Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi
1 Araştirma Dergisi
Research Quarterly
Win~~~2QQ4/32
.A.
1
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE YAYIMLANAN ARNAVUT BEKTAŞİLİK DERGİSİ (1954-1955):
BEKTAŞİLİĞİN YOLU
Nathalie CLAYER
ÖZET
Yirminci yüzyılın başlarında Arnavutlar, Amerika Birleşik Devletleri’nde güçlü bir grup teşkil
etmekteydi. Bunların arasında her türlü dine mensup olan insanlar vardı.
Bu makalede, Bektaşîliğe mensup olan ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan
Arnavutlar tarafından, 1954-1955 yılları arasında yayımlanan Arnavut Bektaşîlik Dergisi
Bektaşîliğin Yolu’ndan ve Arnavut Bektaşîliği’nin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yaşamını
borçlu olduğu Recep Baba’dan bahsedilmektedir.
ABSTRACT
At the beginning of the twentieth century, Albanians were a powerful group in the U.S. In this
group, there were people who were the part of various religions and beliefs. In this article, what is
mentioned is about Albanian Bektashian Magazine “The Path of Bektashian” published in the U.S.
and the great figure Recep Baba to whom Albanian Bektashian people became indebted their lives.
Anahtar Kelimeler: Bektaşî, Arnavut, Amerika Birleşik Devletleri, Recep Baba, Bektaşîliğin
Yolu dergisi.
Key Words: Bektashian, Albanian, The U.S.A (The United States of America), Father Recep,
The Path of Bektashian magazine
Amerika’da her şeyin olabileceği söylenir. Bu durum sadece bir söylentiden ibaret değil;
özellikle de Arnavutluk’ta, komünist bir rejim altında oluşmuş, Türk kökenli Müslüman bir mistik
grubun orada, yalnızca bir çatı bulunmadıklarını, aynı zamanda dayanışmalarını da devam
ettirdiklerini, düşünecek olursak. Bunu yadırgamamak gerekir. Bu topluluk, mistik ve gizemli şeylerin
peşinden koşan genç Amerikalılar’ın katılımını bekleyen ve buna izin veren egzotik tarikatlardan biri
değildir. Amerika’da yaşayan Arnavut Bektaşîliği, yalnızca Arnavutluk’taki Bektaşîliğin bir yaşatılma
çabasıdır.
Amerika’daki Arnavut topluluğu, daha yirminci yüzyılın başlarında, güçlü bir grup
oluşturmaktaydı. Dönemin diğer Avrupalı’ları gibi onlar da fakir topraklarını bırakıp, zenginlik
arayışına çıkmaktan vazgeçmiyorlardı. Bunların arasında, her türlü dine mensup kişiler vardı: Katolik
Hristiyanlar, Ortodoks Hristiyanlar, Müslümanlar ve tabi, Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra, ülkenin
dördüncü dini hâline gelen Bektaşîliğe inananlar. Bektaşîler, ülkelerini terk ederlerken, köylerine en
yakın tekkede bir araya gelip, tekkenin başı olan babaya danışmak veya bir babanın mezarı başında
dua ederek, kulüplerini terk etmek üzere olan bir yakının sağlığını dileme alışkanlıklarını da arkalarına
bırakıyorlardı. Alışkanlıklarını yeniden canlandırmak için, 1954 yılında, Recep isimli bir dervişin
yanlarına göç edip, İlk Arnavut Amerikalıları Bektaşî Tekkesini kurmasını beklemek durumunda
kaldılar.
Recep Baba, 1901 yılında Arnavutluk’un güneyinde, Cirokasler isimli bir köyde doğmuştu.
Amcası Selim Ruhi Baba’nın tekkesinde derviş olmuş, İkinci Dünya Savaşı başladığında tekkenin başına
geçmişti. Ülkeyi ele geçirecek olan komünist güçlere karşı cephe alan Recep Baba, ölüm cezası
alacağını ve Bektaşîliğin de artık bu ülkede özgürce yayılamayacağını anladı. Arnavutluk’u geçerek,
topraklarını 1944 yılının sonunda terk etti. İtalya’daki değişik mülteci kamplarında geçen dört yıldan
sonra, Kahire’ye gitti ve burada hâlâ işlemekte olan Arnavut tekkesinde dört yıl geçirdi. Recep Baba
1952 yılında, New York’a, buraya yerleşmiş olan kız kardeşinin yanına, taşındı. Birçok araştırmadan
sonra, Amerika’daki ikinci yılının sonlarına doğru, Michigan Eyaleti’nin Detroit kenti yakınlarında
Taylor isimli, Arnavut yoğunluklu bir yerleşim bölgesi buldu. Burası bir tekke kurmak için son derece
uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir çiftlik satın alındı ve
düzenlendi. Bu tekke yasal olarak kapılarını 15 Mayıs 1954 günü açtı. İş, Kahire Tekkesi’nin babası
olan Ahmet Sırrı Dede’nin hazırlamış olduğu kurallara göre, Recep Baba’yı tekke babalığına seçmeye
kalmıştı. Bu seçim dayanaksız değildi, Arnavut Bektaşîliği, Amerika’daki devamını ona borçluydu.
Recep Baba hakkındaki bu abartma çok yüzeysel sayılmaz. Ne de olsa, Arnavut Bektaşîliği
ABD’ndeki mevcudiyetini ona borçludur. Bu durum, yalnızca onun karizmasından değil, aynı zamanda
kültüründen, yadsınamaz niteliklerinden ve çarpıcı kişiliğinden kaynaklanmaktadır. “Tekke Komisyonu
tarafından çıkarılan ve yönetilen Bektaşî yayın organı” alt başlığıyla amacını bildiren Zeri I
Bektashizmes (Bektaşiliğin Yolu) isimli altı ayda bir yayınlanan dergiyi çıkartmak tekke komisyonu ile
birlikte onun kararıydı.
Müslümanların kendi yayımladıkları periyodik dergiler çok azdı. Bu dergiler, araştırmacılar için
birinci el kaynakları oluşturmaktadır. Bu nedenle, burada ‘Bektaşîliğin Yolu’nun birkaç sayısına
değinip, bunları içerdikleri temel prensipleri bakımından analiz etmek istiyoruz.
