22
Кыргыз Республикасынын билим берүү жана илим министрлиги Kırgız Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı Ош Мамлекеттик университети Oş Devlet Üniversitesi Кыргыз өкмөтүнө караштуу дин иштери боюнча агенттиги Kırgız Hükümeti Din Komisyonu ГЛОБАЛИЗАЦИЯ УЧУРУНДА КЫРГЫЗСТАНДА АДЕПТҮҮЛҮК ЖАНА ТЕОЛОГИЯЛЫК БИЛИМ БЕРҮҮ МАСЕЛЕЛЕРИ ЭЛАРАЛЫК СИМПОЗИУМУ ULUSLARARASI GLOBALLEŞME SÜRECİNDE KIRGIZİSTAN’DA DİN BİLİMLERİ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETİMİNİN MESELELERİ SEMPOZYUMU МЕЖДУНАРОДНЫЙ СИМПОЗИУМ НА ТЕМУ: ПРОБЛЕМЫ НРАВСТВЕННОСТИ И ТЕОЛОГИЧЕСКОГО ОБРАЗОВАНИЯ В КЫРГЫЗСТАНЕ В УСЛОВИЯАХ ПРОЦЕССА ГЛОБАЛИЗАЦИИ 21-22 МАЙ 2007 БИШКЕК 21 - 22 Mayıs 2007 BİŞKEK

Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

Кыргыз Республикасынын

билим берүү жана илим министрлиги

Kırgız Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı

Ош Мамлекеттик университети

Oş Devlet Üniversitesi

Кыргыз өкмөтүнө караштуу дин иштери боюнча

агенттиги

Kırgız Hükümeti Din Komisyonu

ГЛОБАЛИЗАЦИЯ УЧУРУНДА КЫРГЫЗСТАНДА АДЕПТҮҮЛҮК ЖАНА ТЕОЛОГИЯЛЫК БИЛИМ БЕРҮҮ МАСЕЛЕЛЕРИ ЭЛАРАЛЫК

СИМПОЗИУМУ

ULUSLARARASI GLOBALLEŞME SÜRECİNDE KIRGIZİSTAN’DA DİN BİLİMLERİ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETİMİNİN MESELELERİ

SEMPOZYUMU

МЕЖДУНАРОДНЫЙ СИМПОЗИУМ НА ТЕМУ: ПРОБЛЕМЫ НРАВСТВЕННОСТИ И ТЕОЛОГИЧЕСКОГО

ОБРАЗОВАНИЯ В КЫРГЫЗСТАНЕ В УСЛОВИЯАХ ПРОЦЕССА ГЛОБАЛИЗАЦИИ

21-22 МАЙ 2007 БИШКЕК

21 - 22 Mayıs 2007 BİŞKEK

Page 2: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

УДК 21ББК 86.3 Г 54

Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда адептүүлүк жана теологиялык билим берүү маселелери эларалык симпозиуму-Б.: 2008. -508 б.- текст: кыргызча, орусча, түркчө.

ISBN 978-9967-03-444-0

Г 0403000000-08

ISBN 978-9967-03-444-0

УДК 21ББК 86.3© Ош Мамлекеттик университети 2008______________________________

Bashak LTDДареги: Бишкек шаары, Шабдан Баатыр көчөсү, 4.Б, 5-этажТел: (312) 533312, 531125Факс: (312) 530808______________________________Компьютердик калыпка салган жана мукабасы: Руслан Аруунов

Бул китеп 21-22- май 2007 - жылы Кыргыз Республикасынын билим берүү жана илим министрлиги, Кыргыз Өкмөтүнө караштуу дин иштери бо-юнча мамлекеттик агенттиги жана Ош Мамлекеттик университети тарабынан уюштурулган «Глобализация учурунда Кыргызстанда адептүүлүк жана тео-логиялык билим берүү маселелери» аттуу эл аралык симпозиумга катышкан жергиликтүү жана чет элдик илимпоздордун окуган докладынын жыйнагы.

Page 3: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

197

KIRGİZİSTAN’DA DİNİ HAYAT VE İLAHİYAT ÖĞRENİMİNİN İŞLEVİ

Mevlüt UYANIK*1

Giriş:

Sovyetler Birliğinin dağılma süreciyle birlikte bağımsızlıklarını kazanan Kır-gızistan, Türkmenistan, Kazakistan, Azerbaycan, Özbekistan 02.03.1992 tarihinden itibaren Birleşmiş Milletlere üye olmuşlar, böylece dünya siyasetinde Türk kavimle-rinin yeri ve etkisi artmıştır. Kaşgarlı Mahmud’un Kutadgu Biliğ adlı eserinde belir-tildiği üzere, Seyhan, Ceyhan (Sir ve Amu Derya) ırmakları ve Aral gölü civarı Oğuz Kaan’ın çocuklarının yerleştiği en önemli mekânlardır. Burada ve diğer bölgelerde çok sayıda devletler kuran Türk boyları, Orta Doğu ve hatta Avrupa ortalarına ka-dar uzanan kültürel yapıda önemli izler bırakmışlardır. Özellikle Çin’den başlayarak Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına kadar ulaşan İpek Yolu ile Doğu ile Batı kültür ve medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur.(Saray, 1996:197; TA, 2002: I/242)

Kırgızlar, tarihi belgelerde adı geçen en eski Türk boylarından birisidir. Abramzon’un ifadesiyle, “Kırgız halkı, zengin sosyal ve siyasal olaylarla dolu, gelişmiş uygarlıklarla iç içe olduğu zamanlarda elde edilmiş olan eski kültürleri bünyesinde barındıran çok asırlı bir millettir” (Pirimbayeva, 2005:46) 1864 yılında Çarlık Rusya’sının hâkimiyetine giren Kırgızistan, 1924 senesinde Kara Kırgız özerk Oblastı haline gelmiş, 1925 yılında Sovyetler Birliğine katılınca Kırgız Ata SSC şeklinde adlandırılmıştır.

1991 yılında bağımsızlığına kavuşan Kırgızistan Orta Asya, Doğu ve Batı kül-türleri arasında bir köprü, geçiş bölgesi olması açısından dünyada önemli bir coğ-rafi konuma sahiptir. Bu köprünün İç-orta Asya’daki ucunda Kırgızistan, Ön Asya; Batı’daki ucunda Türkiye bulunmaktadır. Türkiye-Türkistan köprüsünün kültürel te-mellerinin kurulduğu mekânlardan Oş Devlet Üniversitesi sosyal Bilimler Enstitüsü Araşan Teoloji Fakültesinde olmaktan gurur duyuyorum.

Türkistan Teoloji Fakültelerinin Önemi

Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bağımsızlıklarına kavuşan Türkistan Cumhu-riyetleriyle olan irtibatımız “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası” ideali, top-lumsal yapıyı, farklılıkları, benzerlikleri dikkate almadan üretildiği için olsa gerek kısa sürede bir slogan haline dönüştü. Fakat peşpeşe açılan resmi ve özel öğretim kurumlarıyla birlikte kültürel dayanışma ve birikimlerimizin paylaşımıyla bu ideal ve ülkü yeniden işlevsellik kazanmaya başladı. Geçen yıl, Oş İlahiyat fakültesindeki deneyimlerimle bunu yakinen gözlemledim. Bu kurumlar, bu mekânlar; Ata yurttan göç eden Oğuz boyunun Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetini kurduğu tarihsel ve kültürel birikiminin paylaşım yerleridir. Türkiye Türklerinin İslam anlayışının merkezi, atası burasıdır; temellerini buradan aldığımız, geliştirdiğimiz bilgileri, asli merkezine döndürmeye çalışıyoruz.

*1 Doç. Dr. Hitit Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Başkanı ve Kırgızistan Os Devlet Üniversitesi Teoloji Fakültesi (2005-2006) Misafir Öğretim Üyesi.

Page 4: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

198

Bu husus kültürel açıdan önemli, bir de coğrafi açıdan meseleye bakacak olursak, Ata yurt (Türkistan) ile Ana yurt (Türkiye) hattında kurulan devletlere baktığımız zaman Türklerin jeopolitik mekânının “dünya adası” olan Avrasya (Asya-Avrupa) olduğunu görürüz. Günümüzde de ABD, Rusya, Çin, AB gibi büyük güçlerin müca-deleleri Avrasya egemenliği amacında birleşmesi, bu hususun önemini güncellemek-tedir. Fergana ve Anadolu gibi dünyanın kadim zamanlarından beri gıda ambarı olan bu coğrafi hat, bugünde yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle küresel güçlerin ilgi ala-nındadır. Eğer bizler, coğrafi bütünlüğümüze, ortak değerlerimiz, dil, tarih, din, öfr-adet, gelenek, ahlak, sanat alanlarında işbirliğimizi eklersek, her birimiz bölgesel güç olmanın ötesine geçip küresel aktör haline dönüşebiliriz. Zira yapılan araştırmalara göre dünya Müslümanların %91 Sünni; bunların %53 fıkhen Hanefi, itikaden Matu-ridi geleneğe aittir. Ebu Hanife (v.150/767) mevaliden (yani Arap) olmadığını; Türk veya Farisi olma ihtimalini; Türklerin batıya yönelişleri ve İran dolaylarında yerleş-tiklerini düşündüğümüzde onun Tirmizli bir Türk kabilesine mensup olmasının daha güçlü olduğunu; Maturidi’nin (v. 333/944) adından belli olduğu üzere, Türkistan’ın Semerkand şehrinde doğmuş bir alim olarak, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin görüşle-rini takıp ederek Maveranüennehir bölgesinde öncelikle yayılmış itikadi kelam eko-lünün kurucusu olduğunu hatırladığımız zaman kültürel kodlarımızın temeli ortaya çıkar. Hanefiliğin, özellikle Türklerin yaşadığı ön Asya (Anadolu) ile Orta Asya’da yoğun olduğunu düşündüğümüz zaman, bizleri birbirimize bağlayan aidiyet/asabi-yet ve kimliğimizi belirleyen iki temel unsur olan iyice belirginleşir. Bunlar nesep; yani ırk bağımız; hepimizin aynı kökün farklı dalları olması; ikincisi ise sebep; yani din bağımızdır. (Günay, 2000: 109-115; Topaloğlu, 2004: 121,149; Fığlalı,2001:59-60; İlhan, 2006:45-49) Bunun dini ve kültürel dokusunun öğretilmesinde teoloji fa-kültelerinin önemi apaçıktır.

