aldı araya” 1/6/10

13- ALİ EKBER, ABDULLAH (ALİ ESGER, ASGAR), ZEYNEL

ABİDİN

Hz. Hüseyin’in çocukları beş kız (Fadime, Fatma, Gülsüm, Sakine, Zeynep)

ve üç erkek (Ali Ekber, Abdullah (Ali Esger), Zeynel Abidin) çocuktan

oluşmaktadır. Hz. Hüseyin’in çocuklarından yedisi babalarının yanında şahadete

erişmiş ve Kerbela’dan tesadüfen sağ çıkan Hz. Zeynel Abidin de Müslümanların

dördüncü imamı olmuştur, Zeynel Abidin hakkında bilgi Oniki imamlar kısmında

verilmiştir.

(Ali Asker: 1/16/4, 1/38/8, 1/38/5)

“Ali Ekber yatar belenmiş kana

341

Oturmuş başına Şehrüban Ana” 1/11/7

“Gör ki Ali Ekber alkan içinde

Şehitlerin kanlan akar saçında”1/14/8

“Ali Ekber şahım alkana batar

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/15/9

“Hanı Ekber hanı Asgar noldular

Masum yavru genç yaşında soldular

Mah-i muharremde şehit oldular

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/16/11

14- MÜSLİM BİN UKEYİL, HANİ BİN URVE

Hz. Hüseyin’in amcası Ukeyil’in oğludur. Hz. Hüseyin’in Kufe’ye yolladığı

elçisidir. Onun Kufe’ye geldiğini haber alan Yezit, Kufe’ye atadığı yeni vali

Ubeydullah Bin Ziyad’a Müslim Bin Akil’i yakalatıp öldürülmesini emreder.

Ubeydullah, Müslim bin Akil’i ve onu evinde misafir eden Hani bin Urve’yi Kûfe’de

âÛyakalayıp feci bir şekilde şehit eder.

“Müslüm Bin Ukeyil Küfe’de kaldı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/3

“Müslüm Bin Ukeyil gitti Irak’a

Ehli ayalini bıraktı Hakk’a” 1/3/1

15- HURR BİN YEZİT (HÜR GAZİ, HURRA GAZİ), Hurr Bin Yezit’in

kardeşi NİSAP, Hürr Gazi’nin oğlu ALİ ve oğlunun kölesi URVE (Urve Kıra,

Arva)

Hurr Bin Yezit diğer adıyla Hür Gazi, Hz. Hüseyin’i ve kafilesini çeviren

ordunun komutanlarındandır. Hür Gazi’nin Hz. Hüseyin’e Kûfelilerin yazdığı

binlerce mektuptan haberi yoktu. Savaş başlamadan önce Hür Gazi’yi bir titreme

tutar, yanındakiler neden titrediğini sorarlar O da “Ben karşımızdaki ordudan

korkmuyorum, ben Allah’tan korkuyorum. Hz. Muhammet’in torunlarına nasıl kılıç

çekerim.” Der ve taraf değiştirir, onun taraf değiştirdiğini gören kardeşi Nisap, oğlu

342

Ali ve oğlunun kölesi Urve de Hz. Hüseyin’in tarafına geçer ve savaşarak şehit

olurlar.

Âşığımız, Hür Gazi’nin Hz. Hüseyin’in tarafına geçmesinden dolayı duyduğu

sevinci “Yandı ciğerlerim Allah u Ekber” diyerek ifade eder.

“Hür Gazi, devesini acele sürer

Hüseyin’in peşinde eyledi karar

Yandı ciğerlerim Allah u Ekber

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/9

Savaşın sonunda Hurr Gazi de şehit edilir.

“Hurra Gazi alkanlara belendi” 1/4/10

“Nazar kıldım Kerbela’nın çölüne

Hür Gazi kılıcı almış eline

Bakın kanlı şehitlerin haline

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/3

16- VAHABİ KALBÎ

Üç günlük evli iken, Hz. Hüseyin’in peşinden gelerek Kerbela’da şehit olan

sahabenin torunlarından bir gençtir.

“Vahabi Kalbi’nin eli kesildi “ 1/5/6

“Vahab’ın zerresi kana boyandı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali.” 1/5/6

17- ABDULLAH BİN MÜSLİM

Ebu Müslim de denilen Abdullah Bin Müslim, Hz. Hüseyin’in amcasının

oğludur. O da Kerbela’da şehit olmuştur.

Abdullah Bin Müslüm, yiğit birisidir ve savaşın sonunda kendisi şehit olsa da

Yezit’in seksen üç tane askerini öldürmüştür.

“Abdullah Bin Müslüm kana boyandı

343

Seksen üç yezit’i bir bir doğradı” 1/6/3

18- ABDULLAH İBNİ AMR (AMİR)

Hz. Hüseyin’in arkadaşlarından, sahabe-i kiramım torunlarından biridir. O da

Kerbela şehitlerindendir.

“Abdullah İbni Amir uyandı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/10

“İbni Amir alkan olmuş yatıyor” 1/5/5

19- ABDURRAHMAN GAFFAR

Sahabe-i Kiram’ın torunlarından, Hz. Hüseyin’in arkadaşlarındandır. O da

Kerbela’da şehit edilmiştir.

“Abdurrahman Gaffar çıktı meydana

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/4

20- ABİS VE KÖLESİ

Abis ve kölesi de Hz. Hüseyin’in ashabından, Kerbela şehitlerindendir.

“Abisin kölesi meydana çıktı

Abis meydan okur kılıcı çekti

Korta Ensaroğlu geldi yetişti

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/10

21- AMRİ NASHİ

Amri Nashi, Yezit’in adamlarından olup, Hz. Hüseyin’in azılı

düşmanlarındandır. Hz. Hüseyin’i şehit edenlerdendir.

Âşığımız, hayali olarak Kerbela meydanına gelir ve Hz. Hüseyin’i şehit

edenlerden biri olan Amri Nashi ile savaşır.

“Amri Nahsi ile eyledim savaş

Dinmez oldu bu gözlerim dolu yaş

Feryat etti yer gök bu dağ ile taş

344

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/4/8, 1/10/2,

Âşığımız, Hz. Hüseyin’i bizzat şehit eden Şimir ve Amri Nashi’nin

merhamete gelmediğini ve Muhibbi hanedanının yani Hz. Muhammet’in sevgisine

nail olmuş olan hanedanın soyunun katledildiğini söyler.

“Amri Nashi yaptı bize oyunu” 1/21/6

“Lanet Amri Nashi çekmiş askeri” 1/38/8

“Amri, Şimri melun yüzü karalı

Ciğerlerim alkan vücut yaralı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/8

“Muhibbi haneden soyu kalmadı

Amri, Şimri merhamete gelmedi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/1, 1/14/2

22- ŞİMİR, (LANET ŞİMİR)

Şimir, Yezit’in adamlarındandır. Kerbela’da Hz. Hüseyin’i savaşın sonunda

şehit eden Şimir’dir. Yoksul Derviş, Şimir’in adını lanetle anar.

“Zulüm yaptı lanet Şimir” 1/34/1

“Lanet Şimir bize savaş açtı” 1/38/1

“Hücuma geçirdi o lanet Şimir” 1/20/3

“Lanet Şimir bir içim su vermedi” 1/17/5

“Lanet Şimir melun kılıcını çekti” 1/39/9

“Lanet Şimir hançerledi şahımı

Gökte melekler duydu ahimi

Yitirdim şems ile kamer mahımı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/18/8

“Muhibbi haneden soyu kalmadı

Amri, Şimri merhamete gelmedi

345

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/1

“Lanet Şimrin bu öfkesi geçmedi” 1/11/11

23- AVNİ İBNİ CAFER TAYYAR

Avni İbni Cafer Tayyar, Hz. Ali’nin kardeşi olan Cafer Tayyar’ın oğludur.

Cafer Tayyar, Allah tarafından insanlara farz edilen namazı, ilk olarak Hz.

Muhammet’le beraber kılan sahabedir. Tayyar (kanat) adını ona Hz. Peygamber

namazı ilk olarak kılanlardan olmasından dolayı vermiştir.

Cafer Tayyar’ın oğlu da Hz. Hüseyin’in yanında savaşmış ve öldürülmüştür.

“Avni Ibni Cafer Tayyar yürüdü

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/3

24- BEŞİRİL HATRAMI

Yezit’in adamlarındandır. O da yaşanılan katliam da rol almıştır. Âşığımız,

Beşiril Hatramı’yı hayali olarak katletmek istemektedir ve bunun için Allah’tan izin

ister.