Recep Baba ve arkadaşlarının böyle bir yayından ne amaçladıklarını, kendi sözlerinden açıkça
anlamaktayız. İlk sayıdaki editör, yayın amacını okuyuculara anlatmaya çalışmaktadır.
Arnavutça’dan çevirisi şöyledir:
“Okurlar için birkaç kelime,
Bektaşîlik tüm dünyada ve özellikle de derin izler bırakmış olduğu memleketimiz
Arnavutluk’ta, çok yaygındır. Bu nedenlerdendir ki, Bektaşîlik, burada, Amerika Birleşik Devletleri’nde
ilk Bektaşî Tekkesi’nin açılması sayesinde, herkesin merak konusu hâline gelmiştir. Herkes Bektaşîliğin
ne demek olduğunu, hangi felsefî temele oturduğunu, dünyadaki ve özellikle de Arnavutluk’taki
geçmişini öğrenmek istemektedir.
Tam da bu isteği karşılamak üzere oldukça küçük bir bütçeyle bu bilgileri isteyen herkese,
daha çok Bektaşîliğin ne olduğunu, dinî prensiplerini ve tarihini merak edenlere ulaştıracak olan yayın
organımız Zeri I Bektasizmes (Bektaşiliğin Yolu)’i çıkartmaya karar verdik. Bektaşîlik İslâmî bir
mistisizm olduğundan, mistisizme (tasavvuf), tarihine ve İslâm’ın genel kurallarına da değineceğiz.
Dergimizde kullandığımız dilin halk dili olmasına, herkes tarafından anlaşılabilmesine gayret edeceğiz.
Dergimizin daha da mükemmelleşmesi için, Arnavut aydınlarının katılım ve desteklerini
heyecanla bekliyoruz.
Derginin sayfaları, ahlakî, sosyal ya da ekonomik içerikli olan, insanların yararını gözeten tüm
makalelere açıktır.
Dergimizin tamamen dinsel bir kişilik sergilemesini, bugünlerde ortalıkta dolaşan diğer
yönelimleri dışarıda bırakmasını arzulamaktayız.
Hâlâ ve her zaman Arnavut birliğinin ve yoldaşlığının birer üyesi olduğumuzdan, bu dergide de
yıkıcı polemiklere izin vermemeye özen göstereceğiz.
Dergimiz olağan şartlarda, yılda iki kez çıkacaktır. Güzel karşılanır ve tutulursak, daha sık
aralıklarla yayınlamaya çalışacağız.
Tüm Arnavutların yardım ve işbirliğini bekliyoruz.
Her şeyden güçlü Tanrı’dan başarı dilemekteyiz
Yazı Kurulu”
Görüldüğü gibi, amaç potansiyel olarak bu yeni tekkeye bağlı Arnavut topluluğa unutulmuş
geleneklerin anımsatılması ve bu yeni kıtada doğmuş olan kuşaklara atalarının dininin ve bu dinin
tarihinin aktarılmasıdır. Dergi herkes tarafından hemen fark edilmiş, buna karşılık olarak tekke üyeleri
ise “Arnavutların Dayanışması”na başvurmuştur. Bazı sayılar tamamıyla İngilizce’ye çevrilmiştir,
bunun nedeni ise büyük bir olasılıkla dillerini bilmeyen yeni kuşaklara ulaşabilmektir.
Bu yazıda dikkat çekmesi gereken diğer bir nokta da, bütün Arnavutlar’a yapılan yardım ve
işbirliği çağrısıdır. Yazı kurulu bu isteğini bir yıl sonra yineleyecektir:
“Bu fırsatla, okurlarımızın bize vermiş oldukları manevî ve maddî desteği, görevimizi yerine
getirmemizde çok yardımcı olduğunu da belirtmek isteriz. Yine burada, Amerika’da ‘İlk Bektaşî
Tekkesi’nin yayın organını daha da geliştirebilmemiz için bu desteğin artarak devam etmesini
diliyoruz.”
Bu olayların ardından görüldüğü kadarıyla, çağrılar hiçbir işe yaramamış; öncelikle de manevî
ve entelektüel yardım açısından: Yalnızca tek bir makale, dışarıdan bir kişinin, Kosovalı bir Arnavut
olan Hüsnü Hoksa’nın imzasını taşımaktadır. Maddî destek açısından ise, yine iki sayıdan fazlası
yayımlanamamış; üstelik, yazıda da bahsedildiği gibi başarı ve destek gerçekleşememiştir ki, yalnızca
ilk dört sayı çıkarılabilmiştir. Yani Zer I Bektasizm (Bektaşîliğin Yolu), ikinci yılının sonunda yayın
yaşamına veda etmiştir. Recep Baba, bunun nedenini kitabı “Bektaşîliğin Mistisizmi” (Misticisma dhe
Bektashizma)’de şöyle açıklamaktadır: “Tekkenin küçük bütçesi, yayını sürdürmemize olanak
vermemiştir.”
“Bektaşîliğin Yolu” (Zer I Bektashizmes)’nun ilk dört sayısı, 14,5 x 22cm. ebatlarında, 32
sayfalık küçük fasiküller hâlindeydi. Kapağında on iki dilimli Bektaşî Tacı (tekke), yani Bektaşî tarikatını
simgeleyen bir Hüseynî Tacı, derginin siminin ve alt yazısının üstündeydi. İlk yılda (no.I/1 ve I/2), ikinci
yılda (II/1 ve II/2) ikişer sayı yayınlandı.
Makaleler, çoğunlukla Recep Baba’nın kendi yazılarından oluşuyordu ve her biri, iki ile üç
sayfayı geçmiyordu. Bunun dışında kalanlar, gelecek sayılarda devam eden dizi yazılardı. Sonuçta on
kadar makale İngilizce’ye çevrildi. Yazı kurulunun da umduğu gibi, derginin içeriğinde dinsel konuların
dışına çıkılmadı. Yayımlanan makaleleri üç kategoride incelemek mümkündür: Genel olarak
İslâm’dan bahsedenler, mistisizmden bahsedenler ve ezici çoğunluğu oluşturan Bektaşîlik üzerine
yazılmış olanlar. Daha ayrıntılı bir incelemeye geçmeden önce, kategorilere göre, yayımlanan yazıların
bir listesini çıkaralım: Genel olarak İslâm üzerine makaleler: “Kur’anî” (Kur’an); Hüsnü Hoksa’nın,
dergiye yazdığı mektupla birlikte yayımlanan makalesi “Cilesit e İmamir” (İmamların Nitelikleri); Ali
Jakubi’nin makalesi “Si e shpjegon islami - men e te Madhit Ali Shkrimtari arab İbni Ehtiri ne librin e tij
‘Esedul-Gabe” (Arap yazar İbn Ethir, Büyük Ali’nin İslâmını kitabı, ‘Esedul-Gabe’de nasıl anlatıyor?);
“Pse respectohet Kuranî” (Kur’an’a neden saygı duyulmakta?); “Pelearinazhi İslâm” (Müslüman
Hacları); “Qabea: Vendi I Shenjte İslâm” (İslâmın Kutsal Yeri: Kâbe); “Ç’thone oukroret e mbadhenj
Per te Madhin Ali” (En büyük yazarlar Büyük Ali hakkında neler diyor?)
