40
30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013• YIL : 5 • SAYI : 200 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINLAND 3,5 EURO 2 ‘Allah’a inanan’ papaz aranıyor Danimarka’da papazlar arasında artan inançsızlık kilise yönetimini zor durumda bırakıyor. Viborg’daki Mejdal Kilisesi papaz bulmak için geçtiğimiz hafta yayınladığı iş ilanına ‘Allah’a inanma’ şartını eklemek zorunda kaldı. www.zamaniskandinavya.dk 10 Başörtülü sporcular resmi maçlarda oynayabilecek Danimarka Futbol Federasyonu geçtiğimiz hafta içerisinde yayınladığı bir bildiride; başörtülü futbolcuların da bundan böyle resmi müsabakalara çıkabileceğini açıkladı. 8 Konya Valisi Doğan: ‘Avrupa’ya gideceğiz diye okumuyorlar’ Gelenler; nasıl olsa bir gün geri döneceğiz diye okumadılar; kalanlar ise nasıl olsa bir gün gideceğiz diye okumuyor. Konya’da içine gurbet giren yöreler eğitim yarışını ‘kafadan’ kaybediyor. ZAMAN’DA BU HAFTA ‘Kaplumbağa’ modundan, ‘tavşan’ moduna 1 KAMİL SUBAŞI • 4 Biz Tanrıya güveniriz 1 24’TE Türk okullarına ‘selam’ olsun 1 34’TE Seni çok arzuluyoruz Ya Rasulullah! 1 26’DA Hükümet sözünde durdu: Anadil eğitimi başlıyor Liberal – Muhafazakar azınlık koalisyonu zamanında 2002’de kaldırılan anadil eğitimi, sol koalisyon hükümeti tarafından yeniden başlatılıyor. Eğitim Bakanı Christine Antorini, önümüzdeki eğitim yılından itibaren 200 ilköğretim okulunda ‘deneme’ amaçlı Türkçe ve Arapça anadil derslerinin başlayacağını açıkladı. Hükümetin kararına muhalefet tepki gösterirken, öğretmenler olumlu yaklaştı. HASAN CÜCÜK KOPENHAG 1 Kasım 2001’de yapılan seçimlerde ikti- dara gelen Liberal – Muhafazakar azın- lık koalisyon hükümeti ‘yabancı karşıtı’ Da- nimarka Halk Partisi’nin baskısıyla mecburi olan anadil eğitimini kaldırmıştı. Hükümet, anadil eğitimi vermede inisiyatifi belediyelere bırakmış ve anadil eğitimi için devlet desteğini kesmişti. Devletten maddi destek alamayan bir çok belediye anadil eğitimini durdur- muştu. Sadece bazı belediyeler anadil eğiti- mini vermeye devam etmişti. Eylül 2011’de yapılan seçimler sonrası kurulan sol koalis- yonun hükümet programında bulunan ana- dil eğitiminin tekrar başlaması, Eğitim Bakanı Christine Antorini tarafından 2013-14 eğitim yılında hayata geçirilecek. Bakan Antorini, ‘de- neme’ amaçlı olarak Türkçe ve Arapça’nın 200 ilköğretim okulunda okuyan etnik kökenli 1. ve 4. sınıf öğrencilerine verilmesine 2013-14 öğretim yılında başlanacağını açıkladı. Ana- dil eğitiminden 3 bin 500 4. sınıf öğrencisi ve 400 1. sınıf öğrencisi faydalanacak. Projenin amacının ‘anadilini öğrenenen çocukların diğer derslerdeki başarısını ölçmek’ olarak açıklayan Christine Antorini, kesinlikle anadil eğitimini mecburi olarak geri getirmeyi planlamadıklarını söyledi. 1 DEVAMI 6. SAYFADA HABER YORUM Dialog Forum Derneği anadil eğitiminin öznesi oldu 1 HABERİ 6. SAYFADA ‘Nordic Business Life’ yayın hayatına başladı Avrupa Türk İş Dünyası Konfederasyonu (UNITEE) - İskandinav Türk İş Dünyası Platformu (Nordic Turkish Business Platform) tarafından hazırlanan ‘’Nordic Business Life’’ dergisi geçtiğimiz hafta yapılan tanıtım resepsiyonunun ardından yayın hayatına başladı. 1 11. SAYFADA Özgürlükler kanla alınmasın Kürt sanatçı Şivan Perwer, son açılım sürecinin bütün provokasyonlara rağmen devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor. Devletin kendisi gibi başka isimlerle de görüşmesini ve güvence vermesini istiyor. 1 HABERİ 16. SAYFADA ŞİVAN PERVER: Bütün sabotajlara rağmen barış süreci devam etmeli 9

ZAMAN DK 200

  • Upload
    zamandk

  • View
    291

  • Download
    19

Embed Size (px)

DESCRIPTION

DK ZAMAN 200

Citation preview

30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013• YIL : 5 • SAYI : 200 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINLAND 3,5 EURO

2 ‘Allah’a inanan’papaz aranıyorDanimarka’da papazlar arasındaartan inançsızlık kiliseyönetimini zor durumdabırakıyor. Viborg’daki MejdalKilisesi papaz bulmak içingeçtiğimiz hafta yayınladığıiş ilanına ‘Allah’a inanma’şartını eklemek zorundakaldı.

www.zamaniskandinavya.dk

10 Başörtülü sporcularresmi maçlardaoynayabilecekDanimarka Futbol Federasyonugeçtiğimiz hafta içerisindeyayınladığı bir bildiride;başörtülü futbolcuların dabundan böyle resmimüsabakalaraçıkabileceğini açıkladı.

8 Konya Valisi Doğan:‘Avrupa’ya gideceğizdiye okumuyorlar’Gelenler; nasıl olsa bir gün geridöneceğiz diye okumadılar;kalanlar ise nasıl olsa birgün gideceğiz diyeokumuyor. Konya’da içinegurbet giren yöreler eğitimyarışını ‘kafadan’kaybediyor.

Z A M A N ’ DA B U H A F TA

‘Kaplumbağa’modundan,‘tavşan’ moduna1 KAMİL SUBAŞI • 4

Biz Tanrıyagüveniriz1 24’TE

Türkokullarına‘selam’ olsun1 34’TE

Seni çokarzuluyoruz YaRasulullah!1 26’DA

Hükümet sözünde durdu:

Anadil eğitimi başlıyorLiberal – Muhafazakar azınlık koalisyonu zamanında 2002’de kaldırılan anadil eğitimi,sol koalisyon hükümeti tarafından yeniden başlatılıyor. Eğitim Bakanı ChristineAntorini, önümüzdeki eğitim yılından itibaren 200 ilköğretim okulunda ‘deneme’amaçlı Türkçe ve Arapça anadil derslerinin başlayacağını açıkladı. Hükümetinkararına muhalefet tepki gösterirken, öğretmenler olumlu yaklaştı.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Kasım 2001’de yapılan seçimlerde ikti-dara gelen Liberal – Muhafazakar azın-

lık koalisyon hükümeti ‘yabancı karşıtı’ Da-nimarka Halk Partisi’nin baskısıyla mecburiolan anadil eğitimini kaldırmıştı. Hükümet,anadil eğitimi vermede inisiyatifi belediyelerebırakmış ve anadil eğitimi için devlet desteğinikesmişti. Devletten maddi destek alamayanbir çok belediye anadil eğitimini durdur-muştu. Sadece bazı belediyeler anadil eğiti-mini vermeye devam etmişti. Eylül 2011’deyapılan seçimler sonrası kurulan sol koalis-yonun hükümet programında bulunan ana-

dil eğitiminin tekrar başlaması, Eğitim BakanıChristine Antorini tarafından 2013-14 eğitimyılında hayata geçirilecek. Bakan Antorini, ‘de-neme’ amaçlı olarak Türkçe ve Arapça’nın 200ilköğretim okulunda okuyan etnik kökenli 1.ve 4. sınıf öğrencilerine verilmesine 2013-14öğretim yılında başlanacağını açıkladı. Ana-dil eğitiminden 3 bin 500 4. sınıf öğrencisi ve400 1. sınıf öğrencisi faydalanacak.

Projenin amacının ‘anadilini öğrenenençocukların diğer derslerdeki başarısını ölçmek’olarak açıklayan Christine Antorini, kesinlikleanadil eğitimini mecburi olarak geri getirmeyiplanlamadıklarını söyledi. 1 DEVAMI 6. SAYFADA

HABER YORUM

Dialog ForumDerneğianadileğitimininöznesi oldu 1 HABERİ 6. SAYFADA

‘Nordic BusinessLife’ yayın hayatınabaşladıAvrupa Türk İş Dünyası Konfederasyonu(UNITEE) - İskandinav Türk İş DünyasıPlatformu (Nordic Turkish BusinessPlatform) tarafından hazırlanan ‘’NordicBusiness Life’’ dergisi geçtiğimiz haftayapılan tanıtım resepsiyonunun ardındanyayın hayatına başladı. 1 11. SAYFADA

Özgürlükler kanlaalınmasınKürt sanatçı Şivan Perwer, son açılımsürecinin bütün provokasyonlararağmen devam ettirilmesi gerektiğinisöylüyor. Devletin kendisi gibi başkaisimlerle de görüşmesini ve güvencevermesini istiyor. 1 HABERİ 16. SAYFADA

ŞİVAN PERVER:

Bütün sabotajlara rağmenbarış süreci devam etmeli9

ZAMAN’a abone

oldunuz mu?

2 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

CUMA ALİ KARAMAN

1Yetmişli yıllarda şu an ismini tam ha-tırlayamadığım bir kitaptan okuduğum

ibretli bir hikayeyi bugün sizlerle paylaşmayıuygun gördüm. Aslında hikayede dile getiri-len hakikatin aynasıyla fert vetoplum hayatına baktığımızzaman bu hikayenin hemenhergün benzerlerinin çevre-mizde yaşandığını görmüş, ba-sından okumuş veya medya-dan haber olarak duymuş vetakib etmiş olabiliriz. Hikaye-nin penceresinden ictima-i ha-yata baktığımız zaman hika-yede bu olayı yaşayan bir ka-dının asırlar önce darb-ı meselolup anlatılması bugün bizegenel toplum ahlak yapısınınbunun üzerine kurulduğunu adeta söylüyorgibidir.

Hikaye şöyle:Eşi vefat eden bir kadına eşinden iki ye-

tim evlat bir de miras olarak bir inek geriyekalır. Kadın bu ineğin sütünü akşam sağar sa-

bah pazara götürür satar. Sütten elde ettiğiparalarla yetimleriyle geçinmeye çalışır. Ya-şadığı köyde her sabah ineği köyün sürüsünekatar. Akşamda gelişini dört gözle bekler. Ka-dın inekten elde ettiği sütün miktarına zamanzaman razı olmadığı için içine bir miktar su

katmaya başlar. Genelde hay-vancılıkla uğraşanlar bilirler sütkabını bazıları çok suyla yıka-yarak sütün bulunduğu kabaaktarırlar. Buda farklı bir hileşeklidir. Kadın artık her güninekten sağdığı süte su kat-makta ve sabah pazara götürüpsatmaktadır. Kadının her günsüte su kattığını evdeki yetim-ler görür. Aradan geçen uzunbir zaman sonra kadın acı birhaberle karşı karşıya kalır. Birakşam kadın köy meydanında

ineğini bekler. Fakat bütün hayvanlar gelironun ineği içlerinde yoktur. En son çoban ar-tık yanına varmıştır. Çobana sorar. Bütünhayvanlar geldi benim inek gelmedi der.Çoban kadına dönerek bugün hayvanlarıotlattığım yerde aniden bir yağmur yağmaya

başladı birden sele dönüştü ve sizin ineğiönüne kattı götürdü.

Kadın bu cevap karşısında sel bula bulabenim yetimlerimin ineğini mi buldu diyerekkendine vurmaya başlar. Bundan sonra ye-timleri neyle besleyecem diye söylenerekevinin yolunu tutar. Eve varınca yetimlerannelerin ağladığını görürler. Annecğim niyeağlıyorsunuz diye sorarlar. Anne evlatlarınaçobanın kendisine anlattıklarını birbir anla-tır. Evlatlarım şimdiye kadar bir ineğimizvardı ben sütünü sağar pazara götürür sataronunla geçinirdik. Artık bundan sonra ne ya-pacağımı bilemiyorum. Aslında çok zeki olanbu çocukların verdiği hikmet dolu olan ce-vaplarına gelelim. Her akşam annelerinin sütesu kattığını gören bu yavrular annelerine dö-nerek anne aslında senin her akşam süte kat-tığın su birikti sel oldu bizim ineğimizi gö-türdü derler.

Değerli okuyucu şimdi bu hikayeninpenceresinden ticari hayata baktığımız zamanbunun gibi birçok canlı örneklerin yaşandı-ğına şahid olmaktayız. Gıda madelerin gen-leriyle oynamaktan tutun onlara karıştırılanzararlı madelere kadar. Belki bir noktada

süte su katan bu kadın yaptıklarından dolayımazur görülebilir. Fakat yapılan davranış in-sani ve vicdani olmadığı için tasvip etmemizdoğru değildir. Etik olmayan birçok olayın ya-şandığı günümüzde fertlerin ve toplumlarınbünyesine yerleşen bu kötü huy ve davra-nışlardan kurtulmadığımız müddet ne bizimne de ailemizin huzur ve mutluluğu söz ko-nusu olamaz.

Peygamberimiz’in (s.a.v) ‘Bizi aldatanbizden değildir’ hadisinden hareketle helalaharam karıştıranların vay haline diyoruz. Yabir de bütün hayatına haram karıştıranlara nedemeli. Hiç şüphesiz İslam’da kul hakkı çokkutsaldır. Hikayeden çıkaracağımız bir başkaönemli ders yaptığımız yanlışlarda ısrar et-mek. Nasıl ki hikayede kadın yaptığı yanlışıgörmüyor veya görmek istemiyor. Fakat onuevlatları ibret dolu tarihi bir cevapla ikaz edi-yorlar. Bugün de bu hikayedeki kadın gibi ya-pılan bütün ikazlara rağmen hala hatayı ken-dinde görmeyen o kadar çok insan vardır ki.Sonsöz olarak duamız ve temenimiz bu tipinsanların bir an evvel yaptıklarının yanlış ol-duğunu bilip hatalarından vazgeçmeleridir.

Süte su katmak

EMRE OĞUZ KOPENHAG

1Danimarka’nın Viborg şehrindebulunan Mejdal Kilisesi, ‘Allah’a

inanan papaz’ arıyor. Geçtiğimiz gün-lerde bir iş ilanı yayınlayan kilise yöne-timi işe alacakları yeni papazın Allah’ainanmasının şart olduğunu ilana ekle-meyi ihmal etmedi. Söz konusu ilan Da-nimarka medyasında tartışmalara nedenoldu. Aralarında bazı politikacıların daolduğu bir grup, kilise yönetimini ‘ge-reksiz yere tartışma çıkarmakla’ suçlar-ken bazıları da papazlar arasında artaninançsızlığa dikkat çekere kilisenin ya-yınladığı ilanın son derece normal ol-duğunu savundu. Konuyla ilgili açık-lama yapan Mejdal Kilisesi YönetimKurulu Başkanı Karl George Pedersenise; geçmişte inançsız papazlara rastla-dıklarını, amaçlarının papazların inancınıölçmek değil kilise cemaatinin ihtiyaç-larını karşılayacak inançlı bir papaz bul-mak olduğunu söyledi.

Kilise Bakanı Manu Sareen de kili-senin yayınladığı ilanı ‘nahoş’ bulanlararasında. Söz konusu ilanın kendisinison derece şaşırttığını ifade eden BakanSareen, söz konusu ilanın, sonuçlarıiyice düşünülmeden hazırlandığını söy-ledi. Papazlar Derneği Başkanı Per Buc-

holdt Andreasen ise; ilanda yer alan‘Allah’a iman’ şartının ‘düşündürücü’olduğunu söylemekle yetindi.

Danimarka’da daha önce de benzer

tartışmalar yaşanmıştı. 2003 yılındaThorkild Grosböll adındaki bir papazAllah’a inanmadığını açıklamış ve buyüzden işten atılmıştı. Ancak Grosböll

kendisini işten atan kilise yönetiminimahkemeye vermiş ve davayı kazan-mıştı.

‘Allah’a inanan’ papaz aranıyorDanimarka’da papazlar arasında artan inançsızlık kilise yönetimini zor durumda bırakıyor. Viborg’daki MejdalKilisesi papaz bulmak için geçtiğimiz hafta yayınladığı iş ilanına ‘Allah’a inanma’ şartını eklemek zorundakaldı.

Mejdal KilisesiYönetim KuruluBaşkanı Karl GeorgePedersen, geçmişteinançsız papazlararastladıklarını,amaçlarınınpapazların inancınıölçmek değil kilisecemaatininihtiyaçlarınıkarşılayacak inançlıbir papaz bulmakolduğunu söyledi.

ATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM

1İsveç’e gelen Suriyeli mültecilerin yanındaolduğunu belirtmek için sosyal paylaşım si-

tesi facebook’ta resmini yayınlayan Yeşiller Par-tisi Eş Başkanı Gustav Fridolin, elinde beyaz bir

kâğıt üzerinde İsveççe ve Arapça yazı bulunan,“Hoş geldiniz Suriyeli yeni komşularımız. Uma-rım, güzel İsveç’te mutlu biçimde yaşarsınız’” fo-toğrafını paylaştı. Paylaşım rekor sayıda beğeni-lirken, birçok kişi tarafından da olumlu yorumaldı.

Yeşiller Partisi Başkanı Suriyelimültecilere kucak açtı

3 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

ERDAL ÇOLAK KOPENHAG

1Kopenhag Üniveristesi ÖğretimÜyesi Boşnak asıllı Prof. Safet Bek-

toviç yaptığı araştırma ve yazdığı bilim-sel makaleleri toplayarak ‘İslamiske Fi-losofi’ (İslami Felsefe) adlı bir kitap ya-yınladı. Medyanın da büyük ilgisini çe-ken Bektoviç’in‘İslami Felsefe’ adlı kitabıMüslüman olmayan guruplar tarafındanda ilgi odağı oldu. Önde gelen gazete-ler kitap hakkında yorumlar yaptılar,manşetelerine taşıdılar. Bektoviç kitabıhakkında şöyle dedi: “Yazdığım kitapta,İslâm felsefe ve kelâm tarihlerini şöylebir gözden geçirerek, İslam felsefesi veçağdaş düşünürlerin, filozofların soru-larını da vurgulayarak bunların bir öze-tini sundum. Aynı zamanda Avrupa’dabu sahada yapılan çalışmaları da özet-lemeye çalıştım.”

Saraybosna Üniversitesi Felsefe Sos-yolojisi mezunu olan Bektoviç evli ve ikiçocuk babası. Bosna Savaşı sebebiyleDanimarka’ya 1992 yılının son ayla-rında gelen Bektoviç doktorasını, 1996yılında Kopenhag Üniversitesi’nde Da-nimarka’nın meşhur varoluşçu felsefe-sinin atalarından Søren Kierkegaardüzerine verir. Halen Kopenhag İlahiyatFakültesi’nde ders veren Bektoviç, yakınbir zamanda Oslo Üniversitesi’nde İslamfelsefesi üzerine ders vermeye başlaya-cak. Yazmış olduğu İslami Felsefes adlıkitabının Oslo Üniversitesi’nde ders ver-meye başlamasına vesile olduğunu be-lirten Bektoviç, kitabının İngilizceye çe-virileceğini belirtti.

“Kitabım hakkındaki yorumlar mü-kemmel. Sadece kişisel olarak tanıdığımbir teologun ve bir gazetecinin KristeligtDagbladet ve Jyllands Posten gazetele-rine verdikleri yorumları dışında. Kita-bımın içerik olarak tutarlı olmadığınıİslam felsefesini yansıtmadığını dile ge-tiriyorlar. Daha sonra bunlara kitabın iç-eriği ve yazılış amacını anlatarak onlarınargümanlarını çürüttüm”diyen Bektoviç,“Bu kitap aslında İslami bir tarih felse-fesidir. 6. yüzyılda başlayan ve yüksek birkültür oluşturan Müslümanlar için iyiyazılmış ve malzemesini net İslamdanalan ve heyecan verici bir sunum. Kita-bın en önemli özelliği belki de İslam hak-kındaki birçok önyargıyı yıkmasıdır. Ki-tap İslamın önemli ve olumlu düşünce-lerinin yok olmadığı gerçeğini göster-mektedir. Modernlik, bilimsel özerklik,demokrasi, cinsiyet eşitliği ve otorite vebaskı rejimleri ile ilgili fikirleri İslamiFelsefe adlı kitabımda bulabilirsiniz.”diye düşüncelerini ifade etti.

Bektoviç, “Bu perspektifte İslam fel-sefesi ve teolojisi tarihi bir çatı içerisindeberaber mütalaa edilmiştir. Her ikisini demodern nokta nazarından anlamak, dü-şünmek lazımdır. Fakat bunun, gele-neksel İslam metoduna aykırı olduğu bi-linmelidir. Zira yalnız disiplinler ayrıdeğil, fakat ilk asırlarda bu disiplinlerintemsilcileri de farklı usulde yetişmiş, her

biri kendi okulunu temsil edien iki ayrıgrup idi. Filozoflarla ilahiyatçılar arasındaküçük şahsi temaslar vardı ve iki

disiplinin biribirine tesiri, daha ziyadefelsefenin teolojiye tesiri genellikle po-lemik yolu ile oluyordu.” dedi. Kısaca ki-tabında İslam felsefesinin gelişimini, çı-kış noktasını “genel manada ve 2 bin 5yüz yıllık bir tarihe sahip bulunan “fel-sefe” teriminin ifade ettiği anlam içinde8.-12. yüzyılları kapsayan “İslam felse-fesi” tabirini inceleyen Bektoviç sözlerineşöyle devam etti: “5 yüz yılı aşkın bir sü-reyle kurulup gelişmiş olan bir düşüncetarihinin üçte birlik bir bölümünü içine

alan bu dönemdeki felsefe hareketi,kendi öz fikri kaynaklarının yanında, kıs-men Hint-İran ve esas olarak da antikdönem Grek (Yunan) tesiriyle kurulupgelişmiş olan felsefi düşünce ve araştır-maları içine alır. Buna, çağının düşünceve ilim anlayışına uygun olarak kâinatınbütünü hakkında bir anlayışı ortayakoymak gibi bir özelliği de ilave etmeli-dir. Bu özellikleriyle İslam felsefesi; ge-nel felsefe tarihi içinde Batı Ortaçağ fel-sefesini etkileyerek, sözü edilen antik çağve Helenistik felsefe ile Rönesans, yeniçağ ve modern Avrupa felsefe hareket-leri arasında bir köprü vazifesi yapmış ve

böylelikle insanlık düşüncesi tarihin-deki önemli yerini almıştır. Bu sebeple İs-lam felsefesini bir kere olmuş bitmiş birdüşünce hareketi olarak değil de onu ön-cesi ve sonrası ile birlikte, yani etkilendiğive etkilediği düşünce dünyaları ile bir-likte görüp tanımaya çalışmak gerektiğiortadadır.”

Bektoviç, “İslâm felsefesinin içinealdığı saha yani onun sınırlarının nereyekadar uzandığı konusu tam açıklıkla vekesin bir şekilde ortaya konmuş değildir.İslam felsefesi deyimini, bazıları sadecefilozofların ele aldığı problemlerle sınır-landırmayıp, kelâmcılar ve sûfileri de buifadenin içinde göstermek gerektiğiniileri sürerken; bazı felsefe tarihçileri deonu antik Yunan felsefesi geleneğini vebu felsefenin İslâm felsefesine yaptığı et-kilerini gözönüne alarak Eflatun (Platon)(M.Ö. 427-347), Aristoteles (M.Ö. 384-322). Helenistik felsefe ve Platinos ileKindî, Farabî, İbn Sina ve İbn Rüşd’unfelsefe çalışmalarına hasredip, dörtyüzyıllık bir dönem ile sınırlandırmanın ge-rektiğini söylemişlerdir. Diğer bir yakla-şıma göre ise, yukarıda sözü edilen ikigörüşe fıkıh usûlunu (hukuk metodolo-jisi) de ilave etmek gerektiği ortaya çık-maktadır. Ayrıca çok yaygın olmamaklaberaber, problemlerinin ortak ve tartış-malarının devamlılığı sebebiyle, felsefeile kelâm ilmini; keza bir yönü ile filozof,diğer yönü ile mutasavvıf olan büyük dü-şünürleri göz önünde tutarak, felsefe iletasavvuf ekollerini birlikte tartışanlardaolmuştur. Bütünlüğü içinde İslâm felsefehareketini Doğu ve Mağrip (Endülüs)felsefeleri olmak üzere iki büyük kolaayırmak gelenek halini almıştır. Felsefidüşünceyi kurma ve geliştirme bakı-mından doğu kolu Mısır’dan Anadolu’yave İslam’a kadar uzanan çok geniş bircoğrafyayı kaplar ve Endülüs’e göre çokdaha çeşitli ve verimli olmuştur. İslamfelsefesinin Endülüs kolu ise, ortaçağ dö-nemi Hıristiyanlarının daha çok dikka-tini çekmiş ve Batılılar tarafından yazılarıeserlerde özel bir yer tutmuştur. Ancakİslam dünyasındaki fikri oluşum ve ge-lişimde Mağrip kolunun Doğu kadar bü-yük tesiri olamamıştır.”diyor.

Bektoviç ”İslam felsefesi, ele alıp iş-lediği problemleri bakımından tek tip biryapı göstermez. Yani hemen hemenher türlü düşünceye ve araştırmaya açıkolmuştur. Bu sebeple birbirinden çokfarklı, İslam dininin özüne yakın veyauzak düşen felsefe akım ve ekollerini bufelsefenin bünyesi içinde görmek müm-kündür. İslam felsefesini konu edinenfelsefe tarihleri, söz konusu ekolleri veonların temsilcilerini belli isimler altındatoplayarak sistemleştirmişlerdir. Aynızamanda Avrupa felsefesine yön vermiş,tanınmış İbn Rüşd’ün Batı üzerinde de-rin ve büyük etkisi olduğu doğrudur. İbnRüşd’ün teoloji ve felsefe arasındakiilişki ve onların özüne ilişkin görüşüözgün olduğu kadar önemlidir de.”di-yerek röportajı sonlandırıyor.

Kopenhag Üniveristesi Öğretim Üyesi Prof. Safet Bektoviç:

Kitabım İslam hakkındakibirçok önyargıyı yıkıyorYakın bir zamanda Oslo Üniversitesi’nde İslam felsefesi üzerine ders vermeye başlayacak olan KopenhagÜniveristesi Öğretim Üyesi Boşnak asıllı Prof. Safet Bektoviç’in ‘İslamiske Filosofi’ (İslami Felsefe) adlıkitabı hem medya hem de Müslüman olmayan guruplar tarafından da ilgi odağı oldu.

Boşnak asıllı Prof.Safet Bektoviç,“Kitabım hakkındakiyorumlarmükemmel. Sadecekişisel olaraktanıdığım birteologun ve birgazetecininKristeligt Dagbladetve Jyllands Postengazetelerineverdikleri yorumlarıdışında.”dedi.

Kamil Subaşı

Geçen hafta Danimarka’da ve diğer İs-kandinavya ülkelerinde renkli ve hızlı birhafta yaşadık.

Naat Gecesi ile coştukFinlandiya, Norveç, İsveç

ve Danimarka’da Efendimiz’in(sav) doğum günü vesilesi ilefarklı farklı yerlerde MevlidKandili programları tertipedildi. Programların bir ço-ğunda Beyazıt Camii İmamHatibi Suat Gözütok Hoca eş-siz sesi ile Kur’an-ı Kerim zi-yafeti sundu. Danimarka ve İs-veç’te Naat geceleri tertipedildi. Özellikle Danimarka’daAlbertslund Tiyatro Salo-nu’nda 1500 kadar kişinin ka-tılımı ile gerçekleşen Naat Ge-cesi programında çocuklarınperformansı görülmeye de-ğerdi. Ziyaret amaçlı Dani-marka’da bulunan Konya ceÇankırı valileri de programlaraiştirak ettiler. Kendileri dahasonra İsveç’e geçerek oradakiprogramlara katıldılar. Oku-nan Türkçe ve Kürtçe ilahi veNaatlar salonu dolduranlara duygulu anlaryaşattı. Efendimiz’in (sav) doğum günü ve-silesi ile bir araya gelen binlerin oluşturduğuberaberlik havası görülmeye değerdi.

Nordic Business LifeGeçtiğimiz haftanın bir diğer kayda değr

gelişmesi ise Avrupa Türk İş Dünyası Kon-federasyonu (UNITEE) - İskandinav Türk İşDünyası Platformu (Nordic Turkish BusinessPlatform) tarafından hazırlanan ve yayınhayatına ‘start’ veren ‘Nordic Business Life’dergisinin Marriott Hotel’de yapılan tanıtımresepsiyonu oldu. Respsiyona gösterilen ilgive katılım da iyiydi. Türkiye’nin DanimarkaBüyükelçisi Berki Dibek ve eşi, Konya veÇankırı valileri, Makendonya ve Bosna Her-sek Büyükelçileri, milletvekilleri NadeemFarooq, Özlem Çekiç ve Fatma Öktem’inyanı sıra, çok sayıda işadamı ve yönetici prog-ramdaydı.

İlk sayısındaki içerikli yazıları ve dosyahaberleri ile Nordic Business Life kendindensöz ettireceğe benziyor. İlk sayısının dosyakonusu olan ‘İskandinav ülkelerinde Türkasıllı girişimcilerin anatomisi’ makalesi öz-verili bir çalışmanın sonucu ve bu alanda ya-pılmış ilk araştırma olma özelliğinde.

İskandinav ülkelerindeki Türk asıllı girişim-cilerin anatomisi

İskandinav ülkelerine ilk defa 40-50 yılönce gelen Anadolu insanı bugünlerde yak-laşık 25 bin işçi çalıştıran 4 bin kadar işyeri sa-hibi. Buna ilaveten 3 bin kadarı da kendi işinesahip fakat herhangi bir işçi çalıştırmamakta.Ve işveren olma sayısı her geçen gün hızlaartmakta. Kopenhag İşletme Üniversitesi(Copenhagen Business School) öğretim gö-revlilerinden Doç. Dr. Serden Özcan öncü-

lüğünde yapılan araştırma 2 binin üzerindekişi ile görüşülerek titizlikle hazırlanmış. İs-kandinav ülkelerindeki Türk asıllı girişimci-lerin anatomisini görebilme adına güzel birçalışma ve üzerinde durulması gereken bir

konu. İleride bununla alakalıayrı bur yazı yamayı düşünü-yorum. Şimdilik sadece şu ka-darı ile yetinelim; araştırmayagöre Türkiye kökenli göçmen-ler arasında girişimcilik ruhuoldukça fazla fakat ne hik-metse Avrupa’ya (Danimar-ka’ya) geldikten bir süre busonra özellikleri ya da kabili-yetleri azalıyor!..

Anadilim tekrar başlıyorBu haftanın öne çıkan bir

diğer konusu ise hükümetinsözünde durması ve 2002’dekaldırılan anadil eğitimini tek-rar başlatıyor olması. Haberinbir diğer önemi de; bu mese-lenin Dialog-Forum Derneğiyetkililerinin 21 Haziran2012’de Milli Eğitim Bakanıziyaretinde Bakan tarafındangündeme getirilmesi ve arka-

daşımız Hasan Cücük’ün de aralarında ol-duğu heyetin belirttiği görüşler çerçeve-sinde, bazı hususların Bakan nezdinde açık-lığa kavuşması. Taklitlerinden sakınma adınahaberin devamını okumanızı tavsiye ede-rim…

Başka Endülüs’ler olmasın...Üzerinde düşünelmesi gereken ibretlik bi

haber geçen hafta bir kilise tarafından veri-len ‘imanlı papaz aranıyor’ iş ilanı. 50 yıla ya-kındır Avrupa’dayız. Gurbetçi olarak gelmi-şiz ev sahibi olmuşuz... İşçi olarak gelmişiz iş-veren olmuşuz... Bu gelişmelerin beraberindezamanla kendi değerlerimizden de uzaklaş-maya başlamışız. İleride benzer bir ilan ver-mek zorunda kalmamak için şimdiden ted-birimizi almalıyız. Çocuklarımızın yemesi-iç-mesi kadar onların eğitimine ve kendi kült-rel değerlerini öğrenmesine de önem ver-meliyiz. Birbirimizle uğraşmak yerine bubağlamda yapılan çalışmalara mümkün ol-duğu kadar destek vermeliyiz. İkinci bir En-dülüs vakası yaşansın istemiyorsak birbiri-mizle didişmek yerine ortaya güzel ürünlerkoymalıyız, koyamıyorsak koyanlara sahipçıkmalıyız... Yoksa ileride korkarım ki biz de‘imanlı imam aranıyor’ ilanı vermek zo-runda kalabiliriz...

Hızımızı arttıralım...Zaman abone kampanyamız bütün hı-

zıyla devam ediyor ama aboneler aynı hızdagelmiyor. Kaplumbağa hızıyla abone akışıoluyor malesef. Bu fırsatlar tekrar ele geç-meyebilir. Elimize geçen fırsatları iyi değer-lendirebilme adına biraz gaza basalım kap-lumbağa modundan tavşan moduna geçe-lim, yeni Zaman sevdalılarına ulaşalım...

[email protected]

‘Kaplumbağa’ modundan ‘tavşan’ moduna

Birbirimizle uğraşmakyerine bu bağlamdayapılan çalışmalara

mümkün olduğu kadardestek vermeliyiz. İkinci

bir Endülüs vakasıyaşansın istemiyorsakbirbirimizle didişmekyerine ortaya güzelürünler koymalıyız,

koyamıyorsak koyanlarasahip çıkmalıyız... Yoksaileride korkarım ki biz de‘imanlı imam aranıyor’ilanı vermek zorunda

kalabiliriz...

4 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

www.danimarkahaber.dk

Kanser tedavisinde yeni umut

Kanser hastalarının yüzde 90’ında ölüm se-bebi, hücrelerin diğer organlara metastaz

yapmasından kaynaklanıyor. Kopenhag Üni-versitesi bünyesinde çalışmaları süren BRICKisimli araştırma grubu, bir enzimin yayılması-nın engellenmesinin kanser hücrelerinin deyayılmasını engelleyebileceğini ortaya koydu.Araştırmanın koordinatörü Katrine Sonne-Hansen, ‘LOX isimli enzim, organların mik-royapısal yapısını değiştirebiliyor. Bu da dahaaçık bir ifadeyle, kanser hücrelerinin vücuttadiğer organlara sıçramasına neden oluyor vebu da o organlarda yeni kanser dokularınınoluşması anlamına geliyor. Bir süredir, bazıkanser hastalarında yüksek oranda LOX en-zimi çıktığı biliniyordu, ancak enzimin meka-nizması hakkında pek bilgimiz yoktu’ dedi.Araştırma ekibinin başında yer alan öğretimgörevlisi Janine Erler, kanser hücrelerininoluşmaya başladıklarında dokunun dışınaçıkmak için neye ihtiyaç duyduklarını göste-ren yeni sonuçlar elde etti. Katrine Sonne-Hansen konu hakkında, ‘Yalnızca kanserhücrelerine ve çevresine bakmamak lazım. Birsonraki adım, o derin biyolojik mekanizmayıanlamak olmalı. Etkili bir ilaç üretebilmek içinmutlaka süreçlerin altında yatan biyolojikoluşumları iyi anlamış olmak gerekiyor’ dedi.

İşsizleri emekli olduklarında zorgünler bekliyor

Yeni yapılan düzenlemeye göre işsiz olanbinlerce Danimarkalı önümüzdeki 6 ay içe-

risinde işsizlik parası sisteminden çıkarılacak.Bazıları bir süre daha sosyal yardımlardan ya-rarlanacak olsa da, bu kişilerin emeklilik dö-neminde yüksek ihtimalle ekonomik zorlukçekecekleri tahmin ediliyor. İşsizler, 6 ay sos-yal yardım parası aldıktan sonra kendi biri-kimlerinden harcama yapmak zorunda kala-cak. Bunun yanından bir de emeklilik biri-kimlerinden erken para çektikleri için ekstravergi ödemeleri gerekecek. 3F sendikası poli-tikacılardan yapılması planlanan sosyal yardımreformunun değiştirilmesini talep etti. 3F sen-dikasına göre insanlar yaşlılık dönemlerindeharcamak üzere birikim yaptıkları için ceza-landırılmamalı. Sosyal Demokratlar’ın politikasözcüsü Magnus Heunicke yaptığı açıkla-mada, ‘Sosyal yardım parası, hayatını idameettirecek başka hiçbir birikimi olmayan kişileriçindir. Bu yüzden bu konuda değişiklik ya-pılmasını beklemek gerçek dışı olur’ diye ko-nuştu. Emeklilik danışmanı Frank Peter Sö-rensen, ‘Üzerinde söz hakkına sahip olmadı-ğınız bir emeklilik planınız varsa, bu birikimi-nizi başka bir yere aktarabilirsiniz. Ancak buimkandan herkesin yararlanması mümkündeğil. Bunun için düzenlemenin nasıl yapıl-dığının bilinmesi gerekiyor. Bireysel emekli-lik birikiminizin başkaları tarafından yönetil-mesini engellemek için anlaşma yapabilir yada işvereninizle bunu ayarlayabilirsiniz. Böy-lece emeklilik paranızı çekip çekemeyeceği-nize onlar karar verir. Ancak özel emeklilik bi-rikiminiz varsa bunu dokunulmaz yapamaz-sınız’ açıklamasını yaptı.

Migren doğru tedavi edilmiyor

Pratisyen hekimlerin migren hastalarını iyiteşhis edemediği konusunda gelen eleşti-

riler artıyor. Migren Merkezi’nin yaptığı araş-tırmaya göre, yarım milyon Danimarkalı’damigren rahatsızlığı var ancak migren rahat-sızlığı olan 7 kişiden birinin yanlış tedaviedildiği ortaya çıktı. Danimarka BaşağrısıMerkezi’nden Prof Rigmor Jensen yaptığıaçıklamada, ‘Bu rakam çok fazla. Çünkü mig-ren önemli sonuçlara neden olabiliyor. Bu du-rum işe gelinmeyen gün sayının yüksek ol-masına ve sosyal etkinliklere katılamamayaneden oluyor’ dedi. Danimarka BaşağrısıMerkezi, pratisyen hekimlerin daha iyi tedaviedebilmeleri için eğitim almaları gerektiğiniaçıkladı. Danimarka Başağrısı Merkezi Baş-kanı Anne Bulow ise, ‘Pratisyen hekimlerinilaç yazmak konusunda daha yetkin ve dikkatliolmaları gerekiyor. Ancak doğru soruları so-rarak, doğru teşhisi yapabiliriz’ açıklamasınıyaptı.

Nöbetçi doktorlar gereksizaranıyor

Acil Servis doktorları, acil sağlık hizmetle-rini arayan her beş hastadan birinin, as-

lında kendi doktorlarını araması gerektiğinidüşünüyor. Acil sağlık hizmetleri tarafından2011’de yapılan Danimarka’da şimdiye kadaryapılmış en kapsamlı araştırmada Orta JyllandBölgesi’nde 22 binden fazla hastanın değer-lendirmeye alındı. Arhus Üniversitesi’ndenProf Peter Vedsted, ‘Bu durum çoğu başvu-runun gereksiz olduğunu gösteriyor. Bu ta-mamıyla hastanın kendi değerlendirmesi veseçimine bağlı bir durum. Ancak bazı husus-lar, kullanımın en üst düzeyde olmadığını gös-teriyor. Çünkü hastalar kendi doktorlarına gi-debilirse, bu alanda büyük tasarruf sağlana-bilir’ dedi. Birçok kişi, acil sağlık hizmetlerininaçıldıktan sonra doktora gitmeye tercih ediyor.Hizmetin başlamasından itibaren birçok kişireçetelerini tekrar yazdırmak için telefon edi-yor. Acil sağlık hizmetleri için her bölgeye yak-laşık olarak yılda 700 milyon kron bütçe ayrı-lıyor. Pratisyen Hekimler Birliği PLO’un Baş-kanı Peter Magnussen, uygun yöntem hak-kında tartışmaya hazır olduğunun ancak dok-torların daha fazla çalışmak istemediğinin al-tını çizdi.

Sigorta şirketleri dolandırılıyor

Her yıl yaklaşık 20 bin aile, hırsızlık ya dazarar sebebiyle tazminat alabilmek için si-

gorta şirketlerini dolandırıyor. Sigorta orga-nizasyonu Forsikring & Pension’ın yapmış ol-duğu araştırma ile her 15 ailede bir ailenin ha-sar bildirimlerinde sigorta şirketlerini dolan-dırdığı ortaya çıktı. Forsikring & Pension’ınMüdürü Per Bremer Rasmussen konu hak-kında, ‘Müşterilerinin sigorta şirketlerini do-landırmaya çalışmaları son derece ciddi bir du-rum. Bu durumun marketteyken parasınıödemeden bir şeyler almaktan farkı yok’ dedi.Rasmussen, sigorta poliçeleriyle yapılan sah-tekarlıkların, sigorta şirketlerinin her yıl bir kaçyüz milyon kaybetmesine neden olduğunudile getirdi. Ekonomi uzmanı Karsten Eng-mann, müşterilerin sigorta şirketlerini kandı-rırken bunun ortaya çıkmayacağını düşün-düklerini ve sahtekarlıkların en büyük nede-ninin bu olduğunu belirtti. Forsikring & Pen-sion’ın 2011 yılında yaptığı dolandırıcılık araş-tırmasının sonuçlarına göre, sigorta şirketinidolandıran Danimarkalıların bu yapma ne-denleri aslında şirketlerin de kendilerini do-landırdığını düşünmeleri. Birçok kişi, sigortaprimlerinin çok fazla yüksek olduğunu ve birhasar yaşamaları halinde tazminat olarak çokaz para aldıklarını düşünüyor. Aynı müşteri-ler, şirketlerin sigorta poliçelerini şirket yarar-ları doğrultusunda hazırladıklarını ve bu yüz-den şirket tarafından iyi bir muamele görme-diklerini düşünüyorlar.

DANİMARKA HABER TURU

6 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

İlköğretim okullarında okuyan göç-men kökenli öğrencilerin bazı derslerdebaşarısız olduğuna işaret eden EğitimBakanı Antorini, ‘Bazı şeylerin neden ol-duğunu tahmin etmek yerine, deneye-rek çözüm bulmaya çalışıyoruz. Anadiliiyi bilmenin Danimarkaca, matematik vediğer derslere katkı yapıp yapmadığınıölçmek için bu projeyi başlatıyoruz.2015’te sonuçları değerlendireceğiz’ dedi.200 okulda başlayacak Türkçe ve Arapçaanadil dersleri için hükümet 30 milyonkron ayırırken, bu projeden yaklaşık 4 binöğrenci faydalanacak. 4. sınıfta okuyanetnik kökenlilere Türkçe ve Arapça ana-dil eğitimi 2013-14 eğitim yılında, 1. sı-nıfta okyanlara ise 2014-15 eğitim yılındaverilmeye başlanacak. Deneme amaçlıprojenin 4. sınıf öğrencilere ‘pilot’ uygu-laması ise bazı okullarda hemen başla-tılacak.

Türkçe ve Arapça’nın tekrar veril-mesine muhafelet partileri tepki gösterdi.

Hükümeti ‘arka kapıdan içeri’ girmeklesuçladılar. Danimarka Halk Partisi eski li-deri ve partinin değerler sözcüsü Pia Kja-ersgaard, projeyi ‘umutsuz’ olarak ta-nımlarken, çocuklarına anadili öğret-menin anne- babanın görevi olduğunusavundu. Okullar Kurulu Başkanı SörenSöndergaard ise, projeyi olumlu bul-duklarını ve desteklediklerini açıkladı.

Türkçe ve Arapça’nın yeniden veril-mesine ilham kaynağı Odense’de bulu-nan Abildgaard okulu oldu. 24 değişikmilletten öğrencinin okuduğu okulunyüzde 90’ı etnik kökenli öğrencilerdenoluşuyor. Anadil eğitiminin verildiğiAbildgaard Okulu Müdürü Allan Felds-kou, ‘Türkçe, Arapça ve Somalice anadileğitimi gören öğrencilerimiz diğer ders-lerde gördükleri terimlerin karşılığınıkendi anadillerinde bildikleri zamandersleri daha iyi anlıyorlar. Hükümetinbu çalışması etnik kökenli öğrencilerinbaşarısına olumlu katkı yapacaktır’ diyekonuştu.

