48
www.zamaniskandinavya.dk 2 - 8 EKİM 2013 • YIL : 5 • SAYI : 231 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINLAND 3,5 EURO ZAMAN’DA BU HAFTA 38 Yeni nesil teknik adamlar Her yer cem Gazetecilik zordur 4 KAMİL SUBAŞI 44 Terörist saldırılar, İslam’ın yüzüne zift atmak gibidir Fethullah Gülen Hocaefendi, herkul. org internet sitesinde yayınlanan sohbetinde, son dönemde Kenya ve Pakistan’da din kisvesiyle gerçekleştirilen terör saldırıları üzerinde durdu. İslam’ı gönülden kabullenmiş hiç kimsenin teröre tevessül etmeyeceğini belirten Gülen, barış zamanında insanların kendi kendine savaş ilan edip insan öldürme kararı alamayacağını vurguladı. HABERİ 34. SAYFADA Ne kadar sosyal olduğunu takipçi sayın anlatmaz Kardeşliğin 5 şartı YALAN 40 Afrika sesleniyor... AYKUT TOROS Gazetenizle birlikte DANİMARKA TİCARET VE AVRUPA BAKANI NİCK HAEKKERUP: Ticari ilişkiler memnun edici seviyede değil Danimarkalı işadamları ile beraber Ankara ve İstanbul’da temaslarda bulunan Danimarka Ticaret ve Avrupa Bakanı Nick Haekkerup, Türkiye temasları hakkında Zaman İskandinavya’ya özel açıklamalarda bulundu. HASAN CÜCÜK İSTANBUL 1 Danimarka Ticaret ve Avrupa Bakanı Nick Haekkerup, çok sayıda işadamının eşlik ettiği Tür- kiye ziyaretinde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’la ikili görüşmelerde bulundu. Bakan Çağlayan ve Haek- kerup iki ülke arasında ticareti önemli ölçüde geliştirecek Ortak Ekonomik ve Ticari Komisyonu Anlaşması’nı imzaladı. Ankara ve İstanbul’da te- maslarda bulunan Nick Haekkerup, Türkiye temasları hakkında Zaman İskandinavya’ya özel açıklamalarda bulundu. İki ülke arasındaki ticari iliş- kilerin 2016’ya kadar yüzde 50 arttırıl- ması için çalışacaklarını belirten Nich Haekkerup, 1756’da başlayan ikili ilişkilerin siyasal anlamda mükemmel olduğunu ancak ticari ilişkilerde he- nüz memnun edici seviyede olmadı- ğını belirtti. İşte Nick Haekkerup’un öne çıkan açıklamaları: Danimarka yatırımın en kolay olduğu AB ülkesi Türkiye ile Danimarka arasındaki ticari ilişkilerin memnun edici sevi- yede olmadığını belirtmeliyim. Çünkü Türkiye çok büyük ve gelişmekte olan bir ülke. Danimarka’nın Türkiye pazarından aldığı pay çok düşük. Da- nimarka firmalarının Türkiye pazarına girmesi için iyi çalışmalar yapmamız gerekir. Bu konuda ülkemde yaşayan her iki ülkenin de kültürünü ve dilini bilen 60 bin Türk’ten yararlanmamız gerekiyor. Bu açıdan baktığımızda Danimarka’nın bu pazardan pay alması için önünde büyük şanslar ve imkanlar bulunuyor. Aynı durum Türk işadamları için geçerli. Dani- marka, yatırımın en kolay yapılacağı AB ülkesidir. Bir çok alanda Türk işadamları ülkemizde yatırım yapa- bilir. Şartlar çok uygun. FOTO: KÜRŞAT BAYHAN - ZAMAN DEVAMI 6. SAYFADA BAKAN'dan ZAMAN'a ÖZEL AÇIKLAMALAR Farooq: Sünnet yasaklanmayacak Danimarka’da sünnet tartışması farklı yönleriyle devam ederken Radikal Parti’nin Müslüman kökenli milletvekili Nadem Farooq, Zaman İskandinavya’ya önemli açıklamalarda bulundu. HABERİ 2. SAYFADA

Zamandk231 egazete

  • Upload
    zamandk

  • View
    258

  • Download
    8

Embed Size (px)

DESCRIPTION

ZAMAN DK 231

Citation preview

www.zamaniskandi navya.dk2 - 8 EKİM 2013 • YIL : 5 • SAYI : 231 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINLAND 3,5 EURO

Z A M A N ’ DA B U H A F TA

38Yeni nesil teknik adamlar Her yer cemGazetecilik zordur

4 KAMİL SUBAŞI 44

Terörist saldırılar, İslam’ın yüzüne zift atmak gibidirFethullah Gülen Hocaefendi, herkul.

org internet sitesinde yayınlanan sohbetinde, son dönemde Kenya ve Pakistan’da din kisvesiyle gerçekleştirilen terör saldırıları üzerinde durdu. İslam’ı gönülden kabullenmiş hiç kimsenin teröre tevessül etmeyeceğini belirten Gülen, barış zamanında

insanların kendi kendine savaş ilan edip insan öldürme kararı alamayacağını vurguladı. HABERİ 34. SAYFADA

2 - 8 EKİM 2013 • YIL : 5 • SAYI : 231 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINLAND 3,5 EURO Ne kadar sosyal olduğunu takipçi sayın anlatmaz

Kardeşliğin 5 şartı

YALAN

40

Afrik

a ses

leniyo

r...

AYKUT TOROS

Gazetenizle birlikte

DANİMARKA TİCARET VE AVRUPA BAKANI NİCK HAEKKERUP:

Ticari ilişkiler memnun edici seviyede değilDanimarkalı işadamları ile beraber Ankara ve İstanbul’da temaslarda bulunan Danimarka Ticaret ve Avrupa Bakanı Nick Haekkerup, Türkiye temasları hakkında Zaman İskandinavya’ya özel açıklamalarda bulundu.HASAN CÜCÜK İSTANBUL

1Danimarka Ticaret ve Avrupa Bakanı Nick Haekkerup, çok

sayıda işadamının eşlik ettiği Tür-kiye ziyaretinde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’la ikili görüşmelerde bulundu. Bakan Çağlayan ve Haek-kerup iki ülke arasında ticareti önemli ölçüde geliştirecek Ortak Ekonomik ve Ticari Komisyonu Anlaşması’nı imzaladı. Ankara ve İstanbul’da te-maslarda bulunan Nick Haekkerup, Türkiye temasları hakkında Zaman İskandinavya’ya özel açıklamalarda

bulundu. İki ülke arasındaki ticari iliş-kilerin 2016’ya kadar yüzde 50 arttırıl-ması için çalışacaklarını belirten Nich Haekkerup, 1756’da başlayan ikili ilişkilerin siyasal anlamda mükemmel olduğunu ancak ticari ilişkilerde he-nüz memnun edici seviyede olmadı-ğını belirtti. İşte Nick Haekkerup’un öne çıkan açıklamaları:

Danimarka yatırımın en kolay olduğu AB ülkesiTürkiye ile Danimarka arasındaki

ticari ilişkilerin memnun edici sevi-yede olmadığını belirtmeliyim. Çünkü Türkiye çok büyük ve gelişmekte olan bir ülke. Danimarka’nın Türkiye

pazarından aldığı pay çok düşük. Da-nimarka fi rmalarının Türkiye pazarına girmesi için iyi çalışmalar yapmamız gerekir. Bu konuda ülkemde yaşayan her iki ülkenin de kültürünü ve dilini bilen 60 bin Türk’ten yararlanmamız gerekiyor. Bu açıdan baktığımızda Danimarka’nın bu pazardan pay alması için önünde büyük şanslar ve imkanlar bulunuyor. Aynı durum Türk işadamları için geçerli. Dani-marka, yatırımın en kolay yapılacağı AB ülkesidir. Bir çok alanda Türk işadamları ülkemizde yatırım yapa-bilir. Şartlar çok uygun.

FOTO

: KÜR

ŞAT

BAYH

AN -

ZAM

AN

DEVAMI 6. SAYFADA

BAKAN'dan ZAMAN'a ÖZEL AÇIKLAMALAR

Farooq: Sünnet yasaklanmayacakDanimarka’da sünnet tartışması farklı yönleriyle devam ederken Radikal Parti’nin Müslüman kökenli milletvekili Nadem Farooq, Zaman İskandinavya’ya önemli açıklamalarda bulundu.HABERİ 2. SAYFADA

2 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAR A D İ K A L P A R T İ L İ N A D E M F A R O O Q Z A M A N ’A K O N U Ş T U

Sünnet yasaklanmayacakDanimarka’da sünnet tartışması farklı yönleriyle devam ederken Radikal Parti’nin Müslüman kökenli milletvekili Nadem Farooq, Zaman İskandinavya’ya önemli açıklamalarda bulundu.EMRE OĞUZ KOPENHAG

Danimarka’da önceki hafta yap-tığı parti kongresinde sünnetin

yasaklanmasını talep eden Radikal Parti, başta Müslüman ve Yahudiler olmak üzere Danimarka’da yaşayan değişik kesimlerin tepkisini çekmeye devam ediyor. Diğer taraftan partinin Müslüman kökenli milletvekili Nadem Farooq, genel kurulda yapılan oylama-nın sünnetin yasaklanacağı anlamına gelmediğini partinin parlamento gru-bunun yasakla ilgili bir kanun tasarısı hazırlamayı düşünmediğini söyledi. Zaman İskandinavya’ya konuşan Na-dem Farooq, önemli açıklamalarda bulundu.

Söz konusu tartışmanın Radikal Parti’nin genel kongresinde yapılan bir oylamadan kaynaklandığını belirten Farooq, “Diğer konularda olduğu gibi sünnetin yasaklanmasıyla ilgili kanun tasarılarını hazırlamak görevi de partinin parlamento grubuna ait ve parlamento grubu halihazırda sün-netin yasaklanmasına dair bir kanun tasarısını meclis gündemine getirmeyi düşünmüyor.” dedi.

Radikal Parti’nin Danimarka’daki diğer siyasi partilerden farklı olduğunu vurgulayan Farooq, “Bizim partimizde parlamento grubu, partinin genel kurulunda yapılan bütün oylamalara tamamen itaat etmek zorunda değil.” dedi.

Nadem Farooq, Radikal Parti içerisinde küçük bir grubun kongre öncesinde yaptıkları lobi çalışmalarıyla üyelerin ciddi bir bölümünü sünnetin yasaklanması konusunda ikna ettiğini, söz konusu tartışmanın da bu nedenle ortaya çıktığını söyledi.

Bu tartışmalar partimize zarar veriyorSünnet tartışmasının başladığı ilk

günden bu yana parti içerisinde yoğun bir çalışma yürüttüğünü belirten genç milletvekili, “Sünnet hem Müslümanlar hem de Yahudiler için son derece has-sas bir mesele. Bu tartışmalar partimize zarar veriyor. Yasakla ilgili bir tasarı

hazırlanmaması için uzun zamandan beri çalışıyorum. Nihayet partimizin parlamento grubunu yasakla ilgili kanun tasarısı hazırlanmaması konu-sunda ikna ettim” dedi.

Kendisi de Müslüman olan Nadem Farooq, “Sünnetin çocuklara zarar verdiği için yasaklanmasını istiyorlar ancak hiç bir Müslüman yada Yahudi aile kendi çocuğuna zarar vermek istemez. Zaten Danimarka Sağlık Kurulu da önceki yıl bu konuyla ilgili hazırladığı raporda, sağlık açısından sünnetin yasaklanmasını gerektiren bir neden olmadığını açık bir şekilde ifade etmişti.” dedi.

Dünyada sünneti yasaklayan bir tane bile ülke bulunmadığını vurgu-

layan Farooq, “Eğer sünnet gerçekten zararlı olsaydı 200’den fazla ülkeden en azından biri sünneti yasaklardı”dedi.

Partime sadığım ama…Son olarak sünnet tartışmasının

Danimarka’da daha önce farklı partiler tarafından da gündeme getirildiğini belirten Farooq, “Halihazırdaki sünnet tartışması Danimarka’da bir ilk değil ve son da olmayacak. Gelecekte başka partiler bu konuyu gündeme getire-cektir. Bence önemli olan sünnetin yasaklanmasını istemeyen Müslüman ve Yahudilerin bu konuda çalışma yapmaya devam etmeleridir. Ben Parlamento’da olduğum sürece böyle bir yasağın olmaması için çalışacağım.”

dedi.Nadem Farooq, “Sünnet tartışma-

sındaki tutumunuz parti içerisindeki geleceğinizi tehlikeye atmayacak mı, neticede kongreye karşı çıkıyorsunuz” sorusuna ise şu şekilde cevap verdi: “Ben partisine sadık biriyim ancak bir o tarafa bir bu tarafa giden politikacı-lardan biri olmak istemiyorum. Bazı prensiplerim var ve onlara sahip çık-mak zorundayım. Bir sonraki seçimde aday gösterilmez yada seçilemezsem bu benim için hayatın sonu olmaz. Ancak parlamentodayken sünnetin yasaklanmasına karşı çıkmaz ve bu konuda çalışmazsam bununla yaşa-yamam.”

Radikal Parti Milletvekili Nadem Farooq: “Bir sonraki seçimde aday gösterilmez yada seçilemezsem bu benim için hayatın sonu olmaz. Ancak parlamentodayken sünnetin yasaklanmasına karşı çıkmaz ve bu konuda çalışmazsam bununla yaşayamam.”

3 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Tune Chemical Tankers b.v. is an international shipping company, mainly active in international tanker chartering.

To strengthen our team we have the following job vacancy

Operations ManagerResponsibilities:

- Communicate directly with principals / agents / captain

- Administration (invoicing/filing/data entry)

- Claim handling

- Relay daily correspondence between contractual parties

- Fulfilling the necessary formalities regarding delivery of goods and

arrival of the ship in port

Requirements:

- Diploma or degree in logistics and maritime transportation and minimum

2 years sailing experience in chemical tankers or bulk carriers

- Minimum 2 year experience in similar position

- Fluent English and Turkish skills in all disciplines

Interested parties please send your cv to: [email protected]

TimeToHelp Derneği yardımsever çocukları ödüllendirdiDanimarka’da faaliyet gösteren TimeToHelp Derneği (Yardım Zamanı), kumbaralarında biriktirdikleri paraları Afrika’daki yetimhanelerde kalan fakir çocuklara gönderen çocukları ödüllendirdi.

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da faaliyet gösteren Ti-meToHelp Derneği (Yardım Zamanı),

kumbaralarında biriktirdikleri paraları Afri-ka’daki yetimhanelerde kalan fakir çocuklara gönderen çocukları ödüllendirdi. Geçtiğimiz haftasonu TimeToHelp’in Kopenhag’daki merkezinde düzenlenen çekilişte 3 çocuğa mini iPad verilirken, diğer çocuklara da Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (SAV) hayatının anlatıldığı kitaplar hediye edildi. Hediyelerini alan çocuklar büyük bir sevinç yaşarken TimeToHelp Derneği Baş-kanı Mehmet Bayhan, çocuklarda fedakarlık ve paylaşım kültürünü oluşturmak için böyle bir kampanya başlattıklarını söyledi.

Ramazan ayında Danimarka’daki hayırseverlerden topladıkları yardımlarla Sudan’daki ihtiyaç sahibi Müslümanlara iftar veren TimeToHelp Derneği, gerçekleştirdiği etkili yardım kampanyalarıyla adından söz ettirmeye devam ediyor. Hazırladıkları ‘sanki yedim’ isimli kampanya kapsamında yaklaşık 3 ay önce Danimarka’nın değişik bölgele-rinde yaşayan çok sayıda çocuğa özel olarak hazırlanmış kumbaraları dağıtan dernek, bu süre içerisinde yardım toplayan çocukları ödüllendirmeyi de ihmal etmedi. Geçtiğimiz haftasonu derneğin merkezinde gerçekleş-tirilen bir çekiliş töreniyle çocuklara ödülleri

teslim edildi. Enes Akar, Adem Alaattin Taran ve Serkan Bağcı isimli çocuklar mini iPad kazanırken, diğer çocuklara Peygamber Efendimiz’in (SAV) hayatının anlatıldığı ki-taplar hediye edildi. Ailelerin de katılımıyla gerçekleştirilen çekilişte çocukların sevinci görülmeye değerdi.

Çekiliş sonrasında Zaman İskandinav-ya’ya konuşan TimeToHelp Derneği Başkanı Mehmet Bayhan, ‘‘TimeToHelp Derneği olarak başta Türkiye kökenliler olmak üzere Danimarka’da yaşayan bütün Müslümanlar arasında yardımlaşma kültürünün geliştiril-mesi için çalışmalar yapıyoruz. Bu kültürün en başta çocuklarımıza verilmesi gerekiyor. Bu vesile ile bir süre önce böyle bir kampanya başlatmıştık. Amacımız insanlarda daha çocuk yaşta iken yardımlaşma ve paylaşma kültürünün oturmasına katkıda bulunmak.’’ dedi.

Sanki Yedim kampanyasının önümüz-deki dönemde yeniden organize edileceğini belirten Bayhan, Danimarka’da yaşayan herkesin kampanyaya katılabileceğini söyledi. Bayhan, bir sonraki kampanyaya katılmak isteyenlerin www.timetohelp.dk isimli internet sitesi üzerinden katılım for-munu doldurabileceğini ve bilgi alabileceğini söyledi.TimeToHelp Derneği merkezinde yapılan çekilişle; Enes Akar, Adem Alaattin Taran ve Serkan Bağcı isimli

çocuklar mini iPad kazanırken, diğer çocuklara Peygamber Efendimiz’in (SAV) hayatının anlatıldığı kitaplar hediye edildi.

4 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Kamil Subaşı

Gazetecilik zordur....Her mesleğin kendine göre zorlukları vardır

ama gazetecilik mesleği belki de meslek grupları içerisinde en zorlarından bir tanesidir. Hele bir de Zaman Gazetesi muhabiri iseniz bu zorluk bir kaç misli daha artıyor.

Dünya görüşünüz, siyasi eğiliminiz ne olursa olsun tarafsız olmak zorundasınız. Haber yaparken yorum katmadan olayları olduğu gibi vermek du-rumundasınız. Yalan haberden ve iftiradan uzak, doğru habercilik yapmak mecburiyetindesiniz. Sansasyonel haberler yaparak haberinizi çekici kılabilir, hele içine biraz da yalan katarsanız okunma ve sanal ortamda tıklanma rekorları kırabilirsiniz. Ama bunların hiçbiri olması ge-reken habercilik mantığı ve yayın ilkeleri ile bağdaşmaz. Belki diyeceksiniz bu şekilde haber yada yayın yapan gazete ve televizyonlar yok mu diye?.. Evet, var. Hem de pek çok. Ama bazılarının yanlış yapması bizim de yanlış yapmamız gerekiyor anlamına gelmez. Doğru, düzgün yayıncılık yaparak belki yanlış yapanlara da örnek olabiliriz.

Daha önceleri değin-miştim; Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, gazeteye yapılacak ödemeyi birinci önceliğine alanların oranı yüzde 4 diye. Gazete okumada yada gazeteye verdiğimiz önem sıralamasında sonlardayız ama başımız sıkıştığında, bir problem ile karşılaştığımızda, polis, belediye vs. herhangi bir kurum veya yetkili ile bir sorunumuz olduğunda yada kendimize haksızlık yapıldığını dü-şündüğümüzde ilk kapısını çaldığımız yer, gazeteler olur. Hani şu, cüzi de olsa ödeme yaparak almaya kıyamadığımız gazeteler! Kendisine yapılacak ödemeyi ‘israf’ olarak gördüğümüz gazeteler! Karın doyurmadığı(!) için fuzuli görülen gazeteler!.. Evet, gazeteler, böylesi durumlarda aklımıza gelir ve bizler için sorun çözücü, haksızlıkları giderici, bir savcı, bir avukat yada polis misali ilk kapısını çalacağımız kurum konumunda oluverir bir anda.

Herkesin kendine göre beklentileri vardır. Dola-yısıyla, meselenin bir de okuyucuların beklentilerine bakan yönü vardır. Kimse kendisi ile alakalı kötü yazılmasını istemez tabiki. Ama ortada olan bir olay, mesele var ise ‘gazetecilik etik kuralları’ çerçevesinde olayın görülmesi, değerlendirilmesi ve de haber ola-rak okuyuculara akratılması gerekiyor. Yazmazsan, ‚olayları takip edemeyen bir gazete‘ konumuna düşüyorsun, yazarsan da gayri memnunlar grubu ile karşılaşıyorsun. Zaman zaman suç işlemiş gibi muamele görebiliyorsun. Şurası da bir gerçek ki, ne yazarsak yazalım herkesi memnun etme imkanımız yok. Zaten gazetecilik te birilerini memnun edelim düşüncesi ile yapılmaz. Olayları, gerçekleri görmek zorundayız. Bunu yaparken etik, ahlaki kurallara riayet emek durumundayız ki, öyle de yaptığımızı düşünüyoruz.

Ama okuyucular yada kendileri beklenti içe-risinde olanlar çok acımasız olabiliyor bazen. En masumane bir haberde bile art niyet aranabiliyor. Sanki kendilerine yada birilerine cephe alınmış dü-şüncesine girebiliyorlar. Gereksiz zanlara kapılıyor-lar. Normalde seni pek önemsemeyenler nezdinde çok önemli bir pozisyona bürünüveriyorsunuz bir anda...

Dolayısıyla gazetecilik prestijlidir ama aynı za-manda çok zordur; sorumluluk ister. Meşakkatlidir ve sorgulanacak yönü çoktur. Gazeteci üretmeli, üretirken de cesur olamalı, olayları farklı bakış açıla-rıyla yorumlayabilmeli ve baskılara boyun eğmeden

kararlı hareket etmelidir. Tarafsız olmalı, net olmalı ve hak yememelidir. İyi bakmalı, iyi görmeli, tahlilini iyi yapmalı, iyi yazmalı ve yazdıklarının da arkasında sağlam durabilmelidir. Güvenilir olamalı ve güven vermelidir.

Zaman mensubu olarak iftira ve sansosyandan uzak, güvenilir bir gazete olma yolunda çok uğraşlar verdik, vermeye de devam ediyoruz. Yalan haberin peşinde olduk, yalan haberleri ve yalan haber ya-panları deşifre ettik.

Hep dillendirilmiştir ama Zaman, politik bir gazete değildir, olmaya-caktır da. Politik olmama konusu da gazetenin kendi özgün prensibi olarak tek bir cümleyle özetlenebilir: ‚Bütün siyasi partilere eşit yakınlıkta olmak.‘ Zaman İskandinavya’nın hedef grubu, Türk ve Kürt ayırımı yapmaksızın, İskandinav ülkelerinde Türkçe konu-şan tüm insanlar. Zaman İskandinavya, Danimarka ve yayınlandığı diğer Kuzey Avrupa ülkelerinde, top-lumda diyalog ve birarada yaşamayı vurgular. ‘Biz bu ülkeye aitiz ve bu topluma katkıda bulunmak için bu-radayız.’ aidiyet duygusunu

işler. Bu vesile ile Zaman’ın temel yayın ilkelerini, ahlaki kurallarını ve kurumsal kimliğini özetle, tekrar hatırlatmanın faydalı olacağını düşünüyorum:

***Zaman’ın beş temel yayın prensibi şu şekildedir:1. İyi haber de, iyi haberdir2. Sansasyonel haberden uzak durmak3. Hiçbir iftira ve hiçbir hakaret yapmamak4. Metin yoğunluklu bir gazete olmak5. Tüm siyasi partilere eşit yakınlıkta olmak***‘Zaman İskandinavya, kurumsal anlamda kimdir

ve misyonu-vizyonu nedir?’ sorusunu kısaca şu şekilde cevaplayabiliriz: Gazete silah değildir ve tüm toplumla ilgilenmelidir. Mümkün mertebe yerel ola-rak okuyucu kitlesinin yaşadığı ülkelerdeki sorunlara eğilmelidir. Kültürel zenginlikler tanıtılmalı ve anadil de korunmalıdır.

***Zaman yayın ilkeleri ve ahlaki prensipleri ise ana

başlıklar halinde şu şekilde özetlenebilir:İstemediğini başkasına yapmaMağdur etmeGüzeli gösterBelgesiz suçlamaGüvenilir ol (Zaman’ın en büyük sermayesi

güvenilir olmasıdır.)Yapıcı-faydalı ve nazik olŞahsi hesap gütmeGenelleme yapmaSıfat takmaÖzentiye girme ve girdirmeDostluğu teşvik etŞiddetin reklamını yapmaProveke etme, proveke olmaRencide etmeİnançlara müdahele etmeHer zaman doğrunun avukatı olKendine özgü yayın ilkeleri ile zaten zor olan

gazeteciliği daha da zorlaştıran Zaman, bazı ön-yargılarını kıramayanların eleştirilerine rağmen, ilkelerinden ödün vermeden, gazetecilik sektöründe yukarı doğru tırmanmaya devam edecektir...

[email protected]

DANİMARKA HABER TURU

Şehirden uzak kal, alerjiden kurtulKasaba veya köylerde çalışıyorsanız, alerji ve hassasiyet sorunlarına

karşı şehirde yaşayanlara göre daha iyi korunuyorsunuz demektir. Danimarka’da yapılan ve videnskab.dk’da yayınlanan bir araştırma, yetişkinlerin şehirden uzak yerlerde bulunmasında fayda olduğunu ortaya koydu. Arhus Üniversitesi Halk Sağlığı Enstitüsü Araştırma Görevlisi Grethe Elholm, “Taşrada yaşayan çocukların, şehirde yaşa-yanlara oranla daha az alerji ve hassasiyet sorunuyla karşılaştıklarını uzun zamandır biliyorduk. Ancak bu araştırma taşrada yaşamanın yetişkinler için de faydalı olduğunu açığa çıkardı. Taşrada çalışarak, hassasiyetin çeşitli türlerini engellemek mümkün. Hatta bazen bu durumların ortadan kalktığı da görülür.” dedi.

Özel sektörde maaşlar artıyorDanmarka İstatistik Enstitüsü verilerine göre, özel sektör çalı-

şanlarının maaşları, bu yılın ikinci çeyreğinde, geçtiğimiz yıla göre yüzde 1,8 arttı. Bu oran, AB’deki ortalama artış oranı olan yüzde 1,1’den daha fazla. Sydbank’ın ekonomi uzmanı olan Peter Bojsen Jakobsen, “AB ve ABD’deki çalışan giderlerine bakıldığında, 2011 yılının üçüncü çeyreğinden beri ilk defa, bir AB vatandaşının istihdam edilmesine göre Danimarka vatandaşlarının istihdam edilmesi daha pahalı hale geldi.” dedi. Jakobsen, Danimarka’daki istihdam maliyeti artışının Danimarka’nın rekabet gücünü etkileyebileceğine işaret etti. Ancak Peter Bojsen Jakobsen, bu rakamın daha ziyade teknik ve özel değişiklikler için anlamlı olabileceğini vurgulayıp, “Bu sebeple, elde edilen rakamların Danimarkalı şirketleri ürkütmemesi gerektiğine inanıyorum. Bu vesileyle, daha düşük ücretlerin Danimarka’yı rekabet edilebilir bir güce kavuşturacağını düşünüyorum.” dedi. 27 AB ülkesi ortalama olarak Danimarka’nın altında bir gelir seviyesine sahip olmasına rağmen, ülkelerdeki maaş dağılımları birbirine göre farklılık gösteriyor. Örneğin Estonya’da özel sektör çalışanlarının giderleri yüzde 9,1 arttı. Litvanya’da ise yüzde 8’lik bir artış görüldü.

Danimarkalılar engellilerden çekiniyorUserneed’in Sosyal Kurum adına yapmış olduğu araştırmaya

göre, Danimarkalıların üçte biri, bir kafeye gittiklerinde gelişim bozukluğu olan ya da zihinsel engelli kişilerden uzak bir masa tercih ediyor. Danimarkalıların önyargılarıyla karşılaşmış kişilerden biri de, 11 yaşındayken kas distrofisi teşhisi konulması sonucu bugün tekerlekli sandalyeye mahkum olan 24 yaşındaki Antoniett Vebel Pharao. Arhus Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde okuyan Antoniett Vebel Pharao, “Kas distrofisi hastalığı olan başka kişilerle buluştuğum zamanlarda, insanlar bizi görünce iki üç adım geri gidiyor. Böylece koca bir masada yalnız başına oturuyor oluyoruz. Bunun daha çok insanların bize yaklaşıp yaklaşmamaları konusunda bir fikri olmamasından kaynaklandığını düşünüyorum.” dedi. Danimarkalıların üçte biri fiziksel engelli insanlar ile aynı ortamda bulunmak istemiyor ve zihinsel engellilerden kaçıyor. Ankete katılan her iki Danimarkalıdan biri zihinsel engeli olan kişiden uzak kalmayı tercih ediyor. Antoniett Vebel Pharao, insanların, fiziksel engeli olan bireylerin kendilerini kontrol edemeyeceğini düşünüp endişe etmelerini anlayabiliyor. Ancak zihinsel olarak rahatsız olanlardan kaçmak için bir sebep görmediğini belirtiyor. Danimarka’daki kaç engelli vatandaşın bulunduğuna dair kesin bir rakam yok. Ancak Ulusal Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün son sayımına göre engellilerin yüzde 17’sinin yaşları 15-74 arasında değişiyor.

Restoranlar ’bir tatlı huzur’ istiyorTelefonunuzu kapatıp, taşınabilir bilgisayarınızı çantanızda bırakın.

Servisten ve birlikte olduğunuz insanlarla sohbetten keyif alın. Kafe ve restoranlar, elektronik postalarını kontrol etmekle ve telefonda konuşmakla son derece meşgul olan müşterilerden bıkmış vaziyette. Bu sebeple cep telefonu ve taşınabilir bilgisayarlara yönelik bir yasaklama getirmeye hazırlanıyorlar. Kuzey Jylland Svinklöv Badehotel’in sahibi Lise Emborg, müşterilerin sakinlik ve sükunet bulmaya geldiğini ancak masalarda sürekli bir telaşın yaşanması sebebiyle bunun imkansız olduğunu söyledi. Bu sebeple kapılarına cep telefonu ile konuşmanın yasak olduğuna dair bir tabela koyduklarını belirtti. Lise Emborg, ”Şahsen ben seslere çok duyarlı bir insanım, bu sebeple 117 farklı zil sesini dinlemek istemiyorum. Bu vesileyle misafirlerimize gelen aramalara yanıt vermek zorunda olmadıklarını hatırlatıyoruz. Yine de arada bir müşterilerimizden birinin telefonunun çaldığı oluyor. Ancak böyle bir durumda, kendisinden dışarı çıkmasını istiyoruz.” dedi. Kopenhag’ın Vesterbro bölgesinde yer alan Enghave Kaffe’de, hafta başından itibaren taşınabilir bilgisayar getirilmesi yasaklandı. Allan Schöneberg, ”Ancak bugün dokuz kişinin aynı masada, laptoplarına gömüldüklerini gördüğümde, hayal ettiğimin bu olmadığına karar verdim. Konuşacak kimse yoktu, herkes bir ekranın ardına gizlenmişti. Hatta bazılarında kulaklık dahi vardı.” dedi. Österport Station’daki Cykelstalden’in sahibi Mogens Pedersen, misafirlerine yıllar önce telefonda konuşmayı yasaklamıştı. Bugün geriye dönüp baktığında en ufak bir pişmanlık duymuyor. Mogens Pedersen, ”Bu yasağı, bazı müşterilerin birçok konuşmayı dinlemek zorunda kalmaları ve bu durumdan rahatsızlık duymaları üzerine koymuştuk. Bir eğlence mekanına geldiğinizde yapmanız gereken telefonda konuşmak değil eğlenmektir.” dedi.

Herkesin kendine göre beklentileri vardır. Dolayısıyla, meselenin bir de okuyucuların beklentilerine

bakan yönü vardır. Kimse kendisi ile alakalı kötü yazılmasını istemez

tabiki. Ama ortada olan bir olay, mesele var ise ‘gazetecilik etik kuralları’ çerçevesinde olayın görülmesi, değerlendirilmesi

ve de haber olarak okuyuculara akratılması gerekiyor.

6 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Başbakan Erdoğan’ın ziyareti çok olumlu oldu Bir ülkenin başbakanı veya bakanı

bir ülkeyi ziyaret ettiğinde muhakkak yeni işbirliği ve ticari kapılar açıyor. Başbakan Recep Tayyib Erdoğan’ın kalabalık bir işadamı grubuyla Dani-marka’ya gelmesi bu açıdan çok önemli bir gelişmedir. Yine önümüzdeki yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Danimarka’ya gelecek olması da yeni işbirliği alanları açacaktır. Tabi, bu işler karşılıklı. Daha önce Türkiye’ye Başbakan Helle Thorning ve diğer bakanlar gelmişti. Şimdi ben geldim. Bütün bunlar hem siyasi hem de ticari ilişkilere önemli katkı yapacak. İki ülke arasındaki ticaretin 2016’da yüzde 50 artma hedefi kesinlikle gerçekçidir. Çünkü Türkiye ekonomisi müthiş bir gelişim gösteriyor. Türkiye özellikle Danimarka’nın çok iyi olduğu ‘yeşil enerji’ üzerine büyük yatırımlar yapıyor. Yine Türkiye’nin ekonomik gelişme-sinden dolayı ortasınıf giderek artıyor. Danimarka ürünlerinin bu kesime hitap ettiğini düşünüyoruz. Siyasiler olarak bize işadamlarına yeni kapılar açmak düşüyor. Benim bu ziyaretimde bu amaçla yapılmıştır. Hedef gerçekçi ancak bu kendiğinden olmayacak. Çalışarak bunu başaracağız.

Sorunlar olmayınca birbirimizi daha iyi anlıyoruzİki ülke ilişkilerinde olumsuz hava

estiren karikatür krizi ve Roj TV konu-larının geride kalmasıyla ilişkilerimiz yeni bir evreye girecektir. İlişkiler iyi olunca, karşılıklı birbirimize yardımımız daha fazla olacaktır. Örneğin bugün Sayın Egemen Bağış’la çok verimli bir görüşme yaptım. Gezi olayları ve Kürt sorununu görüştük. Karşılıklı fikirlerimizi söyledik. İlişkilerin sorunlu olduğu dönemde bu konuları konuşu-yor olsaydık daha ‘duygusal ve hissi’ bir ortam olduğundan dolayı, karşılıklı

konuşmamız daha zor olurdu. Türki-ye’deki gelişmeler hakkında daha fazla bilgi sahibi olarak ülkeme dönüyorum. Bütün bunları iyi ilişkiler sağlıyor.

Türkler ticarete atılmada çok cesurlarTürkler ticarete atılmada çok

cesurlar. Ancak büyük firma olma konusunda yeterli değiller. Bu konuda yardımcı olmak için bakanlığımıza Danimarka’da eğitimini almış, ticari piyasayı bilen kişiler aldık. Bunlar arasında Türkler de var. Bu grup, ticari olarak büyümek isteyenlere yardımcı olacak, danışmanlık yapacak. Böylece küçük işyerlerinden büyük şirketlere geçiş sağlanacak.

Türkiye, AB üyesi olacaktır Türkiye – Hırvatistan kıyaslanması-

nın gerçekçi olmadığını düşünüyorum.

Hırvatistan, AB ile kıyasladığımızda hem ekonomi hem de siyasi olarak küçük bir ülke. Oysa Türkiye hem siyasi güç hem de ekonomik güç olarak çok büyük bir ülke. Konuştuğumuz ülke Türkiye ve dünyanın en büyük 20 ekonomik gücü arasında bulunuyor. Doğrudur, bazı açık engellemeler oldu. Kıbrıs Rum Kesimi bazı başlıkları bloke etti. Fransa ve Almanya bloke etti. Ama biz Danimarka olarak başından beri Türkiye’nin AB üyeliğini destekledik, destekliyoruz. Türkiye’nin üyeliği ile AB daha büyük bir güç olacak, siyasi ve ekonomik yönden. Danimarka olarak Türkiye’nin Müslüman ülke olmasının AB için bir sorun ve endişe teşkil etmediğine inanıyoruz. Üyelik konusunda hem Türkiye’de hem de AB’de karşılıklı irade var. Son bir kaç yıldır açılmayan müzakere başlıklarının yeniden açılması olumlu olacaktır. Ben

kesinlikle Türkiye’nin AB üyesi olaca-ğına inanıyorum.

Eğitimli gençlerin dönmesi avantaj olabilirDanimarka’ya işçi olarak gelip,

ülkemizin kalkınması için çalışan Türk-lerin çocukları bugün toplumda farklı konumlarda bulunuyor. Babaları zor işlerde yıpranırken, çocukları iyi eğitim aldılar. Şimdi bu gençlerin bazıları anavatanlarını dönüş yapıyor. Elbette bu bizim için bir kayıp. Ama endişe etmiyorum. Birincisi, insanlar nerede yaşama konusunda özgürdür. İkincisi, bu gençlerin Türkiye’ye dönmesi ilişkilerimize olumlu katkı yapacaktır. Türkiye’nin ülkem hakkındaki bilgisi daha fazla artacak. Bu kişiler sayesinde Türk işadamlarının Danimarka’ya yatırım yapmasının önü açılacaktır.

Büyümek isteyen firmalara danışmanlık yapıyoruz Danimarkalı işadamları ile beraber Ankara ve İstanbul’da temaslarda bulunan Danimarka Ticaret ve Avrupa Bakanı Nick Haekkerup, Türkiye temasları hakkında Zaman İskandinavya’ya özel açıklamalarda bulundu.

FOTO

: KÜR

ŞAT

BAYH

AN -

ZAM

AN

Skandal fişleme sonrası Bakan özür dilediİsveç’in güneyinde bulunan Skåne bölgesinde Polis’in 4 bini aşkın Roman vatandaşını fişlediği ortaya çıktı. Skandal fişleme sonrası Adalet Bakanı Beatrice Ask, Roman vatandaşlardan özür diledi.İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1 İsveç’te Skåne bölgesi 4 bini aşkın Ro-man vatandaşını fişledi. Uzmanlar fiş-

lemenin yasa dışı olduğunun altını çizerken fişlemeyi önce inkâr eden polis, daha sonra fişlemenin kurumsal olmadığını, bir polis memuru tarafından yapıldığını savundu.

Dagens Nyheter Gazetesi’nin kamu-oyunda büyük yankı uyandıran haberine göre Skåne Polisi tarafından 2012 yılında oluşturulan bir dosyada 4 bini aşkın Roman vatandaşı ile ilgili içinde soy ağacı bilgilerinin de olduğu özel bilgileri bulundu. Fişleme

dosyasında 1000’i aşkın Roman çocuğun bilgilerinin de olması hayretle karşılanırken dosyada hiçbir suça bulaşmamış çok sayıda Roman vatandaşının isminin de olduğu belirtiliyor. Kimin kimle akraba olduğunun oklarla işaretlendiği dosyada ülkenin her şehrinden örneğin Stockholm’den 520, Göteborg’dan 380, Malmö’den 733… Ro-man vatandaşının adresinden, vatandaşlık numarasına kadar (personnummer) özel bilgileri bulunuyor.

Hukuk uzmanları söz konusu fişleme dosyasının suç olduğunu belirtirken İsveç’te sadece etnik temelde kayıt tutmanın yasak

olduğuna işaret ediyorlar ve söz konusu fişlemenin Avrupa İnsan Hakları Sözleş-mesi’ne, Özel Hayatı Koruma Yasası’na açıkça aykırı olduğunun altını çiziyorlar. Fişleme dosyasında adı geçen Romanlar, kendilerinin böyle bir kaydının tutulduğun-dan haberleri olmadığını ifade ediyorlar. Skarpnack şehrinden kendisi, çocuğu ve de torunu fişleme dosyasında yer alan Marcello Demeter “Bu tıpkı Hitler’in yaptığına ben-ziyor. Önce fişleyecekler sonra da buradan gönderecekler.” şeklinde tepki gösteriyor. Bütün ailesi fişlenen Sandra Håkansson ise, “Bu tamamen ırkçılık. Dosyada çocuklarımın

isminin de olması oldukça ürkütücü.” diye konuştu. Diğer taraftan Lund şehri Polisi tarafından oluşturulan ve Skåne bölgesi polis bilgi sisteminde yer alan fişleme dosyasına birçok güvenlik teşkilatının erişebilirliğinin olduğu bilgisi veriliyor.

İsveç Polisi’nin Roman vatandaşları fişlediğinin ortaya çıkması sonrası yasadışı fişlemeye siyaset dünyasından çok sayıda tepki geldi. Emniyet teşkilatının bağlı olduğu Adalet Bakanı Beatrice Ask, fişleme olayını duyduğunda şok olduğunu, konu ile ilgili detaylı bir inceleme yapılması talimatı ver-diğini söyledi.

BİRİNCİ SAYFADAN DEVAM

8 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAFİNLANDİYA HABER TURU

AvukatKadir Erdoğmuş

Vindingevej 7 C • DK 4000 RoskildeTlf.: + 45 29 72 39 98 • Fax: + 45 59 43 39 98

Mail: [email protected]

Avukata gittiğinizde geç kalmış olmayın,her türlü hukuki sorunlarınız için arayabilirsiniz.

Finlandiya'dan Kenya'daki vatandaşlarına uyarı

Finlandiya Dışişleri Bakanlığı; Kenya'nın başkenti Nairobi'de bir alışveriş merkezine düzenlenen silahlı saldırının ardından bu ülkeye tatil için giden vatandaşlarını uyardı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, Somali sınırına yakın sahil kesimlerinden ve kalabalık ortamlardan uzak durulması istendi. Açıklamada, Kenya'da daha büyük saldırıların da düzenlenebileceğine dikkat çekildi; vatan-daşlardan medyayı yakından takip ederek gelişmelere göre dikkatli hareket etmeleri istendi.

Suriyeli mülteciler ülkede tartışmalara neden oldu

Finlandiya İçişleri Bakanı Pavi Rasanen'in geçtiğimiz günlerde 500 Suriyeli mülteciyi kabul edebileceklerini söylemesi ülkede tartışmalara neden oldu.

Gelecek yıl 500 Suriyelinin alınabileceğini ifade eden Bakan Rasanen, ilk etapta 200, daha sonra ise 300 mülteciye sınırsız oturum izni verilebileceklerini söyledi. Mültecilerin ülkelerine gelmesinin Finlandiya'yı ekonomik anlamda etkileyeceğini bildiklerini vurgulayan İçişleri Bakanı Pavi Rasanen, "Suriye'de iç savaş var. Bu nedenle büyük bir adımın atılması gerekiyor. Finlandiya bu sene sadece 72 Suriyeli mülteci aldı." dedi.

Milliyetçi Gerçek Finler Partisi Milletvekili Jusi Halla-Aho ise 500 mültecinin Finlandiya'ya gelmesinin ülke bütçesini sarsacağını belirterek, "Sığınmacılar için harcanacak bütçe için parlamento onayı alınması gere-kiyor. Çünkü mültecileri için yapılacak bir yıllık masraf 2,7 milyon Euro civarında olabilir. Ayrıca bu insanların modern topluma kazandırılması gerekiyor." diye konuştu.

18.8 milyon Euro'luk boşanmaNokia'nın Kanadalı Ceo'su Stephen Elop 26 yıldır

beraber olduğu eşi Nancy Elop'dan 18.8 milyon Euro karşılığında ayrılıyor.

Nokia'nın satılmasının ardından Finlandiya'da adeta sevilmeyen adam olarak ilan edilen Ceo Stephen, 26 yıldır beraber olduğu eşi Nancy Elop'a mahkeme kararıyla 18.8 milyon Euro tazminat ödeyecek. Helsinki Sanomat'ın haberine göre, Stephen Elop 26 yıllık eşine 18.8 milyon Euro'nun sadece yarısını vermek istediği ama bu teklifi Nancy Elop'un kabul etmediği ortaya çıktı.

Nokia'nın Microsoft'a satılmasının ardından CEO Stephen'in 25 milyon Dolar alacağı biliniyor. Stephen ve Nancy'nin biri evlatlık olmak üzere 5 çocukları bulunuyor.

30 aktivist Rusya'da göz altına alındıRusya'nın Kuzey Kutup bölgesi'nde petrol arama

çalışmalarını sürdüren gemiyi protesto eden 30 kişilik aktivist grubu tutuklandı. Buz Denizinde petrol araştır-ması yapan Gazprom şirketine ait gemiyi protesto eden "GreenPeace" aktivistlerinin tutuklu yargılanmasına karar verildi. 18 ülkeden 30 kişinin yer aldığı protestocuların arasında Türkiye'den Gizem Akhan ve bir de Finlandiyalı yer alıyor. Rus yasalarına göre protestocular hakkında korsanlık yapma suçundan 15 yıl hapis cezası istenebilir. Çarşamba günü aktivistlerle ilgili açıklama yapan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yakalanan protestocuları korsan olarak görmediğini ama kanunları çiğnediklerine vurguladı.

Operasyonlara tecrübesiz asker gönderilmişNorveç Savunma ve Adalet Bakanlığı’nın ülkedeki gazilerin durumuna ilişkin yaptığı ilk kapsamlı araştırmada uluslararası operasyonlara katılan birçok Norveçli askerin yeterli eğitimden geçmediği ortaya çıktı.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Daha önce uluslararası operasyonlara katılan bir-çok Norveçli askerin yeterli eğitimden geçmediği

ortaya çıktı. Norveç Savunma ve Adalet Bakanlığı’nın ülkedeki gazilerin durumuna ilişkin yaptığı ilk kapsamlı araştırmada bazı ilginç veriler ortaya çıktı. Buna göre, 1947’den bu yana 100’e yakın uluslararası askeri ope-rasyona katılan 100 bin kadın-erkek Norveçli askerin yarısının yeterince askeri eğitim almadığı kaydedildi.

Daha önce askeri operasyonlara katılan birçok Norveçli askerin patlayıcı mühimmat konusunda da pek bilgi sahibi olmadığı, ayrıca her 10 askerden 1’isinin silah kullanımı konusunda yetersiz oldukları ifade edildi. Araştırmada ortaya çıkan bir başka veride ise, askeri

operasyonlara katılan Norveçli askerlerin, ülkeye geri döndüklerinde iş hayatlarına devam etmede oldukça zorluk çektikleri belirtildi. Diğer taraftan uluslararası operasyonlara katılan Norveçli gazilerin sağlık drumla-rının ise iyi olduğu açıklandı.

Araştırma sonucu hakkında bazı değerlendirme-lerde bulunan Norveç Savunma Bakanı Anne-Grete Strøm-Erichsen, operasyonlardan sonra ülkeye dönen bazı askerlerde psikolojik rahatsızlıklar görülebildiğine dikkat çekti. BM’nin eski Suriye gözlemci misyonu şefi ve şimdiki Norveç Gaziler Kurumu Başkanı Tümgeneral Robert Mood ise bu tür araştırmaların, uluslararası operasyonların bir bedeli olduğunu net bir şekilde ortaya koyduğunu söyledi.

1947’den bu yana 100’e yakın uluslararası askeri operasyona katılan 100 bin kadın-erkek Norveçli askerin yarısının yeterince askeri eğitim almadığı kaydedildi. FOTO: ZAMAN

9 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Tlf. +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız.

Ü N L Ü İ Ş A D A M I U Ğ U R D U M A N K A Y A :

Türkiye’de gayrimenkul sektörü hala çok cazip

SWETURK Federasyonu bünyesinde faaliyet gösteren Stockholm Business Network Derneği tarafından düzenlenen Vizyon Seminerleri serisinin Eylül ayı konuğu Dumankaya Holding Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Dumankaya oldu.

İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1SWETURK Federasyonu bünyesinde faaliyet gösteren Stockholm Business

Network Derneği Vizyon Seminerlerine başladı. Vizyon Seminerleri serisinin Eylül ayı konuğu ise Türkiye’de inşaat sektö-rünün öncülerinden Dumankaya Holding Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Dumankaya oldu. Dumankaya,“Türkiye’de gayrimenkul sektörü hala çok cazip. Bu alan yatırım yap-mak isteyenler acele etmeli. Bir kaç yıl içinde Türkiye piyasasına girmek zorlaşabilir” şek-linde konuştu.

Program SWETURK Federasyonu Genel Sekreteri Kenan Kasımoğlu’nun yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Bu yıl vizyon semi-nerlerini rol model seminerleri ve sektörel vizyon seminerleri şeklinde iki ana tema üzerine oturtacaklarını belirten Kasımoğlu, “Türkiye’den başarılı işadamlarını İsveç’te konuk ederek İsveç’teki girişimcilere rol modeller takdim edeceğiz, bunun yanı sıra üyelerimizle sektörlerde yeni trendleri takip edeceğimiz sektörel vizyon toplantıları da organize edeceğiz.” dedi.

Selamlama konuşması yapmak için kürsüye gelen Stockholm Business Network

Derneği Başkanı Himmet Kaya ise, “Ana amacımız geldiğimiz ülkeyi İsveç’te en iyi şekilde temsil etmek” şeklinde konuşurken, bu yıl sektörel vizyon seminerlerinde inşaat, gıda, IT gibi konulara öncelik vereceklerini

belirtti.Daha sonra ünlü işadamı Dumankaya,

“İnşaat sektörünün bugünü ve yarını - vizyon 2020” temalı seminerde Türkiye’de gayrı menkul piyasasını ve yatırım imkânlarını

anlattı. Slâytlar eşliğinde yapılan sunumda iş tecrübelerini aktaran Dumankaya, Türkiye gayrimenkul sektöründe iş yapmanın hala cazip olduğu bilgisini verirken, İsveç’ten işadamlarının Türkiye’den ortaklar bularak gelişmekte olan Türkiye piyasasına girebile-ceklerini söyledi. Bir kaç yıl içinde Türkiye pi-yasasına girmenin zorlaşabileceğine değinen Dumankaya, “Türkiye piyasası ile ilgilenen işadamları acele etmeli.” şeklinde konuştu.

Programın son bölümünde Stockholm Büyükelçiliği Müsteşarı Taylan Tokmak, Dumankaya’ya günün anısına bir hediye takdim etti. Seminer sonrası Zaman’a değer-lendirmelerde bulunan işadamı Dumankaya, “İsveç’te çok sıcak bir misafirperverlik gördüm. Geldiğime çok memnun oldum. Burada Türkiye kökenli işadamlarının iki ülke arasında ticari köprüler kurulması için yaptığı samimi çalışmalar takdire şayan.” diye konuştu. “Burada nitelikli bir insan topluluğuna hitap ettim. Karşılıklı görüş alışverişi oldu. Benim adıma çok güzel oldu.” diyerek sözlerine devam eden Dumankaya, “Biz de işadamlarını Türkiye’de misafir etmek isteriz, bekleriz. İş alanında bize proje de getirebilirler. Beraber değerlendirme yapabiliriz.” dedi.