Mistisizm üzerine her sayıda iki yazı dizisi görülmektedir: “Misticizma” (Mistisizim) ve “
Historia e Misticizmes” (Mistiğin Tarihi).
Bektaşîliğe gelince, o da genel olarak iki yazı dizisi ile aktarılmakta, bu serilere başka yazılar
eklenmektedir. Bu iki dizinin isimleri: ‘Bektashizma’ (Bektaşîlik); ve “Si u organizma Bektashizma”
(Bektaşîlik Nasıl Düzenlenmiştir?). Diğer yazılar ise şunlardır: “Matemi” (Matem), “Askureja” (Aşure),
“Nevruzî” (Nevruz), “Konferenca e fesse se ‘Nevruzit” (Nevruz Bayramı Konferansı), “Merthijeja”
(Mertij), “Lindja e te Madhit Ali” (Büyük Ali’nin Doğumu).
Bunlara önce pek nadir rastlanan ve tekke topluluğuna daha yakın konulardan bahseden
yazılarla, ikinci yılın ilk sayısında, yazı kurulu imzasıyla çıkmış “Festimi ne Liri” (Barış içinde kutlama)
isimli, Hz. Ali’nin doğumunun (Nevruz) Amerika Birleşik Devletleri’nde kutlanmasını ve yazı kurulunun
topluluktan Nevruz Bayramı ve Aşure konusunda isteklerini işleyen bir yazı da eklemek gerekir.
Derginin ilk sayısında ayrıca iki de fotoğraf vardır: Bunlar, Hacı Bektaş Tekkesi’nin bir resmi ile Detroit
Tekkesi’nin resimleridir.
Arnavut Bektaşîliği üzerine bir çalışmada bu kaynaklar özellikle ilgimizi çekti, çünkü doğrudan
Arnavut Bektaşîliği üzerine makalelerle doluydu. Ayrıca diğer metinlerin büyük çoğunluğu, genellikle
okura, Müslüman kültürü hakkında biraz bilgi veren, yüzeysel çalışmalardır. Yani genel İslâm ve
mistisizm üzerine yazılmış olan makaleler, fazla basit ve genel kalmakta, üstelik, Recep Baba
kültürünün bir parçası olarak bir çok alıntı içermektedir. Ayrıca, İngilizce’ye çevrilmemiş olan bu
metinler hakkında da, herşeye rağmen birkaç değerlendirme yapmamız gerekmektedir.
Zeri I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu) dergisinde İslâm’ı okurlarına iki açıdan aktarmakta. İlk
ve belki de aslında en önemli olanı, Peygamberin halifesi ve Bektaşî doktrininin merkez ismi olan Hz.
Ali’nin kişisel bakışıdır:
Büyük Hz. Ali, Muhammet peygamberden (ki Allah’ın selâmeti üzerine olsun) sonra,
Müslüman aleminin en büyük kişisidir. Müslüman dünyasının en nitelikli şahsı olup, insancıllığın,
cesaretin, karakter ve yüreğin, saflığın sembolüdür. (...)
Büyük Hz. Ali, Müslüman mistisizminin temellerini atan ve öncelikle Bektaşîliği kuran kişidir.
Bu nedenle Bektaşîler ve diğer tüm mistik inananlar bu adama saygı göstermelidir.
Hz.Ali’nin doğum günü olan Nevruz, her yıl 22 Mart’ta kutlanıyor ve dergi açısından da bu Hz.
Ali’nin niteliklerini övmek ve bu konuda yazmış büyük yazarlardan alıntılar yapmak için bir fırsat
oluyordu.
İslâm’a karşı ikinci bakış açıları ise, daha çok İslâm’ı aşan yapısı ve tüm grupların birleşmesi
gerektiği anlayışıyla daha Ortodoks bir açıdır: Kur’an’ın, Haccın ve Kâbe’nin bakış açısı söz konusudur.
Okura, Kur’an’ın ne olduğu, tarihi, neden ona saygı duyulması gerektiği ve bu son sorunun yanıtı
olarak da, Kur’an’ın, Muhammed’e kadar yaşamış olan tüm peygamberlerin yaşam öykülerini
anlattığı, bütün dinlere hoşgörüyle yaklaştığı üzerinde durulmaktadır. Kâbe tarif edilmekte, Haccın
nasıl gerçekleştiği açıklanmaktadır: “Hac İslâm’ın bir buluşu değildir”, daha önce de vardı ve diğer
dinlerde uygulanmaktaydı. Diğer dinlere bakmak, onları anlamaya çalışmak derginin Bektaşîlik
anlayışını niteliyordu, sürekli Ortodoksluk ve birleşme dengesi aranıyordu.
Çünkü buradaki Bektaşîler tamamıyla Ortodoks bir düşünce benimsemişlerdi:
“Müslümanlığın mistik bir öğretisi olarak Bektaşîlik, kutsal Kuran’ı ve peygamberimiz
Muhammed’in sözlerini temel alır (...)
Bektaşîlik, Müslümanlığın genel kurallarını benimser ve uygular.”
