BİREY, AİLELER VE SOSYAL HİZMET
SOSYAL HİZMET LİSANS TAMAMLAMA PROGRAMI
Uzm. S. Ç. Kemal Güdek (MSc)
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ
SOSYAL HİZMET LİSANS TAMAMLAMA PROGRAMI
BİREY, AİLELER VE SOSYAL HİZMET
Uzm. S. Ç. Kemal Güdek (MSc)
Bu doküman İÜ AUZEF Sosyal Hizmet Programında okutulmakta olan Birey, Aileler
ve Sosyal Hizmet dersi için derste asıl kaynak olarak okutulacak eğitimci yazar Kemal
GÜDEK’in “Birey & Aile ve Sosyal Çalışma” NOBEL KİTABEVİ adlı kitabı esas alınarak
bu dersi veren öğretim üyesi tarafından hazırlanmıştır. Dokümanda yer alan “Bu Bölümde
Neler Öğreneceğiz?, Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular, Bölümde Hedeflenen
Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri, Anahtar Kavramlar, Uygulamalar, Uygulama Soruları,
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti, Bölüm Soruları” bu dersi veren öğretim üyesi tarafından
hazırlanmıştır.
I
ÖNSÖZ
Olgu ve ailelerle çalışmak sosyal hizmetin mikro düzey uygulama alanıdır. Birey
aileden, aile toplumdan bağımsız olarak ele alınamaz. Özellikle çocuklardaki psikososyal
sorunların değerlendirilmesinde, psiko-sosyal tanı ve tedavi formülasyonunda odak “ailedir.”
Birey ve aile ile çalışmak, sosyal çalışmacı için bir dizi terapötik teknik ve beceri
gerektirmektedir. Bu teknik ve becerilerin alan çalışmaları ile de pekişmesi gerekmektedir.
Aile ile çalışmak, grup çalışması olarak algılanmamalıdır. Gruplarla sosyal hizmet
uygulaması, mezzo düzey bir uygulamadır, aile ise kurulmuş olan, doğal bir gruptur; sosyal
çalışmacı gruplarla çalışırken, grubu kendisi kurmaktadır.
Aile terapilerinin-çalışmalarının birçok kavramı, sosyal çalışmada üretilmiştir. Sosyal
çalışmada aile ile ilgili teknik ve kavramların gelişim süreci çok eski yıllara dayanmaktadır ve
bu sosyal çalışmanın uygulamalı bir disiplin olma niteliğindendir.
Ailelerle çalışmak birçok teori ve bilgi temelini zorunlu kılmaktadır. Kitabın ilk
bölümlerinde aile terapilerinin-çalışmalarının beslendiği ve üzerine inşa edildiği meta teoriler
ve bilgiler sistematik olarak işlenmiştir. Sonrada aile çalışmalarına uyarlanarak kuramsal
çerçeve ve teknikler verilmiş, sosyal çalışmacı rolleri ilede sentez edilmiştir.
Kitap yazımı için beni teşvik eden, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanımız Prof. Dr.
Haydar Sur hocama teşekkür ve minnettarlığım sonsuzdur. Ayrıca desteklerini yanımda
hissettiğim Prof. Dr. Hacer Karanisoğlu hocama, Yard. Doç. Dr. Gülbahar Keskin hocama
teşekkür ediyorum.
Birlikte çalıştığım, kitabın bölüm yazarı Yard. Doç. Dr. Tümer Ulus hocama ve
desteğini hep yanımda hissettiğim Doç. Dr. Osman Abalı hocama sonsuz teşekkürlerimi arz
ederim.
Sosyal çalışmacılara ve terapistlere ithaf olunur...
Uzm. S.Ç. Kemal Güdek
Öğretim Görevlisi
İstanbul - 2012
II
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ........................................................................................................................................ I
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................................... II
1.SOSYAL CALIŞMANIN NİTELİKLERİ .............................................................................. 1
1.1.Meslek Olarak Sosyal Çalışma ............................................................................................ 5
1.1.1.Sosyal Çalışmanın Meslek Olma Özelliği ........................................................................ 5
1.1.2.Sosyal Çalışmanın Amaçları ............................................................................................. 5
1.1.3.Yöntem .............................................................................................................................. 6
1.1.4.Bilgi ................................................................................................................................... 7
1.1.5.Beceri ................................................................................................................................ 9
1.1.6.Sosyal Çalışma Uygulaması ve Uygulayıcı Kadrolar ..................................................... 12
1.2.Disiplin Olarak Sosyal Çalışma ......................................................................................... 13
1.2.1.Değer ve Etik Kavramları ............................................................................................... 13
2.SOSYAL ÇALIŞMADA KULLANILAN TEORİLER ....................................................... 20
2.1.1.Sistemle İlgili Temel Kavramlar ..................................................................................... 24
2.1.2.Sistemler ve Sosyal Çalışma ........................................................................................... 28
2.2.Ekolojik Teori .................................................................................................................... 31
2.2.1.Ekolojik Kavramlar ......................................................................................................... 32
2.2.2.Ekolojik Değerlendirme .................................................................................................. 35
2.2.3.Davranış Dinamiklerini Değerlendirme .......................................................................... 36
2.3.Güçlendirme Teorisi ........................................................................................................... 36
2.3.1.Güçlendirme İlkeleri ....................................................................................................... 37
2.3.2.Güçlendirme Sürecinde, Sosyal Çalışmacının Görevleri ................................................ 37
2.3.3.Güçlendirme Tutumları ................................................................................................... 37
2.3.4.Güçlendirme Boyutları .................................................................................................... 38
III
3.PSİKANALİTİK KURAM ................................................................................................... 46
3.1.Topografik Kuram .............................................................................................................. 50
3.2.Yapısal Kuram (Structural Model) ..................................................................................... 51
3.3.İçdüler Kuramı ................................................................................................................... 53
3.4.Psiko-Seksüel Gelişim Dönemleri ..................................................................................... 54
3.5.Diğer Kişilik Kuramları ..................................................................................................... 57
3.5.1.Adler ve Bireysel Psikoloji Kuramı ................................................................................ 57
3.5.2.Jung ve Analitik Kuramı ................................................................................................. 58
3.5.3.Otto Rank ........................................................................................................................ 59
3.5.4.Eridi Fromm .................................................................................................................... 60
3.5.5.Karen Horney .................................................................................................................. 60
3.5.6.Harry Stack Sullivan ....................................................................................................... 61
4.DAVRANIŞSAL YAKLAŞIM ............................................................................................. 67
4.1.Klasik Koşullanma ............................................................................................................. 71
4.1.1.Diğer Koşullandırma Kavramları .................................................................................... 73
4.1.2.Klasik Koşullanma ve Duygularımız .............................................................................. 74
4.1.3.Klasik Koşullanma Teorileri ........................................................................................... 75
4.1.4.Sistematik Duyarsızlaştırma ............................................................................................ 76
4.2.Edimsel Koşullanma .......................................................................................................... 77
4.2.1.Edimsel Koşullanma Örnekleri ....................................................................................... 77
4.2.2.Pekiştiriciler .................................................................................................................... 78
4.2.3.Klasik Koşullanma ve Edimsel Koşullanmanın Karşılaştırılması .................................. 80
5.BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPİLER ............................................................................. 86
5.1.Bilişsel Terapilerinin Temel İlkeleri .................................................................................. 91
5.2.Uygulamalarda Dikkat Edilmesi Gerekenler ..................................................................... 93
IV
5.3.Bilişsel-Davranışçı Terapinin Güçlü ve Sınırlı Öğeleri ..................................................... 96
5.4.BDT'de Kullanılan Teknikler ............................................................................................. 97
6.KRİZ MÜDAHALE TERAPİSİ ......................................................................................... 104
6.1.Krizin Ayırıcı Kriterleri ................................................................................................... 109
6.2.Kriz Süreç Şeması ............................................................................................................ 110
6.3.Kriz Yaklaşımları ............................................................................................................. 111
6.4.Kriz Odaklı Sosyal Çalışma ............................................................................................. 111
6.5.Kriz Müdahale Terapisi ve Tanatoloji ............................................................................. 115
7.PSİKO-SOSYAL YAKLAŞIM .......................................................................................... 123
7.1.Kuramsal Çerçeve ............................................................................................................ 127
7.2.Teknikler .......................................................................................................................... 129
8.YAŞANTISAL AİLE TERAPİSİ ....................................................................................... 141
8.1.Kuramsal Çerçeve ............................................................................................................ 145
8.2.Yaşantısal Aile Terapisi Teknikleri .................................................................................. 150
9.STRATEJİK AİLE TERAPİSİ ........................................................................................... 159
9.1.Kuramsal Çerçeve ............................................................................................................ 163
9.2.Teknikler .......................................................................................................................... 167
10.YAPISAL AİLE TERAPİSİ ............................................................................................. 179
10.1.Kuramsal Çerçeve .......................................................................................................... 183
10.2.Teknikler ........................................................................................................................ 186
11.BİLİŞSEL-DAVRANIŞSAL AİLE TERAPİSİ................................................................ 196
11.1.Teknikler ........................................................................................................................ 203
12.FONKSİYONEL AİLE TERAPİSİ .................................................................................. 210
12.1.Kuramsal Çerçeve ve Teknikler ..................................................................................... 214
13.PSİKANALİTİK AİLE TERAPİSİ .................................................................................. 222
V
13.1.Kuramsal Çerçeve .......................................................................................................... 226
13.2.Teknikler ........................................................................................................................ 230
14.DAVRANIŞÇI-SİSTEMİK AİLE TERAPİSİ .................................................................. 242
14.1.Kuramsal Çerçeve .......................................................................................................... 246
14.2.Teknikler ........................................................................................................................ 249
15.2.Non-direktif Aile Çalışması ........................................................................................... 258
KAYNAKÇA ......................................................................................................................... 268
1
1.SOSYAL CALIŞMANIN NİTELİKLERİ
2
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Bu bölümde sosyal çalışmaları meslek olarak nitelikleri ve disiplin olarak nitelikleri
öğrenilecektir.
1.1. Meslek Olarak Sosyal Çalışma
1.1.1. Sosyal Çalışmanın Meslek Olma Özelliği
1.1.2. Sosyal Çalışmanın Amaçları
1.1.3. Yöntem
1.1.4. Bilgi
1.1.5. Beceri
1.1.6. Sosyal Çalışma Uygulaması ve Uygulayıcı Kadrolar
1.2. Disiplin Olarak Sosyal Çalışma
1.2.1. Değer ve Etik Kavramları
3
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Bir bilimin amacının, yönteminin, bilgisinin, becerisinin, uygulayıcı kadrolarının
olması, onun niteliklerini tamamlar mı, analiz ediniz.
2.Etik ikileme düştüğünüzde neler yapabilirsiniz?
3.Sosyal çalışmayı diğer benzer disiplinlerden ayıran temel nitelik neden
“uygulamadır”, analiz ediniz.
4
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde
edileceği veya geliştirileceği
Sosyal çalışmanın
nitelikleri
Sosyal çalışmanın meslek
olarak nitelikleri ve disiplin
olarak nitelikleri öğrenilir
Sosyal çalışmasını araçları
yöntemi, bilgisi, becerisi,
değeri ve etik ilkelerinin daha
kolay anlaşılması sağlanacaktır.
5
1.Sosyal Çalışmanın Nitelikleri
Sosyal çalışmanın iki niteliği vardır. Bunlardan biri, meslek olarak nitelikleri, ikincisi
de bir disiplin olarak, nitelikleridir. Sosyal çalışmanın tanımı ancak bu iki grup niteliklerinin
açıklığa kavuşturulması ile yapılabilir (Kongar, 1972).
1- Meslek olarak sosyal çalışma.
2- Disiplin olarak sosyal çalışma.
1.1.Meslek Olarak Sosyal Çalışma
1.1.1.Sosyal Çalışmanın Meslek Olma Özelliği
Sosyal çalışma mesleğinin toplumda işlevsel olabilmesi ve uygulanabilmesi için,
birçok kaynak tarafından onay, izin ya da yetki verilmesine gereksinim vardır. Onay, izin ya
da yetki mesleği uygulayabilmek için çeşitli düzeylerdeki insanlar etkili olmaktadır. Alınan
onay, izin ya da yetkiler sosyal çalışmacılara, insanlarla çalışırken gerekli olan desteği
vermekle birlikte, bazen birbirleriyle uyuşmayan yetkiler nedeniyle kimi zorluklarda ortaya
çıkmaktadır (Landon ve Feit, 1999).
Sosyal çalışmacılar, yetkilerini toplum, meslek, müracaatçı, kurum ve kendisi olmak
üzere beş kaynaktan almaktadır (Kut, 1988).
1.1.2.Sosyal Çalışmanın Amaçları
Sosyal çalışma mesleğinin amacı, mesleğin sınırlarını oluşturur. Mesleği uygularken
kullanılacak yöntemleri ve yollar hakkında bilgi verir (Landon ve Feit, 1999). Sosyal çalış-
mayı anlamak, insanı sosyal bir varlık olarak derinlemesine değerlendirmekle başlar. İnsanlar
gerçek anlamda, sosyal yaratıklardır ve başkalarına gereksinim duyar. Bir bireyin büyümesi
ve gelişmesi büyük ölçüde başkaları tarafından sağlanan yönlendirme, beslenme ve koruma
ile gerçekleşir, insanın kendilik kavramı-onun fiziksel ve ruhsal olarak hayatta kalması dahil,
başka insanların karar ve eylemlerine bağlıdır (Sheafor ve Horesji, 2003).
Zastrow, (1999) sosyal çalışmanın amaçlarını ayrıntılı olarak açıklamıştır. Bu açık-
lamalara ilişkin bilgiler aşağıda maddeler hâlinde verilmiştir.
1- Sosyal çalışmacılar, insanların sorun çözme, baş etme ve gelişimsel kapasitelerini
artırmak kapsamında, çevresi içinde birey, kavramını kullanır. Bu uygulama düzeyinde,
sosyal çalışma uygulamasının temel odağı bireydir. Bu odak çerçevesinde sosyal çalışmacı,
muktedir kılıcı rolünü üstlenir. Ayrıca bu rol sosyal çalışmacının, kendi sorunlarını tam olarak
çözmeyenler ve gereksinimlerini karşılayamayanlar için, danışman, eğitmen, bakım verici ve
davranış değiştirici olarak destekleyici hizmetler sunmasını gerektirir.
2- İnsanlara, kaynak, hizmet ve fırsat sağlayan sistemler ile insanları
bağlantılandırmak kapsamında sosyal çalışmacı yine, çevresi içinde birey kavramını kullanır
ve bu uygulama düzeyinde odak; bireyler ve bireylerin etkileşimde olduğu sistemler
üzerinedir. Bu odakla sosyal çalışmacı, bağlantı kurucu hizmetler sunar.
6
3- Sosyal çalışmacılar, sistemlerin etkili ve insancıl olarak işlev görmesinin sağlamak
kapsamında, çevresi içinde birey odağını korur ve sosyal çalışma uygulamasının odağı,
insanların etkileşimde bulunduğu sistemler üzerinedir. Bu düzeyde, sosyal çalışmacının
üstleneceği rol, savunuculuk rolüdür. Bu role ilave olarak program geliştirici, süpervizör,
koordinatör, danışman rollerini de üstlenir.
4- Sosyal politikanın geliştirilmesine ve ilerletilmesinde katkı vermek kapsamında,
sistemlerin etkili ve insancıl çalışmasını geliştirmek amacında olduğu gibi, sosyal çalışma
uygulamasının odağı, insanların etkileşimde olduğu sistemler üzerindedir. 3.amaç ile 4.cüsü
arasında fark vardır. 3.amaç, hali hazırdaki kaynakların insanlara hizmet vermesi ile ilgilidir.
4.Amaç ise, bu kaynakların temelini oluşturan sosyal politikalar ve statüler ile ilgilidir. Bu
düzeyde ana roller planlayıcı ve politika geliştiricidir. Bu roller kapsamında, sosyal
çalışmacılar, etkisiz veya uygun olmayan politikalar yerine, yeni statüler ve yeni politikalar
oluşturmayı amaçlar. Planlama ve politika oluşturma sürecinde, sosyal çalışmacılar savunucu
ve kimi örneklerde aktivist rolünü üstlenir.
5- Risk altındaki grupları güçlendirmek ve sosyal ve ekonomik adaleti geliştirmek
amacı kapsamında öncelikle risk altındaki grupları tanımlamak gereklidir. Risk altındaki
gruplara kadınlar, gey ve lezbiyenler, yaşlılar, fiziksel ya da zihinsel engelli olanlar, yoksullar,
AİDS’le yaşayan kişiler örnek olarak verilebilir. Sosyal adalet toplumun her üyesinin aynı
temel haklara, korumaya, fırsata, yükümlülüklere ve sosyal olanaklara sahip olduğu ideal
koşullara işaret etmektedir. Ekonomik adalet ise toplumun her üyesinin maddi kaynaklara,
gelire ve refaha ulaştığı ideal koşulları ifade etmektedir. Sosyal çalışmacılar, risk altındaki
grupların koşullarını iyileştirmek ve geliştirmek suretiyle, kendi kişisel, kişiler arası, sosyo-
ekonomik ve siyasal güçlerini ve etkilerini artırmakla yükümlüdür. Güçlendirme odaklı,
sosyal çalışmacılar, kaynakların ve gücün toplumdaki çeşitli gruplar arasında daha eşitlikçi
dağılımı için çaba harcamaktadır.
6- Profesyonel bilgi ve becerileri geliştirmek ve test etmek amacı çerçevesinde, sosyal
çalışmacılardan, sosyal hizmet uygulamasına, bilgi ve becerileri ile katkı sağlamaları bek-
lenmektedir. Bu beklenti, sosyal çalışmacıların kendi uygulamalarını ve hizmet verdiği
program ve hizmetleri nesnel bir şekilde değerlendirmelerini zorunlu kılmaktadır.
Yukarıda ifade edilen konular dikkate alındığında, sosyal çalışmanın amacının, her
türlü etik araçları mümkün olduğu ölçüde kullanmak suretiyle, gereksinim içindeki insanlara
yardım etmek olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır.
(Kongar, 1972; Zastrow, 1999; Çakmaklı, 2000; Duyan, 2010).
1.1.3.Yöntem
Yöntemi; metod kavramı daha iyi ifade etmektedir. Bazı kaynaklarda metod yerine
yöntemde kullanılmaktadır. Sosyal çalışmanın üç ana metodu vardır.
1- Bireysel çalışma = Bireysel terapi= Mikro
2- Grup çalışması= Grup terapisi= Mezzo
3- Toplumla çalışma = Toplum örgütlemesi= Makro
7
Bireysel terapi çatı kavram olup, sosyal çalışmanın 1.Metodu ve mikro düzeyde uy-
gulamasıdır. Bilişsel davranışsal terapi, yöntem, empati ise tekniktir. Yorum, tekniktir. Teknik
yöntemin bir parçası olarak kullanılan araçtır. Birkaç yöntem ve teknik birlikte
kullanılmalıdır. Tek terapi yöntemiyle, sorunlara çözüm bulmak, çok eskilerde kalmıştır ve
terapistin narsizmini ifade eder.
Sosyal çalışma, amaçlarına ulaşmak için, birey, grup ve toplum düzeyinde değişme
yaratmaya çalışır. Bu değişmeyi yaratma çabası, şu aşamalarla belirlenir.
1- İnceleme
2- Teşhis
3- Değiştirme planı
4- Uygulama
5- Değerlendirme (Kongar, 1972 - Çakmaklı, 1980).
Genelci sosyal çalışma uygulamalarında yukarıdaki beş aşama şu şekilde, alt aşama-
lardan oluşur.
1-Tanışma - Bağlantı kurma
2-Ön değerlendirme
3-Planlama
4-Uygulama
5- Son değerlendirme
6- Sonlandırma
7- İzleme'dir.
1.1.4.Bilgi
Sosyal çalışmanın, bilgi, beceri, değer üçlüsünün ilk unsuru bilgi temeli ile ilgilidir.
Sosyal çalışma uygulamaları, birçok beceriyi gerektiren bir eylemdir, bu nedenle, uy-
gulamalarda, kapsamlı bir bilgi temeline, dikkate değer ölçüde, entellektüel yeteneğe
gereksinim duyulmaktadır.
Bilgi, olgu ve araştırma gibi geleneksel formlara ve geniş anlamda sezgiye ve kültürel
farkındalığa işaret etmektedir. Bilgi, olguları, tarihi, insan gelişimini, politikayı, araştırmayı
ve uygulamayı kapsar, bilgi, gruplanabilir, biyo-psiko-sosyal bilgi olarak adlandırılabilir.
Sosyal çalışmacılar, normal ve beklenen davranışları anlamak için, biyo-psiko-sosyal alanla
tanışık olmak zorundadır (Dewees, 2005).
8
Kurumlar tek başına değişimi yaratmaz, ancak sosyal çalışmacılar, uygulama
ortamlarında, istenen değişiklikleri gerçekleştirmek için, çeşitli kavramlara başvurur. Sosyal
çalışmacılar, kuramsal çerçeveyi, hangi kurama başvurulacağını belirlemek için kullanır.
Kuramsal çerçeve, değişimin nasıl gerçekleştirileceğine rehberlik edecek kuramları, görüşleri
ve varsayımları bütünleştirir. Çerçeve, sosyal çalışmacıların, durumları nasıl ele alacağı
konusunda bir temel ve nasıl tepki vereceği konusunda rehberlik sağlar (Segal, Gerdes ve
Steiner, 2007).
Bir mesleği belirleyen önemli niteliklerde biri de, onun sahip olduğu bilgi birikimidir.
Sosyal çalışmanın bilgi birikimi iki kaynaktan gelir. Bu kaynaklardan biri, başka sosyal bilim
dalları, öteki de, sosyal çalışmanın kendi yarattığı bilgidir (Kongar, 1972).
Sosyal çalışma bilgisi, birbiriyle örtüşen ve birbiriyle birleşen, kuramsal bilgi, olgusal
bilgi, uygulamaya dayalı, kişisel bilgi olmak üzere, üç başlık altında sınıflandırılabilir
(Duyan, 2010).
Kuramsal bilgi
1- İnsanları, durumları ve olaylara ilişkin anlayışımızı açıklayan kuramlar
2- Sosyal çalışmanın rolü, görevi ve amacını açıklayan kuramlar
3- Uygulamayla doğrudan ilişkisi olan kuramlar
olmak üzere üç başlık altında toplanabilir. İnsanları, durumları ve olaylara ilişkin
anlayışımızı açıklayan kuramlar, temelde diğer disiplinlerden (psikoloji, sosyoloji, hukuk,
sosyal politika, örgüt kuramı, tıp, siyaset bilimi, ekonomi, felsefe, tarih ve antropoloji) ve
daha geniş alanlardan, ödünç alınan kuramlardır. İnsanları, durumları ve olaylara ilişkin
anlayışımızı açıklayan kuramların yanı sıra, sosyal çalışmanın rolü, görevi ve amacını analiz
eden kuramlar ve eğitim programlarında öğretilen ve müracaatçıların ve sosyal çalışmacıların
doğrudan uygulamalarında kullandıkları kuramlar, kuramsal bilgi sınıflamamızda yer alır
(Duyan, 2010).
Olgusal bilgi
1- Hukuk mevzuat
2- Sosyal politika
3- Kurum politikası
4- İşlemler ve sistemler
5-Belirli insan grupları ile ilgili bilgi, belirli bireysel ve toplumsal sorunlar, Olarak beş
anahtar alan toplanmaktadır, ancak bu alanların her biri farklı türde bilgiyi içermektedir
(Duyan, 2010).
9
Kişisel bilgi
Uygulamaya dayalı, uygulama bilgisinin ayrılmaz bir parçasıdır; uygulayıcıların
edindiği yaşam deneyimlerini ve daha da önemlisi, müracaatçıların ve bakım vericilerin
edindiği kişisel bilgiyi kapsamaktadır (Duyan, 2010).
Sonuç olarak sosyal çalışmacılar
1- İnsan davranışı ve sosyal çevre bilgisine
2- Mesleki değerler ve etik bilgisine
3- Sosyal ve ekonomik adaleti geliştirmek, baskının kuramsal nedenleri ve sonuçları
ile mücadele etmek için müdahale stratejileri, hakkında kuramsal ve uygulamalı içerik
bilgisine
4- Sosyal politika bilgisine
5- Ekonomik yoksunluğun, ayrımcılığın, baskının kalıpları, dinamikleri ve sonuçları
hakkında bilgiye
6- Her bir alanda yardıma gereksinim duyan insanlar hakkında bilgiye
7- Sosyal çalışma uygulamasında, hangi durumda hangi becerilerin en etkili olduğu
bilgisine
8- İnsan farklılıkları bilgisine
9- Alan uygulaması bilgisine
10- Araştırma bilgisine
sahip olmalıdır (Çakmaklı, 1980 - Duyan, 2010).
Bilgi edinmek için, alınan mesleki eğitim, yeterli değildir, anahtardır. Mesleki eğitimin
tamamlanması, bilgi edinmenin sonlanması anlamına gelmez. Kendine özgü farklı sorunlar,
farklı bilgileri öğrenmeyi gerektirir. Bu bir süreçtir. Bunun için beşikten, mezara kadar, ilim
denir.
1.1.5.Beceri
Sosyal çalışmanın, bilgi-beceri-değer üçlüsünün 2.Unsuru beceri temelidir.
Beceri Belirli bir zaman diliminde belirli bir aktiviteyi etkili ve sürekli olarak yapa-
bilme yetisidir. Beceriler aşamalı olarak öğrenilir ve becerileri kazanmada tekrar etme ve
deneyim önemlidir (Duyan, 2010).
Sosyal çalışmanın becerileri üç başlık altında ele alınır.
1- Bireysel çalışma becerileri : Mikro düzey
2- Grup çalışması becerileri : Mezzo düzey
3- Toplumla çalışma becerileri : Makro düzey
10
Temel yardım becerileri kapsamında; etkili sözsüz dinleme davranışını kullana-
bilmek, müracaatçının kendini keşfetmesini kolaylaştıracak şekilde, sözel tepkilerden oluşan
iletişim şeklinizi değiştirebilmek, yardım isteyene kendi duygularınızı ve tepkilerinizi yapıcı
bir şekilde iletebilmek, yardım isteyenin ifade ettiği ve etmediği iletişim şeklini anlayabilmek
ve etkili yardım ilişkisini kurarken temel becerileri birleştirebilmek gereklidir (Duyan, 2010).
Sosyal çalışma becerisi, bir sorun ve olay karşısında, uygun terapi seçimini, terapi
içindeki teknikler seçimini kapsar. Bir sağaltım yöntemi ile değil de birkaç sağaltımla birlikte
müdahale daha anlamlıdır. Sosyal çalışmanın, değerleri, hangi becerilerin kullanılabileceği
konusunda, sosyal çalışmacıya bilgi süzgeci görevi, oluşturur. Böylece psiko-sosyal tanı ile,
müdahale süreci harekete geçirilmiş olur.
Sosyal çalışmacının sahip olması gereken beceriler;
o Amaç doğrultusunda dinleme becerisi
o İnceleme-değerlendirme-rapor yazma becerisi
o Mesleki yardım ilişkisini oluşturma, sürdürme becerisi
o Yardım ilişkisinde, uzmanın kendisini kullanma becerisi
o Sözlü ve sözsüz olmayan davranışları gözleme becerisi
o Yorumlama becerisi
o Kişilik teorileri ve tanı yöntemlerini kullanma becerisi
o Sorun çözme sürecine, olguyu da dahil etme becerisi
o Olgulara ve ailelere güven kazandırma becerisi
o Hassas duygusal konuları, tehdit edici olmayan, destekleyici bir tarzda ele alma
becerisi
o Sorunlara yenilikçi çözümler getirebilme becerisi
o Terapötik ilişkiyi kurma-sürdürme-sonlandırma becerisi
o Mesleki literatürü ve araştırma sonuçlarını yorumlama becerisi
o Çatışan kesimler arasında arabuluculuk yapma, müzakere edebilme becerisi
o Örgütler arası liyezon becerisi
o Sosyal gereksinimleri sağlayıcı kurumlara, yöneticilere ve halka kavramları anlatma
ve sağlama becerisi
11
o Ekiple birlikte hareket etme becerisi
o Yönlendirme teknikleri becerisi
o Mülakat becerisi
o Meslektaşlarının bulgularına ve uygulamalarına saygı becerisi
o Empati ve nezaket becerileri
o Bilişsel beceriler
o Etkileşimsel beceriler
o Örgüt ve toplumla da çalışma becerileri olmak şekliyle sıralanabilir.
(Çakmaklı, 1980 - Duyan, 2010).
Beceri olmaksızın, bilgi ve değer ikilisi etkin olarak uygulanamaz. Beceri mesleki
eğitimle gelişir, şekillenir, uygulamalarla da pekişir. Uygulamada farkında olmadan
uygulanır, gelişir.
Sosyal çalışmacının sahip olması gereken yetkinlikler; iletişim ve bağlantı kurma,
geliştirme ve muktedir kılma, değerlendirme ve plan yapma, müdahale etme ve hizmet
sunma, örgüt içinde çalışma, mesleki yetkinliğini geliştirmedir (Duyan, 2010).
Sosyal çalışmacının ortak becerileri
Genelci sosyal çalışma uygulaması bakışı altında mikro-mezzo-makro uygulamalar
için 8 adet ortak beceri sıralanmıştır. Kısaca bunlar,
1- Hazırlık yapma becerisi
2- İletişim kurma becerisi
3- Sorunu durumu çözümleme (analiz etme) becerisi
4- Sözleşme yapma becerisi
5- Mesleki rolleri üstlenme becerisi
6- Dengeyi sağlama becerisi
7- Müdahalenin etkinliğini değerlendirme becerisi
8-Amaçlara ulaşıldığını belirleme ve sosyal çalışma müdahalesini sonlandırma
becerisi olarak sıralabilir. (Kirst - Ashman ve Hull, 1999).
12
Doğrudan sosyal çalışma uygulama becerileri
1- Gözlem becerileri
2- Dinleme becerileri
3- Soru sorma becerileri
4- Odaklanma, rehberlik etme ve yorumlama becerileri
5- İklim oluşturma becerileri'dir (Johnson, 1998).
Dolaylı sosyal çalışma uygulama becerileri
1- Fon oluşturma becerisi
2- Bütçe yapma becerisi
3- Sonuçları değerlendirme becerisi
4- Müzakere yapma becerisi
5- Aracılık yapma becerisi
6- Karar vericileri etkileme becerisi
7- Gereksinimleri değerlendirme becerisi
8- Planlama yapma becerisi
9- Eş yönetimlerle çalışma becerisi'dir.
(Kirst-Ashman ve Hull, 1999).
1.1.6.Sosyal Çalışma Uygulaması ve Uygulayıcı Kadrolar
Sosyal çalışma bir meslektir. Sosyal hizmetler ise, çeşitli hizmet alanlarını belirler. Bu
iki kavram birbirlerinden tamamen farklıdır. Beraber düşünülmelerine yol açan öge, sosyal
çalışma mesleğinin, sosyal hizmet alanların da, etkinlikte bulunmakta oluşudur (Kongar,
1972).
Sosyal hizmet alanlarında, uygulayıcı kadrolar, birinci olarak sosyal çalışmacılardır,
sosyal çalışmacılar, sosyal hizmet bölümü mezunu, 4 yıllık lisans eğitimi alıp, tezle mezun
olan meslek sahibidir. Uygulama temeldir. Stajlardan geçerlilik alınmalı, bilgi ve becerilerine
sahip olunmalıdır.
Alan uygulamaları ile öğrenciler, gerçek yaşama hazırlanır ve bağımsız olarak sosyal
çalışma uygulaması yapma yolunda ilk adımları atarlar (Duyan, 2010).
}
13
Sosyal çalışmada, alan uygulaması çerçevesinde bireylerle, ailelerle, gruplarla, ör-
gütlerle ve toplumla, sosyal çalışma yapabilme deneyimi kazanılır. Bu yolla öğrenciler psiko-
sosyal, politik, kültürel ve ekonomik sistemlerin insanların yaşamları üzerindeki etkisini
anlama ve değerlendirme becerisi kazanılır. Sınıf ortamında öğrendiği kuramsal bilgileri
uygulamaya aktarabilir, farklı müracaatçılarla, farklı düzeylerde çalışabilir (Duyan, 2010).
1.2.Disiplin Olarak Sosyal Çalışma
Genellikle disiplinler bilgi biriktirir ve bu birikimi mesleklere aktarırlar. Sosyal ça-
lışma bakımından bu tersine olmuştur. Önce mesleki uygulama ortaya çıkmış ve daha sonra
bu uygulamadan kazanılan bilgilerle bir disiplinin anahatları belirlenmeye başlanmıştır.
Anahatları belirlenen bu disiplin yan disiplinlerle ilişki kurmuş, mesleki uygulama ile de alış-
verişini arttırarak bilgi birikimini belli bir sistematiğe oturtmuştur
(Kongar, 1972).
Ayrıca disiplini belirleyen niteliklerle mesleği belirleyen niteliklerde birbirlerinden
farklı olmaktan çok, birbirlerini tamamlayıcıdır. Bu nedenle sosyal çalışma ele alınırken hem
bir meslek hem de bir disiplin olarak incelenmelidir (Kongar, 1972).
Sosyal çalışma bir sosyal bilimdir ve diğer sosyal bilimlerden bağımsızdır. Sosyal
çalışmayı diğer sosyal bilimlerden ayıran üç temel nokta vardır.
1- Sorun çözmeye yöneliktir
2- Uygulama niteliği vardır
3- İnsanı tüm olarak ele alır
Mesleki uygulamalar (mikro-mezzo-makro) disiplini beslenmektedir.
1.2.1.Değer ve Etik Kavramları
Sosyal çalışmanın bilgi-beceri ve değer üçlüsünün 3.unsuru değer temeli ile ilgilidir.
Değerler, neyi yapmanın ve neyi yapmamanın önemli olduğu ile ilgilidir. Değerler, aynı
zamanda, neyin daha fazla ve neyin daha az değerli olduğu anlamına gelen, göreli değer
hakkında karar verebilmeyi ve yargıya ulaşabilmeyi de kapsamaktadır. Etik ise, neyin iyi ve
neyin kötü olduğunu belirlemeye ve neyin yapılması ve yapılmaması gerektiğini açığa
kavuşturmaya yardımcı olan ilkeler ile ilgilidir. Sosyal çalışmacılar, mesleki değerlere
dayanan belirli etik kurallara sahiptir. Etik ve değerler birbirleriyle çok yakından ilişkilidir;
ancak bunların her ikisi aynı şey değildir. Değerler hangi inançların uygun olduğunu belirler.
Etik ise, neyi kimle yapacağına ve değerlere nasıl başvuracağına işaret etmektedir. Bir
mesleğin, ahlak kuralları, mesleğin teminatıdır ve meslek bu yolla toplumun kendisine olan
güveninin sürekliliğini sağlar. Meslek ahlak kuralları açıktır, sistematiktir ve bağlayıcıdır. Bu
kurallar, müracaatçı-meslek elemanı ve meslektaşlar arasındaki ilişkileri tanımlar (Duyan,
2010).
14
Meslek: etik, sosyal çalışmanın temelini teşkil eder, meslek temel değerlerini, etik
standartlarını beyan etmek zorundadır.
Sosyal çalışmanın temel değerleri, insanın refahı, adaleti ve onuru üzerinde odak-
lanmaktadır. Sosyal çalışmacılar, rollerini değerler kümesine göre oluştururlar. Bu kümenin
içinde, eşitlik, adalet, barış, şiddete maruz bırakmama, gelişim, dayanışma vb. vardır.
Örnek 1:
Değer: Sosyal adalet
Etik ilke: Sosyal çalışmacı, adaletsizlikle mücadele eder.
Örnek 2:
Değer: İnsan, insan olduğu için bir değere layıktır.
Etik ilke: Sosyal çalışmacı bireyin onuruna saygı gösterir.
Örnekler çoğaltılabilir.
Kişisel mesleki değerlerin çatışması sonucu, etik ikilemler ortaya çıkar. Bu ikilemin
çözümü, mesleki değerlere göre hareket ve uygulamadan geçer. Kişisel değerlerle, mesleki
değerlerin aynı paralelde olması durumunda sorun yoktur. Eğer sosyal çalışmacı, etik
ikilemde kaldığını düşünürse, olgu ve aileyi başka bir meslektaşına havale etmelidir.
Etik kuralların formüle edilmesi konusunda bilinen ilk girişim, Mary Richmond ta-
rafından yapılan taslak çalışmasıdır. 1960 yılında NASW kurulmuş, sonrada etik kurallar
oluşturulmuştur.
Etik kurallar içinde, sosyal çalışmacıların, müracaatçılarına, meslektaşlarına, iş-
verenlerine, işveren kuruluşlarına, sosyal çalışma mesleğine ve topluma yönelik olarak genel
uygulamaları, davranışları ve etik sorumlulukları ile ilgili ana bölümler yer almaktaydı
(Reamer, 1998). Bu ayırım halen devam etmekte olup, Türkiye'deki sosyal çalışma etiğinin
oluşturulması çalışmalarında bu bölümler esas alınmıştır (Duyan, 2010).
15
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Bu bölümde sosyal çalışmanın nitelikleri ile alındı. Sosyal çalışmanın meslek olarak
niteliği ve disiplin olarak niteliği işlemdi. Meslek olarak nitelikler arasında, araçlar, bilgiler,
yöntem ve beceriler, uygulayıcı kadrolar hakkında bilgi verildi. Disiplin olarak sosyal
çalışmanın değeri ve değerden türetilen etik ilkeler örneklerle açıklandı.
16
Bölüm Soruları
A. Aşağıda cümlelerde boş bırakılan yerlere gelmesi gereken seçenekleri işaretleyiniz.
1.Sosyal çalışmanın iki niteliği vardır. Bunlardan biri, meslek olarak nitelikleri,
ikincisi de ______________________________ nitelikleridir.
a. Hukuk
b. Disiplin
c. Sağlık
d. Bilim
e. Makro
2.Sosyal çalışmanın bilgi ________________, değer üçlüsünün ilk unsuru bilgi temeli
ile ilgilidir.
a. Ahlak
b. Beceri
c. Etik
d. Mentor
e. Genel
3.Risk altındaki grupları güçlendirmek, sosyal ve ekonomik adaleti geliştirmek amacı
kapsamında öncelikle risk altındaki grupları _____________________________ gereklidir.
a. Yakınlaştırmak
b. Özetlemek
c. Yapılandırmak
d. Tanımlamak
e. Öngörmek
4.Kurumlar tek başına değişimi yaratmak ancak ______________, uygulama
ortamlarında, istenen değişiklikleri gerçekleştirmek için, çeşitli kavramlara başvurur.
a. Sosyal çalışmacılar
b. Ekonomistler
c. Eczacılar
d. İnsanlar
e. Ülkeler
17
5.Bir mesleği belirleyen önemli niteliklerden biri de, onun sahip olduğu bilgi
birikimidir. Sosyal çalışmanın bilgi birikimi iki kaynaktan gelir. Bu kaynaklardan biri, başka
sosyal bilim dalları, öteki de, _____________________ kendi yarattığı bilgidir.
a. Sosyolojinin
b. Psikolojinin
c. Sosyal çalışmanın
d. Diğer bilimlerin
e. Ekolojinin
6.Sosyal çalışmayı diğer sosyal bilimlerden ayıran üç temel özellik; sorun çözmeye
yönelik olması, uygulama niteliği olması ve insanı _______________________ olarak ele
almasıdır.
a. Tüm
b. Ekonomik
c. Sosyal
d. Psikolojik
e. Kurumsal
7.Bilgi-beceri-değer üçlüsünün son elementi olan değerlerden _______________
kurallar türetilmiştir.
a. Kurumsal
b. Hukuki
c. Tıbbi
d. Etik
e. Sosyal
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru şıklarını işaretleyiniz.
8.Aşağıdakilerden hangisi doğrudan sosyal çalışma uygulama becerileri içinde yer
almaz?
a. Gözlem becerileri
b. Dinlenme becerileri
c. Soru sorma becerileri
d. İklim oluşturma becerileri
e. Hiçbiri
18
9.Aşağıdakilerden hangisi dolaylı sosyal çalışma uygulama becerisidir?
a. Gözlem
b. Fon oluşturma
c. Dinleme
d. Odaklanma
e. Yorumlama
10.Aşağıdakilerden hangisi dolaylı sosyal çalışma uygulama becerisi içinde yer
almaz?
a. Bütçe yapma
b. Aracılık
c. Müzakere
d. Fon oluşturma
e. Odaklanma
11.Aşağıdakilrden hangisi sosyal çalışmacının ortak becerileri içinde yer alır?
a. Müzakere
b. Planlama
c. İletişim kurma
d. Gözlem
e. Aracılık
12.Aşağıdakilerden hangisi sosyal çalışmacının ortak becerileri içinde yer almaz.
a. Hazırlık yapma becerisi
b. İletişim kurma becerisi
c. Sözleşme yapma becerisi
d. Karar vericileri etkileme becerisi
e. Analiz etme becerisi
19
13.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi olgusal bilgi içinde yer almaz?
a. Hiçbiri
b. Sosyal politika
c. Kurum politikası
d. İşlemler ve sistemler
e. Hukuki mevzuat
14.Belirli bir zaman diliminde belirli bir aktiviteyi etkili ve sürekli olarak yapabilme
yetisine ne denir?
a. Bilgi
b. Beceri
c. Değer
d. Etik
e. Politika
15.Etik kuralların formüle edilmesi konusunda bilinen ilk girişim hangi ünlü sosyal
çalışmacı akademisyen tarafından yapılmıştır.
a. Froma Walsh
b. Michael White
c. Betty Carter
d. Mary Richamond
e. Virgina Satir
Cevaplar
1) b, 2) b, 3) d, 4) a, 5) c , 6) a, 7) d, 8) e, 9) b, 10) e, 11) c, 12) d, 13) a, 14) b, 15) d
20
2.SOSYAL ÇALIŞMADA KULLANILAN TEORİLER
21
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Bu bölümde sosyal çalışmanın meta teorileri öğrenilecektir.
2.1.Sistem Teorisi
2.1.1. Sistemle İlgili Temel Kavramlar
2.1.2. Sistemler ve Sosyal Çalışma
2.2.Ekolojik Teori
2.2.1. Ekolojik Kavramlar
2.2.2. Ekolojik Değerlendirme
2.2.3. Davranış Dinamiklerini Değerlendirme
2.3.Güçlendirme Teorisi
2.3.1. Güçlendirme İlkeleri
2.3.2. Güçlendirme Sürecinde, Sosyal Çalışmacının Görevleri
2.3.3. Güçlendirme Tutumları
2.3.4. Güçlendirme Boyutları
22
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Herhangi bir psiko-sosyal sorun, sorunun çevresel etkenleri dikkate alınmazsa,
çözülebilir mi?
2.Geniş aile özellikleri içinde oluşan problemler çifti ve çocuğu ne oranda etkiliyor.
Bu özellikler içinde sistemin parçaları, sistemin topların faydasına nasıl yansıyor, analiz
ediniz.
3.Sadece psikonalitik kuramla, herhangi bir davranış örüntüsü açıklanabilir mi?
23
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde
edileceği veya geliştirileceği
Sosyal çalışmada
kullanılan teoriler
Mesleki uygulamaların
teori temelini teşkil eden
meta teoriler öğrenilir
Mesleki uygulamaların teori
temeli, teorilerin kavramsal
ilişkileri ve sorunların
çözümüne uygulanmasının
anlaşılması sağlanacaktır.
24
2.Sosyal Çalışmada Kullanılan Teoriler
Sosyal çalışmanın beslendiği, üzerine inşa edildiği üç ana teori vardır. Sosyal çalış-
mada uygulanan sağaltımların beslendiği metateoriler olarak da bilinmektedir. Bazı
kaynaklarda teorilere yaklaşımda denmektedir. Oysa, sağaltım, terapi, model, yaklaşım,
yöntem aynı şeyi ifade etmektedir. Sosyal çalışmanın üç ana metodu olan, birey-grup ve
toplumla çalışmada kullanılan terapilere veya yaklaşımlara, metateoriler açık-layıcılık
sağlanmaktadır. 3 adet metateori vardır.
1- Sistem teorisi
2- Ekolojik teori
3- Güç ve güçlendirme teorisi
2.1.Sistem Teorisi
Sistem kuramı, temelde biyolojik bir kuramdır ve organizmaların tümünün birer
sistem olduğu, alt sistemlerden oluştuğu ve üst sistemlerin parçası olduğu önermesine
dayanmaktadır. Kuram, daha sonraki yıllarda biyolojik sistemlerin yanı sıra, gruplara, ailelere
ve toplumlara da uygulanmıştır (Duyan, 2010).
Sistem kuramı, psikodinamik kuramdan duyulan memnuniyetsizliğe karşı gelişen bir
dizi kuramsal gelişmeden biridir. Kuramın sosyolojik odağı, psikodinamik kuramın, sosyal
hizmetteki, sosyal kavramını yeterince ele alma konusundaki başarısızlığına karşı
durmaktadır. Sosyal çalışmadaki sistem düşüncesi, kökeni, Von Bertalanffy'nin genel sistem
kuramından almaktadır ve kuram, genelci sosyal hizmet uygulaması açısından etkili olmuştur
(Duyan, 2010).
Sistem-- Belli bir işlevi yerine getirmek üzere bir araya gelmiş aralarında karşılıklı
bağlantı ve etkileşim olan elemanlar kümesidir. Bir sistemin var olmasının temel nedeni bir
işleve sahip bulunmasıdır.
Sistemler açık ve kapalı sistemler olmak üzere ikiye ayrılır. Pil, fotoğraf makinası,
güneş sistemi, dinamo vb. kapalı sisteme örnektir ve fizik biliminin konusudur. Sosyal
çalışmada, yaşayan ve canlı sistem, açık sistem olan insan, çevreden beslenir, enerji tüketir,
bilgi alış verişinde bulunur. Sistemde düzenin sürekliliği sağlanırsa, dinamik denge kavramı
hâkimdir. Tersi durumunda sistem entropi (yıkım) ile karşı karşıya kalır.
2.1.1.Sistemle İlgili Temel Kavramlar
Sistem teorisinin anahtar kavramları; bütüncülük, ilişki ve dengedir. Bu üç kavram
birbiriyle son derece ilişkilidir ve birbirine bağlıdır. Bütüncüllük kavramıyla anlatılmak
istenen, bir sistemi meydana getiren nesnelerin veya öğelerin bütüncül katkısının her ögenin
ayrı ayrı katkısından daha fazla olduğudur. Sistem teorisi, hiçbir sistemin bileşen lerine
ayrılmadıkça yeterli bir şekilde anlaşılamayacağını ya da yeterince açıklanamayacağını ileri
sürer. İlişki kavramı, bir sistemin içindeki ögelerin birbirleriyle yapılanma biçiminin, tek
başına da ögeler kadar önemli olduğunu ifade etmektedir. Sistem teorisi, basit neden-sonuç
25
ilişkilerine karşıdır. Bir sorunun açıklanmasında tüm değişkenlerin hesaba katılmasını
öngörür. Bu da bütüncül bakış ve bileşenler arasındaki ilişkileri anlamayla gerçekleşir. Denge
kavramı, yaşayan birçok sistemin varlığını sürdürebilmesi için denge arayışı içinde olduğunu
anlatmak amacıyla kullanılmaktadır. Sistem teorisi, müdahale etme konusunda dengenin göz
ardı edilmemesi gerektiğini savunur (Zastrow, 1999).
Odak sistem; Müracaatcıların ve sosyal çalışmacıların ilgisini çeken sistemik katman
ya da katmanlardır. Sorun ve amacın tanımı ve olası çözümlerin odağı, ilgilenilecek sistem
veya alt sistemlerin belirlenmesine yardımcı olur. Sistem, düzeylerden (katman) oluşur ve
katman bireyin içinden başlar ve durumun en genel katmanlarına kadar genişler. Genelci
sosyal çalışma, birey, bireyler arası, grup, gruplar arası, örgüt, örgütler arası, topluluk,
topluluklar arası olarak sıralanabilecek şekilde, katmanlı (düzeylerde) düşünmeyi önerir. Bu
katmanlar, hem doğası hem de terminoloji açısından durağan değildir. Odak sistem, birbiriyle
bitişik olan sistemik düzeylerdeki bir sorun veya çözüm ile ilgili olabileceğinden birden fazla
katman ile ilgili olabilir. Son olarak, odak sistem, sorun çözme sürecinde, sorun tanımının
değişmesine ya da çözümüne göre, değişebilir (Compton, Galaway ve Cournoyer, 2005).
Sınırlar, bir sistemin ya da alt sistemin sonlandığı ve bir başka sistemin ya da alt
sistemin başladığı yeri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Birçok insanın, sınır kavramını
fiziksel varlıklar, için kullanmasına rağmen, sosyal ve sembolik sistemlerde de, kullanılabilir
(Compton, Galaway ve Cournoyer, 2005).
Sınırlar, bireyleri ve alt sistemleri çevreleyen, diğerleriyle temas miktarını düzenlyen,
görünmeyen bariyerlerdir. Bir aile sisteminde sınırlar, kimlerin aile üyesi olduğunu ya da
olmadığını belirlemeye yardımcı olur. Ebeveynler ve çocuklar aile sisteminin sınırların içinde
yer alır. Sınırlar aynı zamanda bir sistem içindeki alt sistemleri tanımlayabilir. Örneğin
sınırlar bir ailedeki, eş sistemi ile bu sistemin kardeş sistemini birbirinden ayırır. Her bir alt
sistemin, kendine özgü üyesi ya da üyeleri vardır. Bir aile üyesi, bu alt sistemin üyesi olabilir
ya da olmayabilir (Zastrow ve Kirst - Ashman, 1990).
Sistemler büyüyebilmek, gelişebilmek, hayatta kalabilmek için, diğer sistemlerden
girdi almaya açık olması gerekir. Sistemler hayatta kalabilmek için, bilgi, kaynak ve enerji
alışverişine izin veren, geçirgen sınırlara sahip olmalıdır. Kısmen ya da tamamen açık ya da
kapalı olma, sistemin uyumuna katkı sağlar.
Amaç; Sistemin varlığının nedenidir. Her sistemin amacı vardır. Bazen, bir örgütün
görev tanımı ya da bir ülkenin anayasasında olduğu gibi, amaçlar açıktır. Birey, aile ve
komşuluk örneklerinde ise amaçlar sıklıkla örtükdür. Sosyal çalışmacı, sistemlerin, belirli
amaçları ve hedefleri ortaya koyma eğiliminde olduğunu bilir.
Gelişim; Bir sistemin gelişim boyutu değişme süreci ile ilgilidir. Her sistem belirli
gelişim aşamalarından geçer, eğer bu gerçekleşmezse, sistem kendi enerjisini kullanamaz,
işlevlerini yerine getiremez.
26
Gelişim süreci süreklidir ve sistemler sürekli olarak değişir. Sistemin herhangi bir
parçasında meydana gelen değişim, sisteminde değişmesini beraberinde getirir (Johnson,
1998).
Yapı -> Her sistemin bir yapısı vardır, bunlar tablolar ya da grafiklerle gösterilebilir.
Sosyal hizmet kuruluşları gibi resmi sistemler, çeşitli üyelerinin kimliğini, statüsünü ya da
konumunu, iletişim ya da onlar arasındaki ilişkilerin yapısını göstermek için genellikle
hiyerarşik geleneğe uygun olarak örgütsel tablolar hazırlar. Resmi olmayan gruplarda örgütsel
yapıya sahiptir. Kimin kime rapor vereceği ve kimin kim ile iletişim kuracağı çizgilerle ortaya
konulabilir.
Sosyal çalışmacılar, aile sistemlerinde örgütsel yapıyı göstermek için, genogram, çevre
haritası, ilişki ağı haritası ve diğer şemaları kullanabilir. Bireylerde sosyal boyutlardan oluşur.
Bireyin kişiliği, yönetici, duygusal dışa vurum ve kural oluşturma olarak düzenlenebilir.
Bunlar birer statü oluşturur ve bu statüler grafik olarak da gösterilebilir. Transaksiyonel
analizde ebeveyn, yetişkin ve çocuk ego durumlarının görece büyüklüğü ve gücü kardan
adama benzer bir şekilde gösterilir (Compton, Galaway ve Cournoyer, 2005).
Roller - Bir sosyal sistemde, bir diğer ilişkiyi tanımlayan bir statüyle bağlantılı bir
düşünce setidir. Statü terimi, rol kavramının vazgeçilmez bir parçasıdır. Rol, bireyin, bir
sosyal sistem içinde işgal ettiği konumu gösterir. Sosyal sistemler büyüdükçe rol sayısı artar
ve daha uzmanlaşır. Roller, statü ve beklenti, profesyonel ilişkimizin bir parçasıdır (Compton,
Galaway ve Cournoyer, 2005).
Kurallar - Sosyal normlar ve kültürel kurallar, insanların tutumlarına, inançlarına,
duygularına, görünümlerine ve beklenen, izin verilen ve yasaklanan davranışlarına rehberlik
eder ve onları belirler. Kurallara uyanlar ödüllendirilir, uymayanlar ise cezalandırılır. Sıklıkla,
bu yaptırımlar çeşitli sosyal sonuçlarıyla toplumsal yaşamı kontrol eder ya da düzenler,
normlar, davranışları ve görünümü düzenler ve bu yolla bir sosyal sistemi ya da durumu bir
diğerinden ayırmaya yardımcı olan fark edilebilir kalıplar oluşturur, içtekileri ve dıştakileri
ayıran sınırların tanımlanmasına ve sürdürülmesine yardımcı olur. Normlara uyma, bir sosyal
sisteme dahil olmanın bir göstergesi iken; normların ihlal edilmesi, dışlanma veya kovulma
ile sonuçlanır. Normlar, ayrıca kültürel değerleri de destekler; insanların alternatiflerine
yaptırımlar uygular. Sosyal normlar insanların temel inanç sisteminin esas parçasını oluşturur,
psikolojik deneyimler kültürün sosyolojik parçasını yansıtır. Son olarak, bireysel inançlar ve
davranışlar da kültürü etkiler (Compton, Galaway ve Cournoyer, 2005).
İletişim -> Sosyal sistemlerdeki üyeler, bilgi alışverişi için çeşitli yollara ve araçlara
gereksinim duyar. İletişim düşünceleri, duyguları ve bilgiyi ifade etmek ve anlamak için
kullanılan her türlü sözel, sözel olmayan ve teknolojik süreçleri ifade etmektedir. Sosyal
çalışmacılar, sistematik amaç ve işlev için olduğu kadar bireysel ve toplumsal iyilik hali için
de önemli olan iletişimin doğası, kalitesi, miktar ve etkinliği ile ilgilenir. İletişimin sistemler
ve sosyal çalışma uygulaması için önemini vurgulamak zordur. Üzerinde anlaşılmış amaçların
gerçekleştirilmesi için sosyal çalışmacı, müracaat çılarla ve müracaatçılar adına iletişim
kurmak zorundadır (Compton, Galaway ve Co-urnoyer, 2005).
27
Yaptırımlar — Sistemler, hedeflerini gerçekleştirmeye ve amaçlarına ulaşmaya ça-
lışırken insanları motive etmek ve belirli koşulları, görünümleri ve davranışları ödüllendirmek
ve cezalandırmak için bilerek ya da bilmeyerek araçlar ve yöntemler oluşturur. Örgütler, ödül
için para ya da unvan verir, cezalandırmak içinde belirli bir statü ve konumu geri alır.
Toplumlar istenmeyen davranışları kontrol etmek için sansür uygulayabilir, para cezası
verebilir ve cezaevine gönderebilir. Aileler teşvik amacıyla övgü, onay, duygusal destek,
sevgi ve özgürlük verebilir, ceza amacıyla onaylamama, reddetme, sevgisini esirgeme ve
sınırlandırma yapabilir. İnsanlar, istendik davranışların olası yararlarını ve istendik olmayan
davranışların olumsuz sonuçlarını hayal ederek, kendi kendilerini motive edebilir,
ödüllendirebilir ve cezalandırabilir. Suçluluk, korku ve endişe bazı düşünceleri, duyguları ve
davranışları sınırlandırırken; memnuniyet, haz ve heyecan da bazı düşünceleri, duyguları ve
davranışları teşvik edebilir, destekleyebilir. Durum içinde birey bakış açısıyla uyumlu olarak
sistem için teşvikler ya da ödüller içsel ve dışsal olabilir, amaçlanan durumun veya davranışın
öncesinde veya sonrasında olabilir (Compton, Galaway ve Cournoyer, 2005).
Güç - Güç, yaşamın her yanının bir parçasıdır ve gücün incelenmesi sosyal sistem-
lerde ana süreçtir. Farklı güç türleri vardır. Otorite gücü, yasal ya da sosyal statünün yanı sıra,
olayları ve insanları kontrol etme veya etkileme hakkına işaret etmektedir. Uzmanlık ya da
yetkinlik gücü, belirli eylemleri veya etkiyi yapabilmek için bilgi, beceri ve yetenek ile
ilgilidir. Polis ve yargıçlar açık bir şekilde otorite gücüne sahiptirler. Doktor, avukat ve sosyal
çalışmacı gibi yardım personellerinin de gücü vardır. Otorite olarak statü, açık gücü ifade eder
ve sosyal çalışmacılara dikkate değer bir kontrol ve etki yapmaya olanak sağlar. Büyük
sistemler, daha küçük sistemleri baskılama ya da özgürleştirme gücüne sahiptir. Bu sistemler
küçük sistemlerin büyüme ve güçlenme fırsatlarına ulaşmasını sağlayabilir ya da
engelleyebilir. Güç, çeşitli büyüklükteki sistemler arasındaki ilişkiyi analiz etmek için anahtar
bir kavramdır. Sosyal çalışmacılar, güç-güçsüzlük ve insan gelişimi ve büyümesi süreci
arasındaki ilişkiyi dikkate almak zorundadır. Büyük sosyal sistemler, küçük sistemlerin yaşam
kaynaklarını sınırlayabilir. Küçük sistemlerdeki bireyler, sosyal işlevsellik sorunlarını çözmek
için gereksinim duyduğu bilgi, enerji ve özelliklere ulaşamayabilir. Basit bir şekilde söylemek
gerekirse, çok az insan yaşamlarının tüm boyutları üzerinde kontrol ve güce sahiptir. İnsanlar
yaşamla baş edebilmek için kişisel özelliklere ve güçlere sahip olabilir; ancak daha büyük
sosyal sistem onu gereksinim duyulan fırsat ve kaynaklardan yoksun bırakabilir (Compton,
Galaway ve Cournoyer, 2005).
İşlemler -> Yaşayan sistemler amaçlarına ulaşmak ve hayatta kalabilmek için bilgi,
enerji ve kaynakları işlemek zorundadır. Sosyal çalışmacılar sistemik işlemleri ele alırken,
girdi, akım, çıktı ve geri bildirimleri dikkate almalıdır. Girdi, diğer sistemlerden alınan enerji,
bilgi ya da iletişim akışıdır (Zastrow ve Kirst - Ashman, 1990), ve sisteme etki eden herhangi
bir dışsal olaya, bilgiye ve enerjiye karşılık gelmektedir. İnsanlar için, yiyecek su ve havanın
yanı sıra sosyal temas ve uyaranlarda birer girdidir. Otomobil fabrikaları için çelik, plastik ve
diğer meteryaller girdidir. Okullar ve üniversiteler ise girdi olarak para ve öğrenciye
gereksinim duyar (Compton, Galaway ve Cournoyer, 2005).
28
İşlem, girdi ve çıktıyı değiştiren ya da dönüştüren sistematik süreçlerdir. Hazmetme ve
nefes verme insan bedenindeki işlemleri gösterir. Aile içinde, çocuğun toplum-sallaştırılması,
okullarda çocuğun eğitimi, çeşitli parçalardan otomobil üretilmesi, işleme süreçleridir. Bir
sistem bu gibi işlemleri, çoklu çıktılara neden olacak şekilde sayısız kere yapar (Compton,
Galaway ve Cournoyer, 2005).
Sistem kuramı ile ilgili kavramlar açıklandıktan sonra, kuramın sosyal çalışma uy-
gulamasındaki yerinin, anlatımına geçilebilir.
2.1.2.Sistemler ve Sosyal Çalışma
Sistem kuramı, sosyal çalışmacılara dünyayı nasıl inceleyecekleri ve görecekleri ko-
nusunda bir kuramsal bakış açısı sağlamaktadır. Sosyal çalışmacılar çevre içindeki bireyler,
gruplar, aileler, örgütler ve topluluklar gibi çeşitli sistemlerin etkileşimleri üzerinde odaklanır.
Bir sistem, işlevsel bir bütünü oluşturmak için derli toplu bir şekilde, yani sistemli bir şekilde
ve karşılıklı ilişkileri olan bir dizi unsurun oluşturduğu bir takımdır. Birey, sınıf, aile, okul,
üniversite bir sistemdir. Her biri işlev görebilmek için birlikte çalışan birçok unsurdan oluşur
(Kirst - Ashman ve Hull, 1999).
1960'lardan bu yana sosyal çalışma, insan davranışlarını değerlendirmede birincil
olarak sistem yaklaşımını kullanmaktadır. Sosyal çalışmacılar bireyler, gruplar, aileler,
kurumlar ve toplumla, sosyal çalışma uygulamalarını gerçekleştirebilmek için, sistem
yaklaşımı bilgisine sahip olacak şekilde eğitim almaktadır. Sistem yaklaşımı müracaatçıların
yaşam koşullarının karmaşıklığını ve birbirleriyle ilişkilerini değerlendirmek için sorunlarının
ardında yatan etmenlere bakmayı vurgular. Bu anlamda, sistem yaklaşımı, yalnızca kavramsal
bir çerçeve değildir, aynı zamanda sosyal çalışma uygulamasını güçlendiren bir araçtır
(Duyan, 2010).
Sistem teorisi; sosyal çalışmada; başlatıcı sistem, değişim ajanı sistemi, müracaatçı
sistemi, hedef sistem, destek kontrol ve konak sistemleri, eylem sistemi, profesyonel sistem,
katkıları açılarından uygulamalarda kolaylık sağlayıcıdır.
Başlatıcı Sistem
Başlatıcı sistem, bir sorunun varlığını ilk kez fark eden ve ona dikkat çeken bireyler-
den oluşur. Okullarında şiddetin arttığını yönetime bildiren bir grup anne-baba veya bir
hizmet programından yararlanmak üzere başvuranların çokluğunu yönetime bildiren personel
buna örnek olarak verilebilir. Sorunun varlığını ilk fark eden kişiler ilk planlama sürecine
dahil edilebilir ya da edilemeyebilir. Bununla birlikte sorunu ilk fark edenlerin kim olduğu ve
bunların değişim sürecine dahil olup olmayacağını belirlemek gereklidir (Netting, Kettner ve
McMurtry, 1998; Akt.: Duyan, 2010).
Değişim Ajanı Sistemi
Başlatıcı sistemden hareketle, değişim ajanı sisteminin belirlenmesi konusu gündeme
gelir. Profesyonel yardımla değişimin gerçekleştirilebilmesi için, değişim faaliyetinin lideri
olarak birinin belirlenmesi gerekir. Bu kişi değişim ajanı sistemidir. Değişim ajanı, çekirdek
29
planlama komitesi ya da görev gücüyle birlikte, değişim ajanı sistemini oluşturur. Değişim
sürecinde bir örgütün kaynakları kullanılacaksa, örgütün de değişim ajanı sistemin bir parçası
olması gereklidir. Değişim sürecinin nasıl ilerleyeceği değişim ajanı sisteminin bakış açısına
göre şekilleneceğinden, değişim ajanının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Değişim
ajanı, sistemin işlevi yapılacak faaliyetlerin merkezi eşgüdümcüsü olarak hareket etmektir
(Netting, Kettner ve McMurtry, 1998; Akt.: Duyan, 2010).
Değişim ajanı sistemi, planlı değişim sürecini başlatan kişidir (Kirst - Ashman ve
Hull, 1999).
Değişim ajanı sistemi sosyal çalışmacının kendisidir (Landon ve Feit, 1999). Değişim
ajanı sistemi, çalışılan kurumla birlikte, sosyal çalışmacı, değişme sürecine dahil olan diğer
formel ve enformel kaynaklardır (Hoffman ve Salle, 1994).
Müracaatçı Sistemi
İnsanlar, sosyal çalışma müdahalesini talep ettiği ya da kabul ettiği zaman müracaatçı
sisteminin bir parçası hâline gelir. Birçok insan profesyonel yardımı gönüllü olarak istemesine
rağmen, bazıları hizmetlerden farklı şekillerde yararlanabilir.
Müracaatçı sistemi, değişim ajanı sistemi ile işbirliği hâlinde çalışmayı kabul eden
sistemdir (Landon ve Feit, 1999).
Müracaatçı sistemi, sosyal çalışma müdahalesinde nihai yardımı alacak olan herhangi
bir birey, aile, grup, örgüt ya da toplum olabilir (Kirst - Ashman ve Hull, 1999).
Hedef Sistem
Hedef sistem ya da değişim hedefi, sosyal çalışmacıların kendi hedeflerini - amaçlarını
yerine getirmek için "değiştirme ya da etkileme" gereksinimi duyduğu sistemdir. Değişim
hedefi, neyi değiştirmeye gereksinim duyduğumuza göre, bireyler, aileler, resmi gruplar,
yöneticiler ya da politika yapıcılar olabilir. Mikro düzeyde davranış sorunları olan bir çocuk
değişim hedefi olabilir, amaç davranışı değiştirmektir. Mezzo düzeyde, yeme bozukluğu olan
insanların oluşturduğu bir destek grubu değişim hedefi olabilir; amaç yeme davranışını
kontrol etmektir. Son olarak makro düzeyde, eğer amaç kurum politikalarını değiştirmekse ve
kurum yöneticisi değişimin gerçekleşmesinde, ana karar verici ise, bu kişi değişim hedefi
olabilir (Kirst - Ashman ve Hull, 1999).
Hedef sistem, genellikle müracaatçı sistemi ile karıştırılır. Hedef sistem, planlanan
değişimin gerçekleştirilmesi için harekete geçirilmesi gereken sistemdir. Kimi durumlarda
hedef sistem ile müracaatçı sistemi aynı olabilirken, bazı durumlarda da tamamen farklı
olabilir (Landon ve Feit, 1999).