10 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Diget 30 - 36 • 2600 Glostrup Tlf: 43 44 10 15 • www.hunkar.dk

YENİ

ETLER SİZDENHAZIRLAMASI

BİZDEN

YENİ

BİZDEN

LEZZETFARKI

Konya usülüEtli ekmek

İskandinavya’nın en kapsamlı Türkçe-Norveççe sözlüğü tanıtıldıYaklaşık 9 yıl gibi oldukça uzun bir zaman diliminde hazırlanan Türkçe-Norveççe sözlük, İskandinavya’nın en kapsamlı sözlüğü olarak nitelendiriliyor. ENGİN TENEKECİ OSLO

1Oslo Üniversitesi Kültür Araştır-maları ve Şarkiyat Bölümü türko-

loglarından Prof. Dr. Bernt Brendemoen ve Psikolog H. Sinan Çorbacıoğlu’nun ortkalaşa hazırladığı Türkçe-Norveççe sözlüğü, Türkiye’nin Oslo Büyükelçisi Şanıvar Olgun’un da katılımıyla tanı-tıldı. Yaklaşık 9 yıl gibi oldukça uzun bir zaman diliminde hazırlanan sözlük, İskandinavya’nın en kapsamlı sözlüğü olarak nitelendiriliyor.

Oslo Üniversitesi’nde düzenlenen tanıtım programında konuşan Büyü-kelçi Olgun, sözlüğün, gerek Türkçe dilinden yararlanacak gençler gerekse Norveççe eğitim alacak yetişkinler için temel bir başvuru kaynağı olacağını söyledi. Olgun ayrıca, Türkçe-Norveççe sözlüğünün her iki ülke arasındaki eko-nomik ve siyasi ilişkilerin ilerlemesine de önemli katkılar sağlıyacağını belirtti. Büyükelçi Şanıvar Olgun şöyle devam etti: ‘’Norveç’te yaşayan Türkiye kökenli vatandaşların ülkeye uyum sağlamaları öncelikle kendi dillerini unutmamak şartıyla, iyi bir eğitim alma ve Norveççeyi iyi öğrenmekten geçeçektir. Norveç’te

ilk ve orta öğretimde, Türkçenin öğre-tilmesinin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle hayatını daha çok evde çocuklarıyla geçiren annelerin Norveççeyi öğrenmelerini çok önemsi-yorum.’’

Norveç dilini öğrenilmesi, Nor-veç-Türk makamlarının aracılığı ile gerçekleşeceğini aktaran Olgun, ‘’Büyükelçilik olarak önümüzdeki dönemlerde bu konuya daha fazla ağırlık vermeyi düşünüyoruz. Norveç

Kralı Harald’ın Türkiye’yi ziyaret öncesi böyle bir eserin yayınlanmış olması çok önemli. Sayın Cumhurbaşkanımız’ın, Norveç Kralı’nın kendisini ziyareti esnasında böyle bir eserden kendisine taktim edeceğini umuyorum.’’ şeklinde konuştu.

Türkolog Prof. Dr. Bernt Brende-moen ise, sözlüğün İskandinavya’nın en kapsamlı Türkçe-Norveççe sözlüğü olduğunu açıkladı. Sözlükten, Danimar-kalı ve İsveçlilerin de yararlanabileceği

hatırlatmasında bulundu. Hazırladıkları sözlükle hedef gruplarının oldukça ge-niş olduğunu açıklayan Brendemoen, ‘’Sözlük bir nevi, başta burada yetişen Türkiye kökenli gençler olmak üzere, Türkiye’de evi olan ve Oslo Üniversite-si’nde Türkçe dili öğrenen Norveçlilerin için de hazırlandı diyebiliriz. Ayrıca, üniversitesite de Türkçe bölümüne ge-len yerli-yabancı öğrencilerin edebiyat okuduklarını da göz önünde bulundu-rarak sözlüğe eski Türkçeden de birçok kelime kattık.’’ dedi.

Eski Türkçeden bazı kelimeler kullanmak moda haline geldi

Brendemoen, Türkçe’nin devamlı gelişim aşamasında olduğuna atıfta bulunarak, ‘’Hatta çağdaş edebi yazarlar arasında eski Türkçeden bazı kelimeler kullanmak moda haline geldi. Bence bu, Türkçeyi zenginleştirdiği için oldukça olumlu bir şey.’’ dedi. Sözlükte, doğal olarak bazı eksikliklerin olabileceğine dikkat çeken Norveçli türkolog, sözlüğe ilişkin tek temennilerinin ise, sözlükten bol bol istifade edilmesi olduğunu belirtti. Sözlüğe maddi desteğin ise, Norveç’in en büyük petrol ve gaz şirketi Statoil’den geldiğini bildirdi.

Prof. Dr. Bernt Brendemoen (sağda) ve Psikolog H.Sinan Çorbacıoğlu’nun (solda) ortkalaşa hazırladığı Türkçe-Norveççe sözlüğü, Türkiye’nin Oslo Büyükelçisi Şanıvar Olgunun da (ortada) katılımıyla tanıtıldı.

11 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAİSVEÇ HABER TURU

İsveç’te Hıristiyan Demokratlar, liderini değiştirmedi

İsveç’te iktidarda bulunan merkez sağ koalisyon hükü-metinin en küçük ortağı Hıristiyan Demokrat Parti’nin(Kd) geçen hafta yapılan kongresinde Göran Hägglund yeniden genel başkanlığa seçildi. İki yıl önce yoğun liderlik tartışma-larının olduğu partide bu defa liderlik çekişmesi yaşanmadı. Hägglund, Hıristiyan Demokrat Partin üyelerinin yoğun desteğiyle yeniden seçildi. İki yıl önce Hägglund ile liderlik kavgasına tutuşan Mats Odell de parti kongresinin aldığı kararın arkasında durduğunu söyledi. Odell, genel başkan Hägglund’a artık güven duyduğunu belirtti.

İsveç’te oynadığı futbolla TFF’nin dikkatini çekti

İsveç’te geleceğin Messi’si olarak gösterilen 11 ya-şındaki Mehmet Uzel, oynadığı futbolla dikkat çekmeyi başardı. Konya’nın Kulu ilçesinden gelen doktor bir ailenin çocuğu olan Mehmet Uzel, Skövde AIK’nın 11 yaş takımında forma giyiyor. TFF İsveç temsilcisi Ömer Ok tarafından yakın takibe alınan Mehmet Uzel, birçok kulüp tarafından da izleniyor. Orta sahada forvet arkası oynayan ve sol ayağını çok iyi kullanan geleceğin yıldız adaylarından Mehmet Uzel, 16 maçta 43 gol ve birçok asistle dikkatleri üzerine çekti. Bir çok Stockholm kulüplerinin altyapısına katmak istediği genç oyuncunun babası Harun Uzel, çocuğunun geleceği için Stockholm’e göç edebileceğini kaydederken, çocuğunun futbolu kadar eğitimine de önem verdiğini söyledi.

Huzur evine kabul edilmeyen ihtiyar kadın intihar etti

Huzur evinde yaşamak için başvuran yaşlı kadının başvurusu kabul edilmediği için evinin balkonundan atlayarak canına kıydı. Stenungsund Belediyesi sınırları içerisinde ikamet eden 84 yaşındaki bir bayan, kocası ile birlikte ihtiyaçlarını gideremediklerini ve hayatın kendileri için zor olduğunu belirterek huzur evinde yaşamak için başvuru yaptı. Başvuruyu Stenungsund Belediyesi’nın kabul etmemesinin ardından, yaşlı bayan kendini balkon-dan atarak intihar etti. Olay yerinde yaşlı bayan hayatını kaybederken, polis te Stenungsund Belediyesi hakkında inceleme başlattı. Belediye sorumlusu Kicki Nordberg, yaşlı bayanın ‘müracaatının neden kabul edilmediği’ hakkında soruşturmanın devam ettiğini ve kısa sürede sonucun kamuoyuna açıklanacağını söyledi.

Pizzaların yarısında kullanılan malzemeler sahte

İsveç Sağlık Kontrol Ekibi’nin Stockholm’de yaptığı kontrollerde pizzaların yarısında kullanılan malzemenin sahte olduğu ortaya çıktı. Pizza üzerinde kullanılan peyni-rin ucuz salata peyniri, Bonfile (Oxfile) kalitesiz et ve diğer malzemelerin de ucuz ve sahte olduğu kaydedildi. Sağlık Kontrol Ekibi, Järfälla Belediyesi sınırlarında bulunan 25 pizzariye de yaptığı kontroller çerçevesinde bu sonuçlara ulaştı.

İsveççe-Türkçe yeni gramer kitabı kütüphanelerde yerini aldı

İsveççe öğrenmenin ve pratik yapmanın en kolay ve etkili yollarından biri kitap okumak, dili sürekli kullan-maktır. Bu nedenle İsveç’te yaşayan Türklerin, İsveççe öğrenebilmesi için yeni bir Türkçe-İsveççe gramer kitabı raflarda yerini aldı. Araştırmacı Mehmet Karayılan ta-rafından 2,5 yıllık bir çalışma sonucu hazırlanan kitap, Jönköping’de dil kurslarında satılmaya başlandı. İsveç’te bütün kütüphanelerde yerini alacak olan kitap, İsveççe ve Türkçenin yanında İspanyolca ve İngilizce de içeiyor. Uzun uğraşlar sonucu kitabı hazırlayan Mehmet Karayılan, “Kitap dört dilde yazılmış, karmaşık değil ve İsveççe öğren-meye çalışan kişilerin işine yarayacağını düşünüyorum.” şeklinde konuştu.

94 yaşında ehliyetini yenilediİsveç’in orta bölgesinde yer alan Lidköping’de 94

yaşında bir İsveçli, ileri yaşına rağmen ehliyetini yeniledi ve 100 yaşına kadar otomobil kullanmaya devam etmek istedi-ğini söyledi. Bertil Joseffson adlı yaşlı otomobil tutkunu kısa bir süre yeni bir otomobil satın aldığını ve önümüzdeki ay 95 yaşına gireceği doğum gününde çifte kutlama yapacağını belirtiyor.

STOCKHOLM’DE DÜNYA İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ MASAYA YATIRILDI

Küresel ısınmadan insan sorumluİsveç’in başkenti Stockholm’de toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Hükümetlerarası İklim Değişikliği Kurulu (IPCC) yeni bilimsel buluşlar ışığında hazırladığı 5. iklim raporunu açıkladı. İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1Stockholm’de 23-26 Eylül tarihleri arasında topla-nan BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Kurulu

(IPCC) yeni bilimsel buluşlar ışığında hazırladığı 5. iklim raporunu açıkladı. IPCC raporunda küresel ısınmanın varlığının altı çizilirken 1950’den bu yana devam eden küresel ısınmanın temel nedeninin yüzde 95 oranında insan faaliyetleri olduğuna işaret ediliyor.

Küresel ısınmanın boyutlarının sergilendiği raporda sera gazı salınımının devam etmesinin daha fazla küresel ısınmaya ve iklim sisteminde çok yönlü değişime yol açacağına dikkat çekiliyor. Ayrıca Son 30 yılda dünya yüzeyindeki sıcaklığın giderek arttığı ve 1850’den bu yana kaydedilenden daha yüksek olduğu belirtiliyor. Isının dünya genelinde 100 yıllık zaman içinde 0.89 derece arttığına işaret edilen rapora göre, sıcaklık artışı bu yüzyılın sonuna kadar 1,5 dereceye kadar çıkacak. İklim değişikliğine neden olan karbondioksit salınımına devam edilmesi halinde ise sıcaklık artışının 4 ile 5,4 derece daha yüksek olacağı uyarısı yapılıyor. Raporda, ısınma oranın-daki artışın 2 dereceyi geçmemesi gerektiği görüşünün bütün dünya devletleri tarafından kabul edildiğine dikkat çekiliyor.

Raporu hazırlayan çalışma grubunun eş başkanı Qin Dahe, “Atmosfer ve okyanusta ısınma kaydedildiğini, kar ve buz miktarında azalma olduğunu, ortalama deniz seviyesinde yükselme gözlendiğini ve sera gazı yoğun-laşmasında artış olduğunu.” kaydetti. Yetkililer bunun

sonucu olarak dünyanın daha fazla sıcaklık dalgası, sel, kuraklık ile karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulunuyor. Ayrıca okyanusların bazı deniz canlılarını tehdit edebilecek düzeyde daha asitli bir hale gelebileceği belirtiliyor.

Dünya için alarm zilleri çalıyorSanayi devriminin başladığı 1750 yılından bu yana

atmosferdeki karbondioksit oranı yüzde 40 oranında arttı. Denizlerdeki su seviyesinin yükselmesi ise 2100 yılına kadar yarım metreyi geçeceği tahmin ediliyor. Dünyada ısınma ile birlikte buzullardaki erime de hızla artacak. Grönland’da buzların erimesi son 20 yıl içinde çok hızlı bir şekilde görüldü ve bütün kutuplardaki buzlar 1900’lü yıllardan sonra 7 kat daha hızlı şekilde eridi ve kütleleri küçüldü. Isınmanın bu şekilde devam etmesi halinde 2100 yılına kadar kutuplardaki buzullar yüzde 15 ile 85 oranında erimiş olacak. Kuzey Kutbu’ndaki buzulların kütlesi her yıl yüzde 3.5 ile 4.1 oranından eriyerek küçülüyor. Araştırmacılar, kuzey yarım kürede kar yağış oranlarının azalmasından dolayı, kar örtüsünün küçüldüğünü, 2100 yılına kadar bu azalmanın yüzde 25’e kadar ulaşacağını bildirdi.

Bu arada BM İklim Sekretaryası Başkanı Christiana Figueres, raporun küresel ısınmayla acil mücadele ihtiya-cının altını çizdiğini söyledi. Figueres, hükümetlerin iklim konusunda küresel çapta ve hızlı bir şekilde harekete geçmesi ve bunu sağlamak üzere yeni antlaşma üzerinde uzlaşma sağlamaları çağrısında bulundu.

Anadolu turu yaptıran restoranYAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ

1Finlandiya’da 1996 yılından beri restorant işlet-meciliği yapan Mehmet Acanal artık müşterilerine

Anadolu turu yaptırıyor. Helsinki’de bulunan Halikar-nas Restorantı sadece müşterilerini doyurmuyor aynı za-manda onlara Türkiye’nin tarihi güzelliklerini gösteriyor.

Restore ettirdiği dükkanının duvarlarına Kapadok-ya,Truva, Efes, Nemrut, Galata Kulesi, Harran evleri ve Boğaziçi gibi bir çok tarihi mekanları kabartma yap-tırarak müşterilerin dikkatini çeken Acanal, insanlara Türkiye’yi tanıttığını belirterek, ”Bu tarihi güzellikleri duvarlarda görenler Anadolu’yu merak ettiklerini ve Türkiye’nin bu kadar tarihi güzelliklere sahip olduğunu bilmediklerini söyleyen bir çok Finlandiyalı var.” diye konuştu. Günde 25 çeşit yemek çıkardıklarını söyleyen

işadamı Acanal, neredeyse hergün bir ülkenin büyü-kelçisini restorantların da ağırladıklarını vurgulayarak, bunların özellikle Ortadoğu ülkelerinin büyükelçileri olduğunu ifade etti.

12 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAGöçmenlerin iş bulması giderek zorlaşıyor

Danimarka’da yaşayan göçmenlerin iş bulma şansı her geçen yıl biraz daha azalıyor. Uzmanlar ekonomik krizin entegrasyon çalışmalarını sekteye uğrattığı görüşünde.ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da ekonomik kriz dolayısıyla zor şartlar altında ha-

yatlarına devam etmek zorunda kalan göçmenler iş bulmakta zorlanıyor. Bir-çok firma çeşitli sebepler ileri sürerek göçmenlere iş vermeye yanaşmıyor. Yapılan araştırmalar, göçmenler için Danimarka’da iş bulmanın her ge-çen yıl biraz daha zorlaştığını göste-riyor. Entegrasyon Barometre isimli araştırma kuruluşunun verilerin göre; geçtiğimiz yıl göçmenlerin iş bulma şansı Danimarkalılara oranla yüzde 6 geriledi. Bu durumdan en çok etkile-nen göçmen grubu ise; Batı kökenli olmayanlar.

Konuyla ilgili Danimarka Devlet Televizyonu (DR)’ye bir açıklamada bulunan 3F Entegrasyon ve Etnik Eşitlik Danışmanı olan Anthony Sylvester, bu gelişmenin son derece üzücü olduğunu söyledi. Sylvester, ”Göçmenlerin işlerini kaybetmesi her şeyden önce kişisel olarak büyük bir sorun. Bu durum yalnızca ekonomiyi değil, aynı zamanda statülerini de etkiliyor ve entegrasyon için büyük bir felaket unsuru oluşturuyor” dedi.

Yeni Danimarkalılar Derneği (Fo-reningen Nydansker) Müdürü Torben Møller-Hansen’e göre ise mevcut ekonomik kriz dolayısıyla entegrasyon

çalışmaları büyük yara aldı. Bu durum da göçmen kökenlilerin istihdam piyasasına dahil olmasını engelliyor.

Møller-Hansen, “Göçmenlerin iş piya-sasına girme engeli daha da büyümüş durumda. Aynı zamanda, politikacılar

bu konuya daha az odaklanıp herkese iş bulunması için genel bir strateji izlemeye başladılar” dedi.

Entegrasyon Barometre isimli araştırma kuruluşunun verilerine göre; geçtiğimiz yıl göçmenlerin iş bulma şansı Danimarkalılara oranla yüzde 6 geriledi.

D A N İ M A R K A’ D A B İ R A İ L E D R A M I :

Devlet el koymasın diye çocuklarını 15 aydır saklıyorlarDanimarka’da göçmen kökenli bir ailenin belediye el koymasın diye 8 yaşındaki çocuklarını 15 aydır sakladığı ortaya çıktı. Çocuklarını kaybetmek istemeyen aile 2. bir şans istiyor.

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da belediyeler tarafından ailelerinden alınan çocuk sayısı giderek

artıyor. Bir çok aile durumdan şikayetçi. Be-lediyelerin sosyal görevlilerin zaman zaman sudan sebeplerle çocukları ailelerinden ayır-dıklarını savunan aileler ilginç yöntemlere başvuruyor. En son göçmen kökenli bir babanın çocuğunu belediyenin sosyal görev-lilerine vermemek için 15 aydır saklanarak yaşadığı ortaya çıktı.

Avrupa’da çocukların problemli aile-lerin elinde şiddet görmesini ve sağlıksız koşullarda yaşamasını engellemek için hayata geçirilen koruyucu ailelik sistemi tartışmalara neden olmaya devam ediyor. Almanya ve Hollanda başta olmak üzere birçok AB ülkesinde her yıl binlerce çocuk ailelerinden ayrılarak ya koruyucu ailelerin yanında veriliyor yada devletin bakım yurt-larına yerleştiriliyor. Ancak bu önlem bir çok sorunu beraberinde getiriyor. Özellikle göçmen kökenli aileler durumdan şikayetçi. Koruyucu ailelerin kendi kültürlerinden son derece farklı olduğunu savunan göçmen kökenli aileler devlet tarafından el konan çocuklarının büyük zorluklarla karşı karşıya

kaldığını savunuyor. Bazı aileler ise; devletin çocuklarına el koymasını engellemek için enteresan yöntemlere başvuruyor. Onlardan biri; çocuğu saklamak.

Danimarka’nın Lolland bölgesinde yaşayan göçmen kökenli bir baba oğlunu be-lediyeye vermemek için 15 aydır saklanarak hayatına devam ediyor. Okula yada başka herhangi bir devlet kurumuna götürülmeyen ve 8 yaşında olduğunu öğrenilen çocuk ise durumdan şikayetçi değil. Danimarka Devlet Televizyonu’na (DR) konuşan baba ve oğul birlikte mutlu olduklarını ve ayrılmak iste-mediklerini söylüyor. 2012 yılında Lolland Belediyesi çocuğun aileden alınmasına karar vermişti. Bu karardan sonra polis çeşitli kereler ailenin yaşadığı evi ziyaret etti ancak her seferinde sadece anne ile karşılaştı. Anne, polislere babanın ve oğlunun artık burada yaşamadığını ve nerede olduklarını bilmediğini söyledi.

Daha önce uyuşturucu kullandığı için hüküm giyen göçmen kökenli baba DR’ye yaptığı açıklamada, Lolland Belediyesi tarafından haksız bir biçimde suçlandığını ve çocuğunun kendisinden alınması için bir neden olmadığını ispatlamak üzere bir şansı hakettiğini söyledi.

Danimarka’nın Lolland bölgesinde yaşayan göçmen kökenli bir baba, oğlunu belediyeye vermemek için 15 aydır saklanarak hayatına devam ediyor.

13 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

19 Kasım’da yapılacakBelediye Seçimleri için mektupla

oy kullanma başladı.

Tercih edeceğin adaya seçim gününübeklemeden oyunu verebilirsin.

Belediye Seçimleri’nde 42 bin 500Türkiye kökenlinin oy kullanma

hakkı var.

Vatandaşlık görevi içinsandığa gidip, oyunu kullan.

OY’UNUN DEĞERİNİNFARKINDA MISIN?

Polisler, emekli yaşından şikayetçiPolis görevlileri, emekli yaşı sınırlamasından pek

memnun değil. Yasalara göre, herhangi bir polis memuru 28 yıl iş gününü doldurdurduğu taktirde 57 yaşında emekli olabiliyor. Ancak polis memurları bu sınırlamanın kaldırılması istiyor. Yerel medyaya konuşan Polis Derneği Başkanı Sigve Bolstad, konuyla ilgili yasa değişikliğine gidilmesi gerektiğini savundu. Bolstad, ‘’ Sağlığı yerinde, belli bir tecrübeye ulaşmış her polis görevlisi, gerektiğinde 60 yaş üstünde de çalışma hakkına sahip olamalı.’’ dedi.

Bilimin Sultanları, Oslo’dan sonra Bursa’da sergilenecek

Başkent Oslo’da yoğun ilgi gören, Müslüman alimlerin buluş ve eserlerinin sergilendiği ‘Bilmin Sultanları’ sergi-sinin bir sonraki durağı Türkiye olacak. Sergi, 2013 Kasım ayından itibaren 6 ay Türkiye’nin en büyük bilim merkezi olan Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi’nde sergilenecek. Geleceğin bilim insanlarının yetişmesi amacıyla hayata geçirilen Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi, Bilimin Sultan-ları sergisi ile geleceğin mucitlerine dikiz aynası tutmayı hedefl iyor. Dünyanın ortak mirası olan bilime öncülük eden Müslüman bilim insanlarının icat ve keşifl erinin uygulamalı, interaktif ve görseller olarak sunulacağı Bilimin Sultanları Sergisi, bugünün mucitlerine yol gösterecek, çalışmalarına ilham verecek nitelikte.

Çocuğunu dilenciliğe zorlayan Romen babaya 1 yıl hapis cezası

Norveç’te daha çok dilencilikle geçinen Romenlere dair ilginç bir olay yaşandı. Buna göre çocuklarını dilenciliğe zorlayan 34 yaşındaki bir Romen baba, 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Haziran ayında toplam 4 çocuğu ile Norveç’e giriş yaptığı belirtilen Romen babanın, güvenlik yetkilileri tarafından Larvik şehrinde suç üstü yakalandığı açıklandı.

İlerleme Partisi, koalisyon ortağı bulmakta zorlanıyor

Hiristiyan Halk Partisi’nin (KrF) bazı üst düzey yöneti-cileri, muhtemel iktidar ortağı İlerleme Partisi(FrP) ile aynı koalisyonda bulunmak istemediklerini belirtti. Yerel med-yaya açıklamalarda bulunan yetkililer, İlerleme Partisi’nin (FrP), göçmenlerle alakalı bazı uygunsuz ifadeler kullan-dığını ve bu yüzden koalisyon ortağı olmak istemediklerini kaydetti. Olayların, göçmen kökenlilere karşıt tutumuyla bilinen İlerleme Partisi’nin özellikle, ‘İslamlaştırma’ ifadesini tartışmalı bir şekilde kullanmasından sonra tetiklendiği belirtliyor. Öte yandan, hükümet müzakereleri tüm hızıyla devam ediyor. Koalisyon ortakları birbirleriyle anlaşmak için yoğun mesai harcıyor.

Birçok oy, geçikmeden dolayı sayılmamış

Erken oy kullanma haklarını kullanan bin 653 kişinin oyları, sistemdeki geçikmelerden dolayı sayılmamış. Bele-diye-Bölgesel Kalkınma Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği bir araştırmada, 203 belediyede, geçikmeden dolayı toplamda bin 653 oyun geçersiz sayıldığı ortaya çıktı. Konuyla ilgili geniş çaplı hesaplamalarda bulunan yetkililer, oyların sayılmış olsa bile seçim sonucunu etkilemiyeceğini vurgu-ladı. Bakanlık, önümüzdeki yıllarda benzer problemlerin yaşanmaması için çözüm arıyor. Öte yandan, benzer araş-tırmalar daha önceki seçimlerde de yapılmıştı. 2011 yılındaki seçimlerde yaklaşık bin oy geçiktiği için sayılmamıştı. 2009’da gerçekleşen seçimlerde ise, 677 oy geçikmeden dolayı sayılmamıştı.

NORVEÇ HABER TURU

14 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAT A A S T R U P B E L E D İ Y E B A Ş K A N I M İ C H A E L Z İ E G L E R :

Hoje-Taastrup Özel Okulu eğitim hayatına başarılı bir giriş yaptıBu yıl 233 öğrenci ile eğitime başlayan Hoje-Taastrup Özel Okulu geçtiğimiz hafta içerisinde özel bir açılış resepsiyonu gerçekleştirdi.ZAMAN KOPENHAG

1Bu yıl 233 öğrenci ile eğitime başlayan Hoje-Taastrup Özel

Okulu’nun (Hoje-Taastrup Privat Skolen) geçtiğimiz hafta düzenlediği açılış resepsiyonu oldukça renkli geçti. Bir dönem Taastrup’da belediye encü-menliği de yapmış olan Radikal Partili milletvekili Nadem Farooq’un yanı sıra Taastrup Belediye Başkanı Mic-hael Ziegler ve belediye encümenleri Kemal Bektaş ve Ekrem Günbulut’un katıldığı resepsiyonda eğitimin öne-mine vurgu yapıldı.

Program; Hoje-Taastrup Özel Okulu Yönetim Kurulu Başkanı Meh-met Alataş’ın konuşmasıyla başladı. Başta Hoje Taastrup Belediye Başkanı Michael Ziegler ve Radikal Partili Mil-letvekili Nadem Farooq olmak üzere okulun açılmasında emeği geçenlere teşekkür eden Alataş, amaçlarının her yönüyle başarılı, elit bir okul olarak eğitim vermek olduğunu söyledi. Alataş’ın akabinde okul öğretmen-lerinden Zühtü Çoşar, okul hakkında katılımcılara bilgi verdi.

Eğitim hayatına başarılı bir giriş yaptıResepsiyonda bir konuşma yapan

Hoje-Taastrup Belediye Başkanı Mic-hael Ziegler, eğitimin önemine değindi. Hoje-Taastrup Özel Okulu’nun eğitim hayatına başarılı bir giriş yaptığını ifade eden Ziegler, başarılarının devam etmesini diledi.

Hoje-Taastrup Belediye Başkanı Michael Ziegler’in akabinde kürsüye gelen Radikal Partili Milletvekili Na-dem Farooq konuşmasına, “Merhaba kardeşler” diyerek başladı. Sıcak tavır-larıyla bütün katılımcıların beğenisini kazanan genç milletvekili, uzun za-

mandan beri azimle bu okulun açılması için gayret gösteren girişimcileri teprik etti. Farooq konuşmasını, “Herşey çocuklarımızın geleceği için” diyerek tamamladı.

Konuşmaların ardından açılış kur-delası kesildi ve davetliler okulu gezdi.

1000 metrekare spor ve jimnastik ile 3 bin metrekare eğitim alanı olmak üzere toplamda 4 bin metrekare alana sahip olan okul, tecrübeli eğitim kadrosuyla da şimdiden velilerin beğenisini kazan-mış durumda.

1000 metrekare spor ve jimnastik ile 3 bin metrekare eğitim alanı olmak üzere toplamda 4 bin metrekare alana sahip olan Hoje-Taastrup Özel Okulu tecrübeli eğitim kadrosuyla da şimdiden velilerin beğenisini kazanmış durumda.

Norveç’in halka açık ilk egzersiz alanı Türk işadamlarından Türk işadamlarının Oslo Belediyesi ile ortaklaşa kurduğu halka açık egzersiz alanına şimdiden yoğun ilgi var.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Norveç’te yaşayan Türkiye kökenli Fahri Koyuncu ile Mustafa Ocak’ın

kurduğu Gypark Şirketi, Oslo Belediyesi ile ortaklaşa bir egzersiz alanı kurdu. Norveç ve başkent Oslo’nun tanınmış tarihi parkla-rından olan Sofienberg’de kurulan egzersiz alanının açılış kurdelesini, Oslo Belediyesi Çocuk-Gençlik-Çevre-Kültür Komitesi Başkanı Sunniva Holmås Eidsvoll kesti. Programa, birçok belediye yetkisi de katıldı.

Eidsvoll konuşmasında, Gympark AŞ yetkililerine teşekkürleri sunduve egzersiz alanının Oslolulara oldukça faydalı ola-cağını söyledi. Programa katılan bir diğer belediye yetkilisi Øyvind Eide ise, Oslo’nun böyle bir egzersiz alanına ihtiyacı olduğunu kaydetti.

Şirket sahiplerinden Fahri Şahin Ko-yuncu ise, belediye ile ilerleyen günlerde bu parkı referans göstererek 80’e yakın egzersiz alanı kurmayı planladıklarını ifade etti. Koyuncu, “Günümüz insanı vaktini daha çok televizyon ve internet karşısında geçiriyor. Bu durum ister istemez sağlık sorunlarına neden oluyor. Biz de bu ko-nuda ülke insanın sağlığına faydalı olmak amacıyla böyle bir çalışma başlattık.” dedi.

Başkent Oslo’nu Sofienberg isimli tarihi parkında kurulan egzersiz alanının açılış kurdelesini, Oslo Belediyesi Çocuk-Gençlik-Çevre-Kültür Komitesi Başkanı Sunniva Holmås Eidsvoll kesti.

15 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAMerkel’den bir sağ kroşe dahaSon yıllarda sosyal demokratların büyük oy kaybına uğradığı Avrupa’da sola bir ağır darbe de Almanya’dan geldi. Oylarını yüzde 7,7 oranında artıran Angela Merkel, ekonomik gücüne siyasi gücü de ekledi.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

19 Eylül’de Norveç’te, 22 Eylül’de Al-manya’da yapılan seçimlerden sağ

blok partileri zaferle çıktı. Norveç’te 2005’ten bu yana ülkeyi yöne-ten İşçi Partisi öncülüğündeki sol blokun, seçimlerde ço-ğunluğu Muhafazakâr Parti öncülüğündeki sağ bloka kaptırmasıyla başlayan sü-reç Almanya’da devam etti. Seçimlerde sağ partiler san-dıktan güçlenerek çıktı. Angela Merkel, arka arkaya 3. kez zafer kazanınca Avrupa’nın gündemine gelen soru, “Ekonomik krizde en çok işçi sınıfı zarar görmesine karşın, neden ülkeleri sağ partiler yönetiyor?” oldu. Bu sorunun cevabı, sosyal demokrat partile-rin Avrupa için çözüm ve lider üretmedeki sıkıntısında gizli. Merkel Almanya’sı, bu sonuçla ekonomik gücüne siyasi gücünü de ekledi. Fazla değil, 10 yıl geriye gittiğimizde, Avrupa’nın 11 ülkesinde iktidar koltuğunda sosyal demokrat partiler oturuyordu. Bugün ise sadece Danimarka ve Portekiz sosyal demokrat partiler tarafından yönetiliyor. Son birkaç yıl içerisinde sol; İspanya, Yunanistan ve Norveç’te iktidarı kaybetti. Şu an Dani-marka’daki kamuoyu yoklamalarında da sağ blok ezici şekilde önde gözüküyor. Eşitlik, dayanışma, işçi hakları ve sosyal devlet kav-ramlarını bayraklaştıran sosyal demokratlar, ülkelerindeki ‘göçmenlere’ sıcak mesajlar vermeleriyle dikkati çekiyordu. Toplumun önemli bölümü, 1990’lı yıllarda işçi sınıfını oluşturuyordu. Fabrikaların bacalarının tüt-tüğü bu dönemde, işçi hareketlerini kontrol eden ve bir nevi arka bahçesi konumunda tutan sosyal demokratlar için iktidara gelmek zor olmuyordu. 2000’li yıllarda Avrupa’da ciddi değişimler yaşandı. Fabrikalar birer birer kapanırken; üretim, iş gücünün daha ucuz olduğu ülkelere kaydırıldı. İşçi sınıfı za-yıfladı, eğitimli ve zengin bir taban oluşmaya başladı. Fabrikaların kapandığı, işçi sınıfının tarihe karıştığı günümüz Avrupa’sında re-formları sağ partiler yapınca, sosyal demok-ratlar doğal seçmenlerini kaybetmeye baş-ladı. Bunda partilerin savunduğu değerlerin giderek birbirine benzemesi ve ideolojilerin

çökmesi de önemli rol oynadı. Ekonomi, sağlık, eğitim ve yabancılar konusunda sağ ile sol arasında küçük farklar kaldı. Yeni nesil ‘dayanışma’, ‘özgürlük’, ‘işçi sınıfı’ gibi kav-ramlarla yetinmeyince sosyal demokratların oy alması zorlaştı.

2008’de başlayan ekonomik kriz Avrupa için yeni bir milat oldu. Solun iktidar garantisi olan ‘sosyal devlet’, krizin sebeplerinden biri olarak gösterildi. Krizle birlikte işsiz sayısının artması ve ekonomik verilerde görülen küçül-menin faturası solun uyguladığı politikalara bağlandı. Sadece işsizlik değildi sola kesilen fatura. Yıllarca göçmenlere ‘dost’ görünen ancak onların hiçbir sorununu çözmeyen sol partiler, ülkelerin kucağına bir başka sorun bırakmıştı.

Kriz döneminde iktidarda olan sosyal demokrat partiler, yıllardır savundukları ilkelerden vazgeçmek zorunda kalıyorlardı. Devletin gelirinin azaldığı bir ortamda ‘sosyal devlet’ anlayışı yavaş yavaş terk edildi. Devlet kapısı bir geçim kaynağı olmaktan çıktı, işsiz kalanlara verilen işsizlik parası peyderpey azaltıldı. Eskiden çalışmadan devletten aldığı sosyal yardımla rahat bir hayat sürenler, kriz döneminde ancak hayatını idame ettirecek kadar bir yardıma mahkûm oldu. Avrupa’da ülkeler birer birer sağ partilere teslim edildi.

Solun önemli bir açmazı da lider sıkıntısı oldu. 1970’li yıllarda Willy Brandt (Almanya), Anker Jörgensen (Danimarka), Olof Palme (İsveç) ve Bülent Ecevit (Türkiye) gibi efsane sol liderler çıkaran sosyal demokratlar, 2000’li yıllarda lider sıkıntısı yaşamaya başladı. Bir ara Tony Blair (İngiltere) ve Gerhard Sch-röder (Almanya) ile lider sıkıntısını atlatan sol, bu isimlerin görevi bırakmasıyla sıradan isimlerle yoluna devam etmek zorunda kaldı. Ortaya çıkan yeni durum sol içinde ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. İdeoloji de-ğişikliği ortaya çıktı. Merkeze yaklaşan sosyal demokrat partilerle merkez sağ partiler ara-sındaki farkların giderek ortadan kalkmasıyla geleneksel sol seçmen blok değiştirmeye başladı. Parti isimleri farklı olmasına karşılık savunulan değerler aynı olunca, ideolojik seçmen kitlesi giderek azaldı. Önümüzdeki yıllarda sol tekrar iktidara geldiğinde klasik sosyal demokrat görünümünden çok farklı bir portre çizip merkezde yer alacak.

Ekonomik gücüne siyasi gücü de ekledi

Radikal Parti kan kaybediyor2011 yılı genel seçimlerinde büyük bir çıkış sergileyen Radikal Parti son yılların en büyük düşüşünü yaşıyor.ZAMAN KOPENHAG

1Geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirdiği kongrede sünnetin yasaklanması yönünde karar alan Ra-

dikal Parti’nin oyları hızla düşüyor. Yapılan anketler; partinin oy oranının son yılların en düşük seviyesine gerilediğini gösteriyor. Söz konusu düşüşte Müslü-manların partiye verdiği desteği geri çekmesinin etkili olduğu tahmin ediliyor.

2011 yılı Eylül ayında gerçekleştirilen genel seçim-lerde büyük bir başarı sergileyerek hükümet içerisinde kendine hatırı sayılır bir yer edinen Radikal Parti’nin oyları yavaş yavaş eriyor. Parti Başkanı Margrethe Vestager’in de kamuoyundaki popülaritesi azalıyor.

Epinion’un Danimarka Devlet Televizyonu DR için yaptığı bir ankete göre; Radikal Parti’nin oy oranı son 2 yıl içerisinde yüzde 7’ye kadar geriledi. 2011 yılında yapılan genel seçimlerde bu oran yüzde 9,5 seviyelerindeydi. Seçimlerin akabinde Danimarka’nın en popüler liderleri arasına giren Radikal Parti Başkanı Margrethe Vestager de söz konusu düşüşten nasibini alıyor. Ankete göre; seçimin akabinde +40 popülarite oranına sahip olan Margrethe Vestager şimdilerde +2 popülarite oranına kadar gerilemiş durumda.

Radikal Parti’nin 179 milletvekilli Danimarka Parlamentosu’nda (Folketinget) 17 temsilcisi bulu-nuyor. 336 bin 698 seçmen 2011 seçimlerinde Radikal Parti’ye oy vermişti.

Radikal Parti’nin oy oranı son 2 yıl içerisinde yüzde 7’ye kadar geriledi. 2011 yılında yapılan genel seçimlerde bu oran yüzde 9,5 seviyelerindeydi.

16 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMÇ E L İ K L E Y D İ

ANGELA MERKEL Almanya ve Avrupa için önemli bir dönüm noktasıydı seçimler. Merkel, üçünçü kez ve oylarını artırarak kazandı, Avrupa’ya kalıcı izler bırakacağını gösterdi.

DURSUN ÇELİK BERLİN

1Almanya Başbakanı An gela Merkel, kendisi ve partisi adına tarihî bir başa-

rıya imza attı. Geçen hafta yapılan genel se-çimlerde, aldığı oy oranı nı bir önceki seçime göre 7,7 puan artırmayı başardı. Bu sonuç Avru pa Birliği ve dolayısıyla küresel denge-leri etkileyecek. Alman seçmenin tercihine bu gözle bakmakta yarar var. Halka halka liderliğini pekiştiren Merkel’i, önümüz deki dönem uluslararası krizlerde daha aktif rol-lerde görebiliriz. Konuya sadece Türkiye-AB ilişkisi düzleminde bakmak ve Almanya’nın tavrını da Merkel’in şahsi du ruşu zannetmek yanıltıcı olabilir.

Almanya, Avrupa Birliği’nin (AB) tar tışmasız lokomotif ülkesi. Yunanistan, Portekiz ve İspanya’daki ekonomik krizde Almanya’nın bu özelliği bariz bir şekilde ortaya çıktı. Krizdeki ülkeler yardım için AB’nin kapısını çalarken, bu kapı aslında Almanya demekti. Merkel, maddi yardım da bulunurken, bu ülkelere kemer sıkma poli-tikası uygulattı. Memleketlerinin ge leceğini ve siyasi istikballerini Merkel’in dudağından çıkacak kelimelere bağlayan kriz ülkelerinin liderleri, alınacak maddi yardım hatırına, sunulan reçeteleri kabul etti. Yunanistan, Portekiz, Kıbrıs Rum Ke simi ve İspanya’ya can simidi uzatan Mer kel, Alman ekonomi-sini krizde büyütmeyi başardı. Üst üste gelen ekonomik başarıla ra, Batı ile İran arasındaki nükleer krizde ‘siyasi başarı’ da eklendi. İran’ın nükleer silahlardan arındırılması için görüşmeleri Birleşmiş Milletler’in (BM) 5 daimî üyesi yürütürken, bu ülkelere +1 olarak Alman ya eklendi. Almanya, resmen olmasa da fii len BM’nin 6. üyesi gibi davranıyor.

Angela Merkel’in 3. kez seçimi kazan-masıyla siyasi güç pozisyonu daha da güçlü konuma gelecek. “AB siyasi değil, ekono mik güç” kavramı Merkel sayesinde yeni bir evreye girecek. Almanya’nın yeni pozis-yonuna hem İran’la yapılan müzakereler de hem de Suriye krizinde yakından şahit olduk. Küresel krizlerin iç yansımaları ve Almanya’nın kendine özgü siyasi ve sosyal dalgalanmalarını doğru yöneten Merkel, tökezlemesini bekleyenlere inat güçlendi.

Merkel’in üçüncü dönem başarı hikâyesine yakından bakıp paralelinde bunun uluslararası dengelere muhtemel yansımalarına kısaca göz atalım. Öncelikle şunu vurgulamak lazım: Merkel, bu önem li başarıya rağmen tek başına iktidara gele-memenin de burukluğunu yaşıyor. Aslında burukluğun ötesinde riskten söz edebiliriz. Parlamentodaki 630 sandalyenin 311’ini alarak beş sandalye eksiğiyle tek başına ik tidar olma imkânını kaçıran Merkel, zayıf bir ihtimal de olsa hükümeti kuracak koa-lisyon ortağı bulamayabilir. Genel başkanı olduğu Almanya Hıristiyan Demokrat Bir lik (CDU), doğal koalisyon ortağı olan Hür Demokrat Parti’nin (FDP) parlamentoya girememesi nedeniyle hükümeti kurmak ta zorlanacak. FDP’nin yüzde 5’lik seçim barajını aşamaması ilk defa yaşanıyor. Ba-rajı aşan partilerden Sol Parti’ye kapılarını kapatan Merkel’in Sosyal Demokrat Parti (SPD) veya Yeşiller’le koalisyon kurmak tan başka şansı bulunmuyor. 2005-2009 yılları arasında CDU ile Büyük Koalisyon kuran Sosyal Demokrat Parti’nin oy oranı 2009 seçimlerinde yüzde 34,2’den yüzde 23’lere düşmüştü. Son dönemde CDU ile ortaklık yapan FDP’nin de oyları yüzde 14,6’dan yüzde 4,8’e düştü ve tarihî bir he zimet ya-şayarak meclise giremedi. Bu du rum, CDU

ile koalisyon kurmanın küçük ortaklar için çok tehlikeli olduğu algısını güçlendiriyor. CDU ile hükümet kuran or takların bu parti ile pazarlık şansı düşük. Tabanlarına bunun hesabını veremedikleri zaman da sert bir şekilde cezalandırılmala rı mukadder. Bütün bunlar, birlikte koalis yon kurmaya namzet muhalefet partilerini CDU ile masaya otur-madan önce düşün meye sevk ediyor.

İktidarı kaybettiren zafer olur mu?SPD, koalisyon konusunda nihai ka-

rarını 14-16 Kasım tarihlerinde Leipzig’de ya pacağı kurultayda verecek. Partinin üst düzey politikacıları, demokrasilerde hak kı verilerek yapılan muhalefeti, iktidarın küçük ortağı olarak seçmenlerine hesap vermemeye yeğlediklerini dile getiriyor. Hükümeti kur-makta zorlanan CDU’da de neyimli politikacı ve hâlen Maliye Bakan lığı görevini yürüten Wolfgang Schäuble, Yeşiller ve SPD’nin koymak istediği zen gin vergisinin uygu-lanabileceğini dillen dirirken, CDU Genel Sekreteri Hermann Grohe vergi artırımının söz konusu olma yacağını söylüyor. Yetkili ağızlardan çıkan çelişkili ifadelerin parti içindeki farklı gö rüşler mi yoksa her ihtimali değerlendir meye yönelik bilinçli ifadeler mi olduğu ise şüpheli. Seçimlerin tartışmasız galibi CDU’nun dışarıda kalması da ihtimal dışı değil. SPD, Yeşiller ve Sol Parti’den oluşan bir hükümet, seçimin galibini saf dışı bıra kabilir. Seçimlerin yeniden yapılması yok farz edilmeyecek ihtimaller arasında.

Alman siyasetinin en renkli simaların-dan ve Doğu ile Batı Almanya’nın birleştiği günün en önemli tanıklarından biri olan Sol Parti (Die Linke) Federal Meclis Gru bu Baş-kanı Gregor Gysi’nin Angela Merkel ile ilgili değerlendirmesi öncelikle onun hakkında ipucu verir nitelikte. Gysi’nin ifa deleri şöyle: “Hıristiyan Birlik Partisi’nde Merkel’in baş-bakanlığa geliş dönemindeki erkek siyasiler, ‘Merkel’i partinin başına geçirelim, zaten bu duruma ancak bir yıl dayanmak zorunda kalırız ve en geç iki yıl içinde de ‘anneyi’ yine evine yollarız’ diye düşündü. Ancak anneleri onlara gününü gösterdi ve böyle düşünenleri evine çoktan yolladı.”

Angela Merkel, Berlin Duvarı’nın yıkıl-masından çok kısa bir süre sonra CDU’da başlayan politik hayatını, çok kısa denebi-lecek bir sürede bakanlığa taşıdı. Komünist bir devlette yaşamış olmasına rağmen çok kısa bir sürede yeni vatanı ve sosyal çevre sine uyum sağlamakta gecikmeyip başarı elde etti. Geçiş dönemlerinde ve ‘bir süre liğine’ geldiği konumlarda, karşısına rakip olarak gelecek isimleri alt etti ve kendini al ternatifsizleştirdi. Söz konusu isimler ara sında Wolfgang Schäuble, Laurenz Meyer, Friedrich Merz, Edmund Stoiber, Gunther Oettinger, Roland Koch, Norbert Rottgen, Christian Wulff gibi eyalet başbakanların dan bakanlara ve meclis grup başkanlarına kadar uzanan bir liste var. Birbiriyle iç içe gelişen olaylar, Angela Merkel’in başarı sürecinin analizinde daha net bir tablo or taya koyuyor. Angela Merkel, parti içinde zirveye yerleşirken, bu başarıyı ülke geneli ne de yaymayı başardı. Karşılaştığı krizleri sürekli fırsata dönüştürerek Avrupa Birliği içinde nüfuzunu artırdı.

Almanya tarihinde üç seçimi art arda kazanarak ender görülen başarıya adını yaz-dıran Angela Merkel, 2009 yılında başlayan ikinci döneminde iç ve dış po litikada yaşadığı krizleri doğru yönetti ve avantaja döndürdü. Başta avro krizi olmak üzere, Nasyonal Sos-yalist Yeraltı Terör Hücresi NSU’nun ortaya çıkması, sünnet yasağı, Cumhurbaşkanı

TÜRKLER ARTIK SADECE SPD’YE OY VERMİYOR SPD Genel Başkanı ve olası bir CDU-SPD koalisyonunun başbakan yardımcısı Sığmar Gabriel’in “Artık Türkiye köken liler eskiden olduğu gibi sadece SPD’ye oy vermiyor, bu SPD için iyi olmasa da Almanya ve Türkler için güzel bir gelişme.” şeklindeki tespiti doğru. Türklerin oyları artık sadece bir partiye gitmiyor. Oyların sosyal, siyasal ve ekonomik çevrelerine göre partiler arasında farklılıklar gös termesi toplumsal katılımın da belli ölçüde gerçekleştiğinin göstergesi. Almanya’da Futureorg Araştırma Enstitüsü’ne bağlı EndaX tarafından yapılan araştırmalar da insanımızın bu yönde bir yaklaşım ortaya koyduğunu bilimsel verilerle ortaya koyuyor.

TÜRKLERİN KURDUĞU PARTİ “BIG”

Almanya’da faaliyette bulunan ve Türkler tarafından kurulan BIG Partisi’nin (Yenilik ve Adalet İçin Birlik) yaklaşık 800 bin Türkiye kökenli oy kul-lanabilecek insanın yaşadığı bir ülkede aldığı oyların yaklaşık 17 binde kalması politik ilgisizliğe veya insanımızın bu partinin başarılı olup olamayacağına yönelik umutsuzluğuna bağlanabilir. Partinin önde gelenleri, 12 yıl sonraki se-çimlerde yabancı kökenlilerin sayısında demografik ola rak yakalayacakları sayısal çoğunlukla kendilerini hükümete ortak görseler de en azından şim dilik sadece yabancı kökenli vatandaşlara hitap ettikleri için belli bir süre çok önemli hedeflere ulaşmaları uzak görülüyor. Ancak parti içerisinde politika yapmakta olan genç siyasetçilerin Al manya siyasi hayatı için önemli bir kazanım olma şansı da yadsınamaz.

17 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM

Christi an Wulff’un istifası, Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki sızıntının nükleer ener jinin ciddi boyutlarda kullanıldığı Al manya iç politikasına etkisi, bakanların istifası, Merkel hükümetinin yönetmesi gereken krizler olarak döneme damgası nı vurdu.

Avro krizi, güçlendirdiKoalisyon döneminde SPD’nin

kurmayla rı tarafından hazırlanan ve 2010 Ajandası olarak anılan ekonomik disiplin paketi, SDP’nin oylarını 10 puandan fazla düşür dü. Ama ülkenin krizden nispeten az et kilenmesi Başbakan Merkel’in ekonomik başarı hanesine yazıldı. Mercedes, Audi, BMW, Volkswagen, Siemens, Bosch, Ba-yer gibi dünya markalarına sahip olan ve dünyada 300 milyonluk Amerika ve 1 mil-yarı aşkın nüfusuyla Çin’le yarışabilen, 80 milyonluk küçük bir devden bahsediyoruz. Almanya’nın, çok büyük hatalar yapılma-dıkça, krizlerden çok da fazla etkilenme mesi sürpriz değil aslında.

2009’da Yunanistan’ın iflasın eşiğine gelmesiyle İspanya, İrlanda, İtalya, Porte-kiz ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin kamu borç yükünün çok fazla olması Avro Bölgesi’ni krize itmişti. Birçok ülkede hükümetle-rin değişmesine neden olan Avro krizini Merkel hükümeti başarıyla yönetti. Başta Yunanistan’a maddi yardım olmak üzere 2010 yılında 780 milyar Avroluk ‘Avroyu Kurtarma Paketi’ (EFST) hayata geçirildi. Avro krizinin devam etmesi nedeniyle Av-rupa İstikrar Mekanizması (ESM) devreye girdi. Avroyu Kurtarma Paketi’nin devamı olan ESM, 700 milyar Avroluk garanti ile Avro Bölgesi’nde krizle mücadeleye önem li bir etki sağladı. İngiltere’nin paketin dışında kalması ise Almanya’da rahatsızlı ğa neden oldu. Almanya’nın öncülüğünde Avrupa’da mali piyasayı denetim altında al mak için Avrupa Fiskal Paktı kabul edildi.

