Hazırlayan: Beyhan ÖZTÜRK KAS
KAĞITHANE REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ
Problem Çocuklar
(Çocuk ve Stres)
1. ÇOCUĞUN GELİŞİMİ ve BELİRTİLERİN ORTAYA ÇIKIŞI
2. STRESLİ DURUMLAR ve KORUNMASIZ ÇOCUK
3. PSİKOLOJİK TEDAVİDE YAKLAŞIMLAR
ÇOCUĞUN GELİŞİMİ VE BELİRTİLERİN ORTAYA ÇIKIŞI
1. Kişilik Gelişimi
- Zeka gelişimi
- Doğumsal biyolojik özellikler ve yeterli çevre rol oynar.
- Zeka gelişimi farklı olsa da gelişim dönemleri bütün çocuklarda aynıdır. Bir basamak diğerini
izler.
0-2 yaş / adualizmden dualizme:
Duyular doğuştan tam gelişmiştir. Fakat iç dünya ile dış dünyayı ayırt edemez.
• Adualizm 3-6 aylar arası sürer.
• 3 haftalık bebekler göz göze ilişki kurmaya başlar.
• 6-12 haftalık cansız bile olsa tüm yüzlere gülümserler.
Gülümseme tepkisi ilk sosyal davranış ve biyolojik olgunlaşmadır.
• 3-6 aylarda kalıplaşmış gülümseme yerini seçici gülümsemeye bırakır. Anne-babayı tanımaya
başlarlar.
( yetiştirme yurtlarında seçici gülümseme geç gelişir.)
• 6. ayda bellek belirtilerinin oluşumu. Anımsama ağlamaları başlar. Nesne sürekliliği edinme.
• 7. ayda anne-babadan ayrıldıklarında ağlarlar.
Önemli bulgu: Zeka gelişiminin ilk döneminde 6. aydan önce ayrılmaları sezmemesi, travma yaratacak
olayları anımsamaması. 6. aydan sonra ayrılma ve travma davranışları üzerinde kalıcı etkiye sahiptir.
2-7 yaş / animizm
Dili öğrenme açısından önemli dönem. Düşünme ve değerlendirmeleri yetişkinlerden farklı, çevreyi
yanlış yorumlayabilir. Bu durum yetişkinler tarafından ayrımsanamazsa gerginliklere yol açabilir.
Piaget bu dönemin 4 ana özelliğini saptar:
Benmerkezcilik
Animizm
Preoperasyonel mantık
Otoriter ahlak
Benmerkezci dönem:
Bir araya geldiklerinde çok konuşurlar. Her çocuk kendisini hangi konu ilgilendiriyorsa
yanlızca onun üzerine konuşur. Piaget buna kollektif monolog der.
Kendileri dışındaki insanların görüşlerini anlayamazlar.
Yolda yürürken ayın ve güneşin onları izlediklerine inanabilirler. Neden olduğu sorulduğunda
ayın/güneşin, onun ne konuştuğunu duymak istediklerini söylerler.
Animizm:
Herşey canlıdır ve kendileri gibi duyguları-düşünceleri vardır. Başını çarptığı masa kötüdür. Bu
dönemde çocuklar büyüye inanırlar. Düşleri gerçek gibi algılayabilirler.
Animistik çocuğun dünyası Alice harikalar diyarındaki dünyadan çok da farklı değildir.
Preoperasyonel mantık:
Mantıkları müspet değildir.
Gözlemlerinden sonuç çıkaramazlar. Noelde her mağazada noel baba görmeleri noel babanın bir tane
olduğu inancını sarsmaz.
Ya da iki plastik toptan biri yuvarlanıp sosis biçimine getirilince diğerinden daha büyüktür çünkü
daha uzundur.
Otoriter ahlak:
7 yaşın altı için kurallar çok kutsaldır. Değiştirilemez. Daha sonraki dönemlerde demoktarik işbirliği
ortamı gelişir ve kuralların karşılıklı değişimi akıllarına gelir.
Bu dönemin özelliklerini bilmek karışık olaylarda çocuğun tepkilerini anlamada kişiye yardımcı olur.
Herhangi bir kötü durumu ceza olarak algılayabilir, yaptıkları herhangi bir yanlışın karşılığı olarak
düşünebilirler. Mesela anne-babasının kendi dışında herhangi bir konu hakkında tartışabileceklerini
düşünemezler.
7-16 yaş / Gerçekçilik
• Sözcük, düşünce ve kuralların ayrımına varma.
• Sosyal ilişkiler, demokratikleşme ve işbirlikçi tavır.
• Fiziksel olayları açıklarken zaman ve mekanı dikkate alma ( somut operasyonel mantık
kullanma)
• Soyut mantık gelişir.
• Bir problemi çözmek için somut parçalara ihtiyacı yoktur, tek başına düşünce yeterlidir.
İki plastik küre şekil değiştirse bile daha önce eşit hacimde oldukları için hacimlerinin değişmeyeceğini
bilirler.
2. Sosyal ve Duygusal Gelişim
Ansiyete en çok davranış bozukluklarına yol açan etkendir.
a) Yaşamın ilk yılı, erken bağımlılıkta oral dönem
b) Yaşamın 2. yılı, sosyalleşmede anal dönem
c) 2-6 yaş, kimlik oluşumunda genital dönem
d) 6-12 yaş, gizlilik ve kültürel ilişkiler dönemi
e) 12-15 yaş, ergenlik ve puberte(bluğ çağı)
f) Yaşamın ilk yılı, erken bağımlılıkta oral dönem:
Tüm uyaranları beslenme işlemiyle sınırlıdır.
Yapabileceği tek şey çaresizce ağlamak.
‘ Yaşamsal gereksinimlerin karşılanmaması’ çocuğun yaşadığı ilk anksiyetenin kaynağı olarak
düşünülür.
Anne- babadan ya da bakıcıdan ayrılmak da anksiyete kaynağıdır.
(ayrılma anksiyetesi)
b) Yaşamın 2. yılı, sosyalleşmede anal dönem:
Temelde ilişkisi bir kişiyledir. Anne ya da bakıcısı.
Artık ayakta durabilir, çevrede dolaşabilir.
Sosyal kuralların aşılanmaya başladığı dönem.
Tuvalet eğitimi anne-çocuk ilişkisinin özüdür.
Çocuk dışkısını tutmaya veya bırakmaya karar verebilir.
Gelişimin bu noktasında çocuk kendisini yönetebilir.
Bu dönemde çocuğun temel görevi kendinden daha muktedir olan kişiyle nasıl ilişkide
bulunacağını öğrenmesidir.
Anksiyete bu dönemde yine vardır. Kaynağı çekingenlik ve başkalarının beğenisi/onayıdır.
c) 2-6 yaş, kimlik oluşumunda genital dönem:
Kıskançlık ve rekabet duygularının belirdiği dönem.
(kardeş kıskançlığı)
Gelecek kavramından yoksun olduğundan ona beklemesini söylemek anlamsızdır.
İstekleri yerine gelmezse huysuzluk nöbetlerine girebilir fakat dikkati hemen başka yöne
çekilebilir.
