Upload
zamandk
View
256
Download
1
Embed Size (px)
DESCRIPTION
ZAMAN DK 234
Citation preview
www.zamaniskandinavya.dk23 - 29 EKİM 2013 • YIL : 5 • SAYI : 234 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5
Z A M A N ’ DA B U H A F TA
44KÜLTÜR SPOR
Dünyanın çeviri kitap haritası
Alex Ferguson siyaseti mi giriyor?
Biraz Almanya ve şimdi "Tablet Zamanı"
4 KAMİL SUBAŞI 38
Aşırı sağ, merkeze direksiyon kırdıKrizde, parasının ve işinin derdine düşen Avrupalı seçmen, ‘göçmenleri ve İslam’ı en büyük sorun ilan eden’ siyasetçilerin nefret söylemlerini kulak ardı etmeye devam ediyordu. Aşırı sağ krizin vurduğu seçmenin hoşuna gidecek popülüst söylemlerle oy toplayarak merkeze yaklaşıyordu.HASAN CÜCÜK KOPENHAG
1‘Bugün Norveç politik tarihi ve İlerici Partisi (FrP) için tarihi bir gündür’
sözleri 40 yıllık aşırı sağ İlerici Partisi’ni ilk kez iktidar ortağı yapan Siv Jensen’e aitti. Göçmen ve İslam karşıtlığının bayraktarlığı yapan FrP’nin en önemli özelliklerinden biri; Norveç tarihinin en kanlı katliamını ger-çekleştiren Anders Behring Breivik’in 1999-2004 arasında bu partinin üyesi olmasıydı. Geçmişi sabıkalı olan partinin koalisyon hükümetinin bir parçası olmasına Avrupa ülkeleri adeta seyirci kalıyordu. Bu durum aşırı sağ partilerin Avrupa’nın bir gerçeği olduğunun kabulüne yol açıyordu.
Avrupa’da aşırı sağın fikir babası olarak karşımıza 1972’de Ulusal Cephe’yi kuran Fransız politikacı Jean-Marie Le Pen çıkıyor. Göçmen karşıtı bir pozisyon alan Le Pen’in Ulusal Cephesi, uzun süre marjinal kaldı. Avrupa’nın iş gücüne ihtiyaç duyduğu 1970’li yıllarda göçmen karşıtı olmanın bir getirisi yoktu. Ayrıca göçmenlere ‘misafir’ gözüyle bakıldığı için ülke için tehlike oluşturacak boyutta değillerdi. Ancak ‘misafir’ statünün giderek kalıcı olması ve göçmenlerin toplumda daha görünür olduğu 1990’lı yılların başında aşırı sağ partiler yavaş yavaş ama istikrarlı bir şekilde oylarını arttırdılar. Le Pen’in Fransa’da fitili ateşlediği göçmen karşıtlığı kısa sürede diğer Avrupa ülkel-erine yayıldı. Avusturya’da Jörg Haider’in Özgürlükçüler Partisi (FPÖ), Danimarka’da Pia Kjaersggard’un Danimarka Halk Partisi (DF), Norveç’te Carl Hagen’in İlerici Partisi (FrP) kısa sürede ülke siyasetinin aktörleri arasında yerini aldı.
DEVAMI 17. SAYFADA
DEVAMI 8. SAYFADA
Başbakan Erna Solberg’in açıkladığı yeni kabinede, devlet sekreterliği statüsünde sadece 3 tane Norveçli göçmen mevcut.
Uluslararası çevre örgütü Global Green Growth Institute’nin (GGGI) başkanlığını yapan Liberal Parti Başkanı Lars Lökke Rasmussen, lüks seyehat giderleriyle ilgili düzenlediği basın toplantısında ‘pişman’ olduğunu söyledi.
Y E N İ B A K A N L A R K U R U LU G Ö R E V D E L A R S L Ö K K E R A S M U S S E N :
Norveç'in yeni bakanları belli oldu
Yanlış yaptım pişmanım6 16Bir şeyler ters gidiyorsa dikkat! Bediüzzaman'ın izinde adım adım
Aileyi sağlam temele oturtmak
Gazetenizle birlikte
NORVEÇLİ TİYATROCU SVEIN TINDBERG:
İslam’ı anlamak isteyenler Türkiye’yi tanımalıSvein Tindberg, ‘İbraham’in çocukları’ isimli tek kişilik tiyatro oyunu ile, 3 dinin ortak özelliklerini ve Hz. İbrahim’im bu dine mensup olanların babası olduğu gerçeğini yansıtmaya çalışıyor. HABERİ 15. SAYFADA
M İ C H A E L Z İ E G L E R :
Göçmenler partime rağmen bana destek veriyor
Müslüman damat mı? Asla!TNS Gallup, yıllarca göçmenlere (siz bunu Müslüman diye okuyun) sorulan soruyu bu kez Danimarkalılara sordu. Araştırmaya katılanların yüzde 49’u ‘asla Müslüman bir damat’ istemediğini söyledi.HASAN CÜCÜK
Danimarka’da yabancı kökenlilerin evlilikte kendi vatandaşlarını
tercih etmesi uzun yıllar eleştilen ko-nular arasında yer aldı. Eleştiri sahipleri, ‘Kendi aranızdan eş seçerek Danimarka toplumuna entegre olmuyorsunuz ve Danimarkalıları ‘ahlaki yönden’ hafif buluyorsunuz’ cümlerini dile getir-diler. Özellikle bir Müslümana sorulan soruların başında ‘Oğlun veya kızın Danimarkalı bir eş seçerse tepkin nasıl olur’ yer aldı. Verilen cevap ‘olumlu’ değilse ‘zaten ne beklenir’ babından tavır takınıldı. Danimarkalıların ‘hoşgörüsünden’ dem vurulur, göç-menlerin –özellikle Müslümanların- ne kadar dışa kapalı olduğu dile getirilirdi.
TNS Gallup, yıllarca göçmenlere (siz bunu Müslüman diye okuyun) sorulan soruyu bu kez Danimarkalılara sordu. Araştırmaya katılanların yüzde 49’u ‘asla Müslüman bir damat’ istemediğini söyledi. Entegrasyon, hoşgörü kavramları konu ‘Müslüman damat’ olunca hemen tersine dönerken, sadece yüzde 8’lik bir dilim ‘Müslüman damada’ olumlu bakıp, evet dedi. Mülü-man damat karşıtlığının altında, kızına yapılacak olası baskı ve torunun sün-net edilmesi yatıyor. Damat adayının Danimarka doğumlu ve eğitimli olması sonucu değiştirmiyor. Müslüman ise kesin baskı yapar! Museviler de olan
sünnet, konu Müslümanlar olduğunda ‘en büyük problem’ olarak ortaya atılır.
Evlilikte eş seçiminde aynı kültür, din ve geleneğe sahip insanların birbirlerini tercih etmesi elbette çok doğaldır. Aynı çatı altında sürecek birlikteliğin devamlı olması için benzer fikir yapısına sahip olmak gerekiyor. Tabiki, farklı kültür ve
dinden insanlar mutlu bir yuva kurabilir. Ancak çoğu zaman aynı ülkenin farklı kültür ve bölgelerinde yetişmiş kişileri arasında bile anlaşmazlık ve uyum problemi çıkarken, farklı kültür ve dinden insanlar arasında çıkması daha muhtemeldir. Danimarkalıların ‘Müslüman damat’ istememesi gayet
doğaldır. Bizim eleştirdiğimiz, yıllarca Danimarkalılar benzer endişeyi taşıyan Müslümanları ‘bağnaz’ ilan etmeleridir. TNS Gallup araştırmasının sonuçlarını Danimarkalılar iyi okuyup, yıllarca suçladıkları insanlardan özür dileme-lidir.
2 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
HABER ANALİZ
Sorunlu gençlerle ilgilenecek pedagog bulunamıyorDanimarka’da eğitimli pedagogların büyük bir bölümü değişik işleri tercih ediyor. Sorunlu gençlerle ilgilenmek için açılan iş başvurularına ise; marangozlar, eski polisler ve güvenlik görevlileri başvuruyor.
ZAMAN KOPENHAG
1Sık sık haberlere, televizyon program-larına konu oluyorlar, herkes onlardan
şikayet ediyor. Sebep oldukları şiddet olayları ve toplumda neden oldukları huzursuzluk değişik platformlarda dile getiriliyor. Ancak kimse onlarla ilgilenmek, sorunlarının çö-zümüne yardımcı olmak istemiyor. Sistemin onlara verdiği ifade ile ‘sorunlu’ çocuklardan bahsediyoruz. Geçtiğimiz hafta içerisinde Kristeligt Dagblad Gazetesi tarafından ya-yınlanan bir habere göre; Danimarka’da yaşayan sorunlu çocukların bakımıyla görevli personel sayısı oldukça az. Nedeni ise; kim-senin bu çocuklarla ilgilenmek istememesi.
Pedagog yerine marangozGenelde agresif kişilikleri nedeniyle şid-
dete meyilli olan bu çocuklar Danimarka’da değişik bakımevlerinde kalabiliyor. Ancak bu bakımevlerinde kendileriyle ilgilenecek yeterli personel yok. Kristeligt Dagblad Gazetesi geçtiğimiz hafta içerisinde 5 değişik bakımeviyle görüştü. Bu bakımevlerinden 4 tanesinde ciddi oranda personel sıkıntısı yaşanıyor. Yeterli sayıda eğitimli personelin olmadığını ifade eden yetkililer, daha önce yayınladıkları iş ilanlarına da eğitimli kişiler başvurmadığı için daha az tecrübeli kişileri almak zorunda kaldıklarını ifade ediyor.
Aarhus ve çevresinde 4 değişik bakım merkezi bulunan Fonden Bakkegården Firması’nın yetkililerinden John Filthuth, nitelikli işgücü bulmanın zorluğunu şu
cümlelerle ifade ediyor: “Çalışanlar olarak, büyük sorunları olan gençlerle ilgilene-cek nitelikli işgücü bulmanın zor olduğu gerçeğini gizlemenin bir anlamı yok. Ne
zaman iş ilanı versek, her defasında 75-100 başvuru alıyoruz, ancak bunların yüzde 85’i marangoz, teknik eleman, polis memurlar veya güvenlik görevlisi oluyor.”
Kristeligt Dagblad Gazetesi tarafından yayınlanan bir habere göre; Danimarka’da yaşayan sorunlu çocukların bakımıyla görevli personel sayısı oldukça az.
4 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
Biraz Almanya ve şimdi "Tablet Zamanı"Almanya’nın adı anılınca değişik duygular kaplar
içimi. Bunda değişik sebeplerin etkisi var tabiki. Ömrümün 9 yıla yakın kısmı Almanya’da geçti. Yüksek lisansımı Almanya’da tamamladım. Eşimin aile tarafının çoğunluğu Almanya’da.
İlk olarak 1999 yılı ağustos ayının başında Mar-mara Depremi’nden bir hafta kadar önce gelmiştim Almanya’ya. Benim için tamamen yabancı olan bu ülkede değişik duygular kaplamıştı içimi. Almanca bilmiyordum, Türkiye’de aldığım üniversite dipla-ması bir işe yaramıyordu. Eşim ve aile çevresi dışında da kimseyi tanımıyordum. Anamdan yeni doğmuş gibi hissettim kendimi. Zor bir dönemdi ama kısa sürede atlattım bu süreci. 1 ay içerisinde Almanca kursuna başladım, arkasından yarı zamanlı iş, üniver-sitede yüksek lisans derken adapte olmuştum, hatta sevmeye başla-mıştım Almanya’yı. Şimdilerde ne zaman yolum düşse Almanya’ya kendimi ikinci anavatanımda gibi hissediyorum nedense. Sanırım bunda 6 yıldır Almanya dışında yaşamamın da etkisi var.
Yakın zamanda Almanya ve Avrupa için önemli bir dönüm noktası olan ve 3. kez Angela Merkel’in kazandığı seçimler sonrası bir iş vesilesi ile kısa süreliğine tekrar ziyaret etme imkanı bulduğum Almaya’da pek değişen bir şey göremedim doğrusu. Büyük bir ülke Almanya; hem nüfus olarak hem de ekonomik olarak. Yaklaşık 357 bin km²’lik bir alanı kaplayan Almanya, 81,5 milyo-nun üzerindeki nüfusu ile Avrupa Birliği’nin (AB) en büyük nüfusa sahip ülkesi ve en çok göçmen barın-dıran üçüncü ülke konumunda. 16 eyaletten oluşan ve bir federal cumhuriyet olan Almanya, dünyanın 3. büyük ekonomisi durumunda. Dünyada gelişme için en çok bağışta bulunan ikinci ülke konumunda olan Almanya, askeri harcamada 6. sırada. (Bunda yenilgiye uğradığı İkinci Dünya Savaşı sonrası uygu-lanan ağır yaptırımların da etkisi olsa gerek!) Yüksek ülke nüfusu ve ekonomik gelişmişliğiyle Avrupa meselelerinde dünya seviyesinde kilit rol oynayan Almanya, AB’nin tartışmasız lokomotif ülkesi.
Güçlü bir ekonomiye, geniş bir coğrafyaya ve kalabalık bir nüfusa sahip Almanya. Bu seneki seçimleri de Angela Merkel kazandı; hem de 3. kez ve oylarını da artırarak. Çelik Leydi unvanını hak etti. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından çok kısa bir süre sonra CDU’da başlayan politik hayatını, çok kısa denebilecek bir sürede bakanlığa ve son-rasında başbakanlığa taşıyan Almanya Başbakanı Angela Merkel, kendisi ve partisi adına tarihî bir başarıya imza atarken, karşılaştığı krizleri sürekli fırsata dönüştürerek AB içindeki nüfuzunu da artırdı. 2009 yılında başlayan başta avro krizi olmak üzere, Nasyonal Sosyalist Yeraltı Terör Hücresi’nin (NSU) ortaya çıkması, sünnet yasağı gibi çeşitli krizleri yöneten Angela Merkel bir dönem daha AB’nin (pardon Almanya olacaktı) başında.
Almanya mevcut gücü ile bir süre daha liderlik konumunu sürdürebilir ama ülkede değişen bir şey var mı derseniz bilemiyorum açıkçası… Alman nüfusu yaşlanırken genç göçmen nüfusu artıyor onu söyleyebilirim. 1999 yılının ağustos başında topraklarına ayak bastığım Almanya o zamanlar 2,5 milyon civarında Türkiye kökenli nüfusa sahipti. Bugün de sorsanız 2,5 milyon civarı rakamlar telaffuz edilir. Benim Almanya’ya ilk geldiğim 14 yıl önce tek eşim vardı bizim aile adına. Ben geldim, sonra çocuklar derken 6 kişilik bir aile olduk. Siz bunu genelleyebilirsiniz ama toplamda Türkiye kökenli nüfus hala aynı nüfus! Almanya’da yolculuk ya-parken genelde gece yolculuğunu tercih ediyorum. Gece yolculuğunu sevdiğimden değil; yollar daha tenha olduğu için yoksa gündüz yolculuğu çekilecek
gibi değil Almanya otobanlarında. Mevcut yollar yetmiyor artık, bir de buna bitmek bilmeyen yol inşaatları da eklenince çekilmez hal alıyor bazen gündüz yolculukları…
Kendileriyle sohbet etme imkanı bulduğum eş-dost, ekonomik krizden çıkış yolları, yeni yatırım imkanları arıyorlar. Ama söz dönüp dolaşıp ne hikmetse Almanya dışına kayıyor. Almanya’da artık ekonomik manada yapılacak pek bir şey kalmamış anlaşılan. Kazançlı yeni iş imkanları için adı telaffuz
edilen ülkeler; genellikle Af-rika ülkeleri yada Uzakdoğu ve Orta Asya ülkeleri oluyor. Kurban öncesi yaptığım bu ziyarette bir çoğu, Kurban vesilesi ile Afrika ülkelerine ziyarete hazırlanıyordu. Hem kurbanları keser hem de gitmişken oralardaki iş imkan-larını araştırırız diyorlardı…
‘Tablet Zamanı’ abone kampanyası
Zor dönemlerin geçirildiği şu zamanlarda, Zaman gibi gazetelere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Zor dönemlerin en zaruri ihtiyacıdır; ortak akla ve vicdana tercüman olacak gazeteler... Vicdan gazeteciliğinin bayraktarı olan gazeteniz Zaman, bir kez daha zirveleri zorlamak istiyor. 2013’ün sonlarına yaklaştığımız şu günlerde, yeni bir abone kampanyasını, siz okurlarımızın da desteği ile baş-latmış bulunuyoruz.
Hepimiz Zaman sevdalısıyız. Zaman sevdalıları olarak sizden ricamız, gazeteniz Zaman’daki güzel-likleri arkadaşlarınızla da paylaşmanız. Güzellikler palaşıldıkça değer kazanır. Zaman, hem bilgi, hem de sevgidir. Bilgi ve sevgi gibi o da paylaşıldıkça bü-yür. Gelin komşularınızı bir de bu gözle aklınızdan geçirin, arkadaş çevrenize bir de bu gözle bakın, tele-fon defterinizi, cep telefonunuza kayıtlı numaraları, işyerindeki arkadaşlarınızı, mahallenizdeki bakkalı, berberi, kasabı bir de bu gözle hatırlayın. Gelin ken-dimize bir iyilik yapalım: Zaman’a her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu şu günlerde, sevdalısı olduğumuz gazeteyi, sevdiklerimizle de paylaşarak büyütelim…
Bu yılki kampanyada da sadece peşin ya da banka yolu ile ödeme seçeneklerini sunduk. Faturalı ve taksitle ödeme seçeneklerini (banka ile ödeme hariç) kaldırdık. Yeni kampanya döneminde 12 sayfalık ‘Benim Ailem’ eki gazeteniz Zaman’ın içerisinde her hafta sizlere ulaştırılmaya devam edecek.
‘Tablet Zamanı’ adını verdiğimiz bu kampanya döneminde, hem teknolojiyi yakından takip etme adına hem de abonelikte sizlere teşvik olması ba-bından Denver marka mini tablet hediyeli abonelik seçeniğini de sunduk sizlere. İsteyenler biraz daha fazla ücret ödeyerek mini tablet sahibi olabilecek. Sorun teşkil etmemesi için Danimarka şirketi Denver’i tercih ettik. Dertler paylaşıldıkça azalır. Sevinçler de paylaşıldıkça çoğalır. Umarız güzel ve verimli bir kampanya dönemi geçiririz siz Zaman sevdalıları ile beraber…
Yorumsuz…Risale-i Nur’da 19. mektup 6. nükteli işarette
geçen bir hadiste şöyle buyuruluyor:Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmiş ki:
“Ne vakit size Fars ve Rum kızları hizmet etti; o vakit belânız, fitneniz içinize girecek, harbiniz dahilî olacak, şerirleriniz başa geçip hayırlılar ve iyilerinize musallat olacaklar.”
NORVEÇ HABER TURU
‘Tablet Zamanı’ adını verdiğimiz bu kampanya döneminde, hem teknolojiyi yakından takip etme adına hem de abonelikte sizlere teşvik olması babından Denver
marka mini tablet hediyeli abonelik seçeniğini de sunduk sizlere. İsteyenler biraz daha
fazla ücret ödeyerek mini tablet sahibi olabilecek.
Kamil Subaşı
Oslo’da bayramlaşmaOslo’da yaşayan başta Türkiye kökenli vatandaşlar olmak
üzere birçok farklı ülke insanı, başkentte faaliyet görsteren Merkez Oslo Diyanet Camii’ne bayram namazını kılmak ve bayramlaşmak için akın etti. Bayram namazı hafta içine denk gelmesine rağmen camiinin içi ve yan odaları doldu taştı. Oslo Diyanet Camii Din Görevlisi Musa Gelici, hutbe boyunca Kurban Bayramı’nın önemi ve hac ibadetinin faziletleri hakkında konuştu. Bayram namazının hemen ardından, vatandaşlar bayramlaşmak için camii içerisinde uzun kuyruk oluşturdu. Bayram namazı nedeniyle işyerlerinden izin alan vatandaşlar, namazın hemen ardından mesailerine geri döndüler.
Breivik’in hasara uğrattığı bakanlık binalarının yıkılması gündemde
Norveçli cani Anders Behring Breivik’in düzenlediği terör saldırısı sonucunda büyük hasar gören başbakanlık binasının yıkılıp-yıkılmaması gündemde. Bazı uzmanlara göre binaların yıkılması gerektiği kaydedilirken, Kültürel Miras Kurumu ise, binaların kültürel değere sahip olduğundan yıkılmaması gerektiğini savundu. Ayrıca kurum yetkilileri, hükümet binalarının oldukça önemli tarihi mimariye ve özelliği sahip olduğunu açıkladı. Cani Breivik, 22 Temmuz 2011 yılında yaklaşık bir ton ağırlığındaki bomba yüklenmiş aracı, bakanlık binalarının önünde patlatarak 8 kişinin ölümüne neden olmuştu. Ayrıca Norveçli terörist, hükümet binalarını büyük hasara uğratmıştı. Oslo’daki bombalı saldırıdan sonra Breivik, Ütoya adasındaki İşçi Partisi Gençlik Kolları’nın düzenlediği kampı basarak 69 genci acımasızca katletmişti.
Polisler, mesai saatlerinde üzerinde silah taşımak istemiyor
Polis memurlarının görev anında silah taşıyıp-taşımaması tartışmaları devam ediyor. Önümüzdeki günlerde görevi resmen devr alacak olan muhafazakar sağ blok, ülkedeki polislerin mesai saatinde silah taşımalarına ilişkin yeni bir önerge hazırlıyor. Buna göre, polislerin görev anında silah taşımaları, yine polislerin kendi insiyatiflerine bırakılacak. Ancak, neredeyse ülkedeki tüm ilçe polis teşkilatları yeni önergeden memnun değil. Norveç Devlet Televizyonu’nun konuyla ilgili yaptığı bir araştırmaya göre, 27 ilçe polis teşkilatından 22’sinin polis görevlilerinin mesai saatlerinde üzerinde silah taşımak istemedikleri kaydedildi. Polis yetkilileri yeni önergeye mizahi bir üslup ile yaklaşarak, ‘’Herhangi bir Norveçli polis, bir çocuğa silahla değil de, kendi eliyle selam vermeli.’’ açıklamalarında bulundu. Şu anki kanunlara göre polis, görev saatlerinde üzerinde silah taşımıyor. Silahlar genel olarak polis istasyonlarında ya da görevli polis araçlarında muhafaza ediliyor. Ülkede 11 bin polis memurunun yüzde 50’sinin atış talimler-inde başarılı olamadığı için silah taşıyamadığı ortaya çıkmıştı. Ayrıca polis, aşırı sağcı Anders Behring Breivik’in başkent Oslo’da düzenlediği saldırılara müdahaledeki yetersizliği sebebiyle ağır eleştirileri oklarına hedef olmuştu.
Türkiye’den 100 bin litre zeytinyağı ihraç edilecek
Almanya’nın Köln şehrinde düzenlenen ve dünyanın en büyük gıda fuarı olarak gösterilen Anuga’ya katılan Keskinoğlu, yeni anlaşmalarla döndü. Dünyadan 6 bin 777, Türkiye’den ise 239 firmanın katıldığı fuarda piliç eti, yumurta ve Ravika markalı zeytinyağı ürünlerini tanıtan Keskinoğlu, başta Norveç ve An-gola olmak üzere birçok ülkeyle yeni anlaşmalar yaptı. Bütün dünya markalarından önce pazara sunduğu Ravika erken hasat zeytinyağını görücüye çıkaran Keskinoğlu, fuardaki ilk anlaşmasını Norveç’le imzaladı. Şirket, Ravika markasıyla bu ülkeye toplam 100 bin litre zeytinyağı ihraç edecek.
6 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYANorveç’in yeni bakanları belli olduBaşbakan Erna Solberg’in açıkladığı yeni kabinede, devlet sekreterliği statüsünde sadece 3 tane Norveçli göçmen mevcut. Yerel medyanın küpürlerine taşıdığı bu haber, yeniden, göçmenler neden ülke siyasetinde yer almıyor tartışmalarını başlattı.
ENGİN TENEKECİ OSLO
1Norveç’te geçen ay yapılan genel se-çimleri kazanan muhafazakar Sağ Parti
Başkanı ve Başbakan Erna Solberg, geçen yeni görevini resmen devraldı. Solberg, İle-rici Parti (Frp) ile oluşturduğu yeni hükü-met, bakanları ile Norveç Kralı V. Harald’ı makamında ziyaret ederek kabine listesini sundu. Akabinde eski Başbakan Jens Stol-tenberg’den başbakanlık ofisinin anahtarını devraldı.
Solberg, eski Başbakan Stoltenberg’e hitaben, “Norveç’in en büyük başbakanla-rından biri olarak tarihe geçeceksiniz. Bize, başbakanlık göreviniz boyunca aldığından daha ileri götürdüğünüz yeni bir Norveç toplumu bırakıyorsunuz.” dedi. Basın kar-şısına çıkan Norveç’in yeni Başbakanı Erna Solberg, yeni hükümetin toplum adına iyi işlere imza atacağını söyledi ve tüm Norveç’i baştan aşağı modern bir hale getireceği mesajını verdi.
Eski hükümet, İskandinavya tarihinde ilk defa Müslüman bir bakan atamıştıBazı bakanlıklarda değişkilikler yapıldı.
Kültür Bakanlığı, Kilise Bakanlığı ile birleşti. Çocuk-Eşitlik -Sosyal İçerme Bakanlığı’ndan eşitlik ibaresi kaldırıldı.
Sağ Parti’den (H) Dilek Ayhan Sana-yi-Ticaret Bakanlığı’nda, Laila Bokhari Baş-bakanlık’ta; İlerici Parti’den (Frp) Himanshu Gulati ise, Adalet-Seferberlik Bakanlığı’nda görev alacak isimler arasında yer alacak. Ancak yerel medya, kurulan Solberg hükü-metinde ‘sadece’ 3 tane Norveçli göçmen kökenlinin devlet sekreterliği bazında görev alacağı konusunu başlıklarına taşıdı. Aynı za-manda bu, Norveçli göçmenlerin meclisteki yetersizliği hakkındaki tartışmaları bir kez daha gündeme getirmiş oldu. Eski Başbakan Jens Stoltenberg, İskandinavya tarihinde bir
ilke imza atarak, Kültür Bakanlığı’na Pakistan kökenli Müslüman bir bakan atamıştı. Aynı zamanda eski başbakanın bu hareketi, aşırı sağcı Breivik’e gönderdiği bir mesaj olarak nitelendirilmişti.
Konuyla ilgili Zaman’a bazı açıklama-larda bulunan Oslo Eyalet Meclisi Üyesi ve Sosyalist Sol Parti Etnik-Eşitlik-Şeçimi Başkanı Gülay Kutal, Türkiye kökenli göçmenlerin ülke siyasetinde fazla aktif olmadığını dile getiriyor. Bunun en önemli nedenini ise, Türkiye kökenli göçmenlerin beraberinde getirdiği beklentiler şeklinde açıklıyor. Kutal şöyle devam ediyor: “Buna belki de ‘beklentisizlikler’ demek daha doğru olur. Toplumun ilerlemesine katkıda bulun-mak, demokratik katılımın birinci şartıdır. Çoğumuz bunu isteriz, ancak demokrasi ne demektir, demokrasiden ne bekleyebiliriz, demokratik katılım niçin gereklidir gibi so-rularla fazla muhatap olmamış bir toplumuz. Bunun üstüne bir de Türkiye’deki politikik uygulamalar ve politikacılar hakkındaki güvensizliklerimiz eklenince siyasete ilgi duyma ve demokrasiye güvenme konusunda ‘altyapımız’ olmadığını, katılımımızın bu yüzden az olduğunu söyleyebiliriz. Oysa ma-halli yönetimlere katılmadıkça, seçimlerde oy kullanmadıkça hayatımızı etkileyecek önemli kararları başkalarının seçimine bırakmış oluyoruz.”
Kutal, Türkiyeli göçmen vatandaşların siyasete uzak durmalarındaki bir diğer sebebi ise, ülke politikası hakkında fazla bilgiye sahip olmamalarına bağlıyor. Gülay Kutal, konuyla ilgili sözlerine şunları ekliyor: “Norveç’te ve eyaletlerde, örneğin Oslo’da siyaset nasıl yapılanmış, bilmiyoruz. Örne-ğin Türkiye kökenliler arasında Oslo’nun sadece bir belediye meclisi olduğu düşüncesi yaygın. Ancak, Oslo’nun aslında kendi eyalet meclisi, başkanı, başbakanı ve hükümeti var. Oslo’da sekiz bakanlık, dolayısıyla sekiz
de bakan var. Maliye, sosyal işler, yaşlılar, eğitim, çevre ve ulaşım, şehir planlama ve kültür bakanları. Son sekiz yıldır Norveç’te hükümette solcular varken, Oslo’nun hü-kümeti sağcı bir hükümetti. Buraya yetişkin yaşta gelen göçmenlerin tüm bunları okulda öğrenme şansı yok. Bence buraya gelen her türlü göçmenin ‘Norveç yaşamı ve toplumu’ üzerine kısa bir eğitimden geçmesi son derece yerinde olurdu.”
Gülay Kutal, bu tür sorunların aşılması adına şu tafsiyelerde bulundu: “Vatandaş-larla girdiğim diyaloglarda onların pek çok konuyla ilgili olduklarını görüyorum. Paralı yollar (bompenger), konut ve sağlık politi-
kaları, kültür, eğitim ve din politikalarına ilgi yüksek. Pek çok vatandaş için bu konuları Norveççe tartışmak bir zorluk teşkil edebili-yor. Bu yüzden Türk derneklerine, politik tar-tışma ortamları oluşturmakta önemli bir rol düşüyor. Politikacı ya da milletvekili olmaya gelince; partilerin içinde, aynen Türkiye’de olduğu gibi, burada da müthiş bir yarışma var. Seçim listelerinin üst sıralarına gele-bilmek için parti içinde yüksek bir desteğe sahip olmanız gerekiyor. Türkiye kökenli vatandaşların partilere üye olması, bu desteği arttırabilir. Önemle altını çizmek isterim ki, burada doğan ya da yetişen gençlerimizin çıkış noktası bambaşka. Onların demokrasi ve politik katılım anlayış ve beklentileri, en az diğer Norveçli gençler kadar olmalı. Onlardan beklentilerimiz var. Kendilerini her zaman desteklememiz, yanlarında olmamız gerekiyor.”
‘Siyasi alanda koplekse kapılıp, kendimizi küçük görüyoruz’Sağ Parti (H) Belediyesi Üyesi ve Nor-
veç Türk Dernekleri Federasyonu (NTDF) Başkanı Hatice Elmacıoğlu ise, Solberg hükümeti meclisinde Türkiye kökenlileri temsil eden bir milletvekilinin ya da bakanın olmasını oldukça arzu ettiğini açıklıyor. An-cak Elmacıoğlu’na göre, bu konuda yetersiz olduğumuz kadar bir o kadar da duyarsız kalıyoruz. Bunu başarmanın imkansız olmadığını söylüyen Elmacıoğlu, Türkiye kökenlilerin bazı komplekslere kapılıp, ken-dilerini küçük gördüğüne atıfta bulunuyor. Ona göre, Türkiye kökenliler, siyasi alanda birbirlerine destek konusunda oldukça yetersiz kalıyor. Hatice Elmacıoğlu bu tür problemlerin çözümü adına bazı öneriler de sunuyor: ‘’İleride, konuyla ilgili organize olup, bir parti oluşturulmalı ve böylelikle kendi sesimizi duyurmalıyız. Ben, gelecek nesile bu konuda güveniyor ve inanıyorum.’
Başbakan Erna Solberg, Norveç Kralı V. Harald’a yeni kabine listesini sundu. FOTO: Fiskeri og kystdep
Ülkenin yeni bakanları şu şekilde açıklandı
Başbakan Erna Solberg, (H) Maliye Bakanı Siv Jensen, (Frp) Dışişleri Bakanı Børge Brende, (H) Ulaştırma Bakanı Kjetil Solvik Olsen, (Frp) Yerel Yönetim-Modernizasyon Bakanı Jan Tore, Sanner (H) Adalet-Seferberlik Bakanı Anders Anundsen, (Frp) Savunma Bakanı Ine Marie Eriksen Søreide, (H) Eğitim Bakanı Torbjørn Røe Isaksen, (H) Tarım-Gıda Bakanı Sylvi Listhaug, (Frp) Petrol-Enerji Bakanı Tord Lien, (Frp) Çalışma-Sosyal İşler Bakanı Robert Eriksson, (Frp) Sağlık-İnsan Hizmetleri Bakanı Bent Høie, (H) Sanayi-Ticaret Bakanı Monica Mæland, (H) Çocuk-Sosyal İçerme Bakanı Solveig Horne, (Frp) İklim-Çevre Bakanı Tine Sundtoft, (H) Balıkçılık Bakanı Elisabeth Aspaker, (H) Kültür-Kiliseler Bakanı Thorild Widwey, (H) Başbakanlık Bakanı Vidar Helgesen, (H)
90’lı yılların sonlarına doğru ülke parlamentolarında yer bulmaya başlayan aşırı sağ partiler içinde ilk koalisyon ortağı olma denemesini Avusturya’da Jörg Haider yaptı. 1999 seçimleri sonunda Jörg Haider’in kurulan koalisyon hükümetinde görev almasıyla başta Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası camia ayağa kalkmış ve tepkilerin artarak devam etmesi sonucu Haider bakanlık görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Aşırı sağ, Avusturya denemesinden başarılı bir ders çıkarmayı başarmıştı. Konjüktür aşırı sağın iktidar olması veya iktidarın bir parçası olmasına müsait değildi. Kasım 2001’de Danimarka’da yapılan seçim-lerde sağ blok zaferle çıkarken Danimarka Halk Partisi azınlık sağ koalisyonu dışardan destekledi. Parti res-men iktidarda değildi, ancak fiilen iktidardı. Meclis’ten geçecek yasalar için aşırı sağın desteğine ihtiyaç duyan azınlık hükümeti Avrupa’nın en sert yabancılar yasasına imza atarken, yasanın mimarı şüphesiz DF Lideri Pia Kjaersgaard’du. Danimarka Halk Partisi’nin bu stratejisi aşırı sağ için ilham oldu. Hükümetin bir parçası olma yerine dışardan destekleyip, istedikleri kanunları meclisten çıkarttılar. Bu kanunların başında göçmenlerin ülkeye girişini zorlaştıran yabancılar yasası ilk sırada yer alıyordu. DF’i örnek alan Norveç’teki İlerici Parti’de 2001-2005 arasında azınlık sağ koalisyonunu dışarıdan desteklemişti.
Göçmen karşıtlığı, İslam ve Müslüman karşıtlığına kaydıSon 7-8 yıla kadar göçmen karşıtlığı yapan aşırı
sağ partiler, strateji değiştirerek İslam ve Müslüman karşıtlığı zeminine kaydılar. Göçmen karşıtlığı ‘ırkçılık’ olarak algılandığı için, İslam karşıtlığı şemyiyesi yeni
sığınma alanları oldu. ‘Avrupa’nın İslamlaşmasını istemiyoruz’ diyen bu partiler Londra ve Madrid’de yapılan terör saldırılarını çok iyi kullanarak Avrupa’da İslam tehlikesi oluşturdular. Yıllar önce anti-semitizm asgari müştereğinde birleşen aşırı sağ için yeni ortak payda İslamofobi oluyordu. İslam ve Müslüman karşıtlığı aşırı sağa iktidara gelecek kadar oy almasını sağlamıyordu. İmdatlarına 2008’te patlayan küresel ekonomik kriz yetişti. Aşırı sağ artık sosyal politikalara ve ekonomik söylemlere ağırlık verdikleri görülürken, doğrudan uyum politikalarını hedef alan söylemlerinin biraz daha geri planda kalmaya başladı. Bu durum kesinlikle bu partilerin göçmen karşıtlığından vazgeçtiği anlamına gelmiyordu. Zaten göçmen karşıtı oyların tek adresi bu partilerdi. Şimdi oy pastasını arttırmak için toplumun değişik kesimlerinin sorunlarına eğilmenin zamanıydı. İşsizlik, sosyal yardım, Avrupa Birliği karşıtlığı, Euro karşıtlığı aşırı sağın oy almak için gündeme getirdiği yeni konulardı. Ekonomik krizin vurduğu Avrupalı geçim derdine düştüğünden seçim-lerde geçer akçe artık ekonomik konular oluyordu. Krizde, parasının ve işinin derdine düşen Avrupalı seçmen, ‘göçmenleri ve İslam’ı en büyük sorun ilan eden’ siyasetçilerin nefret söylemlerini kulak ardı etmeye devam ediyordu. Aşırı sağ krizin vurduğu seçmenin hoşuna gidecek popülüst söylemlerle oy toplayarak merkeze yaklaşıyordu. Norveç’te FrP’nin koalisyon ortağı olması aşırı sağın artık merkezde yer bulduğunun en bariz örneği oldu. Avrupa, Breivik gibi bir katili içinden çıkaran bir partinin iktidar olmasına sessiz kaldı. Aşırı sağın fikirlerinden taviz vermediğini yine Norveç’te gördük. İktidar ortağı olan FrP, ilk hedeflerinin daha sert bir göçmen yasası olduğunu daha ilk günden ilan etti.
Aşırı sağ, merkeze direksiyon kırdıBİRİNCİ SAYFADAN DEVAM
8 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAİSVEÇ HABER TURU
Nobel Ekonomi Ödülleri sahiplerini buldu
Dünyanın en prestijli bilim ödüllerinden olan Alfred No-bel anısına verilen Sveriges Riksbank Ekonomi Bilimleri Ödülü’nün bu yılki sahipleri Eugene Fama, Lars Peter Han-sen ve Robert Shiller oldu. ABD’li üç ekonomist kazandıkları 1,2 milyon dolarlık ödülü aralarında paylaşacaklar. Eugene F. Fama, Lars Peter Hansen ve Robert J. Shiller’in ’varlık fiyatları konusundaki deneysel analizleri nedeniyle ödüle layık görüldüğü açıklandı. İsveç Kraliyet Bilim Akademisi tarafından verilen ödül 1968 yılında verilmeye başlandı. Asıl adı Alfred Nobel Anısına İktisadi Bilimlerde İsveç Merkez Bankası Ödülü olan ekonomi ödülü, Alfred Nobel’in 1895 yılındaki vasiyeti sonrası ödül verilmeye başlanan branşlar arasında yer almıyor.
90 yaşında 88 kilo kaldırdıGöteborg şehrinde yaşayan 90 yaşındaki Göte Lindblad,
yaş gününde 88 kilo ağırlık kaldırarak kendi kategorisinde dünya rekoru kırdı. Günde 3 defa ağırlık antremanı yaptığını söyleyen süper ihtiyar Göte Lindblad, şekerli, hamurlu ve tuzlu yiyeceklerden kaçındığını belirtirken, daha çok meyve-sebze türünde yiyecekler tüketerek formunu koruduğunu açıkladı. Süper ihtiyara Kraliyet Ailesi’nden de destek geldi. Veliaht Prenses Viktoria’nın eşi Prens Daniel, süper ihtiyar Göte Lindblad’ın bir süre antrenmanı izledikten sonra kendisini tebrik etti.
‘Sabrın sonu selamettir’ sözü bilimsel olarak kanıtlandı
İsveç’te İş Piyasası, Eğitim ve Politika Değerlendirme Enstitüsü (IFAU), Hz. İsa’nın ‘sabır’ tavsiyesinin haklılığını yaptıkları uzun yıllara dayanan bir deneyin sonucunda bilimsel olarak kanıtladıklarını belirtti.1953 yılında doğan 1200 kişi üzerinde deney yapan İsveçli araştırmacılar sözü geçen kişilere 6. sınıfa geldiklerinde, ‘’Simdi 100 kron mu istersiniz yoksa 5 yıl sonra 1000 kron mu? sorusunu yöneltti. Parayı hemen isteyenler ‘sabırsız’, 5 yıl sonra isteyenler de ‘sabırlı’ grup diye ikiye ayrıldı. Uzun yıllar hayatları masaya yatırılan deneklerden çıkan sonuçlar açıklandı. Sonuçlara göre, sabırlı grubun içinde bulunanlar, diğer gruba göre, daha sağlıklı bir beden, yüksek eğitim ve ekonomik yönden istedikleri kazanca ulaşan topluluk çıktı. Ayrıca askerlik mesleğini seçenlerin de diğerlerine göre, daha az hata yaptığı belirlendi. Hz. İsa’nın her daim tavsiye-sinin ‘sabır’ olduğunu belirten araştırmanın moderatörü Lena Lindahl, bu tavsiyenin bilimsel olarak kanıtlandığını belirtti.
İsveç insan haklarına saygılı 2. ülkeİnsan haklarına saygı sıralamasında Norveç, İsveç, Avus-
tralya ve Lüksemburg ilk dörde seçildi. Norveç merkezli Küresel Haklar ve Gelişme Ağı adlı organizasyon tarafından hazırlanan ve 216 ülkenin incelendiği sıralamada Türkiye ise Afrika ülkelerinden Benin, Lesoto ve Gana’nın ardından 89. geldi. Organizasyon tarafından yapılan açıklamada uluslararası insan hakları sıralamasını gösteren güvenilir ve kapsamlı bir gösterge hazırladıkları ve tüm dünyada 2 binin üzerinde ferdin rapor üzerinde çalıştığı belirtildi. Yetkililer ayrıca göstergenin birbirine bağlı 21 temel insan hakkının karmaşık hesaplanmasına dayandığını kaydetti.
Fahiş elektrik borcu ödeyen adamın evinde kenevir çıktı
İsveç’in başkenti Stockholm’ün Tumba semtinde dairesinde kenevir yetiştirdiği tespit edilen 28 yaşındaki şahsı mahkeme 2 yıl hapisle cezalandırdı. Olay, her ay 4 bin Euro’ya yakın elektrik borcunun gelmesinden şüphelenen elektrik şirketinin durumu polise bildirmesi ile ortaya çıktı. Polis eve yaptığı baskında, kenevir tohumunun yetişmesi için için özel havalandırma, ısı lambaları ve sulama sistemleri ile karşılaştı.
Kahve devi, İsveç’e büyük yatırıma hazırlanıyor
Dünyanın en çok kahve içen milleti olarak tanınan İsveçliler, yakında ABD’li Starbucks Coffee şubeleri ile tanışacak. Her gün 50’ye yakın ülkede 21 bin satış noktasında milyonlarca tüketiciyle buluşan ABD’li Starbucks Coffee, sonunda İsveç’e dev yatırımla geliyor. Stockholm dışında Göteborg, Malmö ve Lund şehirlerinde 50 tane şube açmaya hazırlanan Star-bucks Coffee şirketi Espresso House ve Waynes Coffee gibi dev şirketlerle rekabete girmeye hazırlanıyor. İsveç’te sadece Arlanda Havaalanı ile 2 tren istasyonunda olmak üzere hali hazırda 3 tane Starbucks Coffee şubesi bulunduğu bildirildi.
Sokak çatışmalarının faturası kızlara yıkıldıGöteborg’da 1 yıldır meydana gelen 50 sokak çatışması sonucu yoğun eleştirilere uğrayan polis, faturayı genç kızların üzerine yıktı.ATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM
1Göteborg’da son 1 yılda sokak çatışmalarında 4 Türk kökenli
olmak üzere 8 kişi öldü. 23 kişide çeşitli yerlerinden yaralandı. Ölen-lerin ve yaralananların hepsinin de göçmen kökenli gençler olması dikkat çekti. Çatışmaların son 2 ayda yeniden alevlenmesinin üze-rine büyük eleştiriye uğrayan Gö-teborg polisi, çatışmaların ardında ‘aşk cinayetleri’ olduğunu açıkladı. Gençlerin sevdikleri kızlar için ça-
tıştıklarını iddia etti. Polisi becerik-sizlikle suçlayan eleştirmenler de, çatışmaların ardında mafyalaşmaya çalışan grupların uyuşturucu tica-retinden daha fazla pay almak için birbirlerini öldürdüklerini iddia etti.
Göteborg’da bir Türk genci daha vurulduGeçen hafta Göteborg’un Bis-
kopsgården semtinde 18 yaşındaki Hakan Tosun isimli bir Türk genci silahla vurularak yaralandı. Görgü tanıklarının haber vermesi ile olay
yerine gelen polis ve sağlık ekipleri yaralı genci hastaneye kaldırdı. Ayağından vurulan gencin hayati tehlikesi olmadığı bildirilirken, polis görgü tanıklarının anlattıkları doğrultusunda ellerinde önemli deliller olduğunu açıkladı. Görgü tanıkları, saldırganların 2 kişi ve Af-rika kökenli gençler olduğunu ifade etti. Geçen ay da Göteborg’da 17 yaşındaki Arap Savuran isimli genç, sokak ortasında silahlı saldırıya uğramış ve hayatını kaybetmişti.
Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Tlf. +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13
İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...
1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...
Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız.
10 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
Kurban Bayramı’yla şenlendikGazetemiz tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen geleneksel bayram şenliği programı büyük ilgi gördü. İnci Düğün Salonu’nunda düzenlenen programa başta başkent Kopenhag ve çevresi olmak üzere Danimarka’nın değişik bölgelerinde oturan yaklaşık 800 kişi katıldı.
