31
AK PARTİ HÜKÜMETİ ( 2002-2010 ) DÖNEMİ EKONOMİK DEĞERLENDİRMESİ VE 2011 YILI BEKLENTİLER 2008 yılı eylül ayında Lehman Brothers'in batması ile küresel bir krize dönüşen ABD kaynaklı mortgage krizi, 2010 yılında Avrupa ülkelerin finansal sistemlerinin taşıdığı kırılganlıklar sebebiyle (Bütçe açığı ve Borç yükü - Euro bölgesindeki 7 ülkenin borç yükü 12 trilyon dolara ulaştığı - ) Euro bölgesinin mali krizi haline dönüştüğü gözlemlenmektedir. Öte taraftan, Japonya, Brezilya, Güney Kore, Kolombiya, Şili ve Tayvan gibi bir çok Dünyadaki Merkez Bankaları’nın para birimlerini düşürmeye yönelik müdahaleleri olduğu, ABD ve Çin arasında 2 yıldır süren kur tartışmaların devam ettiği, Japonyanın 6 yıl aradan sonra 100 Milyar Yen karşılığı Dolar alarak kura mudahele ettiği 2010 yılı konjonktüründe, Kur politikalarının küresel ticarete olumsuz etkisinin tasfiyesine teminen, IMF ve Dünya Bankasının bir uzlaşıyla sıkı bir iş birliğine girmesi gerektiği bütün ekonomik aktörlerce dile getirildiği bir dönem olduğu değerlendirilmektedir. EKONOMİK BÜYÜME Aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere, 2001 krizinde yüzde – 5,7 küçülen Türk ekonomisi, AK Parti hükümeti 2002 yılında göreve gelmesiyle birlikte yükseliş terendine girmiş ve 2004 yılında pik yaparak yüzde 9.4 büyüdüğü, 2007 yılında Cumhurbaşkanını seçtirmeme Vakası sebebiyle yüzde 4.7’ye düşen ekonomik büyüme, 2008 yılında AK Partiye açılan kapama davası nedeniyle yüzde 0.7’ye düştüğü, küresel krizin etkisini gösterdiği 2009 yılında ise ekonomi yüzde -4.7 küçüldüğü ve 2010 yılı tamamında yüzde 8’in üzerinde büyüyeceği değerlendirilmektedir. Diğer yandan, 2004 yılında yüzde 9,3 oranına sahip enflayon aynı yılda yüzde 9,4 büyüme rakamının altında kaldığı, aynı şekilde 2010’da, yüzde 6.40 rakama sahip TÜFE enflasyonu, aynı yılda yüzde 8,9 büyüme rakamının altında kaldığı gözlenmektedir. 1

2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

Citation preview

Page 1: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

AK PARTİ HÜKÜMETİ ( 2002-2010 ) DÖNEMİ EKONOMİK DEĞERLENDİRMESİ VE 2011 YILI BEKLENTİLER

2008 yılı eylül ayında Lehman Brothers'in batması ile küresel bir krize dönüşen ABD kaynaklı mortgage krizi, 2010 yılında Avrupa ülkelerin finansal sistemlerinin taşıdığı kırılganlıklar sebebiyle (Bütçe açığı ve Borç yükü - Euro bölgesindeki 7 ülkenin borç yükü 12 trilyon dolara ulaştığı - ) Euro bölgesinin mali krizi haline dönüştüğü gözlemlenmektedir. Öte taraftan, Japonya, Brezilya, Güney Kore, Kolombiya, Şili ve Tayvan gibi bir çok Dünyadaki Merkez Bankaları’nın para birimlerini düşürmeye yönelik müdahaleleri olduğu, ABD ve Çin arasında 2 yıldır süren kur tartışmaların devam ettiği, Japonyanın 6 yıl aradan sonra 100 Milyar Yen karşılığı Dolar alarak kura mudahele ettiği 2010 yılı konjonktüründe, Kur politikalarının küresel ticarete olumsuz etkisinin tasfiyesine teminen, IMF ve Dünya Bankasının bir uzlaşıyla sıkı bir iş birliğine girmesi gerektiği bütün ekonomik aktörlerce dile getirildiği bir dönem olduğu değerlendirilmektedir.