Yavaş yavaş ‘yarın, sonra, büyüyünce’ gibi gelecek kavramlarını oluşturabilirler.
Bu dönemde yaş ve cinsiyet olarak kendilerini başkalarıyla kıyaslamaya başlarlar.
Cinsel kimliklerinin ayrımına varırlar.
Anne/baba ile ayrıcalıklı ilişkiler kurmak isterler.
Soru sorma dönemine girilmiştir.
Cinsiyetle ilgili merak ettikleri yanıtlanamaz ya da kaçamak/yanlış cevaplar verilirse bu
biyolojik olaylar gizemli bir havaya bürünür ve çocuk sorularını ayıp olarak kabul eder. Bu
durumda merak artar ya da biliçaltına itilir.
Bu dönemde çocuk animistik olduğundan ebeveynler tarafından verilen bilgileri yanlış
yorumlayabilirler.
(senin burnunu koparırım, etekleri zil çalmak)
Bu dönemde yeni ve güçlü bir anksiyete kaynağı gelişir: Çocukların vijdanları.
Takılma-geri dönme kavramları:
Çocuk üstesinden gelemeyeceği denli büyük anksiyete
doğuran bir durumla karşılaştığında, yaşına uygun bir
psikolojik çözüm yöntemi yerine, geçmişte onu hoşnut
eden bir davranış biçimine döner.
En çok rastlanan örnek küçük kardeşine düşmanca
duygular besleyen 3-4 yaşlarındaki çocuklardır.
Kardeşinin varlığı ve annesinin ilgisizliğinden rahatsız
olan çocuk oral döneme dönerek annesinin onu
beslemesini isteyebilir. Anal dönemdeki gibi altını
kirletebilir. Anne duyarlı olmazsa gelişmede duraklama
olabilir. Geçmiş dönemlerin anımsanmasını sağlayan
herhangi bir şey, aşırı gerginlik-mutluluk, olumsuz ya da
pozitif takılmaya yol açabilir.
d) 6-12 yaş, gizlilik ve kültürel ilişkiler dönemi:
• Okullu olma, yaşıtlarıyla ilişkiler ve eğitim başlar.
• En büyük uyum gösterilen yaş.
• Kültürün davranış biçimlerini ve kuralları öğrenir.
• Kabul görmeye çalışır. Çocuk, toplum dışına itilirse ve yeterince saygı görmezse özgüven
yitimine bağlı anksiyete oluşabilir.
e) 12-15 yaş, ergenlik ve puberte(bluğ çağı)
Erikson, bu dönemde en önemli özelliğin kişilik oluşumu olduğunu açıklar. 4 aşama:
1. Çalışma alanının belirlenmesi
2. Sosyal konumun ve görüşlerin kazanılması
3. Duygusal olarak ana-babadan ayrılma
4. Cinsel rolün belirlenmesi
Bütün bu alanlardaki seçimler hemen yapılmaz. Ergen kişinin meslekler, değişik karşı cinsten eşler ve
ideolojiler üzerine deneyimleri olur. Değişik grup ve eylemlere bağlanırlar.
Yetersiz ve kendine güvenmeyen anne-babalar çocukların bağımsız görüşlerinden korku duyarlar,
kendi ölçülerine uygun davranmaları konusunda diretirler.
Gelişimin Erken Dönemlerinin Kişilik Gelişimine Yardımı
Erikson, erişkin kişiliği ile çocukluk deneyimleri arasında önemli bağlantılar olduğuna dikkat
çekmiş.
Çocuklukta anneyle kurulan ilişkiler ileriki yaşamında başka birine bağımlı olacağı her
durumda alacağı tavrı belirler. Mutlu bir bebeklik güven duygusunu doğurur. Tersi
kötümserlik ve güvensizliği.
Yetişkin yaşamında aşırı boyun eğme ve anlamsız inatçılığın kökleri erken çocukluk
dönemindeki eğitimin yanlışlıklarında bulunur.
Çocukluk dönemindeki anksiyeteler çocuğun yetenekleri ve yaşıtları arasındaki konumu
hakkında aşağılık duygusu yaratabilir. Tersi ise işbirliği ve çalışkanlığa yöneltir.
Sağlıklı bir ergenlik birey seçimlerinde doyuma ulaştığı vakit gerçekleşir.
Çocukluk Döneminde Yoksunluk
Şimdiye değin gelişim süreçleri ve değişik yaşlarda bazı olayların çocuklarda anksiyete
doğurduğunu gördük. Aynı zamanda anksiyetenin fazla yaşanmasının kişilik gelişimi
üzerindeki etkisinden bahsettik.
Yoksunluk çevresel öğelerden de kaynaklanabilir:
1. Bebeklikte yetersiz beslenme
2. Bağ kurmak için elverişli durum noksanlığı
3. Zeka ve dil uyarımında yetersizlik
4. Örnek almada ve sosyalleşmede sakatlık
5. Bebeklikte yetersiz beslenme:
Bazı bebekler düşük kilo ile doğarlar. Bazı ender olaylarda annelerin ruhsal bozuklukları vardır
ve temel bakım yöntemlerini uygulayamazlar. Bebeklerine ilgi duymalarını engelleyen kendi
çocukluk dönemlerindeki yoksunluklarından kaynaklanan sorunlar olabilir.
Erken bebeklikte beslenme yetersizliği uzun sürerse kalıcı fiziksel ve zihinsel gelişim gerilikleri
görülebilir.
2. Bağ kurmak için elverişli durum noksanlığı:
Lowrey’ in yaptığı araştırmada yaşamın ilk 3 yılını yetimhanede geçiren çocuklarda saldırgan
davranışar ve konuşma bozukluğu tanımlamıştır. Zeka düzeyleri geri ve bellekleri zayıftır. 3
yaşından sonra yetimhaneye gelenlerde gözlemlememiştir.
Anne ve kardeşlerinden ayrılıp yapay anneye verilen maymun deneyi sonucuna göre; dişi
maymunlar yavrularına bakıp beslemezler, erkek maymunlar diğerleri arasındaki sosyal-
hiyerarşik düzene uyum gösteremezler.
Toplu bakım altında kolayca gülümseyen bebeklere bakıcı daha çok ilgi gösterir. Bu bebekler
giderek daha çok gülümsemeyi öğrenirler.
Uyumsuz ve huysuz bebekler daha kolaylıkla gözden kaçabilirler ve özel ilgiye olan açlıkları
daha da büyür.
Anne-bakıcı ve çocuk arasındaki yakınlık ‘türlerin devamı’ için gereklidir.
3. Zeka ve dil uyarımında yetersizlik:
20 haftaya kadar özenle bakışan bebeklerin sosyal uyumları ve konuşma yetileri üst sınırdadır.
Yetiştirme yurtlarında durum tersidir.
Viktorya döneminde ruhbilimciler anneleri tarafından karanlık tavan aralarında gizlenerek, insanlarla
ilişkileri koparılan, evlilik dışı doğmuş çocuklar bulurlar. Çocukların sonraki gelişimlerinin yavaş olduğu
görülmüştür.