ZAMAN KOPENHAG
1Mübarek Kurban Bayramı dünyanın değişik ülkelerinde olduğu gibi Dani-
marka’da da düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlandı. Kurban Bayramı’nın toplumda yaydığı birlik beraberlik ve kardeşlik ruhu gurbette bile yoğun bir şekilde hissedildi. Bayramın ilk günü Danimarka’nın değişik camilerinde bayram namazını kılan Müs-lümanlar daha sonra akraba ve yakınlarını ziyaret etti. Danimarka’da Müslümanların çoğu kurbanların çeşitli yardım dernekleri aracılığıyla dünyanın değişik ülkelerindeki ihtiyaç sahiplerine gönderdi.
Diğer taraftan bayramın ilk gününde görüşüp bayramlaşma imkanı bulamayanlar gazetemiz tarafından İnci Düğün Salonu’nda gerçekleştirilen bayram şenliği programında bir araya geldi. Bayramlaşan ve karşılıklı iyi dileklerde bulunan 800 kadar davetli ayrıca Danimarka ve Türkiye kökenli genç müzis-yenler tarafından kurulan Grup Mozaik’in verdiği konserle eğlenceli bir şekilde vakit geçirdi.
Programda bir konuşma yapan Zaman İskandinavya Gazetesi Genel Yayın Müdürü Kamil Subaşı, “Gazete olarak bayramların birleştirici ruhunu vesile kılarak toplum-daki birlik ve beraberlik havasına katkıda bulunmak istiyoruz.” dedi. Subaşı, bayram şenliği programlarının önümüzdeki yıl da düzenleneceğini söyledi.
Programa katılanlar arasında Hoje-Ta-astrup Belediye Başkanı Michael Ziegler’in yanı sıra çok sayıda Türkiye kökenli politikacı da vardı. Yaptığı konuşmaya Türkçe olarak “Merhaba, hepinizin Kurban Bayramı kutlu olsun.” sözleriyle başlayan Ziegler, yaptığı samimi konuşmayla katılımcılardan büyük alkış aldı.
Programa ev sahipliği yapan İnci Düğün Salonu sahibi Yağmur Şahin ise; İnci Düğün Salonu olarak toplumdaki kardeşlik ruhunun artmasına vesile olan programlara her zaman destek verdiklerini söyledi. Daha önce de benzer programlara ev sahipliği yaptıklarını hatırlatan Şahin, katılımcıların bayramını kutladı.
Programda çocuklar da unutulmadı. Danimarkalı balon sanatçıları program süresince balonlarla hazırladıkları değişik oyuncaklarla çocukların kalbini kazanmasını bildi. Ayrıca çocuklar için ücretsiz olarak çeşitli hediyeler hazırlandı. Hediye alan çocukların sevinci görülmeye değerdi.
Bayramlaşan ve karşılıklı iyi dileklerde bulunan 800 kadar davetli ayrıca Danimarka ve Türkiye kökenli genç müzisyenler tarafından kurulan Grup Mozaik’in verdiği konserle eğlenceli bir şekilde vakit geçirdi.
Programa katılanlar arasında Hoje-Taastrup Belediye Başkanı Michael Ziegler’in yanı sıra çok sayıda Türkiye kökenli politikacı da vardı.
Programda konuşma yapan Zaman İskandinavya Gazetesi Genel Yayın Müdürü Kamil Subaşı, “Gazete olarak bayramların birleştirici ruhunu vesile kılarak toplumdaki birlik ve beraberlik havasına katkıda bulunmak istiyoruz.” dedi.
Yaptığı konuşmaya Türkçe olarak “Merhaba, hepinizin Kurban Bayramı kutlu olsun.” sözleriyle başlayan Hoje-Taastrup Belediye Başkanı Michael Ziegler, yaptığı samimi konuşmayla katılımcılardan büyük alkış aldı.
Programda çocuklar için ücretsiz olarak çeşitli hediyeler hazırlandı. Hediye alan çocukların sevinci görülmeye değerdi.
11 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYADANİMARKA HABER TURU
Yeni banka kredisiyle daha ucuz evBerlingske’de yer alan habere göre, uzmanlar yeni
konut kredisinin çok popüler olan F1 kredisine meydan okuyabileceğini tahmin ediyor. 30 yıllık vadeli banka kredisi sağlamayı amaçlayan konut kredisinin arkasında Jyske Bank var. Bankanın iddiasına göre, katkı oranlarındaki büyük artıştan dolayı, değişken oranlı faiz ayarlamalı krediden daha ucuza satabiliyor. Jyske Bank CEO’su Anders Dam, konut rekabeti konusunun müsait olduğunu ifade ederken, bağımsız bir uzman ise bu yeni kredi türünün başarılı olacağını iddia ederek, “Katkı oranları bazı kredi türlerinde yüzde 100’den daha fazla arttı, bu nedenle bu haberi heyecan verici buluyorum.” dedi. Güney Danimarka Üniversitesi’nde konut ekonomisti Morten Skak’a göre de yeni kredi türü büyük bir başarı elde edebilir – ancak alternatif kredilere göre daha ucuz olması şartıyla. Mybanker’dan John Norden ise yeni krediye şüpheci yaklaşıyor. Norden, “Toplumdaki hareketlilik arttığı zaman ve bankalar daha fazla borç vermeye başladığı zaman ne olacak?” endişesini dile getirdi. John Norden, “Bu durumda, Jyske Bank daha fazla kazandıran kredi vermeyi tercih etmeyecek midir? Kredi borçlu birisi, daha istikameti belli olmayan ve çıkması pahalı bir borç otobüsüne binmiş olma riskiyle karşı karşıyadır.” açıklamasını yaptı. Anders Dam, yeni ev kredisini istemeyen Jyske Bank’ın müşterilerinin klasik konut kredisini de tercih etmekte serbest olduğunu vurguluyor.
Erkek pedagog sayısı çok azPedagoglar Sendikası BUPL’ın verilerine göre
Danimarka’daki kreşlerde pedagogların sadece yüzde 7’si erkek. Erkek pedagog sayısı bin 719 olmasına karşılık, kadın pedagog sayısı tam 24 bin 197. Ülkedeki en yüksek orana sahip olan Kopenhag Belediyesi’nde kreşlerde çalışan erkek pedagogların oranı yüzde 18,5 iken, Köge belediyesinde ise sadece 226 pedagogdan beşi erkek. Bu da yüzde 2,3’e tekabül ediyor. Bu sebeple kreşlerdeki kadın hakimiyetini kırmak amacıyla Eşitlik Bakanı Manu Sareen belediyelerde pilot projeleri için 1,8 milyon kron bütçe ayırdı. Eşitlik Bakanı Sareen yaptığı açıklamada, “Bence çocukların erkeklerin kreşlerde bakıcı görevini üstlenebildiklerini görmeye ihtiyaçları var. Sadece kadın pedagoglar görmeleri ise çarpık bir görüntüye neden olur. Erkekleri rol model olarak görmeleri gerekir.” dedi. BUPL Başkan Yardımcısı Birgitte Conradsen, bu konuya önem verilmesini oldukça memnuniyetle karşılıyor. Birgitte Conradsen, “Bazı belediyelerde bu kadar az erkek pedagogun olması bizim için çözülmesi gereken büyük bir sorundur. Bunun nedenini bilmiyoruz, ancak araştırılmalıdır.” dedi.
Afgan tercümanlara henüz hiç sığınma hakkı verilmedi
Danimarka askerlerine Afganistan’da tercümanlık yapan Afganlara sığınma hakkının verilmemesi gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Tercümanlar can güvenlikleri tehlikede olduğu için Danimarka’dan kendilerine sığınma hakkı verme-sini talep etmişlerdi. Savunma Bakanlığı, tercüman davalarının ele alındığını ve 67 tercümanın davasının görülmesi için irtibata geçtiğini bildirdi. Savunma Bakanlığı, şuana kadar 11 davanın görüldüğü ancak hiçbirine sığınma hakkı verilmediğini açıkladı. Davalar Afganistan’ın başkenti Kabil’de yapılıyor. Meclis’teki partiler ise Afgan tercümanlar davasının yavaş ilerlediğinden şikayet ediyor. Danimarka askerleri 2008 yılından itibaren en az 195 Afgan tercüman kullandı. 37 tercüman Amerikan şirketi Mission Essential Personnel (MEP) aracılığıyla tutuldu.
İş kazaları onaylanmıyorDjøf Sendikası, Danimarka Ulusal İş Kazaları Kuruluna,
profesyonel ve fiili dayanağı olmadığı ve zihinsel sağlıkla ilgili çok sayıda iş kazasını geri çevirdiği için sert eleştiler yöneltti. Danimarka Ulusal İş Kazaları Kurulu’nun kendi istatistiğine göre, Danimarkalılar bu sene stres, mobing ve taciz gibi zihinsel iş kazalarıyla ilgili 4 bin 500 vaka bildirdi. Bu, geçen seneye göre yüzde 30 artış anlamına geliyor. Kazaların sadece yüzde 5’i tanınıyor ki bu 2008 yılından beri en düşük oran.
Yasaklı köpeklerin çoğu hiç saldırmamışDR P4 Sjælland’nın dosya erişim hakkını kullanarak,
ulaştığı belgelere göre 13 yasaklı köpek cinsinden 8’i hiçbir şekilde vahşice saldırıda bulunmamış. Buna rağmen köpek yasa taslağını revize etmeye hazırlanan Gıda Bakanı Karen Haekkerup, tartışmalı yasağı korumakta kararlı. Hiçbir şekilde saldırıda bulunmamış yasaklı listesindeki sekiz köpek cinsi şunlar: Tosa inu, Boerboel, Kangal, Orta Asya Ovtcharka, Kafkas Ovtcharka, Güney Rusyalı Ovtcharka, Tornjak ve Sharplanina. Danimarka köpek kaydına göre, toplamda 616 köpek sekiz farklı cins grubunda kayıtlı bulunmakta.
‘Seçim kampanyasının en önemli konusu işsizlik olacak’Merkez Partili Milletvekili Abir al-Sahlani 2014 genel seçim kampanyası esnasında partiler en önemli gündem konusunun işsizlik sorunu olacağını söyledi. İBRAHİM KAYA STOCKHOLM
1Merkez Partili Milletvekili Abir al-Sahlani 2014 genel seçim kampanyasında en önemli gündem
maddesinin işsizlik olacağını söyledi. Irak kökenli bir milletvekili olan al-Sahlani, İsveç’te göçmen kökenliler ve 25 yaş altı gençler arasında anormal oranda yüksek işsizlik olduğunun altını çizdi. Bu nedenle 2014 seçim kampanyasının en önemli gündeminin işsizlik konusu olacağını düşündüğünü söyleyen al-Sahlani, bu sorunu çözmek için parti olarak teklif ettikleri çözüm yolunu ise girisimciligi teşvik ve küçük işletmelere destek olmak olarak açıkladı. Al-Sahlani, “Bu işsizlik sorununu ne hü-kümet, ne bakanlıklar ne politikacılar ne de parlamento çözebilir ancak istihdam oluşturma potansiyeline sahip girişimciler ve küçük işletmeler çözebilir.” şeklinde konuştu.
‘AB Mülteci Kabul Merkezleri’ kurulsunSon dönemde AB sınırlarında meydana gelen
mülteci trajedileri ile alakalı olarak AB’yi iki yüzlülükle suçlayan al-Sahlani, “AB’li yetkililer ‘bir yandan insan hakları, Suriye’de korkunç bir savaş var’ seklinde büyük sözler ediyorlar diğer yandan ‘refah sistemimiz bozulur, sosyal sistem yara alır’ şeklinde düşünerek Avrupa’ya gelmek isteyen mültecilere kapıları kapatıyorlar.” şek-linde konuştu. Mülteci trajedilerinin sona ermesi için mültecilere Avrupa’ya yasal yollardan ulaşma kapılarının açılması gerektiğine işaret eden al-Sahlani bu noktada Libya, Tunus gibi Akdeniz’in karşı tarafındaki ülkelerde ‘AB Mülteci Kabul Merkezleri’ kurulmasını önerdi. Al-Sahlani bunun yanı sıra İsveç sınırları içinde iltica
başvurusunda bulunan Suriyeli mültecilere süresiz oturum izni verme sözü veren İsveç’in Suriyelilere yurt dışı konsolosluklarında da başvuru yapma hakkı tanımasının yerinde bir karar olacağına değindi.
Bilindiği gibi AB’ye iltica başvurusunda bulunmak isteyen her on kişiden dördü çeşitli yollardan Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor. AB hükümetleri, Avrupa Parlamen-tosu ve AB Komisyonu bu konunun çözümü konusunda derin fikir ayrılıkları yaşıyor. İsveçli AB Komisyonu İçişleri Komiseri Cecilia Malmström yakın zamanda İtalya’nın Lampedusa adasında yaşanan faciayı gün-demde tutarak, yönetimlerin çözüm için sorumluluk almasını istiyor.
‘Parti olarak duvarların kaldırılması fikrini savunuyoruz’Siyasi olarak pozisyonlarının yabancı karşıtı parti
İsveç Demokratları Partisi’nin tam karşısı olduğunu belirten al-Sahlani, “Onlar ülkeyi başkalarına kapatmak istiyor, biz açmak istiyoruz.” diye konuştu. İsveç’te parti programında insanlar için sınırsız serbest dolaşım hak-kını savunan tek parti olduklarını vurgulayan al-Sahlani, “Hâlihazırda ülkeler arasında olan sınırlar insan yapımı suni sınırlardır. Herkes bir duvar yaparak kendi ülkesini başka insanlara kapatmış; oysa dünya hepimizin, biz parti olarak duvarların kaldırılması fikrini savunuyoruz.” şeklinde konuştu. “İnsan olarak SD’li milletvekilleri ile tabiki normal medeni bir ilişkimiz var.” diye sözlerine devam eden al-Sahlani, “Ancak siyasi olarak fikirler bazında tam zıtız ve uzlaşmamız mümkün değil.” şeklinde açıklamada bulundu.
ZAMAN’a abone oldunuz mu?Abone olun, birbirinden
değerli kitaplara sahip olun.
12 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
İsveç Başbakanı, Türkiye kökenli toplumu övdüİsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt, geçtiğimiz hafta Norrköping’de yapılan Moderat Parti çalışma toplantısında yaptığı konuşmada İsveç’te yaşayan Türkiye kökenli toplumu övdü.İBRAHİM KAYA STOCKHOLM
1Merkez sağ koalisyon hükümetinin Başbakanı ve Moderat Parti Başkanı
Fredrik Reinfeldt geçtiğimiz hafta partisinin Norrköping’de düzenlenen çalışma toplan-tısında konuştu. Konuşmasında göçmenler konusuna da değinen Başbakan Reinfeldt, özellikle Türkiye ve Finlandiya’dan İsveç’e göç eden göçmenlerin İsveç ekonomisine büyük katkılar sağladığını vurguladı. Gerek Türkiye gerekse Finlandiya kökenli göçmen-lerin kendi kültürlerini korumakla birlikte
ülkeye sağladıkları uyumdan son derece pozitif bir şekilde bahseden Reinfeldt, “Baş-kalarının, buraya gelip bizlerle yaşamak isteyen göçmenler hakkında söyledikleri olumsuz sözleri kabul etmeyin. Bir insan aynı anda hem ana vatanını hem de yeni vatanını sevebilir.” şeklinde konuştu.
Reinfeldt’ten yeni vergi hamlesiBu arada Başbakan Fredrik Reinfeldt,
partisi Moderat Parti’nin 2014 genel seçimleri kampanyasında yeni vergi indirimi vaadi yapmayacağını söyledi. Reinfeldt’in bu
tavrına diğer hükümet ortağı merkez sağ ittifak partilerinin liderleri de destek verdi. Parlamento’da parti liderleri toplantısında konuşan Fredrik Reinfeldt’in daha fazla vergi indiriminden yana olmadığını söylemesi herkesi şaşırttı. Oysa hükümet tarafından kısa bir süre önce Parlamento’ya sunulan bütçe tasarısında Reinfeldt iktidarı 4. kez vergi indirimine gideceğini açıklamıştı. Siyaset uzmanları, sol tandanslı muhalefetin sert vergi indirimi karşıtı kampanyasının Reinfeldt’in pozisyonunu değiştirmesinde etkili olmuş olabileceğini belirtiyorlar.
849 yıl sonra bir kadın başpiskopos İsveç Kilisesi’nin başındaATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM
1İsveç Protestan Kilisesi’nin 71. Baş-piskoposluğu’na 849 yıl sonra bir ka-
dın seçildi. Yeni başpiskopos oyların yüzde 56’sını alan Antje Jackelén (56) oldu. Kili-senin başına bir kadının seçilmesine en sert tepkiyi ülkenin önde gelen din adamların-dan biri olan Dag Sandahl gösterdi. Kiliseye kadın başpiskoposun kabul edilemeyeceğini söyleyen Sandahl, “İsveç Kilisesi’nin çöküşü başlamıştır.” şeklinde konuştu.
Sosyal paylaşım sitesi Twitter’i çok etkin olarak kullandığından dolayı İsveç medyasının ‘Twitter Başpiskoposu’ lakabını taktığı çiçeği burnunda Başpiskopos Jackelén, Twitter’in Tanrı’nın mesajlarını insanlara ulaştırmak için büyük bir nimet olduğunu söyledi.
Almanya’nın Herdecke kasabasında 1955 yılında doğan Antje Jackelén, 1977 yılında İs-veç’e gelerek Uppsala’da teoloji bölümünde okudu. Daha sonra İsveç Kilisesi’nden bir rahiple evlenen Jackelén’in 2 çocuğu bulunu-yor. Dünyada ilk kadın başpiskopos Almanya Protestan Kilisesi’nin başına seçilen Margot Kaessmann olmuştu. Daha sonra alkollü araç kullanırken yakalanan Kaessmann, skan-dalın ardından başpiskoposluk görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.
13 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYATürkçe Öğretmeni Yetiştirme Programı başladıAnadolu Dil ve Kültür Merkezi, Fatih Üniversitesi Türkçe Öğretimi Araştırma ve Uygulama Merkezi işbirliği ile Kopenhag’da ‘Türkçe Öğretmeni Yetiştirme Sertifika Programı’ başlattı.ZAMAN KOPENHAG
1Türkiye’de faaliyet gösteren Fatih Üni-versitesi Türkçe Öğretimi Araştırma
ve Uygulama Merkezi (TÖMER) ile Dani-marka’da faliyet gösteren Anadolu Dil ve Kültür Merkezi arasında yapılan protokol çerçevesinde, 3 haftalık uzaktan eğitimle Öğretmen Yetiştirme Sertifika Programı (ÖYSP) başladı. Protokol kapsamında, 23-24 şubat tarihleri arasında yüz yüze eğitim için Kopenhag’a gelecek olan Fatih Üniversitesi TÖMER okutmanları tarafından iki günlük eğitim verilecek.
ÖYSP’de, TÖMER’ler ve dil kurslarında kullanılan ders kitapları ve metot kitapları
hakkında bilgilendirme yapılarak; Av-rupa Birliği dil kriterleri, yabancı dil Türkçe öğretiminde konuşma, yazma, dinleme ve izleme etkinlikleri, ölçme ve değerlendirme
uygulamaları, öğretmenin sık yaptığı ölçme değerlendirme yanlışları ve 4 temel beceri uygulamaları anlatılmakta.
Programla alakalı Zaman’a bilgi veren Anadolu Dil ve Kültür Merkezi Başkanı Fatih Doğan şunları söyledi: “Her gönülde ayrı bir mutluluk rüzgarı estiren Anadolu Dil ve Kültür Merkezi’nin, en önemli amacı, kültürlerarası ilişkiler için anlamlı bir adım atarak gençlerimiz arasında dostluk, anlayış ve sevgi ruhunun paylaşımını sağlamaktır. Bununla birlikte dil noktasında Türkçe’nin ve diğer anadillerin öğretimine katkıda bulun-maktır. Bu hedefler çerçevesinde, ‘Sevgi Dili Türkçe’nin’ öğretilmesine yönelik çalışmalar, gençlerimizi motive etmeyi amaçlayan çalış-malardan sadece birkaçıdır. Aktivitelerimiz hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için, www.anadoludkm.dk sayfamız ziyaret edilebilir.”
Anadolu Dil ve Kültür Merkezi Başkanı Fatih Doğan
Finlandiya’dan gönüllüler Kurban Bayramı’nı Kenya’da kutladı YAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ
1Kurban Bayramı dolayısıyla Fin-landiya’daki Hudenmaan İslam
ve Kültür Derneği gönüllüleri bu sene TimeToHelp Derneği aracılığıyla kur-banlarını Doğu Afrika ülkesi Kenya’nın başkenti Nairobi’de kesti.
Finlandiya’da Hudenmaan Derneği’ne bağlı 15 kişilik bir grup bu seneki kurbanlarını Kenya’da keserek fakir aileleri sevindirdi. Afrika’nın en büyük teneke evleri olan Kibara
bölgesinde et dağıttıklarını ifade eden Hudenmaan İslam ve Kültür Derneği gönüllülerinden Osman Şahan, “Kur-ban Bayramı’nı Kenya’da eda etme-mizi bizler için büyük bir fırsat olarak değerlendiriyorum. Çünkü, hayatımızda bizim için ufak görünen şeylerin bazı insanlar için büyük önem taşıdığını burada daha iyi anlamış olduk. Yılda bir defa Kurban Bayramı sayesinde et yiyen insanların varlığına şahit olduk. Benim ve arkadaşlarım için bu bayram daha anlamlı ve güzel geçti diyebilirim.” açıklamasını yaptı. Finlandiya’da Hudenmaan İslam ve Kültür Derneği’ne bağlı 15 kişilik bir grup bu seneki kurbanlarını Kenya’da
keserek fakir aileleri sevindirdi.
Alkol sorunu her geçen gün büyüyorYAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ
1Finlandiya’da alkol tüketimi her geçen gün artmasına rağmen bunun önüne
pek geçilemiyor. 2010 yılında alkol ba-ğımlılığının maliyeti 1,3 milyar Euro olarak hesaplandı.
Ulusal Sağlık ve Refah Enstitüsüne (THL) göre, alkol bağımlılığı genellikle bir hastalık olarak kabul edilmiyor veya edilse bile, alkole dayalı sağlık problemlerinin etkisi çoğu za-man hafife alınıyor. Sonuç olarak, alkole dayalı rahatsızlıkların hepsi istatistiklerde gösterilmiyor. THL’de araştırmacı olarak görev yapan Christopher Tigerstedt bu sorunu şöyle ifade ediyor: “Alkol bağımlılığı teşhisinin koyulması zor bir hastalık ve hasta ödeneği almak için çok az kullanılan bir neden.
14 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
Kurban Bayramı’na Norveçliler ilgi gösterdiOslo ve Moss şehirlerinde programlarda, Norveçli katılımcılara Kurban Bayramı’nın anlam ve önemi anlatıldı.ZAMAN OSLO
1Mangfold Huset Diyalog Derneği ve kurumun dinler arası diyalog plat-
formu olan EVID (En Verden i Dialog) Diyalog Derneği, bir dizi Kurban Bayramı programı düzenledi. Başkent Oslo’da ve Moss’ta organize edilen programlarda, Norveçlilere Kurban Bayramı’nın anlam
ve önemi anlatıldı, Türk mutfağından farklı yemekler ikram edildi.
Mangfold Huset Diyalog Derneği’nin Oslo’daki yerinde düzenlenen programa başta Norveç’in tanınmış yazarlarından Erling Kittelsen olmaka üzere, Norveç Eşitlik-Entegrasyon Çeşitlilik Kurumu (LİM) Başkanı Sylo Taraku, Endonezya Büyükelçiliği Kültür-Sosyal İlişkiler Ateşesi
Dyah Kusumawardani ile birlikte, Norveçli misafirler ve derneğin platform başkanları da katıldı. Programda, Kurban Bayramı’nın anlam ve önemine ilişkin sunum yapıldı, dernek ve faaliyetleri hakkında bilgi verildi. Katılımcıların bayram hakkında yönelttiği sorular cevaplandı.
Moss Spor-Eğlence Merkezi’nde düzenlenen programa ise başta Moss
Belediye Başkanı Tage Pettersen olmak üzere, Moss’un yerel gazetesi, Norveçliler ve Mangfold Huset Diyalog Derneği yetkilileri de katıldı. Programda bayram hakkında sunum yapıldı. Norveçli katılımcılar, prog-ramdan son derece memnun kaldıkları dile getirdi. Program sonrası misafirlere Tük mutfağından farklı yemekler ikram edildi.
Mangfold Huset Diyalog Derneği’nin Oslo’daki yerinde düzenlenen programda, oldukça sıcak anlar yaşandı, bayrama ilişkin yöneltilen sorular cevaplandı.
Gençler meclisi doldurdu, tecrübelilere yer kalmadı
Danimarka’da milletvekillerinin yaş ortalaması 1953’te yapılan seçimlerden sonra düşmeye başladı. 2011 seçimlerinden sonra milletvekillerinin yaş ortalaması 44 olurken, mecliste tecrübeli isim sayısı giderek azaldı.HASAN CÜCÜK KOPENHAG
1Danimarka’da milletvekillerinin yaş ortalaması 1953’te yapılan seçimler-
den sonra düşmeye başlarken, tarihin en genç yaş ortalamasına sahip milletvekilleri 2011 seçimlerinden sonra oluştu. Milletve-killerinin yaş ortalaması 44 olurken, mecliste tecrübeli isim sayısı giderek azaldı. Bu du-rumdan şikayet eden isimlerden biri Sosyal Demokrat Partili Pernille Rosenkrantz-Theil. 36 yaşındaki Sosyal Demokrat Partili millet-vekili, kendisinin 20’li yaşların başında Birlik Listesi’nden meclise girdiğinde hiç tecrü-besi olmadan maliye konularında partinin sözcülüğüne getirildiğine dikkat çekerek, ‘Politikada gençlerin olmasına karşı değilim ancak çoğunluğun genç olması dezavantaj oluyor’ açıklamasını yaptı.
175 kişilik mecliste 55 yaşından büyük olan milletvekillerinin sayısı 48. Eylül 2011 seçimleri sonucu oluşan meclisin yaş ortalaması 44 olurken, bu aynı zamanda Danimarka tarihinin en genç meclisiydi. Seçme ve seçilme yaşının 18 olduğu ülkede 20’li yaşlarda milletvekili olmak sıradan bir durumdu. Meclisin giderek gençleşmesi, problemlerin çözümünde ve parti içi çekişmelerde tecrübeli isimlere olan ihtiyacı ortaya koydu. 20’li yaşlarda Birlik Listesi’nden milletvekili seçilen Pernille Rosenkrantz-Theil, 2 dönem bu partide görev yaptıkta sonra 5 yıl önce parti değiştirerek Sosyal Demokrat Partili oldu. Şu an 36 yaşında olan Rosenkrantz- Theil, mecliste tecrübeli ismin az olmasından şikayetçi olan isimlerin başında geliyor. Akıl danışacak isimlerin olmamasından yakınan
Rosenkrantz – Theil, Kıdemli Politikacılar Derneği’ni kurdu. Derneğe üye olmak için 65 yaşından büyük olma şartı var. Bu kural sadece kurucu üye Rosenkrantz- Theil için geçerli değil. Sosyal Demokrat Partili mil-letvekili, kıdemli isimlerle biraraya gelerek hem onların tecrübelerinden faydalanıyor, hem de benzer problemleri nasıl çözdükleri konusunda yardımcı olmalarını istiyor. Partisinin grubunda 55 yaşından büyük olanların sayısının sadece 9 kişi olduğunu belirten Pernille Rosenkrantz-Theil, genç
ve tecrübesiz politikacı sayısının dezavantaj oluşturduğunu söyledi.
Meclisin tecrübeli isimlerinden biri Lib-eral Partili Bertel Haarder. Danimarka tari-hinin en uzun süreli bakanlık yapan 2. ismi olan Haarder 69 yaşında. Gelecek seçimler de aday olmayı düşünen Haarder, yaşlı isim-lere karşı bakışın giderek ‘faşist’ bir noktaya geldiğine dikkat çekerek, Radikal Parti’nin yeniden Marianne Jelved’i bakanlığa ge-tirmesinin tecrübeden faydalanma adına önemli olduğunu söyledi. Meclisin genç
isimlerinden Radikal Parti’nin 26 yaşındaki ismi Liv Holm Andersen, tecrübenin önemli olduğunu ancak seçmenin tercihine saygı gösterilmesi gerektiğini söyledi.
Mecliste 55 yaşından büyük Liberal Parti’nin 15, Sosyal Demokrat Parti’nin 9, Birlik Listesi’nin 7, Sosyalist Halk Parti’nin 6, Danimarka Halk Partisi ve Liberal İttifak’ın 4, Muhafazakar Parti’nin 2 ve Radikal Parti’nin 1 milletvekili bulunuyor. Meclisin en yaşlı ismi ise 71 yaşındaki Muhafazakar Partili Per Stig Möller.
15 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAN O R V E Ç L İ T İ Y A T R O C U S V E I N T I N D B E R G :
İslam’ı anlamak isteyenler Türkiye’yi tanımalıSvein Tindberg, ‘İbraham’in çocukları’ isimli tek kişilik tiyatro oyunu ile, 3 dinin ortak özelliklerini ve Hz. İbrahim’im bu dine mensup olanların babası olduğu gerçeğini yansıtmaya çalışıyor.
ENGİN TENEKECİ OSLO
1Svein Tindberg, Norveç’in tanın-mış tiyatro oyuncularından biri.
2011’den bu yana ‘İbrahim’in çocuk-ları’ isimli oyunu tek başına (monolog) sergiliyor. 60 bine yakın seyircinin izle-diği oyun, 2012’nin en iyi oyunu seçildi. Oyun, Hz. İbrahim’in 3 büyük dinin (Hıristiyanlık-İslam-Yahudilik) men-suplarının babası olduğu konusunu anlatıyor. Oyunun hazırlık aşamasında bir kaç hafta Türkiye’de de kalmış. Öte yandan Tindberg, İslam’ı anlamak is-tiyenlerin Türkiye’yi tanıması ve biraz da olsa Türkçe öğrenmesi gerektiğini vurguluyor.
Zaman’a konuşan Norveçli oyuncu, daha önce sergilediği bazı oyunları için Kudüs’ü ziyaret ettiğini, sonrasında orada tanıştığı Müslüman bir Arap arkadaşı eşliğinde Harem-i Şerif’i ziyaret ettiğini kaydediyor. ‘İbraham’in çocukları’ isimli oyununu bu ziyareti esnasında yazma kararı aldığını belir-tenTindberg, bu ziyaretten sonra 3 bü-yük dinin birçok ortak özelliklere sahip olduğunu fark ettiğini açıklıyor. Oyunu yazma nedenlerinden bir diğerini ise, dini konulara olan ilgisi şeklinde söy-lüyor. Kur’an’ı Kerim’i de okuduğunu söyleyen Tindberg, “Kur’an’ın, hem benim hem de oyunumun üzerinde çok büyük tesiri oldu.’” diyor. Svein Tindberg’e göre İslam, Norveçlilerin oldukça yabancı olduğu bir din. Bun-dan dolayı, oyununda Norveçlilere İslam’ı ve Kur’an’ı anlatmak istediğini belirtiyor.
3 büyük dinin birçok ortak özellik-lerinin olduğuna atıfta bulunan Tind-berg, bu dinlere ait kutsal metinlerin aynı hikayeleri ve kişileri anlattığını, insanları ayını şeylere teşvik ettiğini söylüyor. 3 dinin mensuplarının ‘tek bir Yaratıcı’ya inandığını dile getiriyor. Norveçli tiyatrocu şöyle devam ediyor:
“Fakirlere, yetimlere ve birbirimize sahip çıkmak her dinde işleniyor. Ve bu her din, aynı Yaratıcı’dan bahsedi-yor. Norveççede adı Gud, Almancada Gott, Fransızcada Dieu ve Türkçede ve Arapçada ise Allah. Eğer 3 dinin metinlerine bakarsak, aynı Yaratıcı’dan bahsedildiğini kolaylıkla anlayabilriz. Farklı şekilde anlatılıyor, farklı şekilde O’na ibadet ediliyor, ama aynı Yaratı-
cı’dan bahsediliyor.”Sanat; farklı dinler ve kültürler
adına önemli bir diyalog vesilesi“Din ile sanatın her zaman bir
bağlantısı olduğunu düşündüm.” diyen Svein Tindberg, sanatın kalbe hitap ettiğinden dolayı, farklı dinler ve kültürler adına önemli bir diyalog vesilesi olduğunu hatırlatıyor. Diğer taraftan Tindberg, din ve sanatın her
zaman mazlumun yanında olduğunu belirtiyor. Norveçli tiyatrocu, gerek tiyatro gerek müzik gerekse resim gibi sanat dallarının her zaman haksızlığa karşı savaştığı tespitinde bulunuyor. Norveçli göçmenlerin, tiyatro ile kendilerini anlatma meselesinin, yine Norveçli göçmenlerin kendilerine bağlı birşey olduğunu kaydediyor.
Norveçli tiyatrocu Svein Tindberg, 3 büyük dinin ortak özelliğinin, tek bir Yaratıcı’ya inanmak olduğunu belirtiyor.
Svein Tindberg, sanatın kalbe hitap ettiğinden dolayı, farklı dinler ve kültürler adına önemli bir diyalog vesilesi olduğunu söylüyor.
Finlandiya’da 2015 yılına kadar evsiz kimse kalmayacakYAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ
1Finlandiya’da 2012 yılında 3 bin insan evsiz yaşarken, 2013 yılında
bu sayının iki katından fazla olması yetkilileri harekete geçirdi.
Finlandiya Konut Finansmanı ve Geliştirme Merkezi’nin (ARA) yaptığı araştırmalara göre; başta Helsinki olmak üzere ülke genelindeki evsiz-lerin sayısının 7 bin 500’ü bulmasının ardından bir takım önlemler alınmaya çalışılıyor.
Finlandiya’da 2015 yılına kadar evsiz hiçbir insanın kalmayacağını be-lirten Araştırmacı Riitta Granfelt yaptığı açıklamada, “Kısa bir süredir evsiz
kalan insanlara 1 yıllığına, uzun süredir evsiz kalanlara ise 3 yıllığına ev verile-bilir. Ayrıca, aileleriyle problemliler ve özellikle psikolojik rahatsızlığı olanlar da evlerden yararlanabilecekler.” diye konuştu.
Sayıları her geçen gün artan evsiz insanların problemlerini çözebilmek için Tampere Üniversitesi ve Tampere Akademisi yapacakları araştırmalarla evsiz insanların temel problemlerini öğrenmeye çalışacak. Evsizlikle müca-dele için önceki yıllarda birçok yolun denendiği kaydedilirken bu adımların başarısızlıkla sonuçlandığı ama bu sefer evsiz insanların problemlerini daha detaylı bir şekilde araştırarak işe koyulacakları açıklandı.
Helsinki’de yabancı nüfusu artacakYAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ
1Nüfus dairesi tarafından açıklanan rakam-lara göre; bu yılın başında beri Finlandiya’da
yabancı dili Fince olmayan yaklaşık 74 bin kişi yaşıyor. Geçen yıl ile kıyaslanınca 5 bin 300 kişilik bir artış ortaya çıkıyor. Finlandiya’da en çok konu-şulan yabancı diller ise şöyle sıralanıyor: Estonca, Rusça, Somalice ve İngilizce.
Finlandiya’da yabancı nüfusunun yaklaşık yarısı başkent Helsinki sınırları içerisinde yaşıyor. Geçtiğimiz on yıl içerisinde, bu kentte yabancı dil konuşanların sayısı yüzde 7,5 oranında yükselişe geçti. Demokraflara göre Helsinki’de yabancı dil konuşanların nüfusunun 2030 yılına kadar 73 bin olacağı tahmin ediliyor. Başkent sakinlerinin biri Fince ya da İsveççe’nin dışında bir anadili daha olacak. Dil konusunda en hızlı artışın ise Estonca ve Rusça arasında olması bekleniyor.
Şehir istatistikçilerinin açıklamalarına göre;
meslek okullarında bulunan öğrencilerin yüzde 10’undan fazlası yabancı olduğu gibi Helsinki’de akademik liselerdeki öğrencilerin yüzde 9,4’ü yabancı bir anadili konuşuyor. Bu oran üniversite öğrencileri arasında ise 7,3 olarak belirtildi.
L A R S L Ö K K E R A S M U S S E N :
Yanlış yaptım pişmanım
HASAN CÜCÜK KOPENHAG
1Uluslararası çevre örgütü Global Green Growth Institute’nin (GGGI) başkanlı-
ğını yapan Liberal Parti Başkanı Lars Lökke Rasmussen, lüks seyehat giderleriyle ilgili düzenlediği basın toplantısında ‘pişman’ olduğunu söyledi. Danimarka tarihinin en uzun basın toplantısına imza atan Lars Lökke, 3 saat 43 dakika boyunca kendini savundu. Rasmussen, GGGI başkanlığı dö-neminde yaptığı tüm giderleri içeren 206 sayfalık belgeyi basın mensuplarına verdi.
Danimarka’nın kurucu üyelerinden biri olduğu GGGI’nın başkanlığını Haziran 2012’den bu yana Liberal Parti Başkanı Lars Lökke Rasmussen yapıyor. GGGI’nin Ha-ziran 2012- Eylül 2013 muhasebe raporunu yayınlamasıyla Lars Lökke’nin lüks seyehat giderleri basına yansıdı. Danimarka’nın yıllık 90 milyon kron yardımda bulunduğu GGGI parasının lüks giderler için kullanılması tepki çekti. Ekim başında kamuoyuna yansıyan bilgilerden sonra sessizliğe bürünen Lars Lökke Rasmussen, 3 saat 43 dakika süren bir basın toplantısıyla kendini savundu. Lars Lökke Rasmussen, iki konuda hata yaptığını belirterek, üzgün olduğunu ifade etti. İlk olarak uçuşlarında ‘first class’ı tercih etmesinden dolayı hata yaptığını belirtip, özür dileyen Rasmussen, “Fazla seyehat
etmedim ama pahalı seyehat ettim. Bunu kabul ediyorum. GGGI, başkanının ‘first class’ uçmasıyla ilgili yönetmeliği 9 uçuş yaptıktan sonra değil daha ilk uçuşumda değiştirmeliydim. Bunu yapmadığım için pişmanım.” dedi. Rasmussen, kızının New York’tan Rio’ya, Rio’dan Kopenhag’a olan uçuşunun GGGI bütçesinden ödenmesi konusunda özür dileyerek, olayın bir yan-lış anlaşılmadan kaynaklandığını belirtti. Rasmussen, kızının bilet gideri olan 27 bin kronun GGGI kasasından ödenmesini en kısa zamanda düzeltip, geri ödeme yapa-cağını söyledi. Konakladığı otellerde şahsi giderlerinin toplamının sadece 3 bin kron olduğunu savunan Rasmussen, bunun da seyehat başına bir kaç 100 krona tekabül ettiğini söyledi. Rasmussen, uzun basın toplantısında yaklaşık 40 kez ‘üzgünüm’ derken, neden 14 gün sonra basın toplantısı düzenlediği konusundaki soruya ‘yoğunluk-tan’ cevabını verdi.
Politik yorumcu Hans Engell, Rasmus-sen’in basın toplantısında tüm sorulara cevap vermeye çalıştığını ancak lüks harcamanın Liberal Parti’ye zarar vereceğini söyledi. Hükümetin büyük ortağı Sosyal Demokrat Parti’den Pernille Rosenkrantz-Theil, ko-nunun basın toplantısıyla kapanmadığını, GGGI’nin hesaplarında çok yanlışların bulunduğunu söyledi.
16 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
AvukatKadir Erdoğmuş
Vindingevej 7 C • DK 4000 RoskildeTlf.: + 45 29 72 39 98 • Fax: + 45 59 43 39 98
Mail: [email protected]
Avukata gittiğinizde geç kalmış olmayın,her türlü hukuki sorunlarınız için arayabilirsiniz.
M İ C H A E L Z İ E G L E R :
Göçmenler partime rağmen bana destek veriyor
En son uzun süre kamuoyunu meşgul eden öğretmen reformuyla gündeme gelen Hoje-Taastrup Belediye Başkanı Michael Ziegler, 19 Kasım’da gerçekleştirilecek yerel seçimler öncesinde Zaman’a açıklamalarda bulundu. Yeniden Hoje-Taastrup Belediye Başkanlığı için aday olduğunu belirten Ziegler, Türkiye kökenli seçmenlerden kendisini desteklemelerini istedi.
1Danimarka’da rastgele seçilen yüz öğretmene en sevmedikleri politikacı
sorulsa hiç şüphesiz büyük bir kısmı Michael Ziegler diyecektir. Zira öğretmenlerin ça-lışma şartlarını zorlaştıran yeni reformunun hayata geçmesindeki aktif rolü Ziegler’i öğ-retmenlerin gözünde antipatik hale getirdi. Ancak halk onu çok seviyor. Samimi ve sıcak tavırları ve çalışkan kişiliğiyle değişik kesim-lerin takdirini kazanmasını bilen Ziegler, özellikle başkanlığını yaptığı Hoje-Taastrup Belediyesi’nde yaşayanlar için oldukça se-
vilen biri. O belediye başkanlığına gelene kadar Hoje-Taastrup başta yüksek suç oranı olmak üzere değişik sorunlarla sık sık gün-deme geliyordu. Özellikle getto olarak tabir edilen “Taastrupgaards” bölgesi yaşanan şiddet olayları nedeniyle sürekli manşetleri süslüyordu. Onun başkanlığı döneminde hayata geçirilen politikalarla bu bölgedeki sorunlar ciddi seviyede azaldı. Elbette ta-mamen bittiğini söylemek için henüz erken. Zaten Başkan Ziegler de, “Taastrupgaards” gibi bölgelerde oluşan sorunların birkaç yıl içerisinde çözülmesinin mümkün olmadığını düşünüyor. Ona göre çözüm; bir taraftan temel sorunlarla ilgilenirken diğer yandan uzun vadede sabırlı ve etkili politikalar üret-mek.
1989 yılından bu yana Hoje-Taastrup Belediyesi’nin meclisinde bulunan ve uzun yıllar encümenlik yapan Ziegler, 2006 yılındaki yerel seçimlerde büyük bir çıkış gerçekleştirerek başkanlık koltuğuna oturdu. Başkan seçildiği yıllarda Hoje-Taastrup’un ciddi ekonomik ve sosyal sorunları olduğunu hatırlatan Ziegler, bir taraftan ekonomik sorunlarla uğraşıp diğer yandan sosyal prob-lemlere çare olacak politikalar ürettiklerini ve bunlarda başarılı olduklarını söyledi. Hoje-Taastrup Belediyesi’nin yaşanan küresel ekonomik krize rağmen geçtiğimiz
yılı mali olarak artıda kapattığını belirten Ziegler, bunun etkili bir ekonomi yönetimiyle mümkün olduğunu söyledi.
Öncelikli konular işsizlik ve eğitimBelediye olarak özellikle işsizlik ve
eğitimle ilgili sorunlara öncelik verdiklerini belirten Ziegler, “Bence huzurlu bir toplum için en önemli şeylerden biri eğitimin yüksek olması diğeri de işsizlik seviyesinin az olması. Çünkü düzgün bir işi olan ve yüksek eğitime sahip insanlardan oluşan toplumlarda birçok diğer sorun kendiliğinden ortadan kalkıyor. Bu yüzden biz de belediye olarak bu alanlara yatırım yaptık. Gelecekte de yine bu alanlara yatırım yapmaya devam edeceğiz.” dedi. Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli girişimcilerin destekleriyle bu yıl eğitime başlayan Hoje-Taastrup Özel Okulu’nun açılmasında da aktif bir rol oynayan Michael Ziegler, eğitimin birçok sorunun çözümünde etkin rol oynadığını söyledi. Ziegler ayrıca, öğrencilerin ilkokuldan sonra da eğitime devam etmesinin hayati öneme sahip oldu-ğunu belirtti.
5 bin yeni iş imkanıBaşkan olduğu süre boyunca Hoje-Ta-
astrup’daki işsizliğin azalması için birçok politika hayata geçirdiklerini belirten Michael Ziegler, “Özel firmaları Hoje-Taastrup’a çekebilmek için birçok kolaylığı hayata ge-çirdik. Öyle ki şirketlerin belediyede özel bir girişi ve telefon hattı bile mevcut. Bir sorunla karşılaştıklarında direkt arayabiliyorlar. Bu politikalar sayesinde son yıllarda çok sayıda firmayı Hoje-Taastrup’a çekmeyi başardık. Bunlardan 10 tanesi yüzlerce işçi çalıştırıyor. Toplamda 5 bin kişilik yeni istihdam sağlamış olduk.” dedi.
Danimarka’da göçmenlere yönelik mesafeli yaklaşımıyla bilinen Muhafazakar Parti’nin bir üyesi olan Michael Ziegler, bu durumun göçmenlerin kendisini destekle-mesine engel olmadığını düşünüyor. Kendi-sinin toplumun her kesimine açık olduğunu ve herkesle iyi ilişkiler geliştirmek istediğini belirten Ziegler, “Göçmenler partime rağ-men bana destek veriyor. Bunda onlarla olan sıcak diyaloğumun etkisi olduğunu düşünüyorum.” dedi.
1989 yılından bu yana Hoje-Taastrup Belediye’sinin meclisinde bulunan ve uzun yıllar encümenlik yapan Michael Ziegler, 2006 yılındaki yerel seçimlerde büyük bir çıkış gerçekleştirerek başkanlık koltuğuna oturdu.