“Öyle namazının zamanı geldi

Beşiril Hatramı huzura geldi

İzin ver Sultanım zamanı geldi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/2

25- EBUL HARİSOĞLU SEYİT

Ebul Harisoğlu Seyit, Peygamberimizin soyundan gelen sahabelerin

torunlarından biridir. O da Kerbela’da şehit olmuştur.

“Ebul Haris oğlu Seyit (düşmana) yürüdü” 1/6/2

26- ESAT ŞAMI

Esat Şamı, Şam’dan oğullarıyla beraber gelerek Hz. Hüseyin’in yanında yer

alan Müslümanlardan biridir. O da Kerbela’da şehit edilmiştir.

“Esat Şamı tutamadı kendini

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/7/8

346

27- ESATOĞLU HABİP, ESATOĞLU MÜSLÜM

Esat Şamı’nın oğullarıdır, babalarıyla beraber Şam’dan gelerek Hz.

Hüseyin’in yanında şehit olmuşlardır.

“Esatoğlu Müslüm alkan oluyor” 1/5/7

“Esatoğlu Habip düştü atından” 1/5/8

28- GAFFAROĞLU CABİR

Gaffaroğlu Cabir, Hz. Hüseyin’in yandaşlarındandır, Kerbela’da O da şehit

olmuştur.

“Gaffaroğlu Cabir kılıç salladı

Yetmiş kâfir cehenneme yolladı

Malik yezitlere lanet söyledi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/6/1

29- HALİT

Yezit’in komutanlarından biridir.

“İbni Amir alkan olmuş yatıyor

Halit ezdi ata binmiş geliyor” 1/5/5

30- HALİT-İ SAYDAVİ

Halit-i Saydavi, Hz. Hüseyin’in yanında yer alan Müslümanlardan biridir, O

da Kerbela’da şehit edilmiştir.

“Halid-i Saydavi alkan oluyor

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/5

31- İBNİ ABDURRAHMAN

Hz. Hüseyin’in yanında yer alan Müslümanlardan biridir, O da Kerbela’da

şehit edilmiştir.

“İbni Abdurrahman atına bindi

Hazreti imamın katına geldi” 1/5/3

347

32- KESİR ENSAROĞLU YAHYA ve oğlu KORTA ENSAROĞLU

Kesir Ensaroğlu Yahya ve oğlu Korta Ensaroğlu, Hz. Hüseyin’in sadık

sahabelerindendir.

“Korta Ensaroğlu meydana girdi” 1/5/6

“Arş alayı kara duman bürüdü

Kesir ensar oğlu Yahya yörüdü” 1/5/11

33- MAHMUT BİN ABDULLAH, MALİK BİN ABDULLAH

Mahmut Bin Abdullah ve Malik Bin Abdullah, Hz. Hüseyin’in

yandaşlarındandır, Kerbela’da onlar da şehit olmuştur.

“Malik Bin Abdullah kana bürüdü” 1/6/2

“Abdullah Bin Müslüm kana boyandı

Seksenüç yezit’i bir bir doğradı” 1/6/3

34- NAFİ İBNİ BECELİ

Nafi İbni Beceli, Hz. Hüseyin’in ashabından, Kerbela’da o da şehit olmuştur.

“Nafi Bin Beceli düştü susundan

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/8

35- SÜMAME SAYDAVİ (SAYİT)

Sümame Saydavi, Hz. Hüseyin’in ashabından, Kerbela’da o da şehit

olmuştur.

“Sümame Saydavi meydana çıktı

On üç okla Sayit yere yıkıldı” 1/5/9

36- ZÜBEYİR BİN GAYIN VE BÜHEYİR

Zübeyir Bin Gayın ve Büheyir, Hz. Hüseyin’in ashabındandır ve Kerbela’da

onlar da şehit olmuştur.

“Zübeyir Bin Gayin meydana girdi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/9

348

“Büreyir, atına binmiş gidiyor” 1/5/7

37- ŞABİBİ ŞAKİRİ

Şabibi Şakiri, Hz. Hüseyin’in ashabındandır ve Kerbela’da onlar da şehit

olmuştur.

“Şabibi Şakiri bindi atına

Masum Ali evlat belendi kana” 1/5/4

38- TIMAH BİN ADİYYİ

Tımah Bin Adiyyi, İran’da hanedandan biri iken Kerbelâ’ya Hz. Hüseyin’in

yanına gelip, Kerbela’da şehit olmuştur.

“Tırmah Bin Adiyi meydan okudu

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/11

39- VAHAP BİN ABDULLAH

Vahap Bin Abdullah, Hz. Hüseyin’in ashabındandır, Kerbela’da o da şehit

olmuştur.

“Vahab Bin Abdullah kana boyandı” 1/4/10

C- YEZİT

Hz. Muaviye'nin oğlu, ikinci Emevi halifesi (Dimaşk/Şam ?-683). Çocukluk

yıllarını babasının vali ve halife olarak bulunduğu Dimaşk'ta geçirdi, iyi bir tahsil

gördü, musıki ve şiir başta olmak üzere bazı sanat dallarıyla ilgilendi. Veliaht tayin

edilmeden önce Müslümanların ilk İstanbul muhasarasına katıldı. Hz. Muaviye siyasi

istikrarı sağladıktan sonra Araplar arasında bilinmeyen veliahtlık geleneğini

başlatmayı düşündü. Muhalefetle karşılaşacağını bildiği için Ziyad'ın vefatına kadar

(673) bu fikrini dışarıya açmadı. Hz. Muaviye Yezit'in veliahtlığını açıkladığı zaman

Hz. Hüseyin, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr'in sert muhalefetiyle

karşılaştı; buna rağmen Hicaz dışındaki bölgelerden topladığı itibarlı kişilerin Yezit'e

veliaht olarak biat etmelerini sağladı. Hz. Muaviye'nin 680'de vefatı ve Yezit'in

halife olarak biat alması üç zatın etrafında teşekkül eden muhalefeti tekrar

canlandırdı. Yezit ikna, baskı ve harp yollarını kullanarak muhalefeti gevşetmek ve

sindirmekte kararlıydı. 10 Muharrem 61 (681) yılında vuku bulan ve Müslümanların

349

hafızasından bir daha silinmeyen Kerbela hadisesinde, Hz. Hüseyin'in, aile fertlerinin

şehit edilmesi bu sert mücadelenin neticesinde ortaya çıktı. Kerbela hadisesinden

sonra Yezit, Medine’yi ardından Mekke'yi de kuşattı, sert tedbirlere başvurdu, kan

akıttı, Kabe'yi bile taşa tuttu. Mekke'nin muhasarası sırasında Yezit ölünce kuşatma

kaldırıldı.

Yezit içki içen ilk halifedir. Özellikle Kerbela hadisesi dolayısıyla Yezid-i

lâin olarak adlandırılmıştır. Şii ve Alevi muhitte Yezit'e karşı olan tutumlar çok daha

şiddetli ve derindir.163

(1/26/7, 1/26/7, 1/27/10, 1/20, 1/28, 1/27, 1/22, 1/23, 1/19, 1/38/9, 1/39/10,

1/40/6, 1/41/3, 1/13/2, 1/15/1, 1/12, 1/10, 1/11, 1/9/6, 1/4, 1/29, 1/30, 1/31, 1/33,

1/18, 1/16/2, 1/37/3, 1/36, 1/34, 1/9/5, 4/130/3, 4/106/2, 4/105/7, 4/104/8, 5/104/1,

5/103/6, 6/90/6, 6/118/4, 8/229/3)

“İkrarını bozan Yezitler oldu” 4/130/3

“Acımasız gör Yezit zalim”1/26/7

“Yezitler inadından dönmedi” 1/4/3

“Yezit kavmi ciğerimi dağladı” 1/9/5

Kerbela Olayını yaşıyormuş gibi anlatan Âşığımız, Yezit ve adamlarının

harekete geçerek, Peygamber torunu, kadın, çocuk demeden; Hz. Hüseyin ve

ashabını katlettiklerini söyler.

“Yezitler vurdu dosta” 1/28/4,

“Yezitlerde harekete geldiler

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/5/2

“Yezitler şahımı aldılar dile

Şehit etmek için kasti kerbela

Şahım haber saldı sağ ile sola

Vardı dedesine dedi eyvallah” 1/3/2

“Yirmi dört bacımda feryat ediyor 163 Türk Dili Ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, İstanbul 1998, C.8, s.593.