30
Destek, Kontrol ve Konak Sistemleri
Toplumda ya da örgütte önerilen değişimin başarısıyla ilgilenen herkes destek sistemi
içinde yer alır. Bunlardan bazıları, ikincil yararlar sağlayabilir. Destek sisteminin değişimin
gerçekleşmesi için olumlu yaklaşımının olduğu ve gereksinim duyulduğu zaman değişim için
destek sağlayacağı ve savunuculuk yapabileceği beklenir. Değişim sistemi sorunun niteliğine
göre az ya da çok sayıdaki sistemlerden oluşabilir. Baş-latıcı sistem, değişme ajanı ve
müracaatçı sistemi, destek sisteminin sınırları içinde yer alır ve değişimin gerekliliğine işaret
eder. Başlatıcı sistem, değişme ajanı ve müracaatçı sistemi bazen üst üste gelebilir ya da ayrı
ve bağımsız sistemler olarak işlev görebilirler. Kontrol sistemi, önerilen değişimin
gerçekleştirilmesini önerme ve onaylama gücüne sahip olan ve formel olarak, otorite olarak
tanımlanan bireyler ya da gruplar olarak tanımlanır. Değişim kamuya ait bir örgüt ya da kamu
tarafından desteklenen ya da düzenlenen hizmetler ile ilgili ise kontrol seçilmiş ya da atanmış
personel tarafından gerçekleştirilir. Değişim özel bir örgütle ilgiliyse kontrol bu örgütün
yöneticileri olabilir. Konak sistem, değişimin gerçekleştirilmesinden sorumlu örgüt, bölüm,
ünite ya da gruptur. Konak sistemin içinde çalışanlar ya da gönüllüler değişimin gerçekleşti-
rilmesinden sorumludur. Buna uygulama sistemi adı verilir. Uygulayıcılar, konak sistem
tarafından istihdam edilir ya da gönüllüler arasından seçilir (Netting, Kettnner ve McMurtry,
1998; Akt.: Duyan, 2010).
Eylem Sistemi
Eylem sistemi, diğer sistemlerinin tamamı belirlendikten sonra ve katılımcılar se-
çildikten sonra oluşturulur. Eylem sistemi, değişimin planlanmasında ve uygulanmasında
aktif rol alan diğer sistemlerdeki bireylerden oluşur. Burada profesyonel değişim sistemi,
kontrol edici örgüt ve bazen de çekirdek planlama grubuyla bir örtüşme olabilmektedir.
Değişim ajanı sistemi, eylem sisteminin çekirdeğini oluşturmakla birlikte, diğer aktörler karar
verme ve değişme sürecine önemli katkılar sağlayabilirler. Eylem sistemi, diğer sistemlerin
temsilcilerinden oluşur. Önemli katılımcıların tamamı belirlendiği zaman, bu grup değişim
sürecini belirlemede merkezi karar verme yapısı hâline gelir ve bundan sonra, eylem sistemi
olarak tanımlanır (Netting, Kettner ve McMurtry, 1998; Akt.: Duyan, 2010).
Eylem sistemi, sosyal çalışmacının sorun çözme sürecine kattıklarını kapsamaktadır.
Bazen bir birey ya da bir grup kendiliğinden, eylem sistemi, hedef sistem ya da müracaatçı
sistemi olabilir.
Eylem sistemi, amaçların başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için sürece katıl-
ması gereken tüm insanları, formel ve enformel kaynakları kapsar (Hoffman ve Sal-le, 1994).
Eylem sistemi, amaca başarılı bir şekilde ulaşmak için dahil olması gereken veya
planlı değişim sürecinin gerçekleştirilmesi için, sosyal çalışmacı tarafından sürece katılan
sistemlerdir (Landon ve Feit, 1999).
31
Profesyonel Sistem
Profesyonel sistem, sosyal çalışma dernekleri, sosyal çalışma okulları, sosyal çalışma
akreditasyon kurumları, Lisans veren kurumlar ile sosyal çalışmacılara ve uygulamalarına
rehberlik eden değerler, etik kurallar, yasalar ve yaptırımlar, profesyonel sistemi oluşturur.
Sistem kuramı, sosyal çalışmacıların, müracaatçı sistemlerine, yaklaşımı açısından
kavramsallaştırmaya yardımcı olan bir şema sağlamakta ve müdahale düzeyleri arasındaki
geçişleri görmeye de fırsat yaratmaktadır. Sonuç olarak, sistem teorisi, bireylerle, ailelerle,
gruplarla, örgütlerle ve toplumla sosyal çalışma uygulaması yöntem ve tekniklerinin
bütünleştirilmesi için büyük önem taşımaktadır.
2.2.Ekolojik Teori
Ekolojik sistem, kuramı genel sistem kuramının bir biçimidir ve yaşayan varlıklar
arasındaki ilişkiler ve varlıklar ile çevrelerinin diğer görünümleri arasındaki ilişkilere
odaklanır (Germain, 1979).
Ekoloji, organizma ile çevre ilişkilerinin incelenmesi anlamına gelmektedir (Germain,
1985).
Ekolojik yaklaşım, sosyal çalışmada, çevreleri ve aralarındaki etkileşimin doğasını
anlamayı vurgulayan bir yönelimdir. Profesyonel müdahalelerde odak; birey, grup, aile ve
toplum ve çevresi arasındaki kesişme üzerinedir (Barker, 1999).
Sosyal çalışmacılar arasında ilk zamanlarda psikanalitik görüş hâkimdi. Sosyal ça-
lışma uygulamalarında, Frend'un geliştirdiği medikal model kullanılarak, insan davranışları ve
sorunları anlaşılmaya çalışılmıştır. Medikal modelde, müracaatçı hasta olarak nitelendirilir ve
duygularının ve davranışlarının temelinde, ruhsal hastalıklar aranır. Çeşitli sorunlar yaşayan
müracaatçılara; şizofreni, manik-depresif veya deli gibi medikal etiketlerle yaklaşılır.
Davranışsal ve duygusal sorunları olanların bu sorunlarının temelinde genetik etkenler,
metabolik rahatsızlıklar bulaşıcı hastalıklar, içsel çelişkiler, erken dönem travmaları gibi
nedenlerin yattığı görüşü hakimdir. İnsanların yaşadığı koşullara ve çevrelerine uyum
sağlayamamasının nedeni olarak; bireysel ve içsel yetersizlikler gösterilirdi. 1960'lı yıllarda,
sosyal çalışma medikal modelin yararlılığını sorgulamaya başlamıştır. Müracaatçıların
sorunlarında çevresel faktörlerin de en az içsel faktörler kadar önemli olduğu ortaya
konulmuştur. Araştırma sonuçları, muhtemelen psikanalizin müracaatçıların sorunlarını tedavi
etmede etkisiz olduğunu göstermekteydi. 1960'lı yıllardan sonra, sosyal çalışma vurgusunun
en azından bir kısmını reform yaklaşımına doğru çevirmiştir. Reform yaklaşımı sistemleri
müracaatçılar yararına değiştirmeyi hedeflemektedir. Yoksulluğu önlemeye yönelik, program-
lar, sistemleri müracaatçılar yararına, değiştirmenin örnekleridir. Son yıllarda sosyal çalışma,
ekolojik yaklaşımın kullanılması üzerinde giderek yoğunlaşmaya başlamışıtır (Zastrow ve
Kirst - Ashman, 1990 - Zastrow, 1999).
Psikanalitik modelin önemi azalmış ancak sonlanmamıştır. Psikanalitik model,
ekolojik modelle birlikte uygulanırsa daha etkinliği arttırılmış olacaktır.
32
Ekolojik teori, birey ve çevresi arasındaki etkileşime ve uyuma yoğunlaşan bir
yaklaşımdır. Sosyal çalışmacılar, bu yaklaşım çerçevesinde, savunuculuk, organizatörlük ve
arabuluculuk rolleri ile bireyin çevre ile iletişim ve etkileşiminin olumlu yönde olması için
çalışır. Değişen koşullara uyum sağlama konusunda bireylere destek verir, onların
çevrelerindeki sistemlerle etkileşime geçmesine ve onlardan yararlanmasına yönelik mesleki
çalışmalar yapar. Sosyal çalışmacılar, müracaatçıları, birey olarak, bir bütün halinde, fiziksel,
ruhsal, duygusal, psikolojik, sosyal ve entellektüelliği de kapsayan farklı boyutlarla ve
müracaatçıyı durum içinde ya da ekolojik bağlamda ele alır (Payne, 1997).
Tablo 1: Çevresi İçinde Birey Kavramsallaştırması
2.2.1.Ekolojik Kavramlar
Ekolojik kavramlar; sistem, sosyal çevre, çevresi içinde birey, etkileşim, enerji, ke-
sişme, adaptasyon, baş etme ve karşılıklı bağımlılık olarak ele alınmış olup bu kavramlara
ilişkin açıklamalar aşağıda verilmiştir.
33
Sistem
Sistem bir kompleks ya da üniter bir bütün oluşturan karşılıklık içeren ve belirli sı-
nırları olan elemanların kombinasyonudur. Sistemler fiziksel ve mekanik, yaşayan ve sosyal
ya da bunların kombinasyonudur. Aileler, gruplar spesifik bir sosyal hizmet kuruluşu, bir
ulusun bütün eğitim sistemi, sosyal sistemlere örnek olarak gösterilebilir (Barker, 1999).
Sistem, belli bir işlevi yerine getirmek üzere bir araya gelmiş ve aralarında karşılıklı
bağımlılık ve etkileşim olan elemanlar kümesidir.
Sosyal Çevre
Kişinin etrafında bulunan bütün sistemler onun sosyal çevresini oluştururlar.
Sosyal çevreyi, aile, akraba, arkadaşlar, komşular ve iş yerindeki ilişkiler oluşturur.
Bunların bir kısmı günlük yaşantıyı doldururken, sosyal yardım kurumuna başvurma,
hastaneye yatma veya yargılanma gibi kurumlarla olan ilişkiler daha seyrek olarak bireyin
hayatında yer almaktadır. Toplumun politik ve ekonomik yapısı, yasalar ve kurallar da bireyin
sosyal çevresini oluşturan diğer unsurlar arasında yer alır (Turan, 2009).
Çevresi İçinde Birey
Çevresi içinde birey odağı, insanları çevrelerindeki tüm sistemlerle sürekli olarak
etkileşim içinde görür. Bu sistemler aile, arkadaşlar, iş, sosyal hizmetler, politikalar, din, mal
ve hizmetler ve eğitime ilişkin sistemleri kapsamaktadır. Bu nedenle sosyal çalışma
uygulaması, bireyler ve çeşitli sistemler arasındaki etkileşimleri geliştirmeye yönelmektedir.
Bu odak, birey ve içinde bulunduğu, çevre arasındaki uyumu geliştirme olarak tanımlanabilir
(Kirst - Ashman Hull, 1999).
Etkileşim
Etkileşim, insanlar çevrelerindeki diğerleri ile iletişim ve etkileşim kurar. Bu etki-
leşimlerin (transaksiyon) her biri aktif ve dinamik (etkileşim aktarılabilir ve değiş tokuş
yapılabilir) bir şeydir. Bununla birlikte, etkileşimler olumlu ya da olumsuz olabilir. Olumlu
bir etkileşim, derinden sevdiğimiz bir kişinin sizi de aynı şekilde sevmesi olabilir. Olumsuz
bir etkileşim ise, on beş yıldan beri çalıştığınız işten çıkarılmanız olabilir (Kirst - Ashman ve
Hull, 1999; Zastrow ve Kirst - Ashman, 1990).
Enerji
Enerji, insanlar ve çevreleri arasındaki aktif katılımın doğan gücüdür. Enerji, girdi ya
da çıktı biçiminde olabilir. Girdi, insanın yaşamına giren ve bu yaşama ilave katan bir tür
enerjidir. Örneğin, sağlığı bozuk bir yaşlı günlük yaşam için gerekli olan, görevleri yerine
getirebilmesi için fiziksel yardıma ve duygusal desteğe gereksinim duyabilir. Diğer taraftan
çıktı ise, bir kişinin yaşamından çıkan ve ondan ayrılan bir tür enerjidir. Örneğin bir kişi,
siyasal bir kampanyada çalışmak için gönüllü olabilir ve çaba harcayabilir (Zastrow ve Kirst -
Ashman 1990; Kirst - Ashman ve Hull, 1999).
34
Kesişme
Kesişme, birey ve çevresi arasındaki etkileşimin yer aldığı esas noktadır. Çevresi
içinde bireyin değerlendirilmesi sırasında, kesişme, değişime yönelik uygun etkileşimleri
belirleyebilmek için açık olarak odak olmalıdır. Örneğin; evlilik sorunları nedeniyle sosyal
çalışmacıya başvuran bir çift, sorunların çocukların nasıl yetiştirileceği konusundaki
anlaşmazlık olduğunu ifade eder. Daha derinlemesine inceleme yapıldığı zaman, çiftin gerçek
duygularını birbirlerine ifade etme konusunda, becerilerinin olmadığı yüzeye çıkar. Gerçek
sorun, iletişim becerilerindeki eksiklik bir bireyin diğer bireyi etkilediği kesişme noktasıdır.
Her bir birey diğerlerinin sosyal çevresinin bir parçasıdır. Eğer kesişme noktası hatalı bir
şekilde belirlenirse, gerçek soruna ulaşıncaya kadar çok fazla zaman ve enerji harcanacaktır
(Kirst - Ashman ve Hull, 1999; Zastrow ve Kirst - Ashman, 1990).
Kesişme, farklı sistemler veya organizasyonlar arasındaki temas ya da iletişim nok-
tasıdır (Barker, 1999).
Adaptasyon
Adaptasyon, çevresel koşullara uyum yapma kapasitesidir. Bireyin etkili bir şekilde
işlev görmeye devam edebilmesi için değişmesi ya da yeni koşullara ve durumlara uyum
sağlaması gerekir. İnsanların sürekli olarak değişikliklerle ve stresli yaşam olaylarıyla karşı
karşıya gelmesi nedeniyle, esnek olması ve bu durumlara kendisini uyar-layabilmesi gerekir.
Sosyal çalışmacılar, sıklıkla uyarlama sürecinde insanlara yardım eder. Bireyin, önemli bir
kişiye, yeni bir kişiye ve yeni bir çevreye uyum sağlaması gerekebilir. Adaptasyon, genellikle
enerji gerektirir. Sosyal çalışmacılar insanların enerjilerini yönetmelerine, yani daha üretici
olmalarına, yardımcı olur. İnsanlar çevreleri tarafından etkilenir ve benzer şekilde de
çevrelerini etkiler. İnsanlar çevrelerine başarılı bir şekilde uyum sağlayabilmek için
değişebilir ya da çevrelerini değiştirebilir. İnsanlar çevrelerini değiştirebilirlerse, ona daha iyi
uyum sağlayabilir. Bu nedenle adaptasyon, sıklıkla, hem bireyi, hem de çevreyle ilgili olan,
iki yönlü bir süreci ifade eder (Zastrow ve Kirst - Ashman, 1990; Kirst - Ashman ve Hull,
1999).
Adaptasyon, birey ve çevre arasındaki karşılıklı bir süreçtir ve sıklıkla çevreyi değiş-
tirmeyi ya da çevre tarafından değiştirilmeyi kapsar (Barker, 1999).
Başetme
Başetme, insanların uyum sağlamasının bir biçimidir ve sorunların üstesinden ge-
lebilmek için mücadele etmesi anlamına gelir. Adaptasyon, ister pozitif, ister negatif olsun,
yeni durumlara tepki verme ile ilgili olmasına rağmen, başetme karşılaştığımız sorunları ele
alma biçimimiz ile ilgilidir. Örneğin, bir kişi ebeveyninin aniden ölümü ya da yeni bir
bebeğin doğması ile başetmek zorunda kalabilir (Zastrow ve Kirst - Ash-man, 1990; Kirst -
Ashman ve Hull, 1990).
Başetme, bireyin stres kaynaklarına tepki verme ya da bu kaynaklardan kaçma ko-
nusunda kullandığı etkili davranıştır (Barker, 1999).
35
Karşılıklı Bağımlılık
Karşılıklı bağımlılık, hayatta kalabilmek ya da iyilik hali için gerekli olan sorum-
lulukları ve fırsatları paylaşmaktır (Barker, 1999). Bir bireyin, başka bir bireyle karşılıklı
bağlantı içinde olmasıdır. Bireyler, sosyal çevredeki diğer bireylere ve bireylerin oluşturduğu
gruplara bağlıdır ya da onlarla karşılıklı olarak bağımlılık içindedir. Benzer şekilde diğer
insanlarda girdi, enerji, hizmetler ve süreklilik için bir diğerine karşılıklı olarak bağımlıdır.
İnsanlar başkası olmadan var olamaz. İnsanlar karşılıklı olarak birbirlerine bağımlıdır ve
hayatta kalabilmek için bir diğerine gereksinim duyar (Kirst - Ashman ve Hull, 1999 -
Zastrow ve Kirst - Ashman, 1990).
2.2.2.Ekolojik Değerlendirme
Ekolojik değerlendirme, uygulamada kullanılan bilgilerin toplamını içeren kapsayıcı
bir yaklaşımdır. Ekolojik kuram, sosyal çalışmacıların, herhangi özel bir durumda, birbiriyle
ilişkisi olan birçok faktör hakkında, tam bir inceleme yapmasına yardım eden sistematik bir
yapıdır. İnsan gelişiminin fiziksel, duygusal, bilişsel, ruhsal ve sosyal olmak üzere, beş
boyutu ile ilgili, yedi ekolojik düzeyin her birinde değerlendirilebilir. Bu düzeyler, insan
gelişimini etkileyen faktörlerin bileşimlerini içerir, ancak düzeyler arasındaki sınırlama
yapaydır ve düzeylerin her biri diğeriyle ilişki içerisindedir (Derezotes, 2000). Ekolojik
değerlendirmede, sosyal çalışmacıların göz önünde bulundurulması gereken yedi düzeye
ilişkin bilgiler aşağıda verilmiştir.
1- Biogenetik faktörler
2- Ailevi faktörler
3- Kültürel faktörler
4- Çevresel koşullar
5- Kaynaklar ve fırsatlar
6- Özbakım kalıpları
7- Gelişim ve sağlığın güncel göstergeleri
Biogenetik faktörler: Biogenetik faktörler, bireyin kalıtsal ve diğer fiziksel özellik-
lerini içermektedir. Ailenin geçmişi genellikle muhtemel genetik faktörlerin ve eğilimlerin
kanıtını sağlamaktadır.
Ailevi faktörler: Ailevi faktörler, bireyin yakın ve geniş ailesinin özelliklerini içer-
mektedir. Burada tanımlanan aile terimi, müracaatçının resmi olmayan destek sistemin birçok
en önemli üyelerini kapsamaktadır. Yakın aile, biyolojik aile üyeleri ile diğer aile üyeleri
kapsayabilir de, kapsamayabilir de.
Kültürel faktörler: Kültürel faktörler, bireyin psiko-sosyal çevresinin niteliklerine
yapılan yüklemeleri içerir. Psiko-sosyal çevre, bireylerin aile üyelerinin dışındaki ilişkide
olduğu diğer grupların özelliklerini içermektedir. Bunlar, birincil grubun (sevgililer,
arkadaşlar ve diğer ilişkiler), ikincil grubun (bireyin birlikte çalıştığı profesyonelleri) üyeleri
ile diğer resmi ve resmi olmayan destek ağını içermektedir.
36
Çevresel koşullar: Çevresel koşullar, bireyin yaşam kalitesini etkileyen onun yaşam
alanına karşılık gelen özellikleri içerir. Bu özellikler yerel ve küresel toplum da yer alan doğal
çevre ile insan tarafından yapılan çevrelerle ilgili olabilir.
Kaynaklar ve fırsatlar: Kaynaklar ve fırsatlar, bireyce elde edilebilir olan güvenlik,
özgürlük, kabul, zenginlik, güç, hizmetler ve tüketim mallarını içerir. Bu kaynaklar ve
fırsatlar genellikle yerel ve ulusal liderliğin hoşgörü, istikrar, politikalar, etkililik ve çatışma
çözüm metadolojisiyle ilgilidir.
Özbakım kalıpları: Özbakım kalıpları, bireyin kişisel gelişimini besleyen ve geliş-
tiren çabalarıdır. Bu kalıplar, bireyin içsel motivasyonu, enerji düzeyi ve bilinç düzeyi gibi
içsel faktörlerle ilgilidir.
Gelişim ve Sağlığın Güncel Göstergeleri: Gelişim ve sağlığın güncel göstergeleri,
bireylerin, çift ilişkilerinin, ailelerin ve toplumun gelişimsel büyüme ve refah durumunun
ölçülebilir işaretlerini içermektedir (Derezotes, 2000).
Ekolojik yaklaşım, mikro, mezzo düzeydeki insani hizmetlere uygulanmaktadır.
Makro düzeyde de yararlı olduğu kanıtlanmıştır.
2.2.3.Davranış Dinamiklerini Değerlendirme
Davranış dinamiklerini değerlendirme modeli, insanlar ve çevre arasındaki etkileşimin
üç temel boyutunu odak almaktadır. Bu üç boyut, değerlendirmenin amaçlarını anlamak için,
dinamik bir anlayış sağlamaktadır.
1- Normal gelişimin kilometre taşlarını göz önünde bulundurmaktadır (biyolojik -
psikolojik ve sosyal gelişim).
2- Mikro, mezzo ve makro düzeyde, yaşam boyunca meydana gelebilecek ortak yaşam
olaylarına vurgu yapmaktadır.
3- İnsan farklılığı, bu farklılığın insan davranışına etkileri ile ilgilidir (etnik farklılık,
ırk, sınıf, cinsel yönelim ve kültür farklılıkları) (Duyan, 2010).
Ekolojik teori, mesleki uygulamalarda, geniş bakış açısı sunmaktadır.
2.3.Güçlendirme Teorisi
Güç, bireylerin bir şeyi bağımsız olarak yapabilmesi veya başkaları üzerinde kontrol
ve etkilemeye olanak sağlayan kaynaklara sahip olmak olarak tanımlanmaktadır
(Barker, 1999).
Güçlendirme ise, sözcük olarak güç kökünden gelmektedir. Sözcük anlamı itibariyle
var olan bir şeyi, durumu daha güçlü hâle getirmek anlamına gelmektedir.
Sosyal çalışma uygulamasında sıklıkla kullanılan bir yaklaşım olan güçlendirme,
insanların, örgütlerin veya toplumların kendi yaşamları üzerinde kontrol yetisine sahip
olabilmesi olarak tanımlanabilir (Anuradha, 2004).
Güçlendirme yaklaşımının literatürde ilk olarak sağlık alanında, uygulandığı bildi-
rilmektedir.
37
2.3.1.Güçlendirme İlkeleri
Müracaatçıların güçlendirilmesi için, sosyal çalışmacılara, yol gösterici dokuz ilke,
önerilmiştir. Bu ilkeler aşağıda sıralanmıştır.
1- Programları, müracaatçıların ve toplum üyelerinin ifade ettikleri tercihlere ve ortaya
koydukları gereksinimlerine göre şekillendir.
2- Program ve hizmetlerin müracaatçılar ve toplum için en üst düzeyde uygun ol-
masını, müracaatçıların ve toplumun onlardan yararlanmasını sağla.
3- Müracaatçıların kendi kendine sorun çözebilmesi yaklaşımını benimse.
4- Müracaatçıların ve toplumun güçlerini gündeme getir ve onları bu yönde yapılandır.
5- En tercih edilen müdahale yöntemini uygulamak yerine, müdahaleyi müracaatçının
veya müracaatçı gruplarının kendine özgü taleplerine, sorunlarına ve gereksinimlerine uygun
olarak düzenle ve yeniden tanımla.
6- Uygulamanın ve politika geliştirmenin önceliklerini belirlemek için liderlik yap-
malarını sağla.
7- Güçlendirme, dikkate değer bir zaman ve sürekli bir çaba gerektirdiği için sabırlı ol.
8- Sosyal çalışmacıların, işteki kendi güçsüzlüğü ve gücünü sürekli olarak dikkate al.
9-Genel iyilik durumuna katkı vermek için yerel bilgiyi kullan (Simon, 1994;
Çakmaklı, 1980).
2.3.2.Güçlendirme Sürecinde, Sosyal Çalışmacının Görevleri
Sosyal çalışmacılara, yerine getirmesi gereken beş görev önerilmektedir.
1- Her birey, grup, aile ve toplumun güçleri vardır.
2- Travma ve istismar, hastalık ve bunlarla mücadele etme örseleyicidir, ancak bunlar
birer meydan okuma ve fırsat kaynağı da olabilir.
3- Büyüme ve değişme kapasitesinin üst sınırlarını bilmediğinizi varsayın ve bireyle-
rin, grupların ve toplumun emellerini / amaçlarını ciddi bir şekilde dikkate alın.
4- Müracaatçılara en iyi hizmet, onlarla işbirliği yapılarak verilebilir.
5-Her çevre kaynaklarla doludur. (Çakmaklı, 1980; Saleebey, 1997 - Duyan, 2010).
2.3.3.Güçlendirme Tutumları
Sosyal çalışmacılara, sekiz adet, güçlendirme tutumu önerilmektedir.
1- Bir damga veya tanıyla değil, bir kişiyle ilişki kurduğunu düşün.
2- Bireyin kendi kararını kendisinin vermesi hakkına saygı duy.
3- Bireyin yaşam kalitesini ve çevresel faktörleri dikkate almak suretiyle bireye karşı
bir bütün olarak sorumlu ol.
38
4- Değerlendirme ve uygulama için, eksiklikleri gören modeller yerine, güçler
perspektifini temel al.
5- Müracaatçıların ilişkiye getirdiği farklı beceri ve bilgilere saygı duy.
6- Müracaatçıların öğrenme ve yaşamlarını yönetmeleri için içsel motivasyonlarına
güven.
7- Müracaatçıların size, diğer müracaatçılara, kuruma ve topluma katkı verme be-
cerisine ve hakkına saygı duy.
8- İnsanların bireyselliklerini kabul et, her bir bireyin kendine özgü özelliklerine,
değerlerine ve gereksinimlerine saygı duy. (Çakmaklı, 1980; Manning, 1998; Duyan, 2010).
2.3.4.Güçlendirme Boyutları
Bir kavram olarak güçlendirmenin kişisel, kişilerarası ve sosyo-politik olmak üzere alt
üç boyutu bulunmaktadır.
1- Kişisel güç; insanların yetkinlikleri, ustalık, denetim (kontrol) duygusu, öz saygı ve
iyi olma durumu ile ilgilidir.
2- Kişiler arası güç; karşılıklı bağımlılık, etkileme gücü, ortaklık, sosyal destek, saygın
bir statü (tanınma) ile ilişkilidir.
3- Sosyo-politik güç ise, tanınma (imtiyaz), vatandaşlık hakları, kaynakların kontrolü,
olanaklara erişme ve sosyal adalet ile ilgilidir.
(Çakmaklı, 1980 - Duyan, 2010).
Kişisel güç, insanların tamamen kendisi ve kendisini nasıl algıladığı ile ilgilidir. Ki-
şisel güç kapsamında, insanların kendilerini yetkin ve usta bir birey olarak görmeleri,
yaşamları üzerinde kontrol duygusuna sahip olmaları, kendilerini değerli ve aranan, istenen
bireyler olarak görmeleri ve kendilerini "iyi" olarak tanımlamaları çok önemlidir (Miley,
O'Melia ve Du Bois, 1998; Akt.: Duyan, 2010).
Kişilerarası güç; insanların diğer insanlarla girmiş olduğu etkileşim ve ilişkilerinde
statüsünü belirleme bakımından önem arz etmektedir.
İnsanlar olarak varlığımızın değerli olabilmesi, bir anlam kazanabilmesi için, bir baş-
kasının varlığı gereklidir. Bir anlamda bizim varlığımız başkasının varlığı ve tersinde de,
başkasının varlığı, bizim varlığımız ile ilişkilidir. Bu durum, karşılıklı bağımlılık durumunu
ortaya çıkartmaktadır. Karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde diğerleri üzerinde etkileme
gücümüzün olması, onlarla ilişkilerimizin niteliğini belirleyen bir unsurdur. Karşılıklı olarak
etkileme ve etkilenme sürecinde diğer insanlarla kurmuş olduğumuz ortaklıklar, yaşamımızı
olumlu yönde etkilemekte ve varlığımıza değer katmaktadır. İnsanların karşılaştıkları zor
durumlarda kişilerarası ilişkilerin önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. İnsanların sahip
olduğu sosyal destek, bu süreci nasıl yaşayacağını etkilemektedir. Sosyal desteğin varlığı
tanınma ile de ilişkili olup, zor durumlarda sorunları ortaklaşa çözme konusunda kolaylaştırıcı
bir etmen olarak görünmektedir (Duyan, 2010).
39
Sosyo-politik güç; sözcük olarak, iki ana sözcükten oluşmaktadır. Bunlardan birincisi
sosyal olanla, yani toplumsal olanla; diğeri de politik olanla yani siyasal olanla ilişkilidir.
İnsanların kaynaklara ulaşabilmelerinin ve sosyal işlevselliklerini sürdürebilmelerinin önünde,
kimi güç engelleri bulunmaktadır. Bunlar, Solomon (1984)'e göre; insanların kaynaklara
ulaşmasını, teknolojik ve kişilerarası beceriler edinmesini ve toplumda değerli bir statüye
sahip olmasını engellemektedir.
Sosyo-politik güç kapsamında güçsüzlük, baskı ve kurbanı suçlama kavramları öne
çıkmaktadır (Miley, O'Melia ve Du Bois, 1998; Akt.: Duyan, 2010). Bu kavramlar aşağıda
açıklanmıştır.
Güçsüzlük; kişinin kendi kendisini suçlamasını, genelleştirilmiş bir güvensizliği ve
toplumsal etki için kaynaklardan yabancılaşma duygusunu, oy hakkına sahip olmamayı,
ekonomik kırılganlığı ve sosyo-politik mücadelede umutsuzluk duygusunu ifade eden çok
boyutlu bir kavramdır.
Baskı; bireyler arasında, gruplar ve sınıflar içinde ve arasında, daha da geniş, kap-
samda toplumlar arasında ve içinde ekonomik, sosyal ve psikolojik hakimiyet ve sömürü ile
ilişkili olup, insanların adaletsizlikler yaşamasına, işsizlik, yoksulluk, evsizlik, eğitimsizlik,
tıbbi bakıma ulaşmaması, sonuçlarını doğurmaktadır. Irkçılık, sınıfçılık, yapabilircilik, karşı
cinselcilik, bölgecilik, cinsiyetçilik, benmerkezcilik ve yaşcılık; baskı sömürü ve adaletsizliğe
neden olmaktadır.
Kurbanı suçlama; sosyo-politik güce ulaşmanın önündeki bir diğer faktördür ve sinsi
bir baskı türüdür. Değersiz, genetik olarak özürlü ya da uygunsuz olarak tanımlama ve
çevresel koşulları öne sürme, kurbanı suçlamanın farklı biçimidir. Sıralanan her iki durumda
insanların topluma aktif ve üretken bireyler olarak katılmasının önünde bir engeldir ve
insanları sinsice baskılamaktadır.
(Miley, O'Melia ve Du Bois, 1998; Akt.: Duyan, 2010).
Sosyal çalışmacılara, müracaatçılarıyla çalışmalarında kişisel, kişiler arası ve sosyo-
politik güçlendirmeyi kolaylaştırmak için, aşağıdaki ilkelerin benimsenmesi önerilmektedir.
1- İnsanları, bireysel ya da kolektif olarak, sorun çözme ve başetme kapasitelerini
daha etkili kullanabilmeleri için güçlendir.
2- Bireyleri ve toplumu meydana gelen sorunlardan koruyabilmek için sosyal ve
ekonomik politika geliştirilmesini destekle.
3- Sosyal çalışma uygulamasının her boyutunda mesleğin bütünlüğünü koru.
Süreç olarak güçlendirme, uygulayıcının işini nasıl yapacağını tanımlamaktadır.
Buna göre; kendini gerçekleştirme, kendi olmasını sağlama, işbirliğine girme, saygı
duyma, bilinç artırma, keşfetme, onaylama, destekleme, güçlendirme, geliştirme,
etkileştirme, bağlantılandırma, yaratıcı olma, inşa etme, genişletme ve bütünleştirme
sosyal çalışmacıların süreç olarak güçlendirme kapsamında müracaatcılarında meydana getireceği değişimleri ifade etmektedir.
40
4- İleri düzeyde sosyal işlevsellik ve yaşam kalitesinin artırılması için kurumsal
kaynak sisteminin işleyişini kolaylaştırır.
5- Kurumsal kaynak sistemi içinde işbirliğine dayalı ilişkiler geliştir.
6- Sağlık ve insani hizmet gereksinimlerini karşılayabilmek için kurumsal kaynak
sisteminin işleyişini kolaylaştır.
7- Her insanın toplumsal yaşama tümüyle katılımını arttırabilmek için sosyal adalet ve
eşitliği geliştir.
8- Araştırma ve değerlendirme yoluyla sosyal çalışma mesleği için bilgi geliştiril-
mesine katkı ver.
9- Hem sorunların hem de kaynak fırsatlarının üretildiği kurumsal sistemlerde bilgi
alış-verişini destekle.
10-Farklılıkları göz önünde, etik olarak duyarlı ve cinsiyetçi olmayan sosyal çalışma
uygulaması yoluyla iletişimi güçlendir. 11-Sorunların önlenmesi ve çözümlenmesi için
eğitim stratejileri geliştir. 12- İnsani meseleler ve sorunların çözümü için bir dünya görüşü
benimse.
Sonuç olarak, uygulamalarda, güçlendirme teorisinin kullanılması, olgu ve ailelerin
kendi kendilerine yardım etme sürecine katkı verir. Müracaatçıların güçlerine vurgu yapmak,
örselenmişliklerini, olumsuz duygularını azaltmalarında, terk etmelerinde yardım sağlar.
Güçlendirme teorisi, sistem ve ekolojik kuramların uygulama süreçleri içinde kendine yer
bulur ve terapilerde kolaylık sağlayıcıdır. Mikro, mezzo ve makro sistemler üzerinde, yaşanan
sorunlarda güçlendirme teorisi önemlidir ve sosyal çalışmacı önce ilkeleri kendine uygulamalı
ve bunu uygulama ile bütünleştirmelidir.
41
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Bu bölümde sistem teorisi, sistemle ilgili kavramlar ve sonrasında, sosyal çalışma
ilişkisi açıklandı. Ekolojik teori, ekolojik değerlendirme ve ekdozik değerlendirmenin sosyal
çalışma ilişkisi açıklanmaya çalışıldı. Güçlendirme teorisi ve güçlendirme ilke, tutum ve
boyutlarının sosyal çalışma ilişkisi üzerindeki ilişkisi örneklerle açıklandı.
42
Bölüm Soruları
A. Aşağıda cümlelerde boş bırakılan yerlere gelmesi gereken uygun seçenekleri
işaretleyiniz.
1.Sistem kuramı, _______________________________ kuramdan duyulan
memnuniyetsizliğe karşı gelişen bir dizi kurumsal gelişmeden biridir.
a. Psikodinamik
b. Ekolojik
c. Sistematik
d. Bilşsel
e. Davranışçı
2.Belirli bir işlevi yerine getirmek üzere bir araya gelmiş aralarında karşılıklı bağlantı
ve etkileşim olan elemanlar kümesi _____________________ olarak tanımlanır.
a. Ekoloji
b. Ekonomi
c. Sistem
d. Kuram
e. Güçlendirme
3.Sistem teorisinin anahtar kavramları; bütüncüllük, ilişki ve
______________________’dir.
a. Ekoloji
b. Denge
c. Güçler
d. Aile
e. Psikoterapi
4.Sistem teorisi sosyal çalışmada; başlatıcı sistem, değişim ajanı sistemi, müracaatçı
sistemi, hedef sistem, destek kontrol ve konak sistemleri, eylem sistemi ve
____________________ katkıları açısından uygulamalarda kolaylık sağlayıcıdır.
a. Ekolojik sistem
b. Güçler perspektifi
c. Ekonomik
d. Profesyonel sistem
e. Girdi sistemleri
43
5.Sosyal çalışmada ________________________ yaklaşım çevreleri ve aralarındaki
etkileşimin doğasını anlamayı vurgulayan bir yönelimdir.
a. Ekolojik
b. Bilişsel
c. Davranışsal
d. Bireysel
e. Psikodinamik
6.Ekolojik kavramlar; sistem sosyal çevre, çevresi içinde birey, _______________,
enerji, kesişme, adaptasyon, boş etme ve karşılıklı bağımlılıktır.
a. Psikoloji
b. Sosyoloji
c. Sosyal psikoloji
d. İletişim
e. Etkileşim
7.___________________, birey ve çevresi arasındaki etkileşimin yer aldığı esas
noktadır.
a. Kesişme
b. Siyaset
c. Sistem
d. Güç
e. Enerji
8.___________________, insanların uyum sağlamasının bir biçimidir. Sorunların
üstesinden gelebilmek için mücadele etmesi anlamına gelir.
a. Adaptasyon
b. Başetme
c. Keşisme
d. Enerji
e. Çevresi içinde birey
44
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru şıklarını işaretleyiniz.
9.Aşağıdaki kavramların hangisi ekolojik teori kavramları içinde yer almaz?
a. Sistem
b. Sosyal çevre
c. Etkileşim
d. Neopolitika
e. Adaptasyon
10.Güçlendirme yaklaşımı ilk olarak hangi alanda uygulanmıştır.
a. Ekonomi
b. Hukuk
c. Sağlık
d. Sosyoloji
e. Siyasal bilimler
11.Aşağıdakilerden hangisi güçlendirme boyutları içinde yer alır?
a. Kişisel güç
b. İklimlendime
c. Probe
d. Hastalık
e. Hiçbiri
12.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi “ekolojik değerlendirme” kriterleri içinde yer
almaz.
a. Biogenetik aktörler
b. Ailevi faktörler
c. Kültürel faktörler
d. çevresel koşullar
e. Hiçbiri
45
13.Bireyin kalıtsal ve diğer fiziksel özelliklerini içeren ekolojik değerlendirme
kriterlerini aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlamaktadır?
a. Özbakım kalıpları
b. Çevresel koşullar
c. Biogenetik faktörler
d. Kültürel faktörler
e. Ailevi faktörler
14.Bireyin kişisel gelişimini besleyen ve geliştiren, bireyin içsel motivasyonunu, enerji
düzeyi ve bilinç düzeyi gibi içsel faktörlerle ilgili ekolojik değerlendirme kriterleri, aşağıdaki
seçeneklerden hangisidir?
a. Özbakım kalıpları
b. Kaynaklar ve fırsatlar
c. Çevresel koşullar
d. Kültürel faktörler
e. Ailevi faktörler
15.Okullarda şiddetin arttığını yönetime ve ilgililere bildiren bir grup anne, sistem
teorisi içinde, hangi sisteme bir örnek teşkil eder?
a. Değişim ajanı sistemi
b. Müracaatçı sistemi
c. Konak sistem
d. Başlatıcı sistem
e. Hedef sistem
Cevaplar
1) a, 2) c, 3) b, 4) d, 5) a, 6) e, 7) a, 8) b, 9) d, 10) c, 11) a, 12) e, 13) c, 14) a, 15) d
46
3.PSİKANALİTİK KURAM
47
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Üçüncü bölümde, psikanalitik kuram içinde, topografik kuram, yapısal kuram,
içgüdüler kuramı, psiko-seksüel gelişim kuramları ve ayrıca diğer kişilik kuramları
öğrenilecektir.
3.1. Topografik Kuram
3.2. Yapısal Kuram
3.3. İçgüdüler Kuramı
3.4. Psiko-Seksüel Gelişim Dönemleri
3.5. Diğer Kişilik Kuramları
3.5.1. Adler ve Bireysel Psikoloji Kuramı
3.5.2. Jung ve Analitik Kuramı
3.5.3. Otto Rank
3.5.4. Erıch Fromm
3.5.5. Karen Horney
3.5.6. Harry Stack Sullivan
48
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Aile ve Sosyal Politakalar Bakanlığına bağlı kuruluşlarda kalan bazı çocuklar,
dışkılarını, tuvaletlere neden püskürterek yapmaktadırlar?
2.Herhangi bir topluluk içinde, elma yediğimizde neden utanırız, utanmaya vesile olan
kavramı analiz ediniz.
3.Kavga eden çiftlerin herbirinin, doğum anında, çocukken yaşadığı “birincil kaygı”
ile, duyduğu kaygı ve kavgaya neden olan kaygı arasında bir ilişkisi varmıdır?
49
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği
veya geliştirileceği
Psikanalitik kuram
Aile çalışmalarında
davranışların geçmişe ait
nedenleri hakkında
beceriler öğrenilir
Topografik kuram yapısal
kuram, içgüdüler kuramı Psiko-
seksüel gelişim dönemleri ve
diğer kişilik kuramları ve
kavramlarının kolay anlaşılması
sağlanacaktır.
50
3.Psikanalitik Kuram (Psychoanalytic Theory)
Bu kuram, 1856-1939 yılları arasında yaşayan Sigmund Freud tarafından geliştiril-
miştir. Freud kuramını ilk oluşturmaya başladığı yıllardan yaşamının sonuna dek kuramını
geliştirmiştir.
3.1.Topografik Kuram
Freud, 1923 yılına kadar geçen sürede, topografik kuram ya da bölmesel model,
diye tanımlanan, bilinç, bilinçöncesi, bilinçdışını incelemiştir.
Bilinç (conscious): Herhangi bir anda haberdar olduğumuz bütün duygu ve yaşantıları
içerir. Bedensel algılar, düşünce süreçleri ve coşku durumları da bilincin kapsamı içindedir.
Freud'a göre algı, anı, duygu ve düşüncelerin yalnızca küçük bir bölümü kişinin bilinç
alanındadır. Böyle olmasaydı çok sayıda uyaranın etkisi altında, karmakarışık ve dayanılması
güç olan uyaran saldırısı ile karşı karşıya kalırdık (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır,
G., 1993).
Bilinç, farkında olduğumuz yaşantılar alanıdır (Duyan, 2008).
Bilinçöncesi (Preconscious): Herhangi bir anda, bilinç düzeyinde olmayan fakat
küçük bir çabayla ya da kendiliğinden kolayca bilince çıkarılabilen yaşantılar bilinçön-cesinin
içeriğindedirler. Bilinçten silindiği sanılan, çeşitli uyaran ya da çağrışımla yeniden bilinç
düzeyine gelebilen anılar, duygular ya da dürtüler bilinçöncesinin kapsa-mındadırlar (Köknel,
Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Bilinçdışı (Unconscious): Kişinin özel bir çaba ile bilincine getiremediği, farkına
varamadığı yaşantılar bilinçdışının içeriğini oluşturur. Bilinçdışının kapsamında dürtüler,
içgüdüler, bastırılmış karmaşalar vardır. Bunlar istenildiği anda bilinç alanına çıkarılamazlar.
Günlük davranışlara simgeler yoluyla yansırlar. Fakat bilinçdışı ruhsal süreçlerin simgesi
sözcükler değildir. Diğer bir deyişle, bilinçdışı bir dürtü ya da yaşantı bilinçli sözcüklerle
anlatılacak şekilde simgeleştirilemez. Örneğin, bir dürtü bir insanı etkilediğinde, kişi sıkıntı
duyar, ama bunun ne olduğunu sözcüklerle açıklaya-maz. Özetle, bilindışı, gerçeğe ve
mantığa uymayan, insanın içinden geldiği gibi doyurulmak istenen dürtülerden; bastırılmış
karmaşalardan ve anılardan oluşur. Bu yaşantılar, ancak uyutum (hipnoz), serbest çağrışım
(free association), rüyaların incelenmesi yoluyla açığa çıkarılabilir (Köknel, Ö. Özuğurlu, K.
Aytar Bahadır, G., 1993).
Bilinçaltı, bilincinde olmadığımız yaşantılar alanıdır; burada, bilinç dışında olan ve
özel bir takım tekniklerle bilince çıkarılabilen yaşantılar yer alır. Freud kişiliği bir buzdağına
benzetmiş, kişiliğin daha çok bilinçdışı etkenler tarafından yönlendirildiğini savunmuştur.
Psikanaliz yöntemi kişinin bilinç dışındaki sorunlarını gün ışığına çıkararak çözümlemeye
çalışır (Duyan, 2008).
Freud'un topografik kuramında bilinç, bilinçöncesi ve bilinçdışı diye tanımladığı üç
zihinsel bölge, beyinde, anatomik bir yapıya ya da bölgelere karşılık olarak düşünülmemiştir.
51
Zihinsel işlemlerin tümü kavramsal olarak bölmelere ayrılmıştır. Bu üç bölge tamamen
birbirinden kopuk olarak ayrı-ayrı çalışan bölgeler değildir. Bilin, bi-linçöncesi ve bilinçdışı
arasında bağlantı ve süreklilik olup; aralarında dinamik bir etkileşim söz konusudur (Köknel,
Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
3.2.Yapısal Kuram (Structural Model)
Freud, 1926 yılında yayınlanan, ego ve id adlı yapıtında, yeni geliştirdiği yapısal bir
kişilik modelinden bahsetmiştir. Yapısal kurama göre, kişilik üç sistemden oluşur. Bunlar
kısaca aşağıda verilmiştir.
1-Id ( altbenlik)
2-Ego (benlik)
3-Süperego (üstbenlik)
ID (Altbenlik)
Altbenlik kişiliğin temel sistemidir. Benlik ve üstbenlik, altbenlikten ayrımlaşarak
gelişir. Altbenlik, doğuştan ve kalıtımsal olan içgüdüleri de kapsayan psikolojik gizil güçlerin
tümüdür.
Bedenden kaynaklanan içgüdü ve dürtüler ruhsal anlatımlarını alt benlikte bulurlar.
Alt benliğin diğer özellikleri şunlardır.
- Tümden bilinçdışıdır.
- Zaman ve yer kavramı tanımaz.
- Birbirine karşıt dürtü ve eğilimler bir arada bulunabilir.
- Kural ve yasa tanımaz.
- Özellikle cinsellik ve saldırganlık içgüdülerine yapılandırılmıştır.
- Bireyin yaşamı boyunca varlığını sürdürür.
Alt benlik, Freud'un "Haz ilkesi" olarak adlandırdığı ilke uyarınca çalışır. Haz ilkesi,
bütün dürtü ve isteklerin anında doyurulmasına yönelme olarak tanımlanmıştır. Diğer bir
deyişle, fazla enerji birikimine dayanamayan altbenlik, gerilimi gidermek amacıyla enerji
birikimini bir an önce boşaltma eğilimi gösterir. Buna haz ilkesi denir. Bu ilke uyarınca
hareket ederken acıdan kaçınma ve haz duyabilme amacıyla altbenlik iki süreçten yararlanır.
Bunlar refleks eylemleri ve birincil süreçler'dir. Göz kırpma, hapşırma gibi doğuştan
varolan otomatik tepkiler refleks eylemleridir. Birincil süreç, içgüdüsel gereksinimlerin düşler
aracılığıyla doyumlanmasıdır. Birincil süreç mantık öncesidir, insan düşüncesinin gelişmemiş,
çocuksu şeklidir. Gerçekle, gerçek olmayanı ayırt edemez, içtepileri (impulse) ketleyemez.
Birincil süreç örneklerine rüyalarda, küçük çocuklarda ve psikozların sanrılarında
(hallusination) rastlanır (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
52
İd, kişiliğin temel taşıdır. Doğuştan getirilir ve ruhsal enerjinin kaynağıdır. Aynı za-
manda içgüdülerin de kaynağıdır. Yani insanlarda bulunan iki içgüdü (Libido ve saldırganlık)
id'den kaynaklanır. İd içgüdüler şeklinde ortaya çıkar, acilen doyurulmak ister (Duyan, 2008).
EGO (Benlik)
Ego, altbenliğin istek ve gereksinimlerini, dış gerçeklerin ve üstbenliğin koyduğu
sınırlar içinde doyurmaya çalışan kişilik yapısıdır. Ego, akılcı, mantıklı bir kişilik bölümüdür
ve bir anlamda kişiliğin karar organıdır. İd'in hangi isteklerinin karşılanacağına ego karar
verir, id'in isteklerini süperegonun onayından geçirerek dış dünyadaki nesnelerle doyurmaya
çalışır (Duyan, 2008).
Benliğin en önemli işlevi uyum (adaptation) sağlamaktır. Altbenliğin yer ve zaman
tanımaksızın gereksinim ve dürtüleri anında doyurmaya çalışmasını, benlik, uygun yer
zamanda doyurmak üzere bekletebilir, erteleyebilir (Köknel, Ö. Özuğurlu, K.
Aytar Bahadır, G., 1993).
Benlik "gerçeklik ilkesi" (reality principle) uyarınca çalışır. Gerçeklik ilkesi, alt
benliğin istek ve dürtülerini uygun yer ve zamanda, başka bir deyişle ancak dış gerçeklerin ve
toplumsal kuralların izin verdiği ölçüde doyurulması olarak tanımlanır (Köknel, Ö. Özuğurlu,
K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Benlik "ikincil süreç" (Secondary Process) aracılığıyla işler, ikincil süreç, gerçekçi
düşüncedir. Bu süreç aracılığıyla benlik bir gereksinimin giderilmesi için bir tasarı oluşturur.
Sonra geliştirilen bu tasarının geçerli olup olmadığını araştırıcı bazı eylemlerde bulunur.
Örneğin, susayan bir kişi önce suyu nerede bulabileceğini araştırır. Sonra oraya gidip
susuzluğunu giderir. Bu olaya gerçeklik sınaması (reality testing) denir (Köknel, Ö. Özuğurlu,
K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Özetle, benlik içeriden gelen uyaranlarla dış koşullar arasında bir denge kurmaya ça-
lışır. Benlik, bu dengeyi bir yandan algı, bellek, zeka gibi organizmanın doğal gelişme yetileri
ile bir yandan da çatışma ve kaygıdan kaçmak için geliştirdiği savunma düzenekleri (defense
mechanisms) ile sağlar (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
SÜPEREGO (üstbenlik)
Kişiliğin son ve üçüncü, gelişen sistemi süperegodur. Süperego çocuğa anne ve baba
tarafından aktarılır. Ödül ve ceza sistemi ile pekişip gelişir, var olur. Geleneklerin ve
toplumsal yargı sistemlerinin içselleştirilmiş bir şeklidir.
Süperegonun üç işlevi bildirilmektedir.
1- Alt benlikten gelen istek ve dürtüleri bastırıp - engellemek.
2- Benliği, geleneksel, töresel amaçlara yöneltmek.
3- Kusursuz olmak için çabalamak olarak özetlenebilir.
53
Süperego, geleneksel ve toplumsal değerlerin içsel temsilcileridir; kişiliğin ahlaki
yönünü temsil etmektedir. Süperego ve toplumsal çevre tarafından onaylanmış ölçütlere göre
davranır ve toplumsal yasakları içerir. Süperego "vicdan" ve "ideal benlik" 'i içerir, ideal
benlik, çocuğun nasıl bir kişi olmak istediğine ilişkin düşünceleridir. Çocuk çevrenin
onaylamadığı düşünce ve davranışları süperegonun bir parçası olan vicdanı sayesinde kendi
kendine denetleyerek kurallara uyar. Örneğin, kimsenin görmediği durumlarda bile yere çöp
atmaz. Bu davranışıyla ideal benlik, gurur duygusuyla bireyi ödüllendirir; aksi davranışta ise
vicdan, kişiyi suçlu hissettirerek cezalandırır (Duyan, 2008).
Freud, üstbenliği, vicdan ve ideal benlik olmak üzere iki alt sisteme ayırmıştır.
Vicdan; anne-babanın onaylamadığı düşünce ve davranışları yaptığında, çocuğun
kendini suçlu hissetmesiyle kazanılır. Anne-babanın cezalandırmaları (örneğin, azarlama,
sevgi azalması vb. ) aracılığı ile oluşur (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
İdeal benlik; anne-babanın onayladığı ve ödüllendirdiği davranışlar ideal benliği
oluşturur. İdeal benlik kişinin kendine amaçlar ve istekler belirlemesini sağlar. Birey hedefine
ulaştığın da kendine güven, gurur ve kıvanç duyar. Örneğin, okulda başarılı olan bir çocuk
ailesi tarafından onaylandığında ve ödüllendirildiğinde özsaygısının (selfesteem) arttığını
duyumsar. Anne-babanın denetimi öz-denetimle (self-control) yerdeğiştirdiğinde üstbenliğin
tümden geliştiği söylenebilir (Köknel, Ö. Özuğurlu, K.
Aytar Bahadır, G., 1993).
3.3.İçdüler Kuramı
Freud, içgüdüyü doğuştan var olan, bedensel bir gerginlik durumu olarak tanımlamış
ve içgüdülerin zihinsel temsilcilerinin istekler şeklinde yansıdığını ileri sürmüştür.
Bütün içgüdülerin dört bileşeni olduğu bildirmektedir.
1- İçgüdünün kaynağı; bedensel durum ya da gereksinimdir. Örnek; açlık, susuzluk,
vb.
2- İçgüdünün amacı; gereksinim sonucu oluşan gerginlikten kurtulmak ya da ger-
ginliği azaltmaktır.
3- İçgüdünün nesnesi; kişinin kendi bedeninde ya da çevresinde bulunan ve içgüdünün
doyumunu sağlayan herhangi bir nesne ya da kişidir.
4- İçgüdünün itici gücü; içgüdünün doyumunu sağlayan enerji miktarıdır. İçgüdünün
gereksinimi arttığı oranda güçlenir.
Freud, içgüdüleri ikiye ayırmıştır. Yaşam içgüdüsü (Eros) ve ölüm içgüdüsü (Tho-
natos). Yaşam içgüdüleri, bireysel yaşamın ve insan türünün sürekliliğini sağlayan açlık,
susuzluk ve cinsellik içgüdüleridir. Freud, yaşam içgüdülerini çalıştıran enerji türüne
"Libido" adını vermiştir. Freud, yıkıcı içgüdüler olarak nitelendirdiği ölüm içgüdülerinin
bütün saldırganlık, intihar ve cinayet eylemlerinin altında yatan içgüdüler olduğunu ileri
sürmüştür. Freud'a göre her bireyin bilindışında, ölüm isteği vardır. Freud, yaşamın amacı
ölümdür demiştir (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
54
3.4.Psiko-Seksüel Gelişim Dönemleri
Freud, psiko-seksüel gelişim dönemini beş aşamada incelemiştir. Bu dönemler ad-
larıyla şunlardır.
1- Oral dönem (0-18 ay)
2- Anal dönem (18 ay - 3 yaş)
3- Fallik dönem (3-7 yaş)
4- Gizil dönem (7-13 yaş)
5- Genital dönem'dir (11-13 - genç erişkin).
Oral Dönem
En önemli ağızdır. Ağız haz ve zevk kaynağıdır. Döneme adını vermiştir.
Bu dönemin iki alt dönemi vardır. Libidoya yönelik ağız dönemi (oral erotism) ve
saldırgan dönem (oral sadism). Libidoya yönelik dönemde amaç, oral gerginliğin yarattığı
duruma (örneğin açlık) son vermektir. Oral doyum sağlandığında, örneğin emzirme bittiğinde,
bir rahatlama ve gevşeme olur. Saldırgan dönem oral dönemin son aylarında oral erotik
davranışlarla birlikte varlığını sürdürür. Çiğneme, ısırma, tükürme ve ağlama tepkileri ile oral
saldırganlık anlatım bulur (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Ay-
tar Bahadır, G., 1993).
Oral erotik ya da oral saldırganlık döneminde oral gereksinimler yeterince karşı-
lanmazsa ya da aşırı şekilde doyurulursa bireyde normal dışı kişilik özellikleri yerleşebilir.
Oral gereksinimler yeterince, doyumlanmadığında ya da aşırı doyumlandığında "oral-edilgin
kişilik yapısı" adı verilen bir yapı oluşur. Bu kişilik yapısındaki insanlarda abartılmış
iyimserlik, aşırı bağımlılık, sürekli olarak başkaları tarafından onaylanma isteği ve edilginlik
özellikleri olur. Oral-saldırganlık dönemine takılan, saplanan (fixation) kişilerde ise
kötümserlik, aşırı tartışıcılık, alaycılık ve başkalarını sömürme eğilimleri görülebilir. Oral
dönem başarılı bir şekilde tamamlandığında kişi başka insanlarla güvenli ilişkiler kurabilir,
aşırı bağımlılık ve kıskanma duyguları olmaz ve sömürmeden ya da sömürülmeden,
başkalarına verip alabilir (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Anal Dönem
Bu dönemde, enerjinin odak noktası, ağız bölgesinde, anüs bölgesine kayar. Anal
dönemde, oral dönemde gereksinimlerin karşılanması için anneye olan tam bağımlılık yerine
çocuğun yürümeye, konuşmaya ve kendi benliğini çevresinden ayrı algılamaya başlaması ile
edilginlikten etkinliğe, bağımlılıktan bağımsızlığa doğru bir geçiş oluşmaya başlar. Bu
dönemde yer alan tuvalet eğitimi sırasında dışkıyı tutma ya da boşaltma konusunda anneyle
ortaya çıkan çatışmaların bir sonucu olarak, çocuk bir yandan bağımlılık duygularını bir
yandan da bireyleşme ve bağımsızlaşma duygularını, diğer bir deyişle, karşıt duyguları
(ambivalance) birlikte yaşar. Tuvalet eğitiminin başlaması ile birlikte çocuk altbenliğin
istekleri (anında dışkılanma haz alma) ile anne aracılığıyla konan toplumsal sınırlamaları
55
(dışkılamayı daha sonraya erteleme) ayırt etmeye başlar (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar
Bahadır, G., 1993).
Bu dönemde, baskıcı, katı bir disiplin anlayışı ya da çocuğu tümüyle başıboş bırakma,
bağımsızlık duygularının gelişmesini geciktirir. Katı ve baskıcı tuvalet eğitimi, kişilikte;
yıkıcılık, kızgınlık, dağınıklık gibi sonuçlara yol açar (Duyan, 2008).
Freud, anal dönemde tuvalet eğitimine ilişkin iki çeşit anne tutumundan söz eder. Eğer
anne aşırı baskıcı bir tutum içindeyse çocuk dışkısını tutma eğilimindedir, dışkının barsak
çeperine yaptığı basınçtan da haz alır. Bu dışkıyı tutma eğilimi aşırı bir şekilde olursa ve diğer
davranışlara da genellenmeye başlarsa çocukda, anal-tutucu kişilik yapısı oluşur. Anal-tutucu
kişilik yapısında olan yetişkin bireylerde, inatçılık, cimrilik, aşırı düzenlilik ya da aşırı
dağınıklık, katı görüşlülük gibi kişilik özelliklerine rastlanır. Annenin tutarsız davranışları ya
da ilgisizliğine karşı duyduğu öfkeyi, dışkıyı bir silah gibi püskürtme eğiliminde olan
çocuklarda insan, ilişkilerinde karşıt duyguları (sevgi ve nefret gibi) birlikte yaşama, aşırı
düzensizlik, yıkıcılık yetkeye karşı hiçbir öneri getirmeksizin karşı çıkma gibi özelliklerle
karakterize olan anal saldırganlık kişilik yapısı oluşabilir. Anal dönem, anne ile çocuk
arasındaki ilişkilerde uyumlu olarak sürdürüldüğünde kişi özerk bir birey olarak seçimlerini
yapabilir, gereksiz inatlardan kaçınır, bağımsız ilişkiler kurar ve sürdürür, diğer insanlarla
işbirliği yaparak olgun ilişkiler içinde yaşamını sürdürür (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar
Bahadır, G., 1993).
Fallik Dönem
"Fallus" erkek cinsel organı anlamına gelir ve bu döneme adını verir. Bu dönemin en
önemli haz kaynağı, penis ve vajinadır. Cinsel organdır. Bu dönem mastürbasyon denemeleri
ve cinsel soruların çok sık sorulduğu dönemdir.
Freud'a göre, fallik dönemde penis hem erkek, hem kız çocuklarda başlıca ilgi ko-
nusudur. Kız çocuklarında bu organa daha önce sahipken sonra yitirdikleri yönünde bir
yorumlama eğilimi gözlenir. Bu durumun yarattığı düş kırıklığı ve eksiklik duygusunu Freud,
penise imrenme (penis envy) olarak adlandırmıştır. Bu dönemde penis erkek çocuk için bir
haz organı olmanın ötesinde bütün benlik duygusu açısından önem taşır. Erkek çocuk önce
penisin bütün insanlarda var olduğunu sanır. Daha sonra kız cinsel organını görmesi ile
penisin yok edilebileceği, kesileceği korkusunu yaşamaya başlar. Freud bu durumu iğdişlik
korkusu (castration fear) olarak adlandırılmıştır (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G.,
1993).
İğdişlik korkusunu Duyan, 2008'de şu şekilde açıklamıştır. Erkek çocuklar, kız ço-
cuklarda penisin olmadığını fark edince, kendi penisinin yok olacağı kaygısı yaşar. Çocuklara
yapılan "sünnet ederim" gibi şakalar ve tehditler bu korkuyu devamlı hâle getirir ve kişilik
bozukluğuna yol açar.
Fallik dönem içinde çocuklarda özduyum yapma eğilimi artar, karşı cinsdeki anne ya
da babaya dönük, çoğu bilinçdışı cinsel düşler geliştirilir. Freud, bu dönemdeki baskın
56
çatışmayı erkek çocuklar için Oedipus karmaşası, kız çocuklar için, Elektera karmaşası olarak
adlandırmıştır (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Bu dönem, erkek çocuğun annesine, onun sevgilisiymiş gibi, anneyle zaman geçirmeyi
isteme, annesine evlenme önerisinde bulunduğu, dönemdir. Erkek çocuk annesini, kardeşleri
ve babasıyla paylaşamaz ve bu duygularından dolayı babası tarafından cezalandırılacağını
düşünür, iğdişlik korkuları yaşanır. Oedipus karmaşası olarak bu özellikler, erkek çocuklar
için, adlandırılır.
Kız çocuk kendinde ve annesinde penis yokluğundan dolayı, kızgınlık duyar ve penise
imrenme ile karakterize olur. Eksiklik duygularını kapatmak için, babasına yönelir, babasıyla
evlenmek isteyebilir. Bu durum sonuna doğru, kız çocuk anneye, erkek çocuk babaya yönelir
ve karmaşadan kurtulurlar.
Fallik dönem sağlıklı bir şekilde atlatılırsa, çocuk kendi cinsiyetini benimser, eğer
karmaşalar çözümlenmezse, bu durum yaşamın sonraki yıllarında karakter bozukluklarına ve
ruhsal rahatsızlıklara neden olur.
Gizil Dönem
Bu dönemde, daha önceki dönemlerin ruhsal-cinsel çatışmaların yatıştığı görülür.
Bunların yerine, arkadaşlar ve onlarla yapılan oyunlar ve okul oturur. Kız ve erkek çocuklar,
kendi cinslerine yakınlaşırlar, özdeşim anne ve babaya olduğu kadar, arkadaş ve öğretmene
veya başka yetişkinlere de olur.
Dördüncü gelişim dönemi Latans ya da gizil dönemdir. " Latans" gizil ve örtülü de-
mektir. Çocuk cinsel konulardan hoşlanmaz ve kendisini oyuna verir. Ergenlik öncesi
durgunluk, geçiş veya bekleyiş dönemidir. Arkadaşları, öğretmenleri ve diğer iletişim
biçimleri önemli yer tutar. Birey bu dönemde, doğal olarak karşı cinsten hoşlanmaz,
hemcinsleriyle gruplaşır. Karşı cins ile olan olumsuzluklar kalıcı iz bırakabilir. Bu dönemde
oral, anal ve fallik dönemlerde geliştirilen özelliklerin, yeni bir özümlemesi yapılarak,
kazanılan özellikler pekiştirilir (Duyan, 2008).
Gizil dönem başarılı bir şekilde yaşandığında çocuk özerk bir birey olarak girişimlerde
bulunmayı öğrenir, çalışmadan doyum sağlar. Yenilgiye uğradığında aşağılık duygusuna
kapılmaz. Gizil dönem, başarılı bir biçimde yaşanamazsa çocuk dürtülerinin denetimini
sağlayamaz, enerjisini öğrenme ve beceri geliştirmeye yöneltmez. Ya da bunu tam karşıtı
olarak aşırı bir denetim düzeneği oluşturur, kişiliğinin gelişim yollarını kapatır (Köknel, Ö.
Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Genital Dönem
Freud'un psiko-sosyal gelişim dönemlerindeki son dönem ergenlik dönemidir. Üreme
ile ilgili değişimlerin, psikolojik gelişimi etkilediğini düşünen Freud, bu yüzden bu adı
vermiştir. Cinsel organların gelişimi artık üremeye doğru gelişir. Cinsel olgunluk gelişir ve
karşı cins ile ilişkiler kurulur. Ergenlik yılları ve daha sonrasına uzanan son gelişim dönemi
57
olan genital dönemde ise, kişilik bir çocuk kişiliğinden yetişkin kişiliğine dönüşür. Genital
dönemde özellikle, fallik dönemde kişiliğe eklenen öğelerin niteliği, ergenlik dönemindeki
gelişimin niteliğini belirler. Freud'a göre, ilk üç döneme oranla son iki dönemin kişilik
üzerindeki etkileri daha azdır (Duyan, 2008).
Genital dönem, içindeki ergen bir yanda yetişkin kadın ya da erkeğin bedensel özel-
liklerini kazanırken, bir yandan da toplumun kendinden beklediği kadın ya da erkek rolünü
benimsemeye çabalar. Bu dönemde geçici rol çatışmaları görülür. Çeşitli düşünce, değer ve
roller benimsenir, sonra bunlar terkedilir ve yenileri aranıp yerlerine konurlar. Genital dönemi
başarılı bir şekilde geçiren kişiler tutarlı bir kimlik geliştirirler, diğer insanlarla sağlıklı
toplumsal ve cinsel ilişkilerle yaratıcı ve üretken bir insan olurlar. Bu dönemi başarılı şekilde
atlatamayan kişiler ise gerek toplumsal gerek bireysel düzeyde sağlıklı, tutarlı bir kişilik
oluşturamazlar, karşı cinsle, sevgiye dayanan olumlu ilişkiler kurmakta zorlanırlar (Köknel,
Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G.,
1993).
Freud, psikoanalitik temele dayanan kişilik kuramında kliniğine gelen hastalar ile
yaptığı çalışmalardan yola çıkarak, bu hastaların üzerinde uyguladığı hipnoz, rüya yorumları,
serbest çağrışım gibi psikoanalitik temelli teknikleri kullanmıştır. Bu nedenle kuram, sağlıklı
kişilikten çok hastalıklı kişiliğin nasıl oluştuğunu açıklamakta olduğu, hastalık ve
yetersizlikleri üzerine odaklanıldığı, kuram geliştirilirken objektif verilere dayanılmadığı,
geçerli ve güvenilir kaynaklar kullanılmadığı, kişilik gelişiminde yaşamın ilk altı yılına özel
bir önem verilerek, daha sonraki dönemlere ait yaşantıların fazla önemsenmediği gibi
eleştirilerle karşı karşıya kalmıştır (Duyan, 2008).
