38
Space Science we love space Ay: Temmuz Sayı: 02 Yıl: 2013 Apollo Projesi S. 18 Güneş Fiziği S. 12 Ege Üni. Gözlemevi S. 30 Röportaj S. 16 Uzaya Çıkan İlk İranlı S. 08 STS - 122 S. 28

2. Sayı (Temmuz)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Türkçe

Citation preview

Page 1: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love spaceAy: Temmuz Sayı: 02 Yıl: 2013

ApolloProjesi

S.18

Güneş Fiziği

S.12

Ege Üni.Gözlemevi

S.30

Röportaj

S.16

Uzaya Çıkan

İlk İranlıS.

08

STS - 122

S.28

Page 2: 2. Sayı (Temmuz)

Bizi “issuu.com” dan takip edebilirsiniz.

Dergimizin “issuu.com” da okuyucusu olmak için ;issuu.com/celalettinozgen

adresine girebilirsiniz.

Page 3: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space

TÜRKÇE İNGİLİZCE

Dergimiz her ay Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki kere yayınlanır. Her ayın ilk haftasında Türkçe yayınımız ve ikinci haftasında İngilizce yayınımız bulunmaktadır.

2DİLDE BİZİ TAKİP EDİN

İngilizce Yayınımızın olması yurtdışında dergimizi takip eden okurlarımız olduğu içindir.

Page 4: 2. Sayı (Temmuz)

İÇİNDEKİLER

06 TRENDHARPS Elli Yeni Ötegezegen Keşfetti

08 TRENDUzaya Çıkan İlk İranlı

12 DOSYAGüneş Fiziği

14 DOSYAGezegenler İle Yıldızlar ArasındakiBelirgin Farklar Nelerdir ?

16 RÖPORTAJMerek Edilenler

Space Sciencewe love space02

Page 5: 2. Sayı (Temmuz)

İÇİNDEKİLER

18 İNCELEMEApollo Projesi

24 BİLGİSatürn’nün Yapısı ve Özellikleri

28 BİLGİSTS-122 Grubu Hakkında

30 ARAŞTIRMAEge Üniversitesi Gözlemevi

32 DOSYAÇift Yıldızlar

Space Sciencewe love space 03

Page 6: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space04

KAPAK KONUSUUzay Araştırmaları

Page 7: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 05

KAPAK KONUSUUzay Araştırmaları

İnsanoğlunun uzay serüveni, Sovyetler Birliği'nin, 4 Ekim 1957'de Dünya'nın ilk suni uydusu Sputnik-1'i dünya dışı uzaya göndermesiyle başladı. Sputnik-1, Dünya'dan 224 km yukarıda kimi bilim-sel deneyler yapmak için fırlatılmıştı.

Sputnik-1'in ardından, dünya dışı uzaya ilk insanlı uçuşu gene Sovyetler gerçekleştirdi. 1961 senesin-de Yuri Gagarin, Vostok-1 isimli kapsül ile, Dünya'nın etrafını 1 defa dolandı. Sovyetler'in bu önemli başarıları karşısında ABD, o zamanlar daha yeni �lizlenen uzay yarışında öncülük şansını yitirmişti. Ancak, 20 Haziran 1969'da Apollo-11 uçuşu ile ABD, Ay'a ilk defa kişi indirmeyi başararak tarihe geçecek ve uzay araştırmaları alanında önemli adımların neredeyse tek odağı haline gelecekti.

İnsanoğlunun yaşadığı Dünya'ya "tepeden" bak-maya başladığı o tarihlerden bu yana, uzay araştır-maları ve uzaydan araştırmalar çok hızlı bir gelişim gösterdi; uzay teknolojilerinde ardı ardına devrim-ler yaşandı. Bir zamanlar sadece bilimsel merakın bir ürünü gibi görünen bu çalışmalar, bugün gün-lük yaşamın vazgeçilmez ögeleri haline geldi. Belki daha da önemlisi, felse� görüşümüzü kökün-den etkiledi. Artık evreni, her türlü etnik ve dinsel şovenizmden uzak, bir "dünya vatandaşı" duyarlı-lığıyla algılamaya başladık. Carl Sagan'ın deyişiyle "Merkezi ve kuruluş amacı biz olmayıp, enginlikte ve sonsuzlukta kaybolmuş minnacık; yüzlerce mil-yar galaksi ve milyarlarca trilyon yıldızla bezenmiş bir kozmik okyanusta dönüp dolaşan bir Dünya" üzerinde yaşadığımızı farkettik. İnsanoğlunun gözünü gökyüzüne çevirmesiyle başlayan bu sür-eç, uzayın kendisi gibi sonu olmayan bir serüvene benziyor. Uzay araştırmalarında kullanılan ve gün geçtikçe daha da güçlenen teknik donanım ve ar-tan bilgi birikimi de bu serüvende insanoğlunun en büyük yardımcısı. Gelecek yüzyılın araştırmacı-ları hiç kuşku yok ki, uzay araştırmaları üzerine yoğunlaşacaklar. Bu araştırmaların temelini oluştu-ran, disiplinlerarası yatay çalışmalar, projeler, çalış-ma ve düşünce sistemleri de bu doğrultuda geliş-ecek.

Bilimin bütün disiplinlerinin bir arada bulunma-sını gerektiren uzay araştırmaları büyük organi-zasyonlarla yürütülüyor. Bunlar arasında en öne-mlisi hiç kuşkusuz Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi-NASA. Önemli adımlara imza atma-yı ve bunu iyi bir reklamla dünyaya duyurmayı hep başarmış olan NASA, uzay serüvenlerinin "Baş Oyuncu"su! Sovyetler ise, her ne kadar uzay çalışmalarının başını çekmiş ve uzay yarışında adı ABD ile beraber anılmış olsa da bugün bu alanda öncü rolü oynamaktan biraz uzak görünüyor.

Günümüzde uzay araştırmaları bu iki ülkeyle sınırlı değil artık. Japonya, Kanada gibi gelişmiş ülkelerin bireysel çalışmalarının yanı sıra, adını en son yıllarda sıkça duymaya başladığımız bir başka büyük organizasyon daha var: ESA. Uzay araştırmalarına oldukça iddialı başlayan ve göre-ce daha genç bir organizasyon olan ESA, çokulu-slu yapılanmasıyla da değişik bir ekolü temsil ediyor.

Page 8: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space06

TREND HARPS Elli Yeni Ötegezegen Keşfetti

Gökbilimciler bugün ESO’ya dünyanın en gelişmiş gezegen avcısı HARPS aygıtını kullanarak, biri yıldızının yaşanabilir bölgesinin kıyısında dolanan, içlerinde 16 süper Dünya’nın da bulu-nduğu 50’den fazla ötegezegen keşfettiklerini duyurdular. Şimdiye kadar bulunan bütün HARPS gezegenlerinin özelliklerini araştıran ekip, Güneş benzeri yıldızların %40’ının Satürn’den daha ha�f en az bir gezegene sahip olduğunu bulmuşlar.

ESO’nun Şili La Silla’daki 3.6 metrelik teleskopunun üzerinde bulunan HARPS tayfçekeri dün-yanın en başarılı gezegen arayıcısıdır. Michel Mayor’un (Cenevre Üniversitesi, İsviçre) liderli-ğindeki HARPS ekibi bugün civarda bulunan yıldızların etrafında dolanan 16’sı süper Dünya olan 50’den fazla ötegezegen keşfettiklerini duyurdu. Bu, bir seferde açıklanan en büyük gezegen sayısıdır . Yeni bulgular Amerika Wyoming’te buluşan 350 öte gezegen uzmanının katıldığı Uç Güneş Sistemleri (Extreme Solar Systems) adlı konferansta sunulmuştur.