Türkistan Teoloji Fakültelerinin İşlevi

Özellikle İlahiyat fakülteleri açısından söyleyecek olursak, Buhara, Semerkant, Özgen, Oş merkezli rasyonel (Sünni ve Hanefi) İslam geleneğinin göç yollarını takip ederek, Anadolu’ya ulaşması, o toprağı “ana” diliyle ürettiği düşünceleri merkeze alarak “vatan”laştırdı. Yaklaşık 80 yıllık Rus hâkimiyetinde bu gelenek yozlaştırıl-maya çalışıldı; şimdi Anayurttan gelen Atayurta gelen Yesevi alperenleri tekrar öze dönmüş, buradan neşvu neva bulan din yorumunu (Hanefi-Maturidi) uygulamalarını paylaşıyor. Üniversitemizin adını taşıyan Oş şehrinde yaşadığı için bu sıfatı alan Os-man el-Oşi’nin Emali adlı eserinin Türkiye Türklerinin itikadi/teorik yapılarını kur-mada, bir zamanlar ilk Müslüman Türk devletinin başkenti olan Buhara ve Özgen’de yaşayan Serahsi ile fıkıh/pratik temellerini1 oluşturduğunu söylediğim zaman, bu öze dönüşün ne kadar somut olduğunu söylemek izahtan varestedir.

1 Serahsi, 30 ciltlik el-Mebsut’unu, el Mervesi’nin el-Muhtasar el Kafi’sinin şerh edilmesini, bir nevi devletler umumi hukuku demek olan Şeybani’nin Siyer el-Kebiri’nin şerhiniÖzgende yazmıştır. Alla-me Tersusi’nin “Serahsi’nin Mebsut’u öyle bir kitaptır ki, onun muhalifi ile amel edilmez. Ancak ona bel bağlanır ve ancak onunla fetva verilir” demesi bu kitabın önemini bir nebze olsun bize anlatır. (İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar, c. I, s.34) Bu bilgi için sayın Mustafa Ünver’e müteşekkirim.

Page 5: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

199

Fıkıh anlayışımızın Hanefi; itikadi temelimizin Maturidilik olması, sebep-etnik açıdan aynı babanın çocukları olmanın ötesinde bir de sebep-din yorumu birliğini ortaya çıkarır ki, ibn Halduncu anlamda aidiyet, kimlik duygusu bu olsa gerektir. Bu husus, özellikle Ortadoğu, iran ve Pakistan merkezli, üstelik farklı itikadi ve fıkhi yorumlar üzerine kurulu sebep bağına dayanarak yapılan çalışmalar ve Batılıların misyonerlik çabalarını düşündüğümüz zaman bunun önemi daha iyi ortaya çıkar.

Bu nokta, uzun yıllar ateizm tesirinde kalan bölge halklarının ve yöneticilerinin dinin siyasete alet edilip edilmediği hususunda kaygılarını da doğal olarak öne çıkart-maktadır. Bu açıdan din ve siyaset ayrımını anayasal koruma altına alan laik, demok-ratik, sosyal bir Cumhuriyet olarak Türkiye, nesep ve sebep birliğinden öte herhangi bir anlayışı olamayacağını deklere eden tek devlettir. Bu nedenle olsa Oş Devlet Üniversitesi Rektörü Beşimov, din işlerinde Türk modeline, Pazar ekonomisine ve demokratik esaslarda laik sisteme çok önem verdiğini söylemiş ve Türkistan’daki ilk ilahiyat fakültesini Türkiye ile birlikte açmıştır.

Yetmiş yıl baskı altında tutulan dini değerler yok edilemedi, ama bağımsızlıkla birlikte farklı İslam tasavvurları bölgeye geri dönüş yapmaktadır. Bu bizi nereye götürecektir, nasıl yön vermemiz gerekir, şeklindeki soruların birçok insanın zihnini meşgul ettiğini söyleyen Beşimov, asırlardır İslam’ın bayraktarlığını yapan, Asya ve Avrupa’ya İslam’ı yayan ve özellikle 20 yüzyılda İslami gelişmenin humaniter bir yapıda olacağını gösteren Türkiye Türklerinin uygulamalarını örnek aldıkları-nı belirtmektedir. (Beşimov, 1997:8-9; Kavuncu, 1997:159) Çünkü halkın dini ihti-yaçlarını giderecek, uygulamalarda rehberlik edecek din adamlarını milli eğitim ve yüksek öğretim kurulu kanalıyla yapılması hiçbir Batı ve İslam ülkesinde olmayıp sadece Türkiye’de vardır.

3 Mart 1924 tarihli tevhid-i tedrisat kanunu gereği bu yapılmakta; dinin sahih kaynaklardan diğer fen ve sosyal bilimlerle birlikte öğrenilip öğretilmesiyle günün ihtiyaçlarına cevap verecek, cemaat, cemiyet, mezhep farklılıklarının üzerinde ka-lacak bir aydın din görevlisi yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Din hizmetlerini ifa etme-ye donanımlı memurların yetişmesi görevi, Maarif Vekaletine, görevlendirilmesi, kontrolü ise Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiştir. 1 ((Jaschke, 1972:74-79; Ayhan, 2004:18; Öcal, 1994:27-28)

Bu çerçevede, şu an bulunduğumuz Bişkek’deki Manas Üniversitesi, Celal-Abad’daki Kommersiyalik Enstitüsü’ne bağlı olarak faaliyet gösteren Celalabad Türk Dünyası İşletme Fakültesi, Kazakistan’daki Ahmet Yesevi Üniversitesi somut örneklerdir. Türkiye Diyanet Vakfı, Türkiye Türklerinin sahip olduğu inanç ve adi-yet duygusunun oluşturduğu tarihsel sorumluluğunun gereği olarak Orta Asya’da ilk

1 Kanunun özgün Osmanlıca metni ve sadeleştirilmiş şekli için bkz. Öcal, 1994:26-27. Atatürk, 2.2.1923 tarihinde İzmir’de halka yönelik yaptığı konuşmada, “Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Bundan dolayı, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne ve ilme tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz, bunlara tamamen mutabıktır. Elbette her fert dinini, diyanetini öğrenecek bir yere muhtaçtır. Orası da medrese değil, mektepdir” diyerek bu hususa vurgu yapmıştır. Ayhan, 2004:18, 23; Öcal, 1994:26-31

Page 6: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

200

defa Kırgızistan Os Devlet üniversitesi bünyesinde 22.09.1993 tarihli bir protokolle İlahiyat Fakültesi açmıştır. 1 Bir yıl Türkiye’de hazırlık okuyan gençler, eğitiminin kalanını Kırgızistan’da Türkiye ve Kırgız Türkü öğretim üyelerinin ortak katkılarıy-la tamamlamaktadırlar.

Dönemin Rektörü Beşimov’un dediği gibi, “şimdiki ve gelecekteki Müslüman anlaşını şekillendirmek, kalbinde imanı olan, hümanist ve sabırlı, manevi yönden kendini yetiştirmiş, çağdaş sorunlara çözüm üreten bilgili insanlar yetiştirmek” he-deflenmektedir. Böylece gelişmeye ayak uyduramayan, geri kalmış bir din olarak nitelendirilen ve terörizm ile dini ekstremizm olarak sunulan İslam anlayışı yıkıla-caktır. (Beşimov, 1997:8)

Nitekim bölge ülkeleri Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Rusya ve Çin 25.4.1996 tarihinde temelleri atılan Şankay İşbirliği Örgütü’nün 15.6.2001 tarihinde Özbekistan’ın katılımının yapıldığı toplantı “Terörizm, Ayrılıkçılık ve Ekstremizle Mücadeleye İlişkin Konversiyon”a dönüştü. Burada aşırılıktan (ekstremiz) kast edi-len radikal İslami akımlardır. Bölgede etkin olmaya çalışan Hizbu’t-Tahrir, Vehhabi-lik gibi radikal grupların fikirleri halkın çoğunluğu tarafından kabul görmemektedir. (İlgen, 2005: 34; Yaman, 2005: 50; Deliömeroğlu, 2005:20-21)

Siyasal projeler şeklinde sunulan İslam yorumlarının yönetici elitlerde oluş-turduğu tedirginliğe, bölgede yoğun olarak gözlemlenen misyonerlik çalışmaları ve Hıristiyanlığa geçişleri de dikkate alacak olursak, İslam’ın bölge şartlarına uygun, rasyonel ve tarihsel temelleri olan Hanefi-Maturidi yorumun da akade-mik bir dille yapılması ve halka anlatılması gerekliliği her iki açıdan da önem kazanmaktadır.

Kırgızistan’ın bağımsızlığın hemen ertesinde dini anlayış ve dil benzerliği bulu-nan, üstelik din ve devlet ilişkilerini birbirinden ayıran laik bir sisteme sahip Türkiye ile ortaklaşa Türkistan’ın ilk teoloji fakültesini açması bu anlamda bir ileri görüş-lülüktür. Türkiye’nin Türkistan’daki temel inanç esaslarından yaşanan kırılmayla ortaya çıkan yabancılaşmayı bilgisel açıdan tekrar aslına rücu etmesi için Bakü, Mahdumkuli, Nahcivan, Afganistan, Dağıstan, Sofya, Kazan ve Romanya’da eğitim merkezleri açıldığını hatırlarsak, Anayurttaki Türklerin, buradan götürdükleri inanç esaslarını nasıl pratiğe aktardıklarını da görmüş oluruz. (Uyanık,2006:37)

Kısacası, özellikle bölge ülkelerinin siyasal ve selefi İslami hareketlerin aktif-leşmesinden endişe duymasının yanı sıra ABD, Rusya, Çin hatta Özbekistan’ın et-kisine karşı duyarlı olduğu bir dönemde (Somuncuoğlu, 2006: 11-13) bölgedeki her

1 Çarlık döneminde başlayan Sovyetler Birliği döneminde iyice pekiştirilen boyları farklı dil ve et-nisiteye ait gibi gösteren, böl, parçala ve yönet uygulamasının kademeli olarak giderilecek; “Türk topluluklarındaki gençler, birbirlerini daha yakından tanıdıkça, birbirlerini lehçelerini öğrendikçe, ortak paydalar yeniden keşfedilecek ve bu da tekrar yeniden bir bilinçlenmeye götürecek.” Bu-ralardaki eğitimlerle, lehçe farklılıkları en aza indirilirse, Türkçe, İngilizce ve Çinceden sonra en çok konuşulan dil olacaktır. Özellikle Çincenin gerek alfabe; gerekse coğrafi alanla sınırlı olması aslında etkisini azaltıyor, İngilizce ise gücünü emperyalizmden aldığını düşünürsek, Oğuz Kaan’ın çocuklarının dünyanın üçüncü büyük diline sahip olmamaları için hiçbir engel kalmıyor.

