42

> İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün
Page 2: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

> İSMAİL SERTAÇ YILMAZ

> DONAT BAYER

> MAHİR TAŞYURT

> EMRE VARIŞLI

> VEYSEL OĞULCAN TÜNAY

> SONAT YURTÇU

> ERDAL ATEŞ

> MAHMUT SEFA İPEK

> ESİN ŞEKER

> FURKAN ÇOLAK

> ÇAĞATAY KOPARAL

> CAN KILINÇ

> GİZEM AKTAN

> EDA GÜL

> UMUT YALIM

> ERNEST HEMINGWAY

> GREGORY CORSO

10 TL

Page 3: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

> İSMAİL SERTAÇ YILMAZ

> DONAT BAYER

> MAHİR TAŞYURT

> EMRE VARIŞLI

> VEYSEL OĞULCAN TÜNAY

> SONAT YURTÇU

> ERDAL ATEŞ

> MAHMUT SEFA İPEK

> ESİN ŞEKER

> FURKAN ÇOLAK

> ÇAĞATAY KOPARAL

> CAN KILINÇ

> GİZEM AKTAN

> EDA GÜL

> UMUT YALIM

> ERNEST HEMINGWAY

> GREGORY CORSO

10 TL

Page 4: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

BOZU

Yayıma hazırlayanlar:

Veysel Oğulcan TünayMahir TaşyurtCan Kılınç

Kapak & Grafik Tasarım:

Mahmut Sefa İpek

İletişim: [email protected]

Baskı: Tellioğlu Copy CenterGöktürk Merkez Mah. Hacı Rıza Sk. Gez Corner Apt. No:18/A0 212 322 37 02

Şiir & Sanat | Kasım 2018 | Sayı: 2

K

Page 5: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

Selam.

Bozuk 2 elinizde.

Bu MUHTEŞEM bir şey değil mi?

Eylül ayında ilk sayımızı basmıştık. 120 adet.

Bir ayda tükendi.

Sonra 30 adet daha bastık. Ses etmeden.

O da 3 gün içerisinde tükendi.

Bu iyi bir şey.

İmge Kitabevi’nin Ankara şubesinde çalışan eleman

“bu dergi satmaz ama siz yine de üç tane bırakın”

demişti. Bozuk en çok Ankara İmge’de sattı.

Buradan ona selam. Akıllı olsun.

Normal şartlarda ikinci sayıyı Aralık sonunda basacaktık.

İlginin bu kadar iyi olması sebebiyle işte buradayız.

Can isteğini de atlamamak lazım.

Herkese teşekkür.

Bu sayıyı 200 adet basıyoruz.

Şiir, öykü, yazı, çizim ve fotoğraf gönderebilirsiniz.

İnceleyeceğiz.

-Yakın zamanlarda, bir toplanma yapacağız. Şiir takılmaları. Alanın kısıtlı olması sebebiyle katılımcı sınırı olacak. Sosyal medya hesaplarından önce buradan duyuruyoruz. Katılmak isteyenler isim yazdırabilir.

Page 6: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün
Page 7: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�7

05333827031Telefonumun adresi bu, karışık bir numaraİlki değil, değiştirdim, anlatırım bi’ araYanıma telefon alırdım kalsam ıssız adadaAynı anda oturuyorum sekiz farklı odada

Hep sanırım gelecek, bir önemli haberBeklerim ki ağlarını örecek yine kaderAnladım ki bu duygu, rehberden silinmezÇağrı kayıtlarındaki isimlerden bilinmez

Kapatırken şefkatle konuşan hep bendimHerkese iyi gelmeye boşuna heveslendim.Her kendinden kaçana diğerkâm mı deniyorTemiz kalmak istedim, bok paçamdan akıyor

Bak yok işte biriciğin, varken de hep bıkardınÇok harcadın şarjını, boş ekrana bakakaldınSatmışım bu dünyanın anasını, der BendenizKampanyalı tarifede cüzdan olmaz kerteriz

Bir güvenli priz bulup operatörünü seçersinOperatörüne güvenince cihazını da seversinÇevirirsin numaralar, böyleymiş bu hikâyeAçmayınca üzülsen de sürmez ilânihaye

Uçak modunu kapattım, yarınlara uçacağımTanımadığım numaraları çekinmeden açacağımKim ararsa arasın, varsın bozsun sinirimiÖğrenerek günden güne çizeceğim sınırımı

Turhallı Mahmutum, kendime güveniyorumSohbetten sohbetlere, dostlarla deviniyorumTelefon bu, belli olmaz, bi’ açılır bi’ kapanırUmuyorum ki araşmakta diretenler kazanır

MAHMUT SEFA İPEKK

Page 8: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

8�

Asılı Duvarda, Bir Gün Yüzüne Bakılmaz

“Seni tanımlayan şey beni de tanımlar”Hallac

Gördüm, ikili ve daha çoklu kişileri, ellerinde mızrak ve göğüslerinde zırhlar,yürüyor, bağırıyor ve çarpışıyorlardı, dilleri de beyaz;dedim bu nedir, tükenmek bilmez canhıraş, kemik demirde el namluda,vaaaay dedim, sizler de mi buradaydınız Vâsıf beyhoşgelmişsiniz, buyurun, buraya bir ateşkes lazım,hiç olmadığı kadar çok, bu size layıkne diye başlattık, ne diye son ---üzgün ve hırslı,kazanamadık hiçbir şey, temizlemek lazım damdaki kanı.

VEYSEL OĞULCAN TÜNAYK

Page 9: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�9

Gördüm, çoktan teke indirilen ruhları, ikili ve daha çokluydu,zarardan başka bir işe yaramazdı bubir ileri bir geri giden ve gelen sürekli aydan ayarengârenk çizgilerden bir resim, bir şaheser, tam buraya layık.Savaş bitiyor, beylerden Vâsıf geçiyor tarihe noktacı,baş ve son hariç kimsenin esamisini bulamazsın, kaçanlardan düşenlerden, sağ kalıp dönenlerdenkimsenin değil, noktalar değerli, virgülü geç.

Bir zamanlar buradaydı, gördüm, iriyarı, uzun ve sıradandı.Ele ayağa düşmekten çok korkardı, gördüm ikili ve çokluydu, bir gelir bir giderdi.okundu mu esamisi, yazık, geriye elinde çiçeğiyle fotoğrafı veon bir kişiye okunan salası kaldı. Asılı duvarda. Bir gün yüzüne bakılmaz.

Sen de gördün.

Page 10: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

10�

turşumu kendim kuruyorum

yine günlerden bir gün cahil cahil konuştu kesici aletlerden bıçağkx hanım heyçünkü nedençünkü aneyin bileğinden hoop karnıma düştü-allahtan topuğuma değil--öldürmeyen allah öldürmez--kahramanın sonsuz yolculuğu-yalnız kulağımdan silinmedi o bıçağın koşuşubu ses o ses şu sesiki mıknatısın yaklaştıkça birbirini itmesionları tokuşturma inadı sesibıçağı bileğine dikine bacağına bıçağı eninebıçağı diline dilinehah iş(i)te bildin mişiddetli pes

EDA GÜLK

Page 11: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�11

MAHİR TAŞYURTKPAZARTESİ

değişiyor her şey, ne yaparsakplastik çiçekler gibi yasalküfür gibi akıtıyor rengini, kanbordogölge eden ağaçları var hepsi japonkamusal alanda durması yasak

eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemişyol kenarında ölü güvercinlerbütün gün onları beklemiş

üç uyruğuyla hazırlıyor güneş benibiraz kemik ve kıl, toz ile örtülü bedenim

bakır bir şafakla uyanacağım günebirikecek öfkenin külü, yavaş giden her buluttalacivert çizgili pantolonlarını daraltacak, annelerialkol kokan çocuklarına

kenti terkedenlerin sesidoğuracak yeniden yeryüzünükesilecek japon ağaçları, fırlatılacakişte orada, o zaman bir kargaşa çıkacakbileylenecek kurşun denizinde baltakan, bordokan, fışkıracak bahçıvanlardan.

rahat ol,aşıkların, polislerin vegürültüsü geride kaldı centilmenlerin.

