Upload
zamandk
View
253
Download
6
Embed Size (px)
DESCRIPTION
News, sport
Citation preview
9 - 15 OCAK 2013• YIl : 5 • SAYI : 197 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINlAND 3,5 EURO
37 24Kosova futboluna ‘politik hapis’98 ülke tarafından tanınan 2 milyon nüfuslu
Kosova, Rusya ve Çin’invetosundan dolayı BM üyesiolamadığı için futbolda kendinigösteremiyor. Avrupa’nın çiçeğiburnunda ülkelerinden Kosova,bağımsızlığını 17 Şubat 2008’de
ilan etti.
Kitaba sahip çıkma zamanı:Ekslibris
Kitabını ödünç vermekzorunda kalınca içiyananlar çoktur. Ya dagidip geri gelmeyenkitapların yasınıtutanlar… Kitapların içkapağına işlenenekslibrisler, sahibininözelliklerini betimliyor
www.zamaniskandinavya.dk
30 2013 yılında takip etmemiz gereken 5teknoloji
2012 yılı hızla gelip geçti, busürede yepyeni teknolojilerleve cihazlarla tanıştık.Önümüzde uzun bir 2013 yılıvar. Elbette ki geleceğitahmin etmek mümkün değilama acaba yeni yılda ne türteknolojiler hayatımızagirebilir?
z A M A N ’ DA B U H A F TA
Size durmakyakışmaz1 KAMİL SUBAŞI • 4
Ben hakkınıyiyeyim, senhelal et1 33’TE
Yaşlılara bitkiselreçete1 32’DE
Yolumuz vefarklılığımız1 33’DE
Evlerinden uzaktaSuriyeli kadınlar Kilis ve Akçakale’de metruk evlere sığınan Suriyeliler, ekmek, soba ve yatmak içinsünger bekliyor. Eşlerini ve oğullarını geride bırakmış Suriyeli kadınların ‘zorunlu’göçünü görmezden gelebilir miyiz? ÜlKÜ özEl AKGÜNDÜz
1Bu toprağın kadınları, hiç değilsehayatlarında bir defa, yer yürüdüğü
ve binalar yan yattığı zaman söz gelimi,evlerin; o korunaklı limanların, nasıl da te-kinsiz bir yere dönüştüğünü görmüştür.Her neslin bir ‘büyük deprem’i var çünkü.Yıkılan binalara, ön duvarı düşmüş oda-larda ortada kalıvermiş koltuk takımlarına,enkaz arasından seçilen banyo fayansla-
rına ve camsız pencerelerde uçuşan tülperdelere dair ortak bir fotoğraf… Ohâlde, evlerine ya da komşu evlere bombadüştüğü için parklara, parklar bombala-nınca okullara, okullar da bombalanıncasınırın öte tarafına ayaklarında terlik,üzerlerinde tek kat elbise ve yanlarındaperişan çocuklarla kaçışan Suriyeli ka-dınları anlamak neden zor olsun! Acınınfotoğrafı bu kez, elimizin ermediği, gü-cümüzün yetmediği bir yerde; Filistin’de,
Bağdat’ta, Kabil’de, Bangladeş’te değilüstelik, bizim ülkemizde; Reyhanlı’da,Kilis’te, Akçakale’de...
BAŞKA EVLERIN AVLUSUNDA Akça-kale’den Telabyad, araya bir set gibi çe-kilmiş tren vagonlarını ve gözetleme ku-lesini görmezden gelmek kaydıyla, evlerdepişen yemeğin kokusunu ve avlulardagülüşen kadınların cıvıltısını duyabilece-ğiniz aşağı mahalle gibi görünür. 1 DEVAMI 22’de
116 SINIRDA HAYAT EKONOMİSİ
Norveç Kralı V. Harald:
Çocuklarımızayeterince vakitayırmıyoruzNorveç Kralı V. Harald, geleneksel yeni yılkonuşmasında, farklı olan kültürlere ‘kendileriolma’ fırsatının verilmesi gerektiğini hatırlattı. 1 DEVAMI 8’de
Darbenin çekimsenaryosuErgenekon Davası’nda Genelkurmay’dan mahkemeyegönderilen belgelerden sonra farklı bir sürecegirildi. Bilgi Destek Dairesi’nce hazırlananbeyaz, gri, kara psikolojik harekat yöntemlerimahkemeyle yüzleşiyor.1 DEVAMI 18’de
Umut Danimarkalınınekmeğidir
2012’yi değerlendirenBaşbakan HelleThorning-Schmidt, “BizDanimarkalılar temeldeiyimser bir halkız. Ortakbir çaba ile Danimarka’yıdaha ileriye taşıyacağımızainanıyorum. Umut insanındaha iyi, daha aydın, huzur
dolu ve eşitliğe dayalı bir toplum kurması içingerekli gücü bulmasının vesilesidir.” dedi.1 HABERİ 15’te
2 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
CUMA ALİ KARAMAN
Yeniden insan dememdeki asıl sebepgünümüzdeki bütün ihmallerin başında in-sanın ihmalinin -hem doğuda hem de ba-tıda- gelmiş olması ve bu ihmallerin netice-sinde fert ve toplum hayatında maddi vemanevi olarak ciddi tahribatların meydanageldiği gerçeğidir. Doğrusu bugün gelinennoktada ihmallerin payının inkar edilmeye-cek kadar büyük olduğu bir gerçektir. Bu ih-mallerin mutlaka birçok sebepleri vardır. Fa-kat asıl sebep başka şeylere verilen değerin in-sana verilmemiş olması ve başka şeyleri ka-zanmak için ciddi çaba sarfeden insanın ma-lasef ne kendi için nede başkaları için bu ça-bayı geçen zaman içinde tam göstermemişolmasıdır.
Eğer bütün ihmaller neticede gidip insanadayanıyorsa insan düzelmeden bunların dü-zelmesi ise düşünülemez. Bu nedenle çoğuzaman büyük çabalar neticesinde ortaya çı-kan değerler çok küçük ihmallerin kurbanıolup gitmektedir. Örneğin, menzile varmakiçin binlerce kilometre yol kat etmiş bir insanmenzile metreler kala az bir ihmal, dalgın-lık veya az bir gaflet neticesi bunu hayatıylasonlandırabiliyor. Yine senelerce, hatta asır-larca büyük gayretler neticesinde bir yerleregelmiş bir dava için harcanan bütün emekler
ve çabalar ufak birihmalin neticesindeaz bir ihmale kur-ban gidebiliyor. İh-mal ve dalgınlığınöbet bekleyen birasker için düşündü-ğümüz zaman, böy-lesi bir durum or-duyu silahlarıyladüşmanın eline tes-lim etmek demektir.
Acaba bugünsınır tanımayan medeniyetin fantazilerinedüşkünlükten doğan aşırı tüketim hastalığıneticesinde nerede duracağı beli olmayanhırslarının kurbanı olarak ihmal edilen nesil-lerin durumu sizce daha fazla üzerinde dü-şünmemiz gerekmez mi?
İhmal deyip geçmeyelim.Tarihe baktığı-mız zaman asırlarca zor meydana gelen bazıvarlıklarımız küçük gördüğümüz ihmalerdendolayı yokolup gittiklerini görmekteyiz. Se-nelerce emek sarfedilerek kurulan bu mües-seseler çoğu zaman küçük gördüğümüz ih-maller neticesinde yok olmaktadırlar. Şimdibütün bunlardan çok daha önemlisi senelercebesleyip ve her zorluğa katlanıp büyüttüğü-müz en değerli ve kıymetli varlıklarımız olanevlatlarımızın ihmalerimiz neticesinde so-
kaklarda kaybolup gitmeleridir.İnsanın ihmalinden kastım onun ihmal
edilen kalb ve ruhudur.Çünkü en tehlikeli in-san midesi aç olandan daha çok kalb ve ruhuaç olan insandır. Şimdi bizlere düşen her şey-den önce ruhumuza ve kalbimize menfi etkiedecek etkenleri küçük görmemek ve bu ih-mallere meydan vermemektir. Doğrusu fertve toplum olarak sağlam ve sıhhatli ayaktadurmamız ve kalmamız buna bağlıdır.
Asıl problem dün olduğu gibi bugündeküçük gördüğümüz ihmalerin birikimindenmeydana geldiği gerçeğidir. Toplumlardakiçöküşler çoğu zaman küçük ihmallerin biri-kiminden meydana geldiklerinin, tarihtepekçok örnekleri vardır. Aslında küçük gör-düğümüz ihmaller zaman içinde büyüyereksonra en edna (küçük) bir haraketle fert vetoplum huzurunu yerle bir edeceklerini hiç-bir zaman gözden uzak görmemek gerekir.Zaten mazi ihmaller neticesinde sayılmaya-cak kadar kurbanlı insanlarla doludur. Bizedüşen en önemli görev fert ve toplumun bön-yesine yerleşmiş olan bu hastalığa karşı bü-tün gayret ve çabamızı sarfetmektir.
Berzah hayatından farksız olarak geçir-diğimiz şiddetli bir kıştan sonra yeniden birilkbahar dirilişi gibi kalbimizi ruhumuzu ve la-tifelerimizi müsbet yönde yenileyerek dirilişegeçmemiz gerekir. Bunu başta bizler ilimde
dirilmek, irfanda boy atmak ve ibadetlerdederinleşmekle ancak sağlayabiliriz. İşte bunuyaptığımız an maddenin darlığından mana-nın enginliğine huzur dolu bir kalble çıkmışoluruz. Buna kısaca yeniden doğmak da di-yebiliriz.
Eğer bu yeni doğuşta var gücümüzle sa-mimiyetimizi ortaya koyarsak Allah (c.c) ara-dığımızı nebilere ve velilere verdiği gibi ina-nın bizlere de inşallah verecektir. Yeterkibizler çölde her şeyini devesinin üstünde kay-bedenin devesini aradığı gibi arayalım. Du-dakları suzuzluktan patlamış bir damla suyahasret kişi gibi arayalım.Mecnun’un Ley-la’sını aradığı gibi bizler de gecemizi günd-üzümüze katarak yitiğimizi arayalım. Hanimeşhur bir söz vardır: “Men talebe ve cedde,vecede” (Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allahverir) bir düstur-u hakikattir (20. Lema).
Eğer rahatsız olduğumuz konular uyku-muzu kaçıyor, yemekten içmekten iştahımızıkesiyor, kaybettiğimiz şeyleri bulma adına herşeyimizi feda etmeye hazır bulunuyor veyavücudumuzdaki bir uzvun acısı kadar kendi-mizde bir acı hisedebiliyorsak bütün bunla-rın neticesi bizi aradığımızı bulmaya Allah’ınizniyle götürecektir. Derdi veren Allah inşal-lah dermanı da bizlere lütfedecektir. Yeterkibiz aramaya devam edelim ve aradığımızdasamimi olalım...
Yeniden insan
YAKUP TELLİOĞLU MALMÖ
1Malmö Akademiska Der-neği’nin (MAF) düzenleyip
Sturf İşadamları Derneği’ninsponsorluğunu yapmış olduğu“Muhteşem Yüzyıl, Kanuni Sul-tan Süleyman ve Harem” konfe-ransı araştırmacı Tarihçi yazar
Talha Uğurluel’in sunumuylaMalmö’de gerçekleştirildi. Kon-feransa Malmö’de yaşayan va-tandaşlarımız yoğun ilgi gös-terdi. Yaklaşık 160 kişinin katıl-dığı konferansta Nydala Teaternsalonu yetersiz kaldı. Programınaçılış konuşmasını yapan DernekEşbaşkanı Zafer Bay, dernek ola-
rak yaptıkları faaliyetleri anlattı,eğitimin önemine değindi.Programda Talha Uğurluel,Muhteşem Yüzyıl’ın muhteşempadişahı Kanuni Sultan Süley-man’ı ve dönemini detayları ile odöneme ait minyatür resimlerleve engin tarih bilgisi ile anlattı.Çekici anlatımı ile katılımcıları
adeta büyüleyen Uğurluel, Ka-nuni döneminin filmlerde anla-tıldığı gibi değil, tam aksine inan-cıyla, yaptıklarıyla Hakk’a vehalka hizmet için tahtta geçenkırkalı yıl içinde İslam’a ve mil-lete adanmış bir Kanuni döne-minden bahsetti.
İsveç’e sığınanSuriyeli sayısı 10 katarttıZAMAN STOCKHOLM
1Suriye’den kaçarak, İsveç’e sığınmacıolarak gelenlerin sayısı, geçen yıla oranla
10 kat arttı. 2012’de, 7 bin 733 Suriyeli, İsveç’esığınma talebinde bulundu. İsveç GöçmenDairesi’nden yapılan açıklamada, 2013 yılındada Suriye’den gelecek sığınmacı sayısında ar-tış beklendiği belirtildi. 2011 yılında ise İsveç’eSuriye’den gelen sığınmacı sayısının 627 ol-duğu bildirildi. Suriye’den kaçarak Avrupa ül-kelerine kadar gelebilenlerin sayısında daartış olduğu kaydediliyor. İsveç’e 2012 yılıiçinde 7 bin 733 Suriye vatandaşı sığınma ta-lebinde bulunurken, bu sayının 2013 yılındadaha da artmasının beklendiği açıklandı. İs-veç Göçmen Dairesi’nden Mikael Ribbenvik,yaptığı açıklamada yeni yıl içinde Suriye’dengelecek sığınmacı sayısının 18 bin olaraktahmin edildiğini ancak bunların hepsinekalacak yer bulmada zorluk yaşanacağına dik-kat çekti. Suriye’deki durumun her geçen gündaha kötüye gittiğine işaret eden Ribbenvik,sığınmacıların geri dönme şanslarının bu ne-denle çok zor görüldüğünü kaydetti.
‘Muhteşem Yüzyıl’konferansına muhteşem ilgiMalmö’de Malmö Akademiska Derneği tarafından (MAF) düzenlenen ‘Muhteşem Yüzyıl,Kanuni Sultan Süleyman ve Harem” konferansı büyük ilgi gördü.
3 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
1İskandinavya’nın herhangi bir ye-rindeki ücra bir kasabada belediye
meclis üyesi olarak görev yapan aşırısağcı bir politikacı; Müslümanlara yö-nelik incitici açıklamalarda bulunuyor.Yılbaşı tatili nedeniyle habercilik adınakesat bir süreçten geçen gazeteciler sözkonusu açıklamaların üzerine balık-lama atlıyor. İnternet, televizyon der-ken; normal şartlarda haber değeri ol-mayan olay çığrından çıkıyor. Duyan;memlekette Müslümanlar büyük bas-kılara maruz kalıyor sanır. Böyle bir or-tamda işin esasını anlatmaya çalışan ga-zetecilerin sesi gürültüde kaybolup gi-diyor. Geriye söz konusu ülkenin ulus-lararası imajına vurulan ‘Müslümankarşıtı’ damgası kalıyor.
Bu durum Avrupa’nın diğer ülkeleriiçin de geçerli. Son dönemde gözle gö-rülür bir şekilde artan ırkçılık vakaları bil-hassa yabancı gazetecilerin dikkatiniçekmiş durumda. Her biri; top-lumdaki ırkçıları ilk deşifre edengazeteci olabilmek için müthiş birgayret sarf ediyor. Dinler ve kültürlerarası dialog adına atılan pozitif adımlarise bu haberlerin gölgesinde eriyip gi-diyor. Dikkatini sadece toplumdaki ne-gatif olaylara veren gazeteciler ise; za-manla gerçeklikten koparak; tehlikeli birparanoyanın esiri oluyor. Onlara göreherkesin gizli bir planı var, herkes düş-man. Sorun yoksa; sorun çıkarıp haberyapıyorlar. Sürekli birilerini tahrik etmetelaşındalar.
Böylesi bir yayın anlayışı; Avrupalı-lara olduğu kadar Avrupa’da yaşayangöçmen kökenli insanlara da zarar ve-riyor. Farklı toplumlar arasındaki mesa-feler giderek açılıyor. Birbirini tanımayaninsanlara dönüştürülüyoruz. Birbiri-mize dair en temel bilgileri dahi bilmi-yoruz. Hristiyanların çoğu, İslam Pey-gamberi Hz. Muhammed’den (SAV)bihaber; Müslümanların büyük bir bö-lümü ise; Hz. İsa’nın doğum günü olanNoel ile yılbaşını birbirine karıştırıyor.Okuduğumuz haberler biz farkında ol-
madan görünmez duvarlar örü-yor aramızda. Aşa-
m ı -
yoruz o duvarları. Aşamadıkça duvarınkarşı tarafını suçlamaya başlıyoruz. Amasiz de diyoruz; Müslümanlara karşı sü-rekli ayrımcılık yapıyorsunuz. Medyanızsürekli bizi aşağılıyor. Haklıyız belki de.Peki ya göçmen kökenli insanlar tara-fından hazırlanan medya ne yapıyor?Ücra kasabalardaki adı sanı duyulmamışradikal bir İsveçlinin çirkin açıklamala-rını haber yapmanın radikal bir Müslü-manın açıklamalarını haber yapmaktanfarkı ne? Onlar bizim yaralarımıza par-mak basarken biz de onlarınkine mi par-mak basmalıyız?
Hayır, asla! Böylesi bir an-layışın hiçbir sorunu çöz-mediği yıllardır ortada. Za-man Gazetesi kurulduğuilk günden bu yana buanlayışın karşısındaoldu. Sorunları sü-rekli kaşıyarakdaha da bü-yütmeninf a y d a s ı
yok. Bu yüzden sayfalarımızı içinde ya-şadığımız toplumu kötüleyen olumsuzhaberlerle doldurmuyoruz. Öylesi çokdaha kolay olsa da. Yunus misali; Bizgelmedik kavga için, bizim işimiz sevgiiçin, dostun evi gönüllerdir, gönülleryapmaya geldik diyoruz. Zaman’ın yıl-larca ‘farklı gazete’ olarak insanların zi-hinlerinde yer etmesinin arkasındatamda bu anlayış var. Bu yüzden baş-kalarının düşen satış rakamları yüzün-den arkasına bakmadan terk ettiği İs-kandinavya’da Zaman’ın abone sayısıher geçen yıl biraz daha artıyor. Yeni birabone kampanyasının arefesinde ol-duğumuz bu günlerde hepimizin bunutekrar hatırlamasında fayda var.
Haberin Zaman’lamasıHaberin zamanlaması bir gazetecinin en çok dikkat etmesi gereken konulardan biridir. Her haber önemlidirçünkü. Önemli olmasa haber olmaz zaten. Bu yüzden hangi haberi ne zaman yayınlayacağını iyi bilmelibir gazeteci. Bir de haberin Zaman’laması yani Zaman Gazetesi’nin yayın anlayışına göre yazılması vardırki; o bambaşka bir konu!
Not Defteri
Son dönemdegözle görülür birşekilde artanırkçılık vakalarıbilhassa yabancıgazetecilerindikkatini çekmişdurumda. Her biri;toplumdaki ırkçılarıilk deşifre edengazeteci olabilmekiçin müthiş birgayret sarf ediyor.Dinler ve kültürlerarası dialog adınaatılan pozitifadımlar ise buhaberleringölgesinde eriyipgidiyor.
Kamil Subaşı
4 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
Türkiye’de günlük olarak yayınlanan ga-zetelerden, şu anda Avrupa’da yayın hayatınısürdürebilen 5 gazete var. İskandinavya’da isesadece gazeteniz Zaman bulunmakta (Kasım2012’de Hürriyet’in Avrupa baskısının daİskandivaya’ya gönderilmesi durduruldu).Türk medyasının hem tiraj, hem de imaj ola-rak hızla büyüyen gazetesi Zaman, 5 yıldır di-ğer gazetelerin cesaret ede-mediği farklı ülkelerde ayrıbaskılar yapma projesini ba-şarıyla uyguluyor; 7 ayrı baskımerkezinde hazırlanan 7 ayrıgazete ile Avrupa’nın nabzınıtutmaya devam ediyor.
Yenilenme cehdi içeri-sinde olduğumuz şu dö-nemde, Zaman gibi gazetelereher zamankinden daha fazlaihtiyacımız var. Zor dönemle-rin en zaruri ihtiyacıdır; ortakakla ve vicdana tercüman ola-cak gazeteler... Vicdan gazete-ciliğinin bayraktarı olan gaze-teniz Zaman, bir kez daha zir-veleri zorlamak ve maşeri vic-danın bayrağını zirvelerde dal-galandırmak istiyor.
2013’e girdiğimiz ve Zaman İskandi-navya olarak 200. sayımızın arefesinde oldu-ğumuz şu günlerde, yeni bir abone kampan-yasını, siz okurlarımızın da desteği ile başlat-mış bulunuyoruz. Zaman Avrupa yaklaşık 20yıldır Avrupa’da (Danimarka da dahil). Za-man İskandinavya, son 5 yıldan beri Dani-marka merkezli olarak İskandinavya ülkele-rinde yayınına devam etmekte. Bazılarınız ilkgünden beri, bazılarınız yakın zamandanberi bizimlesiniz. Ama hepimizin ortak biryönü var; hepimiz Zaman sevdalısıyız.
İlk günlerden beri bizimle olan Zamansevdalıları bilirler, gurbet sabahlarında bin-lerce insan, nasıl aynı şeylere sevinip aynı şey-lere üzüldüğümüzü… Gününü Zaman’laaydınlatanlar bilir, zaman içinde bakışlarımı-zın nasıl da çok yönlüleştiğini; hep birlikteaynı derdi sevmeyi nasıl öğrendiğimizi... On-lar hatırlarlar nasıl zamanla gönüllerimizin
Zaman’la birlikte attığını ...Ve onlar bilirler su gibi,
hava gibi, sevgi gibi ihti-yaç olan Zaman’ın
güzelliklerini başka-larıyla nasıl pay-
laştığımızı, birkapıyı daha
‘her sa-b a h
Zaman’la ziyaret edilen mekanlar listesine’eklemek için nasıl uğraştığımızı...
Hiç kolay olmadı, İskandinavya’nın en iti-barlı gazetesi olmak. Sokaklarda abone standıkuran yüreği engin gençler bilir, tanıdığı ta-nımadığı bir esnafı daha Zaman ailesine ka-zandırmak için çırpınan esnaflar bilir, kabulgünlerinde, çay toplantılarında Zaman’ı hiç
eksik etmeyen hanım ablaları-mız bilir ve ‘imkanlarımız kısıtlıda olsa her eve Zaman girmeli’diyen dar gelirli çalışanlar bilirbugünlere nasıl gelindiğini…
Ama yine hepsi bilir ki, Tür-kiye’de yirmi beşinci, Danimar-ka’da ise yirminci yayın yılını ge-ride bırakan Zaman’a ve siz Za-man sevdalılarına durmak ya-kışmaz. Zaman sevdalıları ola-rak sizden ricamız, gazetenizZaman’daki güzellikleri arka-daşlarınızla da paylaşmanız.Güzellikler palaşıldıkça değerkazanır. Zaman, hem bilgi, hemde sevgidir. Bilgi ve sevgi gibi oda paylaşıldıkça büyür. Gelinkomşularınızı bir de bugözle aklınızdan geçirin, arkadaş
çevrenize bir de bu gözle bakın, telefon def-terinizi, cep telefonunuza kayıtlı numaraları,işyerindeki arkadaşlarınızı, bakkalı, berberi,kasabı bir de bu gözle hatırlayın. Bunların da,sabahları birlikte gülen birlikte üzülen ZamanAilesi’ne katılmasını sağlamak istemez misi-niz?
Gelin kendimize bir iyilik yapalım: Za-man’a her zamankinden daha fazla ihtiyacı-mız olduğu ve olacağı şu günlerde, sevdalısıolduğumuz gazeteyi, sevdiklerimizle de pay-laşarak büyütelim…
2013’te yenilikler…Bu yılki kampanyada sadece peşin ya da
banka yolu ile ödeme seçeneklerini sunduk.Faturalı ve taksitle ödeme seçeneklerini kal-dırdık. Umarız böylesi daha hayırlı olur. Yenikampanya döneminde ayrıca siz Zaman sev-dalılarının taleplerini de dikkate alarak Ailemsayfalarını yenilikler de ekleyerek 12’ye çı-kardık ve ‘Benim Ailem’ eki olarak gazetenizZaman’ın içerisinde her hafta sizlere ulaştı-rılacak. Danca gazeteniz Opinionen de bu yılayrı abone kampanyası yaptığı için yeni dö-nemde artık Zaman ile beraber gelmeyecek,sadece kendi abonelerine ve belirli adreslereulaştırılacak…
Size durmak yakışmaz
İSVEÇ HABER TURU
İsveç’in 3 üniversitesi ilk 100’egirdi
Dünyanın en iyi üniversitelerinin belirlen-diği bir liste açıklandı. Bu listeye göre 2012
yılında 3 İsveç üniversitesi dünyada ilk 100’egirdi. Türkiye’den sadece İstanbul Üniversi-tesi’nin ilk 500’e girdiği sıralamada, İsveç’inKarolinska Üniversitesi 42., Uppsala Üniver-sitesi 73., Stockholm Üniversitesi 81., LundÜniversitesi ise 101. sırada yer alıyor.
Dünyayı değiştirecek 10 buluştan1’i İsveç’ten geldi
İsveçli bilim adamlarının,’küçük kıza kendikök hücresinden damar takılması’ 2012’de
dünyada gerçekleştirilen en önemli 10 buluşarasında gösterildi. İsveç’te 10 yaşındaki bir kı-zın karaciğeri ile bağırsağı arasındaki damaryetersiz çalıştığı için değiştirilmesi gerekti.Göteborg ve Shalgrenska Üniversiteleri’ndekidoktorlar tarafından geliştirilen yöntemle has-tanın başka bir yerinden damar alarak damardeğiştirmeye gerek kalmadı. Önemli bir ge-lişme olan bu yöntemle binlerce hastanın sağ-lığına kavuşacağı açıklandı.
Karısını öldüren genç ağır cezayaçarptırıldı
Stockholm’de kısa süre önce karısını bıçak-layan genç, 10 yıl hapse çarptırıldı. Hapis
cezasını çektikten sonra sanığın sınır dışı edi-leceği bildirildi. Norsborg bölgesinde oturan22 yaşındaki Safiullah Jan ve Manidja Ah-madgul çifti şiddetli geçimsizlikten sonra ay-rıldı. Manidja Ahmadgul annesinin evine ta-şındıktan sonra, kıskançlık krizine girdiği be-lirtilen Safiullah Jan, eşinin annesinin evinibastı. Sinirden çılgına dönen eş katili Safiul-lah, kapının açılması ile birlikte yanında ge-tirdiği ekmek bıçağı ile eşine saldırdı. Eşininçeşitli yerlerinden bıçaklayan genç olay ye-rinden hızla uzaklaşmasına rağmen polis ta-rafından kıskıvrak yakalanarak tutuklandı.
Mahkemede eşini öldürdüğünü itiraf eden Sa-fiullah, 10 yıl hapis cezası aldı, Safiullah’ın ce-zayı çektikten sonrada sınır dışı edileceği bil-dirildi.
Devler Kürt asıllı Azerifutbolcunun peşinde
İsveç 1. Ligi takımlarından Elfsborg’da formagiyen 22 yaşındaki Kürt asıllı Azeri oyuncu
Jiloan Hamad, Türkiye Süper Lig’den bir ta-kımın kendisine talip olduğunu söyledi. İsveçlioyuncu ile İtalyan Lazio takımının ilgilenmesisebebiyle transferde ilginç bir rekabet yaşanı-yor. Transferi için girişimde bulunan Türk ta-kımının Fenerbahçe değil diğer büyük ta-kımlardan biri olduğunu belirten Azeri ve Kürtkökenli bir ailenin çocuğu olan Hamad, “Birgün Türkiye’de oynamak isterim” diyerekaçık kapı bıraktı. 2011 yılında takımı Elfs-borg’un şampiyonluk ipini göğüslemesindebüyük pay sahibi olan Ahmad, bu sezongösterdiği 6 gol ve 9 asistlik performansla İs-veç Milli Takım’ında ilk 11’de yer almaya baş-ladı. Avrupa’nın devlerinin dikkatini çekenoyuncunun bonservis ücreti 1 milyon Avro.
İsveç’te Blackberry’e ceza
Nokia, İsveç mahkemesinde BlackBerry’ninüreticisi RIM’a açtığı davayı kazandı.
Geçtiğimiz hafta Nokia ve Blackberry’ninüreticisi RIM arasında bir patent mücadelesibaşlamıştı. Gelen bilgilere göre Nokia, kablo-suz iletişim patentlerini ihlal ettiği gerekçesiyleRIM’i İsveç mahkemelerinde dava etmişti. Fa-kat dava süreci Apple ve Samsung arasındakigibi arapsaçına dönmeden çözülmüş gibi gö-rünüyor. Son gelen bilgiler RIM’in iddiaları ka-bul ettiği ve Nokia’ya lisans ücreti ödemeyerazı olduğu yönünde. Dava dokümanlarınagöre şimdiye kadar satılan telefonlar için top-lamda 50 milyon avroyu bulan bir ücret var.Ancak bu konuda henüz iki firmadan daresmi bir açıklama gelmedi.
İlk günlerden beri bizimleolan Zaman sevdalıları
bilirler, gurbetsabahlarında binlerce
insan, nasıl aynı şeyleresevinip aynı şeylere
üzüldüğümüzü… GününüZaman’la
aydınlatanlar bilir, zamaniçinde bakışlarımızın nasılda çok yönlüleştiğini; hep
birlikte aynı derdisevmeyi nasıl
öğrendiğimizi...
ZAMAN STOCKHOLM
1İsveç’te çalışıp emekli olan 114 bin kişi-nin başka ülkelerde yaşamayı tercih et-
tiği açıklandı. İsveç’te yaşayan 110 bini aşkınTürk vatandaşı arasında bulunan emeklileryaz aylarında Türkiye, kışın da İsveç’te yaşa-mayı tercih ederken, yılın büyük kısmını yurtdışında geçiren İsveçli sayısının 144 bin ol-duğu açıklandı. 10 yıl öncesine kadar yurt dı-şında yaşayan İsveçli emekli sayısının 72 binolduğu bildirildi. İsveç’te çalışıp emekli olan-
ların büyük bölümünün emeklilik günlerinikomşu ülke Finlandiya, Almanya ve Norveçgibi ülkelerde geçirmeyi istedikleri bildirildi. İs-veç İstatistik Kurumu’nun son açıkladığı ra-kamlara göre, İsveçli emeklilerden 44 bin200’ünün Finlandiya, 15 bin 800’ünün Al-manya, 8 bin 800’ünün de komşu ülke Nor-veç’te yaşadığı açıklandı. Bu arada, İsveç’te ça-lışan çok sayıda yabancı ülke vatandaşlarınında emekli olduktan sonra kendi ülkelerindeyaşamayı tercih ettiği belirtiliyor.
İsveçli emekliler yurt dışındayaşamayı tercih ediyor
s
s
s
808 20462FLT
447 60646FLT
44
7 9 - 15 OcAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYADANİMARKA HAbeR tuRu
SALİH SeVGİcAN HELSİNKİ
1Gazeteci Mahmut Çebi, Finlandiya’daZaman gazetesi okurları ile buluştu.
Yeni kampanya dönemine hazırlanan Zamanİskandinavya Gazetesi, Finlandiya’da gazeteokurları ile biraraya geldi. Gazeteci MahmutÇebi basın ve medyanın önemine dair açık-lamalarında, ‘’En önemli şey gazetedir. Birtoplumun ve dahi tüm toplumların dünyadaşu an nasıl olacağı ve yarın nasıl olacağı gele-cekte ise nasıl bir şekil alacağını üç meslek be-lirler. Bunun birincisi medyadır. İkincisi hu-kuktur. Üçüncüsü ise eğitimdir. Medya meş-rulaştırır. Yemediğinizi yedirir, giymediğinizigiydirir, nefret ettiğinizi sevdirir. 20 yıl önceTürkiye’nin konuşmaktan utandığı mevzularıbugün espiri konusu haline getiren medyadır.
Bu kapıyı açan medyadır. Bugün TV’lerdemafya dizilerinin veriliş şekline bakarsanız ço-cuklarınız arasında onların ve o işin bir kah-ramanlık olarak ele alındığını görürsünüz.Bunu yapan medyadır. Medya meşrulaştırır.Hukuk ise kanunlaştırır. O’nun hakkındakonuşamaz hale gelirsiniz. Medyanın meşru-laştırmasını bugün hukuk, öyle kanunlaştırırki Avrupa’da neredeyse bu alan hakkında sözsöyleyemez hale gelirsiniz. Çünkü kanunlarvardır ve kayıt altına alınmıştır. En acısı daüçüncü olarak medyanın meşrulaştırdığı vehukukun kanunlaştırdığı şeyler eğer eğitimdünyasında öğretmenler tarafından tavsiyeedilmeye başlanırsa işte o nokta toplumukaybetme noktasıdır. Bu açıdan kendi ba-ğımsız medyamızın olması bizim için ol-mazsa olmaz değerdedir.’’ dedi.
FO
TO
: H
AL
İS Y
ILD
IRIM
G A Z e t e c İ M A H M u t Ç e b İ :
Medya meşrulaştırır,hukuk ise kanunlaştırır
ZAMAN HELSİNKİ
1Finlandiyalı uzmanlar çocukların ha-reket kabiliyetinin erken yaşta test
edilmesini tavsiye ediyor. Finlandiya Spor veSağlık Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı biraraştırmada az hareketli çocuklarda ilerideaşırı kilo ve kan dolaşım bozuklukları görü-lüyor. Bununda okuldaki başarıyı doğrudan
etkilediği açıklamasında bulundular.Ço-cukların sık sık eşyalara çarpması, top oy-narken ıskalaması ya da ayakkabısını doğrudüzgün giyememesi gibi durumların hare-ket kabiliyeti azlığı olduğu belirtiliyor. Dünyagenelinde yalnızca her üç çocuktan sadecebirinin az hareket ettiği açıklamasında bu-lunuldu.
Hareketli çocuğunuza kızmayın
Getto bölgelerindekiler işbuluyor
Kenar mahalle ve konut bölgelerinde ya-şayan vatandaşlar giderek daha fazla iş
buluyor. Bunun sebebi Kopenhag’da, kendinebakabilecek durumu olan 2000 kişiye “esnekkiralama” yönteminin uygulanmış olması.Daha önce Mjölnerparken kenar mahalle-sinde çalışanların oranı yalnızca üçte ikiykenşimdi çalışanların sayısı toplam nüfusun ya-rısına ulaşmış durumda. Jyllands-Posten’ınhaberine göre, konut kooperatifindeki çalı-şanların oranı yüzde 3’lük artış göstermişdurumda. Konut kooperatifi KAB’ın müdürüJesper Nygaard, bu durumun daha iyi birdenge sağlayacağını belirterek, “Hayatındaçeşitli sorunları olan ve işsizlik geliri alan ki-şilere de yer açmak gerekiyor, ancak bu böl-gelerdeki insanların istihdam edilmesi deönemli. Bu insanlar hem çocukları hem dekomşuları için rol model niteliğindedir. Böy-lece iyi bir denge de sağlanacaktır” dedi.Öncelik her ne kadar çalışanlara, öğrencilere,öncelikli vatandaşlara ve boşanmış insanlaraveriliyor olsa da, bu durum işsizler için de yeraçılacağı anlamına geliyor. Jesper Nygaard“En zor durumdaki belediyelerde, belediye-lerin uygulamalarını tamamıyla kaldırmaya yada kısıtlamaya çalışıyoruz. Böylece bazı grup-lara öncelik verebileceğiz” dedi.
Meclis, yerel yönetimlere çokmüdahale ediyor
Sol koalisyon hükümeti, Ekim 2011’de Ekimbelediyelerin daha özgür olacağını sö-
zünü vermişti ancak, söz konusu özgürlükşimdiye kadar hissedilebilmiş değil. On yerelpolitikacıdan yedisi, Christiansborg’taki (Mec-lis) siyasilerin belediye politikalarına çokfazla karıştığını düşünüyor. DR televizyonu-
nun 1.394 belediye yönetim kurulu üyesiarasında yaptığı anketin sonuçları da bunudoğrular nitelikte. Bir çok yerel siyasetçisi,Christiansborg’daki siyasetçilerin belediyelereçok fazla karıştığını düşünüyor. Bu durum be-lediyelerin gelişmesi ve bir çok konuda kendikararlarını kendilerinin vermesi yönündekiözgürlüklerini kısıtlıyor. Güney DanimarkaÜniversitesi’nden belediye uzmanı Poul ErikMouritzen; “Belediyelerin, bölgeye özel, fay-dalı çözümler üretebilme imkanları kısıtlanı-yor. Belediyelerin yapabildiği şeyler artık dahaaz, üstelik bir şeyler yapabilmek için gereklişartlar da zorlaştırılmakta. Bu durum elbettebelediyelerin atacağı adımları da kısıtlar nite-likte” ifadelerini kullandı. Mouritzen “Chris-tiansborg, belediyelerin hareket kabiliyetleriniazaltacak bir çalışma sürdürüyor. Bu durumelbette belediyelerin özerk yönetimlerininyapabildiklerini sınırlıyor. Christiansborg ise,belediyelerin bazı görevleri yeterince iyi bir bi-çimde yerine getiremediğini düşünüyor” dedi.Christiansborg’lu politikacılar, belediyelerin birçok görevi hakkında karar verebiliyor. Budurum yerel politikacıların kendi belediyele-rinde, yapmak istedikleri değişiklikleri uygu-lamalarına engel oluyor. 2011 yılında hükü-met kurulduğunda, belediyelere daha fazlaözgürlük ancak daha az bürokrasi hakkı ve-rileceği belirtilmişti. Ancak belediyelere, hal-kın oylarıyla gelen politikacılar, bu ayrıntınınfarkında değildi.
Yanlış tedavide tazminat almakzorlaşacak
Berlingske Tidende gazetesinin haberinegöre, bundan sonra sağlık alanında yanlış
tedavi sonucunda tazminat davası açan has-taların tazminat alması zorlaşacak. Bazı has-taların tazminat başvurusu hiç değerlendiril-meyecek ve bazıları ise şimdiye kadar öden-
miş tutarlardan çok daha azıyla yetinmek zo-runda kalacak. Son yıllarda hatalı tedavi gö-ren hastaların tazminat başvurusu Patient-forsikringen aracılığı ile artmıştı. Bu nedenlehükümet bu konudaki kuralları daha sıkıhale getirmeye çalışıyor. 2015 yılında ödene-cek tutarın bir milyar korunu bulması tahminediliyor. Bugün bu rakam 800 milyon kron ci-varında olması 2007 yılından beri tazminat ta-leplerinin katlanarak arttığı anlamına geliyor.
Danimarka Bölgeleri Sağlık Kurulu’nunbaşkanı Ulla Astman, bu eğilimi “Devletin pa-rayı kıstığı dönemde tazminat patlaması”olarak tanımlıyor. Ulla Astman Berlingske’yeyaptığı açıklamada “Örneğin, 85 yaşında kar-maşık ve uzun bir hastalık geçmişi olan has-tanın tazminat alıp alamayacağını bir kezdaha düşünmek gerekecek” şeklinde ko-nuştu. Bölgelerin tepkisi, tazminat taleplerindepatlama yaşanmasının ardından geldi. 2012yılının ilk yarısında neredeyse 5000 hastatazminat talebinde bulundu. Bu oran 2011 yı-lının ilk yarısıyla karşılaştırıldığında yüzde 25artış anlamına geliyor.
