Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
sakarya üniversitesi ilahiyat fakültesi·dergisi 2/2000
arapdili
• A •
ALI SEMERKANDI'NIN
KEŞFÜ'L-ESRARADLI ESERİNDE
ZAHİR-BATIN İLİŞKİSİ
Ramazan MUSLU*
Tasavvuf, "İsJ.am'm rUh hayatı ve İslam Peygıimberi'nin temsil ettiği manevi otoritenin -örnek kişiliğin- müesseseleşmiş ve ya.yıla.rak günümüze kadar gelmiş şek
li"1 olarakitade edilebildiği gibi; tarih boyunca., güzel ahlak, kalb temizliği, nefis ile mücalıede, Kitap ve Sünnet'e sarılmak, edebe riayet, Allalı 'a tam teslimiyet ve kulluk,
Hakk'a vusk.t, lıavassa a.id ledün ilmi, ba.tm ilmi, vb. şekillerde de tanımlanrruştır2•
Bu saha ile ilgili eserleri değerlendirirken, bazı hususların göz önünde tutul
ması gerektiğini düşünüyorum: Tasavvuf, tatmak ve yaşamakla, manevi tecrübe ile
anlaşılan hal ilmidir. Bu nedenle, tasavvufun kit1b1 bir ilim olmadığının; kıraat ilmi
gibi bir üst:id nezdinde öğrenildiğinin; akıl üstü, kalb ve vicdan ilmi olduğunun;
gayl;:> aleminden bahsettiğinin bilinmesi ve ayrıca tasavvufla diğer isıarnı ilimler ara
sındaki aJ.akayı da göz ardı etmemek gerekir .
. Mutasavvıflar, tefsire rivayet ve dirayet metodundan başka, işari anlayışı geti
rerek Kur'an'ın evrensel mesajının daha iyi anlaşılınasına katkı sağlamışlardır3 • Biraz
*Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf An:ıbilim Dalı Araştuma Görevlisi
167
ilerde daha ayrıntılı bir şekilde iliıde edileceği gibi, ayetlerin bit:ıni manaJ.a.nnın key- ·
fiyeti ve mahiyeti husılsunda ihtilif olmakla birlikte, zabire ters düşmeyen bu tür yo
rumlar üzerinde itt::i:f.:ık vardır. Ancak, her zabirin bir batını olduğu; Kur'an ve h:idis
lerin ancak te'vil ile anlaşılabileceği; şeriat abkimını, yalmz zahiri görebilen avfu:nın
yerine getirmesi gerektiği, hav:issın ise, bunlar ile mukayyed olmadığı gibi batmi dü
şünceler4, -kime :iit olursa olsun - mutasavvıflar ve diğer İslam ilimleri nezdinde hiç
bir zaman kabul görmemiştir. Bu nedenle nasların z:ihir! man:ilarını kabul etmeyen,
gerçek anlamları ancak Tanrı ile ilişki kurabilen "masum imam"ın bilebileceği temel
görüşünü savunan ve bu tür aşırı firkaların ortak adı olarak ifade edilmekte olan Batmiyye konumuzun dışındadır5.
Mutasavvıflar, İslam'ın ilk devrindenitibaren tefSirle meşgul oldukları gibiha
disk de meşgul olmuşlardır. Bu nedenle ilk zabid-sılfil.erin çoğu muhaddisdiler6•
Ancak sun muhaddisler, hadisleri bir irşad vesllesi ve ahl:lld .öğüt şeklinde değerlendirdikleri için, hadis rivayeri ve senedi husılsunda, muhaddislerin kriterlerine bazen
uymamışlar, bu nedenle az da olsa, b:izı mutasavvıfların eserlerinde zayıf ya da mev
zıl hadisiere tesadüf edilınektedir7.
Tasavvuf ve Fıkıh, gerek doğuşu ve gerekse gelişinesi sırasında iç içe olmuş
tur. Fıkıh, "hikmet-i teşn""yiincelerken, tasavvufdaaymkonuyu "maneviincelikler"
olarak ele almıştır. Tasavvuf kitaplarında "Esclru's-sa.Iaf' ve "Esclru's-savm" gibi
başlıklar, konuyla ilgili manevi incelikleri işler. İşte bu tür eserlerden biri de; biraz
sonra ele alacağımız Ali es-Semerkandl (860- l 456)8 'ye nisbet edilen9, "Keşfii~l-es
rir" 10 adlı ris:iledir.
Hiç şüphesiz Semerkandl bu tür konuları işleyen ilk sun değildir. Ondan ön
ce de batıili sırları inceleyen mutasavvıflar olmuştur. Tasavvuf literatüründe başta
klasik eserler veren H:iris el-Muh:isib!, Kel:ib:iz!, Kuşeyrl, Hucvirl gibi mutasavvıflar
olmak üzere hemen hepsi şerrat ölçülerini zorlamayan batıili yorumların olabileceği
ni kabul etmişlerdir. Ancak bu ilimden ilk de:fu balıseden müelliflerin başında bilin
diği gibi Serrac ve Ebu T:ilib el-Mekkl gelmektedir. Bu nedenle el-Lüma' fi.'t-tasavvufile Kutü'l-kulub batın ilmi hakkında verdiği bilgiler açısından ayrı bir önemi h:i
izdir11. Daha sonra G~ı:ili-(ö;505/llll)'nin diğer İslam! konularda olduğu gibi,
bu konu üzerinde de durduğunu ve doyurucu bilgiler verdiğini görüyoruz. O, İh-
168
yau ulılmi'd-din adlı eserinde, namaz, oruç, zekat, hac, Kur'an tili.veti vb. bütüniba
detlerin zab.ir! ve b:lt:ınl yönlerinin bulunduğunu ve ibadetlerin bat:ınl yönünün ih
m:ll edilmemesi gerektiğini ısrarla vurgular12. Gazzill, "mülclşefe ilmi" ile "batın ilmi"'nin ayru anlama geldiğini de iade eder. Ona göre bu ilmin gayesi, Allah Te
:11:1'nın sı.fat ve fiilierini bilmeye mani olan kir ve paslardan kalp aynasını temizleme
ve cil:1lama yöntemini öğretmektir. B un Ün da şehev! ve behlınl arzuları terkederek,
bütün halleriyle örnek olan peygamberlerin yolundan gitmekle mümkün olduğunu
iade eden Gazzill, kalbin cilalanması ve Hakk'a yönelmesinisbetinde kitaplarda ya
zılmayan ve ehlinden başl.qı.sıyla konuşulmayan bu ilmin nurlarının kalpte parlamaya
başlayacağını belirtirl3.
Bu incelemede Semerkandl'nin sözü edilen eserinden hareketle, onun "za.Jıi.r
batın"14 ilişkisi ile ilgili düşünce ve görüşlerini ortaya koymaya çalışacağız. Ancak da
ha önce, batın kavramı üzerinde kısaca durmakta yarar görüyoruz:
Bilindiği gibi batın kelimesinin masdan batn ve but:Un'dur. Lügatte "gizli ol
mak; bilmek, bir şeyin iç yüzüne ve bir kimsenin sırlarma v.lkıf olmak" manalarma
gelir. Zab.ir kavramı ise zuhılr kökünden gelmekte ve "açık ve ılşikar olmak", "mut
tali olmak" gibi anlamları vardır: Bu iki kavram birbirinin zıddı olarak kııllanılmak
tadır15. Batın, yalnız kabiliyeri olanlar tarafindan anlaşılan gizli m:1na, sır ve lıaklkat
olarak ta iade edilmektedir16. Allah'ın güzel isimlerinden olan bu isimler/kavram
lar ayetlerde ve hadislerde geçmektedir17.