Tarih 21 Haziran 2012. Yer: EğitimBakanlığı. Dialog Forum DerneğiBaşkanı Mustafa Gezen, Kopenhag

Belediye Meclisi üyesi ve Dialog ForumDerneği Politik Platform üyesi Taner Yıl-maz ve Özel HAY Okulu Müdürü Meh-met Kolukısa ile birlikte Eğitim BakanıChristine Antorini’yi ziyaret ettik. Bakan,toplantıda hangi konuları görüşeceği-mizi önceden istemişti. Ağırlıklı günde-mimiz anadil eğitimi ve staj yeri soru-nuydu. Biz 4 kişi olmamıza karşılık, ba-kan toplantıya tam 9 kişilik bir heyetlekatıldı. Ülkeler arası heyetler görüşmesigibi karşılıklı oturunca ‘Siz Danimarkatarafısınız ama biz hangi ülkenin tem-silcisiyiz’ şakamıza Bakan Antorini, ‘He-pimiz Danimarka tarafındayız ama kar-şılıklı oturarak sizin fikirlerinizi öğren-mek istedik’ cevabını veriyordu. BakanAntorini gündemi önceden gönderdiği-miz için ‘dersine iyi çalışmış’ olarak gel-mişti. Önünde bir çok dosya bulunu-yordu. Gündem maddelerini tek tekkonuşurken, sık sık toplantıya katılan di-ğer isimlerin görüşlerini alıyordu. Ana-dil eğitimi konusu en uzun süreli ko-nuştuğumuz gündem oldu. ‘Sizlerin fi-

kirlerini öğrenmek istiyorum’ diyen Ba-kan, söylediklerimizi not etti. Bizim ko-nuşmamız bitince Bakan Antorini, ‘sizebir müjdem var’ diyerek başladığı ko-nuşmasında şunları söylüyordu; ‘Anadileğitimi konusunda söyledikleriniz bizimiçin kafamızdaki bazı şeyleri netleştirdi.Hükümet olarak özellikle Türkçe, Çinceve Arapça gibi derslerin müfredata gir-mesini için çalışıyoruz. Yani bu dillerülke genelinde ilköğretim okullarındaseçmeli ders olacak’. Toplantıya gazeteci

kimliğimle değil Dialog Forum Derneğiyönetim kurulu üyesi olarak katılıyor-dum. Bakan Antorini, bu söylediğinin‘off the record’ (yazılmamak kaydıyla)olmasını arzu edince, bize beklemekdüşüyordu. Bakan Antorini, 21 Hazi-ran’da bize verdiği sözünü tutarakTürkçe ve Arapça’nın 200 okulda anadilolarak verilmesini sağladı. Ben inanıyo-rum ki, fazla bir süre geçmeden Türkçeseçmeli ders olarak ülke genelinde oku-tulacaktır.

Dialog Forum Derneği olarak En-tegrasyon ve Sosyal İşler Bakanı KarenHaekkerup ile yaptığımız toplantı so-nunda emeklilerimizin Türkiye’de 6 aykalmasını sağlarken, Eğitim Bakanı An-torini ile görüşmemiz sonunda Türk-çe’nin yeniden çocuklarımıza öğretil-mesinin yolunu açmaya vesile olduk. Kı-saca ‘diyaloğun meyvelerinden’ 60 bininsanımızın faydalanmasının mutlu-ğunu yaşıyoruz.

Dialog Forum Derneği anadil eğitiminin öznesi oldu

Türkçe ve Arapça geri dönüyor Liberal – Muhafazakar azınlık koalisyonu zamanında 2002’de kaldırılan anadil eğitimi, sol koalisyon hükümetitarafından yeniden başlatılıyor. Eğitim Bakanı Christine Antorini, önümüzdeki eğitim yılından itibaren 200ilköğretim okulunda ‘deneme’ amaçlı Türkçe ve Arapça anadil derslerinin başlayacağını açıkladı.Hükümetin kararına muhalefet tepki gösterirken, öğretmenler olumlu yaklaştı.

HABER YORUM

ATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM

1Koalisyon hükümetinin ortağı Halk Partisi’nin(Folk partiet) görevinden istifa eden eski ba-

kanı Nyamko yerine yine aynı partiden milletvekili olanMaria Arnholm seçildi. Yeni seçilen bakanın ilk basıntoplantısında, bakanın 15 yıl önce yaptığı yolsuzlukgündeme geldi.

Basın mensuplardan birinin, ‘’Hiç yolsuzluk yaptı-nız mı?” sorusuna, ‘’Evet yaptım 15 yıl önce, evimde kısasüreli çalışan temizlik işçisine sigorta yapmamıştım’’dedi. Bu cevabın ardından İsveç basını 2006 yılında yeniseçimlerden sonra mazbatasını alan 3 bakanın, görevebaşladıktan 1 hafta sonra aynı yolsuzluktan istifa etti-rildiklerini hatırlatarak, Maria Arnholm’unda istifa et-mesi gerektiğini tartışmaya açtı.

İsveç Eşitlik Bakanı Arnholm’danbasın toplantısında yolsuzluk itirafı

BİRİNCİ SAYFADAN DEVAM

4. sınıfta okuyanetnik kökenlilereTürkçe ve Arapçaanadil eğitimi 2013-14 eğitim yılında, 1.sınıfta okyanlara ise2014-15 eğitimyılında verilmeyebaşlanacak.Deneme amaçlıprojenin 4. sınıföğrencilere ‘pilot’uygulaması ise bazıokullarda hemenbaşlatılacak.

s

s

s

808 20462FLT

447 60646FLT

44

8 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Konya Valiliği tarafından yaptırılanbir araştırmaya göre; başta Kulu, Ci-hanbeyli, Derebucak ve Yunak olmaküzere şehrin İskandinavya’ya göç verenilçelerinde çok sayıda öğrenci, ‘nasılolsa bir gün İskandinavya’ya göç ede-ceğiz’ düşüncesiyle eğitime gerekliönemi vermiyor.

Konuyla ilgili olarak Zaman’a özelaçıklamalarda bulunan Konya ValisiAydın Nezih Doğan, ‘‘Yaklaşık 20 bin

kadar öğrenci ve velinin katılımıyla yap-tığımız araştırma sonucunda; Konya’nınyurtdışına göç veren Kulu, Cihanbeyli,Derebucak ve Yunak gibi ilçelerinde kit-lesel akademik başarı seviyesinin diğer-lerinden daha düşük olduğunu öğren-dik. Buralarda yaşayan ve yurtdışındayakınları olan çocukların çok yüksek birokuma hevesi yok.’’ dedi.

Çocukları eğitime güdüleyen enönemli faktörlerden birinin aile oldu-ğunun altını çizen Vali Doğan, ‘‘Çocuk-ların geleceklerini planladıkları yer deTürkiye olmayınca o da bir biçimde et-kiliyor. Ailenin çocuğunu eğitim konu-sunda teşvik etmesi lazım.’’ dedi.

Konya’nın bir ilçesindeki eğitim sorunuburaya da yansıyor

Konya Valiliği olarak bu konudaçeşitli projeler ürettiklerini ve geçmiştebazı İskandinav ülkelerinin Türkiyetemsilcileriyle de görüşmeler yaptıklarınıifade eden Vali Doğan, ‘‘Konya’nın birilçesindeki eğitim sorunu Danimarka’yıda İsveç’i de Norveç’i de etkiliyor. Biz

eğer orada, kaynakta bu eğitim proble-mini aşabilirsek, düzenli eğitim almanıngelecekte daha kabul edilebilir bir yaşamstandardı sağlayacağını insanlara iknaedebilirsek, Kulu’da Cihanbeyli’de aldı-ğımız tedbirlerle biz aslında buradaki ai-leleri de etkileyeceğiz. Çünkü biz bili-yoruz ki; Konya’daki ailelerimizle bura-daki ailelerimiz arasında doğrudan ile-tişim var. Bu iletişim evlilik yoluyla de-vam ediyor, akrabalık yoluyla devamediyor.’’ dedi.

Burada etkili bir sosyal statü kazan-manın yolu Konya’dan geçer

Çocukların eğitimi konusunda aile-lere çok büyük görevler düştüğünün al-

tını çizen Vali Doğan, ‘‘Eğitim işi aileninbütününü ilgilendiren bir iştir. Sadeceokula göndermekle bitecek birşey değil.Ailenin birinci görevi doğru adrese ço-cuğu göndermektir. Daha sonra da mu-hakkak iyi bir şekilde takip edilmesi ge-rekir.’’ dedi.

Konya ile İskandinav ülkelerinin birçok anlamda birbiriyle bağlantılı oldu-ğunu belirten Vali Doğan, ‘‘Türkiye’dengelen vatandaşlarımızın burada daha et-kili bir sosyal statü kazanabilmeleri veekonomik kapasiteyi geliştirebilmeleriiçin memleketlerinde daha iyi eğitil-meleri lazım.’’ dedi.

Avrupa’da kazandığı paraları köyle-rinde villa yaparak harcayan gurbetçilere

de seslenen Vali Doğan, ‘Zor kazanı-yorsunuz, ölü yatırımlarla harcamayın’’dedi. Konya’nın Türkiye’de yıldızı par-layan şehirlerden biri olduğunu vurgu-layan Vali Doğan, ‘‘Burada yaşayan va-tandaşlarımızın kazandıklarını ölü yatı-rımlar haline dönüştürmemeleri gere-kiyor. Buralarda çok zor para kazanıyorinsanlarımız. Kazandıkları paraları; Tav-şançalı da bahçeli bir ev yaparak yadaYeniceoba’da bahçeli bir villa yaparakdeğil, 3-5 arkadaş bir arayarak gelerekbir işletme kurarak buradaki bilgi-biri-kimi oraya taşımak yoluyla değerlendi-rebilirler.’’ dedi.

‘Nasıl olsa Avrupa’ya gideceğizdiye okumuyorlar’Gelenler; nasıl olsa bir gün geri döneceğiz diye okumadılar; kalanlar ise nasıl olsa bir gün gideceğiz diyeokumuyor. Konya’da içine gurbet giren yöreler eğitim yarışını ‘kafadan’ kaybediyor. Sanki gurbetzehirliyor onları, başka bir müfredat takip ediyorlar sanki...

Not Defteri

[email protected]

Konya Valisi AydınNezih Doğan:‘‘Konya’nın birilçesindeki eğitimsorunu Danimarka’yıda İsveç’i de Norveç’ide etkiliyor.’’

Finlandiya Türk Derneği’ndengeleneksel yemek

2013 geleneksel yemeğini organize edenFinlandiya Türk Derneği, çok farklı kesim-

den insanları biraraya getirmenin mutlulu-ğunu yaşıyor. Ailelerin ilgi gösterdiği ye-mekte hem yemek ziyafeti hem de müzik zi-yafeti biraradaydı. Halaylar çekildiği ve yöre-sel ezgilerin çalındığı yemekte,birlik beraber-lik mesajları verildi. Ayrıca gecede UzmanDoktor Mine Eray’ın Başbakanlık YurtdışıTürkler Başkanlığı tarafından tebliğatta bulu-nulmuş Finlandiya temsilciliği ilan edildi.Eray yaptığı konuşmada ‘’ Finlandiya’yı tem-silen başladığım görevde çalışma grubu ku-racağım. Gençlerimize daha çok ilgi göster-mek ve her kesimden insanla el ele vererekÜlkemizi temsil etmek istiyoruz.’’ dedi.

Siber tehditler için Finlandiyaalarmda

Finlandiya online güvenlikte öncü ülkeler-den olmak istiyor. Fin hükümeti yeni siber

güvenlik stratejisi hazırlığı içerisinde. Uz-manların hazırladığı raporlara göre Finlandiyagittikçe siber tehditlere maruz hale geliyor. Ra-porlarda Finlandiya devletinin online şebekealtyapısının tehditlere açık olduğu belirtiliyor.Hükümetin yeni stratejisi doğrultusunda Fin-landiya İletişim Düzenleme Kurumu (FI-CORA) ile bağlantılı olarak kurulacak bir si-ber güvenlik merkezi gündemde.

Sundance kısa film festivalinde‘’The Date (Treffit)’’ birinci

Jenni Toivoniemi yönettiği film (Treffit),Sundance Festivali’nde Uluslararası Kurgu

Kısa Film Jüri Özel Ödülü kazandı. Film 14aday filmlerin arasından seçildi. Sundance

dünyanın en prestijli film festivallerinden bi-risi olarak biliniyor. Bu yıl kısa film yarışma-larında bir rekora imza atıldı ve tam 8000 filmbaşvurusu olduğu bildirildi. Bu filmler ara-sından sadece 65 tanesi dereceye kalabildi.The Date (Treffit) filmi, şubat ayında BerlinUluslararası Film Festivali’ne Kısa Film kate-gorisinde ve daha sonra da Göteborg Ulus-lararası Film Festivali Nordiskt Ljus kategori-sinde de aday olarak seçildi.

Sony Xperia Z Tablet Finpiyasalarında satışa girdi

Sony, Xperia Z serisinin tabletini geçtiğimizgünlerde duyurmuştu. Sony Xperia Z tab-

let 10.1 inç büyüklüğünde ekrana ve 6.9mminceliğinde gövdeye sahip. Bu ölçüleriyleSony Xperia Z tablet, piyasada mevcut en incetablet durumunda. Sadece 495 gram ağırlı-ğında olan Sony Xperia Z tablet, benzerleriarasında ki en hafifi. Su ve toz geçirmez

özellikleriyle dikkat çeken cihaz Finlandıyamerkezli bir elektronik satış sitesinde ön sa-tışa çıktı. Tablet, internet sitesinde 799 Euro’yaön satışa sunuldu.

Katainen,Alanya BelediyeBaşkanı Sipahioğlu ile görüştü.

Finlandiya Basbakanı Katainen, Alanya Be-lediye Başkanı Sipahioğlunu Basbakanlık

resmi konutunda öğle yemeğinde ağırladı. Birdizi resmi ziyaretlerde bulunmak ve HelsinkiMATKA Turizm fuarına katılmak üzere Fin-landiya’ya gelen Belediye Başkanı Hasan Si-pahioğlu, Finlandiya Başbakanı Jyrki Katainentarafından başbakanlık konutunda ağırlandı.Belediye Başkanı Sipahioğlu, Finlandiya Baş-bakanı Jyrki Katainen ile iki ülke arasındakiilişkiler ve Alanya turizmi ile ilgili görüş alış-verişinde bulundu. Alanya, Finlandiyalılarınturistik olarak en çok ziyaret ettikleri yerlerinbaşında geliyor.

FİNLANDİYA HABER TURU

9 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

MENAF ALICI STOCKHOLM

1İsveç Kürdistan Dernekleri Federas-yonu (FKKS) Başkanı Aycan Şermin Bo-

zarslan, Paris’teki suikastın benzeri olaylarınyaşanabileceğini belirterek, “bütün sabotaj veprovokasyonlara rağmen barış süreci işle-meli” dedi. Merkezi Stockholm’de bulunanFKKS’in Başkanı Bozarslan, Zaman’a İmralıgörüşmeleri ile başlayan barış süreciyle ilgiliaçıklamalarda bulundu. İsveç’teki Türkiye,İran, Irak ve Suriye kökenli 200 bin civarındaolduğu tahmin edilen Kürtlerin çatı örgütü ko-numundaki İsveç Kürdistan Dernekleri Fe-derasyonu’nun Başkanı Bozarslan, hüküme-tin İmralı’da Abdullah Öcalan’la yaptığı gö-rüşmeler ile başlayan süreci destekledikleriniifade ederek, sürecin barış ile sonuçlanmasınıumduklarını söyledi. FKKS’in kurulduğu gün-den buyana Kürt sorununun ancak barışçılyöntemlerle çözülebileceğini savunduğunuvurgulayan Bozarslan, “Bu anlayış bizde çokiyi oturmuş ve tartışılmazdır. Üye olan herkesde bunu benimsemiş ve kabullenmiştir. Biz,Kürt sorununa hak ve hukuk çerçevesindenbakıyoruz. Bu görüşmeler de Kürtlerin hak vehukuklarını elde etmelerinin yolunu aça-caksa tabii ki destekleriz. Barışa giden her di-yalogu ve her çabayı olumlu buluyoruz ve des-tekliyoruz” diye konuştu.

Süreçle ilgili üyeleri arasında “bekle- gör”havasının hâkim olduğunu dile getiren Bo-zarslan, ‘acaba’lar var. Provokasyonlar olur mu,barışı istemeyen karanlık odaklar, derin dev-let, Ergenekon dediğimiz yapılar mevcut.Bunların barış istemediğini herkes biliyor. Bü-tün bunlara rağmen başarılabilir mi sorusu herzaman var. Ancak bu adımı destekliyoruz vebu sürecin sıkıntısız geçmeyeceğini de biliyo-ruz. Barış çok zahmetli bir iştir. Paris’tekininbenzeri provokasyonlar, engellemeler mutlakaolacaktır. Bu adımı atanların bunu hesaba kat-maları gerek. Savaştan rant elde edenler, onaumut bağlayanlar bu süreci baltalamak iste-yecektir. Onların oyununa gelmemeli. Onlara

rağmen kararlılıkla süreç işletilirse bu iş olur veo zaman büyüklüğünüz ortaya çıkar” şeklindeifadelerde bulundu.

“Öncelikle silahlar susmalı”Barış ortamının sağlanması için herkesin

elinden geleni yapması gerektiğini dile getirenBozarslan sözlerini şöyle sürdürdü: “Üzülereksöylemeliyim; geçmişte atılan adımlarda zeminiyi hazırlanmadı. O dönem atılan adımlardikkatli atılsaydı bilanço bu olmayacaktı. İn-sanlardaki şartlanmışlıkları kırmak için zeminiiyi hazırlamak lazım. Adımlar dikkatli atılırsabarışın sağlanmaması için hiçbir sebep yok. Budönemde silahlar konuşmamalı, diller ko-nuşmalı. En büyük arzumuz ve ilk önceliğimizölümlerin durması. Kürt ya da Türk olsun, farketmez, gençler ölmesin. Ölümler devam edi-yorsa barış olmaz. Bir de burada temel nokta;PKK’nın silah bırakması değil, Kürt sorunununçözümü olmalı. Bunun için de başta silahlarmutlaka bırakılmalı.”

“Kürt sorunu sadece Öcalan ile müzakereedilmemeli”

Sadece bir adres ile görüşmenin Kürt so-rununu çözmeyeceğini anlatan Bozarslan,“Başlangıçta silahların susması ve barış orta-mına geçilmesi için Öcalan ile görüşülebilir,ama Kürt sorununa köklü çözüm bulunacaksa;Kürt halkının en geniş yelpazesi, legal partiler,STK’lar, aydınlar muhatap alınmalı. Kürtlerinhak ve hukuklarının konuşulacağı böylesineönemli bir durumda geniş katılım bence çokbüyük önem arz ediyor. Aksi taktirde yara yinekanamaya devam edecektir” dedi.

“Fethullah Gülen’in açıklamaları olumlu”Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Sulh

hayırdır, hayır sulhtadır” sözlerini değerlen-diren Bozarslan, “Doğru söze ne denir ki. Bizbu süreçte barışa katkı sunacak bütün açıkla-maları olumlu görüyoruz. Barışçıl ortama ge-çişin sağlamasına etkisi olacak herkesin açık-lamalarını olumlu değerlendiririz” dedi.

İsveç Kürdistan Dernekleri Federasyonu Başkanı Bozarslan:

Bütün sabotajlara rağmen barışsüreci devam etmeli1981 yılında kurulan ve 34 Kürt derneğinin üye olduğu İsveç Kürdistan Dernekleri Federasyonu (FKKS) Başkanı AycanŞermin Bozarslan, “Bütün sabotaj ve provokasyonlara rağmen barış süreci işlemeli” dedi.

Aycan Şermin Bozarslan, 1981 yılındakurulan ve 34 Kürt derneğinin üye olduğu İs-veç Kürdistan Dernekleri Federasyonu baş-kanlığını yürütüyor. Siirt doğumlu memur birbabanın kızı olan Bozarslan, Türkiye’de Yük-sek Öğretmen Okulu’nu bitirdi ve bir yıl öğ-

retmenlik yaptı. 1983 yılında İsveç’e geldi. İs-veç’te yüksek özel pedagoji eğitimi alan Bo-zarslan, üç anaokulun müdür yardımcılığınınyanı sıra, engelli çocuklarla çalışan öğret-menlere de danışmanlık yapıyor.

İsveç Kürdistan Dernekleri Federasyonu (FKKS) Başkanı Aycan Şermin Bozarslan, hükümetin İmralı’da AbdullahÖcalan’la yaptığı görüşmeler ile başlayan süreci desteklediklerini ifade ederek, sürecin barış ile sonuçlanmasınıumduklarını söyledi.

Aycan Şermin Bozarslan kimdir?

ZAMAN HELSİNKİ

1Uzman Doktor Mine Eray, BaşbakanlıkYurtdışı Türkler Başkanlığı tarafından

Finlandiya temsilciliğine getirildi. Eray yaptığıaçıklamada, ‘’Finlandiya’yı temsilen başladı-ğım görevde çalışma grubu kuracağım. Genç-lerimize daha çok ilgi göstermek ve her ke-simden insanla el ele vererek Ülkemizi tem-sil etmek istiyoruz.’’ dedi. Eray, HacettepeÜniversitesi İngilizce Tıp Fakültesi mezunu.Helsinki’de immünoloji doktorasını bitiren buarada Patoloji ihtisasına başlayan Eray, Pato-loji ihtisasını bitirdikten sonra, hematopatolojialanında Uzman Doktor olarak görev yapıyor.

Mine Eray Yurtdışı Türkler BaşkanlığıFinlandiya temsilcisi oldu

10 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Müzikle fiziki ve psiklojik terapi

Mangfold Huset Diyalog Derneği’ne bağlıSağlık-Spor Platformu, müzikle fiziki

ve psiklojik terapi başlığı adı altında bir prog-ram gerçekleştirdi. Derneğin Karl Johan Cad-desi’nde ki yerinde düzenlenen programa,üniversite öğrencileri, bazı müzisyenler vederneğe bağlı platformların başkanları dakatıldı. Norveçli Müzik Terapist Gunn VigdisVærnes, programram boyunca, müziğinmaddi-manevi hastalıkların üzerindeki etki-leri üzerinde konuştu. 1989’dan bu yana,birçok kültür okullarında, çocuk kreşlerinde,okullarda müzik pedegogluğu ve terapistliğiyapan Værnes, müzik tedavisinin özellikle

özürlü insanların üzerindeki etkisi üzerindedurdu. Gunn Vigdis Værnes müzik terapisi-nin, çocuklardan gençlere, onlardan yaşlılarakadar her kesime uygun bir tedavi sistemi ol-duğunu belirtti.

Norveç, Cezayir’e askergönderebilir

Norveç Dışişleri Başbakanı Espen BarthEide, Cezayir’deki rehine krizine yönelik

bazı açıklamalarda bulundu. Norveçli bakan,olası bir askeri müdahaleye açık olduklarını,bölgeye binin üzerinde askeri takviye gönde-ren Fransa’yı takip edebileceklerini aktardı.Bakan Eide, Mali’deki teröristlerin bölgedekihareketliliğinin engellenmesi gerektiğini vur-guladı. Kaçırılan 17 Norveçli rehinenin 12’sineulaşıldığını, rehinelerin sağlık durumlarınınsaiyi olduğu ifade edildi. 5 Norveçli rehinedenise hala haber alınamıyor. Ayrıca Kraliyet ai-lesi mensupları, Norveçli rehinelerin ailleriniziyarette bulundu. Başbakan Jens Stoltenberise olayı ‘şer’ olarak nitelendirdi.

Vergi kaçakçılığı had safhada

Norveç Vergi Dairesi’nin (Skatteetaten)devlet televizyonuna sunduğu 2012 rapor

sonuçlarına göre, her 10 firmadan 6’sı vergi

ödemiyor. Dairenin sayım verileri, ülkedekimevcut 240 bin 889 firmanın sadece 99 bin402’sinin yüzde 28 oranında vergi ödediğinigösteriyor. Konuyla ilgili yerel medyaya ko-nuşan Norveç Vergi Dairesi Başkanı SveinKristensen; Norveç genelinde ki vergi kaçak-çılığın endişe verici boyutta olduğuna dikkatçekti. Kristensen, vergi kaçıran müesseselerinsayısının oldukça yüksek olduğunu kaydetti.Başkan, özellikle vergi kaçıran büyük şirket-lerin takibi konusunda Vergi Dairesi’nin ya-sallaşması gerektiğini savundu.

Lucas en çok kullanılan erkekismi

Norveç Araştırma Merkezi’nin, ülkede ençok kullanılan isimlere ilişkin yaptığı bir

araştırma sonucunda, Norveçli anne-babala-rın çocuklarına en çok kattığı kız ismi Nora,erkek adı ise Lucas olduğu kaydedildi. Özel-likle geçen yılın en popüler isimleri arasındayer alan Nora ismi, 2013’te toplam 438 kız ço-cuğuna verildiği aktarıldı. Ayrıca Emma, So-fie, Linnea, Sara, Emilie en popüler kız isim-ler arasında yer alırken; Emil, Mathias, Jonasve Alexander ise Norveçlillerin en çok tercihettiği erkek isimleri arasında yer aldı. Lucas yada Lukas, 4 İncil yazarları arasında yer alan birisim.

Hemşire adayları sınıfta kaldı

Hemşire adayı birçok genç, Oslo YüksekOkulu’nda düzenlenen hemşirelik sına-

vını geçemedi. İmtihana katılan her 10 öğ-rencinin 4’ünün başarısızlığı, öğrencilerinhastalık eğitimindeki yetersizliğine bağlandı.Ayrıca yetkiller, hemşireliğe dair verilen derssaatlerinin oldukça yetrsiz olduğunu, ders sa-atlerin artırılması gerektiğini savundu.

Hırsızlık oranı arttı

Norveç güvenlik yetkililerin raporuna göre;2012 yılı içerisinde Norveç genelinde 273

bin 979 hırsızlık vakaasının 70 bininin Oslo’dayaşandığı kaydedildi. Ülkede vuku bulan her4 hırsızlığın 1’inin başkentte gerçekleştiği bil-dirildi. Bu oranın 25 bininin ise, cep, mobil te-lefon ve kap-kaççı hırsızlığı katagorisi içeri-sinde yer aldığı belirtildi.Konuyla ilgili dahaönce yerel medyada yer alan bir habere göre,son 5 yıl içerisinde polise yankesicilik şikaye-tinde bulunanların sayısının yüzde 79 ora-nında arttığı, Oslo polisi, sorunun çözümü içindiğer ülke güvenlik teşkilatlarıyla da işbirliğinegeçeceği ifade edilmişti.

EMRE OĞUZ KOPENHAG

1Danimarka’da başörtülü futbol-cular bundan böyle profesyonel

turnuvalara katılabilecek. Konuyla ilgiliolarak özel bir açıklama yayınlayan Da-nimarka Futbol Federasyonu (DBU),başörtülü sporcuların profesyonel mü-sabakalara katılmasında herhangi bir sa-kınca olmadığını resmen bildirdi. Açık-lamada futbolcuların takabileceği ba-şörtüsünün özellikleri de detaylı olarakbildirildi. Buna göre başörtüsü; forma ileaynı renkte olmalı ancak formaya bağlıolmamalı. Sadece bayan sporcular ta-rafından kullanılmalı ve kendileri yadarakipleri için tehlike oluşturacak her-hangi bir özelliği bulunmamalı.

Söz konusu uygulamanın Dani-marka’da yaşayan göçmen kökenligençlerin topluma entegrasyonuna dakatkıda bulunacağını belirten Dani-marka Futbol Federasyonu Başkanı Al-lan Hansen, ‘‘Son 4 yıldır bu konuyu sü-rekli FIFA’nın gündemine getirerek çö-züm üretmelerini talep ediyorduk. Buyüzden FIFA’nın geçtiğimiz Temmuzayında, 2014 yılında sona ermek üzere 1yıl boyunca deneme amaçlı olarak ba-şörtüsünü serbest bırakmasını mem-nuniyetle karşılıyoruz.’’ dedi.

İlk başörtülü futbolcu ZeynepEsasında başörtülü futbolcu, Dani-

marka için yeni birşey değil. Ülkedeçok sayıda başörtülü futbolcu bulunuyor.Ancak bugüne kadar FIFA kararı gereğibu sporcuların profesyonel maçlara çık-masına müsaade edilmiyordu. Bununlabirlikte 2008 yılında 15 yaşındaki Lübnan

asıllı Zeynep El Khatip’in başörtüsüylebirlikte U-16 Milli Takımı’nda oyna-masına izin verilmişti. Uzun süre bo-yunca hem Danimarka medyasını hemde uluslararası medyayı meşgul edenZeynep, başörtüsüyle uluslararası birmüsabakaya çıkan ilk Danimarkalı ol-muştu.

Toplam nüfusu 5,5 milyon olan Da-nimarka’da 77 bin 889 lisanslı kadın fut-bolcu bulunuyor. Son yıllarda çok sayıdagöçmen kökenli kadın da futbola ilgigösteriyor.

FIFA uzun yıllar başörtüsüne karşı çık-mıştı

Uluslararası Futbol FederasyonlarıBirliği (FIFA), 2007 yılında güvenlik so-runu oluşturduğu gerekçesiyle yeşil sa-halarda başörtüsü takılmasını yasakla-mıştı. Akabinde başta Asya ülkeleri ol-mak üzere dünyanın farklı bölgelerin-deki Müslüman ülkeler geçmişte Ulus-lararası Futbol Federasyonu’na (FIFA)yaptıkları başvurularda sporcuların gü-venlik sorunu oluşturmayacak bir ba-şörtüsü takmalarına müsaade edilmesinitalep etmişti. Müslümanları sevindirenhaber geçtiğimiz yıl Temmuz ayındageldi. Zürih’te toplanan UluslararasıFutbol Federasyonları Kurulu (IFAB)deneme amaçlı olarak 2014 yılı Martayına kadar başörtüsünün yeşil saha-larda serbest bırakılmasına karar verdi.

FIFA’nın izin verdiği başörtüsü çe-şitlerini görmek için bu siteler ziyaretedilebilir:

www.ResportOn.comwww.capsters.com

Başörtülü sporcular resmimaçlarda oynayabilecekDanimarka Futbol Federasyonu geçtiğimiz hafta içerisinde yayınladığı bir bildiride; başörtülü futbolcuların dabundan böyle resmi müsabakalara çıkabileceğini açıkladı.

Danimarka’da 2008yılında 15 yaşındakiLübnan asıllı ZeynepEl Khatip’inbaşörtüsüyle birlikteU-16 Milli Takımı’ndaoynamasına izinverilmişti.

NORVEÇ HABER TURU

11 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

EMRE OĞUZ KOPENHAG

1Avrupa Türk İş Dünyası Konfede-rasyonu (UNITEE) - İskandinav

Türk İş Dünyası Platformu (Nordic Tur-kish Business Platform) tarafından ha-zırlanan ‘’Nordic Business Life’’ dergisigeçtiğimiz hafta yapılan tanıtım resep-siyonunun ardından yayın hayatına baş-ladı.Marriott Otel’de gerçekleştirilen re-sepsiyona; Türkiye’nin Danimarka Bü-yükelçisi Berki Dibek, Konya Valisi Ay-dın Nezih Doğan,Çankırı Valisi Vah-dettin Özcan, Makendonya’nın Dani-marka Büyükelçisi Asaf Ademi, BosnaHersek’in Danimarka Büyükelçisi KemalMüftiç ve Milletvekilleri Nadeem Fa-rooq, Özlem Çekiç ve Fatma Öktem’inyanı sıra, Avrupa Türk İş Dünyası Kon-federasyonu (UNITEE) Genel BaşkanıDr Adem Kumcu ve başta Danimarkaolmak üzere İsveç, Norveç, Finlandiya,Almanya ve Belçika’dan çok sayıda işa-damı ve yönetici katıldı.

Programın açılış konuşması Dani-marka Türkiye İş Dünyası Federasyonu(DATİFED) Eş Başkanı ve Nordic Busi-ness Life Genel Yayın Yönetmeni MusaUyar tarafından yapıldı. DATİFED veUNITEE’nin yapısı ve çalışmalarıyla ilgilibilgi veren Uyar, ‘‘Sosyal sorumlulukbilinciyle ve evrensel insani değerleriöne çıkararak önemli bir sorumluluğuüzerine alan ve içinde yaşadığımız top-lumun ekonomik, kültürel ve sosyal ha-yatına katkı sağlayacağını umduğum,elinizdeki bu mütevazi yayın, yaklaşıkyarım asır önce başlamış olan birlikteli-ğin meyvesi ve yaşamış olduğumuz butoprakların artık vatan olarak tescilinbelgesidir’’ dedi.

‘Türkiye kökenli göçmenler arasında gir-işimcilik ruhu oldukça fazla’

Programda ‘‘İskandinav ülkelerindeTürk asıllı girişimcilerin anatomisi’ ko-nulu bir sunum yapan Kopenhag İşletmeÜniversitesi (Copenhagen Busniness

School) öğretim görevlilerindenDoç. Dr. Serden Özcan, katı-lımcılardan büyük alkış aldı.Başta Danimarka olmak üzereİskandinavya’da Türkiye kö-kenli girişimciler üzerine yayın-lanmış neredeyse hiçbir araş-tırma bulunmadığına dikkat çe-ken Doç. Dr. Serden Özcan,‘‘Danimarka göçmen kökenligirişimcileri yok sayıyor. Bununnedeni sorulduğunda ise; göç-menlerin yoğun bir şekilde ilgigösterdiği sektörlerin Danimar-ka’nın devlet olarak önceliklibulduğu sektörler arasında yeralmadığını söylüyorlar. OysaTürkiye kökenli göçmenler ara-sında girişimcilik ruhu oldukçafazla. Maalesef bu tam anla-mıyla kullanılamıyor.’’ dedi.

Konuşmasına Avrupa’dayaşayan Türkiye kökenli göç-menleri ‘Yeni Avrupalılar’ olaraktanımlayan Avrupa Türk İşa-damları Konfederasyonu (UNI-TEE) Başkanı Adem Kumcu,‘‘Nordic Business Life Dergisi yeni Av-rupalılar olan sizlerin, sadece kendileriiçin değil bütün Avrupa için ümit ışığı ol-duğunuzun en güzel göstergelerindenbiridir.’’dedi.

Program daha sonra bir dizi ziyaretgerçekleştirmek için Danimarka’ya gelenKonya Valisi Aydın Nezih Doğan veÇankırı Valisi Vahdettin Özcan’ın ko-nuşmalarıyla devam etti.

Sözlerine, ‘Size yarenler diyarındanselamlar getirdim’ diye başlayan ÇankırıValisi Vahdettin Özcan; ‘‘Bir organizas-yonun içinde olduğunuzda bir takımşeylerin farkında olamayabilirsiniz. Dı-şardan bakan, dışardan gözlemlerin dü-şünceleri sizler için daha önemlidir. Benbu olayın dışında Türkiye’den gelen biriolarak ifade edeyim; Bu muhteşem bir-şeydir. Bu derginin hayata geçirilmesihem Danimarka için hemde diğer İs-

kandinav ülkeleri için çok önemli bir hiz-met olacaktır.’’ dedi.

Akabinde bir konuşma yapan Konya

Valisi Aydın Nezih Doğan ise;‘‘Esasen bizlerin sizi heyecan-landıran şeyler söylemesi gerekir.Ancak gelinen noktada görüyo-rum ki; sizin yaptığınız çalışma-lar bizleri heyecanlandırıyor.”dedi. Nordic Bussiness Life Der-gisi’nin Konya’ya da büyük fay-daları olacağını belirten Vali Do-ğan, ‘‘Bu derginin hem bu ülkeyehem bu bölgeye hem de benimvaliliğini yaptığı Konya’ya da fay-dalı olacağını düşünüyorum. Budergi bizler için de aydınlatıcı birdeğer ifade edecektir.’’ dedi.

‘Makalelerin içeriği ve haberlerinkalitesi gerçekten çok iyi’

Programın kapanış konuş-ması Türkiye Cumhuriyeti Ko-penhag Büyükelçisi Berki Dibektarafından yapıldı. Sözlerine‘‘Eşimle birlikte sizinle beraberolmaktan onur duruyorum. Siz-lerin huzurunda bu toplantıyışereflendiren Konya ve ÇankırıValilerimize hoş geldiniz diyo-

rum.” diyerek başlayan Büyükelçi Dibekşöyle konuştu: ‘‘Herşeyden önce bu der-ginin çıkarılmasında emeği geçenleri;başta Danimarka Türkiye İş DünyasıFederasyonu (DATİFED) Eş BaşkanıMusa Uyar olmak üzere, herkesi tebrikediyorum. Nordic Bussiness Life Dergi-si’nin ilk sayısında yer alan makaleleriniçeriği ve haberlerin kalitesi gerçekten çokiyi. Bu derginin İskandinavya’da faaliyetgösteren bütün işadamlarına bir rehberniteliğinde hizmet etmesini içtenliklediliyorum. Derginin iş adamlarının kar-şılaştıkları sorunları derinlemesine ele al-masını, çözümlemesini ve yol göster-mesini, İskandinavya’daki gelişmeleriyakından takip edecek bir platform ol-masını ve uzun ömürlü olmasını diliyo-rum.’’

Program, konuşmaların ardındançekilen aile fotoğrafıyla sona erdi.

Marriott Otel’de gerçekleştirilen resepsiyona; Türkiye’nin Danimarka Büyükelçisi Berki Dibek, ÇankırıValisi Vahdettin Özcan, Konya Valisi Aydın Nezih Doğan, Makendonya’nın Danimarka Büyükelçisi AsafAdemi, Bosna Hersek’in Danimarka Büyükelçisi Kemal Müftiç ve milletvekilleri Nadeem Farooq, Özlem

Çekiç ve Fatma Öktem’in yanı sıra, başta Danimarka olmak üzere İsveç, Norveç, Finlandiya, Almanya veBelçika’dan çok sayıda işadamı ve yönetici katıldı.

‘Nordic Business Life’ yayınhayatına başladıAvrupa Türk İş Dünyası Konfederasyonu (UNITEE) - İskandinav Türk İş Dünyası Platformu (Nordic TurkishBusiness Platform) tarafından hazırlanan ‘’Nordic Business Life’’ dergisi geçtiğimiz hafta yapılan tanıtımresepsiyonunun ardından yayın hayatına başladı.

DATİFED veUNITEE’nin yapısıve çalışmalarıylailgili bilgi verenMusa Uyar, ‘‘Sosyalsorumlulukbilinciyle veevrensel insanideğerleri öneçıkararak önemlibir sorumluluğuüzerine alan veiçinde yaşadığımıztoplumunekonomik, kültürelve sosyal hayatınakatkı sağlayacağınıumduğum,elinizdeki bumütevazi yayın, butoprakların artıkvatan olaraktescilin belgesidir’’dedi.

12 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Memleket meselesiKarşılaştığımız kişiye ilk adını sor-

duktan sonra mutlaka gelen soru ‘nereli-sin’dir. İster Türkiye’de olsun, isterse Av-rupa’da olsun bu sıralama asla değişmez.Karşımızdaki kişinin nereli olduğunu öğ-rendiğimizde ya derin bir huzur duyarızyada içimizden ‘demek oralıymış’ diyedüşünüp olumsuz hükmümüzü veririz!.Türkiye içinde ‘nerelisin’ belki anlaşılırama 3 bin km uzakta ‘nereli’ olduğunagöre insanları ‘dernekler’ altında tasnifetme mantığını hiçbir zaman anlama-dım.

Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğup, İs-tanbul’da büyüyüp, Danimarka’da yaşa-yan biri olarak ‘nerelisin’sorusuna bir türlü cevapveremedim. Bu düşün-cemden dolayı memke-let derneklerine uzakkaldı. Ama benim ‘uzak-lığımın’ sebebi sadece budeğildi. 1990’lı yılların so-nunda ‘mantar gibi’ şe-hir, ilçe ve köy derneklerikurulmaya başladı.Amaçlarını; aynı köyden,kasabadan gelenlerinarasında irtibatın kop-mamasını sağlamak vegeldikleri yerlere yar-dımda bulunmak olarakaçıklıyordu. Senenin birgünü biraraya gelip, bu-luşmayı sağlıyordu. Bu-luşmalar giderek ‘eğ-lence’ merkezli olmayabaşladı. Geldikleri yere yardımda bu-lunma düşüncesi sadece kağıt üzerindekaldı, bir kaç dernek dışında. Bulunduklarışehrin kültürel değerini bulundukları ül-keye taşıyıp, tanıtma düşüncesi sadece ‘ha-lay çekmekle’ sınırlandırıldı. O yıllarda dü-ğünlerin büyük bölümü Türkiye’de yapıl-dığı için, halay ihtiyacını gidermek için buderneklerin büyük iş gördüğünü itiraf et-meliyim!.İlk kurulduğunda büyük ilgi gö-ren bu yıllık buluşmalar giderek, cazibemerkezi olmaktan çıktı.

Türkiye’nin değişik şehirlerden gelmişolmalarına karşılık bulundukları yeri ‘va-tan’ yapmış kişilerin ‘memleket’ dernek-leri kurmasını şikayetçi olduğumuz ‘ay-rımcılığın’ bir parçası olarak gördüm. Si-vaslı, Konyalı’nın, Konyalı, Uşaklı’nın,

Uşaklı, Çorumlu’nun kurduğu ‘memleket’derneğinin yıllık buluşmasına ‘aidiyet’hissetmediği için gitmiyordu. Dernek o yö-reye has ve özeldi. Her ne kadar kuranlar‘kapımız herkese açık’ demesine karşılık,derneğin adı bu ayrımı açıkça yapıyordu.‘Gurbette’ kaderbirliği yapanların arasınakurulan bir sürü suni duvar varken, bu du-vaları ete- kemiğe büründürmeye anlamveremiyordum. Bulunduğumuz ülkelerinbizi ‘göçmen ve yabancı’ kategorisinekoymasına isyan ediyoruz haklı olarak.Peki bunda bizim hiç suçumuz yok mu?Memleket dernekleriyle biz adeta ‘evet bizyabancıyız’ diye haykırıyoruz. Sonra dö-

nüp şikayetçi oluyoruz!. Memleket derneklerinin

bu kadar çok olması, içindeyaşadığımız ülkeyle irtibatı-mızın azlığının bir başka deli-lidir. Şarkışla’da, Cihan-beyli’de, Kulu’da olanlarla il-gilenmekten, yaşadığımızşehri unutur olduk. Bize hiçbirfaydası olmayan Türkiye’dekiyerel seçimlere enerjimizi har-carken, bulunduğumuz ül-kede oy kullanma zahmetinebile katlanmadık. ‘Bu ülkedebenim binlerce hemşehrimvar’ diye övündük ama etkiliyerlerde kaç kişi olduğumuzues geçtik.

Gelin şu memleket der-neklerini bir kez daha gözdengeçirelim. Hangi amaçla yolaçıktık ve şu an hangi noktada-

yız. Geldiğimiz yere hangi katkıları yaptıklistesini çıkaralım. Sonuca göre, tamamveya devam diyelim. Avrupa’ya binlercekişi göç veren Şarkışlalı biri olarak, Avru-pa’dan Şarkışla’ya katkının olmadığınıyakından biliyorum. Katkımız sadece se-nede bir kaç ay kaldığımız ‘lüks evler’ yap-tırmaktan ibaret oldu. Bu sadece Şarkışlaiçin değil, Kulu, Cihanbeyli ve diğer ilçe-ler içinde geçerli. Hangi fabrikanın veya te-sisin altında İskandinavya’da bulunanla-rın imzası var?.

Benim memleketim ‘Türkiye’ olmayadevam edecek ama 3 bin kilometre uzaktaolan memleketimle yaşama yerine haya-tın gerçeğiyle yüzleşip, ‘doyduğum yerle’irtibatımı daha sağlam hale getireceğim.