Gençler sınava girirken dopinghapı alıyor
769 kişi sınava girerken ilaç almanın bir sa-kıncası olup olmadığı sorusunu yanıtladı.
Sonuç, gençlerin yaşları azaldıkça bu konuyadaha pozitif baktıkları oldu. Gallup’un yaptığıaraştırmanın ortaya koyduğu sonuca göre, herdört gençten biri bu yöntemi uygulamakta birsakınca görmüyor. Araştırmada on kişiden se-kizi sınav sırasında ilaç kullanmaya hayırdedi. Buna rağmen, hala sınavlara girmekteolup yaşı daha küçük gruba dahil olan genç-lerden dörtte biri sınava girerken ilaç almaktabir sakınca görmüyor. Uzmanlık alanı beyindopingi olan filozof Nana Kongsholm, yap-tığı açıklamada “Şimdiye kadar konuştuğum
gençler bu konuya kötüye kullanım olarakbakmıyor. Gençler bu hapların ancak her günalınması halinde bağımlılık olarak nitelendi-rilebileceğini, iyi bir amaç için kullanılması du-rumunda bir sakıncaları olmadığını düşünü-yor” dedi. Doping ilacı olarak kullanılan enyaygın ilaçlardan biri hiperaktivite bozuklu-ğunda kullanılan Ritalin ilacı. Bu ilaç hipe-raktivite bozukluğu bulunan hastaların dahaiyi odaklanabilmesine imkan sağlıyor. Ancaksınava girecek öğrenciler bu ilaçları giderekdaha fazla kullanır hale gelmiş durumda. Builaç düşünüldüğünden de yaygın bir biçimdekullanılıyor. DJÖF sendikası geçtiğimiz yıl biröğrenci araştırması yaparak hukuk ve eko-nomi öğrencilerinin yüzde 7’sinin bu ilaçlarıkullandığını ortaya koydu. Gençlerin Ritalin’eeğilimlerini araştıran Margit Anne Pedersen,gençlerin bu ilaçlara “ eğitim hapları” adınıverdiklerini söyleyerek şunları belirtiyor: “Nekadar yaygın olduğunu henüz bilmiyorumancak ufak sınavlarda dahi kullanımının ter-cih edildiğini biliyorum. Ancak 2. ve 3. sınıf-lardaki öğrenciler bunun ne olduğunu bili-yor”.
Çoğunluk tam gün eğitimidestekliyor
Hükümet Aralık ayının başlarında, öğren-cilerin tam gün okula gitmesi anlamına
gelen okul programını tanıtmıştı. Öneri, ana-okulundan 3. sınıfa kadar olan çocukların haf-tada 30 saat ders görmelerini öngörüyor. 4.-6. sınıfa kadar olan çocuklar ise haftada 35 saatders görürken, 7.-9. sınıfa devam eden ço-cuklar 37 saat ders görecek. 4.-7. sınıflardailave edilmesi planlanan derslerin Matematikve Danca dersi olması planlanıyor. Bununlabirlikte çocukların 1. sınıftan itibaren İngilizceeğitim alması planlanıyor.
8 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
ENGİN TENEKECİ OSLO
1Norveç Kralı V. Harald, gelenekselyeni yıl konuşmasında önemli
açıklamalarda bulundu. Kral, ülkeninaile yapısındaki aksaklıklardan barış içe-risinde yaşamaya, hoşgörüden enteg-rasyona kadar pek çok önemli mesele-ler hakkında konuştu. Kral V. Harald,Norveç’te bulunan farklı kültürlerin,başkalarına müsemma göstermeyip, sa-dece kendi doğrularını yaşadıkları tak-tirde, bunların her zaman çatışma ze-mininde yaşayacağını kaydetti. 75 ya-şındaki Kral, ısrarla, birlikte ve barışiçerisinde yaşamaya atıfa bulundu.
Kral, hoşgörüsüzlüğün sebepleriher ne kadar dini ve kültürel catışmalargibi görünüyor olsada, bunun nedenle-rinin din ve kültür değil de kişisel oldu-ğunun altını çizdi. Ayrıca Kral V. Harald,farklı dinlerin içerisinde de, yalnızcakendi doğrularıyla hareket eden insan-ların bulunduğunu söyledi. Norveç Kralı,kişinin güvenilir biri olması, kendi gay-retine bağlı olduğunu ifade ederek, ‘’Eğerbunu başarabilirsek, diğerlerine kendi ol-maları adına da fırsat vermiş oluruz.Aynı ortamda, farklı hayat tarzı olan in-sanları da bulmamız mümkündür.’’ dedi.
‘’Norveç, büyük bir global topluluk-tur.’’ diyen Kral V. Harald, ülke gene-linde patlak veren/verebilecek her türlüanlaşmazlıkların ve problemlerin yine,ülkece hep beraber çözülmesi gerektiğinivurguladı. Bununla birlikte Kral, Nor-veç’teki farklı kültürlerin de, birlikte, ba-rış içerisinde yaşamayı top yekün bera-berce öğrenmek zorunda olduklarınıdile getirdi. Norveç Kralı V. Harald şöyledevam etti: ‘’İnsanlar farklı olabilir. Fakat,bir birimizin farklılıklarına saygılı olursak,temel insani konularında uzlaşabilirsek,birlikte anlaşma konusunda zemin ha-zırlayabilirsek, bir arada yaşayabileceği-mize inanıyorum.’’
Yıl boyunca birçok gençlerden ve ço-cuklardan mektuplar aldığını açıklayanKral V. Harald, bu mektuplar aracılığı ilegençlerden bazıları hüzünlerini, bazıla-rıysa endişelerini belirttiğini söyledi. Kral,ülkedeki birçok gencin sıkıntı içerisindeolduğu, anne-babaların, çocuklarına ye-terince vakit ayırmadığı konusunda dadert yakındı. Konuşmasında, dikkatleri,10 yaşındaki genç bir kız çocuğu ile ya-
pılan röportaja çeken Kral, ‘’Bu söyleşide,10 yaşındaki kızın tek isteğinin, bir fin-can sıcak çikolatayla, ‘bir sohbet’ oldu-ğunu görüyoruz. Aynı zamanda bunun,biz yetişkinlere, bu durumu ciddiye al-mamız adına bir uyarı niteliğinde oldu-ğunu ve biz anne-babaların çocukları-mıza yeterince zaman harcamadığımızıgösterdiğini düşünüyorum.’’ şeklindekonuştu.
Eski Güney Afrika Başbakanı NelsonRolihlahla Mandela’nın kendisi içinönemli bir yere sahip olduğunu dile ge-tiren Norveç Kralı v. Harald, Man-dela’nın liderliğine ve hikmet bilgisineher zaman hayranlık duyduğunu söyledi.Kral, Afrikalı lider Mandela’nın, tümdünyaya, intikam alınacak hallerde dahi,anlaşmanın mümkün olacağı dersiniverdiğini bildirdi.
Norveç Kralı V. Harald:
Çocuklarımıza yeterincevakit ayırmıyoruzNorveç Kralı V. Harald, geleneksel yeni yıl konuşmasında, farklı olan kültürlere‘kendileri olma’ fırsatının verilmesi gerektiğini hatırlattı.
Norveç Kralı V.Harald, gelenekselyeni yılkonuşmasındaönemliaçıklamalardabulundu.
ZAMAN OSLO
1Son haftalarda Norveç’te patlak verendomuz gribi salgınına dair, Norveç
Sağlık Bakanlığı’ndan açıklama geldi. Nor-veç Sağlık Bakanı Jonas Gahr Støre, hasta-lığa yakalanlarının sayısının artışı hakkında,‘’ Bu durum oldukça anormal.’’ dedi. Ancakbakan, salgının endişe verecek boyutta ol-madığını, Sağlık Bakanlığı’nın konuyla ilgiliher hangi bir önlem de almadığını vurgu-ladı. Sağlık Bakanı Jonas Gahr Støre, ba-kanlık olarak, domuz gribi konusunda Nor-
veç Halk Sağlığı Enstitüsü ile günlük te-maslarda bulunduklarını söyledi. 2012 Ka-sım ayından itibaren, yaklaşık 70 kişinin do-muz gribine yakalandığı kaydedildi. 11 ya-şındaki genç hastanın yakalandığı domuzgribi yüzünden hayatını kaybettiği, halkın,domuz gribi aşısı olmak için hastanelere hu-cum ettiği aktarıldı. Norveç Halk SağlığıEnstitüsü verilerine göre, yılda yaklaşık binkişi gripten dolayı hayatını kaybettiği belir-tildi. Sağlık yetkililerinin edindiği tespitlersonucunda, domuz gribinin yayıldığı mer-kezin Kuzey Norveç olduğu belirtildi.
Domuz gribi kabusu devam ediyor
ZAMAN HELSİNKİ
1Finlandiya’nın Tampere şehrinde faaliyetgöstren Anadolu Kültür Derneği, Tam-
pere’nin güzel mekanlarından Haiharan Kar-tano’da kermes düzenledi. Kermese ilgi bü-yüktü.Tampereli bayanlar bu tür faaliyetlerin
kendilerini motive ettiğini, elde edilen gelirlederneklerine katkıda bulunmanın mutlulu-ğunu yaşadıklarını belirtti. Kermese katılan Fin-landiyalı Lauri, Anadolu yemeklerini çok lez-zetli bulduğunu ve özellikle mantıya bayıldığınıifade etti.
Tampere’de kermese büyük ilgi
erppæppTTæpp
laddinA
ISHØJ
ellaB
a
an Aek
a ilanoM
ba MO
Ckör G
mektliekE
et
oem
UPAASTRTTAASTRABA KEBYYA KEBONKKON
kar
ut A
mek
AB
A
rillbar
ÖZ URFO NØRREBR
GerstlundlbA
İlahi kitapların anlatımı ile saadet yurduolan cennetten meşakkat ve zorluk dünyasıolan yeryüzüne bir yönü ile zaruri diğer biryönü ile de iradi bir inişe zorlanan insanoğ-luna yeryüzünde kendisini koruması, haya-tını devam ettirebilmesi, neslini sürdürebil-mesi, iyi ile kötüyü ayırabilmesi, hakkını mü-dafaa edebilmesi ve başka varlıklar karşısındaayakta kalabilmesi için bazı potansiyel kuv-vetler verilmiştir. İşte “Kuvve-i Ğazabiye” adıile anılan güç de bunlardan birisidir ve isti-kamette kullanılmadığı zaman saldırganlıkve şiddet şeklinde ortaya çıkar. Hatta bu po-tansiyel gücün kullanımı ile ilgili ilk sorun in-sanın ilk yaratılışından itibaren karşısınaçıkmıştır. Kutsal kitaplarda değişik şekli ileifade edilen bu hususu Kuran-ı Kerim’in desıklıkla öne çıkarması meselenin insanoğluaçısından önemine işaret etmektedir. Zira in-sanlık tarihi maalesef pek çok şiddet, savaşve zulüm örnekleri ile doludur ve bu durumKuran’ın uyarılarının haklılığını ortaya koy-maktadır.
Günümüzde ise maalesef bu gücünorantısız kullanılmasından ortaya çıkanüzücü örnekler insanoğlunun bununla im-tihanının devam ettiğini göstermektedir.Özellikle de şiddetin kaynağının bizzat din-ler olduğu iddialarının ayyuka çıktığı günü-müzde meselenin aslının ortaya konmasıönem arzetmektedir. Bir yanda dünyanıngözleri önünde devam eden cinayet ve zu-lümler diğer yanda da çözüm üretmekte zor-lanan bir dünya dengesi. Sonrasında iseadaletin yerine gelmesi gecikince ortaya çı-kan ölçüsüz ve dengesiz ve maalesef dinadına yapıldığı iddia edilen aşırı ve şiddet içe-ren tepkiler.
İşte bu noktada meselenin temeldençözümü adına şiddet ve terörün sebeplerininve kaynağının dogru tespit edilmesi ve köklüçözümlerin üretilmesi çok önem arzetmek-tedir. Temel manada şiddet kavramının ta-nımı, sebepleri ve dinlerin şiddete bakışaçısı, özelde de İslam’ın şiddete bakış açısınet bir şekilde ortaya konulmalıdır. Ulusal veuluslararası çaptaki şiddet ve terör olayları veözellikle de Ortadoğu’da ve Müslüman coğ-rafyada şiddete karşı eğilimlerin sebepleri iyitahlil edilmelidir. Son birkaç yıla damgasınıvuran “Arap baharı” ve Ortadoğu’da gelişenözgürlük arayışlarının niçin şiddetten uzak vedemokratik zeminlerde gerçekleşme eği-limi göstermediği de tartışılmalıdır. Özellikleşiddetin zirveye çıktığı Suriye örneğinde ol-duğu gibi iktidarı ve gücü ellerinde tutanla-rın kendi halklarına karşı gerçekleştirdiklerişiddet ve zulüm iyi tahlil edilmelidir. Bunla-rın karşısında gelişen muhalif hareketlerdede kargaşa ve anarşi ortamlarından uzakdurma adına bireylerin ve grupların şiddet-ten ve adaletsizlikten nasıl uzak tutulacağı vemeselenin hangi hak ve hukuk zeminineoturtulacağı yeniden gözden geçirilmelidir.
Bütün bu saydığımız ehemmiyetli hu-suslar elbettte belli ölçülerde medyada tartı-şılmakta, akademik çevrelerde ulusal veuluslararası konferans ve seminerlere dekonu olmaktadır. Bunlardan bir tanesi de ge-çen sene mayıs ayında tertip edilen ve benimde Suriye’deki şiddet olaylarını tahlil etmekamacı ile Bediuzzaman Said Nursi Hazret-leri’nin fikirlerini, özellikle de onun Şam’daEmevi Camii’nde irad ettiği Hutbe-i Şamiyeadlı eserinden yola çıkarak bir bildiri sundu-ğum bir sempozyum idi.
Bahsi geçen bildiride meseleyi temeldenele alırken Peygamberler tarihinden yolaçıkmıştım. Zira orada bu tür problemlerle na-sıl baş edeceğimize dair işaretler bolca mev-cuttur. Benzeri sıkıntıları Müslüman toplu-luklar da özellikle Peygamberimiz Hz. Mu-hammed (sav)’in aralarından ayrılmasın-dan hemen sonra değişik fitne ve savaşlar se-bebiyle yaşamış ve ağır imtihanlar geçirmiş-lerdir. Bu noktada asrımıza kadar devameden bu fitne ve sınavların aşılmasında dinadamları ve fikir önderleri dönem dönemönemli rol oynamışlardır.
Bunların en önemlilerinden birisi deşüphesiz üç devir ve pek çok buhran ve de-ğişimi bizzat yaşamış büyük İslam âlimi Be-diüzzaman Said Nursi’dir. O hem İslamikaynakları anlayıp anlatmadaki ustalığı hemde modern dünyanın şartlarını, fen ve tek-niğini kavramadaki yeteneği ile müstesna birduruş sergilemiştir. Bediüzzaman savaş, is-tibdat, esaret, ayrımcılık ve sürgün gibi türlüşiddet ve zorlamaların cenderesinde oluşantecrübelerini ve çözüm önerilerini, bir mür-şit ve rehber olarak da hem takipçilerine hemde bütün bir İslam âlemine ve de insanlığa
aktarmıştır. Eserlerinin genelinde günümüz insanı-
nın problemlerinin temelinde inanç soru-nunun yattığını tespit etmiş ve bunun çö-zümlerini ele almıştır. Kendi ifadesi ile “bi-rinci Said” dönemi adı verdiği ilk dönemin-deki eserlerinde siyasi ve toplumsal mesele-lere daha çok ağırlık vermiştir ve 1911 deŞam’da Arapça olarak verdigi Hutbe-i Şa-miye de bu döneme ait eserlerin arasında ençok öne çıkanıdır. Bu eseri için kendisi biz-zat “içtima-i ve İslâmi bir derstir” demiştir.Özellikle “İslâm Âleminin içinde bulun-duğu maddî mânevî hastalıkların nelerdenibaret bulunduğunu, felâket ve esarete hangisebeplerden dolayı mâruz kaldıklarını“ tes-pit edip bir yönü ile de şiddetin önlenme-sinde önemli çözüm teklifleri sunmuştur. Ay-rıca kendinden sonraki dönemler için deönemli müjdeler vermektedir.” Bugün ara-dan 100 yıl geçmiş olmasına rağmen teklif et-tiği çözümlerin hala geçerliliğini korumaktaolduğunu görünce dost düşman herkes onahak veriyor.
Diğer bir taraftan bu hutbenin verilmeyeri üzerinde de durmak gerekir sanırım. ZiraŞam’ın seçilmesi tesadüfi olmasa gerekir. Birtarafta Peygamber Efendimiz (sav)’den ri-vayet edilen bazı Hadis-i Şerifler var ki özel-likle Şam’ın önemine vurgu yapılmış vefitne zamanında güvenli bir belde olacağıifade edilmiştir ayrıca “Cenab-ı Hakk’ıntoprağının en hayırlılarından olduğu ve ha-yırlı kullarını burada cemedeceği” şeklinde il-tifatlara layık olmuştur. (Bkz. Ebu Davud, Ci-had 3, 2483).
Peki Şam için ifade olunan bu ve benzeriövgülere rağmen Şam’ın bugünki duru-munu ne ile açıklamak mümkündür. Acabahenüz vakti gelmemiş olsa da önümüzdekidönemlerde Şam önemli fonksiyonlar mıeda edecektir?
Bu noktada bölgenin kaderinin değis-mesi için Türkiye’nin rolü inkar edilemez.Yine tarihi bir misyon üstlenecek ve bölgededeğişimin lokomotifi görevini üstlenecektir.Zira istenen seviyede olmasa da Türkiye’nindemokratikleşmesi, hukuk düzenini geliş-tirmesi, insan hak ve özgürlüklerine saygılıbir ülke haline gelme çabaları, toplumda ar-tan özgüven ve ekonomik gelişmeler vs. böl-gede ona olan ilgi ve itibarı artırmış ve somutbir sonuç olarak da İslam dünyasına yayılanve diktatörlüklerin sonunu getiren “Arap ba-harı” denen halk hareketlerine vesile ol-muştur.
Fakat şurası açıktır ki bu tablonun de-ğişmesinde Bediüzzaman’ın teklifleri mut-laka dikkate alınmalıdır. Zira dikkat edilirseonun, karamsarlığın hâkim olduğu bir dö-nemde, özellikle de bu coğrafyada zulüm veşiddetler bugünkü şekli ile ortaya çıkmadanbir asır önce -İslam coğrafyasında nadir gö-rülen bir cesaret ile devrinin muteber pek çokulemasının huzurunda ve onların yüzünekarşı- içinde bulundukları durumu tahliledip eleştiriler yöneltmiş olması önemli biradımdır. Bu tutumu ve ortaya koyduğu fi-kirler ve çözümler ile batılı manada da büyükbir aydınlanma örneği sergilemiş olduğusöylenebilir. Hatta denilebilir ki öngördüğüçözüm ve tedbirlerin alınmaması duru-munda da bugünlerin geleceğini öncedenbilmiştir. Ayrıca altını çizmek gerekir ki o dadiğer pek çok ulema gibi suçu birilerine atıpbulunduğu dönemin zalimlerine karşı sadecebeddua etmekle yetinebilirdi. Ama o pasif-liği değil aktif bir katılımı tercih etmiştir.
Bir sonraki yazımızda şiddetin tanımı, se-bepleri, İslam’ın şiddete bakışı, ve Bediüz-zaman’ın şiddetin önlenmesinde sunduğuçözümleri, Hutbe-i Şamiye örneğinde ol-dugu şekli ile ele almaya devam edelim.
Akademisyen Gözüyle
M. Mustafa Akdağ
Akademisyen Gözüyle
Akademisyen Gözüyle
M. Mustafa Akdağ
Şiddet ve terörün önlenmesinde Said Nursi’nin teklifleri
10 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
Bu noktada bölgenin kaderinin değismesi için Türkiye’nin rolü inkar edilemez. Yine tarihibir misyon üstlenecek ve bölgede değişimin lokomotifi görevini üstlenecektir. Zira istenen
seviyede olmasa da Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukuk düzenini geliştirmesi, insanhak ve özgürlüklerine saygılı bir ülke haline gelme çabaları, toplumda artan özgüven ve
ekonomik gelişmeler vs. bölgede ona olan ilgi ve itibarı artırmış ve somut bir sonuç olarakda İslam dünyasına yayılan ve diktatörlüklerin sonunu getiren “Arap baharı” denen halk
hareketlerine vesile olmuştur.
11 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
ENGİN TENEKECİ OSLO
1norveç Kültür Bakanı Hadia ta-jik’in, ‘’norveç kültürünü yansıtan,
ona ait bildiğim tek şey; annemin yap-tığı iki yemekten (pinnekjøtt-kålrabis-tappe) ibaret.’’ şeklindeki açıklamaları,ülke gündeminde bazı tartışmalarınbaşlamasına neden oldu. İskandinava-ya’nın ilk müslüman kültür bakanı ün-vanına sahip Hadia tajik’in bu sözleri,sosyal medyada da yankı buldu. Birçokkişi, ‘esasında norveç kültürü nedir’i tar-tışıyor. Bazı norveçli politikacılar vegazeteciler ise, Bakan tajik’i sert dilleeleştirdi. norveç Başbakanı Jens Stol-tenberg ise, norveçli bir gazetecinin,‘Hadia tajik benim kültür bakanım de-ğildir’ göndermelerine aldırmayarak,‘’Hadia tajik, benim bakanımdır.’’ di-yerek, norveç Kültür Bakanı Hadia ta-jik’e sahip çıktı.
Irkçı partisi olarak bilinen İlerlemePartisi (Frp) milletvekillerinden Christiantybring Gjedde ile Kültür Bakanı Hadiatajik, norveç Radyo-televizyo-nu’nunda, ‘Esasında norveç kültürünedir?’ konusunu tartıştı. norveç KültürBakanı Hadia tajik, İlerleme Partisi (Frp)milletvekili Christian tybring Gjedde’yi,‘norveç kültürü nedir?’ kavramına yük-lenen manaları takla attırmak ve konuyufarklı yönlere çekmekle suçladı. millet-vekili Christian tybring ise, Bakan ta-jik’in, konuyla ilgili söyledikleri ve ver-diği cevaplardan memnuniyetsizliğinidile getirdi.
norveçli milletvekili Christiantybring, program konuşmasında, Kül-tür Bakanının, norveç kültürü hakkındasöylediklerini tam olarak anlayamadığınıbelirterek, ‘’norveç kültürü, kendi ne-sillerimizle oluşturduğumuz, kendi kül-tür mirasımızdır. Bu külütürü, yine bizdevam ettirmeliyiz. Batı harici norveç’egöç edenler bir ayrıma maruz kalıp,norveçliler bir tarafta, göçmenlerse di-ğer tarafta olacak’’ dedi.
Kültür Bakanı Hadia tajik ise ifade-lerinde, norveç kültürünün oldukçasağlam ve ülkedeki göçmenlere de mü-semmalı davranan bir karektere sahip
olduğuna parmak bastı. ayrıca Bakantajik, norveç’in sahip olduğu değerlerin(demokrasi ve eşitlik gibi) oldukçaönemli olduğunu ifade etti. Bakan, İler-
lerme Partisi’ni sadece kendi ırkını vedeğerlerini koruma altına almakla eleş-tirerek, bağlı bulunduğu iktidardaki İşçiPartisi’nin (ap), devlet bütçesini2005’ten bu yana iki katına çıkarttığınıhatırlattı.
norveç Çocuk-Eşitlik ve Sosyalİçerme Bakanı Inga marte thorkildsen,İlerleme Partisi (Frp) milletvekillerindenChristian tybring’i ve partisini konuylailgili yaptığı açıklamalarından dolayı sertbir şekilde eleştirdi. Yerel medyaya ko-nuyla ilgili açıklamalarda bulunan BakanInga marte thorkildsen, norveç’in sı-nırlarına her hangi bir ‘sınır koyulması-nın’ mümküm olmadığını, hiç kimsenin,norveç’in Kuzey Kore gibi olmasını is-temediğini açıkladı. Çocuk-Eşitlik veSosyal İçerme Bakanı Inga marte thor-kildsen, norveçlilerin, ülkede yaşam
süren göçmenelerden dolayı ne kayakzevklerinden ne de sosis yeme alışkan-lıklarından vaz geçtiğini belirtti.
Konuyla ilgili yerel medyaya konu-şan norveç Başbakanı Jens Stoltenberg,Kültür Bakanı Hadia tajik’e sahip çıktı.Başbakan, tajik’e karşı olanların, nor-veç’in merkezi değerlerini, kültür siyasetiile karıştırdıklarını aktardı. ayrıca Baş-bakanı Jens Stoltenberg, Kültür BakanıHadia tajik’in oldukça yetenekli bir po-litikacı olduğunu, bu tür tartışmalarla dakamoyuna bunu gösterdiğini kaydetti.Başbakan Jens Stoltenberg, norveç’intanınmış gazeteci ve yazarlarından olanJon Hustad’ın, Kültür Bakanı Hadia ta-jik’e yönelik, ‘’Hadia tajik, benim kültürbakanım değil.’’ eleştirisine ise, ‘’Hadiatajik, benim kültür bakanımdır.’’ şek-linde cevap verdi.
Norveçliler kültürlerinitartışıyorNorveç’te tüm hafta boyunca, yazılı-görsel-sosyal medyada, ‘Esasında Norveç kültürü nedir?’ kavramıtartışıldı.
Norveç Çocuk-Eşitlik ve Sosyalİçerme Bakanı IngaMarte Thorkildsen,Norveçlilerin,ülkede yaşayangöçmenlerdendolayı her hangi birsorunyaşamadıklarını,kendi kültürlerinirahatlıklayaşadıklarınıbelirtti.Foto: ZAMAN
Norveç Başbakanı JensStoltenberg, ‘Hadia Tajik benimkültür bakanım değildir’eleştirilerine aldırmayarak,‘’Hadia Tajik, benim bakanımdır.’’dedi.
İşsiz gençler için kollarsıvandı
Hükümet, ülkedeki işsiz ve eği-timsiz gençleri kazanma adına
kolları sıvadı. norveç Çalışma veRefah Kurumu, konuyla ilgili 30milyon kron bütçe ayırdı. amaç,gençleri iş ve okul hayatına kazan-dırmak. norveç Çalışma Bakanıanniken Huitfeldt, gençlerin, çeşitlimeslek ve eğitim için birçok şansasahip olacaklarını belirtti. Bakan,işsiz gençler arasında, uyuşturucu-dan hastalığa kadar birçok sorunlugençler mevcut olduğu kaydederek,‘’asıl önemli olan konu, bu gençlere,yeterli yardımı sağlamaktır.’’ dedi.
Oslo’daki profesyonelyankesicilerin sayılarıartışta
norveç’te yankesicilik oranı hergeçen yıl yükselişe geçtiği kay-
dedildi. oslo polisinin yerel med-yaya verdiği bilgilere göre, 2011 yılıiçerisinde toplam 10 bine yakınyankesicilik olayı gerçekleştirildiği,bu oranın 2012 yılı içerisinde 18bine çıkacağı ifade edildi. Yetkililer,genelde yankesicilerin hedeflerinde‘cüzdan, çanta ve iPhone mobil te-lefonları’ olduğuna işarette buluna-rak, yankesicilerin eskiye nazarandaha da profesyonel hareket ettik-leri aktarıldı. Öte yandan polisin
verilerine göre, oslo’da ki yankesicigrupların sayılarının 300’e yakın ol-duğu, bunların 100 kadarı tespitedildiği aktarıldı. Daha önce yerelmedyada konuyla ilgili yer alan birbaşka haberde ise, son 5 yıl içeri-sinde yankesicilik şikâyetlerinin sa-yısı yüzde 79 oranında arttığı, ülkepolisinin çözüm için diğer ülke gü-venlik teşkilatlarıyla işbirliğine ge-çeceği belirtilmişti.Konuyla ilgili,kamu taşıt araçlarında, ‘cüzdanları-nıza dikkat edin’ anonsu yapılmayabaşlandı.
Norveç, İzlandakarasularında petrolarayacak
Dünyanın en büyük petrol üreticiülkelerinden olan norveç, İz-
landa karasuları içinde petrol ara-maya başlıyor.norveç ilk kez kendikarasuları dışında petrol arayacak.norveçli Petrol şirketi Petro aS ileİzlanda yetkilileri arasında 4 ocak2013 tarihinde yapılacak anlaşma-dan sonra, şirket, İzlanda’nın kara-sularında petrol arayacak. Petro aSile İzlandalı yetkililer arasında varı-lan anlaşma uyarınca, Kuzey at-lantik okyanusu ortasında ada dev-leti olan İzlanda karasularında ül-
kenin Kuzeydoğusunda kalan Janmayen adaları açıklarındaki deniztabanında petrol arama çalışmalarıyapılacak.
Ülke genelinde maaşlardaartış yaşanacak
norveçli uzmanlar, 2013 yılı içe-risinde ülke genelinde maaşla-
rın yükselişe geçeceğini belirtildi.norveç Devlet-Radyo televizyo-nu’na konuşan ekonomi uzmanları,enfilasyonda düşüş, işsiz oranındaise azalma yaşanacağıni kaydetti.ancak haberde, kira oranlarınınsaartacağına dikkat çekildi.
NORVEÇ HABER TURU
Fo
to
: Z
am
an
12 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
ZAMAN İZMİR
1Bu yıl ‘İnsani Diplomasi’ temasıylabeşincisi düzenlenen Büyükelçiler
Konferansı, Ankara’nın ardından İz-mir’de devam etti. Yurt dışında görev ya-pan büyükelçilerin katılımıyla her yıldüzenlenen konferansın İzmir ayağınaDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İs-veç Dışişleri Bakanı Carl Bildt ve Bre-zilya Dışişleri Bakanı Antonio Patriotakatıldı. Davutoğlu, konferansın ardındankonuk bakanlarla düzenlediği basın top-lantısında, üç ülkenin baş harflerindenoluşan ‘Barış İnşasında Üçlü Dayanışma’(Trilateral Solidarity for Building Peace)’kararı aldıklarını bildirdi. Bu kapsamda,üç ülke bakanı ve temsilcileri, daya-nışma toplantısı için haziran ayında Bre-zilya’nın Rio kentinde bir araya gelecek.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,toplantıda yaptığı konuşmada, “İzmir’detarihi bir gün yaşıyoruz. Daha önce heriki bakan arkadaşımla New York’ta biraraya geldik. İkili görüşmelerimiz devametti. Bundan sonra da ortak bir perspek-tif geliştirme konusunda bir araya gel-meye karar verdik. Birçok sorunda ortakrol oynayabileceğimize dair bir kanaatoluştu.” dedi. Barışın inşası için üç ülkebakanı olarak tekrar bir araya gelmeiradesini gösterdiklerini ifade eden Da-vutoğlu, önümüzdeki dönemde düzen-lenecek bir toplantıyla yeniden bir arayageleceklerini bildirdi. Davutoğlu, “Bununiçin önce Ortadoğu direktörlerimiz biraraya gelecek. Daha sonra ise ‘Barış İn-şasında ’Üçlü Dayanışma’ toplantısı içinhem ben hem de İsveçli Bakan Bildt, ha-ziran ayında Rio’ya gideceğiz. Böylecebenzer ilişkilerimiz de devam etmiş ola-cak.” diye konuştu.
Bildt: “AB çökecek kehaneti boş çıktı”İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt ise
dünyanın hızlı bir değişim içinde oldu-ğunu belirterek, yapılması gereken dahaçok şeyin bulunduğunu dile getirdi.AB’nin gündeminde ekonomik konula-rın önemli bir yer teşkil ettiğini vurgula-yan Bildt, “Buradan baktığımız zaman,AB’nin örneğin komşunuz Yunanistan’ayaptığı yatırımlara bakabiliriz. Bu ül-kede ekonomisinde meydana gelenolaylar, ihmalin bir sonucu oldu. Gaze-telere baktığımızda ise ‘Yunanistan ba-tacak, Euro Bölgesi ve AB çökecek’ ke-hanetlerinde bulunuldu. Hâlbuki bu-gün görüyoruz ki, bu kehanette bulu-nanlar sessiz kalıyor. Çünkü AB çökme-yecek. Avrupa, dünyada en rekabetçi 10ekonomisinden 6’sını barındırırken,dünya kalkınma yardımlarının yüzde70’ini temsil ediyor. Dolayısıyla dünya ileolan ticaretimiz çok da açık vermiyor.”diye konuştu.
Türkiye’yi Suriye konusunda takdir ediy-oruz
İsveç nüfusunun yüzde 2’sinin Irak;yüzde 1’inin ise İran kökenli olduğu bil-gisini veren Bildt, ayrıca İsveç’in,Avru-pa’da en çok Suriyelinin bulunduğu ülke
olduğuna dikkat çekti.“Kürt meselesi de bizim toplumu-
muzla ilgili. Bizim için bu konularda ne-ler olup bittiği çok önemli.” diyen Bildt,şöyle devam etti: Arap ülkelerindekiuyanışı görüyoruz. Suriye’de iki yıldır de-vam eden zorlu durumu da görüyo-ruz. Türkiye’nin Suriye’deki felaketi ön-lemek için yaptığı çalışmaları takdir ilekarşılıyorum. Türk hükümeti, zor birdönemde, önemli bir çalışma içinde.Bundan sonraki dönemde daha da zorolabilir.”
“Diplomaside tango her zaman ikikişiyle yapılır”
Türk diplomatlarının çok etkili oldu-ğunu da vurgulayan Bildt, “Çünkü dip-lomatlarınız önemli çalışmalar yapıyor.Yapılması gerekenler konusunda ortakbir vizyonumuzun olması ise çokönemli. Türkiye’nin AB üyeliğini dahatutarlı destekliyoruz. AB’ye üyelik süre-cine, yeni bir ivme katmak çok önemli.Bazı şeyler garantili olmuyor. Bu nedenlebirlikte çalışmak çok önemli. Diploma-side tango her zaman iki kişiyle yapılır.”değerlendirmesinde bulundu.
Patriota: “Türkiye diplomatik hizmet-lerini genişletti”
Brezilya Dışişleri Bakanı AntonioPatriota da yaptığı konuşmada, “Ba-kanlıkta göreve başladığım 1980 yı-lında Türkiye’nin dünyaya ilişkin gün-demi çok daha sınırlıydı. Bugün ise böyledeğil.” derken Türkiye ile Brezilya’nın şuanda diplomatik hizmetlerini en fazla ge-nişleten ülkeler olduğuna dikkat çekti ve“Bizim 138 büyük elçiliğimiz bulunuyor.Sizin de o rakama yaklaştığınızı biliyo-ruz.” diye konuştu.
İsveç, Türkiye ve Brezilya ‘Üçlü Dayanışma’ kurduİzmir’de Büyükelçiler Konferansı’na katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İsveç Dışişleri Bakanı CarlBildt ve Brezilya Dışişleri Bakanı Antonio Patriota, ‘Barış İnşasında Üçlü Dayanışma’ (Trilateral Solidarityfor Building Peace)’ kararı aldılar.
DışişleriBakanı AhmetDavutoğlu,toplantıda yaptığıkonuşmada,“İzmir’de tarihi birgün yaşıyoruz.Daha önce her ikibakanarkadaşımla NewYork’ta bir arayageldik. İkiligörüşmelerimizdevam etti.Bundan sonra daortak birperspektifgeliştirmekonusunda biraraya gelmeyekarar verdik.Birçok sorundaortak roloynayabileceğimize dair bir kanaatoluştu.” dedi.
enim.
h h h h h h hh
A B O N E K A M P A N Y A S IA B O N E K A M P A N Y A S I
enimenim
+ 45 70 20 69 70+ 46 76 160 46 03+ 47 21 39 54 57+ 358 505 48 03 33
A B O N E H A T T I
www.zamanisk andinavya.dk
DANİMARKA
İSVEÇ
NORVEÇ
FİNLANDİYA
14 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
Finlandiya Uygurları Kültür Merkezi Derneğiaçıldı
Finlandiya’da 200 civarında Uygur Türkü, bir çatı altında yeniderneklerine kavuştu. Açılışa çeşitli İslam Ülkeleri ve Türki-
ye’den Dernek temsilcileri katıldı. Beraberce Uygur yemekleriyendi. Finlandiya Tatar Cemiyeti adına bir konuşma yapanİmam Ramil Bilal ‘’Finlandiya Tatar Türkleri olarak 200 yıldır butopraklardayız. İlk yıllar ne mescidimiz ne de imamlarımız vardı.Uygurlar burada daha yeni milletlerden. Dernekleri olmadan önceTatar camiisinde beraberdik. Tatarca ve Uygur Türkçesi neredeysebirebir aynı. Bu derneğin Uygur halkı için hayırlara vesile olma-sını dilerim’’ dedi. Finlandiya Uygurları Kültür Merkezi DernekBaşkanı Muhammed Ali Ataolla, yaptığı açıklamada derneğin ku-ruluş amacının, kendi medeniyet tarihlerini,dillerini ve din veKur’an eğitimini çocuklara ve gençlere aktarmak olduğunu açık-landı. Açılışa Türkiye’de yaşayan Uygur Türkleri de iştirak etti.Türkiye’deki Uygur Türkleri adına konuşma yapan Doğu Tür-kistan Maarif ve Dayanışma Derneği (MAARİP) yetkililerindenAbdülvahid Abdurrahman, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın DoğuTürkistan davasında kendilerine çok yardımcı olduklarını ifade etti.Özellikle Urumçi olaylarından sonra Türkiye’nin kendilerine çokyardım ettiğini ve bizzat Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla UygurTürklerinden yakalaşık 4 bin kişiye Türk vatandaşlığı verildiğinibelirtti. MAARİP kurucularından Abdülhakim Han, hem Türki-ye’de hem de Finlandiya gibi yerlerde açılan derneklerimizin ama-cının dinini ve dilini bilen ve millete ve bulundukları ülkelere fay-dalı hizmetler edecek insanlar yetiştirmek olduğunu belirtti. TürkHükümetinden de 2009 senesinde ki Urumçi olayları için yardımisteyen Uygur Türkleri, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın UygurTürklerinin maruz kaldığı zulümler için BM’e insan hakları ihlalive soykırım başvurusu yapılacağına dair beyanatlarının gerçek-leşmesi için halen umutla beklediklerini ifade etti. Türk Vatan-daşlığı alan Uygur Türklerinin Türkiye’de çok rahat olduklarını vebu konuda Başbakan Tayyip Erdoğan ve ekibine müteşekkir ol-duklarını belirtti.
Finlandiya Türk Derneği’nden anlamlı etkinlik
Finlandiya’da yaşayan Türklerin ilk derneklerinden FinlandiyaTürk Derneği, 2012 yılına çocuk klübünde yaptıkları etkinlikle
veda etti. Dr. Mine Eray bir konuşma yaparak, özveri ile çalışangönüllü eğitimcilere teşekkür etti. 2013 yılındaki yapılacak faali-yetler hakkında da açıklamalar yapan Eray, çocuklarımızın geli-şimi için yararlı çalışmalara devam edeceklerini belirtti.
Finlandiya’daki Azerbeycanlılar Hemreylik günüile 2012’ye veda etti
31 Aralık günü dünya Azerbaycanlılarının Hemreylik günü.Azerbaycan milletinin birliğini temsil eden birgün bugün. Bu
bayram ayrı ayrı ülkelerde kiAzerbeycan Türkleri ile alakakurmak ve birlik beraberlik ru-hunu geliştirmek için kutlanı-yor. Hemreylik günü 70 denfazla ülkede kutlanıyor. Her-sene 31 Aralıkta kutlanan buanlamlı bayram, AzerbeycanTürkleri için Yılbaşından daha
mühim. Finlandiya Azerbeycanlılar Derneği’de bu çerçevede birkutlama düzenledi.