Mayor, “HARPS ile yapılan keşi�erin hasadı bütün beklentileri aşmıştır ve buna Güneş’imize çok benzeyen yıldızların ev sahipliği yaptığı süper Dünya ve Neptün türü gezegenlerin sıra dışı zengin bir popülasyonu da dahildir. Ve dahası yeni sonuçlar keşi�erin hızının artacağını göstermektedir.” diyor.

HARPS dikey-hız tekniğini kullanarak Güneş benzeri yıldızları taramaya başladığından beri sekiz yıl içerisinde 150’den fazla yeni gezegen keş� yapmıştır. Neptün’den daha az kütleli olduğu bilinen tüm ötegezegenlerin üçte ikisi HARPS tarafından keşfedilmiştir. Bu sıra dışı sonuçlar birkaç yüz gece boyunca yapılan HARPS gözlemlerinin meyvesidir.

Gökbilimciler 376 Güneş benzeri yıldızın HARPS gözlemleri üzerinde çalışarak artık Güneş benzeri bir yıldızın ne olasılıkla düşük kütleli gezegenlere (gaz devlerine zıt olarak ) ev sahip-liği yaptığını daha iyi belirleyebilecekler. Yeni çalışmaya göre bu yıldızların yaklaşık %40’ının Satürn’den daha az kütleli en az bir gezegene sahip olduğu bulundu. Neptün kütleli ya da daha az kütleli ötegezegenlerin büyük çoğunluğu çok gezegenli sistemlerde görülmüş.

Hali hazırda çalışan donanım ve yazılım sistemlerine yapılan geliştirmelerle HARPS yaşamı destekleyebilecek kayalık yapılı gezegenlerin araştırılmasında kararlılık ve duyarlılığı bir son-raki seviyeye taşımıştır. Güneş’e benzer yakın on yıldız yeni bir tarama için seçilmiştir. Bu yıl-dızlar daha önceden HARPS tarafından gözlenmiş ve son derece hassas radyal hız ölçümleri için uygun oldukları bilinmektedir. İki yıllık çalışmadan sonra, gökbilimcilerden oluşan ekip Dünya kütlesinin beş katından daha az kütleye sahip beş gezegen daha keşfetmişlerdir.

Page 9: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 07

TREND

Yayınlanan makalelerin birinin başyazarı olan Francesco Pepe (Cenevre Gözlemevi, İsviçre) şu açıklamayı yapıyor: “Bu gezegenler gelece-kte kimyasal işaretlere bakarak gezegen atmo-sferindeki yaşamın izlerini arayacak olan gele-cekteki uzay teleskopları için en iyi hede�er arasında olacaktır.”

Yakın zamanda açıklanan yeni keşfedilmiş gezegenlerden biri HD 858512b yalnızca 3.6 Dünya kütleli olarak belirlenmiş ve yaşanabi-lir bölgenin yani yıldızın etrafında koşulların suyu sıvı olarak bulunabilmesine izin verdiği dar bölgenin kenarında tespit edilmiştir.

Öte gezegenlerin yaşanabilirliği üzerinde uz-man olan Lisa Kaltenegger (Max Planck Gök-bilim Enstitüsü, Heidelberg, Almanya ve Har-vard Smithsonian Astro�zik Merkezi, Boston, ABD), şunu ekliyor: “Bu dikey-hız yöntemi kul-lanılarak yıldızının yaşanabilir bölgesinde po-

HARPS Elli Yeni Ötegezegen Keşfetti

tansiyel olarak yer aldığı düşünülen en düş-ük kütleli gezegendir ve yaşanabilir bölge içerisinde HARPS’ın keşfettiği ikinci en düş-ük kütleli gezegendir.”

Yeni HARPS taramasının artan hassasiyeti şimdi iki Dünya kütlesinin altındaki gezege-nlerin de algılanabilmesine izin veriyor. HARPS artık öyle hassastır ki yürüme hızın-dan daha az olan 4 km/sa’ten çok daha az radyal hız genliklerini algılayabilir.

Bu sonuçlar Güneşimize benzer yıldızlar et-rafında diğer küçük, kayalık, yaşanabilir ge-zegenlerin keşfedilmesinin yakın olduğu ko-nusunda gökbilimcilere güven vermiştir. Bu arayışı ileri taşıyacak yeni aletler planlanmış-tır. Bunların arasında HARPS’ın bir kopyası-nın kuzey göklerindeki yıldızları taraması için Kanarya adalarındaki Telescopio Nazio-nale Galileo’ya kurulmasıyla beraber 2016’da ESO’nun Çok Büyük Teleskop’una yeni ve daha güçlü gezegen arayıcısı ESPRESSO’nunkurulması da dâhildir. Geleceğe baktığımız-da ayrıca Avrupa Aşırı Büyük Teleskopu üze-rindeki CODEX aleti ise bu tekniği çok daha üst bir seviyeye taşıyacaktır.

Page 10: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space08

TREND Uzaya Çıkan İlkİran’lı

Anousheh Ansari, 2010 yılında Nevruz’u tanıtmak için ABD ’de de kurulan Nevruz Komisyonu’nun bir etkinliği için geldiği İtalya’nın başkenti Roma’da, 2006 yılında-ki uzay deneyimini anlattı.

Ansari, dünya dışı yaşama ilişkin soru üzerine, “Orada birileri olduğuna inanıyo-rum çünkü, oraya baktığınızda evrenin ne kadar büyük olduğunu görüyorsunuz. Milyonlarca yıldız, milyarlarca galaksi var. Bu evrende sadece dünyanın ve bizim olduğumuzu düşünmek, bence bu, çok kibirli bir tutum. Bu biraz eski çağlarda in-sanlığın, dünyanın her şeyin merkezinde yer aldığını ve her şeyin onun etrafında döndüğünü düşünmesi gibi birşey. Ben eminim ki bu evrende başkaları da var. Ama ben oradayken kapımı çalmadılar” cevabını verdi.

18 Eylül 2006’da uzaya giden, Uluslararası Uzay İstasyonu’nunda kalan ve bu hareketiyle uza-ya çıkan ilk İranlı uzay kaşi� unvanını da alan Ansari, “Uzaya uçuşların başladığı şu son 50 yıllık dönemde uzaya giden 52 kadından biri olduğum için kendimi şanslı addediyorum” dedi.

Yolculuğuna dair hissettiklerini “Olağanüstü bir deneyimdi. Bir hayat değişimi söz konusuy-du” sözleriyle dile getiren Ansari, “Bizim evrendeki o kadar şey arasında ne kadar küçük varlı-klar olduğumuzu görme fırsatım oldu. Aynı zamanda büyük bir sistemin parçası olmak da harika bir his. Hayata farklı bir yönden bakmanızı sağlayan bir deneyimdi bu” diye konuştu.

Dünyayı uzaydan gören sayılı insanlardan olduğu hatırlatılan Ansari, bunun nasıl bir duygu olduğu yönündeki soruya, “Ben hep dünyanın fotoğra�arına videolarına bakıyordum, ancak ne zamanki kendi gözlerimle gördüm, işte o çok farklı bir his uyandırdı. Neredeyse dünyadan gelen hayatı ve sıcaklığı hissediyorsunuz. Bu çok duygusal bir an. Ben ilk çıktığım da gözyaş-larımı tutamadım. Uzay mekiği ile dünyadan ayrılırken, kontrol edemedim gözyaşlarımı” yanıtını verdi.