[email protected]

Hasan Cücük

Türkiye’nin değişikşehirlerden gelmiş olmalarına

karşılık bulundukları yeri‘vatan’ yapmış kişilerin‘memleket’ dernekleri

kurmasını şikayetçiolduğumuz ‘ayrımcılığın’ bir

parçası olarak gördüm.Sivaslı, Konyalı’nın, Konyalı,

Uşaklı’nın, Uşaklı,Çorumlu’nun kurduğu

‘memleket’ derneğinin yıllıkbuluşmasına ‘aidiyet’

hissetmediği için gitmiyordu.Dernek o yöreye has ve özeldi.

ZAMAN STOCKHOLM

1İsveç’e büyük vaatlerle getirilen an-cak mağdur edilen Kamerunlu işçi-

ler hak savaşını kazandı. İsveç’te orman iş-leriyle ilgili bir şirket için çalışan Kame-runlular, kendilerine söz verilen ücretialamadıkları için şikâyetçi oldular. Kame-run’da köylerde yaşayan, çoğu fakir in-sanlar arasından seçilen ve aylık 18 bin 500İsveç kronu ödeneceği sözü ile İsveç’in ku-zeyindeki Umeå’daki ormanlık alanda ça-lışmaya başlayan Kamerunlu işçiler, mağ-duriyetlerini anlatmak için İsveç televiz-yonunda yayınlanan araştırma progra-mına konuştular. Bir köle gibi çalıştırıldık-

larını ve kendilerine ayda en fazla 6 bin İs-veç kronu ödendiğini belirten işçiler, buparanın da ancak harcamalara gittiğini, İs-veç’e gelmek için ülkelerinde sattıkları evveya arsalarını geri almaya güçlerinin yet-mediğini belirtti. İşçiler, paralarını alama-dıkları için ülkelerine de dönemediklerinide belirttiler. Söz konusu şirketin, İsveçGöçmen Dairesi’ne (Migrationsverket) vesendikaya verdiği bilgide, Kamerun’danaylığı 18 bin 500 İsveç kronuna çalıştırıl-mak üzere işçi getireceğini bildirerek izinaldığı ve işçilerin bu kapsamda bilgi veri-lip İsveç’e getirildiği belirtiliyor. Ancakfirmanın İsveç’e gelen işçilere başka bir an-laşma imzalattığı ifade ediliyor.

Mağdur edilen Kamerunluişçiler hak savaşını kazandı

ENGÝN TENEKECÝ OSLO

1Oslo Türk Ýslam Birliði, Oslo YüksekOkulu’nun sponsorluðunu yaptýðý, ‘Yük-

sek Öðrenime Motivasyon, Aile Olmak, So-runlar ve Sorumluluklar’ baþlýðý adý altýnda birkonferans düzenledi. Oslo Yüksek Okulu’ndadüzenlene programa, Norveç’in Oslo Büyük-elçiliði’nden, Norveç Türk Dernekleri Federas-yonu’ndan, Oslo Çocuklarý Koruma PedagojisiKurumu’ndan, Türkiye Diyenet ÝþleriBaþkanlýðýn’dan misafir konuþmacý olarak bazýyetkililer, üniversite öðrencileri ve halktan bir-çok kiþi katýldý. Ayrýca konferansta, Oslo Yük-sek Okulu’nda eðitim gören bazý genç öðren-ciler sahneye davet edilerek, eðitim hayat-larýnda yaþadýklarý tecrübeleri paylaþtý.

Programýn açýlýþ konuþmasýný yapan OsloTürk Ýslam Birliði Baþkaný Ahmet Aydoðdu, or-ganizeye katký saðlayan herkese teþekkürlerinisundu. Aydoðdu, programýn düzenleniþ nede-nini, Norveç’te yaþayan genç neslin yüksekeðitime katýlýmýnýn azlýðý ve onlarý eðitimeteþvik etme, þeklinde açýkladý. Norveç’in OsloKonsolosluðu Ülkü Kocaefe ise, gençleri yüksekeðitime yönlendirmenin ailede baþladýðýný, ai-lelerin bu konuda çocuklarýnýn ufuklarýný yük-sek tutmasý konusunda yardýmcý olmasý gerek-tiðini savundu. Konsolos Kocaefe, dinleyicilere,konuyla ilgili kendi hayatýndan þu örneði ak-tardý: ‘’ Annem ve babam ilkokul mezunu ol-malarýna raðmen, bana, diplomat olma konu-sunda çok yardýmcý oldular, bu konuda ufkumuaçtýlar ve beni buna inandýrdýlar. Sizde bunu ço-cuklarýnýza inandýrabilirsiniz.’’

Oslo Yüksek Okulu eðitim görevlilerindenTove Skjerve-Nielssen ise, program ko-nuþmasýnda, koordinatörlüðünü yürüttüðü,Oslo Çocuklarý Koruma Pedagojisi Kurumuhakkýnda bilgi verdi. Skjerve-Nielssen, kuru-mun devlet tarafýndan desteklendiðini aktardý.Norveçli eðitmen, sözlerinde ýsrarla, anne-ba-balarýn çocuklarýnýn eðitimlerinden sorumluolduðunu vurguladý. Programýn sunuculuðunuyapan ve ayný zamanda Oslo Yüksek Okuludanýþmanlarýndan olan Baki Vurucu ise, konuylailgili Norveç Ýstatistik Kurumu’nun verilerinihatýrlatarak, ülke genelinde yüksek eðitime sa-hip insanlarýn oranýnýn yüzde 29 olduðunu, Tür-kiye kökenlilerinse 2000’den 2011’e kadar sa-dece yüzde 8’e ulaþtýðýný ve bu rakamýn oldukçadüþük olduðunu hatrýlattý.

Konferansa Türkiye’den misafir konuþmacý

olarak katýlan, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý SüreliYayýnlar ve Kütüphaneler Daire Baþkaný Dr. Fa-ruk Görgülü, aile kavramý üzerinde durdu. Dr.Görgülü ifadelerinde özetle, topluma faydalýolamanýn güzel bir aileden geçtiðini, bir ailenincennet olmasý için, o aileyi oluþturanlarýn yü-reklerini temizlemelerinin kaçýnýlmaz olduðunu,yani gönüllerinden kini, nefreti ve duþmanlýðýatmalarý gerektiðinin altýný çizdi.

Dr. Faruk Görgülü, Hazreti Peygamber’in(sav) aile hayaýndan bazý örnekler vererek, eþiHazreti Hatice ile evliliklerinin vefaya da-yandýðýný ve bu evliliðin, aile kurmak isteyenherkes için bir numune niteliðinde olduðunukaydetti. ‘’Aile bir yarýþma, bir rakabet ortamýdeðildir. Aile, ‘biz’ olmaktýr.’’ diyen Dr. FarukGörgülü, ailenin reisinin sevgi ve rahmet ol-duðunu, eþlerin, hayat yükünü beraber omuz-lamalarý gerektiðini kaydetti.

Dr. Faruk Görgülü’den sonra söz alan eþi,Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Din Ýþleri Yüksek Ku-rulu Uzmaný Dr.Ülfet Görgülü ise, çocuklarýnyüksek eðitime yönlendirilmesinin oldukçaönemli olduðunu söyledi. Dr.Görgülü, anne-babalarýn çocuklarýna bakýþlarýnýn, çocuklarýnýnkaderini etkiliyen bir þey olduðuna iþaret etti.Dr.Ülfet Görgülü, Avrupa’da eðitim görmenin,Türkiye’de ki birçok kiþi için zor olduðunu, Nor-veç’te ki gençlerin bu konuda nasipli ol-duðuna deðinerek þöyle devam etti: ‘’ Her ni-met kendi þükrünü ada ister. Norveç’te kigençlere böyle bir okuma nimeti verilmiþ. Bu-rada ki gençler de bu fýrsatý iyi deðerlendirerek,bu nimetin þükrünü eda etmeli.’’ Ayrýca Dr.Ül-fet Görgülü, konuþmalarýnda, Norveç’te kikadýnlarýn sosyalleþmesi gerektiði konusuna daparmak bastý.

Oslo Yüksek Okulu Eðitim Görevlisi Tove Skjerve-Nielssen:

Her anne-baba,çocuklarýnýn eðitimindensorumludur Oslo Türk Ýslam Birliði’nin, Oslo Yüksek Okulu’nda düzenlediðikonferansta, ‘Yüksek Öðrenime Motivasyon, Aile Olmak,Sorunlar ve Sorumluluklar’ isimli baþlýklar konuþuldu.

13 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

ERDAL ÇOLAK KOPENHAG

1Danimarka’da faaliyet gösterenDuen Derneği’nin Albertslund

Musikteatret’de Mevlid Kandili vesile-siyle organize ettiği 'naat gecesi' büyükbir ilgi gördü. Binlerce Peygamber sev-dalısı salonu hınca hınç doldururken çoksayıda kişi de programı ayakta takip etti.Peygamber Efendimiz Hz. Muham-med’in (SAV) sakal-ı serifinin de ziyareteaçıldığı programda Türkiye’nin öndegelen kaarilerinden Beyazıt Camiiimam-hatibi Suat Gözütok Kuran-ı Ke-rim tilavetinde bulundu. Programda ay-rıca ilahiyatçı-yazar Bahattin Karataş,Konya Valisi Aydın Nezih Doğan, Çan-kırı Valisi Vahdettin Özcan ve MovingMedia Yönetim Kurulu Başkanı VedatOğuz da birer konuşma yaptılar. Prog-rama Danimarka’da faaliyet gösterençok sayıda sivil toplum örgütünün yet-kilileri de katıldı.

Sözlerine Mevlid Kandili’ni kutlaya-rak başlayan Konya Valisi Aydın NezihDoğan, “Mevlid Kandili’ni idrak etme-nin sevinci içerisindeyiz. Bütün insanlı-ğın kurtarıcısı olan sevgili Peygamberi-mizin doğum yıldönümü olan ve insan-lığın dirilişinde, karanlığın aydınlığa çı-kışında çok önemli bir yere sahip olanmübarek Mevlid Kandili’ni en güzel şe-kilde ve anlamına uygun olarak değer-lendirmeliyiz.’’ dedi.

Çankırı Valisi Vahdettin Özcan ise;“Merhamet ve hoşgörü timsali olan sev-gili Peygamberimiz’in doğum gecesiolan Mevlid Kandili’nizi kutlar hepinizesaygılar sunarım” dedi. Özcan, Dani-marka’da yaşayan Türkiye kökenli in-sanlar arasındaki birlik ve beraberlik ha-vasını görmekten dolayı büyük bir mem-nuniyet duyduğunu ifade etti.

Yaptığı duygu dolu konuşma ileprograma katılanların zaman zamangözyaşı dökmesine neden olan ilahiyatçıyazar Bahattin Karataş ise; PeygamberEfendimiz’in sevgi yaklaşımından bah-setti. Efendimizin alemlere rahmet ola-rak gönderildiğini ifade eden Karataş,“Herşey O’nun sevgisiyle başlar. O’nuseven ailesini, çoluğunu çocuğunu sever.O’nu seven kendini sever. O sevgi içingönderildi” dedi.

Sunuculuğunu Mehmet Küçüka-kın’ın yaptığı programda, Danimarka’nınfarklı yerlerinde oturan minik öğrencile-rin seslendirdikleri Türkçe ve Kürtçe ila-hiler ve naatlar büyük beğeni kazandı.Beyazıt Camii imam- hatibi Suat Gözü-tok’un okuduğu Türkçe ve Kürtçe ilahi-ler ise salondan büyük alkış aldı. Prog-ramda ayrıca çocuklar tarafından Pey-gamber Efendimiz’in (SAV) hadis-i şe-rifleri okundu. Mælkevejen Derne�i’ninüyeleri arasında yaptı�ı salavat yarışma-sında bir ayda 213 bin adet salavat geti-rerek birinci olan Ali Kutlu’ya hediyesini

Bahattin Karataş verdi. Duen Derne�i’nin180 talebe arasında yaptı�ı ‘Siyer’ yarış-masında deceye giren çocuklara hediye-leri Moving Media Yönetim Kurulu Baş-kanı Vedat Oğuz tarafından verildi. Li-

seliler arasında yapılan, ‘Efendimiz’emektup’ yarışmasında ilk 3’e giren tale-beler de gecede ödüllendirildi. Prog-ramda ayrıca liselilerden oluşan ‘TitreyenKalpler’ grubu Bilal-ı Habeşi piyesini

canlandırdı.Programa müzikal destek veren mü-

zisyen Aysan Küçükakın, Ferhat Uğur veGrup Anatolia, izleyenlere hoş zaman-lar yaşattı.

Albertslund Musikteatret’nde tarihiboyunca gerçekleştirilen en kalabalıkprogramlardan birine sponsor olarakdestek veren firmalar da program son-rasında ödüllendirildi. Sahneye çıkanbütün çocuklara Kur’an-ı Kerim hediyeedildi.

Sakal-ı Şerif ziyaretçi akınına uğradıMevlid Kandili münasebetiyle Al-

bertlund Musikteatret’de düzenlenennaat gecesinde ziyarete açılan sakal-ı şe-rifi görebilmek için yüzlerce kişi sırayagirdi. Ziyaret esnasında duygulu anlaryaşandı. Birçok kişi Efendimizin (SAV)mübarek sakal-ı şerifini ilk kez görmeşansı yaşadı.

Albertslund’daMevlid Kandilivesilesiyledüzenlenen NaatGecesiprogramınabinlerce kişikatıldı.

Naat gecesindegönülleri fethettilerMevlid Kandili vesilesiyle Albertslund Musikteatret’de düzenlenen ‘naat gecesi’programı büyük bir ilgi gördü. Binlerce Peygamber sevdalısı salonu hınca hınçdoldururken çok sayıda kişi de programı ayakta takip etti.

IKEA kâr üstüne kâr yaptı

Dünyada birçok ünlü şirketi ekonomik krizle boğuşurken, İsveçlimobilya devi IKEA geçen yılı büyük bir kârla kapattı. Geçen yıl

bütün dünyada 34 milyar kron kâr ettiklerini açıklayan IKEA GenelMüdürü Mikael Ohlsson, 2013 yılında 25 tane yeni mobilya şubesiaçacaklarını belirtti. 75 bin kişiye iş imkânı tanıyacaklarını kaydedenOhlsson, bin kişinin İsveç’te, 74 bin kişinin de dünyanın diğer ül-kelerindeki IKEA şubelerinde işe başlayacağını ifade etti.

Tren kazası yapan kadın temizlikçi hiç bir şeyhatırlamıyor

Bir kaç hafta önce Stockholm’ün banliyösü Saltsjobaden’de bir trenkazasına neden olduğu açıklanan kadın temizlikçi (22) olayla il-

gili hiç bir şey hatırlamadığını söyledi. Dört vagonlu bir trenin yak-laşık 1,6 kilometre sürüklendikten sonra üç katlı bir binaya çarptığıolayda kadın temizlikçinin treni çalıp çarptığı söylenmiş ancak

daha sonra işin as-lının öyle olmadığıortaya çıkmıştı. İs-veç savcılığı kadı-nın treni çaldığınadair suçlamanındüşürüldüğünü,olayın kaza oldu-ğunu söyledi. Kadı-nın çalıştığı depodatemizlik yaparkenkazara treni çalıştır-

dığı anlaşıldı. Stockholm toplu taşıma şirketi SL ve ortağı Arriva olaysonrası genç kadına yönelttikleri suçlama nedeniyle özür diledi an-cak talihsiz kadının sendikasının haksız suçlama nedeniyle her iki şir-kete de dava açacağı bildirildi. Bununla birlikte 15 Ocak’tan beri has-tanede tedavi gören genç kadının polise verdiği ilk ifadede olayla il-gili hiç bir şey hatırlamadığını söylediği belirtiliyor.

TV ve Radyo Vergisi’nden artık kaçış yok

Televizyon vergisi ödememek için, “Evimde TV yok” mazereti ar-tık tarih oluyor. Yeni çıkan kanuna göre evinde internet bağlan-

tısı olan veya akıllı telefonu olan herkes TV vergisi ödeyecek. Gele-cek aydan itibaren yürürlüğe girecek kanuna göre, evinde televizyonolmasa da, Ipad, akıllı cep telefonu ve internet bağlantısı olanlar, TVseyrettiği varsayımı ile Televizyon ve Radyo vergisi ödemeye başla-yacak. İstatistiklere göre İsveç’te her 10 kişiden 9’ü televizyon ver-gisi ödüyor. Yeni kanunla birlikte geri kalan yüzde 1’lik orana ula-şılarak vergi ödemesi sağlanacak.

İsveç’in Türk Süpermen’i katalog hazırlıyor

İsveç’te yaşayan Can Burçin Şahin, ülkede “Türk Süpermen” ola-rak adlandırılıyor. Pilot, paraşütçü, dalgıç ve doğa fotoğrafçısı olan

Şahin, kullandığı paramotorla uçarken çektiği fotoğraflarla Stock-holm’deki yerel belediyelere kataloglar hazırlıyor.1972 İstanbul do-ğumlu olan Şahin, 16 yaşında Türk Hava Kurumu’nda paraşüt at-layışlarına başladığını belirterek, “700’ü aşkın paraşüt atlayışı yap-tım. Bine yakın yamaç paraşütü uçuşum var. Yüzlerce saat kendiminolan paramotorla uçuşum var. Stockholm’deki belediyeler için havafotoğrafları çekiyorum. Ayrıca profesyonel dalgıç öğretmeniyim. Yak-laşık iki hafta önce, iki yıllık uzun ve yoğun çalışmaların sonunda ikiyeni kitap çıkardım. Bu iki kitap, Stockholm’deki belediyelerin do-ğal park müdürleri ile ortaklaşa çalışma sonucu meydana geldi” dedi.Fotoğraf çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Türk Süperman, “Kuşların vehayvanların peşinde, iyi fotoğraflar alabilmek için aylarca, uzun bek-leyişlerde bulundum. Botanikçilerle doğanın derinliklerine uzun yü-rüyüşler yaptık. Bölgeyi değişik zamanlarda tekrar tekrar ziyaret edipmakro fotoğraflar çektim. Ayrıca çıkardığım iki kitabın dizgisini vedağıtımını ben yapmaktayım.” diye konuştu.

İsveçli bilim adamları köpeklerin gen haritasınıçıkarttı

İsveç’in Uppsala Üniversitesi’nden Erik Axelsson ve ekibi, farklı böl-gelerden 12 kurt ve 14 farklı cinsten 60 köpeğin gen haritasını kar-

şılaştırdı. Köpeklerin, Ortadoğu’da 10 bin yıl önce tarım toplumunageçiş döneminde evcilleşmeye başladığı belirlendi. Köpeğin, evcil-leşme ve zaman içinde uyum sağlama sürecinde gen haritasındaki36 bölgenin değiştiği görüldü. Bu bölgelerin yarısından çoğunun be-yin faaliyetlerine ilişkin bölgeler olduğu ve bunların kurt ile evcille-şen köpek arasındaki davranış farklılıklarını açıklayabileceği belirtildi.Bilim adamları ayrıca nişastanın sindirilmesinde belirleyici rol oynayan3 geni de belirledi. İngiliz “Nature” dergisinde yayımlanan araştır-mada bilim adamları, bitkilerin başlıca besin depolama bileşiği olannişasta bakımından zengin besinler sayesinde, ilk köpeklerin, eto-bur ataları kurtlara kıyasla evcilleşebildiğini vurguladı. Araştırmacı-lar, tarım devriminin köpeğin evcilleşmesinde katalizör görevi oy-namış olabileceğine de dikkati çekti.

İSVEÇ HABER TURU

14 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

ERDAL ÇOLAK KOPENHAG

1Çektiği fotoğraflarla Anadolu insanının zorlu yaşa-mını anlatmaya çalışan 1956 yılında Danimar-

ka’nın Randers şehrinde doğan Finn Larsen evli ve bir ço-cuk babasıdır. Larsen, İsveç’te yaşıyor ve çalışıyor. Fo-toğrafçılık eğitimi alan ve antropoloji merakı olan FinnLarsen, Danimarka’da yaşayan Anadolu insanının yaşa-mını merak etmiş ve bu yüzden bir seyyah gibi Anado-lu’nun bir çok yerini gezmiş. Bu gezip gördüğü yerleri veAnadolu insanını fotoğraflamış. Finn Larsen ile Anadoluinsanı ve fotoğrafları üzerine konuştuk.

Larsen, 1983– 2008 yılları arasında beş defa Türkiye’yeseyahat etmiş ve Anadolu’nun çeşitli illerinde, ilçelerinde,köylerinde özellikle de köy yaşamına ilişkin fotoğraflar çek-miş. Araştırmacı yazar Ole Hammer ile yazdığı iki kitapprojesine fotoğrafları ile destek verir. Anadolu toprakla-rında, Anadolu insanının, özellikle de kadınlarının zorluyaşamlarına dikkat çekmeye çalışır.

Basılan kitaplarında yer alan fotoğraflarda, Anadolukadınının zorlu hayatı bölümlere ayrılarak aktarılmış.Periyodik olarak fotoğrafı çekilen kişilerin beş, on ve yirmiyıllık değişimleri mükkemmel bir şekilde ifade edilmiş.“Birçok yerde Türkiye ile ilgili fotoğraf sergisi açtım. Ana-dolu insanının doğasındaki saflığını, şatafatsız yaşamtarzını ve emekçi yönünü bir fotoğrafçının gözüyle yan-sıtmayı amaçladım.Bu sergilere, Anadolu insanı karma fo-toğraf sergisini Malmö ve Det Kongelige Bibliotek’te aç-tığım sergileri örnek olarak verebilrim.” diyen Finn Lar-sen’in fotoğraf projesi, onun fotografik çalışması yanındafotoğrafçı kişiliği ile fotoğraflanan kişiler arasındaki süreklidiyalog ilişkisini de vermekte. Türkiye’den portreler ve kül-türel manzara fotoğraflarını onun resimlerine yansıtan Lar-sen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Fotoğrafladığım kişiler ileiyi bir diyaloğum var. Fotoğrafladığım yerlere beş yılda birfonlar ve sponsorlar yardımı ile gitme fırsatı buldum. Ana-dolu’daki ve Anadolu insanındaki değişimi fotoğraflamayaçalıştım. Anadolu insanı misafirperver ve dost canlısı. On-larla iyi ilişkiler kurdum.”

“Türkiye’ye gitmek isteyişim burada (Danimarka’da)çalışmaya gelen Anadolu insanının neden Danimarka’yageldiğini ve Anadolu’daki insanın yaşam tarzlarını, sos-yal ve kültürel köklerini merakımdan başladı. İlk gidişim1983 yılında kendi arabamla Randers’ten Konya’nın Kuluilçesine, Beşkardeş,Tavşançalı ve o civar köylere oldu. Git-tiğmi şehirlerde özellikle de gezdiğim köylerde Anadoluinsanın zor yaşam koşullarını gördüm ve Danimarka’ya

gelen yabancıları çok iyi anladım.” diyen Larsen şöyle de-vam ediyor: “Şunu da ifade etmek istiyorum. Bu insanlarneden birkaç hafta için köylere bu kadar pahalı evler inşaetmişler. Sadece birkaç hafta kullanacakları eve bu kadaryatırım yapmaları bana mantıklı gelmiyor. Türkiye’de İs-tanbul, Ankara, Uşak, Çorum ve Konya gibi bir çok yerifotoğrafladım. Türkiye hakkında 1983 ve 2008 yılları ile il-gili iyi bir fotoğraf arşivim var.”

1980’li yıllarda Danimarka’da entegrasyon diye bir so-runun tartışılmadığını belirten Larsen, “Bugün niye tar-tıştıdığımızı merak ediyorum doğrusu ”diye düşüncelerinidile getiriyor. Sanatsal tarz çalıştığı eserlerinin tanıtılma-sında özellikle Anadolu kentlerini tercih eden Larsen, eser-lerinin sunumu ve tanıtımında etkili olması için medya-nın desteğini de alıp fotoğraf, resim gibi alanlardaki ça-lışmalarında kendilerini fark ettirecekleri gücü bir şekildeoluşturmak zorunda olduğunu belirtiyor.

“Fotoğraf sanatçısı, sanat camiasında piyasasında ka-lıcı olmak için sürekli birşeyler üretmek mecburiyetinde-dir.” diyen Finn Larsen, Danimarka Görsel Sanatçılar Der-neği ve İsveç Fotoğrafçılar Derneği üyesi. 2013 Ma-yıs’ında tekrar Türkiye’ye gideceğini dile getiren Larsen,“Siyah beyaz başlayan fotoğraf çekimlerim çok renkli fo-toğraf çekimleri ile devam edecek. Türkiye’yi tanıtan bü-yük bir fotoğraf sergisi açmak istiyorum.” diyor.

Anadolu sevdalısıDanimarkalı fotoğrafçıTürkiye’yi tanıtan büyük bir fotoğraf sergisi açmak istediğini belirtenDanimarkalı fotoğrafçı Finn Larsen, 1983– 2008 yılları arasında beş defaTürkiye’ye seyahat etmiş ve Anadolu’nun çeşitli illerinde, ilçelerinde veköylerinde fotoğraflar çekmiş.

Finn Larsen:“Türkiye’ye gitmek

isteyişim burada(Danimarka’da)çalışmaya gelen

Anadolu insanınınneden Danimarka’ya

geldiğini veAnadolu’daki insanın

yaşam tarzlarını,sosyal ve kültürel

köklerinimerakımdan

başladı.”

15 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Thorning- Schmidt’in zorgünleri devam ediyor

HASAN CÜCÜK

Danimarka’nın ‘ilk kadın başbakanı’olarak tarihe geçen Helle Thorning-

Schmidt için zor günler devam ediyor. 10 yıl sonra solbloku iktidara taşıyan Thorning- Schmidt’in ‘başba-kanlık günlerinin’ zor geçeceği seçim sonuçlarındanbelliydi. İktidar koltuğu adeta ‘kıl payı’ ile değişmişti.Olası küçük bir sarsıntıda dengeler değişmeye mü-saitti. Koalisyon ortakları Sosyal Demokrat Parti veSosyalist Halk Parti’de yaşanan ‘iç huzursuzluklar’,kamuoyu yoklamalarında oy dengesinin muhalefetlehine değişmesini sağlıyordu.

Helle Thorning- Schmidt, 2012’yi sıkıntılı geçir-mişti. Futbol tabiriyle söylersek; 2012’yi yenik kapa-tan hükümet ‘Önümüzdeki maça (2013) bakacağız’diyordu. Yeni yılın ilk ayını geride bırakırken, HelleThorning - Schmidt için bu yılın geçen yılı aratma-yacağını gördük. Gallup’un yaptığı kamuoyu yokla-masına göre, Danimarkalıların sadece yüzde 17’siThorning- Schmidt’in başbakanlık görevini ‘çok iyi/ iyi’ yaptığına inanıyor. ‘Ne iyi / ne kötü’ diye karar-sız kalanların sayısı yüzde 29 olurken, halkın yüzde56 gibi ezici çoğunluğu Helle Thorning- Schmidt’inbaşbakan olarak ‘çok kötü/ kötü’ olduğu görüşünde.Aslında bu sonuçlar pek sürpriz değil. Çünkü tüm ka-muoyu yoklamalarında hükümet koltuğunu kaybe-decek gözüküyor. Ama Thorning- Schmidt’i asıl üze-cek olan kendi partisinin seçmenlerinin görüşü.Gallup, Sosyal Demokrat Parti’ye oy verenlere ‘Helle

Thorning- Schmidt’i başbakan olarak nasıl buluyor-sunuz’ sorusunuda sormuş. Çok iyi diyenlerin oranıyüzde 16 olurken, iyi diyenlerin oranı yüzde 41. Yaniparti tabanının yarısının biraz fazlası Danimarka’nınilk kadın başbakanından memnun gözüküyor. Ne iyi/ ne kötü diyen ‘kararsızlar’ yüzde 31 olurken, kötüdiyenlerin oranı yüzde 10. Bu sonuçlar, parti tabanı-nın yavaş yavaş Helle Thorning- Schmidt’ten umu-dunu kestiğini gösteriyor.

Gallup’un araştırmasının yayınladığı günlerdekulislere Sosyal Demokrat Parti’de lider değişikliğiiçin kıpırdanmaların başladığı yansıdı. Parti Grup Baş-kanı Henrik Sass Larsen’in, ‘Yok böyle birşey. Partiolarak bir sonraki seçime Thorning- Schmidt baş-kanlığında gireceğiz’ açıklamasını yapmasına karşı-lık ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ misali id-diaların hiçte asılsız olmadığının tahminini yapmakzor değil. Muhtemel adaylar belli; Mette Frederiksen,Bjarne Corydan, Nicolai Wammen ve Henrik SassLarsen. Helle Thorning- Schmidt sonrası yarışın Fre-deriksen – Wammen arasında geçmesi bekleniyorama kısa süreli bir değişiklik gözükmüyor. Tabiki, si-yasette 24 saat oldukça uzun bir süredir. Kamuoyuyoklamalarında hükümet oy kaybetmeye devameder ve Kasım’da yapılacak yerel seçimlerde bazı ka-leler kaybedilirse Helle Thorning- Schmidt’in koltu-ğunu koruması artık imkansız olacaktır. Tabanın bek-lentisi Thorning- Schmidt’in liderliğini gösterip, ka-rarlı bir görüntü vermesi lazım. Yoksa tarihe ‘ilk ka-dın başbakan’ olarak geçmekle kalmış olacak.

HABERYORUM

Mahmut Çebi

Türkler 2013 seçimlerinde kesinlikle oy kullanmamalı!Almanya’da 2013 Eylül’ünde yapılacak

genel seçimlere 9 ay kaldı. Bu seçimin kıran kı-rana geçeceği şimdiden belli. Partiler seçim ça-lışmalarına erkenden başladılar. Oy oranlarıçok kritik. Son anketlere göre CDU-CSUyüzde 39, SPD yüzde 30, Yeşiller yüzde 13 ci-varında oy alıyorlar. Sol Parti, Korsanlar veFDP ise seçim barajı etrafında dolaşıyorlar. İk-tidar ve muhalefet yüzde 40 bandında gezinipduruyor. Fark o kadar az ki küçük bir ağırlık ik-tidarın kim olacağını belirleyecek konumda.

Kimler bu küçük ağırlık. Tabii ki Türkler.Almanya seçimlerinin en özürlü grubunuoluşturan, Pazar günleri yapılan seçimlerdeAlmanya’nın siyasi partilerine oy vermek ye-rine, kendi partileri olan PP’ye (Piknik Partisi)oy vermeyi tercih eden, oy atmak yerinemangala kömür atmayı tercih eden Türkler.

Her seçimde süper bir istikrarla yüzde 15ila yüzde 20 arasında oy kullanma oranını aslave kat’a yukarı çıkarmamayı başaran Türkle-rin kaderin garip bir tecellisi olarak, Almanyaseçimlerindeki önemi her geçen yıl artıyor.

Onlar seçimden uzak durdukça, oy sandıklarıadeta onların önüne önüne koşuyor.

Bu seçimde 62 milyon Alman vatandaşı oykullanacak. Bunların 21 milyonu 60 yaşın üs-tünde. Bunların 15 milyonunun sağlık vs. se-beplerle oy kullanamayacakları belirtiliyor.18 yaşını geçtikleri için bu seçimde oy kulla-nacak olan 2,6 milyon yeni seçmen var. Bun-ların önemli bir kısmı Türk. Yaşlılık nedeniylebir tarafta seçmen sayısı azalırken genç nüfusasahip Türklerinki artıyor. Bu da biraz önce de-diğimiz kaderi cilveyi ortaya çıkarıyor. Bu se-çimde tahmini 1 milyon kişiyle seçimlere ka-tılma şansı olan Türkler, yüzde 2’lik oy po-tansiyeli ile tam anahtar konumundalar. Al-manların seçimlere katılma oranına göre buorının yüzde 3’e bile çıkma ihtimali var.

Yani TÜRKER kendilerini önemseme-diklerini düşündükleri siyasi partiler için ÇOKÖNEMLİLER.

Bu önemin farkında olan ve yüzde 2 veya3’ün yapacağı olağanüstü etkiyi iyi bilen par-tiler daha şimdiden Türk oylarına yatırım

yapmaya başladılar. Türklere uzak duruşuylabilinen CDU göç tarihi kadar eski tavrını de-ğiştirip üç Türk bayanı partinin önemli konu-muna getirdi.

Türk oylarını çantada keklik gören SPD veYeşiller ise şimdiden vaadlerine başladılar. Ye-şiller eşbaşkanı Claudia Roth Türklere uygu-lanan vizenin yasal olmadığını söyleyerekpenaltı vuruşu ile seçim sahasına girdi. SPDGenel Başkanı Sigmar Gabriel ise çifte vatan-daşlığın haksızlık olduğunu vurgulayarak di-ğer hassas bir konuda Galatasaraylı Selçuk gibiçift vuruşu tercih etti.

NRW seçimlerini kazanan SPD’li Başba-kan Hannalore Kraft da çifte vatandaşlık vaa-dinde bulunmuştu. Aylar geçti tık yok. “Niyetık yok?” diye soran herhangi bir Türk kurumolmadığını ve dahi olmayacağını çok iyi bilenhem sayın Gabriel hem de sayın Roth rahatçavaadde bulunabiliyorlar.

Hata onlarda mı? Bence değil. Ağlamayançocuğa meme verildiği nerde görülmüş. O za-man bizim ağlamayı becermemiz gerekiyor.

Bu nasıl olacak. Tabii ki oy kullanarak. Bu seçimde oy kulanma teşvik yayınlarına

9 ay önceden başlangıç yapıyoruz. Belki “ilgiveya sandık” isminde bir değerimiz olur ümi-diyle.

Hem seçimi katılımı teşvik ederken, hemde niçin “oy kullanmayın” başlığı attığımı me-rak ediyorsanız söyleyeyim.

İmam namaza duracak “Cemaat lütfen te-lefonları kapatın.” diye sesleniyor. Tam na-mazın ortasında birkaç telefon çok sesli yayınabaşlıyorlar. İmam namazı zor bitiriyor. Kızıyorama ne desin. Sesini çıkarmıyor. Ertesi akşamimam bu kez “Cemaat namaza duruyoruz.Telefonlarınızı açık bırakabilirsiniz.” diyor.Namaz boyunca tık yok.

Bu zamana kadar hep oy kullanın dedik.Yüzde 20’yi geçemedik. Bu sefer de “imam ba-yıldı” tekniği uygulayayım dedim. Eğer ki ya-zıyı buraya kadar okuduysanız, inşallah bu se-fer bayıla bayıla oy kullanma işini halledece-ğiz diye ümidim vardır.

Siz işinizi bilirsiniz. İsterseniz yaparsınız.

16 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANGÜNDEMHAŞİM SÖYLEMEZ

1Sanat ile siyasetin buluştuğu noktadasürgünün adı oldu o. Sadece söyle-

mekti derdi. Gurbet deyince ismi akla ilk ge-lenler arasındaydı. Şivan Perwer’den bahse-diyoruz. Gerçek anlamda hiçbir siyasi hare-kete bel bağlamadı. Yasaklara sadece şarkıla-rıyla karşı çıktı. Kitleleri bununla bilinçlendirdi.‘Alamanya’ ona yeni bir hayat sunarken aynızamanda ufku da açtı. Müzikte dünyanınmeşhurlarını tanıdı, izledi. Ve kendisi bir ekololdu. Şivan Perwer ile yolumuz Erbil’de kesişti.Yaşlandıkça heyecanı ve hareketliliği artmışsanki. Esprileri, sözleri hep mesaj içerikli. Nezaman Kürt adı geçse barışa, huzura, hak veözgürlüklere getiriyor sözü. Ona göre, neTürkler üstün ne de Kürtler. Herkes Allah nez-dinde eşit. Irak’ta ‘Kürdistan (Bölgesel KürtYönetimi)’ oluşunca kendisine Kültür Ba-kanlığı teklif edilmiş; ancak o elinin tersiyle it-miş. Aynı teklifin ikinci kez yapıldığını söy-lerken cevabını da paylaşıyor: “Kürdistan’ı do-laşıyorum, toprakları inceliyorum, yeşillik yok.Nerede ne yetişir, ona bakıyorum. İnsanın öz-gürlüğü, yaşadığı toprakların güzel ve yeşil ol-masıyla da ilgilidir. Bunun için ben ‘OrmanBakanı’ olmak istediğimi söyledim.” Perwerbir sanatçı olsa da siyasetle de anıldı. Başba-kan Tayyip Erdoğan’ın birkaç yıl önce “Tür-kiye’ye dön” çağırısı onun önemini gösteriyor.Taraflı tarafsız Kürtlerin sevdiği bir isim. Er-bil’de şu sıralar Neçirvan Barzani’nin deste-ğiyle Şivan Perwer Kültür Vakfı açmaya ha-zırlanıyor. Vakıf, Kürt gençleri için bir kon-servatuar merkezi gibi kullanılacak. Uzunaradan sonra ‘Şivanname 1-2; Gazind/Des-tana Rojava’ albümünü çıkaran Perwer, Tür-kiye’ye gelmek için henüz şartların olgunlaş-madığını söylüyor.

-Başbakan size Türkiye’ye dönün çağrısında bu-lundu. Neden Türkiye’ye gelmediniz? Doğru, Başbakan çağrıda bulundu ama

bazı adımların atılması gerekir. Daha somutşeyler yapılması lazım. Açılım ‘yapıyoruz’ de-mekle olmaz. Bunu yaparsa ben de sonuna ka-dar destek veriyorum. Ben en başından beriBaşbakan’ı destekledim. Seçimlerde, referan-dumda destek verdim. Bundan dolayı Kürt ha-reketleri bana tepki gösterdi. ‘Sen ne yapıyor-sun?’ diye çıkıştılar. Ama ben desteğimi sür-dürdüm.

-Yeni süreci de destekliyor musunuz? Eğer niyetleri iyiyse, samimiyseler destek-

lerim. Başlayan süreci önemli buluyorum.PKK ile masaya oturması ve herkese ‘terörist’dememesi gerekir. Terörist birkaç kişiden olu-şan gruptur. Onun dışındakiler farklıdır. Dev-let, Şivan Perwer, Abdullah Öcalan, Murat Ka-rayılan, Kemal Burkay ve İbrahim Güçlü gibikişilerle oturup görüşsün. ‘Bundan sonra ge-rilla ve asker ölmesin, bu savaş bitsin’ desin-ler. Türkiye sürekli, ‘Kürtler sırtını Amerika veİngiltere’ye dayamış’ diyor. Bu yanlıştır. Kürt-ler sadece haklarını istiyor. Irak devleti Kürt-leri parça parça etti ve 100 yıl boyunca onlarabu coğrafyada zülüm yapıldı. Rahmetli Mus-tafa Barzani ne yaptı? Hak istedi sadece amaIrak binlerce Kürt’ü öldürdü. Kürdistan bölgesikan üzerine kurulmuş. Kürt halkı çok zorlukgördü. Kürtlere sesleniyorum; ‘Bölgenizi terketmeyin, kimseye karşı savaşmayın. Barışiçinde yaşayın. Yalnız size saldıranlara karşı sa-vaşın.’ Türkiye’nin merhameti devreye sok-ması lazım. Açılım başladı, karşı çıkanlarakulak verilmemeli, yola devam edilmeli. CHPve MHP’ye bakmamak gerek. Zaten onlarTürkiye’yi bu hâle getirdi.

-Yeni süreçte size bir rol verilse, Türkiye’ye gelin de-seler o zaman gelir misiniz? Niyetleri varsa beni başka şeyler karıştır-

mamaları gerekir. Beni siyasi malzeme yap-

masınlar. Siyasi malzeme olmam. Bunun içinzaten Türkiye’ye gelmiyorum. Kuşkusuz ozaman Türkiye’ye dönebilirim. Ama dediğimgibi ben hiç siyasetin aracı olmam. Tüm ulus-lara şarkı söylüyor ve herkese kardeşlik, barışmesajları veriyorum. Kürtlere nasıl saygı gös-teriyorsam aynısını Türklere gösteririm, gös-teriyorum. Biz Kürtler başka milletlerin varlı-ğına karşı değiliz. Biz iktidarlara karşıyız. Varolan iktidarlar güçlerini kötü kulandı, kullanı-yor. Ben iktidarlarla savaşırım. Milletlerle sa-vaşım olmaz. Özellikle AKP Hükümeti, barışve demokrasi devrimini bir an önce yapmalı.

-Sizce bu süreç son fırsat mı? Kürt halkı ayaktadır ve bilinçlidir. Globa-

lizm, ilim, edebiyat, teknik ve basın yönleriyleçok iyiler artık. Baş eğmezler. Ve özgürlüğünüistemektedirler. Kürtler özgürlüklerini kanla al-masın. Bu özgürlüğün kardeşlik ve dostluklaalınmasını istiyorum. Kürtler, Türklerle bera-ber güçlü bir Türkiye kurmak istiyor. Tüm fark-lılıklara saygı gösteren bir Türkiye kurmak is-tiyorlar.

-Söylemlerinizden dolayı tepki alıyor musunuz? Bazen beni görüp geliyorlar, sarılıp öpü-

yorlar. ‘Biz MHP’liyiz ama seni çok seviyoruz’diyenler oluyor. Bu çok oluyor. Kürtler tara-fından da bazen sorun oluyor. Herkes aynı dü-şünmüyor, bazen sert tepkilerle karşılaşıyo-rum. Biliyorum ki bu hayatta insan her şeylekarşılaşabiliyor. Önemli olan bu tepkilere pa-buç bırakmayıp yola devam etmektir. Hayatınsürmesi için ne doğruysa ben onu yapıyorum.Kimseye yaranmıyorum. MHP’nin kendisinideğiştirmesi gerekir. ‘Türkler büyüktür’ di-yenler bir şey yapamıyor. Bu sözler artık çokyavan. Herkes büyük. Türkler Kürtlerden,Kürtler de Türklerden büyük değildir. Kimdaha fazla emek verirse o büyüktür.

-Türkiye’yi özlüyor musunuz? Ben özgürlüğü özlüyorum. Bütün dünyayı

dolaşıyorum, bana fark etmez. Hâlbuki insanköyünü, şehrini, çocukluğunun geçtiği yerleri,annesini, kardeşlerini özlüyor. Ama Şivanniye Türkiye’yi terk etti? Çünkü Şivan barışave özgürlüğe muhtaçtı. Bu ülke özgür ol-mazsa yeşil olmaz. Ben burayı (Kuzey Irak) do-

laştığım zaman söylüyorum ‘Buralar niye ye-şil değil, niye ağaçlar yok?’ İnsan ülkenin ek-sikliğini tamamlamak için hasret çekiyor. Buhasret özlemdir.

-Yeni sürecin eski süreçlerden farkı var mı? Olof Palme, İsveç’in eski başbakanı iyi bir

insandı, cana yakındı ve Kürtleri seviyordu. Bir-kaç sefer onunla tartıştım. Yazar MahmutBaksi de Palme’nin dostuydu. Baksi ile birliktebirkaç defa Palme’nin yanına gittik. Palme, öz-gürlüklerden yanaydı. Barışı istemeyen kişileronu öldürdü. Yalnız, İsveç halkı demokrasiyeinandığı için katillere yol vermedi, demokra-siden vazgeçmedi. Bir süreç başladığı zamanpatlama da olur, sabotaj da... Barış isteyenle-rin sayısı az değil. İnsan bir süreci bir patlamayakurban ederse demek ki niyetinde barış ve çö-züm yok. Sürecin devam ettirilmesi gerekir. Vesüreç bir sabotaja kurban edilmemeli. Geçensüreçler hep bu tür şeylerin kurbanı oldu. Birolay çıktığı zaman hükümet haykırıyordu;‘Açılımı durduracağım’. Çünkü siyasi propa-ganda yapıyorlardı. ‘Bu benim partime zararveriyor, senin partini güçlendiriyor’ diyor-

Özgürlükler kanla alınmasınKürt sanatçı Şivan Perwer, son açılım sürecinin bütün provokasyonlara rağmen devamettirilmesi gerektiğini söylüyor. Devletin kendisi gibi başka isimlerle de görüşmesini vegüvence vermesini istiyor.

17 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANGÜNDEM

lardı. Niyetleri varsa bu süreç çok ileri gider. Yalnızeğer bitirirlerse o zaman iyi niyetli olmadıkları ortayaçıkar. Her şey biter.