Sosyo-ekonomik düzeyleri düşük, kalabalık ailelerdeki pek çok anne çocuğuna zaman ayıramaz. Bu tip
ailelerin çocuklarının ruh sağlığı iyi olsa bile dil ve zeka gelişimleri yavaştır.
4. Örnek almada ve sosyalleşmede sakatlık:
Taklit yoluyla öğrenen çocuk anne- babanın davranış ve ahlak düzeyiyle doğru orantılı olarak gelişir.
Ailede bağımlılık, madde kullanımı, ensest gibi durumlar çocuğun eğilimlerini doğrudan etkiler.
BELİRTİLERİN KÖKENİ
Birer Belirti Olarak Davranış Bozuklukları:
Şiddet davranışı, hırsızlık, mizaçta olumsuz değişiklikler ya da okula gitmeyi reddetme
tepkileri çoğunlukla anksiyete gözle görülür hale gelmeden ortaya çıkar.
Belirtilerin herhangi bir anlamı yoktur ve bireye özgüdür. Örneğin, çalma davranışı değişik
anlamları içinde barındırabilir. Bireyin geçmiş ve şimdiki yaşantısı ile duygu ve düşünceleri
hakkında bize anlatacaklarının dinlenmesi önemlidir.
Çocuklukta huzursuz davranışların sınıflaması
Saf duygu bozuklukları ( stres, mutsuzluk, kıskançlık, korku )
Tavır bozuklukları (hırsızlık, yalan söyleme, okuldan kaçma )
Huzursuz davranışı anlamaya çalışıyorsak belirtilerin doğasıyla onların altında yatan mekanizmalar
arasında birebir ilişki bulmalıyız. Huzursuz davranış ya aşırı anksiyeteye bağlı olarak ya da özürlü
sosyalizasyon sonucu ortaya çıkar.
Nevrotik Bozukluklar ve Savunma Mekanizmaları
Anne-baba ihmalkar ya da suçlu değildir, tersine çocuklarını sosyal davranışın kabul edilir
düzeyleriyle uyum içinde yetiştirmeye çalışmışlardır.
Nevrotik belirtileri anlamada anahtar kelime anksiyetedir. Anksiyetenin de dört kaynağı
vardır:
1. Oral dönem-primer anksiyete
2. Ayrılma anksiyetesi
3. Utanma, özsaygı kaybına bağlı anksiyete (anal dönem)
4. Genital dönem anksiyetesi (suçluluk duygusuna bağlı ank. )
Anksiyete çatışma varsa ortaya çıkar.
Çatışma, içsel dürtüler ve kendi bilinci arasındaki uyumsuzluktan doğar.
Çatışma bunaltıcı duruma geldiğinde, bireyi tüm bu davranış düzensizliğinden korumak adına
psikolojik süreçler devreye girer. Bunlara Savunma Mekanizmaları denir:
1. En temel savunma mekanizması da Bastırmadır. Bastırılarak bilinçdışına itilen istek ve dürtüler
kendilerine birçok dolaylı yoldan ifade bulmayı sürdürürler.
2. Gerileme, bir önceki gelişim döneminin davranış özelliğine geri dönme. Mesela okulda başarısız
olan çocuk mutlu bir oral dönem geçirmişse parmak emmeye başlayabilir ya da anal dönemdeki gibi
yatağını ıslatabilir.
3. inkarcılık, yaşanan olay zihin rahatlığının sağlanması için çarpıtılır. Çocuklarda en sık kullanılan
mekanizmadır.
4. Yer değiştirme, bir çocuk küçük kardeşine duyduğu nefreti suçluluk hissettiğinden gösteremez.
Bunun yerine sınıf arkadaşlarına karşı kışkırtıcı ve kaba davranır.
5. yansıtma, çocuğun kendine ait kabul edilemez itilerinin başkalarına maledilebilmesidir.
6. Törensel davranışlar
7. yüceltme, ilkel dürtülerin etkin sosyal davranışa dönüşmesidir. Hoş görülmeyen saldırganlığın,
toplumca kabul gören önderlik davranışına dönüşmesi gibi.
Bu mekanizmaların hiç biri kendi içinde anormal değildir.
Anksiyete ve korkularla savaşmak için kullanılırlar.
Anksiyete çocuklukta yoğun olarak yaşanmışsa ve
savunma mekanizmaları sık sık kullanıldıysa
uyumsuzluk ortaya çıkar.
Birer Belirti Olarak Kusurlu Sosyalleşme:
Okul devamları üzerine ilk çalışma, Lionel Hersov. Okul devamları ve okuldan kaçma olaylarını
birbirinden ayırdı. Okulun bakış açısından belirtiler birbirinin aynıdır. Ama okulu reddeden
çocukla, hergün okula gitmek üzere yola çıkan ama okula hiç gitmeyen çocuk farklıdır.
Ev durumları karşılaştırıldığında, okuldan kaçanlar genelde alt sosyo-ekonomik sınıf ailelerden
gelirler. Parçalanmış ve eğitimsiz, ihmalkar ailelerin çocuklarıdırlar. Okulu reddeden ailelerin
çocukları ise aşırı koruyucu ebeveynlerdir.
Okuldan kaçanlar sıklıkla yalan söyleme, çalma gibi antisosyal davranış gösterirler. Okulu
reddeden çocuklarsa örnek çocuklar olma eğilimindedirler.
Bu çocuklar okula gitme zamanları geldiğinde karın ağrısı, kusma gibi fiziksel belirtiler
gösterirler.
Okuldan kaçan çocuklar eğitim yönünden geri kaldıklarından okulu sevmezken, okul reddi
olan çocuklar bir kez okula gittiler mi okulu sevme ve iyi öğrenci olma eğilimi gösterirler.
Çelişkili görünen şudur:
Okul reddi nevrotik bir belirtidir, temeli ise anneden ayrıldığında ona zarar gelebileceği yönünde
yaşadığı stres ve aşırı bağımlılık geliştirmektir.
Okuldan kaçanlarsa böylesine nevrotik çatışmalar yaşamazlar. Bu davranışları aile ve çevrelerinin
ölçütleriyle uyumludur ancak özdeşleşemedikleri toplumun bütünsel ölçütlerine aykırıdırlar. Yanı
sosyalleşme yetersiz olmuştur.
Ölçütleri, ilerde uyum göstermek zorunda oldukları toplumun bütününden farklı olan bir alt-kültürde
yetiştirildiklerinde sosyalleşmiş suçlular ortaya çıkar.
( çete üyeliği/liderliği vb )
STRESLİ DURUMLAR ve KORUNMASIZ ÇOCUK
1. Hastalık ve hastaneye gidiş
2. Yitirme duygusu
3. Gayrimeşruluk, ailenin parçalanması ve çocuğun başkaları tararından bakılması
4. Nevrotik aileler
5. Kültürel olumsuzluklar ve okuldaki başarısızlık
6. Çocukta yapısal bozukluklar ve akıl hastalıkları
1. Hastalık ve hastaneye gidiş:
Hastalık çocukluk döneminin evrensel bir stres kaynağıdır.