Page 7: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

201

bir Türk devletinin bağımsız, demokrat, laik, sosyal bir hukuk devleti olmasında ortak kültürün en önemli bileşkeni olan din ve dil birliğinin somut örneği olan bu fakülteler; Beşimovu’n bakış açısının ne kadar tutarlı olduğunu göstermektedir.

Buradaki sunulan bilginin tutarlığını gören yetkililer, Araşan Teoloji fakülte-sinin Bişkek’de bu binada açılmasını temin etmişlerdir. Bişkek’te seksen civarında etnik grup yaşadığını düşünecek olursak, bu kararın ne kadar isabetli olduğu ortaya çıkar. %67 Kırgız, diğerli Kazak, Özbek, Uygur, Tuva, Altay ve Ahıska Türklerin-den oluşan Müslüman Türk halkların dini bilgilerini sahih kaynaklardan ve sahih mekânlardan öğrenmesi şarttır. Burada eğitim gören gençler, Rus, Ukraynalı, Çinli, Koreli, Alman, Ermeni, Beyaz Rus, Yahudi, Gürcü, Litvanyalı Hıristiyan gruplarla, (Biray, 2005: 50) toplumsal barış ve uzlaşı için gerekli olan ilahi risaletlerin birliği ve mesajın ortak paydalarını öğrenecektir.

Bu kurumların işlevini, felsefi açıdan şöyle tanımlıyorum: Felsefe, bana göre, varoluşal (ontolojik ve epistemolojik) kaygıları paylaşmak, fikir/düşünce ile yetiştiğimiz toprak arasında ilişki kurmak ve orayı yurtlaştıracak fikirler üretmektir. Adını saydığım kurumlardan önce, ontolojik olarak Anayurt, (Anadolu), epistemo-lojik olarak Ata Yurttaydık; Adriyatik’ten Çin Seddi’ne gibi ideal/teorik kurgular ya-pılıyordu. Evet, idealler-ülkülerin akılcı bir bilgiyle (noesis) kavranması gerekliydi; ama bir de bunların duyusal bilgiyle (doxa) ile görünüşler âleminde temellendirilme-si, anlamlandırılması şarttı, ancak bu sayede ideal olan ile reel olan arasındaki kırıl-malar tespit edilebilir; yaşanan zihinsel gerilimler, kargaşa ve karmaşanın neden(ler)i daha iyi anlaşılabilirdi. İşte bu ve benzeri fikir şölenlerini (sempozyumu) Plâtoncu idealizmi kabul etmekle beraber, Aristocu bir şekilde tümel-ideal olanı tikel olanda kavramak, tümelin bilgisinden tikelin bilgisini yeniden üretmek olarak görüyorum. (Ağaoğulları,1989:142-144;225) Böylece gerçekleşmesi imkansız olan ile mümkün olan arasındaki farkı netleştirebilecek, Gazzali’nin ifadesiyle “Mümkün dünyaların en iyisini gerçekleştirme”ye çalışacağız.

Türkistan Teoloji Fakültelerinin Amacı

Türkiye ve Türkistan irtibatının dini boyutunu ele aldığımıza göre, Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinde din eğitimi ve öğretiminin amaçlarını öncelikle vermek ge-rekir: Halkın din hizmetlerini gerçekleştirecek nitelikli eleman yetiştirmek. Bunlar Diyanet işleri Başkanlığı bünyesinde imam, vaiz, vaize, din hizmetleri uzmanı ve müftü olarak görev yaparlar. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olan İmam-Hatip Mes-lek Liselerinde din bilimlerini öğretecek öğretmenler, Üniversite Öğretim üyeliği için akademisyenler yetiştirmek. (Bilgin, 1993:76)

Türkistan açısından öncülümüzü söyleyecek olursak, farklılıklarımızın ve ben-zerliklerimizin farkına varmak, barış içinde, bir arada yaşamaya bizatihi barış ve sulh anlamını taşıyan İslam’ın katkılarını belirlemek hedefimizdir. Özellikle Türk, Helen, Salv, Fars, Moğol ve Arap kökenli insanların yüzyıllarca kaynaşarak farklı siyasal iktidarlar altında ayrıştığı bu büyük bölgede; etnik bileşimin karmaşıklığı-na dair yapılan çalışmaların azlığı ve maniple edilme risklerini dikkate aldığımız

Page 8: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

202

zaman, ortak bileşen olan İslamiyet dinini merkeze alarak (farklılıkları öğrenerek) benzerlikleri işleyecek eğitim ve öğretim kurumlarına ve bunların yaptığı sempoz-yumlara büyük ihtiyaç vardır.

Özellikle din alanında yaşanan hızlı değişimleri göz önünü bulundurduğumuz zaman yeni kurulan Cumhuriyetlerde yaşayan halkların kendi tarih, dil, sanat ve ede-biyatlarının eğitim ve öğretim sürecindeki yeri ve önemini bilmek gerekir. (Behar, 1995:8; Pirimbayeva, 2005:45) Farklılıkları öğrenip benzerlikleri öne çıkarmak ve kesrette vahdet, çoklukta birliği sağlamak için genel, mesleki ve yaygın din eğitimi-ni akademik ve bilimsel bir formasyonla yapılması önemlidir. Genel din eğitimi ile okul çocuklarına belli düzeyde din eğitimi ve din kültürünün verilmesi gereklidir. Teoloji fakülteleri mesleki din eğitimini gerçekleştirecek öğretmenleri yetiştirdiği gibi, yaygın din eğitimi çerçevesinde her yaştan halkın temel dini bilgilerini, din kültürünü ve ahlaki değerleri kazanmasını sağlayacak vaaz, hutbe, seminer, konfe-ransları yapacak Diyanet İşleri Başkanlığı (Müftiyat)nın ihtiyaç duyduğu elemanları temin edecektir. (Cebeci, 1996: 113)

Bu çerçevede, Kırgızistan’daki Teoloji eğitiminin temel amacını ve ortaya çıkan sorunları, Kommersiyalik Enstitüsü Türk Dünyası İşletme Fakültesinin 01/04/2006 tarihinde Celalabad şehrinde düzenlediği “Türk Dünyasında Üniversite Gençliğinin Sorunları Sempozyumu”na sunduk. Kansulu Aydarova ve Manar Akmatov tarafın-dan sunulan bildiriyle Teoloji eğitiminin amaçları ile yaşadığı sorunları ana hatlarıy-la şöyle belirtilmiştir.

• %80 Müslüman Olan halkın din ihtiyacını karşılayacak, dini hizmetleri ya-pacak nitelikli eleman yetiştirmek

• Dinin toplumdaki yerini, birliktelik ve beraberliğimize nasıl katkıda buluna-bileceğine dair toplumsal araştırmalar yaparak katkıda bulunmak. Yapılan diploma (bitirme) tezlerini bunların ilk aşamasıdır. Yüksek Lisans ve doktoralarla daha derin-lemesine araştırmalar yapılmaktadır.

• Kırgızistan Halkının %17 Hıristiyan %3 diğer dinlere mensup insanlardan oluşmaktadır, bunlara karşı nasıl bir dini tutum izleneceğine dair Din sosyolojisi, Din Psikolojisi, Dinler Tarihi ve Din felsefesi gibi derslerle hazırlanılmaktadır. Türkiye ilahiyat fakültelerinde olduğu gibi, “Din” üst başlığı altında diğer ilahi ve beşeri dinler ve bunların sosyolojik durumları, dindarlarının psikolojik yapıları hakkında akademik bilgiler edinilmektedir. Bunu “İslam” Sosyolojisi veya Psikolojisi” değil de, genel bir isim olarak Din adı altında verilmesi akademik bilginin objektifliğini göstermektedir.

• Adap-ahlak dersinde mevcut durumu, muhtemel yanlış tutum ve davranış-ları giderecek; hem de birleştirici, toplumsal barışı sağlayacak bir üst bakış açısı geliştirebilecek donanıma sahip olmaya çalışmaktır. Bunu nasıl yapabileceğini Din Eğitimi dersi ile verilmektedir.

İlahiyat Fakültesi mezunlarımızzbu amaçları gerçekleştirebilir; çünkü;

Page 9: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

203

• %80 Müslüman halkın dini ihtiyaçlarını sağlayacak temel İslam bilimlerini (tefsir, hadis, fıkıh, teoloji, Mezhepler tarihi),

• Diğer ırk ve dinlere mensup insanların öğretileriyle karşılaştırmalı olarak Dinler Tarihi, Din Psikolojisi, Din Felsefesi, Dinler arası ilişkiler dersleriyle okutul-maktadır.

• Felsefe tarihiyle insanlık düşünce tarihinin, İslam tarihiyle Müslümanların özel tarihsel serüvenlerini üst bir bakış açısıyla görülmekte, bütünsellik sağlanmaya çalışılmaktadır.

• Kırgız dili, Kırgız Sosyolojisi, Matematik, Ekoloji; Çağdaş Tabiat bilimi, Felsefe, Tıp ve Askeriye dersleri Üniversite programınca verilmekte, böylece toplu-mun bütün sorunları hakkında teorik ve pratik bilgilenmeler verilmektedir.

• Bu husus teoloji eğitimi açısından çok önemli, zira Kırgızistan, laik bir devlet, dolayısıyla hiçbir dini yapıya taraf olamaz, Türkiye Cumhuriyeti de laik bir devlet, buradaki teoloji eğitimiyle programımızın desteklenmesi bu açıdan önem-lidir. Zira laiklik gereği, din ve devlet ilişkileri ayrıdır, din kesinlikle hiçbir siyasal durumun aracı olamaz. Ama Türk kavimlerinin büyük çoğunluğu müslümandır, do-layısıyla aidiyetimizin/ortak bağımızın, kimliğimizin temel unsurlarından nesep/ırk ve sebep bağı olarak da din, siyasetten arındırılmış bir şekilde temel kaynaklarından öğretilmektedir.

• Bunu Türkistan coğrafyasını merkeze alarak yaptığımız zaman düşünce ile coğrafya arasındaki irtibatı sağlamış oluruz, diğer coğrafyalarda, farklı örf ve adetle-re, farklı sorunlara çözüm olarak üretilmiş Müslümanlık yorumlarını buraya taşıma-nın ve bunun ortaya çıkarabileceği meselelerin önüne de geçilmiş olur.