FİNLANDİYA HABER TURU
T.C. KULU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (AİLE MAHKEMESİ SIFATIYLA) İLAN
22000077//11005511 EEssaass 22001100//339977 KKaarraarr Davacý tarafýndan davalý aleyhine açýlan Boþanma davasýnda tebligat yapýlamayandavalýya ilanen karar tebligatý yapýlmasýna karar verilmiþ olup; Konya Ýli, Kulu Ýlçesi, Yeni Mh. Cilt 9, hane 17'de nüfusa kayýtlýYusuf ve Cevriye oðlu, 07/03/1955 doðumlu, 54805258838 TC kimlik numaralý davacý CAFER ÝZGÝ ile Jan veMieezylana kýzý 28/09/1951 doðumlu, Polonya uyruklu davalý BOZENA KOWALSKA'nýn M.K. 166/1 maddesi uyarýncaBOÞANMALARINA karar verilmiþ olup, davalý Jan ve Miezzylana kýzý, 28/09/1951 doðumlu, Polonya uyruklu BOZENAKOWALSKA'na ilanen teblið olunur. B: 55
ZAMAN STOCKHOLM
1İsveç’te kuyumcu soyan hırsızlardan biri kaçarken,polis tarafından başından vurularak ağır yaralandı.
Kaçan kişinin polis tarafından vurulma anı çevredeki va-tandaşların cep telefonu kamerası ile filme alındı. Türk ol-duğu belirtilen soyguncunun bitkisel hayatta olduğu açık-landı. Başkent Stockholm yakınlarındaki Södertälje şeh-rindeki bir kuyumcuya giren silahlı 3 kişi soygundan sonrasivil polislerle karşılaştı. Polislerden birinin ateş açması ilesoygunculardan birisi kafasından vurularak yere düştü. Di-ğer soyguncular vurulan arkadaşlarını yerde bırakarakhızla otomobille olay yerinden uzaklaştı. Ağır yaralanan ve
Türk olduğu belirtilen soyguncu hastaneye kaldırılırken, du-rumunun kritik olduğu belirtildi. Diğer taraftan da ateş ede-rek soyguncuya kafasından yaralayan polise de soruşturmaaçıldığı belirtilirken, kaçan 2 soyguncu da daha sonra ya-kalandı. Bu arada soyguncuların araziye attığı para kasasıda bulunarak polise teslim edildi. Södertälje’deki ku-yumcu soygununda çalınan paraların içinde bulunduğutahmin edilen boş kasa Bredäng yakınlarında Sätra Türk İs-lam Kültürü Derneği yöneticisi Orhan Karan tarafından bu-lundu. Hemen polisleri arayan Karan, bölgeye gelen 2 po-lise kasayı teslim etti. Kasanın Södertälje’deki kuyumcuyusoyan hırsızların paraları boşalttıktan sonra kasayı ağaçlıkaraziye attıkları tahmin ediliyor.
İsveç polisi soyguncuyubaşından vurduİsveç Polisi, başkent yakınlarında bulunan Södertälje’de kuyumcuyu soyanhırsızlardan birini başından vurdu.
ATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM
1İsveç’te merkez sağ koalisyon hükümetinin en bü-yük ortağı Moderat Parti, İsveç’e anne-baba ve ya-
kın akrabasını uzun müsaade ile getirmek isteyenlere zor-laştırıcı bir yasa çıkarmak için çalışmalara başladı. Göç-menler Bakanı Tobias Billström(M) Radyo Ekot’a verdiğidemeçte, özellikle savaştan kaçan ve iltica eden birçok ki-şinin anne-baba ve amcası gibi yakın akrabasını İsveç’emüsaadeli getirmek için başvurularda bulunduğunu be-lirtti. Yaşlılar için ev ve iş sorunu bulunduğunu kaydedenBakan Billström, hâlihazırdaki yasanın zorlaşması gerek-tiğini savundu. Yeni yasa çalışmasına hükümeti oluşturankoalisyon partilerinden Halk Partisi (FP), Merkez Parti (C)ve Hıristiyan Demokratlar’ın (KD) sıcak bakmadıkları kay-dedildi. Bu arada Yeşiller Partisi, göçmen politikası nede-niyle hükümete ateş püskürdü. Kısa süre önce ebeveyn iz-nine ayrılan Yeşiller Partisi’nin iki eş başkanı Åsa Romsonve Gustav Fridolin, sessizliklerini bozarak, Başbakan Re-infeldt ve hükümeti oluşturan koalisyon partilerinin, göç-
men politikasında yabancı karşıtı parti SD’nin isteği doğ-rultusunda siyaset yaptıklarını iddia etti. İsveç’te göçmenlerarasında işsizliğin çok arttığını ve okullarda göçmen ço-cuklara gerekli yatırım yapılmadığını savunan eş başkan-lar Romson ve Fridolin, Başbakan Reinfeldt ile Milli Eği-tim Bakanı Jan Björklund’u yabancı karşıtı partinin güdü-münde hareket etmekle suçladı.
İsveç’e yakın akrabayı getirmek zorlaşıyor
15 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
ERDAL ÇOLAK KOPENHAG
12012 yılına dönük durum2013 geleceğe yönelik bir ta-
kım hedefler koyduğumuz gün-lerdir. Geride bıraktığımız yıl içeri-sinde neler yaptığımızı değerlen-dirmek durumundayız. Liderlerdeelbette bu değerlendirme içeri-sinde her yıl sonu çeşitli yeni yılmesajları yayınlar. Topluma yöne-lik, gelecek için ekonomik, sosyalve siyasal mesajlar verirler. Başba-kan Helle Thorning-Schmidt1986’dan beri günümüze kadarbaşbakanların Marienborg’da yap-tığı geleneksel yeni yıl konuşmasınıChristiansborg’da yaparak bir ge-leneği kırdı. “Çalıştığım yer Chris-tiansborg “ diyen Schmidt, işininbaşında olduğu mesajını halkaverdi.
Başbakan Helle Thorning-Schmidt, yaptığı yılbaşı konuşma-sında, krizin devam ettiğini, aldık-ları reform kararlılığının etkisinigöstermeye başladığını belirterek,beraber hareket edilmesi gerekti-ğini dile getirdi. “Biz Danimarkalı-lar temelde iyimser bir halkız. Oor-tak bir çaba ile Danimarka’yı dahaileriye taşıyacağımıza inanıyorum.Umut insanın daha iyi, daha aydın,huzur dolu ve eşitliğe dayalı bir top-lum kurması için gerekli gücü bul-masının vesilesidir. Birçoğunuzunyeni yılı endişe ile karşıladığınızı bi-liyorum . Anlıyorum. Danimarkadört yıldır ekonomik bir krizin için-dedir. Birçoğunuz işinizi kaybetti-niz. Birçok şirket ve firma ka-pandı.Ülke olarak krizden güvenleçıkacağız. Bizi bize özel kılan da bu-dur, ayrılmamak kenetlenmek ge-rekir. Bu sorumluluğun sonucundadaha huzurlu ve insanlarımızınmutlu,gelecekten umutlu olduğugünlere kavuşacağız.” diyen Baş-bakan Schmidt şu görüşlere de yerverdi: “Eşitlik. Özgürlük. Huzur.Danimarka toplumunun üzerineinşa edildiği temel değerlerdir.”Gençler için de iyi bir meslek eği-timinin, bir iş yeri ve böylelikle ha-yata iyi bir başlangıç için güvenduyma anlamına geldiğini ifadeeden Thorning, ancak yine gençle-rin yeni yıla kaygılı girdiğini bildi-ğini kaydetti.
Politika Araştırmalar Merkezi(CEPOS) Başkanı Yöneticisi Mar-tin Ågerup sosyal paylaşım sitesiFacebook’ta yaptığı açıklamadaBaşbakan’ın konuşmasının çözümüretecek pratik önerilerden yoksunolduğunu, ayrıca reformların 2013yılında devam etmesi gerektiğinidile getirdi.
Sendikalar ve Meslek Birlikleri(LO) Başkan Yardımcısı LizetteRisgaard yılbaşı akşamı BaşbakanHelle Thorning-Schmidt’in ko-nuşmasından memnun kaldıklarınıifade etti. “Gençlerin eğitim faali-yetlerinine yönelmeleri için teşvikedileceği fikrinin Başbakan HelleThorning-Schmidt tarafından dilegetirilmesi memnun etti. Eğitimeodaklanmak, gerçekten çok iyi. Benhükümeti, gençlerin eğitimlerini
tamamlamaları için vereceği des-tekten dolayı tebrik ediyorum.” di-yen Lizette Risgaard, birçok kişininişsizlik sorunu ile karşı karşıya kal-cağını Başbakan’ın iyi çözüm geti-recek ekonomik politikaları 2013yılında devreye sokması gerektiğiniifade etti.
3F-(Fagligt fælles forbund) Baş-kanı Poul Erik Christensen ise,“Başbakan’ın konuşması tamamenboş, etkileyici değildi. Kendi üyele-rinden 2 bin 500 kişi ocak ayında iş-sizlik yardımlarını kaybetmeküzere.” dedi. 3F-Başkanı Poul ErikChristensen, acil çözüme yönelikherhangi bir projenin olmadığını,istihdam ile önemli sorunları nasılçözeceğine dair bazı somut öneri-lerin Başbakan Helle Thorning-Schmidt tarafından dile getirilme-diğini de ifade etti.
Danske Bank Baş EkonomistiSteen Bocian, ekonomik büyüme-nin 2013 yılında biraz daha yüksekolmasının muhtemel olduğunu ka-bul ediyor, ancak ‘ekonominin2012 yılında çok kötü olduğu ger-çeği ışığında görülmesi gerekir’diye belirtiyor. Danimarka Endüs-trisi Başkanı Karsten Dybvad, “Bizgerçekten Başbakan’nın dediği gibiDanimarka’yı daha rekabetçi birülke yapmak istiyoruz, biz de ina-nıyoruz. Ama başarıyı, ücretleriaşağı çekerek değil, iş değerleriniyükselterek yaparak yakalayabili-riz.” dedi.
Birlik Listesi Sözcüsü JohanneSchmidt-Nielsen ise, Helle Thor-ning- Scmidt’in yeni yıl konuşma-sını basarılı bulmadı. “Çok güzelcümleler, güvenlik ve eşitlik , top-lum sorunları hakkında konuş-mak, ama sözcüklerin arkasındakiçözümü aradım bulamadım “ di-yen Nielsen, “Ben iş, istihdam vehükümetin işsizlik ödeneği hak-kında bir çalışmaya rastlamadım.Anlıyacağımız dilde halka umutveren çözüm önerileri yok.” dedi.
Liberal Parti Siyasi Sözcüsü El-len Trane Norby, somut projeler-den yoksun bir konuşma diyerek,“Danimarka bu krizi nasıl atlatır?İşlerini kaybeden birçok kişi için is-tihdam yaratılacak herhangi birçözüm paketi yok.Yabancı serma-yenin Danimarka’yı olumlu birperspektiften görebilecekleri ve Da-nimarka’ya yatırım sağlayabilecekpolitikalardan uzak bir konuşma”eleştirisinde bulundu.
Danimarka Halk Partisi(DF)’den Peter Skaarup ise, “Tabiiki hedefsiz amacı olmayan sıradanbir konuşma. Bu somut problem-lerin çözümleri neredeyse cevabıolmayan problemlerden bahset-miş Thorning. Başbakan konuş-masını tekrar tekrar pişirilmiş biryemek gibi önümüze sundu. Baş-bakan’ın, yaptığı yılbaşı konuşma-sında kendisinin ve hükümetingerçekte ne yapacağı konusundaDanimarkalılara anlatmak için iyibir fırsatı vardı fakat Thorning bunudeğerlendiremedi. Geriye kalansadece çaresiz bir Başbakan resmi-dir.” diyerek tepkisini dile getirdi.
Umut Danimarkalının ekmeğidir2012’yi değerlendiren Başbakan Helle Thorning-Schmidt, “Biz Danimarkalılar temelde iyimser bir halkız. Ortak bir çaba ileDanimarka’yı daha ileriye taşıyacağımıza inanıyorum. Umut insanın daha iyi, daha aydın, huzur dolu ve eşitliğe dayalı birtoplum kurması için gerekli gücü bulmasının vesilesidir.” dedi.
16 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANGÜNDEM
ZAFER ÖZCAN
1Suriye’deki iç karışıklıkların, ticaretininbüyük bölümünü çevre ülkelerle yapan
Hatay, G.Antep ve Kilis gibi illerdeki ekono-miyi ne kadar olumsuz etkilediği konuşuldubugüne kadar. Oysa sınırda kamuoyuna yan-sıyandan çok farklı bir hayat yaşanıyor. İç sa-vaşla birlikte bütün üretim gücünü kaybedenve en temel ihtiyaç maddelerini dahi üretemezhâle gelen Suriye, artık bütün ihtiyaçlarını Ha-tay ve Gaziantep’ten karşılıyor. Bu illerde sa-dece Suriye için üretim yapan şirketler bile var.Özellikle muhaliflerin yönetimi ele geçirdiğibölgeler, bütün ticaretini Türkiye’nin güne-yiyle gerçekleştiriyor. Suriyeli zenginlerin ge-tirdikleri nakit ise ayrı bir konu. Hâlen Ha-tay’daki Türk bankalarında Suriye pasaportuile getirilen dövizin miktarı 1,5 milyar dolaraulaşmış vaziyette. Buna karşılık krizden enolumsuz etkilenen sektörler ise nakliyecilik veturizm. Buna bir de Ortadoğu pazarına ulaş-makta zorlanan ihracatçıları eklemek gereki-yor. Peki, Hatay’ın önde gelen iş adamları Su-riye krizine nasıl bakıyor?
Genelde Hatay ili, daha özelde ise merkezilçe Antakya ve sınırda bulunan Reyhanlı, Tür-kiye’de Suriye ile temasın en yoğun olduğubölge. Savaş öncesinde iki ülke arasındaki üstdüzeyde devam eden ilişkilerden en fazla na-siplenen yerler, şimdi de savaş ekonomisindenistifade ediyor. Antakya’dakilerin önemli bö-lümü dil sorunu yaşamıyor. İki taraf arasındaakrabalık ilişkileri çok fazla. Hatay Birleşik Sa-nayici ve İş Adamları Derneği Başkanı (BİR-SİAD) Ali İşgören, aslen Arap kökenli değilancak dedelerinin Suriye geçmişi var. Osmanlıdöneminde Suriye’de yaşayan aile, daha sonraHatay’a göç etmiş. O bakımdan komşu ülke-nin diline ve kültürüne hâkim. Nakliye ve tu-rizm açısından sıkıntı yaşansa da savaş nede-niyle iki halk arasındaki temasın daha da art-tığı tespitini yapıyor. Suriye’nin iç çatışmalaryüzünden imar açısından büyük kayba uğra-dığını söyleyerek ülkenin yeniden yapılanmasürecinde pastadan en fazla payı yine Hatay’ınalacağını söylüyor. Suriye’den pasaportuylagelen varlıklı insanların bütün maddi biri-kimlerini Hatay’a getirdiğini söyleyen İşgören,Antakya merkezinde 7 İş Bankası şubesininbulunmasına da dikkati çekiyor.
Antakya’nın tarihî Uzun Çarşı’sının ta-nınmış esnaflarından İsmail Hakkı Kumru dabenzer tespitler yapıyor. İç savaştan önceAntakya’ya 60 kilometre uzaklıktaki Halep’te1400 kuyumcu dükkânı olduğunu söylüyorKumru. Şimdi bunların hiçbiri faaliyette değil.Antakya merkezde ise 170 kadar kuyumcu es-nafı var ve Suriye’den altın getiren mültecilerişlerini burada görüyor. İsmail Hakkı Kumru,Suriyelilerin Türk bankalarına, nakit kadar, ki-ralık kasa yöntemiyle altın da yatırdıklarınısöylüyor. Savaştan önce 1 Suriye lirası 38 ku-ruşa tekabül ederken, şimdi değeri 17,5 kuruşakadar gerilemiş vaziyette. Başka bir anlatımlaSuriye para biriminin değeri ‘ölü’ diye tabiredilen seviyeye geriliyor. Türkiye MerkezBankası da artık Suriye Lirası kabul etmiyor.O bakımdan altın ve döviz yatırımı Suriyeli-ler için çok daha avantajlı. Kumru, düğünle-rini Hatay’da yapan Suriyelilerin takıları dakendilerinden aldığını söylüyor. Tecrübeli es-nafın şu tespitinin altını çizmek gerekiyor:“Hatay’da zaman zaman gösteri yapıp ‘Savaşbizi mahvetti!’ diye bağıranlara kulak asma-yın. Esas işleri iyi gidenler onlar ama siyasi veideolojik sebeplerden dolayı protesto yapı-yorlar.”
Suriyeli mültecilerin bir etkisi de kiralaraolmuş elbette. Reyhanlı’da bin liranın altındakiralık ev bulmak zor, Antakya’da ise kiralar700-800 lira civarında. Maddi durumu iyi Su-riyeliler bir yıllık kiraları peşin ödüyor. Özel-likle ev sahipleri gelişmelerden çok memnun.
En fakir insanın dahi elindeki son parasını An-takya’da harcadığının altını çiziyor Kumru.Devlet, çadır kentte kalan mültecilerin temelihtiyaçlarını karşılıyor; ancak pasaportsuz,kaçak giriş yapanlar çadır kentte kalamıyor.Bunlar arasında çok muhtaç durumda bulu-
nan Suriyeliler de var. Antakya esnafı bu ko-nuda da sorumluluk üstlenmiş. İsmail HakkıKumru, bize elindeki listeyi gösteriyor. Yar-dıma muhtaç Suriyelilerin isim ve adresleribunlar. Garibanlara, duyarlı vatandaş ve esnafsahip çıkıyor.
SINIRDAHAYATEKONOMİSİ Suriye’deki çatışmalar sınır illerindeki ekonomikhareketliliğin niteliğini değiştiriyor. Karşılıklıticaret artık tek taraflı. Bütün ihtiyacını Hatay veGaziantep’ten karşılayan muhalifler, sınırdakiesnaf ve üreticiyi büyütüyor.
17 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANGÜNDEMSabuncu Halep’e sabun satıyor
İç savaştan önce Suriye’nin İstanbul’udiye bilinirdi ülkenin ticari başkenti Halep. Sı-nıra yakınlığı sebebiyle en fazla ticaret Hatayve Antep’le olurdu elbette. Savaştan önce Ha-lep’in bir de sabunları ünlüydü. Fransa’nınMarsilya şehriyle birlikte dünyanın en büyüksabun üreticisiydi. Sabun, Suriye’nin önemliihraç kalemlerindendi. Yılda 25 bin ton katısabun üreten Halep’te şimdi bir gram bileüretim yok. Oradaki bazı üreticiler şimdiHatay’da, Hataylı ortaklarıyla üretime devamediyor. Haleplilerin boş bıraktığı pazarlarıise yine doğal katı sabun üretimiyle öne çıkanHataylı üreticiler dolduruyor. Mehmet Aydınmarkasıyla doğal zeytinyağı ve defne sa-bunu üreten Antakyalı girişimci Ömer FarukAydın, “Çatışmaların başlamasıyla Irak pazarıbize açıldı, talebe yetişemiyoruz. Irak bütünsabun ihtiyacını Halep’ten karşılıyordu, oradaüretim durunca bize yöneldiler.” diyor. Sondönemde gerek Iraklılar, gerekse Suriyeli işadamları Ömer Faruk Aydın’a ortak üretimteklifi yapmış. Hatta Halepli üreticiler kendimarkalarını korumak için, ona fason üretimyapmasını teklif etmiş. Genç girişimci kendimarkasını büyütmek için cazip teklifleri red-dettiğini söylüyor. Hatay’da belli başlı 5 sabunüreticisi var. Sabunda iddialı diğer bölge iseGaziantep Nizip. İki tarafın üreticileri de Ha-lep’in boşalttığı pazarlar için üretim yapıyor.
İç çatışmanın sınır illerindeki ekonomiyeetkilerini incelerken istihdam boyutuna daişaret etmek gerekiyor. Çünkü Suriye’den ge-len mülteciler arasında Hatay ve çevresindekaçak çalışan ciddi sayıda kalifiye eleman bu-lunuyor. Bunlar arasında doktorlar, mühen-disler bile var. Ömer Faruk Aydın, Suriyelile-rin kalifiye eleman olduklarını belirterek“Hem nitelikli insanlar hem de dil sorunuyok. O bakımdan Türk firmaları için Suriyeliçalışanlar önemli bir alternatif hâline geldi.”diyor.
Savaş ve çatışmalar denince akla gelenhususların başında elbette medikal sektörü vetemel ihtiyaç maddeleri bulunuyor. Hatay’damedikal malzemeleri üreten iş adamı Meh-met Can Uçar, muhaliflerin bütün medikalmalzeme ihtiyaçlarını Hatay’dan karşıladığınısöylüyor. Suriye olayları başladıktan bu yanaşirketinin cirosunun yüzde 30 arttığını belir-ten Uçar, ameliyat malzemesinden gazlı bezekadar her ürünü gönderdiklerini söylüyor.Medikal malzemeler dışında Suriye’den enfazla çocuk bezi, mama, bisküvi ve enerji içe-cekleri talep görüyor. Sınır illerinde bütün üre-timini Suriye’ye gönderen küçük işletmelerbile bulunuyor. Uzun sözün kısası, yaygınpropagandanın aksine ve istisnalar haricindeSuriye’deki çatışmalar, sınır illerindeki eko-nomiye olumlu yansıyor. Hataylılar ise bunarağmen, çatışmaların bir an önce bitmesini vesınır ticaretinin barış ortamında sürmesini te-menni ediyor.
Nakliyeciler olumsuz etkilendi Suriye’deki çatışmalardan olumsuz etki-
lenen sektörler de var elbette. Genel durum,küçük esnaf ve üretici kazanırken, ihracatçı-lar kaybediyor. İhracatçıların en önemli so-runu Suriye pazarını kaybetmek değil, Suriyeüzerinden geçen karayollarını artık kullana-mamak. Hatay’ın önde gelen sanayicilerin-den Hat Boru Yönetim Kurulu Başkanı Meh-met Kılıçlar, savaşla birlikte Ortadoğu’yasevkiyatın olumsuz etkilendiğini söylüyor.Suriye güzergâhını kullanamayan ihracatçı-lar Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, BirleşikArap Emirlikleri, hatta Yemen’e satış yapa-mıyor. Son iki yıldır başta Arabistan ve Ür-dün olmak üzere ihracatlarının yüzde 50’siniOrtadoğu’ya gerçekleştirdiklerini belirtenKılıçlar, “Şimdi bu pazarlar neredeyse ka-pandı. Kendimize başka pazarlar bulmak zo-runda kaldık.” diyor. Elbette üretici malını sa-tamayınca bundan nakliye sektörü de doğ-rudan etkileniyor.
Antakya’nın tarihîUzun Çarşı’sınıntanınmışesnaflarındanİsmail HakkıKumru da benzertespitler yapıyor.İç savaştan önceAntakya’ya 60kilometreuzaklıktakiHalep’te 1400kuyumcu dükkânıolduğunusöylüyor Kumru.Şimdi bunlarınhiçbiri faaliyettedeğil. Antakyamerkezde ise 170kadar kuyumcuesnafı var veSuriye’den altıngetiren mültecilerişlerini buradagörüyor.
BAYRAM KAYA ANKARA
1Savcılığın, gözaltına alınmaları için talimat verdiğiüçü general, biri albay 4 emekli subay, ikamet ad-
reslerinde bulunamadı. Korgeneral Erdoğan Öznal, Tüm-general Cevat Temel Özkaynak, Tümgeneral Sedat Arı-türk ve Albay Eser Şahan için gümrük kapıları ve havali-manlarına yakalama emri iletildi.
28 Şubat soruşturması kapsamında dönemin Genel-kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, tutuksuz yargı-lanmak üzere serbest bırakılırken, 3’ü general emekli 4 su-bay hakkında da yakalama kararı çıkarıldı. Korgeneral Er-doğan Öznal, Tümgeneral Cevat Temel Özkaynak, Tüm-general Sedat Arıtürk ve Albay Eser Şahan’ın gözaltınaalınmalarına karar verildiği öğrenildi. Bu kapsamda söz ko-nusu isimlerle ilgili gümrük kapıları ve havalimanlarına ya-kalama yazısı gönderildi. 28 Şubat sürecinde Kara Kuv-vetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı yapan emekliTümgeneral Cevat Temel Özkaynak’ın adı Batı ÇalışmaGrubu Kriz Masası’nın iki numarası olarak geçiyordu.Mahkemenin ilk sorgusuna katıldığı halde sonradan ad-resinde bulanamayan Tümggeneral Sedat Arıtürk ileemekli Korgeneral Erdoğan Öznal, 28 Şubat sürecindeYÖK’ün Yürütme Kurulu’nda yer almıştı. Erdoğan Öz-nal’ın, gözaltı kararından kısa bir süre önce yurtdışına çık-tığı belirtiliyor.
Soruşturma savcısı Mustafa Bilgili, emekli subaylarıngözaltına alınması için Emniyet’e talimat vermişti. Ancakyapılan aramalarda Erdoğan Öznal, Cevat Temel Özkay-nak ve Albay Eser Şahan, oturdukları ikametlerde bulu-namamıştı. Dönemin Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üye-
lerinden emekli Tümgeneral Prof. Dr. Sedat Arıtürk, göz-altına alındıktan sonra çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tara-fından adlî kontrol kararıyla serbest bırakıldı. ‘Kuvvetli suçşüphesi’ gerekçesiyle karara itiraz eden soruşturma savcı-larının talebi üzerine Arıtürk hakkında ağustos ayında ye-niden yakalama kararı çıkarıldı. Ancak, şahıs bulunamadı.Söz konusu dört şüphelinin yurtdışına kaçmış olma ihti-mali üzerinde duruluyor. Polis, bu kapsamda Öznal, Öz-kaynak, Şahan ve Arıtürk’ü bulmak için gittikleri ülkele-rin belirlenmesinin ardından o ülkelerle iletişime geçecek.28 Şubat sürecinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihba-rat Başkanlığı yapan Özkaynak, Genelkurmay Başkanlığıözel antetli CD içinde yer alan belgede, BÇG Kriz MasasıKurulu’nun iki numaralı ismi olarak yer alıyor. Özkaynak’ınayrıca Kara Kuvvetleri’ndeki fişlemeleri organize ettiği be-lirtiliyor. 28 Şubat sürecinde Albay Eser Şahan da DenizKuvvetleri Komutanlığı’nda İstihbarat Başkanı olarak gö-rev yapıyordu. 23 Haziran 2012 tarihinde gözaltına alınanSedat Arıtürk ile ikametinde bulunamayan Erdoğan Öz-nal, 28 Şubat sürecinde YÖK’ün Yönetim Kurulu’nda yeralıyordu. Arıtürk’e, YÖK tarafından yapılan atamalarınMEB tarafından mı yoksa BÇG’nin talimatıyla mı yapıldığısorulmuştu. Arıtürk’ün, BÇG’den kendilerine böyle bir ta-limatın gelmediği yönünde savunması üzerine savcı, bukez Çevik Bir imzalı ve kendi ismine gönderilen talimatnotlarını göstermişti. YÖK’te Toplumsal Faaliyetler Biri-mi’nde ele geçen belgelerde ise Öznal ve Arıtürk ile ilgiliönemli ayrıntılar bulunuyor. Buna göre birim, BÇG şubesigibi çalışıyordu. Sedat Arıtürk ve Erdoğan Öznal, aynı za-manda Kemal Gürüz’ün YÖK’teki ekibinde yer alıyor, Ka-rargah’la irtibatı sağlıyorlardı.
Yakalama kararı çıkınca kaçtılar
28 ŞUBAT'IN ÜÇPAŞASI ARANIYOR
18 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANGÜNDEMDarbenin çekim senaryosuErgenekon Davası’nda Genelkurmay’dan mahkemeye gönderilen belgelerden sonra farklı bir sürece girildi.Bilgi Destek Dairesi’nce hazırlanan beyaz, gri, kara psikolojik harekat yöntemleri mahkemeyle yüzleşiyor.
CEMAL A. KALYONCU
1Genelkurmay Başkanlığı’ndanmahkemeye belge ulaştırılmasına
alışık olmayanlar için heyecan verici birdurumla karşı karşıyayız. Konu, Genel-kurmay Başkanlığı’nca kurulan internetsitelerinin işletildiği bilgisayarlarla ilgili.Belgelerin kimi, inandırıcı olmayan pro-paganda amaçlı. İncelenebilen belgelergeçmişe, günümüze ve geleceğe, psi-kolojik harekât açısından daha farklı ba-kabilmemize katkı sağlayacak.
Belgelere göre, TSK’da psikolojikharekât birimi 1950’li yıllarda ABD’denaynen kopya edilmiş, Özel Harp Daire-si’nde ve Genelkurmay İstihbarat Baş-kanlığı’nda küçük birer kısım olarakoluşturulmuştu: “Bu dönemde psikolo-jik harekat gelişme göstermemiş, gö-revler genelde kâğıt üzerinde kalmıştır.1980 yılından itibaren MGK’nın ülke ça-pında psikolojik harekat yönetimini üst-lenmesiyle TSK’da da bu konuda birta-kım gelişmeler olmuş, MGK’da uz-manlaşan bazı personelin Genelkur-may Başkanlığı’na atanmasıyla 1995 yı-lında daire teşkil edilmiştir. Bölücü terörve irticai faaliyetlerin yoğun olduğu budönemlerde bazı etkili operatif ve taktikuygulamalar yapılmasına rağmen kap-samlı, millî stratejiye uyumlu, detaylı vebilimsel olarak çalışabilen bir yapı oluş-turulamamıştır. 2002 yılından itibarenstratejik ölçekte uygulanan ve hâlen de-vam ettirilen ‘TSK’nın toplumsal ve idarialandaki rolü ve etkinliğinin sınırlandı-rılması’ olarak özetlenebilecek ortamdapsikolojik harekat daha da daraltılmakzorunda kalınmıştır. Böylece psikolojikharekat, yalnızca pasif tedbirler uygula-yabilen bir teşkil haline gelmiş, hatta is-mini dahi korumayı başaramamıştır.”
Psikolojik harekât terimi yerine bilgidestek teriminin kullanılmasının sebebiönceki yanlış uygulamalar olmuş. Peki,psikolojik harekât ile ne kastedilmekte-dir? Belgelerdeki tanıma göre “Hedefolarak belirlenen kitle/grup/kişilerin (he-def) duygu, düşünce, tutum ve davra-nışlarına etki edilmesi ve değiştirilmesi,dönüştürülmesi işlemidir.”
Belgelerden okumalar yaptıkça PHbiriminin nasıl beyaz, gri, kara psikolo-jik harekât uyguladığını da anlamamızkolaylaşıyor. Bu dokümanlar sayesindeen azından bundan sonraki faaliyetleribaşka türlü değerlendirip okuma imkânıbulacağız.
Belgelerde ağırlıklı olarak 2006-2009dönemi ele alınıyor ve Bilgi Destek Dai-resi’nce, Ergenekon Davası süreci dahilGenelkurmay’ın karşı karşıya kaldığıdurumlar analiz ediliyor, yapılanlar veyapılacaklar dile getiriliyor. Bu aradaşecaat arz ederken bazı ‘gerçekler de ka-bul’ edilmiş oluyor. Mesela “TSK’yı yıp-ratacak nitelikteki bilgilerin elde edil-mesinde en fazla TSK’dan ayrılmış vegörevi gereği kritik bilgilere sahip bulu-nan uygun kişilerden doğrudan veya do-laylı olarak yararlanılmaktadır.” ifadele-riyle içeride bu tür bilgilerin varlığı teyitediliyor. Bir başka örnekte de “Ayrılmışolan kişi, genelde karşı tarafa bilgi ver-diğinin farkına varmamakta, içinde bu-lunduğu ruh haline bağlı olarak düşün-celerini, temennilerini, kızgınlıklarını te-lefonda, gerekse dost bildiği ortamlarda
serbestçe açıklamaktadır.” deniyor.Buna dair örnekleri çoğaltmak
mümkün: “Gülen grubu; ulusal ka-muoyunda ‘kavgadan uzak, barışçılamaçlara hizmet ediyor, Türkiye’ye vekimseye zararı yok, uyumlu ve sağdu-yulu, elemanları iyi eğitimli, ahlaklı veterbiyeliler’ şeklinde bir görüntü ver-mektedir. Bu görüntüsü nedeniyle top-lum genelinde ‘Gülen grubunun Türkiyeiçin tehdit olmadığı’ kanaati oldukçayaygındır.” değerlendirmesine de yer ve-riliyor.
Mesela, belgelerde ‘Gülen grubununyaptığı/yapacağı uygulamaların bilgidestek açısından engellenebilmesi’ baş-lığı altında “İslam coğrafyasında ve ulu-sal kamuoyunda ‘ABD kontrollü, em-peryalizmin hizmetindeki işbirlikçi’ ol-duğuna ilişkin güçlü bir kanaatin oluş-ması, bu kapsamda ‘ABD’ye hizmeteden sakıncalı teşkiller’ yaklaşımıyla50’ye yakın ülkedeki eğitim merkezleri-nin yasaklanmasıyla mümkün olabile-
cektir.” denerek ilgili birimin nasıl bir ni-yeti olduğu ortaya konuyor.
Aktif-pasif psikolojik harpBilgi Destek Daire Başkanlığı’nca
hazırlanan 1521 numaralı bilgi notunda‘cemaat’in Güneydoğu’daki faaliyetle-riyle ilgili rahatsızlık şöyle dışa vuruluyor:“Fethullah Gülen’in talimatıyla Güney-doğu Bölgesi 2005 yılında birinci önce-liğe alınmış, çok sayıda Gülenci bölgedegörevlendirilmiş, bölgedeki her bir yer-leşim biriminde yapılacak faaliyetlerin fi-nansal desteğinin kimler ve hangi grup-lar tarafından yapılacağı belirlenmiş veharcamalar karşılanmıştır.”
Aynı notta şu satırların altını da çiz-mek gerekiyor: “Fethullah Gülenciler‘Türklerle bölge halkının kardeş olduğu’temel yaklaşımından hareket etmekte,‘bölge halkının yoksulluğuna bir nebzede olsa çare olabilmek, sıkıntılarını pay-laşmak’ amacıyla bölgeye geldiklerinibelirtmektedirler. Gülen grubu, öğren-
ciler için okuma salonları, dershanelerçalıştırmakta, uygun öğrencilere bursvermekte, yoksul kişilere yardım et-mektedir.”
Belgelerden öğrendiğimize göre psi-kolojik harekât ‘aktif’ ve ‘pasif’ uygula-malar olarak basitçe ikiye ayrılıyor. Bun-ların uygulanabilirliği başlığı altında iseaktif uygulamalar şöyle tanımlanıyor:“Hedef kitlelerin liderlerine, topluma,yönetimine güven duymamasını sağ-lama, hedef kitlelerde belirsizlik oluş-turma, şüphe yayma, kendine olan gü-venini kaybetme, geleceğe olan umu-dunu azaltma, bıkkınlık yaratma, mora-lini bozma, güçsüz oldukları kanaatinihakim kılma, menfi psikolojik harekatkampanyalarını yürüten güçlere duyu-lan sempatiyi kırma, güven duymalarınıengelleme, karşı tarafın söylemlerini be-nimseyen ve savunanların saygınlığınıortadan kaldırma vb. işlemleri gerçek-leştiren çok yönlü ve oldukça karmaşıkuygulamalardır.”
Savunma yöntemleri tanıdıkGenelkurmay içindeki cuntaya göre,
“Menfi psikolojik harekat planlarını uy-gulamaya koyanların afişe edilmesi,planların deşifre edilmesi, menfi planıuygulamaktan vazgeçiren karşı planla-rın uygulanması, planların işlemez halegetirilmesini sağlayan tedbirler” de ak-tif tedbirlerdir. Şu notu da düşelim bu-raya. Cunta, mesela Ergenekon süre-cinde gerçeklerin ortaya çıkması içinçaba sarf eden, yayın yapan faaliyetlerortaya koyan eylemleri de birer menfipsikolojik harekât olarak değerlendiriyor.Buna dair 1527 numara ile hazırlananuzun bilgi metninde Ergenekon süre-
Belgelerdenokumalar yaptıkçaPH biriminin nasıl
beyaz, gri, karapsikolojik harekât
uyguladığını daanlamamız
kolaylaşıyor. Budokümanlar
sayesinde enazından bundan
sonraki faaliyetleribaşka türlü
değerlendiripokuma imkânı
bulacağız.
19 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANGÜNDEMcinde milliyetçi/ulusalcı kesimlerce kullanılansavunma amaçlı geliştirilmiş notlar var. Ör-neğin, Ergenekon sürecinde ‘bazı macerape-rest, şöhret budalası, çıkar peşinde koşan in-sanların yaptıkları yanlışların faturasının mil-liyetçi, ulusalcı ve vatansever gruplara çıkar-tılmaya çalışıldığı’ savunması yapılıyor. Erge-nekon sürecini başından beri takip edenleretanıdık gelecek başkaca savunma argümanlarıda geliştirilmiş: “Haberlerin medyaya AKPyandaşı Fethullahçı emniyetçiler tarafından ta-limatla sızdırıldığı, Emniyette 4 Daire Başkanı,11 Başkan Yardımcısı, 32 Şube Müdürü, 3 BaşKomiser ve 3 öğretim üyesinin Fethullahçı ol-duğu, İstihbarat Dairesi’nin yüzde 90’ınınFethullahçıların kontrolünde olduğu.”
Ayrıca “Derin devlet olarak lanse edilen-lerin değil derin çete, mahalle ya da kaldırımbitirimi bile olamayacak kadar güçsüz, basit, sı-radan kişiler oldukları,
“Yakalananların etkisiz, güçsüz, devletiçerisinde esamisi okunmayan, üzerine yük-lenilmesi kolay ve sahipsiz kişiler olduğu,yüksek düzeyde gizliliği sahip olması gerekenGladio örgütlenmesinin bu kişilerle uzaktanyakından ilgisinin olmadığı,
“Gladionun ABD kontrollü olan bir yapıolduğu, NATO’ya girişle birlikte derin devle-tin ortadan kalktığı ve ABD egemenliğinindevlete hakim olduğu, geçmişte komünistlerbaş suçluyken, bugün ABD aleyhtarı olan, milliçıkarları korumaya çalışan kurum, grup ve ya-pıların suçlu haline getirilmeye çalışıldığı,“Gladio’nun soğuk savaş döneminde TSK’nıniçerisinde olduğu, ancak TSK’nın 1990’lı yıl-larda Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı yenidenteşkilatlandırarak millileştirdiği ve ABD’ninkontrolündeki yapıyı tasfiye ettiği, bununüzerine ABD’nin Gladio’yu kendi kontro-lündeki Fethullahçı yapının içerisine yerleştir-diği, bugün Gladio’nun odağının emniyetiçerisindeki Fethullahçılar olduğu.” gibi ifa-delerle dost medyaların yayınlarına destek ve-riliyor.