Page 12: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

12�

BİR BAŞKA DÜNYA: WRISTCUTTERS: A LOVE STORYEtgar Keret’in muzip ve melankolik kısa hikâyesinden uyarlanan, Macar yönetmen Goran Dukić’in, yazarın enerjisini yansıtarak çektiği Wristcutters: A Love Story; 2006 yılında çeşitli festivaller-de boy göstermiş ve birçok festivalden ödülle dönmüştü.1 Ülke-mizdeyse 2007 !f İstanbul Film Festivali kapsamında gösterime girmişti. Bu bağımsız ve hayal gücü sınırlarını zorlayan hikâye,

ölümden sonrası için yaratıl-mış evrene ve gerçek dünyaya göndermeler yaparak farklı ve muhteşem bir tat sunuyor film izleyicilerine.

Filmin açılışında Zia ile da-ğınık durumdaki evinde, yatağa uzanmışken karşıla-şıyoruz. Fazlasıyla düşünce-li ama kalkıp evi toplamaya kararlı, çünkü bu bir hazırlık. Bu arada Tom Waits’in Dead and Lovely’si arka fonda sah-neyle birlikte akıyor. Zia, evi topladıktan sonra banyoya gi-

1 2006 Philadelphia Film Festival/ Best First Feature; 2006 Gen Art Film Festival/ Best Feature; 2006 Seattle Film Festival’inde Best Director; 2007 FEST Youth Video and Film Festival/ Silver Castle Award - Special Mention.

ESİN ŞEKERK

Page 13: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�13

dip, bileklerini keserek intihar ediyor. Böylece farklı bir evrene uzanan kapıyı açıyor. Edgar Keret’in zekice yarattığı bu dünya, intihar eden insanların dünyası. Zia’nın intihar sebebi büyük aşkı Desiree ile ayrılmış olmaları. Her ne kadar filmin adı bizi yanıl-tıyor olsa da bir aşk hikâyesinin ötesinde, şekil değiştiren -belki de şekli belli olmayan demek daha doğru- bir tema işlenmiş. De-siree’nin ayrılığına dayanamayarak bu yolu seçen Zia, ölümden sonrasının mümkün olduğu bu dünyada(?) uyumsuz ev arkada-şıyla küçük bir yerde yaşamaktadır. İntihar ettikten iki gün sonra, yeni hayatında, pizzacıda bir iş bulmuştur. Kendi başına takılan bir sürü kızın bulunduğu ve müziklerinin de kıyak olduğu sert bir bar keşfetmiştir. Burada bilekleri jiletlenmiş, yüzleri dağıl-mış-yanmış insanlar görüyoruz. Kimininse nasıl intihar ettiğini somut bir şekilde anlayamıyoruz. Korku filmlerinden alıştığımız kafası kesik insanlar güldürü ögesi olarak kullanılmış. Zia, Eu-gene ile de barda tanışmıştır. Eugene, gerçek dünyada bir rock yıldızıdır. Konser verirken kullandığı uyuşturucu maddenin ve alkolün verdiği cesaretle elindeki elektronik gitarın üzerine bira döküp şiddetli akıma kapılarak ölmüştür. Eugene’nin bir başka ilginç yanıysa ailesindeki bireylerin de intihar etmesi. Bu diğer yaşamda hayatında onlar da var. Tanışmalarının ardından Zia ile yakın arkadaş oluyorlar. Tabi Zia gerçek hayatta olduğu gibi bura-da da Desiree’yi düşünmekten kendini alamıyor. Ölümünden do-layı ne kadar üzüldüğünü, başka bir erkekle tanışma olasılığına kadar her şeyi düşünür. Bir başka sahnede, Zia, yine düşüncelere dalmışken, ev arkadaşının peynirini bitirmesinden çıkan ufak bir tartışma sebebiyle, ona peynir almak için markete gider ve gerçek dünyadan Desiree’yle ortak bir arkadaşıyla karşılaşır. Zia, buraya geldikten bir ay sonra Desiree’nin de intihar ettiğini ondan öğre-nir. Bu, yol aldıkça bizi de merakla peşinde sürükleyen, karşımı-za mucizeler çıkaran yolculuğun ilk atağıdır. Eugene’ye, durumu anlatır ve Zia’nın aşkı Desiree’yi bulmak için iki arkadaş yola ko-yulurlar.

Page 14: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

14�

Zia’nın yolda karşılaştığı ilk gariplik, koltuğun altındaki gözlük-leri yutan karadelik olur. Film ilerledikçe karadeliğe uçan rujlar, çakmaklar, çiçekler görürüz. Yolda otostop çeken Mikal adında bir kızla karşılaşıp onu da yanlarına alırlar ve keyifli anlarıyla hatırlayacağımız üçlü bir araya gelmiş olur. Mikal’i yollara düşü-rense yanlışlıkla -aşırı doz uyuşturucu alarak- ölmesi ve içinde bulunduğu dünyanın sorumlularını bulmaya çalışmasıdır. Yan-lışlıkla ölmüştür ve geri dönmek istiyordur. Bu noktada, Zia’nın sorduğu “Yaşarken Tanrı’yı bulmak için uğraştın mı?” sorusu bizi sarsıyor. Mikal üzerinden toplumsal olaylara, baskılara, yasakla-ra ve haksızlıklara karşı sorumlu arayışına göndermeler yapılıyor.

Bu üçlü, amaçları için aynı yoldalar. Birbirlerini yeni yeni tanı-maya başlamışken bir mola verirler. Eugene, Mikal’e bir yol ar-kadaşı olarak bakmaktan çok uzaktadır. Zia’yla yalnız kaldığında ikisine de yüz vermeyeceğini düşündüğü için, Mikal’i aralarına alma konusunda doğru yapıp yapmadıkları üzerine bir konuşma gerçekleştirir. Mikal tüm bunları duyar ve başka birinin arabasına