Literatürde, psikoanalitik teori ve psikodinamik teori eş anlamda kullanılmaktadır. Bu
teori, kişilik kuramlarında ilk ele alınan teori özelliğini taşımaktadır. Diğer kişilik kuramları
ya bu teoriye karşı çıkmış ya da güçsüz yönlerini desteklemek amacıyla sonradan
oluşturulmuştur. Psikoanalitik teori veya psikodinamik teori, ruhsal çözümleme kuramı olarak
da adlandırılmaktadır. Plotnik (2009) Freud'un psikodinamik teorisi için, 1900'ların başında
Freud'un hastaları ile olan çalışmalarından, çıktığını ifade etmektedir.
3.5.Diğer Kişilik Kuramları
Freud yaklaşımını benimsemeyen ve eksik bulan öğrencileri sonradan kendi ku-
ramlarını oluşturmuşlardır.
3.5.1.Adler ve Bireysel Psikoloji Kuramı
Adler'in geliştirdiği kuram II. Dünya savaşından bu yana gittikçe daha çok önem
kazanmıştır. Geliştirdiği birçok kavram gerek psikoloji ve psikiyatri alanında çalışanlarca,
gerekse halkın günlük konuşmaların da sıkça kullanılır. Bu kavramlar arasında, aşağılık ve
güvensizlik duyguları, kardeş kıskançlığı, tek çocuk olma gibi kavramlar vardır (Köknel, Ö.
Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
58
Adler kuramına bireysel psikoloji adını vermiştir. Çünkü ona göre her birey, tek,
bölünmez, öz-tutarlılığı olan ve kendine özgüdür. Freud'dan farklı olarak Adler, bireyi içgüdü,
dürtü ve çocukluk yaşantılarının bir kurbanı olarak görmez. Adler'e göre, insan yaratıcı bir
varlıktır kendi kişiliğini doğrudan doğruya kendi oluşturur. Adlere göre, kişilik, bireyin
kendine, diğer insanlara ve topluma karşı geliştirdiği tutumların bir ürünü olarak gelişir
(Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Aşağılık duygusu ve bu duygu ile başa çıkma çabalarına Adler, önem arzetmiştir ve
geliştirdiği kavram, günümüz konuşma diline girmiştir.
Adler bireyin toplumsallığına vurgu yapmış, kişiliğin şekillenmesinde birey-çevre
etkileşimine değinmiştir. Adlerin, bireyin toplumsallığına, birey-çevre ilişkisine dair bildirimi,
sosyal çalışmanın, çevresiyle birlikte kişi odağına, benzerdir, önemli mesleki bilgi-beceri
öğelerini kapsamaktadır.
Adlerin ruhsal sağaltım yöntemi, kişinin kendi öz olanaklarını kabul edip toplumsal
yaşama katılmasını sağlar. Ruhsal sorunlar da toplumsal nedenlere dikkati çeken Adler,
kişideki toplumsal duyguyu kuvvetlendirerek başarısızlıkların esas nedenlerinin ortaya
çıkarılmasının yaşamı anlamlandıracağına inanmaktadır (Gürün, 1991).
Toplumsal duyguya büyük bir önem veren Adler örgensel eksikliğin ve şımartılmanın
çocuğun yeterli bir toplumsal duyguya sahip olmamasına neden olduğunu ileri sürer (Gürün,
1991). Ayrıca, çocuğun doğum sırası ile, kişilik yapısı arasında bağlantı olduğunu,
bildirmiştir. Adler, büyük çocuk, ikinci çocuk, tek çocuk, küçük çocuk gibi kavramlara vurgu
yapmıştır.
Adler, kişinin çocukluk dönemindeki etkileşimleri sonucunda geliştirdiği kendine
özgü davranış görüntüsüne "yaşam biçimi" adını vermiştir. Yaşam biçimi bireyin kendine ve
dünyaya ilişkin geliştirdiği görüşlerini, amaç ve beklentilerini bunlara ulaşmak için edindiği
alışılmış davranışları içerir (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
3.5.2.Jung ve Analitik Kuramı
Jung, önce Freud'la çalışmış, sonra ayrılarak kendi kuramını oluşturmuştur. Kişilik
hakkında, günümüz konuşma diline mal olmuş, Adler gibi, birçok kavramı, literatüre
kazandırmıştır. Jung'un kişilik hakkında ileri sürdüğü kavramlar şunlardır.
• Benlik
• Bilinç
• Psişe
• Kişisel bilinçdışı
• Ortak bilinçdışı
• Karmaşalar
• Arketipler
59
Jung, oluşturduğu derinlikler psikolojisinde bilinç, kişisel bilinçdışı ve kollektif bi-
linçdışı olmak üzere üç ayrı boyuttan söz ediyordu. Bilinç, özeğinde "Ben (ego)", çevresinde
de persona adı verilen ve nesneler dünyasıyla ilişkisini sağlayan işlemler bütünüyle
oluşuyordu. Kişisel bilinçdışı pek derinlerde olmayıp geriye itilmiş ya da unutulmuş
unsurlardan oluşmuştu. Kollektif bilindışına gelince bu katta, tüm insanlığın ortak malı olan
bir kalıt söz konusu oluyordu (Gürün, 1991).
Jung, kişiliğin tümünü "psişe" olarak adlandırmıştır. Psişe, Latince bir sözcüktür ve
ruh anlamına gelir. Bilinçli ya da bilinçdışı tüm duygu, düşünce ve davranışlar psişe-yi
oluştururlar. Psişe, bir bütündür ve kişi yaşamı boyunca ona yeni boyutlar katmaya ve onun
bölünmemesine çalışır. Psişe, birbiriyle etkileşim içinde olan, ancak birbirinden farklı bir
biçimde çalışan bilinç, kişisel bilinçdışı ve ortak bilinçdışı adı verilen üç sistemden oluşur.
Bilinç, kişinin açık bir şekilde farkında olduğu ve tanıdığı bir zihin bölümüdür. Düşünme,
hissetme ve sezgi gibi zihinsel işlevlerin günlük yaşamda sürekli olarak uygulanması ile bilinç
gelişir. Jung, bilinçli zihnin örgütlenmesi sonucu oluşan ögeyi "benlik" (ego) olarak
tanımlamıştır. Benlik, bilinç düzeyinde algılanan anı, düşünce ve duygulardan oluşur. Benlik
bir damıtma aygıtı gibi kendine ulaşan anı, düşünce ve duygulardan bazılarını seçer. Kişi
ancak benliğin seçip bilince çıkardıklarından haberdar olur. Kişinin, yaşadığı ancak benlik
tarafından seçilmedikleri için bilince çıkarılmayan, anı, düşünce ve duygular varlıklarını
yitirmezler. Jung'un "kişisel bilinçdışı" diye adlandırdığı kişilik düzeyinde birikiler. Kişisel
bilinçdışımızda depolanan yaşantılar, ya benlik izin verdiği zaman ya da rüyalarda bilinç
düzeyine çıkarlar. Jung'un "karmaşa" adını verdiği durumlar, kişisel bilinçdışının içeriğinde
bulunan bazı düşünce ve duyguların aralarında gruplaşmaları sonucu oluşan durumlardır.
Jung'un "arketipler" olarak adlandırdığı ögeler ortak bilindışının içeriğini oluştururlar.
Arketip, ilk örnek (prototip) anlamına gelen bir sözcüktür. Jung, kişiliğin oluşumunda önemli
yerleri olan persona, anima ve animus, gölge ve ben arketiplerine kuramında özel bir yer
vermiştir. Persona, tiyatro oyuncularının çeşitli rolleri canlandırdıkları maskelere verilen
isimdir. Jung'a göre, persona, kişinin kendi olmayan bir karakteri yaşaması anlamına gelir.
Diğer bir deyişle, bireylerin toplumun onayını sağlamak amacı ile dış dünyaya karşı
takındıkları kimliklerine persona denir. Örneğin, insanların çalışırken kullandıkları persona
evdekinden farklıdır. Anima arketipi erkek psişenin kadın yönü, animus arketipi ise kadın
psişenin erkek yönüdür. "Gölge", insanın kendi cinsiyetini temsil eden ve kendi cinsinden
kişilerle olan ilişkisini etkileyen arketipdir. "Ben" kişiliği örgütleyen ögedir. Ben, ortak
bilindışının merkez arketipi-dir. Ben, bilindışında bulunan diğer, arketiplerin bilinç düzeyine
çıkmalarını düzenler. Kişi kendini uyum içinde, hissettiği sürece ben görevini iyi yapıyor
demektir. Bilindışı dünya, bilinç düzeyine çıkarılabildiği oranda, kişi kendisiyle uzlaşır. Bu
olmazsa kendisi ve çevresiyle çatışır (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
3.5.3.Otto Rank
Otto Rank, Adler ve Jung gibi, Freud'un çevresinde olan bir kuramcıdır.
Doğum travması, bunaltı yaşantısının ilk örneğini ve kaynağını doğumda bulduğunu
söyleyen Freud'un doğum travmasına yönelik bu fikri öğrencilerinden Otto Rank tarafından
etraflı bir biçimde ele alınmıştır. Rank'a göre doğum olayı, yalnızca fizyolojik değil, ruhsal
alanda da yankılar uyandıran ve sarsıntı yaratan bir yaşantıdır (Gürün, 1991).
60
Rank, annenin döl yatağında, rahat ve güven içindeki mutlu bir dönemden sonra,
bebeğin çaba ve girişim gerektiren doğum sonrası koşullara geçişte dehşete kapıldığını; bu
dehşet duygusunun sonraki yaşamda en sağlıklı insanda bile, sürekli olarak varolan "birincil
kaygı" kaynağını oluşturduğunu ileri sürmüştür. Rank ayrılk kaygısı (separation anxiety) adını
verdiği doğum anında yaşanmış olan kaygı durumunun insanın ileriki yaşamında da
tekrarlandığını ileri sürmüştür. Örneğin bebeğin memeden kesilmesi, bebek için bir
içgüdünün engellenmesi değil, doğum sarsıntısı benzer ayrılığın bir kez daha yaşanmasıdır.
Doğum sarsıntısı sonucu yitirdiği rahatlık ve güven duygusuna karşılık, bebek annesiyle,
etkileşime geçerek, bu yolla çevresiyle etkileşime girer (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar
Bahadır, G., 1993).
3.5.4.Eridi Fromm
Erich Fromm, Almanya'da, sosyoloji ve psikoloji eğitimi gördükten sonra, psikanaliz
alanında eğitim almıştır. Kültür süreçleri ve toplumsallaşmaya önem verdiği için, sosyal
çalışma açısından görüşleri anlamlıdır. Sosyal çalışmada, çevresiyle birlikte kişi odağı içinde,
kültürel süreçler ve toplumsallaşma, incelenen mesleki alanlardır.
Fromm'a göre, insan tarihsel ve bireysel gelişim süreci içinde, geliştikçe kendini yalnız
ve soyutlanmış hisseder. Bu durum kaygı yaratır. Kişi egemen olma, yok etme, robotlaşma
gibi savunma düzeneklerini kullanarak kaygıdan kurtulmaya çalışır. Fromm, kişilik
gelişmesinde kültürlenmeye ve toplumsallaşmaya önem vermiştir (Köknel, Ö. Özuğurlu, K.
Aytar Bahadır, G., 1993).
3.5.5.Karen Horney
Karen Horney, Freud'un analitik kuramı paralelinde bir süre çalıştıktan sonra, kendi
kuramını oluşturmuştur. Horney oluşturduğu kuramında, kişilik ve davranış oluşumunda,
kültür ve toplumsal çevreye öncelik tanımıştır. Bu yönü ile Horney'in kuramı, sosyal çalışma
açısından, mesleki uygulama yönüyle anlamlıdır.
Horney, çocuğun doğduğu andan başlayarak yabancı, düşman bir dünya karşısında,
yalnız, yardımcısız ve çaresiz olduğunu bu durumdan kaygı duyduğunu ileri sürmüştür. Bu
kaygıya "temel kaygı" adını veren Horney, bunun çocukluk döneminden başlayarak kişilik
bütünlüğü üzerinde etkili olduğunu ileri sürer. Horney temel kaygının gelişmesinde en önemli
etken olarak kusurlu anne-baba tutumlarını göstermiştir. Bu tutumları aşırı koruyucu, başat,
rededici, ürkütücü, tutarsız vb. anne-baba tutumları şeklinde ayırarak incelemiştir. Ailenin ve
çevrenin ilgisiz, soğuk, yetersiz ve tutarsız davranması sonucu çocukta çevreye karşı
saldırgan ve düşmanca duygular uyanır. Temel kaygıdan kurtulmak için, sevgi, boyun eğme,
içe dönme, güçlü olma gibi davranış biçimleri ortaya çıkar (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar
Bahadır, G., 1993).
Horney'in anne + çocuk ve çevre arasındaki ilişkiler hakkında geliştirdiği kuramı,
istismar konularına açıklık sağlayıcıdır. Geliştirilen kavramlar, istismar bulguları açısından da
anlamlıdır.
61
Freud uygunculuğundan (ortodoksi) uzaklaşarak Adler psikolojisindeki bazı kav-
ramları özümleyen Horney'in S. Freud'le olan anlaşmazlığı kadın cinselliği konusunda ortaya
çıkar. Horney, Freud'ün kadındaki penis arzusu kavramını eleştirir. Libido gelişimiyle ve
nevrozlarla ilgili froudçu kuramları bir yana iterek kültür ve çevrenin bu görüngülerin
oluşmmasındaki rolü üzerinde durur (Gürün, 1991).
3.5.6.Harry Stack Sullivan
Sullivan psikiyatri alanında uzmanlaştıkdan sonra kendi kuramını oluşturmuştur.
Horney gibi, Erick Fromm gibi, kültürleme ve toplumsallaştırmaya önem vermiştir. Ayrıca
iletişim hakkında açıklayıcı kavramlar oluşturmuştur. Sosyal çalışmada, çevresiyle birlikte
kişi odağına, açıklanan kavramlar, netlik uygulamalarda, etkinlik kazandırmıştır.
Sullivan kuramında, insanlar arası (interpersonal) ilişkilerdeki davranışlar üzerinde
durmuştur. Kişilik gelişiminde, kültürlenme ve toplumsallaşmaya önem vermiştir. Kişilik
gelişiminde, kültürlenme ve toplumsallaşma üzerinde duran Sullivan, davranışın kişilerarası
ilişki sonucu oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu nedenle bir insanın davranışlarının tek başına ele
alınarak yorumlanmasının doğru olmayacağını, davranışı insanlararası etkileşim içinde
incelemek gerektiğini savunmuştur. Sullivan'a göre, insan ilişkilerinin en önemli yönü
iletişimdir. Sullivan, iletişimi ikiye ayırarak incelemiştir. 1) Sözlü iletişim: Bir insanın diğer
insanlarla olan konuşmasıdır. 2) Sözsüz iletişim: İnsanın kendisiyle kurduğu "sessiz
konuşma" denebilir, içsel iletişimdir (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Sullivan kişiler arasında ilişkiler ve psikoterapi çalışmalarında iletişime önem vermesi,
ailenin fonksiyonları içinde, iletişim fonksiyonunu, öne çıkardığını görmekteyiz. İletişim ve
kişiler arası ilişkiler, sosyal çalışmada, psiko-sosyal kirlenmişlik alanlarını tanımlamada,
önemli kavramlardır. Psiko-sosyal tanıyı oluşturmak için, ilk bakılan noktalardır.
Sullivan ayrıca, dinamizmler, kişileştirmeler ve bilişsel süreçler hakkında da tanım-
lamalar yapmıştır.
62
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Üçüncü bölümde, topografik kuram içinde bilinç kavramı nedir sorusu cevaplandı.
Yapısal kuran içinde, id-egosüperego kavramları açıklandı. İçgüdüler kuramı içinde,
içgüdülerin bileşenleri üzerinde duruldu. Psiko-seksüel gelişim dönemleri beş başlık altında
tanımlandı. Ayrıca diğer kişilik kuramları ve sosyal hizmetle ilişkileri açısından ele alınıp
açıklandı.
63
Bölüm Soruları
A. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru şıklarını işaretleyiniz.
1.Bilinç, bilinçdışı ve bilinç öncesi kavramlarının yer aldığı kuramın adı nedir?
a. Topografik kuram
b. Ekolojik kuram
c. Sistem kuramı
d. Güç ve güçlerbirliği teorisi
e. Yapısal kuram
2.Herhangi bir anda, bilinç düzeyinde olmayan fakat küçük bir çabayla ya da
kendiliğinden kolayca bilince çıkarılabilen yaşantılara ne ad verilir?
a. Bilinç dışı
b. Bilinç
c. Bilinç öncesi
d. Ego
e. Süperego
3.Aşağıdakilerden hangisi alt benliğin özellikleri içinde yer almaz?
a. Tümden bilinç dışıdır.
b. Zaman ve yer kavramı tanımaz.
c. Kural ve yasa tanımaz.
d. Ahlaki değerlere öncelik verir.
e. Cinsellik, saldırganlık içgüdülerini barındırır.
4.Alt benliğin istek ve gereksinimlerini, dış gerçeklerin ve üst benliğin koyduğu
sınırlar içinde doyurmaya çalışan kişilik yapısını aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Süperego
b. Ego
c. İd
d. Bilinç dışı
e. Bilinç öncesi
64
5.18 ay ve 3 yaş dilimleri arasında kalan psiko-seksüel gelişimi aşağıdaki
seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Genital dönem
b. Gizil dönem
c. Anal dönem
d. Falik dönem
e. Oral dönem
6.3 ve 7 yaş dilimleri arasında kalan psiko-seksüel gelişimi aşağıdaki seçeneklerden
hangisi tanımlar?
a. Genital dönem
b. Gizil dönem
c. Fallik dönem
d. Anal dönem
e. Oral dönem
7.Enerjinin odak noktası olarak ağız ve anüs bölgesinin olduğu psiko-seksüel gelişim
dönemine ne ad verilir?
a. Oral dönem
b. Anal dönem
c. Fallik dönem
d. Gizil dönem
e. Genital dönem
8.Adler’in bireyin toplumsallığına, birey çevre ilişkisine dair bildirimi, sosyal
çalışmanın “çevresiyle birlikte kişi” odağına benzerdir. Adler kuramını hangi kavramla
tanımlamıştır?
a. Sosyal psikoloji
b. Klinik psikoloji
c. Bireysel psikoloji
d. Analitik kuram
e. İçgüdüler kuramı
65
9.Adler, kişinin çocukluk dönemindeki etkileşimleri sonucunda geliştirdiği kendine
özgü davranış görüntüsünü nasıl tanımlamıştır?
a. Ölüm biçimi
b. Çocukluk biçimi
c. Yaşlılık biçimi
d. Yaşam biçimi
e. Anılar
10.Aşağıdakilerden hangisi Jung’un kişilik hakkında söylediği kavramlar içinde yer
almaz?
a. Benlik
b. Bilinç
c. Pşise
d. Ortak bilinçdışı
e. Pd
11.Jung kişiliğin tümünü nasıl adlandırmıştır?
a. Pşise
b. Karmaşa
c. Arketip
d. Kişisel bilinçdışı
e. Ortak bilinçdışı
12.Otto Rank çocuğun, annenin döl yatağı gibi rahat ve güven içindeki yaşamdan çaba
ve girişim gerektiren doğum sonrası koşullara geçişin zorlu mücadelesi kuramında nasıl
tanımlamıştır?
a. Ayrılık kaygısı
b. İd
c. Karmaşalar
d. Pşise
e. Süperego
66
13.Erich Fromm kişilik gelişmesinde hangi kavramlara vurgu yapmıştır.
a. Ekonomi-psikoloji
b. Psikoloji-Psikanaliz
c. Sosyoloji-Kültür
d. Kültürlenme-toplumsallaşma
e. Hiçbiri
14.Karen Horney, çocuğun doğduğu andan başlayarak yabancı, düşman bir dünya
karşısında, yalnız yardımcısız ve çaresiz olduğunu ve bu durumdan kaygı duyduğunu ifade
etmiştir. Kuramında Horney kaygıyı nasıl tanımlamıştır?
a. Arketip
b. Pşise
c. İd
d. Temel kaygı
e. Ayrılık kaygısı
15.Sullivan bir insan davranışının tek başına ele alınarak yorumlanmasının doğru
olmayacağını, davranışı insanlararası süreçler içinde incelemek gerektiğini savunmuştur.
Sulivan aşağıdaki kavramlardan en çok hangi kavrama atıf yapmıştır?
a. Süper ego
b. Dinanizm
c. İletişim
d. Sessiz konuşma
e. Kaygı
Cevaplar
1) a, 2) c, 3) d, 4) b, 5) c, 6) c, 7) b, 8) c, 9) d, 10) e, 11) a, 12)a, 13) d, 14) d, 15) c
67
4.DAVRANIŞSAL YAKLAŞIM
68
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Bu bölümde klasik koşullanma ve edimsel koşullanmanın kavramları öğrenilecektir.
4.1.Klasik Koşullanma
4.1.1. Diğer Koşullandırma Kavramları
4.1.2. Klasik Koşullanma ve Duygularımız
4.1.3. Klasik Koşullanma Teorileri
4.1.4. Sistematik Duyarsızlaştırma
4.2.Edimsel Koşullanma
4.2.1. Edimsel Koşullanma Örnekleri
4.2.2. Pekiştiriciler
4.2.3. Klasik Koşullanma ve Edimsel Koşullanmanın Karşılaştırılması
69
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Toplumumuzda “Marifet iltifata tabidir” söz davranışsal yaklaşım içinde nasıl
karşılık bulmuştur?
2.Çocuğuna tuvalet eğitimi veren bir aileyle sorun yaşadığında, edinsel koşullanma ile
nasıl yardımcı olabilirsiniz?
3.İğne olmaktan korkan birisinin, enjeksiyon korkusunu, nasıl giderebilirsiniz?
70
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde
edileceği veya geliştirileceği
Davranışsal yaklaşım
Klasik koşullanma ve
edimsel koşullanmanın işlem
ve kavramları öğrenilir
Klasik koşullanma ve edimsel
koşullanma teori ve
kavramlarının örnekler kolay
anlaşılması sağlanacaktır.
71
4.Davranışsal Yaklaşım
Davranışsal terapi, bireyin davranışlarını değerlendirme ve değiştirme konularına
pratik katkısından dolayı, uygulamalar için sıklıkla kullanılmaktadır.
Deneysel psikoloji dalındaki çalışmalar, özellikle Pawlow (şartlanma yoluyla öğren-
me) ve Thorndike (sınama yoluyla öğrenme)'ın şartlanma ve öğrenme konularındaki görüşleri
bu yaklaşıma temel oluşturmuştur (Turan, 2009).
Davranışçı psikoloji, normal ve normal dışı bütün davranışların öğrenme ürünü ol-
duğunu ileri sürmektedir. Davranış gözlemlenebilen, kaydedilebilen, ölçülebilen eylem,
hareket ya da yanıtlardır. Davranışçı kuramlar öğrenmenin uyarıcı nesne ile davranış arasında
bir bağ kurularak geliştiğini, pekiştirme yoluyla davranış değiştirmenin gerçekleşeceğini
kabul eder (Duyan, 2008).
Tedavi süreci, kişinin uyumlu davranışlarının devamını, uyumsuz davranışlarının-da,
önlenmesini, düzeltilmesini yani değiştirilip, arzulanan biçime getirilmesini amaçlar.
İstenmeyen bir davranış, ona yol açan faktörler ortadan kaldırılarak, bireyin çevresindeki
diğer insanların davranışları değiştirilerek düzeltilebilir. Diğer bir anlatımla, tedavinin amacı
bireye yeni ve beğenilen bir davranış kazandırmak, uyumlu davranışlarını güçlendirip yerleşik
duruma getirmektir (Turan, 2009).
Öğrenme, klasik koşullu öğrenme, edimsel (operant) koşullanma ve bilişsel öğrenme
olarak üçe ayrılarak incelenir. Burada önce, klasik öğrenme ve edimsel öğrenme işlenecek,
bilişsel öğrenme, bilişsel-davranışçı yaklaşımda incelenecektir.
Davranışçı yaklaşım, gözlenebilen davranışlar üzerinde odaklaşır. Açıkça ifade edil-
meyen, bilinç altına itilmiş duygu ve düşünceler hakkındaki bazı varsayımlara dayanılarak
yapılan davranış tanımlarını geçerli kabul etmez. İstenmeyen davranışın uygun teknikler
kullanılmadan önce ve kullanıldıktan sonra ölçülmek suretiyle değişip değişmediği
saptanmalıdır. Kişiye yeni davranışına alışması ve yeterince deneyim kazanması için zaman
tanınmalıdır, çünkü atılan ileri adımlardan sonra geri dönüşler gözlenebilir (Turan, 2009).
Davranışsal yaklaşım, davranışların yapıldığı sosyal çevre içinde, onunla birlikte
değerlendirilmesini öngürür. Nitekim tedavi sürecinin amacı da onaylanmayan bir hareketin
çevrede neden olduğu olumsuz sonuçları kontrol etmektir. Davranışın hangi koşullar da
yapıldığı ve ne gibi sonuçlara yol açtığı gözlendiğinde davranış ve çevre arasındaki ilişki
belirlenebilmektedir (Turan, 2009).
4.1.Klasik Koşullanma
Klasik koşullanma, nötr bir uyarıcının normalde başka uyarıcılar tarafından meydana
getirilen bir tepkiyi, meydana getirme becerisini kazandığı bir tür öğrenmedir (Plotnik, 2009).
Pavlov'un laboratuvarında bir asistan olduğunuzu ve konunuzun Sam adında bir köpek
olduğunu düşünün. Sam'ın zil sesi duyduğu zaman tükürük salgılamasına yol açacak bir
prosedür kullanacaksınız. Pavlov bu prosedüre şartlı refleks diyordu. Bugün Pavlov'un
prosedürüne klasik koşullanma deniyor (Plotnik, 2009).
72
Burada öncelikle, şu üç terim tanımlanmalıdır.
a- Nötr uyarıcı
b- Koşulsuz uyarıcı
c- Koşulsuz tepki
Nötr uyarı, görülerek, duyularak veya kokusu alınarak duyusal bir tepkiye yol aça-
bilen ancak test edilen refleksi meydana getirmeyen bir uyarıcıdır (Plotnik, 2009).
Örnek Sam'ın duyduğu, ancak normalde, tükürük salgılama refleksini meydana
getirmeyen bir zil sesi olabilir.
Koşulsuz uyarıcı, tükürük salgılanması ya da göz kırpmak gibi fizyolojik bir refleksi
tetikleyen ya da sağlayan bir uyarıcıdır (Plotnik, 2009).
Örnek — Kullanacağınız koşulsuz uyarıcı yiyecek olabilir. Yiyecek köpek Sam'e ve-
rildiği zaman tükürük salgılama refleksinin ortaya çıkmasını sağlayacak, yani köpek Sam'in
salyaları akacak.
Koşulsuz tepki, koşulsuz uyarıcı tarafından meydana getirilen, öğrenilmemiş, iç-
güdüsel istemsiz bir fizyolojik reflekstir (Plotnik, 2009).
Örnek - Tükürük salgılamak, yiyecek tarafından tetiklenen koşulsuz tepkiye örnek
olarak gösterilebilir.
Klasik koşullanmayı, meydana getirmenin basit bir yöntemi; önce nötr uyarıcıyı
sunmak, kısa bir süre sonrada, koşulsuz uyarıcıyı sunmaktadır. Her iki uyarıcının sunulmasına
deneme denir (Plotnik, 2009).
Koşullanmayı test etmek için, Sam'le 10 ile 100 arası deneme yaptıktan sonra, klasik
koşullanmanın meydana gelişini test edersiniz. Sesi (koşullu uyarıcı) sunarsınız ama Sam'e
yiyecek (koşulsuz uyarıcı) vermezsiniz (Plotnik, 2009).
73
Koşullu uyarıcı, önceden nötr uyarıcıyken, koşulsuz uyarıcı tarafından meydana
getirilen bir tepkiye yol açma özelliğini kazanmış olan uyarıcıdır (Plotnik, 2009). Bu örnekte,
daha önce nötr uyarıcı olan ses, koşullu uyarıcı hâline gelmiştir.
Koşullu tepki, koşullu uyarıcı tarafından meydana getirilir ve koşulsuz tepkiye
benzese de boyut ya da miktar olarak koşulsuz tepkiye eşit değildir (Plotnik, 2009).
4.1.1.Diğer Koşullandırma Kavramları
Pavlov klasik koşullanma ile ilgili ayrıca dört kavramdan bahsetmiştir. a- Genelleme
b- Ayırt etme c- Sönme d- Kendiliğinden geri gelme
Genelleme, gerçek koşullu uyarıcıya benzeyen bir uyarıcının, gerçek koşullu tepkiye
benzer bir tepkiyi tetikleme eğilimidir. Genellikle yeni uyarıcı orjinal uyarıcıya ne kadar
yakın olursa koşullu tepki de o denli şiddetli olur (Plotnik, 2009).
Pavlov, bir köpeğin zil sesi duyduğunda salya sağılamaya koşullandırıldığında, benzer
zil seslerine, çıngırak ya da metronom sesine de salya salgıladığını farketmiş-tir. Diğer bir
deyişle, koşullu davranış, asıl koşullu uyarıcıya benzeyen uyarıcılarla da tekrarlanmıştır. Bu
genelleme olgusudur. Günlük yaşamda da bir durumda, öğrendiklerimizi benzer başka
durumlara genelleme yaparız. Böylece aynı şeyleri yeniden tekrar-tekrar öğrenmemiz
gerekmez. Aynı olgu bazen olumsuz koşullanmalara da yol açabilir. Örn: Rahatsızlığı
nedeniyle sık sık doktora giden küçük bir çocuk bir lokantaya gittiğinde, beyaz gömlekli
garsonları gördüğünde korkup ağlayabilir (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Ayır etme, bir organizmanın klasik koşullanma esnasında sadece bir uyarıcıya belli
bir tepki vermeyi öğrendiği zaman meydana gelir (Plotnik, 2009).
Uyaran genellemesini engellemek için Pavlov laboratuvar hayvanlarını uyaranları
ayırtetmeye koşullandırmıştır. Pavlov bunu şu şekilde gerçekleştirmiştir: Düzenli olarak zil
sesinin ardından yiyecek vererek, hayvanın zil sesine koşullanmasından sonra, çıngırak sesi
uyaran olarak verilmiştir. Başlangıçta hayvan çıngırak sesinde salya salgı-lamıştır. Ama
74
çıngırak sesinin ardından yiyecek verilmemesi ve bu durumun tekrarlanması ile salya
salgılanması bir süre sonra durmuştur. Böylece hayvana ayırt etme davranışı öğretilmiştir.
Burada zil sesinden sonra yiyeceğin verilmesi ile hayvanın zil sesine koşullanması
pekiştirilmiş; çıngırak sesinden sonra, yiyecek verilmeyerek benzer bir uyaranın ayırtedilmesi
sağlanmıştır. Klasik koşullanmada pekiştirmenin anlamı koşullu uyaranın ardından, koşulsuz
uyaran vererek koşullu tepkinin kuvvetlen-mesidir (Köknel, Ö. Özuğurlu. K. Aytar Bahadır,
G., 1993).
Sönme, koşullu uyarıcının üst üste koşulsuz uyarıcı olmadan sunulduğu ve sonuç
olarak koşullu uyarıcının artık koşullu tepkiyi meydana getirmeme eğilimi gösterdiği sürece
denir (Plotnik, 2009).
Koşullu bir tepki oluştuktan sonra bunu ortadan kaldırmanın yolu uyaranı ver-
meksizin, koşullu uyaranı düzenli olarak vermektir. Yani, koşullu uyaran olan zil sesi
verildikten sonra, koşulsuz uyaran olan yiyecek maddesi verilmez. Bir süre sonra hayvanın,
zil sesine salya salgılamadığı görülür. Bu işleme sönme (extinction) davranışı denir (Köknel,
Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Koşullu bir tepkiyi söndürme işlemi, terapide korku ve fobileri azaltmak için kulla-
nılıyor. Örneğin, iğne ve enjeksiyon korkusu olan hastalara sürekli olarak iğne gösterildi ve
ardından uzman hemşireler tarafından iğne yapılır. Koşullu uyarıcıya 3 saatlik bir süre
boyunca maruz bırakıldıktan sonra hastaların %81'i iğne ve enjeksiyon korkularının belirgin
şekilde azaldığını bildirdi (Ostet al., 1992),
Kendiliğinden geri gelme, koşullu tepkinin söndükten sonra, başka koşullanma
denemesi yapılmamış olmasına rağmen tekrar belirme eğilimidir (Plotnik, 2009).
Yapılan birçok araştırmada, sönme davranışının kalıcı olmadığı da görülmüştür. Bir
zaman aralığının geçmesinden sonra koşullu uyarana yeniden koşullu tepki verilebilir. Bu
durum kendiliğin geri gelme olarak bilinir. Her defasında koşullu uyaranın verilmesi ile
birlikte geri gelen tepki yavaş yavaş güçlenir. Fakat tepkinin güçlenmesinin artması için
pekiştirilmenin de sürmesi gerekir. Pekiştirme olmaksızın kendiliğinden geri gelen tepkinin
yavaş yavaş kaybolduğu görülür (Köknel, Ö. Özuğurlu, K. Aytar Bahadır, G., 1993).
Klasik koşullanma, korkuların ortaya çıkmasına sebep olabileceği gibi, aynı zamanda
tedavi edilmesinde kullanılabilir. Koşulsuzlaştırma süreci ile tedavi gerçekleşir.
4.1.2.Klasik Koşullanma ve Duygularımız
Koşullu duygusal tepki, daha önceden keyifli ya da acı verici bir olay ile beraber ger-
çekleşen bir uyarıcıyla karşılaştığımızda mutluluk, korku ve kaygı gibi olumlu ya da olumsuz
bir duygu yaşamayı tanımlar (Plotnik, 2009).
Koşullu duygusal tepkilerin hayati değerleri olabilir, örneğin çıngıraklı yılan ya da
siren sesi gibi tehlikeli durumları bildiren uyarıcılardan korkmayı ve sakınmayı öğrenmek
gibi (Forsyth et al, 2000).
75
Koşullu duygusal tepkiler keyifli durumlara da işaret edebilir. Örneğin, birçok çiftin,
ilişkileri ile duygusal bir bağ oluşturdukları özel bir şarkısı vardır. Eşlerden bir tanesi bu
şarkıyı diğerinin yokluğunda duyduğunda şarkı çok güçlü ve romantik duyguları ortaya
çıkarabilir. Yani farklı türde uyarıcılar, güçlü koşullu duygusal tepkiler ortaya çıkartmak
üzere klasik koşullanmaya maruz bırakılabilir (Plotnik, 2009). Davranışsal yaklaşımın
dayandığı başka ilkeler aşağıdadır.
1- Davranışlar, öğrenme yoluyla kazanılır ve insan organizmasını etkileyen pekiş-tirici
uyaranların ürünüdür.
2- Davranışının değişmesi, kontrol edilmesi için uyarıcı faktörlerle, davranışı izleyen
sonuçları belirlemek gerekir.
3- Aynı zaman dilimi içinde, ya da çok az zaman farkı ile meydana gelen bir olay veya
karşılaşılan bir durum kişiyi aynı şekilde etkiler.
4- Davranış insan organizmasının genetik yapısından etkilenir.
5- Bir uyurana verilen cevap veya gösterilen tepki, kişinin onun hakkındaki olumlu ya
da olumsuz duygularının etkisi altındadır.
Bireyin korku, öfke, nefret, kaygı gibi duygusal tepkilerinin yerleşik duruma gelme-
sinde aynı kural geçerlidir (Turan, 2009).
4.1.3.Klasik Koşullanma Teorileri
Üç tane klasik koşullanma teorisi vardır.
1- Uyarıcının yer değiştirmesi teorisi
2- Bitişiklik teorisi
3- Bilişsel perspektif teorisi
Uyarıcının yer değiştirmesi, beyinde nötr uyarıcı (ses) ile koşulsuz tepki (yiyecek)
arasında nöral bir bağ ya da çağrışım oluşması anlamına geliyor. Tekrarlanan denemelerden
sonra, nötr uyarıcı koşullu uyarıcı (ses) hâline gelir ve koşulsuz uyarıcının (yiyecek) yerini
alır. Bundan sonra koşullu uyarıcı (ses) koşulsuz uyarıcıya benzeyen koşullu davranımı
(tükürük salgılanması) meydana getirir (Plotnik, 2009).
Klasik koşullanma ile ilgili, ilk açıklama Pavlov'dan geliyor. Pavlov, köpeğin, zil se-
sini duyduğu zaman, tükürük salgılanmasının sebebinin, zil sesinin yiyeceğin yerini alması
olduğunu söylüyordu. Pavlov bu teoriyi, uyarıcıların yer değiştirmesi adını verdi (Plotnik,
2009).
Bitişiklik teorisi, klasik koşullanmanın, iki uyarıcının (Nötr uyarıcı ve koşulsuz
uyarıcı) zaman içinde birbirine yakın bir şekilde (birbirine bitişik) eşleştirilmesinden dolayı
meydana geldiğini söylüyor. Bu bitişik eşleşmenin sonucu olarak, nötr uyarıcı koşullu tepkiyi
meydana getiren koşullu uyarıcı hâline gelir (Plotnik, 2009).
76
Pizzayı görme hareketinin zaman içinde pizzayı yeme hareketi ile bitişik bir şekilde
eşleştirildiği için, sadece görmenin bile tükürük salgılanmasına yeterli olduğunu söyleyen
bitişiklik teorisi, 1960'lara kadar klasik koşullanmaya getirilen en popüler açıklamaydı
(Plotnik, 2009).
1966'da Robert Rescolla, araştırmaları sonucu, bilişsel perspektif teorisini açıkladı. Bu
konu bilişsel-davranışsal terapide işlenecektir.
4.1.4.Sistematik Duyarsızlaştırma
Klasik koşullanmaya dayalı, kişinin korkutucu ya da kaygı uyandıran uyarıcıları
düşündüğü ya da gözünde canlandırdığı ve hemen ardından kaygının üstesinden gelmek için
derin gevşemeye başvurduğu bir presedürdür. Sistematik duyarsızlaştırma, bir tür karşı
koşullanmadır, çünkü korku ve kaygının yerine ya da karşılığına gevşemeyi koyar (Plotnik,
2009).
Sistematik duyarsızlaştırma, kaygı uyandıran düşünce ya da görüntüleri gevşeme
duygusu ile eşleştirerek korku uyandıran uyarıcıları yenmeye yönelik bir "koşulsuzlaş-tırma"
prosedürüdür. Sistematik duyarsızlaştırma, 1950'lerde Joseph Wolpe tarafından geliştirildi ve
o zamandan beri yetişkin ve çocuklardaki kaygı ve korkuların iyileştirilmesinde en sık
kullanılan ilaçsız tedavi hâline geldi (M.A. Williams ve Gross, 1994).
Sistematik duyarsızlaştırma, tıpkı beklenen bulantı gibi, Pavlov'un klasik koşullan-
masına dayanıyor (Wolpe ve Plaud, 1997).
Sistematik duyarsızlaştırma üç adımlık bir süreçtir.
1- Gevşemeyi öğrenmektir
2- Kaygı hiyerarşisi veya kaygıya yol açan şeyler listelenir
3- Kaygı listesinde yer alan ifadelerin, gevşeme ile bağdaştırmadır.
Vücudun gevşemeyi öğrenmesi için, ayak parmaklarından başlayarak, baldır, kasık,
sırt, kollar, omuzlar, boyun ve yüzdeki kasları gerip-gevşetmek gerekir. 1-3 hafta boyunca
günlük 15-20-25 dk. bu hareketler tekrarlanır. Vücut, gevşemeyi öğrendikten sonra, 2.adıma
geçilir. 2.adım yapılacak kaygıyı listelemektir. Liste en az rahatsızlık verenden en çok
rahatsızlık verene doğru hazırlanır. 2.Adım, kriz müdahale terapisinin tam tersidir. Sonra
3.adıma geçilir. 3.adımda ilk listelenen olay, gevşeme sürecinde, vaka tarafından, gözünde
canlandırılır. Canlandırma esnasında vaka, gözünde canlandırdığı olayda gevşeme değilde,
gerginlik duyuyorsa, tekrar başa dönmeli, 3.Basamağın ilk maddesi tekrarlanmalıdır. Sonra
adım-adım, sistematik bir şekilde yol alınmalıdır. Her basamakta başarısızlık, aynı basamağı
tekrarlamayı gerektirir.
Sistematik duyarsızlaştırmanın koşullu mide bulantısı ve kan, enjeksiyon, yılan,
toplum önünde konuşma korkusu gibi çeşitli korku ve kaygı yaratan davranışların tedavisinde
oldukça etkili olduğu tespit edildi (Hasselt ve Hersen, 1994).
77
Klasik koşullanma; düşünce, duygu, davranış üçlüsü üzerinde etkindir.
4.2.Edimsel Koşullanma
Edimsel koşullanmanın ortaya çıkışında iki araştırmacının katkısı vardır.
1- Thorndike'in etki yasası
2- Skinner'in edimsel koşullanması
Etki yasası Etki yasası, ardından olumlu sonuçları gelen davranışların pekiş-
tirildiğini, ardından olumsuz sonuçları gelen davranışların ise zayıfladığını söylüyor (Plotnik,
2009).
Bir kediyi kutunun içine koyup, mandallı çıkış kapısı yapılır. Kedi önce rastgele
bastığı mandalın kapıyı açtığını çözünce, önce 240 sn.de kutudan çıkarken bu süre, sonra 60
sn.'ye kadar düşmüştür. Kutunun çıkışında ise, kediyi ödül olarak bir balık beklemektedir.
Thordike'nin amaca yönelik davranışların sonuçlarının incelenmesine yaptığı katkı, B.
F. Skinner tarafından daha da geliştirildi (Plotnik, 2009).
Edimsel tepki Sonuçları tarafından değiştirilebilen bir tepkidir ve kolayca ölçülebilen
anlamlı bir davranış birimidir.
Örneğin, bir oyuncak mağazasında çocuğun bir ayıyı ele aldığını düşünelim. Çocuğun
oyuncak ayıyı eline alması, edimsel tepkiye bir örnektir. Eğer çocuğa oyuncak ayıyı eline
almasının sonunda, ona bir elma verilseydi, çocuğun oyuncak ayıyı eline alması ihtimalini
arttırarak tepkisini değiştirmiş olurduk.
Edimsel koşullanma dört aşamalı bir süreçtir.
1- Hedef davranış
2- Hazırlık
3- Pekiştiriciler
4- Şekillendirme'dir.
Genelleme, ayırt etme, sönme ve kendiliğinden geri gelme, klasik koşullanma da iş-
lenmiştir. Edimsel koşullanma içinde dört kavram geçerlidir.
4.2.1.Edimsel Koşullanma Örnekleri
Örnek - 1.Tuvalet eğitimi.
1- Hedef davranış: Çişin tuvalete yapılması
2- Hazırlık: Çocuğun dikkatinin dağılmaması için, oyuncak vb. eşyalar kaldırılır.
Tuvalete gitmeden önce çocuğa, çişinin gelmesi için, su vb. sıvı gıdalar verilir.
78
3- Pekiştiriciler: Pekiştirme, istenen davranışın tekrarlanma olasılığını arttırır. Maddi
ve manevi pekiştireçler seçilir. Çikolata, şeker, sarılma ve öpme, pekişti-reç olabilir. Her bir
davranış için seçilir.
4- Şekillendirme: Hedef davranışın tuvalet öncesi ve tuvalet sonrası şekillendiril-
mesidir. Çocuk pantolonunu kendi indirirse, tuvalete yalnız giderse, çişim geldi derse, maddi
ve manevi ödüllerle, pekiştireçlerin devamı olarak yapılan eylemleri kapsar.
Örnek - 2: Yemek reddi.
1- Hedef davranış: Reddedilen bir yemeğin tadına bakılması, çüğnenmesi ve son-
rasında yenmesi.
2- Hazırlık: Yemek masasının çocuğa göre uyarlanması, yeme işlevine etki eden
faktörlerden arınma vb. gibi.
3- Pekiştiriciler: Hedef davranışın her defasında, anne veya babanın çocuğa ilgi
göstermesi, gülümsemesi, övmesi vb. gibi.
4- Şekillendirme: Önce çocuk yiyeceği fark etmeli, ağzına koyup çiğnemesi, tadına
bakması ve son olarak da yutmasıyla şekillendirilmesidir. Şekillendirme için yukarıdaki her
bir davranış için ödülle pekiştirilip, davranışlar şekillendirilir. Edimsel koşullanma ile klasik
koşullanma arasındaki önemli farklardan bir tanesi, edimsel koşullanmada bir davranışın
gerçekleşmesinin, ardından gelen sonuca (ödül ya da ceza) bağlı olmasıdır (Plotnik, 2009).
4.2.2.Pekiştiriciler
Pekiştiriciler üç ana başlık altında incelenir.
1- Olumlu-olumsuz pekiştirme
2- Birincil-ikincil pekiştirme
3- Sürekli-aralıklı pekiştirme
1Olumlu pekiştirme: Bir davranışın tekrar meydana gelme ihtimalini arttıran bir
uyarıcının sunulmasını tanımlar (Plotnik, 2009).
Örnek: Arkadaşlarınızdan borç para isteyip, alırsınız, tekrar ardakaşınızdan borç
isteme davranışınız pekişmiş olur.
Olumsuz pekiştirme: Ortadan kaldırıldığında, kendinden önce gerçekleşen tepkinin
tekrar meydana gelme ihtimalini arttıran, itici (rahatsız edici) bir uyarıcıdır (Plotnik, 2009).
Örnek: Aspirin alarak baş ağrınız kesildiğinde, ikinci defa aspirinin tadı iticide olsa,
aspirin almanız pekişmiştir. Diğer bir örnek de, çocuklardan harçlık kesilmesi olabilir.
79
2Birincil pekiştirici: Yiyecek, su ya da cinsel ilişki gibi kendiliğinden keyif verici
olan ve keyif vermek için deneğin öğrenmesini gerektirmeyen uyarıcıdır (Plotnik, 2009).
Örnek: Köfte ekmek yemek, su içmek, ders çalışmak vb. gibi.
Birçok davranış ikincil pekiştiriciler tarafından desteklenir.
Beyin taramaları, bu davranışların beyindeki ödül-zevk merkezini harekete geçirdiğini
gösteriyor (Begley, 2001).
İkincil pekiştirici: Pekiştirme gücünü tecrübeyle elde etmiş olan herhangi bir uyarı-
cıdır. İkincil pekiştiriciler, birincil pekiştiriciler ya da başka ikincil pekiştiriciler ile eş-
leştirilerek öğrenilir (Plotnik, 2009).
Kupon, para, not ve övgü, ikincil pekiştiricilere birer örnektir. Çünkü değerleri tecrübe
ile öğrenilmiştir (Le Blanc et al., 2000).
Lokantalarda ticket ile yemek almak da ikincil pekiştiricidir.
3Sürekli pekiştirme: Edinsel tepki her meydana geldiğinde pekiştiricinin gerçek-
leşmesi ile sonuçlandığı anlamına gelir (Plotnik, 2009). Sürekli pekiştirme, genellikle edimsel
koşullanmanın ilk evrelerinde kullanılır. Davranışlarımızın çok azı sürekli pekiştirmeye
tabidir.
Örnek: Köpeğe gel denildiğinde her bir sefer için ödül verilmesi. Çocuğun her bir
davranışı için, her defasından ödüllendirilmesi.
Aralıklı pekiştirme:Tepkinin sadece arada bir pekiştirildiği durumu tanımlar
(Plotnik, 2009).
Hayatımızda davranışlarımızın çoğunluğu, aralıklı pekiştirmedir. Aralıklı pekiştirme,
davranışların uzun vadede devamı açısından etkilidir.
Aralıklı pekiştirmeye örnek, köpeğin 4-6 defa çağrıldığında arada bir
ödüllendirilmesidir.
Aralıklı pekiştirmenin; sabit oranlı pekiştirme sabit aralıklı pekiştirme, değişken oranlı
pekiştirme, değişken aralıklı pekiştirme olmak üzere dört farklı tipi vardır. Bu pekiştireçlerin,
her biri hayvan ve insan davranışlarının devamı ve kontrolünde etkindir.
Sabit oranlı pekiştirme: Pekiştiricinin ancak belli sayıda tepkide bulunulmasından
sonra meydana geldiği anlamına gelir (Plotnik, 2009).
Örnek: Fabrikada bir işçi 10 çuvalı doldurduktan sonra, ücret alıyorsa, bu sabit oranlı
pekiştirmedir.
80
Sabit aralıklı pekiştirme: Pekiştiricinin sabit bir zaman aralığından sonra meydana
gelen davranışın ardından meydana geldiği anlamına gelir (Plotnik, 2009).
Örnek: Bir sörfçü 30 sn. bir sörf yapabileceği bir dalga yakalarsa, bu sabit aralıklı bir
pekiştirmedir.
Değişken oranlı pekiştirme: Pekiştiricinin ortalama sayıda doğru tepki meydana
geldikten sonra meydana geldiği anlamına gelir (Plotnik, 2009).
Örnek: Eğer bir kumar makinası 30 elden sonra, oyuncuya kazandırıyorsa, pekiştirme
değişken oranlıdır.
Değişken aralıklı pekiştirme: Pekiştiricinin, ortalama bir süre geçtikten sonra
meydana gelen doğru tepkiden sonra, meydana gelmesi anlamına gelir (Plotnik, 2009).
Örnek: Durakta beklediğimizde otobüsün 10 dk durağa geç gelmesi.
Gerçek hayatta davranışlarımızın çoğunluk bölümü aralıklı pekiştirmenin, çeşitleri ile
karakterizedir.
4.2.3.Klasik Koşullanma ve Edimsel Koşullanmanın Karşılaştırılması
Tablo 1: Klasik Koşullanma ve Edimsel Koşullanmanın Karşılaştırılması
Klasik Koşullanma (Uyarıcı Tipi) Edimsel Koşullanma (Tepki Tipi)
1. Refleksiv davranışlara dayalıdır. 1. Organizmanın ihtiyaç duyması gerekir.
2. Tepki çevreden gelen uyarıcılarla
başlatılır. 2. Davranımlar birey tarafından başlatılır.
3. Öğrenme durumunda, birey istekli
olmalıdır.
3. Birey amaca ilerlerken ipuçlarından
faydalanır.
4. İhtiyaç karşılığında-karşılandığında
doyuma ulaşılır. 4. Bireyin sergilediği tutumlar, dönüttür.
5. Davranışın öğrenilmesinde aralıklı
tekrar önemlidir.
5. Davranışın sonunda elde edilen doyum
pekiştireç niteliği taşır.
(Ülgen, 1997. ,Akt: Duyan, 2008).
81
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Dördüncü bölümde klasik koşullanma kavramları, teorileri, koşullanma ve
duygularımız tanımlandı. Edinsel koşullanma, pekiştiriciler kavramlar ve tanımları örneklerle
açıklandı. Klasik koşullanma ve edinsel koşullanma, karşılaştırılarak örnekle açıklandı.
82
Bölüm Soruları
A. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru karşılıklarını işaretleyiniz.
1.Sınama yoluyla öğrenme, şartlanma yoluyla öğrenme hangi yaklaşımın temelini
oluşturmuştur.
a. Bilişsel yaklaşım
b. Bilişsel-davranışsal yaklaşım
c. Davranışsal yaklaşım
d. Ekolojik yaklaşım
e. Sistem yaklaşımı
2.Davranışsal yaklaşım açıkça ifade edilmeyen, bilinçaltına itilmiş duygu ve
düşünceler hakkındaki bazı varsayımlara dayanılarak yapılan davranış tanımlarını geçerli
kabul etmez. Davranışçı yaklaşım hangi davranışlar üzerinde odaklaşır?
a. Gözlenebilen
b. Bilinçdışı
c. Bilinçaltı
d. Arketip
e. Dürtü
3.Nötr bir uyarıcının normalde başka uyarıcılar tarafından meydana getirilen bir
tepkiyi, meydana getirme becerisini kazandığı öğrenme türüne ne denir?
a. Bilişsel öğrenme
b. Sosyal öğrenme
c. Koşulsuz uyarıcı
d. Klasik koşullanma
e. Sönme
4.Aşağıdakilerden hangisi klasik koşullanma kavramları içinde yer almaz.
a. Genelleme
b. Ayırt etme
c. Sönme
d. Kendiliğinden geri gelme
e. Arketip
83
5.Bir organizmanın klasik koşullanma esasında sadece bir uyarıcıya belli bir tepki
vermeyi öğrendiği zaman meydana gelen durum nasıl tanımlanır?
a. Sönme
b. Ayırt etme
c. Genelleme
d. Koşulsuz uyaran
e. Koşullu uyaran
6.Önce nötr uyarıcıyı kısa bir süre sonra da koşulsuz uyarıcıyı sunarak, her iki
uyarıcının sunulması nasıl tanımlanır?
a. Deneme
b. Sönme
c. Karmaşa
d. İd
e. Genelleme
7.Koşullu tepkinin söndükten sonra, başka koşullanma denemesi yapılmamış olmasına
rağmen tekrar belirme eğilimi aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Kendiliğinden sönme
b. Kendiliğinden geri gelme
c. Sönme
d. Nötr uyarıcı
e. Koşulsuz tepki
8.Daha önceden keyifli ya da acı verici bir olay ile beraber gerçekleşen bir uyarıcıyla
karşılaştığımızda mutluluk, korku ve kaygı gibi olumlu ya da olumsuz bir duygu yaşantısını
aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Bitişik
b. Sönme
c. Bilişsel perspektif
d. Koşullu duygusal tepki
e. Arketip
84
9.Aşağıdakilerden hangisi edimsel koşullanma teorileri içinde yer alır?
a. Ekolojik teori
b. Güçler perspektifi
c. Pekiştiriciler
d. Sistem teorisi
e. Psikososyal teori
10.Aşağıdakilerden hangisi edinsel koşullanma kavramları arasında yer almaz?
a. Hedef davranış
b. Hazırlık
c. Pekiştiriciler
d. Bitişiklik
e. Şekillendirme
11.Çocuklarda tuvalet eğitimi sırasında “çişin tuvalete yapılması”, edinsel
koşullanmada hangi kavramla açıklanır?
a. Şekillendirme
b. Hedef davranış
c. Sönme
d. Hazırlık
e. Etkileşim
12.Çocuklarla yemek reddi üzerinde çalışırken, yemek masasının çocuğa göre
uyarlanması, yeme işlevine etki eden faktörlerden arınma, edinsel koşullanmada hangi
kavramla açıklanır?
a. Hedef davranış
b. Pekiştirici
c. Hazırlık
d. Şekillendirme
e. Bitişiklik
85
13.Tepkinin sadece arada bir pekiştirildiği durumu aşağıdaki seçeneklerden hangisi
tanımlar?
a. Sabit oranlı pekiştirme
b. Sabit aralıklı pekiştirme
c. Değişken oranlı pekiştirme
d. Aralıklı pekiştirme
e. Değişken aralıklı pekiştirme
14.Durakta beklediğimiz otobüsün-metrobüsün durağa 10 dk. geç gelmesini aşağıdaki
kavramlardan hangisi tanımlar?
a. Aralıklı pekiştirme
b. Sabit aralıklı pekiştirme
c. Değişken oranlı pekiştirme
d. Olumlu pekiştirme
e. Değişken aralıklı pekiştirme
15.Aşağıdakilerden hangisi sistematik duyarsızlaştırmanın adımları içinde yer alır?
a. Gevşemeyi öğrenme
b. Pşise
c. Arketip
d. Şekillendirme
e. Nötr uyarıcı
Cevaplar
1) c, 2) a, 3) d, 4) e, 5) b, 6) a, 7) b, 8) d, 9) c, 10) d, 11) b, 12) c, 13) d, 14) e, 15) a
86
5.BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI TERAPİLER
87
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Beşinci bölümde, bilişsel terapilerin genel ilkeleri, uygulamada dikkat edilmesi
gereken ilkeler, tekniksel ifadeler ve ilgi yöntemin güçlü ve sınırlı öğeleri öğrenilecektir.
5.1. Bilişsel Terapilerinin Genel İlkeleri
5.2. Uygulamalarda Dikkat Edilmesi Gerekenler
5.3. Bilişsel-Davranışçı Terapinin Güçlü ve Sınırlı Öğeleri
5.4. BDT'de Kullanılan Teknikler
88
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Aile çalışmalarında, her aile üyesi bakış açısından sorunların tanımı yaplırken,
sosyal çalışmacı hangi tekniği uygulamış olur?
2.Toplumsal ifade kültürümüzde, “korkulan mesmenisel, durumun üstüne git”
ifadesini sosyal çalışmacılar neden eliştirir, analiz ediniz.
3.Sosyal çalışmacı akademizyen ve yazarlar, bilişsel davranışçı uygulamaları kaç
odağa yerleştirmişlerdir ve bunun anlamını nedir, analiz ediniz.
89
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği
veya geliştirileceği
Bilişsel-davranışçı
terapiler
Bilişsel-davranışçı teorilerin
kavram ve teknikleri
öğrenilir
Bilişsel-davranışçı tekniklerin
aile çalışmalarına katkısının
örneklerle ve tekniksel
ifadelerle kolay anlaşılması
sağlanacaktır.
90
5.Bilişsel - Davranışçı Terapiler
Bilişsel öğrenme: Dikkat ve hafıza gibi zihinsel süreçleri içerir. Öğrenmenin gözlem
ve taklitle de gerçekleşebileceğini, bu tür öğrenmenin herhangi bir ödül ya da gözlemlenebilir
hareket yapmayı gerektirmediğini söyleyebiliriz (Plotnik, 2009).
Bilişsel öğrenmenin kökleri, Wundt'un 1800'lerin sonlarındaki çalışmalarına ve
psikolog Edward Tolman'ın 1930'lardaki çalışmalarına kadar uzanıyor. Bilişsel öğrenme
1950'lerde öldü, 1960'lada yeniden doğdu ve 1990'larda popüler oldu. Bilişsel öğrenme hem
hayvanların hem de insanların davranışlarının açıklanmasında oldukça faydalıdır (Bandura,
2001).
Bilişsel harita: Bir çevrenin planının ve özelliklerinin beyindeki zihinsel bir temsilidir
(Plotnik, 2009).
Edward Tolman, farelerin bilişsel bir harita çıkartmanın yanı sıra, labirentin planını
herhangi bir pekiştirme olmadan öğrenildiğini göstermiştir.
Sosyal - bilişsel öğrenme: İzleme, taklit etme ve örnek almanın sonucunda meydana
gelir; gözlemleyen kişinin herhangi bir gözlemlenebilir davranışda bulunmasını ya da
gözlemlenebilir bir ödül almasını gerektirmez (Plotnik, 2009).
Albert Bandura, (1986) insanların gözlemleyerek öğrenmesine odaklandı. Örneğin,
çocukların örümcek korkusu yaşayan birini izleyerek, örümceklerden nefret etmeyi
öğrenebildiğini söylüyor. Bu sosyal bilişsel öğrenmeye bir örnektir.
Bandura (1986)'da, sosyal-bilişsel öğrenme esnasında dört sürecin işlediğine inanıyor.
Dikkat, hafıza, taklit, güdülenme.
Öğrenmenin, davranışlar üzerindeki etkisini artık biliyoruz. Yukarıdaki üç kavram,
bilişsel-davranışçı yaklaşım için iyi bilinmelidir.
Tedavide, alıştırma aşamasında, olgunun anksiyetesi, korkusu, kaçınma davranışları
azalıncaya kadar, nesne veya durumlarla karşı-karşıya getirilir. Gerçekle yüzleşti-rilir. Ancak
her karşılaşma bazı olgularda, terapötik olmayabilir. Bazı olgularda tera-pötik olup, fobinin
tedavisini sağlayabilir. Sosyal çalışmacı, terapötik olmayacak olgularda ısrarla bu tedaviyi
uygulamamalı, diğer terapileri devreye sokmalıdır. BDT, batılı ülkelerde, günümüzde, yaygın
olarak kullanılmaktadır. BDT. İle %75-90 oranında etkinlik sağlanmaktadır.
Davranışçı tekniklerin iki temel bileşeni vardır.
1- Alıştırma
2- Ev ödevleri
Alıştırma, öğrenme kuramları açısından, anksiyete oluşturan uyarana karşı yapılan bir
söndürrme işlemidir (Sungur, 2007).
91
Genel olarak, alıştırma oturumları sırasında terapist, kaçınılan ortamda hasta ile
birlikte bulunur ve buna "terapist varlığında yapılan alıştırma tedavisi" adı verilir.
Hastaların, terapist refakati olmaksızın kendi kendilerine yürüttükleri alıştırma tedavilerinin
önemi ve etkinliği anlaşıldıkça tedavinin uygulama biçiminde bir yenileşme hareketine
geçilmiştir (Sungur, 2007).
Alıştırmayı terapist varlığında yapma veya olgunun kendi çabaları ile yapması kar-
şılaştırıldığında, etkinlik yönünden anlamlı bir farkın olmadığı, araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Ev ödevleri, seanslarda kazanılan bilgi ve deneyimlerin, beceriye dönüşümlerinin,
olgu tarafından yürütülen çalışmalarla sağlanmasıdır. Ev ödevleri olguyu özgürleştirir, sosyal
çalışmacının da azalan zamanını ekonomik olarak kullanmasına yardım eder.
Ev ödevleri hastaya veya olguya uyarlanan bir şey değil, hasta veya olguyla birlikte
yürütülen bir çalışmadır. Açık-net-anlaşılır olmasına dikkat edilmeli, bir sonraki seansa kadar,
tamamlanabilir özellikler taşıması gerekmektedir.
Ödevlerin, olgu ve ailelerin tolere edebileceği düzeyde olmasına sosyal çalışmacı
dikkat etmelidir. Ev ödevleri, olgu ve aileye uygulanan bir dizi işlem değilde, olgu ve
ailelerle, yürütülen somut işlemlerdir.
5.1.Bilişsel Terapilerinin Temel İlkeleri
1- Bilişsel terapiler bilişsel model üzerine kurulmuşlardır. Başka bir deyişle, yaşanan
bir olay sonunda hangi türden bir duygunun ortaya çıkacağını belirleyen olayla ilgili yapılan
yorumlar, yani düşünce biçimleridir.
2- Bilişsel terapiler, davranış tedavileri gibi soruna yönelik, zamanla sınırlı, hastayla
işbirliği üzerine kurulu, yapılanmış terapilerdir.
3- Bilişsel terapiler, terapist ile hastanın ortak çabalarını ve işbirliğini gerektirir. Bu
bağlamda bilişsel terapiler aynen davranış terapileri gibi hastaya yapılan işlemler değil, hasta
ile birlikte yürütülen işlemlerdir.
4- Hasta ile yapılan işbirliği hastanın düşünce ve inançlarını birer hipotez gibi kabul
etmesine yöneliktir. Her bir düşünce veya hipotez uygunluğu (doğruluğu değil) gözden
geçirilmesi gereken ve bu işlem sonunda desteklenen veya çürütülen hipotez ve düşüncelerdir.
5- Hipotezlerin sorgulanması sırasında soru sorma biçimi temel terapötik araçtır.
Başka bir deyişle sorgulama hastanın temel düşünce ve inançlarını tehdit etmeden
yapılabilmelidir. Hastaya yönlendirme aracılığıyla bir farkındalık sağlamak inançlarındaki ve
düşüncelerindeki tutarsızlıkları göstermekten çok daha etkilidir. Örneğin tedavi oturumu
sırasında amaçlı olarak panik oluşturulduğunda ve hastanın panik sonucu kontrolünü
kaybetmediğini, çıldırmadığını veya ölmediğini görmesi sağlandığında, "Gördüğün gibi
ölmüyorsun, çıldırmıyorsun" demek yerine "Bu deneyimden nasıl bir sonuç çıkarıyorsun?"
şeklinde bir soru daha az tedit edici ve daha uygun bir yaklaşım olabilir.
92
6- Sorulan sorular,
a. Hastanın düşünce biçimlerini anlamasını
b. Düşüncelerindeki çeşitli bilişsel çarpıtmaların farkına varmasını
c. Düşünce biçim ve içeriğinin daha uyumlu olanlarla yer değiştimesini
d. Düşünce ve buna bağlı davranışları ile ilgili olarak geleceğe yönelik daha ger-
çekçi planlar yapmasını sağlamalıdır.
7- Anksiyeteli hastalarla çalışırken sorulan kapalı uçlu sorular bazen açık uçlu so-
rulardan daha uygun olabilir. Örneğin, "Sizi terapiye getiren sorun nedir?" yerine " Sizi
terapiye getiren üç temel neden nedir?" şeklinde soru sormak gibi.
8- Bilişsel terapiler, yapılanmış terapilerdir. Yaşamını yeniden düzenlemek amacıyla
terapiye gelen çoğu kez "serbest yüzen anksiyetesi" olan pek çok hasta için yeterince
yapılandırılmamış "serbest yüzen bir terapi" uygun olmayabilir. Çeşitli belirsizlikleri
nedeniyle anksiyetesi artmış hastalar için en azından başlangıçta yönlendirici bir yaklaşım
oldukça yarar sağlayacaktır.
9- Bilişsel terapiler, davranış terapileri gibi sorun çözmeye yönelik yaklaşımlardır.
Önce sorunlar sıralanır, ardından bu sorunlar üzerinde ayrı ayrı çalışılır. Nihai amaç,
birbirlerinden bağımsız gibi görünen bu sorunlar arasındaki bağlantıları kurmaktır. Böyle bir
yaklaşım sorunların çözümüne terapistin istediği yerden değil, hastanın istediği yerden
başlamak anlamına da gelir. Böylelikle, hastanın terapiye uyumu arttırılmış olur.
10-Bilişsel terapiler, eğitim modeli üzerine kurulmuştur. Terapide, terapist, hasta için
kolay ulaşılabilir bir bilgi kaynağı olmaktadır. Eğitim daha ilk değerlendirme aşamasında
itibaren başlar ve tüm terapi süreci içinde devam eder. Bilişsel terapiler anlaşılmayanı anlaşılır
duruma getirmeyi amaçladığından, bilgilendirme çok önemlidir. Karşılıklı bilgi alışverişi,
tedavide sık olarak yapılmakta, terapistle hasta, hasta-hekim ilişkisinden öteye insan-insana
bir ilişki içine girmektedir.