17 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA
Not DefteriEMRE OĞUZ
Sağlıkta şiddetin haritası çıkarıldı‘En sık Güneydoğu’da en az Karadeniz’de görülüyor.’İLYAS KOÇ
1Türkiye geleninde sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin fotoğrafı çekildi. Sağ-
lık-Sen’in gerçekleştirdiği araştırmaya göre, sağlıkta şiddet en fazla Güneydoğu’da, en az Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde görülüyor.
Araştırma, her 10 sağlık çalışanından 8’inin psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz kaldığını ortaya koyarken, Güneydoğu’daki personelin yüzde 92’si her sabah işe gi-derken korku yaşıyor. Şiddet olaylarında Güneydoğu’yu, Marmara ve Akdeniz takip ediyor. Olumsuz vakaların en az görüldüğü Karadeniz’de ise sağlık çalışanlarının yüzde 72’si şiddete karşı nasıl davranacaklarına dair eğitim aldıklarını belirtiyor. Bu durum şiddeti azaltan faktör olarak değerlendiriliyor.
200 bine yakın üyesi ile Türkiye’nin en büyük sağlık sendikası olan Sağlık-Sen, eylül ayı içerisinde kapsamlı bir şiddet araştırması yaptı. Türkiye genelinde bin-lerce sağlık çalışanı üzerinde düzenlenen anket çalışmasında, son bir yıl içinde sağlık mesleği mensuplarına yönelik sözel ve fiziksel şiddetin fotoğrafı çekildi. Araştır-mada çalışanlara, “Sağlık çalışanları şiddete maruz kalma konusunda endişe yaşıyorlar mı, meslek hayatları boyunca şiddete maruz kalma sıklıkları nedir, şiddet kim tarafından gerçekleştirilmektedir, şiddet ne zaman ve nerede oldu?” gibi birçok soru yöneltildi.
Araştırmada sağlık çalışanlarının meslek
hayatı boyunca sözel, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalma sıklıkları tespit edildi. Buna göre meslek hayatı boyunca 11 ve daha fazla sayıda şiddete uğrayan sağlık çalışanlarının en fazla olduğu bölge yüzde 43 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi oldu. Güneydoğu Anadolu’da meslek hayatı boyunca hiç şiddete maruz kalmayanların oranı ise yüzde 9,2’de kaldı. Şiddet sıklığında Güneydoğu’yu yüzde 33 ile Marmara ve yüzde 32 ile Akdeniz bölgeleri izledi. Şiddet sıklığının en düşük olduğu bölge ise yüzde 22 ile Karadeniz oldu.
‘Görevinizi yerine getirirken şiddetle karşı karşıya gelme konusunda herhangi bir endişe yaşıyor musunuz?’ sorusunda en yük-sek oran Güneydoğu’dan geldi. Güneydoğu Anadolu’da bulunan sağlık çalışanlarının yüzde 92’si her sabah bu endişe ile işe gittik-
lerini belirtirken, bu oran Doğu Anadolu’da yüzde 86, Akdeniz Bölgesi’nde ise yüzde 85 olarak gerçekleşti. En düşük oran ise yüzde 79 ile yine Karadeniz Bölgesi oldu. Sağlık çalışanlarının son bir yıl içinde hiçbir şekilde şiddete maruz kalmama oranları da araştırıldı. Buna göre en yüksek oran yüzde 30 ile Karadeniz’de çıktı. Ege yüzde 22 ile ikinci sırada yer alırken Güneydoğu’da bu oran yüzde 4 olarak gerçekleşti.
‘Şiddet olayları meydana geldiğinde nasıl davranmanız gerektiğine ilişkin herhangi bir eğitim aldınız mı?’ sorusuna Karadeniz Bölgesi’ndeki sağlık çalışanlarının yüzde 72’si evet cevabını verdi. Ege Bölgesi yüzde 68 ile ikinci sırada yer alırken, bu oran Doğu Anadolu’da yüzde 32, Güneydoğu’da ise yüzde 43 olarak gerçekleşti. Araştırmada Karadeniz’de şiddet olaylarının az yaşanma-
sının, alınan eğitimin bir sonucu olabileceği vurgulandı.
Araştırmada sağlık çalışanlarının çalıştık-ları kurumdaki güvenlik önlemlerini yetersiz bulduğu ortaya çıktı. Çalıştığı kurumdaki güvenlik önlemlerini yetersiz bulanlar yüzde 73 ile en fazla Doğu Anadolu’da. Güneydoğu’da yüzde 72 oranla ikinci sırada bulunurken, Marmara yüzde 63’le üçüncü, Ege yüzde 64 ile dördüncü sırada yer aldı. Karadeniz Bölgesi ise yüzde 50 ile son sırada bulunuyor.
Araştırmaya göre fiziksel şiddet türleri şöyle sıralanıyor: “Ateşli silah ile saldırma (yüzde 4,3), kesici ile saldırma (yüzde 8,2), yumruk, tekme-tokat, ısırma, tükürme, kafa atma, boğazını sıkma, bir cisimle vurma (yüzde 40,5) ve etraftaki nesneleri fırlatma (yüzde 41).” Psikolojik-sözel şiddet türleri de şöyle: “Aşağılamak (yüzde 18), küfür etmek (yüzde 16,6), yıldırmak (yüzde 12), reddetmek (yüzde 7,9), bağırmak (yüzde 26), tehdit etmek (yüzde 20).”
Sağlık-Sen’in araştırmasında ‘Şiddet neden meydana geldi?’ sorusuna verilen ce-vaplar: “Şiddeti kendinde hak olarak görme (yüzde 18,9), genel olarak izlenen sağlık poli-tikaları (yüzde 14), hastalık psikolojisi (yüzde 12,6), ihmal edildiğini düşünme (yüzde 11,7), kötü iletişim ve yanlış anlama (yüzde 10,9), tedaviden memnuniyetsizlik (yüzde 9,8), aşırı iş yoğunluğu (yüzde 7,9), uzun bekleme süreleri (yüzde 6,5), alkol-ilaç etkisi (yüzde 4,3) ve kötü haber alma (yüzde 3).
18 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM
Bir şeyler ters gidiyorsa dikkat!
Bediüzzaman'ın izinde adım adım
Aileyi sağlam temele oturtmak
23 - 29 EKİM 2013
Aileyi sağlam bir temele oturtmak için ne yapmalı?
Boşanmaların arttığı, aile kurumunun giderek yıprandığı günümüzde, aileyi sağlam bir temele oturtmak hem dünyevi hem de uhrevi bir sorumluluk gerektiriyor. Işık Yayınları’ndan çıkan Bizim Yuvamız adlı kitapta aile kurumu tüm bu yönleriyle ele alınıyor.
ESRA KESKİN DEMİR İSTANBUL
1Aile kurumunun giderek yozlaştığı günümüzde, bu alanda yazılan birçok
eser, yapılan pek çok anket var. Ancak, mevzuyu hem dünya hem ahirete bakan yönleriyle ele alan yayınların sayısı sınırlı. Işık Yayınları’ndan çıkan Bizim yuvamız adlı kitapta Yazar Prof. Dr. Abdülhakim Yüce aile kurumunu tüm yönleriyle ele alıyor. Çalışmada öncelikle ailenin nasıl yozlaştığı, çiftlerin ne tür hatalar yaptığı tespit edilmiş. Sonrasında ise ailenin tekrar ilk kurulduğu günkü gibi fonksiyonunu eda etmesi için nelerin yapılması gerektiği üzerine yoğun-laşılmış.
Yazar kitabın büyük bir kısmında çift olmanın önemine değiniyor ve bunu ayet ve hadislerle izah etmeyi de ihmal etmiyor. Ör-neğin; “Her şeyi çift yarattık ki düşünüp ders alasınız.” (Zariyat, 51/49) ayeti bu gerçeğin önemine işaret ediyor. Abdülhakim Yüce, yalnızca bu ayete bakarak bile çift olmanın umumi bir İlahi kanun olduğunu anlamamızı istiyor. Kitapta dikkat çeken bir diğer tespit ise insanlar da dâhil olmak üzere kâinattaki her çiftin birbirine muhtaç olduğu gerçeği: “Allah her şeyi çift yaratmakla kalmamış, birini diğerine hem muhtaç hem de müştak yaratmıştır. Bir atomda birbirlerine muhtaç ve birbirlerini çeken parçacıklar yarattığı gibi semada dev gezegenleri de birbirine muhtaç ve birbirini çeken özellikte yaratmıştır. Çift yaratılan insan da yani kadın ve erkekten her
biri de diğerine muhtaç ve müştaktır. Öyle ise ne biri diğerinden müstağni kalabilir ne de insan olmaları hasebiyle Al-lah’ın nazarında biri diğerinden üstündür.”
Ferdiyetçilik aileyi yıkıma götüren bir olguÇiftler birbirine muhtaç ise aile de bir
gereklilik elbet. Ancak aile farklı ihtiyaç-ları olan bir kurum. Bu ihtiyaçları kadın ile erkeğin elbirliği ve işbölümü ile kar-şılaması gerekiyor, zira hayat müşterek. Eğer işbölümü ve paylaşım yoksa aile de parçalanmaya mahkûm oluyor ne yazık ki. Yazara göre aileyi yok oluşa sürükleyen bir diğer konu da modernizm ve moder-nizmin beraberinde getirdiği ferdiyetçilik. Yani kendi ayakları üzerinde durup maddi bağımsızlığını kazanmış kişinin hiç kimse için fedakârlık yapmayan, yalnızca kendi kariyerini düşünen bir birey haline gelirken küresel sistem karşısında köleleşmesi. Yüce, bu süreç içerisinde şahsi hürriyetin adeta bir put haline getirilirken ailevi görev ve sorumlulukların es geçildiğinden bahsediyor ve bu durumun aile üzerinde yıkıcı bir etki oluşturduğuna değiniyor. Bir milletin sağlıklı olması için ise “Ailenin sağlıklı kurulması ve işlemesine bağlıdır.” diyor. Kitapta ailenin sağlam olması için huzur ve sükûna, aile içi bağların kuvvetine, sıla-i rahime, her üyenin sorumluluklarını yerine getirmesine ihtiyaç olduğu üzerinde duruluyor.
Tabii bunlardan çok daha önce düşü-
nülmesi gereken konu eş seçimi. Ki bu aile kurmada en önemli
safha. Bu noktada Yüce, çiftlerin ve ailelerin rızasının çok önemli olduğu kanaatinde: “Eş seçiminde geleneksel olarak uygulanmaya devam edilen adayların rızasına dayalı görücü usulünün aynı zamanda İslami bir usul olduğunu da vurgulamak gerekir. Efendimiz Hz. Muhammed (sas) kendi evli-liklerinde bu usulü uyguladığı gibi, kızlarını veya ashabını evlendirirken de bu usulü uygulamıştır. Zaten flört yaparak adayların birbirlerini daha iyi tanıyacakları, dolayısıyla daha sağlıklı ve mutlu bir evlilik yapacakları düşüncesi de yanlıştır. Flört ederek evlenen kişilerin çok kısa bir süre sonra boşandıkları, boşanmasalar bile mutlu olmadıkları yapılan anketlerle tespit edilmiştir. Bunun böyle olması normaldir zira haram işleye işleye yapılan yani haram üzerine bina edilen bir evlilikle huzur olamayacağı gibi, gerçek huy ve karakterlerini gizleyerek yapılan flörtle de muhatap tanınamaz.”
Peki, çiftler eşte ne gibi özellikler aramalı? Dindarlık, güzellik, soy, nesep, zenginlik, iffet, çevre ve aile yapısı, denklik gibi pek çok özellik gerekçeleriyle ve İslami dayanaklarıyla kitapta tek tek açıklanmış. Yine nikâh mevzuu, mehir ve düğünde yapılacak masrafların nasıl olması gerektiği de ayrıntılarıyla ele alınan konulardan.
Aileyi korumada iman en önemli husus4 bölüme ayrılan kitapta 3. bölüm ise
ailenin nasıl korunması gerektiği. Bu noktada iman en önemli madde olarak karşımıza çıkıyor: “Yüce Yaratıcı tarafından insan iman edecek bir fıtrat, kabiliyet ve iştiyakla yara-tılmıştır. Öyle ise hayatın zevk ve lezzetini isteyenler, onu imanla hayatlandırmalı. Farzları yerine getirmekle bezemeli ve gü-nahlardan uzak durmakla korumalıdırlar, zira bir kimse baki hayata tam yönelebildiği takdirde, dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı da olsa; o, bu dünyayı cennetin bir bekleme alanı mahiyetinde gördüğünden her şeyi hoş karşılar, her şeye katlanır ve şükreder.”
İmanın yanı sıra kader inancı, otokontrol, bilgi ve tefekkür, kendini tanıma, eşler arası irtibat, eşlerin birbirine değer vermesi ve destek olması da problemsiz bir evlilik için olmazsa olmazlar arasında.
4. bölümde ele alınan boşanma mevzuu ise birkaç sayfayla sınırlı. Yazar, belli ki aile-nin önemine değindiği kitabında boşanma gibi sevimsiz bir konuya uzunca yer ayırmak istememiş. Burada yalnızca boşanma husu-sunda mutlaka dikkat edilmesi gerekenler ve boşanmanın psikoloji üzerindeki olumsuz etkileri anlatılmış.
Sözün özü; eser, aileyi aslına uygun bir sistematikle oluşturup muhafaza etmeyi he-defleyen çiftlere hitap ediyor. Eğer aile kurma aşamasında iseniz yahut aile içi bağları daha fazla kuvvetlendirmek istiyorsanız Işık Yayın-ları’ndan çıkan kitap dünya ve ahirete bakan yönleriyle bu süreçteki sorumluluklarını bilmenize yardımcı olacaktır.
Çiftler, eşte ne gibi özellikler
aramalı?
23.10.13 05:22 07:40 12:39 14:47 17:27 18:4724.10.13 05:25 07:42 12:39 14:45 17:24 18:4425.10.13 05:27 07:44 12:39 14:43 17:21 18:4126.10.13 05:29 07:47 12:39 14:41 17:19 18:3927.10.13 04:31 06:49 11:39 13:39 16:16 17:3628.10.13 04:33 06:52 11:39 13:37 16:13 17:3329.10.13 04:36 06:54 11:39 13:35 16:11 17:31
STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
23.10.13 05:53 08:12 13:11 15:17 17:57 19:1724.10.13 05:56 08:15 13:10 15:15 17:54 19:1425.10.13 05:58 08:17 13:10 15:13 17:51 19:1126.10.13 06:00 08:20 13:10 15:11 17:48 19:0827.10.13 05:02 07:22 12:10 14:09 16:46 18:0628.10.13 05:05 07:25 12:10 14:07 16:43 18:0329.10.13 05:07 07:27 12:10 14:05 16:40 18:00
DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
23.10.13 05:48 07:59 13:03 15:17 17:56 19:1624.10.13 05:50 08:01 13:03 15:15 17:53 19:1325.10.13 05:52 08:04 13:03 15:13 17:50 19:1026.10.13 05:54 08:06 13:03 15:11 17:48 19:0827.10.13 04:57 07:08 12:03 14:10 16:45 18:0528.10.13 04:59 07:10 12:03 14:08 16:43 18:0329.10.13 05:01 07:13 12:03 14:06 16:41 18:01
23.10.13 05:51 08:10 13:08 15:14 17:54 19:1424.10.13 05:53 08:13 13:08 15:12 17:51 19:1125.10.13 05:55 08:15 13:08 15:10 17:48 19:0826.10.13 05:58 08:18 13:08 15:08 17:46 19:0627.10.13 05:00 07:21 12:08 14:06 16:43 18:0328.10.13 05:02 07:23 12:08 14:04 16:40 18:0029.10.13 05:04 07:26 12:08 14:02 16:38 17:58
23.10.13 05:54 08:15 13:12 15:17 17:56 19:1624.10.13 05:56 08:17 13:11 15:14 17:54 19:1425.10.13 05:58 08:20 13:11 15:12 17:51 19:1126.10.13 06:01 08:22 13:11 15:10 17:48 19:0827.10.13 05:03 07:25 12:11 14:08 16:45 18:0528.10.13 05:05 07:27 12:11 14:06 16:43 18:0329.10.13 05:08 07:30 12:11 14:04 16:40 18:00
23.10.13 06:01 08:24 13:16 15:16 17:57 19:1724.10.13 06:03 08:27 13:16 15:14 17:54 19:1425.10.13 06:04 08:29 13:16 15:11 17:51 19:1126.10.13 06:06 08:32 13:16 15:09 17:48 19:0827.10.13 05:08 07:35 12:16 14:07 16:45 18:0528.10.13 05:09 07:37 12:16 14:05 16:42 18:0229.10.13 05:11 07:40 12:16 14:03 16:39 17:59
HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
23.10.13 05:57 08:00 13:10 15:31 18:08 19:2824.10.13 05:59 08:02 13:10 15:30 18:06 19:2625.10.13 06:00 08:04 13:10 15:28 18:03 19:2326.10.13 06:02 08:06 13:10 15:26 18:01 19:2127.10.13 05:04 07:08 12:09 14:24 16:59 18:1928.10.13 05:06 07:10 12:09 14:23 16:57 18:1729.10.13 05:08 07:12 12:09 14:21 16:54 18:14
23.10.13 05:48 07:51 13:01 15:22 17:59 19:1924.10.13 05:50 07:54 13:01 15:20 17:56 19:1625.10.13 05:52 07:56 13:01 15:18 17:54 19:1426.10.13 05:53 07:58 13:01 15:16 17:52 19:1227.10.13 04:55 07:00 12:01 14:15 16:49 18:0928.10.13 04:57 07:02 12:01 14:13 16:47 18:0729.10.13 04:59 07:04 12:01 14:11 16:45 18:05
ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
23.10.13 05:57 08:02 13:11 15:30 18:07 19:2724.10.13 05:59 08:04 13:11 15:28 18:05 19:2525.10.13 06:01 08:06 13:10 15:26 18:02 19:2226.10.13 06:03 08:09 13:10 15:24 18:00 19:2027.10.13 05:05 07:11 12:10 14:23 16:58 18:1828.10.13 05:07 07:13 12:10 14:21 16:55 18:1529.10.13 05:08 07:15 12:10 14:19 16:53 18:13
AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı
23 - 29 EKİM 2013
Bir şeyler ters gidiyorsa dikkat!Dikkat bozukluğu, ilerleyen yaşlarda yerini geç kalınan önemli randevular, unutulan işler, düzensizlik, huzursuzluk, uykusuzluk, dengesizlik gibi şikayetlerle mesleki ve sosyal hayatı etkilemeye başlıyor.
ARZU KILIÇ İSTANBUL
1Çocuklukta hiperaktivite olarak ortaya çıkan dikkat bozukluğu, pek çok ye-
tişkinde farklı şekillerde devam edebiliyor. Asabiyetten huzursuzluğa, unutkanlıktan uykusuzluğa kadar kronikleşen pek çok sı-kıntınızın kaynağı dikkat bozukluğu olabilir.
Son yıllarda adını sıkça duyduğumuz hiperaktivite, çoğumuz tarafından çocuklara has bir rahatsızlık gibi algılansa da durum aslında öyle değil. Genetik faktörlerin yanı sıra ağır metaller, hormon bozuklukları ve boyalı gıdaların da etkisiyle çocuklarla görülme sıklığı yüzde 5’i bulan hiperaktivite, yaşın ilerlemesiyle düzelir gibi düşünülse de, yetişkinlikte de yüzde 70 oranında devam ediyor. Ayrıca dikkat dağınıklığıyla, yalnızca çocukluğunda hiperaktif tanısı konan ye-tişkinler karşılaşmıyor. Sakin bir çocukluk geçirmiş kimseler de ilerleyen yaşlarda cep telefonu, bilgisayar, televizyon gibi sıklıkla maruz kalınan uyarıcıların etkisiyle dikkat bozukluğundan muztarip olabiliyor. Ancak çocukluktaki hareketlilik, ilerleyen yaşlarda yerini daha ziyade dikkat bozukluğu gibi gözlemlenmesi güç bir soruna bırakmış olu-yor. Bu nedenle durumun farkına varamayan yetişkinler iş hayatında yaşadıkları güçlük-lerin ya da sosyal ilişkilerinde karşılaştıkları sorunların bu problemden kaynaklandığını genellikle fark edemiyor.
Hayatı nasıl etkiliyor?Dikkat bozukluğu, ilerleyen yaşlarda ye-
rini geç kalınan önemli randevular, unutulan işler, düzensizlik, huzursuzluk, uykusuzluk, dengesizlik gibi şikayetlerle mesleki ve sosyal hayatı etkilemeye başlıyor. Kadınlarda ve erkeklerde benzer özellikler sergilese de kimi zaman önemli farklılıklar içerebiliyor. Dikkat bozukluğu probleminin erkeklerde hızlı araba kullanma, bağımlılıklara yatkınlık, sabırsızlık; kadınlarda ise alışveriş bağımlılığı, duygusal olarak aşırı hassasiyet, tepkisel davranışlar gibi şekillerde kendini gösterdi-ğini belirten psikolog Serap Duygulu, genel belirtileri şöyle sıralıyor:
Sosyal ilişkilerde sorunlar: Aile ile ilgili sorumluluklardan kaçınma, ihmalkâr dav-ranışlar, konuşurken başkalarının sözünü kesme, diğer insanları dinlemeden konuşma.
Fevri davranışlar: Sinirli ve kırıcı tavırlar, duygusal iniş çıkışlar, şiddet eğilimi, kolay
öfkelenme, şiddet eğilimi, duygu-larını kontrol sorunları.
Gereksiz risk alma: Özellikle trafik kurallarına uymakta güçlük, kurallara ve yasalara başkaldırma eğilimi, kurallı ve düzenli yaşama uymakta sıkıntı, tehlikelere karşı gözü kara davranma.
Odaklanma güçlüğü: Dikkatini topla-makta veya uzun süreli kitap okumakta sorunlar. Birkaç işle aynı anda uğraşma ama sonunu getirememe.
Unutkanlık: Sık sık eşya kaybetme durumu.
Uyku problemi: Uyuma ve uyanmakta güçlük.
Sıkılganlık: Yerinde dura-mama, oturup dinlenmekten
hoşlanmama, boş duramama, sürekli bir şeylerle oyalanma çabası.
Zamanı iyi kullanamama: Gidilmesi gereken yere vaktinde gidememe, verilen görevi zamanında bitirememe, organize olamama.
Nasıl tedavi edilir?Dikkat bozukluğunun tedavisi, ortaya
çıkan belirtilere ve kişinin eğilimlerine göre farklılık gösteriyor. Genellikle genetik kökenli olduğu için, hiperaktif davranışlar sergileyen
çocukların ailelerindeki yetişkin bireylerde de bu tip davranışların görülme sıklığı oldukça yüksek kabul ediliyor. Beynin işlevlerindeki farklılıklar ve salgılanan dopamin hormonu dikkat kontrolünü güçleştirdiğinden, teda-vide bu hormonu dengeleyici ve sıklıkla rastlanan öfke patlamalarını engelleyici ilaç-lara yer veriliyor. Bunun yanında karşılaşılan güçlüklerle baş etme yollarını geliştirmeyi hedefleyen psikoterapi yöntemleri de ayrıca kullanılıyor ve iki tedavi şeklinin birlikte uygulanması öneriliyor. Ayrıca uzmanlar, bu kişilerde mide, bağırsak, astım ve alerji gibi hastalıkların da sıklıkla görüldüğüne dikkat çekiyor.
Dikkat bozukluğu geleceği etkiliyor
23 - 29 EKİM 2013
Bediüzzaman’ın izinde adım adımNurs köyünün çok yakınında bulunan Tağ Medresesi’ndeyiz. Abdurrahman Taği Hazretleri’nin medresesi... Buradaki yapının içinde Üstad’ın eğitim hayatına ilk başladığı yer bulunuyor.
ARİFE KABİL İSTANBUL
1Bediüzzaman Said Nursî’nin Bitlis ve Van illerinde yaşadığı mekânlardaki iz-
lerini sürmek isteyenlere sistemli gezi imkanı sağlayacak bir proje hazırlandı. Doğu Ana-dolu Kalkınma Ajansı (DAKA) tarafından hazırlanan projeyle Bediüzzaman’ın doğup büyüdüğü toprakları görmek ve Risale-i Nurların neşredilmesine vesile olan hatıraları yâd etmek daha kolay mümkün olacak.
Bediüzzaman Said Nursi’nin doğduğu ve mücadele dolu hayatının bir kısmını geçirdiği Van ve Bitlis toprakları, her yıl Üstad’ın hatıralarını yâd etmek isteyen yüzlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor. Bediüzzaman’ın Van Kalesi’nde âlem-i İslam’ın ihyası adına çektiği ızdırap, gelecek nurlu nesilleri gözünün önüne getirerek odaklandığı Med-resetüzzehra’nın projesini tahayyül ettiği bu mekanlar, ziyaretçilere ayrı bir tefekkür kapısı aralıyor. Bu bölgede Bediüzzaman’ın bir süre yaşadığı yerlerin hepsinde evlerin kapıları misafirler için ardına kadar açık. Anadolu insanındaki misafirperverliğe en somut haliyle burada şahit oluyoruz. Yılın herhangi bir vaktinde değil, her gün onlarca ziyaretçi, köylerdeki medrese ve evlerde ağırlanıyor. Dünyanın her tarafından Üstad’ın hatıralarını yâd etmek için gelen misafirler güler yüzlerle bereketli sofralarda karşılanıyor.
Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı (DAKA) ise bu yıl Bediüzzaman Said Nursî’nin Bitlis ve Van illerinde yaşadığı mekânlarda Üs-tad’ın izini sürmek isteyenler için bir proje hazırladı. Proje ile Bediüzzaman’ın doğup büyüdüğü toprakları görmek ve Risale-i Nur-ların neşredilmesine vesile olan hatıraları yâd etmek isteyenlere düzenli bir gezi programı sunulması amaçlanıyor. DAKA’nın hazırla-dığı projeden yararlanmak isteyenler Nüans Tur ve çeşitli seyahat acenteleri aracılığı ile bu güzel mekanları ziyaret edebilecek.
Doğduğu ev, Nurs köyüÜstad Bediüzzaman’ın doğduğu Nurs,
Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı küçük bir köy. Ortasından geçen suyu bol deresi ve yemyeşil coğrafyasıyla Karadeniz köylerini andıran Nurs’a gelen misafirleri Üstad’ın akrabaları ağırlıyor. Kapıları her an misafire açık bu evlerde Üstad’ın doğduğu evi ziyaret edenler için sohbet halkaları kuruluyor, ikramlar yapılıyor. Köydeki medreseler ise asrın müceddidini çıkarmış olmanın hakkını verircesine her yıl onlarca talebe yetiştiriyor. Üstad’ın doğduğu evden sonra anne-babası ve kardeşlerinin yattığı kabristan ziyaret edilip Fatihalar okunuyor.
Tahsil hayatına başladığı yer: Tağ MedresesiNurs köyünün çok yakınında bulunan
Tağ Medresesi’ndeyiz. Abdurrahman Taği Hazretleri’nin medresesi... Buradaki yapının içinde Üstad’ın eğitim hayatına ilk başladığı yer bulunuyor. Dokuz yaşına kadar Nurs’ta abisi Molla Abdullah’tan Kur’an-ı Kerim dersi alan Bediüzzaman, daha sonra Tağ Medresesi’ne gelir ve ders almaya başlar. Üstad’ın akrabalarından Hikmet Okur, Be-diüzzaman’ın Nurs köyünden buraya yürü-yerek geldiğini anlatıyor. Hafta içi medresede kalan Üstad ve abisi, cuma günleri köylerine dönüp anne babalarını görüyordu. Üstad’ın buradaki medrese hayatı çok sürmez, kısa bir zaman sonra başka medreselere gider. Bugünlerde Tağ Medresesi’nin bulunduğu yere yeni bir cami yapılıyor.
Erek dağıÜstad Bediüzzaman, evrad ve ibadetle-
riyle meşgul olmak için yaklaşık iki yıl Erek
Dağı’nda kalır. Bu süre zarfında en yakınında bulunanlardan biri Molla Abdullah Ekinci, Üstad’ın Erek Dağı’na çıkışını şöyle anlatıyor: “Van Norşin’de camide altı ay kadar kalan Üstad’ı bir süre sonra halk muska yaptırmak gibi konular yüzünden çok meşgul etmeye başladı. Herkes bir şey istemek için yanına gelir oldu. Bunun üzerine Üstad ‘Ben bu-raya ibadet etmeye geldim. Bu millet beni bırakmıyor ki evradımı okuyayım.’ diyerek Erek Dağı’na çıkmak istedi.” Erek Dağı’nda geçirdiği günlerle alâkalı Üstad daha sonra şunu diyecektir: “Mesela bu biçare Said hadisatı zamanında vesveseli hükümet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vakta ki neme lazım dedim, kendi nefsimi düşündüm, ahiretimi kurtarmak için Erek Dağı’nda harabe mağara gibi bir yere çekil-dim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler, Burdur’a getirildim.”
Esir düştüğü köprüVan, Ruslar tarafından işgal edildiğinde
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, gönüllü alay komutanı olarak yanındaki talebeleriyle birlikte şehri müdafaa ediyordu. Yeğeni
de dahil talebelerinin büyük kısmı şehrin girişinde şehit düşer. Sadece Vanlı Ali Çavuş ve onunla birlikte dört talebesi kalır. Bu köprünün üzerinde omuzundan ve bacağın-dan yaralanarak, altındaki kemerde saatler boyunca kalır. Hem kan kaybeden hem de donma tehlikesi geçiren Üstad, bu sırada yanındaki talebelerine kendisini bırakıp gitmelerini söyler. Ancak talebeleri bunu kabul etmez. Üstad da kendine özgü şivesi ile “Dayı gurban, kader bizi esir etti. Siz gidin ben burada kalayım.” der. Bu sıralarda 40 yaşlarında olan Bediüzzaman, tam 48 saat köprünün altında kalır. Bu şekilde Ruslara esir düşen Üstad, yaraları tedavi edildikten sonra Tiflis yolu ile Sibirya’ya sürgün edilir.
Van Kalesi ‘Binler gözüm olsaydı beraber ağlayacaktı’Van Kalesi’nin dibindeki Horhor
Medresesi’nde 15 yıl tedrisat yaptıran Bediüzzaman, Birinci Dünya Savaşı’nda talebeleriyle gönüllü bir alay oluşturur. Esaretten kurtuluduktan sonra 1923’te Van’a geri döner. Döndüğünde medreselerin yı-kıldığını, talebelerinin büyük çoğunluğunun
ise şehit düştüğünü öğrenir. Tahrip olan şehri en iyi görebileceği Van Kalesi’ne çıkan Üstad, sekiz yıl önce bıraktığı şehrin savaştan sonraki halini görünce gözyaşları içinde kalır. Üstad o anki ruh halini 26. Lem’a’nın 13. Rica’sında şöyle anlatır: “Benim kalbim en derinden sızladı. O kadar rikkatime dokundu ki, binler gözüm olsa beraber ağlayacaktı. Ben gurbetten vatanıma döndüm, gurbetten kurtuldum zannediyordum. Va esefa, gurbe-tin en dehşetlisini vatanımda gördüm.”
Tahir Paşa KonağıBediüzzaman, 20’li yaşlarda Van’da bu-
lunduğu sırada 1897-98 yıllarında Van Valisi Tahir Paşa’nın konağında misafir edilmişti. Van Valisi, Avrupa’dan gazeteler getirterek dünyadaki gelişmeleri takip ederdi. Üstad, İngiliz komutanı William Gladstone’un “Kur’an’ı Müslümanların elinden almadıkça onlara karşı zafer kazanamayız.” sözünü bu konağa gelen gazetelerden birinde okur ve Kur’an’ın nurunu dünyaya duyurmaya karar vererek, “Kur’an’ın sönmez ve söndü-rülemez manevi güneş hükmünde olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim.” der. Tahir Paşa, Abdülhamid’e yazdığı bir mektupta Bediüzzaman ile ilgili, “Şarkta öyle biri var ki ateş pare-i zekâ.” diyerek ondan istifade edilmesi gerektiğini bildirir.
Norşin CamiiVan’a büyük bir âlim zatın geldiğini
duyan Hamid Ekinci, camiyi ısıtma niyetiyle yanına biraz odun alarak Norşin Camii’ne gider. Daha önce Üstad’ı hiç görmeyen Molla Hamid, karşısında sakallı bir hoca bekler. Molla Hamid’in oğlu Hüseyin Ekinci, ilk kar-şılaşmayı babasının ağzıyla şöyle anlatıyor: “İçeri girdim, baktım ki hocaya benzer kimse yok. Bir kişi oturmuş, eğildim baktım, Üstad gözlerini yummuş evratlarını okuyordu.”
Bediüzzaman, Molla Abdullah’a kime baktığını sorunca o da, “Burada büyük bir âlim zat varmış ona bakmıştım.” der. Gü-lümseyen Üstad, hediye kabul etmediğini söyleyerek odunları istemez. Bunun üzerine Molla Abdullah, birden ciddileşerek, “Cami Allah’ın camisi, odun da Allah’ın odunu. Ya-karız, diyecek bir şey yok der.” Ancak Üstad yine de kabul etmez. Molla Abdullah, Üstad’ı ile ilk namazını burada kılar. Ve o anki ruh halini şu sözlerle anlatır: “Beni tam yanına aldı. Sağ tarafından bir karış geriye. Tekbir getirince ben zannettim Üstad’ın iç organları dışarı aktı. Sanki cami cezbeye geldi. Ben de başladım Fatiha’yı okumaya. Fakat baktım dizlerim titriyor. Ellerim birbirine vuruyor. Vallahi bir namaz kıldık, kardeş bugüne kadar kıldığımız namazın hepsi boş.” Daha sonra birlikte diz dize sohbet eden Molla Hamid, burada Üstad’ın talebesi olmaya karar verir.
Hamid Ekinci’nin oğlu Hüseyin Ekin-ci’nin anlattığına göre Üstad burada her gün beş saat dizüstü oturur, her dersine bir saat ayırırdı. Kur’an-ı Kerim, Delailü’l-Hayrat, Cevşenü’l-Kebir, bir de İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani’nin virdlerini okurdu. Bitir-meden de kimseyle konuşmazdı.
“Ah davam! Ya Gavs-ı Geylani”Üstad Bediüzzaman Hazretleri zaman
zaman tefekkür için Van Kalesi’ndeki ma-ğaralara çıkardı. Yine böyle bir gün mağaraya çıkarken ayağı kayıp düşme tehlikesi geçirir. O sırada yanında bulunan talebelerinden Vanlı Ali Çavuş’un anlattığına göre düşerken, “Ah davam! Ya Gavs-ı Geylani” diye sesle-nen Üstad, üç metrelik bir kavisle kayalıktan aşağıya değil yakındaki diğer bir mağaranın kapısına düşer.
Üstad Van kalesindeki mağaralara
çıkardı
23 - 29 EKİM 2013
Hekimoğlu İsmail
Akıllı telefondan ‘evde yokuz’ hizmetiDENİZ ERGÜREL İSTANBUL
1Cep telefonu kullanıcılarının en büyük kâbusu, istemedikleri numaralardan
çağrı veya SMS almak. Eğer akıllı telefo-nunuz varsa bu can sıkıcı duruma son ve-rebilirsiniz.
iPHONE: iOS 7 yüklü bir iPhone’da is-tenmeyen numaraları engellemek çok kolay. Bunun için “Son Aramalar” veya “Kişiler” bölümünde yer alan numaraların sağında yer alan bilgi (i) noktasına tıklamanız ve açılan menüde “Bu Arayanı Engelle” seçeneğini
aktive etmeniz gerekiyor.
Böylece o kişilerden mesaj, telefon veya FaceTime araması almıyorsunuz. Engellenen bir numara sizi aradığında telefonunuz meşgul sesi veriyor. İsterseniz aynı menü üzerinden engellemeyi kaldırabilirsiniz.
ANDROID: Android Jelly Bean işletim sistemine sahip cihazların bazılarında arama engelleme için çeşitli seçenekler var. Sam-sung kullanıcıları “Ayarlar” bölümünden “Otomatik Reddetme Modu”nu aktive ede-bilir ve açılan menüden istedikleri numarayı engelleme listesine ekleyebilirler. HTC One
kullanıcıları telefon uygulaması içerisindeki “Bloklanan Numaralar” menüsünden, LG Optimus G kullanıcıları ise “Ayarlar” menüsü altındaki “Arama Reddetme” bölümünden aynı işlemi yapabiliyorlar. Bunun yanında tüm Android cihazlar için geliştirilmiş bazı uygulamaları da deneye-bilirsiniz. Arama ve SMS Engelleyici (http://bit.ly/GQtCKo), Çağrı Yöneticisi (http://bit.ly/15WQHqD), Mr. Number (http://bit.ly/1gsWGpa) veya Call Blocker (http://bit.ly/17ZPSfh) bu uygulamaların en popüler-lerinden.
WINDOWS PHONE 8: Nokia’nın Amber güncellemeli Windows Phone 8 telefon-larında “Arama+SMS filtresi” bölümüne girip çağrı veya mesaj almak istemediğiniz numaraları engelleyebilirsiniz. Gelişmiş ayarlar kısmında uygulamalardan gelen mesajları veya uyarıları engellemeniz de mümkün. Diğer Nokia kullanıcıları ise Ovi Store üzerinden Best Blacklist uygulamasını kullanabilirler.
Haftanın Android uygulaması İngilizce-Türkçe sözlükİnternet bağlantısına ihtiyaç duymayan
bu uygulama bir İngilizce-Türkçe sözlük. Geniş bir kelime dağarcığına sahip olan uygulamada yazıyı sese çevirme özelliği de var. İngilizce düzensiz fiil çekimlerinin de bulunduğu uygulama ücretsiz. http://bit.ly/GMUJXn
Film gibi bir oyun, Beyond: Two SoulsOyun dünyasının
merakla beklediği Be-yond: Two Souls satış raflarındaki yerini aldı. Jodie
Holmes adlı genç bir kadının görünmez bir varlıkla olan psişik bağının konu edildiği oyun Fransız Quantic Dream tarafından Play Station 3 için özel olarak geliştirilmiş. İnteraktif psikolojik gerilim türündeki oyunda Willem Dafoe ve Ellen Page gibi aktörler de rol alıyor. Etkileyici müzik, grafik ve kurguya sahip olan oyun, yüksek bütçeli bir sinema filmini andırıyor. Oyunun 16 yaş ve üstü yetişkinlere uygun olduğunu da ayrıca hatırlatalım.
Haftanın iOS uygulaması, çocuklar için yapboz
0-4 yaş arası çocuklar için geliştirilen bu uygulamada 30’dan fazla farklı yap-boz serisi bulunuyor. Yapboz parçaları ekranda sürüklenerek kolayca hareket ettirilebiliyor. Farklı zorluk seviyelerine sahip olan bu yapbozlarda sesli ani-masyonlar da var. Tamamı Türkçe olan uygulama ücretsiz http://bit.ly/16yUqcm
Hiçbir kitaplık, cennete gidemezİnsanın sırat-ı müstakimde yürümesini
kolaylaştıran, hayatına işlediği ilmidir. Çünkü sevmek ve itaat etmek, tanımakla olur. Bazı haller ise kimi insanları istedikleri yere varmaktan alıkoyar. Nefislerini seçtik-leri yola çekemezler.
Bu hallerin bir kısmı tembelliktendir. Tembellik oturmaktan, yatmaktan, uyumak-tan hoşlanmaktır. Böyle insanlarda rahat etme emeli vardır. Bu sebepten sahaflarda dolaşıp kitapları karıştırmak, kütüphane kurmak, ilim adamlarının peşinde koşmak gibi zahmetlere katlanamazlar. Çalışmak istemeyen adamın fakir olacağı gibi, raha-tına bakmak isteyen adam cahil olur. Bazı insanların da gülüp eğlenmekten ötesine hali yoktur. Onlara derler ki, be adam bırak bu halleri, biraz da Allah de, ilim öğren.
İnsan, okuyarak, düşünerek, dinleyerek, bir de ilim adamlarını takip ederek bilgisini artırır. Camiler herkesin ilimden pay ala-bileceği yerlerdir. Namazını camide kılıp hiç olmazsa arkasından vaazı dinleyenin seviyesinin yükseleceği kesindir.
Her insanın ruhu ilme susar. İlmi an-layan, organlarımız değildir. İlmi ruhumuz anlar, kalbimiz anlar, iç âlemimiz anlar. İlim, ruhumuzu ihya eder.
İlim öğrenmek tek başına yeterli değildir. İlmin güzelliği, neticesinde ara-nır. İlim, insanı hizaya sokar, ıslah eder. Mesela İslamiyet’i öğrenmeye çalışan bir insan bakıyor ki, içki içmek, zina etmek yasak, zekât vermek farz. Tamam! Bunları anladı. Öyleyse hemen yaşamalı. Muvaffak olunca tekrar okuyor, görüyor ki, gıybet
ve faiz yasak, helalinden yiyip içmek farz. Hemen bunları da yaşamaya gayret etmeli. Öğrenmeye devam ediyor; başkalarıyla alay etmek yasak, kaza ve kadere razı olmak farz. Bunları da hayatına tatbik etmeli.
İlim sahibi olan şahıs, ilmini uygulamaya koymamışsa, o ilim sahibinin hareketsiz bir kütüphaneden farkı yoktur. Kitaplıklar yıllarca koca koca kitapları taşırlar fakat hiçbir kitaplık cennete gidemez. İlim kalbe tesir etmezse, hayata geçirilmezse, sebepleri yaratan görülmez, perde aralanmaz.
Maddiyatta kendilerinden yukarıdaki-lere bakanlar, ben niye onun elindekilere sahip değilim, diyerek mevcut hallerinin değerini anlamazlar. İlim konusunda ise durum şöyle olmalı: Yukarıya bakılmalıdır ve ben de ilmimi artırabilirim denmelidir.
Aşağıya da bakıp ilmimi onlara öğretebilirim denmelidir. Allah için okuyacağız, anla-yacağız, yaşayacağız, yayacağız ki ilmimiz bize ve başkalarına fayda sağlasın. İnsanı ağaca benzetirsek, o ağacın meyvelerini başkaları yemeye başladığında ağaç insa-niyet makamına yükselmiş olur. İslam’ın emrine verilmeyen ilim, sahibini ancak kibre götürür.
İlim yapmak, beyni bilgi dağı haline getirmek değildir. Bilgi dağına İslam nuru doğunca hakla batıl ayrılır, ilim sahibi şahıs âlim olur. İlmiyle âmil olmak irfan sahibinin işidir. Allah, irfan sahibi olmayı, öğrendikle-rimizden faydalanmayı ve faydalandırmayı nasip etsin, ilim kapısından ayrılmak isteyen nefsimize izin vermesin.
BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.
k u r s u @ z a m a n . c o m . t r
k u r s u @ z a m a n . c o m . t rBU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.
Günahlar karşısında sabır talebiHazreti İsa'nın (aleyhisselam) doğumundan yaklaşık ola-
rak 9-10 asır önce Mısır ile Filistin arasında Amalika adlı bir ka-vim yaşamaktaydı.
Câlût adında bir hükümdar tarafından idare edilen bu ka-vim, İsrailoğulları'na saldırıp onları perişan etmiş; vatanların-dan kovmuş, çoluk çocuklarından ayrı koymuştu. Bunun üze-rine İsrailoğulları, peygamberlerine müracaatta bulunmuş, düş-manlarıyla çarpışmak için kendilerine bir komutan tayin et-mesini istemişlerdi. "Ne olur, bize bir hükümdar tayin et debiz de Allah yolunda cihad edelim" demişlerdi. İsrailoğulla-rı'nın fıtratını çok iyi bilen o peygamber, "Ya savaşma emri sizefarz kılınır, siz de savaşmazsanız?" deyince onlar, "Ne diye Al-lah yolunda cihad etmeyelim ki; vatanlarından çıkarılan biz,çoluk çocuğundan ayrı düşenler de yine biziz." cevabını ver-mişlerdir. Onlar böyle deseler de, cihad kendilerine farz kılı-nınca içlerinden çoğu sözlerinden dönüvermiş ve geride ah-dine sadık pek az insan kalmıştır. Fakat dönemin peygamberi,bunu önceden bilmesine ve onların daha sonra takınacaklarıtavrı o anki hallerinden okumasına rağmen İsrailoğulları'nınkumandan talebini geri çevirmemiş, Tâlût'u hükümdar ve baş-komutan olarak tayin etmiştir.
Tâlût ve Suyla İmtihanİsrailoğulları başlangıçta işi zenginlik ve kavmiyetçilik nok-
tasından ele almış ve Tâlût'un hükümdarlığını tasvip etme-mişlerdi. Peygamberleri onlara seçimin Allah Teâlâ tarafındanyapıldığını ima etmiş, Tâlût'un Hak indindeki yerine dikkatçekmiş ve devamla şöyle demişti: "Onun hükümdarlığının alâ-meti, size içinde Rabb'inizden bir sekîne ile Mûsâ ve Harun'unmanevî mirasından bir bakiyye bulunan ve meleklerce taşınanbir sandığın gelmesidir. Eğer iman etmeye niyetli isenizbunda, elbette sizin için delil vardır." İşte, İsrailoğulları ancako zaman Tâlût'un hükümranlığına razı olmuşlardı.