Zdhir-Bitın Bilgisi18
Mutasavvıflara göre batın ilminassların derin ve ince man:llarından ibarettir.
İslam'dan ayrı ve onun dışında bir ilim değildir. Hz. Peygamber tarafindan bazı sa
h:lbliere öğretilmiştir. Nitekim, sırdaşı Huzeyfe b. Yem:ln'a bazı sırları verdiği; Ebu
Hureyre'nin "Hz. Peygamber'den iki ilim öğrendim; birini yaydım, öbürünü. saklı tııttıım., onu da yaysaydım başımı .kcserlerdi."19 dediği bilinmektedir. Hz. Peygam
ber'in dinde fukih olması için dua ettiği İbn Abbas'ın ilminin de batın ilmi olduğu
söylenir20. Güneyd-i Bağdam'ye göre Hz. Mftsa'nın Hızır'dan öğrendiği "ledün il
mı.,21 ile Hz. Ali'nin öğrendiği ilim ayru şeydir, b:ltın ilmidir. Serrac'a göre
Kur'an'ın, hadisin ve İslam'ın da z:lhir ve.batını vardır22 . Geniş anlamıyla şeriat ilmi
169
bu ikisini de ihtiva eder. Nitekim sılfilere göre, "Allah size dhir ve b!tınnimetleri
ni bol bol vermiştir"23 mea.Iindeki ayette bu hususa işaret edilmek-tedir. Cibril hadi
sinde sözü edilen "İslam" zamı., "iman" ba.tındır; "ihsan" ise zamrve ba.tın hakikat
lerinin birliğidir24.
ZMıir 41im1erinin b!tın ilmine bakışı
Zlliir llimlerinin, batın ilminin varlığını kabul etmeleri, daha çok Gazzau'den
sonra ve onun etkisiyle olmuştur. Ancak kelamcılar, bilgi kaynağı olarak akıl ve beş
duyu ile haber-i sadık olarak ele aldıkları peygamberlere gelen vahiy ve ilhamı kabul
ederken; mutasavvıfların keşf, ilham ve batın ilmi gibi deyimlerle ifade ettikleri sub
jektif bilgileri vehim ve kuruntulardan ayırabilmek için, -birçok sfrfi gibi- bunların
Kitap ve Sünnet' e uygun olmaları şartını öne sürer ve o şekilde bilgi kaynağı olarak
kabul ederler. İbnü'l-Cevzi, illiamın mümkün olduğunu kabul ederken, İbn Tey
miyye de Mecmuu Perava'da batın ilminin "imanın gizli hakikaderini bilmek" arıla
rnma geldiğini söyler. Bununla birlikte, İbn Teymiyye gibi bazı kelamcıların muta
savvıfları aşırı bir şekilde eleştirdiği bilinen bir gerçektir. O, batınilmini doğrudan
doğruya Allah'tan aldıkları bilgiler olduğunu öne süren İbnü'l-Arabi 'gibi bazı mu
tasavvıfları "mülhid" olarakniteler25 . G~zau'yi Mişkatü'l-envılr'daki görüşlerini de
lil göstererek sılfilerin gizli bilgilerini vahye denk tutmakla suçlar26 .
Sonuç olarak tekrar ifade etmek gerekirse, zlliir llimlerinin batın ilmine yakli
şımı, bir çok sfrfinin de katıldığı gibi, şer'i ölçülere uygun olmak koşuluyla müsbettir.
ZMıir ilmi ile M tın ilmi çe1işir .mi?
Zlliir ile batının çelişip çelişınediği konusu tartışılmıştır. Çünkü meşru çerçe
vede batıni bir ilmin varlığı kabul edildikten sonra zaman zaman "şathiyyaf' türün
den taşkınlıklara kadar varan sözlerle ifade edilen düşüncelerin "ba.tın ilmi" olarak
takdim edildiği görülebilmektedir. Ancak bu tür taşkınlıklar bütün zlliir llimleri ta
rafından İslam'ın zarun hükümlerine ve temel esaslarına aykırı bulunarak reddedildi
ği gibi, birçok mutasaVVlf tarafından da kabul edilemez bulunmuştur. Nitekim Ebu
Said el-Harraz, Hücvm, Gazzau, Sühreverdi gibi birçok sfrfi, "zamre ayları düşen
her ba.tın batıldır" kaidesini benimsemişlerdir. Bu nedenle ikisi arasında bir çelişki
nin bulunması söz konusu değildir. Şayet var ise, o tür bir batıni bilgi batıldır. Ancak Hz.Musa ile Hızır'ın bilgilerinde durum farklıdır27.
170
Bu kısa değerlendirmeler ışığında şimdi müelli:fimizin ba~ ilmi ile ilgili yapacağı yorumlara bakalım:
, Semerkarıcü, Keşfii.'l-esclr adlı eserinde, önce ilmin şerefi ve :llimin diğer in-
sanlardarı üstünlüklerini anlatır. timden m aksadın amn oları alim olduğunu, ilmiyle
amel etmeyenincibil hatta daha aşağı bir konumunda bulunduğunu befutir28. Son
ra ilmin mutasavvı:flarca yaygın olarak benimsenen tasnifini verir29 ve bunların tahsilinin gerekliliğine işaret eder.
Marnet olmaksızın yalnız zaJıirilmiyle ha.klkat bilgisine lllaşılamayacağını söyleyen müellif, onun Şeriat ve marifet'in birleşmesiyle elde edilebileceğini ifade eder ve şunları söyler:
"Allah'ı tanımayarı O'na nasıl ibadet edecek? Marifet arıcak, kalp aynasındaki nefs perdelerinin kalkmasıyla elde edilebilir. Marifet, Allah'ın, sıf.ı.tlarını ve Zat'ını tanımak şeklinde iki kısımdır. O'nun sıf.ı.tlarını tanımak cisim içindir ve her iki dünyada da olabilir. Fakat Zat'ını tanımak, yalnızca kudsi ruh için geçerli ve ahirette mümkündür. Her iki marifete ermek, zahir ve batın ilmini tahsil ile mümkündür. Önce şeriat
ilmine/zahiri ilnie, andarı sonra da marifetjbatın ilmine sahip olmak gerekir"30.
