31
HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 1 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ 1.5.1. İnsanlık Tarihinin Başlangıcında Hitâbet Kur’ân’a göre, insanlık tarihindeki ilk hatibin Hz. Âdem (s) olduğu bilinmektedir. Zira o, hem ilk insan hem de ilk peygamberdir. 1 Ayrıca Hz. Âdem (s), Yüce Allah (cc) tarafından kendisine öğretilen varlıkların isimlerini 2 de meleklere bildirmiştir. 3 Hz. Âdem (s) ve ondan sonra insanlık ailesine gönderilen bütün peygamberler, tebliğ ve tebyin görevleri nedeniyle aynı zamanda birer hatiptirler. 1.5.2. Antik Çağda Hitâbet Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks olduğu ifade edilmektedir. Koraks’tan sonra öğrencisi Tisias, hocasının prensipleri istikametinde hitâbetle alakalı bir kitap yazmış ve Lusias, Gorgias ve Isokrates gibi Atina’nın en meşhur hatiplerini yetiştirmiştir. Bu kişiler, aynı zamanda diyalektiği/cedeli yani “gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan yolları aramayı öngören akıl yürütme yöntemini” 4 başarılı bir şekilde kullanan ve herhangi bir hususta rahatlıkla polemik yapabilen birer sofist olarak da tanınmaktadırlar. Bu dönemde hitâbetin, bir sanat dalı olmasının yanı sıra iyi gelir getiren bir meslek olduğu da anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda, Yunan şehir devletinde politikacıların, temsil ettikleri halkın menfaatlerini koruyabilmeleri adına iyi birer hatip olmaları gerekirdi. Hatta hatiplik konusunda onları yetiştirmek için hitâbet kursları açılır ve gezgin eğitmenler, bu alanda kendisini yetiştirmek isteyenlere para karşılığı dersler verirlerdi. Yunan şehir devleti dönemindeki sofistlerin gayesi, insanlara doğru bilgiyi aktarmak veya onları aydınlatmak değil, sadece kendi fikirlerini kabul ettirmek ve onları kandırmaktı. Dolayısıyla onlar, hedeflerini gerçekleştirmek için her türlü kelime oyunlarına başvurur, kavramlar hakkında tamamen keyfi yorumlar yapar ve kelime ve kavramların anlam dünyasını asli zemininden uzaklaştırmakta herhangi bir beis görmezlerdi. Bu mantık, zamanla hem kavram kargaşasına hem de sofistik anlayışın yayılmasına sebep olmuştur. 5 Görüldüğü üzere Antik Yunan’da hitâbet, insanları ihtiyaçları olan herhangi bir konuda aydınlatmak ve onlara doğru bilgiyi aktarmaktan ziyade bireyleri kandırma, nüfuz elde etme ve böylelikle para kazanma aracı olarak kullanılmıştır. 1.5.3. Cahiliye Döneminde Hitâbet Cahiliye döneminde Arapların hitâbeti oldukça önemsedikleri ve meşhur hatipler yetiştirdikleri bilinmektedir. Ancak, bu dönemdeki edebî ürünler, sözlü kültüre dayalı olduğundan, onlar hakkında sağlıklı bir bilgi birikimine sahip değiliz. Hatta Taha Huseyn gibi bazı Müslüman âlimler, Cahiliye şiirine olduğu kadar Cahiliye hitâbetine de şüpheyle yaklaşmışlar ve bunların Emevîler döneminde üretildiğine dikkat çekmişlerdir. Bu tereddütlü yaklaşım, herkesin ittifakla kabul ettiği bir durum olmayıp, şu açılardan 1 Kur’ân’da Hz. Âdem (s) kıssasının anlatıldığı âyetler için bkz. Bakara 2/30-39; Âl-i ‘Imrân 3/33-34; A‘râf 7/11-25; Hıcr 15/26- 44; İsrâ 17/61-65; Kehf 18/50; Meryem 19/58; Tâhâ 20/115-127; Sâd 38/71-85. 2 Bakara 2/31. 3 Bakara 2/33. 4 Akalın v.dğr, Türkçe Sözlük, s. 683. 5 Kaya, “Hitâbet”, c. XVIII, s. 156.

1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

  • Upload
    others

  • View
    0

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 1

1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ

1.5.1. İnsanlık Tarihinin Başlangıcında Hitâbet

Kur’ân’a göre, insanlık tarihindeki ilk hatibin Hz. Âdem (s) olduğu bilinmektedir. Zira

o, hem ilk insan hem de ilk peygamberdir.1 Ayrıca Hz. Âdem (s), Yüce Allah (cc) tarafından

kendisine öğretilen varlıkların isimlerini2 de meleklere bildirmiştir.3 Hz. Âdem (s) ve ondan

sonra insanlık ailesine gönderilen bütün peygamberler, tebliğ ve tebyin görevleri nedeniyle

aynı zamanda birer hatiptirler.

1.5.2. Antik Çağda Hitâbet

Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin

M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks olduğu ifade edilmektedir. Koraks’tan sonra

öğrencisi Tisias, hocasının prensipleri istikametinde hitâbetle alakalı bir kitap yazmış ve

Lusias, Gorgias ve Isokrates gibi Atina’nın en meşhur hatiplerini yetiştirmiştir. Bu kişiler,

aynı zamanda diyalektiği/cedeli yani “gerçekliği ve onun çelişmelerini incelemeye yarayan

ve bu çelişmeleri aşmayı sağlayan yolları aramayı öngören akıl yürütme yöntemini”4 başarılı

bir şekilde kullanan ve herhangi bir hususta rahatlıkla polemik yapabilen birer sofist olarak

da tanınmaktadırlar. Bu dönemde hitâbetin, bir sanat dalı olmasının yanı sıra iyi gelir getiren

bir meslek olduğu da anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda, Yunan şehir devletinde politikacıların,

temsil ettikleri halkın menfaatlerini koruyabilmeleri adına iyi birer hatip olmaları gerekirdi.

Hatta hatiplik konusunda onları yetiştirmek için hitâbet kursları açılır ve gezgin eğitmenler,

bu alanda kendisini yetiştirmek isteyenlere para karşılığı dersler verirlerdi. Yunan şehir

devleti dönemindeki sofistlerin gayesi, insanlara doğru bilgiyi aktarmak veya onları

aydınlatmak değil, sadece kendi fikirlerini kabul ettirmek ve onları kandırmaktı. Dolayısıyla

onlar, hedeflerini gerçekleştirmek için her türlü kelime oyunlarına başvurur, kavramlar

hakkında tamamen keyfi yorumlar yapar ve kelime ve kavramların anlam dünyasını asli

zemininden uzaklaştırmakta herhangi bir beis görmezlerdi. Bu mantık, zamanla hem

kavram kargaşasına hem de sofistik anlayışın yayılmasına sebep olmuştur.5 Görüldüğü

üzere Antik Yunan’da hitâbet, insanları ihtiyaçları olan herhangi bir konuda aydınlatmak ve

onlara doğru bilgiyi aktarmaktan ziyade bireyleri kandırma, nüfuz elde etme ve böylelikle

para kazanma aracı olarak kullanılmıştır.

1.5.3. Cahiliye Döneminde Hitâbet

Cahiliye döneminde Arapların hitâbeti oldukça önemsedikleri ve meşhur hatipler

yetiştirdikleri bilinmektedir. Ancak, bu dönemdeki edebî ürünler, sözlü kültüre dayalı

olduğundan, onlar hakkında sağlıklı bir bilgi birikimine sahip değiliz. Hatta Taha Huseyn

gibi bazı Müslüman âlimler, Cahiliye şiirine olduğu kadar Cahiliye hitâbetine de şüpheyle

yaklaşmışlar ve bunların Emevîler döneminde üretildiğine dikkat çekmişlerdir. Bu

tereddütlü yaklaşım, herkesin ittifakla kabul ettiği bir durum olmayıp, şu açılardan

1 Kur’ân’da Hz. Âdem (s) kıssasının anlatıldığı âyetler için bkz. Bakara 2/30-39; Âl-i ‘Imrân 3/33-34; A‘râf 7/11-25; Hıcr 15/26-

44; İsrâ 17/61-65; Kehf 18/50; Meryem 19/58; Tâhâ 20/115-127; Sâd 38/71-85. 2 Bakara 2/31.

3 Bakara 2/33.

4 Akalın v.dğr, Türkçe Sözlük, s. 683. 5 Kaya, “Hitâbet”, c. XVIII, s. 156.

Page 2: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 2

eleştirilmektedir: i. Araplara komşu olan ve milattan beş asır önce yaşamış bazı toplumların

edebî metinlere sahip olduklarını kabul edip, milattan beş-altı asır sonra yaşayan bir

toplumun bu türden metinlerden uzak kaldığını düşünmek makul karşılanmamaktadır. ii.

Eksem b. Sayfî gibi bazı Cahiliye hatipleri, Hz. Peygamber’in (s) dönemine yetişmişler ve

Müslüman olmuşlardır. iii. Birçok Cahiliye dönemi hatibinin hutbelerini, Hz. Peygamber (s)

zamanında onların yakınları rivayet etmişlerdir. iv. Bazı kabile hatipleri, Hz. Peygamber’in

(s) huzurunda hitâbette bulunmuşlardır. v. Cahiliye döneminde kabileler arasındaki

mücadele ve rekabetin sözlü hitâbete dayandığı bilinmektedir.6 Bütün bu gerekçeler,

Cahiliye dönemine ait bir hitâbet birikiminin varlığına işarettir ve özellikle Hz. Peygamber’in

(s) huzurunda yapılan konuşmalardan, ilgili dönemin hitâbet özellikleri hakkında bazı

bilgilere ulaşmak mümkündür.

Cahiliye dönemi hitâbe türleri şunlardır:

i. İntikam konuşmaları. En meşhur örneği, Arapları İranlılara karşı savaşa teşvik etmek

için Hânî b. Kabîsa eş-Şeybânî tarafından yapılan etkili konuşmadır.

ii. Arabuluculuk ve barışa davet konuşmaları. En meşhur örneği, Kays b. Hârice tarafından

gerçekleştirilen ve Dâhis ve Gabrâ savaşlarının son bulmasını sağlayan uzun ve ikna edici

konuşmadır.

iii. Hıtbetü’l-İmlâk: Nişan ve düğün törenlerinde yapılan konuşmalar. En meşhur örneği, Hz.

Peygamber’in (s) Hz. Hatice ile evlenmesi sebebiyle Ebû Tâlib’in yaptığı konuşmadır.

iv. Kültürlü ve bilge kişilerin konuşmaları. En meşhur örneği, Kus b. Sâide’nin Ukaz

panayırında yaptığı ve Hz. Peygamber’in (s) de dinlediği rivayet edilen konuşmadır.

v. Taziye ziyaretlerinde yapılan konuşmalar. En meşhur örneği, Eksem b. Sayfî’nin, Amr b.

Hind’in kardeşini taziye için yaptığı konuşmadır.

vı. Ölen kimsenin vasiyetini açıklayan konuşmalar. En meşhur örnekleri, Âmir b. Zarib el-

Advânî ile Eksem b. Sayfî’nin kavimlerine karşı yaptıkları vasiyetlerdir.

vıı. Kâhinlerin, gâibten haber verdiklerini iddia ettikleri seçili sözlerden oluşan hitâbeleri.7 Bu

konuşmalar, sözü güzel söyleme konusunda mahir hatiplerin yaptıkları konuşmaların, birey

ve toplum üzerindeki yadsınamaz etkisini göstermesi bakımından manidardır.

Cahiliye dönemi hitâbeleri şu özelliklere sahiptir:

i. Nikâh ve barış konuşmaları hariç, genellikle kısadır.

ii. Mukaddime ve hâtimeleri yoktur.

iii. Kısa cümlelerden oluşmaktadır.

iv. İrticalen söylenmekte idi.

v. Nikâh hitâbeleri hariç, ayakta, yüksek bir yerde veya binek üzerinde icra edilirdi.

vı. Hatibin kıyafeti düzgün olur, başında sarık, elinde baston, kılıç veya mızrak

bulunurdu.

vıı. Başlıca temaları arasında övgü ve yergi ön plandaydı.

6 Hüseyin Elmalı, “Hitâbet”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1998, c. XVIII, s. 158. 7 Elmalı, “Hitâbet”, “c. XVIII, s. 158.

Page 3: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 3

vııı. En meşhur hatipleri arasında Kus b. Sâide ve Eksem b. Sayfî yer almakta idi.8 Bu

özellikler, hem Cahiliye dönemi hitâbeleri hakkında önemli bilgiler aktaran hem de ilgili

dönemin edebî özelliklerini yansıtan bir görünüm arz etmektedir.

1.5.4. İslâmî Dönemde Hitâbet

Bir nesir türü olarak hitâbet, İslâmî dönemde, en başından itibaren gayet verimli bir

gelişme süreci kat etmiş ve bu süreçte hitâbet ve belagat konusunda mahir pek çok insan

yetişmiştir. İslâm’ın ilk yıllarında hitâbet sanatının bu denli gelişmesinin asıl sebebi, Hz.

Peygamber’in (s) insanlara tebliğ ettiği ilâhî mesaja inananlarla inkâr edenler arasında

yaşanan tartışmalarda söz konusu sanata duyulan ihtiyaçtır. İslâm’ın hızlı bir biçimde

yayılması ve Arap dünyasındaki insanların ve onların oluşturduğu toplumların siyasi ve

sosyal açıdan ilerleme kat etmesi de bu sanatın gelişmesinde önemli katkısı olan bir başka

etkendir. Hitâbet, aynı zamanda Hz. Peygamber’in (s), İslâm’ı insanlara tebliğ etmek,

“Muhammedü’l-Emin” vasfıyla onlara güven vermek, onları etkilemek ve ikna etmek için

başvurduğu bir yöntemdir. Bu bağlamda, İslâmî dönemin ilk hitâbet örneği, Hz.

Peygamber’in (s) başlangıçta Safa tepesinde sadece kendi akrabalarına yapmış olduğu ilk

konuşmadır.9

Hz. Peygamber’in (s) hutbeleri, genellikle insanları putperestlikten vazgeçirmeye ve

her türlü Cahiliye anlayışını terk etmeye çağrı, İslâm’a davet, İslâm’ın ve Müslümanların

güzellikleri, insanlara dünya ve ahiret saadetini kazandıracak kulluk anlayışı, cihadın önemi

ve fazileti gibi konulara yoğunlaşmakta idi.10 Bu bağlamda, Hz. Peygamber’den (s)

günümüze intikal eden hitâbe örnekleri arasında, onun Vedâ Haccı sırasında Arafat, Mina ve

Akabe gibi mekânlarda on binlerce Müslümana hitaben irad ettiği Veda hutbelerinin ayrı bir

yeri vardır. Bu hitâbeler için “Hutbetü’l-Vedâ” tabirini kullanan ilk kişi ise, el-Beyân ve’t-

Tebyîn sahibi Câhız’dır.11

İslâmî kaynaklardaki bilgilere göre, Vedâ Hutbesi kapsamında Hz. Peygamber (s) ilk

konuşmasını arefe günü Arafat’ta, ikinci konuşmasını ise, Kurban bayramının birinci günü

Mina’da yapmıştır. Yine aynı kaynaklarda Hz. Peygamber’in (s) bayramın ikinci ve üçüncü

günlerinde de Mina’da insanlara hitap ettiği bilgisi mevcuttur. Hz. Peygamber’in (s) birkaç

yerde yaptığı bu konuşmalarda soru-cevap yöntemini kullanması ve özellikle tebliğ görevini

hakkıyla yerine getirip getirmediği konusunda insanların şahitliklerine başvurması, onun

elçilik görevindeki duyarlılığını gözler önüne sermesi bakımından son derece anlamlıdır. Bu

noktada, Hz. Peygamber’in (s) arzu ettiği şahitliğe orada bulunan bütün inananların “evet”

şeklinde onay vermesi üzerine o, “Tebliğ ettim, Allah’ım! Şahit ol!” ifadesini kullanmıştır.