Psikolojik harekâta geri dönelim. Aktif uy-gulamaların nasıl gerçekleştirileceğine dairde bilgi mevcut belgelerde: “Dolaylı, örtülüolarak gerçekleştirilmelidir. Kompartmantas-yon usulü uygulanmalıdır. Uzman personelkullanılmalı, gizlilik ve sır disiplinine uyulmalı,yeterli ölçekte mali güce ve hareket kabiliye-tine sahip olunmalıdır.”
Pasif uygulamalar ise ‘menfi psikolojikharekât plan ve uygulamalarının, kontrol al-tında bulundurulan (TSK personeli, TSK’yasempati duyan ve tarafsız kitle/grup/kişiler) kit-leleri etkilememesi için, bu kitlelerin bilgilen-dirilmesi suretiyle menfi planların etkisiz kal-masının sağlanması’ şeklinde açıklanıyor.Buna ‘Psikolojik Harekâta Karşı Koyma’ veya‘Bilgi Destek’ deniyor.
Psikolojik harekâtta açık, yarı açık ya dakapalı (beyaz, gri, kara) yöntemler kullanılıyor.Belgelerin ağırlıklı konularından biri de BilgiDestek Dairesi’nce üretilen veya üretimi sağ-lanan bilgi, belge, haberlerin internet sitele-rinde kullanımı. Genelkurmay’da teşkil edileninternet siteleri de yargılama konusu zaten. Buhususta belgelerde yer alan bir bilgi notuşöyle: “Bahse konu bilgilendirme kampanya-ları, sanal bir isim ve e.posta adresi kullanıla-rak, gazetelerin köşe yazarları, gazete yöneti-cileri, okuyucu köşeleri, gazetelerin genel ya-yın yönetmenleri, kamu görevlileri gibi seçilenhedef kitlelere gönderilerek icra edilmektedir.”
Kara propaganda araçlarıBelgelerde psikolojik harekâtlarda kulla-
nılan araçlar ve bu araçların halihazırdakikullanım şekline dair bilgiler de yer alıyor:
Medya üzerinden kullanılacak temalarındolaylı ve örtülü olarak kullanılması etkiyi ar-tırmaktadır. Bu işlemin gerçekleştirilebilmesiiçin yeterli ölçekli mali güce sahip olunması ge-rekir. (Medyanın dolaylı olarak kullanımı Ge-nelkurmay Genel Sekreterliği’nce gerçekleş-tirilmektedir. Kullanılan yöntem kolayca de-
şifre ve afişe olabilecek niteliktedir.) Medyada yer almak psikolojik harekat
demek değildir. Hedef kitlenin duygu, dü-şünce ve tutumunu etkileyecek tarzda med-yada yer almak gerekir.
Sanal ağ, yarı kapalı ve kapalı psikolojikharekat yöntemlerinin çok etkili olarak kulla-nılabildiği bir alandır. Açık yöntemler içinfazla uygun değildir. Tarafımızdan işletilen sa-nal ağ sitelerine zorunlu olarak açık (beyaz)yöntem izlenmektedir. Bu durum, her türlügayrete rağmen sanal ağdan alınması gerekenverimi düşürmektedir. (Tarafımızdan işletilensanal ağ siteleri ağır bir bürokrasiye tabidir.Aynı zamanda deşifre ve afişe olabilme riskiyüksektir.)
Sanal ağda kapalı yöntemleri kullanabilen,dolaylı ve örtülü olarak çalışacak sitelerinoluşturulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. (Gü-venilir kişilerce kurulur ve çalıştırılır, çalıştırmamaliyeti ve riski düşüktür.)
Menfi kampanyanın deşifre edilerek afişeedilebilmesi için yine menfi kampanyayı ha-zırlayan, yürüten yapı ve kişiler hakkında ay-rıntılı bir psikolojik harekat istihbaratı oluştu-rulmalıdır. (Gözaltına alan mahkeme üyeleri-nin özellikleri, ideolojik yapıları, teknik takibinyasalara aykırı olarak yapılması, malzemeleriyayınlayan medya kurumunun güvenilirliği veideolojik yapısı vs.)
Aklama yapılacak kişilerle ilgili medyanınilgisini çekecek tarzda haber, yazı incelemele-rin kamuoyuna yansıtılması.
Sivil Toplum Örgütleri (STÖ), günümüzdekamuoyu yaratmak ve kitleleri etkilemek içinçok yaygın olarak kullanılmaktadır. Tam kont-rollü STÖ’lerden elde edilen verim düşük ol-maktadır. Dolaylı, örtülü ve kısmen kontroledilen STÖ’lerin hem etkileri fazla, hem taşı-dığı risk az, hem de maliyetleri oldukça düşükolabilmektedir. TSK’nın arka bahçesi olandernek ve vakıfların STÖ kapsamında, ka-muoyu oluşturmak için doğrudan kullanıl-maları uygun değildir.
İrtica konusunda kara propaganda tarzı ki-taplar bastırılmalı ve tüm yayınevlerine dağı-tılmalıdır. Tarikat, cemaat, yeşil sermaye, do-landırıcılık vs. ile ilgili olacak, akıcı bir dille ya-zılacak ve yazar için farklı isimler kullanıla-caktır.
Desteklenecek kişi, grup ve kişiler du-rumlarına bağlı olarak desteklenir. Macera-perest, kontrol edilemeyen kişi ve kurumlar ta-mamen örtülü olarak desteklenmelidir. (Ör-neğin bastığı kitaplardan çok sayıda alınır,imha edilir.)
Resmî yazışmalar sonucunda ‘hukuka uy-gun elde edilen’ bu deliller Ergenekon sanık-larını epey zorlayacak gibi görünüyor. Ama asılönemlisi bundan sonra aynı taktikleri uygu-lamak kolay olmayacak.
Seminerlerde muhalif isimler de bulun-malıdır. Bildiri sunanlarla muhalif isimler tar-tışacaklar, yoğun bir tartışma ortamı yayınla-nacak. Aksi taktirde bu işlem kara yöntem ol-maz.
MUHSİN ÖZTÜRK
1Naip (görevlendirilen) hâki-min yaz-dığı rapora giren ve Ek-35 ibaresiyle
yer alan, Genelkurmay Bilgi Destek DaireBaşkanlığı’nca üretilen 30.08.2007 tarihlibelge, AK Parti’nin yüzde 47 oyla seçildiğive Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ünKöşk’e çıktığı tarihten hemen sonrasınarastlıyor. Daha ilk cümlelerde özeleştiri varve durum değerlendirmesi yapılarak buşartlarda darbenin mümkün olmayacağıvurgulanıyor. AK Parti’yi küresel sermayeve güçler iktidar yapmıştır ve gitmesi de budesteğin kalkmasıyla olacaktır. Belge, oku-yanlarda ‘aklı başında’ kalemler tarafındanyazıldığı izlenimini veriyor. O meşhur ‘kur-may zekâsı’ devrede sanki. Değişmeyenşey; askerî vesayet ve darbe zemini ile ilgiliarayışlar. Muhtemel darbenin ekonomikkrize yol açacağı belirtildikten sonra ‘geçişdönemiyle’ ilgili bir dizi tedbir sıralanıyor.Cumhurbaşkanını protesto eder görüntü-den uzaklaşmak, türbanlıların olduğu top-lantılara katılmamak, türbanlı katılım ol-duysa oradan uzaklaşmak, AK Parti’niniçinde kendine yakın bir grup tesis etmekve o grubu AK Parti’nin diğer kanadınayani ‘radikal İslamcılara karşı kullanmak vebütün bunları yaparken zinhar siyasetemüdahale eder görüntüsü vermemek…“TSK’yı eleştirenler ‘tetikçiler’dir ve muha-tap alınmamalıdır, asıl olan arkasındakile-rin bertaraf edilmesidir, siyasal iktidarıngüçten düşmesiyle birlikte o tetikçilerin‘yıpratma işlemine konu edilmesi’ söz ko-
nusu olabilir.”Kamuoyu inşa etmek ve kamuoyu
oluşturma araçlarının kullanımı özel biryer işgal ediyor. “Uygun nitelikli bilimadamlarına yönlendirilmiş anketler yap-tırılabilir.” cümlesi en masum olanı.TSK’ya yakın bir sivil kesim vasıtasıyla ko-muoyuna yönelik stratejiler sıralanıyor. Grive kara propaganda yapacak internet si-telerinin tesis edilmesi, ajanslar kurulması,sivil toplum kurumlarına adam sokulması,bu kurumların yönlendirilmesi… Bir dekarşı tarafın arızalı adamlarını devşirmebahsi var ki, bir yerde, bu işin psikolojikharbin en önemli unsuru olduğu vurgu-lanıyor: “Medyada öne çıkartılabilir, kitapyazdırılabilir, kitapları satın aldırılabilir…”4-5 sayfalık bilgilendirme raporunu okur-ken sanki gözünüzün önünden film şeridigeçiyor. Simalar, olaylar, fotoğraflar hattakitaplar. Hem raporun bütününde hem desözünü ettiğimiz bu bölümde ortaya çıkanşey ‘demokratik güçler’i hedef alan olay-ların hiçbirinin tesadüf olmadığı, ayrıntı-larıyla planlandığı oluyor. Her şey, söyle-necek cümleler, atılacak adımlar bu kadarmı planlanır, siyasete ve toplumsal hayatabu kadar mı girilir! 90’ların ‘arka bahçe’yitemizleme stratejisi hız kesmemiş; halkkitleleri yine hedefte. AK Parti’yi ‘irticacı-lar’ ve ‘dinciler’ diye ikiye ayırıyor. Bu ba-kış açısına göre yüzde 50 içinde olumluhiçbir unsur yok. TSK geri çekilirken deileri çıkarken de bir strateji belirliyor vebunu askerî değil sivil hayatın dizaynı içinyapıyor. İşte binlerce belgeden bir tanesi.
Darbe yapamıyoruz; amaşartları hazırlayabiliriz! Ergenekon soruşturmaları ‘sivil’ alana geldiğinde hep bir kargaşaçıktı; muhalefetin susturulduğu, davanın rövanş almaya vardığısöylendi. Teknik tartışmalar bir tarafa, ‘askerî vesayet’in ve‘darbeler’in sivil ayağının nasıl ince ince kurgulandığını, bu seferkurgulayan anlatıyor. İşte o belge.
20 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANGÜNDEM
Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer
Vedat Oğuz
Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief
Kamil Subaşı[email protected]
Haber MerkeziRedaktion Center
Hasan Cücük, Emre Oğuz,Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,
Engin Tenekeci, GürcanSevgican, Erdal Çolak
Grafik TasarımSebahattin Çelebi
Reklam Advertising
+45 71 51 43 [email protected]
ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek .................................................................................. + 47 21 39 54 57• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan .......................................................................... + 358 505 48 03 33• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................ + 45 52783966• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 78 93 64• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86
KÜ
NYE
Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892
Reklam [email protected] ................................+45715 14 385Haber: [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ................................+4570206970
Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK
Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.
CVR-nr. 25065557
İSA YAZAR
1Yargıtay, SSK'lı çalışanlarla ilgili önemlibir karar verdi. 21. Hukuk Dairesi'nin
kararına göre, SSK'dan ölüm aylığı alabilmekiçin gerekli olan 900 günlük sigorta borçlanmaile tamamlanabilecek.
Böylece vefat eden kişinin bir gün bile si-gortası olsa, eş ve çocukları askerlik, doğumve yurtdışı borçlanması yoluyla 900 günü ta-mamlayıp emekli aylığı alabilecek. 2008'deyürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Reformu,bir günlük sigorta ile emekliliğin önünegeçmek için ölüm aylığının şartlarını zorlaş-tırmıştı. Ölüm aylığı için gerekli 900 gün si-gortalı olma şartının borçlanma harici olmasıyasaya konulmuştu. Ancak Yargıtay, bu dü-zenlemenin aleyhine bir karar verdi. Böylece2008 öncesinde olduğu gibi bir günlük si-gorta ile ölüm aylığı alınması mümkün ola-bilecek.
Çalışırken vefat eden işçinin eş ve ço-cuklarına maaş bağlanabilmesi için en az 5yıllık sigortalılık süresi ve 900 gün primödenmiş olması gerekiyor. 2008 yılında uy-gulamaya giren Sosyal Güvenlik Reformu ilede bu 900 günlük sürenin borçlanma hariciolması şartı getirildi. Reformdan önce 900günlük süre, askerlik ve yurtdışı gibi borç-lanma ile tamamlanabiliyordu. Bu durumda1 veya birkaç günlük gün bile sigortası olankişi, vefat ettiğinde yakınları borçlanma yo-luyla 900 günü tamamlayıp maaş alıyordu.
Reform ile birlikte 2008’den itibarenSSK’dan ölüm aylığı alınabilmesi için ölenkişinin en az 900 gün çalışmış olması gere-kiyordu. Bu yolla bir veya birkaç günleemekliliğin önüne geçilmişti. Ancak Yargı-tay’ın verdiği bir karar, 2008 öncesine dö-nülmesine neden olacak. Yargıtay 21. HukukDairesi’nin kararına göre SSK’lı bir kişi 1Ekim 2008’den sonra vefat etmiş olsa bile
900 prim gününü tamamlamak için borç-lanma yapılabilecek. Yargıtay kararı, benzerdurumda olanlar için emsal teşkil edecek.
Böylece on binlerce kişiye düşük pi-rimle ölüm aylığı kapısı açılacak. Örneğin 1gün bile sigortası olan bir bayan vefat etti-ğinde çocukları, anneleri için doğum borç-lanması yaptırıp 900 günü tamamlayarakemekli maaşına kavuşacaklar. Aynı şekildeölen kişinin yakınları, askerlik borçlanma-sıyla da 900 günü tamamlayıp emekli aylığıalabilecekler. Örneğin 500 günlük sigortasıvarken vefat eden bir kişi için askerlik borç-lanması yoluyla 900 gün tamamlanıp eş veçocuklarına maaş bağlanabilecek.
Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumu,bugüne kadar ölen kişilerin 900 günden azsigortası varsa yakınlarının maaş talebini red-dediyordu. Borçlanma yoluyla emekli olmaisteği de kanun gereği kabul edilmiyordu.Ancak Yargıtay’ın kararı emsal teşkil edece-ğinden SGK kabul etmese bile dava açarakborçlanma ile emekli olabilmek mümkün.
Eşinin ölümünden 33 yıl sonra emekli oldu2007 yılında yaşanan bir olay, ölüm ay-
lığına hak kazanma şartlarının yeniden dü-zenlenmesine yol açmıştı. 1974 yılında vefateden Osman Kızkaban’ın eşi Emine Kızka-ban, eşinin bir günlük sigortasıyla 33 yılsonra emekli olmuştu. Emine Kızkaban’ınbaşvurusunun ardından inceleme yapanSSK, Osman Kızkaban’ın 1959’da Zongul-dak’ta 1 günlük çalışmasını tespit etti. EmineKızkaban, eşi Osman Kızkaban askerliğini 3yıl yaptığı için 900 gün askerlik borçlanmasıyaparak emekli oldu. O tarihte kendisineşimdi 450 TL emekli maaşı bağlanmıştı. Buve benzeri durumları göz önünde tutanSGK, 2008’deki reformda 900 gün primşartının borçlanma harici olmasını kuralabağlamıştı.
Bir günlük sigortalı olanaemeklilik yolu açıldı
MUSTAFA GÜN İSTANBUL
1“Dünyada uçulmadık nokta kalmaya-cak” sloganıyla geçen yıl 39 milyon
yolcu taşıyan Türk Hava Yolları (THY), busene yolcu sayısını 46 milyona çıkarmayı he-defliyor. THY Yönetim Kurulu Başkanı HamdiTopçu, hem Avrupa’da hem de Ortadoğu’dasefer düzenledikleri ülkelerdeki frekans sayı-sını artıracaklarını söyledi.
2012’de yaklaşık 39 milyon yolcu taşıyanTürk Hava Yolları (THY), yeni yıl hedeflerinibelirledi. THY yönetimi, bu yıl 46 milyonyolcu taşıyarak, 9,7 milyar dolar ciro elde et-meyi planlıyor. Şirketen Kamuyu Aydın-latma Platformu’na (KAP) gönderilen açık-lamada, büyümeye devam edileceği ve he-deflerin bu çerçevede belirlendiği ifade edildi.Yüzde 78,8 doluluk oranı ile 17,7 milyon içhat, 27,3 milyon dış hat yolcusu hedefleni-yor. Ticarî faaliyetlerin 3,992 milyon litreakaryakıt tüketimi karşılığı 3,7 milyar dolarmaliyeti ile gerçekleştirilmesinin planlandığıaçıklamada, toplam cironun 9,7 milyar do-lar olmasının beklendiği kaydedildi. Buarada şirketin yönetim kurulunca, uçak mü-saitliğine ve izinler doğrultusunda, Kolom-biya’nın başkenti Bogota’ya, Ürdün’de Aka-be’ye, Mali’nin başkenti Bamako’ya tarifeliyolcu seferleri başlatılmasına karar verildi.THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu,her yıl istikrarlı büyüme sergileyen şirketin,yolcu sayısı, malî sonuçları ve sunduğu ka-liteli hizmetle dünya genelinde ilgi odağıhaline geldiğini söyledi. 2012’yi, yaklaşık 39milyon yolcu ve 8,1 milyar dolar ciro ile ka-patmayı hedeflediklerine dikkat çekenTopçu, dünyada en çok ülkeye uçan ‘Av-rupa’nın En İyi Havayolu’ THY’nin, haftaiçinde İran’da Tahran, Tebriz, Meşhed, Şi-raz ve İsfahan’ın ardından Kermanşah’a dauçuş düzenlemeye başladığına dikkat çekti.
Topçu, “1933’te, 5 uçaktan oluşan filoylakurulan Star Alliance üyesi THY, bugün 200(yolcu ve kargo) uçaklık filosuyla, 181 ulus-lararası, 36 yurtiçi olmak üzere dünyada 217noktaya uçan, 4 yıldızlı havayolu şirketi ko-numa geldi.” dedi. Topçu’nun verdiği bil-giye göre, 2013’te Avrupa’da uçulmadıknokta kalmayacak. Hem Avrupa’da hem deOrtadoğu’da sefer düzenledikleri ülkeler-deki frekans sayılarını artırılacak. GüneyAmerika’da Venezuela’nın başkenti Cara-cas ve Meksika’nın başkenti Mexico City’ye,Afrika’da Kuala Lumpur ve Manila’ya uçuşbaşlatılacak. Topçu, özellikle Afrika’da bir-çok ülkede frekans artırımına gitmek iste-diklerini belirterek şunları söyledi: “Dene-yimli yönetici kadromuz ve 18 milyon ça-lışanımızla hedeflerimizi gerçekleştireceği-mizden kuşkumuz yok.”
Bu arada Sivil Havacılık Genel Müdür-lüğü’nün (SHGM) imzaladığı ikili havacı-lık anlaşmaları sayesinde Afrika ülkelerinegerçekleşen uçuşlardaki yolcu sayısı 1,5milyona yükseldi. Önceki yıllarda Afrika’da13 ülkeye sefer düzenleyen havayolu şir-ketlerinin geçen yıl 12 ülkeye daha seferbaşlatması ile Afrika’da uçuş gerçekleştiri-len ülke 25’e çıkarken, yolcu sayısı 998 bin-den 1 milyon 538’e çıktı. Özellikle ticarî veekonomik ilişkilerin geliştirilmesi bakı-mından büyük önem taşıyan ve ikili hava-cılık anlaşmaları çerçevesinde uçuşa açılanyeni hatlar, Afrika’yı kolay ulaşılabilir birkıta haline getirerek yatırımların ve dolayı-sıyla havayolu ulaşımına olan talebin dahada artmasında önemli rol oynuyor. Hali ha-zırda Afrika’da 25 ülkede 36 şehre sefer dü-zenleyen havayolu şirketleri, SHGM’ninimzaladığı ikili havacılık anlaşmaları kap-samında 45 Afrika ülkesinde, 56 noktaya,haftada 481 sefer düzenleme hakkı bulu-nuyor.
THY, 2013’te 46milyon yolcutaşıyacak
21 9 - 15 OCAK 2013 zA mAnGÜNDEM
15 ton
-
E -
-
--
-
-
-
-
--
-
-
y
-
-
-
--
-
-
-
Kara Kutu
8
-
Çapraz sorguya Avrupa
HAB
ER T
URU
Böbrek sağlığının şakası yok!
En hayati organlarımızdan böbrekler iş göre-mezleştiğinde iki yol var: Ya nakil yapılacak ya da be-lirli aralıklarla diyaliz makinesine bağlı yaşanılacak.Haftada 3 gün ortalama 4’er saat… Kadavradanuzuv temininde çok gerilerdeyiz. Türkiye’de daha zi-yade canlıdan transfer yaygın. 4’üncü dereceden ak-rabalar birbirlerine uzuv bağışlayabiliyor. Makineylekanı temizlenen hastaların her biri için yılda 25 bin liraödeniyor kamu bütçesinden. Nakil gerçekleşirse top-lamda o da bir defalık 50 bin lira masraf yapılıyor. 400diyaliz merkezinde 12 bin cihaz faal ülkemizde. Az ön-ceki bilgiyi hesapta kullandığımızda senede 1 milyarliralık fatura doğuyor. Sağlık Bakanlığı ruhsat başvu-rularını cihaz başına düşen hasta sayısına göre gün-celliyor. 2013 planlamasında yeni merkez açılmaya-cak. Şu anda bir cihaz hasta oranı 1’e 4. İlave tesis ih-tiyacı 5’e ulaştığında gündeme gelecek. Halihazırda4,86’lık yoğunlukla Edirne’deki birinci bölge başı çe-kiyor. Onu 4,80’le Tokat İkinci Bölge izliyor. En rahatyerleşim birimi 1,43’le Ankara 5’inci Bölge. Yılda 2 bin500 böbrek nakli gerçekleşiyor. 18 bin hasta sırada. Ka-davra bağışımız senede milyonda 5. Kıyaslama açı-sından bir örnek, İspanya’da 33. Sağlığı yitirmemenin,başka bir ifadeyle sağlıklı yaşamanın reçetelerini har-fiyen yerine getirebilmek en iyisi… Bünyeye ilgisizli-ğin ve haddinden fazla yüklenmenin sonuçları üzücü
Çapraz sorguya Avrupastandartları
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Er-zincan, Erzurum, Ağrı ve Tunceli’de görevli 200 savcıile hakimi bazı konularda yeterince bilgilenmeleri vepratiğe vâkıfiyetleri için İngiltere ve Portekiz’e gön-deriyor. Tablo ortada: Avrupa İnsan Hakları Mahke-mesi’ne (AİHM) 2010’da 6 bin 500 başvuru gitmişTürkiye’den. Sayı 2011’de 9 bine tırmanmış. Davala-rın birincil sebepleri arasında ‘sanıklara etkin çaprazsorgu imkânı tanınmamışlık’ ilk sırada yer alıyor.HSYK’ya göre, “Hakim ve savcıların yetersizliği, suçsayısının çokluğu ve çeşitliliği, iş yükünün fazlalığı gibisebeplerle ülkemizde çapraz sorgu etkin” değil. Buyüzden, “İyi uygulamalara sahip Avrupa ülkelerininziyaret edilmesi, işleyişin yerinde görülerek uzman ki-şilerden bilgi alınması, hakim ve savcılar ile avukat-ların bu sorunun çözümü noktasındaki farkındalıkla-rını artıracaktır.” Programa dahil edilen hukukçular-dan izlenimleri ve notlarıyla birer değerlendirme ra-poru hazırlamaları istenecekmiş. Bu anlayışın yargı-nın geneline yayılması şart aslında. Anayasa Mahke-mesi’ne bireysel müracaatlarla da pek çok eksiklik günyüzüne çıkacaktır.
Batı Çalışma Grubu (BÇG), ‘post modern darbe’diye nitelenen 28 Şubat 1997 müdahalesinin karargahıve icra merkezi. Dönemin Genelkurmay İkinci BaşkanıÇevik Bir, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüt-tüğü olaya dair soruşturma çerçevesinde tutuklanan 62kişinin en önemlilerinden. Devrin önde gelen ‘bir üstdüzey’ askerî yetkilisi. Kimilerine göre de o talihsiz sü-recin bir numaralı ismi. Olay artık yargıda, kararımahkemeler verecek. 2013’ün üçüncü günü, 1997’ninGenelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı da göz-altındaydı. Çünkü Bir, adı geçen başsavcılığa ulaştırdığısuç duyurusunda, “BÇG’nin, Karadayı’nın bilgisi da-hilinde kurulduğunu” ileri sürmekteydi. 4,5 saatlik ifa-desi sırasında Savcı Mustafa Bilgili, 11 sayfalık suçlamametnini önüne koyduğunda, “Bunlar tamamen sa-vunma psikolojisiyle yazılmış yazılar.” cevabı dökülmüşKaradayı’nın dudaklarından. İlk 28 Şubat gözaltısı 12Nisan 2012’deydi. Bunu nisanın 19 ve 25’indeki, ma-yısın 8 ve 28’indeki ve 22 Haziran’daki operasyonlar iz-
ledi. Bir’in yanı sıra Jandarma’nın eski genel komu-tanlarından Teoman Koman ile Fevzi Türkeri, HavaKuvvetleri’nin eski komutanlarından İlhan Kılıç ile Ah-met Çörekçi ve Kara Kuvvetleri’nin eski Komutanı Hik-met Köksal da tutuklu. Balyoz davasında 20 yıl hükümgiyen 1’inci Ordu’nun eski Komutanı Çetin Doğan, 18yıl hapse çarptırılan emekli Korgeneral Engin Alan, Ge-nelkurmay’ın eski Adli Müşaviri Tuğgeneral Erdal Şe-nel ve YÖK’ün eski başkanlarından Kemal Gürüz de 62kişilik listede. Savcılığın talebi Karadayı’nın da tutuk-lanması yönündeydi. Ancak nöbetçi hâkim, adli kont-rol hükümlerinin kifayeti kanaatindeydi. Serbest bıra-kılan Karadayı’nın yurtdışına çıkışı yasak. Her çarşambagünü en yakın karakola gidip imza atacak. Sincan’datankların yürütüleceğinden haberi yokmuş: “Sonradanhaberim oldu. Öğrendiğime göre olay tatbikatmış.”Savcının 83 sorusundaki tüm suçlamaları reddediyor.BÇG belgelerinde imzası bulunmadığını söylüyor.
Ç e v İ K B İ r ’ İ n S u Ç d u y u r u S u İ m z A y A t A K I l d I
Karadayı tutuksuz yargılanacak
Mühendislerin meslek odala-rında bir haller oluyor. Önce Bur-sa’da yüksek inşaat mühendisi Nur-ten Topaloğlu’nun hikayesini öğ-rendi Türkiye. Şimdi de gıda mü-hendisi Betül Koç aynı tutum ve en-gellemeyle karşı karşıya. Lisans dip-lomalarındaki işi yapabilmek içinbaşlarındaki örtüyü çıkarmaları ge-rekiyormuş. Topaloğlu’na serbestinşaat mühendisliği belgesini ver-miyordu İnşaat Mühendisleri Oda-sı’nın (İMO) Ankara’daki merkezi.Oysa Bursa Şubesi’nin yönetimin-deydi. İnternet sitesindeki resmindebaşı örtülüydü üstelik. Başka birgarabet de nüfus cüzdanı ve pasa-portunda da aynı resim vardı. GıdaMühendisleri Odası (GMO) Koç’unüyelik başvurusunu reddederkenşöyle deniyor: “Çağdaş bir görü-nüm taşımayan başörtüsünü, Türkdevrim ilkeleri ve devrim yasalarıylabağdaştırmak mümkün olmadı-ğından, sakallı ve türbanlı fotoğraf
veren üyelerin istemleri kabul edi-lemiyor.” Tepkilere rağmen direnenodanın başkanı Petek Ataman’agöre suni gündem oluşturuluyor.Danıştay 8’inci Dairesi’nin kara-rına uyuyorlar: “Odamız, başör-
tülü fotoğrafla işlem yapmamakta-dır. Bu uygulamayı dayanaksız ola-rak değil, yasaların belirlediği zo-runluluklar nedeniyle yapmakta-dır.” Her bireyin eşit haklar taşıdığıbilinciyle hareket ediyorlarmış. “Hertürlü siyasi, dini, etnik ayrımcılığakarşı” imişler. “Kişilerin inançların-dan dolayı ayrım görmeleri” de il-kelerine aykırıymış. Doğru anla-dıysak şunu demek istiyor: ‘İnan-cından dolayı başını örtmek ay-rımcılık talebidir.’ Böylesine birmantıkla ilk defa karşılaşıldığını notdüşmek zorundayız. Hiç yasalar vemahkeme kararları anayasa ile çe-lişebilir mi? İnsan Hakları EvrenselBeyannamesi ve Avrupa İnsanHakları Sözleşmesi’nden haberleriyok mu? Şu cümleyi unutmamanıziçin yeniden yazıyoruz: “Kişilerininançlarından dolayı ayrım görme-leri ilkelerimize aykırıdır.” İnanç-lardan ötürü mağduriyete uğratmakda ilkeniz mi?
KISA KISA Odalarına ideoloji serenlerin yeni mesleği:
İnşaat, gıda ve inanç mühendisliği
22 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANDÜNYASavaş çıkınca, ki bu cümleyi bu ka-
dar kolay kurmak nasıl da ürpertici,‘aşağı mahalle’ barut kokuları, bombasesleri arasında ‘yukarı mahalle’ye taşı-nır. Düne kadar, Telabyad’ın avlularındasohbet eden, sofra kuran, çocuklarını yı-kayan Suriyeli kadınlar şimdi Akçaka-le’nin avlularında kederli ve tedirginbekliyorlar. Onların çaresizliğini ilikleri-mizde hissedebilmek için, iki günlükmisafirlikte bile evimize, kendi düzeni-mize kavuşmaya nasıl da can attığımızıhatırlayalım lütfen! Üstelik içlerindenbazıları yalnızca evini değil, evinin dire-ğini de kaybetmiş durumda. Savaşanoğullarından, eşlerinden aylardır haberalamayanlar var.
BILMEDIĞIN BIR KAPIYA DAYAN-MAK Kaçışın ilk günü, kimi uzak, yakınakrabasına sığınmış, kimi de hiç bilme-diği bir kapıya dayanmış. Arkasında birşehit, savaşan bir eş ve tutuklu iki kardeşbırakan Kadriye El Halil, dört oğlu, dörtkızı ve geliniyle, Akçakale sokaklarındabaşını sokacak bir çatı ararken, gelmişKaraköse ailesinin evinin önünde dur-muş. O gün, o ‘bilinmedik kapı’ yalnızcaKadriye Hanım’a değil, elli kişiye dahaaçılmış. El mecbur, nerede konaklasın bu
insanlar, sokakta mı? Şimdi burada, dik-kat edilmesi gereken bir husus var; o ellikişinin sığındığı evle sokak arasında,dört duvarı, bir çatıyı ve yerdeki alaca bu-laca kilimleri saymazsak pek az fark var.Yardımlarla geçinen yoksul bir aile Ka-raköse ailesi, dört çocuklarının ayakka-bısını, çorabını, kalemini defterini ancaktedarik edebiliyorlar. Buna rağmen, evinhanımı Rağda, (14 yıl önce Akçakale’yegelmiş Suriyeli bir gelin) Telabyadlı hem-şehrilerini on gün boyunca evinde misafiredebiliyor. Ne için? Onun deyimiyle“Allah için.” Kalabalık dağıldıktan sonrakendisine ev bulamayan Kadriye El Ha-lil’i ve dokuz kişilik ailesini iki aydan buyana barındırmaya devam edişi de el-bette yine ‘Allah için’… Bu iki ayın so-nunda misafirlerinin altına serecek bir
döşek bulabilmiş mi Rağda Hanım? Ha-yır! Boş odalara hiç değilse bir soba ko-yabilmiş mi? Hayır! Evine sığınan savaşmağdurlarıyla görünür hâle gelen yoksulbir hayat onunki. Bir ara kıvrak bir cüm-leyle hâlini arz ediveriyor: “Ben az ko-nuşuyorum, sen çok anla!” Şimdi baka-lım, Kadriye El Halil’in neye ihtiyacıvar? Çocuklarının altına serebilmek için‘sünger’ istiyor Kadriye Hanım, beton ze-mini kapatabilmek için halı ve ısınabil-mek için soba. Hepsi bu kadar… Bu av-lunun içinde bir gün bir yıl gibi geliyor-ken ona, daha ne istesin? Acil ihtiyaç lis-tesinin arasına sıkıştırdığı şu cümleye nedemeli: “Türkiye hiçbir şey yapmasabile kapılarını bize açmakla çok şey yap-mış oldu.”
ACILEN BIR DEMLIK! İhtiyaç listesievden eve değişiyor. Soba ve ekmek herzaman liste başı; fakat demliği olmadığıiçin çay içememekten yakınan bir kadınıtuhaf bulabilir miyiz? Bilakis, çay tam daböyle zamanların içeceğidir ve bir hayır-sever, Halep’in Haydariye Mahalle-si’nden kaçıp Kilis’e sığınmış o Türkmen
hanıma acilen bir çaydanlık tedarik et-melidir. O hanım, beraberindeki otuz ki-şiyle yarım kalmış bir inşaatta, mavinaylonlarla bölünmüş odalardan birindeyaşıyor oysa… Ama işte öyle bir bara-kada bile gözünü sabaha açınca insan,ocağa hemen çay koymak istemez mi?Bir başkası, 16 yaşındaki kızının elbiseyeihtiyacı olduğunu söylüyor. Bir köşedehiç konuşmadan süzülüp duran genç birkızın, üzerindekinden başka bir elbisesidaha olmalıdır elbette ve mümkünseannesi üç aydır aynı siyah etekle dolaş-mamalıdır (Kendinizi, kızlarınızı, eşleri-nizi, annelerinizi hayal edin burada).Düşen düştüğü yerden kalkmalıdır vemağdur hep mağdur olarak kalmamalı-dır. Bereket; onarmak, iyileştirmek ve he-men her şartta hayatta kalmak arzusudaha baskın içimizde…
ŞÜKÜR, HÂLIMIZE BIN ŞÜKÜR Ak-çakale’de ve Kilis’te o evden bu eve do-laşırken ‘ziyaretin’ ne anlama geldiğinidaha iyi kavrıyor insan. Ziyaret, sesler-deki kırılganlığı, gözlerdeki kederi anla-mayı, eşinden haber alamadığı için ağ-
layan bir kadına sarılmayı ve çocuklarınbaşını okşamayı mümkün kılar. Kadın-ların ve genç kızların karalar bağlamadı-ğını, bir ağlayıp bir güldüğünü de oradafark edersiniz. Ve nasıl bir tevekkül veboyun eğiştir onlardaki! İçlerinden biribile, “Neden ben?” sorusunu bilmezmi! “Ramazanın ilk gününden beri kaç-kınız evimizden.” diyen 32 yaşındakiHalepli Nuran mesela… “Herkes şaş-kındı, kimse nereye gideceğini bilemedi.Her şeyi bıraktık, bir canımızı kurtardık.Allah’a bir can borcumuz var çok şükür,ne paramız vardı ne evimiz, kirada otu-ruyorduk zaten.” Ve yine Nuran’ın “Tür-kiye’ye daha önce gelmiş miydin?” so-rusuna verdiği cevap: “Türkiye’ye hiç gel-medik, istiyorduk gelmeyi, ama böyle ol-sun istemezdik. Bu da bir kaderimizmişAllah’a şükür olsun.” Bizim dersimiz buolmalı işte; mavi muşambadan bir odaya‘evim’ diyen, sobada su ısıtıp tuvalette yı-kanan, bombayla tanıştıkları günden buyana altını ıslatan çocuklarını avutan veüzerine ikinci bir etek bekleyen kadınınyine de şükür hâlinde olması…
Evlerinden uzaktaSuriyeli kadınlar Kilis ve Akçakale’de metruk evlere sığınan Suriyeliler, ekmek, soba ve yatmak içinsünger bekliyor. Eşlerini ve oğullarını geride bırakmış Suriyeli kadınların‘zorunlu’ göçünü görmezden gelebilir miyiz?
‘Kardeş aileler’ işbaşında
Kilis’te ve Akçakale’de iki gün bo-yunca ziyaret ettiğimiz savaş mağduruSuriyeli ailelerin taleplerini kim karşı-layacak? Bu ziyaretleri borçlu olduğu-muz Kimse Yok mu Derneği elbette.Dernek, uzun zamandır yürüttüğü‘kardeş aile’ projesini bu kez, Suriyelisığınmacılar için harekete geçirdi. Oevlerin avlusunda, kadınlar ekmek,soba, elbise, ayakkabı, demlik vesaireisterken, kıyıda not alan eller vardı. Ki-lisli ve Akçakaleli ‘kardeş aileler’ hemyanlarında getirdikleri yardım paket-lerini verdiler hem de yeni ihtiyaçlarıtespit ettiler. Kilis’te o mavi muşambaodalarda yaşayan Halepli Nuran’ınve beraberindeki 30 kişinin kardeş ai-lesi Fatma-Mehmet Kesmenoğlu çiftiartık. Fatma Hanım, “Yedi aydan berieşim de ben de rahat bir uyku uyu-madık. Nerede kim varsa yetişmeyeçalışıyoruz.” diyor. Hüseyin-EmineGümüş çifti ise Akçakale’de barınanKadriye El Halil’den sorumlu. Önemliolan süreklilik neticede, bir bulup birkaybetmek değil. Aileleri ziyaret im-kânı bulamayanlar için de bir kolaylıkdüşünülmüş. Kimse Yok mu Derne-ği’nin internet adresinden bağışta bu-lunmak, o da mümkün değilse cep te-lefonundan 5777’ye ‘Suriye’ yazarakbir mesaj göndermek.
Fatma Kesmenoğlu(ortada) Halep’tengelen kadınların‘kardeş ailesi’olacak bundanböyle.
BİRİNCİ SAYFADAN DEVAM
Joost Lagendijk
Türkiye-AB ilişkileri yavaşyavaş ısınıyor (1)
23 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANDÜNYA
2013, Türkiye ile AB’nin ilişkilerini normalleştirmeyi ve can çe-kişen katılım müzakerelerini yeniden canlandırmayı başardığı yılolabilecek mi? Türkiye’deki Avrupa yanlısı entelektüellerin ço-ğunluğu, her iki tarafın iki yıllık ataleti yüzünden mutlak umut-suzluk noktasına ulaştı.
2005’te müzakerelerin başlamasından beri karşılıklı en sivri iğ-nelemelere sahne olan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin 2012’nin ikinci ya-rısındaki dönem başkanlığı da bu döneme tuz biber ekti. Bazısı,Türkiye-AB ilişkilerinin onarılamaz hale geldiği sonucuna vardı. Di-ğerleri, umutlarını, yeni Fransa Cumhurbaşkanı’na, Kıbrıs’ta ya-pılacak başkanlık seçimlerine ve bu arada Ankara ile Brüksel’in iş-lerin böyle devam edemeyeceğini ve kısa zaman içinde tüm süreciyeniden başlatmak için inisiyatif almaları gerektiğini anlayacağınadair çaresizce bir inanca bağladı.
2013’ün gerçekten de ilişkilerin düzeleceği ve bazı müzakerebaşlıklarının açılacağı bir yıl olacağını düşünüyorum, nedenini açık-lamak isterim. Yine de, 2013, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik yolunutümüyle açacak büyük ilerleme yılı olmayacak.