11-Bilişsel terapiler, tümevarım metoduna dayalıdır. Hipotezler kurulur, uygunluk ve
gerekirse doğrulukları araştırılır. Hiç bir hipotez yeterince araştırılmadan doğru veya yanlış
kabul edilemez. Bu yönüyle bilişsel terapiler hastaya bir bili-madamı gibi düşünmeyi
aşılamaktadır.
12-Ev ödevleri, davranış tedavileri gibi bilişsel terapilerin de değişmez ve vazgeçilmez
öğeleridir. Örneğin hastaya ABC modeli içinde olay-düşünce-duygu analizi yapma ödevleri
verilir. Aklına otomatik bir düşünce gelince bu düşünceyi destekleyen ve desteklemeyen
kanıtları yazması ve daha sonra bu kanıtlar ışığında düşüncelerini yeniden gözden geçirmesi
istenebilir. Örneğin panik hastalarında duyum (çarpıntı), düşünce (kalp krizi geçireceğim),
duygu (korku-kaygı) arasındaki bağlantıların kurulmasının ev ödevleri biçiminde verilmesi,
seans içinde öğrenilenlerin pekiştirilmesinde büyük önem taşır (Sungur, 2007).
93
Bilişsel-davranışçı terapiler çocuk, genç, yetişkin, yaşlı ve aile ile çalışmak için
uygundur; bireysel olarak ya da gruplarla çalışılabilir. Genel olarak bu terapilerin amaçladığı
hedefler bireyin hoşnutluk durumunun artması, sosyal becereilerinin geliştirilmesi ve is-
tenmeyen davranışının azaltılmasıdır. Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri tek başına ya da
diğer tedavilerle birlikte kullanılabilmekte ve hem hasta hem de uygulayıcı için uygulama
becerisini gerektirmektedir. Terapi, sırasında yapılan etkinlikler, klinik ortam dışında da
gerçekleştirilebilir (asansöre binerken, alışverişe giderken). Bilişsel-davranışçı terapi üç grup
altında incelenmektedir (Stuart, 2011, akt: Duyan, 2008).
1- Anksiyete azaltan terapi stratejileri: Gevşeme eğitimi, sistematik duyarsızlaş-
tırma, alıştırma, tepki önleme, göz hareketlerini duyarsızlaştırma ve yeniden iş-lemleme gibi.
2- Bilişsel yeniden yapılandırma: Duygu ve düşünceleri izleme, kanıtsal sorgulama,
alternatifleri sınama, yeniden düzenleme çerçeveleme, düşünceleri durdurma.
3- Yeni davranışlar öğrenme stratejileri: Modelleme, biçimlendirme, ödüllendirme,
rol oynama, beceri eğitimi, itici uyarıcılara koşullama terapisi, olasılıklı anlaşma.
5.2.Uygulamalarda Dikkat Edilmesi Gerekenler
Öğrenme teorilerinin, davranışlar üzerinde, önemli etkileri vardır. Öğrenme teorilerine
göre, oluşan tepkiler, alıştırmaya bağlıdır. Aynı tip bir uyaran sürekli verilmeye devam
ederse, uyarana bağlı tepkininde, şiddeti azalacağı düşünülür. İnsanlarda, davranışı söndürme
seanslarında, kaçınma davranışı engellenerek, anksiyeteye, korku uyaranları ile, yüzyüze
gelme süreleri uzatılmış olur. Aslında bu işlemin diğer teknikle ifadesi, gerçekle yüz-yüze
getirmedir. Davranışçı yaklaşımların temelinde, bireyde anksiyete ve korku oluşturan, nesne,
durum, düşünce, imaj, yer ya da şeyle, yeterince sürede yüzyüze gelmesi, kaçınma
davranışının söndürülmesi, alışma durumun sağlanması yatar.
Araştırmalar BDT'nin %75-90 arasında etkinliğinden bahsetmektedir. Bu önermeye
tersinden bakacak olursak, %25-15 aralığında da başarısızlığından bahsedebiliriz. Bu
özelliğinden dolayı BDT'de her yüzyüze gelme deneyiminin terapötik olmadığını
söyleyebiliriz. Uyaranlarla yüzyüze gelme deneyimi, anksiyete ve korkuyu azaltmasına
karşın, oluşumunada zemin hazırlmaktadır. Bundan dolayı, alıştırma temeline dayalı,
tedavilerin iyi sonuçlanması için, bu işlemin, sistematik olarak uygulanması temeldir. Burada
yönlendirme teknikleri hatırlanmalı, anlamlı bir hız ve olgunun hızına göre, sistematik işlem,
tedavi için uyarlanmalıdır. İyi bir süpervizyon almak elzemdir.
Toplumumuzda, korkulan durum ya da nesnenin üzerine gidilmesi gerektiği bilin-
mekte olan bir kavramdır. Sosyal çalışmacı olgu ve ailelerle çalışırken, "korktuğun şeylerin
veya durumun üstüne git" söylemini, yapmamalıdır. Olgu ve aileler, korkulan şeyin üzerine
gitmeleri gerektiğini bilmekte ama bunu nasıl yapabileceklerine dair far-kındalık ve bilgi
beklemektedirler.
Alıştırma ilkesine dayalı, davranışçı yaklaşımların, belirli ilke ve kuralları olduğunu,
tedavinin kolay önerilerle değil, sistematik bir biçimde düzenlenmesi ve her şeyden önce,
hastanın uygulanan yöntemi benimsemesi gerektiğini göstermektedir. O halde, uygulamada
94
alıştırma ilkesine dayalı tekniklerden önce, hastanın anlayabileceği bir tedavi rasyonelinin
sunulması şarttır. Bireyin uzun yıllardır kaçındığı anksiyete ile yüzyüze getirmeyi amaçlayan
bir tedavi içine sokabilmek, ancak iyi planlanmış ve hasta tarafından iyice anlaşılmış tedavi
rasyoneli ile mümkün olabilir (Sungur, 2007).
Olgu tarafından, uygulanan tedavi rasyonelinin anlaşılması, aynı zamanda olguda
motivasyonu arttıranlar işlemdir. Sosyal çalışmacı burada yönlendirme tekniklerinden,
işbirliği tekniğini uygulamalı, rollerinden de, güçlendirici, eğitici rollerini uygulamalıdır.
Tedavi rasyoneli aktarılırken, alıştırma tedavisi sırasında anksiyetenin azalmayacağı,
hatta tersine artacağı vurgulanmalı ve hastanın artan anksiyete ile başa çıkmaya yönelik
olarak kullanabileceği bilişsel stratejiler olduğu belirtilmelidir (Sungur, 2007).
Kriz müdahale terapilerinde, en fazla uyaran veren, rahatsızlık veren uyaran başa
alınarak bir sıralama ile, erken müdahale esastır. Alıştırma tedavisinin yapıldığı, bilişsel
terapilerde ise en az kaygı veren uyarandan, en çok kaygı veren uyarana doğru, sistematik bir
sıralama yapılır. Uyaranlar açısından kriz müdahale terapisinin tam tersi, erken davranma
açısından da doğru orantılı müdahale süreci benimsenmektedir. Bazı olgularda ise, alıştırma
tedavisi, en çok rahatsızlık veren uyarandan, başlanmaktadır. Böylesi de doğrudur, çünkü
müdahale sürecinde, alıştırma tedavileri tek seçenek olabilir. Hızlı veya yavaş yapılan
alıştırma tedavileri benzer şekilde etkili olduğu, ancak, hızlı yapılan alıştırma tedavilerinden,
çabuk sonuç alındığı, araştırmalarda bildirilmektedir. Burada sosyal çalışmacı, yönlendirme
tekniklerinden, olgunun bulunduğu yerden işe başlamalı ve olguya özgü davranma ilkesini
atlamamalıdır.
Alıştırma tedavisinin süreside önemlidir. Konuyla ilgili bildirimler, 45-50 dk. en az,
90-95 dakika en çok şeklinde bir zaman limitidir. Zaman limitinin kısa olduğu oturumlar,
duyarlılığı arttırıp, anksiyeteyi pekiştirmektedir.
Alıştırma tedavisinde, yapılan en önemli reform, tedaviyi terapist varlığında yapılan
alıştırma tedavilerinden, hastanın kendi kendine yürüttüğü alıştırma tedavilerine kaydırmak
olmuştur (Sungur, 2007).
Davranışçı ve bilişsel davranışçı tedavide, olgular, anksiyete ve korkuları açısından
beceri kazanırlar. Amaç semptomun değil de, semptomun oluşturduğu, olgunun yaşamında
engelleri ve kısıtlamaları kaldırmaktır. Birey anksiyetesi ve korkusu nedeniyle, sosyal ve özel
yaşamında, engellerle başa çıkamaz, yaşam kalitesi azalır ya da sekteye uğrar. Dolayısıyla
bilişsel tedavinin, amacının, bireyin ya da ailenin yaşam kalitesini arttırıp, psiko-sosyal
işlevselliğini olumlu etkilediğini söyleyebiliriz. Sosyal çalışmanın, çevresiyle birlikte kişi
odağını, davranışçı tedaviler, desteklenmektedir.
Bilişsel-davranışçı terapilerde sosyal çalışmacı, somutlaştırmaya özen göstermek-
tedir. Çünkü iki farklı kişideki bilişsel süreç, kısır döngü oluşturursa, sorunun kendini
yenileyeceği ve nüksedeceğini söyleyebiliriz. Çiftlerle çalışırken, çiftlerden biri, genellikle
anne, eşinin ilgisizliğinden bahseder, karşı tarafta baba ise böyle bir şeyin olmadığını, eşine
95
ilgi gösterdiğini söyleyebilir. Burada sosyal çalışmacı, somutlaştırma yapıp, ilgiyi somut
hâle getirici, çerçeve belirlemelidir. Örneğin ilgi açısından, çiftlere, birlikte kahve içip,
satranç oynamaları veya ortak bir filme bakmaları vb. önerilebilir. Burada ilgi soyut kavram
olmaktan çıkıp, somutlaşmıştır. Somutlaştırma, yönlendirme teknikleri ile yapılır ve olgulara
özgüdür. Sosyal çalışmacının da bilgi ve beceri temeli, sağlam olmalıdır, antropolojik olarak
kültür temelli somutlaştırma, yönlendirme tekniklerinde, anlamlıdır.
Sosyal çalışmacı, olgunun en yakınındaki kişiden, duygusal destek alınan kişiden,
vaka için yardım istemeli kısaca onu koterapist olarak belirlemelidir. Bu durum iki mikro
sistem arasında, uygulamaya dayalı bir işbirliğidir.
Bilişsel-terapi uygulamaları için iyi bir sosyal inceleme raporu alınmalı ve formü-
lasyona gidilmelidir, hipotezler kurulup, test edilmelidir. Çift ve aile terapilerinde de, mülakat
teknikleri açısından hipotezin ve test işleminin ayrı bir önemi vardır, hipotezlerin testi
esnasında varsa, dirençlerde görülebilir.
Bilişsel terapi sürecinde, olgunun, kendi şeması kadar, terapistin de kendi bilişsel
şeması önemlidir. İki şemada, hem formülasyon hem de hipotez için önemli olup, bilgi ve
beceri temeline dayalıdır.
Bilişsel davranışçı terapi uygulamaları sırasında üzerinde önemle durulması gereken
bazı noktalar vardır. Öğrenme sürecindeki bir terapist adayı için bir semptom listesi
oluşturmak, ardından bu semptomların bilişsel-davranışçı model çerçevesinde oluşumunu
açıklayabilmek ve anlayabilmek, psiko-eğitim modeli içine oturduğu için hastaya eğitim
materyalleri vermek, ev ödevleri düzenleme formları oluşturmak, tedavi planı içeren bir
formülasyon yapmak, hatta her bir bozukluğa ilişkin, birbirini izleyen seanslarda neler
yapılacağına dair didaktik tedavi planları oluşturabilmek, elbette son derece yararlı ve değerli
olacaktır. Ancak bu tür standart, paket tedavi programlarının, uygulamada tüm olgularda
başarı sağlamayacağı unutulmamalıdır. Her tedavi yaklaşımının kendine özgü ilke ve
teknikleri olsa da tümüyle bu tür protokollere sıkı sıkıya yapışarak, tedavi yapmaya çalışmak,
hastayı unutup kuram ve tekniklere odaklanmak anlamına gelir. Böyle bir tutum her tür terapi
yaklaşımında, önemli bir etken olan terapist-hasta ilişkisinin olumsuz etkilenmesine ve
terapistin esnekliğinin kaybolmasına neden olacak ve onu "uygulayıcı" rolünden çıkarıp
"kuramcı" rolüne sokacaktır. Oysa terapist kuramcı değil, uygulayıcıdır (Sungur, 2007).
Bilişsel-davranışçı teorilerin sosyal çalışma uygulamasındaki temel amacı, müraca-
atçının algılama, düşünme ve kendi yaşam deneyimlerini anlamlandırmada daha pozitif ve
gerçekçi yolları öğrenmesine yardımcı olarak sosyal işlevselliğini geliştirmektir (Sheafor ve
Horej, 2003).
Bilişsel-davranışçı uygulamalar; birey çift, aile, grup ve toplumla çalışma uygula-
malarında kullanılmaktadır. Mikro-mezzo-makro boyutlarda uygulanabilirliği vardır ve sosyal
çalışma öğretim üyeleri aynı paralelde görüşler bildirmektedir.
(Derezotes, 1999., Sheafor ve Horej, 2003.Duyan, 2008).
96
5.3.Bilişsel-Davranışçı Terapinin Güçlü ve Sınırlı Öğeleri
Bütün terapiler, etkinlikleri açısından, birbirine yakın etkinlik oranı taşırlar ve bu oran,
uygulama süreci içinde de devam eder. Günümüzde BDT. diğer terapilere göre, etkinliğinin
daha fazla olduğu bildirilmektedir. BDT.'nin etkin olması, deneysel yönüne ve araştırma
sonuçlarına bağlanmaktadır.
BDT.'nin güçlü yanlarının olduğu kadar, sınırlılıkları da bildirilmektedir. Sosyal
çalışmacı sınırlılıkları bilip, uygulamasını bu sınırlılıklara göre, diğer terapi tekniklerini
devreye sokarak, daha parlak sonuçlar almasını bilmelidir. Aslında bu durum sadece BDT.
için değil, diğer terapiler içinde geçerli bir ilkedir. Tek terapi tipi ile değil, kombine
terapilerle, eylem planının temel amacı budur.
BDT, çocuk ve ergenlerle, çiftlerle ve ailelerle uygulanan etkin bir terapidir.
Gillis ve Simpson (1991), aile ile olumlu ilişkinin kurulması ile yapılan davranışçı
programların etkili olduğunu bulmuşlardır.
Kolko, 1996'da şiddete uğramış yaşları 6-13 arasındaki ellibeş çocuk üzerinde yaptığı
araştırma da bilişsel-davranışçı yaklaşımı etkili bulmuştur.
BDT.'nin güçlü yanları şunlardır.
1- Sosyal çalışmacı ya da terapist, sürecin aktif bir üyesidir ve modeldir.
2- Kontrat dolayısıyla 'hedefler kolayca tanımlanabilir.
3- Tekniklerin çokluğu ve varlığı, teknikler arasındaki seçimde, BDT.'nin güçlü yö-
nünü işaret etmektedir.
4- Ailenin bir sistem olarak kabülü, ailenin öğrenme tekniklerini, diğer problemlerine
de uygulamaları, diğer bir güçlü yöndür.
5- BDT. kısa süreli bir süreçte, etkiye sahiptir.
6- Problemlere odaklanma güçlü bir yönüdür.
(Harper, 1975., Fenell ve Weinhold, 1989., Gladding, 1998).
BDT.'nin sınırlı yanları ise şunlardır.
1- Düşünce, duygu, davranış üçlüsünde, duygular üzerinde yeterince odaklanılmamak
da, düşünce, davranış ikilisinde daha ağırlıklı durulmaktadır.
2- Sosyal çalışmacı ve bazı terapistlerin, tekniklere çok sıkı bağlanmaları, katı ol-
maları, spontan olamamaları, sınırlı bir özelliktir. Bu durumda, olgu ve aileler seansı kendileri
sonlandırmaktadırlar.
97
3- BDT.'de çok sayıda tekniğin varlığı güçlü bir yönken, teknikler arası uyumun
sağlanamaması sınırlı bir özelliktir. Sosyal çalışmacı teknikler arası uyuma dikkat etmelidir.
4- BDT.'de ailenin ya da bireyin, geçmiş hikayelerini dikkate almama, diğer bir sınırlı
özelliktir. Çünkü, davranışların, geçmişteki aile dinamikleri ve kültürel özelliklerinden
etkilendiği bilinen gerçektir.
5- BDT.'de semptomlara ve davranışlara odaklanma, dolayısıyla problemin altında
yatan nedenlerin görülmemesi, eleştirilmektedir.
6- BDT.'nin yüksek oranda, yönlendirici olması, etik olarak eleştirilmektedir. (Harper,
1975., Fenell ve Weinhold, 1989., Gladding, 1998).
5.4.BDT'de Kullanılan Teknikler
BDT.'de davranışsal yaklaşımın teknikleri, aile terapilerinin teknikleri kullanılmak-
tadır. Öncelikle, davranışsal yaklaşımın, çocuk odaklı aile terapilerinde, etkinliği bil-
dirmektedir. Sosyal çalışmacı, teknikler arası uyuma ve bu uyum içinde, rolleri arasındaki
tutarlılığa dikkat etmelidir. Teknikler adları ile şunlardır.
1- Klasik şartlanma
2- Edimsel şartlanma
3- Olumlu pekiştirme
4- Diğer pekiştireçler
5- Söndürme
6- Sistematik duyarsızlaştırma
7- Dışlama
8- Mukabele
9- Karşılılık
10- Tablolaştırma
11- Premack tekniği
12- ABC (mantıksız düşünceleri tartışma)
13- Düşünceyi durdurma (nötr olma)
14- Model olma
15- Rol tekniği
98
16- Kendini eğitme
17- İletişim beceri eğitimi
18- Eğitmen (antronörlük)
19- Karar verme (mutabakat)
20- Somutlaştırma
21- Kontrat
22- Ev ödevleri
23- Aile üyeleri arasında anlayış geliştirme
24- Yorumlama
25- Hipotez ve mülakat tekniklerini kullanma
26- Yönlendirme teknikleri
99
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Bu bölümde, bilişsel-davranışçı terapilerin genel ilkeleri, sosyal çalışma
uygulamalarına katkıları ve dikkat edilmesi gerekenler, yöntemin güçlü ve sınırlı yanları
işlendi. Teknikler sosyal çalışmacının rolleri çevçevesinde örneklerle açıklandı.
100
Bölüm Soruları
1.Dikkat ve hafıza gibi zihinsel süreçleri içeren, öğrenmenin gözlem ve taklitle
gerçekleşebileceğini, bu tür öğrenmenin herhangi bir ödül ya da gözlemlenebilir hareket
yapmayı gerektirmediğini söyleyen öğrenme şeklini aşağıdaki seçeneklerden hangisi
tanımlar?
a. Bilişsel harita
b. Bilişsel öğrenme
c. Öğrenme
d. Ezberleme
e. Sosyal bilişsel öğrenme
2.Bir çevrenin planının ve özelliklerinin beyindeki zihinsel temsili nasıl tanımlanır?
a. Ezberleme
b. Bilişsel öğrenme
c. Öğrenme
d. Bilişsel harita
e. Sosyal öğrenme
3.Bir çocuğun örümcek korkusu yaşayan annesini izleyerek örümceklerden nefret
etmesi, hangi tür öğrenmeye örnektir.
a. Sosyal-bilişsel öğrenme
b. Sosyal öğrenme
c. Ezberleme
d. Bilişsel öğrenme
e. Bilişsel harita
4.Bandura sosyal-bilişsel öğrenme esnasında dört kavramın süreç içinde işlediğini
ifade etmiştir. Aşağıdakilerden hangisi Bandura’nın ifade ettiği süreç içinde yer almayan
kavramdır?
a. Dikkat
b. Hafıza
c. Taklit
d. güdülenme
e. Harita
101
5.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi davranışçı tekniklerin iki temel bileşeni arasında
yer alır.
a. Dikkat
b. Taklit
c. Süperego
d. Bilişsel harita
e. Ev ödevleri
6.Öğrenme kuramları açısından, anksiyete oluşturan uyarana karşı yapılan söndürme
işlemini aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar.
a. Alıştırma
b. Bilişsel harita
c. Arketip
d. Pşise
e. Hiçbiri
7.Bilişsel-davranışçı teorilerden beslenen, bilişsel-davranışçı terapiler aşağıdaki
seçeneklerden hangisinde uygulanırsa başarı oranı yüksektir?
a. Kronik hastalık
b. Bilişsel yeniden yapılandırma gereken olgular
c. Bilinci kapalı müracaatçılar
d. Mental retardasyon
e. Embesil olgular
8.Bilişsel davranışsal terapilerin araştırmalarda bildirilen etkinliğini aşağıdaki
seçeneklerden hangisi ifade eder?
a. %50-60
b. %60-65
c. %75-90
d. %65-70
e. %70-75
102
9.Bilişsel davranışçı teorilerin sosyal çalışma uygulamalarındaki etkinliği sonucunda,
pozitif ve gerekçi yollar öğrenen müracaatçı grupları için, sağlanan temel amacı aşağıdaki
seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Sosyal işlevsellik
b. Sosyal öğrenme
c. Öğrenme
d. Bilişsel harita
e. Mülakat
10.Bilişsel-davranışçı terapilerin güçlü yönleri araştırmalarla ifade edilmektedir.
Aşağıdaki seçeneklerden hangisi ilgili yaklaşımın güçlü yönünü ifade etmez?
a. Kısa süreli bir süreçte etkiye sahiptir.
b. Sosyal çalışmacı sürecin aktif bir üyesidir.
c. Klinik ortamlarda uygulanır.
d. Problemlere odaklanma
e. Hedefler kolayca tanımlanmıştır.
11.Bilşsel-davranışçı terapilerin eleştiri aldığı durum aşağıdaki seçeneklerden
hangisidir?
a. Yönlendirici oluşu
b. Ev ödevleri verilmesi
c. Kontrat
d. yorumlama
e. Klasik şartlanma
12.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi BDT tekniklerinden biri değildir?
a. Söndürme
b. Model olma
c. Ev ödevleri
d. Yasaklama
e. Pekiştiriciler
103
13.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi BDT teknikleri içinde yer almaz?
a. Model olma
b. Olumlu pekiştirme
c. Söndürme
d. Edinsel şartlanma
e. Zorlama
14.Bütün psikoterapiler, etkinlikleri açısından birbirine yakın etkinlik oranı taşırlar.
Günümüzde hangi terapi modeli diğer terapilere göre, etkinliği açısından öne çıkarılmıştır?
a. Davranışsal yöntem
b. Bilişsel-davranışsal yöntem
c. Kriz müdahale yöntemi
d. Sistemik model
e. Ekolojik model
15.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bilişsel terapilerin ilkeleri arasında yer almaz?
a. Eğitim modeli üzerine kuruludur.
b. Soru sorma biçimi terapötik değildir
c. Ev ödevleri verilir
d. Bilişsel model üzerine kuruludur
e. Müracaatçılarla işbirliği vardır
Cevaplar
1) b, 2) d, 3) a, 4) e, 5) e, 6) a, 7) b, 8) c, 9) a, 10) c, 11) a, 12) d, 13) e, 14) b, 15) b
104
6.KRİZ MÜDAHALE TERAPİSİ
105
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Bu bölümde kriz müdahale terapisi, krizin ayırıcı kriterleri ve kriz odaklı sosyal
çalışma ve tamatoloji kavramları öğrenilecektir.
6.1. Krizin Ayırıcı Kriterleri
6.2. Kriz Süreç Şeması
6.3. Kriz Yaklaşımları
6.4. Kriz Odaklı Sosyal Çalışma
6.5. Kriz Müdahale Terapisi ve Tanatoloji
106
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Kriz yaşayan birey ve aileler, krizin şiddetini ilk anlarda neden yoğun olarak
hisederler?
2.Herhangi bir ailenin günlük sorunları ile, kriz durumunu ifade eden sorunlarını nasıl
ayırd edebilirsiniz?
3.Eşini kaybeden bazı çiftlerin, ilk iki hafta yas yaşamamasını nasıl açıklarsınız?
107
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde
edileceği veya geliştirileceği
Kriz müdahele terapisi
Kriz süreç şeması, krizin
ayırıcı kriterleri kriz
yaklaşımları öğrenilir
Aile çalışmalarında kriz
müdahale terapisi ayırt edici
kriterleri yas kavramlarının
kolay anlaşılması
108
6.Kriz Müdahale Terapisi
Kriz tedavisi yaklaşımı, davranış değiştirme odaklı kişisel çalışma uygulaması ile
birçok yönden benzerlik gösteren ve sıklıkla uygulanan bir sorun çözme modelidir. Başlıca
özellikleri; kısa sürede uygulanması, ağırlıklı olarak kişi, ailenin günlük yaşamda karşılaştığı
sorunlar üzerine geçmişte yaşanan olay ve tecrübelere değinmeksizin, eğilmesi ve sosyal
çalışmacının aktif katılımını gerektirmesidir. İkinci Dünya savaşı sonrasında, ruhsal sorunları
nedeniyle kliniklere başvuran insanların sayısındaki hızlı artış, bazı hastaların uzun süre
beklemek zorunda kalarak tedaviden vazgeçmelerine neden olmuştur. Bunun yanında
hastanede yatarak tedavi olmanın giderek pahalılaşması ile hastane hizmetlerindeki
yetersizliklerinde, kriz tedavi yaklaşımının gelişmesinde önemli payı bulunmaktadır (Turan,
2009).
Krize müdahale, yetkin bir sosyal çalışma uygulaması için gerekli olan modellerden
biridir. Sosyal çalışmacılar, ani krizlerle başa çıkma konusunda hazırlıklı olmalıdır; çünkü
müracaatçıların birçoğu aniden yaşamlarında beliren kriz durumlarıyla başa çıkmada
zorluklarla karşılaşmaktadır. Travmatik yaşam olaylarıyla karşılaşan kişiler için hızlı bir
değerlendirme ve kriz müdahalesi gereklidir. Kriz danışmanlığında, kısa, zaman sınırlı, görev
merkezli ve çözüm odaklı uygulama modellerini içeren ilke ve uygulamalar söz konusudur
(Duyan, 2008).
Kriz terimi ilk defa, E. Lindeman ve G. Caplan tarafından ortaya atılmıştır.
Lindeman ve Caplan'a göre yakın sevgi objesinin kaybedilmesi durumunda, geride
kalan yakınların buna gösterecekleri tepkinin süresi, yas dönemini atlatmadaki başarı düzeyi
ile ters orantılıdır. Kişi böyle bir duruma ne kadar kısa sürede adapte olabilirse ruh sağlığını, o
ölçüde, uzun süre koruyabilecektir.
Şu hâlde böyle durumlarla karşılaşan kişi ve ailelere, en kısa zamanda mesleki yar-
dımda bulunulması zorunludur (Turan, 2009).
Kriz müdahale terapisi önce, sosyal çalışma kuruluşlarında uygulanmıştır. Terapinin
öncülüğünü, L. Rapaport yapmıştır. Kriz terapisi bireyi ve aileyi yakın çevresiyle ele almayı
gerektirir ve bu özelliği ile, sosyal çalışmanın odak noktasını gerçekleştirmiş olur.
Kriz teorisinin çıkış noktası, Yunanca karşılığı "homeostasis" olan denge kavramıdır.
Birey, günlük yaşamda karşılaştığı sorunlarla baş edebilmek için, önceden denediği ve olumlu
sonuç aldığı yolları kullanarak, ruhsal dengesini korumayı başarabilmiştir. Ancak bazı
sorunlar insanın psikolojik dengesini ileri derecede sarsacak güçtedir. Böyle durumlarda
başvuralan yollar çözüm getirmeyince birey bunalıma girer. Öyleyse kriz durumu "kişinin
üzücü, benliğini zedeleyici bir durum karşısındaki tepkisi" biçiminde tanımlanabilir.
Ruhsal dengenin bozulması ile ruhsal bunalımın meydana gelmesi arasında kalan döneme
"kriz dönemi" adı verilir (Turan, 2009).
Kriz durumu bir mücadeleyi ifade eder. Bu, bireyin eskiden sahip olduğu ruhsal
dengesine kavuşma, dönme mücadelesidir. Psikolojik çökünlü ya da kriz dönemi genelde 4-6
hafta sürer ve şiddeti giderek azalır. Sonuçta kişi duygu, düşünce ve davranışlarına hakim
109
olabilecek düzeye gelir. Kriz durumu kişiye biyolojik, psikolojik veya sosyal bir baskının
üstesinden gelme deneyimi kazandırdığı için benliğinin güçlenmesini sağlar. Şu şarttaki,
baskının çok yoğun olması ve kişinin başetmekte yetersiz kalması durumda, ruhsal hastalık
geliştirme olasılığı gündeme gelir. Kendine güveni ciddi biçimde sarsılmış olan ve klinik
sendromlar sergileyen kişi, mesleki yardım görmediği takdirde tepkileri giderek
kronikleşecektir. Krize müdahalenin bu bakımdan semptomların kronikleşmesini önleyici
fonksiyonu vardır. Amaç kişi, aileye en kısa zamanda ulaşıp ihtiyaç duydukları güven ve
desteği vererek eski denge durumuna dönmelerine yardımcı olmaktır (Turan, 2009).
Öldürmeyen kriz yıpratır ama güç de verir, krize müdahalenin ilk saatlerde bile önemi
büyüktür, şiddet genelde bir ay gibi süreçte, azalır, müdahale edilmezse, klinik tablo
derinleşir, zaman ve metaryal kaybı, iş kaybı, işlevselliğin olmaması gibi, tablolar karşımıza
çıkar.
Sosyal çalışmacı kriz durumunu ile, normal hayat sürecindeki sorunların ayrımını
yapabilmelidir.
6.1.Krizin Ayırıcı Kriterleri
Başvuran tarafından bir felaket, dünyanın başına yıkılması biçiminde tanımlanan olay
ve bu durum bazen kolaylıkla ortaya konamadığı için, olaydan önceki bir hafta içinde neler
olup bittiği kişi, aileden öğrenilmelidir. Kişinin bunalıma girmek üzere olduğunu gösteren
bazı belirtiler aşağıdadır.
a- Günlük alışkanlıklarda gerilime (temizlik, giyim, bakımlı olma, tertipli olma gibi
alışkanlıkları ihmal etme)
b- Okul ve iş yaşamıyla ilgili verimin azalması
c- Zevk alınan aktivitelerden uzaklaşma (spor, sanatsal ve sosyal etkinlikler vb. ) d-
Sık sık ağlama, herşeyden sıkılma, kendini bir işe verememe, genel memnuniyetsizlik.
e- Uyku alışkanlığında değişme, (aşırı uyku ya da uykusuzluk şikayeti)
f- İçki ve bağımlılık yapan maddeleri kullanma eğilimi.
g- Şaka veya tehdit biçiminde ölümden söz etme
h- Aile üyeleri, akraba ve arkadaşlarla ilişkisini kesme
i- Kendini ifade etmede güçlük çekme
j- Belli bir amacı olmayan, aşırı hareketler yapma
k- Bedensel şikayetler (ağrı, çarpıntı, nefes darlığı, bulantı, kusma, ishal vb. )
(Turan, 2009).
Kriz durumu, günlük hayatta karşılaştığımızdan daha farklıdır. Birey ve ailede
genellikle beklenmeyen durumların varlığı, krize neden olabilir. Trafik kazası ve sonucundaki
vefat, göç, deprem vb. beklemediğimiz, hayat sürecinde, karşımıza çıkan, kriz durumlarıdır.
Kriz tek bir olaydan kaynaklanabilir, ya da birbirine bağlı olaylar zinciri sonucu ortaya çı-
kabilir. Birçok neden krize sebep olmuşsa, öncelik sırasına göre (bireyi ya da aileyi rahatsız
edici özelliğine göre) sosyal çalışmacı tarafından sıralama yapılır.
110
6.2.Kriz Süreç Şeması
111
6.3.Kriz Yaklaşımları
Tablo 3: Kriz Yaklaşımları
Denge Yaklaşımı Bilişsel Yaklaşım Psiko-sosyal Yaklaşım
Kriz nedir?
Organizmanın
duygusal işlevinde
dengenin bozulma
sonucu karşılaştığı
problem sahip
olduğu problemi
çözme becerileri ile
çözememesidir.
Böylece, gerilim ve
duygusal karışıklık
gibi kriz belirtileri
ortaya çıkar.
Düşüncenin parçalanması,
çok farklı bir bilginin
bilişsel haritanın şimdiki
organizasyonuna
alınmaması sonucu bilişsel
haritanın şimdiki
organizasyonunu
değiştirme gereksiniminin
ortaya çıkmasıdır. Böylece
bilişsel karışılık gibi kriz
belirtileri ortaya çıkar.
Bir kişinin yaşam
alanında büyük bir
değişiklik sonucu, yaşam
alanıyla sayıltı dünyası
arasında çelişkilerin
oluşması ve sayıltı
dünyasında değişiklik
yapma gereksiniminin
ortaya çıkmasıdır. Sayıltı
dünyasında değişiklik
yapma gereksinimi
duygusal rahatsızlığa
sebep olur.
Krizi ne
belirler?
Önemli yaşam
amacına bir tehdit
olarak algılanan
kriz başlatan olayın
algısıdır.
Çok farklı bir bilgi olan
krizi başlatan olayın
bilişsel
değerlendirmesidir.
Yaşam alanındaki büyük
değişikliğin kazanç veya
kayıp diye
değerlendirilmesidir.
Başlatan olay
nedir?
Tehdit diye
algılanan
fizyolojik,
psikolojik veya
sosyal zorlamadır.
Bilgiyi işlemede işlev
bozukluğuna sebep olan
çok farklı algılanan bir şey
veya olaydır.
İnsanın yaşam alanında
büyük bir değişiklik
yaparak duygusal
değerleri etkileyen bir
olaydır.
İnsan
organizmasının
tabiatı nedir?
Duygusaldır.
Denge bozulmasına
otomatik olarak
tepkide bulunur.
Bilişseldir. Bilişsel ve
algısal değerlendirme
sonucu harekete geçer.
Zihinsel ve duygusaldır.
Yaşam alanında duygusal
değerlere sahip
değişikliklerin
değerlendirilmesi sonucu
harekete geçer.
(Ersever, 2001, Akt: Duyan, 2008).
6.4.Kriz Odaklı Sosyal Çalışma
Kriz müdahale terapisi, şiddet veren ögeye göre, sıralaması yapılıp, bütüncül bir sü-
reçte, uygulaması yapılır. Krize neden olan olay ve durumlar zinciri ve bu süreçte sorunların
112
çözümü, genelci sosyal çalışmanın bütün ögelerini kapsar. Krize neden olan olay ya da durum
önce bireyi ve aileyi, suya atılan taşın halkaları gibi, tüm toplumu kapsar, etkiler.
Sosyal çalışmada, uygulamalarda teknikler arası uyum ve sosyal çalışmacının rolleri
arasındaki uyum, çalışmalardan parlak sonuçlar alınmasını sağlar. Aile terapilerinde ve
bilişsel-davranışçı terapide uygulanan premack tekniği, (davranış değişimi için önce
olumsuzdan başlayıp, olumluya hareket etme) kriz müdahale terapisinde uygulanmamalıdır.
Kriz müdahale terapisinde, krize neden olan, şiddeti en fazla olan, bireyi ve aileyi en fazla
yıpratan ögelerden işe başlanmalı ve hızlı hareket edilmelidir. Pre-mack tekniği ise tersi,
yavaştır. Krize müdahale, kriz öncesi duruma bir an önce dönme çabalarını kapsamalı,
aksayan denge, yeniden kurulmalıdır.
Kriz müdahalesinin birincil amacı, müracaatçıların en kısa sürede kriz öncesi
fonksiyonelliğine dönmesini sağlamaktır (Okun, 1997, Akt: Aktaş, 2003).
Ülkemizde, ekonomik krizler ve depremin oluşturduğu krizler de, öncesinde ve
sonrasında geç davranıldığı görülmektedir. Özellikle, 2000 yılı öncesi ekonomik krizler, işaret
vererek gelmiş, hepimizi toplum olarak geriye götürmüştür. Krize neden olan olay ve
etmenler önceden öngörülebilir olmalı ve kriz oluşturma potansiyeline göre, kriz öncesi ve
kriz durumda hızlı hareket edilmelidir, kaplumbağa hızı değil, jet hızıyla eylem planları
oluşturulmalıdır.
Kriz müdahalesi göreli olarak kısa dönemli bir müdahaledir (Okun, 1997, Akt: Aktaş,
2003).
Ülkemizdeki krizlerde, sosyal çalışmanın, koordinatörlük rolünün iyi uygulanmadığını
ya da yeterince uygulanamadığını söyleyebiliriz. Bu durumun, sosyal çalışmacı sayısının
azlığından mesleklerarası eşgüdümün eksikliğinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Sosyal
çalışmacı, kriz odaklı müdahale terapisinde, mesleğinden kaynaklanan rolleri iyi uygulamalı,
etkin çalışmalıdır.
Kriz müdahalesindeki sosyal çalışmacı, genelci yaklaşımdaki diğer uzmanlık rolle-
rinden daha aktif bir rol üstlenir (Okun, 1997, Akt: Aktaş, 2003).
Bireyin, ailenin ve toplumun, kriz oluşumunda, geçmiş yaşantı ve deneyimlerinin rolü
olmasına rağmen, kriz müdahalesinde geçmişten ziyade, "şimdi ve burada" tekniği önem
kazanmaktadır. Kriz oluşturan durumla ilgisi olmayan, geçmiş yaşantı ve deneyimler,
müdahalenin odağında değildir.
Kriz müdahale terapisi kavram ve teknikleriyle literatürde iyi tanımlanmıştır. Bu
tanımlama, kriz müdahale terapisine, fonksiyonellik ve etkinlik yüklemektedir.
Kriz müdahalesi, stratejileri krizle ilgili diğer yaklaşımlardan daha fonksiyoneldir.
Kriz müdahalesi iyi tanımlanmış bir yaklaşımdır. Bu nedenle, kriz durumlarında en iyi
müdahale bu yolla gerçekleştirilir. Bu nedenle diğer sosyal hizmet müdahalelerinden daha
fonksiyoneldir (Aktaş, 2003).
113
Kriz tedavisinde literatürde birey, aile ve çevresine yönelik dört müdahale tarif edil-
mektedir.
1- Birey odaklı kriz müdahale terapisi
2- Kısa süreli kriz müdahale terapisi
3- Baskı odaklı kriz müdahale terapisi
4- Sistem odaklı kriz müdahale terapisi (Sayıl, I 1987., Turan, 2009).
Birey Odaklı Kriz Müdahale Terapisi
Birey odaklı, kriz müdahale terapisinde, bireye en çok baskı yapan ve onun hayat
kalitesini azaltan, psiko-sosyal faktörlerin tespiti yapılır. Burada psiko-sosyal kirlenmişliklere
bakılır ve bu verilerle, psiko-sosyal teşhis konulur (Sosyal çalışmada, teşhisin ismi psiko-
sosyaldir, tıbbi sosyal çalışma mevzuatı da bu yöndedir).
Psiko-sosyal teşhis de bireye en çok rahatsızlık veren ve onun fonksiyonelliğini
azaltan ögeler, korku, endişe, kaygı, ümitsizli ve çaresizlik olarak sıralanabilir.
Öncelikle yukarıda anlatılan ifadeler, sosyal çalışmacıya rehber olmalı ve bireyin
anlatarak, rahatlaması sağlanmalıdır. Sonraki adımda da, bireyin durumuna özgü karşı koyma
stratejileri ile çalışılmalıdır.
Kriz anında bireyler, önündeki riskleri ya olduğundan fazla hesaplar, korkar, başa
çıkma kaynaklarını da, değer açısından, düzeyinin altında görür. Sosyal çalışmacı, birey
odaklı kriz müdahale terapisinde, güçlendirici rolünü etkin kullanmalıdır. Yüz yüze gelinen
krizin, olgular açısından, doğru ölçülüp, ölçülmediğini tespit etmelidir.
Endişe ileriye dönüktür ve bireylerin şu andaki fonksiyonlarını sınırlar, kendi kendine
yardım, çaresizlik içinde, kısır döngüye dönüşür. Sosyal çalışmacı algılarını açık tutmalıdır.
Birey odaklı tedavi modeli, bunalımdan en çok etkilenen kişinin hasta olduğunu kabul
eder. Amacı halen kişiye psikolojik baskı yapan faktörleri hafifletmek ve bastırmaya çalıştığı
korku, endişe vb. duygularını terapiste anlatarak rahatlmasını sağlamaktır (Turan, 2009).
Kısa Süreli Kriz Müdahale Terapisi
Bireylerin geçmiş yaşamlarında, deneyimleri içinde, korku ve endişe oluşturan ve bu
özelliğinden dolayı bastırdığı, bilinç altına ittiği, olumlu-olumsuz deneyimleri vardır.
Herkesin duygusal kostümü, buna benzer özellik ya da özellikler barındırır. Kısa süreli kriz
tedavi modelinde, yeni bir sarsıntı ile meydana çıkan, olumlu ya da olumsuz deneyimlerden,
yararlanılır. Sosyal çalışmacı, olumlu bir deneyimi, olgu hakkında, "önceden benzer bir olay
için uyguladığın tekniği, şimdide kullanabilirsin" mesajını vermelidir. Böylece, duygular
114
hakkında ve deneyimler hakkında, önceki yaşantıların güçlü yönü vurgulanıp, yeni sorun
çözme stratejileri geliştirilmiş olur.
Bu model, kişinin geçmişteki olumsuz deneyimleriyle ilgili, bastırmış olduğu bir
üzüntü ya da psikolojik sarsıntının yeni bir baskı sonucu harekete geçmesi halinde, kişiyi bu
duyguları hakkında bilinçlendirerek, yeni sorun çözme yollarını bulmasına yardım etmek,
şeklinde uygulanır (Turan, 2009).
Sosyal çalışmacı "önceden iyi hissettiysen, şimdide kendini iyi hissedebilirsin, fela-
ketlerin üstesinden gelebildiysen, şimdide gelebilirsin" mesajını vurgulamalıdır.
Geçmişteki olumsuz deneyimlerden, olgu söz ederse, sosyal çalışmacı, olumsuz de-
neyimlerin sonucunda, neler olduğunu anlattırarak, içgörü kazandırmalıdır.
Baskı Odaklı Kriz Müdahale Terapisi
Yakın sevgi objesini kaybetme durumunda öfke, korku, suçluluk vb. gibi duyguların
kontrol edilebilmesi için kişiye yeni rol ve beceriler kazandırılması amacıyla rol yapma
tekniği kullanılarak uygulanır (Turan, 2009).
Baskı odaklı kriz müdahale terapisinde, bireyin duygusal kostümünde yer alan, öfke,
korku, suçluluk, endişe, etiket vb. için bireye özgü karşı koyma stratejileri geliştirilir.
Çocuğunun vefatıyla, iyi bakım veremediğini düşünen anne, kendini, eşini hatta tedavi
profesyonellerini suçlayabilir. Sosyal çalışmacı bu durumda, bireyde, suçluluk duyma
mekanizmasında, nedenleri hakkında ve neden tespitinden sonra, karşı koyma stratejilerini,
tekniklerle verebilmelidir. Çocuğunun vefatını, eşine bağlayan bir anne için, tedavide kendisi
kadar etkin olduğunu, maddi katkılarını, duygusal destek katkıları, eşi adına geri bildirim
yapılmalıdır. Tedavi adına, tıp olarak yapılabileceklerin yapıldığını ifade edilmelidir, anneye,
düşünürken, söylenenleri de katması istenerek, yeniden değerlendirme yapması istenebilir.
Böylece oluşan suçluluğa, karşı koyma stratejileri ile, davranış değişimi ve yeniden
değerlendirmenin yolu açılmış olur.
Sistem Odaklı Kriz Müdahale Terapisi
Sistem odaklı kriz müdahale terapisinde, krizden etkilenen sistem, krizin hasarının
onarılmasında etkili olan sistemle çalışılır. Sosyal çevrenin, kriz oluşumu ve giderilmesinde
etkili olduğu düşünülerek uygulamalar gerçekleştirilir.
Krizden çıkabilmek, kriz öncesi duruma dönebilmek için, aile ve çevre ile çalışılır.
Burada krizden çıkabilmek için, sosyal çalışmacı, aile ve çevrede yapılacak değişimleri ve
değişimi sağlayıcı, mesleki uygulamaları dikkate alır.
Bu modelde, sosyal çevrenin sorunun oluşması ve giderilmesinde etkili olduğu kabul
edilir ve sosyal çevreye yapay aile adı verilir. Bireyin bunalımdan kurtulmasında, aile
ilişkilerindeki yapılacak ve istikrar ögeleri ön planda tutulur (Turan, 2009).
115
Kriz tedavisinde kullanılan teknikler diğer yaklaşımlarda daha önce ele alınan tek-
nikler olup uygulamaları sorunun niteliği, hasta ve yakınları tarafından algılanış biçimi,
etkilenme derecesi vb. faktörlerle, terapistin deneyimi ve kullanma becerisine bağlı
bulunmaktadır (Turan, 2009).
Kriz müdahalesinde yukarıda sayılan teknikler birlikte ve sosyal çalışmacının rolleri
arasındaki tutarlılık göz önünde bulundurularak, süreç devam ettirilmelidir. Yönlendirme
teknikleri, insan ve sosyal çevre bilgileri, birlikte harmanlanarak, terapi süreci devam
ettirilmelidir.
6.5.Kriz Müdahale Terapisi ve Tanatoloji
Tanatoloji, ölüm ve ölüm süreci ile ilgili düşünce, duygu ve davranışları inceleyen
bilim dalının adıdır. Topcuoğlu, (2007) de ölümü, vital işlevlerin tamamen durması olarak
tanımlamıştır.
Kriz müdahale terapisinde, ölüm, olgu ve ailelerde krize yol açtığı için, sosyal ça-
lışmayı kapsar ve çalışılacak, öncelikli konular arasında kendine yer bulur. Sosyal çalışmacı
yas sürecinin sağlıklı atlatılması için, gerekli mesleki müdahaleyi yapmalıdır.
Ülkemiz coğrafi konum olarak, deprem bölgesi içinde yer almaktadır. Depremin
kendisi krizdir ve beraberinde birçok krizlerede zemin hazırlamaktadır. Ölüm, ölümden
dönme, ağır yaralanma ya da ölümü bekleme, krizler zinciri içinde yer alırlar. Sosyal
çalışmacılar ölüm ve ölüm öncesi ve sonrası hakkında, tanatoloji odaklı kriz müdahale
terapisini uygulamalıdırlar.
Sosyal çalışmacı, kaygılı ve sıkıntılı bir duurm sergilemekten kaçınmalıdır, herşey-den
önce empati tekniğini iyi kullanmalıdır. Tanatoloji odaklı çalışırken aile ve yakın çevre,
duygusal destek için, sorun çözücü sistem olarak, süreçe katılmalıdır.
Kliniklerde ya da deprem bölgelerinde, tanı ve prognoz kesinleştikden sonra, hasta ve
yakınlarını, ailesini durumdan haberdar etmek, öncelikle hekimin görevidir. Hekimle beraber,
sosyal çalışmacıda, aynı görevi birlikte yapmaları durumunda, duygusal anlam yüklenen
ölümün, aile ve olgu tarafından, yas sürecine, olumlu katkı yapacağı düşünülmektedir.
Elizabeth Kübler - Ross, (1960) kanserli hastalarla yaptığı çalışmalarda, ölümcül bir
hastalığı olduğunu fark eden, olgular için beş aşama tanımlanmıştır. Bu aşamalar şunlardır.
1- İnkâr
2- Öfke
3- Pazarlık
4- Depresyon
5- Kabullenme
(Özkan, 1994).
116
İnkâr evresi kötü prognozun karşısında verilen ilk tepkileri içerir. Hastaların çoğunda
"Hayır, bu bana olamaz, bu doğru değil" şeklinde dile getirilir. İnkâr azaldıkça, bireyde,
kendisine, ailesine, arkadaşlarına, hekimlere, hemşirelere veya Tanrıya yönelik olabilen öfke
yüzeye çıkar. Bu evredeki tepki "Neden ben?"dir. Pazarlık evresinde bireyin ölümü
erteleyebilmek için bir takım anlaşmalar yapamaya çalıştığı gözlemlenir. Bu anlaşmalar
genellikle Tanrıyla yapılır. Hastaların bu evredeki tepkisi "Peki, fakat... " şeklindedir. Hasta,
belirtileri ağırlaştığında, tekrar tekrar hastaneye yatması gerektiğinde veya güçsüz
düştüğünde, yoğun bir kayıp duygusu ve karamsarlık geliştirir. Bu evrede "Evet, ben..."
tepkisi yerleşir. Son evre olan kabullenmede, hastanın ne öfkeli, ne de üzüntülü olduğu
gözlenir. Hasta yasını tutmuştur ve yaklaşan ölümü düşünmektedir. Bu evre hastalar
tarafından genellikle "Evet, ben... ve hazırım" şeklinde ifade edilir. Tüm hastaların bu
evrelerin hepsinden geçmeyebileceği, evrelerin iç içe geçmiş olarak görülebileceği veya bu
sıra ile yaşanmayabileceği belirlenmiştir (Topcuoğlu, 2007).
Sosyal çalışmacı, çocukların ve aile yakınlarının, özellikle hastanın duygusal destek
aldığı kişi ve kişilerin olguyu ziyaret etmesini sağlamalıdır. Araştırmalar, aile üyeleri ara-
sındaki bağlılığın, olguları rahatlattığını bildirmektedir. Ölmekte olan olguların, kendilerine,
durumları söylenmemiş olsa dahi, bunu bildikleri ve ölüm hakkında konuşmak istedikleri E.
Kupler - Ross tarafından bildirilmektedir. Dolayısıyla olgunun çevresinde tedavi
profesyonelleri ve yakın çevresi bulunmalıdır. Tüm bunlar içinde, sosyal çalışmacı
koordinatör rolünü gerçekleştirmelidir. Sosyal çalışmacı, ağrılar çekmekten korkan ve ağrıları
ile yüzleşen olgular içinde, ağrılarının azaltılacağı, mesajını vermelidir.
Kriz oluşturan, hastalıklarda, mezzo düzey uygulama olan grup terapilerinin tedavi ve
sağ kalım oranlarına olumlu katkı yaptığı araştırmalarla bildirilmektedir.
Sosyal çalışmacı konu ile ilgili aşağıdaki kavramları bilip, uygulamalarını etkin olarak
yapmalıdır.
Yas, sevilen ya da yatırım yapılmş bir nesnenin kaybına verilen duygusal, bilişsel,
davranışsal ve bedensel tepkileri tanımlar.
Yitim, bir yakının ölümü ile ortaya çıkan ayrılık anlamına gelir.
Matem, yasın cenaze töreni, mezar ziyareti ve diğer ritüeller gibi sosyal ifadeleridir.
Komplike yas, yas tutmanın normal sürede tamamlanamaması evrelerden birinde
takılıp kalma, yas sırasında patolojik nitelikte ve aşırı şiddette tepkiler oluşması veya
beklenen belirtilerin görülmemesi şeklinde kendini gösterir.Kronik yas, yas belirtilerinin
tümünün altı ayda ortadan kalkmaması veya belirtilerin şiddetinin zamanla azalmaması olarak
tanımlanır.
Gecikmiş yas, ilk iki haftada yas belirtilerinin görülmemesidir.
İnhibe yas, yas belirtilerinin hiç ortaya çıkmamasıdır.
117
Hipertrofik yas, kayıptan sonra yas belirtilerinin aşırı derecede şiddetle ortaya çık-
masıdır.
(Topçuoğlu, 2007).
Yas tepkileri ilk kez 1944 yılında Lindeman tarafından tanımlanmıştır. Lindeman,
(1944) yas belirtilerini şu şekilde özetlemiştir.
• Bedensel yakınmalar
• Suçluluk
• Öfke
• İsteksizlik
• Amaçsızlık
• İrritabilite
• Kayıpla ilgili düşüncelerle aşırı meşguliyet
• Kaybedilen kişiye ait davranışlarla özdeşim
Kriz müdahale terapisi ve yas süreci, bireyin, kriz ya da yas öncesi, durumuna dönme
çabalarıdır. Yas sağlıklı atlatılıp, birey önceki yaşam standartlarına dönmüşse, yas davranışı
sönmüş demektir. Kriz ve yas aynı zaman da, yeniden bir yapılanma çabaları olarak
görülmelidir. Temelinde bağlanma kuramı yatar.
Bağlanma kuramına göre, insanlar kalıcı duygusal bağlar kurmak isterler. Böyle bir
bağın kaybı veya kayıp tehdidi karşısında birey ayrılık aksiyetesi yaşar ve kaybettiği ilişkiyi
tekrar kazanmak ister. Yas sürecine bireyin bağlanma-ayrılık pradigmasını çözme çabası
olarak bakılabilir. Birey, kaybın kabul edilmesi ve yaşamın gerekliliklerinin yerine
getirilmesini talep eden gerçeklik ile kaybettiği ilişkiyle kurduğu bağlardan vazgeçmek
istemeyen psikolojik ihtiyaçlarının etkisi altında kalır (Topçuoğlu, 2007).
Yas sürecinde, literatürde major depresyon bildirilmektedir. Sosyal çalışmacı, havale
mekanizmasında, psikiyatrik konsültasyonu asla atlamamalıdır.
118
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Kriz müdahale kavramı öğrenilmeye çalışıldı. Krize müdahalenin ayrı kriterleri, kriz
süreç şeması ve kriz yaklaşımları işlemdi. Ayrıca tomatoloji ve sosyal çalışma ilişkisi
incelendi.
119
Bölüm Soruları
1.Kriz terimi ilk defa kim tarafından tanımlanmıştır.
a. Lindeman
b. Satir
c. White
d. Stuart
e. Kadushin
2.Kriz teorisinin çıkış noktasını aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Zaman
b. Olgu
c. Denge
d. Öğrenme
e. Pşise
3.Ruhsal dengenin bozulması ile ruhsal bunalımın meydana gelmesi arasında kalan
dönemi, aşağıdaki seçeneklerden hangisi ifade eder?
a. Öğrenme dönemi
b. Arketip süreci
c. Yaşam dönemi
d. Kriz dönemi
e. Hiçbiri
4.Psikolojik çöküntü ya da kriz dönemi genellikle kaç hafta sürüp şiddeti giderek
azalır?
a. 1-2 hafta
b. 2-3 hafta
c. 1-3 hafta
d. 2-4 hafta
e. 4-6 hafta
120
5.Aşağıdakilerden hangisi kişinin bunalıma girmek üzere olduğunu gösteren seçenek
değildir.
a. Günlük alışkanlıklarda gerileme
b. Okul ve iş yaşamıyla ilgili verimin azalması
c. Sık sık ağlama
d. Normal uyku düzeyi
e. Her şeyden sıklıma
6.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi kriz müdahale terapisi içinde yer almaz?
a. Birey odaklı kriz müdahale terapisi
b. Öğrenme odaklı kriz müdahale terapisi
c. Kısa süreli kriz müdahale terapisi
d. Baskı odaklı kriz müdahale terapisi
e. Sistem odaklı kriz müdahale terapisi
7.İnsana en çok baskı yapan, hayat kalitesini azaltan, hayat kalitesini azaltan psiko-
sosyal faktörleri tespitinin yapıldığı kriz müdahale tarzını aşağıdaki seçeneklerden hangisini
ifade eder?
a. Birey odaklı kriz müdahale
b. Öğrenme odaklı kriz müdahale
c. Kısa süreli kriz müdahale
d. Baskı odaklı kriz müdahale
e. Sistem odaklı kriz müdahale
8.Kişinin geçmişteki olumsuz deneyimleriyle ilgili bastırılmış olduğu bir üzüntü ya da
psikolojik sarsıntının yeni bir baskı sonucu harekete geçmesi durumunda uygulanan kriz
müdahale tarzına ne denir?
a. Birey odaklı kriz müdahale
b. Öğrenme odaklı kriz müdahale
c. Kısa süreli kriz müdahale
d. Baskı odaklı kriz müdahale
e. Sistem odaklı kriz müdahale
121
9.Sistem odaklı kriz müdahale terapisinde sosyal çevre nasıl tanımlanmıştır?
a. Geniş aile
b. Yapay aile
c. Çekirdek aile
d. Kriz müdahale
e. Çift aile
10.Krizden etkilenen sistem, krizin hasarının onarılmasında etkili olan sistemle çalışan
sosyal hizmet uzmanı, kriz müdahale terapisi modellerinden hangisini kullanmaktadır?
a. Birey odaklı kriz müdahale
b. Öğrenme odaklı kriz müdahale
c. Kısa süreli kriz müdahale
d. Baskı odaklı kriz müdahale
e. Sistem odaklı kriz müdahale
11.Elizabeth Kübler-Ross, ölümcül bir hastalığı olduğunu fark eden olgular için beş
aşama tanımlanmıştır. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi beş aşamalı süreçte sıralaması yanlış
ifade edilmiştir?
a. İnkar
b. Öfke
c. Pazarlık
d. Kabullenme
e. Depresyon
12.Kriz yaşayan bir bireyde ilk iki hafta yas belirtilerinin görülmemesini aşağıdaki
seçeneklerden hangisi ifade eder?
a. İnhibe yas
b. Gecikmiş yas
c. Yitim
d. Yas
e. Hipertrofik yas
122
13.Yas belirtilerinin hiç ortaya çıkmamasına ne denir?
a. Matem
b. Gecikmiş yas
c. Yitim
d. Yas
e. Hipertrofik yas
14.Lindeman’ın yas belirtileri içinde bildirdiği kavramları aşağıdaki seçeneklerden
hangisi ifade etmez?
a. Bedensel yakınmalar
b. Suçluluk
c. Öfke
d. İsteksizlik
e. Evlenmek
15.Literatürde yas sürecinde majör depresyon bildirilmektedir. Bu durumda sosyal
çalışmacının öncelik vereceği ve atlamaması gereken konsültan birim hangisidir?
a. Psikiyatrik konsültasyon
b. BDT
c. Eğitim
d. Evlatlık edinme hizmetleri
e. Koruyucu aile hizmetleri
Cevaplar
1) a, 2) c, 3) d, 4) e, 5) d, 6) b, 7) a, 8) c, 9) b, 10) e, 11) d, 12) b, 13) d, 14) e, 15) a
123
7.PSİKO-SOSYAL YAKLAŞIM
124
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Yedinci bölümde, psiko-sosyal yaklaşımın kurumsal çerçevesi ve teknikleri
öğrenilecektir.
7.1. Kurumsal Çerçeve
7.2. Teknikler
125
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Sosyal çalışma disiplininin ilk teorisi ve teoriden beslenen mesleki müdahalelerde
kullandığı yaklaşım, hangi yaklaşımdır?
2.Birey, aile, grup ve toplumda çalışırken, psiko-sosyal müdahale tarzında teşhis ve
tedavi 1930’lu yıllardan beri nasıl formülü edilmiştir?
3.Davranışsal ve kişilik teorileri ile psiko-sosyal teorinin kavramları arasında nasıl bir
ilişki tarzı vardır, benzer ve farklılıklar nelerdir, analiz ediniz.
126
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde
edileceği veya geliştirileceği
Psiko sosyal yaklaşım Psiko-sosyal yaklaşımın
teori ve teknikleri öğrenilir
Aile çalışmalarınla psiko-
sosyal formülasyonu nasıl
oluşturulacağı ve tekniksel
kümelerin kolay anlaşılması
sağlanacaktır.
127
7.Psiko- Sosyal Yaklaşım
Psiko-sosyal yaklaşımın temelleri, 1930'lu yıllarda atılmıştır. Gordon Hamilton ta-
rafından da 1937 yılında formüle edilmiştir. Sosyal çalışma literatüründe, "teşhis ekolü"
olarak tanımlanmaktadır. Sosyal çalışma uygulamalarında kullanılan ilk yaklaşım tarzı olarak
dikkat çekmektedir. Daha sonraki yıllarda aile terapileri ve fonksiyonel terapilerin
gelişmesine katkıda bulunan, yaklaşım tarzıdır. Zaten sosyal çalışma meslek olarak "psiko-
sosyal" olarak bilinmektedir.
Psiko-sosyal yaklaşım, insanların yoksullaşmasına yol açan faktörleri ortaya çıkarmak,
teşhis ve tedavi süreçlerini kavramsallaştırmak için oluşturulmuştur. Mary Rich-mond ilk
uygulayıcılardandır. Sonraki yıllarda yaklaşım, psikanalitik teoriden etkilenmiştir.
Psiko-sosyal yaklaşım bireyi ve aileyi hem psikolojik öğeleri hem de çevresiyle bir-
likte ele alır ve bu ele alış sosyal çalışmada "çevresiyle birlikte kişi" odağının oluşmasına
zemin hazırlamıştır.
7.1.Kuramsal Çerçeve
Psiko-sosyal yaklaşım, sorunları olan bireyi iç dünyası, yani içsel psikolojik özellikleri
ve yaşadığı sosyal çevrenin gerçekleri ile birlikte ele alır, "kişi ve içinde bulunduğu durum"
ifadesi kişinin etkileşimde bulunduğu ailesi, arkadaşları, komşuları, öğretmeni, işvereni vb.
gibi yakın çevresindeki insanlardan meydana gelen bir bütünü tanımlar. Hastane, okul, iş yeri,
mahkeme gibi resmi kuruluşlar da bu bütün içinde yer alır (Minnahan, 1987).
Sistem teorisi, bireyin çevresinde bulunan sistemlerle ilişkilerini, etkileşimlerini an-
lamamızı kolaylaştıran, sosyal çalışmanın meta teorilerindendir. Psiko-sosyal yaklaşımın,
sistem teorisine benzer ifadeleri barındırdığını göstermekteyiz. Kısaca, sistem teorisi ile ilgili
kavramlar psiko-sosyal yaklaşım ile bağdaşmaktadır.
Psiko-sosyal yaklaşımın pratik amacı, bireyin, ailenin içinde bulunduğu durumu,
koşulları değiştirme sorumluluğunu duyması ve sosyal işlevselliğini gerçekleştirmesidir.
Bu yaklaşım, yardım almak üzere, başvuran kişinin sosyal refahına önem verir; her
türlü ihtiyacının karşılanmasını, önüne çıkan çeşitli engellerle başedebilmesi yönünde
desteklenmesini ve sorumluklarını yerine getirebilmesi için kendine güven duygusunun
güçlendirilmesini hedef alır (Turan, 2009).
Psiko-sosyal yaklaşımda ilk görüşme veya görüşmeler, müracaat sahibinin karşılaştığı
durumla ilgili düşüncesini öğrenmek yanında, meslek elemanına güvenmesini, kendisine
yardım edeceğine inanmasını, güçlüklerinin anlayış ve saygıyla karşılandığını hissetmesini
sağlamak amacıyla yapılır. Daha açık bir deyişle, ilk görüşmeler kişiyi rahatlatıcı kendisini ve
sorununu, içinde bulunduğu durumu, daha objektif değerlendirmesini sağlayıcı, benlik
saygısını, özgüvenini arttırıcı nitelikte olmalıdır. Genellikle sorun, müracaat sahibinin
anlattığından daha farklı ve çok yönlüdür. Bireyin içsel, psişik kökenli ihtiyaçları strese yol
açar, onu bunaltırlar. Diğer yandan çevresel etkenler kişi üzerinde baskı unsuru olurlar.
Dolayısıyla sorun iç ve dış etmenler arasındaki karmaşık etkileşimlerin ürünüdür (Payne,
1997).
128
Psiko-sosyal yaklaşımda, sorunun teşhisi ve değerlendirilmesi, mesleki çalışmanın
odak noktasıdır. Sorun çeşitli açılardan incelenerek, psiko-sosyal kirlenmişlik alanlarına dair
bilgi, psiko-sosyal inceleme raporu ile alınmalıdır. Sosyal çalışmacı çevresiyle birlikte kişi
odağını iyi belirlemeli, formülasyon içi dolu olarak oluşturmalıdır.
Tedavi için, müracaatçı ve sosyal hizmet uzmanı arasında yapıcı bir ilişkinin kurulmuş
olması şarttır. Bu ilişki sayesinde, birey endişe ve suçluluk duygusundan kurtulur. Kendine
güveni artar, sosyal çevre hakkındaki yanlış düşüncelerini ve uyumsuzluk kaynağı olan
duygusal tepkilerini bizzat farkeder. Çocukluk yıllarında yaşadığı üzücü deneyimlerin duygu,
düşünce ve davranışları üzerindeki olumsuz etkisini kavrar (Turan, 2009).
Psiko-sosyal yaklaşım, çocuk, ergen, genç, yetişkin, çift ve ailelerle uygulamalarda
hatta mezzo düzeyde grup terapisi uygulamalarında kullanılan bir yaklaşımdır. Sosyal
çalışmanın, meslek ve disiplin olarak var olmasına katkıları olan diğer yaklaşımlara ilham
veren bir modeldir. Psiko-sosyal model için sosyal çalışmacı, psiko-sosyal sağlığın evrelerini
beceri temelinde uygulayabilmelidir.
Çakmaklı (2007)'ya göre psiko-sosyal sağlığın evreleri şunlardır.
1- Evlenmeden önce yapılacak işler
2- Evlenirken yapılacak işler
3- Evlendikten sonra yapılacak işler
4- Hamile kalmadan önce yapılacak işler
5- Hamile kaldıktan sonra yapılacak işler
6- Doğum anı ve çevresiyle ilgili yapılacak işler
7- Doğum sonrası faktörlerle ilgili yapılacak işlerdir.
Psiko-sosyal teşhis için, bireyin, ailenin ve çocuğun yaşam döngüsü, çevresiyle bir-
likte ele alınır. Psiko-sosyal yaklaşımda uygulama süreci birbirini izleyen dört aşamadan
oluşmaktadır.
1- Psiko-sosyal inceleme
2- Teşhis ve değerlendirme
3- Tedavi süreci
4- Sonlandırmadır.
Sosyal çalışmanın diğer yaklaşımları gibi, psiko-sosyal yaklaşımda, yukarıdaki dört
aşamalı süreç baz alınarak, yedi aşamalı bir müdahale planı ile uygulanmaya devam et-
mektedir. Yedi aşamalı müdahale planı şunlardır.
1- Tanışma, bağlantı kurma
2- Ön değerlendirme
3- Planlama
129
4- Uygulama
5- Son değerlendirme
6- Sonlandırma, bağlantıyı kesme
7- İzleme'dir.
