1 - Öğrenci Davranışlarını Etkileyen Sosyal ve Psikolojik Faktörler

Preview:

Citation preview

ÖĞRENCİ DAVRANIŞLARINI

ETKİLEYEN TOPLUMSAL VE

PSİKOLOJİK ETMENLER VE

SORUNLAR

Eğitim sistemleri insan davranışlarını, belirli plan, program ve yöntemlere uygun olarak istendik ve olumlu yönde değiştirmeyi, geliştirmeyi amaçlayan kurumlardır.

Bir ülkenin eğitim ve öğretim sürecindeki çocuk ve gençleri, o ülkenin geleceğinin taşıyıcısıdırlar. toplumun geleceği ülkenin gelişmişliği ve kalkınma yükü, hem bedensel hem psikolojik olarak iyi yetişmiş çocuk ve gençlerin ürünü olacaktır.

Ancak eğitim sürecine giren birey, içinde yaşadığı toplumun ekonomik, toplumsal, psikolojik birçok sorunu eğitim sürecine taşır. bununla beraber eğitim sistemlerinin ürettiği sorunlar vardır. tüm bunlar eğitim ve öğretimin amaçlarına ulaşmada olumsuz etkiler.

Nedir bu sorunlar? nicelik ve nitelikleri nelerdir? sorunları oluşturan değişkenler, etmenler nelerdir? bu bölümde bu sorulara yanıt aramaya çalışacağız.

ÖĞRENCİ KAVRAMI

Eğitim ve öğretim sürecindeki insanın, bireyin adıdır. bu kavramın içeriğinde sadece öğrenen ya da bilgilenen değil, eğitilmek istenen bir kişi olma özelliği vardır.

Bu anlamıyla öğrenci, eğitim süreci içinde, eğitim ve öğretim süreçlerini bir bütün olarak yaşayan ve bu yaşantı sonucunda, bilişsel (cognitive), duyuşsal(affektive), devinişsel(psiko-motor) davranışlar yanında, törel (ethik) davranışlarının da amaçlı ve olumlu yönde değiştirilmek istenen kişidir.

SORUN KAVRAMI

Sorun terimi, "problem" ya da "mesele" kavramlarının yerine kullanılan Türkçe bir sözcüktür.

Eğitim sürecinde oluşabilecek sorunlar ise öğrencinin kendisinden, gelişimsel özelliklerinden, kişilik donanımlarından gelebileceği gibi eğitim ve öğretim koşullarının, öğrencinin beklenti ve gereksinimlerini karşılayamamasından kaynaklanabilir.

Bu bölümde, eğitim-öğretim süreci içindeki öğrencinin psikolojik ve sosyal sorunları tartışılmaya çalışılacaktır.

ÖĞRENCİLERİN PSİKOLOJİK SORUNLARİ

Bilişsel, duyuşsal ve devinişsel(psiko-motor) davranışlardaki gelişimsel sorunlar başta olmak üzere, çeşitli benlik ve kimlikle ilgili, ekonomik ve toplumsal etmenlerin ürünü, aile içi ve eğitim-öğretim ortamlarının oluşturduğu sorunlar olabilir.

GELİŞİMSEL SORUNLAR

Gelişim, canlı varlığın tüm yaşamı boyunca ileriye ve geriye yönelik tüm değişim ve başkalaşımıdır. insan davranışları,bilişsel, duyuşsal ya da devinimsel boyutlarıyla birbiriyle etkileşerek bir bütün olarak gelişir.

Örneğin bedensel ya da nöro-fizyolojik gelişim, bilişsel gelişimi, benlik gelişimi bunların sonucunda toplumsal gelişimi etkiler.

Gelişimsel sorunların başında ekonomik toplumsal yapılar nicelik ve nitelikleri, aile yapılarını, aile yapıları ana baba tutum ve davranışları, çocuk yetiştirme biçimlerini çocuk yetiştirme biçimleri de çocuk ve gençlerin benlik ve kişilik gelişimlerini dahası bilişsel ve törel gelişimlerini etkileyebilir.

Örneğin otoriter , koruyucu ve mükemmeliyetçi, ilgisiz sevgisiz ve parçalanmış ailelerin çocukları ; özgüven özsaygı ve özdeğer duygularını örseleyebilir girişim duygularını köreltebilir, onların duygu ve düşüncelerini özgür iletişim kanallarıyla ortaya çıkmasına engel olabilir.