EKONOMİK BÜYÜME

Aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere, 2001 krizinde yüzde – 5,7 küçülen Türk ekonomisi, AK Parti hükümeti 2002 yılında göreve gelmesiyle birlikte yükseliş terendine girmiş ve 2004 yılında pik yaparak yüzde 9.4 büyüdüğü, 2007 yılında Cumhurbaşkanını seçtirmeme Vakası sebebiyle yüzde 4.7’ye düşen ekonomik büyüme, 2008 yılında AK Partiye açılan kapama davası nedeniyle yüzde 0.7’ye düştüğü, küresel krizin etkisini gösterdiği 2009 yılında ise ekonomi yüzde -4.7 küçüldüğü ve 2010 yılı tamamında yüzde 8’in üzerinde büyüyeceği değerlendirilmektedir. Diğer yandan, 2004 yılında yüzde 9,3 oranına sahip enflayon aynı yılda yüzde 9,4 büyüme rakamının altında kaldığı, aynı şekilde 2010’da, yüzde 6.40 rakama sahip TÜFE enflasyonu, aynı yılda yüzde 8,9 büyüme rakamının altında kaldığı gözlenmektedir.

Kaynak : Maliye Bakanlığı ve TUİKNot: Not: Milli gelir hesaplamaları, 1998 yılı baz yılı olarakak hesaplanmıştır. 2001 yılında eski hesaplama yöntemine göre (1987 yılı bazlı hesaplama) büyüme oranı (% -9,5)’tur.

1

Page 2: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

TUİK verilerine göre, 2009 sonunda cari fiyatlarla 616 Milyar dolarlık toplam GSYH’nın, 2010 yılında, GSYH’nın yüzde 16 artış oranı ile 735 Milyar dolara (1.1 Trilyon TL) ulaştığı izlenmektedir. Bu çerçevede, 2009 sonunda 8 bin 578 TL olarak açıklanan kişi başına milli gelir, bu verilerle yine 2010 sonu için yaklaşık 73 milyonun üstünde olacağı tahmin edilen nüfus baz alınarak yapılan hesaplamaya göre, Türkiye’de kişi başına milli gelir tahmini 10 bin TL’nin üzerinde gerçekleştiği görülmektedir. Bir başka ifade ile, Küresel kriz nedeniyle 2009 sonunda bir önceki yıla göre yaklaşık 2 bin dolarlık kişi başına milli gelir kaybı olduğu, 2010 yılında ise bu kaybın telafi edildiği gözlenmektedir. 2010 yılı tamamında, dünyada, Çin’nin yüzde 10,3, Arjantin 9,2, Türkiyenin ise 8,9 oranında büyüdüğü, bu rakamlarla Türkiyenin dünyada en hızlı büyüyen 3. Ekonomi olduğu görülmektedir. Ayrıca, Türkiyenin büyüme hızında, gelişmekte olan Latin amerikanın en büyük ülkesi yüzde 7,5 oranında büyüyen Berezilya’yı geride bırakarak G-20 ülkeleri içerisinde 3. Sırada yer aldığı görülmektedir. Öte taraftan 2010 yılı sonu itibarı ile, ABD’nin yüzde 2,7 oranında büyüdüğü, Almanyanın yüzde 3,5, ingilterenin yüzde 1,6, Fransanın yüzde 1,5 İtalyanın yüzde 1,3 oranında büyüdüğü, netice itibarıyla, 17 üyeli EORO bölgesinin yüzde 1,7, 27 üyeli Avrupa Birliğinde ise 1,8 oranında büyüme gerçekleştirdiği gözlenmektedir. Dolayısıyla, Türkiye 2010 yılı tamamında 8,9’lık ekonomik büyüme oranıyla Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi olduğu görülmektedir. Bu itibarıyla, Tarafımızca, Türkiye 2010 yılında büyüme rakamlarıyla küresel ekonomide öncü konuma gelerek krizi geride bıraktığı ve Sayın Başbakanımızın ‘kriz teğet geçti’ sözünü adeta teyit ederek haklı çıkardığı değerlendirilmektedir. Diğer yandan, AK Parti göreve geldiği 2002 yılı sonunda cari fiyatlarla 230 Milyar dolar GSYH, 2010 yıl sonu itibarıyla, 2,5 kat civarında bir artış ile 735 Milyar dolara ulaştığı, fert başına düşen milli gelir ise 3.500 dolardan, 10.000 doları aştığı, Türk ekonomisi dünyanın 26. büyük ekonomisinden, bu gün itibarıyla dünyanın 17. ve Avrupanın 6. büyük ekonomisi haline geldiği izlenmektedir. Uluslararası Kredi derecelendirme Kuruluşlarınca, Avrupa ülkelerinin, bir kısmının notu düşürüldüğü, bir kısmına ise not indirme uyarısında bulunulduğu, Türkiyenin Kredi notunu 2 kademe artırılarak durağandan pozitife çevrildği, bir başka ifade ile 2010 yılında dünya küresel krizle mücadele ederken dünyada kredi notu 2 kademe birden artan tek ülke olarak tarihi kayıtlara geçtiği, Türkiye`nin risk priminin aralık 2010 itibarıyla 1.3 düştüğü ve aralarında İspanya, Belçika, İtalya`nın da bulunduğu bir çok AB ülkesinin gerisinde kaldığı gözlenmektedir.