Tâlût, Câlût'a karşı sefere çıkmak üzere ordusunu hareketegeçirince askerlerine şöyle demişti: "Allah sizi, bir ırmakla im-tihan edecek. Onun suyundan kana kana içen benden sayıl-mayacak; sadece avucuyla aldığı miktar muaf olmak üzere, kimo sudan içmezse o da benden sayılacak." Böylece, Tâlût on-ları uyarmıştı; fakat onlar, -pek azı hariç- suyun başına varırvarmaz ondan avuç avuç içmişlerdi. İçmiş ama içtikçe daha birsusamış, bir türlü suya kanmamış ve imtihanı kaybederekyolda kalmışlardı. Tâlût ve zaruret miktarı bir avuç suyla iktifaeden sâdık müminler ise ihtiyaçlarını görüp ırmağın diğer ta-rafına selametle geçmişlerdi. Suyun öbür yakasında kalanlar,yeis ve inkisar şurubu içmişçesine "Bugün bizim Câlût ve or-dusuna karşı duracak tâkatimiz yoktur" demiş, geri çekilmiş-lerdi; ama ölümden sonra diriltilip Allah'ın huzuruna çıka-caklarını bilen diğerleri, "Nice küçük topluluklar vardır ki, Al-lah'ın izniyle, büyük cemaatlere galip gelmiştir. Doğrusu Al-lah, sabredenlerle beraberdir." diyerek yollarına devam et-mişlerdi.
Evet, mü'minler, ahde vefa göstererek Hak yolunda şehidveya vazifesini yapmış gazi olmaya karar vermişlerdi. Onlar,Câlût'u ve onun yüreklere korku salan ordusunu görünce ür-küp kaçma yerine Tâlût'un etrafında daha bir kenetlenmiş veAllah'a teveccüh edip sabra sarılmak gerektiğine inanarak şöyleniyaz etmişlerdi: "Ya Rabbenâ, üstümüze gürül gürül sabır yağ-dır, ayaklarımıza sebat ver ve kâfir topluluğa karşı bizi muzaffereyle!" (Bakara, 2/250)
İşte, İsrailoğulları'ndan çoğunun onca hır-gür çıkarmala-rından, ahde vefasızlık yapmalarından ve inananları yüz üstübırakıp geri dönmelerinden sonra, sadıkların o kadarcık bir te-veccühünü Cenâb-ı Hak cevapsız ve mükâfatsız bırakmamıştı.Allah'ın izni ve inayetiyle Dâvud (aleyhisselam) Câlût'u öl-dürmüş ve Tâlût ordusu düşmanlarını bozguna uğratmıştı.
Neye Karşı Sabır?Sabır, bir zaviyeden diyanetin yarısını teşkil eden çok
önemli bir kalbî ameldir; o sadece belalara münhasır değildir,onun pek çok çeşidi, derinliği, yanı vardır. Hazreti Üstad, bellibaşlı sabır çeşitlerini üç kategoride toplamış; hususiyle masi-yetten uzak durmayı, musibetlere katlanmayı ve ibadet ü ta-atte devamlı olmayı nazara vermiştir. Bununla beraber, sab-redilen hususlar itibarıyla sabır çeşitlerini çoğaltmak da müm-kündür: Dünyanın cezbedici güzellikleri ve nefsi gıcıklayan ni-metleri karşısında istikameti koruma adına sabır, belli bir vaktebağlı işlerde zamanın çıldırtıcılığına karşı sabır, ermiş insan-
ların can ü gönülden cemâl-i İlahi'yi arzu etmelerine rağmendine hizmeti kendi nefislerine tercih ederek burada kalıp va-zifeye devam etmeleri, her anı "Refik-i A'la" hülyalarıyla ge-çirdikleri halde O'nun takdirine rıza göstererek ölümü değilO'nun hoşnutluğunu istemeleri şeklindeki vuslata karşı sabır...bunlardan bazılarıdır.
Bu itibarla, bilhassa sokakların birer kanal haline gelip göz-lerden gönüllere günah akıtıp durduğu günümüzde masiyet-ten kaçma ve ibadet ü taate sarılma adına sabır talebi çokönemlidir. Her mü'min hemen her zaman "Allah'ım! Kalbimeibadet ü taati şirin ve günahları da çirkin göster; kulluğu bana
sevdir, günahlara karşı içimde tiksinti hissi uyar. İbadetlerdedevamlı olma, kötülüklerden uzak durma konusunda beni sa-bırlı kıl!" mülahazalarıyla oturup kalkmalıdır.
1- Hazreti Üstad, belli başlı sabır çeşitlerini üç kategoridetoplamış; hususiyle günahlardan uzak durmayı, musibetlerekatlanmayı ve ibadet ü taatte devamlı olmayı nazara vermiş-tir.
2- Sokakların birer kanal haline gelip gözlerden gönülleregünah akıtıp durduğu günümüzde, günahlardan kaçma veibadet ü taate sarılma adına sabır talebi çok önemlidir.
Ne olur, affının serinliğini ve marifetinin halâvetini bizim ruhumuza da duyur ve bizi onlarla doyur! Zira, haşyetle önünde iki büklüm olup ikâbından sakınılmaya lâyık olan da, mücrimlerin günahlarını bağışlama şanına yaraşan da yalnız Sen’sin!
mizdeki perdeleri kaldır.
Bazen pür-neşe kesilir ve kendimizi gökyüzünde dolaşıyor sanırız. Bazen koyun-kuzu meleyişiyle rikkate gelir, duygulanır ve içten içe mumlar gibi eririz. Bazen de bunları o kadar tabiî, yerli yerinde ve baş döndürücü bir ahenk içinde görürüz ki, “böylesinden daha mükemmeli olamaz” der kaderin sırlı nakışları karşısında büyüleniriz.
Abdullah Aymaz
Çok önceden başlatılmıştı
Necip Fazıl merhumun, mürteci ve gerici diye kendisine saldıranlara verdiği bir misal vardır: Yarış-larda bir merkez etrafında tur atanlardan geride kalan birisinin, millet üçüncü turu tamamlarken herkesin önünde henüz birinci turu tamamlamış olması ilk bakışta onu ilerici gibi gösterebilir…
Eğer bir hizmet 1911’de basılan kitabında Gü-neydoğu’da kurulacak bir üniversitede, İslamî ilimler okutulacağı için “Arapça lâzım; Türkçe resmi dil ola-rak vacip; Kürtçe mâhalli dil olarak câiz”, demişse ve sonra bir toplumun anadili kullanma hakkını vermek bir ulûfe değil normal, tabiî hakkıdır diye anlayışını herkesten önce belirtmişse, ayrıca seneler önce eğitim adına kolejler, üniversite hazırlık dershaneleri açmış ve fakir muhitlerde de parasız okuma salonları ve kurslar, faaliyete geçirmişse; Kürtçe yayın yapan TV kanalı kurmuşsa, hâlâ o hizmetin açılıma karşı olduğunu hatta açılımı baltalamaya çalıştığını iddia etmek kötü niyetliliktir…
Aynı şekilde başka bir açılım için en az yirmi, yirmi beş senedir başta Tunceli ve benzeri vilayet-lerde hizmetler başlatmıştı. Hatta 8 Eylül 2013’te yayınlanan “GELİN CANLAR BİR OLALIM” başlıklı yazımda belirttiğim üzere 1971’de bir nevi açılımı başlatmıştık…
Bundan on yedi sene önce M. Fethullah Gülen Hoca’mızla Prof. Dr. İzzettin Doğan Bey’in evine gitmiş, ziyaret etmiş, sohbet etmiştik. Evet ciddi diyaloglar tâ o zaman başlamıştı...
Sanki açılımların önüne geçmek için alelacele bir “Cami-Cemevi ve Kültür Merkezi” temeli atıldı gibi iddialar yapılıyor. Bu iddiaların gerçeklerle hiçbir ilgisi yok… Evet gerçek açılımların seneler önce temelleri atılmış, geliştirilmiş, 8 Eylül 2013 tarihinde de meyvesini vermişti… Semek, emek ister…
Bütün mesele temel atma davetiyesinde özetlen-mişti… “İnsanların birbirlerini daha yakından tanı-maları, sevgi ve barış dini olan İslâm’ın bu amaçlara uygun olarak anlaşılmasının sağlanması ve kimsenin diğerinden farklı olmadığının yaşanarak öğrenilmesi, önyargıların ihtilaf kaynağı olmaktan çıkartılması düşüncesiyle sadece sevgiyi, sadece barışı, sadece kardeşliği işlemek ve yaşamak amacı…”
Derin çatlaklarla parça parça bölünüp parçalan-ması için her fitnenin sahnelendiği ülkemizde, nifak, şikak ve fesadın önüne geçmek için gösterilen bu gayretlerin alkışlanması gerekirken, hiç ümit edil-medik şekilde karşısına çıkılması Türkiye’nin gerçek problemlerini çok iyi bilen ve çareler üzerinde beyin yoranları derin üzüntülere sevk ediyor… Ne olur çev-remizdeki İslâm ülkelerine bir de bu açıdan bakalım da kandan, feryattan başka hiçbir şeyin görünmediği bu toz duman arasında birbirini boğazlayanlardan bir ders alalım. Unutmayalım birileri bizim de öyle olmamızı istiyorlar.
Allah rızası için ya bu olacaklara daha güzel bir çare bulun veya sırf iyi niyetle bulunmuş şu çarelere bir destek verin… Veya hiç olmazsa aleyhinde bulun-mayın… Tenkit çok kolaydır, aynen tahrip gibi… Ama eğer yapıcı olmayan yıkıcı tenkitler Allah rızasının dışında bir garazdan ileri geliyorsa, yarın Ulu Divan’da Allah Huzuru’nda hesabı çok zordur. Cenab-ı Hak hepimize basiret versin, bizi birbirimize sevdirsin… Denizi geçip bir karış derede boğulmayalım ne olur…
HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ
Abdullah Aymaz
Sen lütufta bulunanların en güzelisin; bizi de umduklarımıza nâil eylemeniistirham ediyoruz.
Başlarımızdan aşağıya sağanak sağanak yağdırdığın nimetlerden dolayı ev-vel-âhir bütün hamd ü senalar Sana, bizim gibi liyakatsiz gönülleri iman ve İs-lam'la şerefyâb kıldığın için bütün minnet ve şükran hislerimiz yine Sana'dır; biziiman ve İslam'la şereflendirdiğin gibi ihsanla ve daha ötesiyle de donatmanı di-liyoruz.
'İnfak', bir sadakat nişanesi olarak Allah yolunda tasaddukta bulunma ameliyesidir vehemen her dinde var olan temel bir meseledir.Allah (celle celâluhu) yolunda vermeye (infak) alışan bir insan için, dünyada vermekkadar zevkli bir şey yoktur. Ancak günümüzde, diğer meseleler gibi infak meselesi dekendi müessiriyeti, aktivitesi ve hayata geçirilmesi gerektiği ölçüsünde, ne sistemli birşekilde anlatılabilmiş ne de temsil edilebilmiştir.
SözünÖzü�
� � � � � �� � � � � � �
� � � � � � � � � � � �� � � � � � � � � � � �� � � � � � � � � �
� � � � � � � � � � ��
� � � � � � � � � � � � �� � � � � � � � � � �� � � � � � � � � � �� � � � � � � � � � �
� � � � � � � � � � �� � � � � � � � �
� �
�������������������� �������������������������� �����������������������������������������������������������������������������������������
���������������������������� ��� ���������� �������������������������������������������� ����� ���������������������������
��������������������������� ����������������������������� ����������������������������������������������������������
���������������
� � � � �
� � � � � � �� �
� � � � � � �� � � � � � � �� � � � � � � � �� � � � � � � � � �
� � � � � � � �� �
� � �� � �
� � �� � �
� �� �
� � �� � �
� ��
� �
� � �� ��
� � �� � �
� � �� � � �
� �� � �� �
� � �� �
� � �� � � � � �
� � � � � � �� � � � � �� � � � � � � � �
� � � � � � � �
� � � � � �� � � � � �� � � � � � �
� � � � � � � �� � � � � � �� � � � � � � � � �
� � � � � � � �� � � � � � � �� � � � � � � � � �
� � � � � � �� � �
� � � � � � �� � �� � �� � � � � � � � �
� � � �� � � � � � � � � � �
� � � � � �� � � � � � �� � � � � � � �
� � � � � �� � � � � � � � �� � � � � � � �� � � � � � �
� � � � � � � �� � � � � � �
� � � � �
� �
� �� � � �
� � � �� � � � � � �
� � � �� � � � � � �
� � � � � � �� � � � �
� � � � � �� � � � � �
� � � � � � �� � � � �� � � � � � �� � � � �
� � � �� � � � � �
� � � � � � �� � � � � �� � � � � �� � � � � �
� � � � � � �� � � � � � �
� � � � � �� � � � � �
� � � � � �� � � � �
�� � � � �
� � � � � �� � � � � � � �
� � � � � � �� � � � � � �
� � � � � � �� � � � �
� � � � � �� � � � � � �
� � � � � � � �� � � � � �� � � � � � �� �
� � � � �� � � � � � �
� � � � � �� � � � � �
� � � � � �� � � � � �
� � � � � �� � � � � � �� � � � � � � �� � � � � �
� � � �� � � � � �� � � � �
� � � � � �� � � � � � �� � � � � � �� � � � � �� �
� �� �� �
� � �� � �
� �� �
� � �� � �
� � �� � �
� � �� � � �
SebâtÇark edip durma öyle, maksûdaeremezsin;Yerinde kalmayınca, meyveyi
deremezsin!Varan sebâtla vardı, gidip menzile erdi,Sen sebât etmeyince, Dost yüzü
göremezsin!
Yollar uzun ve yaman, yolcuya azık iman,İnançla gerilmezsen, Cennet'e giremezsin.Köprü yıkık, yol bozuk, elden tutan kimse
yok,Çözmüşse Hak örgünü, sen onu öremezsin..
Derin dere, sarp yokuş, hak erine hepsi hoş,Geçmek vazife sana, kimseyi yeremezsin.Varanlar vardı çoktan, varlığa erdi
"yok"tan,Yok olmayınca sen, huzûra yüz
süremezsin!..
M. Fethullah Gülen
HaftanınDuası
Endonezya'dan Avustralya'nın Sydney şehrine geçtik. Oradakiinsanlarımızı ziyaret ettik.
Eğitim gönüllülerimizin açtığı kolejlerin başarılarına şahit olduk.Lise bitirme imtihanına (HSC) giren 72 bin öğrencinin başarı ne-ticeleri Eyalet Eğitim Bakanlığı tarafından bildirildi. Bu sene de ŞuleKoleji matematik birincisi çıkardı. Tayfun Özdemir, bütün sorularadoğru cevap vererek 100 tam puan almayı başardı. Eyalet Eğitim Ba-kanlığı, matematik ve İngilizcede eyalet çapında elde ettiği başarı-dan dolayı Şule Koleji idarecilerini tebrik etti.
Sydney'den Avustralya'nın başşehri Canberra'ya geçtik. Can-berra'da bazı dostlarla görüştük... Asya-Pasifik Dinlerarası DiyalogKoordinatörü Prof. Dr. Raymond Canning ile bir Türk lokantasındagörüştük. Prof. Raymond, İslamiyet'e ve Müslümanlara karşı çok sa-mimi ve sıcak bir bilim adamı.. Gerçekten dini din için sevenlerden.Kanaatlerini de her yerde entelektüellere yakışır şekilde çekişme-den açıkça ifade eden birisi..
Daha önce Müslüman-Hıristiyan Dostluk Bölümü'nde baş-kanlık yapan Prof. Dr. Antony Johns, İslami ilimlerde uzman... İs-lami eserleri Arapçasından okuyabiliyor." Kur'an'a samimi bir an-layışla yaklaşıp kalbinle kulak vermezsen mânalarını anlayamazsın."diyor...
Prof. Antony'nin Kur'an'dan Yusuf Sûresi'yle ilgili makalele-rindeki derinlik Prof. Dr. İsmail Albayrak Bey'in dikkatini çeker. "Buteknik ve derinliği nereden öğrendiniz?" diye sorar. O da "Benimbu hususta üstadım Fahreddin Râzi'dir. Aslında üniversitelerde sırfRâzi için enstitüler kurmak gerekir." der.
Görüşmemiz sırasında bana "Senin, Fountain dergisindeki,1850'lerde İrlanda'ya kıtlık sonucu ölümlere karşı Osmanlı Devle-ti'nin gemiler dolusu erzak yardımını, belgelere dayanarak yazdı-ğın yazıyı okudum. Bunu hemen İrlandalı dostum Raymond'a ha-ber verdim." dedi. Daha sonra Prof. Dr. İsmail Albayrak bana dediki: "Bir gece saat on ikide Antony bana e-mail geçerek Fountain der-gisinde okuduğu Osmanlı'nın İrlanda'ya yardımından bahsederekhayretini ifade etti. O sırada bunu Raymond'a da bildirmişti...
Australian National University'de öğretim görevlisi olan Avu-kat Asmi Wood, Avustralya yerlisi (Aborigin) bir Müslüman... Ül-kesini uluslararası mahkemelerde temsil ediyor... Türkleri çok se-viyor. "Hidayetime vesile oldular.. Ben bir gün elimde bira şişesi bircaminin kapısına dayanıp imamına sorular sormak istedim. Amao, bana çok müsamahalı davrandı. Eğer başkalarının mabedine ohalde gitseydim, beni mutlaka kovarlardı. Hemen bir Kitap getiripelime verdi. "Sen şimdilik bunları oku... Sonra gel, sorularını sordedi." diyor. Kendisine Mısırlı imam Ahmet Yusuf da çok yardımcıolmuş...
Fahreddin Râzi içinenstitüler
Biz de sabır yağmuruna muhtacız...Bizim, hâlihazırdaki mücadelelerimiz, Tâlût'un or-
dusunun, Ashab-ı Bedir'in, Uhud kahramanlarının,Malazgirt, Niğbolu ve Çanakkale yiğitlerinin müca-hedeleri gibi değildir.
Onlar maddî bir savaşın içindeydiler ve her anölümle burun buruna, şehadetle karşı karşıya idiler.Doğru, biz öyle zorlardan zor bir duruma düşmedik;ne var ki, bugün de içinde bulunduğumuz zamanınşartlarına göre bazı zorluklar yaşadığımız ve sabra çokmuhtaç olduğumuz bir gerçektir.
Evet, bugünün dünyasında da Câlût ruhlu bir sürütiran var. Bazıları açıktan açığa Allah'a, Peygamber'e,Kur'an'a saldırıyorlar. Dünyanın değişik yerlerindekiMüslümanlara sırf dinlerinden ve diyanetlerinden do-layı zulmediyorlar. İnsanlar arasına fitneler sokuyor,mezhep çatışmalarını körüklüyor, ırkî mülahazalarabağlı kavgaları ateşliyor ve İslam dünyasında kardeşkanı dökülmesine sebebiyet veriyorlar. Bütün bu olupbitenleri görüp muvazeneyi koruyabilme sabr-ı ce-milden başka ne ile mümkün olabilir ki? İster ferdî is-ter ailevî isterse de içtimaî olarak din ve diyanetin ge-reklerini yerine getirme hakkı tanınmıyorsa, onu bü-tün erkânıyla yaşama fırsatı verilmiyorsa, inanan ka-dınların saçıyla, başıyla uğraşılıyorsa, genç kızlara di-nin emrini de yerine getirmek suretiyle eğitimleriniözgürce tamamlama imkânı sağlanmıyorsa.. bilakisinsanlar dinî kanaatlerinden ve inançlarından dolayı,
ayırımlara tabi tutuluyor, hakaretlere uğruyor ve zu-lüm görüyorsa.. bütün bunlara da ancak sabr-ı cemillekatlanılabilir.
Müslümanların bugün maruz kaldığı mazlumi-yet ve mağduriyetler karşısında, "Rabb'imiz, bizimbaşımızdan aşağı da sağanak sağanak sabır yağdır;gönüllerimizi sabırla, cesaret ve metanetle doldur. Biziöyle sabır kahramanları eyle ki, hep sabır duyalım, sa-bır düşünelim, sabır görelim ve sabırla gerilelim... He-pimizi din ve diyanet üzere sabit kadem eyle; bize ma-siyetlere karşı dayanma gücü, musibetlere tahammülkuvveti ver.. kalblerindeki inanç hissini köreltmiş, kâi-nattaki en aşikâr gerçek olan Ulûhiyet hakikatini gö-remeyen körlere, mazhar olduğu nimetleri görmez-likten gelen nankörlere karşı bizi zaferyâb kıl." diyesürekli inlesek yine de azdır.
Hâsılı; sabır, kurtuluşa ermenin sırlı-sihirli anah-tarıdır; sabreden bir kimse mutlaka aradığını bulur..ibadet ü taatte sabreden nihayet huzura kavuşur.. mâ-siyet karşısında dişini sıkıp günahlardan uzak kalanve musibetleri takdir-i İlahî bilip onlara güzelce ta-hammül gösteren sonunda Cennet'e girer. Hasım-larının değişik komplolarına rağmen çizgisini koru-yan, durduğu yerin hakkını veren ve hep mü'min ka-rakterinin gereğini sergileyen de er ya da geç zafereerer.
Ahmet Şahin
23 - 29 EKİM 2013
Torunlarımla yaşadığım bayram harçlığı hatırası..
Dini bayramların özellikle çocukların ruhlarında unutul-mayacak tatlı hatıralarla yaşanması gerektiğini düşünüyorum.
Bu sayede kimse onların hafızasından yaşadığı dini bay-ramları silemeyecek, bayramların özellik ve güzelliğini ömür boyu sevgi ile hatırlamalarına sebep olacaktır. Ne var ki, ben böyle düşünüp böyle yazdığım halde, bayramlarda harçlıklarını verirken sevindirdiğimi sandığım torunumu tam aksine çok üzüyormuşum da haberim bile olmuyormuş. Nasıl mı üzü-yormuşum torunumu bayramlarda hem de harçlık verirken?
Buyurun, küçüklerin büyüklere mesaj dolu bayram harçlığı değerlendirmelerini birlikte okuyalım.
Bayram namazından çıktıktan sonra geldiğim evde o tarihte yedi yaşındaki torunum Ahsen’le onun büyüğü olan torunum Esmanur karşıladılar beni. Odama geçip yerime oturduğumda ikisi de bayramlaşmak üzere hazırdılar karşımda. Ben de büyük bir mutlulukla harçlıklarını hazırlamak üzere iken yedi yaşındaki torunumun hiç beklemediğim bir sorusuna muhatap oldum. Bakın nasıl ikaz ediyordu küçük torunum beni:
-Dede hiç olmazsa bu bayramda adaletli davran!Şaşırdım bu beklemediğim uyarı karşısında. Kendimi
toparlayarak sordum:-Ahsen’ciğim, ben her bayram adaletsizlik mi yapıyorum ki,
hiç olmazsa bu bayram adaletli davranayım?Bakın her bayram adaletsizlik yaptığımı nasıl izah etti yedi
yaşındaki masum torunum:-Biz bayramlarda, kandillerde ablamla senin elini öpüyor
harçlığımızı alıyoruz. Ama bakıyorum sen her defasında bana verdiğinden fazla veriyorsun ablama! Ben bu haksızlığa daya-namıyorum. Bu ayırıma hiç olmazsa bu bayramda son vermeni istiyorum. İkimiz de senin torunun değil miyiz? Neden ablama fazla bana az veriyorsun? Bu adaletsizlik değil de nedir?..
Demek ki, bayramda harçlık vererek sevindirmek istediğim torunumu tam aksine çok üzüyormuşum da haberim bile olmuyormuş... Düşünmeye başladım. Onu böylesine üzücü bir duygu ile baş başa bırakmamalıydım bayramda. Ama ortada bir adaletsizliğin olmadığını nasıl anlatacaktım o gün yedi yaşındaki bu masum torunuma?
Başka çarem yok, Rabb’ime sığınarak şöyle sorular sordum küçük torunuma:
- Ahsen’ciğim sen kaç numara ayakkabı giyiyorsun, ablan kaç numara giyiyor?
-Ben ufak numara giyiyorum, ablam da büyük numara giyiyor.
-Pekiyi, bunların fiyatları aynı mı, yoksa ablanınki daha pahalı, seninki daha mı ucuz?
- Ablamınki daha pahalı elbette. Çünkü o büyük numara giyiyor, büyük fiyatı ödüyor, ben ise küçük numara giyiyor, küçük fiyatı ödüyorum.
-Peki Ahsen’ciğim şimdi sen söyle öyle ise, size harçlık verirken alacağınız ayakkabının, giyeceğiniz elbisenin fiyatını düşünerek vermem gerekmez mi? Sana senin ödeyeceğin paraya göre, ablana da ablanın ödeyeceği paraya göre harçlık hesap etmem adalet gereği olmaz mı? Fazla para ödeyene fazla harçlık, az ödeyene de ona göre harçlık vermem haksızlık sayılır mı? Sen akıllı bir çocuksun, düşünürsen harçlıkların neden farklı olduğunu bulabilirsin. Senin zekana güveniyorum ben!.
Ayaklarının ucuna bakarak düşünmeye başlayan Ahsen’in beklemesi uzun sürmedi, yüzündeki gerginlik yavaş yavaş gitmeye başladı. Sonra da başını kaldırarak rahatlamış şekilde cevap verdi:
-Dedeciğim! Şimdi anladım neden bize farklı harçlık verdiğini. Çünkü büyüklerin giydikleri ayakkabı da elbise de büyük. Ödeyecekleri para da büyük olacak. Küçüklerinki ise küçük, ödeyecekleri para da küçük olacak. Öyle olunca herkesin alacağı harçlık da yapacağı masrafa göre olacak. Seni yanlış yere adaletsizlikle suçladığım için özür dilerim dedeciğim, beni bağışla!..
O bayram da yedi yaşındaki torunumla, farklı harçlık vermede adaletsizlik olmadığına böylece birlikte karar vermiş olduk. Bir yanlış anlamayı, anlaşılır bir dille düzelttiğimizden dolayı ikimiz de bayramı mutlu şekilde yaşadık. Ancak farklı harçlık alan küçüklerin, yaşına göre aldıkları bu farklı harçlıkta bir adaletsizlik olmadığını bilmeleri için, bu olayı yazmamı da yine torunum Ahsen istedi. Bu sebeple konuyu sizinle paylaşmayı da gerekli gördük birlikte.
Bilmem Ahsen’in emsalleri de adaletli buldu mu bizim bu farklı harçlık verme gerekçemizi?
Yeni Bahar Çocuk 15 Faaliyet
22 EKİM 2013 SALI
1
5
2
3
46
KÂĞIT HELVA
Kâğıt tabaktan kalemlik yapalım
İlk önce tabağın birini ikiye bölün. Yarım olan parçayı ters çevirip bütün olan tabağa zımbalayın.
Bütün olan tabağa şekildeki gibi asmak için gerekli olan kısmı çizin. Makas ile düzgünce kesin.
Asılacak yeri koparmadan düzgünce kesip belirtin. Renk-li fon kâğıtları ile askı kalemliği süsleyin, kolay gelsin.
evgili arkadaşla-rım, güzel bir bay-ramı geride bırak-
tık, şimdi derslere sımsıkı sarılma zamanı. Sınav za-manları yavaş yavaş yak-laşıyor. Bu kez çok çalışıp iyi notlar almak için her gece Allah’ıma dua edi-yorum. Annem ve babam benim mutlu olmam için çok çalışıyor, ben de onları mutlu etmek, emeklerinin boşa olmadığını göster-mek istiyorum. Bunun için elimden gelenin en iyisi-ni yapmak istiyorum ki ile-ride iyi bir işte çalışıp an-nemin ve babamın bana baktığı gibi ben de onla-ra bakmak istiyorum. Hoş-ça kalın.
S
HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected] @
Malzemeler:1
2
3
4
5
6
2 adet karton tabakSüslemek için renkli fon kâğıdıYapıştırıcıKeçeli kalemMakasZımba
Arkadışım Eş-şek1
Konuşamasalar da koklaşa koklaşa anlaşan, dert-lerini havlayarak, mırlayarak, öterek ya da başka
bir şekilde anlatan, bizim dertlerimize de ortak arka-daşlarımız onlar. Bazen sahibine benzeyen kedi Gar-field gibi muzip, bazen “Bi’ kedi gördüm sanki.” diyen Tweety kadar masum ve şirin mahlûklar. Hatta kimi zaman Barış Manço’nun ‘Arkadaşım Eşek’ şarkısında bahsettiği gibi dost canlısı onlar... ‘Evcil hayvanlar’ diyoruz biz onlara; kedisinden köpeğine, balığından kuşuna, kaplumbağadan tavşan ve ördeğine kadar pek çok hayvanı besleyenimiz var. Onlarla birlikte yaşa-manın güzelliklerini, zorluklarını, sebep olduğu rahat-sızlıkları, dinimizce hükmünü, hem bizzat yaşayanlara sorduk hem de uzmanlara. Bakın bize neler söylediler?
‘Kedi değil antidepresan’İstanbul’da yaşayan Serpil Tokmak, Gaziantep’te
öğretmenlik yaparken yanına ev arkadaşı olarak bir kedi almaya karar verir ve Minipis’le maceraları başlar. Daha 20 günlükken aldığı bu ‘Vankara’ kedisi, şimdilerde 1 yaşını doldurmuş bir hanımefendi. Kedi sevgisinin aile mirası olduğunu söyleyen Serpil Hanım’ın büyük dedesinin lakabı bile ‘kedi’ymiş. Zamanla Minipis’le birbirlerine o kadar alışmışlar ki aralarındaki bağ tabiri caizse anne-kız gibi olmuş. Hatta bir gün Serpil Hanım, Minipis’in sürekli üzerinde olmasından dert yanınca veteriner, kendi şampuanıyla yıkadığı için kedisinin şampuanın kokusundan dolayı onu annesi sandığını
anlatır. Hatta Minipis bu işi biraz abartıp ‘annesinin’ birkaç gün yokluğunda, elbise dolabına girerek onun kokusunu arar. Serpil Tokmak, Minipis’le yaşamaktan öyle mutlu ki onun kedi değil antidepresan olduğunu düşünüyor: “Öfkelenip her şeyi yapabileceğim anlarda bile göğsüme yatınca vazgeçip dinginleşiyorum.” Ke-diyle yaşamanın zorluğunu sorduğumuzda ise aldığımız cevap bizi şaşırtmıyor: “Aşırı ilgi istiyor.” Bir de iki tarafın da sağlığı için titizlik istiyormuş kediseverlik.
‘Ben onların abisiyim’Biri erkek (Maviş), diğeri dişi (Sarış) iki muhabbet
kuşunun minik sahibiyle sohbet ediyoruz: Yusuf Tarık Gökmen. Küçük çocuk, onların ağabeyleri oluyormuş, öyle söylüyor bize. Annesi ve babası da ebeveyni… Yani ailelerine iki kuş kardeş eklenmiş. Onlara adını veren de yine 5 yaşındaki ‘abi’leriymiş. Yusuf Abi, “Maviş’le Sarış’ı neden seviyorsun?” soru-muza yaşına ya-kışır muziplikle cevap veriyor: “Çünkü Sarış çok komik bakıyor."
Hayat kurtaran meyveNEŞE KUTLUTAŞ İSTANBUL
1Mutfağın olmazsa olmazlarından limo-nun cilt bakımındaki faydalarını biliyor
musunuz?Buzdolabı kokusunu giderinUfak bir pamuk veya süngeri limon
suyuyla ıslatıp birkaç saat buzdolabında bıra-karak dolabın kötü kokusunu giderebilirsiniz.
Kesme tahtalarını temizleyinKesme tahtasını soğan doğramak, sarım-
sak ezmek, et ya da tavuk eti kesmek ve balık hazırlamak için kullandığınızda tahta kokuyu içine çeker. Bu kokuyu gidermek için limonla tahtayı iyice ovun.
Siğiller için limonSiğillerden kurtulmak için her şeyi dene-
menize rağmen başarı elde edemediyseniz bir de şunu deneyin. Bir pamuğu bolca limon suyuna batırın ve siğilin üzerine bastırın. Bu işlemi limon suyunun asidi siğili tamamen eritinceye kadar her gün düzenli olarak yapın.
Yaşlılık lekelerini azaltınYaş ilerledikçe ciltte ortaya çıkan lekeleri
ve çilleri kapatmak için özel kremler satın almadan önce cildinize limon suyu sürün ve on beş dakika bekletin. Ardından yıkayıp te-mizleyin. Limon suyu cilt bakımı için güvenli ve oldukça etkilidir.
Cildinizdeki pürüzleri yok etmek için de limon suyundan faydalanabilirsiniz. Aynı zamanda ciltteki siyah noktaların üstüne akşamdan limon suyu sürüp ertesi gün temizleyip çıkarabilirsiniz.
Kiraz lekelerini çıkartınReçel yaparken ya da meyve ayıklarken
elinizde çıkmayan lekeler oluşabilir. Bunu gidermek için ellerinizi limon suyuyla ovala-yıp birkaç dakika bekleyin ve sonra ılık su ve sabunla yıkayın.
Kepek tedavisindeKepekten dolayı rahatsızlık duyuyorsanız,
hemen dolaptan bir limon alıp iki çorba kaşığı kadar suyunu sıkın. Bu suyla saç diplerine masaj yapın ve saçlarınızı tekrar bununla yıkayın. Bu yöntemi kepekten kurtuluncaya kadar her gün tekrarlayın.
Lazer epilasyon ne kadar sağlıklı1
Çağımızın güzellik icatlarından biri de lazer epilasyon. Vücuttaki istenmeyen
tüylerden kurtulmak için son yıllarda bu yönteme başvuruluyor. Sadece kadınlar de-ğil, artık erkekler tarafından da oldukça talep görüyor lazer epilasyon. İnsan düşünmeden edemiyor: Birkaç seansla veda ettiğimiz tüy-lerimizin bedelini bir gün çeşitli rahatsızlarla ödeyecek miyiz? Tabii bir de bu işin dinî boyutu var. Biz de bu soruların cevaplarını konularının uzmanlarına danıştık.
Lazer, uyarılmış radyasyonun yoğun-laşmasıyla güçlendirilmiş bir ışık demeti. 1967 yılından itibaren de tıp dünyasında kullanılmaya başlandı. Son yıllarda fiyatla-rının da uygun olması sebebiyle istenmeyen tüylerden kurtulmak için birçok kişi bu yöntemi tercih ediyor. Öyle ki eski klasik metotlar neredeyse unutuldu. Bu yöntemde lazer ışınları, bir el aleti ile cilde uygula-nıyor. Işınlar kılın yapısında bulunan ve siyah rengi veren melanin ismindeki boya maddesi tarafından tutuluyor. Işık enerjisi, kılda ısı enerjisine dönüşüyor ve kıl kökünü tahrip ediyor. Bu esnada kişi, iğne batmasına benzeyen bir acı hissediyor, kıl köklerinde şişme ve kızarıklık oluşuyor. İşlem sırasında cihaz yoluyla sağlanan hava ve soğutma sayesinde cilt korunmaya, acı ve yan etkiler azaltılmaya çalışılıyor. Bu şekilde lazer epilas-yon, vücudun tüm bölgelerine uygulanıyor.
Uyarılmış radyasyonun yoğunlaşmasıyla güçlendirilmiş bir ışık demetine maruz kalmak, ileriki yıllarda sağlığımız açısından bir sorun teşkil eder mi? Hemen hepimizin aklına takılan bu soruyu İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Server Serdaroğlu’na yöneltiyo-ruz. Serdaroğlu, “Epilasyon tedavilerinde kullanılan lazerin ürettiği enerji belirli dalga boyunda ışıktan oluşuyor. Cilde herhangi bir zarar vermeden geçiyor. Derinin altında sadece kıl köküne kadar ulaşıyor, daha derinlere ulaşmıyor. Dolayısıyla lazer epi-lasyonda kullanılan lazerler diğer ışınlara oranla oldukça güvenlidir. Yumurtalıklara, iç organlara herhangi bir zararı yoktur. Güveni-lirliği de Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylandı.” diyor. Biraz içimiz rahatlıyor. Prof. Dr. Serdaroğlu’na kafamızı kurcalayan “Lazer, tıp alanında 37 yıldır kullanılıyor. Bu süre oluşabilecek herhangi bir sağlık sorununun tespit edilebilmesi için
kısa bir zaman dilimi değil mi?” sorusunu da soruyoruz. Ve bu sürenin de herhangi bir cihazın tehlikeli olup olmadığını tespit etmek için yeterli olduğunu öğreniyoruz.
LAZER EPİLASYON KALICI MI?Toplumumuzda lazer epilasyonun sağ-
lıklı olup olmadığına dair kafalarda şüpheler olduğu gibi kalıcılığı hususunda da endişeler var. Bu yöntemle kişinin istenmeyen tüyler-den kalıcı olarak kurtulacağı vaat ediliyor. Ancak uzmanlara göre operasyonun sonucu kişiden kişiye değişiyor. Uygulama sayesinde bazı kişiler tüylerinden tamamen kurtulurken
bazıları hâlâ bu sorunla baş et-mek zorunda kalabiliyor. Bunun sebebi ise kişinin hormonal dengesi, genetik yapısı, kullandığı ilaçlar ve hastalıkları. Yön-temin etkinliğinin, seanslar tamamlandıktan sonra 6 ay içinde değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü tekrar çıkacak kıllar 6 ay içinde belli oluyor.
Bununla birlikte söz konusu metot, herkese önerilmiyor. Özellikle infrared (kızılötesi) ışığa hassasiyeti artıran ilaçları kullananlar, uygulama bölgesi ya da yakı-nında cilt enfeksiyonu olanlar, deri kanseri hikâyesi bulunanlar ve hamileler kesinlikle
bu yönteme başvurmamalı. Lazer ışığı sarı, kızıl, beyaz renkleri gör-
mediği için bu tür kıl yapısına etkisi olmuyor. Dolayısıyla tüyleri bu renklerde olanlar da lazer epilasyon yaptırmamalı.
Lazer epilasyon yaptıran yahut yaptıracak kişiler, merkezin dermatolog kontrolünde olup olmadığına dikkat etmeli. Uzman çalıştırılmayan yerlerde bu uygulama yaptırılmamalı. Ayrıca ortamın hijyenine de özen gösterilmeli. Zira sağlıksız ortamlarda yapılan işlemler yüzünden dönüşü olmayan cilt problemleri ile karşı karşıya kalınabiliyor.
23 - 29 EKİM 2013
Tüylerden kurtulayım derken hata
yapmayın
23 - 29 EKİM 2013
BULMACA40 BU
Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]
Aşağdaki piramitte her kutuda bulunan say altndaki iki kutuda bulunan sayla-rn TOPLAMINA eşittir. Buna göre her bir piramitte ayn saylar kullanmadan boş kalan kutular doldurun.
SAYIPİRAMİDİ
•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle be-lirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagra-m doldurun. •Üzerinde işaret olan iki kutudaki say ard-şktr.•Tüm ardşklar diyagramda gösterilmiştir.
ARDIŞIKSUDOKU
•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle belirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagram doldurun. •Oklarn yönünde bulunan köşelerden komşu olan iki kutudaki saylarn çarp-m üzerinde verilmiştir.
HECELİ BULMACA
Güzel yazma sanat
Cehaletin babas
İletişim, haberleşme
Tefekkür eden
BE
Bİ
BU
CE
DE
E
E
FEK
HA
HİL
KİR
MU
MÜ
RE
TE
YAT
n çizgilerl
A
Aşağdaki simetrik şekil iç içe geçmiş ka-relerden oluşturulmuştur. Acaba bu şe-kilde toplam kaç tane kare var?
İÇ İÇE KARELER
1627
6
53
1 5
4 3
GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ
ARDIŞIK SUDOKU
İÇİÇE KARELER
SAYI PİRAMİDİ
HECELİ BULMACA
SA LA MU RA
A Mİ YA NE
İK RA Mİ YE
Cİ BİL Lİ YET
1613
32
15
29
10
17
123
60 63
31
567 12
13 TANE KARE VARDIR
2 4 1 6 5 3
6 5 3 4 1 2
4 2 6 1 3 5
3 1 5 2 6 4
1 3 4 5 2 6
5 6 2 3 4 1
6
6
10
10
22 E
KİM
201
3 SA
LI
Yeni
Bah
ar Ç
ocuk
08-0
9 Bul
mac
alar
22 E
KİM
201
3 SA
LI
23 - 29 EKİM 2013
ÇÖZMECE
23 - 29 EKİM 2013
Güzellik insana ne yapar?NURİYE AKMAN İSTANBUL
1Güzellik... Maddi ya da manevi, somut ya da soyut, her yaşta en çok arayıp en
zor bulduğumuz, en kolay kaybettiğimiz, üzerinde neredeyse hiç düşünmediğimiz değer...
Bu sayfa için fotoğraf seçerken elim hep güzellere gidince, güzelliğin insana neler yaptırdığını sorgulama ihtiyacı hissettim. İşte benim aklıma gelenler:
Çeker: Çünkü içinde bir mıknatıs var-dır. Bu yüzden güzellikle aşk ayrılmaz bir bütündür. Aslında aşk mı güzelliği, güzellik mi aşkı doğurur bilen yoktur. Güzellik bir bilmecedir.
İter: Çünkü onu taşımak zordur. Neden durup dururken başımıza bela alalım? Gü-zellik, sahibine ağır bir yüktür.
Aratır: Çünkü çirkinliğin verdiği acıdan ancak güzellikle korunulabilir. Güzellik bazen sığınak, bazen kalkandır.
Kaçırtır:Çünkü çirkinliğe alışmışızdır. Güzelliğin onu tahtından indirtmesi düze-nimizin bozulması demektir. Bu savaşı göze alamayız. Güzellik, bu manada bir tehlikedir.
Gösterir: Çünkü güzelliğe bakıp kendimizi görürüz. Güzellik bir aynadır. Başkalarının kim olduğunu da neye ve kime güzel dediğine bakarak çözeriz. Güzellik bu açıdan bir ipucudur.
Aldatır: Çünkü güzellik asli unsur değil, güzel görünene atfettiğimiz değerdir. Güzel-lik ön yüzünü göstererek arkasını saklar. O yüzden de bir perdedir.
Haz verir: Çünkü derûnumuzda uyuyan gizli güzeli ayağa kaldırır. Güzellik yalnızlığı-mıza bir tesellidir.
Hüzünlendirir: Çünkü dikkatli bakıldı-ğında güzel, asla yeterince güzel değildir. En güzeller bile mükemmelden uzaktır. Onları güzel yapan da bu edeptir zaten. Bu yüzden güzellik bir ayağımızı yerden keserken diğe-rini sıkıca yere bastırır.
Şaşırtır: Çünkü bir şeyin nasıl bu kadar güzel olabildiğini anlayamayız. Bu oranlar, bu ölçüler, bu renkler, bu formlar, bu dokular bir araya geldiklerinde böyle görüneceklerini nereden bilirler? Güzellik gizemi çözülmeye-cek bir mucizedir.
Hırslandırır: Çünkü güzelliğin sahibi olmak isteriz. Satın alırsak başkalarına caka satmakla kalmayız, ihtiyaç duyduğumuz her şeyi o güzeli satarak elde edebiliriz. Güzellik bir rant aracıdır.
Kıskandırır: Çünkü güzelliğin götürü-sünden çok getirisine odaklanırız. Mad-di-manevi maliyetine bakmayız, onda varsa bende de olmalı diyerek kendimizi ateşe atarız. Güzellik bir tuzaktır.
Yaşatır: Çünkü ufkumuzda bir güzel yoksa yürüyemeyiz. Güzellik pusuladır. Dağ, ardında bir güzel olduğu için aşılmaya değerdir. Güzellik vaat edilmiş cennettir.
Öldürür: Çünkü uğruna ölümün göze alınacağı tek değerdir. Güzellik bazen yanlış konulan bir teşhis, bazen hedefe tam isabet eden bir oktur.
Güçlendirir: Çünkü güzel olunca veya güzelimiz olunca bileğimiz bükülmez, dilimiz daha iyi laf yapar, bacaklarımız daha hızlı koşar sanırız. Güzellik bir vehimdir.
Zayıflatır: Çünkü güzellik korunması en güç şeydir. Eskimekle, yaşlılıkla, ölümle malüldür. Ayrıca hırsızlığa, spekülasyona, kopyalanmaya açıktır. Göstersen bir türlüdür, saklasan bir türlü. İnsana sahip olurken ödediğinden daha fazlasına malolur. Güzellik acizliktir.
Gevezeleştirir: Çünkü onu gördüğümüzü herkese ilan etmek ister, tanımlamaya başlarız. Güzellik dile dökülünce bozulur, küçülür, parçalanır, nitelik değiştirir. Bu yüzden güzellik sadece bir hayaldir.
Suskunlaştırır: Çünkü görme organı göz değil kalptir. Kalple görülen dile gelmez. Bu yüzden güzellik öldürmeden had bildiren bir susturucudur.
Unutturur: Çünkü hayatının merkezine yerleştirince seni sabitleştirip, donuklaştırır. Hayranlığın verdiği rehavetle güzelliğin dı-şında her şey silinip önemini yitirir. Güzellik bu açıdan zalimdir.
Hatırlatır: Çünkü güzellik insan eliyle oluşturulan bir esere aitse, asıl gösterdiği ardındaki çaba, emek, kan ve terle adanmış-lıktır. Güzellik bu açıdan dehşet bir hikâyedir.
Ayrıştırır:Çünkü senin güzelin benim güzelime karşıdır, kendiminkini bırakıp se-ninkine tabi olmamı, senin güzelini övmemi istersin. Bunu yapmazsam beni düşman addedersin. Hayata böyle bakanlar için güzellik bir çatışmadır.