Bir başka sorun kromozom sapmalarının neden olduğu çeşitli bedensel kusurlar, zeka özürlülükleri ve çeşitli kişilik bozuklukları gelir. Bunların yanında beslenmeye bağlı çeşitli fizyolojik ve psikolojik patolojiler, gelişime ve başarıya olumsuz yönde etki eder. Bu nedenden hem genetik hem çevresel faktörler gelişime etki eder.

AİLE KAVRAMI AÇISINDAN BENLİK VE KİMLİK GELİŞİMİYLE İLGİLİ UYUM SORUNLARI

Uyum , genelde bireyin hem kendisi ve hem de çevresi ile iyi ilişkiler kurabilmesi ve bu ilişkileri sürdürebilme derecesi olarak tanımlanabilir.

Başıboş bir ailede yetişen çocuk sınıf yönetimi konusunda ne kadar olumsuz sonuçlara yol açıyorsa, otoriter ve baskıcı ailelerde yetişen çocuklar da aynı şekilde olumsuzluklara neden olur.

“Yetkici bir aile ve ana-baba tutumu, çocuk ve gencin özgüven özsaygı ve öz değer duygularını önemli ölçüde örseleyebilir, girişim duygularını köreltebilir, onların duygu ve düşüncelerini özgür iletişim kanallarıyla ortaya çıkmalarına, bireyin bir bütün olarak kendini ortaya koyuş biçimine ket vurabilir.”

Çeşitli sosyal, ekonomik, ailesel ve çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkan can sıkıntısı ve moral bozukluğu çocuğun ruh dünyasını olumsuz yönde etkiler.Başarılı öğrenci portresi çizemeyen bir öğrenci dikkat çekme ihtiyacını haylazlık yaparak ortaya koyabilir.

Çocuklar boşanma olaylarından fazlasıyla etkilenirler. Okul çocukları, anne babalarının boşanmış olmalarını ayıp bir olay gibi saklama eğilimi gösterirler. Kişiliğin temellerinin atıldığı bu çocukluk yıllarında, çocuk için en önemli şey, analı babalı bir yuvada, sevilerek, güven duyarak yetişmektir. Şurası unutulmamalıdır ki, parçalanmış ailelerde yetişen çocuklar, ilgi ve sevgi ihtiyaçları yeterince tatmin edilmediğinden sorunlu öğrenci davranışları sergilemekte ve sınıf yönetiminde olumsuzluklara neden olabilmektedir.

AİLE İÇİ KUŞAK ÇATIŞMASI

Ailelerin çocukların gelişim özellikleri ve psikolojik yapıları hakkında gerekli eğitimi almamış olmaları ve yeterli bilgiye sahip olmamaları çocuklarıyla iletişimleri noktasında sıkıntılara yol açar.Günümüz çocuklarından “Annem babam beni bir türlü anlamıyor veya “Annem babam benim duygu, düşünce ve ilgilerimi hiç önemsemiyor” gibi şikayetleri sık sık duyarız.

Kuşak çatışması olarak kabul edilen bu duruma ebeveynin yeterli empatik tutumlara sahip bulunmaması ve olaylara çocuğun perspektifinden bakamaması sebep olabilmektedir.

ÇOCUK VE GENÇLERİN UYUM SORUNLARI

Uyum süreci ve uyum süreciyle ilgili sorunlar, çocuk ve gencin hem kendisiyle, hem de çevresiyle ilgili uyum sorunları olarak birlikte, eşgüdümlü olarak yaşanır. Her iki süreci birbirinden ayırmak güçtür. Çünkü bireyin kendine olan uyumsuzluğu, başkalarına olan uyum süreciyle birlikte gelişir. Çevreye olan uyumsuzluk ise kendine olan uyumsuzlukla yakından ilişkilidir.

Sağlıklı bir uyum sürecinin gerçekleşmesi gencin yeteneklerinin gelişebileceği bir aile ortamı ile mümkündür. Aile, gencin kendisini ifade edebilmesine olanak verdiği ölçüde genç, diğer insanlarla ve toplumsal değerlerle olumlu bir bütünleşmeyi gerçekleştirebilir ve böylece toplumun kendisinden beklediği davranışları da sergileyebilir.