350

Yezit’in ordusu hücum ediyor

Masumlar gözyaşın umman ediyor

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/21/8

“Yezitlerde inadından dönmedi

Ehl-i beytin feryatları dinmedi

Şah Hüseyin ikrarından dönmedi

Aldı yarenini dedi bismillah” 1/4/3

“Uğradılar Yezitlerin şerrine”1/38/9

Yezit’in attığı oklar Aşığımızın da bağrını delmiştir.

“Yezit’in okları bağrımdan geçti” 1/40/6

Âşığımız, Kerbela Olayından dolayı, Muharrem ayında bütün Müslümanların

kan ağladığını söyler.

“Müminler kan ağlar geldi Muharrem

Yezit’i sevenler pek şadı hürrem” 1/4/7

Âşığımız, Hz. Muhammet’in öz torunlarına yapılan bu zulmü hazmedemez ve

Yezit’e beddua eder. Yatağında huzurlu yatamamasını, öldüğünde Allah’ın onu

huzuruna kabul etmemesini ister.

“Kurusun Yezit’in eli tutmasın

Hınzır melun yatağında yatmasın

Allah huzuruna kabul etmesin

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli

Âşığımız, Yezit’e yer gök bütün mahlukat ve mevcudatın lanet ettiğini söyler,

ve Hz. Muhammet’in kuzularına yani Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e Yezit ve

adamlarının nasıl kıydığını sorar.

“Yezitlere yer gök lanet eyledi

Mahlûkat mevcudat lanet söyledi

351

Peygamberin kuzuların neyledi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/16/2, 4/105/7

Yezit’in dini imanı olmadığını söyler, mahşerde tövbesinin kabul

edilmemesini ve canının cehennemden çıkmamasını Allah’tan ister.

“Cenab-ı Hüseyin’i neyledi hanı

Yok olsun Yezit’in dini imanı

Yedi tamusundan çıkmasın canı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/22/10

“Mahşerde tövbesi kabul olmasın

İnşallah rahmete nail olmasın

Yarın Muhammet’e yüzü kalmasın

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/22/11

“Mahşere çıkacak kalmasın yüzü

Söylemesin dili tutmasın dizi

Kerbela çölünde n’eyledi bizi

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/23/1

“Senden dilediğim budur Allah

Mahşerde Yezitler bulmasın felah

Cehennem tamundan çıkmaz inşallah

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/23/2

Âşığımız sonra Yezit ve adamlarına döner ve bu dünyanın onlara kalıp

kalmayacağını sorar. Allah’ın bu yapılan işlerden razı olup olmayacağını sorar. Yarın

mahşerde Hz. Muhammet’e bakacak yüzlerinin olmayacağını söyler.

“Yezitler bu dünya size kalır mı?

Bu işlerden Allah razı olur mu?

Yarın Muhammet’e yüzün kalır mı?

352

Yetiş Allah ya Muhammet ya Âli” 1/23/11

“Yezitlerde geçmez dünya süsünden

Şah Hüseyni pişirdiler susundan

Ehli beyti seven çıkmaz yasından

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/7

Yezit ve adamlarının yaptığı zulme gökteki meleklerin ve tüm cihanın

ağladığını söyler.

“Gökyüzünde Melek kara bağladı

Yezit gavmi ciğerimi dağladı

Mah-i Muharrem’de Cihan ağladı

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/9/6

Amri Nashi, Yezit’in komutanlarından, has adamlarındandır, Hz. Hüseyin’i

de bunlar katletmiştir. Âşığımız, Amri Nashi’ye duyduğu kinden dolayı onunla

hayali olarak harp eder. İki cihan gülü dediği Hz. Hüseyin’i Yezit ve adamlarının

harap ettiğini söyler.

“Amri Nahsi ile dutuşduk harbe

Yezit kanımızı döktü türaba

Dü cihanın gülü, döndü haraba

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali” 1/10/2

Yapılanlara dayanamayan Âşık, hayali olarak savaş meydanına iner, yezitlere

bağırarak onlarla savaşır ve birçoğunu öldürür, hatta sonunda orduyu dağıtır.

“Yoksul meydana girdi

Yezitlere bağırdı,

Nice Yezit’i kırdı

Dağıttı hep orduyu” 1/29/11

353

Yezitlerin yaptığı bu zulme karşı da, hayali olarak; önce Allah’ı, sonra Hz.

Muhammet’i ve Hz. Ali’yi çağırır.

“Yezitlerin bizi inen kastine

Yetiş Allah ya Muhammet ya Ali”1/12/6

354

ONUNCU BÖLÜM

KARACALAR KÖYÜ, HAK HALÎLÎ DERGÂHI

A- ŞEYH HACI HALİL EFENDİ (HAK HALÎLÎ) (1826–1907)

1826 yılında Afyonkarahisar vilâyetinin Aziziye kazasının Dereköy'ünde

doğan Hakk Halîlî (Meşaihden Müderris Şeyh Hacı Halil Efendi) 13 yaşında

Bolvadin'de öğrenime başlar, üç yıl burada, yedi yıl Konya'da, on üç yıl İstanbul'da

okuduktan sonra Mısır'a El-Ezher Üniversitesi'ne gider. Orada beş yıl talebelik

yaptıktan sonra üç yıl da müderrislik ve baş müderrislik yapar. Daha sonra da

Mekke'de Şeyh Halil Paşa Hazretleri’ne yedi yıl hizmet eder. On iki tarikatın

icazetini alır. Şam'da Muhammed Hane Dergâhında Nakşî Tarikatının Şeyhliğini,

Afyon'da Mevlevî Tarikatının Şeyhliğini yaptıktan sonra, Karacalar Köyüne gelir

yerleşir. Karacalar köyünde Kadirî Tarikatının Hüseynî Kolunun Postnişinliğini

yapar. Ehli Beyt sevgisini yüreklere eker. Kendisi gibi birçok Ehli Beyt sevdalısı

yetiştirir. Vefatından dört yıl sonra kabrinin açılması, cesedi çürümemişse türbe

yapılmasını vasiyet eder. Dört yıl sonra yapılan türbede metfundur.164

Âşığımız “Hakk Halîlî ” adlı şiirinde Şeyh Hakk Halîlî’nin hayatını şu şekilde

anlatır.

“Dikkat edin Hakk Halîlî ceddine

Ehlibeytin nesl-i Şahı Medine

Zalimin zulmünden kaçtı Yemene

Ehlibeyte feci zulüm olmuştu

Gayri Yemen’de huzur bulmadı

Zalimler zulümden geri kalmadı

Vicdansızlar merhamete gelmedi

164 İrfan GÖRKAŞ, Günümüz Afyonkarahisar Aleviliğinde Mevlit, Şemsettin Kubat Örneği 49, adlı makale. Tarih: 14.04.2006 Saat: 20:30, Konu: Genel.

355

Durmadan göç ile sefer olmuştu

Böyle açılmıştı tarihî dosya

Kazakistan Türkmenistan Orta Asya

İşte Azerbaycan işte Avrasya

Hiç durmadan böyle sefer olmuştu

Ehlibeytin nesl-i rüştü ne hale

Her günü sitemle her günü çile

Yürüdü kervanı hep ilden ile

Gayrı durakları Yozgat olmuştu

Bir daha Yozgat’tan yola düştüler

Oradan da Aziziye göçtüler

Gelip Dereköy’e hep yerleştiler

Gayrı göç etmesi sona ermişti.” 11/25

Hakk Halîlî’nin ailesi ve doğumu şu şekilde anlatılır. Hak Halîlî’nin

annesinin adı Şahan, dedesinin adı Hüseyin’dir.

“Altı oğlan altıparmak dediler

Bu gile nesli berrak dediler

Şahan anneden bir örnek dediler

Bu anneden Hakk Halîlî olmuştu

Dedesi Hüseyin, annesi Şahan

Hal-i ahval böyle geçti bir zaman

356

Ol Şahan anneden doğdu bir civan

Hakk Halîlî Yüce Sultan doğmuştu.” 11/26

Hakk Halîlî, annesinin onun okumasını istemesi üzerine tekrar yola koyulur

ve sırasıyla Bolvadin, Konya, İstanbul ve Mısır’da eğitim görür. Sonunda papazları

bile İslam’a getiren bir âlim olur.