Psiko-sosyal yaklaşımda çalışmacı, sosyal servisde, psiko-sosyal evreleri dikkate ala-
rak, psiko-sosyal hizmetleri yürütür. Psiko-sosyal evreler, insanın yaşam süresi içinde değişik
zamanlarda ardıl olarak yer alan sekiz ayrı kişilik gelişim evreleridir. Erickson tarafından
oluşturulan bu kavramlar, psikolojiye giriş dersi içinde işlenmiştir.
Psiko-sosyal hizmetler, sosyal çalışmacı tarafından, ruhsal ve sosyal sorunları olan
bireylerin iyileştirilmeleri için verilecek mesleksel hizmetlerdir (Tomanbay, 1999).
Psiko-sosyal yaklaşımda, sosyal çalışmacı, daha önce ismi sosyal inceleme raporu
olan, şu andaki ismi ile psiko-sosyal inceleme raporu olan, raporu hazırlar. Çalışılan bireyin,
grubun, ailenin psiko-sosyal özellikleri ve mesleki müdahale, formülasyon raporda yer alması
gereken bilgilerdir. Psiko-sosyal inceleme raporu, ilgili mahkemeye, evlatlık ve koruyucu aile
için, sosyal hizmetler il müdürlüğü ilgili servisine, terapi görüşmelerindeki seanslar için
dosyalarına, muhtaçlık tespiti için sosyal servis dosyalarına vb. düzenlenerek konulur. Psiko-
sosyal servis en az iki sosyal çalışmacının çalıştığı kurumda, yasal bir gerekliliktir.
7.2.Teknikler
Psiko-sosyal yaklaşım, sosyal çalışmanın meta teorilerinde olan sistem teorisi ve
ekolojik teoriden beslenmektedir. Bunun yanı sıra, kişilik kurmalarını da kullanmaktadır.
Sosyal çalışmanın en eski yaklaşımı olduğu için, meslek psiko-sosyal olarak tanınmakta ve
teşhis psiko-sosyal olarak adlandırılmaktadır. Psiko-sosyal yaklaşımda sistemik teknikler,
kişilik kuramları ile ilgili teknikler kullanılmaktadır. Yaklaşımın kendine özgü teknikleri ise
şunlardır.
• Psiko-sosyal inceleme
• Teşhis
• Tedavi süreci
• Toplumsal kaynaklar
• Terapistin uygulama esnekliği
• Yönlendirme teknikleri
• Mülakat teknikleri
• Geçmiş yaşantılar
• Davranışsal teknikler
• Psikodrama
• Sosyodrama
130
Psiko-sosyal inceleme
İlk seansta veya ilk birkaç seansta, olgu ve ailelerin, sosyal çalışmacıya, sorunlarını
anlattığı, mesleki ilişkinin kurulduğu, formülasyonun oluşturulmaya çalışıldığı tekniktir. Bu
teknik içinde, olgu ve ailelere problemlerin çözümüyle ilgili, nasıl bir yardımda
bulunulabileceği, mesleki ilişkinin süreci ve sıklığı ile ilgili açıklamalarda bulunulur.
Kişinin, sorununu ayrıntılarıyla anlatmasına yardım edilir ve arasına yapılan bilinçli
müdahalelerle endişe, suçluluk ve çaresizlik duyguları azaltılmaya çalışılır (Turan, 2009).
Teşhis
Psiko-sosyal yaklaşıma ismini veren tekniktir. Literatürde psiko-sosyal yaklaşım için
"teşhiş ekolü" ifadesi kullanılmaktadır. Model, sosyal çalışma değerlendirmesinin
müracaatçıya özgü olmasına, birey ve ailenin kendi koşulları içinde ve özellikleri göz önüne
alınarak teşhisine önem vermektedir.
Teşhiste problem çeşitli açılardan incelenerek, gözlem ve doküman bilgileriyle har-
manlanarak analiz edilmelidir. Teşhis ve somutlaştırma tekniği birlikte uygulanır. Çünkü
teşhis için somutlaştırmaya gerek vardır.
Teşhiste, güçlüklerin hangi konularda olduğu tespit edilip, nedenleri ortaya kon-
malıdır. Örneğin, aile reisinin hastalanması durumunda meslek elemanı, hastalığın tedavi
edilme olasılığı, süresi, kişinin çalışma kapasitesine etkisi, ailenin gelir düzeyinde değişme
yaratıp yaratmadığı gibi hususlar yanında, ailedeki diğer bireylerin kişilik özellikleri, yaş,
cinsiyet, eğitim düzeyi itibariyle, bu duruma nasıl uyum sağlayacakları, aile içi ilişkilerde ne
gibi değişiklikler olabileceği, ailenin yakınlarından sağlanması mümkün olan yardımlar,
kurumun ve toplumdaki diğer kuruluşların yararlanılabilecek hizmetleri, olanakları
değerlendirilmelidir (Turan, 2009).
Teşhiste, bireyin ego fonksiyonları, içgüdüleri, düşünce yapısı, davranış kriterleri,
gelecekle ilgili beklentileri, kendi olanakları ve çevre imkânlarını kullanmaya ilişkin tutumu
vb. gözden geçirilmelidir (Turan, 2009).
Bireylerin çevresiyle, aile üyelerinin birbirleriyle, ilişkilerinin bozuk olması, var olan
sorunlarını ve gelecekte karşılaşacakları sorunları olumsuz etkileyeceği bilinen bir durumdur.
Bu nedenle psiko-sosyal yaklaşımda, teşhisin esnek olması, gelişmelere göre gözden geçirilip
şekillendirilmesi, yeniden formülasyon oluşturulması önemlidir. Turan (2009)'a göre, doğal
olarak her değişme yardım planının yeniden gözden geçirilmesini gerektirecektir.
Psiko-sosyal yaklaşımda teşhis, tıbbi ya da psikiyatrik teşhisle eş anlamlı değildir.
Psiko-sosyal teşhis, tıbbi ve psikiyatrik teşhise kolaylık sağlayıcıdır, sosyal çalışma mesleğine
özgüdür. Diğer sağlık grubu meslekleri bu gerçeği unutmamalıdır, böylece disiplinler arası
konsültasyon daha rahatlıkla yapılacaktır. Ekip çalışması anlam kazanacaktır.
Sosyal çalışmacı, psiko-sosyal yaklaşımda ve diğer yaklaşımlarda, çevresiyle birlikte
birey, çevresiyle birlikte aile odağını baz alarak teşhisi ve değerlendirmeyi yapmalıdır.
131
Tedavi süreci
Psiko-sosyal yaklaşımda tedavi süreci, teşhis gibi psiko-sosyal öğelere sahiptir. Yak-
laşımın ortaya çıktığı 1930'lu yıllarda tedavi iki şekilde ele alınmaktaydı. Bu ele alış, sosyal
ve psikolojik olmak üzere iki kurguda şekilleniyordu. Günümüzde tedavi ve tanı için sosyal
çalışmada "psiko-sosyal" kavramı birlikte ifade edilmektedir. Genelci sosyal hizmetin
vurguladığı "psiko-sosyal işlem" kavramı bu yöndedir.
Psiko-sosyal yaklaşımda tedavi süreci, kişinin güçlü yönlerini kullanması yönünde
desteklenmesi, suçluluk, öfke, endişe gibi duygularının açığa çıkması, sosyal çevreye
uyumunu engelleyen davranışlarının kontrol altına alınması ve yapıcı olanların yerleşik hâle
getirilmesi gibi etkinlikleri içerir (Turan, 2009 - Çakmaklı, 2007).
Tedavi sürecinde sorun veya sorunların teşhisinden sonra, kullanılacak teknikler ve
diğer terapi modelleri esnek bir şekilde tespit edilmelidir. Psiko-sosyal yaklaşım, aile
terapileri ve BDT, kombine uygulanırsa, modeller arası uyum sağlanmış olacaktır.
Tedavi sürecinde, birey ve ailenin kendilik ve çevresel faktörleri arasındaki ilişkiyi
açıklamak anlamlı olacaktır. Bazen de, sosyal çalışmacı, kendilik ve çevresel faktörler
arasındaki ilişkiyi açıklamak yerine, olgu ve ailelerin, kavramalarına yardım etmeyi
amaçlayabilir. Bu iki tercih sosyal çalışmacıya ve olgu-ailelerin bilişsel kapasitelerine
bağlıdır.
Tedavi sürecinde, süpervizyonlarda ortaya çıkan sık karşılaşılan hataları Minnahan
(1987) şu şekilde ifade etmektedir.
1- Açık olmayan belirsiz hedefler seçmek.
2- Kişi ve ailenin yakınlarından sağlanabilecek yardımları dikkate almamak.
3- Yapıcı ve ilişkileri düzeltecek davranışları arttırmaktan çok yıkıcı davranışları yok
etme üzerinde odaklaşmak.
4- Fiziksel çevre koşullarını düzenlerken var olan bazı olanakları göz ardı etmek.
5- Yetersiz çevre koşullarının sorunun çözümü üzerindeki olumsuz etkisini kü-
çümsemek.
6- Yukarıdaki hususların önemini görmezlikten gelmek.
Olgu ve ailelerin, kendileri, sorunları ve yakın çevreleri hakkındaki olumsuz düşünce,
duygu ve davranışları, tedavi sürecini bloke ettiği için, 3D. (düşünce-duygu-davranış)
üzerinde çalışmalar formüle edilmelidir.
Tedavi sürecinde, onaylanmayan ya da kontrolsüz davranışlara yol açan faktörleri bir
dereceye kadar önlemek mümkündür. Ancak burada teşvik faktörü insanlar arası etkileşim
biçiminden ise, istenmeyen davranışı ortadan kaldırabilmek için başka yöntemler
kullanılmalıdır. Tedavi planının amacı bazı davranışları arttırmak veya azaltmak yahut da
tekrar edilmesini önlemek olabilir. İstenen bir davranışın sık yapılması için onu özendiren,
teşvik edici faktörler üzerinde durulmalıdır. Cezalandırma ise, istenmeyen davranışların
132
yapılmasını belli koşullarda önleyebilir. Davranışın neden olduğu olumsuz sonuçların kişi
üzerinde caydırıcı etkisi vardır (Turan, 2009).
Turan'ın (2009) yukarıda ifade ettiği gibi, tedavi rasyonelinde davranışsal tekniklerin
kullanımı psiko-sosyal yaklaşım içinde varlığını sürdürmüştür.
Psiko-sosyal yaklaşımda Hepworth (1990) on adım önermektedir.
1- Kişi ve ailenin ilişkilerini düzene koymak.
2- Kişi ve ailenin olanaklarını arttırmak.
3- Kişi ve ailenin destek sistemlerini harekete geçirmek.
4- Kişi ve ailenin yaşadığı çevreyi değiştirmek.
5- Kişi ve ailenin çeşitli kurumlardaki işlerinin, sorunları ile ilişkisinin belirlenmesi.
6- Kişi ve ailenin kurumlarla ilişkilerini geliştirmek.
7- Kurum sistemini geliştirmek.
8- Kişi ve aileye duygusal yönden destek olmak.
9-Yeni toplumsal kaynaklar yaratmak.
10-Kişi ve ailenin haklarını savunmak.
Psiko-sosyal yaklaşım birey ve aile ile ilgili çalışmalarda sıklıkla uygulanan bir yak-
laşımdır. Hepworth (1990) olgu ve ailelerle çalışırken yukarıda ifade edilen on işlemle
beraber, aile ve aile üyeleri için, sosyal çalışmacılara on dört adımda tedavi rasyoneli
önermektedir.
1- Aile üyeleri ile yakınlaşma sağlamak.
2- Yardım süreci hakkında aile üyelerinin düşünce ve beklentilerini öğrenmek.
3- Aile üyelerinin yardım süreci içindeki rollerini ve yardım sürecinin içeriğini
açıklamak.
4- Ailenin sorun hakkındaki düşüncelerine açıklık getirmek.
5- Aile üyelerinin ihtiyaç ve isteklerini belirlemek.
6- Sorunun belli bir üyeye değil, aileye ait olduğunu vurgulamak.
7- Ailedeki üyelerin ve aile sisteminin sorunun çözümüne yarayacak güçlü yönlerini
ortaya koymak.
8- Aile ilişkilerini olumsuz şekilde etkileyen ve tekrarlanan üyeler arasındaki etki-
leşim biçimine dikkat çekerek bu durumun değişmesini isteyip istemediklerini sormak.
9- Aile üyelerinin birbirlerine, daha anlayışlı, sevecen, olumlu yaklaşımlarına yardım
etmek.
10- Aile üyelerinin değişebileceklerine olan güvenimizi kendilerine ifade etmek.
133
11- Ailenin ve üyelerinin ileriye dönük amaçlarını tanımlamak.
12- Sorun çözme sürecinin koşulları, yürütülme biçimi ve uzman ile aile üyelerinin
süreçle ilgili sorumlulukları üzerinde görüş birliği, anlaşma sağlamak.
13-Bir sonraki seansa kadar geçecek zaman içinde aile üyelerinin yapacağı işleri aile
ile görüşerek birlikte karara bağlamak.
14-Görüşmenin sonunda üzerinde durulan sorunlar, ulaşılmak istenen hedefler ve
kaydedilen gelişmeleri özetlemek.
Psiko-sosyal yaklaşım, sosyal çalışmanın en eski yaklaşım tarzı ve uygulamalarda sık
kullanılan model olma özelliğine sahiptir. Tedavi rasyonelinde kuramsal çerçeve iyi bilinmeli,
uygulamalarla pekiştirilmelidir. Terapist olarak sosyal çalışmacı, kuramcı değil,
uygulayıcıdır. Başarılı bir tedavi rasyoneli için, kuramlar gerekli ancak yeterli değildir.
Kuramların ağırlık kazanması gereken yerler, teorik eğitim ve ilgili araştırmalardır, uygulama
ise, beceri temelli psiko-sosyal modelli seanslarda önemlidir.
Toplumsal kaynaklar
Psiko-sosyal yaklaşımda, olgu ve ailelerle çalışırken, sorunların çözümü için, top-
lumsal kaynaklardan yararlanmayı öngören uygulamaların, tekniksel ifadesidir. Toplumsal
kaynaklar çalışılan alana özgü ve devletlerin gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılıdır.
Teknik içinde, yoksulluk sorunu için maddi kaynaklar, aileler için, koruyucu aile
olma, evlatlık işlemleri, ailenin maddi ve manevi destek kaynakları, bireyin kendine özgü
duygusal ve dış çevre destek kavramları vb. yer alır.
Terapistin uygulama esnekliği
Olgu ve aile ile ilgili sorunların varlığı çok çeşitlilik arz etmekte ve zamanla da de-
ğişime uğramaktadır. Uygulama için, tedavi rasyoneli esnek olmalıdır ve seanslar içinde, bu
esneklik göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin her bireyin ya da aile üyesinin endişe formu
farklıdır. Bazı insanlar yakın gelecek için endişe duyarken, bazı insanlar, özellikle ihtiyarlar,
şu anda yapamayacakları hayat görevleri ya da ilerisi için yaşam koşulları hakkında endişe
formlarına dair kaygılanırlar. Anneler çocukları hakkında, endişeye sahiptir. Ayrıca sözü
edilen endişe formları, zaman limitleri içinde de farklılıklar gösterir. Tüm bunlar endişe formu
ile ilgili, formülasyonun, uygulamaların esneklik içinde ele alınmasını gerektirmektedir.
Sosyal çalışmacının özenle ve daima uyması gereken bir tekniktir, esneklik sorunun çözümü
içindir. Sorunun çözümüne uygun olmayan esneklik, içi boş olan bir esnekliktir.
Yönlendirme teknikleri ve mülakat
Pisko-sosyal yaklaşım ve kitabın ilgili bölümlerinde, sözü edilen modeller için, mezzo
uygulama modelleri için, sosyal çalışmacının olmazsa olmaz şeklinde ifade edilen, tekniksel
kümeleridir.
Sosyal hizmet bölümü birinci sınıf, sosyal çalışmaya giriş dersinde ayrıntılı olarak
anlatılmış, klinik uygulamalarla da pekiştirilmiştir. Bu bölümde ayrıca anlatılmayacaktır.
134
Geçmiş yaşantılar
Sorunun teşhisi ve formülasyonu için, olgu ve aile üyelerinin özgeçmişine bakılıp,
bugünkü düşünce, duygu ve davranışlar üzerindeki etkinliğine bakıldığı tekniktir. Geçmişte
olup bitenler yaşanmıştır ve değişmeyecektir ama bugünkü davranışlar üzerinde geçmiş
varlığını sürdürmektedir. Geçmiş yaşantı ve deneyimlerin, bugüne dair varlıkları, sorunların
çözümünü güçleştirmekte ve direnç oluşumuna neden olmaktadır. Tüm bunlardan dolayı
sosyal çalışmacı geçmişle bu günü karşılaştırmakta nedensel ilişki zincirine dair yorumlar
yapmaktadır.
Davranışsal teknikler
Psiko-sosyal yaklaşımda, istenen davranışların yerleşmesi, istenmeyen davranışların
sönmesi için uygulanan tekniksel kümelerdir. Kitabın ilgili bölümünde ayrıntılı olarak
açıklanmıştır.
Psikodrama
Süjelerin, kendilerinde var olduğu düşünülen bozukluklarla ilgili bir temayı, tiyatro
vari bir egzersiz şeklinde sahnede oynayarak, kendi benliklerini keşfetmelerini ve
komplekslerinden kurtulmalarını sağlama tekniğidir (Foulquie, 1994).
Psikodrama, bireyin duygularını, düşüncelerini, davranışlarını kaygı ve korkularını,
algılarını, iç dünyasını tiyatro gibi temsili olarak sergilemesidir. Tekniğin yaratıcısı
Moreno'dur.
Psikodrama tekniği, psko-sosyal yaklaşıma, sonradan eklenmiş bir teknik olmasına
rağmen, sosyal çalışmacılar ve diğer terapist grubu meslekler arasında popülaritesini
korumuştur.
Teknikte, problemi kişi, diğer kişi ya da kişilerin yardımı ile problemini oynar. Böy-
lece, temsil sırasında yaptığı hareketlerin, tavırların, reaksiyonların arka planında yer alan
duygu, düşünce ve davranışlarının, sebep ve anlamlarını anlatmaya-anlamaya-diğer kişilerin
anlamasına yardım etmiş olur. Temsilden sonra, sosyal çalışmacı, sergilenen oyunun
sonuçlarını tahlil eder, problemin görülmesini sağlar, olgunun bundan sonra, hareketlerini
daha iyi düzenlemesine olanak sağlar.
Psikodramada, kendi problemini canlandıran, temsil eden birey, sorunlara sebep olan
diğer bireyin yerini alarak da o bireyi canlandırabilir. Böylece, birey sorunlarını yalnız kendi
bakış açısından değil, karşındaki bireyin bakış açısından da anlamaya başlar. Örnek olarak,
kendi problemini sergileyen çocuğun, daha sonra, annesini oynaması, gösterilebilir.
Psikodramda birinci unsur sahne, ikinci unsur sahnenin baş oyuncusudur. Moreno
(1965) baş oyuncudan, sahnede kendi kendisini oynaması, kendi özel dünyasını ifade
etmesini, bir aktör gibi davranmamasını, kendi kendisini oynamasını, istemektedir.
135
Psikodramanın amacı, ona katılanları gerçek bir durum içine sokmak; onları, karşı-
laşmış oldukları, ya da karşılaşacakları problemlerle yüz yüze getirmek ve bu durumda neler
hissettiklerini açıkça göstermeye teşvik etmektir (Foulquie, 1994).
Çocuklarda psikodrama oyun terapisi ile iç içe geçmiştir ve benzer kavramlar taşı-
maktadır. Psikodramada, çocuk oyunsal şekli ile, kendi iç çatışmalarını yeniden yaşar,
kendiliğinden ifade eder. Bu işlem katarsisde sağlar.
Amaçlarına göre farklı psikodramlar vardır.
1- Teşhis psikodramı
2- Formasyon psikodramı
3- Eğitici psikodram
4- Tedavi psikodramıdır (Foulquie, 1994).
Sosyodrama
Psikodramanın merkezi birey, sosyodramının merkezi ise gurptur. Psikodramada
bireyin sorunları, sosyodramada grubun sorunları ele alınmaktadır.
Sosyodrama bir grubun ortak sosyal probleminin-problemlerinin sahnelenip dramatize
edilerek incelenmesinin tekniksel ifadesidir. Dikkat ve yönelim bir kişiden, grup veya grubun
ortak problemi üstünde yoğunlaşır. Oynanan veya dramatize edilen problem, grubun ortak
sosyal problemidir. Örnek olarak iş arayan bir kişinin iş problemini, birkaç kişi temsil
şeklinde sahnelemesi, verilebilir.
Sosyodrama, küçük gruplar hâlinde uygulanan ve iştirak edenlerin ihtiyaçlarına uygun
bir tema üzerine irticalen oynanan tiyatromsu sahnelerden oluşan psikoterapi veya eğitim
tekniğidir (Foulquie, 1994).
Psiko-sosyal yaklaşım, sosyal çalışmanın tarihsel bir uygulama modeli olma özelliğini
taşımaktadır, sosyal çalışmanın birçok yaklaşımına da temel teşkil etmiştir. Bu iki ayırıcı
nitelik yaklaşımın güçlü yönüdür. Ayrıca sosyal çalışmanın "çevresi içinde birey odağı" ve
"psiko-sosyal tanı" kavramlarının oluşumuna zemin hazırlaması diğer bir güçlü yönüdür.
Psiko-sosyal sağaltımının birey ve aile üzerinde 1930'lardan bu yana uygulanması, aile
terapilerinin de, çalışmada temellerinin atıldığı bir zaman limitine tekabül etmesi, "ailenin
işlevselliğine" atıf yapılması diğer güçlü yönleridir.
Psiko-sosyal yaklaşımı tek başına uygulayan sosyal çalışmacılar eleştirilmekte, diğer
modellerle birlikte uygulanması önerilmektedir.
136
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Bu bölümde psiko-sosyal yaklaşımın tanımı ve kavramları anlatıldı. Sosyal hizmet
uygulamalarında psiko-sosyal formülasyon, teşhis ve tedavinin nasıl olacağı konuları işlendi.
Ayrıca yaklaşımın güçlü ve sınırlı yanlarına, sosyal çalışma uygulamalarındaki tarihsel
önemine değinildi.
137
Bölüm Soruları
1.Psiko-sosyal yaklaşım kaç yılında formüle edilmiştir.
a. 1930
b. 1932
c. 1937
d. 1938
e. 1940
2.Psiko-sosyal yaklaşımı formüle eden kişi aşağıdaki seçeneklerden hangisidir.
a. Gordon Hamilton
b. Virginia Satir
c. Lynn Hoffman
d. Froma Walsh
e. Michael White
3.Sosyal çalışmada “çevresiyle birlikte kişi” odağının oluşmasını sağlayan yaklaşım
aşağıdaki seçeneklerden hangisidir?
a. Kriz müdahale yaklaşımı
b. Sistem odaklı kriz müdahale
c. Davranışsal yaklaşım
d. Psiko-sosyal yaklaşım
e. Ekolojik yaklaşım
4.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Çakmaklı’nın ifade ettiği psiko-sosyal sağlığın
evreleri arasında yer almaz?
a. Evlenmeden önce yapılacak işler
b. Doğum anı ve çevresiyle ilgili yapılacak işler
c. Hamile kalınmadan önce yapılacak işler
d. Evlendikten sonra yapılacak işler
e. Sonlandırma aşamasında yapılacak işler
138
5.Aşağıdaki teorilerden hangisi sosyal çalışma disiplinine ait bir teoridir?
a. Ekolojik teori
b. Psiko-sosyal teori
c. Davranışçı teori
d. Psikonalitik teori
e. BDT
6.Psiko-sosyal yaklaşımı ilk kullanan uygulayıcı kimdir?
a. Mary Richmond
b. Virginia Satir
c. Michael White
d. Charles Zastron
e. Kadushin
7.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi psiko-sosyal tedavi sürecinde ve süpervizyonlarda
ortaya çıkan ve sık karşılaşılan hatalı seçeneklerden biri değildir?
a. Açık olmayan belirsiz hedefler seçmek
b. Çevreden sağlanacak yardımları dikkate almamak
c. Çok yıkıcı davranışlar üzerinde fazla odaklanmak
d. Olanakları gözardı etmek.
e. Ayni nakdi yardımı gözden kaçırmamak
8.Psiko-sosyal tedavide aşağıdaki seçeneklerden hangisi yapılmaz
a. Kişinin güçlü yönlerine dikkat edilir.
b. Endişeyle ilgili çalışılır
c. Düşünce-duygu-davranış üçlüsüyle çalışılır
d. Aile değerlendirmesi yapılmaz
e. Suçluluk duygusuyla çalışılır.
139
9.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Hepworth’un psiko-sosyal yaklaşım için önerdiği
adımlardan biri değildir?
a. Kişi ve ailenin ilişkilerini düzene koymak
b. Kişi ve ailenin olanaklarını arttırmak
c. Destek sistemlerini harekete geçirmemek
d. Çevre değişikliğini düşünmek
e. Kişi ve aileye duygusal yönden destek olmak
10.Aşağıdaki tekniklerden hangisi psiko-sosyal yaklaşımda kullanılmaz.
a. Psikodrama
b. Sosyodrama
c. Geçmiş yaşantılar
d. Psikanaliz
e. Toplumsal kaynaklar
11.Psiko-sosyal yaklaşımda, olgu ve ailelerle çalışırken sorunların çözümü için,
toplumsal kaynaklardan yararlanmayı öngören uygulamaların tekniksel ifadesi hangi teknik
ismiyle adlandırılır?
a. Terapistin uygulama esnekliği
b. Toplumsal kaynaklar
c. Mülakat
d. Yönlendirme teknikleri
e. Geçmiş yaşantılar
12.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi amaçlarına göre psikodramlar arasında yer almaz?
a. Teşhis psikodramı
b. Formasyon psikodramı
c. Sosyodrama
d. Eğitici psikodram
e. Tedavi psikodramı
140
13.Küçük gruplar hâlinde uygulanan ve iştirak edenlerin ihtiyaçlarına uygun bir tema
üzerine irticalen oynanan tiyatromsu sahnelerden oluşan psikoterapi veya eğitim tekniğini
aşağıdaki seçeneklerden hangisi ifade eder?
a. Tedavi psikodramı
b. Formasyon psikodramı
c. Teşhis psikodramı
d. Sosyodrama
e. Hiçbiri
14.Psiko-sosyal yaklaşımda istenen davranışların yerleşmesi, istemeyen davranışların
sönmesi için uygulanan tekniksel kümeyi, aşağıdaki seçeneklerden hangisi ifade eder?
a. Davranışsal teknikler
b. Mülakat
c. ABC tekniği
d. Teşhis psikodramı
e. Yönlendirme teknikleri
15.Psiko-sosyal yaklaşımı tek başına uygulayan sosyal çalışmacılar niçin
eleştirilmektedir?
a. Mülakatı uyguladığı için
b. Uygulama esnekliği gösterdiği için
c. Diğer psikoterapi modelleriyle kombine uygulamadığı için
d. Davranışsal teknikleri uyguladığı için
e. Toplumsal kaynakları kullandığı için
Cevaplar
1) c, 2) a, 3) d, 4) e, 5) b, 6) a, 7) e, 8) d, 9) c, 10) d, 11) b, 12) c, 13) d, 14) a, 15) c
141
8.YAŞANTISAL AİLE TERAPİSİ
142
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Sekizinci bölümde, yaşantısal aile çalışmanın kurumsal çerçevesi ve teknikleri
öğrenilecektir.
8.1. Kuramsal Çerçeve
8.2. Yaşantısal Aile Terapisi Teknikleri
143
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Aile terapilerinin birçok kavramı neden sosyal çalışmada üretilmiştir?
2.İletişimin yaşantısal aile terapisi için önemini tartışınız?
3.Virginia Satir’in sosyal çalışmaya katkılarını analiz ediniz?
144
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde
edileceği veya geliştirileceği
Yaşantısal aile terapisi
Yaşantısal aile terapisinin
kuramsal çerçevisi ve
teknikleri öğrenilir.
Aile çalışmalarına, yaşantısal
aile terapisinin katkıları ve
teknik kazanımlarının
anlaşılması sağlanacaktır.
145
8.Yaşantısal Aile Terapisi
Aile terapilerinin, Ackermann'dan sonra, en önemli temsilcisi, sosyal çalışmacı
Satir'dir. Satir, sosyal çalışmada sistem teorisini bilmeden çok öncede, sistem yaklaşımına
göre, çalıştığını ifade etmiş, uygulamaya dönük kavramlar geliştirmiştir.
Satir aileyi, üyelerinin birbirini desteklediği, kişilerarası etkileşimle oluşan bir sistem
olarak kabul eder. Aileyi tanımlamak için kullandığı kelimeler onun hümanist yaklaşımını
gösterir. Aileleri hasta, patolojik yerine işlevsel olan-olmayan; acı duyan, üzüntülü, birbirini
destekleyen-desteklenmeyen aileler olarak isimlendirmektedir. İsmi ne olursa olsun Satir'e
göre aile işleyişini açıklayan temel kavram denge (homeostasis-balance) kavramıdır. Aile
sistemi, dengesi için gerekli olan davranışları geliştirir ve devam ettirir (Goldenberg ve
Goldenberg, 1996).
Yaşantısal aile terapisinin odak görüşü şöyledir; ailedeki bireyler duygularının far-
kında değildir. Eğer duygularını fark ederlerse onları bastırırlar. Duygular yaşanmadığı zaman
ailenin bir veya daha fazla üyesinde duygusal rahatsızlık ortaya çıkar. Bu tip atmosferde aile
üyeleri birbirlerinden uzaklaşırlar ve başka meşguliyetler, aile dışı akti-viteler edinirler. Bu
tür davranışlar ailede fonksiyonelsizliğe yol açar. Bu durumu giderebilmek için aile üyeleri
arasında ve aile içinde duygusallık, duyguları ifade etme vurgulanır. Duygular sözel olduğu
gibi, sözel olmayan biçimde de ifade edilebilir. Bu yaklaşımda, aile üyelerinin şimdi ve
burada davranması sağlanarak benlik farkındalıkları arttırılmaya çalışılır (Gladding, 1998).
Yaşantısal aile terapisinin, en önemli temsilcisi Virgina Satir'dir. Whitaker ve Wal-ter
Kempler'de yaşantısal aile terapisi ile ilgilenmişlerdir.
Carl Whitaker otuz yaşından sonra, şizofrenilerle çalışmaya başlamış, çalışmalarında
aileyide içine almıştır. Whitaker, hem iç ruhsal hem de kişilerarası sınırların gelişiminde
önemli olduğunu vurgulamıştır. Terapötik süreç hem gerçek hem de sembolik yaşantılarından
yararlanma üzerine planlanmıştır. Gestalt yaklaşımının temsilcilerinden olan Kempler, ısrarla
yalnızca, "şimdi" ile ilgilenir. Yaşantısal yaklaşımlarından etkilenen terapistler, bireysel aile
üyelerinin yaşantıları ile ilgilendikleri kadar bütün aile fonksiyonları ile de ilgilenmişlerdir.
Yaşantısalcılar dolaysız olarak insan yaşantıları ile ilgilenirken, Gestaltçılar bu yaşantıların
nasıl algılandığı ile ilgilenir (Nazlı, 2003).
8.1.Kuramsal Çerçeve
Aile işleyişi ile ilgili olarak, var olan iletişim ve değişiklik yapabilme özelliklerine
bakarak aileler açık ve kapalı sistemler olarak ikiye ayrılabilir. Açık sistemin karşıtı
özelliklere sahip kapalı sistemler, aile işleyişi açısından riskli sistemlerdir. Bu tür ailelerde
farklılaşmaya, kendini ifade etmeye olanak tanınmaz. Korunmaya çalışılan denge içinde
değişikliğe önem verilmez ve tüm aile üyelerinin aynı duygu ve düşüncede olmalarına ağırlık
verilir (Satir, 1988).
Açık ve kapalı sistemleri tanımlamada satir, iletişimi temel kavram olarak vurgu-
lanmıştır.
146
İletişim, kişiler arası ve aile içi ilişkileri belirleyen en önemli faktördür. Bir anlamda
kişinin ne tür ilişkiler kuracağını, ne tür yaşantılar geçireceğini iletişiminin özellikleri belirler.
Nasıl iletişim kurulacağı ise karmaşık bir olay olmasına rağmen, iletişimin kendisi öğrenmeye
dayanır (Satir, 1983).
Satir (1983)'e göre, iletişim üç düzeyde tanımlanmıştır.
1- Anlam düzeyi (sözel iletişim - kelimeler ve anlamları).
2- Çağrışım düzeyi (Vücut ve ses iletişimi - mesajlarla ilgili mesaj).
3- Çevre düzeyi (iletişim sürecinin yeri ve zamanı).
Bu üç iletişim düzeyi dışında iki iletişim şekli daha vardır.
1- Uygun iletişim (söz, vücut ve çevrenin birbirine uygunluğu).
2- Uygun olmayan iletişim (söz, vücut ve çevrenin birbirine uygun olmadığı iletişim).
Satir (1983)'e göre, bireyler arası ilişkilerde, uygun iletişim ve uygun olmayan iletişim
dışında, beş iletişim şekli vardır.
1- Yatıştırıcı iletişim: iletişim bütünü içindeki benlik, diğer kişi ve çevre boyutlarından
benliğe hiç önem verilmez, diğer kişi ve çevre dikkate alınır. Bu iletişim şeklinde kişi, ne
olursa olsun kabul eder, katılır.
2- Suçlayıcı iletişim: İletişim bütünü içinde, diğerleri ve çevreye önem verilmez,
önemli olan sadece benliktir. Bu iletişim şeklinde kişi var oluşunu, suçlayarak kabul
etmeyerek devam ettirir.
3- Süper mantıklı iletişim: İletişimin bütünü içinde benlik ve diğer kişiye önem ve-
rilmez, önemli olan sadece çevredir. Bu iletişim şeklinde kişi genelde katı, prensipli, objektif,
obsesif kompulsifdir.
4- İlgisiz iletişim: İletişim bütünü içinde benlik, diğer kişi ve çevre boyutlarının tümü
dikkate alınmaz. Bu iletişim şeklinde kişinin söylediği hiçbir şeyle ilgili değildir.
5- Uygun iletişim: İletişim bütünü içinde benlik, diğerleri ve çevre boyutlarının tümü
dikkate alınır. Belirtilen bu beş iletişim çeşitlerinden ilk dördü işlev bozukluğu olan ailelerin
kullandığı iletişim şekilleridir.
Ailedeki işlev bozukluğunu belirleyen iletişim özelliği dışında Satir aileleri değer-
lendirirken bireysel boyutta bireylerin benlik saygılarına ve kişiliklerinin değişik yönlerini
kabul edip etmediklerine bakar. Aile düzeyinde ise tanıda, ailenin bireysel farklılıkları yaşayış
şekillerine dikkat edilerek, aile içi rollerin değerlendirilmesi yapılır. Semptom ise bir anlamda
birey veya ailenin işareti olarak kabul edilir. Satir semptomu terapi için, kapıda verilip içeri
girilen bir bilet olarak değerlendirir (Hansen ve L'Abate, 1982, akt: Fışıloğlu, 1992).
Satir'in, sosyal çalışma açısından, uygulamalarında hümanist yönü ağır basmıştır.
Çünkü, sosyal çalışmanın, meslek niteliği olarak, "insan, insan olduğu için bir değer layıktır"
ilkesini uygulamalara adapte ettiğini görmekteyiz.
147
Satir'e göre, ailedeki kurallar ebeveynlerin kendi kendilerine saygı duymayı başar-
maları ve bunu sürdürmeleri ile ilgilidir. Bu kurallar, çocukların kendilerine saygı duy-
malarını da biçimlendirir (Goldenberg ve Goldenberg, 1996).
Satir, aile içinde ailenin önemli bir fonksiyonu olan rol kavramına vurgu yapmış,
çocuklar açısından da, psiko-sosyal iyilik haline, etki edeceğini bildirmiştir.
Aile değerlendirmesine bağlı olarak oluşturulan tedavi sürecinin iki temel amacı
vardır. Birinci amaç, her üyenin başkalarının yanında kendi ve diğerleri hakkında düşündüğü,
hissettiği, gördüğü şeyleri uygun ifade biçimleri içinde açıklayabilmesini sağlamaktır. İkinci
amaç ise, bireyselliğe saygının var olduğu bir bütün içinde kararların güç yerine pazarlık,
araştırma ile alınmasını gerçekleştirmektir (Hansen ve L'Abate, 1982, akt. Fışıloğlu, 1992).
Satir'in sağlıklı veya sağlıksız aileden bahsederken, odak noktası olarak, iletişimi baz
aldığını görmekteyiz. Sosyal çalışmanın meslek niteliği olarak, benlik saygısını öne
çıkarması, insancıl yönüne yapılan bir atıf olduğunu görmekteyiz.
Düşünce, duygu davranış üçlüsünde, duyguları açık hâle getirmek ve somutlaştırmak
ve böylece değişim yönünde adım atmak, sosyal çalışmacının beceri temelinde, atması
gereken bir adımdır. Ailede, duyguların ifadesine izin verilmelidir. Satir, ailelere duygularının
kabul edilebilir olmasını göstermiştir. Diğer aile üyelerine, bir üye kızgınlığını, öfkesini,
duygusal boyutunu, sözel olarak ve suçlamadan, uygun bir dille ifade edip, sorumluluk alırsa,
Satir ailede, iyi etkileşim kalıplarının gelişeceğini ifade etmektedir.
Satir (1998)'e göre, insanlar büyüme ve gelişim için çaba gösterir ve bu çaba için in-
sanların içinde kaynakları vardır. İnsanın büyüyüp gelişmesinde üç faktör önemlidir.
1- Genetik özellikler (insanın fiziksel ve duygusal özelliklerini belirler).
2- Gelişim sürecinde öğrenme yoluyla kazanılan özellikler.
3- Akıl, beden etkileşimidir.
Satir, ilk anne - baba çocuk yaşantısının önemini vurgular. Bunlar kimliğin temel
kavramarıdır. Üçlü etkileşim ile benlik faydalı veya yıkıcı olarak etkilenir.
Bireysel gelişimde bir diğer önemli üçgende, akıl, beden, duygu üçgenidir. Her bir
parça kendi başına olumlu ya da olumsuz girişimde bulunur. Bir parça hoşlanırken, diğer
parça hoşlanmayabilir, bazılarının bilinçli olmayan ihtiyaçları olabilir. Satir bunu "terapötik
parçalar partisi" olarak adlandırır (Goldenberg ve Goldenberg, 1996).
Satir bireylerin düşünce, duygu ve davranışlarında değişim yapmaları için, "tam insan"
olmaları kavramını geliştirmiştir.
Satir'e göre, bireylerin değişim yapabilmeleri için "daha tam insan" (Fully human)
olması gerekir (Gross, 1994).
148
Satir, tam insan, için "olgunluk" ve " kendine saygı" kavramlarını ifade etmiştir. İn-
sanın kendine olan saygısı ile olgunluk arasında doğru orantı kurmuştur. İnsanın sağlıklı
fonksiyonları içinde, aileden "özerk olabilmesi" kavramını geliştirmiştir. Satir'e göre, benlik
saygısı düşük insanlar, evliliklerinden umduklarını bulamazlar ve hayal kırıklığına uğrarlar,
bu tip insanların mesajları karışık ve çocukları da problemlidir. Olgun ise, etkili iletişim kurar,
farkındalıkları vardır, başka insanların da farkındadır ve tüm bunları öğrenme için fırsat
görürler.
Kalk (1985), benlik saygısı için, bireyin yaşamının ilk yıllarında bulunması gereken
beş ögeden bahsetmiştir.
1- Fiziksel ihtiyaçların karşılanması
2- Başkaları ile sıcak ilişkiler
3- Başkalarının üstünde, egemenlik kurma deneyimi
4- Değerli ve ayrı birey ihtiyacının onaylanması
5- Cinsiyetini kabul etmedir.
Satir (1988)'e göre, aile iletişimi, aile üyelerinin kendilerine olan saygılarının ifade-
sidir. Fonksiyonelsiz iletişim, fonksiyonelsiz aile sisteminin özelliğidir.
Tablo 4: Fonksiyonelsiz Aile İletişim Modelleri
İletişim Biçimi Potresi Tipik Sözlü İfade Beden Seçimi İç Duygular
Sakinleştirici Hizmet
“Her ne isterse
tamam. Ben
yalnızca seni
mutlu etmek için
burdayım.”
Minnettar,
Dalkavuk
zavallı,
kendini döven
“Ben hiçbir
şeyim. Sensiz
ölüyüm.
Değersizim.”
Suçlayıcı Güç
“Hiçbir şeyi doğru
yapamazsın. Senin
derdin ne?”
Gürültü, zorba,
çileden
çıkarıcı
“ Yalnızım ve
başarısızım.”
Akılcı Zihinsel
“Daha dikkatli
olsaydınız, bunları
anlardınız.”
Monoton ses
tonu, robot
gibi
“Kendimi
savunmasız
hissediyorum.”
Patavatsız Spontan
Aile tartışmasının
ortasında “Akşam
yemeğinde ne var
diyebilir.”
Konuşkanlık,
rahatsız etme,
oyalama
“Hiç kimse beni
umursamıyor.
Burada bana yer
yok.”
Kaynak: (Satir, 1988; Goldenberg ve Goldenberg, 1996).
149
Satir'in çalışmalarının odağında, aile üyelerinin "olumlu benlik saygısı" geliştirmele-
rine yardımcı olmak vardır. Aile üyeleri kendi düşünce, duygu ve davranışları hakkında iyi ve
olumlu şeyler hissetmelidir ve bu kabul edilebilir olmalıdır. Fonksiyonelsiz ailede ise,
bunların tersi vardır ve iletişim kalıpları da olumsuzdur. Sosyal çalışmacı yaşantısal aile
terapisinde, iletişim kanallarını açıp, aile üyelerini cesaretlendirmeli, duyguların ifadesine ve
diğer aile üyelerinin bu ifadeleri anlamasına, çalışılmalıdır. Benlik saygısına yönelik
çalışmalı, Satir gibi, hümanist uygulamaları gerçekleştirmelidir.
Satir, ailenin kendi kaynaklarının ve potansiyelinin varlığına işaret eder, uygulama-
larında da bu kaynak ve potansiyelin kullanılmasında aileye yardım eder. Aileler kendi
potansiyellerini fark ettikten sonra, benzer ve diğer sorunlar içinde, aynı potansiyeli değişim
için kullanabilirler. Satir'in burada aileye, yeni bir dili, eğitmen rolüne göre kullandığını
görmekteyiz.
Satir (1988) terapi sürecinde beş öğeden bahsetmiştir.
1- Aile ile güven oluşturma. Satir bunu "bağlantı kurma" olarak tanımlamıştır.
2- Yaşantılara karşı farkındalığı geliştirme. Mülakat teknikleri ve soru sorma biçimleri
ile, fonksiyonlar (aile fonk.) hakkında farkındalık geliştirmedir. Satir bu ilkeyi "karışıklık"
olarak tanımlamıştır.
3- Aile dinamiklerine karşı, artan farkındalıklara karşı, aile üyelerinde yeni anlayışlar
geliştirme.
4- Ailede, davranışlara karşı gelişen, yeni anlayışlar ifade etme ve açıklama
5- Aile üyelerinin kazandıkları yeni davranışları, terapötik çevrenin dışında da kul-
lanılmasını sağlamak. Satir bunu "bütünleşme" olarak tanımlamıştır.
Satir, aileler kendi yaşantılarını açmayı istedikçe onlardan bilgi toplar. Örneğin, ba-
şarılı olmak için, aile hangi kaynakları araştırdı ve hâlihazırda hangi kaynaklara sahip gibi.
Sosyal çalışmacı için bu bilgiler aile sistemini anlamaya yardım eder. Terapi sürecinde bu
bilgilerin tartışılmasıyla, aile üyeleri, şimdi nerede olduklarını ve nerede değişiklik
yapmalarının gerekli olduğunu anlarlar. Anladıktan sonra birbirlerine güvenirler. Aile üyeleri
arasındaki sözlü iletişimle, sözlü olmayan davranışlar arasındaki benzerlik artar. Burada,
sosyal çalışmacı bir amir gibi davranır ve istenilen değişim için model olur. Sosyal
çalışmacının mesajları uygun olmalıdır, jest ve ses tonu kelimelere benzer olmalıdır
(Goldenberg ve Godenberg, 1996).
Goldenberg ve Goldenberg (1996)'in ifade ettiği gibi, Satir'in mülakat ilke ve tek-
niklerini, yönlendirme tekniklerini ve iletişim için, sosyal çalışmanın rollerini, etkin
kullandığını söyleyebiliriz.
150
8.2.Yaşantısal Aile Terapisi Teknikleri
Satir'in uygulamalarında kullandığı teknik isimleri ile şunlardır.
1- İletişim
2-Aile yaşam kronolojisi
3-Aile haritası
4-Yeniden biçim verme
5-Aileyi yeniden kurma
6-Eğretileme
7-Bağlama
8-Drama
9-Dokunma
10-Şaka
11-Pandomim
12-Adlandırma
13-Sözlü farz etme
14-Ben iletileri
15-Sağlamlaştırma
16-Çoklu aile çalışmaları (Satir, 1983., Satir, 1988).
Aile terapilerinde, Satir'in görüşleri ve teknikleri en çok kabul gören, uygulamalarda
etkinliği bildirilmiş, tekniklerdir. Sosyal çalışmacılar ve terapistler için, elzemdir. Sosyal
çalışma eğitiminde, blok-1.(Birey ve aile ile sosyal çalışma-mikro düzey) uygulama için, aile
terapileri içinde, kuramsal ve uygulamalı olarak öğrenilmesi gerekmektedir. Genelci sosyal
çalışma açısından mikro düzey uygulamalı bilgiler içinde yer alır.
İletişim: Satir'in, aile terapisinde kullandığı temel kavram olup, diğer tekniklerinde
hizmet ettiği, meta tekniktir. Önceki bölümde Satir'in iletişim kavramları açıklanmıştır.
Aile Yaşam Kronolojisi: Satir, aileyi anlamak için, anahtar kavram olarak, bu tekniği
geliştirmiştir. Bu teknikte üstte, yaşlı büyük ebeveyn bulunur, üstten başlayarak, aile
üyelerinin geçmiş olaylar hakkında bilgileri toplanır, bireyin şimdiki davranışlarına etkileri ve
bu etkilere tesir eden, geçmişteki olayların, anlaşılmasına, çalışılır. Ailede bireylerin, aile ile
ilgili fikir ve düşünceleri iyi kavramaları için, çalışmalar yapılır.
Aile Haritası: Bu teknikte ailenin üç kuşak yapısına bakılır. Annenin, babanın ve
şimdiki aile yapısının genograma benzeyen haritaları çizilir. Çizilen haritada kuşaklar arası
benzerlikler ve farklılıklara bakılır, davranışlara etkileri yönünden, üyelerle çalışılır.
151
Aileyi Yeniden Kurma: Aile haritasından sonra, teknik uygulanırsa, teknikler arası
uyum sağlanmış olur. Bu teknik de, sosyal çalışmacı, aile menşei kaynaklı, sağlıksız iletişim
ve düşünce kalıpları ile, aile üyelerinin bu kalıpları aşmalarına yardım için çalışılır. Böylece
aile üyeleri, kendi yönlerini görme ve yakalama şansı elde ederler. Algılar, düşünceler,
inançlar yeniden değerlendirilip, değişim için ivme kazanılır.
Satir (1983), tekniğin amacını üç başlık altında toplanmıştır.
1- Aile üyelerine, öğrenerek kazandıkları davranışlarının eski kaynaklarını gösterme.
2- Aile üyelerinin, ebeveynlerine ve kişiliklerini somut bakmalarına yardımcı olma.
3- Böylece aile üyelerinin kendilik çabalarını destekleme, şeklindedir.
Yeniden Biçim Verme: Bu teknikte aile üyeleri fikirlerine ve düşüncelerini aktarırlar.
Sosyal çalışmacı, sağlıklı olanlarını ayıklayarak, diğer üyelere gösterir. Böylece, suçluluk
tehdidi ve yanlış algılar azaltılmaya çalışılır. Eğer suçluluk aile üyelerinde, "artık suçluluk"
şeklinde ise, sosyal çalışmacı, suçluluğa yönelik, stratejiler oluşturmalıdır.
Eğretileme: Aile üyelerine fikirleri alındıktan sonra, benzer fikirlerle benzeşim ku-
rularak, tartışılmasıdır. Literatürde diğer bir ismi de metafor kullanımıdır. Sosyal çalışmacı bu
teknikte, ailede davranış değişimi sağlamak için, ailenin fikirlerine, benzer başka fikirlerle
ayna tutar. Eğretilemeden önce sosyal çalışmacı ABC tekniğini kullanarak, öncelikle fikirleri
ortaya koymalı ve tartışma için, hazırlamalıdır.
Aile terapisine gelen aileler kendi sorunlarıyla ilgili bir hikaye (ailevi bir sorun) an-
latmaktadırlar. Hikaye anlatmayı aileler ancak güvenli buldukları bir ortamda yapabilirler.
Ailelerin anlattıkları öykünün terapist tarafından doğru duyulup duyulmadığı ve anlaşılıp
anlaşılmadığı terapinin gidişi ve sonucu açısından önemlidir (Eskin, 2007).
Bağlama: Aile üyeleri arasında güçlü ve güçsüz yönleri ile, ilişki-ilişkiler sistemi bu-
lunur. Sosyal çalışmacının, güçsüz konumdaki aile üyeleri arasında bir bağ kurup, güçlüye
karşı, aile içinde denge oluşturma müdahaleleri, bağlama tekniği olarak ifade edilir.
Böylece aile üyeleri birbirlerine nasıl bağlandıkları ve bu süreç de, fay hatlarında, nasıl
gerilim çıktığı, konularında farkındalık kazanırlar. Ailede fay hatlarında, gerilim, aile
sistemindeki olumlu ya da olumsuz dinamiklerinin somut göstergeleridir.
Aile terapilerinde sosyal çalışmacı, tekniğin lüzumu halinde, güçsüzleştirilmiş hanımın
tarafını tutabilir, bu tekniği, hanımı diğer eş ile aynı paralele getirmek için uygular, amaç aile
içinde ebeveynler arası dengeyi kurup, davranış değişimi sağlamaktır.
Drama: Aile üyelerinden, birinin, yaşamında var olan herhangi bir sorunu ele alınır.
Ele alınan sorun, aile dengesini bozan bir psiko-sosyal kirlenmişlik alanıdır. Bu durum şimdi
ve burada canlandırılarak oyunlaştırılır. Oyunlaştırılan sorun; olduğu, canlandırdığı, tablo ile,
aile üyelerinin perspektifinden, çözüm bulmak için ABC. tekniği ile ortaya dökülür. Sosyal
çalışmacı bu teknik ile, aile üyeleri arasında, düşünce ve algılarda, dolayısıyla davranışlarda,
değişiklik yapma fırsatını yakalamış olur.
152
Yukarıda da görüldüğü gibi, aile içindeki, yeniden canlandırmalar, drama tekniği,
ABC tekniği, şimdi ve burada tekniği ve bu teknikler arasındaki uyum ifade edilmektedir.
Dokunma: Satir'in, aile terapilerinde kullandığı bir tekniktir. Sosyal çalışmacının,
seansın başında veya sonunda aile üyeleri ile hoşgeldiniz, güle güle mesajını vermeye çalıştığı
bir tekniktir. Bazı durumlarda, aile üyelerinde duygusal atmosfer olumlu ise, pekiştirme
amaçlı olarak da kullanılabilir.
Bu teknik kullanılırken, dokunma kavram olarak, saldırı şeklinde nitelendirilirse,
fayda yerine zarar verir. Teknik kullanılırken, aile üyelerinin sınırları ihlal edilmemelidir.
Şaka: Satir'in, aile görüşmelerinde, atmosferi yumuşatmak, amacı ile kullandığı, diğer
tekniklere göre, daha az kullandığı bir teknikdir.
Sosyal çalışmacı, mesleki sınırlar çerçevesinde bu tekniği kullanırken dikkatli ve se-
çici olmalıdır. Mizah kullanımı, mülakat içinde de ele alınan, sık kullanımı önerilme-yen bir
tekniktir.
Teknik genel saygı çerçevesinde yapılırsa, aile ve üyelerini incitmez, küçük düşür-
mez.
Genellikle aileler, aile terapisine gelirken, akıllarında birçok soru vardır ve karam-
sarlık içindedirler. Sosyal çalışmacının yerinde ve zamanında kullandığı mizah dili, her şeye
rağmen, gülünebileceğini, aile üyelerine gösterdiği veya mesaj olarak ilettiği bir tekniktir.
Pandomim: Bir aile üyesinin aile üyelerinden birinin ya da bir kaçının, jest ve mi-
miklerini, iletişim kalıplarını kullanarak tasvir etmesi, tekniğidir. Aile üyeleri arasında empati
kazanma, bir aile üyesinin davranışlarını, diğer aile üyesinin tasviri ile görme fırsatını, elde
etme şeklinde, özetlendiği tekniktir.
Adlandırma: Aile üyeleri arasında, bazı davranış ve düşüncelerin ne anlama gel-
diğinin, ifadesi olarak kullanılan tekniktir. Sosyal çalışmacı, bazı davranış ve ifadelerinin ne
anlama geldiğini, nasıl adlandırıldığını, anlatma konusunda, açık ve anlaşılır olmalıdır.
Aile içindeki bazı davranış ve ifadeler, etiketlenerek öne çıkarılır. Sevgi, saygı, an-
lamlı duruş, etiketlenip öne çıkarılırken, aslında pekiştirilmiş olur. Saygısızlık veya hırsızlık
etiketlenip, öne çıkarılarak, adlandırılırsa, aile üyelerinin iç görü kazandığı düşünülür.
Olumsuz davranış kalıplarını adlandırma veya etiketleme, yaşadığı sorunları reddeden,
görmezden gelen ailelerde, işe yaramaktadır. Olumlu davranış kalıplarını (saygı, sevgi,
dürüstlük vb. ) mütevazilik adına, görmezden gelen, aileler içinde, teknik işe yaramaktadır.
Sözlü Farzetme: Satir'in kullandığı önemli tekniklerden biridir. Sosyal çalışmacının,
ailelerle çalışırken, süreç içinde, beklentilerini ve değişime dair umutlarının, sözlü olarak
ifadesi olarak tanımlanır. Böylece aile içinde, gelişebilecek olay ve olaylar zinciri, önceden
açıklanıp, farkındalık oluşturulur.
153
Ben İletileri: Aile üyelerinin, kendi duygularına, sahip çıkmaları için, sosyal çalış-
macının, cesaretlendirdiği, yüreklendirdiği bir tekniktir. Yine Satir tarafından, sık kullanılan
bir tekniktir. Sosyal çalışmacı, ben iletileri için, önce oturumlarda, alıştırmalar yapmalı ve
duyguların, diğer aile üyelerinin de farkında olmalarına, katkı vermelidir.
Sosyal çalışmacı aile üyeleri arasında ben iletileri ve biz iletileri ile ilgili kavramlarla
çalışıp, davranış değişimi sağlamaya çalışmalıdır.
Satir, bu teknikle, düşünce-duygu-davranış üçlüsünde, duygulara ağırlık verip, aile
dengesini oluşturmaya çalışmıştır.
Sağlamlaştırma: Bir tepki ile, tepki ve tepkiler arasındaki çağrışımı kurup, öğrenip,
nedensellerin öğretildiği, öğrenildiği bir tekniktir. Babanın, eşine karşı, söylediği bir sözle,
eşin ağlaması ve sonucunda, tepkisel davranması örnek olabilir. Sosyal çalışmacı, gözyaşı ile,
eşin ve eşlerin tepkilerinin farkındalığını, aile üyelerine göstermeli, davranış-tepki arasındaki
iletileri, çağrışım yaptırarak, değişim amaçlı kullanmalıdır.
Sağlamlaştırma tekniği, dönüt oluşturabilir, eğer dönüt oluşturmamışsa, döngüsel
nedensellik oluşturabilir. Dolayısıyla, dönüt ve döngüsel nedensellik ile sağlamlaştırma
tekniği birlikte kullanılırsa, teknikler arası uyum sağlanmış olur.
Çoklu Aile Çalışmaları: Birbiri ile benzerlikleri, ilişkileri olmayan, birkaç ailenin bir
arada bulunduğu seansların yapılandırdığı bir tekniktir. Böylece aileler, diğer aile üyelerine
bakarak içgörü kazanırlar ve kendileri hakkında, fikir ve anlayış geliştirebilirler. Şimdi ve
burada, tekniği ile, teknikler arası uyum sağlanabilir. Grup terapisine, benzer bir tekniktir
ama, grup çalışması olarak adlandırılmaz.
Satir'in görüşleri ve teknikleri, kendisinin sosyal çalışmacı olması, aile terapileri
alanında, reform niteliğindedir ve her sosyal çalışmacının beceri temelinde, kullanabildiği,
mikro düzey bir uygulamadır. Prof. Dr. Kemal Çakmaklı'nın da ifade ettiği gibi "Satir'in
tekniklerini kullanan, sosyal çalışmacı, iyi bir teknisyendir."
Satir'in iletişim temelli ve duygularla çalışması, benliğe vurgu yapması, aile içindeki
yaşantılara dikkat çekmesi, kuramının güçlü ve hümsanist yönünü göstermektedir.
Yaşantısal aile terapisi ile çalışan bir diğer uygulayıcı da Carl Whitaker'dir. Whi-taker,
aile ve aile üyelerinin, yaratıcılığına vurgu yapmış, sosyal uyuma vurgu yapmamıştır.
Spontanlığa önem vermiş, sosyal uyumu atlamıştır. Carl Whitaker'in, yaratıcılığa, spontanlığa
vurgu yapması, anlamlı, sosyal uyum ve dolayışla, sosyal işlevselliğe dokunmaması,
jinekolog eğitimi almış olmasından kaynaklanmaktadır.
154
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Sekizinci bölümde, yaşantısal aile terapisinin teori ve kavramları açıklandı. Yaşantısal
aile terapisinin sosyal çalışma uygulamalarına, ünlü bir sosyal çalışmacının açıklamalarıyla
katkıları işlendi. Ayrıca teknikler sosyal çalışmacıların nedeni çerçevesinde ele alındı.
155
Bölüm Soruları
1.Aile terapilerinin, Ackermann’dan sonra en önemli temsilcisi sosyal çalışmacı
kimdir?
a. Virginia satir
b. Gordon Hamilton
c. Peggy Penn
d. Lynn Hoffman
e. Richard Stuart
2.Yaşantısal aile terapisinin en önemli temsilcisi Virginia Satir’den sonraki,
uygulayıcısı aşağıdaki seçeneklerden hangisidir?
a. Lynn Hoffman
b. Kadushin
c. Whitaker
d. Hepworth
e. Hiçbiri
3.Satir’e göre; aile işleyişini açıklayan temel kavramı aşağıdaki seçeneklerden hangisi
ifade eder?
a. Yas
b. Denge
c. Arketip
d. Kriz
e. Geçmiş
4.Virginia Satir, açık ve kapalı sistemlerde, sistemi tanımlamak için hangi kavramı
kullanmıştır?
a. Yas
b. Geçmiş
c. İletişim
d. Kapalı sistem
e. Pşise
156
5.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Satir’in tanımladığı iletişim düzeyinde yer almaz.
a. Sözel iletişim
b. Kelimeler ve anlamları
c. Çağrışım düzeyi
d. İletişimin zamanı ve yeri
e. Söz-vücut ve çevreyle ilgilenmeyen iletişim
6.Kişilerarası iletişimde uygun olan ve uygun olmayan iletişim dışında Satir’e göre
aşağıdaki seçeneklerden hangisi, beş iletişim şekli içinde yer almaz?
a. Yakıştırıcı iletişim
b. Suçlayıcı iletişim
c. İdego iletişimi
d. Süpermantıklı iletişim
e. İlgisiz iletişim
7.Satir sağlıklı veya sağlıksız aileden bahsederken odak noktası olarak hangi kavramı
baz almıştır?
a. Ego
b. İletişim
c. İd
d. Yas
e. Ölüm
8.Aşağıdaki tekniklerden hangisi, yaşantısal aile terapisi teknikleri içinde yer almaz.
a. İletişim
b. Aile yaşam kronolojisi
c. Aile haritası
d. Premak tekniği
e. Paxdomim
157
9.Ailenin üç kuşak yapısına bakıldığı, anemisi babanın ve şimdiki aile yapısının
genogroma benzeyen haritasının çizildiği, çizilen haritada kuşaklararası benzerlikleri ve
farklılıkları ifade eden tekniğin adımı aşağıdaki seçeneklerden hangisi ifade eder?
a. Aileyi yeniden kurma
b. Aile haritası
c. Bağlamcı
d. Eğretileme
e. Dokuma
10.Aile üyelerine, fikirleri alındıktan sonra, benzer fikirlerle benzeşim kurularak
tartışılmasını aşağıdaki tekniklerden hangisi ifade eder?
a. Aileyi yeniden kurma
b. Aile haritası
c. Bağlama
d. Eğretileme
e. Drama
11.Sosyal çalışmanın aile terapilerinde mülakatın başında veya sonunda aile üyeleriyle
hoş geldiniz ve güle güle mesajını vermeye çalıştığı, bazı durumlarda da aile üyelerinde
duysal atmosfer olumluysa, pekiştirme amaçlı kullandığı tekniğin ismi nedir?
a. Drama
b. Aile haritası
c. Dokunma
d. Eğretilme
e. Şaka
12.Bir aile üyesinin aile üyelerinden birinin ya da bir kaçının, gest ve mimiklerini,
iletişim kalıplarını kullanarak tasvir edildiği tekniğin adı nedir?
a. Eğretileme
b. Pardomim
c. Sözlü farzetme
d. Ben iletileri
e. Dokunma
158
13.Sosyal çalışmacının ailelerle çalışırken, süreç içinde, beklentilerinin ve değişime
dair umutlarının sözlü olarak ifadesi biçiminde uygulandığı tekniğe ve ad verilir?
a. Eğretileme
b. Pandomim
c. Sözlü farzetme
d. Ben iletileri
e. Dokunma
14.Aile üyelerinin kendi duygularına sahip çıkmaları için sosyal çalışmacının
cesaretlendirdiği, yüreklendirdiği tekniği aşağıdaki şıklardan hangisi tanımlar?
a. Eğretileme
b. Sözlü farzetme
c. Dokunma
d. Aile haritası
e. Ben iletileri
15.Satir’e göre; fonksiyonelsiz iletişim nasıl bir aile sisteminin özelliğidir.
a. Fonksiyonel ailemin
b. Fonksiyonelsiz ailenin
c. Çekirdek ailenin
d. Geniş ailenin
e. Hiçbirinin
Cevaplar
1) a, 2) c, 3) b, 4) c, 5) e, 6) c, 7) b, 8) d, 9) b, 10) d, 11) c, 12) b, 13) c, 14) e, 15) b
159
9.STRATEJİK AİLE TERAPİSİ
160
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Dokuncu bölümde, stratejik aile terapisi kuramsal çerçevesi ve teknikleri
öğrenilecektir.
9.1. Kuramsal Çerçeve
9.2. Teknikler
161
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Stratejik aile terapisi geçmişle değilde neden “şimdi ve burdayla” ilgilenir?
2.Aile çalışmalarında problemin belirlenmesi için, sibernetik, yapısal ve fonksiyonel
açıdan bir değerlendirme yapmaya çalışmanız.
3.Sağlıksız ve fonksiyonelsiz bir ailenin, aile fonksiyonları nasıl olur, analiz ediniz.
162
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde
edileceği veya geliştirileceği
Stratejik aile
çalışması
Aile çalışmaları için
stratajik aile terapisi
kavramları ve teknikleri
öğrenilir
Aile çalışmalarında
kullanılması stratejik aile
terapisi kurumsal çerçevesi,
teknikler ve “şimdi ve burda”
nın kolay anlaşılması
sağlanacaktır.
163
9.Stratejik Aile Terapisi
Stratejik aile terapileri, iletişim teorilerini temel almış, uygulamalarda iletişim teorileri
kullanılmıştır. Bu aile terapisi modelinde, davranış değişimi sağlamak için, stratejilerin
kullanılması, modele stratejik aile terapisi, adını vermiştir.
Stratejik aile terapileri en çok, Jay Haley ile tanınır olmuştur. Jay Haley'in yanı sıra;
Don Jackson, Gregory Bateson, Paul Watzlawick'in katkıları ile model gelişmiştir.
Don Jackson MRI (Mental Research Institute)'ı kurduktan bir süre sonra, Satir'de bu
oluşuma katılmıştır.
Stratejik aile terapisi Erickson'un kuramından etkilenmiş, uygulamalarda, semptom ve
problemlere odaklanılmıştır.
Stratejik aile terapisinin bir diğer önemli ismi de, Cloe Madanes'tir. Madanes sevgi ve
şiddet arasındaki ilişkilere dikkat çekmiştir.
9.1.Kuramsal Çerçeve
Stratejik aile terapileri, "şimdi ve burada" tekniğine odaklı bir aile terapisidir. Aile ve
aile üyeleri ile çalışılırken, bu modelde sosyal çalışmacı, ailenin geçmişi ile uğraşmaz, şimdi
ve burada tekniği ile, geliştirdiği stratejilerle çalışır. Bu modelde sosyal çalışmacı, değişim
sağlamak için, değişimin yöneticisi ve düzenleyicisidir. Sosyal çalışmacı, terapist olarak
etkindir.
Stratejik aile terapisinin amacı, işlevsel olmayan davranış, örüntü ve silsileleri üze-
rinde durarak ailenin terapiye getirdiği sorunu çözmektir. Bunu yapabilmek için terapist aile
içi işlevsel olmayan davranış örüntü ve alışkanlıklarını değiştirmeyi hedefler (Eskin, 2007).
Stratejik aile tedavisi modelinin yedi anahtar ögesi vardır. Bu ögeler, birim, güç, ki-
şiler arası etkileşim, yardımseverlik, ileriye yönelik planlar, hiyerarşi ve metefordur. Bu
ögeler bağlamında stratejik aile tedavisi özetlenecektir (Yalın, 1996).
Güç
Aile birim olarak kabul edilmeye başlandığında, güç konusu da gündeme gelmeye
başlamıştır. Ancak, bireyin davranışının başka birisinin etkisi ile belirlendiği düşüncesi pek
çok düşünüre ters gelmiştir. Hatta, gücün bir "mit" olduğu, güvenilmemesi gereken tehlikeli
bir metefor olduğu tartışılmıştır (Bateson, 1980).
