Upload
vuongtram
View
266
Download
6
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI
YOKSULLUĞUN SOSYOLOJİK ANALİZİ
Bursa Örneği
Doktora Tezi
Pelin TURAK FEYMİ
Ankara-2004
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI
YOKSULLUĞUN SOSYOLOJİK ANALİZİ
Bursa Örneği
Doktora Tezi
Pelin TURAK FEYMİ
Tez Danışmanı
Prof.Dr. M. Aytül KASAPOĞLU
Ankara-2004
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI
YOKSULLUĞUN SOSYOLOJİK ANALİZİ
Bursa Örneği
Doktora Tezi
Tez Danışmanı: Prof.Dr. M. Aytül KASAPOĞLU
Tez Jüri Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
Prof.Dr. M.Aytül KASAPOĞLU ………………………
Prof.Dr. Mehmet ECEVİT ………………………
Prof.Dr. Yıldız ECEVİT ………………………
Doç.Dr. Erol DEMİR ………………………
Yrd.Doç.Dr. Nilay Çabuk ………………………
Tez Sınav Tarihi: 18 EKİM 2004
İÇİNDEKİLER
Sayfa No ÖNSÖZ.................................................................... i
İÇİNDEKİLER.......................................................... ii
TABLOLAR LİSTESİ................................................. iv
BÖLÜM 1. GİRİŞ ve KAVRAMSAL ÇERÇEVE............. 1
1.1.Problem.............................................................. 55
1.2.Amaç.................................................................. 68
1.3.Önem ve Sınırlılıklar............................................ 69
1.4.Yaklaşım ve Sayıltılar........................................... 72
BÖLÜM 2. METODOLOJİ........................................... 88
2.1.Araştırmada Kullanılan Teknikler........................... 91
2.2.Evren ve Örneklem................................................ 95
2.2.1.Bursa’nın Sosyo-Demografik ve Ekonomik Yapısı................................................. 97
BÖLÜM 3. BULGULAR VE TARTIŞMA......................... 106
3.1.Sosyo-Demografik Arka Plan.................................. 108
3.2.Yaşam Biçimi, Kentteki Sosyal Yaşama Katılma ve Kendini Değerlendirme........................................... 123
3.3.Çalışma Yaşamı, Reel ve Yan Tüm Gelirler, Tüketim Alışkanlıkları ve Yaşamı İdame Etme Yolları.. 144
3.4.Yoksulluk ve Emek Statüsündekilerin Kendi Yoksullukları Üzerine Değerlendirmeleri.................... 190
3.5.Siyasal Katılım ve Haklar......................................... 225
3.6.Kendini Güçsüz Hissetme........................................ 227
3.7.Biz ve Ötekiler......................................................... 230
3.8.Yoksulluk............................................................... 233
BÖLÜM 4. SONUÇ VE ÖNERİLER................................ 238
ÖZET.......................................................................... 270
SUMMARY.................................................................. 273
EKLER
1.Görüşme Formu..................................................... 276
2.Bursa Yıldırım İlçesi’ndeki Yoksul Alanların Haritaları……………………………………………………..... 289
KAYNAKÇA................................................................. 296
iii
TABLOLAR LİSTESİ Sayfa NoTablo 1 Hane Gruplarının Dağılımı................................ 108 Tablo 2 Belirlenen Risk Grubu’nun Dağılımı................... 109 Tablo 3 Çalışma Grubu’nun Dağılımı.............................. 109 Tablo 4 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Eşinin Çalışma Durumu............................................... 110 Tablo 5 Enformel Sektörde Çalışanların İş Kollarının Dağılımı............................................................ 112 Tablo 6a Hanede Yaşayan Kişi Sayısı............................... 113 Tablo 6b Çalışma Grubu’na Göre Hanehalkı Sayısının Dağılımı........................................................... 114 Tablo 7 Çalışma Grubu’na Göre Ailenin Sahip Olduğu Çocuk Sayısı...................................................... 115 Tablo 8 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Yaş Dağılımları......................................................... 116 Tablo 9 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Eğitim Düzeyinin Dağılımı............................................. 117 Tablo 10 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Aslen Nereli Olduklarının Dağılımı............................. 119 Tablo 11 Çalışma Grubu’na GöreKatılımcıların Göç Etme Nedenlerinin Dağılımı...................................... 120 Tablo 12 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Bursa’da Yaşama Sürelerinin Dağılımı............................ 122 Tablo 13 Çalışma Grubu’na Göre Oturulan Evin Tipinin Dağılımı.......................................................... 125 Tablo 14 Çalışma Grubu’na Göre Evin Tapu Durumunun Dağılımı.......................................................... 126 Tablo 15 Sahip Olunan Dayanıklı Tüketim Malları............ 129 Tablo 16 Evdeki Dayanıklı Tüketim Mallarının Kullanım Süreleri........................................................... 130 Tablo 17 Sahip Olunan Dayanıklı Tüketim Mallarının Kaçıncı El Oldukları......................................... 130 Tablo 18 Çalışma Grubu’na Göre Herhangi bir Sosyal Güvenceye Sahip Olma Durumunun Dağılımı.... 132 Tablo 19 Çalışma Grubu’na Göre Hastalık Karşısında Tutunulan Tavrın Dağılımı............................... 134 Tablo 20 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Uzun Süredir Kendini Nasıl Hissettiği, Moralinin Nasıl Olduğunun Dağılımı............................... 140 Tablo 21 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Moralinin Bozuk Olma Nedenlerinin Dağılımı..................... 141 Tablo 22a Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının İçinde Bulunduğu Durumu En İyi Anlatan İfadesinin Dağılımı........................................................ 142 Tablo 22b Cinsiyete Göre Göre Katılımcının İçinde Bulunduğu Durumu En İyi Anlatan İfadesinin Dağılımı........................................ 143 Tablo 23 Çalışma Grubu’na Göre Hanede Çalışan Kişi Sayısının Dağılımı........................................... 146 Tablo 24 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Çalışma Sürelerinin Dağılımı......................................... 147
iv
Tablo 25 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Günde Kaç Saat Çalıştığının Dağılımı............................ 148 Tablo 26 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Şu Anda Yaptığı İşi Nasıl Bulduğunun Dağılımı............... 149 Tablo 27 Katılımcının Aylık Ücreti................................... 150 Tablo 28 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının İşsizlik Süresinin Dağılımı........................................... 151 Tablo 29 Çalışma Grubu’na Göre En Son Yapılan İşin Bırakılma Nedeni............................................. 152 Tablo 30 Yapılan İşe Başlandığında Sermaye İhtiyacı........ 154 Tablo 31 Çalışma Grubu’na Göre Kadının Çalışması Konusunda Kararın Kim Tarafından Alındığı....... 156 Tablo 32 Çalışma Grubu’na Göre Ailenin Ekonomik Durumu İyi Olduğunda da Kadının Çalışma İsteğinin Dağılımı............................................. 157 Tablo 33a Hanenin Toplam Gelirinin Dağılımı.................. 159 Tablo 33b Çalışma Grubu’na Göre Hanenin Toplam Gelirinin Dağılımı........................................... 160 Tablo 33c Çalışma Grubu’na Göre Hanenin Yan Gelirlerinin Dağılımı........................................................ 162 Tablo 34a Çalışma Grubu’na Göre Alınan Sosyal Yardımın Dağılımı......................................................... 163 Tablo 34b Çalışma Grubu’na GöreAlınan Sosyal Yardımın Türünün Dağılımı........................................... 164 Tablo 35 Çalışma Grubu’na Göre Memleketten Gelen Erzak Yardımının Dağılımı................................ 165 Tablo 36 Evde Hazırlanan Gıda Maddeleri........................ 167 Tablo 37 Son Beş Yılda Ekonomik Güçlük Nedeniyle Çekilen Zorluklar......................................................... 169 Tablo 38 Borçlanılan Yerler ve Miktarları......................... 170 Tablo 39 Son Beş Yıl İçerisinde Yaşanan Sorunlar............ 173 Tablo 40a Aylık Olarak Toplam Hane Bütçesinden Belli Kalemlere Harcanan Miktar............................. 174 Tablo 40b Yıllık Olarak Toplam Hane Bütçesinden Belli Kalemlere Harcanan Miktar............................. 177 Tablo 41 Çalışma Grubu’na Göre Ekonomik Güçlük Nedeniyle Beslenme İhtiyacından Yapılan Tasarrufun Dağılımı......................................... 179 Tablo 42a Alınan Gıda Maddelerinin Türü ve Alınma Sıklıkları........................................................ 180 Tablo 42b Alınan Gıda Maddelerinin Tüketilme Sıklığı....... 181 Tablo 43a Günlük Ekmek Tüketimi................................. 182 Tablo 43b Ekmeğin Nereden Alındığı............................... 182 Tablo 44a Temizlik Maddelerinin Nasıl Alındığı................. 183 Tablo 44b Temizlik Maddelerinin Nasıl Alındığı................. 183 Tablo 45 Alışveriş Yapılan Yerler ve Yapılma Sıklığı........... 184 Tablo 46 Harcamaların Yapılış Şekilleri............................ 185 Tablo 47 Hanenin Tüm Üyelerinin İhtiyaçlarının Ne Ölçüde Karşılandığı.......................................... 186 Tablo 48 Alışveriş Yapılırken Sergilenen Davranış Kalıpları.......................................................... 188
v
Tablo 49 Çalışma Grubu’na Göre Geçen Bir Yıl İçerisinde Hanenin Toplam Gelirindeki Değişimim Dağılımı........................................................... 191 Tablo 50 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Ekonomik Durumlarını Değerlendirmelerinin Dağılımı........................................................... 193 Tablo 51a Çalışma Grubu’na Göre Çevreleriyle Kendi Yaşantılarını Kıyasladıklarında Kendilerini Nasıl Değerlendirdiklerinin Dağılımı......................... 194 Tablo 51b Çalışma Grubu’na Göre Toplumun Genel Durumuyla Kendi Durumlarını Kıyaslamalarının Dağılımı......................................................... 195 Tablo 52 Çalışma Grubu’na Göre Daha İyi Bir Seviyede Yaşayabilmek İçin Arzu Edilen Hanenin Toplam Gelirinin Dağılımı............................................ 196 Tablo 53 Çalışma Grubu’na Göre Daha İyi Bir Seviyede Yaşamak İçin Gerekenlerin Dağılımı.................. 197 Tablo 54 Çalışma Grubu’na Göre Toplumda İnsanların Neye Göre Sınıflandırıldığının Dağılımı............... 199 Tablo 55a Çalışma Grubu’na Göre Kendilerini Şuanda Yoksul Hissetme Durumlarının Dağılımı........... 201 Tablo 55b Cinsiyete Göre Kendilerini Şuanda Yoksul Hissetme Durumlarının Dağılımı........... 202 Tablo 56a Çalışma Grubu’na Göre Kendilerini Ne kadar Süredir Yoksul Hissettiklerinin Dağılımı........... 203 Tablo 56b Cinsiyete Göre Kendilerini Ne kadar Süredir Yoksul Hissettiklerinin Dağılımı........... 204 Tablo 57 Çalışma Grubu’na Göre Özellikle Yoksul Hissedilen Anların Dağılımı............................... 205 Tablo 58a Çalışma Grubu’na Göre Toplumun Ne Kadarının Yoksul Olduğunun Değerlendirilmesinin Dağılımı........................................................ 206 Tablo 58b Cinsiyete Göre Toplumun Ne Kadarının Yoksul Olduğunun Değerlendirilmesinin Dağılımı....... 207 Tablo 58c Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Kendilerini, İfade Ettikleri Yoksulluk Oranının Neresinde Gördüklerinin Dağılımı................................... 208 Tablo 58d Cinsiyete Göre Katılımcıların Kendilerini, İfade Ettikleri Yoksulluk Oranının Neresinde Gördüklerinin Dağılımı................................... 209 Tablo 59a Çalışma Grubu’na Göre Yoksulluğun Nasıl Tanımlandığının Dağılımı................................ 211 Tablo 59b Cinsiyete Göre Yoksulluğun Nasıl Tanımlandığının Dağılımı........................................................ 212 Tablo 60a Yoksulluğun Nedenleri................................... 213 Tablo 60b Çalışma Grubu’na Göre Yoksulluğun En Önemli Nedeninin Dağılımı......................................... 214 Tablo 60c Cinsiyete Göre Yoksulluğun En Önemli Nedeninin Dağılımı......................................................... 215 Tablo 61 Çalışma Grubu’na Göre Yoksul Olduklarını Söyleyenlerin, Yoksulluktan Kurtulmak İçin Gösterdikleri Çabanın Dağılımı.......................... 216
vi
Tablo 62a Çalışma Grubu’na Göre Yoksul İnsanların Yoksulluktan Kurtulması İçin Yapılması Gerekenlerin Dağılımı..................................... 218 Tablo 62b Cinsiyete Göre Yoksul İnsanların Yoksulluktan Kurtulması İçin Yapılması Gerekenlerin Dağılımı........................................................ 219 Tablo 63 Çalışma Grubu’na Göre Ele Yüklü Bir Miktar Para Geçse Yapılmak İstenenlerin Dağılımı........ 220 Tablo 64 Çalışma Grubu’na Göre Şuanda Hanenin En Önemli Probleminin Dağılımı............................. 223 Tablo 65 Kentli Yoksul Modeli............................................ 269
vii
BÖLÜM 3. BULGULAR VE TARTIŞMA
Bursa ili ve önemli nüfus yoğunluğu olan üç büyük merkez
ilçenin sosyo-demografik ve ekonomik yapılarından yola çıkılarak, alt
yapı hizmetlerinin tamamlanmamış ve kaçak yapılaşmanın yoğun
olduğu Yıldırım İlçesi’nde alan araştırması gerçekleştirilmiştir.
Araştırmanın amaçları doğrultusunda belirlenen 33 mahalle içerisinden
amaçlı örnekleme (Purposive Sampling) ile 11 mahalle seçilmiştir. Bu 11
mahallenin seçiminde Yıldırım İlçe Kaymakamlığı ve Yıldırım İlçesi
Belediyesi’nde araştırmanın amaçları ve hedef kitlesi üzerine yapılan
görüşmeler sonucundaki yönlendirmeler ve bilgilendirmeler etkili
olmuştur. Daha sonra yine araştırmanın amaç ve sınırlılıkları
doğrultusunda bu 11 mahalle muhtarlıklarından alınan bilgiler
vasıtasıyla amaçlı örnekleme ile seçilen 100 hane üzerinden araştırma
yürütülmüştür (Seçilen bölge ve mahalleler hakkında ayrıntılı bilgi
“Evren ve Örneklem” alt başlığı altında sunulmuştur).
Araştırmanın analiz birimi hanehalkı olarak belirlenmiştir. Bu
hanehalklarının çekirdek aileden oluşmasına ve aile bireylerinin
çalışmalarını engelleyecek önemli bir hastalık ve engellerinin
olmamasına özellikle dikkat edilmiştir. Araştırmada nitel (quantitative)
ve nicel (qualitative) teknikler birlikte kullanılmıştır.
İlk olarak, seçilen 100 hanede yarı yapılandırılmış (semi-
structural) görüşme formu uygulanmıştır. Görüşmeler aile reisleri
olarak, 50 hanede erkeklerle ve 50 hanede kadınlarla yapılmıştır. Farklı
hane yapılarını yansıtması açısından araştırma amacı doğrultusunda
haneler, ‘eşlerden ikisi de çalışan’, ‘eşlerden sadece biri çalışan’ ve
‘eşlerden hiçbiri çalışmayan’ olarak üç gruba ayrılmıştır. Araştırmada
risk grubu olarak ele alınan emek statüleri içerisinde düz memurlar,
düz işçiler ve enformel sektör çalışanlarının yanı sıra işsizler ve ev
kadınları belirlenmiştir. Analizler yapılırken, bu emek statüsündekiler
ile belirlenen üç hane gurubu ilişkilendirilmiş ve araştırma verileri bu
şekilde sunulmuştur. Yeni oluşturulan bu gruba, ‘Çalışma Grubu’ adı
verilmiştir
Analiz edilen veriler araştırma amaçları doğrultusunda dört başlık
altında sunulmuştur: “Sosyo-demografik Arka Plan”, “Yaşam Biçimi,
Kentteki Sosyal Yaşama Katılma ve Kendini Değerlendirme”, “Çalışma
Hayatı, Reel ve Yan Tüm Gelirler, Tüketim Alışkanlıkları ve Yaşamı
İdame Etme Yolları” ve “Yoksulluk ve Emek Statüsündekilerin Kendi
Yoksunlukları Üzerine Değerlendirmeleri’”.
Araştırmanın ikinci adımı olarak, görüşmeler sonucunda, elde
edilen verilerin analizinden sonra, ortaya çıkan ve çıkmayan belli
noktaların sorgulanması amacıyla tekrar alana çıkılmıştır. Nitel
araştırma tekniklerinin kullanıldığı bu ikinci aşamada, daha önce
görüşme yapılan haneler arasından rasgele seçilen 14 haneden,
dokuz kadın ve beş erkek ile derinlemesine görüşmeler (in-dept
interview) yapılmıştır. Daha sonra derinlemesine görüşme yapılan 14
kişi bir araya getirilerek grup görüşmesi yapılmıştır. Araştırmanın
başından sonuna kadar yapılan gözlemler de, verilerin yorumlanması
aşamasında etkili olmuştur. Araştırmanın bu ikinci aşamasından elde
edilen veriler de şu dört başlık altında sunulmuştur: “Siyasal Katılım ve
Haklar”, “Kendini Güçsüz Hissetme”, “Biz ve Ötekiler” ve
“Yoksulluk”.
Nicel araştırma analizlerinin sunumundan sonra, buradaki
sonuçlarla ilişkilendirilip tartışılarak ele alınan, nitel araştırma analiz
sonuçları sunulmuştur.
107
3.1. Sosyo-Demografik Arka Plan
Sosyo-demografik verilerin analizine geçmeden önce ‘Çalışma
Grubu’nu oluşturan yapıyı sergilemek faydalı olacaktır. Bilindiği üzere
araştırmada analiz birimi olarak hanehalkı alınmıştır. Tablo 1’de
görüldüğü üzere haneler “eşlerden sadece birinin çalıştığı” , “ailede her
iki eşin de çalıştığı” ve “eşlerden hiçbirinin çalışmadığı” olmak üzere
üç grupta ele alınmıştır. Bu gruplandırma çalışıp çalışmama durumu
temel alınarak yapılmıştır.
Tablo 1 Hane Gruplarının Dağılımı
S=100 %
Ailede eşlerin ikisi de çalışan 23 Ailede eşlerden sadece biri çalışan 61 Ailede eşlerden hiçbiri çalışmayan 16
TOPLAM
100
Bu gruplar içerisinde çalışanların çalışma durumlarına
görüşmeler yapılırken özellikle dikkat edilmiştir. Yoksulluktan en çok
etkilenenler arasından araştırmada ‘risk grubu’ olarak belirlenen,
çalışan kesim düz memur, düz işçi, enformel sektör çalışanı olan emek
statülerinden oluşurken; çalışmayan kesim ise, ev kadınları ve en az iki
yıldır işsiz olan kişilerdir. Bu özellikler hanede her iki eşte de
aranmıştır. Aşağıda Tablo 2’de de görüldüğü gibi belirlenen risk grubu,
çalışan kesimin yoğun olduğu bir gruptur. Çalışmayan kesim ise,
çalışma potansiyeli yüksek olan kesimdir.
108
Tablo 2 Belirlenen Risk Grubu’nun (Emek Kategorileri) Dağılımı
S=100
%
Düz İşçi 25 Düz Memur 20 Enformel sektör 25 İşsiz 20 Ev kadını 10
TOPLAM 100
Hane grupları ve risk grubu ilişkilendirilerek oluşturulan ve
analizlerin yapılmasında bütünlük ve netlik sağlayan ’Çalışma
Grubu’nun kategorileri Tablo 3’te görülmektedir. Bu kategoriler
belirlenirken görüşme yapılan katılımcıların iş durumları temel alınmış
ve buna göre hanede çalışan eş sayısıyla eşleştirilerek
oluşturulmuştur.
Tablo 3 Çalışma Gurubu’nun Dağılımı (Emek Kategorilerinin Hane Gruplarıyla Birlikte Sunumu)
S=100
%
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane 18
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 7
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane 12
Düz memur olup, eşi de çalışan hane 8
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane 17
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane 8
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane 9
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane 11
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane 5
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane 5
TOPLAM
100
Görüşme yapılan katılımcılarının eşlerinin çalışma durumları
Tablo 4’te görülmektedir. Araştırmanın sınırlılıklarına uygun olarak
109
katılımcıların eşleri de risk grubu olarak belirlenen emek kategorileri
içerisinde yer almışlardır.
Tablo 4 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Eşinin Çalışma Durumu Katılımcının Eşinin Çalışma Durumu
TOPLAM
Çalışma Grubu
Ev kadını İşsiz Memur İşçi Enformel sektör çal.
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
29
42
29
7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
72
28
18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
63
37
8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
83
17
12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
63
37
8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
77
23
17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
56
44
9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
82
18
11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
100
5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
100
5 100
TOPLAM %
45
18
7
13
17
100
X2 =189,689 Std.S.=45 p<0,000
Genel olarak Çalışma Grubu’na göre eşlerin çalışma durumlarının
dağılımı incelendiğinde: Düz işçi olan katılımcıların çalışan eşlerinin
de çoğunlukla işçi oldukları, bunları memur ve enformel sektör
çalışanlarının izlediği; düz memur olan katılımcıların çalışan eşlerinin
önemli bir bölümünün de memur, diğerlerinin enformel sektör çalışanı
olduğu; enformel sektörde çalışan katılımcıların eşlerinin ise,
110
çoğunlukla işçi olmakla beraber yine enformel sektör çalışanı olduğu
görülmektedir. Katılımcılardan işsiz olanların eşleri ise, işçi ve enformel
sektör çalışanlarıdır. Ev kadını olan katılımcılardan eşleri çalışanların
ise hepsi enformel sektör kategorisinde yer almaktadır. Hanede tek eşin
çalıştığı tüm kategorilerde, eşlerin büyük bir bölümü ev kadını, düşük
bir oranı da işsizdir.
Ortaya çıkan bu tabloda, katılımcıların ve eşlerinin çalışma
durumlarının birbirleriyle büyük oranda örtüşmesi nedeniyle, bu
hanelerden bahsederken emek kategorilerine göre adlandırmada bir
sakınca olmayacağı düşünülmüştür. Tüm hanelerde ağırlığını
hissettiren ise, enformel sektör çalışanlarıdır. Hangi emek kategorisinde
olursa olsun, eşlerden birinin büyük ölçüde enformel sektörde
çalışması, araştırma sürecinde yoksulluğun ele alındığı bütün yaşam
alanlarında göz önüne alınması gereken bir önemli bir faktör olmuştur.
Katılımcılardan düz memur ve düz işçi olanlardan kasıt işyerinde
hiçbir unvanı ve becerisi olmayan, vasıfsız kişiler olduğudur. Bu
kategorilerin kimleri ifade ettiği, Yaklaşım ve Sayıltılar alt başlığında
tanımlanmıştır. Diğer bir çalışan kategorisi enformel sektör çalışanıdır.
Bu ifade birçok iş koluna atıfta bulunmaktadır ya da ele alınışına göre
belli iş kollarını betimlemektedir. Araştırmada görüşme yapılan kişilerin
%25’i enformel sektörde çalışmaktadır. Ayrıca tüm katılımcılar
içerisinde eşi enformel sektör çalışanı olan bulunmaktadır. Bu
araştırmada enformel sektör içerisinde yer alan iş kolları aşağıda Tablo
5’te görülmektedir. Bunlar içerisinde gündelikçiler, inşaat işçileri ve
seyyar satıcılar dikkati çekmektedir. Bu da, araştırmada yer alan
enformel sektör çalışanlarının sürekliliği olmayan geçici işlerde
çalıştıklarını göstermektedir. Ortaya çıkan bu durum yapılan diğer
analizlerde enformel sektör çalışanından bahsedildiğinde dikkate
alınması gereken önemli bir noktadır.
111
Tablo 5 Enformel Sektörde Çalışanların İş Kollarının Dağılımı
S=25 %
Gündelikçi/ Merdiven yıkama 28 İnşaat işçisi 24 Seyyar satıcı/pazarcı 20 Şoför 8 Bakkal 8 Kır işi/meyve sebze toplamak 12 TOPLAM
100
İşgücü piyasasında yer alma koşulları, kentteki istihdam
olanakları ile ilişkilidir. İstihdam olanaklarının yetersizliği de, kentsel
yoksulluğun başta gelen nedenlerinden biri olarak görülmektedir. Kente
hızlı göçle birlikte bu sorun büyümekte ve kentlerde artan bir
enforleşmeyi ve işgücü piyasasında esnekleştirme politikalarını
getirmektedir. Türkiye’de 1980 sonrası yürütülen ekonomik politikalarla
birlikte işçi sayısında azaltılmaya gidilmiş ve ücretler düşürülmüş,
bununla beraber esnek üretim ve esnek çalışma dolayısıyla enformel
sektör yaygınlaşmıştır. Bunların sonucu olarak da, düzenli istihdam
darbe almış, başta işçi olmak üzere, memur emek kategorileri statü
kaybına uğramışlardır. Bu durum çoğunlukla belli bir beceri ve eğitim
gerektirmeyen, iş güvenliği olmayan, yarı zamanlı veya geçici iş
konumunda çalışan kesimlerin yaratılmasına katkıda bulunmuştur.
Yaşanılan tüm bu süreçler de, yoksullaşmayı tetiklemiştir.
Yoksullaşma süreci hanehalkı kompozisyonuyla da doğrudan
ilişkilidir. Bu araştırmada ele alınan emek statüsündekilerin profilini
netleştirebilmek için, hanelerin çekirdek ailelerden oluşmasına da özen
gösterilmiştir.
Görüşme yapılan hanelerde eşler arasında akrabalık oranı
düşüktür (%28). Evlenme yaşlarına incelendiğinde 15 ile 26 arasında
dağılım göstermekle beraber, ortalama 20 olduğu görülmüştür. Bu
112
evlilik, katılımcıların hemen hemen tamamının (%91) ilk evliliğidir.
Tablo 6a’da hanede yaşayan kişi sayısı incelendiğinde, çoğunluğun dört
olmakla beraber, genelde beş-sekiz kişiden oluştuğu görülmektedir.
Hane büyüklüğü ortalama altıdır.
Tablo 6a Hanede Yaşayan Kişi Sayısı
S=100 %
2 -3 kişi 13 4 kişi 35 5 kişi 14 6-8 kişi 34 9-11 kişi 3 11`den fazla 1 TOPLAM
100
Tablo 6b’de eşlerden sadece birinin çalıştığı ve hiç bir eşin
çalışmadığı hanelerde yaşayan kişi sayısının fazla oluşu dikkati
çekmektedir. Bu durum yaşam standardının düşük olması açısından
önemli bir göstergedir. Bunun tersine her iki eşin de çalıştığı, özellikle
düz memur ve düz işçi hanelerinde yaşayan kişi sayısının, diğer hane
gruplarına göre daha az olduğu görülmektedir. Hanede yaşayan kişi
sayısı, olumsuz yaşam koşularıyla birlikte, yoksulluk ve yoksunluğun
derinleşmesine neden olmaktadır.
Can (2003)’ın Ankara’nın gecekondu bölgesinde yaptığı yoksulluk
araştırmasında örneklemin tamamı enformel sektör çalışanı olup,
haneler ortalama altı kişiden oluşmuştur. Araştırmada, hanede
yaşayan kişi sayısı ile yoksulluk arasında belirtildiği gibi benzer ilişki
kurulmuştur.
113
Tablo 6b Çalışma Grubu’na Göre Hanehalkı Sayısının Dağılımı Hanehalkı Sayısı
TOPLAM
Çalışma Grubu 2 kişi 3 kişi 4 kişi 5 kişi 6-8 kişi
9-11 kişi
11`den fazla
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
14
86
7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
11
11
61
16
18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
13
87
8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
8
42
8
25
17
12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
13
25
25
37
8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
12
12
70
6
17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
22
33
45
9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
27
9
37
18
9
11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
40
60
5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20
20
60
5 100
TOPLAM %
3
10
35
14
34
3
1
100
X2 =94,573 Std.S.=54 p<0,001 Hanelerin çocuk sayıları çoğunlukla iki olmakla beraber,
yoğunluk iki ile dört arasındadır. %3’lük bir kesimin ise, çocuğu
olmadığı görülmektedir. Hanehalkı sayısıyla doğru orantılı olarak
enformel sektör çalışanı (buna eşleri çalışan ev kadını kategorisi de
eklenebilir) ve işsiz kategorisindeki ailelerde çocuk sayısı fazladır
(Tablo 7).
114
Tablo 7 Çalışma Grubu’na Göre Ailenin Sahip Olduğu Çocuk Sayısının Dağılımı
X2 =125,725 Std.S.=72 p<0,000
Ailenin Sahip Olduğu Çocuk Sayısı
TOPLAM
Çalışma Grubu
1 2 3 4 5 6 7 8 9 S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
14
86
7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
12
70
12
6
16 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
12
88
8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
45
9
27
18
11 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
25
12
25
25
12
8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
12
12
35
23
12
6
17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
22
34
22
22
9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
27
9
27
9
19
9
11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
40
60
5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20
20
20
40
5 100
TOPLAM %
11
35
15
16
12
7
2
1
1
97 100
Hane büyüklüğü ve sahip olunan çocuk sayısının yoksullukla
ilişkilendirildiği çok sık görülmektedir. Bu süreç kendisini bir taraftan
doğrularken, bir taraftan da haneye daha fazla gelir getirecek potansiyel
ve aktif işgücünü sağlamaktadır. Bu çelişik durum haneyi yoksulluktan
kurtarmasa da, yoksullukla mücadelede bir araç olarak görülebilir.
Ancak burada önemli olan konu, hanehalkını oluşturan bireylerin
aktif işgücü piyasasında yer alabilecek özelliklere sahip olup
olmadıklarıdır. Bundaki en önemli faktör de, yaştır.
115
Tablo 8 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Yaş Dağılımları Katılımcının Yaşı
TOPLAM
Çalışma Grubu 24-29 30-35 36-41 42-47 48-53 54-59 S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
57
29
14
7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
17
17
39
21
6
18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
62
25
13
8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
17
33
50
12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
24
38
38
8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
29
24
29
6
12
17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
11
45
33
11
9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
9
18
37
9
27
11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
20
20
60
5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20
60
20
5 100
TOPLAM %
9
32
32
18
6
3
100 100
X2 =57,812 Std.S.=45 p>0,095
Katılımcıların yaş açısından aktif çalışabilecek, işgücü
piyasasında yer alabilecek kişilerden oluşmasına da özen gösterilmiştir.
Tablo 8’de katılımcıların yaş dağılımları incelendiğinde, 30-41 yaşları
arasında yoğunlaştığı görülmektedir. Yaş dağılımları Çalışma Grubu’na
göre belirgin bir faklılık göstermemektedir. Görüşülen kişilerin eşlerinin
yaşları da 35-37 arasında yoğunlaşmakla birlikte, 32-42 arasında
dağılım sergilemektedir. Bu dağılım, katılımcıların eşlerinin de aktif
çalışabilecek, işgücü piyasasında yer alabilecek kişiler olduğunu
göstermektedir. Hanehalkının diğer üyeleri ise, çocuklardır. Ele alınan
hanelerdeki çocukların yaşları çoğunlukla aktif işgücü piyasasında yer
alabilmek için yeterli olmayıp, 14’ün altındadır. İşgücü piyasasında yer
alabilecek çocukların oranı ise düşüktür.
116
Tablo 9 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Eğitim Düzeyinin Dağılımı
X2 =103,212 Std.S.=54 p<0,000
Katılımcıların Eğitim Düzeyi
TOPLAM
Çalışma Grubu
Okuryazar değil
Okur yazar
İlkokul mezunu
Ortaokul mezunu
Lise mezunu
Yüksek okul
mezunu
Üniversite mezunu
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
57
43
7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
6
33
6
50
6
18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
25
37
13
25
8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
67
8
25
12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
13
13
61
13
8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
12
12
70
6
17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
22
11
56
11
9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
27
27
46
11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
40
20
40
5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
60
40
5 100
TOPLAM %
14
8
41
4
25
3
5
100 100
Hanehalkı reisinin eğitim durumu da, yoksulluk araştırmalarında
yoksullukla yakından ilişkili bir etmen olarak gösterilmektedir.
Hanehalkı reisinin eğitim düzeyi arttıkça yoksulluk oranının genellikle
düştüğü, aksi durumda da arttığı gözlenmiştir (Açıkalın,2003; Gül ve
Ergun,2003 vd.). Katılımcıların eğitim durumları incelendiğinde (Tablo
9), çoğunluğunun ilkokul mezunu oldukları, bunu lise mezunlarının
izlediği görülürken, okuryazar olmayanların oranı da dikkat
117
çekmektedir. Çalışma Grubu’na göre bir farklılık olup olmadığı
incelendiğinde, ilkokul mezunu olan kesimin yoğun olarak enformel
sektör çalışanı olduğu görülmektedir (Bu, kent yoksulluğunu ele alan
çalışmalarda, enformel sektörde görülen ortak bir durumdur). Düz
işçilerden de ilkokul mezunu olanlar olmakla beraber, lise mezunlarının
oranı daha yüksektir. Düz memurların genelde, lise mezunu oldukları
ve aynı zamanda üniversite mezunu olan tek kesim olduğu
görülmektedir. Enformel sektör çalışanları ve işsizlerin ise, en yüksek
eğitim düzeyinin ilkokul olduğu söylenebilir. Katılımcıların eğitim
düzeylerinin çalışma durumlarıyla doğrudan ilişkili olduğu ortadadır.
Bu kişilerin eşlerinin eğitim düzeyleri incelendiğinde de durum
değişmemekte, aksine düzey daha da düşmektedir. İlkokul mezunu
olanların (%46) ve okuryazar olmayanların (%16) daha fazla olduğu
görülmektedir. Eşlerin eğitim düzeylerinin de çalışma durumlarıyla
ilişkili olduğu görülmüştür. Genel bir değerlendirme yapılacak olursa,
görüşme yapılan hanelerin eğitim düzeylerinin oldukça düşük olduğu
söylenebilir. Bu durum yaşam standartlarını ve yaşamın yeniden
üretimini belirleyen oldukça önemli bir göstergedir.
Yaşam standartlarını ve yoksullukla mücadele olanaklarını
belirleyen bir diğer gösterge de, göç olgusudur. Katılımcıların Bursa’da
yaşama süreçleri incelendiğinde, çoğunluğunun Bursa’ya göçle gelip
yerleşmiş kişiler olduğu görülmektedir. Göç bölgesi çoğunlukla Doğu
Anadolu Bölgesi’dir. Bunu Karadeniz Bölgesi ve G.Doğu Anadolu
Bölgesi izlemektedir. Diğer göçler İç Anadolu, Marmara, Ege, Trakya
bölgelerinden ve Yurtdışındandır (Bulgaristan). Bu bölgelerdeki illerin
dağılımında ise, Erzurum (%16), Muş (%15), Artvin (%7) ve Samsun
(%5) dikkati çekmektedir. Bu dağılım Bursa’nın genel göç alma
profiliyle uyumludur.
118
Tablo 10 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Aslen Nereli Olduklarının Dağılımı Katılımcıların Aslen Nereli Olduğu
TOPLAM
Çalışma Grubu Bursa’nın yerlisi Göçmen
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 43 57 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
47 53 17 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
25 75 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
42 58 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
12 88 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
6 94 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane 11 89 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
100 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
100 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
100 5 100
TOPLAM %
21
78
99 100
X2 =20,788 Std.S.=9 p<0,014
Tablo 10’da Çalışma Grubu’nun aslen nereli olduklarının
dağılımı, Bursa’nın yerlisi olup olmama bazında genel olarak
gösterilmiştir. Bursa’nın yerlisi olanların hemen hemen hepsinin düz
memur ve düz işçi aileleri olduğu söylenebilir. Ancak bu aileler
içerisinde göçmen olanlar da önemli yer tutmaktadır. Diğer taraftan
enformel sektör çalışanı, işsiz hane kategorilerinde ve eşinin çalışıp
çalışmaması farkı olmaksızın, ev kadını kategorilerinin tamamı Bursa’ya
göç eden hanelerdir.
119
Tablo 11 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Göç Etme Nedenlerinin Dağılımı Göç Etme Nedeni
TOPLAM
Çalışma Grubu
İşsizlik
Geçim sıkıntısı
Akraba hemşeri tavsiyesi
İyi koşullarda eğitim
Sağlık
İş, tayin
Evlilik
Terör
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
25
50
25
4 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
40
20
10
10
10
10
10 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
17
17
33
33
6 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
29
13
29
29
7 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
43
57
7 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
56
32
6
6
16 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
63
12
25
8 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
37
27
9
27
11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
60
20
20
5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20
60
20
5 100
TOPLAM %
37
30
8
2
4
8
6
5
79 100
X2 =91,332 Std.S.=72 p>0,062
Göç edenlerin yoğun olduğu çalışma grubunda öne çıkan diğer
önemli konu, göç etme nedenleridir. Bu nedenlerin ortaya
konulabilmesi, şu andaki yaşantı ve bu yaşantının nasıl görülüp
değerlendirildiğinin irdelenmesinde odak noktasını oluşturmaktadır.
120
Bursa’ya göç etme nedenleri Tablo 11’den genel olarak
incelendiğinde, işsizlik ve geçim sıkıntısı dikkati çekmektedir. Çalışma
Grubu açısından belirgin bir farklılık görünmemektedir. Belirtilen diğer
bir nedenin, olumsuz yaşam koşullarından kaynaklanan, daha iyi bir
standart yakalama arzusu olduğu söylenebilir. Bu beklentiler görelidir.
Katılımcıların kendi değerlendirmeleri doğrultusunda bu beklentilerinin
ne ölçüde karşılandığı ilerleyen aşamalarda ele alınmıştır.
Katılımcıların Bursa’da yaşama süreleri de yaşam standartlarını
ve yoksullukla mücadele olanaklarını etkileyen bir göstergedir. Bu
hanelerin Bursa’da yaşama süreleri incelendiğinde, çoğunluğunun 10
yıldan fazla ve en az 5 yıldır yaşadıkları görülmektedir. Bursa’da
yaşama sürelerinin Çalışma Grubu kategorileri arasında önemli bir
farklılık göstermediği görülmektedir (Tablo 12). Bursa’da yaşama
süreleri içerisinde, göç eden hanelerin gelirinde bir artış olmuş olabilir
ve kendilerini önceki yaşantılarından daha iyi durumda görebilirler.
Ancak genel olarak değerlendirildiğinde, Bursa’da yaşama süresinin
fazla olması, katılımcıların şu anda içinde yaşadıkları koşullarla
ilişkilendirilerek düşünüldüğünde, kentsel yaşama katılma ya da
ortalama yaşam standardını yakalayabilme olanakları açısından
oldukça sorunsal bir durum sergilemektedir. Kentin diğer alanlarıyla
karşılaştırıldığında kentin yoksun alanlarında yaşadıkları gerçekliği de
ortadadır.
Doğan (2003)’ın belli sürelerle İstanbul’un yoksun alanlarında
yaptığı araştırma sonuçlarıyla karşılaştırıldığında, göç sürelerinin ve
yaşam koşullarının benzer olduğu ve yeniden üretilerek süreklilik
gösterdiği görülmüştür.
121
Tablo 12 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Bursa’da Yaşama
Sürelerinin Dağılımı Katılımcıların Bursa’da Yaşama Süreleri
TOPLAM
Çalışma Grubu
5 yıldan az
5-10 yıl arası
10 yıldan fazla
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 14 86 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
6 94 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
37 63 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
100 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
12 88 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
6 59 35 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane 33 67 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
18 36 46 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
60 40 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20 60 20 5 100
TOPLAM %
4
29
67
100 100
X2 =39,089 Std.S.=18 p<0,003
Kentin altyapı, konut ve istihdam olanakları kamu hizmetlerinin
miktarı ve kalitesi açısından yoksul ya da yoksun kesimlerde yaşayan
katılımcıların, buralarda oturmaya devam etmek istemesi ya da
zorunda kalmasıyla döngüsel bir süreç ortaya çıkmaktadır. Görüşülen
hanelerin şu an oturdukları evde yaşama süreleri ise, genellikle bir
yıldan az olmamakla birlikte bir-beş yıl arasındadır (%50). Ev
değişiklikleri yerleşim alanından uzaklaşmak anlamına gelmemelidir.
Çünkü katılımcılar evlerini hep aynı çevre içerisinde değiştirmektedirler.
Yakın sokaklar ya da mahalleleri tercih etmektedirler.
Katılımcıların hemen hemen tamamı (%89) şu an oturdukları
yerden başka yere taşınmak istememektedirler. Bunun en büyük
122
nedeni olarak da, kendi evleri olmasını (%24) belirtmişlerdir. Diğer
nedenler arasında maddi imkânsızlık (%21), komşularla iyi anlaşma
(%15) ve akrabalarının evi olduğu için kira vermemelerini (%14)
belirtmişlerdir. Her ne nedenle olursa olsun katılımcıların aynı yerde
oturma eğilimi içinde olmaları ve yoksulluğa yol açan birkaç nedenle
birden baş etmek zorunda kalmaları, belli bir noktadan sonra bu döngü
içinden çıkamamayı doğurmaktadır. Bu mekânlarda, olumsuz yaşam
koşulları her gün yeniden üretilmekte ve yaşayanları belirlemektedir.
3.2. Yaşam Biçimi, Kentteki Sosyal Yaşama Katılma ve
Kendini Değerlendirme
Bu alt bölümde yoksulluk, ‘yaşam biçimi’, ‘kentteki sosyal
yaşama katılma’ ve ‘kendini değerlendirme’ başlıkları altında ele
alınmıştır.
Yaşam Biçimi
Sosyo-demografik belirleyiciler ve bu belirleyicilerin etkilediği
kentsel ortamda var olabilme ve yaşam alanları oluşturma çabaları,
yaşam biçimini ve bunun yeniden üretimini belirlemektedir.
Oturulan konutun koşulları, yaşam kalitesi açısından önemli bir
yere sahiptir. Konut, bugünkü yaşam standartlarında artık, salt
barınma ihtiyacını karşılamanın ötesine geçmiştir. Townsend (1993)’in
de belirttiği gibi, sosyal, kültürel ve bireysel faktörlerin belirlediği bir
ihtiyaç olarak, göreliliğe sahiptir. İdeal bir konutun özelliğini çevresiyle
birlikte değerlendirmek gerektiğini belirten Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
(1998), konut koşullarının kalitesizliği ile yoksulluk düzeyi arasında
ilişki kurmuştur. DSÖ’nün “21. yüzyılda yaşam, herkes için bir vizyon”
adlı raporunda, ideal konutun sahip olması gereken belli özellikler şu
123
şekilde belirtilmiştir: Konutun yapısı insanı dış fiziksel koşullardan
koruyabilecek yalıtımda olmalı; su ve kanalizasyon gibi altyapı
hizmetleri tam olmalı; inşa edildiği alanın, inşaat açısından yapısının
elverişli olması; konutu oluşturan bölümlerin kullanım amacına ve
sağlığa uygun olması vb.. Bu çerçevede, yaşam biçiminin bir göstergesi
olarak hanelerin ikamet ettikleri konutların özellikleri ayrıntılı olarak
incelenmiştir.
Hanelerin hemen hemen yarısının müstakil ev, diğerlerinin ise
apartman dairesi ve gecekondu olduğu görülmektedir (Tablo 13). Bu ev
tipleri, çoğunlukla kişilerin kendi imkânları ile yapmış oldukları
müstakil evlerdir. Yapılarının benzerliğinden ötürü gecekondular da,
kabaca bir değerlendirmeyle bu evlere dâhil edilebilir. Apartmanlar ise,
belirtilen müstakil evlerin üzerine kat eklemeyle meydana getirilmiş iki-
üç katlı ve genellikle bu katların imarsız olduğu binalardır. Bu evler
çatısız ve bir kat daha çıkma ihtimali göz önünde tutularak filiz
demirler bırakılmış, düzgün bir plan ve proje çerçevesinde inşa
edilmemiş, tüm arsa bina yapmak için değerlendirilerek bahçeye yer
verilmemiş olan, bitişik ya da çok yakın nizamdaki yapılardır.
Düz memur ve düz işçi ailelerinden bazıları lojmanlarda
oturmaktadırlar. Bu apartmanların daha önce belirtilenlerden farklılık
gösterdikleri, ancak çok eski ve bakımsız oldukları gözlenmiştir. Bu
aileler konut koşullarından memnun olmasalar da, maddi
imkânsızlıklar nedeniyle başka tercihlerinin olamadığını dile
getirmişlerdir. Sonuç olarak görüşme yapılan haneler içerisinde
dışarıdan kaba bir gözlemle, yine de en iyi şartlara sahip olan bu
hanelerdir. Buradan da anlaşılacağı gibi, aralarında niceliksel ve
niteliksel farklılıklar olsa da, tüm Çalışma Grubu temelde olumsuz
konut ve yerleşim alanlarında yaşamaktadır. Bu da belirtilen yoksulluk
göstergelerinden biridir.
124
Tablo 13 Çalışma Grubu’na Göre Oturulan Evin Tipinin Dağılımı Oturulan Evin Tipi
TOPLAM
Çalışma Grubu Gecekondu Apartman Dairesi
Müstakil ev
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 14 29 57 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
33 67 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
75 25 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
75 25 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
12 12 76 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
42 29 29 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane 33 67 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
27 18 55 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
20 80 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20 80 5 100
TOPLAM % 17
31
52
100 100
X2 =42,444 Std.S.=18 p<0,001
Konut durumuyla bağlantılı diğer bir gösterge de, imarsız
binalardır. Evlerin tapu durumu incelendiğinde, Çalışma Grupları
arasında önemli bir farklılık olmaksızın çoğunluğun tapusu
bulunmakta, bunu arsa tapusu ve hisseli tapusu olanlar izlemektedir.
Sadece işsiz ve eşi de çalışmayan kategorisindeki hanenin tapusunun
olmadığı görülmektedir (Tablo 14).
125
Tablo 14 Çalışma Grubu’na Göre Evin Tapu Durumunun Dağılımı Evin Tapu Durumu
TOPLAM
Çalışma Grubu
Tapusu var
Tapusu Yok
Arsa tapusu var
Hisseli tapu var
S %
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
57 14 29 7 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
100 5 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
75 25 4 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
100 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
50 50 4 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
33 67 3 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
25 75 4 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
100 1 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
100 1 100
TOPLAM 60 3 23 14 30 100
X2 =29,442 Std.S.=24 p>0,204
Yoksullukla mücadeleyi etkileyen diğer bir etken de ev
sahipliğidir. Kira, haneye giren toplam geliri etkileyen zorunlu bir gider
kalemidir. Katılımcıların yarısı kiracı (%50)’dır. Bir kısmı, oturdukları ev
akrabalarının evi olduğu için kira ödemediklerini (%20), diğerleri ise ev
sahibi olduklarını belirtmişlerdir (%30). Ev sahibi olduğunu
belirtenlerin eve nasıl sahip olduklarına bakıldığında; akraba ve
hemşeri yardımı ile yapanlar, tüm aile üyeleri birlikte yapanlar ve satın
alanlar arasında eşit dağılım görülürken, miras kaldığını belirtenler
bunları izlemektedir. Diğerleri ise kooperatif olduğu belirtmişlerdir.
Kirada oturanların kira bedelleri ortalama 50-150 milyon arasında
126
(%86.3) değişmekte, küçük bir kesim de 50 milyondan az (%13.7) kira
ödemektedir. Bu bedeller Bursa’da kentsel diğer alanlarda kira rantının
çok yüksek olduğu da hesaba katıldığında, oturulan evlerin düşük
standartlarda olmalarının göstergesidir.
Oturulan bu evlerin özellikleri incelendiğinde, ortalama oda
sayıları üçtür. Sadece %5’inin banyosu yoktur ve yine %5’i tuvaletlerini
başkalarıyla ortaklaşa kullanmaktadır. Sadece %4’ünün bahçesi vardır,
ancak bahçeler küçüktür ve kullanılmamaktadır. Evlerin kullandığı
elektrik şebeke elektriğidir. Bazı evlere imar sorunu nedeniyle elektrik
bağlanmadığı için ya da apartmanların üst katlarının imarı olmadığı
için, bu evlerin sakinleri elektriği komşularından çekerek ortaklaşa
kullanmaktadırlar. Bu durum faturaların yüklü gelmesi ve
harcamaların kontrol edilememesi gibi sorunu da beraberinde
getirmektedir. Evlerde ısınma için çoğunlukla soba (%81) ve bazen
kombi (%11) kullanılmaktadır. Katılımcıların yaklaşık yarısı (%54)
evlerinin herhangi bir yapısal sorunu olmadığını belirtmelerine karşın,
gözlemler bunların hemen hemen yarısının sağlıksız binalar olduğunu
göstermiştir. Evlerinin yapısal sorunu olduğunu belirten kesim (%25)
ise, bu sorunları çatı, cam çerçeve ve kapılar olarak belirtmişlerdir.
Katılımcılar bu sorunların aile üyelerinin sağlığını olumsuz yönde
etkilediğini ve hastalıkların sürekli yinelenmesine yol açtığını dile
getirmişlerdir. Yapısal sorun dışında evle ilgili diğer sorunlar olarak
çoğunlukla ısınmanın yanı sıra, su ve elektrik faturalarının çok yüksek
gelmesi nedeniyle kesilme olayının yaşanması belirtilmiştir.
Oturulan konutların bu özellikleri, diğer kentlerde yoksun
kesimlerde yapılan araştırmalarla yapısal benzerlikler sergilemektedir
(Ünverdi,2002; Gül ve Ergun,2003; Doğan,2003; Sezgin,2003 ve yapılan
birçok gecekondu araştırması sonuçları). Ele alınan emek kategorileri,
Sezgin (2003)’in de Isparta’da belirlediği gibi, yaşanılan mekânları
127
sadece barınma ihtiyacını karşılaması boyutunda
değerlendirmektedirler.
Dayanıklı tüketim mallarına sahiplik açısından yaşam biçimi
incelendiğinde, Çalışma Gurubu kategorileri arasındaki farklılık, haneye
düzenli gelir gelen ve yaşam biçimlerini sadece oturdukları çevreyle
değil, aynı zamanda çalıştıkları işyerlerindeki kişilerle de kıyaslamaya
başlayan düz memur ve bir kısım düz işçi hanelerinde görülmektedir.
Diğer hanelere göre lüks tüketime yöneldiği görülen bu kesimlerde,
ikinci el mal kullanımı görülmemekte, ancak eşyaların kullanım
sürelerine bakıldığında özellikle kahverengi eşyanın oldukça eski
olduğu görülmektedir. Genel olarak tüm haneler değerlendirildiğinde,
evde bulunmayan mallar arasında sırasıyla bulaşık makinesi, dikiş
makinesi, müzik seti, cep telefonu ve şofben dikkati çekmektedir (Tablo
15). Bu araçlar yaşamın idamesi çerçevesinde geçimlik üretim açısından
değerlendirildiklerinde, dikiş makinesinin yokluğu dikkat çekmektedir.
Dikiş makinesi, aynı zamanda beceri gerektiren bir araç özelliği de
göstermektedir. Özellikle işsiz ve ev kadını kategorilerinde bulunmayan
dikiş makinesi, karşılanamayan giyim ihtiyacının ikamesinin, başka
yollardan sağlandığını da göstermektedir.
Diğer taraftan yoksulluk göstergesi olarak önemli olan, sahip
olunmayan mallardan çok, sahip olunanların kullanılabilir durumda
olup olmadığı, ne kadar süredir kullanıldığı ve kaçıncı el olduklarıdır.
Sahip olunan mallardan bulaşık makinesi ve cep telefonu haricindeki
mallar en az 10 yıllıktır (Tablo 16). İkinci el yani kullanılmış mallar
genellikle buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi, soba ve koltuk
takımıdır. Birinci el olarak belirtilen özellikle koltuk takımı, bulaşık
makinesi gibi mallar arasında hediye ya da yardım için verilmiş
olanların oranları da küçümsenecek boyutta değildir (Tablo 17).
128
129
Benzer şekilde ODTÜ (2000) tarafından yürütülen yoksulluk
çalışmasında da, sahip olunan dayanıklı tüketim mallarının niteliğine
değinilmiş ve uzun süre kullanımla, ikinci el kullanımının yoğunluğu
vurgulanmıştır.
Düz memur ve düz işçi kategorilerinde eşyaların birinci el
oldukları, ancak kullanım sürelerinin oldukça uzun olduğu
görülmektedir. Çok az hanede görülen bulaşık makinesi sahipliğinin,
genellikle iki eşin de çalıştığı bu kategorilerde olduğu ve kullanım
sürelerinin az olduğu görülmektedir. Özellikle iki eşin de çalışmadığı
işsiz ve ev kadını kategorilerinde ikinci el malların kullanımının yaygın
olduğu görülmektedir.
Tablo 15 Sahip Olunan Dayanıklı Tüketim Malları
VAR YOK BOZUK/ KAPALI
TOPLAM S=100
% Renkli 91 TV SiyahBeyaz 2
5 2 100
Müzik Seti 23 77 - 100 Radyo 37 62 1 100 Buzdolabı 95 4 1 100 Bulaşık makinesi 10 90 - 100
Normal 14 Çamaşır makinesi Otomatik 64
21 1 100
Elektrikli Süpürge 53 47 - 100 Telefon 72 26 2 100 Dikiş makinesi 16 84 - 100 Koltuk Takımı 72 28 - 100 Yatak Odası Takımı 53 47 - 100 Cep Telefonu 26 74 - 100 Şofben 32 68 - 100
Mallar TV
Müzik
Seti
Radyo
Buzdolabı
Çam
aşır m
akinesi
Elektrikli
Süpürge
Telefon
Koltuk
Takımı
Yatak O
da. Takım
Kullanım Süresi S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% 1yıldan az 2 1 - 1 - - - - -1-5 yıl arası 18 6 6 19 23 22 19 16 86-10 yıl arası 47 7 15 39 38 21 34 27 1210yıldan fazla 27 9 16 35 14 9 18 28 33Yok 6 77 63 6 25 48 26 29 47
TOPLAM
100 100 100 100 100 100 100 100 100
Mallar TV
Müzik
Seti
Radyo
Buzdolabı
Çam
aşır m
akinesi
Elektrikli
Süpürge
Telefon
Koltuk
Takımı
Soba
Kaçıncı El S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% S=100
% 1. el 67 21 29 63 56 48 65 52 62Kullanılmış 27 2 9 32 20 5 10 17 19Yok 6 77 62 5 24 47 25 31 19TOPLAM
100 100 100 100 100 100 100 100 100
Tablo 16 Sahip Olunan Dayanıklı Tüketim Mallarının Kullanım Süreleri
Tablo 17 Sahip Olunan Dayanıklı Tüketim Mallarının Kaçıncı El
Oldukları
Genel olarak yaşam alanlarına yönelindiğinde, yaşam standardı
açısından sahip olunan taşınır ve taşınmaz mallar da büyük önem
taşımaktadır. Genel olarak katılımcıların taşınır mal olarak sadece
%8’inin otomobili varken, taşınmaz mal olarak ise %27’sinin evi,
%8’inin tarla ve arsası vardır. Otomobil sahibi olanlar düz memur
aileleridir. Ev ve tarla/arsa sahibi olanlar ise, kategoriler arasında
benzer dağılım göstermektedir. Genel olarak bakıldığında, taşınır ve
taşınmaz mala sahip olanların oranı düşüktür. Bu malların bedelleri;
taşınır mallar genellikle bir buçuk-beş milyar arası, taşınmaz mallar ise
beş buçuk-on milyar arasındadır. Bu bedeller mevcut piyasa şartları
içerisinde oldukça düşüktür. Taşınmaz mallar olarak evlerin Bursa’da,
arsa ve tarlaların memleketlerinde oldukları görülmektedir. Evlerin
yapıları ve imar açısından değerlerinin düşük olması normal görülebilir.
Memleketteki arsa ve tarlaların ise, göçle gelen hanelere reel olarak
hiçbir getirisi yoktur. Ele alınan kategoriler açısından, taşınır ve
taşınmaz malların niceliksel ve niteliksel boyutta, yaşamın idamesi ya
da yeniden üretiminde çok etkili olamadığı söylenebilir.
Taşınır ve taşınmaz mal sahipliğinde önemli olan diğer bir nokta
da, bu mallara nasıl sahip olunduğudur. Herhangi bir mala sahip olan
katılımcılar, büyük bir çoğunlukla (%22) kendi ailece çalışarak, geriye
kalan küçük bir kesim (%9) ise, miras yoluyla edindiklerini
belirtmişlerdir.
Gelir ve servetle ilişkili olan mal, mülk edinme çabası, ele alınan
haneler için sadece başlarını sokacak bir ev olarak görülen zaruri bir
ihtiyaç şeklinde ifade edilmektedir. Az sayıda düz memur ailelerinde
görülen eski model de olsa arabaya sahip olmak, lüks tüketim arzusu
veya statü sembolü olarak görülebilir.
Yaşam standardını belirleyen önemli kriterlerden biri, sosyal
güvenceye sahip olma durumudur. Tablo 18’de katılımcılar arasında
131
herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmayanların oranı, olanlara oranla
düşük gibi görülse bile, yine de önemli bir orandır.
Tablo 18 Çalışma Grubu’na Göre Herhangi Bir Sosyal Güvenceye Sahip Olma Durumunun Dağılımı Herhangi bir Sosyal Güvencesi var mı?
TOPLAM
Çalışma Grubu
Hiçbir sosyalgüvencesi
yok
SSK
BAĞKUR Emekli Sandığı
Yesilkart S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
100 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
100 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
100 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
100 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
12 50 38 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
53 12 35 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
56 44 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
45 55 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
60 20 20 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
60 40 5 100
TOPLAM %
21
34
2
21
22
100 100
X2 =166,952 Std.S.=36 p<0,033 Çalışma Grupları arasında sosyal güvenceye sahip olma, çalışma
durumlarıyla doğrudan ilişkilidir. Düz memur ve düz işçi kategorilerinin
en önemli özelliği, bir sosyal güvenlik sistemine dâhil olmalarıdır.
Enformel sektör çalışanı kategorisindekiler ise, sosyal güvenlik sistemi
içerisinde farklı dağılım sergilemektedir. Yeşil karta sahip olanların
oranının da yüksek olması olumsuz yaşam koşulları adına açık ipuçları
vermektedir. Bununla beraber belirtilmesi gereken nokta, hanede
132
eşlerden birinin sahip olduğu sosyal güvenceden diğer bireylerin de
faydalanıyor olmasıdır.
Enformel sektör çalışanları ve kırsal kesim yoksulluğu üzerine
yapılan birçok araştırmada, yaşamın idamesi ve yaşam standardı
açısından sosyal güvencenin eksikliği üzerinde yoğunlaşılmıştır (Ecevit
ve Ecevit,2002; Açıkalın,2003; Gül ve Ergun 2003 vd.).
Sosyal güvenlik sistemleri büyük ölçüde sağlık güvencesini
kapsamaktadır. Hanede yaşayan aile üyelerinin genel sağlık durumları
incelendiğinde, katılımcılar ve eşlerinin %70 oranında, çocuklarının ise,
%88 oranında iyi oldukları belirtilmiştir. İyi olmadıklarını belirtenler ise,
genelde soğuk algınlığını dile getirmişlerdir. Araştırmanın yapıldığı
sonbahar ayları, kış başlangıcı olması ve evlerin yapılarının dış etkilere
karşı dayanıksız olması, dile getirilen hastalıkların nedeni olarak
görülmektedir. Görüşme yapıldığı anda evde rahatsızlığı olanların oranı
%49’dur. Bu oran içerisinde çocuklar ve eşler çoğunluğu
oluşturmuştur. Görüşme yapıldığı anda hasta olanlar (%38) içerisinde
doktora götürülenler çoğunluktadır (%27).
Her hangi bir sosyal güvenceye sahip olunup olunmamasının,
ailelerin hastalık karşısında tutundukları tavrı değiştirmediği
görülmüştür. Tablo 19’da da görüldüğü gibi, tüm Çalışma Grubu
içerisinde genel tutum ‘evde tedavi etmeye çalışmak’ olmuştur. Bu
geleneksel tavrın aksine, ilaç kullanımında ise doktor reçetesiyle
kullanım yaptıklarını belirtenlerin oranı oldukça yüksektir (%71) ve
katılımcılar bu ilaçları bitinceye kadar kullandıklarını belirtmişlerdir
(%69). Kentteki mevcut sağlık olanaklarından ne kadar
faydalanılabildiği yoksulluk boyutunda önemli bir unsurdur. Ancak
görülmektedir ki, bu olanaklara sahip olmak, ulaşmak ya da
ulaşamamak, hastalık karşısında tutunulan geleneksel tavrı
değiştirmemektedir. Katılımcılar ancak kendileri ya da çevrelerinin baş
133
edemeyeceği konularda sağlık hizmetlerini kullanma çabasına
girmektedirler.
Tablo 19 Çalışma Grubuna Göre Hastalık Karşısında Tutunulan Tavrın Dağılımı Hastalık Karşısında Tutunulan Tavır
TOPLAM
Çalışma Grubu
Hemen doktora gideriz
Hemen hastaneye
gideriz
Hemen sağlık
ocağına gideriz
Evde tedavi etmeye çalışırız
Çok önemliyse mecburen
doktora gideriz
Çok önemliyse mecburen hastaneye
Gideriz
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
14 14 72 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
39 28 33 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
37 13 50 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
50 8 42 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
25 25 12 38 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
6 12 29 47 6 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
33 45 22 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
36 55 9 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
100 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20 80 5 100
TOPLAM %
21
14
15
48
1
1
100 100
X2 =63,952 Std.S.=45 p<0,033
Hamilelik gibi özel bir durumda doktora gitme davranışı
sorgulandığında ise, sürekli doktor kontrolünde olanlarla (%39), hiç
doktora gitmeyenler (%33) arasında çok büyük farklılık
görülmemektedir. Bu durum yine sosyal güvenceye sahip olup
olmamayla açıklanabilir. Benzer şekilde bebekleri olan aileler (%24)
içerisinde bebekleri ancak hastalandığında doktora götürenlerin oranı
yüksekken (%12), doktora hiç getiremeyenlerin oranı (%9)
134
düşündürücüdür. Bu oranlar da düşük yaşam standartlarının belirgin
ifadeleridir.
Örneklem seçilirken görüşülen hanelerde, özellikle eşlerin
çalışmalarını engelleyecek sürekli hastalıklarının olmamasına özen
gösterilmiştir. Bu durum, yaşam standardını oluşturan birçok faktörü
ve özellikle yoksulluk ve yoksunluğu olumsuz yönde etkileyecek önemli
bir unsurdur. Bu nedenle ele alınan diğer boyutların net olarak
sergilenebilmesi için, kronik hastalar saf dışı bırakılmaya çalışılmıştır.
Kentteki Sosyal Yaşama Katılma
Sosyal yaşama katılabilme, eğlenme ve dinlenme olanaklarını
kullanabilme ya da bunların ne ölçüde gerçekleştirilebildiği, özellikle
göreli yoksulluk açısından ele alınabilecek önemli kriterlerdendir.
Kişilerin günlük yaşamlarında yaptıkları ya da yapamadıklarının
da ortaya konulabilmesi, bu aşamada önemli bir yer tutmaktadır. Bu
bağlamda katılımcıların günlük aktiviteleri ve bunları gerçekleştirmekte
çektikleri güçlükler irdelenmiştir.
Kentsel sosyal yaşama katılma çerçevesinde sosyal ve kültürel
alanda yapılanlar irdelendiğinde, görüşmenin yapıldığı aydan bir
önceki ay yapılan sosyal faaliyet yok denecek kadar azdır. Katılımcıların
sadece %4’ü bir kere tiyatroya, bir kere de dışarı yemeğe gittiklerini,
%2’si dört beş kere oyun, kumar için dışarı çıktığını belirtmiştir. Bu
haneler de iki eşin de çalıştığı düz memur kategorisidir. Bunun
haricinde düzenli olarak yapılan bir sosyal kültürel faaliyette
bulunduğunu belirten olmamıştır. Günlük gazete takip edenlerin oranı
sadece %7’dir.
135
Göreli yoksulluk açısından olduğu kadar yaşamın yeniden
üretimi açısından da önemli olan bir gösterge, işten arta kalan zamanın
nasıl değerlendirildiğidir. Katılımcılar işten ayırabildikleri vakitlerini ev
işi yaparak (%52) ve kahveye giderek (%31) geçirmektedirler.
Görüşmecilerin yaklaşık yarısı akşamları eşiyle gezmeye gittiklerini
(%51) belirtirken, gitmeyenler bunun nedeni olarak çocuklarına
bakacak kimse olmadığını ya da gezmeye gitme isteklerinin olmadığını
söylemişlerdir. Bu akşam gezmeleri, komşu ve arkadaş ziyaretleriyle
sınırlı kalmaktadır. Kentte yaşayan diğer insanlarla ilişkiye girilebilecek
ortam olarak, çarşıya (kent merkezine) alış verişe gitmek ele alındığında
ise, ev kadını olup, eşi çalışan ya da çalışmayan hanelerde ve işsiz
hanelerde hiç gidilmediği görülmektedir. Bunun nedeni olarak öne
sürülen maddi imkânsızlıklar olsa da, bu durum yoksul ve yoksun
ortamlarda yaşayan kesimin, kendisine izole bir yaşamı yeniden
ürettiğinin göstergesidir. Bununla beraber çarşıya gezmeye ya da alış
verişe giden düz memur, düz işçi ve enformel sektör ailesinden az bir
kesimin de, seyrek olarak bunu gerçekleştirdiklerini belirtmişlerdir. Bu
kesimlerin, özellikle de düz memur ve düz işçi kesiminin gidiş azlığını
açıklama nedenleri arasında yine maddi imkânsızlık yer almakla
birlikte, bunu ifade ederken kentte yaşayan ‘öteki’ insanlarla
kıyaslamaya girmeleri önemli bir noktadır. Bu durum göreli yoksulluk
ve yoksunluğun farkındalığına işaret etmektedir.
Benzer şekilde, kent yoksulluğu üzerine yapılan birçok çalışmada,
yoksun alanlarda yaşayan kişilerin kent merkeziyle olan ilişkilerinin en
düşük düzeyde olduğu ya da hiç olmadığı ortaya konulmuştur
(Açıkalın,2002; Gül ve Ergun,2002 vd.). Kadın yoksulluğunu ele alan
çalışmalarda bu vurgunun daha belirgin olduğu dikkati çekmektedir
(Cantek,2001; Duyan,2003 vd.).
Kadınların sosyal faaliyetlerden, erkeklerden daha fazla oranda
uzak oldukları görülmektedir. İster çalışan ister çalışmayan kadın
136
olsun, hemen hemen hepsi tüm vakitlerini evde ev işleri ve çocuk
bakımıyla geçirmektedirler. Erkekler ise, kahveye gitmekte ya da
dışarıda iş arkadaşlarıyla vakit geçirmektedirler. Bununla beraber
erkeklerin futbol veya benzeri spor maçlarına hiç gitmedikleri (%99)
görülmektedir.
Katılımcıların yapabildikleri ve yapamadıkları tüm sosyal
aktiviteler kent yaşamında belli bir ekonomik girdiyi gerektirmektedir.
Ekonomik yoksunluk, sosyal yaşamdaki yoksunluğu getirmekte, sosyal
yaşamdaki yoksunluk da kentle bütünleşme ve kente sosyal katılmayı
kısıtlamaktadır. Sonuçta ortaya çıkan, modern yaşamlar içinde
geleneksel yapıyla sarmalanmış izole yeni yaşam alanları ve bu
alanların kendisini sürekli yeniden üretmesidir. Aynı zamanda bu
yeniden üretim, izolasyonun sürekliliğini ve güçlenmesini
doğurmaktadır.
Bu duruma aile bireyleri arasındaki paylaşımcı ilişkiler açısından
bakıldığında da, geleneksel aile ilişkileri tablosu değişmemektedir.
Özellikle modern yaşamın getirileri olarak görülen ‘özel günler’in aile
bireylerince paylaşımı çerçevesinde ele alındığında, katılımcıların önemli
bir kısmı özel günlerinde aile üyelerine hediye almadıklarını (%61), bir
kısmı parası oldukça aldığını (%15) ve çocuklarının doğum günlerini
kutlamadıklarını (%66) belirtmişlerdir. Özel günleri, özellikle de doğum
günlerini kutlamaya çalışan kesim, iki eşin de çalıştığı düz memur
aileleri ve daha düşük bir oranda tek eşin çalıştığı düz memur
aileleridir. Bu olguyu kabullenip, gerçekleştiremediği zaman üzüntü
duyup, eksiklik olarak gören kesim de, yine bu kesimdir. Bu da göreli
yoksunluk olarak değerlendirme yapma, kendini ifade etme olarak
görülmektedir. Diğer taraftan özellikle düz memur aileleri kategorileri
dışında kalan Çalışma Grubu ele alındığında, kendi değerlendirmeleri
çerçevesinde bu olguya yaşamları içerisinde yer verilmediği
137
görülmektedir. Bu nedenle de bu aileler tarafından göreli bir yoksunluk
olarak değerlendirilebilmesi de söz konusu olmamaktadır.
Yaşam standardı ve göreli yoksulluk ve yoksunluk çerçevesinde
tatil ve dinlenme olanakları da önemli bir yer tutmaktadır. Genel olarak
Çalışma Grubu ele alındığında, tatil için aile bütçesinden pay
ayrılamadığı görülmektedir (%92). Ayırabilenlerin ise, düz memur
aileleri olduğu ve onların da nadiren ayırabildikleri görülmektedir (%5).
Geçen yıl ailece tatile gidemeyenlerin oranı yüksektir (%88).
Gidebilenlerin bir kısmı deniz kenarına gittiklerini belirtirken, diğerleri
ise köye-memleketlerine gittiklerini belirtmişlerdir. Memlekete gidişleri,
tatil olarak adlandırmak yerine, akraba ziyaretleri demek daha uygun
olacaktır. Gerçekleştirilebilen tatil ve aile ziyaretlerinin süreleri 1-3
hafta arasında değişmektedir. Tatil ve dinlenme biçimi her ne olursa
olsun tüm kategoriler için bir ihtiyaç olarak değerlendirilmektedir.
Bunun gerçekleştirilememesinin tek nedeni olarak maddi imkânsızlıklar
öne sürülmektedir. Araştırmada göreli yoksulluk ve yoksunluk
göstergesi olarak ele alınan eğlenme ve dinlenme olanaklarına
sahipliğin, katılımcılar tarafından sadece ekonomik yoksulluk olarak ele
alındığı görülmektedir.
Bu aşamada katılımcıların kendi değerlendirmeleri boyutunda,
günlük yaşantılarında nelerin eksikliğinden ya da
gerçekleştirilememesinden rahatsız oldukları sorusu önem
taşımaktadır.
Katılımcılar, Çalışma Grupları arasında belirgin farklılık
görünmeksizin, en çok çocukları ile ilgili yapmaları gerekenler
konusunda hassasiyet göstermişlerdir. Okul çağındaki çocukları okula
göndermekte (%67), çocuklarına okul harçlığı vermekte (%71) ve okul
için çocuklara beslenme hazırlamakta (%64) zorluk çektiklerini hatta
yapamadıklarını belirtmişlerdir. Bebekleri olan aileler ise, beş yaş
138
altındaki çocuklarına süt alamadıklarını (%29) ve hazır bez
kullanamadıklarını (%21) belirtmişlerdir. Belirtilen diğer zorluklar ise
sırasıyla şu şekildedir: Haftada bir kaç kez etli yemek yapmak (%85),
çamaşır yıkamak (%42), banyo yapmak (%38), haftada bir kaç kez sebze
yemeği yapmak (%33), günlük sıcak yemek yapmak (%31), her gün
kahvaltı yapmak (%29) ve ev temizliği yapmak (%29). Ev temizliğinde
çekilen güçlük temizlik malzemelerinin pahalı olmasına
bağlanmaktadır.
Bu açıklamalar ve oranlar, emek kategorilerinin bir sonraki gün
yaşamın yeniden üretilebilmesinden çok, sadece günü geçirebilme
kaygısı içinde olduklarının bir ifadesi olarak görülebilir. Görüldüğü gibi
katılımcıların kendilerini yoksun hissettikleri konular tamamen temel
gereksinimlere dayanmaktadır. Temel gereksinimleri karşılamada bir
kıstas içine girilmekte ve bu çerçevede yoğunlaşan yoksunluk
sergilenmektedir.
Kendini Değerlendirme
Çoklu yoksunluk ve yaşam standardı hakkında bilgi verebilecek
bir boyut, kişinin psiko-sosyal durumu ve içinde bulunduğu durumu
nasıl değerlendirdiğidir.
Katılımcının uzun süredir moral durumunun nasıl olduğu
sorgulandığında, yarısı kendilerini kötü hissettiklerini ve morallerinin
bozuk olduğunu, bir kısmı da çok daha kötü hissettiklerini
belirtmişlerdir (Tablo 20). Genel olarak ele alındığında, büyük bir
kesimin morallerinin bozuk olduğu görülmektedir. Çalışma Grubu
içerisindeki kategoriler arasında da önemli farklılıklar gözlenmemiştir.
Ancak düz memur olup, iki eşin de çalıştığı hanelerde katılımcıların
önemli bir oranda moralini iyi görmesi dikkat çekmektedir. Bununla
139
beraber diğer memur kategorileri ve düz işçi kategorilerinin, diğer
kategorilere oranla kendilerini göreli olarak daha iyi hissettikleri
söylenebilir.
Genel olarak katılımcıların belirttikleri moral bozukluğu nedenleri
Tablo 21’de ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Tablo 20 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Uzun Süredir Kendini Nasıl Hissettiği, Moralinin Nasıl Olduğunun Dağılımı Katılımcının Uzun Süredir Moralinin Nasıl Olduğu
TOPLAM
Çalışma Grubu İyiyim İyi olmaya çalışıyorum
Kötüyüm Çok kötüyüm S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
29 57 14 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
22 28 39 11 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
50 12 26 12 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
8 8 58 26 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
62 38 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
6 23 53 18 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
11 11 56 22 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
82 18 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
40 60 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20 80 5 100
TOPLAM %
13
13
50
24
100 100
X2 =43,591 Std.S.=27 p<0,023
Katılımcılar moral bozukluklarının nedeni olarak ‘geçim
sıkıntısı’nı göstermektedirler. Normal koşullarda geçim sıkıntısına
yoksulluk ve parasızlık da eklenebilir. Ancak tüm katılımcılarda genel
140
eğilim geçim sıkıntısı yönündeyken, kendilerini betimlemede ‘yoksulluk’
kavramını kullanmamaları dikkat çekmiştir. Moral bozukluğunun diğer
nedenleri olarak sırayla kendini bu nedenle çaresiz hissetme ve işteki
huzursuzluk belirtilmiştir (Tablo 21).
