UNUTTURULMAK İSTENEN
DEVRİMCİ ATATÜRK
(2)
Hazırlayan: Olgaç DEMİRKOL
Büyük Devrimci Atatürk’ün ‘’Türk Aleminin en büyük düşmanı komünistliktir.Her görüldüğü yerde başı ezilmelidir.’’
DİYE BİR SÖZÜ YOKTUR!Bu uydurma sözü ilk kez Münir HAYRİ ortaya atmış ve kullanmıştır.Daha
sonra 1964 yılında Adalet Partili Senatör Fethi TEVETOĞLU ‘’Toprak Dergisi’’nde bu yazıyı kullanmıştır.Söz konusu dönemde gazeteci ve yazar
olan Çetin ALTAN “Bu el yazısı Atatürk’e ait değil” diyerek, İsveç’te kaligrafi konusunda uzman ve uluslararası düzeyde bilirkişi niteliği taşıyan
bir kuruluşa yaptırdığı inceleme sonucunda, Bu yazı ile ilgili olarak “yazının Atatürk’e ait olduğunu söylemenin mümkün olmadığı, uydurma
olduğu” gerçeği ortaya çıkarılmıştır.Ayrıca Çetin ALTAN, bu nedenle yazıyı yazan kişiyi de mahkemeye vermiştir.İsveç’e gönderilen söz konusu yazının “Atatürk’e ait olmadığına karar verilmiş” ve Mahkeme Çetin ALTAN’ı haklı bulmuştur.Yazıyı yazan Münir HAYRİ, olayı Yurt Dışı
mahkemelere taşımıştır.Uluslararası Mahkemede;“O yazının sonradan ekleme olduğuna ve Atatürk’e ait olmadığına” karar verilmiştir. Daha sonra
Münir Hayri o yazıyı “Cam üzerinden kopya ettiğini itiraf etmiştir”.Zaten böyle bir sözü ancak bir faşist uydurabilir ve söyleyebilir.Böyle bir sözün varlığına da ancak Atatürk hakkında hiçbir bilgisi olmayan cahiller
inanabilir!Atatürk ün ağzından söz uydurup Onu yanlış tanıtmaya çalışanlar ise en büyük Atatürk düşmanlarıdır!Büyük Devrimci Atatürk,
her düşünceye saygı gösteren bir DEMOKRAT,cephede savaştığı düşman askerine ve bayrağına saygı gösteren HÜMANİST bir LİDERDİ!
"Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak
hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz’’
M.K.ATATÜRK,1925
KAYNAKLAR: ’’Kemalizm,Sosyalizm ve Din’’-Alpaslan IŞIKLI , ‘’Atatürk ve Komünizm’’-Rasih Nuri İLERİ, Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi
‘’Komünistleri cezalandırmak bugünkü siyasetimizle çelişir.Çünkü,Sovyetler’le dostça ilişkiler içindeyiz.Bu ilişkiler sürecektir.
Komünizim,dostluğunu istediğimiz bir hükümetin dayandığı ilkeleridir.Bu ilkeleri aşağılamayız.’’
M.K.ATATÜRK(TBMM Gizli Celse Zabıtları c.1 s.326-455)
‘’Komünizm bir sosyal sorundur.Komünizmin ne olduğunu anlatmakta sakınca yoktur.
Bu yüzden hükümetin bilgisi altında bir Komünist Parti kurduk.’’ M.K.ATATÜRK
(TBMM gizli celse zabıtları c.1 s.326-455)
Mustafa Kemal’in Anadolu halkına hitaben yayınladığı bir beyanname:"Müslüman kardeşlerim, komünist yoldaşlar...!
Büyük devletler yeni bir Müslüman kurbanını boğazlıyorlar. Onu yok etmek azmindedirler. Fakat biz, elde silahımız, anavatan topraklarını savunarak ve
haklarımızı haykırarak ölmesini bilenlerdeniz. Köylülerimiz topraklarını, yurtlarını ve köylerini istilacıya karşı müdafaa ederken, şehit düşerken emin olabilirler ki,
yakın bir zamanda bütün İslamiyet, komünizmle birlik olarak onların intikamını alacaktır."
M.K.ATATÜRK(Mustafa Kemal’in sağ yanında Sovyet Elçisi Aralof)Kaynak:07.11.2003 CAN DÜNDAR, Hangi Atatürk?
‘’Komünist parti de olmalıdır.Biz bundan korkmayız.Yeter ki bu hareket ulusal çıkarların fevkinde bir başka emperyalizmin maşası olmasın…’’
M.K.ATATÜRK
(Dış İşleri Bakanlığı arşivi,42 a 1 kutu:47)
‘’Bilinçli bir toplumun yargı değerleri zamanla değişebilir.Böylesi bir toplum artık geriye dönmez,değişkenliği daha da ileri gitmenin
seçenekleridir.Biz bundan korkmayız.Komünist Fırka’da(Komünist Parti) Serbest Fırka’da(Liberal Parti) vatanı için çalışan insanlarla doludur ve her
birini iyi tanırım.Bütün kalbimle onlara inanırım.Yeter ki,her iki,yani sol yada kapitalist emperyalizm bizim vatanımızı el altından idare etmeye kalkmasınlar.İşte ben bundan korkarım ve şiddetle karşı dururum.Din
adına devlet kurmaya,ümmet adına hükümranlık taslayanlara ise tek bir lafım olacaktır.ONLAR VATAN HAİNLERİDİRLER!Ve hatta hangi dinden
olursa olsun böylesi insanlar ve yönetenleri İNSANLIK SUÇU İŞLERLER.’’