“Şahan ebe bunda vasiyet aldı

Okuması için bir emir oldu

İşte Hakk Halîlî yola koyuldu

On iki yaşında revan olmuştu

Bolvadin Konya İstanbul derken

El Ezher Üniversitesine rektörken

Hayran olur herkes vaaz verirken

Çok papazlar bile dine gelmişti.” 11/26

Hakk Halîlî birçok yer gezdikten sonra, Karacalar Köyünün bulunduğu

Ortaören belinde karar kılmıştır. Âşığımız, Hakk Halîlî’nin adını “Yüce, yüceler

yücesi, yüce Sultan” gibi sıfatlarla beraber anmaktadır.

“Yemen'den Yozgat'a gelen,

İnsanlara örnek olan,

Ortaören’de karar kılan,

Ol Yüce Hakkın Halîlî.” 8/70

“Hakk Halîlî Yüce Sultan doğmuştu.” 11/26

Hakk Halîlî, Karacalar Köyü halkının dertlerine derman olmuş, yaralarına

merhem olmuştur. Âşığımız da bu durumu dile getirip, Hakk Halîlî’ye hayali olarak

hoş geldiniz demektedir.

“Sensin merhem yâremize,

357

Sen dermansın çaremize,

Teşrif edip aramıza,

Hoş geldiniz Hakk Halîlî .” 8/70

Âşığımız, Şeyh Hak Halîlî için şu ifadeleri kullanır: Hak Hacı Halil, Hakkın

Halil, Muhammed’in dostu, evliya seyidi, cümle evliyalar hası, evliya başı, ser

çeşmeler evliyası, pirim, ulu, uluların ulusu, Hakk’ın dostu, şahım, yüce, yüce sultan,

gönüllerin Kâbesi.

“Muhammet’in dostu Hakkın Halil’i” 4/119/4

“Evliyâ seyidi Hak Hacı Halil” 4/95/5

“Hakkın Halil’idir evliya başı” 4/63/5

“Hak Halîlî güzel şaha gidelim” 4/35/6

“Pirim Hacı Halil’dir” 5/38/3

“Yüce Hak Halil’i pirin aşkına” 5/24/8

“Hakkın dostu şahım Hacı Halil’den” 6/119/5

“Ol yüce Hakkın Halîlî” (nakarat 3 adet) 8/170/2

“Evliya seyidi Hakkın Halil’i” 4/57/1

“Pirimiz Hak Halîlî” 10/155/1

“Hak Halîlî uluların ulusu” 8/32/1

“Hakkın Halîlî’dir evliya başı” 11/133/4

“Yüce Hakkın Halîlî’yiz” 9/66/4

“Ser çeşmeler evliyası,

Cümle evliyalar hası,

Sensin gönüller Kâbesi,

Sefa geldin Hakk Halîlî” 8/70

“Hakk Halîlî Yüce Sultan doğmuştu.” 11/26

Hakk Halîlî de Kerbela Olayına ve şehitlerine büyük üzüntü duyardı.

358

“Şah Hüseyin deyip gözyaşı aktı

Yirmi dört bacının yasını çekti

Mazluma garibe yetime baktı

Düşmüşlerin yardımcısı olmuştu.” 11/26

Hakk Halîlî’nin kurduğu dergâhta Ehl-i beytin sancağı dalgalanmıştır.

“Dalgalandı ehlibeytin sancağı

Hem kuruldu Hüseyinler ocağı

Hakk Halîlî, Bacı Sultan dergâhı

Gelen dertlilere derman olmuştu.” 11/26

Hakk Halîlî daima halka hizmet etti, çeşmeler yaptırdı, düşkünlere yardımcı

oldu, hastaların halini sordu ve insanların gönlünde taht kurdu.

“Düşkünlerin ellerinden tutardı

Bunalanın imdadına yeterdi

Tam yirmi dört tane çeşme çıkardı

Susuz memlekete hep su bulmuştu

Zehra Sultan Abdülkadir oğlunu

Devam etti Bacı Sultan yolunu

Sorar dertlileri hasta halini

Bütün insanların gönlün almıştı

Daim halka hizmet idi çabası

Çok kutsaldı ona gönül kâ’besi,

Zikri fikri Hakkın Ehlü’l abası

Özü sözü hep Hüseyin olmuştu.” 11/26

359

Hakk Halîlî aynı zamanda Bacım Sultan’ın babası ve Kadir Sultan’ın da

dedesi idi. O da daima Hz. Hüseyin’i anmıştı.

“Ehl-i beyittir muhabbetin gıdası

Hakk Halîlî, Kadir Sultan dedesi

Uzaklardan duyulurdu sedası

Her kelâmı Şah Hüseyin olmuştu” 11/26

Hakk Halîlî’den sonra onun nişanı, torunu Kadir Ağa’dadır.

“Torunundadır nişanı,

Yayıldı şöhreti, şanı,

Ortaören’de bedahşânı,

Saygıdeğer Hakk Halîlî .” 8/70

Âşığımız, Hakk Halîlî’yi diliyle zikretmekte; sazının telleriyle söylemektedir.

“Yoksul Derviş yollarında,

Zikrederek dillerinde,

Şu sazımın tellerinde,

Söylüyoruz Hakk Halîlî.” 8/70

Hakk Halîlî, Karacalar Köyü’nde Kadirî Tarikatının Hüseynî Koluna ait bir

dergâh kurar, Kadirilik Tarikatının Hz. Muhammet’ten gelen silsilesini burada

devam ettirir. Silsile şöyledir.

Kadirî Silsilenamesi: Tarikat Şeyhleri/Türbe Yeri/Doğum ve Vefat Tarihleri:

Hz. Muhammet Mustafa /Medine/570-632

Hz. Ali Kerremallahu'l-Veche/ Necef/599-662

Hz. İmam Hasan /Medine/625-672

Hz. İmam Hüseyin /Kebela/626-683

Hz. İmam Zeynel Abidin /Medine/660-718

Hz. İmam Muhammet Bakır /Medine/679-739

360

Hz. İmam Cafer-i Sadık /Medine/702-770

Hasan-ı Basri Hazretleri /Basra/641-728

Habibü'l-Acemi Hazretleri /Basra/670-739

Davud-u Tai Hazretleri/ Bağdat/?-781

Maruf-i Kerhi Hazretleri/ Bağdat/?-815

Seriyyü's-Sekatî Hazretleri/ Bağdat/?-865

Cüneyd-i Behra Hazretleri/ Bağdat/822-915

Ebubekir Şiblî Hazretleri/ Bağdat/861-?

Abdu'l-Vahid Hazretleri/ Bağdat/?-?

Ebu'l-Ferec-i Mehmet Kuddisî Hazretleri/ Bağdat/?-?

Aliyyü'l-Hakkarî Hazretleri/ Hakkarî/?-?

Mübarek Mahsumî Hazretleri/ Mehdul Melik/?-1162

Pir Abdülkadir Geylanî/ Bağdat/1077-1166

Şeyh Abdülrezzak / Bağdat/ ?-?

Şeyh Nasır Bin Abdulrezzak /Hama/1169-1238

Şeyh Muhammet bin Nasır /Hama/?-?

Şeyh Ahmet bin Muhammet /Hama/?-?

Şeyh Yahya bin Ahmed /Hama/?-?

Şeyh Muhammet bin Yahya /Hama/?-?

Şeyh Ali bin Muhammet /Hama/?-?

Şeyh Hüseyin bin Ali /Hama/?-?

Şeyh Yahya bin Hüseyin /Hama/?-?

Şeyh Kasım bin Yahya /Hama/?-?

Şeyh Bereket bin Kasım /Hama/?-?

Şeyh Hüseyin bin Alâeddin /Hama/?-?

361

Şeyh Halil Paşa Hz. /Mekke/?-?

Şeyh Hacı Halil (Hakk Halîlî) /Afyon-Emirdağ-Karacalar Köyü/ 1823–

1907

Şeyh Bacı Sultan (Zehra Şahbaz) /Afyon-Emirdağ-Karacalar Köyü/

1881–1965

Pir Abdülkadir Şahbaz (Ağa) Afyon-Emirdağ-Karacalar Köyü/ 1922–

1997.165

Âşığımız, Hak Halîlî gibi bir ulu zâtın dünyada bulunmayacağını,

kendilerinin meşreplerinin, soylarının Hak Halîlî’ye dayandığını, Hak Halîlî’ye bağlı

olduklarını söyler.

