Upload
ihramcizade
View
206
Download
17
Embed Size (px)
Citation preview
KARAMAN VELİLERİNDEN ŞEYH ALİ-YÜS SEMERKANDİ
veKEMAL ÜMMİ
Y A Z A R I
D. ALİ GÜLCAN 1987
D izg i KRO SB a sk ı ÖZDEN M A TB A A SI
ÖNSÖZ
MÜLK'Ü KARAMAN- OLMASA ELB ET TE NAZARGAH'I HUDA E V L İY A GELÜB ANDA BULMAZİDİ NEŞVÜNEMA ŞEHSÜVAR'IM SA.KIN OL Y E R L E R İ HALİ SANMA ÇİĞNEME KÜNZ'Ü AYAĞIN! A LU R E jD ER H A
KÜNZ.-Köşebucukanlamınadır.)
Geçmiş yüzyılların yabancı tarihçileri Türk boylarından Karaman oğulları topluluğunu övgü ile konu ederlerdi ki, eski bir Şairin dizelediği yukarıdaki dört dizede belirttiği gibi Karaman (Larende) halkının olgunluğu nedeniyle buraya pekçok büyük adamlar gelip yurt edinmişlerdir.
Gelmiş nice meczüb'u ilahi, nice müştak Çıkmış burudan dehr'e, Nice kâmil'؛ uşşak Gûya burda ölmuşidi, âlem misak Bir feyz'i himem Zaviye dir, dar■ ı Karaman.
Her köşe'i feyzinde birer Fâazıl'i Dana. ؛Her guy'i kemalinde birer Âşık'i ŞeydaHer zerre'i hakinde peyker feyz'i hüveydaMestur'u kütüp tir nice asar'ı Karaman
20. yüzyılların Öncelerinden beri, Karaman'da söyienilege-len bir söz vardır. Karaman'ı ziyarete gelen bir zat şehirin varoluşutja kadar gelince orada durakalmış, yukarıdaki ilk dörtlükdizenin 4. dizesinde belirtildiği üzere her yerleri birer büyükadam'ın hayali varlıklarıyla dolu olarak görmüş, adım atıp daşehire girecek bir yolak bulamamış idiği söyleniyor.
Her köşesi doludır eltaf’ı ekâbir. izhar ediyor aleme bir türlü mefahir Ölmuşidi mahallatı bütün hayra müzahir Hep Şahid'i âdil buna asar'ı Karaman,
ileride yayınlanabilirse "Geçmiş yüzyıllarda yaşamış Karaman büyükleri ve Şairleri" adlı kitap taslağında, o varlıkları, bilinemeyen Karaman büyüklerinden ancak saptapabildiğim 70 kadarının yaşantılarını bugünün ve yarının nesillerine sergileyebilirsem ne mutlu bana.
Kapak kompozisyonunu yazar Ali Gülcan düzenlemiştir .
BU KİTAP KEDİYE OLARAK DAĞITILIYOR PARA İLE SATILMAZ
Kitabın matbaada dizgisi sırasında obşan, bazı harf hatalarından dolayı ؛okuyucularımdan özür dilerim ■
Bu 'kitabı hazırlayışım nedeniyle bir sevaba nail olursam bu sevabı, beni küçüklüğümde bü yük anamın kucağına bırakıp ahirete giden ana mın, bana büyük manevi destekleri olan baba mın ve beni yetiştiren büyük adamın aziz ruhla larına bağışladım .
E V L İY A L IK VE KERAM ET KONULAR.
Elâ inne evliyâallahi lâ havfün aleyhim ve lehiim yah- zenün.
"Bileşiniz ki. Allahın evliya kulları üzerine hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değildirler." anlamındaki yukarıdaki âyet Kur'an kerim'in Yunus süresinin 62. âyeti dir.
Kitabımızın konusu olan Şeyh Ali-üs - Semerkandi ve Ke- mel Ümmi'rlin bioğrafyaları arasında çokça kerâmetlerini de sergilememiz nedeniyle, önceden keramet konusu üzerinde durmayı faydalı buldum.
Zamanımızın genç kuşaklarından kimileri Evliyanın kerametlerini, teknik ölçüleriyle mantıklarına uyduramadıkları nedeniyledirki: Evliyalık mertebesi ve kerametleri hakkında biraz bilgi yürütmek gerekli görülmüştür.
Evliya terimi: Peygamber anlamına olan arapca Nebi'nin çoğulu Enbiya olduğu gibi, Velinin çoğulu da Evliya'dır. Veli kişileri, yani Evliya'lar: İnanış bağlılıklarıyla Tanrı tala ya maddi ve manevi yönleriyle yakınlık gösteren, yani, din'in getirdiği tüm kurallara tam anlamıyla bağrı kalarak ömrünün sonuna kadar yaşantısını bu yönlü sürdürenler için söylenile- gelen bir nitelik ve niceliktir.
Kur'an Kerim'in Nur süresinin 37. Yunus süresinin 62. 64 ayetleriyle daha bir kısım ayetler, Evliya'nın var idiğinin bir delili olduğu gibi Hazret’؛ Peygamber’in de hadisleri vardır.
Gerçek Evliya: Dünya ,da kimseye yük olmayıp, kendi yete- neğince yaşantısını meşru yollardan kazanarak sağlayan, Tanrının rızasını düşünerek hak'a, hukuka riayet eden, sağlam imanlı, kanaat ehli, alçak gönüllülük ve iyi zan şiarlarını kendisinde uygulayan ve Tanrı taalayı gönlünden hiç bir vakit çıkarmayan kişilerdirler.
Evliyâullah denilen bu erişkinler öyle kişilerdir k i: görüldükleri zaman, görenlerin göüllerinde Tanrının ululuğunu ve Tanrıyı zikr etmeyi ve o'nun yolunda olmak hatırlarına gelir ve onlara■ imrenirler, onlar gibi olmak isterler.
Evliyalık yalınız erkeklere özel bir erişkinlik değildir. Ka dınlardan da evliya vardır.
5؛
Her belde de meşhur'u am dır Lârende İbraz'ı fezail eder, ahrar'ı Lârende Her devresi bir silsile'i aşk ve cünün dır Âktar'a bütün münteşir ezkar'ı Lârende.
Ömrünün son 10 yılını Medine de yaşayarak 1984 yılı Şubat ayında orada ölen buyak mütesavvıf olan ve hertaraflarda "Efendi Hazretleri" adıyla anılan ve 20. yüzyılın ilk yarısı içinde zaman zaman Karaman'a gelen Hacı Sami Ramazan- oğlu, (Karaman'a bir geldiğindemi yoksa, Trenle Karaman dolaylarından bir geçişindemi? Burasını kesin bilemeyeceğim) Karaman hakkında şöyle konuşmuş. "Karaman Anadolu tür- kiyesinin Medinesidir. Buraya hürmetle girilmelidir” demişler.
Her ciheti Medrese'؛ ilim ve edeb tır Lârende'nin Erbab'ı zekâ, feyzine ilay'ı sebebtir oranın Makbul'ü ümmet, karargahı eshab'ı taleb tir Medhul olur elbette dilarası Lârendenin
İşte: Bu beldeye (Karaman'a) gelip yerleşen büyüklerden ikisinin yaşantılarından bir kısmını şu kitapçıkta dile getirebilmek hizmetimi de yapabildim.
Tefsir ile takva da alem dir Pir'i zamanı Olmuş kenarı Şeyh Semerkandi'nin mekânı Her köşesi bir medfen'i erbab'ı fününi Herbir tarafı bostan'ı ilimdir Lârende'nin
Layıkmı ki? bu menba'ı ahyar ola meçhul Her faazılı, bir köşe'i nisyan da mahmul Layıkmı ki? Şu mesned'i ebrar ola mehzül.
Seyyid Ahmed - al, Rifâi Hazretleri demiştir ki: "Ey Müminler: Tanrının dostları olan Evliyalara yakın olunuz, onlara yapışınız, onlara yaklaşınız, onları sevmeniz lâzımdır. Onlara yakın olunuz ki, yaşantınızda esenlik ve kısmetinizde bereket olur. Çünki: Onlar tanrı taala nın yakınidirler.'. buyuruyorlar.
öyle değilmi ya? Bizler herhangi bir ulu kişinin manevi var.T lığından, Tanrı katında, bize şefaatçi olmasını istemezmiyiz.
KERAM ET (olağanüstü haller, Doğanın kuralları ve insan gücünün yetenekleri çerçevesi içinde yapılabilecek olanak ve gerçeklerin üstünde olagelen ve yapılan olağanüstü tutum ve olaylardır k7 uzak yerlere kısa süre de ulaşmak, gerektiğinde ؛yenecek ve içilecek şeylerin sağlanıvermesi, su üzerinde ve hava da gitmek, taş ağaç ve hayvanların konuşmaları gibi olağanüstü gerçeklerdir. Bunlar Peygamberlerden olumlanırsa "Mucize" Velilerden (evliyadan) olursa "Keramet" denilir.
Evliyanın var idiği hakkında yukarılarda belirtildiği gibi Evliya'nın kerameti de Kur'an ve Hadislerde belirtiliyor.
Keramet sağ olan Velilerden oluştuğu gibi, ölmüş olan Velilerden de kerametler olagelir.
Evliyadan olagelen keramet, muhakkak bir selâmet, hayır ve uğur yönlerinde olagelir. Kimi veliler, bu olağanüstü nitelik ٧e niceliklerinden kendilerinin de haberi olmaz.
Bir de ilhâm vardır ki, bu da. Yine Tanrı yolunda olan kişilerin gönüllerinde Tanrı taala tarafından belirlenen bir anlam
dır ki, Velilerden bu tür olanaklar da kendini gösterir. Çoğu1 kez kişisel ve genel anlamda uyarmaları ve davranışları olur. Ön sezişi kuvvetli olan bu Velilere "ehli mükaşefe'. denilir.
Ls..
Eski Menâkıbnâmelerde böyle gerçek Velilerle ilgili bazı düş olaylarının da gerçek bir keramet imiş gibi gösterildiği de görülmektedir. Bunların da ayırt edilmesi gerekir. Örneğin: Kitabımızda yer alan Şeyh Ali - yüs - Semerkandi'nin Zeyne kasabasına ilk geldiği günlerde Karamanoğlu İbrahim Bey ve Müsteşarı Ahi Ahmet Halifenin düşlerinde Zeyne'y. götürü■ İtişleri olayının bîr gerçek keramet imiş gibi gösterilmesi
Hazreti Peygamber, bir hadisinde, böyle mümtaz kişilerin her asırda var idiğini ve kıyamete kadar da var olacakları belir tilmektedir.
Evliyalık mertebesine ulaşabilmek için ön şart' Hem dinsel bilimleri ve hem de İslâm hukuku bilimlerini tam anlamıyla bilmekle beraber, tasavvuf ilmini, yâni bâtını bilimleri Kelâm ilmini de çok derinlemesine bilmek ve bu bilgilerini, yukarılarda denildiği gibi yaşantılarında bedenen ve ruhan yerine getirmek, uygulamaktır.
Büyük Islâm Müctehidlerinden, İmam Mâliki hazretleri derki 'Bir kimse dinsel ve İslâm hukuku bilimlerini iyi bilir, fakat tasavvufi bilimleri, yani Tanrıya yakın olmayı ve Tanrının arzusuna göre olmayı bilmez veya da yapmazsa bu kişi fasik tır. Eğer bir kişi takvayı yâni tasavvuf bilimlerini öğrenirde dinsel ve İslam hukukunu bilmezse o kişi de zındıktır. Fakat bir kimse her iki yönlü ilimleri bilir ve uygularsa işte o kişi gerçeğe ermiş kişidir buyururlar.
Bir de Evliyalık taslayanlar vardır ki : bunlar gerçekten cahil insanlardır. Oldum olasıyla bir Sofilik kisvesine bürünüp, kendilerini suret'i haktan göstererek cahil halkı kandırıp, İslama aykırı çeşitli herzeler çiğneyen bu yönlü kişiler toplum için birer tehlikedirler. Bu yönlü insanlar dünde var idiler, bugün de vardırlar.
Cüneyd'i Bağdâdi Hazretleri demiştirki: "Eğer herhangi bir adamı kerametle görürseniz ki, çeşitli olağanüstü olaylar göstermişlerdir. Sakın bu kişiyi hemen Evliya sanmayın. Bu gibilerin yaşantıları boyunca Tanrının emirlerine ne yön ve ölçüde uyuyor, din kuralları uyarınca yürüyormu? Bu tutumlarını inceden inceye araştır, o'na göre, Veli ve kendinden olagelen hallerin gerçek keramet olup olmadığına kanıyı yürüt" derki, bu kişinin bir yalancı Evliya olup olmadığını araştırın demek istiyorlar.
Gerçek Veli, yukarılarda denildiği gibi, görüntüleriyle kendilerinde Tanrısal bir anlam fışkıran ve yolda giderken rast gelip görenlerin, velevki azacık olsun sohbetinde bulunanların gönüllerinde bir hidayet ışığı belirtisi bırakan kişilerdir. >
Gerçek Veli de ilm'i batın ve ilm'i mükaşefe ad،؛verilen bir ilim vardır ki, bu ilim Tanrı taala nın hikmetlerinden olan bir hikmettir. Tanrı bu-bilimi dilediği kulunun gönlünde tecelli ettirir. İlm-el-yakın denilen bu mertebeye erişen Veli lerden, kendilerinin bu ululuğa erişkinliklerinin farkına varamayanlar da oluyor..
ŞEYH A L İ - YÜS - SEMERKANDİ (Şeyh Ali Sultan)
Başka şehir ve kasabalarda, hatta: Rumeli dolaylarında bir Karamanlıya rast gelen herhangi bir kişi, o Karamanlıya gıpta ile bakarak "Demek, siz evliyalar yatağı Karamandansınız ha: Ne mutlu sizlere ki, Evliyalar evliyası Şeyh Ali - yiis - Semer- kandi hazretleri gibi evliyalar hep sîzdedirler." derlerimiş. Bu konuyu Babamdan ve eski Karaman büyüklerinden duyaridim.
Evet: Nice nice büyük bilginler, Mürşidler burada yetişmişler, ya da, bu topraklara gelip yerleşmişler. Bakınız bir şâir ne demiş.
Mülk'ü Karaman olmasaydı nazargâhı HudâEvliya gelüp, anda bulmazidi neşvünemaŞehsüvarım: Sakın ol yerleri hâli sanma.Çiğneme künz'ü (x) ayağını alur Ejderha.
(x) Künz: Köşe bucak anlamınadır.
İşte: Başka şehir ve kasabalar halkının Karamanlılara karşı gıptalarını çeken Evliyâlardan birisi de, Karamanlıların Şeyh Ali Sultan dedikleri, Semerkandlı Şeyh AliıAlaeddın Hazret - leridir. ؛ ;
Şâdad tan olan: Yâni soyca Hazreti peygambere ulaşan bu zat aslen Şirvanlı olup sonraları Semerkande göç eden İslam ulularından Seyyid Yahya'i Şirvani denilen bir zatın oğludur. Bu Seyyid Yahya, Alaeddin Rumi'nin Piri olup Bakü de oturan Seyyid Yahya'i Şirvani değildir. Şeyh Ali Sultanın babası olan Seyyid Yahya, daha önceleri yaşamış, ölmüştür.
Şeyh Ali - yüs - Semerkandinin babası Seyyid Yahya, Şeyh Ali Sultanın anası ile Semerkand de evlenmiştir. Anası Şeyh Ali ye gebe olduğu devrelerinde, kendisinde zaman zaman olağanüstü haller görür ve doğacak yavrusu için bazı ön sezişleri olurmuş.
"İslamda Evliya meselesi" adlı kitabın 359. sahıfesinde her ümmet'in, her kavm'in, her asırda her toplumun evliyası vardır denilmektedir
Kendilerinde bu olağanüstü haller bulunan İmâm'ı âzam Hazretleri, bu halleri nedeniyle insanların kötü hallerini, ayıplarını görmemesi için, kendisinden bu hallerin tecelli etmemesini Tanrı'dan dilemiştir.
Sonuç olarak, gerçek anlamda Evliya vardır. Tanrının yakı- ni olan bu erişkinlerin kerâmetleri de vardır ve gerçektir. (X)
Bir Hadis'i nebevi de şöyle deniliyor. "Evliyalar öyle zâtlardır k i: görüldükleri vakit Allahı anmak akla gelir."
İmam'ı Şafii hazretleri de şöyle buyuruyorlar. "Eğer bilginler Evliya olmazlarsa, Allahü taâlâ (c.c.) Câhil kimseyi Veli (dost) edinmez.
Ahmed Eflâki Dede de... "Menâkıb ' ül - Arifin" de şöyle diyorlar. "Veliler: Güneşlerin güneşi dirler, Güneş onların nurlarından ışığı aldı.1, diyerek Evliyaları yüceltirler.
Evliya ya ırîinkir olan Hak yolundaâsı dir O yola âsi olan Gönüllerin pasıdır
(X ) insanlar 6, duyguyu, acaba bir mucize ve kerametmi ki derler.. Mucize ve karemate 6. duyudan daha ötelerde, Tanrının kimi insanlara sunduğu özel bir yetenektir. Bilim'in gelişmesi, yani buluşlar için sadece zekâ (bellek) yetmez. Birçok büyük bilginlerde ayrıca bir de seziş yeteneği vardır.. Bu gibi kişiler başka hiç bir kimsenin bilemeyeceği şeyleri zekâsını da kullanarak sezişlerini yürütüp keşf ederler. Görünüşte birbirleriyle hiç ilgisi olmayan olaylar arasındaki ilgiyi ayırd ederler, gerekeni birbirleriyle bağlarlar.
Hazreti Peygamber: Bunları imâ ile şöyle buyurmuşlardır. "Mü'minin firaseti (sezişi) nden korkunuz, çünki o Tanrının nuruyla bakar." (Buradaki korkunuz terimi nin anlamı yalınız korkunuz değil, o'na inanınız, bağlanınız anlamına da olmalıdır.) Evet: Bu tutum kimi büyük tasavvuf ehli olanlarda görülmüştür.Her Veli'nin bir cihetten rutbe'i ulyâs. varHepisinin aşk icre lâkin Şâhı, Mevlanası var.öyle bir Sultan'١ vahdet, şehriyâr'ı aşk kimHilkatinde lafz'ı aşkın ruşenâ mânası var.
Semerkande vardıktan Sonra: Bir gece düşünde, Hazret Peygamberin Sahabelerinden aldığı manevi bir yönerge ve uyarı da: Dem Mağarasına giderek burada "halvet'e (Yalınızca kalıp ibadetle meşgul olması) bildiriliyordu. Bu yönergeye uyarak Dem mağrasına (2) giderek halvete çekildi. Çok uzun bir zaman bu mağarada halvette kalan Şeyh A li. yine bir uyku anında aldığı manevi bir uyarı nedeniyle Mağaradan çıkarak, uyarı gereğince Medine'i Münevvereye gitti ve uzun yıllar Rav- za'i mutahharede TUrbedârlık yaptı.
(1) Şeyh Ali Sulten'ın babasının Büyük Halveti Şeyhi Sey- yid Yahyâ'i Şirvâni olduğu hatıra gelirse de: Şeyh Ali Sultan 140 yaşında iken 836 hicri, 1424 miladi yılında. Kara- manoğullarından 11. İbrahim Bey zamanında Karaman'a geldi ve Karaman'da 30 yıl kadaryaşadıktan sonra ölmüştür Seyyid Yahyâ'i Şirvâni'nin ölüm yılı 868/1462 yılıdır ki: Evliyalar arasında en uzun ömürlüsünün Şeyh Ali Sultan olduğu ve 160 yıldan fazla yaşadığına göre, bu zattan 6 - 7 yıl sonra ölen Halveti Şeyhi Seyyid Yahya'nın, Şeyh Ali Sultan'a baba olması ihtimalden uzak kalıyor. Esasen Seyyid Yahyâ'i Şirvâni Şirvan eyâletinin Şemah kasabasından olup, Semerkand'a gittiğine dair hiç bir kayda rastlanamamıştır. Ancak Şemah da bir ihtilaf nedeniyle buradan ayrıl arak' Bakü şehrine gidip oraya yerleşmiş ve orada ölmüştür. Şeyh Ali Sultan'ın babası ise, daha önceleri yaşayıp, ölmüş olan bir başka Seyyid Yah- yâ'ı Şirvâni'dir.
2- Şeyh Ali Sultan'ın halvete (yalınızlığa) çekildiği Dem Mağarası Şam şehrinin kuzey taraflarındaki (Şimdilerde Türk-, lerce kırklar dağı denilen) Kaysun Dağıdır.