Page 11: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 09

TREND

Uzaya Çıkan İlkİran’lı

ÜLKELER VE SINIRLAR YOK

Dünyayı uzaydan gördüğünde kendi-sini en çok etkileyen şeyin insanlığın belirlediği sınırların görülemiyor ol-ması olduğunu belirten Ansari, şun-ları kaydetti:

“Dünyayı uzaydan gördüğünüzde, bu noktada; kesinlikle birşey kalbinizden sizi vuruyor. Haritalar üzerinde bizim çizdiğimiz ülkeleri ayırmaya yarayan çizgileri, uzaydan baktığınız zaman görmüyorsunuz. Ülkelerden hatta sınırlardan bahsedemezsiniz. Bunlar, bizim yarattığımız şeyler. Burada ön-emli olan, herkesin anlaması gereken şey bu; yeryüzü, buradaki her bir vatandaşın oluşturduğu bir birlik. Biz bu evrendeki tek evimizi nasıl koru-malıyız, bunu düşünmeliyiz.”

Şu anda özel sektör �rmalarının uzaya yönelik çalışmalarında yer alıp onlara, uzay konusu-ndaki bilgi ve birikimlerini aktardığını ifade eden Ansari, çalışmalarının sadece turist gön-dermek maksatlı mı olduğuna sorusunu, “Hayır, sadece turist göndermek değil. İnsanlığın geleceği açısından birçok fırsatı keşfetmek için. Çünkü bütün kötülüklerin temelinde kaynak yetersizliği bulunuyor. Değerli metaller, enerji ve yaşamak için gerekli her şey uza-yda bol miktarda bulunuyor. Eğer bu kaynakları kullanmak için barışçıl ve güvenli yollar bulabilirsek, buradaki birçok gerilim azaltılabilir” şeklinde konuştu.

Page 12: 2. Sayı (Temmuz)
Page 13: 2. Sayı (Temmuz)
Page 14: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space12

DOSYA Güneş Fiziği

1610 Güneş lekeleri Galileo ve başkaları tarafından o dönemlerde keşfedilmiş teleskoplarla gözlenmiştir.

1814 Fraunhofer Güneş spektrumundaki 547 çizgiyi tanımlamıştır.

1836 Güneş tutulmaların sistematik çalışmaları başlamıştır.

1842 Bir tutulma esnasında prominenslerin ikinci keş� yapılmıştır (ilk kez 1733 de gözlen-mişti).

1843 Schwabe Güneş lekelerin ortaya çıkışı ile ilgili olarak 11 yıllık bir çevrimin varlığını öne sürmektedir.

1851 Bir tutulma esnasında ilk kez koronanın fotoğrafı çekilmiştir.

1852 Üç araştırmacı tarafından jeomanyetik fırtınaların Güneş leke çevrimi ile ilişkili olduğu bulundu.

1858 Carrington çevrim süresince Güneş lekelerin enlemsel kaymasını gözlüyor.

1859 Carrington ve Hodgson ilk kez bir Güneş parlaması gözlüyorlar.

1860 Spörer çevrim süresince Güneş leke dağılımı ile ilgili kanunu keşfediyor.

1868 Bir tutulma esnasında yeni bir elementin (He) emisyon çizgisi bulunuyor.

1869 Lane Güneş’in bir gaz küresi olarak modelini yapıyor.

1874 Langley Güneş’in görünen yüzey-inin ince yapısına ait detaylı tanımlam-aları veriyor.

1875 Secchi korona şeklinin çevrim süresince değiştiğini fark ediyor.

1889 Hale spektrohelyografı keşfediyor.

Page 15: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 13

DOSYA

GüneşFiziği

1908 Hale Güneş lekelerinin kuvvetli manyetik alana sahip olduklarını keşfediyor.

1909 Güneş leke penumbrasındaki dışarıya doğru yönelmiş hareketler Evershed tarafın-dan gözleniyor.

1930 Lyot koronayı gözleyebilmek için koronagrafı keşfeder.

1934 Cowling tarafından Güneş lekeleri ve dynamo ile ilgili bir model devam ettirilm-iştir.

1938 pp-zinciri Bethe tarafından Güneş enerjisinin bir kaynağı olarak açıklanmıştır.

1941 Biermann Güneş lekelerinin soğuk olduğunu öne sürmektedir.

1942 Alfven manyetik orjinli dalgalar (Alfven dalgaları) için bir teori oluşturmuştur.

1945 W. Roberts spikülleri detaylı bir şekilde tanımlıyor.

1948 Biermann ve Schwarzschild Güneş’in dış atmosfer tabakalarının konveksiyon bölg-esinden dışarıya doğru yayılan ses dalgaları tarafından ısıtıldığını önermişlerdir. Manyetik alanın bu konuyla ilişkisi 1961’li yıllarda Osterbrock tarafından ele alınmış.

1952 Babcock’un magnetografı keşfetmesiyle Güneş’in manyetik alan ölçümlerinde büyük bir gelişme olmuştur.

1956 Magnetohydrodinamiğin temel teorileri Cowling tarafından bir kitabında özetleni-yor.

1957 Parker Güneş rüzgarlarının varlığını öne sürerek bu yapılara ait bir model geliştiri-yor.

1960 Leighton fotosferde 5 dakikalık salınımları keşf ediyor.

1961 Leighton, Noyes ve Simon kromosfer tabakasında gözlenen ağyapının süpergranül hücrelerinin bu üst tabakalardaki tezahürü olduğunu buluyorlar. Bu tarihden itibaren arz üzerindeki teleskopların geliştirilmesi sonucunda sağlanan (gerek spektrel gerekse uzay-sal) yüksek ayırımlı gözlemler fotosfer ve kromosferdeki ince yapı ile ilgili sonuçlar vermiş, uydu gözlemleri ile geçiş bölgesi ve korona incelenmiş, yeni teorik modeller bu sonuçlara dayandırılarak oluşturulmuştur.

Page 16: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space14

DOSYAGezegenler ile Yıldızlar Arasındaki Belirgin Farklar

1) Gezegenler gök küresinin belirli bir bölgesinde (ekliptik dairesi civarında) yıldızlar ise her yerinde bulunurlar.

2) Gezegenler yıldızlar arasında yer değiştirirlerken yıldızlarn birbirlerine göre konumları uzun yıllar sabit kalır.

3) Gezegenler küçük bir dürbünle bile disk şeklinde görünürlerken yıldızlar büyük teleskop-larda bile nokta şeklinde görünürler.

4) Gezegenlerden gelen ışık,yansıyan Güneş ışığıdır ve bu yüzden gezegenler Ay gibi evre gösterirler. Oysa yıldızlardan gelen ışığın kaynağı iç kısımlarındaki nükleer reaksiyonlardrı ve evre göstermezler.

5) Gezegenlerin ışığı titremez,yıldızların ışığı titrer.Aslında böylesi doğru bir söylem değildir.Işığın titremesi tamamen Dünya atmosferindeki hareketlilik sonucu ışığın titreşmesi ile ilgili-dir.Ufuk çizgisine yakın olan ve nokta şeklinde görünen yıldızlarda bu parıldama daha açık bir şekilde görülür.Gezegenler ise yuvarlak bir yüzey gibi göründüklerinden parıldamaları relatif olarak daha azdır ama yok değildir.