-Yani bu süreç iyi nitelere mi bağlı? Evet, kesinlikle iyi niyetlere bağlıdır.

-Süreç için Türkiye’ye tavsiyelerde bulunuyorsunuz. PKK içinbir şey söylemeyecek misiniz? PKK daha yumuşak olmak zorunda. Bence PKK

bu sürece destek veriyor. PKK’nın birkaç ismi ile ko-nuştum. Süreç için iyi diyorlar. PKK, ‘Onların iyi ni-yetleri varsa biz bu süreci desteklemek için hazırız’ di-yor.

-Sakine Cansız ve arkadaşlarının Fransa’da öldürülmesininasıl yorumluyorsunuz? Sakine’yi çok yakından tanıyordum. Onunla

çok oturup konuşmuşumdur. Kıymetli bir kadındı,Kürtlerin annesi olmuştu. Bazen ona “KürtlerinRosa Luxemburg’u” deniliyordu. Bu doğru. Ceza-evinde kalıp işkence görmüş; ama dik durmuştu. HepKürtler için çalıştı.

-Sizce kim öldürmüş olabilir? Barışı sevmeyen kişilerdir. Yoksa Sakine kimseye

zarar vermedi. Sakine cinayeti eski dosyalar gibi rafakaldırılmayacak. Cinayetin hesabı sorulacaktır. Kimyapmışsa deşifre olacak. O cinayet nerede planlan-mış, kimler tarafından işlemiş bilinecek. PKK’nın içhesaplaşması değil. Yıllardır PKK Avrupa’da kimseyiöldürmedi. Çoğu zaman benim PKK ile aram iyi ol-madı; ancak PKK beni bir gün tehdit edip hakarettebulunmadı. Güzel şeyler söylemiyorlardı hakkımdaama saldırı yoktu. Son yıllarda PKK bundan da vaz-

geçti. Üç kadın ya derin devlet (İran-Türkiye-Suriye-Rusya) ya da uluslararası mafya işi bir cinayetin kur-banı oldu diye düşünüyorum.

-Türkiye’de her yerde konser verebileceğinizi söylemiştiniz.Düşünceniz değişti mi? Şartlar olgunlaşırsa ve dönersem Türkiye’nin

her şehrinde konser veririm. Van, Mardin, Diyarba-kır, Trabzon, Sivas, Çorum, Nevşehir, Edirne, Kars,İzmir nerede olursa olsun konser veririm. Kürt ol-duğum için bu talebimi ilginç buldular. Türk kar-deşlerimi kucaklayıp onlara konser vermek isterim.Eminim onlar da beni sevecektir. Benim Türk kar-deşlerimle bir sorunum yok ki. Hem Türkiye’yeherkes gelip rahatça konser veriyor. Ben Kürt oldu-ğum için mi veremeyeceğim? O zaman adım Per-weroti olsa herkes buna kucak açacaktı. Bu ayıptırayıp. Madonna, Sahkira, Pavorotti, bütün yabancılargelip Türkiye’de rahat rahat konser veriyor. Kendi ül-kemde konser vermem için ne yapmam gerekir?

-Siz devrim şarkıları söylediniz, söylüyorsunuz; ama aşk şar-kılarınız da var. Ne kadar devrim için savaşsam da hayatta sevgi

ve aşk devam ediyor. Bu konuda Kürt klasik kültürübellidir. Bakın Xazalı ne kadar güzel. Bazı insanlareleştiriyorlar, ‘Siyasi ve protest şarkılar söylüyorsunuz,Kürt klasiklerini unutuyorsunuz’ diye. Ben Kürt kla-siklerini daha da artırmak için çalışıyorum. Aşk ve ke-lamlarımız olsun. Tüm yönleriyle Kürt kültürünü zen-ginleştirmek istiyorum. Son albümlerimde bu var.

-Fethullah Gülen açılımla ilgili bir açıklamada bulundu, bun-dan haberiniz var mı? Evet, okudum. İyi bir mesajdır. Fethullah Ho-

ca’nın fikirleri iyidir. Bu süreci desteklemesi çok ma-nidardır. Umarım insanlar onun ne demek istediğinianlamışlardır. O geniş bir meydanda milletlerinedebiyat, kültür ve dinlerine hizmet ediyor. Okullarıdünyada etkili durumda. Kürt sorununun çözümükonusuna Hoca’nın dâhil olması şart. Başlattığı ha-reket bugün Kürtçe televizyon-radyo açmış du-rumda. Kürtçe yayınlar yapıyor. Bunlar önemli adım-lardır. Hiçbir siyasi beklenti olmadan yapılan hiz-metlerdir.

-Başka ne yapılabilir? Umudum Fethullah Hoca Kürt meselesine daha

çok eğilsin. Çünkü Türkiye onu çok dinliyor, geniş birtabanı var. O, süreçlere dâhil olursa barış gelir. Ger-çek barış, vicdan sahiplerinden gelir. İyi bir düşünürve vicdan sahibi. Müslümanların vicdanının sesiolabilir.

-Uzun bir aradan sonra İbrahim Tatlıses ile Erbil’de bu-luştunuz, planlı mıydı? Tamamen rastlandı. Görmek istediğini bildirdi,

ben de ‘Buyursun gelsin’ dedim. İkimiz de Urfalıyız.Çocukluğumuz beraber geçti. O yoksul bir ailenin ço-cuğuydu. Su ve çekirdek satıyordu. Çok fedakârdır.Ailesinin yükünü kaldırıyordu. Babası kebap yapıp sa-tıyordu. Dikkatinizi çektiyse televizyon programla-rında bazen ağlıyor. O günleri hatırladığı içindir. Çokzahmet çekmiş. İbrahim siyaset bilmediği için aşk şar-kılarından oluşan arabesk söylüyor. Bu çözümsüz-lüktür. Ben okuyordum sürekli. Bir gün İbrahim’inbabası bana bir plak gösterdi, İbrahim şarkı söylü-yordu, ilk şarkısıydı. Babası buna çok sevinmişti. Da-yısı bana ‘Sen niye şarkı söylemiyorsun?’ diye sordu.Ben de ‘Okuyup üniversiteye gideceğim’ dedim. Ozaman biliyordum ki Kürt kültürü asimile oluyor. Birde Urfa’nın arabesk şarkıları bana hoş gelmiyordu.Taklit ve kopyaydı. İbrahim fedakârca direndi ve ken-dini iyi bir noktaya getirdi. Türkçe söyledi ve halkınsevgisini kazandı. Ben şarkılarımda barış ve insanlığavurgu yapıyordum, şarkılarım daha çok anlamak vebilinçlenmek içindir. Felsefe, siyaset ve kültür şarkı-larımın içindedir. Ben müziği milletin meselesi içinkullandım.

-İbrahim Tatlıses, görüşmenizde size ne söyledi? Geçmişte ben İbrahim’i görmek istiyordum, o ka-

çıyordu. ‘Şivan suçlu’ diyordu. ‘Onu görürsem dev-let bana bir şeyler yapar’ diye düşünüyordu. Bugünkorkusu kırılmış. Çok duygulandı ve ağladı. ‘Çok çokteşekkür ederim. Sen iyi şeyler yaptın.’ dedi. Doğru-ları yıllar sonra itiraf etti.

OSMAN UÇAK BAKÜ

1Bakü’de önceki gün tarihi bir karar alındı.Türkiye, Azerbaycan ve Kırgızistan, ‘Avrasya

Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı’nın ku-rulması için imza attı. Yapıya Kazakistan ve Moğo-listan’ın da katılması bekleniyor.

Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan veMoğolistan arasındaki Avrasya Askerî Statülü KollukKuvvetleri Teşkilâtı kurulmasına yönelik çalışmalardason aşamaya gelindi. Azerbaycan’da temaslarda bu-lunan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral BekirKalyoncu, önceki gün düzenlenen Avrasya AskeriStatülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı’nın kuruluş top-lantısına katıldı. Toplantıda Kalyoncu’nun yanı sıra,ev sahibi Azerbaycan’ın İç Ordular Komutanı Tüm-general Zakir Hasanov ve Kırgızistan Jandarma Ge-nel Komutanı Albay Sovetbek Arbayev de yer aldı.Toplantıya katılması beklenen Kazakistan ve Moğo-listan temsilcileri ise mazeret gösterdi.

Üç ülke temsilcisi arasında yapılan görüşmele-rin ardından Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvet-leri Teşkilatı’nın resmen kurulmasına ve karargahı-nın Ankara’da olmasına karar verildi. Söz konusu 5ülke arasındaki mevcut ilişkileri güçlendirmek, kar-şılıklı dayanışma ve işbirliğini sağlamak amacıyla ku-rulan Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı’na iliş-kin niyet protokolü Haziran 2011’de imzalanmıştı. Buarada, toplantıların ardından jandarma komutanları,merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in mezarını,Bakü Şehitler Hiyabanı’nı ve Bakü Türk Şehitliği’niziyaret etti. Türk şehitliğinde düzenlenen törendeanıta çelenk bırakan Kalyoncu, “Asil Türk milletininkahraman evlatları aziz şehitler. Yüce mefkureler uğ-runda canlarını feda eden sizler tarihimizin altın say-falarını şereflendirdiniz. Yüce Türk milleti sizin des-tansı mücadelenizi ve kahramanlıklarınızı her zamanminnet ve şükranla anacaktır. Aziz hatıralarınızönünde saygıyla eğiliyoruz, ruhlarınız şad olsun.”yazdı. Orgeneral Bekir Kalyoncu, Azerbaycan İçişleriBakanı Ramil Usubov ile basına kapalı görüşme ger-çekleştirdi.

Mozambik'i sel aldı

Halk ot ve böcek yiyorCİHAN CAKARTA

1Mozambik’te son günlerde etkili olan sellerdeyaklaşık 70 bin kişi evlerinden oldu. Gaza’nın

Chokwe ve Guija bölgelerinde evlerini terk etmekzorunda kalan 65 bin kişiden 50 bini geçici barınak-larda yerleştirildi.

Acil olarak gıda yardımına ihtiyaç duyulan böl-gede aç kalan halkın ot ve böceklerle beslenmeyebaşladığı ifade edildi. Selde 36 kişinin hayatını kay-bettiği belirtildi. Mozambik- Türk İşadamları Der-neği Sekreteri Mustafa Yıldız, Kimse Yok mu Der-neği’nden acil yardım istediklerini söyledi. Eyale-tin Chokwe, Guija, Chibuto ve Xai Xai bölgelerindeyaklaşık 10 bin kişinin evsiz kaldığını dile getirenYıldız, binlerce kişinin damlarda ve ağaçların te-pelerinde hayat mücadelesini verdiğini anlattı. En-donezya’da ise şiddetli yağışlar sebebiyle meydanagelen heyelanda 16 kişi hayatını kaybetti. Olay BatıSumatra eyaletinin Sani köyünde meydana geldi.20 evin heyelan altında kaldığını belirten yetkililer,toprak altında kalanları kurtarma çalışmalarının isesürdüğünü söyledi. Jambi eyaletinde de devletenerji şirketinin kazı yaptığı yerde toprak kaydı. PTPertamina Geothermal Energy şirketi, olayda 4 iş-çinin öldüğünü, 60 işçinin de sağ kurtulduğunu ak-tardı.

İşte karargâh adresi

Türk dünyasıortak askerîbirlik kuruyor

Olof Palme, İsveç’ineski başbakanı iyi birinsandı, cana yakındıve Kürtleriseviyordu. Birkaçsefer onunlatartıştım. YazarMahmut Baksi dePalme’nin dostuydu.Baksi ile birliktebirkaç defaPalme’nin yanınagittik. Palme,özgürlüklerdenyanaydı. Barışıistemeyen kişileronu öldürdü. Yalnız,İsveç halkıdemokrasiyeinandığı için katillereyol vermedi,demokrasidenvazgeçmedi.

18 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANGÜNDEM

MESUT ÇEVİKALP

1İstanbul Milletvekili Osman TaneyKorutürk, dışişleri bürokrasisinin

siyasete kazandırdığı isimlerden biri.Bilgi ve analize dayanan eleştiriler yapı-yor. Arap Baharı, Suriye krizi, Irak so-runu ve İran gerilimleri gibi güncel ko-nuları Meclis çatısına taşıyan vekiller-den. Dışişleri kariyerinde Tahran Bü-yükelçiliği ve Irak Özel Temsilciliği gibikritik görevlerde bulunan Korutürk (69),Ortadoğu’daki hassas dengeleri, örtülümücadeleleri iyi bilen isimlerden. Cum-huriyet Halk Partisi (CHP) dış politikakurmaylarından Korutürk ile bölgedeyaşanan güncel gerilimlerin perde ar-kasını, dış politika sorunlarını ve 2013’edönük yeni tehditleri konuştuk.

-2013, küresel dış politikada nelere gebe? 2012, dünyadaki ana dengeler açı-

sından önemliydi. Rusya ve ABD’debaşkanlık seçimleri yapıldı. İki seçimbölgesel ve küresel değişimlere yolaçtı. Dünya siyasetini yavaşlattı. Anaeksenlerde taşlar tam yerine oturmadı.Ortadoğu özelinde de Suriye ve Irakkrizleri derinleşiyor. İran’a dış müda-hale olabilir. Türkiye de kendi girdiğiSuriye ‘girdabında’ debelenme duru-munda kalabilir. Kısacası ‘sıfır sorun’vizyonu ‘sırf sorun’a döndü bir bakıma!

-Arap Baharı, o vizyonu test mi etti? Siyasi çekicilik oluşturmak için or-

taya atılmış bir söylemdi. ‘Sıfır sorun’hayata geçirebilecek bir strateji değil.Reel politikada sorunsuz işlemesi ihti-mali sıfır. AB’yi kuran Fransa ile Al-manya arasında, kan kardeşler ABD ileİsrail arasında sorun yok mu? Elbettevar… Dolayısıyla ‘sıfır sorun’ vizyonuzeminsizdi. Sorunlar bu tür kamuoyuoluşturmaya matuf ‘sihirli’, ‘abartılı’söylemlerle yönetilemez.

-‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesini nereyekoyuyorsunuz? Yeni bir söylem gibi ortaya konan

‘komşularla sıfır sorun’ vizyonu An-kara’nın öteden beri yürüttüğü ‘Yurttasulh, cihanda sulh’ ilkesinden, dolayı-sıyla Türkiye’nin geleneksel dış politi-kasından farklı değil. Geçmişte ikili an-laşmalara, bölgesel, küresel paktlaraimza atan Türkiye, komşularıyla iyi ge-çinmeye çalıştı. Ancak bugünden farklıolarak önce yurtta sulhu, güvenliğisağlamaya çalıştı… Mevcut hükümetyurtta sulhu başaramadı, doğu mese-lesi, Kürt sorunu ve kutuplaşma var. İçsorunlar sürdükçe dış siyasette başarılıolamıyor. Üçüncü ülkelere tekerimizeçomak sokma, bizi istikrarsızlaştırmaimkânı veriliyor.

-PKK kartı gibi… Devletler çıkarına uygun her kartı

kullanmak ister. Dış politika millî olur,ulusal çıkara dayanır. İnsani hislere,duygusallığa yer yoktur. Zaman zamanmotif olarak kullanılabilir ancak anaçizgi devletin, milletin çıkarıdır. An-kara, ‘komşularla dost olalım’ derkenhem bunu beceremedi hem de ülke çı-karlarını ikinci plana itti.

-Geçmişte öncelik neydi? Bölgesel istikrardı. Çünkü Türkiye

hedeflerine bölge istikrarlı olursa ula-şıyor. Buna mukabil bölgedeki istik-rarsızlıktan beslenen ülkeler de mev-cut. İstikrarı bozup dengelemek içinpazarlık masası kuran veya sürekli is-tikrarsızlıktan beslenen komşuları var.‘Bulanık su balıkları’ gibi…

-‘Bulanık suda’ nasıl yol aldık? Türkiye son birkaç yıl hariç, bölge

denkleminde kimsenin karşıt dengeunsuru olmayarak yol aldı. Şimdi bu-rada sıkıntı var.

-Karşıt dengeyi açsak… Mesela Türkiye, İran’ın karşı den-

gesi olmak istemedi. Bölgede İran’ıdengelemek lazım olduğunda, o gör-evi başkaları adına üstlenmedi. Kendiağırlığıyla onu dengelemeye çalışmadı.Çıkarına da değildi. Sünni eksen adınaİran’ı dengeleyen Irak’tı. Saddam uzunyıllar bu rolü gönüllü oynadı. Son dö-neme kadar Türkiye ‘istikrar üretenülke’ oldu. Çıkarı, kazanımı bundaydı.‘Lider ülke’ sıfatını kazandıran buroldü.

-Pozisyonu değişti mi? AKP hükümetinin en ciddi hatası

bu denklemin dışına çıkmasıydı. Kendiağırlığıyla İsrail’i, Suriye, Irak ve hattaİran’ı dengelemeye çalıştı. Taraf oldu.Bölgedeki güvenilirliğini, arabuluculukvasfını kaybetti. Hâlbuki Irak-İran Sa-vaşı sırasında (1980-88) Bağdat’ın Tah-ran’daki, Tahran’ın Bağdat’taki çıkar-larını, diplomatik işlemlerini Türk bü-yükelçilikleri yürütüyordu. Bugün bumümkün mü?

-Bugünkü hâli nasıl? Türkiye konumunu iyi görüp gü-

cünü ve zaaflarını doğru hesaplamalı,dış siyasetini buna göre uygulamalı.Hükümet mezhep gözlüğünden ba-karak adım attığı için zora giriyor. Sı-nırlarının içinde ve dışında karşıt mez-heplerin tepkisini alıyor.

-Somut örnekle konuşsak… Irak Türkmenleri siyasetini ele alın.

Türkmenlerin yarısı Şii. Ankara, Irak’aSünni söylemlerle girdiği için onları ya-nına çekemiyor. Ayrıca son dönemde

Şii Başbakan Nuri el Maliki’ye karşı ta-kındığı sert tavrı, Maliki gibi Şii Türk-menleri de İran’a itiyor. Sünni TarıkHaşimi’ye gösterilen fazlaca hüsnüni-yet de yanlıştı. Türkiye elbette kapıla-rını Haşimi’ye açabilirdi ama Haşimihaklı, Maliki haksız” söylemiyle değil.Oysa “Irak’ta idam var, Haşimi’yi oyüzden veremeyiz.” diyebilseydik,dünya nazarında bu argüman daha ge-çerli olacaktı.

-Vehimli Maliki ile seviyeli ilişki mümkünmü? Maliki ile gerilim Irak devletiyle,

merkezî hükümetle sorun yaşamakanlamına gelir. Bağdat olmazsa Erbil’emuhtaç kalırsınız. O zaman DışişleriBakanı Ahmet Davutoğlu, Kerkük’eErbil’in icazetiyle gitmek durumundakalır, Enerji Bakanı’nın uçağına iniş izniverilmez. Kerkük’e Erbil üzerinden gi-rerek Türkmenler karşısında Kürt söy-lemine destek verirsiniz. Sadece KuzeyIrak’la iş tutulması Erbil-Bağdat ayrış-masını derinleştirir. Çıkarımıza olma-dığı gibi küresel dengelere de ters. Er-

‘Sıfır sorun’un zemini yoktuTürkiye’nin eski Tahran Büyükelçisi Osman Korutürk, hükümetin İran’ın gerçek yüzünü bilmediğini iddiaediyor. Alternatifi oluşturulmayan enerji bağımlılığının ülkeyi zorda bıraktığını belirtiyor.

Siyasi çekicilikoluşturmak için

ortaya atılmış birsöylemdi. ‘Sıfır sorun’

hayata geçirebilecekbir strateji değil. Reel

politikada sorunsuzişlemesi ihtimali sıfır.AB’yi kuran Fransa ile

Almanya arasında,kan kardeşler ABD ileİsrail arasında sorun

yok mu?

19 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANGÜNDEMbil’le yapılan petrol anlaşmalarına Bağdat ka-dar ABD ve Avrupa da karşı. Irak’ın bölün-mesi istenmiyor.

-Suriye’deki Kürt kalkışması ile Kuzey Irak arasındaparalellik var mı? Evet, var. Türkiye bir an evvel Kürt so-

rununu çözmeli. Yoksa sınırları dışındaki buoluşumlardan ciddi zarar görecek. MeseleBM Güvenlik Konseyi’ne taşınırsa, çözüm,inisiyatifimizden çıkar.

-Hükümet gidişatın farkında mı? Hükümet dış politikayı Meclis’e açmıyor.

Kendi dışındaki teklif, uyarı ve desteklereaçık değil. Kendi milletvekilleri dâhil parla-mento, gelişmeleri basından öğreniyor. Dışpolitikayı milleştiremediler. Hükümet, me-seleleri bizden çok Obama ile konuşuyor.Dış politika ezbere, ayağı yere basmayan,uçuk-kaçık teorilerle, varsayımlarla yol alıyor.Çoğu kriz yanlış okunuyor. Suriye krizine budenli yüksek söylemle müdahil olmanın neanlamı vardı!

-Nasıl davranılabilirdi? Tarafsız kalıp sakince diplomatik çö-

zümler zorlanmalıydı. Ancak hükümet yeniOrtadoğu’ya liderlik etmeye heves etti. Da-vutoğlu, TBMM’de “Türkiye Ortadoğu’nunsahibi, lideri ve hizmetkârı olmaya devamedecektir.” dedi. Ancak Araplar ‘Yeni Os-manlıcılık’ söyleminden de tedirginler. Ağa-beyleri Mısır hâlâ. “Ortadoğu’nun ne sahibene de hizmetkâra ihtiyacı var.” diyorlar.Aynı yüksek söylemle Suriye krizine müda-hil olmaları da hataydı. Türkiye’nin bu söy-lemle öne çıkması Batılı güçlerin işine geldi.El sürmeden Suriye krizinden nemalan-mak isteyen Batılılar, “Siz lidersiniz!” diye-rek Ankara’yı ateşe itti. Bugün arkamızda neABD ne de İngiltere var!

-Kapasiteyi aşan bir söylem var diyorsunuz. Herkesi tehdit ediyoruz. Arkası gelmiyor.

Esad’a “Halep’e girersen vururuz!” dedik.Girdi, vuramadık. Hatta o bizi vurdu. Uça-ğımızı düşürdü. Karşılık veremedik. SadeceSuriye’ye değil, birçok ülkeye hak ettiği ce-vabı veremedik. Rumlar Doğu Akdeniz’degaz aramaya koyuldu, engelleyemedik. MaviMarmara gemisi hükümetin izni olmasagidemezdi. Hatta AKP vekilleri de gidecektigemiyle. Sonuçta 9 vatandaşımız öldü. Gü-nah değil mi? Nasıl karşılık verildi? Hiç. Fi-listin davasına ne katkısı oldu? Sıfır. Kısacasıyüksek söylem, sıfır eylem! Biz de Türkiye’yigüçlü görmek istiyoruz ama büyüklük söy-lemle olmaz.

-Türkiye küçük bir devlet değil ama… Türkiye’yi olduğundan küçük görmek

kadar çok büyük görmek de yanlış. Büyük-lüğünüzü bilecek fakat abartmayacaksınız.Yoksa sizi büyük görenlerin de bu kanaatinisarsarsınız. Bugünkü sorunların çoğu Tür-kiye’nin imkânlarını fazla zorlanmasındankaynaklanıyor.

-Hükümet yüksek söylemle kapasiteyi artırmayaçalışıyor olabilir mi? Kapasite tabii ki var ama sınırlarını bil-

mek lazım. Bölgenin perde arkasındaki bü-yük güçleri Türkiye’yi pohpohluyor. ArapBaharı ile birlikte ortaya ‘Türkiye modeli’ lafıatıldı. Hükümet de hemen havaya girdi. Tür-kiye modelim diye ortaya çıkınca itici gö-ründü. Sovyetler Birliği dağılınca Türkî Cum-huriyetlere de model olacağız dedik. Ağa-beylik yapmaya kalktık. Rusya başta olmaküzere hiçbir bölge ülkesi destek vermedi, is-temedi. Araplar, Türkî Cumhuriyetler, başkaülkeler Türkiye’nin deneyimlerinden yarar-lanmak istiyorlar. Hayat tarzımızı çekici bu-luyorlar. Ama tek yönlü, tepeden bakanilişki, ağabey istemiyorlar. İletişim karşılıklıolmalı. Bir de ‘ağabeyim’ diye ortaya çıkar-sanız büyük güçler çıkarlarını Türkiye üze-

rinden savunur. Suriye’deki pozisyonumuzaynen böyle.

-Nasıl davranılmalı? Dış politika ve diplomasi, alçak sesle,

üstü kapalı icra edilir. Hükümet, Esad’amedya üzerinden bağıra çağıra yüklendi…Dış politika basın üzerinden yürütülürsemuhataplarınız da basın üzerinden saldırır.İngilizler bağırıp çağırıyor mu? Bölgede günyüzüne çıkıyor mu? Çok etkin olduklarını bi-liyoruz. Davos’ta da aynı üslup vardı. İsrail’ekapalı kapılar ardında söylediğimizi dünyayaaçtık. İç siyaset gereği karşılık verdiler. Üstükapalı söylediğimizde geri adım atıyorlardı.Filistin’e faydamız oluyordu. Davos bunu bi-tirdi. Peki, İsrail’e bağıran hükümet nedenİran’a sessiz? Politikalarını tasvip mi ediyo-ruz? İran’a karşı da uyanık olmalı!

-Neden? Türkiye ile İran, bölgenin Arap olmayan

en etkili iki rakibi. Tarih boyu sürdü rekabet.Ama iki ülke aralarındaki sorunları iyi yö-netti. Çatışma yaşamadı. Bununla birliktehükümetin İran’a karşı bugün takındığı po-zisyonu anlamak mümkün değil! Nükleerfaaliyetinden en fazla endişe duyması gere-kirken AB ve Brezilya gibi görüşme süreçle-rinde devreye girerek Tahran’a zaman ka-zandırdı. Tahran neticede konuyu 10 yıla ya-yabilmiş olmaktan herhâlde çok memnun-dur!

-Tahran’ın zihninde Türkiye dost değil mi? Türkiye’ye iki farklı koridordan yaklaşı-

yor. Birinci koridorda nükleer kriz ve eko-nomik konular var. İran bu konularda Tür-kiye’ye ihtiyaç duyduğundan yumuşak dav-ranıyor. İran’ın nükleer başmüzakerecisiCelili Ankara’ya geldiğinde Başbakan Erdo-ğan onu yarım saat kapıda bekletti. Nor-malde beklemezdi… İkincisinde bölgeseldenklemi ile nüfuzu söz konusu. Bu bağ-lamda Türkiye rakibi, dostça davranmıyor.Kürecik radarını, Patriotları tehdit görüyor.Arap isyanı İran’a ulaştığında Türkiye nasılbir politika uygulayacak? Açıkçası kestire-miyorum.

-O senaryo çalışılmıyor mu? Hazırlık içinde olunduğunu düşünmü-

yorum. Meclis’te sordum, hükümet cevapvermedi. İran’a karşı yaklaşım değişik çünkü.Mesela Iğdır’da yakalanan, Erzurum’damahkemesi süren İran ajanlarına karşı nettepki verilmedi. Üstü örtüldü.

-Bu hüsnüniyetin kaynağı ne? Enerji bağımlılığından dolayı alttan alı-

yor olabilirler. Ama alternatifini üretmek dehükümetin görevi. Yarın İran sorunu derin-leşerek karşımıza gelecek. 2013’te İran’ın vu-rulma ihtimali var. O zaman Türkiye aradakalmamalı. O günü bugünden planlamalı,ona göre de adım atmalı. Türkiye, İran’ın vu-rulmasına kuvvetle karşı çıkmalı, çıkarına de-ğil çünkü. Ancak bu İran’la ciddi rekabetiçinde olduğumuz gerçeğini ortadan kaldır-maz. Rekabet sadece ekonomik alanda dadeğil, etnik, fikrî, kültürel… Çok yönlü, çokboyutlu.

-‘Dost, kardeş ülke’ tabiri havada o zaman... ‘Dost, kardeş ülke’ geçerli sohbet değil.

İran için de olamaz, bizim için de. Millî çı-karlar söz konusu zira. İran pragmatiktir. Bi-zim gibi tek taraflı davranmaz. Menfaati ne-redeyse o tarafa gider. Köklü diplomasisi,devlet geleneği var. Maraton koşuyor. Sat-ranç oynar gibi 3 hamle sonrasına göre ha-reket eder. 1996-1997’de Tahran büyükelçi-siydim. Güven mektubumu CumhurbaşkanıRafsancani’ye verdim. Mektubumu alırkenbana “Türkiye ile İran birbirine mahkûm ikiülkedir.” dedi. ‘Mahkûm tabiri güzel bir ta-nımlama değil. Mecburiyet ifade eder.” de-dim. Gülerek karşılık verdi. İran’ın bizi ‘dost,kardeş’ görmediğini, Rafsancani’nin İranaçısından doğru söylediğini Tahran’da geçenbirkaç ayın ardından anladım.

-İran’ın bölgedeki dostları kimler? Körfez ülkelerindeki Şii azınlıklarla sıkıca

bağlı. Onlarla birliktelik kurmaya dönükçabaları var. Bağdat’taki Şii Maliki hükümetiile Şam’daki Nusayri Esad rejimi de dostu.Lübnan’daki Hizbullah da…

-Sünniler artık Tahran’ı dengeleyemiyor mu? Suudi Arabistan-Katar ekseninde böyle

bir çaba var. Sünni Araplar İran’dan tedirgin.Türkiye’den bu eksenin koçbaşı olmasını is-tiyorlar. Ankara kendi ağırlığıyla İran’ı den-gelemeye kalkarsa kaybeden olur. İki eksenarasında denge arayışlarına katkıda buluna-bilir ama İran’ı dengeleyen olmamalı. Maşaolmamalı.

-2013’te bölgedeki ‘Vekaleten Savaşlar’ın en çok An-kara’yı etkileyeceği yazılıyor. ‘Proxy Wars’, yani vekil savaşları önü-

müzdeki dönemde şiddetlenecek. Bazıları‘kor’u maşayla tutmayı sürdürecek. Anka-ra’nın maşa durumuna düşmemesi lazım.Ama Ankara her soruna müdahil olarak

kendini bu konuma sokuyor.

-İran, örtülü savaşlarda hangi vekilleri kullanıyor? Diğer ülkeler gibi İran da elindeki ma-

şaları rakiplerine karşı kullanmaktan kaçın-mıyor. PKK, Hizbullah gibi… Onun içinTürkiye’nin bir an önce Kürt sorununu çöz-mesi lazım. Üçüncü devletlere fırsat verme-meliyiz.

-Yeni yılda başımızı hangi ülke ağrıtacak? Belki Suriye kadar Irak da başımızı ağrı-

tacak. Orada sorun sadece Maliki de değil.Ülke ayrışmanın eşiğinde. Hükümet iddiaettiği gibi orada her kesim üzerinde etkili de-ğil.

-Kürdistan’a kapı aralanır o zaman… Elbette. Ayrıca Suriye de bölünüp Lüb-

nanlaşabilir. Bu tür bölünmeler bizi de etki-leyebilir. Ortadoğu’da sınırlar yapay çünkü.

-Ankara bölünmelere karşı durabilir mi? ABD ve Avrupa ile ilişkilerini derinleş-

tirmeli. Yüksek söylem siyasetinden sessizeylem icraatına geçmeli. Dün hayır dediğinebugün evet dememeli. Libya operasyonunakarşı durdu başta ama kısa zaman sonra des-tek verdi. Esad’a “Halep’e girersen vururuz!”dedi, sonra ses çıkarmadı. Mavi Marmara, je-tin vurulması, Akçakale’ye düşen havanlar…Tutarsız tavırlar ülkenin imajını, itibarınıyaraladı. Bu algıyla oyun kuramaz, sorunlarıyönetemez artık. Uygulanan sorunlu dışpolitika acilen değiştirilmeli. Ana eksenler tı-kandı.

-Eksenler derken? Türkiye’nin dört önemli ekseni var. Bi-

rincisi Batı ekseni; ABD-AB ilişkileri. İkincisiOrtadoğu ve komşular. Üçüncü eksen ulus-lararası kuruluşlar BM, NATO, İİT, Arap Bir-liği gibi. Dördüncüsü yükselen ülkeler ve Af-rika, Asya gibi uzak coğrafyalarla ilişkiler. Bu-gün bunların hemen hepsinde sorun var.Uluslararası ilişkiler bir bütündür, bir ülke ileyaşanan sorun diğer ülkelerle ilişkileri etki-ler.

-Hangi eksen acilen açılmalı? Ortadoğu ekseni bir an önce çözülmeli.

İsrail ile normalleşme yararımıza. Geçmişteİsrail’le konuşabildiğimiz için Ortadoğu ba-rış sürecinde etkili, İran’ın önündeydik. Ko-numumuz Filistin’e de yarar sağlıyordu. Dışpolitikada duyguya yer yoktur. Gerekti-ğinde ülke menfaati için Esad’ın elini de sı-karsın!

Gul diplomasisi başarılıydı Abdullah Gul, dış politikadabaşarılıydı (2003-2007). ÇunkuDışişleri Bakanlığı’naguveniyordu ve uyumlu çalışıyordu. Muhalif partilerden,eski diplomatlardan besleniyordu. Başarıları kendine maletmiyordu. Zaten dış politika takım oyunudur. BugunTurkiye’nin ihtiyaç duyduğu vizyon da bu. İdare ile siyasetbirlikte çalışmalı. Muhalefet de dâhil edilmeli. Hukumetinbu yönu çok eksik.

20 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANGÜNDEMH

ABER

TU

RU

Kara Kutu

-

-

-

-

-

-

B

--

--

HGS

-

-

-

-

-

-

-

-

-

--

-

-

--

-

-

-

-

-

-

-

-

-

8

-

-

-

-

-

Danıştay 8’inci Daire’den tarihî karar

Başörtülü avukatlaraözgürlük

Danıştay 8’inci Dairesi’nin İstanbul Barosu avukat-larından Figen Şaştım’ın açtığı davayı sonuçlandırırkenverdiği karar, “demokrasi ve özgürlüklerin yeşermesi” ile“inancın yaşanmasına vurulan prangaların lağvı” adınakoca bir milat. Mahkeme salonu- kalemi, icra müdür-lükleri ve savcılıklarda başları örtülüyken vazife ifa ede-bilecek kadın avukatlar artık. Tabii ki, Danıştay İdari DavaDaireleri, muhtemel itiraz sonrası aksi bir irade ortayakoymazsa… 17 yıldır avukat, Şaştım. 28 Şubat müdaha-lesi öncesinde duruşmalara başörtüsüyle girmiş. Aka-binde neler yaşandığını sormaya gerek yok. 2003’te kı-yafeti sebebiyle kamudaki işinden ayrılmış. Mesleğini ser-best statüsüyle sürdürmekte. Kimliğinin yenilenmesiiçin Türkiye Barolar Birliği’ne başvuruyor. Birlik 3 Kasım2011’de Meslek Kuralları’nın 20’nci maddesine istinadentalebi geri çeviriyor. Çünkü fotoğrafta başı kapalıdır. An-kara 3’üncü İdare Mahkemesi’ne taşır mevzuu, Şaştım.Mahkeme görevsizlik hükmüne varınca Danıştay’a gön-derilir dosya. 8’inci Daire, düzenlenmenin iptali talebinihaklı bulur. Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Söz-leşmesi’ne aykırılık vardır; açıkça çalışma hakkı engel-lenmektedir. Daire, 20’nci maddedeki, “Avukat ve staj-yerleri, başları açık olarak mahkemelerde görev yaparlar”ibaresinde yer alan ‘başları açık’ kelimelerinin yürütme-sini durdurdu. Avukatlık Kanunu ve yönetmelikle her-hangi bir başörtüsü yasağı olmadığını da belirterek. Şu ifa-deler karardan: “Kimlik belgelerine yapıştırılacak fotoğ-rafın, sahibinin kolayca tanınmasını sağlaması gerekir. Ba-rolar Birliği’nin ‘resmî kimlikte başı açık fotoğraf şartı’ bu-nun gereklerinden değildir. Nüfus Hizmetleri Ka-nunu’nun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’e görenüfus cüzdanlarına yapıştırılacak fotoğraflarda kadınlaralın, çene ve yüzleri açık olmak şartıyla başörtüsüyle fo-toğraf verebilir.” Bir üyenin muhalefet şerhi koyduğunuda ekleyelim bilgilerin arasına. ‘Dava yalnızca kimlikle il-gili. Vazifeleri ve uyulacak kaideleri kapsamıyor’ diye dü-şünmüş.

Sağlık, Eğitim, Kültür veİçişleri’nde revize

Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin 30 Eylül’deki4’üncü Olağan Kongresi’nden bu yana merakla beklenenkabine revizyonunu nihayet geçen perşembe günü ger-çekleştirdi. Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı,Ömer Dinçer’in yerine Milli Eğitim; Mardin MilletvekiliMuammer Güler, İdris Naim Şahin’in yerine İçişleri;Edirne Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu, Recep Ak-dağ’ın yerine Sağlık ve Adana Milletvekili Ömer Çelik deErtuğrul Günay’ın yerine Kültür ve Turizm bakanlıklarınagetirildi. Atamalar evveli ve sonrasında pek çok yorum ya-pılması gayet doğal. Ne ölçüde isabet kaydedildiği önü-müzdeki dönemde görülecek, diğerlerindeki gibi. Bu defagrup başkan vekillerine bakanlık düşmemesi anlamlı yal-nız. Nabi Avcı ile Muammer Güler’in toplumun genelincebenimsendiği söylenebilir peşinen. Erdoğan’ın yeni po-lemiklerden özenle kaçındığı da ortada. Zira bir iki yıla kri-tik seçimler var. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşar-lığı da yapmıştı Güler. En fazla değişikliğin Milli Eğitim’degerçekleştiğini dikkate alırsak Nabi Hoca’nın işi ilk bakıştabiraz zor. Müezzinoğlu tam bir sürpriz. İç Hastalıkları Uz-manı ve özel hastane kurucusu olduğunu unutmayalımama. Prof. Dr. Cevdet Erdöl ve bakanlığın eski müsteşarıProf. Dr. Necdet Ünüvar’ın adı bir adım daha öndeydi.Ömer Çelik ise, yıllardır Erdoğan’ın yakınlarındaki isim-lerdendi.

Bu ocak ayının üçüncü cuması 7 vilayette eş za-manlı yapılan operasyonlarla DHKP-C terör örgütü-nün güncel çatısına dokunuldu. 1996 yılında işlenenÖzdemir Sabancı cinayetinin baş zanlılarından Feh-riye Erdal’ın evinde Belçika polisinin ele geçirdiği do-kümanların sonunda Türkiye’ye teslimiyle gerçekleştigözaltılar. Bir bakıma örgütün arşiviydi bunlar. Özelekip kuran emniyet, 2011’de verilen unsurları en ufakayrıntısına kadar inceledi. Dijital belgelerdeki şifrelerkırılarak ana yapıya ulaşıldı. İddiaya göre DHKP-C,Halkın Hukuk Bürosu aracılığıyla yönetiliyor. Ceza-evindeki bağlı militanları takip eden avukatlar, hak-larında rapor düzenlemişler; ‘konuşması muhtemel’,‘pişmanlıktan yararlanmak istiyor’ ve ‘örgüt için teh-like arz ediyor’ vs diye… Hatırlanacağı üzere son ay-larda örgüt yeniden eylemlere başlamıştı. 3 polismemuru şehit olmuştu. Genelde keyif-eğlence ve zevkyazıları kaleme alan kimi duayen (!) gazeteciler biletopa girerek, çağdaş ve aydın avukatların derdest edil-

diğini, hukukun ayaklar altına alındığını ileri sürüyorlarne hikmetse. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü3’üncü sınıf öğrencisi Duygu Yücel’in babasının yü-rekleri parçalayan ifadeleri en güzel cevap hakikatiörtme çabalarına: “Bunların devrimcilikle hiçbir ala-kası yoktur. Bunlar avukatım, devrimciyim diye geçi-nen, kime hizmet ettiği belli oymayan insanlar. Bun-ların kendisine faydası yok ki, vatana, millete, toplumaolsun.” Tutuklanan kızı için ‘Suçsuz. Kandırdılar.Başarılı bir öğrenciydi. Dersleri iyiydi. Sicili tertemiz.”diyor, Hüseyin Yücel. Ve şöyle sesleniyor anne baba-lara: “Kızımı hapse attırıp orada beynini yıkayacaklar.Bütün dertleri bu. Ben bütün gücümle bu kirli ruhluinsanlarla savaşacağım. Çocuklarınızı İstanbul’daokusunlar diye gönderip başıboş bırakmayın. Paragöndermekle, ihtiyacını karşılamakla sahip çıkılmaz.Gelin kimlerle görüşüyor kontrol edin. Biz etmedik,durumumuz ortada.”

S Ö Z D E A V U K A T L A R A S A H İ P Ç I K A N L A R

BU BABAYA SORUN DHKP-C’Yİ

ZAMAN IPHONE UYGULAMASINI DENEYİN

21 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANGÜNDEM

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziRedaktion Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz,Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci, GürcanSevgican, Erdal Çolak

[email protected]

Grafik TasarımSebahattin Çelebi

Reklam Advertising

+45 71 51 43 [email protected]

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek .................................................................................. + 47 21 39 54 57• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan .......................................................................... + 358 505 48 03 33• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................ + 45 52783966• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 78 93 64• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] ................................+45715 14 385Haber: [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ................................+4570206970

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

ERKAN ACAR İSTANBUL

1İstanbul Şehit Yarbay Mesut Kuru Kış-lası Kartal Jandarma Lojmanları’nda 28

Şubat sürecindeki başörtüsü yasağı yenidenbaşladı.

Lojman Yönetim Kurulu Başkanı Jan-darma Bakım Yüzbaşı Abdurrahman Artvintarafından 14 Ocak 2013’te hazırlanan kışla ta-limatında yasağa ilginç cümlelerle yer verildi.“Kılık kıyafeti bozuk, çağdaş olmayan ve Ata-türk İnkılâplarına aykırı herhangi bir siyasi gö-rüşü temsil eder şekilde giyinen, bu görüşünsembollerini taşıyan kişiler kışla içerisine ve loj-manlar bölgesine alınmayacaktır.” denilentalimat, 14 Ocak 2013’te fotokopiyle çoğaltı-larak lojman sakinlerine imza karşılığı dağıtıldı.Sakinler, fotokopiyle çağdaş kıyafet talimatıdağıtmanın 28 Şubat döneminde bile yapıl-madığını ifade etti.

Geçtiğimiz yıl Milli Savunma Bakanlığı veİçişleri Bakanlığı tarafından uygulanmaküzere, Orduevleri, Askeri Gazinolar ve SosyalTesisler Yönetmeliği değiştirilmiş, düzenlemeResmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğegirmişti. Düğün salonu kiralama işlemlerineyönelik hazırlanan Ek-27 No'lu formda, sözkonusu askerî yerlerde uygulanan kılık kıya-fet yasağı kaldırılmıştı. Ancak bu değişikliğinİstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı ile İlJandarma Komutanlığı'na bağlı askerî loj-manlarda hayata geçirilmediği ortaya çıktı. İs-tanbul Şehit Yarbay Mesut Kuru Kışlası Kar-tal Jandarma Lojmanları'nda kalan ailelere da-ğıtılan bir belge, 28 Şubat sürecindeki uygu-lamaların ağırlaştırılmış şekilde devam ettiğinigösterdi. Lojman sakinlerine dağıtılan belge“Şehit Yarbay Mesut Kuru Kışlası Kartal Loj-

manları’nda ikamet edenlerin uygulaması veuyması gereken emirler aşağıya çıkarılmıştır.”uyarısı ile başlıyor. Belgede, son zamanlardalojmanlarda ikamet edenlerden bazılarınınkışlaya giriş ve çıkışlarda uyulması gerekenkurallara aykırı hareket ettiği, nizamiyedegörev yapan personelin uyarılarına da riayetetmediği belirtiliyor. Uyarı yazısı 13 madde-den oluşuyor. Dokuzuncu maddede ise “Kı-lık kıyafeti bozuk, çağdaş olmayan ve Atatürkİnkılaplarına aykırı herhangi bir siyasî görüşütemsil eder şekilde giyinen, bu görüşün sem-bollerini taşıyan kişiler kışla içerisine ve loj-manlar bölgesine alınmayacaktır.” deniliyor.