Hazreti Adem'in oğullarından Kaabil, Hâabil'i bu dağda öldürmüş, cesedini sürükleyerek bu Dem mağarasına götürdüğü cesçdi sürüklediği yerlerdeki taşlar üzerinde, şimdilerde de kan rengi görülürmüş. Bu nedenle de bu mağaranın adına kan anlamına gelen (Dem) mağarası denilmiş.
Peygamberlerden Hazreti İbrahim, Musâ, Eyyub ve Lüt Peygamberlerin bu mağarada itikâfa çekilerek ibadetle rnşgul oldukları İslam tarihlerinde kayıtlıdır.
Şeyh Ali 12 yaşında iken ölün annesi, çok ittika sahibi bir kadın imiş. Hiç abdestsiz yere basmamış. Ölümünden önceki yıllarda oğluna "Oğlum: Ben senden birçok ululuklar umuyorum. Sana gebe iken bir an olsun abdestsiz durmamaya dikkat ettim, ağzıma şübheli bir şey koymadım, sana abdestsiz süt vermedim. İnşaallah sen çok büyük adam olursun." derimiş.
Küçük Şeyh A li, yedi başında iken Kur'an kerimi tamamen ezberine almış, öniki yaşına varınca, müsbet ve manevi bilimlerde yetenekli bilgi sahibi olmuş. Onyedi yaşında da Kur'an tefsirine başlamış olan oğlunda olağanüstü yetenekler gören babası Seyyid Yahyâ'i Şirvâni: Her karşılaştığında oğluna: "A LE Y K E AVN ÜLLAH , Y A TAC 'Ü L - A R İF İN " diyerek selamlarmış.
Şeyh A li: 20 yaşında iken Babası ile birlikte Hicaza gitmişler. Hac farizasını yerine getirdikten sonra, Babasının da uygun görmesiyle, Hicaz da mücâvir olarak kalmış. Kavrayış yeteneği çok üstün olan Şeyh Ali Hicaz kıtasında kaldığı müddetçe, bu ülkenin bilginlerinden de, Arap filolojisini tüm incelikleriyle öğrenmekle beraber müsbet ve manevi bilimlerin de derinliklerine inmiş. Bu arada Mısır, Şam ve Bağdat şehirlerine de giderek, buralardaki büyük bilginlerin de ayrı ayrı branşlardaki derslerine de devam .؛tmek suretiyle "Yed'i tulâ" sahibi bir allâme mertebesine ermiş ve *artık hiç bir âlim Şeyh Ali -yüs- Semerkandi ile tartışmaya cesaret edemez olmuşlar ve üstünlü-, ğü’nü tasdik etmişler.
Bu Zât: Uzun yıllar Hicaz dolaylarında kaldıktan sonra Şirvan'da bulunan Babasını ziyârete gitti. Tasavvufi ve felsefi bilimlerden yana bazı derinlikleri de babasından tamamladı ve Babası Seyyid Yahya'؛ Şirvâni (1) izni ile.halkı irşada görevlendi. Bir zaman sonra: doğum yeri olan Semerkand şehrine gitmek üzere yola çıktı. Yol güzergahındaki "Esferan" şehrine uğrayıp, Seyyid Abdurrahman'ı Esferani yi de ziyâret etti. Seyyid Esferâni tarafında büyük bir iltifat ve i؛gi ile karşılandı. Sekiz ay kadar Seyyid Abdurrahman Esferani'nin Zâviyesinde kalarak bu zattan da, felsefi birçok manevi gerçekler öğrendi.
Medine'de bulunduğu zamanlarda. Bir gece düşün de Hazret؛
Peygamberden şöyle bir •buyruk aldı. "Ey benim ferzend'i saâdetim: Sende bulunan ulüm'u ledüniye (İlâhi hikmetler) ve kemâlat'ı şer'iye zâyi olmasın. Şimden sonra. Benim icâ- zetimle (iznimle) ümmetime irşâde vusul eyle, dilşâd eyle. -Ehli Karaman bir bölük hayran, gözleri giryân ve ciğerleri büryân, kaabil'i ıslah, karib'ün - min salâh mü'min dirler, Hak tâalâ seni ol iklime rahmet ve ol kavme hidâyet vermiştir ve sana tabî olanlar benim has ümmetim ve ehli sünnetim olurlar" deniliyor.
Şeyh Ali Sultan bu buyruğa uyarak yola çıkacağında. Karaman dolaylarının hangi yöresine yerleşeceği aklına gelmişti ki, O gece düşünde şöyle bir uyarı aldı. "Yolda giderken, önününzde manevi bir yeşil asanın ilerlemekte olduğunu ve bu asa nerede kayıp olursa (veya yere inerse) orada kalması." uyarısını almıştı k i: Bu uyarıdan sonra yola çıkmış. Evet: mânevi bir yeşil asa, önünden ilerliyor. Bu asanın ardısıra gün ler ve aylarca yola devam etmiş. En nihayet, bir gün bu Asa nın yere indiği yörede kalmış. Bu yöre Zeyne kasabasıdır.
Bir diğer kitapta da: Şeyh Ali Sultan Medine de iken. Kendisine "Kutp - ül - aktab" sın diye bir tebşir (Müjde yönlü bir haber) duyurulduktan sonraki günlerde, bir de. Kendisinin Karaman'a gitmesi uyarısı verildi ve Hızır aelyhisselamın getirdiği bir At'a kendisi ve bir başka at'a da Hızır Alyhisselam binerek bir sabah namazı vakti; Lârende dolaylarında bir mahalx de koyup, Hızır aleyhisselâm ayrılıp kayıb olduğu kayıtlıdır.
Şeyh Ali Sultan Zeyne kasabasına yerleştikten birkaç vakit sonra: "Karamanoğlu II. İbrahim Bey ve Müsteşar، Ahmed Paşa ki Karamanlıların Zâviye Sultan dedikleri Ahi Ahmed Halife ile tanışmaları şöyle olmuştur.
Zâviye Sultan diye tanınan Ahi Ahmed Halife, aynı zamanda Karamanoğlunun Müsteşarı idi ve bu Müsteşarlığı nedeniyle de Ahmed Paşa olarak anılırdı. Ahi Ahmed Halife herne kadar Karaman Beyi'nin Müsteşarı (Müşâviri) idiyse de. esasında Derviş gönüllü idi. Nerede bir Şeyh ve Derviş duyarsa, onların ahbabı,yarânı olurdu..
Bu mağaranın yakıninde merdivenle çıkılır, büyüklü küçüklü hücreler (oturma yerleri) bulunan çok sağlam ve geniş bir Mabet varımış. Her pazartesi ve perşembe geceleri burada kandil yakılırmış.
Şam Vilayeti Muhtesibi (Belediye Başkanı) olan. Karamanlı Sinâneddin Karamâni Paşa'nın oğlu olup, Şam'da yetişen' ve Şam'ın Hicaz vakıfları nâzını (Bakanı) olan Ahmed el Karamâni 'nin konağı ve Bahçeleri bu dağ eteğindeki Sâlihiye mevkiindedir.
Hazreti İbrahim'in doğduğu diğer bir mağara ki: Kuran kerimin en'am süresinde sözü geçen mağara da bu Kaysun dağın- dadır. Bundan sonra daha birçok hikâyeleri bulunan bu dağ
İslâmlık ve Hiristiyanlık âleminde mukaddes olarak tanınmaktadır.
Şeyh Ali Sultan'ın (Menâkıb'i Seyyid Ali -yüs - Semerkan- di adlı kitapta, bu Dem mağarasında kırk yıl kaldığı ve bu zamanlarında dâima beraberinde kayıb erenlerinden ervah'ı ulviyelerin bulunduğu ve çoğu zamanlarında Hızır aleyhisse- lam ile de buluşarak, Hızır aleyhisselamla da İlâhi esrâra dair konuşmalarda bulunduğu ve kırk yılın sonunda, üç kez, kaib- ten gelen bir uyarı sadasından sonra, artık Halvetten çıkması işaret olunmakla beraber. Bu arada Hazreti Peygamberden de, birkaç kez: tekrar Medîneye gitmesi işaretini aldı ve bu uyarmalar nedeniyle de: Mağaradan çıkarak ,Tayyimekan" suretiyle Medineye geldi ve burada da kayıb erenleriyle ilişki kurarak; ruhâniyet görünümüyle kutbiyet hizmetinde, cismani görünümüyle de, Nakıb-ül-eşref ve Şeyh-ül- Harem oldu. Her gün Mekke'i mükerremeye gelerek, Hanefiler makamında imamlık edermiş.
Kırk yıl da bu düzenle. Medine'de kaldı. Bu sıralarda 140 yaşında olduğu, çeşitli kaynaklarda bildirilmektedir.
Ahmed Halife Hazret'i Piri görünce, vücudu titrimeye başladı, saçları diken diken oldu, aklı başından gitti. Hazret'i Pir, karşısındakinin bu hâline gülerek Korkma, emin ol: dedi ve oturmasını işâret etti. Ahrned Halife oturunca, Hazret'i Pir "Merhaba ey şehriyar'i Şah vü Gâr" diyerek söze başladı ve uzunca teveccühler ve iltifatlar göstermesi üzerine Ahrned Halife kendisine gelip, hemen Şeyhin dizini öpüp, özür dileyerek, lâzım gelen hürmetkar cevaplarda bulundu. Bunun üzerine Hazret'i Pir de, güler yüzle "Ey Emir Ahrned: Bizimle âşinâlık
ezelidir." dedikten sonra kendisinin kim olduğunu ve ne gibi halleri bulunduğunu, soyunu, seçeresini anlattıktan sonra yine "Ey Emir Ahmed Hak tâala enbiya aleyhisselâmın icâzetiyle (İzni ile) buralara gelmişimdir. Ceddim, bu bendesini buralara göndereceğinde ondan 12 umde (ilke) istedim ve isteyip te bana bahş ettikleri ilkeler şunlardır...." diyerek bu oniki ilkeyi anlatıvermiş.
Bu ilkeleri duyduktan sonra Ahmed Halife, Şeyhin ayağına kapanarak, Şeyh'e biat etti (bağlandı). Şeyh de Ahmet Halifeye, halvet'e girmesini (itikâf'a, yalınızlığa çekilmesini) üç erbain Halvette kalmasını, yani 120 gün halvette kalmasını söylemesi üzerine Ahrned Halife halvete girip 120 günlük halveti tamamladıktan sonra, Hazret'i. Pir yanına çağırarak "Gel ya Emir Ahmed. Seni izni hak ile yine hânenize gönderelim, kudretullah vardır, zuhur etse gerek, inşaallahü taala, yine tezce gelirsiniz. Sultan İbrahime (Karamanoğlu İbrahim Beye) dahi inayet'؛ ezeliye olmuştur. Seni arkadaşınızsız bırakmayalım" dedi ve Ahmed Halifenin eline bir mektup verip, dışarıdaki o gençleri çağırarak "Nereden alıp getirmişseniz oraya götürünüz." dedi. O gençler de Ahmed Halifeyi yine At'a bindirip, bir anda kendi evine, yatak odasına bıraktılar.
ŞEYH A L Î SULTAN'IN KARAMAN B EY İ İBRAHİM BEY VE M ÜSTEŞARI AHMED PAŞA (AHİ AHMED. H A LİFE) İLE TANIŞM ALARININ ÖYKÜSÜ.
Şeyh Ali Sultan. Bir Cuma gecesi idi. Ahmed Halife (Ah- med Paşa). Gündüzün Karaman Beyi'nin sarayında, beylik işleriyle meşgul olup, görüşmeler tamamlandıktan sonra İbrahim Bey'in teklifi ile, akşam yemeğini de Bey'in sarayında beraberce yedikten sonra Zâviyesine gelmiş ve kendi özel odasına çekilip yatağına yatmış. Uyuriken, odanın kıbleden taraf duvarı yarılarak, iki genç erkek odasına girivermişler. Bu durum karşısında ürperen Ahmet Fakı, hemen kalkıp kılıncına sarılarak karşı durmuş. O iki kişi. Yâ Emir.Peyk ile (Elçi ile) niukatele olurmu? demişler. Ahmed Halife de onlara, Ey bi edeb ler. Bu zamanda benim harem haneme girmek ne ma'kul hareket olur." demiş. Onlar da "Yâ Emir: Biz emir kuluyuz, Bize suç isnadı câiz değildir. Seni Kutb'ü zaman davet eyledi. Durma, haydi gideceğiz." dediler. Ahmed Halife de. onlara Kutb'u zaman nerededir diye sordu. Kutb'u zamanın Zeyne kasabasında olduğunu öğrenince. Arada hayli mesafe olduğunu ve vaktin gece oluşu nedeniyle şimdi gidilemeyeceğini söylediysede. Emir kulu olan gençler ısrar etmişler ve "Ey Emir. Boşuna inad etme. Şimdi Allahın izniyle senin canını usulünden koparırlar, helak olursun" dediler. Ahmed Halife yine de inad etmesi üzerine. Hemen o anda bir zelzele başladı, evin dikmele ri, düvarları sarsıntıya uğrayarak dam'm toprakları dökülmeyi■ başladı. Bu olaydan irkilip korkan Ahmet Halife. Hemen Kur1 an dan "Ayet el - kürsi yi okumaya başladı. Karşısındakiler tekrar dile gelerek. " Ey Emir: Tanrıya yakarmayı bırak. Biz ervah,ı habise den değilizki, Bizden çekinesin. Biz ervah'ı mukaddese ve ricâl'ı kayıptan "Kutb-ül - aktâb Huddâmıyız (Emir kuluyız). Emr'i hak ile, Kutub sizi davet eylemiştir. Dâvete icâbetten (gitmekten) başka Çâre yoktur." dediler. Ahmed Halife çaresiz kalınca, ayağa kalktı, gençler de içeriye girdikleri yerden kayıp oldular. Ahmet Halife dışarıya çıkınca, gördüki, o gençler, bir At'ın yanında, At'ın özengişine yapışmış duruyorlar. Hemen Ahmet Halifeyi At'a bindirip "tayyı mekân yönüyle Şeyh Ali Sultan'ın bulunduğu yöreye ve Zâvi- yesinin önüne indirdiler.
murakabe alemine dalmıştım ki, bir gürültü koptu, yukarıya baktım, odanın tavanı iki şak olup ayrıldı ve bir iri kuş üzerime gelerek beni pençeleri arasına alıp havalandı, çok yükseklere çıkardı ve bir yerlere götürüp beni bir hanenin önüne indirdi. Kırk adat Derviş beni, hane kapısı önünde selamlayarak tazım ile içeriye aldılar. Girdiğim yer, âli bir salun idi, içinde yedi kişi seccadeler üzerinde oturuyorlardı. Bu yüzleri nurlu ve hey- .etli olan insanlardan aklım şaşırdı. Sonra kendime geldim؛؛Etrafıma bir daha baktım, bir kürsü (Koltuk) üzerinde yeşil elbiseli, yeşil sarıklı bir Aziz oturuyor. Beni o yedi kişi, ol Azizin huzuruna doğru götürdüler. O aziz, adamlarına işaret etmesi üzerine bir oturma kürsüsü getirdiler ki, bu kürsü (Koltuk) hiç bir Padişahın göremediği gayet zeynetii ve olumlu bir kürsü idi. Beni o kürsünün üzerine toruttular ve el bağlayıp karşıda durdular. Ol Aziz söze başlayarak, bana iltifatkâr sözler söyledi. Ben de gereken h(irmetkâr cevaplar verdim. Bundan sonra, ol Aziz bana kimliğini, şeceresini ve nerelerden geldiğini, ne maksatla buralara gönderildiğini uzun uzun anlattıktan sonra bana kırk günlük bir konuğumuz ol dedi. Ben de bu teklifi memnunlukla kabul ettim. Velhasılı. Kırk gün o! Aziz ile beraber oldum.
Kırk gün sona erince, kırk birinci günün gecesi kırk D.ervişe, beni kendi memleketime iletmelerini emr etti. O kırk Derviş beni bir At'a bindirip, At'a bir işaret ettiler. At yıldırım gibi uçup beni saraya getirdi. Gözümü açınca kendimi özel ibâdet odamda, namaz seccademin üzerinde oturur gördüm. Sabahleyin, ev halkının, bana bunca zamandır nerelerdesin diye bir soru sormadılar dedi.
Ahmed Halife (Paşa) da aynı gecede olagelen kendi başından geçenleri anlatır ve İbrahim Bey'e verilmek üzere kendisine emanet edilen mektubu çıkarıp İbrahim Bey'e verir.
Bu olağanüstü durum nedeniyle düşüncelerdeler؛ken kapıcı başı yanlarına gelerek, kapıya üç Dervişin geldiğini ve Sultanın yanına girmek üzere izin istediklerini söyler. İbrahim Bey gelsinler deyince Dervişler içeriye girerler, İbrahim Bey onlara yer gösterir, Dervişler de gösterilen yerlere otururlar, sonra tekrar ayağ kalkarak ellerini göbekleri üzerine koyduktan sonra. İbrahim Bey'e, Şeyh Ali - yüs - Semerkandi hazretlerinin, kendisini ve beraberindeki Ahmed Halife de olmak üzere se-
Ahmed Halife kendine geldi. Etrafına bakındı, yatağında- dır. Ne olduğunu bilemedi, bir şaşkınlık içerisindedir: Çünki, herşey akşamki düzeri indeydi. Halbuki, o 120 gün dür başka alem içinde ve başka yerlerdeydi. Ev halkını yanına çağırdı, geldiler, tutumlarında hiç bir değişiklik yok. Ö umardı ki, "Yahu....: Sen 4 aydır nerelerdesin, demelerini bekliyordu. Böyle bir tutum yok. Onlara sordu. "Vakit ne vakittir" dedi. Onlarda geçe yarısıdır demişler ve yine Ahmet Halife onlara,, bu gece ne gecesidir diye de sorunca, onlarda Ahmet Halifenin şu tutumundan, sorularından endişelenerek "Size ne oldu bu gece, unuttunuzmu? Cuma gecesi değil mi? Gündüz Sultan Ib- rahimin yanındaydınız, akşam yemeğini sarayda beraber yemişsiniz, sonra da eve geldiniz ve bize, bu gece Cuma gecesidir, ben biraz ibadetle meşgul olayım - dediniz ve odanıza çekildiniz. İşte şimdi bize seslendiniz biz de geldik demeleri üzerine Ahmed Halifenin hayreti arttı, geçirdiği 120 günlük alemin bir rüyamı? hulyamıdır? dese, elinde bir de İbrahim Beye verilmek üzere bir mektup var diye düşünerek yanındakilere "Haydi gidiniz istirahatınıza bakınız. Ben sizi bir denemek için yanıma çağırdım ve bir şeyler sordum diyerek onları odalarına gönderdi. Vakit sabah namazı vakti olmuştu, namazını kıldı ve divan elbiselerini giyip, saraya giderek Sultan Ibrahimin yanı na vardı. İbrahim Bey den de "Yahu: Sen kaç zamandır nerelerdesin gibilerden bir soru ile karşılanmadı. Ama, İbrahim Bey'in halinde de bir değişiklik ve durgunluk varidi. Resmi hükümet işleri görüşülüp konuşulduktan sonra, İbrahim Bey Ahmet Paşaya (Ahmet Halife ye resmi makamlarca Paşa denilirdi.' "Ya Ahmed: Haydi Bahçeye çıkalım,biraz yeşilliklerler arasında oturalım." dedi ve bahçeye geçtiler, selamet bir yere oturdular. Ahmed Paşa, İbrahim Beye "Ya Şehinşah. kalb'i şerifinizde bir melal ve mülahaza' seziyorum, nedir." demesi üzerine, İbrahim Bey de, "Ya Ahmed: Bu gece bana bir aceb vakıa olmuştur, o nun etkisi altındayım, bilmem malihulyadayım, bilmem hakikatmıdır.?" demesi üzerine Ahmet Paşa da, hayrola inşaallahü taala" dedi. Bunun üzerine İbrahim Bey söze başlayarak. "Ya Ahmed: Gördüğüm rüya değildir, bir ya- kaza (Uyanıklık) abdest aldım ve tenha, kendi odama çekildim, on iki rikat namaz kıldım, sonra seccade üzerinde
Şeyhin ayağına kapanarak o'na biat etti (JVlürid oldu) ve Ahmed Halifenin elini tutup Hazreti Pirin eline uzattı ve "Ey Dâver'i taht'ı velayet, ben ve Ahmed kulunuz, cenabınızın köleniz’iz, herne buyurursanız ferman sîzindir." dediler.