Page 17: 2. Sayı (Temmuz)
Page 18: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space16

1- Kuzey gökkürede Kutupyıldızı var. Peki, Güney gökkürede kutba en yakın yıldız hangisidir?

Güney kutbu sözkonusu olduğunda, şu an için Octans (Sekizli) takımyıldızında solgun bir yıldız olan "Sigma Octantis", gözle görülebilen en yakın yıldızdır. Bu seçilmesi zor yıldızı görmenin en iyi yolu güney gökkürenin en koyu ve en karanlık bölgesine dikkatlice bakmaktır.

2- Yerküre'ye Ay'ın her zaman aynı yüzü dönüktür. Güneş Sistemimizdeki diğer uydular için de aynı durum geçerli midir?

Ay'ın Yerküre ile eşzamanlı dönüşü rastlantı değil, bu iki cisim arasındaki kütleçekimi etkile-şiminin sonucudur. Kütleçekiminin şiddeti, ağırlıklı olarak uzaklığa bağlıdır. Bu yüzden Ay'ın çekimi, Yerküre'nin Ay'a bakan yüzünde öteki tarafa göre daha güçlüdür. Bu değişken kuvvet, Yerküre üzerinde bir "çekim şişkinliği" yaratır. Yerküre Ay ile eşzamanlı dönmediğinden Ay'ın yol açtığı bu şişkinlik Yerküre üzerinde hareket eder ve yerkabuğu ile okyanuslarda yol açtığı eğilmeler ve sürtünmelerle Yerküre'nin içinin önemli ölçüde enerji yitirmesine neden olur.Bu enerji yitimi sonucunda Yerküre'nin dönüşü her 500 yılda yaklaşık 1 saniye yavaşlar. Yerküre-Ay sistemi açısal momentumunu korumak durumunda olduğundan, Ay her yıl Yerküre'den 4 cm kadar uzaklaşmaktadır. Yerküre, Ay'a çekimsel olarak "kilitlenene" ve onunla eşzamanlı dönene dek dönüşünü yavaşlatacaktır. Buraya kadar anlatılan kuvvetler Ay üzerin-de de etkilidir. Ancak Yerküre'nin kütlesi daha büyük olduğundan, uygulanan kuvvet daha şiddetli olmuş ve Ay'ın dönüş hareketi, Dünya ile eşzamanlı noktaya daha hızlı ulaşmıştır. Bu süreç bütün Güneş Sistemi'nde yaşanır. Dolayısıyla, gökbilimcilerin, aylar ve gezegenleri arasında eşzamanlı dönüşlerin birer istisna değil, kural olduğunu görmeleri fazla şaşırtıcı de-ğil. Bir uydu, gezegenine ne kadar yakınsa ve gezegenin kütlesi ne kadar büyükse, bu uydu-nun eşzamanlı dönüşü yakalaması o ölçüde hızlı olur. Eşzamanlı dönüş sadece aylar ile geze-genleri arasında değil, birbirinin yörüngesinde dönen her türlü iki cisim için geçerlidir.

3- Yıldızların gökkubeye yerleştirilmiş alevler değil de Güneş benzeri oluşumlar olduk-larını ilk kim dile getirmiştir?

1576'da İngiliz astronom Thomes Digges yıldızları isimlendirerek, Kopernik sisteminin bir çizi-mini yayınlamıştır: "Yıldızlardan oluşan bu küre gökyüzünde sonsuzluğa doğru uzanan bir şekilde durmaktadır; hareketsizdir. Burada, fersah fersah uzaklarda parlayan sonsuz sayıda

RÖPORTAJ

Page 19: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 17

RÖPORTAJ

görkemli ışık, kendi Güneşimizi hem büyüklük, hem de nicelik açısından gölgede bırakmak-tadır." Her ne kadar kimi araştırmacılar Digges'in bu ifadeyle yıldızları birer güneş olarak gö-rdüğünü savunmuşsa da, çoğu kişiye göre bu düşüncenin asıl sahibi Descartes'tır. Bu düş-ünceyi pratik kullanıma ilk kez 17. yy.ın sonunda James Gregory, Isaac Newton ve Christiaan Huygens koymuştur. Her üçü de, Sirius'un uzaklığını hesaplarken bu yıldızın Güneş'e benzediği varsayımına dayanarak, "solukluk uzaklık demektir" kavramını kullan-mıştır.

4- Samanyolu’nu nasıl oluyor da görüntüleyebiliyoruz?

Samanyolu dev bir gökada. Yalnızca görünen (yıldızlarla ışıyan) diskinin çapının 100,000 ışık yılı olduğu hesaplanıyor. Ve gökadamızda en az 100 milyar yıldız bulunduğu düşünülü-yor. Bu diskinse, ışımadığı için göremediğimiz bir karanlık maddeden oluşan, çok daha büyük kütlede bir karanlık hale ile çevrilmiş olduğu sanılıyor. Peki biz Samanyolu’nun foto-ğrafını nasıl çekiyoruz? Teknolojimizin, araçlarımızı Güneş Sistemi’nin dışına kadar gönde-rebileceğimiz noktaya geldiği doğru. Samanyolu gökadasının dışına çıkıp fotoğrafını çekmemizin yüzyıllarımızı alacağıysa doğru değil. Bize en yakın yıldız, Alfa Centauri üçlü yıldız sisteminin bir üyesi olan Proxima Centauri. Bize uzaklığıysa yaklaşık 4 ışık yılı. Yani Kabaca 40 trilyon km. Bizim bu günkü teknoloji düzeyimizle bu en yakın komşumuza bile yolculuğun ON BİNLERCE YIL alacağı hesaplanıyor. Güneş’in Samanyolu merkezinden uzaklığı, yaklaşık 26.000 ışık yılı. Yani gökada dışına çıkıp resmini çekebilmemiz için 24.000 ışıkyılı yol gitmemiz lazım. Bunun için ne kadar süre gerektiğini varın siz hesaplayın. O halde Samanyolu’nu gece gökyüzünde nasıl görüyoruz? Samanyolu, sarmal bir gökada. Birbiri üzerine kıvrılmış üç tane sarmal kolu var. Bu kolların adları Orion (Avcı), Perseus (Kahraman) ve Sagittarius (Yay). Bizim Güneşimiz, Orion sarmal kolunun iç kısmında (Merk-eze bakan tarafında) yer alıyor. Merkez, Samanyolu’nun gökyüzünde belirgin olduğu Yaz aylarında Güney ufku üzerinde Sagittarius (Yay) takımyıldızı (Çaydanlığa benzeyen ) yönü-nde bulunuyor. Bizim gördüğümüz Samanyolu görüntüleri, içeriden, yani sarmal kolun ve kalın gaz ve toz bulutlarıyla perdelenmiş merkez bölgesinin görüntüleri. Gökadanın dışına çıktığımızda (!) göreceğimiz görüntüyse, gökadaya tepeden mi, yoksa yandan mı baktığı-mıza göre değişir. Teleskoplarla gökyüzü incelendiğinde bazı sarmal gökadaları, tıpkı bir tekerleği tabanından görüyormuşuz gibi uzun bir ışık çizgisi halinde, kiminiyse bir fırıldak gibi görürüz.

5- Dünyamız kaç yaşında?

Dünyamız, yıldızı olan Güneş'le birlikte oluştuğu için, yaşı da onun kadar; yani, yaklaşık 4,6 milyar yaşında..