Page 15: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�15

binerek oradan uzaklaşır. Eguene ve Zia yola devam eder ama Mi-kal’le ayrılıkları fazla uzun sürmez. Benzin almak için durdukları istasyonda Mikal’i polis memuruyla başı belaya girmiş bir şekilde bulan Zia, yanlarına gider ve durumu kurtarır. İstasyondan tam ayrılıyorlarken arabanın ilerlemesiyle benzin pompası kopar. İstasyonda sürekli böyle kazalar yaşandığı için istasyon çalışanı Zia’ya doldurması için bir ifade defteri verir. Defterde “Olay yaşa-nırken neler düşünüyordunuz” gibi sorular vardır. Zia, ne yazaca-ğını bilemediği için diğer insanların yazdığı cevaplara bakar, De-siree’nin burada adını görür ve adresini öğrenir. Desiree de Zia’yı düşünürken dalgınlıkla kaza yapmıştır. Amacına ulaşmaya yakın hisseden Zia, Mikal ve Eguene’yle yola devam eder. Mikal’in öne-risiyle istasyondan buldukları çiçeği, Desiree turkuaz rengini se-viyor diye turkuaza boyarlar. Fakat defterdeki adrese gittiklerinde Desiree’nin taşındığını öğrenirler. Buruk bir şekilde yola devam ederler. Mikal çaktırmadan, özenerek boyadıkları çiçeği karade-liğe fırlatır. Akşam saatlerinde yerde yatan adama çarpmamak için direksiyonu çevirirler ve bariyere çarparlar. Yerde yatan adam Kneller, Freddie adındaki köpeğini arıyordur. Kneller üçlüyü evi-ne davet eder. Burası bir evden daha çok bir kamp gibidir aslında. Ev, köpeğini ararken yolun ortasına uzanan Kneller’dan daha da tuhaftır. Havalanan sandalyeler, objelerin bir anda renginin de-ğişmesi, taşların bitkiye dönüşmesi, Nanuk adındaki dilsiz kızın boğazından çıkardığı seslerle şarkılar söylemesi, akşam toplantı-larında anlatılan hikayeler… Zia, Mikal ve Eguene için ölümlüle-rin dünyasındaki bu kamp sürprizlerle doludur. Kamp bir amaca bağlı kalmadan yaşayan insanları; Beat Kuşağı’nı, Woodstock adı verilen kasaba gibi bir alanda 200 binin üzerinde insanı, planlan-mamış bir hareket olan Hippi’yi, toplumsal normları reddeden, çalışmak istemeyen, şiddet yanlısı olmayan, savaşsız bir toplum isteyen, esrar kullanan, hayatlarını müzik üzerine kuran insanla-rı anımsatıyor.

Page 16: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

16�

Eguene, kendini Nanuk’a kaptırmış bir şekilde kampta yaşamaya başlamıştır. Zia ve Mikal’se amaçları yolunda ilerlemek isterler. Bu kamp güzeldir fakat burada ne Desiree’yi ne de bu dünyanın sorumlularını bulabileceklerini düşünürler. İşler düşündükleri gibi ilerlemez ve ikili kamptan ayrılamaz. Kneller’ın köpeğini kamptaki Kral Mesih’in çaldığını öğrenirler. Zia ve Mikal, Egu-ene’yi Nanuk’un yanında bırakarak, Kneller’la birlikte köpeği Freddie’yi bulmak için tekrar yola koyulurlar. Sonrasında bir plaj bulurlar. Burada gerçek hayatta özledikleri şeyleri düşünürler. Yaşarken bulamadıklarını burada bulduklarını fark ederler. Zia ve Mikal gecenin sonunda beraber uyurlar… Sonunda Kral Me-sih’in malikânesine ulaşırlar. Burada kralın halkı bir araya top-lanmıştır. Kral, halkının karşısında başka bir dünyayı keşfedebil-mek için ruhunu vücudundan ayıracaktır. O, hepimizin yaşayan-lar dünyasında esir olduğuna inanıyordur ve bu yüzden intihar eder. Freddie’nin köpeği buradadır. Desiree de buradadır, kralın sağ kolu olmuştur ve ona tapıyordur. Çünkü, Desiree buraya Zia için değil, kral için gelmiştir. Zia’ya, gidene kadar onu ne kadar üzdüğünü anlayamadığını söyler. Aslında bu her şeyi özetliyor:

Page 17: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�17

Elde olanın önemi, kaybolurken anlaşılıyordu ve geç kalmışlık her şeyi anlamsızlaştırabiliyordu. Zia, Desieree’yi bulmak için çıktığı yolda Mikal’e âşık olmuştu. Artık Desiere’nin söyledikle-ri bir anlam ifade etmiyordu. Kalabalığın arasında Mikal’i aradı. Bu arada Mesih hançeri kalbine sapladı. Ortalık başka birileri-nin yönetimi devralmasıyla karıştı. Mikal gelen beyaz otobüs-lerden birine bindirilip gönderildi. Gönderilirken Zia’ya hemen döneceğini söyledi. Zia, saatlerce orada bekledikten sonra kampa döndü. Bu arada Kneller’ın ölümlüler dünyasındaki yönetici için çalıştığı ve kampı yasadışı bir şekilde idare ettiği ortaya çıkmıştı, ortalıktan o karışıklıkta kaybolmuştu. Zia kampa döndüğünde, Eguene, Nanuk’la birlikte müzik yapmak istemiş ve sonrasınday-sa Nanuk’un ailesiyle tanışmak için hazırlanmıştı. Eguene yolun sonunda kendisini hayata bağlayan bir şey bulmuştu. Zia’ysa, Mi-kal’in bu dünyanın sorumlularını bulup -ki ölümlüler dünyasın-dan koşarak uzaklaşması unutulmaz sahnelerden biridir- gerçek dünyaya geri döneceğini öğrenmişti. Yola bir amaç uğruna çıkıp rotasını şaşıran Zia yalnız kaldığını sanmıştı ki Kneller ortalıkta yokken bile yapacağını yaptı. Bir odada Zia’nın dosyasını buldu. Sonrasıysa, bütün anıları içine alan karadelikte Zia’nın da savru-luşu… Burada Kneller’ın sesini duyuyoruz: Zia, seni şanslı herge-le. / Yüksek yerdeki tanıdıklarından izin çıktı demek?

Ve Zia’yla birlikte gözümüzü hastane odasında açıyoruz. Yan yatakta ise Mikal…

Wriscutters: A Love Story sıradan insanların sıra dışı bir hikâyede yollarının kesişmesiyle oluşan ilginç ve başarılı yol hikâyesinin verdiği hazla sona eriyor. Keret’ın özgün hikayesi sayesinde, intihar gibi trajik bir konudan böyle muzipliği ve melankolikliği dengeleyen bir film çıkarmak ilgi çekici bir fikir. Filmin yönetmenine, övgü ile bahsedebileceğimiz, oldukça başarılı bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor. Bu isimler arasında; Şöhrete İlk Adım’daki performansıyla akıllarda yer etmiş Patrick

Page 18: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

18�

Fugit, Shannyn Sossamon, Leslie Bibb ve Gogol Bordello’nun renkli solisti Eugene Hutz’den model alınarak yaratılan karakter Eugene’yi canlandıran Shea Whigham gibi önemli isimler var. Film müzikleri için başvurulan müzisyen Tom Waits, sadece müzikleriyle değil, film içerisinde göz dolduran oyunculuğuyla da yer buluyor. Yönetmen filmde oyuncuların karakterleri üzerine yoğunlaşmış, unutulmayacak şekilde yaratılmışlar. Sadece konuya odaklanılarak, basit efektlerle -basit ama kötü değil- güzel bir akış sunulmuş. Bu da filmin başka bir çekici kısmı olarak dikkat çekiyor. Film izleyenlerin bir kısmı tarafından üzerine düşünülecek bir şey bulunmamasını karalayacak şekilde içinde çok ince anlamlar barındırıyor. Yönetime, darbelere, torpillere yapılan göndermelerden, Kral Mesih’in hançeri kalbine saplamasının ardında yatanlara, ikili ilişkilerimize, yaşarken değersizleştirdiğimiz değerlere kadar, inişleri ve çıkışlarıyla tam bir duygu kaleydoskopu…

Filmin aklımızda yer etmesinde ciddi bir paya sahip olan soundtrack, Bordello’nun; “Through The Roof ‘n’ Underground” adlı tatlı sert çalışmasıdır. Hoş bir detay daha var ki Zia karakterinin keşfettiği barda da Kurt Cobain (Nirvana), Ian Curtis (Joy Division) gibi intihar eden şarkıcıların müzikleri çalıyor.