2000 ile 2006 yılları arasında sekiz Türk ve bir Yunan’ı, 2007 yılında da bir Alman kadın polisi öldüren aşırı sağcı te rör hücresi Nasyonal Sosyalist Yeraltı’nın (NSU) 4 Ka-sım 2011’de ortaya çıkması şok etkisi yaptı. Cumhurbaşkanı, eyalet başba kanları ve üst düzey bürokratların katıldığı bir toplantı düzenleyen Başbakan Merkel, “Bu, Almanya için utanç verici.” dedi ve ay dınlatılması için söz verdi. Anma törenine katılan Merkel, kurban yakınlarıyla birçok defa bir araya gelerek üzüntüsünü ve aile lere desteğini dile getirdi.

Federal Parlamento’da partiler üstü

NSU Araştırma Komisyonu kuruldu ve eylül başında raporunu Parlamento’ya sundu. İstihbarat başkanlarının istifa ettiği süreçte, güvenlik reformu tartışmaları baş ladı. Emniyet birimlerinin göçmenlerin güvenini kazanmak için çalışmalar yapıl ması gerektiği görüşleri ifade edildi. Mü nih Eyalet Mahke-mesi’nin 6 Mayıs 2013’te başlayan davada önce Türk medyasına yer vermemesi tartış-malara sebep olsa da NSU davası başlatıldı.

Fukuşima problemine yeşil ışık2011 yılı mart ayında Japonya’da yaşanan

Tohoku Depremi sonrası Fukuşima Nükle er Santrali’ndeki radyoaktif madde sızıntısı dünyada ikinci bir Çernobil endişesi yaşat tı. Fukuşima nükleer sızıntısı hiç şüphesiz Almanya iç politikasını da etkiledi. Nükle er enerjiye karşı politika yürüten Yeşiller, Fu-kuşima’nın da etkisiyle CDU’nun 58 yıllık Baden-Wurttemberg (BW) iktidarına son vererek ilk defa eyalet başbakanı çıkar dı. Nükleer tartışmalarla BW’yi kaybeden Merkel, hızlı davranarak nükleer santral leri kademeli olarak kapatacağı ve yenile nebilir enerji yatırımlarına hız vereceğini duyurdu. Böylece Merkel, Yeşiller’in uzun yıllardır savunduğu görüşleri kendi politi kası hâline getirdi.

İstifa eden Cumhurbaşkanı Horst Koh-ler’in yerine CDU/CSU ve FDP tara fından 3 Haziran 2010’da aday gösterilen Aşağı Saksonya Başbakanı Christian Wulff, 30 Haziran 2010’da en genç cumhurbaşka nı olarak göreve başladı. Göreve başlarken yaptığı konuşmada “Farklılıkların olduğu renkli Almanya Cumhuriyeti’nde başka kültürlere yakın olmak önemli.” diyen Wulff,

Bremen’de Almanya’nın birleşme sinin 20. yılı konuşmasını yaptığı “İslam, Almanya’ya ait.” sözüyle bazı kesimlerin tepkisini çek-mişti. 2011 Aralık ayında Wulff’un ucuz ev kredisi aldığı tartışma larıyla başlayan süreç, bir bulvar gazetesi olan Bild’in yayınlarıyla farklı bir boyut ka zandı. Krizin ilk günlerinde Wulff’a deste ğini dile getiren Merkel, tar-tışmaların bü yümesiyle cumhurbaşkanının kendi isteği ile görevi bırakacağını duyurdu.

17 Şubat 2012’de istifasını duyuran Wul-ff’un yerine SPD ve Yeşiller’in adayı Joachim Gauck, CDU ve FDP’nin de des teği ile aday gösterildi. Merkel’in, Wulff’un istifasının hemen arkasından yeni cum hurbaşkanı için muhalefet partileriyle an laşma yoluna gideceğini açıklaması, krizi malzeme yapma-larını önledi. Kamuoyu yoklamalarında Wulff krizinin Merkel’e zarar vermediği görüldü.

Haziran 2012’de Köln İdare Mahkeme-si’nin sünneti yasaklayan bir karar vermesi, bir anda Almanya’yı “Dün yada sünneti yasaklayan ilk ve tek ülke” konumuna yerleştirdi. Sünnet yasağı nı kaldırarak adım atmamaları hâlinde “Dünyaya maskara oluruz!” diyen Mer kel, yasal düzenleme yapacakları bilgisini verdi. Federal Parla-mento tatile girmeden sünneti serbest hâle getirecek bir yasa ko nusunda prensip kararı aldı. CDU-FDP hükümeti yasama tatili sonra sı 2010 yılının ekim ayında Fe-deral Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı yasa tasarısını Bakanlar Kurulu’nda kabul etti. 12 Aralık 2013’te federal hükümetin hazırladığı sünneti ser best bırakan yasa tasarısı Meclis’te 434 milletvekilinin evet oyuyla ka bul edildi.

Kabinedeki istifalarİkinci dönem başbakanlık görevi ne

Eylül 2009’da başlayan Angela Merkel hükümetinde çeşitli istifa lar gündeme geldi. Hükümet henüz kurulmuşken Kasım 2009’da Franz Josef Jung, Federal Çalışma Bakan lığı görevinden istifa etti. Bir önceki kabinede Savunma Bakanlığı yapan Jung, Afganistan’daki bir saldırıyla ilgili açıklama-larının tepki çekmesi sonucu görevini bıraktı. Jung’un ye rine Ursula von der Leyen, Federal Çalışma Bakanlığı görevini üstlen di. Von der Leyen’in Federal Aile Bakanlığı koltuğu ise genç politika cı Kristina Schröder’e kaldı.

Mart 2011’de Federal Savunma Bakanı Karl Theodor zu Guttenberg, yine doktora tezinde intihal yaptığı gerekçesiyle görevin-den istifa etti ve ailesiyle birlikte Amerika’ya yer leşti. Zu Guttenberg’in yerine ise Thomas de Maiziere atandı.

Hükümetin küçük ortağı Hür Demokrat Parti’de ise Guido Westerwelle’nin parti başkanlığın dan istifa etmesi sonucu, Mayıs 2011’de Federal Sağlık Bakanı olan Philipp Rösler partinin liderliğini üstlendi. Rösler’in bu görev deği şimi kabinede değişikliğe yol açtı. Rösler, Merkel’in yardımcısı (baş bakan yardımcısı) olurken, Sağlık Bakanlığı koltu-ğuna ise Daniel Bahr getirildi.

Mayıs 2012’de Federal Çev re Bakanı Norbert Rottgen eya let seçimlerinde ba-şarısız olunca Merkel tarafından bakanlık göre vinden alındı. Yerine Peter Altme ier (CDU) getirildi. Düsseldorf’taki Heinrich Heine Üniversitesi’nin, Federal Eğitim ve Bilim Bakanı Annette Schavan’ın 30 yıl önce hazırladığı doktora tezinde inti hal yapıl-dığına ikna olup bakanın doktorasını iptal etmesi üzerine Eylül 2013’te Federal Eğitim Baka nı Anette Schavan da istifa etmek zorunda kaldı. Merkel’in en yakın çalışma arkadaşları arasında gös terilen Schavan’ın istifası Merkel’i üzse de politik olarak bir olumsuz etki yapmadı. Schavan’dan boşalan koltuğa Aşağı Saksonya Eyaleti’nin eski Eğitim Bakanı Johanna Wanka (61) getirildi.

Başta Doğu Almanya olmak üze re Bavye-ra’nın bazı bölgelerinde ya şanan sel felaketi 11 milyar Avrodan fazla zarara sebep oldu. Başbakan Angela Merkel’in sel bölgelerinde yardım dağıtması ve halkla bir araya gelmesi popülaritesini artırdı. Mu halefet partilerinin ağır baskılarına rağmen arkasına medya desteğini de alarak “Gerekenler eksiksiz ya pılacaktır.” mesajı verdi ve seçmen den olumlu cevap aldı. Krizlerin gerçek anlamda çözülmüş olduğu nu söylemek çok güç olsa da, halkta oluşturduğu güven algısı sayesinde iç politik tartışmalarda popülerli ğinden bir şey kaybetmeyen Mer kel, yakaladığı ivme ile Fransa’nın ekonomik ve siyasi gücünün de sağ ladığı avantajla tüm birlik çapında tek güç olma yoluna girdi.

Asgari ücreti parti gündemine alarak SPD’nin, enerji politikasıyla Yeşiller’in ve parti üst yönetimin de yer verdiği Emine Demirbüken Wegner gibi önemli Türk politi kacılarla her iki partinin oylarına talip olan Angela Merkel, FDP’nin hezimetiyle tarihî başarısını tam anlamıyla zafere dö-nüştüremedi. Hükümet kurma krizini de atlatabi lirse, siyasi kariyerinin başlangıcın da ‘teflon’ diye küçümsenen ‘Doğu Almanyalı papazın kızı’ Merkel, ‘Çelik Leydi’ unvanına kavuşabilir. Kısacası Avrupa, Demir Leydi Mar garet Thatcher’dan sonra yeni bir kadın liderin baskın etkisine hazır lanıyor.

TÜRK ADAYLARA PİYANGO VURDU1

630 milletvekilinin yer alacağı 18. Federal Meclis seçimlerinde 229 mil-

letvekili ilk defa görev alacak. Söz konusu artışta baraj al tında kalan partilerin rol oynadığı söylene bilir. Birçok ‘en’i barın-dırmasıyla şimdiden hafızalarda yer eden 2013 seçimlerinde ilk defa 11 Türkiye kö-kenli milletvekili Federal Meclis’e girmeyi başardı. 2009 seçimle rinde beş milletvekili bu başarıyı göste rebilmişti. Yine ilk defa CDU’dan Türkiye kökenli bir aday, Ce-mile Giousouf, Federal Meclis’e gitmeye hak kazandı. Cem Özde mir

gibi parti eş başkanları, Aydan Özoğuz gibi parti genel başkan yardımcıları ve de-neyimli Türkiye kökenli politikacıların sa-yıları önemli ölçüde arttı. Almanya siyasi arenasında politik temsilin daha yüksek düzeyde gerçekleşmesi Almanya’da yaşa-yan Türk toplumu için artık hayli eskimiş olan entegrasyon kavramı adına da çok büyük önem arz ediyor.

Tüm bu olumlu gelişmelerin yanında Türkiye kökenli politikacıların beklentile-rini karşıladığını söylemek her zaman için mümkün olmuyor. Gerek eyalet çapında

gerekse federal düzeyde özellikle Yeşiller ve Sol Parti’de, ideolojik takıntıları hizmet siyasetinin önüne koyan politikacıların sa-yısı azımsanamayacak düzeyde. Öncelik le Almanya’da yaşayan insanların sorun larının çözülmesi noktasında kendilerine verilmiş bu değerli imkânı heder ettikleri söylenebi-lir. Almanya’da yaşayan Türk toplumunun çoğunluğunu temsil eden mil letvekillerinin sayısının artmaya başladığı bir seçim ol-ması hasebiyle de bu seçim sonuçları farklı bir öneme sahip. Almanya göç tarihinde ilk defa Türk toplumunun çok büyük bir

kesimine hitap eden bir seçim inisiyatifi kuruldu. Büyük STK’ların nere deyse tamamı birlik oluşturarak Berlin’de Federal Basın Binası’nda açıklamada bulu narak insanımızı seçimlerde oy kullanmaya çağırdı. Rek-lam filmleri, tanıtım broşürleri ve ülkenin birçok yerinde gerçekleşen top lantılar ve medya desteğiyle ortaya konan inisiyatif, oy kullanma konusunda bir bilinç oluşturma sürecini başlatarak önemli bir köşe taşı oldu. Ortaya çıkan nispi başarı gerek seçme gerekse seçilme konusunda teşvik edici olacak.

Angela Merkel, Berlin Duvarı’nın yıkıl masından çok kısa bir süre sonra CDU’da başlayan politik hayatını, çok kısa denebi lecek bir sürede bakanlığa taşıdı. Komünist bir devlette yaşamış olmasına rağmen çok kısa bir sürede yeni vatanı ve sosyal çevre sine uyum sağlamakta gecikmeyip başarı elde etti.

Komünist devlette

yetişen en başarılı

politikacı

18 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM30 yıldır çocuklarımın kimliğine ‘W’ yazdıramadım

İSMAİL AVCI DIYARBAKIR

130 yıldır çocuklarının isminde bulu-nan ‘W’ harfini nüfusa kaydettirmeye

uğraşan Mardinli avukat Gürsel Ekmen Mi-roğlu, bugün açıklanacak demokratikleşme paketiyle ‘W, Q ve X’ yasağının kalkmasını umuyor. Miroğlu, engel aşılır aşılmaz ço-cuklarının adlarının düzeltilmesi için yargıya başvuracak.

Mardinli avukat Gürsel Ekmen Miroğlu, 1979 ve 1981 doğumlu çocuklarına Bawer ve Welat isimlerini koydu. 1985 yılında çocuklarını nüfusa kaydettirmek için gitti-ğinde, yasak olduğu gerekçesiyle bu isimler kabul edilmedi. Miroğlu, kendisi gibi avukat olan eşiyle birlikte verdiği bir yıllık hukuk mücadelesinden sonra çocuklarının isim hakkını kazandı ancak ‘W’ yasağını geçe-medi. Çocukların isimleri ‘W’ harfi olmayan şekilde Baver ve Valat olarak kayda geçirildi. Yaklaşık 30 yıldır verdiği hukuki mücadele-sine rağmen çocuklarının isimlerini doğru şekilde kaydettiremeyen Miroğlu ailesi, yeni açıklanan demokratikleşme paketiyle ‘W, Q ve X’ yasağının kalkmasını bekliyor.

1985 yılında Midyat Asliye Hukuk Mah-ke-mesi’nce haklarında dava açılan Miroğlu ailesi, beraat eder. Daha sonra çocuklarının isimlerinin kabul edilmesi için dava açan Miroğlu, Türk Medeni Kanunu’na göre çocuklara isim koyma hakkının ailede oldu-ğunu hatırlatır. Dava aşamasında mahkeme, Atatürk Kültür ve Tarih Yüksek Kurumu’na isimleri sorar. Atatürk Kültür ve Tarih Yüksek Kurumu, mahkemeye gönderdiği yazıda söz konusu isimlerin Türkçe karşılığının olmadığını vurgular. Bilirkişi raporunda ise Lozan Barış Antlaşması’na göre azınlıkların

çocuklarına koyabileceği isimler olduğu ifade edilir. Bunun üzerine mahkeme 1986 yılında çocukların isimlerinin Baver ve Valat olarak nüfusa kaydedilmesine karar verir. Miroğlu ailesi daha sonra çocuklarının isimlerinin dü-zeltilmesi için verdiği hukukî mücadeleden ise sonuç alamaz.

Diyarbakır’da çalışan avukat Gürsel Ekmen Miroğlu, Bawer ve Welat isimlerinin 1980 darbesi yönetimi tarafından kabul edilmediğini söylüyor. Bu yıllarda isimlerle ilgili büyük sıkıntıların yaşandığını anlatan Miroğlu, vatandaşların nüfus dairelerinde çocuklarına Kürtçe isimler koymaktan vazgeçirildiğine şahit olduğunu vurguluyor. Miroğlu, “Evde ve arkadaşları arasında Kürtçe, resmiyette ise Türkçe isimle tanınan binlerce kişi var. Bugün bile bazı davalarda bu evde kullandıkları adlar ‘kod’ isim olarak mahkeme iddianamelerine girmekte ve oldukça mağduriyet oluşturmaktadır.” diyor. Bu konudaki çözümün Kürtçenin hayatın her alanında kullanımının serbest bırakılması olduğunu dile getiren Miroğlu, şunları söy-lüyor: “Kürtçe de Türkiye’de kullanılan tüm diller gibi bir Türkiye dilidir. Temel hak ve özgürlükler alanının hızla genişlediği bugü-nün Türkiye’sinde Kürtçenin kullanımı sorun olmaktan çıkmalı artık. İktidarda olmasına rağmen sistemin bozukluklarına karşı olan muhalif tavrıyla, mevcut sistemi gitgide iyiye dönüştüren AK Parti hükümetinin ve Sayın Başbakan’ımızın Kürtçenin kullanımı konusunda kalıcı çözüm getireceklerine olan inancımız tam.” Miroğlu, yasağın kalkma-sıyla birlikte çocuklarının isimlerinin düzel-tilmesi için yargıya ilk başvuracak kişilerden olacağını dile getiriyor.

Başörtüsü takma ihtimali var, atanmaması hukuka uygundurİSA YAZAR ERZURUM

128 Şubat’ın mağdur isimlerden biri de 16 Eylül 1998’de Erzurum Atatürk

Üniversitesi’nde araştırma görevliliği sınavını kazanan Fatma Arslan.

Hem dil hem de bilim dalında yüksek puan aldığı halde ataması yapılmayan Arslan, hakkını mahkemede arar. Ancak Erzurum İdare Mahkemesi skandal bir gerekçe ile başvuruyu reddeder: “Davacının sınavı kazandığı kuşkusuz olmakla birlikte kılık–kıyafeti ile ilgili olumsuz tutum ve davranışlarını bir başka eğitim öğretim kurumunda da devam ettireceği kaygısı ile atamasının yapılmamasında hukuka aykırılık görülmemiştir.”

Türk siyasî tarihine ‘post modern darbe’ olarak geçen 28 Şubat sürecinin sorumluları yargı karşısında hesap verirken o dönemin mağduriyetleri de bir bir gün yüzüne çıkıyor. Yargılama süreciyle birlikte 28 Şubat’ta mağ-dur olan pek çok isim, yaşadıkları kâbus dolu günleri adeta yeniden yaşıyor. Mağduriyet-lerle karşı karşıya kalan isimlerden pek çoğu, o günlerin ağır şartları altında yargı sürecini bile sonuçlandıramamış. Önemli bir bölümü kamu kurumlarının ya da yerel mahkemele-rin verdikleri kararlarla haklarını kaybetmiş. Bu isimlerden biri de Fatma Arslan. Erzurum Atatürk Üniversitesi Kazımkarabekir Eği-tim Fakültesi tarafından açılan araştırma görevliliği dil sınavını 15 Eylül 1998’de, bilim sınavını ise 16 Eylül 1998’de kazanan

Arslan’ın atamasının yapılması gerekirken karşısına öğretmen olarak çalıştığı okulda başörtüsü kullanması gerekçe olarak çıkarılır. Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü, 24 Aralık 1998 tarihinde atamasının yapılmayacağını kendisine bildirir. Rektörlük, Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıda Fatma Arslan’ın sicil raporu ve sicil özeti sebebiyle atamasının uygun görülmediğini belirtir.

Erzurum İdare Mahkemesi’ne dava açan Arslan ile ilgili karar, 27 Mayıs 1999 tarihinde oybirliği ile verilir. Metin Çetinkaya, Şükran Kılıç ve Cemil Hulusi Parlak’tan oluşan heye-tin imzalarının bulunduğu karardaki ifadeler şöyle: “Davacının araştırma görevlisi alımı için açılan sınavı kazandığı kuşkusuz olmakla birlikte, önceki görev yerindeki kılık-kıyafeti ile ilgili olumsuz tutum ve davranışlarını bir başka eğitim öğretim kurumunda da devam ettireceği kaygısı ile atamasının yapılmamasında hukuka aykırılık görülme-miştir.” Ayrıca Arslan davayı kaybettiği için yargılama giderlerini ve avukatlık ücretini ödemek zorunda da bırakılır.

‘MGK’nın tavrı hukukî değil, 28 Şubat tutanaklarını göndermeli’ZEKAİ ÖZÇINAR ANKARA

1Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Ge-nel Sekreterliği’nin, tarihî kararların

alındığı 28 Şubat 1997’deki toplan-tının tutanak ve ses kayıtlarını sav-cılığa gönderme-mesi büyük tepki topladı.

Saadet Partisi Genel Başkan Yar-dımcı Birol Aydın, aradan 16 yıl geç-tiğini hatırlatarak, ‘devlet sırrı’ diye tutanakları saklamanın anlamsız olduğunu söyledi. 28 Şubat soruşturmasına müdahil olan hukukçu kökenli eski milletvekili Şeref Malkoç da tutanakların açıklanması gerektiğini söyledi. “Böyle bir şey hukuka uygun değildir. Mahkeme safhasında da istenir. Yine gönderilmezse ilgililer hakkında tutuklama dahil yasal işlemler yapılır.” dedi. Soruşturmayı yürüten başsavcılığın 9 saatlik tarihî toplantının tutanak ve ses kayıtlarını talep ettiği ancak MGK’nın, ‘devlet sırrı’ gerekçesiyle talebe olumlu cevap vermediği belirtiliyor.

28 Şubat darbesi iddianamesinde, soruşturmayı yürüten başsavcılığın 9 saatlik tarihi toplantının tutanak ve ses

kayıtlarını talep ettiği ancak MGK’dan ‘devlet sırrı’ gerekçesiyle ‘bu aşamada talebinizin yerine getirilmesi mümkün görülmemekte’ cevabı geldiği belirtiliyor. 28 Şubat sürecini milletvekili olarak

yaşayan ve iddianamede ‘mağdur’ olarak geçen eski Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç, tutanakların savcılığa gönderilmemesinin doğru olmadığını söyledi. Malkoç, “Bu cevap, hukuka uygun değildir, savcılık makamının görev yapmasını zorlaştırır. Tutanaklar mahkeme safhasında da istenebilir. Mutlaka isteyecektir. MGK

da, anayasa ve kanunlara göre göndermek durumundadır. MGK’nın savcılığa olan tutum ve tavrı, mahkemeye aynı olamaz.” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi Genel Başkan Yardım-cısı Birol Aydın da, aradan 16 yıl geçtiğini, tutanakların ‘devlet sır’rı kalkanında kalmasının bir anlamı olmadığını söyledi. 28 Şubat’ın Türkiye’ye çok şey kaybet-tirdiğini, dersler alınması ve hukukun kararlarına uyulması gerektiğini belirtti. Birol, “Orada neler yaşanmış, hangi an-tidemokratik tavırlar sergilenmiş, somut ortaya çıkarılması belgelerin deşifresiyle olacaktır. Her şey eninde sonunda ortaya çıkıyor, hiçbir şey gizli kalmıyor ki. Artık gizlemenin anlamı yok.” diye konuştu.

Ne kadar sosyal olduğunu takipçi sayın anlatmaz

Kardeşliğin 5 şartı

YALAN

2 - 8 EKİM 2013

Yalan söylemeyeyim derken yalancı olma!

Ünlü düşünür Francis Bacon, “Yalancı, Allah’a karşı kafa tutan, fakat insanlardan korkan bir serseridir.” der. Evde, işte, sosyal ve özel hayatımızda köşeye sıkıştığımızda sığındığımız bu ve benzeri gerekçeler, Bacon’ın cümlesinde geçen serseriye dönüştürüyor bizleri.REYHAN GÜL İSTANBUL

1Köşeye sıkıştığınızı düşündüğünüz an-larda ya da kimseyi gücendirmemek

maksadıyla sarf ettiğiniz cümlelere dikkat ettiniz mi hiç? Kısmen doğru ya da doğru-nun arkasına saklanarak söylenen sözler, zamanla yalan söylemeyi normalleştiriyor.

Görüşmeye geç kalır ve kapıdan henüz adımını atmışken çalan telefonuna, “Çıktım çıktım, şimdi oradayım” diyerek cevap verir.

Ya da arkadaşının gönderdiği mesajı ekranda görür ama cevap vermek istemez. Nedeni sorulduğunda cevabı hazırdır nasıl olsa. ‘Görmedim’ kelimesi direkt yalana girer belki ama ‘Okumadım’ cevabı hayat kurtarıcıdır. Zira mesaj ekranda görülmüş ama mesaj kutusuna girip okunmamıştır.

Başka bir sefer ise kendinden kaynak-lanan bir nedenden dolayı işe 5-10 dakika geç kalması kesinleşmiştir. Yola koyulur, bir de ne görsün; iki araç birbirine girmiş, trafik kilit. Yolun açılması en aşağı birkaç saat... Evden erken çıksa dahi bu kazaya denk gelecek ve her hâlükârda işe geç kalacaktır. O yüzden ne gerek var doğruyu söyleyip kendini ateşe atmaya... Bahane hazır: “Kaza var, gecikeceğim!”

Ünlü düşünür Francis Bacon, “Yalancı, Allah’a karşı kafa tutan, fakat insanlardan korkan bir serseridir.” der. Evde, işte, sosyal ve özel hayatımızda köşeye sıkıştığımızda sı-ğındığımız bu ve benzeri gerekçeler, Bacon’ın cümlesinde geçen serseriye dönüştürüyor bizleri. Çoğu zaman eşi, dostu, akrabayı kırmamak için ve ‘hayır’ diyemediğimiz durumlarda müracaat ettiğimiz bu ifadeler, durum kurtarıcı olarak görülüyor. Lakin neyi, ne için söylediğimizde karşımızdaki bilmese de Allah görüyor ve biliyor.

Uzmanlar bu tarz ifadelerin de yalan olduğu konusunda hemfikir. Zira tevile açık ifadeler, çoğu kez karşı tarafı kandırmak amacıyla kullanılıyor. Niyetler karşı tarafın olayı ya da durumu olduğundan farklı algılamasına odaklandığında sarf edilen cümlelerin doğruluğunu kendi vicdanına bile kabul ettirmekte zorlanıyor insan.

Yalanın espirisi olmazİlahiyatçı Profesör Davut Aydüz, dini-

mizin yalan söylemeyi kötü huyların en başında saydığını ve şiddetle reddettiğini söylüyor. Bunun ne denli büyük bir günah olduğu bilinse de insanların yalanı zaman zaman son çare gördüğünü ifade eden Aydüz, her konuda olduğu gibi bu konuda da Efendimiz’in (sas) hayatının ölçü alınması gerektiğini söylüyor. Efendiler Efendisi’nin latife yaparken dahi yalan söylemediğine dikkat çeken Aydüz, “O (sas), yer yer la-tife yapardı ama kullandığı malzeme hep doğruydu. Ayrıca ciddiyet buudlu ve aynı zamanda hak ve hakikat yörüngeliydi. Meselâ, Hz. Enes’e ‘Ey iki kulaklı’ demiştir. Elbette Enes (ra) iki kulaklıdır. Bir kadına ‘Ey kocasının gözünde ak bulunan’ demiş, kadın da ‘Yâ Resûlallah! Benim kocamın gözünde ak yok’ karşılığını verince de, Allah Resûlü, ‘Her insanın gözünde ak bulunur’ diyerek lâtifesinde söylediği doğruya işâret etmiştir. Yine yaşlı bir kadın ‘Yâ Resûlallah! Duâ et, cennete gireyim’ isteğinde bulununca, Allah Resûlü latîfe ile ‘Yaşlılar cennete giremez.’ buyurdu. Kadın bu sözdeki espriyi anla-yamayınca üzüldü ve tam ayrılacağı sırada

Efendimiz, sözündeki nükteyi îzah ederek, bu defa da onu sevindirdi: “Yaşlılar, cennete yaşlı olarak girmeyecek, genç olarak girecek-ler.” dedi. Peygamber Efendimiz (sas), “Ben haklı olduğu halde bile çekişmeyi bırakan kimse için cennetin avlusunda bir köşk; şaka da olsa, yalan söylemekten kaçınan kimse için cennetin ortasında bir köşk ve ahlâkı güzel olan kimse için de, cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefîlim.” buyurmuşlardır.

Davut Aydüz’ün konuya açıklık getirmek üzere örnek verdiği bu hadisler, yukarıda bahsini ettiğimiz durumlar için de ölçü olacak nitelikte. Zira Efendimiz (sas) latife yaparken dahi sarf edilen kelimelerin yalan olmaması konusunda Müslümanları hassas olmaya davet ediyorsa kimseye zarar ver-mediğini veya suya sabuna dokunmadığını düşündüğümüz cümle ve gerekçelerimizde de aynı hassasiyetin gözetilmesi gerektiği sonucuna rahatlıkla varılabilir.

Mübalağa etmenin bile zımni yalan olduğunu hatırlatan Davut Aydüz, “Me-selâ beklediğiniz arkadaşınız 5-10 dakika gecikti. Arkadaşınız gelince ‘İki saattir seni bekliyorum.’ veya bir-iki defa evine gidip bulamadığınız birisine ‘Yüz defa kapına gel-dim ve seni bulamadım.’ kabilinden cümleler kurmak abartıdır. Her ne kadar bazı âlimler, yalan kastı bulunmayan böyle mübalağalı sözler yalan olmaz deseler de bu ve benzeri durumlardan kaçınmak lâzım.” diyor.

3-5 dakikanın bile hesabı varFethullah Gülen Hocaefendi’nin Fasıldan

Fasıla adlı eserinde de aynı mevzuya değinili-yor. Müslüman’ın asli vazifesinin her konuda olduğu gibi doğru konuşma hususunda da kılı kırk yararcasına hassas davranmak gerektiğine vurgu yapılan kitapta Hocae-fendi, bir şeyin hakikat-ı vücûduna muhalif beyanda bulunulmasını ‘yalan’ şeklinde tanımlıyor ve derecelerinin çok olduğunu

belirtiyor: “Bunlardan bir kısmı açık yalandır. Diyelim ki, önümüzde duran kırmızı bir halı var. Konuşurken ‘Mavi halı serili’ demek açıkça bir yalan. Çünkü söylediğimiz söz vaki’e uygun düşmez. Meseleyi biraz daha hassas ele alabiliriz. Diyelim ki saat dokuza üç dakika var. O esnada biri size saatin kaç olduğunu sordu. Siz de ‘Saat dokuz.’ dediniz, işte bu bir yalandır. İşin doğrusu o esnada saatiniz kaçı gösteriyorsa onu aynen ifade etmektir. (Takriben dokuza üç var gibi.) Bir kısım beyanlar da var ki, onlar da zımnî yalan sayılır. Eğer bir insan bu türden bile olsa, yalan söylüyorsa, o insanda münafıklıktan bir alâmet var demektir.”

Mevzuya Peygamberimiz’in (sas) “Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kal-binde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde yalancılar arasına kaydedilir.” hadisi ışığında yaklaşıl-dığında söylenen en ufak hilaf–ı vaki beyanın dahi önce kişinin dilini yalan söylemeye meyyal hale getireceği, zamanla da kalbinin kararmasına neden olacağı sonucu hatırdan çıkarılmamalı.

‘Kimseyi gücendirmeyeyim’ düşüncesi yalan söylemeye itiyorUzman Psikolog Ayşe Handan Özkan,

kişilerin bu tip yalan söyleme girişimlerini modernizme uyum süreciyle bir şeyleri kaybetme korkusu ve kendine olan güven-sizliğiyle açıklıyor. Özkan, tam anlamıyla bireyselleşememenin ya da gelenek ve kül-türden kopamamış olmanın bu türden ya-lanların hayatımıza girmesini kolaylaştırdığı görüşünde: “İnsanlar temelde güvensizlik duygusundan dolayı yalana başvurur. İnsan bireyselleştikçe, kendisine olan güveni artar ve kimseye bağımlı yaşamaktan hoşlanmaz hale gelir. Avrupa ülkelerinde, insanlar çok fazla bireyselleştikleri için, zorda kaldıkları

zaman işi kılıfına uyduracak yalanlara baş-vurmaya ihtiyaç da duymuyor. Kendileriyle ilgili durumları net bir şekilde açıkladıkları gibi, karşısında muhatap olduğu kişi de herhangi bir alınganlık göstermeye lüzum duymuyor. Bu da kişinin bir sonra atacağı adımda nasıl bir iletişim modeli seçeceğini belirliyor. Ülkemizde ise işini kılıfına uydur-mak amaçlı rahatlıkla söylenen yalanlara sıklıkla rastlıyoruz.”

Ayşe Özkan, kişinin bu tip yalanların ar-kasına saklanmasının bir diğer sebebinin ise yakın ilişkide olduğu insanları kaybetmekten korkması olduğunu söylüyor: “Kişi doğruyu söylediği zaman karşısındakinin kendisine kırılacağını ve ilişkisini keseceğini düşünür. Bu yüzden sevgisini veya güvenini kazanmak için kılıfına uygun yalanlara başvurur. Bu, insanın üst benlik anlayışının çok güçlü olmasından da kaynaklanır. Çok otoriter yetişkinler tarafından büyütülmüş olmak, insanın hata yapma hakkını elinden alır. Böyle bir durumda kişi kendisine otoriter tutum sergileyen ebeveyn ve ebeveyn figür-leri ile baş edebilmek için, bu tarz yalanlara meyletmeye başlar.”

Din sosyoloğu Prof. Dr. Celalettin Çelik de aynı konuya dikkat çekiyor ve sırf karşımızdakini gücendirmeme adına söy-lediğimiz yalanların her iki tarafta da güven krizi ve itimatsızlığa yol açacağının altını çiziyor: “Dürüst davranmadığımız kişiyle karşı karşıya geldiğimizde bu yaptığımız savuşturma bizi vicdanen rahatsız edecektir. Her ne kadar yalan söylememek adına bir manevra da olsa, bu tavır insani ilişkilerdeki İslami ‘sıdk’ kavramına son derece uzak bir eylem olur. Sıdk, sadece sözle değil, niyet ve iradeyle de ilgili bir davranış kodudur. Müslümanlar arasındaki kişisel ve sosyal münasebetlerde sıdk temelli davranış, niyet ve eylem kodu, bu tür savrukluklara ve güvenilirliği zedeleyen kaçamaklara izin vermez.”

10/2/2013 4:32 6:50 12:44 15:32 18:27 19:4710/3/2013 4:34 6:52 12:44 15:30 18:24 19:4410/4/2013 4:37 6:54 12:44 15:28 18:21 19:4110/5/2013 4:39 6:57 12:43 15:26 18:18 19:3810/6/2013 4:42 6:59 12:43 15:24 18:15 19:3510/7/2013 4:45 7:01 12:43 15:21 18:12 19:3210/8/2013 4:47 7:04 12:43 15:19 18:09 19:29

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

10/2/2013 5:01 7:21 13:16 16:03 18:58 20:1810/3/2013 5:04 7:24 13:15 16:01 18:55 20:1510/4/2013 5:07 7:26 13:15 15:58 18:52 20:1210/5/2013 5:09 7:29 13:15 15:56 18:49 20:0910/6/2013 5:12 7:31 13:14 15:54 18:46 20:0610/7/2013 5:15 7:33 13:14 15:52 18:43 20:0310/8/2013 5:17 7:36 13:14 15:50 18:40 20:00

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

10/2/2013 5:01 7:13 13:08 16:00 18:52 20:1210/3/2013 5:04 7:15 13:08 15:58 18:49 20:0910/4/2013 5:06 7:17 13:08 15:56 18:46 20:0610/5/2013 5:08 7:19 13:08 15:54 18:44 20:0410/6/2013 5:11 7:21 13:07 15:52 18:41 20:0110/7/2013 5:13 7:24 13:07 15:50 18:38 19:5810/8/2013 5:15 7:26 13:07 15:48 18:35 19:55

10/2/2013 4:59 7:19 13:13 16:00 18:55 20:1510/3/2013 5:01 7:22 13:13 15:58 18:52 20:1210/4/2013 5:04 7:24 13:13 15:56 18:49 20:0910/5/2013 5:07 7:26 13:12 15:53 18:46 20:0610/6/2013 5:09 7:29 13:12 15:51 18:43 20:0310/7/2013 5:12 7:31 13:12 15:49 18:40 20:0010/8/2013 5:14 7:34 13:12 15:47 18:37 19:57

10/2/2013 5:01 7:23 13:17 16:03 18:58 20:1810/3/2013 5:04 7:25 13:16 16:01 18:55 20:1510/4/2013 5:06 7:28 13:16 15:58 18:52 20:1210/5/2013 5:09 7:30 13:16 15:56 18:49 20:0910/6/2013 5:12 7:32 13:15 15:54 18:46 20:0610/7/2013 5:14 7:35 13:15 15:52 18:43 20:0310/8/2013 5:17 7:37 13:15 15:49 18:40 20:00

10/2/2013 5:00 7:29 13:21 16:04 19:02 20:2210/3/2013 5:03 7:31 13:21 16:02 18:59 20:1910/4/2013 5:06 7:34 13:21 16:00 18:56 20:1610/5/2013 5:09 7:36 13:20 15:57 18:52 20:1210/6/2013 5:12 7:39 13:20 15:55 18:49 20:0910/7/2013 5:15 7:42 13:20 15:53 18:46 20:0610/8/2013 5:17 7:44 13:20 15:50 18:43 20:03

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

2 - 8 EKİM 2013

KOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

10/2/2013 5:15 7:18 13:15 16:11 19:00 20:2010/3/2013 5:17 7:20 13:15 16:09 18:57 20:1710/4/2013 5:19 7:22 13:14 16:07 18:55 20:1510/5/2013 5:21 7:24 13:14 16:05 18:52 20:1210/6/2013 5:23 7:26 13:14 16:03 18:50 20:1010/7/2013 5:25 7:27 13:13 16:01 18:47 20:0710/8/2013 5:27 7:29 13:13 15:59 18:45 20:05

10/2/2013 5:05 7:09 13:06 16:02 18:51 20:1110/3/2013 5:07 7:11 13:06 16:00 18:48 20:0810/4/2013 5:09 7:13 13:06 15:58 18:46 20:0610/5/2013 5:11 7:15 13:05 15:56 18:43 20:0310/6/2013 5:14 7:17 13:05 15:54 18:41 20:0110/7/2013 5:16 7:19 13:05 15:52 18:38 19:5810/8/2013 5:18 7:21 13:04 15:50 18:36 19:56

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

10/2/2013 5:13 7:19 13:16 16:10 19:00 20:2010/3/2013 5:16 7:21 13:15 16:08 18:58 20:1810/4/2013 5:18 7:23 13:15 16:06 18:55 20:1510/5/2013 5:20 7:25 13:15 16:05 18:52 20:1210/6/2013 5:22 7:27 13:15 16:03 18:50 20:1010/7/2013 5:24 7:29 13:14 16:01 18:47 20:0710/8/2013 5:26 7:31 13:14 15:59 18:45 20:05

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

Ne kadar sosyal olduğunu takipçi sayın anlatmaz!

Günümüzde artık her şey gibi sosyallik de ölçülebilir bir hal aldı. Ancak arkadaş ve takipçi sayısı üzerinden sosyalliği ölçmek hem ilişkilerimizi hem de kişiliğimizi olumsuz etkiliyor.ARZU KILIÇ İSTANBUL

1Sosyal hayatın içinde yer almak in-sanlığın bir gereği olsa da, sosyalliğe

yüklenen anlam artık eskisinden biraz farklı. Teknolojinin işin içine girmesiyle kişinin ne kadar sosyal olduğu artık telefon rehbe-rindeki kişi sayısı ya da sosyal medyadaki arkadaş ya da takipçi sayısıyla ölçülebilir bir hal aldı. Yanılgıdan ibaret olsa da çoğu kez bu hataya düşüyor, bu sayıyı artırmaya çalı-şırken sosyalleşmenin ne kadar iyi bir özellik olduğunun da fazlasıyla altını çiziyoruz. Peki sosyalleşmeye ne gibi yanlış anlamlar yüklüyoruz ve sosyalleşelim derken nelerden oluyoruz?

İçe dönük fıtrat anormal kabul ediliyor‘Dışa dönük’ olarak sınıflandırılan insan

grubu sayıca çoğunluğu oluşturuyor olsa da, içe dönüklük de en az dışa dönüklük kadar normal bir kişilik özelliği. Ne var ki günümüzde sosyalliğin altının çokça çiziliyor olması, içe dönük kişiliğin anormal ve asosyal olarak algılanmasına neden oluyor. Ruh Sağ-lığı Derneği Başkanı Uzman Psikolog Ömer Akgül, “Fıtratında bireysel bir kişiyi sosyal-leşmeye zorlamak, ilişkinin ters tepmesine neden olur. Özellikle aileler bu konuda çok hatalı davranıyor. Çocuklarının bireyselliği ağır basıyorsa, sosyalleşmesi için şartları fazla zorluyorlar.” diyor. Bu noktada yapılması gereken elbette ki çocuğu kaderine terk etmek değil. Uzman psikolog, “Çocuğunu-zun zayıf olduğu alanları güçlendirin ancak baskın olduğu alanda kendini göstermesine fırsat tanıyarak, onu o şekilde kabullenin ve bu özelliğine saygı duyun.” tavsiyesinde bulunuyor. Nitekim çocuk ne kadar sosyalse hayata o kadar iyi tutunur düşüncesine sahip aileler, çocuklarının sosyal olmasını istiyor olsalar da, bu yönde baskı uygulamak agre-sif, karaktersiz ve kendi bireyselliklerinden kopmuş kişilerin yetişmesine neden oluyor.

Birey olmadan sosyal oluyoruzHerkesin birbirinden farklı sosyallik al-

gısına sahip olduğuna dikkat çeken psikolog Efkan Yeşildağ, bazıları sosyal ilişkilerini kısıtlı bir çevreyle sınırlamayı tercih ederken,

bazılarının da geniş bir çevreyle tatmin oldu-ğunu söylüyor. Günümüzde özellikle sosyal medyanın etkisiyle muhabbetlerin, ‘fotoğraf yayınladım neden beğenmiyorsun?’, ‘ben seni takip ediyorum, sen beni neden etmi-yorsun?’ gibi bir yüzeyselliğe hapsolduğunu anlatan Yeşildağ, temel hatanınsa bireysel-leşmeden sosyalleşmek olduğu görüşünde. “Herkes mutlu olduğu gibi yaşamakta özgür. Ancak insanlar diğerleri için kendin-den vazgeçtiğinin farkına bile varamıyor. Hâlbuki bir kimse kendi inanç ve değer yargılarına vakıfsa çevresiyle ilişkileri de o kadar sağlıklı olur.” ifadelerini kullanan Yeşildağ’a göre, çok insan tanımanın iyi

bir şey olduğuna vurgu yaparak bireysel-liğimizin önünü tıkıyoruz. Birey olmadan sosyal olmaya kalkmak ise kişisel ve sosyal problemlere kaynaklık ediyor. Kendi özel-liklerini bilmeden sosyalleşen kişi, zaaf içine düşüyor. Bu nedenle yalnızlığın da bir ihtiyaç olduğunu unutmamak gerekiyor.

Takipçi ve arkadaş sayısı ciddi bir baskıGünümüzde sosyalliğin ölçütü büyük

oranda sosyal paylaşım siteleri olmuş durumda. Kişileri bu sitelerdeki arkadaş ya da takipçi sayısına bakarak etiketliyoruz. Hesabı olmayan kimselerinse sosyallik adına esamesi bile okunmuyor. ‘Sosyal medya’ ifadesindeki ‘sosyal’ ibaresinin ironisine dikkat çeken psikolog Emel Yıldırım, insanların

birbirlerinin mutlu fotoğraflarına baktığında mutsuzluğa sürüklendiğini, bunun sosyallik ya da arkadaşlıkla uzaktan yakından ala-kalandırılacak bir şey olmadığını söylüyor. Yıldırım, “Hastalarımın neredeyse yüzde 70’i ‘bugün öyle bir şey yazmalıyım ki takipçi sayım şuna ulaşmalı ya da arkadaş sayım artmalı’ düşüncesinden mustarip. Sayının kaliteyi belirlediğine yönelik yanlış düşünce insanları mutsuzluğa sürüklüyor.” diyor. Ayrıca bu psikoloji kişiyi sürekli bir onay-lanma ihtiyacına soktuğu gibi temelinde de şöhret olma, tanınma ve kabul görme ihtiyacı yatıyor. Hatta gençler evden bile şöhreti yaşayabilirim duygusuna kapılarak sanal sosyalliği gerçek ilişkilere tercih ediyor. Yıldırım’a göre görülme sıklığında artış yaşa-nan kişilik yaralanmaları ve dünya algısında bozulmaların altında da bu baskı yatıyor.

2 - 8 EKİM 2013

Kimsesizlere özel üniversite kuracakHastane işletmeciliği ve sağlık sektöründeki hizmetlerinden sonra, iş adamı Murat Akdoğan şimdilerde kimsesizlere üniversite açma hayalini gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Ağırlıklı sağlık alanında eğitim verecek üniversitede yetiştirme yurdunda kalan çocuklara özel kontenjan ayrılacak.

ZELİŞ YILDIRAL İSTANBUL

1İş dünyasının yakından tanıdığı bir isim Murat Akdoğan. Isıtma soğutma

sektörünün önemli markalarından Bay-mak’ın yeniden yapılanma sürecinde aktif rol oynadı. Aynı firmada uzun yıllar genel müdürlük yaptıktan sonra sürpriz bir şekilde görevinden ayrıldı. Herkes Akdoğan’ın gö-revini neden bıraktığını merak ederken o, ‘Hayırlı bir iş düşünüyorum’ diyerek gelecek planları hakkında ipucu verdi. Gerçekten de Akdoğan’ın gönlünden geçen hayır işiydi. Hastane işletmeciliği ile sağlık sektörüne adım atan Murat Akdoğan’ın en büyük destekçileri ise öğrencileri. Çünkü Akdoğan, 19 yıldır Marmara Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans dersleri veriyor. Maaş almadan bu işi yapmasını, “Beni devlet okuttu. Bu da benim devlete borcum.” sözleri ile açıklıyor. İlkokul öğretmeni bir babanın ve ev hanımı bir annenin beş çocuğundan biri olan Mu-rat Akdoğan, eğitim hayatına yetiştirme yurdunda başlamış. Babası yetimhanede öğretmen olduğu için buradaki lojmanda kalmışlar. “Yetiştirme yurdunda babam öğ-retmenlik yapmaya başladığında ben bir ya-şındaydım. Ayrıldığımızda hemen hemen 13 yaşında vardım. Beş kardeş yurtta büyüdük. Oradaki çocuklardan tek şansımız anne-ba-

bamız olmasıydı. Ama babamın aldığı maaş ancak karnımızı doyurmaya yetiyordu. Çoğu kez bir kap yemekle sofradan kalkardık. Ba-bam bizden çok o çocuklarla vakit geçirirdi. Onlar bizi kıskanırdı, biz onları.” diyor.

Kimsesiz çocuklara destek olmak ama-cıyla annesi ve babası elinden geleni yapmış. “Babamı hayatımda ilk kez yetimhanede ağlarken gördüm. Çocuklara kıyamaz, onlara zorla ders çalıştırırdı. Tek hayali, bu çocukların meslek sahibi olmasıydı. Babamı kaybettiğimde cenazede saf tutanlar yine bu çocuklardı. Hâlâ bizi arar sorarlar.” diye an-latıyor babasının fedakârlığını. Tüm bunları düşündüğünde artık kendisinin de bir şeyler yapmasının vakti geldiğine karar vermiş. Baymak’ı yabancı ortağına devrettikten sonra sağlık ve eğitime yoğunlaşan Akdoğan’ın en büyük hayali, bir üniversite kurmak. “En geç iki yıl içinde üniversitenin eğitime başlaması için çalışıyorum. Bir vakıf üniversitesi olacak ve ağırlıklı sağlık alanında eğitim verecek. Özel bir kontenjan da yetiştirme yurdunda kalan çocuklara ayrılacak. Yüzde yüz burslu okutacağız.” bilgisini veriyor.

Söz konusu yatırımın miktarı ise 150 milyon dolar. Gerekirse daha da kaynak aktarılacak. Sağlığın yanında mühendislik,

gazetecilik gibi alanlar da düşünülüyor. Hatta alternatif tıp konusunda özel bir eğitim çalışması da mevcut.

İki kez ölümden döndüMurat Akdoğan’ın çalışmaları bunlarla

da sınırlı değil. Akdoğan, yine yetiştirme yurdunda bulunan ve üniversite okumak isteyenler için de destek veriyor. TÜSİAD’da başlattığı ve işadamlarının büyük desteğini alan projesini halen sürdürüyor. Gönüllü üniversite talebelerini organize ederek kim-sesiz çocuklara ders vermelerini sağlayan Akdoğan’a göre, Allah akıl bahşetmiş ve bu aklı insanlar yararına kullanmak mecburi-yetindeyiz.

Sağlık konusunda ısrarcı olmasının sebebi de geçirdiği iki önemli hastalık. Ak-doğan, iki kez ölümün eşiğinden dönmüş. Dünyada sadece 14 kişide görülen ve 13 kişinin yaşamını yitirdiği bir beyin hastalığına yakalanan Akdoğan, bu hastalıktan kurtulan tek kişi olarak literatüre geçti. “Ardından bir-kaç yıl önce de bir kalp rahatsızlığı atlattım.” diyor ve ekliyor: “Bu hastalıkları atlatınca anladım ki Allah, benim insanlara borcumu ödememi istiyor.”

2 - 8 EKİM 2013

Hekimoğlu İsmail

İslamiyet, temiz insanların dinidirŞeair-i İslamiye, İslamiyet’in alametleri-

dir. İslamiyet’in varlığı evlerimizde, sokakla-rımızda, şehirlerimizde açıkça görülmelidir. Minarelerin varlığı o beldenin Müslüman olduğunu gösterdiği gibi temiz belde, temiz insan da Müslümanlığın alametidir.

Peygamberimiz (sas), “İslam, temizlik temeli üzerine bina edildi.” diyor. Yani temizlik Müslüman için olursa iyi olur bir durum değil, olmazsa olmazdır.

Allah’ın Kuddûs ismi her türlü eksiklikten uzak, temiz, temizleyen demektir. Canlıları yaratan Allah, onlara temizlenme kabiliyeti de vermiştir. Akarsular, gürül gürül akarken temizlenir. Gökyüzü hep pırıl pırıldır. Hay-vanlar, Allah’ın verdiği sezgi ile vücutlarını ve yaşadıkları yeri temizlerler. Öyleyse temiz insan, Allah’ın Kuddûs ismine istinad etmiş

ve kurtuluşun bir yolunu bulmuş olur.Kuddûs olan Allah’ın huzurunda kendini

daha rahat hissedecek olan, temiz insandır. İslamiyet temiz insanların dinidir. Allah’ın yarattığı her şey güzeldir, iyidir. Dolayısıyla insan da temiz ve güzel görünüm içinde olmalıdır.

Bedenini, kıyafetlerini, evini, çevresini temiz tutan insanın hayatında Allah’ın Kuddûs isminin hâkimiyetini görüyoruz. Mademki temizlik imandandır; ellerimizi yıkamaktan tutun; yerlere, denize en ufak bir çöp atmamaya kadar hepsi imanın gereğidir. Apartmanın, sokağın, şehrin temizliğine dikkat edilmesi, aynı zamanda başkalarının hakkına riayet etmek demektir.