Hz. Peygamber’in (s), konuşmalarının ardından insanlara tebliğini ulaştırdığını onaylatması,

iletişim kuralları kapsamında ayrı bir önem arz etmektedir. Zira bu durum, onun insanlarla

dinamik, güven veren, kendinden emin, etkileyici, ikna edici ve son derece başarılı bir

iletişim kurduğunun göstergesidir. Bu arada, Veda hutbeleri metinlerindeki bazı

8 Elmalı, “Hitâbet”, “c. XVIII, s. 158. 9 Ahmed Zekî Safvet, Cemheratü Hutabi’l-‘Arab fî ‘Uşûri’l-‘Arabiyyeti’z-Zâhira, Kahire 1962, c. I, s. 147, akt. Elmalı, “Hitâbet”,

“c. XVIII, ss. 158-159. 10 Elmalı, “Hitâbet”, “c. XVIII, s. 159. 11 Bünyamin Erul, “Vedâ Hutbesi”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2012, c. XLII, s. 591.

Page 4: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 4

farklılıkların, bahsi geçen hutbelerin mana ile rivayet edilmesinden, râvî tasarruflarından ve

mezhep faktöründen kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Hz. Peygamber’in (s),

ümmetine miras olarak bıraktığını ifade ettiği şeyin kaynaklarda, “Kur’ân”, “Kur’ân ve

Sünnet” veya “Kur’ân ve Ehli Beyt” şeklinde üç farklı biçimde zikredilmesi de ancak bu

şekilde açıklanabilir. Ayrıca bu konuda Hadîs Usulü açısından ferd, garîb ve şâz olarak

addedilen rivayetler de söz konusudur.12

Vedâ hutbelerinde işlenen konuları genel hatlarıyla şu şekilde ifade etmek

mümkündür:

- Yüce Allah’a (cc) hamd ve senâ

- Tebliğ görevinin Hz. Peygamber (s) sonrası kıyamete kadar devam edeceği

- İnsanlar arasındaki üstünlük ölçüsünün takvâ olduğu

- Can ve mal güvenliği ve dokunulmazlığı

- Cahiliye uygulamalarından kalan ribânın ve kan davalarının kaldırılması

- Ailede eşler arasındaki hak ve sorumluluklar

- Şeytanın tuzaklarına karşı uyanık olma zorunluluğu

- Suçun şahsiliği ve bireysel sorumluluk

- İslâm kardeşliği

- Zulüm ve haksızlığın yasaklanması

- Çocuğun babasından başkasına nispet edilmemesi

- Miras gerçeği

- Müslümanların birbirleriyle savaşmamaları

- Emanetlerin sahiplerine teslim edilmesi

- Borcun ödenmesi zorunluluğu

- Yüce Allah’a (cc) kulluğun gerekliliği

- Namaz, oruç, hac ve zekât ibadetlerinin ifa edilme zorunluluğu

- Kur’ân’a uydukları sürece yöneticilere itaat etme gerekliliği

- Hz. Muhammed’in (s) son peygamber olduğu ve artık ondan sonra başka bir

peygamber gelmeyeceğinin vurgulanması

- Hz. Peygamber’in (s), ümmetine miras olarak Kur’ân ve Sünnet’i bırakması.

- Hz. Peygamber’in (s) elçilik görevini hakkıyla yaptığına dair ümmetin şehadeti ve bu

onaya Yüce Allah’ın (cc) şahit tutulması.13

Görüldüğü üzere Hz. Peygamber’in (s) Vedâ hutbeleri, adeta evrensel bir insan hakları

beyannamesi gibidir. Zira bu hutbelerde ele alınan konular, dünya hayatında insanlık

ailesinin riayet etmesi gereken kuralları, sağlıklı bir bireysel ve toplumsal hayat için ihtiyaç

duyulacak ilke ve erdemleri özetler mahiyettedir. Söz konusu kural ve kaidelerin her birinin,

12 Erul, “Vedâ Hutbesi”, c. XLII, s. 591. 13 Vedâ hutbelerine ilişkin rivayetler için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. VII, ss. 307, 330, 376; Buhârî, “Hac”, 132,

“Meğâzî”, 78; Müslim, “Hac”, 147; Tirmizî, “Tefsîru’l-Kur’ân, 10; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 56, 61; İbn Mâce, “Menâsik”, 76,

84.

Page 5: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 5

Kur’ân’ın pek çok âyetine dayandığı da gayet açık bir şekilde görülmektedir.

1.5.5. Türk Edebiyatında Hitâbet

Türk edebiyatında hitâbet, ilk dönemlerde hutbe, vaaz, tasavvufî sohbetler, askeri,

siyasi ve resmi hitâbeler şeklinde kendini göstermiş, daha sonraları ise, edebi bir tür olarak

gelişmeye başlamıştır. Bu durumun bilinen iki sebebi söz konusudur. Birincisi, Türklerin

uzun nutuklardan haz etmedikleri yönündeki eski bir kanaattir -ki bu kanaat çok fazla

dikkate alınmamaktadır. İkincisi ise, şifahi sözleri yazıya geçirme alışkanlığının gelişmemiş

veya buna gerek görülmemiş olmasıdır. Buna mukabil, VIII. yüzyılda Bilge Kağan’ın Orhun

abidelerinde yer alan sözler, XI. yüzyılda Balasagunlu Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’de14

serdettiği söz, sözün gücü, özellikleri, fayda ve zararları hakkındaki ifadeler, XII. yüzyılda

Edib Ahmed Yükneki’nin Atebetü’l-Hakâyık’ta aktardığı vaaz içerikli bilgiler, Türklerde

hitâbet geleneğinin çok eski bir geçmişe dayandığını göstermektedir. Ayrıca çok eskilerden

beri düğün, isim koyma ve and içme törenlerinde bazı konuşmaların yapılması, Türklerde

zengin bir tören hitâbetinin varlığına delalet etmektedir.15

Büyük Selçuklular döneminde, özellikle Malazgirt Meydanı’nda yapmış olduğu

konuşmalarla Sultan Alparslan, Türk tarihinde askeri hitâbet konusunda ün yapmış bir

hükümdardır. Başta I. Murad, II. Murad, Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, Kanuni

Sultan Süleyman, IV. Murad, II. Mahmud, Sultan Abdulaziz, II. Abdulhamid olmak üzere

Osmanlı padişahları, üstün yöneticilik kabiliyetlerinin yanı sıra aynı zamanda iyi birer

hatiptiler. Osmanlı dönemi âlimlerinden, Fatih’in hocası Akşemseddin, hem fetih hazırlıkları

ve kuşatma sırasında yaptığı konuşmalarda, hem fetih sonrası ganimet paylaşımı konusunda

yeniçerilere söylediği sözlerde, hem de Ayasofya’da okuduğu ilk hutbede iyi bir hatip

olduğunu ispatlamıştır. Osmanlıdaki bu zengin hitâbet birikimi kapsamında, II. Mahmud’un

çıktığı yurt gezilerinde halka yönelik olarak zaman zaman icra ettiği konuşmalar, Osmanlı

hitâbetinin ilk siyasi örnekleri arasındadır. 19 Mart 1877’de Küçük Said Paşa tarafından

okunan I. Meşrutiyet Meclisi’nin açılış nutku, Türk Parlamento tarihinin ilk yazılı konuşma

metni olarak kabul edilir. II. Meşrutiyet’in ilanının ardından meydana gelen huzur

ortamında meclisin yeniden açılması ve siyasi partilerin kurulmasıyla birlikte Türk hitâbeti

çeşitlenerek gelişmeye devam etmiştir.16

Cumhuriyet döneminde de Türk hitâbeti önemli ilerlemeler katetmiş, bu dönemde

yetişen hatipler dinî, siyasi ve sosyal konularda değerli eserler kaleme almışlardır. Bu

bağlamda Safahât sahibi Mehmed Âkif Ersoy’u, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâli Kerîm müellifi Hasan

Basri Çantay’ı, Evrad ve Tesbihât sahibi Gönenli Mehmed Efendi’yi, Din ve Lâiklik yazarı Ali

Fuad Başgil’i ve Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ müellifi Ahmed Cevdet Paşa’yı zikretmek

mümkündür.

Hitâbetin tarihçesi bağlamında aktarılan bilgiler ışığında diyebiliriz ki, tarihin

başlangıcından günümüze değin insanlık ailesi, hiçbir zaman hitâbetten uzak kalamamıştır.

14 “Mutluluk veren bilgi” ya da “devlet olma bilgisi” anlamına gelen Kutadgu Bilig, 11. yüzyılda Karahanlı Uygur

Türklerinden Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından Doğu Karahanlı Hükümdarı Tabgaç Uluğ Buğra Kara Han’a hitaben

yazılmış ve takdim edilmiş Türkçe bir eserdir. (Hakkı Büyükbaş ve Fahri Vargün, “Kutadgu Bilig’de Devlet Yönetimi –

Hükümdar-Adalet İlişkisi”, Ardahan Üniversitesi İİBFD, yıl. 2016, sy. 4, ss. 27-33). 15 Mustafa Uzun, “Hitâbet”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1998, c. XVIII, s. 160. 16 Uzun, “Hitâbet”, c. XVIII, ss. 161-162.

Page 6: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 6

Bu çerçevede tanımı, biçimi ve muhtevası farklı da olsa her toplum mutlak surette hitâbetle

iştigal etmiş, yetenekleri çeşitli olan hatipler yetiştirmiştir. Zaten bu durum, insan olmanın

doğal bir sonucudur. Zira insan, sosyal bir varlıktır ve bir şekilde diğer insanlarla iletişim

kurmak, yani onlara hitap etmek zorundadır.

1.6. ETKİLİ HİTÂBETİN ÖZELLİKLERİ

Etkili ve başarılı bir hitâbet için zorunlu olan bazı nitelikler söz konusudur. Bu

nitelikleri hatipte ve konuşmada bulunması gereken özellikler şeklinde iki alt başlıkta ele

almak mümkündür:

1.6.1. Hatipte Bulunması Gereken Özellikler

Başarılı ve etkili bir hitâbet için hatipte bulunması gereken özellikler şunlardır:

- Hatip, her şeyden evvel giyim tarzı, elbise temizliği, saç ve sakal tıraşı gibi fiziki

görünüşüne dikkat etmelidir. Zira hatibin izleyici ve dinleyicilere vereceği ilk intiba, başarılı

ve verimli bir hitâbet için çok önemlidir. Ayrıca hitâbet bir sanat olduğuna göre, ciddiyetsiz

bir giyim kuşam ve dağınık saç ve sakallar, hitâbet gibi bir sanata halel getirir.17 Bu

bağlamda, Filozof Syrus Publilius’un, “iyi bir görünüş, sessiz bir tavsiyedir”18 sözü, son

derece manidardır.

- Hatip, takdim edildikten sonra sakin, ancak özgüveni yüksek bir şekilde izleyicilere

dönerek hafifçe gülümsemelidir.19

- Hatip, konuşma yapacağı kürsüye doğru yürürken, bütün dikkatlerin onun üzerinde

toplanacağını bilmeli, bu nedenle yürüyüşünde tabi olmalı, izleyicilere kendisine

güvendiğini hissettirmeli ve canlı adımlarla yürümelidir. Bu kapsamda, omuzlar düşük, baş

öne eğik bir yürüyüş, kesinlikle olumsuz bir intibadır.20

- Hatip, kürsüde konuşmaya başlamadan evvel 3-5 saniye kadar gözlerini dinleyici ve

izleyiciler üzerinde gezdirir, salonun tam bir sükûnete kavuşmasını bekler. Bu durum,

hatibin kendisini toparlamasına ve özgüveninin artmasına neden olur.

- Hatip, konuşmasına çok iyi hazırlanmış ve iyi bir konuşma planı yapmış olmalıdır. O,

ilk söylenecek sözleri özenle seçmelidir. Bu kapsamda, konuşmaya ilgi çekici bir ifade ile

başlamakta yarar vardır.21

- Hatip, konuşmasını ayakta durarak yapmalı, konuşma sırasında en rahat duruşu

almalı, vücut ağırlığı her iki ayak üzerinde dengelenmelidir. Konuşma oturarak yapılmak

zorunda ise, asla ayak ayak üstüne atılmamalıdır.22

- Hatip, mikrofonda konuşma tekniğini iyi bilmelidir. Zira bu teknik hatibi oldukça

rahatlatır ve mikrofonda güzel konuşmasını sağlar.

- Hatip, konuşma esnasında mikrofona dokunmaz. Çünkü mikrofon nazik bir cihazdır,

17 Nejat Muallimoğlu, Bütün Yönleri İle Hitabet, Avcıol Basım Yayın, İstanbul 2011, ss. 294-295. 18 Muallimoğlu, Hitabet, s. 295. 19 Muallimoğlu, Hitabet, s. 296. 20 Muallimoğlu, Hitabet, s. 296. 21 Suat Taşer, Konuşma Eğitimi, Dost Kitabevi Yay., Ankara 1987, s. 216; Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 41. 22 Taşer, Konuşma Eğitimi, s. 216; Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 41.

Page 7: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 7

hemen arızalanıp konuşmacıyı yarı yolda bırakabilir.23

- Hatip, mikrofonun yanında konuşma notlarının yazılı olduğu kâğıtları karıştırmaz.24

-Hatip, konuşma sırasında bir noktada çakılıp kalmamalı, fakat gereğinden fazla da

hareket etmemelidir.25 Bu doğrultuda, kürsü hâkimiyetini sağlamalı, konuşma yaptığı sahne

veya platformu iyi kullanmalıdır.

- Hatibin konuşma sırasındaki el-kol hareketleri ile jest ve mimikleri önceden

planlanmış olmamalı, konuşmanın doğal seyri içerisinde kendiliğinden oluşmalıdır.26 Bu

çerçevede hatip, yapmacık hareketlerden kesinlikle kaçınmalıdır.

- Hatip konuşmasını, dinleyicilerin tamamına bakarak, onların geneline yoğunlaşarak

yapmalı, ancak zaman zaman bakışlarını farklı noktalara kaydırmalıdır.27

- Hatip, sempatik ve güler yüzlü olmalı, fakat kendisini komik duruma düşürecek

davranışlardan uzak kalmalıdır.28

- Hatip, yapacağı konuşmanın anlam ve önemine herkesten önce kendisi inanmalı,

konuşmasını içten ve samimiyetle yapmalıdır.29

İşte bu sayılan niteliklere sahip bir hatip, muhataplarını ikna etme konusunda son

derece başarılı olmaya namzet bir hatiptir.

1.6.2. Konuşmada Bulunması Gereken Özellikler

Başarılı ve etkili bir hitâbet için konuşmada bulunması gereken özellikler şunlardır:

- Etkili bir konuşma, yıkıcı değil, yapıcı ve bütünleştiricidir. Bu istikamette hatip,

konuşmayı hangi ortamda yaparsa yapsın, dinleyici inanç, düşünce ve değer yargılarını

olumlu yönde geliştirmeyi gaye edinmelidir.30

- Etkili bir konuşma, ilginç, değerli ve dikkat çekici konuları içerir. Bu doğrultuda

konu, hem konuşmacının hem de dinleyicilerin ilgi duyacağı bir konu olmalıdır. Aksi

takdirde, her iki tarafın da ilgi duymadığı bir konuda konuşma yapmak, konuşmacı

açısından zor olmasının yanı sıra dinleyicileri de sıkar.31

- Başarılı bir konuşma, konuşmacının kimlik ve kişiliği ile bütünleşir. Bu anlamda,

konuşmacının kişisel özellikleriyle konuşma arasında sıkı bir etkileşim vardır. Mesela,

ilmiyle amil bir hatibin yapacağı konuşma, herkes tarafından dikkatle takip edilirken,

sahtekârlığıyla bilinen bir hatibin, doğruluk konusunda yapacağı bir konuşma kimseye

inandırıcı gelmez ve dolayısıyla da böyle bir hatibi kimse dinlemek istemez.32

- Etkili bir konuşma, açık ve net olur, belirsizlik ve dolaylı anlatım içermez. Bu

çerçevede konuşmacı, mesajlarını herkesin yaklaşık olarak aynı anlamda değerlendireceği

23 Muallimoğlu, Hitabet, ss. 299-300. 24 Muallimoğlu, Hitabet, ss. 299-300. 25 Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 41; Taşer, Konuşma Eğitimi, s. 216. 26 Taşer, Konuşma Eğitimi, s. 216; Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 41. 27 Muallimoğlu, Hitabet, s. 299. 28 Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 41. 29 Taşer, Konuşma Eğitimi, s. 216; Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 41. 30 Emin Özdemir, Konuşma Sanatı, Bilgi Yay., Ankara 2014, s. 21. 31 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 21. 32 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 21.