M.K.ATATÜRK(Dış İşleri Bakanlığı Arşivi 42 a.1 kutu:47)
"Efendiler, iki türlü önlem alınabilir. Birisi doğrudan doğruya komünizm diyenin kafasını kırmak; diğeri Rusya'dan gelen her adamı derhal denizden gelmiş ise vapurdan çıkarmamak, karadan gelmiş ise, sınırın dışına atmak gibi zorlayıcı, şiddetli, kırıcı önlem kullanmak... Bu
önlemleri almak, iki noktadan yararsız görülmüştür. Birincisi, iyi ilişkilerde bulunmayı gerekli saydığımız Rusya Cumhuriyeti tümüyle komünisttir. Eğer böyle zorlayıcı önlem uygularsak,
o halde kayıtsız koşulsuz Ruslar'la ilişkide bulunmamak gerekir. Oysa biz, birçok siyasal düşünce ile birçok neden ve etkenden dolayı Ruslar'la temas ve ilişkide bulunmak ve
görüşmek istedik ve istiyoruz ve isteyeceğiz. O halde uygulayacağımız önlemlerde dostluğunu istediğimiz bir ulusun, bir hükümetin ilkelerini aşağılamamak zorundayız. İşte
bunun içindir ki zorlayıcı önlem kullanmak istemedik. İkinci bir noktadan da zorlayıcı önlem kullanmayı yararlı görmedik: bildiğiniz gibi bu düşünce akımlarına karşı, düşünceye
dayanmayan kuvvetle karşılık vermek, o akımı yok etmedikten başka, herhangi bir kişiyle, herhangi bir insanla konuşulduğu zaman onun herhangi bir kişiyle, herhangi bir düşüncesini kuvvet zoru ile reddederseniz, o ısrar eder. Israr ettikçe kendi kendini aldatmakta daha çok
ileri gidebilir. Bunda dolayı, düşünce akımları cebir ve şiddet ve kuvvetle reddedilmez. tersine takviye edilir. Buna karşı en etkili çare,
düşünce akımına karşı düşünceyi oluşturmak, düşünceye düşünce ile karşılık vermektir.”M.K.ATATÜRK
(TBMM Gizli Celse Zabıtları,cilt 1,s.334,İş Bankası Kültür Yayınları)
(Bu olay belli siyasi çevreler tarafından hep Atatürk’ün üzerine yıkılır!)
MUSTAFA SUPHİ OLAYIProf. Dr. Adil Dağıstan
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 34, Cilt: XII, Mart 1996Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülmeleri olayında günümüze kadar gelen farklı
yorumlar vardır. Şevket Süreyya Aydemir, Küçük Talat’ın bir mektubuna dayanarak olayın düzenleyicilerinin Karabekir, Erzurum Valisi Hamit Bey ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri
olduğunu belirtmektedir. G. Harris ise, Yahya’nın koyu Enver Paşa taraftan olduğunu bu sebeple Mustafa Suphi’yi öldürdüğünü, daha sonra da bu suçtan yargılandığını yazmaktadır.
Mete Tuncay olaydan Kâzım Karabekir - Vali Hamit Bey’i sorumlu tutmaktadır. Karabekir, kendisinin öldürttüğü yolundaki şayialar üzerine, hayatımla ve namusumla oynadılar demektedir.Yusuf Hikmet Bayur ise, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Trabzon’daki
İttihatçıların emri ile öldürüldüğünü iddia etmektedir. Goloğlu’na göre ise, Mustafa Suphi’yi öldürme emrini Ankara vermiştir. Yine Metin Toker de, Sovyet tepkisinin göze alınması
bakımından cüretli bir teşebbüs olarak değerlendirerek, Ankara’nın bilgisi dahilinde gelişebileceğini ima etmektedir.
Ergün Aybars ise, olayın Ankara’nın bilgisi dışında cereyan ettiğini belirterek, Mustafa Kemal Paşa’nın daima meşruluk ilkesine bağlı kaldığını, ayrıca Sovyet yardımının gerekli olduğu bir
dönemde Sovyetleri gücendiremezdi demektedir. Dr. Samih Çoruhlu imzasıyla yazan Akdes Nimet Kurat ise, daha farklı bir yorumla, Mustafa
Suphi ve arkadaşlarının para için öldürüldüğünü yazmaktadır.Yanlarında 8.000 altın bulunduğunu, Yahya Kâhya’nın ve adamlarının bunu bildiğini ve bu amaçla öldürdüklerini
iddia etmektedir. Yine ilginç bir iddia ise, Mustafa Suphi’nin Galiyev çizgisinde olduğundan dolayı Lenin ve
Stalin tarafından öldürtüldüğüdür.
Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülmesinden Ankara Hükümeti’ni sorumlu tutan görüşler: Özellikle Çerkez Ethem isyanı ile birlikte Komünistlere karşı başlatılan sertlik ve
Mustafa Suphi’nin Anadolu’ya gelişi ile birlikte başlatılan aleyhte gösteriler gerekçe gösterilmektedir. Kanaatimizce Ankara Hükümeti’nin amacı Mustafa Suphi’yi, Bolşevik Rusya’nın tepkisini de çekmeden sınır dışına çıkartmaktır. Bunun için de, Erzurum’dan
Trabzon’a kadar malum tezahüratların yapılması sağlanmış, böylece sınır dışı edilmelerine gerekçe hazırlanmıştır. Şayet Ankara Hükümeti’nin gayesi öldürtmek olsaydı, bu kadar
ayrıntıya ve plâna gerek duymadan, daha Trabzon’a ulaşmadan ortadan kaldırtması gerekirdi. Ayrıca bu işi bolşeviklerin en çok olduğu ve Rus konsolosunun bulunduğu
Trabzon’da yapmaması gerekirdi.Ayrıca Mustafa Suphi ve Heyeti Kars’a geldikleri zaman, aralarında dört kişinin Osmanlı Ordusu’nda subay olarak bulunmuş kişiler oldukları anlaşılmıştır. Bunun üzerine Kâzım Karabekir bunları sınır dışı edebilmek için hakiki bir dayanak aramıştır. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne asker olup da, siyasetle uğraşanların, temel barış yapılıncaya kadar sınır dışına çıkartılmaları hakkında bir kanun maddesine ihtiyaç duyulduğunu yazmıştır.
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reis Vekili Fevzi Paşa, hemen durumu bir tezkere ile Müdafaa-i Mülkiye Vekâleti’ne ileterek, böyle bir kanun maddesi olup olmadığını sormuş ve eğer yoksa
süratle meclise teklif edilmesini arz etmiştir. Görüldüğü gibi, Ankara Hükümeti faaliyetlerinde hukuki bir dayanağa ihtiyaç duymaktadır.
Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Kâzım Karabekir Paşa ve Hamit Bey tarafından öldürtülmüş olabileceği görüşü de oldukça zayıftır. Herşeyden önce Kâzım Karabekir ve Hamit Bey’in Ankara’nın bilgisi dışında, Türk-Sovyet ilişkilerini de ilgilendirecek böyle bir emri vermiş
olmaları mümkün değildir.Mustafa Suphi’yi öldürttüğü bilinen Yahya Kâhya’nın bizzat Kâzım Karabekir Paşa tarafından tutuklattırılarak, Sivas Askeri Mahkemesi’nde yargılattırılması da Kâzım Karabekir Paşa’nın
bu işle ilgisi olmadığını gösterir.