“Durmadan dünyayı gez uçtan uca

Hak Halil’i gibi ulu bulunmaz dünyada” 4/77/3

“Hak Halil gibi ulu bulunmaz” 4/77/3

“Hak Halîlî ulumuz var” 9/141/6

“Rehberimiz İmam Ali

Meşrebimiz Hak Halil’i

Bacı Sultan ulu velî” 4/34/5

“Hak Halil’i meşrebimiz soyumuz” 4/62/5

“Hak Halil’e bağlıyız” 10/155/2

Yoksul Derviş, erenler adına Hak Halîlî’den himmet bekler, Hak Halîlî’nin

derde derman olduğunu söyler.

“Pirim Hak Halil’i etsin himmeti” 5/114/5

“Bacı Sultan oldu yüceden yüce

Hak-Halil’i Bacı Sultan himmeti

Üstümüzde hazır olsun erenler” 10/27/5

“Hak Halil’i derde dermandır” 10/30/6 165 GÖRKAŞ, a.g.e.

362

Âşığımız, Hak Halîlî dergâhına sığındığını, Hak Halîlî’nin kapısının bir

muhtacı olduğunu söyler ve oradan mürüvvet bekler

“Hak Halîlî dergahına sığındım” 6/62/18

“Hak Halîlî Pirim Zehra Bacıdır

Meşrebimiz ol güruh-u naci’dir

Yoksul kapısının bir muhtacıdır

Nurun ola nurda Ehlü’l abadır” 6/106/6

“Cümlemize mürvet Hakkın Halîlî” 5/48/3

“Secdem Hak Halil’i pire

Efendim sultanım Zehra” 5/80, 8/81

Yoksul Derviş, Allah’tan kendisini Hakk Halîlî’den, onun yolundan

ayırmamasını ister.

“Yoksul Derviş söyler gerçeği destan

Allah’ım ayırma gül yüzlü dosttan

Eleman çağırdım her bir nefesten

Her halimiz ona malum olmuştu.” 11/27

Âşığımızın şiirlerinde, Şeyh Hakk Halîlî ve Bacım Sultan aşağıda belirtilen

yüz yetmiş beş yerde beraber geçmektedir.

(1/14, 2/93, 3/31, 4/43, 4/46, 4/47, 4/48, 4/49, 4/64, 4/16, 4/93, 4/97, 4/76,

4/77, 4/71, 4/81, 4/88, 4/95, 4/116, 4/125, 4/119, 4/111, 4/115, 4/17, 4/34, 4/50, 4/52,

4/57, 4/62, 4/16, 4/63, 4/41, 4/17, 4/35, 4/8, 4/11, 4/15, 4/10, 5/115, 5/75, 5/80, 5/38,

5/16, 5/17, 5/20, 5/23, 5/24, 5/31, 5/47, 5/48, 5/80, 5/38, 5,106, 5/107, 5/110, 5/111,

5/112, 5/114, 5/109, 6/53, 6/104, 6/106, 6/107, 6/119, 6/129, 6/119, 6/114, 6/131,

6/62, 6/39, 6/105, 6/106, 6/107, 6/114, 6/88, 6/99, 7/18, 8/32, 8/35, 8/78, 8/77, 8/248,

8/225, 8/256, 8/81, 8/118, 8/208, 8/209, 8/210, 8/211, 8/124, 8/32, 8/28, 8/18, 8/11,

8/16, 8/241, 8/245, 9/6, 9/10, 9/14, 9/16, 9/22, 9/23, 9/41, 9/51, 9/49, 9/66, 9/69,

9/73, 9/74, 9/86, 9/101, 9/133, 10/1, 10/7, 10/18, 10/20, 10/30, 10/31, 10/38, 10/39,

10/40, 10/44, 10/45, 10/137, 10/135, 10/195, 10/155, 10/50, 10/90, 10/70, 10/21,

363

10/11, 10/182, 10/159, 10/111, 10/137, 10/141, 10/146, 10/152, 10/155, 10/167,

11/134, 11/133, 11/117, 11/132, 11/25, 11/26, 11/28, 11/44, 11/49, 11/55, 11/59,

11/69, 11/91, 11/118, 11/114, 11/170, 11/171, 11/181, 11/184, 11/193, 11/196,

11/197, 11/204, 11/205, 11/207, 12/10, 12/34, 12/35, 12/36, 12/145, 12/143, 12/37)

B- BACIM SULTAN (ZEHRA ŞAHBAZ) (1893–1965)

Bacı Sultan, 1893 yılında Karacalar Köyü’nde doğmuştur, ilk eğitimini

babası Hak Halîlî’den almıştır. Babasının vefatından sonra, köyde devam etmekte

olan Kadirî Tarikatının Hüseynî Kolunun, şeyhliğini yapmıştır. Başta Bacı Sultan’ın

eşi İrbiş Ağa olmak üzere, birçok âlim, bir kadının tarikat şeyhi olmasını kabul

etmemiş ve Bacı Sultan’a çeşitli eziyetler ederek, dergâhın kapanmasına sebep

olmuşlardır. Bacı Sultan’ın oğlu Kadir Ağa, dergâhın başına geçinceye kadar dergâh

kapalı kalmıştır.

Bacı Sultan’la aynı köyde yaşayan Âşığımız, şiirlerinde ondan sıkça

bahseder, sadece Bacı Sultan’a yazdığı yirmi beş tane şiiri vardır. “Dertli Gönül” adlı

şiirinde Âşık, ona duyduğu özlemi “Seni düşünmedik bir saniyem yok” diyerek dile

getirmektedir.

“Dertli gönül hayalinde, düşünde,

Hasret acısında, gam telaşında,

Çok ırmak akıttım gözüm yaşında,

Seni düşünmedik bir saniyem yok.

Firkat oldu şu sinemi yakanda,

Gayrı duramıyor hiçbir mekânda,

Sel sel oldu gözyaşlarını akanda,

Seni düşünmedik bir saniyem yok.

Yoksul Derviş der ki; sözlerim bitmez.

Bir saat, bir gün, bir sene yetmez.

364

Gayrı bu yaraya merhem kâr etmez,

Seni düşünmedik bir saniyem yok.” 8/194

Âşığımız, Bacı Sultan’ı manevî bir sevgiyle sevmektedir, ona “cananım”

deyip onun âşığı olduğunu söyler. Onun feyziyle yanıp, bâdesine kanan âşığımız,

hâlâ onu beklemektedir, hâlâ ona ağlamaktadır, Bacı Sultan’ın sevdasına

doyulmamaktadır.

“Bacı Sultan aşığıyız” 2/93/2, 4/80/1, 7/18/2

“Bacı Sultan cananım” 6/105/3

“Pirim Hak Halîlî Bacı Sultan'ın,

Ulular ulusu yüce sultanın,

Serçeşmeler başı, koca sultanın,

Erleriyiz pirim Bacı Sultan'ın.” 8/208

“Pervaneyim dönerim

Aşk oduna yanarım

Badesinden kanarım

Pirim Bacı Sultan’ın 4/17/1

“O Bacı Sultan’dan gelir dolumuz” 4/35/6

“Döner feyzi ışığında

Bacı Sultan aşığında

Bekler böyle eşiğinde

Ağlar Yoksul Derviş idi” 3/31/7

“Bacı Sultan sevdasına

Doyulmuyor doyulmuyor” 4/76/1

“Sarıla aşkın kucağına

Yüzü nuru ışığına

Bacı Sultan eşiğine

365

Dünü günü yatsam gerek” 10/182/2

“Medet sende Bacı Sultan” 10/31/1

Şiirlerde Bacı Sultan, Bacım Sultan, Zehra Bacı, Balcam Sultan, Bacı Zehra

Sultan, ulu velî, pîr, güzel şah, kıblem kabem, başımın tacı, sultanım yâr, kırkların

başı, gerçek velî, velîlerin velîsi, şıh kızı, anneler annesi, yücelerin yücesi, bir gül

dalı, gibi ifadelerle anılır.

“Bacı Sultan ulu velî” 4/34/5

“Bacı Sultan velîmiz var” 9/141/6

“Pirim Bacı Sultan cümleden ulu” 4/8/6

“Bacı Sultan güzel şaha gidelim” 4/36/2

“Hak Halil’i kızı ya Zehra Bacı

Kıblem Kabem dahi başımın tacı” 4/81/6

“Kavuştur sultanım yâre ah yâre” 4/50/2

“Bacı Zehra Sultan kırkların başı

Beklerim yolunu gel Zehra Sultan 4/97/3

“Bacı Sultan Zehra gerçek velîdir” 10/20/4

“Şıh kızı derlerdi o Zehra Bacı” 10/137/3

“Anneler annesi Zehra’dır kızı” 8/118/3

“Bacı Sultan velîlerin velîsi” 8/32/1

“Gerçek Bacı Sultan velîmiz bizim” 8/118/4

“Bacı Sultan’dır evliya” 5/20/1

“Bacı Sultan yücelerin yücesi” 5/47/7

“Pirim Zehra bir gül dalı” 4/16/2

Âşığımız, Bacı Sultan’ın, Hz. Muhammet’in soyundan, Hz. Ali’nin neslinden

geldiğini söyler, Ehl-i Beytin sancağını çekenin o olduğunu söyler ve ona ikrar verir.