ENFLASYON

Aşağıdaki grafikte yer verildiği üzere, Ülkemizde uzun yıllar ekonomik istikrarı bozan ve ekonominin kronik sorunu haline gelen enflasyon, 1990’lı yıllarda yüzde 50 ile 80’sen bandında seyrettiği(1994 ekonomik krizinde yüzde 125.5 çıktığı), 2001 krizinde ise yüzde 68.5 çıkan enflasyon, AK Parti Hükûmeti göreve geldiği 2002 yılı sonunda alınan tetbirlerle, yüzde 30’lara düşürülen Enflasyon, 2004’te yüzde 9.3 oranıyla ilk defa tek haneli rakamlara düşürüldüğü ve 2008 yılında AK Partiye açılan kapatma davasıyla birlikte bu yıl dışında bu güne kadar Enflasyonun,tek haneli rakamlarda seyrettiği gözlenmektedir.Euro bölgesinde 2007 yılında ortalama olarak yüzde 2,8 oranında seyreden enflasyon, aynı yılda Türkiye’de, AB standartlarının 3 mislinden fazla artarak yüzde 8,4’te olduğu izlenmektedir. 2010 yılı itibarıyla Avrupa Birliğine üye 27 ülkenin ortalama enflasyon oranı ise yüzde 2,4 düzeyinde gerçekleştiği, Türkiyede ise yüzde TÜFE enflasyonun yüzde 6.40 düşürlmesine karşın, AB’nin maastricht kriterlerinden enflasyon şartının karşılanamadığı görülmektedir. Netice itibarı ile, Türkiye’nin enflasyon konusunda, AB normları açısından yeterli iyileşmeyi sağlayamadığı, ancak, 2004 yılında yüzde 9,3 oranına sahip enflayon aynı yılda yüzde 9,4 büyüme rakamının altında kaldığı, aynı şekilde 2010’da, yüzde 6.40 rakama sahip TÜFE enflasyonu, aynı yılda yüzde 8,9 büyüme rakamının altında kaldığı gözlenmektedir. Bu itibarla, AK Parti hükümeti hükümeti döneminde, her ne kadar enflasyon şartının, AB Maastricht kriterleri karşılanamadıysada, ekonomik büyümenin altında bir enflasyon oranının yakalaması ve Türkiyede ekonomik birimlerin ve vatandaşın aldığı her kararda dikkate alınmayacak bir sevyeye indirilmesi hususu, tarafımızca kronikleşen enflasyonun vatandaşın