"Kul hangi sath.ada olursa olsun, emir ve lıehiyleri yerine getirmek ve ne/Se
muhalefet etmekle yükümlüdür" diyen Semerkarıcİl, şeriat, tarikat, m:J.rifet ve haki
kat sahalarında nefSin durumu ile ilgili şu tespitlerde bulunur:
"Ne:fis, şeriat sahasında daima muhalefete teşvik eder. Tarikat slliasında ise, velayet ve nübüvvet davasında bulundurur. Marnet alarıında da, gizli şirke sevk eder
ve ne:fis "Hev:imıı tann edineni gördün mü1"31 ayetinin işaret ettiği gibi rablik davasında bulunur. Haklkat slliasına gelince, burada kul, ne:fis ve " .. Senin izzet ve şerefine andolsun ki, iblaslı .k.uliann Mriç onların hepsini saptıracağım" 32 diyen şeyta
nın bir tesiri olmadığı için husfunetten kurtulur ve ihlasa erer"33.
Tasavvuf literatüründe anlaşıldığı şekliyle haklkate ulaşamayarı kimsenin gerçek manada ihlaslı olamayacağını söyleyen Semerkarıcü, bu düşüncesini şu gerekçelere dayarıdınr:
"Çünkü beşeri sıf.ı.tlar, yalnız Ehadi Zat tecellileriyle yok olur. Cehalet arıcak
171
Zat'ı bilmekle ortadan kalkar. Allah vasıtasız olarak katından "lcdün ilmi" verir. Allah'ı yine kendisinin birdirmesi ile tanır ve ibadet eder. Orada kudsi ruhları müş:llie
de eder. Cenab-ı Hakk'ın: "Onlar ne güzel arkad.aştır"34 buyurduğu gibi, peygamberi Hz. Mııbammed'i tanır, bütün peygamberlerle konuşur, onlar kendisine ebedl
visili müjdelerler"35.
Böyle bir ilıne ulaşamayan kimsenin gerçek manada ;ilim alamadığını söyleyen Semerkandl, rı1hanl derecelere çıkamamış, sadece z:lliirle amel etmiş bir kimsenin, z:lliirl ilirnde takılıp kalması halinde mükafatının yalnız cennet olduğunu ifade . eder ve mücerred z:lliir ilniiyle ku ds ve kur b et haremine girilemiyeceğini söyler ve şu açıklamayı getirir:
"Çünkü, harem tayan!n ;llemidir, uçularak gidilir. Kuş nasıl iki kanadıyla uçuyorsa, a.timin de iki kanada ihtiyacı vardır. Kul, rUlıanl aJ.emlere, ancak za.Jıir ve batm
ilimleriyle am el ederse ulaşabilir"36.
Semerkandl hakikat ilmine ulaşmak iç:in gerekenin ve olmazsa olmaz kabul et
tiği şartın "tevbe-i nasılh. "37 ve ehil bir kimseden alınacak "telkin"38 olduğunu söyledikten sonra şu değerlendirmeyi yapar:
"Allah Teaia: " ... Ve anJan 12kvi kelimesine bağladı."39 buyurmuştur. Yani, masivadan arınmış, temiz bir kalpten alınmak şartıyla "la ilah e illallah" kelimesini onlara ilzam etmiştir, demektir. Yoksa, herkesin ağzından çıkan la:fiz değil. Lafizlar ~ir
olsa da mana farklıdır. Çünkü kalp, tevhidi, diri bir kalpten alırsa diri; ölü bir kalpten alırsa ölü olur, toprak gibi birşey bitirmez. Bu nedenle Kur'an-ı Kerim'de "tev
hid" kelimesi iki şekilde gelmiştir. Birincisi, "Onlara. Allah'dan başkatann yak dcnil- · diğinde kibirlenirlerdi. " 40 ayetinde olduğu gibi z:lliir! kavle bitişik olarak gelendir41 •
Bu avam hakkındadır. İkincisi ise "Bilesin ki Allah'tan başka tann yoktur. "42 ayetidir. Haklkl ilm e bitişik olarak gelmiştir. Burada kasdedilen telkin, ikinci ayette geçen
telkindir ve o havas içindir"43.
Muhabbetull:lli'a ulaşmak için nefsin; emınare44, levvame45 ve mülhime46 gi
bi boyutlarını aşması, ihtiyaçtan :fuzla yemek, içmek ve uyumak gibi hayvan!; kendini beğenme, hased etme ve kin besleme gibi şeyclni; öfke, küfiir ve vurup kırma gi
bi vahşi huylardan arınmasının gerekliliği üzerinde durur. Bu tür kötü haslerlerden
172
temizlerrenler için "mutahher" ve "tevvab" kavramlarının kullaruldığını ifade eder ve
buna delil olarak, "Allah TcW. çokça tövbe ede.nleri ve temizlenenleri sever"47 aye
tini getirir. Bu kavramları da şu şekilde açıklar:
"Sadece günahlarından tevbe eden bir kişiiçin tevvab clblrikııllanılmaz. Çün
kü müb:1lağa ifade etmektedir. Yalnızca z:lliiri günahlardan tevbe eden bir kimse, otu
keserek kökünü yerde bırakan kimse· gibidir. Kökünden koparnlmayan ot, nasıl tek
rar bitecekse ve hatta daha gür alacaksa; kötü huylardan tamamen vazgeçmeyen
kimse de aynen onun gibidir. Oysa "tevvab", kötü huylarını kökünden tamamen ka
zıyan kimsedir ve onların tekrar bitmesi çok nadir olur. " 48
Tevbeyi de avaının ve havassın tevbesi olmak üzere iki kısımda inceleyen Se
merkancü, avaının tevbesini; masiyerten itaata; çirkin davranışlardan, övülen davra
nışlara yönelmek olarak görür ve cehennemden kaçıp, cennete sığınınaya benzetir.
Böyle bir tevbede, kişinin beden rabatından uzaklaşması, zikir ve mücahede ile nef
si eğitmesi vardır.
Havass'ın tevbesini ise, hasemttan marifete; dereclttan kurbete; nefsarn lez
zetlerden rUharn lezzetlere yönelme olarak gören Semerkancü, bu tür bir tevbenin
neticesinde masivayı terkedip Allah ile ünsiyet kurmak ve ayne'l-yakln. ile O'na bak
mak gibi kazanımların elde edileceğini, bunun ise sadece k:1mil bir mürşidin tel.ldniy
le mümkün olabileceğini tilipierine söyler.49
Semerkancü'nin tefekkür boyutundaki zamr-Mtın ilişkisi ile ilgili düşünceleri
ni kısaca ifade ettikten sonra, arneli boyuta yansımasını göreliİn:
Tahiret
Z:lliiri ve batı.nl olmak üzere iki çeşit temizlik50 olduğunu söyleyen Semerkan
cü, z:lliiri tahireti sağlayan şeyin, şeriatın vasfettiği ölçüdeki bir su; batı.nl tahireti
sağ].ayanın ise tevbe, telkin, t:asfi.ye51 ve sülı1k!'2 olduğunu ifade eder.