Page 8: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 8

düzeyde gayet açık ve net verir. Hatip, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit!”

kabilinden sözler sarf etmez.33

- Başarılı bir konuşma, dinleyicilerin seviyelerine uygun olur. Bu bağlamda hatip,

dinleyicilerin eğitim ve kültür durumlarını dikkate alır,34 hatta mümkünse program

öncesinde, nasıl bir kitleye hitap edeceğini sorup öğrenir.

- Etkili bir konuşmanın belli bir amacı olur. Aksi takdirde amaçtan yoksun bir

konuşma, dağınık, etkisiz ve başarısız olur, dinleyicilerde kafa karışıklığına sebebiyet verir.35

- Başarılı bir konuşmanın, dinleyiciler üzerinde oluşturabileceği etki düşünülür. Yoksa

hatip, hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşabilir. Bu hususta Yunus Emre’nin, “Söz ola kese

savaşı, söz ola kestire başı, söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz!” ifadeleri son derece

manidardır.36

- Etkili bir konuşma, konu, dinleyici, ortam ve konuşmacı gibi konuşmayı etkileyen

unsurları çözümleyerek oluşur. Bu çerçevede hatip, “Nerede, kimler için, neyi, ne kadar süre

ile konuşacağız?” sorularının cevaplarını hem konuşma metninde hem de zihin dünyasında

iyice planlamış olarak dinleyicilerin huzuruna çıkmalıdır.37

- Etkili bir konuşma, sağlam bir konuşma yöntemi üzerine kurulur. Yöntem de amaç ve

konuşma öğelerine göre belirlenir. Bu kapsamda konuşmalarda, tartışma, savunma, öğretme

ve duygulandırma olmak üzere dört ana yöntem vardır. Dolayısıyla amaçla yöntem

arasındaki uyum, konuşmanın başarılı olmasının ön koşuludur.38

- Etkili bir konuşma, dinleyicilerin ilgi, alaka ve dikkatlerini toplar. Zira hangi konuda

olursa olsun, dikkat dağıldığında iletişim kesilir. Bu nedenle dikkatin canlı kalması için

dinleyicilerin meraklarının sürekli olarak diri tutulması gerekir.39 Bunu sağlamadaki

sorumluluğun en fazlası ise, konuşmacıya aittir.

- Etkili bir konuşma, sağlam bir bilgi birikimine ve güvenilir bilgilere dayanır. Bu

bağlamda, hangi konu seçilirse seçilsin, o konu üzerinde rahatlıkla ve doğal bir biçimde

hitap etmek, konunun gerektirdiği bilgileri, araç ve gereçleri temin etmeye bağlıdır. Çünkü

konuşma, görsel ve işitsel simgelerle oluşturulan bir iletişim sanatıdır.40

- Başarılı bir konuşma, canlı bir dil, hareketli bir üslup, etkili bir ses tonu, el ve yüz

hareketleri gerektirir. Bunun için konuşma, jest ve mimiklerle desteklenir, ses ve vücut

hareketleri aynı anda ve birbiriyle uyumlu olur.41

Bu özelliklere sahip bir konuşma, insanlar üzerinde derin etkiler bırakmaya aday bir

konuşmadır.

33 Hüseyin Peker, Kur’an ve Sünnet Ekseninde İletişim ve Halkla İlişkiler, Üniversite Yay., Samsun 2016, s. 25. 34 Peker, İletişim ve Halkla İlişkiler, s. 25. 35 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 22. 36 Peker, İletişim ve Halkla İlişkiler, s. 28. 37 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 22. 38 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 22. 39 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 22. 40 Özdemir, Konuşma Sanatı, ss. 22-23. 41 Muallimoğlu, Hitabet, ss. 292-293; 300-303; Peker, İletişim ve Halkla İlişkiler, ss. 27-28; Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 23.

Page 9: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 9

2.1. HİTÂBE

Hitâbe, “bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca,

coşkulu ve güzel söz, nutuk, söylev”42 anlamına gelmektedir.

Yapılan tanımından hareketle hitâbe hakkında şunlar söylenebilir:

- Hitâbe, aşırı uzun bir konuşma değildir. Hitâbe, dinleyicilerin dikkatinin dağılmadığı

ve hatibi ilgi ile takibin azalmadığı makul bir süre içinde tamamlanır.

- Hitâbede ele alınan duygu veya düşüncenin, hitap edilen toplum tarafından

kabullenilmesi amaçlanır.

- Hitâbe, toplumu milli ve manevi değerler etrafında bir araya getirmeye namzet her

şeyi konu edinebilir. Bu çerçevede hitâbede, kardeşlik, birlik ve beraberlik, millet şuuru,

bağımsızlık, bir milletin geleceği, vatan sevgisi, devlete sadakat, din, namus, izzet ve şeref,

ahlâk ve değerler en önde gelen konular arasındadır.

- Hazır bulunuşluğu yüksek bir dinleyici kitlesine karşı yapılan bir konuşma olduğu

için, hitâbede heyecan ve coşku üst seviyededir.

- Hitâbede duygu ve düşüncelerin, en güzel ve en etkili sözlerle aktarılması çok

önemlidir.

- Hitâbe, genellikle hatibin ayakta kalarak yaptığı bir konuşmadır.

- Hitâbede işlenen konunun detay düzeyini dinleyicilerin ilgi ve alakası belirler. Bu

bağlamda hatip, hem konu seçiminde hem de konuyu işleme yönteminde çok titiz

davranmalı, vermek istediği mesajları gayet etkin bir üslupla dinleyicilere aktarmalıdır.

2.2. SOHBET

Arapça’daki s-h-b kök harflerinden türetilmiş olan sohbet, “dostça, arkadaşça konuşarak

hoş bir vakit geçirme, söyleşi, yârenlik, hasbihâl, dinî veya dünyevî konuların konuşulduğu

resmi olmayan toplantı”43 manalarına gelmektedir. Aynı kökten gelen sâhib (ç. ashâb) ve

sahabî (ç. sahabe) kelimeleri de Hz. Peygamber’in (s) arkadaşlarını tanımlamak için

kullanılmaktadır.44 Bu bağlamda Kur’ân’da Hz. Ebû Bekir için Hz. Peygamber’in (s) arkadaşı

anlamında sâhib kelimesi zikredilmektedir.45

Sohbetin temelinde Allah rızası ve insan sevgisi vardır. Zira Hz. Peygamber’in (s)

müjdesine göre, Allah rızası/sevgisi için mü’min kardeşleriyle bir araya gelen ve bu sevgiyle

ayrılanlara, Yüce Allah (cc) mahşer günü lütufta bulunacaktır.46 Bu kapsamda sohbet,

ekseriyetle bir âlimin veya dışarıdan gelen bir misafirin etrafında cereyan eder ve sohbette,

genellikle dinî, manevî ve sosyal meseleler konuşulur. Âlimin dinî konularda aktaracağı

bilgileri veya misafirin anlatacağı şeyleri merak eden insanlar sohbete katılırlar ve burada

gerçekleşen hitâbete ortak olurlar. Bir kişi ve zümrenin dünyevî çıkarları, sohbete konu

olmaz. Çünkü böylesi gereksiz şeyler, sohbet toplantılarının huzur ve bereketini kaçırır.

42 Akalın v.dğr, Türkçe Sözlük, s. 2153. 43 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 2131; Süleyman Uludağ, “Sohbet”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2009, c. XXXVII, s. 350. 44 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. VII, ss. 286-287; Isfehânî, Müfradât, ss. 475-476; Uludağ,“Sohbet”, c. XXXVII, s. 350. 45 Tevbe 9/40. 46 Buhârî, “Hudûd”, 19; Müslim, “Zekât”, 91; Tirmizî, “Zühd”, 53.

Page 10: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 10

Sohbetin amacı hem Allah’ın rızasını kazanmak hem hoşça vakit geçirmek hem de

herhangi bir konuda bilgilenmek olduğundan, sohbete katılan herkes, birbirine karşı saygılı,

samimi, dostça, şefkat ve merhametle davranır. Bu çerçevede sohbet toplantıları tevhîdi

vurgulayıcı, kardeşliği, birlik ve beraberliği sağlayıcı, kuvvetlendirici ve pekiştirici,

katılanları ve toplumu birleştirici ve bütünleştirici mesajlar içerir. Sohbette, tevhîd akidesini

zedeleyici, bireyleri ayrıştırıcı ve ötekileştirici sözlerden kaçınılır; toplumda fitneye sebebiyet

verecek ifadeler kullanmaktan, devletin, milletin ve Müslümanların aleyhine olacak tutum,

davranış ve faaliyetlerden uzak durulur. Sohbete katılan herkesin bilgi düzeyi, dinî

duyarlılığı, milli ve manevî değerlere bağlılığı aynı ve arzulanan düzeyde olmadığı için

gıybet, yalan, iftira, söz taşıma gibi günahlardan kaçınma adına hassas davranılır. Bu

noktada duyarlı olan bireyler, sözü edilen olumsuz hususlar konuşulmaya başlandığında, bu

olumsuzluğu eliyle veya diliyle giderirler; bunu başaramazlarsa, kalben buğz ederek47 o

meclisi terk ederler.

Sohbet arkadaşlığı önemlidir. Bu kapsamda, samimi bir sohbet arkadaşı, hayat

açısından vazgeçilmez olan bir gıda gibidir; sürekli aranır. Bazı dostlar vardır, ilaç gibidir;

ihtiyaç halinde aranır. Bazı kişiler de vardır, hastalık gibidir; hiç aranmaz ve sevilmezler.

Zira bu sonuncunun kahrını çekmek, oldukça zordur.48

Sohbet için herhangi bir mekân sınırlaması yoktur. İnsanların huzur içerisinde hasbihâl

edebilecekleri bir mekân olduktan sonra her yerde sohbet gerçekleştirilebilir. Bu manada

câmiler, mescidler, Müslümanların evleri, köy odaları sohbet yapmak için ideal

mekânlardandır.

Sohbette herkese söz hakkı verilmesi esastır. Kişiler bu haklarını ya soru sormak ya da

bilgi aktarmak için kullanabilirler. Sohbette insanların birbirlerinin söylediklerine karşı

anlayışlı olmaları, kanaatlerine saygılı davranmaları gerekir.

2.3. KONFERANS

Kökeni itibarıyla Fransızca bir kelime olan konferans, “herhangi bir topluluğa bilimsel

veya güncel bir konuda bilgi vermek amacıyla, konunun uzmanı olan kişilerce yapılan

konuşma, uluslararası bir sorunun çözülmesi için yapılan toplantı,49 ilim, sanat, hukuk,

edebiyat gibi çeşitli konularda bilgi vermek amacıyla yapılan uzun konuşma,50 ilmî, fikrî

veya araştırmaya dayalı bir konuyu anlatmak, orijinal bir görüşü açıklayıp savunmak

maksadıyla yapılan konuşma51”anlamlarına gelmektedir.

Konferans, bilgi aktarma esasına dayanan, hem açıklayıcı hem de öğretici bir hitap

şeklidir. Bu çerçevede konferans, topluluk karşısında, uzman bir kişi tarafından, daha ziyade

güncel bir konuyu açıklığa kavuşturmak, bilimsel bir tezi veya ilmî bir görüşü izah etmek,

yapılan bir araştırmanın sonuçlarını paylaşmak amacıyla verilir. Başka bir ifadeyle

konferansın amacı, dinleyicilere herhangi bir düşünce ya da ideolojiyi aşılamak veya

insanları belirli bir hedefe yönlendirmek değil, onları belli bir konuda bilgilendirmektir. Bu

47 Tirmizî, “Fiten”, 11, İbn Mâce, “Fiten”, 20. 48 Ebu’l-Hasen ‘Ali b. Muhammed b. Habîb el-Maverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, Dâru’l-Kütübi’l-‘Ilmiyye, Beyrut 1973, s. 162. 49 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1471. 50 Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 36. 51 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 32.

Page 11: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 11

nedenle konferansın konusu önceden bellidir ve afişleme, radyo, televizyon ve sosyal

medyada ilan etme, mesajlaşma gibi yöntemlerle kamuoyuna duyurulur. Dolayısıyla ilan

edilen konu hakkında aktarılacak bilgileri merak eden ve öğrenme arzusunu gidermek

isteyen dinleyiciler, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadan ilgili konferansa iştirak

edebilirler.

Konferansta coşkulu bir konuşma yapıp dinleyicileri galeyana getirme durumu söz

konusu değildir. Bu yüzden konferansta önemli olan, dinleyicilerin öğrenme ve bilgi edinme

ihtiyaçlarını tatmin edebilmektir. Böylece dinleyiciler, yeni fikirler edinme ve bilgi

birikimlerini bereketlendirme imkânı elde ederler.

Hâkim anlayışın, “konferans daha çok akademik ortamlarda verilir” kabulüne rağmen,

konferans için kalıpları belirlenmiş bir mekân söz konusu değildir. Bu iş için özel inşa

edilmiş salon, seminer salonu, açık hava meydanı, düğün salonu ve okul sınıfları başta

olmak üzere, konferans icra etmeye müsait olan her yerde bu hitap türü gerçekleştirilebilir.

Konferans, hazırlıklı olarak yapılan bir hitâbet türüdür. Bu istikamette, konferans

verecek kişide aranan özelliklerin başında, derin bilgi birikimi, geniş bir yorumlama

kabiliyeti, sağlam ve orijinal bir bakış açısı gelmektedir.52 Ayrıca konuşmacının dilinin

anlaşılır ve üslubunun basit olması, konunun dinleyiciler tarafından anlaşılmasını

kolaylaştırır. Konferansı veren uzman kişi, konuyu belirli yönleriyle ve daha önceden tespit

edilmiş ve dinleyicilerle paylaşılmış bir plan dâhilinde aktarır.

Konferansta kullanılan dil, konuya veya dinleyicilere bağlı olarak farklılaşabilir. Zira

tüm hitâbet türlerinde olduğu gibi konferansta da önemli olan, anlaşılabilmektir. Bu yüzden,

konferansı veren kişi hem konunun derinlik düzeyini hem de dinleyicilerin idrak

seviyelerini göz önünde bulundurmak zorundadır. Bu kapsamda konuşmacı, özellikle uzun

ve karmaşık cümleler kurmaktan kaçınır. Yalın bir dil tercih eder.

Konferansı veren uzman kişi, hitâbetini genellikle ayakta ve bir kürsünün başında

gerçekleştirir. Bu durum, özel bir gerekçe yoksa, oturarak konuşma ile kıyaslandığında

dinleyiciler üzerinde daha derin bir etki bırakır. Konferansın makul süresi, en fazla 1 saattir.

Dinleyicilerin soracağı sorular ve hatibin ilgili sorulara vereceği yanıtlar da bu süreye

dâhildir. Onun için, ideal bir konferans planlaması 45 dakika sunum, 15 dakika soru-cevap

şeklinde olabilir. Bu doğrultuda konuşmacı, konuyu aktarıp konferansını tamamladıktan

sonra kürsüyü terk etmeden, dinleyicilere soru sorma imkânı verebilir. Bu, özellikle

dinleyiciler tarafından arzulanan bir şeydir. Burada, dinleyicilerin soru sorma şekli yazılı

veya sözlü olabilir. Her iki soru sorma biçiminin de bazı olumlu ve olumsuz yanları vardır.