Mustafa Suphi’nin ölümü ile ilgili olarak ileri sürülen görüşlerden biri de İttihatçıların bu işi yaptırtmış olabilecekleridir. KANAATİMİZCE AKLA EN UYGUNU DA BUDUR. Zira, Mustafa Suphi’nin fanatik bir
İttihatçı düşmanı olduğunu, önceki bölümlerde belirtmiştik. Ne var ki Mondros mütarekesi sonrası gelişen olaylar, Mustafa Suphi ve İttihatçıları aynı platformda karşı karşıya getirmiştir.
Özellikle Suphi-Enver Paşa çatışması ciddi boyutlardadır.27 Mayıs 1920’de Bakü’ye gelen Suphi, ilk iş olarak buradaki ittihatçıları tasfiye etmiş ve ilk gizli
mücadeleyi başlatmıştır. Yine daha önce belirttiğimiz gibi, Üçüncü Enternasyonal’ın liderleri, hem Türkiye’de ve hem de doğunun diğer Müslüman ve Türk memleketlerinde önemli itibarı olan Enver
Paşa’yı yanlarına alarak, Doğu halklarının Birinci Kongresi’ne iştirak ettirmişlerdir. Bu olay karşısında Mustafa Suphi Baku Kongresi esnasında Enver Paşa’ya karşı düşmanca tavır sergilemiştir.Mustafa Suphi’nin burada Enver Paşa aleyhine tezahüratlar yaptırtması ve ona karşı takındığı menfi tavırlar,
İttihatçıların Suphi’ye karşı olan düşmanlığını hat safhaya çıkarmıştır. Bunun Trabzon’a kadar yansıması çok doğaldır. Nitekim, Enver Paşa tarafından Anadolu’ya gönderilen Küçük Talat ve Nail Beylerin Enver
Paşa’yı Anadolu’ya getirmek üzere Trabzon’da ortamı hazırlamak faaliyeti içindedirler.Bu grubun, ittihatçı olan Yahya Kâhyayı etkilemiş olmaları doğaldır. Diğer taraftan, Mustafa Suphi’nin Rusya’ya dönmesi,
burada ittihatçıların Türkiye ile ilgili plânını etkileyebilirdi. Çünkü ittihatçılar gerek Türkiye’deki gerekse Rusya’daki faaliyetlerinde Suphi’yi bir engel olarak görmektedirler.
Ayrıca, ittihatçıların yaptırttığına dair şüpheyi artıran bir başka konu da, 16 Mayıs 1921 tarihli, Küçük Talat’ın Halil Paşa’ya yazdığı mektuptur. Burada, Suphi’nin ölümünden Kâzım Karabekir Paşa ve Hamit Bey’i sorumlu tutarken;Aynı Küçük Talat, daha birkaç ay önce Türkiye’ye gelişinde, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının, Türkiye’de iktidarı ele geçirmek için Rusya tarafından Anadolu’ya gönderilmek üzere
oldukları konusunda uyarılarda bulunuyorlardı. Şimdi ise Mustafa Suphi’yi korur gözükmesi, Rusya’ya gidiş öncesi komünistlere yaranmak olabilir. Çünkü bu mektubu yolladığı sıralarda TBMM Hükümeti
ittihatçılara karşı tedbirler almaya başlamış, Trabzon’a kadar gelen Halil Paşa TBMM Hükümeti’nin emri ile Anadolu’ya sokulmayarak geri gönderilmiştir. Aynı şekilde Küçük Talat’ın kendisi ile birlikte
Trabzon’da bulunan diğer ittihatçılar da sınır dışı edilmiştir.Bu değerlendirmeler sonucunda kesin belgeler bulunmamakla birlikte, diğer ihtimallere göre, ittihatçıların
Mustafa Suphi ve arkadaşlarını öldürtmüş olma ihtimalleri daha yüksektir. Böylelikle Enver Paşa’yı Türkiye’ye getirtip iktidarı ele almayı düşündükleri bir dönemde, Rusya’da bu amaçla girişecekleri
faaliyetlerde kendilerine engel teşkil edebilecek bir unsuru ortadan kaldırmış oluyorlardı.
Mustafa Suphi ile ilgili olarak yerli ve yabancı olmak üzere çok sayıda çalışma olmasına rağmen, bu olay halâ kim veya kimler tarafından
öldürtüldüğü konusunda karanlığını muhafaza etmektedir.Başından itibaren ilginç gelişmelere sahne olan Mustafa Suphi olayının,
bir başka ilginç olan yönü de, ne Sovyet Rusya Hükümeti, ne de Komünist Enternasyonal, başında olaya ciddi bir tepki bile göstermemişken,
Türkiye’nin batıya yönelişi ile birlikte Mustafa Suphi olayını gündeme getirmeye başlamasıdır.
Prof. Dr. Adil Dağıstan ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 34, Cilt: XII, Mart 1996
‘’…Bu ulusun,bu milletvekillerinden oluşan meclisin amacı,siyasetin kesin olanı budur.Hiçbir zaman merkezi dışarıda bulunan bir örgüt ile ilişki kuramayız,onlarla
işbirliği yapmayız.Bu memlekette çalışmak isteyenler,gerçek olarak çalışmak isteyenler memleket içinde bulunurlar ve memleketin gerçek kaynağına,
kitlere dayanırlar.Onun için Mustafa Suphi’ye ceza yapamazsınız efendiler.’’
M.K.ATATÜRK(Mustafa Suphi’nin Anadolu’ya gelmesini istemeyenler için söylemiştir)
Kaynak:Uyan Gazi Kemal,s.350,Uğur Mumcu
Taksim...(Yılmaz ÖZDİL,01.05.2008,Hürriyet)
Kliment Vefremoviç Voroşilov...Var mı tanıyan?
Mihail Vesilyeviç Frunze?Hadi bi soru daha... Erkek ceketlerinin düğmeleri sağda mı olur, solda mı?
Voroşilov, adı üstünde, Rus.Frunze de.Bolşevik devriminin generalleri.Atatürk için 'özel' adamlardı.