Tablo 21 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Moralinin Bozuk Olma Nedenlerinin Dağılımı
Katılımcının Moralinin Bozuk Olma Nedeni
Toplam
Çalışma Grubu
Geçim sıkıntısı
İşsizlik
Eşiyle anlaşmazlık
Çocukla
ilgili sorun
Hastalık
Yoksulluk
Parasızlık
Kendini çaresiz
hissetme
İşteki ortam
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
57 14 29 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
40 6 6 18
12 18 17 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
33 17 50 6 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
54 9 9 9 9 9 11 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
87 13 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
40 6 7 13 20 14 15 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
25 12 12 25 16 8 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
27 27 9 9 9 19 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
60 20 20 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
80 20 5 100
TOPLAM %
47 5 3
1
7
2
11
13
11 93 100
X2 =80,159 Std.S.=81 p>0,506 Tüm bu hisler ve yaşananlar içerisinde katılımcılardan kendi
durumlarını tanımlamaları istendiğinde, üç açıklamada yoğunlaştıkları
görülmektedir: “Yaşam içerisinde üzerime düşen görevleri yapıyorum„
141
(%81), “bazen çok fazla eziyete katlandığımı düşünüyorum„ (%54), ve
“bu zor koşullarda aileme yeterince yardımcı olamıyorum„ (%43). Ayrıca
çalışıp çalışmama bazında bakıldığında, “bu zor koşullar içinde aileme
yeterince yardımcı olamıyorum„ diyenler arasında eşlerden sadece
birinin çalıştığı hanelerdeki katılımcılar dikkati çekmektedir.
Bu ifadeler içerisinde kendilerini en iyi anlatanın ne olduğu tekrar
sorulduğunda, Tablo 22a’da görüldüğü gibi, sadece sıralamada farklılık
oluşmuş, ifadeler değişmemiştir.
Tablo 22a Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının İçinde Bulunduğu Durumu En İyi Anlatan İfadesinin Dağılımı
X2 =68,150 Std.S.=45 p<0,015
Katılımcının Kendisini En İyi İfade Eden Cümle Toplam
Çalışma Grubu
Bazen çok fazla eziyete katlanıyorum
Yaşam içinde üzerime düşen
görevleri yapıyorum
Eşim yeterince yardımcı
olmadığından zorluk
çekiyorum
Çocuklarım bana karşı anlayışsız
Bu zor koşullarda
aileme yeterince yardımcı
olamıyorum
Eşim bana
karşı anlayışsız
S % Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
29 43 14 14 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
6 78 11 6 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
12 88 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
17 33 50 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
88 12 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
18 46 6 24 6 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
11 56 11 22 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
9 55 36 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
40 20 20 20 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
40 40 20 5 100
TOPLAM % 13
56
7
1
20
3
100 100
142
Çalışma Grubu içinde düz memur olup, eşi çalışmayan
hanelerden katılımcılar diğerleriyle kıyaslandığında, bunların içinde
bulundukları koşullardan kendilerini sorumlu tuttukları söylenebilir.
Diğer kategorilerin hemen hepsinde katılımcılar, kendi adlarına içinde
bulundukları koşullarla mücadelede ellerinden gelen çabayı
gösterdikleri fikrinde yoğunlaşmaktadırlar.
Katılımcıların kendilerini değerlendirme ve ifade etme biçimleri,
yoksulluktan kimleri sorumlu tutup, yoksullukla mücadelede nasıl bir
yöneliş gösterecekleri konusunda ipuçları vermektedir.
İçinde yaşanılan koşulların olumsuzlukları ve yoksunluktan
kadınların daha çok etkilendiği düşünülmektedir (Hattatoğlu, 2002;
Ecevit ve Türkyılmaz,2002 vd.). Bu nedenle kendi durumunu
değerlendirme açısından cinsiyetler arasında fark olup olmadığı önem
taşımaktadır.
Tablo 22b Cinsiyete Göre Katılımcının İçinde Bulunduğu Durumu En İyi Anlatan İfadenin Dağılımı Katılımcının Cinsiyeti
TOPLAM
Kadın S=50
%
Erkek S=50 %
%
Bazen çok fazla eziyete katlandığımı düşünüyorum
20 6 13
Yaşam içerisinde üzerime düşen görevleri yapmaya çalışıyorum
54 58 56
Eşimin yeterince çaba sarf etmemesi nedeniyle zorluk çektiğimi düşünüyorum
14 7
Çocuklarımın bana karşı anlayışsız olduğunu düşünüyorum
2 1
Bu zor koşullarda aileme yeterince yardımcı olamadığımı düşünüyorum
6 34 20
Eşimin bana karşı anlayışsız olduğunu düşünüyorum
4 2 3
TOPLAM % 100 100 100
X2 =21,974 Std.S.=5 p<0,001
143
Cinsiyete göre kendi durumlarını en iyi anlatan ifade
incelendiğinde, kadınlarda da erkeklerde olduğu gibi, “yaşam içerisinde
üzerlerime düşen görevleri yapıyorum„ fikri ağır basmaktadır. Ancak
cinsiyet farklılığının, kadınlar arasında “bazen çok fazla eziyete
katlanıyorum„ diyenler; erkekler arasında da “bu zor koşullar içinde
aileme yeterince yardımcı olamıyorum„ diyenler arasında ortaya çıktığı
söylenebilir.
Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, katılımcıların gerek
çalışma durumları, gerek ailede çalışan eş sayısı, gerekse de cinsiyet
açısından, içinde yaşanılan olumsuz koşulların nasıl görülüp
değerlendirildiği çok büyük farklılıklar göstermemektedir. Ortak fikir
ekonomik koşulların kötü olması ve yaşanan tüm olumsuzlukların bu
geçim sıkıntısına bağlanmasıdır. Ele alınan emek kategorileri arasındaki
nüans, düzenli gelir getiren, bir sürekliliği olan işe sahip, özellikle
memur ailelerinin içinde yaşadıkları koşulları ifade ederken görelilik
boyutunu da sergileyebilmeleridir. Bu farklılık çalışma ortamı ve kentsel
yaşama daha yoğun katılma çabasının bir ifadesi olabilir.
3.3. Çalışma Yaşamı, Reel ve Yan Tüm Gelirler, Tüketim
Alışkanlıkları ve Yaşamı İdame Etme Yolları
Bu alt başlık altında yoksulluk, “çalışma yaşamı”, “reel ve yan
tüm gelirler”, “tüketim alışkanlıkları” ve “yaşamı idame etme yolları”
incelenerek ele alınmıştır.
Çalışma Yaşamı
Araştırma örneklemi seçilirken, hanelerde çalışmasını
engelleyecek sürekli bir hastalığı olmayan ve yaş ortalaması olarak da
144
aktif işgücü piyasasında yer alabilecek kişilerin ve eşlerinin olmasına
özen gösterilmiştir.
Tablo 3 ve 4’te katılımcılar ve eşlerinin çalışma durumları
verilmişti. Eşlerle birlikte hanede çalışan toplam kişi sayısı da yaşam
standardı ve yaşamın idamesi açısından önem taşımaktadır.
Araştırmada hanehalkı olarak çekirdek ailelerin ele alınmış olmasından
dolayı, daha önce de değinildiği gibi hanede eşler dışında çalışan kişiler
çocuklar olmuştur.
Tablo 23’te Çalışma Grubu’na göre hanede çalışan kişi sayısı
verilmiştir. Çalışma grubu kategorileriyle hanede çalışan kişi sayısı
arasında bir ilişki olduğu görülmektedir.
Durum, eşlerin çalışıp çalışmamasına göre incelendiğinde,
hanede tek eşin çalıştığı kategorilerde, çocukların daha yoğun olarak
çalıştırıldığı gözlenmektedir. Özellikle de eşlerden hiçbirinin çalışmadığı
işsiz hanelerde çocuğun çalıştığı görülmektedir. Burada dikkate
alınması gereken önemli diğer bir konu, çocukların aktif işgücü
piyasasında yer alabilecek yaşta olup olmamalarıdır. Genellikle 15-20
yaş arasındaki gençlerin vasıfsız ve sigortasız işçi olarak tekstil
sektöründe çalıştıkları görülmektedir. Ancak yaşları 15’in altında olup,
henüz ilköğretim çağında olan bazı çocukların, sokakta çalıştırıldıkları
ve simit satıcılığı, ayakkabı boyacılığı vb. işleri yaptıkları görülmektedir.
Bu çocukların neredeyse tamamı işsiz, enformel sektör çalışanı ve
genelde de tek eşin çalıştığı ailelerin çocuklarıdır.
Genel olarak ele alındığında, hanelerin yarısında tek kişi
çalışmaktadır; ikiden fazla çalışanı olan hanelerin oranı ise oldukça
düşüktür. Can (2003)’ın Ankara’da yaptığı yoksulluk çalışmasında
hanehalkı kompozisyonu farklı olsa da benzer durum ortaya çıkmıştır.
145
Bu da formel ve enformel işgücü piyasasında yer alabilenlerin oranının
düşüklüğünün bir göstergesi olabilir.
Hanede eşlerin dışında çalışan kişi sayısının özellikle ‘eşlerden
birinin çalıştığı’ ve ‘eşlerden hiç birinin çalışmadığı’ hanelerde daha
fazla oranda görülmesi, bu hanelerin bütçesine destek olma ya da
geçimini sağlama bakımından hayatı idamede önemli rol oynamaktadır.
Tablo 23 Çalışma Grubu’na Göre Hanede Çalışan Kişi Sayısının Dağılımı
Hanede Çalışan Kişi Sayısı
TOPLAM
Çalışma Grubu 1 Kişi 2 Kişi 3 Kişi 4 Kişi
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 86 14 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane 89 11 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane 100 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
83 17 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
87 13 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
59 29 6 6 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane 78 11 11 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
50 25 25 4 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
80 20 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
100 1 100
TOPLAM %
56 37 5 2 89 100
X2 =59,902 Std.S.=27 p<0,000
a) Aktif Olarak Çalışıp Düzenli İşi Olanlar
Çalışma yaşamında yoksulluk boyutunda ve yaşam standardı
açısından, çalışma ya da işsizlik süreleri, günde kaç saat çalışıldığı,
146
yapılan işin niteliği, standartları, sürekliliği, güvencesi, kişinin
vasıflarına uygunluğu ve ücretlendirme önem taşımaktadır.
Katılımcıların ve eşlerinin çalışma süreleri incelendiğinde,
katılımcıların 10 yıldan fazla daha yoğun olmakla beraber, 5,5 yıl ile 10
yıldan fazla arasında dağılım göstermektedir (Tablo 24). Eşlerin çalışma
süreleri ise 5,5-10 yıl arasında yoğunlaşmaktadır (%32,2). Bu oranlar
görüşme yapılan çalışan grubun, bir şekilde işgücü piyasası içerisinde
yer edindiklerini göstermektedir.
Tablo 24 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Çalışma Sürelerinin Dağılımı Katılımcının Ne kadar Süredir Çalıştığı
TOPLAM
Çalışma Grubu
1 yıldan az
1-2 yıl arası
2,5-5 yıl arası
5,5-10 yıl arası
10 yıldan çok
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
29 42 29 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
7 17 17 28 33 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
12 88 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
100 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
13 24 50 13 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
29 12 12 41 6 17 100
TOPLAM %
10 10 16 24 40 70 100
X2 =55,706 Std.S.=20 p<0,000
Çalışma Grubu kategorileri arasında düz memurların çalışma
sürelerinin fazla olduğu, en az 5,5 yıl olduğu ve bunu düz işçilerin
izlediği görülmektedir. Aksine enformel sektör çalışanlarının ise
çalıştıkları sürenin en fazla 5,5 yıl olduğu söylenebilir.
Çalışanların çalışma sürelerinin yanı sıra günde kaç saat çalıştığı
da işin niteliği ve standardı açısından ipuçları vermektedir. Normal
147
koşullarda standart bir işte günlük çalışma saati sekiz saattir.
Katılımcıların büyük bir bölümünün standart çalışma saati içerisinde
çalıştıkları görülmektedir. Standardın üstünde çalışan kesim enformel
sektör çalışanları ve düz işçilerdir. Bu farklılık çalışma koşullarından
kaynaklanmaktadır (Tablo 25).
Tablo 25 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Günde Kaç Saat Çalıştığının Dağılımı Katılımcının Günde Kaç Saat Çalıştığı
TOPLAM
Çalışma Grubu
6 saatten az 6-8 saat arası
9-11 saat arası
11 saatten fazla
Diğer S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
43 43 14 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
67 22 11 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
100 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
100 2 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
13 37 37 13 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
18 35 41 6 17 100
TOPLAM %
1 59 23 14 3 70 100
X2 =41,356 Std.S.=20 p<0,003
Mevcut işgücü piyasasında ve devlet sektöründe sahip olunan
işin nasıl bulunduğu, özellikle Türkiye açısından bakıldığında büyük
önem taşımaktadır. Bu olgu, devlete güven ve mevcut piyasa sistemi
içindeki eşitlikçilik duygusuyla doğrudan ilişkili, sosyo-politik bir
olgudur. Bireylerin iş ve yaşam koşullarını yönlendirirken tutundukları
tavır ve davranışlar üzerinde doğrudan ve dolaylı etkiye sahiptir.
Bu çerçevede katılımcıların şu anda yaptıkları işi nasıl buldukları
ele alındığında, sınavla ve kendi çabasıyla bulanların oranının oldukça
148
yüksek olduğu görülürken, geri kalan çoğunluğun torpille bulduklarını
belirtmeleri de önemli bir sonuçtur (Tablo 26).
Tablo 26 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcının Şu anda Yaptığı İşi Nasıl Bulduğunun Dağılımı Katılımcının Şu anda Yaptığı İşi Nasıl Bulduğu
TOPLAM
Çalışma Grubu
Sınavla Tanıdık vasıtasıyla
Kendi çabamla Torpille İş ve İşçi Bulma Kurumu’ndan
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
57 43 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
33 45 11 11 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
76 12 12 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
100 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
87 13 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
12 47 41 17 100
TOPLAM
40 4 39 14 3 70 100
X2 =61,416 Std.S.=25 p<0,000
Çalışma Grubu’na göre işin bulunma şeklinin farklılık gösterip
göstermediği incelendiğinde, enformel sektör çalışanı ve düz işçilerde
torpilin ön plana çıktığı görülürken, İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun
kullanımının düşük düzeyde olduğu görülmektedir.
Yaşam standartlarıyla ilişkili diğer bir konu, şu anda yapılan
işten duyulan memnuniyet derecesi ve nedenleridir. Şu anda aktif
olarak çalışan katılımcılar bu güne kadar yaptıkları en iyi iş olarak şu
anda yaptıkları işi (%75,7) belirtmişlerdir. Bunun nedeni olarak da,
devlet işi olmasını (%31,8) ve sigortalı olmasını (%15,1) dile
getirmişlerdir. Bu katılımcıların yaşları 18-25 yoğunlukta (%54,3)
olmakla birlikte ortalaması 27’dir.
149
Katılımcılar nedenlerini de söyleyerek şu anda yaptıkları işin en
iyi iş olduğunu belirtmelerine karşın, bu işin kendilerini tatmin edip
etmediği sorgulandığında, tatmin olmayanların oranının yüksek olması
(%57,2) önemlidir. Bunun nedeni olarak da ücret azlığını (%52,5)
göstermişlerdir.
Emek kategorilerinin her ne koşulda olursa olsun, şu anda
yaptıkları işleri en iyi iş olarak nitelendirmeleri önemlidir. Bu durum,
kendilerini öncesiyle ve çevreleriyle kıyaslamaları sonucu ortaya
koydukları göreli unsurları ifade etmektedir. Bununla beraber
yaşadıkları koşullar çerçevesinde toplumun geneli ile kıyaslama
yaptıklarında, belirttikleri maddi açıdan tatminsizlik duygusu, yine
göreli olarak ortaya çıkmaktadır.
Maddi ve göreli yoksulluk boyutunda, bireysel gelir ve toplam
hanehalkı geliri, yaşam standardının belirlenmesinde yoksulluk
çalışmalarının en çok üzerinde durduğu kıstaslardır.
Tablo 27 Katılımcının Aylık Ücreti S=70
% 50-100 milyon arası 13
101-200 milyon arası 26
201-300 milyon arası 14
301-400 milyon arası 34
401-500 milyon arası 13
TOPLAM 100
Tablo 27 incelendiğinde, çalışanların aldıkları ücretin 101-400
milyon TL. arasında değiştiği görülmektedir. Bu kişilerin eşlerinin
aldığı aylık ücret de benzer şekilde çoğunlukla 101-300 milyon TL.
arasındadır. En yüksek ücretin 401-500 milyon TL. arasında olması ve
150
bu ücreti alanların da oranının düşük olması, düşük yaşam
standardının önemli bir göstergesidir.
Düşük ücret, aile geliri üzerinde belirleyici etkisi olmakla
beraber, gelir eşitsizliğinin artması ve işgücüne katılımı caydırmasıyla
yoksulluk üzerinde de etkili olmaktadır (Eggers ve Massey, 1991:250).
Türkiye’de özellikle 1980 sonrası yürütülen ekonomi politikaları
sonucunda, düzenli istihdamın giderek azalması, bugün yaşamın
yeniden üretilme koşullarını büyük ölçüde etkilemiş ve etkilemektedir.
Bu da doğrudan, çalışan emek kategorileri adına, çoklu yoksunluk
boyutunda yoksulluğu doğurmakta ve derinleştirmektedir.
b) İşsizler
İşsizlik yoksulluk nedenleri arasında ilk başta vurgulanan bir
olgudur. İşsizliğin yoksullukla doğrudan ilişkili olduğu ortadadır. Ancak
bu ilişkinin doğru saptanabilmesi, önemli ölçüde işsizlik profiline
bağlıdır. İşsizlik süresi, daha önceki işlerin niteliği ve neden
bırakıldıkları, yoksulluğun boyutları üzerinde etkili olan göreli
unsurlardır.
Tablo 28 Çalışma Grubuna Göre Katılımcının İşsizlik Süresinin Dağılımı
Katılımcının ne kadar Süredir İşsiz Olduğu
TOPLAM
Çalışma Grubu
1 yıldan çok- 3 yıl arası
3 yıldan çok- 10 yıl arası
10 yıl ve üstü
S %
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
33 56 11 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
64 27 9 11 100
TOPLAM %
50 40 10 20 100
X2 =1,919 Std.S.=2 p>0,383
151
Görüşme yapılan ve işsiz olan kişilerin işsizlik süreleri
incelendiğinde, yarısının bir yıldan fazla- üç yıl arasında işsiz olduğu
görülürken, bunu üç yıldan fazla-10 yıl arası işsiz olanlar izlemektedir
(Tablo 28). Benzer şekilde eşlerinin işsizlik süresi bir-beş yıl arasında
yoğunlaşmaktadır (%49). Araştırmanın yapıldığı dönem 2000 ve 2001
yılı ekonomik krizlerinin etkilerinin yoğun yaşandığı döneme
rastlamıştır. Bu oranlar görüşme yapılan grup içerisinde yaşanan bu
ekonomik krizlerden etkilenenlerin de olduğunu, ancak çoğunluğu
oluşturan işsizlerin işsizliğinin nedeninin salt ekonomik kriz olmadığını
ve kronik, yapısal başka nedenler olduğunu göstermektedir.
Görüşme yapılan grup içerisinde 20 kişi işsizdir. Bu sayıya eşleri
de katıldığında sayı 37’ye çıkmaktadır. Bu grubun %70’i şu anda iş
aradıklarını, iş bulmak için ise dolaşarak kendi imkânlarıyla (%57,1),
İş ve İşçi Bulma Kurumu’na başvurarak (%28,6) ve çevreyi haberdar
ederek (%14,3) çaba gösterdiklerini belirtmişlerdir. En son iş değiştirme
sürelerinin beş yıldan az bir süre olduğunu (%75) da eklemişlerdir.
Tablo 29’da en son yaptıkları işi bırakma nedeni olarak ise, çoğunlukla
ekonomik kriz nedeniyle işçi çıkartılmasını ya da iş yerinin
kapanmasını vermişlerdir.
Tablo 29 Çalışma Grubuna Göre En Son Yapılan İşin Bırakılma Nedeni Katılımcının En Son Yaptığı İşi Bırakma Nedeni
TOPLAM
Çalışma Grubu
Ekonomik kriz nedeniyle işçi
çıkarıldı
Ailevi problemler olduğu için ayrıldım
Sağlık problemim nedeniyle ayrıldım
İş yeri kapandı
S %
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
56 22 22 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
36 9 55 11 100
TOPLAM
45
10 5 40 20 100
X2 =5,634 Std.S.=4 p>0,228
152
Ancak katılımcıların işsizlik süreleri ile belirttikleri en son işin
bırakılma nedeni arasında çelişik bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu
çelişkinin bir nedeni, ya ekonomik krizin etkilerinin yoğun olarak
devam ediyor olması olabilir ya da işsizliği etkileyen bireysel düzeyde
farklı unsurların etkisi olabilir. Bireysel düzeydeki unsurlar kişinin
eğitim düzeyi, yaşı ve vasıflı işgücü olup olmamasına göre
değişebilmektedir. Diğer bir boyut da, piyasalardaki esnek üretim,
esnek çalışma koşullarının artması ve çalışacak işgücü sayısının
giderek azaltılması ile oluşan arz talep sorunu olabilir.
Gelinen bu noktada çalışma sürelerinde düzensizlikler yaşayan,
iş ve işsizlik arasında kısa dönemlerle gidip gelen, enformel sektör
çalışanlarının ayrı olarak ele alınması faydalı olacaktır.
c) Enformel Sektör Çalışanları
İşgücü piyasasında gittikçe artan bir enformelleşme süreci
görülmektedir. Kentlerde güvencesi olmayan, geçici ve düşük ücretli
işlerde çalışanların oranı yükselmektedir. Bu sürecin yaygınlaşması
Türkiye’de 1980 sonrası ekonomik yeniden yapılanma dönemiyle
birlikte gerçekleşmiştir. Bugün enformel sektörün kapitalist ekonomide
değişen ihtiyaçlara uyum sağladığı vurgulanmaktadır (Demir, 1993).
Enformel sektör çalışanları yaşadıkları olumsuz iş koşulları dışında,
diğer yaşam alanlarında da sergiledikleri olumsuz şartlar ve süreçlerle
de sosyal araştırmacıların dikkatini çeken emek statüsü haline
gelmiştir.
Araştırmada yer alan enformel sektör çalışanlarının iş kolları
Tablo 5’te gösterilmişti. Görüşme yapılan kişilerin %25’i enformel
sektörde çalışmaktaydı. Bu sektör içerisindeki iş kollarının ise, vasıfsız
işlerde yoğunlaştığı görülmektedir; gündelikçilik, inşaat işçiliği ve seyyar
153
satıcılık gibi. Bu işler vasıfsız olmakla birlikte, herhangi bir sermaye
gerektirmeyen ve iş yerinin kişilerin kendilerine ait olmadığı işlerdir. Bu
nedenle işe başlarken çoğunluğunun sermayeye ihtiyacı olmamıştır
(Tablo 30).
Tablo 30 Yapılan İşe Başlandığında Sermaye İhtiyacı S=25
% Oldu 24 Olmadı 76 TOPLAM
100
Sermaye kullananların ise, kullandıkları miktarın ortalama 100
milyon civarında düşük bir meblağ olduğu görülmüştür (%83,3).
Sermaye kullananların yarısı bu sermayeyi kendi birikimleriyle, diğer
yarısı ise akraba ve arkadaşlarına borçlanarak karşıladıklarını
belirtmişlerdir.
Görüldüğü gibi araştırma kapsamına giren enformel sektör
çalışanları oldukça düşük yaşam standardına sahip hanelerden
oluşmaktadır. Bu emek statüsünden bahsedildiğinde araştırmada bu
boyutun ve hangi iş kollarının kastedildiğinin gözden kaçırılmaması
gerekmektedir.
Kent yoksulluğunu ele alan çalışmaların büyük bir kısmı
enformel sektör çalışanı üzerine yoğunlaşmıştır. Enformel sektör
çalışanları, çalışma durumlarının diğer yaşam alanlarını belirlemesiyle
de dikkat çekmişlerdir (Demir,2002; Açıkalın,2003; Can, 2003). Aynı
zamanda bu emek statüsü, uygulanan yapısal uyum programları ve
yürütülen ekonomi politikalarının sosyal yaşamda etkilerinin en net
şekilde görüldüğü kesim olarak da, araştırmacıların ilgisini
çekmektedir.
154
d) Çalışan Kadınlar
Toplumsal cinsiyet, yoksulluğun düzeyini ve profilini etkileyen
unsurlar arasında ele alınmaktadır. İşgücü piyasasında toplumsal
cinsiyete dayalı ayrımcılık, kadınların eşit emek gücü olarak ele
alınmamasına neden olmaktadır. Kadınlara düşük iş güvencesi ve
düşük ücret uygulandığı görülmektedir. İnsani Gelişme İndeksi (UNDP,
2001:15) toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığın bütün ülkelerde
görüldüğünü, ancak önemli farklılıklar bulunduğunu da
göstermektedir.
Bu çerçevede ve sosyal alandaki eşitsizlikler ele alındığında,
yoksulluktan en çok etkilenen kategorilerden birisi de kadındır.
Türkiye’de kadın yoksulluğu ve yoksunluğu çerçevesinde toplumsal
cinsiyet yaklaşımını benimseyen çalışmalar da dikkati çekmektedir
(Cantek,2001; Ecevit ve Ecevit,2002; Hattatoğlu,2002;
Kümbetoğlu,2002; Ecevit ve Türkyılmaz,2002 vd.). Bilindiği üzere bu
araştırma, 50 kadın ve 50 erkek olmak üzere toplam 100 kişi ile yapılan
görüşmelerle yürütülmüştür. Kadınların çalışma durumları ve bu
durum hakkında kendi değerlendirmeleri, yoksulluk, yaşam
standartları ve yaşamın yeniden üretimindeki pozisyonları boyutunda
ele alınması gereken önemli unsurlardır.
Kadın katılımcılar arasında aktif olarak çalışanların çalışma
yaşamı ile ilgili görüşleri alınmıştır. Kadınlar, çalışma konusunda
kararın kim tarafından alındığı sorusuna, çoğunlukla kendilerinin aldığı
şeklinde cevap vermişlerdir. Bunun nedeni olarak da, genellikle
evlenmeden önce çalışma hayatına atılmış olmalarını dile getirmişlerdir.
Enformel sektörde çalışan kadınların büyük bir kısmı ise, çalışma
kararını eşleriyle birlikte aldıklarını belirtmişlerdir (Tablo 31).
155
Tablo 31 Çalışma Gruplarına Göre Kadının Çalışması Konusunda Kararın Kim Tarafından Alındığının Dağılımı Kadının Çalışması Konusunda
Kararı Kimin Verdiği
TOPLAM
Çalışma Grubu
Kadın kendisi verdi Eşiyle ortak karar verildi
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 60 40 5 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane 100 5 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
100 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
50 50 2 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane 29 71 7 100
Enfor.sek.çalışanı olup,eşi çalışmayan hane
33 67 3 100
TOPLAM
63 34 30 100
X2 =14,990 Std.S.=10 p>0,132
Çalışan kadınlara ekonomik durumlarındaki iyileşmelerin çalışma
yaşamlarını nasıl etkileyebileceği sorulduğunda, çok büyük farklılık
olmamakla beraber, çalışmazdım diyenlerin oranı yüksek olmuştur.
Çalışma Grubu’na göre farklılık incelendiğinde, çalışmak istemeyenlerin
düz işçi ve enformel sektör çalışanı oldukları görülmektedir. Bu
düşüncelerinin altında yatanın, olumsuz çalışma koşullarının ve düşük
ücretin olduğu söylenebilir (Tablo 32).
Katılımcı kadınlar, çalışmaya devam etmek istememe nedeni
olarak, çocuklarıyla ilgilenmek istediklerini ve yıprandıklarını öne
sürmüşlerdir. Çalışmaya devam etmek isteyenler ise, genel olarak evde
kalmaktan hoşlanmadıklarını, çalışmanın sosyal hayatı
zenginleştirdiğini (%42,8) ve emeklilik haklarını alıp geleceklerini
garantilemek (%35,7) istediklerini belirtmişlerdir. Çalışmaya devam
etmek isteyen kadınların düz memur kategorisinde yoğunlaşmaları
önemli bir göstergedir.
156
Tablo 32 Çalışma Grubu’na Göre Ailenin Ekonomik Durumu İyi Olduğunda da Kadının Çalışma İsteğinin Dağılımı Ailenin Ekonomik Durumu İyi Olduğunda
Kadının Çalışıp Çalışmayacağı
TOPLAM
Çalışma Grubu
Çalışmaya devam ederdim
Hayır Çalışmazdım
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 100 5 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane 100 5 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane 75 25 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
50 50 2 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane 29 71 7 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
100 3 100
TOPLAM %
47 53 30 100
X2 =16,224 Std.S.=5 p<0,006 Yaşamın ertesi güne tekrar hazırlanması ve idamesinde ister
çalışsın isterse çalışmasın kadınının oynadığı rol çok önemlidir.
Geçimlik üretim dışında, çalışan ve çalışmayan tüm kadınlara evde
para kazanmak için bir şeyler yapıp yapmadıkları sorulduğunda ise,
hemen hemen tamamı yapmadıklarını (%70), küçük bir kısmı el işi, oya
vb. (%22) yaptıklarını belirtmişlerdir. Bu kadınlar, ya enformel sektör de
geçici işlerde çalışanlar ya da ev kadınlarıdır.
Görüldüğü gibi, kadınlar hane bütçesine ekonomik olarak, dolaylı
ya da doğrudan katkı yapmaktadırlar. Çalışma yaşamından
memnuniyetsizliğin nedeni ise, daha önce bahsedildiği gibi, toplumsal
cinsiyete dayalı ayrımcılık ve sosyal güvencesi olmayan, düzensiz ve
düşük ücretli işlerde çalışmalarıdır. Diğerlerine nazaran göreli olarak
daha iyi koşullarda çalışan düz memur ve bazı düz işçilerin, en azından
gelecek kaygılarını ortadan kaldırmak amacıyla çalışmaya devam etmek
istedikleri görülmektedir.
157
Reel ve Yan Tüm Gelirler, Tüketim Alışkanlıkları ve Yaşamı
İdame Etme Yolları
Yoksulluk, ortalama gelir düzeyi ve gelir dağılımındaki eşitsizlik
derecesiyle yakından ilişkilidir. Bireysel gelir ve hanehalkının toplam
geliri çoklu yoksunluğun bir boyutu olarak ele alınmıştır. Çalışma
Grubu’na göre katılımcıların ve eşlerinin gelirleri daha önce
irdelenmişti. Hanehalkı geliri hanede çalışan kişilerin bireysel
gelirlerinin toplamından oluşmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, bu
araştırmada eşler dışında haneye gelir getirenler çocuklar olmuştur.
Görüşme yapılan hanelerin toplam gelirlerinin dağılımı Tablo
33a’da grafikle gösterilmiştir. Haneler arasında ortalama gelirin 301-
400 milyon TL. arasında olduğu görülmektedir. Gelir dağılımındaki
yoğunluk 101-400 milyon TL. arasındadır. Düşük oranlarda da olsa 50
milyonun altında geliri olan haneler olduğu gibi, bir milyarın üzerinde
geliri olanların oranı da düşüktür.
Bu oranlar, Bursa gibi Türkiye’nin en zengin %1’lik kesimini
barındıran bir bölge içinde değerlendirildiğinde, bölüşüm ilişkileri ve
gelir dağılımındaki eşitsizliğin ulaştığı boyutları da gözler önüne
sermektedir.
Salt gelire göre bir değerlendirme yapıldığında bu oranlar,
görüşme yapılan tüm hanelerin, belli kuruluşlar tarafından belirlenmiş
yoksulluk sınırı altında yer aldıklarından dolayı, mutlak yani ekonomik
açıdan yoksul olduklarını göstermektedir. Ancak unutulmamalıdır ki,
mutlak yoksulluk göreliliği barındırmaktadır. Bu gelirin yeterliliği ya da
yetersizliği görelidir. Bu göreliliğin boyutu yaşam koşulları, sosyo-
demografik ve kültürel belirleyiciler tarafından etkilenmektedir.
158
Tablo 33a Hanelerin Toplam Gelirinin Dağılımı
1 mil701m
601-700 m
501-600 mily
401-500 mily
301-400 mily
201-300 mily
101-200 mily
50-100 milyon
50 mlyondan
Yüzd
eler
20
10
0
yar üstü
ilyon-1milyar
ilyon ARASI
on ARASI
on ARASI
on ARASI
on ARASI
on ARASI
ARASI
i
az
30
3
64
2
7
26
22
17
9
4
Hanenin toplam geliri
Tablo 33b’de hanenin toplam gelirinin Çalışma Grubu’na göre
farklılık gösterip göstermediği incelendiğinde, düz işçi kategorisindeki
hanelerin gelirlerinin ortalama 200-500 milyon TL. arasında değiştiği;
oldukça düşük bir oranda da olsa, iki eşin de çalıştığı düz işçi
hanelerinde 600 milyon-1 milyar TL. arsında geliri olanların olduğu;
düz memur kategorisindeki hanelerin ortalama gelirlerinin 400-500
milyon TL. arasında değiştiği, özellikle iki eşin çalıştığı hanelerde 600
milyon-1 milyar TL. üstüne kadar çıktığı görülmektedir. Gelir
rklılıkları diğer kategorilerde artmaktadır.
Enformel sektör çalışanı kategorisindeki hanelerin gelirleri 100-
400 milyon TL. arasında değişmektedir. Bu oranların dışında limitler en
az 50- en çok 500 milyon TL.’dır. İşsiz kategorisindeki hanelerde ise,
eşlerden birinin çalıştığı durumlarda hane geliri 100-400 milyon TL.
arasında değişirken, iki eşin de çalışmadığı durumlarda oranlar 50
milyon TL.’nın altına kadar düşmektedir. Ev kadını olup eşin
fa
159
çalışmadığı hanelerde de durum aynıdır. Bununla beraber ev kadını
kategorisindeki hanelerde durumun daha kötü olduğu ve hane gelirinin
ü s ır k Bu ada
e nı p al k or eş t mı enformel r
çalışanı olduğu hatırlandığında tablo daha çok netleş ktedi . T blo 33b ışma Grubu’na Göre ane Toplam Gelirinin Da
görülmektedir ki, bu belirlemeye rağmen, düzenli geliri ve işi olan
Hane pl Geliri
st ın
adı
ının 3
olu
00 mi
eşi ç
lyon T
ışan
L.’ye k
ateg
adar
ide,
çıkabil
lerin
diği gö
ama
rülme
nın
tedir. r
v k sektö
me r
a Çal H nin ğılımı
nin To am Toplam
*
50 mil
az
50-100 milarası
101-200 m arası
201-300 m arası
301-400 m arası
401-500 m arası
501-600 milarası
601-700 milarası
701mil.-1milyar arası
1 milyar üstü
S % yon. yon ilyon ilyon ilyon ilyon yon yon
1
29 43 14 14
7 100
2
22 28 50
12 12 12 25 39
2
25 25 37 13
6
7
56 22 11
11
9 100
8 10 11 100
Toplam
4
9
17
22
26
7
2
4
6
3
100 100
18 100
3
59
8 100
4
5 8
8
12 100
5
8 100
6 18 52 18 6
17 100
8 27 27 18 1
9
20 20 40 20
5 100
10 20 80
5 100
X2 =119,364 Std.S.=81 p<0,000 *Çalışma Grubu: 1. Düz işçi olup, eşi de çalışan hane, 2. Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane, 3. Düz memur olup, eşi de çalışan hane, 4. Düz memur olup, eşi çalışmayan hane, 5. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi de çalışan hane, 6. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi çalışmayan hane, 7. İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane, 8. İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane, 9. Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane, 10. Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
Bilindiği gibi, araştırmada ele alınan emek statüsündekiler,
vasıfsız işgücünü oluşmaktadır. Bu belirleme kişilerin çalışma koşulları
ne olursa olsun en düşük düzeye gönderme yapmaktadır. Ancak
160
kategorilerde gelir oranları düşük olsa bile, diğer kategorilerle
kıyaslandığında oldukça farklılık görülmektedir. Hanelerde eşlerin
şında çalışan bireylerin çocuklar olduğu ve genelde yaş
ında giren
erhangi başka bir gelir olmadığını belirtmişlerdir. Yan geliri olan
küçük
Genel olarak değerlendirildiğinde, Çalışma Grupları arasında fark
lmaksızın, hanelerin reel gelirleri dışındaki gelirlerinin hane gelirini
üyük ölçüde etkileyecek gelirler olmadığı, hatta hiç olmadığı
in
el gelirleri olduğu görülmektedir.
dı
ortalamalarının işgücü piyasasında yer alabilecek oranların altında
olduğu düşünüldüğünde, hanehalkı gelirinin neden çalışan eşlerin iş
durumlarıyla belirlenmiş ya da sınırlanmış olduğu da açıklığa
kavuşmaktadır.
Hane gelirini sadece reel gelirlerle sınırlı tutmak yeterli olmayıp,
hatta eksiktir denebilir. Çünkü hane gelirini etkileyen birçok yan
gelirlerin olma olasılığı da yüksektir. Özellikle Türkiye’de yapılan
çalışmalarda bu olgunun daha çok irdelendiği görülmektedir. Bu
çerçevede hanede yaşayanların diğer gelirleri sorgulandığında, ilk önce
mevcut işlerinin yanı sıra ek iş yapıp yapmadıkları incelenmiştir.
Katılımcıların neredeyse tamamı ek işleri olmadığını belirtirken, ek iş
yapanların aylık gelirinin ortalama 50 milyon olduğu, çoğunlukla da 50
milyondan az olduğu görülmüştür. Katılımcıların yine neredeyse
tamamı hanelerine çalışarak kazandıkları reel gelir dış
h
bir kesimin kaynakları kira, arazi, tarla ve özellikle kadınların
evde yaptıkları el işi, parça başı iş olmuştur (Tablo 33c). Bazı ekonomik
kökenli yoksulluk çalışmalarında, ev sahibi olanların muhtemel kira
bedelleri de artı gelir olarak hane bütçesine eklenmektedir.
o
b
görülmektedir. Sonuçta hanehalkı toplam gelirini belirleyenin, eşler
re
161
Tablo 33c Çalışma Grubu’n Göre H nenin an Gel rinin ğılıenin Yan Gelirleri
T
a a Y irle Da mı Han OPLAM
Kira Geliri
Arazi, tarla Geliri
Ek İş Başka gelir Diğer Çalışma Grubu yok S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 100 7 100 Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane 94 6 18 100
an 12 12
alışan hane
ayan hane 100 17 100
lup, sadece eşi çalışan hane 100 9 100
e çalışmayan hane
ece eşi çalışan 80 20 5 100
Düz memur olup, eşi de çalışhane
76 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan ane h
8 84 8 12 100
Eç
nfor.sek.çalışanı olup, eşi de
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi alışm
100 8 100
ç İşsiz o
İşsiz olup, eşi d
9 82 9 11 100
Ev kadını olup, sadhane Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
100 5 100
TOPLAM %
2
1
1
92
4
100 100
X2 =35,257 Std.S.=36 p>0,504
Görüşme yapılan haneler açısından ortaya çıkan bu duruma göre,
Çalışma Grubu kategorilerinin yoksullukla mücadele ya da yaşamlarını
ame ettirmede ekonomik boyutta, sadece hane bireylerinin gelirleri,
üde formel ve enformel işgücü piyasası
racılığıyla karşılayabilmektedir. İşgücü piyasası dışında hanehalkının
ihtiyaçlarını karşılama yolları olarak sosyal yardımlar, memleketle
id
yani hanehalkı reel gelirinin ele alınacağı ortaya çıkmıştır. Bu sonuca
göre, yaşamı idame ettirme yollarının, ekonomik gelirler dışındaki
yaşam alanlarına yoğunlaşarak irdelenmesi gerekliliği ortaya
çıkmıştır.
Görüldüğü gibi hanehalkı gündelik yaşamın yeniden üretimi için
ihtiyaçlarını büyük ölç
a
162
(kırla)
klarını belirtmişlerdir. Yardım alanlar çok az sayıda da enformel
ektör çalışanı ve işsiz aileleridir (Tablo 34a). Yardım alanların
an
lmışlardır. Alınan bu sosyal ya nakdi yardımdır (Tablo
34b).
alışma Grubu’na Göre Alınan Sosyal Yardımın Dağılı
Alınan Sosya ım
ilişkilerin devamı ve gelen ayni destek, evde ham maddesi
alınarak işlenen gıda ve giyim maddeleri vb.nin irdelenmesi bu noktada
önemli bir yere sahiptir.
Ek gelirleri olmadığını belirten katılımcılara her hangi bir sosyal
yardım alıp almadıkları sorulduğunda da, büyük bir kısmı
almadı
s
çoğunluğu yardımı İl Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfınd
a rdımın türü de
Tablo 34a Ç mı l Yard TOPLAM
Çalışma Grubu
Y Alm uz
So al Hizmetlerden
Sosyal Yard ve Day nışma
Vakfından
Beledi eden Di(STK’lar)
ardımıyor
sya
y ğer S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
100 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
100 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
100 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
e
12
lışmayan hane
ışa 5 100
100 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan han
87 13 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
82 6 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
89 11 9 100
İşsiz olup, eşi de ça
73 18 9 11 100
v kadını olup, sadece 100 E
eşi çal n hane Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
40 20 40 5 100
TOPLAM %
89
1
7
1
2
100 100
X2 =49,692 Std.S.=36 p>0,064
163
Ancak bu sonuçlar araştırmacının alana ilişkin daha önceki
bilgilenmeleri ve gözlemleriyle çelişik bir durum sergilemiştir. Alan
çalışmasına çıkılmadan önce, örneklem seçimi için yapılan ön
görüşmelerde İlçe Kaymakamlık, İlçe Belediye ve Mahalle
Muhtarlarından alınan bilgi doğrultusunda, çalışma yapılan
mahallelere, özellikle de seçilen hanelere çoğunlukla belli mevsim
dönümlerinde ve aylarda kömür, odun, gıda ve okul ihtiyacı gibi ayni
yardımların yapıldığı bilgisi alınmıştır. Katılımcıların bir kısmının
aldıkları bu tür sosyal yardımı neden bildirmedikleri sorgulandığında,
nemli ya da yeterli miktarlarda değil” yanıtıyla oldukça sık
ne
ütçesine katkıda bulunduğu bir gerçektir. Çünkü aileler bu
yardımların dileri bu kale e h ma am ırlar.
kısımlarda irdelenmi
ablo 34b Çalışma Grubu’na Göre Alınan Sosyal Yardımın Türünün
n Sosy ardımın T rü T
“ö
karşılaşılmıştır. Bu yardımların miktarların az olmasına karşın ha
b
dışında ken mler arca yapm aktad
Bu konunun ayrıntıları ilerleyen ştir.
T Dağılımı Alına al Y
ü OPLAM
Çalışma Grubu Ayni Nakdi Her ikisi bi rden
S %
Enfor.sek.çalışanı olup, e
şi de çalışan hane 100 1 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çal
ışmayan hane 100 3 100
siz olup, sadece eşi çalışan hane 100 1 100
iz olup
İş
İşs , eşi de çalışmayan hane
33 67 3 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
33 67 3 100
TOPLAM %
18 54 28 11 100
X2 =11,000 Std.S.=8 p>0,202
Hanelerin çok az kazançla yaşamlarını nasıl idame edebildikleri
sorgulanmaya devam edildiğinde, çoğunlukla göçle Bursa’ya yerleşmiş
olan bu hanelerin memleketleriyle olan bağlantıları ve oradan gelen
yardımlar ele alınmıştır. Katılımcıların çoğunluğu artık memleketleriyle
hiç ilişkileri kalmadığını belirtmiştir.
164
Çalışma Grubu’na göre memleketten gelen erzak yardımı Tablo
esimdir atılımcılardan, gelen erzakların yıllık ihtiyaçlarının
mamı ya da önemli bi belirtenle 52,9),
oldukça az bir kıs % k d sı
ıda bulundu ıktır.
ışma G bu’na öre Memlek tten G en E k ının Dağılımı
Memleketten Gelen Erzak Yardımı
TOPLAM
35’de sunulmuştur. Memleketlerinden erzak yardımı gelen küçük bir
k (%17). K
ta r kısmını karşıladığını rle (%
mını ( 47,1) arşıla ığını belirtenler ara nda önemli
bir fark yoktur. Sonuç olarak aile bütçesine katk ğu aç
Tablo 35 Çal ru G e el rza Yardım
Çalışma Grubu
YOlmuyor
Kuru bakliyat
Zey in, yağ vb.
Me e, sebze
Salça, tarhana vb
Di r S %
ardım t yv ğe
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
71 29 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
72 6 22
e 12 25
şi
ne 12 25
ne
ce eşi ışan hane
siz olup, eşi de çalışmayan hane
100 11 100
Ev kadını olup, sadece 100 5 100
18 100
Düz memur olup, eşi dçalışan hane
63 8 100
Düz memur olup, eçalışmayan hane
76 8 8 8 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan ha Enfor.sek.çalışanı olup,şi çalışmayan ha
63 8 100
e
94 6 17 100
İşsiz olup, sadeça
100 9 100 l
İş
eşi çalışan hane
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
100 5 100
TOPLAM %
83
3
1
2
2
9
100 100
X2 =61,677 Std.S.=45 p=0,05
İşsiz olup eşi çalışan ve çalışmayan, ev kadını olup eşi çalışan ve
çalışmayan hanelerin memleketle hiçbir bağlantılarının kalmadığını ve
yardım da gelmediğini belirtmeleri önemlidir. Bu konu göç olgusuyla
165
ilişkilidir. Çalışma kapsamındaki göç eden hanelerin geride bıraktıkları
koşullar çok daha kötü olduğundan dolayı, orada kalanların kente
ydalarının olması ihtimali zayıftır. Bugüne kadar yapılan göç
alışm
rtmıştır. Bu da kentsel ortamda yaşamın yeniden
retiminde, kentin olanaklarına daha fazla ihtiyaç olduğu sonucunu
sürekli ya da sık sık yapılmaktadır.
unların sık olarak yapılmasının önemli bir nedeni olarak katılımcılar
malze
lamadıklarını dile getirmişlerdir.
dığını dile getirmişlerdir.
Sonuç olarak evde yapılan bu gıd ele in a
destek olmak amacıyla, gıda masraflarını azaltmak i ığı
o ak diğer taraftan, bunların yapılabilmesi için gereken
h n çok fa mikta rda a abilm nin d mkün
o ütçeyi zorlad ı görülmektedir.
fa
ç alarında üzerinde en çok durulan konu, kırla bağlantının ve
desteğin varlığı olmuştur. Son dönem çalışmalarda ise, bu bağın gittikçe
zayıfladığı vurgusu a
ü
doğurmaktadır.
Diğer bir boyut, geleneksel olarak birçok hanenin de yaptığı gibi,
aile bütçesine katkı ya da masrafların azalması adına evde hazırlanan
gıda maddeleridir.
Görüşme yapılan hanelerde evde hazırlanan gıdalar : Turşu,
konserve; bazlama, yufka, ekmek
B
melerin daha ucuza alınabilmesini belirtmişlerdir. Bu gıda
maddelerini yoğurt, salça, reçel yapımları izlemektedir. Meyve, sebze
kurutmanın neredeyse hiç yapılmadığı görülmektedir. Bunun nedeni
olarak da bir kesim katılımcı, bu ürünleri kurutacak kadar fazla
a
Daha önce değinilen memleketlerinden erzak yardımı gelen kesim
ise, kendilerinin ayrıca evde hazırlık yapmadıklarını belirtmişlerdir. Bu
hazırlıklar çoğunlukla ev kadınları tarafından yapılmaktadır. Çalışan
kadınlar ise bu hazırlıklar için vakitlerinin olma
a madd rin ile bütçesine
çin yapıld
rtadadır. Anc
am maddeleri zla rla lın esi e mü
lmadığı ve b ığ
166
Tablo 36 ırlanan Gıda Maddeleri Sürekli Sık sık Çok Nadir Hiç
TOPLAM
S =
Evde Haz
100
% Peynir, Yoğurt vb. 28 12 14 46 100
S
alça, Tarhana vb. 25 5 12 58 100
Sebze Kurutma
5 1 3 91 100
Bazlama, Yufka, Ekmek 36 16 12 36 100
Reçel, Marmelât vb.
26 4 4 66 100
Meyve Kurutma, Pestilvb.
4 - 1 95 100
Turşu, Konserve
43 22 14 21 100
Hanehalkının yaşamını idame ettirmek için gerçekleştirdiği bu tür
şsiz ve ev
ırla bağlantının az ya da hiç olmadığı, özellikle
ırdıkları nokta, yine ekonomik yetersizlik olmuştur.
‘geçimlik üretim’ (subsistence production) faaliyetlerinin (Demir,
1993,2002; Ecevit, 1999; Ecevit M. ve Ecevit Y., 2002), emek
kategorilerinin işgücü piyasasındaki konumları, kırsal kesimle
bağlantının sürdürülmesi ve geleneksel yaşantının devam ettirilmesiyle
de doğrudan ilişki olduğu anlaşılmaktadır.
Demir (2002:294) işçi, dar gelirli ve yoksul ailelerde geçimlik
üretimin boyutlarının daha fazla olduğunu belirtmiştir. Ele alınan emek
statüsündekiler açısından bu belirleme değerlendirildiğinde, i
kadını kategorilerinde k
evde hazırlanan gıda maddeleri için yeterli ham maddenin
alınamadığının vurgulanması, derinleşen yoksulluğun bir göstergesi
olarak görülebilir. Burada katılımcıların geçimlik üretimi de
dayand
Yaşam standardı ve yaşamı idame etmede haneye giren reel ve
yan gelirler dışında, giderler, harcama kalemleri ve bunları etkileyen
tüketim alışkanlıkları oldukça büyük önem taşımaktadır.
167
Özellikle son yıllarda oldukça yaygınlaşan kredi kartı kullanımı,
bugün veresiye alma ya da yakınlara borçlanarak yapılan alış verişin
yerini almış gibidir. Kredi kartı kullanımı, bireyleri kazanmadan
harcamaya yönlendirmiştir. Giderek boyutları farklılaşan tüketim
toplumu, daha büyük riskleri içinde barındıran bir hal almıştır. Sadece
o günü geçirme kaygısı giderek yerini, maddi olanaksızlıklar nedeniyle
gerçekleştirilmesi zor olan harcamaların yapılabilmesine bırakmıştır.
slında harcanan sahip olunmayandır. Bu süreç tüketim toplumunu
değildir. Bunlar arasında kredi
artı olan, ancak artık kullanmayanlar da bulunmaktadır. Görüşülen
iz geliri ikame şekli gibi kullanılmaya başlayan kredi
artı sahipliğinin de emek kategorileri arasında yaygın olmadığı
A
iyice körüklemiştir. Artık her kesimin rahatlıkla ulaşabildiği kredi kartı,
bireyin ya da hanenin gelecekteki gelirini aylar öncesinden harcamasına
yol açmakta ve bu döngü bir daha içinden çıkılamaz boyuta
ulaşabilmektedir.
Görüşme yapılan hanelerde kredi kartı kullanımı irdelenmiştir.
Kredi kartı kullanımı katılımcıların sadece %20’sinde görülmektedir.
Bunların %5’i ve eşlerinin de %6’sı ara sıra kredi kartı kullandıklarını
belirtmişlerdir. Bu kesim, düz memur ve daha az oranda düz işçi
aileleridir. Kredi kartı kullanan bu kesimin kart limiti ise, 500 milyon-1
milyar TL. arasındadır (%64). Bu limitler hanehalkı ortalama gelirlerinin
100-400 milyon TL. arasında olduğu hatırlandığında, oldukça yüksek
oranlar olduğu görülmektedir. Buna karşın görüşmecilerin %80’i,
eşlerinin ise %92’si kredi kartına sahip
k
haneler içerisinde kredi kartı kullanımının düşük olduğu görülmektedir.
Bunun nedeni sahip olunan gelir düzeyiyle de ilişkilidir. Gelir düzeyi
düşük olan haneler için kredi kartı kullanımı, hatta sahipliği kendi
ifadelerine göre “...lükse girmekte”dir.
Hanehalkı toplam gelirinin düşük olduğu ortadadır, ek gelirler de
bu durumu değiştirecek boyutta değildir. Geçim stratejileri ele
alınırken, yeters
k
168
görülmüştür. Öyleyse hanelerin kullandıkları başka kanallar olmalıdır.
Bu kanalları dolaylı olarak ortaya çıkarabilmek amacıyla, hanelerde son
beş yıl içerisinde ekonomik güçlük nedeni ile çekilen zorluklar
sorgulanmıştır.
Katılımcıların büyük bir oranının borç para aldıkları görülmüştür.
Bunu mevcut tasarrufları bozdurma izlemekle birlikte, hiçbir zaman
tasarruf yapabilecek durumları olmad ı belirtenlerin oranı daha
yüksektir (
Tablo 37 S Güçlük Nede ile Yapılanlar
S=100
ığın
Tablo 37).
on Beş Yılda Ekonomik ni
%
Borç para alma
75
Mevcut tasarrufları bozdurma
43
Ev, arsa,kooperatif hissesi satma
6
Otomobil vb. Satma
5
Ev eşyası satma
4
Borç para alma davranışı tüm Çalışma Grubu kategorileri
içerisinde tek eşin çalıştığı hanelerde görülmektedir (sırasıyla enformel
sektör çalışanları, düz memurlar, düz işçiler). Ancak eşi çalışan ve
çalışmayan işsiz ve ev kadını kategorilerinin tamamında yaygın olarak
görülen bir davranış olmuştur. Tasarrufları bozdurma davranışı ise,
çalışma grubu içerisinde tasarruf yapabildiğini belirtenler arasındaki iki
eşin de çalıştığı düz memur ve düz işçi hanelerinde görülmüştür.
tomobil satma, otomobili olan düz memur ve düz işçi hanelerinden O
sadece düz işçilerde görülmüştür. Ev eşyası satma ise, çok az görülen
bir durumdur. Çok zor durumda kalındığında başvurulan bu yol,
genelde tek eşin çalıştığı işçi ve enformel sektör çalışanı hanelerinde
görülmüştür.
169
Borç para alma davranışı çok yaygın olan katılımcılara, şu anda
herhangi bir borçları olup olmadığı sorulduğunda, çok büyük bir
bölümü borçları olduğunu belirtmişlerdir. Bu borcun nereye, kime
lduğu ve miktarı incelendiğinde ise; borçların genellikle ticari
n akraba ya da arkadaşlara
lduğu görülmüştür. Bu borçların e, tic ri kurumla a 50
milyondan az, a ve ara 15 00 milyo sında de iştiği
görülmüştür (Tablo 38).
ablo 38 Borçlanılan Yerler ve Miktarları
Elden
Arkadaşlara S=23
%
Elden
Akrabalara S=37
%
Ticari Kuruluşlara (Bakka ağaza
vb) S=63
%
Banka redi
Kartına S=19
%
Kooperatife
%
o
kurumlara (bakkal, mağaza vb.) ve elde
o miktarının is a r
rkadaş akrabal 0-3 n ara ğ
T
l, m
ya/K
S=4
50 milyon. Az
14 11 54 5 -
50-100 mil. Arası
150-300mil Arası
44 22 6 36 -
350-500m
16 -
1 milyard zla
8 18 3 21 -
26 14 19 11 -
il Arası 8 27 13 11 100
550mil-1milyar
- 8 5
an Fa
Bu borçların türü ise, büyük oranda Türk Lirası (%92,1),
diğerleri ise döviz ve altın olarak değişmektedir.
Yaygın olan borç alma davranışı ve niteliği Çalışma Grubu
kategorileri arasında farklılık göstermektedir. Arkadaşlardan borç alma
davranışı, hanede tek eş çalışan işsiz ve ev kadını kategorilerinde daha
sık görülmektedir. Bu borç miktarı da 150-300 milyon arasında
değişmektedir. Akrabalardan borç alma davranışı ise enformel sektör
çalışanı (150-500 milyon arası), işsiz (100 milyon civarı) ve tek çalışanlı
düz memur (bir milyar civarında) kategorilerinde görülmektedir. Ticari
TOPLAM %
100 100 100 100 100
170
kuruluşlara (bakkal, mağaza vb.) borçlu olanlar hemen hemen tüm
kategorilerde değişik oranlarda görülmektedir. Bunlar arasında dikkati
çekenler, tek çalışanlı enformel sektör çalışanı (100 milyon TL.’nın
altında) ve yüksek miktarlarda borç yapan düşük bir orandaki düz işçi
ve özellikle iki eşin de çalıştığı düz memur (500-1 milyar TL. arası)
kategorileri olmuştur. Banka ve kredi kartına borcu olanlar sadece düz
memur ve düz işçi haneleridir. Borç oranı da 150-500 milyon TL.
arasında değişmektedir. Bu önemli bir noktadır. Çünkü diğer emek
ategorileriyle karşılaştırıldıklarında düzenli geliri olan kategorilerdir.
erişin farklı oranlarda da olsa tüm hanelerde yapıldığı görülmüştür.
rinin eskisi gibi olmadığını, zayıfladığını belirtirken “...herkes
k
Yine benzer şekilde oranı çok düşük de olsa, kooperatif borcu
ödeyebilenler düz memur ve düz işçi aileleridir. İki kategori arasında da
ödeme miktarları açısından oldukça farklılık bulunmaktadır. İşçilerin
ödedikleri miktarlar memurlarınkinin hemen hemen yarısı kadardır.
Genel bir değerlendirme yapılırsa, görüşme yapılan hanelerin
kullandıkları kanallardan birisi olarak ‘borç para’ alma ortaya
çıkmıştır, denilebilir. Bu da, aile ve akraba ilişkileri içinde geleneksel
dayanışmanın sürdürüldüğünün ve veresiye alış verişin devam ettiğinin
göstergesi olabilir. Bu konu üzerinde ilerlendiğinde, veresiye alış
v
Çalışma Grubu kategorileri arasında bu açıdan bir karşılaştırma
yapıldığında, enformel sektör çalışanı, işsiz ve ev kadını kategorilerinin
tamamının bu yola başvurduğu, düz memur ve düz işçiler arasında da
en fazla tek eşin çalıştığı düz işçi hanelerinin başvurduğu görülmüştür.
Katılımcılar, her ne kadar akraba ve yakın çevreleriyle olan
ilişkile
kendi derdine düştü, kimsenin kimseye faydası yok” ifadesini kullanmış
olsalar da, yetersiz gelirin ikamesinde akraba ve yakın çevreden borç
alındığı ve veresiyenin sürdürüldüğü görülmektedir. Bu da geleneksel
dayanışma ve yardımlaşmanın bir ölçüde devam ettiğini göstermektedir.
171
Açıkça görüldüğü gibi, buraya kadar ele alınan reel ve yan
gelirlerin yetersizliğiyle beraber, geçimlik üretimin gerçekleştirilmesinde
çlükler, yaşamın yeniden üretimini daha da
zorlaş
yaşam standardı içerisinde,
görüş ş yıl içinde yaşadıkları sorunlar
irdelen
alışanı, işsiz ve ev kadını kategorilerinde yaşanan sorunlardır. İcra,
haciz ile karşılaşan haneler ise, düz işçi ve düz memur kategorileridir.
Aile içi geçimsizliğin tüm çalışma grubu kategorilerinde ortak yaşanan
bir sorun olmakla birlikte, enformel sektör çalışanı, düz memur ve işsiz
kategorilerindeki hanelerde daha yoğun olarak yaşandığı görülmüştür.
çekilen gü
tırmaktadır. Bu durum, ele alınan emek kategorileri açısından
yoksulluğu giderek derinleştirmektedir. Bu çerçevede yoksulluk, Beck
(1992)’in de dile getirdiği gibi, birçok riski barındıran çok boyutlu sosyal
bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu bağlamda belirginleşen düşük
ülen hanelerin son be
diğinde (Tablo 39), çoğunlukla aile içi geçimsizlik (bunun sözlü
ve fiziksel şiddet boyutunda olduğunu belirtenler çoğunluktadır), ihtiyaç
duyulan ev eşyalarının alınamaması ve gerekli tedavilerin ertelenmesi
ya da yaptırılamaması dile getirilmiştir.
Çalışma Grubu açısından bu sorunlar değerlendirildiğinde,
taşınma, göç, sosyal görevlerin yapılamaması, gerekli tedavilerin
yaptırılamaması, aile üyelerinin eğitimlerinin yarıda kalması, evin
onarılamaması, gerekli ev eşyasının alınamaması enformel sektör
ç
172
Tablo 39 Son Beş Yıl İçerisinde Yaşanan Sorunlar
S=100 %
İflas ya da işin küçülmesi 13 Taşınmak ya da göç etmek zorunda kalmak 11
, sünnet vb.)
kımı vb.)
i ya da yapılamaması
nin ya da bir kaçının eğitimlerinin
Ev için gerekli tamir vb.nin yapılamaması
35
Sosyal görevleri yapamama (Düğün, nişan
29
Akrabalık görevlerinin yapılamaması (yaşlı ba
6
Gerekli tedavilerin ertelenmes
54
Aile üyelerinden biriarıda kalması y
29
İhtiyaç duyulan ev eşyalarının alınamaması
70
İcra, haciz vb.nin yaşanması
7
Aile içi geçimsizlik
70
Tüm yaşanılan sorunların nedeni olarak ekonomik yetersizlikler
gösterilmektedir. Düzenli geliri olmayan, düşük ücretli ve herhangi bir
osyal güvenceye sahip olmayan kategorilerin, bu sorunları daha çok
yaşam
ir.
s
ış ve yaşamakta olduğu görülmüştür. Bu da, çalışma grubunu
oluşturan büyük bir çoğunluğun çoklu yoksunluk içinde olduklarını
göstermekted
Yaşam standardı açısından gelirler kadar önemli bir yer tutan ve
yaşamın nasıl idame edildiğinin göstergelerinden biri de hanenin
giderleridir.
Hanenin toplam bütçesi içerisinde aylık olarak zorunlu ya da
sürekli sayılabilecek bazı kalemlere harcanan miktarlar, yaşam
standardı açısından önem taşımaktadır. Genel olarak incelendiğine,
aylık olarak bütçeden harcanan miktar değişse de, ‘beslenmeye’
harcanan miktarın aylık gelirin yarısı ve yarısından fazla olduğu
görülmektedir. Aylık harcama kalemine neredeyse girmeyen ise, ‘giyim’
harcamaları olmuştur. Katılımcıların yarısından fazlası aylık olarak
173
‘giyime’ hiç harcama yapmamaktadır. Yine dikkati çeken bir kalem
‘taksit-borçlar’dır. Katılımcıların önemli bir bölümünün aylık olarak hiç
taksiti-borcu yokken, olanların oranı da düşüktür. Katılımcılar bunu
şöyle ifade etmişlerdir: “...taksitli alış veriş yapacak kadar paramız yok”.
üzenli geliri olan düz memur ve düz işçi kategorilerinden taksitli alış
azdır
(Tablo ımcıların aylık gelirlerinin geçim için çok
etersiz oldu un a öste idi
a Ay oplam Hane Bütçesinden Belli Kalemlere
Harcanan Miktar
AGelirin
mamı
AGelirin
Yarıs dan Çoğu
A Gelirin Y ı
Aylık Gelirin Yarısından
Az B smı
Hiç Harcama Yapmayız
TO
S / %
D
veriş yapanların verdikleri miktar da aylık gelirin yarısından
40a). Bu durum katıl
y ğun çık g rges r.
Tablo 40 lık Olarak T
ylık
Ta
ylık
ın
ylık
arıs ir Kı
PLAM
Beslenmeye
7 14 40 39 - 100
Giyime
- - 3 39 58 100
Kira/Aidata
a
ektriğe - 5 5 87 3 100
Su
- 7 13 32 48 100
Ulaşıma - - 1 25 74 100
Telefon
- 1 2 71 26 100
El
- 3 1 90 6 100
Gaz
- 1 1 88 10 100
Taksit-Borçlara
- 3 6 21 70 100
Beslenme temel harcama kalemlerinden birisidir. Burada en uç
noktalarda seyreden kategori tamamen işsiz kategorisidir. Bu
kategorideki haneler, ele geçen paranın ya tamamını beslenmeye
harcamakta ya da beslenme ihtiyacının giderilemediği durumlarla
karşılaşmaktadırlar. Haneye giren gelirin miktarı, beslenmeye ayrılan
oranı doğrudan etkilemektedir. Ancak bunun ters orantılı olduğu
görülmektedir. Gelir azaldıkça beslenmeye harcanan miktarlar
rtmaktadır. Çalışan kesimde ortalama aylık gelirin yarıya yakını
beslenme harcamalarına gitmektedir. Bu oranlar da önemlidir, ancak
a
174
hiçbir eşin çalışmadığı işsiz ve ev kadını kategorilerinde aylık gelirin
neredeyse tamamının beslenme için harcandığı ifade edilmektedir.
Giyinme ihtiyacı da temel gereksinimler içerisinde yer almaktadır.
Ancak Çalışma Grubu içerisindeki kategorilerde, giyime para
harcayanların oranı oldukça düşüktür. Düşük oranlarda da olsa giyime
harcama yapabilenler düz memur, düz işçi ve iki eşin de çalıştığı
enformel sektör çalışanı kategorileridir. Bugünkü anlamıyla giyim,
alışma grubu için lüks tüketime girmektedir. Onlar bu temel ihtiyacı
lam hane geliriyle orantılı olarak bütçeyi oldukça
tkilediği görülmektedir. Ulaşım, telefon, elektrik, su ve gaz
e aylık olarak yapılan harcamaların dışında yıllık yapılan
alışan kategoriler
rafından yapılmaktadır. Çalışmayan kategoriler ise, kuruluşlar
mesidir. Eğitime harcama
apamadıklarını belirten işsiz, ev kadını ve tek çalışanlı enformel sektör
ç
sadece ‘örtünme’ ihtiyacının giderilmesi boyutunda
gerçekleştirebildiklerini dile getirmektedirler.
Temel ihtiyaçlardan biri olan barınma için harcanan kira
bedellerinin de, top
e
harcamaları ise, toplam hane gelirinin çok az bir kısmını
kapsamaktadır.
Haned
harcamalar da bütçeyi etkilemektedir ve yaşam standardının önemli
belirleyicilerindendir.
Bu harcama kalemleri içerisinde ısınmaya harcanan miktar
önemli yer tutmaktadır. Isınma harcamaları en çok ç
ta
tarafından yapılan yakacak yardımları ve çevreden topladıkları çalılar
vb. ile bu ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadırlar.
Diğer bir kalem eğitim harcamalarıdır. Burada önemli olarak
ortaya çıkan düz memur ve düz işçi kategorileri dışındaki kategorilerin,
eğitime harcama yapmadıklarının görül
y
175
kategorileri, bu ihtiyaçlarını da kuruluşlarca yapılan yardımlarla
karşılamaya çalıştıklarını belirtmişlerdir.
Sağlık harcamaları da diğer önemli kalemler arasındadır. Daha
önce de ele alındığı gibi, çalışma gurubunun hemen hemen tüm
kategorileri sağlık harcaması yapmadıklarını belirtmişlerdir. Bunun
edeni olarak, düz işçi ve düz memur kategorileri sahip oldukları
ildiklerini
lirtenler, iki eşin de çalıştığı düz memur ve düz işçi kategorileridir.
arcama yapmamaktadır.
iğer yandan görüşmecilerin neredeyse tamamı sağlığa, tatile, sinema,
yatro gibi sosyal faaliyetlere ve tasarrufa yönelik hiç pay ayırmamakta
e harcama yapmamaktadırlar (Tablo 40b).
n
sosyal güvenlik sistemlerini belirtirken, diğer kategoriler sağlığa
ayıracak paralarının olmamasını göstermişlerdir.
Yıllık olarak tasarrufa ve tatil yapmaya yönelik olarak hiç para
ayrılamadığı görülmektedir. Çok sınırlı da olsa yapab
be
Sosyal yaşam boyutunda ele alındığında da, bu alana hiç harcama
yapılamadığı ve bütçeden para ayrılamadığı görülmektedir.
Genel bir değerlendirme yapılacak olunursa, görüşme yapılan
hanelerin toplam bütçesinden yıllık olarak yapılan harcama
kalemlerinden ısınmaya ayrılan payın oldukça yüksek olduğu
görülmektedir. Bunu eğitime harcanan payın izlemesine karşın,
katılımcıların önemli bir kesimi eğitime hiç h
D
ti
v
176
Tablo 40b Yıllık Olarak Top ane es li re Harcana Miktar
Yıllık Gelirin Tam mı
Yıllık Gelirin Yar
Ço
Y Gelirin Yar ı
Yıllık Gelirin Yar
Az Bir Kısmı Harcama Yapmayız
TOPL M
S / %
lam H Bütç inden Bel Kalemle
n
a ısından
ğu
ıllık
ısısından
Hiç A
Isınmaya
3 20 29 28 20 100
Eğitime
ağlığ
8 16 10 22 44
a
11
tile - - - 10 90 100
yal fa
100
S
asarrufa
- - 3 7 90 100
T - - - 89 100 Ta Sos aliyete
- - - 9 91 100
Hanenin toplam bütçesinden aylık ve yıllık olarak yapılan
harcama kalemleri birlikte değerlendirildiğinde, yaşamın
sürdürülebilmesi için gereken beslenme, ısınma gibi zorunlu
tiyaçlarının dışında harcama yapılmadığı açık olarak görülmektedir.
durum da beraberinde birçok sosyal, toplumsal,
onomik ve bireysel riskleri de getiren, çoklu yoksunluk ortamını
zırl
ih
Bu zorunlu ihtiyaçların da ne ölçüde karşılandığı diğer bir sorunsaldır.
Ortaya çıkan bu tabloda, emek kategorileri arasında mutlak ve
göreli farklılıklar olmasına karşın, Çalışma Grubu’nun düşük yaşam
standardına sahip olduğu görülmektedir. Yaşamı idame etme
kanallarında biri olarak görülen, harcamaların asgari düzeyde
tutulması, asgari düzeyde temel yaşam ihtiyaçları dışında, sosyal yaşam
adına hiçbir faaliyetin yapılmaması ya da yapılamaması boyutuna
ulaşmıştır. Bu
ek
ha amaktadır.
Gelir ne olursa olsun, bir şekilde karşılanmak zorunda olan
beslenme ihtiyacının nasıl, ne ölçüde ve ne şekilde karşılandığı da,
yaşamın idamesi hakkında ipuçları vermektedir. Bu aynı zamanda
maddi olanın göreliliğini de ortaya çıkaracak bir unsurdur. Hanelerin
ekonomik güçlükler nedeniyle beslenme ihtiyacını nasıl karşıladıkları,
177
kısıntı yapmak zorunda kalıp kalmadıkları irdelendiğinde: Hanelerin
önemli bir kısmı “Bazı gıda maddelerini ihtiyacımız olsa da
alamıyoruz” demişlerdir. “Ancak aç kalmayacak kadar alıyoruz”
diyenler de küçümsenmeyecek bir orandadır (Tablo 41). Bu oranlar,
aylık gelirin büyük bir kısmının beslenmeye harcandığı hatırlanarak
yorumlandığında ise, yaşam standardı açısından gerçek tablo gözler
önüne serilmektedir. Çalışma Grubu içerisinde, beslenme ihtiyacının
esintiye uğratılması ya da azaltılması tüm kategoriler arasında görülen
ir e
ihtiyacı yeterince
arşılanamamaktadır. Sadece beslenme ihtiyacı açısından
eğerlendirildiğinde bile, Çalışma Grubu’nun mutlak ve göreli yoksulluk
ani ‘çoklu yoksunluk’ içinde oldukları ortadadır.
k
b ğilim olup, kategorilerin yer aldığı hanelerin hemen hemen
tamamında bazı gıda maddelerinin hiç alınamadığı görülmektedir.
Görüldüğü üzere, ele alınan emek statüsündekiler, yoksullukla
mücadele ya da yaşamı idame etme yolu olarak, yaşamın maliyetini
düşürmeye çalışmaktadırlar. Beslenme ihtiyaçlarını tam olarak
gideremeyip, asgari düzeylerde bunu gerçekleştirebilmektedirler. Ancak
buna rağmen hanenin toplam aylık geliri içerisinde önemli bir yer tutan
da, beslenmeye harcanan miktardır. Beslenme ihtiyacının niteliği ve
niceliği, içinde yaşanılan toplumun ya da topluluğun kültürel yapısıyla
ve çevresiyle ilişkili olsa da, yine de ortalama alınması gereken besinler
bulunmaktadır. Burada önemli olan katılımcıların bu ihtiyaçlarını ne
ölçüde karşılayabildiklerini düşünmeleri, ifade etmeleridir.
Katılımcıların değerlendirmesiyle de, beslenme
k
d
y
178
Tablo 41 Çalışm ub re ik N Ekonomik Güçlükler Nedeniyle Beslenme İhtiyacından Yapılan Ta rruf TOPLAM
a Grslenme İht
u’na Göiyacından
Ekonom Yapılan Ta
Güçlüksarrufun D
edeniyle ağılımı Be
sa
Hayır, beslenme
giderimizi hiç kısmayız
Bazı gıda mad,ihtiyaç
olsa da alamıyoruz
Heps den ama ihtiyaçtan
az miktarda alıyoruz
Ancak aç kalmayacak
kadar yoruz
Kazandığımız parayla günlük
ka n doyuruyoruz
Çalışma Grubu
in
alı rı S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
4
29 2 29 7 100
Düz işçi olup, eşi 22 66 6 6 18 100
emur olup, 76 12 12 8 100
p, 17 83 12 100
lup, eşi de 12 63 25 8 100
Enfor.sek.çalışanı 6 59 29 6 17 100
e 11
i de 27 55 18 11 100
adece eşi e
40 60 5 100
40 60 5 100
PLAM
çalışmayan hane Düz meşi de çalışan hane Düz memur olueşi çalışmayan hane
Enfor.sek.çalışanı oçalışan hane
olup, eşi çalışmayan hane İşsiz olup, sadeceşi çalışan hane
siz olup, eş
67 22 9 100
İşçalışmayan hane Ev kadını olup, sçalışan han Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
TO
16
53
5
23
3
100 100
X2 =83,230 Std.S.=45 p<0,000 Bu sonuç ve oranlar, yaşam standardı açısından, alınan gıda
addelerinin türleri, miktarları ve tüketilme sıklıklarının ne olduğu
sorula
m
rını akla getirmektedir.
179
T nan Gıda addelerin Türü ve A ma Sıklı ı Her an
Alırız Ar
Alırız Hiç Almayız/
Alamayız TO M
S/%
ablo 42a Alı M in lın klar Zam
a Sıra PLA
Kırmızı et 7 36 57 100 Sucuk, Sosis vb. 6 19 75 100
üt 33 50 17 100
eynir 44 44 12 100
eytin 54 31 15 100
eyve
47 43 10 100
Sebze 77 20 3 100
S P Z Bal
16 21 63 100
M
Balık
6 44 50 100
Tavuk
12 74 14 100
Genel olarak incelendiğinde (Tablo 42a), kırmızı et, sucuk, sosis
kategorisindeki hanelerde, meyvenin alımında da zorlanıldığı
görülmüştür. Bu maddelerin yenme sıklığına bakıldığında kırmızı et ya
hiç yenmemekte ya da yılda bir iki kez yenmektedir. Katılımcıların
çoğunluğu da, Kurban Bayramları’nda et dağıtımı olduğunda
yiyebildiklerini belirtmişlerdir. Kültürel olarak bakıldığında et yeme
yapılmakta ve alınan miktar genellikle yarım kilo ya da yarım kilonun
altında olmaktadır. Beyaz et yenme sıklığı da beklenenin altındadır,
genellikle ayda bir iki kez tüketilmektedir. Beyaz et olarak kar
vb., bal ve balık tüketiminin oldukça az olduğu; sebze, zeytin, meyve
tüketiminin ise, yüksek olduğu görülmektedir. Kırmızı et alabilen kesim
düz memur ve iki eşin de çalıştığı düz işçi kategorileridir. İşsiz
alışkanlığının yaygın olduğu düşünüldüğünde, et tüketiminin
yapılamaması haneler için bir eksiklik olarak görülmekte ve bir ölçüt
olarak kabul edilmektedir. Kırmızı et tüketimi ancak kıyma olarak
ışık parça
tavuk tüketimi yayg
sebze ve yumurtanın fazla olduğu görülmektedir (Tablo 42b).