“Bacı Sultan Zehra gerçek velîdir

366

Aşkı muhabbeti canda doludur

Ceddi Muhammet’tir nesli Ali’dir

Hak Halil’i, Bacı Sultan dediler” 10/20/4

“Ehli beytin sancağını

Çeken sensin Bacı Sultan” 10/40/1

“O Bacı Sultan’a var ikrarımız” 10/26/1

“İkrar verdik biz de Bacı Sultan’a” 10/18/3

“Bacı Sultan özümüz

Yaşlar akar gözümüz

İkrarımız sözümüz

Diyelim Allah Allah” 9/6/4

“Bacı Sultan’a Övgü” adlı şiirinde Âşığımız, Bacı Sultan’ı her yönüyle Hz.

Fatma’ya benzetmektedir.

“Bacı Sultan her yönüyle

Hazreti Fatma’ya benzer

İnancıyla imanıyla

Hazreti Fatma’ya benzer

Kişiliği hem varlığı

Gerçekler yanında erliği

Her haliyle benzerliği

Fatma Anamıza benzer” 10/34/1

Bacı Sultan, dertlilere teselli verir, hastaların halini sorar, düşeni kaldırırdı, o

hem cömertti hem de onun kalp gözü, gönlü açıktı.

“Dertliye teselli verdi

Hastaların halini sordu

367

Sevgi aldı sevgi verdi

Hazreti Zehra’ya benzer

Tuttu kaldırdı düşeni

Sildi akan gözyaşını

Götürdü verdi aşını

Hazreti Fatma’ya benzer

Kalbi gözü gönlü açık

Çok cömertti eli açık

Hakikate yolu açık

Hazreti Fatma’ya benzer” 10/35/6

Bacı Sultan da aynı babası Hak Halîlî gibi Âşığımız gibi, Hz. Hüseyin’in

yasını çekti. Her haliyle hayrün-nisa (kadınların en hayırlısı) gibiydi.

“İmam Hüseyin’e yandı

Hiç durmadan onu andı

Bütün sözleri Kur'an di

O Hayrü’n-Nisa’ya benzer”

Bacı Sultan, boy endam olarak da güzeldi, ahlâkı Kur’an ahlâkıydı, paraya

pula tamah etmezdi.

“O güzel endamı boyu

Kur'andı ahlâkı huyu” 10/36/8

“Servete mala meyletmez

Paraya pula meyletmez

İpeğe şala meyletmez

Özü Fatma’ya benzer” 10/37/1

368

Bacı Sultan, köye ve köylüye de birçok hizmetlerde bulundu, okul yaptırdı,

yol yaptırdı, köye su getirtti; gariplere yetti, fakirleri evlendirdi. Bu halleriyle aynı

Hz. Fatma’ya benziyordu.

“Köyümüze okul yaptı

Köprü yaptı hem yol yaptı

Hiç durmadan çalıştı

Fatma Anamıza benzer

Muhtaçlara iş bitirdi

Durmadan yardım yetirdi

Köye çeşme su getirdi

Hazreti Fatma’ya benzer

İşte böyle hizmet verdi

Garibe mazluma erdi

Fakir yetimi everdi

Hazreti Fatma’ya benzer” 10/37/5

“Düşkünün elini tuttu

Bunalan kişiye yetti

Muhtaçlara yardım etti” 10/3/36/6

Bacı Sultan, çok çileler çekti, sabırlı ve mütevazıydi de hep halkın ayağına

gidip insanlara yardım etti.

“Çekti çileyi zahmeti

İffet sabr u metameti

Yaptığı bütün hizmeti

Cenabı Fatma’ya benzer” 10/36/5

369

“Taşladılar sabır etti

Halkın ayağına gitti

Her insana yardım etti

Yüce bir makama yetti” 10/36/1

“O Bacı Sultan’ım kanidir kani” 10/111/3

Âşığımız, bütün bu iyilikleri yapan Bacı Sultan’ın methini nasıl yapacağını

bilememektedir, yalnız Bacı Sultan’dan himmet, yardım beklemektedir.

“Yoksul Derviş kıymetini

Nasıl söylesem methini

Bekliyorum himmetini” 10/37/6

Âşığımız, kendisini Bacı Sultan’ın bülbülü olarak görür ve âşıklık ilmini

ondan aldığını söyler ve Bacı Sultan’ın çok büyük makamı olduğunu, “Bacı Sultan”

diyenin de bu dünyada coşacağını söyler.

“Bacı Sultan bülbülüyüz” 9/66/4

“Biz bu ilmi Zehra Sultan’dan aldık” 6/119/4

“Pirim Bacı Sultan velîlerdeniz” 8/124/7

“Çok büyük makamı var Bacı Sultan’ın” 8/204/1

“Bacı Sultan diyen coştu” 8/256/3, 9/42/3

C- KADİR AĞA (KADİR ŞAHBAZ) (1922-1997)

Kadir Ağa, Bacı Zehra Sultan’ın oğludur, Hak Halîlî’nin torunudur. Bacım

Zehra Sultan’ın vefatı üzerine, Hak Halilî Dergâhı’nın başına geçerek şeyh olmuş,

Kadirî Tarikatının Hüseynî Kolu’nun şeyh silsilesini tamamlamıştır.

Yoksul Derviş, Bacı Sultan’dan sonra Kadir Ağa’ya diğer adıyla Abdülkadir

Ağa’ya bağlanmış, onu da Bacım Sultan kadar sevmiş ve ondan feyz almıştır.

(1/37/10, 1/39/4, 4/115/1, 4/116/3, 4/112/2, 4/97/1, 4/97/5, 4/112/2, 4/84/5,

4/94/7, 4/98/2, 4/118/2, 4/118/7, 4/132/8, 4/98/6, 4/97/7, 4/8/6, 4/98/6, 5/80/9,

370

5/37/6, 5/38/4, 5/48/4, 5/28/3, 5/23/3, 5/116/5, 5/109/5, 6/114/6, 6/42/5, 6/99/3,

8/171/1, 11/135/2)

Hakk Halîlî’nin nişanı, artık torunu Kadir Ağa’dadır. Dergâhın şeyhi Kadir

Ağa’nın himmet ve kelamı, gerçeği bilen canlar üzerinedir. Âşığımız Kadir Ağa’nın

dergâhına varmak dergâha yüzünü sürmek ister, Kadir Ağa’nın hikmetini görenler,

ona yüzünü sürerler.

“Torunundadır nişanı,

Yayıldı şöhreti, şanı,

Ortaören’de bedahşânı,

Saygıdeğer Hakk Halilî” 8/70

“Abdülkadir oldu rehberim, pîrim” 6/114/6

“Şol yüce dergâhın sultanı Kadir

Sonsuz saygılar ve selamı vardır

Yüce himmeti ve kelamı vardır

Hakkı bilen gerçek olan canlara” 4/84/5

“Şah Abdül Kadir’e varsam

Dergâhına yüzüm sürsem” 4/132/8

“Abdülkadir pîr ile

Gelin tevhit edelim” 5/37/6, 5/38/4

“Senin hikmetini görenler

Şah Abdülkadir’e yüzün sürdü” 5/113/2

“Sürelim yüzümüz Abdülkadir’e” 6/42/5

Yoksul Derviş, Allah’tan bu dergâhtan rahmetini kesmemesini, erenlere

yardımcı olmasını, onları korumasını ister.

“Yoksul divani naz için

Abdülkadir Şah’ım için

371

Ol dergâha niyaz için

Kesme bizden rahmetini” 5/23/3

“Destur himmet olsun bu ulu pîrden

Muradımız Seyit Abdülkadir’den

Korusun bizleri semadan, yerden

Allah yardımcımız olsun erenler” 8/171/1

Bacı Sultan’ın vefatından sonra âşığımız, onun yerine geçen Kadir Ağa’dan

kendilerini Ehl-i Aba’dan yani Hz. Muhammet’in ailesi olan, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz.

