Upload
others
View
9
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
EGOLU MİMAR
Günümüzde mimarlık eğitimi yapı tasarımından pafta tasarımına
dönüşmüştür. Mimarlık öğrencileri okulda kendini hocaya beğendirebilme
gayreti içerisindedir. Günümüz mimarlık eğitimi egolu mimarlar yetiştirmeye
başlamıştır. Evet mimarlar günümüzde egolu olmalıdır ki projesini
pazarlayabilsin. Örneğin basit dikdörtgen bir evi çizmek için mimar olmaya da
gerek yoktur. Birisine dikdörtgen bir ev çizince mimara, bunu bende çizerim
hatta benim ilkokula giden çocuğum bile çizer diye ezici cümleler kullanılır.
Ancak absürt formlar yaparak mimar hem egosunu tatmin eder hemde kendini
iyi pazarlayabilir. Peki mimar egolu olmak zorunda mıdır? Eğer mimar para
kazanmak istiyorsa egolu olmak zorundadır günümüz şartlarında. Peki bunu
yaparken doğadan nasıl uzaklaştığımızın farkında mıyız ya da doğayı
katlettiğimizin farkında mıyız? Eğitim olarak biz mimarlık öğrencileri ne kadar
doğa ile iç içe bir eğitim alıyoruz? Günümüz mimarlık eğitiminde sürekli kapalı
mekanlar yeni mekanlar tasarlatılıyor. Ancak bunların hangi biri doğa ile barışık
halde? Hiçbiri değil çünkü sürekli beton binalar tasarlıyoruz göze görüntüsü hoş
geliyor ama doğaya hiçte hoş olmayan yapılar. Aslında bize farkettirmeden
doğayı katletmek öğretiliyor. Doğa döngüsüne devam eder, mimar veya tasarım
dinlemez kendi bildiğini okur, bizleri de bu kapsamda yok olmaya mahkum
bırakır. Mimarlık öğrencileri doğadan hayattan kopuk bir eğitim görüyorlar
günümüzde. Bir mimarlık öğrencisinin eğitim gördüğü sürecin tümü kapalı
alanlarda geçiyor ayrıca eğitim görmediği süreçte kapalı alanlarda geçiyor.
Mimarlık öğrencisi bu süre zarfında ne doğayı tanıyor ne doğayı biliyor ne
kendisini tanıyor. Bu yüzden dolayı da düşünceden yoksun merhametten
yoksun kendini bilmekten yoksun sorgulamaktan yoksun mimarlık öğrencileri
yetişiyor.
2019 YTONG MİMARİ FİKİR YARIŞMASI
Mimarlık öğrencisi kendini tanımayla başlamalı ben neyim demeli yani ÖZÜ
özünü bulmalı. Kendini bulmak için ise HABİTUS’a bakmalı çevresini tanımalı
sorgulamalı. Çevresi için ise İOKUS’u sorgulamalı. İokus ise mimarı COSMOS’a
yani evrene yönlendirecek. Evet mimar evreni tanımalı. Evreni anlamayan
haddini anlamaz. Evreni tanımaya başlayan mimar varlığı tanımaya başlar ve
kendi sınırlarını çizer. Varlığın sınırlarını evrenin sınırlarını anlayan mimar
haddini anlar. Ancak günümüz mimarları bu algoritmadan uzak yetiştiriliyor.
Yeryüzünü anlamayan bir mimarlık öğrencisi nasıl olur da nasıl yaşanılacağına
karar verebilir? Maalesef ki günümüz mimarlık eğitiminde yeryüzünü
anlamlandırmaya çalışılan bir sistem yoktur. Günümüz mimarlık eğitimi
öğrencileri katil yapıyor, evet doğa katili olarak yetişiyoruz. Sistem yıllardır bu
akıntıda ilerliyor ancak farkında değiliz ki doğayı alt üst etmişiz.