Çünkü, Kurtuluş Savaşı’nda dünya bize silah doğrultmuşken, bize destek veren Sovyetler’in 'apoletli elçileri'ydi onlar... Frunze, 1921’de TBMM
kürsüsüne çıkmış, Rus halkı adına, Sakarya Zaferimizi kutlamıştı. Voroşilov ise, 'silahsa silah, paraysa para, isteyin verelim' demek için, savaşın en
zorlu günlerinde Ankara’daydı.Atatürk, onları unutmadı hiç.Diyeceksiniz ki, e-ee?E’si şu...
Taksim Meydanı’yla ilgili ne zaman bir tartışma olsa, aklıma geliverir Voroşilov ile Frunze... Çünkü, Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda heykelleri var
onların... Bizzat, Atatürk’ün emriyle dahil edildiler, Anıt’taki figürler arasına... 1928’den beri orada, Taksim’in göbeğinde, Atatürk’ün hemen yanıbaşında duruyorlar.
Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda 'ne var, niye var' gibi soruları merak etmeyen, orada 'kim'lerin olduğundan haberi bile olmayan bir toplumun, 'Taksim’e çıkarım, çıkartmam' diye kavga etmesinin manası var mıdır? 'Gomünistler Moskova’ya' diyen dangalakların, Taksim Anıtı’nda Bolşevik generallerin önünde saygı duruşunda bulunması veya onları sendikalardan koruması,
komik değil midir?Habire önünden gelip geçtiğimiz Taksim Cumhuriyet Anıtı yıllardır orada dururken, Atatürk, Rus generalleri yanına yerleştirmişken; nasıl oldu da,
1950’den itibaren, Kurtuluş Savaşı’nda bize kurşun sıkanlarla kanka olup, bize destek verenlere düşman olduk? Atatürk o heykeli, kafasına kuş
pislesin, siz de seyredin diye mi dikti?*Amaaaan, bana ne be...
Sıkıldık tarihten.Magazine geçelim...
Erkek ceketlerinin düğmeleri sağda olurken, Taksim Cumhuriyet Anıtı’ndaki Atatürk’ün ceket düğmeleri neden solda?
"... EN BÜYÜK DÜŞMAN,DÜŞMANLARIN DÜŞMANI;ne filan ne de falan milletler;bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış bir saltanat halinde,bütün dünyaya hakim olan
KAPİTALİZM afeti ve onun çocuğu EMPERYALİZMDİR!"...Artık,bütün dünyanın anlamış olduğu bu hakikat,bizde de idrak ediliyor.Bu günlerde başımıza musallat
edilen Yunan,bütün düşman aleminin parçasından başka bir şey değildir;daha doğrusu,kapitalizm saltanatının mazlum milletlere göndereceği son kuvvet,son ordudur.Nitekim bundan önce,üzerimize
ordular saldırmış olan düşmanlar,yine böyle kapitalizm saltanatının ordularından başka bir şey değildi:moskof orduları,italyan orduları,bulgar ve yunan orduları;kısacası bütün düşmanlarımız,
kapitalizm tarafından ayaklandırılırlardı... Sermaye,bu güne kadar dünyada yapılmış bütün fenalıkların yegane etkeni,yegane mes'ulü idi;bu
günde odur;eğer dünyayı süratle istila eden,kapitalizm alehtarlığı olmasaydı,bu zulüm yarında devam edecekti.Çok şükür zulüm devrinin son günlerindeyiz.Kapitalizm sadece falan veya filan milletin düşmanı
değildir.Bilakis bütün dünyanın,bütün milletlerin müşterek düşmanıdır:milletleri birbirine düşüren,kuvvet o;kardeş kanı döktüren fesatlar ondan;dünyayı kaplayan sefaletin müsebbibi;bütün insaniyeti ulmün yegane zalimi odur... Bu zalimin başarılı olmak için,arada sırada başvurduğu savaşlar,yegane kuvvetleri;yegane silahları değildir.Bankalar onların en kuvvetli silahlarıdır ve milletleri bilhassa bu silahlarla malup eder.Memleketimize bakınız:reji'ler,duyun-u umumiye'ler,kapitülasyonlar,limanlar ,şimendiferler,gemiler bütün mühesseler Avrupa kapitalizmin bizi mahvetmek için senelerden beri
kullandığı,şeytani makinanın parçalarıdır....Sadece bizim memleketimizde değil,yeryüzünde bu makina devam ettikçe,sadece biz değil bütün
dünya,zulüm altında ezilecek,sefalet arşa çıkacak,insan felaketten felakete sürüklenecek.Bize bugün,hudut itibariyle dünyanın en güzel,en hayale sığmaz barış şartlarını verseler;
kapitalizm dolabı memlekette,bugünkü şekilde kaldığı takdirde,yok olmamız muhakkaktır.’’HAKİMİYET-İ MİLLİYE 2O Temmuz 1336/1920 (TBMM yayın organı)
Kaynaklar:Gazi Paşa, Atilla İlhan ,s.12 Kurtuluş Savaşı'nın İdeolojisi / Hakimiyet-i Milliye Yazıları, Kaynak Yayınları, s.82-84
TBMM yayın organı olan ‘’Hakimiyeti Milliye’’ gazetesinde dönemin Basın Yayın Genel Müdürü olan Hüseyin RAGIP’ın 05.03.1921 Tarihli yazısı;
‘‘SAĞDAN SOLA DOĞRU’’‘’Sağ mı,sol mu?Nereye gideceğiz?Heralde sağa değil,çünkü insanlar
fikirleriyle,siyasetleriyle,bilimleriyle mütemadiyen aksi istikameti takip ediyorlar…Ve sola doğru,bazı ülkelerde hızlı ve hamleli ,bazı ülkelerde de yavaş ve temkinli bir yürüyüş
başladı.Bütün milletlerin,bu birlikte yürüyüşe ayak uydurup ilerledikleri bir zamanda,biz gerici düşüncelerle yerimizde sayacak olursak Avrupa,Asya ve Amerika milletlerini
bir gün ancak tarihten önceki zamanlardan seyreden insanlar haline geleceğiz…Şüphe yok insanlığın düşünüş tarzı,çok derin ve esaslı bir devrim dönemindedir.Bir yandan
kırallar,imparatorlar,sağ kanatta merkez partileri ve mutlakiyet parlamentoları zaafa uğruyor,öte yandan sosyalistler,hak taraftarları,halkçılar kuvvet kazanıyor.
Bu değişim karşısında Türkiye ne tarafa dönecek?’’