E Y KEREM KA R . KAPINA G ELM İŞİZ BEN DELİĞE K IL BENDENİZ AHMED - İBRAHİM LE DERGAHINDAN
RED ETME M ELÜL
Bu yakanlardan sonra Hazreti Pir de, "Ey Pâdişâh. Şimdi "Sultân - üs - Selâtin’i ehli din oldunuz. İznimle, tahtınıza gidesiniz. Bizim evrâd.ı şerifimizi her bâr okuyasınız.' dedi. O günden sonra İbrahim Bey, Ahmed Halifeyi orada bırakarak diğer yoldaşlarıyla Lârendeye geldiler.
Şeyhin yanında kalan Ahmed Halifeye, Şeyh şunları söyledi "Yâ Ahmed: Biz Karaman'a sizin için geldik Dünyada yârim ve sahib sırrım sensin, emri hak ile yedi erbain çekmek (Yedi adet kırk gün kalmak) gerektir.1 dedi. Ahmed Halife bu yedi erbain devresinde iken pekçok Tanrısal sırlara vakıf oldu.
İbrahim Bey ve Karamanlıların Zaviye Sultan dedikleri) Ahmded Halifenin başlarından geçen (Miraç türünden olan) rüya olayları, daha önceleri başka başka İslam mutesavvıfları (Mistikleri) nin başlarından da geçmişidi. Şeyh Muhiddin Arabi nin ve Beyazid’i Bistâminin de bu tür miraca ulaştıkları hakkında gerek kendilerinin ve gerekse mtiriblerinin ağızlarından dinlenilmiş olduğu gibi müslüman olmayan evliyalar dan kimilerinin de öldükten sonra miraca erdikleri birçok eski dinsel kitaplarda görülmüştür. Eski Hindu lerin Peygamberi tanınan "MAnü " öldükten sonra uçup gitmesi. "BUDDA" nin göklere çekilmesi Hazret'i Musa'nın "MOALİ" vadisinde bir Melek tarafından "YAH U VA " ya (Tanrının yanına) götürülmesi ve Hızreti İsa'nın çarmıha gerildikten sonra göklere çekilmesi gibi. (Bak: Cemil Sena'nın Hazret'i Muhammedin felsefesi adlı kitabı 65 - 66. sahifelerine
19
lamladîğını söylerler ve mesajı olan şu. "Biz bu diyara emri hak ile onlar için geldik. Onlar bizim ziyaretimize gelemezlerse biz onların yanlarına varalım." sözlerini söylerler.
İbrahim Bey, Dervişlere hayli ikram ve iltifatlarda bulunur ve sorar: Sîzler nereden gelirsiniz der. Onlar da Şeyh Ali - yüs- Semerkandi huzurundan geldiklerini ve Şeyhin büyüklüğünü bu geceki ahvalden anlamış olmaları lazım geldiğini söyledikten sonra, fazla konuşmayı bırakalım, Kutb'ü zaman bizi bekliyor. Cevabınızı verinizde gidelim dediler. İbrahim Bey de. bu davete memnunlukla icabet edecklerı'ni açıkladıktan sonra. Dervişlere yemek sofrası getirmelerini dışarıdaki adamlarına emr etti ise de, Dervişler oradan kayboluverdiler. İbrahim Bey ve Ahmet Paşa, bu duruma da şaşakaldılar. (3).
İbrahim Bey, Ahmed Paşaya "Lârende ulularından kırk k işilik bir kafile hazırlayıp yola çıkalım. Hazreti Pirin duasını alalım" dedi ve o gün hemen münasip büyük adamlara haber gönderilerek yol hazırlığına geçildi ve iki gün sonra yola çıka rak Zeyneye varıp, Şeyh Ali Sultan ,in Zaviyesine geldiklerinde Şeyh bunları, karşılayıp iltifatlarda bulundu ve "Merhaba bi’l veledeyn’il sâlihin, şâd geldiniz, müşerref olduk, sizlerle ruhani safa etmişidik (O geceki âlemden kasd olunuyor.) Elhamdülillah ki, cismâni dahi mukadderimiş." dedi.
Şeyhin odası, döşenmeleri ve kendisi, aynen o geceki idi. Hazret’؛ Pir oturdu, misafirlerine de yer göstermesi üzerine onlar da gösterilen yerlerine oturdular. Şeyh el kaldırıp dua eyledi ve "Allahümme enzil aleynâ mâideten mines semâ.1 dedi (Yâni Allahtan kudret taamı istedi.) Biraz sonra odanın tavam yarılarak, ayrı ayrı üç sofra geldi, her sofrada, taze balık, bıldırcın kebabı, sirke, süt, bal, taze üzüm ve hurma varidi. Yemekleri yediler, sonra sofra ortadan kayip oldu. Biraz sonra da yine kayıptan şerbet kaseleri geldi, şerbetleri de içtiler, ziyafet bittikten sonra dua yapıldı.
Bundan sonra. Şeyh söze başlayarak. "Ey Sultan İbrahim Bu diyâra, Hak taala bu bendelerini ceddim Muhammed Mu١ tafa (S.A.) ricasıyla göndermiştir. Hak taala nın muradı im diyarı gazabından emin eylemektir. Bizim zahirde vücudumu/’ Kâbe’i maksuttır. Ölümünden sonra da kabrim Kâbe’i fukara dır." diyerek sahife cü pasajdaki anlatılan kendi hayatsafhaları hakkında enteresan bilgiler verdikten sonra, beni bu diyara ceddim Seyyidel mürselin göndermiştir. Seni irşada geldim ve senden Ahmed Halifeyi istiyorum, bana Ahmed Halifeyi ver dedi. İbrahim Bo\ Şeyhin bu konuşmalarından sonra,
Tefsir daha tamamlanmadan, Mücadele süresine başlanacağı sıralarda ömrünün son çağları geldiğini anlayan Hazret'i Şeyh Tefsirini tamamlayamavarak. Lârendelilerden destur dileyip Karaman dolaylarına gelirken önünde rehberlik yapan manevi yeşil Asa'nın düştüğü Zeyne kasabasına geri gitti.
Şeyh Ali Sultan'ın bu tefsirine Tefsir'؛ Semerkandi ve bazı kaynaklarda da Kitâb'ı kebir adı verilmişsede, bu tefsirin,anlam kapsamları çok geniş ve derin anlamlı olüşu nedeniyle bu esere esas olarak verilen genel ad (İlimlerin denizi anlamına gelen) "Bahr-ul-ulüm" adıyla daha çok anılmaktadır. Bu tefsirden İstanbul. Süleymaniye kütüphanesi Esad Efendi bölümünde de 106 ve 107 numaralarda 3 cildi ve Eyub Sultan da Haşan Husni Paşa kütüphanesinde 55 numarada ve Laleli kütüphanesi 98 numaradaki Husameddin Dergahındaki kitaplıkta da bu tefsirden varimiş.
Şeyh Ali Sultanın Zeynedeki Zâviyesinde de bu tefsirinden bir cildi yakın zamana kadar var idiyse de bir değil tüm cildle- rinin bulunması lazım gelen bu tekkede bir tane dahi kalmamış. Yine bu Tekke de, Şeyh Ali Sultanın bir de mena kibnamesi varimiş ama o menakibnamede bir başkasının elinde kalmış. Kıravgalı Ahmed Bey de de Hazret؛ Şeyhe ve soyundan gelenlere ait bir seçere veya da mütevellinaıjıe olabilecek bir belgenin bulunduğu söylenir.
İstanbul'da Südlicede, Mahmud Ağa Camii önündeki türbesinde gömülü olan Karaman Bilginlerinden Cemal Halife diye anılan Ebu İshak Cemâli'i Kara mâni" adı ile tanınan ve Bahrul ulum tefsirinin kaldığı Mücadele süresinden başlavarak kuranın sonuna kadar yazdığı bu testiri ile Şeyh Ali Sultanın tefsirinin geri kalanını tamamlamıştır.
Kısmetimiş. gittim, bu iarendeli dedemizin türbesini ziyaret ettim. Bir tarafta kendisi ile oğlunun kabri birez arka yan tarafta da bu iki yatırın eşlerinin kabirleri vardır.
"(ŞEYH A L İ - YÜS - SEMERKANDİNİN LA REN D EYE DAV ET İ V E G E L İŞ İ)"
Aradan bir zaman geçtikten sonra. Lârende uluları, Şeyh Ali Sultanın Lârendeye davet edilerek, Lârende de, daha kalabalık halka ilmini yayması için, yine Zeyneye giderek bu büyük Bilgini ziyaret edip amaçlarını bildirdiler. Bu dâvetten sonraki gece Şeyh Ali Sultan Peygamberden aldığı bir önerge üzerine. Misafirleri olan Lârende uluları ile Lârendeye gitmeyi kabullenip, Ahmed Halife'yi de beraberine alarak Lârende ye gelirler. (Lârende ye gelişleri, Ahmed Halifenin yedi erbain yâni 280 günlük orada kalışının tamamlanmasından sonramı? yoksa bu devrenin bir kısmını Lârende demi tamamladı? Bu cihet meçhul)
Lârende bilginleri ve büyük Şeyhleri, bir müddet sonra Şeyh Ali Sultan dan, müsbet bilimlere de dönük, çok kapsamlı bir tefsir hazırlamasını rica ediyorlar Her davranışı ve her yapacağı iş için düşünde Hazreti Peygamberden aldığı, müsbet veya menfi önergelere göre davranan Hazreti Şeyh bu kez de yine aldığı önerge nedeniyle Larendelilerin isteği veçhile gayet uzun ve açık bir fesahat ile istenilen tefsiri hazırlamağa başlar.
Bu tefsirin yazımına: Lârende ulularından olan Hadis alimi ve Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendinin hocası olan Molla Haın- za'i Karamani yi görevlendirir.
Karşı köşede oturan Şeyh Ali Sultan. Önceden hazırlamış olduğu tefsir müsveddelerini söyler, Molla Hamza da yazanmış. Bu anlarda Hazret’i Şeyh öyle pozisyonlara girerimiş ki, beşeriyet aleminden sıyrılıp melekiyet hali gelirmiş ve bulundukları odanın içi öyle bir ruhaniyet alemi içinde olurmuş ki, Şeyh çok yorulur, kendinden geçer ve elindeki kaleme "Ük tüb ya kalem (Durma yaz) diye haykırırmış. Kalem de inayet'i rahman ile kolayca yürümeye başlanmış. Şeyhin bu hallerinden hayrete düşen Molla Hamza, bazen dalgınlık eseri olarak, tefsirin yazılışında hata yaptığı olurmuş. Kendinden geçkin .lan Şeyh o anda Molla Hamzayı ikaz ederek, filan kelime de şu hatayı yaptın, o.nu düzelt diye ihtarr 'da bulunurmuş. Gerçekten de Şeyhin dediği yerdeki hatasını görür ve düzeltirmiş.
20
lersiniz diye de sorunca, Hamza da ',Ey budala adam. Hem Kutb'ü zamanı davet edersin, hem de seni kurtaranı bilemezsin. Seni kurtaran Kutb'u zaman, dest'i kudret'i Yezdan ve Monlay'i Semerkandi vü Karamanı Hazreti Şeyh Sultandır." cevabını alınca, hemen o kişi Hazret.؛ Pir'in ayağına kapandı. Hazret'i Pir de o kişiye, bizim ile Karaman'a gidermişin diye sorunca, o da giderim dedi ve hemen yola çıktılar. Bu arada yolda giderleriken, Molla Hamza abdest almak üzere bir ırmak kenarına varmış ve abdest tazeleyeceğinde: yanında taşıdığı, güzel bir "Kaadı Beyzavi" tefsirini bir yere koymuş ve abdest il ma işi, tamamlandıktan sonra o tefsiri unutarak yola devaim etmişler. Larende ye Zaviyeye geldikten sonra, birara tefsiri aklına gelince, bakıyorki tefsir yerinde yok. Acaba nereye koy- dumki? diyerek tefsirini aramak üzere misafir odasına geçince orada, esirlikten kurtulup beraberlerinde gelen kişi ile Hazret'i Pir oturuyorlarmış, Şeyh başını kaldırıp Hamzaya baktı; Hamza'nm durumunda bir düşünce ve bir şaşkınlık varidi. Şeyh Hamzaya bu halinin neden ileri geldiğini sorunca. Hamza da: Evet bende bir acaib hal var. Bilmem hayal. Bilmem düş, nedir anlayamadım. Demin misafire sordum kim olduğunu. O'da beni rrtaskaraya aldı. Benimle alay etti. Tefsirimi bir şu kenarında abdest alacağımda koymuş idim. Orada unuttuğumu sanıyorum dediğinde Hazret'i Pir de gülerek. "Tefsirin kaybolmaz inşaallah, kırk gün sonra, Karaman Bezirganları gelir- leriken senin tefsirini alıp geleceklerdir. Onlardan sor da, tefsirin nerede kaldığını öğren" dediler.
Atadan kırk gün geçtikten sonra Karaman Bezirgânları (Tüccarları) gelmişler ve yedi kişilik bir gurubu, hediyeler, nezir kurbanları ile Hazret'i Pir'i ziyarete gelip, Pir'in elini öptüler, içlerinden birisi, tefsiri çıkarıp Pir'e uzattılar. Hazret'i Pir, Molla Hamzayı çağırtarak, ya Hamza: Tefsirinin burnudur? diye sorunca Hamza da evet budur dedi. ٧e Bezirganlara (Tüccarlara) sordu, Ey Hocalar: (Eski çağlarda tüccarlara Hoca denilirdi.) Bu tefsiri siz nerede buldunuz demesi üzerine, onlar da "Biz Kızıl Deniz kıyısından gidiyorduk, karşımıza büyük bir soyguncular çıkması üzerine sizi kalbimize aldık ve medet
MOLLA HAMZA'İ KARAMANİ'NİN M ACERALARI
Bir gün yine . Hazret1؛ Pir kendinden geçmiş, bam başka bir hal almış, insanlıktan üstün bir ruhaniyete, mehabete bürünmüş olarak görünce, kendisi de şaşkınlığa uğramış ve bir mahmurluk halı gelerek kendinden geçmiş. Bu halde iken hayal aleminde Hazret'i Pir dışarıya gider görmüş ve kendisinin de gelmesi işaretini vermesi üzerine o'da kapıyı dışarı çıkınca, bir Deniz kenarında olmuşlar. Şeyh Hamzaya seslenmiş. "Yâ Hamza bir Mü'min kişiyi kafirler esir ettiler, Maltaya götürüyorlar. O kişi bizden yardım istiyor, gel gidelim, o nu kurtaralım." demiş. Hamza da, Kafirin gemisi nerededir diye sorduğunda, "Malta'ya girmeye 12 mil mesafe kaldı.” cevabını vermiş. Hamza yine gülerek "İNNKE TA A RRU ZÜ L G A FFA R " imdi nazar eyle, ol gemiye nasıl varılır ve ol Mümin nasıl kurtarılır dedi ve o anda bir kasırga, bir tayfun çıktı. Bu tayfun hamzayı içine alıp yukarılara uçurup götürüyordu. Hazret'i Pir de o Tayfun'un yularını elinde tutup, yerde yürür gibi De nizin üzerinde yürüyordu. Bir anda Geminin yanına vardılar ve (Allahın izni ile olduğun yerde dur ya gemi.) Anlamında olan "K IF İ EYYÜ H ES SEFİN ETE Bİ EM RİLLAH İ TA A LA " demesi üzerine Gemi durakladı, hiç yol alamadı ve Hazret'i Pir gemiye çıkarak, Geminin sadrına (Kaptan köşküne) oturdu ve kasırga gemiyi döndürdü. Denizde de şiddetli bir fırtına başladı. Kasırga ve fırtına gemiyi Silifke sahillerine sürükledi. Gemi korsanları büyük heyecan ve can çabalarında iken, hep beraber karaya çıktılar ve o müslümanı korsanların elinden kurtarıp aldılar. Molla Hamzaya da dönerek, bu kurtardığımız adamı mahalline götürelim dedi. Hamza da, bu adam nerelidirki diye sorduğunda. O kişinin kendisinden son cevabını alınca, o kişiye sorduğunda MalatyalI olduğunu ve adının da Abdülmü- minin olduğunu ve Babası Abdulvehhab Medinede Hazret'i Pir Şeyh Ali Sultan'ın yanında bir yıl mücavir kaldığını ve Şeyh Ali Sultan, Babasına bir dua öğrettiğini, babası da bu düuayı kendisine öğrettiğini ve her ne zaman bir sıkıntı da kalırsanız bu duayı okuyasınız, derhal Hazret'i Pir imdadınıza yetişir, seni kurtarır dediğini şimdi de, korsanlara esir düşünce bu duayı okuyup Hazret'i Pirden yardım istediğini ve işte hemen sizler geldiniz, beni kurtardınız. Pekiyi, amma sizler kim
Semerkandli Füzeyi Fazıl. Sem.erkand de kendisini en üstün bir ulu kişiolarak bilir ٧e büyüklenirmiş.
Şeyh Ali Sultan. Bir zamanlar Semerkande ziyarete vardığında Semerakand halkının ileri gelenleri hep Şeyh Ali Sultan'ın misafir kaldığı Tekkeye vararak onu ziyaret etmişler- sede. Füzeyi 1"azıl kendisini Şeyh Ali Sultan'dan daha üstün görmesi neueniyle ziyaretine varmamış ama... birkaç gün sonra gördüğü korkulu düşler sonunda, Şeyh Ali Sultan'ın ziyaretine giderek özür dilemiş ve ziyaretlerini sıklaştırarak, ahbablığı ilerletmişimiz.Karamanlı Şeyh Abdulvahid Maksi d i Semerkande varacağı
sıralarda, Füzeyi Fazıl düşünde Hazret'؛ Seyyid Ali Sulum görüyor. Bu düşünde 'Yedi gün sonra ölümünüz mukadderdir. Namazınızı ahbabımızdan Abdulvahid Makdisi Kılacaktır" demiş.
Şimdi: Bu Abdulvahid de. Semerkande ve yanma varınca, durum-ciddileşti ve düş olayını Abdulvahid'e anlatmış, ölüm günü gelince de Abdulvahid'i yanından ayırmadı ve yatsı nama
zından sonra hep vedalaştı vasiyetlerini söyledi ve kendisi öldükten sonra Hazret'i Pir 'e selamını söylemesi için Abdulvahid den vaid aldı. Tekrar abdest tazeleyerek Yasin şerif okumaya başladı, Yasin şerif tamamlanıca da yavaşçacık kıbleye karşı, dönüp edeb He uzandı ve Kuran kerimin Bakara süresinin 162 ayeti olan "V E İLAHÜKÜM İLAHÜN VAHİD'UN LA İLA H E İLLAH U ' söyleyip ruhunu teslim etmiştir.
(yardım) istedik. Derhal bir nikablı (yüzü örtülü) bir kişi çıkageldi. Bize korkmayın. Hazret'i Şeyh Sutan beni size rehberliğe gönderdi. Bana tabi olun. Ben sizi selamete çıkarırım dedi. Bunun üzerine Eşkiyaların arasına girdik. Eşkıyalar bizi hiç fark etmeden aralarından geçip geldik ve bu tehlikeli mıntakayı geçince. O nikablı Şeyh cebinden bir kitap çıkardı ve bize vererek. Hazret'i Pir'e vardığınızda: Mübarek ayağını öptüğümü söyleyin ve bu kitabı, Molla Hamza, Dere kenarında unutmuş "Derban" bulmuş, bize verdi diyesiniz dediğini söylediler. ٧e o nikaplı Şeyh kaybolduktan bu yana kırk gündür yol gelirdik dediler.
Hazret i Pir, tefsiri Hamza'ya vererek. Bu tefsir sana himmet oldu, bu tefsir'i Kaadı ye bir haşiye yaz dediler. Hamza da Pir'in önerisi gşreğnce, bu Kaadı Beyzavi tefsirini daha da açık lığa kavuşturucu nitelikte bir Haşiye hazırlamaya geçti ve ta mamladıki. çok geniş kapsamlı olan bu tefsir haşiyesinin(ge nişleştirilmesinin١ adı da "Takşir-ül tefsir fi teysir ve't - tesyir," olarak literatörlere geçmiştir.
ABD U LV A H İD MAKDİSİ'NİN M ACERALARI .
Abdulvahid Makdisi Hazretleri. Şeyh Ali Sultan öldükten sonra Karaman'a gelip yerleşmiş ve zaman zaman Şeyh Ali Sultan'ın Zeynede olan mezarını ziyarete gidermiş ki, bu zat her nerede erişkin bir Şeyh ve ulu kişi duyarsa, onu ziyarete gider ve böylelikle günlerinin çoğunu seyahatla geçirirmiş.