2019 YTONG MİMARİ FİKİR YARIŞMASI
KİBRİTHANE
Günümüzde mimarlık okulları şehir ile iç içe sıkışık kentlerin içinde doğadan
kopuk bir halde varlığını devam ettiriyor. Ancak bu kapsam doğrultusunda biz
İstanbul ilinin Küçükçekmece ilçesini seçtik. Küçükçekmece hem kent
sıkışıklığından daha uzak hem de doğa ile iç içe bir göl kıyısına sahip olan bir
semtimizdir. İstanbul’un girişinde Bizans ve Osmanlı dönemlerinde önemli bir
kontrol bölgesi olan Küçükçekmece sırtlarında tarihi bir yapı bulunmakta:
Osmanlı Kibritleri Fabrikası. Küçükçekmece’nin hala ayakta kalan tarihi yapıları
arasında bulunan 19. Yüzyılın başlarında Osmanlı Kibritleri Anonim Şirketi
tarafından kurulan kibrit fabrikasının ve Küçükçekmece’nin tarihinde kısa bir
yolculuğa çıkalım…
2019 YTONG MİMARİ FİKİR YARIŞMASI
Küçükçekmece Osmanlı Kibritleri Fabrikası’nın tarihindeki yolculuğumuza, Küçükçekmece’den başlıyoruz. İstanbul’un Avrupa yakasında, Küçükçekmece Gölü’nün kıyısında bulunan Küçükçekmece’nin tarihi paleolitik çağa kadar uzanır. Tarih öncesi insanların yerleştiği Yarımburgaz Mağarası, Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyinde yer alır. Küçükçekmece’nin adını Küçükçekmece Gölü’nün deniz ile bağlantısını sağlayan bir köprüden; “Küçük Köprü”den (Ponte Piccolo) aldığını yazar kaynaklar. “Çekmece” adının ise bölgede bulunan Büyükçekmece ve Küçükçekmece göllerinde balık tutmak için kurulan kafesli setlerden geldiği sanılmaktadır. Bizans döneminde “Region” ismini taşıyan bugünkü Küçükçekmece’nin merkezinde bir Bizans sarayı bulunmaktaydı. Bizans imparatorları seferden döndüklerinde bu sarayda dinlenirlermiş…Bulgarlar ve Latinlerin egemenliği altına giren “Region”,
2019 YTONG MİMARİ FİKİR YARIŞMASI
1453 yılında Rumeli Beyler Beyi Karaca Bey tarafından ele geçirilir. “Region”, 1455 yılında Edirne’den İstanbul’a gelen Fatih Sultan Mehmed’in isteği ile imar edilir. Osmanlı döneminde önceleri “Çekme-i Sagir” daha sonra da “Çekme-i Küçük” olarak anılan “Region”, bu yıllarda küçük bir köydür. “Çekme-i Küçük”; köprünün, yolların onarılması, kervansarayların yapılması ile büyüyerek İstanbul’un girişinde Bizans döneminde olduğu gibi önemli bir konaklama noktası olur. Osmanlı döneminde köprüler, kervansaraylar, cami ve medreseler yapılan Küçükçekmece, 1908 yılına dek Çatalca kazasına bağlı bir kasabadır. 1908 yılından 1987 yılına kadar Bakırköy (Marki Köy) kazasına bağlı bir ilçe olarak İstanbul’un ünlü sayfiye semtlerinden biri olarak geçer tarihe. Bugün Küçükçekmece, ekonomisi sanayi ve ticarete dayalı bir yerleşim yeri olarak İstanbul’un büyümeye açık ilçelerinin başında gelmektedir.
Bu kapsamlar doğrultusunda, toprak işgalini tercih etmeyip Küçükçekmece
Gölü kıyısında bulunan atıl bir bina olan Küçükçekmece Kibrithanesi’ni tercih
ettik. Amacımız İstanbul’un sıkışık şehir yaşamından çıkıp daha sakin bir
bölgede mimarlık okulu kurmak. Gölün kenarını seçtik çünkü bizim isteğimiz
öğrenciler suyun sakinleştiriciliğinden faydalanmaları. Öğrenciler tasarımını göl
kenarına giderek doğa ile iç içe yapmaları, doğayı görmeleri tanımaları. Yeşilin
ve suyun buluşma noktasında canlılığı sevmeleri ve hayatı sorgulamaları
istenmektedir. Evreni sorgulamaları istenmektedir. Günümüz öğrencileri gibi
hocanın her dediğini direkt kabul eden öğrenciler değilde gerekirse hocayı bile
2019 YTONG MİMARİ FİKİR YARIŞMASI
sorgulayabilen hatta kendini sorgulayan mimarlık öğrencileri yetiştirmeyi
planlıyoruz. İçeceğini alan öğrencinin göl kıyısına oturup eskizlerini tasarımlarını
yapmasını istiyoruz. Doğadan gelip tekrar doğaya karışacakları bilinci aşılanmak
istenmektedir bu sistemde. Bu yargıları kavrayan öğrenciler doğaya zarar
vermeden organik tasarımlar yapmayı başaracaktır. Her zaman savunduğumuz
gibi mimarlık eğitimi içerde değil dışarda olur. En temel hedeflerimizden birisi
budur.
Eğitimde ki bir başka eksiklik de şu an ki mimarlık eğitimlerinde öğrenciye bir
proje veriyorlar ve bu projenin çizimini istiyorlar. Öğrencide kağıda kesit
görünüşü çiziyor. Ne kadar doğru çizdiği de muamma ancak bir şekilde çiziyor.
Lakin öğrenci ne çizdiğini bilmiyor. Yığma taş duvar bir yapı çiziyor lakin havada
2019 YTONG MİMARİ FİKİR YARIŞMASI
kalıyor. Örneğin yığma binada bir lento çiziyor ama lento dediğimiz kesit
çizimde dikdörtgen şekilde bir şey. Lakin yığma taş duvar bir yapı gezi sırasında
hocanın ‘bakın arkadaşlar bu bir lento örneği’ dediği anda öğrencinin ‘vay be
lento bu muymuş?’ dediği gözlemleniyor. Yani günümüz öğrencilerinde
bilmediği şeyleri gözlemlemediği şeyleri ezbere kulaktan dolma bir şekilde
çizdiği gözlemleniyor. Bizim istediğimiz sistemde ise öğrencilerin çizeceği
birimleri önce uygulaması isteniyor. Öğrenci uygulamada tecrübe edinecek ki
çizimine de bilerek uygulayabilsin.
2019 YTONG MİMARİ FİKİR YARIŞMASI
SONUÇ
Sonuç olarak biz mimarlar şu anda en büyük katiliz. Doğa ile hala devam eden
bir savaşımız var kazanırsak kaybedeceğiz.
2019 YTONG MİMARİ FİKİR YARIŞMASI