Yazılı sorunun olumlu yanı, konuşmacının, aktardığı konuyla ilgisiz bulduğu ya da

cevapladığı takdirde dinleyiciler üzerinde olumsuz etki yaratabileceğini düşündüğü soruları

cevaplamaktan sarfınazar etme imkânı bulmasıdır. Olumsuz yanı ise, dinleyicilerin yazılı

olarak konuşmacıya yönlendirdikleri tüm sorulara cevap alma imkânı bulamama ihtimalidir.

Sözlü sorunun olumlu tarafı, dinleyicilerin istedikleri soruyu konuşmacıya yönlendirme ve

anında yanıt alma imkânı elde etmeleridir. Olumsuz tarafı ise, konuşmacının, soruların konu

ile bağlantısını kontrol etme veya konuşmacıyı küçük düşürme, dinleyicileri provoke etme

52 Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 36.

Page 12: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 12

gibi kasıtlı olarak kötü niyetle yöneltilen soruları kontrol altında tutma imkânından yoksun

olmasıdır. Zikredilen olumlu ve olumsuz yönlerine rağmen, konuşmacının soru alması ve

onları herhangi bir tartışmaya imkân vermeyecek şekilde gayet ciddiyetle cevaplandırması,

hatibin olgunluğunu, sorulara karşı hazırlıklı olduğunu ve gerçekten işini önemsediğini

göstermesi bakımından son derece önemlidir.

2.4. AÇIK OTURUM

Açık oturum, “seçilmiş bir konuşmacı grubu tarafından güncel, siyasal, sosyal ve

bilimsel konuların veya sorunların herkesin izleyebileceği bir biçimde açık olarak tartışıldığı

toplantı,53 geniş kitleleri ilgilendiren bir konunun, konuyla ilgili uzmanlar tarafından bir

başkan yönetiminde ve dinleyiciler önünde tartışıldığı toplantı54”anlamlarına gelmektedir.

Yapılan tanımlardan da anlaşıldığı üzere açık oturumda, bir başkan ve tartışılacak

konu hakkında donanımlı yeteri kadar uzman kişi bulunur. Açık oturumu yönetecek olan

başkan, tartışılacak konu hakkında önceden hazırlık yapar. O, dinleyici ve izleyiciler önünde

tartışmayı başlatmadan evvel, ele alınacak konu hakkında çok kısa bilgi aktarır, program

akış ve usulünü ifade eder ve iştirakçi uzman kişileri tanıtır. Bunlardan sonra oturum

başkanı, konuşmacılara sırasıyla ve eşit süreli söz hakkı tanır. Bu hususta başkanın hassas

olması ve adaletli davranması son derece önemlidir. Konunun içerik ve derinliğine göre, bu

söz hakkı iki, üç tur veya daha fazla olabilir. Bahse konu söz hakkı kapsamında tartışmaya

iştirak eden uzman kişiler, hem kendi görüşlerini aktarırlar hem de muhalif kanaatlere cevap

verme imkânı elde ederler.55 Ayrıca başkan, söz hakkı verdiği konuşmacıya soracağı

sorularla, onun konuşma alanını veya bakış açısını daraltır ya da genişletir; konu dışına

çıkmasını engeller. Açık oturumun son kısmında başkan, hem kendi kanaatlerinden hem de

konuşmacıların aktardığı bilgilerden hareketle oluşturduğu notlarla tartışmayı özetler ve

böylelikle ilgili meseleyi dinleyici tasarrufuna aktararak programı bitirir.

Açık oturumda herhangi bir konu sınırlaması yoktur. Ancak tartışılacak konu önceden

belirlenir. Bu kapsamda, sözü edilen hitâbet türünde, genellikle sosyal veya siyasal konular

tartışılır. Bu çerçevede, özellikle toplumun geniş bir kesimini ilgilendiren ve belirli bir süre

çözümsüz kalan güncel konular ön plandadır. Yine, seçim takvimi içerisinde siyasetçiler,

kendi siyasi görüşlerini ve bu görüşlerine dayanak oluşturan delilleri geniş bir dinleyici

kitlesi karşısında tartışırlar. Kuşkusuz siyasetçinin buradaki amacı, daha fazla taraftar

toplayabilmek ve görüşlerine katılan seçmen sayısını artırmaktır.

Açık oturumda herhangi bir süre sınırlaması olmamakla birlikte, makul bir zaman

içerisinde tartışmayı tamamlamak esastır. Bu süre, hem konuşmacıların olayı aktarmadaki

başarılarına, hem konunun derinliğine, hem de açık oturumun gerçekleştirildiği gün ve saate

göre değişiklik arz edebilir. Bu doğrultuda geçmişte, haftanın tatil günlerinde, gecenin geç

saatlerinde başlayıp sabahın ilk ışıklarına kadar süren açık oturum tartışmalarının varlığı

bilinmektedir.

53 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 18. 54 Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 36; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 33. 55 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 33.

Page 13: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 13

Açık oturum, herhangi bir salonda kalabalık bir izleyici kitlesi önünde

gerçekleştirilebileceği gibi, bir radyo veya televizyon kanalında da yapılabilir.

Açık oturumda bir sonuca varma amacı güdülmez. Bu çerçevede açık oturumun amacı,

güncel siyasi veya sosyal bir konuda insanların merak ettiklerinin, en azından bir kısmını

ayrıntılı bir şekilde ele alarak dinleyicileri bilgilendirmektir.

2.5. PANEL

Panel, “bir sorunu ortaya koymaya ve o sorunun çözümü konusunda değişik görüşler

öne sürmeye dayanan bir küme çalışması,56 bir konu etrafında yeterli sayıda konuşmacının

dinleyiciler önünde ve sohbet havası içinde tartışması”57 şeklinde tanımlanmaktadır.

Paneldeki konuşmacı sayısı, 3 ila 8 arasında değişir. Panele konuşmacı olarak katılanlara

panelist denir.58

Panelde konuşmacılar, bir masanın etrafında hem dinleyicileri hem de birbirlerini

görecek şekilde otururlar. Panel başkanı, tartışmayı açar; panelde ele alınacak konuyu ana

hatlarıyla aktarır, tartışmada nasıl bir yol takip edileceğini belirtir ve panele katılan

konuşmacıları dinleyicilere takdim eder. Ardından, konuyu detaylandırmaya başlar ve

sorunu tespit etme adına, sırasıyla konuşmacılara eşit süreli (10-15 dakika) söz hakkı verir.

Bu süre içerisinde her bir konuşmacı, panel konusu hakkındaki kanaatlerini çeşitli yönleriyle

ortaya koyar. Panelde, tüm konuşmacıların görüşlerinin aynı istikamette olması beklenemez.

Fakat konuşmacılar, yaptıkları işin bir fikir alış-verişi olduğunu unutmazlar. Panelistler,

görüşlerini kanıtlamak veya desteklemek amacıyla yanlarında bazı belgeler getirebilirler.

Ancak panel tartışmalı bir toplantı olduğu için, onlar konuşmalarını doğaçlama yaparlar;

metinden okumazlar. Başkan ve tartışmacılar, zaman zaman konuşmalarının arasında fıkra

ya da öyküye yer vererek samimi bir ortam oluşturmaya gayret ederler. Panelde, her bir

tartışmacı söz hakkını kullandıktan sonra, hem konuşmacılar birbirlerine soru sorabilirler

hem de dinleyiciler panelistlere soru yöneltebilirler. Sorular, sözlü veya yazılı olabilir.

Sorulan soruların, panel konusu ile ilişkili, kısa ve öz olması gerekir. Soru sorma ve cevap

verme süreci tamamlandıktan sonra başkan, konuyu toparlayan bir özet geçer ve paneli

kapatır.59

Aslında panel de konu, amaç ve yöntem bakımından açık oturuma benzer. Bu

kapsamda, açık oturumda olduğu gibi, panelde de konu sınırlaması olmamakla birlikte

genellikle herkesi ilgilendiren bir mesele tartışılır ve tartışılan konu bir sonuca bağlanmaz.

Amaç, toplumu yakından ilgilendiren bir konuyu, dinleyiciler önünde tartışmaktır. Paneli

açık oturumdan farklı kılan özellik ise, konuşmalar bittikten sonra hem konuşmacıların hem

de dinleyicilerin birbirlerine soru sorabilmeleridir.60 Böylece panelde işlenen konu hakkında

konuşmacıların atladığı bir husus varsa, dinleyici sorularıyla buna açıklık getirmek mümkün

olur.

56 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 176. 57 Latif Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, PegemA Yay., Ankara 2005, s. 158. 58 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 176; Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 158. 59 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 176; Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, ss. 158-159; Şerif Aktaş ve Osman Gündüz, Yazılı ve

Sözlü Anlatım, Akçağ Yay., Ankara 2009, s. 151. 60 Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, ss. 158-159; Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 151.

Page 14: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 14

2.6. SEMPOZYUM/BİLGİ ŞÖLENİ

Kökeni itibarıyla Fransızca bir kavram olan ve Türkçe karşılığı kısaca, “bilgi şöleni”61

olarak tanımlanan sempozyum, bilimsel bir kavram olarak, “daha önce belirlenen bir konuda

çok sayıda konuşmacının katılımıyla düzenlenen ve genellikle akademik bir konunun,

dinleyiciler karşısında uzmanları tarafından çeşitli boyutlarıyla ele alındığı ve seri

konuşmaların yapıldığı bilimsel toplantı”62 şeklinde anlamlandırılmaktadır.

Sempozyumun özellikleri şunlardır:

- Sempozyumun amacı, belirli bir konuyu sadece tartışmak değil, aynı zamanda

meseleyi olumlu ve olumsuz yönleriyle ele alıp bilimsel düzeyde çözüm önerilerinde

bulunmaktır.

- Sempozyum, bilimsel ve ciddi bir sohbet ortamında icra edilir. Konuşmalardan sonra

dinleyiciler soru sorabilir.

- Sempozyumda ele alınan konuların bilimsel değeri vardır. Bu nedenle tüm bildiriler,

kitap halinde yayımlanır.

- Sempozyumda her bir oturum, bir başkan tarafından yönetilir ve oturumlarda

konuşmacı sayısı, 3 ile 6 arasında değişebilir. Bu çerçevede, müzakereli oturumlarda 3

konuşmacı 3 müzakereci; müzakeresiz oturumlarda ise, 3 veya 4 konuşmacı ideal kabul

edilir.

- Sempozyumda özel davetli konuşmacı ve dinleyici yer alabilir. Özellikle açılış

oturumunda davetli konuşmacılar bildiri sunabilirler.

- Sempozyumda bildiri sunan her bir bilim insanı, belli bir bilimsel birikime sahiptir.

Bu doğrultuda konuşmacı, bildirisini önceden hazır eder. O, bildirisinde sempozyum

konusunu kendi uzmanlık alanı/alanları açısından ele alır. Dolayısıyla sempozyum boyunca

yapılan bütün konuşmalar, ilgili sempozyumun asıl konusunu bütünleyici niteliktedir.

- Sempozyum, işlenen konunun önemine ve alt başlıklarına göre, aynı zaman

diliminde, fakat ayrı ayrı salonlarda birden fazla oturumda ve birkaç günde icra edilebilir.

- Oturumlarda her bir konuşmacının ideal süresi 15 ila 20 dakika arasındadır.63

Sempozyum, uzun soluklu bir gayretin neticesinde düzenlenen bilimsel bir toplantıdır.

Bu bağlamda, herhangi bir konuda bir sempozyum düzenlemek için yapılması gerekenler

genel olarak şunlardır:

- Öncelikle düzenleme kurulu oluşturulur.

- Düzenleme kurulu, sempozyum konu başlığını tespit eder ve ilgili başlık altında ele

alınabilecek alt başlıkları belirler. Bilimsel bir toplantı olduğundan, sempozyumlarda

genellikle din, bilim, sanat, ekonomi, siyaset gibi konular ve bu konuların alt başlıkları

incelenir.

- Düzenleme kurulu, sempozyum sekretaryasını yürütecek kişileri tespit eder ve onlara

görevlerini bildirir.

61 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 2065. 62 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 34; Karakaş, Hitabet Sanatı, s. 37. 63 Karakaş, Hitabet Sanatı, ss. 37-38; Çetin, Hitabet ve İrşad, ss. 34-35.

Page 15: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 15

- Düzenleme kurulu, bir bilim ve danışma kurulu oluşturur.

- Düzenleme kurulu, bir sempozyum takvimi belirler. Bu takvimde; katılımcılar

tarafından sempozyumda sunulmak istenen bildirilerin/tebliğlerin özet gönderimi için son

tarih, kabul edilen bildirilerin ilanı, kabul edilen bildiri metinlerinin teslimi için son tarih,

sempozyum tarihi ve bildiri kitabının basımı ve katılımcılara gönderilme tarihi belirtilir.

- Düzenleme kurulu, sempozyuma katılım şartlarını belirler ve ilan eder. Bu şartlar

arasında, sempozyum takvimine göre yapılması gereken işlemler, bildirilerin şekil

bakımından hangi usulde kaleme alınacağı, ulaşım ve konaklamanın ne şekilde

gerçekleştirileceği ve sempozyum için önemsenen diğer hususlar yer alır.

- Düzenleme kurulu, ilgili kurulları, konusu, önemli tarihleri ve katılım şartları

belirlenen sempozyumu ilan eder.

- Düzenleme kurulu, belirlenen takvime göre, sempozyuma katılmak isteyen bilim

insanlarından tebliğ özetlerini göndermelerini ister. Gelen bildiri özetlerini, bilim kurulu

değerlendirir; bildirisi sempozyum konusu ve alt başlıklarla uyumlu olup sempozyumda

sunulması kararlaştırılan özet sahiplerine, “Bildiri özetiniz kabul edilmiştir. Lütfen

sempozyumda sunmak üzere bildirinizi hazırlayınız” anlamında bir yazı/mesaj gönderilir.

Tebliğ özeti kabul edilmeyenlere ise, “Bildiri özetiniz kabul edilmemiştir. İlginiz için

teşekkür ederiz. Bundan sonraki çalışmalarınızda başarılar dileriz” meâlinde bir yazı/mesaj

gönderilir.

- Düzenleme kurulu, özetleri kabul edilen ve sempozyumda sunulacak olan bildirilerin

tam metinlerini ilan edilen takvimde belirtmek suretiyle, yazarlardan sempozyum öncesinde

veya sonrasında isteyebilir.

- Düzenleme kurulu, sempozyum programını hem metin olarak hem de broşür

şeklinde hazırlar, ilan eder, tüm katılımcılara mektup veya elektronik posta ile bildirir ve

sempozyum günü izleyiciler dahil herkese dağıtır.

- Sempozyum, takvimde belirtilen tarihte, sempozyum açılış programı, açılış oturumu,

diğer oturumlar, değerlendirme oturumu ve gezi programlarından meydana gelir. Oturum

sayısı, belirlenen konunun muhtevasına ve alt başlıklarına göre birden fazla olabilir.

Sempozyum açılış programı, protokol konuşmaları ve düzenleme kurulu adına

yapılan konuşmadan oluşur. Açılış programının peşinden kısa bir ara (15-20 dakika) verilir.