Page 20: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space18

İNCELEME Apollo ProjesiApollo Projesi, NASA tarafından gerçekleştirilen insanlı Ay yolculuğu projesi. Gemini Projesi'nden sonraki proje ol-makla birlikte Uzay Yarışı ve Soğuk Savaş, Apollo Projesi aşamasına gelinmesinde etkili olmuştur. Proje, Apollo uzay araçları ve Saturn V ile 1961 ile 1975 yılları arasına uygulandı. Apollo Projesi, adını Yunan tanrısı Apollon’dan almıştır.

Apollo uzay gemileri 3 kişilik bir kabin, bir füze ve özitmeli bir kapsülden oluşuyordu. Füze, fırlatma ve manevra amaçlı; kapsül, uzay gemisi ile Ay yüzeyi arasındaki ilişkiyi sağlayabilme amaçlıydı. (Önce uzay gemisi fırlatılarak Ay yörüngesine yerleştirilir, sonra 3 astronottan ikisi kapsüle geçerek Ay yüzeyine bu kapsülün geri itmeli fren sistemi sayesinde Ay'a iner. Görevleri bitince de yörüngede bekle-yen uzay gemisine geri dönerler.) NASA, Ay'a insanlı gemi göndermeden önce insansız Orbi-ter, Ranger ve Surveyor araçlarını gönderdi. Bunlar yardımı ile Ay'ın yüzeyinde Apollo'nun inişi için uygun yer arandı.

Ay yüzeyine inmeden önce Apollo Projesi'nde görev alanların insan yaşamına gelecek zararı en aza indirgemek amacıyla planladığı bir dizi uçuş sırasında 4 ayrı plan düşünülmüştü :

Doğrudan Yükseliş : Bu plana göre uzay gemisi doğrudan Ay’a fırlatılacaktı ve tüm uzay ara-cının yapacağı tek iş Ay’a önce inip sonra kalkmak olacaktı. Bu işlem için dönemin en güçlü roketi Nova roketinden daha güçlü bir rokete gereksinim vardı.

Dünya Yörüngesinde Buluşma : Bu plan; biri uzay gemisini, öteki de yakıtı barındıran iki Saturn V roketinin fırlatma işlemini gerektiriyordu. Uzay gemisi Dünya yörüngesine yerleşe-cek ve yeterli yakıtla doldurularak Ay’a gidip gelecekti. Yeniden tüm uzay aracı Ay yüzeyine oturacaktı.

Ay Yüzeyinde Buluşma : Bu plan ise, biri itici yakıtı taşıyan ve Ay’a iniş yapacak olan insansız araç ile onu bir süre sonra izleyecek olan insanlı iki uzay gemisinden oluşuyordu. İtici yakıt, insanlı araç Dünya’ya dönmeden insansız araçtan insanlı araca aktarılacaktı.

Page 21: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 19

İNCELEMEApollo Projesi

Ay Yörüngesinde Buluşma: Bu plan seçilen plan olmuştur. Plana göre uzay aracı Komuta Modülü, Hizmet Modülü ve Ay Örümceği'nden oluşuyordu. Komuta Modülü ve Hizmet Modülü üç astronotun 5 günlük Ay yolculuğu için gerekli yaşamsal sistemleri ve araç atmosfere geri dönerken gerekecek olan ısı kalkanını barındırıyordu. Ay Örümceği, ana parçadan Ay yörüngesinde ayrılacak ve iki astronotu Ay yüzeyine iniş için taşıyacaktı. En sonda da Komuta Modülü ile Hizmet Modülü dönecekti. Atmosfere girerken Hizmet Modülü de terk edilecek ve böylelikle Dünya'ya geri dönen tek parça Komuta Modülü ola-caktı.

Tüm planları birbiriyle karşılaştırdığımızda Ay Yörüngesinde Buluşma planı uzay aracının yalnızca ufak bir bölümünün Ay’a inişi nedeniyle geri dönüş yolculuğu için fırlatılması gereken kütleyi en aza indiriyordu. Geri fırlatılacak kütle, iniş motoru ve iniş vitesinin de Ay yüzeyinde bırakılmasıyla daha da aza indirgenmiştir. Projenin uygulanışı boyunca elde edilen birçok başarıya karşın 2 büyük başarısızlık yaşandı. İlki Apollo 1’in fırlatılış provası sırasında 3 astronotun(Virgil Grissom, Edward Higgins White ve Roger Cha�ee) ölümü, ikincisi ise Apollo 13’ün patlama geçirmesiydi. Bu felaket proje mühendislerinin, uçuş den-etçilerinin ve ekip üyelerinin çabaları sayesinde astronotlara bir şey olmadan atlatıldı.İlk önemli adım 21 Aralık 1968'de fırlatılan Apollo 8'in Ay'ın yörüngesine oturtulması ve Ay çevresinde 10 kez dönmesiyle atıldı. 3 Mart 1969'da Apollo 9 ile Ay'a inmede kullanılacak Ay Örümceği denendi. Apollo'nun ana gövdesinden bir tünelle Ay Örümceği'ne geçilerek ilk kez araç dışına çıkmadan bir araçtan diğerine aktarma yapıldı.

Apollo Projesi'nin en büyük başarısını Apollo 11 gerçekleştirdi. 16 Temmuz 1969'da Cape Kennedy uzay üssünden fırlatılan Apollo 11'in içindeki astronotlardan Neil Armstrong ve Edwin Aldrin 20 Temmuz'da Eagle adlı Ay Örümceği'ne geçtiler ve 21 Temmuz'da sabahın erken saatlerinde Ay'a ayak bastılar. 14 Kasım 1969'da fırlatılan Apollo 12 ile 19 Kasım'da Ay'a 2. kez insan indirme başa-rısı sağlandı. Apollo 13 Ay yolundayken bir patlama geçirdi ve aracın büyük bölümü parçalandı. Astronotlar güçlükle Dünya'ya geri dönebildiler ve böylece bir felaket atla-tılmış oldu. Apollo 15 astronotları uzay aracı ile birlikte götürülen Ay Taşıtı ile Ay yüzeyin-de dolaşarak geniş ölçüde örnek topladılar. Apollo 16, yaklaşık 100 kg ağırlığında bir Ay taşı getirdi. Apollo 17 ise 1972 yılının aralı-ğında son Ay seferini gerçekleştirdi.

Page 22: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space20

İNCELEMEApollo Projesi

Apollo Projeleri NASA tarafından yürütülmektedir.

Page 23: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 21

İNCELEMEApollo Projesi

Apollo 1 :

Fırlatılamadı. 27 Ocak 1967'de Gus Grissom, Edward White ve Roger Cha�ee bir dene-me sırasında fırlatma platformunda çıkan yangın sonucunda yaşamlarını yitirdiler.

Apollo 7 : Apollo'nun ve Saturn IB'nin insanlı ilk uzay yolculuğu. (11 Ekim 1968)

Apollo 8 : Ay çevresinde insanlı ilk uçuş ve Saturn V'in insanlı ilk uzay yolculuğu. (21 Aralık 1968)

Apollo 9 : Ay Örümceği'yle insanlı ilk uzay yolculuğu. (3 Mart 1969)

Apollo 11 : Ay'a ilk kez ayak basılması. (20 Temmuz 1969)

Apollo 12 ve 13 : Oksijen tankının yolculuk sırasında patlamasıyla görev iptal edildi. İlk ve tek yörüngeye girmeden insanlı Ay yolculuğu. (14 Kasım 1969 ve 11 Nisan 1970)

Apollo 14 : Mercury MR-3 Görevi'nin astronotu Alan Shepard'ın Ay'da ilk kez golf oynaması. (31 Oc-ak 1971)

Apollo 15 : İlk kez Ay Taşıtının kullanılması. (26 Temmuz 1971)

Apollo 16 : Ay'ın yüksek bölgelerine ilk kez iniş. (16 Nisan 1972)

Apollo 17 : Apollo'nun son Ay yolculuğu, gece fırlatılan ilk uzay aracı. (7 Aralık 1972)

Page 24: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space22

İNCELEMEApollo Projesi

Apollo 6 fırlatma halkasından ayrılıyor.