Birleştirir: Çünkü aynı güzele tapanların ortak bir adı olur, o güzelle anılıp, ondan nasiplenirler. Birlik, yaratılan etrafında olursa geçici, yaratan odaklı olursa kalıcıdır. Güzel-lik, yok olmaktır. Kesrette mi kaybolacaksın, vahdette mi? İşte bütün mesele budur.
Güçlü bir bağışıklık için…Kışa yaklaşırken grip, nezle gibi birçok hastalığın sezonu da açılmış bulunuyor. Birkaç küçük önlemle bağışıklığınızı güçlendirerek bunlarla mücadele etmenizi kolaylaştırabilirsiniz.
MERVE TUNÇEL İSTANBUL
1Bir açıp bir kapayan havalar ruh halimiz gibi bedenimizin de den-
gesini bozmaya hayli elverişli. Hal böy-leyken özellikle alerjik rahatsızlıklar, grip, nezle gibi birçok kış hastalığı ka-pıda bekliyor. Havaların soğuması üst solunum yolu enfeksiyonu yapan virüs-lerin yaşamlarını sürdürmesi için elve-rişli bir ortam sağlıyor zira. Bu aylarda zamanımızın çoğunu kapalı ortamlarda geçiriyor olmamız hasta insanlardan havaya bulaşan virüsleri daha kolay kapmamıza da neden oluyor. Ancak bağışıklık sistemimizi güçlendirerek bu hastalıkları kolay atlatmak hatta hiç yakalanmamak mümkün. Bunun sırlarını alerji uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak anlattı.
Soğuk havalarda sürekli kapalı mekanlarda olmak virüslerin yayılması için bulunmaz bir ortam sağlıyor. Bu-nun yanı sıra güneş ışığından mahrum kalıyoruz. Oysa güneş ışığı bağışıklık
sistemimizin güçlü kalmasını sağlayan en önemli hormonları harekete geçirir.
Şehir insanlarında çok yaygın gö-rülen D vitamini eksikliği kış aylarında bağışıklık sisteminin zayıflamasının en önemli nedeni. Yine bu mevsim gerek trafiğe bağlı gerekse ısınma yöntemle-rinin yol açtığı hava kirliliğinin de daha yoğun görüldüğü zaman dilimi. Hava kirliliği vücudumuzun temizlemekte zorlanacağı büyük bir yük. Bu etki bir demirin paslanması gibi doku hasarı oluşturuyor. Bu hasar enfeksiyonlar dışında birçok kronik hastalığa da ne-den oluyor. Diyabet, MS, kronik tiroid iltihabı gibi birçok müzmin hastalığın temelinde zayıflayan bağışıklık sistemi var.
Bunlara dikkat!*Güneş ışığından mahrum kaldı-
ğınız aylarda D vitamini takviyesiyle bağışıklığınızı destekleyin.
*Enfeksiyonlarla mücadelede balık ve balık yağında bolca bulunan omega
3 yağ asitleri büyük rol oynuyor.*Hastayken meyve suyu yerine su
için. Çünkü en iyi balgam söktürücü sudur.
*Bol çiğ taze meyve ve sebze tü-ketin.
*Keten tohumu, haşhaş gibi bol E vitamini içeren tohumları yemekleri-nizde kullanın.
*Ceviz, badem, fındık gibi kuru yemişleri ihmal etmeyin.
*Koyu sarı ve turuncu renkteki gıdalar da bağışıklığı destekler. Havuç, bal kabağı, portakal, mandalina, yu-murta sarısını tercih edin.
*Sıvı yağ olarak omega 3 yönünden zengin zeytinyağı ya da fındık yağı tüketin. Katı yağlardan uzak durun.
*Günde en az bir saat açık havada zaman geçirerek vücudunuzun D vitamini ihtiyacına cevap verebilirsiniz.
*Altta yatan alerji gibi bir kronik hastalığınız varsa en kısa sürede tedavi edin. Aksi takdirde enfeksiyonlara daha açık hale gelebilirsiniz.
Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer
Vedat Oğuz
Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief
Kamil Subaşı[email protected]
Haber MerkeziRedaktion Center
Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,
Engin Tenekeci, Yavuz Şahin [email protected]
Grafik TasarımSebahattin Çelebi
Reklam / Advertising +45 71 51 43 85
ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 21 39 54 57• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 45 52783966• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 78 93 64• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86
KÜ
NYE
Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892
Reklam [email protected] ...............................+45715 14 385Haber: ....................... [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ........................... +4570206970
Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK
Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.
CVR-nr. 25065557
31 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMAvrupa’nın en eski başbakanı, 5. seçim zaferini kazandı18 yıllık başbakanlığının ardından 5. kez seçimleri kazanmayı başaran Juncker, ilk sonuçlara göre oyların yüzde 32’sini alarak mecliste 24 sandalye kazandı. EMRE DEMİR PARİS
1Avrupa’nın en uzun süre görev yapan başbakanı Jean Claude Juncker, üst
üste 5. kez seçimleri kazandı. 18 yıl başba-kanlık koltuğunda oturan Juncker’in partisi Hıristiyan Sosyal Halk Partisi (CSV), dün Lüksemburg’da yapılan genel seçimleri bi-rinci sırada tamamladı.
18 yıllık başbakanlığının ardından 5. kez seçimleri kazanmayı başaran Juncker, ilk sonuçlara göre oyların yüzde 32’sini alarak mecliste 24 sandalye kazandı. Ancak, 2009 seçimlerinde yüzde 42 oy alan Juncker’in partisi CSV’nin parlamentoda iki sandalye kaybettiği tahmin ediliyor. Sosyalist Parti yüzde 20, sağ liberal Demokrat Parti yüzde 18, Yeşiller Partisi ise yüzde 10 oy aldı.
1995, 1999, 2004 ve 2009 yıllarında seçimleri rahat kazanan Juncker, dün siyasî hayatının en zorlu seçimini gerçekleştirdi. Ancak, telekulak skandalı nedeniyle temmuz ayında istifa eden Juncker, en güçlü rakibi Sosyalist Etienne Schneider’i yenmeyi ba-şardı. Juncker, Lüksemburg istihbarat örgütü SREL’in Lüksemburg Büyük Dükü’nün de telefonlarını gizlice dinlediğinin ortaya çıkması üzerine Sosyalist Parti’nin baskısıyla istifa etmişti. Juncker’in mensubu olduğu
CSV, II. Cihan Harbi’nden bu yana biri istisna bütün hükümetlere başkanlık etti.
Ülkesinin küçüklüğüne rağmen AB’de oynadığı büyük rollerle tanınan Juncker, 2005-2013 yılları arasında 8 yıl boyunca Euro üyesi ülkelerden müteşekkil Euro Bölgesi’nin başkanlığını yürüttü. IMF ve Dünya Bankası başkanlıkları da yapan Juncker, Almanya’nın eski Başbakanı Helmut Kohl ve eski Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’la birlikte ortak para birimi ‘Euro’nun mimar-ları’ arasında sayılıyor. Ancak, uluslararası arenaya yoğunlaştığı gerekçesiyle kendi ül-kesinde eleştiriye maruz kalıyor. Jose Manuel Barroso’nun ardından Avrupa Komisyonu başkanlığı için en ciddi adaylardan birisi olarak gösterilen Juncker, “Hiçbir şekilde Avrupa Komisyonu başkanı olma gibi bir niyetim yok. Amacım, kendi ülkeme yoğun-laşmak ve siyaset hayatımı sürdürmek.” dedi.
Lüksemburg, 537 bin nüfusu ve 2500 kilometrekare yüzölçümüyle Avrupa’nın en küçük ülkelerinden birisi. Anayasal monar-şiyle yönetilen ülke, aynı zamanda 48 bin 300 Euro’yu bulan kişi başına düşen milli gelir oranıyla refah düzeyi en yüksek AB ülkesi. Ancak, son yıllarda krizin etkisini gösterdiği Lüksemburg’da işsizlik yüzde 7’ye yükseldi.
www.opinionen.dkwww.opinionen.dk
Tyrkisk neoliberalisme udfordretAnalyse: Urolighederne i Tyrkiet begyndte som endemonstration mod opførelsen af et indkøbscenter vedTaksim-pladsen i Istanbul. Det er dog en mere generelmodstand mod regeringens neoliberaleudviklingspolitik, der ligger bag optøjerne.
8Valg i Pakistan fulgt tæt i dansk-pakistanske sofaerFor første gang har en demokratisk valgt regeringsiddet ved magten i Pakistan i en hel valgperiode.Udviklingen skaber stolthed blandt dansk-pakistanere -også selvom mange har boet hele livet i Danmark.
14
WWW.OPINIONEN.DK DIT TVÆRKULTURELLE MAGASIN #18 - ÅRGANG 3 - JUNI 2013 KR. 30,00
Kvindekampmed Koranen ihåndenReligion skal bruges til at løsesamfundets problemer - ikke til at gørefolks liv sværere. Det mener denislamiske feminist Omaima Abou Bakrfra Egypten. Vi har talt med hende underet besøg i København. Samfund side 4
Fællesbøn gørraskReligionssociologPeter la Cour vurdererud fra en undersøgelseaf kirkegængere, atfællesskabet omkringreligiøs tilbedelse kanvære helbredende.Gruppen afkirkegængere levedevæsentligt længere endikke-kirkegængerne.Derfor mener han, atmuslimske kvinder børgå mere i moské. Det erlæge Nadja Elgin dogikke helt enig i. Samfund side 3
Dagpengereformen rammer skævtGruppen af indvandrere fra ikke-vestlige lande, der står til at mistedagpengeretten, er tre gange så høj som gruppen af etniske danskere. Vi kigger påkonsekvenserne af den forkortede dagpengeperiode og på den nyeuddannelsesydelse i TEMA OM ARBEJDSLØSHED. Læs også om 42-årige ShindaAbdi, der efter 13 år på kontanthjælp har fået modet tilbage gennem sin nyementor fra Kvinfos mentornetværk. Et netværk, der nu er lukningstruet.
Tema side10 - 12
PET fårdialogprisPolitietsEfterretningstjenestefik anerkendelse fraden tværkulturelleforening Dialog Forumfor deres særlige indsatsi arbejdet med atfremme dialog ogfredelig sameksistens ideres forebyggelse-sarbejde. Blandt deandre prismodtagerevar tidligereoverrabbiner BentMelchior og politikerBertel Haarder. Kultur side 16
www.moving-media.dk www.moving-media.dk
İLAN ISPARTA AİLE MAHKEMESİNDEN
ESASNO : 2011/218 Esas
KARAR NO : 2012/903
Davacý AYNUR GÖVERCÝN tarafýndan Davalý SADIK GÖVERCÝN aleyhine mahkememizde açýlan TanýmaVe Tenfiz davasýnýn yapýlan açýk yargýlamasý sonunda;
HÜKÜM :
Yukarýda açýklanan nedenlerle;
1- Açýlan davanýn KABULÜ ÝLE taraflar Isparta ili, Yalvaç ilçesi, Körküler, Cilt N0:44 Hane No:30 da nüfusakayýtlý Selman ve Sultan'dan olma 1980 D.lu davacý AYNUR GÖVERCÝN ile ayný yer nüfusuna kayýtlý Hasan veEmine'den olma, 1978 doðumlu davalý SADIK GÖVERCÝN'ýn BOÞANMALARINA iliþkin Güney Danimarka DevletÝdaresi 31/05/2010 tarihinde kesinleþen 2009112/31537 sayýlý yabancý mahkeme ilamýnýn TANIMA VETENFÝZÝNE,
2-Karar kesinleþtiðinde tanýma hükmünün yabancý mahkeme ilamý altýna yazýlmasýna,
3-Peþin alýnan; harca göre eksik alýnan 2,75 TL karar ve ilam harcanýn davalýdan alýnarak hazineye gelir KAYDINA,
4-Davacý tarafça yapýlan 39,70 TL peþin harç ve posta gideri, 374,00 TL olmak üzere toplam 413,70 TL'ninyargýlama gideri ile davacý kendini vekille temsil ettirdiðinden AAÜT uyarýnca tayin ve takdir olunan 1.200 TLmaktu vekalet ücretinin davalýdan alýnarak davacýya ÖDENMESÝNE,
5-6100 sayýlý HMK 333. Maddesi uyarýnca davacý tarafýndan yatýrýlan gider avansýnýn kullanýlmayan; kýsmýnýnkarar kesinleþtiðinde Yazý Ýþleri Müdürlüðünce davacýya ÝADESÝNE,
Dair davacý vekilinin yüzünde, davalýnýn yokluðunda, kararýn taraflara tebliðinden itibaren 15 günlük yasalsürede Yargýtay temyiz yolu açýk olmak üzere verilen karar açýkça okunup usulen anlatýldý.03/10/2012 Tebliðyerine geçmek üzere ilanen teblið olunur18/10/2012 B: 74474
32 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMİstanbul’un arka mahalleleriMilitan devşirme ve eğitim alanı olarak kullanılan mahalleler, etkinlik savaşına da sahne oluyor. Günümüzde 1980 öncesinin kurtarılmış bölgelerini kurmak mümkün değil. Ancak bu sınırlar psikolojik olarak inşa ediliyor. İşte son sığınak varoşların fotoğrafı.
BÜNYAMİN KÖSELİ İSTANBUL
1Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cep-hesi (DHKP-C), 21 yaşında ölen örgüt
üyesi Hasan Ferit Gedik’in cenaze törenini âdeta bir gövde gösterisine dönüştürdü. Silahlı cenaze töreni, Gazi Mahallesi’ndeki Cebeci Mezarlığı’nda son buldu. Kortejin önünde yürüyen eli silahlı, yüzü maskeli 7-8 kişilik grubun uzun namlulu silahlarla havaya seri atışlar yapması, yaşananları ‘sı-radan’ olmaktan çıkardı. Dikkatler bir kez daha yasa dışı eylemlerle sık sık gündeme gelen ‘Gazi Mahallesi’ne çevrildi. Örgüt, böylesine büyük bir provokasyonu, kendince ‘kurtarılmış bölge’ olarak gördüğü Gazi’de yapabilirdi ancak.
Ayrıca örgüt, 2012’yi atılım yılı olarak seçmiş, son bir sene içerisinde Türkiye’nin farklı bölgelerinde 11 eylem düzenlemişti. DHKP-C’nin giderek yükselen bir ‘eylem-lilik’ sürecine girmesinin birtakım sebepleri var. Suriye’nin içerisinde bulunduğu iç savaş, örgüte, Türkiye’nin güneyinde hareket alanı kazandırdı. Ülkedeki Baas rejimi, DHKP-C’yi kendi inisiyatifi doğrultusunda rahatça kul-lanıyor, bunun karşılığında örgüte lojistik destek veriyor. DHKP-C, legal alanda faali-yet yürüten dernekleri sayesinde kazandığı elemanları, Lazkiye’deki kamplara silahlı eğitim için gönderiyor. Terör örgütünün, Suriye’deki savaşı fırsat bilerek Alevi-Sünni çatışmasını Türkiye’ye sıçratmayı hedeflediği iddia ediliyor. Bu çerçevede örgüt, kurulduğu ilk günden bu yana Hatay ve çevresindeki etkinliğini artırmaya çalışan Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) Acilci-ler örgütünün lideri Mihraç Ural ile dirsek teması kuruyor.
Örgüt, İstanbul’daki bazı semtlerde de alttan alta Alevi-Sünni çatışmasını körüklüyor. Son bir yılda 20 farklı adreste Alevi vatandaşların evleri işaretlendi. Bu provokasyonun arkasından ise DHKP-C çıktı. Kriminal incelemede, işaretlemelerin Pir Sultan Abdal Kültür Derneği üyesi M.D.nin evinde yarı kullanılmış hâlde bulunan spreylerle yapıldığı kesinlik kazandı.
DHKP-C, bazı çevrelerce, eskiden olduğu gibi etkin hâle getirilmek isteniyor. Örgüt, son bir yılda ‘İşçi, Memur, Gençlik, Tüm Halk Birleşeceğiz, Milyonları Örgüt-leyeceğiz!’ isimli kampanyaya öncülük etti. İstanbul başta olmak üzere ülke genelinde birçok basın açıklaması, yürüyüş ve konser tarzında etkinlikler düzenleyerek örgütsel aktiviteleri artırma yoluna gitti.
Gazi Mahallesi’ndeki silahlı cenaze töreni sonrasında, örgüte yakın bazı isimler bile, şaşkınlığını gizleyememişti. Görüştü-ğümüz DHKP-C’liler ise malumu ilâm etti, asıl hedefin polisi kışkırtmak ve müdahaleye zorlamak olduğunu dile getirdi. Muhtemel bir çatışma sonrasında oluşacak şiddet ortamında, halkla emniyet güçleri karşı karşıya gelecek, örgüt yeni mağduriyetler üzerinden ajitasyon yapma fırsatı bulacaktı. Neyse ki planlanan olmadı. Polis, birkaç saatliğine de olsa, Gazi’den elini eteğini çekti. Ardından kamera görüntüleri titizlikle incelendi, operasyon için düğmeye basıldı. Okmeydanı, Maltepe Gülsuyu, Gülensu ve Gazi Mahallesi’nde önceden belirlenen 60’a yakın adrese saat 06.30 sıralarında eş zamanlı baskınlar düzenlendi, 40 kişi gözaltına alındı. Baskında yapılan aramalarda, uzun namlulu bir silah ve 4 tabanca ele geçirildi. Operas-yon kapsamında Gülsuyu Haklar Derneği binasına da girildi. Çok sayıda örgütsel dokümana incelemek üzere el kondu.
‘Polis yok, biz varız’ mesajıGözaltına alınanlardan İsmail Bilgili adlı
Halk-Cephesi üyesinin, Hasan Ferit Gedik’in cenaze töreninde silah kullanan isimlerden biri olduğu tespit edildi. Medya, gözaltına alınan isimlerden bir diğerini ise Taksim Gezi Parkı eylemlerinden tanıyordu. Taksim’de ‘eli sapanlı teyze’ Emine Cansever, bu kez Gülsuyu’nda sopayla gece sabaha kadar nöbet tutmuştu! Âdeta, kendince, “Polis bu-rada görevini yerine getirmiyor. Mahalleliyi çetelerden bizler koruyoruz!” diyordu. Peki, örgütün özellikle varoş semtlerde düzenle-diği, ‘Uyuşturucuya, fuhşa ve yozlaşmaya karşı mücadele’ eylemlerinin altında aslında nasıl bir strateji yatıyor? Örgüt, uyuşturu-cuya karşı düzenlediği eylemlerde ne kadar samimi? Eylemler, mahallelerdeki varlıklarını sürdürebilmek için bir göz boyama olarak mı kullanılıyor? Örgüt, hangi mahallelerde nasıl bir teşkilatlanma yürütüyor? Diğer ör-gütlerle ‘mahalli alan’ kavgası yaşanıyor mu? ‘Kurtarılmış bölgeler’ oluşturmak, ideolojik anlamda nihai hedef olan devrim için ne anlama geliyor?
Göç dalgası ve ‘terörkondu’larTüm bu sorulara cevap bulabilmek için bi-
raz gerilere, 12 Eylül 1980 öncesine gitmek, o günlerin kurtarılmış mahallelerine göz atmak ve bugün İstanbul’un değişik semtlerinde yürütülen örgütsel faaliyetlere odaklanmak gerekiyor. 1965’ten sonra üniversitelerde kurulmaya başlanan fikir kulüpleri, sol gö-rüşlü öğrencilerin güdümündeydi. 1968’de Fransa’da başlayan öğrenci hareketleri, kısa sürede Türkiye’ye sıçradı. Ülke, özellikle sol ideolojiye sahip öğrenci liderlerinin isimlerini sık sık duyar hâle gelmişti. Türkiye Halk Kur-tuluş Ordusu (THKO) lideri Deniz Gezmiş, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin (THKP-C) önderi Mahir Çayan ve Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist’in (TKP-ML) kurucusu İbrahim Kaypakkaya, silahlı mücadeleye inanıyor, devrimin ancak şiddet yoluyla başarılabileceği tezini savunuyordu. Mahir Çayan’ın teorisyenlik yönü, diğer öğrenci liderlerine göre daha ön plandaydı. Fransa’da kaldığı süre bo-yunca Latin Amerika’da yaşanan devrim modellerini incelemişti. Ancak Çayan,
Türkiye’deki devrimin Latin Amerika’daki gibi kırlardan değil de şehirlerden ülke ge-neline yayılacağına inanıyordu. Buna göre, önce şehirlerde örgütlenilecek, ses getiren eylemler sayesinde kitleler devrim saflarına katılacak, halk politikleşmiş bir askerî savaşın tamamlayıcı unsuru olacaktı. Bunun için en önemli hedef, şehirlerde kurtarılmış bölgeler oluşturmaktı. İlk aşamada şehir gerillaları öncü unsur olacak, kır gerillaları ikinci planda kalacaktı. İkinci aşamada ise tam tersi bir yöntem izlenecek ve devrim gerçekleşecekti. Çayan’ın önem verdiği bir diğer unsur, ‘suni denge’ olgusuydu. Buna göre, devletle halk arasında her zaman bir suni denge vardı. Bu denge, ülkedeki refah seviyesinin artmasıyla birlikte giderek daha iyi bir seviyeye konum-lanıyordu. Suni dengeyi bozmanın en kolay yolu da şiddete başvurmaktı.
İlk yıllarda üniversitelerde baş gösteren şiddet olayları kampüs dışına taşmış, yavaş yavaş mahalleler de bölünmeye başlamıştı. Öyle ki, gün gelecek, sol görüşlü değişik fraksiyonlar, kendi içlerinde bile “Burası bizim mahalle!” kavgası yapacaktı. Sol
ÖRGÜTLER BAZI SEMTLERİ SIRADIŞI EYLEMLERLE ÖZDEŞLEŞTİRİYOR. BU, HEM SEMTİN MİLİTANLAR TARAFINDAN KUTSANMASINA HEM DE KARŞI CEPHEDE ŞEYTANLAŞTIRILMASINA YOL AÇIYOR.
33 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMörgütler, İstanbul’un gecekondu semtlerini kendilerine mesken tutmuştu. 1950’den sonra başlayan göç dalgası, 15-20 yıl içeri-sinde doruk noktaya ulaşmıştı. Mahalleler, sol ideolojiye göre, o günlerde dinamik bir yapıya sahipti. İşçisi, memuru, kadını, genci ve küçük esnafı, devrimci potansiyelin en yoğun olduğu bakir alanlardı. Bu yüzden mahalli alanlarda örgütlenmek ve mücade-leyi yükseltmek örgütlerin ilk işi oldu.
Yoksul halk üzerinde kolayca ajitasyon da yapılabiliyordu. Terörün gecekondu mahallelerinde taban bulması da tesadüf değildi. Zira şehirlerde meşru ihtiyaçlarını karışlayamayan yoksul vatandaşlar, yaşa-dıkları sıkıntıları, sisteme bir tepki olarak ortaya koyuyordu. Örgütler için yoksul semtler aynı zamanda militanların hem teorik hem de pratik anlamda eğitildiği, deneyim kazandığı okul gibi değerlendiri-liyordu. Dev-Sol’un 20 Aralık 1978 tarihli toplantısında “Gençlik içerisinde tutarlı, kararlı, geleceği parlak olanlar mahalli alanda sorumlu yapılarak yeteneklerinin ortaya çıkması sağlanmalıdır.” deniyordu.
Solcuların hâkim olduğu semtlerde, dev-let arazisi, mahalle komiteleri tarafından pay ediliyor, köyden yeni gelenlere gecekondu yapılıyordu. Taş taşıma, çukur kazma ve güvenlik komiteleri oluşturuluyordu. DH-KP-C’ye ait Halkın Mimar ve Mühendisleri oluşumunun temelleri o günlerde atıldı. Bugün, DHKP-C’nin legal alanda faaliyet yürüttüğü Temel Haklar Derneği’nin bu-lunduğu semtlerden biri olan Nurtepe’nin (Çayan Mahallesi) kuruluşu da 12 Eylül öncesine dayanıyor. DHKP-C’nin 2008’de Hollanda’da ölen lideri Dursun Karataş’ın 3 Haziran 1995’te bir dergiye yazdığı makalede mahalle, “Kuruluşunda, halk komitelerinin gerçek manada inisiyatif sahibi olduğu tek semt.” şeklinde tanımlanıyor. Karataş’a göre, bu tür gecekondu semtlerinde ku-rulan komiteler sayesinde halkın politize olmasının şartları kolayca sağlanabilirdi. Dev-Sol, bu minvalde, kurulduğu 1978’den 90’ların ortasına kadar mahalli alan çalış-malarına büyük bir önem verdi. İstanbul’un gecekondu semtlerinde Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri (FTKSME) kuruldu. Halka silah dağıtıldı, illegal bir yapılanmaya gidildi. Ekipler, ileride oluşturulacak Silahlı Devrimci Birlikleri’ne öncülük teşkil etti. Bu yapılanma, DHKP-C döneminde isim değiştirerek Silahlı Propaganda Birlikleri’ne dönüştürüldü. Aynı yıl örgüt, kendilerince faşist düzene karşı devrimci şiddetle karşı koymak için harekete geçti. Gültepe’ye baskınlar düzenleyen militanlar, mahalle-den sağ görüşlüleri kovdu. Bu operasyon, örgüte göre, İstanbul’un ve Anadolu’nun diğer yoksul mahallelerine moral vermişti! Maraş Olayları’nın hemen ardından Cennet, Küçükköy, Parseller, Çağlayan, Sarıyer, Kâğıthane, Gültepe, Beykoz, Okmeydanı ve Balat gibi semtlerde ev ev gezilerek bildiriler dağıtıldı, korsan gösteriler yapıldı, onlarca dükkâna saldırı düzenlendi. Kasım 1990’da bu kez gerekçe 1. Körfez Savaşı’ydı. Dev-Sol militanları, artan zamları protesto etmek ve devrimcilerin idamlarını anmak üzere eylem kararı aldı. Hedefte yine varoş semtler vardı. Sarıgazi, Samandıra, Kartal, Ümraniye, Beykoz, Yenibosna, Bağcılar ve Çiftlik’te günlerce eylemler düzenlendi, ateşler yakıldı.
Partilere ‘devrimci şiddet’Dev-Sol’a göre, o günün şartlarında dev-
rimci şiddet eylemleriyle birlikte halk, mahalli alanlardaki legal örgütlenmeye de destek vermeye başlamıştı. Destek, örgüte göre, 1989’da, Dursun Karataş’ın Bayrampaşa Cezaevi’nden firar etmesiyle en üst sevilere çıktı. Demokratik kitle örgütlenmesine bü-yük bir önem verildi. Dernek statüsündeki mahalle yapılanmalarıyla 1 Mayıs kutlamala-rında kontrol ele geçirildi. Kutlamalar, fabrika önlerinden mahallelere taşındı. İstanbul’un varoşları, şiddet faktörüyle birlikte Dev-Sol’un himayesine girmişti artık. Uygulanan
şiddet sayesinde mahallerdeki çoğunluk, ‘azınlığa’ tâbi kılındı!
Yaşanan şiddetten mahallelerdeki siyasi parti büroları da nasibini aldı. Anavatan Partisi’nin Büyük Armutlu, Bakırköy, Pendik, Karagümrük, Güngören ve Beykoz’daki büroları defalarca bombalandı. Bazı vakıf ve banka şubeleri de kundaklanan yerler arasındaydı. Devrimci şiddete destek vere-cek kadrolar, mahalli alanlarda yetiştirildi. 1990’da kurulan Devrimci Kadın Hareketi sayesinde gecekondu semtlerinden yeni üye-ler kazanıldı. Sosyo-ekonomik olarak sıkıntı çeken genç kızlar, örgütü bir kurtuluş vesilesi olarak gördü. Örgütte kadınlara, ‘direnişlerin sürükleyicisi’ rolü biçiliyordu. 1994’e kadar geçen süre zarfında 21 kadın militan polis ve
askerle girdiği çatışma sonrasında genç yaşta hayatını kaybetti. Hepsi de mahalli alanlarda yetişmişti...
Dev-Sol döneminde örgüt, mahalleler-deki esnafa aba altından sopa gösteriyordu. Ekim 1990’da yayımlanan bir bildiride “Polis size muhbirlik teklif ederse onlara boyun eğmeyin. İhbarcılık alçaklıktır!” deniyordu. Örgüt ayrıca muhtarları da çoğu zaman tehdit ediyordu. Dursun Karataş’a göre, sıradan bir polis ekibi, hatta bir karakol polisi, istediği zaman keyfince gecekondu mahallelerine girip kimlik kontrolü, arama tarama yapamamalı, bölgeye adım attığı andan itibaren devrimci şiddetin soluğunu ensesinde duymalıydı.
O günlerden bugüne gelindiğinde ör-
güt hâlâ Çayan Mahallesi olarak bilinen Nurtepe’de aktif bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor. Mahalledeki Hüseyin Aksoy Parkı’nda, Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği, (TAYAD) belirli aralıklarla açlık grevi düzenliyor. Mahalleli tarafından verilen Hüseyin Aksoy ismi, 14 Temmuz 1979’da öldürülen bir Dev-Sol üyesine ait. Örgüt, Çayan Mahallesi’ne özel bir önem veriyor. Mahir Çayan ismini, devrimci geleneğin bir parçası olarak gö-rüyor. Her yıl birkaç kez mahallenin tarihi hakkında seminerler düzenleniyor.
Nurtepe’deki Temel Haklar Derne-ği’nde toplanan gençler, mahallelerinde uyuşturucu, kumar ve fuhşa karşı sa-vaştıklarını, bu savaşın devrimci bilinçle ortaya çıktığını iddia ediyor. Gecekondu-dan bozma dernek binası, mahalledeki apartmanların arasında tek başına kalmış. Gecekondunun tepesinde kızıl bir bayrak dalgalanıyor. Hak ve adaletin savunucusu olduklarını dile getiren gençler, Mahir Çayan’ın fotoğrafı altında, belirli aralıklarla
toplantılar düzenliyor. Peki, DHKP-C, maddi gelir elde ederken ne derece hassas davranı-yor? Legal alanda faaliyet gösteren dernekler nasıl finanse ediliyor?
Örgüt, para kazanmak için her yola başvuruyor. DHKP-C’nin, 1994 yılına ait kuruluş kongresinin anlatıldığı kitapların ikinci ciltlinde (Kongre Belgeleri 2) örgütün en önemli maddi kaynağının bağışlar olduğu söyleniyor. İşin can alıcı tarafını, kongrede alınan şu karar ortaya koyuyor (Mali sorunla-rın nasıl aşılacağına dair 5. madde): “Sadece gönüllülerin bağışlarıyla yetinemeyiz. Bunun dışında sömürücülerden, tefeci tüccarlardan, kara para işi yapanlardan, haksız kazanç sağlayanlardan, vurgunculardan maddi gelir sağlamasını bilmeli ve bunu giderek devrim vergisi statüsüne oturtmalıyız. Bu anlamda bölge ve alanlarda mali işlerle ilgilenecek özel örgütlenmeler oluşturmalıyız. Sömürücü ve haksız kazancı engelleyemediğimiz koşul-larda bunlardan devrim için faydalanmasını bilmeliyiz…”
Yani örgüt, varlığını devam ettirmek için elzem olan para kaynaklarını bulmak için kural tanımıyor. Cezalandırdığı esnafların isimlerini ve dükkânlarını artık internet si-telerinde çekinmeden teşhir ediyor. Peki, bu para kaynaklarının içinde uyuşturucu trafiğinden pay almak da var mı acaba? Örgüt, iddia edildiği gibi Gülsuyu’ndaki bazı torbacıları kendi çıkarı doğrultusunda koruyup kolluyor mu?
Mahallede 20 yıldır birahane işleten bir esnaf, isminin yazılmaması kaydıyla şunları söylüyor: “DHKP-C’nin burada yapmak istediği, semtteki torbacılardan haraç almak. Örgüt, hiçbir zaman bizzat uyuşturucu sat-maz ama satanlardan payına düşeni almasını bilir!” DHKP-C, bu kapsamda, esnafa ceza kesiyor, işyeri sahiplerini darp ediyor. Polisin legal derneklere yaptığı operasyonlarda, za-man zaman demir sopalar, frekans kesiciler, polisin kullandığı kimlik sorgulama cihazları (PDL), telsizler ve biber gazları çıkıyor. 2010 yılının başında, Sancaktepe’de artan şikâyet-ler üzerine polis bir yıl süreyle teknik takip yapmış, dört ilçeye operasyon düzenlemişti. Sarıgazi Temel Haklar ve Özgürlükler Der-neği binasında demir sopa, beyzbol sopası, zincir ve maskeler bulunmuştu. İddiaya göre örgüte para vermeyenler zorla derneğe götürülüyor, sopa ve zincirle dövülüyordu. İşkenceyi yapan kişiler tanınmamak için yüzlerine maske takıyordu!
Örgüt, her platformda, kentsel dönüşüm adı altında mahallelerde rant sağlanarak müteahhitlerin haksız kazanç elde ettiğini iddia ediyor. Bu iddia da temelde sağlam bir zemine oturmuyor. Örgütün asıl hedefi, gecekondu semtlerindeki varlığını devam ettirebilmek. Örgüte yakın bir ismin anlat-tıkları durumu özetlemeye yetiyor: “Bizim tavır koyduğumuz asıl nokta, kapitalizmin gecekondu semtlerine gitmesini engellemek. Eğer bu mahallelere de lüks apartmanlar
PKK İLE DHKP-C ALAN HÂKİMİYETİ İÇİN YARIŞIYOR
Okmeydanı (Şişli): Şark Kahvesi ve Kuzey Sokak’ta DHKP-C çok etkili. 1990’larda Taksim’den Okmeydanı’na taşınan İdil Kültür Merkezi sayesinde semt, örgütün üssü hâline geldi. Ayrıca Gençlik Federasyonu ve Temel Haklar Derneği’nin bir şubesi de burada bulu-nuyor. Kuştepe Mahallesi’nde ise etnik yapı itibariyle PKK’nın son dönemlerde öne geçtiği söyleniyor.
Küçükarmutlu (Sarıyer): DHKP-C, yıl-lardır burada aktif bir şekilde çalışıyor. Örgüt, Armutlu-Der üzerinden legal alanda faaliyet yürütüyor. Son olarak, dernekte, tutuklanan HHB avukatları için uluslararası bir sempozyum dü-zenlendi. Sivas ve Tokat’tan göç eden vatandaşların oturduğu semtte örgüt kolayca taban bulabiliyor.
Gülsuyu Mahallesi (Maltepe): İki örgütün de faaliyeti bulunuyor. Ancak DHKP-C, son yaptığı ‘Çetelere karşı savaş veri-yoruz!’ propagandasıyla bir adım öne geçmiş durumda.
Yenibosna (Bahçelievler): Zafer Mahal-lesi’nde PKK etkili ancak ilçe genelinde DHKP-C, Temel Haklar Derneği ile etkinlik alanı sağlamaya çalışıyor.
Demirkapı Mahallesi (Bağcılar): Demir-kapı’da PKK etkiliyken, Yeni Mahalle’de DHKP-C’nin geniş bir faaliyet alanı bulunuyor. Karanfil Kültür Merkezi etrafında örgütleniyorlar.
Küçükçekmece: Sefaköy, Kanarya, Altınşehir, Şahintepesi ve İkitelli Ata-türk Mahallesi’nde PKK etkin. Ayrıca, DHKP-C’nin İkitelli’de bir derneği bulunuyor.
Zeytinburnu: Bazı mahallelerde fazla olmasa da PKK etkin ancak DHKP-C son dönemlerde aktif olmaya çalışıyor. Duvarlara sürekli yeni sloganlar yazı-lıyor.
Gebze: Bazı mahallelerde DHKP-C etkin bir faaliyet sürdürüyor. İlçede
bir adet Halk Cephesi’ne bağlı dernek bulunuyor.
Alibeyköy (Eyüp): DHKP-C’nin geniş faaliyet alanı bulunuyor. Semtte bir adet dernek faaliyet yürütüyor.
Gazi Mahallesi (Gaziosmanpaşa): DHKP-C etkin ancak PKK da kısmen adından söz ettiriyor. Ayrıca bölgede TKP-ML ile MLKP’nin legal örgütlen-melerle kendilerine alan kazanmaya çalıştığı biliniyor.
Nurtepe (Kâğıthane): DHKP-C etkili, Gültepe’de ise PKK ve DHKP-C çeki-şiyor.
Mustafa Kemal Mahallesi (Ümraniye): PKK ve DHKP-C etkin bir şekilde çalışıyor.
Uğur Mumcu Mahallesi (Kartal): İki örgüt de etkinliğini korumaya çalışıyor. DHKP-C, sık sık stant açıp dergi satıyor.
Esenler: Bazı mahallelerde PKK etkin bir konumda. DHKP-C, dernek faaliyetleri çerçevesinde özellikle gençleri kendi yanına çekiyor.
Beyoğlu: Çukur Mahalle, Hacıhüsrev, Hacıahmet ve Dolapdere’de DHKP-C oldukça etkili. Örgüt üyeleri özellikle Gezi Parkı eylemleri süresince aktif olarak şiddet olaylarına yön verdi.
Sultanbeyli: Bazı mahallelerde PKK rahat bir şekilde hareket ediyor.
Fikirtepe (Kadıköy): PKK ve DHKP-C seyrek görülüyor. Ancak DHKP-C, Ka-dıköy sahilde belirli aralıklarla aktiviteler düzenliyor.
Örnek Mahallesi (Üsküdar): PKK etkin. Adalar: DHKP-C, zaman zaman faaliyet
yürütüyor. Son olarak örgüt, ‘Polis değil, hastane istiyoruz’ eylemine destek verdi. Ayrıca örgüt burayı, barınma amaçlı da kullanıyor.
Tuzla: DHKP-C’nin üs olarak kullandığı yeni yerlerden biri. PKK seyrek de olsa bu alanda faaliyet yürütüyor.
İSTANBUL
Marmara Denizi
Karadeniz
34 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM
yapılırsa tabanımızı kaybederiz.”
Anadolu kırsalından varoşlaraİstanbul’un gecekondu semtleri, günü-
müzde örgüt için hayati önem taşıyor. Çünkü örgüt artık geçmiş yıllardaki gibi Tunceli, Tokat ve Sivas gibi illerin kırsal bölgelerinde gerilla savaşı veremiyor. 1990’ların başıyla birlikte denenen bu yöntem, örgütün kırsalda ağır kayıplar vermesine sebep oldu. Örgüt için tek yaşam alanı olarak şehirlerdeki varoş diye tabir edilen ve daha çok Alevi vatandaş-ların yoğun olarak yaşadığı mahalleler kaldı. Bu yüzden Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarının gecekondu semtlerinde, ma-hallelilere arsalarını satmamaları için baskı yaptığı biliniyor. Ayrıca HHB avukatları için hazırlanan iddianameye yansıyan birtakım bilgiler, başta Taylan Tanay olmak üzere hukukçuların mesleki sınırları ihlal ettiğini gösteriyor. İddiaya göre, örgüt üyesi avukat Taylan Tanay, işten çıkarmaları protesto etmek için önünde eylem yaptıkları restoran-dan para istedi. 6 Eylül’de suç duyurusunda bulunan işyeri yöneticisi M. A.nın ifadelerine dayandırılan iddiaya göre Tanay, eylemi bitirmesi için teklif edilen 150 bin lirayı az buldu, bir milyon TL istedi. Aksi takdirde restoranı eylemlerle iş göremez hâle getire-ceklerini söyledi.
DHKP-C üyeleri üzerinde yapılan bir araştırma, örgüte, İstanbul’un hangi semt-lerinden militan desteği geldiğini ortaya koyuyor. Bugüne kadar yakalanan 2 bin 500 civarındaki DHKP-C’linin neredeyse 1700’ü, Sivas kökenli vatandaşların yoğun olarak yaşadığı Gülsuyu, Nurtepe ve Gazi gibi semtlerden çıkmış. Kars, Elazığ, Tokat ve Malatyalıların ağırlıkta yaşadığı semtlerde de örgüt kolayca taban bulabiliyor. DHKP-C, hemşehricilik ilişkisini kullanan en aktif örgüt olarak biliniyor. Rakamlar, 12 Eylül öncesindeki kadar olmasa da örgütlerin en çok militanı yine gecekondu semtlerinden devşirmeye devam ettiğini gösteriyor. Ayrıca, mahallelerde gözaltına alınan militanlar için
hemen HHB avukatları devreye giriyor. Avu-katlar, terörle mücadele şubelerine giderek militanların örgüt aleyhine ifade vermesinin önüne geçiyor.
Örgütün legal yüzü: Halk CephesiDHKP-C, mahalli alanda etkin bir
çalışma yürütmek için dernek, federasyon, kültür merkezleri, müzik grupları ve rad-yolar kuruyor. Örgüt adına faaliyet yürüten tüm legal görünümlü yapılanmalar, ‘Halk Cephesi’ adı altında toplanıyor. Bu cepheler, DHKP-C’nin legal alandaki çatı yapılanma-sını teşkil ediyor. Legal örgütler sayesinde kazanılan elemanlar, belirli bir seviyeye ulaştıktan sonra illegal alana yönlendirilerek Yunanistan ya da Suriye’ye silahlı eğitim almaları için gönderiliyor.
Varoş semtlerde, esnafın üzerinde de baskı kuruluyor, bazı işyeri sahipleri mecbur kaldıkları için Yürüyüş dergisi ve Grup Yorum bileti satın aldıklarını söylüyor. Başı sıkıştığında örgütün kapısını çalan esnaflar da var. Okmeydanı’nda tekel bayii işleten bir esnaf, “Bazen mahallenin gençleri gelip haraç istiyor. Çoğu zaman polise söylemek yerine örgütteki elemanlardan rica ediyorum, onlar gerekeni yapıyor! 1 TL’lik Yürüyüş dergisine her hafta 10 TL’den aşağı para vermiyorum.” diyor. Örgüt, Okmeydanı’nda yıllardır faal bir şekilde çalışma yürütüyor. Özellikle Gezi Parkı olaylarında, semtte yaşanan şiddet olayları tavan yaptı. Örgütün baskısı, semtte kendini iyice hissettirdi. Gezi Parkı olayları sırasında başına gaz fişeği isabet eden lise öğrencisi Berkin Elvan için çok sayıda eylem düzenlendi. Esnaf, 9 Eylül günü, Halk Cephesi’nin çağrısıyla kepenk kapattı.
Okmeydanı’ndaki Fatma Girik Parkı örgüt tarafından âdeta bir üs olarak kulla-nılıyor. Bölgedeki kentsel dönüşüm, örgütü giderek biraz daha endişelendiriyor. Çünkü her geçen gün yeni bir gökdelen dikiliyor. Gazi, Nurtepe ve Okmeydanı gibi semtlerde oturan örgüt sempatizanı gençler, herhangi
bir eylem olduğunda hemen organize olup diğer mahallelere gidiyor, destek veriyor. Hasan Ferit Gedik de ikâmet ettiği Küçük Armutlu’dan Gülsuyu’na gitmiş, silahlı saldırıda hayatını kaybetmişti. Gedik’in üç gün boyunca Küçük Armutlu Cemevi’nde bekletilen cenazesi için mahalleye gittiği-mizde, örgütün semtteki ağırlığı kendini hemen hissettiriyordu. Örgüt sempatizanı bir gence, “Devlet cenaze için izin vermezse ne olacak?” diye sorduğumuzda şu cevabı almıştık: “Parti bir karar aldıktan sonra mahalledeki herkes buna uymak zorunda. Burada tek bir kişi kalana kadar cenaze beklemeye devam edecek.”
Cenazenin bekletildiği üç gün boyunca, örgüt üyeleri, mahalledeki yollara barikat kurarak polisi içeriye sokmadı. Manzara, 2001 yılını anımsatıyordu âdeta. O yıllarda Küçük Armutlu’da ölüm oruçlarına evlerde devam eden örgüt, mahallenin girişinde nöbet tutuyor, kimlik kontrolü yapıyordu. Normal günlerde 50 kişiyle mahallenin girişinde bekleyen polisin sayısı, ölümler olunca 5 bin kişiye yükseliyordu! Ölümlerle birlikte mahallede marşlar söylenmeye başlıyor, cenazeler bir şenlik havasında toprağa veriliyordu! O gün düzenlenen ölüm oruçlarında hayatını kaybedenlerden birinin kardeşi, bugün Küçük Armutlu’nun ismini bile duymak istemediğini, ölen kar-deşini hatırladığını, acısının tazelendiğini söylüyor. Örgüt, bu tür eylemleri her zaman mahalle isimleriyle anmaya özen gösteriyor. Semtlere, kendilerince kutsallık atfediyorlar. Örgüt yayınlarında ‘Küçük Armutlu’ ismi sık sık kullanılıyor. Aynı yöntem Çiftehavuzlar, Bahçelievler ve Bağcılar için de yıllardır uygu-lanıyor. Bu semtlerde, çatışmaya giden örgüt elemanlarının ‘direniş’ sergiledikleri iddiası ölümsüzleştiriliyor. 16 Nisan 1992 gecesi, aralarında Dursun Karataş’ın eşi Sabahat Karataş’ın (Örgütte Sabo olarak biliniyor) da bulunduğu üç militan, Çiftehavuzlar’daki bir apartman dairesinde polisle çatışmaya girerek ölmüştü. DHKP-C ölen militanlar
için her yıl etkinlikler düzenliyor. Semtler üzerindeki sahiplenmeler atılan sloganlara da yansıyor: “Polis, Armutlu’dan defol!”, “Armutlu bizimdir, bizim kalacak!”, “Mahal-leli uyuma mücadelene sahip çık!”