Semerkand de de yaşı üçyüzü aşkın olduğu söylenilen çok erişkin, ad. da 'FÜ Z EYL 'İ FA Z IL " olan bu zatı da ziyaret etmek üzere yola çıkar ve günlerden bir gün Semerkande gelip, Fuzeyl'i Fazıl adındaki bu Şeyhin Zaviyesine vardığında. Şeyh kedisine nereden geldiğini sorduğunda, Karaman dan geldiği cevabını verince Şeyh Füzeyi de. Karaman diyarında Şeyh Ali- yüs - Semerkandi vardır, o'nu ziyaret edermisin diye sorunca, Abdulvahid: O zat, ben Karaman'a varmazdan önceleri ölmüş, ancak mezarını ziyarete giderim cevabını vermiş.
24
nımızdan birisini Kafirler esir alarak Malta adasına götürdüler. Şimdi Kafir Korsanı ile konuşuyorlar. Kalb gözü ile bak gör ne yapıyorlar." dedi. Evhadeddin de ilahi bir vecd ve deruni bir bağlılık ile malta adası taraflarına yönelerek bakınca gerçekten de "Kalender Ferah abadi" denilen Derviş ile Kafir Korsanı arasında konuşmalar oluyor ve bu konuşma sırasında öfeklenen Derviş Kalender Ferah Abadi karşısındaki Kafire çok ağır bir hakarette bulundu bu hakarete uğrayan Malta Adası Beyi olan bu kâfir askerlerie emir vererek odunlar yığdırıp ateşleyerek Derviş Kalanderi ateş'in içine attırdığını gördü. Bu durum üzerine Hazret! Şeyh Ali Sultan Şeyh Evhad'e "Y â Evhad. ne duruyorsun, o Dervişi yanmaktan niçin kurtarmazsın" dedi. Evhadeddin' de P ir! ne, nasıl kurtarayım diye sornca. Hazret! Pir ayağa kalkıp asasını yere vurdu ve Derviş Kalenderin yanmakta olduğu yerde büyükçe bir su kaynağı fışkırdı ve Pir Evhadeddin'e elbiselerini çıkarmasını emretti. Evhadeddin soyununca, Hazret! Pir bir bardak su alıp, Evha- deddin'in başına döküp "K U L NA Y A N AR٧ KUNİ BERDEN V E SELAMEN A LA İBRAHİME V E ERADÜ BİHİ KEYDEN FE CEALNAHÜM'ÜL AHSERİN" ayetini okuduktan sonra. Oraya bak yâ Evhad deyince Şeyh Evhad de tekrar Malta Adası tarafına bakınca, Kalander Dervişin atıldığı ateş sönmüş ve Derviş Kalender de sanki Hamamdayımış gibi buram buram terliyor idi. Bundan sonra Hazret! Pir, Kuran Kerimin Maide süresi 64. ayetinin sonlarındaki şu kısmını "KÜ LLEM A EVKADU NARAN L İL HARBİ ETFA H A LLA H Ü ." kısmını okudu. Bundan sonra da o ateş tekrar şiddetlendi. Malta da birçok evler yanmağa başladı ve bir kızılca kıyamet koptu Bu arada Hazret! Pir elini uzatıp Derviş Kalender! ve Malta Beği olan Kâfiri kurtarıp aldı ve Kâfire İslâm dinini telkin etti. Bun dan sonra da o Malta Beği olan Kâfir çok itikatlı bir müslüman oldu. Müslüman olan bu Kâfir Kudüs şerife giderek orada itikâ- fa çekildi Yâni tarikat postuna oturabilme itikâfına çekildi.
,27
ŞEYH AVHADEDDİN KİRMANİ HAZRETLERİN İN M ACERALARI
Şeyh Ali - yüs - Semerkandi'nin büyüklüğünü ve o'ndan üstün bir erişkin ve Mürşid bulunamayacağı hakkında, Şeyh Evhadeddin'in de bulunduğu bir toplantıda
Şeyh Hamideddin Aksarayi'nin söylemeleri üzerine, Şeyh Evhadeddin Hazretleri de Hazret-i Pire gönül bağlamıştı ki, Kendileri bir gün Kudüs şerif teki Hacer'i muallaka'nın (muallakta duran taş'ın) bulunduğu mahalde halvete girmişti. Halvetin 12 gecesi murakabe halinde iken o anda bir aydınlık zuhur ederek her taraf nurlu bir ışık içinde kalmış. Bu ne haldir derken büyük bir kafilede nurlu yüzlü ihtiyarlar gelip oraya doluşurlar. Bu arada bir ulu kişi de gelerek mihraba oturur. Diğer ihtiyarların hepisi bu son gelen kişiye hürmet gösterirler ve el bağlayıp dururlar
Orada halvette olan Şeyh Evhadeddin Kirmâni. Bu gelenler kimlerdir diye düşünürken, bir kişi, mihrabda oturan kişinin Kutb-ü-Zaman Şeyh Ali-yüs-Semerkandi olduğunu söyleyince. Hazret؛ Piri ilk kez gören Şeyh Evhadeddin de Halvet halinden çıkarak Şeyhin önüne gelip oturur ve Şeyh Ali Spltan da, Evhadeddin'e bakarak 'Y a Evhadeddin. Şeyh İbrahim Bizi sana tarif eylemişler Onlar dahi bu meclisimizde hazırdırlar. Gel bize inabet eyle (bağlan) dedi. Evhadeddin de hemen Şeyhin önerisine uyarak Şeyhe Mürid (bağlı Derviş) oldu. Bunun üzerine, Şeyh bir post göstererek, Evhadeddine bu Post'a oturmasını söyledi ve bu andan sonra da Şeyh Evhadeddin kendisinde daha başka başka haller sezmeye başladı Dünya o'nun önünde bir yemek sofrası kadar, denizler de bir bardak su kadar önemsizleşmişti. Hazret'؛ Şeyh Seyyid Ali Sultan. Şeyh Evhadeddin'i, tehlikede kalan insanların yardımına me- ur ettiğini ve bu erişkinlik hali ile birçok bunalkın insanların selamete ermelerine vesile olacağını ve bu arada, yine Hazret'؛ Pir Şeyh Evhadeddin'i ordu hizmetine de yardımcı olması hizmetlerine de mazhar eylediğini de söylemiş. Şeyh Ali Sultan bir ara. Şeyh Evhadeddin'e "Ya Evhad. Bize Karaman'a gitmek ferman oldu, sen benim has (özel) hizmetimde bulun. İnşaallah vakit geldikte sen de bir seccade sahibi olursun' dediği ve Karaman'a geldikten sonra. Evhadeddin'i kendisinin özel hizmetinde bulunduğu sıralarda birgün ' Y â Evhad. Yara-
26
bugünün anlamı ile baş Halifesi(adamı) olarak içeriye girdiler. Herkes ellerini öptü. Kutb'u zaman geçip minbere çıktı. Burada oturup bir müddet murakebede bulundu. Yani dünya aleminden sıyrılarak kalbini Tanrıya bağladı. Bu anlarında o mahal, o dolaylar gözüme öyle göründü ki, sanki her taraflara Melekler kafile kafile inmişler. Her yerler dolmuşıdi sanki.
Kutb'u zaman Yedi vücuh üzere Kur'andan "Zehraveyn" denilen süreyi okumaya başladı. (Bu Zehraveyn denilen sürenin hangi süre olduğunu bulup bilemedim. Acaba: "Muavveze- teyn" denilen Felak ve Nas sürelerimi ki?) Bu sürelerin tefsirini yaparak o sürelerdeki gerçekleri tüm detaylarıyla anlattı.
Bundan sonra hazırladığı tefsirin önemini ve anlam derinliklerini ve bu tefsiri okumanın insanlara pekçok yararlıklar sağlayacını uzun uzadıya anlattıktan sonra. "Ya ricalullah. tüm gerçekleriyle ve esrâr'ı İlâhisi ile Kur'an azımüşşânı tefsir eyleyip tamamlamak amacındaydım. Fakat artık bu hizmetimin bugünden sonra sona erdiği bildirildi. İşte. Süre'i mücadeleye kadar tefsiri yürütebildim. Burada kapatıyorum. Ecel şerbetini içme vaktim yaklaşmıştır. Artık biz bu fani varlıktan uzaklaşacağız. İsteğim şu dur ki, bu tefsirimi okuyup dinleyenlere, âhirete intikal ettiklerinde, kıyâmet gününde Tanrının lütuf ve inâyeti onlar üzerine olur" dedi ve daha birçok hikmetli konuşmalar yaptıktan sonra cemâatin dağılmasına izin verdi. Her biri bir taraftan gelmiş olan bu kalabalık halkın her biri bir ayrı hikmet taşıtına binip, geldikleri memleketlerine gittiler.
Kimisi Arslana, kimisi Kaplana. Kimiside arslandan daha vahşi ve heybetli olan "Bebir" denilen ve yalınız Hindistandâ bulunan bir hayvana, kimisi Fil'e kimisi anka denilen kuş gibi büyük kuşlara, kimisi de Bulut'a binip gittiler.
Şeyh Cüneyd ile ben geride kalmışıdık. Şeyh Cüneyd Şeyh Ali Sultan'ın yanına girerek ellerini öptü ve "Sultanım. Bir misafirimiz vardır, himmet nazarınızı bekliyor." demişti ki. Kutb'u zaman Şevh Ali Sulta benim elimi tutup, bana kimi uyarmalarda bulunduktan sonra, kırklar zümresinden bir eksiklik uyarmalarda bulunduktan sonra: kırklar zümresinden bir eksiklik hâsıl olduğunu ve benim, bu eksikliği doldurmak üzere kırklar kafilesine katılmaklığımı ve zümreye alındığımı bana muştuladı. Yedi gün orada kaldık, bu yedi gün dolduktan sonra, Hazreti Şeyh bize de izin verdi ve bir ânda "tayyımekân' suretiyle, tekrar Tebrize geldik,: diyerek olup bitenleri hikâye etti.
TEBRİZD E OTURAN ŞEHH FERİDEDDİN SABİR'İN M ACERALARI:
Şeyh Ferideddin şöyle anlatıyor. "Birgün özel odamda oturuyordum. Keşif ve keramet sahibi bir zat olan Cüneyd'i Basâri yanıma, gelerek bana "Yâ Ferideddin. bugün bana Kutb'ün adamı geldi; seninle beni yanına davet ediyor. Haydi hazırlan gidelim dedi. Ben de zamanımızın kutbu kimdir ve nerede oturur diye sorunca, Cüneyd de "Devrimizin kutbunun adına Seyyid Ali - yüs - Semerkandi derler, Karaman da oturur." dedi. Ben de bu davet yalınız bizemidir? ve sebeb nedir acaba? diye sorunca Cüneyd de "Bütün ricalul- lah dâvet olunmuştur. Hazret'i Kutub BAHRUL ULUM adlı bir tefsir meydana getirmiştir. Bugün son beyaz etme günüdür. Bu tefsirini tüm ricalullaha dinletmek istiyorlar. Hemen gitmemiz gerekir. Bu gün öğle namazını orada kılmak üzere çağrıldık." dediler. Ben de "Ey Birader: Biz bu gün ol mahalle nasıl yetişebiliriz." deyince: Şeyh Cüneyd gülerek "Sen hemen hazırlan. Kafanızda öyle şeylere yer verme tevekkül ol." demesi üzerine ben de hemen hazırlandım, odamı kapadım, dışarı çıktık: Şeyh Cüneyd yere bir seccade serdi, bu seccadeye ikimizde oturduk. Cüneyd seccadeye "S IYR I Bl. İZN İLLAHİ TA A LA " dedi ve hemen seccade havaya kalkıp, yıldırım gibi ilerleyerek gittik ve bir mahalle indik. Şeyh Cü٠ neyd bana "Y â Feridüddin: Kutb'ün himmetiyle bizi böyle bir acaib hal içinde kendi makamına ulaştırdı." dedi. Hazret'i Kutb'ün Zâviyesine doğru yürüdük. Meğer Şeyh Cüneyd'i Busiri de Ricâlullahlardan imiş. Oradaki bütün ulular hemen karşı çıkıb Şeyh Cûneydî hürmetle karşıladılar ve önümüze düşüp bizi Cennet misali bir makama götürdüler. O makamda' hazır' bulunan ulular da Şeyh Güneydi görünce hepisi ayağa kalkıp Cüneyde hürmet gösterisi yaptılar.
Girdiğimiz salonda Mihrap ta bir seccade varidi. Bu seccadenin sağ tarafındaki seccadelerden yedincisi Şeyh Cüneydiri ma- , kamı imiş, geçip seccadesine oturdu. Beni de arkasına oturttu. Bundan sonra merhabalaşılıp musafahalarda bulundular. Salon tamamen nurani yüzlü ulu kişilerle dolmuşidi. Kutb'u zamanın baş Müşaviri olduğunu sezdiğim bir zat içeri girerek: Kutb'ü zaman geliyor olduğunu duyurunca tüm cemaat ayağa kalktık. İçeriye iki tarafında iki musahibi, önünde meczüb'u ilahi bir Pır, arkasında da Kutb'u zamanın evtadı olan iki zat ki
28
ken kıble tarafından bir bulut suratla üzerimize doğru geliyordu. Gemiy؟ yaklaştı. Bu bulut bir insan şekline benzedi ve Şeyh Ali Sultan'ın şekli belirdi ve bu olayı halka duyurdum: Hep bir ağızdan duayı okumaya başladık. O sıralarda bulutta ١eliren kişi ki: Şeyh Ali Sultan elindeki asasını denize vurdu
ve denize karşı Kuran'dan En'am süresinin 13. ayeti olan şu ayeti okudu. "VELEH U MASEKENE F I'L - L E Y L 'I VE'N- NEHAR VE HÜVE-ES.SEMİ'UL ALIM " ayetinden sonra denize haykırdı ve "Sâkinleş ey deniz, Allahın emriyle" anlamında olan "ÜSKÜN Bİ İZN İLLAHİ T A A LA ." dedi. Bundan son: ra, fırtına azalmaya başladı denizde sükunet hasıl oldu. Bundan sonra da: elindeki asa sı ile âenizde yan gelmiş olan gemiyi dür- tükleyerek, geminin doğrulmasını sağladı ve ardı sıra da bu bulutta beliren bu kişi ki Şeyh Ali Sultan kayboldu veardısı- ra da "Deryâya gark olmaktan kurtuldunuz, yolunuz açık olsun." sesi duyuldu. Selâmete eren yolcuların hepisi. Şeyh Ali Sultan'ın büyüklüğüne inandılar ve memlekete dönüşlerinde, mallarının yarısını Şeyh'in Zâviyesine bağışlamayı nezir ettiler.
Gemi yoluna devam ediyordu. İskenderiye limanına vardıklarında, liman da meczüb bir Derviş karşılarına çıktı ve yolcuların denizde başlarından geçenleri hep onlara anlatarak, Şeyh Ali Sultan'ın büyüklüğünü' ve onun himmetiyle kat'i bir ölümden kurtulduklarını uzun uzadıya söylemesi üzerine, gemiden çıkanlar bu derviş'in şu sezişlerine şaşaladılar ve Lâ- rendeli tüccar Ebulfetih'in bu Şeyhe bir sorusu üzerine Şeyh de "İçinizde Seyyid Ali Sultan'ın büyüklüğünü, kerâmetini inkâr edenler vardır. Onlara söyle: Kendilerini Hazret'i Pir'e teslim etsinler. Inşaallah beni de oralarda görürsünüz" dedi ve hemen kayıp oluverdi.
Mısır'a vardıklarında işlerini tamamladıktan sonra memlekete dönüş zamanı gelmişti ki, bir gün de İmam Şafii Hazretlerini ziyaret etmek için türbesinin olduğu yere giderek türbesinin, önüne vardılar. Orada bir ihtiyar adam bunların yanlarına gelerek. "Siz Yunan diyârından geliyorsunuz (O çağlarda Anadoluya, başka ülkeler Yunan diyârı derleridi.) demesi üzerine kafile Başkanı olan Karamanlı Ebulfetih Ahenger de "Evet Vilâyetimiz eski Yunandır. Şimdi Karaman dirler" cevabını verince: O ihtiyar adam tekrar sordu. "Ol diyârda Zeyne diye bir kasaba varmı? sorusu üzerine de evet vardır cevabını alınca. O ihtiyar tekrar söze başlayarak. "Ey Karaman ehli: Ne mutlu
LARENDE (KARAMAN) ZENGİNLERİNDEN EBULFETİH AHENGER.İN M ACERAL'ARl:
E bul Fetih Ahenger (Ahenger'in türkçe anlamı "Demir tüc- a r ı " dır.) Birgün Hazret'؛ Piri ziyârete vararak, gereken ön., konuşmalardan onra: Kendisinin Kaahire'ye gitmesi ger-ekti- ginden .Hazret'i Pir'den izin isteyip Allaha ısmarladık demeye geldiğini söylemesi üzerine: Hazret'i Pir-de: "Yâ Ebul fetih: Bu yolculuğunuzda size zorluk've musibet vardır, vaz geçmez- misiniz' Dedi. Bunun üzerine Şeyh. Ebulfet.ih de şu cevabi ver- di. Ya Seyyidi: cümle eşyalarımı liazırladım, size Allaha IS-
m؛ rla؛ ı؛ demeye geldim deyince, Hazret'i Pir ١إ٢ئا saata ya; kin bir zaman düşündük ve tefekküre daldı,sobada: "٧EK٤- NE EM RULLAH KADEREN MAKDÜRA.'.' Ayet parçasını ؛'okuduktan sonra da "Y â Ebulfetih: Mâdemki niyetinize almış- siniz. Tanrı düanızı kabul etsin. Yolda herhangi bir zorluk ve musibete uğrarsanız, Karaman'dan yana yönünü dön ve yükse.k sesle ve tezarru hal ile "EG İSSEN YA ,؛ V E L İY Y U LLA H , EĞİSSENİ. y a EBA ZEYN , EĞÎSSENİ eğîşseni, sümme ENCİDNİ, SERÎAN Bİ S IRR I - s - S IR , ES '.FN Î, EĞ İŞSEN ؛YA MIN EZH ER' a l S IRR I b e d i i Bl S IRR iz ZAT'1 AN', EĞÎSSENİ B! NUR'U, Bİ İSM'İL A'ZAM, B'î RUH.'UR RUH, EDRİKNÎ-EĞİSSENÎ EYA MEN'! HAR HATEM 'EL E V L İY A B! .S IR 'ÎL GAYS'1, YA ZUHRA. EĞİSSENÎ Bİ SIR'! MUS- TA FA V E 'L A L TARRAN , B! B İR 'İL EVLİYA ', EĞÎSSENİ EYA MEN SAR'A KUTBEN L Î'R RİCA'İ BÎ S IR 'IL KUTB'Ü Fi. EMRİ, EĞÎSSENÎ, İl a h ! NECCİNÎ MÎN KU LLU HEM'İN Bİ LÜFF'ÎN MÎNK.E YA RABBÎ EĞÎSSENİ..-.."
Bu düayı bana öğretti. Elini Optilm'ayrıldı.m. Yoldaşlarımla İskenderun limanına vararak Gemiy.e bindik, .denize açıldık. Bir zaman sonra Denizde fırtına başladı ve gittikçe de artıyor- du. Deniz de kıyametler kopuyor. Gemimiz batma derecesin- de tehlikede idi. Hepimiz feryad ve figanda idik. Geminin kaptanları dahi, hepimiz hayattan umudumuzu kesmişidik.