Pek çok insana, güç konusunu tartışma itici gelmekte ve dahası bu insanlar, terapi gibi
bir alanda gücün manipülasyonu düşüncesine tümden karşı çıkmaktadır. Ancak güç stratejik
yaklaşıma göre, insan ilişkilerinde önemli bir etkendir. Dolayısıyla ailenin yeniden
düzenlenmesi söz konusu olduğunda, güç konusu gündeme gelecektir. İnsanlar birbirlerini
öldürürken ya da yaşamlarını başkalarına odaklarken ilişkiler de gücün öneminin nasıl
yatsınabileceğini düşünmek bile zordur.
164
Güç kavramına karşı çıkma, genellikle gücün, başkalarını bencil nedenlerle etkileme
bağlamında düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Ancak güç nasıl kullanıldığına bağlı olarak
değişir. Eğer insanların düşmancıl ve saldırgan olduğu varsayımından hareket edersek güç
olumsuz bir kavramdır. Eğer tersine insanların verici, yardımsever olma eğiliminde
olduklarını düşünürsek güç olumlu sonuçlar elde etmek üzere kullanılır (Yalın, 1996).
Birim
Freud, bilim tarihi boyunca, insanın kendini anlaması ya da kavramsallaştırmasına
neden olan üç büyük keşif olduğunu söylemiştir. Bunlar;
• Dünyanın, evrenin merkezi olmadığının keşfi,
• İnsan soyunun hayvanlardan evrimleşmiş olduğunun keşfi,
• İnsanın kendi içinde yer alan ve denetleyemediği bilinç dışı güçler tarafından
yönetildiğinin tartışılmasıdır.
(Yalın, 1996).
Freud'un üç önemli keşfin, olduğunu söylemesi ve yukarıda yazılan 2.maddesini
sosyal çalışmacılar eleştirmektedir.
Hayley, 4.keşfin, insan davranışını yönlendiren nedenin kendi içinde olmadığı,
davranışın dışardaki güçler tarafından yönlendirildiği tartışmasının gündeme gelmesi
olduğunu vurgulamasıdır. Böylece birim olarak insanın odak noktası olduğu, düşüncesinden,
ailenin ve toplumun diğer birimlerinin odak noktası olduğu düşüncesi ön plana çıkmıştır.
Ancak, sorun davranış gelişirken, bu gelişim ile en çok aile biriminin ilgili olduğu
vurgulanmaktadır (Yalın, 1996).
Haley'in 4.madde olarak bahsettiği öge, sosyal çalışmada, çevresiyle birlikte kişi
odağına, paralel olduğu için, itibar görmüştür.
Kişilerarası Etkileşim
Kişilerarası etkileşim, grup terapisinde etkin olduğu kadar, aile içinde ve bireyler arası
ilişkilerde de önemlidir.
Kişilerarası etkileşim sonucunda, bireyler ve aile üyeleri etkileşim sonucunda davranış
değişikliğine gidebilir. Davranış değişimi olumlu ya da olumsuz olabilir. Sosyal çalışmacı, bir
insan davranışının, diğer bir insan davranışı üzerinde etkin olduğunu ve bu etkiyi olumlu
yönde kullanabileceğini, ilke olarak benimsemiştir.
Yardımseverlik
Aile bireylerinin yardım etmek amacı ile birbirlerini etkilemeleri genelde, şanssız-
lıklara yol açabilmektedir. Çoğu zaman, sorunu çözmek yerine, sorundan uzaklaşmaya ve
çözümü engellemeye neden olabilirler. Sonuçda da yeni bir sorun ortaya çıkar. Örneğin, bir
165
çocuğun ana baba'nın ayrılma tehdidi sırasında ortaya çıkardığı sorun davranış, ana babanın
tüm ilgisinin çocuğun üzerine odaklaşmasına neden olabilir ve böylece ana baba arasında
çözüm bekleyen sorunlardan uzaklaşılır. Anne, sorunlu çocuğu ile daha fazla ilgilenerek
eşinin eksikliklerini görmeyecek baba da eşi tarafından reddedildiğini hissetiği zamanlarda,
çocuğunun güçlükleri nedeniyle kendisine gereksinim duyulduğunu yaşayacaktır (Yalın,
1996).
Yalın'ın (1996) yukarıdaki ifadesinde çocuk, ebeveynlerinin çatışmasında, zayıf gö-
rülmekle birlikte, aileye yardımcı olduğu içinde güçlü görünmektedir. Çocuk, zayıf
göründüğü için, ebeveynler kendi sorunlarını görmeyecek, çocuk da bu sorunlu davranışı,
dolaylı veya direkt olarak, kendine çektiği ilgi yönüyle güçlü olacaktır. İnsanlar birbirlerine
çok farklı şekillerde yardım vermektedirler ve yardımseverlik olgusu davranış değişimi
sağlamaktadır.
İleriye Yönelik Planlar
Stratejik aile terapileri, şimdi ve buraya odaklanırken, problem çözümü için, zamana
yayma ve stratejileri, belli bir zaman limiti içinde çözme, gerçekleştirme ilkesini be-
nimsemiştir. Uygulamalarda, zaten, şimdi ve burada'nın birbirlerine eklenmesiyle, ileriye
yönelik adımların oluşturulması, planların uygulanması söz konusudur.
Sosyal çalışmacı önemli bir uygulama kavramı olarak, aile ve aile üyelerinin bulun-
duğu noktayı ve problem çözümü için, hızlarını iyi hesaplamalıdır. Anlamlı bir hızla, ileriye
yönelik planlar oluşturulmalıdır.
Sosyal çalışmacı, stratejik aile çalışmasında, strateji oluştururken, bireysel özelliklere
dikkat etmelidir. Çünkü, aile ve aile üyeleri arasında sorun veya sorunların çözümü için,
bireylerin beklentileri ve katkıları farklılıklar taşır.
Hiyerarşi
Stratejik aile terapisinde, bazen sorunlar, aile yapısından kaynaklanır. Aile yapısındaki
bozulma, ailenin hiyerarşisi ve dolayısıyle, sınırlardaki bozulmalara yol açar. Şimdi ve burada
yapısal sorunların çözümü için, aile hiyerarşisi göz önünde bulundurulması gereken, kriter
oluşturur. Aile üyeleri arasındaki güç dengesine göre, hiyerarşik yapı oluşur. Ailede son
sözün kimden çıktığı ve olası tepkiler, hiyerarşik yapı, dikkate alınmazsa, sorunlara tam
manası ile müdahale edilmemiş, dolayısıyle, aile fonksiyonları yıpranmış demektir.
Aile üyeleri arasındaki hiyerarşi ve sorunların çözümü sonrası oluşan yapı, ailenin
ortalaması olarak adlandırılır. Hiyerarşi ve aile fonksiyonlarına etkisi, her aile açısından
farklıdır ve bu farklılığı sosyal çalışmacı, beceri temelinde, dikkate almalıdır.
166
Metefor
Metefor kavramı, diğer aile terapilerinde de kullanılmaktadır. Bu yönü ile tıpkı em-
pati gibi temel teknikler arasında sayılabilir.
Aile içinde herhangi bir davranış, başka bir davranışı simgelediğinde, bir davranış,
başka bir davranışın yerine kullanıldığında metefor olur. Okul reddinde, çocuk kendi
korkuları kadar, annesinin korkularını da ifade ediyor olabilir. Burada, okul korkusu veya
reddi metefor olmuştur. Korkuların benzerliği, okul korkusu ve annenin çocuğa bağımlılığını
ve korkularını metefor olarak ele alma, fırsatını ve çözümünü, sosyal çalışmacıya vermiş olur.
Stratejik aile tedavisinin, bireysel psikodinamik ve yaşantısal terapilerle paylaştığı
ortak konu, meteforu anlamaya odaklaşmasıdır Diğer aile tedavileri ile ortak yanı ise ailenin
organizasyonu ile ilgilenmesidir. Bu iki ilgi alanı bir araya gelerek tedavide, etkileşimsel
meteforları değiştirme ve ailelerdeki gücü ele alma temel amaçtır (Yalın, 1996).
Özetle, stratejik aile tedavisi yaklaşımında, odak aile sistemidir, bu güne odaklıdır.
Sorun davranış, bu günkü etkileşimin bir meteforudur. Hiyerarşi aile sistemi ilişkilerinde
önemlidir. Sorun davranış, her türlü davranışı hiyerarşik organizasyon belirler.
Sorun davranış, hiyerarşik düzenlenmenin karıştığı, işlev görmeyen bir organizas-
yonun ürünüdür. İşlev görmeyen hiyerarşi, karşıt-zıt güç yapıları ile ilgilidir. Değişim,
hiyerarşik düzenin yeniden sağlanmasına bağlıdır. Girişim yöntemi, pragmatik ve
yönlendiricidir. Öneriler doğrudan ya da paradoksaldır (yalın, 1996).
Nichols ve Schwartz (1998), stratej,k aile terapisinde, ailede problemlerin üç şekilde
oluştuğunu bildirmişlerdir.
1- Sibernetik
2- Yapısal
3- Fonksiyonel
Aile içinde meydana gelen zorlukların ve zorlanmaların, zamanla kronikleşen prob-
lemlere dönüşmesi sibernetik kavramı ile açıklanmaktadır. Aile üyeleri arasında, sınırlardaki
bozulmaların, hiyerarşik düzenin normalden sapması, problemlere dönüşmesi, yapısal
kavramı ile açıklanmaktadır. Aile üyelerinin birbirlerini dolaylı ve dolaysız kontrol
çabalarının, problemlere dönüşmesi, fonksiyonel kavramı ile açıklanmıştır.
Ailede oluşan problemler, yapısal, fonksiyonel ve sibernetik işleyişten kaynaklana-
bilir. Uygulamalarda üç faktör birbirleri ile örtüşmüş olarak, komplike, görüntü ar-zedebilir.
Sosyal çalışmacı, iyi bir anamnezle, mülakatla, ayırıcı bilgileri alıp, ayrışma yapmalı ve
stratejiler geliştirmelidir. Ayrışmanın yapılamadığı durumlar, problem odaklı stratejilerle,
şimdi ve burada tekniği ile çözülmelidir.
167
Aile fonksiyonlarının normal olduğu aileler, stratejik aile terapisinde, sağlıklı aile,
fonksiyonel aile olarak, kavramsallaştırılmıştır. Sağlıklı ve fonksiyonel aile ve özellikleri, aile
yaşam döngüsü üzerinde, geçişlerin sağlıklı atlatıldığı, aileler olarak bildirilmiştir. Sağlıksız
ve fonksiyonelsiz ailelerin, aile yaşam döngüsünde, geçişlerde, zorlandığı bildirilmiştir.
Stratejik aile terapisinde, sosyal çalışmacı, ailenin sağlıksız ve fonksiyonelsizliğine, şu
kriterleri baz alarak, değerlendirme yapmalıdır.
• İstenen davranış değişimini oluşturmak için, her zaman içgörü önemli değildir.
İçgörü sağlayamayan ailelerinde davranış değişimine ihtiyacı vardır. Sosyal çalışmacı burada
uzlaşmacı ve koordinatör rollerini devreye katmalıdır.
• Etiketlenmiş aile bireyleri, problemden ayrı tutulmalıdır.
• Aile üyelerinden birinin veya bir kaçının değişmesi, aile sisteminde değişme ol-
madan, tam olarak sağlanamaz.
• Semptomlar, aile fonksiyonları ile birlikte ele alınmalıdır.
• Aile sistemi içinde, suçluluk, işlevsellik, endişe formları, hiyerarşi ve sorun oluş-
turan aile üyelerinin duygusal kostümleri, aile dengesi, gözetilerek ele alınmalıdır.
(Ailenin fonksiyonları, aile değerlendirme ölçeği ile, bilimsel nitelikte ele alınmak-
tadır.)
Stratejik aile terapisinde, sosyal çalışmacı, düşünce - duygu - davranış üçlüsünde,
problemli davranışı değiştirmeye çalışır. Strateji belirlenirken, işlevsel olmayan davranışlara
özgü, terapötik müdahaleler yerine, her probleme özgü, spesifik stratejiler belirlenir. İletişim -
etkileşim, şimdi ve burada teknikleri, yönlendirme teknikleri, beceri temelinde uygulanır.
9.2.Teknikler
Stratejik aile terapisinde sıklıkla kullanılan teknikler şunlardır.
• Aile homeostazisi
• Aile kuralları
• Şimdi ve burada
• İletişim
• Güç
• Mesajlar
• Yeniden oluşturma
• Direktif
• Gereksiz ilke
• Döngüsel nedensellik
168
• Yönlendirici olma
• Tavsiye verme
• Karşılık
• Tasarlama teknikler
• Mecaz
• Noktalama
• Güvenilirlik ve sıcak ilişki
• Dini törenler
Aile homeostazisi
Ailenin fonksiyonlarının dengesini ifade eder. Sosyal çalışmacı, fonksiyonların genel
dengesine dikkat ettiği kadar, aile fonksiyonlarının yıpranması durumunda, yıpranan
fonksiyonun, hangi aile üyeleri tarafından nasıl ve ne şekilde tamamlanıp, denge kurulmaya
çalışıldığını da tespit etmelidir. Örneğin, babanın çocuğu ile ilgili yapması gereken "rol"
fonksiyonunu eşi yapar ve böylece ailede bir denge oluşur ama oluşan denge, anneyi güçsüz
kıldığı için, yeniden kırılacaktır.
Aile kuralları
Aile sisteminin kendi yaşamının devam etmesini sağlayan, kendine özgü kuralları
vardır. Kurallar açık, kapalı ya da ima edilebilir şekillerde olup, aile üyeleri arasında
konsensus oluştururlar. Örneğin, babanız konuştuğu zaman dinlemelisiniz, sabah şu saatte
kalkılacak, argo jargon kullanılmayacak vb. şekilde olabilir, örnekler çoğaltılabilir. Sosyal
çalışmacı, aile kurallarını ailenin gelişimi, gelişim dolayısıyle davranış değişimi için kullanır,
oluşacak yeni aile dengesine katkı veya katkılar verir.
Şimdi ve burada
Stratejik aile terapisinin temel tekniğidir. Soruna veya sorunlara özgü müdahale
teknikleri, geçmiş yerine - adına, şimdi ve burada uygulanır. Sorun ailede şu andaki bir
fonksiyona hizmet eder ve hizmet edilen fonksiyonun fark edilip, dengenin yeniden
sağlanması gerekir. Grup çalışmalarında da etkin bir tekniktir.
İletişim
İletişim ailenin önemli bir fonksiyonudur. Sağlıklı iletişim aile üyeleri arasında kaliteli
bir ilişkiyi tanımlarken, iletişim kanallarının açık olmaması ya da yeterince oluşmaması, vasat
ve ortalamanın altında bir aile fonksiyonelliğini ifade eder.
Haley, aile üyeleri arasındaki ilişkinin onların iletişim tarzlarını belirleyebileceğini
söylemiştir (Nystul, 1993). İyi bir iletişim, eşler arasında ve aile üyeleri arasında ilişkinin
kalitesi açısından da önemlidir.
169
Aile üyeleri arasında ağırlıklı olarak üç tipde iletişim olduğu söylenebilir.
1. Metakominikasyon
2. Simetrik iletişim
3. Tamamlayıcı iletişim
Metakominikasyon, aile üyeleri arasında bir mesajın yanında diğer bir mesajın dolaylı
olarak verilmesidir. Bu durumda aile üyeleri arasında gerginlik oluşur, aile dengesi yara alır.
Metakominikasyon, toplumumuzda "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" tarzında
ifadeyle varlık bulmuştur.
Simetrik iletişim, aile üyeleri arasında oluşan iletişimin olumsuz olduğunu ifade eder.
Eşlerin tartışması simetrik iletişime örnek olarak verilebilir. Simetrik iletişimde, aile üyeleri
arasında gerginlik oluşur ve oluşan bu gerginlik, farkı sorunlarada zemin hazırlar ve aile
dengesini bozar.
Tamamlayıcı iletişim, aile üyelerinden birinin, diğer bir aile üyesinin ihtiyacını gör-
mesi ve tamamlamasıdır. Annenin çocuğunun ağlaması durumunda, karnını doyurması örnek
olarak verilebilir. Tamamlayıcı iletişim bir noktaya kadar normal ve sağlıklıdır. Bütün
ihtiyaçları, annesi veya babası tarafından karşılanan çocuk, bağımsızlığını kazanıp,
sosyalleşemez, bağımlı bir ilişkinin dengesi oluşur. Bu durumda aile fonksiyonel değildir.
Sosyal çalışmacı, aile değerlendirme ölçeği ile, iletişim puanlarını tespit edip, yeni
denge için, puanları ve ailenin olası skorlarını karşılaştırmalıdır.
Güç
Stratejik aile terapisinde güç, aile üyeleri ve insanlararası ilişkide önemli bir faktördür.
Aile içindeki güç dengeleri, davranışlara olumlu ve olumsuz katkıları açısından
incelenmelidir. Aile dengesinin yeniden sağlanmasında, kullanılmalıdır. Güç olumsuzsa,
davranışlara tesiri olumsuz olacaktır, güç olumlu ise davranışlara tesiride olumlu olacaktır.
Sosyal çalışmacı, ailede gücün, olumsuz kullanılmasından hangi birey ya da bireylerin ne tür
kazanımları var, kazanımlar aile dengesinde hangi fonksiyonuna hizmet ediyor, belirlemelidir.
Dikkatli kullanılması önerilen bir tekniktir.
Mesajlar
Aile üyelerinin, hangi koşullarda ve güç dengesi içinde, birbirlerine ne tür mesajlar
verdiğine, verilenn mesajın karşı tarafda oluşturduğu atmosferin nasıl olup, şekillendiğine
bakılan tekniktir. Baba, ailede kendisi çalıştığı, ekonomik yük kendisi tarafından sağlandığı
için, çocuklarla ilgili, aile fonksiyonlarını, eşine devretmiş ve bunu sözel olarak, ima ederek,
mesajlaştırmış olabilir. Bu durumda ailenin dengesi oluşmayacaktır ya da aile ortalaması
vasatın bile altında kalacaktır. Sosyal çalışmacı, mesajın içeriğine ve algısına dikkat etmeli,
davranışlar ve aile dengesi üzerindeki tesirleri açısından konuyu incelemelidir.
170
Yeniden oluşturma
Herhangi bir probleme, devam ettiği şeklin dışında bir bakış açısının, kazandırıldı-ğı
tekniktir. Aile üyeleri arasında, davranışa, yeni anlamlar yükleme, yüklenen anlamla, problem
arasında ilişki kurma-oluşturma amacıyla kullanılan bir tekniktir.
Örneğin, sürekli halılarıyla uğraşan onların çok temiz olmasını isteyen bir bayanı ele
alalım. Bu bayan, halıların üzerinde ne zaman bir ayak izi görse şiddetle onları temizlemeye
çalışır. Önce kadına halının mükemmel temiz, yumuşacık ve lekesiz olduğu hayal ettirilmiş ve
bunun kendisi için ne anlama geldiği sorulmuştur. Sonra bayana, bu davranışı sevgisizlikten
ve yalnızlıktan yaptığı açıklanmıştır. Daha sonra bayana ayak izleri olan halıyı kafasında
canlandırması istenmiş ve ona "bu izlere bak ve en çok endişendiğin insanların yakınında
olduğunu düşün" denilmiştir. Böylece ayak izleri yeni bir anlam kazanır, kadın daha toleranslı
olabilir ( Barker, 1992).
Direktif
Stratejik aile terapisinde sık kullanılan bir tekniktir. Diğer bi ismide literatürde "emir
verme" şeklindedir. Sosyal çalışmacı, problemlere karşı, açık, net ve basit emirler vererek,
davranışı değiştirmeye çalışır. Direktif ya da emirler vererek, davranış değişimi ise her zaman
sağlanamaz. Aile üyelerinin bir davranışı bırakmaları için, emir verme, başarısız da olabilir.
Sosyal çalışmacı, kurum içinde konumuna, olguların bu konumu kabulüne ve direktiflerin
özelliğine göre, tekniği kullanmalı ve özenli davranmalıdır.
Aile üyeleri, terapi sürecinde, verilen direktiflere, direnç gösterirse, sosyal çalışmacı,
direktiflerin ikinci ögesi olan, paradoksal direktiflere geçmelidir. Paradoksal direktiflerde iki
şekilde yapılır.
1. Tavsiye verici direktifler
2. Betimsel direktifler
Aile üyelerinin, kontratta belirtilen anlaşma maddelerine uyulmaması durumunda,
neler kaybettiklerini not etmeleri istenir. Bir sonraki seansda aile üyelerinin, uyulması istenen
madde dolayısıyle, neler kaybettikleri sorgulanır, böylece arkasından, olumsuz davranışı
söndürme, olumlu davranışı pekiştirme açısından, zemin hazırlamış olur. Tavsiye verme
anlam kazanmış olur.
Betimsel direktifler için ise, olgudan, sıkıntı oluşturan problem için, benzer bir proble-
me yönelik daha zor bir görev verilir, verilen bu zor görevle, problem oluşturan ilk davranış
arasında paradoksal ilişki kurdurulur. Nasreddin Hocanın, evim dar diyen komşusuna, evine
birde buzağı al öyle dene, demesinin tekniksel ifadesi, betimsel direktiftir.
Paradoksal müdahale düzenlemesinin, üç büyük adımı vardır. Bunlar, yeniden be-
lirleme, betimleme, sınırlamadır. Terapist semptomdan önce, sürdürülen davranışları yeniden
belirlemelidir. Örneğin, kızgınlık sevgi olarak, acı kendini kurban etme olarak nitelendirilmiş
171
olabilir. Sonra yapılacak betimleyici cümleler, kısa, probleme özgü ve kabul edilemez
olmalıdır. Örneğin, depresyonu yaşa, ebeveynlerine karşı gelmeye devam et gibi. Ancak
bunlar, akılcı şekilde ikna edilerek kabul ettirilmelidir. (Golden-berg ve Goldenberg, 1996).
Teknik özenli kullanılmalı, işe yaramayacağı düşünülen aile üyelerine, direnç gösterebilecek
aile üyelerine, uygulanmamalıdır.
Gereksiz ilke
Aile üyelerinin can sıkıcı, gereksiz tekrarlar ile iletişimde bulunmasının tekniksel
ifadesidir. Gereksiz ilke ile sağlanan etkileşim, aile üyeleri arasında bir denge oluşturmaz,
oluşan denge için ise, risk teşkil eder.
Aile üyeleri arasında, dönüt ya da döngüsel nedensellik varsa, ailede de birçok ge-
reksiz ilke vardır psiko-sosyal teşhisini koyabiliriz. Ailede doğum günü kutlaması, her
seferinde aynı mekan ve metaryallerle yapılırsa, ilk ve devamındaki bir-kaç kutlama hariç,
diğerleri gereksiz ilkedir. Sosyal çalışmacı, dönüt ya da döngüsel nedensellik teknikleri kadar,
gereksiz ilkelerede müdahale etmelidir. Ailenin duygusal kostümüne sinmiş bir gereksiz ilke,
zamanla ailenin fonksiyonelliğini sınırlar.
Döngüsel nedensellik
Ailede bir etki her zaman, aynı tepki ve davranışlarla karakterize ise dönüt, bir etki
başka bir davranışın nedeni değilse, tepki-davranış, birbirine bağlı, faktörlerin etkisiyle
gerçekleşiyorsa, döngüsel nedenselliktir. Babanın her seferinde eşine "iyi değilsin" mesajı
sonrası, anne kızına "iyi değilsin" şeklinde, oluşuyorsa bu dönüttür. "İyi değilsin" mesajı her
seferinde dönüt olarak karşımıza çıkmıştır. Anne, kızının kendisine tepkisel davranışına karşı
onu istismar ediyorsa bu, döngüsel nedenselliktir. Her iki durumda da birçok "gereksiz ilke"
vardır.
Sosyal çalışmacı aile üyelerine, etki tepki davranışları ve oluşumu ve gereksiz ilkeleri,
göstermeli, iç görü kazandırmalıdır. Kazanılan iç görü aile dengesini kurmaya yardım
edecektir. Burada amaç, semptomları yok etmektir, iç görü arkadan gelir ya da gelmez.
Dönüt, döngüsel nedensellik, gereksiz ilke, ikna etme, iç görü kazandırma teknikleri,
bir arada kullanılırsa, teknikler arası uyum sağlanmış olur. Bu arada sosyal çalışmacının
rollerini de tekniklerle harmanlamak, teknikler ve roller arasındaki uyumun sağlanmasıdır.
Yönlendirici olma
Semptomları ortadan kaldırmak için, gerekszi ilkelere dikkat çekmek için, sosyal
çalışmacının, aile üyelerini, yönlendirmesi, aile dengesini sağlamaya çalışmasıdır. Bu teknik,
yönlendirme teknikleri ile beraber kullanılırsa, sonuç alma oranı yüksektir. Tek başına
kullanılması durumunda, her zaman istenen sonuç alınmayabilir. Bazı aile üyeleri bu tekniğe
direnç gösterirler.
172
Tavsiye verme
Semptomları ortadan kaldırmak için, aile üyelerinin konumlarına ve güçlerine göre,
tavsiyelerin verildiği tekniktir. Tek başına ya da "direktif" tekniği ile kullanılabilir.
Uygulamalar da daha çok, direktif tekniği içinde, paradokslarla kullanılır.
Karşılık
Aile üyeleri arasında, bir davranışı, diğer bir aile üyesinin davranışına endekslen-diği
tekniktir. Çocuğun kendi odasını toplaması durumunda, ebeveynlerinin haftaso-nu,
arkadaşları ile daha fazla süre birlikte kalmalarına izin vermesi, örnek olarak verilebilir. Bu
örnekte karşılık olarak verilen davranış, çocuğun, arkadaşları ile daha uzun süre birlikteliğidir.
Çocuğun kendi odasını toplaması ise "karşılık" değil, istenen bir davranıştır.
Tasarlama teknikler
Semptomların, aile üyeleri tarafından, sanki olmuş gibi tasarlanıp, yeniden yaşantı-
lanmasıdır. Burada var olan sorunlar, zihinde canlandırılıp, olası nedenleri ve sonuçları itibari
ile, yeniden sahneye dökülür. Amaç, semptomlara çare bulmak, olası etkinliklerinden aile
üyelerini korumaktır. Sosyal çalışmacı tasarlama teknikleri aile üyeleri ile seansda
uygulayabilir ya da aile üyelerine ödev olarak verip, sonraki seansda görebilir.
İşsiz kalmaktan korkan ve bu korkusunu bri şekilde davranışlarına yansıtmış aile
üyesine, işsiz kalması durumunda, neler yapılabileceğini tasarlaması ve sahneye dökmesinin
istenmesi, tekniğe örnek olarak gösterilebilir.
Mecaz
Aile içinde, aile üyelerinin davranışlarında, ilişki zinciri içinde, farklı bir şekilde,
ifadelerinin tekniksel adıdır. Davranışların dolaylı mesajlarla aile içinde ifadesidir.
İnsanlar fikrilerini ve bilgilerini ilerletmek için uzun yıllar mecazi metodlar kullan-
mışlardır. Yunan mitolojisi, kutsal kitaplar vs. gibi. Nesnelerin, ilişkilerin ve davranışların
aynı zamanda mecazi anlamı vardır. Eğer direkt iletişim etkisiz kalırsa, bazı mesajları mecazi
olarak iletmek başarılı olabilir (Barker, 1992).
Noktalama
Aile üyelerinin söylediği bir ifade ve komutun, ailenin diğer üyelerinin söylediklerine,
ifadelerine neden olduğu, düşünülen şeyin, tekniksel ifadesidir. Dönütle karıştırılmamalıdır.
Noktalamada, bir söz, diğer bir sözün etkilenmiş şeklinin ifadesidir.
Güvenilirlik ve sıcak ilişki
Mülakat ilke ve tekniklerinin beceri temelinde iyi uygulanmasıyla, yapılan bir tek-
niktir. Sosyal çalışmaya giriş, bilgileri içinde ayrıca ele alınmıştır. Aile çalışmalarında birçok
tekniğin uygulanabilmesi için, sosyal çalışmacının, temel tekniklerinden biridir. "Düşünce-
duygu-davranış", "empati" kadar etkin bir tekniktir.
173
Dini törenler
Dini ritüellerin, aile üyelerinin davranışlarına etkileri açısından, kullanılan tekniktir.
Din kurumu, toplumsal düzeni korumak için, kendine ait, ritüellere sahiptir, davranışlara
etkisi, genel bir yelpaze içinde ele alınmalıdır. Tekniğin uygulanması için, aile ya da aile
üyelerinin dini inançlarının bulunması gerekir.
Davranış değiştirimede, bir fikri iletmede bir başka yol da dinsel ayinler, törenlerdir.
Evlilik ve cenaze merasimleri, doğum günü partileri ve günlük birçok dinsel olaylar terapi
sürecinde kullanılmıştır (Barker, 1992).
Stratejik aile terapisinde, tekniklerle sıcak ilişkilerin kurulması, terapi sürecinin somut
amaçlarının olması, yöntemin güçlü yanlarını göstermektedir. Yöntemin yönlendirici olması
ise eleştirilmektedir.
174
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Dokuzuncu bölümde, stratejik aile terapisi kurumsal çerçevesi ve teknikleri açıklandı.
Stratejik aile çalışması teknikleri, sosyal çalışması rolleri ile analiz edildi. Ayrıca temel
kavram olan “şimdi ve burda” örneklerle anlatılıp, güçlü ve sınırlı yazılar işlendi.
175
Bölüm Soruları
1.Stratejik aile terapileri en çok hangi uygulayıcı isimle tanınır olmuştur?
a. Don Jackson
b. Caregory Bateson
c. Paul Watzlawick
d. Jay Haley
e. Virgina Satir
2.Stratejik aile terapisinin bir diğer önemli ismi Madenes’tir. Madenes
uygulamalarında en çok hangi iki kavram arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir?
a. Sevgi-şiddet
b. Yas-ölüm
c. Yas-kronik yas
d. Şiddet-iletişim
e. İletişim-çevre
3.Stratejik aile terapilerin kuramsal alt yapısının oluşturan temel iki kavram aşağıdaki
şıklardan hangisinde ifade edilmiştir?
a. Ben ve Biz iletileri
b. Şimdi ve burada
c. Şimdi ve öncede
d. Şimdi ve geçmişte
e. Yas-ölüm
4.Aşağıdaki tekniklerin hangisi stratejik aile terapisi kavramları içinde yer almaz?
a. Birim
b. Güç
c. Etkileşim
d. Metafor
e. Pandomim
176
5.Aşağıdaki kavramlardan hangisi stratejik aile terapisi içinde ifade edilmez?
a. Güç
b. Şaka
c. Hiyerorşi
d. Metafor
e. İleriye yönelik planlar
6.Aile üyeleri arasında bazen sorunlar “aile yapısındaki” kaynaklanır, aile yapısındaki
bozulma ailemin sınırlarında ve hiyerarşisinde bozulmalara ve kırılmalara neden olabilir.
Stratejik aile terapisinde bu ifade hangi kavramla ifade edilmektedir.
a. İleriye yönelik planlar
b. Kişiler arası etkileşim
c. Hiyerarşi
d. Birim
d. Yardımseverlik
7.Stratejik aile terapisinde ailede problem oluşumunu aşağıdaki kavramlardan hangisi
ifade eder?
a. Sibermetik
b. Mesaj
c. Karşılık
d. Aile kuralları
e. Mecaz
8.Strotejik aile terapisinde, aile üyelerinin davranışlarına etkileri açısından dini
ritüellerin kullanıldığı tekniği aşağıdaki şıklardan hangisi tanımlar?
a. Noktalama
b. Mecaz
c. Aile kuralları
d. Dini törenler
e. Mesaj
177
9.Aile üyeleri arasında bir söz diğer bir sözün etkilenmiş hali ise, bu durum stratejik
aile terapisinde hangi teknikle ifade edilir?
a. Mecaz
b. Noktalama
c. Fonksiyonel
d. Tasarlama teknikler
e. Güç
10.Semptomların, aile üyeleri tarafından, sanki olmuş gibi tasarlanıp yeniden
yaşantılanmasını aşağıdaki tekniklerden hangisi ifade eder?
a. Mecaz
b. Güç
c. Karşılık
d. Tavsiye verme
e. Tasarlama teknikler
11.Semptomları ortadan kaldırmak için, gereksiz ilkelere dikkat çekmek için, sosyal
çalışmacının, aile üyelerini yönlendirerek, aile dengesini kurmaya çalıştığı tekniğin ismini
aşağıdaki şıklardan hangisi ifede eder?
a. Döngüsel nedensellik
b. Direktif
c. Yönlendirici olma
d. Gereksiz ilke
e. Pandomim
12.Çocuğun kendi odasını toplaması, ebeveynlerinde hafta sonucu çocuğa arkadaşları
ile daha fazla süre geçirmesine izin vermesi hangi tekniğe bir örnektir?
a. Karşılık
b. Güç
c. Mecaz
d. Direktif
e. Şaka
178
13.Aile üyeleri arasında bir etki her zaman ayrı tepki ve davranışlarla karakterize ise,
bu durumu ifade eden tekniği aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Güç
b. Karşılık
c. Tavsiye verme
d. Dönüt
e. Döngüsel medensellik
14.Nasreddin Hocanın, “evim dar” diyen komşusuna, “evime birde buzağı al öyle
deme” demesinin tekniksel ifadesini aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Güç
b. Yönlendirici olma
c. Betimsel direktif
d. Dömüt
e. Pandomim
15.Aile içinde aile üyelerinin kendileri arasında aldığı; “argo targon kullanılmayacak”,
“evde sigara içilmeyecek”, “sabah şu saatte kahvaltıya oturulacak” vb. hakkında aldığı
kararların tekniksel ifadesi aşağıdaki seçeneklerden hangisiyle tanımlanır?
a. Aile kuralları
b. Pandomim
c. Dönüş
d. Tavsiye verme
e. Mesaj
Cevaplar
1) d, 2) a, 3) b, 4) e, 5) b, 6) c, 7) a, 8) d, 9) b, 10) e, 11) c, 12) a, 13) d, 14) c, 15) a
179
10.YAPISAL AİLE TERAPİSİ
180
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Onuncu bölümde yapısal aile çalışmasının kurumsal çerçevesi ve teknikleri
öğrenilecektir.
10.1. Kuramsal Çerçeve
10.2. Teknikler
181
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Sağlıklı aileler ile fonksiyonelsiz aileler arasında nasıl farklılıklar vardır, analiz
ediniz.
2.Aile çalışmalarında aile haritası oluşturma, çalışmalara nasıl katkı sağlar?
3.Bir babanın amirinden fırça yemesi babanında eve gelmesi ve eşiyle tartışması,
annenin de sonucunda çocuğunu dövmesini ve bu davranışların her defasında aynı şekilde
sonuçlanmasını nasıl izah edersiniz?
182
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği
veya geliştirileceği
Yapısal aile terapisi Kurumsal çerçeve ve
teknikler öğrenilir
Aile çalışmalarında, yapısal aile
terapisinin kurumsal çerçevesi
ve teknikleri katkılarının kolay
anlaşılması sağlanacaktır.
183
10.Yapısal Aile Terapisi
Salvador Minuchin tarafından 1970'li yıllarda geliştirilen bir aile çalışmasıdır. Mi-
nuchin önce suçlu çocuklarla çalışmış, daha sonrada aileleri ile ilgilenmiştir. Minuchin önce,
ailenin bir "sosyal sistem" olarak görülmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Yapısal aile çalışmasında, sosyal çalışmacı, bilgi ve beceri temelinde aileyi iyi analiz
etmeli, anlamalı, müdahale çerçevesini net ve açık bir şekilde ortaya koymalıdır.
Yapısal aile çalışmasında, sosyal çalışmanın meta teorilerinden sistem teorisi kul-
lanılmaktadır. Sistem teorisi, kitabın ilgili bölümünde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Birçok sistemci aile kuramcılarına göre, yapısal aile terapistleri bir sistemin parça-
larının nasıl etkileşime girdiği, denge veya homeostaziyi nasıl sağladıkları, aile dönüt
mekanizmasının nasıl işlediği, nasıl fonksiyonelsiz iletişim kalıplarının geliştiği vs. ile
ilgilenirler. Yapısal aile terapisi özellikle transaksiyonel kalıplara çok önem verir. Çünkü
transsaksiyonel kalıplar ailenin yapısı, alt sistemlerinin sınırlarının geçirgenliği ve gruplaşma
veya koalisyonların varlığı hakkında ipuçları verir (Goldenberg ve Goldenber g, 1996).
10.1.Kuramsal Çerçeve
Minuchin (1981)'e göre çocuk gelişiminin ilk evresinde ailesiyle etkileşimde bulu-
narak biyo-psikolojisinin belli bölümlerini geliştirir ve bunları benimser. Çocuk diğer sosyal
grupların içerisine girip yeteneklerinin ve kişiler arası becerilerinin yeni alanlarını
geliştirdiğinde, benzer kişilerle kurmuş olduğu tamamlayıcı ilişkide kişiliğinin belli yönleri
harekete geçer. Böylece bireyin kişiliği gelişmiş olur ve belirli tiplerle kurmuş olduğu
ilişkilerle daha benzer ve daha elde edilebilir hâle gelir. Bireyin bu tür tepkileri benlik gibi
aynı olma eğilimindedir.
Minuchin (1981)'e göre, aileler sosyalleşme sürecinin başlangıcında çocuklarının
kimlik duygularını programlar ve şekillendirirler. Aile içinde çocuklar ait olma duygularını
hissederler. Aile transaksiyonlarının algılanması bu konuda önemlidir. Özerklik duygusu
farklı genel koşullara sahip farklı alt sistemlerle, üyelikte ortaya çıkar. Aile ait olma ve farklı
olma duygularına sahip üyelerin matriksidir. Ailenin başlıca en önemli görevi üyelerin
psikolojik gelişmeleri ve genel olarak yaşamlarının iyi olmasını sağlamaktır. Aile toplumun
en küçük birimidir. Bu birim toplumun isteklerini, değerlerini yayar ve böylece devamlılığını
korur. Bu nedenle aileyi, bireyler ile toplum arasında bağlantı sağlayan bir halka olarak
görmelidir. Aile üyelerinin gelişimini sağlarken topluma da uyumunu sağlamalıdır.
Aile transaksiyonu içinde, her bir aile üyesinin bir kaç seçimi vardır. Üyelerin ne
kadar çok seçim şansları varsa o kadar çok aile sistemi içinde özgür olurlar. Bireyin özgürlük
için yaşantısı önemlidir. Aynı zamanda birey için bir gruba ait olma duygularını da yaşamak
önemlidir. Bağımlılık ve özerklik birbirini tamamlar ve insanın doğası ile çatışmaz
(Munichin, 1981).
184
Çocuk, aile, toplum üçgeninde, Munichin'in, yaptığı kavramsal katkılar, yapısal aile
çalışmasını, popüler kılmıştır. Sosyal çalışmanın, çevresiyle birlikte kişi odağı, yapısal aile
çalışmasına da uygunluğu açısından anlamlıdır.
Duyan (2008)'a göre, yapısal aile çalışmasında, davranışsal değişimi yaratmak için,
aile içindeki sınırları, birliktelikleri ve diğer aile yapıları, değiştirilmeye çalışılır.
Jansen ve Harris (1986)'e göre, ailenin yapısal unsurları çerçevesinde ailenin kuralları,
ailedeki alt sistemler ve sınırlarının dikkate alınması gerekir. Ailenin alt sistemleri, aileye yeni
üyelerin katılımıyla birlikte oluşur. Sınırlar bireyler ve alt sistemleri çevreleyen görülmez
engellerdir. Aile içindeki alt sistemleri çevreleyen görülmez engellerdir. Aile içindeki alt
sistemler eş alt sistemi, ebeveyn alt sistemi, çocuk alt sistemi ve ebeveyn-çocuk alt sistemi
olarak sıralanabilir. Eş alt sistemi ilk sistemdir ve iki yetişkinin aile oluşturmak amacıyla bir
araya gelmesiyle oluşur. Çocuğun dünyaya gelmesiyle birlikte eş sisteminin yanı sıra ebeveyn
sistemi ve çocuk sistemi oluşur. Çocuklarla girilen etkileşimle birlikte ebeveyn-çocuk sistemi
ortaya çıkar (Akt. Duyan, 2010).
Aile yapısının bir diğer parçası onun alt sistemleri olan ebeveynler, kardeşler ve
ebeveynler, kardeşler ve ebeveyn-çocuk alt sistemidir. Evlilik alt sistemi birbiri ile evlenen
karı kocayı kapsar. Karı-kocanın ilişkileri, kendi ailelerinden ayrılması ve her bir eşin diğer
eşi desteklemesi şeklinde tanımlanmalıdır (Duyan, 2010).
Yapısal aie terapisine göre problem, aile yapısındaki bozukluk tarafından, beslendiği
için, tedavinin amacı, ailenin var olan yapısında değişiklik yapmaktır. Sonuç olarak yapılan
bu değişikliğe bağlı olarak aile problemini çözebilir konuma gelecektir. Aile yapısında
değişiklik yapmak ve problemin çözümü birbirine bağlı iki amaç olmakla birlikte tedavinin
asıl hedefi problemin çözümü değildir. Aile sistemi içinde alt sistemlerdeki, sınırlardaki
düzenlemeler ailenin davranış ve yaşantılarında değişiklik yaratacaktır. Ortaya çıkan bu
değişiklikte var olan sorunların çözümünü sağlayacak ya da sağlamaya yardımcı olacaktır.
Yalnız bu yakın amaç olarak semptomların çalışmadığı anlamına gelmemelidir. Gerekli
olduğu durumlarda öncelikle bu değişikliklerin sağlanması amaçlanabilir (Hansen ve L'Abate,
1982, Nichols ve Schwartz, 1991).
Nichols ve Schwartz (1991)'e göre, her ailenin kendine özgü, kendi yapısal özellikleri
sonucunda problemler oluşmasına rağmen tüm aileler için söz konusu olan genel amaç ve
yapısal özellikler vardır. Bunlar;
a- Etkili hiyerarşik bir yapının oluşturulması.
b- Anne-baba alt sisteminin (eşlerin birbirlerini desteklemesi, birbirlerine bağlılıkları
ile) yönetici alt sistem olarak işlev görmesinin sağlanması.
c- Alt sistemlerin sağlıklı bir şekilde oluşup, (belirgin sınırlar ile) işlev görmesi.
d- İç içe geçmiş ailelerde alt sistem farklılaşmasının, sınırların güçlendirilmesinin
sağlanması.
e- Kopuk ailelerde sınırların geçirgenliğinin arttırılmasıdır.
185
Fonksiyonelsiz aile, aile üyelerinin yapması gereken aile fonksiyonlarını yerine ge-
tirmemiş aile demektir. Yapısal aile çalışmasında beş fonksiyonelsiz aile yapısı literatürde
bildirilmektedir.
1. Kopuk aileler
2. İlgisiz, ebeveynli aileler
3. Olgunlaşmamış ebeveynli aileler
4. Evine bağlı olmayan kocanın olduğu aileler
5. İç-içe aileler
Normal ve sağlıklı aileler, yaşam döngülerinde stres faktörleri ile karşılaşırlarsa, aile
yapılarını yeniden kurma esnekliğine sahiptir. Oysa, yukarıda sayılan beş tip aile modeli,
yaşam döngülerinde, stres faktörleri ile karşılaşırlarsa, sınırlarını ve kalıplarını daha fazla
katılaştırırlar. Minuchin'de yukarıda sayılan beş tip aile modeli için, "patolojik aileler" olarak
söz etmiştir.
Sosyal çalışmacı çekirdek aile ile çalışırken, eş (anne, baba), ebeveyn, kardeş alt sis-
temlerini ve bu üç sistemin fonksiyonlarını beceri temelinde, uygulamaya döker. Alt sistemler
kurallar ve oluşan sınırlarla varlık bulur. Aile değerlendirme ölçeğinde sağlıklı puan alan aile
bireyleri, fonksiyonel bir ailede, aile bireyleri, yukarıda sözü edilen üç sistem içinde, bütünlük
arzederler, birlikte hareket ederler.
Eş alt sisteminin güçlü ve devamlı olması ailenin istikrarında önemlidir. Eşler bir-
birleriyle farklı görüşme yollarını öğrenir, birbirlerinin ihitiyaçlarını karşılar ve birbirlerinin
rollerini tamamlarlarsa, ailenin devamlılık olasılığı yüksektir. Ayrıca bu tip aileler,
gelecekteki değişim taleplerine karşı esneklerdir (Nazlı, 2003).
Hedeflenen yapısal değişikliği oluşturmanın üç evresi vardır.
1. Terapistin aileye lider konumda katılması, aileye uyumu: Minuchin, terapistin
aileye katılmasının önemini vurgulayarak, ailenin terapisti kabul etmesinden önce değişiklik
sağlamanın olanaksızlığını belirtmektedir. Terapist, ailenin çok dışında kalırsa, aile onu
reddedebilir. Tersine, ailenin çok içine girmesi durumunda da aileye yapılan müdahaleyi, var
olan davranış örüntüleri içinde yok edebilir. Sonuç olarak, her iki durumda da, yapısal
değişikliği sağlamak olanaksızdır. Terapist aileye katılım ve ona uyum ile ailenin esnek,
değişime açık alanlarını araştırır. Bu aşamada terapist koruma, izleme, benzeme
tekniklerinden yararlanır.
2. Aile yapısının haritasının çıkartılması: Terapist bu evrede aile içi etkileşimleri
gözler. Yaptığı gözleme dayalı olarak semboller kullanarak ailenin yapısal haritasını çıkartır.
Çıkartılan aile haritası hem ailenin var olan ilişkilerini (yapısını) görme hem de yapılması
gereken değişiklikleri daha net belirlemede yardımcı olur.
186
3. Var olan yapının değişimi için müdahalelerde bulunmak: Bu evrede amaçlanan
değişiklikler gerçekleştirilmeye çalışılır. Değişikliğin olabilmesi için ailenin terapistin
müdahalelerine yeni bir duruma tepki gibi cevap vermesi gerekir. Bu yeni duruma tepki
verme olasılığı ailedeki stresi arttırır. Artan stres düzeyi ailenin var olan dengesini bozar.
Bozulan dengenin yeniden sağlanma gereksinimi de yapılacak yapısal değişikliklere olanak
tanır. Yapısal değişiklik denince terapistin aile içi etkileşimleri ve var olan sınırlar üzerindeki
çalışmanın gerçekleştirilmesi, sınırların belirlenmesi, stresi arttırmak, görev vermek,
semptomdan yararlanmak, ailenin duygusal ortamında değişiklik yapmak ve ailenin
desteklenmesi, eğitilmesi ve ailelere yol gösterilmesi gibi tekniklerden yararlanılabilir (Han-
sen ve L'Abate, 1982; Nichols ve Schwartz, 1991; Minuchin, 1974; Minuchin ve Nichols,
1994; akt. Fışıloğlu, 1996).
Yapısal aile çalışmasında, literatürde üç evre, bulunduğu ve bazı yazarların bu evreleri
teknik olarak da bildirdiğini görmekteyiz. Bu teknik ve evreler yukarıda açıklandığı üzere
kısaca şunlardır.
1. Dahil olma
2. Aile iletişim kalıplarını harekete geçirme
3. Ailenin yapısı ve aile fonksiyonlarını yeniden yapılandırma.
a. Sistemi yeniden kompoze etme
b. Semptoma odaklaşma
c. Yapısal değişiklik
Fenel ve Weinhold, 1989; Goldenberg ve Goldenberg, 1996; Gladding, 1998).
Yapısal aile danışmasına göre, aile sisteminin yapısı bozulduğu için sağlıksız hâle ge-
lir. Ailede değişiklik sağlayabilmek için genel olarak üç müdahale tekniği kullanılır; dahil
olma, aile işlem kalıplarını harekete geçirme ve yeniden yapılandırma (Nazlı, 2003).
Aile yapısı, alt sistemler ve sınırlar gibi kavramlar kolay anlaşılır ve uygulanır kav-
ramlardır. Bu yaklaşıma göre her ailenin ancak aile etkileşim içindeyken belirginleşen bir
yapısı vardır. Aile yaşadığı sorun-problem ancak aile yapısında gerçekleştirilecek değişiklik
ile ortadan kaldırılabilir. Aile yapısında amaçlanan değişiklik ise terapistin aileye katılması-
uyumu, aile yapısının haritasının çıkartılması ve aile içi etkileşimlerin-sınırların çalışmasını
içeren evrelerden oluşur (Fışıloğlu, 1996).
10.2.Teknikler
Yapısal aile çalışmasında, sıklıkla kullanılan teknikler şunlardır.
- Problem belirleme
- Psiko-sosyal inceleme
- Dönüt
187
- Hipotez
- Amaç belirleme
- Transaksiyonel analiz
- Dahil olma
- Aile iletişim kalıpları
- Sosyal çalışmacının rolleri
- Aile haritası
Problem belirleme
Ailenin problem veya problemlerinin belirlendiği, sosyal çalışmanın mikro düzey
uygulamalarına temel bir tekniktir. Problem belirlenirken birçok veri ile hareket etmeli,
ayrıntılı bir psiko-sosyal inceleme raporu alınmalıdır.
Sosyal çalışmacı, ailede problemi belirlerken, psiko-sosyal kirlenmişlik alanlarını iyi
tahlil etmeli, buradan hareketle de, psiko-sosyal tanıya gitmelidir. Yataklı Tedavi Kurumları
İşletme Yönetmeliği, temel alınarak oluşturulan Tıbbi Sosyal Hizmet Yönerge'sinde, psiko-
sosyal inceleme, sosyal çalışmaya atfedilmiştir. Psiko-sosyal tanı, tıbbi ve psikiyatrik tanıyla
eş değer değildir, tıbbi ve psikiyatrik tanıya kolaylık sağlayıcıdır.
Sosyal çalışmacı, problem belirlerken, bir problemin bağımsız oluşabileceği gibi,
problemlerin birbirlerini etkileyeceği, tetikleyeceği gerçeğini unutmamalıdır.
Psiko-sosyal inceleme
Psiko-sosyal inceleme, süreci sonunda, oluşturulan, rapora götürecek bilgilerin
alındığı tekniktir. Sosyal inceleme olarak da adlandırılır. Problem için bilgi toplanılan
tekniktir.
Dönüt
Aile çalışmalarının empati gibi temel bir tekniğidir. Ailede bir etkinin her zaman aynı
tepki ile karakterize olduğu tekniktir. Döngüsel nedensellik tekniği ile karıştırılmamalıdır.
Hipotez
Hipotez hem bir mülakat tekniği, hem de aile çalışmalarında kullanılan tekniktir.
Sosyal çalışmacının, topladığı verileri dikkate alarak, problem ve problemlerin çözümü için,
öngördüğü önermedir. Burada, matematikde yapılan işlem gibi, bilinen verilerle, bilinmeyen
verinin, problem oluşturma nedenin, nedenlerinin test edildiği bir süreç vardır. Hipotez bir
tahmindir, test edilip, sağlamasının yapılması gerekir. Ayrıntılı bilgi için sosyal çalışmaya
giriş dersinde işlenen, ilgili mülakat bölümüne bakılabilir.
188
Amaç belirleme
Ailenin dengede tutulması, problemin belirlenip, hipotezlerin test edilip, çözüm odaklı
amaçların belirlendiği tekniktir. Sosyal çalışmacı amaçları aile üyeleri ile ya da, problem
çözümü için aktif olarak kendisi belirler. Amaç veua amaçlar belirlenirken, problemin niteliği,
ailenin ortalaması, aile üyelerinin işlevselliği, dikkate alınmalıdır, anlamlı bir hızla
giderilmelidir.
Transaksiyonel analiz
Eric Berne tarafından kuramsal çerçevesi oluşturulan, ego benlik kavramlarının dikka-
te alındığı bir tekniktir. Yapısal aile çalışmasının temel tekniklerinden olduğu gibi,
transaksiyonel analiz, kendi başınada bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Eric Berne,
bireyin kişiliğinin üç temel benlik durumundan oluştuğunu ifade etmiştir. Bunlar,
1. Ebeveyn
2. Yetişkin
3. Çocuk benlik durumları
Transaksiyonel analizin temelini, yukarıda ifade edilen, ebeveyn, yetişkin, çocuk
benlikleri ile, bu üç benlik arasındaki etkileşimler, oluşturur. Transaksiyon ise, bireyler arası
3d'nin (düşünce-duygu-davranış) iletişim ve etkileşimleridir. Sosyal çalışmanın mezzo
düzeyde diğer bir uygulaması olan, grup çalışmasında görülen, grup dinamiğine benzer bir
yapıda, transaksiyonel analizde görülebilir. "Burada ve şimdi", "iletişim ve etkileşim",
dinamikleri "ben iyiyim, sen iyisin" kavramları transaksiyonel analizde olduğu kadar, grup
çalışmasında da önemli kavramlardır.
Eric Berne, bireylerin hayatta kalabilme, başarılı olabilme için, tanınmasının da bir
parçası olan, "okşanmaya" gereksinim duyduklarını ifade etmiştir. Bu yönü ile, sosyal
çalışmanın, sosyal işlevsellik kavramı, Eric Berne, ile bir kez daha anlamlı olmuştur.
Yetişkin ego durumu Eric Berne tarafından kişinin "mantıklı" ve sağduyulu" yanı
olarak tanımlanmıştır. Yetişkin ego durumu çevreyi objektif olarak değerlendiren, de-
neyimleri çerçevesinde olasılıkları hesaplayan ego durumudur. Yetişkin ego durumunun
belkide en önemli özelliği "şimdi ve burada" ki gerçeği göz önüne alarak, verilere dayalı
hareket etmesidir (Transaksiyonel Analiz Derneği, 2012).
Dahil olma
Yapısal aile çalışmasında, sosyal çalışmacının, her aile üyesi ile iletişim kurma süreci
ve işbirliğinin tekniksel ifadesidir. Amaç belirleme, problem çözme, hipotez kurma, izleme
aşamalarında sosyal çalışmacı, aktif olmak için, koordinatör, mediatör rollerini iyi kullanmalı,
dirençleri dikkatle gözlemlenmelidir.
189
Sosyal çalışmacı "dahil olma" tekniğini kullanmakta yetersiz kalırsa, teknikden
beklenen fayda sağlanmamış demektir. İletişim dilini iyi kullanmak, teknikten beklenen
faydayı sağlar.
Aile iletişim kalıpları
Her ailenin kendine ait bir yapısı vardır, bu yapı içinde ait sistemler, roller şekil-
lenmiştir. Aile üyeleride alışık oldukları yapı içinde, oluşan rollere göre hareket eder,
iletişimde bulunurlar. Aile fonksiyonlarının, belirlenip, sağlıklı bir yapıya kavuşması için,
iletişim kalıplarına müdahale edilir, zaten iletişim ve rol, aile fonksiyonlarının en önemli iki
fonksiyonudur. Aile üyeleri ile, oluşan bu iki fonksiyon (rol-iletişim) ayrıntılı ele alınmalıdır,
çünkü çoğunlukla problemler iki fonksiyonun sağlıksız bir nitelemesi olarak karşımıza çıkar.
Roller
Rol kavramı, yapısal aile terapisinde iki açıdan ele alınır.
1.Aile üyelerinin kendilerine ait rolleri
2.Sosyal çalışmacının mesleki sorumluluk, etik gereği rolleri
Aile üyeleri arasında bir dengenin kurulması, rollerin sağlıklı işlemesi ve mesleki
roller, problem çözme ve aile dengesinin sağlanmasında etkindirler. Sosyal çalışmacı aile
içinde-yapısında oluşan rolleri tanımlamalı hem de kendi mesleki rollerini beceri temelinde
kullanabilmelidir.
Aile haritası
Sistem teorisine göre, mikrosistem içinde, her aile üyesinin iletişim ve etkileşim
üzerinde, bir fonksiyonu ve karşı tarafı algılayış tarzı vardır. Aile haritası bu durumun, şekil
olarak ifade edilmesidir, sembolik ifadesidir. Şekil veya sembol, problemi çözmez ama,
probleme açıklık kazandırır. Ayrıca şekillerle gösterilen haritalar, ailede nelerin değişmesi
gerektiği konularında da, sosyal çalışmacıya fikir-fikirler verir.
190
Aile haritasında, literatürde sık kullanılan, aile haritasını oluşturan semboller aşağıda
gösterilmiştir.
Aile haritası kullanılarak, aile içinde oluşan ilişki kalıpları, dosyaya not edilir ve bir
sonraki seansda gözlenip-bakılıp daha anlaşılırlık sağlanabilir.
Yapısal aile çalışmasının en güçlü yönü, sosyal çalışmada meta teori olarak bilinen,
sistem teorisinden beslenmesidir. Diğer bir güçlü yönde, düşük sosyo-ekonomik düzeydeki
ailelere rahatlıkla uygulanabilirliğidir. Litaretürde, intihar, yeme bozukluğu, bağımlılık
tedavilerinde etkinliği bildirilmektedir. Geçmiş dönemdeki aile kalıpları üzerinde yeterince
durmadığı içinde, eleştirilmektedir, bazı teknikleri samimi olarak görülmemektedir.
191
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
Onuncu bölümde yapısal aile terapisi öncüleri ve kurumsal çerçevesi açıklandı.
Ailelerin fonksiyonelsiz olmasının özellikleri incelendi. Yapısal aile terapisi teknikleri, sosyal
çalışmasının rolleri çerçevesinde açıklandı.
192
Bölüm Soruları
1.Yapısal aile terapisi kim tarafından geliştirilmiştir?
a. Virginia Satir
b. Salvador Minuchin
c. Peggy Penn
d. Betty Carter
e. Olga Silverstein
2.Yapısal aile çalışmasında beş fonksiyonelsiz aile yapısı bildirilmektedir. Aşağıdaki
seçeneklerden hangi bildirilen fonksiyonelsiz aile içinde yer almaz?
a. Kopuk aileler
b. İlgisiz ebeveynli aileler
c. İç-içe aileler
d. Evine bağlı olmayan kocamın olduğu aileler
e. İlgili-olumlu aileler
3.Minuchin ailemin nasıl bir sistem olmasını ifade etmiştir?
a. Genel sistem
b. Birim sistem
c. Sosyal sistem
d. Makro sistem
e. Geniş aile sistemi
4.Minuchin fonksiyonelsiz aile modelleri için kullandığı kavramı aşağıdaki şıklardan
hangisi ifade eder?
a. Kopuk aileler
b. İlgisiz aileler
c. İç-içe aileler
d. Makro sistem
e. Geniş aile sistemi
193
5.Aşağıdaki tekniklerden hangisi yapısal aile terapisi teknikleri içinde yer almaz?
a. Problem belirleme
b. Dönüt
c. Hipotez
d. Mecaz
e. Transaksiyonel analiz
6.Sosyal çalışmacı ailede psiko-sosyal kirlenmişlik alanlarına bakarken yapısal aile
tekniklerinden hangisini kullanılıyor olabilir?
a. Problem belirleme
b. Dönüt
c. Dahil olma
d. Aile haritası
e. Transaksiyonel analiz
7.Matematikte yapı bu işlem gibi, bilinen verilerle, bilinmeyen verinin problem
oluşturma nedeninin test edildiği ve mülakat tekniklerinde bulunan, ortak bir tekniği ifade
eden seçenek aşağıdakilerden hangisidir?
a. Pandomim
b. Güç
c. Hipotez
d. Karşılık
e. Dönüt
8.Ailenin dengede tutulması problemin belirlenip, hipotezlerin test edildiği, çözüm
odaklı ereklerin tekniği aşağıdaki seçeneklerden hangisi ifade eder.
a. Amaç belirleme
b. Güç
c. Dönüt
d. Hipotez
e. Aile haritası
194
9.Transaksiyonel analizin kuramsal çerçevesini aşağıdaki seçeneklerden hangisi
oluşturmuştur?
a. Virginia Satir
b. Eric Berne
c. G. Hamilton
d. David R. Dupper
e. Charles Zastrow
10.Eric Berne yetişkin ego durumunu, kişilerin hangi yönlerine atıf yaparak
tanımlanmıştır?
a. Mantıklı-sağduyulu
b. Duygusuz-içeriksiz
c. Mantıklı
d. Sağduyulu
e. Hareketsiz-Yaşlı
11.Aile haritasında koku ve sürekli çizilen çizgiyle (--------) iafde edilen sembol
aşağıdaki şıklardan hangisini ifade eder?
a. Koalisyon
b. Çatışma
c. Aşırı ilgi
d. Katı sınır
e. Yakın ilişki
12.Sosyal çalışmacının her aile üyesi ile iletişim kurma süreci ve işbirliğinin tekniksel
ifadesini aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Roller
b. Dahil olma
c. Aile haritası
d. Mecaz
e. Dönüt
195
13.Aile haritasında noktalı çizgilerle (------------) ifade edilen sembol, aşağıdaki
seçeneklerden hangisini ifade eder?
a. Belirgin sınır
b. Dolaylı sürtüşme
c. Belirsiz sınır
d. Koalisyon
e. Çatışma
14.Aile haritasında teğet iki çizgiyle (======) ifade edilen sembolü aşağıdaki
seçeneklerden hangisi ifade eder?
a. Belirgin sınır
b. Koalisyon
c. Çatışma
d. Yakın ilişki
e. Dolaylı sürtüşme
15.Aile haritasında üç teğet çizgiyle () ifade edilen sembol, aşağıdaki seçeneklerden
hangisini ifade eder?
a. Koalisyon
b. Çatışma
c. Belirgin sınır
d. Belirsiz sınır
e. Aşırı ilgi
Cevaplar
1) b, 2) e, 3) c, 4) d, 5) d, 6) a, 7) c, 8) a, 9) b, 10) a, 11) d, 12) b, 13) c, 14) d, 15) c
196
11.BİLİŞSEL-DAVRANIŞSAL AİLE TERAPİSİ
197
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
On birinci bölümde, bilişsel-davranışsal aile terapisi kurumsal çerçevesi ve teknikleri
öğrenilecektir.
11.1.Teknikler
198
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Herhangi bir davranış hakkında, çiftler için fonksiyonel ve topografik analizi nasıl
yaparsınız?
2.Bilişsel-davranışsal aile çalışmaları neden popülerdir, tartışınız.
3.Öğrenme teorileri ve bilişsel-davranışsal aile terapileri arasında nasıl bir bağ vardır,
analiz ediniz.
199
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği
veya geliştirileceği
Bilişsel-davranışsal
aile terapisi
Aile çalışmalarında
kullanılan bilişsel-davranışsal
kuram ve teknikleri
öğrelinilir.
Aile çalışmalarında kullanılan
teknikler ve sosyal çalışmacı
rollerinin kolay anlaşılması
sağlanacaktır.
200
11.Bilişsel-Davranışsal Aile Terapisi
Bilişsel-davranışsal aile çalışması, öğrenme teorilerinin, davranışlar üzerindeki et-
kisinin görülmesinden sonra, ağırlık kazanmıştır ve günümüzde popülerdir. Kitabın ilgili
bölümünde, kuramsal görüşler ve temsilcileri, ilgili kavramları ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Bu bölümde kısaca açıklama yapılacaktır.
Bilişsel yaklaşımın öncüleri, Albert Ellis, Aaron Beck ve Victor Raimy'dir. Davranışa
yaklaşımın en önemli öncüleri John Kurumboltz, Carl Thoreson, Josep Wolpe, Gerald
Patterson ve Arnold Lazarus'dur (Fenell ve Weinhold, 1989).
Davranışçı yaklaşımın temelini, önce Pavlow ve Watson, sonrada Bandu-ra ve
Thorndike'nin öğrenme teorileri ile ilgili deneysel çalışmaları oluşturmuştur. Gabrill(1981)'e
göre, ailedeki bir problem aslında yanlış öğrenmelerden kaynaklanır. Yanlış öğrenmeler
çeşitli öğrenme yolları ile giderilebilir.
Son yıllarda davranışçılar insan insana etkileşimde bilişsel faktörlerin önemini kabul
etmişlerdir. Geçmişe oranla bugün davranışçılar insanların ne içsel çatışmalar ne de dış güçler
tarafından yönlendirildiğine inanırlar. Bunun yerine bilişsel faktörlerin de (düşünce ve seçim
yapma yetisi) hesaba katılması gerektiğini savunurlar. Önceleri istenmeyen davranışın ortadan
kalkması için çevre koşullarının değişmesi gerektiğini savunan davranışçılar şimdi ise
davranışların değimesi için kendi kendine düzenleme ve kendi kendini yönlendirmenin
önemini vurgular (Goldenberg ve Goldenberg, 1996).
Bilişsel-davranışsal aile çalışmasında, düşünce, duygu ve davranış üçlüsü ve bu üç-
lünün, bireyin yaşantılarına ve aile üyeleri üzerinde, etkilerine odaklanılır. Bilişsel yaklaşımın
iki genel amacı vardır.
1- Kendini suçlamayı azaltma
2- Başkalarını suçlamayı azaltma (Fenell ve Weinhold, 1989).
Fenell ve Weinhold, (1989)'a göre, bilişsel-davranışsal aile terapisinin evreleri şöy-
ledir.
1- İlişki kurma evresi
2- Taahüt evresi
3- Evlilik evresi
4- Ayrılma evresi
Gambrill (1981)'e göre; davranışın iki analiz şekli vardır.
1- Fonksiyonel analiz
2- Topografik analiz
201
Fonksiyonel analiz, bir davranışın, hangi durumlardan sonra, hangi durumlarda ve
nerede yapıldığının ortaya konması demektir. Topografik analiz olmadıkça davranışı devam
ettiren olaylar ortaya konmaz. Ayrıca davranışın ne kadar süre devam ettiği, hangi şiddette
olduğu saptanmalıdır. Görüldüğü gibi, topografik davranış analizinde davranışları tanımlama,
betimleme amacı ön görülmektedir. Fonksiyonel davranış analizinde ise davranışın
oluşmasına muhtemel etki eden olaylar belirlenir (Gambrill, 1981).
Bilişsel-davranışsal aile çalışması için, kuramsal çerçeveyi kısaca şu şekilde formüle
edebiliriz.
202
Bilişsel-davranışçı aile çalışmalarında, davanış değişimi için, sosyal çalışmacı rolleri
gereği, nitelikli yönlendirme yapabilir. Yönlendirme sonucunda, davranış değişimi sağlanır
veya sağlanmayabilir. Eğer davranış değişimi sağlanmamışsa, yeni niteliklerin ve bu
niteliklere uygun pekiştireçlerin kullanılması gerekir. Bu iki süreçten sonra direnç oluşabilir,
eğer direnç oluşmuşsa, direnç çözülmeli, hipotez kurulmalı, test edilmelidir.