Örgüt, 1990’lardan bu yana Gazi Ma-hallesi için de benzer bir strateji yürütüyor. Mahalle, eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan döneminde pilot bölge seçilerek altyapı sorunları giderilmeye çalışıldı fakat istenen başarı sağlanamadı. 12 Mart 1995’te, kimliği belirsiz kişiler ta-rafından Alevi vatandaşların devam ettiği kahvehaneler tarandı. Bir kişi öldü, beş kişi ise ağır yaralandı. O gün başlayan olaylar so-nucunda mahalleli, polis karakoluna yürüdü. Gazi, olayın faturasını yıllarca ağır ödedi, ödemeye de devam ediyor. Sonraki günlerde yaşananların bilançosu korkutucuydu. 18 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı.
Belli ki birileri mahallede Alevi-Sünni vatandaşlar üzerinden bir kavga çıkarmayı planlıyordu. İlerleyen yıllarda yasa dışı sol örgütler tarafından semtte otobüslerin yakıl-ması sıradan bir hadise hâline geldi. Kepenk kapatmayan esnaf ağır şekilde cezalandırıldı. Örgütler, iyiden iyiye semtteki varlığını hissettirmeye başladı. Mahalle, daha sonra, Yunus Emre, Zübeyde Hanım, 75. Yıl ve Gazi olmak üzere dörde ayrıldı ama bölgede yaşanan her kötü olay, ‘Gazi’ ismiyle basına yansımaya devam etti. Bugün de başta PKK olmak üzere DHKP-C, TKP-ML (Demokra-tik Haklar Federasyonu adı altında), MLKP (Ezilenlerin Sosyalist Platformu adı altında) gibi örgütlerin rahatça taban bulabildiği bir mahalle olma özelliği taşıyor. Özellikle DHKP-C, ölen her militanının cenazesini buradaki mezarlığa getiriyor. Cenazeler, mahallenin merkezinden mezarlığa kadar sloganlar eşliğinde omuzlarda taşınıyor, sözde, devrim şehitliğine defnediliyor.
Varoşlar, örgütlerin direnebildiği, var olabildiği son zemin. Buraları kolaylıkla bırakmayacak gibi görünüyorlar.
35 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM
Ermeni meselesinin farkına 50 yıl sonra vardık
TUĞBA KAPLAN
1Mehmet Fatih Öztarsu, bir Kafkasya uzmanı. Üniversiteyi okuduğu Azer-
baycan’dan sonra Ermenistan’a bölge araş-tırmaları için giden ve orada yaşayan Öz-tarsu, gözlem ve araştırmalarını Ötekiadam Yayınları’ndan çıkan “Ama Hangi Türkler ve Ermeniler” kitabında bir araya getirdi. Ki-tabı konuşmak için görüştüğümüz Öztarsu, Ermeni sorununa ve bölgeye ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Bir Türk olarak Ermenistan’da gözlem yapı-yorsunuz. Milli kimliğinizden bağımsız hareket edebildiniz mi?Bağımsız olmaya çalıştım ama bir yer-
den sonra onur meselesine dönüşüyor. Bu Ermeniler için de böyle. Hatta Ermeniler “Türkiye’den soykırım anıtına gelip, ‘Bizim atalarımız kesip biçmişler’ diyen, kendi milletini satmaya hazır adamın bize faydası olmaz.” diyor. Şimdiye kadar bu zihniyetteki isimler yüzünden zora girmiş sorun. Onla-rın beklediği insanlığa karşı yapılan suçun kınanması. Bir Türk’ün Türkiye düşmanlığı yapması değil.
Sizin duruşunuz nasıl onların söylemlerine karşı?Hazmedemiyorum. Karşılıklı çatışmalar
var. Bu Türk-Ermeni değil, Türk-Kürt-Er-meni-Çerkez meselesi. Tek başına ele alınmamalı.
Ermenistan’a yerleştikten sonra hayatınızda ne değişti?Azerbaycan geçmişi olan, Malatyalı
bir Türk’ün Ermenistan’a yerleşip araş-tırma yapmaya karar vermesi başlı başına bir değişim. Ermenilerin yaşadığı, Hrant Dink’in de memleketi olan Malatya önemli onlar için. Bu yönüm özellikle Azerbaycan’da misillemelerin başlaması için yetti. “Zaten Malatyalısın, Ermeni’sindir kesin” söylem-leriyle suçlandım. Hastalık derecesinde ırkçı olanlar, üstün Ermeni ırkını savunanlar var.
Soykırım anıtına defalarca giden biri olarak ne hissettiniz?1965’te soykırımın 50. yıldönümünde
Sovyetler Birliği’nin işbirliğiyle inşa edil-miş. Üstelik Sovyetler Birliği ırkçılık, din gibi konularda aşırılığa izin vermeyen bir birlikken. Bizim Kıbrıs meselemizin olduğu bir dönemde Türkiye üzerindeki baskıları artıracak bir hamleyle izin veriyor. O dö-nemde ASALA ortaya çıkıyor, diplomatlar katlediliyor. Bugün 40 yaşında olan bir adam bu anıtla, yapılan film ve belgesellerle yani sanal birtakım girişimlerle kin duygusu bes-liyor. İnsanlardaki öfke damarını kamçılayan biraz da bu tür yapımlar. Yani temelsiz bir düşmanlık. Ama benim bile bir an etkisinde kalıp çelişkiye düştüğüm zamanlar oldu.
Bu filmlerin belgesellerin bir mesnedi var mı?İşin ilginci de o. Dönemin karikatürleri
var. Birinde Abdülhamid’in elinde pala var. Sıraya dizmiş çocukları kesiyor. Enver Paşa’yı öcü olarak çizmişler. Mustafa Kemal’i Rum soykırımının sorumlusu diye. Bunların hepsi belge gerektiriyor.
Zamanında belge bulmaya çalışıyorlar ama olmuyor galiba…1918’de Malta Sürgünleri meselesi vardır.
Soykırımın belgelerini bulmak için 150’likler listesi oluşturulur. İngilizler araştırıyor, bakıyorlar hiçbir şey yok. Sıcağı sıcağına yapılan araştırmadan hiçbir netice alınamı-yor. 1920’de Kazım Karabekir, Gümrü’ye geldiğinde Ermeni yönetimi daha fazla gir-mesinler diye kabul ediyor sınırlarımızın da belirlendiği Gümrü Anlaşması’nı. Soykırım konusunu bir daha dillendirmeyeceklerine dair anlaşma yapılıyor. Ama bugün bize Ermenistan’ın söylediği şey, “Biz o anlaş-mayı tanımıyoruz. O komünist Ermeniler’in
yaptığı şey.” Ciddi bir çelişki var burada. ASALA meselesine geliyoruz. “42 diplo-matımız öldürüldü, tazminatımızı verin ve özür dileyin” diyoruz. “O Sovyet Ermenistan döneminde gerçekleşti” diyorlar. O zaman insan “Hangi Ermeni, hangi Ermenistan?” demeden edemiyor.
Aynı şekilde ‘Hangi Türkiye de? deniyor olmalı…Osmanlı katletti dediklerinde ‘Hangi
Osmanlı, hangi Türkler?’ sorusu ortaya çıkıyor. Buna rağmen sorun onların tekelinde ilerliyor.
Bunun sebebi Türkiye’nin konuya yeterince eğilmemesi mi?Evet. Türkiye Ermeni meselesinin farkına
1965’ten sonra varıyor. Gümrü Anlaşması hâlâ geçerliliğini koruyor sanıyoruz. Dip-lomat ölümleriyle uyanıyor Türkiye. 12 Eylül’den sonra ise topyekûn bir mücadele ve inkâr konsepti geliştiriliyor. Araştırma zihniyeti 90’larda başlıyor. Özal dönemine kadar bırakın Ermenistan’ı, Türki Cumhuri-yetlere dair bile bir planımız yok.
Türk olduğunuz için yıldırma politikalarına
maruz kaldığınız açık. Bir Türk Ermenistan’da hakkını nasıl arayabilir?Hak aranamıyor. Bizim orada diplomatik
bir temsilciliğimiz yok. Son zamanlarda konuşulan bir şey Tiflis Büyükelçiliği yoluyla meselelerin halledilmesi. Sadece Türkler için değil, Türkiye’ye gelip okuyacak, iş yapacak Ermeniler için de ortak nokta olsun diye düşünülüyor. Yanı başınızdaki bir ülkeyi yok saymak olmaz. Kars sınırında bir Türk çoban karşıya geçen koyunlarını toplayayım derken, Rus askerler tarafından öldürüldü, bizimkiler bir şey yapamadı.
Peki, iki halk birbirine nasıl bakıyor?İki halk birbirini bilmiyor. Çok soruluyor
‘Bize bakışları nasıl?’ diye. Kafalarında sanki Kaf dağının arkasında katliam yapan bir kavim var. Hayatında Türk görmediği halde önyargıyla hakaret edenler var. Bizdeki yaklaşım ise farklılık gösteriyor. Düşmanlık besleyenler kadar, ‘Bizim ne güzel Ermeni komşularımız vardı’ diyenler de var.
Türkiye ve Ermenistan Ermenileri birbirinden farklı olduğu için mi böyle bir sonuç çıkıyor?Türkiye’deki Ermeniler bu topraklarda
yaşamış. Ama Ermenistan’dakiler Kafkasya Ermenileri. Osmanlı’dan Rusya’ya, oradan Ermenistan’a göç etmiş, Sovyet tecrübesi olanların yaklaşımı daha farklı. Ermenis-tan’da hâkim olan daha çok Kafkas-Sovyet dediğimiz yaklaşım.
Gözlemlerinizin her biri bir insanın hikâyesi gibi. Nasıl bir his onların özlemine şahit olmak?Çok ilginç insanlarla karşılaştım. Onların
bu özlemi beni şaşırtıyor. ‘Kurak gelişme-miş topraklar Malatya, Sivas vs. siz oraya gidip ne yapacaksınız, nasıl yaşayacaksınız?’ diye soruyorum. ‘Olsun biz gidelim, orada yaşayıp ölelim yeter.’ diyorlar. Anavatan olarak görüyor. Erivan’ın semtleri isimlerini Anadolu illerinden alıyor zaten. Maraş, Sivas, Malatya, Kilikya ve Arapkir’i Ermenistan olarak görüyorlar.
Dönseler ne olur?Bence sakıncası yok. Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun da dile getirdiği güzel bir konu var. Anadolu Diasporası. 3 milyonsa
bunun 1 milyonu gelsin, 5 yüz bin Suriye’den gelen varsa 1 milyon da Ermenistan’dan gelsin, ne olacak. Toprak istiyorsa alsın, arazi çok.
Bu kadar basit değil sanki?Kesinlikle. O zaman Kürt-Ermeni
çatışması başlayacak. Onu da artık devlet büyükleri düşünsün…
Türkiye’nin Kafkasya’daki varlığının teminatı için diyalog şartİki halk arasında köprü kurulacağına inanıyor musunuz?Elbette kurulabilir. Türkiye’nin Kafkas-
ya’daki varlığının teminatı ve Ermenistan’ın sıkışmışlığının sona erdirmek için bir iletişim lazım.
Yusuf Halaçoğlu, “Gizli Ermeniler yavaş yavaş or-taya çıkıyor, Türkiye’nin bu konuda çok dikkatli olması lazım.” diyor. Böyle bir şey söz konusu mu sizce de?Herkes neyse söylese bu söylemlere belki
gerek kalmayacak. Gerçi onlar da korkudan, gizlenme ihtiyacı duyuyor hâlâ. Halaçoğlu haklı. Evet gizli Ermeniler ortaya çıkabilir ama paranoya haline de getirilmemeli..
Her yıl 24 Nisan’da ‘1915, soykırım mı değil mi?’ tartışması yapılıyor. 1915’i inkâr etmek isteyenler lüzumsuz bir tartışma çıkarıyor gibi…Türkiye bu konuda kendine çok güve-
niyor. Gümbür gümbür gelen bir dava var. Önemsemiyoruz. Milliyetçi duyguları pom-palıyoruz. Turgut Özal yaşasaydı bu sorunu çözerdi. Yurtdışına çıktığımızda önümüze konulan ilk dosya Ermeni meselesi.
Ermenistan politikası Azerbaycan’ın vesaye-tinden kurtulmadıkça, Türkiye’nin bu sorunu çözemeyeceği söyleniyor...Azerbaycan rolünü abartmak ve önemse-
memek arasında ince çizgi var. Azerbaycan’la ilişkimiz var. Ermenistan’ın korkusu normal-leşme sürecinde Türkiye’nin Karabağ mese-lesini ön şart olarak sunması. Oysa Karabağ meselesinin çözülmesi üç ülkenin de hayrına. Mesela Bakü-Tiflis-Ceyhan doğalgaz hattı ne kadar maliyetli oldu. Bakü-Erivan-Ceyhan olsa çok daha ucuza mal olacaktı.
36 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANDÜNYAAfrika’ya ‘önden giden’ OsmanlılarAfrika’ya önden giden adanmış Osmanlı münevverlerinden biriydi Ebubekir Efendi. Ümit Burnu’ndaki ilk Türk okulunu o açtı, ilk fesi o dikti, orada gömüldü. Afrikalıların bugün Türk insanını kolayca sahiplenmesinin ardında da o dönem kara kıtaya giden idealist Osmanlılar var.
MESUT ÇEVİKALP İSTANBUL
1Somali, Kenya, Etiyopya, Yemen, Su-dan, Güney Afrika… Kara Kıta’nın
bahtı kara onlarca ülkesinde Kurban Bayramı daha neşeli geçti bu yıl. Binlerce kilometre öteden, Türkiye’den gelen bayram kafile-leri bölge insanın hüznünü, yalnızlığını bir nebze de olsa dağıttı. Kurbanlar kesildi, sofralar kuruldu, çocuklar sevindirildi. Sevinç gözyaşlarıyla evlere buyur edilen Anadolu insanı hüzün gözyaşlarıyla uğurlandı Türki-ye’ye. Geride kalanların ‘yine gelin’ temen-nisi dönenlerin ‘keşke daha önce gitseydik’ hissiyatıyla örtüştü. Geçen bayramda 15 Afrika ülkesine ulaşan Türk yardımları bu yıl neredeyse tüm kıtaya erişti. Bayramlar, yardımlar vesileydi aslında; yıllardır görüş-meyen kardeşlerin vuslatıydı yaşanan…
Kara Kıta ile Anadolu arasında bir çırpıda kurulan, her geçen gün derinleşen dostluk bağlarının temelinde Afrikalıların Türklere duyduğu iyi hisler yatıyor. Türkleri, Afrika’da ‘hoş bir seda’ bırakarak ayrılan Osmanlı’nın geri dönen ‘torunları’ addedip, hürmetle sahipleniyorlar. Sahiplenmemeleri düşünü-lebilir mi! 1171’de Mısır üzerinden Afrika’ya açılan Osmanlı tam 7 asır boyunca kıtanın dört bir tarafından gelen ‘eman’ çağrısına kayıtsız kalmamış, İstanbul’dan atadığı aydın asker-bürokratlarla bölgenin kalkın-masına çabalamış. Aynı Balkanlar’daki gibi Afrika’yı imara soyunmuş, saat kulelerinden çeşmelere, kütüphanelerden okullara kadar yüzlerce kalıcı esere imza atmış. 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı’nın gerilemeye başlamasıyla zayıflayan bağlar I. Dünya Sa-vaşı’yla tamamen kopar. Ancak ortak geçmiş ve bugün dahi kullanılan Osmanlı yapıları (Yemen Cumhurbaşkanlığı Sarayı gibi) bölge halkının zihinindeki ‘olumlu’ Türk imajını devam ettirmiş.
Osmanlı’dan ötürü Türklere karşı duyulan güven geçen 10 yılda, Afrika’nın en ücra köşelerinde dahi Türk okullarının, büyükelçiliklerinin ve ticari müesseslerinin hızla açılabilmesine kapı araladı. Gelinen noktada neredeyse tüm Afrika ülkelerinde en az bir Türk okulu, 34’ünde Türk büyükel-çiliği bulunuyor. Batılı havayolu şirketlerinin güvenlik nedeniyle sefer düzenlemediği 34 ayrı bölgeye THY 7/24 uçuyor. Türk sivil toplum kuruluşları, gönüllü yardımseverler ve doktorlar da dünyanın diğer bölgelerine kıyasla rahat çalışıyor bu coğrafyada.
Afrikalıların Türklere gösterdikleri yakınlık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Afri-ka’da bıraktığı zengin kültür-tarih mirasını bilmeyenler için hâliyle sıra dışı gelebilir. Yaklaşık 7 asır boyunca kıtaya huzur, katma değer ve istikrar getiren Türkler bu vefayı fazlasıyla hak ediyor aslında. Ne var ki Akdeniz’in bu yakasındaki yeni nesil ortak tarih, geçmiş ve mirastan bîhaber olunca Afrikalıların teveccühü anlaşılmıyor hâliyle. Bu hafta piyasaya çıkacak olan ‘Afrika’da Osmanlı Asırları- Siyah İnci Beyaz Lale’ adlı titiz eser söz konusu boşluğun bir bölümünü doldurmayı amaçlıyor, iki tarafı tek tarih potasında eritmeye çalışıyor.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın (TİKA) desteğiyle, Hakan Yıl-maz’ın yayın yönetmenliğinde, Tarihçi Doç. Dr. Şakir Batmaz’ın editörlüğünde vücut bulan eseri Kenz Yayınları bastı. Afrika’da Osmanlı Asırları- Siyah İnci Beyaz Lale, Af-rika’da asırlarca süren Osmanlı hâkimiyetini idari, siyasi, kültürel ve ticari yönleriyle bir-likte masaya yatırıyor. 232 sayfalık prestij eser ‘Afrika’ denince akla ilk gelen yerli-yabancı
9 uzmanın özel makalelerinden oluşuyor. Mesela Osmanlı dönemi Libya’yı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Tunus’taki Osmanlı kültür-sanat bakiyesini Prof. Dr. Kadir Pektaş anlatıyor. İstanbul-Habeş münasebetlerini Muhammed Tandoğan, Türklerin köle tica-retini önleme teşebbüslerini Doç. Dr. Şakir Batmaz, Osmanlı-Orta Afrika Sultanlıkları ilişkilerini de Prof. Dr. Ahmet Kavas kaleme almış.
Batılı bilim insanlarının bilerek gör-mezden geldiği, Türklerin ise henüz de-rinlemesine çalışamadığı Afrika’daki derin Türk izlerine temas eden kitap, Kara Kıta’da sömürgeci Batı ile hoşgörülü Osmanlı hâki-miyetini mukayese imkânını da sunuyor. Bu yönüyle Afrikalıların bölgede her geçen gün varlığı artan Türklere neden hüsnüniyet ve güvenle yaklaştığının gerekçelerini ortaya koyuyor.
Makaleler diziliş sırasıyla okunduğunda Afrika insanının Türklere, Türkiye’ye duyduğu muhabbetin, sevginin temeli gö-rülüyor. Zira eser, Osmanlı’nın en müşkül döneminde bile bu mazlum bölge insanını sömürgeci Batılıların eline bırakmamak için çabaladığını yansıtıyor. İstanbul, güvendiği münevver, asker, bürokrat ve âlimlerini ‘geri dönmemek’ üzere göndermiş Afrika’ya. Kara Kıta’yı sömürmek için değil, kalkındırmak için çabalamış. Yeri geldiğinde okul inşa etmiş, yeri geldiğinde gazete çıkarıp kitap neşretmiş… Hem de karşılık beklemeden
Erzurum’dan Ümit Burnu’naSultan Abdülaziz’in emriyle 1862’de
Ümit Burnu’na (Güney Afrika) göç eden Osmanlı âlimi Seyit Ebubekir El-Emcedî Efendi’nin hayatı başlı başına imparator-luğun Afrika açılımını özetleyecek esvapta. Kanada McGill Üniversitesi’nden Dr. Selim Argun’un kaleme aldığı makale, Türklerin bugün olduğu gibi geçmişte de Afrikalıların yardımına ‘beklentisiz’ koştuğunu kanıtlıyor.
Osmanlı âlimi Ebubekir Efendi’nin (1835-1880) İstanbul’dan Ümit Burnu’na uzanan hikâyesini Dr. Selim Argun’dan dinliyoruz:
“1835 yılında bugünkü Kuzey Irak topraklarında dünyaya gelen Kürt asıllı Ebubekir Efendi’nin soyu baba tarafından Hz. Muhammed’e (as) dayanıyor (Seyyid). Şehrizor’daki Emir Süleyman Medresesi’nde başladığı eğitimini İstanbul’da tamamlar. 1861’de Erzurum’a göçer, devrin önemli eğitim kurumlarından olan Sarayönü İslam Okulu’nda görev alır. İslam hukuku üzerine uzmanlaşır. Bu alanda sayılı birkaç isimden biri olması Cape Town’a gönderilmesinde büyük rol oynar.
“1800’lerde Güney Afrika, Ümit Burnu Asya’dan sürülen Müslümanların yaşadığı küçük bir İngiliz sömürgesiydi. 143 yıl süren Hollanda sömürüsü sonrasında 1805’te gelen İngiliz yönetimi de bölgedeki Müslümanların kendi kültür ve dinlerini özgürce yaşama-larına izin vermedi. Cape Town şehri ve
civarında yaşayan Müslümanlar dinlerini unutmanın eşiğine gelmişti. Âdeta cahiliye devri yaşanıyordu. 1860’da kültür-din eroz-yonuna dinî otoritesizlikten kaynaklanan hukuki davalar da eklenince Ümit Burnu Müslümanları İngiltere Kraliçesi Victoria’dan Osmanlı Devleti’nden bölgeye bir âlim gön-dermesini rica etmesini ister. Osmanlı teklife olumlu bakar. İslam hukuku uzmanı âlim Ebubekir Efendi, Sultan Abdülaziz’in emriyle ‘Osmanlı Temsilcisi’ sıfatıyla Ümit Burnu’na gönderilir. 1 Aralık 1962’de Ömer Lütfü Efendi ile İstanbul’dan yola çıkan Ebubekir Efendi Paris, Marsilya, Londra, Liverpool’a, oradan da 44 gün süren gemi yolculuğu ile Cape Town’a ulaşır. Bir grup hacı ve imam limanda onu gözyaşlarıyla karşılar…”
Ümit Burnu’nda Müslümanlığın kay-naksızlıktan bozulmaya başladığını gören Ebubekir Efendi işe hızlı koyulur. 15 gün içinde ‘Osmanlı İlahiyat Okulu’nu açar. 20 günde 300 talebe kayıt olur. Gündüzleri okulda Kur’an, Tecvid ve İslam Hukuku dersleri verir, akşamları da Müslüman ce-maate dinî sohbetler yapar. Kısa zamanda kızlar için ikinci okul açılır. Halka daha fazla nüfuz edebilmek için İngilizceyi ve yerel dili öğrenmeyi de ihmal etmez. ‘Osmanlı Temsilcisi’ sıfatıyla komşu Mozambik ve Moritus’u ziyaret eder. Seyahatlerden edin-diği bilgileri, bölgede yaşanan gelişmeleri mutat raporlarla İstanbul’a geçer. Güney Afrika-Osmanlı ilişkileri ile bölgedeki Hilafet bağlarının kuvvetlenmesine vesile olur. Bölge
Etiyopya’ya giden Sadık el-Müeyyid Paşa (ortada). Afrika Müslümanları Osmanlı ve Halife’ye bağlılığını fes giyerek gösteriyordu (Yemen).
37 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANDÜNYAhalkı 1863’te Halife Sultan Abdülaziz’e gönderdikleri mektupla Ebubekir Efendi’yi kendilerine bahşettiği için minnetlerini iletir. Sultan mektuptan memnun olur. Karşılı-ğında Port Elizabeth’e cami yapılması için 400 Osmanlı lirası gönderir.
Dr. Selim Argun’a Osmanlı’nın neden Ebubekir Efendi’yi tercih ettiğini soruyoruz.
İslam hukukuna hâkimiyetinin yanında dil öğrenme becerisinin göreve seçilmesinde etkili olduğunu anlatıyor: “7 ay içerisinde hem İngilizceyi hem de yerel dili eser telif edecek derecede öğrenmişti. Osmanlıca harflerle yerel dilde yazdığı ilk Fıkıh kitabı onun dehasını yansıtıyordu. 1880’de (45 yaşında) Ümit Burnu’nda vefat ettiğinde geride yerel dilde yazılmış onlarca dinî eser bırakmıştı.”
Ebubekir Efendi cami, okul açıp, halka din öğretmekle yetinmez. Küçük ama hesaplı adımlarla bölgedeki emperyalizm etkisini kırmaya çalışır. İstanbul’dan getirttiği özel makinelerle ‘fes’ imal ettirip halka kabul ettirir. Böylece köleliği simgeleyen hasır şapkaların yerine kırmızı Osmanlı fesini koyar. Çok geçmeden kadın ve erkekler İstanbullular gibi giyinir. Kaybolan özgü-venlerini kazanmaya başlarlar. Hatta Anzak askerleri Avustralya’dan Çanakkale’ye savaşmaya giderken ikmal için durdukları Cape Limanı’nda fesli insanları görünce şehrin Osmanlılara geçtiğini düşünüp silaha sarılır!
Ebubekir Efendi geri dönmeyi düşün-mediği için orada evlenir. Malay bir hanımla yaptığı ilk evliliği kısa sürer. İkinci evliliğini İngiliz Kaptan James Cook’un yeğeni ile yapar. Sonradan Müslüman olup Tahire adını alan eşinden 5 erkek çocuğu olur. Tahire Hanım yıllarca kızlar için açılan Türk okulunun müdireliğini üstlenir.
Oğlu II. Abdülhamid’in elçisi oldu
Ebubekir Efendi’nin büyük oğlu Ahmet Atâullah Efendi El Ezher’de tamamladığı eğitiminin ardından Sultan II. Abdulha-mid’in emriyle Güney Afrika’daki par-lamento seçiminde aday oldu. İngilizler, seçim kanununu değiştirerek kazanmasına kesin gözüyle bakılan Ahmet Atâullah
Efendi’nin adaylığını geçersiz kıldı. Bunun üzerine Sultan II. Abdülhamid, İngilizce, Afrikanca, Arapça, Farsça ve Türkçe hitabeti dillere destan Atâullah Efendi’yi Osmanlı Elçisi olarak Singapur’a tayin etti. Orada da Panislamizmin güçlenmesinden korkan İngilizlerin düzenlediği bir suikastta şehit düştü. Kabri bugün Singapur devlet büyük-
lerinin defnedildiği mezarlıkta. Ebubekir Efendi’nin diğer 4 evladı Güney Afrika’da kaldı. Torunlarının bir kısmı Türkiye’ye dönse de ‘Efendi’ soy ismi hâlâ yaygın Cape Town civarında.
Ebubekir Efendi’nin öncülüğünde baş-layan Osmanlı-Güney Afrika Müslümanları münasebetleri Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar devam etti. İstanbul hükümeti 1875’te iflasını ilan etse de bir yıl sonra Güney Afrikalı Müslümanlara yüklü miktarda kitap bastırıp göndermeyi ihmal etmedi. Bölgedeki birçok caminin yapımı için maddi destekte bulundu. Mesela Johan-nesburg’daki ilk camiyi (Hamidiye Camii) Sultan II. Abdulhamid kendi parasıyla inşa ettirmişti. Osmanlı oradaki Müslümanlara pasaport vererek sınır ötesinde rahat seya-hat etmelerini sağladı.
Buna karşılık, Güney Afrika Müslüman-ları bir aidiyet duygusu içinde kendilerini Osmanlı olarak tanımladı. Bu kimliği sadece duygusal olarak sahiplenmekle kalmayıp Osmanlı safında Trablusgarp Savaşı’na katıldılar. Hicaz Demiryolu inşası için ciddi miktarlarda para toplayıp İstanbul’a gönder-diler. Buna mukabil Osmanlı da onları takdir etmek için özel madalya basıp gönderdi.
Dr. Argun da bugün Afrikalıların Türk-leri çabucak sahiplenmelerinin ardında Ebubekir Efendi gibi bir asır önce oralara gidip kalıcı izler bırakan Osmanlı münev-verlerinin yattığını doğruluyor: “Ebubekir Efendi özel misyonla (eğitim ve dine davet) Güney Afrika’ya gönderilen ilk isimdi. Açtığı okullar kaliteleriyle model oldu. Bugün Güney Afrika’daki Türk Okulları’nın bere-ketinde Efendi’nin saçtığı tohumların etkisi vardır. Osmanlı’nın Afrika’da Avrupalılar gibi emperyalist bir geçmişinin olmaması, Kara Kıta’nın mazlum milletlerince kolayca benimsenmesine yol açtı. Türk STK’larının son dönemde artan faaliyetleri ilişkileri daha da pekiştirdi...”
Doç. Dr. Şakir Batmaz, Osmanlı Devle-ti’nin Afrika’nın neredeyse tamamına elçi, tüccar, âlim ve münevver aileler gönderip, her türlü ihtiyaçlarını karşılayarak bölge Müslümanlarını Hilafet Sancağı altında toplayabildiğini anlatıyor: “Osmanlı’nın bugünkü Mali toprakları üzerinde oturan Songay Sultanlığı ile ilişkileri 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanıyordu. Keza Darfur Sultanlığı gibi çoğu mahalli sultan-lıklar da Osmanlı’ya bağlıydı. İstanbul’a gönderdiği elçileri bizzat Osmanlı padişahı tarafından kabul edilirdi. İstanbul’da bu samimi insanlara yakın durur, elinden gelen yardımı esirgemezdi. Afrikalı Müslümanlar 1914’te Sultan Reşat’ın ilan ettiği Cihad-ı Ekber’e samimiyetle sahip çıkmıştı. Osmanlı safında bölgedeki İngilizlerle savaşanlar olmuştu.”
Osmanlı o günün zor şartlarına bak-maksızın bugün adı dahi bilinmeyen Güney Afrika çevresindeki ada devletlerine de tem-silciler gönderip ilişki kurmuştu. İngilizlerin 1810’da Fransızlardan alarak sömürgeleş-tirdiği Moritus Adası’nın Müslüman halkı kendilerini Osmanlı Devleti’nin tebaası olarak görüyordu. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda aralarında topladıkları yardımları İstanbul’a gönderecek kadar İstanbul’daki gelişmeleri yakından takip ediyorlardı. Hatta adanın başşehri Port Louis’teki resmî gün-lerde Osmanlı kıyafetleri giyerek törenlere katılmak için Osmanlı’dan gerekli miktar kıyafet göndermesini istemişlerdi. Osmanlı hilafetini kabul eden Mozambikli Müs-lümanlar Sultan II. Abdülhamid’in bizzat şekillendirdiği Hicaz Demiryolu Projesi’ne (1900-1908) destek için Sömürgeci Portekiz-lerin tehditlerine aldırış etmeyip İstanbul’a para göndermişlerdi. II. Abdülhamid yar-dımı madalya ile taltif etmişti.
Asırlar evvel Osmanlı’nın o günün zor şartlarına takılmadan Afrika insanı için sergilediği fedakârlıklar göz önüne getirildiğinde Türklerin sahada daha fazla koşturması gerektiği hissediliyor.
Tunus’ta bir sokak kahvehanesi...
20 yy başında Afrika haritası. Ebubekir Efendi’den önce Cape Town’daki Müslümanlar çok fakirdi.
38KÜLTÜR 23 - 29 EKİM 2013 ZA MAN
Geçtiğimiz yıl 80. yıldönümünü kutlayan bibliyografyanın en önemli özelliği sürekli güncellenmesi. Bibliyografyaya yayıncılar, çevirmenler, öğrenciler, araştırmacılar ve arşivciler yoğun ilgi gösteriyor.
MUSA İĞREK
1UNESCO, 1932'den beri çeviri kitapların liste-sini sunmak için bir bibliyografya oluşturuyor.
UNESCO'nun en eski kültürel projelerinden biri olan bibliyografyada 2 milyondan fazla kitap yer alıyor.
Dünyada en çok çevrilen yazarlar arasında Agatha Christie, Jules Verne ve William Shakespeare; Türkçeden çevrilen yazarlar sıralamasında ise Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet, M. Fethullah Gülen; Reşat Nuri Güntekin ve Bediüzzaman Said Nursi gibi isimler var.
Günümüz İspanyol edebiyatının usta isimlerin-den Carlos Ruiz Zafón’un Türkçeye Rüzgârın Gölgesi adıyla çevrilen kitabında, henüz çok genç olan Daniel Sempere adındaki genç kitapçı babasıyla birlikte Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı’nı ziyaret eder. Babası, oğlundan bir kitap seçmesini ve onu evlat edinmesini ister. Genç Daniel, mezarlıktan daha önce hiç adını ve yazarını duymadığı bir romana uzanır. Bu roman-dan sonra Daniel yazarın peşine düşer ve bu gizemli yazarın hayatını ve ölümündeki gerçeği araştırmaya koyulur. Zafón’un romanındaki Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı’ndaki kitapların kayıtlarını tutmak bir yana,
yeni yayımlanan kitapları da listesine sessizce ekleyen ‘gerçek’ bir kuruluş var: UNESCO.
1932’den beri yeryüzünde konuşulan beş bin kadar dil arasında çıkan çeviri kitapların listesini sunmak için “Index Translationum” (http://portal.unesco.org/culture/en/ev.php-URL_ID=7810&URL_DO=DO_TOPIC&URL_SECTION=201.html) adlı bir bibliyografya oluşturan UNESCO’nun listesinde 100 ülkeden 2 milyondan fazla çeviri kitap yer alıyor. Bibliyografyaya göre dünyada en çok çevrilen çevrilen yazarlar sıralamasında, Agatha Christie, Jules Verne, William Shakespeare, Enid Blyton, Vladimir Lenin ve Stephen King; Türkçeden başka dillere çevrilen yazarlar sıralamasında ise Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet; M. Fethullah Gülen; Reşat Nuri Güntekin ve Bediüzzaman Said Nursi gibi isimler var.
UNESCO’nun en eski kültürel projelerinden biri
olan bibliyografya önceleri üç ayda bir çıkan dergi iken daha sonra bir CD en nihayetinde ise online ola-rak yayın yapmaya başlar. Almanya, İspanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Amerika’yı kapsayan bibliyografya, II. Dünya Savaşı’ndan sonra 14 ülkeye ulaşır. Savaş sonrası dönemde ise yayıncılık faaliyetinin gittikçe artması ve ülkeler arasındaki kültürel değişimlerle birlikte bibliyografya gittikçe daha da genişler. Sitede edebiyat, sanat, tarih, bilim, araştırma gibi pek çok türde çeviri kitabın adı, yayımlandığı yıl, yayınevi ve çevirmeni gibi bilgiler sıralanıyor.
Türkçeye en çok çevrilen yazar Seyyid KutubGeçtiğimiz yıl 80. yıldönümünü kutlayan bibli-
yografyanın en önemli özelliği sürekli güncellenmesi. Bibliyografyaya yayıncılar, çevirmenler, öğrenciler, araştırmacılar ve arşivciler yoğun ilgi gösteriyor. Dünyada yayımlanan çeviri kitaplar konusunda en önemli başvuru kaynağı olan sitede yazar, yayıncı, yıl, ülke, dil ve tür başlıkları altında arama yapmak mümkün. Büyük bir arşiv sunan bibliyografyada seneler öncesinden basılmış ve şimdilerde unutulmuş pek çok kitabın yanı sıra yeni yayımlanan kitaplar da listeleniyor. Bibliyografyanın Türkiye ve Türkçe ile ilgili kısımlarına baktığımızda Türk okurunun ilgisi ve kitap beğenisine dair ipuçları var: Türkçeden en
çok çevrilen yazar Orhan Pamuk; Türkçeye en çok çevrilen yazar Seyyid Kutub; en çok çeviri yayımlayan yayınevi Altın Kitaplar; Türkçenin en çok çevrildiği ülke Almanya; Türkçeye en çok çevrilen dil ise İngilizce.
Bilge Karasu karmaşık bir iş olan çevirinin, yaşa-mımızın temel öğelerinden biri haline geldiğini dile getirirken, UNESCO’nun seneler öncesinden bunu fark edip böyle bir bibliyografyaya girişmesi önümüze koca bir hazine sunuyor. Kim bilir, tıpkı Daniel gibi belki birilerinin yolu bu unutulmuş kitaplar mezarlığına düşer ve daha önce hiç duymadığı, hiç okumadığı bir yazarın kitabını ‘evlat’ edinir. Daha da ötesinde, UNESCO’nun bu bibliyografyası dün-yadaki okurun ve yayıncılığın ilgisinin seneler içinde neye doğru yöneldiğinin izlerini çıkarıyor.
Dünyanın çeviri kitap haritasıGeçtiğimiz yıl 80. yıldönümünü kutlayan bibliyografyanın en önemli özelliği sürekli güncellenmesi. Bibliyografyaya yayıncılar, çevirmenler, öğrenciler, araştırmacılar ve arşivciler yoğun ilgi gösteriyor.
Dünyada en çok çevrilen ilk 10 yazarAgatha ChristieJules VerneWilliam ShakespeareEnid BlytonBarbara CartlandDanielle SteelVladimir LeninH. C. AndersenStephen KingJacob Grimm
Türkçeden en çok çevrilen yazarlarOrhan PamukYaşar KemalNâzım HikmetAziz NesinM. Fethullah GülenReşat Nuri GüntekinNedim GürselBediüzzaman Said NursiAras ÖrenHarun Yahya
Türkçeye en çok çevrilen yazarlarSeyyid KutbJules VerneGerard de VilliersJean de La FontaineEnid BlytonFyodor DostoyevskiJohn SteinbeckJacob GrimmWilhelm Grimm
En çok çeviri kitap yayımlayan yayıncılarAltın KitaplarGelişimCANİnkılapRemziİletişimMEBCems. n.Tay
Türkçenin en çok çevrildiği ilk beş ülkeAlmanyaFransaSSCB (1991’e kadar) RusyaAmerika
Türkçeye en çok çevrilen dillerİngilizceFransızcaAlmancaArapçaRusçaİspanyolcaİtalyancaMakedoncaFarsçaDanca
Joost Lagendijk
39 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANYORUM
Parlak bir geleceğe doğru pedal çevirmekGeçen hafta Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar, Türkiye çapında yeni 64 bisiklet yolu projesinin onaylandığını ve yakın zamanda hayata geçirileceklerini duyurdu.
Bakanın planlarını ‘bu saatten sonra çok geç ve çok yetersiz’ diye özetleyerek, elinin tersiyle itmek çok cazip geliyor. Hükümet arabaların ortalıkta hiçbir kısıtlama olmaksızın vızır vızır dolanmasını sağlamak için milyarlarca lira harcamaya devam eder ve son derece tartışmalı şehir planlama politikalarında sürdürülebilirliğe sadece sözde bağlı kalırken, birkaç bisiklet yolu yapmışsın, ne fark eder?
İstanbul ve ülkenin diğer köşelerinde bisiklete binmeye çalışan biri olarak, bisik-letçilerin özellikle de şehirlerde karşılaştığı devasa engelleri ve bisikleti de kapsayan şehir ulaştırma politikası geliştirmek için sistematik çabanın yokluğunu bizzat teyit ederim. Çoğu otomobil sürücüsünün bisikletçilere saygısı yok ve genellikle bisikletçileri zorbalıkla yoldan çıkarmaya çalışıyorlar. İki ay önce, yüzlerce bisikletçi, pedal çeviren arkadaşlarının trafik kazalarında öldürülmesini protesto için bir dizi kentte gösteri düzenledi.
Bisiklet yolları inşa edildiğinde de, genellikle otomobillerin park edilmesi ya da insanların çöp konteynerlerini koyması için kullanılıyor ve yetkililer bu yanlış kullanım karşısında kıllarını bile kıpırdatmıyor. 1950’lerden beri Türkiye’nin her yerinde, toplu ulaşım ve bisikletçiler pa-hasına, öncelik ve üstünlük hep arabalarda olduğundan, şüpheciler, birkaç kilometrelik bisiklet yolunun hiçbir şey değiştirmeyeceğini iddia edecektir.
Tüm bu itirazlar ve çekinceler tümüyle anlaşılır ve yerinde. Yine de, başka bir yakla-şımı tercih etmeyi ve yeni hasıl olan bisiklet altyapısına yatırım isteğini, yerel ve ulusal yetkilileri daha fazla harekete geçmeye zor-lamak için atlama tahtası olarak kullanmayı önereceğim. Niye mi? Bence Türkiye’de işlerin yavaş yavaş değişmesinin iki sebebi var. İlkin, pek çok büyük kentte, otomobil sayısındaki artışın, otoyolların kontrolsüz yayılmasının ve bu sorunlarla baş edecek herhangi bir şehir planlama politikasının bulunmamasının so-nucu olarak, son 20 yılda yaşam kalitesi hızla
düştü. Günün büyük bölümünde trafik kapalı. Çalışanlar ve şirketleri açısından çok değerli bir zaman yollarda kayboluyor, gerilim ve kızgınlık artarken, halk sağlığı bozuluyor. Aynı kalıbı dünyadaki diğer mega şehirlerde de gördük. Bunların bir dizisinde (New York, Paris, Londra, Rio de Janeiro) yerel siyasilerin, politikalarını radikal biçimde değiştirmeye, insanları araba kullanımından etkin biçimde vazgeçirmeye ve şehirlerini daha insan-bisiklet dostu yapmaya büyük paralar yatırmaya karar vermesi tesadüf değil. Sıra Türk şehirlerinde olabilir.
İhtiyatlı iyimserlik için ikinci sebep, aktif sivil toplum örgütlerinin ortaya çıkması ve bunların geçmişteki hatalardan şikâyet etmekle kalmayıp gelecek için alternatifler de masaya koyması. En görünür ve tecrübelilerinden biri olan EMBARQ, çevre kirliliğini azaltmak ve sağ-lıklı, erişilebilir, çekici şehirsel alanlar yaratmak için yerel ulaşım yetkilileriyle işbirliği yapmaya çalışan uluslararası bir ağın bir parçası. Sadece İstanbul değil, Eskişehir, Sakarya, Antalya gibi şehirlerde de çalışıyor ve tek başına bir bisiklet yolu yerine ayrı bisiklet yolları ağı yapılmasını, toplu ulaşım sistemine entegre edilmesini ve bunların denemelerine şehirlerin bisikletçiler için en münasip bölgelerinde başlanmasını teşvik ediyorlar.
Lakin doğru düzgün altyapının olmaması, üstesinden gelinmesi gereken engellerden sadece biri. Bir diğeri, bisikletlerin kötü imajı, zira Türklerin çoğu bisikletlere ‘yoksul adamın aracı’ gözüyle bakıyor. Yine de zamanın bisiklet taraftarı aktivistlerden yana çalıştığına inanıyo-rum, çünkü hâlihazırdaki otomobil dostu sistem pek çok yerde limitlerine ulaştı.
Türkiye’de bir bisiklet meraklısı iseniz, hayatın parlak yanına bakmayı becerebilmeniz lazım. İstanbul’un Anadolu yakasında küçük bir bisiklet dükkânı işleten Hasan Cari’nin bir kere-sinde belirttiği gibi: “İstanbul ulaşıma çevresel açıdan sürdürülebilir yaklaşım sunma yolunda bebek adımları atıyor olabilir, ama en azından doğru yönde yol alıyor. (…) Değişim hep küçük grupların savundukları davanın görünürlüğünü artırmalarıyla başlamıştır. İnsanlar saflarımıza katılıyor ve parlak bir geleceğe doğru pedal çeviriyoruz.”
Bülent Korucu
Türkiye’de aç mı tükendi, Afrika’ya gidiyorsunuz?..
Şahsî, içe dönük tefekkür adına tavsiye edilen yerler vardır; hastane ve mezarlık gibi. Toplumu rasat edip içtimai gözlem yapmak üzere bulunulması gereken muhitler mekânlar sıralanır. Her ikisi için salık verilen yerler de bulunabilir.
Ben sözü uzatmadan kendi önerimi dile getireyim. Son yıllarda bayram gün-lerinde havaalanlarının böyle bir hüviyete büründüğünü düşünüyorum. Kalabalığın içinde ayırt edilen gruplar ortaya çıkmaya baş-ladı. Her yaş ve sosyal sta-tüden kadınlı-erkekli ekipler, tatlı bir telaşla koşuşturuyor. Yatında katında tatilin keyfini çıkarabilecek insanlar, ismi az bilinen Afrika ülkelerine veya ülkemizin mahrumiyet bölge-lerine uçuyor. Kendi halkı çok ağır hatta acımasızca eleşti-rilen bir ülkede yaşıyoruz. Havaalanlarında gördüğüm tablo umudumu ve halkımıza olan güvenimi pekiştiriyor. Başka hiç sebep olmasa bile bunun için gidip görmek lazım. Ayrıca insanın iç muhasebesini, kendiyle hesaplaşmasını tetikliyor. Önce bayrama gidenleri düşünüyorsun, sonra orayı bay-ram yerine çevirmek üzere göç edenleri… Herhalde bunların hatırına güneş bizi hâlâ ısıtıyor; yağmur rahmeti yüklenip geliyor…
Bu yardımseverlik furyasına yönelen itirazlar da oluyor. Mesela “Türkiye’de aç mı kalmadı, ta Afrikalara gidiyorsunuz?” diyenler var. ‘Siz mahallenizde kaç fakiri doyurdunuz?’ diye sormak gerekiyor, böyle konuşanlara. Kaldı ki Türkiye’nin en ücra köşelerine kadar gidiyor, yardım konvoyları. Yetmiyor, büyük şehirlerin varoşları da nasipleniyor. Ayrıca ellerinde kalan son varlıklarını toplayıp İstiklal Harbi sırasında Anadolu’ya gönderen Hindistanlı Müslümanlar refah içinde yüzmüyordu. Yokluğu en ağır ve acıtıcı haliyle yaşarken külçelerle altın denkleştirip göndermişlerdi. Kur’an-ı Kerim, “Kendileri fakr u zaruret
içinde bulunsalar dahi, onları (kardeşlerini) kendi nefislerine tercih ederler. Her kim kendi nefsinin cimriliğinden korunursa, asıl kurtuluşa erenler işte onlardır.” diyor. İsâr hasleti İslam’ın sosyal hayata dönük önemli tavsiyelerinden. Ve Hz. Peygamber (sas) dö-neminde en güzel şekilde uygulanmıştı. Bu arka planı bilmeyenlerin eleştirileri fazlasıyla boşlukta kalıyor.