Page 19: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün
Page 20: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

20�

Ladymilk

Ölü kardeşlerinin üstüne yatıyorlarTopraktan çok daha ince bir zemin onları artık birbirinden habersiz kılıyorKesik kesik tüyleriyle süt içerken etsizlikten elleri titrerdi Sımsıkı bir ekranın üzerine yatar gibi yatıyorlar yerveri üzerindeKuzeyin aşağı düşen enerjisinin üzerine yatar gibi yatıyorlar ılık zemindeYa da spini aşağı cansız uzamdan batıya doğru uzanır gibi

Yarı tanrı ormanda zamanı kırmak için bir üst dalla uzanıyorMillerce çevrede artık sadece şimdiki zaman varKimyasal sonsuzlukta sadece şimdiki zaman varBrahma’nın boşluğunda sonsuza kadar salınan amfetamin doğumunda sadece şimdiki zaman varKızlarımın dişleri hala keskin“Tanrım ! sen yeter ki dile “

Gümüşün kan bulmacasında neyin uyku olduğunu söylediyseDaha aydınlık bir ormandabu lava bitecek

GİZEM AKTANK

Page 21: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�21

Oral dönem

Kaos istiyorsun.Zaten sadece var olan o, bilmiyorsun.

Toprak kımıldıyor – gazeteler dağıtılıyorYangınları bıraktığımız günden beriNe kadar mutsuz ne kadar kardeşsizNe kadar boş günlerceNe kadar boş günlerceMentollü mendillere kanını siliyorsunGidip bir yeri yıkmıyorKağıtlar katlıyor çamaşırlar asıyorNe kadar boş günlerce ne kadar maymunsuzKapılar ardında – hem de utanmadan bitki yetiştirmedeSabahlar azgın bir sakinlik içindeAma sen sakin miydinBoynunda yara izleri vardıVardı çoğalıyorduBir zamanlar iki elin vardı gözlerin ışıklı patlamalarla dolarken hayvanlarını dinleyen savaşçı ayakların müthiş ayakların güçlü omuzlarınla ters dönmüş bir dağa gibi orada durmayarak orada duruyordu bir insanlık marifeti orada durmayarak oradadurmak o zaman bir dükkanı da özlemezdiniz bir kuzuydunuz böcek esnafıydınız

EMRE VARIŞLIK

Page 22: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

22�

O zaman bir tünele bağımlı kalmazdınız ve evcilleştirmeyle uğraşmazdanızNe kadar boş günlerce

Sakallaşmak.

Ben kusursuz bir depolama aygıtıyımkusursuz ağaçlarla çevrelenmişimannemi karnımda taşıyorumbir kağıt öğütücüsüyümfişim yokinsanlığı bitirmek için dualarım varparmaklarım prizlerdeben topraklanmış robotyeşil kablobomba uzmanı akademi piçizehirli yapraklar ve betonarasında insanlığı bitirmek içinkaplan sürüsünü harekete geçireceğimbütün duyarlı cemiyetleri ve duyarsızcemiyetleri parçalayacak hayvan danslarıbitirmek için insanlığıve dna’larıben kan göllerini göreceğimoluş şekillerini bitirmek içinkarnımı açıp anneme bakmam lazımçünkü ben kusursuz bir depolama aygıtı değilim ve kusursuz ağaçlar diye bir şey yoktur

Page 23: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�23

Ağzım beni unutsaağzımın bir asker olmasını istemiyorumonu yetiştirmeyeceğimona anne pisliği vermeyeceğimona yatay erkek muamelesi yapmadımrenkli dergileri renkli kıyafetleriyok edeceğimağzım beni unuttuğundahafızama geri döneceğimKendi kendimin müezzini ve dansözü olacağım

korkuya korku demekten vazgeçtikten sonraormana orman demeye vazgeçmeye gittimbir orman olmayana gitmek ve orada oturmaksu kadar aziz bir terör örgütü kurmayı kolaylaştırır

ve düşünce oral bir şeydir.

Page 24: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

24�

boğazından insan geçirmemiş timsaha şiir

çok az insan tanırsın şu dünyada/ama ben/özgürlük düşkünü bir timsahla sigara içtim/normandiya kıyılarındaki anılarını/savaşı nasıl terk ettiğini bile biliyorum/ne alman ne fransız ne amerikan/ olmak istemediğini anlattı/ yok olmak için her şeyi yapmış/ağzında savaştan kalma yanık izi hala duruyordu/onu anlıyordum/ savaşta öğrendiği dillerdenne almanca ne fransızca ne ingilizce/hiçbirini kullanmadan anlattı/

boyu yedi metreyi aşınca suyun derinliklerinde kayboldu/artık ayrıldım o topraklardan/ uzağa gidince görmüyor gözlerim/ama kalbimde yüzüyor hala o timsahhatta kalbim o timsah/ ama iyiyimnerelisin diye sorduklarında timsahlıyım diyorum/sadece ona anlatıyorum her şeyi/o yüzden geliyorum bu göllere, nehirlere/yine de geçmem gereken keçi yolları var hala

İSMAİL SERTAÇ YILMAZK

Page 25: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�25

şu nehir mesela/ kafamı içine mutlaka sokuyorumya da bakmam lazım zürafanın gözlerine/o uzun boynuna sarılarak öpüşmem lazım/ kendimi vermeliyim/ağaçtaki yeşillikler gibi toplamalı beni de/

bol sinekli bir yerde/şimdi daha iyi anlıyorum onu görüyorum suyun içinde nasıl gördüğünü de/belki başka insanlardık/ama tanrı bizi aynı suda yıkamıştı.

Page 26: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

26�

Karartma

yaşlı nesneleri yozlaştırandilleri neydi?öyle aynalara dalarlardı ki bataklığı andıran.kuyunun başındahangi oyunları oynarlardı?öyle bir yalandı ağızlarından bir çırpıda çıkan.gecenin tam o saatindeyastıkları ısırarakyerine göre hafif iniltilerle, terleyerekbir nefeslik mesafeydi bize kendi adımızı haykırtan.-giyotin kabuslarınınortasında ya da.sen nasıl istersen.-perdeyi yırtan can havliyle,yorganı çektiren boyna kadar,üşümüş, korkulu ve uzaklara dalmak üzere.insan olmaları yeterlidir.seçim bir karar değildir.geleceğin bulanık alanından, aksine,ayrılmamak demektir.demirci yavaş dövsün neşterive cerrah ağır ağır vursun neşteri, istiyorlar.yitirdiler akılda kalan rakamlara inancıve telefonun uyarı tonunu duydular karşılığında.