07.03.1921 Hakimiyeti Milliye‘’SAĞDAN SOLA DOĞRU’’yazısı, Hüsetin RAGIP ‘’…Sosyalizmin pek çok esaslarını,milli idaremizi bozmadan alır,uygularız.Mesela şirketleri
yavaş yavaş millileştiririz,hükümet inhisarını halk lehine çoğaltırız ve ayrıntıları burada uzun sürecek daha birçok reformlar yaparız.Özel deyimiyle devlet bir nevi sosyalist olur…’’
(Hüseyin Ragıp Atatürk ün emriyle Hakimiyeti Milliyenin başına getirilmiştir ve bu yazıları Atatürk ün tasvibinden geçmiştir.)
(Kaynak:’’Atatürk ve Sosyal Demokrasi’’- Muammer AKSOY)
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün,Harp Okulu’nda kullandığı not defteri
“Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı.”
M.K.ATATÜRK,5 Ocak 1904
(Harp Okulu not defterinden)
Kaynak:‘’Atatürk’ün Bütün Eserleri’’ ,c. I, s.15)
‘’Bizim görüşlerimiz,ki ‘’HALKÇILIK’’ tır,kuvvetin,kudretin,hakimiyetin doğrudan doğruya halka verilmesidir.
Halkın elinde bulundurulmasıdır.Ve şüphe yok ki bu dünyanın en kuvvetli bir esası,prensibidir…Şekli hükümetimiz tam bir demokrat hükümettir.
Ve lisanımızda bu hükümet ,halk hükümetidir diye yad edilir…Yeni Türkiye Devleti bir Halk devletidir’’
M.K.ATATÜRK(Söylev ve Demeçler c.2 s.32)
M.Kemal’le görüşmek için bir Sovyet Albayı 1919 Mayıs’ında Samsun’a gelir.Havza’da M.Kemal’le görüşen
Sovyet Albayı’nın ‘’ne yapmak istiyorsunuz?’’ sorusuna,M.Kemal, ‘’Bizim hedefimiz Devlet Sosyalizmi’’yanıtını verir.
Samsun,1919(Kaynak:Hüsamettin ERTÜRK-’’İki Devletin Perde Arkası’’s.339)
‘’Kemalizm diyorsunuz.Ne demek Kemalizm?Kemalizm ‘’Socialisme d’Etat’’(Devlet Sosyalizmi)demektir.’’
M.K.ATATÜRK,1932
(Kaynak:Prof.Reşat KAYNAR- ‘’Atatürkçülük ve Din Adamı’’s.144)
‘’Büyük hayaller peşinden koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar gibi görünen
SAHTEKAR İNSANLARDAN DEĞİLİZ. Büyük ve HAYALİ ŞEYLERİ yapmadan
yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını,
kötü niyetini, kinini bu memleketin ve milletin üzerine çektik. Biz Panislâmizm yapmadık;
belki "Yapıyoruz, yapacağız!" dedik. Düşmanlar da "Yaptırmamak için bir an evvel öldürelim!"
dediler. Panturanizm yapmadık, "Yaparız, yapıyoruz!" dedik, "Yapacağız!" dedik ve yine "Öldürelim!" dediler. Bütün dava bundan
ibarettir. Bütün dünyaya korku ve telâş veren kavram bundan ibarettir. Biz böyle, yapmadığımız
ve yapamadığımız kavramlar üzerinde koşarak düşmanlarımızın sayısını ve üzerimize olan baskılarını artırmaktan ise doğal duruma,
geçerli duruma dönelim;HADDİMİZİ BİLELİM. Biz yaşamak ve bağımsızlık isteyen milletiz.
VE YALNIZ VE ANCAK BUNUN İÇİN YAŞAMIMIZI ESİRGEMEDEN VERİRİZ!’’
M.K.ATATÜRK,1921 (Söylev ve Demeçler c.1, s.195 -196)
‘’Aziz Milletvekilleri! Dünyaca bilinmektedir ki,
bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi
programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve siyasette
bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan
kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı,
gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.
Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından
çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir acıklı olay ve sıkıntı ile dolu yapraklarından
çıkardığımız sonuçlardır.’’M.K.ATATÜRK
01.11.1937(TBMM ’nin 5.Dönem 3.Toplanma Yılını Açarken)
‘’Baylar,tüm insanların,deneyim,bilgi ve düşüncedeki ilerlemesi
ve gelişimi sonucunda;Hristiyanlıktan,Müslümanlıktan,
Budizimden vazgeçerek basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak hale
konulmuş, evrensel,saf ve lekesiz bir dinin kurulması ve insanların şimdiye kadar kavgalar,pislikler,kaba arzu ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek
bütün vücutları ve zekaları zehirleyen kötülük tohumlarını yenmeye karar vermesi gibi koşulların
gerçekleşmesini gerektiren bir ‘’Birleşik Dünya Devleti’’hayal etmenin
tatlı olduğunu yadsıyamam.’’ M.K.ATATÜRK
(Nutuk,c.2,s.521)
VAHDETTİN-MUSTAFA KEMAL GÖRÜŞMESİ“ Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir. Bunları unutun, asıl şimdi yapacağın hizmet
hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa, devleti kurtarabilirsin!”Vahdettin’in böyle konuştuğunu bizzat Atatürk söyler.
Ama Atatürk’ün sözlerinin devamı vardır. Der ki:“Bu son sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi
konuşuyor?... Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında bütün his ve fikirlerini, eğilimlerini, sahtekârlıklarını tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir
hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır; istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim: Vahdettin demek istiyor ki, hiçbir
kuvvetimiz yoktur. Tek dayanağımız İstanbul’a hâkim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikâyet ettikleri meseleleri halletmektir.
Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri yola getirirsem,
Vahdettin’in arzularını yerine getirmiş olacaktım.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri C.3 s.99)
Nitekim Atatürk’ü Samsun’a ayak bastıktan üç hafta sonra geri çağıran da, idam kararını onaylayan da, İngilizlere ülkeyi peşkeş çeken de aynı kişi,
yani Vahdettin’dir.
‘’Kamuoyunu gerçek durumla karşı karşıya bırakmayı tercih ederim. O zaman, Saltanat'ı atadan oğula geçirmek gibi yanlış bir usulün sonucu olarak, büyük bir makam, tantanalı bir ünvan kazanabilmiş bir
alçağın, gururu çok yüksek asil bir milleti nasıl utanılacak bir duruma düşürebileceği kendiliğinden anlaşılır.