Semerkancü, batın abdestinin, kibir, kendini beğenme, hased, kin, gıybet, de
dikodu, iftira, yalan, hıyanet vb. :fiillerle bozulduğunu ve yenilenmesinin gerektiğini
belirttikten sonra şöyle devam eder:
173
"Bat:ınl abdest, kötülüklerden iblaslı olarak tevbe etmek, pişmanlık duymak ve
istiğfar ederek inab&3yi yenilemekle elde edilir. rif, namazının tim olması için, bu tür
Mederden revbesini muhafaza etmelidir. Zab:ir abdesti ve namazı günde beş vakit ol
duğu halde, batın abdesti ve namazı gece gündüz, bütün hayat boyu süreklidir."54
Namaz
"Ey tm!n edenler! Namaziara ve bilhassa orta namaza devam edin. "55 aye
tinde zikredilen 'namaz' kavramından maksadın, kıyam, kıraat, rükıl', sücıld, kuıld, ses ve lafiz gibi bederli olarak yapılan dış azilara ait rukünler olduğunu söyleyen Se
merkancü, kelimenin bu yüzden ayette çoğu1 olarak zikredildiğini belirtir. Orta na
maz' dan muradın da kalb namazı olduğunu söyler ve bunu şu şekilde açıklar:
"Çünkü kalb, vücudun Orta yerinde, sağı ile solu, aln ile üstü ve saadet ile şe
kiveti arasında yaranlmışnr. Nitekim Hz. Peygamber: "Adcmoğullar.ının kalblcr:i. 'n-'--A-' iki ., rf d Ü kalb1....: ~-A:~ gib' • • • • " 56 b .na.uwaı.ım par.m.agı. arasın_a_ır. , :u;;r.ı...,~ ı evınp çevım. uyur-
muşnır. Buradaki iki parmaktan maksat, kahrve lütufsıfadarıdır. Bu ayet ve hadisten anlaşıldığı üzre asıl olan kalb namazıdır. Kulun bu namazdan gifil kalması, diğer be- ·
dem namazları da ifsad eder. Çünkü kalb asıldır ve diğerleri ona tabidir. Bu hususta
Hz. Peygamber: "Bedende bir et parçası vardır ki o iyi ohırsa biitiin beden iyi ahır, o bozuhırsa biitiin beden bozuhır. Bi1m.iş ohın ki, o kalbdir"57 buyurmuşnır. "58
Müellifimiz, Şeriat namazının belli vakiderde, günde beş def'a riya ve gösterişten uzak olarak edi edildiğini, imama uyarak, cimide cemiade kılınmasının sün
net olduğunu ifade ettikten sonra tarikat namazını da şu şekilde yorumlar:
"Tarikat namazı müebbettir, ömür boyudur. Onun mescidi, kalb; cemaati, li
san-ı batınla tevhid isimlerinin zikriyle meşgu1 bu1unan banıll kuvvederin ictiması;
imann fuad59daki şevk; kıblesi -ki gerçek kıble budur- Ahadiyye ve Cema.J-i Samediyye mertebesidir. J(aJb ve ruh daiml olarak bu namazla meşgu1dür. Çünkü kalb
uyumaz ve ölmez. Ve o uyku ile uyanıklık halinde ses, kıyam, rükıl' ve kuıld olmaksızın kalb zikriyle meşgu1dür. Hz. Peygamber'e uyarak, Allah'a "Ancak sana ibAdet eder ve ancak senden yardım dilcriz"60 hitabında bu1unur. Beydav1 tefSirinde, bu ayet
te, irifin halinin gaybetten huzura/hazrete intikiline işaret vardır61 , denilmiştir. "62
174
Şeriat namazı ile tarikat namazı zabiren ve batmen birleştiği zaman namaz,
"salat-ı cimme" olur ki kurbet ve derecede ecri çok büyüktür.63 Böyle bir kimse za
hirde "abid"64, batında "arif'65 olur. Tarikatnamazıkalb diriliği ile olmazsa, namaz
noksan olur ve e eri kurbet cinsinden değil, sadece derece olarak verilir66•
Onıç
Şeriat orucunu, gündüzleri yeme içme ve cins! münasebetten uzak durmak;
tarikat orucunu da, bütün organları, kendini beğenme, kibir, cimrilik vb. kötü lıuy
lardan, her türlü haram ve nelıiyden zilıiren ve batmen uzak tutmak olarak iffide
eden Semerkandl, konuya şu şekilde açıklık getirir:
"Çünkü bunların hepsi t:arlkat orucunu bozan şeylerdir. Diğer yandan şeriat
orucu belli bir süreye tabi, tarikat orucu ise ebedldir. Bütün bir ömür tutulması ge
rekir. Peygamber ( a.s.): "Nice oruç tutan vardır ki, olann .lcln. sMece aç ve susuz kalmaktanib!rettir"67 buyurmaktadır. Bu nedenle bazı kişilerin iftarla orucunu açtıkla
n, bazılarının ise iftara rağmen oruçlarını devam ettirdikleri yini vücud azilarını gü
nalılardan koruyup, insanlara ezadan uzak durdukları söylenir. Bu şekilde tutulan bir
orucun mülcifatı "Oruç benim içindir. Mül.cl.fatını da ben veririm"68 hadisinde im
de edildiği gibi sınırsızdır.
"Şeriat ehli, "Oruçlu için iki sevinç vardır. Birisi iftk anında, diğeri de m'yetıımh amndadır. "69 hadisinde geçen "ift:ar" kavramını ) güneş batımında yemek ye
mek; "ru'yet"i ise bayram gecesi hillli görmek, şeklinde yorumlamıştır. Tarikat ehli
de buna ilave olarak, birincisini Cennet' e girince oradaki nlınetlerden tatmak; ikin
cisini ise, kıyamet günü Allalı'a kavuşma olarak iffide etmiştir."70
Haldkatorucunu da, gönlü masiva sevgisinden uzak tutmak ve Allalı'ın dışın
daki şeylere sevgiden kalbi korumak olarak tanunlayan Semerkandl, konuyu şu şekil
de tamamlar:
"Sır, Allalı'ın nılrundandır ve O'ndan başkasına meyletmez. Onun için, dün
yada da ukbada da O'ndan başka sevgili, arzu duyulan ve istenen bir şey yoktur. Eğer
hakikat orucuna niyetlerren bir kimse dünyada iken Allalı'tan başka bir şeye sevgi
beslerse orucu bozulmuş olur ve kazası gerekir. Bu orucun kazası Allalı'ın mulıab-
175
betine dönüş ve O'na vusla.t?1 arzusuyla yarup tutuşmaktır. Miil.cl:fatı. ise ahirette Al
lah Teata'ya kavuşli\aktır"n.
Gazzan'nin bu konudaki yaklaşımı da benzer şekildedir. O, Avam (umıJ.mun oructı)nu, yemek içmek ve cinsi münasebetten uzak durmak olarak; bavassın (husu
sun) orucunu, avamorucuna Mve olarak gözü, kulağı, dili, eli, ayağı ve diğer azaları günalıtan korumak; peygamberler, sıdclıklar mertebesinde olan havassü'l-bavassın
(husı1sü'l-husı1s) orucunu da avam ve havassın orucuna ilave olarak kalbini dünyevi
· düşüncelerden sıyırmak, Allah'a tamamen bağlanmak olarak tanımlar73 .