İlahiyat Fakültesi öğrencileri ve mezunları bu amaçları gerçekleştirebilir;

• İslam hakkında temel alan bilgilerini veren dersleri

• Servis dersleri dediğimiz genel kültür derslerini

• Öğretmenlik meslek bilgisi (pedagoji) dersleri verilmekte;

• En önemlisi de adap ahlak dersinin nasıl verileceğine dair özel öğretim yön-temlerini konunun uzmanlarından öğrenilmektedir.

Kırgızistan’daki İlahiyat Gençliğinin Sorunları

Bu donanıma rağmen, bizler adap ahlak dersini resmen veremiyoruz. İmza-lanan protokolde yer alıyor; ama bu dersi vermek için önümüzdeki yasal engeller hala kaldırılamadı. Bizlerin en önemli sorunu budur. Yani Mezun oluyoruz; adap ahlak derslerini verebilecek akademik donanıma sahibiz; ama bu işi yapamıyo-ruz. Oysa fakültenin ilk yıllarında diplomalarda “Din tanuucu cana iman sabagı boyunca mugalim” (Din bilimci ve Din dersi Öğretmeni” yazıyordu, şimdi sadece “Din Bilimci” denilmekte, bu da öğretmenlik yolunu tıkamaktadır. Halbuki 2003 yılından itibaren okul programlarına içeriği dini bilgiler ve dinler tarihiyle dolu

Page 10: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

204

olan “İman Sabağı” (Din Dersi) konulmuştur, bu dersi verecek donanım ise teoloji fakültelerinde öğretilmektedir.

Buna ilaveten ikinci önemli sorun, yüksek lisans ve doktora diplomalarının denkliği yoktur. Diğer bir ifadeyle beş yıl lisans eğitiminden sonra yüksek lisans ve doktora için şu an halen 26 öğrenci var ve bu eğitim de ortalama 6-7 yıl sürüyor. Dinde uzmanlaşmanın belgesi olarak alınan diplomalar, Kırgızistan tarafından kabul edilmiyor, denklik belgesi verilmiyor.

Bunlar İlahiyat öğrencisinin geleceğe bakışını karartıyor ve okuma-çalışma az-mini kırıyor. Oysa yeni kurulması nedeniyle olsa gerek, birçok ekonomik ve toplum-sal sorun yaşanmaktadır. Örneğin Kırgızistan’da yapılan bir araştırmadan hareketle söyleyecek olursak1 yaşanan krizlerin nedeni, kötü hayat şartlarının yanı sıra kültür seviyesinin düşüklüğü, yoksulluk, alkol, uyuşturucu kullanımı, sosyo kültürel krizin ve aile içi şiddetin artmasına neden olmaktadır. Bu şiddetten önemli oranda kadınlar, çocuklar ve yaşlılar etkilendiği bir gerçektir. Bu tespitler; ailelerden oluşan toplum-sal yapının çözülmekte olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Çocukların da ge-leceğimiz olduğunu düşündüğümüz zaman sorun daha ciddi boyutlara ulaşmaktadır. O halde herkesin başına bir polis dikme imkânı olmadığına göre, yapılacak olan; bu zor şartlara rağmen kişinin ahlaklı, edepli bir hayat yaşaması için vicdanına hitap edilmesi gerekir. Bir ülkenin geleceği çocuklar ve gençlerdir, bunları alkol ve uyuş-turucudan uzak tutacak sadece hukuki yaptırımların olmadığı açıktır, dolayısıyla dini değerler bu noktada önemli işlev görebilir. Bunu en sıhhatli bir şekilde yapacak olan-lar da İlahiyat Fakültesi mezunlarıdır, zira temel İslam bilimlerinin yanısıra oldukça kozmopolit bir yapıda bulunan halka bunların nasıl sunulacağı hususunda genel ve özel öğretim yöntemleri verilmektedir. Bu noktada ülkenin toplumsal yapısını anali-tik olarak biraz daha tahlil etmek gerekir.

Kırgızistan’nın Kültürel ve Dini Durumuna Dair Tespitler

• Toplumsal ve Kültürel Durum

198.500 km bir alan üzerinde kurulan Kırgizistan, yaklaşık 4.5 milyon nüfusa sahip olup, Kazasiktan, Özbekistan ve Doğu Türkistan (Çin) ile komşudur. İktisadi ve idari yapısını gösteren beş bölgeye (oblast) ayrılmıştır. Bişkek, Issık Göl, Tandı Dağları, Celalabad ve Oş. (Saray, 1996:189-190)

Kırgızistan cinsiyet dağılımı eşit orandadır. Genç nüfus (18-29) %36; 30 ila 50 yaş arasındakiler %46 olup, eğitim düzeyi yüksektir. On iki yıl öncesinde bile üniversite bitirme oranının %35 olduğunu söylemek, bu anlamda yeterlidir. (Behar, 1995: 13-18) ; Etnik açıdan Kırgız Türkleri %65; Özbek, Rus, Tatar, Kazak, Uygur ve Ahıska Türkleri yaşamaktadır. Az sayıda Alman, Ukraynalı bulunmaktadır. Bun-lar arasındaki ilişkilerin iyi olduğunu söyleyenler %16; daha iyi olması için hoşgörü ve saygıya ihtiyaç bulunduğunu düşünenler %23; sorun var ama mantıklı bir şekilde

1 Kırgızistan’da Aile İçi Şiddet: Sebepleri; Büyüklüğü, Etkinlik Derecesi, Bişkek.2004; Diyaloğ Av-rasya. Sayı.19,2005, s. 34-38

Page 11: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

205

çözümlenebilir diyenler %29; düzelmesi zor, daha da karışıklıklar olabilir kanaatinde olanlar 24 oranındadır. Etnik sorunların giderilmesinde hoşgörüye ihtiyaç var diyen-lerde belirli bir dine mensup olmayan %22, mantıklı çözüm üretebiliriz diyenlerde %25, kötüdür, daha da karışabilir diyenlerde %33 dür. (Behar, 1995: 21-23, 26)

Halk, kendini etnik açıdan tanımlarken, öncelikle kendini Kırgız, Özbek, Ta-tar, Ahıskalı diye tanımlarken, ikinci olarak Müslüman diye nitelendirmektedir. Bu çerçevede dinim yok diyenler %13 dür. Kendilerini Asyalı diye nitelendirenler az da olsa vardır: %4. Türki diye nitelendirilenlerin hiç olmaması, buradaki boyların hepsinin birer müstakil ırk şeklinde algılandığını göstermektedir. (Behar, 1995: 32, 142, Saray, 1996:243)) Türkiye’yi nasıl tanımlıyorsunuz sorusuna cevap verenler ise devletleri topluluğunun bir parçası olunduğunu söyleyenler %34, bir Asya ülkesi diyenler %12 civarındadır.

Orta Asya’da Türk Devletleri arasında bir birliktelik kurulması fikrine ise genel olarak ılımlı yaklaşılmaktadır. Ruslar başta olmak üzere gayr-i Müslim unsurlar dı-şında olumsuz fikir beyan edenler yoktur. (Behar, 1995: 41,47)

Asya’daki diğer Türk devletlerinde olduğu gibi konuşulan ana dilin yanında Rusça ikinci temel dildir.%82 Rusça anlaşılmaktadır. En çok öğrenilmek istenen dil ise %44 oranında ingilizce’dir. Ardından Türkiye Türkçesi gelmektedir. Alfabe deği-şikliği hususunda halkın net tavır yoktur; ama elit kesim önemli oranda (%74) Latin alfabesine geçilmesini desteklemektedir. (Behar, 1995: 48-51, 154) Türkiye ile olan ilişkilerin iyi olduğunu düşünenler 95 oranındadır. Ama bir güven sorunu olduğu da ortadır. Çünkü güvenenler %44; hiç güvenmeyenler %35 civarındadır.

Dini açıdan kendilerini Müslüman olarak nitelenleyenler %64; ama dini uygula-malara dikkat etmeyenlerin oranı bunların dörtte biridir. (Behar, 1995: 64)

Bu verilerden hareketle, teoloji fakültelerinin işlevini ve Kırgızistan’daki dini duruma etkilerini müzakere edeceksek, öncelikle Sovyetler birliğinin genel politi-kası sonucunda oluşan etnik farklılıklara, göçer ve yerleşik nüfus arasındaki sosyal yapı değişimlerine dikkat etmek gerekir. Özellikle etnik sorunların çözümünde elit kesimde görüş farklılıklarının daha belirgin olması (Behar, 1995: 5, 142, 148) sorunu dinimizin “insanlar tarağın dişleri gibi eşittir, üstünlük ancak takvadadır, iyilik ve güzellikte yarışmaktadır; kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma; kendisi için istediğini arkadaşı için istemeyen kamil bir mümin olamaz” gibi çerçeve ilkelerinin eğitim ve öğretime yansımasıyla aşılmasına katkıda bulunabilir.