Aranın ardından açılış oturumu yapılır. Bu oturum, belirlenen sempozyum konusu alanında

ülkemizde veya yurtdışında yetkin olan bilim insanlarının konuşmacı/tebliğci olarak

katıldığı oturumdur. Bu oturum, aynı zamanda sempozyumun ilk oturumudur ve

sempozyum açılış programının gerçekleştirildiği ana salonda icra edilir. Açılış oturumunun

yapıldığı saat diliminde başka bir oturum planlanmaz. Ardından tekrar ara verilir. Artık her

bir oturumdan sonra çay, yemek ve ibadet için gerekli olan süre kadar ara verilir. Açılış

oturumunun peşinden diğer oturumlara geçilir. Her bir oturumda bir başkan, bildiri

sunacak bilim insanları ve dinleyiciler yer alır. Bu aşamada aynı anda, farklı salonlarda

başka oturumlar düzenlenebilir. Oturum başkanı, önce sözü edilen oturumla ilgili çok kısa

(1-2 dakika) bilgi aktarır. Ardından, birinci konuşmacıdan itibaren, ilgili oturuma katılan

bütün bilim insanlarını dinleyicilere tanıtarak bildirilerini sunmak üzere kendilerine belli bir

Page 16: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 16

süreliğine (15-20 dakika) söz verir. Başkan, bütün konuşmacılara eşit süre verir. Böylece

bildirilerin sunulduğu tüm oturumlarda, sempozyum konusu, alanında uzman bilim

insanları tarafından farklı yönleriyle incelenmiş olur. Bu oturumlar bitince, sempozyum

değerlendirme oturumu gerçekleştirilir. Bir grup katılımcı bilim insanının konuşmacı olarak

dahil olduğu ve dinleyicilerin de yer aldığı bu oturum, aynı zamanda sempozyumun son

oturumudur. Sözü edilen oturumda, dinleyicilere de söz hakkı verilir ve gerçekleştirilen

sempozyum bütün yönleriyle değerlendirilir. Değerlendirme oturumu ile birlikte, artık

sempozyumun bilimsel kısmı tamamlanmış olur. Bundan sonra geriye sadece gezi programı

kalır. Gezi programının icra edilmesi ve misafirlerin uğurlanmasıyla sempozyum

tamamlanmış olur. Sempozyum sonrası, bildiriler/tebliğler ve alınan kararlar kitap halinde

basılarak kamuoyuna duyurulur.

Görüldüğü üzere açık oturum, forum, panel ve sempozyum, dinleyici ve izleyicilerin

huzurunda, bir başkan yönetiminde ve birkaç kişinin konuşmacı ve tartışmacı olarak

katıldığı birbirine benzer hitâbet ve toplantı çeşitleridir. Bu toplantıların sağlıklı bir biçimde

başlayıp başarılı bir şekilde sonuçlanabilmesi için başkanın yerine getirmesi gereken bazı

görevleri vardır. Bu görevler şunlardır:

- Başkan, toplantı öncesinde konuşmacılarla bir ön görüşme yaparak toplantının seyri

hakkında kendileriyle fikir alış verişinde bulunur.

- Başkan, toplantının gerçekleştirileceği salonu önceden gözden geçirerek ses düzenini,

masa, sandalye, sürahi, bardakları, konuşmacıların isim ve unvanlarının doğru yazılıp

yazılmadığını, program sonunda dinleyici ve izleyicilerden soru alınacaksa, ilgili soruların

yazılması için yeterli miktarda kağıt bulunup bulunmadığını ve diğer hususları kontrol eder.

Şayet bir eksiklik varsa, toplantıyı düzenleyenlerden veya görevlilerden giderilmesini ister.

- Başkan, sade ve temiz giyinir, konuşmacı ve dinleyicilere karşı güler yüzlü davranır.

- Başkan, önceden ilan edilen saatte toplantının başlamasını sağlar.

- Başkan, önce toplantı konusunu takdim eder, konunun içeriği ve önemi üzerinde

kısaca durur ve ele alınan meselenin hangi açılardan tartışılacağını açıklar.

- Başkan, önceden belirlenen sıraya göre konuşmacılara söz hakkı verir, her bir

konuşmacıyı konuşmasına başlamadan evvel tanıtır ve konuşmacının tartışacağı konuyu

bildirir.

- Başkan, konuşmacılar arasında söz hakkı ve süre bakımından adil davranır.

- Başkan, konuşmacıların düşüncelerini eleştirmez, tarafsız davranır, iltifatlarında bile

dengeli olur.

- Başkan, konuşmacıların söyledikleri nedeniyle salonda herhangi bir gerginlik çıkarsa,

olaya müdahale eder, yerinde ve akıllıca esprilerle ortamı yumuşatır.

- Başkan, tüm konuşmacılar konuştuktan sonra, tuttuğu notlar bağlamında aktarılan

düşünceleri kısaca özetler.

- Şayet dinleyici ve izleyicilere soru sorma hakkı verilecekse, başkan bu soruların yazılı

olarak alınmasını talep edebilir. Bunda bazı faydalar söz konusudur. Zira bu yöntem, hem

konuşmacılarla dinleyici ve izleyiciler arasında hem de dinleyicilerin kendi aralarında

Page 17: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 17

tartışma çıkmasını engeller. Bu yöntem ayrıca, soruya cevap verecek olan konuşmacıya soru

üzerinde düşünme fırsatı tanır.

- Başkan, konuşmacılara, soru soranlara, dinleyici ve izleyicilere ve toplantının

düzenlenmesinde katkısı olanlara teşekkür ederek toplantıyı kapatır.64

Başkan, görevini bu sayılan prensipler çerçevesinde yerine getirirse, her toplantı

sağlıklı bir biçimde başlar, başarılı bir şekilde devam eder ve sonuçlanır.

2.7. FORUM

Forum, “Eski Romalılar zamanında, Roma’da ve diğer şehirlerde kamu işlerini

konuşmak için halkın toplandığı alan, bazı sorunların görüşülerek karara bağlandığı genel

toplantı, toplu tartışma, tartışma alanı”65 anlamlarına gelmektedir. Hitâbet açısından forum,

“geniş bir izleyici topluluğu önünde herkesi ilgilendiren bir konu üzerinde bir başkan

yönetiminde, alanında uzman birkaç kişinin yer aldığı, izleyicilerin de tartışmaya

katılmasına imkân verecek şekilde düzenlenen toplantı”66 demektir.

Forum, panelle ilişkilendirilerek “panelin devamında yapılan, dinleyicilerin de tartış-

maya katıldığı konuşmalar” şeklinde de tanımlanmaktadır. Bu bakış açısına göre, toplu

tartışmaların önemli bir bölümü olan forum, aslında başlı başına bir tartışma türü değil,

panelin devamı veya geliştirilmiş bir çeşidi sayılır. Zira panelin sonunda dinleyiciler,

tartışmaya katılabilir, konuşmacılara sorular sorabilirler. Sorulan bu sorularla tartışma,

konuşmacılardan dinleyicilere de geçebilir. İşte tartışmanın dinleyicilere de geçtiği bu tür

tartışmalara forum denir.67

Toplumsal bir tartışma veya konuşma türü olan forum, halkın topladığı, sosyal

sorunların tartışıldığı ve meselelerin irdelenerek karara bağlandığı toplantılardır.

Günümüzde de bu anlamda kullanılmaktadır. Forum da diğer tartışma türleri gibi bir

başkan tarafından yönetilir. Bu bağlamda, başkanın tartışma konusunu çok iyi bilmesi,

konuşmacı ve dinleyicilere eşit süreli söz hakkı vermesi, onları iyi tanıması, olay ve

konuşmacıları kısa sürede doğru bir şekilde algılaması, görüşler çeşitlilik arz edeceği için

konuşmacı ve dinleyicilere karşı hoşgörülü davranması, farklı düşünceler arasında ilişkiler

kurabilecek kültür, anlayış ve yeteneğe sahip olması çok önemlidir. Ayrıca konuşmanın

akışını yönlendirebilecek hoşgörülü bir otoriteyi de ustalıkla kullanması gerekmektedir.

Foruma, tartışılacak konunun özelliğine göre 5 ila 7 arasında konuşmacı katılabilir. Başkan,

konuşmacılara soracağı sorularla, konuşmaların seyrini sürekli kontrolünde tutar. Böylece

konuşmacıların konu dışına çıkmalarını ve gereksiz laf kalabalığı yapmalarını engeller.68

Forumun amacı, kamuoyunu yakından ilgilendiren bir konuda sadece uzmanların

görüşlerine değil, izleyicilerin düşüncelerine de yer vermek suretiyle çok sesliliği

sağlamaktır.69

64 Çetin, Hitabet ve İrşad, ss. 35-36. 65 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 888; Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 184. 66 Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 151; Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 161; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 33. 67 https://www.edebiyatogretmeni.org/forum-konusu/, 01.01.2020; Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 151. 68 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 185. 69 Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 151; Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 161; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 33.

Page 18: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 18

Toplu tartışmaların -neredeyse- tamamı (panel, sempozyum, açık oturum) için bir

izleyici topluluğu gerekir. Bu topluluk, forum sayesinde sadece konuşmacıları dinlemekle

yetinmez, konu üzerinde daha aktif düşünme olanağı elde eder. Zaten forumu, panel ve açık

oturumdan ayıran temel özellik, konuşmaların sonunda izleyicilerin de tartışmaya katılıp

düşüncelerini aktif bir şekilde anlatabilmeleridir. Bu kapsamda, diğer tartışmalarda olduğu

gibi forumda da konuşmaların sonunda soru-cevap kısmı yer alır. Forumun gidişatına göre

sorular, sözlü veya yazılı olarak alınabilir. Soru sorma şekline forum başkanı karar verir.70

Forumun özellikleri şunlardır:

- Forum, bir sorun üzerinde bütün ilgililerin görüşlerini öğrenmek için yapılan bir

toplantı türüdür.

- Forumda tartışılacak konu, önceden açıklanır.

- Forumda konuşmaların yanında izleyiciler tartışmaya katılıp fikirlerini

açıklayabilirler.

- Forumun en belirgin özelliği, sosyal bir sorunun geniş kitleler önünde bütün

ayrıntılarıyla tartışılması ve izleyicilerin de bu tartışmanın içinde aktif olarak yer

almalarıdır.71 Bu bağlamda, soru sormak ya da açıklamada bulunmak üzere izleyicilere söz

hakkı verileceği önceden bildirilir. Foruma katılan konuşmacı ve izleyicilerin her türlü

konuşma, açıklama ve sorularının forumun konusuyla ilgili olması gerektiği özellikle

vurgulanır.

2.8. MÜNAZARA

Sözlükte, “ağız kavgası, çekişme, münakaşa, iki taraf arasındaki kavga, düşmanlık”72

anlamlarına gelen münazara, “karşıt görüşlü iki grubun önceden belirlenen herhangi bir konu

hakkında ortaya atılan bir savın doğru ya da yanlış olduğunu jüri ve dinleyici önünde

savunması”73 demektir. Hitâbet açısından münazara, genellikle ilk ve ortaöğretim öğrencileri

arasında başvurulan ve öğrencilerin savunma yeteneklerini ortaya çıkaran bir çeşit sözlü

hitâbet/anlatım yarışmasıdır.74 Zira münazarada amaç, herhangi bir konu hakkında doğruyu

bulmak değil, birbirinin tersi olan tezleri güçlü bir şekilde savunmak, inandırıcı olmaya

çalışmak ve jüriyi etkilemektir.75

Herhangi bir konunun olumlu ve olumsuz yönleriyle güçlü bir şekilde tartışıldığı

münazarada, en az üçer kişiden oluşan iki grup ve yine üç kişiden meydana gelen bir jüri yer

alır. Münazara sınıfta yapılıyorsa, jüri tüm öğrencilerin oyları ile seçilir. Gruplardaki kişi

sayısı, tartışma konusunun derinlik ve genişliğine göre değişebilir. Grup üyeleri aralarından

bir başkan seçerler. Hangi başkanın önce konuşacağı kura ile belirlenir. Başkan önce grup

arkadaşlarını dinleyici ve izleyicilere tanıtır, tartışma konusunu açıklar ve konu hakkında

genel bilgi verir. Grup üyelerinin her biri, savunacakları tezin birer yönünü ele alırlar,

70 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 185; Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 161; https://www.edebiyatogretmeni.org/forum-

konusu/, 01.01.2020. 71 https://www.edebiyatogretmeni.org/forum-konusu/, 01.01.2020. 72 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1728. 73 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 185; Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 149; Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, s.

160. 74 Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 149. 75 Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 150; Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 160.

Page 19: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 19

hazırlıklarını yaparlar ve en güçlü kanıtları toplamaya çalışırlar. Münazara, savunulması

daha kolay olduğu için olumlu tez ile başlar. Grup üyeleri, sırasıyla ve belli bir süre

içerisinde dönüşümlü olarak konuşmalarını tamamlarlar. Her bir üyenin birer konuşma

hakkı vardır. Bu üyeler, konuşmalarıyla konuyu açarlar. Son konuşmayı grup başkanı yapar.

Başkan konuşmasında konuyu toparlar. İlk konuşmalardan sonra jüri, karşı tarafın

görüşlerini cevaplamaları için gruplara 10-15 dakika görüşme arası verir. Bu aranın ardından

grup başkanı, hem karşı tarafın iddialarını cevaplandırır hem de münazarayı sonuçlandırır.

Başkan iddiaları cevaplandırırken, demagoji yapmaktan, sözü laf kabalığına boğmaktan ve

dengesiz hareketlerden kaçınır; tamamen mantıksal ve bilimsel verilere dayanarak iddiaları

çürütmeye çalışır. Münazarada doğru fikri bulmak değil, iyi savunma yapmak önemli

olduğundan, her iki grup da birbirlerinin iddialarını dikkatli bir şekilde dinlemeli, notlar

almalı ve karşı tarafın zayıf noktalarını belirleyip en çarpıcı ve etkili cevapları vermelidir.76

Münazaranın sonunda jüri, sözlü anlatım ilkelerine riayet ederek konuşmacıları

değerlendirir ve puanlama usulüne göre bir tutanakla kazanan tarafı açıklar. Jüri,

konuşmacıların sunuş tarzlarına, yaptıkları hazırlıklarına, konuya egemen oluşlarına, ileri

sürdükleri kanıt, yorum ve açıklamaların inandırıcılık, çeşitlilik ve etkileyiciliğine, karşı

grubun iddialarına verdikleri cevapların doyuruculuğuna, konuşma yeteneklerine, cümle

kuruluşlarına, vurgu ve ses tonlarına, jest ve mimiklerine ve nezaket kurallarına uyup

uymadıklarına göre bir değerlendirme yapar. Sonuçlar açıklandıktan sonra gruplar,

birbirlerini nezaketle tebrik etmeli, olgun ve hoşgörülü davranmalıdırlar.77

Münazarada konu, grupların isteklerine göre belirlenir. Ancak seçilecek konu, olumlu

ve olumsuz yönleriyle tartışmaya ve savunulmaya uygun olmalı; kısır döngü yerine

öğrencileri araştırma yapmaya sevk etmelidir.78

Münazara, öğrenciye bazı davranış biçimleri kazandırır. Bu bağlamda, araştırma

yapma, kaynak tarama, çarpıcı ve etkileyici deliller toplama, sunum hazırlama ve sunma,

düşünme ve eleştirme kabiliyetini geliştirme, dinleyici karşısında konuşma, heyecanını

kontrol edip olumsuz davranışlar içine düşmeme, hazırlandığı bir konuyu savunma, güven

duygusu kazanma ve güzel konuşma yeteneğini geliştirme en önemli kazanımlar

arasındadır.79

Yanlışı doğru diye benimsetme ve hayatın akışına ters düşen konuları tartışma,

münazaranın zararlı yönleri olarak zikredilebilir.80 Bu çerçevede, eğitimin amaçlarından

birisinin de faydalı olana yöneltme olduğundan, münazarada sözü edilen zararları en aza

indirecek konular seçilmeli ve tartışılmalıdır.

Açık oturum, panel, sempozyum, forum ve münazara gibi tartışma toplantılarının

sağlıklı bir biçimde yürütülmesi için dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Bu hususları

şu şekilde ifade etmek mümkündür:

76 Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 149; Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 160. 77 Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, ss. 149-150; Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, ss. 160-161. 78 Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 150. 79 Beyreli v.dğr., Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 161; Aktaş ve Gündüz, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 150. 80 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 184.