İstanbul Jandarma Komutanlığı, dahaönce Ergenekon çerçevesinde yürütülen birsoruşturmada da gündeme gelmişti. 28 Şu-bat sürecinde yasa dışı şekilde kurulan Cum-huriyet Çalışma Grubu'na (CÇG) ait illegalafişlerin, komutanlık binalarında hâlâ asılı ol-duğu ortaya çıkmıştı. Söz konusu afişlerdeçağdaş giyim kuşamın nasıl olduğu fotoğraf-larla tarif ediliyordu. Bu afişler Balyoz darbeplanını uygulamaya koymak için jandarmatarafından 2003’ten itibaren kahvehanelerincamlarına, elektrik direklerine, yol kenarla-rındaki duvarlara asılmıştı. Pendik'teki afiş-ler, ‘Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun faali-yetleri, aradan yıllar geçmesine rağmen de-vam ediyor' yorumlarına yol açmıştı. TerörleMücadele Kanunu'nun 10. maddesi ile gö-revli İstanbul Cumhuriyet Savcısı MuammerAkkaş'a tanık olarak ifade veren UzmanJandarma Çavuş Aykut Öztürk, döneminJandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'unillegal olarak kurduğu CÇG tarafından afiş-leri asmak için görevlendirildiğini söylemişti.

28 Şubat ruhuKartal jandarmalojmanlarında

HABİB GÜLER ANKARA

1CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Ay-gün ve İzmir Milletvekili Birgül Ay-

man Güler'in sözleri üzerine başlayan tar-tışmalar, partide ciddi ayrışmalara nedenoldu.

CHP'nin kıyı seçmeni Aygün'ün sözle-rine, Doğu ve Güneydoğu'daki seçmen iseGüler'e tepki gösteriyor. Genel merkezinson iki haftada, çok sayıda tepki mesajı al-dığı belirtiliyor. CHP lideri Kemal Kılıçda-roğlu, örgütlerden gelen eleştiriler üzerine,çifte krizi aşabilmek için il başkanlarını An-kara'ya çağırdı. Çarşamba günü yapılmasıplanlanan olağanüstü toplantıda parti taba-nının sesine kulak verilecek ve krizlerinaşılması için il başkanlarının önerileri de-ğerlendirilecek.

CHP’ye birçok kriz yaşatan Tunceli Mil-letvekili Hüseyin Aygün, son olarak oku-duğu bir kitapta Kurtuluş Savaşı’nda Rum-lara etnik temizlik yapıldığını belirtmiş, ar-dından da PKK’lıların ailesine taziye ziya-retinde bulunmuştu. Bu tavırlara sert tepkigösteren CHP’nin kıyı milletvekili ve seç-menleri, Birgül Ayman Güler’in “Türk ulu-suyla Kürt milliyetini eşit gördüremezsiniz.”sözlerine sessiz. Aygün’e tepki vermeyenDoğu ve Güneydoğulu isimler ise Güler’insözlerini ‘ırkçılık’ olarak niteliyor. Bu iki ta-tışma CHP’de ciddi ayrışmaya neden oldu.Son iki hafta içerisinde hem Aygün hem deGüler’e tepki içerikli çok sayıda mesaj alan

Genel Merkez, çifte krizi aşabilmek için ilbaşkanlarını hafta içinde Ankara’ya çağırdı.Çarşamba günü yapılması planlanan il baş-kanları toplantısında parti tabanının sesinekulak verilecek ve krizlerin aşılması için ilbaşkanlarının önerileri değerlendirilecek.

Güler’in sözleri üzerine tek milletvekil-leri istifa eden CHP Adıyaman İl Başkanlığı,gelişmelerden rahatsız. Salih Fırat’ın BirgülAyman Güler’in sözlerine tepki gösterme-sine destek verdiklerini ancak ‘istifa’ kararınıağır bulduklarını belirten İl Başkanı Bilal Do-ğan, il başkanları toplantısında parti yöne-ticilerinden CHP’yi zor durumda bırakanmilletvekilleri için gerekli iç dinamiklerin ha-rekete geçirilmesi talebinde bulunacaklarınıbelirtti.

CHP’nin Uzlaşma Komisyonu üyeleri deayrıştı

Hüseyin Aygün ve Birgül Ayman Gü-ler’in sözleri, uzun süredir TBMM AnayasaUzlaşma Komisyonu’nda görüş birliği sağ-layamayan CHP’li 3 üye arasındaki ayrış-mayı da gün yüzüne çıkardı. Komisyonüyesi Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum,Güler’in sözlerinin arkasında olduklarınıbelirterek, “Ben şahsım adına zannediyorumCHP’nin büyük çoğunluğu da Güler’in bubağlamdaki sözlerinin sonuna kadar arka-sındayız.” diye konuştu. Uzlaşma Komis-yonu bir diğer üyesi ve CHP Konya Millet-vekili Atilla Kart ise yaptığı yazılı açıklamada,isim vermeden Güler’i eleştirdi.

İl başkanları merkeze çağrıldı

CHP'de isyan büyüyor

MESUT ÇEVİKALP

1İsrail’de irili ufaklı 34 partinin yarıştığıgenel seçimler sürprizlerle sonuçlandı.

Oy kullanan 2,5 milyon seçmen, kamuoyuyoklamalarını, siyasi analizleri ters köşeyeyatırdı. Siyaset sahnesine yeni parti ve lider-ler çıktı, 120 üyeli Meclis’te (Knesset) sıra dışıbir aritmetik oluştu. Sonuçlar neredeyse hal-kın yarısının mevcut aşırı sağ koalisyon hü-kümetinden memnun olmadığını, yeni ara-yışa yöneldiğini ortaya koydu. Sağ partilerMeclis’teki ağırlıklarını kaybetti. Merkez ile solpartilerin toplam temsil oranı yüzde 50’yibuldu. Bu noktada şüphesiz en büyük sürp-rizi merkez sol siyasete geçen yıl katılan YeshAtid (Bir Gelecek Var) yaptı. Sandıktan ikinciparti çıkarak, Knesset’e 19 vekil gönderenYesh Atid, kemikleşmeye dönen aşırı sağbloku da böldü.

Aşırı sağ eksende de öne çıkan yeni birparti ve lider var. Genç iş adamı Naftali Ben-nett’in ‘Yahudi Evi’ (Habayit Hayehudi) 11sandalye elde etti. ‘Aşırı sağın sağı’nda duranBennett, Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yer-leşimleri ile ‘Büyük İsrail’i kurma projesiniateşli şekilde savunuyor. Bennett, BinyaminNetanyahu - Avigdor Liberman koalisyo-nuna yeşil ışık yaksa da 31 vekil elde eden Li-kud (Bütünleşme) - Yisrael Beytenu (İsrail Evi-miz) koalisyonunu iktidara taşımaya yetmiyor.Dolayısıyla aşırı sağdaki Likud-Beytenu hü-kümet kurabilmek için (61 sandalye gerekli)Yahudi Evi’nin yanında başka parti veya par-tilere ihtiyaç duyuyor.

Netanyahu, yeni dönemin anahtar partisi‘Yesh Atid’i koalisyon dışında bırakmalarıdurumunda, kuracağı çok partili- kırılgan aşırısağ koalisyonunun fazla yaşayamayacağının

farkında. 19 vekilli Yesh Atid’in ana muhale-fette kalması durumunda hükümeti zorlamasıişten bile değil. Kendi ayağına kurşun sıkmakistemeyen Netanyahu, zafer konuşmasındaYesh Atid’e el uzatıp birlikte çalışmayı teklifetti. Karşılığında olumlu sinyaller de aldı…

49 yaşındaki eski ga-zeteci ve televizyon prog-ramcısı Yair Lapid, parti-sinin Başbakan Netan-yahu’yu dışlayacak koa-lisyonlarda yer almaya-cağını açıkladı. Bu Ne-tanyahu’yu rahatlatsa damerkez soldaki, laiklikyanlısı ‘Yesh Atid’ ileonunla taban tabana zıtsiyaset yürüten aşırı sağcıYahudi Evi ve İsrail Evi-miz partilerini aynı hü-kümette buluşturmakpek kolay olmayacak.‘Olabildiğince geniş ta-banlı bir koalisyon hükü-meti’ için çalıştığını du-yuran Netanyahu’nunYesh Atid’i kazanabilme-sinin yolu Yair Lapid’iönemli bir bakanlığa ge-tirmesinden geçiyor. Buşüphesiz dışişleri bakan-lığına geri dönüp en aziki kritik bakanlığı elindetutmayı planlayan Avig-dor Liberman’ı geriyor. 11 vekilli Yahudi Evihesaba katıldığında yaklaşık bir ay sürmesibeklenen hükümet pazarlıklarının hayli çetingeçeceği görülüyor.

Merkez sol, laik Yesh Atid Partisi’nin koa-

lisyon dışı kalması durumunda, Netan yahu li-derliğindeki sağ tabanlı koalisyon önceki dö-nemde izlediği siyaseti sürdürme eğilimindeolacak. Milli güvenlik politikalarına, İran teh-didine ağırlık verip Batı Şeria’daki işgal ve yer-leşimleri sürdürmeye çalışacak. Arap Baharı

karşısındaki ses-sizliğini ve Was-hington’a karşı ‘si-temkâr’ tavrını ko-ruyacak. Ancak İs-rail halkının en azyarısı savaşın din-mesini, sosyal veekonomik kaza-nımların artırılma-sını talep ediyor.İki devletli çö-zümü masaya ya-tırmak istiyor. Ba-rış ve sosyal refahısavunan YeshAtid, İşçi ve Hat-nua partilerininMeclis’e taşınma-ları bunun en bü-yük göstergesi.Sonuçta yeni hü-kümetin önündeiki ihtimal var; Ya-hudi Evi ve Shasgibi aşırı sağ parti-lerle yürüyüpdaha da şahinle-

şecek ya da Yesh Atid gibi sol partilere el uza-tıp merkeze yaklaşacak. Arkasındaki halkdesteği azalan Netanyahu’nun ikinci yolutercih etmesi bekleniyor. Zira başbakanlığınıbir dönem daha sürdürebilmesinin yolu, mer-

keze yaklaşıp, ‘İran’la savaş’ söylemi yerine,halkın talep ettiği ekonomik reformlara eğil-mesinden geçiyor. Netanyahu’nun, geniş ta-banlı hükümet kurup merkeze yaklaşsa bile birönceki iktidarından kalan ‘siyasi miras’ dola-yısıyla Filistin meselesi, yerleşim ve Gazze ab-lukası konularında ezber bozacak bir politikadeğişikliğine girmesi pek mümkün görülmü-yor.

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr.Mehmet Akif Okur, Netanyahu’nun ikinci dö-nemine farklı bir koalisyonla başlasa dahi Fi-listin ve İran meselelerinde eski pozisyonunukorumaya çalışacağını söylüyor: “Netanyahu,İran ve Filistin politikalarında elden geldiğincedirenecek. Bu konularda politika değişikliği an-cak ABD’nin İsrail içinden destekçilerinin deyardımıyla oluşturacağı büyük baskıyla müm-kün olabilir.” Buna karşın Okur, yeni dönemdeTel Aviv-Ankara hattında hareketlenme bek-liyor: “İsrail’in Türkiye siyasetinde bir değişim,diğer dış politika alanlarında başarılı adımlaratabilmesi için gerekli. Bu yüzden Türkiye ileilişkilerde, ABD’nin baskısıyla yeni adımlaratabilir. Zira yeni Meclis’te ‘Obama argü-manlarını’ savunanlar olacak.”

Uluslararası ilişkiler uzmanı Kerim Balcı,Netanyahu’nun aşırı sağ koalisyonda ısraretmesi durumunda ülkenin 1-2 yıl içinde ye-niden erken seçime gideceğini iddia ediyor:“Sonuçlar halkın merkez solu da ülke yöne-timinde görmek istediğini gösteriyor. Halk, ar-tan aşırı sağ hegemonyasından, yeni yerle-şimlerden, Haredim’lerin askerlikten muaftutulmasından rahatsız. Filistin’le, İran’la ça-tışmak yerine refahı, ekonomiyi konuşmak is-tiyorlar. Netanyahu bu yönde adım atacak birhükümet kuramazsa iktidarı pek uzun sür-mez.”

22 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANDÜNYA

Sandıktansağ çıktı solkazandı! 19. genel seçim İsrail’e yeni parti veliderler kazandırdı. Hükümeti kurmagörevi kan kaybeden aşırı sağ Likud–Beytenu koalisyonuna düşse de,güçlenen merkez sol Netanyahu ileLiberman’a eski siyasetlerini yürütme imkânı vermeyecek.

MERKEZ SOL ARAP

-

--

--

--

---

-

31

19

GAYRI RESMÎ

SONUÇLARI

-

GAYRI RESMÎ

SONUÇLARI

--

-

-

-

-

Likud

-Beit

enu

Yahu

di Ev

imiz

11Bi

r Gele

cek V

ar19

15Ha

tnua

6M

eret

z6

Kadim

a2

Shas

11

Shas

117

5Ha

dash

4Ba

lad3

52

-

-

--

--

Likud

-Beit

enu

Yahu

di Ev

imiz

Bir G

elece

k Var

MERKEZ SOL

ARAP

enim.

h h h h h h hh

A B O N E K A M P A N Y A S IA B O N E K A M P A N Y A S I

enimenim

+ 45 70 20 69 70+ 46 76 160 46 03+ 47 21 39 54 57+ 358 505 48 03 33

A B O N E H A T T I

www.zamanisk andinavya.dk

DANİMARKA

İSVEÇ

NORVEÇ

FİNLANDİYA

24KÜLTÜR 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MAN

SEVİNÇ ÖZARSLAN İSTANBUL

1Merak etmeyin, sanat dünyasında ‘irtica’ söz konusudeğil. Popüler imgeleri ve pop art sanatını irdelemeyi

seven Bahar Artan Oskay, dünyanın en popüler nesnesiAmerikan Doları’nı malzeme olarak kullandığı sergi-sinde ‘para ve sanat’ arasındaki ilişkiyi eleştiri bombardı-manına tutuyor. Güncel ve çağdaş sergiler arasında böylesorgulamalara alışkın değiliz. Sanat camiasında pek ko-nuşulmayan, söz edilmesibile rahatsızlık veren, helebir sanatçı için ağzına al-ması tabu gibi karşılanan birmesele ‘para ve sanat’.

Bahar Artan Oskay’ınsalı günü Nişan-taşı’ndakiKare Sanat Galerisi’nde açı-lan sergisinde iki eser dikkatçekiyor. İlki Andy Warhol’un“Two Hundred One Dollar”eserinden esinlenmiş, ‘AndyWarhol’a Saygı’ adını taşıyan tabloda hepsi yan yana düzbir şekilde yapıştırılmış 200 dolar var. Sanatçı diyor ki, “Be-nim bu resme 200 dolar harcadığımı herkes görüyor. Di-ğer eserlerimde yaptığım gibi başka bir emek yok. Ben as-lında değerini ortaya koyuyorum. Peki gerçekte bu tablo-nun değeri nedir?” Oskay’ın dikkat çekmek istediği ikikonu var. Sanat eserinin değerini manipülasyonlar mıyoksa sanatın bulunduğu ortamdaki kavramlar mı belirli-yor? Koleksiyonerler, sanatı özümsedikleri için mi eser alı-yor yoksa yatırım aracı olarak gördükleri için mi?

Geçen yılki Sotheby’s müzayedesinde 43,7 milyon do-lara satılan Warhol’un baskı tekniğiyle yapılmış aynı eseri,bu soruları sormasına ve sanatına yansıtmasına vesile ol-muş Oskay’ın. 30 yılda 43 milyon dolar, nasıl bu kadar yük-selebiliyor bir eser? Sanatçıya göre koleksiyoner daha yük-sek fiyata satacağını düşündüğü için alıyor eseri. Sanatsaldeğerinden kaynaklanan bir durum yok. Birkaç yıldır ül-kemizdeki müzayede firmaları da bu manipülasyonlardanbesleniyor.

Dolarla aynı ölçekte yapılmış, 92x212 ebadındaki‘Bir/One’ adlı ikinci tabloda ise sayısını kendisinin de bil-mediği yüzlerce doları buruşturarak bir araya getirmiş Os-kay. Duralit üzerinde malzeme olarak kullanılan paralarınhepsi orijinal, bildiğimiz Amerikan Doları. Lazım oldukçadöviz bürosundan alınmış ve malzeme haline getirilmişgüncel bir obje…

Oskay’ın merakını uyandıran konulardan biri de pa-ranın dolaşımdayken yaşadıkları. Kim bilir neler gördü,

belki dünyayı dolaştı? Ne-lere şahit oldu? Bir tekAmerikan Doları bunuyapabiliyor. Hint fakiri bileonu tanır. 1958’de basılan100 doların ‘Bir’ tablo-sunda olmasını birazböyle okumak gerektiğinianlatıyor.

Oskay, Andy War-hol’un bir tablosundanyola çıkarak çalışmalarını

oluştursa da anlatmak istediği başka şeyler de var. Sanatçıile eserleri hakkında konuştuğumuzda dikkat çeken yo-rumlarından biri ‘Sanat toplum için mi, yoksa sanat içinmi?’ tartışmasına yeni bir soru eklemesi: “Sanat, sanatçı içinnedir? Sanatçıya bir katkısı yok mu?” Bunun biraz düşü-nülmesini istiyor ama her şeyi açıkça ifade etmekten ka-çınıyor. Sanatçının da sanatını üretebilmesi için paraya duy-duğu gereksinimin altını çiziyor aslında. Van Gogh bu ko-nuda en şanssız sanatçılardan biriydi. Yaşarken iki tablo-sunu satabiliyor sadece. İkisi de abisine. Şu an binlerce kişionun eserinden nemalanıyor ama kendisi bu bereketi gö-remedi!

Oskay, ‘O zaman böyle eleştirel bir sergiyle sanatçı ola-rak biraz da ayağınıza sıkmıyor musunuz?’ sorusuna ‘sa-tış kaygısı ile üretim yapmadığını’ söyleyerek cevap veri-yor. Acaba onu anlayan bir koleksiyoner çıkar mı? Bunutespit etmenin en iyi yolu serginin son günü olan 15 Şu-bat’a doğru kırmızı noktaları görmek için tekrar galeriye uğ-ramak.

Gerçek dolarlarla yapılmış ‘Bir’ tablosu

‘Biz tanrıya güveniriz’Başlıktaki söz, sadece serginin adı değil. Bütün Amerikan dolarlarınınköşesinde yazan, dikkatlice bakmazsanız pek fark edemeyeceğiniz bir sözaynı zamanda. Bahar Artan Oskay’ın bir sanatçı için cız denilebilecek alanı;para ve sanat arasındaki ilişkiyi sorguladığı “In God We Trust” sergisi, pekçok sanatçıyı, koleksiyoneri, müzayedeciyi rahatsız edebilir.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Norveç’in dünyaca ünlü ifade özgürlüğüoraganizasyonlarından Norsk PEN ve

Norveç Gazeteciler Cemiyeti, ‘Türkiye’ninfarklı yüzleri’ başlıklı bir konferans düzenledi.Oslo Edebiyat Evi’nde düzenlenen programınkonuşmacılığını, Norveç-Türkiye uzmanıNorveçli yazar Eugene Schoulgin ve Araştır-macı Pınar Tank yaptı. Konferansa birçokNorveçli medya mensubu, Türkiye’nin OsloKonsolosluğu, akademisyenler ve Oslo Üni-versitesi’nden bazı öğrenciler katıldı.

Programda, İsveçli Deniz Hellberg’in yö-netmenliğini, Eugene Schoulgin’in ise ko-nuşmacılığını yaptığı, 35 dakikalık ‘Türki-ye’nin farklı yüzleri’ isimli video gösterildi.Konferans boyunca, Ergenekon süreci, kadınhakları, Norveç-Türkiye ilişkileri, ifade öz-gürlüğü, Türkiye’deki tutuklu gazetecilerindurumu gibi konular konuşuldu.

Norveç-Türkiye uzmanı Norveçli yazarEugene Schoulgin programdaki konuşma-sında, Türkiye’nin bünyesinde oldukça farklıkültürler barındığını, İslam ile terör kav-ramlarını yan yana kullanılırken dikkkatliolunması gerektiğini söyledi. ‘’Ergenekon,

Türkiye’nin gelişiminde bir engel. Askerin buengeli aşması için Avrupa ülkelerini kendi-sine örnek almalı mı?’’ sorusuna Schoulgin,‘’Bu konuda Türkiye, kendine has bir kanundüzeni oluşturmalı.’’ şeklinde cevap verdi.

Araştırmacı Pınar Tank ise, Türkiye’deki tu-tuklu gazeteciler hakkında ‘’Eğer gazetecili-ğin arkasına sığınılıyorsa bu bir hata. Söz ko-nusu problem, tutukluluk sürelerinin uzun-luğudur.’’ şeklinde açıklamalarda bulundu.

Programda söz alan Türkiye’nin OsloKonsolosu Ülkü Kocaefe ise, Türkiye-Norveçilişkilerinin, sivil toplum dahil olmak üzerepek çok alanda gelişmekte olduğunu, Nor-veç gibi diğer ülkelerin de birden fazla yüzüsahip olduğuna atıfta bulundu. KonsolosKocaefe, programda gösterilen video da ko-nuşma yapanların Türkiye’deki negatif ge-lişmelere odaklanmalarına rağmen; Türki-ye’nin gelişen ekonomisine, artan genç nü-fusuna, yumuşak gücü ve etkisine, canlı si-vil toplumuna, gelişen kadın örgütlenmele-rine de değindiklerini aktardı.

Öte yandan Kocaefe, Norveç basınındaTürkiye hakkında olumlu haberlerin çık-ması bir yana, tarafsız tek bir haberin bile ya-yınlanmadığına vurguda bulundu. KonsolosÜlkü Kocaefe, Norveçli gazetecilerin, Tür-kiye’yi eleştirmek için programda sunulanfilm kadar bile tarafsız olamadıklarını ifadeetti. Kocaefe şöyle deva etti. ‘’Her ülke kendiparametreleri ile değerlendirilmelidir. 75milyon nüfuslu, Suriye, Irak ve İran’la komşuTürkiye’yi İsveç, Danimarka ile komşu 4-5milyonluk bir Norveç’in gözünden bakarakanlamanız mümkün değildir.’’

Oslo’da Türkiye’nin farklı yüzleri konuşulduNorveç Edebiyet Evin’de, Türkiye’nin farklı yüzleri konuşuldu. Norveç-Türkiye uzmanı, Norveçli yazar Eugene Schoulgin,Türkiye’de İslam ile terör kavramlarını yan yana kullanılırken dikkkatli olunması gerektiğini hatırlattı.

Hilmi Yavuz

Kabinede değişiklik: Bir analiz denemesi

Joost Lagendijk

Britanya Başbakanı David Cameron, geçenhafta uzun zamandır beklenen konuşmasınıyapıp, Birleşik Krallık’ın (BK) gelecekte AB’denasıl bir rol almasını istediğini açıklığa kavuş-turdu.

Liderliğini yaptığı Muhafazakar Parti,2015’teki genel seçimleri kazanırsa, Cameron,Britanya’nın AB üyeliği şartlarını yeniden mü-zakere etmeye çalışacak ve varılan uzlaşıyı,‘içerde mi kalalım yoksa dışarı mı çıkalım’ re-ferandumuyla 2017’nin sonuna doğru Bri-tanya halkının önüne koyacak.

Muhafazakar lider, BK’nın AB’de kilit biroyuncu olarak kalmasını istediğini vurguladı,ama bir şartla, birlik daha esnek, uyarlanabilirve açık olmayı başarabilirse.

Cameron, yeni AB’nin üzerine inşa edile-ceği beş ilke ve buraya götürecek yolu formüleetti: İç pazar tamamlanmalı ve güçlendirilmeli.AB, bütün üye ülkelerin aynı düzeyde enteg-rasyon istemediğini kabul etmeli. AB’nin birbütün olarak ne yapması ve hangi yetkilerinüye devletlere geri verilmesi gerektiği ayrıntılıbir incelemeden geçirilmeli. AB’ye hesap sor-mada ulusal parlamentoların daha büyük vedaha önemli bir rolü olmalı. Ve son olarak, tümyeni düzenlemeler, avro bölgesinin hem için-dekiler hem de dışındakiler için adil biçimde iş-lemeli.

Tüm bu hususlar daha önce Cameron vediğerleri tarafından dile getirilmişti ama hiç Bri-tanya’nın AB’den çıkışına atıfla ‘Brexit’ ihtimaliile birleştirilmemişti. Tahmin edileceği üzere,Cameron’ın konuşması, Avrupa’nın geri kalanıtarafından pek hoş karşılanmadı. Reuters, Ca-meron’ın planı hakkında verilen hükmü, ‘ben-cilce, cahilce ve tehlikeli’ diye özetledi. ArtıkAvrupa Parlamentosu’nda Liberallerin liderli-ğini yapan eski Belçika Başbakanı Guy Ver-hofstadt, daha entegre, federal bir AB’ninateşli savunucusu olarak, Cameron’ı “ateşle oy-namak”la suçladı. Çünkü Verhofstadt’a göre,Cameron’ın ‘müzakerelerin ne zamanlamasınıne de sonucunu kontrol edebilecek olmasınarağmen bunu yapabileceğini öne sürmesi,asla karşılanamayacak yanlış beklentiler do-ğuruyor.’ Başkaları da Britanya Başbakanı’nı,yüksek çevre ve sosyal standartların yahut ay-rıntılı kurallar ve düzenlemelerin bulunmadığıbir iç pazarın olabileceğini ileri sürerek, popü-list hissiyata oynamakla suçladı.

Diğer yandan, Princeton Üniversitesi’nin

AB uzmanı Andrew Moravcsik, Cameron’ınkonuşmasını, kendi partisindeki AB karşıtıfena halde sağcıları susturma, popüler BK Ba-ğımsızlık Partisi’ne halk desteğini kendi tara-fına çekme ve İşçi Partisi’ni referandum ko-nusunda bölmeye yönelik akıllıca bir taktikmanevra diye niteledi. Böylece Cameron’ın ko-nuşmasına celallenenleri sakinleştirmeye çalı-şan Moravcsik’e göre, en nihayetinde Bri-tanya AB’de kalacak zira ciddi siyasetçilerdenhiçbiri AB’den çıkmayı gerçekten istemiyor.

Cameron’ı eleştirenlerin çoğunun kesin-likle haklı olduğu noktalar bulunmasına rağ-men, bana hepsi fazlasıyla öngörülebilir geldi.Ayrıca, korkarım ki, Britanya Başbakanı’nın ha-yati önemdeki bir savını gözden kaçırdılar yada önemsizmiş gibi göstermeye çalıştılar. Hal-i hazırdaki avro krizini çözmek ve yenisinin çık-masını engellemek için AB’nin hem siyasihem de ekonomik açıdan daha da bütünleş-mesi kaçınılmaz. Ancak bu, ortak para biriminedâhil olmayan ve/ya daha federal bir Avrupa is-temeyen üye devletler açısından ciddi bir mey-dan okuma oluşturuyor. Bence, Cameron,hem daha fazla koordinasyon ve merkezileş-meyi kabul eden hem de BK gibi kabul etme-yen ülkelerin razı geleceği yeniden örgütlen-miş bir AB teklif etmekle doğru yaptı.

Ama geçen haftaki konuşmanın bütün opopülist söylemi ve taktik numaraları yüzün-den, Britanya’nın önde gelen entelektüelle-rinden Timothy Garton Ash’in isabetli bi-çimde tespit ettiği gibi, pek çok Avrupalı, Ca-meron’ın Avrupa için değil, Britanya için mü-cadele ettiği hissine kapıldı.

Cameron’ın sorunu, aslında yeni bir ABanlaşmasının peşinde koşmadığı, sadece BKiçin daha iyi bir anlaşma istediği izlenimi ya-ratması.

Maalesef Cameron’ın tek sorunu bu değil.‘Tek bir beden tüm AB’ye uyar’ görüşünün ar-tık geçerliliği kalmadığı ve çöpü boyladığı ger-çekliğinden hareketle geleceğini içtenlikle vederinlemesine tartışmanın, AB’ye büyük yararıdokunacak. Cameron’ın müdahalesi, yeni vegerçekten de daha esnek bir AB’ye yönelik za-ruri arayış için bazı iyi fikirler içeriyor. Korkum,Britanya Başbakanı’nın konuşmasındaki muğ-lâklığın, bu arayışı pek çok Avrupalının gö-zünde sevimsiz ve tuzaklarla dolu hale getir-mesi. Öyleyse çok yazık olur.

[email protected]

Cameron’ın haklı olduğu bir nokta ve bir de sorunu var

25 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANYORUM

Aslında hayli geciktim ama bu anlamlıyazıyla şu vahim ihmâlimi bir nebze olsuntelâfi edebileceğimi düşünüyorum.

Bir kısım basınımızdave köşe yazarı refikle-rimce haftanın en mute-ber konusu, kabine deği-şikliği hakkındaki değer-lendirmelerdi. Treni, sonvagonundan olsun ya-kalamak suretiyle gidenve gelen bakanlar hak-kında kanaatlerimi illâ ki

belirtmem gerekiyor. Evet, kabul ediyo-rum, belirtmesem de olur çünkü değişiklik-ler tamamlanmış ve iş bitmiştir ve bu rad-deden sonra, “Bravo, çok isabetli bir vuruş!”veya “Olmasaydı daha iyiydi!” tarzında gö-rüş bildirmek anlamsız görünebilir. Olsun,yine de, “Kambersiz düğün olmaz” sözüfehvâsınca fikirlerimi açıklamak istiyorumama daha önce hocalık misyonumuzunmuktezâsınca, yukarıda zikrolunan “Kam-ber” meselesine vuzuh kazandıralım: Bir ri-

vayete göre Kamber Hz. Ali’nin kölesi veyardımcısı idi. Anadolu Alevîliği’nde dede-lere rehberlik ve yardımcılık eden kişilere deKamber adı verilirmiş, zamanla “hizmeteden” mânâsı kazanmış. Kambersiz düğünolmaz şu mânâya geliyor: Bir düğünde her-kes misafir gibi oturup başkalarından hizmetbeklerse olmaz, birilerinin de hizmete tâlipolması lâzım mânâsında. “Bu kadar şeyi na-sıl bilebiliyorsun üstâd, maşallah!” diye içi-nizde merak edenler çıkabilir. Efendim bukültür kolay kazanılmıyor. Yıllardan beri ge-rekli-gereksiz demeden pek çok şeyle ilgi-lenmenin ve nice bir emeğin tabii neticesi-dir.

Kabine değişikliğine gelince, Beyefen-di’nin bu konuda gecikmiş veya erken dav-ranmış olduğunu ileri süren tezlerin her birikendi çapında değerli, hesnâ ve müstesnâ-dır. Hayırlı olmasını diliyorum. Sanki ben-den bunu hasseten bekliyorlarmış gibi, gör-evini yeni arkadaşlarına devreden bakan ar-kadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Güzelhizmet etmişlerdir. Ara-sıra aksadıkları, ne-

cîb milletimizden bir kısmını istemeden deolsa üzdükleri olmuştur; mümkündür. Za-man zaman Beyefendi’nin yüksek çalışmatemposuna ve kararlılığına ayak uydur-makta zorlandıkları talihsiz durumlar vukûbulmuş olabilir. Kaldı ki bakanlıktan azlo-lunmak dünyanın sonu değildir; yaşlarımüsaittir, millete hizmet yarışında onlarıdaha nice azîm muvaffakiyetler beklediğinidüşünüyorum. Morallerini bozmasınlar, sa-dakatle çalışsınlar ve “Ben daha dün ba-kandım, böyle sıradan işleri yapmam” diyehavalara girmesinler, beyefendi hatayı affe-der, kibri affetmez.

Yeni isimler, şimdi sanki tabasbus gibianlaşılmasın ama bu grup içinde bulunabi-lecek en iyi, en liyakatli, en heyecan vericiarkadaşlar bence. Her birini tek tek medh üsenâya hâcet görmüyorum: Demokrat, di-namik, beyefendi, tecrübeli, genç, âkıl, li-yâkatli ve güvenilir insanlar. Hani yanlış an-laşılmayacağını, “Sana mı soracaklardı beadam!” demeyeceklerini bilsem bu deği-şikliğin tam da aklımdan geçen isimlerden

müteşekkil olduğunu söyleyebilirdim ama“Beyefendi’ye akıl veriyor” gibi bir yanlış an-lamaya yol açmamak için fikirlerimi şu ânakadar kendime saklamayı tercih ettim.

Yeri gelmişken ifade etmeliyim ki, Bey-efendi’nin, uzun tutukluluk süreleri yü-zünden terörle mücadele etmeye elde ko-mutan kalmadığı yolundaki yargı sitemi,tam da benim bir süreden beri zihnimde ta-sarlayıp durduğum ama bir türlü cümleyedökemediğim hisli duygularımın tercümânıgibiydi ve hemen şair Eşref merhûmun, “Gitgide zulmetmeye elde ahâli kalmıyor”labiten meşhur dörtlüğünü hatırladıktansonra, “Acaba yakın bir gelecekte bölgedegeniş çaplı bir askerî hareketlilik ihtimâli misöz konusudur?” diye vesveselendimse deneticede bir siyâset adamının “En yüksekmillet memnuniyeti” şiârını daima gözönünde tutmak mecburiyeti aklıma gelincerahatlamış bulunuyorum vesselâm.

[email protected]

MakaraA. TURAN ALKAN

Yazılı ve sözlü medyada siyasî yorumlarınne kertede sathî bir okumaya dayandığına, sonkabine değişikliği sırasında bir kere daha şahitolduk. Yorumların sathîliği, hükümete yapılanyeni atamaların, ya bakanların hangi illerdenmilletvekili seçildiklerine ya da görevden alı-nanların yıpranmışlıklarına bağlandı.

İdris Naim Şahin dışında, kabine dışı bıra-kılanlardan mesela Sağlık Bakanı Prof. Dr.Recep Akdağ'ın başta hekimler olmak üzeresağlık personeli ile ya da Milli Eğitim BakanıÖmer Dinçer'in öğretmenlerle, bir başka deyişlebakanlıklarının ana bürokratik tabanlarıyla an-laşmazlığa düşmüş olmaları, onların yıpran-mışlıklarına kanıt gösterildi– ki bu okumalarınhiçbiri, hükümette yapılan değişikliğin asıl se-bebi değildi!

Hemen ve bir kez daha belirteyim: Bu yo-rumların hepsi sathî yorumlardır ve maalesef,köklü bir analize dayanmamaktadır. Zirâ, ‘mini'kabine değişikliğine, Başbakan Recep TayyipErdoğan'ın, başkanlık dönemi için bir ön ha-zırlık olarak bakılmak gerekir. Evet, bir hazırlıkolarak bakmak! İzah edeyim: Başkanlık sistemi,bakanlıkların ve dolayısıyla hükümetin büro-kratikleşmesi anlamına gelir. Bakanlar, siyasîkimliklerinden önce, atandıkları görevi ehliyetle,dolayısıyla uzmanca yürütebilecek teknokratkimlikleriyle belirlenirler. Başbakan Erdoğan'ında, bu anlamda, Türkiye Cumhuriyeti başkanıolduğunda, hükümeti oluşturacak kadrolarışimdiden hazırlamak tecrübesine giriştiği gö-rülüyor. Bu ehliyet ve uzmanlık, bakanlıkları,dikkat edilsin, neredeyse bir hiyerarşiye bağla-mak; bakan olabilmek için hem belirli bir bü-rokratik tecrübe, hem de belirli bir parlamentotecrübesi geçirmiş olmak gibi, deyiş yerin-deyse, bir eğitime tâbi tutulmak anlamına ge-liyor. Bakınız: Tipik bir hiyerarşi, İçişleri Ba-kanlığı'na atanan Muammer Güler'in kariye-rinde apaçık görülüyor: İdarecilik, İstanbulbaşta olmak üzere valilik, Kamu GüvenliğiMüsteşarlığı, milletvekilliği ve TBMM İçişleriKomisyonu başkanlığı! Bu kariyer, yeni İçişleriBakanı Muammer Güler'i, müstakbel bir baş-kanlık sisteminde İçişleri [ya da, belki de adı de-ğişerek, Kamu Güvenliği] Bakanlığı için, idealbir aday konumuna getirmektedir. Şimdikibakanlığı, Muammer Güler için, gelecektekigörevi açısından son hiyerarşik sınavdır.

Aynı şeyleri Millî Eğitim Bakanlığı'na ata-

nan Prof. Dr. Nabi Avcı için de söylemekmümkün. Benim kendisini şahsen tanımış ol-mam, onun gerçekten çok değerli bir entelek-tüel kimliğiyle bu göreve layık değil, eski deyişleelyak olduğunu düşünüyor olmam bir yana,Prof. Avcı, Başbakan'ın en eski ve en yakın da-nışmanlarından biridir. Sanırım Başbakan,Prof. Avcı'nın milletvekilliğinden önceki uzundanışmanlık yıllarını, onun bürokratik tecrübehanesine kaydetmiş olmalıdır. Prof. Avcı, mil-letvekili olarak Parlamento'ya girmiş ve TBMMMillî Eğitim Komisyonu başkanlığına seçtiril-miştir. Hem genel olarak Komisyon çalışmalarıhem de 4+4+4 sınavını başarıyla vermiş olması,Başbakan nezdinde Prof. Avcı'yı, tıpkı Muam-mer Güler'in müstakbel görevi gibi, başkanlıksisteminin ideal bir Millî Eğitim Bakanı konu-muna getirmiştir. Yeni Sağlık Bakanı'nın da,TBMM'de Sağlık Komisyonu başkanı olması-nın tesadüfî olduğunu söylemek elbette müm-kün değildir. Anlaşıldığı kadarıyla Başbakan,gelecekteki başkanlık kabinesini hazırlama ko-nusunda son hiyerarşik tecrübe makamı olarak,TBMM komisyon başkanlıklarını görmektedir.Kültür ve Turizm Bakanlığı'na atanan ÖmerÇelik, çoğunlukla bir sürpriz olarak değerlen-dirildi. Çelik'in, tıpkı Prof. Dr. Nabi Avcı gibi,Başbakan'ın en eski ve en yakın danışmanla-rından biri olduğu bilinen bir gerçek. Çelik, yeniatanan bakanların tümü gibi, TBMM'de bir ko-misyon başkanlığı görevini yürütüyordu,- amabu, Kültür ve Turizm Komisyonu değil, Dışiş-leri Komisyonu'ydu ve dolayısıyla, atamalarınmantığı gereği, onun Dışişleri Bakanı olması ge-rekiyordu. Ama, olmamıştır ve nedeni de şu-dur: Başbakan'ın, Ömer Çelik'in dış politika da-nışmanı kimliğiyle ehliyetinden hiç şüphesiyoktur. Ancak, TBMM'de Dışişleri Komisyonubaşkanlığının, Başbakan'ın gözünde, Çelik'inDışişleri Bakanlığı gibi çok önemli bir görev için,yeterli bir bakanlık tecrübesi sağlamadığı anla-şılıyor: Başbakan, Ömer Çelik'in Kültür ve Tu-rizm Bakanlığı'nda bir ‘bakanlık tecrübesi'edinmesini zorunlu görmüş olmalıdır. Görünenodur ki, Çelik, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda,bir tür bakanlık eğitimi görecek ve TayyipBey'in ilk başkanlık kabinesinde Dışişleri Ba-kanlığı koltuğuna oturacaktır…

Bu bir analizdir, sathî bir yorum değil! Tu-tarlı bir analiz mi, değil mi, yaşayan görecektir!

[email protected]

26 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MAN

KRAL VEDAĞISTAN ÇETİNKAYA

YORUM

BAHATTİN KARATAŞ

1Herkes bir güzeli sever. Birilerine sevgi-lim der. Güzeller de sevenine göre kiy-

met kazanır. Sonra da hangi güzeli kim sev-miş diye söylenir. Sevdiği güzeline ne pahabiçmiş, uğrunda neler sarfetmiş diye sorarlar.

Evet Hz. Muhammed’i (a.s.) de ALLAH(c.c.) sevmiş. O’na habibim demiş. Eğer “Senolmasaydın felekleri, kevn u mekanı yarat-mazdım.” O’nu Miraca yüceltmiş, cennetlere,kab-ı kavseyne, sıdret ul müntehaya çıkarmış,mülk ve melekutunu gezdirmiştir. Hepimizi deonun hatırına yaratmıştır.

O’nu Cibril sevmiş. Top senin çevkan se-nin demiş. Burdan bir adım atarsam yanarımya Muhammed (a.s.). Güneş sevmiş, dönü-şünü durdurmuş, ay sevmiş parmağının işa-retile şak şak olmuş bölünmüş, bulut sevmişbaşına şemsiye olmuş yağmur olmuş sağanaksağanak yağmış, ağaç sevmiş; ben kimim so-rusuna, ‘Ente Resurullah’ demiş, taşlar sevmiş;avucunda zikir yapmış elleri şifa kaynağı ol-muş, ordusu susuz kalınca çağlayanlar olmuşordusuna su içirmiş. Aç kalınca bereket olmuşorduyu doyurmuş velhasıl rahmet olmuş,merhamet olmuş alemlere Muhammed (SAV)olmuş.

Seveni Allah olduktan sonra gerisine ha-cet var mı? Allah Hz. Muhammed’i (SAV) sev-miş. Seven kim? Sevilen kim? Mecnun olmuşLeyla olmuş Kerem olmuş Aslı olmuş Ferhatolmuş Şirin olmuş ne yazar?

O sevgili, o Dost ta dostlarına vefalı olmuş,Mirac’a çıkmış, dönülmeyecek güzellikleremazhar olmuş ama orada durmamış tekrar çi-leli de olsa, çileli, ızdıraplı, işkenceli de olsa,inim inim inleyip kızgın kumlarda ‘Ehad,Ehad’ diyen Bilal’ına dönmüş, onu yalnız bı-rakmamış, cız cız diye dağlanan Habbab’ınıyalnız bırakmamış. Çünkü O, ümmeti ümmetipeygamberi idi. Mahşerde başımı kor ağlarım,ağlarım. Rabbim bana ‘Neden ağlıyorsun EyHabibim dediğinde. Bende ümmetim üm-metim derim.’ demişti.

Taif’te de öyle demişti, acıtmışlardı, ka-natmışlardı O’nu! Cibril (a.s.) ‘Emret ya Mu-hammed (SAV) dağları devireyim bunların ba-şına’ dediğinde, ‘Hayır, Hayır, Ben rahmetpeygamberiyim. Helaket ve felaket peygam-beri değilim. Bunlar beni tanımıyorlar, Mek-ke’de de o kadar cevru cefaya rağmen kavmimbeni bilmiyor ne olur ya Rab helak etme’ di-yordu.

Bu gün de belki insanlığın şu çaresizliğinekarşı sizlere seslense ve dese: ‘Benim tanın-mama, muhtaç olan insanlara rahmetimi ta-şımaya, adımı tüm insanlara duyurmaya yar-dımcı olur musunuz?’ Medet ve imdat diyen-

lere, belki de şimdilik kimi çağırdıklarını bil-medikleri fakat çok muhtaç oldukları Hz.Muhammed’i (SAV) duyurmaya, tanıtmayavar mısınız? O’na el kol ve ayak olmaya varmısınız?

Baksanıza O’nu bilmeyen Batı dünyası ha-karet ediyor, karikatür çiziyor, O’nu bu bil-meyenlere hatta cehenneme girmeleri karşı-sında büklüm büklüm olan Hz .Muham-med’e (SAV) sahip çıkmaya, davasına omuzvermeye var mısınız?

O’nun rahmetinin sadece Müslümanlarlasınırlı kalmadığını, güneş gibi oksijen gibiyağmur gibi, rızık bitiren yeryüzü gibi, vatanı,dili, ırkı olmayıp herkese ama herkese rahmetolduğunu anlatacak mısınız?