Recep Baba, tüm bunlara karşın, Bektaşîliğin Sünnîlikten çok uzaklaşmadığı görüşüne
inanıldığını söylemektedir. Her ne kadar Bektaşîler, İslâm’ın günde beş kez kılınması gereken namaz
gibi, bazı ibadet kurallarına uymasalar da, günde; biri sabah gün doğarken, biri akşam güneş batarken
olmak üzere iki namazı da kabul etmekteydiler. Ayrıca Bektaşîler’e sıklıkla karşı çıkılma nedenlerinden
biri de alkol almalarıdır. Özellikle muhabbet (öğretinin tartışıldığı ve açıklandığı yuvarlak oturma
toplantıları) sırasında içilen alkollü içecekler Bektaşîlerin birçok Müslüman grup tarafından
suçlanmasına neden olmuştur. Oysa Recep Baba, Detroit’teki tekkesinde alkol kullanımını
yasaklamıştı. Buradaki gerçek amacı ise, Arnavutluk’un güneyinde bulunan Gjirokater’deki Asım Baba
Tekkesi’nin geleneğini sürdürmekti. Orada da Hacı Ali Hak Baba, daha ondokuzuncu yüzyılın
başlarındayken alkol içilmesini yasaklamıştır. Bu son derece Ortodoks sayılabilecek yaklaşımın,
Bektaşîler arasında bir istisna olduğu da gerçektir. Çünkü Recep Baba’nın dışında, diğer tüm Arnavut
Bektaşî Tekkeleri’nde hayat suyu içilmesi sürmekteydi.
Mistisizm, okura son derece geniş bir çerçeve içersinde sunulmakta, büyük ölçüde İslâm
sınırlarını aşmaktaydı:
“Anlattığımız mistisizm İslâm’ın bir ürünü değildir.”
Mistisizmin Tarihi ana başlığı altında Brahmanizm, Budizm, Mısır ve Antik Yunan’da mistisizm
gibi konulara da yer verilmekte; buna karşılık mistik ana başlığı altındaki yazı dizilerinde ise
tasavvuftan bahsedilmekteydi. Bu anlatım mantıklı bir plân izlemekteydi: Sözcük kökeni, anlamları,
İslâmî mistisizmin özü hakkındaki iki farklı görüşün sunumu (Birincisi, ‘mistisizmin İslâm’ın ilk
yıllarında varolmadığını ve daha sonraları dış etkiler sonucu ortaya çıktığını savunan Massignon gibi
mistiklerin tezi ve ikincisi ise bu tarihi Hz. Ali’ye kadar çıkaranların tezidir.), bir bilgi olarak mistisizmin
tanımı, tarikatın sunuluşu, mistiğin temelindeki değişik zikir biçimlerinin gösterilmesi (dil zikri, duygu
zikri, yürek zikri, akıl zikri, gizemli zikir) ve bunların iki uygulama şekli: yüksek sesle (zikri djeli) ve alçak
sesle (zikri hafi).
Bu açıklamaların ardından şimdi de, özellikle Bektaşîlik üzerinde durulan bölüme gelelim:
Bu bölümde, Bektaşî geleneklerinin Arnavutluk’taki uygulanışı ile Detroit’teki tekke
denemesinde Arnavut topluluğun uygulamaya çalıştığı hâlini açıkça görmekteyiz. Makalelere
baktığımızda, bugüne fazla da önem verilmediğini görmekteyiz. Bunun nedeni, asıl amacın geçmişi,
bu unutulmuş gelenekleri akıllarda ve gönüllerde yaşatmak olmasıdır. Bektaşîliğin ne olduğunu,
dünyadaki ve öncelikle de Arnavutluk’taki tarihini anlatmak, anımsatmak gerekiyordu.
Okuyucu önce, Bektaşîliğin Müslüman bir mistik temeldeki prensiplerini bilmeliydi: Bektaşilik,
Müslüman bir mistik öğretidir. Amacı, insanın maddî ve manevî mükemmelliğe ulaşmasını
sağlamaktır. Aynı zamanda Bektaşîlik bir dinî kurumdur ve 1256 yılında Hacı Bektaş tarafından
kurulmuştur. Daha önce de görmüş olduğumuz gibi, bu mistik öğreti Kur’an’a ve hadislere dayanır.
Mistik hiyerarşide, Muhammed peygamberden sonra Hz. Ali’yi, Oniki imamı ve Ondört mahsum-u-
pak’ı tanır. Bektaşîler İslâm’ın genel kurallarına saygı gösterirler, uyarlar. Ritüelde iki tip merasim
gözlenir: Halka açık toplantılar ve yalnızca üyelerin (muhiplerin) katılabildiği gizli toplantılar.
Bektaşîlik yalnızca bir öğreti değildir, o aynı zamanda bir kurumdur da. Dergideki bilgiler,
doğal olarak, yirminci yüzyılda Arnavutluk’taki kurumsallaşmayı yansıtmaktadır. O dönemde yapısı en
sağlam ve hatta Osmanlı İmparatorluğu’ndakinden bile daha güçlü olan buradaki topluluktur.
İnananlar bir hiyerarşiye göre sıralanmakta, buradaki yerlerini, sorumluluklarına ve deneyim
derecelerine göre almaktadır. Dört tanesinin katıldığı ve kabul adı verilen bir özel toplantıya
rastlanmaktadır.
Sıralamanın en altında, Bektaşî öğretisini kabul eden ve kurallarını uygulayan, ancak kuruma
katılarak aşama geçirmemiş olan Bektaşî halkı yer alır. Bektaşîlik inancı, atalardan yeni kuşaklara
geçer. Bektaşîlerin büyük çoğunluğu hiyerarşide, muhiblerin kabul törenine katılmış ve aşama
göstermeye başlamış olan ruhanî üye ya da muhiblerden oluşur.