Bunu gerçekleştirmek demek, 1-5 Şubat 1993 tarihlerinde Strasburg’da yapılan Avrupa Konseyi Parlamenterler Toplantısı Kararlarında belirtilen, farklı dini inanç-lardaki insanların birbirlerini daha iyi anlamalarına ve kendilerini zenginleştirmele-rine yol açacaktır, şeklindeki tavsiyesini yerine getirmek demektir. Bunu gerçekleş-tirmeliyiz, zira din, insanın kendisiyle, Tanrısıyla, dış dünyasıyla ve içinde yaşadığı toplumla ilişkisinin artmasının bir ifadesidir. Eğer kişinin varoluşunu, evren tasarı-mını anlamlandırmadaki önemli etkenlerden olan din olgusunun bireysel, toplumsal

Page 12: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

206

ve kamusal boyutlarını sahih kaynaklardan hareketle öğrenmesi temin edebilirsek, milli bütünleşmede önemli mesafeler katederiz. Aksi takdirde, bütün peygamberler tarafından vurgulana evrensel hakikatin (Tevhid), bütüncül ismi olan İslam terimi-nin barış, uyum ve hoşgörü içinde yaşanması temin edilemezse, din, gayr-i resmi birimlerce siyasal araç olarak kullanılacak, savunma durumuna düşürülecek, inanç taassun zırhının arkasına saklanacaktır. Taassup, hem kendisi gibi düşünmeyen din-daşlarına hem de diğer din mensuplarına karşı müsamahasızlığa yol açar. Bunun sonucunda ise, toplumsal dışlamalar ve fundamentalizm ortaya çıkacaktır. (Bolay ve Türköne,1995:2-10;189)

• Dini Durum

İslamiyet, nuzulünden kısa bir süre sonra Asya içlerine kadar yayılmış, Talas Sa-vaşı (751) sonrasında giderek gerek halk, gerekse elit kesim tarafından benimsenme-ye başlanmıştır. Özellikle halk bazında kadim geleneklerin etkisi hala sürmektedir. Önce Çarlık dönemi ardından yetmiş yılı aşkın Sovyetler Birliği uygulamaları din ve dini değerlere önemli bir aşınmaya yol açmış, ateizmi yaygınlaştırmıştır. Halk, mescit ve medreseler ve bunların bağlı olduğu devlet kontrolündeki müftiyat ile dini bilgilenmelerini temin etmeye çalışmaktadır. SSCB resmi İslam yönetimi dört dini nazırlık tarafından yürütülmekte olu, Orta Asya’daki en güçlüsüydü. Az sayıdaki cami ve medreselerin yönetimi, Sovyet ideolojisi ile İslamı uzlaştırma, dini hayatı mümkün olduğunca toplumsal hayatın dışına çıkarma planını gerçekleştiren birim-dir. Zaten eğitim kurumlarında din, bilim karşıtı ve gerici bir kurum olarak öğretil-diği için İslam, sadece bir takım şekiller ve ritüellerden ibaretmiş gibi görülmüştür. Doğum, evlilik ve ölüm törenlerinde özellikle bunlar belirgindir, nazar, büyü gibi kadim geleneklerin etkisi halk arasında oldukça yaygındır. (Kalafat, 1997:161-175; Kavuncu, 1997: 156-160; Biray, 2005: 50-52)

Resmi ve halk islamının yanında bir de sufi İslam tasavvuru vardı ki bu devlet tarafından kontrol edilmeye çalışılmış, ama başarılı olamamıştır. Bahaüddün Nak-şibendi, Ahmet Yesevi, Molla Cami gibi tasavvuf önderleri bu bölgede yetişmiştir. Sünni, Hanefi geleneğin pratiğe aktarım tarzı olan bu tarikatların yanı sıra, Serahsi, Merginani, Debusi, Pezdevi, Harevi ve Semerkandi gibi hukukçular, Buhari, Tirmizi gibi hepsi de maveraunnehir menşeli muhaddis alimler, bölgenin İslam anlayışının tarihsel kökeni oluşturmuştur. (İlgen, 2005: 33; Yaman, 2005: 47-49)

Bunda Çarlık döneminden itibaren uygulanan eğitim politikalarının çok etkisi vardır. Medrese ve okulları finanse edilen vakıflar resmi olarak zayıflatılmış, Rus eğitim kurumları yaygınlaştırılmış, din merkezli bir birleşmenin önüne geçilmesi için Ruslaştırma siyasetine ağırlık verilmiştir. İlk okul ve kilisenin 1870 yılında N.Visotskiy tarafından açıldığını söylersek tarihi geçmiş anlaşılabilir. Diğer okulla-rın açılmasını aynı tarihte karar alan Türkistan valiliği buralarda Rusya ideolojisinin verilmesin, dini nitelikte bir program yapılmamasıkrik atfabesinin benimsışmesini temel politika olarak belirlemiştir. (Eğamberdiyev, 2005:37-41)

Page 13: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

207

Buna karşın Sovyetler birliğinde yaşayan Türkler, Türkiye ile eş zamanlı bir şekilde Arap alfabesinden Latin Alfabesine geçmişler (1927-1931) ama bu durum uzun sürmemiştir. 1937-1940 yılları arasında kril kökenli her biri diğerinden farklı yeni alfabeleri kabul etmek zorunda kalmışlardır. Önce Türk boylarını aralarında ay-rıştırdıktan sonra ortak anlaşma dili olarak Rusça pekiştirilmiştir. Sosyal bir gerek-liliği, psikolojik bir mecburiyet ve iyi bir eğitim aracı olarak Rusça ve Rus kültürü yaygınlaştırılmıştır. Bölgedeki farklı diyalektiklerin milli bir dil miş gibi sunulması, alt kültürlerden bir üst kültüre yani millet organizyonuna geçilmesini engellemiştir. Rusça, bu nedenle genel ve ortak anlaşma dili olarak benimsenmiştir. Dil de kültürü-nü beraberinde getirince Rus yaşam tarzı egemen olmaya başlamıştır.

Bağımsızlığın ardından 1991 yılında İstanbul’da yapılan “Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu”nda yeni harfler ilavesiyle ortak alfabeye geçilmesi kararı alındı. Türk dünyasının herhangi bir yerinde basılan bir eserin her yerde oku-nulmasını temin edecek bu proje, kısmen başarılı oldu. (Kirişçioğlu, 2005:23; Bu-ran, 2005: 31; İlgen, 200:30) Türkiye Kültür Bakanı Atilla Koç, Türkçenin uyumlu konuşulması için ilave 3 harf konulması üzerinde hala ısrarla durmaktadır. Hatta bu bağlamda Çağatay ve Oğuz lehçesiyle yeni bir Türkçe sözlük yapılması için çalış-malar yapılmaktadır. (05.04.2007. Zaman; Yeni Şafak)

• Günümüzdeki Temel Sorun: Din Toplumsal Uzlaşının mı; Çatışmanın mı Unsuru Olacaktır?

Bir yıllık gözlemlerim sonucu, Kırgızistan’ın din ve dini değerlere verdiği önem ve sağladığı çoğulcu demokratik yapı gereği olarak bütün sadece İslam değil, Hıristiyanlığın da dini gruplar çalışmalar yapıyor. Çarlık ve Sovyetler Birliğinin dine negatif yaklaşımından doğan boşluğun kontrolsüz bir şekilde doldurulmaya çalışıl-ması, barışın, uzlaşmanın temel etkeni olan dini, çatışma unsuru yapabilir? Bu aynı dinin farklı grupları-yorumları arasında olabileceği gibi, farklı dinin müntesipleri arasında olabilir. Nitekim bir bağımsızlığın hemen akabinde başlayan misyonerlik faaliyetleri sonucunda 1994 senesinin Mayıs ayında Atbaşı köyünde Kırgız Müs-lümanlar ile Kırgız Baptistler kavga bile ettikleri malumunuzdur. Davetçiler dedi-ğimiz Tebliğ Cemaati ile Hizbu’t-Tahrir’in köylere kadar ulaşan dinin gereklerini anlatayım derken, bölgenin örf, adet ve geleneksel din tasavvuruna tamamen farklı bölgenin, şartların ürünü olan İslam yorumlarını sunmaları ferdi, ailevi ve içtimai so-runları da beraberinde getirmektedir. Bu çalışmalarının müspet ve menfi yönleriyle birlikte artık akademik anlamda sosyolojik ve psikolojik tahlilleri yapılmalıdır.1

1 Davetçiler; Pakistan’da yaklaşık 4 aylık kurslar görüyorlar. Onlara göre; her bir ay için 3, her yıl için 40 gün, ömrün boyunca en az 4 ay bu daveti yapmalısın. Pakistan’da onlarla beraber geziyorlar, öğreniyorlar; sonra burada tebliğde bulunuyorlar, eğer dini öğrenir de tebliğde bulunmazsan, ayıp görülüyor. O kadar ki, Pakistan’a gidip geldikten sonra çoluğun çocuğun rızkından kesip, böyle cami cami gezip tebliğde bulunmayı birinci görev sayıyorlar. Bazıları eşleriyle birlikte davete ge-liyorlar. Mastura cemaat diye bilinen kadınlara ait organizesidir. Kadınlar, dindar bir ailenin evin-de kalırlar. Kıyafetleri genelde sünnet diye Pakistanlılar gibi giyiniyorlar. Kırgızistan’da oldukça çoklar. Önemli olan siyasetle hiç uğraşmazlar, köylere kadar uzanıp, dini değerlerden hiç haberi olmayanlara namazı ve diğer temel bilgileri öğretiyorlar. 6 temel sıfat; kelime-i tevhid, namaz,

Page 14: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

208

• Dini Durum: Hıristiyan Gruplar

Bölgede demokratik yapı açısından örgütlenmeye en müsait ülke burası, halkın dine olan talebi de göz önünde bulundurulunca, Kırgızistan, Hıristiyan misyoner grup-ların çekim merkezi haline gelmiştir. Misyoner grupları içinde en aktif olanı Protes-tanlardır. Protestan ahlakının kapitalist zihniyetin temelini oluşturduğuna dikkat etti-ğimizde, bunu salt dini bir işlev gibi görmek mümkün değil. Misyonerlik faaliyetleri, hem dini hem de toplumsal ve ekonomik dönüşümünü sağlamayı hedeflemektedir.

Bu çerçevede, 27 Ekim 2001 tarihinde Bişkek’te düzenledikleri konseyde Kırgızistan’daki bütün Protestan kökenli guruplar ve yeni dini hareketler birleşe-rek “Bütün Hıristiyan Menşeli Gurupların Kırgızistan’daki Birliği” adı altında bir konfederasyon oluşturmuşlar. Bunların başlıcaları; Baptistler, Evangelistler, Yahova Şahitleri, Adventistler, Pyatidesyatnikler (Ellinci Gün Hıristiyanları), Presbiteryen-ler, İsus Hristos Kilisesi, Hayat Kaynağı ve Ümit Işığı Guruplarıdır.1996 yılının ve-rilerine göre Kırgızistan’da 200’ün üzerinde misyoner kuruluşu faaliyet gösterirken, bu rakam 2001 – 2002 yılında 1212’ye ulaşmıştır. Bu sayının 839’u Hıristiyanlığın değişik mezheplerine ait guruplarmış; Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa ve Kore ile bağlantıları vardır..