Bazıları da gidenlerin beş kilo et ve birkaç parça hediye götürdüğünü zannediyor. Ak-sine o bir yemeklik et, yanında işadamlarını, doktorları, ecza-cıları, mühendisleri götürüyor. ‘Biz geldik’ demek için elimiz-dekiler sadece bir vesile. Ayrıca oralara vermeye gittiğimizi kim söylüyor; almaya gidiyoruz. İnanmıyorsanız bayramdan sonra dönenlere gidin kulak
verin. Ben şahsen rezervasyon yaptırdım; havaalanında karşılaştığımız Bangladeş’e giden ekip dönüşte yaşadıklarını anlatacak. Size de tavsiye ederim.
Bayramı Nijer’de geçirecekleri yolcu etmek üzere gittiğim Atatürk Havalima-nı’nda bu duyguları yaşadım. Söz açılmışken hakkını teslim etmek lazım, bütün Türk Hava Yolları personeli yardım gönüllüsü gibi çalışıyor. Hem yolcuların stresini re-habilite ediyor hem de yardım paketlerinin ulaşması için bütün sınırları zorluyorlar. Herhalde yönetimin yönlendirmesi ile de alakalı. O sebeple Hamdi Topçu ve Temel Kotil beylere de teşekkür etmek gerekiyor. Yanlış bilmiyorsam bağışçıların yardımları bizzat götürmesi geleneğini, Kimse Yok mu Derneği başlattı. Onlar da hayırlı yarışta pay-larına düşeni alıyorlar. Ülke çapında örgütlü, uluslararası boyuta taşınmış kuruluşların yanında yerelde belki sadece bir ilde teşki-latlanmış derneklerin de koşuşturmalarına şahit oldum. Hakikaten ülkemle ve ülkemin insanlarıyla iftihar ettim. Allah hayırlarınızı kabul etsin.
Hukuk sevenler içinBalyoz ve Ergenekon davalarında hukuk-
suzluk olduğuna dair çok sayıda şikâyet oldu ve o yönde bir algı oluştu. Hükümet yanlıları ise değerlendirmeyi vesayetçi sistemin savunuculuğuna indirgediler ve ulusalcı siyaseti veri aldığımızda muhtemelen önemli oranda da haklıydılar.
Ama söz konusu davalarda gerçekten de ‘hukuksuzluk' yaşandı. Bunlardan biri, kısaca ifade etmek gerekirse adil yargılanma hakkını rencide eden cinstendi. Eklemek gerek ki savunma tarafı da bu hakkın ihlalini zorlamak üzere bir tür aktivizm ortaya koydu. Kısacası hukuk bizzat yargılananlar nezdinde de ‘siyasi' bir arena olarak algılandı ve kulla-nılmaya çalışıldı. Böylece yargı makamının da ‘siyasi' tutum aldığını iddia etmek daha kolay hale geldi. Öte yandan yargıçların zih-nine girip bakamayacağımıza göre, aldıkları kararların gerçekten de ideolojik nedenlerle siyasi nitelik arz edip etmediğini bilmiyoruz. Bütün bunlar Balyoz ve Ergenekon'un ‘siyasi' davalar olarak tanımlanmasıyla sonuçlandı.
Ancak her şey ‘kitabına uygun' yapılsa,
adil yargılanma ilkesine tamamen uyulsa ve kararların tümüyle nesnel bir zeminde alındığı düşünülseydi bile, bu davalar ‘siyasi' olacaktı... Mesele hukukun siyasallaşması değil, hukukun zaten fazlasıyla siyasi olması ve bu durum tüm zamanlar ve kültürler için geçerli. Mesele bazı davaların yerleşik hukuk sisteminin ürettiği adalet çerçevesinin içine ‘sığmaması', o nedenle ‘de facto' bir hukuksal tasarrufu davet etmesidir. Her devrimsel dönem bu gibi durumları ortaya çıkarır. Çünkü herhangi bir hukuk sistemi, o toplumda veya ülkede geçmişte var olan yerleşik rejimin parçasıdır. Ayrıca dönemin ‘evrenselliğine' ne denli uyum gösterse de her hukuk sistemi, içinde yeşerdiği toplumun kültürel yapısından ve rejimin ideolojisinden etkilenir. Bu etkilenmenin en bariz özelliği ise hukuk sistemlerinin rejimi ve geleneği koruma, kollama ve idame ettirme prensip-leri üzerine oturtulmasıdır. Dolayısıyla bir devrim yaşandığında, yani bir ülkede rejimin niteliklerinde kalıcı bir değişim zorlandı-ğında, yeni rejim kendisini bir açmazla karşı karşıya bulur: Ya değişimi bir ‘kırılma' olarak tanımlayacak, böylece kendi hukukunu ihsas edecek ve eski rejimi yargılayacaktır; ya da
değişimi süreklilik içinde arayacak ve yeni rejimi eski hukuk üzerinden tedrici olarak inşa edecektir. Birinci yol çok daha kolaydır... Örneğin Cumhuriyet'in kuruluşunda rejimi geçmiş Osmanlı mirasından ‘kopuşun' taşı-yıcı aktörü olarak tanımladığınızda, önünüze hukuk adı altında istediğiniz kadar özgür bir alan açılabilir ve herhangi bir uygulamaya ‘hukuk' işlevi kazandırabilirsiniz. Bu sayede hukukçu bile olmayan insanları yargıç ya-pabilir, savunma kavramını bile hiçe sayan İstiklal Mahkemeleri kurabilir ve onlarca ‘rejim düşmanını' salt ideolojik bir ayıklama sonucu asabilirsiniz.
Ancak ikinci yol çetrefillidir... Hem eli-nizdeki hukuka uymak, hem de yeni rejimi inşa edecek bir kurumsal zemin oluşturmak zorundasınız. Balyoz ve Ergenekon davala-rının asıl kritik noktası, Türkiye'de askerin sadece rejimi kollama değil, aynı zamanda onu süreklilik içinde oluşturma gücüne sahip olması ve bunun ‘hukuki' kılınmasıdır. Bu nedenle Türkiye'de darbe hazırlıkları aslında rejimin tahayyülündeki hukukun sınırlarını aşmaz. Darbe planları yapanlar aslında kendi görevlerini yapmakta, seçilmiş hükümetlerin rejimi değiştirme ihtimalini
engellemek üzere tedbir almaktadırlar. Bu durumda söz konusu darbecilerin var olan hukuk sistematiği içinde suçlu bulunma ihtimalleri son derece azdır. Ancak ortada yaşanmakta olan da bir ‘devrim' vardır... Vesayet sistemi bitmekte, demokrasinin gereği olarak siyasetin devletten bağımsız hale gelmesini ifade eden ve geriye dönüş yollarını kapatmayı hedefleyen bir süreç yaşanmaktadır. Buna karşılık elinizde yeni bir hukuk yoktur... Eski hukukun içinde kalmakla birlikte onu esneterek, yani bir anlamda eski sistem açısından ‘hukuksuzluk' alanına geçerek, rejimin kalıntısını atmak ve yeniye zemin hazırlamak durumundasınız. Bu ‘hukuksuzluk' ideolojik tercihi yansıtır ve bir sonraki dönem hukukunun sembolik açıdan kurucu unsurunu oluşturur.
Kıssadan hisse, hiçbir hukuk sisteminin mutlak olmadığı, daima bir ‘büyük' siyaset tarafından belirlendiği gerçeğidir. Hangi hukuk sisteminin ‘doğru' olduğu ise top-lumsal zihniyet tarafından belirlenecek, bir zihni tavrın evrenselleşmesi durumunda ise ona uygun hukuk sistematiği ‘nesnel' ve siyaset üstü olarak görülecektir. Ama asıl gerçeklik bakidir: Her hukuk sistemi ideolojik bir tercihi ima eder, siyasetin ürünüdür ve doğal olarak yanlıdır.
Bu yardımseverlik furyasına yönelen itirazlar da oluyor.
Mesela “Türkiye’de aç mı kalmadı, ta Afrikalara
gidiyorsunuz?” diyenler var.
KRAL VE SOYTARIDAĞISTAN ÇETİNKAYA
40 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANYORUMC E H E N N E M İ G Ö Ğ S Ü N D E S Ö N D Ü R E N A D A M !
Musa Anter, Bediüzzaman'a ne sormuştu?
MUSTAFA ARMAĞAN
11992 yılında derin devlet tarafından öldürülen Musa Anter’in Bediüzzaman
Said Nursi hakkında ilginç bir hatırası oldu-ğunu biliyor muydunuz? Bilenler biliyordur muhakkak ama nedense bu tür bilgiler bi-yografilerine girmemekte inat ediyor.
Oysa Üstad ile ilgili ne bulursak yayınla-malı değil miyiz? Hayatı hakkında eksiksiz bir çalışmaya ancak pergelimizin ayağını böylesine genişçe açarak ulaşabiliriz.
Said Nursi’nin hayatı hakkındaki kitaplar birbiri ardınca çıkıyor ve her biri yeni ışıklar saçıyor ufkumuza. Çocukluğumda biyografi adına sağlığında basılmış “Tarihçe-i Hayat”ı dışında bir tek Eşref Edip’in ufak yeşil bir kitabı gezerdi elden ele. Sonra Necmeddin Şahiner’in olağanüstü bir emekle hazırladığı “Son Şahitler” dizisi (itiraf edelim, bu kadar geniş kapsamlı çalışmayı ancak bir enstitü başarabilirdi) ve 66. baskısını hazırladığını öğrendiğim biyografisi geldi.
Ardından talebelerinden Abdülkadir Badıllı’nın üç ciltlik çalışması yanında Şükran Vahide’nin, Cemalettin Canlı ve Y. Kenan Beysülen’in ve yakınlarda ilk cildi çıkan Ahmed Akgündüz’ün eserleri bilmediğimiz nice ayrıntıyla donanmış bu bereketli ömrün birer tablosunu sundular.
Öncelikle gösterilen her gayrete şükran borcumuz olduğunu hatırlatalım. Lakin hâlâ doldurulması gereken nice petek gizli bu bereketli ömürde.
Geçenlerde Tillo’ya yolum düştüğünde Hâsya Kümbeti’ni ziyaret ettim. Bu basık kubbenin altında Bediüzzaman’ın “Kamus-ı Okyanus” adlı sözlüğü Sin harfine kadar ezberlediğini okumuştum ama görmek nasip olmamıştı.
Sadece altında bir inziva dönemi geçirdiği bu gösterişsiz kubbeden yola çıkarak bile bize bu bilgiyi aktarmış olan Müküslü Hamza’ya, “Kamus” yazarı Firuzabadi’ye ve II. Mahmud döneminde onu dilimize kazandırmış olan Gaziantepli Asım Efendi’ye, oradan Said Nursi’nin küçük kardeşi vasıtasıyla civardaki bir tekkeden gönderilen yemeklerini karınca-larla paylaşma ve kendisini bir ay namazda rükûya varmaktan men eden taşlanma sah-nelerine kadar pek çok izle buluşmuş oldum.
Demek ki, Bediüzzaman’ın hayatı hâlâ tespit edilmeyi bekleyen nice enstantaneyle dolu. Nitekim kendisiyle telefonla görüştü-ğüm Necmeddin Şahiner Beyefendi “Tarih-
çe”de geçen “Kiroğlif” adlı köyün Moskova civarında bulunduğunu ve Bediüzzaman’ın esaretten kaçarken burada bir müddet kaldı-ğını söyleyerek yeni bir malumatı hafızamın ebru teknesine damlatmış oldu.
Öte yandan Musa Anter, 1991’de basılan hatıralarında ilginç bir ha-tırasını paylaşır bizlerle. Bildiğim kadarıyla Bediüzzaman’ın hayatını anlatan kitaplara girmemiş olan bir bilgi kırıntısını sizinle paylaşmak istedim.
Bediüzzaman bir Kürtçüye ne cevap verdi?Musa Anter’in, bir
zamanlar “Büyük İslam Tarihi” adlı kitabıyla tanıdığımız ve Said Nursi’nin arkadaşların-dan olan Abdurrahim Zapsu’nun damadı olduğunu hatırlatalım. (Abdurrahim Zapsu kim mi? Bediüzzaman’ın esarette malum Rus subayı karşısında ayağa kalkmadığı bilgisini borçlu olduğumuz kişi diyeyim de siz anlayın).
Gerçi Anter, Be-diüzzaman’ın tamamen Kürtlüğüyle ilgilidir ama bize anlattığı olay, onun “müspet hareket çizgisi”ni bir başka ve dışarıdan bir şahit va-sıtasıyla ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır.
Musa Anter “hayatı başlı başına ciltler do-lusu ibret levhalarıyla dolacak çaptadır” dediği Bediüzzaman’ın 1945’te İstanbul’da bir mahkemesi olduğun-dan bahseder. (Galiba karıştırmıştır yazar, zira Üstad 27 yıllık ayrılıktan sonra 1952’de gelecektir İstanbul’a. Ayrıca 1945’te aşağıda isimleri yazılı Kürt alimlerin bir evde toplanması olacak şey miydi?)
Şöyle yazar:“Bir akşam yemeğine kendilerini evime
davet ettim. İstanbul’daki tüm seçkin Kürt din adamları da gelmişlerdi. Örneğin
Şeyh Şefik Arvasi, Şeyh Emin-zade, Bitlisli Şeyh Mustafa,
Abdulhakim Arvasi’nin oğlu Kadıköy Müftüsü Mekki Arvasi, Cemalettin Arvasi gibi… Yemekten sonra bölgemize has semaverli çay faslı başladı.”
Sohbet koyulaşmıştır ki, gençliğinde aşırı Kürt milliyet-çisi olduğunu söyleyen Musa Anter, “birdenbire ve pata-
vatsızca” bir soru yöneltir Bediüzzaman’a. Kürtçe şöyle der:
“ M u h t e r e m Hocam, çocuk-luğumdan beri duyduğum ve tüm Kürtlere
sempatik gelen adınız Melaye Saidi
Kürdî idi. Şimdi de her gün Türkler sizi oradan oraya sürüyor, hapse-diyor, mahkemelerde süründürüyor ama siz hâlâ Türkleri cennete götürme çabası içinde-siniz; bu nasıl iştir… ben anlamadım.”
Bu hiç bekleme-diği soru karşısında Bediüzzaman’ın “o nur ve ilim fışkıran gözlerini bir projektör gibi” Musa Anter’e çevirdiğini ve “tatlı bir tebessümle” “Ev kî ye Abdurehim?” (O kimdir Abdurrahim?) diye Abdurrahim Zapsu’ya sorduğunu görürüz. Zapsu “Eniştemdir” de-yince Üstad’ın Musa Anter’i “Evladım,
hele yanıma gel” diye çağırdığını okuyoruz.
Anter gidip yanına oturur. Bediüzzaman da elini onun
boynuna sarar, öper ve Kürtçe şunları söyler kendisine:
“Evladım, daha çocuksun, bilmiyorsun (anlamıyorsun) ben ne yapıyorum. Oku ve ilim öğren.”
Bence bu veciz cevap üzerinde biraz durmak lazım.
Hem taraftarı, hem de karşıtı olan kimi çevrelerce “Kürtçü” diye sunulan Bediüzza-man Said Nursi’nin kavmî ayrımcılığı “ço-cukluk” olarak gördüğünü ve bunun ötesine geçip ilim ve iman temelinde yeni bir sentez vücuda getirmekle meşgul olduğunu bu hatıradan bir kere daha öğrenmiş oluyoruz.
Müspet hareket ilkesiBediüzzaman Said Nursi’nin ilim ve
iman odaklı Türkiye’nin yeni barış progra-mında en verimli yöntemi müspet (pozitif) hareket olacaktır. Şahsına yapılan hakaret ve zulümleri bir derviş gibi önemsememek ama kanun dairesinde yapacaklarından da asla taviz vermemek bu programın usulü olarak karşımıza çıkar.
Nitekim Afyon Hapishanesi’nde mutlak bir tecrit altında tutulurken yöneticiler pen-cerelerini mıhlayarak kapatırlar. Pencereden mahkûmlarla selamlaşma ve görüşmesini engellemek istemektedirler. Bunun üzerine talebelerine şu mektubu yazar:
“Hiç merak etmeyiniz… Bilâkis benim ehemmiyetsiz şahsım ile meşgul olup Nurlara ve talebelerine çok sıkıntı ver-mediklerinden, benim, cidden ve kalben, onların şahsımı ihanetler ve işkencelerle tâzib etmeleri, Nurların ve sizlerin bedeline olduğu ve bir derece Nurlara ilişmemeleri cihetinde memnunum.”
Umumun faydası için şahsına yapılan haksızlığı dahi bırakın affetmeyi, memnu-niyetle karşılayan Bediüzzaman, belki de dünya tarihinde kendi eserinin okuyucusu ve kendi davasının müridi olmak bakımından tek örnektir. O kadar ki, iman ehline bir iman hizmetinde bulunabilmek için değil dünya hayatını ve fani makamlarını, gerekirse ahiret hayatını da feda etmeye hazır olduğunu, hatta bazı biçareleri cehennemden kurtarmak için gerekirse cenneti bırakıp cehenneme girmeyi kabul ettiğini söyleyecek kadar da “deli”dir.
Cehennemi söndürmeye ve cenneti yak-maya koştuğunu söyleyen Rabiatü’l-Adeviye hazretlerinden çağımıza düşen yakıcı bir iz yok mudur bu sözlerde?
Ekrem Dumanlı
23 - 29 EKİM 2013 ZA MANYORUM41
En büyük krizHer kriz bir fırsattır derler. Doğrudur.
Sadece ekonomik kriz için mi geçerli bu hüküm? Hayır. Sosyal buhranlar da, siyasi açmazlar da yeni bir başlangıca vesilesi edilebilir.
Yeter ki odak dağılmasına maruz kalmayalım. Ve tabii ki meselelere kuşatıcı bir nazarla bakalım. Tıkanma duygusu çoğu kez yılgınlığa, yorgunluğa, karamsarlığa sebep olur. Bazen de öfkeyi tetikler yolunda gitmeyen işler. Oysa her düğümlenme bir çözüm beklentisi; her kilitlenme bir anahtar arayışıdır...
Bugün Türkiye’de en büyük kriz, fikir sahasında yaşanıyor. Tefekkür damarlarımız kuruyor. O kaynaklardan uzaklaşıldığı, ‘tesadüm-ü efkâr’ yoluyla hakikat arayışı tam yapılamadığı için medya, problemlerin çok uzağında; üniversiteler kısır döngüden yakasını kurtaramıyor; sanatta, edebiyatta, eği-timde heyecan verecek bir gelişmeye rastlanmıyor. “Düşünce kuruluşu” diye ortaya çıkan bazı müesseselerde her şey var, düşünce yok. Tekrarın koynunda herkes kendi ninnisini söylüyor. Bundan mutluluk duyanlar da olmuyor değil; ama ne fayda! Kutuplaşma, düşünce tembelliğinin sığınağı haline dönüşmüş çoktan. Hal böyle olunca sosyal buna-lımlar nasıl çözülebilir ki!
Fikir hayatımızın en bereketli tartış-maları, mesela, Meşrutiyet dönemlerine denk gelir. Hatta çok güçlü bir tespite göre Osmanlı’nın tarih boyunca ortaya koyduğu tefekkür cevvaliyeti bir kefeye konsa, çözülme sürecindeki arayışlar da öbür kefeye konsa, kırk yıllık o beyin fırtınası daha ağır basar. Gerçi onların bir kısmı ithal ve konjonktüreldi; haliyle benimsenmedi. Ancak unutmamak ge-rekiyor ki her fikir, ya aslıyla, ya faslıyla ya da zıddıyla bir boşluk doldurur. Nitekim yüz yıl önce düşünce deryamıza atılan o taşlardan bir kısmının sahillerimizdeki yankısı bugün bile sürüp gitmektedir...
Fikir ufkumuz daraldıkça daralıyor. Daha düne kadar düşünce dünyamızın ve iç dinamizmin belirleyici parçası olan kişi ve gruplar ‘yandaş’ veya ‘karşıt’ olma gibi bir mengeneden kendini kurtaramı-yor. “Ya ölümüne destek yahut sonuna kadar köstek!” Bu hazırlop ezbercilikten velud bir düşünce zuhur eder mi hiç! Yakın zamana kadar sistemi eleştirerek yeni açılımlar önerenlerin bir kısmı şimdi sistemin parçası gibi. Bir başka üretken zümre de aşırı bir düşmanlığa ve bağnazlığa sardırmış kendini. Bu in-sanlar eğriye eğri, doğruya doğru deme hürriyetini yitiriyor. Eğri bulduğunun içinde bir doğru görse bile onu itiraf edemeyen insanların düşünce üretmesi mümkün mü?
Bir de çıkar hesapları karışıyorsa işin içine ve testisini kapan, kendini bir nehrin kenarında buluyorsa... Çevre ile merkezin altüst olduğu durumlarda fikir hareketlerinin önü menfaat hesaplarıyla kesilir. Merkez herhangi bir vaatte bulunmasa bile, kalem erbabı arasında bile, beklentiler oluşur, umduğunu bulamayanların gazabı, sadece kurun-tuya kapılanları değil, genel dengeyi de bozar. Her neyse...
Onca keşmekeşin içinde göremi-yoruz: İnsan, kalabalıklar arasında her geçen gün biraz daha yalnızlaşıyor, kendi değerlerinden koptuğu gibi, diğer
insanlarla sağlıklı ve sağlam bağlar da kuramıyor. Uyuşturucudaki artışın derin bir manası var kuşkusuz. Depresyon, her yaştan insanı kıskıvrak yakalamış du-rumda. Aile içi cinayetlere dair her gün ürkünç haberlere rastlamamız boşuna değil. Etnik köken ve mezhep ayrımına dayanan ölçüsüz ve izole edici kimlik arayışları sadece komplo teorileri ile izah edilemez. Kaba narsizmin, anarşist nihilizmin vs. ayak seslerini ne zaman duyacağız? Öfke patlamasıyla ortaya çıktığında iş işten geçmiş olmayacak mı?
Sathi tartışmalar derinlerdeki köpür-meyi şimdilik perdeliyor. Ama şimdilik. Tefekkür âlemindeki güdüklük, aksiyon dünyamıza yorgunluk ve yılgınlık olarak yansıyor. Odak dağılmasına maruz kalmış ve kısır tartışmaların içinden çıkamaz hale gelmiş düşünürlerimiz, toplumun çeşitli katmanlarında fo-kurdayan derin etkileşimi göremiyor. Tefekkür ve aksiyondaki tıkanışın önü açılmazsa, tükeniş mukadder hale gelir ve onlarca yıldır çekilen fikir sancısı boşa gider, ölü doğumlar hayal kırıklığına yol açar. Aslında herkese, özellikle de sivil topluma, hayati bir vazife düşüyor: Çapsız kavgalara aldırış etmeden fikir sancısına ve düşünce üretimine devam. Toplumun da bireyin de buna ihtiyacı var; gerisi nafile...
Yeryüzü barışıBir bayram daha sararmış fotoğraflar
gibi hafızalarımıza kazındı; tekbirler eşli-ğinde, himmetler çerçevesinde. Kurban Bayramı’nı gönül fethine vesile sayan insanımız, paylaşma kültürünün en canlı misallerini verdi. Kah bu ülkenin fakir kalmış şehirlerinde, kah varlık içinde yokluk yaşayan gettolarda. Af-rika’dan haberler okuduk. Ta oralara gitmiş kurban eti dağıtmışlar, renk ayrımını ayaklar altına alıp sarmaş dolaş olmuşlar. Güneş bir yere doğar da o ışıktan başka mekânlar mahrum kalır mı hiç? Dünyanın dört bir yanına koşmuş Anadolu insanı. Bir de ibadetin manasına vâkıf olmayan, bayramdaki paylaşımı bir türlü içine sindiremeyen kadim bir medya var bu ülkede. Onlar yine yapacağını yaptı, araya laf sokuşturdu; hatta bazı dinî vecibeleri sorgulamaya yeltenerek halkı rencide etti. Boşuna değil bunların düşüşü. Halktan, dinden, gelenekten, kültürden bu kadar kopuk olunca ne tiraj kalır ortada ne imaj. Oysa yeryüzü barışı bayramları anlamaktan geçiyor, onları değersiz-leştirmeye teşebbüs etmekten değil.
AB raporlarını nasıl anlamak gerekir?Önce hakkını teslim edelim:AB
süreci olmasa Türkiye kendi iç di-namikleriyle demokratik reformlarını yapamazdı. Aksini iddia etmek tarihî gerçekliğe de uygun değil, sosyal
realitelere de. Halkın önemli bir kesimi AB’ye büyük destek verdi. Ne var ki süreçte bazı kırılmalar yaşandı ve AB, eski desteğini halk nezdinde kaybetti. Bu düşüşün sorumlusu sadece Türkiye değil kuşkusuz. Özellikle Sarkozy Fransa’sıyla başlayan süreçte Türkiye’yi inciten çok laflar edildi. Hâlâ da ediliyor. Kıbrıs referandumunda Türkiye’ye vaat edilen sözlerin yerine getirilmemesi, Rumların adeta ödüllendirilmesi, Türkiye’nin AB yörüngesinden uzaklaşmasına sebep oldu. Dış politikamızdaki önceliğin başka coğrafyalara kayması ve o bölgelerde çözümsüz sorunların iç enerji kaybına dönüşmesi de AB heyecanını büsbütün zayıflattı. Ancak bu durum AB hedefin-den uzaklaşmayı ya da AB raporlarını değersiz hale getirmeyi gerektirmiyor.
AB ilerleme raporlarındaki bazı tes-pitler yanlış, taraflı, haksız gelebilir bize. Öyle bir durum söz konusu olduğunda bunun yolu bellidir. Zaten raporlar taslak halindeyken kimi itirazlar resmî kurumlar aracılığıyla yapılıyor. Basına sızan bazı taslaklar kimi zaman yanlı tespitler yapıldığı kuşkusunu artırıyor. Taslaktaki bir kısım somut bilgi hataları ya da manipülatif yorumlar ayıklan-dığına göre tenkitler dikkate alınıyor, objektif olma gayreti sarf ediliyor. Her şeye rağmen AB ilerleme raporlarında haksız bulunan noktalar olabilir; ancak bu durum, raporların demokrasimiz için ne kadar önemli olduğunu gölgelemez. Hoşumuza gitmese dahi, eleştirileri dikkate almak gerekir ki daha güçlü bir demokrasi, daha sağlam bir hukuk
düzeni oluşabilsin. Son ilerleme ra-
porunda Türkiye hem övülüyor hem tenkit ediliyor. Övgüler yine demokratik reformlara. Yergiler ise yine demokrasi vurgusuyla... Son raporda Gezi olayla-rına dair eleştirel tespitler bulunuyor. Sayıştay ile ilgili düzenlemelere itirazlar var... Rapor, son dönemde AB-Türkiye ilişkilerindeki gel-gitlere rağmen den-geli. Dışişleri ve AB Bakanlığı’ndan gelen tepkiler de bunu teyit ediyor. Buna rağ-men bazı meslektaşlarımız fazlaca tepki gösteriyor. Oysa son yıllarda negatif rüzgarların etkisi altında kalan Türkiye algısı üzerine kafa yormak gerekiyor.
AB sürecine kendi isteğimizle dahil olmamız, bu süreci devlet politikası ola-rak kabul etmemiz, hep methiyeler alıp alkışlanmak için değildi. Sıkı tenkitlere düçar olacağımızı baştan biliyorduk. Dolayısıyla hayal kırıklığına gerek yok. En kötü tercih, içi boş polemiklere başvurmak.
Elbette AB de sorgulanabilir; ancak bu tutum, demokrasi ve hukuk siste-mimizdeki defoyu ortadan kaldırmaz. Tabii evimize çekidüzen vermeye hâlâ kararlı isek. Hane halkı kendine sağlam bir düzen kuramayınca gerçeği dosdoğru söyleyeceğini ve benzer sorunları vaktiyle aştığını düşündüğü komşusunu hakem yapmış; o da o kadarcık söyleyecek tabii. Rencide olmak yerine, “Gerçekten bu söylenenlerde bir hakikat payı var mı?” diye düşünmek gerekiyor ki Türkiye, dünya standartlarında bir hukuk devleti haline gelebilsin...
1
2
3
4
5
6
Bir tür kumaş
Namzet
Bölgesel
Bursa’da m
edrese
Cennet bineği
Eğreti yap
İllet
Gökyüzü
Kamufle etm
ek
Sonsuza değin
İlk müezzin
(Bilali ...)
Vasf, keyfiyet
Kabir
Nağme
Küçük akarsu
Uğruna verme
En az, çok az
Yansma
Bir ac nidas
Menzil
Reddetme,
kabul etmem
e
Bir şair(Orhan Veli ...)
Orta resimdeki
(... Çağlayan)
Bir nota
Hatr olan içecek
Lodos
Bir soru
Bir halk oyunu
Çayn kvam
Muğla ilçesi
Bir soru
Batman ilçesi
Bir göz hastalğ
Kur’an’ baştan sona okum
a
Cemaat
Bir marangoz
aleti
Sevimli, cana
yakn
Bir kemirgen
Soluk
Mutlu, neşeli
Ölüm
Bir gda
Sağlamlk,
dayankllk
Üst resimdeki
(Hülya ...)
Bir harfin okunuşu
Bir nota
Hardal gaz
Yansma
Bir müzik terim
i
Çok ksa zaman
Kokulu bir bitki
Katdan svya geçm
ek Erkek ad
Ekonomide
değiş tokuş
Bir tür bulut
Çiçek tozu
Su yolu
Bir bağlaç
Su
Kurbağa’nn ilm
i ad
Hafifçe açmak
İmanla ilgili
Bir pirinç yem
eği
Coşkun, ilhamla
dolu
Son hak din
Ek, yama
İktisat
Genel olarak antibiyotik
Bir halife
Osmanl’da bir
asker snf
Mantk
Sevap
Havadan, sudan
Bitki bilimi
Kolaylk
Bolu ilçesi
Uygar
Bir satranç taş
Olmam
ş
Dünya mal
Bir asalak
Adet
Zariflik
Nazariye, teori
Ondan sonra
Olay
Radyumun
remzi
y.sab rioglu@za m
an.com.tr
195 KASIM
2012 PAZARTESİ ZA MAN
BULMACA
Ha zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU
Lityumun
sembolü
En kalabalk ülke
İyiden iyiye
Namazn her
bir bölümü
Köken, soy bilim
Sağ resimdeki
(... Çetin)
Yazma aleti
ÞÝF
RE
KE
LÝ ME
:1
23
45
6
Tab lo da ki tram lý ka lýn
çiz gi ler le be lir len miþ 3’e
3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar ra kam
la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-rin. Öy le yer leþ tir m
e yap-m
a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük-le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol-dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam
lar dan bi rer kez kul la nýl m
ýþ ol sun.
SU
DO
KU
BU
LM
AC
A
7
456
3
56
75
269
2
5
2
35
13
679
6
8
457
36
17
29
85
4
89
24
15
63
7
57
48
63
21
9
21
65
48
93
7
35
87
69
12
4
94
71
32
68
5
18
24
93
67
5
57
32
86
94
1
49
67
51
32
8
KE
Lİ
ME
A
VI
Þ J
İ R
E
Y A
M
U
C
E Ü
Þ
K
R
R
T R
Ü
T
L U
E
M
A
R
A
U
U
F A
Y
T O
N
A
G
M
Ç
N
Y K
G
Ü
R
Z A
A
N
Þ
Ý A
R
G
L
E
A
D
V
Ý R
U
H
T
N
C A
A
I
M
G
A
E L
K
A
S A
V
R
Ğ
D
H
Ü
A
K
T R
E
S K
E
A
K
İ N
İ
Þ
V
Ý O
G
Y
S T
Y R
M
A
D
U
Ü
U
T S
Ý L
R
E A
T
A
G
R
I V
Z N
T
T Ö
Ü
R
G
A
Þ
R
O
E Ý
L C
M
G
E A
K
G
L
O
T V
L
I
A
L A
S
Z K
İ
N
Ý E
H
A
E E
R
R
D
V
E H
P
A
L
I B
S
G
N
B
A
R
O
N
E S
G
İ R
L
M
R
Ü
A
Z A
F
Ð
H
Y I
K
A
M
A
E A
M
Z U
Z
A
M
N
T Ş
İ H
T
P
Y
Þ D
T
R
F Ğ
A
T
N
H
Ö
R
K
A
Ð
L E
E N
J
E M
A
A
R
Ü
M
K
O
M
Ý R
O
A
İ
K
Þ G
R
A
B
Þ
L E
T O
M
E
R
Ö
D
İ S
V
M
A
T D
F
K
Ý J
T Ü
G
R
Ö
Z
E Ç
Ü
N
A
M
L I
Ç T
A
E Þ
J A
D
Aþaðýdaki kelim
eleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m
isiniz?AM
ASRA, BARO
NES, BELGESEL, CU
MAYERİ, ÇAN
AK, DO
ÐMA
, DEVRAN
, EMRAH
, FAYTON
, GAGAVU
ZLAR, HAREM
, IRGAT, ÝSTEK, KAHH
AR, LÝMO
N, M
OTEL, N
AMLI, O
TEL, ORKU
N, Ö
RGÜT, PERGEL,
RÖGAR, SERT, ÞİN
İK, TERKİP, UYGAR, Ü
ŞÜM
EK, VARTA, YIKAM
A, ZU
RNA
.
��
�İ
��
��
��
����
����
����
����
����
����
���
����
���
���
����
����
����
����
��
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
����
���
����
����
�
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
���
����
����
��
����
����
����
����
����
����
����
��
����
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
���
����
��
����
�����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
���
���
����
��
��
����
����
����
��
����
����
����
���
����
����
�����
����
����
����
���
���
����
���
����
����
����
��
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
���
�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������
�����������������������������������������������������������������������������������������������������
SOLDAN SAĞA 1) Virüslerin yap ve özellik-lerini, virüslerde çoğalm
ay, virüs-lerle konak arasndaki ilişkileri, viral hastalklar ve hastalk oluşturm
a m
ekanizmalarn konak veya hücre
düzeyinde inceleyen bilim dal,
virüs bilimi.– Bir bağlaç. 2) Efsanevi
tarih, mitoloji.– Gönülden sevilen,
gönül verilmiş olan kadn, sevgili. 3)
Koruyan, acyan, merham
et eden Allah (cc).– Gerçekte yeri olm
ayp zihinde tasarlanan, m
evhum, farazi.
4) Boyutlar.– İstanbul’da bir semt.
5) Toprağn kaymasn veya suyun
akmasn önlem
ek için yaplan kaln duvar.– Tecrübe.– Eski dilde su. 6) Halk dilinde köpek.– Tüyleri kara, m
eyve ve böceklerle beslenen ötücü bir kuş. 7) Bir erkek ism
i.– Zaman zam
an kendini kaybederek olduğu yere düşm
e, şiddetli çrpnm
alar ve ağz köpürmesi ile
ortaya ç kan bir sinir hastalğ, tutark, epilepsi. 8) Terbiye.– Kötek, patak. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Karşlğ sonra ödenm
ek üzere yaplan satş. 2) Hedefe varm
a, hede vurma. 3) Kolay bir
biçimde, kolaylkla.– Nikelin sem
bolü. 4) Ortakulak iltihab.– Elbisede takm
. 5) Bir lim
on cinsi.– Bağlama ve kuvvetlen-
dirme edat. 6) M
üstahkem yer.– İhsan
edici, cömert. 7) Bir şey yapm
ada göste-rilen ustalk. 8) Davete gitm
e, uyma. 9)
Bir devletin yönetim biçim
ini belirten, yasam
a, yürütme, yarglam
a güçlerinin nasl kullanlacağn gösteren, yurttaş-larn kam
u haklarn bildiren temel yasa.
10) Bir konuda direnme, ayak direm
e, diretm
e.– Şaşma anlatan bir söz. 11)
Peynir, et, balk, turşu vb. yiyeceklerin, bozulm
amas için içinde tutulduklar
tuzlu su. 12) Genişlik.– Göz, aln ve yanak arasnda, elm
ack kemiğinin üstünde
bulunan çukurumsu bölge.
Dünkü bulmacalarn çözüm
leri
BulmacaRefik Aydýn
r.ay din@za m
an.com.tr
12345678
12
34
56
78
910
1112
12345678
12
34
56
78
910
1112
M
U S
A L
L İ
H
A L
A
A L
A R
A
P L
A K
E T
L U
K A
T A
A
S A
B İ
A D
A M
B A
T A
K
K
B A
L
F İ
B E
R
L İ
A Ğ
S
İ Y
E R
Ç
İ Y
D
T E
L E
S İ
N E
M
A
İ Z
A L
E
E T
İ K
E T
42 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANBULMACA
BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA
1
2
3
4
5
6
Bir t
ür k
umaş
Nam
zet
Bölg
esel
Burs
a’da
med
rese
Cenn
et b
ineğ
i
Eğre
ti ya
p
İllet
Göky
üzü
Kam
ufle
etm
ek
Sons
uza
deği
n
İlk m
üezz
in
(Bila
li ...
)
Vasf
, key
fiyet
Kabi
r
Nağ
me
Küçü
k ak
arsu
Uğru
na v
erm
e
En a
z, ç
ok a
z
Yansm
a
Bir a
c n
idas
Men
zil
Redd
etm
e,
kabu
l etm
eme
Bir ş
air
(Orh
an V
eli .
..)
Ort
a re
sim
deki
(..
. Çağ
laya
n)
Bir n
ota
Hatr
ola
n iç
ecek
Lodo
s
Bir s
oru
Bir h
alk
oyun
u
Çay
n k
vam
Muğ
la il
çesi
Bir s
oru
Batm
an il
çesi
Bir g
öz h
asta
lğ
Kur’a
n’ b
aşta
n so
na o
kum
a
Cem
aat
Bir m
aran
goz
alet
i
Sevi
mli,
can
a ya
kn
Bir k
emirg
en
Solu
k
Mut
lu, n
eşel
i
Ölü
m
Bir gd
a
Sağl
amlk
, da
yan
kll
k
Üst
resi
mde
ki(H
ülya
...)
Bir h
arfin
ok
unuş
u
Bir n
ota
Har
dal g
az
Yansm
a
Bir m
üzik
terim
i
Çok
ksa
zam
an
Koku
lu b
ir bi
tki
Katd
an svy
a ge
çmek
Er
kek
ad
Ekon
omid
e değiş
tokuş
Bir t
ür b
ulut
Çiçe
k to
zu
Su y
olu
Bir b
ağla
ç
Su
Kurb
ağa’
nn
ilmi a
d
Haf
ifçe
açm
ak
İman
la il
gili
Bir p
irinç
ye
meğ
i
Coşk
un, i
lham
la
dolu
Son
hak
din
Ek, y
ama
İktis
at
Gene
l ola
rak
antib
iyot
ik
Bir h
alife
Osm
anl’d
a bi
r as
ker snf
Man
tk
Seva
p
Hav
adan
, sud
an
Bitk
i bili
mi
Kola
ylk
Bolu
ilçe
si
Uyg
ar
Bir s
atra
nç taş
Olm
amş
Dün
ya m
al
Bir a
sala
k
Adet
Zarif
lik
Naz
ariy
e, te
ori
Ond
an s
onra
Ola
y
Rady
umun
re
mzi
y.sa
b ri
og
lu@
za m
an
.co
m.t
r
195
KASI
M 2
012
PAZA
RTES
İ ZA
MA
NBULM
ACA
Ha z
ýr la
yan:
YA
L ÇIN
SA
B R
Ý OÐ
LU
Lity
umun
se
mbo
lü
En k
alab
alk
ül
ke
İyid
en iy
iye
Nam
azn
her
bi
r böl
ümü
Köke
n, s
oy
bilim
Sağ
resi
mde
ki(..
. Çet
in)
Yazm
a al
eti
ÞÝF
RE
KE
LÝ M
E:
12
34
56
Tab l
o da k
i tr
am lý
ka lýn
çi
z gi le
r le
be lir
len m
iþ 3
’e
3’lü
k ka
re le
re,
1’den
9’a
ka
dar
ra ka
m la
rý b
i rer
ke
z ku
l la na
rak
yer l
eþ ti-
rin. Ö
y le
yer le
þ tir m
e ya
p-m
a lý s
ý nýz
ki,
bü tü
n 3
lük-
le ri
dol
dur d
u ðu n
uz da
ta
b lo n
un b
ü tün
ku t
u la r
ý yu
ka rý d
an a
þa ðý
ya v
e so
l-da
n sa
ða 1
’den
9’a
ka d
ar
ra ka
m la
r dan
bi r
er k
ez
kul la
nýl m
ýþ o
l sun
.
SU
DO
KU
B
UL
MA
CA
7
4 56
3
56
75
2 69
2
5
2
3 5
1 3
67 9
6
8
4 57
36
17
29
85
4
89
24
15
63
7
57
48
63
21
9
21
65
48
93
7
35
87
69
12
4
94
71
32
68
5
18
24
93
67
5
57
32
86
94
1
49
67
51
32
8
KE
Lİ
ME
A
VI
Þ
J İ
R
E
Y
A
M
U
C
E
Ü
Þ
K
R
R
T
R
Ü
T
L
U
E
M
A
R
A
U
U
F
A
Y
T
O
N
A
G
M
Ç
N
Y
K
G
Ü
R
Z
A
A
N
Þ
Ý A
R
G
L
E
A
D
V
Ý R
U
H
T
N
C
A
A
I
M
G
A
E
L
K
A
S
A
V
R
Ğ
D
H
Ü
A
K
T
R
E
S
K
E
A
K
İ N
İ
Þ
V
Ý O
G
Y
S
T
Y
R
M
A
D
U
Ü
U
T
S
Ý L
R
E
A
T
A
G
R
I
V
Z
N
T
T
Ö
Ü
R
G
A
Þ
R
O
E
Ý
L
C
M
G
E
A
K
G
L
O
T
V
L
I
A
L
A
S
Z
K
İ N
Ý
E
H
A
E
E
R
R
D
V
E
H
P
A
L
I B
S
G
N
B
A
R
O
N
E
S
G
İ R
L
M
R
Ü
A
Z
A
F
Ð
H
Y
I K
A
M
A
E
A
M
Z
U
Z
A
M
N
T
Ş
İ H
T
P
Y
Þ
D
T
R
F
Ğ
A
T
N
H
Ö
R
K
A
Ð
L
E
E
N
J E
M
A
A
R
Ü
M
K
O
M
Ý R
O
A
İ
K
Þ
G
R
A
B
Þ
L
E
T
O
M
E
R
Ö
D
İ S
V
M
A
T
D
F
K
Ý J
T
Ü
G
R
Ö
Z
E
Ç
Ü
N
A
M
L
I
Ç
T
A
E
Þ
J A
D
Aþa
ðýd
ak
i k
eli
me
leri
ta
blo
nu
n i
çin
e s
erp
iþti
rdik
. B
un
larý
bu
lab
ilir
mis
iniz
?A
MA
SR
A,
BA
RO
NE
S,
BE
LGE
SE
L,
CU
MA
YE
Rİ,
ÇA
NA
K,
DO
ÐM
A,
DE
VR
AN
, E
MR
AH
, FA
YTO
N,
GA
GA
VU
ZLA
R,
HA
RE
M,
IRG
AT,
ÝST
EK
, K
AH
HA
R,
LÝM
ON
, M
OT
EL
, N
AM
LI,
OT
EL
, O
RK
UN
, Ö
RG
ÜT,
PE
RG
EL
, R
ÖG
AR
, S
ER
T, ÞİN
İK,
TE
RKİP
, U
YG
AR
, ÜŞ
ÜM
EK
, V
AR
TA,
YIK
AM
A,
ZU
RN
A.