Önce, Fransa’nın yolladığı ümitvar işaretlere ve şubattaki Kıb-rıs seçimlerinin olumlu sonuçlanma potansiyeline bakalım. Paris’in,eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin bloke ettiği başlıklardanikisinden vetoyu kaldırmayı değerlendirdiği doğru. Cumhurbaş-kanı Francois Hollande’ın kararını baharda Türkiye’ye yapacağı zi-yarette açıklaması bekleniyor. Bu, Fransa’nın beş yıldır Türkiye’yeköstek olma siyasetinden sembolik anlamda önemli bir kopuş ola-
cak ve yeni müzakere turlarının ger-çekten başlamasına imkân tanıya-cak.
Kıbrıs cumhurbaşkanlığınamuhtemelen Nicos Anastasiades’inseçilecek olmasının etkisi ise hemenhissedilmeyecek ve bununla ilgilitahmin yapması zor. Hemşehrileri-nin çoğunluğundan farklı olarak,Anastasiades, 2004’te Annan Pla-nı’nın ateşli bir savunucusuydu vekoşulların değişmiş olmasına rağ-men, ondan en azından adayı yeni-den birleştirmek için içten bir çabagöstermesini bekleyebiliriz. Bunakendisinin beyan ettiği Kıbrıs’ımümkün olan en kısa zamanda
NATO üyesi yapma hedefini de eklersek ki, gerçekleşmesi için Tür-kiye’nin onayı gerekir, Türkiye-Kıbrıs ilişkilerinde yeni bir evreyegirdiğimize şüphe yok. Ama kimse, Anastasiades’ten, koalisyonunküçük ortağının şiddetle karşı çıkacağı bir ödün için acele etme-sini beklemesin. Yeni Kıbrıs Cumhurbaşkanı, Kıbrıslı Rumların çö-zümün mümkün olduğuna şüpheyle bakan çoğunluğunu ikna et-mek için zamana ihtiyacı olduğunu gayet iyi biliyor. 2013’ü tartışmayaratacak kararlar almak için değil, buna zemin hazırlamak için kul-lanacaktır.
Belki de, Paris ve Lefkoşa’daki yeni yüzlerden daha önemliolan, Ankara ve Brüksel’in, müzakerelerin her iki tarafa da faydalıolabileceğinin bilincine ermesidir. AB çapası olmadan Türki-ye’nin demokratikleşme sürecini tamamlamakta zorlanacağınınfarkında gözüken sadece Cumhurbaşkanı Abdullah Gül değil. Hü-kümetin tepsisinde bu kadar çok meydan okuma (yeni anayasa,PKK ile görüşmeler, yeni yargı reformu paketleri) varken, ihtiyatlıbiçimde de olsa, AB ile ilişkilerinin normale dönmesi, ayak bağı de-ğil de kazanç olabilir.
AB içinde kaldırılması gereken aşılması zor engeller hâlâ var,gelecek yazımda onlara değineceğim. Ama Türkiye’nin AB üye-liğine şüpheyle bakan Avrupalılar bile, ülkenin son birkaç yıldaönem kazandığını inkâr edemiyor. Bu elbette öncelikle AB’nin hâ-lihazırdaki sorunları ve gelecek beklentileriyle taban tabana zıt olanTürkiye’nin büyüyen ekonomik gücünden kaynaklanıyor. Türki-ye’nin üyeliği AB’nin yapısal ekonomik sorunlarını çözmez, amabazılarıyla baş etmesini kolaylaştırabilir. Türkiye’nin Suriye krizindealdığı konum da Avrupa başkentlerinin çoğunun gözünden kaç-madı. Gerek Türkiye’nin NATO’ya bağlılığını tazelemesi gerekseSuriyeli göçmenlere yardım etme ve barınak sağlama yönündekimuazzam çabaları, Ankara’nın politikalarını Avrupa’nınkilereyaklaştırdı ve birlikte daha yakın temasla hareket etmenin her ikitarafa da avantaj sağladığını gösterdi. Bu farkındalık, hâlâ var olanTürkiye karşıtı görüşlerin bazılarını yumuşattı ve 2013’ün Türkiye-AB ilişkilerinin yavaştan düzelme yılı olmasına da kendiliğindenyardımı dokunacak. [email protected]
Belki de, Paris veLefkoşa’daki yeni yüzlerdendaha önemli olan, Ankara veBrüksel’in, müzakerelerinher iki tarafa da faydalıolabileceğinin bilincineermesidir. AB çapasıolmadan Türkiye’nindemokratikleşme sürecinitamamlamaktazorlanacağının farkındagözüken sadeceCumhurbaşkanı AbdullahGül değil.
Esed vaatlerinitekrarladı, Ankarayeni bir şey görmediSERVET YANATMA İZMİR
1Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, 7 ay sonra ilkkez halkın karşısına çıkarak, genel af içeren yeni bir
geçiş süreci vaat etti.Çekilme yönünde en küçük işaret vermeyen
Esed, daha önceki açıklamalarını aynen tekrarladı.Şam Opera Salonu’ndan halka seslenen Esed, mu-halifleri yine terörist olarak nitelendirip, “Siyasi çö-zümden yana olmamız, teröristlerle mücadeledenvazgeçmek anlamına gelmiyor.” dedi. Ülkedeki ça-tışmanın ‘yönetimle muhalifler arasında değil, vatanhainleri ile halk arasında’ olduğunu savundu. Suri-ye’ye düşman olan yabancı güçlerin, kendilerindenintikam almak istediklerini ileri sürdü. “Terörist” de-diği muhaliflerle de görüşmeyeceğini söyleyen Beş-şar Esed, 60 bin kişinin hayatına mal olan 22 aylık sü-reçte Şam’a destek veren Rusya, Çin ve İran’a teşek-kür ederken, 5 aşamalı şu planı önerdi: Yabancı ül-keler silahlı muhalefete desteği kesecek. Sınırdan -özellikle Türkiye’den- ‘teröristler’in geçişi engelle-
necek. Muhalefetle diyalog kurulup oluşturulacak“misak-ı milli” referandumuna götürülecek. Bunu uy-gulayacak Milli Birlik hükümeti kurulacak. Genel afilan edilip geçiş dönemi planlanacak.
Ankara ise Esed’e hemen cevap verdi. V. Büyük-elçiler Konferansı için İzmir’de bulunan DışişleriBakanı Davutoğlu, “Yeni hiçbir şey yok.” dedi.Esed’in dün açıkladığı vaatlerin hepsinin Ağustos2011’de Şam’da yaptıkları son görüşmede sundukları14 maddelik planda hepsinin bulunduğuna dikkat çe-kerek, “O zaman daha bu kadar büyük bir yıkım bı-rakmamışken, bu çözümü yola geçirmiş olsaydı…Alanda artık yaşananlar inandırıcılığını kaybetti.” ifa-desini kullandı. Davutoğlu, halkın haklı talepleriniEsed’in göremediğini ve tespiti yanlış yaptığını vur-gulayarak, “Demek ki bir odaya kapanmış uzun ay-lardır sadece kendisine gelen ve kendisine yaranmakiçin sunulan istihbarat raporlarını okumuş. Eğer ger-çekten Suriye halkına vaat ettiği bir şey varsa, gelsinbu şehirleri dolaşsın. Bu konuşmaları kapalı bir sa-londa değil, halkın içinde yapsın.” diye konuştu.
DIŞ HABERLER SERVİSİ
1Tartışmalı Keşmir bölgesi nedeniyle daha önceiki kez savaşan Pakistan ve Hindistan arasında
tansiyon yeniden yükseldi.İki ülke askerleri arasında Keşmir’de iki ülkeyi
ayıran sınırın Hacı Pir bölgesinde dün çatışma çıktı.Bölgenin iki nükleer gücünü yeniden karşı karşıyagetiren olayda yaralanan iki Pakistan askerinden bi-risi hayatını kaybetti. Bölge uzmanları, son dö-nemde ilişkileri normalleştirmeye çalışan İslama-bad ve Yeni Delhi yönetimleri arasında gerginliğinyeniden tırmanabileceğine dikkat çekti.
Yaklaşık on yıldır ateşkes olan Keşmir sınırındayaşanan çatışmayla ilgili her iki taraf da birbirini suç-ladı. Pakistan ordusu, bir grup Hindistan askerininsınırı geçerek Keşmir’in Pakistan kontrolündekibölgesine girdiğini ve bu askerlere karşılık verildi-ğini savundu. Hindistan ise askerlerinin sınırı geç-tiği iddiasını reddederek, Keşmir’in Hindistan ta-rafında kalan kısmındaki bir köye Pakistan ordusutarafından açılan ateşe karşılık verildiğini önesürdü.
İkisi de nükleer güç olan komşulardan Pakis-tan ve Hindistan arasındaki Keşmir anlaşmazlığı,ülkelerin İngiliz sömürge idaresinden bağımsızlık-larını elde ettikleri 1947 yılına kadar uzanıyor. Her
iki taraf da çoğunluğu Müslüman Keşmir’in tü-müyle kendisine ait olması gerektiğini savunuyor.İki ülke, Keşmir anlaşmazlığı nedeniyle 1947-8 ve1965 yıllarında olmak üzere iki kanlı savaş yaşadı.Ayrıca Hindistan 1999 yılında İslamabad yönetimitarafından desteklenen Keşmirli militanlara karşısert bir mücadele yürüttü.
İki ülke, 2003 yılında ise bir ateşkes imzaladı.Küçük çaplı çatışmalar olmakla birlikte o tarihtenbu yana iki ülke sınırında sükunet korunuyor. Pa-kistan 2006 yılında bölgedeki silahlı grupların karşıçıkmasına rağmen Keşmir’in bağımsızlığı için sa-vaşan grupları finanse etmeyi bırakacağını açıkla-mıştı. Hindistan’ın, Mumbai şehrinde 166 kişininhayatını kaybettiği terör saldırısının arkasında Pa-kistan istihbaratının bulunduğunu iddia etmesi iseiki ülke ilişkilerinde tansiyonu yeniden yükseltmişti.Keşmir’in küçük bir parçası da Çin’in kontrolündebulunuyor.
Öte yandan, İslamabad ve Was-hington’ı sıksık karşı karşıya getiren Amerikan ordusunun Pa-kistan’da insansız hava araçlarıyla (İHA) gerçek-leştirdiği saldırılara dün bir yenisi daha eklendi.ABD İHA’larının Afganistan sınırındaki Güney Ve-ziristan’da düzenlediği saldırıda 16 kişi hayatını kay-betti.
Keşmir’de tehlikeli çatışma
24KÜLTÜR 9 - 15 OCAK 2013 ZA MAN
ERKAM EMRE
1Kitabını ödünç vermek zorundakalınca içi yananlar çoktur. Ya da
gidip geri gelmeyen kitapların yasınıtutanlar… Kitapların iç kapağına işlenenekslibrisler, sahibinin özelliklerini be-timlerken, ödünç alan kimselere de za-manında teslim etmesini hatırlatıyor.
Kitap, sevgisiyle maşukunu coştu-rur, gün gelir sahibiyle bütünleşir, onuneli kulağı olur. Nereye gitse, ne yapsayanında olsun ister kitapsever. Kitapkurtları (bibliophile) bir intizamla der-leyip toparlar kitapları, yan yana diz-dikten sonra şöyle uzaktan bakıp izler.Oğuz Atay’ın kahramanı Turgut, bütünkitap sevenlerin hislerine tercümanolur. Tutunamayanlar’da geçen o sahneunutulmazdır. Yolculuk esnasında rast-ladığı bir kitapçıya giren Turgut Özben,kitaplara edilen eziyeti anlatır. Nakle-dilmek üzere yığılmış kitapların bir ip ilebağlanışı ve hamalın o ipi germesiyle enüstte kalanın ezilişi… ‘Kitap cildin-deki o yaralar neden?’ diye sorar ken-dine ister istemez. Kitap seven, bir buhassasiyetten, bir de kütüphaneye gi-rişteki heyecandan anlaşılır. Aklındakikitabı bulmanın meşguliyetiyle gözükararır. ‘Aradığınız bir kitap var mı?’ so-rusu yenilir yutulur cüret değildir onlariçin. Ne hacet, onlar ne aradığını her-kesten iyi bilir! Yapraklarını hızlıca çe-virip, kâğıtla mürekkebin kokusunuiçine çeker. Yeni bir kitabı alınca ilk va-zifesi kitabı kendine bağlamak olur. İs-mini ve tarihi özenle işler ilk sayfasına.Mührüyle aidiyetini ortaya kor. Kitap-severlerin gönlündeki bu aşk, bir sa-natın doğmasına da vesile olmuş.
Bir aidiyet sanatıEkslibris, kitabın iç kapağına yapı-
lan minyatür boyutlarda ve sahibinisimgeleyen baskı resimleri manasınageliyor. Kitabını seven ve ona sahip çı-kan tüm kitap kurtlarının başvurduğubu yol, kitabın aidiyetini ve sahibininözelliklerini işaret ediyor. Kelime ma-nası olarak (…’nın kitaplığı, …’nın kü-tüphanesinden) demek olan ekslibris,kitabın üzerine konulan bir pusula gibidaima sahibini gösteriyor. Türkiye’debu sanatı icra eden en önemli toplulukolan İstanbul Ekslibris Derneği. Faali-yetlerine sessiz sedasız devam edipboyundan büyük işler başarsa da, hâlâhak ettiği kadar değeri elde etmiş de-ğil. Prof. Dr. Hasip Pektaş tarafından1997 yılında kurulan dernek, uluslar-arası ekslibris yarışmalarında ülkemizitemsil etmiş. Önemli akademisyenle-rin ve koleksiyonerlerin mensup ol-duğu bu topluluğun başkanı Pektaş, 22Ocak–16 Şubat tarihleri arasında ‘Re-simler, Ekslibrisler’ adlı sergi ile GaleriIşık’ta sanatseverlere bir ziyafet sun-maya hazırlanıyor.
Bu kitabın sahibi sensin!1984 yılında bir kitap tasarımı ya-
rışmasında ekslibris ile tanışan HasipPektaş, bu sanatı Türkiye’de tanıtmayave yaymaya adamış kendini. Işık Üni-versitesi’nde öğrencileri ile hazırladığıçalışmalar yurtdışındaki yarışmalarda
çok sayıda ödüller almış. “Ekslibrisler,sanatçı tarafından yaşayan kişiler içinsiparişle yapılır ve onların özellikleriniyansıtır. Üretim sürecine bakıldığındaresim sanatının tüm olanaklarının kul-lanıldığı görülür. İşlevsel yanına bakıl-dığında ise grafik tasarımı olarak dü-şünülebilir.” diyerek özetliyor bu sanatı.Tarihçesine bakıldığında, milattan önce1400’lü yıllara kadar uzanan ekslibris-ler, Eski Mısır’da papirüs rulolarının ko-nulduğu ağaç sandıklarında görülmüşilk önce. Kâğıt üzerine basılanlarına ise15. yüzyılda Alman Papaz JohannesKnabenberg’in kitaplarında rastlanıyor.Matbaanın icadından önce katiplerceözel üretilen sayılı elyazmaları, bu sa-yede çalınma tehlikesinden bir nebzeuzaklaşıyormuş. Kütüphane ve şahıs-ların özel mülkiyeti olduğunu anlatanarmaları bir tutku haline sokup dev ko-leksiyon yapanlar da var. Ekslibris, tümbunların da dışına çıkarak, yıllar içindeözgün bir grafik tasarımı olarak mü-şahhaslaşmış.
Onlarca tekniği varİlk başlarda daha çok soylu kimse-
lerin kitaplarını koruma altına almadakullanılan bu sanat, zaman içerisindebir kitapsever metaı olmuş. Klasik baskıtekniklerinin yanı sıra günümüzde mo-dern teknolojik aletlerin aracılığıyla bil-gisayar ortamında da tasarlanabiliyor.Çukur baskı, çelik oyma, hakkak ka-lemli, asitle yedirme, fotoğraf, ağaçoyma, linolyum, taş baskıdan görmeengelliler için uygulanan Braille baskıyakadar onlarca çeşidi bulunuyor. Pul bü-yüklüğünden tam sayfa genişliğine ka-dar birçok boyuttaki ekslibrisler, günü-müzde üniversitelerin güzel sanatlar fa-kültesi öğrencilerinin ihtimamıyla ge-nişleyerek büyüyor. Prof. Dr. HasipPektaş, yurtiçinde ve yurtdışında birçokyerde düzenledikleri sergi ve aldıklarıödüllerle bu sanatın yaygınlaşmasındaönemli mesafeler kat ettiklerini belirti-yor. İstanbul Ekslibris Derneği Baş-kanı, son olarak birçok usul ile icra edi-len ekslibris sanatının farklı sanat dal-larıyla birleşerek gelişeceğini ifade edi-yor.
Osmanlı’da ekslibrisin muadili mühürlerEkslibris sanatının kültürümüze
dahil olması Batı’dan gelen kitaplarsayesinde gerçekleşir. Avrupa’dan ge-len kıymetli kitapların üzerinde yeralan ekslibris, Türk sanatseverleri ara-sında da revaç bulur. Bu sanatın bir çe-şit muadiline Osmanlı’da elyazmasıeserlerde rastlanıyor. Her ne kadarekslibrisin bir türü olarak kabul edil-mese de kitaplara basılan mühürler, aitolduğu kişiye has kaligrafik işaretleri vehat sanatının güzel örneklerini ihtivaediyor. Birçok kütüphanede araştırmayapan Hasip Pektaş, yazma mushafla-rın ve ilmî kitapların üzerinde farklı ki-şilere ait olduğunu gösteren mühürlererastlamış.
Kitaba sahip çıkma sanatı:
EKSLİBRİS
Ekslibris, kitabın içkapağına yapılan
minyatür boyutlardave sahibini
simgeleyen baskıresimleri manasına
geliyor. Kitabınıseven ve ona sahip
çıkan tüm kitapkurtlarının
başvurduğu bu yol,kitabın aidiyetini ve
sahibininözelliklerini işaret
ediyor. Kelimemanası olarak (…’nın
kitaplığı, …’nınkütüphanesinden)
demek olan ekslibris,kitabın üzerine
konulan bir pusulagibi daima sahibini
gösteriyor.
Prof. Dr.Hasip Pektaş
Ali Bulaç
Müslüman Kardeşler’in sınavı
Hamdullah Öztürk
Bugünün meyvesini toplayanlara bak-tıkça, ‘İki günümüz var. Birisini kendimiziçin, birisi de nesillerimiz için.’ sözü çıkıyorinsanın karşısına. Gelecek için yaşayanlar ileyaşadığı günün bile farkında olmayanlarınhikâyesi akıp gidiyor hayal ırmağında.
1929 yılında Brezilya’ya gelen bir kadı-nın göç hikâyesinde gördüm gelecek plan-ları yapanların hiçbir şeyi şansa bırakmadı-ğını. Hatta apar topar yurdundan ayrılan-ların kendilerini yola koyanlara nasıl daminnet duyguları ile borçlandığını... ‘Onlarolmasaydı...’ diye başlayancümlelerle, geldikleri yerdeyaşarken de kendilerinekucak açan aynı ellereborçlanmaya devam ede-rek yaşadıklarını... Ve buişin arkasındaki insan ze-kâsının nelere kadir oldu-ğunu... Göç edenler, elle-rinden tutanların, aslındakendilerini yurtlarından,yuvalarından edenler olduğunu bilseydi neyaparlardı acaba? O yüzden derler galiba,‘Bilgi herkesin ulaşabileceği bir şey olma-malıdır.’ diye.
Bin sekiz yüzlü yıllarda sömürgeci ül-kelerin yayılışını değerlendirenler, daha ozaman küreselleşme ufkuna ulaşmış. Fır-satları küresel ufka göre değerlendirip, kar-şılaştıkları engelleri, yerinde yeni yollaraçarak, yerinde tüneller kazarak aşmayıöğrenmiş. Sonuçta at binenin olmuş kılıç dakuşananın.
O yıllarda Amerika’da Hıristiyanlığıniçinden çıkan yeni inançlar ve bu inançlarıntoplumu götürdüğü istikameti değerlen-dirmek de fikir açıcı oluyor küresel ufku an-lamak için. Aynı dönemlerde Osmanlı top-raklarının uç kesimlerinde ve İran-Hindis-tan havzasında, netice itibarıyla İslam coğ-rafyasının içinde ortaya çıkan Amerika’da-kilere benzeyen inançların keyfiyeti ve sö-mürge dalgasıyla alakası hadisenin iki ya-kasını bir araya getiriyor. Sermaye, siyasetve diplomasinin geleceğine hazırlanan alt-yapı, Uzakdoğu kültürlerini de hesap dı-şında bırakmıyor.
İnsanların tamamına mesaj getiren ve
kendisine inananlara güneşin doğup-battığıher yere ulaşma hedefi veren AhirzamanPeygamberi, küre ötesi ufku gösterirken,deve tüyünden yapılmış çadırlara kadarzikrederek, çöllerde bir tek insanın bileunutulmamasını da tembihlemiş. Böyleceparçadan bütüne, bütünden de parçayabütün ilişkilerin sağlama alındığı bir usul sa-lık verilmiş. O izi takip edenlerden kimisiatını Atlas Okyanusu’na sürmüş, kimisi atsırtında giderken dünyayı iki padişaha çokgörmüş. Güneş sadece dünyaya doğmadı-
ğına göre, bugünün tekno-lojisine sahip insanların atınısüreceği okyanus neresi ola-bilir acaba? Galaksiler arasıgeçişler mi?
Bugün İslam ve onunvaat ettikleri konusunda tambir bilgisizlik yaşanıyor. Yani‘Bilgi herkesin ulaşabileceğibir şey olmamalıdır’ bakışıİslam açısından hükmünü
icra ediyor. Üniversite mensubu ve ken-dince gerçekleri öğrenmenin mücadelesiniveren bir akademisyen, İslam üzerine yapı-lan birkaç dersten sonra, ‘Her şey ne kadarda güzel. Ama bu güzellikleri Batı’nın men-faat üzerine kurulmuş dünyasında yaşa-yanlar bilmiyor.’ diyor. Ona bulunduğuüniversitede İslam ve Ortadoğu üzerineçalışan kişileri hatırlatıyor ve ‘Onlarla gör-üştünüz mü?’ diyoruz. ‘Onlar’ diyor, ‘Atgözlüğü takmışlar. Onların baktığı yerdensadece bir şey görünür. Onlara acıyorum.’
Netice öyle de olsa bugün Batı dünyasıo gözlükle bakanların yazdıklarını okuyor.Onların baktığı yerden görüyor İslam dün-yasını. Ve ne yazık ki, Müslümanlarınönemli bir kısmı da hâlâ mahallî kaynaklarve tarihî perspektiflerden başını kaldırıp, gü-neşin doğup-battığı yerlerin genişliğinemeftun olabilmiş değil. Sonuçta şartlar gös-teriyor ki, bugünü yaşamak demek, nesil-lerimiz için yaşamak manasına geliyor. Zirabugün, iki asır önce uyananlar tarafındanboşluk bırakmamacasına yaşanıyor. Onla-rın dışındakilere kalan, ‘günlerini, gelecek-lerine’ feda etmekten başka bir şey değil.
‘Küresel’in ötesi
25 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANYORUM
Hükümetin bürokratik mekanizma üze-rinden Öcalan ile görüşmeleri kesintisiz bir bi-çimde sürdürdüğü haberi epeyce kritik bir
zamanlamayı ifade etti. İrlan-da'nın AB dümenine geçe-ceği, muhtemelen iki fasılınaçılacağı bir noktadayız.
Anayasa yapım sürecindeherkesin beklediği zorluklarve tıkanmalar sonrasında hü-kümetin daha aktif davran-
masının meşru bulunacağı bir sürece giriyoruz.Seçimler ise bu yılın sonuna doğru her türlügündemin gizli zeminini oluşturacak. Böyle birortamda Kürt meselesinde çözüme doğruilerleyen ve halkın desteğini almış bir hükü-metin siyasi sistemi yeniden biçimlendirme fır-satı yakalayacağı açık. Öcalan ile yapılmaktaolan görüşmeler çözümün maddelerini değil,çözüme gidecek yolun koşullarını ortaya ko-yacak. Dolayısıyla hükümetin daha işin ba-şında ‘taviz' verdiği suçlamasıyla karşılaşması
söz konusu olmayacak. Aksine, sürecin saf-haları toplumsal tartışma ortamında yaşana-cak ve hükümet ‘taviz' olmadığı apaçık halegeldiği oranda bazı özgürlükçü adımları atmayeteneği kazanacak. Böylece çözümün so-rumluluğu sadece AKP'nin değil Kürt siyase-tinin de omuzlarına binecek ve onlar da siya-set alanının içinde kalmaya zorlanacaklar.Diğer taraftan Kürt meselesinin çözümünü en-gellemek ve PKK'yı AKP'nin devrilmesi stra-tejisinin parçası olarak tutmak isteyecek odak-lar da çabalarını sürdürecekler. Bu durumbelki de ilk kez AKP ve Kürt siyasetini aynı ce-nahta konumlandıracak ve normalleşmeninyolunu açacak.
Bu olası pembe tabloyu gerçekçilik kıstasıile sınadığımızda ise, kritik konunun AKP'ninseçim kazanması ve Erdoğan'ın başkanlık al-ternatifini zorlama miktarı olduğu anlaşılıyor.Laik kesimin söyleminde popüler olanAKP'nin ‘yeni devletçiliğinin', yaşanacak dö-nemeçte tali bir unsur olacağını hep birlikte gö-receğiz. Ancak seçim ve başkanlık alanındaherhangi bir riskin oluşması halinde AKP'nin‘devletçilik' olarak algılanacak uygulamalardankaçınmayacağına da hazır olmak gerek.AKP'nin devletçiliğinin ilkesel bir yanı yok…Devlet değerli ama devletçilik değil. Buna
karşılık siyasi gücün demokratik zemindedevşirilemediği noktada hükümetin devletçiuygulamalardan gocunmadığını da biliyoruz.Kısacası AKP'nin Kürt meselesinde ve geneldedemokratik reformları gerçekleştirmesindeesas belirleyici unsur söz konusu pragmatikdevletçilik eğilimi değil, seçim kazanmayı ve is-tenen siyasi sistemi kurmayı sağlayacak halkdesteğinin var olup olmaması. Bu ise epeycesıkıntılı bir alan… TESEV/Konda işbirliği ile ya-pılan saha çalışması toplumun Kürt meselesi-nin olası çözümlerini ve bunların sonuçlarınıdüşündüğünde ikiye bölünmüş olduğunu,çözümün geniş bir kitlede tedirginlik ve korkuyarattığını ortaya koyuyor.
Örneğin seçilmiş yerel yönetimlerin yal-nızca kendi bölgelerinde geçerli olmak üzereek vergi düzenlemeleri yapabilmesi ya dayine seçilmiş yerel yönetimlerin anadilde veyayerelde konuşulan dillerde eğitim ve kamuhizmeti verebilmesi çok net bir kırılmaya ter-cüman oluyor. İlk soruda onaylayanların yüzde48,5 olması umut verici ama karşı çıkanlarınyüzde 33 olması çetin bir sorunla karşı karşıyaolduğumuzun habercisi. İş yerel dillerde eği-tim ve kamu hizmetine geldiğinde ise onay ve-renler yüzde 40'ta kalırken, karşı çıkanlar 45'ibuluyor. Daha siyasi nitelikte olan seçim ba-
rajı meselesinde de, çıta yüzde 4'lük bir barajaindiği anda destekleyenler onaylamayanlarınyine 5 puan altında kalıyor (37'ye 42). İdeolo-jik bir alan olan anayasada etnik kimliklerinzikredilmesi meselesine gelindiğinde ise tabloçok daha net… Anayasada sadece Türk kim-liğine yer verilmesini isteyenlerin oranının,‘tüm etnik kimliklere yer verilsin' diyenlerden23 puan yukarıda olduğu görülüyor (56'ya 33).Bu tabloyu bir bütün olarak değerlendirdiği-mizde Kürt meselesinin pratik yönetimselkonulardan siyasete, oradan ideolojiye uzananbir meseleler dizisi oluşturduğunu ve ideolo-jiye doğru yaklaştıkça savunmacı anlayışın art-tığını söyleyebiliriz. Bu kırılma ve bölünme ha-linin kendi içinde kemikleşme ihtimalini ya-bana atmamak lazım. Diğer taraftan çözümedestek veren özgürlükçü yaklaşımların aldığıoyun da küçümsenmemesi gerektiğinin vemuhtemelen yükselen bir trend oluşturduğu-nun altını çizmekte yarar var. Muhakkak ki butrendin baskın hale gelmesinin önkoşulların-dan birisi iktidarın yürüteceği rehberlik. Önü-müzdeki süreçte AKP'nin ve tabii Başba-kan'ın üslubu, yaklaşımı ve ciddiyeti Türkiyehalkının önüne güvenilebilecek bir gelecekkoymayı hedeflemeli. Onları daha da ürküt-meyi ve kutuplaşmayı teşvik etmemeli…
Kürt meselesiçözülecekse...ETYEN MAHÇUPYAN
Mursi ilk önemli konuşmasını Eylül-2012’de BM 67. Genel Kurulu’nda yaptı.Konuşma Mısır’ın geçmişe göre aktif po-litika izleyip bölge sorunlarına müdahilolacağının işaretlerini veriyordu.
ABD merkezli Associated Press ha-beri “Mursi, Ortadoğu’da başrolü üstle-niyor” başlığıyla duyurdu. Haber ajan-sına göre Mursi, Ortadoğu’nun yeni li-der tipi... Devrik lider zamanında Mı-sır’ın kaybettiği “bölgesel güç” konu-munu kazanmak istiyor. Sanki Mursi,sadece Mısır adına değil, Arap, Afrika veİslam ülkeleri adına konuşuyor. YeniŞafak Gazetesi’nin (28 Eylül 2012) du-yurduğu habere seçtiği başlık ilginçti: Soltarafında Mursi, sağ tarafında Erdo-ğan’ın resimleri arasında verilen haberinbaşlığı şuydu: “Mursi rol çalıyor!”
Mısırlılara ve Türklere sorarsanız,böyle bir rekabet söz konusu değil. “Böl-gede Türkiye ile Mısır kardeşçe işbirliğiyapacak.” Tabii ki hepimizin temennisibu. Ancak korkarım ki, bu bir temenni-den öteye geçmiyor. Amerika, ağırlıkdengesini Asya’ya kaydırırken, bölge-mizdeki statükoyu “yeni form” altındasürdürecek, petrol ve İsrail’in güvenliğinisağlama alacak ve İslamiyet’in kamusalrolünü önemsizleştirecek düzenlemele-rin bölgesel güçler eliyle yapılmasını is-tiyor. Bu aynı zamanda bölgesel rekabetve güç yarışına kapıların aralanması an-lamına gelir. Batı nezdinde “değer veönem kazanma”nın yolu kendilerininana çerçevesini çizmedikleri yeni düzenikurmakta gösterecekleri performanstangeçer. Bu konuda “liderlik” kime verile-cek? Mısır’a mı, Türkiye’ye mi? Tuhafgelebilir, liderliğin bölgeyi Batı’nın uy-gun göreceği çizgide tanzim etmesi kar-şılığında İran’ı öne çıkarmanın daha iş-levsel olduğunu düşünen ABD çevreleride var. Biz Mısır merkezli konuyu kritikedelim:
Dört önemli aktör bölgenin patro-najlığı konusunda kendi aralarında re-kabet edecek gibi görünüyor: (a) Mısır,Kral Faruk’un devrilmesinden bu yanaNasırcılık ve arkası gelen politikalar so-
nucunda Arap milliyetçiliğiyle yoğrul-muş bir ülke. Modern zamanlarda Mı-sırlıların kültürel bilinçaltlarını milliyet-çiliğin şekillendirdiğini söylemek müm-kün. Söz konusu “Arap milliyetçiliği”Mısır merkezlidir, bu yüzden diğer birArap ülkesi olan Suriye ile olan birleşmeuzun ömürlü olamadı. “Mısır merkezliArap milliyetçiliği” ideolojisi Mısır’ı böl-gesel rekabette motive edecek olanönemli bir faktördür. (b) Mısır aydınları,içinden geçtikleri eğitim sistemi ve Ba-tı’dan edindikleri zihni kalıplar sonu-cunda Türkiye’yi Osmanlı’ya, Osmanlı’yıda kötü hatıraları olan sömürgeciliğe re-fere ederler. Bu da önemli bir handikapolarak karşımıza çıkacaktır. (c) Bölgeselrekabet ve liderlik yarışına giren bir ulusdevlet ortak istemez; ulus devletin do-ğasında paylaşım, işbirliği olmadığındangizli veya açık kendi başına patronajlığaçalışır. Mısır daha aktif (proaktif) birbölge politikası takip ettikçe, benzerreflekslere sahip bölgesel rakiplerle karşıkarşıya gelecektir. Nitekim birkaç günönce Mursi sarahatle “Körfez ülkeleriningüvenliğinden biz sorumluyuz” dedi.(d) Ve nihayet İran ve Şii faktörü var. Sözkonusu faktörün etkisizleştirilmesindeortaya çıkacak olan mezhep ayrışma-sında Mısır, en güçlü silaha sarılacaktır.İran’ın Şiiliği’ne, Suudi Arabistan’ınVehhabiliğine ve Türkiye’nin laikliğinekarşı Mısır’ın bayraklaştıracağı Sünnilikher halükarda bu ülkeye etkin avantajsağlayacak, bu da rekabeti ayrışma veçatışmaya dönüştürebilir.
Bu dört tehlikeyi bertaraf etmenintek yolu Müslüman Kardeşler’i tarihsahnesine çıkartan İslami siyasi görüştür.İhvan’ın bu ayrıştırıcı faktörleri ne kadaraşabileceklerini şu anda bilemiyoruz.Türkiye tecrübesine bakıp bir fikir sahibiolmak istersek, İslamcı olarak siyasetegiriş yapan grupların iktidara geldikle-rinde kolayca “milli/milliyetçi çizgi”yekaydıklarını görüyoruz. Yeni Mısır İh-van’ın sınavı olacaktır.
Yoklamalar, Abdullah Gülyeniden aday olsa, Erdoğan’ın
cumhurbaşkanı seçilemeyeceğinisöylüyor. Erdoğan’ın MHP
oylarını tarafına çekme stratejisiizlediği söyleniyor, ama bu gidişle
oylar tersine, AKP’den MHP’yekaymayacak mı?
26 9 - 15 OCAK 2013 ZA MAN
KRAL VE SOYTARIDAĞISTAN ÇETİNKAYA
YORUM
MAHMUT AKPINAR*
1Güneydoğu'da var olan problemin ta-nımlanmasında farklı yaklaşımlar bu-
lunmaktadır. Konuya sadece terör-güvenlikodaklı bakanlar olmakla birlikte problem birhalkın 90 yıldır bir kısım temel haklardan mah-rum edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Sorun: “Kürt meselesi”, “terör meselesi”ve “teröristle mücadele meselesi” olarak üçbaşlıkta ele alınabilir. Terör, dış ve iç destek-çilerce körüklenmekte ise de, sonuçtur; ikin-cil bir sorundur. Ancak 30 yıldır devam ettiğive toplumda umutsuzluğa neden oluğu için,artık Kürt meselesi kadar hayatidir. Türkiye'de1980'lerden bu tarafa hamasetle “terörle mü-cadele”den söz edilmesine rağmen, maalesefsonuç alıcı adımlar atıl(a)mamıştır. İhanete va-ran ihmallerin, örgüte kredi kazandıran (JİTEMtarzı) derin operasyonların, altı boş söylemle-rin şifreleri yeni çözülmektedir. Ancak bir sü-redir terörle mücadelede ciddi bir kararlılık var-dır. Güvenlik birimlerinin koordinasyonu veetkili müdahaleleri sonuç vermeye başlamış-tır. Hâlâ aydınlatılamayan Uludere faciası bumücadeleyi sekteye uğratmış, örgüte ve arka-sındakilere nefes aldırmış ise de gelinen nok-tada “baş edilemez!” denilen kanlı örgüt ciddikayıplar vermekte, bozgun yaşamaktadır.Özellikle JÖH ve PÖH denilen profesyonel bi-rimlerin alana inmesi; TSK'nın destek ve ko-ruma sağlaması sonucu teröristler dağlarda ba-rınamaz, mağaralarda dahi duramaz olmuştur.“Örgüt yanlısı medya” gürültü koparsa daPKK ve KCK'ya yapılan operasyonlar nede-niyle bölge halkı ciddi rahatlamıştır. Bu nok-tada, “özgürlük”, “demokrasi”, “haklar” diyenbazı aydınların örgütün bölge halkı üzerindekibaskı-şiddeti ısrarla görmezden gelmeleri dik-kati çekicidir.
Örgüt her yıl taktik olarak “barış!” ilanederek mağaralara çekiliyor, baharda tekrarkan dökmeye devam ediyordu. Bu yıl ilk defakış sürecinde de operasyonlara devam edildi;örgüte rahat verilmedi. Güvenlik güçleri örgütegöre çok daha avantajlı-donanımlı olduğuhalde yıllardır neden kışın operasyonlara araverildiği, sorgulanması gereken bir noktadır.Peki, teröristle kararlı ve koordine mücadelePKK'yı bitirir mi? PKK biterse terör ve Kürt so-runu biter mi?
Şu anda Türkiye teröristle etkili olarak mü-cadele ediyor. Ancak örgüte destek ve elemantemin eden yapıyı ve onun da temeli olan Kürtsorununu bitirme noktasında önemli eksik-likler var. Sorunun çözümüne yönelik önemliadımlar atıldı. Ama bölgede sosyo-ekonomik,kültürel açılımlar yapmaz, bölge ekonomisinicanlandırmaz, vatandaşı kaçakçılığa mahkûmederseniz; toplum teröristler üretmeye devam
eder. Bugün örgütle mücadeleden geri adımatmaksızın bölgenin normalleştirilmesine,kalkındırılmasına ve istihdam oluşturacak ya-tırımlara ihtiyaç var. Çok şey söyleniyor, fakatçözüme-normalleşmeye yönelik kapsamlı birplan görünmüyor. Konu ağırlıklı olarak terö-ristle mücadele üzerinden yürütülüyor. Türkiyebüyük bir devlet, dış desteğe rağmen son dö-nemde PKK'yı bitirebileceğini ortaya koydu.Ne var ki bölgedeki mahrumiyet giderilmediği,dil ve kimlikle ilgili problemler halledilmediği-azaltılmadığı sürece yara kanamaya, bölge sı-kıntılı nesiller üretmeye devam edecektir. Sonyıllarda sergilenen kararlılığa rağmen terö-ristle-terörle mücadelede dahi pek çok eksik-lik vardır:
Bölgedeki okullardan örgüte eleman dev-şirme faaliyetleri kesintisiz devam etmektedir.Sınır güvenliğinde büyük zafiyetler vardır,örgüt elemanları ve her türlü kaçakçı, sınırlar-dan rahatlıkla gelip geçebilmektedir. Kaçakçılıkve uyuşturucu, örgütün en önemli finans kay-nağı, bölge halkı için ise kârlı kazanç kapısıdır.Yıllardır bilindiği halde devasa arazilerde ye-tiştirilen uyuşturucu tarlalarına ilk defa ope-rasyonlar yapılmıştır. Yetersiz istihdam nede-niyle halk kaçakçılık üzerinden geçimini sağ-lasa da, örgüt ve kaçakçılık iç içedir, birbirinibeslemektedir. Her türlü kaçakçılık mutlaka
kontrol altına alınmalıdır. Başta “müttefikleri-miz” olmak üzere pek çok ülkenin istihbaratservisi bölgede yoğun şekilde bulunmakta, ör-güte destek olarak halkı iğfal etmekte; ama ge-rekli tedbirler alınmamaktadır. Hem teknolo-jik hem de insana dayalı istihbaratta eksiklik-ler vardır. Teknolojiye dayalı istihbarat altya-pısı oluşturulamamış, insana dayalı istihbaratise örgüt baskı ve korkusu nedeniyle zayıftır.Alanda kimin kimi kullandığı konusu karışık-tır. Teröristle mücadele eden güvenlik birim-lerinin hâlâ zırhlı araç, çelik yelek, gerekli si-lah ve mühimmat eksiklikleri devam etmek-tedir. Terör örgütünün finans ve lojistik kay-nakları kesilememiştir. Denetimsizlik nede-niyle bölgedeki bazı belediyeler örgütün sos-yal güvenlik birimi, istihdam ve finans kaynağıgibi çalışmaktadır. Hukuki boşluklar nedeniyleörgüt (PKK/KCK) demokratik imkânları istis-mar etmekte, “sosyal-kültürel faaliyetler” adıaltında topluma düşman, şoven-militan birnesil yetiştirmektedir.