Hasan ve Hz. Hüseyin’den ayırmamasını istemektedir.

“Pirim Bacı Sultan göçtü bekaya

Bir dileğim var Kadir Ağa’ya

Yoldaş etsin bizi Ehlü’l abaya

Bez de ağlaşalım cümle ihvanlar” 1/39/4

“Ehl-i beyittir muhabbetin gıdası

Hakk Halîlî, Kadir Sultan dedesi

Uzaklardan duyulurdu sedası

Her kelâmı Şah Hüseyin olmuştu” 11/26

Allah’a dua eden Âşık, kendisini dergâhtan ve Kadir Ağa’dan ayırmamasını

ister.

“Bai bismillahtır sözümün başı

Bizi bu dergâhtan mahrum eyleme

Sensin cümle sefillerin yoldaşı

Evvel Kadir Şah’tan bizi ayırma” 4/115/1

“Bağışla Sultan’ım Kadir Şahbaz’a” 4/116/3

“Tuttum dergâhına naz-ı niyazım

Beli dedim Abdül Kadir Şahıma” 4/49/7

372

Kadir Ağa için velî, seyit, ulular ulusu, sefillerin yoldaşı, gibi ifadeleri

kullanır.

“Seyit Abdülkadir ile

Bacı Sultan’a gidelim” 5/107/3

“Pirim Abdülkadir Şahım velîdir” 5/48/4

“Ulular ulusu Şah Abdülkadir” 5/108/5

“Sensin cümle sefillerin yoldaşı

Evvel Kadir Şah’tan bizi ayırma” 4/115/1

“Pîrim Abdülkadir Şahbaz’dır velî” 6/99/3

Şiirlerde Kadir Ağa’nın adı genellikle dedesi Hak Halilî ve annesi Zehra

Sultan’la beraber geçmektedir.

“Secdem Hak Halîlî pîre

Efendim Sultan Zehra

Bağlıyım Abdülkadir’e

Şefaat ya Resulullah” 5/80/9

Kadir Ağa’nın nesli temizdir, çünkü evliyalara dayanır.

“Hakikat yolunda erenler çoktur

Evliyanın nutku nefesi haktır

Oğlun Abdülkadir ol nesli paktır

Beklerim yolunu gel Zehra Sultan” 4/97/1

Bacım Sultan’ın ölümü üzerine oğlu, Yoksul Derviş ve cümle ihvanlar

ağlayıp bağrını dövmektedir.

“Oğlun Abdülkadir bağrın döğüyor

Beklerim yolunu gel Zehra Sultan” 4/98/2,

“Ağlar anda oğlu Kadir” 4/112/2

“Durmadan ağlıyor şol Abdülkadir” 4/94/7

373

“Şah Kadir’in yaşı bir sele dönmüş” 4/118/2

“Cümle ihvan ile Yoksul kulunu

Anasız bacısız koydun oğlunu

İkrar veren terk eylemez yolunu

Şah Abdülkadir’e uyan ağlaşır” 4/118/7

Âşığımız dergâhın ve Abdülkadir Ağa’nın şeyhliğinin kıyamete kadar devam

etmesini Allah’tan diler, buna Oniki imamlar da hayali olarak tamam derler.

“Bu ulu mekânda Oniki İmam

Şah Abdülkadir’e dediler tamam

Kıyamete kadar eylesin devam

Coşkun ırmaklar gibi akar inşallah” 11/135/2

Kadir Ağa’nın 1997 yılında ölümü üzerine Âşığımız “Kadir Ağa'nın Kervanı”

adlı bur şiir yazar ve Kadir Ağa’nın ölümünü ve ardından yaşananları anlatır.

“Bayram Günü Merasimi var idi,

Arife gününde Hakk’a yürüdü.

Sanki On binlerce insan var idi,

Cümle muhipleri geldi ağladı.

Ortaören Beline mahşer kuruldu,

Muhibbi haneden burada görüldü.

Saflar bağlanıldı, divan duruldu,

Herkes bir mağnaya daldı ağladı.

Şeker bayramında sala verildi,

Dervişleri alay alay derildi.

Sanki bu dünyanın bendi kırıldı,

374

Cümlesi bir figan oldu ağladı.

Telefon ettiler haber saldılar,

Oğlu, kızı, muhipleri geldiler.

Yedi iklim dört köşeden doldular,

Cümlesi bağrımı deldi ağladı.

Yavruların geldi seni soruyor,

Kadir Ağam nerde diye arıyor,

Gözün açmış bize bakıp duruyor,

Herkes hikmetini bildi ağladı

Doksan Yedi yılı Şubat ayında,

Bir figandır koptu Emirdağ'ında,

Ortaören’de, Karacalar Köyü’nde,

Hep insanlar saf saf oldu ağladı.

Kaside söylendi, Yasin okundu,

Salât ile selam ile yakındı.

Tekbir sedaları arşa dokundu,

Göklere bir Nida doldu ağladı.

Semah alanında namaz kılındı,

Kerameti ayan oldu bilindi,

Cümle ihvanların bağrı delindi,

375

Bir ağızdan tekbir aldı ağladı.

Bayram günü yetim kodu bizleri,

Hep toplandı gelinleri kızları,

Mateme büründü soydu yüzleri,

Sanki saçlarını yoldu ağladı.

Aktı gözyaşlarını seller kaldı,

Tatlı muhabbeti dillerde kaldı,

Hasretin acısı kullarda kaldı,

Şu dertli sinemi deldi ağladı.

Değmeyin kardeşler sinem söküldü,

Ciğerim delindi belim büküldü,

Zindan oldu sanki dünyam yıkıldı,

Şu gönlümü matem aldı ağladı.

Bütün Dervişleri geldi döküldü,

Yedi iklim dört köşeden çekildi,

Senin sevenlerin yandı yakındı,

Herkes gözyaşını sildi ağladı.

Kaymakam geliyor, Bakan geliyor,

Bayram namazından çıkan geliyor.

Sanki seller gibi akan geliyor,

376

Ortaören beline doldu ağladı.

Anında bir haber alamayanlar,

Haber alıp imkân bulamayanlar,

Hele arz edip de gelemeyenler,

Gözyaşları sel sel oldu ağladı,

Gelemeyen yolda kaldı ağladı.

Kadir Ağamızın böyle edişi,

Gerçekten bizleri yaktı gedişi,

Cümle canlar ile yoksul dervişi,

İşte boynu bükük kaldı ağladı.” 9/71

377

SONUÇ

“Âşık Yoksul Derviş’in Şiirlerinde Dinî Tasavvufî Unsurlar” adlı

çalışmamızda vardığımız sonuçları şu şekilde özetleyebiliriz:

Âşığımızın şiirlerinde geçen temaların büyük bir çoğunluğunu dinî-tasavvufî

temalar oluşturmaktadır. Bunun sebeplerini birkaç maddeyle sıralamak istersek: 1-

Âşığımız İstanbul’da medrese eğitimi almış bir hafızdır, Emirdağ’da ve İstanbul’da

toplam dört yıl dinî eğitim almıştır. 2- Âşık, Kadirî tarikatına bağlıdır, Âşığımızın

köyünde bu tarikata bağlı bir dergâh bulunmaktadır.

Şiirlerde en çok geçen dinî unsur Allah’tır. Allah, şiirlerde 574 yerde

aşağıdaki isim ve sıfatlarıyla geçmektedir. “Allah, Alîm, Basar, Cabbar, Gafir-üz

Zenbî, Gaffar (Gafûr), Gani, Hâbir, Hakk, Hu, Hüdâ, Kâdir, Kahhar, Kerîm, Lem-

Yezel, Mevla, Nur, Rabb, Rahman, Rahîm, Samed, Sem’i, Settar, Vâhid, Yar

(Canan), Yaradan, Yezdan (Sırr-ı Yezdan).”

Yoksul Derviş’in şiirlerinde en çok geçen ikinci unsur Hz. Ali’dir. Hz. Ali,

564 şiirde, yiğitlik, bilgililik, bağlılık gibi özellikleriyle geçmektedir. Âşığımız,

Oniki İmamlar’a ve onların başı Hz. Ali’ye inanış itibariyle büyük bir sevgi duyar.

Âşığın şiirlerinde en çok geçen üçüncü unsur Hz. Muhammet’tir. Hz.

Muhammet, en son hak peygamber olması sebebiyle Âşığımızın şiirlerinde 252 yerde

geçer. Âşığımız şiirlerinin birçok yerinde Hz. Muhammet’i metheder, ondan şefaat

umar.