O gün vefalı insanlar O’na Muhacir oldu-lar, herşeylerini koydular, Ensar oldular yü-reklerini koydular. Herşeylerinden vazgeçti-ler. O’na hitap ettiğinde; ‘Anam babamsana kurban olsun, Ya Resulullah’ diyorlardı.Davasına sahip çıkmaya bedel kütükte doğ-ranan et gibi doğrandılar. Kaynayan yağ ka-zanlarında piştiler. ‘Dökün içkileri, bırakın zi-nayı, adam öldürmeyin, kumar oynamayın,kan davası gütmeyin ve kızlarınızı diri diri top-rağa gömmeyin’ emirlerine karşı inkıyat etti-ler ve bütün o dem ve damarlarına karışmışkötü adetlerini terk ettiler. O’nu (SAV) nasıl se-viyorlardıysa? Demek insan sevdiği uğrunaneler yaparmış! Ve yaptıkları O’nu sevmeye birölçüymüş.

Bu asırda yüzlerce filozofları, pedagog vepsikologları ve de sosyologları alsınlar, bütünmaharetlerini, ilmi kariyerlerini ve laboratu-varları koysunlar. Acaba o gün O’nun yaptık-larının yüzde 1’ini yüzlerce sene uğraşsalar ya-pabilirler mi ? Ve bugüne kadar yapabildilermi? İşte sevgi buna derler: Sevdiği uğruna alış-kanlıklarından vazgeçme buna derler!

Sizler, bizler, anneler, babalar; çocuğunuzao kadar sevgi ve saygınızı koyduğumuzda alış-kanlıklarını ne kadar terkettirebiliyoruz. AmaO’nun sevgisine o gün onbinlerce sahabiO’nun adını dünyaya duyurma adına Kâbe’yive Ravza’yı geride bıraktılar.

1442 sene geçmiş daveti hala dipdiri, kar-deşleri O’nu bugün de seviyorlar. Veyüzbinlerce genç yurtlarını yuvala-rını terkettiler. Annelerine baba-larına doymadan, ellerine va-lizlerini alıp 10 binlerce kilo-metre yerlere gittiler. O’nundavasının hakkaniyetineşahitlik yaptılar. Var mıböyle sevgili! Var mıböyle seveni olan? Vevar mı böyle sevilen?

Adeta yeryüzü

bir mescid, Mekke bir mihrab, Medine birminber. Bütün ehl-i imana imam, bütün in-sanlara hatip, bütün enbiaya reis, bütün evli-yaya seyyid ve bütün enbia ve evliyadan mü-rekkep bir halka-i zikr’in serzakiri olan Efen-dimiz (SAV) de o kadarümmetine düşkün,ayaklarına bir di-kenin bat-ması karşı-sında o ka-d a r

hassas… Allah (c.c.) ‘Seni dinlemiyorlar diyeya Muhammed, nerdeyse kendini helak ede-ceksin.’ buyuruyor. Hz. Vahşi’yi amcası Ham-za’yı paramparça ettiği halde bağrına basabi-liyor. Hz. İkrime’yi affedebiliyor. Cehennemde

yanmamaları uğruna kendini seven üm-metine feda edebiliyor.

Evet, öyle bir sevgi ki; Kutlu Do-ğum’unda stadyumlar doluyor, kar-deşleri onu seviyor, anıyor, davetine

canımız feda diyor, davasını dün-yaya duyurma adına yine hertürlü fedakarlığı yapıyor ve seni

çok özledik, seni seviyoruz, istiyo-ruz, her zamandan

daha çok arzuluyor, ar-zuluyoruz.

Canımız sana feda ya Re-surullah (SAV)...

Seni çok arzuluyoruz ya Resulullah!

Ekrem Dumanlı

30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANYORUM27

CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler'in Mec-lis'te sarf ettiği cümle artık tarihe mal oldu. Ne diyordu Ha-nımefendi? “Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit değildir.” Buderme çatma cümlenin anlam boşluklarını zihnen dol-duran bazı partililer, Ayman'ı ayakta alkışladı. Demek kiinsanların birbirine eşit olmadığına inanıyorlar. Yazık!CHP üst yönetimi ya da malum milletvekili, hatayı tas-hih edebilirdi. ‘Maksadını aşmış' bir cümleden geriye dö-nüş yapılabilirdi. Öyle olmadı.

Tehlikeli bir yaklaşım CHP milletvekilinin sözleri. La-fın ucu gider ta ırkçılığa kadar dayanır ve başka ırkçı akım-ların işine yarar. Taha Akyol çok doğru bir tespitte bulu-nuyor: “PKK hareketi bu sorunu ‘demokrasi' bağla-mında değil, ‘eşitlik' bağlamında dayatırken, CHP'li ve-kilin de bu sorunu ‘eşit olamaz' bağlamında ele alması va-him bir hatadır.” Akyol'un tespit ettiği hatayı düzeltmekgerekiyor ki tartışma demokratik haklar ekseninde sür-dürülebilsin…

Tepkiler dinmeyince Birgül Ayman Güler, yeni biraçıklama daha yaptı. Yine ayaküstü, yine şifahi. Daha ko-nuşmayı dinlemeden, “Bu CHP'nin daha çok çekeceğivar!” demek zorunda hissettim kendimi. Çünkü kritik vehararetli bir tartışmanın başaktörü iseniz ne diyeceğinizeciddi hazırlanmanız gerekir. Şifahi beyanlarda kelimelerasli manalarından çıkıp başka bir yere savrulabilir, kav-ramlar hakkıyla ifade edilemeyebilir. Nitekim öyle oldu.Maalesef Birgül Hanım konuştukça hata yapıyor, hatayaptıkça konuşuyor.

‘Türk ulusu' ve ‘Kürt milliyeti' ayrı-mında haklı olduğunu söylüyor. Keşkebir sözlüğe baksaymış sayın vekil.Çünkü ne ‘Türk ulusu' tabirinidoğru manasıyla kullanıyor nede ‘Kürt milliyeti'ni. Ulus, mil-let, milliyet, kavim, kavmiyet,asabiyet, unsuriyet, aşiret,oymak, etnik köken gibi ko-nuyla irtibatlı pek çok ke-lime ve kavram var; her bi-rinin arasında da farklarbulunmakta. CHP'li mil-letvekilinin dediği gibimesele iki kelimeninfarkından ibaretdeğil. Sahi Bir-gül Hanım,‘milletvekili' mi,‘ulusvekili mi'?Kafalar bu kadarkarışınca kavram-lar da böyle altüst olur.

Millet kavramının bu ülkedehangi manaya geldiğini bilemeyenlerçoğu kez tercümelerin kurbanı oluyor.İngilizceden çevrilen kelimelerin yerineuygun bulunan ‘sözcükler' yerleştirilerekhiçbir temel sorun çözülemez. ‘Kavramsal' halede getirilemez. Çünkü kelimelere hayat veren kültürünta kendisidir. O kültürün içinde ne varsa o; din, edebi-yat, sanat... Tarih içinde tekâmülünü gerçekleştiren, ba-zen de o süreci tamamlayan kelimelerin bir toplumda nemanaya geldiğini hakkıyla bilmek gerekiyor ki o kavramdoğru ifade edilebilsin. Mesela ille de millet kavramını ko-nuşacaksan bu kelimenin Kur'an'da nasıl geçtiğini, yüz-yıllar boyunca bu topraklarda yaşayan insanların bu ke-limeye nasıl bir mana yüklediğini, bu anlamın Ba-tı'da olduğu gibi ırkçılık barındırıp barındırma-dığına bakmanız gerekir. Daha ötesi ‘müspetmilliyetçilik' gibi bir kavramın yaygın bir şe-kilde kullanıldığını, ‘aşırı milliyetçilik' ile yeniyetme ‘ulusalcılık' arasında bile bir eksen farkıolduğunu anlamanız lazım ki doğru kullanı-mın ‘ultra milliyetçilik' mi; yoksa ‘ultra ulusal-cılık' mı olduğu anlaşılabilsin.

Bütün bu teorik tartışmalardan vazgeçtik diye-lim ve sonra o sayın ulus vekilinden(!) aşağıdaki mıs-raların izahını isteyelim. Bird e

hatırlatma yapalım: Bu mısraların sahibi bir yönüyle Ar-navut olup, İstiklal Marşımızı gözyaşları ile yazan ve mil-letin bağrına bastığı merhum Mehmet Akif'in ta kendi-sidir.

Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!Kapkaranlıkken bütün afakı insaniyetin,Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin!Neyse... Lügat tembelliği CHP'li vekile mahsus bir

konu değil ki! Kaç gazetecinin/yazarın masasında en azbir lügat bulunmakta ve ona sık sık bakılmaktadır? Kav-ram farklılıkları konusunda en titiz en kıskanç insanlarmuhabirler, redaktörler, editörler olmalı. Heyhat! Onlarbile ‘Google gazeteciliği'ne teslim olmuş çoktan. Oradahangi bilginin ne kadar doğru anlamak için ayrı bir do-nanıma ihtiyaç olduğu aşikâr...

Hazır yeri gelmişken söy-leyeyim: Bir de ken-

dine sözlük adınıveren inter-

net si-t e -

l e r i

var. İyisine -ki bençok rastlamadım- di-yecek sözüm yok; fakatacı gerçek şudur: İnter-netteki sanal/yalan kim-liğini ekşi-acı bir sürünam ile yâd edenler,çoğu kez gerçeklerin pe-şinde koşmuyor. Hazır-

lop bir karalama ve iftiraaracı gibi kullanılan o site-

lerin sözlükle falan ilgisiyok.

Lügatler yeniden başucukitapları haline gelmek zorunda.

Güvenilir sözlüklerin bilgisayarları-mıza yüklenmesi de şart. Oradan bu-

radan duyularak kafamızda oluşturdu-ğumuz kelime ve kavramlarla yazı

da yazılamaz, konuşma da ya-pılamaz. İşte

son bir örnek: Geçenlerde Başbakan Erdoğan ırkçılık ko-nusuna değinirken ‘asabiyet' kavramını kullandı. İflah ol-maz bir “AKP karşıtı gazete” bunu asab bozukluğu sa-narak haber yaptı. Güler misin, ağlar mısın bu perişanhale?

Ruhun şad olsun Cemil Meriç! Ne derdin ısrarla: ‘Ka-mus namustur.' Neyin namusu? Fikrin namusu, tefek-kürün namusu tabii ki!

YİNE SULANDIRMA YİNE BULANDIRMAUzun süredir İzmir'de devam eden casusluk soruş-

turmasının iddianamesi hafta içinde aleniyet kesp etti. Ka-barık dosyada neler var neler! Bir açıdan baktığınızda içi-niz titriyor ve halkın teveccühüne mazhar olmuş bir ku-rumu bu duruma düşürenler için “Yazıklar olsun!” de-mekten kendinizi alamıyorsunuz. Diğer bir açıdan bak-tığınızda “Zerre miktar taviz vermeden sonuna kadar gi-dilmeli ki ordumuz tarihi itibarına yeniden kavuşsun...”diyorsunuz.

Asıl ilginç olan nokta şu: Medyanın medya olduğu herülkede kıyametlerin kopmasına vesile olacak casusluk so-ruşturması medyanın bir bölümü tarafından ya görmez-den geliniyor yahut pespaye dedikodularmış gibi değer-sizleştiriliyor. Hal böyle olunca bazı gazeteleri okuyanla-rın ne casusluk soruşturmasının gerçeklerinden haberi var;ne de o soruşturma sırasında ortaya çıkan vahim man-zaradan.

Evet; manzara vahim. İddianameye göre çete, su-bayların zaaflarını kullanarak ele geçirdiği askeri bilgileribaşka ülkelerin ajanlarına satıyor. O bilgiler arasında as-kerlerin sevkiyat güzergâhlarından “F-16'ların tekniktaktik prosedürlerine” kadar pek çok önemli askerî belgede yer alıyor. İddianamede dikkat çeken önemli bir ayrıntıvar: Savcılık elde ettiği belgelerin doğruluğunu ve gizlili-ğini Genelkurmay Başkanlığı ile paylaşıyor. Genelkur-

may'ın yargıya destek vermesinden ve tavrından an-laşılıyor ki mesele gayet ciddi ve vahimdir.

Mahkeme sadece askeri sırların elde edilmesi içinkurulan örgütü ve karanlık yapının izlediği illegal yoluadalet karşısına çıkarıyor. Yetkisi de o çerçeve ile sı-nırlı. Kanun dışı yollarla elde edilen bilgi ve belgele-

rin kime verildiği üzerinde durmuyor mahkeme. Ulus-lararası bir skandala dönüşmesi de istenmiyor sanki. Buboşluktan yararlanmak isteyen bazı kurnaz demagogla-rın, “Bu bilgiler elde edilmiş de ne olmuş yani?” şeklindesorduğu sualin pek de anlamı yok aslında; çünkü bu yak-laşım, mahkemenin üzerinde durduğu somut delilleri cerhetmiyor. Anlaşılan o ki mahkeme olabildiğince titiz dav-

ranıp yetkisini aşmıyor. Esas somut delillere bakmakgerekiyor, somut delillere! O somut delilleri

okuyup da “Eyvah!” demeyen ve bunu ha-bere dönüştürmeyen adamın ya aklındanşüphe edilir yahut vicdanından...

Üzerindeki üniformanın şeref veonurunu unutarak kanun dışı işlere

yeltenenlerin

adaleth u z u -runa çıkar-tılması medya-nın bir bölü-

münü niçin rahatsızediyor, sorusuna hâlâ ce-

vap verilemedi. Verilemeye-cek de. Kimi zaman, “Ne alakası var. Biz de antidemo-kratik uygulamalara ve kanun dışı işlere karşıyız!” den-mekte. Bu tür savunma cümleleri ne zaman sarf edilse as-lında büyük çoğunluk ümide kapılır. Çünkü demokrasi-nin geliştirilmesi sadece siyasetçilerin yapabileceği bir ic-raat değil; sivil toplumun da medyanın da desteği şart. Hiçolmazsa bu açıdan medyanın yargıya intikal etmiş ko-nularda somut delilleri doğru okuması, doğru yansıtmasıgerekiyor. Ta ki zan altında kalmasın. Yoksa bu ülkedeajanlar da cirit atacaktır, darbeciler de...

Lügate bakmak bu kadar mı zor? Lügat tembelliği CHP’li vekile mahsus değil! Kaç

gazetecinin masasında bir lügat bulunuyor? Kavramfarklılıkları konusunda en titiz insanlar muhabirler,

redaktörler, editörler olmalı. Onlar da ‘Googlegazeteciliği’ne teslim olmuş...

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

k u r s u @ z a m a n . c o m . t r

Allah Tebâreke ve Teâlâ, Hucurât Sûresi’nde imanın zik-rinden sonra üç felaket sebebine dikkatleri çekiyor; “…in-kârdan, fâsıklıktan ve isyandan sizi iğrendirdi.” (Hucurât, 49/7)diyerek, kalbin küfür, fısk ve isyanı kerih bulmasını, onlardaniğrenmesini ilahî bir nimet olarak zikrediyor.

Malum olduğu üzere; küfür, imanın zıddıdır; Allah’a inan-mamak, hakkı kabul etmemek ve inkâr ile Allah’ın nimetle-rini örtmek demektir. Haddizatında, bir kalbe imanın sevdi-rilmesi ve onunla gönlün mamur edilmesi küfürden iğrenmeyigerektirir. İmanın tadını alan bir insan küfürden mutlaka tik-sinir. Nitekim İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhissalâtü vesse-lâm) şöyle buyurmuştur: “Şu üç haslet kimde bulunursa, oimanın tadını duyar: Allah’ı ve O’nun Resûlü’nü her şeydenve herkesten daha fazla sevmek; sevdiğini yalnız Allah rızasıiçin sevmek ve Allah onu küfürden kurtardıktan sonra yeni-den küfre düşmeyi ateşe atılmaktan daha kerih görmek.”

Fısk ve isyan da küfre ve ebedîhüsrana açılan o kapılardandır veimanın neşvesini kalbinde duyan birinsanın bu iki tehlikeli sahadan fersahfersah kaçması gerekmektedir.

Fısk; Allah’ın emrini terk etmek, hak yoldançıkmak ve büyük günahları işlemek veya küçük günahlardadevam etmek suretiyle Allah’a itaat dairesinden uzaklaşmakmanalarına gelir.

Sürekli Teveccühİşte, ömrünün hemen her anını tazarru ve niyaz ile de-

ğerlendiren Seyyidü’l-mürselîn Efendimiz, mezkûr ayet-i ke-rimeden iktibas ettiği ifadeleri de dualaştırmış ve “Alla-hümme habbib ileyne’l-imâne ve zeyyinhu fî kulûbina ve ker-rih ileyne’l-küfra ve’l-füsûka ve’l-ısyân vec’alnâ mine’r-râşi-dîn” (Allah’ım! İmanı bize sevdir ve kalplerimizi onunla zî-netlendir. Küfür, fısk ve isyanı ise bize kerih göster ve bizi rüşdeerenlerden eyle) yakarışıyla Allahu Azimüşşân’a teveccühtebulunmuştur.

Hem ayât-ü beyyinâtta zikredilen kelimeler hem Enbiya-i İzam efendilerimizin tavırları hem de Resûl-i Ekrem Efen-dimiz’in ifadeleri bize hâl-i hazırdaki durumumuza güven-mememizi, “Bir kere bulduk, kurtulduk” şeklindeki mülaha-zalara asla düşmememizi ve her zaman tazarru ve niyazla Ce-nâb-ı Hakk’a yönelip O’nun hıfz u inayetine sığınmamızı tem-bih etmektedir. Demek ki, insan-ı kâmil ufkuna yürüme veen azından mü’minlik vasfını yitirmeme ancak böyle süreklibir teveccühle mümkün olmaktadır.

Evet, gerçekten inanmış ve rüşde ermiş bir mü’min, hertürlü günahı çok kerih gören ve günaha, hataya, hiçbirma’siyete asla bulaşmamaya çalışan insandır. O, işleyeceği hergünahla, kendisine bahşedilen iman kristalinin kirleneceğine,

hatta çatlayacağına inanır. Bir yerde, herhangi bir şekilde sür-çüp günah işlediği ve isyan atmosferine kaydığı zaman ise, hiçvakit kaybetmeden kalkıp tevbe ve istiğfarla yeniden arınır. Buarınma ameliyesini de kesinlikle tehir etmez; çünkü her an sır-tındaki o Kafdağı’ndan daha ağır yükle, Rabb’inin huzurunagitmeyeceğine dair elinde bir senet yoktur. Günaha bir dakikabile ömür bağışlamanın kendi aleyhine olduğunu çok iyi bi-lir. Onun itikadına göre, hiçbir günaha bir an dahi olsa yaşamahakkı verilmemelidir. Zira o, tevbe ile çabucak silinmezse, kalbiısıran zehirli bir yılan halini alıp orada yuvalanabilir ve üre-yip çoğalabilir. Tevbesi geciktirilen her günah yeni bir günahadavetiye sayılır. Öyleyse, hakiki bir mü’min, herhangi bir gü-nah işlese, mesela, gözüne bir haram girse, haram bir lokmayese, bir yalan söylese... Hemen o vebalden kurtulmanın biryolunu aramalı, daha bir-iki dakika geçmeden alnını secdeyekoymalı, tevbe ve istiğfarla yunup yıkanmalı ve yeniden heran Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkmaya hazır hale gelmelidir.

Sevdir Bize Hep Sevdiklerini...Hâsılı, Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efen-

dimiz’in, her sabah tekrar ettiği bu duayı biz de sabah-akşamkendimize vird edinmeli ve hep onun hatıra getirdiği müla-hazalarla Rabb’imize yönelmeliyiz; Rahman ü Rahim’e şuduygularla seslenmeliyiz:Allah’ım imanı bize sevdir; canı-mızdan, kanımızdan, hayatımızdan daha çok sevelim onu.Rabb’im iman esaslarıyla kalplerimizi donat; Zât’ının sevgi-sini sal gönüllerimize, Habîb-i Edîb’inin muhabbetini doldursinelerimize ve sevdiklerini sevdir bize. “Şaşırtma bizi, doğ-ruyu söylet; neşeni duyur, hakikati öğret. Sen duyurmazsanbiz duyamayız, Sen söyletmezsen biz söyleyemeyiz; Sen sev-dirmezsen biz sevemeyiz. Sevdir bize hep sevdiklerini, yer-dir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini.” (M.Hamdi Yazır) Aşk u muhabbetle vicdanlarımızı öyle aydın-lat ki, imanı içimizde çok renkli, çok göz alıcı ve pek müzey-yen bir şekilde görelim;

Rabb’im! Küfre ve bizi küfre sürükleyecek bütün günah-lara karşı içimizde tiksinti uyar. Hassaten, iman, İslam, din vediyanet dairesinden başımızı dışarıya çıkarıp fâsıklar arasındayer alma ve emirlerine başkaldırıp âsilerle aynı çukura yu-varlanma gibi kötü akıbetlerden bizi muhafaza buyur...Âmin.

1-) Bir kalbe imanın sevdirilmesi, o kalbin küfürden iğren-mesini gerektirir. İmanın tadını alan bir insan küfürden mut-laka tiksinir.

2-) İnsan-ı kâmil ufkuna yürüme ve en azından mü’min-lik vasfını yitirmeme ancak Allah’a sürekli bir teveccühlemümkün olmaktadır.

3-) Gerçekten inanmış ve rüşde ermiş bir mü’min, her

İman-küfür arasında

Türkiye'nin ilk özel Kürtçe kanalı

Dünya TVTürksat 3A Frekans: 11064 V, Seymbol Rate: 13000 FEC: 5/6

Abdullah Aymaz

Bizi, hoşnutluğundan mahrum bırakmak suretiyle cezalandırma!.. Sanadoğru yürüdüğümüz rıza yolunda hususî inayetinle bizi te’yid buyurki, huzuruna yüzümüz ak olarak gelebilelim.

Düşüncede başlayan inhiraflar, zamanla davranışlara akseder, insa-nın duygu ve düşünce dünyasına akan şeyler hiç farkına varılmadan oduygu ve düşünceleri değiştirebilir. Üstad, sünnet kaynaklı bu espriyi çokgüzel ifadelendirir: ‘Her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır.’

Toplum sanki bir girdap etrafındadönüyor,Şaşkın, kararsız, bitkin bir yok olmagöçünde;Her lâhza biraz daha ümit mumusönüyor,Ufkunu saran perde perde kaosiçinde.

Çatırtılar geliyor sürekli tepemizden,Her yanımızda âdeta ateşten birtûfan;Çevre alev alev yanıyor, kibritibizden;Şimdi bu kapkara yangından titriyorâsmân.

***

Emâreler var tüllenen şafağınbağrında,Nâralar duyuluyor dağlarınötesinden.Karanlık şimdi derdest tam ışığınağında,Sürpriz nağmeler tın tın zamanınbestesinden.

Artık her bucak bu neslin rüyâlarıylaşâdVe herkesin elinde bahardan birdemet gül..Âbâd ol ey Nûr Adam; bizleri ettinâbâd..!Şimdi zirvelerde bir başka ötüyorbülbül...

M. Fethullah Gülen

Yıllarca teknoloji üstünlüğünüelinde tutan Almanya’nın bu başa-rısının sebebini ve önemini İngilte-re’de doktora hocalarına verilen eği-tim seminerinde tutulmuş olan bazınotlardan öğreniyoruz:

Doktora konsepti Ortaçağ’danberi var olan ve o zamanlar öğret-menlere verilen bir yeterlilik belge-sidir. Bu 19. yüzyıl başına kadarböyle devam eder. 1810 yılındaPrusya zamanının liberalizm felse-fecisi ve Milli Eğitim Bakanı WilhelmVon Humboldt, yeni bir tür üniver-site ve doktora anlayışı geliştirir.

Kısaca özetlemek gerekirse VonHumboldt, üniversitelerin ana he-definin orijinal bilgi ve anlayışı geliş-tirmek olduğuna inanıyordu. Böylecekendisinin liderliğinde Berlin Üni-versitesi kuruldu. 1810’da kurulanBerlin Üniversitesidünyanın tek araş-tırma ağırlıklı üniver-sitesi oldu. Böyle birüniversitenin bir mis-yonu da geleceğinaraştırmacılarını ye-tiştirmek ve özelliklede bilim adamı yetiş-tirmekti. Bu manadaVon Humboldt yenibir doktora geliştirdi,bilgiye ve bilime yap-tıkları katkıları ödül-lendirmek hedefli ola-rak.

Tabiî o zamanlarbilim tabiat felsefesiolarak adlandırılı-yordu. Bu sebeple debu yeni ödüle “doctorof philosophy” veyaPhD yani felsefe doktorası adı verildi.

Bu yeni araştırma diploması 19.yüzyılın kalan kısmında Almanya dı-şında bir gelişme göstermez. Avru-pa’nın geriye kalan kısmında herkesdaha çok üniversite öğrencisi okut-makla devam ederler. Eski dünyanınüniversiteleri her ne kadar bu yenidoktora türünden etkilenmemiş gö-zükseler de yeni dünya Amerika’dabu araştırma diploması hızlıca yayı-lır. İlk olarak 1861’de Yale Üniversi-tesi sonrasında Harward, Michiganve Pennsylvania Üniversitesi de

meyvesini verir.20. yüzyılın başında Almanya

ve Amerika doktora eğitiminde tekeldurumundaydılar. Fakat I. DünyaSavaşı’nın Almanya’nın bilimdekitartışmasız üstünlüğünü göstermesisonrası, zamanın hükümeti İngiltereüniversitelerinde de bu tür bir dip-lomanın verilmesi için üniversitelerisıkıştırır. Oxford Üniversitesi 1920 yı-lında ilk doktora diplomasını verir vesonraki 10 yıl içinde bütün İngilizüniversiteleri de bu sisteme geçer. II.Dünya Savaşı’ndan sonra bu modelbaşka ülkelere de taşınır. Avustralya,Yeni Zelanda ve Güney Afrika gibi.

1940’larda doktora eğitimi diğerAnglo-Amerikan ülkelerine de yay-gınlaştı. Fakat Avrupa’nın diğer ül-keleri hâlâ bu eğitim türüne direni-yordu. 1950 ve 1960’larda diğer Batı

Avrupa ülkeleri debu eğitim mode-line geçti; İtalya1988’de Dani-marka ise1989’da…

1980’lere gelin-diğinde Batı Avru-pa’nın büyük kısmıbu eğitim mode-line geçmekle bir-likte Doğu Avrupaülkeleri hâlâ Sov-yet sistemini kul-lanmaktaydılar. Fa-kat 1990’lardakidevrimler sonrasıDoğu Avrupa ül-keleri de yavaş ya-vaş bu eğitim siste-mine geçiş yaptı.

1990’lara gelin-diğinde doktora eğitimi dünyadabütün dünya geneline yayılmış bireğitim sistemi haline geldi. Tabii Al-manya’da Berlin Üniversitesi’nde busisteme geçildikten yaklaşık yüzyılsonra.

Bu hususta bizde ilk ikazlarıyapan Bediüzzaman Hazretlerinin1911’de basılan Münazarat Risalesi-nin Altıncı Mukaddemesi’nde ente-resan ifadeler var!.. Uzmanlaşma vederinleşmenin önemi üzerinde ufuk-lar açan Üstad Hazretlerinin bu ifa-delerini dikkatle incelemeliyiz.

Akademik araştırmaların önemi

Yetmiş yaşındakiyaramaz çocuklar

Hucurât Sûresi’nde geçen bir ayetin(Hucurât, 49/7) ifadesine göre rüşde erenler,ancak imanı sevip onunla kalbini güzelleştiren,gönlünü iman şualarıyla ışıklandıran, küfrü,fıskı ve isyanı iğrenç görüp onlardan sakınanve hep imanın gösterdiği istikamette ilerleyipdoğruluk ve itaatten hiç ayrılmayankimselerdir.

Demek ki, rüşde ermek yaş ileolmamaktadır. Nice yetmiş yaşında insanlarvardır ki, henüz on beş yaşını idrak etmemişçocuklar gibi yaşamaktadırlar. Önleriniarkalarını bilmeyen, hevâ-yı nefse uyup hergün tonla günah işleyen bu yaramazların negözleri kontrol altındadır ne de kulakları… Nedilleri günahtan uzaktır ne de sair uzuvları...Rüşd, iyiyi-kötüyü ayırabilme, hak yolundasağlam, sabırlı ve tam bir isabetle dosdoğruyürüme demektir. Bu itibarla da, rüşde ermiş,kendini idrak etmiş ve doğru yolu bularaksırat-ı müstakime girmiş insan arıyorsanız,onları ancak imanı sevip gönlünü onunlazinetlendiren küfür, fısk ve isyandan da nefret

eden kimseler arasında bulabilirsiniz.Şayet, bir insan -inandığını iddia ettiği

halde- küfre karşı teyakkuzda bulunmuyorsa,fısk u fücur deryasına yelken açmışsa, isyanvadilerinde dolaşıp duruyorsa, gözünü-kulağını, dilini-dudağını harama açıktutuyorsa... Yaşı kaç olursa olsun, ona râşiddemek, onun rüşde erdiğini söylemek çokzordur. Neden? Çünkü böyle biri, kalbiniyaralıyor, dünyada iman evini yıkıyor ve ahirethayatını dinamitliyor demektir. İşlediğigünahlarla Cennet saraylarını yıkan bir insananasıl rüşde ermiş denebilir ki? Her bir günahlaoradaki kasırlarının bir tarafını çökerten veCennet otağını harap eden bir insanın iyiyi-kötüyü tefrik edebildiği söylenebilir mi?Hazret-i Pîr-i Mugân “Burada bir‘elhamdülillah’ dersin orada bir Cennetmeyvesi yersin” demiyor mu? Öyleyse, buradabir namaz kılarsın, orada bir Cennet kasrıkurarsın... Burada bir günah işlersin, oradakocaman bir sarayı yerle bir edersin...

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Avrupa’nın geriye kalankısmında herkes daha çok

üniversite öğrencisiokutmakla devam ederler.

Eski dünyanın üniversiteleriher ne kadar bu yeni

doktora türündenetkilenmemiş gözükseler deyeni dünya Amerika’da buaraştırma diploması hızlıca

yayılır. İlk olarak 1861’deYale Üniversitesi sonrasında

Harward, Michigan vePennsylvania Üniversitesi de

meyvesini verir.

Ziya ve Zulmet

30.01.2013 5 53 8 02 12 30 14 19 16 45 18 05 31.01.2013 5 52 8 00 12 30 14 20 16 48 18 08 01.02.2013 5 50 7 59 12 30 14 22 16 50 18 10 02.02.2013 5 49 7 57 12 30 14 24 16 52 18 12 03.02.2013 5 47 7 55 12 31 14 25 16 54 18 14 04.02.2013 5 45 7 53 12 31 14 27 16 56 18 16 05.02.2013 5 44 7 51 12 31 14 29 16 58 18 18

KOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

30.01.2013 6 02 8 10 12 39 14 29 16 55 18 15 31.01.2013 6 00 8 08 12 39 14 30 16 58 18 18 01.02.2013 5 59 8 06 12 39 14 32 17 00 18 20 02.02.2013 5 57 8 04 12 39 14 33 17 02 18 22 03.02.2013 5 56 8 02 12 39 14 35 17 04 18 24 04.02.2013 5 54 8 01 12 39 14 37 17 06 18 26 05.02.2013 5 52 7 59 12 39 14 38 17 08 18 28

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

30.01.2013 5 33 7 58 12 08 13 40 16 06 17 26 31.01.2013 5 32 7 56 12 08 13 42 16 08 17 28 01.02.2013 5 30 7 54 12 08 13 43 16 11 17 31 02.02.2013 5 28 7 51 12 09 13 45 16 14 17 34 03.02.2013 5 26 7 49 12 09 13 47 16 16 17 36 04.02.2013 5 24 7 47 12 09 13 49 16 19 17 39 05.02.2013 5 23 7 44 12 09 13 51 16 21 17 41

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

30.01.2013 6 05 8 32 12 39 14 09 16 35 17 55 31.01.2013 6 03 8 29 12 40 14 11 16 38 17 58 01.02.2013 6 01 8 27 12 40 14 13 16 40 18 00 02.02.2013 6 00 8 25 12 40 14 15 16 43 18 03 03.02.2013 5 58 8 22 12 40 14 16 16 45 18 05 04.02.2013 5 56 8 20 12 40 14 18 16 48 18 08 05.02.2013 5 54 8 18 12 40 14 20 16 51 18 11

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

30.01.2013 6 03 8 14 12 40 14 26 16 53 18 13 31.01.2013 6 01 8 12 12 40 14 28 16 55 18 15 01.02.2013 6 00 8 10 12 40 14 29 16 57 18 17 02.02.2013 5 58 8 08 12 40 14 31 17 00 18 20 03.02.2013 5 57 8 06 12 40 14 33 17 02 18 22 04.02.2013 5 55 8 04 12 40 14 35 17 04 18 24 05.02.2013 5 53 8 02 12 40 14 36 17 06 18 26

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

30.01.2013 5 57 8 14 12 32 14 12 16 38 17 58 31.01.2013 5 55 8 12 12 32 14 13 16 41 18 01 01.02.2013 5 53 8 10 12 33 14 15 16 43 18 03 02.02.2013 5 52 8 08 12 33 14 17 16 45 18 05 03.02.2013 5 50 8 06 12 33 14 19 16 48 18 08 04.02.2013 5 48 8 03 12 33 14 21 16 50 18 10 05.02.2013 5 46 8 01 12 33 14 22 16 53 18 13

30.01.2013 6 03 8 30 12 37 14 06 16 32 17 52 31.01.2013 6 01 8 28 12 37 14 08 16 34 17 54 01.02.2013 5 59 8 26 12 37 14 10 16 37 17 57 02.02.2013 5 57 8 23 12 38 14 11 16 40 18 00 03.02.2013 5 56 8 21 12 38 14 13 16 42 18 02 04.02.2013 5 54 8 19 12 38 14 15 16 45 18 05 05.02.2013 5 52 8 16 12 38 14 17 16 47 18 07

30.01.2013 6 06 8 35 12 40 14 08 16 34 17 54 31.01.2013 6 04 8 33 12 41 14 10 16 36 17 56 01.02.2013 6 03 8 30 12 41 14 12 16 39 17 59 02.02.2013 6 01 8 28 12 41 14 13 16 42 18 02 03.02.2013 5 59 8 26 12 41 14 15 16 44 18 04 04.02.2013 5 57 8 23 12 41 14 17 16 47 18 07 05.02.2013 5 55 8 21 12 41 14 19 16 49 18 09

30.01.2013 6 12 8 48 12 45 14 05 16 30 17 50 31.01.2013 6 10 8 46 12 45 14 07 16 33 17 53 01.02.2013 6 08 8 43 12 45 14 09 16 36 17 56 02.02.2013 6 06 8 40 12 46 14 11 16 39 17 59 03.02.2013 6 04 8 38 12 46 14 13 16 41 18 01 04.02.2013 6 02 8 35 12 46 14 15 16 44 18 04 05.02.2013 6 00 8 32 12 46 14 17 16 47 18 07

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

NAM

AZ V

AKİT

LERİ

DANİ

MAR

KA

İSVE

ÇNO

RVEÇ

FİNL

ANDİ

YA

Bulunduğunuz şehrin namaz vakitleri için: http://www.zaman.com.tr/namaz.do

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBURG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

30 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANAİLEM

NEŞE KUTLUTAŞ İSTANBUL

1Asetonu birçoğumuz yalnızca ojelerikalıntı olmadan silmeye yarayan bir

malzeme olarak biliriz. Ancak evimizde bu-lunduracağımız bir kutu aseton, ufak tefek iş-lerimizi halletmemize yarayacak iyi bir yar-dımcıdır.

Pencerelerdeki boya lekelerini temizle-yin. Pencerelerdeki boya lekelerinin üzerine bi-raz aseton dökün, sonra da yine aseton dök-tüğünüz bir pamukla silin. İşe yarayacaktır.

Daksil kuruduysa... Ofiste ya da evde kul-landığınız daksil kurumaya yüz tutunca kul-lanılamaz hale gelir. Kuruyan daksilin şişesinebirkaç damla aseton damlatıp çalkalayın. Ase-ton, kuruyan daksili yeniden kullanılabilirhale getirecektir.

Mika yüzeyleri temizleyin. Bazı kol saat-lerinin camı mikadan yapılır ve kullanıldıkça

yüzeyin çatlak ve kirli görüntüsü sizi rahatsızeder. Mika bütün eşyalar bu şekildedir.Mikayüzeyleri asetonla silin, çatlakların görünmezhale geldiğini göreceksiniz. Çatlaklar yitip gi-dinceye kadar asetonla aynı işlemi yapabilir-siniz.

Pirinç eşyalarınız için. Pirinç eşyaların eskive hasarlı vernik kaplamaları asetonla düzel-tilebilir. Bunun için pamuklu bir bezin üzerineazıcık aseton dökün, eski vernikler yüzeydençıkıncaya kadar bununla ovun. Pirinç eşyanızyeniden cilalanmaya ve verniklenmeye hazırhale gelecektir.

Güçlü tutkalları çıkarın. Piyasada satılangüçlü tutkallar, temas ettikleri her yere sıkı birşekilde yapışır. Hele bu yapışan yer eliniz iseçok daha rahatsız edici sonuçları olur.

Bu tür güçlü tutkallarla iş yapıyorsanız veherhangi bir yere ya da yerinize yapıştıysa pa-muğa bolca aseton dökün, tutkal eriyinceye

kadar da üzerine bastırın. Bu şekilde bütün yü-zeylerden tutkalı çıkarabilirsiniz. Cildinize za-rar vermemesi için tutkal çıktıktan sonra eli-nizi sabun ve bol suyla yıkayıp nemlendiricisürmelisiniz.

Bilgisayar klavyeleri çok çabuk kirlenen veçok zor temizlenen cihazlardandır. Klavyeyi te-mizlemek için, eski bir diş fırçasının üzerineasetonu dökün ve çok bastırmadan güzelce fır-çalayın. Klavyenizin temizlendiğini görecek-siniz. Mürekkep lekelerini çıkarın.

Elinize bulaşan suya dayanıklı mürek-kepleri çıkarmak için de asetondan faydala-nabilirsiniz. Önce pamuğa damlattığınız ase-tonla mürekkepli yeri iyice silin. Asetonun ku-rutucu özelliği olduğundan cildinize zararvermemek için lekeyi çıkardıktan sonra elinizisabun ve suyla güzelce yıkayıp bir nemlendi-rici sürün.

Narin porselenlerinizin lekeli yerlerini bir-

kaç damla aseton damlattığınız pamukla silinve ardından yumuşak, pamuklu, nemli birbezle üzerinden geçin.

Cam eşyalardaki etiketleri çıkarın. Cam eş-yalarınızdaki etiketleri de, etiket tutkalı kalın-tılarını da birkaç damla aseton damlattığınızpamukla kolayca çıkarabilirsiniz.

Metallerdeki erimiş plastikler. Her evdeolabilecek işlerdendir, tencere, tava, kızartmamakinesi, fön makinesi ya da maşalara yapı-şan plastikler. Acele ve dikkatsizlik sonucu si-zin de başınıza böyle bir şey geldiğinde, me-tal eşyanız sıcaksa fişten çekip soğumasınıbekleyin. Ya da tencerenize plastik yapıştıysaonu da ocaktan alıp yine soğumasını bekleyin.Ardından yumuşak pamuklu bir beze asetondökün ve plastiğin eriyip yapıştığı kısmı buasetonlu bezle silin. Sonra da temiz bir nemlibezle silip kâğıt havluyla kurulayın.

Klavye tuşlarınıasetonla tertemizyapabilirsiniz

31 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANAİLEMPROF. DR. ÖMER NECİP AYTUĞ*

1Midenizde yanma, ağrı, ekşimehissediyorsanız, iştahsızlık, bu-

lantı gibi sorunlarınız da varsa bu durummide rahatsızlıklarının habercisi olabi-lir.

Günümüzün en yaygın hastalıkla-rından biri mide rahatsızlıkları. Çocukyaşta diyebileceğimiz kişilerde bile çokciddi sorunlara rastlayabiliyoruz. Karnınüst orta kesiminde ağrı hissediyorsanız,halsizlik ve iştahsızlık gibi şikayetlerinizvarsa bu durum mide hastalığının ha-bercisi olabilir. Erken dönemde teşhis vetedavisi büyük önem taşıyan mide has-talıkları dikkat edilmediğinde kansere yada birçok ciddi hastalığa yol açabiliyor.

Bilindiği gibi beslenme şekliyle midehastalığı arasında kesin bir bağlantı yok.Ancak mide dokusunun konserve veaşırı tuzlu yiyeceklerden olumsuz etki-lendiği düşünülüyor. Aşırı tuz içerengıdaların, mide dokusunda, mide bezle-rini tahrip eden gastrit riskini artırdığı bi-liniyor. Mide rahatsızlıkları en sık ‘heli-cobacter pylori’ adı verilen ve çok sık gö-rülen bir bakteriyle oluşuyor. Bu kişile-rin mide dokusunda C vitamini düzeyisağlıklı bireylerden daha düşük. Tazesebze ve meyveden oluşan dengeli birbeslenme şekli mide hastalıklarındankoruyor.

Kuvvetli ağrı kesici ve aspirin kullan-mayın

Ülser hastalığının tedavisinde; si-gara, alkol, aspirin ve günlük kullanılankuvvetli ağrı kesicilerin kullanımı iyi-

leşme sürecini olumsuz etkileyen fak-törler arasında yer alıyor. Çünkü aspirin

ve günlük hayatta herkesin kullandığıkuvvetli ağrı kesiciler, müküs salgısınıbaskılayacağından aynı zamanda ülseroluşumuna neden oluyor.

Sağlıklı bir mide, içindeki gıda mad-delerini ortalama üç saatte onikipar-mak bağırsağına tamamen boşaltır. Aşırıyağlı yemek yenmesi durumunda busüre 5-6 saate kadar uzar. Bu nedenlereflü hastalığı olan kişilerde mide boşa-lımını uzatan yağlı yiyeceklerin fazla tü-ketilmesi, reflü ataklarının başlamasınayol açabileceğinden bu tür yiyeceklerdenkaçınılmalıdır.

Mide hastalıkları, kişilerde bazensessiz seyrederken bazen de değişik be-lirtilerle kendisi gösterir. Yanma, ek-şime, karnın üst orta kesiminde ağrı, bu-lantı, kusma, siyah veya kırmızı renklikusma, siyah dışkılama, gece mide ağ-rısıyla uyanma, iştahsızlık, kilo kaybı,halsizlik gibi durumlarda hemen birsağlık kurumuna başvurulması gereki-yor. Bu durum erken dönemde teşhis vetedavisi açısından son derece önemli.

* Memorial Hizmet Hastanesi Gas-troenteroloji Bölümü

Mide rahatsızlıklarınıgeçiştirmeyin

TUĞBA KAPLAN

1Bazen hayatımızdaki basit şeylere çokfazla rağbet ediyor, hak ettiğinin üstünde

önem veriyoruz. Bize bir şey kazandırdığınızannettiğimiz o kadar çok küçük hesap var ki,bu halimiz bir arpa boyu yol almamıza engelolabiliyor. Bazen de gözümüzün gördüklerinetamah etmekle kalmıyor, her türlü beşerî,nefsî, bedenî hislerimize boyun eğiyoruz.Oysa müminin hayatına yön vermesi gerekenbir istiğna düsturu var. Peki kiminin bildiği, ki-minin de ilk kez duyduğu ‘istiğna düsturu’ ne-dir? Dünyevîlik ve menfaat düşüncesi gibi bu-laşıcı hastalıklar, toplumun bütün katmanla-rına yayılmışken, günümüzde bir peygamberahlâkı olan ‘istiğna’ disiplinini hayatımızanasıl tatbik edebiliriz?

İstiğna; insanın Allah’tan başka hiçbirkimseye el açmaması, yüzsuyu dökmemesi; açve susuz kaldığı zamanlarda dahi halka arz-ıihtiyaçta bulunmaması ve hayatını hep gönülzenginliği, gönül tokluğuyla iffet dairesi içindesürdürmesi anlamına geliyor. M. FethullahGülen Hocaefendi, ‘Örnekleri Kendinden BirHareket’ isimli kitabında “İstiğna, peygam-berlik mesleğinin çok önemli bir düsturu ve Al-lah ahlâkı ile ahlâklanmanın da bir tezahürü-dür.” tabirini kullanıyor. Ardından da Şuarâsûresindeki “Ben yaptığım tebliğ vazifesi kar-şılığında sizden hiçbir şey istemiyorum, ücre-tim ve mükâfatım münhasıran âlemlerin RabbiAllah’a aittir.” ayeti kerimesini nazara veriyor.