ındır. Kilosu ucuz olan (bir milyon T.L.) parça
tavuklar genellikle bir kilo olarak alınmaktadır. Günlük tüketimde
180
ODTÜ (2000)’nün ve Gül ve Ergun (2002)’un Ankara’nın yoksun
anlarında gerçekleştirdikleri araştırma sonuçları, aralarında kültürel
larına
öre, et ve süt ürünü tüketiminin hiç ığ olduğu
görülmüştür.
lo 42b Alınan Gıda Maddelerinin Tüketilme/Yenme Sıkl ı Hiç
Yemeyiz
Her gün Haftada 1-2 Kez Yeriz
Ayda 1-2 Kez Yeriz
Yılda 1-2 Kez Yeriz
TOPL M
S / %
al
farklılıklar olsa da, benzerlik göstermektedir. Bu araştırma sonuç
g olmad ı ya da çok az
Tab ıklar A
Kırmızı et
45 - 8 18 29 100
Beyaz et
üt ürünleri 9 48 33 10 - 100
4 63 30 3 - 100
10 - 29 56 5 100
Süt
17 29 37 15 2 100
S Yumurta Sebze
3 72 21 4 - 100
Meyve
5 35 50 9 1 100
Bu gıda maddelerinin yanı sıra ekmek tüketimi de önemli
göstergelerdendir. Ekmek tüketimi ile yoksulluk arasında ilişki kuran
birçok çalışma bulunmaktadır. Örneğin Duyan (2003), Ankara Keçiören
İlçesi’
Görüş e yapılan hanelerde günlük ekmek tüketimi ortalama
altı’dır. Ekmek tüketiminin nüfusu kalabalık olan, işsiz ve ev kadını
kategorileriyle, tek eşin çalıştığı enformel sektör kategorisindeki
hanelerde d 3b).
nin yoksun kesimlerinde, Halk Ekmek büfelerinden ekmek alımını
bir yoksulluk göstergesi olarak belirleyip, buradan alış veriş yapan
kadınların yoksulluğu üzerine bir araştırma yürütmüştür.
m
aha fazla olduğu görülmektedir (Tablo 4
181
Tablo 43a Günlük Ekmek Tüketimi
lan ekmeğin maliyeti düşürülerek, bütçeye katkı
apılmaktadır.
ablo 43b Ekmeğin Nereden Alındığı
S= 0 %
Ekmekler genellikle normal fırın-bakkaldan alınmaktadır. Ancak
ekmeği evde kendileri yapanların oranı da yüksektir. Bu durum, ev
kadını ve işsiz kategorilerinde yoğun olmakla birlikte, bazı enformel
sektör çalışanı kategorilerinde de görülmektedir. Bu şekilde günlük
tüketimi fazla o
y
T
10
Belediye halk ekmek bayiinden
9
Normal fırın, bakkaldan
70
Bakkal vb`den bayat ekmek
2
Evde, tandırda kendimiz ekmek yapıyoruz 19
TOPLAM
100
Gıda maddelerinin dışında bireysel ve genel temizlik maddelerinin
tüketimi de değerlendirilmesi gereken kriterlerdendir. Özellikle piyasada
temizlik maddelerinin fiyatlarının da yüksek olduğu düşünüldüğünde,
dır.
S= 0
10 %
1 ekmek
5
2-3 ekmek
23
4-5 ekmek
25
6-10 ekmek arası
kmeği evde kendimiz yapıyoruz 19
TOPLAM
100
26
10 dan fazla
2
E
bütçeye etkileri açısından daha çok önem taşımakta
182
Tablo 44a Temizlik Maddesi Kullanımı Birey
Mad eri S=100
Gene lik Ma eri
S= 0
sel Temizlik
del
%
l Ev Temizddel
10%
Her zaman alırız
48 56
Ara sıra alırız
38 42
Hiç almayız\alamayız 14 2
TOPLAM
100
100
Bireysel temizlik maddelerine nazaran genel ev temizlik
maddelerinin kullanımı daha yaygındır. Ancak işsiz kategorisindeki
hanelerde temizlik maddelerinin kullanımının neredeyse hiç olmadığı
nemli bir göstergedir (Tablo 44a).
k
oranının daha yüksek olduğu görülmüştür (Tablo 44b).
Tablo 44b Temizlik Maddelerinin Nas ığı
Bireysel emizlik M i
S=86
TMa eri
S= 8
ö
Bu maddelerin niteliğine bakıldığında ise, temizlik maddelerinin,
özellikle de genel ev temizlik maddelerinin, açıktan markasız olara
tercih edilme
ıl Alınd
Genel Ev Taddeler
%
emizlik ddel
9%
Markalı
50 39
Markasız/Açıkta 50 61
TOPLAM
100
100
Çalışma Gurubu kategorileri bu açıdan ele alındığında, enformel
sektör çalışanı, işsiz ve ev kadını kategorilerinde markasız, açıkta
satılan temizlik maddelerine daha çok yöneldiği, bununla beraber bazı
tek eşin çalıştığı düz memur ve düz işçi kategorilerinde de tercih edildiği
görülmektedir. Böylece beslenme ihtiyacı dışında, yaşamı idamede
temizl r. ik malzemesi giderlerinin de kısıtlandığı görülmektedi
183
Tablo 45 Al iş e ılma lığı Sürekli
Yaparız Genellikle Yaparız
Ara Sıra Yaparız Nadir
Yaparız
Hiç Yapmayız
T
S
ış Ver Yapılan Yerler v YapÇok
Sık
OPLAM
/ %
Mahalle n
44 15 17 9 15 100 Bakkalında Pazarda
n
eyyar n
9 10 27 8 46 100
iper en
15 - 2 5 78 100
üper 21 7 7 4 61 100
n
Kasaptan
12 2 19 23 44 100
59 24 8 4 5 100
SSatıcıda HMarkett SMarketten Süthanede
9 - 4 - 87 100
Yaşamın idamesi için alınan önlemlerden biri de, kısıtlamaya
gidilen beslenme ve temizlik ihtiyaçlarının nerelerden karşılandığıdır.
Bu boyut yaşam standardı açısından da ipuçları vermektedir. Görüşme
yapılan haneler, genellikle alış verişlerini pazardan ve mahalle
bakkalından yapmaktadır. Geleneksel küçük bakkaldan yapılan alış
veriş, veresiyeyi de kolaylaştırıp, devam ettirmektedir. Hiper ve süper
marketlerden yapılan alış veriş oranının ise, oldukça düşük olduğu
görülmektedir (Tablo 45). Buralardan alış veriş yapan kesim ise düz
emur ve düz işçi kategorilerindeki bazı hanelerdir.
alış veriş
apabilecek durumları olmadığını dile getirenler olmuştur.
m
En çok alış veriş yapılan yer pazarlardır. Pazar alış verişlerinde
genellikle tercih edilen saatler önemlidir. Yapılan pazar alış verişi için
tercih edilen saatler, akşamüstü ve akşam pazar kapanır kendir (%56).
Genel olarak incelendiğinde, sabah saatlerinde hiç alış veriş
yapılmamaktadır. Bunun nedeni olarak da akşam saatlerinde fiyatların
daha uygun olması belirtilmiştir. Eşlerin her ikisinin de çalışmadığı
işsiz ve ev kadını kategorilerinde (%12) ise, pazardan
y
184
Yaşam standardı açısından önemli olan diğer bir boyut, hanenin
gelirleri karşısında yaptığı harcama miktarları ve giderlerin nasıl
yapıldığıdır.
Tablo 46 Harcamaların Yapılış Şekilleri
Peşin
Taksitle Para
Oldukça Hiç
Yapmayız
TOPLAM S / %
Gıda
82 7 11 - 100
Giyim
36 22 15 27 100
Isınma
55 18 15 12 100
Sağlık
47 - 16 37 100
Eğitim
49 5 15 31 100
Beyaz Eşya
- 50 16 34 100
Mobilya
- 50 17 33 100
Harcamaların beyaz eşya ve mobilya dışında peşin yapıldığı
görülmektedir. Peşin yapılan alış verişlere paraları oldukça alış veriş
yapanlar da eklenebilir. Taksitle yapılan alış veriş oranlarının oldukça
düşük olmasının nedeninin, gelir düzeyinin düşük olması ve aile
bütçesinin taksitli alış verişe girebilecek yeterlilikte olmaması olduğu,
katılımcılar tarafından dile getirilen önemli bir noktadır. Sadece beyaz
eşya ve mobilya alış verişlerinin taksitle tercih edilmesi de bunu
desteklemektedir. Bu tür harcamaları yapabilenler de, düzenli geliri
olan düz memur ve düz işçi kategorisindeki hanelerdir. Bu durumu
destekleyen diğer bir gösterge de, zorunlu olan gıda harcamaları dışında
diğer harcamaların hiç yapılmadığını belirtenlerin oranlarının yüksek
olmasıdır. Yalnız özel bir durum sağlık harcamaları için geçerlidir.
Sağlık harcamalarını peşin olarak yaptıklarını belirtenler sigortalı olup,
devletin peşin olarak ödediğini belirterek bu yanıtı vermişlerdir
(Tablo 46).
185
Yapılan alış verişlerin çoğunlukla peşin olarak yapılması gelir
düzeyinin yüksekliğinden değil, taksitli alış verişe girilebilecek düzeyde
ve düzende gelir olmamasından kaynaklanmaktadır. Katılımcılara
peşin ya da taksitli alış veriş dışında, veresiye alış veriş yapıp
yapmadıkları sorulduğunda ise, önemli bir kısmı (%63) yaptıklarını
belirtmişlerdir. Daha önce de dile getirildiği gibi, veresiye alış veriş tüm
hanelerde farklı oranlarda da olsa görülmektedir. Enformel sektör
çalışanı, işsiz ve ev kadını kategorilerindeki hanelerin çok sık
kullandıkları bir yol olmakla beraber, tek eş çalışan düz işçi ve düz
memur kategorilerindeki hanelerde de görülmektedir. Bu da yukarıdaki
bulguları desteklemektedir.
Yaşam standardı bakımında önemli olan diğer bir boyut ise,
yapılan alış verişlerde ya da harcamalarda niceliğin yanında niteliğin,
yani ihtiyaçların ne ölçüde karşıladığının ortaya konulmasıdır. Bu,
kişilerin değerlendirmelerine de bağlı olan göreli bir boyuttur.
Tablo 47 Hanenin Tüm Üyelerinin İhtiyaçların Ne Ölçüde Karşılandığı Kolaylıkla
Karşılıyoruz Zorlukla
Karşılıyoruz Hiç
Karşılayamıyoruz
TOPLAM S / %
Giyim
5 47 48 100 100
Okul, eğitim
12 48 38 98 100
Sosyal İhtiyaç (gezme, sinema vb.)
- 5 95 100 100
Kişisel Bakım
- 15 85 100 100
Sağlık
38 11 51 100 100
Ev onarım
- 10 90 100 100
Elektrik, su, telefon vb. Faturaları
21 76 3 100 100
Genel olarak incelendiğinde, ihtiyaçların hemen hemen hiç
karşılanamadığı, karşılandığında da, zorlukla karşılanabildiği yukarıda
Tablo 47’de görülmektedir. Hiç karşılanamayan ihtiyaçlar içerisinde
186
sosyal ihtiyaçlar (gezme, sinema, tiyatro vb. gitme), kişisel bakım ve
sağlık ihtiyaçları ön plana çıkmaktadır.
Katılımcılara en çok kesinti yaptıkları ihtiyaçların neler olduğu
sorulduğunda ise, ilk olarak giyim (%85), ikinci sırada sosyal ihtiyaçlar
(%61), üçüncü sırada kişisel ihtiyaçlar (sigara vb.) ve kişisel sağlık
ihtiyaçları (diş ve ağız sağlığı gibi) (%25) olduğunu belirtmişlerdir.
Çalışma Grubu kategorileri arasında da önemli farklılıklar
gözlenmemiştir. Ancak görelilik boyutunda bakıldığında, özellikle iki
eşin de çalıştığı düz memur ailelerinde, sosyal ihtiyaçların
giderilememesinin eksikliğinin vurgulandığı görülmüştür. Hanehalkının
genel ihtiyaçları dışında, kişisel ihtiyaçların karşılanması da, hiçbir
hanede gerçekleştirilemeyen bir alan olarak görülmektedir.
En çok kesinti yapılan ihtiyaç olarak giyim ihtiyacı ortaya çıkınca,
katılımcılara kendilerine ya da aile üyelerine ikinci el giysi alıp
almadıkları sorulmuş ve %13’ü sık sık, %41’i ise ara sıra
hayırseverlerden (%41) ve pazardan aldıklarını (%34) belirtmişlerdir. Bu
kesimi, hiç bir eşin çalışmadığı işsiz, ev kadını ve tek eşin çalıştığı
enformel sektör çalışanı kategorilerindeki haneler oluşturmaktadır.
Emek kategorilerinin temel ihtiyaçlar yanında sosyal, kültürel ve
bireysel ihtiyaçlarının da tam olarak ya da hiç karşılanamadığı
görülmektedir. Yaşamın yeniden üretimi için gerekli bu ihtiyaçların
karşılanamadığı bu noktada ‘yoksulluk’ söz konusudur. Buradaki
yoksulluktan kasıt, ‘çoklu yoksunluk’tur. Sonuçta emek kategorilerinin
yoksulluğu, ele alınan örneklem çerçevesinde, doğrudan diğer aile
üyelerinin ve hanenin yoksulluğu anlamına gelmektedir.
Yaşam standardı ve yaşamı idame yolları açısından dolaylı da olsa
önem taşıyan bir boyut, alış veriş yaparken sergilenen davranış
kalıplarıdır. Genel olarak katılımcılar, sadece ihtiyaç duyulan şeylerin
187
alınmasına ve malın uygun fiyatta olmasına dikkat ettiklerini ve malı
almadan önce piyasa araştırması yaptıklarını belirtmişlerdir (Tablo 48).
Tablo 48 Alış Veriş Yapılırken Sergilenen Davranış Kalıpları Her Zaman Ara Sıra Hiçbir
Zaman TOPLAM
S / %
Malı almadan önce piyasa araştırma.yapmak
78
5
17
100
Malın sadece kaliteli olmasına bakmak
28 12 60 100
Malın sadece uygun fiyatta olmasına bakmak
92 3 5 100
Malın taksitle olmasına bakmak
22 18 60 100
Sadece ihtiyaç duyulan şeyleri almak
96 - 4 100
İhtiyaç olmasa da gördüğünü almak
- 7 93 100
Çalışma Grubu kategorileri tarafından sergilenen ortak davranış,
malı almadan önce piyasa araştırması yapmak, sadece ihtiyaç olunan
malların alınması ve uygun fiyatta olmasına bakılması olmuştur.
Sadece kaliteye bakanlar çoğunlukla iki eşin de çalıştığı düz memur ve
düz işçi kategorisindeki haneler olmuştur. Çok sık görülmese de taksitli
alış veriş yapanlar da bu kesimlerdir.
Alış veriş sırasında sergilenen bu davranış kalıpları, yaşamın
maliyetinin düşürülmesine çalışan emek kategorilerinin tutarlı ve
bilinçli bir yol izlediklerini göstermektedir. Aynı zamanda bu davranış
kalıplarının, yaşamın idame ettirilmesinde bir yol olarak kullanıldıkları
görülmektedir.
Alış veriş esnasında sergilenen bu davranışlar ve uygulanan diğer
geçim stratejileri, acaba görüşme yapılan hanelere ne kadar tasarruf
yapma imkânı sağlamaktadır? sorusu akla gelebilir. Haneler arasında
188
tasarruf yapabildiklerini belirtenlerin oranı oldukça düşüktür (%11).
Tasarruf yapabilenlerin çoğunluğu tasarruflarını bireysel kazançlarıyla
(%7) yaptıklarını ve gayrimenkul olarak (%4) ya da döviz olarak (%7)
değerlendirdiklerini belirtmişlerdir. Ayrıca katılımcılara komşu ve
arkadaşlarıyla tasarrufa yönelik faaliyetler yapıp yapmadıkları sorulmuş
ve büyük bir bölümünün yapmadığı (%88), yapanların da çoğunlukla
altın günü yaptıkları görülmüştür. Bunu yapabilenler düz memur
olarak çalışan kadınlar ve eşi memur olan kadınlardır.
Buraya kadar, çalışma yaşamı, reel ve yan tüm gelirler, giderler
ve tüketim alışkanlıkları çerçevesinde yaşamı idame etme yolları ve
dolayısıyla yaşam standartları belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma Grubu
olarak ele alınan emek statüsündekilerin, toplumun geneliyle bir
karşılaştırması yapıldığında, düşük ve düzensiz gelirli çalışan kesim
içerisinde yer aldığı görülmüştür. Bireysel gelirin haricinde toplam hane
geliri ve yan gelirler bu durumun değişmesini sağlayamamıştır. Haneler,
içinde yaşadıkları koşul ve gelirlerle yaşamlarını idame ettirmek için,
temel ihtiyaçları da dâhil olmak üzere, tüm ihtiyaçlarından ödün
vermekte, hatta karşılayamamaktadırlar. Bu özellikler ortak olmakla
beraber, haneler arasındaki farklılık, düşük olan gelirin düzenli veya
düzensiz olmasında, sahip olunan sosyal güvenlik sistemlerinde ve
içinde bulunulan koşulları değerlendirmede ortaya çıkmıştır. Bu
farklılıklar kentsel yaşama uyum, sosyal yaşama katılma çabası ve
kentte yaşayan diğerlerine göre kendini değerlendirmeye de yol açmıştır.
Bu farklılıklardan yola çıkarak Çalışma Grubu’nu değerlendirmede
düzenli ve sosyal güvenceli işi olan düz memur ve düz işçi kategorileri
ile düzensiz ve güvencesiz işi olan enformel sektör çalışanı, eşi çalışan
ya da çalışmayan ev kadını ve işsiz kategorileri ayrı olarak ele
alınabilir. Bu iki grup arasında oluşan farklılıklar, özelde kendi
yoksulluklarına, genelde toplumdaki yoksulluğa nasıl baktıklarını ve
değerlendirdiklerini de etkilemektedir.
189
Sonuçta, emek statüsündekilerin, yaşamın ertesi gün devamı için
gerekli olan tüm temel ihtiyaçları karşılamada, yani yeniden üretimde
zorlandıkları, sosyal, kültürel ve bireysel ihtiyaçları ise hiç
karşılayamadıkları açıkça görülmektedir. Diğer bir deyişle ‘yoksulluk’
açıkça görülmektedir. Ancak görülmüştür ki, ihtiyaçların belirlenmesi
ve gerekliliği, emek statüsündekilerin çalışma durumları, toplumsal
ilişki içindeki konumları ve kendilerini nereye koyup,
değerlendirdiklerine göre değişmektedir. Bu yapısal ve bireysel
özelliklerin belirleyiciliğinde, ihtiyaçların göreliliği ortaya çıkmaktadır.
Bu aşamada, şu ana kadar mutlak yani ekonomik ve göreli
yoksulluğa vurgu yaparak, çoklu yoksunluk boyutunda ele alınmaya
çalışılan yoksulluğun, araştırmanın temel sorusu olarak, katılımcılar
tarafından nasıl değerlendirildiği gündeme gelmektedir.
3.4.Yoksulluk ve Emek Statüsündekilerin Kendi Yoksullukları
Üzerine Değerlendirmeleri
Yoksulluk ve yoksunluktan bahsedildiği anda, kime göre ve kim
için soruları gündeme gelmektedir. ‘Yoksulluk görünürdür’ anlayışından
yola çıkılan bu araştırmada, özellikle kentsel ortamda yoksulluk
göstergeleri üzerinde fikir birliğine varılmış gibidir. Kent yaşamının
getirdiği yaşam standartları ve olanakları kıstas alınarak yapılan bu
değerlendirmede, bazı yaşam alanlarının yoksulluğundan ya da
yoksunluğundan söz edilmektedir. Bu ön kabulle araştırmada,
yoksulluğun ihmal edilen görelilik boyutu, bu yoksul ve yoksun
alanlarda yaşayanların değerlendirmelerinden yola çıkarak ortaya
koyulmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle yoksulluk çok boyutlu bir
kavram olarak, mutlak ve göreli yoksulluğu birleştirme çabası içinde
‘çoklu yoksunluk’ olarak görülmektedir. İçinde yaşanılan toplumun
geneline bakıldığında, kişilerin içlerinde yaşadıkları koşulları nasıl
190
değerlendirip, yorumladıkları ve yaşadıkları çok önemli süreçlerdir. Bu
süreçlerin yaşayanlar tarafından ortaya konulma şekli, sosyolojik
açıdan sosyal bir problem olarak ele alınan yoksulluk olgusunun ‘çoklu
yoksunluk’ boyutunda sergilenebilmesine yardımcı olacaktır.
Bu amaçla bu kısımda katılımcıların yaşadıklarını nasıl görüp
yorumladıkları ve tanımladıkları irdelenmeye çalışılmıştır.
Tablo 49 Çalışma Grubu’na Göre Geçen Bir Yıl İçerisinde Hanenin Toplam Gelirindeki Değişimin Dağılımı
X2 =24,159 Std.S.=18 p>0,150
Son Bir Yıl İçinde Hanenin Toplam Gelirindeki Değişim
TOPLAM
Çalışma Grubu
Daha kötü Aynı Daha iyi
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 86 14 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane 66 28 6 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane 50 37 13 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
92 8 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
100 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
82 12 6 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane 78 22 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
100 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
80 20 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
100 5 100
TOPLAM %
82
12
6
100 100
Görüşme yapılan hanelerin çalışıp, çalışmama kıstasında emek
statülerini içeren ve risk grubu olarak belirlenen kategorilerden
oluştuğu bilinmektedir. Bunların özelliklerine ayrıntılı olarak
değinilmişti. Genel olarak bakıldığında, tüm kategoriler geçim sıkıntısı
191
içinde olan düşük gelirli hanelerden oluşmaktaydı. Katılımcıların kendi
değerlendirmeleri de bu yönde olmuştur.
Katılımcılara geçen bir yıl zarfında hanelerinin toplam gelirindeki
değişimi nasıl gördükleri sorulmuştur. Katılımcıların önemli bir kısmı
“gittikçe kötüleşiyor” (%67) derken, “değişiklik yok aynı” ve “hep
kötüydü yine kötü” diyenler bunu izlemektedir. Geçen yıla göre
ekonomik durumlarını biraz daha iyi gören %8’lik kesimin ise,
çoğunlukla işleri düzeldiği için (enformel sektör) ya da eğitim vb. gibi
sorumluluklarını hafiflettikleri için bu görüşte olduklarını
belirtmişlerdir.
Benzer şekilde katılımcılara, son bir yıl içinde hanenin toplam
gelirini nasıl gördükleri sorulduğunda, Çalışma Grubu’na göre
kategoriler arasında faklılık görülmeksizin, daha kötü olduğunu
belirtmişlerdir (Tablo 49).
Katılımcıların, hanenin toplam gelirine göre, ekonomik
durumlarını nasıl değerlendirdikleri incelendiğinde; çoğunlukla ‘yoksul’
ve ‘ortanın altı’ belirlemesinde bulundukları görülmektedir. Yoksul
olduklarını belirtenler işsiz, ev kadını ve enformel sektör çalışanı
kategorilerinde yoğunlaşırken, kendini orta gelir grubunda gören kesim
ise, iki eşin de çalıştığı memur kategorisindeki hanelerdir (Tablo 50).
Durumlarının gittikçe iyileşip iyileşmediği sorulduğunda da, %78’i
gittikçe kötüleştiğini, geri kalanı aynı olduğunu belirtmişlerdir.
192
Tablo 50 Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Toplam Hane Kazançlarına Göre Ekonomik Durumlarını Değerlendirmelerinin Dağılımı
Kazanca Göre Ekonomik Durumun Nasıl Değerlendirildiği
TOPLAM
Çalışma Grubu Orta Ortanın altı Yoksul
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
43 43 14 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
22 67 11 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
87 13 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
25 58 17 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
37 63 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
6 41 53 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
12 44 44 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
9 91 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
20 80 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
40 60 5 100
TOPLAM %
19
40
41
100 100
X2 =65,260 Std.S.=27 p<0,000
Görüldüğü üzere emek kategorileri, kendi durumlarını ekonomik
boyutta ‘yoksul’ ve ‘ortanın altı’ olarak değerlendirebilmektedirler.
Göreli yoksulluk boyutunda katılımcılara, kendilerini
kıyasladıkları kişiler olup olmadığı sorulduğunda ise, kendi
yaşantılarıyla daha çok çevrede oturanların, komşularının yaşantılarını
kıyasladıklarını belirtmişlerdir.
Genel olarak bakıldığında bu kıyaslamada kendi durumlarını
komşularınınkinden daha kötü olduğunu belirtenler dikkati
193
çekmektedir. Kendilerini çok daha iyi durumda ya da biraz daha iyi
durumda görenler, düz işçi ve iki eşin de çalıştığı düz memur
kategorilerindeki hanelerdir (Tablo 51a).
Tablo 51a Çalışma Grubu’na Göre, Katılımcıların Çevresiyle Kendi Yaşantılarını Kıyasladıklarında Kendilerini Nasıl
Çevrede Oturan Komşularla Yaşantınızı Kıyasladığınızda Kendi Düzeyiniz
Değerlendirdiklerinin Dağılımı
TOPLAM
Aynı durumdayız
Çalışma Grubu
Çok daha iyi durumdayız
Biraz iyi durumda sayılırız
Biraz daha kötü
durumdayız
Çok daha kötü
durumdayız
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
29
29 29 13 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
11
17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
20
33
44 39 6 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
25 25 25 12 13 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
33 50 17 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
12 25 63 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
18 41 41
11 56 33
9 27 64 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
20 60 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
60 40 5 100
TOPLAM 2
6
23
36
100 100
X2 =52,242 Std.S.=38 p<0,039
Katılımcılara, toplumun genel durumuyla kendi durumlarını
kıyasladıklarında, kendi durumlarını nasıl değerlendirdikleri
sorulduğunda ise, yine benzer şekilde daha kötü görenler çoğunlukla
olup, bunu orta düzeyde görenler izlemektedir (Tablo 51b).
194
Tablo 51b Çalışma Grubu’na Göre, Katılımcıların Toplumun Genel Durumuyla Kendi Durumlarını Kıyaslamalarının Dağılımı
Toplumun Genel Durumuyla Kıyaslandığında Kendi Durumunuz
TOPLAM
Çalışma Grubu Daha kötü Orta düzeyde Daha iyi S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 43 57 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane 44 33 23
63
50 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
12
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
100 100
18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane 12 25 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
50
100 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
88 17 100
100 9 100
100 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
100 5 100
100 5 100
TOPLAM
71
23
6
X2 =49,719 Std.S.=27 p<0,005
İşsiz, ev kadını ve enformel sektör çalışanı kategorileri, toplumun
genel durumuyla kıyasladıklarında, kendi durumlarını daha net bir
şekilde ‘daha kötü’ olarak nitelendirmektedirler. Kıyas toplum geneli
olunca, düz işçi ve düz memur kategorilerinin de kendi konumlarını
daha aşağıya çektikleri görülmektedir.
195
Tablo 52 Çalışma Grubu’na Göre Daha İyi Bir Seviyede Yaşayabilmek İçin Arzu Edilen Hanenin Toplam Gelirinin Dağılımı Daha İyi Seviyede Yaşayabilmek İçin Arzu Edilen Hane Toplam
Geliri
TOPLAM
600-700 milyon arası
Çalışma Grubu
200-300 milyon arası
350-450 milyon arası
En az 500
milyon
750-850 milyon arası
900 milyon 1milyar arası
1 milyar üstü
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
29 13 29 29 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
6 33 22 17 22 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
12 25 73
58
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
9 100
9 9 11 100
20
14
7
9 100 100
8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
8 17 17 12 100
37 63 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
29 59 12 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
22 67 11
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
36 44
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
20 20 60 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20 60 5 100
TOPLAM % 3 14
36
17
X2 =132,397 Std.S.=63 p<0,000
Katılımcılar, ekonomik açıdan olduğu gibi, göreli olarak da kendi
durumlarını düşük seviyede görmektedirler. Bu aşamada katılımcılara
göre ideal koşulların nasıl olması gerektiği sorgulanmıştır.
196
Tablo 53 Çalışma Grubu’na Göre Daha İyi Bir Seviyede Yaşam İçin Gerekenlerin Dağılımı
Daha İyi Seviyede Yaşam İçin Nelere Sahip Olmak Gerekir
TOPLAM
* Durumumuz iyi, her şeye
sahibiz
İyi düzenli
bir iş
Kendimize ait bir ev
Ev ve araba
Kendime ait iş
Sosyal güvencesi olan bir iş
Araba
Kendime eşime yüksek
ücretli iş
Diğer
S %
1 29 7 100 43 14 14
2 6 6 22 6 54 18 100
26 12 8 100
4
5 12 12 12 12
6 12 6 41
7 22 67
8
40 5 100
80
11
3
6
3 38 12 12
33 67 12 100
52 8 100
6 23 6 6 17 100
11 9 100
36 64 11 100
9 60
10 20 5 100
TOPLA
M
2
3
9
1
14
6
51
100 100
X2 =120,109 Std.S.=81 p<0,003 *Çalışma Grubu: 1. Düz işçi olup, eşi de çalışan hane, 2. Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane, 3. Düz memur olup, eşi de çalışan hane, 4. Düz memur olup, eşi çalışmayan hane, 5. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi de çalışan hane, 6. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi çalışmayan hane, 7. İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane, 8. İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane, 9. Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane, 10. Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
Genel olarak değerlendirildiğinde iki eşin de çalıştığı
kategorilerde, hanenin toplam gelir seviyesinin daha üst değerlerde
olmasının beklendiği görülmektedir. Hanenin toplam gelirinin en az 500
milyon olması gerektiğini söyleyenleri, 900-1 milyar arasında olması
gerekir diyenler izlemektedir. Tek eşin çalıştığı düz işçi ve enformel
sektör çalışanı kategorileri ile işsiz ve ev kadını kategorilerindeki
haneler gelirlerinin en az 500 milyon TL. olmasını isteyen kesimlerdir.
900 milyon-1 milyar arası gelir olması gerekir diyenler ise, çoğunlukla
tek eşin çalıştığı düz memur kategorisindeki hanelerdir. Görüldüğü gibi
katılımcıların arzu ettikleri gelirler, şu andaki reel gelirlerinin üzerinde,
197
ancak abartılı miktarlar değildir (Tablo 52). Bu belirtilen miktarlar
katılımcıların daha üst bir seviyeye sıçrama yapmalarını sağlamayacak
olan, ama yaşadıkları ortamda daha rahat edebilecekleri miktarlardır.
Parasal gelir dışında görelilik boyutunu kapsayan, daha iyi bir
seviyede yaşayabilmek için nelere sahip olmaları gerektiği
sorgulandığında ise katılımcılar, genellikle ev, araba ve iyi, düzenli,
yüksek ücretli bir iş olması gerektiğini belirtmişlerdir (Tablo 53, Diğer
şıkkı). Kategoriler arasındaki farklılık, düzenli işi olmayanların bu
konuda yoğunlaşmaları, düzenli işi olanların ise, daha yüksek ücret
talebidir. Ev ve araba sahibi olmak ise ortak isteklerden biridir. Tek
eşin çalıştığı hanelerde ilk istenilen iyi gelirli ve sosyal güvenceli bir
işken, diğer hanelerde ev ve araba isteği daha ön plana çıkmaktadır
(Tablo 53). Görüldüğü gibi katılımcıların daha iyi bir seviyede yaşamları
için istekleri de maddi yön eğilimi sergilemektedir. Bu da içinde
bulundukları ekonomik koşullara bağlı olarak şekillenmektedir.
Giddens (1994)’ın belirttiği gibi, bireylerin oluşmasına katkıda
bulundukları yapı, onları ve hatta beklentilerini bile belirlemektedir.
Ancak Giddens’ın tanımlamasından biraz daha farklı olarak,
katılımcıların içinde bulundukları koşulların farkında oldukları ve arzu
edilen gelirin bile bu doğrultu içerisinde sınırlandığı açık olarak
görülmektedir. Beklenti ve arzular bile yaşanan gerçeklikle
sınırlandırılmıştır.
Kendi durumlarını nasıl gördüklerini ve ideallerini yukarıdaki
şekilde açıklayan katılımcılara kendi konumlarını nasıl görüp,
değerlendirdiklerini ve görüşlerini biraz daha netleştirmek amacıyla,
dolaylı olarak toplumda insanların neye göre sınıflandığını
düşündükleri sorulmuştur. Katılımcılar, toplumda insanların sırasıyla
maddi zenginliğe (%95), yoksulluğa (%90) ve yaşam standardına göre
(%72) sınıflandığını belirtmişlerdir.
198
Tablo 54 Çalışma Grubu’na Göre Toplumda İnsanların En Çok Neye Göre Sınıflandırıldığının Dağılımı
Toplumda İnsanların Neye Göre Sınıflandığı TOPLAM
* Eğitim İş Yoksulluk Yaşam
standardı Maddi
zenginlikMeslek sahibi olmak
Doğdukları yer
S %
1 43 7 100 14 29 14
2 11 17 50 11 11 18 100
3 12
63
35
7
64
12 50 16 8 100
4 8 8 67 17 12 100
5 37 8 100
6 6 59 17 100
50 50 8 100
8 9 18 9 11 100
9 20 40 40 5 100
10 20 40 40 5 100
TOPLA
M
10
4
33
44
1
2
6
99 100
X2 =104,631 Std.S.=72 p<0,007 *Çalışma Grubu: 1. Düz işçi olup, eşi de çalışan hane, 2. Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane, 3. Düz memur olup, eşi de çalışan hane, 4. Düz memur olup, eşi çalışmayan hane, 5. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi de çalışan hane, 6. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi çalışmayan hane, 7. İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane, 8. İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane, 9. Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane, 10. Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
Katılımcılara, sınıflama ya da kişiler arası ayrımcılıkta bunlardan
en çok hangisinin toplum tarafından kullanıldığı tekrar sorulduğunda,
maddi zenginlik, yoksulluk ve eğitim ön plana çıkmıştır. Maddi
zenginliğe daha çok vurgu yapanlar tek eşin çalıştığı düz işçi ve düz
memur kategorilerindeki hanelerken, yoksulluğa vurgu yapanlar tek
eşin çalıştığı enformel sektör çalışanı ve hiçbir eşin çalışmadığı işsiz
kategorileridir (Tablo 54).
199
Katılımcıların büyük bir kısmı düşüncelerini söylerken, bunun
kendi düşünceleri olmayıp toplumun genel düşüncesi olduğunu ısrarlı
olarak belirtmişlerdir. Sonuçta bu düşünceler kendilerinin topluma
bakışını da yansıttığı için, katılımcıların önem verdikleri konular
oldukları ortadadır.
Genel olarak değerlendirildiğinde katılımcıların kendilerini,
çevrelerini ve toplumu değerlendirme kriterlerinin maddi yani mutlak
yoksulluk çerçevesinde dolaştığı söylenebilir.
Katılımcılara tüm bu açıklamaları ve yaşadıkları sonucunda şu
anda kendilerini yoksul hissedip hissetmedikleri sorulduğunda, hemen
hemen yarısı kesinlikle yoksul olduklarını, önemli bir kısmı da bazen
yoksul hissettiklerini belirtmişlerdir (Tablo 55a).
Çalışma Grubu genel olarak değerlendirildiğinde, tek eşin çalıştığı
enformel sektör çalışanı, işsiz ve ev kadını kategorilerindeki hanelerin
daha yoğun olarak kendilerini yoksul gördükleri görülmektedir. Tek
eşin çalıştığı düz memur kategorisindeki haneler de genellikle
kendilerini yoksul olarak görürken, düz işçi kategorisindeki hanelerin
bazen bu histe oldukları görülmektedir (Tablo 55a).
Çalışma Grubu’na göre de, katılımcıların kendilerini yoksul
olarak görüp, tanımladıkları anlaşılmıştır.
200
Tablo 55a Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Kendilerini Şu Anda Yoksul Hissetme Durumlarının Dağılım Şu anda Yoksul Olduğunu Hissetme
TOPLAM
Çalışma Grubu
Evet Evet kesinlikle bazen
Hayır, tam olarak değil
Hayır S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane 29
14 14 43 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
17
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
17 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
37
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
88 17 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
82
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
100 5 100
39 28 17 18 100
25 75 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
41 25 17
63 8 100
6 6
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
67 22 11 9 100
9 9 11 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
80 20 5 100
TOPLAM %
54 20 10
16
100 100
X2 =69,919 Std.S.=27 p<0,000
Kendini yoksul hissetmede, içinde yaşanılan durumun kişi
tarafından nasıl görüldüğü ön plana çıkmaktadır. Görüşme yapılan
katılımcıların cinsiyet faklılıklarının bunu nasıl etkilediği
sorgulandığında, genelde fark olmadığı ancak, sanılanın aksine,
erkeklerde yoksul hissetme eğilimin daha fazla olduğu görülmektedir
(Tablo 55b).
201
Tablo 55b Cinsiyete Göre Şu anda Kendini Yoksul Hissetme Durumunun Dağılımı Katılımcının Cinsiyeti
TOPLAM
Yoksul Olduğunu Düşünme
Kadın S=50
%
Erkek S=50
%
%
Evet kesinlikle
X2 =2,294 Std.S.=3 p>0,403
52 56 54
Evet bazen
18 22
16
100
20
Hayır, tam olarak değil
8 12 10
Hayır
22 10
TOPLAM % 100 100
Yoksul olduklarını belirten katılımcıların, ne kadar süredir yoksul
olduklarını düşündükleri, yoksulluğun şekli açısından önemlidir.
Katılımcıların çoğunluğu üç-beş yıldır yoksul olduklarını
düşünmektedirler. Genel olarak incelendiğinde ise, bu sürenin iki–on yıl
arasında olduğu anlaşılmaktadır. Son iki yıldır yoksul olduklarını
belirtenlerin son ekonomik krizden daha çok etkilenmiş oldukları
söylenebilir. Ancak 10 yıla yakın zamandır yoksul olduklarını
söyleyenlerin sürekli, yapısal bir yoksulluk içinde olduklarını söylemek
yanlış olmayacaktır. Tek eşin çalıştığı hanelerde, kendilerini bildik bileli
ya da evlendiklerinden beri yoksul olduklarını belirtenler de
küçümsenmeyecek bir kesimdir (Tablo 56a).
Çalışma Grubu kategorileri genel olarak ele alındığında uzun
süredir yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşadıkları anlaşılmaktadır.
202
Tablo 56a Çalışma Grubu’na Göre Kendini Ne Kadar Süredir Yoksul Hissettiğinin Dağılımı Ne Kadar Süredir Kendinizi Yoksul Hissediyorsunuz
TOPLAM
Çalışma Grubu
Kendimi bildim bileli,
doğduğumdan beri
Evlendiğimden
beri
Son 8-10 yıldır
Son 3-5
yıldır
Son 2 yıldır Son 1
yıldır
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
25 25 50 4 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
22 12 22 22 22 9 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
38 12
100 2 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
16 37 37 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
25 63 12 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
12 26 6 6 16 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
12 12 64 12 8 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
18 9 9 18 37 9 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
20 60 20 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
25 25 50 4 100
TOPLAM %
17
8 20 29
19 7 75 100
X2 =77,508 Std.S.=54 p<0,020
Katılımcıların kendilerini ne kadar süredir yoksul hissettiğinin
cinsiyet açısından farklılık gösterip göstermediğine bakıldığında,
genelde erkeklerin “kendimi bildim bileli, doğduğumdan beri”,
kadınların ise, “üç-beş yıldır” yoksul olduklarını düşündükleri
görülmektedir (Tablo 56b).
203
Tablo 56b Cinsiyete Göre Kendini Ne Kadar Süredir Yoksul Hissettiğinin Dağılımı
Katılımcının Cinsiyeti
TOPLAM
Yoksul Hissetme Süresi Kadın S=36
%
Erkek S=39
%
S=75
%
Kendimi bildim bileli, doğduğumdan beri
3 28 17
Evlendiğimden beri
3
Son 8-10 yıldır 17 23 20
Son 1 yıldır
14 8
Son 3-5 yıldır
42 10 29
Son 2 yıldır
17 18 19
6 8 7
TOPLAM % 100 100 100
X2 =19,957 Std.S.=6 p<0,003
Uzun süredir yoksul oldukları anlaşılan katılımcılara,
yoksulluğun görelilik boyutunu ortaya çıkarabilmek amacıyla,
kendilerini özellikle yoksul hissettikleri anlar olup olmadığı
sorulduğunda ise, çoğunlukla “çocukların istek ve ihtiyaçlarını
alamayınca”, parasız kalınca ve “borçları ödeyemeyince” yoksul
hissettiklerini belirtmişlerdir. “Tatil zamanlarında”, “kendi başıma kalıp
düşündüğümde” ve “kendi isteklerimi yapamadığımda” gibi göreli
durumların daha az ifade edildiği görülmektedir. Ancak önemli olan
bunları ifade eden kesimlerin düz memur ve düz işçi kategorileri
olmalarıdır (Tablo 57). Genel olarak değerlendirildiğinde ise açıklamalar,
yoksul hissedilen anların altında da yine gelir azlığının yattığını ve
bunun ölçüt alındığını göstermektedir.
204
Tablo 57 Çalışma Grubu’na Göre Özellikle Yoksul Hissedilen Anların Dağılımı
Özellikle Yoksul Hissedilen Anlar
*
Tatil zamanlarında
Arkadaşlarla
birlikteyken
Kom
şularla karşılaştırdığım
da
Çocukların istek ve
ihtiyaçlarını karşılayam
ayınca
Borçları
ödeyemeyince
İşsiz kalınca
Parasız kalınca
Evin ihtiyaçlarını alam
ayınca
Kendi başım
a kalıp düşününce
Kendi isteklerim
i alam
adığımda,
yapamadığım
da
Diğer
TOPLAM
S %
1 33 50 17 6 100
2 8 8 15 23 8 8 30
28 9 11 100
25 13
6 26 6
11
9
60
3
13 100
3 50 25 25 4 100
4 9 9 18 18 9
5 37 25 8 100
6 26 12 12 6 6 16 100
7 67 11 11 9 100
8 9 18 18 18 28 11 100
9 20 20 5 100
10 20 20 20 40 5 100 TO
PLAM
5
1
2
24
13
7
19
9
8
9
88 100
X2 =110,364 Std.S.=90 p>0,071 *Çalışma Grubu: 1. Düz işçi olup, eşi de çalışan hane, 2. Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane, 3. Düz memur olup, eşi de çalışan hane, 4. Düz memur olup, eşi çalışmayan hane, 5. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi de çalışan hane, 6. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi çalışmayan hane, 7. İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane, 8. İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane, 9. Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane, 10. Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
Kendi içinde bulundukları koşulları yukarıdaki şekilde
değerlendirip açıklayan katılımcılar, toplumun genelinde yoksulluğu
nasıl görüyorlar ve kendilerini bu bütünlükte nereye koyabiliyorlar?
soruları akla gelmektedir.
205
Tablo 58a’da katılımcıların, toplumun yarısından çoğunun
yoksul olduğunu düşündükleri görülmektedir. Neredeyse tamamının
yoksul olduğunu ifade edenler de genelde, tek eşin çalıştığı düz memur
ve düz işçi kategorilerindeki haneler olmuştur. Tablo 58a Çalışma Grubu’na Göre Toplumun Ne Kadarının Yoksul Olduğunun Değerlendirilmesinin Dağılımı Sizce Toplumun ne kadarı Yoksul?
TOPLAM
Çalışma Grubu
%20- %40 arası
En az % 50`si
% 60- %70 arası
Neredeyse tamamı
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
14 57 29 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
17
22
5 100
11 17 50 22 18 100
37 63 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
17 33 33 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
50 50 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
65 35 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
45 33 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
9 36 55 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
80 20 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20 60 20
TOPLAM %
7
37 45
11
100 100
X2 =39,122 Std.S.=27 p>0,062
Topluma bakışta cinsiyetler arasında fark olup olmadığı
araştırıldığında ise, belirgin bir farklılık görülmemekte ve toplumun
yarısından çoğunun yoksul olduğu düşünülmektedir. Ancak daha önce
206
erkeklerin kendilerini, kadınlardan daha çok yoksul hissetmelerine
paralel olarak, burada da toplumun genelinde yoksulluk oranını
kadınlardan biraz daha fazla gördükleri söylenebilir (Tablo 58b). Tablo 58b Cinsiyete Göre Toplumun Ne Kadarının Yoksul Olduğunun Değerlendirilmesinin Dağılımı
Katılımcının Cinsiyeti
TOPLAM
Toplumdaki Yoksulluk Oranı
S=50 S=50 Kadın
%
Erkek
%
%
%20- %40 arası 4 10 7
En az % 50`si
44 30
37
% 60- %70 arası
44 46 45
Neredeyse tamamı
8 14 11
TOPLAM % 100 100 100
X2 =3,450 Std.S.=3 p>0,327 Öyleyse Çalışma Grubu’nun kendisi dışında toplumun geneli için
de, benzer değerlendirmeleri yaptığı ve kendilerini bütünden
ayırmadıkları söylenebilir.
Bu görüşü destekleyebilmek amacıyla, katılımcıların kendilerini
toplum için belirledikleri yoksulluk oranının neresinde gördükleri
araştırılmıştır. Katılımcılar genellikle kendilerini belirttikleri yoksulluk
yüzdesinin ortalarında gördüklerini belirtmişlerdir. Bu görüşte olan
haneler genellikle düz işçi, enformel sektör çalışanı, işsiz, ev kadını ve
bir kısım tek eşi çalışan düz memur kategorilerindeki hanelerdir.
Yoksulluk yüzdesinin en alt sınırında kendilerini görenlerin oranı da
dikkat çekicidir. Bu görüş de, bir kısım enformel sektör çalışanı ve işsiz
kategorisindeki hanelerde görülmektedir. Diğer taraftan kendilerini
yoksullardan biraz daha iyi durumda görüp, yoksulluk oranının biraz
üzerinde olduklarını, hatta yoksul olmadıklarını belirten tek kesim ise,
207
özellikle iki eşin de çalıştığı düz memur kategorisindeki haneler
arasında görülmektedir (Tablo 58c).
Tablo 58c Çalışma Grubu’na Göre Katılımcıların Kendilerini, İfade Ettikleri Yoksulluk Oranının Neresinde Gördüklerinin Dağılımı Kendilerini Belirttikleri Yoksulluk Oranının
Neresinde Gördükleri
TOPLAM
Çalışma Grubu Y
oksul değiliz
Yoksullardan az iyi durum
dayız
Yoksulların üst sınırındayız
Yoksulluk
yüzdesinin ortalarındayız
Yoksulluk
yüzdesinin en alt sınırındayız
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
14 72 14 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
6 6 82 6 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane 61 13 13 13 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
8 33 42 17 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
63 37 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
6 71 23 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane 11 67 22 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
9 55 36 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
80 20 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
60 40 5 100
TOPLAM %
5
3
10
62
20 100 100
X2 =93,126 Std.S.=45 p<0,000
Katılımcıların cinsiyet farklılığının, kendilerini toplumda
belirledikleri yoksulluk oranları içerisinde nerede gördükleri üzerinde
etkisi olup olmadığı incelendiğinde, genel eğilim, özellikle de erkeklerin,
ortalarda seyrettiklerini, düşünmeleridir. Ancak yoksul olmadıklarını
düşünen bir kesimin, kadınlardan oluştuğu görülmektedir. Buna karşın
208
kendilerini yoksulluk sınırının altında görenler arasında kadınların
biraz daha yoğun olduğu görülmektedir (Tablo 58d). Tablo 58d Cinsiyete Göre Katılımcıların Kendilerini, İfade Ettikleri Yoksulluk Oranının Neresinde Gördüklerinin Dağılımı
Katılımcının Cinsiyeti
TOPLAM
Kadın S=50
%
Erkek S=50
%
%
Yoksul değiliz
10 5
Yoksullardan az iyi durumdayız
6 3
Yoksulların üst sınırındayız
10 10 10
Yoksulluk yüzdesinin ortalarındayız
50 74 62
Yoksulluk yüzdesinin en alt sınırındayız
24 16 20
TOPLAM %
100
100
100
X2 =12,638 Std.S.=5 p<0,027
Genel olarak değerlendirildiğinde, katılımcıların kendileriyle
toplumun geneli arasında bir uçurum koymadıkları, toplumun geneli
içinde yer aldıklarını düşündükleri, göreli olarak kendilerinden daha
kötü durumda olanların varlığını kabul ettikleri, kendilerini
tanımlamada ‘ötekileştirme’ boyutunda olmadıkları söylenebilir.
Gelinen bu aşamada katılımcılardan bir ‘yoksulluk’ tanımı
yapmaları istenmiştir. Kendilerini çoğunlukla, toplumun genelinde
yoksulluk olduğu sayıltılanarak, ‘orta düzey yoksul’ denilebilecek
derecede gören katılımcıların, tanım yaparken kendilerinden yola
çıktıkları görülmüştür. Katılımcıların yaptıkları yoksulluk
tanımlarından bazıları, mutlak, göreli yoksulluk ve çoklu yoksunluk
olarak üç kategori altında şu şekilde verilebilir:
209
Mutlak/maddi Yoksulluk
“Açlık, ihtiyaçları alamamak”,
“İşsizlik ve geçim sıkıntısı içinde olmak yoksulluktur”,
“Çocukların ihtiyaçlarını karşılayamazsan, el kapısına muhtaçsan
yoksulsundur”,
“Yokluk, istediğini elde edememek, ihtiyaçlarını karşılayamamak”,
“Şehir yoksulluğu, devletin yönetimindeki boşluk, eşitsiz dağılım”,
“Çalışıp da parası yetmiyorsa yoksuldur. Ama çalışmayıp parası
yoksa o yoksul değildir”…
Göreli Yoksulluk
“İsteklerini alamamak, yiyip içememek, diğer insanlar gibi”,
“Fakirlik, kimse kapıyı çalmıyor, bize gelmiyor”,
“Dermansız bir hastalıktır, ilacı bulunmayan bir hastalıktır. “Her
şeye, her yerden, herkesten düşüksün. Aklın var ama fakirsen
yine de düşüksün”
“Çok kötü bir şeydir. Yoksulluğa düşünce kimse insanın yüzüne
bakmaz. İnsan yerine koyulmamak yoksulluk”…
Çoklu Yoksunluk
“Her şeyden maddi, manevi kısıtlama”,
“Yokluk demektir, çaresizlik. Ölüm yokluktan iyidir”,
“Gönülde olan bir şeydir. Hayata bakışı, istekleri ve beklentileriyle
ilgilidir yoksulluk”,
“Geliri olmayan, çocuğunu mutlu edemeyen, sağlık ihtiyacını
karşılayamayan”…
210
Katılımcıların yaptıkları tanımlar kategorileştirilerek
maddi/mutlak, göreli ve ikisinin birleştiği çoklu yoksunluk olarak
sınıflanmıştır. Bu sınıflama Çalışma Grubu’na göre değerlendirilmiş ve
Tablo 59a’da sunulmuştur.
Tablo 59a Çalışma Grubuna Göre Yoksulluğun Nasıl Tanımlandığının Dağılımı Yoksulluk Nasıl Tanımlanıyor
TOPLAM
Çalışma Grubu
Maddi/Mutlak yoksulluk olarak
Göreli yoksulluk olarak
Çoklu yoksunluk olarak
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
86 14 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
72 28 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
75 25 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
50 8
21
42 12 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi de çalışan hane
75 25 8 100
Enfor.sek.çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
100 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
78 22 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
91 9 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
60 40 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
60 40 5 100
TOPLAM %
77 2
100 100
X2 =19,489 Std.S.=18 p>0,362
Yoksulluk tanımlamalarında katılımcılar çoğunlukla maddi
göstergeler üzerine yoğunlaşmışlardır. Sadece görelilik boyutunda ele
alanlar yok denecek kadar azdır. Ancak görelilik boyutunun, maddi
boyutla birlikte değerlendirilerek verildiği görülmüştür. Araştırmada bu
tanımlamalar çoklu yoksunluk içerisinde ele alınmıştır.
211
Tablo 59a incelendiğinde, yoksulluğun ‘maddi yoksulluk’ olarak
tanımlandığı görülmektedir. Çalışma Grubu kategorilerinde maddi
yoksulluk ile çoklu yoksunluğa yapılan vurgu arasında belirgin
farklılığa rastlanmamıştır. Ancak tek eşin çalıştığı düz memur
kategorisindeki hanelerde görelilik ve çoklu yoksunluğa yapılan vurgu
biraz daha öne çıkmaktadır. Sadece göreliliğe yapılan vurgunun ise, tek
eşin çalıştığı memur hanesinde ve işsiz hanede görülmüş olması,
katılımcıların kendi yoksulluklarını içinde yaşadıkları koşullardan ve
kendilerinden çıkarak değerlendirebilmeleri nedeniyle önemli bir
göstergedir.
Yapılan tanımlamalarda cinsiyete göre farklılık olup olmadığına
bakıldığında ise, çok az bir farklılık da olsa, kadınların çoklu
yoksunluğa daha çok vurgu yaptıkları görülmektedir (Tablo 59b).
Tablo 59b Cinsiyete Göre Yoksulluğun Nasıl Tanımlandığının Dağılımı
Katılımcının Cinsiyeti
TOPLAM
Yoksulluk Nasıl Tanımlanıyor
Kadın S=50
%
Erkek S=50
%
% Maddi/Mutlak yoksulluk olarak
74 80 77
Göreli yoksulluk olarak
4 2
Çoklu yoksunluk olarak 26 16 21
TOPLAM
100 100 100
X2 =3,907 Std.S.=2 p>0,142
Katılımcıların mutlak/maddi yoksulluk çerçevesinde yaptıkları
tanımlamaları yeniden irdeleyebilmek amacıyla, katılımcılara ayrıca
yoksulluğun nedeni olarak neyi gördükleri sorulmuştur.
Genel olarak ele alındığında sırasıyla işsizlik, yetersiz ücret,
enflasyon ve çok nüfusluluk hemen hemen katılımcıların tamamının
ortak belirttikleri nedenlerdendir. Görüldüğü üzere yoksulluğun
212
nedenleri de ekonomik göstergelere dayandırılmaktadır. Diğer dikkati
çeken neden, yoksulluğun kişilerin kendilerinden çok hükümetin
kusuru olarak görülmesidir (Tablo 60a). Bu, katılımcıların hayat
görüşlerini ve içinde bulundukları olumsuz ortamdan kendilerini
sorumlu tutmama gibi bir anlayışı da ortaya koymaktadır. Yoksullukla
mücadele boyutunda bu gözden kaçırılmaması gereken önemli bir
boyuttur.
Yoksulluğun nedenlerini bu şekilde belirten katılımcılara
düşüncelerini daha çok netleştirebilmek amacıyla, yoksulluğun ‘en
önemli’ nedeni olarak neyi gördükleri tekrar sorulduğunda, yaklaşık
yarısı yetersiz ücret (%52) derken, ikinci sırayı hükümetin kusuru (%18)
almıştır. Böylelikle yoksulluğun nedenini, ekonomik açıdan
değerlendirdikleri, netleşmiştir.
Tablo 60a Yoksulluğun Nedeni
Tamamen
Oldukça
Hiç
TOPLAM
S/% Kişinin kendi kusuru
26 32 42 100
Hükümetin kusuru
57 39 4 100
Eğitimsizlik
44 42 14 100
İşsizlik
96 4 - 100
Popüler mesleği olmamak
22 47 31 100
Enflasyon
93
7
-
100
Çok nüfusluluk
85 12 3 100
Yetersiz ücret
96 4 - 100
Çalışma Grubu’na göre yoksulluğun en önemli nedeni ele
alındığında, yoksulluğun nedeni olarak çoğunlukla işsizliğin verildiği
görülmektedir. Daha sonraki neden olarak da hükümetin sorumlu
tutulduğu dikkat çekmektedir (Tablo 60b).
213
Tablo 60b Çalışma Grubuna Göre Yoksulluğun En Önemli Nedeninin Dağılımı Yoksulluğun En Önemli Nedeni
TOPLAM
*
Yoksulların kendi
kusurları
Hükümetin
kusuru
Eğitimsizlik İşsizlik
Enflasyon Çok
nüfusluluk
Yetersiz ücret
S % 1 14 14 58 14 7 100
2
18
11 17 50 11 11 18 100
3 12 25 13 25 25 8 100
4
8 33 8 25 8 12 100
5
100 8 100
6
18 58 18 6 17 100
7 11 78 11 9 100
8 45 55 11 100
9 40 20 40 5 100
10 20 40 40 5 100 Toplam
4
18
4
52
7
7
8
100 100
X2 =95,195 Std.S.=63 p<0,005
*Çalışma Grubu: 1. Düz işçi olup, eşi de çalışan hane, 2. Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane, 3. Düz memur olup, eşi de çalışan hane, 4. Düz memur olup, eşi çalışmayan hane, 5. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi de çalışan hane, 6. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi çalışmayan hane, 7. İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane, 8. İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane, 9. Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane, 10. Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
İşsizlikle hükümetin suçlanması arasında ilişki vardır.
Hükümetin suçlanmasının en büyük sebepleri, yeni istihdam
alanlarının açılmayışı ve piyasa koşullarının olumsuzluklarıdır.
Enformel sektör çalışanı, işsiz ve ev kadını kategorilerindeki hanelerde
yoksulluğun nedeni olarak işsizliğin görülmesi daha net olarak ortaya
214
çıkmış, hükümetin suçlanması bunu izlemiştir. Yoksulluğun nedenini
yoksulların kendilerinde ve eğitimsizlikte bulan küçük bir kesim ise,
düzenli ve güvenceli işi olan düz memur ve düz işçi kategorileri
olmuştur. Ayrıca düz memur ve düz işçi kategorileri dışında ‘çok
nüfusluluk’a ev kadını kategorisinin vurgu yapması anlamlıdır (Tablo
60b).
Tablo 60c Cinsiyete Göre Yoksulluğun En Önemli Nedeninin Dağılımı X2 =10,582 Std.S.=7 p>0,158
Katılımcını Cinsiyeti
TOPLAM
Yoksulluğun En Önemli Nedeni Kadın S=50
%
Erkek S=50
%
% Yoksulların kendi kusurları
6 4 5
Hükümetin kusuru
6
56
Çok nüfusluluk 12
8 26 17
Eğitimsizlik
2 4
İşsizlik
48 52
Enflasyon
6 8 7
2 7
Yetersiz ücret
6 10 8
TOPLAM %
100 100 100
Yoksulluğun en önemli nedeninin cinsiyete göre değişip
değişmediği incelendiğinde, erkekler daha çok hükümeti suçlarken,
kadınların yoksulların kendilerini sorumlu tuttuğu, ancak ikisinin de
işsizlikte yoğunlaştıkları görülmektedir. Eğitimsizlik ve çok nüfusluluk
gibi nedenleri kadınların daha çok vermeleri de dikkati çekmektedir. Bu
açıdan değerlendirildiğinde, kadınların yoksulluğun nedenini bireysel ve
yapısal çoklu boyutta gördükleri söylenebilir (Tablo 60c).
Yapılan yoksulluk tanımlarında ve gösterilen yoksulluk
nedenlerinde ekonomik, yani maddi unsurların ön plana çıkarıldığı
215
anlaşılmaktadır. Tanımlarda olduğu gibi nedenlerin belirtilmesinde de
katılımcıların çoğunlukla kendi yaşamlarından yola çıktıkları
görülmüştür. Ancak yine burada düzenli geliri ve güvenceli bir işi olan
düz memur ve düz işçi ailelerinin yoksulluk nedenlerini ortaya
koyarken, kendileri dışında genel bir değerlendirmeye tutabildikleri
gözlenmiştir.
Tablo 61 Çalışma Grubu’na Göre Yoksul Olduklarını Söyleyenlerin, Yoksulluktan Kurtulmak İçin Gösterdikleri Çabanın Dağılımı Yoksul Olduklarını Düşünenlerin Kurtulmak İçin Ne Yaptığı
TOPLAM
Çalışma Grubu
İş
arıyorum
Elimden geleni
yapmaya çalışıyorum
Ne iş olsa yapıyorum
İdare etmeye çalışıyoruz
Elimden bir şey gelmiyor
Ek iş yapıyorum
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
33 67 3 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
50 17 17 17 6 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
27 27
9
100 1 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
27 19 11 100
Enfor.sek. çalışanı olup, eşi de çalışan hane
37 63 8 100
Enfor.sek. çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
12 38 44 6 16 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
22 22 44 12 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
73 9 9 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
100 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
20 80 5 100
TOPLAM
17 24 17 13 20 9 75 100
X2 =136,058 Std.S.=63 p<0,000
216
Çoğunlukla kendilerini yoksul olarak nitelendiren katılımcıların,
yoksulluktan kurtulmak için neler yaptıkları sorgulanmıştır.
Katılımcılar ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını, ne iş olsa
yaptıklarını, iş aradıklarını belirtirken, bunun yanı sıra ellerinden bir
şey gelmediğini belirtenlerin oranı da önemlidir. Ellerinden bir şey
gelmediğini belirtenler çoğunlukla ev kadını kategorileridir. Bunun
yanı sıra iki eşin de çalışmadığı işsiz kategorisindeki katılımcılar, yoğun
olarak iş aradıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca dikkati çeken diğer bir
sonuç, yoksul olduğunu belirten düz memur ve düz işçi
kategorilerindeki katılımcıların, diğer kategorilere nazaran yoksullukla
mücadelede seçtikleri yolun ek iş yapmak olduğudur (Tablo 61).
Yoksul olmadıklarını belirten katılımcılara bu soru
yöneltilmemiştir. Benzer şekilde katılımcılara, genel olarak toplumda
yoksulların yoksulluktan kurtulması için ne yapılması gerektiği
sorularak tümünün görüşleri alınmaya çalışılmıştır.
Genel olarak toplumda yoksullukla mücadele adına,
katılımcıların büyük bir bölümünün önerileri, iş olanağı yaratılması
gerektiği olmuştur. Bu öneriyle ilgili olarak devlete pay çıkaranlar,
enformel sektör çalışanı ve işsiz kategorisindeki katılımcılardır.
Yoksulların kendilerinin çaba sarf etmesi gerektiği ve ne iş olsa
yapmaları gerektiğini önerenler, daha çok düz işçi ve enformel sektör
çalışanı kategorilerinde görülmektedir. Eğitim ve bilinçlilik düzeyinin
arttırılması gerektiğini belirtenler ise, daha önce de bakış açılarındaki
farklılıkların vurgulandığı, düz memur ve düz işçi kategorileri olmuştur
(Tablo 62a).
217
Tablo 62a Çalışma Grubu’na Göre Yoksul İnsanların Yoksulluktan Kurtulması İçin Yapılması Gerekenlerin Dağılımı
X2 =70,046 Std.S.=45 p<0,010
Yoksul İnsanların Yoksulluktan Kurtulması İçin Ne Yapılmalı
TOPLAM
Çalışma Grubu
Devlet
yardımcı olmalı
İş olanağı yaratılmalı
Devlet iş vermeli
Eğitim ve bilinçlilik düzeyi
arttırılmalı
Kendileri çaba saf
edip, ne iş olsa
yapmalılar
S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
43 29 29 7 100
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
17
75 17
8 100
20
TOPLAM %
10
72 11 18 100
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
50 50 8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
8 12 100
Enfor.sek. çalışanı olup, eşi de çalışan hane
12 76 12
Enfor.sek. çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
12 53 18 17 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
56 22 22 9 100
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
18 64 18 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
100 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
80 5 100
5
65
7
13
100 100
Cinsiyet açısından yoksulların yoksulluktan kurtulması için
önerilenler arasında farklılık olup olmadığı sorgulandığında, önerilerde
bir farklılık oluşmadığı ve iş olanağı yaratılması konusunda
yoğunlaşıldığı görülmektedir (Tablo 62b).
218
Tablo 62b Cinsiyete Göre Yoksul İnsanların Yoksulluktan Kurtulması İçin Yapılması Gerekenlerin Dağılımı
Katılımcının Cinsiyeti
TOPLAM
Kadın S=50
%
Erkek S=50
%
%
Devlet yardımcı olmalı 6 4 5
İş olanağı yaratılmalı
64 66 65
Devlet iş vermeli
6 8 7
Eğitim ve bilinçlilik düzeyi arttırılmalı
10
100
12 8
Kendileri çaba saf edip, ne iş olsa yapmalılar
12 14 13
TOPLAM
100 100
X2 =4,868 Std.S.=5 p>0,432
Genel olarak katılımcıların yoksullukla ilgili, gerek yaptıkları
tanımlar, gerek nedenlerin neler olduğu, gerekse de mücadelede öneriler
birlikte değerlendirildiğinde, yapısal unsurları ortaya çıkardıkları
görülmektedir. Bu, mevcut kapitalist süreçler ve azgelişmişlikle
ilişkilendirilebilecek bir durumdur. Katılımcıların, ekonomik boyutlu
yapısal unsurlara ağırlık verilmesinin nedeni, içinde yaşanılan
ekonomik süreçler ve bunların etkisinin tüm yaşam alanlarında birebir
yaşanıyor olması olabilir. Katılımcıların sosyo-ekonomik konumlarının
da kentin ortalamasının altında olduğu hatırlandığında, çevrelenmiş
oldukları gerçekliği bu şekilde değerlendirmeleri haklı ve mümkün
olarak görülmektedir. Yapısal faktörlerle belirlenmişlik, bireysel
çabalara, bu yapıyı tekrar üretmekten başka yol tanımamaktadır. Bu
nedenle katılımcılar ellerinden geleni yapmış olsalar da, ancak var olan
ve kendilerinin de sürekli üretimine katkıda bulundukları yapı
içerisinde yaşamlarını idame ettirmeye devam etmektedirler.
219
Tablo 63 Çalışma Grubu’na Göre, Ele Yüklü Miktarda Para Geçerse Yapılmak İstenilenlerin Dağılımı
Ele Yüklü Miktar Para Geçerse Yapılacaklar
TOPLAM
*
Ev alırım
Ev eşyası alırım
İş yeri açar iş kurarım
Araba alırım
Ev ve araba alırım
Evin eksiklerini
tamamlayıp çocukların geleceğine
yatırırım
İhtiyaçları
alıp kalanını yoksullara dağıtırım
Diğer
S %
1
42 29 29 7 100
2
16 6 28 22 6 11 11
14 44 7 100
8
6 6 6
56 9 100
9 18 11 100
9 20 20 60
10
13
2
13
41
18 100
3 14 14 14
4
33 17 17 25 12 100
5
12 12 12 64 8 100
6
29 6 6 41 17 100
7
11 11 11 11
8
9 64
5 100
100 5 100
TOPLA
M
15
1
8
7
99 100
X2 =82,037 Std.S.=63 p>0,054
*Çalışma Grubu: 1. Düz işçi olup, eşi de çalışan hane, 2. Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane, 3. Düz memur olup, eşi de çalışan hane, 4. Düz memur olup, eşi çalışmayan hane, 5. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi de çalışan hane, 6. Enfor.sek. çalışanı olup, eşi çalışmayan hane, 7. İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane, 8. İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane, 9. Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane, 10. Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
Bu noktada, bu döngü içerisinden çıkabilmelerinin tek yolunu
ancak daha iyi bir iş ve ücrette görebilen katılımcılara, ellerine piyango
gibi yollarla yüklü miktarda para geçse ne yapmak istedikleri
220
sorulmuştur. Alınan yanıtların, daha önce Tablo 53 irdelendiği gibi,
ideal olarak nelere sahip olsalar, kendi yaşantılarını daha iyi bir
seviyede göreceklerine verdikleri yanıtlarla örtüştüğü görülmüştür.
Tablo 63’te birçok isteği içinde barındıran ‘diğer’ şıkkını
oluşturan: Güzel bir eve ve eşyaya sahip olup, iyi bir iş kurmak ve
araba almak, en çok yapılması istenenlerdir. Bu istekleri
geçekleştirmek isteyenler, enformel sektör çalışanı, işsiz ve ev kadını
kategorilerindeki katılımcılarda yoğunlaşmıştır. Düz işçi ve düz memur
kategorilerindeki katılımcılar ise, öncelikle ev, araba ve daha sonra ise,
evlerinin eksikliklerini tamamlayıp, çocuklarının geleceğine yatırım
yapmayı istemektedirler.
Görüldüğü üzere, iyi bir yaşam için arzu edilen gelir ve sahip
olunması istenilen şeylerde olduğu gibi, düzenli geliri ve sosyal
güvencesi olan bir işe sahip olan düz işçi ve düz memur kategorileriyle,
bunlara sahip olmayan enformel sektör çalışanı, işsiz ve ev kadını
kategorileri arasında farklılık ortaya çıkmıştır. Bu durum, katılımcıların
mevcut yaşam standardı arasındaki farklılığı sergilediği gibi, mutlak ve
göreli olarak beklenti ve isteklerini de nasıl belirlediğini göstermektedir.
Tüm kategoriler kentin ortalama yaşam standardının altında
yaşadıklarından dolayı, yoksulluk boyutunda risk grubunu
oluşturmaktadırlar. Ancak aralarındaki mutlak ve göreli farklılıklar
ortaya çıkan bu tabloyu sergilemektedir.
Bu, Giddens’ın vurguladığı şekliyle, emek kategorilerinin bakış
açılarının, sosyal gerçekliği tanımlama ve değerlendirmede ön plana
çıkmış olmasıyla açıklanabilir. Bu bakış açısını da etkileyen, içinde
yaşanılan koşullar ve belirleyiciler olmaktadır.
Gerek araştırma sürecinde, gerekse kendi tanımlamaları
çerçevesinde risk grubu olarak ele alınan emek statüsündekilerin,
221
buraya kadar el alınan sosyo-demografik özellikleri, yaşam standartları,
bu yaşam içerisinde kendilerini, toplumu nasıl değerlendirdikleri, neleri
başardıkları, başaramadıkları ve başarmak istedikleri üzerinde yoğun
çalışılarak bir profil ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. Yoksulluk
problemi çerçevesinde, emek statülerinin bu profili değerlendirildiğinde,
yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşadıklarının, kendileri tarafından da
farkında olunulup, dile getirildiği ortaya konulmuştur. Yoksulluk
üzerine yoğunlaşılan bu son noktada, şu anda katılımcılar için
yoksulluk probleminin hayatlarında gerçekten ne kadar yer aldığını
görebilmek amacıyla, tekrar bir sorgulamaya gidilmiştir. Bu amaçla
katılımcılara, şu anda hanelerinde yaşadıkları en önemli sorun olarak
neyi gördükleri sorulmuştur.
Tablo 64 incelendiğinde katılımcıların, hanelerinin şu anda
yaşadığı en önemli problem olarak ‘geçim sıkıntısı’nı belirttikleri
görülmektedir. Bu problemin belirtilmesinde cinsiyetler arası farklılık
da olmadığı görülmüştür. Hatırlanacağı gibi katılımcılar, şu anda içinde
bulundukları moral bozukluğunun nedeni olarak da ‘geçim sıkıntısını’
belirtmişlerdi. Bu sorun her iki eşin de çalışmadığı işsiz kategorisindeki
haneler dışında, tüm emek kategorileri için ortak sorundur. İşsiz
kategorisinde ise, ‘işsizlik’ en önemli problem olarak gösterilmiştir.
Oranları düşük de olsa, şu anda sorunları olmadığını belirten kesim,
düz memur ve düz işçi kategorilerindeki bazı hanelerdir. Hanelerinin en
önemli problemi olarak ‘yoksulluk’u dile getirenlerin oranı ise düşüktür.
Katılımcılar şu anda yaşadıkları sorunu ‘yoksulluk’ olarak tanımlamak
yerine, ‘geçim sıkıntısı’nı tercih etmişlerdir. Bu da yine göstermektedir
ki, katılımcılar yoksulluğu, yoksulluğun boyutlarından sadece biri olan
‘geçim sıkıntısı’ şeklinde, ekonomik yani maddi temelde görmektedirler.
222
Tablo 64 Çalışma Grubuna Göre Şu anda Hanenin En Önemli Görünen Probleminin Dağılımı Şu Anda Hanenin En Önemli Problemi TOPLAM
Çalışma Grubu
İşsizlik
Geçim sıkıntısı Yoksulluk
Sorun yok S %
Düz işçi olup, eşi de çalışan hane
86 7 100 14
Düz işçi olup, eşi çalışmayan hane
78 22 18 100
63 37
25
12 17 100
İşsiz olup, sadece eşi çalışan hane
11 56 33
İşsiz olup, eşi de çalışmayan hane
64
14
62
13
Düz memur olup, eşi de çalışan hane
8 100
Düz memur olup, eşi çalışmayan hane
75 12 100
Enfor.sek. çalışanı olup, eşi de çalışan hane
87 13 8 100
Enfor.sek. çalışanı olup, eşi çalışmayan hane
12 58 18
9 100
36 11 100
Ev kadını olup, sadece eşi çalışan hane
100 5 100
Ev kadını olup, eşi de çalışmayan hane
80 20 5 100
TOPLAM % 11
100 100
X2 =87,424 Std.S.=54 p<0,003
Yapılan görüşmelerin analizi sonucunda anlaşılmıştır ki,
katılımcıların değerlendirmeleri ve açıklamaları maddi boyut
çerçevesinde dolaşmaktadır. Araştırmanın problemi doğrultusunda,
yoksullukta görelilik boyutunun ihmal edilmesi ve maddi boyutun
çevresinde dolaşan göreli toplumsal unsurların neler olduğu konusunda
daha fazla netleşmek gerekmektedir. Bunu yaparken çıkış noktası,
insanların yoksulluğunun sadece maddi olmadığı ve vurgu ne kadar
maddiliğe de yapılsa, bu maddi boyutun göreliliği içerdiği olmuştur.
223
Yapılan nicel araştırma analizi sürecinde bu ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Katılımcıların içinde yaşadıkları koşulları, sadece
ekonomik nedenlere bağlanmalarının altında yatanlar ve görelilik
boyutunun açıklığa kavuşmayan göstergeleri olarak; “siyasal katılım ve
haklar”, “kendini güçsüz hissetme ve güçlendirme yolları”, “toplumsal
dayanışma”, “biz ve ötekiler” ve “etnik farklılıklar”ın irdelenmesi
amacıyla tekrar alana çıkılmıştır.
Araştırmanın nitel kısmını oluşturan bu bölümünde, daha önce
görüşme yapılan katılımcılar arasından seçilen ondört kişi ile önce
derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Ancak bu görüşmeler sonucunda
da nicel araştırma sonuçlarından uzaklaşılamadığı anlaşılınca, daha
sonra bu ondört kişinin hepsi ile birlikte grup görüşmesi yapılmıştır.
Grup görüşmesi sırasında katılımcılar kendi düşüncelerini ortaya
koyarken diğerlerininkini de değerlendirip yorum yapmışlar ve böylelikle
konuların bir tartışma ortamı içerisinde daha yoğun irdelenip,
düşüncelerin net ifade edilmesine katkı sağlanmıştır.