Page 20: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 20

- Ses iyi ayarlanmalı, dinleyici ve izleyicilerin rahatlıkla duyabileceği bir sesle

konuşulmalıdır.

- Konu iyice kavranmalı ve konu dışına çıkmaktan kaçınılmalıdır. Ancak konunun

gerektirdiği ölçüde örneklere, karşılaştırmalara ve istatistiksel verilere başvurulabilir.

- Konuşmada karşı çıkılan, benimsenmeyen ve değiştirilmesi istenen durum, yargı,

düşünce, görüş ve öneriler üzerinde durulmalı, bunların doğru olmayan yönleri tespit

edilmeli ve ortaya konulmalıdır. Asla bu görüşleri öne süren konuşmacıların kişiliği ile

oynanmamalıdır.

- Düşüncelerimize dayanak oluşturacak fikir ve bilgilerden meydana gelen kanıtlar iyi

seçilmelidir.

- Sert ve kırıcı bir dil kullanmaktan kaçınılmalı, anlayışlı ve hoşgörülü olunmalıdır.

Zira düşünceye saygı, başarılı bir tartışmanın can damarıdır.

- Samimi, içten, soğukkanlı ve alçakgönüllü davranılmalı, karşı taraftakilere tepeden

bakılmamalıdır.

- Diğer insanlar konuşurken, dikkatle izlenmeli, not alınmalı, başka işle meşgul

olunmamalıdır.

- Diğer tartışmacıların öne sürdüğü düşünceleri ya da konuşma sırasında daha önce

belirtilen fikirleri yinelemekten kaçınılmalıdır.

- Diğer tartışmacıların sözleri kesilmemeli, şayet daha önce söylenilen fikirler

eleştirilmişse, tartışma yöneticisinden söz alarak gerekli cevap verilmelidir.81

Bu prensipler, sözü edilen tartışma toplantılarının sağlıklı bir biçimde yürütülmesi ve

sonuçlandırılması için önem arz etmektedir.

2.9. RADYO-TELEVİZYON KONUŞMALARI

Bu konuşmalar, toplumu ilgilendiren herhangi bir konuda radyo veya televizyonda

yapılan konuşmalardır.

İyi bir konuşmanın nitelikleri, konuşmanın türü veya yeri bakımından farklılık arz

etmese de mikrofon ya da kamera önünde konuşmanın niteliklerini korumak ve iyi bir

konuşma gerçekleştirmek için birtakım noktalara dikkat etmek gerekir. Zira radyo-

televizyon konuşmalarının şu şekilde bazı özel nitelikleri söz konusudur:

- Radyo-televizyon konuşmalarını çok geniş dinleyici ve izleyici kitleleri takip eder.

- Radyo-televizyon konuşmalarında dinleyici ve izleyicilerle yüz yüze olunmadığı için

onların davranış ve tepkilerini izlemek mümkün değildir.

- Radyo-televizyon dinleyici ve izleyicileri ilgi alanları, yaş ve yetişme tarzları

bakımından aynı türden özellikler göstermezler.

- Radyo-televizyon konuşmalarında canlı insan yüzlerine değil, doğal olmayan bir

ortam içinde cansız aygıtlara seslenilir.82

81 Enise Kantemir, Yazılı ve Sözlü Anlatım, Engin Yay., Ankara 1997, s. 220; Özdemir, Konuşma Sanatı, ss. 185-186. 82 Özdemir, Konuşma Sanatı, s. 186; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 38.

Page 21: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 21

O halde, radyo ve televizyonda başarılı bir konuşma yapabilmek için şu hususlara

dikkat etmek zorunludur:

- Radyo-televizyon konuşmalarında dinleyici ve izleyicilerle yüz yüze

olunmadığından, söylenilenlerin anlaşılmaması halinde dinleyici ve izleyicilerin

konuşmacıya soru sorma ve açıklama yapmasını isteme imkânı yoktur. Dolayısıyla konuşma

planının açık, düşüncelerin somut, verilen örneklerin de canlı ve kolay anlaşılır olması

gerekir.

- Konuşmada kullanılan dil yalın, cümleler oldukça kısa olmalıdır.

- Konuşma, metinden okunmamalıdır. Bunun için önceden hazırlık yapılmalı, metnin

yapısı yapılan provalarla iyice sindirilmeli ve konuşma adeta yüz yüze konuşuyormuş gibi

doğal bir biçimde dinleyicilere aktarılmalıdır.

- Mikrofon ve kamera karşısında sabit ve sıkılgan bir şekilde durulmamalı, dinleyici ve

izleyiciler bizi görüyormuşçasına doğal bir biçimde davranılmalı, gerekli el, yüz ve bedensel

davranışlar yerine getirilmelidir. Çünkü bunlar konuşmaya hem canlılık hem de doğallık

kazandırır.

- Şayet televizyon konuşmalarında resim, fotoğraf, grafik, çizim ve çizelge gibi

söylenilecek şeyleri somutlaştıracak görsel unsurlardan yararlanılacaksa, bunların hem

metin içindeki yerleri konuşmacı tarafından iyi bilinmeli hem de nasıl kullanılacağı

televizyondaki ilgili kişilere bildirilmelidir. Bu çerçevede kamera, sözü edilen görsel

unsurlara yöneldiğinde, konuşmacı hazırlamış olduğu metinden okuyabilir/faydalanabilir.

- Ses, radyo ve televizyonda çalışan teknik ekibin belirteceği ölçütlere ya da yapacağı

ses denemesine göre ayarlanmalı, onların tavsiyelerine uyulmalıdır.

- Mikrofon veya kamera önünde oturulan yerin rahat olup olmadığı önceden kontrol

edilmeli, konuşma süresince gereksiz kıpırdanma, sallanma ve başı sağa sola eğme gibi

davranışlardan kaçınılmalıdır.

- Konuşmacı, konuşma süresince gözlerini kameradaki kırmızı ışık veren lambadan

ayırmamalı, bakışlarını oraya yönlendirmelidir.

- Televizyon konuşmalarında, resmî ve örfî giyim-kuşam kurallarına riayet

edilmelidir.83

2.10. MONOLOG

Monolog, “bir oyunda kişilerden birinin kendi kendine yaptığı konuşma, bir kişinin

dinleyicilere anlattığı, genellikle güldüren olay,84 bir tiyatro oyununda oyunculardan birinin

rol gereği kendi kendine yaptığı uzun konuşma85” şeklinde tanımlanmaktadır. Mecazî

anlamda ise monolog, “bir kimsenin çevresindekilere fırsat vermeden yaptığı konuşma”86

demektir. Monolog, söyleşiye dayalı bir hitâbet/anlatım türüdür.87 Monolog, her konuda

83 Özdemir, Konuşma Sanatı, ss. 186-187. 84 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1695. 85 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 40. 86 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1695. 87 https://www.edebiyatogretmeni.org/etiket/diyalog-nedir/, 01.01.2020; http://www.edebiyatokulu.org/2015/12/soylesmeye-

bagli-anlatim.html, 01.01.2020.

Page 22: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 22

olabileceği gibi, daha ziyade hayatın gülünç yanlarını ve çelişkilerini yansıtmak üzere

yapılan konuşmadır.88

Tanımlarından da anlaşılacağı üzere buradaki söyleşi tek taraflıdır ve bir kişinin

görev/rol gereği dinleyicilere karşı kendi kendine konuşması söz konusudur.

2.11. DİYALOG

Diyalog, “karşılıklı konuşma; oyun, roman, hikâye gibi eserlerde iki veya daha fazla

kişinin konuşması, konuşmaya dayanılarak yazılmış eser,89 iki kişinin kalabalık bir dinleyici

ve izleyici kitlesine karşı yaptıkları konuşma90”anlamlarına gelmektedir. Mecazî anlamda ise

diyalog, “anlaşma, uyum sağlama veya bu yolda çalışmak”91 biçiminde tanımlanmaktadır.

Diyalog da söyleşiye bağlı bir hitâbet/anlatım türüdür. Bu bağlamda, söyleşiye dayalı

anlatımda iki kişinin karşılıklı konuşmasına diyalog, kişinin kendi kendine yaptığı

konuşmaya ise monolog denir.92

Diyalog da, monolog gibi her konuda gerçekleşebilir; fakat daha ziyade hayatın gülünç

yanlarını ve çelişkilerini yansıtmak amacıyla yapılan karşılıklı konuşmalardır. Her iki hitâbet

türünde de amaç, insanları eğlendirmek ve güldürürken düşündürmektir.93

Söyleşiye bağlı anlatım, bulunulan mevki, bağlam ve konuşulan kişiye göre

değişebilir.94

Aslında sohbet, diyalog, mülâkat, röportaj, roman, hikâye, tiyatro, manzum hikâye gibi türler

söyleşiye bağlı anlatım çevresinde meydana gelir. Bu metinler daha ziyade diyaloglardan

oluşur. Ancak söz konusu metinlerdeki kahramanların iç konuşmaları monologlara dayanır.

Bu kapsamda, mülâkat, röportaj ya da sohbette yalnızca konuşma varken, tiyatroda hem

konuşma hem de konuşmanın bağlamı vardır. Bu bağlam içerisinde söyleşinin yeri, zamanı,

biçimi, sahneye giriş ve çıkış gibi unsurlar belirtilir. Ayrıca tiyatronun en belirgin

yönlerinden birisi de gösteriye dayalı olmasıdır.95 Yani tiyatro, olayı anlatmaz; gösterir.

Söyleşiye dayalı anlatımın özellikleri şunlardır:

- Jestler, mimikler ve bedensel davranışlar anlatımı destekler.

- Karşılıklı konuşmaların seviyesi, konuşulan mevki, bağlam ve konuşan kişilere göre

değişiklik arz eder.

- Görme ve işitme duyularıyla ilgili ayrıntılardan yararlanılır.

- Vurgu ve tonlama anlatımın etkisini artırır.

- Bu anlatım türünde söyleşinin yeri, zamanı, biçimi, sahneye giriş, sahneden çıkış gibi

unsurlar söz konusudur.

88 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 40. 89 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 683. 90 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 40. 91 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 683. 92 https://www.edebiyatogretmeni.org/etiket/diyalog-nedir/, 01.01.2020; http://www.edebiyatokulu.org/2015/12/soylesmeye-

bagli-anlatim.html, 01.01.2020. 93 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 40. 94 https://www.edebiyatogretmeni.org/etiket/diyalog-nedir/, 01.01.2020. 95 https://www.edebiyatogretmeni.org/etiket/diyalog-nedir/, 01.01.2020.

Page 23: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 23

- Tekrarlar ifadeyi ve anlatımı kuvvetlendirir.96

2.12. MİTİNG

Miting, “gösteri amacıyla veya bir olaya dikkat çekmek için genellikle açık alanlarda

yapılan toplantı,97 belli siyasi ve sosyal gayelerle veya bir olay üzerine dikkati çekmek için

geniş cadde ve alanlarda yapılan, silahsız, saldırısız, teşkilatlı gösteri toplantısı98” anlamına

gelmektedir.

Miting, demokrasiyle idare edilen ülkelerdeki insanların, çeşitli konular üzerindeki

duygu ve düşüncelerini toplu bir şekilde ifade etme, dile getirme hürriyetidir. Bu kapsamda,

siyasi partiler, öğrenci grupları, işçi ve memur sendikaları, mensubu olan insanlara kendi

konum ve gayelerinin, duygu ve düşüncelerinin propagandasını yapmak ve bu insanlara

fikirlerini aşılamak için mitingler düzenlerler. Ayrıca bazı olayları protesto etmek için de

miting düzenlenmektedir.99

Miting, genellikle açık alanlarda ve meydanlarda yapılır. Zira mitingin amacı, herhangi

bir konunun ve düşüncenin izah edilerek toplantıdakilere kabul ettirilmesinden ziyade, belli

bir insan topluluğunun, belirli konu ve olaylardaki düşünce ve davranışlarını siyasi iktidara,

çevre halkına, kamuoyuna duyurmak ve onları etkilemektir. Bu itibarla, mitinglere ne kadar

fazla insan katılırsa, maksat o oranda hasıl olacağından, söz konusu toplantılara çok sayıda

kişi katılır. Genellikle katılımcıların ellerinde görüş ve düşüncelerini açıklayan pankartlar

bulunur. Bazen de pankartsız ve sessiz mitingler görülmektedir.100 Arzu edilen, demokratik

hak arama yöntemlerinden birisi olan mitinglerin, kardeşliğe, birlik ve beraberliğe uygun

biçimde gerçekleştirilmesi ve varsa bir sorun, çözüme katkı sağlayıcı nitelikte olmasıdır. Aksi

takdirde dostu üzecek, düşmanı sevindirecek tutum ve davranışlar, bir ülke veya bir millet

için telafisi imkânsız bir sürecin başlamasına vesile olabilir.

2.13. TAKDİM KONUŞMASI

Takdim sözlükte, “bir şeyi karşılıksız olarak birine verme, sunma, tanıtma, tanıştırma,

öne alma, önceye alma”101 anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlar çerçevesinde, bir toplantıda

asıl konuşmayı yapacak kişiyi izleyici ve dinleyicilere tanıtmaya takdim konuşması denir.102

Takdim konuşması, daha hatip konuşmaya başlamadan, onun ne tür bir konuşma

yapacağının dinleyici ve izleyiciler tarafından bilinmesini sağlayan bir konuşma olması

yönüyle, diğer konuşmalardan daha farklı bir önem arz eder. Bu bağlamda takdim

konuşması, köprü yapmaya benzer. Zira takdim konuşmacısı, asıl konuşmacı ile dinleyici ve

izleyicileri müşterek bir ilgi ile birbirine bağlar. Takdimci, sözü edilen köprüyü başarılı bir

şekilde yapabilmek için hem asıl konuşmacıyı hem de dinleyicileri iyi tanımakla

mükelleftir.103

96 https://www.edebiyatogretmeni.org/etiket/diyalog-nedir/, 01.01.2020. 97 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1691. 98 https://www.turkcebilgi.com/miting#bilgi, 01.01.2020. 99 https://www.turkcebilgi.com/miting#bilgi, 01.01.2020. 100 https://www.turkcebilgi.com/miting#bilgi, 01.01.2020. 101 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 2247. 102 Muallimoğlu, Hitabet, s. 544; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 38. 103 Muallimoğlu, Hitabet, ss. 543-544.

Page 24: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 24

Takdim konuşmacısı, konuşmasında dinleyicilerin cevabını merakla bekledikleri,

“Niye bu hatip? Neden bu konu? Niçin bu dinleyiciler? Niye şimdi?” sorularının yanıtını

vermek durumundadır.104

Her toplantıda, asıl konuşmacıdan önce bir takdim konuşması yapılır. Takdim

konuşmasını genellikle programa ev sahipliği yapan kişinin yetkilendireceği hitâbeti güzel

olan bir kişi gerçekleştirir. Zira bu konuşma, dikkat ve özenle icra edilmesi gereken bir

hitâbettir. Dolayısıyla takdim konuşması yapacak olan kişinin şunlara dikkat etmesi gerekir:

- Takdim konuşmasında ilk kullanılacak söz, “hoş geldiniz, şeref verdiniz” cümlesidir.

Bu bağlamda takdim konuşmasını yapan kişi, -varsa- protokol üyelerinden başlamak

suretiyle katılımcılara hitap ederek, “hoş geldiniz” der ve teşriflerinden dolayı kendilerine

teşekkür eder.

- Ardından, program vesilesiyle seçilen konunun önemini birkaç cümle ile vurgular,

asıl konuşmacının söylemesi gereken şeyleri uzun uzun anlatmaz.

- Daha sonra, asıl konuşmacı hakkında, onun adını, unvanını ve görev yerini ifade

eden, uzmanlık alanına vurgu yapan, ele alınacak konuyla ilişkisini kuran çok kısa bir bilgi

verir.