FURKAN ÇOLAKÇAĞATAY KOPARALK

Page 27: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�27

hani şuahizeyi kaldırıp yerindenbir numara çevirmedenbeklersenhatırladın?işte o zaman açığa çıktıbilmediğimiz adamlarıntelaffuzla kanattığı yaraların kabukları.olsun. insan olmaları da bir şeydir.istememek, canım, bu da karar değildir.gözlerin, ihanet anındakapanmayı reddetmesinin kapalı havas...-saçmalama,böyle bir şey olabilir mi?-

Page 28: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

28�

ERNEST HEMINGWAY Türkçesi: Seda GarzanlıK

Oğula NasihatAsla bir beyaza güvenme,Asla bir Yahudiyi öldürme,Asla bir sözleşme imzalama,Asla bir oda kiralama.Ordulara katılma;Çok kez de evlenme;Asla dergilere yazma;Asla yaralarını kaşıma.Her zaman ört oturacağın yeri,Savaşlara inanma,Temiz ve düzenli ol,Asla fahişelerle evlenme.Asla şantajcılarla iş yapma,Asla mahkemeye gitme,Asla bir yayımcıya güvenme, Yoksa diken üstünde uyursun. Arkadaşlarının hepsi seni terkederArkadaşlarının hepsi ölürTemiz ve sağlıklı bir hayat sürdürVe cennette buluş onlarla.

Page 29: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�29

CAN KILINÇKUZUN ARABA FARLARI VE KAYBEDİLENLER

Bertolt Brecht okudum biraz kahve yaptım Daha güneş doğmamıştı zaten uzakta değildi atlılar

sustuk, sokak boyunca hiç konuşmadık trafik ışıklarında bekleyen arabalar ayrı birazbütüne dahil gibi ama yakınlaşınca değiladımlarım uyuştu önce kan parmak uçlarımda biriktidağılmış bir çıkışa gidiyordu zaman saçlarımız, neysedaha güneş doğmamıştı ve atlılar yaklaşıyordu

bel kıvrımına çarpıp kıyıya yanaşamayan biraz beno susuşta bir ecnebi vuruldu ermen veya cermenkurtuluş parkında geçirdik bazı güzel mevsimlerher adımda bıçak çektiko sırada hızla çektim işte geriye benine olduysa o sırada oldu anlamadım gideniçünkü çatırtı için çok aceleci davranıyorum

kim kalkacak gelse mezarındanönce adını söyleyecek gibi oluyor yok olmuyor faizlerle anlatamıyorumkapı kolunda unutulmuş şemsiyelerde kim kalkacak gelse mezardanönce seni soracaklardı bana

Bertolt Brecht okudum biraz kahve yaptımDaha güneş doğmamıştı zaten uzakta değildi atlılar

Page 30: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

30�

Kate Bush’un Uğultulu Tepeleri ve Cathy’nin Hayaleti1

Bugün İngiliz popüler müziğinin öncü kadın şarkı yazarı/şar-kıcılardan biri olarak kabul edilen Kate Bush’un kariyeri gerçek anlamda 1978 yılında “Wuthering Heights” isimli ilk 45liğinin yayınlanmasıyla başladı. Bu dönemde Anglo-Amerikan popüler müzik piyasası hâlâ kadın müzisyenleri kenara itmeye çalışıyor-du. Örnek vermek gerekirse, ilk albümü “Song to a Seagull”’ı ya-yınladığı 1968 yılından itibaren her albümü eleştirmenler tarafın-dan beğeniyle karşılanan Joni Mitchell, 70lerin ortalarına gelin-diğinde müzik listelerine henüz sadece “Free Man in Paris” (1974) ve “Help Me” (1974) isimli iki sarkısıyla girebilmiş avangart bir figür olarak kabul ediliyordu. Aynı şekilde, ilk albümü Horses’in 1975 yılında yayınlanmasıyla kendini Rock müziğin öncü şairle-rinden biri olarak kabul ettirmeyi başarmış olan Patti Smith’in büyük kitleler tarafından tanınan bir isim haline gelmesi de he-nüz yakın gözükmüyordu. Ancak bu örneklerden birkaç yıl son-ra, en azından kadınların konumu söz konusu olduğunda benzer olduğunu söyleyebileceğimiz bir müzik piyasasında, ilk 45liği “Wuthering Heights”’in yayınlanmasıyla Kate Bush beklenmedik

1 Bu yazı daha önce yayımlanmamış doktora tezimin “‘Swap-ping Places’: Kate Bush in ‘Wuthering Heights’, ‘Babooshka’ and ‘Running Up That Hill (A Deal With God)’” bölümünden kısaltarak çevrilmiştir. Bkz. Levent Donat Berköz, A Gendered Musicological Study of the Work of Four Leading Female Singer-Songwriters: Laura Nyro, Joni Mitchell, Kate Bush, and Tori Amos, (Yayınlan-mamış Doktora Tezi, City University London, 2012), pp. 142-96. http://openaccess.city.ac.uk/1235/1/Berkoz%2C_Levent_Donat.pdf (08.10.2018).

DONAT BAYERK

Page 31: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

bir ticari başarıya imza attı. Şarkı ocak ayının ilk haftasında İngil-tere’de en çok satanlar listelerinde bir numaraya oturdu. Bundan birkaç hafta sonra piyasaya çıkan ve bu şarkının da içinde bulun-duğu The Kick Inside (1978) da en çok satan albümler listelerine şubat ayında doğrudan 3 numara olarak girdi.

Birçok kişiye göre “Wuthering Heights”, Holly Kruse’in iddia et-tiği gibi “alışılmadık bir pop starın gelişini müjdelemişti”2. Lucy O’Brien yıllar sonra bu şarkıdan “böyle bir şey daha önce duyul-mamıştı”3 diye bahsedecekti. Kate Bush’un biyografisini yazan

2 Holly Kruse, “In Praise of Kate Bush,” On Record: Rock, Pop, and the Written Word icinde, ed. Simon Frith ve Andrew Goodwin (Lon-dra: Routledge, 1990), s. 451.3 Lucy O’Brien, She Bop II: The Definitive History of Women in Rock, Pop and Soul (Londra: Continuum, 2002), s. 192.

�31

Page 32: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

32�

Rob Jovanovic’e kalırsa “şarkı listelerdeki diğer şarkılardan tama-men ayrı bir yerde duruyordu”4. Herkesin katıldığı nokta Bush’u farklı kılanın, her şeyden önce sesi olduğuydu. Ron Moy’a göre “Bush’un sesinin benzersizliğinin dinleyici üzerinde doğrudan ve kışkırtıcı bir etki yaptığından”5 bahsedilebilirdi. Bana kalır-sa, Bush’u meslektaşlarından ayıran en önemli özelliği şarkıla-rına ustalıkla ve aleni bir biçimde kadın bedeni ve deneyimini sokmuş olmasıydı. Graeme Thompson’un altını çizdiği gibi “The Kick Inside genç kızlığa adım atışın ve cinsel uyanışın coşkusu ve korkusuyla ateşlenmiş bir albümdü—baktığınız her köşede geli-şen, şekil değiştiren, muazzam derecede güçlü ama bir o kadar da ürkütücü bir beden beliriyordu”6. Ensest ve sonucu hamilelik, âdet ağrısı gibi albümde ele alınan temaların çoğu 1970li yılla-rın İngiltere’sinde tabu olarak kabul ediliyordu. Bu yazıda kısa-ca “Wuthering Heights” şarkısının sözlerini inceleyip, Bush’un Emily Brontë’nin hikayesini ve romanında kullandığı anlatı tek-niğini değiştirerek nasıl ataerkil toplum ve dilin dayattığı kural-larla oynadığını tartışacağım.