Gerçekten de, her ne sebeple ve ne şekilde olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyetini ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar aşağılık bir yaratığın, bir dakika bile olsa, bir milletin başında
olduğunu düşünmek ne hazindir! Şükre değer bir durumdur ki, bu alçak, mirasına konduğu Saltanat makamından millet tarafından atıldıktan sonra, alçaklığını sonuna kadar getirmiş oluyor. Türk milletinin
bu işte önce davranması elbette takdire değer.Âciz,aşağılık, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden herhangi bir yabancının
koruyuculuğuna sığınabilir; ancak, böyle bir yaratığın bütün Müslümanların Halifesi sıfatını taşıdığını ifade etmek elbette doğru değildir. Böyle bir düşünce tarzının doğru olabilmesi, öncelikle,
bütün Müslüman milletlerin esir olmaları şartına bağlıdır.Halbuki, dünyada gerçek böyle midir? Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle sembol
olmuş bir milletiz! Değersiz hayatlarını iki buçuk gün daha fazla ve alçakça sürükleyebilmek için, her türlü düşkünlüğe katlanmakta bir sakınca görmeyen halifeler oyununu da
sahneden kaldırabildiğimizi gösterdik.Böylece, devletlerin, milletlerin birbirleriyle olan ilişkilerinde, şahısların, özellikle bağlı bulundukları
devlet ve milletin zararına da olsa şahsî durumlarından ve kendi hayatlarından başka birşey düşünemeyecek aşağılık kişilerin herhangi bir önemi olamayacağı şeklindeki bilinen gerçeği bir defa
daha ortaya koymuş olduk.
Milletler arasındaki ilişkilerde korkuluklardan(mankenlerden) yararlanma yöntemine rağbet etme devrine son vermek, medenî dünyanın samimî bir dileği olmalıdır!’’
M.K.ATATÜRK (Vahdettin hakkındaki sözleri)Nutuk c.2,s.507-508
Mustafa Kemal’den Sovyetler’e Antiemperyalizm Dersi!
Sovyetler Dış İşleri Komiseri Çiçerin,Van ve Bitlis’in Ermenilere
verilmesini istemiş,Mustafa Kemal Çiçerin’e,
Moskova’da bulunan Dış İşleri Bakanı
Bekir Sami(Kunduk)bey aracılığıyla şu yanıtı göndermiştir;‘’Belli bir arazinin bir azınlığa terki emperyalist bir düşünceden başka
bir şey değildir.’’
Kaynak:Moskova Hatıraları,Ali Fuat Cebesoy,s.90
HÜMANİST ATATÜRK!‘’Birçok zaferler kazandım. Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde
derin bir keder duyuyorum.’’M.K.ATATÜRK
(Kaynak:George Benneb, Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiyesi, s. 33)
‘’Ben, savaşlarda dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının uygulanmasını düşünürüm. ‘’
M.K.ATATÜRK
(Kaynak:İzzettin Çalışlar, Tan gazetesi 31. 8. 1937)
‘’Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmeli, insanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerini almalıydı."
M.K.ATATÜRK(Kaynak:KOCATÜRK, a.g.e., s.455)
"Dünyanın filân yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?" dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun
bu esastan şaşmamak gerekir. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, millî olsun daima fena sayılmalıdır. O halde konuştuklarımızdan şu sonucu çıkaracağım: Doğal olarak kendimiz için bütün gereken
şeyleri düşüneceğiz ve gereğini yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile ilgileneceğiz. Kısa bir örnek: Ben askerim. Genel Savaş'ta bir ordunun başında idim.
Türkiye'de diğer ordular ve onların komutanları vardı. Ben yalnız kendi ordumla değil, öteki ordularla da meşgul oluyordum. Bir gün Erzurum cephesindeki hareketlere ait bir sorun
üzerinde durduğum sırada yaverim dedi ki: "Niçin size ait olmayan sorunlarla da uğraşıyorsunuz?" Cevap verdim: "Ben bütün orduların durumunu iyice bilmezsem, kendi
ordumu nasıl yöneteceğimi belirleyemem." Bir devlet ve milleti yönetme durumunda bulunanların daima göz önünde tutmaları gereken sorun budur. ‘’
M.K.ATATÜRK,1937 (Ulus Gazetesi, 20.03.1937)
Bir alay karargâhının temel atma töreninde bir koyunun temel için açılan çukura doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman,
yanında bulunan İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında geçen konuşma:
Atatürk – ‘’Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını görmeye tahammülüm yoktur.’’
Şehinşah – ‘’Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı savaş meydanları?’’
Atatürk – ‘’Ha, o başka sorundur; öyle yerlerde cesetlerin üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir.’’
(Kaynak:Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk'ün Hususiyetleri, 1965, s.43)
(Mustafa Kemal ve Dersim'in Mebusu Diyap Ağa,22 Mart 1921)
Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçtikten sonra Amasya'dan Kâzım (Karabekir) Paşa'ya çektiği telgrafta şöyle diyordu:
"Ben Kürtleri ve hatta bir özkardeş olarak tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek ve bunu cihana göstermek karar ve azmindeyim."
Bu kararla, Amasya protokolünde 'Türklerin ve Kürtlerin oturdukları yerler' diye adlandırılan ülke için milli mücadele başladı ve BMM kuruldu.
Meclis'teki ilk tartışmalardan biri Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey'in, "Türklerin sağlığı korunmalıdır" demesiyle patlamış, Sivas Mebusu Emir Paşa, bu vatanda sadece Türklerin yaşamadığını hatırlatmıştı. O aşamada, Mustafa Kemal Paşa devreye girmiş ve 'Meclis'in
sadece Türklerden değil, Çerkezlerden, Kürtlerden, Lazlardan oluştuğunu ve bunların çıkarlarının ortak olduğunu' vurgulamıştı.
Kaynak:‘’Hangi Atatürk?’’ ,07.11.2003,Can DÜNDAR
Kaynak:‘’O bir efsane Fidel Castro’’yazı dizisi,Bilge Eser,21.02.2008,Sabah
Havana’daki Atatürk büstünün altında yazılanlar….