Apollo 16'nın Ay Örümceği

Apollo 11 Projesi ile Ay'a ayak basan ikinci insan olan Buzz Aldrin uydunun yüzeyinde Amerika Birleşik Devletleri bayrağını selamlarken.

Page 25: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 23

İNCELEMEApollo Projesi

Apollo A-101 (Saturn-Apollo 6)fırlatma öncesi.

Saturn IC roketleri ve Von Braun

Yanan Apollo 1'in Komuta Modülü

Page 26: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space24

BİLGİ Satürn Satürn (Sekendiz , eski adı ile Zühal) Güneş Sisteminin Güneş'e yakınlık sırasına göre 6. gezegenidir. Büyüklük açısından Jüpiter'den sonra ikinci sırada gelir. Adını yunan mitolojisin-deki Kronos'tan alır. Çıplak gözle izlenebilen 5 gezegenden biri (diğerleri, Merkür, Venüs, Mars, ve Jüpiter) olarak eski çağlardan beri insanoğlunun dikkatini çekmiştir. Büyük ölçüde hidrojen ve helyumdan oluşmakta ve gaz devleri sınıfına girmektedir.

Fiziksel Özellikleri :

Su yoğunluğu ile karşılaştırıldığında 0.69 olan bu değer, Yerküre'nin yoğunluğunun % 12'si kadardır. Düşük yoğunluk, gezegenin akışkan yapısı ve kendi çevresindeki dönüş hızının yük-sekliği ile birleşerek, Satürn'e ekvatorda geniş, kutuplarda basık elipsoid görüntüsünü verme-ktedir. Beyazlık derecesi (albedo) 0.47 olan gezegen, böylece yüzeyine düşen güneş ışığının yarıya yakınını görünür tayfta yansıtmaktadır. Ancak kızılötesi alandaki ışınım ölçüldüğünde, Satürn'ün Güneş'ten aldığı enerjinin 3 kat fazlasını dışarı yaydığı görülür. Bu nedenle geze-gen, Güneş'e olan uzaklığına göre hesaplanan 71K' den (-202 °C) çok daha yüksek bir etkin sıcaklığa sahiptir ve 95K (-178 °C) sıcaklığında bir kara cisim gibi ışır. Satürn'ün kendi içinde yarattığı bu enerji fazlası, gezegenin yerçekiminin etkisi ile yavaşca kendisi üzerine çökerek küçülmesi sırasında dönüştürülen potansiyel enerji ile açıklanmaktadır. Kelvin-Helmholtz mekanizması olarak adlandırılan ve daha sınırlı ölçüde Jüpiter'de de gözlenen bu olgu Satürn'ün yarattığı ısıl enerji fazlasını tek başına açıklamaya yeterli değildir. Ek bir mekanizma olarak, gezegenin yüzeye yakın katmanlarında hidrojen ile karışım halinde bulunan helyum-un ağırlığı nedeniyle merkeze doğru süzülerek göç etmesi sırasında potansiyel enerjisinin bir kısmını açığa çıkarması önerilmektedir.

İç Yapı :

Gaz devleri, içerdikleri elementlerin oranlarına göre iki alt gruba ayrılırlar. Uranüs ve Neptün 'buz' ve 'kaya' oranı daha yüksek Uranian gezege-nler grubundadır. Satürn ise Jüpiter ile birlikte, adını yine Jüpiter'den alan Jovian gezegenler gru-bu içindedir. Jovian gezegenlerin kabaca Güneş'i ve benzer yıldızları oluşturan maddeleri bu yıldız-lardakine yakın oranlarda içerdiği düşünülür. 20. yüzyıl başlarından itibaren, gezegenlerin çap, kütle, yoğunluk, kendi etrafında dönme hızları, uydularının davranışları gibi verilerden yola çıkıla-rak iç yapıları hakkında ortaya atılan görüşler, daha sonra tayfölçümsel çalışmalarla ve son otuz

Page 27: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 25

BİLGİyıl içinde gerçekleştirilen birçok uzay aracı araştırması ile zenginleştirilmiş ve günümüzde oldukça tatminkar modeller geliştirilmiştir. Bu bilgiler çerçevesinde, Güneş sisteminin ilksel bileşenlerine paralel biçimde Satürn'ün kütlesinin büyük kısmını hidrojen ve helyumun oluşturduğu varsayılır. Hidrojen/Helyum kütle oranı 75-25 civarındadır. Daha ağır elementlerin Güneş Bulutsusu içindeki toplam payı %1 iken, ha�f bir zenginleşme ile Satürn'de %3-5 arasında olabileceği hesaplanmakta dır. Bu yapı taşları özgül ağırlıklarına göre tabakalanmış durumdadır :

1- Satürn'ün merkezinde demir ve ağır metallerle birlikte bunları çevreleyen daha ha�f elementlerin oluşturduğu bir 'buz' ve 'kaya' tabakasından oluşan bir çekirdek bulunur. Ge-zegenin ileri derecedeki basıklığının nedeni olarak büyük ve yoğun bir çekirdek varlığı gösterilmektedir. Bazı hesaplamalar, gözlenen basıklık oranını sağlayabilmek için çekirde-ğin gezegen kütlesinin dörtte biri kadar büyük bir kısmını oluşturması gerektiği sonucuna ulaşmaktadır. Bu, 25 Yer kütlesine sahip ve yarıçapı 10.000 kilometreyi aşan bir kaya, buz ve metal kütlesi anlamına gelir ve Satürn'ün ağır elementler açısından tahmin edilenden daha da zengin olabileceğini gösterir. Satürn‘ün merkezinde sıcaklığın 12.000K, basıncın 10 megabar (10 milyon atmosfer) üzerinde olduğu tahmin edilir.

2- Çekirdeği çevreleyen alanda metalik hidrojenden oluşmuş manto tabakası yer alır. Hidrojen 3 ila 4 Mbar'dan daha yüksek basınçlarda devreye giren van der Waals kuvvetle-rinin etkisi ile moleküler yapısını kaybederek metalik özellikler kazanır, ısıl ve elektriksel ile-tkenliği çok artar. Jüpiter'de olduğu kadar büyük olmayan bu katmanın, yaklaşık 20.000 km.lik bir kalınlıkla çekirdekten gezegen yarıçapının yarısı kadar bir uzaklığa yayıldığı sanılır.

3- En dışta, gezegenin hacminin %90'ını oluşturan en az 30.000 km. kalınlığında molekü-ler hidrojen(H2) tabakası bulunur. Gezegenin yüzeyine yaklaşıldıkça basınç, ısı ve yoğun-luk düşer, hidrojen sıvıdan gaza dönüşür ve giderek atmosfer olarak adlandırılabilecek ortama geçilir.