Hastalığın psikolojik evreleri:
Hastalık genelde yatak ve bakım gerektirir. Özellikle lösemi gibi hastalıklar. Spina bifida gibi
tedavi gerektiren hastalıklar ve kazalar yaşayabilirler.
Bu fiziksel sınırlandırma çocukta anksiyete yaratabilir. Bu çocuğu saldırgan, huzursuz, öfkeli
ve alıngan yapabilir.
Çocuklar alt ıslatma gibi geri dönüş davranışları içine girebilirler.
Anne- babalar da bu dönemde çocuğu beslemek için zorlayabilir, dinlenmeleri için fiziksel
olarak kısıtlayabilirler. Ebeveyn ve doktorları telaşlandıklarında rahatsız olurlar.
Gelişimin animistik döneminde çocuklar hastalıkların anlamını kavrayabilmek için
yetişkinlerin yardımına ihtiyaç duyarlar.
Diabetli çocuklara niçin hastalandıkları sorulduğunda çok şeker yediği için, romatizmal ateşi
olan çocuklar çok koştuğu için hastalandığını söylemiş.
Çocukların hastanede kalmaya verdikleri tepkiler:
Genelleme yapılırsa çocuğun duygusal olarak
yıpranmasında üç etkenin rol oynadığı söylenebilir:
Yaşı
Kişiliği ve yaşam biçimi
Hastanede başından geçenler
7 ayın altındaki bebeklerin etkilenmediği görülmüş. Eğer anne bebeğiyle yakınlık duyguları
gelişmeden ayrılmak zorunda kalmışsa, sonradan bebeğiyle yakınlaşmada zorluk çeker.
Bebeğiyle doyurucu bir ilişki kurabilmesi için zaman gerekir.
7. Aydan sonra bebekler hastanede yıpranırlar. Hemşire ve doktorlardan rahatsız olur anneyi
görünce ayrılmak istemezler. Bir hafta sonunda bu yıpranma tepkileri azalır daha az ağlarlar.
Yabancılarla iletişime geçseler de anne ziyaret ettiğinde yine ayrılmamak için ağlama tepkisi
verirler. 7 aylıktan büyük bebekler tedavi bitip eve döndüklerinde 2 hafta bağımlılık belirtileri
gösterirler. Bu durum normaldir.
En çok etkilenen 2-4 yaş arasıdır. Bu çocukların en çok verdiği tepkiler panik atak, uyku-yeme
bozukluğudur.
Tek çocukların, yabancılarla çok zayıf ilişkileri olanların, başka insanların evine çok az giden ve
misafir kabul etmeyen ailelerin çocukları bu süreci daha zor geçirir.
Evde ilgi görmeyen çocuğun güvensiz kişiliği, evinden uzak kaldığı zaman bağımsız, uyumlu
davranış geliştirmesini engeller.
• 1-3 yaşları arasında sünnet gibi bir ameliyat geçirmişse daha önemli anksiyete ve gece
kabusları gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
• Çocuk ilk ameliyatın etkisinden kurtulmadan yeniden ameliyat olmuşsa belirtiler daha da
kötüleşir. Mesela gözünden ikinci defa şaşılık ameliyatı olan çocuk gözünün alınıp başka göz
takıldığını, göz uymadığı için tekrar çıkarılacağı gibi gerçekçi olmayan düşünce geliştirir. Bu
yüzden bir uzmanın çocuklarla görüşmesi gerekir.
• 4-6 yaş çocuklarında acı veren tedavi işlemleri ceza olarak algılanabilir.
• Çocukları en çok etkileyen durumlardan biri de kazayla gerçekleşen yanıklar ve deri grefti
gerektiren durumlardır. Anne babalarda suçluluk ve yetersizlik duygusu yaratabilir.
• Buradan çıkarılacak sonuç 4 yaşın altındaki çocukların zorunlu olmadıkça ameliyat
ettirilmemesidir.
• Hastaneye alınmazdan önce psikolojik olarak hazırlık ve anne- babaları tarafından her gün
ziyaret edilmeleri bu sürecin daha olumlu geçmesine yardımcı olur.
Süreğen hastalık ve sakatlıklara çocukların ve anne-babaların verdiği tepkiler:
• Epilepsi, cp gibi sakatlık ve uzun süreli bedensel rahatsızlığı olan çocuklarda duygusal
problemler ve davranış bozuklukları gelişebilir.
• Diabet gibi sürekli insülin enjeksiyonu yapılan ve tatlı yemesi yasaklanan çocuklar, özellikle
puberte dönemi yaklaşırken rejimin yol açtığı besin sınırlandırılması sorunu yaşarlar.
• 13-19 yaşları arasında spina bifidası olan normal zekalı çocukların nerdeyse hepsinde
depresyon vardır. Bu durum iintihar düşüncesini de beraberinde getirir. Kızlarda intihar daha
sık görülür.
Bir çocuk ölünce:
Çocuklardaki öldürücü hastalıklara karşı annelerin tepkileri incelendi ve beş basamak halinde
sınıflandı:
1. Anneler tanı konulmadan önce belirsiz bir önseziyle alacakları yanıtın kötü olacağını bilirler.
2. Tanı kesinleşince şok etkisi yaratır. Sonucu kabul etmezler.
3. Duygusal yaklaşımları bırakıp sonucu akılcı biçimde kabul ederler. Çocuklarına yeterli şevkat
göstermediklerini düşünüp suçluluk duyabilirler. .
4. İleride karşılaşacakları üzücü sonuç anksiyete yaratır. Depresyon ve somatik yakınmalar görülür.
5. 4 ayı geçtiğinde anneler duygusal olarak çocuklarında uzaklaşırlar. Dahası bazen çocukların
sıkıntılarının bitmesi için ölmelerini dileyebilirler.
• Ölümü kabullenen aileler çocuğun hastalığı üzerinde derinlemesine bir araştırma yapabilir.
• Dinsel duygulara sığınarak rahatlayabilir.
• Bu durum kardeşleri de etkiler. Özellikle 7 yaş altı çocuklar mantıksız bir suçluluk duyarlar.
2. Yitirme duygusu
Çocuğun ölüm olayına bakış açısı 3 deneysel yaklaşımla açıklanmış:
1. 100 çocuğa öykü tamamlamaları istenen etkinlik yaptırıldı. Bu öykülerde ölümü
düşündürecek bir şey olmadığı halde çocukların yarısı ölüm, cenaze, öldürme ve
hayaletlerden bahsettiler.
Öykü girişinde üzüntülü ve korku duyan insanlardan söz edildiğinde ölüm teması en yüksek sıklıkta
görüldü. Üzgün bir anneyle başlayan öyküyü çocuklar hep çocuğunun öldüğü şeklinde tamamlama
eğilimi gösterdiler. Deneyde babasını gerçekten kaybetmiş bir çocuk ise öykülerin hiçbirinde hiçbir
şekilde ölümden bahsetmedi.
2. Bu deneyde 3-13 yaş arası 100 çocuğa bazı sözcüklerin yanında ölü sözcüğünü tanımlamaları da
istendi.