Terörle mücadelede “daha çok öldürme”halkla devlet arasına daha fazla kan sokmak-tadır. Onun yerine canlı teslim alma ve lideryapısının çözülmesi hedeflenmeli, dağa çıkanyolların kesilmesi, bölgede hayatın normal-leşmesi sağlanmalıdır. Vatandaşı taciz etme-den elektronik yol-kent kontrol sistemleri
kurulmalı ve PKK/KCK mensuplarının gü-zergâhları kontrol altına alınmalıdır. İngilte-re'de nüfusa denk kamerayla kamuya açık heryer izlenmektedir. Devlet suç işleyen, kamumalına zarar veren ve güvenliği-huzuru ihlaledene adaletli gücünü, masum insanlara şef-katli, koruyucu yanını göstermelidir.
Müzakereden ne kadar ve nasıl sonuçlaralınır bilemiyoruz. Ancak fazlaca iyimserlik ha-vası oluşturularak umutların kabartılmasını veterör(ist)le mücadelenin “müzakere” nede-niyle gevşetilmesini doğru bulmuyoruz. Ziraher müzakere sonucu örgüt bir sonraki safhayageçerek vites büyütmeyi başarmıştır. Bu iki sü-reç birbirinden bağımsız yürütülmelidir. Te-rörle etkili mücadele nedeniyle bölge halkınındevlete güveni artmıştır. Ancak halk hâlâ ör-gütün şerrinden-şiddetinden çekinmektedir.Terörle mücadeledeki kararlılığın sürdürül-mesine paralel örgüt baskısı kalkacak, insan-lar özgür iradelerini kullanabilecektir. “Mü-zakere” nedeniyle terörle mücadelenin dur-durulması durumunda PKK baskısı pekişecek,güvenlik birimleri umudunu yitirecek, vatan-daş devlete inancını kaybedecek, problemdegeri dönülmez bir safhaya geçilecektir.
*Doç. Dr., Turgut Özal Üniversitesi
Müzakere-mücadele arasında Kürt meselesi
Ekrem Dumanlı
9 - 15 OCAK 2013 ZA MANYORUM27
Hemen baştan söyleyeyim; Zaman kadar haberci ye-tiştirmeye yönelik çabası olan basın kuruluşu bilmiyorum.Her sene 300 civarında iş başvurusu oluyor.
Onları belli şehirlerde mülakata davet ediyoruz. Ora-dan sıyrılıp İstanbul'daki seçmelere katılma hakkını eldeedenler, bir kez daha, üstelik yetkin bir yayın heyeti kar-şısında, mülakata tabi tutuluyor. O görüşmelere gelen ki-şilerin gazetecilik mesleğine uygun donanım içinde olupolmadığına bakılıyor.
Mesele sadece ilk işe girerken izlenen hassasiyetle sı-nırlı değil. Haberle ilgili bütün kişiler, muhabirler, redak-törler, tasarımcılar, fotoğrafçılar vs. belli eğitim program-larına teşvik ediliyor. Hemen her sene medyamız tasar-ruf gerekçesiyle adam çıkardığı halde bu gazete her senekadrosunu genişletiyor ve habercilik alanında hiçbir fe-dakarlıktan kaçınmıyor. Hal böyle olunca kalite gazete-mize yansıyor. Ancak, bu yansımanın yeterli olduğunadair kanaatimiz tam değil...
Yayın grubumuzda görev yapan bütün çalışanlarımızhafta içinde bir araya geldi. Muhabirinden genel yayın yö-neticilerine kadar herkesin katıldığı program üç bölüm-den oluşuyordu. İlk bölümde dertleştik, yanlış veya eksikgördüğümüz konuları arkadaşlarımızla paylaştık. Oncaemek ve masrafa rağmen kalite beklentimizin henüz is-tenen aşamaya gelemediğini dürüstçe dile getirdik ve tes-pitlerimizi ortaya koyduk. Haber unsurlarının yerli yerineoturması için yeterince araştırma yapılmasından dil za-rafeti ve üslup tercihine kadar pek çok konuya temas edildibu bölümde. Referans gazete olmaya namzet, dünya stan-dartlarında medya kuruluşu olmaya yeminli bir kurumunkalite ve hassasiyet beklentisinden daha makul bir talebiolamaz ki...
İkinci ve üçüncü fasılda konuşmalar yoktu. Önce biranket dağıtıldı ve arkadaşlarımızın talepleri, şikâyetleri der-lendi. O anketten çıkaracağımız dersler olduğu kanaa-tindeyim... Son bölümde arkadaşlara mini bir sınav yapıldıve kâğıtlara isim yazmalarına gerek olmadığı söylendi.Maksadımız, arkadaşların bilgi düzeyini ölçüp fertleri bir-biriyle kıyaslamak değildi. İsimsiz sınavın asıl amacı ge-nel ortalamanın aşikâr hale gelmesiydi. O yüzden ta-rihten felsefeye, dinden edebiyata, sinemadan siyasetekadar geniş bir yelpazede sorular yöneltildi.
Sonuçlar belli olunca genel manzarayı gör-mek daha mümkün olacak. Toplumun ge-nelinde var olan az okuma alışkanlığı, te-fekkür ve terkip eksikliği maalesefbizde de zaman zaman kendinigösteriyor. Asıl korkutucuolan da şu: Niteliğe bu ka-dar önem veren Za-man'da bile istenenseviyede bir ka-lite çizgisiyakala-n a -
mıyorsa Türk basınının genelinde yaşanan eksiklik nasılortadan kaldırılacak? Zaman, kalite artırılması ve çıta yük-seltilmesi ile ilgili her dönem hummalı bir çalışma ortayakoyuyor ve mesleğini ciddiye alan arkadaşlarımız kendi-lerini iyi yetiştiriyor; ancak görünen o ki gayretler bile ye-tersiz kalmış. Ya insan kaynaklarına hiç yatırım yapma-yan basın kuruluşları?
Açık konuşalım: Türk basını, teknolojiye verdiği öne-min binde birini çalıştırdığı insanlara vermedi, vermiyor.Her fırsatta eleman eksilterek ayakta kalmaya çabalıyor.Yanlış! Çıkış yolu oradan geçmiyor. Göz kamaştırıcı tek-nolojinin büyüsü ancak kaliteli insan ile bir anlam ifadeedebilir. Zaman her sene Türkiye'nin en kaliteli okulla-rından en kaliteli insanları bünyesine katarak yoluna de-vam ediyor. Bu sebeple çok değerli arkadaşlarımız çokönemli haberlere imza atıyor; lakin bu bile yetersiz kalı-yor. Gayretli muhabirlerin takdire şayan çalışmaları alkışıhak ediyor; ancak ortada acı bir gerçek var: Okumama il-leti, düşünme tembelliğine dönüşmüş. Basınımız için teh-like çanları hiç susmuyor.
Zaman olarak çok önemli kararlar alarak kendini ge-liştirmek isteyen yol arkadaşlarımıza yeni kapılar açmayakarar verdik. Keşke Türk medyası, tıpkı bütün sektörlerdeolduğu gibi, zamanın ruhunu doğru okusa ve en büyüksermaye sayılan insan gerçeğine yönelse. Koyu bir reka-betin yaşanacağı yeni medya düzeninde kimin ayakta ka-lacağını insan kalitesi belirleyecek. Biz vaziyeti gördük, ted-birimizi almayı düşündük. Herkese de dostça bunu tav-siye ederiz; zira şu anki eforla bitiş çizgisine ulaşmak çokzor gözüküyor...
Örtülü ödenek mi örtülü zihniyet mi?Üstat Necip Fazıl'ın devrin siyasi figürlerine mektup
yazarak örtülü ödenekten para istemesi üzerine çok şeyyazıldı söylendi. Örtülü ödenek meselesi yeni değil as-lında. 27 Mayıs darbesinden sonra Yassıada duruşmala-rında bu konu uzun uzun sorgulanıyor. Mektuplardaki birkısım taleplere ve ifadelere bugünkü konfordan bakarakyorum getirmek yanlış. Bir eli yağda bir eli balda insan-ların “medya tower”lardan purolarını çekiştire çekiştireÜstat'ın müzayaka halini anlamaları mümkün değil.Evet, Necip Fazıl'ın ve diğer pek çok şair-yazarın hali tambir müzayakadır; yani sıkıntı, darlık, parasızlık, yokluk...
Şair ve yazarların devletin örtülü ödeneğinden ya-rarlanmak için mektuplar yazmasının haber değeri var mı?Kuşkusuz var; ancak o günkü şartların vehametini bil-meden haber yapmak; üstüne üstlük o ağır şartları unu-tarak yorum yapmak büyük bir hatadır. Bugün Osmanlıtarihi de benzer bir çapsızlığın (ya da art niyetin) esiri ha-line getirilmiştir.
Üstat, kalemini hiç kimseye satmadı. Uğradığı me-zalim yüzünden o günkü iş dünyası ona destek vermi-yordu. Onun imkânları da bir dergi çıkarmaya müsait de-ğildi. Devletten yardım isterken, fikrinden vazgeçmiş dedeğildi. Tam aksine müzayaka halinden kurtulup dava-sını yaşatmak istiyordu. Asıl ayıplanacak durum, bu ül-kenin şair ve yazarlarını, ele güne muhtaç hale getiren zih-niyettir. Modern zamanlardaki medyanın, karargâhla elbirliği yapıp toplum mühendisliğine soyunması yanında,Üstat'ın yaptığı son derece masumdu. Canlı yayın sağ ol-sun. Bir anda sarf edilen sözler de olmasa bağnazların zih-niyeti üzerinden örtü hiç kalkmayacak. 50-60 sene öncekiörtülü ödenek konuşulurken sözü ansızın Fethullah Gü-len Hocaefendi'ye getiren ve çirkin bir imada bulunan ki-şinin akli melekelerinin devam ettiğini söyleyebilmem için,amansız nefretin önyargıya dönüşmesini meşru görmemlazım. Bildiğin somut bir şey varsa adam gibi çık söyle;yoksa kitabı milyonlarca satan bir kanaat önderi hakkındakonuşurken utan artık. CNN Türk'te işlenen bu kaçıncıcinayet, bu kaçıncı ayıp! Örtülü ödenekten daha tehlike-lisi örtülü zihniyettir. O zihniyet, yayın ilkeleri yayınla-makla çözülmüyor maalesef...
Bitiş çizgisi
BU SAY FA, M. FET HUL LAHGÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN
SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS
k u r s u @ z a m a n . c o m . t r
Hakiki bir mü’min, şükür-nimet, nimet-şükür daireleriiçinde dolaşır ve ömrünü bir tefekkür üveyki gibi geçirir. Şayetbir tümseğe ayağı takılsa, fikir dünyasını zikirle buutlaştırır; ted-birden teslime, temkinden tefvîze geçer, âlemin mesafelere esirdüştüğü yerlerde o, göklerde tayerân ederek he-define ulaşır...
Biz aklımızı son sınırına kadar kullanırız. Ak-lın da bir serhaddi vardır, oraya kadar gideriz. Eğer,problemler hâlâ çözülmüyor ve karşımıza bir sürü çözüm bek-leyen problem çıkıyorsa, Cenâb-ı Hakk’a daha bir ciddi yöne-lir, O’ndan bir çıkış yolu bekleriz. Allah Teâlâ, akla-hayale hiçgelmedik tarzda bir kısım çözümler ihsan edebilir. O ihsan ka-pısı ve o kapının anahtarı zikirdir; her çeşidiyle Cenâb-ıHakk’ı anmaktır. Yani, kalbimizle O’nu anmak, düşüncedünyamızla O’na yönelmek, dilimizle O’nun isim ve sıfatlarınıtekrar etmek ve Rahmân u Rahîm’e tam teveccüh etmek.. Evet,teveccüh teveccühü netice verir; siz teveccüh eder, yüzünüzügüneşe çevirirseniz, gözbebeğinizde güneş belirir. Çiçekler gü-neşe bakmakla açıldıkları gibi siz de O’na yönelirseniz, gön-lünüz, sırrınız, hafîniz ve ahfânız açılır. Latife-i Rabbâniyenizinkişaf eder; ilhama davetiyeler çıkarmış olursunuz. Sadece ak-lın kaba kurallarının elinden alacağınız sadakacıklara bağlı kal-mazsınız; aynı zamanda ilham hazinelerinden gelen esintilerlede beslenirsiniz. Akla-hayale gelmedik şekilde bir kısım sü-nûhat ve tulûat, kalbe gelen ilhamlar, derin duyuşlar ve seziş-ler olur.
İşte zikir, böyle bir neticeye götüren bir müracaat yolu, biraçılma isteğini ortaya koyma tarzı ve üslubudur.. İnsanın, gü-cünün yetmediği, kendi tâkatıyla başa çıkamadığı hadiseler kar-şısında Kudret-i Sonsuz’un rahmet ve inayetine sığınma ko-ridorudur.
Bir taraftan zikir, daha sağlıklı düşünmeyi ve meseleleri hal-letmeyi, fikrî tıkanıklıkları aşmayı netice verirken, diğer taraf-tan da, fikirden zikre geçilir; fikir de zikri doğurur. Bazen de-rin bir tefekkür, aşk derecesinde bir zikretme lüzumu dol-durur insanın gönlüne. Kâinat kitabının birkaç sayfasınıçevirip, mütalaa edince gönül coşar da O’nu anmak,O’nun isimleriyle susuzluğunu gidermek ister. Fi-kir, elinizden tutup sizi ubudiyete götürür.
Ve böylece salih bir daire meydana gelir. Zi-kir, sizi fikirde yeni ufuklara ulaştırır; dahaevvel dar aklınızla, kevnî veya tekvinîmantığınızla düşünüyorken, zikir saye-sinde letâif-i Rabbâniyeniz devreye girer veartık onlar da düşüncenize yardımcıolur. Daha farklı bir derinlikte tefek-kür etmeye başlarsınız. Tefekküröyle bir eşiğe gelir ki, başınızı secdedebulur ve tekrar O’nu anmaya durursu-nuz. Fikir ve zikir, birbirini süreklibesler, destekler. Birinin kolunun-kanadının kırıldığı yerde diğeri ar-kadaşına kol kanat olur; elinden tu-tup uçurur onu.
Akılla vahiy arasında da aynı mü-nasebeti düşünebiliriz.. Onun için de-dim ki, akıl, vahyin vesayeti altına gir-diği zaman gerçek değerine yükselir.Yoksa belli bir noktadan sonra akıl ka-ranlık görmeye başlar, karanlıklara teslimolur. Fakat o idrak edemediği ve kavraya-madığı meseleler karşısında vahyin rahlesiönünde diz çökse, doğrudan doğruya Cenâb-ıHakk’tan gelen esintilerle yeniden önü aydınla-nır, karşısında bambaşka ufuklar açılır. Dolayısıyla,o da hiç hız kesmeden yürür.
Akıl, kâinatı ve tabiatı düşünmeyi esas alan naturalistbir mülahazayla veya kozmos düşüncesine bağlı olarak bazışeyler ortaya koyabilir; fakat bu sadece Allah’a (cc) inanma-yanlar için böyledir ve yalnızca onlar için bir ölçüde yeterli ola-bilir. Çünkü onlar, ötesini zaten görememektedirler. Ne var ki,Allah’a (cc) inanan insanların sadece aklın ürünleriyle tatminolmaları mümkün değildir. Düşünce ufuklarını mutlaka ge-nişletmeleri, derinleştirmeleri lazımdır. O da ancak vahiyle
mümkün olur.
Zikirle Süslenen Bir ÖmürEvet, ayet-i kerimelerde meâlen şöyle buyuruluyor: “Mu-
hakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün bir-biri ardınca gelip gidişinde, düşünen insanlar için elbetteayetler vardır. Onlar ki Allah’ı kâh ayakta divan durarak, kâhoturarak, zaman zaman da yanları üzere uzanmış olarak zik-reder, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler ve der-ler ki: “Ey büyük Rabb’imiz! Sen bunları gayesiz, boşuna ya-ratmadın. Seni bu gibi noksanlardan tenzih ederiz. Sen bizi oateş azabından koru!” (Âl-i İmran, 3/190-191)
“Ulü’l-elbâb” ifadesi kullanılıyor; sadece “akıl sahip-leri”nin o ayetleri görüp, üzerlerinde düşünecekleri belirtiliyor.Bu ifadeyi, öncesi ve sonrasıyla değerlendirecek olursak, “akılsahipleri” sözünün “latîfe-i Rabbaniye sahibi, akıl ve kalb iz-divacına muvaffak olmuş insanlar” demek olduğunu anlarız.Yani, hem aklın ayağını kullananlar, hem de vahyin kanadıylauçanlar.. onlar, hayatlarını zikre bağlamış kimselerdir; hayat-larını zikirle süslerler, hiç hız kesmeden, sürekli zikrederler..Ayaktayken, oturuyorken ve uzanmışlarken Allah’ı (cc) zikre-derler. Uzanmış haldeyken bile O’nu zikretmeleri bir iç anış-tır. Ayette bu üç pozisyon da kaydedilerek, zikrin sürekliliğinedikkat çekilmektedir. Evet, onlar hayatlarının her safhasını, he-men her faslını zikirle derinleştiren, zi-kirle süsleyen insanlardır.
Fikre kuvvet veren zikirdir
ÖZETLE:1- Biz aklımızı sonuna kadar kullanırız. Problemler hâlâ çözülmüyorsa Al-
lah’a daha bir ciddi yönelir, O’ndan bir çıkış yolu bekleriz.2- Bir taraftan zikir, daha sağlıklı düşünmeyi ve fikrî tıkanıklıkları aşmayı ne-
tice verirken, diğer taraftan fikir de zikri doğurur.3- İnsan, idrak edemediği meseleler karşısında vahyin rahlesi önünde diz
çökse, muhakkak ki karşısında bambaşka ufuklar açılır.
Abdullah Aymaz
Ey yücelerden yüce Rabb’imiz!Bizim Sen’den uzaklığımızı düşünüp Sana avazımız çıktığı kadar yüksek
sesle nida ediyor ve yine Sen’in bize yakınlığını mülahazaya alarak da fısıltı ha-linde münacaatta bulunuyoruz. Ne olur, bahtına düştük, bizi sâlih ameller iş-lemeye muvaffak kıl; nebîleri, sıddıkları, şehitleri ve daha başka mukarreb kul-larını kendine yakınlaştırdığın gibi biz âciz ve muhtaç kullarını da yakınlaştır!...
Her bir ferd, kobralarla anlaşabilecek kadar engin sîneli ve onları idareye kararlı ol-malıdır.
Zaten en iyi arkadaş, en kötü insanlarla iyi geçinendir. Bence iyi insan, en kötü in-sanlarla dahi iyi geçinebilen, atmosferin şihabları bağrında erittiği gibi, huysuzlukları, ge-çimsizlikleri.. sadrında, sinesinde eritebilen ve şeytanla dahi -o kadar küfür ve dalâletinerağmen- bir diyaloğu olabilen insandır.
Haberi yok çoğunun bu yaşanandünyadan,Hezeyanla geçiyor sabahlar veakşamlar.Seyrediyor varlığı sisli-paslı bircamdan,Dolaba bağlı yolda, yolunukesmiş yollar...
Bir şey gördüm sanıyor, gördüğüsis ve duman,Zannınca yol alıyor, mesafelerayarsız;Bir ömür boyu alıp satıyor hiçdurmadan;Ama kantarlar vefasız, kıstaslarvefasız...
Hakikate kapalı, rüyalarlaavunur,Ölçer büyüklüğünü ikindigölgesinde;Çukur yanında, düz yerdekiçalım ve gurur,Zannediyor kendini zirvelerzirvesinde...
Âlemi hor görme, bencillik, kibirve caka,Küçüklüğe emâre ne varsa hepsionda.Ne halka yararlı bir işi var ne deHakk’a;Bir pesbayağı rûh ki görünmesevdâsında.
Çehresine bakarsan kömürelenmiş gibi,Manasız bakışlarında mecnûncagülüşler;Bir sarsıversen zavallıyı görünürdibi,Sırf bir aldatmaca o aydıncagörünüşler.
M. Fethullah Gülen
İrfan pınarlarından süzülüp ge-len ve bizlere testi ile sunulan âb-ıhayat eserlerden birisi daha “Yeni-lenme Cehdi” ismiyle istifademizesunuldu. Bu baş ucu eserden bazıbölümlere dikkat çekmek istiyorum:
“Bizim başkalarına vereceğimizgüzel ve faydalı şeyler yanında on-lardan da alacağımız, istifade edece-ğimiz bir kısım güzel ve faydalı şey-lerin olduğunu/olacağını unutma-malıyız. Zira günümüzde küreselle-şen dünyada değişik coğrafyalardaçok önemli şeyler inkişaf etmiş ve ge-lişmiş olabilir. Başkalarından alaca-ğımız farklı fikir ve değerlendirmeler,duygu ve düşünce dünyamızda biziyeni terkiplere götürebilir. O haldebize düşen insanlığa faydalı olabile-cek her türlü güzelliği alıp onlardanistifade etmeye çalışmak olmalıdır.”
“Güzellik teâti-sinde (alış-verişinde)bulunurken elindekiniteşhir edebileceği birpazar yeri hâline ge-tirme gayreti içindeoluruz. Böylece müş-terisini bulan kıymetve değerler, talebebağlı olarak insanlaraulaşmış olur. Yoksageçmişten tevârüsedilen değerler mec-muasını başkalarına dayatma, daya-tıp tepeden bakma mülâhazasıylameseleleri sunma katiyen doğru de-ğildir. Hiçbir zaman hatırdan çıka-rılmaması gerekir ki sizin değerleri-niz muhataplarınızın çok ciddi ihti-yaç duyduğu bir keyfiyette olsa da,üslup hatası yapıldığı takdirde, dış-tan gelen her türlü güzelliğe karşı in-sanlar tepki verir, tepki gösterir. İşteböyle bir tepkiye sebebiyet verme-mek için karşılıklı alış-verişte bulu-nuyor gibi bir taraftan başkalarındanalacağımız güzel ve faydalı şeyler ol-duğunu unutmamalı, diğer taraftanda teşhir edeceğimiz güzellikleri mu-hatabın hoşnutluk ve kabulüne bağlısunmalıyız.”
“Aslında küreselleşen bir dün-yanın böyle bir etkileşime çok ciddiihtiyacı var. Zira neticesi gidip kav-gaya dönüşebilecek anlaşmazlık veuzlaşmazlıkları ancak karşılıklı kül-tür alış-verişinde bulunmak suretiyleengelleyebilir; engelleyip insanlıkçapında bir sulh atmosferi oluştura-biliriz. Farklı kültür ve medeniyetlerarasında bu türlü diyalog köprüleri vesıcak bir ortam oluşturulmadığı tak-dirde, farklılıklar ve uyuşmazlıklar in-sanlığı, telâfisi mümkün olmayankavga ve savaşlara sürükleyebilir.Günümüzde ortaya çıkacak böyle bir
kavga ve vuruşma ise ne Birinci ne deİkinci Cihan Harbi’ne benzer. Hiçşüphesiz böyle bir savaş, çok dahaöldürücü ve tahrip edici olur. Ziraatom bombası veya hidrojen bom-basıyla yapılan bir harbin galibi ol-maz. Böyle bir savaş bütün insanlı-ğın sonu demektir.”
“Arabuluculuk diyebileceğimizbu misyon, bu vazife mahalli olabi-leceği gibi daha geniş dairede de ya-pılabilir. (…) Bu konuya katkısıolanlar için Allah Resûlü’nün (sas)vaad ettiği fazilet ve sevap şu şekil-dedir: ‘Size oruç, namaz ve sadaka-nın derecesinden daha üstün olanşeyi haber vereyim mi?
Evet (Ey Allah’ın Resûlü söyle-yin!) dediler.
İnsanların arasını düzeltmektir.Çünkü insanların arasındaki fesat ve
bozukluk (dini kö-künden) kazır.’(Tirmizî, kıyamet56, Ebû Davut,edeb 50 )”
“Esasında, gü-nümüzde Anadoluinsanının dünyaçapında gerçekleş-tirmeye çalıştığı di-yalog faaliyetlerini,bu kategoride de-ğerlendirebilirsiniz.
Evet diyalog deyip dünyanın dört biryanına açılma, küs milletleri birbiriyletanıştırma, bu mevzuda sürekli stra-teji oluşturma, taktik geliştirme or-taya çıkabilecek ihtilafların, savaşla-rın, hercümerclerin önünü almaadına çok önemlidir. ”
“Devlet ricali (adamları) farklı-lıkların bir kavga vesilesi olmamasıiçin, medeniyetler ittifakı düşünce-siyle bir araya gelerek belli konulardaanlaşıp müşterek hareket edebilirler.Elbette ki böyle bir hareket, insanlıkadına çok önemlidir, takdir edilmesive alkışlanması gereken bir faaliyet-tir. Fakat böyle bir anlayış, toplum-ların kılcal damarlarına kadar inme-mişse, yani toplum tabanında be-nimsenmemiş, içselleştirilmemişsebu tür cehd ve gayretler bir mânadahavada kalır. O sebeple meseleyihalklara mâl etmenin yollarını ara-mak gerekir. İsterseniz siz buna dev-let ricâlinin başlattıkları hareketleri,halka mâl etmek sûretiyle devletadamlarına yardımcı olma gözüylede bakabilirsiniz. Meselenin kalıcılığıda ancak buna bağlıdır.”
Küllî ve cüz’î problemlerin çö-zümlerini bulacağımız bu irfan pı-narlarımıza, bu güzel kaynakları-mıza yönelip kana kana istifade et-memiz gerekiyor.
Yeni yepyeni bir cehd
Okumada bir ölçüBazı kitaplar vardır ki onlar temel ve
esastır. Onları sürekli okumak lazım. Buseneki anlayış ve idrakinizle bir şey anlarsınız;iki sene sonra o günkü seviyenizle okursanız okitaplarda çok daha derin manalargörürsünüz.
Mesela, Kur’an-ı Kerim’i böyle bir okumahususunda diğer kitaplarla beraberdeğerlendiremeyiz; ama malumunuz onuayda bir hatmetmeyene seleflerimiz Kur’an’ıterk eden adam nazarıyla bakmışlardır. Ayrıca,Risaleler sürekli ve çok okunmalıdır. İhlasRisalesi gibi on beş günde bir okunması çokfaydalı olacak bölümler vardır. Bazen çok farklıkitaplar okuma insanı ukalalaştırır. O insanfarklı davranmaya başlar, malumatfurüşlukyapar, bilgiçlik taslar. Bir başkası da önünegelen her kitabı vize sormadan okur. Çoğuzaman mâlâyânî şeylerle vaktini tüketir,zihnini dağıtır. Önemli olan çok okumadanziyade kayda değer kitapları okumaktır.
Diğer taraftan, okurken, im’an-ı nazar;yani, mevzulara derinlemesine bakma,okuduğu mesele üzerine odaklanma veyoğunlaşma çok önemlidir. Kitapta anlatılan
şeyler üzerinde ısrarla durma, ele alınankonular arasındaki münasebetlere, o kitaptakibelli bahislerin başka yerlerdeki işleniş tarzınada bakma, yapılan ima ve göndermeleri,seçilen kelimelerdeki incelikleri yakalamayaçalışma da çok istifadeli olur.
Bir başka husus da özet çıkarmaktır. ÜstadHazretleri, okunan Risaleleri talebelerineözetletirmiş. Zaten bu özetleme gayretleriniLahikalar’da açıkça görebilirsiniz. Mesela,Hulusi Efendi ve Hoca Sabri Efendi gibiinsanların özetlemeleri öyle hoştur ki, pekbeğenirsiniz. Eserlere çok vâkıftırlar, dilleri deçok güzeldir. Fakat sadece onlar değil; Üstadâdet edinmiş, bu yolla pek çok talebeyetiştirmiş. Onlar, okudukları yerlerden neanladıklarını çok iyi kompoze etmişler. Busayede hem kendileri öğrenmiş ve hem debaşkalarına Risaleleri okutmuş, öğretmişler.Evet, okunan kitapların özetlenmesi, enazından okunan her bahisten sonra insanınkendi kendine “Ben buradan ne anladım?”deyip zihnen özetlemesi azamî derecedeistifadeyi sağlar.
HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ
İnsanların arasını düzeltmektir.Çünkü insanların arasındaki fesat
ve bozukluk (dini kökünden)kazır.’ (Tirmizî, kıyamet 56, Ebû
Davut, edeb 50 )”
Bir Kaşık İrfan
09.01.2013 6 12 8 30 12 24 13 47 16 05 17 25 10.01.2013 6 12 8 29 12 24 13 48 16 07 17 27 11.01.2013 6 11 8 28 12 25 13 50 16 09 17 29 12.01.2013 6 11 8 27 12 25 13 51 16 10 17 30 13.01.2013 6 10 8 26 12 25 13 52 16 12 17 32 14.01.2013 6 10 8 25 12 26 13 54 16 14 17 34 15.01.2013 6 09 8 24 12 26 13 55 16 16 17 36
KOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
09.01.2013 6 12 8 30 12 24 13 47 16 05 17 25 10.01.2013 6 12 8 29 12 24 13 48 16 07 17 27 11.01.2013 6 11 8 28 12 25 13 50 16 09 17 29 12.01.2013 6 11 8 27 12 25 13 51 16 10 17 30 13.01.2013 6 10 8 26 12 25 13 52 16 12 17 32 14.01.2013 6 10 8 25 12 26 13 54 16 14 17 34 15.01.2013 6 09 8 24 12 26 13 55 16 16 17 36
ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
09.01.2013 5 57 8 33 12 02 13 05 15 18 16 38 10.01.2013 5 56 8 32 12 02 13 06 15 20 16 40 11.01.2013 5 56 8 31 12 03 13 07 15 22 16 42 12.01.2013 5 55 8 30 12 03 13 09 15 24 16 44 13.01.2013 5 54 8 29 12 03 13 10 15 26 16 46 14.01.2013 5 53 8 27 12 04 13 12 15 28 16 48 15.01.2013 5 53 8 26 12 04 13 13 15 30 16 50
STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
09.01.2013 6 29 9 08 12 33 13 33 15 46 17 06 10.01.2013 6 28 9 07 12 34 13 35 15 48 17 08 11.01.2013 6 28 9 06 12 34 13 36 15 50 17 10 12.01.2013 6 27 9 04 12 34 13 38 15 52 17 12 13.01.2013 6 26 9 03 12 35 13 39 15 54 17 14 14.01.2013 6 25 9 02 12 35 13 41 15 56 17 16 15.01.2013 6 25 9 00 12 36 13 42 15 59 17 19
DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
09.01.2013 6 23 8 42 12 33 13 54 16 12 17 32 10.01.2013 6 22 8 42 12 34 13 55 16 14 17 34 11.01.2013 6 22 8 41 12 34 13 57 16 15 17 35 12.01.2013 6 21 8 40 12 35 13 58 16 17 17 37 13.01.2013 6 21 8 39 12 35 13 59 16 19 17 39 14.01.2013 6 20 8 38 12 35 14 01 16 21 17 41 15.01.2013 6 19 8 37 12 36 14 02 16 22 17 42
AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
09.01.2013 6 18 8 45 12 26 13 38 15 54 17 14 10.01.2013 6 18 8 45 12 26 13 40 15 56 17 16 11.01.2013 6 17 8 44 12 27 13 41 15 58 17 18 12.01.2013 6 16 8 42 12 27 13 42 16 00 17 20 13.01.2013 6 16 8 41 12 28 13 44 16 02 17 22 14.01.2013 6 15 8 40 12 28 13 45 16 04 17 24 15.01.2013 6 14 8 39 12 28 13 47 16 06 17 26
09.01.2013 6 27 9 07 12 31 13 30 15 43 17 03 10.01.2013 6 26 9 06 12 31 13 31 15 45 17 05 11.01.2013 6 26 9 05 12 32 13 33 15 47 17 07 12.01.2013 6 25 9 03 12 32 13 34 15 49 17 09 13.01.2013 6 24 9 02 12 33 13 36 15 51 17 11 14.01.2013 6 23 9 01 12 33 13 37 15 53 17 13 15.01.2013 6 23 8 59 12 33 13 39 15 55 17 15
09.01.2013 6 31 9 13 12 34 13 32 15 44 17 04 10.01.2013 6 30 9 11 12 35 13 33 15 46 17 06 11.01.2013 6 30 9 10 12 35 13 35 15 48 17 08 12.01.2013 6 29 9 09 12 35 13 36 15 50 17 10 13.01.2013 6 28 9 07 12 36 13 38 15 52 17 12 14.01.2013 6 27 9 06 12 36 13 39 15 54 17 14 15.01.2013 6 26 9 05 12 37 13 41 15 56 17 16
09.01.2013 6 38 9 30 12 39 13 28 15 36 16 56 10.01.2013 6 37 9 28 12 39 13 29 15 38 16 58 11.01.2013 6 37 9 27 12 40 13 31 15 40 17 00 12.01.2013 6 36 9 25 12 40 13 32 15 43 17 03 13.01.2013 6 35 9 24 12 41 13 34 15 45 17 05 14.01.2013 6 34 9 22 12 41 13 35 15 47 17 07 15.01.2013 6 33 9 20 12 41 13 37 15 50 17 10
HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
NAM
AZ V
AKİT
LERİ
DANİ
MAR
KA
İSVE
ÇNO
RVEÇ
FİNL
ANDİ
YA
Bulunduğunuz şehrin namaz vakitleri için: http://www.zaman.com.tr/namaz.do
OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBURG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
30 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANAİLEMDENİZ ERGÜREL
12012 yılı hızla gelip geçti, bu sürede yep-yeni teknolojilerle ve cihazlarla tanıştık.
Önümüzde uzun bir 2013 yılı var. Elbette kigeleceği tahmin etmek mümkün değil amaacaba yeni yılda ne tür teknolojiler hayatımızagirebilir?
3D Yazıcılar: Uzun yıllardan bu yana sa-nayi sektöründe ve Ar-Ge projelerinde kulla-nılan 3 boyutlu yazıcılar, fiyatlarının çok yük-sek oluşu ve boyutları nedeniyle son kullanı-cılar tarafından pek bilinmiyordu. Ama son yıl-larda hızla düşen maliyetler ve yaygınlaşan in-ternet uygulamaları sayesinde 3D yazıcılarınadını daha sık duymaya başladık. Bilgisayar ta-sarımlarının gerçek bir objeye dönüştürüle-bildiği 3D yazıcılar giderek yaygınlaşıyor. 2013yılında bu teknolojinin yedek parça, dişçilik,mimarlık, hediyelik eşya ticareti gibi birçokfarklı sektörde kullanılmaya başlandığını gö-rebiliriz.
4G/LTE: Telefonlarımızda ve mobil cihaz-larımızda 3G teknolojisine yeni yeni alışıyoruzama bazı ülkeler 4. nesil telekomünikasyonhizmeti olarak adlandırılan 4G/LTE'yi kullan-maya başladı bile. iPhone 5, Samsung GalaxyS3 gibi son model telefonlar 4G/LTE bağlantıimkanına sahip. Bu teknoloji sayesinde mobilcihazlarda 1 Gbps'ye varan indirme hızınaulaşmak mümkün. Türkiye'de Turkcell, Aveave Vodafone 4G/LTE için altyapı çalışmalarınıhızlandırmış. Çok yakın bir zamanda bu tek-nolojiyi bizler de kullanabiliriz. Cihazlarınız buteknolojiye hazır mı?
Kablosuz şarj: Giderek yaygınlaşan akıllıtelefonların en büyük sorunu çabuk biten şarjsüreleri. Birçok işi yapabildiğimiz bu cihazla-rın şarjı daha akşam olmadan bitebiliyor. Bunedenle birçok kullanıcı yanında bir kablo ta-şıyıp elektrik prizi arıyor. ‘Kablosuz şarj' ola-rak adlandırılan bir teknoloji sayesinde akıllıtelefonların şarj sorunu bir nebze olsun hafif-letilebilir. Bu teknoloji yardımıyla cihazlarkabloya ihtiyaç duymadan şarj edilebiliyor.Nokia Lumia 920 ve Nexus 4 gibi son modelakıllı telefonlarda olan bu özelliğin 2013 yılındayaygınlaşmasını bekliyoruz.
Esnek ekranlar: Eğilip bükülebilen esnekekran prototiplerini son birkaç yıldır görüyo-ruz. Özellikle Samsung bu alanda çok yenilikçiçalışmalara imza attı. Henüz gelişme aşama-sındaki esnek ekran teknolojisinin yaygınlaş-masıyla birlikte aksesuar gibi ‘takılabilir' veyaelbise gibi ‘giyilebilir' cep telefonu-bilgisayarmodelleri görmemiz mümkün olabilir. Hattasalonlarımızı süsleyen geniş ekran LED TV'le-rin yerine duvarımızı kaplayan esnek ekran-lar bile kullanabiliriz.
Gözlük bilgisayarlar: Google'ın ‘Project
Glass' adını verdiği yeni projesi 2012 yılının enheyecan verici gelişmelerinden biriydi. SanFrancisco'da yapılan tanıtımda Android işle-tim sistemli gözlükle ilgili bilgiler verilmişti. 3G
ve 4G internet bağlantısı yapabilen gözlükteön kamera ve hareketli sensörler bulunuyor.Kullanıcılar ses komutlarının yardımıyla videove fotoğraf çekebiliyor, bulundukları ortam
hakkında detaylı bilgi alabiliyor. 2013 yılıiçinde piyasaya çıkması beklenen bu cihazın fi-yatı bin beş yüz dolar olacak. http://bit.ly/VRE-eZF
2013 yılında takip etmemizgereken 5 teknoloji
31 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANAİLEM
NEŞE KUTLUTAŞ
1Bantlar için kürdan Yapışkan rulobantların uçlarını bulmakta zorla-
nıyorsanız, işiniz bittikten sonra, bandınucuna bir kürdan yapıştırabilirsiniz.Böylelikle bir sonraki kullanımınızdavakit kaybetmeden ucunu bulmuş olur-sunuz.
Tencere ile kapak arasınaYemeği ocağa koyduktan sonra taş-
maması için başında bekleyemezsiniz.Tencere ile kapak arasına düz bir şekildeyerleştireceğiniz kürdan, aradaki havaboşluğundan buharın çıkmasını sağla-yarak yemeğin taşmasını önler.