203
Sosyal çalışmacının eğitmen rolü, bilişsel-davranışçı aile çalışmasında, ağırlıklı ola-
rak, uygulanmalıdır. Sosyal çalışmacının eğitmen rolü yelpazesinde, psiko-eğitim, kitaplar,
anlamlı hikayeler, samimi ABC tartışmaları, işitsel ve görsel araçlar bulunur. Bu araçlar
sayesinde aile üyeleri, kendi düşünce ve davranışlarının, duygularının, geri planda
barındırdığı önermeler hakkında, bilinçlenirler.
Sosyal çalışmacının iletişim rolü, bilişsel-davranışsal aile çalışmasında, eğitmen rolü
gibi ağırlıklı olarak uygulanmalıdır. İletişim aile üyelerinin, güçlü ve olgun aynı zamanda
sosyal işlevsellikleri için, gereklidir. Sosyal işlevsellikte güçlü veya olgun olmayan aileler,
çatışma yaşarlar. Problemi, eğitmen ve iletişim rolleri çerçevesinde çözmek, çatışmaları da
azaltır.
11.1.Teknikler
Bilişsel-davranışsal aile çalışmalarında, hem davranışçı yaklaşımın, hem de bilişsel
yaklaşımın kavramları, teknik olarak kullanılır. Sosyal çalışmacı, teknikler arası uyuma ve
mesleki rolleri arası uyuma, kendi rolleri ile teknikler arası uyuma dikkat etmelidir. Bilişsel-
davranışçı aile çalışmalarında sıklıkla kullanılan teknikler şunlardır.
• Klasik şartlanma
• Operant koşullanma
• Sistematik duyarsızlaştırma
• Pekiştireçler
• Mukabele
• Karşılık
• Kontrat
• ABC
• Düşünceyi durdurma
• Karar verme
• Model olma ve rol
• İletişim
• Tablolaştırma
• Premack
• Eğitim
• Antrenörlük
• Dışlama
• Söndürme
204
Bilişsel-davranışçı aile çalışmasını, Stuart (2001) üç başlık altında ele almıştır (Akt.
Duyan, 2008).
1-Anksiyeteyi azaltan terapi stratejileri
• Gevşeme eğitimi
• Sistematik duyarsızlaştırma
• Alıştırma
• Tepki önleme
• Göz hareketlerini duyarsızlaştırma
• Yeniden işlemleme
2-Bilişsel yeniden yapılandırma stratejileri
• Duygu ve düşünceleri izleme
• Kanıtsal sorgulama
• Alternatif sınama
• Yeniden düzenleme
• Çerçeveleme
• Düşünceleri durdurma
3-Yeni davranışlar öğrenme stratejileri
• Modelleme
• Biçimlendirme
• Ödüllendirme
• Rol oynama
• Sosyal beceri eğitimi
• İtici uyarılara koşullanma terapisi
• Olasılıklı anlaşma
Bilişse-davranışsal aile çalışmaları, sosyal çalışmanın mikro ve mezzo düzey uygu-
lamalarında kullanılmaktadır.
Bilişsel-davranışsal aile çalışması günümüzde popülerdir, üç d üzerinde deneysel
yönün olması, tekniklerin varlığı güçlü yönüdür. BDT'nin daha az sistemli olması,
uygulamalarda gözlenen bazı katılık durumları zayıf yönüdür, eleştirilmektedir, ama BDT,
diğer çalışmalara göre bir adım öndedir.
205
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
On birinci bölümde bilişsel-davranışsal aile çalışması anlatıldı. Aile çalışmalarına,
bilişsel-davranışsal teorilerin neler olduğu ve teknikler kümeler aktarıldı. Davranışların
çiftlerle çalışırken fonksiyonel ve topografik analizi yapıldı.
206
Bölüm Soruları
1.Bilişsel-davranışsal aile terapileri hangi teorilerin, davranışlar üzerindeki etkisinin
görülmesinden sonra ağırlık kazanmıştır?
a. Sistem teorisi
b. Öğrenme teorileri
c. Ekdozik teori
d. Güçlerbirliği teorileri
e. x ve y kurumları aşağıdaki seçeneklerden hangisi
2.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bilişsel yaklaşımın öncüleri arasında yer alır?
a. Albert Ellis
b. Virginia Satir
c. Jane Addams
d. G. Hamilton
e. Hiçbiri
3.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bilişsel yaklaşımını genel amacı içinde yer alır?
a. Başkalarını suçlama
b. Yas sürecinin devamını sağlama
c. Kendisi suçlamayı azaltma
d. Aileyi suçlama
e. Kendini suçlama
4.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bilişsel davranışçı aile terapilerinin evreleri
arasında yer almaz?
a. İlişki kurma evresi
b. Taahhüt evresi
c. Evlilik evresi
d. Ayrılma evresi
e. Ölüm evresi
207
5.Gambrill’e göre; aşağıdaki seçeneklerin hangi davranışın iki analizi içinde yer alır?
a. Topografik analiz
b. Psiko-sosyal analiz yapmama
c. Ekonomik analiz
d. Fonksiyonel analiz yapmama
e. Topografik analiz yapmama
6.Bir davranışın, hangi durumlardan sonra, hangi şartlarda ve nerede yapıldığının
ortaya korumasına ne denir?
a. Topografik analiz
b. Fonksiyonel analiz
c. Yas analizi
d. Hukuki analiz
e. Hiçbiri
7.Bilişsel-davranışsal aile terapilerinde davranışı devam ettiren olayların ortaya
konması nasıl tanımlanır?
a. Fonksiyonel analiz
b. Topografik analiz
c. Ekonomik analiz
d. Hukuki analiz
e. Hiçbiri
8.Aşağıdaki tekniklerden hangisi Bilişsel-davranışçı aile terapisi teknikleri arasında
yer olmaz?
a. Sistematik duyarsızlaştırma
b. Operant koşullanma
c. Pandomim
d. Pekiştiriciler
e. Klasik şartlanma
208
9.Aşağıdaki tekniklerden hangisi Bilişsel-davranışçı aile terapisi teknikleri arasında
yer alır?
a. Sistematik duyarsızlaştırma
b. Pandomin
c. Aile haritası
d. Söndürmeme
e. Pekiştirici kullanmama
10.Aşağıdaki tekniklerden hangisi bilişsel-davranışçı aile terapisi teknikleri arasında
yer almaz?
a. Kontrat
b. ABC
c. İletişim
d. Pekiştireç kullanmama
e. Söndürme
11.Aşağıdaki tekniklerden hangisi bilişsel-davranışçı aile tekniklerinde, anksiyeteyi
azaltan terapi stratejileri içinde yer almaz?
a. Gevşeme eğitimi
b. Alıştırma
c. Tepki önleme
d. Çerçeveleme
e. Sistematik duyarsızlaştırma
12.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bilişsel yeniden yapılandırma stratejileri içinde
yer alır?
a. Çerçeveleme
b. Tepki önleme
c. Alıştırma
d. Gevşeme eğitimi
e. Hiçbiri
209
13.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bilişsel yeniden yapılandırma stratejileri içinde
yer almaz?
a. Düşünceleri durdurma
b. Çerçeveleme
c. Alternatif
d. Kanıtsal sorgulama
e. Gevşeme eğitimi
14.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi, yeni davranışlar öğrenme stratejileri içinde yer
almaz?
a. Madelleme
b. Biçimlendirme
c. Ödüllendirme
d. Yeniden işleme
e. Rol oynama
15.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi, yeni davranışlar öğrenme stratejileri içinde yer
alır?
a. Kanıtsal sorgulama
b. Düşünceleri durdurma
c. Tepki önleme
d. Alıştırma
e. Modelleme
Cevaplar
1) b, 2) a, 3) c, 4) e, 5) a, 6) b, 7) b, 8) c, 9) a, 10) d, 11) d, 12) a, 13) e, 14) d, 15) e
210
12.FONKSİYONEL AİLE TERAPİSİ
211
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
Onikinci bölümde fonksiyonel aile çalışması ve tekniklerini öğreneceğiz.
12.1.Kuramsal Çerçeve ve Teknikler
212
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Fonksiyonel yaklaşım psiko-sosyal yaklaşımdan hangi yönleriyle ayrışır?
2.Aile üyelerinin birbirinden uzak durmalarını nasıl açıklarsınız?
3.Genel sosyal hizmet aşamalarını, fonksiyonel aile çalışmasında nasıl kullanırdınız?
213
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği
veya geliştirileceği
Fonksiyonel aile
terapisi
Fonksiyonel aile çalışmasının
kurumsal çerçevesi ve
teknikleri öğrenilir
Aile çalışmalarına fonksiyonel
aile terapisi kurumsal çerçevesi
ve ilgili teknikleri katkılarının
kolay anlaşılması sağlanacaktır.
214
12.Fonksiyonel Aile Terapisi
Fonksiyonel aile çalışması, psiko-sosyal yaklaşımla aynı teknikleri kullanır. Sosyal
çalışmanın meta teorisi olan sistem teorisinden hareketle 1930'larda ABD'de, Penns-ylvania
sosyal hizmet bölümü, öğretim üyeleri tarafından geliştirimiştir. Psiko-sosyal yaklaşımın
pratiğe elverişli yönlerini, fonksiyonel aile çalışması benimsemiştir.
Fonksiyonel yaklaşım, psiko-sosyal yaklaşımdan üç yönde ayrışım göstermiştir.
1- İnsanın doğasıı anlama yönünden
2- Kişisel çalışmanın amacını kavrama yönünden
3- Kişisel çalışma uygulamasını değerlendirme yönünden (Turner, 1977).
Fonksiyonel aile çalışması, bireylerle, ailelerle ve sosyal hizmet kurumlarında uy-
gulanmaktadır. Ayrıca suçluluk alanında ve ailelerle çalışmada etkin olduğu bildirilmektedir.
Fonksiyonel aile çalışmasında önceleri sistem teorisi kullanılmasına rağmen, daha
sonra, sürece yaklaşımın adından anlaşıldığı gibi, fonksiyonellik açısından, davranış-cı
kuramlar dahil edilmiştir. Ancak fonksiyonel aile çalışmaları, sistem teorisi ve davranışçı
teorilerle karakterize değildir. Sistem teorisi ve davranışçı teorilerden oluşmuştur ama bu iki
teoriden de farklıdır ve klinik yönü ağırdır. O. Rank'ın irade teorisinden de yaklaşım
etkilenmiştir.
Fonksiyonel aile çalışması, 1930'lu yıllarda, sosyal çalışmada doğmuş, daha sonraki
yıllarda 1980'lerde James Alexander, Cole Barton, Bruce Parson tarafından uygulanmıştır.
12.1.Kuramsal Çerçeve ve Teknikler
Turan, (2009)'a göre, fonksiyonel yaklaşımın dayandığı ana düşünceler şunlardır.
1- İnsan doğumundan itibaren kendini geliştirmeye ve gerçekleştirmeye yönelir.
Bireysel farklılıklar, biyolojik ve kültürel yapıdaki farklılıklardan kaynaklanır,
2- Her gelişim aşamasında kişi kendi kapasitelerini, sosyal çevredeki olanakları ve
diğer insanlarla olan ilişkilerini bu yönde kullanır,
3- Kişinin sosyal çevresi, sürekli değişme gösterir (ana-baba, akraba ve yakınlar,
komşular, okul, işyeri vb. ),
4- Kişinin biyolojik ve psikolojik kapasiteleri (kendini yaratma, değiştirme, uyum ve
mücadele etme potansiyeli) sürekli olarak gelişir ve değişir. Yaşlılıkta bu değişme gerileme
biçimindedir,
5- Her gelişim dönemi kişiye belirli olanak sağlar ve toplumun kişiden beklentilerinin
değişmesine yol açar,
6- Her gelişim döneminde, kişi kendine düşen görevleri yerine getirmelidir; ancak bu
durum gerekli kapasite ve motivasyona sahip olmasıyla ilgilidir,
7- Kişinin kendini geliştirebilmesi için, bulunduğu sosyal çevre olanaklarının buna
elverişli olması gerekir.
215
Fonksiyonel aile çalışmasında, problemin çözümünden birinci derecede sorumlu olan
bireyin veya aile üyelerinin kendisidir. Birey ve aile üyeleri kapasitelerini, aile rol ve
fonksiyonlarını geliştirme yönünde kullanabilmek için, sosyal çalışmacıdan yardım almalıdır.
Sosyal çalışmacıda, birey ve aile üyelerini, sorun çözme sürecine aktif bir şekilde katmak,
belirlenen amaçları gerçekleştirmek için, onları desteklemelidir. Fonksiyonel aile
çalışmasında, sosyal çalışmacı, güncel davranış ve düşünceler kadar, aile üyelerinin öznel
davranış ve düşüncelerini de ele alır. Görünür davranışlar, varsa görünmeyen davranışlarla ele
alınırsa birey ya da aile daha fonksiyonel olurlar. Fonksiyonel aile çalışmasında, davranışlar
bir bütün olarak ele alınır. Çünkü bir aile üyesinin davranışı kendinden başlayarak, diğer aile
üyelerini de etkiler, bu etkileme sonucunda denge bozulur ve fonksiyonelsizlik ortaya çıkar.
Barton ve Alexander (1981) göre, fonksiyonel aile çalışması, aileyi düzenli kişiler
arası davranışların sürdürüldüğü bir yer olarak değerlendirir. Aile üyeleri zamanlarının
çoğunu burada geçirirler. Aileler, bireylerin davranışlarının anlaşılacağı en önemli yerlerdir.
Ailenin belirgin süreçleri ve çıktıları vardır. Bir insanın yaşamında aile değişmez, sabit
davranışların mübadele edildiği yerdir. İçinde yaşadığımız kültürün de bir takım
yasaklamaları vardır.
Fonksiyonel aile çalışmasında, sosyal çalışmacı, aile içinde bir davranışa "fonksiyonel
değil" damgasını vurmamalıdır. Öncelikle yapılması gereken, davranışların nedenleri ve nasıl
oluştuğu, davranış aile üyeleri arasında destekleniyorsa, desteklenme nedeni, devamında aile
üyelerinin ne şekilde kazanımları olduğunun tespitidir. Sosyal çalışmacı hakim ya da savcı
değildir, davranışı iyi ya da kötü olarak nitelendirmez, davranışın aile içinde anlaşılmasını-
desteklenmesini-nedenlerini tespit etmeye çalışır.
Fenell ve Weinhold (1989), davranışı, yalnızca kişiler arası iletişimde özel sonuçlar
yaratmak için bir süreç olarak tanımlamışlardır.
Gladding (1998)'e göre, fonksiyonel aile terapisinde, bütün davranışlar uyum sağ-
layıcıdır. Davranışlar iyi ya da kötü olarak değil, her zaman bir fonksiyona hizmet ediyor
olarak algılanır. Aile üyelerinin kişiler arası fonksiyonları çeşitli biçimlerde olabilir. Örneğin,
bir çocuk öfke nöbeti geçirerek ebeveynlerin dikkatini çekebilir, ergen çocuk dışarıya çıkarak
bağımsız olmaya çalışabilir, koca uzun bir iş gününden sonra evde akşamları tartışmadan
kaçınabilir. Davranışlar, üç kişiler arası durumdan birini başarmak için aileye yardım eder. Bu
üç kişiler arası durumlar şunlardır.
1- Bağlantı-yakınlık: Bağlantı-yakınlık konumlarında, aile üyeleri birlikte hareket
eder.
2- Uzaklık-bağımsızlık: Bu konumda aile üyeleri birbirlerinden uzak dururlar
3- İlk iki durumun karışımı: Bu konumda, aile üyelerinin birbirlerine gösterdikleri
duygusal tepkiler dalgalıdır. Aile üyeleri hem birlikte hem de ayrı hareket ederler.
Fonksiyonel model, yardım sürecinin zamanlamasına önem verir. Buna, ayrılan za-
manın en iyi şekilde kullanılması açısından ihtiyaç vardır. Müracaat sahibi çalışmanın
takriben ne kadar süre devam edeceğini önceden bilirse, bu süreden yararlanmak için çaba
harcar. Zamanı boşa harcamamak için acele edildiğinde kişi alışık olmadığı, farklı sorun
çözme sürecinden tedirgin olabilir (Turan, 2009).
216
Fonksiyonel aile çalışması, bireyin hayatı boyunca, farklı tecrübeler yaşadığını ve
değiştiğini kabul eder. Zamanın farklılaşması, koşulların zamanla değişmesi, davranışların
neden ve nedenleri üzerinde, aile üyeleri arasında, farklı veya birbirine yakın benzer,
davranışların oluşmasına neden olur. Sosyal çalışmacı bu nedenlerden dolayı, teşhisini de
esnek tutmalıdır.
Fonksiyonel aile çalışması, diğer aile çalışmaları ve bireysel uygulamalarda dikkate
alınan, genelci sosyal hizmet, aşamalarını kullanır. Bu aşamalar şunlardır.
1- Tanışma-bağlantı kurma
2- Ön değerlendirme
3- Planlama
4- Uygulama
5- Son değerlendirme
6- Sonlandırma-bağlantıyı kesme
7- İzlemedir.
Fonksiyonel aile çalışmasında, bilişsel-davranışçı aile çalışmasının teknikleri de
kullanılır. Sosyal çalışmacı önce 3D'nin aile üyeleri üzerindeki etklileri açısından iliş-
kilendirme, bağlantı kurma becerisini uygulamalıdır. Sosyal çalışmacı, ilişki dinamikleri,
ailenin fonksiyonlarını yorumlama (ADÖ ile), suçluluk ve aile üyeleri arasındaki
görünümleri, değişen davranışların, aileyi nasıl etkileyeceği konularında çalışmalıdır.
Fenell ve Weinhold (1989)'a göre, fonksiyonel aile terapistleri üç beceriye sahip ol-
malıdır. Bu beceriler şunlardır.
1- Kavramsal beceriler
2- Tekniksel beceriler
3- Kişiler arası becerilerdir.
Yukarıdaki üç beceri sistemi, sosyal çalışmanın, bilgi-beceri-değer üçlüsünün içinde
kendine varlık bulmuştur.
Fonksiyonel modelde, yardım sürecinin sonlandırılması, O. Rank'a göre kişiye doğum
anındaki gibi hayati desteğini kaybetme, kopma ve ölüm korkularını çağrıştırır. Bazı
kimselerin meslek elemanı ile ilişkilerini devam ettirebilmek için, görüşmeye yeni sorunlar
getirdikleri ya da sorunun devam ettiğini kanıtlamaya çalıştıklarını biliyoruz. Bu nedenlerle
yöntem uygulamasının kişiye sağladığı yarar göz önüne alınarak önceden belirlenen süre
uzatılabilir (Turan, 2009). Mesleki ilişki sürecinin de çok uzatılması, bağımlılık riskine karşı,
anlamlı olmayacaktır.
Fonksiyonel aile çalışmasının sistem odaklı bakış açısı, pratiğe elverişli yönlerinin ve
sağlam temellerinin olması, güçlü yönüdür. Diğer bir güçlü yönünün ise, BDT'nin tekniklerini
kullanıyor olmasıdır. Fonksiyonel aile çalışması, duyguların yeterince ele alınmadığı
konusunda eleştirilmektedir.
217
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
On ikinci bölümde, fonksiyonel aile terapisi kuramsal çerçevesi açıklandı. Kurumsal
çerçeveden beslenen teknikler ve kavramsal beceriler işlendi. Sosyal çalışmada, fonksiyonel
yaklaşımını dayandığı temel parodigmalar açıklandı.
218
Bölüm Soruları
1.Fonksiyonel yaklaşım, psiko-sosyal yaklaşımdan üç yönde ayrışım gösterir.
Aşağıdaki seçeneklerden hangisi fonksiyonel yaklaşımın, psiko-sosyal yaklaşımdan ayrıştığı
yönlerden biridir?
a. İnsanın doğasını anlama yönünden
b. insanın doğasını anlamama yönünden
c. Kişisel çalışmanın amacını kavramama yönünden
d. Kişisel çalışmanın uygulamasını değerlendirmeme yönünden
e. Tekniklerin az olması yönünden
2.Fonksiyonel yaklaşım, sosyal çalışmada psiko-sosyal yaklaşımın pratiğe elverişli
yönlerini vurgulaması açısından ayrı bir yaklaşım tarzını teşkil etmiştir. Aşağıdaki
seçeneklerden hangi fonksiyonel yaklaşımın 1980’li yıllardan sonraki gelişiminde etkili
olmuş bir isimdir.
a. Virginia satır
b. James Alexander
c. G. Hamilton
d. Jone Addans
e. Hiçbiri
3.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi fonksiyonel yaklaşımın dayandığı ana düşünceler
içinde yer almaz?
a. Pnson doğumundan itibaren kendini geliştirmeye ve gerçekleştirmeye yönelir.
b. Her gelişim aşamasında kişi kendi kapasitelerini kullanır.
c. Kapasite gelişimi çoğunlukla kötüdür.
d. Sosyal çevredeki olanaklar kapasite gelişiminde kullanılır.
e. Her gelişim dönemi kişiye belirli olanaklar sağlar.
4.Fonksiyonel aile çalışmasında problemin çözümünden birinci derecede sorumlu olan
kimdir?
a. Terapist
b. Baba
c. Öğretmen
d. Bireyin ve aile üyesinin kendisi
e. Hiçbiri
219
5.Fonksiyonel aile çalışmasında sosyal çalışmacı davranışı nasıl ele alır?
a. Bütün olarak
b. Kısmen
c. Çocuk açısından
d. Büyük ebeveynler açısından
e. Sadece toplum açısından
6.Barton ve Alexander’e göre; fonksiyonel aile çalışmasında aile nasıl bir yer olarak
değerlendirilir?
a. Yuva olarak
b. Mesken olarak
c. Toplumla ilişkilerin sürdüğü yer olarak
d. Düzenli kişilerarası davranışların sürdüğü yer olarak
e. Hiçbiri
7.Fenell ve Weinhold, davranışı kişiler arası iletişimde özel sonuçlar için, nasıl
tanımlamıştır.
a. Çalışkan
b. Güvengenlik
c. Süreç
d. İletişimsizlik
e. Çerçeveleme
8.Fonksiyonel aile terapisinde Gladding’e göre, bütün davranışlar nasıl ifade
edilmiştir?
a. Çocukca
b. Uyumsuzluk
c. Uyum
d. Artık değer
e. Mutlak değer
220
9.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi fonksiyonel aile terapistleri için sayı bu üç beceri
arasında yer alır?
a. Tekniksel beceri vasatlığı
b. Kavramsal beceriler
c. Kişiler arası iletişimde vasatlık
d. Kavramsal olmayan beceriler
e. Hiçbiri
10.Fonksinol modelde, yardım sürecinin sonlandırılması uygun bir şekilde yapılmazsa,
neyi çağrıştırır?
a. Kopma ve ölüm korkularını
b. Öfkeyi
c. Suçluluğu
d. Yas sürecinin uzamasını
e. Değersizleşmeyi
11.Fonksiyonel aile çalışmasında aile üyelerinin birlikte hareket etmesi nasıl
tamamlanır?
a. Uzaklık
b. Bağımsızlık
c. Uzaklık-Bağımsızlık
d. Yakınlık
e. Bağlantı-Yakınlık
12.Fonksiyonel aile çalışmasında aile üyelerinin birbirinden uzak durması nasıl
tanımlanır?
a. Uzaklık
b. Bağlantı-yakınlık
c. Bağımsızlık
d. Uzaklık-bağımsızlık
e. Hiçbiri
221
13.Fonksiyonel aile çalışmasını hangi meslekler uygulayabilir?
a. Sosyal çalışmacı
b. Psikolog
c. Psikolojik danışman
d. Psikiyatrist
e. Hepsi
14.Fonksiyonel aile çalışmasında, aile üyelerinin birbirlerine gösterdikleri duygusal
tepkilerin dalgalanması, aile üyelerinin hem birlikte hem de ayrı hareket etmesi nasıl
tanımlanır.
a. Bağlantı yakınlık
b. Uzaklık-bağımsızlık
c. Bağlantı-uzaklık
d. Bağlantı yakınlık ve uzaklık bağımsızlığın karışımı
e. Yakınlık-bağımsızlık
15.Fonksiyonel aile çalışmasında, diğer aile çalışmaları, miro, mezzo ve makro
uygulamalarında kullanılan, yedi basamaklı müdahale tarzını sosyal çalışmacı kullanır. 7
basamaklı müdahale tarzını ön gören kavram, aşağıdaki şıklardan hangisidir?
a. Genelci sosyal hizmet
b. Grup çalışmaları
c. Sosyal politika
d. Örgütlerle çalışma
e. Ailelerle çalışma
Cevaplar
1) a, 2) b, 3) c, 4) d, 5) a, 6) d, 7) c, 8) c , 9) b, 10) a, 11) e, 12) d, 13) e, 14) d, 15) a
222
13.PSİKANALİTİK AİLE TERAPİSİ
223
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
On üçüncü bölümde, psikamalitik aile çalışmaları ve teknikleri örneklerle anlatılarak
öğrenilecektir.
13.1. Kuramsal Çerçeve
13.2. Teknikler
224
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Sosyal çalışma öğretim üyesi ve yazarı derezotes sosyal çalışmacılara psikanalotik
aile terapisi için neler önermektedir. Derezotes’in önerdiği becerilerle kendinizde bulunması
şu andaki mesleki becerilerinizi karşılaştırınız.
2.Güçler birliği teorisinde “güç” önemli bir kavramdır. Psikanalitik aile çalışmalarında
“güce odaklanma” temel tekniklerden biridir. “Güç” kavraması “güce odaklanma” tekniği
içinde, aile çalışmaları için nasıl analiz edersiniz?
3.Sosyal çalışmalar “psikanalitik yaklaşımda” aileleri değerlendirirler ama sadece
burada durmazlar. Sosyal çalışma odağını düşünürek bu soruyu nasıl cevaplardınız?
225
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde
edileceği veya geliştirileceği
Psikanalitik aile terapisi
Psikanalitik aile çalışması
kuramsal çerçevesi ve
teknikleri öğrenilir
Aile çalışmalarına, psikanalitik
bakış açısı ve teknikleri
katkılarının kolay anlaşılması
sağlanacaktır.
226
13.Psikanalitik Aile Terapisi
Aile terapisi konusundaki literatürün önemli bir kısmı sosyal hizmette üretilmiştir.
(Zastrow, 2004). Ailelerle çalışmak için, terapötik süreçte iki yön, literatürde bildirilmektedir.
1- Sistemik
2- Psikanalitik
Aile çalışmalarında, sistem teorisi, ekolojik teori, güç ve güçlerbirliği teorisi ve diğer
kişilik teorileri kullanılır. Kişilik teorilerinin bir çoğu, psikanalitik teoriyi desteklemiş,
etkilenmiş katkılar yapmış ya da bazı yönlerini eleştirmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgiler
kitabın ilgili bölümünde verilmiştir. Psikanalitik aile çalışmasının teknikleri, psikanalitik
teoriler baz alınarak oluşturulmuştur.
Psikanalitik, psikodinamik yaklaşımlarda odak nokta, bugünkü içsel ve dışsal iş-
levsellik sorunlarını anlayabilmek için geçmişteki deneyimlere bakılmasıdır. Bireyin geçmişte
yaşadığı travmatik deneyimlerin ve içsel çatışmalarının, bireyin sevme ve sevilmeyi
öğrenmesi üzerinde oldukça etkili olduğunu savunur. Geçmiş ve bugün arasındaki ilişkilere
dair içgörü kazanma anlamında sevgi ilişkisinin geliştirilmesi için de psiko-sosyal gelişim
üzerinde durur (Duyan, 2008).
Psikanalitik aile tedavisi kısaca "aktarımın kullanımı ile ruhsallığın en ilkel
biçimlerinin yeniden canlandırılması, aile, grup ruhsal aygıtında, düşsel dolaşımın
oluşturulması ile her aile bireyinin bireysel ruhsallıklarının otonom hâle getirilmesini"
amaçlar (Parman, 1996).
Psikanalistler 1950'lerden önce aileyi bir bütün olarak ele alıp incelememişlerdir. Bu
yıllardan sonra Harry S. Sullivan, Erich Fromm ve E. Erikson psiko-sosyal etmenlere dikkati
çekmeye başlamışlardır (Feneel ve Weinhold, 1989). Nathan Ackerman psikanalitik kuramı
kendi çalışmalarında çok fazla kullanmıştır.
Ackerman'ın modeli, hem bireyin kendisini hem de kişiler arası güçlerin önemini
vurgular. Ackerman'ın çalışmaları değişimi ilerletme, iletişim kalıplarını geliştirme, iç
çatışmaları giderme, aile üyelerine kendi rollerini bulmaları için yardım etme amacındadır
(Nystul, 1993).
Murray Bowen ve James Framo yaklaşımın önemli aktörleridir. Murray Bowen'in
çalışmaları kişilik, anneler ve şizofren çocuklar üzerinde odaklanmıştır. James Framo,
bireylerin gelişim aşamalarında, aileleriyle çıkan sorunları inceleyerek, "aile önemi" hakkında
kuramını geliştirmiştir.
13.1.Kuramsal Çerçeve
Psikanalitik aile terapisi, Sigmund Freud'un kavramlarını kullanır, aile sistemi, anne
çocuk ilişkisinin önemi, kişilik gelişimleri ile ilgili ilk katkıları yapan Freud olmuştur. Freud
yaklaşımını, bireyde yoğunlaştırmıştır, aile çalışması yapmamıştır. Psi-kanalitik kuram
ayrıntılı olarak kitabın ilk bölümlerinde ele alınmıştır.
227
Psikanalitik kuram her ne kadar tek bir kişinin kişilik gelişimine baksada aslında birey
ile aile arasındaki etkileşimle ilgilenir. Freud bireyin kişilik yapısında ailesinin anahtar rol
oynadığına inanır (Goldenberg ve Goldenberg, 1996).
Psikanalitik ve sistemik aile tedavileri benzer klinik nedenlerle ve hemen aynı za-
manlarda ortaya çıkmış olsalar da aralarında kuramsal düzeyde önemli farklılıklar vardır.
Bunlardan ilki, semptoma bakış açılarıdır. Psikanalitik yaklaşımda semptom, itki ile o itkiye
karşı var olan savunma arasında ortaya çıkan bir orta yoldur. Psikanaliz semptomun derin
anlamını çözmeyi amaçlar. Serbest çağrışım yöntemi ile bugünkü sorunları kişinin düşsel
geçmişine bağlamaya çalışır. Klasik uygulamada, psikanaliz küründe, kişinin ailesinin
gerçekliğinden, yani aile bireyleri arasında var olan güncel sorunlardan çok, bunların geçmişte
varolan iç çatışmalarının hangilerini ve neden, yeniden gündeme getirdiği ve canlandırdığı
önemlidir. Bu açıdan kişinin ailesi ile doğrudan ilişki kurmak gerekmez, hatta bundan
kaçınılır (Parman, 1996).
Psikanalitik ve sistemik yaklaşımların farklı olduğu bir başka nokta, "kara kutu"
konusudur. Psikanalistler için çözümün anahtarı kara kutudadır, oysa sistemisyen-ler için kara
kutunun incelenmesi gereksizdir, önemli olan kara kutular arası ilişkilerdir. Ancak yinede
bazı aile terapistlerinin kara kutu ile ilgilendiklerini ve onun için dinamiğini tanımlamaya
çalıştıklarını da biliyoruz. Minuchin için bu "kimlik gereksinimi", V. Satir için "olgunlaşma",
Bowen için "farklılaşma", Selvini Palazzoli için "melezlik"dir (Parman, 1996).
Her iki görüş açısını birbirinden ayıran üçüncü önemli nokta terapistin konumuna
bakış açılarıdır. Psikanalitik kuram, psikanalisti terapötik sürecin tam ortasına yerleştirir.
Aktarım ve karşı aktarımın değerlendirilmesi analitik sürecin temelini oluşturur. Oysa
sistemisyenler için terapist aile sisteminin dışında olan bir gözlemcidir. Özellikler birinci
sibernetik için bu böyledir ve gözlemci sistemin içine dahil edilmez. Ancak Von Foerster'in
görüşleri ile ortaya çıkan ikinci sibernetik, gözlemci ile gözlemlediği sistem arasındaki
ilişkiler üzerinde durmuştur. Bu dönüşümden sonra, sistemik ve psikanalitik görüşlerin bu
alanda birbirlerine yaklaştıkları söylenebilir (Parman, 1996).
Fenell ve Weinhold (1989)'a göre, psikanalitik aile çalışması, eşler ve ebeveyn, çocuk
arasındaki etkileşimin kapalı etkileşim olduğunu vurgular. Bireyler evliliğe çözümlenmemiş
narsistik ihtiyaçları ile başlarlar. Bu ihtiyaçların evlilik yolu ile karşılanmasına gayret ederler.
Çocuklarda ebeveynlerin karşılanamamış bu ihtiyaçlarını giderecek bir obje olarak görülür.
Bu durum çocuğun kendi ihitiyaçlarını karşılayamamasına neden olur. Oluşan bu kısır döngü
kuşaklar boyu devam eder.
Murray Bowen kuramında, birbirleriyle etkileşim içinde olan ve insan davranışlarını
etkileyen üç sistemi belirlemiştir. Bunlar;
1- Heyecansal sistem
2- Duygusal sistem
3- Zihinsel sistem
228
Heyecansal sistem insan davranışlarını güdüler, yönlendirir, düzenler. Heyecanlar ve
duygular birbirinden ayırt edilmiştir. Heyecanlar bilinçsizdir ve bütün yaşam olay larında
uygulanır. Duygular ise bilinçli olup evrimsel olarak sonra gelişir. Bowen duygusal sistemi
diğer iki sisteme oranla daha az açıklamıştır. Zihinsel sistem yetenekleri kapsar. Yetenekler
duygusal, heyecansal ve öznel durumu dikkate alır ve bu durumlara nasıl tepki vereceğinin
seçimini yapar. Bowen'in kuramı, bu sistemin farklılaşma sürecinin anahtarı gibi gelişmesi
temeline dayanır.
Eğer bu sistem iyi gelişmezse şiddetli duygular ve heyecansal tepkilerin baskı yaptığı
düşünülür. Gelişen zihinsel, sistem duygular ve heyecansal sistemlerin arasına girerek tepkide
bulunur (Martin, 1994).
Bowen kendi kuramında sekiz ana kavramdan bahsetmiştir.
• Üçgen
• Ailenin duygusal sistemi
• Duygusal yoksunluk
• Benliğe farklılaşma
• Aile yansıtma süreci
• Kuşaklar arası aktarma süreci
• Kardeş konumu
• Toplumsal gerilemedir. (Bowen, 1981).
Psikanalitik aile çalışmasının işlevlerini Bowen şöyle açıklamıştır.
• Eşlerarası etkileşimi belirleme, açıklama
• Aile duygusal sisteminden kendisini çekme
• Duygusal sistemin fonksiyonlarını öğretme
• Ben dili ile farklılaşmayı gösterme. (Fenell ve Weinhold, 1989).
Bowen ailenin içine başarılı bir biçimde girer. Terapist, eşler arasındaki duygusal
karışıklıktan etkilenmez, sakindir, objektiftir. Eğer terapist bu konumunu devam ettirebilirse
eşler arasındaki gerilimin azalacağına inanılır. Eşler arasındaki birleşme yavaşça azalır ve
diğer aile üyeleri bundan olumluyönde etkilenirler. Yani benlik farklılaşmasında başarılı
olurlar (Goldenberg ve Godenberg, 1996).
229
Bowen, aile sisteminin nasıl işlediğini bilmenin tekniklere göre daha önemli olduğuna
inanır. Tedavi geçmişe giderek yapılır. Ebeveynler, büyük ebeveynler, teyzeler, amcaların
birbirleriyle nasıl anlaştıkları öğrenilmeye çalışılır (Nichols ve Scwartz, 1998).
Psikolog olan James Framo'nun kuramsal ilkeleri şu şekildedir;
• İnsanı asıl güdüleyen şey başkaları ile başarılı iletişim kurabilmesidir.
• Çocuğun ebeveynleri ile geçirdiği ilk yaşantısı hüsran, gerilim yaratırsa bunu çocuk
değiştiremez. Bu olumsuz yaşantı çocuğun kişiliği ile birleşir.
• Daha sonra birey evlenerek çocuk sahibi olur, kendisine yakın, samimi etkileşimler
kurar. Birey bu etkileşimi bir bakıma çocukluğundaki aile menşeinde oluşan gerilimli
yaşantıyı bırakmak için oluşturur.
• Aile menşeinde çözülememiş çalışmalar iç ruhsal problemlere neden olur.
• Bireyler kendi aile menşeindeki çözülmemiş çatışmaları yeniden yaşamalarını fırsat
sağlayabilecek kişilerle evlenirler. Bu amaç için evlenecekleri eşlerini seçerler.
• Aile menşeindeki çözülememiş sorunlar genellikle çocuklara yansıtılır. Böyle bir
durum olursa çocukta semptom oluşabilir.
• Terapilerle problemin kaynakları ele alınarak belki en iyi çözüme kavuşturulabilir.
•Eğer bireyler problemleri çözmek için kendi aile menşeilerini incelerse olayları daha
iyi algılayabilirler. Bu problemleri ile kendi eş ve çocuklarının arasındaki ilişkisini
kavrayabilirler. (Fenell ve Weinhold, 1989).
Framo'ya göre, çocuk ebeveynlerinin reddedici, soğuk veya eziyet edici davranışları
karşısında ikilemde kalır. Çocuk bunlardan kurtulamaz ve değiştiremez. Ortaya çıkan
korkular içselleştirilen ebeveynlerin sevgi-nefret davranışları ile ilişkilidir. İçselleştirilen
nesneler hem iyi hem de kötü özelliklerdir. Çocukluk yıllarında ne kadar çok psikolojik olarak
acı yaşantılar geçirmişse o kadar çok içselleştirme yapılır. Birey konuları şimdiki yakın
ilişkilerinde kullanır (Goldenberg ve Goldenberg, 1996).
Derezotes (1999) psikanalitik aile çalışması için, sosyal çalışmacılara, bilinçsiz çatış-
maları gidermek ve daha işlevsel davranış örüntülerini geliştirmek için, iç görü kazandırmak
için beş anahtar müdahale tanımlamaktadır.
1- Yorumlama
2- Empatik tepki
3- Sanatsal teknikler
4- Psikoeğitim
5- Hikâye anlatma
230
Psikanalitik aile çalışmalarının önemli isimleri ve kuramsal çerçeveye katkıları buraya
kadar kısaca özetlenmiştir. Burada analitik ve sistemik katkıların varlığını görmekteyiz fakat,
analitik katkıların daha fazla olduğunu, uygulamada analitik ve siste-mik katkıların
kullanıldığını, bu esnekliğin yararlı olduğunu bilmeliyiz.
13.2.Teknikler
Psikanalitik aile çalışmalarında sıklıkla kullanılan teknikler şunlardır;
• Transferans
• Yüzleştirme
• Yaşam hikayesi
• Genogram
• Üçgen
• Tamamlama
• Güce odaklanma
• Sözleşme
• İlk evre
• Evreler üzerinde çalışma
• Eşlerle grup çalışması
• Eşlerle çalışma
• İlişki yaşantıları
• Antrenörlük
• Yorumlama
• Empatik tepki
• Sanatsal teknikler
• Hikaye anlatma
• Ben dili
• Bitirme
• Rüya ve gündüz rüya analizi
Transferans
Transferans aslında mülakatın bir tekniğidir. Transferans psikanalitik çalışmada, aile
sisteminde hakim olan duygusal kostümü anlamak, üyelerin hangi duygusal sisteme göre
hareket ettiğinin tespitinde, yönlendirilmesinde kullanılan tekniktir.
231
Yüzleştirme
Aile üyelerinde oluşmuş, davranışlar ve bu davranışların ifadeleri arasında, tutarsızlığa
dikkatin çekildiği tekniktir. Mülakatta görülen, çift seçenekli sorularla tespiti yapılabilir.
Seanslarda eşini sevdiğini söyleyen, eşe sosyal çalışmacı çift seçenekli şöyle bir soru
sorarbilir;
S.Ç.= "Eşinisizi sevdiğinizi söylüyorsunuz ama hiç vakit ayırmıyorsunuz".
S.Ç.= " Çocuklarla ilgileniyor musunuz, yoksa bu rolünüzü eşinize mi devrettiniz".
Örneklerde görüldüğü gibi, burada bir yönlendirme ya da direktif verme yoktur,
sadece iki önermenin davranışlar ile şekillenmesinin karşılaştırılması gerektiği mesajı vardır.
Yaşam hikâyesi
Aile üyelerinin geçmiş yaşam öykülerinin alınıp, düşünce sisteminin, değer yargı-
larının belirlenip, şimdiki yaşamlarına ait, düşünce, davranış ve değer yargılarına atıfların
yapıldığı tekniktir. Bunun için ayrıntılı bir psiko-sosyal inceleme raporuna ihtiyaç vardır.
Ayrıntılı ve kapsamlı bir rapor, sosyal çalışmacıya olan güveni arttırır ve iç-görü için
anlamlıdır.
Genogram
Genogram'a literatürde "aile diagramı" denilmektedir.
Bu tekniğin temel işlevi kuşaklar arasındaki önemli ilişkileri saptamaktır. Yani de-
ğerlendirme aşamasında bilgileri düzenlemek, etkileşim sürecini ve anahtar üçgenleri
izlemektir (Nichols ve Schwartz, 1998).
Bowen'in geliştirdiği bir tekniktir. Şimdiki zamanda oluşan bir problem için, üç
kuşağın ele alındığı, davranış kalıplarının grafiklere dökülüp, görsel materyalle, aile
fonksiyonlarının incelendiği tekniktir.
Soyağacı çizimi deyim yerinde ise, aile tedavilerinin en özgün tekniğidir. Aileden,
soyağacının çizimi istenir. Çizimde yer alan kişilerin isimleri, yaş ve mesleklerin yanı sıra
tüm akrabalık bağları, kişilerin birbirleri ile ilişkilerinin niteliğide belirtilmelidir. Analist
önünde çizilen bu grafiği bir projektif test gibi yorumlar; boşlukların, üzerinde fazla durulan
noktların, belirsizliklerin altını çizer. Bu arada elbette ailesel efsaneler, kuşaklar ötesi
nesneler, sırlar, ülküler, yaslar, utançlar ve borçlarda konuşulmuş olur. Bu çizim bastırılmış
olanın kısmen ortaya çıkmasını sağlar, aile ağacını çizen kişi bunun bilinçdışının elemanlarını
da içerdiğinin farkında değildir, bu grafik aynı zamanda aile grubunun bilinçdışı işleyişine ait
bulguları da içerir (Parman, 1996).
232
Üçgen
Bowen tarafından geliştirilen bir tekniktir. Üçgen tekniği ile, aile sistemi ve insan
sistemi içinde yer alan süreçleri ve bu süreç içinde kendine varlık bulmuş, ailenin yapısı ve
sosyal çevresi içinde incelemeler yapılır. Anne, baba, çocuk üçgeni hakkında incelemeler
yapılır. Üçgen durağan ve esnek bir özelliğe sahiptir. Bowen üçgeni en küçük etkileşim
sistemi olarak görmüştür, iki kişi ile oluşturulan, iki kişi sistemi sabit değildir, üçüncü kişi
sisteme dahil edilip üçgen oluşturulabilir. Üçüncü kişi terapist ya da aile üyelerinden biri
olabilir.
Eğer üçüncü kişi de gerilimi azaltmıyorsa üçgene başkaları da katılabilir. Bu şekilde
sistem birleşmiş üçgen serisine dönüşür ve problem geniş üçgenle ele alınıp çözülmeye
çalışılır. Üçgen her zaman gerilimi azaltamaz. Üçgenin dördüncü olası çıktısı vardır.
• Sabit, durağan çift üçüncü bir kişinin katılımıyla değişken hâle dönüşebilir. Ör-
neğin, bir bebeğin doğumu ile uyumlu bir evlilik çatışmaya girebilir.
• Sabit, durağan çift üçüncü bir kişinin ayrılmasıyla bozulabilir. Bir çocuğun evden
ayrılmasıyla üçgen bozulur, ebeveyn çatışması artabilir.
• Değişken çift üçüncü bir kişinin katılımıyla sabitleştirilebilir. Çatışmalı bir evlilik
bir bebek doğumuyla uyumlu hâle gelebilir.
• Değişken çift bir üçüncü kişinin ayrılmasıyla sabitleşebilir. Üçüncü bir kişinin
ayrılmasıyla çatışma azalabilir. (Goldenberg ve Goldenberg, 1996).
Tamamlama
Tamamlama, aile fonksiyonlarını, birbirlerini örtme, birbirlerine geçme, birbirlerinin
eksiklerini kapatma, şekillerinin ifade edildiği tekniktir. Ailenin fonksiyonlarından özellikle
rol ve iletişim fonksiyonları, birbirlerini tamamlar. Ebeveynlerden annenin yaptığı bir görev,
aslında babaya aittir. Burada babanın rol fonksiyonunu, anne tamamlamıştır. Aile üyeleri
arasında, fonksiyonlardaki bir tamamlama, bir noktaya kadar, kabul edilebilir ama sınırların
ihlali durumunda sosyal çalışmacı gerekli müdahaleyi yapmalıdır.
Güce odaklanma
Sosyal çalışmanın meta teorilerinden olan güç ve güçler birliği teorisine göre, güç aile
sistemi içinde önemli bir yere sahiptir. Aile üyeleri, seanslara, güçsüzlükleri nedeniyle
geldiklerini bilirler ve güç kazanıp, fonksiyonelsiz davranış kalıplarını değiştirmek isterler.
Oysa aile üyeleri arasında güç dengesi, güçsüz aile üyesi ya da gücün farkında olmayan aile
üyesi genellikle vardır ve odak düzenlemesi yapılmalıdır. Sosyal çalışmacı aile üyeleri ile güç
dengesine odaklanarak, gücün dağılımı ile ilgili uzlaşmaya varmalıdır. Uzlaşma sonrası,
fonksiyonel davranış daha kolay kazanılır.
233
Sözleşme
Sözleşmei randevu süreci, randevu sıklığı, kaç seans yapılabileceği, seanslarda ya-
pılabilecekler ve ilgili detayların aile üyeleri ile kontrata bağlandığı teknikitir. Sözleşme esnek
olmalı, ailenin düzeyine göre belirlenmelidir, anlamlı bir hızla gidilmelidir.
İlk evre
Sözleşme, ilk evre (ilk görüşme) aslında bir mülakat tekniğidir. Aile üyelerinin ile-
tişim ve etkileşim kalıplarının gözlendiği, ilk bilgilerin alınıp, terapötik sürecin başlatıldığı bir
tekniktir. Sosyal çalışmaya giriş dersinin konusu olan mülakat içinde, ayrıntılı olarak
incelenmiştir.
Evreler üzerinde çalışma
Evreler üzerinde çalışma, daha önce yapılan seanslardaki çalışmaların, ifade edilen ve
edilemeyen duygu ve davranışların karşılaştırılmalı ele alınmasıdır.
Sosyal çalışmacı, mülakat ve yönlendirme tekniklerinden kazandığı becerilerle, direnç,
transferanslar, çatışmalar üzerinde durup, aile üyeleri arasındaki ittifakı güçlendirmelidir.
Özellikle dirençler varsa, hipotez kurulup, test edilmelidir.
Eşlerle grup çalışması
Framo'nun kullandığı, analitik çalışmalara kazandırdığı bir tekniktir. Üç ya da daha
fazla sayıda çiftin, birlikte görüşmelere alındığı bir tekniktir.
Eşlerle çalışırken, birbirlerinden etkilenmenin sonucunda daha az anksiyete yaşa-
dıkları, problemlerinin evrensel olduğunu gördükleri bildirilmektedir. Burada grup dinamiği
kavramı ön plandadır ve değişimin, dönütlerin alındığı, desteklerin sağlandığı terapötik
süreçtir.
Eşlerle çalışma
Bu teknikte, eşlerle, birbirlerinden bağımsız olarak ele alınır, kadın ve koca ayrı ayrı
amaçları ve beklentileri açısından, incelenir. Bireysel farklılıklar ve beklentiler açısından eşler
ele alınır ve bu ele alış, seanslar içinde devam eder. Etkileşim düzeyleri ve eşlerin birbirlerini
algılayış şekilleri incelenir. Amaçlar, beklentiler, etkileşim düzeyleri ve ailedeki probleme
katkıları ve çözülmeyen problemlerin, başka problemlere neden olduğu, vb. çalışmalar
yapılan bir tekniktir. Framo'nun sıklıkla kullandığı bir tekniktir.
234
İlişki yaşantıları
İlişki yaşantıları, üçgen tekniği ile birlikte kullanılır. Üçgen içinde, yapılabilecek de-
ğişiklikler için, aile üyelerinin bilinçlendirildiği tekniktir.
İlişki yaşantıları, anahtar üçgende değişiklik için onun etrafında yapılır. Bu tekniğin
amacı, aile üyelerinin sistem süreci hakkında bilinçlenmesi ve bunları kendi rollerine göre
düzenlemeyi öğretmektedir. Bu tür deneyimleri en iyi açıklayan kavramlar "takip etme" ve
"uzak durma"dır. Takip etme, bireylerin arayışlarını sınırlamaları, isteklerini durdurmaları ve
duygusal ilişkilerinde gerilimi azaltmaları için onları cesaretlendirir. Böylece bireyin
kendinde ve etkileşimde neler olduğunu görmelerine olanak verir. Bu alıştırma sihirli bir
tedavi için geliştirilmemiştir ancak duygusal süreci belirlemeye yardım eder. Uzak durma ise,
diğer insanlara doğru gitmeyi ve onlarla kişisel duygu ve düşünceleri hakkında konuşması
için cesaretlendirme yapar (Nichols ve Scwartz, 1998).
Antrenörlük
Aile üyelerinin anlama ve kavrama becerilerini geliştirip, kendilerine ve problemlerine
odaklanmanın, dolayısıyle fonksiyonel olmalarına katkıların yapıldığı bir tekniktir. Daha fazla
kişisel ve duygusal elementler içerir. Aile üyelerinin, ailede oluşan duygusal süreçler
hakkında bilgi sahibi olmaları ve sonrasında, rollerini kavrayıp, daha iyi davranmalarına
yardım eden bir tekniktir.
Tekniğin adından da anlaşılacağı gibi, sosyal çalışmacı bu tekniği uygularken,
antrenörlük rolünü uygular.
Yorumlama
Psikanalitik aile tedavisi sözel (verbal) bir tedavi şeklidir ve analitik yorum en önemli
teknik yöntemi oluşturur. Düşsel aktivitenin geliştirilmesi ana amaçtır. Yo rumların uygun
kullanımı düşlemsel çağrışımları başlatır. Analitik yorumlar aile, grubun birincil
simgecilikten, ikincil simgeciliğe geçmesini ve oedipyen bir organizasyonun oluşmasını
sağlarlar (Parman, 1996).
Yorumlama, aile ve bireysel görüşmelerde kullanılan temel bir tekniktir ve kurulan
hipotezlerin test edilmesine de yardımcı olur. Yorum analitik olmalı, aktarımları da
kapsamalıdır.
Empatik tepki
Derezotes (1999)'in sosyal çalışmacılara önerdiği bir tekniktir. Empatinin gerek sosyal
çalışmacılar gerekse aile üyeleri arasında kullanıldığı ve tepki ile (empatik tepki) ka-rakterize
olduğu bir tekniktir. Empati tekniği, mülakat teknikleri içinde de yer alır, uzun yıllardır
genelci sosyal çalışmada ve eklektik uygulamalarda kendine yer edinmiştir. Em-pati ile ilgili,
sosyal çalışmaya giriş, kitabının ilgili bölümünde ayrıntılı bilgi verilmiştir.
235
Sanatsal Teknikler
Sanatsal ifadelerin, analitik olarak uygulandığı bir tekniktir, özellikle, literatürde
sanatsal teknik olarak, resim çizme, görünmektedir. Aile bireylerinin büyük bir resim
kağıdına ortak resim yapmaları tedavide/çalışmalarda kullanılan resim tekniğidir. Daha sonra
resimde, çizgiler, renkler, ailenin çizdikleri figürler yorumlanır, sorunla bağlantıları kurulur.
Bir regresyon olan resim çizme bireylerin bilinçdışı özelliklerini yansıttığı gibi aile
bireylerinin birlikte resim yapmaları karşılıklı etkilenmeleri anlamında ortak bilinçdı-şından
da ipuçlarını içerir (Parman, 1996).
Tekniğin etkili bir şekilde uygulanması için, renk, figür ve çizgi yorumlarının ne
anlama geldikleri konusunda, teknik bilgilerin bilinmesi gerekmektedir.
Hikâye anlatma
Aile üyelerine, hikâyelerin anlatıldığı ilgili film ve videoların gösterildiği, böylece aile
fonksiyonlarının sağlıklı halinin ifade edildiği, davranış değişiminin sağlanmaya çalışıldığı
tekniktir.
Ben dili
Ben dili, daha az yargılayıcıdır ve tehdit edicidir. Objektif olmayı artıran mükemmel
bir yoldur (Nichols ve Schwartz, 1998).
İletişim ve etkileşim kalıpları içinde, ifade edip, söylediklerimizin içeriği ve ses to-
numuz, suçluluk yükleyici konuşmalarımız, ilişkilerimiz açısından önemli faktörlerdir.
Ebeveynlerin, çocuğuna "sen tembelsin, çalışmıyorsun" demesi, bir yargılama, suçlama ve
sağlıksız bir önermedir. Bu önermenin yerine kullanacakları şu önerme daha az tehdit edici ve
aslında sağlıklı mesajın verildiği önermedir. Ebeveyn "Daha fazla ders çalışman gerektiğini
düşünüyorum". Aile üyelerinin ben dili, yerine göre biz dili, kullanması, davranışlar ve aile
ortalaması için gereklidir.
Rüya ve gündüz rüya analizi
Rüyaların analiz edilerek tartışıldığı ve tartışıldıktan sonra rüyaların neye işaret edip,
belirlendiği bir tekniktir. Önce aile üyelerinin problemle ilişkili veya ilişkisiz rüyalarını bir
kâğıda yazıp getirmesi ya da seanslarda anlatması istenir. Anlatılan rüya veya rüyaların ortak
figürleri tespit edilir, sorunla bağlantısı kurulur, yorumu yapılır.
Sürekli rüyasında yeşillikler gördüğünü ya da kırlarda dolaştığını ifade eden biri için,
dinlenmeye ihtiyacı olduğunu ve çok yorulduğunu söyleyebiliriz. Ya da ailede birçok işin
kendisi tarafından yapıldığı, yüklerin paylaşılması gerekliliğini ifade edebiliriz.
236
Rüyalar bize mantıksız gibi görünse de, kendi içinde tutarlılığa sahiptir. Yorum ya-
pılırken en önemli nokta, rüyaların kültüre-kültürlere özgü olduğu ve kişilere ait-özgü
figürlerinin bulunduğudur. Rüya analizleri, aile üyelerinin ihtiyaçlarına dikkat etmeleri
açısından kullanışlı bir tekniktir.
Bitirme
Sosyal çalışmanın, genelci sosyal hizmet müdahalesinin yedi aşamalı planının altıncı
basamağıdır. Bu teknikten sonra, izleme aşaması gelir. Bağlantıyı kesme, sonlandır-mak
olarak da adlandırılmaktadır.
Bazı olgu ve aile üyeleri, bitirme aşamasından sonra, yeniden seanslara devam etmeyi
düşünürler. Benzer durumlar için, izleme aşamasına geçilmesi, olgu ve aile üyelerinde,
bağımlılık oluşmaması için, gereklidir.
Bitirme tekniği, aile üyelerinin, anksiyete ve endişelerinin azaldığı, problemelerin
çözülüp, kazanımların elde edildiği ve terapötik kazançların güçlendirildiği ve benzer ögeleri
kapsar. Diğer aile, birey ve grup çalışmaları için ortak bir tekniktir.
Psikanalitik tedavi, hekim grubu içinde, popülerdir. Sosyal çalışmacılar yaklaşımı,
geçmişe çok odaklanılması dolasıyle, eleştirmete ama yaklaşımdan tamamen de vaz-
geçmemekktedirler. Psikanalitik yaklaşımda hem dinamik hem de sistemik kavramların
kullanılması, güçlü bir yöndür.
Derezotes (1999), psikanalitik çalışmalarda, çevre öneminin göz ardı edildiğini bil-
dirmektedir.
237
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
On üçüncü bölümde, psikanalitik aile çalışması işlendi. Psikanalitik aile çalışmasının
kuram çerçevesi ve kurumsal çerçeveden beslenen tekniksel ifadeler anlatıldı. Sosyal
çalışması akademisyenlerin, psikanalitik aile terapisi için sosyal çalışmalara önerileri ifade
edilip anlatıldı.
238
Bölüm Soruları
1.Aile terapisi konusundaki literatürün önemli bir kısmı sosyal hizmette üretilmiştir.
Sosyal çalışmacılar aşağıda ifade edilen hangi yönde literatüre önemli katkı yapmıştır?
a. Sistemik
b. Psikonalitik
c. Ekolojik
d. Psiko-sosyal
e. Hepsi
2.Psikonalitik yaklaşımlarda, bu günkü içsel ve dışsal işlevsizlik sorunlarını
anlayabilmek için nelere bakılır?
a. Sisteme
b. Dengeye
c. Geçmişteki deneyimlere
d. Gelecekte deneyimlenecek konulara
e. Hepsi
3.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi psikanalitik aile tedavisi aktörlerinden biridir?
a. Virginia satir
b. James Framo
c. G. Hamilton
d. Mary Richamond
e. Jane Addams
4.Psikanalitik kuram içinde Frend, bireyin kişilik yapısında ailesinin nasıl rol
oynadığına inanır?
a. Kısmen
b. Az olarak
c. Anahtar
d. Süreç
e. Büyük ebeveyn roller
239
5.Birbirleriyle etkileşim içinde olan ve insan davranışlarını etkileyen üç sistem
literatürde bildirilmektedir. Murray Bowen’e gore aşağıdaki seçeneklerden hangisi ifade
edilen üç sistemden biridir?
a. Duygusal olmayan sistem
b. Duygusal sistem
c. Ekonomik sistem
d. Zihinsel olmayan sistem
e. Heyecansal olmayan sistem
6.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Bowen’in kuramında bildirdiği kavramlardan biri
değildir?
a. Üçgen
b. Kardeş konumu
c. Duygusal yoksunluk
d. Psiko-sosyal işlevsellik
e. Aile yansıtma süreci
7.Bowen’e göre, aşağıdakilerden hangisi psikonalitik aile çalışması işlevleri içinde yer
almaz?
a. Eşlerarası etkileşimi belirleme
b. Eşlerarası etkileşimi açıklama
c. Ben diliyle farklılaşmayı gösterme
d. Aile duygusal sisteminden kendisini çekmeme
e. Duygusal sistemin fonksiyonlarını öğretme
8.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Derezotes’in psikonalitik aile çalışması için sosyal
çalışmacılara, işlevsel davranış örüntülerini geliştirmeye yönelik önerdiği müdahale tarsi
değildir?
a. Yorumlama
b. Empatik tepki
c. Psiko-eğitim
d. Hikaye anlatmama
e. Sanatsal teknikler
240
9.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi psikanalitik aile çalışmalarında kullanılan
tekniklerden biri değildir?
a. Transferonu
b. Genogram
c. Yorumlama yapmama
d. Ben dili
e. Rüya ve gündüz rüya analizi
10.Aile üyelerinde oluşmuş davranışlar ve bu davranışların ifadeleri arasında
tutarsızlığa dikkatin çekildiği teknik aşağıdaki şıklardan hangisidir?
a. Yaşam hikayesi
b. Yüzleştirme
c. Bendili
d. Üçgen
e. İlk evre
11.Aile sistemi ve insan sistemi içinde yer alan süreçleri ve bu süreç içinde kendine
varlık bulmuş, ailenin yapısı ve sosyal çevresi içinde incelemelerin yapıldığı tekniği ifade
eden tekniğin ismi nedir?
a. Üçgen
b. Genogram
c. İlk evre
d. Ben dili
e. Tamamlama
12.Psikanalitik aile çalışmasında, sanatsal ifadelerin analitik olarak uygulandığı teknik
adı nedir?
a. Üçgen
b. Genogram
c. Sanatsal teknikler
d. Empatik tepki
e. Hikaye anlatma
241
13.Aşağıdaki şıklardan hangisi, aile üyelerine, hikâyelerin anlatıldığı, ilgili film ve
videoların gösterildiği, böylece aile fonksiyonlarının sağlıklı hâlinin ifade edildiği teknikliği
açıklamaktadır.
a. Empatik tepki
b. Güvengenlik
c. Hikaye anlatma
d. Üçgen
e. İlişki yaşantıları
14.Sosyal çalışma akademisyen ve yazar olan Derezotes psikanalitik çalışmalarda
neyin göz ardı edildiğini bildirmiştir?
a. Geçmişin
b. Çevre öneminin
c. Çocukluğun
d. Mezzo uygulamaların
e. Mikro uygulamaların
15.Üçgen tekniği ile birlikte tekniksel uyumluluğa en çok vurgu yapılan, üzgen içinde
yapılabilecek değişiklikler için, aile üyelerinin bilinçlendirildiği tekniğin adı nedir?
a. İlişki yaşantıları
b. Güvengenlik
c. Güç
d. Yorumlama
e. Genogram
Cevaplar
1) a, 2) c, 3) b, 4) c, 5) b, 6) d, 7) d, 8) d, 9) c, 10) b, 11) a, 12) c, 13) c, 14) b, 15) a
242
14.DAVRANIŞÇI-SİSTEMİK AİLE TERAPİSİ
243
Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?
On dördüncü bölümde, davranışçı, sistemik aile terapisi, bütünleştirilmiş aile terapisi
kuramsal çerçevesi ve teknikleri öğrenilecektir.
14.1. Kuramsal Çerçeve
14.2. Teknikler
15.Diğer Aile Terapileri
15.1 . Bütünleştirilmiş (Integrated) Aile Çalışması
15.2.Non-direktif Aile Çalışması
244
Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular
1.Aile çalışmalarında çiftler arasında bir sorun ele alınırken süreci kolaylaştırmak için
neler yapardınız, mesleki rollerinizle analiz ediniz.
2.Aile çalışmalarında çiftlerin “eski hataları” her defasında ortaya dökmesini hangi
teknikle açıklardınız?
3.Bütünleştirilmiş aile terapileri ile kombine aile terapilerini karşılaştırarak nasıl ifade
edersiniz?
245
Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri
Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde
edileceği veya geliştirileceği
Davranışçı sistemik
aile terapisi ve diğer
aile terapileri
Davranışçı sistemik ve diğer
aile terapilerinin kuramsal
çerçevesi ve teknikleri
öğrenilir
Aile çalışmalarına, davranışçı
sistemik, bütünleştirilmiş aile
terapisi ve mom-direktif aile
terapisi tekniklerinin kolay
anlaşılması sağlanacaktır.
246
14.Davranışçı-Sistemik Aile Terapisi ve Diğer Aile Terapileri
Davranış terapileri, öğrenme ilkelerini kullanarak insan davranışlarında
gözlemlenebilen ve ölçülebilen değişiklikler oluşturan tedavi yaklaşımıdır. Psikoanalitik
yönelimli psikoterapötik yaklaşımlardan birçok yönü ile farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar
arasında belkide en önemlisi terapistin hipotezler ya da varsayımlar üzerine kurulu iç
çatışmaların analizi yerine, doğrudan "hedef uyumsuz davranış" üzerine odaklanma-sıdır.
Böylelikle incelenen de nesnel olarak ölçümü mümkün olmayan, bilinç dışı süreçler yerine,
gözlemlenebilen ve ölçülebilen uyumsuz davranış biçimleri olmaktadır (Sungur, 1996).
Davranışçı-sistemik aile çalışmasında, davranışçı yaklaşımın ve sistemik yaklaşımın
teknikleri kullanılır. İletişim ve etkileşim kalıpları bu iki yaklaşımın kesiştiği, harmanlandığı
bakışla ele alınmaktadır. Günümüzde herhangi bir terapinin veya yaklaşımın etkinliğinden söz
etmek, psiko-sosyal iyilik halinin sonlandırma çalışmasına kadar değil, izleme sonuna
kadarda psiko-sosyal iyilik halinin devam etmesi ile mümkündür. Davranıçcı yaklaşımlar için,
son yıllarda uzunlamasına ve kontrollü çalışmalarda, elde edilen iyilik halinin, 6-8 yıla uzanan
izleme seansları sonuna kadar kalıcılık gösterdiği bildirilmektedir.
Davranışçı yaklaşımda nüks oranı düşüktür, amaç bireyin ya da aile üyelerinin, ya-
şamını bloke eden, sosyal işlevselliğini engelleyen durumları ortadan kaldırarak, hayat
kalitesini iyileştirmektir. Bu çalışmalarda sosyal refaha katkılar yapacaktır.
Sistem teorisi, birçok aile çalışmalarında kullanıldığı gibi, davranışçı-sistemik aile ve
evlilik çalışmalarında da kullanılmaktadır. Sorunlar önce tanımlanır, sonrada aile ile başa
çıkma stratejileri oluşturulur. Hedeflenen stratejiler, sosyal çalışmacı yardımı ile olgu ve
aileler tarafından belirlenir, yani yönlendirme tekniklerinde olduğu gibi, olgu ve ailenin
bulunduğu noktadan işe başlanılır ve anlamlı bir hızla gidilir.
Davranışçı-sistemik çalışmalar, literatürde daha çok, evlilik terapisi adı altında ele
alınmaktadır. Teknikler, sistemik ve davranışsaldır sistemik ve davranışsal teori kitabın ilgili
bölümlerinde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Davranışçı-sistemik çalışmaların, evlilik kalitesini arttırdığı gibi, diğer aile çalışma-
larının da evlilik kalitesini arttırıp uyum ve doyum sağladığını söyleyebiliriz.
14.1. Davranışçı-Sistemik Aile Terapisi
14.1.1. Kuramsal Çerçeve
Davranışçı-sistemik çalışmalar, davranışçı teoriler ve sistem teorisinden beslen-
mektedir. Aile fonksiyonlarının en önemli fonksiyonu iletişim olduğu için, kuramsal
çerçevede, iletişim ve etkileşim kalıplarının ayrıcalıklı yeri vardır.