Yapılan araştırmada, (Gökçe,1986) orta öğretim öğrencilerinin ana babalarının; kendilerine karşı kırıcı davrandıklarını(%18,2) “Çocuk yerine” koyduklarını (%14,3) Özgür davranmalarını engelleyerek, her şeye karıştıklarını (%11) Çocuklarını kendilerine benzetmeye çalıştıklarını (%4.5)Ortaya koymaktadır. Türkiye’de yapılmış bir çok araştırma, yetkici ana baba tutumlarının, çocuk ve gençlerin benlik tasarımları üzerinde olumsuz yönde etki ettiğini, bireylerin kendilerini geliştirme düzeylerini gerilettiğini, kaygı düzeylerini yükselttiğini ortaya koymuştur.

KENTLEŞME SÜRECİ VE UYUM SORUNLARI

Geleneksel değerlerden, kentsel değerlere geçiş sürecinde zorlukların en çok yaşandığı alanlar, kimlik edinmede güçlükler, yabancılaşma, anomi ve çeşitli değerler çatışmasıdır. Gecekondu ailesinin çocuk ve gençleri kimlik edinme, toplumsallaşma ve törel gelişim süreçlerindeki güçlükler, eğitim ve öğretim sürecindeki çeşitli sorunların oluşmasına neden olmaktadır.

Çocuk ve gencin, kent kültürüyle olan çatışması eğitim sürecinde, arkadaşlarıyla olan uyumsuz ilişkilere, öğretim tutum ve davranışlarıyla olası sürtüşmelere, kendilerini kabul ettirme yolundaki uyum güçlüklerine, cinsel kimliğin gelişmesindeki zorluklara, öğrenci-öğretmen iletişimindeki çeşitli çatışma biçimlerine kaynak olabilmektedir.

EĞİTİM SÜRECİNDE UYUM

Okul, bireyin toplumsallaşma sürecinin gerçekleşmesinde temel bir evredir. Benlik gelişimini yeterli ölçüde tamamlayamamış çocuk, okul içinde önemli sorunlar yaşayabilir. Kendini başkalarına ve öğretmenine kabul ettirmede zorluk yaşayabilir. Kendini olumlu olumsuz özellikleriyle kabul edemediği için yanlış yapmaktan, girişimci olmaktan kendini arkadaşlarının yanında, ayrı bir birey olarak algılamada zorlanabilir.

Öğretmen tutum ve davranışları bu konuda çok önemlidir. Sınıf ortamı içinde;

• Öğrencilerin her birini, ayrı bir birey olarak algılamayan,

• Öğrencilerin öz değer ve öz saygı duygularının gelişmesine olanak tanımayan,

• Yanlış yapma duygusunu olağan kabul etmeyen,

• Empati duygusu geliştirmeyen,• Cezayı tek davranış değiştirme değişkeni

kabul eden,• Öğrencilerin duygu ve düşüncelerini özgürce

anlatımlarına önemli sınırlamalar getiren,• Sınıf ortamı içinde öğrencisinde kabul

duygusunu geliştirmeyen öğretmen, hem öğretim sürecinde, hem de öğrencinin kişilik gelişiminde önemli sorunların kaynağını oluşturabilir.

• Sınıfta birtakım cezai yaptırımların sıkça kullanılması, o sınıftaki öğretmenin kendisini tek-otorite disiplin sağlayıcısı olarak algılamasından kaynaklanmaktadır.

• Sınıfta birtakım cezai yaptırımların sıkça kullanılması, o sınıftaki öğretmenin kendisini tek-otorite disiplin sağlayıcısı olarak algılamasından kaynaklanmaktadır.

• Öğretmenin aşırı eleştirici ve değerlendirici bir tutum sergilemesi, öğrencilerine ben dili yerine sık sık sen dilini (işiniz gücünüz gevezelik, siz bu kafayla adam olmazsınız, sizden ne köy olur ne kasaba gibi rencide edici ve yargılayıcı ifadeler) kullanması hem öğrenci- öğretmen iletişimini hem de sınıf yönetimini olumsuz yönde etkilemektedir.

• Uzun uzun öğütler vermek, nasihat etmek, öğrencileri suçlu hissettirmek öğrenciler arasında kızgınlık ve düşmanlık duygularını güçlendirir

OKULDA BAŞARI

Öğrencinin başarısızlığının nedenleri kendisinin dışındaki nesnel koşullardan olabileceği gibi, kendi yapısında var olabilecek psikolojik nedenlerden de kaynaklanabilir. Öznel ne nesnel koşulların birbirleriyle olan karşılıklı etkileşimi, başarı ve başarısızlığın temel belirleyicisidir.