Bütün bu temizlik işleri, İslamiyet’in temizliğe verdiği önemi düşünüp Allah rızası

için yapılmalı.İnsana hayat veren Allah, insanın her

halini bilir. Temizliği emreden Allah’tır. Allah emrettiği için temiz olan insan Allah’ın emrine itaat etmiş olur, Allah’a sığınır, haya-tından lezzet alır, kendini iyi hisseder, daha dik dolaşır. Temiz bir sokaktan geçip temiz bir eve geldiğimizde kılacağımız namaz da bize dağınık bir evdekinden daha çok huzur verir.

Allah rızası için temizlenen insan kendini Allah’a daha yakın hisseder. Kulluğa, ibadete yaklaşır. Dolayısıyla manen tekâmül eder.Görülüyor ki maddî temizliğin ruhumuza etkisi pek çoktur. Tabii manevî temizliğin yeri başkadır.

Sadece et ve kemikten ibaret olmadığımız için maddî temizlik insan için yeterli değildir.

Akıl, kalp, hayal, merak, sevgi sahibi olduğu-muz için manevî temizliğe de ihtiyacımız var.

Manevî temizlik tövbe ile olur. Tövbeyi dil ile yaptıktan sonra tövbesi yapılan günaha yaklaşmamak lazım. Böylece tövbe hal ile de yapılmış olur, umulur ki kalp temizlenir.

Kalp temizliğinin alameti şahsın Allah neyi emrettiyse yapması, neyi yasak etmişse terk etmesidir. Yani İslam’ı yaşamak, sünnet-i seniyyeye uymak, kötü duygu ve düşüncelerden vazgeçmek, iyi insan olmaya gayret etmek, cehaletten kurtulmak, nefsi kirlerden arındırmak ve manen temiz olmak demektir.

İslamiyet’te maddî ve manevî temizlik o kadar önemlidir ki cenaze toprağa gömülecek de olsa yıkanır, toprağa öyle verilir. Buradan, İslamiyet’te insana verilen değeri de anlarız.

SÜLEYMAN SARGIN İSTANBUL

1Müslümanlar olarak halimiz pek iç açıcı değil. Umumi ahvale bakıldığında

Müslüman’ın yaşadığı yerlerin çoğunlu-ğunda savaşlar, zulümler, haksızlıklar var. Böyle olunca çare arayan, çözüm öneren, akıl veren de çok oluyor. Nutuklar çekiliyor uzun uzun. Yazılar yazılıyor sayfalar dolusu. Ba-zen mitingler düzenleniyor, organizasyonlar yapılıyor. Hepsinin bir faydası var elbette ama gözden kaçırılan önemli hususlar da yok değil.

Müslümanlar olarak “kardeş” oldu-ğumuzu unutuyoruz mesela. Üstelik bu kardeşliğin Kur’an’ın tabiriyle “ana baba bir karındaşlık” boyutunda olduğunu ve içinde pek çok hak ve vazife barındırdığını da. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadislerinde, birbirimiz üzerindeki haklardan ve vazifelerden bahsediyor.

“Müslüman’ın Müslüman üzerinde beş hakkı vardır” buyuruyor. Yerine getirilmediği takdirde karşılıklı hak ihlalinin söz konusu olacağını kastediyor. Söylediği beş mesele bir Müslüman’ın diğeri üzerindeki hakkı olduğu kadar vazifesi de aynı zamanda. İlk bakışta detay gibi gelen ama aramızdaki kardeşliği temin ve tesis edecek önemli hususlar bunlar.

İlk olarak “sana selam verenin selamına karşılık vermek” diyor Nebiler Serveri. Kur’an da “Size bir selam verildiği zaman ona daha güzeliyle veya en azından aynı şekilde mukabelede bulunun.” (Nisa/86) buyurarak selamlaşma adabıyla ilgili önemli bir hususu hatırlatıyor. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir başka hadislerinde “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de tam manasıyla iman etmiş olmazsınız. Size, birbirinizi sevmeniz için yapmanız gereken bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda “selâmı” yayın.” buyuruyorlar. Kardeş olmanın farzı birbirini sevmek ise, o sevginin tahakkuku da ancak çokça selamlaşarak mümkün oluyor.

Her sabah birbirimize Allah’ın selamıyla dua etmek, hayırlı bereketli günler dilemek, çocuğu olana “Allah bağışlasın”, cenazesi olana “Allah rahmet eylesin” demek ne büyük bir kardeşlik vesilesidir! Selam duadır aynı zamanda. Bir iyilik niyazıdır muhata-bına. Selamlaşmak, dualaşmak demektir. Birbirine sürekli dua eden, hayır dileyen in-sanlardan oluşan cemiyetlerde tefrika, kavga, gürültü olur mu? Bir sahabi, Efendimiz’e sorar bir gün: “Güzel ve hayırlı Müslümanlık nasıl yaşanır Yâ Resûlallah?” Cevap kısa ve nettir: “İnsanlara yemek yedirip ikramda bulunman ve tanıdığın tanımadığın herkese

selâm vermendir.” İnsan ayırt etmeden selam vermek, iyi Müslümanlığın tezahürü olarak anlatılıyor Nebî dilinde.

Selamın Allah katındaki değeri de çok yüksektir. Nisa Sûresi 94. âyet-i celîlede “Sana selam verene ‘Sen Müslüman de-ğilsin!’ deme” buyrularak selamın imana delaletine vurgu yapılıyor. Her gün birilerine hain, münafık, satılmış, ajan vs. diyen Müslü-manlar bu ayeti neden hatırlamazlar acaba! Bunca hakaret ve iftiranın yerine selamı koymayı neden düşünmezler!

Selama Allah bu kadar kıymet verirken, İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallahu aleyhi ve sellem) onu, Müslümanlığın alameti olarak görürken selama ve selamlaşmaya ilgisiz kalmak ağır bir vebal olsa gerek. O halde selam vermek bir vazife, verilen selama aynıyla veya daha güzeliyle mukabelede bulunmak da üzerimize terettüp eden bir haktır. Selamını almadığımız Müslüman’ın üzerimize hakkı geçmiş demektir.

Hadiste zikredilen ikinci husus “hasta

ziyareti”dir. Bir kudsi hadiste mahşer günü Allah Teâlâ ile kulu arasında geçen bir ko-nuşmadan bahsedilir. Allah, kuluna “ben hastaydım ama sen beni ziyaret etmedin” der. Kul şaşırır, “Yâ Rabbi, bütün hastalara şifa veren Şâfî sensin. Sen nasıl hasta olur-sun ki!” Allah cevap verir, “Filan kulum hastalandı ve sen onu ziyaret etmedin!” Konunun Allah katındaki yerini bundan daha iyi anlatan bir şey var mı bilmiyorum.

Üçüncü bir konu da “cenazeye iştirak etmek”tir. Bu sadece insani bir görev değil, kardeşlik hukukunun gerektirdiği bir sorum-luluktur. Vefa borcudur. İnsanın annesi bir kere ölür, babası ve diğer sevdikleri de. Ve o gün gözler dostları, arkadaşları, abileri arar. Üzüntüye ortak dertli gönüller teselli verir insana. Aynı zamanda cenazeye iştirak, vefat edene hüsnü şehadette bulunmak manasına da gelir. Fiilen o insanın iyi bir kul olduğuna şahitlik etmektir.

Dördüncüsü de “davete icabet etmek”tir. Davet almak da selam almak gibidir. Karşı

tarafın size verdiği değeri gösterir. Davete icabet etmek de selama karşılık vermek gibi kardeşliği pekiştirir. Düğünlere, toplantılara, yemeklere, mutlu günlere davet edilmek ica-bet etmeyi gerektirir. Üzüntüyü paylaşmak kadar, sevince ve mutluluğa ortak olmak da bir vazife ve haktır.

Hadiste zikredilen son husus da, ya-nımızda hapşırana “Yerhamükâllah-Allah sana rahmetiyle muamelede bulunsun” diye dua etmektir. Bir hapşırmayı vesile kılarak Müslüman kardeşi için rahmet ve merhamet dilemek ne müthiş bir muhabbet vesilesidir. Bu duaya mazhar olan kişinin, “Yehdînâ ve yehdîkümullâh-Allah bizi de sizi de hidayette daim kılsın” şeklinde mukabelede bulunması da bu kardeşlik bağına bir düğüm daha atmak kadar önemli ve kıymetlidir.

Efendimiz’in ümmetine bir görev olarak hatırlattığı bu hususları bizler kendi aramızda tam manasıyla ihya etmeden herhalde bir şeyler başarmamız mümkün olmayacak.

Kardeşliğin 5 şartı

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

k u r s u @ z a m a n . c o m . t r

Biricik sevdamız…İnsan, Cenâb-ı Allah’a her zaman muh-

taçtır. O’nun nimetlerine muhtaç olmasından daha çok inâyet (yardım, ihsan) ve riayetine (koruyup gözetmesine) muhtaçtır.

Hava, su ve yiyecek gibi şeylere muhtaç olan insanoğlunun bu maddî nimetlerden daha fazla kalb ve ruh istikametinde bes-lenmeye ihtiyacı vardır. Ve samimi bir kul, Rabb’inden sürekli kalb ve ruh istikameti istemelidir.

Bir kulun “Nasıl olsa çizgiyi bir kere tut-turdum...” düşüncesi ve tavrı içine girmesi, sanki bir yerden sonra Allah Teâlâ’ya ihtiyacı yokmuş manasına gelir. Bu tavır hiçbir zaman içine düşülmemesi gereken bir yanlışlıktır ve neticesi de ilhaddır (inanç bozukluğudur). Oysa her şey, her zaman O’na muhtaçtır. İnsan, senelerce ibadet ü tâat yapsa da bunlar onun ruhunda istikamet sağlayıcı bir hale bürünmeyebilir. Her şeye rağmen ona düşen yine söz, tavır ve davranışlarıyla Cenâb-ı Hakk’a sığınmak, O’ndan ihlâs ve istikâmet istemektir.

Samimi bir kul, etrafındaki hiçbir şeyin kendisinin derdine derman olamayacağı ve imdadına koşamayacağı duygusuyla “Allah” demeli ve O’na yönelmelidir. O hal üzereyken “Allah” demede başka hiçbir garaz yoktur.

Zaten Kur’an-ı Kerim, bütün haşme-tiyle bu hakikati ilan ediyor: “... Muztar dua ettiği zaman, duasına icabet eden kimdir? O duayı kabul eden onun arzusunu is’af eden (yerine getiren) kimdir? Belâya dûçar olduğu zaman, o belâyı bertaraf eden kimdir?” (Neml, 27/62) diyor. Kendi hatıralarınıza dönüp bakar, darda kaldığı-nız pek çok defa “Rabb’im” dediğinizde imdadınıza koşulduğunu hatırlarsanız bu soruya bütün gönlünüzle siz cevap verecek ve “Allah” diyeceksiniz.

Evet, insan kendini sürekli kontrol etmeli, eksik ve hatalarını görüp onları düzeltme hususunda kendi niyet, azim ve gayretinden öte Allah’a güvenmeli, O’na itimat etmeli ve katiyen unutmamalı ki; bir işin içine ne kadar başkalarının mülâhazası girerse, o kadar Allah rızası düşüncesi delinmiş ve yırtılmış olur.

Başka Sevdam OlmasınKendi adıma, makam-mansıp

sevdasına kapılmaktan, iyi olarak bilinip tanınmaya kadar her türlü dünyevî isteği Rabb’ime, Efendim’e ve dinime karşı vefasızlık kabul ediyorum. Millet olarak, zaman içinde kendimizi yenilemek, daha parlak bir görüntü sergilemek, hususiyle de son bin senelik müktesebâtımızı, kül-türümüzü tanımak, tanıtmak ve dinimizi anlatmaktan başka hiçbir sevdam olmasını istemiyorum.

Bugünkü gibi, hayatımın her gününü sıkıntı, acı ve ızdırap yudumlayarak; her biri kalbimi durduracak büyüklükte üç-dört defa şok yaşayarak; bir ilacın tesiri bit-meden bir diğerini almak zorunda kalarak geçirsem de, ben dünyevî lezzetleri, hatta cenneti değil, her şeye rağmen dinime ve milletime hizmeti tercih ederim. Uzun yaşamak değil benim muradım. Her geceyi “Bu gece son gecemdir.” diye bekliyorum. Ama dünyaya bir “hizmet diyarı” olduğu nazarıyla bakıyor ve hayatta kaldığım müddetçe de bu bakışın gereğini yapmaya

çalışıyorum.Bizler ebedî saadeti yakalamak için

kulluk vazifemizi kusursuz olarak yap-maya çalışmalı ve Allah’ın merhametine sığınmalıyız. Sürekli O’nun karşısında el açıp bel bükmeli ve çok dua et-meliyiz. Meselâ, mümkün olduğu kadar çok “Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ ve heb lenâ min ledünke rahmeh (Ey bizim Kerim Rabb’imiz, bize h i d a -

yet verdikten sonra kalblerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla.)” (Âl-i İmrân, 3/8) demeliyiz.. “Allahümme Yâ Mukallibe’l-Kulûb! Sebbit kulûbenâ alâ dînik (Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalplerimizi dinin üzere sabit eyle, imanla perçinle, sökülmesin; kurşunla çivile oraya) diye yakarmalıyız. Hemen ardından “Sarrif kulûbenâ ilâ tâatik (Kalbimizi Sana itaate çevir, Sana kulluğa meylettir.)” ifadesini eklemeliyiz. Bunları on defa değil, bin defa söylesek yine de az demiş oluruz.

Kaldı ki, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi vesellem) bunları sabah ve akşam dualarında üçer kere söylüyor ve bizlere de tavsiye buyuruyor. O bir Nebi’dir; hem mâsum, hem de masûndur ve teminat altındadır. Bize gelince, bizim ne mâsumiyetimiz, ne masûniyetimiz var. Yani ne günahsızız, ne de Allah (celle celâluhu) tarafından korunma ve sıyanet altına alınmışız. Yok, öyle bir teminatımız. O bile böyle diyorsa, bizim titrememiz, çırpınmamız lâzım değil mi?

Allah’a Teveccüh EtHiç kimse demesin “İçime şu geliyor,

bu geliyor.. şöyle bir kalbî problemim var..” İçine o geliyor da sen üst üste kırk gece kalkıp o iş için ağladın mı? Başını yere koydun, alnını yaşlar içinde buldun mu? Neden mazeret beyan ediyorsun? Yüreğinle Allah’a teveccüh et, yalvar yakar! “Tut elimden Allah’ım, tut ki edemem Sensiz” de.

Alvar İmamı ne güzel söyler:“Sen Mevlâ’yı sevendeMevlâ seni sevmez mi?Rızasına iven deHak rızasın vermez mi?Sen Hakk’ın kapısındaCanlar feda eylesenEmrince hizmet etsenAllah ecrin vermez mi?Sular gibi çağlasanEyyûb gibi ağlasanCiğergâhı dağlasanAhvalini sormaz mı?”Rica ederim, O’nun uğrunda yüre-

ğinizi parçalamadan yüreği parçalanmış insanlara lûtfedilen şeyleri beklemeyin. O bazen ekstradan da lütfedebilir; ama umumiyetle aldığınız risk kadar, gös-terdiğiniz gayret ve cehd kadar mükâfat vardır. Hele siz bir, gecenize gündüz boyası çalın, O da sizin gecenizi gündüz yapsın. Siz dünya gecelerinizi gündüz yapın O da ahiret karanlıklarını aydınlığa tebdîl eylesin..

Allah, eşiğine baş koyan yüzleri çiğnetmez ve mahcup etmez; yeter ki siz yürekten O’na yönelin ve “...edemem, Sensiz asla edemem..” deyin.

1- İnsan, Cenâb-ı Allah’a her zaman muhtaçtır. O’nun nimetlerine muhtaç olmasından daha çok ihsan ve korumasına muhtaçtır.2- İnsan, kendini sürekli kontrol etmeli, eksik ve kusurlarını düzeltme hususunda kendi niyet ve gayretinden öte Allah’a güvenmelidir.3- Allah, eşiğine baş koyan yüzleri çiğnetmez ve mahcup etmez; yeter ki siz yürekten O’na yönelin ve “Sensiz asla edemem” deyin.

Hata işlemekten, masiyetlere düşmekten, küfrün ve dalâletin karanlık vadilerine yuvarlanmaktan muhafaza buyur.. Marifet basamakların-daki derecelerimizi yükselt.. Kurbiyetinin halavetini ve üns esintilerini gönüllerimize tattır.. Bütün hal, hareket, tavır ve davranışlarımızda ruhumuzun heykelini ikâme etmeyi müyesser kıl..

Bunu, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi vesellem) çaresizlik içinde kıvranması şeklinde anlamak mümkündür. Bu şiddetli tazyikten sonra, Allah (celle celâluhu) bişaret esintileriyle Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi vesellem) sadrına inşirah vermiş ve sırtındaki yükünü hafifletmiştir.

Abdullah Aymaz

Kendi Ruhumuzu ArarkenM. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye sohbetlerde

sorulan sorulara verdiği cevaplardan derlenen yeni bir kitap neşredildi.

Bu eser, kendi ruhumuzu keşfetme yolunda gösterilen bir gayretin, irfan pınarlarından sürülegelen ifadelerdir. Dört bölümden meydana gelmektedir. “Perspektif” isimli birinci kısım ışık süvarilerinin özelliklerini ve kendileri için gerekli teçhizatları ve ilerleyecekleri yollar boyunca dikkat etmeleri gereken düsturları ihtiva etmektedir. İkinci kısım “Düşünce Boyutu” ismiyle, madde-mânâ münasebetlerinden, İslamiyet’in fikir ve hayata bahşettiği güzelliklere kadar pek çok meraklı konuyu ele almaktadır. “Din Ekseni Etrafında” isimli üçüncü bölümü de tevhidin mertebelerinden, nefsin yedi mertebesine kadar, Kadir Gecesi’nden Kur’an kıssaları ve Yusuf Sûresi’ne kadar sorulmuş pek çok meraklı sorunun cevabını içine alıyor.

Dördüncü bölüm “Büyü-teç” ismi altında amelde Allah’ın rızasını alma, hiz-mette önde, ücrette geride olma konusundan, insan hissiyatını ruh derecesine yükseltmeye ve melekûtun mânasına kadar pek çok meselede verilen izahatı

ihtiva etmektedir… Böyle 63 soruya verilen orijinal ce-vapların buluştuğu bu güzel eser, bir baş ucu kitabı olarak istifadelerimize sunulmuştur…

Bunlardan sadece bir konuyu özetle takdim etmek istiyorum:

Ehl-i iman arasında hissedilen ve âfât-ı hamse denilen beş sinsi hastalık var.

Birincisi: Bir kısım büyüklere ait meziyetleri ve fazi-letleri anlatmakla yetinip, başkalarının kahramanlıklarını destanlaştırıp, öyle olma duygu, düşünce, hamle ve gayretinden mahrum yaşamaktır. Aslında bu, zelil olmuş milletlerin maruz kaldığı bir aşağılık duygusu hastalığıdır.

İkincisi: Bu da tam tersine, büyüklerin büyüklüğünü kabul ve teslim etmeme hastalığıdır. Bu bir gurur ve kendini beğenmenin ifadesidir. Böyleleri Şâh-ı Geylanî, Şâh-ı Nakşıbend ve Ebu Hanife gibi büyüklerimizin feyizlerinden ebediyen mahrum kalır ve bir adım ileriye gidemezler.

Üçüncüsü: Vesilelerin gaye hâline gelmesidir. Yani in-sanlar her hizmete, her yüce davaya, her kudsî mefkûreye önce şevkle sahip çıkarlar. Bunun için de çeşitli vesilelere başvururlar. Mesela evler, okullar, yurtlar açarlar… Sonra bunların birer vesile oldukları unutulur da bunları ana maksat haline gelirler. Yani, artık oralar, iyi insan yetiş-tiriyor mu, yetiştirmiyor mu? Pek akıllara gelmez olur. Onun için zaman zaman durum muhakemesi yapılıp; “Bunlar fonksiyonlarını yitiriyor mu? Öyle bir tehlike varsa, ne yapmamız lâzım?” diye her şeyi bir gözden geçirmek gerekir.

Dördüncüsü: İnfiradî hareket etmektir. Yani insanın kendi ilim, idrak ve bilgilerine güvenerek müstakil hareket etmesidir. Halbuki diğer ilim kaynaklarına ve ihtisaslara saygılı olarak kolektif şuurdan istifade ederek hareket etmek gerektir. “Ben bana yeterim” düşüncesi bir afet ve gaflettir.

Beşincisi: Aşkın ve şevkin sönmesidir. Bu maraz yavaş yavaş oluşur…

M. Fethullah Gülen Hocaefendi bu eserde, sorulan soruları vesile ederek gerçekten çok mühim hususlara işaret ederek, gafletlerimizi delici ve uyarıcı pek çok gerçeği gözlerimizin önüne sermiştir... İstifade edilmesi temennilerimle...

Bir kısım büyüklere ait meziyetleri ve faziletleri anlatmakla yetinip, başkalarının kahramanlıklarını destanlaştırıp, öyle olma duygu, düşünce, hamle ve gayretinden

mahrum yaşamaktır.Işık OrdusuIşık ordusu, aydın nâsiyelerinde nur, Simalarında derin ve bitevi mutluluk. Götürürler her tarafa kucak kucak huzur, Gözlerinin içinde buğu buğu sonsuzluk Işık ordusu aydın nâsiyelerinde nur.

Buhurdanlık gibi koku neşreden sineler.Ruhlarında rengârenk düşüncelerle her gün;Bir şem’a etrafında uçuşan pervaneler,Kül olup yerlerde savruluncaya dek bütünBuhurdanlık gibi koku neşreden sineler..

İrem ülkesine benzeyen bahçelerinde,Somaki musluklarından hep kevserler akarHiç hazân bilmeyen o yemyeşil illerinde,Durmadan her zaman bir başka çiçekler açarİrem ülkesine benzeyen bahçelerinde.

Sonsuzluktan gönüllerine nurlar dökülür,Uçarlar ötelere ışıktan kanatlarla.Kametler yücelir, onlar bel kırar bükülür,Çözülmez azim, sarsılmayan kanatlarlaSonsuzluktan gönüllerine nurlar dökülür.

M. Fethullah Gülen

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

İlmi olanın ameli de olmalıHasan-ı Basrî der ki: “İlimce diğer insanlardan üstün

olan kimseye yakışan, amelce de onlara üstün olmasıdır.” Vatana millete hizmet ederken önde görünenler normal insanlardan daha çok evrad u ezkar yapmalı.

Çünkü, 1) Sorumluluğu ağır olan insanlar duaya, evrad u ezkara ve inayet eli istemeye daha çok muhtaçtır. 2) Kendi konumunda derince inanmanın gereği olarak kulun ibadet u tâati artmalıdır. Yani, kulun imandaki derinliği zaten onu daha çok zikre sevk eder. 3) “Efelâ ekûnu abden şekûrâ” sırrına göre o şükreden bir kul olmak için sürekli ibadete yönelmeli. Ayrıca, o konumdaki insanlar harem dairesinde bulunmaktadır. Orada bulunan kimseler koridorda duranlar gibi davranamazlar.

Hasan-ı Basrî’ye nispet edilen bir başka sözde o şöyle der: “Biz ilmi dünya için istemiştik, o bizi ahirete çekti.” Bu söz ondan daha önce de söylenmiş olabilir; ama ona dayandırılır. Sanki onunla iştihar etmiştir. “Tâbiîn

ubudiyette ve ilimde sahabeden önde görünüyor.” desek doğru olabilir. Ancak sahabe iman ve ubûdiyetin başka bir yönünü temsil ediyordu. O da, dini muhafaza, sıyanet ve emaneti sağ-salim yeni nesle nakletme, ubudiyet ve ilim için uygun zemin hazırlama meselesiydi. Sahabe olmasaydı din olmazdı. Bundan dolayı, onların asrı en hayırlı asırdır ve onlar sonrakilerin sevaplarından da hissedardırlar.

Evet, tâbiîn devri ilmin ve o ilimle amelin zirvede olduğu bir devirdir. Hadiste buyurulur ki: “İlimden ilk kaldırılacak olan şey huşûdur.” Şu an ilimde huşû kay-bedildi; o kaybedilince de adeta her şey bitti. Hayatımda tanıdığım birkaç insan vardı. Mesela, birisi namazını o kadar temkinle kılardı ki, birkaç kişi bana şöyle demişti: “Onun dükkânının önünden geçerken bir kere baksam ahireti hatırlıyorum.” Evet, mümin hele ki ilim sahibi bir mümin görüldüğünde Allah (cc) hatırlanmalı.

Ahmet Şahin

2 - 8 EKİM 2013

Aldatan bizden değildir!Evet, aldatan bizden değildir. Ama hangi manada aldatan?Hemen ifade etmeliyim ki, hangi manada olursa olsun aldatan

bizden değildir.Hatta aldatmaktan Müslüman o kadar çekinip kaçınmalıdır

ki, gerekirse aldanmayı dahi göze almalı, fakat aldatmaya asla razı olmamalıdır.

Aldatarak kul hakkı yüklenmenin kötü sonucundan dolayıdır ki bazı maneviyat büyükleri: Biz aldanırız fakat aldatmayız! diyecek kadar aldatmaktan kaçınma mecburiyeti hissetmişlerdir.

Allah Resulü Efendimiz (sas) ucuz malı pahalı fi yatına, defolu malı defosuz yerine satan bir satıcıyı görünce bu konudaki kitaplık çaptaki ikazını şöyle yapmıştır:

- Aldatan bizden değildir! Bu ikazın ağırlığını anlayan okuyucum:- Hangi malda aldatan bizden değildir acaba, diye sorma

gereği duymuş?Hemen ifade etmeliyim ki, yeri, zamanı, cinsi yoktur aldat-

manın. Müslüman hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiçbir şekilde aldatmaz! Hatta, aldanmayı göze alır, yine aldatmaya tenezzül etmez.

Şayet, helal kazancına haram karıştırmak istemiyorsa, çoluk çocuğunu, aile efradını haram lokmayla besleyen hayırsız aile reisi durumuna düşmekten titriyorsa tabii.

Hatta Müslümanlar aldatmaktan öylesine uzak durmalı ki: Muhatabım Müslüman’dır, öyle ise beni aldatmaz!. diyebilmelidir insanlar.

- Müslüman pazarda malın sağlamını öne, çürüğünü de arkaya dizerek, müşterisini aldatmaz diye düşünebilmelidir müşteriler.

Nitekim Medine pazarında gezerken sattığı malın görünen kısmı ile görünmeyen kısmı aynı olmadığını anlayan Efendimiz (sas) Hazretleri, soruyor:

- Bu nedir böyle ey Allah’ın kulu? Malın üstü başka, altı başka? Görünen kısmında iyisi, gö-rünmeyen kısmında ise başka türlüsü var? İşte bundan sonra tarihî ikazını yapıyor:

- Aldatan bizden değildir! Ma-lın üstü nasılsa altı da öyle olmalı, önünde ne varsa arkasında da aynı olmalıdır. Alıcı sonunda bir aldatma ile karşılaşmamalı, Müslüman aldat-maz diye emin olmalıdır.

Tezgâhın önünde dizili mallar cazip görüntüde. Ancak arkasında-kilerin kimi çürük, kimi ezik, kimi de ham... Size öndeki sağlam ve olgun-lar gösterilmekte, poşete arkadaki çürükler, ezikler, defolular sıkıştırıl-makta, eve gelip de masanın üzerine boşaltınca aldatıldığınızı anlamakta, üzülmektesiniz.. Tabii sizin içinizde

bir aldatılmışlık hissi, aldatanın içinde de bir kurnazlık, akıllılık duygusu... Hani nerede kaldı o müthiş ikaza uymak:

-Aldatan bizden değildir! İsterseniz bu ikaz, Resulüllah’a gerçek manada ümmet

olanlarda nasıl etki yapıyor, ne türlü bir dikkate vesile teşkil ediyor, bir de onu görelim..

İmam Azam Efendimiz’in giyim eşyası sattığı dükkânında çalışan tezgâhtarı, sattığı elbiselerin parasını patronuna teslim ederken bir defolu takımı da defosuz elbise içinde sattığı anla-şılıyor. Kusurlu malın kusursuz mal fi yatına satıldığını anlayan Hazret-i İmam, fazla parayı elinde yılan, akrep tutar gibi tutarken:

-Çabuk diyor, malı sattığın müşteriyi bul, aldığın fazla fi yatı özür dileyerek sahibine iade et ve helallık dile! Yoksa ben şu anda müşterisini aldatan Müslüman gibi hissetmeye başladım kendimi.

Tezgâhtar Yunus bin Ubeyd, Kufe sokaklarında koşar adım-larla müşteri arar ve nihayet bulur, aldığı fi yat fazlasının yeni farkına vardığını anlatarak hemen iade eder. Bundan sonra rahatlayan İmam da son ikazını yapar:

-Bir daha ucuz malı pahalı mal fi yatına satma yanlışlığı yapar da, müşteriyi aldatma hatasına düşersen, seni bu tezgâhta tutmam mümkün olmaz, bunu böyle bil!

Bundan dolayı İslam’ı geriden seyreden tüm insanlara bir daha tekrar ediyoruz ki:

-Bilerek aldatan bizden değildir!. Şefaate layık ümmetten sayılmazlar. Bu böyle bilinmeli, aldatan Müslüman’ın yanlışı İslam’a değil o Müslüman’ın şahsına mal edilmelidir.

Bilerek aldatan bizden değildir!.

Şefaate layık ümmetten

sayılmazlar. Bu böyle bilinmeli, aldatan

Müslüman’ın yanlışı İslam’a değil o

Müslüman’ın şahsına mal edilmelidir.

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Dünyalar güzeli Pey-gamberimiz, “Biriniz esnediği zaman eliyle ağzını kapatsın.” buyurmuş. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sözü bizim için bir emirdir, öyle değil mi?

ESNERKENAĞZIMIZIKAPATALIM

Malzemeler:2 adet Adana çöp şişYapıştırıcı11x70cm boyunda fon kâğıdı

İğne, iplik

Süsleme için çeşitli daire renkli fon kâğıdı

1

2

2

4

5

3

3

5

4

Sevgili arkadaşlarım, artık yazın sonlarına iyice geldik. Ben de bunu fırsat bilip, bu yazın son yelpazesini yapmak istedim. Ama yediğim don-durmalardan olsa gerek çok boğazım ağrıyor ve sanırım yelpazemi bir sonraki yaz kul-lanacağım. Siz siz olun güneşe aldanıp ince kıyafetler giyinip, çok dondurma yemeyin, yoksa benim gibi hastalanabilirsiniz. Şimdi sizi yelpaze yapımıyla baş başa bırakıyorum. Kolay gelsin, hoşça kalın.

Kâğıttan yelpazeyapalım

Önce uzun fon kâğıdını yelpaze yapar gibi katlayın. Bir büyüğünüz-den yardım alıp yelpazenin uç kısmından iğne ile ipliği geçirin.

Şekildeki gibi ipliği çektirip düğüm atın. Daha sonra renkli fon kâğıtlarını yapıştırın. Adana çöp şişlerini de yanlardan yapıştırıp iyice kurumasını bekleyin, kolay gelsin.HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜN

[email protected]

benim gibi hastalanabilirsiniz. Şimdi sizi yelpaze yapımıyla baş başa bırakıyorum. Kolay gelsin, hoşça kalın.

2 - 8 EKİM 2013

ARZU KILIÇ İSTANBUL

1Ölüm, çoğumuzun düşünmek bile istemediği ve pek çok nedenle unutmayı seçtiği bir gerçek.

Ne var ki ölümle yaşamak, sanılanın aksine sadece ahireti değil hayatı da anlamlı kılıyor.

Medyada sıkça yer verilen cinayet, kaza ya da intihar haberlerine maruz kalmak, ölümün çoğu-muz için basit bir şeymiş gibi algılanmasına ve sıradanlaşmasına neden oluyor. Yalnız sıra dışı durumlarda insanın başına gelecekmiş gibi sunulan ölümü, özellikle son yıllarda tıbba duyulan güvenin artmasıyla da uzak bir ihtimal olarak hesaba katıyo-ruz. İnsanların ecelleri geldiği için değil, geç teşhis ya da yanlış tedavi yüzünden öldüğü şeklindeki algı yaygınlık kazanıyor. Eskiden iç içe olunan ve hayatın bir gerçeği olarak ölümü bizlere hatırlatan mezarlıklar bile, şehirleşmeyle birlikte istenmeyen pek çok şey gibi gözden uzakta bırakılıyor. Ölümü ve dünyanın faniliğini hatırlamanın önemine dikkat çeken pek çok hadis ve ayete rağmen, insanlara rahat ve mutlu olmayı emreden tüketim kültürü, bunun tam tersini aşılıyor. Bu noktada ölümü hatırlayarak hayatı anlamlı kılabilmek için, eski bir tasavvuf geleneği olan rabıta-i mevte her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.

Ölümü hatırlamak günahlara kefaretRabıta, kelime olarak iki şeyi birbirine bağlayan

ip, bağ, münasebet gibi anlamlar taşıyor. Rabıta-i mevt ise ölümle münasebete geçmek ve bağ kurmak anlamına geliyor. “Vaiz olarak ölüm yeter”, “Lezzet-leri tahrip edip acılaştıran ölümü çokça zikrediniz”, “Ölmeden evvel ölünüz”, “Ahirette hesaba çekil-meden önce, bu dünyada kendinizi hesaba çekiniz” hadislerindeki ortak manayı ve Kur’an-ı Kerim’de her nefsin ölümü tadacağını ve dünyanın geçiciliğini hatırlatan ayeti kerimeleri temel alan rabıta-i mevtle, müridin kalbini dünyadan kopararak ölüme, kabre, kıyamet ve ahirete bağlaması, bunların şiddetini ve ciddiyetini düşünerek nefsinin kötülüğe yönelik eğilimlerini törpülemesi amaçlanıyor. Nitekim bir başka hadisi şerifte, “Ölümü çokça hatırlayınız. Çünkü ölümü düşünmek günahları temizler.” deni-

yor. Hatta günde yirmi defa ölümü hatırlayan kimse, şehit mertebesiyle müjdeleniyor.

Abdullah b. Mesud’dan rivayet edilen bir ha-diste, rabıta-i mevtin Allah’tan hayâ etmenin şartları arasında olduğu ve ne şekilde yapılması gerektiği şöyle anlatılıyor: “Efendimiz ‘Allah’tan hakkıyla hayâ edin’ buyurunca, ‘Ey Allah’ın Resulü, Allah’a hamd olsun biz Allah’tan hayâ ediyoruz dedik. O ‘hayır, zannettiğiniz gibi değil’ buyurdu ve şunları ekledi: ‘Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, senin baş ve başta bulunanları, karnı ve ilgili olanları koruman, ölümü ve kabirde bedenin çürüyüp dağılması dâhil, ölüm sonrasını düşünmendir. Ahiret saadetini isteyen dünyanın geçici güzellik ve lezzetlerini de terk eder. İşte kim böyle yaparsa Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur.”

Tasavvufta ise rabıta-i mevt, müridin, mürşidinin yönlendirmelerini dikkate alarak ölümle irtibata geçip o süreci zihninde yaşaması anlamına geliyor. Kişi önce can çekiştiği anı, sonrasında ruhunu teslim edişini, cesedinin yıkanmasını, kefenlenmesini, yakınlarının kendisini mezara koyduktan sonra yanından ayrılışlarını ve kabirde yalnız kalarak yaşadıklarının hesabını verişini iç dünyasında sahne sahne canlandırıyor.

‘Hayat, ölüm düşüncesiyle anlam kazanır’Tasavvufi anlamda rabıta-i mevt diye tabir edilen

uygulamanın herkes tarafından yapılmasının müm-kün olmadığına dikkat çeken Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilaver Gürer, bunun için belli bir ruhsal olgunluğa ihtiyaç duyuldu-ğunu söylüyor. Ancak herkesin kalbi olarak ölümden ibret alması gerektiğini belirten Gürer’e göre mesele, alınan ölüm haberini, görülen mezar taşlarını, cenazeleri ve bunların geriye bıraktıklarını doğru yorumlayabilmekte ve maddi bağlardan kurtularak hayatın merkezine ahireti yerleştirebilmekte. Gürer,

“Hayatın en gizemli ve çözülememiş kısmı ölüm. İnancımıza göre asıl hayat ölümle başlıyor. Herkesin başına gelecek kaçınılmaz son olduğundan, hayatın gerçeğini anlayabilmek için ölümü düşünmek önemli bir ders.” ifadelerini kullanıyor. Nitekim ölümü hatırlamak, kişinin ahlakını güzelleştirdiği gibi, ru-hunun arınmasını ve dünyayı iyi değerlendirmesini de sağlıyor, kalbini yumuşatıyor ve kalpteki sevgiyi geçici dünya nimetlerine değil, bâki olan Allah’a çeviriyor.

Ölüm çoğumuzu ürperten bir düşünce olsa da, ahiret inancına sahip kimseler için Allah’a kavuşmak anlamına geldiğinde rahatlatıcı bir hal alıyor. Ölümü hatırlamanın üç çeşidi olduğunu anlatan İmam Ga-zali’ye göre, dünyayla fazla meşgul olan kimseler için ölüm, sevgiyle bağlandıkları şeylerden ayrılacakları için korku uyandırıcı. Geçmişte işlenen günahlardan kurtulup bu günahları telafi etmek isteyen ikinci grup için sevap vesilesi. Allah sevgisine sahip arif kimselerden oluşan üçüncü grup içinse mutluluk kaynağı oluyor.

İhlasın anahtarı…‘Riyadan nefret ettiren ve ihlas kazandıran’

rabıta-i mevt vesilesiyle Eski Said’in Yeni Said’e dönüştüğünü söyleyen Üstad da, başta Haşir Risalesi ve İhtiyarlar Risalesi olmak üzere eserlerinde ölümle kurulan bağın güzelliğine dikkat çeker. “Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim.” diyerek başladığı Katre ri-salesinde, “El-mevtü Hakkun” yani “Ölüm haktır” gerçeğini vurgular. Ölümle bağ kurmanın ihlası da beraberinde getirdiğini ise şu cümlelerle dile getirir: “İhlası zedeleyen, riyaya ve dünyaya sevk eden, uzun emeller olduğu gibi, riyadan nefret veren ve ihlası kazandıran da rabıta-i mevttir. Yani ölümünü düşünüp, dünyanın fani olduğunu mülahaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır.”

Ölüm çoğumuzu ürperten bir düşünce olsa da, ahiret inancına sahip kimseler için Allah’a kavuşmak anlamına geldiğinde rahatlatıcı bir hal alıyor. Ölümü hatırlamanın üç çeşidi olduğunu anlatan İmam Gazali’ye göre, dünyayla fazla meşgul olan kimseler için ölüm, sevgiyle bağlandıkları şeylerden ayrılacakları için korku uyandırıcı.

Rabıta, kelime olarak iki şeyi birbirine bağlayan ip, bağ, münasebet gibi anlamlar taşıyor. Rabıta-i mevt ise ölümle münasebete geçmek ve bağ kurmak anlamına

geliyor.

İhlasın kapısı Râbıta-i mevt

ÖLÜMÜ HATIRLAMAK GÜNAHLARA

KEFFARET

2 - 8 EKİM 2013

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

Aşağdaki piramitte her kutuda bulunan say altndaki iki kutuda bulunan sayla-rn TOPLAMINA eşittir. Buna göre her bir piramitte ayn saylar kullanmadan boş kalan kutular doldurun.

SAYIPİRAMİDİ

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle be-lirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagra-m doldurun. •Üzerinde işaret olan iki kutudaki say ard-şktr.•Tüm ardşklar diyagramda gösterilmiştir.

ARDIŞIKSUDOKU

•Diyagramdaki her bir kutuya bir hece yazarak bulmacay çözmeye çalşn. •Kullanacağnz heceler diyagramn al-tnda verilmiştir.•Çözümü yaptğnzda şifre kelimeyi kö-şegende görebilirsiniz.

HECELİ BULMACA

Vahşiye yakşrşekilde

Birada ülkesi

Bir çeşit tatl, şekerleme

Beceri, hüner, maharet

DA

GAS

KA

KAR

MA

MA

NE

PİŞ

Şİ

VAH

YA

YE

YET

uya bir h

A

Aşağdaki simetrik şekil iç içe geçmiş ka-relerden oluşturulmuştur. Acaba bu şe-kilde toplam kaç tane kare var?

İÇ İÇE KARELER

1833

56

63

4

3

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

ARDIŞIK SUDOKU

İÇİÇE KARELER

SAYI PİRAMİDİ

HECELİ BULMACA

YE MEK HA NE

DE Dİ KO DU

OR HAN VE Lİ

İ Tİ BA REN

1013

32

12

23

3

20

99

45 54

22

976 11

17 TANE KARE VARDIR

1 4 2 5 3 6

6 3 5 2 4 1

4 5 3 1 6 2

2 6 1 3 5 4

3 1 4 6 2 5

5 2 6 4 1 3

1 EK

İM 2

013

SALI

Yeni

Bah

ar Ç

ocuk

08-0

9 Bul

mac

alar

1 EK

İM 2

013

SALI

2 - 8 EKİM 2013

ÇÖZMECE

2 - 8 EKİM 2013

Felsefede ‘düşünüyorum öyleyse varım’dan öteye ne zaman geçeriz?YÖK’ün ilahiyat fakültelerinde felsefe derslerini azaltma kararı Mevlana’nın, “Cennettekilerin çoğu saf kişilerdir, böylelikle felsefenin şerrinden kurtulurlar.” sözünü hatırlattı.ARİFE KABİL İSTANBUL

1Allah sevgisine aklın kibrinden uzak-laşarak varılabileceğini söyleyen Mev-

lânâ, gerçek aşka giden yolun kalpten geçti-ğini anlatır. Acaba ilahiyat da aklın kibrinden uzak ‘saf kişiler’ mi yetiştirmeye karar ver-mişti? Böyle ise ne âlâ. Ancak ilahiyatçılar ve din felsefesi uzmanları, çağımızda inanç-sızlığı dayatan pozitivist söylemlerle baş etmek için felsefeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyor. Çünkü felsefe aynı zamanda pozitif bilimlerin de temelini oluşturan ve disipline sokan bir bilim dalı.

Tarih boyunca faydalı olup olmadığı tartışılan tek bilim dalıdır belki de felsefe. Otoritelerden bağımsızca fikirlerini ortaya koyan filozoflar, her zaman düzene karşı tehdit olarak algılanır. Türkiye’de de öteden beri temkinli yaklaşılan felsefeyi özellikle muhafazakâr camia kırmızı çizgilerinin dışında tutar.

Felsefe denilince İslam tarihinde medeni-yetlerin gelişmesine öncülük yapan Al-Kindi, Farabi ya da İbn-i Rüşd’ler akla hiç gelmez. Okullarda, felsefenin tartışıldığı ortamlarda konuşmalar inançsızlık ve karmaşık önerme-ler üzerine kurgulanır. Bu durum ‘imanıma halel gelmesin’ endişelerinin haklı gerekçesi olabilir elbet. Felsefe ile uğraşan camianın yakın zamana kadar kendini fildişi kulelere kapatması ve dini değerlere karşı tutumları ise felsefenin halka inememesinin diğer nedenlerinden.

Marifet filozof ismi ve yaşadığı çağı ezberletmek değilTürkiye’de gençlerin felsefe ile tanışması

lise yıllarında başlar. Temelinde düşünme ve soru sormanın yattığı bu bilime, filozofların isimlerini ve yaşadıkları çağı ezberleyerek giriş yapılır. Garip isimler ve Roma rakam-larıyla dolu bir tarihi ezberlemek yeterince can sıkıcıdır. Böylece sorular, Descartes’in “düşünüyorum, öyleyse varım” önermesin-den öteye geçemez.

Her şeye rağmen felsefe ile ilgilenen bir öğrencinin okuyabileceği kitaplar ise ‘tehlikeli’ yaftasını çoktan yemiştir. Bunlar arasında ilk akla gelen ve bir dönem çok tartışılan kitap ise Sofie’nin Dünyası’dır. Kitapta insanlığın tarih boyunca eşyanın aslını ve kendi varlıklarını sorgulamasına şahit oluruz. Ancak bütün dünyada klasikler arasına giren bu eser, Türkiye’de çoktan ‘tehlikeli’ kitaplar arasına girmiştir.

Üniversitelerde ise belirli grupların okuldaki uzantıları haline gelen kulüpler, bu alana ilgili öğrencilerin bile felsefeden uzak kalmasına sebep oluyor. Yıldız Teknik Üni-versitesi’nden Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, “Maalesef felsefe, her yönde kullanılmaya açık bir alan olduğundan bazı gruplar bunu suiistimal etti. Bu elbette ki muhafazakâr öğrencilerin felsefeye karşı tepkisini çekti.” diyor. Ancak bu durumun giderek değişti-ğine dikkat çekiyor.

İslam tarihinde de Asr-ı Saadet’ten sonra Müslüman toplumların altın çağında felsefe, desteklenen bilimlerin başında geliyordu. Doğu İslam Felsefesi’nin babası olarak bilinen Farabi, İbn-i Rüşd, İbn-i Sina gibi filozoflar tıptan gökbilime, matematikten eczacılığa kadar çok sayıda bilim dalının kurulmasında bu dönemlerde etkili olmuştu. Sonraki çağlarda özgür düşünce ortamının ortadan kalkmasıyla İslam toplumlarında gerileme başladı. İşte bu çağlarından bize

miras kalan ‘felsefe dine zarar verir’ fikri, batıda gelişen rasyonalist fikirler karşısında yetersiz kalmamızın önemli sebeplerinden biri olarak görülüyor.

Nitekim Fethullah Gülen Hocaefendi de günümüzde muhafazakâr camianın pek de ilgilenmediği felsefenin gerekliliğini şu cümlelerle ifade ediyor: “İslam âlimlerinin birçoğu ilk devirlerde felsefeye karşı çıkmış hikmetin felsefe manasında kullanılmasını uygun bulmamışlardır. Felsefecilerin fikir-lerine tepki olarak, kelam ilminin kural ve kaideleriyle cevap vermişlerdir. Böyle bir yolla İslam’ı müdafaa etmenin de hiçbir zararı olmadığı gibi felsefi düşüncelere felsefi yolla cevap verilmesi açısından da faydalıdır.”

Tefekkür, İlahiyatçının en büyük ihtiyacıBugün YÖK’ün kararıyla yeniden başla-

yan felsefe tartışmalarında ortak fikre göre amaç, bilgiyi ezberlemek değil, veriyi analiz etmek ve üzerinde tefekkür etmek olmalı. Bunun yolu da insana sistemli bir düşünce disiplini kazandıran felsefe derslerinden geçiyor. İlahiyatçılara ve din felsefesi uzman-larına göre felsefe ve sosyolojiyi bilmeden iyi bir hadis-i şerif uzmanı, fıkıhçı ya da tefsirci olunamaz. Çünkü bütün bu bilimlerde karşı-laştırma ve metodolojiye ihtiyaç var. Felsefe, Müslüman’ı saptırır mı gibi şüphelere verilen cevap ise: Kafa karışıklığının arttığı, her taraf-tan dinsizliğin propagandasının yapıldığı bir çağda gençleri felsefeden uzaklaştırmak çok daha tehlikeli.

İslam filozofları denilince akla ilk gelen isimlerden Al-Kindi de felsefenin bazı Müslüman filozoflara göre karşılığı olan hikmet sözcüğünü şöyle açıklıyor: “Bu, düşünce gücüne ait bir fazilettir. Bilgelik külli varlıkların hakikatini bilme ve bu bilgiyi hakikat doğrultusunda gerektiği gibi kullanmaktan ibarettir.” Bu açıklama Batılı filozofların felsefe hakkındaki tanımlarına

uyuyor. Günümüzde felsefe biliminin ha-kikati anlama ve anlatmada faydalı olduğu fikrini de destekliyor.

Akıldan istifade mi, istifa mı?Bediüzzaman’a göre felsefe isimli ki-

tabında Mahir Şahin, Üstad’ın eserlerinin birçok yerinde felsefe ve hikmetten bahset-tiğine dikkat çekiyor. Hatta risalelerde en çok kullanılan kelimeler arasında bu sözcüklerin olduğuna değinen Şahin, “Felsefe ve hikmet arasında mana ve muhteva açısından farklar olsa da, o yer yer iki kelimeyi birbiri yerine kullanmıştır.” ifadesine yer veriyor. Hik-metin gayesi Allah’a ve ruha giden yolları aydınlatmaktır. Üstad’a göre bu aydınlatma, zaman zaman tümdengelim ve tümevarım metodları kullanılarak gerçekleşir.

Felsefenin Cumhuriyet sonrası sicili parlak değil - İshak Arslan (İstanbul Şehir Üniversitesi): ‘Türkiye’de felsefe tehlikeli ilimdir’ algısı varsa öncelikle bunun sosyo-lojik, kültürel ve tarihsel içeriğini araştırmak gerekir. Başka bazı alanlar gibi felsefenin de özellikle Cumhuriyet sonrası sicili pek parlak değil. Hatta olumsuz yargıları tetikleyen tu-haf uygulamalarla dolu. Bu algının değişmesi için ortak aklın derinleşmesi gerekir. Böylesi tartışma ortamlarında amaç gürültüyü ar-tırmak değil, dünya çapında kabul görecek nitelikli ürünler ortaya koymaktır. Türki-ye’de felsefeyle ilgili bir tartışma gündeme geldiğinde, söylenenlerin kendisinden çok, doğrudan siyasetin alanına bakmak daha doğru olur. Felsefe etrafında yapılacak sahih bir tartışma asgari bir entelektüel olgunluk ve incelik gerektiriyor.

İnsan beyninin neleri kendi başına bileceğini ortaya koymak gerekir - Prof. Dr. Alparslan AÇIKGENÇ (Yıldız Teknik Üniversitesi): Felsefe insan düşüncesi olduğu için ve insan her zaman hata yapabileceği

için dinle çatışabilir. Ancak felsefenin dinle çatışması kaçınılmaz değil. Felsefenin doğru algılanıp doğru yorumlanması ve uygulan-ması gerekir. Bunu bir bilgi nazariyesine dayanarak yapabiliriz. Bunu ilk olarak Gazali savunmuştur ancak bilimsel temele Imma-nuel Kant tarafından oturtulmuştur. Buna göre insanın neleri kendi başına bilebileceği, neleri bilemeyeceği açık bir şekilde ortaya konmalı. İlahiyat fakültelerinde henüz fel-sefenin tefsir ve hadis gibi din ilimlerinde nasıl kullanılması gerektiğine dair bir usûl geliştirilmediğinden bazı sorunlar yaşıyoruz. Bunlar felsefe, ilahiyat fakültelerinde yasak-lanarak çözülemez. Çünkü ilahiyatçılarımız da konularını bilimsel bir zemine oturtmak isteyeceklerdir. Felsefe dersleri olmasa da felsefeye ihtiyaç duyacaklar ve felsefeyi derslerinden bağımsız olarak çalışacaklardır.