“Kalbinde yok, kesesinde çok olmak”19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakülte-

si’nden Prof. Dr. Osman Güner, ‘istiğna’ kav-ramının yanlış anlaşıldığına dikkat çekiyor. İs-tiğna’nın dünya nimetlerinden hiç istifade et-meme, zenginlik karşısında iradî olarak fakir-liği tercih etme olarak algılandığını belirtiyor.Güner’e göre istiğna, insanın günlük hayattadünyevî şeyler karşısındaki tavrı anlamına

geliyor. Bu anlamıyla, yalnızca müstesna ruh-ların erişebileceği bir ideal değil, hemen her-kesin kendi manevi çapı ölçüsünde dünya im-tihanında sergilemesi gereken bir amele dö-nüşüyor. Güner, Ashab-ı Kirâm’ın başkala-rından bir şey istememeye itina gösterdiklerinihatırlatıyor: “Bu insanlar, Medine’de yaşadık-ları zorlu hayat şartları içerisinde çok ciddi sı-kıntıya maruz kaldıkları hâlde yine de kimse-den bir şey istememiş, hep iffetleriyle yaşayıp,bu afîf tavırlarıyla kendilerinden sonraki ne-siller için misal olmuşlar.”

Osman Güner buradan hareketle, istiğ-nanın aslında Müslüman’ın dünya nimetlerikarşısındaki kalbî duruşu olduğunu yineliyor.Meselenin özü, bu anlamda, görüntü itibarıylefakir yaşamak değil, kalbî ve hâlî anlamdadünya nimetlerine karşı bir tavır sergileyebil-mekten geçiyor. Yani mutasavvıfların tabiriyle,“kalbinde yok, kesesinde çok” olmaktan...

Dünya dinlenme yeri, bir ‘gölgelik’tirAllah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sel-

lem)’in ashabını istiğna ve iffet insanları ol-maları konusunda teşvik ettiğine dair birçokmisal vardır. Bir keresinde İbni Mes’ud (ra),Efendimiz’in (sas) hanesine vardığında, Onubir hasır üzerinde dinlenirken bulur. Yüzündeve vücudunun açık yerlerinde hasırın izleri bu-lunmaktadır. İbni Mes’ud rikkat buyurarak,“Ya Resûlullah, size bir döşek hazırlayalım da,hasırın sertliğine karşı sizi korusun.” der. An-cak Allah Resûlü, dünyanın bir dinlenme yeri,bir ‘gölgelik’ olduğunu hatırlatmakla yetinir.

Dünyaya kıymet vermeme, onu geçici birikâmet yeri olarak görme ve dünyevî nimetleritamamen birer emanet olarak algılama, istiğnaprensiplerinden. Bugün hizmet davasınaadanmış kimselere de, “Allah’tan başka kimsekarşısında bel kırmamayı, boyun bükmemeyive minnet beklememeyi” tavsiye ederek, ‘is-tiğna’ kavramının literatürdeki yerine işaretediyor Fethullah Gülen Hocaefendi. Özellikle

tebliğ vazifesiyle meşgul kimselerin, herhangibir kimsenin emrine kendini bağlamamakdüşüncesiyle tekliflere büsbütün sırtını çevir-mesi gerektiğini yine istiğna prensibi içindeaçıklıyor. “Bu disipline bağlı hareket edil-mezse, insan, hiç farkına varmadan bir nev’ivesâyet altına girip, kendi el ve ayağına zincirvurmuş olur. Dine hizmet eden, kendini ev-rensel değerlere adamış bulunanlar kat’iyenvesâyet yaşamamalı; her zaman hür, serbestve azat olmalıdır.”

Bu hususta Bediüzzaman Said Nur-sî’nin, “Mesleğim itibarıyla hediye kabuledemiyorum.” düsturu, unutulmaz bir misal.Üstad, sırf bu prensip gereği hayatı boyuncaaldığı hediyelerin bile parasını vererek vefa-tında ardında ufak bir sepeti dolduracak kadareşya bırakmıştı. İlmin izzetini korumayaehemmiyet veren ve tebliğ vazifesinin sosyalboyutlarını ihmal etmeyen bir dava adamı veâlim duruşu sergilemişti.

İstiğna’nın günlük hayata yansımasıPeygamberane bir yaklaşım olan istiğna,

sadece büyük veli zatların değil, bütün insan-ların günlük hayatta uygulayabileceği bir pren-sip. Öncelikle her şeyden önce ‘kalbî bir du-ruş’ olarak öne çıkan istiğnayı kavramak ve uy-gulamak önemli. “Bu dünya fanidir.” diyerekmesafe koyup, dünyevî olana verilen kıymetiazaltıp, Müslümanlığa yakışan bir ‘vakar’asahip olmak mümkün. Günlük hayatta sıklıklakarşımıza çıkan, ‘fırsatçılık’, ‘çıkarcılık’ gibiinsana bir şey kazandırdığı zannedilen küçükhesaplardan kaçınmak da bu yaklaşımın içindeyer alıyor. Aynı şekilde, gö-zün gördüğü her şeye ta-mah etmemek, beşerî,nefsî, bedenî hislerinher türlüsüyle aramızamesafe koyabilmek,komşunun, yakın-uzakakrabanın malını, mül-

künü kıskanmamak, hatta TV’de, gazetelerdegörülen ‘şaşaalı hayatların’ peşinde koşma-mak, makam ve mansıba dönük arzularlakıvranmamak da, dünyevî olana verilen kıy-metin azaltılması da istiğna ahlâkından.

Mü’minin vesayetten kurtuluş reçetesi İstiğnaDünyevîlik ve menfaat düşüncesi gibi bulaşıcı hastalıkların, toplumun bütün katmanlarına, hayatın her tarafına sirayet ettiğigünümüzde bir peygamber ahlâkı olan ‘istiğna’ disiplinini hayatımıza tatbik etmek mümkün mü?

Mide hastalıkları,kişilerde bazensessiz seyrederkenbazen de değişikbelirtilerle kendisigösterir. Yanma,ekşime, karnın üstorta kesimindeağrı, bulantı,kusma, siyah veyakırmızı renklikusma, siyahdışkılama, gecemide ağrısıylauyanma,iştahsızlık, kilokaybı, halsizlik gibidurumlarda hemenbir sağlıkkurumunabaşvurulmasıgerekiyor.

32 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANAİLEMARZU KILIÇ İSTANBUL

1Çoğumuzun fikir sahibi olduğu,hakkında yorumlar yaptığı bir has-

talık şizofreni. Peki şizofreni cephe-sinde her şey uzaktan göründüğü gibimi?

Gizeme ve kurguya son derece el-verişli olması nedeniyle onlarca yıldırfilm senaryolarına, psikolojik öykü ve ro-manlara ilham kaynağı olan bir hastalıkşizofreni. Geçtiğimiz hafta ise oyuncuArda Kural’ın maden ocağından çıkar-dığını söylediği taşları bir kuyumcuyasatmaya çalıştığı yönündeki haberlerleyeniden gündemimize girdi. Peki buhastalık hakkında bilinenlerin ne kadarıdoğru ve şizofreni sanıldığı kadar kolayteşhis koyulabilen bir hastalık mı?

Şizofren olmadığımız nereden belli?Uzmanlar bu hastalığı ‘ruhsal dün-

yanın tesbih taneleri gibi dağılması’ ola-rak tanımlıyor. Dikkat, hafıza, muha-keme, duygu ve zekâ gibi kabiliyetlerarasındaki bağ kopunca da kişilik par-çalara ayrılıyor. Şizofreninin en önemlibelirtilerinden birisi içgörü eksikliği. Şi-zofrenler kendi durumlarının farkına

varamadıkları gibi böyle bir rahatsızlığıda kendilerine konduramıyorlar. Her-kesin hasta, yalnız kendilerinin normalolduğuna inanıyor ve sürekli karşı tarafısuçluyorlar. Yani eğer bir psikiyatriste‘Şizofren olabilir miyim?’ diye sorarsa-nız ‘Hayır’ cevabını almanız büyük ihti-mal. Bu soruyu gülerek sorduysanız ar-tık korkmanıza gerek yok. Çünkü şizof-renler kendilerinden şüphelenmediklerigibi kolay kolay gülmezler de…

Bir kişiye şizofren teşhisi koymak içingözlemlenmesi gereken belirtilerin ba-şında hezeyanlar ve halüsinasyonlar ge-liyor. Şizofren kişi kafasında uzaylılar ta-rafından kaçırılacağı, FBI’ın peşinde ol-duğu ya da en basitinden öğretmenininkendisini öldürmek istediği gibi düşün-celer geliştirebiliyor. Kulağına gaiptensesler geldiği gibi bu sesin söylediklerinide hiç düşünmeden yapabiliyor.

Her yaşta görülebilirDünya genelinde görülme sıklığı

yüz kişide bir olan bu hastalığın neden-leri hâlâ kesin olarak belirlenebilmişdeğil. Ancak genetik faktörlerin hastalı-

ğın ortaya çıkmasında önemli rolü var.Yani ailesinde şizofren bulunan bir kişi-nin ileride şizofren olması, olmayan ki-şilere göre çok daha muhtemel görünü-yor. Genlerde saklı halde bulunan has-talık, özellikle 18-25 yaşları arasındastresle tetiklenince kişi şizofrenik özel-likler göstermeye başlıyor. Ancak küçükçocuklarda olduğu gibi yaşlılarda darastlanma ihtimali var. Hastalık mey-dana çıkmadan kişide saklı şizofreniolup olmadığı anlaşılabilir mi sorusuise modern psikolojinin üzerinde kafayorduğu konular arasında. Şu an içinhastalığın kökten bir tedavisi ise söz ko-nusu değil. Kullanılan ilaçlarla hastalığınbelirtileri kontrol altına alınıyor. İlaçlarkesildiğinde ise hastalık nüksediyor.

Başka hastalıklarla da karıştırılabiliyorProfesör Doktor Kemal Arıkan’a

göre şizofreni, belirtilerinin benzerlikgöstermesi nedeniyle halk ve hatta psi-kologlar tarafından bazı diğer hastalık-larla karıştırılabiliyor. Bu nedenle şizof-reni teşhisi konulan kişilerin asıl rahat-sızlıkları başka olabiliyor. Ya da şizofrenolmayan kişilere şizofren teşhisi de ko-

nulabiliyor. Bu hastalıklar arasından öneçıkanları ise şöyle:

Fizyolojik problemler: Şizofrenidegörülen hezeyan ve halüsinasyon gibibelirtiler, karaciğer ve böbrek başta ol-mak üzere diğer bazı fizyolojik hastalık-lardan kaynaklanan rahatsızlıklar da or-taya çıkıyor. Bu nedenle şizofreni tanısınıpsikolog değil yalnızca bir psikiyatristkoyabiliyor.

Çoklu kişilik bozukluğu: Bu durum,iki veya daha fazla ayrı kimlik ve kişili-ğin aynı kişide bulunması olarak tanım-lanıyor. Şizofren kişinin kaygı ve para-noyaları ise çevresi tarafından çoklu ka-rakter olarak yorumlanabiliyor.

Anormal kişilik özellikleri: Asosyalya da narsisist bireyler, stres altında kal-dıklarında gelip geçici şizofrenik özel-likler gösterebiliyor. Ancak bunlara şi-zofren teşhisi konulamıyor. Çünkü teş-his koymak için bu özelliklerin geçici ol-mayıp müzmin hale gelmesi, en az bir yıldevamlılık göstermesi gerekiyor.

Depresyon: Aşırı kaygı ve isteksizlikhaliyle birlikte gelen depresyon da şi-zofreniyle sıklıkla karıştırılan bir diğerhastalık. Ancak depresif kişi hayatın

kötü olduğunu, işlerinin yolunda git-mediğini söyleyip bunun böyle olmasınışu veya bu nedene bağlayabiliyor. Şi-zofren kişi ise ‘hayat çok anlamsız’ de-yip bambaşka bir konuya geçiş yapabi-liyor. Yani analitik düşünemiyor.

Evlenmelerinde bir sakınca yokŞizofrenlere en hatalı yaklaşımlardan

biri de onları toplumdan dışlamak vedamgalamak. Halbuki teşhis konan veilaç tedavisi gören bir şizofren hayatla-rını diğer insanlar gibi sürdürebiliyor.Psikiyatristlere göre çevrelerine zararverme ihtimalleri ise ‘normal’ olarak ta-nımladığımız kişilerden daha fazla değil.Eğer bir şizofren tedavi sonucu içgörükazanıp hastalığının farkına da varmışsaevlenmeleri sakıncalı sayılmıyor.

Şizofreniyle ilgili dikkate değer birdiğer nokta ise deha geni ile arasında ya-kın ilişki bulunması. Aslında her dehadagerçeklikle bağlantıyı kesme özelliği bu-lunuyor. Ancak şizofrenler, dehalardanfarklı olarak gerçeğe geri dönemiyorlar.Bu kopukluk ise tedavi ile en alt düzeyeindiriliyor.

Şizofreni olmanın yaşı yok

TUĞBA KAPLAN İSTANBUL

1Hızlı iletişim kurmak ya da bilgiye ko-layca ulaşmak istediğimizde, hayatı ko-

laylaştıran her türden dijital aygıta müptela-yız. Kullanıcının dostu Mac’lerimizi, iPad veiPhone’larımızı neredeyse onlarla beraberuyuyacak kadar seviyoruz. Hatta bazen hembilgisayar, hem iPad hem iPhone ile iletişimhalinde olabiliyoruz. Bunun dışında aktif bi-rer sosyal medya kullanıcısıyız. Yemekte,gezmede, mutfakta, duşta, toplantıda, sokaktahayatımızın her anında onlarla beraberiz.Aynı evin, farklı odalarında birbiriyle What’sUp’tan mesajlaşan, tweet atarak iletişim ku-ran bireyleriz. İnternetimiz olmadığında isemesajları alamadığımız ve anlık iletişime ge-çemediğimiz için keskin birer sinir küpüyüz.Tüm bunlar çoğumuza acımasızca ve abartılıgelebilir. Ama kaçırdığımız bir ayrıntı var. Oda bu dijital dünyaya bağ(ım)lı olduğumuzgerçeği. Kitap okumadığımız, doğru içeriği,güvenilir bilgiyi bulamadığımız, bulsak da

hazmedemediğimiz gerçeği de cabası. Çünküher saat başı tweet atmak, atılan tweet’leri, e-postaları okumak, yapılan yorumları beğen-mek ya da bazı web sitelerini düzenli olarakkontrol etmek bizi mutlu ediyor. Öte yandanderinlikten, kaliteli bilgi ve içerikten de uzak-laştırıyor. Her şeyden önce aynı anda birdenfazla işi yapma kaygısı, odaklanmayı zorlaş-tırdığı gibi herhangi bir derinlik de katmıyor.Bütün bu dertlerin günümüzdeki ismi ‘dijitalbağımlılık’. Dermanı ise ‘yavaş teknoloji’(slow tech).

İngiliz yazar Andrew Price, kaleme aldığıYavaş Teknoloji (Slow-Tech: Manifesto for anOver-Wound World) kitabında bu sorununçözümüne odaklanıyor. Price, “Teknolojininhayatımıza girdiği ilk günden, hatta arabala-rın üretimi ile başlıyor hız tutkumuz. Hayatı-mızın bütün alanlarını hız ve teknolojiyeemanet ediyoruz.” diyor. Ona göre insan, be-yin sisteminin bir gün hata vereceğini unuta-rak, kapasitesini gereğinden fazla zorluyor.Her an her yerde ful kapasite yaşamanın

mümkün olmadığını görmüyor. Bunu da an-cak ‘yavaş teknoloji hareketi’ (slow tech mo-vement) ile gerçekleştirmek mümkün. Slowtech’in amacı, insan hayatında aşırı etkili olanteknolojinin bazı zararlarını sınırlamak. İlkolarak aşırı teknoloji ile etkileşim halinde ol-mayı, daha yavaş ve aza indirgemek gerekiyor.Genel olarak slow tech mobil cihazlar, sosyalmedya, e-mail ve son dakika değişiklikleriylegereğinden fazla ilgilenen, yüksek dozda ba-ğımlı olma eğilimine sahip, zamanın çoğunuteknolojiyle iç içe geçirenleri değiştirmeyi he-defliyor. Andrew Price, bu bağımlıların her bi-rinin bazı ortak paydalara sahip olduğunu dü-şünüyor. Slow Tech ile ilgili ilk çalışmalar, as-lında teknoloji henüz bu kadar gelişmeden ya-zılmış. İsviçre Boras Üniversitesi akademis-yenlerinden İsviçreli yazar Johan Redström veLars Hallnäs “Slow Technology–Designing forReflection” isimli makalede sosyal medyanınsorunlu yönlerine ve ‘yavaş teknoloji’ (slowtech) adı verilen hareketin artan popülaritesinedair bir rapor var.

Teknoloji detoksu geliyor

Profesör DoktorKemal Arıkan’a göreşizofreni,belirtilerininbenzerlik göstermesinedeniyle halk vehatta psikologlartarafından bazı diğerhastalıklarlakarıştırılabiliyor. Bunedenle şizofreniteşhisi konulankişilerin asılrahatsızlıkları başkaolabiliyor.

33 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANAİLEM

1442. doğum yılını kutladığımız Efendi-miz (sas) Hazretleri’nin düşündüren üçönemli örneğini arz etmek istiyorum bugün.İsterseniz birlikte okuyalım günümüze me-saj yüklü üç önemli örneği.

1- Mal senin borç benim örneği!. Sıkıntı içinde kalan gerçek yoksullara yar-

dımı ihmal edilemez görev bilirdi. Bu sebepledavet ettiği miskin derecesindeki gerçekmuhtaçlara önceden hazırladığı yardımı sı-rayla dağıtmış, alanlar da sevinçle evlerinedönmüşlerdi. Tam bu sırada bir başka ger-çek yoksul adam da uzaklardan koşarak ge-lip kendisine verilecek bir şey kalmadığınıanlayınca mescidin avlusunda yığılakalmıştı.Efendimiz, bu gerçek yoksulun ümitsiz veperişan halini görünce teselli etti:

- Üzülme sana da bir çare bulabiliriz,dedi!.. Bulduğu çareyi de hemen şöyle anlattı:

- Buradan doğruca çarşıya git, ihtiyaçla-rını satan dükkânlara gir, ne lazımsa al,sonra dükkân sahibine de ki: “Mal benim,borç Resulullah’ındır!.”

Yoksul adam, şaşırarak böyle şey olmaz

demek istemişse de Efendimiz, onu ihtiyaç-larını satan dükkânlara doğru yönlendirerektembihini tekrarladı:

- İşte şuradan doğruca dükkânlara gire-cek, ihtiyaçlarını alacaksın, sonra da: “Malbenim borç Resulullah’ındır, diyerek evinedöneceksin, ödemesi bana ait olacaktır!”

Demek ki gerçek manada darda kalanayardım edemediği yerlerde borçlarını yük-lenmeyi dahi göze alıyor, böyle örnek veri-yordu ibret alacak imkân sahiplerine.

2- Hizmet eden mi, hizmet edilen mi olmakistersiniz?

Hizmet edilmeyi değil hizmet etmeyi se-viyordu. Bu sebeple misafirlerine bizzat ken-disi hizmet eder, ikramda bulunurdu. Bir günçölden biri gelip “Kim bu insanların efen-disi?” diye sordu.

O sırada misafirlerine süt ikram edenEfendimiz de:

-“İnsanların efendisi, insanlara hizmetedendir!” buyurdu. Bu sözüyle hem kendi-sine işaret ediyor hem de insanların efendi-sinin insanlara hizmet etmesi gerektiğini

ifade ediyordu.Nitekim bir yolculuk dönüşünde herkes

hurmalıkta istirahate çekilmiş dinlenirkenbazıları yemek yapmaya hazırlanıyorlardı.Biri, ben yemekleri yapayım, biri, ben de sugetireyim, derken biri de, ben de ateş yaka-yım, deyince, Efendimiz (sas) Hazretleri deistirahat ettiği ağacın gölgesinden doğrula-rak, “Öyle ise ben de yakacağınız ateşeodun toplayayım.” buyurdu. “Biz hizmet-lerin hepsini de yaparız, siz dinlenin” di-yenlere de:

- Bilirim ki siz hizmetlerin hepsini de ya-parsınız, ama siz hizmet ederken ben seyircikalmaktan mutluluk duymam. Hizmet edi-len değil, hizmet eden olmayı tercih ederim.”dedikten sonra kalkıp odun toplayarakhizmete seyirci kalanlardan değil, hizmete iş-tirak edenlerden olmayı tercih etme örneğiverdi bizlere...

3- Faydalı buluş kimde görülürse görülsünsahip çıkılmalı mıdır?

Sahabeden Temimdari, Şam’daki Hıris-tiyanlardan aldığı zeytinyağı yakan bir kan-

dili getirip Resulullah’ın mescidinin tavanınaasmıştı. O günlerde Müslümanlar böyle birkandilin varlığını bilmiyor, evlerinde de kul-lanmıyorlardı...

Az sonra Efendimiz (sas) gelip duman-sız, külsüz tavana asılı olarak ışık verenkandili görünce, “Kim getirdi bunu?” diyesordu. Oradakiler suçlu gösterir gibi Te-mimdari’yi göstererek “Hem de Şam’daHıristiyanlardan alıp getirmiş.” dediler. Ar-kasından da bir azarlama beklemeye başla-dılar. Ancak Peygamberimiz tebessümlebaktığı Temimdari’ye, unutulmayacak dua-sını şöyle yaptı:

- Sen bizim mescidimizi aydınlattın, Al-lah da senin kabrini aydınlatsın!.. Sözlerineşunu da ekledi:

- Unutmayın, faydalı buluşlar mümininkaybettiği öz malı gibidir. Kimde bulursa sa-hip çıkıp benimsemeli, Müslümanlara bufaydalı buluşu kazandırmalıdır!..

- Fatebiru ya ülil ebsar!.. Düşünün ey ba-siret sahipleri!

Kutlu Doğum sahibinden üç örnek!..

Ahmet Şahin

DENİZ ERGÜREL İSTANBUL

1Apple App Store’daki mevcut uy-gulama sayısı 750 bini buldu. Bu

kadar fazla uygulama arasında oldukçailginç olanlar var.

İşte son zamanlarda çıkan bazı iP-hone ve iPad uygulamalarından ilginiziçekebileceğinizi düşündüğümüz on ta-nesi.

The Berliner Philharmonika’s Digi-tal Concert Hall - Berlin Filarmoni Or-kestrası’na ait olan bu uygulama tamklasik müzik hayranlarına göre. Belirli birücret karşılığında orkestranın konserle-rine HD kalitede erişebileceğiniz bu uy-gulamada hem canlı gösteriler hem dearşiv görüntüleri var. Uygulama ücretsiz:http://bit.ly/13HK3jN

Directr - Eğer sinemaya veya film yö-netmeye meraklı bir amatörseniz Directradlı uygulama tam size göre. Birbirindenfarklı hazır senaryo ve resimli taslak ör-neklerine sahip olan bu uygulama iletıpkı profesyonel bir sinemacı gibi filmçekebilirsiniz. Basit ve sade bir arayüzünesahip olan uygulama yardımıyla oluş-turduğunuz kısa filmleri Facebook üze-rinden paylaşabilirsiniz. Uygulama üc-retsiz http://bit.ly/U3r2UY

GeoDash: Wild Animal Adventure -National Geographic tarafından çocuk-lar için geliştirilen bu oyun hem hay-vanlar alemini tanıtıyor hem de İngilizcebilginizi geliştiriyor. Meraklı bir robotunhayvanlarla karşılaşmasını konu alanbu oyun ücretsiz. http://bit.ly/USUUAV

Kelime Avı: Son zamanlarda Türk iP-hone kullanıcıları arasında giderek po-pülerleşen bu oyunun amacı belirli birsüre içerisinde parmağınızı kaldırmadan,ekrandaki harfleri birleştirmek ve enfazla puanı elde etmek. 63 farklı başarıhedefi olan oyunun online çoklu oyuncudesteği de var. Uygulama ücretsiz.http://bit.ly/13HQuDu

Mixlr - Radyo programcısı olmakistediniz ama bir türlü fırsat yakalaya-madıysanız üzülmeyin. Mixlr kendiradyo yayınını yapmak isteyenler için ge-liştirilmiş bir uygulama. İçeriğini tama-men sizin oluşturduğunuz programınızısosyal ağlar üzerinden kolayca paylaşa-biliyorsunuz. Ayrıca program kaydınızı

Soundcloud üzerinden paylaşmanız damümkün. Uygulama ücretsiz.

Planetary - Sadece iPad için gelişti-rilmiş olan bu uygulama müzik albü-münüzdeki şarkıları Samanyolu’nunenfes görüntüleri eşliğinde dinlemenizisağlıyor. Farklı bir müzik dinleme dene-yimi sunan uygulama ücretsiz.http://bit.ly/W93Q5t

Sinemalar - Vizyondaki ve gelecekolan filmleri takip edebileceğiniz bu uy-gulamada salon ve seans bilgileri, frag-manlar ve foto galerileri var. Konumözelliği ile en yakınınızdaki sinemaları veseans bilgilerini alabiliyorsunuz. Uygu-lama ücretsiz. http://bit.ly/XGKmaf

Video Star - Bu uygulama kendi kli-bini çekmek isteyen amatörler için ge-liştirilmiş. Gerçek zamanlı onlarca efektesahip olan uygulama ile basit ama ilgi çe-kici klipler hazırlayabilirsiniz. Uygula-mayı indirmek ücretsiz ama bazı geliş-miş efektleri satın almak gerekebiliyor.http://bit.ly/V89Hcx

SkyView-Explore the Universe -Gökyüzünü daha iyi tanımaya ne dersi-niz? 3D grafikler ve Augmented Reality(Zenginleştirilmiş Gerçeklik) özellikle-rine sahip uygulama ile gökyüzündekiuyduların yerini de tespit edebiliyorsu-nuz. Özellikle çocukların çok ilgisini çe-kebilir. İngilizce olan uygulamanın hemücretsiz hem de ücretli iki ayrı versiyonuvar. http://bit.ly/S90Qc5

Temple Run 2 - İlk versiyonu 170milyondan fazla indirilen Temple Run2’de yine koşmaya devam ediyoruz. Ar-kanızdaki canavardan kaçarken sağasola çarpmadan, düşmeden ve takıl-madan koşmanız gereken bu oyun yinemilyonlarca kişinin ilgisini çekeceğe ben-ziyor. Uygulama ücretsiz ama tercihegöre oyun içinde bazı özellikler ücretliolabilir. http://bit.ly/WKJXBd

İlginizi çekecek 10 iphoneve ipad uygulaması

34 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANAİLEM

AYHAN HÜLAGÜ İSTANBUL

1‘Sizi burada bir çift, gideceğinizyerde ise binlerce göz bekliyor.’

sözünün peşinden gidenlerin hikâyesimasal gibi anlatılır. İçi samimiyet doluküçük bavullarla Anadolu’dan çıkıpdünyanın dört bir yanına giden, mevki,makam, rahatlık kelimelerini lügatle-rinden silen Türk kolejlerinin fedakâröğretmenlerinin hikâyesi… Onlarınyaşadıkları belgesellere konu oldu, sah-neye aktarıldı, şimdi de beyazperdede.

Filmin adı, Selam. Yönetmeni AltınKızlar, Gazi, Elif gibi dizileri çeken Le-vent Demirkale; senaristi Necati Şahin;oyuncular Burçin Abdullah, Yunus EmreYıldırımer, Hasan Nihat Sütçü…

Hikâye şöyle: “Harun, Zehra veÂdem, idealleri uğruna sevdiklerinden,yurtlarından ayrılıp haritada bile yerinibulmakta zorluk çektikleri ülkeleredoğru yola çıkar. Âdem, hamile karısınıgeride bırakarak Bosna’ya sıcak bir se-lam ve dostluk götürmenin peşindedir.Zehra, eşi Harun’un hasretini yüreğinegömüp savaşın gölgesinde büyüyen Af-gan çocuklarına yardım elini uzatır. Ha-run ise geçmişini düşünmeden eski birsömürge devleti Senegal’in karanlığınaışık tutmaya gider. Dünyanın çilekeş ül-kelerine kardeşliği götüren isimsiz kah-ramanların hikâyesi kimi zaman birbi-riyle kesişir, kimi zaman binlerce kilo-metreyle birbirinden ayrılır.”

GERÇEK OLAYLAR ANLATILIYOR‘Yaşanmış olaylara sadık kalınarak

perdeye aktarılan Selam, iki yıllık birproje. 2010’da hikâyelerin toplanması ilebaşladı macera. Türkiye, Senegal, Afga-nistan ve Bosna-Hersek’in farklı şehir-lerine yapılan gezilerle çekim mekânlarıbelirlendi, 2012’nin ortalarında 50 kişi-lik teknik kadro, 2 tonluk teknik malze-meyle kıtalararası koşuşturmacanın içinedaldı. Yola çıkarken Demirkale yöneti-mindeki ekip, işlerin bu kadar zor iler-leyeceğinin farkında değildi. Ne de olsafarklı ülkeler, farklı mevzuatlar, kanun-

lar yani zorluklar demek. Gittikleri yer-lerde tıpkı kendilerinden 25 yıl önceadım atan öğretmenler gibi sıkıntılar ya-şadılar, tıpkı onlar gibi gönüllerin baş-köşesinde misafir edildiler.

Ekibin en çok zorlukla karşılaştığıülke Afganistan. Uzun yıllardır yaşananiç karışıklıklardan dolayı yerel cast oluş-turmak da güçtü, senaryoya uygun me-kânlar bulmak da. Güvenlik sorunla-rından dolayı bir yerden bir yere gider-ken arabalar sıklıkla durdurulduğu içinçekim programı aksadı sürekli. İklim de-ğişiklikleri, sağlık koşullarının elverişsizolması nedeniyle yönetmen dahil ekibinbüyük çoğunluğu dizanteriye yakalandı.

Türk Tugayı’ndan, TSK’nın doktor vehemşirelerinden sağlık hizmeti alıpayağa kalkan ekip, benzer bir dokuyasahip başka bir ülkede plato kurup çe-kim yapmayı bile düşündü, ama okul-lardan gelen duygu yüklü ve bir o kadarsitem dolu mesajların ardından bu fi-kirden vazgeçip planlandığı gibi çekim-leri tamamladı.

Üç kıta ve dört farklı ülkede çekilenilk Türk filmi olma özelliği taşıyan Se-lam’da Türk kolejlerinde okuyan onlarcaBosnalı, Afgan, Senegalli öğrenci rolaldı. Ünlü yabancı oyuncular da varkadroda. Senegal’de anne ve babayıcanlandıran ikili, Afrika’nın tanınmış

isimleri. Selam’ı en yalın ifadeyle ‘iyi in-sanların filmi’ diye tanımlayan yönet-men Demirkale, çocuk oyuncuların pro-jeye farklı bir masumiyet kattığı düşün-cesinde: “Bütün çocuklarımızın çok se-vileceğinden eminim. Mesela SenegalliBrahim N’diaye, gerek Türkçesi gerekyetenekleriyle bizi kendine hayran etti.Keza Afganistan’da Mustafa ve Halidisimli çocuk oyuncularımız bir o kadarbaşarılı. Hepsinin çok sevileceğindeneminim.” T.C. Dışişleri Bakanlığı baştaolmak üzere Gazeteciler ve YazarlarVakfı, Türkçe Der ve Kimse Yok mu’nundesteklediği, Bank Asya, Mondi ve Ro-yal Halı sponsorluğundaki Selam, 29Mart’ta gösterime giriyor.

Öğretmenlerin izinden ilerledikLevent Demirkale

(Yönetmen):Yurtdışına gidip görev ba-şında hayatını kaybeden öğretmenlerolmuş. O ülkelere gittik, o insanlarla ta-nıştık, çalıştık. İnançlarına, sabırlarına,iyiliklerine hayran kaldım. Filmde onla-rın çok emeği var. Senegal, Bosna, Af-ganistan’da Türk deyince akan sularduruyordu. Özellikle dış çekimlerdeyetkililerin, yerel halkın ciddi yardımla-rını gördük. En yalın ifadeyle iyi insan-ların filmi diyorum Selam için, çünküduygusunun da öyle olduğunu hissedi-yorum.

35 yıl sonra Afganistan’da film çekildiHaluk Örgün (Konsept danış-

manı):Türkiye’de ilk defa bir sinemafilmi üç farklı kıtada çekilecekti. İşin zor-luğu baştan tahmin ediliyordu, 50 kişi-lik ekip ve 2 tonu bulan ekipmanlar Tür-kiye’den temin edildi. Havayollarındakive gittiğimiz ülkelerdeki kıymetli yöne-ticilerin gayretiyle zamanında gideceği-miz yerlere ulaştırıldı. Zor ve bir o kadarkeyifli bir süreçti. Senegal, Afganistan,Bosna-Hersek’te Türk okullarında mi-safir edildik ve herkes gönülden yar-dımcı olmaya çalıştı. Afganistan’da 35yıldır sinema filmi çekilmemişti, bu ilkigerçekleştirdik. Mutluyuz.

Türk okullarına ‘Selam’ olsunTürk okullarının kuruluş hikâyesi Selam adlı filmle beyazperdeye taşınıyor. Yurtdışına giden üç öğretmeninfedakârlık, mücadele ve aşkla dolu hikâyesine odaklanan Selam, üç kıta ve dört ülkede çekilen ilk Türk filmi.

Burçin Abdullah’ınoynadığı Zehra,savaşın gögesindeAfgan çocuklarayardım elini uzatangenç bir öğretmen.

Afganistanlı çocukoyuncular Mustafave Halid içinyönetmen LeventDemirkale, “Seyircionları çok sevecek.”diyor.

ÞÝF R

E K

E LÝ M

E:1

23

45

6

KE

LM

E

AV

I

12

3

4

5

6

Yam

a, ça

pul

Mu

la ilç

esi

Para

zit

Büyü

k de

il

Vakit

Nam

az b

ölüm

ü

Rus k

ralı

slam

’ın b

ir ar

Sol r

esim

deki

Baya

ı

lkel b

enlik

Bir ç

atı

malz

emes

i

Bir o

yun

yaza

rı (H

aldun

...)

SSCB

kuru

cusu

Yalı,

ihtiy

ar

Cehe

nnem

m

elei

Mu

la ilç

esi

Yapı

Salgın

bir

hasta

lık

Yaba

ncı b

ir aj

ans

Soylu

Karıık

renk

li

Bir t

ür g

az

Gözle

m

Rutu

bet

Büyü

k tav

a

Bir h

ücre

yapı

Bir n

ida

Durg

unlu

k

Bölg

esel

Bir n

ota

Türk

lere

An

adol

u’yu

an sa

va

Keçi

yolu

Ate

Bir gıd

a

Uyarı

Aynı

adı

ta

ıyanl

ar

Bir a

kars

u

Büyü

lü ta

pınm

a

Arda

han

ilçes

i

li yön

eten

Aske

r ren

gi

Nega

tif e

lekt

rot

Noks

an

Parç

a

Bir h

alife

Kim

yasa

l bir

terim

Aygı

t

Kısır

hay

van

Sını

rdan

ge

çi iz

ni

Hint

li

Kony

a’da

göl

Aaç

kolu

Bir h

arfin

ok

unu

u

Bir n

ehir

Kısa

ca T

ürk M

alı

Kalın

kum

a

Tapa

Kabu

l etm

eme

ddia,

sav

Seri,

çevik

Barı

Bir y

azar

(Ref

ik Ha

lit ...

)

Her h

angi

bir

araç

la ya

ra

açm

ak

Alt r

esim

deki

çiç

ek

Eskr

imde

bir

kılıç

Bir n

ota

Bary

umun

rem

zi

Kral

sara

Bir sınır

kapı

air

Yer m

umu

Kur’a

n’ın

en

uzun

sure

si

Bir k

anal

ülke

si

Vücu

tta ir

inli

çıkın

Kolsu

z bir

tür

üstlü

k

Bir A

rap

harfi

Kasa

gör

evlis

i

Kültü

r

Evin

bir

bölü

Bir s

oru

Eski

bir ç

algı

Kony

a’da

bara

j

Bir m

antık

terim

i

Basto

n

Haya

Bir k

apta

n sız

an sı

Sayıs

al

Tem

iz

Tartı

ma

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1921

EYL

ÜL 2

012

CUM

A ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la y

an: Y

AL ÇI

N S

AB RÝ

OÐ L

U

El i

i, in

ce i

saca

nu

mar

a

Bal y

apan

cek

Bir d

eniz

taıtı

Türk

usu

aman

aka

Mısı

r’da

nehi

r

Eski,

eze

li

Mal

ezya

’da b

ir ha

stalık

Az ta

vlı to

prak

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çi

z gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

la rý

bi r

er

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy l

e ye

r leþ t

ir me

yap-

ma l

ý sý ný

z ki

, bü t

ün 3

lük-

le ri

dol

dur d

u ðu n

uz da

ta

b lo n

un b

ü tün

ku t

u la r

ý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l-da

n sa

ða 1’

den

9’a

ka da

r ra

kam

lar d

an b

i rer

kez

ku

l la ný

l mýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

9 3 6

6

58

2

7

4

3

2

6 48

9 7

5

4 3

1

2

7

9

4

8

6

4

5

3

13

86

79

45

2

72

54

18

36

9

96

43

52

71

8

94

65

87

32

1

57

31

42

89

6

82

16

93

47

5

71

52

64

89

3

63

49

81

25

7

28

95

37

14

6

Ü

C

G

N

Ü

Z E

M

B

Ý

L Ç

T

L

M

Ý H

S

Ý N

Ý

C

T

A

Ç

Ý G

Ý

G

Y

E

A

T

V

P

Z S

U

Z Ü

N

B

I R

F

C

Þ N

R

O

T

A

V

K

E

M

A

G

E

V

M

Ý K

V

C

G

F H

E

A

K

L N

A

R

D

Z

Þ S

A

Ü

L Z

T

J A

Ç

E

N

A

A

V

M

M

A

R

P

A

G

K

T

Ç

E

R

Ý P

N

V

A

N

U

S V

E

Z

Ö

A

A

N

H

E

A

T

Ý K

F C

T

U

T

N

T

Ý

N

M

T

Ý N

L

A

A

K

K

Ý M

A

L

Þ S

I H

A

Þ

S Ð

A

G

O

Y

R

Ü

A

Ü

O

P

T

U

K

E

L S

E

M

I A

Z

K

T

E

G

T

Ð

C

P

K

M

G

D

M

E

I S

L O

V

F U

Þ

E

K

I N

A

Y

E

V

A

A

Z

T

N

Z L

C

V

A

Þ C

A

E

B

T

K

A

A

M

M

A

K

R

S

Ý K

E

D

A

G

P

L R

A

Ý

T

D

E

R

E

C

E

Z

C

N

E

D

L N

O

N

O

K

R

A

F

Z

Y

L E

N

Z

Ö

D

P

Þ K

E

O

C

E

E

T

E

R

E

M

U

Ç

Ý L

H

Ç

Ü

R

Ý B

A

F

T

O

M

O

K

O

L

Þ V

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

AK

TAR

, BEN

LÝK

, CES

ET, Ç

ATLA

K, D

EREC

E, E

KVA

TOR

, FEL

AK

ET, G

ZEM

, HER

EKE,

ÝSM

AL,

KA

ND

IRA

, LO

KOM

OT

F, M

ESLE

K, N

EVA

LE, O

LASI

, ÖZN

EL, P

AD

ÝÞA

H, R

EZZA

K, S

AFS

ATA

, ÞA

HIS

, TER

KOS,

UZM

AN

, Ü

SER

A, V

AA

Z, Y

AN

IK, Z

EMB

ÝL.

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

içine

serp

iþtird

ik. B

unla

rý bu

labi

lir m

isini

z?

SOLD

AN S

AA

1) Ye

r ka

buun

u ol

utu

ran

kaya

çların

, ba

ta a

kars

ular

olm

ak ü

zere

rlü dı

etm

enle

rle yıp

ratılıp

yer

inde

n ko

parıl

arak

erit

ilmel

eri v

eya

bir

yerd

en

baka

bir

yere

taın

ması o

layı,

aın

ma.

– Bir

müz

ik e

serin

i ses

lend

irmek

için

bir

aray

a ge

len

topl

uluk

. 2) A

tlas

Okya

nusu

’nda

bir

souk

su

akın

tısı.–

Bir

inaa

t mal

zem

esi.

3)

Geni

topr

akla

rı ol

an, s

özü

geçe

n, v

arlık

lı ki

mse

.– Sı

rada

nlık

, çe

itlili

k gö

ster

mey

en,

alıı

lage

lmi

düze

n içi

nde

yapı

lan.

– Kıl,

tüy.

4)

Ant

imon

un

sem

bolü

.–

Bana

z,

mut

aassıp

. 5)

Bir

met

nin

doru

dan

doru

ya g

önde

rilm

esin

i ve

alıcı o

lara

k ba

sımev

i harfl e

riyle

yazılm

asını s

ala

yan

araç

.– çin

de g

ülm

ece

bulu

nan,

gül

mec

e ni

teli

i taıy

an (

yazı

, ka

rikat

ür v

b.).

6)

Baka

ları

tara

fında

n bi

linm

esi s

akın

calı

görü

len

bir

gerç

ei s

akla

mak

tan

vazg

eçip

açık

lam

a, s

öyle

me.

– Ge

ni v

e uz

un o

lan

yeil

yapr

akla

rı ta

ze o

lara

k ye

nile

n bi

r bi

tki.

7) Kırm

ızı r

enkl

i, le

zzet

li bi

r ba

lık.–

En

gel.

8) A

çıkl

ama.

– Ye

rli y

ersi

z gü

len.

YU

KARI

DAN

AA

IYA

1) E

snek

, uza

yıp kısa

lır.

2) B

een

me,

itib

ar. 3

) Göç

ebel

erin

kon

ak

yeri.

– Pe

ru’n

un b

ake

nti.

4) Z

irkon

yum

un

sem

bolü

.– Bo

l, ge

ni. 5

) Uslu

dur

may

an,

söz

dinl

emey

en ç

ocuk

. 6)

Bir

yaka

cak

türü

.– Tu

zak,

kap

an. 7

) Hav

acıla

r ve

pilo

tlar

için

yayım

lana

n bü

lten.

– Bi

r ba

laç.

8)

Ahen

k, ö

lçü,

düz

enlil

ik.

9)

sten

ilen

düze

nde

olan

, dü

zene

uyg

un o

lan,

ku

ralla

ra u

ygun

ola

n. 10

) lk

el b

ir sil

ah.–

Bir

i v

eya

soru

n ha

kkın

da d

üün

üler

ek

veril

en k

esin

yar

gı. 1

1) Ku

r’an’d

a bi

r su

re.–

Bir

sıvıyı a

zı da

r bi

r ka

ba a

ktar

mak

için

ku

llanı

lan

koni

biç

imin

deki

ara

ç. 1

2)

Omur

ga iç

inde

bul

unan

kan

al b

oyun

ca

uzan

an,

boz

mad

de v

e ak

mad

dede

n ol

uan

sini

r dok

usu.

Bulmaca

Refik

Ayd

ýnr.

ay di

n@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

F

E R

A G

A T

K

A T

A

R A

R O

T

T

A R

E T

N

A K

L

M

O

R

A L

A

Z

Z

H

A R

A R

E T

T

P

H

A

K

M

P

O

L

K A

R A

K U

L

A K

Z

B

A N

A

L

K O

T

A

M

U

A

E R

E T

T

ÞÝF R

E KE

LÝ M

E:1

23

45

67

KE

LM

E

AV

I

1

2

3

4

5

6

7

Kasta

mon

u ilçe

si Ev

Tekn

ik

Er ki

i

Eklem

e

Keçid

e olur

Edirn

e ilçe

si

Uur

suz

Erke

k adı

Yahu

di ka

dın

Layık

Yerg

i ile i

lgili

Pasa

k, lek

e

Diva

n ede

biyatı

iir ta

rzı

Kuze

y

Oruc

a ba

lama

vakti

Elçi

Kiise

l

Tekr

ar

Bir or

ganım

ız

Tahıl

amba

Resm

i hab

er

ajans

Sinir

hasta

lıkları

nanm

ak i

i

Geçim

para

Öküz

e se

slenm

e ek

li

Allah

’ın ev

i

Rady

umun

re

mzi

Söyle

nti

Ege’d

e ant

ik ke

nt

Bir h

arfin

ok

unu

u

dare

ci,

men

ejer

Kaina

t

Fiyat

yafta

Bir y

azar

(F

ehm

i ...)