BAŞARISIZLIĞA NEDEN OLABİLECEK NESNEL SORUNLAR

• Çocuk ya da gencin fizyolojik ya da psikolojik çeşitli gelişim sorunları• Aile yapısının ekonomik ve sosyal sorunları• Aile içi geçimsizlik, düzensizlik ve iletişim sorunları• Öğrenim için gerekli olabilecek temel gereksinimleri karşılayamamak• Orta öğretim programları ve üniversite programları arasındaki tutarsızlık• Kalabalık sınıflarda okumak• Yönetici, öğretmen ve öğretim elemanlarının eksikliği• Öğretimin ezbere dayalı olması• Öğretmen tutum ve davranışlarındaki yanlışlık, yetersizlik • Çalışma ortam ve olanaklarının yokluğu ya da yetersizliği• Öğrencinin ilgi görmediği bir alana girmesi ya da yanlış tercih soncunda kaydını

yaptırdığı bir programda olması

BAŞARISIZLIĞA NEDEN OLABİLECEK ÖZNEL KOŞULLAR

• Öz güven ve öz değer duygularından kaynaklanabilecek sorunlar

• “Öğrenmesini Öğrenme” yeterliliğinde eksik ve yetersiz donanım

• Topluluk önünde konuşamamak, konuşma yetersizliği, bilişsel yetersizlik, problem çözme yeterliliğinin olmaması, kaygı yoğunluğu gibi çeşitli psikolojik beceri donanımlarından eksiklikler

• Derslere tek kaynaktan ya da sadece notlardan hazırlanmak

• Dersten önce derse hazırlanmamak• Derslere devamsızlık• Planlı ve disiplinli çalışmamak• Dikkat gücü ve bilişsel dayanıklılıkta yetersizlikler• Başkalarıyla iletişim kurabilmede eksiklikler• Öğrencinin belirli derslere karşı geliştirebileceği

olumsuz akademik benlik tasarımı

Sınıf yönetimi, sınıf yaşamının bir orkestra gibi yönetilmesidir.

Bu çerçevede eğitim-öğretim faaliyetinin en önemli unsuru olarak kabul edilen öğretmeni de bir nevi orkestra şefi olarak düşünebiliriz.

Bugünün öğretmeni öğrenmeyi öğreten, öğrenmeyi yönlendiren kişidir.

Öğretmenin bu rolünü yerine getirebilmesi, sınıf örgütünü iyi anlayarak öğrencilerini iyi tanımasına ve sınıfı doğru yönetebilmesine bağlıdır

Eğitim Yöneticisi Ve Öğretmenin Tutum Ve Davranışları

Disiplin sağlama, okul yönetiminde düzenliliği ve verimi gerçekleştirme eğitim yöneticisi için temel bir amaçtır.

Çocuk ve gençlerin gelişimsel sürecine etki eden etmenlerin başında, kuşkusuz eğitim yöneticileri ve öğretmenlerin disiplin sağlama eğitim ve öğretimin verimi yükseltme amacına yönelik tutum ve davranışları gelir.

Bu amaca ulaşmada genel olarak buyruk, emir ve öğüt verme, azarlama, ses yükseltme gibi yetkeci dış denetim merkezli davranışlar kullanılmaktadır. Bu yaptırımlar hiçbir probleme çözüm olmaz.

Hem özgür olmadığını hissetmek, öğrencinin gelişimini engellediği gibi sınıf ortamında çatışmaya dayalı ilişkilerin yoğunlaşmasına da neden olur.

Sınıf ortamında öğretmenin olumsuz bir davranışına muhatap olacağı, fiziksel bir baskıya maruz kalacağı, notla tehdit edileceği endişesini taşıyor olmak, öğrencinin güven duygusunu zedeler.

Öğretmenin aşırı eleştirici ve değerlendirici bir tutum sergilemesi, öğrencilerine ben dili yerine sık sık sen dilini kullanması hem öğrenci- öğretmen iletişimini hem de sınıf yönetimini olumsuz yönde etkilemektedir.Öğretmenler sınıfta öğrencilerin aktif olmasını, kontrolü kaybetmek olarak yorumlarlar. Bu öğretmenlerin günümüzdede sınıf ortamında geleneksel eğitim-öğretim yöntemlerini uygulamaya devam ettiklerini göstermekte.

Aşırı baskıcı öğretmen tutumu kadar öğrencilere şirin gözükme düşüncesiyle gösterilen aşırı gevşek öğretmen tutumları da sınıf yönetimi açısından sıkıntılara yol açmaktadır.