• 5 yaş hiç yanıtlamadı. Bazıları anlamını bilmediklerini söyledi. Bazıları ölümü hasta olmak,
hastaneye gitmek olarak tanımladılar.
• 7-9 yaş arası çocuklar sözcüğün anlamını kavrayan yanıtlar verdiler.
• 10 yaşta nabzın atmaması, soluk almamak gibi biyolojik gerçeklere değindi. Bu yaş Piaget’ e
göre entelektüel gelişme dönemine denk düşer.
3. Çocuklar ölü hayvanlara dokunmaya çekindiler ya da küçük hayvanları öldürmekle ya da
sonuçlarına bakmakla ilgilendiler.
Küçük çocuklarda yas:
Anne-babanın ölümüne küçük bebekler bile kesin tepki verirler. Çünkü ölümü anlamasalar da
ölüm yokluk demektir.
Annenin ölümü daha büyük yıkıma yol açar.
3-5 yaşlarında sağ kalan ebeveyn bakımlarını sürdürdüğü sürece hiçbir biçimde açık biçimde
üzüntü belirtisi göstermezler.
5-8 yaş arası ölümün ayırımındadırlar.
9 yaşından sonra erişkin tipte üzüntü belirtisi oluşmaya başlar. Çocuklar artık yas tutarlar;
içedönük, duygusuz ve düşmanca tavırlar gösterebilirler.
Yetişkinler çocuklara ölümü nasıl açıklarlar?
Anlamayacakları kadar küçük olduğunu düşünürler. Çocuklar duyarsız, sonuç çıkaramayacak bireyler
olarak düşünülürler. Bu nedenle de yetişkinlerin duygu ve etkileşimlerine, herhangi bir açıklama
yapılma gereği duyulmadan tanık olmalarına izin verilir. Yaralanmamaları için yaşamın gerçekleri
onlardan gizlenmelidir. Bu genel tutum yanlıştır.
Yitirme olayından sonra ölüm ve yasın anlatımı, sağ kalan bireyin değişen yaşamına uyum göstermesi
için gereklidir.
Freud-yasın işlevi: Ölümden nefret etmeyle ilgili duygu ve düşünceler dile getirilirse yas
durumunun uzamasının önüne geçilmiş olur.
3. Gayrimeşruluk, ailenin parçalanması ve çocuğun başkaları tararından bakılması
Her ne kadar yalnız anne-babaya hoşgörü arttıysa da ve toplum boşanmayı evlilik bunalımının bir tür
çözümü olarak kabul ediyorsa da bu durum hala küçük çocuklar için en yaygın ve önemli yoksunluk ve
anksiyete nedenidir.
Bölünmüş aileler, maddi ve duygusal olarak, ailenin yaşlı bireylerine, akraba ve hizmet kurumlarına
fazlaca bağımlı oluşlarıyla, bir üyesini ölümle yitirmiş ailelere benzerler.
Ulusal istatistiklere göre tüm çocukların yaklaşık %15 gayrimeşru olarak dünyaya geliyor.
Yıkılan yuva ve çocuk:
• Bu çocuklardaki davranış bozuklukları, huzurlu bir yuvası olan çocuklara göre daha çok
görülür. Ailenin dağılması ve gayrimeşruluk yalnız kendi içinde stres doğurmaz. Çoğunlukla
başka sosyal yoksunluklar da duruma eşlik eder.
• Bu çocuklar bir şekilde geçici ya da kalıcı olarak kendilerini devlet kurumlarında bulurlar. Eğer
bu erken çocukluk çağında olursa kişilik bozuklukları geliştirme olasılıkları yüksektir.
• Toplumsal uyarımlar yeterli olduğu ve çocuğun entelektüel gelişim ve başkalarıyla duygusal
ilişki kurma kapasitesi yeterli olsa bile anne babanın yokluğu derin psikolojik travmalar
yaratabilir.
• Çocuk yaşamının3-4 yılındaysa ve yitirilen ebeveynle aynı cinsiyete sahipse daha çok
etkilenebilir.
Anne-babanın kişilik bozukluğunun göstergesi olarak yıkılan yuva:
Evliliğin bozulması, anne-babanın kişilikle ilgili bozukluklarının göstergesi olabilir. Ya yuva
dağılır ya da sorunlar giderilmeden evlilik sürer. Gerçekçi bir eş seçimi yapmamış, nevrotik
çatışmalarını evlilik içinde yeniden ortaya koyan kişiler tarafından yetiştirilen çocuklar vardır.
Ayrıldıklarında herbir anne-baba diğerini gözden düşürmeye çalışır. Bu çocuklar kötü bir anne
ya da babanın hayaliyle yaşamaya başlarlar. Aşağılanan anne-babayla aynı cinsiyette olan
çocukta kişilik gelişimi de sorunlar olabilir.
Özellikle suçlu çocuklara, nevrotik çocuklara gösterilen hoşgörünün gösterilmemesi, çocuğun
dış dünyada karşılaştığı güçlükleri arttırır.
Önemli başka bir çalışma da ailesi dağılmış kız çocuklarının davranışları çok az etkilense bile,
ileride anne olduklarında bebeklerine verdikleri bakım yetersiz olabilir.
Anneleri tarafından bakılan gayrimeşru çocukların eğitimle ilgili yeteneklerinin, okul
çalışmalarının ve belli davranışlarının, meşru çocuklara ve evlat alınanlara göre daha kötü
olduğu tespit edilmiştir. Fakat aradaki bu farkın üzerinde genetik etmenlerin ne denli etkili
olduğu bilinmemektedir.
Bebekler ilk 6 ay içinde evlatlık alınacakları eve yerleştirilirlerse daha kolay alışırlar.
Zeka bakımından evlatlık alınan çocuklar kendilerine bakan anne-babalarına benzerler. Zeka
düzeyleri düşük olan anne-babaların çocukları bile kültürel uyarımın yüksek olduğu bir evde
yetiştirilirse okul hayatları başarılı geçer.
Evlatlık alınan çocuktaki olumsuz davranışları öz anne-babalarından aldıklarına inanan yeni
ebeveynler de anksiyete yaşayabilirler. Problemli davranışları büyük bir suçun önbelirtisiymiş
gibi algılayabilirler.
Bu çocuklar ana-babalarının hoşgörü sınırını ölçmeye çalışabilirler. Yeniden terkedilip
terkedilmeyeceklerini merak ettikleri için bunu yaparlar.
Evlatlık alan ebeveynler, öz anne-babaları hakkında çocuklara bilgi verirlerse gitmek
isteyeceklerinden korkarak konuşmak istemezler. Bu da karşılıklı bir stres yaratabilir.
Bazı çocuklar da anne ya da babasının yanındayken diğerini redetme sorunuyla karşılaşırlar.
Boşanmış ailelerde çocuk ebeveynlerden birinin yanındayken diğeriyle olan ilişkisinin
zedelendiği olur. Hafta sonları babasında kalan bir kız çocuğunun annesine döndüğü günün
gecesi kabuslar görmesi ve yatağını ıslatması bu stresten kaynaklanır.