Bu üyeler, Bektaşî hiyerarşisinde ilerlemeye devam etselerdi, dinî liderler sınıfına dahil
olacaktı; bu ise bir çok Arnavut için, tarikatın üyesi oldukları koluna ait özel bir kural olan mücerret
olmak (evlenmemek) anlamına gelmektedir. Derviş adayı da, dinî görevini yerine getirmeye
çağrıldığında dinî liderler sınıfının en alt katındadır. Derviş adayı hâline gelmek için, muhibin
babalardan birine, tekkesine hizmet edip edemeyeceğini sorması gerekirdi. Babanın onayını aldığı
takdirde, belirli bir süre hizmet gerçekleştirecek, bunun sonunda da, ikinci bir toplantıya, dervişlerin
kabulü törenine katılacaktır. İşte ancak bu törende, gerçek anlamda bir dinî kişi hâline gelir. Bu
törende, yeni derviş tac (her biri bir nimetten vazgeçildiğini belirten, on iki dilimden oluşan tarikata
özgü başlık), hırka (manevî saflığı simgeleyen beyaz uzun bir tunik) ve kemer (Hz. Ali’den beri
mistikler arasındaki bağı simgeleyen yün kemer) giyer. Dergide bu giysi konusuna bir makale
ayrılmıştır. Törende dervişin sağ kulağı delinir. Bunun nedeni, kendini tanıtacak olan küpeyi
takabilmesidir. Bundan sonra artık bir derviş, sorumluluk alarak baba olabilir, yani bir tekkenin
yöneticisi konumuna gelebilir. Tekke üyeleri tarafından seçilip, bir büyük tarafından atanan babalar,
artık yalnızca topluluğun manevî yaşamına ve tekkenin doğru işlemesine yönelik değil, aynı zamanda
yol göstericiliğini yapacak olan üyelerin manevî yaşamlarına karşı da sorumluluk almış olur. Baba
unvanı, manevî hiyerarşide bir yükselme anlamı taşımaz. Aksine baba, (Türkçe dede) mertebesine
yükselmek için önce derviş olarak babanın, sonra baba olarak halife babanın kabulü toplantısına
katılmak gerekir. 1929 yılında toplanan Arnavut Bektaşîler Konseyi’nden sonra alınan bir kararla,
babalara Baba adı verilen coğrafî bir bölgenin gözetim sorumluluğu verilmiştir. Diğer babalar, bu
makamın getirdiği tamamen manevî yaşama dair bir sorumluluğa sahiptirler; yani yalnızca takipçi ve
öğretici rolleri vardır. Son olarak, sıralamanın en üstünde, topluluğun başı olarak Dede Baba bulunur.
Bunlar, Türkiye’de tarikatların kapatıldığı 1925 yılından önce, Orta Anadolu’da, Hacı Bektaş’ta
yaşamaktayken, 1930 yılından sonra Arnavutluk’un başkentine yerleştiler.
Bu kurum, J. K. Birge’nin The Bektashi Order of Dervishes adlı kitabında anlattığı düzene çok
benzemektedir; çünkü 1930 yılındaki kongrede birçok Arnavut Baba birbiriyle tanışma fırsatı
bulmuştu. Yine de birkaç küçük farlılıktan söz etmek mümkündür. Zeri I Bektasimes (Bektaşîliğin Yolu)
dergisinde, aday-dervişin derecesi, dervişinkinden farklı anlatılmaktadır. Yine de, sonuç olarak halife
baba olmak için herhangi bir kabul töreni gerekmemektedir; çünkü bu törenler yalnızca muhib,
derviş, mücerret derviş (evlenmemiş derviş) ve baba derecelerini kapsar.
Bektaşîliğin tarihi üzerine, dergide anlatılan, özellikle Bektaşîliğin yayılması konusuna
değineceğiz. Aslında Recep Baba ve yandaşları iki nokta üzerinde durmaktadır. İlki yeniçerilerle olan
bağı, ikincisi ise, halk dilini kullandıklarından, kitlelere ulaşmaktaki kolaylıklarıdır. Buna ayrıca, 1826
yılına kadar Balkanları etkisinde tutan Dimetoka (bugün Yunanistan topraklarına dahildir.) Tekkesi’nin
de rolünü ve Bektaşîliğin Hacı Bektaş’tan sonra ikinci piri olan, Arnavutlar’ın ve Balkanlar’da
yaşayanların büyük kısmının üyesi bulunduğu Bektaşi kolunda Mücerretlik Kurumu’nu kabul eden
Balım Sultan’ı da eklemek gerekir.
Zeri I Bektasimes (Bektaşîliğin Yolu) dergisindeki, Bektaşîliği konu alan diğer yazılar da ayrıca
ilginçtir, Bektaşîliğin iki töreninden bahseder. Bunlardan ilki, on gün süren ve Kerbela Savaşı’nda
yaşamlarını kaybeden Hz. Hüseyin ve diğer kahramanların anıldığı yas zamanı matemi (Muharrem
ayının başında) ve bugünleri takip eden Aşure Günü (Muharrem ayının onuncu günü)’dür. İkincisi ise,
Hz. Ali’nin doğumunun kutlandığı Nevruzdur. Bu günler Amerika Birleşik Devletleri’nde kutlanırken,
dergi de bu günlerin Arnavutluk’ta nasıl gerçekleştiğini anlatıyordu.
Matem, bir oruç ve yokluk zamanıdır. Özellikle içecekler (yalnızca alkollü olanlar değil, hepsi)
yasaktır, bunun nedeni ise İmam Hüseyin ve yoldaşlarının çölde çektikleri susuzluğu anmaktır.
Kerbela yıldönümleri, genellikle tekkede yapılan olağan toplantılarla geçer:
Halk bu unutulmaz olayları anmak için tekkeye gelir ve ağızlarından hep Ya İmam, Ya İmam
sözleri çıkar.
Akşamları ve hatta geceleri gerçekleşen bu toplantılara; inananlar, üyeler ve üye olmayanlar,
yani herkes katılabilir; her gece peygamberlerin, Hz. Ali’nin, Hz. Hasan’ın ve özellikle de Hz. Hüseyin’in
yaşamında bir olayın anılmasına adanır; olaylar anlatılır; dualar (gülbang) okunur ve ilâhiler söylenir.
Okuyanlar özellikle Azerî asıllı Türk yazar Fuzulî’nin Hadikat us Suada isimli kitabından seçilmektedir.
Matem bitmiştir. Bu oruç zamanının başlaması için tekkede son bir toplantı yapılır. Bu
toplantı, onuncu gecenin sonunda başlar ve ertesi gün yani Aşure Günü boyunca sürer. Aşure, anma
töreninde birlikte hazırlanan ve yenen yemeğin adıdır. Tahıl, meyve ve kuru yemiş karışımlarından
yapılan, bir tür tatlıdır.
“Matemin sonunda, Aşure ateşe konur, ve ertesi gün, dinî bir tören sırasında, yüksek sesle bir
methiye okunur. Ardından büyük bir yas sessizliğinde dualar edilir. (O zaman) halk, İmam’ı (Hz.
Hüseyin’i) anarak ve Yezid’i ve takipçilerini lanetleyerek Aşure yer.”