- Ardından, asıl konuşmacıyı kürsüye davet eder.

-Asıl hatip konuşmasını tamamladıktan sonra, unvanını, adını ve soyadını zikrederek

konuşmacıya teşekkür eder.105

- Katılımlarından dolayı, izleyicilere de teşekkür eder ve programı kapatır.

2.13.1. Takdim Konuşması Örneği

Bu başlık altında, Hz. Peygamber’in (s) doğum yıldönümü münasebetiyle, bir dizi

etkinliklerin gerçekleştirildiği “Mevlid-i Nebi Haftası” kapsamında tertiplenen “Hz.

Peygamber (s) ve İnsanlık Onuru” konulu konferansta yapılabilecek bir takdim konuşması

örneğini sunmak istiyoruz:

Sayın Valim,

Sayın Rektörüm,

Sayın Belediye Başkanım,

Sayın İl Müftüm,

Sayın konuşmacı misafirimiz ………………

Sayın ………………… ,

Sayın daire amirleri,

Teşkilatımızın güzide mensupları,

Saygıdeğer hocalarım,

Kıymetli öğrenci kardeşlerim,

Sivil toplum kuruluşlarının değerli yöneticileri,

104 Muallimoğlu, Hitabet, s. 544. 105 Çetin, Hitabet ve İrşad, ss. 38-39.

Page 25: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 25

Değerli basın mensupları,

Kıymetli hanımefendiler ve beyefendiler, …

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s) dünyayı teşriflerinin 1447.

sene-i devriyesinde, “Mevlid-i Nebi Haftası” münasebetiyle, ……... İl Müftülüğü ve Türkiye

Diyanet Vakfı ……... Şube Başkanlığı tarafından organize edilen “Hz. Peygamber (s) ve

İnsanlık Onuru” konulu konferansa hoş geldiniz, şeref verdiniz!

Programımızı teşriflerinizden dolayı hepinize teşekkür eder; sözlerimin başında sizleri

selamların en güzeli olan Yüce Allah’ın selamıyla selamlamak isterim: Selamün aleyküm!

Değerli misafirler!

Şimdi programın akışını arz ediyorum:

- Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı.

- Kur’ân-ı Kerîm tilaveti ve okunan âyetlerin meâli.

- Mevlid-i Nebi sinevizyonu.

- İl Müftüsü Sayın ……………… Bey’in selamlama ve açılış konuşması.

- ……… Valisi Sayın ……………… Bey’in selamlama konuşması.

- Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın ……………… Bey’in

“Hz. Peygamber (s) ve İnsanlık Onuru” konulu konferansı.

- Hediye ve çiçek takdimi.

- Kapanış

- Bütün misafirlerimize ikram.

Şimdi sizleri aziz şehitlerimiz, ebediyete intikal etmiş devlet büyüklerimiz ve İslâm

âlimlerimiz için saygı duruşunda bulunmaya ve ardından da İstiklal Marşı’mızı okumaya

davet ediyorum. (Saygı duruşunda bulunulur ve İstiklâl Marşı okunur).

Teşekkür ederim.

Kur’ân-ı Kerîm tilavetinde bulunmak üzere, ilimiz ……………… Câmii İmam-

Hatibi/Müezzin-Kayyımı Sayın ……………… Bey’i huzurlarınıza davet ediyorum.

Bu güzel Kur’ân tilavetinden dolayı değerli hocamıza çok teşekkür ediyoruz.

Okunan âyetlerin meâlini aktarmak üzere ilimiz ……………… Câmii İmam-

Hatibi/Müezzin-Kayyımı Sayın ……………… Bey’i huzurlarınıza davet ediyorum.

Bu etkileyici hitâbet nedeniyle değerli hocamıza çok teşekkür ediyoruz.

Değerli misafirler!

Kuşkusuz, sadece bir programla Hz. Peygamber’i (s) hakkıyla anlamak mümkün

değildir. Zira onu anlamak için, Kur’ân’ı okumak, Kur’ân’ı anlamak ve Kur’ân’la yaşamak

gerekmektedir. Çünkü onun hayatı Kur’ân’dır. Bu doğrultuda biz bu programda, onun

örnek hayatından bir katre olarak, insana ve insanlık onuruna verdiği değeri yeniden ele

almak, bireysel ve toplumsal düzeyde bir duyarlılık oluşturmak istiyoruz. Zira bugün

insanlık ailesi, Kur’ân ve Sünnet’in ortaya koyduğu insanî ve ahlâkî değerlere yeteri kadar

ilgi göstermemekte, zulüm, işgal, işkence, istismar, insan hakkı ihlalleri giderek

Page 26: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 26

yaygınlaşmakta ve şiddetlenmektedir. Hatta bu konuda insanlık ailesinin, Hz. Peygamber’in

(s) elçilikle görevlendirildiği zaman diliminin öncesinde Mekke’de yaşanmakta olan Cahiliye

dönemine geri döndüğünü söylemek dahi mümkündür. Bütün bu olumsuzlukların sonucu

olarak da dünyamızda kan ve gözyaşı hiç dinmemekte, her geçen gün mazlum ve

mağdurların sayısı artmaktadır. İşte bu noktada, sorumluluk sahibi bireyler olarak bizler,

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından belirlenen tema çerçevesinde, Hz. Peygamber’i (s) sadece

anmak değil, aynı zamanda anlamak ve insanlara nebevî bir hayat modeli sunmak amacıyla

bu programı organize ettik. Sizler de teşriflerinizle, programımızı onurlandırdınız. Sizlere

tekrar tekrar teşekkür ediyoruz.

Şimdi sizleri Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan “Mevlid-i Nebi

Sinevizyonu” ile baş başa bırakıyoruz. (Sinevizyon gösterisi izlenir).

Bu güzel sinevizyonun hazırlanmasında emeği bulunanlara çok teşekkür ediyoruz.

İl Müftüsü Sayın ……………… Bey’i selamlama ve açılış konuşmalarını yapmak üzere

kürsüye davet ediyorum. Arz ederim.

Teşekkür ederim Sayın hocam.

……… Valisi Sayın ……………… Bey’i selamlama konuşmalarını yapmak üzere

kürsüye davet ediyorum. Arz ederim.

Teşekkür ederim Sayın valim.

Şimdi de kürsüye, “Hz. Peygamber (s) ve İnsanlık Onuru” konulu konferansını

vermek ve zengin bilgi birikimiyle bizleri aydınlatmak üzere Ondokuz Mayıs Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Sayın ……………… Bey’i davet ediyorum. Buyurunuz

saygıdeğer hocam. Sayın hocam kürsüde hazırlıklarını yaparken, ben de kendilerinin

özgeçmişini sizlere arz etmek istiyorum: (Konuşmacının özgeçmişi okunur).

Buyurunuz saygıdeğer hocam. Söz sizde!

Saygıdeğer hocamız ……………… Bey’e bu güzel konferanslarıyla bizleri

aydınlattıkları ve bizlere son derece faydalı bilgiler aktardıkları için çok teşekkür ediyoruz.

Hocamıza hediye ve çiçek takdiminde bulunmak üzere ……… Valisi Sayın

……………… Bey’i huzurlarınıza davet ediyorum. Arz ederim.

Sayın valimize ve saygıdeğer hocamıza tekrar teşekkür ediyoruz.

Saygıdeğer misafirler, kıymetli hanımefendiler ve beyefendiler! Programımızın

konferans kısmı burada sona ermiştir. Katılımlarınızdan dolayı tekrar hepinize

teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sağ olunuz, var olunuz!

Değerli misafirlerimiz,

Sizlerden hemen ayrılmamanızı istirham ediyoruz. Zira yan taraftaki salonda bütün

misafirlerimize çeşitli ikramlarımız olacaktır. Şimdiden sizlere “afiyet olsun!” derken,

programın hazırlanmasında emeği bulunan herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Page 27: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 27

2.14. HUTBE

Sözlükte “bir topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma” anlamına gelen hutbe,

“cuma ve bayram namazlarında minberde okunan duâ ve verilen dinî öğüt,106 cuma ve

bayram namazları başta olmak üzere bazı ibadet ve merasimlerin icrası esnasında topluluğa

hitaben yapılan konuşma107” demektir. Bu bağlamda, konuşmayı yapan kişiye hatîb/hatip

denir.

Hutbe, namaz değildir. Bu yüzden hutbe okurken, kıbleye değil, cemaate dönülür.

Hutbe okuma esnasında hatibin abdestli olması sünnet; kıbleye dönmesi ve abdestsiz olması

mekruhtur. Şayet hutbe namaz olsaydı, mutlaka abdestli olmak ve kıbleye dönmek

gerekirdi.108

Hutbe kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmez. Ancak pek çok hadiste zikredilir.109

Hutbe, Cahiliye dönemi Arap toplumunda çok yaygın bir konuşma sanatı olarak icra

edilmekle birlikte, İslâmî dönemde hem sosyal hayatın bir parçası ve edebî sanatların bir

çeşidi olarak devam etmiş hem de dinî bir hüviyet kazanarak bazı ibadetlerin şekil şartı ya

da tamamlayıcı unsuru olmuştur.110

Hz. Peygamber’in (s), Cuma ve bayram namazları başta olmak üzere değişik vesilelerle

irad ettiği hutbeler, çeşitli hadis kaynaklarında yer almaktadır.111 Ayrıca bu konuda ilk

dönemlerden itibaren müstakil eserler de kaleme alınmıştır.112 Hz. Peygamber (s)

hutbelerinde, bireysel ve toplumsal hayatın sorunlarının çözümüne dair konuları işler ve

hutbelerini gayet kısa ve öz tutardı. Zaten birey ve toplumun beklenti ve ihtiyaçlarına cevap

teşkil edecek nitelikte olması arzulanan hutbelerde, tevhîde, ibadetlere, kardeşliğe, birlik ve

beraberliğe vurgu yapan konuların uygun bir üslupla aktarılması, Kur’ân ve sünnetin

emrettiği tebliğ yöntemine de son derece uygundur. Bu kapsamda hatibin kullanacağı dilin,

dikkat çekici, müjdeleyici, uyarıcı, iyimser, ümit verici, barışçıl ve hoşgörülü olması,

verilmek istenen mesajın alıcılara daha sağlıklı bir şekilde iletilmesini sağlar. Aksi takdirde

korkutucu, ürkütücü, ümit kırıcı ve sert bir üslubun, muhatapları ümitsizliğe sevk edeceği,

mesajın etkisini azaltacağı veya onları tamamen iletişime kapalı hale getireceği

bilinmektedir.113 Bu çerçevede, “Allah’tan bir rahmet olarak sen onlara yumuşak davrandın.

Şayet kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphe yok ki etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen

onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla istişare et. Bir kere de

karar verip azmettin mi, artık Allah’a dayanıp güven. Şüphesiz Allah, kendisine dayanıp

güvenenleri sever.”114 âyeti tebliğ faaliyetlerinde takip edilecek yöntemi belirtmesi açısından

yol gösterici mahiyettedir.

106 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1117; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 111. 107 Isfehânî, Müfradât, s. 286; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. IV, ss. 134-136; Mustafa Baktır, “Hutbe”, DİA, TDV Yay., İstanbul

1998, c. XVIII, s. 425. 108 Çakan, Dînî Hitâbet, s. 17. 109 A. J. Wensinck, Concordance et Indices de la Tradition Musulmans, Leiden 1936-1969, c. II, ss. 44-48. 110 Baktır, “Hutbe”, c. XVIII, s. 425. 111 Buhârî, “Salât”, 80; “Cum‘a”, 26, 27, 28; “‘Îdeyn”, 3; Müslim, “Salât”, 62; “Cum‘a”, 45, 47, 48, 52, 57; “‘Îdeyn”, 3; Tirmizî,

“Cum‘a”, 14, 15; “Edâhî”, 19; v.dğr. 112 Selahaddin Müneccid, Mu‘cem Mâ Üllife ‘an Rasûlillâh, Dâru’l-Kitâbi’l-Cedîd, Beyrut 1982, ss. 292-293. 113 Baktır, “Hutbe”, c. XVIII, s. 426. 114 Âl-i ‘Imrân 3/159.

Page 28: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 28

Hz. Peygamber (s) sonrası dönemde hutbe, dinî işlevinin yanı sıra siyasi hâkimiyetin

göstergesi olarak da önem kazanmıştır. Bu bağlamda, Hz. Ebû Bekir halife seçildiğinde, bir

hutbe irad ederek, takip edeceği siyasetin temel prensiplerini açıklamıştır. Hz. Ömer, Hz.

Osman ve Hz. Ali de aynı geleneği sürdürmüşlerdir. İslâm Devleti’nde atanan valiler de

göreve başladıklarında, benzer içerikli konuşmalar yapmışlardır. Diğer taraftan, İslâm’ın ilk

yıllarında halife, hutbeyi okur, namazı da kıldırırdı. Daha sonraları namaz kıldırmak ve

hutbe irad etmek için görevliler tayin edilmiş, hutbede hakimiyet ve istiklâlin sembolü

olarak halife ve sultanın isimleri anılmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda, halife adına ilk hutbe

okuyan kişi, Hz. Ali döneminin Basra valisi Abdullah b. Abbas’tır. Söz konusu hutbede Hz.

Ali’nin adının zikredilmesi, onun Muaviye b. Ebî Sufyân ile arasındaki anlaşmazlık

bağlamında, hilafetinin alameti sayılmış; Müslümanların da sükût ederek dinlemesi,

kendisine biat olarak yorumlanmıştır.115 Emevîler döneminde de bu uygulamanın devam

ettirildiğini tahmin etmek mümkünse de kaynaklarda, halifenin göreve başlarken hutbe irad

etmesi konusunun ne derece korunduğuna dair açık bilgi yoktur.116

Abbâsîler döneminde, İslâm Devleti’nin topraklarının genişlemesi, devlet

yapılanmasında Sâsânî kaynaklı uygulamaların etkili olması ve resmî ve siyasi

meşguliyetlerinin artması, halifelerin halktan uzaklaşmalarına ve Cuma namazını bizzat

kıldırma geleneğini terk etmelerine sebep olmuştur. Bu uygulamanın yerine bir din âlimi,

hutbe okumak ve namazı kıldırmak üzere görevlendirilmiş ve hutbede halifenin adının

zikredilmesi onun hilafetinin alameti olarak kabul edilmiştir.117

İslâm devletlerinde bir hükümdarın meşruiyet kazanması, onun saltanatının halife

tarafından onaylanması ile mümkün olurdu. Bunun ilk şartı da hükümdarın kendi

memleketinde halife adına hutbe okutmasıydı. Siyasi açıdan hutbenin bir başka önemi de

onun, hem İslâm devletleri hem de halife ile sultan, eyalet valileri ve mahallî hanedanlar

arasındaki güç dengesinin bir sembolü olarak kabul edilmesidir.118 Bunun ilk örneği,

bağımsızlık işareti olarak halife Me’mûn yerine hutbede kendi adını okutan Horasan valisi

Tâhir b. Huseyn’dir. O aynı zamanda Tâhirîler hanedanının kurucusudur.119

Gazneli Mahmud dönemine kadar Gazneliler Devleti coğrafyasında, Abbâsî halifesinin

adı İslâm toplumunun manevî lideri olarak anılagelmiştir. Gazneli Mahmud ise,

hâkimiyetine aldığı Müslüman ülkelerde hutbeyi kendi adına okutmuştur. Böylece devlet

yapısında halifeyi manevî, hükümdarı siyasi lider olarak kabul etme geleneği başlamıştır.

Yine halifenin izni ile veliahdın ismini hutbede zikretme temayülü, Gazneli Mahmud

zamanında başlamış bir uygulamadır. Bu uygulamanın amacı ise, devlette istikrarın

sağlanmasıdır. Gaznelilerin sözü edilen geleneği, Selçuklular tarafından da sürdürülmüştür.