Derinlemesine görüşme yapılan katılımcıların çalışma grubu
içerisinde dağılımı şu şekildedir: Düz işçi olup, eşi çalışan ve
çalışmayan birer kişi; düz memur olup, eşi çalışmayan bir kişi;
enformel sektör çalışanı olup, eşi çalışan bir kişi ve çalışmayan üç kişi;
işsiz olup, eşi çalışan bir kişi ve çalışmayan iki kişi; ev kadını olup eşi
çalışan bir kişi ve çalışmayan üç kişi. Kategorilerin farklı yoğunluklarda
seçilmesinin nedeni, daha önce yapılan araştırma sonucunda, bu
kategorilerdeki katılımcıların düşünce ve değerlendirmelerinin
irdelenmesi gerektiğidir.
Görüşmelerde katılımcılara, en son görüşmeden bu yana geçen
süre zarfında, yaşantılarında ne gibi değişiklikler olduğu ve şu anda
neler yaptıkları konularında genel bir soru yöneltilmiştir. Görüşme bir
sohbet havasında sürdürülmüş ve belli anlarda konudan sapmayı
224
engellemek için ve alana tekrar çıkış amacı doğrultusunda araştırmacı
tarafından katılımcılar yönlendirilmişlerdir. Bu görüşmelerin sonuçları
aşağıda dört başlık altında toplanarak sunulmuştur.
3.5. Siyasal Katılım Ve Haklar
Katılımcılara yaşanılan genel seçim ve belediye seçimlerinin
beklentilerini ne ölçüde karşıladığı sorulmuştur. Katılımcıların
çoğunluğu mevcut hükümeti desteklediklerini belirtmişlerdir.
Kadınların tamamı mevcut hükümete kendi istekleriyle oy verdiklerini
ve belediye seçimlerinde de desteklediklerini belirtirlerken, erkek
katılımcıların oylarını çoğunlukla etnik kökenleri doğrultusunda
verdikleri görülmüştür. Ancak erkekler de, belediye seçimlerinde
mevcut hükümeti desteklemişlerdir.
Bu eğilim üzerine katılımcılara hükümetin ve belediyenin
beklentilerini ne kadar karşıladığı ve memnuniyet dereceleri
sorulmuştur. Katılımcılar arasında özellikle erkekler hükümet
kurulduktan sonra piyasalarda bir hareketliliğin olduğunu, bu nedenle
memnun olduklarını belirtmişlerdir. Kendi ifadeleriyle “...yeni hükümet
geçim açısından ucuzluk yaptı, iyi oldu”, “Yeni yönetimden memnunuz.
Piyasa, işler sayelerinde açıldı” diyerek düşüncelerini belirtmişlerdir.
İşsiz ve geçici işlerde çalışan enformel sektör çalışanları iş piyasasının
açıldığını ve bir süre çalıştıklarını, ancak şu anda yine işsiz olduklarını
belirtmişlerdir. Düz memur ve düz işçiler ise, alım güçlerinde kısa
süreli bir rahatlama olduğunu, ancak şu anda eskisinden farklı
durumda olmadıklarını, yine güçlük çektiklerini belirtmişlerdir. Siyasal
değişimlerden en az etkilenmiş gibi görünen ve fazla fikir beyan etmeyen
kesim ev kadınları olmuştur. Buna rağmen kadınlar erkeklerin aksine
oy verdikleri halde yönetimden memnun olmadıklarını, hizmet
alamadıklarını belirtmişlerdir. Bu düşüncelerini şu şekilde ifade
225
etmişlerdir: “Oyu kendi isteğimizce kullandık ama yönetimde hizmet
yok”, “....oyumuzu verdik ama değişiklik yok, hep aynı”.
Genel olarak değerlendirildiğinde gerek tek tek yapılan
görüşmelerde, gerekse grup görüşmelerinde katılımcılar siyasi hak ve
özgürlüklerinin farkında olup, bunu kullanmaktadırlar. Bununla da
Oturdukları mahallelerin alt yapı ve konut problemleri devam
eden katılımcılara, belediyenin çalışmalarının ne düzeyde olduğu
sorulmuştur. Katılımcılar henüz belediyenin farklı bir hizmetini
görmediklerini, var olan hizmetin sürdürüldüğünü belirtmişlerdir.
Belediyeden fazla bir beklentileri olmayan katılımcıların çoğu için,
sokaklarının temizlenip, çöplerin toplanması yeterli görülmektedir.
Erkekler, “...belediye, her gün temizlik yapılıyor, çöp topluyorlar yeter
sorun yok” derlerken, kadınlar “...çalışan yok, belediye çalışmıyor”
diyerek düşüncelerini belirtmişlerdir.
Katılımcıların muhtarlık ve yeni muhtarları hakkındaki görüşleri
sorulmuştur. Çoğunluğu henüz muhtarlıkla ilişkiye girmediklerini ve
bir ihtiyaçları düşmediğini belirtmişlerdir. Eski muhtarlarının akraba ve
hemşerilerini kayırdığını belirtenler olmuştur: “...muhtar hemşeri
ayrımcılığı yapıyor...”. Haksız yere belge düzenlenip yeşil kart alan
zengin insanların olduğunu, yoksullar için gelen yardımların ihtiyaç
sahiplerine ulaştırılmadığını belirtmişlerdir. Kadınların bu konuda daha
duyarlı oldukları görülmektedir: “....zenginleri tutuyorlar, fakiri tutan
yok”. Önceki muhtardan memnuniyetsiz olan katılımcılar, yeni
muhtarlarının henüz çalışmalarını görmediklerini, ama iyi biri
olduğunu düşündüklerini belirtmişlerdir.
Katılımcıların bunlar dışında siyasal haklar ve bunların kullanımı
konusunda derinleşildiğinde, düz memur ve düz işçilerin sendikaya üye
olduklarını ve haklarını örgütlü bir şekilde savundukları görülmüştür.
226
sınırlı kalmayıp yaşam alanlarına etkileri boyutunda, siyasi kararlarını
değerlendirmekte ve sorgulamaktadırlar. Katılımcıların tam olarak ya da
yeterince temsil edilemedikleri gibi bir düşüncede olmadıkları,
görülmektedir. Bu da, araştırmada ele alınan emek kategorilerinin
kendilerince, siyasal katılım, temsil ve haklar boyutunda yoksunluk
yaşamadıkları şeklinde yorumlanabilir.
3.6. Kendini Güçsüz Hissetme
Kendini güçsüz hissetme, yaşamın idamesi ve yeniden
üretilmesinde bireysel ve sosyal kaynakların kullanımı ve bunun niteliği
ile yakından ilişkilidir. Ekonomik bağlam, katılımcıların net olarak
ortaya koydukları boyuttur. Bu, nicel araştırma sonucunda açıkça
belirmiştir. Netliğe kavuşturulması gereken ise, bireysel ve sosyal
boyutlardır.
Güvenli bir yaşam alanı oluşturma, sosyal çevre ve dayanışma
yaşamın idamesinde önemli ölçütlerdir. Görüşmeler sırasında
katılımcılar ekonomik faktörlerden kurtulamayıp, bu ölçütler
çerçevesinde diğer alanlarda kendileri değerlendirmekte ve ifade
etmekte yine zorlanmışlardır. Katılımcılar tarafından her şeyin sonucu
gelir eksikliği ve geçim sıkıntısına dayandırılmıştır. Grup görüşmesinde
bu konu derinleştirilmeye çalışılmış ve tartışmalar ilerledikçe
katılımcıların yaşam çevrelerini ve ilişkilerini sorgulamaya başladıkları
görülmüştür.
Bilindiği gibi görüşme yapılan haneler çekirdek ailelerden
oluşmaktaydı. Bu nedenle haneler, geniş ailenin ve geleneksel ilişki
ağlarının ortaya çıkardığı dayanışmadan yoksundurlar. Ancak hanelerin
oturdukları çevrelerde akraba ve hemşerilerinin yoğun olduğu
227
görülmüştür. Buradan yola çıkarak görüşmeler, akraba ve komşular ile
ilişkiler üzerine yönlendirilmiştir.
Katılımcılar akrabalarla ilişkiler boyutunda olumsuz düşünceler
sergilemişlerdir. Akrabalarının kendilerine faydası olmadığını,
kendilerinden daha iyi konumda olsalar da, hal hatır bile
sormadıklarını belirtmişlerdir: “...ne akraba, ne hemşeri herkes kendine
bakıyor”, “...hiç destek yardım, sorma yok hali”. Erkek katılımcılarda
daha çok ortaya çıkan, başka yere taşınma isteği olmuştur. Oturulan
çevreden uzaklaşma isteği ortamdan, insan ilişkilerinden rahatsızlık
duyulmasından kaynaklanmaktadır: “...rahat değilim, çocuklarıma,
bana zarar veriyorlar, alt seviyedeler”, “Onlarla ilgilenmesem de bana
zararları dokunuyor”. Kadın katılımcılar komşular üzerinde
yoğunlaşmışlardır. Herkesin geçim derdinde olduğu ve çevrelerindeki
insanlarla ilgilenemediklerini belirtmektedirler. Oturdukları çevrede
herkesin birbirine benzer olduğunu ve herkesin ekonomik durumunun
kötü olduğunu, bu nedenle komşuluk da olmadığını belirtmektedirler.
Kendi ifadeleriyle, “Komşuların ne zararı ne karı var. Herkes kendi
derdinde”. Ancak tartışmalar ilerlediğinde katılımcılar akrabalarla
komşuları kıyaslamaya başlamışlardır. Sonuçta komşularının
akrabalardan daha iyi olduğunu, hastalık, kaza, ölüm vb. gibi zor
durumlarda maddi yardımları olmasa da, yanlarında olup destek
verdiklerini belirtmişlerdir: “Durum kötü olunca komşuluk da yok, ama
komşular akrabalardan daha iyi”, “....komşular akrabadan farklı.
Başımıza kötü olay gelince birbirine yardım ediyorlar. Allah razı
olsun...”, “....dost sağ olsun zor durumda. Maddi yardım yok
birbirimize, herkes aynı”. Bu noktada katılımcılar ekonomik
kıstaslardan sıyrılıp, sosyal destek, dayanışma ve yardımlaşmanın
varlığını ortaya çıkarabilmişlerdir.
Katılımcılar kendilerini her bakımdan çaresiz ve güçsüz
hissettiklerini belirtmişlerdir. Bunu ekonomik ve sosyal güvence
228
olmamasına bağlama eğiliminde oldukları görülmüştür: “Her yerde, her
alanda, çocuklar, iş, istekler, ....her zaman çaresizlik yaşıyoruz”,
“...çaresizlik, Allahtan ümit kesmedim. Bir kapı kapanırsa diğeri açılır”.
Bu çaresizlik ortamından kurtuluş yolunu da çocuklarında
görmektedirler. Çocuklar büyüyüp daha iyi düzeyde işler yaptıklarında,
kendilerinin daha rahat edeceklerini ummaktadırlar. Beklentiler gelecek
kuşağa bırakılmıştır: “Bu koşuların düzeltilmesi nasip. Çocukların iyi iş
bulmasıyla olur ancak, biz yapamayız”, “Beterin beteri var. Kendi
durumum için Allah razı olsun. Çaresizim ama çocuklar büyüyüp bize
sigortalı bakacak diye düşünüyorum, tatilde çocuklar da çalışıyor...”.
Bu durum, Tekeli (2002:40)’nin yoksulluğa düşme korkusu içinde
olarak tanımladığı orta sınıfların, bu korkularından dolayı çocuklarının
eğitimine ve yoksulluğa düşmeyecek şekilde yetişmelerine verdikleri
önemle örtüşüyor gibidir.
Sonuç olarak katılımcıların kendi değerlendirmeleri çerçevesinde
‘güçsüz hissetme’ duygusu içinde oldukları görülmektedir. Ancak
konuşmalar sırasında vurguladıkları, herkesin birbirine benzediği,
herkesin birbirini tanıdığı, birbirlerinin hallerinden anladıkları gibi
anlatımlar, bulundukları çevrede kendilerini güvenli hissettikleri ve
dayanışma içinde olduklarının göstergeleri olarak görülmektedir.
Katılımcıların kimi zaman eleştirdikleri çevreleri, aslında kendilerini
Katılımcıların ilk ifadeleri ve değerlendirmeleri, tüm yaşam
alanlarında kendini güçsüz hissetme boyutunda olmuştur. Ancak
tartışmalarda ortaya kendilerini güçlü hissedecekleri unsurları
çıkarmışlardır. Bunu kendilerinin fark etmediği anlaşıldığında,
araştırmacı tarafından ortaya çıkan bu unsurların önemi
vurgulanmıştır. Buna rağmen katılımcıların eğilimlerinin değişmediği
görülmüştür. Ancak, yaşadıkları her şeyin bir nedeni olduğu ve Allah’ın
kendilerini sınadığını, bu nedenle yine de şükrettiklerini belirtmişler,
“Allah razı olsun” diyerek konuyu farklı bir boyuta taşımışlardır.
229
güçlü hissettikleri unsurlarla tanımladıkları bir çevredir. Bu da
yoksullukla mücadelede önemli toplumsal göreli unsurlardan biridir.
3.7. Biz Ve Ötekiler
Katılımcıların çoğunluğu Bursa’ya göçle gelmiş ailelerdir. Kente
yerleşim alanları, kendileri gibi göçle gelen akraba ya da tanıdıklarının
oturdukları yerler olmuştur. Her ne kadar oturdukları çevreden
memnuniyetsizliklerini dile getirseler de, oradan
uzaklaşamamaktadırlar. Daha önce de belirttikleri gibi, bunu
ekonomik yetersizliklere bağlasalar da, fırsat bulanların taşındıkları
yerler yine yakın semtler ya da sokaklar olmuştur. Bu da o çevrede
oturmalarında, ekonomik nedenlerin dışında başka faktörlerin
etkilerinin olduğunun göstergesidir. Katılımcılar bunu dillendirmeseler
de, bu aidiyetlik duygusu, ‘biz’ duygusundan kaynaklanmaktadır.
Katılımcıların göç süreci ve kent yaşamını nasıl görüp
değerlendirdikleri daha önce irdelenmişti. Ancak göreli unsurları daha
net ortaya koyabilmek için bu konular üzerinde tartışma ilerletilmiştir.
Katılımcılar göç ettiklerinden dolayı pişmanlık duymamaktadırlar.
Kentle kırı kıyaslamakta ve kentteki yaşantılarının daha iyi olduğunu
savunmaktadırlar: “...kent daha iyi. Çocuklar okula gidiyorlar, devlet
yardım ediyor, iş daha kolay bulunuyor”, “....şehrin rahatlığını
yaşıyoruz.....”. Bir kesim, kırda yaşantının daha zor, işlerin daha ağır
olduğunu, ne kadar çalışsalar da yine de aç olduklarını belirtmişlerdir.
Kentte yaşamaktan memnun olduklarını çünkü karınlarının
doyduğunu, birçok yerden yardım edenlerin olduğunu ve yaşamak
imkânının daha çok olduğunu belirtmişlerdir: “Göç ettiğimize pişman
değiliz, orda iş zordu ama daha açtık....”, “Şehirde yaşamaktan daha
memnunuz. Karnımız doyuyor, yardım eden çok, imkân çok”. Erkek
230
katılımcılar, işin daha kolay bulunduğunu, devletin daha çok yardım
ettiğini, en azından çocuklarının okula gidebildiğini dile getirmişlerdir:
“Şehirde yaşadığımı hissediyorum. Çocukların eğitimi, iş olanakları.
Şehirliler kadar olmasa da, yinede biz de faydalanıyoruz”. Kadın
katılımcılar kırda erkeklerin çalışmayıp oturduklarını, kentte en
azından çalışıp para kazandıklarını, karınlarını doyurduklarını dile
getirmişlerdir. Diğer bir kesim ise, kırda yaşamanın daha kolay
olduğunu, ancak terör olduğu için yaşayamadıklarını belirtmişlerdir:
“...mecburduk, göç ettik. Pişmanın mal mülk sattık... Geri dönüş olmaz
artık... Sefillik var ama kendimiz suçluyuz....”. Bu noktada tartışma
etniklik ve etnik yapı üzerine yönlendirilmiştir.
Katılımcılar ilk göç ettikleri dönemlerde etnik kökenden
kaynaklanan sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir: “İlk göç ettiğimizde
etnik sorunlar oldu, eğilimli olsaydık şehirde daha iyi konumda
olurduk”. Türk, Kürt sorununun aile sorununa yol açtığını belirten
katılımcılar, bazı olayların polise bile intikal ettiğini dile getirmişlerdir:
“....sorunlar yaşandı. Ama hâkim ayrım yok dedi, kardeşiz dedi”. Erkek
katılımcıların bu konuda daha hassa oldukları gözlenmiştir. Siyasi
yönelimlerinde de etnik kökenlerini göz önünde bulundurdukları
görülmüştür. Grup görüşmesi sırasında bir araya gelinip, birbirleriyle
tanıştıklarında da, ilk olarak sorguladıklarının kökenleri olduğu
görülmüştür. Şu anda bu konuda herhangi bir sorun yaşamadıklarını
da ekleyen katılımcılar “Hepimiz kardeşiz, din kardeşiyiz” diyerek
konuyu kapatmışlardır. Bu da etnik köken itibariyle, katılımcıların
çoğunlukla ‘biz’ duygusu içinde oldukları ve bir arada olma eğiliminin
bir göstergesi olarak görülebilir.
Katılımcılara kentte yaşayan diğer insanlar, kentliler hakkındaki
düşünceleri sorulmuştur. Katılımcılar kentte yaşadıklarını
hissettiklerini, olanakların daha fazla olduğunu, eğitim ve iş
olanaklarını burada bulabildiklerini belirtmişlerdir. Kadınların bir kısmı
231
okuma yazma öğrenme imkânı bulduklarını ve böylece kentte
korkusuzca dolaşabildiklerini belirtmişlerdir: “....dil sorunu vardı.
Eğitim önemli. Okuma yazma bilmeyince şehri bilemiyordum. Kursa
katıldım öğrendim artık sora sora biliyorum...”. Katılımcıların
deyimiyle, kentliler kadar olmasa da, kentin nimetlerinden
faydalanmaktadırlar. Erkekler kentlilerle kendilerini kıyasladıklarında
eğitimsizliklerini ön plana çıkarmışlardır ve eğitimli olsalardı kentte
daha iyi konumda olabileceklerini düşünmektedirler. Kadınlar ise,
kentteki diğer insanların maddi zenginliğine vurgu yaparak, onlar gibi
yaşayamadıklarını, “keşke yaşayabilseydik” diyerek belirtmişlerdir.
Katılımcılar kentteki yaşantılarını, gerek kırla gerekse kentte
yaşayan insanlarla karşılaştırarak daha net ortaya koymuşlardır.
Katılımcılar kentte geleneksel yaşamlarını devam ettirmektedirler.
Kentte kentliler gibi yaşamadıklarının farkında olmakla birlikte, bunu
yoksunluk olarak görmemektedirler. Çünkü o yaşantıya ulaşabilecek
beceri, bilgi ve eğitim olanaklarına hiç bir zaman sahip olmadıklarını
düşünmektedirler. Katılımcılar için kentin onlara sağladıkları olanaklar
yeterlidir. Daha fazlasını çocukları için hayal etmektedirler. Ümitleri
yine çocuklarıdır. Onlar eğitim görmektedir ve iyi bir işleri olunca
yaşam seviyeleri de yüksek olacaktır, inancını taşımaktadırlar.
Katılımcıların yaşadıkları ‘biz ve ötekiler’ duygusu, bir
dışlanmışlığı getirmemektedir. Onlar için bu normal bir süreçtir,
çabalamak, onlar gibi olmak duygusu taşımamaktadırlar. Çünkü
bunun için kendilerini yetersiz görmektedirler. Kendi ifadeleriyle
“Babamızda da yoktu, bizde de yok. O cahildi, biz de cahiliz. Şehirde
yaşamak daha kolay”, “Bursa büyük, çok borç yaptık ama karnımızı
doyuruyoruz”. Kadercilik ve olduğuyla yetinme duygusu, diğer
duyguları bastırmaktadır.
232
Burada önemli olan nokta, katılımcıların yoksunluklarında maddi
unsurlardan çok, göreli unsurlara ağırlık vererek kentteki konumlarını
belirtmeleri ve değerlendirmelerdir.
3.8. Yoksulluk
Katılımcılar, daha önce yapılan araştırmada kendi konumlarını
yoksul olarak belirlemişler, ancak bunu dillendirirken geçim sıkıntısını
ön plana çıkartmışlardır. Katılımcılara, tüm konuşmalar belli bir
aşamaya geldiğinde yaşadıklarının, yaşamlarının bir kader mi? Olduğu
sorulmuştur.
Diğer erkek ve kadın katılımcılar ise, yoksulluğun kader
olmadığını savunmuşlardır. Bazıları, kişinin kendini sorumlu
tutmuşlardır: “...olumsuz koşul, yoksulluk kişinin kendi suçu”.
Çoğunluk ise, işsizlik ve çok çocuk sahibi olmak üzerinde
yoğunlaşmıştır: “Hatamız çok çocuk yapmak”. İş olanağı verildiğinde
çalışacaklarını belirtenler devlete gönderme yapmışlardır: “...bu
Katılımcılar arasında bu soruya verilen yanıtta farklılıklar ortaya
çıkmıştır. Bazı erkekler yaşantılarının ve yaşadıklarının bir kader
olduğundan bahsetmişlerdir: “Kader. Yoksullukla artık biz baş
edemeyiz. Can sağlığı oldukça rızkımız çıkar”. Bunu daha önce de dile
getirdikleri gibi, geçmişte de büyüklerinin yokluk içinde olduklarını
söyleyerek açıklamışlardır. Bu koşulların düzeltilmesi için kendilerinin
bir şey yapamayacaklarını, artık baş edemediklerini söyleyerek, yine
daha önce de vurguladıkları gibi, çocuklarının iyi bir iş bulmasıyla
nasipse düzelebileceğini belirtmişlerdir. Çalışanlar, hayata isyanları
olmadığını, halleri için Allaha şükrettiklerini ve kendilerinden de kötü
durumda olup, sakat ve işsizlerin olduğunu belirtmişlerdir: “Allahtan
ümit kesilmez, bir kapıyı kapar, diğerini açar”.
233
koşullardan kurtulmak için iş verilirse yaparız”. Diğer taraftan özellikle
kadınlar işsizlikten devletin sorumlu olmayıp, kişinin kendisinin
sorumlu olduğunu belirtmişler ve bunu eğitimsizlik ve beceri eksikliğine
bağlamışlardır: “Kader değil yoksulluk. İşsizlik sorun, eğitim yok...”.
“Durumumuz belli, meslek yok. Mücadele ediyoruz. Zevk yok, sadece
yaşamaya çalışıyoruz”.
Katımcılar Bursa’nın büyük şehir olduğunu, çok borçlandıklarını
ama en azından karınlarını doyurabildiklerini belirtmişlerdir. Erkekler
mücadele ettiklerini, kendi istek ve ihtiyaçlarından vazgeçtiklerini
belirtmektedirler. Yaşam, günlük idame ettirilmektedir. Yaşamın ertesi
gün devamı için gerekli olan ihtiyaçlar karşılanamamaktadır. Kadınlar
günlük yaşadıklarını, evde katkı amacıyla idare etmeye çalıştıklarını,
yapabildikleri besinleri dışarıdan almadıklarını belirtmişlerdir.
Katılımcıların ortak olarak istekleri ise, düzenli geliri olan güvenceli bir
iş’tir: “...hayatımızda sadece devamlı temiz bir iş olsun. Helal geçim
olsun yeter”.
Genel olarak değerlendirme yapılırsa, katılımcıların kendilerini,
yaşantılarını, yakın ve uzak çevreleriyle olan ilişkilerini değerlendirirken
geleneksel, kaderci bir tavır içinde oldukları görülmektedir.
Derinlemesine görüşmelerde belirginleşen bu durum, grup
görüşmelerinde tartışmalar sonucu daha da derinleşmiştir.
Katılımcıların yoksulluğu maddidir, ancak ortaya koydukları bütün
unsurlar maddiyi çevreleyen göreli unsurlardır. Bu unsurlar
görüşmeler sırasında sıkça vurgulanırken ortaya çok boyutlu yoksunluk
Görüldüğü gibi katılımcılar önceki araştırmada da ortaya çıktığı
gibi, yoksulluğu maddi unsurlara dayandırmaktadırlar. Ancak bunu
yaparken tartışmalar sırasında göreli unsurları ortaya koyabilmişlerdir.
Maddi olanı çevreleyen göreli unsurlarla geçmişlerini, şimdiyi ve
gelecek beklentilerini betimlemişlerdir.
234
çıkmıştır. Katılımcılar tüm yaşam alanlarında çoklu yoksunluk içinde
bulunmaktadır. Ancak daha önceki yaşantılarından ve kendilerinden
daha kötü durumdakilerden yola çıkarak kendilerini değerlendirdikleri
için, göreli olarak yaşantılarından mutludurlar. İfade ettikleri tek
sorun ise, geçim sıkıntısı ve parasızlıkta tekrar odaklanmaktadır.
Nicel ve nitel araştırma sonucunda, katılımcıların ifade ettikleri
maddi yoksulluğu çevreleyen göreli toplumsal unsurların, ‘çoklu
yoksunluk’ boyutunda sergilendiği söylenebilir. Katılımcılar maddi
yoksulluklarını dillendirirlerken, kendi konum ve duruşlarını pasif ve
belirlenmiş olarak sunmuşlardır. Ancak yerleşim alanlarında barınma,
Giddens (1994)’ın belirttiği gibi, ele alınan emek kategorilerinin
kendilerini, çevrelerini ve yoksulluklarını değerlendirmede, bakış açıları,
değerleri ve anlayışları etkili olmuştur. Habermas (1990)’ın dile getirdiği
şekilde, katılımcılar kendi yaşamlarını dillendirirken ortaya çıkan
boşlukları ve tutarsızlıkları farkettikleri noktalarda kendi üzerine
düşünümü gerçekleştirebilmişlerdir. Katılımcıların yaptıkları ve
yaşadıkları hakkında ne söylediklerinin önemi burada ortaya çıkmıştır.
Bu sese kulak verildiğinde, maddiyi çevreleyen göreli toplumsal
unsurların ortaya çıkarılabildiği söylenebilir.
Nitel araştırma sonucunda maddi/mutlak yoksulluğun
göreliliğinin biraz daha belirginleştiği söylenebilir. Yoksulluk maddi ve
göreli boyutlarıyla ele alınması gereken çok boyutlu bir sosyal
problemdir. Karmaşık yapısı birçok ilişkiyi birden ele alıp irdelemeyi
gerektirmektedir. Sosyal gerçekliğin kendisi de zaten böyle bir
bütünlüktür. Ancak anlaşılmıştır ki, Beck (1992)’in ifadesiyle, birçok
riskle çevrelenen, yoksulluk içinde yaşayan risk gruplarının, yaşadıkları
gerçekliğin farkında oldukları söylenebilir, ama aynı zamanda bu
gerçeklikle de belirlenmiş durumdadırlar.
235
konut olanakları yaratma; kurdukları sosyal ilişki ağları; bu alanları
tercih edişteki bireysel, etnik ve yapısal faktörler; arzu edilen gelirin ve
iyi bir yaşam için beklentilerinin bile bu alanlarda yaşamaya yeterli bir
şekilde belirlenişi; geleneksel ilişki ağlarını sürdürme çabası ve
aidiyetlik duygusu; kentin sunduğu olanaklardan yararlandıklarıyla
yetinme; çoğunlukla enformel işgücü piyasasının ve ilişkilerini
kullanma; oluşturmuş oldukları bu toplumsal yapıyı yeniden üretme
gibi unsurların tamamı dinamik süreçleri ifade etmektedir. Diğer bir
deyişle, aslında bu çabaların tümü kent yaşamındaki konum ve
duruşlarının dinamik olduğunun göstergeleridir. Bunlar maddiyi
çevreleyen göreli unsurlardır.
Ele alınan emek kategorileri arasında bir ayrım yapmaksızın, bu
unsurları örneklendirmek gerekirse şunlar belirtilebilir: Sahip olunan
konutun yetersizliği ve olumsuzluğuna rağmen, yaşanılabilir olarak
görme; kendini ve yaşantısını değerlendirirken kent yaşamıyla değil,
kırdaki yaşantıyla kıyas içinde olma; oturulan çevrenin kentsel
olanaklardan yoksun olmasına karşın, benzer insanlarla birlikte olma
ve kendilerini bunlarla kıyaslama, hatta belki daha iyi konumda görme;
düşük ücretli vasıfsız işlerde çalışılması, ama bu konumlarını
iyileştirme değil, devam ettirme çabası içinde olma; alınan eğitim
hizmetlerinin yetersiz ve kalitesiz olmasına karşın, yine kırla kıyas
yapma ve yeterli görme verilebilir. Genel olarak değerlendirildiğinde,
emek statüleri kendilerini kentte yaşayan diğer insanlar ve yaşantıyla
kıyaslamamakta, kırdaki yaşantılarıyla kıyaslamaktadırlar. Bunun
sonucu olarak da, kendi yaşantılarını göreli olarak daha iyi görmekte,
en azından yetinebilmektedirler.
Emek kategorileri arasındaki farklılık, düzenli gelir ve güvencesi
olan bir işe sahip olmakta ortaya çıkmıştır. Düz işçi ve özellikle düz
memur kategorileri kendilerini değerlendirmede kentteki diğer yaşam
alanları ve diğer insanları kıstas almaktadırlar. Ancak bu yine de
236
kendini dışlanmış görme boyutuna ulaşmamıştır. Diğer emek
statülerinden farklı olarak siyasal hak ve özgürlüklerinin biraz daha
farkında oldukları ve bunu örgütlü olarak kullandıkları görülmektedir.
Düz memurların sosyal yaşama katılımda yoksunluk yaşadıklarını
ifadeleri diğer bir farklı unsur olarak görülebilir. Düz memurlar kendi
yaşantılarını, kentteki diğer yaşayanlarla kıyaslasalar da, bu durum
oluşturdukları ilişki ve dinamikleri değiştirme anlamına gelmemektedir.
Emek kategorileri tarafından yapılan bu durum tanımı, kent
yaşamındaki duruş ve yaşamın yeniden üretilmesi, kentle
bütünleşememe ya da dışlanma duygusunun ifadesi olmamıştır. Onlara
göre bu, kentte yeni yaşama alanları ve ilişkileri oluşturarak kentle
bütünleşme yolu olmuştur. Yaşamın bu şekilde idamesi ve yeniden
üretimine yöneliş, yürütülen sosyo-ekonomik ve siyasal politikalardan
bağımsız olarak düşünülemez. Azgelişmişlik boyutunda ele alındığında,
ortaya çıkan bu tablo, siyasal ve ekonomik süreçlerden doğan
boşluğun, toplumsal unsurlarla doldurulması ve olumsuz yapının
sürekli tekrar üretilmesi olarak ele alınabilir.
237
ÖZET
Bu tezin konusu, yoksulluğun sosyolojik analizidir.
Yoksulluk, içinde birçok risk barındıran çok boyutlu bir sosyal
problemdir. Bu nedenle bugün, salt ekonomik analizlerin yetersiz
kaldığı kabul gören bir görüştür. Buradan yola çıkarak bu tezde,
özellikle Türkiye’de bir boşluk olduğu düşünülen, yoksulluğun
sosyolojik analizine gidilmiştir. Bu açıdan tez, yoksulluğun iktisat
dışında sosyoloji alanında ele alınışıyla önem taşımaktadır.
Bugüne kadar, yoksulluk üzerine yapılan
çalışmalarda çoğunlukla yoksulluğun maddi, ekonomik boyutuna
ağırlık verilmiştir. Özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde
mutlak yoksulluk yaklaşımının daha yoğun kullanıldığı, bununla
beraber yoksulların da yoksulluklarını tanımlamada bu eğilimde
oldukları görülmüştür. Göreli yoksulluk boyutu ise ihmal
edilmektedir. Bu araştırmanın hareket noktasını oluşturan problem
de budur.
Bu problem çerçevesinde araştırmada temel amaç, risk
gruplarının, yani bu çalışmada ele alınış şekliyle emek
statüsündekilerin, yaşadıkları yoksulluktan ve yoksunluktan yola
çıkarak yoksulluğun sosyolojik analizinin ortaya konulmasıdır.
Araştırmada genel olarak eleştirel yaklaşım benimsenmiştir.
Gündelik yaşam içinde yaşanılanlara ve topluma eleştirel bir gözle
bakmayı, edilgen değil, etkin olarak kendi üzerine düşünümü
(reflexivity) mümkün kılan eleştirel yaklaşımla birlikte, Beck’in
‘Risk Toplumu’ kavramsallaştırmasından esinlenilmiştir.
Araştırma, Bursa’nın Yıldırım İlçesi’nde belirlenen
mahallelerden seçilmiş 100 hanede, yarı yapılanmış bir görüşme
formu, derinlemesine ve grup görüşme teknikleri kullanılarak
yürütülmüştür.
Araştırmanın yaklaşımı çerçevesinde genel olarak yoksulluk
P.Townsend (1979)’in ‘çoklu yoksunluk’ kavramlaştırması
çerçevesinde ele alınmıştır. Böylece mutlak olanın göreliliği de
içerdiği anlayışıyla, mutlak ve göreli yoksulluk birleştirilmeye
çalışılmıştır.
Bursa sanayileşmesi ve istihdam ettiği işgücü açısından
Türkiye’de ilk sıralarda yer alan bir kenttir. Buna bağlı olarak
sosyo-kültürel gelişimi koşutluk göstermese de, diğer kentlerle
karşılaştırıldığında ilk beşin içindedir. Ele alınan emek statülerinin
bu olanaklardan yeterince yararlanamadıkları, hatta hiç
yararlanamadıkları görülmüştür.
Ele alınan emek statüsündekilerin beklentileri ve olması için
çaba sarf ettikleri iki istek vardır. Yeterli, düzenli bir gelire ve
sürekli, güvenceli bir işe sahip olmak. Emek statüleri kendi
koşullarını değerlendirirken çoğunlukla maddi yetersizlikler ve
olanaksızlıklara gönderme yapmışlardır.
Araştırma sonucunda yoksullukta, emek kategorilerinin daha
çok, kentte nasıl, hangi ortam ve koşullarda çalıştıkları ön plana
271
çıkmıştır. Çalışma durumu nedeniyle kent yaşamı içerisinde yer
alabilen düz memur kategorisi, bu noktada diğer kategorilerden
farklılaşmıştır.
Genel olarak değerlendirme yapılırsa, katılımcıların
kendilerini, yaşantılarını, yakın ve uzak çevreleriyle olan ilişkilerini
değerlendirirken geleneksel, kaderci bir tavır içinde oldukları
görülmüştür. Derinlemesine görüşmelerde belirginleşen bu durum,
grup görüşmelerinde tartışmalar sonucu daha da derinleşmiştir.
Katılımcıların yoksulluğu maddidir, ancak ortaya koydukları
bütün unsurlar, maddinin de içerdiği göreli unsurlardır. Bu
unsurlar görüşmeler sırasında sıkça vurgulanırken ortaya çok
boyutlu yoksunluk çıkmıştır. Katılımcılar tüm yaşam alanlarında
çoklu yoksunluk içinde bulunmaktadır. Ancak daha önceki
yaşantılarından ve kendilerinden daha kötü durumdakilerden yola
çıkarak kendilerini değerlendirdikleri için, göreli olarak
yaşantılarından mutludurlar. İfade ettikleri tek sorun ise, geçim
sıkıntısı ve parasızlıktır.
Yoksullukla mücadele için ilk yapılması gereken, diğer sosyal
problemlerde olduğu gibi, sorunun net olarak ortaya konulması ve
detaylı bir tanımının yapılmasıdır. Bu tanım yapılırken kültürel ve
yerel faktörlerin göz önüne alınıp, belirlenen toplumsal göreli
unsurları ortaya koyabilmek, böylece makro ve mikro boyutun bir
arada değerlendirilmesi gerekmektedir.
272
EKLER
ANKARA ÜNİVERSİTESİ DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ
BURSA İLİ SOSYAL YAPI ARAŞTIRMASI GÖRÜŞME FORMU
Anket No:.......... Tarih:........./......./2002 Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı’nda Doktora tezi olarak Türkiye’deki sosyal ve ekonomik değişimler çercevesinde Bursa’da yaşayan ailelerin yaşam durumları üzerine çalışma yürütmekteyiz. Araştırma bilimsel bilgi toplamak amacıyla yapıldığından dolayı, sizin kimliğiniz ve kişisel durumunuz belirtilmeyecektir. Bu konuda yapacağınız yardımlardan dolayı şimdiden teşekkür ederiz. Prof.Dr.Aytül KASAPOĞLU Pelin TURAK
Size Bursa'ya gelişiniz, oturmakta olduğunuz ev, aileniz üyelerinin yaş, öğrenim ve çalışma durumları ile ilgili bir kaç soru soracağım. Sonra size bugün yaşadığınız problemler ve beklentilerinizle ilgili sorular yönelteceğim.
Görüşme yapılan kişinin: Cinsiyeti: Kadın ( ) Erkek ( )
Çalışma durumu: Ev Hanımı ( ), İşsiz ( ), Düz Memur ( ), Düz İşçi ( ), Enformal sektör ( ) 1. Aslen nerelisiniz? 1( ) Bursa’nın Yerlisi 2( )Göçmen (yazınız....................................................) 2. Bursa'ya nereden geldiniz?................................................................................... 2a.Bursa’ya geliş nedeniniz nedir? 1( )İşsizlik 2( )Geçim sıkıntısı 3( )Akraba/hemşehri tavsiyesi
4( )İyi koşullarda eğitim 5( )Diğer belirtiniz..................................... 3. Kaç yıldır Bursa'da yaşıyorsunuz?.......................................................................................................... 4. Kaç yıldır bu evde oturuyorsunuz.?............................................................................................................ 5. Daha önce nerede oturmaktaydınız?..........................................................................................................
1( ) Başka bir şehirde 2( ) Bursa'da başka bir semtte (yazınız).......................................... 3( ) Aynı semtte başka bir sokak/mahallede 4( ) Diğer........................................................
6. Şu anda oturduğunuz semtten başka bir semte taşınmayı düşünüyor musunuz?Neden? 1( )Evet (Neden..............................................................................................................................) 2( )Hayır (Neden............................................................................................................................) 3( )Diğer belirtiniz......................................................................................................................... 7. Eşinizle aranızda akrabalık bağı var mı? 1( )Yok 2( )Yakın dereceden akraba 3( )Uzak dereeden akraba 4( )Hemşehri 8. Siz ve eşiniz evlendiğinizde kaç yaşınızdaydınız?
Ben ........................ yaşındaydım, eşim ..................... yaşındaydı 9. Evliliğiniz eşinizin ve sizin ilk evliliği mi?
1) Benim ( )Evet ( )Hayır 2) Eşimin ( )Evet ( )Hayır 3) Her ikimizin de ( )Evet ( )Hayır
10. En son çocuğunuz evde mi, hastanede mi doğdu? 1( ) Evde 2( ) Hastanede 3( )Diğer............................................................... 11a. Eşinizle aranızda ne tür nikah var?
1( ) Resmi nikah 2( ) Dini nikah 3( ) Resmi ve dini nikah 4( ) Nikahsız 11b.Kaç eşiniz var? Resmi nikahlı............ Dini nikahlı................ 12. Oturduğunuz bu ev aşağıdaki ev tiplerden hangisine girmektedir?
1( ) Gecekondu 2( ) Apartman dairesi 3( ) Müstakil ev 4( ) Diğer belirtiniz..............................................
13. Evinizin tapusu var mı? 1( )Evet 2( )Hayır 3( )Arsa tapusu var 4( )Hisseli tapu var 5( )Diğer
belirtiniz.....................................
277
14. Eviniz kira mı? Kendinizin mi? 1( ) Kira (Bedeli..............................................TL.) 2( ) Kendimizin 3( ) Akrabaların kira vermiyoruz 4( ) Akrabaların yanında oturuyoruz 5( )Diğer..............................................
15. Eğer eviniz size ait ise, nasıl sahip oldunuz? 1( ) Tüm aile hep birlikte kendimiz yaptık 2( ) Akraba ve hemşehrilerimizin yardımı ile tüm ailecek yaptık 3( ) Usta, taşeron, müteahhide yaptırdım 4( ) Satın aldım 5( )Ev kredisi kullandım 6( ) Miras kaldı 7( ) Diğer (yazınız)......................................................................................................
16.Eviniz kaç odalı? (Salon ayrı olarak belirtilecek)..................................................................... 17.Evinizin oda sayısı yeterli mi? 1( )Yeterli 2( ) Yetersiz 18.Eğer yetersiz ise en az kaç oda daha olmalı?............................................................................ 19.Aşağıdaki listede evinizde bulunanları belirtiniz.
KAÇAK EVDE BULUNANLAR
VAR YOKKomşudan Sokaktan
Banyo IIIIIIIIIIII IIIIIIIIII Tuvalet IIIIIIIIIIII IIIIIIIIIIII Şebeke elektiriği Şebeke suyu Kanalizasyon IIIIIIIIIIII IIIIIIIIIIII Bahçe (Ne amaçla kullanıldığı
IIIIIIIIIIIII IIIIIIIIII
ÇALIŞIYOR
MU?KAÇICI EL EVDE BULUNANLAR VAR YOK KAÇ
YILLIKEvet Hayır 1. El Kullanılmış
Renkli Televizyon SiyahBeyaz
Müzik Seti Radyo Buzdolabı Bulaşık makinesi
Normal Çamaşır makinesi Otomatik
Elektrikli süpürge Telefon Dikiş makinesi Koltuk takımı IIIIII IIIIII Yatak Odası takımı IIIIII IIIIII Sobalı IIIIII IIIIII Kaloriferli IIIIII IIIIIIIIIIII Kombi IIIIII IIIIIIIIIIII Diğer............................... 20. Sokağınızı ne kadar temiz buluyorsunuz?
1( )Çok Temiz Buluyorum 2( )Oldukça Temiz Bulmuyorum 3( )Temiz Bulmuyorum 21. Komşularınızı ne kadar temiz buluyorsunuz? 1( )Çok Temiz Buluyorum 2( )Oldukça Temiz Bulmuyorum
3( )Temiz Bulmuyorum
278
22.Evinizin yapısal eksiklikleri (Çatı, duvar, cam, kapı, döşeme vb.), hasarlar ya da olumsuzlukları var mı? Varsa neler? 1( )Yok 2( )Var (yazınız.................................................................................) 23.Evinizin yapısal eksiklikleri varsa bu eksikliklerin evde yaşayanların sağlığını etkilediği oldu mu?
1( )Oldu 2( )Olmadı 24.Evle ilgili sorunlarınız varsa, sorunun nedeni nedir? A( )Elektrik....................................................................................................... B( )Çatı,duvar,cam,kapı,döşeme vb. ...............................................................
C( )Su............................................................................................................... D( )Isınma......................................................................................................... E( )Diğer belirtiniz(Ayrıntılı olarak alınacak) ............................................................................... 25a. Şimdi bu evde sürekli olarak yaşayan aile üyelerinin yaş, öğrenim durumu, çalışma durumu île ilgili birkaç soru soracağım.
Nüf.Kay. (+\-)
Herhangi bir Sosyal Güvenceniz Varmı?
Kişi
Hane reisine yakınlığı
(Görüme yapılan kişi)
Yaşı
Cins.
Öğr. Dur.
Mesl Yapt iş
Aylık Geliri
milyon
Çalışma ya da İşsizlik
Süresi
Ek işi Varsa İş ve
Aylık Miktarı yazınız
(milyon)
SSK BağKUR Emk. San.
Yeşil krt.
Sürekli bir
Hastalığı veya
Özrü var mı?
Kendisi
Eşi
1.kişi
2.kişi
3.kişi
4.kişi
5.kişi
6.kişi
7.kişi
8.kişi
9.kişi
10.kişi
11.kişi
12.kişi
25b. Herhangi bir kurum ya da kuruluştan yardım alıyormusunuz?Ne tür? 1( )Hayır 2( )Sosyal Hizmetler 3( )Sosyal Yardımlaşma ve Day. Vakfı 4( )STK’lar 5( )Belediyeler 6( )Diğer.................................... Ne Tür: Ayni[] Nakdi[]
279
26. Sizin ya da ailenizin diğer üyelerinin (eş ve çocuklar) yukarıda belirttiğimiz dışında bir geliri var mıdır. Eğer varsa bunların aylık miktarı nedir?
1( ) Kira.............................................milyon TL 2( ) Arazi/Tarla................................. milyon TL.. 3( ) Faiz..............................................milyon TL. 4( ) Evde gelir getiren bir iş...................milyon TL. (İşi...........................................) 5( )Diğer ..........................................................................................................................milyon TL.
27. Memleketinizden/köyünüzden para dışında (un, tarhana, peynir vb) kışlık erzak vb. türden katkılar oluyor mu?
1( ) Oluyor (Neler?..........................................................................) 2( )Olmuyor
28.Oluyorsa yıllık ihtiyacınızın ne kadarını karşılıyor?
1( )Tamamını 2( ) Oldukça önemli bir kısmını 3( )Yılın yarısını ancak karşılıyor
4( )Oldukça az bir kısmını 5( ) Diğer belirtiniz........................................................................ 29.Kışlık ya da günlük gıda ihtiyacınızı sağlamak için evde hazırlık yapar mısınız? Ne sıklıkla yaparsınız?
Sürekli Sık sık Çok Nadir Hiç Peynir, yoğurt vb. şeyler yaparız ............ .............. ................. ...... Salça, tarhana vb. şeyleri yaparız ............ .............. ................. ....... Sebze kuruturuz ............ .............. ................. ....... Bazlama, yufka açarız ............ .............. ................. ....... Reçel, marmelat vb. yaparız ............ .............. ................. ....... Meyve kuruturuz, pestil vb. ............ .............. ................. ....... Turşu, konserve kurarız ............ .............. ................. ....... Diğer.......................................... ............ .............. ................. ....... 30. Tasarrufunuz varsa, hangi tasarruf araçlarını tercih ediyorsunuz?
Yatırım Biçimleri Tamamını Çoğunluğunu Bir kısmını
Hiç yatırım yapmam
TL. olarak Banka faizi
Repo
Borsa
Devlet tahvili
Döviz
Altın
Gayrimenkul (ev, arsa, vb)
Diğer................................
31.Yaptığınızı belirttiğiniz bu yatırımları hangi yolla gerçekleştirebildiniz? (birden fala şık işaretlenebilir)
1( ) Bireysel kazancım 2( ) Aileden gelen malların geliri
3( ) Eşim, çocukların hepimizin ortak kazancı 4( )Diğer............................................. 32a.Sahip olduğunuz taşınır mallar var mı? 1( )Yok 2( )Otomobil[] \Kamyonet[]\Kamyon[]\Minibüs[]\Otobüs[] (Bedeli....................TL.) 3( )Motorsiklet vb. (Bedeli...........................................TL.)
4( )Diğer...................................................................TL. 32b. Sahip olduğunuz taşımaz mallar var mı? 1( )Yok 2( )Ev (Nerede......................Bedeli........................TL.) 3( )Arsa (Nerede..............Bedeli...............TL.) 4( )Tarla (Nerede................Bedeli.............)
5( )Diğer...................................................................TL.
280
33.Varsa hangi yolla sahip oldunuz? 1( )Kendi kazancım 2( )Aileden miras 3( )Ailece birikimimiz 4( )Kredi kullanıp borçlandık 5( )Diğer belirtiniz......................................................
34.Geçen 1 yıl içinde ailenizin toplam gelirinde nasıl bir değişim oldu? Bu sizi nasıl etkiledi? ....................................................................................................................................................... 35a. Kredi kartınız varsa ne sıklıkta kullanıyorsunuz? Varsa limiti ne kadar? 1( )Yok 2( )Sürekli 3( )Arasıra 4( )Hiç Limiti...............................TL. 35b.Eşinizin kredi kartı varsa ne sıklıkta kullanıyorsunuz? Varsa limiti ne kadar? 1( )Yok 2( )Sürekli 3( )Arasıra 4( )Hiç Limiti...............................TL. 36.Son 5 (beş) yıl içerisinde karşılaştığınız ekonomik güçlükler nedeniyle aşağıdaki önlemlere başvurdunuz mu? (Birden fazla şık işaretlenebilir. Uygulayıcı verilen yanıt sırasına göre şıkları sıralayacak)
1( ) Borç para alma 2( ) Mevcut tasarrufları bozdurma 3( ) Ev, arsa, kooperatif hissesi satma 4( ) Otomobil satma 5( ) Evdeki eşyaları satma 6( ) Diğer......................................
37. Şu anda borcunuz var mı? 1( ) Evet 2( ) Hayır 38. Eğer borcunuz varsa kime ve ne miktarda olduğunu söyler misiniz?
1( ) Elden arkadaşlara............................... ................milyon TL./EURO/USD/Altın 2( ) Elden hısım akrabaya......................................... milyon TL./EURO/USD/Altın 3( ) Ticari kurumlara (bakkal, mağaza).................... milyon TL./EURO/USD/Altın 4( ) Bankaya.............................................................. milyon TL./EURO/USD/Altın 5( ) Kooperatife......................................................... milyon TL./EURO/USD/Altın 6( )Kredi kartına........................................................ milyon TL./EURO/USD 7( ) Diğer................................................................... milyon TL./EURO/USD/Altın
39. Son 5 (beş) yıl içerisinde karşılaştığınız ekonomik güçlükler nedeni ile siz, eşiniz ya da çocuklarınız aşağıdaki sorunlardan bir ya da bir kaçını yaşadı mı? EVET HAYIR -İflas ya da işin küçülmesi ............ ............. -Taşınma ya da göç etmek zorunda kalma ............ .............
-Sosyal görevlerin yerine getirilmemesi (Düğün, nişan, sünnet, vb) -Akrabalıktan doğan görevlerin yerine getirilememesi (Ana, baba, kayınpeder, kayınvalide, yeğen, kardeş ve diğer akrabaların bakımının reddedilmesi) -Hastalık halinde gerekli tedavilerin yaptırılamaması ya da ertelenmesi -Sizin ya da aile üyelerinden bir ya da bir kaçının eğitimlerinin yarıda bıraktırılması ya da uzun bir süre ertelenmesi -Ev ile ilgili zorunlu tamir ve onarımların yapılanmaması veya ertelenmesi -Ev için gerekli mobilya vb. ev eşyalarının alınamaması ya da uzun bir süre ertelenmesi -Karı-koca arasında borçların ödenememesi ve bu nedenle icra, haciz vb. bir yaptırımla karşılaşılması ya da yasa dışı tehdit edilme -Anne, baba ve çocuklar arasında ekonomik zorluklar nedeni ile şiddetli geçimsizlik -Diğer belirtiniz .......................................................................................................
40. Ailenizin aylık geliri aşağıdaki harcama kalemleri arasında nasıl dağılmaktadır? (Şu şekilde belirtiniz:1.Tamamını 2.Yarısından çoğunu 3.Yarısını 4.Yarısından az bir kısmı 5.Hiç) (Şıklar tek tek okunacak ve Uygulayıcı % olarak yazacak) l) Beslenme :................(%...... ) 8)Elektrik:.........................(%.....)
2) Giyim/Kuşam :.........(%.......) 9)Su:..................................(%.....) 4) Kira/aidat:................(%.......) 10)Gaz:..............................(%.....) 5) Ulaşım :....................(%.......) 11).Taksitler/borçlar :.......(%......) 6) Isınma :.....................(%......) 12)Diğer belirtiniz.............(%......) 7) Telefon:.....................(%......)
281
41. Aşağıdaki harcama kalemleri arasında bütçenizden ayırdığınız miktar nasıl dağılmaktadır? (Şu şekilde belirtiniz:1.Tamamını 2.Yarısından çoğunu 3.Yarısını 4.Yarısından az bir kısmı 5.Hiç) (Şıklar tek tek okunacak ve Uygulayıcı % olarak yazacak) 1) Eğitim :,...................(%.......) 4) Tatil:................(%......) 2 ) Sağlık :...................(%........) 5) Sinema, tiyatro vb................(%.......) 3) Tasarruf, Yatırım, Üretim araç...............(%......) 6)Diğer belirtiniz:............. .......(%.....) 42. Ekonomik sıkıntılar nedeni ile beslenme ihtiyaçlarınızı kısmanız gerektiği olur mu?
1( ) Hayır beslenme giderimizi hiç kısmayız 2( ) Bazı gıda maddelerim ihtiyacımız olduğu halde alamıyoruz 3( ) Hemen, hemen tüm gıda maddelerini ihtiyacımız olandan az alıyoruz 4( ) Ancak aç kalmayacak kadarını satın alabiliyoruz 5( ) Kendi bireysel ihtiyaçlarımdan kısarak beslenme ihtiyacını karşılamaya çalışıyorum 6( ) Giyim ihtiyaçlarını kesip beslenmeye aktarıyoruz 7( ) Gezme ve eğlenceden kesip beslenmeye aktarıyoruz 8( ) Kazandığımız parayla sadece günlük karnımızı doyuruyoruz 9( ) Diğer..........................................................................................
43a. Aşağıda belirtilen gıda ve temizlik maddelerinin hangilerini ne sıklıkta ve nereden satın alabildiğinizi söyler misiniz?
Gıda
Her Zaman
Arasıra
Hiç
Genellikle nereden satın aldığı*
Kırmızı Et Sucuk, Sosis, Pastırma vb.
Süt Peynir Zeytin Bal Meyveler Sebzeler Balık Tavuk Bireysel temizlik mad. (Şampuan, sabun, diş macunu vb.)
Genel ev temizlik mad. A[] Açıkta markasız kiloyla B[]
Diğer belirtiniz *45. sorunun şıkları girilecek 43b. Aşağıdaki gıda maddelerini yeme sıklığınız nedir? Hiç Hergün Haftada
1-2 Ayda 1-2
Yılda 2-3
Kırmızı et Beyaz et Süt Süt ürünleri Yumurta Sebze Meyve 44a. Aldığınız kırmızı etin ne eti olduğunu ve genellikle hangi bölgesini ne miktada satın aldığınızı belirtirmisiniz?Ne eti:......................... Hayvanın hangi bölgesi............................... Miktarı.............................................gr.\kilo
282
44b. Aldığınız tavuğun vb. genellikle hangi bölgesini ne miktada satın aldığınızı belirtirmisiniz? Hayvanın hangi bölgesi.......................................................................................................... Miktarı.........................................................gr.\kilo 44c. Pazardan alış veriş yapıyorsanız hangi saatlerde yapıyorsunuz? Neden? 1( )Sabah erkenden (Neden.........................) 2( )Sabah-Öğle arası (Neden.........................)
3( )Öğlenleyin-Öğleden sonra (Neden.......................) 4( )Akşam üstü (Neden.........) 5( )Akşam Pazar kapanırken (Neden............................)
6( )Pazardan alış veriş yapmıyorum Büyük market, manav vb.’den yapıyorum 7( )Pazardan alış veriş yapabilecek durumumuz yok 8( )Diğer belirtiniz................................................................................... 45. Gıda ihtiyaçlarınızı genellikle nerelerden satın alırsınız? Ne sıklıkta?(Tüm şıklar okunacak, birden fazla şık işaretlenebilir) (Şu şekilde yazınız: 1.Sürekli 2.Genellikle 3.Ara sıra 4.Çok nadir 5.Hiç)
1 ) Mahalle bakkalından...... 4 ) Hiper marketlerden..... (Marketin adı...............................) 2 ) Pazardan....... 5 ) Süper marketlerden..... (Marketin adı...............................) 3 ) Seyyar satıcıdan ................ 6 ) Diğer ..................................... ...............
46.Günde ortalama kaç ekmek alıyorsunuz ve nereden alıyorsunuz? ....................ekmek. 1( )Belediye Halk ekmek 3( )Bayat ekmek
2( )Normal Fırın, bakkal vb. 4( )Diğer ........................................ 47. Hangi harcamalarınızı peşin olarak yaparsınız? (Birden fazla şık işaretlenebilir) 1( )Gıda 2( )Giyim 3( )Isınma 4( )Sağlık 5( )Eğitim 6( )Beyaz eşya 7( )Mobilya 8( )Diğer belirtiniz................................................................... 48. Hangi harcamalarınızı taksitle yaparsınız? (Birden fazla şık işaretlenebilir) 1( )Gıda 2( )Giyim 3( )Isınma 4( )Sağlık 5( )Eğitim 6( )Beyaz eşya 7( )Mobilya 8( )Diğer belirtiniz......................... 49. Veresiye alış veriş yapar mısınız? 1( )Evet 2( )Hayır 50. Evinizin ve aile üyelerinizin aşağıda sayıları ihtiyaçlarını ne ölçüde karşılayabildiğinizi söyler misiniz?
İhtiyaç Maddeleri Kolayca Satın
Alabiliriz
Zorlukla Satın
Alabiliriz
Hiç Alamayız
Giyim Okul ihtiyaçları/eğitim Sosyal Harcama (örneklendirilecek)
Ev onarımı harcamaları Elekt.Su.telef. vb. faturaları Sağlık Diğer..................................... 51. Artan hayat pahalılığı karşısında kişisel ihtiyaçlarınızı ne ölçüde karşılayabiliyorsunuz?
1( ) Tamamen 2( ) Oldukça 3( )Hiç 52. En çok hangi ihtiyaçlarınızdan vazgeçtiğinizi söyler misiniz? (Birden fazla şık işaretleyebilirsiniz)
1( ) Giyim ihtiyaçlarımdan kısıntı yapıyorum 2( ) Sinema, tiyatro vb. ihtiyaçlarımdan kısıntı yapıyorum 3( ) Kişisel bakım ihtiyaçlarımdan (makyaj, kuaför.vb.) kısıntı yapıyorum 4( ) Sosyal ihtiyaçlarımdan (arkadaş gezmeleri, ziyaretler vb.) kısıntı yapıyorum. 5( ) Sigara harcamalarımdan 6( ) Alkol harcamalarımdan 7( ) At yarışı vb. 8( ) Şans oyunları, kumar vb.’den 9( ) Kişisel sağlık harcamaları (göz, diş vb.) 10( )Diğer .............................................................
283
53.Alış verişlerinizde aşağıdakileri uygulama sıklığınız nedir? Her zaman Ara sıra Hiçbirzaman -Malı almadan önce dolaşıp piyasa araştırması yaparım ................... ............... ................... -Sadece kaliteli olmasına bakarım .................. ................. ................... -Sadece uygun fiyatta olmasına bakarım ................... ... ............... ............... -Taksitle olmasına bakarım .................. .................. ................ -Sadece ihtiyacım olan şeyleri alırım ................ .................. -İhtiyacım olmasa da o anda gördüğümü alırım -Diğer.................................................... ................ .................. ..................... 54. Siz ya da eşiniz arkadaş ya da komşularla aranızda tasarruf amacına dönük olarak birşeyler düzenler
misiniz?
1( ) Hayır 3( ) Döviz günü yaparız 2( ) Altın günü yaparız 4( ) Diğer (yazınız)...............................
Şimdi size aile üyelerinin sağlık ve hastalık durumu ile ilgili sorular soracağım 55a.Genel olarak sağlık durumunuzu nasıl tanımlarsınız? 1( )Çok iyi 2( )İyi 3( )Kötü 55b.Eşinizin sağlık durumunu nasıl tanımlarsınız? 1( )Çok iyi 2( )İyi 3( )Kötü 55c.Çocuklarınızın sağlık durumunuzu nasıl tanımlarsınız? 1( )Çok iyi 2( )İyi 3( )Kötü 56.Bu gün için evde rahatsızlığı olan var mı? Varsa hastalığı neydi, doktora gidildi mi? 1( )Yok 2( )Var (Kim.....................Hastalığı..................Doktora gidildi( ) gidilmedi( ) ) 57. Hastalandığınızda ne yaparsınız? 1( ) Hemen doktora gideriz 2( ) Hemen hastaneye gideriz 3( )Hemen sağlık ocağına gideriz 4( ) Evde tedavi etmeye çalışınz 5( ) Ancak çok önemli bir hastalık olursa ve mecbur kalırsak doktora gideriz 6( ) Ancak çok önemli bir hastalık olursa ve mecbur kalırsak hastaneye gideriz 7( ) Diğer belirtiniz................................................................. 58a. Hastalandığınızda ilacı hangi yolla kullanıyorsunuz? 1( )Doktor reçetesiyle 2( )Kendi bildimğimce 3( )Başkalarının tavsiyesi ile 4( )Diğer .............. 58b. Kullandığınız ilacı düzenli olarak bitirinceye kadar kullanıyormusunuz? 1( )Evet 2( )Hayır 59a.Hamilelik sırasında doktora gittiniz mi/eşiniz doktora gitti mi?
1( )Evet bir kere 2( )Evet sürekli kontrol 3( )Hayır 59b.Eğer bebeğiniz varsa ne sıklıkta doktora götürüyorsunuz? 1( )Götürmüyoruz 2( )Sürekli kontrol 3( )Hastalanırsa gidiyoruz 4( )Diğer.............................. 60.Ruhsal olarak moral açısından kendinizi uzun süredir nasıl hissediyorsunuz? Neden? .................................................................................................................................................... 61.Kendinizi zaman zaman kötü hissettiğiniz olur mu?Neden?
1( )Hayır olmaz 2( ) Evet olur (Nedeni .............................)
62a.Aşağıdaki cümlelere katılma derecenizi belirtiniz?
Tamamen Oldukça Hiç 1-Bazen çok fazla eziyete katlandığımı düşünürüm ................. ............ ............ 2-Yaşam içerisinde üzerime düşen görevleri yapmaya çalışıyorum 3-Eşimin yeterince çaba sarfetmemesi nedeni ile zorluk çektiğimi düşünürüm 4-Çocuklarımın bana karşı anlayışlı davranmadıklarını düşünürüm 5-Bu zor koşullar içersinde aileme yeterince yardımcı olamadığımı düşünüyorum 6-Eşimin bana karşı anlayışlı davranmadığını düşünüyorum
284
62b.Yukarıdaki cümlelerden günlük yaşamınız içinde sizi en iyi anlatanı hangisi?.............................. 63.Aşağıdakileri yapmakta zorluk çekme derecenizi belirtir misiniz? Her
zaman Sık Sık Ara sıra Hiçbir
zaman Banyo yapmak Çamaşır yıkamak Sıcak yemek yapmak Her gün kahvaltı yapmak
Ev temizliği yapmak 5 yaşın altındaki çocuklara düzenli süt içirmek
Bebeklere hazır bez almak (geleneksel bez [])
Okul çağındaki çocukları okula göndermek
Çocuklara okul için beslenme hazırlamak
Çocuklara harçlık vermek
Haftada bir kaç kez etli yemek yapmak
Haftada birkaçkez sebze yemeği yapmak
Diğer............................. Şimdi Size Çalışma Durumunuz İle İlgili Sorular Soracağım (Herhangi bir işte çalışanlara sorulacak 64-67) 64.Günde kaç saat çalışıyorsunuz? Hangi saatler arası?.................................................................... 65.Geçen hafta toplam kaç sat çalıştınız? ......................................................................................... 66.En son ne zaman haftada 30 saatten çok çalıştınız?...................................................................... 67.Geçen hafta 30 saatten az çalıştıysanız ya da hiç çalışmadıysanız bunun nedeni nedir? 1( )Ev hanımıyım 2( )İşsizim 3( )Tatildeydim 4( )İzinliydim
5( )Hastayım (Hastalığı:..........................................................) 6( )Diğer belirtiniz.................................................................... (Enformel sektörde çalışanlara sorulacak 68-71) 68.Yaptığınız işe başlarken sermayeye ihtiyacınız oldu mu?Ne kadar? 1( )Oldu................................................... 2( )Olmadı 69.Olduysa sermayeyi nereden karşıladınız? .................................................................................................................................................... 70.Çalıştığınız mekan ya da araç size mi ait kira mı? 1( )Kendime ait 2( ) Kira (bedeli..............) 71.Kazancınızın ne kadarını işe yönelik harcamalarınızda kullanıyorsunuz? ..................................... (İşsizlere sorulacak 72-79) 72.Ne kadar süredir işsizsiniz? 1( )6 aydan az 2( )6ay-1yıldan az 3( )1 yıl-3 yıldan az 4( )3 yıl- 10 yıldan az 5( )10 yıl ve üstü 6( )Diğer...................................
285
73.İş arıyor musunuz? 1( )Evet 2( )Hayır 74.İş ve İşçi Bulma Kurumuna başvurdunuz mu?
1( )Evet 2( )Hayır 75.Hayırsa neden?İş bulmak için ne yapıyorsunuz? .......................................................................................................................................................................... 76.Çalışmanızı engelleyecek bir rahatsızlığınız var mı? Nedir? ..................................................................................................................................................................... 77.En son ne zaman iş değiştirdiniz?
1( ) 5yıldan az oldu 2( )5 yıl ve fazla oldu 78.En son işinizi kaç yıldır yapıyordunuz?.................................................................................. 79. İşinizi neden bıraktınız? 1( )Ekonomik kriz nedeniyle çalıştığım yer işçi çıkarttı 2( )Ücreti çok düşük olduğu için ayrıldım 3( )Çalışma koşulları kötü olduğu için ayrıldım 4( )İşverenle kişisel sorun yaşadığım için işten çıkartıldım 5( )İşverenle kişisel sorun yaşadığım için işten ayrıldım 6( ) Ailevi problemlerim olduğu için ayrıldım 7( )Sağlık problemim nedeniyle ayrıldım 8( )İflas ettim 9( )Diğer................................................................................. (Tüm çalışanlara sorulacak 80-83) 80..Şu anki işinizi nasıl buldunuz?.......................................................................................... 81a.Şu ana kadar yaptığınız en iyi işiniz neydi?......................................................................... 81b.Neden? 1( )Yüksek ücret 2( )Vasıflı iş 3( )İyi bir şirket 4( )Devlet işi 5( )Kolay 6( )Diğer belirtiniz................................................................................................. 82.Belirttiğiniz bu en iyi işinizi yaparken kaç yaşındaydınız?......................................................... 83.Şu anki işiniz sizi tatmin ediyor mu? Neden?
1( )Evet.................................................. 2( )Hayır................................................. (Sadece çalışan kadınlara sorulacak 83-85) 84.Eğer çalışıyorsanız, çalışmanız konusunda kararı kim verdi?
1( ) Ben verdim 3( ) Eşimle birlikte karar verdik 2( ) Eşim çalışmamı istedi 4( )Diğer ........................................
85. Ekonomik durumunuz iyi olsa bile çalışmaya devam eder misiniz? 1( ) Evet devam ederim 2( ) Hayır çalışmazdım
86. Cevabınız evetse, çalışmaya devam etmek istemenizin temel nedeni nedir? (Tek seçenek işaretleyiniz)
1( ) İşimi, mesleğimi seviyorum ve kişisel olarak doyum sağlıyorum 2( ) Evde kalmaktan hoşlanmıyorum, çalışmak sosyal hayatı zenginleştiriyor 3( ) Çalışmak sağlıklı bir insanın doğal görevidir 4( ) Çalışmak beni başkalarının gözünde saygın yapıyor 5( ) Çalışmak beni ekonomik olarak özgür kılıyor 6( ) Ekonomik durumumuz şimdi iyi bile olsa geleceğin ne olacağım bilemeyiz bu yüzden
emeklilik hakkımı alana kadar çalışmam gerek 7( ) Diğer (yazınız)..............................................
(Sadece bütün kadınlara sorulacak 87-88) 87. Evde, para kazanmak için bir şeyler yapıyor musunuz? 1( )Evet..................................
2( )Hayır
286
88. Kazancınız varsa kazandığınız parayı ne yapıyorsunuz.? 1( ) Hepsini kocama veriyorum 2( ) Kendi ihtiyacım olan ayanp kalanı kocama veririm 3( ) Kendi ihtiyaçların için harcıyorum 4( ) Kendimin ve çocuklarımın ihtiyaçlarım harcıyorum 5( ) Çalışmak beni ekonomik olarak özgür kılıyor 6( ) Ekonomik durumumuz şimdi iyi bile olsa geleceğin ne olacağım bilemeyiz bu yüzden
emeklilik hakkımı alana kadar çalışmam gerek 7( ) Diğer ........................................................................................
(Sadece Emeklilere sorulacak 89-93) 89. Emekli olduğunuzda kaç yaşındaydınız?........................ 90. Emeklilikten sonra başka işte çalıştınız mı? 1( )Evet (Neden............) 2( ) Hayır (Neden.............) 91. Emeklilik ikramiyenizi nasıl değerlendirdiniz? 1( )Ev aldım 2( )Arsa/Tarla aldım 3( )Araba aldım 4( )Çocuklarıma iş için sermaye verdim 5( )Bankaya yatırdım 6( )Vr olan borçlarımı kapattım 7( )Diğer...................................... 92. Emekli maaşınız yaşantınızı devam ettirmek için yeterli mi? 1( ) Yeterli 2( )Yetersiz 93. Eğer yetersizse en az nekadar olmalı?.............................TL. Şimdi Size Genel Yaşantınız İle İlgili Sorular Soracağım 94. Tatil için bütçenizden para ayırabiliyor musunuz? 1( ) Hayır hiçbir zaman 2( ) Nadiren 3( ) Her zaman ayırırız 4( )Diğer....................................................................... 95.Geçen yıl arkadaşlarınızla ya da ailenizle tatile gittiniz mi?Gittiyseniz nereye gittiniz?
1( )Evet.............................................. 2( )Hayır 96.Gittiyseniz ne kadar süreliğine gittiniz? 1( )1 haftadan az 4( )3 hafta-5haftadan az 2( )1 hafta 5( )5 hafta ve üstü 3( )1 haftadan çok-3haftadan az 97.Geçtiğimiz ay aşağıdaki faaliyetlere para harcadınız mı?
FAALİYETLER EVET HAYIR KAÇ KERE
Sinema, Tiyatro Futbol maçı ya da diğer spor karşılaşmaları
Birşeyler içmek için bara ya da klube gitmek
Ailenizle sosyal içerikli klüp vb. yerlere gitmek
Ailece akşam dışarıya yemeğe gitmek Oyun (kumar) oynamak için kulüplere gitmek
Diğer.................................................... 98. Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
1( )Ev işleri yaparım (onarım-temizlik) 4( ) Ailece pikniğe gideriz 2( )Sinema, tiyatro vb. yerlere giderim 5( ) Evde, para kazanmak için ek iş yaparım 3( )Cafe vb. yerlere giderim 6( ) Müzikli eğlence yerlerine giderim 7( )Diğer ......................................................
99.Akşamları gezmeye gider misiniz? 1( )Evet 2( )Hayır
287
100.Hayırsa neden? 1( )Öyle bir isteğim yok 2( )Yeterli param yok 3( )Çocukları bırakacak kimse yok 4( )Hastayım 5( )Diğer.................................................... 101.Kendiniz ya da aileniz için 2. el (kullanılmış) giysi alıyor musunuz? 1( )Sık sık 2( )Ara sıra 3( )Hiçbir zaman 102.Alıyorsanız Nereden alıyorsunuz?....................................................... 103.Aşağıdakileri yapma sıklığınız nedir? Sürekli Arasıra Hiç 1( )Sigara içmek ............. ............. ......... 2( )Günlük gazete almak ............. ............. ......... 3( )Düzenli maça gitmek ............. ............ ......... 4( )Çarşıya alış verişe gitmek ............. ............. ......... 5( )Çarşıya gezmeye gitmek ............. ............. ......... 6( )Diğer...................................... ............. ............. ......... 104.Özel günlerinde aile üyelerine hediye alır mısınız? 1( )Her zaman 2( ) ara sıra param oldukça 3( )almak isterim ancak imkanım yok
4( )hiçbir zaman 105.Çocuklarınızın doğum gününü kutlar mısınız? 1( )Evet 2( )Hayır 106.Çocuklarınıza harçlık veriyor musunuz? 1( )Evet-haftalık........................TL. 2( )Hayır 107. Kazancınıza göre kendinizi hangi ekonomik düzeyde görüyorsunuz? 1( )Ortanın üstü 2( )Orta 3( )Ortanın altı 4( )Yoksul 5( )Diğer 108.Çevrede oturan komşularınızla kıyasladığınızda kendi yaşantınızı hangi düzeyde görüyorsunuz? 1( )Çok daha iyi durumdayız. Çünkü.............................................................. 2( )Biraz iyi durumda sayılırız. Çünkü............................................................ 3( )Aynı durumdayız. Çünkü........................................................................... 4( )Biraz daha kötü durumdayız. Çünkü......................................................... 5( )Çok daha kötü durumdayız. Çünkü............................................................ 109..Sizce daha iyi bir seviyede yaşamak ailenizin toplam geliri ne kadar olmalı? ......................................................................................................................................................... 110.Daha iyi bir seviyede yaşamanız için nelere sahip olmanız gerekiyor ya da nelere sahip olsaydınız kendinizi iyi seviyede görürdünüz? .......................................................................................................................................................................... 111.İyi bir seviyede yaşamanız için hayatınızda ne gibi değişiklikler olmalı? .......................................................................................................................................................................... 112.Sizce insanlar toplumda neye göre sınıflandırılır?
Tamamen Oldukça Hiç -Eğitim .................. ................. ......... -İş .................. ................. ......... -Yoksulluk .................. ................. ......... -Maddi zenginlik .................. ................. ......... -Meslek sahibi olmak .................. ................. ......... -Doğdukları yer .................. ................. ......... -Yaşam standardı .................. ................. ......... -Din .................. ................. ......... -Diğer............... .................. ................. ................. ........... 113.Yukarıda belirttiğiniz sınıflamalardan en önemlisi hangisidir?.............................................................. 114.Geçtiğimiz son bir yıl içinde ailenizin toplam gelirini nasıl görüyorsunuz, yeterli mi? 1( )Daha kötü 3( )Daha iyi 2( )Aynı 4( )Diğer...................................................... 115a.Kendi durumuzu karşılaştırdığınız/kıyasladığınız kişiler var mı?
1( )Var (Kim................) 2( )Yok
288
115b.Kendinizi komşularınızla karşılaştırdığınızda durumunuzu nasıl görüyorsunuz? 1( )Daha kötü 3( )Daha iyi 2( )Aynı 4( )Diğer...................................................... 116.Toplumun genel durumuna baktığınızda kendi içinde yaşadığınız durumunuzu nasıl görüyorsunuz? 1( )Daha kötü 3( )Daha iyi 2( )Aynı 4( )Diğer...................................................... 117.Sizce ekonomik durumunuz gitikçe iyileşiyor mu? 1( )Evet 2( )Hayır aynı 3( )Hayır gittikçe kötüleşiyor 118.Şu anda yoksul olduğunuzu söyleyebilir misiniz? 1( )Evet kesınlikle 2( )Evet bazen 3( )Hayır tam olarak değil 4( )Hayır 119.Ne kadar zamandır kendinizi yoksul hissediyorsunuz?............................................................ 120.Özellikle kendnizi yoksul hissettiğiniz anlar oluyor mu? 1( )Hafta sonlarında 5( )Komşularla karşılaştırdığımda 2( )İş yerinde 6( )Akrabalarla karşılaştırdığımda 3( )Tatil zamanlarında 7( )Diğer........................................................................... 4( )Arkadaşlarla birlikteyken 121.Son günlerde yoksulluk üzerine çok konuşuluyor, sizce toplumun ne kadarı yoksul? .......................................................................................................................................................................... 122.Siz bu durumda kendinizi nereye koyuyorsunuz? .......................................................................................................................................................................... 123.Sizce yoksulluk nasıl tanımlanabilir?............................................................................................. 124a.Sizce aşağıda belirtilen insanları yoksulluğa iten nedenlerin dercesi nedir? Tamamen Oldukça Hiç
1-Kendi kusurları ................... ................. ......... 2-Hükümetin kusuru 3-Eğitimsizlik 4-İşsizlik 5-Popüler mesleği olmamak 6-Enflasyon 7-Çok nüfusluluk 8-Yetersizücret 9-Bunların çoğu
10-Diğer............. 124b.Sizce yukarıdaki cümlelerin hangisi insanların yoksulluğunun temel nedenidir? (tek şık)............................ 125.Yoksul olduğunuzu düşünüyorsanız yoksulluktan kurtulmak için ne yapıyorsunuz? .......................................................................................................................................................................... 126.Sizce yoksulların yoksulluktan kurtulması için ne yapılmalı? ............................................................................................................................................. 127.Elinize yüklü bir miktar para geçse (miktarı kişinin belirlemesi istenecek.......................TL.) ilk olarak ne yapardınız, nerelere harcardınız, nasıl değerlendirirdiniz? .......................................................................................................................................................................... 128. Size göre şu anda evinizin en önemli problemi nedir? Neden ortayaçıkmıştır? Nasıl çözülür?