‘’Che Guevara Bolivya'da yakalanıp öldürüldüğünde
sırt çantasından Gran Discurso- Revalucionario Kemal Atatürk,
(Atatürk'ün Büyük Nutku),Türk şairi Nazım Hikmet'in 'Kuvayı Milliye Destanı 've Amo en ti lo imposible' adlı
1961 Havana basımı Şiir Antolojisi kitabı çıktı!’’
Kaynaklar:Salih KARADAYI,
‘’Dünya liderleri ve Atatürk’’,Cumhuriyet
Dursun Özden,
’’Atatürk&Fidel’’ Cumhuriyet
1935 de ki ‘’Uzun Yürüyüş’’ öncesinde
Şangay meydanında toplanan binlerce Çinliye Mao‘nun
ilk sözleri şöyledir, “Ben Çin’in Atatürküyüm! "
Kaynak:Salih KARADAYI,
‘’Dünya liderleri ve Atatürk’’,Cumhuriyet
1948 den bu güne dek Çin Halk Cumhuriyetindeki,
8 ve 9’uncu sınıflarda, Yakın Çağ Tarihi derslerinde
Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri okutuluyor.
Kaynak:Salih KARADAYI,
‘’Dünya liderleri ve Atatürk’’,Cumhuriyet
ATATÜRK DÜŞMANI NECİP FAZIL!Yargıtay 9. Dairesi’nin 17.02.1982 gün
ve 1982/13 esas ve 1982/786 sayılı kararında Necip Fazıl Kısakürek’in,
son Osmanlı padişahı Vahdettin’i övmek amacıyla yazdığı kitabında,
milli kurtuluş düşüncesinin Vahdettin tarafından ortaya atıldığını ve Atatürk’e çok ağır hakaret edildiğini yazarak suç işlediği belirtilmektedir.İstanbul Toplu Basın Mahkemesi,08.07.1981 gün ve
1977/48 esas ve 1981/137 sayılı kararı ile Kısakürek’i 5816 sayılı Atatürk yasasına
muhalefet suçundan mahkum etmiş,bu karar Yargıtay onayından geçerek
kesinleşmiştir.Kaynak:’’Uyan Gazi Kemal’’,s.262,Uğur Mumcu
Ayrıca,29.12.1965 tarihindeki ’’Ayasofya’’isimli konferansında da
Abdülhamit’i övmüş,Ayasofya’yı müze haline getiren Atatürk’e gene çok ağır
hakaretler etmiştir.Kendi ses kaydından videoları internette mevcuttur.
NAZIM HİKMET’İN ATATÜRK’E MEKTUBU"Cumhurreisi Atatürk'ün Yüksek Katına,
Türk Ordusunu 'isyana teşvik' ettiğim iddiasıyla 'on beş yıl ağır hapis' cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını 'isyana teşvik etmekle'
suçlanıyorum. Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum.
Askeri isyana teşvik etmedim. Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamleyi anlayabilen bir kafam,
yurdumu seven bir yüreğim var. Askeri isyana teşvik etmedim.
Yurdumun ve inkılapçı senin karşında alnım açıktır. Yüksek askeri makamlar, devlet ve adalet, küçük bürokrat ve gizli rejim
düşmanlarınca aldatılıyorlar. Askeri isyana teşvik etmedim.
Deli, serseri, mürteci, satılmış; inkılap ve yurt haini değilim ki,bunu bir an olsun düşünebileyim.
Askeri isyana teşvik etmedim. Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma
yüklenen ve yükletilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirdim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile
alakalandırmak istemezdim. Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak
istenen bu 'inkılap askerini isyana teşvik' damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.
Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm ve senden adalet istiyorum.
Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki, suçsuzum."
Bu mektup Atatürk'e ulaşamadı. Atatürk ağır hastaydı.
Nazım Hikmet'in akrabası Ali Fuat Cebesoy'un çabaları da yetmedi. Cebesoy okul yıllarından beri arkadaşı olan Atatürk'e olayı ancak hasta
yatağında iletebildi, Atatürk, "görüyorsun ne durumdayım, Mareşal'i darıltmadan siz bir çözüm bulun" dedi.
Kaynaklar:Soner YALÇIN,Hürriyet - Uğur MUMCU,’’Uyan Gazi Kemal’’
"Cesaretim olsa, tıpkı İnce Mehmed'in
destanını yazdığım gibi, Mustafa Kemal'in de destanını
yazmak isterdim.“Yaşar KEMAL
Kaynak:A.Taner KIŞLALICumhuriyet, 8 Mart 1992
(Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği)
Atam, hala yaşıyorsak: edepsizlik sayesinde!Altı oku soruyorsan, politika dehlizinde!Hele partin senden sonra, devrimlerin tavizinde!Vasfedeyim halimizi, kalemime ver izin de!Yobazlarla gericiler, onlar bizden daha zinde!'Atam, Atam...' derler ama, bir adınız var sizin de… Halkçılıkla devletçilik: anlatamam, çok hazin de...Çoktan beri sahteciler, ağır çeker her vezinde!Tek umut var, o da yalnız, Amerikan dövizinde!Sorma Ata'm, halimizi, hal mi kaldı anlatacak...İşte geldik dizindeyiz! Yata yata çok yorulduk, tatil yaptık, izindeyiz!
Sanayide henüz daha,Cafer için lazım diye,Amerikan bezindeyiz!Geçeceğiz Avrupa'yıama şimdi izindeyiz!Hocamız var, hacımız var,uçan kuşa borcumuz var,el oğlunun ağzındayız!Ama bizi zor bulurlar,bahar, yaz, kış izindeyiz!Evet, doğru söylemişsin:'Türk milleti çalışkandır! 'Biz de senin tezindeyiz!Dinlenmekten yorulduk da,onun için izindeyiz!Zinde kuvvet diye söz var,kimse bilmez adresini,ah izindeyiz, vah izindeyiz!Bugün değil, bu yıl değil,çoktan beri izindeyiz!İlerledik Ata'm öyle,şimdi görsen tanımazsın:Amerikan tarzındayız!Arasan da bulamazsın,otuz yıldır izindeyiz!