“Wuthering Heights” Bush’un edebiyat ve sinemadan yola çıka-rak yazdığı birçok şarkının ilki olarak kabul edilebilir.7 Şarkının esin kaynakları Emily Brontë’nin 1847 yılında ilk baskısı yapılan

4 Rob Jovanovic, Kate Bush: The Biography (London: Portrait, 2006), s. 73.5 Ron Moy, Kate Bush and Hounds of Love (Aldershot, Ashgate Publishing Limited, 2007), s. 15.6 Graeme Thomson, Under the Ivy: The Life and Music of Kate Bush (Londra: Omnibus Press, 2010), s.90.7 Kate Bush’un şarkılarını yazarken etkilendiği diğer kitap ve filmlerden bazıları: Hans Christian Andersen’in 1845 tarihli The Red Shoes (Kırmızı Ayakkabılar) masalı, Henry James’in 1898 tarihli The Turn of the Screw (Yürek Burgusu) romani, J. M. Barrie’nin 1904 tarihli Peter Pan; or, the Boy Who Wouldn’t Grow Up (Peter Pan ya da Büyümeyen Çocuk) oyunu, James Joyce’un 1922 tarihli Ulysses romani, Michael Powell ve Emeric Pressburger’in 1948 tarihli The Red Shoes filmi, Jack Clayton’in 1961 tarihli The Innocents (Ma-sumlar) filmi ve François Truffaut’nun 1968 tarihli La Mariée Etait en Noir (Siyah Gelinlik) filmi.

Page 33: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�33

“Uğultulu Tepeler” romanı ve bu romanın 1970 tarihli aynı isimli sinema uyarlaması.8 Bush’un Brontë’nin “Uğultulu Tepeler ”’ini seçmesi, ona yazarın imgelerini ve işlediği konuları istediği şekil-de yeniden ele alma imkânını verdi. Burada dikkatimizi çekmesi gereken, Bush’un biraz üstünkörü bir biçimde söyleyecek olursak şarkısını, tek romanı, bir kadına bir erkek tarafından uygulanan baskıyı ve kötü muameleyi ele alan bir yazarın eserinden yola çı-karak yazmış olduğu. Bu seçimin Bush’un, feminist edebiyat eleş-tirisine göre, edebiyatta bir kadın söylemi, geleneği yaratmanın yollarından biri olarak kabul edilen yaratıcı bir halkanın parçası olma arzusunun sonucu olduğu söylenebilir.9

Her ne kadar Bush’un şarkısı ve Brontë’nın romanı arasında ka-rakterlerin isimleri ve hikâyenin geçtiği yer gibi kimi benzerlik-lere rastlansa da, Bush’un eserinde gözlemlediğimiz ve bizi fe-minist bir tartışmaya yönlendirecek farklılıkların ağır bastığını düşünüyorum. Juliette Mitchell’in iddia ettiği üzere “Brontë asla ataerkil düzenin karşısında duracak bir roman yazmayı amaçla-mamıştı. Yazar doğrudan fallogosantrik dilin kuralları, sınırları içinde oluşturmuştu hikâyesini”10. Her ne kadar aynı iddia Bush için de geçerli olsa da, şarkı yazarının Brontë’nin anlatı tekniğini değiştirerek fallogosantrik söylemin, kadın arzusunu yerleştirdi-ği alan üzerinden, karşısında durduğunu söyleyebiliriz.

Romanda Brontë hikâyeyi bir kadın ve bir erkek anlatıcı, Bay Lockwood ve Nelly Dean, aracılığıyla anlatıyor. Hatta Cathy’nin düşüncelerini de ilk defa günlüklerini okuyan Bay Lockwood’un sesinden öğreniyoruz. Başka türlü söylemek gerekirse, Cathy’nin dünyasına bir erkeğin sesi aracılığıyla ulaşıyoruz. Bunun tersine, Kate Bush “Wuthering Heights”’da tüm anlatıcıları dışarıda bıra-kıyor. Bush’un şarkısında duyduğumuz doğrudan Cathy’nin sesi:

8 Bkz. Wuthering Heights (1970) yönetmen Robert Fuest.9 Bu konuyla ilgili kapsamlı tartışma için bkz Patricia Meyer Spacks, The Female Imagination: A Literary and Psychological Investigation of Women’s Writing (Londra: George Allen & Unwin, 1976), s. 7.10 Juliet Mitchell, ‘Femininity, Narrative and Psychoanalysis’, Fe-minist Literary Theory: A Reader içinde, ed. Mary Eagleton (Basil: Blackwell, 1996), s. 154.

Page 34: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

34�

“Heathcliff, benim, ben Cathy/Eve döndüm çok üşüyorum/…/Bi-liyorsun benim Cathy”11. Bu bize ne söylüyor? Bush, Cathy’e ses vererek bir anlamda onu toplum kurallarının kurbanı olmuş bir karakter konumundan ataerkil yasaya, Simgesel’e baş kaldıran, sesini bulmuş bir karaktere dönüştürmeye çalışıyor. Dolayısıyla her ne kadar Bush’un şarkıda kullandığı dilin fallogosentrik ol-madığını iddia edemesek de, onun Cathy maskesinin ardından konuşmasının, Simgesel düzenin işleyişine karşı gelen bir hare-ket olduğunu söyleyebiliriz.Jacques Lacan, kadının hazını (Jouissance) dile getirilmesinin fallogosantrik dilde mümkün olmadığını söyler. Burada bizim tar-tışmamız için önemli olan, kişinin konuşan özne haline gelmesinde öncelikli bir rolü olan jouissance’ın fallus tarafından belirlendiği iddiasıdır. Bu iddia kadının ve jouissance’ının fallogosantrik dil-de temsil edilemez olanı teşkil ettiği fikrini doğurur.12 Romanda Cathy’nin başına gelenlerin bu iddiayla örttüştüğünü söyleyebiliriz: Cathy dile getiremediği arzusu, bastırılmış hazzı dolayısıyla mut-suz bir biçimde ölüyor. Bunda ataerkil toplumun rolünü de inkar edemeyiz: Cathy her ne kadar Heathcliff’e âşık olsa da, doğrulu-ğunu toplumun dayattığı seçimi yapıp Edgar Linton ile evleniyor. Bush’un şarkısında gördüğünüz ise müzisyenin arzunun maskesi ardından konuşarak, daha da önemlisi Cathy’e arzusu hakkında konuşma fırsatı vererek romanın kahramanını dünyaya geri döndür-müş olduğu: “Nasıl terk ettin beni/ Sana sahip olmayı arzuladığım zaman/ Nefret ettim senden aynı zamanda sevdim seni”. Başka türlü söyleyecek olursak, Bush’un şarkıyı yazarken Brontë’nin kullandığı anlatı tekniğini değiştirmesi Uğultulu Tepeler ’in ölmüş kahramanını bir hayalet kadın olarak ölüler aleminden dünyaya geri getirip, onu toplum kurallarını hiçe sayacak şekilde hareket ettirebilmesini sağlıyor. Bu noktada hatırlanması gerekir ki Brontë de romanın bir bölümünde Cathy’nin hayaletiyle karşılaştırıyor

11 Şarkı sözleri için bkz. Kate Bush: The Kick Inside (EMI, 1978).12 Bu konunun kısa bir dergi yazısında tartışılması ya da açıklan-ması mümkün değil. Ancak daha önce hem Kate Bush hem de kimi başka kadın şarkı yazarlarının eserlerini incelerken gerek yüksek lisans gerekse doktora tezlerimde Jacques Lacan’in ilgili teorileri-ni tartıştım. Bkz. Levent Donat Berköz, A Gendered Musicological Study of the Work of Four Leading Female Singer-Songwriters: Laura Nyro, Joni Mitchell, Kate Bush, and Tori Amos, pp. 27-35.