Ben kendimden geçmiş bir h'alde bir köşede.baygın yatiri- ken kulağıma bir ses geldi, bana '" E y ...... korkup beyhuş yatankişi, niçin tenbihimi unuttun. Niçin düa.ve niyazda devam et miyorsun, Allaha sığınmıyorsun." dedi. Hemen aklim başıma geldi'. Öğrendiğim o duayı okuma.ya başladım. Ben duayı okur-
30
BO ZKIRLI ŞEYH BEDREDDİN'İN TAN iK OLDUĞU M ACERALAR
Hazret'i Pir'in yakınlarından olan Bozkırlı Şeyh Bedreddin bir gün Hazret'i Pir ile otururiariken, birara yanlarına bir ihtiyar kişi gelmiş. Hazret'i Pir o ihtiyâra "Hoş geldiniz" dedikten sonra ziyâreti sebebini sorunca o ihtiyar da çok bitkin ve mah-
' zün bir pozisyonda şu cevabı vermiş. "Cenâbıhak bana ihtiyar ömrümde bir oğul verdi. Tek evlâdım olan bu oğlum günlerden
bir gün, bir su kenarında vakit geçirirken kayboldu. Üç yıl olu ؛yor mütemadiyen arıyorum. Her diyara vardım aradım ve en nihayet Karaman'a'geldim. Buralarda da arariken hâlime vâkıf olanlar bana Kutb'u zaman'a git hâlini o'nâ anlat, derdine O zat çare bulur dediler." cevabını veren o ihtiyar ağlayarak
I dertlerini Hazreti Pire anlatması üzerine Hazret'i Pir de o'na"Ey ihtiyar: Bu kapıya gelen elbette amacına erişir. Üzülme
bakalım, bir murakabeye geçelim, inşaallah size bir haber veri ؛riz. Hele bu gece burada konuğumuz ol. Haydi misafirhaneye geç, istirahat eyle." dediğini ve o ihtiyar kişi Zaviyenin misafir
• odasında ibadetle meşgul olurken yanına Hazret'i Pir'in hiz- [ met eri gelerek "Ey ihtiyar' Haydi seni Kutbu Alem yanına
istetiyor." demesi üzerine kalkıp Kutb'u - zaman'ın yanına i vardığında kaybolan oğlunu Hazret'؛ Pir'in odasında, her taraf
ları bağlı olarak görüverince hemen kendisini oğlunun üzerine atmış ve bayılmış. Bir müddet sonra aklı başına gelince hemen Hazret'i Pir'in önüne varıp "Ya ulu kişi: Senin Veliyyüllah olduğunu, Kutb-u alem olduğunu tasdik eyledim" demesi üzerine Hazret'i Pir de "Ey ihtiyar: Senin oğlun Hindistan'da bir İfrit'in elinde esir imiş. Kudret ,i kutbıyye ve inayet'i Rabbani ile oğlun kurtuldu. Evliyanın varidiğini ve kerametin gerçek idiğine inancın tam olsun. Bu hususta hiç şübheye düşme ve
؛işte şu durumu gördün, bundan sonra evliyalar kerametine karşı inkârın tamamen Zail olsun" dedikten sonra o ihtiyar adam oğluna başından geçenleri sorduğunda, oğlu da ağlayarak başından geçenleri şöyle anlatmaya başladn "Ey Babam: Ben birkaç arkadaşla bir derekenarında geziyorduk. Bana boy ؛
| abdesti almak icab etti. Arkadaşlardan uzakta tenha bir yere-kara bulut geldi, ateşler saçıyordu, korktüm hemen elbiseleri çekildim. Soyundum, boy abdesti alırken üzerime doğru bir٤ ؛l mi giymek üzere koştum. Bu anda o. kara buluttan bir ifrit
size. Allahm lütuf ve ihsanı sizin üzerinizde dir ve o؛ zat her hangi memlekette ise Cenabı hak o ülkeyi âfet'i dünyaviye aen ve âhiret beliyesinden emin eder ve kim ki: 0 Zât'e yakın olursa ve evradına devam ederse, zâhir de ve batın da sırrına maz- har olur ve Allah o Pir'e yedi saadet verdiğini ve bu yedi umde nin neler okluğunu anlatırken ağlamaya başladı ve Karaman'a vardığınızda "Ol Sultan'a dersiniz ki: Ecdadınızdan bir Pir sana selam yolladı, deyiniz" demesi üzerine, bizimkiler o ihtiyar kişiye "Siz kimsiniz" dive sordular. O ihtiyar kişi de: "Ben Mehmed bin İdris al Safiiyim demesi üzerine bizimkiler de kendikendilerine "İmâm'ı Şâfii öleli hayli zaman oldu diye duşunurleriken: O ihtiyar kişi gülerek "Uluların, erişkinlerin dünya da temessülleri (Bir şekle girmeleri) câiz dir." demesi üzerine, bizimkiler o kişinin elini öpmek istemişlersede ihtiyar adam ayağını yere sert bir suretle vurması üzerine hemen yük seklere sıçrayarak kayıp olmuş.
Kafile Mısır'dan ayrılıp Deniz yoluyla Anadoluya doğru getirtenken, Bizans Korsanları Gemileri etrafı sarmışlar. Korku ve endişelenmedeleriken yönlerini Karaman'a doğru yönelterek, Hazret'i Pir'in öğretmiş olduğu o düayı okumaya başla mışlar. Bu dua ve yalvarmalardalariken İskenderiye limanında karşılarına çıkan o meczüb Şeyh, Elinde Şeyh Ali Sultan'ın yeşil asası ile karşılarında belirdiğini gördüler ve bu *Şeyh asasını denize vurarak Kurandan Ahzab süresinin 25. ayeti olan "V E R A D ELLA H Ü LLEZ İN E KEFER U Bİ GAYZIHİM LEM YEN A LÜ L HAYRAN VE KEFA 'LLA H Ü EL MÜ'Mİ. NİN EL K IT A LE VE KAN E'A LLAH U KA V İYYEN AZİZA" yı okuduktan sonra, Denizde şiddetli bir fırtına başlamış ve korsan gemilerinin bir kısmı batmış ve o şeyh ki. Yukarılarda belirtildiği üzere "İnşaallah beni de oralarda görürsünüz demiş olan bu meczüb Şeyh bizimkilerin gemilerini yedeğine alıp, elindeki Şeyh Ali Sulsan'ın yeşil Asası ile Gemilerini sürdü ve selametle Silifke limanına ulaştırdıktan sonra Şeyh kayıp olmuş.
Limandan çık٩n bu yolcuların hepisi Karaman'a doğru yola düzüldüler ve Karaman'a gelip, Hazret'i Pir'in Zâviyesine vardılar. Hazret'i Pir onları selamla karşıladı. Bu seyahattan dönenler Şeyhe karşı gereken hürmeti yaptılar nezir ettikleri hediyelerini Zaviyenin Kilerci başısına verdiler ve bunların tümü Hazret'i Pire bağlandılar, Mürid oldular.
ŞEYH A L İ SULTAN VE ŞEYH BEDREDDİN İÇİN SÖYLENM İŞ Ö VGÜ LER .
İrdi Zeynelabidin'e ol dahi Çelebinin Şeyhi dir Seyyid Ali Ol Hemedan illerinin Bülbülü İrişir Bozkırlı, Seyyid Ali'ye
Şeyh Bedreddin de ol Veli ye Pirimizin baş Halifesi bu dır Bu tarikin dahi ulusu dır.Pirimiz Seyyid Ali Şeyh'ül enâm.
Ol dürür Sultan'ı irfan'ı cihan Ol Semerkandi dürür bedr’il ٠ nücüm Kim.anın tefsiri dür Bahrululum.
Şeyh Ali Sultan.Ceddi Hazret'؛ Peygamberden aldığı manevi irşad ve önerge üzerine, Karaman'da bulunduğu yıllarda tasavvuf ilmi, kelam ilmi (İnanç bilimi) ile müsbet bilimlerden dersler okutmaya başlamıştır. Az zamanda yüceliği, bilgeliği her taraflara yayılan bu zat'ın derslerine, kimileri büyük bilginlerden olmak üzere birçok şehir ve kasabalardan pekçok insanlar Karaman'da toplanmağa başlamıştır.
Üç branş üzerinden okutmakta olduğu derslerine rağbet ve kalabalık öylesine aratmıştı ki, talebelerini ayrı ayrı uç grupta (sınıfta) ayırarak bunlara ders vermek için vakit ve yer ayırmak zorunluluğunda kalmıştır.
Bu gruplardan birinci bölümüne, sabahleyin Medreseye giderken şehirin bir semtindeki meydanlıkta At üzerinde ders verirmiş. Bu gruba "Meşaiyün (yani ayak üzerinde ders alanlara) denilirmiş, ikinci gurup da; öğle vaktinden önce Medresenin avlusunda deru verirmiş. Bu gruba da "Ravakiyün" (Yane kapalı bir yerde) denilirmiş. Üçüncü gurup da medresedeki özel odasında, ikindi namazından sonra ders verirmiş. Bu üçüncü gurup kişiler, zamanın büyük adamları ki, Karaman ve dolaylarından gelen ulema, Meşayih ve erdemli kişiler imiş. Karaman bu suretle büyük bir bilim merkezi ve akademik bir şehir olmuş. Anadolunun birçok yörelerinden kafile kafile gelenlere, 25 yıl burada ders vermiştir.
35
(İfrit: Cin iere denilir) meydana geldi. Beni bir Elma gibi kapıp kaf dağının arkasındaki kalelerine götürdü ve orada büyük bir ateş yaktı, şiş hazırladı, beni kebab edecekti. Bu anda bir gök gürültüsü oldu, İfrit'in başına büyük bir kudret taşı inip, ifrit hemen geberdi ve kayıptan bir el beni alıp havaya yükseltti. Meğer: Ateş perestlerden olup beni kaçıran İfrit'in bir düşmanı varmış bu düşmanı, beni kaçıran İfrit'in bir fırsatını gö-
zetliyormuş. O anda fırsatı denk getirmiş ve hasmını öldürmüş. Bu kuvvet beni Hindistan'a götürdü. Üç yıldır, orada boynumdan zincirlerle bağlı olarak yatıyorum. Bu gece çok üzgün ve mahzun idim. Hep düşünüyordum, benim halim böyle böyle ne olacakki derdim. Bu anda bulunduğum yerin duvarı yarıldı, bir ihtiyar adam geldi beni oradan çıkararak, şehirin dışında tenha bir yere bıraktı ve sonra da gidip beni Kaf dağından kapıp gelen ve zindana koyan adamı da alıp benim yanıma getirdi. Bu anda ikimize de bir uyku hali geldi, uyuduk, sonra da işte kendimizi burada bulduk. Nasıl ve ne suretle geldiğimizi bilemiyoruz." diyerek başından geçenleri hep anlattıktan sonra bu delikanlının babası olan ihtiyar tekrar Hazret'؛ Pir'in eteğini öptü ve "Evliyalar kerametine biraz inkârım varidi, şimdi tamamen kalmadı." dedi.
Delikanlının beraberinde gelen kötü ruh perisi de Hazret'i Pir'e bağlanarak İslâmlığı kabul etti ve Hazret'i Pir'in emri ile o kötü ruh Peri si, o ihtiyar adamı ve oğlunu, memleketleri olan Horasan'a götürüp evleri önüne koyup tekrar Hazret'i Pir'in huzuruna geldi. Bundah sonra da artık iyi halli olan o Periye "Abdül Gaffar" adını verdi. Eski adı "Abdülnâr olan o peri Abdul Gaffar adıyla Hindistan'a kendi memleketine gitti.
Birkaç zaman sonra bu Abdülgaffar, Hazret؛ Piri Hindistan'a davet etti.، Bu davet üzerine Hazret'i Pir de "Rical'ı gaib" erenlerinden kırk kişi ile Hindistan'a, Abdulgaffar'ın kasabasına vardılar, orada 40 gün kaldılar ve oradaki ateşperesleri de hak dinine davet ettiler ve tüm şehir halkı İslamiyet؛ kabul ettirdiler. Bundan sonra da Hazret'i Pir ora halkından 18 erişkin kişiyi kendisine Halife (Temsilci) olârajc orada görevlendirmiş.
Bu maceraları anlatmış olan Bözkırlı Şeyh Bedreddin tüm bilgileri Hazret'i Pir'den almış. O'nun himmetiyle Tarikat erenleri mertebesine yükselmiştir. Bu Şeyh Bedreddin, bugünün Karamanlısı olan Said Çakıllı ve Halit Tanrıöver ve kardeşlerinin eçdadları olan Memiş Efendiler, Haşan Kudsi’ler, Mehmed Bahaeddin Efendilerin kökenleri olmalıdır.
ölüm yerine gelince: Hernekadar Karamanlılar ve civar şehirler halkınca bu zat'ın mezarının Karaman şehri içinde olduğu sanılıyorsada. ölüm yeri Karaman (Lârende şehri) değildir. O zamanlar Karaman'a bağlı olan" Zeyne kasabasındadır. Ka- raman'daki Kazalpa (Gazi Alp) semtindeki külliye Şeyh Ali Sultan'ın Lârende de kaldığı zamanlardaki Zaviyesi ve makamı dır. Bu külliyede mezarı bulunan Şeyh A li, Şeyh Ali Sultan'ın soyundan olan ve 1008 hicri yılında ölmüş olan ve Hazret'i Pir'in adının andaç verildiği torunlarından birisidir. (Tıbkı: Tâ ... Nallıhan ilçesinin Sakarya nehri dolaylarındaki Zaviyesindeki türbesinde gömülü olan Taptuk Emrenin mezarının Karaman da sanıldığı gibi)
Ömrünün sonu yaklaştığını sezen Şeyh Ali Sultan, yazmakta olduğu tefsirini tamamiayamayarak, Lârende de ki ihvanlarından ve yakınlarından ayrılarak, konumuzun başlarında belirtildiği gibi, Karaman'a gelirken, rehberi olan yeşil asanın düştüğü Zeyne kasabasına geri gidiyor ve bir zaman sonra da burada ölüyor. Kabri de Zeyne deki Zaviyesinde dir. Bu zaviye nin, Şeyh'in ölümünden sonra evlatları tarafından genişletilmiş olduğu sanılır.
Şeyh Ali Sultan'ın mezarının bulunduğu türbede üç mezar vardır bunlardan ortadaki büyük ve yüksekçe olanı Hazret'i Şeyhin dir sağ yanındakisi oğlu Zeynel Abidin'in dir. Sol yanındaki de Baş halifesi (Muavini) Şeyh Mahmudun mezarıdır.
Karaman üIlTlarındari büyük mütâsâvvıf Âlâeddin Rumi ve mevlâna Abdullah Fakı da bu yıllarda ölmüşlerdir.
Osmanlı Padişahı 11. Beyazıd zamanında yazılmış plan 19 numaralı İçel evkafı defterinde; Zeynedeki bu Zaviye hakkında bir belgeyi de münasebeti nedeniyle aşağıda sergilendirilmiştir.
37
Osmanlı Padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman'ın büyük hürmet ye bağlılığını kazanan ve Bursa'daki Başçı İbrahim Efendi Zaviyesi avlusunda mezarı bulunan Larendeli Şeyh Alaeddin'in Şeyhleri olan Seyyid Yahya Çelebi ve Şeyh Hay- reddin Efendiler de Şeyh Ali Sultan'ın Halifelerindendirler.
Başka yönlerde ilgi ve uğraşları pek çok olan bu zat'ın yazdığı Bahrululum adlı büyük tefsirinden gayri bir eser yazmağa zaman aylamayacağını tahmin ederim. Kimi eski yazarlarca bu zat'e mal edilen kitapların: Ankara - Kızılcaha mam ilçesi dolaylarındaki Sığırcık Şeyhi diye tanınan Şeyh
Aliyüs - Semerkandinin veya da Ebulleys Semerkandinin olabilir.
Şeyh Ali - yüs - Semerkandinin büyüklüğü hakkında bazı eski bilim adamları tarafından kitaplar yazılmıştır. Bunlar şu kitaplardır. 1- Şeyh Sihabeddin Hindi tarafından "Camiül menakıb ve Camiül bevarik" adlı menakipname. 2- Htısamed- din Bursavi tarafından yazılan "Menakıb'i Şeyh Ali - yüs- Semerkandi" adlı kitap (Bu Menakıbname Bursa'da Husamed- din Bediihşi'nin yazdığı türkçe "Kitab'ül menakıb adlı eser.4- Seyyid Ahmed Nizameddin Bağdadi'nİn yazdığı "Menakıb'i Seyyid Ali'i Semerkandi" adlı kitaplardır.
Karaman dolaylarında büyük ün alan ve perestişkarları pek- çok olan bu zat'ın gelirleri de pekçok olduğundan yaşantısını hep bolluk içinde geçilmiştir.
ömrü çok uzun olan Şeyh Ali Sultan'a yaşının kaç olduğunu soranlara. Başının saçlarını gösterirmiş (Bu o dimektir k i, çok yaşlı olduğunu bu suretle belirtmek istermiş.)
İncelediğim kitaplardan kimilerinde 200 yaşında olduğu kimilerinde de daha fazla ömürlü olduğu. Bazılarında da 150 yaşında olduğu kaydı vardır. Menakıbnamelerde Karaman'a geldiği yıllarda (Hicri 836 yılında) 140 yaşında olduğu, ölüm yılı da 860 lı yıllar içinde olduğuna ve Karaman da da 25 yılı da 860 lı yıllar içinde olduğuna ve Karaman'da da 25 veya 30 yıl kadar kaldığına göre, 160 - 170 yıl kadar ömür sürdürdüğü anlaşılıyor.
KASABA ZEYN ؛' E'İ Ş E R İFSelefke sancağında 100 akçe'i şerif kaza dır ve nahiyesi
38 kurra (köy) dir. 1000 kuruş hasılı olur ve ikiyüz den mütecaviz toprak örtülü bina, bağ ve bahçeli mamur ve şirin kasabadır. Bağ'ı cinandan (Cennet Bahçelerinden) nişan verir bir Asitane'i saadet'in içinde Şeyhi, alel ıtlak kutb'ü istihkak, afi- tab'ı nihani, Kamer zinde gani Hazret'i Şeyh Ali 'i Semerkandi kuddise sırrahül aziz hazretlerinin yedi nefer evladı zevilihti- ramları ki: Irk'ı tahriri Resüllüllahtır.
Bir altın alemli kubbe'؛ ali içinde medfundırlar. Tariki Zey- nilerdir. Oçyüzden mütecaviz fukara'؛ ibadullahı vardır. Bir nice zaman an da mihman olup halka'؛ zikrinde tevhid'i araya girip fukaralarıyla kucak kucağa olup mest'i bedhuş der bu- cağ'ı olup zevk'i safalar ettik. Andan alessabah çelebi efendiden mezun olup refiklerimiz olan Softalara tenbih edip "Bu Ağayı ağyara kıyas etmeyin, riayet'i hatırı ile mukayyed olun, bir hoş götürün." deyip vedalaştık.
Yeri gelmişken: Zeyne kasabası ve Şeyh Ali Sultan hakkında Orman Mühendislerinden Kerim Yund tarafından söylenmiş bir şiiri de dinleyelim.
Ormanlıktır bütün dağı Meyvalıktır bahçe, bağı Semerkandlinin durağı Zeyne: Eski bir türk köyü.
Suyu çağlar, kuşu öter Çiçekleri gönle tüter Görünüşü alır keder.Zeyne: Eski bin türk köyü
Beşyüz yılı aşar yaşı Bolluk dolu Dağı, taşı Dertsiz kalsın her'an başı Zeyne: Eski bir Türk köyü
Coşkunluğun sessiz bendi Büyük bilginSemerkandi (Bahrululum) un kemendi Zeyne: Eski bir Türk köyü.
39
(143. ŞEYH A L HOCA ZA ؛ ٧؛٧ ES؛)
Vakf'ı Zâviye'î Şeyh Ali Hoca rahımehullah: Ber Muceb'i vakıfnâme'i şer'îye.
"Bu zikrolunan Ali Hoca rahımehullah: Zâhir'ül kerâme ve Bahîr'ül velaye Aziz evladından dahi Şeyh'i .azizler zuhura ge- lüp ma tekaddemen. ،brahim Beğ'ün babası Mehmed Beg'ün muafiyetnameleri olup. Silsile evladdan mer'i olagelmiştir.
Haliyen mevcut olan 11 nefer dahi ol Aziz'in .neslindendjr. Suleha Dervişlerdir ve Mevlana Seyyid Ahmet, ehli ilim olup nice talebeye ders virip, ehli ilim bundan istifade ederlerim؛؛ amma... Defter'؛ sabık ta bunların öşürlerinden 50 kile 'gaile (Buğday) ve rusüm.'u urfiye den dahi 589 akçe kayıt olunmuş ve lakin "Vacîb'ül riaye ve makbul-ul deva aziz oldugU İçin Sipahiler bunları riayet idib h iç bir zaman öşüründen ye res- mind'en nesne alınmazmış. Haliyen dahi görüldü: Aşar dan 20 kile ve rüsümdan 'da 350 akça hasıl olur.".
Eski bir vakıfnamenin OsmanlIlar çağında yzılpıı؛ olan yu- karıda!،i tarihsiz kayıt' yenilenmesine göre: Eskiden bir İlçe merkezi olan.Zeyne kasabasının şimdilerdeki.Şeyh Ali Sultan sitesinin kökünün bu Şeyh buralara gelişi zamanlarından daha çok önceki tar'ihlerde burada bir tekke veya daha ziyade müştemilâtı, bir camiin varidigi. Şeyh .A li Sultan'in buraya geldikten ve hatta öldükten sonra buranın genişletilmiş ol- .dugu anlaşılıyor.