Süsleme yaparkenEğer elişi ile uğraşmayı seviyorsanız,
muhtemelen siz de benim gibi minikboncuk ve payetleri yapıştırırken sıkılı-yorsunuzdur. Bunun önüne geçmekiçin temiz bir kâğıt parçasının üzerine bi-raz tutkal koyun. Sonra da kürdanınucunu yapıştırıcıya batırarak, boncukveya payeti kolaylıkla yapıştırın.
Temizlik aracı olarakOcak düğmeleri ya da telefon tuşla-
rını temizlemek olukça zordur. Bir kür-danı kolonyaya batırıp rahatça temizlikyapabilirsiniz.
Eski halı parçaları yeni yardımcınız ola-bilir
Spor minderi yapınEski halınız eğer duvardan duvara
döşeme halıysa, bundan 1 metre eninde2 metre uzunluğunda bir parça kesip,tertemiz yıkadıktan sonra spor yapaca-ğınız bir halı elde etmiş olursunuz. Buparçalar piknikleriniz için de ideal biroturma sergisidir.
Saksı altlığıÇiçeklerinizi sularken çiçeklerin bu-
lunduğu yeri korumak için eski halıparçalarınızı, yuvarlak veya kare kesereksaksılarınızın altına yerleştirebilirsiniz.
Arabanıza paspasNeden arabanız için paspasa para
harcayasınız ki? Bunun için eski halı-nızdan uygun parçalar kesip çok güzelbir paspas elde edebilirsiniz.
Çamaşır makineniz sallanıyor mu?Yalnızca çamaşır makineniz için de-
ğil, buzdolabı veya bulaşık makinesigibi gürültü yapan ve sallanan bütün ci-hazlarınızın altına halı parçaları koyaraksallantıyı durdurma imkânınız var.
Tencere-tava altlığıEski halı parçalarınızı güzelce yıka-
dıktan sonra keserek, dolaplarınızı yer-leştirirken gürültü yapan tava ve tence-relerinizin altına koyabilirsiniz.
El aletleriniz zarar görmesinBodrum ya da balkonlarınıza koy-
duğunuz el aletleri, her gün alınabilecekkadar ucuz değillerdir. Bu aletlerin taş yada beton zemine düştüklerinde zarargörmesini istemiyorsanız eski halılarınızne güne duruyor? En azından aletleri-nizin bulunduğu kısımlara halı parçalarıkoyarak, düşme sonucu oluşacak hasarıönlemiş olursunuz.
Parkeleriniz çizilmesinMasa, sandalye, sehpa ve koltuklar
parke zeminde çekilirken zarar verme-mesi için kestiğiniz halı parçalarını ayak-larının altına yapıştırmanız yeterli.
Pastalara flamaDoğum günü pastalarınız veya mi-
safirlerinize tabaklarda ayrı ayrı ikramedeceğiniz pastalarınızın üzerine kür-dandan minik flamalar yapın. Renkli elişikâğıtlarından ikizkenar üçgen şeklindeparçalar kesin. Üzerlerine misafirlerini-
Küçücük odun parçasıdeyip geçmeyin
Eski halınız eğerduvardan duvaradöşeme halıysa,bundan 1 metreeninde 2 metreuzunluğunda birparça kesip, tertemizyıkadıktan sonraspor yapacağınız birhalı elde etmişolursunuz. Buparçalarpiknikleriniz için deideal bir oturmasergisidir.
32 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANAİLEM
33 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANAİLEM
Ben hakkını yiyeyim sen helal et!
Öğrencilik geçmişlerinden söz ederken,bazı kişiler, “Kopya çekmeden olur mu?” de-yip gülerler. Ben yapmadım o işi. Öğretmensınıfta uyuyor gibi olsaydı bile yapmazdım.Bir söz vardır, “Revîşi pâk olmak gerek,dâvi-i İslam edenin.” diye.
Benim de ideallerim vardı, ve “revîşimpâk olmak gerek” diye düşünürdüm.
Meşhur “hâtırat” (R.N.) gibi bazı yasakkitaplar vardı. “İstemem kardeşim, herkeseyasaksa bana da yasak. Serbest olanlar benişimdilik yeterince meşgul ediyor.” derdimgülerek. O hâtırata sadece şöyle bir gözgezdirdim ve abuksabuk bir şey olduğunu dazaten anladım. Benim yapım bu, böyle ye-tiştim. Yıllar önce bir milyarın (eski TL) üs-tünde para ödeyip bir özel program CD’si al-dım. Başka türlüsünü kullanmam. Yeni bil-gisayar aldığımda, deneme sürümünü dahabaştan iptal edip lisanslı program CD’sini
devreye koyarım.Bu, korkudan değil; kişilik yapımdan.
Üniversite çağındayken bizim kıraathaneyeuğramıştım. Semtin “ağabey kabadayı”sıkahvehanenin sahibiydi ve taksi durağındakiarabalardan birine yaslanmış bir şoför arka-daşımla konuşuyordu efkârlı bir havada. Birçatışmada yaralandığı için elinde bastonuvardı. Selam verip, “Bir durum mu var?” diyesordum. Yakın bir semtin karakoluna ifadevermeye gidecekmiş, koluna girip yardım-layacak birini bekliyor. Çünkü oralarda hasmıvar, millet refakat etmeye çekiniyor, korku-yor! “Beraber gidelim abi” dedim ve ben re-fakat ettim. Bu adam bana, “Okulda bir teh-like varsa, yanına birini vereyim.” diyenadam. Şimdi ben seyir mi edeceğim onun buhalini? Koluna girdim, karakolun merdi-venlerini ben çıkardım, kapıda dikilip bek-ledim. Hasımlarını tanıyordum, onlar da
beni sayardı. Fakat tabii ki risk çoktu. Sırasıgelince tevekkül eder yürürüm; yani korkakdeğildim! Ama kural ihlali yapmam. Her ih-tiyaca zaruret denmez ve zaruretler mikta-rınca takdir olunur. Daha önemli olan zaru-ret de diğerine tercih edilir. Gereksiz veyersiz cesaret, korkaklıktan beterdir. Meselaİttihatçılar bu ilkenin ölçülerini hiç bilmedi…Keza bin türlü sakıncasız ifade biçimi varkenbinbirincisini üslup edinmek, nefsanî bir il-let olan kolaycılıktır, cesaret değil.
İnsan kendi kendisini etkileyebilir, de-ğiştirebilir. Eğitimin amacı onu bir kalıbadökmek değildir, olmamalıdır. Belli değer öl-çülerine inanmak; onu bir mahfaza içine ka-patmak için değil, ona bir omurga kazandı-rarak, bir yön göstermek içindir. En genel an-lamda “insan olmak” kimliğinin varlığı içinbunun gerekli olduğunu anlamak fazla akılistemez.. Bu belirleme asla bir özgürlük kı-sıtlaması sayılamaz. Doğru eğitim, doğru dü-şüncenin ve doğru değişimin yolunu açar.Bazı kısıtlayıcı etkilerin ve şartların varlığına
rağmen, şu veya bu derecede, düşünce vedeğişim imkânları yine de var olacaktır. Me-sela ben ailemin ve okulun verdikleriyle sı-nırlı kalmadım. Genetiğimle de sınırlı kal-madığımı düşünüyorum; fıtratıma karakte-rime zor gelen bazı işleri de, gerekli buldu-ğum için, hoşlanmasam da başardığım oldu.Annemi babamı, hocalarımı eleştirdiğim deoldu. Genelleyici dar soyutlama analizlerini,teorilerini, varsayımlarını bunun için doğrubulmuyorum. Mesela aynı ailenin iki çocuğu,benzer okullara da gitseler, birbirinden çokfarklı olabilirler. Aynı şeyler verilmiştir ama,alışlar ve değerlendirilişler farklıdır. Kimlik-lerimizin içini kişiliklerimizle biz doldururuzve bundan dolayı farklıyızdır.
Yarınları da kapsayan bazı kişilik tercih-lerimize göre bedelini önceden ödemeyebaşlayacağımız farklılıklarımız olmalı. “İdeal”tercihlerine bağlı özel kişilik vasıflarımız vefarklarımız olmalı ki, yolumuz bize zor gel-mesin, bizi yormasın, tökezletmesin.
Yolumuz ve farklılığımız
Ahmet Şahin
ERKAM EMRE
1İkili ilişkilerde yaşanan sorunların ar-dından pişmanlık duymak ve muhata-
bından helallik dilemek toplumsal yaraları-mızın en önemli ilacı. Fakat ‘Hakkını helal et.’sözünü ağızlara sakız edip bu güzel ahlakı su-iistimal edenler de yok değil.
Yüce dinimiz İslam, Müslümanlar arasındadargınlık ve kırgınlıkların uzun sürmemesiniöğütler. ‘İnananlar kardeştir’ buyuruyor Pey-gamber Efendimiz (sas). Arasında husumetolan müminlerin üç günden fazla konuşmaz-lık etmemelerini salık veriyor. Borçlu olanlarınborcunu ödemesini, işverenin çalışanına olanhakkını daha teri kurumadan teslim etmesiniistiyor. İki Cihan Serveri, hayatının son gün-lerindeki hastalığı esnasında bile minbere çı-karak bu mevzu hakkında şu sözleri sarf etmiş:“Ey insanlar! Belki yakında aranızdan ayrıla-cağım. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile git-mekten daha ağır bir şey yoktur. Kimin bendebir alacağı varsa işte malım gelsin alsın. Kimeyanlışlıkla veya kasten vurmuşsam işte sırtımgelsin vursun. Bu konuda asla çekinmeyin.Şunu bilin ki, içinizde bana en sevimli olan,bende olan hakkını alan veya bana hakkını he-lal eden kişidir.”
Allahu Teala da kıyamet gü-
nünde müminlere huzuruna kul hakkı ileçıkmamasını, zira hak sahibi affetmedikçekullarını affetmeyeceğini bildiriyor.
Yukarıdaki hadislerde görüldüğü üzere, İs-lam dini bir Müslüman’ın her türlü hak gas-bından uzak durmasını ve Allah’tan (cc) kork-tuğu gibi kuldan da utanmasını tembihlemiş.Bu nedamet göstergesi yüzyıllardır müminlerarasındaki içtimai yaraları tedavi etmedeönemli bir dayanak noktası. Fakat müminlerarasında bu mefhum üzerinden de suiistimalyaşanmıyor değil. Ufak bahanelerle umumunhakkına giren ve bunu devamlı surette tek-rarlayan kimseler, helalleşme kavramını boz-dukları gibi kendilerine olan güven duygusunuda zedeliyor.
Helalleşme ağızlara sakız olmasın“Hakkını helal etmek” gerçek manada
kendi iç muhasebesini yapmış kimselerin da-yanağı. Allah’tan korkan, hesabını kıyamet gü-nüne bırakmaktan çekinen insanların bir özel-liği. Bu İslami ahlak, her ne kadar dargın ve bir-biri üzerine hakkı geçen kimselerin merhemide olsa, birtakım gayri ciddi ağızlarda sakız ha-lini almış. Sürekli ‘Senin malından birkaç kezkullandım, toplantıya yine geç kaldım, arkan-dan konuşuyorduk... Hakkını helal et!’ diyen-
lere her zaman rastlıyoruz. Peki bu tür dav-
ranışlar içine giren kimseler güven kaybettik-leri gibi helalleşme kavramının da içini oy-duklarının farkında mı?
Helallik istenince hatalar sanki hemenkapanacakmış gibi davranmak işi geçiştir-mekten başka bir şey değil. Umuma rahatsız-lık veren hatalar küçük de olsa insanlarıniçinde iz yapıyor ve bu hassasiyete sahip ol-mayan kimseler nazarında da helalleşmeninkıymetini düşürüyor.
Sökülen çivi geride iz bırakırYaptığı hareketlerden gerçekten pişman-
lık duyan ve safi niyetlerle helalleşmek için ge-len kimseyi geri çevirmek, kin tutmak, ağır birvebal anlamına geliyor. Öte yandan göz göregöre kul hakkına giren ve kalp kırmaktan çe-kinmeyenler de yok değil. Bu kimseler bazenaile reisliği ya da işyerinde amirlik gibi sosyalstatülerini kullanarak haksızlıklarını perdele-yebiliyor, emri altındakilerden hatalarının hoşgörülmesini isteyebiliyorlar. Muhatapları isemecburen boyun eğmek ve hakkını helal et-miş gibi görünmek zorunda kalıyorlar. Samimiduygulardan uzak ve gösteriş eseri sarfedilen‘Hakkımı helal ettim’ ifadeleri, suni bir ahlakgösterisinden öteye geçmiyor. Helallik dilenipkonu kapandı gibi gözükse bile her şey eskisigibi olmuyor, sökülen çivinin yerinde izi kalı-
yor.
Hatada tekerrür, samimiyetsizlik göstergesiHelallik konusunun en çok istismar edil-
diği mevzuların başında borç alıp vermekgeliyor. İnsanların güven duygularını kulla-narak alınan paranın zamanında ödenme-mesi ve bundan sıkılmama durumu maale-sef toplumumuza sirayet etmiş bir hastalık.Günümüzde vaadinden cayma toplumdageçer akçe durumuna düşmüş. Oysa İslamPeygamberi’nin (sas) bu konudaki hassasi-yetini idrak etmiş halkımız, kendi içinde gü-zel bir âdet geliştirmiş. Ebediyete göç eden-lerin ardından yapılan ‘tereke’, bu konudaAnadolu’da yaygın bir gelenek. Defin aka-binde kişinin borcunun kapatılması mana-sına gelen terekede vefat eden kişinin ya-kınları onun kendi malından borçlarını ka-patıyor. Halbuki günümüzde kişinin bor-cunu devamlı tehir etmesi, ödemekte has-sasiyet göstermemesi geçer akçe. Söz verdiğizamandan çok sonra borcunu ödeyip bununüzerine pişkince helallik dilemesi helal-leşme mevhumuna da zarar veriyor. Helal-leşmek de tıpkı tövbe gibi samimi duygularlayapılmadığı vakit karşı tarafta gerçekçilikhissi uyandırmıyor.
Yılbaşı akşamı düşündüm: “İşte bir yıl dahaelimden kuş gibi uçup gitti. O kuş, ömrümdenbir yılı daha mahkeme-i kübraya taşıdı. Hesa-bını vermek üzere beni bekliyor. Ölüme bir yıldaha yaklaştım…”
Bu düşüncelerle yeni yıla girdim...İnsan bir yolcudur. Ruhlar âleminden
maddi âleme, buradan da gün gün ahirete gi-diyoruz. Burada yaşadığımız hayat, ahiretimizişekillendirecek. Bu sebepten dünya önemlidir.Çünkü cennet dünyada kazanılır.
Yılbaşı akşamı düşündüm: Koca bir yılı ne-rede ve nasıl geçirdim? Ne yedim, ne içtim? Al-
lah’ın verdiği kabiliyetleri nerede kullandım? Ençok nelere vakit ayırdım? Derslere ne kadar de-vam edebildim? Ne kazandım, ne harcadım?Bana en çok ne kaybettirdi? Efendimiz’in (sas)“Bir kimse, herhangi bir mü’minden dünya sı-kıntılarından birini giderirse, Allah da kıyametgününde onun sıkıntılarından birini giderir. Birkimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah daona dünyada ve ahirette kolaylık gösterir. Birkimse bir Müslüman’ın ayıbını örterse, Allah daonun dünya ve ahirette ayıplarını örter. Mü’minkul, din kardeşinin yardımında olduğu süreceAllah da onun yardımındadır.” hadisine ne ka-
dar ittiba edebildim?Bu bilançoyu herkes kendine uygulayabi-
lir...Yılbaşı gecesi bazıları haramlar âleminde
coştular. Biz Müslüman’ız; öyleyse biz de helaldairedeki durumumuzu gözden geçirip, yeni yı-lımızı cennet edeceğiz. Müslüman’ın vücuducami gibidir. Nasıl ki camilere haram şeyler so-kulmaz. Müslümanların vücuduna da haramşeyler girmemelidir. Camiyi meyhaneye çevir-mek ne kadar korkunç bir günahsa, kalbemeyhane açmak da o kadar korkunçtur.
Buyrulmuş ki: “Ölmeden evvel ölünüz!”Yani haramlarda ölüp, helallerde dirileceğiz. Birolay karşısında haramlarda ölüp, helallerde
dirilen daima kazançlı çıktı. İçkiye, kumara, de-dikoduya, malayaniyata, köle olanlar ise kay-betti. Amma tövbe kapısı her zaman herkeseaçıktır. Esas mesele fiilen tövbe etmektir.
Bazen rüzgâr altında sarsılan ağaçları sey-rederim. Dalları yatıp yatıp kalkıyor, yapraklarıdökülüyor. Şimdiki sosyal hayat da, fırtınalı birkış mevsimi gibidir. Müslüman, rüzgârın önün-deki yaprak gibi oradan oraya savrulmamalı; il-mihal kalesine sığınmalı…
Koparılan takvim yaprakları, eskiyen tak-vimler çöplüğe atılıyor. Tövbe edip, haramlarıçöpe atalım ki, geçen günler de takvim yap-rakları gibi çöp olmasın…
Yeni bir yıla hangi hislerle girdim?..
Hekimoğlu İsmail
34 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANAİLEMMesaisiz çalışıyoruzZEYNEP HAŞLAK
1Toplumda çokça eleştirilen çalışankadın, çareyi mükemmel bir eş,
anne ve eleman olmakta arıyor. Fıtratennaif olan kadının bu zorlu hayat rolü iseuykusuz gecelere kapı aralıyor. Oysaserbest çalışma saatleri ve kreş/bakıcıdesteği ile huzurlu aileler kurmak hiç dezor değil.
Fahr-i kâinat Efendimiz (sallallahualeyhi ve sellem), Veda Hutbesi’nde“Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarakaldınız.” sözüyle İslam’ın kadına verdiğiönemi ne güzel ifade eder. Ancak dini-mizin kadına karşı bu bakışının, pratikhayattaki yansımaları hiç de böyle de-ğildir. Örneğin kadınların çalışma haya-tına atılması hemcinsleri ve erkekler ta-rafından her dönem tartışılan bir konuoldu. Kimi zaman çalışan bayan, evini veailesini ihmal etmekle suçlandı. Kimi ka-dını en çok evine yakıştırdı kimi ise ça-lışsa bile evde her şeye elinin değmesi ta-raftarı oldu. Bazen de kadın, çalışması-nın arkasına gizlenip sorumlulukların-dan kaçtı. Aslında işinde başarılı bir ka-dınla kendi ailesi de eşi ve kayın ailesi degurur duyar. Her halükârda eviyle ilgi-lenmek şartıyla tabii! Yani kadın işindebaşarılı bir yönetici ve iyi bir kariyer sa-hibi olabilir. Hatta onlarca erkeğe amir-lik yapabilir. Fakat iş eve geldiğindebambaşka bir hal almak durumunda. El-bette beyler de meslekî kimliklerini iş-yerlerinde olduğu gibi evde sürdürmez.Bu sağlıklı değildir. Ama kadının her ikirolü arasındaki uçurum daha büyük ol-mak zorundadır. Her çalışan kadın ikisahne arasında koşturan usta bir oyuncuolmak zorundadır. Zira evdekiler ondanusta bir aşçı, şefkatli bir anne, maharetlibir gelin ve her şeye yetişebilen bir eş ol-masını beklerken, işyerinde ise duygu-larını ofis dışında bırakıp, sadece işodaklı olması istenir. Hal böyle olunca‘İki arada bir derede kalmak’ deyimi ça-lışan kadının yaşamını özetleyen tekcümle oluverir. Bu deyimi özet halindebırakmayıp ne anlama geldiğini ayrıntılıbir şekilde işlemek istedik. Çalışan ba-yanların dertlerine çare olur muyuz bi-linmez ama görüştüğümüz uzmanlarınçözüm önerileri dikkate değer...
Kadın, içinde bulunduğu hikâye na-sıl olursa olsun hep başrolü oynamak zo-runda kalıyor. Böyle bir karakterin de tekçıkış yolu uykusuz geceler oluyor ne ya-zık ki. Çünkü günümüz şartlarında hemeşlik ve annelik hem de çalışan rolünü
eksiksiz yapabilmesi için kadına bırakı-lan tek çıkış kapısı, uykusundan feda-kârlık ederek hayatını düzene koyması.Zira zaman az, yapacak işse çok.
Anlatılan şu hikâye de buna iyi birörnek: Adam uykusu geldiğinde “İyigeceler!” deyip yatar. Kadınsa önce ak-şam pişirdiği yemekleri bozulmasın diyebuzdolabına kaldırır, çay bulaşıklarınıyerleştirir, gece dolan çöp kovasını boş-altır, çocukların dağıttığı oyuncakları vesalonu toparlar, miniklerin üstünü örter,geceden makineye çamaşırını atar. Ensonunda da yatmaya gider ve halihazırdauyumuş olan eşine “İyi geceler.” deyipuykuya dalar.
Halbuki yaradılış itibarıyla naif bir fıt-rata sahip kadının tüm sorumlulukları-nın üzerine bir de uykusuzluk ekle-nince daha çok yıpranıyor. Bu sorumlu-luklara sahip kadınlar için çareler tü-kenmiş değil elbette. İşyerinde düzenle-necek esnek çalışma saatleri ya da çocukbakıcı desteği, birkaç parçaya bölün-
memesi adına ona can simidi olabilir.Peki bu mümkün mü? Zira “Kadın ça-lışmasın.” demek çare değil. Farklı fıtratve zekâların toplumun yararlanmasıadına bir arada ama uygun şartlar altındaçalışması gerektiği gerçeği yadsınamaz.
Halihazırda Türkiye’de kadınlar ge-nelde mesaili işlerde çalışıyor. Bu sebepleaileler özellikle kız çocuklarını daha üni-versiteye hazırlanırken öğretmenliğeyönlendiriyor. Zira toplumumuzda çalı-şan bayanla evlenmek isteyen erkekle-rin de yukarıda anlattığımız gibi hemişine hem eşine/çocuklarına hem deaşına yetişmesi bekleniyor. Haliyle me-saisi genellikle sabah başlayıp öğlen bi-ten, okuldan geldikten sonra ev işleri, ye-mek ve bebek bakımının daha rahat ya-pılabildiği öğretmenlik mesleği kadınla-rın karşısında ideal tercih olarak duruyor.Ama ülkemizde her kadının öğretmenolamayacağı aşikâr. Bu durumda avukat,hakim, doktor, gazeteci, mühendis gibifarklı iş kollarında hanımlar ne yapacak?
Başbakanlık Kadının Statüsü GenelMüdürlüğü’nün yayınladığı uzmanlıktezinde Yeliz Filiz de buradan hare-ketle, Türkiye’de esnek çalışma şekliylekadın istihdamının artırılabileceğini be-lirtiyor. Filiz, adil ücret, sosyal güvence vebakım hizmetleri, ebeveyn izni, aile içisorumlulukların paylaşılması gibi diğerdestek mekanizmalarının da önem arzettiğini ifade ediyor.
Ev işleri, çalışsın çalışmasın tüm ka-dınların en büyük vazifesi. Fakat bu so-rumluluğun toplumca abartılması yü-zünden pek çok kadının meslek ve ka-riyer planları, hayalden öteye geçemiyor.Araştırmalar da bunu destekliyor. TÜİK,yaptığı bir çalışmayla kadınların yüzde62,4’ünün ev işleriyle meşgul olduğu içiniş gücüne katılamadığını ortaya koyuyor.Araştırmada ilginç detaylar bulmakmümkün. Örneğin evde eşlerin sorum-luluk paylaşımında alışveriş yüzde 30oranlarında ortak yapılırken, yemek, ütüve sofra hazırlama gibi ev işlerinde yüzde80 gibi büyük bir farkla görev hep kadınadüşüyor. Erkeğin bu işlerdeki çalışkan-lığı yüzde 2’yi geçmiyor. Elbette buradaev hanımı olan kadının fıtratına uygunbir durum var. Erkek dışarıda çalışırken,kadın evinde çalışıyor. Dolayısıyla görevdağılımında bir adaletsizlik gözükmüyor.Ancak şartlar değiştiğinde yani kadın veerkek aynı anda dışarıda çalıştığındatablo ne kadar evriliyor göz atmaktafayda var. İşte bir başka verideki şu ra-kamlar ise çalışan kadının ev ve işi ara-sında nasıl koşturduğunun iyi bir gös-tergesi. Çalışan kadının evine harcadığısüre 4 saati bulurken, erkekte bu süre sa-dece 43 dakika. Yani bu veriler, işteneşiyle birlikte dönmesine karşın erkeğin“Yemek hazır mı? Acele et; çok aç veyorgunum!” sözünün rakamlara dökül-müş hali.
Çalışan evli kadınların mevcut ailetablosu böyle olunca, bekâr kadınlariçin evlilik, çalışma kararını da yakındanetkileyen bir unsur oluyor. Zira kadın ça-lışma kararı alırken eş, çocuk ve yaşlılarakimin bakacağını ve ev işleri için gereklizaman taksimini daha baştan iyi planla-mak zorunda olduğunu biliyor. Pek çokeşin ev işlerine yardım etmediği düşü-nüldüğünde esnek çalışma biçimi, kadınıbu dar dünyadan kurtaracak en iyi çıkışkapısı olarak görünüyor. Ancak bu du-rumun da olumsuz tarafları var elbette.Düşük ücret, düşük kariyer, emeklilikhakkını elde etmede yaşanan problem-ler bunlardan birkaçı.
Kadın, içindebulunduğu hikâyenasıl olursa olsunhep başrolüoynamak zorundakalıyor. Böyle birkarakterin de tekçıkış yolu uykusuzgeceler oluyor neyazık ki.
KE
LM
E
AV
I
R
E
T
N
Ü
U
A
A
V
A
E
Ý
E
Z K
S
R
E
Z R
F
F K
T
M
J
T
F R
U
G
L
U
B
N
U
E
P
Ð
E
Ö
N
D
A
E
S B
Ü
R
Z
C
G
L R
U
Þ T
T
A
O
A
D
S
L E
M
R
U
L
U
R
E
H
N
E
H
R
F O
N
Ð
E
Ð
S P
D
Y
L
A
Z U
Ý
D
E
A
R
G
O
M
E
A
D
D
I
R
A
H
K
A
Y
K
J S
Ð
D
N
Þ Y
A
Z
V
L Y
T
R
O
N
R
L
M
Ý K
A
A
R
F
Ð
E
O
N
R
A
U
Ý E
M
Y
N
E
L
Ý
T
N
R
G
K
O
Þ N
U
I
A
Ç
G
Ö
E
Ö
E
A
A
F E
N
N
J
Ð
R
R
V
V
L Y
P
A
T
O
K
A
D
G
O
M
K
E
M
E
Y
T
K
R
Ý U
Ü
T
S
P
Ð
Z Ö
N
D
U
C
N
C
E
Z C
S O
R
A
Þ
G
M
Y
E
R
R
V
Ð
A
Y
V
G
R
E
L
E
B
N
A
H
Z
F L
M
V
R
P
C
F P
K
G
S
U
Ü
N
S G
S
Ð
Ö
A
N
D
O
G
E
B
M
Ý Z
V
O
R
U
Ç
N
R
A
C
A
E
N
E
N
A
T
S
K
A
P
N
J
R
Aþa
ðýda
ki k
elim
eler
i tab
lonu
n iç
ine
serp
iþti
rdik
. Bun
larý
bul
abil
ir m
isin
iz?
ALA
YUN
T, B
ULG
UR
, CES
AR
ET, Ç
APR
AZ,
DA
KOTA
, EM
NYE
T, F
RA
K, G
ERG
EF, H
AN
BEL
, D
RA
K,
KUR
DEL
A, L
EGA
L, M
ERS
N, N
USR
ET, O
MLE
T, Ö
RG
ÜN
, PA
KST
AN
, RA
PTYE
, SA
HU
R,
OR
AY, T
ERKO
S, U
ZLET
, Ü
NTE
R, V
AGO
N, Y
EMEK
, ZÜ
MER
.
SOLD
AN S
AA
1) So
yda,
tem
el o
lara
k ba
bayı
al
an v
e ai
lede
çoc
ukla
rı ba
ba s
oyun
a m
al
eden
(to
plul
uk),
pede
rah
i, pa
tria
rkal
.–
Sert
, katı.
2) D
ana
budu
ndak
i kem
iksiz
ve
sini
rsiz
ola
n en
büy
ük k
aba
et.–
Büy
ük
balık
çı k
ayıı.
3) B
ir b
inek
hay
vanı
.–
Kony
a’nı
n bi
r ilç
esi.
4) K
ur’a
n al
fabe
sinde
bi
r ha
rf.–
Donu
k, d
onm
u, c
ansız
.– Gü
ney
Afri
ka’nın
pla
ka i
aret
i. 5)
Ver
imsi
zlik
, so
nuçs
uzlu
k.–
Yaptıı
bir
davr
anı
tan
pim
anlık
duy
an, p
iman
. 6) B
ir ki
mse
den
bir
eyi
yapm
asını
veya
yap
mam
asını
iste
me,
dile
me.
– ns
an z
ekâsının
, in
san
kiili
inin
eri
ebile
cei e
n yü
ksek
düz
ey,
dâhi
lik.
7) S
ürel
i ya
yınl
arı,
para
sını
ö
nce
de
n
öd
eye
rek
alm
a
ii.
– O
mur
galıl
arda
ve
bazı
om
urga
sızl
arda
de
nge
orga
nı o
lan,
iç
kula
kta
bulu
nan
kalk
er p
arça
cıkl
arı,
iitm
e ta
ı. 8)
Çek
ime,
bo
zum
a, k
avga
.– A
tlant
ik O
kyan
usu
ve
Akde
niz’d
e ya
ayan
güm
ü r
engi
nde
bir
deni
z ba
lıı.
YUKA
RIDA
N A
AIY
A 1)
Bir
eyin
ilk
gör
üldü
ü, il
k ye
titi
i yer
. 2) A
rı’nı
n bi
r ilç
esi.–
Biz
mut
un s
embo
lü.
3) M
illi
habe
r aja
nsımız
.– Sı
rtın
da b
üyük
dik
enle
ri
olan
, ku
ma
göm
ülü
olar
ak y
aay
an b
ir ba
lık. 4
) Bir
ii y
apab
ilme
gücü
, kud
ret,
iktid
ar.–
Anl
am.
5) Hız
lı ya
pıla
n, ç
abuk
, te
z, i
vedi
. 6)
Aya
k ve
yum
ruk
vuru
ları
üz
erin
e ku
rulu
, Jap
on k
öken
li bi
r dö
vü
yönt
emi.
7) M
ahke
me
sonu
ç be
lges
i.–
Kötü
dik
i s
ebeb
iyle
kum
ata
olu
an
büzü
lme
veya
kıv
rım. 8
) Dill
eri L
atin
cede
n tü
rem
i o
lan
mill
etle
r.– B
ir tü
r ce
tvel
. 9)
Boa
güre
çisi
. 10
) Bi
rden
faz
la k
ii
arasın
da b
ölü
ülm
ü b
ir b
ütün
den,
bu
kiile
rin h
er b
irine
dü
en b
ölüm
, his
se.–
Ak
lını y
itirm
i ol
an, a
kli d
enge
si bo
zulm
u
olan
, mec
nun.
11) G
enil
ik.–
Belle
k, h
afız
a.
12) B
ir tü
r etli
ve
iri z
eytin
.
Bulmaca
Refik
Ayd
ýnr.
ay di
n@za
man
.com
.tr
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
O
S M
O
T
E R
A P
A
R
A N
D
I
M
A N
L E
R
T
N
A
R
F
D
E V
A
A
D
A
A N
A
L
T
K
L
A V
A
D
E
F
N
E
A
L A
Z
T A
M
A M
S
M
N
A
Z E
N
N
P
A
N
E M
K
S A
N
A T
1 2 3 4 5 6
12
34
56
78
910
1112
7 8
35 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANBULMACA
36 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANBULMACA
ÞÝF R
E KE LÝ M
E:1
23
45
6
KE
LM
E
AV
I
12
3
4
5
6
Yol kesen ekiya
Bir körfez
Oyunda cezalı çocuk
sim
Yarı bölümü
Hacda bir yer
Yüce, yüksek
Kök boyası
Boaz, gırtlak
Kafiye
Bir gıda
Bir içecek
Bir müzik aleti
Osmanlı’da
bir rütbe
Ticari bir kaıt
Bakımsız ba
Fayans
Teknenin devrilm
esi
Yüce
Japon pirinç tarlası
Havada bir gaz
Ateli
Toy
Hafifçe açmak
Bir Türk güre
çisi
Bursa ilçesi
Bir nota
Gelir
Tahlil
Kısaca m
olibden
Kısaca halinyum
Olmam
ı
Tiyatro sahnesi
Satrançta bir ta
Bir hayvan
Bir cumhur-
bakanı
(Süleyman ...)
Kısaca kalsiyum
Bir renk
Kısaca lityum
Bulu
Müsaade
Teknik
Ho koku
Bulamaç
Bir su kabı
Beyaz
Kölelikten kurtulu
plik
Üflemeli bir
çalgı Yular
Kısaca kiloam
per
Bir balaç
Güzel koku
Fizik ötesi
Bir para birimi
Kısaca baryum
Ün
stanbul’un eski bir adı
Söz
Yönerge
çi doldurulmu
kilim
Evlek, karık
Tantalın remzi
Kırmızı
Resimdeki cam
i
Tahılın ö
ütülmü
ü
Suyla çevrili kara
nanç, iman
Bursa’da göl
Uzun hikaye
Asya’da Türk boyu
Yılanın attıı deri
Gemi
yapım yeri
Yeil lakaplı
resimdeki
caminin oldu
u ehir
Bursa’nın bir ilçesi
Çayın kıvamı
Olay
Sözcük
Bir yazar
Bir Divan edebiyatı airi
Anma,
hatırlama
Tokat
Kayıp
Ruhani bir varlık
Manevi kuvvet
Sureleri olu
turur
Tembih sözü
Bir ilimiz
Elinden sıkça kaza çıkan
Galyumun rem
zi
Göz boyası
Bir omuz örtüsü
Balı, ba
ımlı
Gümü
Eer
y.sab rioglu@za m
an.com.tr
1913 EYLÜL 2012 PER
EMBE ZA M
ANBULM
ACAHa zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU
Bir halife
Frambuaz
slam m
abedi Bir ço
ul eki
Duyuru
Özen
Yükselme
Hacivatın arkada
ı Sevgili veya
uçurum
Haccın bir rüknü
Fiziin bir kolu
Tab lo da ki tram lý ka lýn
çiz gi ler le be lir len miþ 3’e
3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar ra kam
la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-rin. Öy le yer leþ tir m
e yap-m
a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük-le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol-dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam
lar dan bi rer kez kul la nýl m
ýþ ol sun.
SU
DO
KU
BU
LM
AC
A
45
87
4583
939
81
8759
1
9178
3
794
98
6425
7
53
48
61
97
2
78
25
39
46
1
16
97
24
35
8
24
93
87
61
5
35
72
16
89
4
68
19
45
27
3
15
64
28
79
3
92
81
73
64
5
43
75
96
81
2
R
E T
N
Ü
U
A
A
V
A
E
Ý E
Z K
S
R
E Z
R
F F
K
T M
J
T
F R
U
G
L
U
B
N
U
E P
Ð
E
Ö
N
D
A
E S
B
Ü
R
Z C
G
L R
U
Þ T
T A
O
A
D
S
L E
M
R
U
L
U
R
E H
N
E
H
R
F O
N
Ð
E
Ð
S P
D
Y
L
A
Z U
Ý
D
E A
R
G
O
M
E A
D
D
I R
A
H
K
A
Y
K
J S
Ð
D
N
Þ Y
A
Z
V
L Y
T
R
O
N
R
L
M
Ý K
A
A
R
F
Ð
E O
N
R
A
U
Ý
E M
Y
N
E
L Ý
T N
R
G
K
O
Þ
N
U
I A
Ç
G
Ö
E Ö
E
A
A
F E
N
N
J Ð
R
R
V
V
L Y
P
A
T O
K
A
D
G
O
M
K
E M
E
Y
T K
R
Ý
U
Ü
T S
P
Ð
Z Ö
N
D
U
C N
C
E Z
C
S O
R
A
Þ
G
M
Y
E
R
R
V
Ð
A
Y
V
G
R
E
L E
B
N
A
H
Z
F L
M
V
R
P
C F
P
K
G
S U
Ü
N
S G
S
Ð
Ö
A
N
D
O
G
E B
M
Ý Z
V
O
R
U
Ç
N
R
A
C A
E
N
E
N
A
T S
K
A
P
N
J
R
Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m
isiniz?ALAYU
NT, BU
LGUR, CESARET, ÇAPRAZ, DAKOTA, EM
NYET, F
RAK, GERGEF, HAN
BEL, DRAK,
KURDELA, LEGAL, M
ERSN
, NU
SRET, OM
LET, ÖRGÜ
N, PAK
STAN, RAPT
YE, SAHU
R, O
RAY, TERKOS, U
ZLET, Ü
NTER, VAGO
N, YEM
EK, ZÜM
ER.
SOLDAN SAA 1) Soyda, tem
el olarak babayı alan ve ailede çocukları baba soyuna m
al eden (topluluk), peder
ahi, patriarkal.– Sert, katı. 2) Dana budundaki kem
iksiz ve sinirsiz olan en büyük kaba et.– Büyük balıkçı kayı
ı. 3) Bir binek hayvanı.– Konya’nın bir ilçesi. 4) Kur’an alfabesinde bir harf.– Donuk, donm
u, cansız.– Güney
Afrika’nın plaka iareti. 5) Verim
sizlik, sonuçsuzluk.– Yaptı
ı bir davranıtan
pimanlık duyan, pim
an. 6) Bir kimseden
bir eyi yapm
asını veya yapmam
asını istem
e, dileme.– nsan zekâsının, insan
kiiliinin eriebilece
i en yüksek düzey, dâhilik. 7) Süreli yayınları, parasını önceden
ödeyerek
alma
ii.–
Omurgalılarda ve bazı om
urgasızlarda denge organı olan, iç kulakta bulunan kalker parçacıkları, iitm
e taı. 8) Çekim
e, bozu
ma, kavga.– Atlantik Okyanusu ve
Akdeniz’de yaayan güm
ü renginde bir
deniz balıı. YUKARIDAN A
AIYA 1) Bir eyin
ilk görüldüü, ilk yetiti
i yer. 2) Arı’nın
bir ilçesi.– Bizmutun sem
bolü. 3) Milli
haber ajansımız.– Sırtında büyük dikenleri
olan, kuma göm
ülü olarak yaayan bir
balık. 4) Bir ii yapabilme gücü, kudret,
iktidar.– Anlam. 5) Hızlı yapılan, çabuk,
tez, ivedi. 6) Ayak ve yumruk vuru
ları üzerine kurulu, Japon kökenli bir dövü
yöntem
i. 7) Mahkem
e sonuç belgesi.– Kötü diki
sebebiyle kuma
ta oluan
büzülme veya kıvrım
. 8) Dilleri Latinceden türem
i olan milletler.– Bir tür cetvel. 9)
Boa güre
çisi. 10) Birden fazla kii
arasında bölüülm
ü bir bütünden, bu
kiilerin her birine düen bölüm
, hisse.– Aklını yitirm
i olan, akli dengesi bozulmu
olan, m
ecnun. 11) Genilik.– Bellek, hafıza. 12) Bir tür etli ve iri zeytin.