Baptistler, Kırgızistan’ın Issık Göl, Karakol ve Karabalta bölgelerinde özellikle halk arasından maddi açıdan problemli, geçimini zorla sağlayan aileleri, dul kadınla-rı ve yetimleri hedef kitle olarak seçip; “bu yardımları size biz vermedik bunları size Tanrı İsa gönderdi” diye telkinde bulunurlarmış. Gençler üzerinde yoğunlaşan Bap-tistler, Kırgızistan’ın değişik okullarından öğrencileri dinlenme kamplarına gönder-

zikr ve ilim, ikram-ı müslimin, ihlas ve tebliğ anlatılır, sonra “hazır mısınız” diye sorarmış İmam olan. Bunları nereden biliyorsun diye soracak olursanız, bu cemaatle tebliğe katılmış bir arkadaştan dinledim: Bir de dört ana grup yirmi şart vardır: ilki; davet, talim-i talim, zikr ve ibadet, hizmet; bunları artırmak gerekir. İkinci grup ise azaltmak gerekenlerden oluşur, Bunlar; uyku, boş ve uy-gunsuz sözleri terk (mala yani terk), yemek, mescitten bir vesile olmadan ayrılmak. Üçüncü grup; siyaset, mezhepler arasındaki farklılıklara, mescidin işlerine, ümmetin eksikliklerine karışmamak gerekir. Dördüncü grup; Başkalarından bir şeyler istemek, israf, birisinin eşyasını izinsiz almak, pende/kullardan hiçbir şey ümit etmemek; bunlardan sakınmak gerekir. Beşinci grup severek yapıl-ması gerekenlerden oluşur; liderlerin dediğine uymak gerekir, imamın birinci tekbirine yetişmek, teheccüte kalkmak. Davetin edepleri ise şunlarmış: Davete kendi parasıyla çıkmak, mutavızıı ol-mak, her ameli ihlasla yapmak. Her tebliğ grubunun liderine emir saf denilir, birisi camide zikr için, biri yemek pişirmek için, sokakları gezmek için (gaş) olanları belirler, onlar mescide davet edilirmiş. Akşama kadar hadis okumaları yapılır, namaz, kuran ve zikirle, tebliğ ile ilgili olanlar seçilirmiş. Özel bir kitap bu, diğer hadis kitaplardan okunmasına hoş bakmıyorlar. (Fazaili’l-amel) Şeyh Mevlana Muhammed Zekariya yazarı, çevirisi, Eratov Ravşan, Dosmatov Akılbey tarafından yapılmış. Birinci cilde Kur’an’ın; İkincisi Namazın, üçüncü zikri, dördüncüsü davetin faziletlerine tahsis edilmiş. Karton baskı ortalama 80 sahife, kapağında ise ilginç Sultan Ahmet caminin resmi var. İkindiden sonra umumi gaş yapılır. Vekil, evlerin kapısını çalar ve davette bulunur, mescide gelmelerini ister. Söven ve dövenlerde bulunur, ama buna üzülmek yerine sevinir, çünkü peygam-berimizin Taif’deki durumunu düşünürmüş. Akşamdan sonra tebliğde bulunuyorlar orada insanları da bu göreve davet ediyorlar. Yatsıdan sonra sahabenin hayatından bir parça okunur, uyunur, geçe teheccute kalkılır. Üç günlük davet bitikten sonra tekrar çıktığı mescide gelinir, durum değerlendi-rilmesi yapılır.

Page 15: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

209

mek için 1997 senesinde 70 000 Alman markı sarf etmişlerdir. Bu çerçevede şahit olduğum olay ise, geçen yıl (2006) Özbekistan’da yaşayan Alman kökenli ABD va-tandaşının fakültemiz öğrencileri ve yerli öğretim elemanlarıyla yaptığı toplantı so-nucunda bir anket formu dağıttırıp yaklaşık 20 kişiyi ABD gezisine davet etmesidir.

Dini Açıdan Yaşanan Kargaşaların Nedeni

Bu kargaşanın en önemli sebebi, kanaatimce, din görevlilerin gerek yetişmesin-de gerekse hizmet etmelerinde resmi görevli ve maaşlı olmamalıdır. Bu durum, bizim kuruluş dönemimizi hatırlatmaktadır. 15.12.1927 tarih ve 846 sayı ile Şuray-ı Dev-let; yani Danıştay, aldığı bir kararla, din görevliliğini “devlet memurluğu” sınıfından saymamış, böylece bütün elamanlar görevlerinden ihraç edilmiştir. İmamlara devlet desteği veya maaş diye bir şey olmayınca, dini görevler, fahri olarak, ya da halkın temel ihtiyaçlarını karşılamasıyla yapılır hale gelmiş, bu da görevlileri bütün etkilere açık bırakmıştır. Bu noktada Türkiye’nin tarihsel birikimini Osmanlı-Türkiye Cum-huriyeti geleneğinde din hizmetlerinin tek elden e resmi-maaşlıörevlilerce yurütül-mesinin gerekliliğini kısaca hatırlamak gerekecektir.

Osmanlı devleti dini kurumları bünyesine dâhil ederek, bir hiyerarşi ve bü-rokratik düzene sokarak, dine “resmiyet” kazandırmış, dini eğitiminin Nizamü’l-Mülk’ten beri devam ede gelen resmi kurumlarca verilmesini benimsemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’de bu uygulamayı devam ettirmiştir. Resmi din olarak İslam benimsen-miş, laiklik 1937 yılında kanunlaştırılmıştır.

Laikliği din ve devlet işlerinin birbirinden ayrımı olarak ele alınca, DİB mev-cudiyetini bir sorun olarak görenler vardır. Bunun laiklikle çelişik olmadığı hususu-nun tarihsel temeline bakacak olursak, Osmanlı 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu ve 1856 Islahat fermanı ile kurumsal düzeyde laik bir siyasi-sosyal düzenin temellerini atmıştı. Müslüman veya gayr-i Müslim bütün vatandaşlarına eşit, siyasi ve hukuki hakları tanımış, devleti yaşatmanın ayakta tutmanın en önemli unsuru olarak bunu görmüştür. Bu çerçevede doğrudan doğruya ve hiçbir alıştırma devresine gerek gör-meksizin 1850 yılında Fransa Ticaret Kanunu, 1856’da Fransa Ceza Kanunu (sadece kısas hakkı muhafaza edilerek) aynen alıntılandı. 1916 yılında Osmanlı Mebusan Meclisi medeni, aile ve ticaret hukukunda düzenlemekler yapmak için komisyonlar kurmuştu, bunlarda sadece Aile Hukuku Kararnamesi çıkartıldı, ama önemli olan yeni devletin hukuki alanda yaptıkları devrimlerin temellerinin önceden atılmış ol-ması gerçeğidir. (Jaschke, 1972:9-10, 22 vd; Bolay, Türköne, 1995:27-31)

İslam’da ütün müminler kardeştir (49/10) ve birbirlerine emanet edilmiştir. İmamlık ne bir meslek ne de bir payedir; herkesin bilmesi gereken asgari dini bilgiler vardır; fakat toplumsal hayat ve iş bölümü gereği (imam, vaiz, hademe) memurluk görevi Allah Resulü zamanından bu yana tahsis edilmiştir. Bu gerçek göz ardı edilir ve Diyanet kurumunun kaldırılması veya özelleştirilmesi talep edilirse, dinimizde ruhban sınıfı ve kilise gibi kurumsallaşmış bir yapının olmaması nedeniyle, çözüm yerine çözümsüzlükler ve kargaşa üretecektir.

Page 16: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

210

Eğer din hizmetleri özelleşirse, Avrupa’da görüldüğü üzere, mezheplerin din gibi kurumsallaşmasına ve hiyerarşik bir ruhbanlığa yol açacaktır. Cemaatler, kendi imamlarını, camilerini, kendi cemaatlerini oluşturmuş ve adı konmayan üstelik ku-rumsal bir yapı da arz etmeyen bir ruhbanlık sistemi gelişecektir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı zamanında Şeyhu’l-islam (İstanbul’daki müfti), Anadolu ve Rumeli kadıaskerliği gibi yargıçlık-kadılık görevinden kurtulup salt dini hizmetlerin ifasını üstlenecek bir birim olarak Diyaneti işlevselleştirdi. (Jaschke, 1972:53-68)

Özelleşmenin problemi çok, o halde, diyanet ya da müftiyat, her türlü siyasi polemiğin dışında tutulması için özerk olmalıdır. (Bolay, Türköne, 1995:184) Eğer devlet bünyesinde ve kendine ait bir bütçesi olmazsa, her türlü tesire açık hale gelir, Türkiye deneyiminde olduğu gibi “Milli Şef ve Tek Parti Dönemi”ne dönüş gibi olur. Zira İsmet İnönü, milli eğitim istiyoruz, uluslar arası ve dini eğitim değil, diye-rek devletin eğitim kurumlarında dine yer verilmemesini istemiştir. Bu açıdan İnönü dönemi ile Türkistan’daki pozitivist-ateist ideolojiler arasında benzerlikler çoktur.

1947 yılında yapılan Cumhuriyet Halk Partisi Kongresinde laiklik; din ile siya-setin arasında bir alaka kurulmaması değil; sosyal hayatın her yönü ile din arasında bir münasebet kurulmaması olarak tanımlanır. Dolayısıyla bireysel ve toplumsal ha-yat, pozitif bilimlerin verilerine göre düzenlenmelidir. Oysa ne Batı’daki A.Comte merkezli pozitivist; ne Sovyetler Birliği, Çin ve Arnavutluk devletlerindeki ateist Marksist-Leninist-Maoist uygulamalar, dini bireysel ve kolektif kimliğin bir unsu-ru olmaktan çıkaramamıştır. (Bolay, Türköne, 1995:4-5, 13, 23-25) Türkistan için söyleyecek olursak, Sovyetler dini hayata böyle doğrudan müdahale etmese, sosyal gerçekliğin bir yönü, toplumsal ahlaka yansıyan boyutlarını yok saymasa belki de daha uzun ömürlü olabilirdi, demek bile geliyor.