Gençlik dönemi yetişkinlik döneminin temel evresidir ve insan yaşamının gelecekteki koşullarını belirleyen, bireyin kimlik gelişiminin önemli ölçüde tamamlandığı çocukluk yetişkinlik arasında geçiş dönemidir.

Üniversite Öğrencilerinin Sorunları

Bu dönemdeki sorunlarla ilgili Çukurova Üniversitesince üniversite öğrencileri içinden ;

Genç insan, ergenlik döneminin psikolojik ve toplumsal uyum süreçlerinden yeni kurtulmuş ya da kurtulmak üzeredir. Bu dönemde ailenin genç üzerindeki etkisinden çok gencin aile üzerindeki etkisinden söz edilmesi gerekir.

Genç Öğrencinin Gelişimsel Sorunları

Ancak geleneksel aile yapısı olan toplumumuzda çoğu kere kimlik gelişiminde sorunlar yaşanmaktadır.

Aile yapımız gençlerin aile tarafından yönlendirilmesi şeklinde süre gelmiştir.

Gencin ilgi ve yeteneklerinden çok ailenin güdümleyici etkisi veya sınav sistemimizin yönlendirmesi seklindeki sebepler gençlerimizi şekillendirmektedir.

Ayrıca gencin kendine özgü düşünce ve görüş çerçevesi oluşturması da sınırlandırılmıştır. Çünkü sınırları aşmak ‘asi çocuk’ gibi etiketler, damgalar oluşturmuştur.

Cinsel kimliği olmayan bir ‘kimlik düşünmek hayaldir.’

Bu kimlik ergenlik döneminde hormonal bir süreç olarak kendini gösterse de öncelikle bireyin kendi cinsiyetini kabullenmesi ve ya buna ilişkin cinsiyet rollerini benimsemesi seklinde gelişen psikolojik de bir süreçtir.

Cinsel Kimlik Edinme ve Sorunları

Tümüyle bu süreçler gencin sağlıklı bir öz benlik, kimlik, öz güven, öz değer, ve öz saygı duygularının gelişimiyle de yakından ilgilidir.

Cinsel kimliğin gelişimi bu temel süreçlerin etkili ve sağlıklı gelişimiyle olasıdır.

Cinsel sorunların ; hem toplumsal, hem aile ilişkilerinden, hem genel eğitim sorunlarından, hem de bireyin gelişim sürecinden kaynaklanabileceği söylene bilir.

Sağlıklı bir benlik yapısı, davranışsal olarak öz güven duygusunun yanında, özerkliğin gelişimiyle yakından ilişkilidir..

Benliğin Kazanılma Süreci

“Ben neyim?”, “ Kimim?”, “Yeteneklerim nedir?” sorunlarına verilen olumlu cevaplar, benlik gelişiminde etkili olabilecek süreçlerdir

Benlik ve kişilik gelişim dönemlerinde engellenmiş, kısıtlanmış, örselenmiş ve ya yanlış yönlendirilmiş gençleri her gün gerçek yaşamda karşılaştığımız acımasız, saldırgan, öz güvensiz, memnuniyetsiz kişiler olarak görebiliyoruz.

GELECEĞE YÖNELİK SORUNLAR

Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal yapısının sorunları, genç insanların, iş meslek edinme, aile kurma gibi gelecekle ilgili kaygılarının ana nedenlerinden sayılmaktadır.

“Üniversite öğrencilerinin sorunları” adı altında yapılan birçok araştırmanın sonuçları, gençlerin yakın ya da uzak gelecekle ilgili kaygı kaynaklarının, en çok;

• Derslerin başarılıp başarılmaması,• Mezun olup olmamak, • Üniversite yılları içinde ekonomik yaşantısını sürdürebilme• Meslek seçimi• Mezuniyet sonrası iş bulabilme• Aile kurabilme

gibi alanlarda yüksek yüzde oranlarıyla çıktığını ortaya koymaktadır.

• Gençlerin geleceğe %33 oranında umutlu bakmadıklarını, iş bulabilme kaygılarının %55 gibi yüksek oluşturduğunu göstermektedir.

• Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırma da öğrencilerin %66’sı kişisel ilerleme ’de “yeteneğin ” önemli olduğunu, %34’ü ise “Torpilin” önemli olduğunu belirtmişlerdir.(1996)

• Son yıllarda , özellikle işe alımlarda, “ Merkezi sınav” sistemli uygulamaların geliştirilmekte olduğu gözlenmekteyse de, Türkiye geneline bakıldığında, “işe alma, yerleştirme ve yükseltme” lerde , öznel ve bilimsel olmayan ölçütlerin daha baskın oldukları, başka deyişle “yeterlilikten ” çok, “ kayırma” ağırlıklı yaklaşımların yaygın biçimde geçerliliklerini korudukları görülmektedir.

• Ayrıca son yıllarda uygulamaya konan öğrencilere geleceklerini düzenleme sürecinde önemli sınırlamalar getiren “memur” ve “LES” sınavlarının, olumlu etkileri yanında “gelecek kaygılarını” arttırıcı etkisinden söz edilebilir.

ÜNİVERSİTE EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN NİTELİĞİYLE İLGİLİ SORUNLAR

Türkiye’de Üniversite sistemi, çözülmemiş ve birikerek çoğalan sorunlarıyla yaşamaya devam etmekte ve öğrenciler dolaylı ya da dolaysız biçimde bu sorunların taşıyıcısı olabilmektedir.

Büyük kentlerin üniversiteleriyle, göreli olarak küçük kentlerdeki üniversitelerin sorunları arasında nicelik ve nitelik olarak büyük ayırımlar bulunmaktadır.

Genel bir tarama yapıldığında, sorunlar şu ana başlıklar altında toplanabilir:

• Üniversite içindeki eğitim ve öğretim, genel olarak, üniversite eğitimi kimliğinden uzaklaşmaktadır.

• Öğrencilerden , düşünce ve duygularını özgürce ifade eden, araştırabilen, bilgiye, kaynağa ulaşmasını bilen, özgün ürünler ortaya çıkarabilen bireyler olarak yetişmeleri değil, var olan bilgileri iyi aktarabilen bireyler olarak yetişmeleri istenmektedir.

• İlgi ve yeteneklerine uygun olmayan alanlarda, eğitim gören öğrenciler, sanıldığından da çoktur ve bir çok öğrenci, bu arayışı tazelemek amacıyla yeniden sınavlara girmek zorunda kalmaktadır.

Üniversitelerde, çağdaş, ileri özgür ve demokratik beyinler, besleyen öğretim ortamları oluşturulamamıştır. Üniversite içinde ya da dışında oluşan çeşitli baskı grupları, öğrenciler üzerinde kaygı oluşturucu etkiler oluşturmaya devam etmektedir.

Üniversiteler ve disiplinler arası eşgüdüm, ortak proje üretmek, birlikte çalışma olanakları gerçekleştirmek gibi etkinlikler gerektiği ölçüde işlevsel ve örgütlendirilmiş bir çalışma düzenine dönüştürülememiştir.

Öğretim ortamları, çağdaş ileri eğitim teknolojilerinin gerektiği araç gereçle donanımlı olmadığı gibi, öğretim elemanları da bu konudaki beceri ve yeterlilik düzeyine ulaşamamıştır

• Öğretim programları çeşitli dönem ve yıllarda, hem öğrenciler hem de öğretim elemanlarınca çeşitli açılardan eleştirisi konusu olmaktadır.

• Öğretim elemanlarının, üniversite niteliğine uygun olmayan aşırı ders yüklemeleri, uzlaşma sürecindeki sorunları, eğitim ve öğretim içindeki öğrenci sorunlarının temel kaynaklarından birini oluşturmaktadır.

• Öğrencilerin çeşitli sosyal etkilere katılımlarını sağlayacak, alt yapı eksiklikleri çoğu üniversite bünyesinde henüz kurulamamış olması da, sorunların bir başka yönünü oluşturmaktadır.

ÖĞRENCİLERİN PSİKOLOJİK SORUNLARI

Özgüven ve arkadaşlarının(1988) Yurtkur yurtlarında “Üniversite öğrencilerinin psikolojik sorunlarına ” yönelik olarak yapılan araştırmada, öğrencilerin psikolojik kaygı düzeyleriyle çeşitli psikolojik sorunlarının düzeyleri belirlenmeye çalışılmıştır.

Aynı araştırmada, sorunların kaynaklarının neler olduğuna ilişkin bulgulara göre ise; sorunların kaynağı;

• %57 “dersler ve başarı durumu ” ,• %35 “geleceğe yönelik kaygılar”,• %31 “kişisel nedenler”,• %30 “genelde ekonomik durumlar” ,• %26 “yurt koşulları”,• %18 “karşı cinsle olan arkadaş ilişkileri” • %16 “üniversite öğretim elemanları”,• %15 “yurttaki oda arkadaşları” olarak sıralanmıştır.