Din aleyhine geliştirilen söylemlere hazırlıksız ilahiyatçılar yetişir - Prof. Dr. Recep Kılıç (Ankara Üniversitesi): Felsefenin kaldırılması, İslam ilahiyatçısının eleştirel düşünce becerisi kazanmasına engel olacak, uzun vadede ufuk daralmasına sebep ola-caktır. Dinle ilgili değerlendirmelerin belirli bir mezhep görüşüne göre yapılmasına yol açarak, toplumun mezhepler ölçeğinde ayrışmasıyla sonuçlanacak. Felsefenin sı-nırlandırılması, ilahiyat fakültesinin alanının daralıp sadece Diyanet İşleri Başkanlığı’na eleman yetiştiren bir kuruma dönüşme-sine sebep olabilir. Toplumlar arasındaki kültürel bariyerlerin kalktığı günümüzde, felsefi bakış açısına yabancı bir ilahiyatçı, İslam’ın mesajını uluslararası seviyede hangi terminoloji ya da yöntemle anlatacak? İslam ilahiyatçısının din aleyhine geliştirilen bilgi, varlık ve değer ile ilgili anlayışlar karşısında söyleyecek sözü olmalı. Felsefî birikim ve perspektif olmadan bu anlayışlara cevap üretmek mümkün gözükmüyor.

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziRedaktion Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci, Yavuz Şahin [email protected]

Grafik TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

[email protected]

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 21 39 54 57• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 45 52783966• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 78 93 64• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] ...............................+45715 14 385Haber: ....................... [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ........................... +4570206970

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

Ve sonunda 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının tutanakları, post modern darbenin icracılığıyla suçlanan sanıkları yargılayan Ankara 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde. Vesile-siyle kamuoyu da öğrendi o gün nelerin konuşuldu-ğunu. Ancak devrin Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanı (2004-2006’nın Jandarma Genel Komutanı) Fevzi Türkeri’nin 9

sayfalık ‘terör’ sunumu ortada ama ‘irtica’ konulu brifinginden eser yok. MGK Genel Sekreterliği ka-yıtlarında buna dair belge olmadığı netleşti. Hiç mi kayda girmemişti ya da birilerince buharlaştırıldı mı? Yine dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın sözleriyle, meşhur MGK kararlarının temelini teşkil ediyordu irtica sunumu. Şeref Malkoç, “Bu kayıtların tümü Genelkurmay’da var. Mahkeme

isterse getirtilebilir.” diyor. 28 Şubat’ın Genelkurmay İkinci Baş-kanı Çevik Bir ile Harekat Başkanı Çetin Doğan savunmaları sırasında karakterlerini (!) ortaya koydular. Balyoz davasından da hüküm giyen Doğan, 10 Nisan 1997 tarihli Batı Çalışma Grubu (BÇG) belgesini kendisinin hazırladığını kabul ediyor; aynı metne bugün de imza atacağını söylüyor. Bir ise, “Türk

Silahlı Kuvvetleri (TSK) eğer ülkede bir tehdit varsa bunu anlatır. Bu dönemde de irtica tehdidi vardı.” diyor. Hakimler, 29 sayfalık orijinal MGK tutanağının son 8 sayfasındaki ifadeleri mahkeme kayıtlarına geçirdi. 18 maddelik MGK kararları alınırken ve yazım aşamasında askerler ile siviller arasında tartış-malar oluyor. Merhum Başbakan Necmettin Erbakan, sağlıklı bir inceleme için kararın bir gün sonrasına bırakılmasını arzu ediyor. Ama Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı teklife rıza göstermiyor: “10 dakikada tamamlarız.” Toplantıda darbe resti çeken Karadayı’nın sözlerinden bir tutam: “Laiklik ilkesinin bozulması ezanın Türkçe okunmasından vazgeçil-mesiyle başladı. Benim hâlâ kulaklarımdadır. Ezan Türkçe okunurken duyduğum huşu ve heyecan.” 28 Şubat sanıkları BÇG’nin MGK’nın talimatıyla ku-rulduğunu ileri sürüyor. Naip hakimler inceledikleri tutanaklarda bunu doğrulayacak ibare ya da ifadeye rastlamadıklarını belirtiyorlar.

31 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM

10 30 EYLÜL - 6 EKİM / 2013

Kara Kutu

Herkes kırılan seyirci rekorunu konuşuyor-du. Beşiktaş taraftarı

büyük bir heyecan içindeydi. 5’te 5 yapmayı hayal ediyor-lardı. Rakip Galatasaray ise 6-1’lik Real Madrid yarasını sarabilmeyi umuyor; kötü oyuna ve beraberlikler serisi-ne son vermek istiyordu. Dişe diş bir maçtı. Her iki takım da varını yoğunu ortaya koyuyor; teknik direktörler oyunun her anını kontrollerinde bulun-durmaya çalışıyordu. Meğerse sadece doluluk rekoru kırıl-mamış; Atatürk Olimpiyat Stadı’nın kapılarında elekt-ronik sistem devre dışı bıra-kılmış. Binlerce biletsiz kişi ellerini kollarını sallayarak tribünlere koşmuş. Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, ‘taraf-tarımız değil’ diyor. Öyleyse kim onlar? Tam sırasıyken so-ralım: Bu bilgiye karşın karşı-laşma nasıl başlatılabilir? Tel örgüsüz atmosferde çıkacak olayların kolayca engellene-

meyeceği niçin hesaba katıl-maz? Hakemin yanlı tutumu, -başta Melo- kimi Cim-Bomlu futbolcuların tahrik edici ta-vırları ve benzeri haller tepki çekebilir. Ama bunların hiç-biri maç esnasında top saha-sının işgalini haklı kılmaz. Normalde 3 bin 250 güvenlik personeli olması gerekirken, görevdekilerin sayısı 2 bin 720 imiş. Stat çevresinde alkol

tüketimine göz yumulmuş. Ellerinde sandalyelerle çim-lere dalan holiganlar soyun-ma odalarının yolunu tutmuş ilerliyor. Çevik kuvvet ekipleri devreye girmese facianın bo-yutları korkunçlaşacak. Bu ne ilk ne de son. Beşiktaş’ın sa-hasındaki 4 maçına seyircisiz çıkması ve kesilen para ceza-ları çözüm değil. Radikal ope-rasyonlar gerekiyor. Yoksa…

% 216 Teşvik politikasında Doğu ve Güney-doğu Anadolu vilayetlerini kapsayan 6’ıncı bölgede yatırımlar 2013’ün ilk sekiz ayında dönem kıyaslamasına göre yüzde 216 arttı. Bunda barış sürecinin rolü büyük. Eylülde sadece Diyarbakır’da 102 firma iş kurma girişiminde bulundu.

Galatasaray’daki 3’üncü Fatih Terim dönemi sona erdi. Fakat bu diğer ikisine hiç mi hiç benzemiyor. ‘İmparator’ lakaplı teknik di-rektör; takımını en son iki yıl üst üste –evvelinde de art arda 4 kere- şampiyon yap-mışken, camiasına 2000’de UEFA Kupası’nı kaldırt-mışken, 2013’te Şam-piyonlar Ligi’nde çeyrek final oynatmışken ve ezeli rakiplerinden Beşiktaş’ı saatler önce deplasmanda yenmişken gönderiliyordu. Üstelik el çektirme kararı alınırken Florya’da antren-mandaydı. Sebep; Başkan Ünal Aysal’la Terim’in kan uyuşmazlığı mı; yoksa olayın perde arkasında başka etkenler mi var; kim haklı kim haksız, henüz netleşmiş değil. “Terim, A Milli Futbol Takımı ile Sarı-Kırmızılıların arasında mı kaldı?” sorusu da cevap-sız. Bu satırlar yazılırken, Galatasaray-Çaykur Rize maçı oynanmamıştı. Haliyle 30 Eylül pazartesi günü, kafalardaki soru işaretleri artmış olabilir, azalmış da… Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; çoğu spor yorumcusunun altını çizdiği üzere ‘böyle ayrılık olmaz’. Terim, Galatasaray’a bun-dan böyle ‘ancak başkan olarak’ dönebileceğini ifade ediyor.

56-62 Şirketlerin bilişim teknolojisini etkin kullanma endeksinde Finlandiya 100, ABD 97 ve Güney Kore 81 puanda. Türkiye’nin puanı ise yalnızca 56. Kullanımın ekonomik ve toplumsal faydaya dönüşme endeksi puanları ise şöyle: ABD 99, Finlandiya 98, Güney Kore 94 ve Türkiye 62.

SAYILARIN DİLİ

FOTO

ĞRA

F: R

EUTE

RS

15Türk Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER) Başkanı Ahmet Güleç,

2012’de dışarıya 1 milyar 850 bin dolarlık ürün sattıklarını, miktarın

2013’ün ilk altı ayında 1 milyar dola-ra ulaştığını ifade ediyor. Türk mo-bilyacıları 2012’de dünya 21’incisi

imiş. 2013’te 15’inciliğe yükselmiş.

177Makarna ve Bulgur Tanıtım Grubu Başkanı Ahmet Tir-yakioğlu yaptıkları tanıtım-

larla 2011 yılında 160 ülkeye ihracat gerçekleştirdiklerini,

sayının 2012’de 177’ye çıktığı-nı söylüyor. Elde edilen gelir

1,9 milyar dolara yakınmış. Grup bulguru Rus halkına da

sevdirme çabasında.

Kapılar kırılmışken bu maç nasıl oynanır?

G.Saray’da neler oluyor?

HAB

ER T

UR

U

CHP, Gezi olayları ve Aleviler… Üçünü peş peşe sıralamamızın elbette bir sebebi var. Geçtiğimiz hafta içi Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Yeşilova köyünde yaşananları anlatacağız ilkin. Ardından da Gazete-ci-Yazar Etyen Mahçupyan’ın 26 Eylül tarihli ‘Gezi artık bir proje’ başlıklı yazısını alıntılayacağız. Yeşilova köyü sakinleri Alevi. Ramazan ayında misafir ettikleri müftülük yetkililerinden cami bahçesine bir Kur’an kursu istiyorlar. Yazılı başvuru gerektiğinden ilgili makama 20’yi aşkın dilekçe ulaştırıyorlar. Salihli Müf-tüsü Nurullah Sadıç, Muhtar Ertuğrul Yalçınkaya ve azalarına görüşlerini soruyor. Onlar da, “Köyümüze Kur’an kursu isteriz ama gücümüz yok, siz yapın.” diyorlar. Müftülüğün yardım kampanyası teveccüh görüyor ve kurs vücut buluyor. CHP Milletvekili Sa-kine Öz, açılıştan bir gün evvel köye geliyor ve aynen şunları söylüyor: “Köyün başka ihtiyacı yok muydu? Alevi köyünde Kur’an kursu gerekli midir?” Halkın arzusuyla gerçekleştiğinin hatırlatılmasına rağmen, Öz’ün aykırı çıkışları törende de sürüyor: “Kimse Alevilerin aklıyla, inancıyla doğrudan ya da dolaylı dalga geçmeye kalkmasın.” Alevilerin tarihteki acıları unutmadığını ve siyasetin günü birlik hesaplarına kapılmadıklarını dile getirerek; hükümetin “kendi Alevi’sini” oluşturduğunu iddia ediyor. Elmayla armudu karıştırıyor, Öz: “Cem, Alevilerin ibadetidir ve camide değil, cemevinde yapılır. Bunu tartışmak ya da cemi camide yapmaya zorlamak asla kabul edi-lemez.” Tabii ki öyle. Kim aksini dayatabilir ki? “Biz dinin doğru öğretilmesinden yanayız ve Diyanet İş-

leri’nin Kur’an k u r s l a r ı n a karşı değiliz.” Bu cümlesi de aklıselim kokuyor. Fa-kat ardından kaydettiği tam bir fecaat: “Ne var ki, Kur’an k u r s u n u n Alevi köy-lerinde açıl-masını yanlış buluyoruz.” İbadethaneler farklı. Peki ya Kur’an? Birden fazla Kur’an mı var? O, Alevilerin de kitabı değil mi? Şimdi Mahçupyan’ın tespitleri daha da anlam kazanıyor: “Muhalefetin elinde Gezi’den başka bir şey yok. Dolayısıyla Gezi’yi bir ‘projeye’ dönüştürme ihtiyacı duyuluyor. Artık Gezi, üretilen, dizayn edilen stratejik bir hamle. ‘Toplumsal’ hassasiyeti taşıyan ilk halinden uzakta, artık ‘toplumda’ hassasiyet oluşturmanın aracı. Esas hedefi ise Alevi kesim.” “Toplumsal zeminin genelini elinden kaçırmakta olan

muhalefet bir psikoloji içinde bir toplumsal kırılma arıyor.” CHP’nin iktidarı olabildiğince Sünniliğe sıkıştırarak oradan bir ‘Alevi kırılması’ beklediğini yazıyor Mahçupyan: “Üstelik ortada Esed-Nusayri-lik-Hatay-Alevilik türünden, üzerinde çalışılabilecek bir zincir de var. Muhalefetin tek umudu AKP’nin bu tuzağa düşmesi.”

HANİ BATI ÇALIŞMA GURUBU, MGK’DA KURULMUŞTU?

28 Şubat’ın irtica sunumu nerede?

CHP MANISA MILLETVEKILI SAKINE ÖZ VE PARTISINE BIR SORU:

ALEVILER IÇIN AYRI BIR KUR’AN MI VAR?

32 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMErdoğan demokratik açılım paketini açıkladı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Demokratikleşme Paketi'nin bir dayatmanın eseri olmadığını vurgulayarak, "Bu paket, bir müzakerenin, bir pazarlığın eseri asla değildir. Demokratik hak ve özgürlükler, müzakerenin, pazarlığın, dayatmaların konusu olamaz" dedi. ANKARA

1 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Çok önemli bir aşamaya geçiyor, Türkiye'yi

daha büyütmek için adımlar atıyoruz. Bugün açıklayacağımızı Demokratikleşme Paketi bir ilk değildir, bir son da olmayacaktır. Bu paket bir ilk değildir" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; Başbakanlık'ta düzenlediği basın toplantı-sında, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın başkanlığında aylardır üzerinde çalışılan Demokratikleşme Paketi'ni açıkladı. Kabine üyeleri ve AK Parti Genel Başkan Yardımcı-larının katıldığı basın toplantısını gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleri ile çok sayıda gazeteci takip etti.

Başbakan Erdoğan, paketin hazırlan-masında emeği geçenlere teşekkür ederek başladığı konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "3 Kasım 2002 seçimlerinde ve sonraki seçimlerde bizi destekleyen 11 yıllık reform sürecinin sahibi olan reform kararlılığımızı diri tutan ve muhafaza eden, desteklerini esirgemeyen aziz milletimize teşekkür edi-yorum. Türkiye'nin özgürleşmesi noktasında herkese milletçe minnettarlığımızı ifade ediyorum. 11 yıl boyunca da aynı istikamet doğrultusuna fedakarca görev yapan, milli iradeyi en güçlü şekilde savunup milletin talepleri doğrultusunda çalışan meclisimize ve milletvekillerimize teşekkür ediyorum. 11 yıllık uzun soluklu bir sürecin sadece bir safhasıdır. Bu safhada bu paketin hazırlan-masında emeği geçen herkese şükranlarımı ifade ediyorum. Tarih sahnesine çıktığımız andan bugüne kadar hürriyet ve istiklalimiz için sayısız şehitler verdik, o şehitlerimizin de arzularını bir kere daha yerine getiriyoruz. Terörün sona ermesi, akan kanın durması öncelikle olarak şehit yakınlarının temenni-sidir. İç barışımızı güçlendirecek, bütünlüğü-müzü geliştirecek her adım milletimizin en büyük temennisidir. Türkiye'nin istiklalini güçlendiriyor, ufkunu açıyor, umudunu ço-ğaltıyoruz. Bu paket ile şehitlerimizin uğruna can verdikleri milletimizin birliğini, dayanış-masını daha da pekiştiriyoruz. Vasiyetlerini yerine getirdiğimiz şehitlerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum."

Tarihi bir anın yaşandığını söyleyen Erdoğan, "Çok önemli bir aşamaya geçiyor, Türkiye'yi daha büyütmek için adımlar atıyoruz. Bu Demokratikleşme Paketi bir ilk değildir, bir son da olmayacaktır. Bu paket bir ilk değildir. Atatürk'ün devrim niteliğindeki adımları muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkartmayı hedeflemiştir. 3 Kasım 2002 seçimleri ile oluşan hükümet ile iş başına gelen hükümetimiz, 11 yıllık süreç içinde çok önemli reformlar gerçekleştirdi, çok cesur adımlar attı. Bu paket Türkiye'nin demokratikleşme tarihinin tabi sonucudur. İnsanoğlu var oldukça değişim ve devam edecek, şartlar değiştikçe yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacaktır. Bu reformları bir son nokta olarak asla görmüyoruz. Türkiye değiştikçe, şartlar olgunlaştıkça, siyaset bir hak arama yöntemi olarak daha fazla güç kazandıkça yeni reformlar Türkiye gündeminde kaçı-nılmaz olarak yerini alacaktır. Türkiye'nin demokrasi ve özgürlük ihtiyaçlarına bir kerede ve bütün zamanlar için cevap ve-recek bir paket talebi makul bir beklenti olamaz. Böyle bir beklentinin siyasetin ve toplumun tabiatı ile çelişeceği açıktır.

Gönül isterdi ki, 11 yıl önce 1 tek paket ile tüm yasakları kaldıralım, kısıtlamalara son verelim, özgürlüklerin önünü açalım. Ancak Türkiye siyasetinin buna müsait olmadı milletimiz gördü. Çözüm demokrasi, hak ve özgürlükler, barış kavramını dillerinden düşürmeyen parti ve siyasetçilerin 11 yıl boyunca değişim karşısında nasıl bir direnç oluşturduklarını milletimiz gördü. Sadece siyaset, muhalefet değil, anayasadan ya-salara, medyadan iş dünyasına, devletin koridorlarına sirayet etmiş çetelere kadar çok büyük dirençlere rağmen cesaretle reform süreçlerine sahip çıktı. Darbe senaryolarına rağmen kararımızdan, vazgeçmedik. Tahrik-lere, kanlı provokasyonlara rağmen değişim iradesinden geri adım atmadık. Tehditlere rağmen boynumuzu eğmedik. Sandığa, de-mokrasiye yönelik saldırılara, kışkırtmalara rağmen milli iradeden ve demokrasiden taviz vermedik. Millet bize bir emanet yükledi, bizde bunun hakkını vermek için cesaret ile dimdik durarak aldatmayarak, Türkiye'yi bu seviyelere taşıdık. Çok açık söylüyorum, demokratikleşme paketleri milletimizin yüzünü güldürür, darbecilerin uykusunu kaçırır. Milletimizi memnun edecek ne varsa onu yapmaya devam edeceğiz. Bu bir son değildir. Bir nihayet değildir. Bir son nokta asla değildir. Türkiye artık geri dön-

dürülemez biçimde demokrasi istikametinde ilerlemektedir. Bu paket bu ilerleyişin tarihi aşamasıdır. Bundan sonra da talepler olacak-tır, demokrasimizin daha da derinleştirilmesi için tartışmalar yaşanacaktır. Esas olan hak ve özgürlük taleplerinin, şiddetin, silahın dışlandığı bir ortamda mücadelenin siyasi ortamda verilmesidir. Hiçbir şiddet gösterisi meşru hak talebinin yerini tutamaz. Yum-ruklar sıkıldıysa tokalaşma mümkün değildir. Gönüller kapalıysa, kalpler katı kesilmişse oradan gönül birlikteliği çıkmaz. Silahlar konuşuyorsa oradan çözüm çıkmaz. 11 yıl boyunca bütün gayemiz o sıkılı yumrukları çözmek, kalpleri yumuşatmak, fikirlerin konuşmasını sağlamak yönünde olmuştur. Sorunları siyaset kurumu çözecekse elbette halkla beraber çözecektir. Toplumsal destek her türlü demokratik adımın enerji kayna-ğını oluşturur. Biz ne yaptıysak milletimizle birlikte yaptık. Oturdukları yerden ahkam keserek vaatlerde bulunanlar halkın kabul ve rızasını sağlamak durumundadır. Halka rağmen düzen kurmaya çalışanlar başarılı olamadılarsa halka rağmen ileri adım atmak ta mümkün değildir. Biz demokratikleş-meyi halkımızla birlikte gerçekleştirmenin gayretindeyiz. Bu paket Türkiye'nin ulaştığı seviyenin tezahürüdür. Türkiye'de kimlik dayatan, vatandaşlarının kökeni ile, inancı ile

dünya görüşü ile uğraşan bir devlet yoktur. Artık Türkiye'de vatandaşının ihtiyaçlarına, taleplerine kulak tıkayan, asimile eden, taleplerini reddeden, ihtiyaçlarını inkar eden bir devlet anlayışı yoktur. İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın. Türkiye'de devlet bu anlayışa dönmüştür. Son 11 yılda hukuk ve demok-rasi alanında yaşadığımız sessiz devrimi ile birlikte yukarıdan dayatması bir devlet ve siyaset anlayışı tarihin çöp sepetinde yerini aldı. Türkiye'de insanı ile vatandaşı ile var olan, insanı için var olan, herkese aynı mesafede duran bir devlet anlayışı vardır. Meşruiyetin kayrağı artık millettir. Söz yetki ve karar artık milletindir" diye konuştu.

Türkiye'de 27 Mayıs'ın yaşatılmak isten-diğini belirten Başbakan Erdoğan, "Anaya-sanın bir çok maddesi ile bir çok kurumları ile, 27 Mayıs yaşatılmak istenmektedir. Esasen Türkiye'de değişimin önündeki en büyük engel 27 Mayıs'ın o kararlık gölge-sidir. Bugün bile çeşitli kesimlerce yaşatılan zihniyettir. Elime o dönemlerin gazete arşiv-lerinden gelen bazı örnekleri gördüğümde atılan başlıkların aynı olduğunu görüyorum. Başta anayasada olmak üzere bu zihniyet değişmediği sürece Türkiye'de değişim zor olmaya devam edecektir. Türkiye'de millet zamanın ruhunu kavramayı her zaman ba-şarmıştır. Milletimiz her yeniliğe açık olmuş,

33 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMçok hızlı ayak uydurmuş, devleti ve siyaseti dönüştüren de milletin kendisi olmuştur. 11 yıl boyunca attığımız her adımda söylenenler şuandan itibaren ezberden dile getirilecek. 11 yıl boyunca her reformla birlikte Türkiye bölünüyor iddiasını dile getirdiler, bunları bugünde söyleyecekler. Milleti korkuttular, göreceksiniz yine korkutmaya çalışacaklar. Değişimin hep karşısında durdular, değişi-min karşısında duvar olmayı sürdürecekler. Muhalefet artık dilini, siyaset yapma tarzını değiştirmek, büyüyen Türkiye vizyonuna göre hareket etmek zorundadır. Türkiye 2013 yılını yaşarken 1960 yılında kilitlenen saatte durmak Türkiye adına bir talihsizliktir. Unutmayın İstiklal Marşımızın ilk kelimesi korkma diyor. Korkaklar zafer anıtı dikemez-ler, Değişimlerden yeniliklerden korkanlar bir milim dahi ilerleyemezler. Siyasetlerini korku üzerine kuranlar değişimin karşısında ayakta duramazlar. Türkiye'nin bölünme, gerileme, parçalanma diye bir meselesi yok-tur. Türkiye'nin muhalefet diye bir sorunu vardır. Hiçbir proje üretemeyen, yapılana karşı çıkan bir muhalefet anlayışıyla yo-luna devam etmesi zordur. Büyük Türkiye vizyonuna yakın bir muhalefet Türkiye'nin hakkıdır, ertelenemez bir ihtiyaç halini aldı. Bugüne kadar taş üzerine taş koymayıp sadece bizi taşa tutanlar bundan sonra yapılanları küçük göstermeye çalışmaya sürdürecekler. 11 yıldır yaptığımız reformlara destek olmayan bu zihniyetin Bu reformları alkışlamasını beklemiyoruz. Biz yüzümüzü millete çevirdik. Bu paketin kıymetini bu işin dertlisi olanlar, yüreği yananlar, ocağına ateş düşenler bilir. Bu paket acıların tedavisi, akan kanın durması, akan gözyaşlarının dinmesi noktasında son derece önemli bir adımdır. Bir istikamet çizmektedir bu paket, 11 yıl önce hayali dahi kurulamayan hak ve özgürlükleri getiren bir pakettir. Türkiye siyasetin hukukun, demokrasinin rehberliğinde, milletin desteği ile bugünlere ulaşmıştır. Bu paket birilerinin dediği gibi dayatmanın eseri değildir, bir müzakerenin, pazarlığın eseri değildir. 11 yıl boyunca hiçbir reforma dayatmalarla, baskı ile pazarlık ile açıklamadık. Milletimiz için hayırlı olan ne ise biz onu yaptık. Paket çözümler itibariyle sürprizlerden ibaret ama sorunların hiçbiri sürpriz değildir. Paketin gizlendiği eleştirisi son derece temelsizdir. Pakette yer alan sorunları çoğunluğun Cumhuriyet tarihimiz boyunca var olan sorunlardır. Her bir sorun alanı ile ilgili olarak tüm tartışmalar, tavsiyeler dikkate alındı, çözümler ona göre şekillendi. Gönül ister ki, Bütün bu sorunların kaynağı olan anayasa yeniden yapılabilseydi. Biz iktidar olarak yeter ki üzümü beraber yiyelim. Sizin sayınızın toplamda 220 olması, bizim sayımızın 326 olması böyle bir çalışmayı gerçekleştirmemize mani değil dedik. Biz böyle bir uzlaşma komisyonuna 3 üye verir-ken muhalefet 9 üye ile katıldı. Orada zaten bir uzlaşma diye bir şey söz konusu değil. Madem 59 maddede uzlaştınız bu maddeleri 15 gün içinde meclisten geçirelim bir mesafe alalım. Bir taraftan burada bu mesafe alınır-ken, komisyon çalışmalarına yine devam etsin. Buna da yaklaşmadılar, mesele ipe un sermek. Bir iş yapalım, dertleri yok. Bugün çözümün karşısında duran, sabote etmek için çalışan böyle bir muhalefet ile yeni bir anaya mümkün olamadı. Bu reform paketimizde de referans noktamız önce millettir. Bundan 1 yıl önce yine 30 Eylül gününde partimizin 4. büyük kongresini gerçekleştirdik. 2023 vizyonumuzu açıkladık o kongrede, bu 63 maddenin önemli bir çoğunluğunu 1 yılda yerine getirdik" şeklinde konuştu. Mevcut seçim sistemi üzerine açıklamalarda bulunan Erdoğan, "Mevcut seçim sistemi yüzde 10 barajı AK Parti'nin getirdiği bir sistem değildir. Biz 2002 seçimlerine girerken bu sistem uygulanıyordu. Biz bu sisteme tabi olarak bu seçime gerdik. Partimizi kurarken mevcut seçim sisteminin katılımcılıktan uzak olduğunu güçlü şekilde ifade etmiştik." dedi. (İHA)

SİYASİ PARTİLERDE EŞ GENELBAŞKANLIK

Bir başka düzenlemeyle, siyasi partilerde eş genel başkan-lığın önünü açıyoruz. İlgili yasa maddesini değiştirmeyi uygun gördük. Seçim kanunun 15. Maddesine ek yapıyor, iki kişiden fazla olmamak kaydı ile eş genel başkanlık sistemini getiriyoruz.

SİYASİ PARTİLERE ÜYELİKTE ENGEL KALKIYOR

Bir başka yasal düzenlemeyle, siyasi partilere üyelikte engelleri kaldırıyoruz. 11. Maddedeki değişiklikle, üye olmayı daraltan bazı engelleri ortadan kaldırıyoruz.

FARKLI DİL VE LEHÇELERDE PROPAGANDA

Yine siyasi partiler kanunundan yapacağımız değişiklikle, farklı dil ve lehçelerde propaganda imkanı getiriyoruz. Türkçe’nin yanında farklı dillerin kullanabilmesini mümkün hale ge-tiriyoruz. Ön seçimlerde de getiriyoruz. Kısıtlayıcı hükmü kaldırıyor, ön seçimlerde de farklı dille propaganda imkanını sağlıyoruz.

NEFRET SUÇUNA AĞIR CEZA

Yeni süreçte nefret ayrımcılık yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha etkin biçimde mücadele etmeye başlıyoruz. Belirli suçların cezalarını daha da artıyoruz. Belirli suçlar, kişinin dili ırkı rengi cinsiyeti engelliliği siyasi düşüncesi dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse cezası daha da ağırlaşacak. Kişinin belli haklarını kullanmasını engelleyenleri ceza kapsamına alıyoruz. Bu sebeple işlenen suçun cezasını bir yıldan üç yıla kadar artırıyoruz.

AYRIMCILIKLA MÜCADELE VE EŞİTLİK KURULU

Türkiye’de hiç kimse dilinden ırkından milletinden renginden inancından, gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz kalmayacak. Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kuruyoruz.

YAŞAM TARZINA SAYGI TCK İLE GÜVENCE ALTINA ALINACAK

Yaşam tarzına saygıyı TCK ile güvence altına alıyoruz. Dini inancının gereğinin yerine getirilmesinin engellenmesini de ceza kapsamına alıyoruz. Dini ibadet ve ayinlerin bireysel olarak engellenmesini bu kapsama alıyoruz. Bir kimsenin inanç düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan tercihlerine müdahale edenlere bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası getiriyoruz.

KLAVYELERE ÖZGÜRLÜK

TCK’da belirli harflerin kullanılmasından dolayı var olan cezai müeyyideyi kaldırıyoruz. Bir nevi klavyelere özgürlük geti-riyoruz. Yani Q,X ve W harfleri klavyelerde kullanılabilecek

GÖSTERİ YÜRÜYÜŞLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununda önemli değişiklikler yapıyoruz. Mülki amir, ilgili STK’ların görüş-lerini almak suretiyle nihai kararını verecek. Sürelerini de uzatıyoruz. Açık yerlerde güneşin batışından bir saat sonraya kadar süren toplantılar, güneş batmadan dağılı-nacak şekilde, kapalı yerlerde saat 24:00’e kadar yapacak.

MOR GABRİEL MANASTIRI'NIN ARAZİSİ İADE EDİLİYOR

Mor Gabriel Manastırı’nın arazisi iade ediliyor. Böylece bir haksızlığı gideriyor Süryani vatandaşlarımıza önemli bir haklarını teslim ediyoruz. Şu anda 250’den fazla iade yaptık.

ÖZEL OKULLARDA FARKLI DİL VE LEHÇELERDE EĞİTİM HAKKI

Bir başkası eğitimle ilgili. Yapacağımız yasal değişikliklerle, özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünü açıyoruz. Özel kurs imkanını getirmiştik. Daha sonra ise üniversitelerde açılmasını sağlamıştır. Okullarda seçmeli ders olarak öğretilmesinin önünü açmıştık. Şimdi de özel okullarda mümkün hale getiriyoruz.

KÖY İSİMLERİNDEKİ YASAL ENGEL KALKIYOR

Köy isimlerinin değiştirilmesindeki yasal engeli kaldırıyoruz. Dayatma içeren ifadeleri kaldırıyoruz. Köy isimlerinin değiştirilmesi İçişleri Bakanlığımızca olacak. İl ve ilçe isimlerinin değiştirilmesi için yasal düzenleme gerekiyor, bu tip taleplerde burada değerlendirecektir.

NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ'NİN İSMİ DEĞİŞİYOR

Nevşehir Üniversitemizin ismini Hacı Bektaşi Veli Üniversitesi olarak değiştiriyoruz.

KİŞİLERİN ÖZEL BİLGİLERİNE GÜVENCE

Getireceğimiz bir başka yenilik. Kişisel verilerin korunması hakkında. Yasal güvence getiriyoruz. 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliğiyle güvence getirmiştik. Şimdi uygulama için taslağı hazır olan kanunu meclisimize gönderiyoruz. Kişilerin özel bilgileri ilgisiz kişiler tarafından kullanıla-mayacak.

YARDIM TOPLAMADAKİ KISITLAMA KALKIYOR

Yardım toplamadaki kısıtlamaları kaldırıyoruz. Yardım toplama konusunda sınırlama altına alınmıştı. Kurban derisi fitre ve zekat konusunda THK’ya yetki verilmişti. Aslında anayasa aykırı bir durum oluşturulmuştu. Şimdi yasal olarak da bu yanlış uygulamaya son veriyoruz. Vatandaşımız yardımını istediği yere verebilecek.

TÜRKİYE EKRANLARA KİLİTLENDİ

34 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM

ZAMAN AMERİKA

1Son dönemde Kenya ve Pakistan’da yaşanan terör olayları ve katliamlarla ilgili bir soruyu

cevaplayan Fethullah Gülen Hocaefendi, terör olay-larını İslam’la bağdaştırmanın asla mümkün olama-yacağını söyledi. “Müslüman coğrafyada en vahşi sahneler, İslâm adına sergileniyor; Kur’an’ın emri olduğu iddia edilerek başlar kesiliyor, camiler ve kiliseler bombalanıyor. Bir kısım örgütlerin dünya genelinde işledikleri cinayetler ve terör, sadece dış mihraklarla ve haricî yönlendirmelerle izah edile-bilir mi?” sorusu üzerine şu değerlendirmeyi yaptı: “Resmettiğiniz tablo doğru. Tabii ilave edilecek bir şey var: Bu aynı zamanda bizi mahcup edecek bir tablo!.. Müslümanlığın yüzüne zift sıkılması gibi bir şey.” Hocaefendi, Müslümanlara mal edilen terör olaylarının, bazen İslam’ı içine sindirememiş ham ruhların öncülüğüyle, bazen genç hissiyatların tahrik edilmesiyle, bazen haricî güçlerin Müslüman görünümündeki elemanları vasıtasıyla gerçekleşti-rildiğini dile getirdi. Sulh zamanında fertlerin kendi kendilerine harp ilan edip insanları öldürme kararı alamayacağını ifade etti. Sıcak savaş esnasında bile çocuk, kadın ve yaşlıların öldürülemeyeceğini, iba-dethanelere katiyen tecavüz edilemeyeceğini belirten Hocaefendi, terörizmin, Kur’an’ın daimî cehennem azabıyla tehdit ettiği en büyük günahlardan biri olduğunun altını çizdi.

Soru: Suriye’den Pakistan’a, oradan Kenya’ya kadar geniş bir coğrafyada en vahşi sahneler İslâm adına sergileniyor; Kur’an’ın emri olduğu iddia edilerek başlar kesiliyor, camiler ve kiliseler bombalanıyor. Müslümanlar arasında bu tür terör hadiselerinin zemin bulması hangi sebeplere bağlıdır?Resmettiğiniz tablo doğru. Bu bizi mahcup ede-

cek bir tablo! Müslümanlığın yüzüne zift sıkılması demek gibi bir şey. Müslümanlığın yanlış anlaşılması, yanlış yorumlanması adına zannediyorum Haçlıların üzerimize gelmesinden, Moğolların belli bir tuğyanla İslam dünyasını herc-u merc etmesinden daha fena bir şeydir bu. Sözde Müslüman görünen bazı kimse-lerin eliyle “O’nun namına bir şey yapıyoruz” diye-rek, canlı bomba olma, masum insanların içine girip patlama, bombaları arabalara yükleyip masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insanların üzerine sürme, hele bu arada mabetleri yıkma... Bunları ne Kur’an’la ne sünnetle telif etmek mümkün değildir. Kur’an’la, sünnetle telif edilemeyen şey Müslümanlıkla da te’lif edilemez. Ne Kur’an-ı Kerim’in ruhuyla, ne sünnet-i seniyenin ruhuyla, bugün yapılan bu olumsuz şeyleri telif etmek mümkün değil. İnsanlığın İftihar Tablosu, 13 sene Mekke-i Mükerreme’de insanın katlanması mümkün olmayan şeylere katlanmış. Çok defa sahabenin gözleri dolu dolu olmuş. Bir taraftan Cenab-ı Hakk’a, O’nun kudret-i namütenahisine bakmışlar. Bir taraftan O’nun insanlığı kurtarmak için gönderdiği, Habib-i Edib’ine ve O’na inanan insan-lara yapılanlara bakmışlar. Hayretlerini, dehşetlerini anlamadıkları şeyleri, ‘Ma ehlemeke ya Rabbena’ (Ne kadar halimsin Allah’ım!) diye ifade etmişler. İnsanlığın İftihar Tablosu, Kâbe’nin karşısında başını yere koyduğunda devenin işkembesini başına koy-muşlardır. Taşa tutmuşlardır… O kendisine taş atan, dişini kıran, yanağını yaralayan, başını kanlar içinde bırakan insanlara karşı ellerini kaldırmış, “Allah’ım kavmime hidayet buyur, zira onlar beni bilmiyorlar.” diye yalvarmış.

PEYGAMBERİMİZ, MESELELERİ SUHULETLE ÇÖZMÜŞTÜR[Siyer yazarı] Abdurrahman Azman’ın ifade ettiği

gibi, İslam’ın savaşları, tamamen müdafaa savaşıdır. Karakter olarak hangisini analiz etseniz müdafaa

savaşı dersiniz. Bedir’e baksanız, Uhud’a baksanız, Hendek’e baksa-nız, Mekke’nin fethine baksanız; kan dökmeden, gönül kırmadan, düşman-lığın katlanmasına meydan vermeden, o meselenin yumuşakça halledilmesi için lazım gelen her şey yapılmıştır. O’na 15 sene düşmanlık yapmış Ebu Cehil için bile “Allah seni yerin dibine batırsın!” dememiştir. Demediğinden dolayı Ebu Cehil’in kızı Müslüman olmuş, oğlu İkrime Müslüman olmuş. Küçük bir parmak işareti ile ilk Müslümanlar kanlarının son damlasına kadar savaşırlardı, pes etmezlerdi. Fakat seslerini çıkarma-mışlardır. Zincire vurulmuşlar, işkence görmüşler ama İnsanlığın İftihar Tablosu’nun stratejileri ile, düşünce tarzı ile, üslubu ile, Kur’an anlayışı ile, sünnet anlayışı ile dayanmışlar. İslam’ın hiçbir dö-neminde günümüzde olan bu vahşete benzer vahşet sergilenmemiştir. Belki bir dönemde Muvahhidin, bir dönemde Karmatiler, Batınîliğe kendilerini sal-mış, Hak ve hakikati bilmeyen, Hak ve hakikatteki istikametten haberi olmayan insanlar, bu türlü canavarlıklara teşebbüs etmişlerdir ama başkalarını öldürme adına intihar etmemiş ve ebedi cehenneme gitmemişlerdir. Öyle ya, intihar eden ebedi cehen-neme gider ve bir de orada öldürdüğü o masum insanların hesabı kendisine sorulur. Seyyidinâ Hz. Ali döneminde fitneler aynen günümüzde olduğu

gibi böyle kabardıkça kabarmış, köpürdükçe köpürmüş. Gelmiş biri demiş ki, “Ya İmam, falan

yerde ordularıyla beraber tahşidat yapmışlar, senin üzerine gelecek-

ler. En iyisi mi, onlar senin üzerine gelmeden onların tepelerine bin, bütü-

nünü yok et!” Koca İmam, kendisine yakışanı söyler orada: “Ne malum onların üzerimize geleceği?” Bu yaklaşımdaki inceliği görüyor musunuz? Bence Şah-ı Merdanlık, Hayber’in kapısını koparmada değil, Amr ibn-i Abduved’i bir kılıç darbesiyle ağaç biçiyor gibi ikiye biçmesinde değil; bir yönüyle enaniyetin “Ben! Ben!” diye Ramazan davulu gibi ses çıkardığı esnada, kendini kontrol altına alması, iradesinin hakkını vermesi ve “Ne malum bize hücum edecekleri?” diyebilmesindedir. İnsanlığın İftihar Tablosu, yüzde 99,9’u müşrik olan Mekke’ye kan dökmeden giriyor. Ama ne oluyor biliyor musunuz? O yüzde 99,9 bir gün, iki gün sonra gelip O’nun etrafında bir hale halini alıyorlar. O Ay’ın etrafında pırıl pırıl hale haline geliyorlar. En mütemerrid insanlar bile “Benden ne bekliyorsunuz?” diyor. Ruhlarda öyle bir makes buluyor ki, o insanlar gidiyor evlerinde kanaat değiştiriyorlar. Kime kadar? Benî Ümeyye’nin en önde gelenlerine kadar. Kadınıyla erkeğiyle “Yahu ne yanlış yoldaymışız, şimdiye kadar nasıl böyle temerrütte bulunmuşuz?” diyorlar.

Müslümanların içinden terörist çıkmaz mı? Çıkar ama Müslümanlığa ait evsafını kaybetmiş olur. Ona sağlam Müslüman denemez. Nasıl sağlam Müslüman dersiniz? Savaşın bile bir kuralı vardır. Kanunu vardır. Savaşıyorlarsa savaşırsınız. Savaşmayan insanlarla savaşılmaz. İnsanlığın İftihar Tablosu, üzerlerine gelen müdafaa etme mecburiyetinde kaldığı insanlara karşı ordular hazırlarken, onları teşyi ederken buyururlardı ki, “Mabetlere sığınmış insanlara ilişmeyin. Kadınlara ilişmeyin. Çocuklara ilişmeyin...”

Terörist saldırılar, İslam’ın yüzüne zift atmak gibidir

Fethullah Gülen Hocaefendi, herkul.org internet sitesinde yayınlanan sohbetinde, son dönemde Kenya ve Pakistan’da din kisvesiyle gerçekleştirilen terör saldırıları üzerinde durdu. İslam’ı gönülden kabullenmiş hiç kimsenin teröre tevessül etmeyeceğini belirten Gülen, barış zamanında insanların kendi kendine savaş ilan edip insan öldürme kararı alamayacağını vurguladı.

"Ebu Cehil için bile 'Allah

seni yerin dibine batırsın' demedi.

35 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMİSLAM DÜŞMANLARI, MÜSLÜMANLARIN HAMLIKLARINI KULLANIYORBen tek taraflı görmüyorum. Belki bizim

içimizdeki hamlıkları, İslam düşmanları, Müs-lümanların bir araya gelmesini istemeyenler, onun güzelliklerinin yaşanmasını, bilinmesini istemeyenler değerlendiriyorlar. Potansiyel olarak bizde bu türlü hamlıklar var. İslam dünyasında Devlet-i Âliye yıkıldıktan sonra üst üste çözülmeler yaşandı. Yeniden bir toparlanma, yeniden bir kendi olma gayreti var. Kendi ruhunu bulma gayreti var. Bunu başkaları görmüyor değil. Sadece Türkiye açısından meseleye bakacak olursanız, şu 50-60 sene içerisinde çok şey değişti. Çok şeyde farklı-laşmalar oldu. Hep akıllıca hareket etseydik, aklı selimle, hissi selimle, kalbi selimle hareket etseydik zannediyorum kazanımlar 10 kat daha katlanmış olacaktı. Ama insanız nihayet. Yanılırız, aldanırız, iyilik yapıyoruz diye bazen kötülük de yapabiliriz. İçimizde başkalarının gözünün içine bakan, kendi kriterlerini, kıstaslarını bilmeyen, temel dinî dina-mikleri bilmeyenler var. Çok çabuk ayak oyunlarına gelen bir sürü insan vardır. Başkaları da senaryolar hazırlıyorlar dolayısıyla. Figüranlar da hazır. Bu senaryoları, bu figüranlar vasıtasıyla oynuyorlar. Kitleler her zaman aldatılabilir.

Halbuki gönülleri fetheden insanlıktır. Ku-düs’te namaz vakti geldiğinde Hz. Ömer, “Benim namaz kılmam lazım.” diyor. Seyyidina Hazreti İbrahim’den kalma İsrailoğulları, defaatle bazen Amelikalılara karşı bazen Buhtunnasr’a karşı bazen Şabr’a karşı savaşmışlar. Belli bir dönemde Kudüs, Hz. Davut tarafından fethedilmiş. Uzun zaman kalıvermişler orda. Bir yönüyle kendi mülkleri, atalarının mülkleri sayıyorlar onu. “Ya Emirel Müminîn! Burada herhangi bir yerde namaz kılabilirsin.” diyorlar. Diyor ki Hz. Ömer, “Müminlerin Emiri burada bir yerde namaz kılarsa şayet, arkadan gelenler teberrüken orayı bir mescid haline getirirler. Bu sizin hukukunuza tecavüz olur.” Çıkıyor dışarıda kayaların üzerinde namaz kılıyor. İnsanlığın İftihar Tablosu böyle… Ebu Bekir böyle... Hz. Ömer böyle... Hz. Osman böyle… Hazreti Ali böyle… Bunlar sadece böyle maddeten kahraman değil, birer gönül kahramanı, birer ruh kahramanı, birer ruh abidesi. Biz bu idik. Gerek içten, gerekse dıştan birileri bizi bozdular. Genlerimizi bozdular. Bizi değiştirdiler. Vahşileştirdiler.

TERÖRİST, MÜSLÜMANLIK EVSAFINI KAYBEDERMüslümanların içinden terörist çıkmaz mı?

Çıkar ama Müslümanlığa ait evsafını kaybetmiş olur. Ona sağlam Müslüman denemez. Nasıl sağlam Müslüman dersiniz? Savaşın bile bir kuralı vardır. Kanunu vardır. Savaşıyorlarsa savaşırsınız. Savaşmayan insanlarla savaşılmaz. İnsanlığın İftihar Tablosu, üzerlerine gelen müdafaa etme mecburi-yetinde kaldığı insanlara karşı ordular hazırlarken, onları teşyi ederken buyururlardı ki, “Mabetlere sığınmış insanlara ilişmeyin. Kadınlara ilişmeyin. Çocuklara ilişmeyin...” Şimdi İnsanlığın İftihar Tab-losu’nun en sahih, en muteber hadis kitaplarında ve aynı zamanda temel kaynağı Kur’an olan bu türlü esaslarda bağlayıp ortaya koyduğu disiplinler ile bu insanların yaptıkları şeyleri telif etmek mümkün değildir. Dinin tarifi şudur: “İnsanları kendi irade ve ihtiyarlarıyla bizzat hayra sevk eden ilâhî kanunlar mecmuası.” Allah tarafından vazedilmiş öyle bir sistemler mecmuasıdır ki insanlar hür iradeleriyle onu seçerler. Temsil güzelse, insanlar için bir şey ifade ediyorsa, gelecek adına bir şey vaat ediyorsa, insan kadirşinastır, o mevzuda farklı bir seçimde bulunabilir. O insanı kendi hür iradesiyle baş başa bırak. Zannediyorum en ileri demokrasilerden daha ileri bir mülahaza bu. Gidip falan yeri işgal yok, onlara kendi sistemini dayatma gibi şey yok. Dinin tarifi bu! Bir Müslüman dinin tarifine uyma mecburiyetindedir. Cenab-ı Hak yeniden O’nun gönüllerimize taht kurmasını bu millete lütfeylesin. Herkese saygılı olmalı. Her anlayışı saygıyla kar-şılama, vahşice, canavarca, topla tüfekle, öldüren silahlarla, insanların üzerine gitme, Müslümanlıkla telif edilir yanı yoktur bu meselenin. Cenab-ı Hak gönüllerimizi hikmetle mamur kılsın. Murad-ı Sübhanisi’ne ters gelen bütün aykırılıklardan biz-leri masun ve mahfuz buyursun. Peygamberane yaşama, Peygamber yolunda yaşama, O’nun yolunda yaşayanların yolunda yaşama… Cenab-ı Hak cümlemize nasip ve müyesser eylesin.

MESUT ÇEVİKALP ANKARA

111 Eylül: Irak’ın başkenti Bağdat’ın Sadr semtin de Şiilerin cenaze töre-

nini hedef alan intihar saldırısında 51 kişi hayatını kaybetti. Olayda patlayıcı yüklü araçla taziye çadı rını hedef alan saldırgan da öldü. Irak El Kaidesi’ne yakın internet siteleri eylem ciyi kahramanlaştırdı.

21 Eylül: Somali orijinli, El Kai de bağ-lantılı radikal Eş Şebab örgütü, Kenya’nın başkenti Nairobi’de bir alışve riş merkezine (Westgate) saldırdı. Dört gün boyunca Westgate’ten ayrılmayıp ağır silah ve el bombalarıyla güvenlik güçlerine direndi. 96 saat süren kanlı çarpışmanın sonunda 61’i sivil, 6’sı gü venlik görevlisi, 5’i terörist, toplam 72 kişi öldü, 240 kişi yaralandı. Hayatını kaybedenler arasında bulunan Türk asıl lı Hollanda vatandaşı Elif Yavuz, 8 aylık hamileydi.

22 Eylül: Taliban bağlantılı Cundul lah örgütü, Pakistan’ın Peşaver kentin deki Hıristiyan kilisesine saldırdı. İki intihar saldırganının pazar ayini sırasın da ken-dilerini patlatarak düzenledikleri eylemde 81 kişi öldü, 140 kişi yaralandı. Katliam, ülkede nüfusun yüzde 1,6’sını oluşturan Hıristiyanların yaşadığı en kanlı saldırı olarak kayda geçti. Cundul lah, gayri-müslimlere karşı eylemlerinin süreceğini duyurdu…

Geçen hafta farklı ülkelerde yaşan dı bu terör eylemleri. Failler farklıydı. Ancak eylemlerin hedefleri, tarzı ve sonuçları birdi. Bir kez daha ‘din’ kisve sine bürü-nen eylemciler, masum sivil leri katletti, İslam’ı lekeledi, Batı’daki İslamofobiye zemin kazandırdı! Samimi Müslüman-ları mahcup düşüren eylem ler gerçek İslam’ın da üstünü örtüyor. Zira Batı’ya yansıyan tablo, özü hoşgö rüye dayanan Müslümanlığı ‘kafa kesen, cami-kilise bombalayan’ parantezine hapsediyor. Hâliyle bu durum, İslam me deniyetinin kalkınmasından hazzetme yenlerin, yük-selişine mâni olmak iste yenlerin işine yarıyor. Bir bakıma İslam dünyası kendi ‘eliyle’ itibarsızlaştırılıyor, zayıflatılıyor.