Evlilik terapilerinin temel amacı da evlilik içi uyum ve doyumu arttırarak, evlilik
ilişkisinin niteliğini iyileştirmek ve bu sırada eşlerde görülen uyumsuz tutum ve davranışları
olabildiğince azaltmak ya da ortadan kaldırmaktır. Bu temel amaca ulaşabilmek için eşler
arasındaki iletişim ve uzlaşma becerilerini geliştirmek, sınır ve sorumluluklarını netleştirmek,
247
eşlerin davranış repertuvarlarını genişletmek ve esnetmek gerekir. Ancak bunların hepsinden
çok daha önemlisi, çiftin mevcut sorunlarını olabildiğince eşlerden birinden kaynaklanan
bireysel semptom veya patoloji olarak görmeleri yerine, eşler arasındaki ilişkinin kendisinden
kaynaklanan sorunlar olarak görmelerini sağlamaktır. Başka bir deyişle benimsenen ve çifte
benimsettirilmeye çalışılan "hastalık modeli" değil "etkileşim modeli" olmalıdır. Yani eşler
tek tek değil bir sistem olarak ele alınmalıdır. Yaklaşımın "sistemik" olarak adlandırılmasının
nedeni budur. Sonuç olarak terapist eşlerin kendilerinden çok eşler arasındaki ilişkiye
odaklanır. Terapistin ilgi ve müdahale odağı yakınma olarak getirilen sorunlar ve şimdiki
durumdur. Eşlerin özgeçmişleri nadiren incelenir ve eğer incelenecekse bu işlem terapinin
daha sonraki evrelerine bırakılır. Çünkü geçmişle-bugün arasında her zaman çizgisel bir
neden sonuç bağlantısı kurulamayacağı gibi, böyle bir bağlantı kurulabilse bile geçmişe yöne-
lik bir tedavi mümkün olamayabilir (Sungur, 1993).
Eşlerin, seanslara birlikte gelmeleri, değişime açık olmalarını göstermesine rağmen,
değişime açık olma, evlilik kalitelerinin iyi olduğu anlamını taşımaz. Sosyal çalışmacı
ailelerle çalışırken hâkim ya da savcı pozisyonunda değildir ama, çiftlerden biri ya da her ikisi
böyle bir rol yüklemiş olabilir, ya da bir eş diğerini suçlayıp, hastalıklı biri olarak görebilir.
Sosyal çalışmacı tüm bunları bilip, beceri temelinde, ailenin somut davranışlarına
odaklanmalı, kendine biçilmiş rol hakkında, farkındalıklı olmalıdır.
Sosyal çalışmacı, evlilik kalitesini, olumlu ve olumsuz yönleri ile birlikte ele almalıdır.
Ailelerle çalışırken çifti bir arada tutan nedenler, açık uçlu sorularla ele alınır, abc tekniği ile
somutlaştırma sağlanır.
Eşlerin yakınmalarının başlangıcı oldukça gerilere gitmesine karşın, neden bugün
geldiklerinin anlaşılması da oldukça önemli bir konudur. Bu anlamda sorulacak bir soru,
birlikteliğin bugünkü durumunun netleştirilmesi, eşleri yardım almak amacıyla getiren tetik
çekici bir etkenin varlığının saptanması ve tedaviden beklentileri konusunda önemli bilgiler
sağlayabilir (Sungur, 1996).
Eşlerden biri evliliğini kurtarmak veya ilişkisini yeniden yapılandırmak için seanslara
katılmış olabilir. Bu ve benzer durumlar için empati en güzel tekniktir. Ayrıca, döngü-sel soru
sistemi ile, eşlerin birbirlerinden beklentileri ve sosyal çalışmacıdan beklentileri, eşlerin tek
tek çalışmalardan neler istediklerinin tespiti net olarak belirlenmelidir. Bu ve benzer tespitler,
ilk seanslarda belirlenmelidir. Böylece çiftlerin beklentilerinin, doğru olup, olmadığı, gerçeğe
ne kadar yakın olup, olmadığı anlaşılmış olur.
Sosyal çalışmacı, eşlerle işbirliği çerçevesinde atacağı ilk adım, düşünce şekillerinin
sağlıksız modelden çıkartılıp, iletişim ve etkileşim kalıp modellerine doğru yönlendirmek
olmalıdır. Bu yönlendirme sorunların, eşler arasındaki ilişkinin, fonksiyonelsizliğinden,
etkileşim kalıplarının işlev görmemesinden dolayı bir tanımlama ile gerçekleştirebilir.
Sosyal çalışmacı çiftlerle çalışırken, sorun alanlarının ve etkileşim kalıplarının ev-
renselliğine de vurgu yapmalıdır. Mevcut sorunların yalnızca çifte özgü olmadığı, diğer
çiftlerinde benzer sorunlarına çare buldukları, içgörü için vurgulanmalıdır.
248
Çiftler arasında, bir konu ele alınırken bu süreci kolaylaştırmak için yapılması ge-
rekenler şunlardır.
1- Kendinizi eşinizin yerine koyun. Belki haklı tarafları vardır.
2- Önerilerinizin eşinizin değerleri ile çatışmamasına dikkat edin. Onun dilini kul-
lanmaya çalışın.
3- Sabırla dinleyin ve anladığınızı belli edin.
4- Duyguları açıklığa kavuşturun ve geçerli bulduğunuzu belli edin.
5- Karşı tarafın boşalmasına izin verin.
6- Tartışmanın haklı çıkmak için değil, uzlaşmak için yapıldığını unutmayın.
7- Size yönelik bir saldırıyı sanki probleme yönelikmiş gibi ele alın. (Konuk, 1993).
Sorunlu evliliklerde, çoğu çiftin giderek artan bir iletişimsizlik süreci içine girdikleri
bilinen bir gerçektir. Eşler giderek kendi terimleriyle "aynı evde yaşayan iki otelci" gibi
olmakta ve birlikte yürüttükleri aktiviteleri, hatta birbirleriyle olan iletişimlerini en aza
indirmekte ve zorunlu olmadıkça, iletişime girmemeyi tercih etmektedirler. Bunun en önemli
nedeni her türlü iletişim kurma çabalarının tartışma, tatsızlık, öfke ve bazen şiddetle
sonuçlanmasıdır. Öğrenme kuramlarına göre, bir davranışın oluşma sıklığının belirleyen en
önemli etken, o davranışın oluşturduğu sonuçlardır. İletişim çabalarının öfke, şiddet ya da
tartışma ile sonuçlandığını gören eşler giderek iletişimden korkar bir duruma gelebilmektedir.
İletişimi azaltan bir başka önemli neden, iletişim sonundaki beklentidir. Eşler genellikle
iletişim sonunda bir uzlaşma beklemekte ve uzlaşmanın sağlanamadığını gördükçe
iletişimden vazgeçmektedirler. Uzlaşmanın sağlanabilmesi için öncelikle eşlerin birbirlerini
anlamaları ve bunun için öncelikle birbirlerini dinlemeleri gerekmektedir (Sungur, 1996).
Eşler arasındaki, ilişkiyi güçlendirmede, dinleyici tekniği anahtar rol oynar (Eckstein ve
Stanley, 1997).
İletişim uzlaşma için gerekli ancak yeterli değildir. Yani eşler arasında uzlaşma daha
ilerdeki aşamalarda da sağlanabilir ancak karşılıklı anlama sağlanmadan bu mümkün değildir.
İletişimsizliğin en önemli üçüncü bir nedeni de eşlerin birbirlerini çok iyi tanımaları daha
doğrusu birbirlerini çok iyi tanıdıklarını zannetmeleridir. Eşler birbirlerinin ne demek
istediklerini bir bakış, bir yüz ifadesinden anladıkları zaman konuşmaya gerek kalmaz. Başka
bir deyişle eşlerin birbirlerinin akıllarını okumaları ve her şeyi çabuk anlamaları ya da
anladıklarını sanmaları iletişime duyulan gereksinmeyi azaltacaktır (Sungur, 1996).
Sungur, yukarıdaki ifadelerine göre, eşlerin iletişime gerek duymamalarını üç başlık
altında toplamıştır.
249
1- İletişim çabalarının öfke, şiddet ve tartışma ile sonuçlanması
2- İletişim sonunda oluşan beklentiler
3-Eşlerin yüz okuma sonucunda, iletişime girme arzularının azalmasıdır. İnsanlar,
öncelikle desteği kendi eşlerinde ararlar. Destek, iletişimin en önemli kaynağıdır ve eşin
verdiği desteğin yerini hiç bir şey tutmaz (Cutrona ve Suhr, 1992).
Davranışçı-sistemik evlilik terapileri arasında terapist genel olarak şu ilkeleri temel
alan bir yaklaşım içinde olmalıdır.
1- "Şimdi ve burada" etkileşimine odaklanmalıdır.
2- Çiftin sorunla başa çıkma yöntemlerini anlamaya ve eğer uygunsa bu yöntemleri
sistematize etmeye, değilse değiştirmeye çalışmalıdır.
3- Çiftlerle birlikte her terapi oturumunun sonunda bir sonraki oturuma kadar yü-
rütülücek ödevleri belirlemelidir. Oturumlar sırasında terapist varlığında edinilen bilgilerin
beceriye dönüştürülmesi amacıyla, oturumlar arasında eşler tarafından yürütülen avtivitelere
"ev ödevleri" adı verilir. Ev ödevleri davranışçı yaklaşımların hepsinde terapinin etkin ve
değişmez elemanlarından birisidir (Sungur, 1993).
14.1.2. Teknikler
Davranışçı-sistemik aile çalışmalarında, davranışçı yaklaşımın teknikleri, sistemik aile
çalışmasının teknikleri uygulanır. Bunlara ek olarak kullanılan teknikler şunlardır.
• İletişim
• Biz iletisi
• Ben iletisi
• Konuşmacı tekniği
• Dinleyici tekniği
• Çiftler arası kural tekniği
• Genelleme
• Geçmişi getirme
• Akıl okuma
• Mantık
• Terapistçilik
• Ses tonu
• Hak-haklılık
250
• Sorumluluk
• Yapıcı eleştiri
• Zorlama
• XYZ tekniği
İletişim
İletişim duygu, düşünce ve bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına ak-
tarılmasıdır. İletişim sözcüğü, latince communicare kökünden gelmektedir ve dilimizde
kominikasyon, haberleşme veya bildirim sözcükleriyle de tanımlanır (Baltaş ve Baltaş, 1998).
İletişim, aile fonksiyonlarının en önemli ve belirleyici fonksiyonudur. İletişim yal-
nızca, kişiler arası bir fenomen olarak görülmemeli, ruhsallık ve psiko-sosyal öğeleride
hesaba katılarak değerlendirilmelidir. Günümüzde aileler, iş yoğunluğu ve hayat şartları
gereği ve benzer nedenlerden dolayı, iletişim kalıplarını kullanmamaktadırlar. Sabah
kahvaltıları hiç yapılmamakta, akşam yemekleride geçiştirilmektedir. İletişimin vasat ya da az
olması olmaması, ailenin diğer fonksiyonlarını da olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla, aile
dengesi bozulmaktadır. İletişim tekniği ile, sosyal çalışmacı, ailenin dengesini kurmasında,
kapalı ve kısmen açık iletişime dikkat çekerek, davranış değişimine gitmelidir. İletişim kapısı
kapalı ise, aileye yardımcı olamk çok güç hatta imkânsız olacaktır. İletişim tekniği için, sosyal
çalışmacıların kapsamlı bir bilgi ve beceri temeline sahip olması gerekliliği aşikardır.
Sosyal çalışmacı, aile üyeleri ile seanslarda, iletişim hatalarına dikkat çekerek, gele-
cekte benzer kazaların olmasınıda önlemiş olacaktır. Bu çalışma için, çiftlere iletişim eğitimi
verilmelidir. Bu durumda sosyal çalışmacının kullandığı rol, "eğitmen" rolüdür, "mediatör"
rolüdür.
Yıkıcı iletişim biçimlerinin yapıcı ve kabul edilebilir bir biçime sokulması iletişim
eğitiminin önemli bir parçasıdır (Crowe, 1987).
Aile içi iletişim, ailelerle çalışmada kilit bir niteliğe sahiptir ve sosyal çalışmacılar
için, geniş uygulama alanı sunmaktadır. Aile içindeki iletişimin yapıcı, geliştirici olduğu şu
nitelikleriyle anlaşılır.
1- Üyeler birbirlerinin konuşmasına ilgi gösterirler. Bu ilgi bakışlar, mimikler ve
beden hareketleri ile ortaya konur.
2- Üyeler birbirlerini sözlerini dinler ve anladıklarını belli ederler.
3- Söylenenleri daha iyi kavramak için konu ile ilgili soru sorarlar.
4-Konuşmacıyı izlediklerini belli eden kısa karşılıklar verirler.
(Turan, 2009)
251
Çiftlerin ve aile üyelerinin, evlilik ve aile içindeki iletişim kalıplarının arkasında,
kendi aile menşeili etkileşim kalıpları bulunmaktadır. Bunun için, aile üyelerinin tutumları,
kişiliği, değerleri, güdüleri, davranışları ile ilgili kalıpların, belirlenmesi gerekmektedir. Aile
üyelerinin tutum, değer, güdü, davranış ve kişilik analizleri ve etkileşim kalıpları, sağlıklı
veya sağlıksız, fonksiyonel ve fonksiyonelsiz aile kavramlarının oluşmasına yardım eder.
Sağlıksız ailenin iletişim kalıpları şöyledir; yargılama, denetleme, nötralize etme,
üstünlük taslama, zıt mesajlar, katılık, çift uçlu mesaj, aşırı kabul, aşırı eleştiri, günah keçisi,
hedef değiştirme, kişiselleştirme, mitler, üçgenleme, sırlardır (Humphreys, 1998).
Sağlıklı ailenin iletişim kalıpları şöyledir; empati, tutarlılık, açık olma, hazır olma,
aktif dinleme, özgür bırakma, eşitleme, yargılamamadır (Humphreys, 1998).
İnsanlar arası ilişkinin ön aşaması bilindiği gibi iletişimdir. İletişim, başkalarıyla
birlikte olmak, bağlantı kurmak, bilgi alıp bilgi vermektir. Bilgiyi paylaşmak ve yaymaktır.
İletişim temel insan ihtiyacıdır. İletişim kuramayan insan yalnızlığıyla, iç dünyasındaki
gerilimleriyle başbaşa yaşayan insandır. İletişim iki insanın karı-kocanın yüzyüze birbirine
mesaj verip birbirlerinden mesaj alma davranışlarıdır. İki insanın birbirlerine açılmalarıdır. İki
ayrı dünya olan kadın ile erkeğin, karı-koca birlikteliğinde dünyalarını birleştirme
davranışlarıdır. Böylesi bir davranış içine girmeyen karı-koca arasında birbirlerini etkileme
süreci de ortaya çıkmamaktadır. Etkileşim dediğimiz bu karşılıklı birbirini etkileme ile karı-
koca arasında bir ilişki bağı gelişir. Bu ilişki ya olumludur ya da çatışmalıdır. Fakat insanın
aradığı temel bir ihtiyaçtır (Özuğurlu, 1992).
Üç yüz evli kadın üzerinde, yapılan araştırma sonucunda, şu sonuçlar elde edilmiştir.
• Kadınların % 96'sı eşiyle arasında iletişim yetersizliğinden,
• Kadınların % 93'ü rol paylaşımında anlaşmazlıktan,
• Kadınların % 86'sı evli kadınların bir kişi olarak kendi varlıklarını ortaya koya-
mamaktan şikayetçi oldukları, tespit edilmiştir.(Özuğurlu, 1990).
Özuğurlu'nun yapmış olduğu araştırmaya göre, eşlerden kadın olanın en çok şikayet
ettiği konunun iletişim olması, manidardır. Burada diğer çift olan erkeğin hatalı iletşim ve
psiko-sosyal boyutlarına dikkat çekerek bir dengenin oluşmasına sosyal çalışmacı, özen
göstermeli, beceri temelinde uygulamalarına yansıtmalıdır.
Biz iletisi
Biz iletileri, bireyden ziyade, grubun, düşünce, duygu ve davranışlarını açıklayan
önermelerdir. Aile doğal bir gruptur ve aile üyeleri arasındaki iletiler bu grup içinde ele alınır.
Biz iletisi sağlıksızsa problem gruba aittir. Bir kişi diğerine göre daha az ya da çok
sorumluluk üstlenmez, sorumluluk eşit olarak paylaşılır. Sorumluluğun eşit üstle-nilmemesi,
aile dengesi açısından, fonksiyonel değildir.
252
Biz iletilerine, aile içinde, problem çıktıktan sonra rastlanır. Aile üyelerinin "biz aile-
mizde ortak, etkili bir bütçe yapamıyoruz" önermesinde, zaten problem önceden oluşmuştur.
Sosyal çalışmacı biz iletileri ile aile ve fonksiyonlarını daha iyi tanıma fırsatı elde eder ve
müdahale sürecine, etkinlik, fonksiyonellik açılarından, değerlilik katar.
Biz iletileri, ile aile danışmanlarının, sosyal çalışmacıların, aile eğitimcilerinin aileyi
daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Ben iletisi bazı konumlarda, biz iletisi de bazı ko-
numlarda iyidir. Bunların aile sistemine olan etkisi farklıdır, her ikisi de ailenin amacına
ulaşmasına yardımcı olur (Burr, 1990; akt. Nazlı, 2003).
Ben iletisi
Ben iletileri, bir bireyin, düşünce, duygu ve davranışlarını açıklayan önermelerdir. Ben
iletilerinin en önemli yanı, bireylerin duygularını açıklamasıdır. Problem birine aittir, gruba
ait değildir. Ben iletisinde kişi, karşısındakinin problemi azaltması için ne yapılması
gerektiğini gösterir. Çiftin tartışırlarken, "ben yüksek sesle konuşmana üzülüyorum"
önermesinde, bireysellik ve karşı tarafın, istenen davranışı göstermesi yani yüksek sesle
konuşmaması gerektiği mesajı vardır. Ben iletisinin burada, iletişimde, problemi açmada
etkili bir yol ve araç olduğu görülmektedir.
Sosyal çalışmacı ben iletileri ile, ailede bireyselliğe, problemin iki kişi arasında an-
laşılmasına ve karşılık davranış oluşumuna katkı yapar, duygu ve düşüncelerin açığa çıkıp,
boşalmasına yardımcı olur. Sosyal çalışmacının burada rolü, uzlaştırıcı, kolaylaştırıcı ve
eğitmenliktir. Böylelikle teknik ve roller arasındaki uyumda sağlanmış olur.
Konuşmacı tekniği
Aile üyeleri arasında, iletişim kanallarının açık olması için, konuşmacı stratejilerinin
uygulandığı tekniktir. Her iki eşinde uyması sağlanmalıdır. Konuşmacı tekniği kuralları dört
strateji ile açıklanmıştır.
1- Sürekli konuşmayınız. Konuşmacı duyguları hakkında konuşur ancak her şeyi bir
anda konuşmayınız. İstediğiniz her şeyi söylemek için birçok fırsat olacaktır.
2- Bir süre konuştuktan sonra durunuz ve dinleyicinin söylemek istediklerine izin
veriniz. Eğer söylemek istedikleriniz yeterince anlaşılmadıysa, tekrar anlatınız. Bu,
dinleyicinin konuşmacının her söylediğini anlaması için bir test değildir.
3- Kendiniz hakkında konuşun. Ben iletişimi ile konuşmayı deneyin. Kendi açınızdan
bunları, duyguları, olayları vs. ele alın.
4- Herhangi bir anda söz hakkını dinleyiciye verip onun neler düşündüğünü öğre-
nebilirsiniz. Konuşmacı dönüt almak için soru sorabilir, dinleyici de yorum yapmak için soru
sorabilir. (Eckstein ve Stanley, 1997).
253
Dinleyici tekniği
Aile üyeleri arasında, iletişim kanallarının açık olması için, dinleme stratejilerinin
uygulandığı tekniktir. Her iki eşinde uyması sağlanmalıdır. Dinleyici tekniği kuralları dört
strateji ile açıklamıştır.
1- Konuşmacının söylediklerini açıklayınız. Konuşmacının söylediklerini kısaca ona
tekrarlayınız. İsterseniz kendi kelimelerinizi kullanabilirsiniz. Konuşmacının söylediklerini
anladığınıza emin olunuz. Yalnızca duyduklarınızı tekrarlayınız, açıklama getirmeyiniz veya
kendi duygularınızı söylemeyiniz.
2- Konuşmacının söyledikleri hakkında örnek veya açıklama isteyebilirsiniz. Bunlar
konuşmacının o an söyledikleri ile ilgili olmalıdır. Konuyu değiştirici veya meydan okuyucu
sorular sorulmamalıdır. Örneğin, "Benim yaptığımla ilgili üzüntülü olduğunu söylediğinde
seni neyin üzdüğünü anlamadım. Bunu biraz açar mısın?"
3- Söz hakkını alana kadar kendi duygu ve düşüncelerinizi açmayınız. Bu iyi bir
dinleyici olmanın en zor kısmıdır. Sizin işiniz, konuşmacıyı mümkün olduğu kadar anlamaya
çalışmaktır. Kendi görüşlerinizi açıklayıcı hiçbir kelime veya jest, mimiklere izin verilmez.
4- Konuşmacının söylediklerine odaklanınız. Tartışmalarda genellikle insanlar
dinlemezler. Eşinizin bakış açısına odaklanınız. Aynı fikirde olmasanız da, onun
söylediklerini anladığınızı ileterek eşinizi onaylayınız. (Eckstein ve Stanley, 1997).
Çiftler arası kural tekniği
Aile üyeleri arasında, iletişim kanallarının açık olması için, konuşma stratejilerinin
uygulandığı tekniktir. Her iki eşinde, uyması sağlanmalıdır. Çiftler arası kural tekniği, altı
strateji ile açıklanmıştır.
1- Konuşmayı gerçek bir konu ile planlayın. Konuşmacı söz hakkı olan kişidir, eğer
söz hakkınız yoksa siz dinleyicisinizdir.
2- Bir konuşma süresi içinde söz hakkını paylaşınız. Biri söze başladıktan ve birkaç
şey söyledikten sonra söz hakkı dinleyiciye geçmeli ve bu şekilde devam etmelidir.
3- Problemin çözümüne değil, iyi tartışmaya odaklanın.
4- Bir anda bir obje üzerinde durun. Bir objenin birçok temeli olabilir. Bir anda birçok
şey konuşmak için dikkatli olun.
5- Eğer bir şey belirsizleşirse veya yolunda gitmezse o anda akışı durdurabilirsiniz.
Yine de, konuşmayı kesip eşinizle neyin yanlış olduğu hakkında büyük bir tartışmaya
girmeyiniz. Tekrar başa dönünüz ve kuralları inceleyiniz.
6- Gerekirse durunuz veya ara kullanınız. Birşeyler yolundan çıktığında durmak için
bir işaret kullanınız. Teknikler hakkında soru sorabilirsiniz, eşinizin kurallara uyması için
yardım ediniz. (Eckstein ve Stanley, 1997).
254
Genelleme
Sosyal çalışmacının, aile üyeleri ve çiftler arasında, genellemelerden dolayı, eleştiri
yapmalarının, önüne geçtiği, eleştiri dolayısıyla, yıpranan davranış kalıplarını gösterdiği
tekniktir.
Sorunlu çiftler ve aile üyeleri, kendi özelliklerine göre eleştiri yapıp genellemeler
yapma eğilimindedirler. "Çok sinirlisin" önermesini genelleme yapıp, "Her zaman sinirlisin,
babanda böyleydi" önermelerinde kişisel ifadelerin, nasıl genellendiği, ailenin büyük
ebeveynlerinide içine aldığı görülmektedir. Sosyal çalışmacı, genellemelerden dolayı düşülen
hatalara ve çiftlerin birbirlerini nasıl yıprattıklarına ayna tutmalıdır. Genelleme tuzağı yerine,
daha bireysel ifadelerin kullanısını ve ben iletisini sağlamalıdır. Çiftler veya aile üyelerinin
"Her zaman sinirlisin, babanda böyleydi" önermesinin yerine, "Sinirlendiğin zaman ben çok
üzülüyorum" önermesi, daha anlamlıdır.
Geçmişi getirme
Aile üyeleri ve çiftler, bir problem için, tartıştıklarında geçmiş hataları tartışmaya
kattıkları, iletişim kanallarını bloke ettikleri, olumsuz davranışlarını yansıttıkları öner-
melerdir.
Eşlerden birinin, " Her tartışmada, eski hatalarımı yüzüme vuruyorsun" önermesi,
geçmişin ortaya getirilmesidir. Bu ve benzer durumlarda, tartışmanın boyutlarının ge-
nişleyeceği problemin çözümünün zorlaşacağı, imkânsızlaşacağı aşikârdır. Sosyal çalışmacı,
geçmişin bir kova külden ibaret olduğunu, ders alınması dışında, bir niteliğinin olmadığı,
mesajlarını aileye vermelidir.
Akıl okuma
Aile üyeleri ve çiftlerin, söylenenlerden çok söylenmeyenlere, söylenenlerin perde
arkasına odaklanıp, kendilerince, çıkarsamalar yaptıkları önermelerdir. Akıl okumanın
arkasında, genellikle karşı tarafı suçlama vardır. Eşlerden birinin, "iyiliğime yaptığın her
şeyin, aslında benim kötülüğüme olduğunu biliyormusun" önermesi, bir kanaat ve perdenin
arkasında saklı tutulanın, suçlayıcı ifadelerle ortaya çıktığı önermelerdir. Her iki eş açısından
da ilişkinin gerildiği ve kalitesinin azaldığı söylemler, problemin çözümünü
güçsüzleştirmektedir. Sosyal çalışmacı, akıl okuma sonucunda, yıpranan aile fonksiyonalarına
dikkat çekmeli, ailenin ortalamasını korumalıdır.
Mantık
Çiftlerin ve aile üyelerinin, düşünce sistemindeki, kendi ifadelerini mantık kullanarak,
iletişimi bloke ettiği önermelerdir, kendi düşüncelerini mantık servisiyle, karşı tarafa
sunmasıdır. Eşlerden birinin, "çocuğumuzun disiplini konusunda aynı görüşte değilsek, benim
görüşümün yanlış olduğunu ispat et." önermesi kendi fikrini kabul ettirmenin başka bir
yönüdür. Sosyal çalışmacı, mantık silahının hangi amaçlarla kullanıldığını aile üyelerine
göstermeli, daha yapıcı davranışları abc tekniği ile somutlaştır-malı, somutlaştırmaya,
duyguların katılımını sağlamalıdır.
255
Terapistçilik
Çiftlerin ve aile üyelerinin, karşı tarafa, problemin çözümü için, hasta veya hatalı
olunduğuna dair önermeleridir. Eşlerden birinin, "Yanlış yapıyorsun, çünkü hasta olduğunu
bilmiyorsun." ifadesi, yanlış yapılan davranış arkasında, hastalık aranmasının, başka bir
ifadesi, aslında erişkinlerin terapistçilik oyunudur. Burada eşler gizli olarak birbirlerini itham
etmişlerdir. Sosyal çalışmacı, seanslarda benzer önermelere müdahale etmeli ve görüşmenin
liderinin kendisi olduğunu bilmelidir.
Ses tonu
Çiftler ve aile üyeleri, düşünce, duygu ve davranışlarını karşı tarafa ses tonunu yük-
selterek karşılık verdiği durumların, tekniksel ifadesidir. Ses tonuna mimiklerde eşlik
ediyorsa, karşı tarafça algısı daha derin olur. Aslında, yüksek ses tonu ile eşlik eden uygunsuz
mimik, karşı tarafı da, aynı davranışı gösterme konusunda cesaretlendirir.
Sosyal çalışmacı, çalışmalarında, ses tonunun kabul edilebilir, suçlayıcı ögelerden
uzak, savunmaya iten, sinirlilik katsayısını yükseltmeyen türevlerine, dikkati çekmeli, çiftlere
ve aile üyelerine ilgili mesajları vermelidir. Bazen aile üyeleri arasında sorun, ses tonu ve
türevleri olabilmektedir. Kabul edilebilir bir ses tonu, iletişim kanallarını açmaktadır.
Hak-haklılık
Çift ve aile üyelerinin, düşünce, duygu ve davranışlarını, ben iletisi ile aktarırken,
kendini haklı bulup, karşı tarafı, kendi haklılığını pekiştirmek için, haksız görünmesinin,
tekniksel ifadesidir. Aile üyeleri, karşı tarafa haklılıkla ilgili verdiği mesajların adalet
temelinden sapması, ailenin fonksiyonlarını olumsuz etkilemektedir. Özellikle iletişim
kanallarının tıkanması, sorunları kronik hâle getirmektedir.
Sosyal çalışmacı benzer ifadeleri, sosyal çalışmanın temel felsefesi olan "adalet" te-
melinde ele almalıdır, adalet temeli içinde, savcı veya hakim rolünün olmadığını aile
üyelerine aktarmalıdır.
Sorumluluk
Aile üyelerinin, ben iletisi ile karşı tarafa aktardığı mesajların, kendisi tarafından
sahiplenilmesidir. Rol ve fonksiyonlarını kabul edip, sorumluluk almasıdır, sorumluluk
almalarının, sosyal çalışmacı tarafından sağlanmasıdır. Eşlerden birinin karşı tarafa, "Beni
dinlememene sinirleniyorum, bundan dolayı saldırgan davranıyorum." mesajı yerine "öfkemi,
beni dinlemediğinde kontrol edemiyorum." mesajı, sorumluluk almaya örnek olabilir.
Yapıcı eleştiri
Aile üyeleri ve çiftler, yaşam koşulları ve problem çözümünde zaman-zaman tartı-
şırlar. Çiftler arasındaki her tartışmanın ayrı bir nedenselliği olsa da, bazen eleştirilerin dozu
ayarlanamamakta, yıkıcı eleştirilerde gündeme gelmektedir. Yapıcı eleştiriler, iletişim
kanallarını açık tutup, çiftlerin arzulanan davranış kalıpları geliştirmelerine yardım eder,
yıkıcı eleştiriler ise tam tersi bir etki yapar.
256
Sosyal çalışmacı yönlendirme teknikleri ile, aile içinde, yıkıcı eleştirilere dikkat çekip,
yapıcı eleştiriye dair mesajlar vermelidir. Otizm tanılı çocuğa sahip ailelerde, baba genellikle
rollerini eşine devretme, tutumları göstermektedir. Annenin eşine, "Çocuk sadece benim mi,
yardımcı olmamaktan sanki zevk alıyorsun." ifadesi yerine, "yardım etmemen beni incitiyor."
önermesi daha anlamlıdır. Böylece anne eşinin, tutumlarına yönelik, yorum yapmamış, kendi
duygularını dile getirmiş, daha kabul edilebilir bir ileti sunmuş olur.
Zorlama
Aile üyeleri ve eşlerin, düşünce, duygu ve davranışlarını aktarırken, karşı tarafa
suçluluk yüklemesi ve kesin ifade tarzı ile bildirilen, önermeleridir. Karşı tarafın geçmişe ait
davranışlarının yargılanması, problemin çözümünü güçleştirir, bu durumda ilişki daha da
gerilir.
Sosyal çalışmacı, zorlama ile karakterize olmuş önermelere, dikkat çekmelidir. Çift-
lerin ilişkilerini zorlamaları yerine, daha olumlu davranış göstermelerine yönelik mesajlar
vermelidir. Geçmiş yerine bugüne odaklamalıdır.
Eşlerden birinin, tartışmadan sonra, "beni çok incittin, şirin görünmeye çalışma,
evliliğimiz boyunca hep böyle yaptın." mesajı yerine, "Evliliğimiz boyunca yapmadığın, şirin
görünme çabaları beni mutlu etti." önermesi daha anlamlıdır. Anlamlı olan bu önermenin
karşı tarafa ulaşma şansı daha fazladır.
XYZ tekniği
Aile üyeleri ve eşlerin, herhangi bir X davranışını yapmaları sonucu, karşı tarafın Y
davranışını hissetmesi ve aslında Z davranışının yapılması gereğinin vurgulandığı tekniktir.
XYZ tekniği problemin, iletinin bir formülasyonudur. XYZ tekniği ile aile üyeleri arasında
psiko-sosyal destek sağlanırsa, iletişim kanallarının açık olduğu düşünülür. Eşlerden birinin
doğum gününü unutması X., doğum günü unutulan eşin kendini değersiz hissetmesi Y.,
doğum gününü unutan eşin özür dilemesi Z. Olarak adlandırılabilir. Z. Davranışı olumsuz
olarak gerçekleşirse, yani doğum gününü unutan, özür dilemeyen eş, futbol maçına gitmişse
formülasyon eksi değerde, tersi durumunda artı değerdedir.
Sosyal çalışmacı X., Y., Z. davranışlarını formüle ederek, önce Z davranışına
odaklanmalı, Z davranışının olumlu ya da olumsuz şekillerine göre X., ve Y davranışını sen-
tez etmeli, aile üyelerine sentez sonuçlarını mesaj olarak iletmelidir.
Davranışçı-sistemik aile terapilerinde, tekniklerin fazlalığı, iletişime odaklanan tek-
niklerin sayıca çokluğu, güçlü yönlerdir. Davranışçı-sistemik çalışmaların tek başına
uygulanması, çalışmanın zayıf yönü değil, terapistin zayıf bir yönü olarak ele alınmalıdır.
Davranışçı-sistemik aile terapisi, bazen sistemik aile terapisi olarak da uygulan-
maktadır. Sistemik modelde kavramsal çerçeve Von Bertalanffy tarafından oluşturulmuştur.
Sonra sibernetik ve enformasyon teorileri de model üzerinde etkin olmuştur.
Sistemik terapistler kümes terapistleri olarak tanımlanmaktadır. Bu terapistler yu-
muşak sesle konuşurlar, daha alttan alırlar ve küçücük bir sopa taşırlar. Judo uzmanları gibi
değişikliği sağlamak için ailenin kendi momentumunu kullanırlar (Kayatekin, 1996).
257
14.2. Diğer Aile Terapileri
Bu bölümde iki tür aile çalışması modeli ele alınacaktır.
1- Bütünleştirilmiş aile çalışması
2- Non-direktif aile çalışması
14.2.1. Bütünleştirilmiş (Integrated) Aile Çalışması
Darvid Will ve Robert Wrate tarafından geliştirilmiş, kısa süreli bir aile terapisidir.
Bütünleştirilmiş aile terapisinde, psikodinamik ve yapısal aile çalışmalarının bir araya
getirilmiş ve kısa süreli şekli ifade edilmektedir. Psikodinamik ve yapısal aile çalışmalarının
teknikleri kullanılmaktadır.
Bütünleştirilmiş aile tedavisi İskoçya Psikanaliz Enstitüsünden yetişip Kanada da Mc.
Master Modeli aile tedavisi eğitimi almış iki psikiyatrist (David Will - Robert Wrote)
tarafından geliştirilmiş kısa süreli bir aile tedavisi modelidir (Çuhadaroğlu, 1996).
Bütünleştirilmiş aile terapileri ile kombine aile terapileri karıştırılmamalıdır. Bü-
tünleştirilmiş aile terapilerinde, yapısal ve psikodinamik modellerin kısa süreli uygulanması,
kombine aile çalışmalarında ise, bütün aile çalışmaları tekniklerinin uygulanması söz
konusudur. Kombine aile çalışmaları, tek tek aile çalışmalarının ayrı-ayrı toplam faydasından,
daha üstündür. Çünkü aileler kendine özgü ve bölgesel farklılıkları olan, çevresiyle de sürekli
iletişim ve etkileşim içinde olan bir sistemdir. Sistemin en önemli özelliklerinden biride
değişim ve gelişmedir. Ailede sürekli değişen ve gelişen bir sistemdir.
Bütünleştirilmiş aile terapilerinde dört evreden söz edilmektedir. Çuhadaroğlu,
(1996)'na göre bu dört evre şöyledir.
1-Değerlendirme evresi: Bu da dört aşamada gerçekleştirilen bir süreçtir.
a. Aileyi tedavinin amacına yönlendirme
b. Veri toplama ve sorunu tanımlama
c. Soruna açıklık getirilmesi
d. Formülasyon
2- Anlaşma (Kontrat): Bir sorun olduğu, aileye ait olduğu, çözmek istedikleri
(terapistin yardımıyla ve şimdi başlayarak) konusunda uzlaşma sağlanır.
3- Tedavi
a. Deneyimsel yön, ödevler
• Ödev verilmesi
• Ödevin ne derecede yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi, yeni formülasyonlar.
b- Kognitif yön, yorumlar ve tutabilme (containment)
4-Sonlanım
258
Bütünleştirilmiş aile çalışmaları için literatürde ödev ve iletişim üzerinde durulması,
odak bir sorun belirlemesi, aile yapıları ile çalışılması önerilmektedir. Hedef sorun ortadan
kalktığında ise sonlanım aşamasına geçilmektedir. Sonlandırma aşamasında pekiştirme ve
izleme yapılmaktadır.
Kombine aile terapilerinde ise, aile terapilerinin temel teknikleri ve soruna özgü
spesifik teknikleri uygulanır. Bütünleştirilmiş aile terapisinde dört aşamalı bir süreç, kombine
aile terapilerinde ise yedi aşamalı bir süreç bulunmaktadır.
Yedi aşamalı genelci sosyal çalışma müdahalesi, sosyal çalışmaya giriş dersinde iş-
lenmiştir.
14.2.2. Non-direktif Aile Çalışması
Non-direktif aile çalışmalarında müracaatçı merkez alınır. Müracaatçı aile veya birey
olabilir. Genellikle aileler, çocuklarının sorunları üzerinden, kendi sorunlarını da yansıtmış
olurlar. Aile üyeleri ile yapılan çalışmalar, dolaylı olarak, çocuklarda problemin çözümünü
sağlamaktadır. Ya da çocuklarla ilgili bir çalışmada, dolaylı olarak, ailenin de sorunları ele
alınmış demektir. Çünkü sistem teorisine göre, aile üyeleri birbirine bağlıdır. Aile
üyelerindeki bir değişim, diğer aile üyelerini varsa çocukları aslında, bütün aileyi
etkilemektedir. Yapılan birçok araştırmada, çocukta görülen bir problemin, kaynağında
ailenin olduğu saptanmıştır. Engelli çocukların ve ergenlerin psiko-sosyal müdahale
programlarına, ailelerini katmanın daha yararlı olduğu belirtilmektedir.
İç-içe geçmiş aile bireyleri ile çalışırken, davranış değişimi diğer aile üyesinin izin
verdiği ölçüde gerçekleşmektedir. Böyle durumlarda non-direktif aile çalışmaları yararlı
olabilmektedir. Sosyal çalışmacı genelci sosyal çalışma müdahale planı içinde, grup dinamiği,
kominikasyon, duyguların işlenmesi gibi kavramlarla çalışmalıdır. Teknik beceri kadar,
sosyal çalışmacının beceri, temeli non-direktif çalışmalarda önemlidir.
Çok basit gibi görünen nondirektif görüşme sıkı bir alıştırma ile kazanılabiliyor. Birey
düzeyinde değişiklik ise yedi faz içinde incelenebilir (Taneli, 1996).
1.Faz
• Kişinin kendisi ve dünyası için yarattığı yapılar (Konstrukt) katı bir düzen içindedir.
• Kendi içinde geçen yaşantılardan bihaberdir.
• Kendini değiştirmek ve geliştirmek için bilinçli bir isteği yoktur.
• Problemleri tanımaz.
• Duyguları ve kendisi için anlamını bilmez ve kabul etmez.
• Yalnızca ekstemal şeyler hakkında konuşur.
• Kendiliğinden tedaviye gelmez.
• Tedaviye gönderilirse yararlanacağı ümidedilmez.
• Kendisinin konuşmadan oturabileceği bir oyun ya da grup tedavisi atmosferi içinde
yumuşayabilir.
259
2.Faz
•Kişi kendine pek değinmeyen konularda ve dışarıda hissettiği problemler üzerine
konuşabilir.
"Benim yaşamımda tekrar tekrar bozgunluklar ortaya çıkıyor."
•Duygular, arada sırada, geçmişte kalan kendine ait olmayan eşyalar gibi anlatılır.
"Semptom basitti, deprime olmuş gibiydi."
(Ben depresyondayım ya da ben depresyondaydım diyemez)
•Kişisel yapıları katı, öyle kabul edilirler.
(Ben herhangi bir şeyi hiçbir zaman doğru yapamam)
3.Faz
• Kişi 2.Fazda olduğu gibi kabul edildiğini görünce bir gevşeme olur, kendini rahat
ifade etmeye başlar.
• Bugüne ait olmayan duygular ve onların anlamı hakkında konuşur.
• "Bu duygu çocukluğumdan hatırladığım bir duyguydu."
• Bu reaksiyonlar kabul edilemez, negatif kavramlarla örtülür.
"Yaptığım birçok şey vardı, kötü şeyler yapmıştım, kendimi yanlış ve kötü hissedi-
yordum."
•Anlatılan yaşantılar ya geçmişten kalan ya da kendinden uzaklarda.
"Bir yönelme olduğu zaman korkarım yenilmeğe eşdeğer olmaktan başka bir şey
değildir. Bundan nefret ederim, ama ikisini aynı anlamda tutuyorum gibi görünüyor."
•Kişi yapıları tanımaya başlar.
"Bu bir rol, uzun zamandır oynadığım bir rol... Sosyal durumlarda ahengi sağlamayı
biliyorum, insanları mutlu etmek için ne yapmam gerektiğini biliyor ve onu söylüyordum."
• Bir noktada rolünün önceden belirlenmemiş olduğunu anlayabilir.
• Birçok kişi tedaviye geldiğinde 3.fazdadır. Tedavi atmosferini yaşarken süreç
içinde ilerleme kaydeder.
4.Faz
•Duygular şimdiki zamanda ifade edilirler.
"Kendimi bağımlı hissedince cesaretim kırılıyor, kendim için ümidim kalmadığı
anlamına geliyor."
•Bazen o andaki, kendi istemi dışında ortaya çıkan duygu dile getirilir. "Evet, doğru,
sana inanmıyorum."
260
•Kişi duyguların o anda yaşanmasından korkar.
"İçimde bir düğüm. Öfkeli olma, ağlama ve kaçma isteği yaratıyor."
• Bu fazda problemleri için kendi sorumluluğu duygusu doğar.
• Yakın ilişkiler hala tehlikeli algılanır, başkaları ile karşılaştığında bazen duygularını
söyleyebilir.
• Tedavi uzun süre bu şekilde seyreder.
• Kişi kendini açar, kendini hisseder ve yaşayan bir çocuk olarak algılamaya başlar.
Az hissettiği ya da aniden ortaya çıkan şeyler onu korkutur ve şaşırtır.
5.Faz
•Kişi tedavi ilişkisinde kendini güvende hissettikçe, kendinde keşfedeceklerinden
korkusu azaldıkça 5.faz diyebileceğimiz belirtileri gösterir.
•Duygularının şimdiki zamanda, serbestçe ifade eder, bir ilişkide de anlatır.
"Kuvvetlice reddedileceğimi hesap ediyorum. Sende de böyle olacağını düşünüyorum."
•O ana kadar bilince çıkmasına izin verilmeyen duygular ve önemleri tam olarak
yaşanır. Bazen korku, güvensizlik ve şaşırma içinde;
"İşte böyle oldu, ben anlamıyorum (uzunca bir mola) bu korkunç korku nereden çıktı
bilmek istiyorum."
Kişi birey yaşadığını biliyor, ne olduğu konusunda emin değil.
•Giderek gerçek yaşantısı ile davranışları arasındaki farkı algılar ve tartışır.
6.Faz
• Bu faz sadece değişikliği göstermez, geçmiş fazlardan oldukça farklıdır ve sıklıkla
dramatik bir biçimde ortaya çıkar.
• O ana kadar bilinçten uzak tutulan duygular bütün güçleri ile yaşanır ve kabul
edilirler.
Kişi bu yaşantıdan çok etkilenir, ahlama, gözyaşı ve adalelerin gevşemesi birlikte gi-
den fizyolojik belirtilerdir.
• Kişinin kendisi bilinçte bir obje gibi var olmaz, artık bir yaşantıdır, her an kendini
değiştiren bir süreçtir. Yapılır çözülür. Kişi kendini yaralanabilir ve temelinden kopmuş gibi
hisseder.
• Kişi 6.faza ulaştıktan sonra geri dönmez. Arada bir bilincine karşı yalanlarsa da
uzun süre bilincinden uzak tutamaz. Artık değişmiştir.
• Kendisi ile açık bir iletişim içindedir. Hareket etmeye cesaret etmiş ve bunu da bir
başka kişiye göstermiştir, geri dönmez.
261
7.Faz
•Bu faz daha çok bir yön ya da bir amaçtır. Bu faz tam yaşama ve davranma yeteneği
olan (fully functioning person) (Rogers, 1961) kişiyi tanımlar.
• Kişi, artık duyguları olduğu gibi ve bütün duyguları ile yaşamaktan korkmaz. Bu
sadece tedavide değil, ilişkilerinde de böyledir.
• Kişi kendisinin kim olduğunu, ne istediğini, kendi davranış ve tutkusunun ne
olduğunu, pozitif ve negatiflerini bilir. Kendisini kabul eder. Kendi sürecine inanır. Kişi
tutarlı olmuştur.
Non-direktif aile çalışmaları, aile ve sosyal çalışmacı tarafından görüşülerek son-
landırılır. Aile problem çözümünü öğrenmiştir, nükslerin önlenmesi için izleme çalışmalarına
geçilebilir.
Non-direktif teknikler "basit ve yalın" olduğu için eleştirilmekte fakat kuramın öncüsü
Rogers "basit ve yalını" güçlü yön olarak ele almaktadır.
Çocuk merkezli görüşmelerde, çocukları, ebeveynleri, öğretmenleri ya da çevresindeki
diğer kişiler, havale etmişlerdir. Genellikle, çocuklar, görüşmeleri başta kendileri talep
etmemişlerdir. Sosyal çalışmacı, seanslarda otorite figürü olarak algılanma riskine karşı,
çocuklarla mülakat tekniklerini beceri temelinde iyi uygulayabilmelidir.
Thompson ve Rudolph (1992) çocuklarla görüşmenin, altı basamakta yapılmasını
önermektedirler.
1- Aktif dinleme ile ilgili problemi belirleme
2- Çocuğun beklentisini belirginleştirme
3- Problemi çözmek için neler yapılabileceğini açıklama
4- Problemi çözmek için yeni şeyler açıklama
5- Problemi çözme yollarından birini denemek için taahhüt etme
6- Sonlandırma
Sosyal çalışmacı, çocuğu, erişkinin küçültülmüşü olarak görmemeli, ebeveynlerinin de
bu algı içinde olmalarına dair çalışmalıdır.
Çocuklarla, çocuk merkezli çalışmalar için, literatürde genellikle üç tür müdahale tarzı
önerilmektedir.
1- Aile çalışmaları
2- Grup çalışmaları
3- Oyun terapisi
262
Çocuklardaki duygu ve davranış bozukluklarının çoğu aile içi çatışmalardan ve
ebeveynin kişilik bozukluğundan kaynaklanır. Yine, çocukluktaki hastalık belirtilerinin aile
içi ilişkide belirli bir işlevi vardır (Wolff, 1989).
Ebeveynlerin çoğu, çocuklarında meydana gelecek olumlu davranış değişikliklerini
kabullenmeye hazırdır, bu kabullenmeyi çocuklarında bilmeye hakları vardır. Ebeveyn
tartışmaları çocukların önünde yapılıyorsa, çocuklarda oluşan semptomlar bastırılmış
duygular olarak ortaya çıkar ve çözümlenmelidir.
Mezzo düzey grup çalışmasının önemli bir niteliği, çocuklarla da uygulanabilir ol-
masıdır. Mezzo düzey çalışmalarda, çocuklar, psiko-sosyal ve zihinsel olarak, paylaşımlarda
bulunur, olumlu etkilenirler. Çocuklarla grubun boyutu ve problemin niteliği, psiko-sosyal
gelişim aşamalarına göre, çalışılır. Çocukların, yetişkinlere göre daha çok yardıma ve desteğe
ihtiyacı vardır, sosyal çalışmacıya, yetişkinlere göre daha çabuk ve çok güvenirler.
Çocuklarla bir diğer çalışma şeklide, oyun terapisidir. Oyun terapisi, çocuğun doğal
olarak kendini ifade ettiği bir atmosferdir. Böylece çocuklar, kendilerini ifade edip, duygu ve
davranışlarını yansıtırlar. Oyun terapisi bazı durumlarda yönlendirici olduğu gibi, genellikle,
yönlendirici olmayan tarzıyla bilinmektedir.
Sosyal çalışmacı oyun terapisinde, denetleyen, eğitimci ya da ebeveyn rolünde de-
ğildir. Erişkinlerle çalışırken uygulanan rollerin çoğu, çocuklarla çalışırken kullanılmamalıdır.
Sosyal çalışmacı, duygularını serbestçe ifade edebileceği bir ortamı, hoşgörü çerçevesinde
oluşturmalıdır.
Sosyal çalışmacı, oyun terapisinde, zorunlu sınırlamalar hariç (çocuğun zarar gör-
memesi için konulan sınırlamalar), serbest bir ortamı hazırlamalıdır. Çocuğun hareketleri
izlenir, aceleci davranılmaz, gözlem sonucu rapor hazırlanır.
Akademik takvim içinde, seçmeli ders olarak oyun terapisi alınmalı, sosyal hizmet
kuruluşlarında birçok çocuğun bulunduğu ve yardıma ihtiyaçları olduğu unutulmamalıdır.
263
Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti
On dördüncü bölümde, davranışçı-sistemik, bütünleştirilmiş ve non-direktif aile
çalışmaları ve teknikleri anlatıldı. Davranışçı-sistemik çalışmalarını daha çok evlilik terapileri
ile literatürde bildirildiği ifade edildi. Bütünleştirilmiş aile terapilerinin, kombine aile
terapileri ile farklı yönleri açıklandı.
264
Bölüm Soruları
1.Aşağıdaki tekniklerden hangisi davranışçı-sistemik tekniklerinden biri değildir?
a. İletişim
b. Biz iletisi
c. Ben iletisi
d. Genellememe
e. Genelleme
2.Aşağıdaki tekniklerden hangisi davranışçı-sistemik tekniklerinden biri değildir?
a. Sorumluluk
b. İletişim
c. Genelleme
d. Mantık
e. Sorumsuzluk
3.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi sağlıksız ailenin iletişim kalıplarından biri değildir.
a. Yargılama
b. Denetleme
c. Sorumluluk
d. Nötralize etme
e. Katılık
4.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi sağlıklı ailenin iletişim kalıpları içinde yer almaz?
a. Empati
b. Açık olma
c. Hazır olma
d. Günah keçisi
e. Eşitleme
265
5.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bireyden ziyade grubun, düşünce duygu ve
davranışlarını açıklayan bir tekniktir.
a. Biz iletileri
b. Ben iletileri
c. Genelleme
d. İletişim
e. Güvengenlik
6.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi çiftlerin söylenenlerden çok söylenmeyenlere,
söylenenlerin perde arkasına odaklanıp kendilerince çıkarsamalar yaptıkları tekniği ifade
eder?
a. İletişim
b. Akıl okuma
c. Mantık
d. Genelleme
e. Çiftler arası kural
7.Çiftlerin ve aile üyelerinin karşı tarafa, problemin çözümü için hasta veya hatalı
olduğuna dair bildirimlerin yapıldığı tekniği aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Akıl okuma
b. Genelleme
c. Terapistçilik
d. Biz iletisi
e. Ben iletisi
8.Aile üyeleri ve eşlerin düşünce duygu ve davranışları aktarırken karşı tarafa suçluluk
yüklemesi ve bunu kesin ifade tarzıyla yapmasını aşağıdaki seçeneklerden hangisi tanımlar?
a. Zorlama
b. XYZ
c. ABC
d. Sorumluluk
e. Yapıcı eleştiri
266
9.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bütünleştirilmiş aile terapileri için bildirilen
evrelerden biri değildir?
a. Aileyi tedavinin amacına yönlendirme
b. Veri toplama
c. Sorunu tanımlamama
d. Soruna açıklık getirilmesi
e. Formülasyon
10.Çift ve aile üyelerinin düşünce duygu ve davranışlarını ben iletisi ile, haklı bulup,
karşı tarafı haklılığını pekiştirmek için haksız görmesini ifade eden teknik hangi şıkta
bildirilmiştir.
a. Sorumluluk
b. Hak, haklılık
c. XYZ
d. ABC
e. Genelleme
11.Her iki eşinde uyması gereken çiftler arası kural tekniği altı stratejiden oluşmuştur.
Aşağıdaki seçeneklerden hangisi bu stratejilerden biri değildir.
a. Konuşma gerçek bir konu ile planlanır
b. Söz hakkı paylaşılır
c. Yapıcı tartışmaya odaklanılır
d. Gerekirse durulup ara verilir
e. Bir anda bir obje üzerinde durulmaz
12.Aşağıdaki seçeneklerin hangisi non-direktif aile çalışması, birinci faz içinde yer
almaz.
a. Birey problemleri tanımaz
b. Kişinin kendisi ve dünyası için yarattığı yapılar katı bir düzen içindedir
c. Kendiliğinden seansa gelirler
d. Değişim için bilinçli bir istek yoktur
e. Yaşantılardan bihaberdirler
267
13.Aşağıdaki seçeneklerden hangisi non-direktif aile çalışması dördüncü faz içinde yer
almaz.
a. Duygular şimdiki zamanda ifade edilir.
b. Bazen istem dışında ortaya çıkan duygu dile getirilir.
c. Yakın ilişkiler tehlikeli algılanmaz.
d. Kişi o anda duyguların yaşanmasından korkar.
e. Problemler için sorumluluk duygusu doğar.
14.Thompson ve Rudolph, çocuklarla görüşmenin altı basamakta yapılmasını
önermektedir. Aşağıdaki seçeneklerin hangisi ilgili altı basamaktan biri değildir?
a. Sonlandırma
b. Aktif dinleme
c. Problemi belirleme
d. Çocuğun beklentilerini belirginleştirmeme
e. Taahhüt etme
15.Çocuklarla çocuk merkezli çalışmalar için sosyal çalışmada müdahale tarzları
vardır. Aşağıdaki seçeneklerin hangisi bu müdahalelerden biri değildir?
a. Aile çalışmaları
b. Grup çalışmaları
c. Oyun terapisi
d. Çocuklarla mülakat
e. Hiçbiri
Cevaplar
1) d, 2) e, 3) c, 4) d, 5) a, 6) b, 7) c, 8) a, 9) c, 10) b, 11) e, 12) c, 13) c, 14) d, 15) d
268
KAYNAKÇA
Anuradha K. : Empowering families with mentally ill members, A strengths
perspective, international Journal for the Advancement of Counseling, (2004).
Baltas, A. , Baltas, Z. : Bedenin Dili, Remzi Kitabevi, Istanbul, (1998).
Bandura, A. : Social cognitive theory, An agentic perspective, Annual Review of
Psychology 52, (2001).
Bandura, A. : Social foundations of thought action, A social cognitive theory,
Englewood Cliffs, N3, Prentice-Hall, (1986).
Barker, R. : Basic Family Therapy, Oxford University Press, New York, (1992).
Barker, R. : Social work dictionary, Dc, NASW, Washington, (1999).
Barton, C. , Alexander, J. : Functional Family Therapy, Handbook of family Therapy,
Vol. 1., Brunner-Mazel., (1981).
Bateson, G. : Mind-Nature, in Cloe Madenes, Stratejic Family Therapy, Jossey-Bass,
San Fransisco, (1991).
Begley, S. : How it all starts inside your brain, Newsweek, February 12, (2001).
Bowen, M. : Therapy in the Practice of Psychotherapy, Annual Review of Family
Therapy, Human Sciences Press,
New York, (1981).
Cakmakh, K. : Basilmamis Lisans Ders Notlari, Istanbul, (1980).
Cakmakli, K. : Cocuk ve Gencte Sosyal Gelisim, Yagmur Yayinlari, Istanbul, (2007).
Cakmakli, K. : Turkiye'de Halkin Saglik Hizmetlerinden Daha lyi Yararlanabilmesi
Icin Hastane ve Cesitli Tedavi Kurumlarinda Kurulmakta Olan Sosyal Servislerin Gorevleri
Uzerinde Docentlik Tezi, l. U Tip Fak. Kitapligi, Istanbul, (1980).
Compton, B. R., Galaway, B. , Cournoyer, B. R. : Social work processes, USA.
Brooks-Cole, (2005).
Crowe, M. : The treatment of marital and sexual problems, a behavioural approach,
family therapy, Academic press Ltd. , (1987).
Cuhadaroglu, F. : Aile Tedavileri, Butunlestirilmis Aile Tedavisi, A. U. Basimevi,
Ankara, (1996).
Cutrona, C. E. , Shur, J. A. : Communication Research, Controllability of Sterssful
events and satisfaction with spouse support behaviors, April, vol 19, (1992).
269
Derezotes, D. S. : Advanced Generalist Social Work Practice, Sage Publications,
(1999).
Derezotes, D. S. : Advanced generalist social work practice, Thousand Oaks, CA,
sage, (2000).
Dewees, M. : Contemporary social work practice, Mc Graw-Hill, Boston, (2005).
Duyan, V. : Sosyal Hizmet Temelleri Yaklasimlari Mudahale Yontemleri, Sosyal
Hizmet Uzm. Dern. Yay., Aydinlar
Matb. , Ankara, (2010).
Duyan, V. : Sosyal Hizmeti Tanimak ve Anlamak, Oncu Basimevi, Ankara, (2008).
Eckstein, D. , Stanley, S. M. : The Family Journal, The Speaker listener Technique,
January, vol 5, (1997).
Eskin, M. : Psikiyatri Temel Kitabi, Aile Terapileri, HYB Basim Yayin, Ankara,
(2007).
Ewalt, P. L. : The Revitalization of improverished Communities, Social Work, Sep.
Vol 42, (1997).
Fenel, D. , Weinhold, B. : Counseling Families, Cove Pub. com., Colorado, (1989).
Fink, A. : Sosyal Hizmet Alani, Balkanoglu Matb. , Ankara, (1962).
Fisiloglu, H. : Aile Tedavileri, Aile Yapisi- Altsistemler-Sinirlar, Ankara Universitesi
Basimevi, Ankara, (1996).
Fisiloglu, H. : Yapisal Aile Terapisi Modeli ve Bir Vaka, Psikoloji Dergisi,
Psikologlar Dern. Yay., (1992).
Forsyth, J. P., Daleiden, E. L., chorpita. B. F. : Psychological Record, (2000).
Foulguie, P. : Pedagoji Sozlugu, Sosyal Yayinlar, Istanbul, (1994).
Gambrill, E. D. :A Behavioral Perpective of Families, Models of Family Treatment,
Colombia University Press, Colombia, (1981).
Germain, C. B. : Ecology and social work, Social work practice, People and
environments, Columbia University Press, New York, (1979).
Gillis, L., Simpson, C. : Project Choices, Adventure-Based Residential Durg
Treatment For Court-Referred Youth, Journal of and Addistions and offenders conselling,
October, vol. 12, (1991).
270
Gladding, S. T. : Family Therapy, History, Theory and Practice, Merril Prentice Hall,
(1998).
Goldenberg, I., Goldenberg, H. : Family Therapy, Brooks-cole Pub. com., (1996).
Gross, S. J. : The Process of change, Valiations On A Theme By Virginia Satir,
Journal of Humanistic Psychology, Summer, vol 34, (1994).
Gurun, O. A. : Psikoloji Sozlugu, lnkilap Kitabevi, lstanbul, (1991).
Hansen, J. C. , L'Abate, L. : Approaches to family therapy, Mac Millan Publishing
Co., Inc. , New York, (1982).
Harper, R. : The New Psychotherapies, Prentice Hall, New Jersey, (1975).
Hasselt V. B. , Hersen, M. : Advanced abnormal psychology, New York, (1994).
Hepworth, D. H., Larsen, J. A. : Direkt social work practice: Theory and skills,
Wadsworth puplishing Co., California, (1990).
Hoffman, K., Salle, A. : Generalist social work practice, Bridges to change, Boston,
(1994).
Humphreys, T. : Terk Etmemiz Gereken Sevgili, Epsilon Yay., lstanbul, (1998).
Johnson, L. C. : Social work practice, A generalist approach, USA, Allyn and Bacon,
(1998).
Kalk, C. : Family Counselling Interventions, understanding Family Systems and The
Referral Process, Intervation in
School and Clinic, vol 28, (1985).
Kayatekin, E. : Aile Tedavileri, Orneklerle Sistemik Aile Tedavisi Yaklasimi, A. U.
Basimevi, Ankara, (1996).
Kirst-Ashman, K., Hull, G. H. : Understanding generalist practice, Nelson-Hall
Publishers, Chicago, (1999).
Koknel, O., Ozugurlu, K., Aytar Bahadir, G. : Davranis Bilimleri, Yaylim matb.
lstanbul, (1993).
Kolko, D. : Individual Cognitive Behavioral Treatment and Family Therapy For
Physically Abused Children and Their Offending Parents, Chid Maltreatment, November, vol
1, (1996).
Kongar, E. : Sosyal Calismaya Giris, Ayyildiz Matb. Ankara, (1972).
271
Konuk, E. : Eslerde Problem Cozme, Ana-baba Okulu, Remzi Kitabevi, lstanbul,
(1993).
Kut, S. : Sosyal Hizmet Meslegi Nitelikleri Temel Unsurlari Mudahale Yontemleri,
Ankara, (1988).
Landon, P. S., Feit, M. : Generalist social work practice. Dubuqe, lowa, Eddie bowers
publishing, inc, (1999).
LeBlanc, I. A. , Haqopian, I. P., Maglieri, K. A. : Use of a token economy to eliminate
excessive inappropriate social behavior in an adult with developmental disabilities,
Behavioral Interventions 15, (2000).
Manning, S. : Empowerment in mental health programs, Listening to the voices,
Empowerment in social work practice, CA, Brooks-cole Publishing, (1998).
Martin, C. : The Female Voice, Application To Bowen's Family Systems Therapy,
Journal of Marital and Family Therapy, vol 20, (1994).
Miley, K. K., O'Melia, M., DuBois. : Generalist social work practice, Empowering
approach, Boston, (1998).
Minnahan, A. : Encyclopedia of social work, NASW, Maryland, (1987).
Minuchin, S. : Constructing A Therapeutic Realty, Annual Review of Family Therapy,
Human Sciences Press, New
York, (1981).
Nazli, S. : Aile Danismasi, Nobel Yayinevi, Ankara, (2000).
Netting, E. L., Kettner, P. M. McMurtry, S. L. : Social research methods, qualitative
and quantitative approaches. Allyn and Bacon, (1998).
Nicholds, M., Schwartz, R. C. : Family Therapy, Foreword by Salvador Minuchin,
Baston, Allyn and Bacon, (1998).
Nichols, M. P., Schwartz, R. C. : Family therapy, concepts and methods, Allyn and
Bacon, Boston, (1991).
Nystul, M. S. : The Art and Sciense of Counselling and Psychotherapy, New York,
(1993).
Ozkan, S. : Konsultasyon-Liyezon Psikiyatrisi, lstanbul, (1994).
Ozugurlu, K. : Ana-baba Okulu, Kari-koca lliskilerinden Dogan Sorunlar, Remzi
Kitabevi, lstanbul, (1992).
272
Ozugurlu, K. : Evlilik Raporu, Altin Kitaplar Yay., Istanbul, (1990).
Parman, T. : Aile Tedavileri, Psikanalitik Aile Tedavisi, Ankara Universitesi
Basimevi, Ankara, (1996).
Payne, M. : Modern social work theory, consultant Editior, Campling, MacMillan
Press, (1997).
Plotnik, R. : Psikolojiye Giris, Kaknus Yay., lstanbul, (2009).
Richmond, M. : Social Diagnosis, Russell Sage Foundation, (1917).
Saleebey, D. : The strenqths perspective in social work practice, Longman, New York,
(1997).
Satir, V., Baldwin, M. : Saitr step by step, A guide to creating change in families, Palo
Alto, CA, Science and Behavior Books, (1983).
Satir, V. : Conjoint Family Therapy, Science and Behavior Books, California, (1967).
Satir, V. : The new peoplemaking, Palo Alto, CA, Secience and Behavior Books,
(1988).
Sayil, I. : Acil Psikiyatri, AUTF, Yay., Ankara, (1987).
Seqal, E. A. , Gerdes, K. E. , Steiner, S. : An introduction to the profession of social
work, Thomson Brooks-Cole, Canada, (2007).
Sheafor, B. W. Horejsi, C. R. : Techniques and guidelines for social work practice, 6th
ed. Boston, (2003).
Simon, B. : The empowerment tradition in American social work, a history, Columbia
Universty Press, New York,
(1994).
Sungur, M: Aile tedavileri, Davranisci-sistemik Evlilik Tedavileri, A. U. Basimevi,
Ankara, (1996).
Sungur, M. : Davranis terapileri, Psikiyatri Bulteni, 2, (1993).
Sungur, M. : Psikiyatri El Kitabi, Bilissel-Davranisci Terapiler, HYB Basim Yayin,
Ankara, (2007).
Taneli, S. : Aile Tedavileri, Aile Tedavisinde Non-direktif Yontem, A. U. Basimevi,
Ankara, (1996).
273
Thomson, C. , Rudolph, L. : Counselling Children, Brooks-Cole Pub. com, California,
(1992).
Tomanbay, l. : Sosyal Calisma Sozlugu, Selvi Yayinevi, Ankara, (1999).
Topcuoglu, V. : Psikiyatri Temel Kitabi, Tanatoloji, HYB Basim Yayin, Ankara,
(2007).
Transaksiyonel Analiz Dernegi. : Transaksiyonel Analiz, lstanbul, 2012.
Turan, N. : Sosyal Kisisel Calisma, Birey ve Aileler lcin Sosyal Hizmet, Aydinlar
Matb. , Ankara, (2009).
Turner, J. B. ve dig. : Encyclopedia of Social Work. NASW, Maryland, (1977).
W. H. O. CHRONICLE, 27.5, P. 199-200, May, World Health Organization, Geneva,
(1973).
William, M. A. , Gross, A. M. : Behavior therapy, New York, (1994).
Wolff, S. : Psikoterapilere Giris, Cocuk Psikoterapisi, Cerrahpasa Yay. Bir., Istanbul,
(1989).
Wolpe, J. Plaud, J. J. : Pavlov's contributions to behavior, American Psychologist 52,
(1997).
Yalin, A. : Aile Tedavileri, Stratejik Aile Tedavisi, Ankara Universitesi Basimevi,
Ankara, (1996).
Zastrow, C. : Intraduction to Social Work and Social Welfare, Thomson Brooks-Cole,
USA, (2004).
Zastrow, C. H., Kirst-Ashman, K. : Understanding human behavior and the social
environment, Nelson-Hall Publishers, Chicago, (1990).
Zastrow, C. H. : Social work with groups, Nelson-Hall Publishers, Chicago, (1993).
Zastrow, C. H. : The practice of social work, CA: Brooks-Cole Publishing Co., (1999).