Aziz NESİN
Hani "Türk, öğün, çalış, güven" demiştin ya... Biz ilkinde takılıp kaldık. O yüzden çalışmaya vakit kalmadı. Kimselere de (kendimiz dahil) güvenmiyoruz. Seninle övünüyoruz. Adına barajlar, yollar, köprüler yapıyoruz. Balolar,
heykeller, haftalar yapıyoruz. Klipler, zamlar, işkenceler, darbeler...Öyle bir kargaşa yarattık ki, senin adına darbe yapanlar, senin adına yönetimde olanları devirip, senin fikirlerinle
açıklıyorlar bunu.... Ve de devrilenler yine senin fikirlerinle savunuyorlar kendilerini... Herkes seni bir dönemki görüşlerinle tanımlayıp başka başka anlatıyor bize... Asker, demokrat, dindar, ateist, laik, çapkın,
milliyetçi... Liste uzayıp gidiyor, biz tartışıp gidiyoruz.Hala "izindeyiz" ve bu izin hiç bitmeyecek gibi görünüyor. "İzinde" olduğumuzdan kabrine çok ziyaret yaptık, ama sana layık bir film yapamadık. 66 yılda... Belki kimseleri sana benzetemediğimizden, belki parayı denkleştiremediğimizden...
Adına yaptığımız köprülere akın akın koşuyor yurttaşların... İntihar etmek için... Zorlu savaşlarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinde bugün çetelerin gölgesi var.
Dev posterlerini yaptık ama doğru dürüst bir belgeselini yapamadık Ata'm...! Arkandan ağlamaktan gözlerimiz şiştiği için yazılarını, konuşmalarını doğru dürüst bir kitapta toplayamadık. Adına kurduğumuz kültür merkezini yangından koruyamadık.
Senin adına iktidara el koyanlar mirasını çiğnedi, ses çıkartmadık. Kurduğun partiyi kapatıp, arşivini yaktılar... Alkışladık... Çünkü biz izindeyiz Ata'm...
Her sabah güne "Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye bağıran, geri ve tembel nesiller yetiştirdik. Sesimiz gür çıkıyor ama eğitimde başarı oranlarımız yerde sürünüyor.
Köşklerin bakımsızlıktan dökülüyor... Kocaman resimlerinin asıldığı kamu binaları içinde memurun aç… "Beni emanet ediniz" dediğin doktorların biliyorsun seni "geç teşhisten" erken yolcu ettiler. Merak etme "izindeyiz“ Ata'm...
O dönemde söylediğin bazı sözler bugün 7 kilit altında. Din üzerine, düşünce özgürlüğü üzerine yazdıklarını yazmaya, söylemeye kalkanlar mahkemelerde sürünüyorlar. O gün yazdıklarını, bugün ağza alamayacak haldeyiz.
Seni aşmaktan vazgeçtik, sana ulaşamıyoruz Ata'm... Heykellerin o kadar büyük, posterlerin öyle kocaman ki, ardında bir dolu adam kendi pisliğini gizleyebiliyor. Pislik büyüdükçe heykelleri de büyütüyorlar.
Şu "izindekiler" in listesini bir görsen inanamazsın Ata'm... Kendini tanıyamazsın.Özlü sözlerini paylaşamıyorlar.
Yılgınlığa düşmememiz için söylediğin "küçük kıvılcımlar, büyük yangınlar doğurabilir" sözünü itfaiye kapısına asmışlar.Bağışla bizi... İzindeyiz Ata'm...!”
Aziz NESİN
‘’Atatürkçülük BAĞIMSIZLIK demektir,
Atatürkçülük ULUSAL ONUR demektir,
Atatürkçülük DEVRİMCİLİK demektir.Kurtuluş Savaşımızın ve
Ulusal Devrimlerimizin önderi Mustafa Kemal,
bugünkü emperyalist ilişkileri o günden görmekteydi…
UNUTTURULAN,UNUTTURULMAK İSTENEN
ATATÜRK VE ATATÜRKÇÜLÜK BUDUR!!!’’
Uğur MUMCU06.01.1981,Cumhuriyet
YÜRÜYÜŞ SONRASI DEVRİMCİ GENÇLER TARAFINDAN OKUNAN VE DAĞITILAN BİLDİRİ:
‘’Büyük Türk Milleti!Atatürk için toplanalım!
Mustafa Kemal'in Milli Kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için,
Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için, Gazi Mustafa Kemal'in Milli Kurtuluşçu saflarında toplanalım..!
Yaşasın Türkiye! Yaşasın yarının Bağımsız Türkiye’si için mücadele!’’
‘‘Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü’’, Samsun-Ankara,30 Ekim-8 Kasım 1968
(En önde bayrak tutan;Deniz GEZMİŞ)
UNUTTURMAYACAĞIZ!
KAYNAKLAR:• Nutuk – M.K.ATATÜRK• Söylev ve Demeçler – M.K.ATATÜRK• Atatürk ve Sosyal Demokrasi – Muammer AKSOY• Atatürk ve Tam Bağımsızlık – Muammer AKSOY• Uyan Gazi Kemal – Uğur MUMCU• Sosyalizm,Kemalizm ve Din – Alpaslan IŞIKLI• Devrimcinin Güncesi – Fikret KIZILOK• Atatürk ve Komünizm - Rasih Nuri İLERİ• Hangi Atatürk? - 07.11.2003 CAN DÜNDAR, • TBMM Gizli Celse Zabıtları - İş Bankası Kültür Yayınları• ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 34, Cilt: XII, Mart 1996• Taksim... - Yılmaz ÖZDİL,01.05.2008,Hürriyet• Gazi Paşa - Atilla İLHAN• Kurtuluş Savaşı'nın İdeolojisi / Hakimiyet-i Milliye Yazıları - Kaynak Yayınları• Atatürk’ün Bütün Eserleri – Kaynak Yayınları• Gizlenen Atatürk – 11 vcd+kitap Belgesel Seti• İki Devletin Perde Arkası - Hüsamettin ERTÜRK• Atatürkçülük ve Din Adamı - Prof.Reşat KAYNAR• Moskova Hatıraları - Ali Fuat CEBESOY• Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiyesi - George BENNEB• Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk'ün Hususiyetleri - Hasan Rıza SOYAK• ‘’O bir efsane Fidel Castro’’yazı dizisi - Bilge ESER,21.02.2008,Sabah• ‘’Dünya liderleri ve Atatürk’’ - Salih KARADAYI, Cumhuriyet• ’’Atatürk&Fidel’’ - Dursun ÖZDEN,Cumhuriyet• ‘’Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği’’ - A.Taner KIŞLALI,Cumhuriyet, 08.03.1992
MÜZİK:• Ankara’nın taşına bak – Ruhi SU
UNUTTURMAMAK İÇİN, HERKESE GÖNDERİN!!!