Dini hayatı ve düşünceyi resmi ve sahih kaynaklardan temin öğrenemeyen halk, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gayr-i kanuni ve nizami yollara itilmiş oldu. Devletin dini kaygılardan uzak bir şekilde davranması, toplumunda ters tepki gördü, gelenek, örf ve adetler, hurafelerle birleşerek din olarak algılanmaya ve yaşanmaya başlandı. Nihayet 1946 yılında din görevlisi ihtiyacının had safhaya ulaşması, köy-lerde ölenleri gömecek kimse bulunamaz duruma gelmesi, gençliğin yaşadığı ahlaki sorunlara çözüm üretmek, ateizmi öneren komünizm tehlikesinden korunmak için yeniden din öğretiminin devlet kanalıyla yapılmasını önerilmiş, 1949 yılında uygu-lanmaya başlanmıştır. O dönemdeki tartışmalara katılan Cihad Baban, ”Bu uygula-ma laiklik ilkesinden ayrılma anlamına gelmez, zira din sadece Allah ile kul arasında bir bağ değil, aynı zamanda sosyal bir gerçeklik ve bir cemaat işidir. Eğer biz din adamı yetiştirmezsek, batıl mutaassıp inançlar yayılır. Dini tasaasubun olduğu kadar mutaassıp dinsizliğinde de hoşgörülü toplumumuzda yeri yoktur. Laiklik, İs-lamlığı Türkiye’den atmak için değildir. Sovyet yayılmalarına karşı İslam kuşağının gücünden faydalanmamız gerekir” der.Seçmeli olmasına rağmen derse katılmayan öğrencilerin oranının %1 olması, halkın resmi din eğitimine gösterdiği ilgiyi göster-mesi açısından önemlidir. (Jaschke, 1972:76-79; Cebeci, 1996:121-126, 185; Bolay, Türköne, 1995:118)

Page 17: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

211

Eğitim ve Öğretim Birliğini Temin İçin Türkiye Örneği

İlk bakışta, laik bir ülkede Devletin okullarında, fakültelerinde teoloji (din bilimi) eğitimi yapılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir resmi birimce görevlendirilme-sine ne gerek var diye düşünülebilir? Yukarıda benzerliklerimizi ve farklılıklarımızı bilelim, daha önce yaşanan deneyimlerden istifade edelim, derken Türkiye Cumhu-riyetinin kuruluş döneminde din eğitimi ve öğretimini resmen yapmaya çalıştığını (1920-1923), daha sonra (1927) buna ara verildiğini 1933 yılında İlahiyat Fakültesinin kapandığını; din öğretimine 1949’da yeniden başlanıldığını hatırlamak gerekir.

1926 yılında ilk okulların 2 ve 3 sınıflarında haftada iki; 4 ve 5 sınıflarında birer saat din dersi, sınıf öğretmenleri tarafından verilmiştir. 1930 yılında sadece 5. sınıflara seçmeli ve yarım saat olarak, düşünülmüş, bir yıl sonra da tamamen kaldı-rılmıştır. 1949 yılından itibaren program dışı okutulan din dersleri 1950 seçmeli ama programa dâhil edilerek verilmeye başlanmıştır. (Jaschke, 1972:82-93) 1968 yılında geliştirilmiş program 1982 kadar devam etmiş, bu tarihten itibaren 4.5 sınıflarda zo-runlu olarak okutulma kararı alınmıştır. Benzer durum orta öğretim kurumlarında da görülmüştür. (Ayhan, 2004:27;Bolay, Türköne, 1995:165-168; )

Özellikle dini uygulamaları dikkate alan Osmanlı devletinin yerine kurulması nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti, medrese ve mektep farklılıklarının ortadan kaldı-rılması, iki farklı bilgiyle donanan öğrenci yerine milli kimlik ve bilincin oluşumun-da dinin pozitif yönlerini öğretmeyi hedeflemiştir. Mezhep ve tarikat farklılıkları-nın giderilmesi, dini sahih kaynaklarından bir üst çerçeve olarak okutulması için bu kurumların devlet eliyle açılması önemlidir. Kaldı ki, Öğretim Birliği konusu Osmanlı devleti zamanında da gündeme gelmiş, çöküş anında bile (1917) bu sorun tartışılmıştır. Çünkü eğer bir millet bilinci yaratılacak, birliktelik, dayanışma ruhunu oluşturulacaksa, iki farklı eğitim tarzı olamaz. Çünkü iki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tama-men yok eder.

Nitekim 1839 Tanzimat; 1856 Islahat Fermanı ile yeni haklar elde eden gayr-i Müslimlerin peşpeşe okullar açmasıyla birlikte eğitim ve öğretim kanalıyla insan yetiştirmede çok farklı modeller ortaya çıkmaya başladı. 1913 yılında Rum, Ermeni ve Musevilere ait ilkokulların sayısı 2596, öğretmenlerin sayısı ise dört bini aşmıştı. 1923 yılında Türk okullarında görev yapan öğretmenlerin sayısının on iki bin olduğu düşünülürse, aradaki oranın büyüklüğü de ortaya çıkar. Osmanlı’daki ikili eğitim-le, bir taraftan din ilerlemeye engeldir şeklindeki pozitivist batı anlayışı ile yetişen mektepliler; diğer tarafta İslam’ın özünden ve dinamizminden yoksun medreseliler çelişkisi vardır. Buna bir de misyonerliği temel edinen Batı okulları eklenince, top-lumsal uçurumlar derinleşmiş, yetişenler artık aynı ülkenin vatandaşı gibi dav-ranmamaya başlamışlardır. Birbirlerini yobaz (medreseliler); dinsiz (mektepliler), hain (diğerleri) olarak görüyorlardı. (Cebeci, 1996:117-119)

1839 Tanzimat hareketinden itibaren devam eden kültür ve eğitim ikililiğin kal-dırılması, ancak bütün eğitim birimlerin bir bakanlıkta toplanmasıyla (tevhid-i ted-

Page 18: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

212

risat) mümkün olacaktır. Teoloji eğitimi de bu çerçevede düşünülmüş, her konuda olduğu gibi bu alanda da uzmanlara; yani dinin felsefi-itikadi dokusunu derinlemesi-ne araştıracak, modern bilgi ve bilimden haberdar insanlara ihtiyaç vardır. ((Jaschke, 1972:74-79; Genç, 1998:XI-XII, 19; Ayhan, 2004:49, 53, 90; Aydın, 1996:29-32; Cebeci, 1996:119-120)

Eğitim ve Öğretim Birliğinin Amacı

Toplumda inansın inanmasın herkesin bir şekilde dini konulara ilgisi vardır, farklı tavırlar, beklentiler içindedir. Öğrenci, öğretmen, veli ve devletin beklentileri farklıdır. Durum böyle olunca, teoloji eğitimin salt dini değerleri öğrenmek olma-dığı, günün pedagojik ve sosyolojik verileriyle birlikte eğitim ve öğretim sürecinin yürütülmesinin zorunlu olduğu ortaya çıkar.

Devletin beklentisi, genel eğitim siyasetinde milletin duygu ve düşünce bakımından birliğini sağlamak için öğretimin birleştirilmesidir. Bu çerçevede halkın önemli bir kesi-minin yüzyıllardır Müslüman olması, İslam’ın bayraktarlığını yapması inanç ve ibadetle-rine düşkün olması gerçeği karşısında bütün eğitim öğretim kurumlarının tek sorumlusu Milli Eğitim Bakanlığı olacaktır. 3 Mart 1924 tarihli eğitim ve öğretim birliği kanunun 4. maddesi gereği, bu bakanlık, Darülfünunda bir ilahiyat Fakültesi ile İmam ve hatip-ler yetiştirmek üzere yeni mektepler açacaktır. Bu çerçevede İlahiyat Fakültesi açılmış, bakanlığa devredilen ve 479 medreseden 29 tanesi İmam Hatip Mektebine dönüşmüş, diğerleri kapatılmıştır. (Aydın, 1996:16-17; Cebeci, 1996:120-121, 142) Halk bazında duygu ve düşünce bütünlüğünün sağlanması için din hizmetlerinin düzenli yürütülmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Bu laik bir yönetime doğru gidilmesinin ilk önemli adımı olması açısından ayrıca önemlidir. (Genç, 1998:X, 6-7)

Diyanet İşleri Başkanlığının Görev ve Yetkileri

Osmanlı Devleti’nde din işleri Meşihat Makamlığı’nca Şeyhülislam eliyle yü-rütülürdü. Devlet bünyesinde bürokratik bir düzen ve hiyerarşi vererek, dine res-miyet kazandırılmıştı. “Dinin devlet içindeki bu konumunu meşrulaştıran ve siyasi iktidarlara kamuyu ilgilendiren geniş bir alanda hukuk tesis etme yetkisini veren “örf, istihsan, masalih-i mürsele” gibi İslami deliller ve kaynaklar mevcuttu. (Bolay, Türköne, 1995:28-29)

1920 yılında Ankara’da kurulan Türkiye Cumhuriyeti Meclis Hükümetinde Me-şihat, “Şer’iye ve Evkaf Vekâleti” adıyla “Bakanlık” olarak yer almış, 1924 ‘e kadar da bu statü aynen devam etmiştir. Din hizmetlerinin politikanın dışında ve üstünde tutulması gerçeğinden hareketle 3 Mart 1924 tarihinde Şer’iye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak yerine, 429 sayılı Kanunla, Başvekâlet bütçesine dahil ve Başvekâlete bağlı Diyanet İşleri Reisliği, bugünkü adıyla Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş-tur. Laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek (Anayasa md. 136), İslam Dini’nin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda top-lumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek temel görevleridir.

Page 19: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

213

Toplumu din konusunda aydınlatırken dinin iki temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnete dayalı sağlam bilgiyi esas almak, Müslümanların 14 asırlık dinî tecrübesi-ni göz önünde bulundurmak, modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini de göz ardı etmemek, yaygın din eğitimini gerçekleştirmek açısından kurumun en önemli görevidir. Temel kaynaklar merkeze alınarak üretilecek bilgiler, doğal olarak, din konusunda mezhep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına göre hizmete sunulacaktır. Bunu gerçekleştirmek ancak, İslâm’ın itikadî ve amelî ilkele-rini özümsemiş, eğitim ve kültür seviyeleri yüksek, kendisiyle ve toplumla barışık, beşerî ilişkilerde topluma öncü, muhatabını anlayan ve dinî sorunlarına pratik çö-zümler üretebilen, dinî ve ilmî verileri birlikte kullanabilen, söz ve davranışlarıyla örnek bir hayat sergileyebilen din görevlilerine sahip olmakla mümkün olacaktır.