Burada tartışılması gereken nokta şu: Eylemler dış güçlerin tezgâhı mı? Keşke hiçbir Müslümanın adı bu tür eylemlere karışmasa… Ancak durum pek öyle de ğil. Bazı bombalı eylemler, canlı intihar saldı-rıları ve kafa kesme görüntülerinin failleri, kendilerini ‘Müslüman’ adde diyor. İslam’ı içselleştirememiş, dinin özüne aykırı radi-kal fraksiyonların ağına düşmüş bu kişiler, Kur’an ve sünnette yeri olmayan eylemleri din adına yaptık larına inandırılmış. Ken-ya’daki alışveriş merkezine, Pakistan’daki kiliseye sal dırarak dine hizmet ettiklerini savunu yorlar. Hâlbuki bu yöndeki eylem-lerin İslam’da yeri olmadığı gibi sonuçları iti bariyle İslam karşıtlarına, İslamofobiye zemin kazandırıyor. Küresel güçlerin İs-lam coğrafyalarını işgaline, baskı altında tutmalarına kapı aralıyor. ABD, 2001’de Afganistan’a girerken, orada din adına Müslümanlara zulmedip gayrimüslimle ri kesen Taliban ve El Kaide’yi bahane et-mişti. Keza bugün Yemen’de, Pakistan’da insansız hava araçlarıyla saldırılar dü-zenleyebilmesinin en önemli sebebi, söz konusu ülkelerde dini referans gösteren terör gruplarının varlık göstermesi.

Diğer taraftan bazı eylemlerin ‘Müs-lüman’ kisveli eylemcilerle icra edilme si, haricî unsurların dahlini, etkisini ortadan kaldırmıyor. En başta, radikal eylemciler

bugün Pakistan’dan Mali’ye kadar geniş bir coğrafyada varlık göste rebiliyorsa, bunu ABD-Batı işgallerine borçlular. Önce Afganistan, ardından Irak’ta yaşanan Batı işgalleri, söz konusu ülkelerde sözde ‘dinî’ referanslı eylem cileri doğurdu. Batı güçleriyle savaşarak kabiliyet, strateji ve kapasite kazanan bu gruplar, sınır ötesinde operasyonlara girişti. ABD ve

İngiltere’yi evinde vur du. Batı ekseninde yer alan Endonezya, Türkiye, İspanya gibi ülkeleri de kana buladı. Kenya’daki alışve-riş merkezi sal dırısında olduğu gibi hedef ülkelere bir kaç yıl önce girip hücre evleri kurarak eylemlerini istihbarat birimlerine yaka lanmadan, sessizce yapabiliyorlar.

Kullanıldıklarını bilemezler Arap Baharı, söz konusu unsurlara

yeni kabiliyetler kazandırdı. Öncesinde asi metrik saldırılarla yol alan El Kaide gibi unsurların açık-cephe savaşlarına girişme-sine imkân verdi. Libya’nın ardından Mali ve Suriye’de gün yüzüne çıkan El Kaideci unsurlar, düzenli ordular karşısında vur-kaç yapmadan, ordu nizamında savaş-ma ya başladı. Suriye’de varlık gösteren El Nusra’nın 40 bin kadar savaşçısıyla ülke-nin kuzeyinde bazı bölgelerde yönetimi ele aldığı biliniyor. Dahası grubun Türkiye içinde de gizli hücreler kurduğu istihbarat raporlarına yansıyor. Güvenlik birimleri Adana’daki hücrelerden birini çökertse de yapının tümüne ulaşamadı. Bugün Esed rejimi ile savaşan söz konusu grup-ların re jimin düşmesinden sonra geçmişte ‘kâfir’ ilan edip saldırdıkları Türkiye’yi yeniden hedefe koymaları işten bile değil! Türkiye ile hesabı olan küresel güçlerin kullanı mına geçebilirler, kullanıldıklarını bilme den…

Küresel güçler, çıkarına hizmet etme potansiyeli bulunan bu grupları yönlen-dirmeye çalışır. Mesela, El Kaide lideri Usame bin Ladin’in Afganistan’da Sovyet işgaline karşı direnirken Amerika’dan (CIA) destek aldığı biliniyor. Aynı şekil de El Kaide’nin Yemen lideri Enver el Evla-ki’nin, bazı Batı unsurlarından destek al-dığı istihbarat raporlarına yansıdı. So nuçta ortada kullanılmaya müsait bir ens trüman varsa bölgesel-küresel hedefleri olan her devlet kullanmak isteyebilir.

El Kaide modelli radikal unsurlar Asya’dan Afrika’ya, oradan Avrupa’ya ya yılırken itikadi dönüşümler yaşadı. Daha önceleri Batı’ya karşı omuz omuza savaş tıkları Sünni-Şii unsurlara mesafe koyma ya başladılar. Vahabiliği her türlü eyleme cevaz verecek şekilde (Müslüman’ı öldür meye kadar) esnettiler. ‘Neo-Selefi-lik’ diye anılan yeni kaide, gözü dönmüş saldırgan lara ‘din’ adına her türlü eyleme soyunma kapısı aralıyor, onları daha acımasız yapa biliyor. Müslüman ülkede Müslüman he deflerine (Somali’deki Türk Büyükelçiliği gibi) saldıracak kadar... Bundan dolayı ge lişmiş ordular, dinî motivasyonla hareket eden, bulunduğu

sahanın gerektirdiği silah donanımına sahip, istihbarata karşı koyma reflekslerini haiz, asimetrik saldırı konusunda eğitimli gruplara karşı yetersiz kalıyor. Çünkü iz bırakmadan hareket edi yorlar.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniver-site si Rektörü, Terör Uzmanı Prof. Dr. Sedat Laçiner, İslam ülkelerinde yaşanan sosyal-ekonomik kırılmaların, eğitim-

sizlik soru nunun Neo-Selefi grupları güçlendirdiğini hatırlatıyor. Fütursuzca işlenen katliamla rın Batı’dan daha çok İslam dünyasına za rar verdiğini aktarıyor: “İslam âlemindeki Sünni-Şii yarası henüz kapanmadan, iki taraf arasında gerilim dinmeden bunlar dan daha da radikal olan Neo-Selefiler ortaya çıkarıldı. İslam coğrafyasında eği timsizliğin, adaletsiz-liğin ve işgallerin yaşandığı ülkelerden beslenen bu gruplar gözlerine kestirdikleri rejimleri, ülkeleri çabucak ‘kâfir’ ilan edip acımasızca saldı rabiliyor. Maalesef İslam dünyasında radi kallere yarayan bir zemin mevcut. Bundan istifade eden haricî ve dâhilî unsurlar var. Gözü kara savaşçılar devşiriliyor. Bu yapı ları yönlendirenler İslam ile terör arasında direkt bir bağ kurmaya çalışıyor. ‘İslam’ de nince akla ‘terör’ gelsin istiyorlar.”

Laçiner’e radikal eylemlerden kimin, nasıl beslendiğini soruyoruz. Batı’da bazı etkin ekollerin ‘Medeniyetler Çatışması’ gibi tezlerle İslam ile Batı arasında kriz alanı çıkardığını, ‘düşman’ algısı oluştu rup Batı toplumlarını birlikte tutmaya çalıştı-ğını vurguluyor: “Başkan George W. Bush döneminde Washington’da et kili olan Neoconlar, İsrail’deki şahinlerle birlikte İslam medeniyetini sorunlu gös teren bir sistem inşa etti. Batı’nın İslam unsurlarınca vurulacağını gündeme taşı dılar. Bugünkü saldırılara bakınca teoriği Neocon-İsrailli şahinlerce oluşturulan algının pratiğe geçtiğini görüyoruz. Ne yazık ki olaylara salt ‘Batı tuzağı’ denemi yor. Çünkü İslam coğrafyasında bu rolü oynamaya gönüllü insanlar mevcut. Neti cede, küresel güçler sadece İslam coğraf yasına zarar veren bu kanlı bumerangla Müslümanları kontrol etmeye çalışıyor.”

Kısır döngü nasıl aşılabilir? Akla ilk ge len reçete, ‘savaşçılara’ hayat veren zemi nin, bataklığın kurutulması. Yani İslam dünyasının bünyesinde barınan radikal, şiddete dayalı unsurlara hayat hakkı ta nınmaması gerekiyor. Eğer radikal un surların doğumu engellenemezse terör eylemeleri, İslamofobi ve Batı’nın karşıt saldırıları önlenemez. Zihinlerde inşa edilmeye çalışılan ‘İslam=Terör’ algısı frenlenemez. Bu noktada İslam coğraf-yasında sözü geçen kanaat önderlerinin, İslam İşbirliği Teşkilatı ile El Ezher’in te rör saldırılarını anında tel’in etmesi, bu tür eylemlerin İslam’da yeri olmadığını sıklıkla ilan etmesi, Müslümanları sava şa devşiren akımlara karşı fiziki mücade leyi artırması gerekiyor.

İSLAM’I VURAN TERÖR Önce Irak, ardından Kenya ve Pakistan’da aniden ortaya çıkıp başkentleri kana buladılar. Din ‘kisvesiyle’ masum insanları katleden radikaller Batı’dan çok İslam dünyasını yaralıyor.

36 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANDÜNYAABD, İRAN’A BİLEREK ALAN AÇIYOROrtadoğu Uzmanı Doç. Dr. Mahmut Akpınar, BM Genel Kurulu’nda sergilenen ABD-İran yakınlaşmasını samimi bulmuyor. Her iki tarafın da hasımlıktan beslendiğini, dostane ilişkilerin çıkarlarına hizmet etmediğini söylüyor. MESUT ÇEVİKALP İSTANBUL

1Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul Toplantısı’na bu yıl damgasını vuran

lider şüphesiz Hasan Ruhani’ydi. İran’ın çiçeği burnunda cumhur başkanı, beklenenin üstünde ılımlı söylem ve tavırlarıyla dikkat-leri çekti. Zirvede ABD Başkanı Obama’nın Ruhani gibi ‘diyaloğa’ vurgu yapması 68. Genel Kurul’u ABD-İran zir vesine dönüş-türdü âdeta. Küresel medyaya ‘Was hington-Tahran hattında yeni dönem’ haberleri yan-sıdı. New York’tan gelen sinyaller Muhmud Ahmedinejad’ın ardından tarafların yeni bir say fa açtığı şeklinde yansısa da sahadaki denklemin farklı olduğu görülüyor. Orta-doğu Uzmanı Doç. Dr. Mahmut Akpınar, ABD-İran ilişkilerini ‘gölge oyununa’ ben-zetiyor. Akpınar, taraflar arasındaki ‘da-nışıklı dövüşün’ İran’ın yanında ABD’nin de çıkarlarına hizmet ettiğini iddia ediyor: “ABD, Irak’ın ardından Suriye’de de ‘hasmı’ İran’a yeni nüfuz alanı açıyor ve bunu kasıtlı yapıyor!”

-Arap Baharı, istenen demokratik dönüşüme neden kapı aralayamadı?Özünde tümüyle halk hareketi oldu-

ğunu düşün müyorum. Zira bu coğrafyada halk hareketlerini tetikleyecek sivil toplum örgütleri, demokrasi kültürü, hak arama kültürü yok. Yıllardır bu ülke leri diktatörler yönetti. Bu Batı’nın politikasıydı. Batı dünyası II. Dünya Savaşı sonrası sömürgele rini terk etmek zorunda kalınca Ortadoğu’daki çıkar-larını korumak için mevcut vesayet sistemi ni kurdu. Diktatörler üzerinden, kendi adamları üzerinden işini yürüttü. Son yarım asırda bölge halkında biriken karşıtlık patlama nok-tasına ge lince suni bir devrim süreciyle vitrini değiştirip yeni isimlerle yola devam etmek istediler. Yarı demokrasiye kapı araladılar. Ancak Mısır’daki 1 yıllık Mursi deneyimi Ba-tı’ya bölgeyi demokra siyle yönetemeyeceğini gösterdi. Şimdi tersine darbelerle bölgeyi eski sisteme geri taşıyorlar.

-Burada halkta biriken gaz da boşalmış oldu!Aynen öyle. Yüzler yenilendi. Kaddafi,

Mübarek değişti ama vesayet sistemi, Batı çıkarları ve kont rol sistemi değişmedi. Mı-sır’daki Sisi’ye darbeci, yaşananlara ‘darbe’ denmemesini düşünün! Son noktada yaşanan değişim halkın yararına olmadı. Bu değişim Batı menfaatleri ve çarkı doğrultu-sunda, halkı kontrol edip ezecek şekilde oldu.

-ABD’nin yeni dönemde Ortadoğu’dan Uzakdo-ğu’ya yönelme söylemi doğru değil o zaman...Washington yönetiminin Arap Baharı

çerçeve sinde attığı adımlar bölgeden çekilmek niyetinde olmadığını gösteriyor. Tam tersine eski vesayet sisteminde bulu-nan ülkeleri Suudi Arabistan (52. Eyaleti) modelinde olduğu gibi daha sıkı ve sorun suz yönetme imkânı verecek seviyeye taşıyor. ABD Ortadoğu’da Suudi tarzı yönetimlere dönüyor.

-ABD’nin Ortadoğu’da izlediği siyaset, ‘hasmı’ İran’a alan açıyor. ‘Yanlışlık’ kılıfına da sığmıyor artık! Amerika’nın böylesine önemli konularda

(Irak ve Suriye) arka arkaya yanlış yapıp İran’a kazara alan açması düşünülemez. Dış politika belirleme sistemi böyle bir kazaya imkân vermiyor. Zira Washington kararla-rını düşünce kuruluşundan, akil insanlardan beslenerek alıyor. Uzun dönem li planlar yapıyor. Dolayısıyla Irak’ı Şii Maliki’ye bıra-kırken buranın ‘ikinci İran’ olacağını görü yor. Diyelim ki Irak’ta öngöremedi; Suriye’de, Afganistan’da, Lübnan’da neden alan açtı İran’a?

-Siz nasıl izah ediyorsunuz?

Batı medeniyeti 3-4 asırdır dünyaya hâkim. An cak 2000’lerden sonra ciddi güç, enerji kaybı ya şamaya başladı. Karşısına alternatif medeniyetler çıkıyor. Bugün belki siyasi-ekonomik açıdan güç unsuru değiller ama gelecekte rakip olacaklar. Yeniden güçlenmeye başlayan İslam medeniyeti özellikle değer zenginliği açısından Batı’yı tedir gin ediyor. Batı ‘tehdit’ algıladığı İslam medeniye tini erken davranıp bertaraf et-meye çalışıyor. İşte İran bu noktada devreye alınıyor.

-Nasıl?Batı, Ortadoğu ve İslam coğrafyasında

etnik ve mezhepsel çatışmalar çıkararak bü-yümekte olan İslam medeniyetinin enerjisini tüketme yönte mini izliyor. Yöntemin tutması için ağırlıktaki Sünni nüfusun karşısına yeni bir eksen çıkarıyor. İran-Şii eksenini... Çatışma zemini oluşturuyor. İran’a yüklediği bu misyondan ötürü Ortadoğu’da, İslam coğrafyasında alan açıyor. İran’ı sevdiğin den değil, İslam dünyasına bela etmek istediği için güçlenmesine göz yumuyor.

-Hangi adımlarına göz yumuyor?En başta Şii yayılımına ses çıkarmıyor,

hatta destekliyor. Afganistan’da Taliban’ı devirdikten sonra Şii Hazaraları kendi eliyle etkili noktalara getirdi. Keza Pakistan’daki Şii nüfusa hiç dokun madı. Irak’ı ‘ikinci İran’a çevirdi. Lübnan’ın Şii Hizbullah’ın eline geçmesine kayıtsız kaldı. Şim di de Suriye’nin İranlaşmasına ses çıkarmıyor. “1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan sonra İran’ın sınırı değişmedi.” deniliyor. Türkiye-İran, Türki ye-Irak sınırları kâğıt üzerinde olmasa da fiilen değişti. İran, Lübnan sınırını bile değiştirdi.

-ABD-İran gerilimi illüzyon mu o zaman?Suni bir çatışma, gerilim söz konusu.

Bu ‘danışık lı dövüş’ iki tarafın da çıkarına. Ortak hedeflerine (İslam medeniyetini zayıflatmaya) hizmet ediyor.

-ABD’nin hedefe koyması İran’ı nasıl güçlen-

Doç. Dr. Mahmut Akpınar, Turgut Özal Üniversitesi Si yaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi. Kürt sorunu, sivil-asker ilişkileri, Ortadoğu konuları üzerine uzman. “Arap Baharı mı, İran Ateşi mi?” Akpınar’ın alan üzeri ne yayımlanan 3. kitabı.

İran, Esed rejimi yıkılırsa yerine gele cek İhvan-ılımlı Müslü-man hareketinin yararına olmayacağını düşünüyor. Mısır’da İhvan’ı kökünden kazıdığı gibi İslam coğrafyasındaki ılımlı hare ketleri silmek istiyor. Esed kimi zaman İsrail’i tehdit etse de özünde Tel Aviv’i hedef almıyor. Batı’nın Ortadoğu’ya reva gördüğü yeni dizaynı analiz et tiğinizde, 1973’te İsrail’le savaşan devletlerin tek tek etkisizleştirildiği görülüyor. Mısır, Suriye, Irak, Ürdün, Libya gibi İsrail’in eski hasımları çö kertildi. Mısır’da seçimle iktidara ge len Mursi’nin darbeyle indirilmesinin nedenlerinden biri İsrail’i tehdit etme ye baş-lamasıydı.

Türkiye-Suriye ilişkilerini bozan Batı’dır. Türkiye Batı’nın zorlamasıyla krize taraf oldu. ABD’nin kurdurdu ğu Özgür Suriye Ordusu’na destek veriyor. Batı medyası son dö-nemde Türkiye’nin Suriye’de savaşan radi kal unsurlara silah verdiğini yazıyor. Eğer ileride bu kanıtlanır, belgelenirse Türkiye’nin imajı büyük zarar görür. Adı teröre destek veren ülke listesine konulur. Dolayısıyla hükümet muhalifl eri desteklerken kılı kırk yarmalı. Biri leri Türkiye’yi bu tuzağa çekmek için çalışıyor olabilir. Art niyetli unsurlar, şebekeler Türkiye üzerinden kasıtlı silah sevkiyatı yapıp, Türkiye’yi zora sokmaya çalışıyor olabilir. Ankara’nın El Nusra’ya, El Kaide’ye silah, kimyasal silah verdiği kayıtlara geçse Türkiye’yi dünya sahnesinde itibarsızlaştırırlar. Buna en çok İran sevinir!

Ortadoğu Kürtlerini bölgesel denk leme sorun çıkaracak şe-kilde Ameri kalılar soktu. Irak’ta Saddam’ı devir dikten sonra orada yaşayan Kürtlere hak ettiklerinden fazla temsiliyet ve rip, anayasa üzerinden bölünmelerine kapı araladı. Şimdi aynı oyunu Suriye Kürtleri için oynuyor. Kuzeyde bağım sız, özerk yapılaşmasına ses çıkarmı yor. Birkaç yıldır İran da Türkiye’deki Kürtleri kendi lehine kullanıyor. Zira 2 yıldır PJAK’la sorununu çözdü. Şimdi PKK-PYD’yi Türkiye ve ÖSO’ya karşı kullanıyor. Bölgesel Kürdistan proje si Batı’nın ürünü. Türkiye’yi de kap sayan bu süreci hâlâ Batı yönetiyor. Maalesef Kuzey Irak ve Suriye’de fiilî-özerk alanlar kurdular. Geriye Türkiye ile İran kaldı. Hükümet, açılımı çok hassas yürütmeli. Zira yanlış yapma lüksü yok.

Esed rejimi

ABD-İsrail çıkarları için

ayakta

Suriye'de sinsi tuzağa

çekilmeyelim!

Ortadoğu Kürtlerini Batı yönlendiriyor

37 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANDÜNYA

diriyor?Çok basit; İran’ı İslam dünyası içinde

popülerleş tiriyor. ‘Düşmanımın düşmanı dostum’ mantığı işliyor. Batı ve İsrail’in hedefe aldığı İran’a Müslü man ülkeler sahip çıkıyor. İran da ABD ve İsrail’e meydan okuyarak hayalî bir ‘kahraman’ rolü oy-nuyor, Batı’ya ‘One Minute’ diyerek İslam coğ rafyasındaki zeminini güçlendiriyor. İran sözde, Müslümanların hakkını savunuyor. İcraatlarına baktığınızda tam tersi hareket ettiği görülüyor. Batı ile mücadelesi ağız dalaşından öte değil!

-Tarih boyu Batı hedeflerine saldırmadı mesela!Tarihine bakın; akınları, savaşları hep

Müslüman ülkelere olmuş. Bugün devam eden örtülü ope rasyonların hemen hepsi İslam coğrafyasında. Mesela Keşmir me-selesinde Hindistan’a, Karabağ sorununda Ermenistan’a, Suriye krizinde de eli kanlı Nusayri rejimine arka çıkıyor. Bugün bazı ları İran’ın Esed’i Batı karşısında savunduğunu söylüyor. Doğru değil. İran rejimi devrimden he men sonra (1982) el uzattı baba Hafız Esed’e. O dönemde ‘Müslüman’ addedilme-yen Nusayrilere ‘Müslüman’ kılıfını giydirdi. Ateist baba Esed, Suri ye İhvanı’nı kırdığında da destekçisiydi. Bunu nasıl izah edeceksiniz? ‘İslamcı’ İran nasıl oluyor da hep Müslüman kıyımına göz yumuyor, destek oluyor? Zihinlerdeki ‘İran imajı’ artık sorgulanmalı…

-Müslümanlar bu oyunu neden fark etmiyor?İnananlar İran İslam Cumhuriyeti tabe-

lasına ka nıyor. Ayrıca İran Devrimi, İslam coğrafyasındaki siyasal İslami akımları çok etkilemiş geçmişte. Bundan dolayı Tahran’a dönük ciddi hüsnü niyet var, dost-kardeş görme hâli var. Türkiye’de de var bu damar. İran bu unsuru yıllar önce fark edip üzerine ciddi yatırım yapmış.

-Yatırım derken?Türkiye, Irak, Pakistan, Afganistan, Mı-

sır… Ne rede olursa olsun kendine yakınlık hisseden grup ları, akımları tespit edip onların üzerine oynamış.

İran’a götürmüş, para akıtmış, zihinlerini devşir miş. Maalesef bazı Türk İslamcı aydın-lar İran ter cümelerini okuyarak yetiştiği için alttan alta sem pati duyar Tahran’a. Türki-ye’de hâlâ hatırı sayılır oranda ilgilendikleri bir kitle var. Hiç boş bırakmı yorlar. ‘Devlet gibi devlettir’ İran.

-‘Devlet gibi devlet’ten ne kastediyorsunuz?Devletin organik yapısını, örgüt yapısını

kastedi yorum. Yıllardır halkla devlet problem yaşar ama ülkenin rotası, vizyonu hiç etki-lenmez. Devlet ve devletin aygıtları devlet başkanına, genelkurmay başkanına göre değişmez. Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dışarıdan bakıldığında söylem, ey lem ve fıtraten farklı duruyor. Ancak bu değişim özünde rejime yansımıyor. Halka, meclise rağ men alınıyor kararlar. Molla rejimi, Velâ-

yet-i Fa kih, Devrim Muhafızları üçgeninde yol alınıyor.

-Kitabınızın başlığındaki İran ateşi nereyi ya-kıyor?İslam coğrafyasını hâliyle… ‘İran Ateşi’

tabirinde telmih de var. ‘Ateş’ İranlıların eski dinini, Zer düştlüğü temsil ediyor. Bugünkü emelleri rejimin gizliden Pers ve Fars geçmişi üzerine yatırım yap tığını yansıtıyor. Geçmişteki sınırlarına, etkin-liklerine dönme arzusu var. Hz. Ömer ve İslam düşmanlığının ardında biraz bu var. Yıkılan eski medeniyetlerinin kuyruk acısı var. Şii kisvesiyle gizlenip İslami söylemlerle Neo-Pers idealine yü rümeye çalışıyor. İslami, Şia maskesiyle eski Pers İmparatorluğu’nu canlandırma düşüncesi var.

-İranlı yetkililer deme lerinde Pers İmparatorlu-ğu’na vurgu yapıyor mu? Mesela Ankara bir ara Neo-Os manlıcılığı a ıktan dillendirdi…İranlılarla Türklerin farkı bu işte! Onlar

çok dip lomatikler, sessiz çalışırlar. Ankara yıllardır hep “Adriyatik’i Çin Seddi’ne”, “Saraybosna’yı Halep’e” bağlayacağız der. Başına gelmedik kalmaz. Buna karşılık Persler/İranlılar emellerini açık etmez. Kimseye hissettirmeden maraton koşarlar. Dip lomasiyi iyi kullanırlar. İran sineması neden markadır bilir misiniz? Rol yapmak, oyunculuk İranlıların kanında vardır! Takiye geleneği vardır. Diplomasi de biraz roldür. Karşı tarafa renk ver meme, düşüncelerini belli etmeme sanatıdır. Ta kiye kültürü İran diplomasisini kuvvetlendiriyor.

-‘Mısır darbesi İran’a yaradı’ diyorsunuz. A ar mısınız?İran, 1979 devriminden bu yana İslam

coğrafya sının dört köşesine yatırım yapıyor. Nutuk atarak değil, sahaya inerek çalıştılar. Mısır bu ülkeler den biriydi. Fakir olan Mı-sır’a devamlı para ak tardı, kendi çevresini oluşturdu. Onlarca yıldır süren bu çabanın sonunda ülkedeki Şii nüfusu yüzde 20’ye çıkardı. Temmuz devrimi sonrasın da söz ko-nusu Şii kanalları daha kolay çalışmaya baş-ladı. Mesela geçiş sürecinde cumhurbaşkanı yardımcılığına getirilen muhalif Muhammed Baradey’in eşi İranlı Ayetullahlardan birinin ye ğeni. Ayrıca Baradey de bir mülakatında ‘Şiiliğe taraftar olduğunu’ belirtmişti. Baradey’in özelin de ABD ile İran’ın Mısır darbesinde de aynı tara fa oynadığı görülüyor. İran’ın, bir önceki nükleer krizini o dönem Uluslararası Atom Enerjisi Ajan sı (UAEA) Başkanlığı’nı yürüten Muhammed Ba radey sayesinde bertaraf ettiğini unutmayın.

-İran’ın TŸrkiye dšnŸk bazı operasyonel girişim-leri de ortaya ıktı. TŸrkiye’ye ne kadar dost?PKK’ya somut desteği, ülkemizde ope-

rasyon ya pan ajanları yeni değildi aslında. Şimdi ortaya çıkmış oldu. Üstüne son bir yılda belki 10 defa üst düzey makamları Türkiye’yi açıktan tehdit etti. Türkiye’nin her bölgesinde dernek, STK adı altın da ‘Şii-

leştirme’ faaliyetleri var. Eğitim anlaşmasıyla okullarımıza kadar el uzattı. Caferilerimize, Alevi lerimize el uzatıyor, yanına çekmeye çalışıyor. Bu insanları İran’a götürüyor, eği-tiyor. Buna karşın Türk unsurlarının ülkesine girişine zorluk çıka rıyor. Ancak Türkiye gereken tepkiyi göstermedi. Yeri geldiğinde ABD’yi, BM’yi kınayan, eleştiren Türkiye aleni İran tehdidi karşısında sessiz kalıyor. Bana İkinci Beyazıt dönemini hatırlatıyor.

-Neden tepki veremiyor?Arada, yukarıda değindiğim güruh var.

Siyasal İslamcıların bir kısmı İran’a sem-patiyle bakıyor. Yaşananlara inanmadıkları için ses çıkarmıyorlar. Bazıları da basına yansıyan görüntü-ses kayıtları dolayısıyla ses çıkaramıyor. İran’ın Türkiye’de hangi kanallara, ne ölçüde sirayet ettiği ortaya çıkarılmalı. Etkili oldukları hissediliyor.

-Enerji bağımlılığından dolayı İran’ı hedef al-mama durumu olabilir mi?Enerji ilişkileri de tuhaf. Türkiye’ye gazı

hem paha lı hem de düzensiz veriyorlar. Kışın ortasında ke sip mağdur ediyorlar. Ruslar bile daha istikrarlı ve ucuza veriyor. Hangi ‘dostluğa-kardeşliğe’ sığar bu?

-Türkiye dönük hedeflerini saymanızı istesek…Ortak tarihe göz atsanız kolayca görürsü-

nüz. İran dünden bugüne Türkiye’yi bölgesel rakibi addetti. İkincisi İran’ın bölgede Şii hinterlandı (üstü örtülü Pers hinterlandı) oluşturma hedefi var. Ancak karşısındaki en güçlü engel Türkiye. Türkiye’yi bertaraf etmeden ulaşamaz hedefe. Af ganistan’daki hedeflerine de ulaşamaz. Onun için Türki-ye’de Şii çevresi oluşturmaya çabalıyor. Onu zayıflatmaya çalışıyor.

-Türkiye’ye dönük en sinsi tehdit hangisi?Türkiye’yi tehdit eden en güçlü unsur

İsrail’den öte İran’dır. Bu net. Türkiye İsrail’le oturup uz laşabilir. Ama İran ile uzlaşması mümkün de ğil. Nükleer silaha ulaşması durumunda bu hiç mümkün olmaz. Türkiye güçlenerek sinsi tehdidi bertaraf edebilir.

-Batı ambargosu zayıflatmaya yetmiyor mu?ABD ve Avrupa öncülüğünde nükleer

kriz dola yısıyla konulan ambargoları yine Batılı devletler kırıyor. İran, istediği ham-madde ve materyalleri hâlâ Batı’dan alıyor. Para transferlerini keza ya bancı bankalar üzerinden aşıyor. Ne nükleer sila ha ulaşma-sına imkân veriyorlar ne de zayıflama sına. Çünkü İran’ın varlığı, Batı’nın menfaatine. Kurudukça sulanır, yeşerdikçe budanır!

-Gölge oyunu gibi!ABD ve İsrail karşıtlığı olmasa Mollalar

rejimi ayakta tutamaz. Düşman üreterek toplumu bir arada tutuyorlar. Batı açısından da İran husumeti hedeflere ulaşma yolunda bir araç. Bu yolla Batı dünyası İslam âlemini yanlış modele yönlendiri yor. Türkiye’ye yön-lendirmiyor, İran’ı kahraman laştırıp ona şevk ediyor. İslam dünyasının dirilişi ni engelliyor. Kutuplaştırıyor.

Tunus’ta ‘Arap Baharı’ hükümeti istifa ediyorEMRE DEMİR PARİS

1Arap Baharı’nın ilk durağı Tunus’ta, muhaliflerin aylardır süren gösteri-

leri, Ennahda Hareketinin büyük ortak ol-duğu hükümete geri adım attırdı. Muhalif gruplarla masaya oturan hükümet, istifa ederek erken seçime kadar yerini bağımsız bir geçiş hükümetine bırakacağını açıkladı.

Tunus’ta iktidar partisi Ennahda muhalefetle müzakere masasına oturmak için istifa kararı aldı. Ülkenin en büyük sendikası Tunus Genel İşçi Birliği’nin (UGTT) diyalog çağrısını kabul eden Ennahda laik muhalefetle seçim tarihini belirlemek için masaya oturuyor. Ancak, UGTT tarafından iktidara müzakerelerin sonunda istifa etmesi ve bağımsız bir teknokrat hükümetinin kurulmasını kabul etmesi şartı koşulmuştu.

Yaklaşık iki aydır istifa seçeneğini ka-bul etmeyen ve kurucu anayasa taslağının hazırlanmasının ardından seçimlere gi-dilmesini talep eden Ennahda, UGTT’nin teklifini kabul etti. Ennahda sözcüsü Lütfü Ziouhin, ülkeyi siyasi krizden çıkarmak için müzakere planını koşulsuz kabul ettiklerini açıkladı. Ülke genelinde 500 bin işçi üyesi bulunan sendika yalnızca bir hafta önce hükümetle görüşmelerin başarısız olduğunu açıklamıştı.

Laik muhalefet ile Ennahda arasın-daki müzakerelerin yarın ya da salı günü başlaması bekleniyor. UGTT, iktidar ve muhalefete parlamento ve cumhurbaş-kanlığı seçim tarihleri ile geçici bağımsız hükümeti belirlemek için 3 hafta süre verdi. Tunus Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki, “Seçimlerin en geç önümüzdeki mart-nisan aylarında yapılması taraftarı-yım. Zira Tunus’un güçlü bir hükümete ihtiyacı var.” dedi.

Tunus, muhalif milletvekilleri Şükrü Beliyd’in şubat, Muhammed İbrahi-mi’nin de temmuz ayında suikasta uğramasının ardından siyasi çıkmaza girmiş, yeni ana-yasa yazma çalışmaları da dondurulmuştu. İçişleri Bakanı Lütfi bin Ceddu, İbrahimi’ye yönelik suikast girişiminin ABD istihbarat örgütü CIA tarafından kendilerine haber verilmesine rağmen engellenemediğini söylemişti.

Geçen hafta muhalefetin 6 farklı şe-hirde düzenlediği gösterilerde Ennahda’ya istifa çağrısı yapılmıştı. İktidar partisi, 2 aydır muhalefet ve sendika temsilcileriyle devam eden görüşmelerin ardından istifa talebini kabul ederek seçim yolunu açtı.

Tunus’ta 18 Aralık 2010’da başlayan halk gösterileri 14 Ocak 2011’de ülkeyi 24 yıldır yöneten otokrat Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesi ile sonuçlanan ‘Yasemin Devrimi’ni tetiklemişti. Aynı yıl ülkede yapılan ilk adil çok partili seçimleri oyların yüzde 37’sini alarak açık ara farkla kazanan Ennahda, biri merkez sol, diğeri sol iki parti ile koalisyon hükümetine gitmiş, cumhurbaşkanlığı için de ülkenin insan hakları alanındaki çalışmaları ile tanınmış muhalif siyasetçilerinden Merzuki’yi aday göstererek geniş bir toplumsal mutabakat oluşturma çabasını sürdürmüştü. Bunlara rağmen siyasi muhalefet, Ennahda’yı ülkeyi “İslamileştirmek” ve devleti laik karakterinden uzaklaştırmak ile itham ediyor, ekonomi ve güvenlik konularında da ağır eleştiriler yöneltiyordu.

38KÜLTÜR 2 - 8 EKİM 2013 ZA MAN

Bakıyorum da tavuklar solucanları, koyunlar otları cem ediyor. Yumurta ve et bir ayinin meyveleri. Tıpkı toprağı, havayı ve suyu cem eden ağaçların meyveleri gibi… Ve sonra bizde toplanıyor her şey. İnsan, genetiğini taşıdığı kendinden önceki tüm insanları cem ediyor.

NURİYE AKMAN İSTANBUL

1Cami ile cemevini aynı çatı altında buluşturan; dede, imam ve zakir odaları, aşevi, gasilhane,

morg, kurban tığlama alanı ile okuma, misafir kabul ve konferans salonlarının yer alacağı kültür merke-zinin sembolik değeri çok yüksek.

Ben de bu birlikteliğin önyargıların kırılmasına katkı sağlayacağına inanıyorum. Tabii aksi yönde görüş bildirenlerin yanında, projeyi şiddet yoluyla protesto edenler de oldu. Bazı Alevi müzik şirketleri projeye destek veren İzzettin Doğan’ın kurduğu Cem TV ile Cem radyoda telif haklarına sahip oldukları şarkıları çalmayacaklarını, bazı Alevi işadamları da reklam boykotu yapacaklarını açıkladılar.

Bu gelişmeler beni ‘cem’ kelimesi üzerinde yeni-den düşünmeye itti. Son bir haftadır cem, beynimde yanıp sönen bir ışık artık. O benimle ben onunla dö-nüp duruyoruz. Hem de hiç ara vermeden. Mademki cem ile cami sözlerinin kökeni aynı; toplanmak, biraraya gelmek, eşyadan arınıp çok’u birleyerek Hakk’ı anmaktır amaç, sadece insana özgü olamaz bu iş diyorum. Başımı ne yana çevirsem dünya beni teyit ediyor. Her yerde cem var.

Mesela saat… Duvarda, masada veya kolda… Akreple yelkovanını ister göstersin, ister gizlesin… Şu anda kaç olduğu merak edilsin edilmesin… Çok hızlı aktığı ya da hiç geçmediği vehmedilsin… Fiyatı, markası ve boyutlarından bağımsız… Saat, tek bir şey yapıyor: Cem. Ânları saniyelere, saniyeleri dakikalara, dakikaları saatlere doğru aşkla döndürüyor. Bir ânı, günler, aylar, yıllar, asırlar ve bin yıllarda eritip yok ediyor. Herhalde yalnız değilimdir bu hissimde; bazı insanlar saatlerine her bakışta, bu sonsuz cem ayininin muhteşem uğultusunu duyuyorlardır. Tik tak’larla atılan minik adımlar onların da kulağına zikir olarak geliyordur. Bedenleri duruşunu değiştirmese bile zihinlerinde zamanın sahibine onları var kıldığı için teşekkür vardır.

Mesela füzeler, uçaklar, gemiler, trenler, otobüs-ler, arabalar… Onlar da mesafeleri cem ediyorlar bence. Milimetreler, birbirlerine eklene eklene kilometrelere, millere uzanıyor cem neşesiyle. İsterse virajsız, engelsiz dümdüz olsun yolunuz, hedefe doğru ilerlerken semahdasınız. Sonra yol çekilir aradan, siz ve menziliniz başbaşa kalırsınız. İdrakiniz açıksa ne âlâ. Değilse yolunuz da kapalı demektir; işaret ve levhalar neyi gösterirse göstersin yerinizde sayıyorsunuzdur…

Bakıyorum da tavuklar solucanları, koyunlar otları cem ediyor. Yumurta ve et bir ayinin meyveleri. Tıpkı toprağı, havayı ve suyu cem eden ağaçların meyveleri gibi… Ve sonra bizde toplanıyor her şey. İnsan, genetiğini taşıdığı kendinden önceki tüm insanları cem ediyor. Sadece yiyip içtikleri değil, karıncasından yıldızına kadar bütün bir evren onun benliğine doluyor. Bu, kendi becerdiği bir iş değil

elbette. Hazırlanıp ona sunulmuş kusursuz bir cemin mekanı yapıl-

mış bedeni. Ona düşen cem içinde cem yapmak artık. Zaten bir cemin içinde bulunmasaydı, bunu yapamayacağının bilinciyle coşup çağlamak...

Hayat kısaca, bir toplama ve çıkarma faaliyeti. Her nesne kendi cemiyle meşgul. Bayrak; vatanı, milleti, özgürlüğü, umudu, geçmişi, hâli ve geleceği cem ediyor. Keza markalar, logolar, şehir ve ülke isimleri... Gece ile gündüz saat tam 24’de cem oluyor. Seyru sûluk’un mertebelerinden haberleri var mı bilmiyorum, belki de o anı cem makamı ürperişiyle tecrübe ediyorlar. Karanlık ve aydınlık gibi, ateist veya mümin, her sanatçı, dünyanın o büyük karmaşasından bir eser vücuda getirdiğinde cem yapmış oluyor aslında.

Cemsiz bir köşeceği yok hayatın. Ana rahminde bir hücre 60 trilyon hücreye çoğalıp sonra tek bir vü-cut olarak görünüp gizliyor ya kendini o trilyonlarca hücre, aklım başımdan gidiyor. Ölünce de çözülüyor

azalar. O muazzam çokluk yeniden bir zerreye iniyor ya, demek diyorum doğumumuz bir cem, ölümümüz bir başka cem. Duramıyorum yerimde, durmadan dönesim geliyor; hastalık, mikropların cemi; ilaç şifanın, ameliyat doktorun…

Temizlik görevlisi tozları süpürüp çöplüğe atar-ken, öğretmen sınav kağıtlarını okuyup not verirken, yazar hayallerini bir kitapla görünür kılarken hep kesreti vahdete yükseltiyor. Harfler kelimelere gizlenmiş, kelimeler cümlelere. Okurken tek tek takılmıyoruz onlara, zihnimize çizdikleri resme bakıyoruz. Hepsi cemini tamamlayıp daha yüce bir amaç için kendilerinden vazgeçmişler.

Ah benim Alevi kardeşim. Cami ile cemevi bir arada olmaz diye dökme yüzünü böyle. Sana her yer cemevi, hayatını cem eyle…

Ah benim Sünni kardeşim. Ne diye direniyorsun cemevi ibadet yeri değildir diye. Camiye gidiyorsun da, çokluğu birliğe dönüştürebiliyor musun, gönlünü cami kılabiliyor musun, sen onu söyle…

Her yer cem

Sana her yer cemevi, hayatı cem

eyle...

Joost Lagendijk

39 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANYORUM

Türkiye’nin AB şizofrenisiGeçenlerde düzenlenen bir kamuoyu

yoklamasına göre hâlâ Türkiye’nin AB üye-liğinin iyi bir şey olduğunu düşünen Türkiye nüfusunun yüzde 44’ü açısından kötü bir hafta geçirdik.

Şevk kırıcı olaylar dizisi, AB başmüzakere-cisi Egemen Bağış’ın Türkiye’nin muhtemelen asla AB üyesi olamayacağı itirafıyla başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın baş danışmanla-rından Yiğit Bulut’un AB üyeliği ‘senaryoların-dan kurtulup’, yerine Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’nın liderliğini amaçlamaya yönelik çılgın çağrısıyla sona erdi.

Bu iki dikkate şayan açıklamanın arasında, Şansölye Angela Merkel’in Alman genel seçim-lerini ezici zaferle kazanması, malum olduğu üzere Türkiye’nin AB üyeliğinden hazzetme-mesi yüzünden, Türkiye’de kötü haber olarak yorumlandı. İşleri daha da sarpa sardırmak için Avrupa Adalet Divanı (EJC), Türkiye yurttaşlarının AB üyesi ülkelere vizesiz seyahat etmeye otomatik hakları olduğunu reddetti. Yine, bu karar da, Türkiye medyası tarafından, Türkiye’nin bir gün elbet vizesiz seyahat etme rüyalarının bittiği başlıkları eşliğinde büyük hayal kırıklıklarından biri olarak tercüme edildi.

Neden Merkel’in zaferine dair popüler yo-rumların vaktinden evvel yapıldığını ve ECJ ka-rarına dair yorumun düpedüz yanlış olduğunu açıklamakla başlayayım. Merkel’in Türkiye’nin AB üyeliğinin ateşli destekçisi olmadığı, asla da olmayacağı, hayatın gerçeklerinden biri. Ama göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek daha var: Koalisyon ortağı yapması kaçınılmaz olan partiler, ister Sosyal Demokratlar, ister Yeşiller olsun, Türkiye’nin üyeliğinin destekçisi ve büyük ihtimalle yeni Alman hükümetinin daha yapıcı bir tavır sergilemesi için bastıracaklar. Dolayısıyla yeni dışişleri bakanının kim olaca-ğını ve Merkel’in yeni ekibinin Türkiye ile ilgili ne konum alacağını bilmeden, kestirmeden çıkarım yapmayalım. ECJ’nin bu haftaki kararı ise 1963 tarihli AET-Türkiye Ortaklık Anlaş-ması’nın tüm Türkiye yurttaşlarının vizesiz seyahate hakkı olduğu iddiasına temel oluş-turmadığı yönünde. Geçmişte aynı mahkeme, aynı anlaşma üzerinden, AB üyesi ülkelerde hizmet sağlayıcısı olmak isteyen Türklerin (temelde işadamlarının) bunu vizesiz yapma-

larına izin verilmesine hükmetmişti. Ancak bu haftaki davanın başvurusunu yapanlar, yorumu AB içinde hizmet almak isteyen Türkiyelileri, mesela turistleri d e kapsayacak şekilde ge-nişletmeye çalıştı. Bu son iddia ECJ tarafından reddedildi. Ama böylece bu mesele baştan savılmış olmuyor. Gelecek ay veya gelecek yıl Türk hükümeti ile AB, vizesiz seyahatle ilgili tüm yükümlülüklerini yerine getirirse, Türkler halihazırdaki aşağılayıcı prosedürlerden geç-mek zorunda kalmayacak. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin büyük bir soru işareti olduğu doğru, ama ECJ’nin yaptığı yasal bir arka sokaktan girişi kapatmaktan ibaretti. Ana siyasi yol ise hâlâ açık.

Birkaç gün önce Twitter’daki takipçile-rimden biri, Bağış ve Bulut’un açıklamalarının nasıl yorumlanması gerektiğini çok isabetli şekilde özetledi: “AKP kampanyası Mer-kel’in reddiyeci programı sayesinde hazıra kondu.” Bağış vakasında, gönülsüz ve içe dönük Avrupalı siyasiler ile hayal kırıklığına uğramış ve kızgın Türk seçmenler arasında ezildiğinden, kalpten feryat etmesini biraz olsun anlayışla karşılıyorum. Ama en hafif deyimiyle, kamuoyu önünde böyle bir açıklama yapmak akıllıca değil, zira itibarına, özellikle de Brüksel’de, öldürücü darbe indiriyor. Bulut’a gelince, dünyaya dair vizyonunun bir miktar acayip olduğunu hep biliyorduk. Tabii burada asıl sorun, adamın artık Türkiye Başbakanına danışmanlık ediyor olması ve bu kaderin cilve-sinin, hükümetin içeride ve dışarıda duruşunu kesinkes zayıflatması.

Tüm bu karamsar yorumlar ve provokatif açıklamaların dışarıdan gözlemcilerin çoğuna tuhaf gelmesi, madalyonun arka yüzündeki gerçekten kaynaklanıyor. Birkaç örnek ver-mek gerekirse: Türkiye, aynı zamanda, Suriye sınırını savunmak için Avrupa ülkelerinden yardım talep etti, AB ile ABD arasındaki çığır açıcı ticaret görüşmelerine tümüyle müdahil olmak istiyor ve Ortadoğu’ya ihracatı ile Or-tadoğu’dan yatırımların tepetaklak olmasının ardından, büyümesinin Avrupa ekonomisine bağlı olduğunu gördü. Elbette şizofreni tedavi edilebilir, ama her zamanki gibi, hastalığı baştan önlemek ve sağlıklı bir doz gerçekçilik en tercih edilen devadır.

Hamdullah Öztürk

En açık ve amansız düşmanİnsanın bazen beyni uğuldar, öfkeden

kalbi göğüs kafesine sığmaz hale gelir ve sadece hedefe kilitlenir. O hedef bazen acımasız bir tenkit, aksine ihtimal verilmesi düşünülmeyen bir itiraz bazen de intikam olur ya...

İşte o zaman insan en zayıf anlarından birinde bulunmaktadır ve o anda söyleyeceği sözler sadece in-sanoğlunun en açık ve aman-sız düşmanını sevince boğar. Zengin-fakir, siyah-beyaz ve Müslüman-gayrimüslim ayırt etmeden insan olan herkesin ortak düşmanıdır o. Farklı kelimelerle anılsa da, bütün lisanlarda mutlaka bir ismi bulunan o amansız düşmana biz şeytan diyoruz.

Şeytanın kan damarlarımızda dolaştı-ğını, evhamları tetikleyip, insanı vesveseye boğduğunu dini kaynaklarımızdan biliyoruz. Şeytanda ciddi bir güç bulu nmadığını, gü-cünü insanoğlunun zaaflarından aldığını da biliyoruz. Bu bilinen konuya dair ilginç bir örnek dinledik. Kim bilir günde kaç defa ya-şadığımız halde, farkına bile varamadığımız ikaz hallerinden biriydi bu aslında.

“Hakkımda bazı şeylerin düşünüldüğünü seziyordum.” cümlesiyle başladı arkadaş söze. “Sonra,” dedi, “avam tabiriyle etrafa birkaç zarf attım. Zarflar dolu geldi. Hisset-tiklerim doğruydu. Çok üzülmüştüm. En az yirmi yıldır tanıştığımız, birlikte sayısız işler yaptığımız arkadaşlarım, beni hiç mi tanıyamadılar, dedim. Yavaş yavaş üzün-tünün rengi değişmeye, yerini karşı taarruz hazırlıklarına bırakmaya başladı. Evden o halde çıktım. Kur’an programına gidiyordum ama aklım tamamen başka yerlerdeydi. Her adımda kim bilir kaç cümle saydırıyordum içimden. Beynim inanılmaz bir hızla ça-lışmaya başlamıştı. İşin kötüsü, cümleler savaş düzeni almıştı ve otomatik silahların şarjör boşalttığı gibi neredeyse fasılasız bir şekilde boşalıyordu. O hız yürümemi de etkilemiş olmalı ki, ne zaman geldiğimi fark edemeden, programın yapılacağı yerin

önünde bulmuştum kendimi. Oturdum ve takip etmeye başladım. Okuma sırası bana geldi. Daha iki-üç ayet okumuştum. Birden irkildim. Kalbimi ve beynimi elinde tutan Rabb’im, ‘Kullarıma söyle, onlar güzel söz ne

ise onu söylerler. Muhakkak ki şeytan onların aralarında sözlerini kötü bir şekilde ya-yarak dolaşır. Şeytan onların açık bir düşmanıdır.’ diyordu. Beynimdeki yoğunluk birden dağıldı. Reaksiyoner davran-manın basitliği tüllendi gözü-mün önünde. ‘Arkadaşlarını da içine düştükleri evhamdan kurtarabilecek bir yol bulmaz mısın?’ dedim, kendime. Aksi takdirde reaksiyonlar

reaksiyonları doğuracak ve şeytan çubuğunu tüttürüp, keyf edecekti.”

Arkadaşı dinleyince, kendi hayatıma döndüm. İnsan o gözle bakınca görüyor ki, Kelam-ı Ezeli’nin sahibi yerinde herkesle bilvesile konuşuyor, doğruya hidayet eriyor. Ne var ki, bizim gafletten kör olmuş gözle-rimiz görmüyor, kulaklarımız duymuyor. O gafletin neticesinde, farkına bile varmadan şeytanın en has yardımcısı olabiliyoruz. Arkadaşın zihin durumunu resmedişinin ardından söylediği bir cümle beynime kazın-mıştı: “Eğer o anda aklımdan geçen cümleleri arkadaşlarıma söyleseydim, tam manasıyla şeytanın bir numaralı tetikçilerinden ola-caktım!”

Bugün, içine girdiği ilişki ağı ve alet olduğu şeylerin sonucunda hâkim huzuruna çıkıp, Ergenekon üyeliğinden yargılananlara bir bakalım. Hakkındaki iddiayı duyunca irki-lip, şaşıranlar olmuyor mu? Eğer Ergenekon tipi örgütler bile insanları farkına varmadan, bazen kutsallarından, bazen hırs ve intikam duygularından, bazen de milli hislerinden tutarak kendi emellerine alet edebiliyorsa, şeytan neler yapmaz ki! Biz arkadaşın yaşa-dıklarına dönerek noktayı koyalım: Demek ki, gayzdan çatlayacak durumda olsak bile, sözü en güzel şekilde söylemek lazım ki, çatlayan şeytan olsun. Arkadaşlıklarımız ve dostluklarımız değil...

Kutuplaşma ve zavallılıkETYEN MAHÇUPYAN

Ana meselemiz, kendisini daha kaliteli, bilgili ve değerli gören laik/modern merkezin demokratlaşmaya hazır olup olmadığıdır. İslami kesim yönetimde olduğuna göre asıl onların demokrat olup olmamasını kritik görenler olabilir. Ama dünyanın her yerinde demokrasi yönündeki her atılım, muhalefetin iktidardan daha demokrat olmasıyla müm-kün olmuştur.