Âşığımızın şiirlerinde en çok geçen dördüncü unsur Kerbela Olayı ve Hz.

Hüseyin’dir. Âşığın ilk kitabı olan “Kerbela Çölünde Kanlı Şüheda Gülşeni”

tamamen Kerbela Olayı’nı anlatmaktadır. Diğer kitaplarda da 55 şiirde Kerbela Olayı

geçmektedir. Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan da şiirlerde 197 yerde geçmektedir. Hz.

Hüseyin, Kerbela’da vahşice katledilmesiyle, Hz. Hasan da hilafet meselesi

sebebiyle Yezit’in adamları tarafından zehirlenerek öldürülmesiyle şiirlerde

geçmektedir. Peygamberimizin öz torunlarının böyle katledilmesi Âşığımızı çok

üzer.

378

Şiirlerde en çok geçen beşinci unsur, Hak Halîlî ve Bacım Sultan’dır.

Âşığımızın bağlı olduğu dergâhın ileri gelen iki şahsiyeti olan Hak Halîlî ve Bacım

Sultan, 175 şiirde geçer. Hak Halîlî ve Bacım Sultan, şiirlerde âlim olmaları, örnek

şahsiyetleri ve halka yaptıkları hizmetlerle geçer.

Âşığımızın şiirlerinde en çok geçen altıncı unsur ise Oniki İmamlar’dır. Oniki

İmamlar, 121 şiirde geçmektedir. Oniki İmamlar, Âşığımızın bağlı olduğu Kadirî

silsilesinin ileri gelenleri, din büyükleridir bu sebeple Âşığımız onlara karşı büyük

bir sevgi duyar.

Âşık Yoksul Derviş, dinî eğitim almış olmasından dolayı, bir ilahiyatçı kadar

dinî-tasavvufî bilgiye sahiptir, bunu şiirlerini incelerken de gördük. Yalnız

Âşığımızın din anlayışı hiçbir zaman dayatmacı bir din anlayışı değil, sevgi ve

hoşgörüye dayalı bir din anlayışıdır. Yunus Emre gibi Yoksul Derviş de “Yaratılanı

hoş gör, Yaradan’dan ötürü” demektedir.

379

KAYNAKÇA

A- Kitaplar: AKIN, M., Dünden Bugüne Emirdağ, Afyon, tarihsiz. APAK, İ.,YAVUZ, K., Dinî Terimler Sözlüğü (iki cilt), İhlas Yayıncılık, İstanbul 1988. AYDIN A., Alevi Halk Ozanları, Cem Vakfı Yayınları, İstanbul 2004. AYVERDİ, İ., Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2006. BİLMEN, Ö.N., Büyük İslam İlmihali, Akçağ Yayınları, İstanbul 1996. BUHARİ, El-Edepü’l-Müfret, C.1, s.488, (Tercüme eden Ali Fikri Yavuz) İstanbul 1979. BUHARİ, El-Camiu’s-Sahih, Kitabü’l-İman Bölümü, 2.Bab.,Çağrı Yayınları, Ankara 1980. CEMEL, İ.,Âyet ve Hadislerle El-Esmaü’l Hüsna, Medine Yayıncılık, İstanbul 2001. DOĞUŞTAN GÜNÜMÜZE BÜYÜK İSLAM TARİHİ, Hakkı Dursun YILMAZ, Çağ Yayınları, İstanbul 1989. ELÇİN, Ş., Halk Edebiyatına Giriş, Akçağ Yayınevi, Ankara 2001. El-ACLUNİ, Keşfü’l-Hafâ, C.2, s.232, Kahire tarihsiz. EL-MUTAKİ EL-HİNDİ R., Kenzü’l-Ummal, C.2, Beytü’l-Efkari Duvaliye Yayınevi, Ürdün tarihsiz. EYUPOĞLU, İ.Z., Bütün Yönleriyle Bektaşilik, Der Yayınevi, İstanbul 2000. GÖLPINARLI A., Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik, Der Yayınevi, İstanbul 2003. HALICI, F., Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri, Güldeste, Atatürk Kültür Merkezi yayınları, Ankara 1992. HANBEL A. B., El-Müsnet, C.3, s.191, Çağrı Yayınları, Ankara 1980. IŞIK İ., Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Elvan Yayınları, Ankara 2006. KÖKSAL, Asım, Hazreti Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınevi, Ankara 1984 KUBAT, Ş., Gönülden Sesler, Uğur Ofset, Eskişehir 1986. ---------------, Aşkın Dizileri, Öztürk Matbaası, Ankara 1987. ---------------, Yüzbin Oldu Yarelerim, Öztürk Matbaası, Ankara 1989. ---------------, Dost İline Götür Beni, Öztürk Matbaası, Ankara 1989. ---------------, Nefeslerin Özü, Ufuk Ofset, Ankara 1993. ---------------, Yunusça Şiirler, Erk Yayıncılık, Ankara 1996. ---------------, Deyişlerin Dilinden, Gürler Ofset, Ankara 1997. ---------------, Güzelleme Şiirler, Gürler Ofset, Ankara 1998 ---------------, Sevgi Yolunda, Uğur Ofset, Eskişehir 2004. ---------------, Destanlarım, Kültür Ajans, Ankara 2004. ---------------, Türkülerin Dili, Afyonkarahisar 2006. ---------------, Kerbela Çölünde Kanlı Şüheda Gülşeni, Emirdağı 1968. OCAK A. Y., İslam-Türk İnançlarında Hızır-İlyas Kültü, Ankara 1990. ÖZÇELİK M., Âşık Deli Hazım, Fakülte Kitapevi, Isparta 2004. ÖZSOY, S. B., Başlangıçtan Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri, Ankara 2005. PALA, İ., Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, L&M yayıncılık, İstanbul 2003.

380

SAKAOĞLU, S., ALPTEKİN, A. B., Türk Saz Şiiri Antolojisi, Akçağ Yayınevi, Ankara 2006. SEFERCİOĞLU, M. N., Nev’i Divanı’nın Tahlili, Kültür Bakanlığı Gaye Yayınevi, Ankara 1990. SİNEMİ O., Ozanlar Vakfı Şiir Antolojisi 2002, 2003, 2004, Ozanlar Vakfı Yayınları, Ankara 2004. TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANSİKLOPEDİSİ, Dergâh Yayınları, İstanbul 1998. TÜRK DİL KURUMU, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 10. Baskı, Ankara 2005. ULUDAĞ, S., Kuşeyri Risalesi, Dergah Yayınları, İstanbul 1981. YAZIR; E.H., Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali, Akit Yayınları, İstanbul 2006. YEĞİN, A., Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Türdav Basım ve Yayım, İstanbul 1998. B- Tezler: ÇELEPİ, M. S., Âşık Ömer Divanı’nın Tahlili, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta 2005. GÜLTEKİN, E., Âşık Edebiyatında Peygamber Kıssaları, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta 2006. ÖZKAN, F., Âşık Yoksul Derviş, Bitirme Tezi, Afyonkarahisar Üniversitesi, Afyon 2000.

381

ÖZ GEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler:

Adı ve Soyadı: Halil Eren YILDIRIM

Doğum Yeri: Isparta-Uluborlu

Doğum Yılı: 1974

Medeni Hâli: Evli

Eğitim Durumu:

Lise: 1989–1992, Kütahya Lisesi ve Antalya Lisesi.

Lisans: 1992–1996, Selçuk Ü. Eğitim Fak. Türk Dili ve Edb Öğretmenliği.

Yüksek Lisans:2004–… SDÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Fen-Edb. Fak

Yabancı Dil ve Düzeyi:

1. İngilizce, KPDS, 2004, 48

İş Deneyimi:

1996–1998, Aksaray İli, Aksaray Lisesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni.

1998–1999, (Askerlik vazifesi için) Muş ili, Bulanık İlçesi, Gazi İlköğretim Okulu,

Türkçe Öğretmeni.

2000–2003 Aksaray İli, Aksaray Lisesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni.

2003–2004 Isparta İli, Uluborlu İlçesi, Uluborlu Çok Programlı Lisesi, Türk Dili ve

Edebiyatı Öğretmeni

2005-… Isparta İli, Gönen İlçesi, Gönen Anadolu Öğretmen Lisesi, Türk Dili ve

Edebiyatı Öğretmeni.

Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar:

Seminer Çalışması: Uluborlu’daki Sülâle Lakapları Üzerine Bir Çalışma.