Nevruz ise, her yıl kesinlikle 22 Mart günü, yani baharın başladığı gün kutlanan gerçek
anlamda bir bayramdır. Zaten bugün Pers güneş yılının ilk günüdür. Nevruz’da, her ne kadar
Müslümanlar, özellikle de Bektaşîler için Müslüman mistisizminin babası olarak kabul edilen Hz.
Ali’nin doğum günü de olsa, yeni başlayan baharın kutlandığını da bayram öğelerinden anlayabiliriz.
Bektaşîlere göre Ali, 600 yılının 13 recebinde doğmuştur ve bu tarih güneş takvimine geçilince 22
Mart’a dönüşür.
Arnavutluk’ta Nevruz, ulusal bayram kabul edilmekteydi. Üyeler çocuklarıyla birlikte tekkeye
gelir, dinî törene katılırlardı. Yanlarında da, kurbanlık koyunlarını getirirlerdi. Onlara birer bardak süt
verilirdi, çünkü onlarda süt bu yeni günün meyvesi kabul ediliyordu. Gün boyunca piknikler yapılır,
şarkılar söylenir, ateş edilirdi. Ali onuruna yazılmış bir şiir olan Nevruziye okunurdu. Akşam
olduğunda, koyunlar yenir ve muhabbete oturulurdu.
Bu anlatılanlar tam olarak J. K.Birge’nin matem ve nevruz konusunda, özellikle de okunan
duaların (gülbang) çevirisi ile zenginleştirilmiş bölümlerinde yazılanları tamamlamaktadır. Dergi,
göçmen Arnavutların anılarını tazelemek için bugünlerde tören düzenliyordu. Ancak, sonuç olarak
verdikleri yemine uygun bir şekilde, kabul törenleri konusunda hiçbir bilgi verilmemektedir.
Dolayısıyla, başlama törenini (İkrar ayini ya da Ayin-i cem) ayrıntılı bir şekilde anlatan Birge’nin kitabı
bu konudaki tek kaynak olarak kalmaktadır.
Zer I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu) dergisi, ikinci yılından sonra bir daha çıkmadı. Yalnız
dört sayı çıkabildi. Ancak, Detroit Tekkesi’nin açılışının onuncu yılı dolayısıyla basılan Xhevat
Kallajxhi’nin yazdığı Bektashizmi dhe Teqeja Shqiptare n’Amerike isimli kitapta, devamını bulduğu
söylenebilir. Bu kitapta, dergide yayımlanmış olan birkaç makale bulunduysa da, kitap bu konuları
genişletmiş, özellikle de derginin işlemeye zaman bulamadığı bir konu olan Bektaşîliğin
Arnavutluk’taki tarihi hakkında bilgiler vermiştir. Daha sonra Recep Baba, kendisi Misticizma dhe
Bektashizma (Bektaşîliğin Mistisizmi) isimli bir kitap yayınlamıştır. Bu kitap Türk ve Arnavut Bektaşî
şiirleri antolojisidir ve başında Müslüman mistisizminin, değişik tarikatların ve Bektaşîliğin anlatıldığı
bir giriş yazısı vardır.
Bizce, Zer I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu) dergisi, gelecekten çok geçmişe dönük yapısıyla,
Osmanlı sonrası Arnavut Bektaşîliği konusunda ciddi bir kaynak oluşturmaktadır. Tıpkı biraz önce
bahsettiğimiz iki kitap gibi. Ancak, katı içeriğinin dışında dikkatimizi çeken diğer bir nokta da, derginin
Arnavut Bektaşîlerinin ulusalcılık karakterini göstermesidir. Dergi yalnızca Arnavut topluluğunun
üyelerine seslenmektedir, ikinci editör bize bunu tekrar anımsatır:
“İkinci yılımızda, bugün gururla söyleyebilmekteyiz ki, Amerika’da camilerin dışında, artık bir
de Arnavut Bektaşi Tekkemiz var. Bu tekkenin yapımını Amerika’da yaşayan Arnavutlara ve bu ülkede
yaşayanların istedikleri zaman kullanabildikleri özgürlüğe borçluyuz. Bu tekke bildiğiniz gibi bir de
dergi çıkarmaktadır: Zer I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu). Dergi bu sayısıyla, ikinci yayın yılına
girmekte. Derginin misyonu Bektaşî mistisizmini açıklamak ve bu tarikatla Arnavutluk’un gösterdiği
başarıyı hem dinî alanda, hem de ulusal alanda yaşatmaktır.
Gerçek bir özgürlük ve insan sevgisi duygularından esinlenen Bektaşîlik, tüm insanların
birleşmesini ve aralarındaki kardeşliği gözler. Arnavut ulusalcılığının önde gelen isimlerinden Frasheri
(ki kendisi de bir Bektaşîydi), Fletore e Bektashinjer Le petit livre des Bektachis isimli kitapçığında şöyle
der:
‘Bektaşiler yalnız kendi aralarında değil, tüm insanlarla kardeştir. Yalnızca Müslümanları ve
kendi ülkelerinde yaşayan Hristiyanları değil, dünyada yaşayan tüm insanları severler. Bektaşîler
özellikle kendi topraklarını ve yoldaşlarını severler. Bu sevgi onların en büyük erdemidir.’
Bektaşiliğin gerçek yolu da işte budur. Özgürlüğün, adaletin, sevginin ve iyinin yolu. Biz bu
yolu izledik, ve burada, insanların hak ve özgürlüklerinin inançla korunduğu ve sağlandığı Amerika’da
da bu yolu izlemeye devam edeceğiz.”
Bektaşîliğin Ortodoksluk ve birleşme arasında olduğunu görmüştük, ancak Bektaşilik aynı
zamanda evrensel kardeşlik ve ulusalcılık arasında da bir denge kurmaktadır. Tekke, Amerikalıları
mistisizme çekmek için hiçbir propaganda yapmamaktadır. Zaten yapamaz, çünkü Arnavut ulusalcılığı,
öğretinin en güçlü dayanaklarından biridir. Türk otoritelerin tarikatı kapatmaya çalıştığı 1826 yılından
beri, Arnavutluk’ta ulusalcılık simidine sarılmışlardır. Bektaşîlik ise güney Arnavutluk’ta Osmanlı’ya
karşı başkaldırıda bağlayıcılık rolü oynamıştır. Bu bölgelerde, mücadeleye katılmak isteyen halk,
kitleler halinde Bektaşîliğe geçmiştir. Bu dönemde birçok tekke kurulmuştur. Ulusalcı hareketin şairi
olarak adlandırılan Naim Frasheri de şiirlerinde ulusalcılığa ve Bektaşîliğe yer vermektedir.