Çok eski zam'andan 'kalma olduğu anlaşılan camiin bitişi- ginde ayrı ayrı yerlerde mezarlar vardır. Bunlardan özel 'bir bakımsız üç lallit vardır. Başlarında tarikat erenleri yeşil ka- vuğu bulunan bu lahitlerdenortadakisinin Şeyh Ali Sultan'in olduğu, sağındakinin Şeyhin oğlu Zeynelabidin'in ve solunda- kinin de: Şeyhin Halifesi (Muavini) olan.Şeyh MahmUd adin- daki zate ait olduğu söyleniyor. Bu lahitlerden hiç birisinde bir'katbe görülemedi.
Karaman 'ulularından büyük mutesavvıf Alaeddin Rum.؛ ile Mevlana Abdullah Fakıh de bu yıllarda ölmüşlerdir.
'Zeyne kasabası ..tarihini bir de Seyyah 'Evliya Çelebiden din- leyelim..
Zeyne ye gel, al zeyneti Çınara bak gör zeyneti Semerkandlinin himmeti Zeyne eski bir Türk köyü.
Bir de Mecnûn mahlaslı bir Aşık'ın Şeyh Ali Sultan dan dileğini dinleyelim.
Aşık Mecnûn içmez andıFirenkler bilir çok fendi.Zeyne deki SemerkandiHimmet eyle yarim gelsin.
Bu Ulu kişinin manevi varlığından bizler de himmetler dileyelim.
Karaman'da bulunan ve Şeyh Ali Sultan'ın soyundan oldukları söylenilen Buğday ve Hayvan yemi tüccarı Haşan Tahtabıçak'ta Şeyh Ali Sultan'a ait olduğu ileri sürülen bir metre kadar uzunlukta eğri bir kılınç vardır. Çokça kılınçlarda görülen (Ali gibi Er bulunmaz, Zülfikar gibi de kılınç olmaz) anlamında arapca bir yazı vardır. Bir de... Çelikten bir ayna vardır. Bu ayna'nın orta yeri parçalanmıştır. Sapı hariç bu ayna 12 santim kutrundadır. Çevresindeki çiçek motifler arasında okunamayan bir yazı fark ediliyor.
İsmail Tahtabıçak ta da: 1032/1623 yılında yazılmış olan küçük ölçümde bir seçere (Soy kütüğü) vardır. İsmail Tahta- bıçak kendisindeki bu seçereyi Karaman Müzesine hediye et-, m؟؛ ise de Haşan Tahtabıçak kendisindekileri müzeye vermekten imtina ediyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı elemanlarından olup aslen Kızılca- hamamlı olan bir Hoca: Kızılcahamam'ın Çamkoru bucağında
40
mezarı bulunan ve Sığıncık Şeyhi diye anılan Şeyh Ali'i Se- merkandi yi Bahrululum sahibi olan bizim Şeyh Ali Sultan olduğunu sanarak Kızılcahamam'a mal etmek gayretine düşmüş. Dokümanlar araştırırken tesadüf, bu zatı bir Kütüphanede benimle karşılaştırdı. Ben kendilerine boşuna gayrete düştüğünü ve gerçekleri de kendisine anlatmam sonucu yenilgiye düşercesine bozum oldu ve benim kimliğimi öğrenip ayrıldı gitti. Bir zaman sonraları benimle ahbablık kurdu fakat ben kendilerine tarihi kaynakları birer birer bulup gösterince tatmin oldu. Böylelikle de Kutb-ül- aktap olan ve Büyük Bahrululum adlı tefsir sahibi olan bizim Şeyh Ali Sultanımızı Kızılcâhamâmlı yapamadılar.
Kızılcahamam dolaylarındaki Çekirge Şeyhi Unvanıyla meşhur olan Şeyh Ali - yüs- Semerkandi ye gelince :Yakın zamana kadar çekirge sürüleri gelen bölgeler halkı "Bu Çekirge Şeyhinin mezarının bulunduğuyerdeki bir pınardan bir miktar su alıp getirirler, bu suyu Çekirge istila eden tahıl tarlalarına serperler ve kısa bir zaman içinde etraftan Sığırcık kuşları buralara gelerek ekinleri yiyen Çekirgeleri yiyip tüketirler, bu suretle de çekirge afetinden kurtulunur imiş.
Dünya da: Manevi hassası (Değeri) olan 3 pınar'ın bulunduğu Atatürk Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan Karamanlı büyük bilge Hekim Beşir Çelebinin yazdığı "Menakıb'i Beşir Tıbbi" adlı yazma kitap ki. Kimi notlar ekleyerek 1978 y ılında yayınladığım "Karamanlı Hekim Beşir Çelebi'nin Edirne Tarihçesi" adlı kitap'ın 25. sahifesinde yer alan, bu 3 pınar hakkındaki konu tıbkısıyla aşağıdadır.
"Rivayettir ki: Evranus neslinden Cevâhirşah dirler bir Padişah var idi, Cüzzam marazına mübtela olmuştu. Gelüp ol büyük Kenisânın içindeki pınar'ın suyundan gasl idib, ol marazdan halas olup; Kenisâ'yı (Kilse yi) latif mamur eyledi ve_ ol pınar'ın suyuna bîr mertebe de ol pınar'a itibar ettiler ki: Şişe içine koyup Frengistan'a berğüzar gönderirler idi ve Ar- kas Hakim (Bilge), şimal kapısının taşra canibinde bir ulu ke- nise ve bir azım pınar peyda etmişti.
Rivâyet ederler ki: Mezkûr pınar'ın başı Zemzem ,i şeriftir dediler ̂ TeVarih te mestur dır. (Yazılıdır). Bunlar rub’u meskünde (Dünya yüzünde) üç pınardırlar. Birisi kızılcahamam dolaylarındaki Sığırcık pınarıdır. (Yukarılarda konumuz olan Sığırcık hassası (değeri) meşhurdur. Ve birisi de Kudüs'ü şeriftedir hassası (değeri) meşhurdır.
O A
nsik
lope
dini
n 10
, ci
ldin
de d
e O
sman
lı de
vlet
inin
kur
ucus
u O
sman
Be
y'in
ka
bına
sığ
a-
rmya
rak
şeri
at
ve
fıkı
h ku
ralla
rına
ay
kırı
bi
r da
vran
ışın
ın.
Kadı
sı o
lan
Kara
man
lı Tu
rsun
Fa
kı
üzer
ine
yükl
etilm
işti
r.
GÜ
LC
AN
E ؛٠S? £
c S 0 02
2
Ew
§E0
؛2
"S■i،2
E
>١
E
.٥
.E 15©0
٠
< C٦“J٠o GO- S١t٠ 15
٠o •۵٠£ E0 ٠٠
E )D)٠O.
..T. .E0 ؛.3 >٠0 ؛،2
؛3X.0 0
،Z "DE «٠
E
.0
i l
£33٠C
E3S
©
>03
S ؛٠۵ .c ٠« N O" ٠،5. £٠3 o
2.
٥، w. E 0 ٥_
*D.E0
>0)
0
؛5C/î _؛ 3 ٠
i f a| E• ٠
o-
SLU
٠ -s؛E ؛٠
w؛.2. 0£
| E
o
(/>
<٧ (O 05 —
"S r•
.<0 ٠٥)٠( ؛٥
CES ،jra a)
،،؛ -»E"O
J , o c٦3
؛3 _؛٠")05
.5 ٦n
8 S■؛3 ٠،؛؛٠٥ O: E ٠
3/0 C
©٠c.
.00 ٠٠ 0 0
2 ٠>؛3 0
1 1
.* §٠05 05
■~٠ -s5 ٠
٠ ،؛؛0
~ ٠< .05 •٥
5. ٠
<
£ ٠" ٠٠
.5
"٥٦ 3 —= E
o-E£E
٠TOON؛*؛
E o "٥
؛5 £.1. "S
05 C
)05؛0.
(/> ٠، OJ
I Ij- “٠ T.؛، u j
§
§ EC 0٠ Ow ٧^
c0 E ü
I؛!
S—SZ،0
0
٠>
>E
3
>2{٠_
İ tW■ .ü
Lü><
<>٠<cc<
D
BÜYÜK FEYLESO F KEM AL UMMİ
Horasan Dervişlerinden olan Ümmü Kemal Anadolu'ya geldiğinde, önceleri Bolu İli dolaylarına gelip dağlarda dolaştığı ve buralarda çobanlık yaptıktan sonra Lârendeye (Kara- man'a) gelip yerleştiğ8؛ İstanbul Millet Kütüphanesi 1323 numarada kayıtlı manzum menâkıbnâmesinden anlaşılıyor.
Kimi kaynaklarda Kemal Ümmi adıyla da anılan bu Şeyh her ne kadar Halvetiye tarikatı Pir'lerinden "Mehmet Behâ- eddin Erzincâni" den inâbe (icâzet - Diplpma) almış ve Meh- med Behaeddin'in Halifelerinden olan bu Şeyh Lârende ye gelerek buraya yerleşmiş ve yine Mehmed Behaeddin'in Halifelerinden olan Lârendenin büyük mutasavviflarından olan Cemâleddin Karaman؛ (Çelebi Halife) nin çağdaşlarından idıy- sede daha çok Hallaç Mansur prensiplerini benimsemiş ve aynı ideoloji de olan meşhur "Seyyid Nesimi" ile yakın arkadaşlık kurmuş, Enelhakcılardan olmuştur.
Hacı Bayram Veli, bizim Ümmü Kemal'a karşı büyük bir ilgi ve saygı beslemiş olduğunu aşağıdaki şiir dizelerinden anlıyoruz.
Hususâ Hacı Bayram gibi Sultan Mübarek hatırın sorardı her'an Gün olmazıdı yüzünü görmeyeydi Selâmını, yâhut ir görmeyeydi O Sultan ile hem asır olrtıuşudu Biribirin acâip bulmuşudu Dir id i. Bu kişi Güne'ü Hudadır (1)Nola ümmi ise. Sahib'i ârâ dır (2)Anılır ümmilikte gerçi nâmı Tarikat ehlinin bu dır nâmı
Ve Hâkim'in bina ittüğü keniseyi cemii diyâr'ın halkı yılda bir kerre gelip ziyaret ؛derler idi. Kaçan k i: Dilekleri makbul olurdu ve içinde bin miktarı Ruhban (Papaz) riyazat olurlardı (ibâdetle meşgul olurlardı).
Seyyid Nizâmi'ninj yazdığı. "Menâkıb'i Al Seyyid Ali al Semerkandi." adlı kitabın sonundaki övgüler.
Düşmegel inkâra bulursun melâl Sünni ye lâyık değildir i'tizâl
Kutb'a husnüzan edenler lâ ceram Bulurlar Firdevs'i âlâ da visal
Süüzan edenlere Münkur di gel Hâviye dir ana mesken lâ mahal
.Hüsnüzan etmekte yoktur hiç zarar Süüzan etmekte vardır kıylü kal
Mü'mini hamli salah etmek gerek Kim : münâfıktır iden yâve cidâl
Kem kişinin sözleri hep kem olur Eyülerde eyü.... gelür dünle kaal
Evliyayı zem eden nadan'a di Sana hışım etti la yezal
Anları medh edene kıl müjdeler Bulmaya. Lütfü hak tan infisal
-
Ey Nizâmi: Evliya medhin oku Tââki mevlâ sana keşf ede cemâl
Bu menakibnamenin hicri 1082 yılı Receb ayında yazımı tamamlandığına dair arapça bir bağlantı yazısı vardır.
KEM AL ÜMMİ İÇİN SÖYLENM İŞ OLAN YU K A R IK İŞ İİR LE R D E K İ ÖVGÜLERİN N ED EN LERİ.
Bu büyük Feylesofun üç oğlu varımış. Bunlardan birisi Zahiri ilimlerde (müsbet bilimlerde) üstün bilgisi olan bir zât olup, ümmi olan ve zâhiri ilimleri bilmeyen, okuyup yazması da olmayan babasının şu ermişlik halini yerer ve horlarmış. Bir gün babası ile bu hususta tartışırlarîken: Sinan adlı bu oğlu babasına "Baba, tüm insanlar senin hâlini beğenirler. Ben ise. . beğenmiyorum. Sen herkesi irşad eder ve herkesi kendinize bağlarsınız. Ne olur beni de irşâd eyle de ben de sana inanan lardan ve izinde olanlardan olayım." demiş. Babası da.oğluna şu cevabı vermiş. "Oğlum. Sen Hac etmeye niyetlen, git, Kâ- beyi tavaf et, Mes'a ya var, sa'yi yap, sonrada Makamı İbrahi- me var: Orada da, Allaha yalvar, yakar ve iki rikat namaz kıl, namazdan sonra düa ederken yanınızda bir ihtiyar adam göre çeksiniz. O ihtiyar adam senin gönlündeki ters düşünceleri ve kaygıları temizleyecektir Sen bu yola git, dediklerimi yap, muradın haasıl olacak, gönlün arınacaktır." demiş.
O yı| Hicaze gitme zamanı gelince. Sinan Hicaz yolculuğuna çıktı Deniz yoluyla Hacı kaafileleri ile giderler iken, birara denizde fırtına başlamış. Çok artan fırtına gemiyi bir karaya oturtmuş. Bu arada, yolculardan kimileri denize düşerek boğulmuşlar. Bu hengâmede Sinan de denize düşmüş. Boğulma tehlikesinde iken kayıptan bir el ulaşıp Sinân'ı boğulmaktan kurtarıp karaya çıkartır. Gemiden kurtulanlar ile artık kara yolculuğu ile yola devam ederler. Pekçok sıkıntı ve tehlikeler içinde günlerle yola devam etmişler ve en nihayet Mekke'ye varmışlar.
Ümmü Kemal'in oğlu Sinan. Bu yolculuk sıralarında çektiği sıkıntılar ve ölümden, mânevi bir el ile kurtulmuş olması nedenleriyle kendisinde bir inanış değişikliği içinde Hac tavafını ve Mes'a da de Say'i yaptıktan sonra Makam'ı İbrahime gelip orada da büyük bir huşu ve yakarma hali ile iki rikât namaz kıldıktan sonra yine içli bir düa edip elini yüzüne sürüp sağ yanına döndüğünde, yanıbaşında bir ihtiyar Dervişi oturmuş olarak görür, hemen bu Dervişin elini öpmüş ve kendisine düa etmesini dilemiş. Bu derviş'in verdiği cevabı aşağıda şiir halinde tıbkısıyla yazıyoruz.
Nola. Ümmi ise nâm. cihan da Doğardı mâ'rifetle her zaman Resülüllaha Ümmi didi Mevlâ Nola. şâirden olsa şânı evlâ Okumakgerçi ki.bilmezidi Kur ,an Bilürdî ilm'i bâtında kemâkan Eğerçi. Okuyamazdı bir âyet Maariften haberdâr idi gâyet Keh'i kan ağlayıp, kanlar yutardı Keh'i çoban olup koyun güderdi Tenk ve tenhâ gezeridi her diyari yoğıdı ağlamakta ihtiyârı Tarık'ı. Halveti de mâhir idi Kerâmeti acâib zâhir idi.
Ümmü Kemal veya da Kemel Ümmi olarak anılan bu büyük Pir'in Niğdeli olduğu da söyleniyörsada. ,S İLK - ÜL - LA A L İ" adlı manzum yazma büyük tarihi kitapta da Kemal Ümminin bioğrafyası bölümündeki 13 dizelik şiir'in 2. dizesi Kemal Üm- mi'nin Lârendeli (Karamanlı) olduğunu gösteriyor.
Nesimi nin refiki dir, Kemal Ümmi dir Unvanı Karaman ökesinden, neş'eti Lârende den oldu Seyahat eyleyip, geşt (3) eylemiştir arz'ı İrânı Güruh'u vâsılın ,in hizmetiyle pervereş buldu Ricâlullah'ın oldu mahrem'؛ esrar'ı pinhânı (4)Düâ'ı fıtratına kaail olan bazı esrarı Açup bigânegâne vahdet'؛ zât'e fusula anı Hudüs'ü âleme dâir nice halet söyleriken Sudur etmekle kendü den nice esrâr'ı Rabbani Muhalif olduğuçun vâridat'ı tâhir'i şer'a Kılındı mansab'ı Mansur ile terfii ünvânı Eğerçi, mahlası ümmi idi,ancak kemâlâtı Anı Hallâc âsâ eyledi Berdar'ı (5) hakkâni.
ÜmmiKemal'in Cemal adındaki diğer bir oğlu da. Tanrı budalası, nieczübi ilahi bir divane idi. Başı açık yalın ayak, üzerinde pejmürde yırtık bir zıbın, yarı açık ,yarı kapalı gezer: para verenlerin paralarını asla almaz ve yinecek verenlerin verdiklerini de yerpezdi. Elinde bir su kabağı. mütemadiyen bu su kabağından güya şarap içerdi ve daima mest serhoş halde idi.
Kabağın içindeki ilâhı aşk'ın manevi şarabı idi ve hiç tüken mez idi. Her an kendinden geçmiş, serhoş ve deli divane halde şphir içinde ve dışarılarda dağlarda, kırlarda dolaşır ve sık sık elindeki kabağını ağzına dikerek, ilahi aşk şarabını içer ve bu mahmur halinde kendi kendine bir şeyler söylenir ve mecazı, anlamlı deyişlerde bulunurmuş.
Şu aşağıdaki 20 dizelik şiir de: Cemalin niteliklerini diU■ getiriyor.
Gören sanur anı Divâne idi Yıkılmış hatırı, virane idi Tamam cezb âlemine düşmüşüüdu Cihan halkı başına uşmuşuau Gezerdi mest olup, dünyay ı her bar Ve li.... keşfeyleridi raz'ı esrar Cihanı keşf ederdi laübali Fena vadisine düşmüşüdü hali Sözü olmuşudü remz ve işaret Ol kişi de varidi özge halet Olup aşıkların mest'i müdamı Ezel Meyhanesi olmuştu mekanı Tenk ve tenha gezerdi her diyarı Yoğudu halk içinde itibarı Kimse bilmezidi anda ne var Ve liken sırdan olmuşudu haberdar Giyeridi o' pâre pare came (elbise)Sarınmağa bulmazidi amame (sarık)Elin çekmişidi dünyadan elhak Nola olursa fani 'i mutlak.
Dedi Pir ana. Terk eyle inâdı Tarikat ehline kıl itimâdı Gözetme zahirlerini anların sen Gör. Bâtınları nicoldu ahsen Neden gördüğünü ümmi sanurşın Dayanıp ilmine, ne aldanursun Muradın ilm'i zâhirden Hudâ mı?Yâ ilmi olmayan hak tan cüdâ mı?Kişiye gerçikim ilmi enfa oldu Amel olmayıcak lâ yenf'a oldu (5)Kim k i . ana zühd ve takva lâzım olur Bu hâliyle varur Mevlâyı bulur Eğer sen bu sözü ittinse tefehhüm (6)Gerektür Mürşid'e elbette teslim.
Yüzü nikablı olan bu Derviş daha birçok öğütler ve felsifi ve tasavvuf! sözler söyledikten bir az sonra yüzündeki nikab'ı çekilince kendi babasının çehresi meydana çıkmış. Hemen babasının ayağına kapanır ve elini ayağına öper.
Bu iki kişinin şuhal ve konuşmalarını gözetleyen Kabe hademeleri bir ara Sinan'ın yanına gelerek "Bu Pir'in sana karşı şu alâkası ve meyli ne sebebtir? sana karşı bir muabbet bağladı sana öğütler verdi, bunun hikmeti nedir." diye sorduğunda. Sinan da Babam dır diye cevap vermesi üzerine o Kâbe hademesi de "Bizler uzun yıllardır buradayız. Elli yıldan beri bu Şeyhi her gün beş vakit namaz da burada görürüz" demişler
Bu olaydan sonra. Zâhiri bilgiler sahibi olan Sinan artık bâ- tıni (Mânevi) ilimlerin, okuyup yazmakla değil Takvâ ile olabileceğine ve. bunun da câhillik ve ümmilikle ya da fazla okumuşlukla hiç ilgisinin olmayacağına inandı ve babasının Müridi oldu.
46
Cemal'ın öldürtülmesinden rahatlık duyanlardan daha çok halk tabakası bu olaya çok acıdılar ve içlendiler.