4. Nevrotik aileler
Her iki eşteki çözümlenmemiş çocukluk çatışmalarının sık sık ortaya çıktığı evlilikler, nevrotik
ailelerin temelini oluşturur. Çoğunlukla aileler çocuklarının duygusal rahatsızlıklarından
bahsederken dolaylı yoldan kendi sorunlarını aktarmış olurlar.
Evlilikte eşlerin birbirine benzedikleri saptanmıştır. Zeka düzeyi, davranış ve ilgiler, fiziksel
özellikler, geçmiş yaşantılardaki benzerlik rastlantı olarak kabul edilir ancak bu böyle
olmayabilir. Çünkü birbirine benzeyen insanların karşılaşmaları çok kolaydır.
( sosyal sınıf, okul, meslek, inanç, kültürel uğraşılar…)
Eşler arasındaki bir başka daha önemli benzerlik nevrotik olma durumudur. Özellikle
dışarıdaki sosyal bağların zayıf olması evin içindeki gerginliği arttırabilir.
Bazı ailelerde çocuk, anne-babanın yüzleşmediği evlilik gerginliğinin açığa vurulması için bir
araç olarak kullanılabilir.
Alkolik babaların kızları da genellikle çok içen erkeklerle evlenirler. Onları değiştirmeye
çalışırlar, başaramazlar. Yani taklit edilmemesi gereken bir kimlik örneği oluşturmuşlardır.
Anne babaların tutum ve davranışlarını değiştirecek teknikler didaktik değil psikoterapik
olmalıdır.
Eksik vijdan oluşumu:
Tüm koşullar alışılmış sosyal standartlara uygun olsa da bazı çocuklarda çalma, evden kaçma,
uygunsuz cinsel davranışlar gibi alışkanlıklar olabilir.
Çocukların bilinçsizce serbest bırakılmaları, disiplin anlayışındaki tutarsızlıklar da çocuklarda
vijdan gelişiminde eksikliğe yol açar.
5. Kültürel olumsuzluklar ve okuldaki başarısızlık
Çocuk daha sonrasında ikinci bir ortamla tanışır. Sokağa-markete çıktığında, otobüse bindiğinde
çocuğun dış görünüşü ve davranışları toplumun incelemesine sunulur. Okulda başarılı olması,
toplumun benimsediği sosyal davranışlara uyması gerekir. Tüm bu ortamlarda insanların kendisiyle
ilgili görüşleri çocuğa yansıtılır. Herhangi bir olumsuzluk yansıtıldığında çocuğun özgüvenin yitirmesi
ya da kişilik gelişiminin etkilenmesi söz konusudur.
Gelişim psikoloğu Bruner çocukları öğrenmeye açık kişiler olarak tanımlar. Yetişkinlerin
duyarlı olmadığı küçük ayrıntı ve farklılıklar konusunda daha hassastırlar.
6-10 yaş çocuğun sosyal yükümlülüklerinin ancak ayrımına vardığı dönemdir. Başka
yaşıtlarından yetenek, fiziksel görünüm, lehçe, sosyal konum vb. bakımından farklı olan
çocuklarla tanışırlar.
Yakın ilişkiler utanma kavramı bu dönemdeki stresleri açıklamada bize yardımcı olabilir.
Uyum sağlayamama ve sosyal ilişkilerde başarısızlık çocuğu saldırganlığa ve suça iter.
Çocukluk dönemi ve sosyal sınıf:
Toplumumuzdaki çocukların büyük çoğunluğu ekonomik düzeyi düşük ailelerden gelir.
Değişik sosyal sınıflardan gelen insanlar arasında eğitim, sağlık, zeka, tutum ve davranışlar
açısından farklılıklar vardır. Okul başarısının düşüklüğü bunlarla açıklanabilir.
Kalıtsal olumsuzluklar
Fiziksel sağlığın bozulması
Doğum tehlikelerinin artması
Annenin yaşı ve ailenin büyüklüğü
Çocuk bakımı hakkında yetersizlik
Kültürel uyarım eksikliği
Azınlık gruplarından olma
Kalıtsal olumsuzluklar,
Zeka potansiyelinin en yüksek sınırı kalıtsal ögeler tarafından belirlenir, bu potansiyele ne
kadar ulaşıldığını çevre belirler. Fakat toplumda varsıl olan küçük bir grup çok iyi eğitim
koşullarına sahiptir.
Çocuk zeka bakımından anne-babaya benzer. Anne-babanın zeka düzeyi toplum
ortalamasından düşükse çocuğun zekası ana-babasının değil toplumun ortalamasına yakın
olur. Bu durum üstün zekalı anne-babaların çocukları için de geçerlidir.
Fiziksel sağlığın bozulması,
En sık rastlanan hastalıklar verem ve gıdasızlıktır.
Kazalar en çok kalabalık ailelerdeki çocukların, trafik kazaları ise uygun oyun alanı olmadığı
için sokaklarda oynayan yoksul kesim çocuklarının başına gelir.
Zatüre gibi solunum sistemi hastalıklarının daha çok işçi ailelerin çocuklarında görüldüğü
tespit edilmiştir.
Doğum tehlikelerinin artması,
• Sosyo-ekonomik düzeyi düşük sınıflardan gelen annelerin gebelik ve doğumda daha çok
sorunla karşılaşır.
• Bebek ölümlerinin en büyük nedeni erken doğumdur.
• Anneni yetersiz beslenmesi zeka geriliği, cp, sara gibi gelişim geriliklerine sebep olabilir.
• Düşük doğum tartılı çocuklar da risk altındadır.
Annenin yaşı ve ailenin büyüklüğü,
Sosyo-ekonomik düzeyle beraber annenin doğum yaşı da düşer. 13-19 yaş arası doğum zor
gerçekleşir. Bu yaştaki kadınlar baba evinde mutsuz olduklarından uzaklaşmak adına
evlenirler. Genç bir anne olarak da yaşlarına uygun eğlenme ve eğitim görme olanağını
yitirdiklerine içerleyebilirler.
Çok çocuk doğuran kadınlarında doğum riski yükselir. Yeterli yardımı almazsa 5 yaş altı
çocukları arasında çatışma olması kaçınılmazdır. Bu genç anneler çocuklarına daha çok şiddet
uygularlar. Bu durum çocuğun anksiyetesinin artmasına ve saldırganlaşmasına yol açabilir.
Anna Freud aynı anda yeni yürümeye başlayan birden çok çocuğa sahip olunmaması
gerektiğini söyler.
Kalabalık ailelerin son çocukları en riskli olanlarıdır. Ağır suçlu bir grup gencin yoksul ve
kalabalık ailelerden geldiği saptandı.
Çocuk bakımı hakkında yetersizlik,
Değişik sosyal sınıflardan gelen ailelerde çocuk bakımı yöntemleri birbirinden farklıdır. Bu
alandan yapılan en önemli çalışma 400 annenin çocuk bakım yöntemlerini ve 5 yaşındaki
çocukların anaokulu davranışlarını inceleyen bir Amerikan araştırmasıdır.