��
�İ
��
��
��
����
����
����
����
����
����
��
�
����
���
���
��
����
����
����
��
��
��
��
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
��
����
����
����
��
����
����
����
����
��
����
���
����
��
���
��
����
����
����
����
��
����
��
��
����
����
����
��
��
����
����
����
����
��
����
����
����
����
����
��
��
����
����
��
����
��
����
����
��
��
����
����
����
����
����
����
��
����
����
����
����
����
��
����
��
����
����
����
����
����
����
��
��
��
��
��
��
����
����
���
���
����
��
����
�����
��
��
����
����
����
����
���
����
��
����
����
��
��
��
��
��
��
����
����
����
��
����
��
��
����
���
����
����
����
���
��
����
����
���
���
��
��
��
���
����
��
��
��
��
����
����
���
����
����
����
��
��
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
��
����
��
����
���
����
����
�����
����
�����
����
����
����
����
����
�����
����
����
����
����
������
����
���
����
�����
���
������
����
����
����
�����
��������
������
���
����
����
�����
�������
����
������
�����
����
�����
�����
����
����
����
�����
����
����
����
����
�����
����
����
�����
����
�����
����
����
�����
����
���
����
�����
����
SOLD
AN S
AĞA
1) V
irüs
leri
n ya
p v
e öz
ellik
-le
rini
, vir
üsle
rde
çoğa
lmay,
virü
s-le
rle
kona
k ar
asn
daki
iliş
kile
ri, v
iral
ha
stalk
lar
ve
hast
alk
oluşt
urm
a m
ekan
izm
alarn k
onak
vey
a hü
cre
düze
yind
e in
cele
yen
bilim
dal,
virü
s bi
limi.–
Bir
bağ
laç.
2) E
fsan
evi
tari
h, m
itolo
ji.–
Gön
ülde
n se
vile
n,
gönü
l ver
ilmiş
ola
n ka
dn,
sev
gili.
3)
Koru
yan,
ac
yan,
mer
ham
et e
den
Alla
h (c
c).–
Ger
çekt
e ye
ri o
lmayp
zi
hind
e ta
sarl
anan
, mev
hum
, far
azi.
4) B
oyut
lar.–
İsta
nbul
’da
bir
sem
t.
5) T
oprağ
n ka
ymasn v
eya
suyu
n ak
masn ö
nlem
ek iç
in y
apla
n ka
ln
duva
r.– T
ecrü
be.–
Esk
i dild
e su
. 6) H
alk
dilin
de k
öpek
.– T
üyle
ri k
ara,
mey
ve v
e bö
cekl
erle
bes
lene
n öt
ücü
bir
kuş.
7)
Bir
erke
k is
mi.–
Zam
an z
aman
ken
dini
ka
ybed
erek
old
uğu
yere
düş
me,
şid
detli
ç
rpn
mal
ar v
e ağz
köp
ürm
esi i
le
orta
ya çk
an b
ir s
inir
has
talğ,
tuta
rk,
ep
ileps
i. 8)
Ter
biye
.– K
ötek
, pat
ak.
YUKA
RIDA
N AŞ
AĞIY
A 1)
Karş
lğ s
onra
öd
enm
ek ü
zere
yapla
n sa
tş. 2
) Hed
efe
varm
a, h
ede
vur
ma.
3) K
olay
bir
biçi
mde
, kol
aylk
la.–
Nik
elin
sem
bolü
. 4)
Ort
akul
ak il
tihab.–
Elb
ised
e ta
km
. 5)
Bir
limon
cin
si.–
Bağ
lam
a ve
kuv
vetle
n-di
rme
edat.
6) M
üsta
hkem
yer
.– İh
san
edic
i, cö
mer
t. 7)
Bir
şey
yap
mad
a gö
ste-
rile
n us
talk
. 8) D
avet
e gi
tme,
uym
a. 9
) Bi
r de
vlet
in y
önet
im b
içim
ini b
elir
ten,
ya
sam
a, y
ürüt
me,
yar
gla
ma
güçl
erin
in
nas
l kul
lan
lacağ
n g
öste
ren,
yur
ttaş
-la
rn
kam
u ha
klarn b
ildir
en te
mel
yas
a.
10) B
ir k
onud
a di
renm
e, a
yak
dire
me,
di
retm
e.– Şaşm
a an
lata
n bi
r sö
z. 11
) Pe
ynir,
et,
balk
, turşu
vb.
yiy
ecek
leri
n,
bozu
lmam
as i
çin
için
de tu
tuld
ukla
r
tuzl
u su
. 12)
Gen
işlik
.– G
öz, a
ln v
e ya
nak
arasn
da, e
lmack
kem
iğin
in ü
stün
de
bulu
nan
çuku
rum
su b
ölge
.
Dü
nk
ü b
ulm
acal
arn
çöz
üm
leri
Bulm
aca
Refik
Ayd
ýnr.
ay di
n@za
man
.com
.tr
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
M
U
S A
L
L İ
H
A
L
A
A
L A
R
A
P
L A
K
E
T
L
U
K
A
T A
A
S A
B
İ
A
D
A
M
B
A
T
A
K
K
B
A
L
F İ
B
E R
L İ
A
Ğ
S
İ Y
E
R
Ç
İ Y
D
T
E L
E S
İ N
E
M
A
İ
Z A
L
E
E T
İ K
E
T
1
2
3
4
5
6
Buyr
uk
Kta
Yery
üzü
parç
as
Cam
ide
nam
az
kldr
an
Öykü
Koba
ltn re
mzi
Söyle
mek
Bin
kilo
Cana
kya
n ya
ratk
Yapr
ak
Satra
nçta
bir
taş
Unut
kan,
bu
nak
Bitk
i bilim
i
Bey,
reis
Ms
r’da
pram
it şeh
ri
İslam
’n b
ir şa
rt
Snr,
uç
Geniş
değil
Dişi
cin
Arap
par
as
Yete
rli
Ses
Dörtg
en
Başl
ca iç
ecek
Alt r
esim
deki
yer
Bir n
ida
Dilsi
z
Bir r
enk
Donu
k ren
kli
Kapl
ca
Kolay
ka
ndr
lan
Çoğu
l eki
İstan
bul il
çesi
Göz a
lc
Sody
umun
re
mzi
Trop
ik bir
rü
gar
Yaba
nc
Bir m
utfa
k ge
reci
Hafif
sca
k
Resm
i hab
er
ajansmz
Bir m
eyve
Sody
umun
se
mbo
lü
Ana,
anne
Bir K
arad
eniz
halk
Otom
obil
lamba
s
Silisy
umun
re
mzi
Ksa
ca
rute
syum
Hane
Ağaç
bud
ağ
Bir h
arfin
ok
unuş
u
Dahil
ik
Sahip
M
asal
dağ
İlk
el su
taşt
Kuze
yimizd
eki
deniz
Peşin
olar
ak
değil
Tekn
ik, b
ilim
Boru
sesi
Bilin
en
Ksa
ca ka
rbon
Kanu
n
Parti
baş
kan
ola
n ilk
kadn
Bir a
tasö
zü
Bir p
araz
it
Umm
a
Tren
i çek
en
araç
Kuzu
sesi
Mün
asip
Ati
Galyu
mun
re
mz i
Leon
ardo
De
Vinc
i’nin
ünlü
ta
blosu
Öd
ün
Ek
Bir y
eryü
zü
şekli
Dum
an yo
lu
Boyu
n eğ
me
Bir o
rganmz
San
Seya
hat,
tur
Tekn
ede b
alk
kab
Rey
Üflem
eli b
ir ça
lg
Snf
Mer
hem
Sem
bolü
F ola
n ele
men
t Re
simde
ki şe
hir
Ksa
ca gü
müş
Benli
k
Vazif
e
Dum
an ki
ri
Bir m
eyve
Göz r
engi
Ünlü
müz
isyen
(...
Cho
pin)
Rey
y.sa
b rio
glu@
za m
an.c
om.tr
196
KASI
M 20
12 S
ALI Z
A MAN
BULM
ACA
Ha zý
r la ya
n: Y
AL ÇI
N SA
B RÝ O
Ð LU
Bir t
ür ce
tvel
Güve
nilir
Farm
ason
Bir d
eyim
İstan
bul’d
a de
re
İri ke
mik
Ağrb
aşll
k
Edirn
e’de
Sinan
’n es
eri
Tekir
dağ i
lçesi
Adm
aralğ
Ruhs
al ge
rilim
ÞÝF R
E K
E LÝ
ME
:1
23
45
6
Tab l
o da k
i tra
m lý
ka lýn
çiz g
i ler le
be l
ir len
-m
iþ 3’e
3’lü
k ka
re le
re, 1
’den
9’a
ka da
r ra
kam
la rý
bi re
r ke
z ku
l la na
rak
yer le
þ ti-
rin. Ö
y le
yer le
þ tir m
e ya
p ma l
ý sý ný
z ki
, bü
tün
3 lü
k le ri
dol d
ur du
ðu nu
z da
tab l
o-nu
n bü
tün
ku tu
la rý
yu ka
rý dan
aþa
ðý ya
ve
sol d
an s
a ða
1’den
9’a
ka da
r ra
kam
lar-
dan
bi re
r kez
kul la
nýl m
ýþ ol
sun.
SU
DO
KU
B
UL
MA
CA
DÜNK
Ü SU
DOKU
ÇÖ
ZÜM
Ü
6
34
9
8 4
82
1 8 27
6 56
92
67
36
74
19 2
28
71
29
43
85
6
45
62
18
39
7
38
97
56
21
4
27
16
34
59
8
86
59
21
74
3
94
38
75
62
1
16
74
85
32
9
53
26
79
18
4
49
81
32
56
7
KE
Lİ
ME
A
VI
L L
A C
N
O
Y Ç
K
R
M
Y M
J
Z Ü
A
S E
P O
A
Ý E
O
E A
Ç
E Ð
E G
A Y
A N
R
G
T N
E
J
V U
T
Þ E
Ý R
K
U
R
N
R
E
Ü
Z E
H
P A
L Ý
A E
H
M
P E
T
E A
L R
U
K
R
Y
U
Ý A
V T
E
K
K
N
İ Ö
R
G
A T
S U
D
A
Ü
L T
K
A F
Ç Ö
Z
T G
Ü
L L
Ü
Ý Ö
Ý
O
K
A J
A Ý
A Ý
Z U
J
K
N
L Ð
E U
N
Y
H
Z M
F
M
M
O
K
H
T L
B İ
R
A D
E
R
R
G
K
E R
Ý
Ý T
T G
S V
A L
O
E
S L
T C
R
O
D
Ý S
T E
M
F M
N
E U
D
Ü
A
M
R
A H
M
A
N
N
Ö
Ş N
S
E N
F
R
S A
Ý D
Z
E
Ý E
B S
İ S
A J
B O
G
G V
Þ
A J
Ö
G Ö
E
T H
K
A
Y E
M
Ü
N
M
Z Ç
E R
A
E Y
G S
N
Ç Ý
E İ
A M
Ç
İ Þ
R
N
İ R
K
A
L
D
G M
Z
H
O
E L
L N
M
E
J K
I O
Ğ
J U
N
Ç
E U
C
E A
Ü
P
M
R
İ L
E T
U
K
R
O
K
C J
V
Aþað
ýdak
i kel
imel
eri t
ablo
nun
için
e se
rpiþ
tird
ik. B
unla
rý b
ulab
ilir
mis
iniz
?AH
ÞAP,
BİR
ADER
, CEN
NET
, ÇAN
KAYA
, DİZ
GİN
, EŞE
LEK,
FO
RMU
LA, G
ÜLL
Ü, H
ASSA
S, ÝN
HİR
AF,
KORK
UTE
Lİ, L
EGAL
, MET
RE, N
AFİL
E, O
YNAK
, ÖFK
ELÝ,
PAST
A, R
AHM
AN, S
ENSÖ
R, Þ
ATAF
, TEN
OR,
UZA
MA,
Ü
ÞEN
ME,
VES
İLE,
YO
NCA
, ZEV
ZEKL
İK.
��
�İ
��
��
��
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
���
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
����
����
����
����
���
����
����
����
����
�����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
�����
����
����
����
���
����
����
������
�����
�����
�����
�����
�����
�����
�����
�����
�����
����
������
�����
����
����
�����
����
�����
����
�����
����
����
����
�����
�����
����
�����
����
�����
�����
����
����
�����
����
�����
������
�����
����
�����
����
����
�����
�����
�����
�����
�����
����
�����
�����
����
�����
����
���
�����
����
����
����Ş
����
�����
�����
����
�����
����
SOLD
AN SA
ĞA 1)
Bir
çocuğu
n eğ
itim
ve
bak
my
la g
örev
lend
irilm
iş ka
dn.
– ‘O
lur,
peki
veya
fena
değ
il’ an
lam
la-
rnda
kul
lan
lan
bir s
öz. 2
) Boğ
a gü
reşi
yap
lan
alan
.– Bu
luşm
a, k
avuş
ma.
3)
Boyn
u uz
un, srtn
da b
ir ve
ya ik
i hö
rgüc
ü ol
an, y
ük ta
şmak
ta k
ulla
-n
lan
hayv
an.–
Yatsd
an so
nra
kln
an
vacip
nam
az. 4
) Fak
at, l
akin
.– Bi
r şe
yi ya
pabi
lme
nite
liğin
i ve
usta
lğn
kaza
nmş
olan
, nite
likli.
5) Li
tyum
un
sem
bolü
.– Ya
plm
as,
işlen
mes
i din
en
yasa
klan
mş
olan
.– Taşt
larn
ön
bölü
mün
de b
ulun
an, ksa
ve u
zun
mes
afey
i aydn
latm
aya
yara
yan ş
k dü
zeneği
. 6) Y
aln
z ad
n ve
ya a
d ve
so
yad
n baş h
ar e
riyle
atl
an ksa
im
za.–
Çka
r yol
, çöz
üm yo
lu. 7
) Elve
rişli
orta
m, im
kân.
– Kadn
lğn
büt
ün iy
i ni
telik
lerin
i taşy
an. 8
) Irm
ak.–
Tarla
fa
resi,
büy
ük fa
re.
YUKA
RIDA
N AŞ
AĞIY
A 1)
Boyn
a zin
cirle
takl
an, g
enel
-lik
le d
eğer
li met
alde
n ya
plmş,
için
e kü
çük
resim
gib
i şey
ler k
onul
an, t
ürlü
bi
çimde
süs e
şyas. 2
) Üre
nin
idra
rla
çkm
ayp
kan
da b
irikm
esi s
onuc
u
orta
ya ç
kan
hast
alk
.– Bi
r tür
cetv
el.
3) Ya
kşr
, yer
inde
, uyg
un.–
Eğik
olar
ak
kesil
miş
kena
r. 4)
Ben
, ben
lik, e
go.–
Diya
rbakr’n
bir
ilçes
i. 5)
Bary
umun
se
mbo
lü.–
Bir iş v
eya
soru
n ha
kkn
da
düşü
nüle
rek v
erile
n ke
sin y
arg
. 6)
Altn
, güm
üş v
b. m
aden
ler d
övül
erek
ol
uştu
rula
n in
ce, p
arla
k yap
rak.
7)
Anl
aşm
a, u
yuşm
a, u
zlaşm
a. 8)
Ba
bas
ölm
üş o
lan
(çocu
k), b
abasz.
– He
lyum
un se
mbo
lü. 9
) Kur
’an a
lfabe
-sin
de b
ir ha
rf.– D
enizl
i’nin
bir
ilçes
i. 10)
Yi
yeceği
ort
aklaşa
sağl
anan
(top
lant).
11
) İla
ve.–
Bugü
nden
sonr
a ge
lece
k ilk
gü
n. 12
) Bir
orga
na ve
ya v
ücud
un b
ir bö
lges
ine
norm
alde
n da
ha fa
zla k
an
hücu
mu
nede
niyl
e o
bölg
enin
aşr
kanl
anm
as.
Bulm
aca Dü
nkü
bulm
acal
arn
çöz
ümle
ri
Refik
Ayd
ýnr.a
y din
@za
man
.com
.tr
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
V
İ R
O L
O J
İ
İ S
E
E
S A
T İ
R
C A
N A
N
R
A H
İ M
S A
N A
L
E
B A
T
K A
B A
T A
Ş
S
E T
D
E N
E Y
M
A
İ
T
K A
R A
T A
V U
K
Y
N
A H
İ T
S
A R
A
E
Ğ İ
T İ
M
D
A Y
A K
43 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANBULMACA
1
2
3
4
5
6
Buyr
uk
Kta
Yery
üzü
parç
as
Cam
ide
nam
az
kld
ran
Öykü
Koba
ltn
rem
zi
Söyle
mek
Bin
kilo
Cana
kya
n ya
ratk
Yapr
ak
Satra
nçta
bir
taş
Unut
kan,
bu
nak
Bitk
i bilim
i
Bey,
reis
Ms
r’da
pram
it şe
hri
İslam
’n b
ir şa
rt
Snr,
uç
Geniş d
eğil
Dişi
cin
Arap
par
as
Yete
rli
Ses
Dörtg
en
Başl
ca iç
ecek
Alt r
esim
deki
ye
r
Bir n
ida
Dilsi
z
Bir r
enk
Donu
k ren
kli
Kaplca
Kolay
ka
ndr
lan
Çoğu
l eki
İstan
bul il
çesi
Göz a
lc
Sody
umun
re
mzi
Trop
ik bi
r rü
gar
Yaba
nc
Bir m
utfa
k ge
reci
Hafif
sca
k
Resm
i hab
er
ajansmz
Bir m
eyve
Sody
umun
se
mbo
lü
Ana,
anne
Bir K
arad
eniz
halk
Otom
obil
lamba
s
Silisy
umun
re
mzi
Ksa
ca
rute
syum
Hane
Ağaç
bud
ağ
Bir h
arfin
ok
unuş
u
Dahi
lik
Sahi
p M
asal
dağ
İlk
el su
taşt
Kuze
yimizd
eki
deni
z
Peşin
olar
ak
deği
l
Tekn
ik, b
ilim
Boru
sesi
Bilin
en
Ksa
ca ka
rbon
Kanu
n
Parti
baş
kan
ol
an ilk
kad
n
Bir a
tasö
zü
Bir p
araz
it
Umm
a
Tren
i çek
en
araç
Kuzu
sesi
Mün
asip
Ati
Galyu
mun
re
mzi
Leon
ardo
De
Vinc
i’nin
ünl
ü ta
blos
u Öd
ün
Ek
Bir y
eryü
zü
şekli
Dum
an yo
lu
Boyu
n eğ
me
Bir o
rganmz
San
Seya
hat,
tur
Tekn
ede b
alk
kab
Rey
Üflem
eli b
ir ça
lg
Snf
Mer
hem
Sem
bolü
F
olan
elem
ent
Resim
deki
şe
hir
Ksa
ca g
ümüş
Benl
ik
Vazif
e
Dum
an ki
ri
Bir m
eyve
Göz r
engi
Ünlü
müz
isyen
(...
Cho
pin)
Rey
y.sa
b rio
glu@
za m
an.c
om.t
r
196
KASI
M 2
012
SALI
ZA
MA
NBULM
ACA
Ha zý
r la ya
n: Y
AL ÇI
N SA
B RÝ O
Ð LU
Bir t
ür ce
tvel
Güve
nilir
Farm
ason
Bir d
eyim
İstan
bul’d
a de
re
İri ke
mik
Ağrb
aşll
k
Edirn
e’de
Sinan
’n es
eri
Tekir
dağ
ilçes
i
Adm
aralğ
Ruhs
al ge
rilim
ÞÝF
RE
KE
LÝ M
E:
12
34
56
Tab l
o da k
i tra
m lý
ka lýn
çiz g
i ler le
be l
ir len
-m
iþ 3’e
3’lü
k ka
re le
re, 1
’den
9’a
ka d
ar
ra ka
m la
rý bi
rer
kez
kul la
na ra
k ye
r leþ t
i-rin
. Öy l
e ye
r leþ t
ir me
yap m
a lý s
ý nýz
ki,
bü tü
n 3
lük l
e ri d
ol du
r du ð
u nuz
da ta
b lo-
nun
bü tü
n ku
tu la
rý yu
ka rý d
an a
þa ðý
ya ve
so
l dan
sa ð
a 1’d
en 9
’a k
a dar
ra k
am la
r-da
n bi
rer k
ez k
ul la
nýl m
ýþ ol
sun.
SU
DO
KU
B
UL
MA
CA
DÜ
NKÜ
SU
DO
KU
ÇÖZÜ
MÜ
6
34
9
8 4
82
1 8 27
6 56
92
67
36
74
19 2
28
71
29
43
85
6
45
62
18
39
7
38
97
56
21
4
27
16
34
59
8
86
59
21
74
3
94
38
75
62
1
16
74
85
32
9
53
26
79
18
4
49
81
32
56
7
KE
Lİ
ME
A
VI
L L
A
C N
O
Y
Ç K
R
M
Y
M
J
Z Ü
A
S
E P
O
A
Ý
E O
E
A
Ç
E Ð
E
G
A
Y A
N
R
G
T
N
E J
V
U
T Þ
E Ý
R
K
U
R
N
R
E Ü
Z E
H
P
A
L Ý
A
E H
M
P
E
T
E A
L
R
U
K
R
Y U
Ý
A
V
T E
K
K
N
İ Ö
R
G
A
T
S U
D
A
Ü
L T
K
A
F Ç
Ö
Z T
G
Ü
L L
Ü
Ý Ö
Ý
O
K
A
J A
Ý
A
Ý Z
U
J
K
N
L Ð
E
U
N
Y H
Z
M
F M
M
O
K
H
T L
B
İ R
A
D
E
R
R
G
K
E R
Ý
Ý T
T G
S
V
A
L O
E
S L
T C
R
O
D
Ý S
T E
M
F M
N
E U
D
Ü
A
M
R
A
H
M
A
N
N
Ö
Ş N
S
E N
F
R
S A
Ý
D
Z E
Ý E
B
S İ
S A
J
B
O
G
G
V
Þ
A
J Ö
G
Ö
E
T H
K
A
Y
E M
Ü
N
M
Z Ç
E R
A
E
Y G
S
N
Ç Ý
E İ
A
M
Ç İ
Þ R
N
İ
R
K
A
L
D
G
M
Z H
O
E
L L
N
M
E J
K
I O
Ğ
J
U
N
Ç E
U
C E
A
Ü
P
M
R
İ L
E T
U
K
R
O
K
C J
V
Aþa
ðýda
ki k
elim
eler
i tab
lonu
n iç
ine
serp
iþti
rdik
. Bun
larý
bul
abil
ir m
isin
iz?
AHÞA
P, BİR
ADER
, CEN
NET
, ÇAN
KAYA
, DİZ
GİN
, EŞE
LEK,
FO
RMU
LA, G
ÜLL
Ü, H
ASSA
S, ÝN
HİR
AF,
KORK
UTE
Lİ, L
EGAL
, MET
RE, N
AFİL
E, O
YNAK
, ÖFK
ELÝ,
PAST
A, R
AHM
AN, S
ENSÖ
R, Þ
ATAF
, TEN
OR,
UZA
MA
, Ü
ÞEN
ME,
VES
İLE,
YO
NCA
, ZEV
ZEKL
İK.
��
�İ
��
��
��
����
���
����
���
���
����
����
��
����
����
����
����
���
���
����
��
����
����
����
����
���
���
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
�
����
����
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
���
���
����
����
����
����
���
���
����
��
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
��
����
����
����
����
����
��
����
����
����
���
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
����
���
���
���
��
����
����
����
����
����
��
����
��
��
����
����
��
����
��
����
����
����
����
���
����
����
����
����
�����
����
����
���
���
����
���
���
���
���
����
���
����
����
����
��
����
����
��
����
����
���
���
���
����
����
����
����
����
����
����
����
���
���
�����
����
����
����
�
����
����
������
����
�����
����
�����
�����
����
�����
�����
����
�����
����
�����
�����
����
����
�����
����
�����
����
�����
����
����
����
�����
�����
����
�����
����
�����
�����
����
����
���
����
�����
�����
�����
�����
����
�����
����
����
�����
�����
�����
����
����
����
�����
�����
����
�����
����
���
�����
����
����
����
���
�����
����
�����
�����
����
�
SOLD
AN SA
ĞA 1)
Bir
çocuğu
n eğ
itim
ve
bak
my
la g
örev
lend
irilm
iş ka
dn.
– ‘O
lur,
peki
vey
a fe
na d
eğil’
anl
amla
-rn
da k
ulla
nla
n bi
r söz
. 2) B
oğa
güreşi
yap
lan
alan
.– Bu
luşm
a, k
avuş
ma.
3)
Boy
nu u
zun,
srtn
da b
ir ve
ya ik
i hö
rgüc
ü ol
an, y
ük ta
şmak
ta k
ulla
-n
lan
hayv
an.–
Yatsd
an so
nra
kln
an
vacip
nam
az. 4
) Fak
at, l
akin
.– Bi
r şe
yi y
apab
ilme
nite
liğin
i ve
usta
lğn
kaza
nmş
olan
, nite
likli.
5) L
ityum
un
sem
bolü
.– Ya
plm
as,
işlen
mes
i din
en
yasa
klan
mş
olan
.– Taşt
larn
ön
bölü
mün
de b
ulun
an, ksa
ve
uzun
m
esaf
eyi a
ydn
latm
aya
yara
yan ş
k dü
zeneği
. 6) Y
aln
z ad
n ve
ya a
d ve
so
yad
n baş h
ar e
riyle
atl
an ksa
im
za.–
Çka
r yol
, çöz
üm y
olu.
7) E
lver
işli
orta
m, i
mkâ
n.– K
adn
lğn
büt
ün iy
i ni
telik
lerin
i taşy
an. 8
) Irm
ak.–
Tarla
fa
resi,
büy
ük fa
re.
YUKA
RIDA
N AŞ
AĞIY
A 1)
Boyn
a zin
cirle
tak
lan,
gen
el-
likle
değ
erli
met
alde
n ya
plmş,
için
e kü
çük
resim
gib
i şey
ler k
onul
an, t
ürlü
bi
çimde
süs e
şyas.
2) Ü
reni
n id
rarla
çk
mayp
kan
da b
irikm
esi s
onuc
u
orta
ya çk
an h
asta
lk.–
Bir t
ür ce
tvel
. 3)
Yakş
r, ye
rinde
, uyg
un.–
Eğik
ola
rak
kesil
miş
kena
r. 4)
Ben
, ben
lik, e
go.–
Diya
rbakr’n
bir
ilçes
i. 5)
Bar
yum
un
sem
bolü
.– Bi
r iş v
eya
soru
n ha
kkn
da
düşü
nüle
rek
veril
en k
esin
yar
g. 6
) Al
tn, g
ümüş
vb.
mad
enle
r döv
üler
ek
oluş
turu
lan
ince
, par
lak
yapr
ak.
7) A
nlaş
ma,
uyuşm
a, u
zlaşm
a. 8
) Ba
bas
ölm
üş o
lan
(çoc
uk),
baba
sz.–
Hely
umun
sem
bolü
. 9) K
ur’a
n al
fabe
-sin
de b
ir ha
rf.–
Deni
zli’n
in b
ir ilç
esi.
10)
Yiye
ceği
ort
aklaşa
sağl
anan
(top
lant).
11
) İla
ve.–
Bugü
nden
sonr
a ge
lece
k ilk
gü
n. 12
) Bir
orga
na v
eya
vücu
dun
bir
bölg
esin
e no
rmal
den
daha
fazla
kan
hü
cum
u ne
deni
yle
o bö
lgen
in aşr
kanl
anm
as.
Bulm
aca
Dün
kü b
ulm
acal
arn
çöz
ümle
ri
Refik
Ayd
ýnr.a
y din
@za
man
.com
.tr
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
1 2 3 4 5 6 7 8
12
34
56
78
910
1112
V
İ R
O
L O
J
İ
İ S
E
E
S A
T İ
R
C A
N
A N
R
A H
İ
M
S
A N
A
L
E
B A
T
K A
B A
T A
Ş
S
E T
D
E N
E
Y
M
A
İ
T
K A
R A
T A
V U
K
Y
N
A
H
İ T
S
A R
A
E
Ğ İ
T İ
M
D
A Y
A K
Alex Ferguson siyasete mi giriyor?
OKAY KARACAN
1Manchester United’ın eski teknik di-rektörü Alex Ferguson, emeklilik gün-
lerinin tadını çıkarıyor. Kitap okuyor, ertele-diği seyahatlere çıkıp hobilerine yöneliyor, konferanslarda liderlik üzerine konuşuyor, televizyon programlarına katılıp Ferguson olmanın dayanılmaz hafifliği üzerine sırlarını paylaşıyor.
Manchester United ise son yılların en kötü başlangıcını yaptığı sezonu yaşıyor. İşler bu sene istedikleri gibi gitmiyordu ama birdenbire ortaya çıkan 18 yaşındaki Kosovalı Adnan Januzaj tüm sis bulutlarını dağıtmayı başardı. Türk kökeni nedeniyle bugünlerde bizim kamuoyu tarafından milli takımı seçmesi yönünde beklentiler oluşturan Adnan Januzaj, Ferguson felsefesinin son ürünü.
Anderlecht’den 16 yaşında transfer edi-len genç futbolcu son Sunderland maçında attığı iki golle İngiltere’de tüm manşetleri çalarken gözler ister istemez bir kez daha Ferguson’un üzerine çevrildi. Genç Adnan, Ferguson’un yeni teknik adam Moyes’e bıraktığı bir hediye olmuştu.
Ferguson kariyeri boyunca hep genç çocukları geliştirmeyi başarmış bir teknik adamdı. İçlerinde bazıları Beckham, Giggs, Neville, Ronaldo gibi şanslı olamadılar ama Ferguson, takımlarında gençlik ateşi her zaman fark yarattı. İskoç teknik adam geçtiğimiz günlerde Amerikalı televizyoncu
Charlie Rose’un sorularını cevapladığı pro-gramda birçok bilinmeyene açıklık getirdi. Ya da daha doğru bir deyimle başarının şifrelerini verdi.
RYAN GIGGS’İ ANNESİNDEN İSTEMİŞBir United efsanesi olan Ryan Giggs’i
nasıl Manchester City’nin elinden aldığını anlattığı bölüm tüm röportajın en üzerinde durulası ayrıntılarından biriydi. Manchester City minik takımında oynayan Giggs’i almayı kafasına koyan Ferguson, aileye bir ziyaret yaparak niyetini belli eder. Bayan Giggs onu ve asistanını önce 5 çayına, ardından yemeğe davet ederek tanımaya çalışır. Bir süre sonra Ryan’ın United’a gitmesine izin çıkmıştır. Ferguson ilk büyük adımıyla ilgili konuşurken “Bir genç çocuğu takımınıza kazandırmak istiyorsanız önce annesinin kalbini kazanmalısınız.” diyor.
“Anne ailenin en güçlü karakteridir, çocuklarının en iyisi olmasını hedefler, çocuklarını yeteneklerini en iyi ortaya çıkaracak adama teslim etmeyi isterler. Baba için durum farklıdır. Babalar çocukları üzerinde kendi hayatlarını yaşamayı tercih eder ve bu durum işi kritik hale getirebilir.”
Ferguson’un söylediklerini dinledikçe Almanya’da parlayan genç çocukların Türk Milli Takımı tercihleri konusunda düştükleri ikilemi düşünüyor insan. Acaba sürekli bizim haberlerimize konu olan “baba ile yapılan görüşmeler” ibaresi başarısızlıkla sonuçlanan forma giydirme hikâyelerinin ana hatası mı?
Mesut Özil’i annesinden istemek daha mı doğru olurdu? Gerçi Ferguson haklıysa annenin tercihi bizim için hep sorun olurdu. Zira bugün Özil’in yolunu kısaltan kabul edelim Alman felsefesinden başkası değil..
Onun yeteneklerini ön plana çıkarmak meselesini daha iyi çözemeyebilirdik.
Misal Altıntop kardeşlerin Türk Milli Takımı’nı tercih etmeleri çocuklarını babasız büyüten annenin sayesinde mi olmuştu?
Bu ikileme doğru bir cevap bulabilmek mümkün değil, biz daha ataerkil bir toplum olarak Ferguson formülüne uymayız. Yine de sonraki adımları atarken Türk futbolunda bu görevleri yapanların Alex’e kulak vermeleri gerekir.
Ferguson işin bir grup milyoneri idare etme yönüyle ilgili çarpıcı vurgular yapıyor. “Bir takım yaratmaktan ziyade, bir kulüp yaratmayı düşündüm.” diyor. Kulüp kendi oyuncularını üretebilmeli ve teknik adamın esas meselesi onların iyi bir insan olmalarını sağlamak olmalı. Sürekli olarak karakterlerini geliştirmelisiniz..
ÖNCE KARAKTER SAHİBİ OL SONRA FUTBOL OYNAFerguson, felsefesini Beckham, Neville,
Giggs örneğinde olduğu gibi bünyeye 12-13 yaşında katılan çocukların ilk önceliğini iyi insan olmak üzerine kurmuş... İyi insan olmak, karakterini sürekli doğru yönde geliştirmek büyük futbolcu olabilmenin anahtarı.
Ferguson tam olarak belirtmese de Rooney ile yaşadığı sorunları bir bakıma onun takıma geldiğinde bazı eksiklikleri giderememiş olduğuna bağlıyor. Beckham’ın Amerika’ya gidip futbol oynamasını ise bir stratejik hata olarak görmüş. Buradaki so-runu “ünlü” olmayı “futbolcu” olmaya tercih etmesine neden olan eşi Victoria yaratıyor.
Ferguson’un anlattıklarından anladığım. Yetiştirdiği karakterler içinde bugünlerde İngiliz televizyonuna yorumcu olarak hizmet veren Neville’i kendisine çok benzetiyor. Ya da onu istediği kıvamda bir insan olması yolunda daha iyi yetiştirmiş.
Her sabah 6’da kalkıp en erken antren-mana gelen, tüm gazeteleri okuyup her konu hakkında bilgisi olan bir adamdı diyor.
Ferguson bugünlerde Amerikan iç savaşı ile ilgili merak ettiği şeyleri öğrenmeye de-vam ediyor, savaş alanlarını gezip, kitapları okuyor. İskoç olmasına rağmen Britanyalı olmak söylemini tercih ediyor. Ferguson’un İşçi Partili olduğu biliniyor.
Kimilerine göre yakında siyasete girecek.Röportajından öğrenecek, ilham alınacak
çok şey var. Bu satırlara sığdırmak mümkün değil. Umarım birileri dinleyip not almıştır.
Özetle insanı geliştirmek, karak-teri olgunlaştırarak sağlıklı bir toplum oluşturmanın formülünü anlatıyor Ferguson..
Futbol siyasete göre küçük bir iş sayılır. Yarın siyasete girerse başarılı olur mu bil-inmez ama bir gerçek var ki küçük işleri iyi yapamazsanız büyük işleri hiç yapamazsınız.
44 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANSPOR
45 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANSPORBir gün Galatasaray’ın başına geçeceğim
AHMET ÇAKIR
1Mustafa Denizli, Şenol Güneş ve Fatih Terim’den sonra Türk futbolu başarılı
bir hoca daha kazandı. Akhisar Belediye’deki hızlı çıkışıyla İmparator’un Milli Takım’daki yardımcılığına kadar yükselen Hamza Ham-zaoğlu’nun dileği ise ‘Doyamadım’ dediği Galatasaray’ın başına geçmek. Günün bi-rinde bunun gerçekleşeceğine inanan genç çalıştırıcı, bulunduğu konumun da kıymetini biliyor.
Hamza Hamzaoğlu, genç nesil denile-bilecek teknik adamların yükselen yıldızı... Akhisar Belediye’de elde ettiği başarı, onu Milli Takım’da Fatih Terim’in yardımcılığına kadar yükseltti. Başarılı hocanın, İmparator’la ilginç bir serüveninin de olduğu ortaya çıktı. Hamzaoğlu, daha önce Terim’in yardımcısı olacakmış ama tek başına yapabileceklerini görmek istemiş.
2011’de üçüncü kez Sarı Kırmızılı ta-kımın başına geçen İmparator, yardımcısı olarak Hamzaoğlu’nu düşünmüş ve bunu da kendisine bildirmiş. Ancak o dönemde başarılı taktisyen takımını bırakıp gitmek istememiş. Bunu, “Tek başıma yapabilecek-lerimi biliyordum ve bunu ertelemek pek akıllıca olmayacaktı. Ayrıca Akhisar gibi bir kulüp bulabilmek de kolay iş değildi. Bunu da düşünerek Terim’in önerisini değerlendi-remedim.” diye dile getiriyor.
Hamza Hamzaoğlu’nun Terim sonra-sında Milli Takım’ın başında kalabileceği düşünülse de onun gönlünde başka bir Aslan yatıyor. Günün birinde Galatasaray teknik direktörü olmayı muhakkak ki düşündüğünü ve hedeflediğini Hamzaoğlu daha önceki söyleşilerimizde ifade etmişti. Aynı hedefte yürüyor Hamzaoğlu: “Bunlar, teknik adamlık yapan her futbol adamının doğal özlemleri. Aslında ben Galatasaray’da sadece 4 sezon oynadım. Bunların ikisinde şampiyonluk yaşadım ama Sarı Kırmızılı takıma doyama-dım desem yeridir. Dolayısıyla günün birinde teknik direktör olarak bu 4 yılın üzerine yeni süreler koymak tabii ki daha büyük mutluluk olur.”
Bugünkü düşüncesinin Akhisar ve Milli Takım olduğunu da eklemekte yarar görüyor. “Basamakları adım adım çıkmaktan yanayım. Bulunduğum yerden hiçbir şikâyetim yok. Tam tersine her şeyin benim için son derece doğru biçimde geliştiğini söyleyebilirim.” diye devam ediyor. En büyük kulüplerimiz sürekli kurumlaşmadan söz ediyor ama bu-nun ne kadar uzağında olduklarını, yaşanan olaylar bize çok açık biçimde gösteriyor. Oysa son derece sınırlı olanaklarına rağmen Ak-hisar Belediye Gençlik bu konuda bile örnek olabilecek özellikler taşıyor. Nitekim, 2-1 kazandıkları Galatasaray maçı sonrasında bile bu kulübün başkanının adını hemen hiç kimsenin bilmediği ortaya çıktı. Doğrusu da buydu. Batı’da gerçekten kurumlaşmış pek çok büyük kulübün başkanının adını da kimse bilmiyordu. Önemli olan, işin patronuydu. O da teknik direktördü.
‘GALATASARAY’I YENECEĞİMİZİ BİLİYORDUK’Hamzaoğlu, kulübün çok önemli bir
eksiğinin de giderilmekte olduğunu vur-guluyor. Akhisar, bir süre sonra Manisa’da konuk olmaktan kurtulup maçlarını kendi stadında oynayacak. 13 bin kişilik stadın ilk müteahhidi, “Yapamayacağım” deyip çekildiği için iş gecikmiş. İçerdeki maçlarını il merkezinde oynamaktan yakınmıyor ama el-bette ki kendi evlerinde olmaları onları daha da rahatlatacak. “Para kazanmak için büyük maçları İzmir’de oynamak düşünülemez
mi?” dediğimde Hamzaoğlu, bunun kesin-likle sözkonusu olamayacağını belirterek karşı çıkıyor.
Eksikleri elbette ki önemliydi ama Galatasaray’ın toplam kadro değeri 170 milyon Euro. Akhisar’ınsa bunun 10’da 1’i. Böyleyken Sarı Kırmızılı takımı yenecekle-rini maçtan önce de biliyorlardı. “Bizim en büyük gücümüz, kendimizi iyi bilmemiz. Neyi nasıl yapabileceğimizi iyi biliyoruz ve bunu sürekli geliştiriyoruz. Galatasaray kar-şısında da Mancini’nin çok sürpriz bir durum ortaya koymaması halinde müsabakanın nasıl olacağını baştan biliyorduk. Nitekim herşey düşündüğümüz gibi gelişti ve biz de istediğimizi elde ettik.” diye anlatıyor 2-1’lik zaferi Hamzaoğlu. Galatasaray’a attığı 2 golle dikkatleri üzerine çeken 23 yaşındaki Niasse
de unutmuyor. Hiç futbol geçmişi olmayan yani sözü edilmeye değer bir takımda oy-namamış bir yeteneğin, Akhisar’da vitrine çıkmasından büyük memnuniyet duyuyor.
Yaşlı futbolcular, gençler kadar önemli Türk futbolunda genç oyuncu yetişi-
yor-yetişmiyor tartışmasının gereğinden fazla yapıldığını belirten Hamzaoğlu, “Biz de gençlere önem veriyoruz ama başka bir durumu daha iyi değerlendiriyoruz. Kadro-muzdaki bazı oyunculara neredeyse miadı dolmuş gibi bakılıyor. Başta kaptan Emrah (35) olmak üzere Çağdaş (33), kaleci Oğuz (34), İbrahima Sonko (32), Emin Aladağ (30), Bilal Kısa (30) gibi oyuncularımızdan ne kadar iyi yararlandığımızı herkes gördü. Çünkü onların tecrübesi bizim için çok değerli.” diye konuşuyor.
Gekas tam bir golcüydü, bırakmak istemezdim
Yaşlı kategorisinde akla hemen Gekas geliyor. Geçen sezonun ikinci yarısında takıma önemli katkıda bulunan hatta attığı gollerle kimilerine göre kümede kalmayı sağlayan Yunan oyuncunun kalmasını çok istediğini belirtiyor Hamzaoğlu: “İstediği parada anlaşmak mümkün olamadı. Gekas’ı hepimiz seviyorduk ve kalmasını isterdik. Bana göre de çok büyük bir golcü. Hatta ligimizdeki forvetlerin onu daha iyi izleyip birşeyler kapmalarını bile tavsiye edebilirim. Çünkü gol pozisyonlarında tam anlamıyla bir dâhi gibi davranıyor.”
Hamzaoğlu, kulübün çok önemli bir eksiğinin de giderilmekte olduğunu vurguluyor. Akhisar, bir süre sonra Manisa’da konuk olmaktan kurtulup maçlarını kendi stadında oynayacak.
Topu onlardan ancak faul ayırırZEKAİ ALTUN
1Bazı futbolcular vardır ki, onları toptan ayıra-mazsınız. Rakip oyuncuları ipe dizerek ilerleyen
ve topla bütünleşen bu yetenekler ancak savunma oyuncularının faul yapması sonucu biraz mola ver-mek zorunda kalıyorlar.
İşte Neymar da bu yeteneklerden sadece biri. İspanyolların dünya devi takımı Barcelona’nın bu yaz döneminde Brezilya’nın Santos kulübünden kadrosuna kattığı 21 yaşındaki Neymar Junio,
yeşil zeminde ayağına aldığı toptan ancak faulle ayrılabiliyor. Rakip oyuncular ile adeta dalga geçer gibi oynayan ve futbol cambazı olarak adlandırılan genç yetenek, şovuna çoğu zaman faullerle nokta koymak zorunda kalıyor. Genç oyuncu kimi za-man kendisini sık sık yere attığı iddialarıyla karşı karşıya kalsa da, istatistikler onun sadece faulle durdurulabildiğini gösteriyor. Bundan dolayıdır ki, özel bir istatistik kurumunun bu sezon başından itibaren Avrupa’nın 5 büyük ligini baz alarak yaptığı araştırmada en çok hangi futbolcuya faul yapıldığını
ortaya koyarak bir liste hazırladı. Deyim ye-
rindeyse topu en çok seven futbolcular listesi olarak da adlandırılabilecek bu liste, genelde ortasaha oyuncularından oluşuyor. Dünya yıldızları, Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo listede yer alamayarak dikkat çekerken, Barcelona’nın diğer bir yıldız oyuncusu Neymar 3. olarak dikkat çekti.
Avrupa’da en çok faul yapılan futbolcusu olarak ilk sırada sürpriz bir isim yer aldı. Adı sanı pek duyulmayan Pablo Barrientos, birinciliğe yerleşir-ken futbolseverlerde adeta bu da kim sorularını gündeme taşıdı. İtalyan Serie A takımlarından Catania’nın Arjantinli oyuncusu, ortalama 14,9
dakikada bir faule maruz kalıyor. İtalya’da bile pek tanınmayan 28 yaşındaki sağ kanat oyuncusu, dünya yıldızı Neymar’a açık ara fark atarak durdurulması zor bir futbolcu olduğunu ortaya koyuyor aslında. Süper yetenek Neymar ise FC Villarreal’in gol-cüsü Jérémy Perbet’in ardından ancak üçüncü sıraya yerleşebildi. Perbet, her 17 dakikada bir faule maruz kalırken, Barcelona’nın Brezilyalı yeteneği ise ortalama her 17,7 dakikada bir takımına serbest atış kazandırıyor.
46 23 - 29 EKİM 2013 ZA MANSPOR
19 Kasım’da yapılacakBelediye Seçimleri için mektupla
oy kullanma başladı.
Tercih edeceğin adaya seçim gününübeklemeden oyunu verebilirsin.
Belediye Seçimleri’nde 42 bin 500Türkiye kökenlinin oy kullanma
hakkı var.
Vatandaşlık görevi içinsandığa gidip, oyunu kullan.
OY’UNUN DEĞERİNİNFARKINDA MISIN?
7“ Dual-Core Android 4.1 tablet8 GB dahili hafıza, G-Sensor, Wlan 802.11/b/g/n,3G bağlantı opsiyon imkanı, 1.2ghz Dualcore CpuÖn kamera, Multi dokunmatik özelliği,512 Mb DD3 Ram.
Bağlantı birimleri: Micro USB, Micro SD, Kulaklık,Mini HDMI çıkış
E-Mail: [email protected] www.zamaniskandinavya.dk
A B O N E K A M P A N Y A S IA B O N E K A M P A N Y A S I
DENVER® Tablet TAD-70082
2014A B O N E K A M P A N Y A S IA B O N E K A M P A N Y A S I
DENVERDENVER
E-Mail: [email protected] E-Mail: [email protected] www.zamaniskandinavya.dk E-Mail: [email protected]
ABONE HATTI
DANİMRKA ✆İSVEÇ ✆
FİNLANDİYA ✆NORVEÇ ✆
+45 70 20 69 70+ 46 76 160 46 03+ 358 46 63 44 686+47 21 39 54 57