Nice kıydılar o Şah'a hayfa..Uçup cân gitti Dergâh'ı ilaha
Cemal'ın babası ٥mmü Kemel da: Oğlunun öldiirtüldüğünü duyunca, o da deli divane olup Valinin (Emir'in) yanına varıp, o'na bazı şeyler söyleyip, azarladı ve bir de tokat vurdu. Bu azarlamalar ve tokat'ın dehşetinden sarsılan Vali, verdiği emirden hemen nedâmbt duymuşsa da, iş işten geçmişti. Ümmii Kemal Vali'nin yanından ayrılıp gitti.
Vali'nin suratına vurulan tokatın yerinde bir siyahlık belirmiş ve bu siyahlık gün geçtikçe büyüdü büyüdü Artık Vali'nin vücudunda acımalar, ızdırap ve hararet başlayıp hastalanarak yatağa düştü, şarbon hastalığı olduğu sanılan bu ızdı- rap içinde bir zaman kıvrandıktan sonra öldü.
HİCAZA GİDEN B İR KİŞİN İN HİCAZDA PARASININ ÇALINMASI N ED EN İYLE M EM LEKETİNE DÖNEMEYEN VE YO LLA RD A KALAN O K İŞ İY İ ClMMÜ K E MAL'İN M EM LEKETİNE ULAŞTIRM ASI
Hac farizasını yerine getirmek amacıyla Hicaza giden bir kişi, hac fariza ve vecibelerini ifa etmesi sıralarında, bir gün,
491 l IIİIIM IH' I ' - ٠-٠ -V’"'١:
Tanrı budalası olan Cemal'in bu hallerine herkesler acır ve hayretler içinde kalırlarımış.
Bu mest ve mahmur halde iken kendi kendine birşeyler söylenir ve gezdiği yerler insanlarının, şehirleri gelenleri ve hükümet adamlarının gidişatlarını ve ıç güdülerini açıklayıcı sözler ve mecazi anlamlı deyişlerde bulunurdu. Tanrı budalası Cemal'in, elinde taşıdığı kabakta gerçek şarap olduğunu sana rak, bu kabağın içindeki şarap'ın hiç eksilip tükenmeyişinin sırrına bir türlü eremezler ٠ ve bu divanenin şu hallerine şaşkınlık içinde izlerleriken beri yandan da gidi şatlarının ve iç güdülerinin kötü taraflarının şurada burada açı
ğa çıkarılıp etrafa duyurulmasından tedirgin olan' şehir ileri gelenleri ve hükümet adamları, bu Divane nin varlığının ortadan kaldırılmasının, menfaatları gereği olduğunu düşünürler ve bu divane ni, daima şarap içer, mest ve meyhur bir halde ortalıklarda dolaşarak hezeyanlar savurduğu ve Tanrıya, şeriata aykırı davranışlarda bulunduğu ve halk arasında tedirginlik yaratmakta olduğunu, bölgenin valisine jurnal ederler ve vücudunun
ortalıktan kaldırılması din namına zorunlu olduğunu söylerler. Bu jurnaiları sonucu, Vali den alman bir karar gereğince hemen bir oldu bittiye getirilip Cemal'in öldürtülmesini sağlarlar.
Cemal in öldürülmesinden rahatlık duyanların hoşnutluğunu dile getirin 10 dizelik bir şiir de aşağıdadır.
Didilerkim. Bu dır ef'ali münkir İden bu hâle ehli şer'i muzdar Bunun yok şeriatta kat'a cevazı Hakikatta buna derler mecazı Bu bâtıl iş değil, muktezamız Bu işe yokdürür kat'a rızamız K i. Bu kişi içer dâyim şarabı Kıyâmette niçin yok ızdirabı Bunun hakkından elbette gelinsin Vücudu yanlış olmuştur çalınsın
' KEM AL ÜMMİ'NİN İK İ A R K A D A Ş IY LA SEYYİD GAZİ KASABASINDAKİ ŞÜCAEDDİN BABA TEK KES İD E G İD İŞ LE R İ VE O LAGELEN O LA YLA R
Kemal Ümmi ve Seyyid Nesimi İran dolaylarından Anado- luya dönüşlerinde Larende de (Karaman da) Kaygısız Abdal ile buluştular. Asyadaki büyük Hurufi şeyhleri ve büyük Feylesoflarla arkadaşlık yapıp, onların etkilerinde kalan Kemal Ümmi ve Seyyid Nesimi Anadoluya döndüklerinde artık kendi-
lerini çok üstün görüyorlar ve bu üstünlük ve enaiyet (8) ile ؛dirki, Kaygısız Abdal dan (Felsefi ve tasavvuf؛ tartışmalar yapmak için) Anadolu da en üstün tanınan Şeyh kimdir ve nerede dir diye sormuşlar. Kaygısız Abdal da Seyyitgazi Kasabası dolaylarındaki Şeyh Sücaeddin Baba yı salık vermiş.
Ankara İl Halk Kütüphanesi Eskieserler bölümündeki yazma aserler bölümündeki Şeyh Şücaeddin Baba velâyetnâ- mesinde bu olay şöyle anlatılır.
"Seyyid Nesimi Rum'a geldiği vaktin, Lârende de Baba Kaygısız Sultan Kemal Ümmi, üçü bir yerde buluştular....
Sözleri ile başlayan hikaye şöyle dir. Kaygısız Abdal'ın salık verdiği Şeyh Şüca Babanın bulunduğu Seyyitğazi Kasabasına doğru, her üçü de yola çıkarlar. Bunların yolda ve Seyyitgazi- ye gelmekte oldukları ve Tekkeye yaklaşmak üzere olduklarını sezen Şeyh Süca Baba Müridlerine hitaben "Küçüklerim. Tanrılar Peygamberler geliyorlar" diyor ki: Babanın bu sözü, Kemal Ümmü ve Seyyid Nesimi'nin, kendilerini insanların en üstünleri olduklarını sanışlarının bir işaretidir ki, bu sözü söyledikten sonra Tekkeden ayrılıp bir tarafa çekilip gidiyor.
O gün veya da bir gün sonra bizimkiler Seyyidgaziye varıp Şüca Babanın Tekkesinin nerede olduğunu sorup tekkenin bulunduğu yöreye varıp Tekkeye giriyorlar. Şüca Babayı makamında bulamazlar. Fakat Şeyhin makamında ve postunun üzerinde bir koç'un oturmakta olduğunu görürler.
Şeyhin makamında bulunmayışını, o'nun kaçtığına yorumlarlar ve kendilerine bir mağrurlık daha verirler ve Tekketeki Müridin birisine koç'un, Şeyhin postunda oturmasının nedenlerini sormaları üzerine o mürid de o koç'un Şeyhin Koçu ol- - duğunu ve Altın Boynuzlu Koç denilen bu koç Şeyh Tekkede olmadığı zamanlar Şeyhin postunda oturduğunu söylemesi üzerine Seyyid Nesimi, Sultan Koç'u neyler, Sultan olan
Heğbesindeki yiyeceklerini ve parasını bir hırsız çalıp götürmüş. Bu olaydan üzülen bu hacı, zamanımızın Hacıları gibi, durumunu etrafındakilere duyurup, herkesten bir şeyler iste yememiş.
Durumunun acılığı ve ağırlığını, içinde gizleyerek hiç bir kimseden yiyecek dahi isteyemez. Hacılar yavaş yavaş, memleketlerine dönüş yolculuğuna başlarlar. Bu derbeder Hacı da, günlerle aç bir halde yola çıkar derdini ancak Tanrıya açar ve tanrıdan yardım dilerken bir ara Ümmü Kemal hatırına gelir ve Om mü Kemal'dan da ilgi ve himmet bekler.Bu derbeder Hacı'nın Ümmü Kemal'dan yardım beklemişini dile getiren 9 dizelik şiir de aşağıdadır. '
Didi. Senden, bilür yok halimi Benim çok sevdiğim Sultan Kemal Be٤ Bana, itsen acebmi? Şimdi himmet K i. Şensin, bilürem Şah'ı velâyet Yüzüm çok sürmüşem Dergâhına ben Üftân hizan (7) düşmüşemdir âhına ben Huda'nın, sen bugün kudret eli sin Veliler icre bir gürbüz Veli sın
Derbeder Hacı bu gizli ah ve zarlar içinde iken, bir ara kud retten bir el uzanır ve Hacı yı kavrayıp Tayyıkekân (Zaman içinde zaman kudreti) yönüyle memleketine ulaştırmış O günlerde o memleketin diğer Hacıları da memleketlerine henüz gelmekteler imiş ki, Hicazda bırakıp geldikleri o derbeder Hacı'nın da kendileriyle aynı zamanda ve bazılarından da önce gelişine şaşırırlar.
Ümmü Kemal'in, buna benzer, daha pekçok bunâlkınların yardımına koştuğu vardır.
da baz؛ uyarılarda bulunduysa da Seyyid Nesimi çok kibirli, mağrur cevaplarda bulunur. Nesimi'nin bu tututumu karşısında, Sultan Şüca Baba öfkelenerek yerinden kalkıp bir başka çam ağacı altına gidip oturdu. Berikiler de yanına varırlar. Şeyhin karşısında dururlar. Kemal Ümmi dayanamayarak Şüca Babaya "Aşkolsun Sultanım." der. Baba ŞUcâ da daha çok
öfkelenerek karşısındakiler؛ birer sığır telakki ederek "Hoo haooo" deyip oradan da kalkıp daha bir başka Çam'ın dibine gidip oturur. Berikiler de yine peşine düşüp, yanına varırlar ve yine Kemal Clmmi "Sultanım: Biz insan donundayız, siz bizi hayvan'a benzettiniz." dedi. Bunun üzerine Baba Şüca da "Küçüğüm. (X) Us'u-nu (sahibini) bilmeyen hayvandan da kötüdür" cevabını verdi ve altında oturduğu Çam ağacı dallarına elini uzatarak bir elma kuparıp, bu elmayı bir bıçak ile, Seyyid Nesimi nin önüne koydu ve "Var git, seni Haleb şehrinden istiyorlar.' dedi ve yine elini Çam ağacı dalları arasına uzatarak bu kez bir Armut koparıp, bu armudun sapına bükülmüş bir ip bağlayarak bunu da Kemal Ümmi'nin önüne koydu ve "Var küçüğüm: Seni Manisa da bir Mir'at elinde istiyorlar" dedi. Elini tekrar Çam dalları arasına uzatarak, bu kez de bir Gül koparıp Kaygısız Abdal'ın eline verdi ve "Var küçüğüm: Ocağın küllensin dedi.
Şeyhin, Çam ağacı dallarından kopardığı Elma armut ve gülün ellerine verilmesi nedeniyle irkilen berikiler, şaşkınlık içinde biraz daha kaldıktan sonra, Şeyhin huzurundan ayrıldılar. Olagelen halleri eleştirdikten sonra, Şeyhin önerisi gereğince,'orada birbirlerinden ayrılarak, Seyyid Nesimi Halep taraflarına yönelerek yola devam etti. Birkaç zaman sonra Haleb'e varmıştır. Buraya yerleştikten sonraları, rest geldiği bazı kişilerin ve Cami avlusunda abdest alarak namaza hazırlanan bazı kişilerin, gidişatlarını ve iç güdülerini sezinleyerek zaman zaman halk arasında, bu kişilerin kötü hallerini açıkça yüzlerine vurmasından tedirgin olanlar bu yabancı Dervişin vücudunun ortadan kaldırılması için bir takım yalanlar, iftiralarla ortalığa nifak saçtığına dair, o zamanlar Haleb'in bâğlı olduğu Mısır Sultanına şikayetname gönderirler. Mısır Sultam bu şikayetnameyi okur ve şikayeti getiren Kurye den de bazı sorular sorması üzerine durumdan işkillenerek, o Dervişin Mısıra gön-
münezzentır bu koç o'na put olmuştur, boğazlayın koç'u da Şeyhi puttan kurtaralım." der Bunun üzerine Kaygısız Abdal "Gelin. Er nazarında küstahlık etmeyelim" diyerek bir münasebetsizlikten vazgeçmelerini söylersede, Kaygısız'ın bu uyarısına aldırış etmeyip Koç'u keserler. Kemal Ümmü, derisi yüzülmek üzere kesilmiş koçu oradaki bir ağaca asar. Seyyid Nesimi de derisini yüzer, sonra da bir kazana koyup pişmesi için kazanı oradaki ocağın üzerine koyarlar. Oçakta ne kadar ateş yak- tılarsa da bir türlü kazandaki etin suyunu bile kaynatamazlar.
(Bu koç51
(Bu koç'a Altın boynuzlu Koç denilirmiş ve Baba Şüca'ın keramet ve ilham maskotu im؛ş. Birçok keramet ve ön sezişleri bu Koç'un hareketlerinden ve ses çıkarmalarından sezinler- m.ış.)
Bu sıralarda Baba Şüca yarı çıplak bir kıyafetle, üzerinde bir keçe örtülü olarak, acaip bir kılık ile karşılarında görülüve- rince, Kemal Ümmi ve Seyyid Nesimi şaşırdılar ve Şeyh'in tutumundan, pozisyonundan korktular. Şüca Baba orada fazla durmayıp hemen Tekkeden 'ayrılıp civardaki Çamlığa doğru yalın ayak yürümeye başlıyor Berikiler de iradesizlik içinde hemen ayaklarını çıplatıp, Şeyhin ardından gidiyorlar. Yürüdükleri yollarda Çakır dikenleri çok olduğundan ayak tabanları diken ile dolup acısından yürüyemez bir duruma geldiler ve oturup dikenleri çıkarmakla uğraşıdanken, Baba Şüca arkasına dönerek, onlara "Küçüklerim (X ) tanrılık ve Peygamberlik davasında kalırsınızda şol dikencuğa hükmünüz geçmezmi?" diye seslendi ve yoluna devam la, gidip bir Çam ağacının dibine oturdu. Berikiler de ayaklarındaki dikenleri çıkarıp yola devamla, Şeyhin önüne vardılar. Bunlar da yanına varınca. Şüca Baba Kemal Ümmi ye yer göstererek oturmasını işaret etti. Kemal Ümmi oturunca, Şeyh o'na karşı bir teveccüh ve iltifatlı sözler söyledi. Bu anda Kemal Ümmi Şeyhe karşı içten bir bağlılık göstererek, Şeyhe Mürid olmak arzusuna düştüyse- de Şeyh'in üstün bir Şeyh sin, şimdi bu adama Mürid (bende) olmanız yakışırını? diyerek muhalefet gösterir, Kemal Ümmi de bu düşüncesinden vazgeçer. Kemal Ümmi'nin şu tuttuğunu anlayan Baba Şüca yönünü Seyyid Nesimi ye dönerek o'na da bazı uyarılarda bulunduysa da Seyyid Nesimi çok kibirli, mağrur cevaplarda bulunur Nesimi'nin bu tututumu karşısın-
Şeyh Şiicaeddin Babanın velayetnamesinde, Kemel Ommi'، nin daha bazı büyüklükleri ve kerametleri de konu edilmekle beraber, Darağacında ruhunun çıktığı anda ağzından üç güvercin çıkıp, üçü de ayrı ayrı taraflara doğru uçup gittikleri hakkında çok ilginç olaylar anlatılır.
Kemal Ümmi'nin ruhunun güvercinler tarafından havaya uçurulduğu olayı gibi: Milattan 140 yıl ünceleri ölen Roma İmparatoru August (Oğust) çağının geleneğine göre, cesedi yakılırken, cesedin dumanları arasında, Ogust'ün ruhunu bir Kartal'ın havaya uçurup götürdüğü de söyleniyor. (Bak: Bor- dos Laffond - Dünya tarihi ansiklopedisi c. 2. sahife 942.)
Şüca Baha'nın çam ağacından kopardığı bir kırmızı Gül'ü önüne atarak "Var git küçüğüm;Ocağın küllensin." dediği kaygısız Abdal ise Vaktıyla Abdal Musa'dan aldığı bir ilenç nedeniyle uzun yıllar bir yerde yurt tutup bir tekke kuramamış iken, Şüca Baha'nın var git ocağın küllensin demesinden sonra artık bir yörede (Mısır da) yurt tutup orada kökleşebilmiş, ocağı küllenebilmiş. Bu tekke kurduğu ve yerleştiği yöre Mısır'ın Kahire şehridir, mezarı da buradaki Tekkesindedir.
Konumuzu yine Kemel Ümmiye yöneltiyoruz: OsmanlI Müellifleri adlı bioğrafık kitapta Kemal Ümmi'nin ölüm yerinin Karaman olduğu bildiriliyorsa da........ Bu görüş yanlıştır.Çünkü: Yukarılardaki öykü de belirtildiği gibi Kemal Ümmi'nin Manisa da asılmak suretiyle ölümünden sonra Manisa'da bir yere defn edildiği ve sevenleri tarafından mezarı üzerine bir türbe yapılmış. Burası yakın zamana kadar ziyaret edilmekteymiş.
O'nun hakkında yazılmış olan bir mersiyedeki "Ş E F K A T " kelimesinin ebced hesabıyla delalet ettiği 880 Hc. yılı bu büyük filozofun ölüm yılıdır (Milâdi 1475)
Ümmü Kemal ve kimilerince de Kemel Ümmi denilen bu büyük Filozof ve mutasavvıfın, yukarılarda dile getirilen büyüklükleri nedenleriyle, 15 ve 16. yüzyıllar da da o'nun büyüklükleri nedenleriyle söylenmiş olan İlâhiler de aşağıdadır.
55
derilmesi için, Gelen Elçinin yedeğine bir at vererek halebe gönderir Halebe geri gelen elçi, o Dervişin Mısır'a gönderilmesi için bir At gönderdiğini söylemesi üzerine, kendi kötülüklerinin Sultana da aktarılacağı endişesiyle, hemen bir oldu bitti ye getirilerek Seyyid Nesimi'nin derisini yüzerler Nesimi ye, bir Elma ile bu elmanın kabığmın soyulması için bir de bıçak verilmesinin anlamı, nedenleri bu suretle kendisini göstermiş oldu.
Kemal Ümmi de: Şüca Baha'nın önerisi gereğince batıya doğru yola çıkarak Manisaya varıp, bürada bir Tekke kurar. Kısa bir zaman da etrafına pek çok Dervişler, MUridier toplanıp kendisine bağlanırlar. Hatta: Manisa Valisi olan Şehzade Alaeddin de Kemel Ümmi ye büyük hürmet ve itibar göstermeye başlamış, kimi zamanlar Kemal Ümmi, bir yere gideceğinde, Vali Şehzade Alaeddin kendi atına Şeyhi bindirip, atın önünde, atın yularını çekerek yürürmüş. Bununla beraber Menıleket halkı da hemen bepisi Kemal Ümmi ye bağlanmışlar ki: Diğer tarikatlar Şeyhleri itı.barden düşüyorlardı. Bu durumdan telaşe tüşen Şeyhler ve müridleri, Kemal Ümmi hakkında çeşitli fitne ve fesat kazanları kaynatıyorlardı. Vali Şehzade'- nin de Kemal Ümmi'ye karşı tutumunu da pahane ederek îstanbul'a Padişah'a jurnaller gönderdiler ve bu Şeyh'in öldür- tülmesiııin gerekli olduğunu bildirdiler. Manisa'dan gelen bu jurnallar ve tekliflere karşı Padişahın çekimser kaldığı yolunda cevap gelmesine rağmen, şehir ileri gelenleri ve Şeyhler hemen bir oldu bittiye getirip, aceleden, Kemal Ümmi yi Darağacına asdırtarak öldürtürler. jşte: Şüca Baba'ntn Altın Boynuzlu Koyunu kesildikten sonra bir ağaca asan Kemal Ümmi'ye Şlica Baha'nın, sapına bükülmüş bir ip bağlayarak verdiği Armut un anlamı bu suretle meydana çıktı ve Kemal Ümmi de boynuna bükülmüş bir ip takılarak asılıp öldürtüldü.
Kemel Ümmi: Ölümünün, Hallaç Mansur gibi asılarak vuku bulacağını çok önceleri sezmiş ve Yazımız ilk sahifelerindeki 13 dizelik şiir'in son dizelerinde belirtilmişti.
Kemel Ümmi'nin asılacağı sıralarda, Şeyh Şüca Baba tekkesindeki olaylar ve Ormanda çam ağacı altındaki olaylara telmihan şu aşağıdaki sözleri söyledi. "Biz bundan incinmeziz. Bu bizim geçidimizdir. Erenler göstermişlerdir bunu" dedi.