Gök r

engi

Bir d

eniz

taım

acılı

ı

Latif

e

Tayin

Omur

un

içind

eki

Bir e

t yem

ei

Mer

can a

dası

Baya

n adı

Yapm

a

Bir n

ota

talya

’da ov

a

stanb

ul’un

eski

bir ad

ı

Hava

basın

cı bir

imi

Bir i

limiz

lkel s

ilah

Güm

üün

rem

zi

Bir ç

algı

Berin

in zıd

Devle

tin te

mel

ya

sası

Salgı

n has

talık

Benli

k

Elekt

rik di

renç

bir

imi

Su

Bir b

akan

(...

Yıldı

rım)

Sana

t akım

ı

Telef

on sö

Aske

rin su

kabı

Verim

, son

Moda

sı ge

çmi

Bir H

int ey

aleti

Dil b

ilim

lk m

üezz

in

Pisto

n kolu

Yarı,

yarım

Kız ev

lat

Çana

kkale

ilçes

i

Avuç

içi

Çok kısa

zam

an

Aaç

kolu

Mikr

osko

p cam

ı

Kar fırtına

Edirn

e’de b

ir ca

mi

Evlek

, karı

Kaps

ayan

Kuzu

sesi

Kadın

, hanım

Araz

i taıtı

Sövm

e

Çocu

k yiye

cei

zmir

ilçes

i

Silisy

umun

re

mzi

Kara

rsız

Söz,

laf

Bir n

ida

Gazia

ntep

ilçes

i

Tartı

kabı

aırlıı

Halk

dilind

e sin

cap

ef, ön

der

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

1922

EYL

ÜL 20

12 C

UMAR

TES

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zýr

la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Cet

Haya

Mesa

fe

Da la

lesi

Sons

uza d

ein

Habe

rlem

e Ta

sdik

Yara

tılmı

mah

luk

Boa g

üre

çisi

Mu

la ilç

esi

Serm

aye

artırımı ç

arısı

Tab l

o da k

i tra

m lý k

a lýn

çiz gi l

er le

be lir

len-

miþ

3’e 3

’lük

ka re

le re

, 1’de

n 9’a

ka d

ar

ra ka

m la r

ý bi re

r kez

kul

la na r

ak y

er leþ

ti-rin

. Öy l

e ye

r leþ t

ir me

yap m

a lý sý

nýz

ki,

bü tü

n 3

lük le

ri do

l dur

du ðu

nuz d

a ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya

ve s

ol da

n sa

ða 1’

den

9’a k

a dar

ra ka

m-

lar da

n bi

rer k

ez ku

l la ný

l mýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

BU

LMA

CA

DÜNK

Ü SU

DOKU

ÇÖ

ZÜM

Ü

81 5

4 3

27 1

9 64

4 57 3

6

6

4

2

97 3

6 4

75 9

8 21

3 7

2 48

19

24

37

56

8

63

49

58

27

1

87

52

16

39

4

38

67

14

92

5

52

98

63

14

7

74

15

29

63

8

24

18

73

65

9

78

54

96

31

2

96

31

52

48

7

E L

A

H

M

L

Ý E

A

S Ö

Þ

Ý

Ð

N

S R

Z

A

V

O

N

Ý P

B

L

S

M

E A

M

A

Z

U

N

K

Ý Þ

U

F O

L H

N

P

H

Ý

Y K

A

Ð

R

H

H

H

E Ý

V

Ü

N

E R

S

Z Ð

A

T

A

E

R

E

D

R

Ð

H

E U

P

N

L

N

V

N

Ý S

H

Ý Ü

K

T

Y D

K

O

E

S

Ü

Z A

R

Ü

G

Z

Ö

U

A

A

M

B

A

A

B

Ð

E L

P

S J

L P

M

A

S

R

N

K

P

Z Þ

F Ð

I

Y K

Ð

U

N

I

T E

A

B

E E

K

I L

Ð

I Ç

C K

R

Y T

R

A

G

N

O

K

R

D

K

T A

N

Ü

S A

L

N

L L

D

U

Ý Ý

Ð

M

P

A

A

N

P

A

T S

Ý L

T S

O

I

H

E G

S

R

O

L O

M

K

U

L

N

D

Ý N

E

A

Þ A

E

I K

O

C

O

U

L L

N

Y I

T D

A

G

R

M

T

G

K

A

E

E A

E

N

Y A

T

O

Ý E

R

P

G

Y

Z A

Z

Ý A

D

T

R

S O

L

R

A

N

L G

Ý

K

E Ç

N

C

B

Ý

U

F E

I E

Ç E

Z

R

O

T O

M

T Ü

M

K

T

K

T P

G

S

Ý Y

T Ü

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tirdi

k. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AL

EGOR

, BAH

REYN

, CUM

AYER

Ý, ÇI

LIK,

DEM

LÝK,

ENK

AZ, F

ERSA

H, G

ENER

AL, H

ALKA

LI, Ý

LMHA

L,

KOLT

UK, L

EYLE

K, M

OTOR

ZE, N

EHÝR

, ORT

AK, Ö

ZGÜR

, PAT

EN, R

OBOT

, SAR

IKAM

I, Þ

ENLÝ

K, T

UÐRU

L,

UZAM

A, Ü

RÜN,

VAH

ÞÝ, Y

AZLI

K, Z

EYNE

P.

Aþað

ýdak

i keli

mele

ri ta

blon

un iç

ine s

erpi

þtird

ik. B

unla

rý bu

labi

lir m

isini

z?

SOLD

AN S

AA

1) Ku

düs’t

e bu

luna

n, e

ski

peyg

ambe

rler

devr

inde

n ka

lma,

fak

at

Müs

lüm

anla

rca

da

muk

adde

s sa

yılan

m

abet

, ilk

kıble.

2) T

embi

h sö

zü.–

Ülke

-m

izde

çok

tüke

tilen

ve

sevil

en b

ir ba

lık

türü

.– Ki

loam

perin

kısa

yazılıı

. 3)

Olum

-su

zluk m

anası v

eren

bir

ön ek

.– Ca

nlı v

ar-

lıkla

rda

kanı

n ve

ya b

esle

yici sıvı

ların

do-

latıı k

anal

.– Ad

ale.

4) A

fyon

kara

hisa

r’ın

bir i

lçesi.

– Ev

cil b

ir ha

yvan

türü

. 5)

Olu-

an, m

eyda

na g

elen

.– Bi

r kim

seni

n ya

p-m

aya

veya

öde

mey

e bo

rçlu

old

uu

eyi

göste

rmek

için

imza

ladı

ı res

mî k

âıt.

6)

Bir t

ür fü

ze.–

Bahr

eyn’

in b

ake

nti. 7

) Ked

i kö

pek y

avru

su.–

Gene

llikle

eke

r has

tala

-rın

ın

eker

yer

ine

kulla

ndıı,

beya

z ta

t-la

ndırı

cı m

adde

. 8)

Ana

mad

dele

ri yu

-m

urta

, un

ve

eker

ola

n, iç

erisi

ne k

uru

üzüm

, kak

ao, fın

dık

vb. k

onul

arak

fırın

-da

pii

rilen

tatlı

çör

ek.–

Sava

an ik

i kuv

-ve

tin k

arılık

lı ol

arak

sav

aı d

urdu

rması,

ate

kes.

YUKA

RIDA

N A

AIYA

1)

Kıyıl

arda

da

lgakıra

nla

yapı

lmı

liman

. 2)

Eski

dild

e ba

ırsak

lar.–

Düz

vey

a kıv

rımlı

her

çeit

yum

uak

kum

a v

b. m

adde

den

yapı

lan

balık

. 3)

Silis

yum

un s

embo

lü.–

Düze

n-li

iley

en, a

ksam

ayan

. 4)

Aaç

tan

veya

de

mird

en y

apıla

n uz

un v

e ka

lın d

este

k.

5) G

erek

tiin

de y

ardı

mda

bul

unm

ama,

bi

r kim

seni

n gü

veni

ni y

ok e

tme.

6)

Ev-

lenm

ekte

ola

n bi

r er

kee,

evle

nme

tö-

reni

sıra

sında

ver

ilen

ad, g

üvey

i.– A

sker

, le

ker.

7) M

amur

, bayın

dır h

ale

getir

me,

ab

adan

etm

e.– P

arla

k ol

may

an, d

onuk

. 8)

Kur

’an’da

bir

sure

.– Gü

zel ö

ttüü

için

kafe

ste b

esle

nen

küçü

k bi

r ku

, kut

an. 9

) Bi

r ba

laç.–

Bir

eyin

, bir

yerin

biti

kıs-

mı v

eya

yakın

ı, kıy

ı, ya

ka. 1

0)

Ken

arla

-ra

seril

en h

alı. 1

1) Bi

limse

l nite

lii o

lan.

12)

stanb

ul’un

esk

i isim

lerin

den

biri.

Bulmaca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

E

R O

Z Y

O N

K

O R

O

L

A B

R A

D O

R

K U

M

A

A

R

U T

N

M

U

S

B

F A

N A

T

K

R

T

E L

E M

M

Z

A H

T

R A

F

M

A R

U L

K

M

A

Z A

K

M

A N

Z A

H

K

K

R

K

1 2 3 4 5 6

12

34

56

78

910

1112

7 8

ÞÝF R

E K

E LÝ M

E:1

23

45

67

KE

LM

E

AV

I

1

2

3

4

5

6

7

Kasta

mon

u ilç

esi

Ev

Tekn

ik

Er ki

i

Ekle

me

Keçid

e ol

ur

Edirn

e ilç

esi

Uur

suz

Erke

k adı

Yahu

di ka

dın

Layık

Yerg

i ile

ilgili

Pasa

k, lek

e

Diva

n ed

ebiya

tı iir

tarzı

Kuze

y

Oruc

a ba

lama

vakt

i

Elçi

Kiise

l

Tekr

ar

Bir o

rganımız

Tahı

l am

barı

Resm

i hab

er

ajans

Sini

r has

talık

ları

nanm

ak i

i

Geçim

par

ası

Öküz

e se

slenm

e ek

li

Alla

h’ın

evi

Rady

umun

re

mzi

Söyle

nti

Ege’d

e an

tik

kent

Bir h

arfin

ok

unu

u

dare

ci,

men

ejer

Kain

at

Fiya

t yaf

tası

Bir y

azar

(F

ehm

i ...)

Gök r

engi

Bir d

eniz

taım

acılı

ı

Latif

e

Tayin

Omur

un

içind

eki

Bir e

t yem

ei

Mer

can

adası

Baya

n adı

Yapm

a

Bir n

ota

talya

’da o

va

stan

bul’u

n es

ki

bir a

Hava

basın

cı bi

rimi

Bir i

limiz

lkel s

ilah

Güm

üün

rem

zi

Bir ç

algı

Berin

in zı

ddı

Devle

tin te

mel

ya

sası

Salgın

has

talık

Benl

ik

Elek

trik d

irenç

bi

rimi

Su

Bir b

akan

(..

. Yıldırı

m)

Sana

t akım

ı

Tele

fon

sözü

Aske

rin su

kabı

Verim

, son

Mod

ası g

eçm

i

Bir H

int e

yale

ti

Dil b

ilim

lk m

üezz

in

Pisto

n ko

lu

Yarı,

yarım

Kız e

vlat

Çana

kkale

ilçes

i

Avuç

içi

Çok kısa

zam

an

Aaç

kolu

Mikr

osko

p ca

Kar fırtın

ası

Edirn

e’de

bir

cam

i

Evle

k, ka

Kaps

ayan

Kuzu

sesi

Kadı

n, h

anım

Araz

i taıtı

Sövm

e

Çocu

k yiye

cei

zmir

ilçes

i

Silis

yum

un

rem

zi

Kara

rsız

Söz,

laf

Bir n

ida

Gazia

ntep

ilçes

i

Tartı

kabı

aırlıı

Halk

dilin

de

sinca

p

ef, ö

nder

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1922

EYL

ÜL 2

012

CUM

ARTE

S Z

A M

AN

BULM

ACA

Ha z

ýr la y

an: Y

AL ÇI

N S

AB RÝ

OÐ L

U

Cet

Haya

Mes

afe

Da la

lesi

Sons

uza

dein

Habe

rlem

e Ta

sdik

Yara

tılmı

mah

luk

Boa

güre

çisi

Mu

la ilç

esi

Serm

aye

artırımı ç

arısı

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy l

e ye

r leþ t

ir me

yap m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya

ve s

ol da

n sa

ða 1

’den

9’a

ka d

ar r

a kam

-la

r dan

bi re

r kez

kul

la ný

l mýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

81 5

4 3

27 1

9 64

4 57 3

6

6

4

2

97 3

6 4

75 9

8 21

3 7

2 48

19

24

37

56

8

63

49

58

27

1

87

52

16

39

4

38

67

14

92

5

52

98

63

14

7

74

15

29

63

8

24

18

73

65

9

78

54

96

31

2

96

31

52

48

7

E

L A

H

M

L Ý

E

A

S Ö

Þ

Ý

Ð

N

S R

Z

A

V

O

N

Ý P

B

L

S

M

E

A

M

A

Z U

N

K

Ý

Þ U

F

O

L H

N

P

H

Ý

Y

K

A

Ð

R

H

H

H

E

Ý V

Ü

N

E

R

S

Z Ð

A

T

A

E

R

E

D

R

Ð

H

E

U

P

N

L

N

V

N

Ý S

H

Ý Ü

K

T

Y

D

K

O

E

S

Ü

Z A

R

Ü

G

Z

Ö

U

A

A

M

B

A

A

B

Ð

E

L P

S

J L

P

M

A

S R

N

K

P

Z Þ

F Ð

I

Y

K

Ð

U

N

I

T

E

A

B

E

E

K

I L

Ð

I Ç

C

K

R

Y

T

R

A

G

N

O

K

R

D

K

T

A

N

Ü

S A

L

N

L L

D

U

Ý Ý

Ð

M

P

A

A

N

P

A

T

S Ý

L T

S

O

I

H

E

G

S R

O

L

O

M

K

U

L N

D

Ý N

E

A

Þ

A

E

I K

O

C

O

U

L L

N

Y

I T

D

A

G

R

M

T

G

K

A

E

E

A

E

N

Y

A

T

O

Ý E

R

P

G

Y

Z

A

Z Ý

A

D

T

R

S O

L

R

A

N

L G

Ý

K

E

Ç

N

C

B

Ý

U

F E

I

E

Ç

E

Z

R

O

T

O

M

T

Ü

M

K

T

K

T

P

G

S Ý

Y

T

Ü

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

ALE

GO

R, B

AH

REY

N, C

UM

AYER

Ý, Ç

ILI

K, D

EMLÝ

K, E

NK

AZ,

FER

SAH

, GEN

ERA

L, H

ALK

ALI

, ÝLM

HA

L,

KOLT

UK

, LEY

LEK

, MO

TOR

ZE, N

EHÝR

, OR

TAK

, ÖZG

ÜR

, PAT

EN, R

OB

OT,

SA

RIK

AM

I, Þ

ENLÝ

K, T

RU

L,

UZA

MA

, ÜR

ÜN

, VA

HÞÝ

, YA

ZLIK

, ZEY

NEP

.

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tirdi

k. B

unla

rý bu

labi

lir m

isin

iz?

SOLD

AN S

AA

1) Ku

düs’t

e bu

luna

n, e

ski

peyg

ambe

rler

devr

inde

n ka

lma,

fak

at

Müs

lüm

anla

rca

da

muk

adde

s sa

yıla

n m

abet

, ilk

kıb

le. 2

) Te

mbi

h sö

zü.–

Ülke

-m

izde

çok

tüke

tilen

ve

sevi

len

bir

balık

rü.–

Kilo

ampe

rin kısa

yazılıı.

3) O

lum

-su

zluk

man

ası v

eren

bir

ön e

k.– C

anlı

var-

lıkla

rda

kanı

n ve

ya b

esle

yici

sıvıla

rın d

o-la

tıı k

anal

.– Ad

ale.

4) A

fyon

kara

hisa

r’ın

bir

ilçes

i.– E

vcil

bir

hayv

an tü

rü. 5

) Ol

u-an

, mey

dana

gel

en.–

Bir

kim

seni

n ya

p-m

aya

veya

öde

mey

e bo

rçlu

old

uu

eyi

göst

erm

ek iç

in im

zala

dıı r

esm

î kâıt.

6)

Bir t

ür fü

ze.–

Bahr

eyn’

in b

ake

nti.

7) K

edi

köpe

k ya

vrus

u.– G

enel

likle

eke

r has

tala

-rın

ın

eker

yer

ine

kulla

ndıı,

beya

z ta

t-la

ndırı

cı m

adde

. 8)

Ana

mad

dele

ri yu

-m

urta

, un

ve

eker

ola

n, iç

erisi

ne k

uru

üzüm

, kak

ao, fın

dık

vb. k

onul

arak

fırı

n-da

pii

rilen

tatlı

çör

ek.–

Sava

an ik

i kuv

-ve

tin k

arılı

klı o

lara

k sa

vaı d

urdu

rması,

ate

kes.

YUKA

RIDA

N A

AIY

A 1)

Kıyı

lard

a da

lgakıra

nla

yapı

lmı

liman

. 2)

Eski

dild

e ba

ırsak

lar.–

Düz

vey

a kı

vrım

lı he

r çe

it yu

mu

ak k

uma

vb.

mad

dede

n ya

pıla

n

balık

. 3)

Sili

syum

un s

embo

lü.–

Düze

n-li

iley

en,

aksa

may

an.

4) A

açta

n ve

ya

dem

irden

yapıla

n uz

un v

e ka

lın d

este

k.

5)

Gere

kti

inde

yar

dım

da b

ulun

mam

a,

bir

kim

seni

n gü

veni

ni y

ok e

tme.

6)

Ev-

lenm

ekte

ola

n bi

r er

kee,

evl

enm

e tö

-re

ni sıra

sında

ver

ilen

ad, g

üvey

i.– A

sker

, le

ker.

7) M

amur

, bayın

dır h

ale

getir

me,

ab

adan

etm

e.–

Parla

k ol

may

an, d

onuk

. 8)

Kur

’an’

da b

ir su

re.–

Güze

l öttü

ü iç

in

kafe

ste

besle

nen

küçü

k bi

r ku

, kut

an. 9

) Bi

r ba

laç.

– Bi

r ey

in, b

ir ye

rin b

iti kıs-

mı v

eya

yakı

nı, kıyı,

yaka

. 10)

K

enar

la-

ra se

rilen

halı.

11) B

ilim

sel n

iteli

i ola

n. 12

) st

anbu

l’un

eski

isim

lerin

den

biri.

Bulmaca

Refik

Ayd

ýnr.

ay di

n@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

E

R O

Z

Y O

N

K O

R

O

L

A B

R A

D

O

R

K U

M

A

A

R

U

T

N

M

U

S

B

F A

N

A T

K

R

T

E L

E M

M

Z

A H

T

R A

F

M

A R

U

L

K

M

A

Z A

K

M

A N

Z A

H

K

K

R

K

1 2 3 4 5 6

12

34

56

78

910

1112

7 8

35 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANBULMACA

36 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANBULMACA

ÞÝF R

E KE LÝ M

E:1

23

45

6

KE

LM

E

AV

I

12

3

4

5

6

Yam

a, çapul

Mu

la ilçesi Parazit

Büyük deil

Vakit

Namaz bölüm

ü

Rus kralı

slam’ın bir artı

Sol resimdeki

Bayaı

lkel benlik

Bir çatı m

alzemesi

Bir oyun yazarı (Haldun ...)

SSCB kurucusu

Yalı, ihtiyar

Cehennem

mele

i

Mu

la ilçesi

Yapı

Salgın bir hastalık

Yabancı bir ajans

Soylu

Karıık renkli

Bir tür gaz

Gözlem

Rutubet

Büyük tava

Bir hücre yapısı

Bir nida

Durgunluk

Bölgesel

Bir nota

Türklere Anadolu’yu açan sava

Keçi yolu

Ate

Bir gıda

Uyarı

Aynı adı ta

ıyanlar

Bir akarsu

Büyülü tapınma

Ardahan ilçesi

li yöneten

Asker rengi

Negatif elektrot

Noksan

Parça

Bir halife

Kimyasal bir terim

Aygıt

Kısır hayvan

Sınırdan geçi izni

Hintli

Konya’da göl

Aaç kolu

Bir harfin okunu

u

Bir nehir

Kısaca Türk Malı

Kalın kuma

Tapa

Kabul etmem

e

ddia, sav

Seri, çevik

Barı

Bir yazar(Refik Halit ...)

Her hangi bir araçla yara

açmak

Alt resimdeki

çiçek

Eskrimde bir kılıç

Bir nota

Baryumun rem

zi

Kral sarayı

Bir sınır kapısı

air

Yer mum

u

Kur’an’ın en uzun suresi

Bir kanal ülkesi

Vücutta irinli çıkıntı

Kolsuz bir tür üstlük

Bir Arap harfi

Kasa görevlisi

Kültür

Evin bir bölümü

Bir soru

Eski bir çalgı

Konya’da baraj

Bir mantık terim

i

Baston

Haya

Bir kaptan sızan sıvı

Sayısal

Temiz

Tartıma

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

1921 EYLÜL 2012 CUM

A ZA MAN

BULMACA

Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

El ii, ince i

Kısaca num

ara

Bal yapan böcek

Bir deniz taıtı

Türk usulü

aman

aka

Mısır’da nehir

Eski, ezeli

Malezya’da bir

hastalık

Az tavlı toprak

Tab lo da ki tram lý ka lýn

çiz gi ler le be lir len miþ 3’e

3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar ra kam

la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-rin. Öy le yer leþ tir m

e yap-m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük-le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol-dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

936

6

58

2

7

4

3

2

648

97

5

43

1

2

7

9

4

8

6

4

5

3

13

86

79

45

2

72

54

18

36

9

96

43

52

71

8

94

65

87

32

1

57

31

42

89

6

82

16

93

47

5

71

52

64

89

3

63

49

81

25

7

28

95

37

14

6

Ü

C G

N

Ü

Z

E M

B

Ý

L Ç

T L

M

Ý H

S

Ý N

Ý

C T

A

Ç Ý

G

Ý

G

Y

E A

T

V

P

Z S

U

Z Ü

N

B

I R

F

C Þ

N

R

O

T A

V

K

E

M

A

G

E V

M

Ý

K

V

C

G

F H

E

A

K

L N

A

R

D

Z

Þ S

A

Ü

L Z

T J

A

Ç E

N

A

A

V

M

M

A

R

P

A

G

K

T Ç

E R

Ý

P

N

V

A

N

U

S V

E

Z Ö

A

A

N

H

E

A

T Ý

K

F C

T U

T

N

T Ý

N

M

T Ý

N

L

A

A

K

K

Ý M

A

L

Þ S

I H

A

Þ

S Ð

A

G

O

Y

R

Ü

A

Ü

O

P

T

U

K

E L

S E

M

I A

Z

K

T E

G

T

Ð

C P

K

M

G

D

M

E

I S

L O

V

F U

Þ

E K

I

N

A

Y

E V

A

A

Z

T N

Z

L C

V

A

Þ C

A

E B

T

K

A

A

M

M

A

K

R

S

Ý K

E

D

A

G

P

L R

A

Ý

T D

E

R

E C

E Z

C N

E

D

L N

O

N

O

K

R

A

F

Z

Y

L E

N

Z Ö

D

P

Þ

K

E O

C

E

E T

E R

E

M

U

Ç Ý

L H

Ç

Ü

R

Ý B

A

F

T

O

M

O

K

O

L Þ

V

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?AKTAR, BEN

LÝK, CESET, ÇATLAK, DERECE, EKVATOR, FELAKET, G

ZEM, H

EREKE, ÝSMA

L, KANDIRA,

LOKO

MOT

F, MESLEK, N

EVALE, OLASI, Ö

ZNEL, PADÝÞAH

, REZZAK, SAFSATA, ÞAHIS, TERKO

S, UZM

AN,

ÜSERA, VAAZ, YAN

IK, ZEMBÝL.

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?

SOLDAN SAA 1) Yer kabu

unu oluturan

kayaçların, bata akarsular olm

ak üzere türlü dı etm

enlerle yıpratılıp yerinden koparılarak eritilm

eleri veya bir yerden ba

ka bir yere taınm

ası olayı, aınm

a.– Bir m

üzik eserini seslendirmek için bir araya

gelen topluluk. 2) Atlas Okyanusu’nda bir so

uk su akıntısı.– Bir inaat m

alzemesi. 3)

Geni toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kim

se.– Sıradanlık, çeitlilik gösterm

eyen, alıılagelm

i düzen içinde yapılan.– Kıl, tüy. 4) Antim

onun sembolü.– Ba

naz, m

utaassıp. 5) Bir metnin do

rudan do

ruya gönderilmesini ve al ıcı olarak

basımevi harfl eriyle yazılm

asını salayan

araç.– çinde gülmece bulunan, gülm

ece niteli

i taıyan (yazı, karikatür vb.). 6)

Bakaları tarafından bilinm

esi sakıncalı görülen bir gerçe

i saklamaktan vazgeçip

açıklama, söylem

e.– Geni ve uzun olan ye

il yaprakları taze olarak yenilen bir bitki. 7) Kırm

ızı renkli, lezzetli bir balık.– Engel. 8) Açıklam

a.– Yerli yersiz gülen. YUKARIDAN A

AIYA 1) Esnek, uzayıp kısalır.

2) Beenm

e, itibar. 3) Göçebelerin konak

yeri.– Peru’nun bakenti. 4) Zirkonyum

un sem

bolü.– Bol, geni. 5) Uslu durmayan,

söz dinlemeyen çocuk. 6) Bir yakacak

türü.– Tuzak, kapan. 7) Havacılar ve pilotlar için yayım

lanan bülten.– Bir balaç. 8)

Ahenk, ölçü, düzenlilik. 9) stenilen

düzende olan, düzene uygun olan, kurallara uygun olan. 10) lkel bir silah.– Bir i

veya sorun hakkında düünülerek

verilen kesin yargı. 11) Kur’an’da bir sure.– Bir sıvıyı a

zı dar bir kaba aktarmak için

kullanılan koni biçimindeki araç. 12)

Omurga içinde bulunan kanal boyunca

uzanan, boz madde ve ak m

addeden olu

an sinir dokusu.

Bulmaca

Refik Aydýnr.ay din@

za man.com

.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

F E

R A

G A

T

K A

T

A R

A R

O T

T

A R

E T

N A

K

L

M

O R

A L

A Z

Z

H

A R

A R

E T

T

P

H A

K

M

P

O

L

K A

R A

K U

L A

K

Z

B A

N A

L

K O

T A

M

U A

E

R E

T

T

BULMACALARIN CEVAPLARI SAYFA 35’TE

37 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANSPOR

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Tarih, 11 Temmuz 2010. Yer, Johan-nesburg Soccer City Stadyumu. Dünya

Kupası finalinde İspanya’nın rakibi Hollanda.Maçın uzatma dakikalarında Boğalar, İnies-ta’nın ayağından bulduğu golle Portakalları 1-0 yenerek kupaya uzanıyor. Hollanda kupayıkaybetmenin şokunu yaşarken, efsane fut-bolcu Johan Cruyff, ülkesini adeta yerden yerevuruyor: “Hollanda oyunu çirkinleştirmekiçin her şeyi yaptı. Oynanan futboldan utan-dım. Kendi futbolunu oynaması gerekenHollanda’nın sahaya rakibi oynatmamak içinçıkması bizim için utanç vericidir.”

Cruyff’un salvolarından sonra “Haksızlıkediyor” diye düşünenlerin 2 yıl beklemesigerekiyordu. Euro 2012’de Danimarka, Al-manya ve Portekiz ile aynı gruba düşen Hol-landa, tarihinde ilk defa bir Avrupa Şampiyo-nası’nda puan alamadan evine döndü. Hol-landa’nın bu başarısız görüntüsü “Hollandafutbolu nereye gidiyor?” sorusunu akıllaragetirdi. Zira sıfır çeken milli takım değildi sa-dece. Literatüre, kaleci hariç her oyuncunun birdiğerinin rolünü üstlenebilmesi olarak ta-nımlanan ‘total futbol’ kavramını hediye edenHollanda; Johan Cruyff, Ruud Gullit, MarcoVan Basten, Frank Rijkaard, Ronald Koeman,Patrick Kluivert, Clarence Seedorf, DennisBergkamp gibi yıldızlarla adını tüm dünyayaezberlettiği günler geride kaldı. Ajax, PSVEindhoven ve Feyenoord gibi Hollanda ku-lüpleri, Avrupa’da kupa kaldırmayalı yıllaroldu.

Robin Van Persie, Arjen Robben ve RafelVan Der Vaart ile Hollanda futbolunun sahipolduğu yıldız isimlerden biri olan WesleySneijder’in Galatasaray’a transferi, spor bası-nın gündemini ‘geliyor-gelmiyor’ şeklindeuzun süre meşgul etti. Papatyada koparacakyaprak kalmamıştı ki Sneijder sarı kırmızılı eki-bin kadrosuna katıldı. Yıldız oyuncunun du-rağının İspanya ve İtalya sonrası Türkiye ol-ması, Hollanda futbolunun içine düştüğü du-rumu özetliyor. Son dönemde yıldız oyuncuçıkarma sıkıntısı yaşayan Hollanda’nın üst dü-zey takımlarda oynayan futbolcu sayısı bir elinparmaklarına ulaşmıyor.

Hollanda futbolunu zirveye çıkaran özel-liklerin başında yetiştirdiği yıldızlar geliyordu.Real Madrid, Barcelona, Milan, ManchesterUnited gibi devlerin kadrosunda Hollandalıoyuncuları görmek sıradan bir durumdu. Sonyıllarda adından söz ettiren yeni isimleri gör-mek adeta imkânsız oldu. Ülke futbolunun yıl-dızları olarak sunulan Sneijder, Van Persie,Robben, Huntelaar, Van Der Vaart, Nigel deJong, John Heintinga, 30’lu yaşlara merdivendayamış durumda. Bu isimler, yıldız olaraktransfer oldukları yeni takımlarında sıradan birisim oldular. Robben, Sneijder ve Van Der Va-art, dünya futbolunun en önemli birkaç kulü-bünden biri olan Real Madrid’de istenilen ba-şarıyı bir türlü gösteremedi. Real Madrid, bü-yük beklentilerle kadrosuna kattığı bu isimleresadece 2 yıl sabrettikten sonra aldığı fiyatın çokaltına başka takımlara sattı.

En iyi olmadığım için G.Saray’dayım! Robben, Bayern Münih’in; Sneijder, İn-

ter’in; Van Der Vaart da Hamburg’un yolunututtu. İnter’de Jose Mourinho sayesinde tek-rar yıldızlaşan Sneijder, 2010 Dünya Ku-pası’ndan sonra hızlı bir düşüş yaşadı. Bu se-zonun ilk yarısında formaya hasret kalanSneijder, hedefinin Premier Lig olduğunuaçıklamıştı ancak Galatasaray’a geldi. Sneij-der’in Hollanda’da yayınlanan bir gazeteyesöyledikleri aslında durumunu net olarak or-taya koyuyordu: “Avrupa’nın en iyi 5 oyun-cusundan biri olmadığım için gittiğim takım da

Avrupa’nın en iyi 5 takımından biri değil.”Arjen Robben, Bayern Münih’te inişli-çı-

kışlı bir grafik çizdi. Kaçırdığı yüzde 100’lükgollerle ve penaltılarla Bayern Münih’i Bun-desliga ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğun-dan etti. Hollanda’yı dışarıda en iyi temsil edentek isim ise Robin Van Persie oldu. 2004’te gel-diği Arsenal’de başarılı bir performans ortayakoyan Van Persie, Premier Lig’de 2011-12 se-zonunda gol kralı olduktan sonra bu sezon ba-

şında Manchester United’e transfer oldu. Per-sie, kaldığı yerden devam ederek Portakalla-rın medar-ı iftiharı oldu.

Hollanda Ligi’nin gol kralı ünvanıyla Ara-lık 2008’de 27 milyon avro karşılığında RealMadrid’e transfer olan Klaas Jan Huntelaar dakelimenin tam anlamıyla hayal kırıklığı yaşattı.Hollanda’da 33 golle kral olan Huntelaar,Real Madrid’de sıradan bir oyuncu bile ola-madı. Sadece yarım sezon sonunda kendini ki-

ralık olarak Milan’da buldu. Ağustos 2010’dada Schalke’ye transfer olarak üst düzey ta-kımlara veda etti. 2011-12 sezonunda 29 golleBundesliga’nın gol kralı olan Huntelaar, buünvanla geldiği Euro 2012’de gol atmayı ba-şaramadı.

En büyük müşterisi Barcelona’ydıHollanda’nın yıldız oyuncuları olarak ta-

nımlanan Sneijder, Van Persie, Robben, Hun-telaar, Van Der Vaart, Nigel de Jong ve JohnHeintinga, 30 yaşına merdiven dayamasınakarşılık, son 10 yılda bunlar dışında yeni birisim çıkmadı. Bu oyuncuların yaşlanmasıylaHollanda Milli Takımı çok ciddi güç kaybınauğrayacak. Ajax, futbol akademesinden ye-tiştirdiği Hollandalı isimler yerine, dünyanındeğişik yerlerinden ‘devşirdiği’ yabancı oyun-cularla para kazanmaya başladı. Ajax’ın yük-sek bonservis karşılığında sattığı Zlatan İbra-himoviç, Luis Suarez, Thomas Vermaelen, JanVertonghen’ın hiçbiri Hollandalı değilken,Sneijder ve Huntelaar gittikleri takımlarda

başarısız oldu. Hollanda futbolunun gerileme sebepleri-

nin başında kulüplerin ekonomik sıkıntıları ge-liyor. Ajax ve PSV Eindhoven’in bir numaralımüşterisi Barcelona altyapıya yönelince, bu ta-kımlar ciddi maddi kayba uğradı. Bir zaman-lar Hollanda Milli Takımı’nın iskeleti Barcelo-na’da oynarken, son yıllarda Katalan ekibininkapısı Portakallara kapandı. Ajax ve PSV yıl-dız oyuncularını yüksek ücretle yurt dışına sa-tar, kasaya giren paranın bir kısmıyla diğer ta-kımların yıldız oyuncularını kadrosuna katardı.Bu sistemin çökmesiyle kulüplerin tek gelirkaynağı Avrupa kupaları oldu. Zayıf kadrolarlabaşarıya ulaşmak imkânsız olunca, HollandaLigi sıradan bir konuma düştü. Bütün buolumsuz tablonun sonucu ise bir zamanlar ye-tiştirdiği yıldızlarla adını ezberleten Hollandafutbolu giderek içine kapanmaya başladı. Nedemek istediğimizi görmek için HollandaMilli Takımı’nın kadrosuna bakmak yeterli. Birzamanlar takımın tamamı lejyonerlerden olu-şurken, şimdi iskelet kadroda Hollanda Li-gi’nde top koşturanlar bulunuyor.

Portakal suyunu çekiyor Şu an ülkenin en ünlü birkaç yıldızından biri olan Wesley Sneijder’in İspanya veya İngiltere yerine Türkiye Süper Ligi’negelmesi, yurt dışında oynayan diğer futbolcuların da değer kaybına uğraması, “Hollanda futbolu nereye?” dedirtiyor.

DEĞERLERİ HEP DÜŞTÜ Klaas Jan Huntelaar (Ajax): 2009 Real

Madrid 27 milyon avro, 2010 Schalke 14milyon avro

Johnny Heitinga (Ajax): 2008 Atletico Madrid10 milyon avro, 2009 Everton 6 milyonavro

Wesley Sneijder (Ajax): 2007 Real Madrid 27milyon avro, 2009 İnter 15 milyon avro,2013 G.saray 7,5 milyon avro

Ryan Babel (Ajax): 2007 Liverpool 17 milyonavro, 2011 Hoffenheim 7 milyon avro,2012 Ajax ücretsiz

Rafael van der Vaart (Ajax): 2005 Hamburg5,1 milyon avro, 2008 Real Madrid 15 mi-lyon avro, 2010 Tottenham 10 milyonavro, 2012 Hamburg 13 milyon avro

Arjen Robben (PSV Eindhoven): 2004Chelsea 14 milyon avro, 2007 RealMadrid 36 milyon avro, 2009 BayernMünih 24 milyon avro

Ruud Van Nistelrooy (Ajax): 2001 Manches-ter United 28,5 milyon avro, 2006 RealMadrid 15 milyon avro, 2009 Hamburgücretsiz

Royston Drenthe (Feyenoord): 2007 RealMadrid 14 milyon avro, Hercules veEvertoon kiralık, 2012 boşta

Dirk Kuyt (Feyenoord): 2006 Liverpool 18milyon avro, 2012 Fenerbahçe 1 milyonavro

İvo Trijbits (Ajax Kulübü HukukSorumlusu):

Özelliğimizikaybettik Kulüplerin içine düştüğü mali sorun-lara çözüm bulamadığımız için diğerülke takımlarıyla rekabet edemiyoruz.Sadece Şampiyonlar Ligi geliriyle an-cak bu kadar başarı oluyor. Eskidentakımlarımız sponsor bulmakta zor-lanmazken, bugün sıradan ücretlerleancak sponsor buluyoruz. Hollandafutbolu mali sıkıntılara çözüm bul-mazsa, bu hızlı düşüş devam edecek.Ajax’ın felsefesi ‘Oyuncu transfer ed-erek başarı değil, yetenekleri yetiştir-erek başarıydı’ ama son dönemde buözelliğimizi kaybettik.

38 30 OCAK - 5 ŞUBAT 2013 ZA MANSPOR

N’oluyor demeye kalmadan ge-len goller maçın en ilginç yanıydı. Ga-latasaray maç başlarken ve devre bi-terken bu mutluluğu yaşadı, Beşiktaşda ikinci yarının başında henüz da-kika yazmadan golü atıp maça tu-tunma şansını buldu.

Bu maçta mutlaka gol olacağı bi-liniyordu ama bu kadar futbolsuzkalınacağını tahmin edebilmek pek mümkündeğildi. Özellikle ilk yarı iki tarafın da hemenhiçbirşey üretemedikleri bir boşuna çırpınışiçinde geçti.

Oynamak isteyen Beşiktaş’tı ama bunu

nasıl yapacağını bilemez gibiydi.Özellikle Fernandes’in maç eksi-ğinden doğan pas hataları ve serbestatışları kullanma konusundaki ye-tersizliği sorun oldu. Başka bir yolbulmanın zorluğu da açıktı.

İkinci yarının başında gelen Be-şiktaş golü maçı hareketlendirdi.Yeni transferlerin beklenenden önce

oyuna alınmaları da bir başka heyecan getirdi.Melo’nun bu maçta kırmızı kart görebileceğiniyazmıştım diye övünecek filan değilim, bun-lar o kadar açık biçimde görünen durumlarama görmesi gerekenler başka yerlere bakıyor.

Üstelik Brezilyalı oyuncu biraz olsun oyna-maya başlamış gibiydi. Ayrıca Terim, Sneijderhamlesini de yapmıştı. Bu nedenle Melo’nunsorumsuzluğu yıkıcı olabilirdi.

Melo’nun yaptığı kadar yıkıcı olmasa dayorucu bir durum Hamit’in artık drama dö-nüşmeye başlayan yetersizliği. Takım 10 kişikalmışken bomboş durumda penaltı noktasıüzerinden topu kaleye gönderemeyişi isyanedilecek türdendi. Sonrasında da hep yapa-madığı işler, kaybettiği toplar ve öteki dağı-nıklıklar artık dramatik bir hal almaya başladı.Bizim bildiğimiz Hamit başka bir adamdı. Bugördüğümüz onun gölgesi gibi.

Cim Bom 10 kişi kaldıktan sonra Beşik-taş’ın beceri eksiği daha çok göze battı. Hattabu bölümde Sarı Kırmızılı takım rakibindendaha çok topa sahip olmayı becerip pozis-yonlar da buldu. Ancak bunlardan yarar-lanma konusunda artık mazereti var denile-bilirdi. Şiddetlenen kar yağışının da yardımıylaGalatasaray bu zorlu bölümde tecrübesinikonuşturup dakikaları eritmeyi becerdi. Yenitransferler henüz oynayacak düzeyde görün-medi. Sarı Kırmızılı takımın bu galibiyeti şam-piyonluk yolculuğunu başlatacak kadar önemlive değerliydi. Maçın en iyisinin Riera olduğunuda eklemeden geçmeyelim.

10 kişi kalınca hak etti

AhmetÇakır

Süper Lig’de ikinci yarının ilk der-bisinde kağıt üzerinde favori olarakGalatasaray gösteriliyordu. Defansınıniki önemli ismi Ujfalusi sakatlık yü-zünden forma giyemiyordu. Yine sa-vunmadaki Eboue ile ofansif anlamdason maçlarda form grafiği yükselenAmrabat da Afrika Uluslar Kupasınedeniyle takımdaki yerini alamadı.

Beşiktaş tarafında ise uzun sakat-lık döneminden çıkan ve henüz ken-dini toparlayamayan Fernandes ilk 11’edöndü. Portekizli forvet Almeida sakatlığın-dan ötürü yoktu. Yerine görev yapacak olanHolosko’nun çabuk oynama özelliği artısıydıancak ileri son adam olarak becerileri yeter-sizdi. Slovak oyuncu ayrıca yüksek toplarda

şansı da kıyaslanamayacak kadar za-yıftı. Bu 18 civarında Fernandes’inkullanacağı duran top organizasyon-larının verimliliğine de etki yapa-caktı. Bu duruma ilaveten alışılmışkadro yapısını bozacak üç oyuncuHolosko, Hilbert ve Mehmet Ak-gün’e değişik yerlerde görev verile-cekti. Her iki takımın da defans zaaf-ları vardı. Sol bek olarak görev yapanRiera ve Gökhan Süzen orijin olarak

bu mevkinin adamları değildi. Dolayısıylateknik direktörler rakiplerinin bu zafiyetindenistifade etmeyi düşüneceklerdi.

Maç başladığında Sarı-Kırmızılı takımındefans blokunun orta çizgiye yakın yerleşe-rek rakip atakları önde karşılamak düşünce-

sini izledik. İlk on beş dakika topa fazla sa-hip olmaları ve ilk dakikalarda Emre’den ge-len gol bu taktiksel anlayışlarını ilerleyen da-kikalarda daha rahat uygulama şansı bul-malarına yardımcı oldu.

Yenik duruma düşen Beşiktaş oyun di-siplininden kopmayarak dengeyi sağladı.İleri çıkışlarda bu defa fazla top kaybı ya-şanmaması da organize olmak adına verim-liliğe katkı sağladı. Bu oyun anlayışı 25’te golşansı da getirdi ama Olcay’ın pasını iyi takipetmeyen Hilbert, takımını beraberlikten etti.Bu pozisyon sayıya çevrilse belki de maçın kı-rılma anı olabilirdi. Ataklardan geri gelişler-deki yavaşlık rakibe çok adamla hücum et-mede iştah kabartan bir durum yarattı ve bazıpozisyonlar da verildi. Duran toptan gol at-

madaki başarıyı bu defa Galatasaray gösterdive devre biterken Selçuk’un kullandığı top,Riera’nın kafasından skoru 2-0 yaptı.

İkinci yarıya Mehmet Akgün-Oğuzhandeğişikliği vardı. Hilbert yeri olan sağ bekegeçti, Necip de çizgide oynamaya başladı.Oysa Veli bu bölgede daha önceleri görevyapmış bir isimdi ama Samet Aybaba’nın ter-cihi bu şekildeydi. Başlama vuruşu sonra-sında korner kullanan Beşiktaş, Fernan-des’in hünerli ayağından çıkan vuruşun Si-vok’un kafası ile buluşmasıyla durumu 2-1yaptı. Melo’nun atılmasıyla rakibin 30 dakikabir eksik oynaması Siyah-Beyazlılar içinşanstı. Fakat oyunu dengelemelerine rağmenpozisyon üretmede başarılı olamayıp yenil-giyi kabullendiler.

Kartal kazanmayı bilemedi

AtıfKeçeci