Üniversite öğrencilerinin psikolojik bozukluklarının saptanmasını amaçlayan araştırmalarda ise kimlik karmaşasından kaynaklanan uyum bozukluklarının birinci sırada yer aldıkları görülmüştür.

Ayrıca, aynı araştırmalarda, üniversite öğrencilerinin % 80’ninin;• derslere karşı ilgisizlik ,• akademik başarıda düşüklük• beslenme ve uyku bozukluğu, • depresif duygular• iç sıkıntısı• çabuk öfkelenme gibi belirtilerle ortaya çıkan uyum bozuklukları olduğu saptanmıştır.

Üniversite öğrencileri arasında, yıllara göre giderek artma eğilimi gösteren içki, sigara ve uyuşturucu kullanma alışkanlığının da önemli bir sorun olma niteliğinden söz edilebilmektedir.

Vassaf’ın(1977) Üniversite öğrencileri arasında yaptığı araştırmada, gençlerin

• %50’sinin sigara,• %54’ünün içki,• %13’ünün uyuşturucu kullandıkları bulunmuştur. Çeşitli uzmanlar bu türden olumsuz alışkanlık nedenlerinin ,

öncelikle aşırı kaygı ve uyum sorunlarından kaynaklanan zorlamaları durumların sonucu olan davranışlar olduğunu belirtmişlerdir.

EKONOMİK SORUNLAR

Üniversite yılları, genel olarak genç insanın ekonomik bağımlılığını sürdürmek zorunda olduğu yıllardır. Bu nedenden ailenin ekonomik düzeyi, önemli ölçüde genç insanın ekonomik yaşamının belirleyicisi olur.

Çalışma olanağına sahip olan Üniversite öğrencileri ise, öğretimle ilgili verimlerinin düşme eğiliminde olmasının yanında kimi zaman okul yönetimleriyle devamsızlık sorunları yaşayabildikleri gibi, okulun onlara verebileceği eğitimin verim ve etkinliğinde gerilemeler gözlemlenebilir.

BARINMA, BESLENME, SAĞLIK SORUNLARI

a)Barınma Problemleri

• Güncelliğini koruyan problemlerden birisi de barınmadır.Son yıllarda yurtların sayısının oldukça artmasına rağmen, yurtlar nitelik ve nicelik açısından yetersizdir. İhtiyaca cevap verecek çalışma ve sosyo-kültürel faaliyetleri yürütecek salonların sayısı ihtiyacı karşılayacak şekilde değildir. Bunun yanı sıra ev kiralamak suretiyle barınma ihtiyacını gidermeye çalışan öğrencilerin çoğunun kaldığı yerler de son derece elverişsizdir.

b)Beslenme Problemleri

• Maddî gücün yetersiz oluşu, öğrencileri beslenme problemi ile karşı karşıya

getirmektedir. Ailelerinin dışında, evlerde ve bilhassa yurtlarda kalan

öğrenciler için beslenme, önemli bir problemdir.Gençler, okullarında verilen

öğle yemekleri dışında diğer öğünlerini sadece midelerini doldurmak amacı

ile geçiştirmeye çalışmaktadır. Bu durum da sağlıklı ve dengeli beslenmenin

söz konusu olmadığını bize açıkça göstermektedir. Zaten öğrencilerde

günlük yemek sayısı ikiye inmiş vaziyettedir.

• Okullarda verilen öğle yemeklerinde kalori miktarlarının ayarlanmış, kontrolün sağlanmış olması, problemi bir ölçüde çözmekte ise de diğer öğünler için bu durum söz konusu değildir.

c)Sağlık Problemleri

• Öğrencilerin sağlık sorunları genel olarak, üniversite ve yurtlar

içindeki sağlık personeli ya da mediko-sosyal merkezi ile bir kısım

hastanelerde karşılanmaktadır.

YABANCIDİL VE BİLGİSAYAR EĞİTİMİ SORUNLARI

Bilgisayar

• Bilgi birikiminin süratle artması, teknolojideki hızlı gelişme, enformasyonun

yüksek düzeylere ulaşması ülkeler arasındaki katı sınırları ortadan

kaldırmış, bunun sonucunda da bütün ülkeler globalleşme süreci içerisine

girmiştir.