54
Bîr başka İlâhi daha
Dostlar daldım Ummanlara aidim ormanlara؟ Balta
Doğru yolu bulanlara Hiromet eyle ümmü Kemel
١ Kıhnclayam şeytanlarıYesir İtmiş MüminİCTİ'
.Şaşırmış yolu her biri Himmet eyle Ümmü Kemel
Erenlere sarılalım Mâsivâ dan ayrılalım
. Rızasında bulunalım Himmet eyle ümmü Kemel
Erenlerde gönül olmaz vazgelmez ؟Avlarından hi
Yollar yanlış kimse bilmez Himmet eyle ümmü Kemel
Aş.ık Ahmed ağla bunda Cümle kusur, mevlem' bende
Kemel ümmi hakkmdaki eski yıllarda yapılmış inceleme ve övgülerden sonra da 20. yüzyıl- edebiyatçıları da Du Anadolu
ok durmuşlardır.؟ Türk Şairi üzerinde e؟Karamanlı Yunus Emre'den sonra, ikinci derecede türk
ilahiler söyleyen Karamanogulları kökenli bir Alanya'Beyinin oğlu olan Kaygısız Abdal gibi yine Karamanlı olan ümmü Ke١
.oktur؟ pek ؛mal'in de Türkçe ilahiler stanbul ve Ankara Kütüphanelerinde ve daha birçok iller-؛
deki kütüphanelerde ve Fuad Köprülü Hoca merhumun özel eşitli a'dlarda Kemel. ümmi nin divanları var-.'؟kütüphanesinde
dır.Başta Fuad Köpriilii Hoca: (193.4 yılında ikinci baskısı ya-
pılan) "Eski Şâirlerimiz divan edebiyatı Antolojisinin 68. sa- in şunları söyler. "Kemel ümmi؟hifesinde, Kemel ümmi İ
Aşık olan durmaz söyler Hak dostları bizi anlar Ümmü Kemel yolun bağlar Biz teslim'iz Erenlere
Ümmü Kemel izin virse Aşık maşukunu bulsa Kâmil Mürşide teslim olsa Biz teslim'iz Erenlere
Erenlerin gizli sırrı Mâsivâ dan gönlü arı Teşbih okurlar her biri Biz teslim'iz erenlere
Şeyh Ümmü Kemel uyandı Dervişleri gör neyledi Cümlemizi şâd eyledi Biz teslim'iz Erenlere
Bir başka ilaâhi.
Erenlerden izin aldım Dost yoluna ravan oldum Nice erlerden ayrıldım Mevlam ayırma gönlümüzü
Allaha ısmarladık sizi Düa dan unutman bizi Sancak altında cümlemizi Mevlam ayırma gönlümüzü
Mevlam, yolum açıverdi Ümmü Kemel izin verdi Sandım can tenden ayrıldı Mevlam ayırma gönlümüzü
56
B İR M Ü N A C A T I
İlahî fazi ve İhsan, lütuf ve derman Bugün bu derd ve âh'üzâr senden Ağardı gözlerim hasret yaşından Bu dır korkumki: Yüzüm kaarasından
Eğerçi sen bana senden yakınsın Veli: Ben olmuşam âvâre senden Bana sen vir seni. Benden al seni Çu......irmek dilerim, sen yâr'e senden
BİR GAZELİNDEN
Bu dünya bir köhen Kervansarâ dır.Ki Nice nice Kervân kondu göçtüBu dünya tekkesinde bir konuksunK i.... Bynda nice mihman kondu göçtü
K an ı:.... Sâdi, Celâleddin'ü AttarVeled'i Gülşehri, Elvan kondu göçtüKamusu ağlayarak geldi gittiD i.... kim: Kangısı hândân kondu göçtü
Bulmadı ecel zehrine tiryâkBu şehre nice lokman kondu göçtüKemal Ümmü cihana girre olma (9)çu ..... senin gibi çendân kondu göçtü
Bir başka gazeli daha
Cân gözü aç gör ki: Yine ol kerim'i karsazNice kıldı fazi ile kahrini kış, lütfunu yazCümle mahlükat'ü, herşeyi, dun'ü gün ol HalikaDillü dilince kılurlar şükür ve teşbih ve niyazGeremü (10) rahat geldi, ol mutedil ab'u hevaSerd'ü Zahmet gitti, giru kalmadı hem kış'u yaz
kudretli bir şair dir. Aruz veznini ve klasik nazım şekillerini, hararetle kullanarak, safiyane ahlak esaslarını açıklayan manzumeler. Evliya menkıbeleri yazdığı gibi, bazen de vecd'ü heyecanlı dolu "panteist manzumeler tasviri mahiyette tabiat şiirleri de yazmış ve şöhreti kırım'a, Kazan'a Başkrutlara ve Özbekler arasına kadar yayılmıştır. Devrinin Sofileri arasında en üstün ve dikkati çekeni Ümmü Kemal dir." diyor.
Değerli Edebiyat tarihçilerimizden Nihat Sami Banarlı da: Resimli Türk edebiyatı tarihi. 1. cilt 508. sahifesinde "Kemel Ümmi için şöyle derler. "Klasik nazım şekilleriyle tasavvuf şiirleri söyleyen Kemel Ümmi, Tekke şiirinin, kendisinden sonrakilere örnek olmuş, şöhretli bir simadır. İlahiyeleriyle yalınız Anadolu da değil Kırım, Kazan, Başkurt ve Özbekistan Türkleri arasında da şöhret kazanmıştır.
Divanı; lisanının sadeliği ve halk türkçesine ait kelimelerinin zenginliği ile, bilhassa dil bakımından incelenmeye değer hususlar taşır."
Meydan Lârus da, Kemel Ümmi hakkındaki bölümde yukarıdaki bioğrafik nitelik ve nicelikleri dile getirilerek şöyle deniliyor. "(İsmail de denir) Türk Şâiri ١،e Halveti Dervişi, ölümü 1475. Karamanlıdır. Şeyh Mehmed Bahaeddin’in der- vişlerindendir. Karamanlı Cemaleddin Halvetinin (Çelebi Halifenin) Tekke arkadaşlarından dır. Ünü Anadolu sınırlarını aşarak orta Asya ya kadar yayıldı. Hayatı, halk arasında efsaneleşti. Kemal Ümmi'nin şiirleri, dini, tasavufi niteliktedir. Divan edebiyatının da etkisinde kalan şiirlerinde öz ve arkaik türkçe kelimelere çokça yer verir.
Kemal Ümmi, yaşadı çağdan 18. yüzyıla kadar, birçokşairi özellikle Tekke Şairlerini etkilemiş.
Divanlarında: Münacat, naid, kasıda, gazel ve mesnevi şeklinde, dini ve feylesofça öğütlere yer verdiği ve tasavvufı şiirlerinin büyük bir bölümü de 19. yüzyılda Buhara da basılmış. Aslı kırk konuya ayrılmış olan "K ırk armağan.' adlı kitabının elde kalmış olanınır١ da şu konulara yer verildiği görülüyor "Münker nekir, mizan, sırat, Mâlik'i Cehennem Cebrail, Haz- reti Muhammed ve Tanrıya dâir her konu anlatıldıktan sonra ibadet ve iyi ahlaka değgin öğütler veriliyor." deniliyor.
Kemal Ümmi'nin ilahi ve gazellerinden bazıları aşağıya alınmıştır.
Mukır'im suçum, af eyle kurtar Azabından ey Şah, estağfirullah
Cehaletten biz! kurtar İlâhi İlimden kıl âğah estağfirullah
Bu dünya gafletinin uykusundan Uyandır nigâh estağfirullah
Bize bir lokma, hırka hemen vir Gerekmez mülk'ü cah (11) estağfirullah
Nideriz câh içun âhır yerimiz O'yiser tenk'i câh estağfirullah
Yer altında yatıcak, üstümüzde Bitiredur keyah (12) estağfirullah
Elimde dest'i gâhım yok ve liken Dilimde gâh gâh estağfirullah
Ağındı gözlerim hasret yaşından Ve İL . , yüzüm siyah estağfirullah
Dilim kıldı hata lar gece, gündüz Direm her subh'u gâh estağfirullah
Peşiman'ım, kamu yazuklarıma Dirigâ hayfâhest estağfirullah
Bir kasidesi
Eya gafil niçun yoldan saparsınK i : ..... binüp gaflet Atina, çepersinOl Bakı Şah'a kılmazsın ibadet Bu fani kulların elinden öpersin
O varıp duracak yerin yıkarsın Bu koyup gidecek mülkü yaparsın
İjştn: mazluma zulm etmektir, andan
Niçün ؛؛alimlere arka kakarsın
Dahi bir lokma ile hırka için ,Bu ar'u namusu yere yıkarsın.
Yazma eserler katalogu 3. cilt, sahife 12 de Kemal Ümmi nin "Divan'ı ilahiyat" adlı Türkçe 107 yapraklık yazma kitabında konuya şöyle başlar.
Çu.... Başladuk söze evvel be nâm'ı bismillahK i..... Her işimiz ebter komaya ol Allah.
Bu kitabının sonundaki ilahisi şöyle son bulur.
Çok ağlayarak varasın ol Hazrete yalvarasın Hakka k i. Bin yüz karasın bir damla göz yaşıyla yur.
Kemal Ümmi'nin bir İlâhisi
Eyâ tevvab, İlahe estağfirullah Ne kim, kıldım günah estağfirullah Kamu taiblerin tevfiki senden Dirim ey Şâh: Estağfirullah
Kamu yerlerde senden korkaram hem Yine sensin penâh estağfirullah
Gözüm aç: Umarım hem giru senden Dilerim doğru rah estağfirullah
Nişansız âşık'a Aşık denilmez Benzi sayru, gözü yaş olmayınca
Taş'ın düzmekle er sofi olmaz Hem içi saf, hem taş olmayınca
İyi gerçeklerin kadri bilinmez Arada bir yetlü kolmaş olmayınca
İyi gerçeklerin kadri bilinmez Arada bir yetlü kolmaş olmayınca
Günahtan arınmaz değme Nâib Bil ki:Manend"ı nebbaş olmayınca
(Kemal Ümmi), Zaif bilmedüler Cihan da aşk ile faş olmayınca
Kulun çok taatı ile iş bitmez Huda nın fazlı yoldaş olmayınca
Kemal Ümmi nin bir münacatı
Alan sensin, viren sensin, diyen sensin, işiden sen. Gören, hem gösteren sensin, anınçun kaamusu zibâ.
Kemal ümmi nin bir uyarısı
Yola azm etme yoldaş olmayınca Önce bir ulu baş olmayınca .
(Keme. Ummii) sana oş tevbe kılur Kabul et ya İlâhi estağfirullah.
Diğer bir İlâhisi:
Gel ey delü, mağrur, âsı:Tevbeye gel tevbeye Nicedeğin meâsı: Tevbeye gel tevbeye
Ömür bed işle sarf etme, ger dilersen Kim .... olasın Tanrı hası tevbeye gel tevbeye
Ko... Avamın sohbetin, zinhar zinhar iste ol Sohbete hâsıl havası tevbeye gel tevbeye
Halk'a zulum ettiğin en evvel gün ki Hak kadı ola Vire dâd ile kısas'ı tevbeye gel tevbeye
He.... y eyü: Diri İlâ dirim, unutma şol ölenleri K i .... m kodular kabir içine tevbeye gel tevbeye
Gâfil olma, âhıret korkularından âkıbet Ger dilersen, halâsı tevbeye gel tevbeye
Bâğ'ı şeytandan kaçasın،var.(Kemel Ümmi) Gösterivire menâfi؛ tevbeye gel tevbeye.
Bir başka İlâhisi
Karındâş: Değmeyi yoldaş edinme Seninle doğru haldaş olmayınca
Ziraki her kişi işi başaramaz Bile müşfik karındaş olmayınca
Eğer sen âşık isen nakşa bakma Muradın anda nakkaş olmayınca
ÜMMÜ KEM AL'A DAİR Ö YKÜLERDEN K İM İLER İ ARASINDAKİ B E Y İT L E R
Bizi yâ rabbi: Şeyh Ümmü Kemal'in Düşür sevdasına, vir özge halın
Bizi kıl hizmetine lâyık ânın Olalım nâzipây evliya nın
Bize: Evladına ittir muhabbet Alavuz herbirinde tâ ... ki himmet
Bir başka öyküsü arasındaki beyitler
Fenâda böyle gerçek er çok Ve li..... Ümmü Kemal gibi er yok
Bu haller an؛da mevcut oluptır Anın nâmı cihan icne doiuptur
O'dır sahib'i keramet, server'ı himmet 0 .d ır nuru ziyayı arş '٠ mutlak
Bizi yarabbi ol nura mülakat İdİb mülhak', tecelli ile mükafat
A Ş IK AHMED AD Lİ B İR D ERV İŞİN İLA H İLE R İ ARASINDA ÜMMÜ KEM AL İL E İLG İL İ OLANLARINDAN B EŞ BÖLÜMÜ DE A Ş A Ğ IY A ALIN M IŞTIR . İlâhi
Hak rızasın isterim daim Ümmü Kemal seni göresim geldi
Dosttan dosta gezmek hem niyetim Dost yoluna kurban canım Sancak dibinde buluşalım Ümmü Kemal seni göresim geldi
65
“ . . 11، ، " '''- . 'i‘1*'*.؛"؛.*ş?m m * ,
Evliya Çelebi seyahatnamesi 9. cildi, Manisa ile ilgili kısmında şöyle anlatılır. "٧e Kemal ٥mmi Baba sultan, sene tarihinde merhum oldu. Bu şehirde asude dir, Hala merkadi pür enva- rı zıyaretgahtır. Erbabı hacettir. Nice yüz teliflerinden ekseriya ulumşettası türkü ve farisi tasavvufane eş'arı beliğleri ve müdevvenleri vardır ve Hazret؛ Resâletpeneh'ın bu hadis'i şerifi ki "İnnâ veldet fi zemn'il Melik - ül- âdil" hadisi şerifinin tercemesinde bir hoş ayende selis manzum risale etmiştir. Beynel ulema hayli müşkil ve muğlak te'lif tir. Nice Alimler şerh edemede aciz olmuşlardır" deniliyor.
Kemal Ümmi, ileride ölümünün idam edilmek suretiyle olacağına dair olan önsezişi nedeniyle söylediği bir kıtası da aşağıda dır.
Bugün Mansur'u berdar'ım, Huda dan ve hakikattanhaberdarım.Ne bigane, ne ağyâr'ım, ben'im rusvay'ı meydân.
OsmanlI Müellifleri adlı bioğrafik kitapta Kemel Ümmi nin ölüm yeri Karaman olduğu yazılı isede. Bu görüş yanlıştır. Yukarılarda belirtildiği üzere Kemel Ümmi Manisa'da asılmak suretiyle öldürtülmüş. Mezarı veya türbesi de yakın zamana kadar, manisa da halk tarafında ziyaret "edilmekte imiş.
64
Seni arzulayıp evvel gelen canlar Mevlam yidirmiş cennette honlar Biçilir eğnine hülleden donlar Bize himmet eyle Sultan Clmmü Kemel
Sîzlerden kalmıştır, yol, erkan, usul
Bize şefaatçi Hazret؛ Resül Aşık Âhmed: Hakka bulalım vusul Bize himmet eyle Sultan Clmmü Kemel.
İlahi.Aşık olan durmaz söyler Hak dostları... anlar Clmmü Kemel yolum bağlar Biz teslimüz erenlere
Clmmü Kemal izin virse Aşık maşukunu bulsa Kâmil mürşide teslim olsa
İlâhiUmmü Kemal geldim sana Hep aşıklar teslim sana Hidayet it aşalım dağı Borandır dağların başı Aşık bilmez yazı, kışı Dost yoluna canı, başı Himmet it aşalım dağı Zikir ehli candan geçer Aşkın şarabından içer Zikri olmayan yoldan şaşar Himmet it aşalım dağı
Biz teslimüz erenlere
Erenlerin gizli sırrı M âsiva dan gönlü arı Teşbih okurlar herbiri Biz teslimüz erenlere
Şeyh Ummü Kemel uyandı Dervişleri gör neyledi Cümle kardaşlar şâd oldu Biz teslimüz erenlere
67
Senin tekkende sürelim safa Bize şefaatçi dostum Mustafa Münkir olanlar dâim çekerler cefa Ümmü Kemel seni göresim geldi
Şeyhim kutbü cihan elyedi himmet Dünü günü hakka eyledim minnet Seni sevenlere olur hem hidayet' Ümmü Kemal seni göresim geldi
Aşık Ahmed seni ezelden sever Daim medhin dillerde söyler Irak, yakın birdir cümle gönüller Ümmü Kemel seni göresim geldi
Ormanları dotanuram Tevhid ile yollanuram Aşkın ile söylenürem Aşalım ormanları
Yolumuz dosta gider kardaşlar Akıdalım gözde'n yaşlar Kaldıralım kaibden teşevvüşler Bize himmet eyle sultan Ümmü Kemal.
İhya geceleri tevhid sürülür Cümle erenler de anda bulunur Kararmış kalblerin pası silinir Bize himmet ey|e Sultan Ümmü Kemal
Hem kerametin izhar olmuştur senin Padişahlar gelüb anlamıştır halin Ocağın da olmaz asla küllük Bize himmet eyle Sultan Ümmü Kemal
İlâhi.Mevlam bize imdad eyle Şeytanlara galib eyle Ümmü Kemel himmet eyle Aşelım ormanları
66
Y A Z A R IN YA YIN LA N M IŞ V E Y A Y IN LA N A C A K K İTA PLA R I
Y A Y IN LA N A N LA R .1- Çeşitli Gazete ve Dergilerde yayınlanmış, Karaman ile ilgili
makaleler.2- Karamanlı Halk Ozanlarından Gİıfrani ve Kenzi.3- Karamanoğlu 1. Mehmed Bey'in İhtilâli ve nedenleri.4- Karaman Mevlevihanesi, Mevlevilik ve Karamanlı Mevlevi
Velileri. .5- Karamanlı Hekim Beşir Çelebinin 'Edirafi menâkıpnâmesi"
ve Çirmen Sancak.Beyi Karaman Bey. , ....'....١٠٠١
6- Karamanoğlu T l. İbrahim Bey ve İrrjareti tarihçesi. ٠؛؟؛؛٠ ,7- Karaman Velilerinden Şeyh Ali - yüs Semerkandi ve K e
mal Ümmı.
Yayınlanacak eserleri.1- Karaman tarihinden yapraklar.2- Geçmiş Yüzyıllarda Karaman büyükleri ve Şâirleri.3- Karaman tarihinden öyküler ve Folklörel yaşantılar.4- Karaman Köyleri ve Mahalleleri tarihçesi.
، 5- Yunus Emre'nin kökeni ve yöresi.6- Karamanoğullarımn kökenleri, Selçuk ve Osmaniılar çağı
yaşantıları.7- Konya Delibaşı isyanının nedenleri ve savunma gayrat ve
tertibatına rağmen Eşkıyaların Karaman'a da sokulmaları.8- Karaman Müftüleri ve Belediye Başkanlar..
Kemal Ümmiye dair olan bölümdeki kimi lüguatların açıklamaları.
1- Günc'ü Huda: Tanrının hâzinesi.2- Sahib'i âra: Zihin ile hüküm veren.3- Ge؟t : Gezmek4- Esrar'ı pinhân.ı: Gizli sırlar.5- Lâ yenfa: Menfaat vermez.6- Tefehhüm: Anlayabilmek.7- Clftân hızân: Düşe kalka.8- Enâiyet: Benlik, bencillik.
. X- Küçüğüm: Bu söz tarikat kurallarına göre: Pir ler Dervişlerine ve hatta Halifelerime bile "Küçüğüm" diye seslenirler.
9- Girre olma: engel olma, düğüm, bağ olma.10- Gerem'U rahat: Şeref, izzet, alicenaplık rahatlığı.11- Mülk'ü câh: Dünya varlığı.12- Keyâh:Ot, yeşillik.
12- Merhum Öğretmen Nuri Erdoğdu daki küçük ırienakıpna- me.
13- Meydan Larus.14- Silk'ul - Laâli.
Bu kitabın hazırlanmasında yararlanılan kaynaklar.
Metin arasındaki kimi kaynaklar dışında.,
1 - Nefehat'ül-üns tercentesi2 İstanbul - Süleyman iya Kütüphanesi Hacı Mahmud bölü
mündeki 4603 numarada kayıtlı Menakıbname.3- İstanbul - Millet Kütüphanesi 1323 numarada kayıtlı "Me-
nakıb Kemal Ümmi.4 - Künh'ül - Ahbar5- Mir'at'ı kâinat6- Keşfezzunün7- Osmanlı müellifleri8- Şekayık tercemesi9- Kamus'ül - âlâm
10- Mufassal tarih'i kurun cedidi11- 2. cild Vakıflar dergisi