İşçi ailelerden gelen anneler çocuklarına bebeklik döneminde hoşgörülü davranırlar. Orta
sınıftan gelen anne babalara göre biberon ve oyuncaklarını daha serbest kullandırırlar. Ancak
çocuk 5 yaşını doldurduğunda daha az ilgi gösterirler.
Cinsel davranış, sofra kuralları, düzenlilik gibi konularda daha tutucu davranırlar. İşçi ailelerin
anneleri her an dayak atmaya eğilimlidirler. Bu çocuklar hata yaptıklarında daha saldırgan
olurken, orta sınıftan gelen ailelerin çocukları yaramazlık yaptıktan sonra itiraf yöntemini
benimserler.
Bu dezavantajlı çocuklar gözdağına dayanan bir eğitim yöntemiyle büyütülmüşlerdir.
Daha çok ceza daha çok saldırganlık anlamına gelir.
Bu tip çocuk yetiştirme yöntemleri sonucu anne babaya saldıran, cezadan korkan ama vijdan
gelişimi tamamlanmamış geleceği konusunda tasarım yapmaya eğilimi olamayan çocuklar gelişir. Dr.
Sula Wolff’ a göre bu kişilik özelliklerinin toplumun büyük kısmını içine alan beden işçilerinin iş
koşullarına dayanabilecek kişileri hazırladığını varsaymak düşçü bir yaklaşım olmaz; özel yaşamları
olmayan, patron, sendika ve yönetmenlere bağımlı, kısa erimli kazanımlarla yetinen kişiler yetişir.
Kültürel uyarımın eksikliği,
Bu tip ailelerde babalar, çocukların eğitimiyle ilgili sorumlulukları annelere bırakırlar.
Bu çocuklar başarısızlığa aldırmıyormuş gibi görünebilirler.
Öğretmenleri de onları çalışmalara ilgisiz, uyarılması zor, tedirgin olarak tanımlarlar.
Eğitimle ilgi gelişmeler ve sosyal ilerlemeler, ayrıcalıklı çocukların gelişimine katkı sağlarken
diğer çocukların zararına işler. Sosyal yönden geri kalmış bölgelerdeki okullar bazı yönlerden
daha niteliksizdir. Bu okullar nitelikli öğretmenlerin ilgisini de çekmez.
Eğitimde başarısızlık ile erkek çocuklarının anti sosyal davranışları arasında sıkı bir ilişki vardır.
Öğrenme güçlüğü bu dönemin stres kaynağıdır. Durum farkedilip yöneltme yapılmazsa çocuk
yıpranabilir.
Okullarla ilgili yapılan bir araştırmada (Rutter) okulun yapısal özellikleri, örgütlenme biçimleri,
öğretmen tutumları, akademik güçleri, disiplin anlayışları, eğitimdeki başarıları ile çocuğun
stres düzeyi arasında anlamlı ilişki bulunmuş. Bu okullarda, okuldan kaçma, suç ve davranış
bozuklukları da sıklıkla gözlemlenmemiş.
Azınlık gruplarından olma
İngiltere’ de zenci çocuklar: 6 yaşına doğru çocuklar, değişik ırklara ait insanları ayırt
edebilirler.
Hem zenci hem beyaz çocuklar, beyaz çocukların fotoğraflarını beğenme eğilimi göstermişler.
Bu davranışın çocuğun çevresinden algıladığı ırkçı davranışları yansıttığı düşünülmüş.
Bazı Hint göçmeni ve beyaz Avrupalı çocuklar üzerinde karşılaştırmalı bir araştırma yapıldı.
Göçmen kız ve erkek çocuklarının, kontrol grubundaki çocuklara göre daha anti sosyal
oldukları görüldü.
Bu çocuklar diğer insanların yaşam biçimlerinden çok farklı olan belirli bir takım sosyal
davranış örneklerine, alışılmış yemeklere ve dinsel törenlere uymak zorundadır.
Biz başka insanlardan farklıyız düşüncesiyle büyürler. Dinsel azınlık gruplarından gelen
çocuklar ailelerinin öğrettikleriyle doğrudan çatışan durumlara stres yoluyla tepki verirler.
Bazı dinsel ilkeler çocukta suçluluk duygusu yaratabilir.
Azınlık gruplarından gelen çocukların baş etmesi gereken daha çok stres vardır.
6. Çocukta yapısal bozukluklar ve akıl hastalıkları
Çocukların bütün sorunlarının çevre baskısı ve koşulların yetersizliğine bağlı olduğunu
düşünmek yanlıştır.
Bazı yapısal psikolojik bozukluklar, çocuğu tıpkı fiziksel bozukluklar gibi etkiler. Yapısal
bozukluklar çocuğun stresini arttırarak dolaylı yoldan etkileyebilir. Beyin işlevini bozuyorsa
doğrudan etkiler.
Çevresel stresler gibi etki yapan yapısal bozuklular
Davranışları dolaysız yoldan etkileyen yapısal bozukluklar
Çevresel stresler gibi etki yapan yapısal bozuklular:
Süreğen fiziksel sakatlığı olan zeka düzeyi düşük ve gelişim geriliği olan çocuklardır.
Fiziksel sakatlıklar, saptandıktan sonra çocuğun başarısızlıklarına daha toleranslı davranılır. Bu
yüzden tanılanmamış sakatlıklar daha büyük sorunlara yol açabilir. Hafif cp gibi
ayrımsanamayan fiziksel bozuklukları aileler sakarlık olarak algılaybilir. Hafif işitme yetersizliği
yüzünden duymayan çocuklar aldırmamazlıkla suçlanabilirler. Ya da saranın hafif bir türü olan
petit mal görülebilir.
Tanısı konmuş sakatlıklar anne-babada suçluluk duygusu yaratırsa ancak o zaman çocuklarda
stres yaratabilir. Aşırı korumacı ailelerde çocuklar fiziksel yetersizliğe bağlı olarak değil,
nevrotik ana-babaların tutumlarına bağlı olarak psikolojik sorunlar yaşarlar.
Zeka ile ilgili bozukluklar ana-baba tarafından tanınmaz ya da kabullenilmezse çocukta stres
yaratabilir. Down sendromu gibi rahatsızlık çok belirginse reddetme görülmez.
Zeka ile ilgili ender görülen durumlar olabilir. Yüksek zeka pek çok anne için sevinç kaynağıdır.
Zeka düzeyi yüksek çocuklar, çocukluk dönemi kargaşası ve yoksunlukları ile daha kolay
başederler.
İki türlü stres kaynakları olur. İlki çocuğun zeka düzeyi ile fiziksel ve duygusal olgunlaşması
arasında farklılıktan doğar. İkinci olarak, üstün çocuk zeka dağılımı içinde nispeten azdır ve
yalnız kalırlar.
Okulda sıkıntı yaşayan üstün zekalı çocuklar okul başarısızlığı ve ikincil duygusal
rahatsızlıklarla destek amaçlı kurumlara başvururlar.
Bu çocuklar için okulda hızlandırılmış program uygulanabilir. Sınıf atlatmanın sosyal açıdan
birtakım olumsuzlukları olmasına karşın yararlı olabilir. Daha iyi bir çözüm zenginleştirilmiş
eğitim programı ile yaşıtları arasında eğitim görmesidir.