• Türkiye’nin de bu sürece ayak uydurması benzeri gerekçelerle zorunludur.

Bunun sağlanması, bilgi toplumu olmaya yönelik ve toplumun ihtiyaçlarına

cevap verebilen bir eğitim sistemi ile mümkün olacaktır.

• Eğitim sisteminin niteliğinin artırılmasına, eğitime yapılan harcamaların bir

yatırım harcaması olarak kabul edilip, giderek artan bir şekilde yükseltilmesi,

teknolojideki gelişmeleri eğitime adapte edecek miktarlara ulaşması gibi

unsurlar etki etmektedir.

• Ayrıca bilim ve teknolojinin hızla artması, bunların geçerlik süresini de kısaltabilir. Bu da hem eğitim programlarının ihtiyaca göre düzenlenmesini, hem de eğitim araç ve gereçlerinin devamlı olarak yenilenmesini gerektirecektir.Geleneksel eğitim sistemi ile bilim ve teknolojideki gelişmeleri takip etmek mümkün değildir.

Yabancı Dil

• Öğrencilerin yabancı dil bilmeleri, alanı ile ilgili ulaşabileceği kaynak sayısını artırır. Literatür taramalarında yardımcı olur.Görüş ufkunu genişletir. Öğrencilerin bir veya daha fazla geçerli yabancı dil bilmeleri, bilimsel açıdan küreselleşen dünyada bilgi ağından faydalanabilmeleri için bir zorunluluk olmuştur.

• Yabancı dil bilmenin bir zorunluluk olduğu günümüzde ilköğretimden itibaren tüm üniversitelerimizde yabancı dil öğretimine gereken önem verilmelidir.

• Yabancı dil öğretimi ile yabancı dille eğitim yapmak kesinlikle karıştırılmamalıdır.Çünkü yabancı dille eğitim yapmak, Türk Kültürüne vurulan en büyük darbelerden biridir. Daha kısa ve net ifade etmek gerekirse, yabancı dille öğretim emperyalist sömürünün eğitim alanındaki uzantısıdır.

BOŞ ZAMAN DEĞERLENDİRMESİ

• Öğrencilerimize sorulduğunda boş zamanlarının olmadığını söylemekte iseler de okul ve çalışma saatlerinin dışında fazlaca boş zamanlarının olduğu bilinen bir gerçektir. Hele sınav akşamı çalışma alışkanlığına sahip kişilerde bu zaman daha da fazladır. Bu zamanın verimli bir şekilde değerlendirilmesi öğrencinin eğitsel sosyo-kültürel gelişimi açısından önemlidir. Bu zaman, gençliğimizce nasıl değerlendirilmektedir. Üzülerek ifade edelim ki bu boş zaman kahvehanelerde, pastanelerde ve okul kantinlerinde heder edilmektedir.

• Boş zamanların eğitsel biçimde değerlendirilmesi için üniversitelerde sosyal ve kültürel faaliyetleri geliştirmek gerekmektedir.Spor, sinema, tiyatro, müzik, folklor gibi sanat ve kültür dallarının geliştirilmesi ve desteklenmesiyle üniversitelerimizde ve yurtlarda boş zamanların değerlendirilmesi, bu problemi nispeten de olsa ortadan kaldıracaktır.

EĞİTİM-ÖĞRETİM SÜRECİ İÇİNDEKİ ÖZÜRLÜ ÖĞRENCİLERİN SORUNLARI

• Bedensel, psikolojik ya da psiko-sosyal hastalıkları bir ya da birkaç organın görev yapamaması ya da eksik görev yapması yüzünden yetersiz olan öğrencilere özürlü öğrenciler denir.

• Yapılan araştırmalar, öğretim sürecindeki özürlülerin sorunlarının; “yurt” “mali” “ulaşım” “eğitim sırasında kullanılan araç-gereç”

gibi alanlarda toplandıklarını göstermektedir.

• Bir özürlü için, yaşadığı ortamlara,

arkadaşlarına,öğretim ortamlarına, dış çevre

koşullarına, dahası ailesiyle uyum sorunu en

önemli sorunlarının başında yer almaktadır.

• Örneğin, aile ortamı içinde, özürlü bireye yönelik “reddedici” “aşırı koruyucu”

tutum ve davranışlar, özürlü bireyler için, temel bir

uyumsuzluk kaynağıdır.

TEŞEKKÜRLER

Recommended