Zekat
Şeriat zekatı.m, dünya kazancının belli bir miktarını her yıl bir dem muayyen
bir zamanda gereken yerlere vermek; tarikat zekatını ise, abiret kazancının bir kısmını Allah rızası için din fakirlerine ve abiret miskinlerine bağışlamak olarak tanımlayan Semerkandl, bu görüşünü ise şu şekilde. temellendirir:
"Kur'an-ı Kerlm'de: "Sadakalar sadece fakirierin ve miskinlerin ... hakk.ıdır."74
buyrulmaktadır. yette, zekat ""sadaka"75 olarak i:tade edilmiştir. Ona "sadaka" de
nilmesinin sebebi ise,fakirlerin eline ulaşmadan Allah katına ulaşmasıdır. Bundan da
murad, Allah'ın onu kabUl etmesidir.
Tarikat zekatı ebedldir. Çünkü abiret kazancından Allah rızası için günahkar
lara76 verilmesidir. Bu durumda Allah Tea.Ia, namaz, oruç, zekat, hac, tesbih, teh111, tilavet ve sebavet gibi şeylerin sevabmdan dolayı onlara mağfiret eder. Çünkü onlar,
hasenatırun bütün sevabını bağışlayarak iflas etmiş hale düşerler. Allah Teaıa ise se
haveti ve bu anlamdaki iflası sever. Çünkü kulun kendisi de, sabib olduklan da mev
lasınındır. Mevıa ise kıyamet günü her iyiliği on misliyle miil.cl:fatlandırır77.
Zekatın diğer bir manası da kalbin nefSanı sıfutlardan temizlenmesidir. Kur'an-ı Kerim' de: "Kim.Allah'akarz-ıhasen verirse, Allah onun bu.karzını.kat.kat arttır.ır"78 buyrulur. Buradaki "karz"dan murad; hasenatın Allah yolunda, herhangi bir minnet olmaksızın, yalnız O'nun rızası için, yaratı.klarına "ihsan" olarak vermek
tir. "Sadakalarınızı minnet ve eza ile yok etmeyin"79 ayetinde buyrulduğu gibi veri
len sadakalar için dünyada bir karşılık beklenmemelidir. Çünkü bunlar Allah yolun-
176
da yapılan harcamalar olup birr'in anahtarı durumundadır. Nitekim "Sevdiğiniz şey-.
leriAllah yolu.n.da..inBk. etmedikçe "birr"80e ulaşamazsmız"81 buyrulmuştur."
Hac
Şeriat ve tarikat haccı olmak üzere iki türlü hac olduğunu belirten S emerkancil, Şeriat haccını, şart ve erlclnına uygun ci larak beytullahı ziyaret etmek şeklinde ta
nımlar. Şartlarda her hangi bir eksiklik olursa, elde edilecek sevabında82 eksik olaca
ğını ve Kur'an'da haccın tamamlanmasının emredildiğini 83 söyler.
S emerkancil haccın furz ve vaciplerin.i zikrettikten sonra, şartlarına uygun olarak yapılan bir haccın sevabının cehennemden kurtuluşa ve .AII.ah'ın kalırından da
emin olmaya vesile olacağını söyler ve buna delil olarak ta Kur•an-ı Kerim'de ki "Kim oraya. girerse cmniyyet:tcdir"84 ayetini gösterir. Daha sonra, taftkat haccını85 ise şu şekilde açıklar:
"Tarikat haccının yol azığı ve bineğikonumunda yapılacak ilk şey, telkin sahibine yönelmek ve ondan telkin almaktır. Bundan sonra, kalb hayatiyer kazanıncaya kadar dille zikre devam etmek ve zikrin. manasını düşünmekı:ir. Sonra esma-i s.ıfata sarılarak yakine erinceye, Allah Tem'nın İbrab..inı ve İsmail'e önce IG.be'yi temizlemelerini emrederek: "İbrihim ve İsoWJ.'e tav!f ed.enlcr, ~ete .ka.panan)ar, ru.kı1 ve secde ed.en1.cr için beytimi temiz tutun, diye emretm.iştik" buyurduğu gibi, 86 Sır
IG.besi'ni Cemal sıfutlarının nılrlarıyla temizleyineeye kadar batııli zikirle meşgUl ol
mak gerekir."87
"Uhir übesinin temizliği, mahltikattan arınması, tawfedcnler içindir. Bitm übesinin temizliği ise ya.ra.tıcının nazar etmesi içindir. Bu nedenle onun temizliği
. daha öncmli.cür" diyen Semerkandl, bunun en güzel şeklinin kalbin masivadan te
mizlenip, rUh-ı kudsi nılruyla ilirama girmek olduğunu söyler ve sırasıyla neler yapılacağını şu şekilde ifade eder:
"Sonra kalb kabesine girmek, arkasından ikincı-s~ ismi zikrederek kudU.m ta-.
van yapmak, müniclt yeri olan kalb .A.rata.tına çıkmak ve orada üçüncü_89 ve dördün-. .
cü90 is.ınl zikrederek vakfe yapmak, sonra beşincı91 ve altıncı92 ismi cem' ederek fuad Müzdelife'sine gitmek, daha sonra iki harem arasında bulunan sır Mina'sına var-
177
mak, ikisi arasında vakfetmek ve arkasıncian yedincı93 ismi zikrederek nefs-i mutma
inneyi kurban etmektir. Çünkü bu yedinci isim hem ism-i fenadır ve hem de kü:fr hi
clbını ortadan kaldıran isimdir. Sonra sekizincP4 ismi zikrederek rUh-ı Kudsi'nin ba
şını beşert sıfatiardan traş etmek, daha sonra dokuzuncu ismi zikrederek Sır Harem'ine girmek, sonra :lkıfeynin ru'yetine vasıl olup, onllilcu ismi zikretmek sılretiyle kurbet ve üns bisa.tında ttikafa girmek, sonra bili keyf ve ıa teşbih Samed cemlli
ni görmek, sonra onbirinci ismi zikrederek yed( defa tavaf etmek ve Allah' ın: "Ve Rabbieri anlarasak temiz bir içecek içirdi"95 buyurduğu gibi kudret elinden hiç bir
gözün görmediği, hiç bir kulağın işitınediği ve hiç bir beşerin kalbine gelmediği şe
kilde su içmektir. .
Sonra O'nun yüzündeki örtü kalkar ve nılruyla müşab.ede gerçekleşir. Bu ka
vuşmanın manevi ~evıdnden dolayı kulun kalbinde herhangi bir korku meydana gel
mez. Daha sonra tevhid isimlerini tekrar ederek seyyiatıhasenatla değiştirilir. Nitekim Kur'an:ıKerlın'de: "Ancak tcvbe ve~ edip, iyi davranışta bu)ıınanlar başkadır; Al
lah aniann kötiilitklerioi iyiliklere çevirir ... "96 buyrulınaktadır. Kul bundan sonra nef
sarn tasarruflardan kurtuı;rr, korku ve üzüntüden emin olur. "Bilesiniz ki .Allah'm dostlaniçinkorkııyOktıır. Onlar üzüliı:ı.ezlc:t dc"97 ayetinin manisı budur. Elbette ki onların korku ve üzüntüden uzak kalışları Allah'ın Eı.z1 ve keremi sayesindedir.