Bu ulusalcı gelenek, ülkeleri bağımsızlığına kavuştuğu zaman, ulusal bir dinî topluluk olarak
kabul edilen Arnavut Bektaşîlerinin içine işlemiştir. 1954-1955 yılları arasında yayımlanan ve
tamamıyla anayurda ve ulusa dönük bir politika izleyen Zer I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu) dergisi
de bu durumun bir örneğidir:
“Amerika’da diğer tüm uluslar gibi Arnavutlar da, yalnızca iyi ve mutlu yaşanacak bir ülke
değil, aynı zamanda gerçek ülkelerinin ulusal mücadelesini sürdürme olanağı veren bir ülke buldular.
Biz Arnavut Bektaşîler, “Ali’nin doğumunu özgürce kutlama hakkını bulduğumuz ve bizi bu kadar
cömertçe karşılayan ve günün güzel ışıklarını bize ilk kez gösteren, bu ülkeye tüm içtenliğimizle
mutluluk ve iyilik diliyoruz”.
Bugün ilk Arnavut Bektaşîleri Tekkesi, Arnavut Bektaşîlere, Bektaşî olarak, ama ondan da
önemlisi, Arnavut olarak kaldıklarını anımsatmaya devam ediyor.
Çevirenler: Ali AKTAŞ - Didem ÇANKAYA, Sakarya
Bektaşîler, 1912-1967’de(Arnavutluk’ta dinin yasaklandığı tarih) Müslümanların % 25’ini, toplam
nüfusun ise yaklaşık % 15’ini oluşturmaktaydı.
Bu tip bir ilk deneme 1920’li yıllarda yapılmış, ancak bilinmeyen bir nedenle başarılı olamamıştı.
Xhevat Kallajxhi, Bektashizmi dhe Teqeja Shqiptare n’Amerike, 1964, New York, Waldon Press, s.1.
Burada, Gjirokastër yakınlarındaki üç tekkeden biri olan, kurucusunun ismiyle anılan Asım Baba
Tekkesi’nden söz edilmektedir. Bu merkez, Arnavutluk topraklarındaki en önemli tekkelerden biriydi.
Bu konuda öncelikli kaynakolarak bkz. Recep Baba, Misticizma dhe Bektashizma, New York, Waldon
Press, 1970, s. 289-309.
Bu konuda kaynak: F. de Jong, “The takiya of ‘Abd Allah al-Maghaviri (Kaygusuz Sultan) in Cairo”,
Turcica, XIII, 1981, Louvain-Paris-Strasbourg, s. 242-260.
Tekkelerin kırsal alanlara kurulmasını isteyen Bektaşî geleneğine de böylelikle uyulmuş olunuyordu.
Daha bu tarihlerde, Arnavutluk’ta komünistler tarafından ortaya konan Büyük Dede otoritesi, sınırlar
dışında tanınmamaya başlamıştı bile. Komünist olmayan dünya için, en yüksek otorite, Ahmet Sırrı
Dede’nin elindeydi. F. de Jong, op. cit., s. 249.
1989 yılının Temmuz ayında, Detroit’teki tekkesinde Recep Baba ile şahsen tanışma olanağına sahip
oldum.
Yazı kurulunun yazısı çevrilmedi. İngilizce çevirisi olan yazılar öncelikle doğrudan Bektaşîlik hakkındaki
metinlerdir.
Zëri I Bektashizmës, II/1, s. 1.
Recep Baba, op. cit., s. 3.
Cemal Bayraktarî, “The First American Bektaşî Tekke”, The Turkish Studies Association
Bulletin, 9/1, March 1985, (İngilizce çevirisi: Grace Smith), s. 21-24.
Zëri I Bektashizmës, I/1, s. 14-16.
Ibid., I/2, s. 12-17.
Ibid., I/2, s. 27-32.
Ibid., II/1, s. 14-15.
Ibid., II/1, s. 16-17.
Ibid., II/1, s. 19-20.
Ibid., II/2, s. 5-7.
Ibid., I/1, s. 9-11; I/2, s. 21-23; II/1, s. 8-9: Yol-Tarikat-; II/2, s. 15-17: Tanrı’nın anılması -
Zikr.
Ibid., I/1, s. 11-13: giriş; I/2, s. 24-26: Budizm; II/1, s. 11-13: Mısır mistisizmi; II/2, s. 18-20:
Antik Yunan’da mistisizm.
Ibid., I/1, s. 2-4; I/2, s. 18-20, II/1, s. 2-4: Dinî kıyafet; II/2, s. 9-11: Ruhsal gelişme ve
başlangıç. Bütün bu makaleler İngilizce’ye çevrilmiştir (Ibid., I/1, s. 23-25; II/1, s.24-29; II/2,
s. 27-29).
Ibid., I/1, s. 5-7: “Hacı Bektaş Veli - Tarihinin Bir Özeti”; II/1, s. 5-7; II/2, s. 12-14: “Balım
Sultan”. Bütün bu makaleler İngilizce’ye çevrilmiştir. (Ibid., I/1, s. 26-28; II/1, s. 30-32; II/2,
s. 30-32).
Ibid., I/1, s.17-19.
Ibid., I/1, s.20-21 (İngilizce çevirisi s.29-21).
Ibid., I/2, s.1-2 (İngilizce çevirisi s.10-11).
Ibid., I/2, s.3-10.
Ibid., II/1, s.21-23.
Ibid., II/2, s.3-4.
Zëri I Bektashizmës, I/2, s.5 ve s.9.
II/1, s.14-15.
I/1, s.3.
Recep Baba’nın Haziran 1989 tarihli fetvası.
Recep Baba, op. cit. s.296-297.
Aynı şekilde Prishta Tekkesi (J. Swire, King Zog’s Albania, London, R. Hale, 1937, s.257-
259) ve Büyük Dede merkezi (Yılmaz Çetiner, Bilinmeyen Arnavutluk, İstanbul, İstanbul
Matbaası, 1966, s.70).