Bu noktada İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerinin işlevi ve önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bunlar ülke içinde görevleridir, bir de kurumun yurt dışındaki vatandaşlarımızın asimile olmadan, kendi öz kimliklerine bağlı kalmaları-na ve yaşadıkları toplumla uyum içinde olmalarına katkı sağlamak gibi bir görevi de vardır. Böylece hem kendi vatandaşlarına hizmet götürmüş olacak, hem de yurt dı-şında Türkiye’nin dinî alandaki tecrübe ve birikiminin tanıtılmasını, İslâm Dini’nin doğru anlaşılmasını sağlamaya katkıda bulunmuş olacaktır. Azerbaycan, Türkmenis-tan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Rusya Federasyonunda din hizmetleri müşavirliği açması, buralara din görevlileri göndermesi, Türkistan’daki ilk ilahiyat fakültesi olarak Oş Devlet Üniversitesi bünyesinde açması bu çerçevede yürüttüğü hizmetlerdendir. (www.diyanet.gov.tr, Cebeci, 1996:185-211)

Sonuç:

Irk, dil ve kültür farklılıklarının aynı hakikatin farklı tezahürleri, birbirleriyle iyilik ve güzellikte yarışan düşünce modelleri olduğunu bilip, birlikteliğimizi kes-rette vahdet, yani çoklukta birliği kavramak temel hedefimiz olmalıdır. Bir aidiyet duygusu, bir millet bilinci yaratılacak böylece birliktelik, dayanışma ruhunu oluş-turulacaksa, her türlü mezhep anlayışının üstünde, sahih kaynaklardan bütüncül bir şekilde üretilecek bilgilerle din eğitimi ve öğretiminin resmi okul ve fakültelerde ve-rilmesi gerekir. Buradan yetişenlerin ilköğretim ve liselerde öğretmen olarak görev yapmaları Eğitim Bakanlığı; yaygın din hizmetini yerine getirmeleri de yine resmi görevliler olarak Müftiyat vasıtasıyla olmalıdır.

İlk peygamber Hz Adem ile son peygamber Hz. Muhammed (as) gönderilen te-mel ilkelerin aynı olması (Tevhid-Nübüvvet-Mead), ilahi risaletlerin birliği çerçeve-sinde, ed-Din’in insanın bütün benliğine yönelik bir olgu olduğunu, tarih, edebiyat, musiki, mimaride onun izlerini görmek ancak bu sayede olabilir.

Kırgızistan gibi uzun süre Sovyet ideolojisi etkisinde kalmış Türkistan devlet-lerinin din konusunda mütereddit olmaları doğal, ama Kırgız, Özbek ve Rus okul-larında nispeten farklı kültür dokusuyla yetiştirilen gençler, ancak resmi kurumla-rınca denetlenen bir fakültede ve ortaöğretim kurulumlarında öğretilen din yorumu etrafında birleştirilebilir. Bilgi, düşünce ve duygu boyutu olması nedeniyle, dinin

Page 20: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

214

hem imani; hem de ameli boyutu ilahi risaletlerin birliği çerçevesinde güncel ve akademik bilgiyle yeniden üretilecek, halkların istifadesine sunulacaktır. Evrensel düzeyde beşeri bir gerçeklik olarak dini veriler, toplumda bir aidiyet duygusu ve millet bilinci oluşturacaktır. Böylece bireysel olarak hayatını anlamlandırma ve ya-şanabilir kılma da din temel bir değer olarak işlev görecek; bu, sosyal kimliğinin de ana unsuru olacaktır.

KAYNAKÇA

• Behar, Büşra, esranlı Yayına hazırlayan ve sunuş(1995), Türk Cumhuriyetli-ri Kültür Profili Araştırması, Kültür Bakanlığı. Ankara.

• Beşimov, Bakıt, Colçubek, (1997) “Gelecek Yüzyılda İslamiyet’in vaziyeti Ne Olacaktır?” Müslüman İmajı, Diyanet Vakfı Kutlu Doğum Bildirileri, Ankara.

• Bilgin, Beyza, “İlahiyat Fakültelerinde Din Eğitimi ve Öğretimi” Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi, İstanbul. 1993

• Biray, Nergis, (2005) “Bir Sevda Masalı: Kırgızistan” Türk Yurdu, cilt.25, sy.215, Temmuz

• Bolay Süleyman, Türköne Mümtaz’er, (1995) Din Eğitimi Raporu, Anka-ra.

• Buran, Ahmet (2005) “Kırgızistan’daki Dillerin Bugünü ve Geleceği” Türk Yurdu, cilt.25, sy.216, Ağustos.

• Cebeci, Suat, (1996) Din Eğitimi Bilimi ve Türkiye’de Din Eğitimi, Anka-ra.

• Deliömeroğlu, Yakup, (2005) “11 Eylül Öncesi ve Sonrasında Avrasya” Türk Yurdu, cilt.25, sy.216, Ağustos

• Egamberdiyev, Mirzahan: (2005) “Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesse-selerinin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü” Türk Yurdu, cilt.25, sy.214, Haziran.

• Fığlalı, E.Ruhi, (2001) İtikadi İslam Mezhepleri. İstanbul.

• Genç, Reşat, (1998) Türkiye’yi Laikleştiren Yasalar, Ankara.

• Günay, Enver, (2000) Din Sosyolojisi, İstanbul.

• İlhan, Suat (2006) Söyleşi (Servet Karabağ) Türk Yurdu, cilt.26, sy.222, Şu-bat.

• İlgen, Abdülkadir (2005) Türkistan İzlenimleri: Kırgızistan” Türk Yurdu, cilt.25, sy.215, Temmuz

• Kalafat, Yaşar (1997) “Uluğ Türkistan’da Halk Sufizmi (Kırgızistan)” Müs-lüman İmajı, Diyanet Vakfı Kutlu Doğum Bildirileri, Ankara.

Page 21: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

215

• Kavuncu, Orhan (1997) Türkistan Cumhuriyetlerinde İslam ve Müslüman İmajı, Müslüman İmajı, Diyanet Vakfı Kutlu Doğum Bildirileri, Ankara.

• Kirişçioğlu, M. Fatih, (2005) “Türk Dünyasına Dönük Uygulamalar” Türk Yurdu, cilt.26, sy.222, Ağustos.

• Pirimbayeva, C. C, (2005) “Kırgız Halkının Askeri İşleri Hakkında S.M.Abramzon’un Görüşleri” Türk Yurdu, cilt.25, sy.216, Ağustos

• Jaschke, Gotthard, (1972) Yeni Türkiye’de İslamlık, çev. Hayrullah Örs, An-kara.

• Somuncuoğlu, Anar,(2005) “Yeni Gelişmeler Işığında Orta Asya Güvenliği” Türk Yurdu, cilt.25, sy.216, Ağustos

• Topaloğlu, Bekir; (2004) Kelam İlmi, İstanbul.

• Uyanık, Mevlüt (2006) “İnanç, Ruh ve Aidiyet Eksenine Göç” Diyanet Ay-lık dergi. Sayı.186. Haziran.

• Yaman, Ali, (2005) “Orta Asya’da Din Meselesine Dair Bazı Gözlemler” Türk Yurdu, cilt.25, sy.216, Ağustos

Bildiri Özeti

Durum Tespiti Tarihte sürekli bir devlet geleneğine sahip olarak kadim mil-letlerinden birisi olan Türkler, Doğu ile Batı âlemini birbirine bağlayan ve yüz-yıllarca medeniyet mihveri olan İpek Yolundaki yerleri fethetmişler, yurt haline getirmişlerdir. Bulundukları zaman ve mekânın şartlarına göre egemenliklerini pekiştirmişler, Türk-İslam Medeniyetini kurmuşlardır. Ümit Burnu’nun keşfiyle birlikte medeniyet mihveri değişmiş, Türklerin yurt ve devlet özdeşliğini gerçek-leştirdikleri bölgeler jeopolitik önemini kaybetmiş; ama son yıllarda dünyanın ye-niden küçük bir köy haline getiren Batı medeniyeti merkezli küreselleşme çaba-larıyla birlikte yeni enerji koridoru olarak Türkistan ve buradaki beş Türk devleti yeniden önem kazanmaya başlamıştır.

Sorun: Küreselleşme ile dünya siyasal açıdan yeniden biçimlendirilmeye, fizik-sel açıdan tarihe ilişkin yeni öncelikler tespit edilmeye çalışılmaktadır. Kültür, me-deniyetler arasındaki farklılıkları esas alan çatışmacı gelenek ile benzerlikleri esas alan uzlaşmacı-barışçı geleneğin farkında olarak Türk Medeniyetinin Yeniden Dirili-şi için Türkiye dışındaki Türkler hakkında birinci dereceden bilgiler edinmeliyiz.

Amaç: Jeopolitik ve ekonomik açıdan yeniden önem kazanan İç Asya (Türkis-tan) ile Ön Asya (Anadolu) aynı din ve ırkın farklı boyları tarafından kurulmuş Türk Devletlerinin hâkimiyetleri altında olmasından hareketle yeni politikalar geliştirmek ve dünya siyasasında aktörler haline gelmek. Bu da “Vahdette Kesret” ilkesi gere-ği, altı Türk devletinin dil, fikir ve işte birlik sağlayacak çalışmalar yapılmasıyla mümkündür. Bu çerçevede Türkistanın çeşitli bölgelerinde açılan okullar, Fakülteler ve Üniversitelerin birikiminin mukayeseli ve analitik tahlilleri yapılmalıdır. 2005-

Page 22: Ош Мамлекеттик Kırgız Cumhuriyeti …isamveri.org/pdfdrg/D187381/2008/2008_UYANIKM.pdfУДК 21 ББК 86.3 Г 54 Г 54 Глобализация учурунда Кыргызстанда

216

2006 öğretim yılında Kırgızistan Oş İlahiyat Fakültesi öğretim üyeliğim sırasında edindiğim bilgiler ve notlar çerçevesinde “Kırgızistan’da dini Hayat” konulu tebliğ ile buna katkıda bulunmak istiyorum. Özellikle Hanefi-Maturidi geleneğin merkezi olan Türkistan birikiminin Türkiye tarafından yeniden o bölgelere aktarılması, sahih din anlayışının Türkiye-Türkistan hattının kurulmasında önemlidir.

Kırgızistan’daki mevcut dini yapılanmanın Türkiye’nin ilk dönemlerine benze-mesinden kaynaklanan sorunlar mukayeseli bir şekilde incelenmeli, diyanet işlerinin yürütülmesindeki aksaklıkların giderilmesine, yaşanan olumsuzlukların kardeş bir ülkede yeniden tecrübe edilmesinin önüne geçilmesine katkıda bulunabilir.

Sovyetler Birliğinden kalma etkilerin devam etmesi, yönetimin din ve dini ya-pılanmalara bakış açısındaki olumsuzluklara, bir de körfez ve İran merkezli din su-numlarının bölgedeki toplumsal hayata olumsuz katkılarını düşündüğümüz zaman laik, demokrat ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye’nin İmam Hatip Liseleri, ilahiyat Fakülteleri ve Diyanet İşleri Başkanlığının din öğretimindeki birikiminin mukayeseli bir şekilde aktarılmasının önemini vurgulamak gerekir.