Problem : ........................................................................................................................................ Neden : ............................................................................................................................................. Çözüm : ...............................................................................................................................
KAYNAKÇA Abercrombie, S. (1984) The Penquin Dictionary of Sociology, New York,
Penquin Books Pub. Açıkalın, N. (2003) “Çalışan Kent Yoksulları İstanbul ve Gaziantep Örnekleri, iç.
Yoksulluk, İstanbul, Deniz Feneri Derneği yay., ss.368-386 Agger, B. (1998) Critical Social Theories, Colorado, Westview Press Alcock, P. (1993) Understanding Poverty, London, The Macmillan Press Ltd. Aren, S. (1980) 100 Soruda Ekonomi El Kitabı, İstanbul, Gerçek Yayınevi Barro, R.J. (2000) Inequality and Growth in a Panel of Countries, Harward
University Bailey, K.D. (1987) Methods of Social Research, New York, The Free Press Bash, H.H. (1995) Social Problems and Social Movements, New Jersey,
Humanities Pub. Başoğlu, U. (1999)Gelir Bölüşümü: Teori ve Politika,Bursa, Ekin Kitabevi Bauman, Z. (1999) Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, çev. Ümit, Öktem
İstanbul, Sarmal Yayınları Beck, U. (1992) Risk Society Towards a New Modernity, trans.by. M. Litter
London, Sage Publications Beck, U. (1998) “Politics of Risk Society”, in The Politics of Risk Society,
ed.by J. Franklin, Cambridge, Polity Press Beck, U. (1999) Siyasallığın İcadı, çev.N.Ülner, İstanbul, İletişim Yayınları Beck, U. (2000) “The cosmopoliton Perspective:Sociology of the second age of modernity”, British Journal of Sociology,Vol.No.51,London, p.79- 105 Belek, İ. (1998) Sınıf, Sağlık Eşitsizlik, İstanbul, Sorun Yayınları Bhagwatti, J.N.(1988) “Poverty and Public Policy”, World Development,
vol.no.16, pp.539-555 Booth, C. (1886) Life and Labour of the People in London, London, MacMillian Boratav, K. (1987) “Göreli Fiyatlar, Koruma-Müdahale Rantları ve Dağılımı”, iç.Bırakınız Yapsınlar Bırakınız Geçsinler: Türkiye Ekonomisi 1980-1985, İstanbul, Bilgi Yayınevi, ss.225-242 Boratav, K. (1997) “İktisat Tarihi (1981-1994)”, iç.Türkiye Tarihi 5: Bugünkü Türkiye 1980-1995, der. Sina Akşin, İstanbul, Cem Yayınevi, ss.159-215 Bostancıoğlu, Ö. (1992) “I. ve III. Dünyalarda Kentsel Yoksulluk
Üzerine”,Ankara, TODAİ Dergisi, Cilt 25,ss.3-10 Bottomore, T.ve R. Nisbet (1990) Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, (der),
Ankara, çev. H. Rızatepe,Verso Yay. Braaten, J. (1991) Habermas’s Critical Theory of Society, New York, State University Press Buğra, A. (2001) “Ekonomik kriz karşısında Türkiye’nin geleneksel refah rejimi”, Toplum ve Bilim, Sayı 89, ss.22-30
Bursa ESG (2003) Bursa Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, Bursa, Bursa Valiliği Yayınları Bursa SGP (2000) Bursa Şehir Sağlık Gelişim Planı 1998-2002, Bursa, Bursa Büyük Şehir Belediyesi Calhoun, C. (1995) Critical Social Theory, Cambridge, Blackwell Pub. Callan, T.B.N. ve C.T. Whelan (1993) “Resources, Deprivation and The Measurement of Poverty”, Journal of Social Policy 22, 2, pp.141-172 Can, Y. (2003) “Yoksulluğun Yeniden Üretildiği Mekanlar Olarak Kentler”, iç.
Yoksulluk, İstanbul, Deniz Feneri Derneği yay., ss.78-90 Cantek, Ş.F. (2001) “Fakir Haneler:Yoksulluğun Ev Hali”, Ankara, Toplum ve
Bilim,sayı 89, ss102-132 Celasun, M. (1998) “Ekonomik Gelişme Politikaları-Yoksulluğun Önlenmesi”, iç. Yoksulluğu Önleme Stratejileri, İstanbul, Boyut Kitapları, ss.41-44 Chambers, R. (1995) Poverty and livelihoods:whose reality counts?, New York,
UNDP Cheal, D. (1996) New Poverty:Families in Postmodern Society, London, Greenwood Press Chossudousky,M. (1998) Yoksulluğun Küreselleşmesi, çev. N. Domaniç, İstanbul, Çiviyazıları Constantelos, D. (1992) Poverty, Society and Philanthropy in The Late Mediaeval Greek world, Caratzas New Rochelle Cordellier, S. (1998) “Gerçek Toplumlara Bir Dönüş”, iç. Üçüncü Dünya’nın Sonu Mu?, der.S. Cordellier, çev.A.İnsel,B.Gürbüz,A.Akarçay, İstanbul, İletişim Yay. ss.32-44 Creswell, J.W. (1994) Research Design Qualitative & Quantitative Approaches, London Sage Publications Çukurçayır, M.A. (2002) “Kentler ve Tutunamayanlar: Konya Örneğinde Kentsel
Yoksulluk”, iç.Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve Planlama, Ankara, TMMOB Şehir Plancıları Odası, ss. 405-415
Dağdemir, Ö. (1992) Türkiye Ekonomisinde Yapısal Değişim ve Gelir Dağılımı, Eskişehir, T.C. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi Dağdemir, Ö. (1999) “Türkiye Ekonomisinde Yoksulluk Sorunu ve Yoksulluğun Analizi: 1987-1994”, H.Ü. İ.İ.B.F. Dergisi, sayı 1, cilt 17, Ankara, H.Ü. yay. ss.23-40 Dansuk, E. (1997) Türkiye’de Yoksulluğun Ölçülmesi ve Sosyo-Ekonomik Yapılarla Ölçülmesi, Ankara, DPT yay., Uzmanlık Tezi Dansuk, E. (2000) “Sözlü Tarih Sosyolojisi: Nar (Nevşehir) Köyü Örneği”, iç. Ulusal Sosyoloji Kongresi Bildirileri Kitabı, Sosyoloji Derneği Yay. Demir, E. (1993) “İşgücü piyasası ve kent emekçisınıfının yeniden kavramlaştırılması”, Birikim, Sayı. 53, ss.35-45 Demir, E. (2002) “Yeni Kentli Ailelerde Geçimlik Üretim ve Yoksulluk”, iç.
Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları, Ankara, TODAİ yay., ss.291-302 Deniz Feneri (2003) Yoksulluk, İstanbul, Deniz Feneri Yardımlaşma ve
Dayanışma Derneği yay.
297
Doğan, M.C. (2003) “Gecekondu Bölgelerinde İşsizlik ve Yoksulluk Problemi”, iç. Yoksulluk, İstanbul, Deniz Feneri Derneği yay., ss.140-150
DPT (1997) 7. Beş yıllık Kalkınma Planı “Gelir Dağılımı ve Politikaları Özel İhtisas Komisyonu-Normlar, İndikatörler ve Bölgesel Boyut Raporu
DSÖ (1998) 21. Yüzyılda Yaşam Herkes İçin Bir Vizyon, Genel Direktör’ün Raporu, çev. B. Metin, A. Akın ve İ. Güngör, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı
Dube,S.C. (1998) Modernization and Development, London, Polity Press Dumanlı, R. (1996) Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutları, Ankara, DPT yay. Uzmanlık Tezi Duyan, G.Ç. (2003) “Türkiye’de Kadın Yoksulluğu:Halk Ekmek Büfelerinde Bir
Araştırma”, iç. Yoksulluk, İstanbul, Deniz Feneri Derneği yay., ss.356-368 Ecevit, M. (1999) Kırsal Türkiye’nin Değişim Dinamikleri, Gökçedağ Köyü
Monografisi, Ankara, Neyir matbaası Ecevit M. ve Y. Ecevit (2002) “Tarımda Mülksüzleşme ve Aile Emeğinin
Metalaşması, iç. Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları, Ankara, TODAİ yay. Ecevit, Y. ve S. Türkyılmaz (2002) “Kentlerde Kadın Yoksulluğuna Toplumsal
Cinsiyet Bakış Açısıyla Yaklaşım: Kavramsal ve Metodolojik Vurgular”, Ankara, iç. Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve Planlama, TMMOB Şehir Plancıları Odası, ss.293-305
Edles, L.D. (2002) Cultural Sociology in Practice, Oxford, Blackwell Pub. Eggers, M.L. ve D.S. Massey (1991) “The Structural Determinants of Urban Poverty-A Comparison of Whites, Blacks and Hispanics”, Social Science
Research, 20, ss. 217-255 Elliott, A. (1999) Contemporary Social Theory, (edt),Oxford, Blackwell
Publishers Erbaş, H. (1999) “Gelişme Yazını ve Geleceği”, Doğu-Batı Dergisi, sayı:8, Ankara, Felsefe ve Sanat ve Kültür yay., ss.9-25 Ercan, F. (1996) Gelişme Yazını Açısından Modernizm, Kapitalizm ve Azgelişmişlik, İstanbul, Sarmal Yayınevi Erder, S. (1996) İstanbul’da Bir Kent Doğdu Ümraniye, İstanbul, İletişim yay. Erdoğan, G. (1996) Türkiye’de Bölge Ayrımında Yoksulluk Sınırı Üzerine Bir Çalışma, Ankara, DİE Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi Erdoğan, N. (2001) “Garibanların Dünyası:Türkiye’de Yoksulların Kültürel
Temsilleri Üzerine”, Ankara, Toplum ve Bilim, sayı 89, ss.7-22 Ergil, D. (1986) Toplumsal Eşitsizliğin Yapısı, Ankara, A.Ü. SBF. Seviç Matbaası Feagin, J.R. and C.B. Feagin (1997) Social Problems: A CRİTİCAL Power-
Conflict Perspective, New Jersey, Prentice Hall Pub. Franklin, J. (1998) The Politics of Risk Society (ed.), Cambridge, Polity Press Friedmann, J. (2001) “Yoksulluğu Yeniden Düşünmek:Yetkilendirme ve Yuttaşlık Hakları”, çev.N.Oktuk ve F.Nas, Ankara, Doğu Batı, Sayı.17, FSK yay., ss.135-153 Giddens, A. (1984) The Constitution of Society, Cambridge, Polity Press Giddens, A. (1991) “Jürgen Habermas”, iç. Çağdaş Temel Kuramlar, Ankara, Vadi yay. Çev. A. Demirhan, ss. 129-147
298
Giddens, A. (1994) New Rules of Sociological Method, Second Edition with a new introduction, Oxford, Blackwell Publishers Giddens, A. ve C.Pierson (1998) Modernliği Anlamlandırmak, İstanbul, Alfa yay. çev.S.Uyurkulak, M.Sağlam, Giddens, A. (2000) Elimiden Kaçıp Giden Dünya, İstanbul, Alfa Yay., çev. O. Akınhay Gordon, D. and P. Spicker (1999) The International Glossary on Poverty,
London and New York, IPSR Books Gorz, A. (2001) Yaşadiğimiz Sefalet, Kurtuluş Çareleri, çev. N. Tutal, İstanbul, Ayrıntı yay. Guichaoua, A. (1998) “Sosyal Bilimler ve Kalkınma”, iç. Üçüncü Dünya’nın Sonu Mu?, der.S. Cordellier, çev.A.İnsel,B.Gürbüz,A.Akarçay, İstanbul, İletişim Yay. ss.53-70 Gulbenkian Komisyonu (1996) Sosyal Bilimleri Açın, çev.Ş.Tekeli, İstanbul, Metis yay. Gül, H. ve C. Ergun (2003) “Mutlak Yoksulluk ve Nedenleri: Ankara Örneği, iç.
Yoksulluk, İstanbul, Deniz Feneri Derneği yay., ss.386-398 Habermas, J. (1990) On the Logic of the Social Sciences, Oxford, Basil Blackwell Ltd.., trasllated by S.W. Nicholsen and Jerry A.Stark Haralombos, M. ve M. Halborn (1995) Sociology: Themes and Perspectives, London, Collins Educational Publishers Hattatoğlu, D. (2002) “ Yoksulluk, Kadın Yoksulluğu ve Bir Başa Çıkma
Stratejisi Olarak Ev Eksenli Çalışma”, iç.Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları, Ankara, TODAİ yay., ss.291-302
Hettne, B. (1990) Development Theory and ThreeWorld, London, MacMillan Pub.
Hindess, B. (1977) Philosophy and Methodology in the Social Sciences, Sussex, The Harvester Press Limited Hirsch, E. (1970) Poverty and Plenty on the Turkish farm:a study of income
distribution, New York, The Middle East Institute Hoy, D.C. ve T. McCarthy (1994) Critical Theory, Cambridge, Blackwell Pub. Işık, O. ve M. Pınarcıoğlu (Nöbetleşe Yoksulluk:Gecekondulaşma ve Kent
Yoksulları, Sultanbetli Örneği, İstanbul, İletişim Yay. Ingham, B. (1993) “The Meaning of Development: Interactions Between
‘New’and ‘Old’ Ideas”, World Development Report, vol.21/4 İnsel, A. (2001) “İki Yoksulluk Tanımı ve Bir Öneri”, Ankara, Toplum ve Bilim,
sayı 89, ss.62-73 Kasapoğlu, A. (1997) “Çevresel Davranış Modeli”, TODAİ Dergisi, Cilt 30, ss.20-29 Kasapoğlu, A. (1999) “Türkiye’de Toplum Kültür İlişkilerini Anlamak:Battalgazi Örneği”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nunToplumsal Tarihi Sempozyumu, Bildiri Özetleri Kitabı, Van Valiliği yay., ss.20-21 Kasapoğlu, A. (2001) “Güncel Sosyal Sorunlar ve Sağlık”, Toplumbilim, Sayı.13,
Kardeşler Matbaası, ss.23-38
299
Kasapoğlu, A. ve M. Ecevit (2004) “Culture and Social Structure Identity in Turkey, Human Studies, Vol 27(2), pp.137-167 Kazgan, G. (2002) Kuştepe Gençlik Araştırması, İstanbul,Bilgi Üniversitesi yay. Kelso, W.A. (1994) Poverty and Underclass, New York, New York University Press Kepenek, Y. (1987) 12 Eylül’ün Ekonomi Politiği ve Sosyal Demokrasi, Ankara, Verso yay. Kümbetoğlu, B. (2002) “Afetler Sonrası Kadınlar ve Yoksulluk”, iç. Yoksulluk,
Şiddet ve İnsan Hakları, der.Y.Özdek, Ankara, TODAİ yay. Lacoste, Y. (1996) Sınıf Açısından Azgelişmişlik, İstanbul, Göçebe yay. Çev. Sevil Avcıoğlu Latour, B. (2000) “When things strike back:a possible contribution of ‘science studies’ to the social sciences”, BritishJournal of Sociology, Vol. No. 51 Issue No.1, London, pp.107-125 Lauter, B. (1998) “Güney’de ve Kuzey’de Yoksulluk”, iç. Üçüncü Dünya’nın Sonumu, der.Serge Cordellier, çev.Ahmet İnsel, İstanbul, İletişim yay. ss.111-122 Leonard, S.T. (1990) Critical Theory in Political Practice, New Jersey, Princeton Universty Press Lewis, O. (1968) La Vida, London, Panther Publications Lin, N. (1976) Foundation of Social Research, New York, MCGraw-Hill Books McCarthy, T. (1994) “Philosophy and Critical Theory:Arerise”, in. Critical Theory, edt by. D.C. Hoy and T. McCarthy, Cambridge, Blackwell Pub., pp. 5-31 Marrow, A.R. (1994) Critical Theory and Methodology, London, Sage Pub. Marshall, G. (1999) Sosyoloji Sözlüğü, Ankara, çev. O Akınbay ve D. Kömürcü,
Bilim Sanat yay. Mingione E. ve E. Morliccihio (1993) “New Forms of Urban Poverty in Italy-
Risk Path Models in the North and South”, International Journal of Urban Regional Research, vol.17, pp. 413-427
Moser, S.C. (1979) Survey Methods in Social Investigation, London, Heinemann Educational Books Neuman, W.L. (1994) Social Research Method: Qualitative and Quantitative
Approaches, Boston, Allyn and Bacon NGO (1998) Yoksulluğu Önleme Stratejileri:Sivil Toplum Kuruluşları Diyaloğu,
İstanbul, Boyut Kitapları Novak, T. (1988) Poverty and the state: an historical sociology, Open Uni. Press ODTÜ (2000) Kentsel Yoksulluk ve Politika Stratejileri: Ankara Örneği, Ankara,
ODTÜ Kentsel Politika Planlaması ve Yerel Yönetimler A.B.D. yay.No.4 Oyen, E. (1996) Poverty:a global review:handbook on international poverty research, Cambridge, Scandinavian Uni. Press Özgen, N. (2001) Kentte Yeni Yoksulluk ve Çöp İnsanları, Ankara, Toplum ve
Bilim, sayı 89, ss.88-102
300
Pamuk, Ş. (1987) “24 Ocak Sonrasında İktisat Politikaları, Sınıflar ve Gelir Dağılımı”, iç. Kriz, Gelir Dağılımı ve Türkiye’nin Alternatif Sorunu, der. K. Boratav, Ç. Keyder, Ş. Pamuk, İstanbul, Kaynak yay., ss.158-179 Rasmusser, D.M. (1999) The Hand Book of Critical Theory, Oxford, Blackwell Pub. Ravallion, M. and B. Bidani (1994) “How Robuts is a Poverty Profile”, The
World Bank Economic Rieview, vol.8, pp.75-102 Richardson, S. ve P. Travers (1987) ”The Poverty of Poverty Lines”, Workig Departman of Economics, South Australia, University of Adelaide Ringen, S. (1987) “Direct and Indirect Measures of Poverty”, Journal of Social
Policy, vol.17/3, pp. 351-365 Ritzer, G. (1986) Social Problems, New York, Second Edition, Rondom House Room, G. (1990) New Poverty In The Euopen Community, London, Macmillan Rowntree, B.S. (1902) Poverty: A Study of Town Life, London, MacMillan Russell, D. Ve B. Russell (1979) Endüstri Toplumunun Geleceği, Ankara, Bilgi Yayınevi, Çev. Melih Ölçer Saner, D.C. (1993) Zenginler, Yoksullar ve Robotlar, Ankara, Bireşim Yayınları Sen, A. (1983) “Poor, Relatively Speaking”, Oxford Economic Papers, vol.35,
pp.153-169 Sezgin, F. (2003) “Yoksulluk ve Mimari”, iç. Yoksulluk, İstanbul, Deniz Feneri
Derneği yay. ss.90-104 Skinner, Q. (1991) Çağdaş Temel Kuramlar, Ankara, Vadi yay., çev. A. Demirhan Slater, P. (1998) Frankfurt Okulu, İstanbul, Kabalcı Yayınevi, çev. A.Özden Soroka, M.P. ve G.J. Bryjak (1995) Social Problems: A World At A Risk, Boston, Allyn and Bacon Sönmez, M. (2001) Gelir Uçurumu: Türkiye’de Gelirin Adeletsiz Bölüşümü, İstanbul, Om yay. Streeten, P. (1994) “Poverty Consepts and Measurement”, iç. Poverty Monitoring: An International Concern, der. R. Vander Hoeven and R. Anker, London St.Martin’s Prees, pp.15-30 Spicker, P. (1993) Poverty and Social Security, London Stirk, P.M.R. (2000) Critical Theory, Politics and Society, London, PINTER Şenses, F. (2001) Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, İstanbul ,iletişim Yay. Talas, C. (1999) Ekonomik Sistemler, Ankara, İmge Kitabevi Tekeli, İ. (2000) “Kent yoksulluğu”, (bildiri), İstanbul, TESEV Tekeli, İ. (2002) “Yoksulluğu Düşünme Biçimimiz Samimiyet Sınavını Geçebilir
mi?”, iç.Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve Planlama, Ankara, TMMOB Şehir Plancıları Odası, ss.37-45
TMMOB (2002) Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve Planlama, Ankara, TMMOB Şehir Plancıları Odası yay.
Touraine, A. (1998) “Sociology Without Society”, Current Sociology, Vol.46(2), London, SAGE Publications,pp.119-143
Townsend, P. (1979) Poverty in The United Kingdom, New York, Penguin Books
301
Townsend, P. (1985) “A Sociological Approach to the Measurement of Poverty:A Rejoinder to Prof. A. Sen”, Oxford Economic Papers vol.37, pp. 659-668
Townsend, P. (1993) The International Analysis Of Poverty, Hemel Hempstead: Harvester Wheatsheaf Turner, B. (1997) Eşitlik, Ankara, Dost Kitabevi, çev. B.S. Şener TÜSİAD (2000) Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk:Avrupa Birliği ile Karşılaştırma Taslak, İstanbul, TÜSİAD Yayınları No.T\200-12 UNDP (1990) Human Development Report 1990: Concepts and Measurement of Human Development, New York, Oxford University Press Vecchio, N. (1998) Poverty, female-headed households and sustainable economic
developmen, Westport, Greenwood Press Wallace R.A. ve A. Wolf (2004) Çağdaş Sosyoloji Kuramları, çev. L. Elbuz ve
M.R. Ayas, İzmir, Punto yayıncılık Wallerstein, I. (1999) Yirmibirinci Yüzyılda Sosyal Bilimler, iç. Dünya Sosyal
Bilim Raporu, UNESCO Wallerstein, I. (2003)Yeni Bir Sosyal Bilim İçin, İstanbul, Aram Yayıncılık World Bank (1990) Poverty, Washington World Bank (1993) Poverty Reduction Handbook, Washington, The World Bank World Bank (1995) Poverty Reduction and the World Bank:progress in fiscal 1994, Washington, World Bank World Bank (1997) Poverty reduction and the World Bank:progress in fiscal 1996 and 1999, Washington, World Bank World Bank (1999) Moldova:poverty assessment, Washington, World Bank World Bank (2000) Making transition work for everyone:poverty and inequality in Europe, Washington, World Bank
302
ÖNSÖZ
Yoksulluk, tarih boyunca farklı boyutlarda yaşanan bir insanlık
ayıbıdır. Yaşadığımız 21. yüzyılda küreselleşen dünyada, insanlık tarihinin
ulaştığı seviyede, hala insanca yaşam ve insan haklarını tartışıyor olmak,
insanlığın bir acizliği gibi görünüyor. Bugün, Dünya’da bir tarafta çok
zenginlerin, diğer tarafta da hayatta kalma mücadelesi içinde olanların
varlığından tüm dünya sorumludur. İnsanın olduğu her yerde bir şekilde
eşitsizliklerin yaşanacağı kabul edilebilir, ancak eşitsizliklerin insanca yaşamı
etkileyecek boyutlara ulaşması kabul edilemez.
Türkiye’de son yıllarda, farklı boyutlarda da olsa tüm toplumda
yoksullaşma kendini açıkça hissettiren bir olgu olmuştur. Yaşam
standartlarında mutlak ve göreli düşüşün yaşandığı bu süreçte tüm toplumsal
kategorilerin etkilendiği görülmüştür. Bu durum, insanları tüm yaşam
alanlarında birçok riskle karşı karşıya bırakmış ve umutsuzluğa, toplumsal
kaosa doğru bir gidiş başlamıştır. Yaşanan bu süreçlere, toplumun bir bireyi
ve hatta bir sosyolog olarak duyarsız kalmak imkânsız olmuştur.
Doktora tez aşamasına başladığımda akademik ve özel yaşantımda
gerçekleşen önemli değişiklikler beni oldukça etkilemişti. Özel yaşantımda
güzel bir evlilik yapmanın mutluluğunu yaşarken, Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi’nde başladığım akademik yaşantımı sürdürememek beni oldukça
üzmüştü. Ama tez sürecim bana, bir sosyolog olarak yaşamın her alanında
yapmam ve duyarlı olmam gereken şeylerin olduğunu öğretti. Yaşadığım kent
olan Bursa’nın sorunlarına duyarlı olmak ve sosyolog olarak üzerime düşen
görevleri yapmaya çalışmak beni mutlu eden en önemli değer.
İlkönce bana bu duyguyu yaşatan Bursa’ya ve Bursalılara teşekkür
borçluyum. Özel olarak da manevi desteklerini her zaman hissettiğim Bursa’da
edindiğim güzel dostlarıma ve çalışmamı gerçekleştirmemi sağlayan tüm
katılımcı ailelere sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Bir sosyolog olarak donanımımı sağlayan, tez sürecimde yaşadığım
sıkıntılarda her zaman desteğini hissettiren ve en az benim kadar sıkıntıya
giren, sevgili hocam Prof. Dr. Aytül Kasapoğlu’na minnettarlığımı belirtmek
istiyorum. Tez komitemde beni en iyi şekilde yönlendirmeye çalışan ve emek
veren sayın hocalarım Prof. Dr. Mehmet Ecevit ve Doç. Dr. Erol Demir’e, her
koşulda hiç bir zaman desteğini eksiltmeyen sevgili hocam, güzel insan Yrd.
Doç. Dr. Nilay Çabuk Kaya’ya müteşekkirim.
Sabrından ve sonsuz desteğinden dolayı sevgili eşime, beni ben yapan
her şeyi ve bugünü yaşamamı sağlayan biricik aileme binlerce kez teşekkür
ediyorum.
Benim için anlamı çok büyük olan doktora tezimi, akademik yaşantıma
başlayıp bugüne kadar sürdürme fırsatı veren ve bir sosyolog olarak yetişmemi
sağlayan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü’ne ithaf ediyorum.
Pelin TURAK FEYMİ
BÖLÜM 1. GİRİŞ ve KAVRAMSAL ÇERÇEVE
21. yüzyıl’ın başında dünya küreselleşme ve entegrasyonun
ulaştığı aşamada daha da küçülmekte, üretilen teknoloji daha
yüksek bir seviyeye ulaşmakta, bilgi elektronik ortamda çok hızlı
olarak yayılıp, tüketilmekte ve sınır tanımamaktadır. Kültürel
farklılıklar belirginleşmekte, bireyselleşme artmaktadır. İnsanoğlu
tahayyül edemediği şeyleri bu çağda yaşamakta ve hatta çok hızlı
bir şekilde de tüketmektedir. Öte yandan dünya ve insanoğlunun
ulaştığı bu seviyede, tüm bu imkân ve fırsatlara rağmen,
yoksulluğun neden hala gittikçe derinleşen bir hal alarak varlığını
sürdürebildiği ve evrensel bir sorun olarak tartışıldığı konuları
önem kazanmaktadır.
Genel olarak dünya’da, özel olarak da Türkiye’de giderek
artan yoksulluk olgusunun, etki sınırlarının genişlediği ve bundan
gerek özel alanda gerekse kamusal alanda etkilenenlerin sayısının
arttığı görülmektedir. Bu çerçevede sosyolojik boyutta yoksulluk,
sosyal bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Birleşmiş Milletler 1996 yılını Yoksullukla Mücadele Yılı,
1997-2006 dönemini de Yoksullukla Mücadele On Yılı ilan etmiştir
(UNDP, 1996). 2000 yılında yapılan 147 ülkenin devlet
başkanlarının katıldığı Milenyum (Binyıl) Zirvesi’nde de ekonomik
yoksulluk içinde yaşayan insan sayısının 2015 yılına kadar yarıya
indirilmesi yönünde ilke kararı alınmıştır. Yoksulluk, 2001 yılında
Davos’ta toplanan Dünya Ekonomik Forumu’nun da ana temasını
oluşturmuştur (Şenses, 2001:25).
Özellikle son yıllarda yoksulluk sadece hükümetlerin,
uluslararası kuruluşların mücadele alanı olarak kalmamış,
medyanın da oldukça ilgisini çekmiş ve sivil toplum kuruluşlarının
yoğun olarak ilgi alanına girerek, farklı boyutlarının da ele alındığı
bir olgu haline gelmiştir.
Bugüne kadar yoksulluk üzerine yapılan çalışmaların
başlangıcında ortak olarak izlenen adımları belirlemek,
araştırmanın sistematiği açısından yararlı olacaktır. Bu adımlar
genel olarak şöyledir: ‘Yoksulluk Sınırı (Çizgisi)’ (Poverty Line)
belirlenmesi; ‘Yoksulluk Profili’ (Poverty Profile) çıkarılması;
‘Yoksulluk Göstergeleri’ (Poverty Indicators) (Ekonomik, sosyal ve
politik göstergeler. Gelir, yaşam standardı, hane büyüklüğü,
tüketim harcamaları vb.).
Bu adımlar izlenerek yapılan çalışmaların değerlendirmesine
geçmeden önce, ‘Yoksulluk nedir?’, ‘Yoksulluk nasıl ölçülebilir?’,
‘Yoksulluğun somut göstergeleri var mıdır? ve Yoksulluk sınırı nasıl
belirlenir?’ sorularına genel hatlarıyla yanıt aranmıştır.
Yoksulluk Nedir?
Yoksulluk değerlendirmeleri ve tanımları zaman ve mekân
içerisinde değişmiş ve değişmektedir. Zaman ve mekânın birlikte ele
alınışıyla yoksulluk, tarihselliği ve kültürel farklılıkları da
içermektedir. Yoksulluğun açıklanmasında üç temellendirmeden
bahsedilmektedir. Bunlar, yoksulluğun temel nedeni olarak,
toplumun gelişme seviyesine; yoksulların ikinci dereceden kişilik ve
2
kültürel özellikleri varsayımına ve ekonomik yoksunluğun
topluluğun yapısal durumlarının sonucu olduğuna odaklananlardır
(Soroka ve Bryjak,1995:182,193).
Dünya’da yoksulluğu etkileyen en önemli etkenler olarak
şunlar verilmektedir (Wolf, 1981:10): Malzeme yoksunluğu (gıda,
yiyecek ve içecek maddeler, yakacaklar, elbise vb. hayatın idamesi
için gerekli olan ihtiyaçlar); Ücretsiz veya ikame edilmiş kamu
hizmetlerinden yoksunluk (sağlık, yol, eğitim, altyapı, ulaşım,
konuta katkı hizmetleri gibi); Servet ve gelir yoksunluğu.
Dünya’da yoksulların çoğunluğunun, toprak bakımından
zengin olmayan, tarımsal verimliliğin düşük olduğu, kuraklığın
hüküm sürdüğü, her türlü taşkın ve toprak aşınmasına açık,
çevresel bozulmaların had safhada olduğu bölgelerde yaşadığı
söylenebilir (World Development Report,1990:30). Türkiye
boyutunda bu saptama değerlendirildiğinde, bu nedenlerin bölgesel
iç göçlere yol açan unsurlar olması ve göçle birlikte kentlerde farklı
boyutlarda bir yoksunluğa dönüşerek devam ettiği çok kabaca
söylenebilir.
Hangi tür toplum olursa olsun ortak olan yön, yoksulluğun
arzu edilmeyen bir durum olmasıdır. Yoksulluk, yoksulluk ve
yoksunluk içinde yaşayan insanların ya da grupların durumlarını
iyileştirmek için yardıma ihtiyaçları olduğunu çağrıştırmaktadır.
Üzerinde fikir birliği sağlanmış bir tanım olarak,
‘yoksulluk’un maddi ve maddi olmayan ihtiyaçların
karşılanamaması durumu olarak ele alınmakta olduğu
3
görülmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalar incelendiğinde
yoksulluğun onbir anlam kümesini içerdiği belirtilmektedir. Bunlar,
ihtiyaç (need), yaşam standardı (standart of living), kaynak
yetersizliği (limited resources), temel güvenlik eksikliği (lack of basic
security), yetki eksikliği (lack of entitlement), çoklu yoksunluk
(multiple deprivation), yoksun bırakma (exclusion), eşitsizlik
(inequality), sınıf (class), bağlılık (dependency) ve kabul edilmeyen
ekonomik güçlük (unacceptable hardship)’tür (Gordon ve Spicker,
1999:150-157). Bu anlamlandırmaların her biri yoksulluğa bakışta
farklı yaklaşımlara gönderme yapmaktadır.
Azgelişmiş ülkelerde daha yoğun olarak yaşanan yoksulluk,
bir ülkenin gelişmişlik seviyesi ile yakından ilgilidir. Birleşmiş
Milletler Örgütü yoksulluğu yapısal ve geçici olarak ikiye
ayırmaktadır. Yapısal yoksullukta, ülkenin sosyo-ekonomik ve
politik yapısı ve kurumları, bu kurumların ve yapıların uzun
dönemli oluşumları ve kuşaktan kuşağa geçişi ele alınmaktadır.
Geçici yoksullukta ise, dönemsel faktörler (mevsimlik işsizlik,
enflasyon gibi nedenler) ve yoksulluğun kısa dönemde oluşumu ele
alınmaktadır (UNDP, 1996).
Yoksulluk birçok eşitsizliği ve riski içinde barındıran bir
kavramdır. Beck (1992:35)’e göre yoksulluk risklerin talihsiz bir
bolluğunu barındırmaktadır. Bunun aksine zenginlik (gelir, güç ya
da eğitim) ise, riskten uzaklaşmayı ve güvenliği satın alabilir.
Örneğin işsizlik riski vasıflı bir işçiden çok, vasıfsız bir işçi için
daha yüksektir.
4
Bauman (1999:9-10), yoksulların her zaman bizimle birlikte
olacaklarını söylerken, yoksulluğun ne demek olduğunu da, onların
birlikte olacakları ‘biz’in ne tür olduğuna bağlı olduğunu
belirtmektedir. Yetişkin her bireyini emek sürecine katmak zorunda
olan bir toplumda yoksul olmakla, yüzyıllar boyunca emekle
biriken güç sayesinde üyelerinin giderek artan geniş bir bölümü
katılmadan gerekli her şeyi üretebilen bir toplumda yoksul olmak
aynı şey değildir.
Işık ve Pınarcıoğlu (2002:67,68) yoksulluk tartışmalarında
‘sosyal dışlanma’ ve ‘sosyal kabul’ kavramlarının öne çıktığını ve bu
iki kavramın yoksulluğun yapısının sistemin içinde veya dışında
oluşmasını ayırt ettiğini belirtmektedirler. Sistemin içinde yer
tutabilmiş ve bu pozisyonlarını bir şekilde koruyabilen, ancak reel
ücretlerin sürekli düşmesi nedeniyle yoksullaşan kesimin yanında,
bir de sistemden sosyal, siyasal ve ekonomik olarak dışlanan,
mücadele gücü kalmayan kesim bu iki yoksulluk durumuna
karşılık gelmektedir.
Yoksulluk çok farklı disiplinler tarafından ele alınan bir
olgudur. İktisadi yaklaşımların yoğunluğu dikkati çekmektedir.
Sosyolog George Simmel (1908)’e göre yoksulluk sosyolojik bir
kavramdır ve düşük gelirli insanlara değil, ancak bağımlı olanlara
gönderme yapan bir terimdir. Gelişmiş ekonomilere ilişkin
literatürde ‘bağımlılık’ (dependency) terimi öncelikle sosyal yardıma
ihtiyacı olanlar için kullanılmakla birlikte, psikoloji ve gelişme
çalışmalarında kullanılan anlamları bulunmaktadır. Ancak bugün
gelinen noktada yoksulluk olgusu, diğer sosyal olgular ve sosyal
gerçeklik için de geçerli olduğu gibi, tek bir disiplinin tekelinde
5
olmamakla kalmayıp, disiplinlerin birbiri ile işbirliği içinde olmasını
gerektiren çok boyutlu bir olgudur.
Yoksulluktan bahsedildiğinde mutlak (absolute) ve göreli
(relative) kavramları karşımıza çıkmaktadır. Yoksulluğun yapılan
ilk tanımlarında, gelir ve fiziksel yeterlilik kavramları kullanılırken,
göreliliğe vurgu yapılmamış, yaşam tarzı ve kaynaklarına
değinilmemiştir (Townsend, 1979:32-33).
Maddi ve çoklu yoksunluk (mahrumiyet) olarak ele alınan
diğer bir tartışma alanı, yoksulluğun maddi olarak tanımlanıp
tanımlanamayacağıdır. Bazı sosyologlar (Haralombos ve Halborn,
1995:124-125) yoksulluğu sadece maddi yoksunlukla
(mahrumiyetle) sınırlandırırlarken, bazıları ise çoklu yoksunluğu
(mahrumiyeti) dile getirmektedirler. Çoklu mahrumiyeti ele alırken
eğitim başarısı, uygun olmayan çalışma ortamı ya da güce sahip
olmamanın yoksulluğun görünüşleri olabileceği ve bu durumların
hiçbirinin bireyin geliri ile doğrudan ilişkili olmadığı
belirtilmektedir.
Yoksulluk salt gelir azlığına indirgenemez. Townsend
(1979)’in ilk olarak dile getirdiği şekliyle yoksulluk çok yönlü
mahrumiyet\yoksunluk hali olarak kategorilize edilen ‘karma
yoksulluk’ olarak ele alınabilir (İnsel, 2001:67). Bu karma tanım
mutlak ve göreli yoksulluk boyutlarını içermektedir.
Görüldüğü gibi yoksulluğa yaklaşım tarzları yoksulluk
tanımlarını da etkilemektedir. Çok sayıda yoksulluk tanımı
yapılabilir. Ancak anlaşılmaktadır ki, mutlak ve göreli yoksulluk
6
boyutlarını iç içe geçmiş, birlikte ele alan ya da alma çabası içinde
olan tanımlar son dönemlerde daha fazla dikkati çekmeye
başlamıştır.
Çalışmanın bu bakışını daha çok netleştirmek amacıyla,
‘mutlak yoksulluk’ ve ‘göreli yoksulluk’ kavramlarını daha detaylı
olarak, aralarındaki ilişki ve farklılıklarıyla ele almak yararlı
olacaktır.
Mutlak Yoksulluk (Absolute Poverty)
Mutlak yoksulluk, kişinin uzun dönemli olarak fiziksel
varlığını sürdürememesine gönderme yapar. Diğer bir deyişle
yoksulluk içinde yaşayan insanların, insan yaşamı için gerekli
temel ihtiyaçlara sahip olmadıkları üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Bireyleri yoksulluk içinde olan bütün toplumlara uygulanabilecek
minimum standartlar bulunmaktadır. Mutlak yoksulluğun ölçümü
genellikle geçim (subsistence) temel alınarak yapılmaktadır. Bu
temel ihtiyaçlar şu şekilde belirlenmiştir (Haralombos ve Halborn,
1995:124-125):
a)Beslenme (nutrition), kalori ve protein ihtiyacı gibi faktörler
ölçülür.
b)Barınma (shelter), konut kalitesi ve korunma derecesiyle
ölçülür.
c)Sağlık, bebek ölüm oranı ve mevcut tıbbi imkânların
kalitesiyle ölçülür.
7
Mutlak yoksulluğun tanımlanmasında farklılıklar olmakla
birlikte, fiziksel varlılığın sürdürülmesi için bireysel temel
gereklilikler, geçimlik ihtiyaçlar vurgusu ortak ve baskın
görünmektedir. Yoksulluk sosyal bağlamdan ve normlardan kopuk
olarak tanımlanmakta ve bu nedenden dolayı da eleştirilere maruz
kalmaktadır (Gordon ve Spicker, 1999:7).
Mutlak yoksulluk kavramını kullananlar arasında Le Play,
Booth ve Rowntree (Room,1990:38)’yi saymak mümkündür ve
onlara göre mutlak yoksulluk, hanehalkı veya bireyin yaşamını
fiziken devam ettirebilmek amacıyla ihtiyaç duyduğu asgari tüketim
seviyesidir. Bu seviyeyi belirleyen unsur ise, birey ya da
hanehalkının gelir bütçesidir. Bu bütçelemede aile büyüklüğü ile en
düşük seviyede tüketilecek mal ve hizmet ihtiyaçları; bu ihtiyaçları
giderecek olan harcama miktarının belirleyicisi olan mal ve
hizmetlerin fiyatları olmak üzere iki temel unsur vardır.
Rowntree (1902)’nin ilk çalışmalarında yoksulluk, temel
gereksinimlerin karşılanması gibi sabit bir temele dayanılarak
hesaplanmıştır. Araştırmacı, beslenme, giyim, sağlık ve barınma
tablolarından yararlanarak yaşamın sürdürülmesini sağlayacak
asgari ihtiyaçların nesnel ölçüsünü bulmaya çalışmıştır. Ancak bu
ölçütler, esnek olmadıkları ve bilimsel standart yanılsamasının
ardına sığınarak, toplum için zorunlu olan şeylere katıldıkları için
eleştirilmiştir. Bu bağlamda Rowntree, göreli yoksulluğu ihmal
etmiştir. Buna rağmen vardığı sonuçlar, yoksulluğun ana
belirleyicilerinin kişisel acizliklerden çok (hastalık, kaza, ailenin
büyüklüğü ve ekonomik gerileme dönemlerindeki işsizlik gibi)
toplumsal koşullar olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
8
Rowntree çalışmaları sonucunda ‘yoksulluk döngüsü’ (cycle of
poverty)nü tespit etmiştir. Kişi medeni durumuna, hane yapısına ve
yaşına bağlı olarak yaşam döngüsünün birkaç noktasında
yoksulluğa batıp çıkabilir demektedir (Turner,1997:68-69).
Tüm toplumlarda tüm insanlar için minimum temel
ihtiyaçlar olduğu sayıltısında temellenen mutlak yoksulluk kavramı
çok boyutlu olarak eleştirilmiştir. Peter Townsend (1979) “bir
toplumdaki iş ve boş zaman değerlendirme talepleri ve çeşitleri
hesaba katılmaksızın beslenme ihtiyaçlarının tanımlanması çok güç
olacaktır” demektedir. Kısacası her toplumda ihtiyaçlar kendine
özgü olarak farklılıklar gösterecektir. Hatta aynı toplum içerisinde
de bu ihtiyaçlar farklılık gösterebilir (Haralombos ve Halborn,
1995:126).
Bu eleştirilere rağmen son zamanlarda mutlak yoksulluk
yaklaşımı yeniden değerlendirilmeye başlanmıştır. Amartya Sen
(1983) mutlaklığın yoksulluk düşüncesinin içinde, özünde
olduğunu belirtirken, yoksulluğun açık bir resmini çizmeye
yardımcı olduğunu dile getirmektedir. Peter Townsend (1985) de
mutlaklığın toplumda zaten göreli olduğunu ileri sürer. Şöyle ki,
beslenme ihtiyacının insanın farklı kültür ve farklı tarih
noktalarında yaptığı işteki rollerine bağlı olduğunu; hastalıklarla
baş edebilmenin, sağlıktaki teknoloji düzeylerine bağlı olduğunu
belirtmektedir. Barınma düşüncesinin ise tamamen göreliliğine
işaret eder. Barınma özel bir nosyon içerir, yemek pişirme, çalışma
ve oyun alanı gibi, hatta sıcaklık, rutubet, aile üyelerine özel
alanlar, uyuma ve yıkanma gibi farklı fonksiyonları içerebilir
(Gordon ve Spicker, 1999:7-8).
9
Ayrıca Birleşmiş Milletler (1985) Kopenhag Deklarasyonu’nda
mutlak yoksulluk kullanılmış ve şu şekilde tanımlanmıştır
(Gordon ve Spicker, 1999:7): “Mutlak yoksulluk, yiyecek, temiz
içme suyu, hıfsısıha imkânları, sağlık, barınma, eğitim ve
bilgilenmeyi içeren temel insan ihtiyaçlarından aşırı yoksunluk
olmakla karakterize edilen bir durumdur. Sadece gelire değil, aynı
zamanda sosyal servislerin kullanımına bağlıdır”. Bu yoksulluk
tanımına da ‘her şeyi kapsayan yoksulluk’ (overall poverty)
demişlerdir.
Mutlak yoksulluğun bu tür ele alınışlarının ilk zamanlarda
kullanıldığı katı şeklinden farklılıklar gösterdiği, ancak yoksulluk
ele alınırken bakılması gereken göstergeleri içermesi dolayısıyla da
desteklendiği görülmektedir.
Göreli Yoksulluk (Relative Poverty)
Mutlak yoksulluk, kişinin uzun dönemli, temel varlığını
sürdürememesine gönderme yaparken, göreli yoksulluk ise, kişinin
diğer kişi ya da grupla karşılaştırdığında, kendisini yoksul
hissetmesine vurgu yapmaktadır (Streeten, 1994:18; Soroka ve
Bryjak, 1995:193).
Göreli yoksulluk kavramını destekleyenler, mutlak yoksulluk
görüşünü desteklememe eğilimindedirler. Onlara göre yoksulluk
tanımı belli bir zamandaki, belli bir toplumun standartlarıyla
ilgilidir (Haralombos ve Halborn, 1995:124; Gordon ve Spicker,
1999:113).
10
Göreli tanımda, harcamasına göre geliri belli bir düzeyin
altında olan hanehalkı ele alınmaktadır. Diğer bir deyişle göreli
yoksulluk, yoksul hanehalkı ile o toplumda yaşayan ortalama bir
gelire sahip hanehalkının, kaynaklara sahip olma güçleri
arasındaki açığı ifade etmektedir (DPT, 1997).
Azgelişmiş ülkeler bağlamında bakıldığında mutlak
yoksulluk vurgusunun daha fazla yapıldığı görülse de,
yoksulluğun mutlak olmayıp göreli bir kavram olduğu görüşünün
de özellikle vurgulandığı görülmektedir (Şenses, 2001:91).
Townsend (1979:50-53) yoksulluğun göreliliğinin
açıklanmaya ihtiyacı olan bir kavram olduğunu belirtmektedir. Bu
yaklaşımın benimsenmesindeki referans çerçevesi bölgesel, ulusal
ya da uluslararası olabilir. Burada önemli olan soru, ekonomik
yapıların, geleneklerin ve kültürel sistemlerin ne kadar birbirinden
uzak olduğu; ayrıca toplumların ne kadar benzer aktivitelere,
geleneklere, ihtiyaçlara sahip olduğudur. Bu noktada önemli olan
diğer bir yön, bir toplum içinde de ihtiyaçların göreli olduğudur.
Böyle bir durumda ise, sosyal alt sistemlerin kuruluşunun da göreli
olduğu noktasına gelinir. Bu da yoksulluğun her toplum ve
topluluk için farklı tanımını gerektirmektedir. Fakat bu eğilim
bölgesel ve ulusal ekonomik, politik iletişim, refah ve diğer
sistemler içinde birçok topluluğun piyasa ilişkilerine önem
vermemektedir. Diğer bir yandan etnik grupların kendi özel
ihtiyaçları olabileceği gibi, kır ve kent topluluklarının da
ihtiyaçlarında farklılıklar olacağı ve bunların ihtiyaçlarının ulusal
ihtiyaçlarla belirlenip, sınırlanmasının yanlış sonuçlara varılmasına
neden olabileceği vurgulanmaktadır. Townsed’e göre göreli
11
yoksulluk, temel ihtiyaçlarını mutlak olarak karşılayabilen, ancak
kişisel kaynaklarının yetersizliği yüzünden toplumun genel refah
düzeyinin altında kalan ve topluma sosyal açıdan katılmaları
engellenmiş olanları kapsamaktadır. Amerikan geleneğine karşıt,
Avrupa Topluluğu’nun Bakanlar Konseyi’nde yoksullukla savaş
programı başlatıldığı zaman ‘yoksul’ tanımında Townsend’in göreli
yoksulluk kavramı kullanılmıştır.
Room (1990:39-40)’a göre ‘yoksul’, üyesi olduğu topluluk
içinde yaşayabileceği minimum maddi, kültürel ve sosyal
kaynaklardan mahrum olan kişi, aile ve gruptur. Burada önemle
vurgulanan bir nokta, mutlak yoksulluğun ekonomik gelişimin
ilerleyişi içinde ele alındığı ve bu noktanın da göz ardı edilmemesi
gerçeğidir. Bu düşünce yoksulluğun göreli ve mutlak tanımlarını
birleştirme eğilimindedir.
Öznel Yoksulluk (Subjective Poverty)
Ayrı bir yaklaşım ve tanımlama olarak öznel yoksulluk da
mutlak ve göreli boyutu birleştirme çabası olarak değerlendirilebilir.
Yoksulluk düzeyinin ölçülmesi, katılımcıların kendi
değerlendirmelerine göre geçinebilmeleri için yeterli gördükleri gelir
düzeyi esasına göre belirlenen bir ‘öznel yoksulluk sınırı’na
dayanmaktadır. Öznel yoksulluk sınırı için görüşme esnasında
sorulacak temel iki soru vardır. Birincisi, elde ettikleri asgari
gelirdir. Katılımcılara geçinebilmek için gerekli en az mutlak gelirin
haftalık, aylık ya da yıllık düzeyi sorulmaktadır. İkincisi,
hanehalklarından şimdiki gelir düzeylerine ilişkin değerlendirmeleri
12
de istenmekte ve gelirleriyle ne kadar rahatlıkla geçinebildikleri
ölçekle sorulmaktadır (çok rahat / rahat / bir miktar güçlükle /
güçlükle / büyük güçlükle). Bu soruya ‘bir miktar güçlükle’ yanıtını
veren hanehalkı esas alınarak, birinci soruya verdikleri yanıta
dayanarak ‘öznel yoksulluk sınırı’ belirlenmektedir. Bu şekilde
belirlenen yoksulluk sınırında bir tutarlılık sağlanamayabilir. Bunu
aşmak için örneklem seçiminde kriter uygulanabilir: Yeni yoksullar,
yoksulluk eşiğindekiler, kronik/yapısal yoksullar gibi. Burada
birleşik yoksulluk göstergelerine yani ekonomik olanların yanında
sosyal ve siyasal göstergelere de bakılmalıdır, denmektedir (Gordon
ve Spicker, 1999:131-132; Atkinson, 1998:23; Şenses, 2001:93-
94).
Öznel yoksulluk, mutlak ve göreli yoksulluk göstergelerini
birlikte ele alma çabası açısından olumlu olarak görülmesine
karşın; sosyolojik olarak ele alınacak bir yoksulluk analizinde,
makro ve mikro boyutları daha detaylı olarak ele alan ve kapsayan
bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu ve bunun da çoklu yoksunluğun ele
alınışıyla gerçekleştirilebileceği düşünülebilir.
Çoklu Yoksunluk/Mahrumiyet (Multiple Deprivation)
Yoksulluk çalışmaları literatüründe yoksulluğu ele alıştaki ilk
sorunsal, mutlak yoksulluk yaklaşımının mı, yoksa göreli
yoksulluk yaklaşımının mı, seçildiğinin belirlenmesidir. Mutlak
yoksulluk kavramına ve sınırına göre, bir toplumda hiç kimse
yoksul olmayabilir (Şenses,2001:92). Burada yoksulların
görüşlerinin önemi yoktur. Yoksulların dışında yapılan
13
değerlendirmelere dayanır. Ancak yoksulluğu bir eşitsizlik olgusu
olarak ele alan göreli yoksulluk kavramına göre, toplumda her
zaman yoksul olan bir kesim olacaktır. Yoksulların kendini nasıl
değerlendirdikleri öne çıkmaktadır.
Ancak sosyolojik olarak, sosyal gerçekliğin bu tür kesin
ayrımlaştırmalarla ve tanımlamalarla ele alınması pek mümkün
değildir. Bu olgular birbiri içine geçmiş bir bütünlük olarak
kendilerini sunmaktadırlar ve bu şekilde ele alınmaları daha
uygundur.
Pratik kullanımda mutlak ve göreli yoksulluk boyutlarını
birleştirme eğilimi oldukça artmıştır. Bu da yoksunluğun farklı
görünümlerini bir bütünlük içinde birleştirerek
gerçekleştirilmektedir. Alcock (1993:75)’un da belirttiği gibi,
yoksulluk, yoksunluğun çoklu görünüşleriyle deneyimlenir. Diğer
bir girişim de, bu yeni yoksulluk tanımı içinde yoksunluk ya da
yoksunlukların ölçümünü basitleştirmektir.
Bireyler ya da aileler belli dönemlerde yaşamın her alanında,
yoksunluğu değişik boyutlarıyla deneyimlemektedirler. Bu
çerçevede yoksulluk, tüm yaşam alanlarında yaşanılabilen karışık
bir ağ gibi oluşan çoklu yoksunluk olarak ifade edilmektedir
(Gordon ve Spicker, 1999:153-154).
Townsend’in 1979 yılında gerçekleştirdiği ve yoksulluğu tüm
boyutlarıyla sergilediği çalışması, bu yaklaşımın ilk
örneklerindendir. Townsend (1993:92), ‘çoklu yoksunluk’un
operasyonel bir tanımının özenle yapıldığı bir çalışma olarak,
14
Corrigan ve Kowarzik ile birlikte 1987 de Londra’da genç nüfustan
rasgele örneklem seçerek gerçekleştirdikleri çalışmayı örnek
vermektedir. Anket tekniği kullanılan bu çalışmada temel iki nokta
bulunmaktadır. İlki, yaşamın maddesel ve sosyal tüm durumlarını
sergileyen maddesel ve sosyal yoksunluk tanımı içerisinde
oluşturulmuş kriterler listesi; ikincisi, tanımın öznellikten daha çok
nesnel olması üstünedir. Yani göstergeler tutum ya da
inançlardansa, koşullar, ilişkiler ve davranışlardan seçilmelidir. Bu
tür bir ayrıma gidilmeksizin seçim yapılmalıdır. Bu durum bazen
görüşme tekniği bazen de gözlem yaparak ortaya çıkartılabilir.
Olguları açıklamak için bu tür ayrımlara gitmek işi kolaylaştırmaz,
çünkü gerçeklikte gri alanların da olduğu unutulmamalıdır.
Townsend (1979;1993:93) mutlak/maddesel yoksunluk
olarak beslenme, giyinme, barınma, fiziksel ve zihinsel sağlık, ev
gereçleri, çevre, yerleşim, ücretli ve ücretsiz çalışmayı; göreli/sosyal
yoksunluk olarak çalışma hakları, aile faaliyetleri, topluluk içinde
bütünleşme, sosyal kurumlardan faydalanma, eğlence ve eğitimi
almaktadır. Çoklu yoksunlukta ise, sayılan tüm bu göstergelerin
birlikte ve ilişki içersinde nesnel boyutlarını ele almaktadır.
Townsend çoklu yoksunluktan bahsederken, yoksul alanlara da
gönderme yapmaktadır. Yoksunluğun birçok görünümünün
sergilendiği bu alanlarda, düşük gelirlilerin, olumsuz koşullarda
çalışanların ve işsizlerin yaşadıklarını; bununla birlikte oturdukları
evlerin ve çevrenin olumsuz koşullarda olduğunu belirtmektedir.
Günümüz sosyolojisinde artık sosyal gerçekliği kesin ayrım
ve sınırların olmadığı birbiri içine geçmiş bir bütünlük olarak
göreme eğilimi arttığı görülmektedir. Yoksulluğun çoklu yoksunluk
15
olarak ele alınması, bu eğilimi yansıtacak olan ve açılım sağlayacak
bir tanımlama olarak görülebilir. Bu çerçevede çoklu yoksunluğun
sergilenebilmesinde, makro ve mikro boyutu birleştirme çabası
içerisinde, girişilecek olan yoksulluğun sosyolojik analizinde,
özellikle yoksulların sesinden hareket etme çabasının da ön plana
çıktığı görülmektedir.
Yoksulluğun Ölçülmesi
Yoksulluğun ölçülmesi için geliştirilen teknikler genellikle
yoksulluğun mutlak ve göreli tanımlamalarının uzantıları olarak
görülebilir. Diğer bir deyişle yoksulluğa bakış açısı, kullanılan
yöntem ve teknikleri de doğal olarak bu iki tanımlama çerçevesinde
etkilemektedir.
Richardson ve Travers (1987)’a göre yoksulluk ölçümü
betimsel bir uğraştan ibarettir. En yaygın ve kabul gören ölçüm
‘yaşam için gerekli standartlar’ın tespit edilmesidir. Bu da
yoksulluk ölçümünün politik bir süreç olduğunun göstergesidir.
Yoksulluk ölçümlerinde yaygın kabul gören iki yaklaşım vardır.
Birincisi ‘gıda harcamalarına göre’, ikincisi ise ‘gıda dışı
harcamalara göre’dir. Sadece gıda harcamalarına bakıldığında,
tüketime dayalı bir yoksulluk sınırının başlıca iki unsuru içerdiği
söylenebilir:
a)Bireysel gıdanın asgari standardını satın almak için gerekli
harcama miktarı kadar gelir.
16
b)Ülkeden ülkeye değişen ve toplumda bireyin günlük hayata
katılma maliyetini yansıtan bir başka miktarı ifade etmektedir.
Gıda dışı harcamalara bakıldığında ise, yoksulların cinsiyeti,
yaş grupları, yaşadıkları bölgeler, etnik karakterleri ve üretim-
tüketim mekanizmaları içinde nasıl bir yere sahip oldukları gibi
hususlarda bir ayrıma tabi tutulması yararlı olacaktır. Aynı
zamanda yoksulların demografik özelliklerinin, sosyal
göstergelerinin irdelenmesi de önemlidir. Okuryazarlık,
doğurganlık, çocuk ölümleri, kişi başına düşen gelir, eğitilmiş iş
gücüne dâhil olup olmama, sahip oldukları menkul kıymetler,
toprak miktarı, aile büyüklüğü gibi, unsurlar yoksulluğun yapısı
hakkında önemli ipuçları vermektedir. Yoksulluk olgusu kültürden
kültüre farklılık göstermektedir (World Bank, 1990:26-27).
Yoksulluğun ölçülmesinde doğrudan ve dolaylı olmak üzere
iki yol daha kullanılmaktadır. Doğrudan ölçüm sadece geçimlik
düzeyi ele alırken, dolaylı ölçümde görelilik boyut vardır. Yani
dolaylı ölçümde temel gereksinimleri elde etmedeki mevcut durum
sorgulanırken, dolaylı ölçümde ise bu temel gereksinimleri elde
etme potansiyeli sorgulanır (Richardson ve Travers, 1987 ve Gordon
ve Spicker, 1999:39-40). Ringen (1987) yoksulluğun ölçülmesinde
bu iki ölçümü de kullanma yoluna gidilebileceğini belirtmektedir.
Yoksulluk ölçüm yöntemlerinde dikkate alınması gereken iki temel
unsur vardır:
a)Yoksulluk sınırı tespiti,
b)Yoksul olanlar arasında yoksulluğun yoğunluk derecesi
(Kim ne kadar yoksuldur?).
17
Yoksulluk ölçüm yöntemleri arasında şunlar sıralanabilir:
a)Kafa Sayısı İndeksi (Head-Count Index): Yoksulluk sınırı
altında yer alan bireyler ya da hanehalkının genel nüfusa oranının
yüzde şeklinde ifade edilmesidir. Ancak bu ölçüm, yoksulları
destekleyen politikalar açısından tehlikeli görülebilmektedir
(Gordon ve Spicker, 1999:73).
b)Yoksulluk Açığı\Boşluğu İndeksi (Poverty-Gap Index): Gelir
ortalaması olarak da bilinmektedir. İkinci tip mutlak yoksulluk
ölçütü olan bu indeks, yoksulların yoksulluk sınırının ne kadar
gerisinde gelir elde etmekte olduklarını gösterir. Yoksulluk açığı,
yoksulların toplam gelir açığının toplam tüketimin bir yüzdesi
olarak ifade edilmesidir. Bu da yoksullar arasında yoksulluk
derecesini yansıtır (Dumanlı, 1996:21-38; Dansuk,1997:41).
c)Yoksullar Arasında Gelir Dağılımı: Mutlak yoksulluğu
ölçmekte kullanılan diğer bir ölçüt de yoksullar arasındaki gelir
dağılımıdır. Mutlak yoksulluk özellikle yoksulların gelirine
dayandırıldığından, genel nüfus yerine sadece yoksulların gelir
dağılımı ile ilgilenilmektedir. Ancak bu yöntemde kullanılan ölçüler
ne yoksulluk sınırı altındaki yoksulların sayısını ne de
yoksullaşmanın derecesini yansıtır (Dumanlı, 1996:21-38;
Dansuk,1997:41).
d)Gelir Aktarımı (Destekleme) Yöntemi: Yoksul
olmayanlardan (geliri toplumun ortalama gelirinden yüksek
olanlardan) yoksul olanlara (geliri toplumun ortalama gelirinden
düşük olanlara) aktarılabilecek toplam gelirin bir oranını ifade eder.
18
Bu aktarım sonucunda her iki grubun gelirleri toplumun ortalama
gelirinde eşitlenecektir denilmektedir(Dumanlı, 1996:21-38;
Dansuk,1997:41) .
e)Sen İndeksi: En bilinen mutlak yoksulluk ölçütlerinden
biridir. Sen İndeksi kendinden önceki ölçüm araçlarının
eksikliklerini gideren bir ölçüm aracı olmuştur. Yoksulların
sayılarını, yoksulluğun derecesini ve yoksullar arasındaki gelir
dağılımını yansıtmaktadır. Sen İndeksi üç aksiyomdan hareket eder
(Gordon ve Spicker, 1999:120):
-Odak aksiyomu:Yoksulluk ölçütü, sadece yoksulların
gelirine bağlı olma şartına bağlıdır.
-Tekdüzelik aksiyomu:Yoksulların gelirinde bir düşme
olduğunda, yoksulluk ölçüsünde bir yükselme olur. Diğer bir
deyişle, yoksulların şartlarında meydana gelen bir kötüleşme,
yoksulluk oranlarında yükselmelere neden olur.
-Destekleme Aksiyomu:Bu aksiyom gelir aktarımı ile ilgilidir.
Yoksulların gelirinde meydana gelen değişikliklere duyarlı olan
yoksulluk ölçütleri gerekmektedir. Aktarım aksiyomu böyle bir gelir
transferi durumunda yoksulluk ölçütünde bir artış olacağını
belirtmektedir
f)Foster-Greer-Thorbecke İndeksi: 1981’de Foster, Greer ve
Thorbecke yoksulluk indeksi geliştirmişlerdir. Bu parametrik bir
yoksulluk ölçüsüdür. Bu ölçüt, Sen İndeksinin üç aksiyomu ile
ilgili koşulları ve eşitsizlikteki, gelir yetersizliğindeki ve yoksulluk
sayılarındaki değişimlere hassas olan etkileri de içerir (Gordon ve
Spicker, 1999:64-67).
19
g)Gini Katsayısı: Gelir eşitsizliği ölçümünde oldukça yaygın
olarak kullanılır ve sıklıkla yoksulluk çalışmalarında ölçümlerle
birleştirilir. Örneğin Sen İndeksi ve Lorenz eğrisinde kullanılır.
Bireyin geliri 0-1 arasında dağılım gösterir. Sıfır değerinde herkes
aynı gelire sahipken, Bir değerinde bir kişi tüm gelire sahiptir yani
bire yaklaştıkça gelir eşitsizliği artar (Gordon ve Spicker, 1999:71-
72).
ğ)İnsani Gelişim İndeksi: Sanayileşmiş, gelişmekte olan ve
azgelişmiş sınıflamalarına sahip ülkelerin insana yaptıkları yatırım
değerlendirilerek oluşturulan indekstir. İndeksin üç girdisi vardır:
Ortalama yaşam süresi (longevity), eğitim düzeyi ve kişi başına
satın alma gücü paritesi ile düzeltilmiş gerçek gayri safi yurtiçi
hâsıla (GSYİH)’dır (UNDP, 1990).
h)İnsani Yoksulluk İndeksi: 1997 Birleşmiş Milletler
kalkınma programının İnsani Gelişme Raporu’nda kullanılmıştır.
Sen’in kabiliyet kavramı üzerine çizilmiştir (Gordon ve Spicker,
1999:76).
ı)Alınması Gereken Asgari Kalori Miktarı Yaklaşımı: Bir
bireyin alması gereken günlük kalori miktarı belirlenir. Tüm nüfus
için önerilen kişi başına ortalama kalori alımının altında olan
hanehalkı, yoksul olarak adlandırılır.
i)Lorenz Eğrisi: Eşitsizlik ölçümlerinde önemli yer
tutmaktadır. Gelir eşitsizliği düzeyinin görsel bir sunumudur. Basit
bir grafik üzerinde bireysel gelir düzeyiyle toplam nüfusun gelir
20
yüzdesi arasındaki ilişkiye bakılır ve bu Gini katsayısıyla ifade
edilmektedir (Alcock, 1993:109-114).
j)Bütçe Standartları (Budget Standart) Yaklaşımı: Bu
yaklaşım genel olarak toplumda bir birey ya da bir ailenin sahip
olması gerekenlerin değerinin ölçümünü temel almaktadır.
Yoksulluk üzerine ilk çalışma yapanlardan biri olan Rowntree’nin
kullandığı bütçe standartları yaklaşımı yoksulluğun mutlak tanımı
üzerinedir. Rowntree’nin daha sonraki çalışmalarında ve ayrıca
çağdaş sosyolojik çalışmalarda, bütçe standartları yoksulluğun
göreli tanımları üzerinedir (Haralombos ve Halborn, 1995:126).
k)Atkinson İndeksi: Eşitsizlik ölçülerinin farklı sıralamalar
gösterdiği durumlarda, dağılımlar arasında sıralama yapabilmek
için Atkinson’un geliştirdiği toplumsal refah düzeyini başlangıç
noktası alan bir gelir eşitsizliği ölçüsüdür (Dansuk,1997:41).
l)Leyden Yoksulluk Sınırı: İnsanların kişisel kararlarına
bırakılan bir yaklaşımdır. Sınır, bireylerin kendilerini yoksul
hissettikleri nokta olarak belirlenmektedir (Dansuk,1997:41).
Kısaca verilmeye çalışılan bu ölçüm yöntemlerinin haricinde
Temel Gereksinimler Yaklaşımı, Gıda Oranı Yöntemi, Ortalama
Gelirin Yarısı Yaklaşımı, Harcamaların Besin Gruplarına
Ayrıştırılması Yöntemi gibi farklı birçok ölçüm yöntemi
bulunmaktadır (Richardson ve Travers,1987; Gordon ve Spicker,
1999). Bu ölçüm yöntemlerinin çoğunlukla mutlak yoksulluğa
gönderme yaptıkları görülmektedir.
21
Richardson ve Travers (1987), mutlak yoksulluğun tek bir
ölçüte göre ölçülmeyip çeşitlendirilmesi gerektiğini belirtirken
bunları, gelir, servet, ev, sağlık, aile ilişki ağları ve istihdam
alanlarını içeren göstergeler olarak belirtmektedirler. Aynı zamanda
dolaylı ve doğrudan yoksulluk ölçüm yöntemlerinin bir arada
kullanılması gerektiğini de dile getirmektedirler.
Yoksulluk üzerine yapılan çalışmalarda, yoksulluğun mutlak
ya da göreli yoksulluk olarak ele alınmasına göre farklı ölçüm
yöntemlerinin kullanıldığı görülmektedir. Ancak bu yöntemlerin
ortak bir yönü olarak, mutlak yani maddi unsurların ele alındığı ve
ekonomik boyuttun ön plana çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Yoksulluğun sosyolojik bağlamda ele alınışında, bu ölçüm
yöntemlerinin kullanılması zorunluluğu olmamakla beraber,
yoksulluğa bakış tarzına göre ve benimsenen yaklaşıma göre nitel
ve nicel olmak üzere farklı araştırma teknikleri kullanılabilir.
Yoksulluk Sınırı\Çizgisi
Yoksulluk sınırının bir kesim noktası bulunur ve bu nokta
bir toplumda yoksul olanlarla olmayanları birbirinden ayırır
(Richardson ve Travers, 1987). Bu kesim noktası keyfi olarak
belirlenir. Keyfiliğin kaynağı da bu noktanın yoksulluğun niceliğini
ve kompozisyonunu belirlemesidir.
Gordon ve Spicker (1999:105)’ın değindiği şekliyle, yoksulluk
sınırı ihtiyaçların gözlemlenmesi ya da teşhis edilmesi temelinde
tanımlanabilmektedir. Kesin ölçümlerden ziyade yoksulluk sınırları
22
genellikle yoksulluğun göstergeleri olarak görülürler. Çünkü gelir
azlığı yoksulluğun tanımı için yeterli değildir. Bu hattın
oluşturulmasında bazı yazarlar sadece gıda harcamalarının dikkate
alınması gerektiğini ifade ederlerken, bazıları buna ilave olarak
sosyal yaşantının bir çeşit maliyeti olan ve o toplumdaki gelişmişlik
seviyesinin bir zorunluluğu sayılan unsurların da (eğitim vb.)
dikkate alınması gerektiğini ifade etmektedirler. Bu belirlemelere
rağmen ilk yaklaşım daha çok benimsenmektedir.
Yoksulluk sınırı ile ilgili yapılan çalışmalarda genelde izlenen
yol, kişinin yaşamını devam ettirebilmesi için gereken minimum
standart geçinme düzeyinin belirlenmesi yönündedir. Bu
standardın belirlenmesinde kişinin alması gereken günlük kalori
miktarı ve bunun için gerekli olan harcama miktarına
bakılmaktadır. Gelirin yanı sıra hanehalkının büyüklüğü de
yoksulluk sınırı belirlenmesinde önemli bir değişkendir. Bununla
beraber göz ardı edilmemesi gereken diğer değişkenler
hanehalkının sosyo-ekonomik durumu, yaşadığı konutla ilgili
harcamalar, sağlık hizmetlerinden yararlanış, hanehalkı
bireylerinin meslek ve çalışma koşullarıdır.
Mutlak yoksulluğun yoksulluk sınırı olarak kullanılmasının
eksikliği, bu oranın sadece gıdayı dikkate almasıyken; yararı,
toplumdaki gıda harcamalarına göre en düşük yaşam standardını
çıkarmasıdır. Öte yandan, göreli yoksulluğun yoksulluk sınırı
olarak kullanılmasının eksikliği, salt kişi başına ortalama geliri
esas alması, dolayısıyla kişinin yaşam standardı hakkında yeterli
bilgi vermemesiyken; yararı, gelir dağılımı eşitsizliğini en açık
şekilde vermesidir.
23
Dansuk (1997:37,41) yoksulluk sınırı olarak mutlak ve göreli
yoksulluk belirlemelerini kapsayan ve eksikliklerini tamamlayan
yoksulluk sınırı olarak, ‘tüketim harcamaları’nı ele almaktadır.
Yaptığı tanımda tüketim harcamalarına göre yoksulluk sınırı,
kişinin tüm giderleridir: gıda, giyim, ev eşyası, hane ve hanehalkı
ile ilgili bakım ve hizmetler, sağlık, kişisel bakım, ulaştırma,
haberleşme, kültür, eğitim, konut ve diğer harcamalar.
Yoksulluk sınırının hesaplanması için uygulanan farklı kriter
ve yöntemler vardır. Bu uygulamalar sırasında yoksulluk sınırı
hesabında genel olarak karşılaşılan sorunlar şöyle sıralanabilir
(Taher,1991; Ravallion ve Bidani,1994:74):
a)Temel İhtiyaçların Tanımlanması: Yoksullukla ilgili bir
profil elde edilmek istenildiğinde bunun nasıl ölçüldüğü, nüfusun
belli kesimlerinin bundan nasıl etkilendiğinin bilinmesi önemlidir.
Bir bölgede yoksul olarak nitelenen birey ya da hanehalkı, diğer bir
bölgede aynı şartlara sahip benzerleriyle farklılık göstermektedir.
Böyle bir durumda belirlenen yoksulluk sınırı gerçeği
yansıtmayacaktır. Toplumlar arasında yoksulluk açısından bir
karşılaştırma yapılması ve ülke profillerinin ortaya çıkartılması için
kullanılan iki türlü yaklaşımdan bahsedilebilir:
i)Temel İhtiyaçların Maliyeti (Cost of Basic Needs)
ii)Gıda Kalori Alımı (Food Energy Intake)
Temel ihtiyaçların maliyeti yaklaşımını ilk ortaya atan
Rowntree (1902)’dir. Bu yöntemde iki temel unsur bulunmaktadır:
İlki, temel ihtiyaçların tercihler dikkate alınmadan bir demet
halinde belirlenmesi; ikincisi ise, yoksulluktan kaçınmak için
gerekli olan asgari normatif ihtiyaçları sosyalleştirmektir. Yöntemin
24
eksik yönleri ise, tüketici tercihlerine (consumer preferences) yer
vermemesi ve maliyetler dikkate alınırken tüketici bütçesi ile temel
ihtiyaçlar listesinde yer alan mal kapsamında değişiklik
yapılmasına imkân tanınmamaktadır.
b)En Düşük Kalori Alımı İhtiyacı: Bu yöntem yoksulluk
sınırının hesaplanmasında en sık kullanılan yöntemlerden biridir.
Kişinin günlük kalori gereksinimini karşılayabilmek için gerekli
tüketim harcaması miktarını veya bunu karşılayabilecek gelir
seviyesini esas alan bir yöntemdir. Bu yöntemin eksik yönü,
dengesiz beslenmeyi göz ardı etmesidir. Yöntem sadece tüketime
dayalı olarak yoksulluğu ölçmeyi amaçlamaktadır.
c)Kır-Kent Ayrımında Ortaya Çıkan Sorunlar: Yöntem
seçiminden sonra yoksulluk sınırının tespitinde ne tür bir ayrıma
gidileceği önem taşımaktadır. Metodolojik bir yanlışlığa düşmemek
için ölçüm yöntemlerinde kır-kent ayrımı yapılmalıdır (Işık ve
Pınarcıoğlu, 2002).
Diğer bir yoksulluk sınırı ölçümü daha önce ayrıntılarına
‘öznel yoksulluk’ tanımı içerisinde değindiğimiz öznel yoksulluk
sınırıdır (subjective poverty line). Bu sınırın belirlenmesinde
başvurulan kaynağı uzmanlar değil, toplumun kendisi belirler
(Gordon ve Spicker, 1999:131). Ampirik araştırmalar, öznel
yoksulluk sınırının birey ya da hanehalkının gerçek geliri ile
sistematik olarak arttığını göstermektedir.