Page 35: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�35okuyucuyu. Ancak bunun sorunsuz bir biçimde yapıldığını söyle-yemeyiz. Açıklamak gerekirse: Cathy romanın ilk sayfalarında bir hayalet olarak o gece Bay Lockwood’un uyuduğu kendi eski odasını ziyaret ediyor. Dolayısıyla romanda Cathy Heathcliff’in değil Bay Lockwood’un penceresinin önünde beliriyor. Ancak Bay Lockwood Cathy’nin belirmesini gerçek bir olay olarak değil bir kâbus olarak yorumluyor. Aynı şekilde Brontë de romanda bu kesitin bir kâbus olmadığını anlamamızı sağlayacak bir önermede bulunmuyor. Daha da önemlisi Bush’un şarkısının aksine romanda Cathy’nin Heathc-liff’le iletişime geçmesi söz konusu olmuyor. Bu isteği Bay Lockwo-od tarafından anında geri çevriliyor: “Defol! Yirmi yıl yalvarsan dahi asla içeri girmene izin vermeyeceğim!”13

Şarkıya geri dönecek olursak, Cathy doğrudan Heathcliff’in pen-ceresinin önüne gidiyor ve onunla konuşmaya başlıyor: “Bırak pencerenden içeri gireyim”. Burada Cathy’nin ‘pencereden içeri

13 Emily Brontë, Wuthering Heights (Hertfordshire: Wordsworth Classics, 2000), s. 17.

Kate Bush, 1978

Page 36: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

36�

gireyim’ deyişini ‘hayata geri dönme’ isteğinin ifadesi olarak yo-rumlayabiliriz. Ancak bu isteği gerçekleşmiyor: o bundan sonra sadece bir hayalet olarak uğultulu tepelerde gezinebilir, hayata dönemez. Bu bizim için neden önemli? Kısaca açıklayacak olur-sak; bir hayalet olarak Cathy Simgesel’in limitlerinin ötesinden konuşuyor ve gerçek ihtiyaç ve arzularını doğrudan dile getirebi-liyor. Böylece bedeninden, arzusundan bahsedip, hayalet olarak da olsa bir kimlik talep edecek güce erişiyor. Bunu yaparken hem kendisi hem de bir nesne olarak yerleştirildiği dil değişiyor: Cat-hy bir özneye dönüşüyor ve kendi öyküsünü anlatıyor. Şarkının sözlerinden anladığımız kadarıyla Cathy iyi huylu bir hayalet de-ğil, bir erkek tarafından kötü davranılmış, hayatı elinden alınmış bir kadının hayaleti duyduğumuz. Onun dünyaya geri dönüş se-bebi Heathcliff’in ruhunu bedeninden çekip çıkarmak, kendisine yapılan hatayı düzeltmek ve bedelini ödetmek. Hélène Cixous er-kek için kadın ve ölümün gerçekten “temsili mümkün olmayan”14 iki şey olarak eşit olduğunu ve kadınların ancak yazarak sessiz-liği aşıp bir yer edinebileceğini iddia eder. Cathy’i yazarak Kate Bush’un ona sesini kazandırdığını, haksızlığa uğramış zavallı bir karakter pozisyonundan çıkarıp bağımsız bir özne olarak tarihte-ki yerini almasını sağladığını iddia edebiliriz.

14 Hélène Cixous, ‘The Laugh of the Medusa’, çevirenler Keith Cohen ve Paula Cohen, Signs: Journal of Women in Culture and Society, Cilt. 1 Sayı. 4 (Chicago: Chicago University Press, 1976), s. 877.

Page 37: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�37

GREGORY CORSOTürkçesi: Seda AteşK

*”IntheClearing”i OkuyuncaŞairi, Robert Frost’a*

İhtiyar ozan, seni daha çok seviyorumçünkü artık kim olduğunu biliyorumSaturdayEvening Post’ta ahkam kesenlerden olmadığınıİnkar etsen de Tanrıyı taklit edipAsa sandığın kaleminleMucizeler yaratmaya çalıştığını.Artık bütün bunları seviyorum

Nabza göre şerbet verdiğini düşünmek istemezdimiğrenç bir planın parçası olduğunusen ve WashingtonBir şair gerçek bir dost olabilirbir politikacının güvenebileceğiTarihin de gösterdiği gibigücün olmadığı yerde şiir yazılmıyorDalavere sona erdiğindeşair köşeye sıkışıyorBütün bunları gençliğine verdimama en az Roma kadar ihtiyarsınZamanın bilgeliği ve tevazuMesken tutmuş ağarmış saçlarını

Bayım! Poe benim için Amerika’nın tek şairiİngiltere ve Yunanistan vatanımShelley damarlarımdaki ilahi kan -Demeter annemTek derdim Ginsberg’in metaforlarıŞüphesiz hakkımızda pek de iyi düşünmezsiniz bayımAma hepimiz öz be öz çocuklarınızızSizin piçleriniz.

Page 38: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

38�

BAŞKASININ ADIYLA

Burası onun için yeni bir yerdi, aylardan Eylül, hava sıcak – yaş on beşti. Evet, eskiden anneannesi bu mahallede otururdu, arada annesiyle gelirdi ─ hava kararmaya yakın eve dönerlerdi; güvenli ve çok katlı taş yapılarına. Ormanın ve dağın arasında oluşturulmuş, emeklilerden ve işi gücü olan orta sınıfın bir basamak üstündeki insanların oturdukları bu site, çocukların pisliğe bulaşmaması için yeterli sayılırdı. Televizyon açık, haberler her zamanki kötülüğüyle ekrandaydı. Maltepe’de bir adam yanlış anlama sonucu linç edilmişti, failler yakalanmış ─ iki kişi cezaya çarptırılmıştı. Aklına 1999 senesi geldi. Müzik ödülleri verilirken, bundan sonra Kürtçe şarkı söylemek istediğini söyleyen bir sanatçıya, diğer şarkıcı, köşe yazarı ve şov dünyasının birtakım abileri ve ablaları küfürler savuruyor, çatallar ve bıçaklar havada uçuşuyordu. Dahil olmaya cesaret edemeyenler alkışlarla destek veriyorlardı. Diğerleri ise; olayı sadece izliyor, sesini çıkartmıyordu. Birkaç kişinin bu adamın yanına gelmesi ve garsonların yardımıyla canlı yayında linçten kurtuldu; fakat sözlü linçten hiçbir zaman kurtulamadı. Ülkesinden sürüldü ve uzak bir memlekette öldü.

Televizyonda gezinirken bir diğer haber kanalına denk gel-di: “Yallah bismillah allahuuuekberrr!”. Başkasının adıyla, tanımadıkları insanların camlarını kıran insanlar vardı. “Bö-

SONAT YURTÇUK

Page 39: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�39

lücü” diye bağırıyorlardı, Türk bayrağı açıyorlardı. İnsanlar başka insanlara neden bayrakla saldırırlar? Hiçbir anlamı yoktu. Televizyonu kapattı. 1999 senesinde şov dünyasının ihraç ettiği adamın kasetini taktı walkmanına. Annesi mut-fakta yemek yapıyordu, terasa çıkıp sigara yaktı, şarkısını dinledi: “Kani diherikin, Karwan diçün, tişt nema lü dü” hiçbir şey anlamadı; fakat bu adamın her şeye ve herkese korkusuz duruşu hoşuna gitmişti.

