Upload
irem-namli-altintas
View
111
Download
8
Embed Size (px)
Citation preview
MODERN VATANDAŞLIK
KURAMLARI
Marshall, yurttaşlığı tarihsel açıdan üç farklı ekseni değerlendirerek yeni bir yurttaşlık oluşturur. Bu eksenler sırasıyla; medeni haklar, siyasal haklar ve sosyal haklar biçimindedir. Medeni haklar; bireysel özgürlük, konuşma özgürlüğü, düşünce ve inanç özgürlüğü, mülk edinme ve sözleşme yapma özgürlüğüdür.
Marshall: Haklar Kuramı
Siyasal haklar; siyasal karar alma sürecinde seçmen ve seçilen olarak katılma hakkını ifade eder.Sosyal haklar; yaşadığımız toplumun standartları ölçüsünde ekonomik refah ve sosyal güvenlik gibi haklara sahip olmaktan, çağdaş bir birey gibi yaşayabilme hakkına kadar uzanır. Eğitim hakkı ve sosyal hizmetler bu çerçevede değerlendirilebilir.
Marshall’ın kuramında bu üç ana eksenle üç kurum eşleşmektedir: hukuk mahkemeleri, parlamento ve refah devletidir. Medeni hakların oluşumunun 18 yüzyılda, siyasal hakların oluşumunun 19. yüzyılda ve sosyal hakların oluşumunun ise 20. yüzyılda olduğunu belirtmiştir.
Liberal bakış açısına göre devlet; sivil toplumun kimi özelliklerini paylaşmakla birlikte, temelde ondan farklıdır. Her ikisi de çıkar üzerine kuruludur. Ancak devlet, zora dayalı ve zorunlu bir kurumdur. Devlet, üyelerinin yaşamları üzerinde tasarrufa gidebilir ve aynı zamanda bireylerin bütün durumları devletin denetimindedir. Devlet, her türlü kimlikten arınmıştır.
John Locke ve Thomas Hobbes: Liberal Kuram
Bir toplumu oluşturan yurttaşların tümü, tanımlanmış ve değişmez bir iyi yaşam kavrayışını paylaşmazlar. Çünkü iyi yaşam toplumun üyeleri tarafından farklı algılanabilir. Yönetimin dayanacağı ve hedeflerini meşrulaştıracağı bir ahlaki kaynağı yoktur.
Cumhuriyetçi kuram, Rousseau, Machiavelli ve Alexis Tocqueville’den etkilenmiş ve katılımcı demokrasinin en uç biçimi olarak tanımlanır. Ortak bir iyi üzerinde uzlaşan bireylerin oluşturduğu kamusal alana, yine bireylerin katılımın kamu yararı ile gerçekleştirilmesi aracılığıyla olanaklıdır. Toplum temelli bir anlayış vardır ve bireyler kamu hizmeti ile yurttaş olduklarını anlarlar. Haklar artık görevlere dönüşmüştür.
Rousseau: Cumhuriyetçi Kuram
Cumhuriyetçi kuram, ulus-devlet geleneğinin de bir eksenini oluşturmaktadır. Ulus-devlet geleneği oluştuktan sonra belirli referanslar devletler tarafından dikkate alınmıştır. Örneğin; milli marş, devletin bayrağı, milli günlerin belirlenmesi, karizmatik liderlerin geliştirilmesi, tarihi kahramanların oluşturulması, mitlerin kurulması ve dilin homojenleştirilmesi bunların arasındadır.
Avrupa’da feodalizmin yıkılmasından sonra devletin vatandaşları ortak bir paydada toplama gereksinimi doğmuştur. Modern devlet anlayışının 17. yy.’da ortaya çıkmasıyla ortak bir kimlik yaratama duygusu pekişmiştir. Ulus-devletlerin en önemli özelliği uyrukların tebaadan yurttaşa geçmesidir.
Yeni cumhuriyetçi kuram; din dışı bir siyaset uygulama yoluna gitmiştir. Bu da 17. yy. Avrupa'sında laiklik olarak ifade edilmiştir.
Bir Rönesans düşünürü olan Machiavelli’nin döneminde Floransa’da yurttaş olmak bir haktan çok ayrıcalıktır. Bu bakımdan servet, soy, vergi vermek ve askerlik gibi kıstaslar yurttaşlığı belli bir zümrenin elinde tutabilir. Machiavelist düşüncede cumhuriyeti güçlü bir prens yönetir.
Machiavelli: Cumhuriyetçi Kuram
Mouffe, modern demokratik yurttaşlık ideali üzerinde durmuş, liberal ve cumhuriyetçi yurttaşlık anlayışlarının kendi içlerinde ve birbirlerine karşı aldıkları konum itibariyle yetersiz olduklarını düşünmüştür. İkisinin yerine; radikal demokratik yurttaşlık, özgürlüğün ve eşitliğin oluşturduğu bir kolektif kimlik, bu kimliğin ortaya çıkardığı rolleri yerine getiren eyleyici birey ve kamu-özel ayrımını ortadan kaldırmadan uzlaştırmak üzerine kuruludur.