Sonra bütün isimleri zikrederek sadr tavafuıı yaparve"-~n sonunda da onikinci ismi zikrederek alısen-i takvim üzre yaldn alemine bağlı bulıitıan kuds alemindeki
asil vatanına dÖner. Bunlar dilin döndüğü ve aklın erdiği kadar yapılan yorumlardır. Bunun ötesinde söz söylemek ise imkansızdır. Çünkü, lisan ve akıl sınırlarının dışın
da bulunanları kavramak mümkün değildir. "98
Kur'an -ı Kerim' de "Dilediklerinin dışındakiler O'nun ilminden hiç bir şey clde edemezler"99 ayetinde "diledikleri" kelimesinden muradın, peygamberler ve veiller olduğunu vurgulayan Semerkandl, Allah'ın gizliyi de, gizlinin gizlisini de bildi
ğini ifade ederek konuyu tamamlarıoo.
Yukanda verilen örneklerden de anlaşılacağı gibi, Semerkandl'nin J(t:şfii'l-esrar'ında, zahir-batın ilişkisi deogelidir. Onun, batınilmini zahir ilmi üzerine bina ettiği, birini diğeri
ne alternatif yapmadığı, Kitap ve Sünnet çizgisinde bir anlayışa sahip olduğu görülmektedir.
178
Dipnotlar
1 Yılmaz, H. Kamil, Anahatlanyla Tasavvufve Tarikatlar, İstanbul1994, s.19.
2 Yılmaz, H. Kamil, a.g.e., s. 30 vd.
3 Ateş, Süleyman, İşan Tefsir Okulıı, İstanbul1998, s. 330.
4 Sehl b. Abdullah Tüsterl gibi batıni düşüncenin etkisi altında kalan sU.füer de olm~tur. bk.
Ateş, Ahmed, "Batıniye", İA., II, 339-342.
5 Batıniyye ile ilgili bilgi için bk.. Avni İlhan, "Batıniyye", DİA, V,90-194.
6 Bk.. Yılmaz, H. Kamil, Tasavvufi Hadis Şerhleri, İstanbul1990.
7 Yılmaz, H. Kamil, Anahatlanyla TasaVvurve Tarikatlııi, s. 63-64.
8 Tam adı.Al:teddin Ali b. Yahya es-Semerkandi'dir. Hac mün:1sebetiyle gittiği Mekke ve
Medine'de bir müddet kaldıktan sonra Semerkand'a döndü. Daha sonra Anadolu'ya gelen ve
Urende (Karam.an)'ye yerleşen Semerkandi, 150 yaşlannda iken, burada vefat ettiği için
"K.aramani" nisbesiyle de anılır. Hayatı hakkında kaynaklanmızda fazla bilgi yo~. bk. Katib
Çelebi, Keşfii'z-ZÜnU.n, I, 225; Bağdadi, Hediyyetü'Hrifiıı, I, 733; Mustafa, Kara, Bursa'da
Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa 1993, I, 73 vd. Ayrıca tarikatıyla ilgili olarak bk. Reşat Öngören,
XVI.Asırda Anadolu'da Tasavvuf (Basılınamış Doktora Tezi), İstanbul1996, s. 175-176.
9 Risıllenin kiJ:ne :1id olduğu hususunda ihtiliifvarsa da, seyr u sülllk erbabma önelnıi bilgiler
verdiği muhakkaktır. Kimlere nisbet edildiği hususunda bk.. Necdet Tosun, "İbn Arabi öncesi
Tasavvuf'ta Halvet ve Uzlet " (Basılınamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbull995.
10 Ali Semerkandi'ye nisbet edilen "Keşfii'l-esclr" m müellif nüslıasma ulaşılamadı.
Görebildiğimiz en eski nüsha; Süleymaniye Ktp. M. Hafid Efendi, 452/1'de kayıtlı bulıman
nüshadır. Diğer nüshalar ve edisyon kritikli metin için bk. Ramazan Musln, "Ali Semerkandi
ve Keşfii'l-esrar Adlı Eseri (Mezuniyet" Tezi), DİB. Haseki Eğitim Merkezi, İstanbul1997.
11 Bk.. &rnl.c, el-Iiiına', Mısır 1960, s. 43; EbU Tllib el-Mek.ki, Kıltü'l-kııltib, Beyrut 1995, I, 287 vd.
12 Bk. Gazzan, İhyau ultimi'd-din, Beyrut ts., I, 25-27, 115 vd.,133 vd., 187 vd., 207 vd., 214 vd.
13 Bk. Gazzan, a.g.e., I, 25-26.
14 Esma-i hüsna'daki zıt isimler, esınailln mazhan olan bu varlık ruemindeki ZaJıir-Batın gibi
zıtlıklann kaynağıdır. Bu zıtlıklar zuhUnın en aşağı mertebesi olan şehadet rueminde tam
manasıyla mevcuttur. Allah "ism-i clmi"inde, Alıadiyyet ve Vaiıidiyyet mertebesinde ise
zıtlıklar ortadan kalkar. Mevlana'nın ifadesiyle renkler renksizliğe ulaşınca bütün tezadlar,
zıtlıklar ve kavgalar yok olur. Tasavvuf ebline göre zıtlıklar şeJıadet mertchesinde kalarak çözülmez. bk. Mustafa Tahralı, "Fustisü'l-hikem, Şerhive Vahdet-i vüctid ile Alakah Bazı
Mes'eleler", A. Avni Knnuk, Fustisü'l-hikem Tercemeve Şerhi, İstanbull987, I, s. XLIV.
15 Daha geniş bilgi için b k. Ragıb el-İsfah:1ni, el-Müfredat, Beyrut&Dimaşk 1997, "btn" md.;
İbn Manztir, Lisanü'l-Arab, I-XV, Beyrut, ts.,"btn" md.; Firuzabadi Ebu't-TaJıir,
el-Kamtisu'l-mulıit, Beyrut 1986, "btn", "batın" mdleri.
179
16 Bk. Ahmed Ateş, "B:1tın", -İA., I-VIIT, İstanbııl1940-88.
17 B:1tın kelimesinin çeşitli anlamlan ve yorumlan için b k. Bekir Topaloğlu, "B:1tın", DİA., İstanbııl1988 ,__
18 Bu kavramlarla ilgili olarak zıtlıir ve b:1tın ilminden bahsedilir. Bu görüş ilk def.ı Şiiler
tarafindan ortaya a~tır. Onlann b:1tın1 ilim anlayışlan, şer'i hükümlerden çok imlmet ve
siyaset konulanyla smırlı kalmıştır. Tasavvuf düşüncesinde ise onlardan tamamen f.ırklı bir
bağlamda ele alınmıştır.Mutasavvıflar dini ilimleri biri ziliir, diğeri Htm, olmak üzere ikiye
ayınr; hadis, :fikıh ve keJam gibi ilimlere zıtlıir ilimleri, tasavvufa da b:1tın ilmi adını verirler.
Z:lliiri ilimlerle meşgul olanlara zıtlıir ıılem:1sı, rüsUm ıılem:1sı ve ehl-i zıtlıir, kendilerine de
b:1tın ıılem:1sı ve ehl-i b:1tın derler.bk. Uludağ, Süleyman, "B:1tın İlıni", DİA. V, 188.