Türkiye’nin en temel sorunu, henüz toplum olunmadan millet olmaya çalışılması ve hayaldeki milletin referans alınarak toplu-mun kurgulanacağının sanılmasıdır. Ama ne toplum olunabildi ne de tek millet. AKP’nin iktidar dönemi bu trendin bitme ihtimalini ortaya çıkardı. Laik/dindar, Türk/Kürt, Sünni/Alevi ayrışmalarını aşan bir çoğulcu bütünlük hayali belki de ilk kez gerçekçi görülmeye ve istenmeye başlandı. Ancak böyle bir toplum-sallaşma siyasetin de yeniden yapılanmasını ve demokratikleşmesini ifade ediyordu. Yani vesayetçi mantığın, hiyerarşik devlet/toplum ilişkisinin de değişmesi gerekmekteydi. Nitekim sosyal alandaki çoğulculuğun hem siyaset yelpazesini genişleterek ‘merkezi’ esneten, hem de melezleşme üreterek de-

mokratik sahiplenmeyi artıran özellikleri var... Bunun anlamı, ‘toplum’ olunduğu takdirde bir daha eski siyaset yapısına dönmenizin pratik olarak imkânsızlaşmasıdır.

Dolayısıyla eğer eski yapıyı sürdürmek gibi bir kaygınız varsa, tabii ki toplum olmayı engellemeniz gerekir. Yani laik/dindar, Türk/Kürt, Sünni/Alevi ayrışmalarını canlı tutmak, tahrik etmek, olası yakınlaşmaları engelle-mek, kısacası sosyal alanı kutuplaştırmak peşinde olursunuz. Bu durum hükümeti de bir yol ayrımına getirecektir: Sosyal açıdan baktığında, hükümet toplum olmanın, kı-rılmaları aşmanın orta vadede kendi lehine olacağını bilir. Çünkü bunu becerebilen bir parti, giderek genişleyecek olan melezleşmeyi de temsil edecek ve çoğunluğu elde tutma imkânını artıracaktır. Ne var ki önümüzde kısa dönemde de seçimler var... Kutuplaşma belki iktidar partisinin oyunu artırmaz, ama kesinlikle tabanı tahkim eder ve kırılmalara bağlı olarak kendi cenahında ideolojik bir toparlanma yaratır. Örneğin Gezi olaylarının yarattığı kutuplaşmanın, AKP’li olmayan ama Gezi’nin siyasi anlamına tepki duyan birçok kişiyi ve belki de sağ tabanın önemli kısmını hükümete yaklaştırması şaşırtıcı ol-

maz. Bu epeyce çekici bir alternatif ve nitekim hükümet de tavrını buna göre belirlemiş gözüküyor. Sonuç kutuplaşmanın daha da artması ve kaygı verecek şekilde sosyal do-kuyu tahrip etmesidir. Yeşermekte olan her türlü ilişkisellik, dinleme ve anlama halleri giderek anlamını yitiriyor, herkesi kendi cemaatinin içine hapsediyor. Sosyal alanda melezleşmenin durması yanında, birbirine ve olaylara bakışta nesnellik azalıyor, mahalle baskısı artıyor ve genel anlamda bir entelek-tüel kayıp yaşanıyor. Hükümet çevresinin savunma ihtiyacı her şeyin önüne geçerken, hükümet karşıtlığı da bir koalisyon cephesi oluşturmakta. Ne var ki cepheleşmenin iktidara yararı muhtemelen söz konusu ko-alisyona olan yararından fazla. Bu durumda AKP dışında duran ve esas olarak ‘laik’ sıfatıyla toparlayabileceğimiz cephenin farklı bir siyaset geliştirmesi gerekiyor. AKP’nin cepheleşme gücünü kıran, kutuplaşmayı anlamsızlaştıran bir siyaset... Ama yine aynı noktaya dönüyoruz: Böyle bir siyaset demok-ratikleşmeyi ifade eder. Sadece hükümetin değil, bizzat devletin ve laik kesimi de içeren ‘merkezin’ demokratikleşmesini... Kısacası siyasi iktidarın demokratlaşmasını isteyip kendi kesiminizin aynı kalmasını hayal etti-ğinizde, AKP’nin alternatifi olarak ancak bir tür ‘Ergenekon’ dünyası ürettiğinizde hiçbir şey beceremiyorsunuz.

Dolayısıyla ana meselemiz, kendisini daha kaliteli, bilgili ve değerli gören, esas niteliği itibarıyla laik/modern merkezin demokratlaşmaya hazır olup olmadığıdır. İslami kesimin demokratlığı ikincildir... Onlar yönetimde olduğuna göre asıl onların de-mokrat olup olmamasını kritik görenler ola-bilir. Ama dünyanın her yerinde demokrasi yönündeki her atılım, muhalefetin iktidardan daha demokrat olmasıyla mümkün olmuştur. Bu açıdan bakıldığında İslami kesimin de-mokratlıktan uzak olması, diğerlerinin işini kolaylaştıran bir avantaj olarak da görülmeli. Yapılması gereken, iktidarın kendi tabanı üzerinden etkilenmesine çalışılması, yani demokratik taleplerde bizzat AKP tabanını da yanına çekerek alternatif siyaset oluş-turulması. Yapılmakta olan ise bunun tam tersi... Son olaylar laik/modern merkezin İslami kitleyi bir bütün olarak kaybetmesine, hasımlaştırmasına yol açtı. Gezi sonrasında laik/modern kesimin daha da yalnızlaştığını ve yurtdışından medet aramak zorunda kaldığını görmekte yarar var. Bu ise onları demokrasi talebini klişeleştiren ‘darbeciler’ konumuna soktu. Yaklaşan seçimler ve Mısır’da yaşananlar veri alındığında bu du-rumun değişme şansı pek yok. Muhalefetin tek makro siyaseti Türkiye’yi Mısır yapmaktan ibaret. Bu ise, eğer samimi olacaksak, bir tür zavallılıktan başka bir şey değil...

Bugün, içine girdiği ilişki ağı ve alet olduğu

şeylerin sonucunda hâkim huzuruna çıkıp, Ergenekon üyeliğinden yargılananlara

bir bakalım. Hakkındaki iddiayı duyunca irkilip, şaşıranlar olmuyor mu?

KRAL VE SOYTARIDAĞISTAN ÇETİNKAYA

40 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANYORUMAFRİKA, SESLENİYOR…AYKUT TOROS

1Kır yolu üzerinde karınca gibi bir çizgi oluşmaya başlıyor. Tarlalarından dö-

nüyorlar. Kimi yürüyor, kimi eşek üstünde. Hepsi kadın. Hiç erkek yok. Yorgun ama güleçler. Afrika bir akşamı böyle karşılıyor. Afrika, mutlak sessizliği içerisinde kollarını iki yana açarak dostlarına sesleniyor...

Öğleden sonra sel bölgesine yardım dağıtma programı var. Bunun için önce Sergani Mahallesi, El Kireyyat bölgesine gidiyoruz. Kerpiç evler. Düz ova. Nil taşmış. Bütün kerpiçler erimiş. Her şey çökmüş. Allah'tan çöken evin ağırlığı olmadığı için altında kalıp ölen olmamış. Ama sel suları pek çok insanı sürüklemiş ve birçok hayata mal olmuş. Kimse Yok mu Derneği'nin sorumlusu Orhan Erdoğan, yerel yetkililer ile birlikte dağıtımı herhangi bir kargaşaya meydan vermeden sürdürüyor. Dağıtıma Nihat Doğan, büyük bir şevkle katılıyor. Ben de katılıyorum. Şahsen ben, afetzedelerin gözlerinde gördüğüm şükran duygularını hak ettim mi diye düşünüyorum.

Dağıtım sırasında halk ile konuşuyorum. Afet sorunları dışında, Sudan'daki sosyal yaşamı konuşuyoruz. İki konu dikkatimi çekiyor. Birincisi kadın sünneti. Bu âdetin bırakılması gerektiğini, hatta yasaklandığını söylüyorlar. Ancak halen yaygın şekilde uygulanıyormuş. Kızlar küçükken yapılı-yormuş. İlginç olan, babaların buna karşı çıkması, ancak annelerin bunu, babaların itirazına rağmen, gizlice yaptırmaları. Farklı usulleri var. En radikal olanı da “firavun sün-neti” denilen tipi. Bu ilginç konu hakkında özel bir yazı hazırlamam lazım. İkinci olarak dikkatimi çeken konu da “miras” konusu. Miras, kadın erkek arasında eşit bölüşül-müyor, hatta kadınlara hiç pay verilmediği de oluyor. Zamanla sivil kanunların hâkim olacağını ümit ediyorlar.

O gün ikinci olarak gidilecek yardım böl-gesi Ümmedde Vilayeti. Önce Omdurman bölge merkezine uğranıyor. Kaymakam ve diğer erkân ile tören yapılıyor, televizyonlara demeçler veriliyor ve sonra güneşin battığı yöne hareket ediliyor. Hartum'un epeyce dışına çıkıyoruz. Yanımızda silahlı koruyu-cular var. Sonunda zır düzlük bir ovada sağa kıvrılıp toprak yol üzerinde göçük kerpiç evlerin serpiştirildiği bir alanda duruyoruz. Köy desen değil, meydan desen değil. Bu-rasının on on beş köyün merkezi olduğunu söylüyorlar. Birden, dört bir taraftan, yakın-dan, uzaktan, ufuktan kadınlar belirmeye başlıyor. Rengârenk giysiler içerisinde. Kadın her yerde kadın, her şart altında kadın diye düşünüyor insan. Ellerine kâğıttan numara vermişler, bu numaraya göre yardım torba-larını alıp, başlarına koyup, uzaklaşıyorlar.

Yardımı başlarına koyan kadınlar, güneşin batışı istikametinde yürürken, akıllardan ko-lay silinmeyecek görüntüler oluşturuyorlar.

Buradaki dağıtımı da herhangi bir karga-şaya uğramadan sorunsuz tamamlandıktan sonra dönüş başlıyor. Ana yola çıkmadan, henüz toprak yolda iken sağdaki yapı Sağlık Evi diyorlar. Görmek istiyorum. Duruyoruz. Kerpiç bir kulübe. İçinde sedye gibi bir şey bir de masa var. Masa üstünde, karman çorman bir ilaç yığını. Su olduğuna dair en ufak bir belirti yok. Bir doktor var. Bebek ölüm hızını demografik kavram olarak duymamış. Sağlık hizmetlerinde ilerliyoruz, doğan üç çocuktan artık ikisini yaşatabiliyoruz, diyor.

Bu görevi de tamamlayıp, otelimize dö-nüyoruz. Yolda yeni köprübaşında modern mimarisi ile bir cami var ki dikkati çekme-mesi mümkün değil. Öyle köşeli filan değil, katlanır karpuz lamba gibi. Sembolik amacı muhtemelen gece karanlığını aydınlatacak bir ışık kaynağı olmak. Adı Nileyn Camii. Yol arkadaşlarımızdan Taha, “Hocam Nileyn iki Nil demek diyor, aynı ebeveynde olduğu gibi.” diyor. Karşımda, sağda Beyaz Nil, solda Mavi Nil. Burada birleşiyorlar. Gerçekten iki ebeveynin birleşmesinden olan bir çocuk gibi, Nil burada oluşup, büyüyüp gelişerek Kuzey'e, Mısır'a, Akdeniz'e akıyor. Su o kadar çok ki! Normalde yol seviyesinden altı metre aşağıda olduğu söylenen su, yol seviyesine kadar yükselmiş. Ayağımı aşa-ğıya doğru uzatıp, ayakkabımı, çorabımı ve ayağımı Nil suları ile ıslatıyorum. Şoförümüz Nadir, Nil suyuna bir kere değen mutlaka bir kere daha gelir, diyor. Kim bilir, hayat o kadar uzun mu acaba!

Bu akşam da Cumhurbaşkanı'nın karde-şinin yemek daveti var. Yemek Hartum'un lüks bir mahallesinde. Yeme içme ortamları komşu komşu dizilmişler. Biz bir restoranın ikinci katındayız. Gönüllümüz Özlem Ha-nım, Cumhurbaşkanı'nın kardeşi El Beşir ile epey dostluk kurmuş. Şakalaşıyorlar. Biz de gülüşüyoruz. Bu arada Türklerin İngilizce konuşmadıklarından da bahsediliyor. El Beşir hadi herkes kendini tanıtsın, diyor ve kendisi başlıyor. Herkes sıra ile kendisini tanıtıyor. Kısa konuşmalar. Sıra en son bana geliyor. Biraz lügat paralayarak uzun bir İngilizce konuşma yapıyorum. El Beşir şaşırıyor, yani zevahiri kurtarıyoruz. Yemek sonrasında çok sayıda hatıra fotoğrafları çekiliyor.

Ertesi gün Darfur bölgesine seyahat var. Darfur, “fur”lar bölgesi demek. Sonradan an-ladığıma göre bu da kürkler diyarı anlamına gelebilir. Başşehri Nyala, biz oraya gidiyoruz. Kaddafi zamanında biraz sorunlar olmuş ama şimdi durum sakinmiş. TARCO'nun Boeing 737 uçağını 13.41'de Ramadan Kap-tan kaldırıyor. Açım. Yemek servisi yapılıyor. Ekmek, gravyer peyniri, kuru pasta, kek ve

yanında küçük bir misafir. Belli ki o da aç. Ben yemeği ona bırakıyor, sadece kapalı kutu içeceklerle idare ediyorum. Pencerem-den aşağıyı Büyük Sahra'yı seyrediyorum. Aşağıda yer yer göl ve göletler var. Nyala'ya yaklaştıkça çöl görüntüsü yerini savan görün-tüsüne bırakıyor. Mesafeli ağaçlar, aralarında yer yer yeşillikler. Nyala ise yeşil bir görüntü içinde. Yağmur mevsiminin sonu olduğu için böyleymiş. Yakında her şey kurur ve sapsarı olur, diyorlar.

KATARAKT, SU İHTİYACI, EĞİTİMNyala'da üst düzey karşılama. Maliye

bakanı orada, tarım bakanı orada, sosyal güvenlik bakanı orada. Muhafız askerlerin silahları güneş altında pırıldıyor. Anlaşılıyor ki işin şakası yok. VIP salonunda bir soluk alındıktan sonra, Nyala'daki Türk Okulu'nu geziyoruz. Çevreye göre çok farklı. Huzeyfe ve Türkiye'de bulduğu Sudanlı eşi bizleri ağırlıyorlar, sonra Sefa, Taha ve ben Coral Otel'e geçiyoruz. Malzemeler beş yıldız.

Günlerden oldu perşembe. Nyala'da Perihan Koç Tıfıl Yetimhanesi'nin açılışı var. Perihan Hanım, Kanada'da ikamet ediyor. Sanırım romatizmal bir sağlık sorunundan ötürü, açılışa gelememiş. Vali geliyor, tören başlıyor. Binalar düzgün ama yerler burada da toprak. Orhan Bey, yerler toprak olmazsa olmaz, diyor. Bir bildiği vardır her halde! Törenden sonra plaketler veriliyor, omuzlara “şeritler” atılıyor. Pek de havalı oluyor.

Şimdi sırada Katarakt Tedavi Merkezi'ni ziyaret var. Gerçek adı “Kimse Yok mu Aid Organization Cataract Project”. Finansma-nını gezi arkadaşlarımızdan gönül insanı hanımefendi sağlamış. Bir doktor günde 30 ameliyat yapıyor. Bir düşünün, 10 günde 300 kişi, görmezden, görür hale geliyor. Tam 16 bin ameliyat yapmışlar. Gönül insanı hanımefendiyi çok mutlu görüyorum. Günahı yoktur ama, olsa bile bunun sevabı her günahı siler diye düşünüyorum. Tür-kiye, Sudan'da insanları ışığa kavuşturuyor! Yapanlardan da, vesile olanlardan da Allah razı olsun!

Şimdi artık, kırsalın da kırsalına gidiyo-ruz. Riyad bölgesine. Yolda Siyala kasaba-sında, ODTÜ Vakfı ile Hizmet Hareketi'nin tabelalarının yan yana geldiği yetimhanelere uğruyoruz. Bu iki kurumu yan yana görünce, “bir elmanın iki yarısı ne güzel bir araya gelmişler” diye düşünüyor insan. Ancak manzara aynı manzara. En önemli eksiklik, su kullanım altyapısında. Su getirilmeden ve şebeke sistemi ile kullanıma sokulmadan, bu iş olmaz eksik kalır. Dökme su ile değirmen dönmüyor. Gönül insanı hanımefendi ile bunları konuşuyoruz.

Yolda, makineli askerler tarafından birkaç kez durdurularak Furgan bölgesine

geliyoruz. Furgan'ın kürkler bölgesi anla-mına geldiğini burada açık açık söylüyorlar. Çevredeki bitki örtüsü de kürklü hayvanlar için son derece uygun. Furgan bölgesi filmlerde gördüğümüz, seyrek ağaçlı bol otlu bir bölge. Yuvarlak yapılı, huni çatılı Afrika kulübeleri arasından geçerek bir sundurma altına geliyoruz. Burada küçük erkek çocukları toplamışlar, eğitim veriyorlar. Sadece Kur'an öğretiyorlar. Başka şeyler de öğretmek istiyorlarmış ama öğretecek eleman yok. Alfabe olarak, tahtaların üzerini yakarak harfler ve metinler yazmışlar. Alfabe olarak onları kullanıyorlar. Takriben 300 metre ileride kız çocuklarını toplamışlar, aynı tür eğitimi onlara da veriyorlar. On metrekarelik bir sundurma altında 80 minik kız çocuğu sayıyorum.

SUDAN’DA FIRSATLARDaha sonra ikram için bir dere yatağına

götürüyorlar. Çınarlar altında serin bir mekân. Sabah törende kravatlı takım elbiseli gördüğüm zevat burada “cellabiler” içinde. Biz aşağıda sergiler üzerinde uzanıyoruz, yukarıda dallar arasında kısa gaga papağan cinsi kuşlar uçuşup bize bakıyor. Bana bizim Kırkgöz Deresi'ndeki çınar ağaçlarını hatır-latıyor. İkram, klasik. El ile yenen et ve pirinç türleri. Deve sütü, taze sağılmış ve ılık.

Sudan'daki ekonomik fırsatları tartışıyo-ruz. Onları anlatmak bu yazının boyutlarını aşıyor, ancak şu gözlemi de aktarmamak eksiklik olur. Memlekette altın var, toprak var, yağmur var; eğitim artıyor, talep artıyor, kentleşme ve kentlileşme artıyor; bina yok, yapılacak; okul yok, yapılacak; yollarda teknoloji yok, yapılacak; erkekler iş arıyor, kadınlar çalışmak istiyor; bunları organize edecek girişimciler yok. Olanlar zaten ter-lerini akıtmışlar, “köşelerine ulaşmışlar”. Bunlara fırsat denmez ise nelere fırsat denir! Girişim lazım. Hareket lazım. Yani, odun suya düşmekle timsah olmuyor.

Akşam güneş batımına yakın geri dönüş başlıyor. Yine savan bitki örtüsü arasında kıvrılarak gidiyoruz. Kimse Yok mu'nun tarımsal sulama için açtığı bir kuyuyu kontrol ediyoruz. Sağlam ve çalışıyor. Orhan Bey çok memnun. Sonra kır yoluna ulaşıyoruz. Bir yanda güneş ufka iyice yaklaşmış durumda. Etraftan tek tük beliren insanlar, kırsal alanda ana yol vazifesi gören yola geliyorlar. Kır yolu üzerinde karınca gibi bir çizgi oluşmaya başlıyor. Tarlalarından dönüyorlar. Kimi yürüyor, kimi eşek üstünde. Hepsi kadın. Hiç erkek yok. Yorgun ama güleçler. Afrika bir akşamı böyle karşılıyor. Sudan, erkekleri kadar kadınlarına da güveniyor. Afrika, mutlak sessizliği içerisinde kollarını iki yana açarak dostlarına sesleniyor: “Kimse Yok mu?”

Ekrem Dumanlı

2 - 8 EKİM 2013 ZA MANYORUM41

İslamfobyadan cemaatfobyayaÖnemli bir şahıs, Mağrip diyarındaki

bir entelektüeli öve öve bitiremiyor, ardından da “Keşke bizde de ufku böyle geniş alimler olsaydı.” diyordu.

Bir bakıma haklıydı; zira bahsi geçen kişi hem telif ettiği eserleriyle hem yürüdüğü mutedil yolla numune-i imtisal sayılabilecek bir aydındı. Bir bakıma haksızdı; zira bizim ülkemizde de çok sayıda değerli alim vardı ve her birinin tefekkür dünyamıza taşıdığı bir zenginlik söz konusuydu.

Üstelik “Nerde öyle şahsiyetler!” diye serzenişte bulunan zatın bilmediği bir gerçek söz konusuydu: O kanaat önderi de Türkiye'yi yakından izliyor, ülkemizdeki gelişmelerden ders çıkarı-yordu. Hatta Fethullah Gülen Hocae-fendi'nin yaklaşımlarından ilham alıyor, etrafına Hocaefendi'nin eserlerinden bahsederken 'sadece ilim değil irfan da içerdiğini' söylüyordu. Tam da bu sebeple ülkesinde Hizmet ile ilgili bir konferansa öncülük etmişti...

Ne yazık ki bazen çok uzaklarda aranan, hemen yanı başımızda olabiliyor ve çok defa bu gerçek fark edilemiyor. Görmek için bakmak gerekiyor; bakar-ken önyargılardan sıyrılmak gerektiği gibi.

Ta yirmi yıl önce Dedeman Otel'de Hocaefendi “Demokrasiden geriye dönüş yok.” demişti. Nasıl sarsıcı bir şok yaşandığını ‘İslamî kesimler'e yakın olanlar hatırlayacaktır. Çünkü o günlerde demokrasi ile ilgili müspet bir şeyler söylemek küfür addediliyordu. Benzer bir hadiseyi 2004'te Nuriye Akman'ın yaptığı röportajda yaşadık. “Dünyada en nefret ettiğim insanlardan bir tanesi Bin Ladin'dir. Çünkü Müslümanlığın dırahşan (aydınlık) çehresini kirletmiş-tir.” dediğinde İslam dünyası henüz kendisine biçilen terörist gömleğinden bîhaberdi. Hatta Bin Ladin bazı yerlerde kahraman gibi resmediliyordu. Daha yüzlerce misal verilebilir. Görünen o ki

bazı ikazlar vaktinde tam anlaşılamasa bile zaman içinde kavranıyor.

Şimdilerde Hocaefendi çok manidar tembihlerde bulunuyor. Sade yaşamak-tan, dünya malına tamah etmemekten, benlik davasına kapılmamaktan, şöhret-i kazibenin paletleri altında ezilmemekten bahsediyor. O sohbetler sayesinde çilekeş ve mustarip bir fi kir adamının feryadını yüreğinde duyan her fert, sorumluluk duygusuyla bir daha ürperiyor...

Çoktandır düşündüğüm ama (pek çok insan gibi) bir türlü mana vereme-diğim bir meseleye geçenlerde Radyo Cihan'da denk geldim. Herkul.org'dan nakledilen bir sohbette Hocaefendi şöyle diyordu: “Cemaat diyorlar, hareket diyorlar, hizmet diyorlar, oturup kalkıyor Batılıların İslam fobyası yaşadığı gibi, bir cemaat fobyası yaşıyor ve yaşatıyorlar…”

İslamfobya! İnsanlığın yeni imtihanı.İnsanları barışa, huzura, kardeşliğe

davet eden İslam dini, maalesef, terör gibi feci bir insanlık suçu ile yaftalanmak isteniyor. O menhus çamur tutmasa bile iz bırakıyor. Bu noktaya gelişimizde Müslümanların da payı var kuşkusuz. Samimi müminlerin çağın ruhuna uygun bir dil ve üslup geliştirmekteki yetersizliği büyük bir mesuliyet yüklüyor omuzlarımıza... Bir de İslam adına asıp kesen, bomba atıp adam öldüren, vahşi ve cahil bir zümre kol geziyor yeryü-zünde. Hocaefendi onlar için “İslam'ın yüzüne zift sıkıyorlar.” dedi geçen hafta. Haksız mı Allah aşkına!

Cemaatfobya! Müslümanların yeni sınavı.Esefle ifade etmek gerekiyor ki

cemaatfobya, amansız bir virüs

g i b i bazı bünye-lere musal-lat oldu ve hükmünü

icra etti. K a l e m e

alınan keskin yazılarda, irad

edilen coşkun nutuklarda, dost

meclislerinde yapılan gıybet dolu sohbetlerde cemaat fobisinin bir

cinnete dönüştüğünü görüyor, üzülüyor, uhuvvet için tekrar tekrar dua etmeye mecbur kalıyorsunuz. “Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım! Kalplerimizi telif et!” diyorsunuz. Heyhat! Nefi sler bencillik ve bizcillik iddiasından vazgeçmek iste-miyor. Davanın hatırına bir iki hususu hatırlamakta fayda var sanırım.

Cemaatler, tarikatlar bu ülkenin sos-yolojik bir gerçeğidir ve o sosyal gerçek, gücünü gönüllüler hareketi olmasından alır. Hiçbir camia, cemaat, tarikat, devlet

düşmanlığı yapmamıştır. “Allah devle-timize zeval vermesin!” diye dua eden o kitleler hiçbir zaman sırtını devlete de dayamamıştır. Ve dayamamalıdır. Bu özgün yapı tahrip olursa bin küsur yıllık sivil ve bağımsız duruş bozulur ve o sendeleme safhası halk ile camiaların arasındaki gönül bağını koparır.

Bütün camiaların özü insandır; hangi partiden olursa olsun, hangi çevreden gelirse gelsin her fert camialar içinde kendine bir yer bulur; bulmalıdır. Bu orijinal birliktelik herhangi bir siyasi akıma indirgendiğinde o köklü gelenek zarar görür. Bazı “İslamcı Yazarlar”ın devletle sınavı çok çetin geçiyor. Daha düne kadar “Laik devlet yıkılacak elbet!” sloganının altında homurdananlar, bu-gün devletle kendilerini özdeş görüyor. Vâ esefa! Vâ esefa!

Devlet ne Tağut'tur ne ma'bud! Dün Tağut benzetmesi yapıp devleti taşlamak nasıl yanlışsa, bugün ona ma'bud muamelesi yapıp tapınmak da o kadar vahim bir hatadır. Devlet, fertlerin güvenliğini sağlayan, eşit vatandaşlar arasında hak ve adalet dağıtan ve insanlara hizmet taşıyan bir aygıttır. Vergi toplama salahiyeti insana hizmet vermesinden dolayıdır. Devlete bir kutsiyet atfedip sonra da kendini ‘devletin gerçek sahibi' ilan eden ve bunu da İslamcılık sanan erbab-ı kalem, kendini yanlış yere konumlandırdığı için cemaatleri, tarikatları anlayamıyor, aynadaki yansımasına yumruk atarak kendine zarar veriyor.

Onlarca yıldır insan yetiştirme uğ-runa gece gündüz çalışan ve hiçbir men-faat beklemeyenlerin kadr-u kıymetini iyi bilmek lazım. Her tohumu gözyaş-

larıyla tek tek sulayanlar fevkalade bir sabır ve tahammülle haksızlığı sineye çekebilir; ancak unutmamak gerekir ki bir noktadan sonra mevzu kul hakkı olmaktan çıkar O'nun hukukuna girer. Ve hiç şüphesiz O, her şeyin gerçek sahibidir...

Kitlelerin ruhunu anlamak çok mu zor?Beşiktaş-Galatasaray maçında

üzücü olaylar çıktı, yankıları hâlâ sürü-yor. Daha o dalgalanma durulmamıştı ki Galatasaray yönetimi, efsane teknik direktörü Fatih Terim'i kovdu. Mesele-nin pek çok yanı var; ancak benim ilgimi asıl çeken yönetimler ve kitle psikolojisi. Ne yazık ki kitlelerin gerginliği çok iyi analiz edilemiyor, doğru yönetilemiyor. Yetkili ve sorumlu merciler meselenin sadece mevzuat kısmıyla ilgileniyor. Bari

onu da doğru yapsalar! Sosyal analizler isabetli olmayınca 'yasal düzenlemeler' boşlukta kalır. Anlama gayreti ile kolları sıvayacaksın ki tansiyon da düşsün. Cevap bekleyen sorular var: Kim, niçin ve ne kadar öfkeli, bu bastırılmış hiddet amansız bir şiddete dönüşmeden nasıl yatışır, patlamaya meyyal sıkışmalar nasıl sükun bulur?

Mesela Beşiktaş-Galatasaray ma-çında bir çıngar çıkabileceğini Futbol Federasyonu bilmeli ve Fırat Aydınus'u bu maça vermemeliydi. Fırat Bey Be-şiktaşlı olmadığını ispat etmek ya da “objektif” olduğunu ortaya koyabilmek için vaktiyle çok yanlışa imza atmış ve taraftarın gözünde hata kotasını çoktan doldurmuştu. “İnadına Fırat!” dayatması Federasyon'un kitle psikolojisini göz ardı etmesinden kaynaklanıyor. Bazı taraftarların yaptığı korkunç hatayı futboldaki otoritenin önceden görmesi gerekiyordu. Seyirci her hakeme bir kredi açar, hesap çok kabarık değilse daha sabırlı yaklaşır maça. Kitle psikolo-jisini dikkate alacaksın ki bir kibrit, koca bir yangına neden olmasın...

Çarşı meselesi de tam bir yanlış yönetim örneği. Gezi olaylarından sonra bu taraftar grubu öyle resmediliyor ki sanırsın sol terör örgütlerinin arka bahçesi. Yanlış. Bu Çarşı değil midir ki “karikatür krizi”nde “Peygambere uzanan eller kırılsın!” diye haykırıyordu. Her sene kandilde “Ruhlarımız sana feda olsun ya Resulallah” pankartı açan da onlar. Ramazan'da iftar saatini on binlerce ağızdan tezahüratla ilan eden de Çarşı'nın ta kendisidir. Irkçılığa maruz kaldığında Eto'o'ya sahip çıkan, Van'daki depremzedelere giydikleri kazağı, atkıları bağışlayan, her sene Kızılay'a 1903 ünite kan veren de… Çarşı'nın pek çok farklı kimliği var; ama Beşiktaş sevdası o farklı hatta zıt kitleleri bir araya getirir. İçinde solcusu, sağcısı, dindarı, laiki vs. bulunan o kitleyi yakından bileceksin ki onun ruhundaki ‘isyan'a bir mana verebilesin ve içlerin-deki azınlık örgütü o ateşli çoğunluktan tecrit edebilesin. Sadece polisiye tedbire başvurulur ve mesajlar bir tür 'sindirme' havası uyarırsa, korkarım ki, mesele yasadışı yapıların istediği çizgiye kayar...

Fatih Terim'in gönderilme biçimi de gösteriyor ki kulüpleri yönetenler, kitlelerin haleti ruhiyesini hiç hesaba katmıyor ve büyük risk alıyor. Daha önce eski kulüp başkanı “Hot zot dönemi bitti” diyerek Fatih Hoca'ya ayıp etmişti. Bir teknik direktör ile yönetim kurulu arasında sıkıntı yaşanabilir ve yollar ayrılabilir; ancak kulüpteki başarılarıyla dünya markası haline gelmiş bir insan kovulduğunu antrenman sırasında duymaz, duymamalı. Elbette tribün-lere teslim edilemez yönetimler; ama yukarıdan bakarak taraftara çapulcu muamelesi yapılması başka sıkıntılara sebep olur.

Temel bir yönetme sıkıntısı ya-şıyor Türkiye. Usul ve üslup hataları yüzünden iç enerjimiz tükeniyor. Öyle anlaşılıyor ki ferdin hakkını samimi bir şekilde gözeten ve kitlelerin psikolo-jisini hakkıyla kavrayan bir yönetme kültürü oluşmadıkça her alanda çeşitli gerginlikler yaşanacak. Keşke yönetme kültürünün yerini yönetişim kültürü alabilse...

Esefl e ifade etmek gerekiyor ki cemaatfobya, amansız

bir virüs gibi bazı bünyelere musallat oldu ve hükmünü icra

etti.

Bin Ladin'dir. Çünkü Müslümanlığın dırahşan (aydınlık) çehresini kirletmiş-tir.” dediğinde İslam dünyası henüz dırahşan (aydınlık) çehresini kirletmiş-tir.” dediğinde İslam dünyası henüz dırahşan (aydınlık) çehresini kirletmiş-

kendisine biçilen terörist gömleğinden bîhaberdi. Hatta Bin Ladin bazı yerlerde kahraman gibi resmediliyordu. Daha yüzlerce misal verilebilir. Görünen o ki

yetersizliği büyük bir mesuliyet yüklüyor omuzlarımıza... Bir de İslam adına asıp yetersizliği büyük bir mesuliyet yüklüyor omuzlarımıza... Bir de İslam adına asıp yetersizliği büyük bir mesuliyet yüklüyor

kesen, bomba atıp adam öldüren, vahşi ve cahil bir zümre kol geziyor yeryü-zünde. Hocaefendi onlar için “İslam'ın ve cahil bir zümre kol geziyor yeryü-zünde. Hocaefendi onlar için “İslam'ın ve cahil bir zümre kol geziyor yeryü-

yüzüne zift sıkıyorlar.” dedi geçen hafta. Haksız mı Allah aşkına!

Cemaatfobya! Müslümanların yeni Cemaatfobya! Müslümanların yeni sınavı.Esefle ifade etmek gerekiyor ki

cemaatfobya, amansız bir virüs

g i b i bazı bünye-lere musal-lat oldu ve hükmünü

icra etti. K a l e m e

alınan keskin yazılarda, irad

edilen coşkun nutuklarda, dost

meclislerinde yapılan gıybet dolu sohbetlerde cemaat fobisinin bir

cinnete dönüştüğünü görüyor, üzülüyor, uhuvvet için tekrar tekrar dua etmeye mecbur kalıyorsunuz. “Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım! Kalplerimizi telif et!” diyorsunuz. Heyhat! Nefi sler bencillik ve bizcillik iddiasından vazgeçmek iste-miyor. Davanın hatırına bir iki hususu hatırlamakta fayda var sanırım.

Cemaatler, tarikatlar bu ülkenin sos-yolojik bir gerçeğidir ve o sosyal gerçek, gücünü gönüllüler hareketi olmasından alır. Hiçbir camia, cemaat, tarikat, devlet

iyi bilmek lazım. Her tohumu gözyaş-

larıyla tek tek sulayanlar fevkalade bir sabır ve tahammülle haksızlığı sineye çekebilir; ancak unutmamak gerekir ki bir noktadan sonra mevzu kul hakkı olmaktan çıkar O'nun hukukuna girer. Ve hiç şüphesiz O, her şeyin gerçek sahibidir...

Kitlelerin ruhunu anlamak çok mu zor?Beşiktaş-Galatasaray maçında

üzücü olaylar çıktı, yankıları hâlâ sürü-yor. Daha o dalgalanma durulmamıştı ki Galatasaray yönetimi, efsane teknik direktörü Fatih Terim'i kovdu. Mesele-nin pek çok yanı var; ancak benim ilgimi asıl çeken yönetimler ve kitle psikolojisi. Ne yazık ki kitlelerin gerginliği çok iyi analiz edilemiyor, doğru yönetilemiyor. Yetkili ve sorumlu merciler meselenin sadece mevzuat kısmıyla ilgileniyor. Bari

KE

ME

A

VI

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

191 KASIM

2012 PERŞEMBE ZA M

ANBULM

ACAHa zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

ÞÝF R

E KE LÝ M

E:

12

34

56

1

2

3

4

5

6

Maki yetişen

yer

Ticaretle ilgili

Haram

olmayan

Say yazs

Hintli

Azarlama

Açk belli

Belirti

Duyuru

Soylu

Ululuk

Amaç

Erkek ismi

İneği kutsal sayan ülke

Sağ resimdeki

kahraman

Bir tür peştem

al

Aslnda

İktisadi

İleri gelenler

Sebep, neden

Müslüm

an

Bir tür ağaç

Şaka

Bir soru

İş braktrm

Lor peyniri

Ksaca halinyum

Doktorluk

Tokat ilçesi

İstanbul’u fetheden

Demirin rem

zi

Titann remzi

Bir tür ötücü kuş

Ana fikir

Yalanc yum

urta

Kayn birader

Eski Türklerde hekim

Bir meyve

Bir alim

(Süleyman

Hilmi ...)

Toryumun

remzi

Rütbesiz asker

Uydurma söz

İllet

İri bir at

Anadolu’ya ait

Ztlk

Metal kiri

Aktörün işi

Bir, yalnz

İlk Arap harfi İstanbul Büyük şehir Belediye

başkan(Kadir ...)

aa

Rahat, sakin

Akl

Haysiyet

Belirti

Bulaşmş

En az, çok az

En çok

Rus çar(Korkunç ...)

Deli

Öbür dünya

Hayvani bir gda

İsimİspanyol nidas

Bir yeryüzü şekli

aa

Hayvan doktoru

Ordu ilçesi

Polonyal

Burdur ilçesi

Öldürme aleti

Bir akvaryum

balğ

Sol resimdeki

Ksaca kilom

etre

Kta

Baston

Kt

Pasak, leke

Muğla ilçesi

Kuzu sesi

Namlu oluğu

Put

Bir büro eşyas

Bir tür şirket

İngilizce gitm

ek

Tart

Bir tür patlayc

Kur’an’da bir sure

İri bir tür zeytin

Futbolda bir m

evki

Yürüme organ

Resmi haber

ajansmz

EğilimBir m

üzisyen (... Yusuf

Böğürtlen

Uygun

Çürük, tem

elsiz, kof

Tab lo da ki tram lý ka lýn çiz-

gi ler le be lir len miþ 3’e 3’lük

ka re le re, 1’den 9’a ka dar ra kam

la rý bi rer kez kul la-na rak yer leþ ti rin. Öy le yer-leþ tir m

e yap ma lý sý nýz ki,

bü tün 3 lük le ri dol dur du-ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

21

4

67

52

34

72

75

41

67

12

85

742

62

14

9

517

53

48

62

79

1

92

61

74

85

3

71

89

35

42

6

97

86

43

12

5

26

17

95

34

8

54

3

18

26

97

45

93

87

21

6

68

25

19

43

7

37

12

64

85

9

L A

A

C

N

O

Y

Ç K

A

M

Y

M

J

Z Ü

N

S

E P

O

A

Ý

E V

E

A

Ç

E Ð

E

A

A

Y

A

N

R

G

V

K

G

J

V

U

T Þ

H

Ý R

K

A

A

N

R

A

Ü

Z M

H

A

P

A

Ý

A

D

H

M

P

İ T

E A

K

R

H

K

L

Y

U

Ý A

V

T

E

K

K

N

A

Ö

R

E A

T

S U

D

A

Ü

L T

K

A

F M

Ö

Z

T G

Ü

L

L Ü

Ý Ö

Ý

O

K

İ J

A

Ý A

Ý

Z U

J

K

N

L Ð

E

U

N

Y

H

Z M

F

M

M

O

A

H

T L

B

U

N

A

M

A

K

R

G

K

E R

Ý

Ý T

T G

S

V

İ L

O

E

S L

T C

R

O

D

Ý S

T E

M

F M

N

E U

D

Ü

A

M

R

A

H

L

E Ö

N

Ö

M

N

S E

K

F R

S

A

Ý D

Z

E

Ý E

B

S E

S A

J

B

O

G

G

V

Þ

A

J Ö

T

Ö

E T

H

K

İ B

A

M

Ü

N

M

S İ

E R

A

E

Y

G

H

R

Ç Ý

E E

A

M

Ç E

Þ R

N

Þ

R

K

U

L

D

G

M

Z H

O

E

L E

N

M

E J

K

I O

İ

J U

N

Ç

T U

C

E A

Ü

P

M

İ J

O

L O

N

O

R

K

İ

C J

V

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?AH

ÞAP, BUNAM

AK, CENN

ET, ÇANKAYA, DESTEK, ELEM

E, FORM

ULA, GÜLLÜ, HASSAS, ÝN

HİRAF,

KRON

OLOJİ, LAH

ANA, M

EYDAN, N

ÝFAK, OBRUK, Ö

FKELÝ, PASTA, RAHLE, SEN

SÖR, ÞATAF, TAKVA, UZAM

A, ÜÞEN

ME, VAH

ÞET, YON

CA, ZEVZEKLİK.

��

�İ

��

��

��

����

���

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

���

���

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

���

���

��

����

����

����

����

����

��

����

��

��

����

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

���

���

����

���

���

����

����

����

���

����

����

����

��

����

���

��

��

����

���

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

�����

����

����

����

���������������������������������������������������������������������

����������������������������������������������������������������������������������������

���������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Bir şey haber vermek,

sormak, istem

ek veya duygular bildirmek

için birine çoğunlukla posta yoluyla gönderilen, zarfa konulm

uş yazl kâğt.– M

alzemesi m

arka sahibi tarafndan karşlanarak başka bir rm

aya yaptrlan m

al. 2) Hücre çekirdeği içindeki ince iplikçiklerden yaplm

ş, kromatin ile

boyanmam

ş kromozom

lar oluşturan bölüm

.– Lityumun sem

bolü. 3) Lübnan’n plaka işareti.– Bir kum

aş türü.– Saniyede bir jullük iş yapan bir m

otorun güç birimi.

4) Kuşaktan kuşağa ve hücreden hücreye geçen kaltm

sal öge.– Yavuz Sultan Selim

’in kazandğ zaferlerden biri. 5) Dinin em

irleri doğrultusunda hareket etm

e, ibadet.– Evlerde yiyecek, içecek ve erzakn saklandğ oda, am

bar veya dolap. 6) Kastam

onu’nun bir ilçesi.– Süsü, gösterişi olm

ayan, yaln, gösterişsiz. 7) Yücelm

e, yükselme.– Kazanm

a, iktisap. 8) Korkak, alçak, m

ert olmayan.– Beden

işçisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Sv bitkisel yağlar hidrojen ile sertleştirerek üretilen yapay, kat yem

eklik yağ. 2) Vücut kemik-

lerinin uç uca veya kenar kenara gelip birleştiği yer, m

afsal.– Uzaklk işareti. 3) Kriptonun sem

bolü.– Yüksek makam

daki kişileri hoş sözlerle, güzel fkra ve hikâyelerle eğlendiren kim

se. 4) Aln veya boynuzla vuruş.– Bir devre ism

ini veren çiçek. 5) Çare.– Genişliği az veya yetersiz olan. 6) Engebeli yerlerden gelip geçen-lerin ayak izlerinden oluşan, tekerlekli araç işlem

eyen dar yol, keçi yolu, yolak. 7) Ödem

e. 8) Dönem sonu snav.– Bağlam

a ve kuvvetlendirm

e edat . 9) En ksa zaman

parças.– Ha f yel, esinti. 10) Yklmş veya

çok harap olmuş yap. 11) Hadise, vaka.–

Lisan. 12) Vas andrma, tavsif etm

e.

Bulmaca

Refik Aydýnr.ay din@

za man.com

.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

G R

A F

O F

O B

İ

A Ç

L A

L E

Z A

R

M

A N

İ

İ F

A K

A T

H

A L

İ L

S İ

Z

L İ

V A

N E

E

E N

S

İ N

E K

L

E H

R E

K A

T

F A

R A

Z A

İ R

A N

S

A N

İ D

İ N

N İ

H A

Y E

T

M

E K

E

42 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

192

KASI

M 2

012

CUM

A ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la y

an: Y

AL ÇI

N S

AB RÝ

OÐ L

U

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

1

2

3

4

5

6

Esne

klik

Dalka

vuklu

k

Kony

a’da

bara

j

Hitit

Nike

lin re

mzi

Ksa

ca

kiloa

mpe

r

Çocu

k kur

ban

Anla

tm

Kam

er

Sons

uza

deği

n

Topl

umun

çe

kirdeği

Su

ra ü

fleye

n m

elek

Cüzi,

ksm

i

Bir b

ağla

ç

Ksa

ca

kilog

ram

Vahi

y mel

eği

Eski

deği

l

Sinc

ap

Bir a

lş ve

riş

belg

esi

Resim

deki

su

sam

l gd

a

Bölg

esel

Mus

alla

taş

Kesk

in u

zun

hanç

er

Büyü

k

Genişli

k

Danşk

l dö

vüş

Bir m

antk

te

rimi

Bir o

yunc

u(E

rol ..

.)

Ege’d

e bi

r ada

Lity

umun

re

mzi

Rom

anya

’nn

tra

fik re

mzi

Bir b

arajmz

Trop

ik bi

r rü

zgar

Boş,

syrl

Cand

an

Yem

ekte

n em

ir

Geniş e

tek

Akl

Bin

gram

Mikr

osko

p ca

m

Bir a

ktör

(Kar

tal ..

.)Ka

l bağrs

ak

iltih

ab

Buna

ma

İktid

ar

Büyü

k şeh

ir

Bir b

ağla

ç

Acel

e, te

z

Dağ

lale

si

Sarp

geç

it

Bir t

ür g

üreş

Vekil

lik

Bir t

ür b

aşlk

Gezin

ti ye

ri

Bir b

ağla

ç

Arab

istan

’da

şehi

r To

plul

uk,

cem

aat

Man

tk

Habe

rleşm

e

Topl

u av

Bir r

enk

Rütb

e

Ms

r’l li

der

(Env

er ...

)

Bir ş

eyi ö

nce

yapa

bilm

e

Ek

Dürü

lmüş

şey

2. h

arf

Ksa

ca

kalsi

yum

Polit

ika

Bir ö

ğren

ci no

tu

Bölg

esel

Yerin

e ko

yma

İmam

lk

Adal

etli

Elem

e al

eti

Benl

ik

Bast

on

Su

Şehi

r

Bir i

ç den

izim

iz

İstan

bul’d

a bi

r se

mt

Ülke

mizi

n tra

fik re

mzi

Toka

t ilçe

si

Cam

inin

bir

bölü

Artr

ma

Ünlü

yaza

r ve

ünive

rsite

ad

Şehi

r dş

Su

Ekşi

bir gd

a

Delik

li paz

ar

torb

as

Cöm

ert

Ksa

ca

kilom

etre

Bağ

rsak

lar

Rütb

esiz

aske

r

Bizm

utun

re

mzi

Diş t

Ün

Ms

r’da

nehi

r

Ara

Yahu

di

şapk

as

Mev

zu

Bir r

enk

Para

biri

mi

Edeb

iyatta

bir

döne

m

Kabu

l et

mem

e

Yum

uşak

ka

rşt

Ksa

ca lit

re

Çok k

sa

zam

an

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz g

i ler le

be l

ir len

-m

iþ 3

’e 3

’lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a k

a dar

ra

kam

la rý

bi re

r ke

z ku

l la na

rak

yer le

þ ti-

rin. Ö

y le

yer l

eþ tir

me

yap m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l dan

sa ð

a 1’d

en 9

’a k

a dar

ra k

am la

r-da

n bi

rer k

ez k

ul la

nýl m

ýþ ol

sun.

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

1

8

5

8 49

7

9

14

4

23

27

5 1

9

8 7

1 21

48

2 7

89

72

15

63

4

65

23

48

79

1

34

16

97

58

2

75

13

89

46

2

92

34

67

18

5

46

81

25

73

9

17

69

48

52

3

23

95

76

81

4

85

42

13

97

6

KE

ME

A

VI

N

Z Ý

R

A

A

T

U

K

Ý Ç

Þ

H

Þ

Þ Z

E

M

Ý P

K

A

M

A

N

Y

O

L

Þ I

K

L A

H

E

F

Ð

İ F

L F

U

R

K

V

N

M

A

E

L H

L

Z T

Z

T

Þ D

C

K

C

S

A

Þ L

A

S L

A

O

U

A

Ý N

A

Y

C

M

E

N

E

Þ

D

N

R

L O

R

A

S

Ü

R

H

T

Y

Ý K

U

Ý Y

J

N

S A

K

A

R

A

V

Þ

A

L

R

Þ H

İ

T

E

N

Ç

G

N

Ý O

D

T

M

E

M

E

Ğ

D

K

İ N

F

V

L R

C

Ð

T

K

R

Ç

M

N

D

H

Ü

E

U

A

A

N

O

T

E

B

İ L

İ F

C

V

R

B

L

R

G

Ç

Þ T

E

A

Y

E

A

Ö

Ö

A

Ý

P

Ý K

Ý

C

Z V

H

O

Y

N

H

V

Þ

Ç

A

M

İ

K

E

S K

A

R

Ý

A

K

P

O

Ý D

Ğ

Ç

Ð

N

E

O

M

G

S

I Ğ

S Z

Ý R

S

N

T

G

L Y

L

U

T

E

E

Ý Ð

K

Ý

T

Þ Ý

A

E

C

Ý

N

O

A

V

M

A

Ç

G

Ü

G

M

V

Ð

M

A

Ý

I E

Y

M

M

S

K

S R

E

E

Ö

M

J

A

C

Ý A

Ü

L

A

İ T

Þ

L R

P

Ğ

O

N

Ç

H

Z L

L E

R

U

T

A

N

Ü

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

AK

SEKİ,

ALK

IÞ, B

AR

DA

K, C

EVÝZ

, CEN

GAV

ER, Ç

LAYA

N, D

ÝRSE

K, E

MSA

L, F

ÝLÝB

E, G

ÝRD

AP,

HA

MA

K,

ÝLM

ÝHA

L, K

AFT

AN

, LA

NTA

N, M

AN

TIK

, NAT

UR

EL, O

YNA

MA

K, Ö

NÇ,

PA

NCA

R, R

OK

ET, S

ÝMÝT

, ÞEH

ÝR, T

RUVA

, U

ZLET

, ÜM

Mİ,

VA

RA

KA

, YO

RG

UN

, ZÝR

AAT

.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

���

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

��

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

���

��

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

���

��

����

����

����

��

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

��

��

���

����

���

����

����

����

����

��

����

���

���

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

���

���

����

����

���

����

����

����

����

����

��

���

����

����

����

���

����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

������

����

���

����

������

����

�����

�����

����

����

����

����

����

�������

���

������

�����

����

�����

���

������

����

���

LAHA

NA, M

EYDA

N, N

ÝFAK

, OBR

UK, Ö

FKEL

Ý, PA

STA,

RAH

LE, S

ENSÖ

R, Þ

ATAF

, TAK

VA, U

ZAM

A, Ü

ÞENM

E,

����

�����

����

�����

����

��

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Am

aç e

dini

len,

ulaşl

mak

is

tene

n şe

y, ü

lkü.

– Dü

nyann

en

büyü

k ne

hri.

2) İk

inci

der

eced

e ol

an.–

Kiba

rca

olm

ayan

, bay

ağ.

3) H

aber

leşm

e, k

omün

i-ka

syon

.– Ka

smpa

tya

benz

eyen

bir

çiçe

k.