Göreli bir hat olarak belirlendiğini belirttiğimiz yoksulluk
sınırı uygulamasından kaynaklanan sorunlar bulunmaktadır. Bazı
25
çalışmalar (Bhagwat, 1988:544) ‘yoksulluk görünürdür’ anlayışını
benimseyerek yoksulluk sınırının belirlenmesinin gereksizliğini
vurgulamaktadırlar. Hiç bir ek araştırma ve ölçme çabasına gerek
kalmaksızın kimi toplum kesimlerinin salt yaşam konum ve
biçimlerini gözlemleyerek yoksul oldukları sonucuna varılabilir.
Örneğin, temel alt yapıdan, kamu hizmetlerinden ve yasal
dayanaktan yoksun kalmış ‘yoksul alanlar’da, ki bu alanlar
kentlerde en açık biçimiyle görülebilirler, yoksulluğun fazlasıyla
görünür olduğunu savunmaktadırlar. Diğer taraftan bu yoksul
kesimlerde yaşayan yoğun nüfusun, düşük ücret, olumsuz
koşullarda çalışma, ikinci el mal ve düşük kaliteli gıda ve giyim
eşyası satın alma, aldıkları sağlık ve eğitim hizmetlerinin miktarı ve
kalitesi, barınma sorunları gibi ‘görünür yaşam koşulları’, yoksul
insanların belirlenmesinde önemli ipuçları verebilmektedir (Gordon
ve Spicker, 1999:105; Mingione ve Morliccihias, 1993). Townsend
(1979) göreli yoksulluk üzerine yaptığı detaylı çalışmasında,
yoksunluğun birçok boyutunun bir arada yaşandığı alanlardan
bahsederken de, yoksulluk görünürdür anlayışının değindiği
göstergelere gönderme yapmaktadır.
Yoksulluğun görünür olduğu anlayışının, şu ana kadar ele
alınan yoksulluk sınırı belirleme ve ölçüm yöntemlerinin
kullanılmadığı sosyolojik çalışmalarda da kullanılmasının önemli
bir açılım sağlayacağı düşünülmektedir.
26
Yoksulluk Teorileri
Önceki dönemlere ilişkin farklı toplumlardaki yoksulluk
söylemleri ile günümüzdekiler karşılaştırıldığında, çok büyük
farklılıklar göstermeyen belirlemeler çerçevesinde açıklamalar
getirildiği anlaşılmaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde
yoksulluğun genel olarak üç ele alış biçimi olduğu
vurgulanmaktadır (Lautier, 1998:111-112): Bunlardan ilki,
kalkınma projeleri içerisinde Dünya Bankası’nın yoksulluğu
azaltma girişimleri; ikincisi, daha çok siyasi boyutta yoksulluğu
eşitsizlik sorununa kaydırarak gelir dağılımındaki eşitsizlik
vurgusu; üçüncüsü ise, sosyolojik ağırlıklı bir yorum, yoksulluğun
nedeninin yoksulların kendilerinde aranması gereken bir kimlik
sorunu olduğudur.
Sosyal bir problem olarak ele alınan yoksulluğun
nedenlerinin çok boyutlu ve birbirleriyle ilişkili olması nedeniyle
incelenmesinde de çok farklı yaklaşımlar benimsenebilmektedir. Bu
yoksulluğa nasıl bakıldığına göre değişmektedir. Bu bakış da
kendini, sosyal problemleri ele alışta ortaya konulan teori ve
yaklaşımlarda göstermektedir.
Gordon ve Spicker (1999:116)’in da belirttiği gibi teoriler,
genellikle pratikte yoksulluğun endüstrileşmiş ülkelerde düşük
yaşam standartları ve düşük gelire sahip bireyler ya da hanehalkı
üzerindeki etkileri açısından bilimsel olarak ele alınabileceği
üzerinde durmaktadırlar. Birey düşük gelirli ancak yaşam
standardı açısından ortalama bir seviyeye sahipse ya da bunun tam
tersi olduğu durumda yoksul sayılmaz görüşü hâkimdir. Düşük
27
yaşam standardının yoksunluk indeksiyle ölçülebileceğini
belirtmektedirler.
Yoksulluğun incelenmesine yönelik bazı yaklaşımlar genel
başlıklar altında toparlanacak olursa:
a-Bireysel ve Kültürel Teorilerde Yoksulluk: 19.yy.da oldukça
popüler olmuştur. İlk yoksulluk teorileri oldukça basitti. Yoksulluk,
yoksulların kusuru olarak görülmekteydi. 19.yy.da Spencer
yoksulun oldukça yoğun kritiğini yapmıştır. Yoksulluk içinde
yaşayan ‘yoksul yoldaş’a sempati gösteren görüşleri reddetmiştir
(Haralombos ve Halborn, 1995:146).
b-Underclass (sınıf bile olamayanlar) ve Yoksulluk: Son
yıllarda kullanılan, tabakalaşmayla ilgili bir yaklaşımdır. İlk olarak
Amerikalı sosyolog Charles Murray tarafından kullanılan bir
kavramdır. Ayrıca kavramı Wilson (1987), Jencks ve Reterson
(1991), Kornblum (1991) kullanmışlardır (Townsend,1993:99). Sınıf
dışı’nın (Underclass) üyeleri sadece toplumun en yoksul üyeleri
değillerdir, aynı zamanda yaşam tarzları bir yoksulluk tipi
içermektedir. Daha çok gelişmiş toplumlarda dışlanmış ve marjinal
kalmış gruplar ele alınmaktadır (Kelso,1994).
c-Çatışmacı ve Fonksyonalist Teorilerde Yoksulluk:
Fonksyonalist ve çatışmacı teoriler aynı olgu üzerine oldukça farklı
iki yapısal açıklama önermektedirler (Soroka ve Bryjak, 1995:186-
187): Kingsley Davis ve Wilbert E. Moore (1945) gibi sosyologlar
tarafından önerilen eşitsizlik ve yoksulluğun fonksyonalist modeli
izlendiğinde, toplum içinde bireylerin sosyal rolleri üzerinde
28
yoğunlaşıldığı görülmektedir. Şöyle ki, bazı hünerli insanlar
oldukça önemli roller, prestij, yüksek gelir ve arzu edilen
kaynaklara sahipken; bazı bireylerin üstlendikleri roller toplum
genelinde bilgi gerektirmeyen ve prestiji olmayan daha az ekonomik
geliri olan rollerdir (Restoranda bulaşıkçı gibi). Çatışmacı
teorisyenler için yoksulluk ve eşitsizlik çoğu toplumda diğer birçok
sosyal problem gibi güç yapısının sonuçlarıdır. Tüm toplumlarda,
güç kontrolüne sahip grup ya da kısımlar ekonomik, politik ve diğer
önemli tüm aktivite kaynaklarını kullanmaktadırlar.
Townsend (1979:61-65)’e göre, yoksulluk teorilerinin daha iyi
anlaşılması, farklı politikalarla ilişkilerin kurulmasını
gerektirmektedir. Yukarıda belirtilen teorilere ek olarak Townsend
daha ayrıntılı olarak şu teorilerden söz etmektedir:
a) Azınlık Grupları Teorisi: Yoksulluğun ilk ampirik
çalışmalarının orijinini oluşturur. Yoksul insan gruplarının
karakteristiklerini tanımlar. Rowntree’nin çalışması buna örnek
olarak verilebilir.
b) Yoksulluk Alt Kültürü ve Mahrumiyet Deviri: Bu teori
Meksika, Porto Rico ve New York’ta Oscar Lewis (1968)’in
çalışmalarıyla gelişmiştir. Özellikle de antropolojik ve sosyolojik
çalışmalar tarafından kullanılmaktadır. Lewis, toplumun en yoksul
kesiminin alt-toplum ya da alt-kültür olduğunu ileri sürer. Aile ve
birey düzleminde konuyu ele alırken ‘yaşam döngüsü’nü
irdelemektedir. Bu kültür, yoksulluğu yeniden üreten ve içinde
yaşadığı toplumsal formasyondan ayrı olarak düşünülebilecek
değer anlam ve pratiklere gönderme yapmaktadır. Yoksulluğu
29
kadercilik, tembellik ve şiddet gibi patolojilerle ele almakta ve bu
durumdan yoksulların kendilerini sorumlu tutmaktadır. Diğer
taraftan yoksulluktan kurtulmak için geliştirilen kültürel savunma
mekanizmalarına da değinmektedir.
Townsend (1993:96-98)’in de belirttiği gibi, 20. yy.da
yoksulluğun doğası, derecesi ve nedenleri hakkında bireysel ve
yapısal perspektiflerin baskınlığı devam etmiştir. Bunların örnekleri
olarak ABD’de liberal ve neo-liberal yaklaşımlar verilebilir.
Yoksulluk bağlamında bütün gelişme teorilerinin ilk konusunun
‘karakter zayıflığı’ ya da kişisel kusur olduğu söylenebilir. Geçen
yüzyılda yoksullar ve genelde nüfus üzerine yapılan ampirik
çalışmalar (Bowley, Pemberton Reevers, Levellyn Smith, Ford,
Harriett Wilson ve diğerleri, ayrıca Booth ve Rowntree’nin
çalışmaları gibi) yersizleştirilerek ya da yoksulluğun çoklu nedenleri
içinde küçük bir faktör olarak sergilenmiştir. Fakat bu konunun
20.yy. boyunca farklı sürelerle, farklı toplumlarda yeni bir hız
kazandığı görülmüştür. Yoksulluk teorileri tarihi içinde ikinci
konuyu ise, ekonomik ve sosyal sistemin kayıplarının kişisel
karakteristiklerinin analizleri oluşturmaktadır.
Townsend (1979:62) çalışmasında yoksulluğu ya da kendi
deyişiyle çoklu yoksunluğu (mahrumiyet) oldukça geniş bir skalada
ele alan alternatif politika önerisi için üç ayrı genel prensibin
izlenebileceğini belirtmektedir. Şöyle ki: şarta bağlı refah; para için
minimum haklar; herkes için dağılan adalet. Ona göre bunların
hepsi o toplumun yapısını göstermektedir.
30
Yoksulluğun incelenmesinde Townsend (1993:101),
‘Alternatif Bir Yapısal Yaklaşım’ ortaya koymaktadır. Ona göre
alternatif bir yaklaşım küresel, kurumsal ve sınıf temelli olmalıdır.
Yine ona göre, eğer farklı ülkeler arasında yoksulluk çeşitliliği
açıklanabilirse, sadece oldukça kapsamlı olarak gelir eşitsizliği
açıklanmış olmaz. Çünkü ulusal kültür ya da yaşam tarzlarının
kuruluşunun gelişimi devam etmektedir. Burada yaşam tarzları ve
kültürel farklılıklara yapılan vurgu, o toplumun ya da topluluğun
yapısını anlamak için önemlidir.
Yoksulluğa makro ve mikro boyutta bakılabilir. Çünkü
toplumsal düzeyde her boyutta yoksulluğun nedenleri
görülebilmektedir. ABD’de makro düzeyde yapı ve dinamiklerin
yoksulluğun önemli nedeni olduğu belirtilmektedir. Ritzer (1986),
yoksulluğun mikro düzeyde etkileri olarak, sosyal psikoloji,
psikoloji ve yoksulluk psikolojisini ele alırken; sosyolojik düzlemde
yoksulluğun kapitalizmin temel yapısı içinde inşa edildiği
vurgusunu yapmaktadır.
Şu ana kadar ele alınan teoriler haricinde, değişimle birlikte
içinde yaşanılan durumun eleştirel bir bakışını sunan Eleştirel
Modern Teori, çağdaş sosyal yaşam içinde yeni doğan durumlara
cevap vermeye teşebbüs etmektedir. Cheal (1996:178-179)’e göre
eleştirel modern teori, insanların bugün nasıl yaşadıkları ve
çalıştıkları sorusundan hareketle, risklerin artarak yayıldığı
modern sosyal yaşamı betimlemektedir. Eleştirel modern teorinin
yoksulluğa bakışında önemli iki alan fırsatlar ve riskler alanıdır.
Hiç kimse yaşamı içerisinde karşılaştığı durum ve koşulların
tamamını kontrol edemez. ‘Risk toplumu’nda emek piyasası
31
içerisinde yoksulluk problemi işsizlik tehlikesiyle
ilişkilendirilmektedir. Beck (1992) işsizlik ve yoksulluk risklerinin
mesleki becerilere bağlı olarak hiyerarşik bir şekilde dağıtıldığını
ileri sürmektedir.
Çok genel olarak ele alınan yoksulluk üzerine geliştirilen
teorilerin, sosyal gerçekliğe bakış tarzlarındaki farklılık
çerçevesinde yoksulluğu problematize ettikleri görülmektedir.
Sosyolojik bağlamda yoksulluğu ele alacak olan yaklaşım ya da
yaklaşımların, bütüncül bir bakış açısıyla makro ve mikro boyutları
ve bunlar arasındaki ilişkiyi gözden kaçırmayacak olan eleştirel bir
çerçevede olmasının, sosyal gerçekliği daha iyi açıklayacağı
düşünülmektedir.
Dünyada Yoksulluk Üzerine Yapılan Önceki Temel
Çalışmalar
19.yy. yoksulluk çalışmalarının arttığı bir yüzyıl olmuştur.
Bu kısımda kendinden sonra gelen birçok araştırmayı etkilemiş ve
hala etkilemekte olan, yoksullukla ilgili mutlak ve göreli boyutları
temel alan bazı çalışmalar ele alınmıştır.
Yoksullukla ilgili ilk çalışma 1886 yılında, çalışanlarının
yaşam koşullarını ve yoksulluk boyutunu araştırmak için Charles
Booth tarafından yaptırılmış ve sonuçlar 1902 yılında Rowntree
tarafından yayınlanmıştır. Çalışmada minimum temel gereksinimler
olarak gıda, giyim gibi harcamalar dikkate alınarak, bu
32
harcamaların maliyeti yoksulluk sınırı olarak kabul edilmiştir.
Çalışma şu aşamalardan oluşmuştur:
a) Çalışanların konut, iş ve kazanç durumları hakkında
bilgiler elde edilmiş
b) Çalışanların aileleri ile görüşme yapılmış
c) Yoksul aileler birinci dereceden ve ikinci dereceden
yoksullar olarak iki sınıfa ayrılmıştır.
Birinci dereceden yoksullar, yaşamlarını devam ettirebilmek
için minimum temel gereksinimlerini karşılayacak kadar
kazanamayanlar; ikinci dereceden yoksullar ise, temel
gereksinimleri yanında yararlı ya da yararsız başka harcamalar
yapabilen hanehalkları olarak ayırt edilmişlerdir (Moser, 1979).
Rowntree, 1899’da York’ta aileler üzerine detaylı bilgiler
toplamıştır. Aileler fiziksel varlıklarını da sürdürebilecekleri tüm
kazançlarıyla tanımlanmıştır. Rowntree’nin yine York’ta 1936 ve
1950’de yoksulluk üzerine yaptığı diğer çalışmalarda ölçüm çizgisi
olarak, geçim standardı ya da temel sosyal güvenlik oranları ve
birçok ülkenin minimum düzeydeki kazançları kullanılmıştır.
Rowntree çalışmalarıyla sonraki birçok çalışmayı etkilemiştir.
Avrupa Topluluğu ülkelerindeki çalışmalarda yoksulluğun
mutlak tanımları kullanılmıştır. Örneğin Hansen (1986), Dones’ler
arasındaki yoksulluk çalışmasında sadece fiziksel ihtiyaçlara yer
verirken sosyal ihtiyaçları ihmal etmiştir (Room,1990:38-40).
Mutlak geleneğe genel olarak bakıldığında yukarıdaki
açıklamadan da anlaşıldığı gibi, ilk olarak Booth ve Rowntree
33
(çalışmaları hakkında daha detaylı bilgi ‘Mutlak Yoksulluk’ başlığı
altında verilmiştir) gelmektedir. Çalışmalarında yaşamın fiziksel
gereklilikleri içinde birey, aile ya da hanehalkının minimum gelirini
bulmaya teşebbüs etmişlerdir
Yoksulluk çalışmalarında önemli bir diğer isim Peter
Townsend’dir. Townsend (1979) Britanya’da çok sayıda oldukça
detaylı yoksulluk çalışması yapmıştır. Gündelik politikalar üzerinde
etkili olan araştırmalarında ‘göreli yoksunluk/mahrumiyet’ (relative
deprivation) terimiyle yoksulluğun tanımını yapmıştır. Bunu
yaparken de yoksulluğun tanımının belli bir toplumda belli bir
zamandaki standartların ilişkisiyle yapılması gerektiği noktasını
vurgulamaktadır Peter Townsend’in kelimeleriyle, “değişen bir
toplumun ihtiyaçları ve talepleriyle ilişkili” olan birçok yoksulluk
tanımı yapılmalıdır. Aynı zamanda yaşam tarzları terimi içinde
yoksulluk tartışmasının önemli olduğu ileri sürülmüştür.
Yoksulluğa bu çerçevede bakan Townsend (1979,1994)
yoksulluğun tanımını üç yolla yapmaktadır:
a)Devlet Standardı (The State’s Standard): Temel olarak resmi
istatistikler kullanılmaktadır.
b)Yoksulluğun Göreli Gelir Standardı: Hanehalkının yetişkin ve
çocuk sayısıyla, gelirin hanehalkı ortalamasının altına düşmesi
temel alınır.
c)Göreli Yoksunluk (Mahrumiyet): Townsend yoksulluğun
objektif olarak tanımlanabileceğini ve sadece göreli mahrumiyet
kavramı içinde uygulanabileceğini ileri sürer. Toplum insan
ihtiyaçlarını belirler. Göreli mahrumiyet kavramının gelişimi
içinde Townsend hanehalkı, bireyler ve yaşam tarzlarının
kullanılmasını dile getirmektedir.
34
Bu temel çalışmalar ışığında, ‘mutlak’ (absolute) ve ‘göreli’
(relative) tanımlarını temel alan birçok çalışma yapıldığı
görülmektedir.
Geleneksel liberalizm yaklaşımı içinde çığır açıcı bir özelliğe
sahip olan A.Simith’in ‘Milletlerin Zenginliği’ kitabı, ülke
zenginleşirken yoksulluğun artmasını önemli bir paradoks olarak
ele almıştır (Şenses,2001:33-36). Azgelişmiş ülkelerde yoksulluk
konusunun ele alınışı, Gelişme iktisadı ve IMF ile birlikte 1944
yılında Bretton Woods’da kurulan ve Dünya Bankası’nın bakış
açısındaki değişikliklere bağlanabilir.
Gelişmiş ve azgelişmiş ülkelerde yoksulluğa bakışın ve
yoksulluğun ele alınışının farklılıklar göstermesine karşın;
yoksulluk üzerine yapılan son dönem çalışmalarında, göreli ve
mutlak yoksulluk boyutlarını birlikte ele alma çabasının ve
yoksulların sesinin dikkate alınması eğiliminin arttığı
gözlenmektedir (World Bank, 2000).
Azgelişmişlik Çerçevesinde Türkiye’de 1980 Sonrası
Ekonomik Politikalar ve Yapılan Yoksulluk Çalışmaları
Son yıllarda sosyolojik araştırmalarda yapısal analizler yerine
mikro ölçekli analizler görülmekte ve bu bağlamda gelişme
yazınının sonunun geldiği belirtilmektedir. Bu düşünce iki temele
dayanır: Birincisi 1980’li yıllardan itibaren küreselleşme
tartışmalarının ağırlık kazanması sonucunda, gelişmiş azgelişmiş
ülke ayrımına dayalı analizlerin önemini yitirdiği anlayışı; ikincisi,
35
makro ölçekli tartışma alanları yerine, mikro ölçekli tartışma
alanlarının yaygınlaşmasıdır (Erbaş, 1999:9).
Bu iddialar karşısında, her toplumun kendi iç dinamikleri ve
gelişme sürecinin farklılıklar gösterdiği noktasının göz ardı edildiği
sonucuna varılabilir. Gelişme sürecinin azgelişmiş ülkelerde,
gelişmiş ülkeler benzeri bir şekilde gerçekleşeceği anlayışının
geçerli olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Sorun bu sürece
nasıl bakıldığıdır. Azgelişmiş ülkelerin gelişme sorununa yine
azgelişmiş toplumlar açısından bakmak gerekir ki, bu toplumların
da kendi içlerinde farklılıklar gösterdiği ve göstereceği açıktır. Bu
bağlamda kapitalist geçiş ve azgelişmişliği irdeleyen ‘Bağımlılık
Okulu’ yaklaşımının önemi ortaya çıkmaktadır.
Bağımlılık teorileri reformist yaklaşımları savunmasına
karşın, bağımlılığın belirlediği mekanizmaları sorgulamayan bu
paradigmalara karşı tepki olarak Latin Amerika ve Asya ülkelerinde
gelişmiştir. Teorik ve siyasal açıdan köktenci bir tavır
sergilememektedir ve sosyoloji içinde etkin olmuştur (Guichaoua,
1998:55-56). Bağımlılık okulu toplumsal formasyonları bütünsel ve
aynı zamanda eşitsiz toplumsal yapılar olarak ele almaktadır.
Azgelişmişliğin doğası ve özellikleri, çevre toplumların kapitalist
dünya ekonomisinin mekanizmalarıyla ezilip, durumlarının
korunduğu bir süreç olarak ele alınmaktadır (Ecevit,1999:48).
Hiç bir gelişme stratejisi, eşitsizliği temel alan bir bakış
açısına sahip olduğunu açıkça dile getirmemektedir. Bununla
beraber sosyal ya da bölgesel eşitsizliği örtük olarak gelişmenin bir
bedeli olarak kabul etmişlerdir (Hettne, 1988:167). Ulusal gelirde
36
büyük artışa rağmen gelir bölüşümünün oldukça eşitsiz olduğunu
gösteren son dönem çalışmalarda, gelişmenin toplumsal gruplar
arasında oldukça eşitsiz dağıldığının görülmesi sonucunda, gelişme
kavramına eşitlikçi bir boyut katma gereği duyulmuştur. Eşitlik
ilkesinin ön plana çıkması, geleneksel gelişme yazınında ifade
edildiği şekliyle, “her şeyin birlikte gittiği”, diğer bir deyişle gelişme
ile birlikte yoksulluğun ortadan kalkacağı ve gelir dağılımının
görece eşit olacağı vurgusunun geçersizliği ortaya çıkmıştır
(Ingham, 1993:181). Bunun en önemli kaynaklarından birisi
küresel ekonomik sistemin niteliğidir.
Küresel ekonomik sistemin niteliğini iki çelişik güç
belirlemektedir (Chossudousky, 1999:17-18): Birincisi, küresel
ucuz emek ekonomisinin yerleşiklik kazanması; ikincisi de, yeni
tüketici ‘pazar’ arayışlarıdır. Uluslararası sanayi ve ticaret
şirketlerinin kendi pazarlarını genişletmesi, gelişmekte olan
ülkelerin iç üretim zeminlerinin tahrip edilmesi, yerli üretime sekte
vurulması anlamına gelmektedir. Bu yükselen piyasalar küçük ve
orta ölçekli girişimleri iflasa sürükler ya da küresel bir dağıtma için
üretime zorlar. Devlet girişimleri özelleştirilir ya da kapatılır
bağımsız tarım üreticileri yoksullaştırılır.
Diğer taraftan Chossudousky (1999:37-44,78-79),
1980’lerin başından bu yana IMF ve Dünya Bankası tarafından (dış
borçların yeniden görüşülmesinin bir koşulu olarak) gelişmekte
olan ülkelere dayatılan ‘makro-ekonomik istikrar’ ve ‘yapısal uyum’
programlarının milyonlarca insanın yoksullaşmasına yol açtığına
değinmektedir. Bu yoksullaşan kitlelerin toplumsal umarsızlık ve
umutsuzluğu da artmaktadır. Toplumlararası gelir eşitsizlikleri,
37
toplumların içindeki toplumsal gelir grupları arasındaki büyük gelir
eşitsizliklerinin üzerine binmektedir. Bu süreçlerin önemli bir
başka yönü ise uluslararası kuruluşların önderliğinde 1980’lerin
sonlarından bu yana ‘yoksulluğun hafifletilmesi’ girişimlerinin öne
çıkmasıdır. Ancak bu çaba Dünya Bankası’nın kredi
anlaşmalarının bir ‘kredi alma koşulu’ haline gelmiştir.
Oluşturulan ‘Acil Yardım Fonu’ bir ‘toplumsal mühendislik’
anlayışını, diğer bir deyişle ‘yoksulluk yönetimi’ ve toplumsal
huzursuzluğun kredi vericiler tarafından maliyetlerinin azaltılması
politikası çerçevesini gerektirmiştir.
Bu tartışmalar ışığında özellikle azgelişmiş ülkelerde
gelişmenin sadece ekonomik büyümeyi hızlandırmak olmadığı,
küresel ekonomik sistem içerisinde gelişmenin ürünlerinin daha
eşit bir biçimde bölüştürülmesini de içermesi gerektiği ortaya
çıkmıştır. Ercan (1996:224-225), buna bağlı olarak yapılacak
‘gelirin yeniden bölüşümü politikalarıyla’ gelişme ile eşitsiz gelir
dağılımının birbirini dışlamayan değişkenler olarak ele
alınabildiğini, savunmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, tüm bu
gelişmelere, yani gelişme ile gelirin eşitsiz dağılımı ya da
yoksulluğun giderilmesi yönündeki vurgulara rağmen, azgelişmiş
ülkelerde yaşanan deneyimler, her geçen gün gelir dağılımının daha
da bozulduğu, işsizliğin arttığı, eğitim ve sağlık koşullarının
kötüleştiği, küreselleşme ile neo-liberal politikaların sosyal ilişkileri
metalaştırdığı ölçüde, gelir eşitsizliğinin daha çok kötüleşmesine
neden olmuştur. Bu çerçevede yaşanan eşitsizliği yani yoksulluğu
en aza indirmek için yeni gelişme stratejileri geliştirilmeye
başlanmıştır. Bunlar ‘Temel İhtiyaçlar Yaklaşımı’ (Basic Needs
Approach) ve ‘Kendi Kaynaklarına Bağlı Gelişme ya da Kendine
38
Güvene Dayanan Gelişme’ (Self Reliant Development) modelleridir
(Dube, 1988:42-55).
Diğer yandan toplumsal açıdan bakıldığında Gorz (2001:102-
103), genelde toplumda beklenen ve olması için çaba sarf edilen iki
duygudan bahseder. Bunlardan birincisi, yeterli ve düzenli bir
gelire duyulan zaruri ihtiyaçtır. İkincisi ise, çalışma, kendini
‘öteki’lerle kıyaslama ve onlar tarafından beğenilmedir. Bunun
kapitalist süreçlerin bir getirisi olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Kapitalizm iki şeyi sistemli bir şekilde birbirine
bağlamakta, karıştırmakta ve sermayenin iktidarını, ideolojik
gücünü bu karışıklık üzerine kurmaktadır. Bunlardan biri, bir işe
sürekli ve düzenli sahip olmak yani ‘çalışma’; diğeri ise yeterli ve
düzenli bir gelir hakkıdır. Toplumsal üretim, diğer bir deyişle
zorunlu ve gereksiz olanların toplumsal üretimi, gitgide daha az
‘çalışma’ talep ettiğinden ve gitgide daha az ücret dağıttığından,
ücretli bir iş aracılığıyla kendine yeterli ve düzenli bir gelir
sağlamak daha da zorlaşmaktadır. Bu duruma sermayenin
deyişiyle ‘iş yetersizliği’ denilmektedir. Bu şekilde de gerçek
durumun üstü örtülmektedir. Aslında yetersiz olan, sermayenin
üretim için daha az sayıda işçi çalıştırması ve zenginliklerin
dağılımıdır. Burada önemli olan, iş yaratmak değil, toplumsal
olarak üretilen tüm iş ve tüm zenginliklerin dağıtımını, yani
bölüşümü gerçekleştirmektir.
Bu genel değerlendirmeler çerçevesinde bugün yoksulluğun
ele alınmasında önemli yer tutan, Türkiye’de 1980 sonrası
politikaların ışığında gelir dağılımı ve bölüşüm ilişkilerine genel
hatlarıyla değinmek yararlı olacaktır.
39
Türkiye açısından bakıldığında 1980 sonrası, geliştirilen
politikalarla birlikte, gelir dağılımı ve bölüşüm ilişkileri açısından
önemli dönüşümlerin yaşandığı bir dönemin başlangıcıdır. Ocak
1980’de uygulamaya konulan politikalarla Türkiye ekonomisinin
tarihinde başlayan bu dönemde en önemli problemler olarak,
çalışan kesim açısından bakıldığında, ekonomik durgunluğun
getirdiği işsizlik ve gelir dağılımında emek geliri aleyhinde
gerçekleştirilen eşitsizlikler sayılabilir (Pamuk, 1987:158). Buna
yoksulluk bağlamında bakıldığında, bölüşüm ilişkileri ve gelir
dağılımındaki eşitsizliklere yapılan vurgu ön plana çıkmaktadır.
Bölüşüm alanındaki bu dönüşümü, 1958 ve 1970
uygulamalarında olduğu gibi, yalnızca kısa vadeli bir istikrar
programının, bir kemer sıkma operasyonunun sonucu olarak
görmenin hatalı olacağını iddia eden Pamuk (1987:176), 1980-86
yılları arasındaki politika ve önlemler incelendiğinde, bunları
uygulamaya koyan siyasal iktidarların, gelir dağılımında çalışan
sınıflar aleyhine ve sermaye gelirleri lehine uzun vadeli bir kaymayı
hedeflediklerinin görüldüğünü, belirtmektedir.
Boratav (1997:161-162)’ın da değindiği gibi, 1977-1980
yıllarını kapsayan kriz, 1980 yılında 24 Ocak şok tedavisi ve 12
Eylül askeri darbesi ile son bulmuştur. 1981 yılında ekonomi yeni
bir düzene girmiştir. Bu yeni düzenleme 1960’lı yıllarla başlayıp
1976’da son bulan ve ‘içe dönük, dışa bağımlı’ olarak ifade edilen
gelişim biçiminden köklü olarak ayrıdır. 1981-1994 yılları arasında
önemli bir nokta 1989 yılıdır. Bu yılda geleneksel popülizme
sürüklenme ve dış dünya ile sermaye hareketlerinin serbestleşmesi
ve kambiyo kontrollerinin kaldırılması dönüm noktaları olarak
40
görülebilir. 1989-1993 yıllarına damgasını vuran bu noktalar, daha
sonra ekonominin 1994 krizine sürüklenmesine neden olmuştur.
1980-1989 yılları arasındaki ekonomik dönüşüm
dönemlerinde devlet, ulusal ekonominin birikim ve bölüşüm
süreçlerinde ağırlığını sürdürmüştür. Önemli olan 1989 dönüşümü
ise, devletin ulusal ekonomideki birikim ve bölüşüm süreçlerini
artık dolaylı yoldan, finansal araçlar ve uluslararası faiz aracılığıyla
etkilediği yeni bir dönemi göstermektedir. 1990’lardan itibaren
Türkiye ekonomisi ‘istikrarsızlık-kriz-büyüme-istikrarsızlık’
döngüsü içinde kalmıştır (Yeldan, 2001:9,55). Gerçekleştirilen 2000
yılı istikrar programı ve bu programın 2001 yılında yaşadığı
çıkmazlar sonucunda yaşanan kriz, belirtilen süreçlerin bir
göstergesi gibidir.
Sönmez (2001:23-24) 2000 yılında memur maaşlarında,
asgari ücret ve emekli maaşlarında reel olarak %11,5-15 oranları
arasında gerileme olduğunu belirtmektedir. Beklentilerin sonuç
bulmadığı 2000 yılı istikrar programı sonrasında bölüşümde asıl
büyük dengesizlik 2001 Şubat krizi sonrası yaşanmıştır. 22 Şubat
devalüasyonu ile ilk olarak %40, sonraki haftalarda aynı oranda bir
kez daha değer kaybeden TL, bütün ekonomik dengeleri altüst
etmiş ve dar gelirli kesimin de reel gelirini çok büyük boyutlarda
bozmuştur. Bununla birlikte yoğun personel çıkarımları olmuş ve
işsizlik olağan üstü boyutlara taşımıştır. Bu durumun tersine para
ve sermaye sahipleri, özellikle de devalüasyon öncesi birikimlerini
döviz olarak tutanlar bir gecede olağanüstü kazançlar elde
etmişlerdir. Ortaya çıkan bu tablo gelir dağılımdaki eşitsizliğin çok
büyük oranlara ulaştığının hatta 2000 yılından daha kötü bir
41
duruma geldiğinin göstergesidir. Bu gelir eşitsizliği arkasından
birçok ciddi sosyal ve siyasal sorunlara yol açmıştır.
1980 sonrası bölüşüm ilişkilerini 1980 öncesi ve sonrası
olarak ele almak yararlı olabilir. Boratav (1997:170),
“Bölüşüm ilişkilerine geçmeden önce 1980 öncesi
dönemin önemli bir özelliği olarak şu belirtilebilir: İktisat
politikalarında liberalleşme ilerledikçe, devlet eliyle rant ve
avanta yaratma mekanizmalarının da, neo-liberal
beklentilerin aksine, daralması; aksine çok yeni alanlarda ve
biçimlerde tekrar ve tekrar ortaya çıkmaktadır” demektedir.
1980 öncesinde ‘rant\avanta’ paylaşımının, esas olarak
nesnel ekonomik kurum tarafından belirlendiği ve bireysel
işadamları arasında göreli olarak tarafsız olan bir ortam ortadan
kalkmıştır. Bunun yerine siyasi iktidarla bireysel ilişkilerin
belirleyici olduğu bir paylaşım ortamı yerleşmiştir (Boratav,
1997:173).
Bununla beraber 1980’li yıllarda, işçi ve köylülerin göreli
olarak ekonomik durumlarında, milli gelirden aldıkları paylarda
köklü ve olumsuz değişimler meydana gelmiştir. Bu dönem içinde
sermaye kesiminin artı-değeri yeniden paylaşımında da önemli
değişmeler meydana gelmiştir. Burjuvazinin katmanları arasındaki
güç dengesi ve bölüşüm ilişkileri kökten değişmiştir. Kaynaklarını
farklı alanlara dağıtmış olan büyük holdingler, bu dönüşümlere
uyum sağlayabilmişlerdir. Buna karşın uzmanlaşmış küçük-orta
sanayici, ağırlaşan koşullarda gelişen yeni faaliyet alanları
42
karşısında benzer dönüşümü sağlayamadığı için tasfiye olmuştur
(Boratav, 1997:181-185).
Aren (1980:60-61)’e göre, gelir dağılımındaki eşitsizliğin
azalması, ekonomik kaynakların daha büyük ölçüde sosyal refahın
sağlanmasına yönelmiş olduğunun göstergesidir. Bu da beslenme,
barınma, eğitim, sağlık gibi halkın temel ihtiyaçlarına öncelik
vermek anlamına gelir. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından 1963,
1968 ve 1973 (En sonuncusu 1987 yılında yapılmıştır) yıllarında
yapılan gelir dağılımı araştırmalarında eşitsizliğin fazla olduğu
görülmüştür (1963’te Gini eşitsizlik katsayısı∗ 0.55 iken, 1987’de
0.43’e düşmüştür. Bu kısmi düzelme 1994 yılı Gelir Dağılımı
Araştırmasına göre tersine dönmüş ve Gini eşitsizlik katsayısı
0.49’a yükselmiştir). Gelir dağılımındaki eşitsizliğin temel iki
nedeni; sermaye farkı ve kabiliyet farkıdır. Buradaki kabiliyet farkı
büyük ölçüde eğitim farkına dayanmaktadır. Gelir dağılımındaki
eşitsizliği gidermek için bu iki farkı azaltmak ve ortadan kaldırmak
gerekir. Eşitsizliği kaldırmak için yapılan vergileme ile kesin sonuç
elde edilememektedir.
Celasun (1998:41) da, gelir dağılımındaki eşitsizliğin uzun
dönemde iyileştirilmesi ve yoksulluğun orta vadede önlenmesi için
en önemli ön koşul olarak, ülke ekonomisinin sürdürülebilir
kalkınma süreci içinde olması gerektiğini iddia etmektedir.
Bu çerçevede önemli olan boyut, 24 Ocak kararlarıyla birlikte
gelir dağılımındaki değişimin nasıl olduğu ve bunun ekonomik ve
∗ Gini eşitsizlik ölçüsü, 0-1 arasında değişen bir değerdir. Eğer tüm gelirleri bir kişi almışsa Gini=1, eşit olarak dağılmışsa Gini=0 olur (Erdoğan, 1996)
43
sosyal yapı üzerine etkileridir. Kepenek (1987:93-99), “24 Ocak
yaklaşımı, hem üretimi arttırmayı hem de fiyat artışlarını
sınırlamayı, düşük ücretle sağlama esasına dayanır”, kısaca
ücretlerin alım gücünü, olabildiğince sınırlı tutmaya dayanır
demektedir. Ancak buna karşıt savlar kanıtlanabilir. Ücretleri
azaltarak maliyetleri düşürmek çok sınırlı ölçüde sağlanabilir.
İkinci olarak, düşük ücretlerin yatırımları uyaracağı önermesi ise,
yalnızca bir beklenti olmuştur. Diğer bir nokta, ücretlerin düşük
tutulması sonucu, fiyat artışlarını sınırlama olanağı da çoğu kez
olumlu sonuç vermemektedir. Düşük ücret politikasının, ekonomik
ve sosyal maliyeti vardır. İşgücü verimliliği azalabilir, ücret düzeyi
ile işgücü verimliliği arasında olumlu bir ilişki olduğu
kanıtlanmıştır. Aynı zamanda düşük ücretler, ülkenin nitelikli
işgücü kaybına neden olmuştur. Bu eleştiriler Boratav
(1987:225)’ın da belirttiği gibi, genel olarak iki kısımda
toparlanabilir: Birincisi, bu politikaların, uzun dönemli büyüme ve
sanayileşme öncelikli yapısal değişme üzerindeki olumsuz etkileri;
ikincisi, gelir dağılımını emek gelirleri aleyhine ve eşitsizlikleri
arttırıcı yönde değiştiren etkileridir. Bu ikinci kısım üzerinde
ilerleyecek olursak, birincinin aksine gelir dağılımına yönelik
eleştiriler somut ve ampirik kanıtlarla desteklenebilmektedir.
Bunlara 1980 sonrasına ait reel ücret ve maaşlar, işsizlik, iç
ticaret hadleri, sanayi ve hizmetler kesiminde işletmeler arası
dengesizlik gibi somut göstergeler kanıt olarak gösterilebilir.
1980’den 2000’e 20 yıllık sürede1989-1993 dönemi gibi görece
iyileşme dönemleri yaşanmış olsa da bölüşümdeki eşitsizlik
değişmemiş ve 2001 ile birlikte en yüksek eşitsiz bölüşüm
göstergelerine ulaşılmıştır (Sönmez, 2001:16).
44
Sonuçta tüm bu yaşananlar ve göstergeler toplumsal sorun
olarak karşımıza çıkmaktadır. Emeğinin karşılığını alamayan,
geçimini sağlayamayan bireylerin çokluğu, toplumsal yıkım
olabilecek kazanç yollarını yaygınlaştırabilir. Kısacası düşük ücret
uygulaması hem kısa hem de uzun dönemde olumsuz koşullar
altındaki toplumu, biraz daha yoksulluğa itecektir.
Her geçen gün biraz daha artarak sosyal bilimler alanını işgal
eden ve önemli bir sorun olarak ortaya çıkan, devlet, toplum ve
birey ilişkisi açısından bakıldığında devletin toplumu oluşturan
gruplara, sınıflara, bölgelere vb. eşit davranıp davranmadığıdır.
Özellikle 1980’li yıllardan sonra Türkiye örneğinde olduğu gibi,
azgelişmiş ülkelerde genellikle yapılan, yoksulları daha da
yoksullaştırıcı politikalar üretilmesi olmuştur.
Bu noktada, Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasal alanda
önemli bir dönüm noktası olan ve kısaca dile getirilen politikalarına
değindiğimiz 1980 sonrası dönem ışığında, yoksulluk üzerine
yapılan temel çalışmaları değerlendirmek daha yararlı olacaktır.
Türkiye’de Yoksulluk Üzerine Yapılan Bazı Alan
Çalışmaları
Türkiye’de özellikle son yıllarda yoksulluk üzerine yapılan
çalışmaların sayısında artış olduğu gözlenmektedir. Konuya
akademik ilginin haricinde, sivil toplum kuruluşlarının da ilgisi
artmaktadır. Bu bağlamda, STK Diyaloğu Yoksulluğu Önleme
Stratejileri (1998) ve Deniz Feneri Derneği:Yoksulluk (2003)
45
konusundaki yayınlar önemli örneklerdir. Yoksulluk üzerine
çalışmalar genellikle gelir dağılımı eşitsizliği ve geçim stratejileri
bağlamında ele alınmaktadır. Teorik düzlemde yoksulluk
tartışmalarının çoğunlukla, küreselleşme ve azgelişmişlik
çerçevesinde örüldüğü görülmektedir. Alan çalışmaları kır ve kent
çalışmaları olarak iki grupta ele alınabilir (Pınarcıoğlu ve Işık,2001;
Ecevit M. ve Ecevit Y.,2002; Demir,2002; Açıkalın,2003; Gül ve
Ergun,2003; Can, 2003; Sezgin,2003; Doğan, 2003 vd.). Burada
kent yoksulluğu üzerine yapılan bazı alan çalışmaları iki bölümde
ele alınmıştır: Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verileri temel alınarak
yapılan çalışmalar ve doğrudan alandan veri toplanarak yapılan
çalışmalar.
Yoksulluk konusunda 1980’lere kadar birkaç nicel çalışma
dışında hiçbir çalışma yoktur. İlk çalışmalardan biri Celasun
(1989)’un 1973, 1978 ve 1983 yılları için Türkiye’de yoksulluk
oranını tahmin ettiği araştırmasıdır. Sosyal bilim çalışmaları
yoksulluk konusuna 1990’lardan itibaren ilgi göstermeye
başlamışlardır. 2000 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında
yoksulluk gündemi oldukça etkilemiştir. 1994 Devlet İstatistik
Enstitüsü’nün Gelir ve Tüketim Harcamaları Anketi’ne dayanılarak
ortaya konulan tartışma konusu ‘Öteki Türkiye’ olmuştur. Bu
anketin sonuçlarına göre özellikle kentsel alanda gelir
dağılımındaki eşitsizliği gösteren ‘Gini katsayısı’ ürkütücü
boyutlardadır (Işık ve Pınarcıoğlu, 2002:40-41). Türkiye’de
yoksulluk üzerine yapılan çalışmalarda en çok Devlet İstatistik
Enstitüsü’nün Gelir Dağılımı araştırmalarının verilerinin
kullanıldığı dikkat çekerken, son yıllarda yapılan özgün ve eleştirel
çalışmalar da dikkati çekmektedir.
46
Dağdemir (1992) “Türkiye Ekonomisinde Yapısal Değişim ve
Gelir Dağılımı” adlı çalışmasında, yoksulluk sorunu ve yoksulluğun
sosyo-ekonomik yapısına ilişkin değerlendirmelere yer vermiştir.
Türkiye’de planlı dönem boyunca yoksulluk sorununun
hafifletilmesinin istikrarlı ekonomik büyümeyle başladığını,
büyüme hızının gerilediği yıllarda ise, yoksulluğun daha da
şiddetlendiğini belirtmiştir. Bu nedenle de yoksulluğun
hafifletilmesi ve gelir dağılımının iyileştirilmesi için ekonominin
üretim gücünün ve gelir düzeyinin arttırılması vazgeçilmez bir
zorunluluktur sonucuna varmaktadır. Çalışmada sadece
demografik ve sosyo-ekonomik belirleyiciler üzerine yoğunlaşıldığı,
sosyo-politik bağlam, sosyal organizasyonlar, kurumsal kapasiteler,
ihtiyaç ve değerlere dikkat edilmediği görülmektedir.
Erdoğan (1996)’ın “Türkiye’de Bölge Ayrımında Yoksulluk
Sınırı” adlı çalışmasında bölge ayrımında Türkiye’de yoksulluk
sınırı ve yoksul oranları çeşitli yoksulluk sınırı bulma yöntemlerine
göre verilmektedir. Yoksulluk nedir? Kimler yoksuldur?
Yoksulluğun bir standardı var mıdır? Yoksulluk düzeyi
diyebileceğimiz bir sınır söz konusu mudur? sorularına yanıt
bulunmaya çalışılmıştır. Bu sorular çerçevesinde çalışmada asgari
alınması gereken kalori miktarı yaklaşımından yola çıkarak,
hanehalkının minimum gıda sepeti maliyetleri, kent, kır ve yedi
coğrafi bölge ayrımında elde edilmiştir. Elde edilen bu maliyetler,
hanehalkının gıda harcamaları ve toplam hanehalkı harcamaları ile
karşılaştırılmıştır. Sonuçta, Türkiye’de kır, kent ve yedi coğrafi
bölge ayrımında yoksul hanehalkı oranları elde edilmiştir.
Yoksulların yoksulluk sınırını geçebilmeleri için gelirlerinin yaklaşık
%30-%50 arasında artması gerekmektedir. Yoksulların kitle
47
ortalama gelirine ulaşabilmeleri için ise, elde ettikleri kazançlarının
%120-%300 oranında artması gerekecektir. Kırsal yerleşim
yerlerinde yaşayanların daha fazla yoksulluk problemi ile
karşılaştıkları, bölge ayrımında ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinin diğer bölgelere nazaran daha fazla yoksullukla karşı
karşıya oldukları ortaya konulmuştur.
Çalışmanın bölge ayrımı bazında ele alınmış olması önemli
olmakla birlikte eksiktir. Çünkü ihtiyaç ve değerler boyutu ihmal
edilmiştir. Bunun yanı sıra daha önceki çalışmaya yöneltilen
eleştiriler burada da geçerli olmuştur.
Dumanlı (1996) “Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutları” adlı
çalışmasında, Türkiye’de yoksulluğun boyutları çeşitli kesimler ve
yıllar itibari ile verilmektedir. Çalışmanın amacı ülkemizdeki
yoksulluk konusuna ışık tutmak olarak belirlenmiş ve bu
doğrultuda insanların yeterli ve dengeli beslenmesi için almaları
gereken asgari kalori miktarına göre oluşturulan beslenme kalıbı
kullanılmıştır.
Çalışmada sadece asgari alınması gereken kalori miktarının
temel alınmış olması, her ne kadar çeşitli kesimler ve yıllara göre
yapılmış olsa da, yoksulluğun sosyal ve psikolojik boyutunun ihmal
edilmiş olmasına neden olmuştur.
Dansuk (1997) “Türkiye’de yoksulluğun ölçülmesi ve sosyo-
ekonomik yapılarla ölçülmesi” adlı çalışmasında, Türkiye’de var
olan yoksulluğun boyutlarını ve sosyal göstergelerle ilişkisini
belirlemeye yönelik saptamalarda bulunmuştur. Tüketim
48
harcamaları bazında oluşturulan yeni bir yaklaşım ile yoksulluğun
toplumsal tabanı irdelenmiştir. En düşük tüketim harcaması tutarı
yoksulluk sınırı kabul edilerek yoksulluk oranlarına erişilmiştir.
Çalışmada yoksulluk ile gelir dağılımı yapısı, bölgesel gelir
eşitsizlikleri, işgücü, cinsiyet, eğitim, bazı demografik unsurlar
arasındaki ilişki kurulmaya çalışılmıştır. Ayrıca gelir dağılımını
bozucu çeşitli makroekonomik politikalara değinilmiştir. Bu bakış
açısına bağlı olarak yoksul kitlenin eğitimsizler, düşük eğitimli
kişiler, kadınlar, sosyal güvenlik ağı dışında olanlar, tarım
kesiminde yaşayanlar ve kayıtsız işgücüne sahipler arasında yaygın
olduğu saptanmıştır.
Dansuk’un çalışmasının, daha önce yapılan çalışmaları
eleştirerek onların üzerine, onların eksik bıraktıkları sosyal boyutu
ele aldığı görülmektedir. Demografik faktörlerin sosyo-ekonomik
faktörlerle ilişkilendirilmesi ve tüketim bazında sosyal
değerlendirmeye tutulması, ayrıca bireylerin sosyal durumlarına
göre açıklamalar yapılması önemli bir yenilik getirmiştir. Ancak
eksik boyut olarak, göreli yoksulluk tanımı bazında tüketim
harcamaları tanımları içinde, bireylerin ya da grubun ihtiyaç ve
değerlerine yer verilmemiş olması belirtilebilir.
Dağdemir (1999)’in diğer bir çalışması olan “Türkiye
ekonomisinde yoksulluk sorunu ve yoksulluk analizi 1987-1994”,
Türkiye ekonomisinde makro-ekonomik daralmanın yaşandığı
1987-1994 döneminde yoksulluk sorununun nasıl etkilendiği
üzerinedir. Çalışmada yoksulluğun sadece sayısal değişimi değil,
aynı zamanda yoksulluk açığı ve yoksullar arası gelir eşitsizliği gibi
yoksulluk ölçütleri yardımıyla yoksulluğun yapısal değişiminin
49
analizi yapılmıştır. Yoksulluk ölçütlerindeki değişim, yoksul
hanehalklarının gelirlerindeki göreli büyüme ve gelirin yeniden
dağılımı gibi iki temel faktörün etkisi ile açıklanmıştır. Buradan
hareketle, gelirin yeniden dağılımı ve büyümenin yoksulluk
ölçütlerindeki toplam değişime etkileri araştırılmıştır. Bunun için
Minimum Gıda Maliyeti ve Temel Gereksinimler Maliyeti
yöntemlerinin yoksulluk sınırları temel alınmıştır. Araştırmada
Türkiye’de yoksulluğun kentsel yerlerde olduğu gibi kırsal yerlerde
de arttığı, bununla beraber derinleştiği ve yoksullar arası gelir
eşitsizliğinin artarak sorunu daha da ağırlaştırdığı görülmüştür.
Türkiye’deki yoksulluğun artışı, ekonomik istikrarsızlıkların ortaya
çıkardığı makro-ekonomik gelişmelerin etkisiyle daha da dengesiz
hale gelen gelir dağılımı ile açıklanmaktadır.
Dağdemir’in çalışmasının daha önceki çalışmalarda eksik
bırakılan sosyo-politik bağlam çerçevesinde ele alındığı
görülmektedir. Ayrıca gelir dağılımındaki eşitsizliklerin, Türkiye için
önemli dönüm noktalarını içeren ekonomi politika değişim tarihleri
içinde alınarak değerlendirilmesi önemlidir.
TÜSİAD (2000)’ın Türkiye’de Gelir Dağılımı ve Yoksulluk adlı
taslak çalışmasında 1987-1994 Devlet İstatistik Enstitüsü’nün
verileri tekrar farklı teknikler kullanılarak analiz edilmiş ve bu
yıllarda göreli yoksulluk profili çıkarılmaya çalışılmıştır.
Araştırmanın farkı, bu güne kadar göz ardı edilen göreli yoksulluk
analizinin yapılmaya çalışılması olarak belirtilmiştir. Sonuçta
göreli yoksulluğa göre 1987’de bireylerin %15.5’i yoksulluk
çizgisinin altındayken, 1994’te yoksul birey oranı %14.5’e
düşmüştür. Yoksulluk açığı indeksi ise 4.6’dan 3.7’ye düşmüştür.
50
Ayrıca bu iki yıl arasında gelir dağılımının da eşit olduğu
gösterilmiştir. Daha sonra bu sonuçlar Avrupa Birliği ülkeleriyle
karşılaştırılmıştır.
Buraya kadar ele alınan araştırmaların veri kaynağı var olan
resmi istatistikler olmuştur. Bundan sonra ele alınan
araştırmaların ise, doğrudan alana gidilerek yapılan çalışmalar
olmasına özen gösterilmiştir. Bu da doğrudan araştırmaların
yaklaşım ve metodolojilerini etkilemiştir.
Dansuk (2000) yoksulluk çalışmalarında yeni bir yaklaşım
arayışı içerisinde, “Sözlü Tarih Sosyolojisi: Nar (Nevşehir) Köyü
Örneği” adlı çalışmasında modernleşmenin batıcı modeli dışında
‘biz’ den yola çıkarak kendimizi anlatmak çabası içine girmiştir.
Soyağaçlarından yola çıkarak köylünün yaşam öykülerini
derinlemesine görüşmelerle almış, yoksulluk kelimesini hiç
kullanmadan ve müdahale etmeden yoksullaşma sürecini bu
hikâyelerden çıkarmaya çalışmıştır.
Işık ve Pınarcıoğlu (2002) İstanbul Sultanbeyli’de yaptıkları
araştırmada yoksulluğu ele alırken kalıplaşmış katı bakış açıları ve
kavramsallaştırmaların günümüz toplumlarını açıklayamayacağı
vurgusunu yaparak, her şeyin geçirgen olduğunu ve akışkanlıkların
sosyolojini yapmaya çalıştıklarını belirttikleri oldukça detaylı bir
çalışma yürütmüşlerdir. Araştırma, kent yoksulluğunu ele alırken
ortaya koydukları ‘nöbetleşe yoksulluk’ kavramı çerçevesinde
gelişmektedir. ‘Nöbetleşe yoksulluk’, “kente önceden gelmiş
göçmen grupları ile kentte imtiyazlı durumda bulunan bazı
grupların, kente daha sonradan gelen kesimler ile diğer imtiyazsız
51
gruplar üzerinde zenginleşmeleri, bir anlamda yoksulluklarını bu
gruplara devredebilmeleri sonucunu doğuran bir ilişkiler ağı”
olarak tanımlanmıştır.
Çukurçayır (2002), Konya’da kentsel yoksulluğu ele aldığı
çalışmasında, ele alınan mahallede yaşayanların geçim sıkıntılarını
belirlemeye ve ekonomik, kültürel, siyasal alana ilişkin ilgilerini
ortaya koymaya çalışmıştır.
ODTÜ (2002) tarafından gerçekleştirilmiş olan yoksulluk
çalışması dört bin kişiyi kapsayan oldukça geniş bir araştırmadır.
Araştırmada ayrıca toplumun en alttaki %10’luk kesiminden 80
erkek ve 80 kadınla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır.
Araştırmada ekonomik ve sosyal boyutların değerlendirildiği
yoksulluk profili çıkarılmaya çalışılmıştır.
Can (2003) “Yoksulluğun Yeniden Üretildiği Mekânlar Olarak
Kentler” adlı alan çalışmasını Ankara Altındağ İlçesi’nde
gerçekleştirmiştir. Halk ekmek büfeleri önünde bekleyen insanlar
üzerine yapılan araştırmada yoksulluk profili çıkarılmaya
çalışılmıştır. Çalışma, yoksulluğun yeniden üretilerek gelecek
kuşaklara nasıl aktarıldığı üzerinde odaklanmıştır.
Doğan (2003)’ın “Gecekondu Bölgelerinde İşsizlik ve
Yoksulluk Problemi” adlı çalışması 1989-2000 yılları arasında
İstanbul’un beş gecekondu bölgesinde işgücü piyasasında yer
alabilecek yaş ortalamasındaki 300 kişi üzerinden yürütülmüştür.
Meslek durumlarıyla işsizlik arasındaki ilişki ve işsizlik süreleri ile
52
yoksulluk arasında ilişkiler kurularak yoksulluk profili
çıkarılmıştır.
Açıkalın (2003) “Çalışan Kent Yoksulları: İstanbul ve
Gaziantep Örnekleri” adlı çalışmasında her iki kentte 100’er hanede
gerçekleştirilen araştırmada karşılaştırmalı olarak kent
yoksulluğunun profili çıkarılmaya çalışılmıştır.
Son dönem yapılan alan araştırmalarında birden fazla
araştırma tekniğinin kullanılması dikkat çekmektedir.
Çalışmalarda nicel ve nitel veriler ilişkilendirilerek yoksulluk profili
çıkarma yolunun seçilmesi, yoksulluğun çok boyutlu bir problem
olarak görülmesi açısından önemli bir adım olarak
değerlendirilmektedir.
Dünya Bankası’nın 2000 raporunda ise, Türkiye için günde
bir dolar kazanma yaklaşımına göre nüfusun %2.4’ü yoksulken, bu
yaklaşımın basitçe ikiye katlanmasıyla bulunan bir günde iki dolar
yaklaşımına göre ise, nüfusun %18’inin yoksulluk sınırı altında
olduğu belirtilmektedir. Ancak yoksulluk sınırı gıda harcamaları ya
da günlük alınması gereken kalori miktarı üzerinden
hesaplandığında, yoksulluk sınırı altında kalan nüfus sayısında
oldukça büyük artışlar olduğu görülmektedir.
Son yıllarda doğrudan yoksulluğu ele almayan ancak
araştırmanın yapıldığı bölge açısından bu boyutun da içerildiği
birçok çalışma yapılmıştır. Bunlara örnek olarak Erder (1996)’in
“İstanbul’a Bir Kent Kondu Ümraniye” adlı araştırması, Özgen
(2001)’in “Kentte Yeni Yoksulluk ve Çöp İnsanları” ve diğer bir
53
örnek olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi Araştırma Merkezi
tarafından gerçekleştirilip Kazgan (2002) tarafından derlenen
araştırma “Kuştepe Gençlik Araştırması” verilebilir.
Mora (2000:7-9’dan aktaran Erdoğan,2001:7) genel olarak
yoksulluk literatürünün genellikle politika oluşturma merkezli
olduğu ve yoksulluğu azaltıcı veya önleyici programlar, stratejiler
geliştirmeyi hedeflediğini belirtmektedir. Bu bakış Dünya Bankası
raporlarında olduğu gibi yoksulluk algılarına yönelik
araştırmalarda da ortaya çıkmaktadır. Yoksulluk karşıtı
politikalarda farklı toplumsal kesimlerin yoksulluğu algılama ve
yoksullukla ilişki kurma biçimlerinin önemi üzerinde durularak
izlenecek program ya da politikanın ancak bu şekilde başarılı
olabileceği savunulmaktadır.
Yoksulluk üzerine Türkiye’de yapılan çalışmalar üzerine
genel bir değerlendirme yapılacak olursa; ilk çalışmalara nazaran
son yıllarda yapılan çalışmalarda kültürel ve sosyal faktörlere
giderek daha çok önem verilmesi gerektiğinin vurgulanması
önemlidir. Ancak, yapılan bu vurguya rağmen bunu
gerçekleştirilememesinin nedeni, belki yoksulluk sınırı
saptamasında benzer yöntemlerin kullanılması; belki veri kaynağı
olarak tüm çalışmalar tarafından Devlet İstatistik Enstitüsü’nün
1987 yılı Gelir Dağılımı araştırması ve bunun üzerine yapılan ileri
çalışmaların kullanılmış olması; belki de bunların her ikisi olabilir.
Ya da Dünya Bankası gibi, yoksullukla savaşan uluslararası
kuruluşların tanımlarında ‘görelilik’ vurgusunun, diğer bir deyişle
kültürel farklılıklar vurgusunun artmış olmasından
kaynaklanabilir. Her ne şekilde olursa olsun bu gerçekliğin farkına
54
varılması önemlidir ve son dönem çalışmalarının bu çaba ve
sorgulama içinde oldukları görülmektedir. Yoksulluğun görelilik
boyutuna verilen önemin artması doğrudan ve dolaylı olarak,
yoksulların sesinin duyurulması ve onlardan hareket edilmesi
anlayışını da beraberinde getirmektedir.
1.1.Problem
Bu alt-bölümde, çalışmaya hareket noktası oluşturan
‘araştırma problemi’nin tanımlanmasında atılması gereken ilk
adım olarak kabul edilen, problemin bütünleştirilmesi aşamasında,
yoksulluk konusu ile ilgisi çerçevesinde önce ‘sosyal problemler’ ve
daha sonra ‘eşitsizlikler’ ele alınmıştır.
İnsan haklarının ve insanca yaşamanın savaşının verildiği,
küreselleşen dünya ve dünya insanı kavramlarının tartışıldığı
günümüzde, ister gelişmiş, ister gelişmekte, isterse azgelişmiş
olsun tüm toplumlarda değişik boyutlarda da olsa, yoksulluk
istenilmeyen ve savaşılması gereken bir durum olarak varlığını
göstermektedir. Diğer bir deyişle sosyolojik olarak yoksulluk, sosyal
bir problem olarak görülmektedir.
Yoksulluk üzerine yapılan çalışmalarda iktisadi bakış ve
açıklamalar ön plana çıkmaktadır. Yoksulluğun temel nedenleri
olarak görülen işsizlik, gelir dağılımındaki eşitsizlik, kapitalist
ekonomik düzen iktisadi açıklamaların başında gelmektedir. Ancak
unutulmaması gereken nokta bu sayılan nedenlerin de birer sosyal
olgu olmalarıdır. Sosyal olguları da ele alırken, kendisiyle
55
doğrudan ya da dolaylı diğer sosyal olgularla ilişkisi içerisinde, bir
bütün olarak sosyal gerçekliği yansıtabilmek, sorunun çözümünde
bir gereklilik olarak görülmektedir. Yoksulluğa neden olan sosyo-
ekonomik ve kültürel yapı, bu yapıdan etkilenen ve yine bu yapının
yeniden üretimine ve devamlılığına katkıda bulunan birey ile yapı
arasındaki ilişki göz ardı edilmemelidir. Bu çerçevede sosyolojik
olarak yoksulluk, sosyal bir problemdir.
Touraine (1998) sosyolojik analizin sadece teorik olmadığını;
öznenin merkeziliğinde, ortak eylemlerin (kolektif aksiyonların) ve
sosyal politikaların analizini dışlamadığını; sosyolojik teorilerdeki
eğilimlerin yeni sosyal pratikleri anlamaya yönelirken, yeni
sosyolojik araştırma formlarını da, somut sosyal problemleri de
yüreklendirdiğini belirtmektedir.
Sanayileşme ve kentleşme süreci ile birlikte farklı bir takım
sosyal problemler ortaya çıkmıştır. Aslında Tekeli (2000)’nin de
belirttiği gibi, insanlığın artı ürün elde etmeye başlamasıyla
aralarında nedensel bir ilişki olan iki olgudan söz edilebilir:
Kentlerin doğuşu ve eşitsizliğin yaşanmaya başlaması. Bu değişim
süreci birçok sosyal problemin doğuşuna da sahne olmuştur.
Yaşadığımız 21. yüzyılda ise bu süreçler daha farklı boyutlar
kazanmıştır. Yaşanılan sosyal problemler, ‘risk toplumu’ da
denilen (Beck ve Giddens) günümüz toplumlarında, yaşanan
küreselleşme ve farklılaşan sosyal ilişki ağları ile farklı boyutlar
sergilemektedir. Burada vurgulanması gereken önemli nokta,
sosyal problemler ele alınırken sanayi toplumundan risk
toplumuna geçiş sürecinin ve oluşan yapının gözden
kaçırılmamasıdır. Beck (1992,139-150;1999:34-38)’e göre, sanayi
56
toplumundan risk toplumuna geçiş, başına buyruk hale gelmiş
modernleşme dinamiği içinde gizil yan etki kalıpları çerçevesinde
zoraki bir biçimde gerçekleşmektedir. Bu nedenle sosyal
problemleri ele alırken, kapitalist sürecin yaşandığı bu sosyo-
ekonomik yapıyı ve bireyin sosyal pratiklerini ve bunlar arası
ilişkiyi gözden kaçırmayacak bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.
Yoksulluk, sadece modern zamanların bir olgusu değildir.
İnsanlık tarihi boyunca çeşitli şekillerde kendini göstermiştir.
Yoksulluk etkilediği birey ya da gruplarda olduğu kadar, toplum
genelinde de, özellikle de hükümetler tarafından istenilmeyen ve
savaşılan bir durum olarak görülmektedir. Sosyal problem olarak
yoksulluk gelişmiş, gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerde değişik
boyutlarla görülmektedir (Ritzer,1986:341-342).
Sosyal problemlerin tanımlanması, sebeplerindeki çeşitlilik
nedeniyle güçlüklerle doludur. Bir grup için sorun olarak
görülebilen bir durum, diğer bir grup için sorun olarak
görülmeyebilmektedir. Bu nedenle sosyal problemlerin tanımı
kültürel göreliliğe sahiptir (Abercrombie ve diğerleri, 1984:198).
Ritzer (1986:5-8)’e göre sosyal problemler, nüfusun önemli bir
oranının haberdar olduğu sosyal durumlar/koşullar olarak
tanımlanabilir ve bunu yaparken tedavi eden toplu eyleme
(remedial collective action) bakılma ihtiyacı doğmaktadır. Ritzer
sözünü ettiği sosyal durumlar/koşulların bireysel, sosyal psikolojik
ve sosyolojik düzeylerde neden ve sonuçları olduğunu
belirtmektedir. Sosyal durum/koşulların tanımı bireyler tarafından
yapılmakta ve bu tanım toplumdan topluma, aynı toplum içinde
gruplar arasında farklılıklar gösterebilmektedir. Sosyal problemler,
57
toplumda kabul edilmiş davranış standartlarından bir sapma ile
ilgili bir olgu olarak görüldüğünde; yoksulluk, suç, yetersiz konut,
işsizlik vb. sosyal problemleri inceleyen sosyologlar toplumu
normallik düzleminde yeniden düzenlemeye yönelmektedirler.
Feagin ve Feagin (1997:xvii-xviii,25) “Sosyal Problemler” adlı
eserinde toplumdaki önemli sorunları anlamaya çalışmakta
‘Eleştirel Güç-Çatışmacı Yaklaşımı’nı (A Critical Power-Conflict
Perspective) benimsemişlerdir. Farklı yaklaşımların toplumdaki
kapitalist sistemin doğurduğu birçok sorunun genellikle
birbirleriyle ilişkilerini göz ardı ederek, ayrı olarak ele almakta
olduğunu ve kapitalist sistemin verili olarak ele alındığını dile
getirirken, güç-çatışma yaklaşımının en temel avantajının sosyal
sistemin işleyişi ve temel kökenleri hakkında kritik düşünme
gücünü sağlaması olduğunu belirtmişlerdir. İçinde yaşanılan açık
toplumda sorunlara eğilirken karmaşık ilişki ağları ve etkileşimin
göz ardı edilmeden eleştirel gözle ele alınması gerekliliği ortadadır.
İnsanoğlu’nun ilk çağlardan itibaren yaşam için gerekli temel
ihtiyaçları beslenme ve barınma olmuştur. İnsan gerekli yaşam
araçlarını doğayı dönüştürerek elde etmeye başladığı an
diğerlerinden farklılaşmıştır. Karmaşıklaşan toplumsal yapı ve
ilişkilerle birlikte temel ihtiyaçlar da artmış ve bu ihtiyaçlar içinde
yaşanılan toplumun kültürel ve sosyal yapısına göre değişme
göstermiştir. Bu değişme toplumsal eşitsizlikleri de beraberinde
getirmiştir.
Her ne kadar toplumsal eşitsizliğin insan toplumunun
olduğu her an var olduğunu söylemek yanlış olmasa da, temelde
58
eşitliğin modern ve ilerlemeci bir değer olduğu ve modernleşmenin
tanımlanmış belli sürelerle sistematik olarak ilişkilendirilebileceği
söylenebilir (Beck,1992:3). Eşitlik yüzyıllarca tartışılmıştır.
Günümüzde, ne kadar gerçekleştirildiği soru işareti olsa da,
eşitsizliğin artık verili olarak ya da insanların doğal hali olarak
görülmediği şeklinde bir ayrım yapılabilir (Turner,1997:18-19). En
azından eşitsizliğin bu şekilde görülmesi gerektiği inancının
varlığından söz edilebilir. Bu çalışmada eşitsizlik bu anlamda ele
alınmıştır. Bu eşitsizliklerin en önemli sahnelerinden biri de kentler
olmuştur. Günümüzde yaşanan ‘kentleşme’ ve ‘kentlileşme’ olguları
yoğun olarak yaşanan kırdan kente göç olgusuyla toplum için
birçok başka eşitsizlikleri ve problemleri de içinde barındıran bir
süreç olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun en önemli örneği sağlık ve
eğitim alanında yaşanan eşitsizliklerdir. Bu da sosyal güvenlik ve
destek sistemlerindeki ve gelir dağılımındaki eşitsizliklerle
doğrudan ilişkilidir.
Bu bağlamda bakıldığında, 1980’li yıllardan itibaren
Türkiye’de gelir dağılımındaki giderek artan uçurum zengin ile
yoksul arasındaki farkı arttırmıştır. Ürkütücü olan toplumsal
kesimlerin birbirinden gittikçe kopmalarıdır. Daha da önemlisi
kentteki gündelik yaşam kentli grupların birbirlerini görmemelerini
sağlayacak şekilde yeniden örgütlenmektedir. Kentli yoksulların
kentteki tutunma mücadelelerinde ekonomi ve kültür sıkı bir
işbirliğine girmekte ve bu temelde oluşan ağ toplumsal ilişkileri
etkilemektedir (Işık ve Pınarcıoğlu, 2002:36,42).
Sosyal ilişki içinde bazı bireyler diğerlerine göre dezavantajlı
durumdadırlar. Bu toplumdaki güç ilişkileriyle de ilgili olmakla
59
beraber, sosyal bağlamda ‘eşitsizlik’ ile doğrudan ilişkilidir (Gordon
ve Spicker, 1999:44).
Turner (1997:15-17) eşitlikçiliğin, toplumsal değişim için
gerçekleştirilen toplumsal hareketlerin ve modern siyasal
mücadelelerin temel ilkesi olduğunu belirtmektedir. Aynı zamanda
siyasal süreçte refah ve yeniden bölüşüm beklentilerinin hala
önemli olduğu bir toplumda, yoğun eşitsizliklerin kişisel
yabancılaşmaya, toplumsal istikrarsızlığın artmasına neden
olacağına inanmak yanlış olmayacaktır demektedir.
Tekeli (2002)’ye göre eşitsizlik sistem içinde sürekli bir gerilim
yaratmaktadır. Sistem için bir tehdit oluşturur ve bu nedenle her
toplumda eşitsizliğin meşruiyetinin nasıl sağlanacağı ve sistemin
istikrarının nasıl sürdürüleceği hep temel sorunlar olmuştur.
Aydınlanma sonrasında eşitsizliklerin meşru görülmesinin
sağlanması kolay olmamıştır. Çünkü insana olan bakış açısı
değişmiştir. İnsanın kendisi için iyi olanı seçebilme kapasitesine
olan güven artmıştır. Bu noktada önemli bir çelişki daha vardır.
Birey bu kapasiteye sahip olsa bile, içinde bulunduğu sistem ve
koşullar bunu gerçekleştirmesini, hatta daha uç bir noktada bunu
yapabileceğinin farkına varmasını bile engelleyebilir.
Turner (1997:35-36)’ın da belirttiği gibi, bu noktada eşitliği,
‘varlıksal eşitlik’ ya da kişiler arasındaki ‘özsel eşitlik’; istenen
amaçlara ulaşmadaki fırsat eşitliği; şartlarda eşitlik ve sonuçlarda
eşitlik olarak dört grupta ele alabiliriz. Bu çalışmada yoksulluk
boyutunda fırsat eşitliği ve şartlarda eşitlik çerçevesinde bir
yaklaşım benimsenmiştir. Liberal ve demokratik geleneklerde fırsat
60
eşitliği ve şartlarda eşitlik, genel eğitim sistemi aracılığı ile yetenek
ve beceri edindirmenin modern refah programlarının önemli bir
özelliğini oluşturması durumunda, yurttaşlığın gelişmesine temel
olmuştur. Bu eşitlik biçimleri vergi reformu, sosyal yardımlar ve
başka toplumsal iyileştirme biçimleri aracılığıyla zenginliği yeniden
bölüştürmek üzere tasarlanan siyasal programlarla birlikte
gelmiştir. Bu bağlamda, eşitlik biçimleri yoksulluğu önlemek için
yapılan girişimlerin nasıl değerlendirilmesi gerektiği ya da nasıl ele
alması gerektiği konusunda ışık tutmaktadır.
Belek (1998) “Sınıf Sağlık Eşitsizlik” adlı eserinde, eşitsizliğin
tarihsel olarak toplumsal süreçlerine değinerek, sınıfsız bir
toplumda eşitlik taleplerinin tamamen saçma bir konuma
düşebileceğini, anlamını yitirebileceğini, ancak bunun, birbirinden
farklı bireyler olmasını yok saymak anlamına gelmediğini dile
getirmektedir.
Marshall (1999:169-170)’a göre, günümüzde toplumsal
eşitsizlikler bireyselleşmekte, yani bir şekilde atfedilmiş olan sınıf
biyografileri, refah devleti koşullarında aktörün kararına dayalı
düşünümsel (reflexive) biyografilere dönüştürülmekte, dolayısıyla
herkes, giderek artan bir biçimde farklı toplumsal kimlikler, yaşam
tarzları, kanaatler, gruplar ya da alt-kültürler arasından bir seçim
yapma riskini göze almak zorunda kalmaktadır.
Bugün gelinen noktada küreselleşme ve uygulanan ekonomik
politikalar, siyasal ve sosyal eşitsizliklerle birlikte yoksulluk ve
marjinalleşmeyi de beraberinde getirmiştir.
61
Haralombos ve Halborn (1995:125)’un da değindiği gibi,
yoksulluk konusu ele alındığında önemli bir tartışma noktası,
eşitsizlik ve yoksulluk arasındaki ilişkidir. Bakış açılarından birine
göre, eşitsizlik olan bir toplumda yoksulluk zorunlu olarak vardır.
Diğer bir deyişle bir toplumda gelir dağılımında eşitsizlik varsa,
geliri düşük olanlar yoksul olarak adlandırılırlar. Diğer bir bakış
açısı ise, yoksulluğu azaltmak için eşitsizliğin ele alınmasının
önemli olduğunu, ancak sadece buna bakılarak, yani eşitsizliği
ortadan kaldırarak yoksulluk probleminin tamamen
çözülebileceğine de inanmamaktadır. Ortalama gelirin altında bir
yoksulluk sınırının, minimum standartlarda da olsa çizilebileceğini
ileri sürülmektedir.
Yoksulluk kavramı, modernite projesinin eşitsizlik
konusundaki iç çelişkisinden bağımsız olarak düşünmek olanaksız
görülmektedir. Yoksulluk sınırı bu açıdan razı olunabilecek
eşitsizlik düzeyi olarak da ele alınabilir (Tekeli:2002).
Eşitsizlik, yoksulluğu yaratan nedenlerden biri olarak ortaya
konabilir. Ancak bunları birebir örtüşen kavramlar olarak
açıklamak yanlış olacaktır. Yoksulluk ve eşitsizlik çoğu kez aynı
anlamlarda kullanılsalar da, aslında farklı şeylerdir. Yoksulluk
toplumun belli bir kesiminin yaşam standardı ile ilgiliyken;
eşitsizlik toplumda yer alan yaşam standartları arasındaki göreli
farklılıklarla ilgilidir (World Development Report, 1990:26).
Bu bağlamda yoksulluk olgusu ele alındığında, eşitsizliğin
rekabetçi kapitalizm koşullarında esas olarak parasal ilişkiler
tarafından belirlendiği ve yoksulluğun nedeninin de büyük ölçüde
62
işsizlik olduğu söylenebilir (Turner,1997:67-68). Ekonomik
döngünün yapısal özelliklerine yapılan bu vurgunun gerek
sonuçları gerekse sosyal yaşamın diğer özelliklerinin etkilerini
barındıran yoksulluk, çok boyutlu bir problem olarak karşımıza
çıkmaktadır ve bu özelliğinin bilincinde olunarak ele alınmalıdır.