Bu istikamette, Selçuklular, Gaznelilerin Horasan ve Maveraünnehir’deki hâkimiyetlerine

son verip kendilerine tâbi devlet haline getirince, Gaznelilerde hutbe sırasıyla Abbâsî

115 Ebû Zeyd Veliyyüddîn ‘Abdurrahmân b. Muhammed İbn Haldun, Mukaddime, el-Mektebetü’t-Ticârati’l-Kübrâ, Kahire ty.,

c. II, ss. 712-713. 116 Baktır, “Hutbe”, c. XVIII, s. 426. 117 Baktır, “Hutbe”, c. XVIII, s. 426. 118 Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi: 498-511/1105-1118, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara

1990, ss. 146-148. 119 Baktır, “Hutbe”, c. XVIII, s. 426.

Page 29: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 29

halifesi, Selçuklu hükümdarı Muhammed Tapar, Melik Sencer ve Gazne Sultanı Behram Şah

adına okunmaya başlanmıştır.120 Bu söylemler, hutbenin zamanla siyasi bir rol edindiğini

göstermektedir.

Abbâsî hilafetine muhalif olan Fâtımîler, hâkimiyeti altına aldıkları topraklarda

okuttukları hutbelerde sadece kendi halifelerinin isimlerini zikrettiler. Selahaddin

Eyyûbî’nin Fâtımî Devleti’ne son vermesiyle birlikte, Mısır’da hutbeler tekrar Abbâsî

halifeleri adına okutulmaya başlandı. Abbâsî hilafetine son veren Moğolların İslâm’ı kabul

etmeleriyle, hutbe konusunda yeni bir uygulama başladı. Bu doğrultuda, Abbâsî hilafetini

tanımayan Moğollar, kendi iktidarlarının meşruiyetine temel bir esas olarak Sünni

bölgelerde Hulefâ-i Râşidîn’in, Şiî çevrelerde ise, on iki imamın adını hutbelerde okuttular.121

Bağımsız Anadolu beyliklerinde de hutbe bey adına okunurdu. 1291’de Karacahisar

Osman Bey tarafından fethedilip kilisesi câmiye çevrilince, Osmanlı Beyliği henüz Selçuklu

Devleti’ne tâbi olmasına rağmen, ulemadan Dursun Fakih ilk defa hutbede Osman Bey’in

adını zikretmiştir. Osman Bey’den sonra da bu uygulama sürdürülmüştür. Devletin güçlü

olduğu dönemlerde, çok uzak bölgelerde olmalarına rağmen Osmanlılardan koruma talep

eden Açe, Cava, Seylan, Batavya ve Sumatra gibi Hint Okyanusu’ndaki küçük Müslüman

devletlerde de hutbe Osmanlı padişahı adına okutulmuştur. Yine devletin elinden çıkan bazı

topraklarda da hutbe, zaman zaman Osmanlı hükümdarı adına okutulmuştur. Buna, 1774’te

Küçük Kaynarca Antlaşması ile bağımsızlığı tanınan Kırım’ın, dinî yönden Osmanlı

Devleti’ne bağlılığını ispat çerçevesinde Cuma ve bayram hutbelerinin padişah adına

okunması örnek verilebilir. Yine İngilizlerin yönetimindeki Hindistan ve Kaşgar/Doğu

Türkistan ile Uzakdoğu ve Afrika’daki bazı Müslüman ülkelerde hutbe Osmanlı padişahı

adına okutulmuştur. Bunun iki önemli amacı söz konusudur: i. Özellikle XIX. yüzyılın ikinci

yarısında eski güç ve kuvvetini kaybeden Osmanlı Devleti’nin, dünyanın değişik

bölgelerindeki Müslüman topluluklarla dinî bağlarını güçlendirerek, Batılı ülkelere karşı

siyasi destek sağlamak. ii. Sömürgeci devletler karşısında Müslümanların tek koruyucusu

konumunda olan Osmanlı Devleti’nin himayesini temin etmek. Sultan II. Abdulhamid’in

İslâmcılık siyasetiyle daha da önem arz eden bu uygulama, Osmanlı Devleti’nden sonra da

uzun yıllar sürdürülmüştür.122

“1876 Anayasası’nın 7. maddesinde, padişah adına hutbe okunması, onun hâkimiyet

hakları arasında sayılmıştır. Ancak son halife Abdülmecid’in sürgün edilmesiyle birlikte,

Cumhuriyet hükümeti ve İslâm milleti adına duâ edilmeye başlanmıştır. Türkiye Büyük

Millet Meclisi tarafından hutbenin dili değiştirilmiş ve ilk olarak 24 Kasım 1922’de

Abdülmecid’in Büyük Millet Meclisi’nce hilafet makamına seçilmesinden sonra Murahhaslar

Heyeti Başkanı Müfid Efendi, Fatih Câmii’nde Türkçe hutbe okumuştur. 23 Şubat 1925’te

birçok milletvekili hutbenin Türkçe; aynı yılın sonbaharında da hutbede geçen duâların hem

Türkçe hem de Arapça olarak okunmasını teklif etti. 1926 yılı Ramazan ayında İstanbul’da

Göztepe Câmii İmamı Cemaleddin Hoca, duâ ve âyetlerle birlikte hutbenin tamamını Türkçe

120 Ebu’l-Ferec Cemâlüddîn ‘Abdurrahmân b. ‘Alî b. Muhammed Bağdâdî İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam fî Târihi’l-Müluk ve’l-

Ümem, ‘Âlemü'l-Kütüb, Beyrut 1985, c. IX, s. 216; Baktır, “Hutbe”, c. XVIII, s. 427. 121 Baktır, “Hutbe”, c. XVIII, s. 427. 122 Baktır, “Hutbe”, c. XVIII, s. 427.

Page 30: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 30

okudu; bu yüzden de bir süre görevden uzaklaştırıldı. Daha sonra oluşturulan komisyon

1926’da Diyanet İşleri Reisliğine yeni bir teklif sundu. Başkan Rıfat Börekçi’nin imzasıyla

yürürlüğe giren talimatta (1927), âyet ve hadislerin dışında kalan bölümlerin Türkçe

okunması istendi. 1928 yılı Nisan ayı sonunda İstanbul Müftüsü Fehmi Efendi, hutbeye

halkın iman ve ahlâk konularında aydınlatılacağı Türkçe bir kısım ekleneceğini bildirdi. 5

Şubat 1932 tarihinde İstanbul’da Süleymaniye Câmii’nde tamamı Türkçe olan bir hutbe

okunduysa da bu uygulama devam ettirilmedi.”123

Günümüzde ise hutbede, âyet ve hadislerle birlikte hamdele,124 salvele125 ve diğer duâlar

Arapça okunmakta, hutbenin öğüt ve nasihat kısmı ile ikinci hutbedeki hamdele ve salvelenin

ardından yapılan duâ ve Nahl sûresi 90. âyetin anlamı Türkçe olarak aktarılmaktadır.

2.15. VAAZ

Arapça’da v-‘a-z kök harflerinden türetilen ve sözlükte “öğüt vermek, uyarmak,

sakındırmak” anlamlarına gelen vaaz, “bir topluluğa karşı dinî ve ahlâkî konularda nasihat

etme, dinleyenlerin kalplerini iyiliğe ısındıracak sözler söyleme, uhrevî mükâfat ve azaba

dair bilgiler vererek teşvik ve ikazda bulunma,126 câmii ve mescid gibi yerlerde vaizlerin

yaptığı, genellikle öğüt niteliği taşıyan dinî konuşma,127 dinî konularda cemaati aydınlatarak

manen gelişmesini sağlamak amacıyla din âlimlerince ibadet mahallerinde yapılan

konuşma128” şeklinde tanımlanmaktadır. Vaaz veren kişiye vâiz denir.

Bazı İslâm âlimlerine göre, vaaz bir sanattır. Bu bağlamda söz konusu konuşmalar

kasas (kıssa), tezkîr ve vaaz olmak üzere üçe ayrılır ve kâs (kıssa anlatan kişi), müzekkir (öğüt

veren kişi) ve vâiz kavramları sıklıkla birbirlerinin yerlerine kullanılır.129

Kur’ân-ı Kerîm’de vaaz kelimesi zikredilmez. Ancak mev‘ıza ve vâ‘ızîn başta gelmek

üzere Arapça’da aynı kökten türetilen farklı kelimelerin bulunduğu âyetler Yüce Kitap’ta yer

almaktadır.130 Bu âyetlerde ele alınan konularda Yüce Allah (cc), adeta vaazlarda takip

edilmesi gereken yöntem ve üslubu değişik örnekleriyle göstermektedir. Kur’ân’da vaaz

kavramı ile yakın anlamlı olarak zikr, zikrâ, tezkîr, tezkira başta olmak üzere bazı kelimeler de

kullanılmaktadır. “Kur’ân’da vaaz kavramı daha ziyade emredici veya yasaklayıcı ifadelerle

hukuki çerçeveye giren genel prensipler bağlamında yer alırken, tezkîrin ödül ve cezayı,

cennet ve cehennemi hatırlatan, insana maddi ve manevi açıdan arınmasını öğütleyen

ifadelerle hukuki yapıya manevi ve ahlâkî bir temel hazırladığı söylenebilir.”131 Kur’ân’da v-

‘a-z kök harflerinden türetilen kelimelerin kullanıldığı âyetlerde hedef kitle daha çok

123 Baktır, “Hutbe”, c. XVIII, s. 428. 124 “Elhamdülillâh” cümlesinin kısaltılmış şeklidir. (Bkz. Yusuf Şevki Yavuz, “Hamdele”, DİA, TDV Yay., İstanbul 1997, c. XV,

s. 448). 125 Salâtü selâmın, yani “Allâhümme salli ‘alâ Muhammed” cümlesinin kısaltılmış halidir. (Bkz. Isfehânî, Müfradât, ss. 490-491;

Mehmet Suat Mertoğlu, “Salâtü Selâm”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2009, c. XXXVI, ss. 23-24). 126 Ebû ‘Abdirrahmân Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, Müessesetü’l-A‘lemî, Beyrut 1988, c. II, s. 228; Isfehânî, Müfradât, s. 876;

İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. XV, s. 345; Cürcânî, et-Ta‘rîfât, s. 248; Hasan Cirit, “Vaaz”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2012, c.

XLII, s. 404. 127 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 2463. 128 Cirit, “Vaaz”, c. XLII, s. 404. 129 Ebu’l-Ferec Cemâlüddîn ‘Abdurrahmân b. ‘Alî b. Muhammed Bağdâdî İbnü’l-Cevzî, el-Kussâs ve’l-Müzekkirûn, nşr.

Muhammed Lütfî es-Sabbâğ, Dâru'l-Kütübi’l-‘Ilmiyye, Beyrut 1983, ss. 159, 162. 130 ‘Abdu’l-Bâkî, el-Mu‘cemu’l-Müfehras, s. 845.

131 Muhammed ‘Abdülhay b. ‘Abdilkebîr b. Muhammed Hasenî İdrîsî el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-İdâriyye, Dâru’l-Kütübi'l-‘Ilmiyye, Beyrut ty., c. III, s. 7.

Page 31: 1.5. HİTÂBETİN TARİHÇESİ. H… · Tarihte ilk defa para karşılığında hitâbet dersi veren ve bu konuda kitap yazan kişinin M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Sicilyalı Koraks

HİTÂBET VE MESLEKÎ UYGULAMA 31

Müslümanlar iken, zikr ve tezkîr kavramlarıyla tüm insanlık ailesine hitap edildiği

görülmektedir. Ayrıca Yüce Kitap’ta Kur’ân’ın bir adı da zikr olarak geçmektedir.132

Bazı hadis kaynaklarında vaaz konusuyla ilgili bablar açılmıştır.133 Söz konusu

hadislere göre Hz. Peygamber (s), değişik vesilelerle, özellikle de namazlardan sonra

ümmetine vaaz ve nasihat etmiştir.134 O, Cuma ve bayram hutbelerinde okuduğu birkaç

âyetin ardından Müslümanlara vaaz eder, öğüt ve nasihatte bulunurdu.135

Hz. Peygamber (s), insanlara vaaz ve nasihatte bulunmayı o kadar önemsemiştir ki,

kabir başında toplanan, problemlerinin çözülmesi için huzuruna gelen kimselere bizzat

kendisi vaaz etmiştir.136 O, kendi eşlerine öğüt vermiş, kadınları öğüt ve nasihatte bulunarak

eğitmek için özel bir gün ayırmıştır.137 Yine atadığı valilere, görev yerlerindeki insanlara vaaz

ve nasihatte bulunmalarını öğütlemiştir.138

Hz. Peygamber (s), her işinde olduğu gibi vaazlarında da kolaylığı tercih eder, belirli

günlerde vaaz eder, müjdeci ve uyarıcı vasıflarını öğüt ve nasihatlerine yansıtır,

muhataplarını bıktırmayacak şekilde kısa ve öz konuşurdu. O, vaazlarında Yüce Allah’a (cc)

itaat, iman esasları, dünya ve ahiret hayatı, toplumsal meseleler, hayırda yarışmak, dinî emir

ve yasaklar başta gelmek üzere, insanları ilgilendiren her konuda kendilerine öğüt verirdi.

Hz. Peygamber (s), konuşmasının etkisini artırmak ve konunun daha iyi anlaşılmasını

sağlamak amacıyla, geçmişte yaşanan hakikatleri konu edinen Kur’ân kıssalarından

yararlanır ve bu kıssalardan insanların ibret almalarını salık verirdi. Onun vaaz ve

nasihatlerindeki üslubu, vaaz etme, öğüt verme ve nasihatte bulunma adına bugün

izlenmesi gereken yöntemler açısından son derece yol göstericidir. Bu çerçevede, insanlara

bağırıp çağırarak ve onları sürekli korkutup karamsarlığa sevk ederek yapılan vaazların Hz.

Peygamber’in (s) vaaz ve davet metoduna aykırı olduğu gayet açıktır. Ayrıca vaaz

üslubundaki sertlik, faydadan öte, zarara sebep olabilir; insanların tepkisine ve kötülükte

ısrar etmelerine yol açabilir.139

Vaaz, Müslüman toplumun varlığını tehdit eden her türlü meydan okumaya karşı

ümmetin aldığı bir tedbir mekanizması olarak, sosyal ve siyasal bir kurum niteliğine de

sahiptir. Bu çerçevede vaaz, İslâm dininin yanı sıra Yahudilik, Hıristiyanlık, Budizm ve

Hinduizm gibi inanç sistemlerinde de önemli bir anlayış olarak varlığını devam

ettirmektedir.140

Günümüzde vaaz, isti‘âze, besmele, hamdele ve salveleden sonra âyet ve hadislerle devam

eden kısa bir Arapça başlangıcın ardından, asıl bölüm olan öğüt ve nasihatlerle devam

etmekte, en sonunda dinleyenlere ve tüm Müslümanlara yapılan birkaç cümlelik duâ ile son

bulmaktadır. Vaazın sonunda Fâtiha sûresi okunmaktadır.

132 Hıcr 15/9.

133 Buhârî, “‘Ilm”, 28, 32, 40; “Salât”, 40; “Cenâiz”, 83; “‘Îdeyn”, 19; “De‘avât”, 69; “Ahkâm”, 20 .

134 Tirmizî, “‘Ilm”, 16; Nesâî, “Sehv”, 99; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 6; İbn Mâce, “Mukaddime”, 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V,

ss. 91, 97, 105.

135 Buhârî, “‘Îdeyn”, 6; Müslim, “Cum‘a”, 41; Tirmizî, “Salât”, 365.

136 Buhârî, “Cenâiz”, 82; “Ahkâm”, 20.

137 Buhârî, “‘Ilm”, 36, 40.

138 İbnü’l-Cevzî, el-Kussâsve’l-Müzekkirûn, s. 167. 139 Cirit, “Vaaz”, c. XLII, s. 405. 140 Kürşat Demirci, “Vaaz”, DİA, TDV Yay., İstanbul 2012, c. XLII, s. 407.