4) T

elli

sazl

arda

en

kaln

tel.–

Pey

gam

ber

Efen

dim

iz (s

as)’i

n m

üezz

inin

in a

d.–

Şaşkn

lk s

özü.

5) B

ir re

nk.–

Küçü

ltücü

söz

ve

ya d

avra

nş.

6) İ

pek

gibi

düz

ve

parla

k bi

r kum

aşn

üze

rinde

bul

unan

tel t

el ip

lik.–

Ev

, kon

ut. 7

) İst

anbu

l’da

bir s

emt.–

Mak

ine-

lerd

e, b

ir uc

u pi

ston

a, ö

bür u

cu v

olan

çevi

ren

kaldra

ca g

eçiri

lmiş,

pis

tonu

n doğr

usal

har

eket

ini k

rank

ta d

aire

sel

hare

kete

çev

iren,

har

eket

li ko

l. 8)

Peş

in

para

.– Sa

man

reng

i, açk

sar.

YUK

ARID

AN

AŞAĞ

IYA

1) -d

en b

aşla

yara

k, -d

en b

eri.

2)

Mid

enin

ark

asn

da, d

iyaf

ramn

alt

nda,

so

l böb

reği

n üs

tünd

e, y

ass,

uzu

nca,

ak

yuva

r üre

ten

ve yp

ranm

ş al

yuva

rlar

topl

ayan

, dam

arl,

gevşe

k bi

r dok

udan

ol

uşm

uş o

rgan

.– Ta

ntaln

sem

bolü

. 3) A

c,

üzün

tü, d

ert,

kede

r.– K

apla

mad

a ke

res-

tesin

den

yara

rlan

lan,

doğ

al re

ngi s

ar,

zam

anla

hav

ada

kend

iliği

nden

koy

ulaş

an

bir sc

ak ik

lim ağa

c. 4

) İlg

ilend

iren,

ilişk

in,

ilişik

, ilg

ili.–

Boş,

tenh

a, s

sz. 5

) Oluşa

n,

mey

dana

gel

en. 6

) Aç

k, a

paç

k, b

elli,

m

eyda

nda

olan

. 7) N

işas

tay

par

çala

yara

k şe

kere

çev

iren

bir e

nzim

. 8) Y

apla

rn

plann y

app

bun

larn

ger

çekl

eşm

esin

i sağl

ayan

kim

se.–

Bary

umun

sem

bolü

. 9)

Bir z

aman

biri

mi.–

Erim

e no

ktal

ar d

üşük

m

etal

leri

tutt

urm

a işl

emle

rinde

kul

la-

nla

n, k

alay

ve

kurş

un a

laşm

larn

n g

enel

ad v

e bu

alaşm

la y

apla

n işl

em. 1

0) D

oğu

Anad

olu’

da b

ir ak

arsu

.– Es

ki d

ilde

dad

. 11

) Uyg

un b

ulm

a, ta

sdik

, ica

zet,

izin.

– Şe

y,

nesn

e. 12

) Gizl

i bir

tehl

ikes

i old

uğu

san

lan,

te

kin

olm

ayan

.

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.

ay di

n@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

M

E K

T U

P

F

A S

O

N

A

K R

O

M

A T

İ N

L İ

R

L

S A

T E

N

V

A T

G

E N

R İ

D

A N

İ

Y E

A

M

E L

K

İ L

E R

L

R

D

A

D

A Y

S

A D

E

İ

T İ

L A

E

D

İ N

İ

M

N

A M

E

R T

A

M

E L

E

KE

ME

A

VI

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

191 K

ASIM

201

2 PE

RŞEM

BE Z

A M

AN

BULM

ACA

Ha z

ýr la

yan:

YAL

ÇIN

SAB

RÝ O

Ð LU

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

1

2

3

4

5

6

Mak

i yet

işen

yer

Tica

retle

ilgi

li

Hara

m

olm

ayan

Say

yazs

Hint

li

Azar

lam

a

Açk

belli

Belir

ti

Duyu

ru

Soylu

Ulul

uk

Amaç

Erke

k ism

i

İneğ

i kut

sal

saya

n ül

ke S

ağ re

simde

ki

kahr

aman

Bir t

ür

peşt

emal

Asln

da

İktis

adi

İleri

gele

nler

Sebe

p, n

eden

Müs

lüm

an

Bir t

ür ağa

ç

Şaka

Bir s

oru

İş b

raktr

m

Lor p

eyni

ri

Ksa

ca

halin

yum

Dokt

orlu

k

Toka

t ilçe

si

İstan

bul’u

fe

thed

en

Dem

irin

rem

zi

Tita

nn

rem

zi

Bir t

ür ö

tücü

kuş

Ana

fikir

Yala

nc

yum

urta

Kay

n bi

rade

r

Eski

Tür

kler

de

heki

m

Bir m

eyve

Bi

r alim

(S

üley

man

Hi

lmi .

..)

Tory

umun

re

mzi

tbes

iz

aske

r

Uydu

rma

söz

İllet

İri b

ir at

Anad

olu’

ya a

it

Ztl

k

Met

al k

iri

Aktö

rün

işi

Bir,

yalnz

İlk A

rap

harf

i İst

anbu

l Büy

ük

şehi

r Bel

ediy

e başk

an

(Kad

ir ...

)

aa

Raha

t, sa

kin

Akl

Hays

iyet

Belir

ti

Bulaşm

ş

En a

z, ço

k az

En ço

k

Rus ç

ar

(Kor

kunç

...)

Deli

Öbür

dün

ya

Hayv

ani b

ir g

da

İsim

İspan

yol

nida

s

Bir y

eryü

şekl

i

aa

Hayv

an

dokt

oru

Ordu

ilçe

si

Polo

nyal

Burd

ur il

çesi

Öldü

rme

alet

i

Bir a

kvar

yum

ba

Sol r

esim

deki

Ksa

ca

kilom

etre

Kta

Bast

on

Kt

Pasa

k, le

ke

Muğ

la il

çesi

Kuzu

sesi

Nam

lu o

luğu

Put

Bir b

üro

eşya

s

Bir t

ür şi

rket

İngi

lizce

gi

tmek

Tart

Bir t

ür

patla

yc

Kur’a

n’da

bir

sure

İri b

ir tü

r ze

ytin

Futb

olda

bir

mev

ki

Yürü

me

orga

n

Resm

i hab

er

ajan

smz

Eğilim

Bir m

üzisy

en

(... Y

usuf

Böğü

rtle

n

Uygu

n

Çürü

k,

tem

elsiz

, kof

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz-

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

-na

rak

yer le

þ ti ri

n. Ö

y le

yer-

leþ t

ir me

yap m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du-

ðu nu

z da

tab l

o nun

bü t

ün

ku tu

la rý

yu ka

rý dan

aþa

ðý ya

ve

sol

dan

sa ða

1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

lar d

an b

i rer

kez k

ul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

21

4

6 7

52

34

7 2

75

4 1

67

12

8 5

7 4 2

62

14

9

5 1 7

53

48

62

79

1

92

61

74

85

3

71

89

35

42

6

97

86

43

12

5

26

17

95

34

8

54

3

18

26

97

45

93

87

21

6

68

25

19

43

7

37

12

64

85

9

L A

A

C

N

O

Y

Ç

K

A

M

Y

M

J

Z

Ü

N

S

E

P

O

A

Ý E

V

E

A

Ç

E

Ð

E

A

A

Y

A

N

R

G

V

K

G

J

V

U

T

Þ

H

Ý R

K

A

A

N

R

A

Ü

Z

M

H

A

P

A

Ý A

D

H

M

P

İ

T

E

A

K

R

H

K

L Y

U

Ý

A

V

T

E

K

K

N

A

Ö

R

E

A

T

S

U

D

A

Ü

L T

K

A

F

M

Ö

Z

T

G

Ü

L

L Ü

Ý Ö

Ý

O

K

İ J

A

Ý A

Ý

Z

U

J

K

N

L Ð

E

U

N

Y

H

Z

M

F

M

M

O

A

H

T

L B

U

N

A

M

A

K

R

G

K

E

R

Ý Ý

T

T

G

S

V

İ L

O

E

S

L T

C

R

O

D

Ý

S

T

E

M

F

M

N

E

U

D

Ü

A

M

R

A

H

L E

Ö

N

Ö

M

N

S

E

K

F

R

S

A

Ý D

Z

E

Ý E

B

S

E

S

A

J

B

O

G

G

V

Þ

A

J Ö

T

Ö

E

T

H

K

İ

B

A

M

Ü

N

M

S

İ E

R

A

E

Y

G

H

R

Ç

Ý

E

E

A

M

Ç

E

Þ

R

N

Þ

R

K

U

L

D

G

M

Z

H

O

E

L E

N

M

E

J

K

I O

İ

J U

N

Ç

T

U

C

E

A

Ü

P

M

İ J

O

L O

N

O

R

K

İ

C

J V

Aþa

ðýd

aki k

elim

eler

i tab

lon

un

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

HÞA

P, B

UN

AM

AK

, CEN

NET

, ÇA

NK

AYA

, DES

TEK

, ELE

ME,

FO

RM

ULA

, GÜ

LLÜ

, HA

SSA

S, ÝN

HİR

AF,

K

RO

NO

LOJİ

, LA

HA

NA

, MEY

DA

N, N

ÝFA

K, O

BR

UK

, ÖFK

ELÝ,

PA

STA

, RA

HLE

, SEN

SÖR

, ÞAT

AF,

TA

KVA

, UZA

MA

, Ü

ÞEN

ME,

VA

HÞE

T, Y

ON

CA, Z

EVZE

KLİ

K.

��

�İ

��

��

��

����

���

����

���

���

����

��

����

����

����

��

����

��

���

���

����

��

��

����

����

��

��

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

��

���

����

����

����

����

��

��

��

��

����

��

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

��

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

����

���

���

��

����

��

����

��

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

��

����

��

��

����

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

��

��

��

����

��

����

���

����

����

��

��

����

��

��

��

��

����

����

���

����

����

����

��

��

����

��

��

��

���

��

���

���

���

����

����

����

����

����

��

����

��

��

��

���

���

�����

����

����

����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

������

����

���

����

�����

����

�����

���

�����

����

������

����

����

���

����

����

�����

�����

����

�����

���

����

����

�������

�������

�����

����

������

�����

���

����

�������

������

����

�����

�����

����

������

�����

�����

����

������

������

����

�����

���

�����

�����

���

�����

���

SOLD

AN S

AĞA

1) B

ir ş

ey h

aber

ver

mek

, so

rmak

, ist

emek

vey

a du

ygul

ar b

ildirm

ek

için

bir

ine

çoğu

nluk

la p

osta

yol

uyla

nder

ilen,

zar

fa k

onul

muş

yazl

kâğt.

– M

alze

mes

i m

arka

sah

ibi

tara

fnd

an

karşla

nara

k başk

a bi

r r

may

a ya

ptr

lan

mal

. 2)

Hüc

re ç

ekir

deği

içi

ndek

i in

ce

iplik

çikl

erde

n ya

plm

ş,

krom

atin

ile

bo

yanm

amş

kro

moz

omla

r o

luşt

uran

lüm

.– L

ityum

un s

embo

lü. 3

) Lüb

nan’n

pl

aka

işare

ti.–

Bir

kum

aş t

ürü.

– Sa

niye

de

bir

jullü

k iş

yapa

n bi

r m

otor

un g

üç b

irim

i. 4)

Kuş

akta

n kuşağa

ve

hücr

eden

hüc

reye

ge

çen

kaltm

sal

öge.

– Ya

vuz

Sult

an

Selim

’in k

azan

zaf

erle

rden

bir

i. 5)

D

inin

em

irle

ri d

oğru

ltusu

nda

hare

ket

etm

e, ib

adet

.– Ev

lerd

e yi

yece

k, iç

ecek

ve

erza

kn

sakl

andğ

oda

, am

bar v

eya

dola

p.

6) K

asta

mon

u’nu

n bi

r ilç

esi.–

Süs

ü,

göst

eriş

i ol

may

an,

yaln

, gö

ster

işsi

z. 7

) Yü

celm

e, y

ükse

lme.

– Ka

zanm

a, ik

tisap

. 8)

Kork

ak,

alça

k, m

ert

olm

ayan

.– B

eden

işç

isi.

YUKA

RIDA

N AŞ

AĞIY

A 1)

Sv b

itkise

l yağl

ar h

idro

jen

ile s

ertleşt

irere

k ür

etile

n ya

pay,

kat

yem

eklik

yağ

. 2) V

ücut

kem

ik-

lerin

in u

ç uc

a ve

ya k

enar

ken

ara

gelip

bi

rleşt

iği y

er, m

afsa

l.– U

zaklk

işar

eti.

3)

Krip

tonu

n se

mbo

lü.–

Yük

sek

mak

amda

ki

kişi

leri

hoş

söz

lerl

e, g

üzel

fk

ra v

e hi

kâye

lerle

eğl

endi

ren

kim

se. 4

) Aln

vey

a bo

ynuz

la v

uruş

.– B

ir de

vre

ism

ini v

eren

çi

çek.

5) Ç

are.

– Ge

nişliği

az

veya

yet

ersiz

ol

an. 6

) En

gebe

li ye

rlerd

en g

elip

geç

en-

leri

n ay

ak i

zler

inde

n ol

uşan

, te

kerl

ekli

araç

işle

mey

en d

ar y

ol, k

eçi y

olu,

yol

ak. 7

) Öd

eme.

8) D

önem

son

u sn

av.–

Bağ

lam

a ve

kuv

vetle

ndirm

e ed

at.

9) E

n k

sa z

aman

pa

rças.–

Ha

f ye

l, es

inti.

10)

Yklm

ş ve

ya

çok

hara

p ol

muş

yap.

11)

Hadi

se, v

aka.

– Li

san.

12) V

as

and

rma,

tavs

if et

me.

Bulm

aca

Refi

k Ay

dýn

r.ay

din@

za m

an.c

om.t

r

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

G

R A

F

O

F O

B

İ

A

Ç

L

A

L E

Z A

R

M

A

N

İ

İ

F A

K

A

T

H

A

L İ

L

S

İ Z

L

İ V

A

N

E

E

E

N

S

İ N

E

K

L E

H

R

E K

A

T

F A

R

A

Z A

İ

R A

N

S A

N

İ

D

İ N

N

İ H

A

Y

E T

M

E

K E

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

192 K

ASIM

2012

CUMA

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zýr

la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

ÞÝF R

E K

E LÝ M

E:1

23

45

6

1

2

3

4

5

6

Esne

klik

Dalka

vuklu

k

Kony

a’da

bara

j

Hitit

Nike

lin re

mzi

Ksac

a kil

oam

per

Çocu

k kur

ban

Anlatm

Kam

er

Sons

uza

değin

Toplu

mun

çe

kirdeği

Sura

üfley

en

mele

k

Cüzi,

ksm

i

Bir b

ağlaç

Ksac

a kil

ogra

m

Vahiy

mele

ği

Eski

değil

Sinca

p

Bir a

lş ve

riş

belge

si Re

simde

ki su

sam

l gda

Bölge

sel

Musa

lla taş

Kesk

in uz

un

hanç

er

Büyü

k

Geniş

lik

Danş

kl

dövüş

Bir m

antk

te

rimi

Bir o

yunc

u(E

rol ..

.)

Ege’d

e bir

ada

Lityu

mun

re

mzi

Rom

anya

’nn

trafik

rem

zi

Bir b

araj

mz

Tropik

bir

rüzg

ar

Boş,

syrl

Cand

an

Yem

ekte

n em

ir

Geniş

etek

Akl

Bin g

ram

Mikr

osko

p ca

m

Bir a

ktör

(Kar

tal ..

.)Ka

l bağrs

ak

iltiha

b

Buna

ma

İktida

r

Büyü

k şeh

ir

Bir b

ağlaç

Acele

, tez

Dağ l

alesi

Sarp

geçit

Bir t

ür gü

reş

Vekil

lik

Bir t

ür ba

şlk

Gezin

ti yer

i

Bir b

ağlaç

Arab

istan

’da

şehir

To

pluluk

, ce

maa

t

Mantk

Habe

rleşm

e

Toplu

av

Bir r

enk

Rütb

e

Msr

’l lid

er(E

nver

...)

Bir ş

eyi ö

nce

yapa

bilm

e

Ek

Dürü

lmüş

şey

2. ha

rf

Ksac

a ka

lsiyu

m

Politi

ka

Bir ö

ğren

ci no

tu

Bölge

sel

Yerin

e koy

ma

İmam

lk

Adale

tli

Elem

e alet

i

Benli

k

Basto

n

Su

Şehir

Bir i

ç den

izim

iz

İstan

bul’d

a bir

sem

t

Ülke

mizi

n tra

fik re

mzi

Toka

t ilçe

si

Cam

inin b

ir bö

lümü

Artr

ma

Ünlü

yaza

r ve

ünive

rsite

ad

Şehir

Su

Ekşi

bir g

da

Delik

li paz

ar

torb

as

Cöm

ert

Ksac

a kil

omet

re

Bağr

sakla

r

Rütb

esiz

aske

r

Bizm

utun

re

mzi

Diş t

Ün

Msr

’da ne

hir

Ara

Yahu

di şa

pkas

Mevz

u

Bir r

enk

Para

birim

i

Edeb

iyatta

bir d

önem

Kabu

l et

mem

e

Yum

uşak

ka

rşt

Ksac

a litr

e

Çok k

sa

zam

an

SUD

OK

U B

ULM

AC

A

Tab lo

da ki

tram

lý ka

lýn çi

z gi le

r le b

e lir le

n-m

iþ 3’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a k

a dar

ra

kam

la rý b

i rer k

ez k

ul la n

a rak

yer

leþ ti-

rin. Ö

y le

yer le

þ tir m

e ya

p ma l

ý sý ný

z ki

, bü

tün

3 lük

le ri d

ol dur

du ðu

nuz d

a ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la r

ý yu k

a rý da

n aþ

a ðý ya

ve

sol d

an s

a ða

1’den

9’a

ka da

r ra k

am la

r-da

n bi re

r kez

kul la

nýl m

ýþ ol s

un.

DÜNK

Ü SU

DOKU

ÇÖ

ZÜM

Ü

1

8

5

8 49

7

9

14

4

23

27

5 1

9

8 7

1 21

48

2 7

89

72

15

63

4

65

23

48

79

1

34

16

97

58

2

75

13

89

46

2

92

34

67

18

5

46

81

25

73

9

17

69

48

52

3

23

95

76

81

4

85

42

13

97

6

KE

ME

A

VI

N

Z Ý

R

A A

T U

K

Ý

Ç Þ

H

Þ

Þ Z

E M

Ý

P K

A

M

A N

Y

O

L

Þ I

K

L A

H

E F

Ð İ

F L

F U

R

K

V N

M

A

E L

H

L Z

T Z

T

Þ D

C

K

C S

A Þ

L A

S L

A O

U

A Ý

N

A Y

C M

E

N

E Þ

D

N

R

L O

R

A

S Ü

R

H

T

Y Ý

K

U

Ý Y

J N

S

A K

A

R

A V

Þ A

L

R

Þ H

İ

T E

N

Ç G

N

Ý O

D

T

M

E M

E

Ğ D

K

İ

N

F V

L R

C

Ð T

K

R

Ç M

N

D

H

Ü

E

U

A A

N

O

T E

B İ

L İ

F C

V R

B

L

R

G Ç

Þ T

E A

Y E

A Ö

Ö

A

Ý

P Ý

K

Ý C

Z V

H

O

Y N

H

V

Þ

Ç A

M

İ K

E

S K

A

R

Ý A

K

P

O

Ý D

Ğ

Ç Ð

N

E O

M

G

S I

Ğ

S Z

Ý R

S

N

T G

L Y

L U

T

E

E Ý

Ð K

Ý

T Þ

Ý A

E C

Ý N

O

A V

M

A Ç

G Ü

G

M

V Ð

M

A Ý

I E

Y M

M

S

K

S R

E

E Ö

M

J

A C

Ý A

Ü

L A

İ T

Þ L

R

P Ğ

O

N

Ç H

Z

L L

E R

U

T

A N

Ü

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?

AKSE

Kİ, A

LKIÞ

, BAR

DAK,

CEV

ÝZ, C

ENGA

VER,

ÇAÐ

LAYA

N, D

ÝRSE

K, E

MSA

L, F

ÝLÝB

E, G

ÝRDA

P, H

AMAK

,

ÝLM

ÝHAL

, KAF

TAN,

LAN

TAN,

MAN

TIK,

NAT

UREL

, OYN

AMAK

, ÖVÜ

NÇ, P

ANCA

R, R

OKET

, SÝM

ÝT, Þ

EHÝR

, TRU

VA,

UZLE

T, Ü

MMİ,

VARA

KA, Y

ORGU

N, Z

ÝRAA

T.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

���

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

��

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

���

��

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

���

��

����

����

����

��

����

����

����

��

���

���

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

��

��

���

����

���

����

����

����

����

��

����

���

���

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

���

���

����

����

���

����

����

����

����

����

��

���

����

����

����

���

����

����

����

������

����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

��

����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

������

�����

����

�����

���

�����

����

����

LAHA

NA, M

EYDA

N, N

ÝFAK,

OBR

UK, Ö

FKEL

Ý, PAS

TA, R

AHLE

, SEN

SÖR,

ÞATA

F, TA

KVA,

UZA

MA, Ü

ÞENM

E,

����

�����

����

�����

����

��

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Am

aç e

dini

len, u

laşl

mak

ist

enen

şey,

ülkü

.– Dü

nyann

en b

üyük

ne

hri. 2

) İkin

ci de

rece

de o

lan.–

Kiba

rca

olm

ayan

, bay

ağ. 3

) Hab

erleşm

e, ko

mün

i-ka

syon

.– Ka

smpa

tya b

enze

yen

bir ç

içek.

4)

Telli

sazla

rda e

n ka

ln te

l.– P

eyga

mbe

r Ef

endi

miz

(sas)’

in m

üezz

inin

in ad

.–

Şaşkn

lk sö

zü. 5

) Bir

renk

.– Kü

çültü

cü sö

z ve

ya d

avra

nş.

6) İp

ek g

ibi d

üz ve

par

lak

bir k

umaşn

üze

rinde

bul

unan

tel t

el ip

lik.–

Ev, k

onut

. 7) İ

stan

bul’d

a bir

sem

t.– M

akin

e-ler

de, b

ir uc

u pi

stona

, öbü

r ucu

volan

çe

viren

kaldra

ca g

eçiri

lmiş,

pist

onun

doğr

usal

hare

ketin

i kra

nkta

dair

esel

ha

reke

te çe

viren

, har

eket

li kol

. 8) P

eşin

pa

ra.–

Sam

an re

ngi, a

çk sa

r. Y

UKAR

IDAN

AĞIYA

1) -d

en b

aşlay

arak

, -de

n be

ri. 2)

M

iden

in ar

kasn

da, d

iyafra

mn

altn

da,

sol b

öbreği

n üs

tünd

e, ya

ss, u

zunc

a,

akyu

var ü

rete

n ve

ypr

anmş

alyuv

arlar

to

play

an, d

amar

l, ge

vşek

bir

doku

dan

oluş

muş

org

an.–

Tant

aln

sem

bolü

. 3) A

c,

üzün

tü, d

ert,

kede

r.– K

aplam

ada k

eres

-te

sinde

n ya

rarla

nlan

, doğ

al re

ngi s

ar,

zam

anla

hava

da ke

ndiliğ

inde

n ko

yulaşa

n

bir sca

k ikli

m ağa

c. 4)

İlgile

ndire

n, ilişk

in,

ilişik,

ilgili.

– Boş

, ten

ha, s

sz. 5

) Oluşa

n,

mey

dana

gele

n. 6)

Açk

, apa

çk, b

elli,

mey

dand

a olan

. 7) N

işast

ay p

arça

layar

ak

şeke

re çe

viren

bir

enzim

. 8) Y

apla

rn

plann y

app

bun

larn

ger

çekle

şmes

ini

sağl

ayan

kim

se.–

Bary

umun

sem

bolü

. 9)

Bir z

aman

biri

mi.–

Erim

e nok

talar

düş

ük

met

aller

i tut

turm

a işle

mle

rinde

kulla

-n

lan, k

alay v

e kurşu

n ala

şmlar

nn

gen

el

ad v

e bu

alaşm

la ya

plan

işle

m. 1

0) D

oğu

Anad

olu’d

a bir

akar

su.–

Eski

dild

e dad.

11) U

ygun

bul

ma,

tasd

ik, ic

azet

, izin

.– Şe

y, ne

sne.

12) G

izli b

ir te

hlike

si ol

duğu

san

lan,

tekin

olm

ayan

.

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

M

E K

T U

P

F A

S O

N

A

K R

O M

A

T İ

N

L İ

R

L

S A

T E

N

V A

T

G

E N

R

İ D

A N

İ Y

E

A

M

E L

K

İ L

E R

L

R

D

A D

A Y

S

A D

E

İ

T İ

L A

E

D İ

N İ

M

N

A M

E

R T

A

M

E L

E

43 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANBULMACA

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

192 K

ASIM

2012

CUMA

ZA M

ANBULM

ACA

Ha zýr

la yan

: YAL

ÇIN

SAB R

Ý OÐ L

U

ÞÝF R

E KE

LÝ M

E:1

23

45

6

1

2

3

4

5

6

Esne

klik

Dalka

vuklu

k

Kony

a’da

bara

j

Hitit

Nike

lin re

mzi

Ksac

a kil

oam

per

Çocu

k kur

ban

Anlatm

Kam

er

Sons

uza

değin

Toplu

mun

çe

kirdeği

Sura

üfley

en

mele

k

Cüzi,

ksm

i

Bir ba

ğlaç

Ksac

a kil

ogra

m

Vahiy

mele

ği

Eski

değil

Sinca

p

Bir alş

veriş

be

lgesi

Resim

deki

susa

ml g

da

Bölge

sel

Musa

lla taş

Kesk

in uz

un

hanç

er

Büyü

k

Geniş

lik

Danş

kl

dövüş

Bir m

antk

ter

imi

Bir oy

uncu

(Erol

...)

Ege’d

e bir a

da

Lityu

mun

re

mzi

Roma

nya’n

n tra

fik re

mzi

Bir ba

rajm

z

Tropik

bir

rüzg

ar

Boş,

syrlm

ş

Cand

an

Yem

ekten

emir

Geniş

etek

Akl

Bin gr

am

Mikro

skop

ca

m

Bir ak

tör

(Kar

tal ...

)Ka

l bağrs

ak

iltiha

b

Buna

ma

İktida

r

Büyü

k şeh

ir

Bir ba

ğlaç

Acele

, tez

Dağ l

alesi

Sarp

geçit

Bir tü

r gür

Vekil

lik

Bir tü

r baş

lk

Gezin

ti yer

i

Bir ba

ğlaç

Arab

istan

’da

şehir

To

pluluk

, ce

maat

Mantk

Habe

rleşm

e

Toplu

av

Bir re

nk

Rütb

e

Msr

’l lid

er(En

ver ..

.)

Bir şe

yi ön

ce

yapa

bilm

e

Ek

Dürü

lmüş

şey

2. ha

rf

Ksac

a ka

lsiyu

m

Politi

ka

Bir öğ

renc

i no

tu

Bölge

sel

Yerin

e koy

ma

İmam

lk

Adale

tli

Elem

e alet

i

Benli

k

Basto

n

Su

Şehir

Bir iç

deniz

imiz

İst

anbu

l’da b

ir se

mt

Ülke

mizi

n tra

fik re

mzi

Toka

t ilçe

si

Cam

inin b

ir bö

lümü

Artr

ma

Ünlü

yaza

r ve

ünive

rsite

ad

Şehir

Su

Ekşi

bir g

da

Delik

li paz

ar

torb

as

Cöm

ert

Ksac

a kil

ometr

e

Bağr

sakla

r

Rütb

esiz

aske

r

Bizm

utun

re

mzi

Diş t

Ün

Msr

’da ne

hir

Ara

Yahu

di şa

pkas

Mevz

u

Bir re

nk

Para

birim

i

Edeb

iyatta

bir d

önem

Kabu

l etm

eme

Yum

uşak

ka

rşt

Ksac

a litr

e

Çok k

sa

zam

an

SUD

OK

U B

ULM

ACA

Tab lo

da ki

tram

lý ka lý

n çiz

gi ler

le be

lir len

-m

iþ 3’e

3’lü

k ka

re le r

e, 1’d

en 9

’a ka

dar

ra ka

m la r

ý bi re

r kez

kul l

a na r

ak y

er leþ

ti-rin

. Öy le

yer

leþ ti

r me

yap m

a lý sý

nýz

ki,

bü tü

n 3

lük le r

i dol d

ur du

ðu nu

z da

tab lo

-nu

n bü t

ün ku

tu la r

ý yu k

a rý da

n aþa

ðý ya v

e so

l dan

sa ða

1’de

n 9’a

ka d

ar ra

kam

lar-

dan b

i rer k

ez ku

l la nýl

mýþ

ol sun

.

DÜNK

Ü SU

DOKU

ÇÖ

ZÜM

Ü

1

8

5

8 49

7

9

14

4

23

27

5 1

9

8 7

1 21

48

2 7

89

72

15

63

4

65

23

48

79

1

34

16

97

58

2

75

13

89

46

2

92

34

67

18

5

46

81

25

73

9

17

69

48

52

3

23

95

76

81

4

85

42

13

97

6

KE

ME

A

VI

N

Z Ý

R A

A T

U

K Ý

Ç Þ

H

Þ

Þ Z

E M

Ý

P K

A M

A

N

Y O

L

Þ I

K L

A H

E

F Ð

İ F

L F

U

R K

V N

M

A

E L

H

L Z

T Z

T

Þ D

C

K C

S A

Þ L

A S

L A

O

U

A Ý

N

A Y

C M

E

N

E Þ

D

N

R L

O

R A

S Ü

R

H

T Y

Ý K

U

Ý Y

J N

S

A K

A R

A V

Þ A

L

R Þ

H

İ T

E N

Ç

G N

Ý

O

D

T

M

E M

E

Ğ D

K

İ N

F

V L

R C

Ð T

K R

Ç M

N

D

H

Ü

E

U

A A

N

O

T E

B İ

L İ

F C

V R

B L

R G

Ç Þ

T E

A Y

E A

Ö

Ö

A Ý

P Ý

K Ý

C Z

V H

O

Y

N

H

V Þ

Ç A

M

İ K

E S

K A

R Ý

A K

P

O

Ý D

Ğ

Ç Ð

N

E O

M

G

S I

Ğ

S Z

Ý R

S N

T

G L

Y L

U

T E

E Ý

Ð K

Ý T

Þ Ý

A E

C Ý

N

O

A V

M

A Ç

G Ü

G

M

V Ð

M

A Ý

I E

Y M

M

S

K S

R E

E Ö

M

J

A C

Ý A

Ü

L A

İ T

Þ L

R P

Ğ

O

N

Ç H

Z

L L

E R

U

T A

N

Ü

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir m

isin

iz?

AKSE

Kİ, A

LKIÞ

, BAR

DAK,

CEV

ÝZ, C

ENGA

VER,

ÇAÐ

LAYA

N, D

ÝRSE

K, E

MSA

L, F

ÝLÝB

E, G

ÝRDA

P, H

AMAK

, ÝL

MÝH

AL, K

AFTA

N, L

ANTA

N, M

ANTI

K, N

ATUR

EL, O

YNAM

AK, Ö

VÜNÇ

, PAN

CAR,

ROK

ET, S

ÝMÝT

, ÞEH

ÝR, T

RUVA

, UZ

LET,

ÜM

Mİ,

VARA

KA, Y

ORGU

N, Z

ÝRAA

T.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

���

���

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

����

������

�����

����

�����

����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

����

�����

����

����

�����

���

�����

����

����

LAHA

NA, M

EYDA

N, N

ÝFAK,

OBR

UK, Ö

FKEL

Ý, PAS

TA, R

AHLE

, SEN

SÖR,

ÞATA

F, TA

KVA,

UZAM

A, ÜÞ

ENME

, ��

����

�����

�����

����

���

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Am

aç ed

inilen

, ulaş

lmak

ist

enen

şey,

ülkü.–

Dün

yann

en bü

yük

nehr

i. 2) İk

inci d

erec

ede o

lan.–

Kiba

rca

olmay

an, b

ayağ. 3

) Hab

erleş

me,

kom

üni-

kasy

on.–

Kasm

paty

a ben

zeye

n bir

çiçek

. 4)

Telli

sazla

rda e

n kal

n tel.

– Pey

gam

ber

Efen

dimiz

(sas)’

in m

üezz

ininin

ad.–

Şaşknlk

sözü

. 5) B

ir re

nk.–

Küçü

ltücü

söz

veya

davr

anş.

6) İp

ek gi

bi dü

z ve p

arlak

bir

kum

aşn

üzer

inde b

uluna

n tel

tel ip

lik.–

Ev, k

onut

. 7) İs

tanb

ul’da

bir s

emt.–

Mak

ine-

lerde

, bir

ucu p

iston

a, öb

ür uc

u vola

n

çevir

en ka

ldra

ca ge

çirilm

iş, pi

stonu

n doğr

usal

hare

ketin

i kra

nkta

daire

sel

hare

kete

çevir

en, h

arek

etli k

ol. 8)

Peş

in pa

ra.–

Sam

an re

ngi, a

çk sa

r. Y

UKAR

IDAN

AĞIYA

1) -d

en b

aşlay

arak

, -de

n ber

i. 2)

Mide

nin ar

kasn

da, d

iyafra

mn

altnd

a, so

l böb

reğin

üstü

nde,

yass, u

zunc

a, ak

yuva

r üre

ten v

e ypr

anmş

alyuv

arlar

to

playa

n, da

mar

l, ge

vşek

bir d

okud

an

oluşm

uş or

gan.–

Tant

aln s

embo

lü. 3)

Ac,

üz

üntü

, der

t, ke

der.–

Kap

lamad

a ker

es-

tesin

den y

arar

lanla

n, doğa

l ren

gi sa

r,

zam

anla

hava

da ke

ndiliğ

inden

koyu

laşan

bir s

cak i

klim

ağac. 4

) İlgil

endir

en, il

işkin,

iliş

ik, ilg

ili.– B

oş, t

enha

, ssz

. 5) O

luşan

, m

eyda

na ge

len. 6

) Açk

, apa

çk, b

elli,

mey

dand

a olan

. 7) N

işasta

y pa

rçala

yara

k şe

kere

çevir

en bi

r enz

im. 8

) Yapla

rn

plann

yapp

bunla

rn ge

rçek

leşm

esini

sağla

yan k

imse

.– Ba

ryum

un se

mbo

lü. 9)

Bi

r zam

an bi

rimi.–

Erim

e nok

talar

düş

ük

met

aller

i tut

turm

a işle

mler

inde k

ulla-

nlan

, kala

y ve k

urşu

n alaş

mlar

nn g

enel

ad v

e bu a

laşm

la ya

plan

işlem

. 10)

Doğ

u An

adolu

’da bi

r aka

rsu.–

Eski

dilde

dad.

11)

Uyg

un bu

lma,

tasd

ik, ic

azet

, izin.

– Şey

, ne

sne.

12) G

izli b

ir te

hlike

si old

uğu s

anla

n,

tekin

olm

ayan

.

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

M

E K

T U

P

F A

S O

N

A

K R

O M

A

T İ

N

L İ

R

L

S A

T E

N

V A

T

G

E N

R

İ D

A N

İ Y

E

A

M

E L

K

İ L

E R

L

R

D

A D

A Y

S

A D

E

İ

T İ

L A

E

D İ

N İ

M

N

A M

E

R T

A

M

E L

E

44 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANSPORYENİ NESİL TEKNİK ADAMLAR Yaşlı teknik adamların pabucu yavaş yavaş dama atılıyor. Büyük kulüpler hiç korkmadan koltuğa genç teknik adamları oturtuyor. Transfer listelerinin başına ilk onlar yazılıyor. G.Saray ile anılan Mancini ve Di Matteo örneğinde olduğu gibi… HASAN CÜCÜK

1Galatasaray yönetiminin sürpriz bir şekilde görevine son verdiği Fatih Te-

rim’in koltuğuna en güçlü aday lar olarak İtalyan teknik adamlar Roberto Mancini ve Roberto Di Matteo gösteriliyor. Dergimiz baskıya ha zırlandığında Sarı-Kırmızılı kulü-bün kimle anlaştığı henüz netlik kazanma-mıştı; ama Mancini-Di Matteo ikilisinden başka bir isim neredeyse hiç zikredilmiyordu. İki is min en büyük özelliği, genç olmaları. Genç nesil teknik adamlar arasında bulunan Di Matteo 43, Mancini ise 49 yaşında.

Bu durum sadece Galatsaray için geçer li değil. Avrupa’nın önemli kulüpleri, artık 40’lı yaşlardaki teknik adamlarla çalışıyor. Bir zamanların efsane isimleri ise yavaş ya-vaş koltuğu gençlere devrederek köşelerine çekiliyor. Bu dönemin Jose Mourinho ile başladığını söyleyebiliriz. Şu an 50 yaşında olan Mourinho, teknik adamlık kariyerine 2000 yılında Benfica’da başladığında he-nüz 37 yaşındaydı. Porto, Chelsea, İnter ve Real Madrid’de lig, kupa ve Şampiyonlar Ligi şampiyonlukları yaşayan Mourinho, genç yaşta teknik adamlık yapmaya cesaret edemeyenlerin önünü açtı. İşte Avrupa’da öne çıkan genç kuşak teknik adamlar:

DIEGO SIMEONE (AT LETİCO MADRID-43): Real Madrid ve Barcelo na dışındakilerin

‘figüran’ olduğu La Liga’da bu kısır döngüyü kırmaya aday, At letico Madrid. Bu başarıda aslan payı, Arjantinli Simeone’ye ait. Ara lık 2011’de göreve gelen Simeone, oynattı ğı pozitif futbolun yanı sıra oyuncularıyla kur-duğu iyi diyaloğun meyvesini 2012’de UEFA Avrupa Ligi’nde şampiyon olarak aldı. Geçen yıl ligi 3. sırada bitiren A. Mad rid, Falcao’yu kaybetmesine rağmen bu sezon 6 maçını da kazanarak yarışta Real Madrid ve Barcelo-na’nın yalnız olmadığı mesajını verdi. Arjan-tin’de Estudiantes ve River Plate’i şampiyon yapan Simeone, şimdi A. Madrid’de 1996’da oyuncu olarak yaşadığı şampiyonluğu teknik adam olarak da yaşamak istiyor.

MURAT YAKIN (BA SEL-39): Basel, 2012-13 sezonunda İsviçre şam-

piyonu olurken, teknik patronluk koltuğunda tanıdık bir isim oturuyor du. Bu isim yıllarca İsviç re millî formasını giyen Türk asıllı Murat Yakın’dan başkası değildi. 1999-2000 sezo-nunda Fenerbahçe’de top koşturan Yakın, Avrupa’da şampiyonluk sevinci yaşayan ilk Türk kökenli teknik adam oldu. 32 yaşında futbolu bıraktıktan sonra yardımcı antre nör olarak görev yapan Yakın’ın asıl kari yeri 2009’da Thun takımını çalıştırmasıyla başladı. Luzern’den sonra 2012’de ülkenin köklü kulüplerinden Basel’i çalıştırmaya başlayan Murat Yakın, Şampiyonlar Ligi grup maçlarında deplasmanda Chelsea’yi 2-1 yenerek takımının başarısının tesadüfi, teknik adamlık kumaşının sıradan olmadı-ğını herkese ispat etti.

ANTONIO CONTE (JU VENTUS-44):İtalyan futbolunun lokomotifi Juventus

için kara gün ler 2006’da patlak veren ‘şike’ süreciyle başladı. Son 2 şampiyonluğu sili nen ve Serie B’ye düşürülen Juventus, bir yıl sonra döndüğü Serie A’da uzun süre zirveden uzak kaldı. 13 yıl Juventus’ta top koşturan Conte, teknik adamlık stajını Bari ve Siena’yı Serie A’ya çıkararak yaptıktan sonra 2011’de Ju-ventus’u çalıştırmaya baş ladı. Ciddi revizyon yapan Conte, Juve’yi 7 yıl sonra Çizme’nin zirvesine çıkardı. Aynı başarıyı bir yıl sonra da tekrarlayan Conte, İtalya Kupası’nı da üst üste 2 yıl kazanarak tüm kupalara ambargo koydu. Bu sezon da şampiyonluğun en güçlü adayı olarak Ju ventus gösterilirken, Conte

hedef büyütüp Devler Ligi’nde de başarı amaçlıyor.

ANDRE VILLAS-BOAS (TOTTENHAM- 35): 32 yaşındayken Acedemica-’da teknik

adamlığa baş layan Villas-Boas, 2010-11’de Porto’yu hem lig hem kupa hem de UEFA Avru pa Ligi’nde şampiyon yaparak bu başarıyı gerçekleştiren en genç teknik adam olarak tarihe geçti. Vatandaşı Mourinho’nun

DIEGO SIMEONE

MURAT YAKIN

ANTONIO CONTE

Roberto Di Matteo (43)

45 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANSPOR

izin-den giden Villas- Boas’ı Chelsea 15 milyon avro tazminat ödeyip Haziran 2011’de takımın başına getirdi. Chelsea günleri, Porto’ya nazaran sönük geçti. Ligdeki ba şarısız sonuçlardan dolayı Mart 2012’de görevine son verildi. Sadece 3 ay işsiz ka lan Villas-Boas, Haziran 2012’den bu yana Tottenham’ı çalıştırıyor.

JOSEP GUARDIOLA (BAYERN MÜNIH-42):

Guardiola, 11 yaşında ka pısından adımını attığı Barcelona’ya 17 yıl sonra 2001’de veda ederken ka zanmadık kupa bırakma mıştı. Bir süre sonra tekrar yuvasına dönen Guardiola, teknik adamlık görevine 35 ya şında Barcelona’nın B takımında başladı. 2008’de Barcelona’nın başına geçen Guardi-ola, 4 yıla, bir teknik adamın hayatı boyunca kazanamayacağı başarıları sığdırdı. 2012’de ‘yoruldum’ deyip görevi bırakan Guardiola, sezon başında Alman devi Bayern Münih’i çalıştırmaya başladı. İspanyol teknik ada-mın benzer başarıyı Alman kulübünde de tekrarlaması kimseyi şaşırtmayacak.

BRENDAN RODGERS (LIVERPOOL-40): 1990’a kadar İngiltere’nin bir numaralı

takımı olan Liverpool, 23 yıldır şam piyonluk sevincine hasret. Yapılan milyonlarca av-roluk transferlerin ve birbiri ardına göreve gelen teknik adamların hiçbiri bu hasreti dindiremedi. Liverpool, son olarak, Premier Lig’e çıkardığı Swansea City’de başarılı bir performans gösteren Rodgers’a umut bağla dı. Haziran 2012’de takımın başına getirilen ve ilk sezonunda oynattığı pozitif futbolla taraftarın gönlünü kazanan Rodgers, bu se zona iyi bir başlangıç yaptırarak yılların has retini dindirecek bir görüntü çizdi.

UNAI EMERY (SEVIL LA-41): Teknik adamlık kariyerine 2004’te baş-

layan Emery, Almeria’yı çalıştırdıktan sonra 36 ya şında Valencia’nın başına geçti. İlk sezonunda ligi 6. sırada bitirdi. Valencia’yı 2009-10 sezo nunda lig üçüncülüğüne taşıyan Emery, 2 yıl aradan sonra kulübünü Devler Ligi’ne sokan isim oldu. Aynı başarıyı 2011-12’de tekrar eden Emery, sezonun bitmesiyle gö revini bırakıp Spartak Moskova’yı çalıştır-maya başladı. Ancak Rusya’da işler istediği gibi gitmeyince kovulmaktan kurtulamadı. Yeniden İspanya’ya dönen Emery, Ocak 2013’ten bu yana Sevilla’yı çalıştırıyor.

ROBERTO DI MATTEO (43): 1996-2002 arası Chelsea’de oynayan Di

Matteo, futbolu bıraktıktan sonra teknik adamlığa soyundu. 2011’de Portekizli Vil-las-Boas’ın yardımcısı olarak Chelsea’de gö-reve başladı. Boas’ın görevine Mart 2012’de son verilin ce takım Di Matteo’ya emanet edildi. Ro man Abramovich’in, uğruna 1 milyar avro harcadığı Devler Ligi kupasını Chelsea’ye getiren isim oldu, ‘stajyer hoca’ gömleğini üzerinden çıkarıp 2,5 yıllık imza attı. Ancak Chelsea günleri alınan başarısız sonuçlarla Kasım 2012’de son buldu. 7 ay görev yaptı ğı Chelsea’ye Avrupa’da en büyük başarısını tattıran isim olarak adını tarihe yazdırdı.

ROBERTO MANCINI (49): İtalyan fut bolunun son dönemde yetiştir-

diği en ba şarılı teknik adamlardan Mancini, 2001’de Fatih Terim’in gönderilmesiyle ka-riyeri ne Fiorentina’da başladı. İlk sezonunda İtalya Kupası’nı kaldıran Mancini, 2002-2004 arasında çalıştırdığı Lazio’yla İtalya Kupası’nı tekrar kazandı. 2004’te İnter’in başına geçti, 4 yıla 3 şampiyonluk ve 2 İtalya Kupası sığdırdı. 2009’da Manches ter City’yi çalıştırmaya başladı, 2011’de FA Cup ve 2012’de Premier Lig şampiyonluğu sevinci yaşadı. Geçen yıl takımını 2. yap masına karşın görevinden ayrıldı.

Türkiye’de de benzer bir süreç yaşanı-yor aslında. Hamza Hamzaoğlu, Ertuğrul Sağlam, Aykut Kocaman, Tolunay Kafkas, Abdullah Avcı, Fuat Çapa, Bülent Uygun, Mehmet Özdilek gibi isimler şu an ülke-mizde yeni nesil teknik adamları temsil ederken; 40’lı yaşlardaki Roberto Carlos, Robert Prosinecki, Şota Arveladze ve Sla ven Bilic de Süper Lig’de görev yapıyor.

ANDRE VILLAS-BOAS

BRENDAN RODGERS

UNAI EMERY

Roberto Mancini (49)

46 2 - 8 EKİM 2013 ZA MANSPORÜ N L Ü T E K N İ K D İ R E K T Ö R H İ K M E T K A R A M A N :

Gurbetçi futbolcuların milli takım tercihine saygı duymak gerekSvea IF Derneği tarafından Stockholm Üniversitesi’nde düzenlenen, “Türk Futbolu’nda neler oluyor?” başlıklı konferansın konuğu, ünlü teknik direktör ve futbol yorumcusu Hikmet Karaman’dı.

ATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM

1Türkiye’nin tanınmış spor adamların-dan Hikmet Karaman, Svea IF Derneği

tarafından Stockholm Üniversitesi’nde dü-zenlenen, “Türk Futbolu’nda neler oluyor?” başlıklı konferansta konuşma yapmak için Stockholm’e geldi. Karaman, Avrupa’da yetişen gurbetçi futbolcuların Milli Takım bazında yaşadığı ülkeyi tercih etmesine saygı duyulması gerektiğini söyledi. Bu duruma örnek olarak Arsenal takımına bu yıl transfer olan Mesut Özil’i gösteren Karaman, “Eeğer Mesut Özil, Alman Milli Takımı’nı değil de, Türk Milli Takımı’nı seçseydi; Dortmund’a değil de, bir Türk takımına transfer olsaydı, hayatta Real Madrid formasını göremezdi.” şeklinde konuştu.

Fatih Terim’e haksızlık yapıldıGeçen sezonu Bursaspor’un başında

tamamladıktan sonra takım ile yollarını ayıran Hikmet Karaman, Fatih Terim’in Galatasaray’la yollarının ayrılmasının ar-dından ilk defa konu ile ilgili açıklamayı konferansta yaptı. FatihHoca’nın da kendisi gibi haksız yere gönderildiğini söyleyen Ka-raman, Türkiye’deki futbol kulüp başkan ve yöneticilerinin takımı teslim ettiği teknik

direktörü sezon başında göndermesine anlam veremediğini söyledi. “Madem Fatih Hoca ile çalışmayacaksınız neden sezon başında takımı teslim ediyorsun?”

şeklinde Galatasaray yönetimini eleştiren Karaman, “Fatih hocamın yaşadığı süreci sezon başında ben de yaşadım. Geçen sene rahmetli Bursaspor’un eski başkanı İbrahim

Bey’le güzel bir sinerji yakalamıştık. İbrahim Bey hayatını kaybettikten sonra, olağanüstü kongreye gidildi. Yeni gelen yönetim beni is-temedi. Şehir ve taraftar çok sevdiği için beni göndermeye cesaret edemiyorlardı. UEFA Kupası ön eleme turunda elenmemizi fırsat bilerek takımla ilişiğim kesildi. Galatasaray takımı Real Madrid’e farklı yenilmeseydi, Fatih hocamı da zor gönderirlerdi.” şeklinde konuştu.

Türkiye’deki şike sürecine de değinen Karaman, esas tehlikenin bahis oyunları olduğunu söyledi. Türkiye’de yaşanan mah-keme sürecinden sonra hiçbir takımın şike yapmaya ve teşvik primi vermeye cesaret edemeyeceğini düşündüğünü belirten Ka-raman, “Gizli tehlike şimdi bahis oyunları. Mafya bahis oyunları üzerinden milyonlarca dolar para kazanıyor. Maçlar bağlanıyor, büyük paralar kazanılıyor. Türkiye’nin dik-katini bahis oyunlarına da vermesi gerek.” diye konuştu.

Türkiye futbol liglerinde yabancı futbolcu sayısının sınırlandırılmaması gerektiğini de sözlerine ekleyen Karaman, her sene yabancı kontenjanı hakkında yeni rakamlar ortaya çıktığını ve bununda kulüplerin kafasını karıştırdığı belirterek, yabancı futbolcu sınır-lamamasının olmaması gerektiğini savundu.

Taşıt kredisi

Peşinatsız ödeme 72 Ay’a vade ile araba alma seçeneği

Yeni sigorta konsepti En ucuz kasko ile sigorta fiyatları

• Yol yardımı• Aylık veya yıllık ödeme• Sınırsız kilometre

399,- ile başlayanfiyatlarla

Özkan Kızılkaya +45 26 62 75 24Ömer Faruk Göz +45 50 45 96 04

Autohuset Ballerup ApS - Yderholmen 9 - 2750 Ballerup

Açılış saatleri:Pazartesi - Cuma: ��������������10:00 - 17:00Cumartesi: ����������������������������Randevu ilePazar: �����������������������������������11:00 - 16:00

WWW�AUTOHUSETBALLERUP�DK

Dilediğiniz araca sahip olun, sürüş keyfini yaşayınDilediğiniz araca sahip olun, sürüş keyfini yaşayın