Bu şemada helyumun konumu çok iyi aydınlatılabilmiş değildir. Satürn atmosfer ve dış tabakalarında helyum oranının beklenenden çok daha az olduğu gözlenmiştir. Buna, Jüpiter'e oranla daha soğuk olan gezegende, helyumun en dıştan başlayarak yoğunlaşıp bir süperakışkan şeklinde gezegenin içine doğru yağdığı ve gezegen yüzeyindeki oranının gittikçe düştüğü şeklinde bir açıklama getirilmiştir. Bu olasılığın geçerli olması durumunda helyumun sıvı hidrojen tabakaları içinden geçerek manto ve çekirdek arasında ayrı bir kat-man oluşturması beklenir. Bugün, metalik hidrojen katmanının da sıvı nitelikte olduğu görüşü yaygın olarak kabul edilmektedir. Katı fazdaki bir manto tabakasının Satürn'ün üre-ttiği büyük ısıyı dışarı iletemeyeceği ve bu aktarım için madde akımına (konveksiyon) olan-ak sağlayan sıvı bir ortamın gerekli olduğu düşünülmektedir. Konveksiyon akımlarının kat-manlar arasında ne ölçüde madde alışverişine izin verdiği bilinmemektedir. Güçlü yerçeki-minin ve akışkan yapının sonuçta ağır elementleri sürekli olarak merkeze doğru çökmeye zorlayacağı tahmin edilmekle birlikte, buz ve kaya oluşturan bileşiklerin tümünün çekirde-ğe hapsolmuş durumda olmayabileceği, bir kısmının metalik ve moleküler hidrojen katm-anlarında eriyik halinde ya da askıda bulunabileceği varsayılabilir.

Page 28: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space26

BİLGİ Bulutlar ve Atmosfer Akımları :

Jüpiter’dekine benzer ekvatora paralel bulut kuşakları Satürn atmosferinde de gözlenir, ancak kuşaklar arasındaki renk ve kontrast farkı aynı derecede çarpıcı değildir. Bu silik görü-nümün nedeni bulut katmanlarının daha geniş bir yükselti aralığına dağılmış ve kalın bir at-mosfer kütlesi ile örtülmüş olmalarıdır. Birbirine komşu kuşaklarda bulutların zıt yönde ve büyük bir hızla ilerledikleri görülür. Kuşakların dağılım ve hareketleri kuzey ve güney yarım-kürelerde Jüpiter’e oranla daha simetriktir. Batıdan doğuya doğru 1800 km./saat hızında kesintisiz bir akımın gözlendiği ekvator kuşağı, kuzey ve güney yönünde 35. enlem derecele-rine kadar uzanarak gezegenin en büyük meteorolojik yapısını oluşturur.

Yeryüzünden yapılan gözlemlerde bazıları devasa boyutlara ulaşan 'beyaz leke'ler gözlen-miştir. Bu oluşumların, günler, bazen haftalar süren fırtına alanları olduğu düşünülür. Cassini uzay sondası kısa süre içinde birçok yeni fırtına alanı saptamıştır.

Halkalar :

Satürn'ün ilk bakışta dikkati çeken belirleyici özelliği halka sistemidir. Satürn‘ün halkaları, gökyüzünün basit teleskoplarla izlenmeye başlandığı 17. yüzyıldan bu yana Satürn'ü diğer gezegenlerden ayırdeden eşsiz bir yapı olarak bilinegelmiştir. 1970'lerden sonra diğer gaz devlerinin de halkaları bulunduğu keşfedilmiştir.

Halkalar, ekvator düzleminde gezegenin merkezinden uzaklıkta 67.000 km. ile 480.000 km. arasında kalan alanı kaplamaktadır. Satürn'ün yarıçapı RS=60.250 km. olarak alınırsa hal-kaların iç sınırının gezegenin yüzeyine 6.700 km. uzaklıkta bulunduğu görülür. Dış sınırı ise Satürn için yaklaşık 2,5 RS yani 150.000 km. olan Roche limitinin çok ötesindedir. Halkaların kalınlığı ise sadece 100 metre kadardır. Satürn halkaları çoğunluğunun çapı 1 cm. ile 10 m. arasında değiştiği düşünülen büyük sayıda buz parçacıklarından oluşmuştur. Halkaların yoğ-unluğunun gezegen merkezinden uzaklığa göre büyük değişimler gösterdiği, bazı alanlarda boşluklar bulunduğu bilinmektedir. Bunların Satürn uydularının çekim etkileri ile ilişkisi gös-terilmiş, hatta yörüngesi halkaların içinde bulunan ve çoban uydular olarak adlandırılan küçük uyduların halkaların bilinen yapısının korunmasındaki rolleri aydınlatılmıştır. Ancak son 25 yılda uzay aracı araştırmalarından elde edilen büyük miktardaki yeni bilgi, Satürn hal-kalarının bugün için de tam olarak açıklanamamış birçok özelliğini ortaya koymaktadır.

Page 29: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 27

BİLGİ

Güneş Sistemi'nde Satürn'ün Özel Yeri :

1- Basıklık oranı en yüksek gezegendir. Kutuplar arasındaki çapı ekvator çapından %10 düşüktür.

2- En gelişmiş halka sistemine sahip gezegendir. Halkaların çapı gezegenin çapının 8 katı kadardır.

3- Üzerinde en hızlı rüzgarların estiği gezegendir. Ekvator çevresinde gözlenen sürekli batı rüzgarlarının hızı 1800 km./saati bulur.

4- Yağmur ancak bin yılda bir metan sağanağı şeklinde yağar.

Page 30: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space28

BİLGİ STS- 122 STS-122 NASA Uzay Mekiği misyonu , Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) tarafından uçakla , Uzay Mekiği Atlantis . STS-122 için 24 mekik, UUİ misyonu, ve o zamandan beri 121. uzay mekiği uçuşu oldu STS-1. Misyon olarak da bilinir oldu ISS-1E ISS program tarafından. STS-122 temel amacı, teslim oldu Avrupa Columbus tarafından yaptırılan fen laboratuarı, ista-syona Avrupa Uzay Ajansı (ESA),.Aynı zamanda iade Expedition 16 Uçuş Mühendisi Daniel M. Tani Dünya'ya. Expedition 16 Tani tarafından değiştirildi Léopold Eyharts , ESA temsil eden bir Fransız Uçuş Mühendisi. Atlantis 'sonra iniş, uzay aracı için hazırlanan STS-125, son hizmet misyonu , Hubble Uzay Teleskobu .

STS-122 için asıl hedef lansman tarihi 6 Aralık 2007, ama motoru kesme sensörü (EİT) oku-ma hataları nedeniyle, lansman, 9 Aralık 2007 tarihine ertelendi.İkinci fırlatma girişimi sırasın-da sensörlerin yine başarısız oldu ve başlatılması durduruldu.18 Aralık 2007 tarihinde bir Tan-klamakla test konektörü ile dış tank ve servis arasında bir yalan olası nedeni ortaya çıkardı.Ko-nektörü, 7 Şubat 2008 üçüncü girişimi sırasında değiştirilen ve servis başlatıldı.

Page 31: 2. Sayı (Temmuz)
Page 32: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space30

ARAŞTIRMA Ege Üniversitesi Gözlemevi

Ege Üniversitesi Gözlemevi, Ege Üniversitesi'ne bağlı olarak İzmir yakınlarında Kemalpaşa Dağlarının Kurudağ Tepesinde astronomik gözlemler yapmak amacıyla kurulmuş olan bir gözlemevidir. Değişik boyutlarda teleskopları ve teleskoplara bağlı algılayıcıları vardır.