Evet, burası onun için yeni bir yerdi. Lisenin ilk günüydü, polisin bile girmekten çekindiği sokaklarda oturan çocuklar da okuyordu bu okulda ─ yeni Anadolu lisesi olan bu okulda, düz ve süper liseden öğrenciler vardı. Bazı çocuklar okul çevresinde hap satıyor, bazılarının babası cezaevinde, bazıları hocayı bıçakla kovalıyordu. Uyum sağlaması gerekiyordu. Belki her genç gibi aptal bir cesaretle onlar gibi olmak istedi ya da çalıştı; çünkü güvenlikli bu sitede her şey tekdüzeydi. Zamanla insanlarla tanıştı, onlar gibi hareket etmeye başladı ─ Demirtaş dere kenarında onlar gibi olmasa da esrar içmeyi öğrendi, arabesk çalıyordu. Evde arabesk dinlenmezdi. Babası yasaklamıştı, annesi eskiden dinlermiş. Şimdi annesinin okuduğu okulda okuyordu: Cumhuriyet Lisesi.

Annesi anlatmıştı geçenlerde, okulda Alevi olan bir çocuğu döverek öldürmüşler 1980’lerde bir gece ve tüm okulca “faşizme karşı” yürüyüş yapmışlar. Nedeni ise; farklı görüşten ve Alevi olmasıymış.

Evet, burası onun için alışıldık bir yer olmaya başlamıştı. Artık okulda onlar gibi yürüyor, onların ağzından konuşu-yor ve onların sayesinde insanlara korku salıyordu. Bir öğle

Page 40: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

40�

arasında, biriyle çarpıştı. Ağızlardan küfürler çıktı, birbir-lerine hiçbir mantığı olmayan: “Kimsin lan sen?” sorusu soruldu. Aslında sonuna ünlem konan bir meydan oku-maydı bu ve geçici cesaretiyle bütün Cumhuriyet Lisesi’ne bir küfür savurdu: “Kimsiniz lan siz! Hepinizin…” bir anda gelen yumruklardan gözleri karardı, yerde yüzüne ve karnı-na tekmeler yiyor, cenin pozisyonunda kendini korumaya çalışıyordu. Okul güvenliği son anda araya girip olayı ayırdı. Yirmi kişi tarafından linç edilmişti, sayısı bir siyasal hareket için yeterli değildi; ancak tekdüze hayat yaşayan bu çocuk için fazlaydı. Kendine geldiğinde, dayak yediği abilerinin yanında buldu yine kendisini ve terbiyeli olması gerektiği öğütlendi.

Din Kültürü dersi öğretmeni Hikmet Bey sahip çıktı bu çocuğa, okuldan sonra yemeğe davet etti. Verdiği adrese gittiğinde okuldan tanıdık yüzler vardı sofrada, hep beraber İslam’ın iyiliğinden ve güzelliğinden konuştular. Hikmet Bey dedi ki: “Aramıza katıl, hem okulda da sorun yaşamazsın, birbirinize sahip çıkarsınız.”

Mantıklı geldi kulağına, lise bitene kadar ne zararı olabilirdi ki?

Hikmet Bey zaman zaman çocukları bazı adreslere gönder-meye başladı, oralardan para yardımları toplatıyor, İslam’da buluşmaları gerektiğini ─ başka dinin haram olduğunu gösteren bildiriler dağıttırıyordu. Sıkı sıkı da tembihliyordu okulda bunlardan bahsetmemeleri gerektiğini.

Page 41: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

�41

Okul bahçesinde avare dolaşırken Hikmet Hoca’nın öğrencilerinden biri geldi yanına ve akşam toplanıp bir yere gitmeleri gerektiğini söyledi. Akşam gelmesi zordu, ev ile okul uzaktı ve ailesi kesinlikle izin vermezdi; fakat “Tamam” dedi. Nereye gideceklerini bile bilmiyordu. Cep telefonuna mesaj geldi ─ Mustafa Kemal Mahallesi’nde, Menderes Parkı’nda buluşacaklarmış. Yanına da yüzünü kapatacak bir şey alması gerekiyormuş. Gittiğinde sekiz kişi onu bekliyordu, “Hikmet Hoca nerede?” diye sordu, cevap alamadı. Herkes yüzünü kapatmıştı, kendisi de dahil, herkese büyük büyük taşların olduğu kovalar dağıtıldı ─ birkaç kişinin elinde de molotof vardı. Hiçbir şey sormadan onlarla gitti ve tanımadıkları bir evin camlarını kırdılar, molotoflarla ateşe verdiler.

Evet, artık evindeydi. Çok heyecanlı bir geceydi ─ ne olduğunu tam bilmiyordu; ancak içinde de bir korku hep vardı. Ertesi gün okulda kimse birbiriyle konuşmadı, eve geldi ─ annesi televizyonun başında haberleri izliyordu, gözü televizyona takıldı: “Alevi diye kapıları işaretlenen aile uykularında yakıldı.”

Page 42: > İSMAİL SERTAÇ YILMAZ · gölge eden ağaçları var hepsi japon kamusal alanda durması yasak eski bir akordeon gibi yüzü, kesik yemiş yol kenarında ölü güvercinler bütün

42�

Philby

İle kırmızı bardakaltlığı yalnızlık beyaz lavantakolonyası puslu hesapmakinesi 1949 İngiltere yoksunluk yeniyetme Barbara yağmur uzun kesintisiz yeşil imkansız yersiz gözlükkabı eğitim Brest ilkâşk (ki zaten birleşik yazılmalıdır her zaman) lamba priz Fiat500 brendi Prevert sigara masa düğme kemik mavimtrak eski tabanca camden town 1956 Ruth kaldırım kırmızıjaponbalığı bıçak öldürmeyetkisi KGB yorgun kar temiz ölüm sadece tabanca gözyaşı Elvis anlatmak sarı yağmurluk NazımHikmet Paris 1959 karabaht lavantakolonyası Nancy Wilson turuncu caz soyutdışavurumculuk görmek yarabandı özür ışık yürümek Pollack siyah kaldırmak Asya fanila ya da fanle raf RAF gizli fırça daktilo görev saklanmak DanDanDan vurulmak kapı no3137 kaşe kulakmemesi bordo esas Meliha sayfa dağıtımcı havalandırma idam yaşamak 47.sayfa çaydanlık köpek ağlamak kap gibi uzunluk serin MI6 at unutmak Salogen bistro hoparlör kadın sevişmek şarjör karanlık ruj kanepe anlatmak yorgan ceset torba cesettorbası kira defter zebra katil komodin derin bilmece casus Roma bagel 31 kağıt tahta beceri çekmek heyecan müşkülpesent duvar görmek gök göğercin pembe işçi kir Kiril ters çay uyanmak ikindi zorluk notdefteri mor Salinger çavdar bisiklet yapıt saat uçak TK1994 yeni kuş olay gelmek yolyordam sınıf sosyalizm ve sevda.

Asrın Casus’u Philby’nin Elvis dinlerken Salogen’e sevdalanmasının öyküsü.

UMUT YALIMK