Zëri I Bektashizmës, I/1, s.11.
Bütün bu bilgileri, Osmanlı sonrası Arnavut tarikatleri konusunda yayımlanmak üzere
hazırladığım bir çalışmada kullandım (Nathalie Clayer, Albanie, pays des derviches. Les
ordres mystiques musulmans en Albanie à l’époque post-ottoman (1912-1967)(Dervişlerin
ülkesi Arnavutluk. Osmanlı sonrası dönemde Arnavutluk’taki Müslüman mistik akımlar
(1912-1967)), şu anda baskıda.
Zëri i Bektashizmës, I/1, s.2-4.
Yalnızca bir ya da iki Arnavut tekkesi bu dala bağlıydı ve babaları ve dervişleri
evlenebilmekteydi. Bu tekkeler kesinlikle ülkenin güneyindeki Qesaraka Tekkesiyle, büyükçe
bir olasılıkla da Kruja kentindeki tekkelerden biridir (Şehrin üzerindeki dağda bulunan Sarı
Saltuk Tekkesi): F.W. Hasluck; Christianity and Islaam under the Sultans, (Sultanlar
yönetiminde Hristiyanlık ve İslâm) Oxford, Clarendon Press, 1929, city II, s.547-550.
Zëri i Bektashizmës, II/1, s.2-4.
Bu törenler, Osmanlı döneminde Hacı Bektaş Tekkesinde, Balım Sultan Türbesi eşiğinde,
Dimetoka Tekkesinde ve Kerbela Tekkesi’nde gerçekleştirilmekteydi; daha sonda İstanbul
yakınlarındaki Merdivenköy Tekkesi’nde gerçekleştirilmeye başlandı. Bu konuda kaynak
olarak, G. Jacob, Die Bektaschijje in ihrem Verhaltnis zur verwandten Erscheinungen,
München, K.B. Akademie der Wiss. I.K. XXIV, Bd. III ABT, 1909, s. 25 ve özellikle
Merdivenköy üzerine, J-L. Grammont, N. Vatin, T. Zarcone (editörler), “Le tekke bektachi de
Merdivenköy”, supra.
Kongreler düzenlemesi ve statüler koyması ile Osmanlı sonrası Arnavut Bektaşîleri topluluğu,
diğer Müslüman tarikatlarından ayrılmaktadır. İlk iki kongre (1921 ve 1924) ciddi etkiler
gösterememiştir. Kral Zog tarafından yürütülen 1929 kongresi ise gerçek bir organizasyon
oluşturulmasını sağladı. Son iki kongre ise (1945 ve özellikle de 1950) yeni komünist rejimin
prensiplerine uygunluk içerisinde gerçekleştirildi. 1921 ve 1924 statüleri üzerine, Actes de la
Table Ronde sur les Bektachis et autres groupes se réclamant de Hadji Bektach ile
yayınlanacak olan, F. de Jong, “Aspects of the organization of the bektashi sect in İlbania:
The statute of 1921 and the Bylaws of 1930”. 1924 statüleri üzerine; Nathalie Clayer, op. cit.;
1945 statüleri üzerine, O. Daniel ve A. Popoviç, “Les statuts de la communauté musulmane
albanaise (Sunnites et Bektachies) de 1945” (1945 Müslüman Arnavut topluluğunda statüler
üzerine (Sünnî ve Bektaşî)”, Journal Asiatique, CCLXV/3-4, Paris, s.273-303; ve son olarak,
1950 statüleri üzerine, A. Popoviç’in, Actes de la Table Ronde sur les Bektachis et autres
groupes se réclamant de Hadji Bektach ile yayınlanacak olan “A propos des Statuts des
Bektachis d’Albanie” (Arnavutluk Bektaşîleri’nin statüleri üzerine).
Böylelikle Arnavutluk altı ayrı bölgeye ayrılmıştı: Kruja, Elbasan, Frashëri, Korça, Prishta,
Gjirokastër.
J. K. Birge, The Bektashi Order of Dervishes, London, Luzac, 1937, 1965, s.162-166.
Zeri i Bektashizmës, II/1, s.5.
Bu tekkeden, Balkanların değişik yerlerine gitmek üzere birçok misyoner ayrılmıştır. Burası
aynı zamanda Bektaşî kültürünün çok önemli bir merkeziydi. On beşinci yüzyılın sonlarında
Balım Sultan’ın düzeni organize ettiği ve özellikle de daha önce var olmayan bekarlık
müessesesini yarattığı yer de işte bu tekkedir.
Zeri i Bektashizmës, I/1, s.17.
Ibid, I/1, s.17-19.
Detroit Tekkesi’nde (ABD), matem sırasında, müridlerden biri ya da Recep Baba’nın kendisi
Hadika’dan bölümler okur, diğer katılımcılar da dinlerlerdi.
Recep Baba bu şiiri Arnavut diline çevirmişti. Çeviriyi, Zeri i Bektashizmës’te (II/1, s.21-23)
bulmak mümkündür.
Zeri i Bektashizmës, I/1, s.22.
Recep Baba bunun Türkçe’den Arnavutça’ya çevirisini de vermişti (Zeri i Bektashizmës, II/2,
s.3-4).
Ibid., I/2, s.1-2.
Birge, op. cit., s.169-171 ve Nevruz duaları üzerine, s.219-231.
Ibid., s.175-201.
Naim Frashëri 1846-1900 tarafından yazılmış olan, 32 sayfalık bu küçük manifesto üzerine, H.
Bougeois, “Le petit livre des Bektachis de Naim Bey Frashëri” (Naim Bey Frashëri Bektaşîleri’nin küçük
kitabı), Revue du Monde Musulman, 49, 1922, s.105-120; Norbert Jokl, “Die Bektaschis von Naim Bey
Frashëri”, Balkan Archiv, II; Leipzig, 1926, s.226-256; ve F.W. Hasluck, op. cit., s.552-563. Manifesto
birçok kez basıldı, bu baskıların büyük çoğunluğu Arnavut göçmenlerin bulunduğu bölgelerde
gerçekleşti (Bükreş, 1896; Sofya, 1908; Selanik, 1910). Manifesto bağımsızlıktan sonra Arnavutluk’ta
da yayımlandı (Korça, 1921).