Turner (1997:26,30)’ın da belirttiği gibi, tarihsel bir süreçte
kapitalist toplumların deneyimine bakıldığında, özel mülk sahipliği
sistemindeki hızlı ekonomik büyüme dönemleri, yaşam
standartlarındaki genel yükselişe rağmen, göreli eşitsizliğin arttığı
dönemlerdir. Modern toplumlarda gerçeklik düzleminde eşitsizlik
sürmektedir. Ama bu eşitsizlik zorunlu olarak meşru ya da
kaçınılmaz olmayabilir. Eşitsizlik, sadece yoğun bir gelir ve servet
eşitsizliğinin var olduğu kapitalist toplumlarda değil, ciddi bir
ekonomik zenginlik ve yeniden bölüşümün gerçekleştirildiği,
piyasanın devlet tarafından düzenlendiği modern sosyalist
toplumlarda da var olan bir olgudur.
Endüstriyel düzende, kapitalizm tarafından geliştirilmiş
biçimiyle, gelir eşitsizliği dışında da birçok eşitsizlikler söz
konusudur. Çağımızda, özel olarak da yaşanılan toplumda
eşitsizliklerin giderilmesinde ilk önce gelir eşitsizliğinin, daha sonra
ise güçler arasındaki eşitsizliğin giderilmesi önem kazanmaktadır
(Russell ve Russell, 1979:121).
Lacoste (1996:17-19)’un da değindiği gibi, gelir dağılımındaki
eşitsizliği en uç noktada yaşayan toplumlar şüphesiz azgelişmiş
olarak nitelendirilen üçüncü dünya ülkeleridir. Kalkınma yolunda
uygulanan gelişme modelleri, değişik gerekçelerle farklı hükümet
63
politikaları çerçevesinde bazı azgelişmiş ülkelerde uygulanmış ve
uygulanmaktadır. Bu uygulamalarda önemli olan, azgelişmiş
ülkelerin temel ortak özelliği olan, küçük bir azınlığın zenginliği ile
büyük çoğunluğun sefaleti arasındaki mevcut çelişmenin göz ardı
edilmemesi gerektiğidir. Şiddetli eşitsizliği çok az ülke aşabilmiştir.
Ulusal gelirin çok büyük bir kısmının az sayıda insanın elinde
toplanmasının nedenleri çeşitlidir. Bazı gelişmiş ülkelerde de
görülse de, buralarda azgelişmiş ülkelerde olduğu boyutta çarpıcı
değildir.
Barro (2000) 100 ülkeyi kapsayan çalışmasında eşitsizlik ve
büyüme arasındaki ilişkiye bakmıştır. Kişi başına düşen gelir
2000$’ın altında olan yoksul ülkelerde eşitsizliğin büyüme üzerinde
negatif bir etkisi varken, zengin ülkelerde pozitif etki yarattığı
sonucuna varmıştır. Fields (1980)’e göre de yüksek büyüme
eşitsizliğin ya da yoksulluğun azalacağının güvencesi değildir.
Son 10-15 yıldır yoksulluğa karşı ilgi daha çok artmıştır. Bu
ilgi ekonomik alanın ötesinde giderek sosyal ve siyasal bir içerik
kazanmıştır. Bunu etkileyen etmenler daha önce de dile getirmeye
çalışıldığı gibi, özellikle azgelişmiş ülkelerde hızlı nüfus artışı ve
kentleşme, bu süreçlerin ekonomik altyapı üzerinde yarattığı
baskılar ve uluslararası kuruluşların günümüzdeki istikrar ve
uyum politikalarıdır (Şenses,2001:53-54). Bu politikalar gelir
dağılımı üzerine kurgulandıklarından dolayı, buradaki eşitsizliği
daha da kötüleştirerek sürdürmüştür.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında yoksullukla mücadele için
oluşturulan siyasal programların uygulanması sırasında,
64
unutulmaması gereken en önemli noktalardan biri, yetişkin her
bireyini emek sürecine katmak zorunda olan bir toplumda yoksul
olmakla, yüzyıllar boyunca emekle biriken güç sayesinde üyelerinin
giderek artan geniş bir bölümü katılmadan gerekli her şeyi
üretebilen bir toplumda yoksul olmanın aynı şey olmadığının
bilincinde olunmasıdır (Bauman, 1999:9-10). Bu nedenle girişilecek
bir yoksulluk analizinde, ne tüm azgelişmiş ya da gelişmekte olan
ülkelerin hepsine, ne de bir toplum içindeki grup, azınlık ve
kültürleri göz ardı ederek genel olarak toplumun hepsine
uygulanabilecek ortak bir yöntem ve tekniğin (ya da yoksulluk
sınırı hesaplanmasının) bulunabilmesi ya da gerçekçi olması
mümkün görülmemektedir. Bu gerçeklik belirlendikten sonra
yapılacak olan, bu sürece her toplumun kendi özgün koşulları
içinden bakmaktır.
Ancak bu da, küreselleşme çerçevesinde dünya ekonomik
sistemlerini ve ilişki ağlarını göz ardı etmek anlamına gelmemelidir.
Zaten bu ilişkilerin izlerinin, ele alınan o toplum içindeki süreçte
geliştirilen sosyo-ekonomik politikalarda görülmemesi imkânsızdır.
İnsel (2001:63-64)’e göre, yoksulluğu, yoksulluğun
fenomenlerini görebilmek sadece öznel bir hassasiyete bağlı
olmayıp, onu kavramlaştırmaya, kategorize etmeye de bağlıdır. Bu
noktada yoksulluğu sadece görmeye değil, idare etmeye hatta
çözmeye çalışan öznelerin bu kategorizasyonu nasıl yaptıkları, özel
bir önem taşımaktadır. Burada dünyadaki yoksullukla mücadele
programları ve ekonomik sistemin etkisinde gelişen büyüme ve
uyum politikalarının yanı sıra, gelir dağılımındaki eşitsizliği giderici
politikalarının öne çıktığı da gözden kaçırılmamalıdır. Bu çerçevede
65
yoksulluk mutlaklık ve görelilik ekseninde ele alınmalıdır. Tam bu
eksen de yoksulluk ve eşitsizlik problemlerinin kesişme eksenidir.
Gerekli olan bu noktalar göz önüne alındığında, yoksulluk
için temel göstergeler belirlenebilir. Sosyal problemler denilince,
bunun sosyal durum ve koşullar olduğu; tarihsel ve politik bir
yapısı olduğu; bunların bir değişim gösterdiği bilinmektedir. Bu
araştırmada durum tanımının bireyler tarafından yapılmakta
olduğu ve toplumdan topluma, aynı toplum içinde gruplar arasında
farklılık gösterebildiği kabul edilmektedir. Genel olarak sosyal bir
problem olduğu kabul edilen yoksulluğun, tanımlanmaya çalışılan
bu çerçevede ele alınması, bugüne kadar yoksulluk üzerine yapılan
çalışmalara karşı geliştirilen temel eleştirilerin büyük ölçüde
karşılanmasına yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak, yoksulluğu yaratan nedenlerden biri olarak,
toplumda yer alan yaşam standartları arasındaki göreli farklılıklar
olarak tanımlanabilen ‘eşitsizlik’ bağlamında, sosyal bir problem
olarak ele alınan yoksulluğun, yoksulluk ve yoksunluk içinde
yaşayan risk gruplarınca (bu araştırmada işsizler, ev kadınları,
enformel sektör çalışanları, düz işçi ve düz memur’u kapsayan
emek statüleri olarak belirlenmiştir) nasıl değerlendirildiği ve
yeniden üretildiği, bununla beraber yine bu risk gruplarının
yoksullukla nasıl başa çıktıkları ve nasıl hayatlarını idame ettikleri
çerçevesinde araştırmanın temel problemi: Hem bugüne kadar
yapılan yoksulluk çalışmalarında, hem de yoksulluk içinde
yaşayanlar tarafından, çoğunlukla yoksulluğun maddi, ekonomik
boyutuna ağırlık verilmiş, diğer sosyal boyutları özellikle de görelilik
boyutu ihmal edilmiştir. İnsanların yoksulluğu sadece maddi
66
değildir. Farkında olunması gereken, her ne kadar maddi
nedenlere vurgu olsa da, bunun göreliliği de içerdiğidir. Önemli
olan da, bu toplumsal unsurları ortaya koyabilmektir.
Aynı toplum, aynı kent içinde de yoksulluk değerlendirmeleri
sosyo-ekonomik, kültürel ve bireysel farklılıklar gösterebilmektedir.
Ancak kentteki diğer yaşam alanları ve yaşam standardı ile
karşılaştırıldığında bazı ortak somut yoksulluk göstergeleri ortaya
çıkartılabilmektedir. Bu bakışın da, yani somut göstergeleri
belirleme çabasının da, göreliliği içerdiği göz ardı edilmemelidir. Bu
aşamada sorulacak olan “Toplumda yoksulların yönelişleri nedir,
ne’ye göre yoksulluk?” sorusuna da yanıt verilebilir. Örneğin,
oturulan evin olumsuz ve yetersiz yapısı, hanehalkının en basit
düzeyde barınma ihtiyacına cevap verememesi, oturulan çevrenin
sunduğu ya da sunamadığı koşulları kapsayan yaşam koşulları,
temel alt yapıdan, kamu hizmetlerinden ve yasal dayanaktan
yoksun kalmış ‘yoksul alanlar’da yoğunlaşan nüfus, bu yoksul
kesimlerde yaşayan yoğun nüfusun düşük ücretli çoğunlukla
vasıfsız ve geçici işlerde çalışması, ek iş yapma çabası, olumsuz
koşullarda çalışma, yoğun işsizlik yaşamaları, çocuklarını
çalıştırma eğilimi, aldıkları sağlık ve eğitim hizmetlerinin miktarı ve
kalitesinin düşük olması ya da hiç alınamaması, ikinci el mal ve
düşük kaliteli gıda ve giyim eşyası satın alma, birikim yapamama,
siyasal ve sosyal yaşama katılamama, hak ve özgürlükleri eşit
olarak kullanamama, güce sahip olmama dışarıdan somut olarak
da gözlemlenebilen veya tespit edilebilen toplumdaki yoksulluk
göstergeleridir.
67
Dışarıdan bir bakışla belirlenen bu somut göstergeler dışında
değinilmesi gereken önemli bir boyut, bu koşullar içinde
yaşamlarını sürdüren veya sürdürmeye çalışanların kendi
durumlarını nasıl görüp, değerlendirdikleridir. Dışarıdan yoksul
olarak belirlenen bu kesimin ‘sesine kulak vermek’ ve buradan
hareketle ortaya çıkabilecek bir ‘yoksulluk’u değerlendirmek, bu
çalışmada önemli bir odak noktasını oluşturmaktadır. Bu
yoksulluğa iki bakışı da birleştirmeyi sağlayacak olan da
yoksulluğu ‘çoklu yoksunluk/mahrumiyet’ olarak ele almaktan
geçmektedir. Bu da, yoksulluk problemini açıklayabilmek için,
yapısal bir analize gidilmesi gerektiğini göstermektedir.
1.2.Amaç
Bu araştırmanın temel amacı: Yoksunluk içinde yaşayan
risk gruplarının, yani bu çalışmada ele alınış şekliyle ‘emek
statüleri’nde yer alanların, yaşadıkları yoksulluktan ve
yoksunluktan yola çıkarak, yoksulluğun sosyolojik analizinin
ortaya konulmasıdır.
Bu temel amaç doğrultusunda araştırmada aşağıdaki
sorulara yanıt aranmıştır:
- Örneklem ya da çalışma grubu’nu oluşturan
kategorilerin sosyo-demografik özellikleri ve bunların
yaşam standardı üzerine etkisi nedir?
- Örneklemi oluşturan kategorilerin yaşamlarını
yeniden üretmede, onları çevreleyen ekonomi
dışındaki diğer sosyal unsurların etkileri nelerdir?
68
- Örneklemi oluşturan kategorilerin maddi, kültürel,
siyasal, toplumsal ve bireysel kaynaklara ulaşmadaki
sınırlılıkları ve bunları etkileyen unsurlar nelerdir?
- Örneklemi oluşturan kategorilerin yaşamın
idamesindeki yönelişleri, bu yönelişi belirleyen
unsurlar nelerdir?
- Kent yaşamı içinde yoksulluk ve yoksunluk içinde
yaşadıkları kabul edilip, risk grubu olarak ele alınan
emek statüsündekiler, kendilerini yoksul olarak
görmekteler midir? Görüyorlarsa, bunu kimlerle ve
nasıl ilişkilendirmektedirler? Yoksulluklarını çoklu
yoksunluk boyutunda tanımlayabilmekteler mi ve bu
tanımlama sürecinde yaşam alanlarında nelere,
nerelere gönderme yapmaktadırlar?
- Emek statüsündekiler kendilerini tanımlama ve
değerlendirme aşamasında neye göre ve nasıl bir tavır
ve duruş belirlemektedirler? ve Bu duruşun
yoksullukla mücadeleyle ilişkisi nasıl kurulabilir?
1.3.Önem ve Sınırlılıklar
Türkiye, Işık ve Pınarcıoğlu (2002:33-35)’nun
tanımlamasıyla, sosyal bilimcilerin anlamlandırmakta güçlük
çektikleri ‘çatlaklar’ üzerine yerleşmiştir. Türkiye bugüne değin
uygun görünen hazır kimliklere direnmiş, ne Doğu ne Batı hem
Doğu hem Batı görünümü içerisinde ‘arada’ var olmuştur. Bu
‘arada’ kalmışlık edilgen bir konum olmayıp, birbirine karşıt uçların
sorgulandığı aktif bir konumdur. ‘Arada’ kalmışlık bu konuma
69
dönüştürülebildiğinde, hem daha bütünleştirici düşünüş tarzına,
hem de dönüştürme gücü olan eyleme öncülük edebilecektir.
Günümüz dünyasında fiziksel ve sınıfsal sınırlar geçirgendir.
Örneğin Türkiye’de 2001’de patlayan ekonomik kriz ve bunun
öncesinde 80’li 90’lı yıllarda yaşanılanlar, formel- enformel
arasındaki geçirgenlikleri ya da geçişleri göstermiştir. Bunların
geçirgen olduğunun ortaya konulması bugünü anlamaya ve
değiştirmeye daha çok yardımcı olabilir (Latour, 2000; Kasapoğlu ve
Ecevit, 2004).
Genel olarak bu çerçevede araştırma üç açıdan önem
taşımaktadır. İlk olarak, maddi olanın göreliliği de içerdiği
anlayışından hareketle, yoksulluğun sosyolojik analizinde ihmal
edilen görelilik boyutuyla maddi boyutun birleştirilme çabasıdır.
İkinci olarak, toplumda giderek artan yoksulluk olgusunun, etki
sınırlarının genişlediği ve bundan gerek özel alanda gerekse
kamusal alanda etkilenen risk gruplarının işsizler, ev kadınları,
enformel sektör çalışanları, düz memur ve düz işçiler olduğu
sayıltılandığında, yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşayan bu emek
statülerindekilerin, yoksulluğu nasıl değerlendirip ve yeniden
üretmeleri, yoksullukla baş etme yollarının analizinin yapılması,
yoksulluğa ve yoksulluk kaynaklı sorunlara çözüm sağlanması
açısından önem taşımaktadır. Üçüncü olarak, ekonomik
göstergelerin yanı sıra, yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşayan
insanların, içinde bulundukları durum ve yoksulluk
değerlendirmelerinden yola çıkılarak yapılan analizlerin yoksullukla
mücadeleye yönelik çalışmalarda daha sağlıklı adımlar atılmasına
yardımcı olacağı düşüncesinden hareketle araştırma önem
taşımaktadır.
70
Ayrıca yoksulluğun iktisat dışında sosyoloji alanında ele
alınışıyla da araştırma önem taşımaktadır.
Yoksulluğun çok boyutlu bir sosyal problem olduğu
sayıltısından hareketle araştırma, seçilen risk gruplarının
haneleriyle ve yaptıkları yoksulluk tanımları ile sınırlandırılmıştır.
Bu gurubun en önemli özelliği çalışan ve çalışma potansiyeli olan
kesimi kapsamasıdır. Daha önce de değinildiği gibi Risk grupları
olarak: İşsizler, ev kadınları, enformel sektör çalışanları, düz
memur ve düz işçiler belirlenmiştir. Bu risk gruplarının
oluşturdukları hanelerin, çekirdek aile olmalarına özen
gösterilmiştir. Ayrıca eşlerin her ikisinin de aktif olarak iş yaşamına
katılabilecek yaşlarda olmalarına ve çalışmalarını engelleyecek
herhangi bir hastalıkları olmamasına dikkat edilmiştir. Görüşme
yapılan hanede eşlerin her ikisinin de belirlenen emek kategorileri
içerisinde yer almış olması da sağlanmaya çalışılmıştır.
Yoksulluktan en çok etkilenen risk grupları içerisinde ilgili
literatürde kadınlar, yaşlılar, çocuklar, engelliler vb.nin de ele
alındığı bilinmektedir. Ancak araştırmanın amaçları çerçevesinde
bu kategoriler ele alınmamıştır. Bununla birlikte, sosyal hizmet
çalışmaları ve politika yönelimli çalışmalarda bu kategoriler
üzerinde çalışılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
Girişilen yoksulluk analizinde göz önüne alınması ve ayırt
edilmesi gereken önemli diğer bir nokta da, ‘kır-kent’ ayrımının
yapılmasıdır. Çünkü kır ve kent toplumsal yapısı ve ilişkiler
açısından ortaya çıkan işbölümü, emek sermaye ilişkisi ve yapısı,
aile ve dayanışmaya bağlı geleneksel komşuluk ve hatta akrabalık
71
ilişkileri, toplumsal değişim ve dönüşüm süreçlerinin farklı aşama
ve süreçler sergilemesi ‘yoksulluk’ olgusunu ve bu olgunun ele
alınışını doğrudan farklılaştırmaktadır. Bu çalışma bu ayrımın
farkında olarak, ancak kırla olan ilişkiler, geçişkenlikler ve arada
kalmışlığı da göz ardı etmeden ‘kentteki yoksulluğu’ inceleme
konusu edinmiştir. Bu çerçevede araştırma, Bursa ili Yıldırım
İlçesi’nde yer alan 11 mahalle ile sınırlandırılmıştır. Bu bölge ve
mahalleler hakkında detaylı bilgi araştırmanın Metodoloji
Bölümü’nde ele alınmıştır.
Çalışmada nicel ve nitel araştırma teknikleri kullanılmıştır.
Ancak nitel araştırma boyutunun, araştırmanın planlanması
aşamasından sonra eklenmesinin araştırmanın zayıf olduğu bir
nokta olduğu belirtilmelidir.
1.4. Yaklaşım ve Sayıltılar
Bu araştırma, yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşayan risk
gruplarının, diğer bir deyişle araştırmanın örnekleminde yer
alanların yaşam standartları, geçim standartları ve bunları nasıl
değerlendirip, anlamlandırdıklarının ortaya konulmasıdır. Burada
yoksulluk temelinde, çalışıp-çalışmama arasındaki ilişki ele
alınmıştır.
Modernite’nin kendisinin konu haline geldiği çağımızda
hemen hemen her alanda geçmiş ve gelecek sorgulanmaya
başlamıştır. Bu çerçevede sosyal bilimlere yöneltilen eleştirilerin
temelinde, aslında onu yok saymak olmadığı, ancak gelecekte nasıl
72
bir nosyon yükleneceği, sosyal gerçekliğe bakışı da büyük ölçüde
etkileyecektir (Gulbenkian Komisyonu, 1996; Tourain, 1998;
Wallerstein, 2003). Bugünün dünyasında her şeyin birbiri içine
geçtiği, katı ayrımların ve belirlemelerin, sosyal gerçekliği
açıklamada yetersiz kaldığı görülmektedir. Yaşanılan toplumun
açık bir toplum olduğunun ve yapısal bir analize girildiğinde
bireysel deneyim düzlemlerinin ve bununla beraber ‘farklılıklar’ın
da gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Bu çerçevede tezde
eleştirel yaklaşım benimsenmiştir. Metodolojik yaklaşımında,
pozitivistik (nicel) ve yorumlayıcı (nitel) sosyolojinin birlikte
kullanılmasına çalışılmıştır. Eleştirel metod da bunu
gerektirmektedir ve birçok araştırma tekniğini birlikte
kullanabilmektedir (Neuman, 1994:72; Marrow, 1994:3-34;
Rasmusser, 1999:103-110).
Bu tezde, yoksulluğun sosyolojik analizde, sosyal gerçeklik
bir bütün olarak ele alınmaya çalışılmıştır. Bunu sağlayacak olan
yaklaşım ise, daha geniş bir perspektif sağlayacağı düşünülen
eleştirel yaklaşım olmuştur. Eleştirel yaklaşım sosyal gerçekliği
çoklu katmalar olarak ele alır ve gözlenebilen gerçekliklerin altında
yatan derin yapı ya da gözlenemeyen mekanizmaların varlığını
sorgular. Eleştirel yaklaşıma göre insanlar yaratıcı, değişken ve
uyum sağlayabilen bireylerdir ve sosyal dünyayı değiştirebilirler.
Ancak gündelik yaşamdaki izolasyon, hayal ve bunaltıcı koşullar
içerisinde engellenebilmektedirler (Neuman,1994:68-69). Genel
olarak bu anlayış içerisinde, eleştirel yaklaşım ampirik ve
kavramsal olmak üzere iki düzlemde ele alınmaya çalışılmıştır.
Ampirik düzlemde yoksullar ele alınırken; kavramsal düzlemde
73
mutlak ve göreli yoksulluk kavramları eleştirel olarak ortaya
konulmaya çalışılmıştır.
Çalışmada tezin amacı doğrultusunda, benimsenen eleştirel
yaklaşım çerçevesinde J. Habermas, A. Giddens ve U. Beck’in belli
görüş ve kavramsallaştırmalarından esinlenilmiştir.
Eleştirel Teori’nin günümüzdeki en etkili temsilcilerinden
birisi Alman sosyolog J. Habermas’tır. Habermas’ın özellikle ilk
çalışmalarında Eleştirel Teori (Critical Theory)’nin temeli sayılan
Frankfurt Okulu’nun etkileri görülmektedir. Habermas’ın eleştirel
teoriye getirdiği yenilik ve aynı zamanda bu çalışma çerçevesinde
önemli olduğu düşünülen konu ise, iletişim ve dile yönelmiş
olmasıdır. Ona göre dil hem bir tahakküm vasıtasıdır, hem de
evrensel olarak geçerli bir iletişim teorisi ve pragmatiğe izin verir
(Habermas, 1990:117; Leonard, 1990:37; Braaten, 1991:5; Slater,
1998:61-68).
Genel olarak bakıldığında eleştirel teorisyenler, kendi
kendini gözden geçiren, düşünen özneye yani aklın kendisine
dönmüşlerdir. Eleştirel teori var olan ilişkilerden hareket etmekte,
ancak bunlara, doğrudan veri olan koşullara bağlı kamayı
reddetmektedir. Bireyin faaliyetlerinin içinde bulunan eğilimlerinin
güncelleştirilmesi ve çözümlenmesi ile uğraşmaktadır
(Neuman,1994:68; Hoy ve McCarthy,1994). Eleştirel teori, yapının
baskıcı ve egemen karakterde olduğunu ileri sürer. İnsanların
gündelik yaşantılarında, politik, ekonomik ve kültürel vb. birçok
geniş sosyal kurumların etkisi altında olduklarını belirtir. Eleştirel
teori, birey ve yapı arasında diyalektik bir ilişki kurar. Yapı
74
gündelik yaşantıda deneyimlenir ve bu deneyimle elde edilen, yapı
hakkındaki bilgilenmeyle bireyler, sosyal durumların değişimini
sağlarlar (Agger, 1998:4-5). Eleştirel teorinin bu belirtilen görüşleri
çalışmada kabul edilmiştir.
Bu belirtilen görüşleri başarabilecek; makro ve mikro, yapı ve
birey arasındaki ilişkiyi kurabilecek olanın da, ‘eleştirellik’ ve
‘düşünümsellik’ (reflexivity), kendi üzerine düşünebilme olduğu
düşünülmektedir (Giddens,1984; Beck,1992). Kendi üzerine
düşünüm, fenomenolojik kökenleri ile ele alınması gereken, daha
bütüncül bir yaklaşım olarak görülebilir. Ancak bu çalışmada
kendi üzerine düşünüm kabaca, bireyin kendisine, yaşantısına,
içinde yaşadığı ve oluşturduğu sosyal çevreye ve genel olarak
topluma eleştirel bir bakışının ifadesi olarak ele alınmıştır.
Eleştirel bakış açısının benimsendiği bu çalışmada ele
alındığı çerçevede, kendi üzerine düşünümün kökenlerinin kabaca,
çağdaş eleştirel teorisyenlerden Habermas’a ve fenomenolojik
sosyoloji içerisinde Schutz’a dayandığı söylenebilir. Bununla
beraber çalışmada önemli yer tutan diğer bir boyut olarak, ‘yaşam
dünyası’ (lifeworld) ve bireylerin bu dünyayı değerlendirmeleri
çerçevesinde sosyal gerçeklik ele alınmıştır.
‘Yaşam dünyası’ fenomenolojik sosyoloji içerisinde Husserl
tarafından ortaya çıkartılan bir kavram olmuştur. Bu kavramı
Schutz’daki ele alınış biçimi Habermas’ı etkilemiştir. Habermas
‘yaşam dünyası’ ile ekonomik ve politik olan ‘sosyal sistemler’
arasında ayrım yapmaya çalışmıştır (Braaten,1991:79-104;
Rasmusser,1999:101-104). Bu sayede Habermas sosyal gerçekliğe
75
eleştirel bakışla, gündelik yaşam dünyasının iletişimsel eylem
analizine girişmiştir. Habermas ve Schutz’un, özellikle çağdaş
eleştirel teorisyenlerden A. Giddens’ı etkileyen ve bu çalışma
açısından önemli olduğu düşünülen gündelik yaşam üzerine yaptığı
analizlerden esinlenilmiştir. Bu çalışmada, araştırma grubunu
oluşturan, yoksulluk içinde yaşayan risk gruplarının gündelik
yaşamlarında, yaşam dünyaları içerisindeki değerlendirmeleri
üzerine yoğunlaşılırken, ‘yaşam dünyası’ kavramsallaştırması
Habermas’ın ele alış şekliyle kabul edilmiştir.
Habermas (Braaten,1991:2-5)’ın eleştirel teorisinin özü,
karşılıklı birbirini bütünleyen iki teoriyi kapsamaktadır. Bunlar
İletişimsel Eylem Teorisi içerisinde yer alan iletişimsel rasyonellik
ve toplumsal rasyonalizasyon teorisidir. Habermas
(Calhoun,1995:28-33) Horkheimer ve Adorno’nun ilk
çalışmalarından etkilenmiş ve eleştirel yaklaşımı sergileyen
çalışmalarında iletişimsel eylem üzerine yoğunlaşmıştır. Ona (Stirk,
2000:35) göre iletişimsel eylem, toplumun yeniden üretiminin bir
boyutunu oluşturur. Habermas (Leonard, 1990; Braaten,1991:9)’da
toplumun eleştirel teorisi, toplumsal rasyonalizasyonun
tanımlanmasıdır ve reflektif bir karaktere sahiptir. Eleştirel
toplumu benimseyen Habermas (1990), "anlamı" önemsemekte ve
bunu ortaya çıkartmak için "kendi üzerinde düşünüm" kavramını
geliştirerek bireyi varsayılan dışsal güçlerin bağımlılığından
kurtaracağını belirtmiştir. Habermas’da, aklın daha çok öne
çıkartılması ve bireyin özgür düşünebilme yeteneğini kullanarak
sosyal yaşantısında daha bilinçli ve yönlendirici olabileceği
düşüncesinin altının çizilmesi, önemlidir. Habermas’ın bu
görüşlerinden tezin amacı doğrultusunda esinlenilmiştir. Bununla
76
beraber, Freud'dan etkilenen Habermas, psikanalizin bir bilim dalı
olarak kendi üzerinde düşünme imkânı verdiği gibi, öznelere de
kendileri üzerine düşünme imkânı tanıdığını belirtmektedir.
Habermas (Giddens, 1991:133; Braaten, 1991:10)'a göre,
psikanalizde birey kendini eleştiri süreci içindedir. Habermas
psikanalizde olduğu gibi, aynı şekilde eleştirel teoride, toplumun
başına gelen bir şeyi yine toplumun kontrolünde olan bir şeye
dönüştürmeye çalışmaktadır. Böylece bireyler ve çarpıtılmış
iletişimin ortadan kalkıp, bireylerin ideolojik düzlemin baskısından
kurtulacağını dile getirmektedir. Bu çalışmada da katılımcılar
kendi üzerine düşünümü gerçekleştirebilecek kapasitede olan
bilinçli breyler olarak ele alınmış ve bunu ortaya çıkartmakta
Habermas’ın izlediği psikanalitik teknikten esinlenilmiştir.
Habermas’ın bu konudaki görüşleri de araştırmda kullanılan
teknikleri ve uygulanma aşamalarını oldukça etkilemiştir.
Diğer taraftan araştırmada etkili olan, katılımcıların gündelik
yaşamları ve bunu nasıl görüp değerlendirdikleri noktasında
özellikle A. Schutz’un A. Giddens’ı etkileyen görüşlerinden oldukça
yararlanılmıştır. Fenomenler, algılanmış gerçeklikler olarak ele
alınmaktadır. Schutz için, bireyin gündelik yaşam durumlarına
atfettiği anlam çok önemlidir. Burada bireyin yaptığı durum tanımı
önemli yere sahiptir. Bu durum tanımı Schutz’a göre, bireylerin
“ortak bilgi stoku”ndan aldıkları kabulleri içermektedir. Giddens
eleştirel sosyolojisinde, “ortak bilgi stoku”ndan gündelik eylemlerin
çözümlenmesinde yararlanmıştır (Hidess,1977:49-112; Giddens,
1984:4; Wallace ve Wolf, 2004:297-302).
77
Giddens (1990:288-289)’a göre, sosyal bilimler, anlamı zaten
katılımcıları tarafından oluşturulan olayları araştırmalıdır.
Gündelik kavramlar, bilimsel kavramlarla ilişkilendirilmeli ve
sosyal bilimciler gündelik anlamları bu şekilde kavramalıdırlar. Bu
çalışmada katılımcılar, yani bireyler Giddens’ın ele aldığı şekide,
ancak bir adım daha ileriye gidilerek, tüm yapıp etmeleri
bağlamında bilinçli özneler olarak görülmektedir.
Çalışmada ayrıca, eleştirel yaklaşım çerçevesinde Alman
sosyolog U. Beck (1992)’in ‘Risk Toplumu’ (Risk Society)
kavramlaştırmasına atıfta bulunulmuş ve bu kavramsallaştırmayı
geliştirerek destekleyen İngiliz sosyolog Anthony Giddens’ın eleştirel
bir bakışla sergilediği bu konudaki düşüncelerinden esinlenilmiştir.
Beck’in ‘Risk Toplumu’ kavramsallaştırmasının bu çalışmada,
içinde yaşanılan toplumun ve yaşanan değişim süreçlerinin daha
iyi anlamlandırılması ve yorumlanmasında bütüncül bir çerçeve
sağladığı düşünülmüştür. Bu yaklaşım ve kavramsallaştırmanın
makro-sosyolojik bir yapıda olduğu ve mikro-sosyolojik boyutta
uygulanabilmesinde zorluklar olduğunun farkında olunmakla
birlikte, araştırmada böyle bir çabanın içine girilmesi önemli
görülmektedir.
Giderek artan bir hızla yayılan küresel ekonomik ve kültürel
sorunlar, teknolojik gelişmeler, tüketimin hızla her alana yayılması,
bireyselleşme vb. süreçlerin bir getirisi olarak günümüz toplumları
çok çeşitli yeni risk durumlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Basit
gibi görünen, ancak moderniteyle birlikte yeni bir boyut kazanan
risk kavramı ve Risk Toplumu Teorisi’nin, günümüz toplumlarının
en önemli özelliklerinden biri olduğu görüşünden yola çıkılarak,
78
sosyal gerçekliğe bakışta ve sosyal problemlerin ele alınışında
kapsamlı ve sorgulayan bir çerçeve sunacağı düşünülmüştür.
Ulrich Beck (1992:19-24;1999:33-54)’in ‘Risk Toplumu’ (Risk
Society) teorisi 20. yy.ın sonlarında Avrupa’daki sosyal analiz
çalışmalarında oldukça etkili olmuştur. Risk Toplumu merkezi
olarak ilişkilendirilmiş iki tezi içermektedir. Bunlardan birincisi
‘düşünümsel modernleşme’ (reflexive modernization), diğeri ise
‘risk’tir. ‘Düşünümsel modernleşme’ ileri aşamadaki modernliğin
“kendi konusu haline gelmesi”ne işaret etmektedir. Düşünümsel
modernleşmenin orijini sosyoloji ve bilimsel bilginin kritiğidir. ‘Risk’
ise, modernite ve sanayi toplumu krizleri ile ilişkilendirilerek
örülen, entelektüel ve politik bir ağdan meydana gelmektedir. Bu
çerçevede bu çalışmada risk toplumu, içinde yaşanılan süreçlere ve
topluma eleştirel bir gözle bakmayı, toplumsal öz-eleştiriyi ve kendi
üzerine düşünümü mümkün kılması boyutuyla kabul edilmiştir.
Giddens (2000)’a göre risk, bugün zaman ve mekân
düzlemlerinde ele alınan, geleceğini dine, geleneğe ya da doğaya
bırakmak yerine kendisi belirlemek isteyen toplumlar için harekete
geçirici bir dinamik olarak görülebilmektedir. Beck (1992:37-38)’e
göre riskler kendi yayılımları içinde ‘sosyal bumerang’ etkisi
sergilemektedirler. Bumerang etkisi kendisini yaşama doğrudan
müdahale ederek göstermez. İkinci derecede medya, para, mal-
mülk ve yasayı etkileyebilmektedir. Bireysel kaynağa doğrudan
saldırmaz, bütün içinde herkesin eşitliği anlayışı içerisinde herkesi
etkileyebilmektedir. Bu çalışmada birçok riski barındıran yoksulluk
olgusundan en çok etkilenen kategorilerin, risk grupları içinde yer
alan emek statülerindekiler oldukları kabul edilmektedir.
79
Risk toplumu nosyonu, doğa ve kültür arasındaki açık
ayrımın kaybolmasıyla karakterize edilerek açığa çıkmaktadır. Risk
toplumu teorisinin bağlandığı en önemli argüman iş, aile
alanlarında ve kişinin kendi içinde ilerleyişini sürdüren
bireyselleşmedir (Beck,1998:10).
Beck’in risk toplumu tartışmasını Giddens devam ettirmiştir.
Giddens (1998:25-26) risk toplumunun kökenini iki temel
dönüşüme kadar izlemektedir. Bu dönüşümler teknoloji ve bilimin
artan etkisiyle bağlantılıdır. Beck (1998:10)’in de bahsettiği gibi
bunlardan biri doğanın, ikincisi de geleneğin sonudur. Doğanın
sonu derken insanların doğaya zarar verme noktasına geldiğini
belirtir ve bu topluma doğa ötesi dönemi yaşayan toplum
demektedir. Geleneğin sonu derken de, toplumun geleneklere
bağlılığının kalmadığını ya da çok zayıfladığını, hayatın artık bir
kader olarak yaşanmadığını ve doğa ötesi dönemi yaşayan
toplumun aynı zamanda gelenek ötesini de yaşadığını
belirtmektedir. Giddens Beck’in bireyselleşme olarak adlandırdığı
şeyin de bu olduğunu dile getirmektedir. Bu çalışmada da,
bireyselleşme arttıkça risklere karşı koyuşun zorlaşmakta olduğu
ve yeni risk durumlarının doğduğu kabul edilmektedir.
Beck’te olduğu gibi Giddens (1998:31)’da da risk
toplumundaki modernleşme farklı bir anlama gelmektedir. Risk
toplumu kendi sınırlarına dayanmış ve bu sınırların imal edilmiş
risk haline geldiği bir sanayi toplumudur. Giddens burada basit ve
düşünümsel (reflexive) modernleşmeyi birbirinden ayırır. Basit
modernleşme eski tip, tek çizgi üzerinde ilerleyen bir
modernleşmeyken, düşünümsel modernleşme aksine modern
80
düzenin çelişki ve sınırlarını kabul etmektedir ve bu şekliyle
çalışmada ele alınmıştır.
Beck (1992) ve Giddens (1998:33-34)’ın vurguladıkları bir
diğer önemli nokta da risk toplumunun postmodernizmle aynı şey
olmadığıdır. Şu ana kadar risk toplumu üzerine yapılan
açıklamalar bunun nedenlerini açıkça ortaya koymaktadır.
Postmodern yorumlarda modernliğin sona ermesiyle politik
iktidarın önemini yitireceği ileri sürülmektedir. Fakat modernlik
imal edilmiş (manifactured) risklerin ortaya çıkışıyla birlikte yok
olmamakta, yeni anlamlar kazanmaya devam etmektedir.
Düşünümsel modernleşme bir politika varsayar ve bunu üretir.
Ele alınan bu görüşler birbirini desteklemekte ve
bütünlemektedir. Bu görüşlerin, sosyal gerçekliğe eleştirel bakışı ve
kendi üzerine düşünümü (reflexivity) vurgulamaları, bu çalışma
açısından önem taşımaktadır. Sosyal gerçekliğe eleştirel bakışın,
makro ve mikro boyutların birlikte ele alınmasını, birey ve yapı
arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılmasını daha net olarak
sağlayacağı kabul edilmektedir. Ancak bu çalışmada birey
Giddens’ın ele alışından biraz daha farklı olarak, bilinçli ve aktif
aktörler olarak ele alınmıştır. Bireyler yaşadıkları ortamın ve onu
çevreleyen yapının farkındadırlar, aynı zamanda bu yapıyı ve
kendilerini sorgulayabilmektedirler (Elliott,1999).
Temel noktalarıyla ele alınan bu görüşler ve
kavramsallaştırmalar çerçevesinde bu çalışmanın yoksulluk
olgusuna yaklaşımı şöyledir: Dünya ekonomik sistemi etkisinde,
içinde yaşanılan toplumda gerçekleşen farklılaşma ve değişme ile
81
özellikle kentsel mekânlarda, birey, grup ve aile tüm yaşam
alanlarında çok farklı risklerle karşılaşmaktadır. Doğal riskler
dışında imal edilmiş riskler insanlar tarafından yaratılmakta ve
sonra dönüp tekrar insanları etkilemektedir. Birçok riski içeren çok
boyutlu bir sorun olan yoksulluk da, benzer şekilde ortaya
çıkmasına katkıda bulunulan ve gündelik hayatta sürekli yeniden
üretilen ve bireyi etkileyen bir sosyal problem olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu da, aktör olarak bilinçli bireylerin karşı koyuşları
ve direnme yolları, bu gerçekliğin ne kadar farkında olunduğuna
göre farklılıklar gösterir. Bu çalışmada da çok farklı risklerle
sarmalanmış kentin yoksul alanlarında yaşayan kesimin
yoksulluğu nasıl değerlendirdikleri, yeniden üretimine nasıl katkıda
bulundukları, onunla baş edebilme yollarını nasıl ve nerelerde
gördükleri, kendilerini bu gerçekliğin neresine koydukları
irdelenmeye çalışılmıştır.
Çizilmeye çalışılan bu çerçevede ele alınan ‘yoksulluk’
olgusunun analizinde, her toplumun, kültürün ve hatta her toplum
içinde farklı özelliklerin yer aldığı gerçeğinden yola çıkarak kültürel
farklılıkların da göz ardı edilmemesi gerektiği kabul edilmektedir.
Araştırmanın kurgulanması ve sonuçlandırılması sürecinde
temel olarak kullanılan ‘yoksulluk’, ‘yoksul’, ‘yoksunluk’, ‘risk
grubu’, ‘işsiz’, ‘ev kadını’, ‘düz işçi’, ‘düz memur’, ‘enformel sektör
çalışanı’ terimlerinin nasıl ele alındığının belirtilmesi, kavram
kargaşasına yol açılmaması ve çalışmanın iç tutarlılığı açısından
oldukça önemlidir. Aynı zamanda bu tanımlamalar çalışmada
yoksulluğa nasıl bakıldığının da göstergeleridir. Yoksulluğa karşı
bakış açısı da çalışmada kullanılan yöntem ve teknikler doğrudan
82
etkilemektedir. Bu nedenle çalışmada kullanılan kavramların
aşağıda tanımları verilmiş ve bu tanımlama çerçevesinde kabul
edilmişlerdir.
-Yoksulluk (Poverty)
Araştırmanın yaklaşımı çerçevesinde genel olarak yoksulluk
P. Townsend (1979)’in “çoklu yoksunluk (mahrumiyet)”
kavramlaştırması çerçevesinde ele alınmıştır. Bu tür bir
tanımlamanın yoksulluğu maddi ve göreli boyutunda tüm yönlerini
içerdiği düşünülmektedir. Diğer bir deyişle ‘mutlak’ ve ‘göreli’
yoksulluk birbirlerini içerdikleri ekseninde ele alınmaktadır. Bu
bağlamda bir toplumun değişen ihtiyaç ve talepleriyle ilişkili olarak
birçok yoksulluk tanımı yapılabilir.
-Yoksul (Poor)
Üyesi olduğu topluluk içinde yaşayabileceği minimum maddi,
kültürel ve sosyal kaynaklardan mutlak ve göreli olarak yoksun
olan kişi, aile ve grup. Kısaca çoklu yoksunluk içinde yaşayan kişi.
-Yoksunluk/Mahrumiyet (Deprivation)
Yoksunluk refah eksikliğine gönderme yapmaktadır. Burada
sıklıkla maddi kaynak ve şeyler anlaşılmaktadır, ancak kavram
psikolojik faktörleri de içermektedir (Callan ve Whelan,1993).
Townsend (1979) yoksunluğun objektif olarak tanımlanabileceğini
ve sadece göreli yoksunluk kavramı içinde uygulanabileceğini ileri
sürmektedir. Bu çerçevede yoksunluk, belli bir şeyin yokluğunu
çekmek, mahrum olmak anlamına gelmektedir. Toplum insan
ihtiyaçlarını belirler. Göreli yoksunluk kavramının gelişimi içinde
83
Townsend hanehalkı, bireyler ve yaşam tarzlarının ele alınması
gerektiğini belirtmektedir.
-Risk Grubu (Risk Group)
Beck (1999)’e göre risk kategorisi, Weber’in eylem tiplerinden
‘amaçsal-rasyonalite’ sonrası bir niteliğe sahiptir. Bununla beraber
riskleri yaratan da, amaçsal-rasyonaliteye dayalı düzenin kabul
ettirilmesidir. Bu araştırmada risk grubu kavramı, sosyal
psikolojik bir tanımlamayla ele alınmıştır. Risk grubu, yoksulluktan
en çok etkilenen kesimler olarak, bu araştırma için araştırmacı
tarafından belirlenen işsizler, ev kadınları, enformel sektör
çalışanları, düz memur ve düz işçileri içeren emek statülerinden
oluşmaktadır.
-İşsiz
Çalışmasını engelleyecek herhangi bir hastalığı olmayan ve
aktif işgücü içerisinde yer alabilecek yaş ve pozisyonda bulunan,
daha önce bir ya da bir kaç işte çalışıp iş deneyimi olan ancak
sosyo-ekonomik ya da bireysel başka nedenlerden dolayı en az iki
yıldır çalışamayan kişi.
-Ev kadını
Aktif iş yaşamına katılabilecek yaş ve pozisyonda olup
çalışma yaşamına hiç girmemiş, ekonomik açıdan maddi bir kazanç
elde edemeyen ve hane içinde ücretsiz emek gücü olarak çalışan
kadın.
84
-Enformel Sektör Çalışanı
Geçici ya da mevsimlik işlerde çalışan (inşaat işçisi, temizlik
işçisi, gündelikçi, kır işçisi, seyyar satıcı vb.) ya da küçük ölçekli
işyeri sahibi olan (bakkal, kasap, pazarcı vb.), yaptığı iş için bir
eğitime ya da beceriye ihtiyacı olmayan kişi.
-Düz Memur
Bir devlet dairesinde çalışıp, bir unvanı olmayan,
yükselebilmek için eğitimi yetersiz olan, çoğunlukla asgari ücretle
çalışan, vasıfsız kişi.
-Düz İşçi
Çoğunlukla asgari ücretle, bir devlet ya da özel teşebbüste
vasıfsız olarak çalışan kişi.
-Mutlak ve Göreli Yoksulluk ve Çoklu Yoksunluk
Göstergeleri
Çalışmada maddinin göreliliği de içerdiği anlayışından
hareketle yoksulluğun ‘çoklu yoksunluk’ olarak ele alındığı
belirtilmişti. Bu çerçevede mutlak ve göreli yoksulluğun bu
çalışmada nasıl ele alındığı ve göstergelerinin neler olduğu
aşağıdaki gibi belirlenmiştir.
Bu çalışmada da mutlak/maddi yoksulluğun göstergeleri
olarak şunlar ele alınmıştır: Aylık bireysel ve toplam hanehalkı
geliri; Yan gelirler; Konut durumu; Tüketim kalemleri (beslenme,
giyinme, sağlık, barınma); Hanede yaşayan kişi sayısı; Yaş; Sağlık
imkânları. Bu göstergelerin nicelikleri yanında niteliklerine de
vurgu yapılmış ve mutlak yoksulluğun, görelilik boyutunu da
85
içerdiği anlayışından hareketle ‘çoklu yoksunluk’ içerisinde ele
alınıp irdelenmiştir.
Çalışmada göreli yoksulluk göstergeleri olarak da şunlar ele
alınmıştır: Eğitim olanakları; yapılan işin niteliği, çalışma ve işsizlik
süreleri; hanede çalışan kişi sayısı; sahip olunan çocuk sayısı ve
bakımları; sosyal güvence ve sosyal yardımlar; tüketimin sosyal
boyutları ve niteliği; sosyal ve siyasal yaşama katılma (tatil, eğlence,
boş zaman faaliyetleri, demokratik hak ve özgürlükler); kendi
durumunu çevre ve toplum geneliyle kıyas; kendini değerlendirme;
aile ilişkileri, sosyal dayanışma ve yardımlaşma; kültürel ve etnik
belirleyiciler; gündelik yaşamın sürdürülmesindeki güçlükler;
toplumsal refahtan dışlanma ya da kentin sunduğu olanaklardan
yararlanma derecesi; daha iyi bir yaşam için sahip olunması
gerekenler. Bu göstergeler maddi göstergelerle ilişkilendirilerek
çoklu yoksunluk içinde değerlendirilmiştir.
Mutlak, göreli yoksulluk yaklaşımları ve bunlara gelen
eleştirilerden yola çıkarak bunları birleştirme çabası olarak
görülebilecek öznel yoksulluk yaklaşımı birlikte ele alındığında, bu
çalışmada girişilen yoksulluğun sosyal analizinde çok boyutlu bir
değerlendirmenin mümkün kılınacağı düşünülmektedir. Çok
boyutlu bir sosyal problem olarak yoksulluk, bu üç yaklaşımı da
kapsayan ‘çoklu yoksunluk’ olarak ele alınmıştır.
Bu çalışmada ‘çoklu yoksunluk’, yukarıda belirtilen maddi
ve göreli yoksulluk göstergelerinin ilişkilendirilmesiyle oluşan bir
bütünlük olarak; maddi, kültürel, toplumsal, siyasal, bireysel
kaynakların sınırlılığı nedeniyle toplumun geneliyle
86
bütünleşememe, sosyal dışlanma süreci, ötekileştirilme olarak ele
alınmıştır.
Bu yaklaşım ve kavramsallaştırmalar çerçevesinde
belirlenenlere ek olarak aşağıdaki sayıltılardan hareket edilmiştir:
- İncelenen grup sayısı kadar farklı yoksulluk tanımı vardır.
- Yoksulluğun incelenen gruba özgü yapısal belirleyicileri
ortaya konulabilir.
- Yoksulluk çok boyutlu bir olgu olarak tüm boyutlarının
farkında olunarak ele alınmalıdır.
- Yoksulluğun çok boyutlu olması dolayısıyla analizinde
birçok teknik bir arada kullanılmalıdır.
- Yoksulluğun sosyal analizinde iktisadi analizlerce belirlenen
bir yoksulluk sınırı ölçüm tekniği kullanmak zorunluluğu yoktur.
Bu çalışmada ne daha önce anlatılan bir yoksulluk sınırı
belirlenmiş, ne de belirtilen ölçüm yöntemleri kullanılmıştır.
Araştırma alanı belirleme ve örneklem seçiminde ‘yoksulluk
görünürdür’ anlayışı benimsenmiştir. Bu bakış genelleme yapma
imkânı vermemektedir. Bu çalışmada da genelleme yapma iddiası
yoktur. Belirlenen alanda yoksulluk, belirlenmiş bir görüşme
formu ve derinlemesine görüşme teknikleri kullanılarak
irdelenmeye çalışılmıştır.
87
BÖLÜM 2. METODOLOJİ
Araştırma, çalışma amacına uygun olarak betimsel
(descriptive) bir alan araştırmasıdır. Yoksulluğun çok boyutlu bir
sosyal problem olmasından dolayı, salt ekonomik analizlerin
yetersiz kaldığı günümüzde kabul gören bir görüştür. Buradan yola
çıkarak bu çalışmada özellikle Türkiye’de de bir boşluk olduğu
düşünülen yoksulluğun sosyolojik analizine gidilmiştir.
Yoksulluğun sosyolojik analizinde, ekonomik analizin ele
aldığı hanehalkı göstergelerine ek olarak, bireysel ve toplumsal
boyuttaki etmenler ele alınmıştır. Bireysel düzeyde kişinin sağlık,
eğitim ve gelir düzeyi, kendini ve çevresini nasıl değerlendirdiği,
aynı zamanda hanehalkı yapısı, bileşimi, demografik özellikleri ve
konut durumu; toplumsal düzeyde de alt yapı, sağlık ve eğitim
olanakları, örgütlenme düzeyi, güvenli olma derecesi ve bunların da
ötesinde siyasal özgürlük insan hakları ve katılımcılık düzeyi
etkileşim içindeki etmenler olarak ele alınmıştır (Şenses,2001:215).
Araştırma ‘çoklu yoksunluk’ çerçevesinde kentteki (Bursa
örneğinde) yoksulluğu ele almaktadır. Araştırma kentin ‘yoksul
alanları’nda yürütülmüştür.
Araştırmanın analiz birimi hanehalkıdır. Analiz biriminin
hanehalkı olması hususunda birçok tartışma vardır. Bu tartışmalar
temelde, hanehalkının nasıl tanımlandığı ve aile biçimlerinden
farkının vurgulanması gerektiği hakkındadır. Bunun haricinde
diğer bir tartışma da hanehalkını oluşturan bireylerin gelir ve
88
tüketim alışkanlıklarının göz ardı edilmeyeceği bir ölçüm
yapılmasıdır. Bu tartışmalar ve bu eleştiriler göz önüne alınarak
analiz birimi olarak hanehalkının alınması önerilmektedir
(TÜSİAD,2000; Şenses,2001, Friedmann,2001 vd.). Araştırmada bu
eleştiriler dikkate alınarak hanehalkını oluşturan bireylerin
çekirdek ailenin üyeleri olmasına dikkat edilmiş, hanenin ortak
gelir ve tüketim alışkanlığı dışında, katılımcıların bireysel gelir ve
özel tüketim alışkanlıkları üzerinde ayrı ayrı durulmuştur.
Araştırma yapılırken dikkat edilmesi gereken, aksi takdirde
araştırmanın seyrini değiştirecek hususlar vardır. Bunlardan ilki,
çalışmanın yapılacağı dönem (Yıl içindeki geçici yoksullar mı, yoksa
daha uzun dönemli yoksullar mı hedefleniyor? Tüketim
harcamalarının arttığı dönemlerde sonuçlar değişebilir); ikincisi ise,
ölçüm yerinin belirlenmesidir (Şenses,2001:75-78).
Araştırmanın amacına uygun olarak geçici yoksullar yerine,
kalıcı yoksulları ele alabilmek amacıyla, en az iki yıldır çalışmayan
ya da en az iki yıldır çalışanlar örnekleme dâhil edilmiştir. Böylece
yaşanan son ekonomik kriz nedeniyle işsiz kalanlar ya da bu
nedenle geçici yoksulluk yaşayanlar örneklem dışı bırakılmıştır.
Araştırma Bursa’da kentin doğusunda kalan ve çoğunlukla
kente göç eden ailelerin oturduğu ve kentin diğer bölgeleriyle
kıyaslandığında her bakımdan geri kalmış ve kentle bütünleşme
sorunu yaşayan Yıldırım İlçesi’nde gerçekleştirilmiştir.
Yoksulluk ele alınırken araştırmaya başlamadan önce alan
hakkında İlçe Kaymakamlık, İlçe Belediye, İlçe Emniyet Müdürlüğü,
89
İlçe Jandarma Komutanlığı’ndan bölge ve bölgede yaşayanlar
hakkında ön görüşmeler yapılmış, resmi izinler alınmıştır. İlçe
Kaymakamı ile uygulanacak görüşme formu üzerinde yoğun olarak
çalışılmış ve deneyim ve bilgileri doğrultusunda araştırmanın
amacına uygun mahalleler belirlenmiştir. Belirlenen mahallelerin
muhtarlarının adresleri alınmış, daha sonra muhtarlarla
görüşmeler yapılarak araştırma konusu ve amacı çerçevesinde
mahalle ve sakinleri hakkında bilgi alınmıştır. İlçe Belediyesi’nden,
İlçe ve seçilen mahallelerin alt yapı ve konut özellikleri ile verilen
hizmetler hakkında bilgiler alınmıştır.
Alan hakkındaki ön bilgilenme sadece kurumsal düzeyde
kalmamıştır. Araştırmacı araştırmadan önceki yaklaşık iki yıllık
süreçte Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Çocuk ve
Gençlik Merkezi’nde görev yapmış ve çalışma alanı gereği yoğun
olarak Yıldırım İlçesi’ne hizmet vermiştir. İlçe’de araştırmacının
öncülüğünde belirli aralıklarla iki alan çalışması yürütülmüş,
yaklaşık 1000 kişiye ulaşılmış ve yaşayan hanelerin profili
çıkarılmıştır. Ayrıca bu iki yıllık süreçte araştırmacı tarafından ev
ziyaretleri yapılmış, bölge halkının yaşam koşulları ve ihtiyaçları
tespit edilerek yardım götürülmüştür. Sonuç olarak araştırmacı
bölgede bizzat yaşamasa da yoğun olarak bölgeye nüfuz
edebilmiştir. Araştırmacının alan hakkında edindiği deneyim,
gözlemler ve hatta kurulan bireysel ilişkiler bu araştırmanın
biçimlenmesi ve sonuçlanmasında önemli bir destek olmuştur.
Hatta araştırma sonuçlandıktan sonra görüşmeye katılmış zor
durumdaki hanelere gerekli yardımların ulaşması için girişimde
bulunulmuş ve bu araştırmanın önemli bir yararı olarak hemen
geri dönüşüm sağlanmıştır.
90
Araştırmanın temel amacı olan, yoksulluk ve yoksunluk
içinde yaşayan risk gruplarının yaşadıkları yoksulluktan yola
çıkarak yoksulluk analizine girilmesi, yoksulluğa yoksulların bakış
açısından bakmayı gerektirmektedir. Bu bakış aslında,
yoksulluğun tanım ve sınırını doğrudan etkilemektedir. Shaffer
(1996) ve Phipps (1993) yoksulların kendi görüş ve belirlemelerini
esas alan katılımcı yaklaşımların son yıllarda ağırlık kazandığını
belirtirler. Bu bakış yoksulluğun yoksullar tarafından
değerlendirildiği biçimiyle de çok boyutlu bir kavram olarak,
yoksulluğun yanı sıra yoksunluğu da kapsamaktadır
(Şenses,2001:93). Buradan hareketle ‘yoksulların kendi sesi’
derken, siyasal güçten yoksunluk, edilgen konum ve kendini
değersiz hissetme üzerinde de durulmaktadır (World Bank,2000;
Friedman,2001:141-142; Erdoğan,2001). Bu çerçevede araştırmada
yoksulluk ‘çoklu yoksunluk’ olarak ele alınmıştır.
2.1. Araştırmada Kullanılan Teknikler
Alan çalışması Eylül ve Kasım 2002 tarihleri arasında üç
aylık bir süreçte araştırmacının kendisi tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bu, araştırma süresinin uzaması ve çok fazla
sayıda haneye ulaşılamaması sonucunu doğurmuştur. Bu durum
dezavantaj olarak görülebilir, ancak nitel olarak elde edilen verilerin
tatmin edici olması nedeniyle olası eksiklikleri tamamlayıcı unsur
olarak görülmektedir. Öte yandan, araştırmacıya hem haneler hem
de alana yönelik gözlem yapma imkânı sağlayarak bir öngörü
oluşturmuştur. Aynı zamanda görüşme formunun tek kişi
tarafından uygulanması, oluşabilecek farklılıkları, bilgi eksikliği ya
91
da kopukluğunun önüne geçilmesini sağlayarak, avantaja
dönüşmüştür.
Alan üzerine önceki görüşmeler, yapılan gözlemler ve
deneyimler dışında araştırmada temel olarak iki araştırma tekniği
kullanılmıştır:
İlk önce amaca uygun olarak amaçlı (purposive) örnekleme ile
seçilen 100 haneye yarı-yapılandırılmış bir görüşme formu
uygulanarak sosyo-demografik özellikleri, geçim standartları ve
tarzları, yoksulluğa bakışları ve kendi yoksulluklarını nasıl
değerlendirdikleri sergilenmeye çalışılmıştır. Görüşmeler 50 hanede
kadınlarla, 50 hanede de erkeklerle yapılmış ve her görüşme
yaklaşık iki-iki buçuk saat sürmüştür. Görüşme süresinin
uzunluğu bir dezavantaj olmamış, aksine zaman geçtikçe sohbet ve
güven ortamı oluşarak daha verimli hale gelmiştir. Bu süre
içerisinde araştırmacı sadece katılımcıyla görüşme yapmakla
kalmayıp evin yapısı, araç gereçleri, yaşam şartları ve ailenin diğer
üyelerini gözlemleme şansı da bulmuştur.
Ayrıca alana gidip gelinirken araştırmacı tarafından bölgede
yaşayanların kullandığı toplu taşım araçlarının kullanılmasına
dikkat edilmiş ve yine dönem dönem bölgedeki pazaryeri, bakkal,
market, manav, kasap ve mağazalardan alışveriş yapılmıştır. Bu
sayede araştırmacı her ne kadar bölgede yaşamasa da,
görüşmelerden edindiği bilgileri aynı zamanda deneyimleme fırsatı
olmuştur. Bu sayede araştırma alanının sunduğu kentsel ortam,
konut ve işgücü piyasasının burada yaşayanlara sunduğu yaşam
92
şansı ve bunun niteliği, bu şansın nasıl kullanıldığı ya da
kullanılamadığı irdelenebilmiştir.
İkinci olarak tekrar alana gidilerek, daha önce görüşme
yapılmış haneler arasından rasgele seçilen beş erkek ve dokuz
kadın olmak üzere 14 kişi ile derinlemesine görüşmeler (in-dept
interview) yapılmıştır. Derinlemesine görüşme yapılan katılımcıların
çalışma grubu içerisinde dağılımı şu şekildedir: Düz işçi olup, eşi
çalışan ve çalışmayan birer kişi; düz memur olup, eşi çalışmayan
bir kişi; enformel sektör çalışanı olup, eşi çalışan bir kişi ve
çalışmayan üç kişi; işsiz olup, eşi çalışan bir kişi ve çalışmayan iki
kişi; ev kadını olup eşi çalışan bir kişi ve çalışmayan üç kişi.
Kategorilerin farklı yoğunluklarda seçilmesinin nedeni, daha önce
yapılan nicel araştırma sonucunda, bu kategorilerdeki
katılımcıların düşünce ve değerlendirmelerinin irdelenmesi
gerekliliğinin ortaya çıkmasıdır.
Araştırma projelendirme aşamasında ilk başta yapılması
planlanan derinlemesine görüşmeler süreçte, görüşme formunun
yeterli olduğu düşüncesiyle gereksiz olarak görülüp iptal edilmiş,
ancak yarı yapılandırılmış görüşme formunun analizleri
sonucunda, araştırma amacı dolayısıyla aydınlatılmaya ihtiyaç
duyulan boyutlar ortaya çıkınca tekrar güncelleştirilmiştir. Bu
nedenle ilk görüşme formu uygulamasıyla derinlemesine
görüşmelerin uygulanması arasında yaklaşık bir buçuk yıl
geçmiştir. Derinlemesine görüşmeler sırasında katılımcılar ile ilk
görüşmelerden bu yana hayatlarında bir değişim olup olmadığı ve
şu andaki koşulları hakkında sohbet edilirken, araştırmacı
tarafından görüşme yönlendirilerek siyasal haklar ve katılım, etnik
93
yapı, güçsüz hissetme, ötekileştirme ve yine yoksulluğa bakışları ve
değerlendirmeleri hakkında bilgi alınmıştır. Bu görüşmelerin
sonucunda da tatmin olmayan araştırmacı tarafından,
derinlemesine görüşme yapılan katılımcılar bir araya getirilerek
yine aynı boyutlar üzerine grup görüşmesi yapılmıştır. Ayrıca grup
görüşmelerinde, toplumun eşitlik, bireysel sorumluluk ve haklar,
toplumsal dayanışma konusundaki düşüncelerini yansıtacak
sosyal ve siyasal boyut irdelenmiştir. Görüşmeler araştırmacının
çalıştığı ve katılımcıların yabancı olmadıkları Sosyal Hizmetler
Bursa Çocuk ve Gençlik Merkezi’nde yapılmıştır.
Uygulanan görüşme formu hazırlanırken, Townsend (1979)’in
İngiltere’de göreli yoksulluk üzerine yaptığı araştırmanın anket
formu temel alınmış, bu form toplumun soyo-ekonomik ve kültürel
yapısına uygun olarak yeniden düzenlenmiş ve araştırmanın amacı
doğrultusunda açık uçlu sorular eklenmiştir. Yarı yapılandırılmış
görüşme formu şu başlıklar altında oluşturulmuştur: Sosyo-
demografik Yapı, Mesken ve Yaşam Şartları, İstihdam ve Mesleki
Durum, Her Türlü Yan Gelirler, Mevcut Parasal Gelir, Tasarruf ve
Mal Varlığı, Sağlık, Sosyal Yaşam, Yaşam Tarzı, Yoksulluk ve
Yoksulluk Değerlendirmeleri. Görüşme formu bu başlıklar altında
toplam 143 sorudan oluşmuştur.
Elde edilen veriler SPSS İstatistik Programı ile uygun
istatistiksel teknikler kullanılarak analiz edilmiş ve çıkan sonuçlar
tablolar halinde sunulmuştur. Araştırmanın genel soru yapısı ve
örneklem büyüklüğü bazı tekniklerin kullanılmasını mümkün
kılmamıştır. Ele alınan bağımlı değişkenin kategorik olması
nedeniyle basit regresyon uygulanamamıştır. Araştırmanın
94
amaçları doğrultusunda Ki-kare testi uygulanıp, analizler
karşılaştırmalı tablolar halinde sunulmuştur. Yanılma olasılığı
olarak 0,05 alınmıştır.
Derinlemesine görüşmeler ve grup görüşmesi sonucunda elde
edilen bilgiler Siyasal Katılım ve Haklar, Kendini Güçsüz Hissetme,
Biz ve Ötekiler ve Yoksulluk ana başlıkları altında birlikte
değerlendirilerek sunulmuştur.
2.2. Evren ve Örneklem
Daha önce Yaklaşım ve Sayıltılar alt başlığında belirtildiği
gibi, araştırmada bir yoksulluk sınırı ölçüsü kullanılmamış olup,
‘yoksulluk görünürdür’ anlayışından hareket edilerek kentin yoksul
alanlarının belirlenmesi yolu seçilmiştir. Bu amaçla ilk önce Bursa
Büyük Şehir Belediyesi’nden altyapı, sağlık ve eğitim gibi
hizmetlerin henüz ulaşmadığı ya da tamamlanmamış olduğu ve
kaçak yapılaşmanın yoğun olduğu bölgeler araştırılmıştır. Bu tür
alanların üç büyük ilçe içerisinde Yıldırım İlçesi’nde yoğun olduğu
tespit edilmiştir. Daha sonra Yıldırım İlçe Belediyesi’nden henüz alt
yapısı tamamlanmamış ya da yetersiz, kaçak ya da imarsız
yapılaşma ve plansız kentleşmenin olduğu, yetersiz sağlık ve eğitim
hizmetlerinin verildiği bölgeler tespit edilerek bunlar arasından
tesadüfî örnekleme ile mahalleler seçilmiştir. Bu seçim yapılırken
Bursa Büyük Şehir Belediyesi’nin Şehir Sağlık Planı 1998-2000
Projesi kapsamında belirlenen 17 hizmet bölgesi baz alınarak, bu
bölgeler içerisinde diğer bölgelere oranla daha fazla ruhsatsız
yapılaşma ve altyapı eksikliğine sahip 6. ve 7. Bölgelerde bulunan
95
toplam 33 mahalle ele alınmıştır. Ayrıca ele alınan bölgelerdeki bazı
mahalle muhtarlarıyla yapılan öngörüşmelerde mahallelerin hemen
hemen homojen bir yapı sergiledikleri öğrenilmiştir. Bu 33 mahalle
arasından tesadüfî örnekleme ile seçilen 11 mahallede (ayrıntıları
Kaçak Yapılaşma ve Sağlıksız Altyapısı Olan Bölgeler başlığı altında
verilmiştir) muhtarlıklara gidilerek amaca uygun olarak belirlenen
kategoriler doğrultusunda amaçlı örnekleme ile haneler tespit
edilmiştir. Ayrıca hanelerin, çekirdek ailelerden oluşmasına,
çalışmayı engelleyecek hastalığı olan eşlerin olmamasına ve çocuk
emeğinin kullanılmadığı aileler olmasına dikkat edilmiştir.
Görüşme yapılacak risk grupları olarak işsizler, ev kadınları,
enformel sektör çalışanları, düz memur ve düz işçiler belirlenmiştir.
Görüldüğü gibi oluşturulan kategoriler çalışan yoğun emek
kategorilerini ve çalışma potansiyeli olan kesimi kapsamaktadır.
Yoksulluk çerçevesinde cinsiyet farklılıklarının da görülebilmesi
amacıyla, görüşmeler 100 hanede 50 kadın ve 50 erkekle
yapılmıştır. Hem katılımcıların yani görüşme yapılan kişinin hem
de eşlerinin belirlenen kategorilerden birinde olması da sağlanmaya
çalışılmıştır. Bu şekilde hane bazında çalışma durumuna göre yeni
bir gruplama yapılmıştır: “eşlerden sadece birinin çalıştığı haneler”,
“eşlerin her ikisinin de çalıştığı haneler” ve “hiç çalışanı olmayan
haneler” olarak üç gruba ayrılmıştır. Daha sonra bu üç grup
hanehalkı ile belirlenen risk grubu kategorileri birlikte
ilişkilendirilerek ‘çalışma grubu’ adı altında birleştirilmiş ve analize
gidilmiştir.
Daha sonra alana tekrar çıkılarak belirlenen ‘çalışma
grubu’nu oluşturan 10 kategori içerisinden rasgele seçilen 14 kişi
96
ile önce derinlemesine görüşmeler, sonra hepsiyle birlikte grup
görüşmesi yapılmış ve sonuçlar daha önceki sonuçlarla
ilişkilendirilmiştir.
2.2.1. Bursa’nın Sosyo-Demografik ve Ekonomik Yapısı
Bursa Türkiye’nin ekonomiye sağladığı katma değer
açısından dördüncü, sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından beşinci
ve çalışan insan sayısı ve işyeri sayısı açısından üçüncü büyük
ilidir. Nüfusu, iki buçuk milyona dayanmaktadır. Coğrafi bölgeler
açısından bakıldığında Bursa, Türkiye’de en zenginlerin toplandığı
%1’lik grup üyelerini barındıran, fakat aynı zamanda gelir
eşitsizliğinin de en yüksek olduğu Marmara Bölgesi’nde yer
almaktadır. İstanbul Marmara Bölgesi’nde kendi hesabına büyük
dengesizlik yaratmaktadır. Şöyle ki büyük kentler içerisinde
Kocaeli’nden sonra en yoksul %1’lik kesim Bursa’da bulunmaktadır
(Sönmez, 2001:33-36).
Bursa’ya bu genel bakıştan sonra kentin ‘nüfus, göç ve
yerleşim’, ‘eğitim’, ‘ekonomik gelişim ve işgücü piyasası’,
‘yoksulluk’, ‘kaçak yapılaşma ve sağlıksız altyapısı olan bölgeler’
başlıkları altında durumu sergilenmeye çalışılmıştır.
Nüfus, Göç ve Yerleşim
Bursa 1970’lerden itibaren tarım ağırlıklı ekonomiden sanayi
ağırlıklı ekonomiye geçmiş, bu durum da Anadolu’dan ve genellikle
97
de Balkan ülkelerinden Türklerin göçmen akınına, dolayısıyla hızlı
bir nüfus artışına neden olmuştur. Bursa’daki nüfus yapısının
dağılımı şöyledir: %29 Muhacir (Balkan Türkleri), %24 Kafkas, %12
Karadeniz, %11 Doğu ve Güneydoğu, %10 yerli, %6 diğer. 1990 yılı
itibariyle Bursa’ya göçün oranı toplam göç oranı içinde %035 iken
net göç hızı %057’dir (DİE,1998). Bursa’ya en fazla göç yurtdışında
Bulgaristan’dan, yurtiçinde Erzurum’dan olmaktadır (Bursa ESG,
2003:43). Yoğun göç nedeniyle kontrolsüz olarak yapılanmış çok
sayıda yerleşim birimi mevcuttur. Altyapıda yetersizlikler vardır.
Bu yerleşim birimlerinde yaşayanların genellikle büyük bir kısmı
enformel sektörde çalışmaktadır. Son ekonomik krizlerle işsizlik
sorunu artmıştır (Bursa SGP, 2000:11-12).
1990 yılı itibariyle Bursa’da nüfus artış hızı binde 38,26’dır.
2000 yılı genel nüfus sayımı sonuçlarına göre Bursa’nın nüfusu
2.125.140’tır. 1990-2000 döneminde yıllık nüfus artış hızı binde
28,62’dir. Bu oran içinde erkeklerin sayısı 1.064.560, kadınların
1.060.580’dir. Nüfusun en yoğun olduğu ilçeler Osmangazi
(642.337) ve Yıldırım (480.266)’dır (İl toplam nüfusu 2.125.140
üzerinden). Türkiye’nin genelinde olduğu gibi Bursa’nın nüfusu
gençtir ve 10-29 yaş grubundadır (%53,7). 30-49 yaş grubu %28,7,
50 ve üstü %14,1’dir. Çocuk ve genç nüfusun toplamı, toplam
nüfus içinde oldukça fazla bir orana sahiptir (DİE,1998 ve Bursa
ESG, 2003:43-44).
Nüfusun yoğun olduğu Osmangazi ve Yıldırım ilçeleri aynı
zamanda hızlı iç göçün odak noktalarıdır. Kaçak yapılaşmayla
birlikte bu bölgelerde yaşayan nüfus kentsel hizmetlerden tam
olarak faydalanamamaktadır. Kaçak yapılaşmalar ve plansız
98
gelişme Bursa’da bazı semtlerde fabrikalar çevresinde çoğalmış, bir
yandan da sanayiden bağımsız olarak şehrin belediye sınırlarına
yakın, tarım toprakları içinde, dolayısıyla zabıta denetiminden uzak
kesimlerdeki arsalar üzerinde yerleşmişlerdir (Bursa SGP, 2000:32-
35).
Alt gelir gruplarının konut sorununa buldukları çözüm olan
kaçak yapı ya da gecekondular ortak özellikler içermektedir (Bursa
Yıldırım Belediyesi, Ankara Yolu Kuzeyi Uygulama İmar Planı
Raporu,2000):
a)Yapılan konutlar basit yapım teknolojisine sahip, az katlı,
çoğu ileride kat çıkmak üzere çatısız yapılardır.
b)Genellikle yasal yollarla üretilen konutların tercih etmediği
zor topografik koşuları içeren yol bağlantıları zayıf ya da hiç
olmayan yerlerde bulunmaktadırlar.
c)Altyapıları, sosyal donatıları ya yoktur ya da yeterli değildir.
d)Geleneksel yapı ve yaşam kültürü sürmektedir.
Bursa’da konut alanlarının en büyük sorunu ruhsatsız veya
ruhsata aykırı konut alanlarının olmasıdır. Bu konut bölgelerinde
ulaşım ağının yetersizliği, alt yapının tamamlanmamış veya hiç
olmaması gibi sorunlar bulunmaktadır. Bu kaçak yapılar önce ıslah
planları ile yasalaştırılmış daha sonraki aşamada ise, imar planına
dönüştürülmüş olan alanlardır. Özellikle Ankara Yolu’nun kuzeyi
ve güneyinde kalan konut bölgeleri ile Yalova yolunun doğu ve
99
batısında kalan konut bölgeleri bu kapsamdadır. Bu bölgelerin
olumsuz koşullarının yanı sıra özellikle Osmangazi ve Yıldırım
ilçelerinde evlilik dışı birliktelikler, birlikte yaşayan anne ve
çocuklar yaygındır ve suç oranı yüksektir (Bursa SGP,2000:36).
Eğitim
Bursa ili genelindeki toplam 650 öğretim kuruluşunun
(ilköğretim) %29’u (186) Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım ilçelerinde
bulunmaktadır. Bu ilçelerde ortalama gelir düzeyine sahip nüfusta
özellikle Yıldırım ve Osmangazi’de okuryazarlık oranı çok
düşüktür. Sekiz yıllık temel eğitim zorunluluğu ile okul çağı
nüfusunda görülen artış, bu bölgelerde orta öğretime devam eden
öğrenci sayısına yansımamaktadır. Temel eğitimi tamamlatmaya
çalışan ve ekonomik açıdan zayıf olan aileler, çocuklarını gelir
sağlayıcı unsur olarak görmekte ve çalıştırmaktadır (Bursa
SGP,2000:32).
2000 yılı genel nüfus sayımı verilerine göre Bursa ili
genelinde okuma yazma bilenlerin oranı %92 olup, bu oran
kadınlar arasında %87, erkekler arasında %96’dır. İlçelere göre
okuma yazma bilenlerin oranı Nilüfer’de %96, Osmangazi’de %94,
Yıldırım’da %92’dir. Nüfusun yarıdan fazlası ilkokul ve ilköğretim
mezunudur (Bursa ESG, 2003:48-53).