19 Bulıarl, İlim 42.
20 Bk. Uludağ, Süleyman, "B:1tın İlıni", DİA.,V, 188.
21 Tasavvufta_ Allalı'tan vasıtasız gelen bilgi, ilham: bk. Süleyman Uludağ, Tasavvıif
Teriıııleri Sözlüğü, İstanbııl1991, s. 306; Ayrıca bk. el-Kehf 18/65.
22 Se.ırlc, el-Lümıl fi't-tasavvuf, 22.
23 Lokınan 31/20.
24 Mutasavvıflara göre naslardaki gizli romaları, ıoadederi romevi ve alıMki özünü, varlık ve
olaylarıo arkasındaki sırları açıklığa kavuşturan b:1tın ilmi gizlidir ve onu halka .açıklamak elli
değildir. Çünkü halk bu yüksek ilmi ve ondaki ince romaları ya anlayamaz veya yanlış anlar.
Bu yüzden b:1tın ilmi ancak zeki, yetenekli, istekli ve kalp gözü açık kimselere öğretilir.
Başlangıçta b:1tın ilminden sadece işket yolu ile bahsedilir, bu ilim açık şekilde iade
edilınezdi. B:1tın ilmini işuede değil sözle anlatan ilk sUfi Zünnlln. el-Mısrl (ö.245/859)'dir.
Fakat o bu ilmi sadece kendisine inananlara anlatınaktaydı. Cüneyd-i Bağd:1di bu ilmi malı
zenlerde öğretiyordu. Tasavvuf tariliinde b:1tın ilminden k:ürsülerde açıkça bahseden ilk sUfinin Şibli olduğu söylenir. Bununla beraber b:1tın ilmi geniş ölçüde her zaman gizli öğretilmiş, bu
anlayış tarika~da da devam etmiştir. bk. Uludağ, Süleyman, "B:1tın İlıni", DİA.,V, 188.
25 Bk. İbn Teymiyye, Mecınılu feclv:1, Riyad 1991, XI, 225-226.
26 Bk. Uludağ, Süleyman, "B:1tın İlıni", DİA., V, 189.
27 Bk. Uludağ, "B:1tın İlıni ",DİA., V, 189.
28 Semerkandi, Keşfii'l-esru, 2a.
29 Dört çeşit ilim vardır: Şeriatın zlliiri olan ~' nehiy ve diğer hükümler; Şeriatın b:1tını olan
tarikat ilmi; Tarikatın b:1tını olan marnet ilmi, B:1tınların b:1tını olan hakikat ilmi. bk.
Semerkandi, a.g.e., 6b. Ayrıca Gazzlli'd'e ilimtasnifiiçin bk. Gazzill, a.g.e., I, 20 vd.
30 Semerkandi, a.g.e. 3ab.
31 C:1siye, 45/23.
32 S:1d, 38/82-83.
180 .
33 Semerkandi, a.g.e., 7a.
34 Nıs:1, 4/69.
35 Semerkandi, a.g.e., 7a.
36 Airuyer.
37 Bir daha eski duruma dönmeme azmiyle yapılan samimi ve ciddi tevl:ie. bk. Uludağ, a.g.e., 4S6.
38 Tarikata yeni giren bir müride şeyhin zikir öğretmesi. bk. Uludağ, a.g.e., 4SO.
39 Fetih, 48/26.
40 Saffit, 37/35.
41 Semerkandi, a.g.e., vr.7b.
42 Muhammed, 47/19.
43 Semerkandi, a.g.e., Sa.
44 " ••• Çünkü Rabbimin acıyıp koruduğu hariç nefuı aşın şekilde kötülüğü emredicidir"
(Yusuf, 12/53) :1yetinin iş:1ret ettiği. kötüyü, günahı emreden nefuı.
45 "Kendini kınayan nefseyemin ederim ki ... " (Kıyamet, 75/2) :1yetinde işaret edilen kendini
kınayan, kötüleyen nefuı.
46 " •• .sonra ona kötülük duygusunu da sakınıp iyi olmayı da birlikte ilham edene yemin ederim
ki ... " :1yetinde belirtildiği gibi ilham ve keşfe mazhar olan nefuı.
47 Bakara, 2/222.
48 Semerkandi, a.g.e., vr. Sa.
49 Semerkandi, a.g.e., vr. Sb .
. 50 Gazzaıt ise taMreti, z:1hir temizliği, :1z:1ların günahtan temizliği, kalbin kötü huylardan
temizliği ve peygamberlerin ve sıddıklann temizliği olan sım m:1siv:1dan temizlemek gibi dört
kısımda mütlli eder. bk. Gazzill, a.g.e., I, 116.
51 Şeriat, m:1rifet: esaslan dahilinde kalbi temizleme. Mutasavvıfıara göre insan rUhu, bu aleme
melekiit: aleminden tertemiz olarak gelmiş, fakat dünya ve madde kiriyle pislenmiştir .. Eğer
tasfiye-i nefs ve tezkiye-i kalb yapılırsa rUhu ve kalbi örten kirler ve perdeler kalkar,
m:1nevi Memde iWU ve ezeli hıikikatler kavranır. bk. Uludağ, a.g.e., 470-471.
52 Hakk'a ermek için bir rehberin öncülüğünde ve denetiminde çıkılan mm evi ve rılhl yolculuk.
bk. Uludağ, a.g.e., 42S.
53 .Tevbe etme, işlenen günahlardan pişı;ı:ı.anlık. duyup Allah'a dönme. Allalı'a gönül verme,
halktan Hakk'a kaçma. bk. Uludağ, a.g.e., 246.
54 Semerkandi, a.g.e., 15b.
55 Bakara, 2/23S.
56 Müslim, Kader 17; İbn M:1ce, Dua 2; Müsıied, 2/16S .
. ısı
57 Müsned, 4/270.
58 Semerkandi, a.g.e., 16a.
59 Kalb, gönül. İ.!31ıl tecellileri teı:naşa ve seyretıne mahallidir. bk. Uludağ, a.g.e., 182.
6° Fatiha, 1/5.
61 Bk. Ömer b. Muhammed eş-Ş'ınlzi el-Beydavi, Envaru't-tenzil ve Esclru't-te'vil, Beyrut ts. s. 31.
62 Semerkandi, a.g.e., 16a.
63 Gazzlli, :fi.kıh ilminde kendisinden bahsedilmeyen niyet, ilılli ve huşıiun ince ve gizli manala
nndan bahseder. Namazın z:lliid erlclıııy!a batıııl sırlan üzerinde durur. bk. Gazzlli, a.g.e., I, 133.
64 ibadet ve amel eden, clatte bulunan. Cehennemden kıııtulmak ve cennete girmek için ibadet
eden, kendini farz ve name ibadetlere veren, kurtuluşu ibadette gören. bk. Uludağ, a.g.e., 15.
65 Allah Teaıa'nın kendi zatını, sıfatlannı, isimlerini ve :fiillerini müşahede ettirdiği kimse.
Müşahede ve temaşadan Msı! olan bilgiye mirifet; bu bilgiye sahip olan ş:ihsa da arif denir.
bk. Uludağ, a.g.e., 51-52.