Kurulumu için 1963 yılında işlemler başlatılmış ve 22 Haziran 1965'te Doç Dr. Abdullah Kı-zılırmak, Dr. Rümeysa Kızılırmak, Sezai Hazer, Ünal Akyol ve Şükrü Bozkurt'un yaptığı ilk deği-şen yıldız gözlemiyle hizmete girmiştir.

12 Ağustos 2009 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan yönetmeliği ile "Ege Üniversitesi Gözlemevi Uygulama ve Araştırma Merkezi " olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

2009 Dünya Astronomi Yılı nedeniyle birçok etkinlik yapmış ve yapmaya devam etmekte-dir.

Page 33: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 31

ARAŞTIRMAYapılan Çalışmalar :

Ege Üniversitesi Gözlemevi 1965 yılında kurulduğundan bu yana Astronomi ve Uzay Bilim-leri Bölümü öğretim elemanlarına araştırma olanağı sağlamak, lisans ve lisansüstü öğren-cilerine eğitim-öğretim hizmeti vermek görevlerini başarıyla sürdürmektedir. Bunlara ek olarak Türkiye Üniversitelerindeki benzer bölümlerin akademik elemanlarına astronomik gözlem ve ölçüm olanakları sağlama, Ege Bölgesi halkı ve okullar için ziyaretçi ve gözlem programları düzenleyerek onlara evrenin yapısı, gök olaylarına ilişkin bilgiler verme, kısa süreli kurslar düzenleme, deprem kayıtları yapma, çevre ve atmosfer kirliliği konusunda optik ölçümler yapma, ulusal ve uluslararası bilimsel toplantılar düzenleme, araştırma son-uçlarına dayanan yayınlar yapma görevlerini başarıyla yerine getirmektedir. Halka yönelik amatör astronomi yaz okulları aralıksız 17 yıldır sürdürülmüştür.. Onyedi yıllık dönem için-de yaz okullarına ülkemizin her bölgesinden, her kesimden ve her yaş grubundan olmak üzere 1000’den fazla katılım olmuştur. Bu okullarda başlıca hedef, ortaöğretimi bitirmek üzere olan öğrencilere temel bilimleri sevdirmek, başarılı ve yetenekli öğrencileri temel bilimlere yönlendirmek olmuştur.

Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü çalışanlarının gözlemevi olanaklarını kullanarak yapa-cakları bilimsel projeler Gözlemevinin araştırmalarını oluşturmaktadır.

Araştırma Alanları :

- Çift yıldızlar - Kümeler ve oymaklar - Gezegenli yıldız sistemleri - Tek ve çift yıldız etkinliği - Zonklayan yıldızlar - X-ışın çiftleri - Flare yıldızları

Page 34: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space32

DOSYA Çift Yıldızlar

Çift Yıldızların Tanımı ve Sını�aması :

Bir çift sistem basitçe, karşılıklı çekim etkisi altında ortak çekim merkezi etraf-ında kapalı yörüngeler çizen iki yıldız olarak tanımlanabilir. Bu tanımlamada hiç bir kısıtlama yoktur. Yani yıldızlar birbirlerine değebilirler, veya araların-da binlerce astronomik birim (veya daha fazla) de olabilir. Çift yıldızların sın-ı�aması gözlem yöntemine göre yapıla-bilir. Aralarında çok geniş mesafeler bulunan çiftler, teleskopla ayırt edilebi-lir ve görsel olarak çift olduğu anlaşıla-bilir. Bunlara “görsel” veya “vizüel” çift sistemler denir. Bazen iki yıldız görüle-mez ve özellikle yıldızlardan birinin gö-

rüldüğü durumda, görünen yıldızın aynı alandaki arkadaki fon yıldızlarına göre pozisyonu dikkatli ölçümlerden bulunabilir. Eğer pozisyonunda bir değişiklik olursa, bu görülmeyen bileşenden olabilir. Bu sistemlere de “astrometrik” çiftler denir. Birçok durumda, yıldızlar birbirine çok yakın olduğundan bir teleskopla ayırt edilemez veya dikine hızlarından çift olduğu çıkartılamaz. Bunlar radyal hızlarındaki değişimlerden tayfsal (spektroskopik) ola-rak belirlenebilir. Bu nedenle bunlarda “Tayfsal” (Spektroskopik) çiftler adını alırlar. Çift yıldız-ların bazılarının yörünge düzlemleri o şekilde yönlenmiştir ki bunlar dünyadan bakıldık-larında birbirlerini örterler. Bu nedenle bu çeşit çift yıldızlara “Örten” çiftler olarak adlandırı-lır.

Görsel Çift Yıldızlar :Birbirlerine kütlesel çekimle bağlı ve çıplak gözle ya da teleskopla çift olarak görülen yıldız-lardır.

1- Alfa Centauri AB2- Sirius AB3- Procyon AB4- Capella AB5- p Eridani6- Polaris veya α Küçük Ayı α UMi7- Acrux veya α Güneyhaçı veya α Cru

Page 35: 2. Sayı (Temmuz)

Space Sciencewe love space 33

DOSYA

ÇiftYıldızlar

Optik Çift Yıldızlar :Uzaklıkları çok farklı fakat rastlantı sonucu aynı doğrultuda hizalandıkları için çift görünen yıldızlardır.

1- Alpha¹ Capricorni ve Alpha² Capricorni2- Xi1,2 Sagittarii3- Winnecke 4

Belirsiz :

1- Alfa Centauri sistemi (AB) ve Proxima Centauri (α Cen C).2- Castor sistemi (Aa/Ab/Ba/Bb ve YY Geminorum (Castor Ca/Cb).3- Mizar sistemi (Aa/Ab/Ba/Bb) ve Alcor (Mizar C).

Page 36: 2. Sayı (Temmuz)

Gelecek AySpace Scienceözgen

media

YAYINCI

Özgen Media

YÖNETİM

Genel DirektörüCelalettin ÖZGEN

EditörCelalettin ÖZGEN

Grafik TasarımCelalettin ÖZGEN

DİJİTAL YAYINCI

issuu.com

REKLAM

Bütün reklamlar “adsoftheworld.com” adresinden alınmıştır.

Kaynaklar

BAŞVURULAR

*Dergimizde yazı yazmak veya bilgilerini payşmak isteyenler*Dergimize reklam vermek isteyenler

/Celalettin Özgen /Space Science

adreslerinden bize ulaşabilirsiniz. YURİ GAGARİN

Avrupa Uzay Ajansının çalışmalarını inceledik.Göktürk-2

Güneşi Çözecekler

NASA, Güneş’in neden “anormal derecede sıcak”olduğunu anlamak için eşi benzeri görülmemiş bir deney yapacak. Uzaya gönderilecek bir spektrograf ulaşılmamış bilgileri bilime kazandıracak.

Uzaya çıkarak Dünya'yı uzaydan gören ilk insan.

İlk Milli yer gözlem uydusu Göktürk-2’yi araştırdık.

Page 37: 2. Sayı (Temmuz)

Space ScienceSpace Science Dergisini Facebook’dan Takip Edebilirsiniz.

Facebook’ta Bizi Beğenin

Space Science dijital dergimizi daha iyi takip edebilmek, dergileri facebook üzerinden bakabilmek ve astronomiye dair en son haberleri kolaylıkla ulaşabilmek için bizi beğenir misiniz ?

/pages/Space-Science/427834110658164

Space Sciencewe love space

Page 38: 2. Sayı (Temmuz)

Bu Bir Reklamdır.