Bulmaca
Refik Aydýnr.ay din@
za man.com
.tr
12345678
12
34
56
78
910
1112
O S
M
O T
E R
A P
A
R A
N D
I M
A
N
L E
R
T N
A
R
F
D E
V A
A D
A
A N
A L
T
K
L A
V A
D E
F
N E
A L
A Z
T
A M
A
M
S
M
N
A Z
E N
N
P
A N
E M
K
S A
N A
T
123456
12
34
56
78
910
1112
78
BULMACALARIN CEVAPLARI SAYFA 35’TE
37 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANSPORKosova futboluna ‘politik hapis’ 98 ülke tarafından tanınan 2 milyon nüfuslu Kosova, Rusya ve Çin’in vetosundan dolayı BM üyesi olamadığı için futboldakendini gösteremiyor. HASAN CÜCÜK Kopenhag
1Avrupa’nın çiçeği burnunda ülkelerin-den Kosova, bağımsızlığını 17 Şubat
2008’de ilan etti. Türkiye, ABD, İngiltere veFransa’nın da bulunduğu 98 ülke tarafındantanınan Kosova, siyaset engelini aşamadığıiçin futbol sahalarındaki bağımsızlığını henüzilan edemedi. Futbol her ülkede olduğu gibiKosova’da da oldukça popüler. 2,1 milyon nü-fuslu ülkede 18 bin lisanslı oyuncu bulunuyor.12 takımlı Kosova Süper Ligi’nin son şampi-yonu FK Piriştina, bağımsız Kosova Ligi’ninkurulduğu 1990’dan beri 9 şampiyonlukla ençok zirveye çıkan takım konumunda.
Kosova Futbol Federasyonu başkanlığınıise tanıdık bir isim yapıyor: Fadıl Vokri... 1990-1992 arasında Fenerbahçe formasını giyenVokri, ülkesinin uluslararası futbol arenasındamücadele etmesi için yılmadan mücadele et-meye devam ediyor. 1983’te formasını giydiğiFK Piriştina’yı Yugoslavya 1. Ligi’ne çıkaranVokri, bağımsızlık sonrası Kosova Futbol Fe-derasyonu (KFF) başkanlığına seçildi. KFF’ninkuruluşu 1946’ya kadar uzanıyor. O dönem-ler Yugoslavya sınırları içinde ‘özerk bölge’olan Kosova, kendi ligini ve federasyonunu yıl-lar önce kurmuştu. Bağımsızlığını ilan etme-sinden sonra birçok ülke tarafından tanınanKosova, Rusya ve Çin’in vetosundan dolayıBM üyesi olamıyor. BM üyesi olamamak, Ko-sova’nın millî takım düzeyinde temsil edil-mesini engelliyor. FIFA ve UEFA üyelik içinBM üyeliğini şart koşuyor.
Fadıl Vokri, federasyon başkanlığı koltu-ğuna oturmasıyla ciddi bir lobi çalışması baş-lattı ancak Kosova’nın UEFA üyeliği konu-sunda en büyük engeller İspanya ve Sırbistan.İspanya, Katalanya’dan dolayı, Sırbistan ‘top-rakları içindeki’ Kosova’nın bağımsız olmasınave dolayısıyla UEFA üyeliğine karşı çıkıyor.UEFA Başkanı Michel Platini’nin İspanya veSırbistan’ın baskısına boyun eğerek ”Kosova,
BM üyesi olmadan UEFA üyesi asla olamaz.”açıklamasıyla Vokri, UEFA’yı pas geçip FIFAüyeliği için girişimlere başladı. Sepp Blatter yö-netimindeki FIFA, UEFA’dan farklı olarakKosova kulüplerinin ve 21 yaşaltı millî takı-
mına kadar takımların Kosova sınırları dışındamaç yapmasına izin verdi. FIFA, Kosova’nın Amillî takım düzeyinde maç yapmasına henüzizin vermezken, tarafsız bir sahada oynanacakmaç için Sırbistan’dan izin alınması ve Koso-
va’ya ait sembollerin kullanılmaması şartıtepkiyle karşılandı. Kosova, her şeye rağmen,FİFA’nın siyasetin gölgesinden kurtulup sport-mence bir karar vermesi için ümitli bekleyişinisürdürüyor.
Bağımsızlık sonrası Kosova Millî Takımı’nıEdmund Rugova çalıştırmaya başladı. Ulus-lararası maç yapması yasak olan Kosova MillîTakımı’nın teknik patronluk koltuğunda2009’dan bu yana ise Albert Bunjaki oturuyor.Sırplar, 1989’dan bu yana Kosovalılara maç oy-namayı yasakladığı için birçok tesis atıl du-rumda bulunuyor. Federasyon, UEFA ve FIFAile anlaşarak statların modernize edilmesi içinuğraş veriyor. UEFA ve FIFA’ya üye olmayanKosova, bugüne kadar 8 millî maç oynadı. İlkmillî maçını 1993’te Arnavutluk’a karşı yapanKosova, sahadan 3-1 mağlup ayrıldı. Karşı-laştığı rakipleri UEFA ve FIFA üyesi olmayanKKTC, Monaco ve Sameland (İsveç’in kuze-yinde özerk bir bölge) oldu. Karşılaştığı enciddi rakip ise Suudi Arabistan’dı. Suudi Ara-bistan’la 2007 yazında Ankara’da karşılaşanKosova, büyük bir sürprize imza atarak raki-bini 1-0 yenmişti. 9 Mart 2010’da ise İs-viçre’nin Neuchatel Xamax takımıyla yaptığıhazırlık maçını 2-0 kazanmıştı.
Kosova’nın kendi millî takımını kurmakiçin harekete geçmesi, bağımsızlığın en büyükdestekçisi Arnavutluk’la birtakım sıkıntılarınyaşanacağını gözler önüne seriyor. FIFA kri-terlerine göre futbolcu, anne ve babası, ba-ğımsızlığına yeni kavuşmuş bir ülkenin va-tandaşıysa, başka millî takım formasını giymişolsa dahi yeni ülkesi adına mücadele etmehakkı kazanıyor. Kosova Futbol Federasyo-nu’nun bu kriterden dolayı takibe aldığı va-tandaşları arasında Arnavutluk formasını gi-yen Besart Berişa ve Lorik Cana ile İsviçre for-masını giyen Valon Behrami, Xherdan Şakirive Granit Xhaka yer alıyor. Bayern Münih for-masını giyen Şakiri, Avrupa’da gelecek vade-den yıldız adayları arasında bulunuyor.
1Kosova Futbol Federasyonu BaşkanıFadıl Vokri, bize yabancı biri değil. 1990-
1992 arasında Fenerbahçe formasını giyenVokri, Kosova’nın yetiştirdiği en büyük yıl-dızlardan. 2008’de federasyon başkanlığınaseçilen Vokri ile gelinen süreci, ülke futbolunuve Fenerbahçe’yi konuştuk. İyi derecedeTürkçe konuşan Vokri, sorularımızı içten-likle cevapladı.
-Siyasi bağımsızlık gelmesine rağmen futboldahenüz ‘tam bağımsız’ olamadınız.FIFA ve UEFA üye-liği konusunda ümitli misiniz? Maalesef önümüze politik engeller çıkıyor.
Biz 98 ülke tarafından tanınmış bağımsız birülkeyiz. Futbol adeta siyasete kurban ediliyor.Yılmadan mücadelemiz devam ediyor. Amaüyelik ne zaman derseniz, doğrusu bunu bende bilmiyorum.
-FIFA ve UEFA üyeliği için BM şartı öne sürülüyorama BM üyesi olmayan İskoçya, Kuzey İrlanda, Gal-ler ve Faroe Adaları uluslararası arenada mücadeleediyor. Çifte standart değil mi? FIFA ve UEFA’ya üyelik için BM üyeliği
şartı 1991’de kabul edildi. Bu ülkeler daha önceüye oldu. Ancak Danimarka’ya bağlı özerk Fa-roe Adaları’nın durumunu dikkate alırsak FI-FA’nın esnek olması gerekir. Geçen mayıstakulüp takımları ve 21 yaşına kadar millî ta-kımların Kosova dışında hazırlık maçı yap-malarına FIFA’dan izin çıktı. Bu asla beklen-
tilerimizi karşılamıyor ama yine de bir kaza-nım. UEFA, İspanya ve Sırbistan’ın baskısın-dan dolayı üyeliğimize daha soğuk bakıyor. Bizde tüm temaslarımızı FIFA nezdinde yapıyo-ruz.
-Kosova A Millî Takımı olarak hazırlık maçı yap-manız için Sırbistan’dan izin almanız şartına serttepki gösterdiniz. Neden? Bu bağımsız bir ülkeye hakarettir. Bu du-
rumu FIFA Başkanı Sepp Blatter’e ilettim.Yıllarca bağımsızlık için mücadele etmiş, be-del ödemiş bir ülkeyiz. Kendi ligimiz, binlercelisanslı oyuncumuz var. Bizi bağımsız ülke ola-rak tanımayan Sırbistan’dan neden izin ala-lım? Bayrağımı ve millî sembollerimi kullan-mayacaksam neden millî maç yapayım?
-FIFA ve UEFA üyesi olursanız Kosova kökenlioyuncular millî formaya sıcak bakar mı? Bu konuyu doğrusu henüz konuşmadık.
Ama Behrami, Şakiri ve Lorik Cana gibi Ko-sova kökenli yıldız oyuncular var. Bunlar bili-nen isimler ama asıl pek bilinmeyen ve gele-cekte yıldız olacak 7 genç oyuncumuz Arna-vutluk ve İsviçre millî takımlarında top koştu-ruyor. Üyeliğimiz kesinleştiğinde sıradan birmillî takım olmadığımızı tüm dünyaya göste-receğiz.
-FIFA ve UEFA’dan olumlu cevap alamazsanız pla-nınız nedir? FIFA ve UEFA’nın bu tutumu devam
ederse elbette bizim de başka planlarımız var.Şu an CAS’a müracaat için hazırlık yapıyoruz.Bağımsız bir ülkenin siyasi sebeplerden dolayıfutboldan men edilmesini Lozan’daki CAS’ataşıyıp hakkımızı alacağız.
-Kosova’da futbola ilgi nasıl? İki milyonluk ülkede 18 bin lisanslı fut-
bolcunun olması ilgiyi ortaya koyuyor. Süper
Lig’de 12, 1. Lig’de 16 takım bulunuyor. Ta-kımların iyi altyapıları var ama sadece kendiiçimizde mücadele ettiğimiz için futbolumu-zun başarısını ölçme imkânı bulamıyoruz.
-F.Bahçe’de iki yıl oynadın. Türkçen gayet iyi. Eskitakımını takip ediyor musun? Takip etmez olur muyum? Her hafta maç-
larını seyrediyorum. Önümüzdeki ay Prişti-ne’de Fenerbahçe Derneği’mizi açacağız. İki yılberaber top koşturduğum Aykut’un istifasınaüzülmüştüm. Geri dönmesine sevindim. Şikesürecini yakından takip ettim. İnşallah bu sı-kıntılı günler çabuk geçer.
-Avrupa’da daha çok Galatasaray tanınıyor. Ama Ko-sova’da farklı bir durum var. Evet, buranın kralı Fenerbahçe’dir. Koso-
valıların yüzde 70’i Fenerbahçe’yi tutar.
-Bu durumda sizin payınız nedir? (Gülüyor) Elbette oldukça yüksektir.
-Son olarak Türkiye ve Fenerbahçe ile ilgili nelersöylemek istersin? Türkiye, Kosova’nın bağımsızlığına tam
destek verdi. Yardımlarınızı asla unutmayız.Türkiye Futbol Federasyonu da bize her ko-nuda destek veriyor. Fenerbahçe günlerimi ha-tırladığımda da hep güzel şeyler geliyor aklıma.
(*) Kosova Futbol Federasyonu Başkanı
Fadıl Vokri*:
Maalesef futbol siyasete kurban ediliyor 55
-
-
-
--
-
-
-
-
--
-
-
-
-
-
-
-
-
-
--
-
1993 Arnavutluk-Kosova: 3-1 2002 Kosova-Arnavutluk: 0-1 2005 KKTC-Kosova: 1-0 2005 Kosova-Sameland: 4-1 2006 Monaco-Kosova: 1-7 2006 Kosova-Arnavutluk All Stars: 4-1 2007 Kosova-Suudi Arabistan: 1-0 2010 Neuchatel Xamax-Kosova: 0-2
Lorik Cana Valon Behrami
38 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANSPOR
SAYFA TASARIM: EMRAH BERBER
Aykut hocanın suçu yok, hata bizde
ERHAN GÜVEN BELEK
-Brezilyalı yıldız Alex’in takımdan ayrılmasının ar-dından transferde önceli i hücuma dönük orta
saha oyuncusuna veren Fenerbahçe, aradı ı 10 nu-marayı Fransa’da buldu. Sarı-Lacivertliler, geçen yılın Fransa ampiyonu Montpellier’in Faslı yıldızı Younes Belhanda’yı büyük ölçüde bitirdi. Fransa’da 2012 yılın-da en iyi genç futbolcu seçilen Belhanda, Montpellier’in ampiyonlu unda ba rolü oynayan isimlerden biriydi.
22 ya ındaki oyuncu ile her konuda anla an F.Bahçe, Montpellier’i de satı ından pay vermek artıyla 12 mil-yon Euro kar ılı ında ikna etti. u an Afrika Kupası ne-deniyle Fas Milli Takımı’nın kampında bulunan yete-nekli futbolcunun, alınacak özel izinle bu hafta içinde resmi sözle meyi imzalayaca ı ö renildi. Teknik Direktör Aykut Kocaman’ın alınmasını çok istedi i Belhanda için daha önce Fransa’dan Niang, Dia ile Musa Sow’un alınmasında önemli payı olan dari Menajer Hasan Çetinkaya bir süredir Montpellier’li yö-neticilerle temastaydı. Fransız ekibin bonservis bedeli-ni 15 milyon Euro’dan açtı ı, Fenerbahçe’nin ise 10 mil-yon Euro’ya anla ma zemini aradı ı kaydedildi. Ancak Kocaman’ın yönetime sundu u raporda bu oyuncunun tüm artların zorlanarak bitirilmesini talep etmesi üzeri-ne 12 milyon Euro’da orta yolun bulundu u açıklandı. Bu arada Montpellier’le ampiyonlar Ligi’nde boy gösteren Belhanda’nın, Avrupa Ligi’nde oynamasında bir sakın-
ca bulunmazken Fenerbahçe açısından tek sıkıntı, Faslı oyuncunun en erken 28 Ocak’ta takıma katılacak olması. Zira Fas, Afrika Kupası’nda fi nale yükselirse Belhanda, 10
ubat’tan sonra stanbul’a dönecek. Sarı-Lacivertlilerin Avrupa maçlarına yeti ecek olan yıldız futbolcu, Türkiye Kupası ve Süper Lig’de birçok maç kaçıracak. Bu arada F.Bahçe yönetimi, resmi internet sitesi aracı-lı ı ile Belhanda transferinin bitti ini do rulamadı. Yapılan açıklamada, “F.Bahçe’nin Belhanda ile anla tı ı yönündeki haberler gerçek de ildir. Henüz sona eren bir transfer çalı -mamız bulunmamaktadır. Yürütülen transfer çalı malarının geldi i a amalar, önce “KAP”a duyurulacaktır.” denildi.
-Fenerbahçe’nin Hollandalı yıldızı Dirk Kuyt, ya anan sı-
kıntılı dönemden dersler çıkarta-rak, ligin ikinci yarısına daha güç-lü olarak ba layacaklarını söyle-di. Sarı-Lacivertli takımın Belek’te kamp yaptı ı otelde basın toplantı-sı düzenleyen tecrübeli futbolcu, ta-kımla ve kendisiyle ilgili açıklama-larda bulundu. Sezonun ikinci ya-rısını büyük bir heyecanla bekle-diklerini kaydeden Kuyt, “Özel-likle Avrupa’da gayet iyi i ler yap-tık. Türkiye Kupası’nda da aynı e-kilde iyiydik. Ancak ligde daha ya-pacak çok eyimiz var. Daha iyisi-ni yapabilece imizden eminiz ve bu yönde çalı ıyoruz.” dedi. Karabüks-por maçından sonra büyük bir ha-yal kırıklı ına u radıklarını anlatan Hollandalı futbolcu, sözlerini öyle
sürdürdü: “Lider olmak istiyorduk ancak planlarımız tutmadı. Maçtan sonra çok duygusal bir ortam var-dı. Benim ve tüm oyuncuların ho-camıza ihtiyacı var. Hâlâ burada ol-
du u için çok mutluyuz. Tüm ya a-nanlar bizi daha kuvvetli yaptı. Ho-canın suçu de ildi ya adıklarımız, ba ta ben olmak üzere tüm oyun-cuların daha fazla sorumluluk al-ması gerekiyor.” Hatalardan ders çıkarmasını bildiklerini kaydeden Kuyt, “Yaptı ımız hatalardan ders almak için zamanımız var. 6 puan geride bile olsak bu ampiyonlu u kazanmak için çok büyük bir an-sımız var. Buna hepimiz inanıyo-ruz.” eklinde konu tu. Kuyt son olarak Musa Sow ile birlikte iyi oy-nadıklarını belirterek, “Bazen farklı insanlarda dil ve kültür çok önem-li de ildir. E er futbolu biliyorsanız aynı dili konu uyorsanız gözünüz kapalı olarak da birbirinizi bulabi-lirsiniz. Sow ile benim aramda böy-le bir ili ki var.” ifadelerini kullandı.
Fenerbahçe’nin, geçen sezon Fransa’da yılın futbol-cusu seçilen ve Montpellier’in ampiyonlu-
unda büyük rol oynayan Younes Belhanda ile anla tı ı iddia edildi. Teknik Direktör Ay-kut Kocaman’ın çok istedi i 22 ya ındaki Fas-lı yıldız için 12 milyon Euro ödenece i bildi-rildi. Sarı-Lacivertli yönetim ise bu transferin bitti ini henüz do rulamadı.
kinci yarı hazırlıklarını Antalya’da sürdüren Fenerbahçe, dün izin yaparken Sarı-Lacivertli futbolcular “paintball” oynayarak stres attı. FOTO RAF: FENERBAHCE.ORG
7 OCAK 2013 PAZARTES ZAMAN f 26 SPORFENERBAHÇE’N N YENi ALEX’i BELHANDA
FOTO
RAF:
AA
, OKA
N Ö
ZER
FOTO
RAF:
AP,
TH
ANAS
SIS
STAV
RAKI
S
Fenerbahçe’nin Hollandalı yıldızı DirkKuyt, yaşanan sıkıntılı dönemden dersler çı-kartarak, ligin ikinci yarısına daha güçlüolarak başlayacaklarını söyledi.
Sarı-Lacivertli takımın Belek’te kampyaptığı otelde basın toplantısı düzenleyentecrübeli futbolcu, takımla ve kendisiyle ilgiliaçıklamalarda bulundu. Sezonun ikinci ya-rısını büyük bir heyecanla beklediklerinikaydeden Kuyt, “Özellikle Avrupa’da gayetiyi işler yaptık. Türkiye Kupası’nda da aynışekilde iyiydik. Ancak ligde daha yapacak çokşeyimiz var. Daha iyisini yapabileceğimizdeneminiz ve bu yönde çalışıyoruz.” dedi. Ka-rabükspor maçından sonra büyük bir hayalkırıklığına uğradıklarını anlatan Hollandalıfutbolcu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Lider ol-
mak istiyorduk ancak planlarımız tutmadı.Maçtan sonra çok duygusal bir ortam vardı.Benim ve tüm oyuncuların hocamıza ihtiyacıvar. Hâlâ burada olduğu için çok mutluyuz.Tüm yaşananlar bizi daha kuvvetli yaptı. Ho-canın suçu değildi yaşadıklarımız, başta benolmak üzere tüm oyuncuların daha fazla so-rumluluk alması gerekiyor.” Hatalardan dersçıkarmasını bildiklerini kaydeden Kuyt,“Yaptığımız hatalardan ders almak için za-manımız var. 6 puan geride bile olsak buşampiyonluğu kazanmak için çok büyükbir şansımız var. Buna hepimiz inanıyo-ruz.” şeklinde konuştu. Kuyt son olarakMusa Sow ile birlikte iyi oynadıklarını belir-terek, “Bazen farklı insanlarda dil ve kültürçok önemli değildir. “ dedi.
Aykut hocanın suçu yok, hata bizde
SAYFA TASARIM: EMRAH BERBER
Aykut hocanın suçu yok, hata bizde
ERHAN GÜVEN BELEK
-Brezilyalı yıldız Alex’in takımdan ayrılmasının ar-dından transferde önceli i hücuma dönük orta
saha oyuncusuna veren Fenerbahçe, aradı ı 10 nu-marayı Fransa’da buldu. Sarı-Lacivertliler, geçen yılın Fransa ampiyonu Montpellier’in Faslı yıldızı Younes Belhanda’yı büyük ölçüde bitirdi. Fransa’da 2012 yılın-da en iyi genç futbolcu seçilen Belhanda, Montpellier’in ampiyonlu unda ba rolü oynayan isimlerden biriydi.
22 ya ındaki oyuncu ile her konuda anla an F.Bahçe, Montpellier’i de satı ından pay vermek artıyla 12 mil-yon Euro kar ılı ında ikna etti. u an Afrika Kupası ne-deniyle Fas Milli Takımı’nın kampında bulunan yete-nekli futbolcunun, alınacak özel izinle bu hafta içinde resmi sözle meyi imzalayaca ı ö renildi. Teknik Direktör Aykut Kocaman’ın alınmasını çok istedi i Belhanda için daha önce Fransa’dan Niang, Dia ile Musa Sow’un alınmasında önemli payı olan dari Menajer Hasan Çetinkaya bir süredir Montpellier’li yö-neticilerle temastaydı. Fransız ekibin bonservis bedeli-ni 15 milyon Euro’dan açtı ı, Fenerbahçe’nin ise 10 mil-yon Euro’ya anla ma zemini aradı ı kaydedildi. Ancak Kocaman’ın yönetime sundu u raporda bu oyuncunun tüm artların zorlanarak bitirilmesini talep etmesi üzeri-ne 12 milyon Euro’da orta yolun bulundu u açıklandı. Bu arada Montpellier’le ampiyonlar Ligi’nde boy gösteren Belhanda’nın, Avrupa Ligi’nde oynamasında bir sakın-
ca bulunmazken Fenerbahçe açısından tek sıkıntı, Faslı oyuncunun en erken 28 Ocak’ta takıma katılacak olması. Zira Fas, Afrika Kupası’nda fi nale yükselirse Belhanda, 10
ubat’tan sonra stanbul’a dönecek. Sarı-Lacivertlilerin Avrupa maçlarına yeti ecek olan yıldız futbolcu, Türkiye Kupası ve Süper Lig’de birçok maç kaçıracak. Bu arada F.Bahçe yönetimi, resmi internet sitesi aracı-lı ı ile Belhanda transferinin bitti ini do rulamadı. Yapılan açıklamada, “F.Bahçe’nin Belhanda ile anla tı ı yönündeki haberler gerçek de ildir. Henüz sona eren bir transfer çalı -mamız bulunmamaktadır. Yürütülen transfer çalı malarının geldi i a amalar, önce “KAP”a duyurulacaktır.” denildi.
-Fenerbahçe’nin Hollandalı yıldızı Dirk Kuyt, ya anan sı-
kıntılı dönemden dersler çıkarta-rak, ligin ikinci yarısına daha güç-lü olarak ba layacaklarını söyle-di. Sarı-Lacivertli takımın Belek’te kamp yaptı ı otelde basın toplantı-sı düzenleyen tecrübeli futbolcu, ta-kımla ve kendisiyle ilgili açıklama-larda bulundu. Sezonun ikinci ya-rısını büyük bir heyecanla bekle-diklerini kaydeden Kuyt, “Özel-likle Avrupa’da gayet iyi i ler yap-tık. Türkiye Kupası’nda da aynı e-kilde iyiydik. Ancak ligde daha ya-pacak çok eyimiz var. Daha iyisi-ni yapabilece imizden eminiz ve bu yönde çalı ıyoruz.” dedi. Karabüks-por maçından sonra büyük bir ha-yal kırıklı ına u radıklarını anlatan Hollandalı futbolcu, sözlerini öyle
sürdürdü: “Lider olmak istiyorduk ancak planlarımız tutmadı. Maçtan sonra çok duygusal bir ortam var-dı. Benim ve tüm oyuncuların ho-camıza ihtiyacı var. Hâlâ burada ol-
du u için çok mutluyuz. Tüm ya a-nanlar bizi daha kuvvetli yaptı. Ho-canın suçu de ildi ya adıklarımız, ba ta ben olmak üzere tüm oyun-cuların daha fazla sorumluluk al-ması gerekiyor.” Hatalardan ders çıkarmasını bildiklerini kaydeden Kuyt, “Yaptı ımız hatalardan ders almak için zamanımız var. 6 puan geride bile olsak bu ampiyonlu u kazanmak için çok büyük bir an-sımız var. Buna hepimiz inanıyo-ruz.” eklinde konu tu. Kuyt son olarak Musa Sow ile birlikte iyi oy-nadıklarını belirterek, “Bazen farklı insanlarda dil ve kültür çok önem-li de ildir. E er futbolu biliyorsanız aynı dili konu uyorsanız gözünüz kapalı olarak da birbirinizi bulabi-lirsiniz. Sow ile benim aramda böy-le bir ili ki var.” ifadelerini kullandı.
Fenerbahçe’nin, geçen sezon Fransa’da yılın futbol-cusu seçilen ve Montpellier’in ampiyonlu-
unda büyük rol oynayan Younes Belhanda ile anla tı ı iddia edildi. Teknik Direktör Ay-kut Kocaman’ın çok istedi i 22 ya ındaki Fas-lı yıldız için 12 milyon Euro ödenece i bildi-rildi. Sarı-Lacivertli yönetim ise bu transferin bitti ini henüz do rulamadı.
kinci yarı hazırlıklarını Antalya’da sürdüren Fenerbahçe, dün izin yaparken Sarı-Lacivertli futbolcular “paintball” oynayarak stres attı. FOTO RAF: FENERBAHCE.ORG
7 OCAK 2013 PAZARTES ZAMAN f26 SPORFENERBAHÇE’N N YENi ALEX’i BELHANDA
FOTO
RA
F: A
A, O
KA
N Ö
ZER
FOTO
RA
F: A
P, T
HA
NA
SSIS
STA
VR
AK
IS
39 9 - 15 OCAK 2013 ZA MANSPOR
SAYFA TASARIM: EMRAH BERBER
7 OCAK 2013 PAZARTES ZAMAN f27 SPOR
ARKADA LARI, KARTAL’IN GENÇ YILDIZINA KEF L OLDU
Burak Yılmaz’dan ‘Be ikta maçında kendimi attım’ itirafıMEL K EVREN ANTALYA
-Galatasaray’ın golcüsü Burak Yılmaz’dan samimi itiraf geldi.
Sezonun ilk devresinde hem ligde hem de ampiyonlar Ligi’nde gös-terdi i performansla Sarı-Kırmızılı taraftarların gönlünde taht kuran yıldız oyuncu, bazı hatalar yaptı ını ancak tekrarlamamak adına kendi-sine söz verdi ini söyledi. Kanaltürk televizyonuna konu an ba arılı for-vet, Be ikta ’la oynadıkları maçta takımına kazandırdı ı penaltı po-zisyonunda kendisini yere attı ını açık yüreklilikle söyledi. Bu hare-ketiyle kamuoyu tarafından uzun
süre ele tirilen Burak, “O pozis-yonda kendimi yere attım. Ancak bundan sonra daha dikkatli olaca-
ıma dair söz veriyorum.” dedi. Galatasaray’a transfer oldu u günden bu yana hiçbir zaman ümit-sizlik ya amadı ını ifade eden Cim Bom’un golcüsü, “Ümitsizli e kapıl-dı ım zamanlarda teknik direktörü-müz Fatih Terim olaya hemen müda-hale etti. Selçuk nan’ın takımda bu-lunması da benim için çok önemli.” ifadelerini kullandı. Futbol kariyerin-de en büyük idolünün Hakan ükür oldu unu belirten yetenekli krampon, Galatasaray’ın eski kaptanının elde et-
ti i ba arılara ula manın çok zor oldu-unu belirtti. Melankolik bir yapıya sa-
hip oldu unu kaydeden Burak Yılmaz, ligin en karizmatik futbolcusunun Be-ikta lı Fernandes, en iyi kalecisinin de
Muslera ve Trabzonsporlu Onur oldu-unu sözlerine ekledi.
Öte yandan Sarı-Kırmızılılar, An-talya’nın Alanya ilçesinde ikinci dev-re hazırlıklarını dün de sürdürdü. Ba-sına kapalı gerçekle tirilen antrenma-na izinden dönen Muslera ve Melo da katıldı. Milli takımlarında bulunan Amrabat ile Eboue ise çalı mada yer almadı. Sakatlıktan kurtulan Ujfalu-si ise kondisyoner e li inde ayrı çalı tı.
MEHMET TUFAN S DE
-Be ikta ’ın 1,1 milyon Euro bonser-vis bedeliyle stanbul Büyük ehir Bele-
diyespor’dan transfer etti i Gökhan Süzen’e iltifat geldi. Siyah-Beyazlıların kulübüyle görü melere ba ladı ını Borsa’ya da bildir-di i 25 ya ındaki futbolcunun eski takım ar-kada ları, yetenekli ismin Kartal’da da ba-arılı olaca ına inanıyor.
Sezonun ikinci yarısına Antalya Belek’te hazırlanan stanbul Büyük ehir Belediyes-por kampını ziyaret etti imizde Gökhan’ın idmana katılmayıp otelde ayrı çalı tı ı bil-gisine ula tık. Ses kayıt cihazımızı Turuncu-Mavililerin di er oyuncularına uzattı ımızda sorularımız haliyle Be ikta ’la anla an Gök-han Süzen odaklıydı. Gökhan Süzen’le kamp dönemlerinde aynı odayı payla an Ekrem Ek-io lu, dostuna övgüler ya dırdı. Gökhan’ın
Siyah-Beyazlılarla el sıkı tı ını do rulayan deneyim, “Uzun süredir kendisiyle birlikte-yim. Onu kaybetmek elbette üzücü; ancak profesyonel insanlarız. ‘Hayırlısı olsun’ de-mekten ba ka çaremiz yok. Yeni yolunun açık olmasını diliyorum. Gökhan, ya ının üzerin-de olgunlu a sahip. Gitti i her takıma faydalı olacaktır.” ifadelerini kullandı. 1987 do um-lu genç yıldız adayının, önümüzdeki yıllar-da adından sıkça söz ettirece i fi krine sahip olan Ekrem, Gökhan’ın kısa sürede A Milli Takım’a kadar yükselece i kanaatinde. Kamil Zayatte de kaptanıyla aynı görü -te. Gökhan’ı arayacakları kanaatindeki Gi-neli savunmacı, “Artık onsuz oynamaya alı -mak zorundayız. Be ikta ’ta ba arılı olacak-tır. Kariyeri açısından da büyük bir ekibe git-mesi avantajına.” diye konu tu. Sene ba ın-dan bu yana Be ikta ’ın gündemine giren Pierre Webo’nun bakı ı da benzer nitelikte. Güç kaybedeceklerini; ama bunun üstesin-den gelebileceklerini vurgulayan 30’undaki Kamerunlu forvet öyle devam etti: “Özel-likle ilk devrenin son haftalarındaki formu çok üst düzeydeydi. Önemli bir kayıp. Onun açısından de erlendirirsem güzel bir geli -me. Be ikta büyük yararını görecek.” Profesyonelli e stanbul Büyük ehir Bele-diyesi’nde, 2006’da adım atan Düzceli Gök-han Süzen, 2007-08’de Alibeyköyspor’a ki-ralandı. 1,80 boyundaki Gökhan’ın bölgesi sol bek olarak tanımlanıyor; fakat gerekti in-de orta saha ve sol açıkta da görev alabiliyor. Be ikta Teknik Direktörü Samet Aybaba’nın da yeni talebesini, defansın solu odaklı; ama joker gibi de erlendirmesi bekleniyor.
Be ikta ’a imzası an meselesi olan Gökhan Süzen’e destek geldi. stanbul Büyük ehir Belediyes-por kampını ziyaret etti imizde salonda takımdan ayrı çalı tı-ını ö rendi imiz 25 ya ındaki
yetenekli isimden, arkada la-rı övgüyle bahsetti. Turuncu-Mavililerin kaptanı ve aynı za-manda ba arılı sol bekin oda arkada ı Ekrem Ek io lu, Kartal’ın Gökhan’ı alarak büyük bir i ba ardı ını söyledi.
Burak, Selçuk’un takımda bulunmasının kendisi için ans oldu unu söyledi.
NENE, BA KAN F KRET ORMAN’I HAKLI ÇIKARDIAra transferde forvete takviye planlayan Be ikta ’ın hedefi ndeki Nene, Brezilya kulüpleriy-le anla amayınca Katar’a yöneldi. Al Arabi’yle görü melere ba layan Fransız devi PSG’nin tec-rübeli golcüsü için yıllık 5 milyon Euro’nun gözden çıkarıldı ı ö renildi. Paris Saint Germain’in talyan teknik direktörü Carlo Ancelotti de bu transferin büyük ihtimalle gerçekle ece ini söy-
ledi. Kulübünün, Nene için bonservis istemeyece i belirtildi. Be ikta Ba kanı Fikret Orman, isim vermeden Nene gibi futbolculara sert çıkmı tı: “Türkiye, Katar öncesi son nokta de il.”
BE KTA ’IN DMANLARINA TARAFTARDAN YO UN LGSezonun ikinci yarısına Antalya’nın Side Belediyesi’nde hazırlanan Be ikta ’ı taraftarları yal-nız bırakmıyor. Teknik Direktör Samet Aybaba’nın ak am 18.30’a koydu u idman saatini iple çeken Siyah-Beyazlı futbolseverler, sık sık ya ı ın görüldü ü bölgede ya mura dahi aldırı etmiyor. Antrenman bitiminde solu u oyuncuların ve teknik heyetin yanında alanlar, foto raf çektirebilmek için birbirleriyle yarı içerisine giriyor. Ba ta kaptan brahim Toraman olmak üzere kafi lede bulunan herkes, ricaları elinden geldi ince kırmamaya özen gösteriyor.
Be ikta , stanbul B.Belediyespor’dan
aldı ı Gökhan Sü-zen için 1,1 mil-
yon Euro bonser-vis bedeli ödeye-cek. 25 ya ındaki
sol kanat oyuncu-suyla 3,5 yıllık söz-le me imzalanması
bekleniyor.FOTO RAF: AA, SEFA KARACAN
FOTO
RAF:
GAL
ATAS
ARAY
.ORG
ARKADAŞLARI, KARTAL’INGENÇ YILDIZINA KEFİL OLDUMEHMET TUFAN SIDE
1Beşiktaş’ın 1,1 milyon Euro bonservis bede-liyle İstanbul Büyükşehir Bele-diyespor’dan
transfer ettiği Gökhan Süzen’e iltifat geldi.Siyah-Beyazlıların kulübüyle görüşmelere baş-
ladığını Borsa’ya da bildirdiği 25 yaşındaki futbol-cunun eski takım arkadaşları, yetenekli isminKartal’da da başarılı olacağına inanıyor.
Sezonun ikinci yarısına Antalya Belek’te ha-zırlanan İstanbul Büyükşehir Belediyespor kampınıziyaret ettiğimizde Gökhan’ın idmana katılmayıpotelde ayrı çalıştığı bilgisine ulaştık. Ses kayıt ci-hazımızı Turuncu-Mavililerin diğer oyuncularınauzattığımızda sorularımız haliyle Beşiktaş’la anla-şan Gökhan Süzen odaklıydı. Gökhan Süzen’lekamp dönemlerinde aynı odayı paylaşan EkremEkşioğlu, dostuna övgüler yağdırdı. Gökhan’ın Si-yah-Beyazlılarla el sıkıştığını doğrulayan deneyim,“Uzun süredir kendisiyle birlikteyim. Onu kay-betmek elbette üzücü; ancak profesyonel insanla-rız. ‘Hayırlısı olsun’ demekten başka çaremiz yok.Yeni yolunun açık olmasını diliyorum. Gökhan, ya-şının üzerinde olgunluğa sahip. Gittiği her takımafaydalı olacaktır.” ifadelerini kullandı. 1987 do-ğumlu genç yıldız adayının, önümüzdeki yıllardaadından sıkça söz ettireceği fikrine sahip olan Ek-rem, Gökhan’ın kısa sürede A Milli Takım’a kadaryükseleceği kanaatinde.
Kamil Zayatte de kaptanıyla aynı görüşte.Gökhan’ı arayacakları kanaatindeki Gineli sa-vunmacı, “Artık onsuz oynamaya alışmak zorun-dayız. Beşiktaş’ta başarılı olacaktır. Kariyeri açı-sından da büyük bir ekibe gitmesi avantajına.” diyekonuştu. Sene başından bu yana Beşiktaş’ın gün-demine giren Pierre Webo’nun bakışı da benzer ni-telikte. Güç kaybedeceklerini; ama bunun üste-sinden gelebileceklerini vurgulayan 30’undaki Ka-merunlu forvet şöyle devam etti: “Özellikle ilk dev-renin son haftalarındaki formu çok üst düzeydeydi.Önemli bir kayıp. Onun açısından değerlendirir-sem güzel bir gelişme. Beşiktaş büyük yararını gö-recek.”
Profesyonelliğe İstanbul Büyükşehir Bele-di-yesi’nde, 2006’da adım atan Düzceli Gökhan Sü-zen, 2007-08’de Alibeyköyspor’a kiralandı. 1,80 bo-yundaki Gökhan’ın bölgesi sol bek olarak tanım-lanıyor; fakat gerektiğinde orta saha ve sol açıktada görev alabiliyor. Beşiktaş Teknik Direktörü Sa-met Aybaba’nın da yeni talebesini, defansın soluodaklı; ama joker gibi değerlendirmesi bekleniyor.
Nene, Başkan Fikret Orman’ı haklı çıkardıAra transferde forvete takviye planlayan Be-
şiktaş’ın hedefindeki Nene, Brezilya kulüpleriyleanlaşamayınca Katar’a yöneldi. Al Arabi’yle gö-rüşmelere başlayan Fransız devi PSG’nin tecrübeligolcüsü için yıllık 5 milyon Euro’nun gözden çı-karıldığı öğrenildi. Paris Saint Germain’in İtalyanteknik direktörü Carlo Ancelotti de bu transferinbüyük ihtimalle gerçekleşeceğini söyledi. Kulübü-nün, Nene için bonservis istemeyeceği belirtildi.Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, isim vermedenNene gibi futbolculara sert çıkmıştı: “Türkiye, Ka-tar öncesi son nokta değil.”
Beşiktaş’ın idmanlarına taraftardan yoğun ilgiSezonun ikinci yarısına Antalya’nın Side Be-
lediyesi’nde hazırlanan Beşiktaş’ı taraftarları yalnızbırakmıyor. Teknik Direktör Samet Aybaba’nın ak-şam 18.30’a koyduğu idman saatini iple çeken Si-yah-Beyazlı futbolseverler, sık sık yağışın görül-düğü bölgede yağmura dahi aldırış etmiyor. An-trenman bitiminde soluğu oyuncuların ve teknikheyetin yanında alanlar, fotoğraf çektirebilmek içinbirbirleriyle yarış içerisine giriyor. Başta kaptan İb-rahim Toraman olmak üzere kafilede bulunan her-kes, ricaları elinden geldiğince kırmamaya özengösteriyor.