Chantal Moufee: Uzlaşmacı Kuram
Sivil toplum, devletten bağımsız ve ona karşı bir alan oluşturmaktadır. Dayandığı temel düşünce sivil toplum devlet ayrımını, bunlardan birini, diğerine bağımlı kılarak değil, her ikisini de kaldırarak aşmak düşüncesidir.
Marksist Kuram
Birçok kaynakta anayasal yurtseverlik olarak da geçen anayasal yurttaşlık; akla, özgürlüğe, hukukun üstünlüğüne, yurttaşlardan oluşan ulus-devlete ve farklılığın hoşgörü ile karşılandığı ulus-ötesi liberal cumhuriyete sadakati ifade eder. 1990’lı yıllarda Türkiye’nin gündemine «Anayasal Yurttaşlık» olarak giren bu kavram, yerel kimliklerin kullanımı yerine, eşit hak ve ödevlerden oluşan ulus içinde evrensel bir kimliğin oluşturulmasını öngörmektedir.
Anayasal Vatandaşlık (Avrupa Birliği Yurttaşlığı)
Ulus-devletler içinde yer alan etnik ve kültürel farklılıklar, Kanada’da Quebec, İspanya’da Bask, Kuzey İrlanda’da IRA ve Doğu Avrupa ülkelerinde ayrılıkçı hareketlerin doğmasına sebep olmuştur. Bu hareketler; çifte yurttaşlık olgusunu gündeme getirmiştir. Avrupa Birliği de bu olgunun yerine getirildiği yerdir.
Birleşik Avrupa ideali, Avrupa Birliği, yurttaşlık kimliğine ilişkin yeni bir anlayışın, başka bir anlatımla ulus-devlet ötesi bir anlayışın olabilirliğini ve olası sonuçlarını tartışır. Bütün bunlar kimliksiz bir yurttaşlık sürecini geliştirmektedir.
Anayasal vatandaşlık kavramını AB’ye referansla siyaset felsefesinde ilk dile getiren Jurgen Habermas’tır. Habermas; vatandaşlık bağı ve anayasal ilkelere sadakat dışında bir «milli öz» aramayan, anayasal yurtseverlik üç aşamada gerçekleşir; Devletin dini meşruiyet temelinden
uzaklaştırması Devletin laikleştirilmesi Milliyetçiliğe dayalı meşruiyet temelinden
uzaklaştırması
1993 Maastricht Antlaşması Avrupa Birliği’nin temelleri politik bir boyut kazanmıştır. Sovyet Rusya’nın dağılması ve Doğu Bloku ülkelerinin genişleme düşüncesi Avrupa Birliği üyeleri kendilerine yeni bir kimlik oluşturma düşüncelerini oluşturmuşlardır. Bu kimlik; ulus-devlet düşüncesini geri plana iten; ortak siyasi ve tarihi temelleri oluşturan bir kurallar bütünüdür. Avrupalı kimliği eğitim aracılığıyla da yapılanmaya çalışılmıştır.
Ulus-devletlerin parçalanma süreci küreselleşmeye doğru adım atılmasına ve vatandaşlığa ayrı bir kimlik oluşturulmasına sebep olmuştur. Ulus-devletler; sınırlara riayet etmeyen çok uluslu şirketler, sermaye akışları ve iktisadi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunların çözümü için pek çok devlet, bir uluslar arası örgütlenme ağına ve egemenliğini kısıtlayan antlaşmalara katılmaktadır.
Süreç içerisinde Avrupa Birliği bu çözüm adımlarının en yüksek noktasını oluşturur. Devletler artan ölçüde, geleneksel egemenlik yorumlarını tehdit eden küresel ve özellikle de bölgesel ilişkiler yoluyla işlemektedir. Bu yolla devletler eski moda egemenlik anlayışının işlemediğini görmektedirler.
II. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan küreselleşme büyük şirketlerin ekonomiyi kendi ellerinde tutma çabası ülkeler içinde birtakım örgütlenmelerin oluşmasını sağlamıştır. Bugün Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi ulus üstü ya da uluslar arası kurumlara odaklanan daha küresel bir demokratik yurttaşlık kavrayışına gereksinim duyulmaktadır.
Demokratik yurttaşlık ideali üzerinde durmuştur. Demokrasinin büyük liderler tarafından değil, yetkin ve sorumlu yurttaşlar tarafından gerçekleştirilebileceğini savunmaktadır. Yanıtlanması gereken sorular: Yurttaşlığın esası ya da temelleri nedir? Yurttaşlık bağının özelliği ve niteliği nedir? Yurttaşlığın hudutları nerede biter?
Benjamin Barber: Katılımcı Kuram