Eğitimde ve dilde özel gelişme gecikmeleri, normal zeka düzeyine sahip çocuklarda görülen
bir ya da birden çok özel işlevi etkileyen durumlar vardır.
Bazı çocuklarda dil gelişim dikkat çekecek kadar yavaştır. Sessiz harfleri yanlış söyleme,
bebeksi konuşma gibi durumlara sık rastlanır. Çocukta stres sabırsız anne-babaların düzgün
konuşması için çocuklarını zorladıklarında ortaya çıkar. Bu çocukta öfkeye neden olur.
Gelişmeye bağlı konuşma bozukluklarından farklı olarak tanımlanan tek rahatsızlık
kekemeliktir. Kalıtsal eğilim göz önüne alındığında 2 tür kekemelik olduğu ortaya çıkar. Birine
zeka geriliği eşlik eder. Diğerinde kaygılı annelerin bazen üstün zekalı çocukları bile olabilir.
Okuma yeteneğinin olmadığı dislexia gibi durumlar görülebilir. Sesli olarak okuma, içinden
okuyamama, harfleri tanıyamama, sözcük körlüğü, harfleri ayna görüntüsüyle karıştırma olabilir. Bu
çocuklar biçimleri tanımakta ve modelleri yeniden yapmakta zorluk yaşarlar. Bu durumlar yapısal
gelişme geriliğine örnektir.
Okuma-yazmadan güçlüğü ortaya çıkarılmadığı sürece
Anne-baba, öğretmen ve çocuğun kendisi bu gecikmeyi tembelliğe bağlar. Böyle damgalanan
çocukların öğrenme dürtüleri zayıflar.
Çocuğun yatağını ıslatmasına ve altına kirletmesine sık rastlanır. Böbrek ve idrar torbası
iltihaplarından kaynaklanabileceği gibi, karışıklık içine itilmiş ve kötü deneyimler yaşamış
çocuklarda da görülür.
Fiziksel muayene sonuçsuz kaldığında çocuğun duygusal olarak yıpranmış olma ihtimali göz
önünde bulundurulmalıdır.
İdrar kaçırma olaylarında aile öyküsü de bulunabilir.
Davranışları dolaysız yoldan etkileyen yapısal bozukluklar
Beyin hasarı bulguları:
Hasarlar nörolojik bozukluklarla sonuçlanabilir. Menenjit, sara gibi durumlar bazen özel davranış
bozukluklarını geliştirebilir. Beyin hasarı sonucu hiperkinetik olan çocuklar aşırı hareketli ve
dürtülerini denetleyemez duruma gelebilirler. Okul çalışmalarının yanı sıra sosyal becerileri de
olumsuz etkilenir. Bu durumu davranış bozukluğundan ayırmak gerekir. Metil fenidat türü ilaçlarla
tıbbi tedavilerinin yapılması gerekir. İkincil bozukluklar gibi tepki olarak ortaya çıkan davranışlar,
çocuğun sosyal ve eğitimsel başarısızlıklarının sonucu olabilir.
Şizoid kişilik:
Anne-babaların kafalarında bir çocuğun sahip olması gereken özellikler vardır. Eğer çocuğun
davranış nitelikleri ile anne-baba beklentileri çatışırsa sorunlar ortaya çıkar.
Bu burumlar hastalık değil sapma olarak değerlendirilir. Aile öyküsü olabilir.
Yalnızlık, eşduyum eksikliği, mecazi konuşma, aşırı duyarlılık özellikleriyle ayrılırlar.
Çocukluk dönemi psikozu: otizm
Leo Kanner, erken çocukluk otizmi:
Yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan beş evrensel belirti tanımlamıştır.
1. İnsanlarla ve olaylarla alışılagelmiş biçimde ilişki kuramama
2. Dili iletişim amacıyla yeterince kullanamama, ekolali
3. Tekdüzelik sağlamak için saplantılı istek
4. İlgi nesnesi edinme
5. Belli alanlarda yüksek kavrama potansiyeli
Otizm ağır bir tablodur, aileleri iyileşeceği yönünde beklenti içindedir ancak bu çocukların
altıda biri normal okula devam edebilecek düzeye gelir.
Özel eğitim ve tıbbi tedavi ile daha iyi duruma gelebilirler.
Bu çocuklar normal okullarda ya da özel eğitim okullarında sürdürülen eğitimle uyum
sağlayabilir, topluluk içinde iş görmeyi öğrenebilir, gizil yeteneklerini ortaya çıkarabilirler.
Görüldüğü gibi çocukların sorunlarını açıklamada tek başına psikolojik nedenler yeterli
değildir. Yapısal ve organik nedenlerle de çocukta sorunlar olabilir.
Tedavide yaklaşımlar:
Deneysel verilere göre psikiyatrik rahatsızlıklar iki koşulun bir arada bulunmasıyla ortaya çıkar
1) Bunaltıcı anksiyete halinde olmak
2) Ana- baba yetersizliği ve kültürel yoksunluğa bağlı eksik sosyalleşme
Sağlıklı psikolojik gelişim için toplum kaynakları nasıl kullanılır?
(Okullar, sağlık hizmetleri, sosyal hizmetler, hukuk sistemi)
Okullar: yetişkinler sağlıklı sosyal davranışları öğretme girişimlerinde bulunduklarına, çocuklar
genellikle tam tersi tepkiler gösterirler. Örneğin okul çağındaki çocukları sigaranın zararları
konusunda uyarmak onları caydırmaz. Ceza vermekse daha çok sigara içmelerine neden olur.
3 tip yetişkin-önder yapısı:
Otokratik: boyun eğen, düşük verimli
Demokratik: ortak karar alma, en yüksek verim
Liberal: tam özgürlük, çalışma veriminde düşme
Çocukları okulda daha iyi sosyalleştirme tekniği: açık kurallar
Uyum davranışlarını her zaman övmek, kötü davranışları göz ardı etmek
Geleneksel sınıf ortamlarında öğrenciliğin ilk yıllarında öğretmenler herşeyi ödüllendirirler.
Negatif katkı olarak bu çocuklar ileriki yıllarda aşırı derecede hoşnutsuzluk göstermeye
başlarlar.
Hoşnutsuzluk gösterme, azarlama ve daha ağır yöntemler öğretmenler tarafından sıklıkla
kullanılır. Çünkü yanlış davranış hemen ortadan kalkar ama bu geçici bir çözümdür.
Disiplinle ilgili konuların sık gündeme gelmesi sınıflarda havayı olumsuz etkiler ve kötü
davranışların artmasına yol açar.
Öğretmenlerin uymaları gereken önemli ilkeler:
1. Çocuktan yapabileceğinin üzerinde şeyler beklememek
2. Başarısızlıklarını yermekten çok başarılarını övmek
3. Sakat bile olsa tüm çocuklara başarılı olabilecekleri alanları göstermek
Çocuklarda psikolojik tedavi:
1. Psikanaliz: melanie klein/oyunla terapi
2.Psikoterapi
3.Davranış tedavileri