100
Ekonomik Gelişim ve İşgücü Yapısı
1990 DİE (1998) verilerine göre Türkiye’de iktisaden faal
erkek nüfus %78.22 iken Bursa’da %77,54’tür. İktisaden faal kadın
nüfus ise Türkiye’de %42.76, Bursa’da %34.77’dir. 2000 yılında
2.125.140 olan toplam nüfusun 910.349’u işgücünü
oluşturmaktadır. Bunun 825.531’i istihdam edilenler, 84.818’I
işsizlerden oluşmaktadır. İktisaden faal nüfusun %10’u Nilüfer,
Osmangazi ve Yıldırım ilçelerinde bulunmaktadır. Bunun nedeni bu
ilçelerin sınırları içinde tekstil, otomotiv ve makine imalat sanayi
tesislerinin bulunmasıdır. Bu sektörlerdeki toplam tesis sayısı
1.148, tesislerde çalışan kişi sayısı ise 75.000 civarındadır. Bu
çalışanlar nitelikli işçi sınıfındadır (Bursa SGP,2000:41 ve Bursa
ESG, 2003:49). 1990 verilerine göre Bursa’da İnşaat sektöründe
çalışanların oranı %6.14 (40.659); mesleği olmayan kadınların
oranı %62.12 (379.477), erkeklerin oranı %17.48 (108.553); iş
arayanlar yani işsizlerin oranı %4.51 (31.319)’dir. 1996 verilerine
göre İş ve İşçi Bulma Kurumu’na başvuran toplam 42.290 kişinin
29.507’si kadın, 12.783’ü de erkektir (DİE,1998). 2000 yılında ise
istihdam edilen 825.531 kişinin %33,6’sı tarımda, %28,2’si
sanayide, %4,9’u inşaatta, %33,2’si ise hizmet sektöründe istihdam
edilmektedir. İstihdam dilenlerin %55,62’sını ücretli, maaşlı veya
yevmiyeli çalışanlar; %3,5’ini işverenler; %17,8’ini kendi hesabına
çalışanlar; %23,1’ini ise ücretsiz aile işçileri oluşturmaktadır. İş
gücüne dâhil olmayan ev kadınları %52,2’dir (Bursa ESG,2003:49-
50).
Atölye ve küçük işyerleri en fazla Osmangazi ve Yıldırım
ilçelerinde toplanmışlardır. Osmangazi ilçesinde otomotiv, deri ve
101
makine imalat sektörlerine yönelik atölye ve işyerleri mevcut iken
Yıldırım ilçesinde tekstil sektörünün alt gruplarına ait (boyahane,
dokuma vb.) işyerleri vardır. Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım
ilçelerinde iktisaden faal olan nüfus genelde atölye, alış-veriş
merkezleri ile küçük işyerlerinde çalışmaktadırlar. Bu kişilerin
yaklaşık %20’si sosyal güvenceye sahipken, %80’i sahip değildir ve
asgari ücretin altında, normal çalışma saatlerinin üzerinde
çalışmaktadırlar (Bursa SGP, 2000:41-42).
Yoksulluk
Osmangazi ve Yıldırım ilçeleri iç göç alışı yönünden diğer
ilçelere oranla ön plana çıkmaktadır. Bu ilçelerde ekonomik gelir
getirecek iş yerlerinin fazla bulunmasına karşılık buralardaki
yoksulluk göstergelerinin yüksek olmasının belli başlı nedenleri
arasında nüfusu oluşturanların niteliksiz, mesleki veya teknik
eğitimden yoksun olmaları gelmektedir (Bursa SGP,2000:43).
Yapılan incelemeler sonucunda ekonomik yoksunluk içinde
olup, sosyal güvencesi olmayan kişi ve ailelere, çeşitli konularda
olmak üzere, İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarından
yardım verilmektedir. 2003 yılı içerisinde bu özellikleri taşıyan
toplam 68.638 kişiye yardım verilmiştir (Bursa ESG,2003:96-97).
Bursa ili Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nca 1998
yılı itibariyle Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım ilçelerine toplam
52.827 kişi için barınma, yiyecek, giyecek, eğitim ve sağlık yardımı
yapılmıştır. Bu yardımların ilçelere göre dağılımına bakıldığında
102
sırasıyla Osmangazi (37.609) ve Yıldırım (11.269) ilçelerinde yüksek
olduğu görülmektedir. Yeşilkart uygulamasından 1992-99 yılları
arasında toplam 52.613 kişi yararlanmıştır. Yeşilkart sahibi
vatandaşların her türlü sağlık hizmetleri ve ödemeleri il
yönetimince karşılanmaktadır. Osmangazi ilçesinde yeşilkarta
başvuran 30.673 kişi, alan 25.772 kişi; Yıldırım ilçesinde başvuran
27.957 kişi, alan 22.644 kişidir (Bursa SGP,2000:42-43).
Türkiye genelinde tekrar değinecek olursak büyük kentlerin
en alttakiler olarak belirtilen %1’lik kesimi ayda 32 milyon TL’lik
geliriyle Kocaeli’nde; ikinci en yoksul kesim aylık 36 milyon TL.
Geliriyle Bursa’da bulunmaktadır. Bursa’nın en zengin %1’lik
kesimi İl gelirinde %11 pay alırken, ayda hanesine 500 milyon
TL.’nin altında gelir girenlerin oranı %80’leri bulmaktadır (Sönmez,
2001:36,40).
Kaçak Yapılaşma ve Sağlıksız Altyapısı Olan Bölgeler
Bursa ili ve önemli nüfus yoğun ilçeleri üzerinden sergilenen
sosyo-demografik ve ekonomik yapıdan yola çıkarak, Bursa
Büyük Şehir Belediyesi’nin Şehir Sağlık Planı 1998-2000 projesi
kapsamında 17 hizmet bölgesine ayrılan şehrin altyapı hizmetleri
tamamlanmamış ve kaçak yapılaşmanın olduğu bölgeler aşağıda
ayrıntılandırılmıştır (Bursa SGP,2000:14-22):
103
-2.Bölge: Toplam nüfus 105.785
Bölgede yer alan semtler: Yeşilova, Kemerçeşme, Bahar,
Koğukçınar, Başaran, Selamet, Gülbahçe, Atıcılar, NamıkKemal,
Zafer
-3.Bölge: Toplam Nüfus 36.289
Bölgede yer alan semtler: Yeşil, Namazgah, Kurtoğlu,
Karaağaç, Umurbey, Mollaarap, Yenimahalle, Teferrüç
-5.Bölge: Toplam nüfus 173.475
Bölgede yer alan semtler: Selimzade, Yıldırım, Davutdede,
Meydancık, Hocataşkın, Karamazak, Emirsultan, Hacıseyfettin,
Şükraniye, Sinandede, Davutkadı, Musababa, Sıracevizler,
Yedicevizler, Mehmet Akif Ersoy, Beyazıt, Baruthane, Yeşilyayla,
Zümrütevler, Maltepe, Akçağlayan, Değirmenlikızık, Eğitim, 152
evler, Piremir.
-6.Bölge: Toplam nüfus 109582
Bu bölge diğer bölgelere oranla daha fazla ruhsatsız
yapılaşma ve altyapı eksikliğine sahiptir.
Bölgede yer alan semtler: Vatan, Ulus, Kazımkarabekir,
Yunusemre, Duaçınar, Mevlana, Arabayatağı, Çınarönü,
Yavuzselim, Anadolu, Vakıf, Hacıvat, Şirinevler, Demetevler,
İsabey, Samanlı ve Millet.
-7.Bölge: Toplam nüfus 93621
Bu bölge diğer bölgelere oranla daha fazla ruhsatsız
yapılaşma ve altyapı eksikliğine sahiptir.
Bölgede yer alan semtler: Karapınar, Değirmenönü, Yiğitler,
Cumalıkızık, 75.yıl, Erikli, Bağlaraltı, Ertuğrulgazi, Fidyekızık,
104
Esenevler, Güllük, Mimarsinan, Siteler, Ortabağlar, Selçukbey,
Kaplıkaya.
-8.Bölge: Toplam nüfus 110814
Bölgede yer alan semtler: Sırameşeler, Alemdar, Soğanlı,
Gaziakdemir (1\2), Küplüpınar, Çiftehavuzlar, Fatih, Çirişhane,
Santral Garaj (1\2) ve Tuna.
-9.Bölge: Toplam nüfus 38923
Bu bölge diğer bölgelere oranla daha fazla ruhsatsız
yapılaşma ve altyapı eksikliğine sahiptir.
Bölgede yer alan semtler: Panayır, Doğanevler, Altınova,
Küçükbalıklı, Veysel, Karani, İsmetiye.
-12.Bölge: Toplam nüfus 58095
Bölgede yer alan semtler: Geçit, Hamitler, Akpınar,
Bağlarbaşı ve Emek (belde).
Belirtilen bu bölgeler arasında da kaçak yapılaşma ve altyapı
eksikliğinin oranı açısından farklılıklar bulunmaktadır. Bu
nedenle araştırma ruhsatsız yapılaşma ve altyapı eksikliğinin
daha yoğun görüldüğü 6. ve 7. Bölgelerde yer alan mahalleler
arasından seçilen 11 mahallede yürütülmüştür. Bu mahalleler:
6. Bölgeden Ulus, Mevlana, Arabayatağı, Yavuzselim, İsabey,
Hacıvat mahalleleri ve 7. Bölgeden Karapınar, Değirmenönü,
Cumalıkızık, Selçukbey, Kaplıkaya mahalleleridir.
105
BÖLÜM 4. SONUÇ VE ÖNERİLER
Bugüne kadar yoksulluk üzerine yapılan çalışmalarda
çoğunlukla yoksulluğun maddi, ekonomik boyutuna ağırlık
verildiği, özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde
mutlak/maddi yoksulluk ölçüsünün daha yoğun kullanıldığı,
yoksulların da yoksulluklarını tanımlamada bu eğilimde oldukları,
diğer taraftan, çoğunlukla göreli yoksulluk boyutunun ihmal
edildiği gözlenmektedir. Bu araştırmanın hareket noktasını
oluşturan problematik de esas olarak bu olmuştur.
Bireyler sadece biyolojik değil, aynı zamanda sosyal
varlıklardır. Bu temel gerçeklikten yola çıkıldığı anda, toplumda
edilgen değil, etkin özne olan bireyin yoksulluğunun da, tüm
yaşam alanlarında ele alınması gereken bir sosyal problem olduğu
açıktır. Buradan hareketle bu çalışmada yoksulluk, daha çok
ekonomi dışında sosyoloji alanında ele alınmış ve yoksulluğun
sosyolojik analizi yapılmaya çalışılmıştır. Bu türden bir ele alış ise,
ekonomik faktörlerin göz ardı edilmesi anlamına gelmemiş tersine,
sosyal gerçeklik bir bütün olarak, birbiri içine geçmiş tüm
unsurlarıyla ele alınmaya çalışılmıştır.
Günümüzde artık modernliğin kendisini konu edinme
aşamasına geldiği, küresel, toplumsal, ekolojik, siyasal ve
bireysel boyutta birçok riski barındıran bir risk toplumunda
yaşanılmaktadır. Bu riskler bireyleri doğrudan ya da dolaylı olarak
çevrelemekte ve etkilemektedir. İnsanlığın geçmişi, bugünü ve
geleceğinin tartışıldığı bu çağda, salt fiziksel varlığın
sürdürülebilmesi amacıyla, temel gereksinimlerin karşılanıp
karşılanamaması temelinde ele alınan yoksulluk yaklaşımı artık
yeterli olmamaktadır.
Bugün gelinilen noktada, yoksulluğun çok boyutlu bir
problem olduğu, mutlak ve göreli boyutlarının birlikte ele alınması
gerektiği gerek uzmanlar, gerekse uluslararası kuruluşlar
tarafından kabul edilmiştir. Bu çalışmada yoksulluk, Townsend
(1993)‘in dile getirdiği gibi, mutlak olanın göreliliği de kapsadığı
anlayışıyla ‘çoklu yoksunluk’ olarak ele alınmıştır. Kent yoksulluğu
içerisinde emek statülerinde yer alanların irdelendiği çalışmada,
‘yoksulluk görünürdür’ anlayışından hareket edilerek, yoksulluk ve
yoksunluk içinde yaşayan risk grubundakilerin görüşleri ve
kendilerini değerlendirmeleri üzerinde yoğunlaşılmıştır.
Risk toplumu kavramsallaştırması bu çalışmada, Beck
(1992)’in ifade ettiği ve Giddens (1998)’ın desteklediği şekliyle,
toplumsal öz-eleştirinin, kendi üzerine düşünümün (reflexivity)
bir ifadesi olarak ele alınmıştır. Bu da sosyal gerçekliğe bakışta
eleştirel yaklaşımı gerekli kılmıştır.
Araştırma, kent merkezine uzak, kentin dışında kalan,
altyapısı henüz tamamlanmamış olan, kaçak yapılaşmanın yoğun
olduğu yaşam alanlarında oturan, kentin sunduğu refah
imkânlarından yeterince yararlanamayan kesimlerle
yürütülmüştür. Resmi istatistiklerle belirlenmiş yoksulluk sınırı
altında geçimini sağlamaya çalışan ‘emek statüsündekiler’in ele
alındığı araştırmada, çalışma durumunun yoksullukla ilişkisine
239
bakılmıştır. Bu sayılanlar aynı zamanda kent yaşamındaki
yoksulluk göstergeleridir.
Araştırmanın yürütüldüğü Bursa ili Yıldırım İlçesi’nde ele
alınan mahalleler bu özellikleri taşımaktadır. Ancak araştırmada
Yıldırım İlçesi tam anlamıyla temsil edilmemiş, sadece bu bölgede
yaşayan 100 hane üzerinden değerlendirmeler yapılmış ve
genelleme yapılmasından kaçınılmıştır. Bununla beraber, bölge ve
mahalleler üzerine yetkililerden alınan bilgiler ve gözlemler
sonucunda, ele alınan mahallelerin benzer özellikler sergiledikleri
belirlenmiştir. Buradan yola çıkarak bu mahallelerde yaşayan
insanların nicel olarak benzer özellikler sergileyebileceği
söylenebilir.
Düz işçi, düz memur, enformel sektör çalışanı, işsiz ve ev
kadını kategorileri olarak belirlenen emek statüsündekiler, vasıfsız,
düşük ücretli işlerde çalışmalarından ya da hiç çalışmamalarından
ve yaşam alanlarındaki olumsuz koşullar nedeniyle, yoksulluk
çerçevesinde ‘risk grubu’ olarak değerlendirilmişlerdir. Bununla
birlikte, hanede eşlerin de bu kategorilerde olmasına dikkat
edilerek, risk grupları hanede eşlerden kaçının çalıştığı ile
ilişkilendirilmiştir.
Ele alınan bu risk gruplarının, dışarıdan bir bakışla
yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşadıkları kabul edilmiştir. Ancak
burada önemli olan soru şu olmuştur: Yoksulluktan mı
konuşulacağı, yoksa yoksulluğun mu konuşulacağı? Yoksulluğun
sosyolojik analizinin yapıldığı bu çalışmada, emek
statüsündekilerin değerlendirmeleri üzerinde yoğunlaşılmıştır.
240
Araştırmanın amaçları doğrultusunda sonuçlar irdelenirken,
ideal olarak kent yaşamının sunduklarından yoksunluk ya da
sapmalar ve bunların nasıl ikame edildiği tartışılmıştır. Bu şekilde
mutlak olanı çevreleyen göreli unsurlar ortaya çıkarılmaya
çalışılmıştır.
Bu çerçevede ilk önce, emek statüsündekileri çevreleyen
sosyo-demografik yapının belirleyicileri ve bunların yaşam
standartları üzerine etkisi ele alınmıştır. İdeal olarak kent
yaşamının kentlilere sunduğu olanaklar, kaynaklar, ortalama bir
yaşam standardı ve dinamik bir yaşam biçimi vardır. Kent
merkezinin dışında kalan yaşam alanlarının ise, bunlardan yoksun
olduğu ya da çok az ulaşabildiği görülmektedir. Bursa’da kent
merkezinin doğusunda kalan Yıldırım İlçesi’ndeki yerleşim alanları
çoğunlukla bu özellikleri sergilemektedir. Ele alınan mahalleler
altyapısı henüz tamamlanmamış, ruhsatsız yapılaşmanın yoğun
olduğu bölgelerdir.
Görüşme yapılan haneler ortalama altı kişiden oluşan
çekirdek ailelerdir. Düz işçi ve düz memur kategorilerindeki
hanelerin çocukları en fazla iki iken, diğer kategorilerde bu sayının
dokuza kadar ulaştığı görülmüştür. Ortalama olarak çocuk sayısı
dörttür. Çocuk sayısının fazlalığı yaşam standardını etkileyen bir
faktör olarak ortaya çıkmıştır. Katılımcıların ve eşlerinin yaşları
aktif işgücü piyasası içinde yer alabilecek yaş ortalamasındadır.
Ancak Türkiye’de 1980 sonrası uygulanan ekonomi politikalarla
birlikte ortaya çıkan değişmeler, işgücü piyasasına ve emek gücüne
bakışı da önemli derecede etkilemiştir. Toplumsal düzeyde
yükselen değerler farklılaşmıştır. Tüm bu yapısal değişmelerle
241
birlikte ele alınan emek kategorileri yoksullaşmış ve
yoksunlaşmıştır. Bu süreç aynı zamanda doğrudan ailelerin ve
hanelerinin yoksullaşmasına ve yoksunlaşmasına da yol açılmıştır.
Emek kategorilerinin eğitim düzeyleri düşüktür. Enformel
sektör çalışanı, işsiz ve ev kadını kategorilerindeki katılımcılar en
fazla ilkokul mezunu; düz işçiler en az ilkokul, en fazla lise
mezunu; düz memurla ise çoğunlukla lise ve bir kısmı da üniversite
mezunudur. Görüldüğü gibi, kent yaşamının sunduğu ortalama
bireysel gelişmişlik düzeyinin altındadırlar. Hanelerin çoğunluğu
Bursa’ya göçle gelen hanelerden oluşmuştur. Doğu Anadolu’dan
gelen göç oranı daha yüksektir. Göç etme süreleri çoğunlukla 10
yıl, ortalama altı yıldır. Buna rağmen geleneksel yaşam biçimlerini
ve ilişkilerini devam ettirdikleri görülmektedir. En önemli göç etme
nedenleri geçim sıkıntısı ve işsizliktir. Şu anda yaşadıkları en
büyük sorun olarak da geçim sıkıntısı ve işsizliği ifade etmişlerdir.
Bu da, ele alınan hanelerin yapısal bir yoksulluk içinde olduklarını
göstermektedir. Oturdukları konutların yapısı, yaşam düzeyini
belirleyen ve yaşam alanlarını kentteki diğer alanlardan
farklılaştıran en önemli unsurlardandır. Bir plan ve proje olmadan
inşa edilmiş, bitişik nizamda, çoğunlukla ruhsatsız ya da üst kat
çıkılma ruhsatı olmayan, buna rağmen üstüne kat çıkmak için
çatısız filiz bırakılmış bakımsız binalarda yaşamaktadırlar.
Bunların apartman görünümünde ya da tek katlı olmaları çok şey
değiştirmemektedir. Konutların çoğunluğu katılımcıların ailece ya
da akrabalarından yardım alarak yaptıkları, dış koşullara karşı
yalıtımı zayıf olan binalardır. Ev sahibi olanların oranı düşük gibi
görülse de, akrabalarının evinde oturup kira vermeyenlerin
oranıyla birlikte değerlendirilebilir ve yarısı kiracı olan hanelerin
242
kira miktarları, kent merkezinde ve batısındaki yerleşim
alanlarındaki kira rantlarının çok yüksek olmasına karşın, oldukça
düşüktür. Ancak burada binaların yapısı ve çevre koşulları önemli
bir unsurdur. Bu açıdan bakıldığında da, ödenen miktarların
aslında çok fazla olduğu bile söylenebilir.
Görüşme yapılan hanelerin sosyo-demografik özellikleri genel
olarak değerlendirildiğinde, bireysel ve toplumsal düzeyde kent
yaşamının sunduğu ortalama bir yaşam standardına sahip
olmadıkları, aynı zamanda doğrudan ve dolaylı olarak Beck
(1992)’in dile getirdiği gibi, birçok riskle karşı karşıya oldukları
söylenebilir. Ancak emek statüsündekilerin çabası, sahip oldukları
bu yaşam standartlarını kentteki ortalama yaşam standardına
yükseltebilmek değil, var olanı sürdürebilmek yönünde
olmaktadır. Bu eğilim de, var olan yaşam standardının sürekli
yeniden üretimini doğurmaktadır.
Araştırmanın amaçları doğrultusunda ikinci olarak irdelenen
konu, emek statüsündekilerin yaşamlarını yeniden üretmede,
onları çevreleyen ekonomi dışındaki diğer sosyal unsurların
etkileridir.
Emek statüsündekilerin eğitim seviyelerinin düşük olması ve
bir mesleki beceriye sahip olmamaları, çalışma yaşamlarını,
dolayısıyla da kentteki yaşam standartlarını etkileyen önemli
unsurlar olmuşlardır. Bu unsurlar, fırsat eşitliği ve şartlarda eşitlik
ile doğrudan ilişkilidir. Bu eşitlikler, liberal ve demokratik
geleneklerin önemli bir özelliğini oluşturmaktadır. Ele alınan emek
kategorileri içerisinde düz memur ve düz işçiler düzenli bir gelir ve
243
sosyal güvenceye sahip olmalarına karşın, bireysel
donanımsızlıklarından dolayı, vasıfsız işgücü içerisinde yer
almaktadırlar. Enformel sektör çalışanları ise geçici, sosyal
güvencesi olmayan, düşük ücretli, kötü çalışma ortamlarındaki
vasıfsız işgücünü oluşturmaktadırlar. İşsizlerin çoğunluğu iş
bulma koşullarını enformel sektörde aramakta ve ev kadınlarının
eşlerinin tamamı da enformel sektör çalışanıdır. Bununla beraber,
yaşamın idamesi için ek iş yapan iki kategori, düz işçi ve düz
memurların da, ek iş imkânını enformel sektörde buldukları
görülmüştür. Kentteki işgücü piyasası formel yürüyen işlerin yanı
sıra, enformel alanın oluşmasını sağlamaktadır. Bu tür işleri
yapacak kişiler de, potansiyel olarak kentte var olmaya çalışan
kesimlerdir. Özellikle Bursa’da inşaat piyasasının hareketliliği,
dokuma ve tekstil atölyelerinin fason işe yönelmeleri ve bu
bağlamda emek statüsündekilerin yaşamlarını idame ettirmeleri,
aslında bu olumsuz koşulların karşılıklı olarak ve genişletilerek
sürdürülmesi sonucunu doğurmuştur. Diğer bir ifade ile emek
statüsündekilerin talepleri söz konusu yapıyı beslemekte ve
sürekliğini sağlamaktadır. Bu durumun, kent ortamında yaşamın
yeniden üretimi için bir çeşit dinamizm sağladığı açıktır.
Görüşme yapılan hanelerde, hanede çalışan kişi sayısı
çoğunlukla tek kişi ya da iki kişidir. Eşler haricinde çalıştırılanlar
çocuklardır. Ancak onların da yaş ortalamaları aktif işgücü
piyasası içinde yer alabilecek seviyede olmadığı için enformel
sektörde çalıştırılmaktadırlar. Bunların sayısı ise çok azdır. Bu
nedenle haneye giren gelire çok fazla etkileri yoktur. Sadece işsiz
hanelerde belli bir oranda etkili oldukları söylenebilir. İki eşin de
çalıştığı hanelerin göreli bir farklılığı göze çarpmaktadır. Hanelerin
244
ortalama toplam gelirleri 300-400 milyon TL. arasında
değişmektedir. Yoğunluğun ise 100-400 milyon TL. arasında
olduğu görülmüştür. Görüldüğü gibi oranlar resmi olarak
belirlenmiş yoksulluk sınırının oldukça altında seyretmektedir.
Özellikle de Bursa’nın Türkiye’nin ilk %1’lik kesiminde yer alan
gelirdeki kesimleri barındırdığı düşünüldüğünde, gelir
dağılımındaki eşitsizliğin daha büyük boyutlara ulaştığı
söylenebilir. Emek statüsündekiler, reel gelir haricinde hanehalkı
gelirini büyük bir boyutta değiştirecek yan gelirlere sahip
değildirler. Ek iş yapabilenlerin oranı düşük olup, elde ettikleri
miktar da düşüktür. Kira vb. taşınır ve taşınmaz mal gelirine sahip
olan yoktur.
Bursa sanayileşmesi ve istihdam ettiği işgücü açısından
Türkiye’de ilk sıralarda yer alan bir kenttir. Buna bağlı olarak
sosyo-kültürel gelişimi koşutluk göstermese de, diğer kentlerle
karşılaştırıldığında ilk beşin içindedir. Ele alınan emek
statüsündekilerin bu olanaklardan yeterince yararlanamadıkları
görülmüştür.
Emek statüsündekilerin bireysel donanımsızlıkları; yaşam
alanları ve kendi yerleşim alanları çevresindeki iş alanlarının
merkezden uzaklığı; bu alanların kendi içinde oluşan yapısı,
ilişkileri; etnik ve kültürel farklılıklarının belirgin gözlendiği
geleneksel yaşam biçiminin hepsi bir bütün olarak kentin sunduğu
olanaklardan yoksun kalmayı getirmiştir.
Ancak bu, durum tanımı dışarıdan yapıldığında ortaya çıkan
bir tablodur. Durum tanımını emek statüsündekilerin yapması,
245
diğer bir deyişle Giddens (1994)’ın değindiği gibi, yaptıkları ve
yaşadıklarıyla ilgili ne söyledikleri çok önemli olmuştur. Ancak
burada önemli olan ve gözden kaçırılmaması gereken nokta, Schutz
(Hidess,1977)’un dile getirdiği gibi, durum tanımının bireyin ‘ortak
bilgi stoku’ndan aldığı kabulleri de içeriyor olmasıdır ve Giddens
(1984) bunu gündelik eylemin çözümlenmesinde kullanmaktadır.
Emek statüsündekilerin kendilerinin, sürekli üretimine katkıda
bulundukları bu belirleyiciler, yine dönüp kendilerini
belirlemektedir. İçinde yaşadıkları bu ekonomik ve toplumsal
koşullardan elbette etkilenmektedirler. Ancak yine Giddens
(1994)’ın dile getirdiği gibi, bu belirlenme ve etkilenme süreci de,
emek statüsündekilerin takındığı tutumlar ve benimsedikleri bakış
açılarınca belirlenmektedir. Onların ifadesiyle, kentin sunduğu
olanaklardan yararlanma yeterli görülmektedir. Olumsuz
koşullarda, düşük ücretli ve vasıfsız işgücünü oluşturma, onların
yaşamı idameleri, yeniden üretmeleri için buldukları en önemli
araçtır. Çünkü kendilerinin yeterli eğitim ve mesleki beceriye sahip
olmadıklarını düşünmektedirler. Bu nedenle kentte yaşayan
diğerlerinden farklı ölçüde olanaklara ulaşmalarını, diğer bir deyişle
kent refahından daha az pay almalarını normal karşılamaktadırlar.
Sosyal ve kültürel olanaklara ise, neredeyse hiç
ulaşamamaktadırlar, ama bunu bir eksiklik olarak görmemekte,
kendileri için adeta lüks olarak değerlendirmektedirler. Diğer
taraftan, bu olanaklara ulaşmada özellikle düz memur ailelerinde
iki eşin de çalışmasının az da olsa etkisi olduğu da görülmüştür.
Onların bakış açılarıyla, sosyo-kültürel olanaklara ulaşamama bir
eksikliktir. Ulaşamama nedeni ise, maddi yetersizliklerdir. Düz
memurlar, çalışma koşulları dolayısıyla kent merkezinde diğer
kentlilerle aynı ortamları paylaşan kişilerdir. Diğer emek
246
statüsündekiler, şu andaki kendi koşullarını kırdaki yaşamlarıyla
karşılaştırmakta ve göreli olarak kentin refah paylaşımından
memnun olduklarını dile getirmektedirler. Bunun aksine düz
memurlar karşılaştırmalarını kentlilerle yaptıklarında, sosyal ve
kültürel imkânlardan yoksunluklarını dile getirmektedirler. Eğitim
olanaklarına ulaşma açısından bakıldığında, bölgedeki ilköğretim
okullarının sayısı, okuyan çocuk sayısına yeterli gelmemektedir.
Bu da eğitimin kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Ancak
emek statüsündekiler için eğitim olanağının olması bile tek başına
yeterlidir. Kendileri bu tür eğitim olanağına hiç bir zaman sahip
olmadıklarından dolayı, var olan bu koşulları yeterli bulmakta ve
hatta göç etmelerine değer tek unsurmuş gibi
değerlendirmektedirler. Çünkü kendilerinin eğitimsizlik yüzünden
kentte elde edemediklerini, artık çocukları elde edebilecektir.
Beklentilerini gelecek kuşağa saklayan emek statüsündekilerin şu
anki çabaları da, o zamana kadar mevcut durumlarını ve
yaşantılarını devam ettirebilmektir. Sağlık olanaklarına ulaşmada
da emek kategorileri arasında farklılık vardır. Düz memur ve düz
işçiler sosyal güvenlik sistemi içinde yer alabildikleri için diğer
kategorilerden farklılaşmaktadırlar. Diğer kategorilerin ise, sağlık
olanaklarına neredeyse hiç ulaşamadıklarını söylemek abartılı
olmayacaktır. Siyasal katılım açısından değerlendirildiğinde, yine
düz memur ve düz işçilerin çalışma yaşamından kaynaklanan bir
getiri olarak, örgütlü katılımdan söz edilebilir. Diğer kategoriler
kendi ifadeleri doğrultusunda yeterli siyasal hak ve özgürlüklere
sahiptirler. Ancak bunun yine kendi yaşam alanları ve bakış
tarzlarıyla sınırlandığı görülmektedir. Etnik kökenler, dilin
kullanımı kent yaşamına katılımı ve kaynaklara ulaşmayı etkileyen
diğer önemli faktörlerdir.
247
Açıklanan tüm bu sınırlılıklar ve belirlenen unsurlar,
araştırmanın amacı doğrultusunda üçüncü olarak irdelenen, emek
statüsündekilerin maddi, kültürel, siyasal, toplumsal ve bireysel
kaynaklara ulaşmadaki sınırlılıkları ve bunları etkileyen
unsurlardır. Bu nokta yoksulluk ve eşitsizlik sorunlarının kesiştiği
noktadır. Toplumda kaynaklara ulaşmada emek kategorilerinin
yakaladıkları fırsat eşitliği ve şartlarda eşitlik çerçevesindeki
değerlendirmelerinin, liberal sistem içerisinde belirlendiği
görülmektedir.
1980 sonrası Türkiye’nin içine girdiği toplumsal, siyasal ve
ekonomik değişimlerin etkileri, ele alınan emek statüsündekilerin
tüm yaşam alanlarında kendini açıkça göstermektedir. İşgücü
piyasası ve üretimde esnekleşme, toplumsal yaşam ve piyasalarda
gittikçe artan bir enforleşmeyi getirmiştir. İşçiler, 1980 öncesi var
olan statüsünü yitirmiş ve memuriyet yükselen değer olmaya
başlamıştır. Bununla beraber özellikle son yıllarda uygulanan
yapısal uyum paketlerinin tüm emek statülerini olumsuz yönde
etkilediği görülmektedir.
Tüm bu belirlemeler ve belirlenmeler emek statüsündekilerin
yaşamlarını idame ettirmede yönelişlerini doğrudan etkilemektedir.
Araştırma amacı doğrultusunda dördüncü olarak emek
statüsündekilerin yaşamın idame ettirmedeki diğer yönelişleri
irdelenmiştir. Buraya kadar emek statüsündekilerin sosyo-
demografik belirleyiciler nedeniyle, kentteki yerleşim alanlarındaki
ve çalışma yaşamlarına dair yönelişleri üzerinde ayrıntılı olarak
durulmuştu. Düzenli bir gelire sahip olup olmamak ve hanede
çalışan eş sayısının bu yönelişleri doğrudan etkilediği görülmüştür.
248
Ancak bu etki kentteki ortalama yaşam standardına ulaşmaya yine
de yetmemiştir. Sadece göreli olarak kendilerini daha üst geliri
olanlarla kıyaslamaya başlamışlardır. Emek statüsündekilerin
yaşamın idamesindeki yönelişleri yoksulluk adına en ağır
koşullarını işsiz kategorisinde yer alan hanelerde göstermiştir. Ek
iş yapma çabasının düz memur ve düz işçilerde görülmesi
önemlidir. Gelir yetersizliği nedeniyle enformel sektörde ek işe
yöneldikleri görülmüştür. Enformel sektör çalışanları ise, böyle
ikinci bir işe yönelme şansı yakalayamamaktadırlar. Olumsuz
koşullarda çalışmalarına rağmen bunu dillendirmemekte, işin var
olmasını yeterli görmektedirler. Ev kadınlarının çalışması yerine,
tekstil atölyelerinde kız çocuklarının çalıştırıldığı görülmektedir.
İşsizlikle birlikte yaşanan geçim sıkıntısı, iki eşin de çalışmadığı
hanelerde çok yoğun yoksunlukları da beraberinde getirmiştir. Bu
kategorideki ve eşi çalışmayan ev kadını kategorisindeki hanelerin,
diğer kategorilerdeki hanelere göre yaşamlarını idamede ya da
yaşamın yeniden üretilmesinde yönelişleri farklı boyutlara
ulaşmıştır. Daha fazla kalitesiz gıda alma, et ve süt ürünleri gibi
bazı gıda maddelerinin hiç tüketilememesi (bu çocukların, özellikle
de beş yaş altındaki çocukların yetersiz beslenmesine neden
olmuştur); temizlik maddelerinin alınamaması ya da açıktan alınan
tek bir temizlik maddesinin tüm işlerde kullanılması; ikinci el giysi
ve eşya tüketimine yöneliş, hatta giysinin hiç alınmaması; sosyal
yardım kuruluşlarından diğerlerine nazaran daha fazla yararlanma
çabası ve eğitim, yakacak gibi ihtiyaçların sadece onların
verdikleriyle karşılanması; ek olarak yakacak ihtiyacının çalı
toplayarak giderilmeye çalışılmasına yöneldikleri görülmektedir.
Tüm emek statüsündekilerde geçim sıkıntısına bağlanan, beslenme
ihtiyacından kesinti yapmaya yönelme; ekmek gibi bazı gıda
249
malzemelerinin evde üretilmesi; kırla bağlantılarını sürdürenlerin
(bunların sayısı oldukça azdır) oradan gelen erzak yardımıyla
desteklenmesi; lüks tüketim olarak düşünülen sosyal faaliyetler,
eğlence ve tatile hayatlarında yer vermemeye yönelme görülmüştür.
Parasal sıkıntı bağlamında, arkadaş ve akrabalardan borç para
almanın ve veresiye alış verişin de yaygın olduğu görülmüştür.
Siyasal katılım, eşit hak ve özgürlük kavramlarını da, kendi bakış
ve anlayışları çerçevesinde değerlendirmektedirler. Siyasal katılım
sadece oy vermeyle sınırlandırılmıştır ve bu da yeterli
görülmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi düz memur ve düz
işçilerin siyasi katılıma yönelişleri ise sendikaların kullanımı
bağlamındadır. O da sadece ücret artışlarıyla sınırlı
anlaşılmaktadır.
Emek statüsündekilerin eğitim ve beceri eksiklikleri,
kendilerini güçsüz hissettikleri noktalardır. Bu eksiklikler
nedeniyle maddi olanaklardan, kentin sunduğu diğer olanaklardan
yeterince yararlanamadıklarını düşünmektedirler. Umut ve
beklentileri, bu kazanımları elde etmeleri için eğitim gördürdükleri
çocuklarına ertelenmiştir. Öncelik çocukların eğitimine verilmiş
görünmektedirler. Ancak bu, özellikle enformel sektör çalışanı, işsiz
ve ev kadını kategorilerinde, eğitim masraflarını karşılamayı
beraberinde getirmemiş, çoğunlukla çocuğu okula göndermiş olmak
yeterli gibi görünmüştür. Emek statüsündekiler kendi çabalarıyla,
ideal olarak düşündükleri yaşantıya ulaşamayacakları konusunda
birleşmektedirler.
Yoksullukla mücadele ya da yaşamı idame etme yolu olarak
yaşamın maliyetinin düşürülmeye çalışıldığı görülmüştür. Çalışma
250
grubundaki haneler (emek kategorileri), yaşamlarını idame
ettirebilmek için, tüketim ve yeniden üretimde gerekli ihtiyaçlarının
ya kalitesini düşürmekte, ya kullanım sürelerini arttırmakta ya da
bu ihtiyaçlarından vazgeçmektedirler. Her ne kadar bu süreçler
yaşam standartlarında mutlak ve göreli bir düşüşün göstergesi olsa
da, emek kategorilerinin bu durumu değerlendirmelerinde farklılık
görülmüştür. Bu süreçler emek kategorilerinin pasifleştirilmelerini
doğurmamış, kendi içinde dinamik olarak bu olumsuz koşullar
içerisinde var olmayı ve böylece yeniden üretimi getirmiştir.
Emek statüsündekilerin tüm bu yönelişleri, kendi ifade
ettikleri şekliyle maddi imkânsızlıklar nedeniyle olmakla birlikte,
sosyo-demografik faktörler ve kıra göre belirledikleri geleneksel
yaşam tarzından ve anlayışından etkilenmektedir.
Eleştirel yaklaşım çerçevesinde ele alındığında, emek
statüsündekilerin neden belirli bir şekilde davranışa yöneldiklerine
dair gösterdikleri sebepler, seçimin asıl sebepleri değildir ya da
olmayabilir. Diğer taraftan böyle davranmalarına sebep olan bazı
belirleyiciler, örneğin pazar gibi güçler vardır. Giddens (1994)’ın
vurguladığı gibi, pazarlar insanların hem gerçekleştirdikleri
eylemin araçları, hem de sonucu olan hayli yapılanmış toplumsal
özelliklerdir. Bu insani kurumlara ait yapısal özelliklerin belirleyici
etkilere sahip olmasının nedeni, bunların gündelik faaliyetler içinde
üretilmeleri ve yeniden üretilmeleridir. Buradaki işleyiş, Habermas
(1990)’ın ele aldığı iletişimsel eylemin, toplumun yeniden
üretiminin bir boyutu olduğunun göstergesidir. Bursa’nın
ekonomik ve siyasal yapısındaki yelpazenin genişliği de, bu
üretimin daha kolay olarak devamına katkıda bulunmaktadır.
251
Giddens (1994)’ın belirttiği gibi, insanların yaptıklarıyla ve
yaşadıklarıyla ilgili ne söyledikleri de çok önemlidir. Araştırma
amacı doğrultusunda beşinci olarak irdelenen konu, kent
yaşamında yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşadıkları kabul edilip,
risk grubu olarak ele alınan emek statüsündekiler acaba
kendilerini bu şekilde tanımlamakta mıdır? Sırf dışarıdan bir
bakışla ya da resmi olarak ve uzmanların belirlemeleriyle ‘yoksul’
denildiğinde, kişi yoksul olduğunun farkında değilse de, yoksul
sayılır mı?
Ele alınan emek statüsündekilerin gerek yaşadıkları
mekânlar, gerek elde ettikleri gelir, gerekse çalışma koşullarının
olumsuzlukları birçok riski içinde barındıran bir yoksulluğun
göstergeleridir. Ulrich Beck (1992)’in dile getirdiği gibi, bu riskler
emek statüsündekilerin karar ya da yargılara varırlarken gözetmek
zorunda oldukları şeylere göre, diğer bir deyişle bakış açılarına göre
değişir ve çoğalırlar. Ekonomik gelişmeye, sağlığa, istihdama,
çevreye ilişkin riskler, içlerinde küresel, yerel birçok boyutu
barındırırlar. Yaşanan riskler, emek statüsündekilerin kendini
değerlendirişi ve geleceğe bakışını etkilemektedir. Bu etkiden
kurtulabilmek risklerin kontrolüne bağlıdır.
Emek statüsündekiler içinde bulundukları durumu
ekonomik faktörlere bağlama eğiliminde olmuşlardır. Bunu
yoksulluk olarak tanımlamamaktadırlar. Onlara göre
yaşamlarındaki sorun geçim sıkıntısı ve işsizliktir. Bunların asgari
ölçülerde karşılanması, onlar için yeterlidir. Bu belirledikleri asgari
ölçü de, kent yaşamına göre değil, şu anda yaşadıkları kent
252
dışındaki yaşam alanlarında yaşamlarını sürdürmelerine yetecek
bir miktar olarak belirlenmiştir.
Habermas (1990)’ın da dile getirdiği şekliyle, emek
statüsündekiler kendi üzerlerine düşünüme (reflexivity)
başladıklarında, kendilerini ‘yoksul’ olarak nitelendirenlerin oranı
yükselmiştir. Hatta yoksul olmadıklarını, yoksullardan biraz daha
iyi durumda olduklarını belirtenler sadece, hanede iki eşin de
çalıştığı bazı düz memur ve düz işçi kategorileri olmuştur. Ancak
çoğunluğun ifade ettiği bu yoksulluk tanımlaması, ‘maddi/mutlak
yoksulluk’ ile sınırlandırılmış bir yoksulluk olarak ortaya çıkmıştır.
Burada önemli olan tanımın yine Giddens’ın dediği gibi, emek
statüsündekilerin değer, anlayış ve bakış açıları tarafından
belirlenmiş olmasıdır. Emek statüsündekiler Türkiye genelini ele
almakta ve yarısından oldukça fazlasının, hatta hemen hemen
tamamına yakınının maddi olarak yoksul olduklarını
düşünmektedirler. Toplumu bu şekilde değerlendirişle
ilişkilendirerek, kendilerinin de bu yoksullar içinde olduklarını dile
getirmişlerdir. Ama çoğunlukla da bu yoksulların alt seviyelerinde
değil, orta seviyelerinde olduklarını belirtmişlerdir. Bunun kıstası
da, az da olsa gelire sahip olmak, yaşayabilecekleri bir konuta
sahip olmak ve ne şekilde olursa olsun karınlarını doyurabilmek
olarak belirtilmiştir. Emek statüsündekilerin bu bakış tarzları farklı
bir yönden değerlendirildiğinde, eğer toplum zaten ekonomik
olarak yoksulsa ve onlar da bunların orta seviyelerinde yer
alıyorlarsa, demek ki kendi ekonomik durumlarını yoksul değil,
orta düzeyde görmektedirler denilebilir.
253
Ele alınan eleştirel teorisyenlerin de belirttiği çerçevede,
yoksulluk içinde yaşayan risk grupları içinde yaşadıkları
gerçekliğin farkındadırlar, ama aynı zamanda bu gerçeklikle de
belirlenmiş durumdadırlar. Bu belirlenmişlikten çıkış noktalarını
sorgulayabilmekteyseler de, bunu gerçekleştirecek gücü
kendilerinde bulamamaktadırlar. Seçtikleri mücadele yolu sadece
yaşamın idame ettirilmesiyle, yani var olan yapının yeniden
üretilmesiyle sınırlı kalmıştır. Yoksulluk maddi ve göreli
boyutlarıyla ele alınması gereken çok boyutlu bir sosyal problemdir.
Karmaşık yapısı, birçok ilişkiyi birden ele alıp irdelemeyi
gerektirmektedir. Ancak emek statüsündekiler, içinde yaşadıkları
ve tanımladıkları yoksulluğu ‘çoklu yoksunluk’ boyutunda
tanımlama noktasına gelememişlerdir.
Emek statüsündekiler, içlerinde bulundukları durumun
nedeni olarak işsizlik ve geçim sıkıntısını görmeleriyle bağlantılı
olarak, doğrudan ve dolaylı biçimde devleti sorumlu tutmaktadırlar.
Yeni iş alanları ve imkânları yaratılması ve iş verilmesi
beklenmektedir. Bu tarzda düşünen kesim çoğunlukla işsiz, ev
kadını ve enformel sektör çalışanı kategorileri olmuştur. Düz işçi ve
düz memur kategorileri de, iş olanağı yaratılması üzerinde
yoğunlaşmışlar ancak, yoksulların da çaba sarf edip, her işi
yapmaları gerektiğini vurgulamışlardır. Bununla beraber, diğer
kategorilerin kendilerini güçsüz hissettikleri unsurlar olarak, eğitim
ve beceri eksikliğini belirtmiş olmaları da gözden kaçırılmamalıdır.
Bu eksiklikler, içinde bulundukları koşullardan kendilerini de
sorumlu tuttukları anlamını taşımaktadır.
254
Görüldüğü gibi emek statüsündekiler kendi koşullarını
değerlendirirken çoğunlukla maddi yetersizlikler ve olanaksızlıklara
gönderme yapmışlardır.
Yoksul, işsiz, geçim sıkıntısı vb.nin herhangi bir anlama
sahip olabilmesi için belli bir yaşam tarzına sahip olmak gerekir.
Bu da içinde yaşanılan toplumun sosyo-ekonomik, siyasal ve
kültürel yapısına bağlı olarak değişir.
Ele alınan emek statüsündekiler, kendileri tarafından da
farkında olunan ve açıkça ifade edilen mutlak bir yoksulluk
içindedirler. Onların yoksulluğu doğrudan ailenin, hanenin
yoksulluğu anlamına gelmektedir. Bu yoksulluğu ifade ederken şu
ana kadar ortaya koydukları ya da koyamadıkları gerekçeler,
gerçeklik yaşanırken ve üretilirken ifade edilmeyen göreli
toplumsal unsurlardır. Bu toplumsal unsurların belirlenmesi,
yoksullukla mücadelede yoksullardan hareket edilmesini
sağlayacaktır. Bunun önemi şuradadır: Sonuçlarının ağır yaşandığı
ve küresel bir bakış açısıyla dünya ekonomisiyle bütünleşmenin
temel alındığı ve kültürel unsurları göz ardı eden yapısal uyum
paketlerinin karşısında, belki bunların işlevselliğini de sağlayacak,
toplumsal unsurlardan yola çıkabilmektir. Bu bakış yoksullukla
mücadelede geliştirilebilecek yerel ve genel politikaların
işlevselliğini arttıracaktır.
Araştırmanın amacı doğrultusunda altıncı olarak irdelenen
konu ise, emek statüsündekilerin kendilerini tanımlama ve
değerlendirme aşamasında neye göre ve nasıl bir tavır ve duruş
255
belirledikleridir. Bununla beraber bu duruşun yoksullukla
mücadeleyle nasıl bir ilişkisinin kurulabileceğidir.
Emek statüsündekilerin toplumdaki diğer insanlar, kendileri,
gelecekleri ve yaşam şartları hakkında sahip oldukları düşünceler
‘düşünümsellik’ tir (reflexivity). Bunlar, verili bir dünyaya ait
fikirler olarak kalmayıp, tarif ettikleri dünyaya sürekli yeniden
katılırlar. Burada Habermas’ın dile getirdiği şekliyle etkileşim
süreci içerisinde ‘iletişimsel eylem’ teorisi önemini göstermektedir.
Emek statüsündekiler toplumda insanların çoğunlukla
maddi zenginliğe göre sınıflandığını belirtmişlerdir. Bunu yoksulluk
ve yaşam biçimi izlemiştir. Emek statüsündekilerin toplumu bu
şekilde ifade etmeleri aynı zamanda kendilerini hangi konumda
gördükleriyle ilişkili bir durumdur.
Gorz (2001:102), toplumda genel olarak beklenen ve olması
için çaba sarf edilen iki istekten söz eder. Birincisi, yeterli ve
düzenli bir gelire duyulan zaruri ihtiyaç; ikincisi ise, çalışma,
kendini ‘ötekilerle’ kıyaslama ve onlar tarafından beğenilmektir.
Bunların kapitalist süreçlerin bir getirisi olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Ele alınan emek statüsündekilerin beklentileri de bu
yönde olmuştur. Farklılıkları, kendilerini ötekilerle kıyaslamada
takındıkları tavır ve bakış açısında ortaya çıkmıştır.
Araştırma sonucunda yoksullukta, emek statüsündekilerin
çalışıp çalışmama durumundan çok, kentte nasıl, hangi ortam ve
koşullarda çalıştıkları ön plana çıkmıştır. Çalışma durumu
256
nedeniyle kent yaşamı içerisinde yer alabilen düz memur kategorisi,
bu noktada diğer kategorilerden farklılaşmıştır.
Düz memur kategorisi, çalışma koşul ve mekânları nedeniyle
kentte yaşayan diğer insanlarla daha fazla birlikte zaman
geçirmekte, aynı mekânları kullanmakta ve kent merkeziyle daha
çok ilişki içinde olmaktadır. Bununla beraber düzenli bir gelire ve
sosyal güvenceye de sahip olmaları, onları diğer kategorilerden
ayırmaktadır. Giderek biraz daha fazla ‘tüketim toplumu’ içinde yer
alma gayreti içinde oldukları gözlenmektedir. Bu nedenlerden
dolayı düz memurlar, kendi yaşamlarını ve kendilerini
değerlendirirken kendilerinden daha üst gelirdekileri, diğer
kentlileri kıstas alabilmektedirler. Bu da onların göreli olarak kent
yaşamında yoksun oldukları alanları belirlemelerini doğurmaktadır.
Diğer emek statüsündekiler ise, kendilerini kırdaki yaşamlarıyla ya
da kent dışında oluşturdukları yaşam alanlarındaki kendilerinden
daha alt seviyedekilerle kıyaslamaktadırlar. Bunun sonucu olarak
da, kendilerini ve içinde yaşadıkları koşulları göreli olarak daha iyi
olduğu şeklinde değerlendirmektedirler. Buna bir de kendilerini
güçsüz hissettikleri eğitim ve beceri eksikliğini eklediklerinde,
kentin refahından payı yeterince alamamalarını bir yoksunluk, bir
eksiklik olarak görmedikleri belirginleşmektedir. Giddens (1994)’ın
dediği gibi, bakış açıları bu gerçekliği belirlemekte ve gündelik
hayatta her gün yeniden üretilerek onları etkilemektedir. Burada
fenomenolojik açıdan, öznel algıların nesnel sonuçları olabileceği
değerlendirilmesi pek de yanlış olmayabilir.
Emek statüsündekiler, kendilerini pasif bir konumda
tanımlamakta ve beklentilerini gelecek kuşağa ertelemiş
257
görünmektedirler. Emek statüsündekiler içinde bulundukları
koşullar nedeniyle kaderci bir tavır sergilemiş olsalar da, kentte
yaşamlarını bir şekilde sürdürme yollarını buldukları ve mücadele
ettikleri görülmektedir. Kentin dışında oluşturulan yaşam
alanlarında, kırdaki geleneksel yapılarını ve aile ilişkilerini
sürdürdükleri; her ne kadar akrabalarıyla ilişkileri olmadığını ve
onların kendilerine faydasının dokunmadığını söyleseler de,
geleneksel dayanışmanın bir şekilde devam ettirildiği; komşularının
kendi durumlarından farklı olmadıklarını ve herkesin kendisine
faydası olduğunu belirtmelerine karşın, manevi yardımlaşmanın
devam ettiği kendi ifadeleri ve gözlemler sonucunda görülmüştür.
Bunlarla beraber, gelir ya da yan gelir getirmesi amacıyla enformel
sektörün kullanılma çabası; temel ihtiyaçların özellikle gıda
ihtiyacının geleneksel yöntemler kullanarak ve kırdan gelen
yardımlarla ikame edilmesi; çocuklarına eğitim olanağı sunarak
umutlarını onlar aracılığıyla yaşatma arzusu, tüm bunlar için
sıkıntıya girilmesi ve çaba sarf edilmesi kendi içinde pasif değil
aksine dinamik bir yapının göstergeleri olarak yorumlanabilir.
Kendi yaşam alanlarını değiştirmemekte, konut ve yer değiştirme
her koşulda bu çevreyle sınırlandırılmaktadır. Doğrudan ifade
edilmeyen ancak ortaya çıkan bir aidiyetlik duygusu
taşımaktadırlar. Tüm bu unsurlar emek statüsündekilerin
kendilerini güçlendirme yollarıdır. Emek statüsündekiler kendi
varlıklarını sürdürebilmek için bu yapıyı yeniden üretmekte ve bu
oluşturdukları yapıdan etkilenmektedirler.
Ele alınan emek statüsündekiler, Beck (1992)’in ifade ettiği
şekliyle ‘doğanın sonu’ olan yani, fiziksel dünyanın insan eli
değmemiş çok az yanı bulunan bir ortamda yaşamaktadırlar. Bu
258
değişme süreci dolaylı ve doğrudan onları da etkilemektedir. Ancak
emek statüsündekiler, risk toplumuna geçişin diğer öğesi olan
‘geleneğin sonu’nu yani hayatın artık bir tür kader olarak
yaşanmadığı bir dünya içinde yaşamamaktadırlar. Hayatın çeşitli
yanlarının gelenek tarafından oluşturulduğu gözlenmektedir. Bir
evin olması, çocukları olup iyi yetişmesi, bir işin ve güvencesinin
olması emek statüsündekilerin yaşantılarını tarif ettikleri noktalar
olmuştur. Yaşantılarını ‘kader’ olarak ifade eden emek
statüsündekilerde, geleneksel unsurların yaşandığı ve bunun da
onları güçlü kılan yönler arasında olduğu gerçektir. Ancak bu
onları pasif kılmamakta, sürekli bir çaba ve yaşamı yeniden üretme
dinamik süreci içinde oldukları görülmektedir.
Kentin yoksun kesimlerinde oluşan bu dinamik yapı ‘Öteki
Türkiye’ olarak adlandırılmaktadır. Ancak, bu kesimde yaşayan
emek statüsündekiler kendilerini ya da kentte yaşayan diğer
insanları ‘öteki’ olarak görmemektedirler. Onlar kent yaşamı içinde
var olabilecekleri koşulları oluşturmuş, kent yaşamı da çeşitli
yönleriyle bunu olanaklı kılmıştır. Onlar bu oluşturdukları ve
sürekli yeniden üretilen yapı içinde kentle bütünleşme yolunu
seçmişlerdir. Bunu kentten ve kentin olanaklarından dışlanma
olarak değerlendirmemektedirler.
Kent yaşamında varlığı kabul edilen bu dinamik yapının,
sadece ekonomik temellere dayandırılıp, bir göç sorunu olarak ele
alınmasıyla geliştirilen politikaların sonuç vermediği görülmüştür.
Buraya kadar irdelenmeye çalışılan maddi olanı çevreleyen göreli
unsurların dikkate alınması, yoksulluk ve yoksunluk içinde
yaşayan kesimlerin bu ortamlarını düzeltmek amacıyla onlardan
259
yola çıkılması gerekliliği ortadadır. Burada unutulmaması gereken,
onların oluşturdukları ve yaşamın yeniden üretimini sağlayan
yapının, aynı zamanda küresel ve yerel yaşanan tüm ekonomik,
siyasal ve toplumsal süreçleri de içinde barındırdığıdır.
Siyasal süreçte refah ve yeniden bölüşüm beklentilerinin hala
önemli olduğu içinde yaşanılan toplumda, ağır eşitsizliklerin kişisel
yabancılaşmaya ve toplumsal istikrarsızlığın artmasına neden
olması kaçınılmaz olarak görülmektedir. Yoksulluğun toplumun
belli bir kesiminin mutlak yaşam standardı ile ilgiliyken; eşitsizliğin
toplumda yer alan yaşam standartları arasındaki göreli
farklılıklarla ilgili olduğu vurgulanmıştı. Bu bağlamda ele alınacak
yoksullukla mücadele politikalarında, toplumun kendi özgün
koşullarından hareket etme gerekliliği ortadadır. Ancak bu da,
küreselleşme çerçevesinde kapitalist dünya ekonomik sistemlerini
ve ilişki ağlarını göz ardı etmek anlamına gelmemektedir. Zaten bu
ilişkilerin izlerinin, ele alınan o toplum içindeki süreçte geliştirilen
sosyo-ekonomik politikalarda görülmemesi imkânsızdır.
Yoksullukla mücadele için ilk yapılması gereken, diğer sosyal
problemlerde olduğu gibi, sorunun net olarak ortaya konulması ve
detaylı bir tanımının yapılmasıdır. Bu tanım yapılırken kültürel ve
yerel faktörlerin göz önüne alınıp, belirlenen toplumsal göreli
unsurları ortaya koyabilmek, böylece makro ve mikro boyutun bir
arada değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sosyolojide toplum ve birey, yapı ve birey gibi makro ve mikro
ayrımların ortadan kalktığı bir süreç yaşanmaktadır. Sosyal
gerçeklik kendisini birbiri içine geçmiş, keskin ayrımların olmadığı,
260
melezliklerin yaşadığı bir bütünlük olarak sunmaktadır ve bu
şekilde de ele alınmalıdır. Bu eleştirel bir yaklaşımla kendi üzerine
düşünümü de beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada yoksulluk
problemine bakış bu şekilde sergilenmeye çalışılmıştır. Mutlak ve
göreli yoksulluk boyutları birlikte ele alınarak, birbiri içine
geçmişliğine yapılan vurgu ve ‘çoklu yoksunluk’ olarak
bütünleştirilmeleri bu çabanın sonucudur. Sosyal gerçekliği bu
tarzda ele alışta, eleştirel yaklaşım yardımcı olmuştur. Gündelik
yaşam içinde yaşanılanlara ve topluma eleştirel bir gözle bakmayı,
edilgen değil, etkin olarak kendi üzerine düşünümü (reflexivity)
mümkün kılan ‘Eleştirel Sosyolojik Yaklaşımlar’ ve ‘‘Risk Toplumu’
kavramsallaştırması, sosyal gerçekliği ve sosyal problem olarak ele
alınan yoksulluğun sosyolojik analizini mümkün kılmıştır.
Azgelişmiş olarak nitelenen ülkelerde daha yoğun olarak
yaşanan yoksulluk, bir ülkenin gelişmişlik seviyesi ile yakından
ilgilidir. Ele alınan emek statüsündekiler düşünüldüğünde,
yaşanılan düzen içinde bunu görmek mümkündür. Yoksullukla
doğrudan ilişkisi kurulan işsizlik sorunu, bugün Türkiye’de mevcut
hükümetçe de en önemli sorun olarak ele alınmıştır. Ancak
ekonomi reel olarak büyüdüğü halde işsizlik artmaktadır. Bugün
gelişmişlik seviyesi yükseldikçe yoksullukta da artış
gözlenmektedir. Söz konusu belirlemeler, bu çalışmada yoksulluğu
ele alışta dile getirilmeye çalışılan eşitsizlik problemiyle doğrudan
ilişkili bir konudur. Buna rağmen, Bauman (1999)’ın da dile
getirdiği gibi, yetişkin her bireyini emek sürecine katmak zorunda
olan bir toplumda yoksul olmakla, yüzyıllar boyunca emekle
biriken güç sayesinde üyelerinin giderek artan geniş bir bölümü
katılmadan gerekli her şeyi üretebilen bir toplumda yoksul olmak
261
aynı şey değildir. Bu nedenle girişilen yoksulluğun sosyolojik
analizinde, ne tüm azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin
hepsine, ne de bir toplum içindeki grup, azınlık ve kültürleri göz
ardı ederek genel olarak toplumun hepsine uygulanabilecek ortak
bir yöntemin gerçekçi olmayacağından yola çıkılmıştır. Yoksulluğa,
her toplumun ve hatta ele alınan her kategorinin kendi özgün
koşulları içinden bakmak gerekmektedir. Şöyle ki, Giddens
(1994)’ın yapı ve birey ilişkisinde vurguladığı gibi, zaman ve mekân
boyutlarının birlikte ele alınması gerekliliği, tarihselliği ve
dolayısıyla kültürü barındırmaktadır. Bu çerçevede yoksulluk ele
alındığında, kültürümüzde ‘fakir’ ve ‘fakirlik’ olgularına bakış
önemli bir yere sahiptir. Tarihsel olarak incelendiğinde fakirlerin
durumunun iyileştirilmesi ve fakirliğin ortadan kaldırılmasına
yönelik birçok resmi ve özel girişim olmuştur. Ancak bu da, daha
önce de değinildiği gibi, küreselleşme çerçevesinde dünya ekonomik
sistemlerini ve ilişki ağlarını göz ardı etmek anlamına
gelmemektedir. Bu ilişkiler, ele alınan o toplum içindeki süreçte
geliştirilen sosyo-ekonomik politikalarda görülmekte ve bunlar da
bireyleri doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir.
Sosyal problem olarak ele alınan yoksulluğun makro ve
mikro boyutlarının iç içe geçmişliği göz önüne alınarak, sosyal
gerçekliğin kendini sunduğu biçimiyle bir bütün olarak ve birçok
riski içinde barındıran çoklu bir yoksunluk olarak irdelenmesi
gerektiği ortadadır. Bu yaklaşım yoksullukla ilgili geliştirilen
politikaların, aynı zamanda yerel ve genel geliştirilecek yoksullukla
mücadele yollarının işlevselliğini sağlayacak ve arttıracaktır.
262
Özellikle Bursa gibi sanayileşmiş ve yoğun göç alan
kentlerde, kentin yoksun alanlarına yönelik yapısal bir analize
girilerek, sosyal analiz araştırmalarının geniş boyutta yapılması
gerekmektedir. Bursa’da ele alınan kesimlerde daha önce bu tarzda
çalışmaların yapılmadığı bilinmektedir. Kalkındırılmaya çalışılan ve
kentin diğer yaşam alanlarının seviyesine çekilmeye çalışılan bu
alanlar üzerinde, ilk önce yapılması gereken sosyal analiz
çalışmalarıdır. Bu sayede, getirilen hizmetlerin bölgede
yaşatılması, yeniden üretilmesi ve böylece işlevsel hale gelmesi
sağlanacaktır.
Türkiye’de yapılan birçok yoksulluk çalışması resmi
istatistikler kullanılarak yapılmıştır. Ancak özellikle son yıllarda
özgün çalışmaların yapıldığı ve yoksulluğa ekonomi dışındaki
alanlardan bakma eğiliminin de arttığı görülmektedir. Bu
araştırmanın metodolojisi, yoksulluğa bakışı ve ele alınan bölgenin
özellikleri nedeniyle, daha önce yapılan çalışmalarla tam bir
karşılaştırma yapılması olanağını tanımamıştır. Bununla beraber,
‘yoksulluk görünürdür’ yaklaşımı çerçevesinde genel bir ortak
değerlendirme yapıldığında, kentin yoksun kesimlerinde yapılan
araştırmalarda yoksulların genel olarak yönelişlerinin benzerlik
gösterdiği söylenebilir. Ancak bunlar nicel olarak bu şekilde
yorumlanabilseler de, kentin yapısı, gelişimi, Türkiye içindeki
konumu, kentlilere sunduğu ya da sunamadığı olanaklar ve
kaynaklar nedeniyle niteliksel farklılıklar göstermektedir.
Bu araştırma sonucunda ortaya çıkan ve alanda yapılacak
diğer araştırmalara ışık tutması açısından önerilenler ise şöyle
sıralanabilir:
263
a) Ele alınan emek statüsündekilerin düzenli bir gelirli olanlarla
olmayanlar arasında farklılık ortaya çıkmıştır. Bu emek
statüsündekilerin bu şekilde ele alınıp, kendi içlerinde daha
derin analize girmek yararlı olacaktır.
b) Benzer şekilde uzun süreli işsiz ya da hanede eşlerin
çalışmadığı kategorilerin de ayrı olarak analiz edilmesi yararlı
olacaktır.
c) Yoksulluktan çok farklı alan ve boyutlarda etkilenen bir
kategori olarak, tüm yaşam alanlarında, geçimlik üretimde ve
özellikle de geleceğin bağlanıldığı çocukların yetiştirilmesinde
önemli etkileri olan kadınların yoksulluğunun ayrı olarak ele
alınması, yoksullukla mücadelede önemli bir yere sahiptir.
Ancak Yıldız ve Türkyılmaz (2002)’ın belirttikleri gibi, kadın
yoksulluğunun analiz edilebilmesi için, toplumsal cinsiyet
çerçevesinde, farklı yaklaşım ve metodolojiye ihtiyaç
olduğunun farkında olunmalıdır.
d) Yoksulluk çok boyutlu bir problem olması nedeniyle birçok
nicel ve nitel tekniğin bir arada kullanılması sosyal
gerçekliğin eleştirel bir gözle sergilenmesine katkıda
bulunacaktır.
e) Alana çıkmadan önce uzun süreli bölgeye ilişkin bilgilenme
ve gözlem sürecinin, yapıyı anlama, yorumlama ve ifade
edilmeyenlerin de ortaya çıkarılmasında araştırmacıya bir
öngörü sağlayacağı düşünülmektedir.
264
f) Alana ilişkin nicel ve nitel değerlendirmelerin derinleşmesi ve
aralarında kurulacak ilişkiyi netleştirmek için, birçok
istatistiksel analizi de mümkün kılan, daha büyük örneklem
üzerinde çalışmak daha yararlı olacaktır. Bu aynı zamanda
çalışmayı betimsellik boyutundan nedensel ilişkiler bulma
boyutuna taşıyabilir.
g) Yoksul, yoksulluk ve yoksullaşma sürecine Giddens’ın
‘Yapılaşma Kuramı’ çerçevesinde bakılabilir. Bu tür bir
yoksulluk analizi için, süreci ele alan etnometodolojik
çalışmaların yapılması önerilmektedir.
h) Bu tür sosyal analiz çalışmalarının yerel yönetimler
tarafından desteklenmesine çalışılmalıdır. Bu olanak, hem
evreni temsil edebilecek bir örneklem üzerinde politika
yönelimli bir araştırma yürütülmesini sağlayacak, hem de
araştırma sonuçlarının bölge adına geri dönüşümü sağlanmış
olacaktır.
i) Yoksulluk ve yoksullukla mücadeleyi belirleyen en önemli
unsurlar olarak, istihdam biçimi ve eğitilmiş, vasıflı bir
işgücü için beceriye sahip olmak ortaya çıkmıştır. Görünür
yoksulluk olarak da konut koşullarının kalitesizliği, altyapı ve
sosyo-kültürel hizmetlerinin yetersizliği diğer önemli
unsurlardır. Bu unsurlar toplumsal ve siyasal alanda
yoksullukla mücadelede göz önünde bulundurulmalıdır. Bu
bakış, hem kent yaşamıyla ideal süreçlerle bütünleşmek için
elverişli koşulları hazırlayacak ve aynı zamanda bu koşulların
265
aktif kullanımını sağlayacaktır. Bu da, yoksun alanların ve
yoksulluk olgusunun sürekli yeniden üretimini engelleyecek
bir adım olarak görülebilir. Belirlenen bu noktaların,
yoksullukla mücadeleye yönelik yapılacak çalışmalara ışık
tutacağı düşünülmektedir.
j) Kentin tüm alanlarının ve buralarda yaşayanların kent
yaşamına katılımı ve temel hizmetlerden eşit ve etkin bir
biçimde yararlanabilmesi için özgün koşulların göz önünde
bulundurulduğu, gerekli kentsel politikaların geliştirilmesi ve
etkin bir yönetimi gerekmektedir. Bunun için de, çok boyutlu
sosyal problem olarak yoksullukla mücadele, farklı
disiplinlerin birlikte eşgüdümlü olarak çalışmasını
gerektirmektedir.
Girişilen kentsel yoksulluğun sosyolojik analizinde, yoksulluk
ve yoksunluk içinde yaşayan emek statüsündekilerin, kendi
değerlendirmeleri ve tanımlamaları çerçevesinde yaşanılan
süreçlerin yeniden kavramsallaştırılması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Böyle bir girişimde bulunmak elbette detaylı yapısal bir analizi
gerektirmektedir. Bununla beraber, bu gerçekliğin farkında olarak
ve yoksulluğun görünür olduğu anlayışından yola çıkarak,
araştırma sonucunda belirlenen yoksulluk durumunun, ele alınan
örneklem özelinde kavramsallaştırılması çabasına girilmiştir.
Kentin yoksun alanlarında, çoklu yoksunluk içinde yaşayan
emek kategorileri, içinde yaşadıkları koşulların, kendi
yetersizliklerinin ve kent yaşamının sunduğu yaşam standardının
farkındadırlar. Ancak bu farkındalık onların, yoksun koşullar
266
içinde tamamen pasif bir konumu benimsemeleri anlamına
gelmemiştir. Kendilerini kentsel ortamdan dışlanmış olarak
görmemekte, kentte yaşayan diğer insanlar kadar olmadığını
bilerek, kentin sunduğu imkânlardan ulaşabildikleriyle
yetinmektedirler. Var olan koşullarını sürdürme çabasıyla, bu
koşulları yeniden üreterek oluşturdukları yapı içinde kent
yaşamıyla bütünleşme yolunu seçmişlerdir. Diğer bazı kentliler gibi
yaşayabilme umutlarını gelecek kuşaklara ertelemişler ancak
vazgeçmemişlerdir. Bu nedenle onların ideal koşullara ulaşmalarını
sağlayacak olan eğitime öncelik vermektedirler. Bu betimleme
çerçevesinde ele alınan emek statüsündekilerin ‘öğrenilmiş
yoksulluk’ içinde yaşayan, ‘azimli yoksullar’ olarak adlandırılmaları
önerilmektedir.
Bu kavramsallaştırmadan yola çıkılarak bir ‘kentli yoksul
modeli’ oluşturulmaya çalışılmıştır. Burada kullanılan sınıflayıcı
model oluşturulurken alan araştırmasında elde edilen bilgilerden
hareket edilmiştir (Lin, 1987:43). Bu model, ‘ideal kentli’ kriterleri
belirlenerek bundan uzaklaşma dereceleri ile oluşturulmaya
çalışılan, ‘Bursa’da kentli’ ve ‘Bursa’da kentli olmaktan uzaklaşma’
betimlemeleri çerçevesinde oluşturulmuştur. Bunun için belirlenen
kriterler şunlardır: Bireysel gelişim (eğitim, çalışma durumu, gelir,
sosyal güvenlik), sosyo-ekonomik koşullar (hane büyüklüğü, konut
ve kentsel alt ve üstyapı hizmetlerinden yararlanma), sosyo-
kültürel ilişkiler ve siyasal katılım (formel ilişkiler, sosyo-kültürel ve
siyasal yaşama katılma).
İdeal kentliyi betimleyen kriterler olarak şunlar kabul
edilmiştir:
267
Bireysel Gelişim
a-Eğitim: Sosyo-kültürel ve meslek edinebilme düzeyinde
bireysel gelişimini tamamlama. Bunun için kentin sunduğu
olanaklara en üst düzeyde ulaşma ve kullanma.
b-Çalışma Durumu: Kentin sunduğu formel işgücü
piyasasında vasıflı (gerekli beceri ve eğitimi almış olmak) olarak yer
almış olma.
c-Gelir: En az ülke ve/veya kent ortalama geliri seviyesinde
bireysel gelire sahip olma.
d-Sosyal Güvenlik: Mevcut kapsamlı sosyal güvenlik
sistemlerinden biri içinde yer alma.
Sosyo-ekonomik Koşullar
e-Hane büyüklüğü: Hane toplam gelirinin tüm üyelere eşit ve
yeterli dağılımı sağlanabilecek koşuldaki kişi sayısı.
f-Konut: Hane üyelerinin sosyo-kültürel yaşam çevreleri ve
ihtiyaçlarına yanıt verebilecek, kentsel çevreye uyumlu, imarlı ve
sağlıklı mekânlarda yaşam.
g-Kentsel Alt ve Üstyapı Hizmetlerinden Yararlanma: Kentin
sunduğu tüm hizmetlerden en üst düzeyde yararlanma.
Sosyo-kültürel İlişkiler ve Siyasal Katılım
h-Formel İlişki: Kentsel ortamın hazırladığı formel ilişki ağları
içinde yer alma ve bunları kullanma.
ı-Sosyo-kültürel Yaşam: Kent yaşamının sunduğu sosyo-
kültürel ortam ve olanaklardan en üst düzeyde yararlanma ve
katılma.
268
i-Siyasal Yaşam: Kent ve yerel yönetimlerin kararlarını takip
ve yönlendirme derecesinde sunulan kentsel kanalları kullanma ve
katılma.
İdeal bir kentli için belirlenen bu kriterler ölçeklendirilerek
oluşturulan yoksulluk modeli Tablo 65’te sunulmuştur. Ölçek ideal
kentliden uzaklaşmayı belirleyebilmek amacıyla, şu şekilde
oluşturulmuştur: Yüksek Düzeyde(***), Orta Düzeyde(**), Düşük
Düzeyde (*). Bursa’da kentlinin, ideal kentli olma derecesi Bursa
Sağlık Gelişim Planı1998-2002 (2000) ve Bursa Ekonomik ve
Sosyal Göstergeler (2003) raporlarından hareketle belirlenmiştir.
Tablo 65 Kentli Yoksul Modeli
Bursa’da Kentli Bursa’da Kentli
Olmaktan Uzaklaşma
Bireysel Gelişim
a. ** c.*** b.*** d.***
a.* c.* b.* d.*
Fiziksel Koşullar
e.*** g.** f.**
e.* g.* f.*
Toplumsal İlişkiler
h.** ı.** i.**
h.* i.* ı.*
269
SUMMARY Object of this thesis is the sociological analysis of the
poverty. Poverty is a multidimensional factor harbouring a
number of risks. For this reason inadequacy of the exclusive
economic analysis is recently a common idea. In the view of this
fact poverty analysed sociologically which is thought as a
necessity for Turkey. This thesis considers poverty as a matter of
sociology. Considering the poverty sociologically that is a
problem out of the field of economics is the significance of this
thesis.
Up to recent days studies about poverty generally stressed
on the economical, material aspects of the matter. The absolute
poverty approach is used particularly in underdeveloped or
developing countries. In additions it is observed that the poor
tends to define their poverty in same way. The fact of relative
poverty is ignored and it is the starting point of this study.
In the framework of this problem, basic target of the study
is performing a sociological analysis of the poverty by focusing
on poverty and deprivation of risk groups that is statuses of
labour as they are taken in this study.
In the study generally critical approach is used which
allows to look everyday life and society critically. It is not passive
but active approach and make possible for reflexivity. Also
Beck’s conceptualisation abouth the ‘risk society’ influced this
study.
This study was conducted on 100 household in certain
quarters of Yıldırım district of Bursa by using a semi-structured
interview form, in-dept interview and group interview
techniques.
In the scope of this study, poverty considered in terms of
P.Townsend’s (1979) ‘the multiple deprivation’ concept. Thus
holding that relative must be included in absolute, relative and
absolute poverty were united.
Bursa is one of the most developed city of Turkey in terms
of industrialisation and labour employment. In this context, it
takes place among the five most developed cities of Turkey even
though its socio-cultural development doesn’t parallel to
economical development. It is observed that labour statues
which we considered in these study, utilise these facilities
insufficiently or that they never use them.
Considered labour statues have two main expectations
and desires for which they strive in order to achieve. They want
to have sufficient regular income and a secure job. When these
labour statues were evaluating their conditions, they generally
refer to economic problems such as insufficient income and
unpleasant way of life.
As a result of this study, it was seen that there is a strong
relation between the poverty and working environments
conditions of working and the manner of working. The category
of unskilled civil servants that can take place in the urban life
because of their jobs and they differentiated from other
categories with regard to this point.
274
Participants generally evaluated themselves their lives and
their relations with close and distant environments in an
traditional and fatalist manner. This attitude have appeared
both in in-depth interviews and group interviews in which this
attitude become much more clear as a result of debates.
Participants suffer from material poverty. However all elements
explained by them including material poverty were relative ones.
These elements have stressed frequently in the interviews and
they clearly appeared as multi-dimensional poverty. Participants
suffer from multiple deprivaton for all aspects of their lives. But
they relatively satisfied with their living conditions since they
evaulate themselves by comparing recent conditions with
previous stages of their lives and with those people who live in
worse situations than theirs. Their main problem is struggle to
make living and lack of money.
The first things to fight aganist poverty are clearly
determining the matter with all aspects and detailed
presentation. There are also the ways for overwhelming all social
problems. In the course of the presentation cultural and local
factors should be considered. In addition mentioned social
relative elements should be set forth so that macro and micro
dimension of the poverty can be evaluate together.
275