66 Semerkandi, a.g.e., 15b-16a.
67 İbn Mace, Sıyam 21.
68 Buhari, Savın 2,Tevhid 35; Müslim, Sıyam 164-165; İbn Mke, Edeb 85.
69 N esai, Sıyam 41.
70 Semerkandi, a.g.e., 17a.-
7l Erişmek, erıiı.ek, varmak.. Tasavvufta, gaib olana (Hakk'a) ermek. Rılhen Hill'la ittisal
halinde olup kendinden geçmek, sevgiliye kavuşmak anlanılanna gelir. bk. Uludağ, a.g.e., 512.
72 Semerkandi, a.g.e., 17a-17b.
73 Daha geniş bilgi için bk. Gazzlli, a.g.e., I, 210.
74 Tevbe, 9 j60;
75 Sevap kazanmak ve karşılığını Allah'tan beklemek maksadıyla yapılan bağış, yardım.
bk. Uludağ, a.g.e., 409.
76 Manevi fakir.
77 Semerkandi, a.g.e., 17a.
78 Bakara, 2/245 ..
79 Bakara, 2/264.
80 Birr, imanda, ibadet ve ahlakta en doğru ve en güzel bir hayatı yaşamaktır. Böyle bir hayita
ulaşrrianın şartlanndan biri, kişinin sahip olduğu ve sevip bağlandığı şeyleri Allah yolunda
kullanmasıdır. Buıılar, servet, mevki, ilim ve beden kuvveti gibi maddi ve manevi imkanlardır.
81 .Aı-i İmran, 3/92
82 Semerkandi, a.g.e., 17a.
182
83 J?akara, 2/196.
84 Aı-i İmran, 3/97
85 Gazzill, "tarikat haca" tabirini kııllanmaz. Ancak hacda yapılınası gereken b:1t:ııll arnellerden
bahseder. bk. Gazzill, a.g.e., I, 237; Hacdaki m:1nevi inceliklerle ilgili olarakaynca bk. H:1ce
Muhammed Pars:1, Faslu'l-hıclb, (Tevhide Giriş, tre. AJiHüsrevoğlu), İstanbul1988, s.239-246.
86 Bakara, 2/125.
87 Semerkaııdi, a.g.e., 17b.
88 Allah
89HıJ.
90 el-Hak
91 el-Hay
92 el-Kayyıim
93 el-Kahlık
94 el-Vehh:1b, el-Fett:th, el-V:thid, el-Ehad, es-Samed. Sekiz- oniki arası isimler için bk.
Süleyman Uludağ, "Halvetiyye", DİA, XV, 394; Selçuk. Eraydııı, Tasavvufve Tarikatlar,
İstanbul1994, s. 390.
95 İns:tn, 76/21.
96 Furk:tn, 25;70.
97 Yıinus, 10/62.
98 Semerkaııdi, a.g.e., 18b.
99 Bakara, 2/255.
100 Semerkaııdi, a.g.e.,18b.
BİBLİYOGRAFYA
Ahmed b. Haııbe4 el-Müsned, I-IV, Mısır 1313.
Ateş, Ahmed; "B:1tı.n", "B:1tıniye", İslamAnsiklopedisi (İA.), I-VIII, İstaııbul1940-88.
Ateş, Süleyman; İşm Tefsir Okulu, İstanbul1998.
Bağd:tdi, İsmail Paşa; Hediyyetü'l-riflnn, HI, İstaııbul1951
Beyz:ivl, Ömer b. Muhammed eş-Ş'ıcl.zi, Env:1ru't-tenzil ve esr:1ru't-te'vil, Beyrut, ts.
183
Buhlrl, Muhammed b.İsmai.l b .İbrahim; cl-amiu's-Sahllı, I- VIII, el-Mektebetü'l-İsl3miyye,
İstanbul, ts.
Eraydın Selçuk, Tasavvufve Tarikatlar, İstanbul1994.
Ebu Nasr Sernk, el-Lüma' :fi't-tasavvuf, Mısır 1960.
Ebu Tllib el-Mekld, Kı1tü'l-kııl1lb, I-II, Beynıt 1995.
Ftnızab:idi Ebu't-Tlliir, el-Krunftsu'l-muhit, Beynıt 1986.
GazzaJi, Muhammed; İhy:iu ulılmi'd-din, I-V, Beymt ts.
İbn M:ice, Muhammed b. Yezid cl-Kazvini; es-Sünen, I-II, cl-Mektebetü'l-İslamiyye,İstanbul ts.
İbn Manzı1r, Li.sruıü'l-Arab, I-XV, Beynıt, ts.
İbn Teymiyye, Mecmuu fet:iv:i, Riyad 1991.
İlhan, Avni; "B:itıniyye", Diyanet İslam Ansildopedisi (DİA), İstanbul, 1988-
İs:fulıanı, Mgıb, el·Müfred:it, Beyrut & Dimaşk 1997
Kara, Mustafa; Bursa'da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa 1993.
Kıitib Çelebi, Kı:şfu'z-Zunftn an Esami'l-Kütübi ve'l-Fünftn, I-II, İstanbul1360-62/1941-43.
Muslıı, Ramazan; Ali Semerkandi ve Kı:şfii'l-esrar Adlı Eseri (Mez. Tezi), DİB. Haseki E.M.,
İstanbul1997.
Müslim b.el-Hacclc el-Kı.ışeyri; el'Camiıı's-Sahlh, I-ill, İstanbul1992.
Nes:ti, Ebu Abdi.rralıııUıı Abmed b. Şuayb; es-Sünen, I-VIII, İstanbul1992.
Öngören Reşat, XVI. Asırda Anadolu'da Tasavvuf (Basılınamış Doktora Tezi), İstanbul1996.
Parsa, H:ice Muhammed , Faslu'l-hıtab, (Tevhide Giriş, tre. Ali Hüsrevoğlu), İstanbul1988
Bemerkaneli Ali; Kı:şfu'l-Esclr li't-tllibin, Yzm.,Süleynı:iniye Ktp. M.Hmd Ef.452/l;H.
Mahmud Ef.2883.
Tahralı, Mustaf.ı; "Fusılsü'l-hikem, Şerhive Vahdet-i vücftd ile Alllilı Bazı Mes'eleler",
A. Avni Konuk, FusUsü'l-hikem Tercemeve Şerhi (Giriş kısmında), I-IV, İstanbul1987.
Topaloğlu, Bekir; "B:itın", Diyanet İslamAnsildopedisi (DİA), İstanbul1988-
Tosun,Necdet;"İbn Arab1 Öncesi Tasavvufta Halvet ve Uzlet "(Basılınamış Yüksek Lisans Tezi),
İst.1995.
Uludağ Süleyman; TasavvufTerimleri Sözlüğü, İstanbul1991.
___ "Halvetiyye", Diyanet İslam Ansiklopedisi, I-XVI .. (Devam Ediyor)
___ "B:itın İlmi", Diyanet İslamAnsiklopedisi, I-xyı .. (Devam Ediyor)
Yılıııaz, H. Kıimil; Anahatlanyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul1994.
___ ; Tasavvufi Hadis Şerhleri, İstanbul1990.
184