2

Page 3: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

hayatından çıkarılması, ekonomik iyileşme ve gelir dağılımı açısından açısından ayrı bir musbet netice olduğu değerlendirilmektedir. Öte taraftan, Avrupa Merkez Bankasının (ECB) 2010 yılı yüzde 2 düzeyindeki enflasyon hedefi aşılmış ve Euro Bölgesi’nde enflasyon yüzde 2,4’e yükseldiği gözlenmektedir. Öte taraftan bu yıl Tunusta hükümetin devrilmesiyle başlayan, akabinde Mısırda iktidarı deviren halk ayaklanmaları bir çok Arap coğrafyasında , hatta kuzey afrika ülkelerine sirayet edeceğii endişesiyle, petrol fiyatlarıyla birlikte, bütün emtia fiyatlarının artacağı, özellikle gıda fiyatının yükseleceği, Asya ve Latin Amerika coğrafyasında enflasyon tedirginliğin ciddi ölçüde hissedildiği ve bununla birlikte söz konusu coğrafyadaki önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin enflasyon tedirginliği, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve ABD Merkez Bankası’nın (FED), küresel kriz döneminde faiz indirimleri yerine bu yıldan başlayarak enflasyon yükselişini önlemek için faiz artıracakları ve bu nedenle, gelişmekte olan ekonomilerden gelişmiş ekonomilere bir fon akışının olacağı, dolayısıyla, işaret edilen coğrafyalarda enflasyon oranının 2011 yılında yükseleceği değerlendirilmektedir

Kaynak : TUİK

DIŞ TİCERET GELİŞMELERİ

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, AK Parti hükümeti göreve geldiği 2002 yılında 36.1 Milyar dolar ihracatın 3 kattan fazla artarak 2008 yılında 132 milyar dolara çıktığı, ancak, küresel kriz birlikte dünya Ticaret oranları 2009 yılında yüzde 12,2 oranında daralmış, buna rağmen ihracatımız 2009 yılında yüzde 22 oranında daralarak 102.1 Milyar Dolar olarak gerçekleştiği izlenmektedir. 2010 yılı tamamaında bir önceki yıla göre, yüzde 11,5'lik artışla ihracatımız 114 Milyar dolara çıktığı, ihracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 72.5’den, yüzde 61.4’e düştüğü gözlenmektedir.

3

Page 4: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

Kaynak : Dış Ticaret Müsteşarlığı ve TUİK

2002 yılında 1.5 milyar dolar olan cari işlemler açığı, yıllar itibarıyla artarak 2006 yılı sonunda 31.3 milyar dolar ile Cari Açığın Milli Gelire oranı yüzde 8 seviyesine ulaşmıştır. 2008’de 42 milyar dolar yükselen cari açık, kriz sebebiyle 2009’da, 13.9 milyar dolara düştüğü, 2010 yılında ise, bir önceki yıla göre yüzde 247,1 oranında artarak 48,5 Milyar dolar ile cari açığın Mill Gelire oranı ise yüzde 6,6 olarak gerçekleşmiştir. 2010 yılında ithalatın yüzde 61,5'inin dolar, yüzde 33,5'inin ise avro ile yapıldığını, doların ithalattaki payının yüksekliğinin en önemli nedenlerinden birinin enerji ithalatının dolarla yürütülmesi olduğu izlenmektedir. 2009 yılı Ocak-Kasım dönemi itibariyle Avrupa Birliğine yapılan ihracat, toplam ihracat içindeki payı yüzde 49.1 oranı ile 42.4 Milyar dolar iken, 2010 yılı aynı dönemine göre yüzde 49.3 oranı ile 47.3 Milyar dolara ulaşmıştır. Netice itibarıyla, AK Parti Hükümeti göreve geldiği 2002 yıl sonu itibarıyla, Türkiye’de, 51.6 Milyar dolar ithalat ve 36.1 Milyar dolar ihracaat olmak üzere toplam 87.7 Milyar dolar dış ticaret hacmi, 2010 yılı tamamında, 114 Milyar dolara ihracat ve 185 Milyar dolar İthalat olmak üzere toplam 299 Milyar dolar dış ticaret hacmine ulaştığı gözlenmektedir.

DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE VE PORTFÖY YATIRIMLARI

Aşağıdaki tabloda yer veridiği üzere, AK Parti göreve geldiği 2002 yılında 1 Milyar dolar dan devraldığı doğrudan yatırımlar, ekonomik istikrar ve güven ortamı neticesinde özellikle 2004 yılından sonra doğrudan yatırım miktarı artmış ve 2007 yılında pik yaparak 22 milyar dolara çıkmasının sebebi ise TMSF varlık satışlarının katkısının olduğu değerlendirilmektedir. 2008 yılında AK Partiye açılan kapatma davası sebebiyle 18.2 Milyar dolara indiği, küresel krizle birlikte 2009’da 8.4 Milyar dolara düştüğü, 2010 yılı ilk 9 ayında net yabancı sermaye girişi 5.2 Milyar dolar olduğu, bu yıl sonunda ise 8,9 Milyar dolar civarında olacağı öngörülmektedir.

4

Page 5: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

Kaynak : Merkez Bankası

Merkez Bankasının verilerine göre, Türkiye’ye, 2006 yılında 14 Milyar dolar Sıcak para girişi olduğu, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve AK Partiye açılan kapatma davası sebebiyle, sert bir düşüşle 2007 yılında net sıcak para girişi 12 milyon dolara düştüğü, 2008 yılı sonunda bir toparlanmayla yılın tamamında 1,1 Milyar dolara yükseldiği, küresel krize rağmen 2009 yılında yüksek bir ivmeyle 6,2 Milyar dolara çıktığı gözlenmektedir. 2010 yılı Ocak-Ekim döneminde Türkiye’ye, 68.1 Milyar dolarlık kısmı, İMKB’de işlem gören hisse senetlerine, 34 Milyar doları da Devlet İç Borçlanma Senetlerine (DİBS) olmak üzere toplam 102.1 Milyar dolarlık portföy yatırımı girişi olduğu, 31.2 Milyar dolarlık yabancıların Türkiye’ye getirdikleri net mevduat da dikkate alınırsa, bu dönemde Türkiye’de sıcak para stokunun 133,3 Milyar dolara ulaştığı gözlenmektedir.

İSTİHDAMDAKİ GELİŞMELER

Türkiyede 1990’lı yıllarda yüzde 8-10 bandında seyreden işsizlik, AK Parti göreve geldiği 2002 yılında işsizlik oranı, yüzde 10,3 (eksik istihdamla birlikte işsizlik oranı yüzde 14.5) düzeyinde ve 2 Milyon 452 kişi olduğu, 2007 yılında yüzde 10,3’çe düşürüldüğü, ancak küresel krizle birlikte 2009 Şubat ayında yüzde 16.1 çıkmasına rağmen yıl sonunda yüzde 14 seviyesinde tamamaladığı görülmektedir. 2010 yılı sonu itibarıyla, işsizlik oranı bir önceki yıla göre yüzde 2.2 civarında düşüşle yüzde 11,4 oranı ile 576 Bin kişi azalarak 2 milyon 900 bin kişi olarak gerçekleştiği, bir başka ifade ile, 2010 yılında, işgücü piyasasına girmiş 900 bine yakın insana iş verilirken, işsiz stokunun 576 bin kişi civarında azaltılarak 2,9 milyon kişiye düşürüldüğü, netice itibarı ile 1 milyon 200 binin üzerinde istihdam oluştuğunu, diğer yandan, AB’de 2 milyon kişi civarında, ABD’de ise 3 milyon kişi civarında işsiz sayısının artığı gözlenmektedir. Türkiyede iş bulma umudu olmayanların da yer aldığı işsizlik oranına iş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar ile mevsimlik çalıştığı için işsiz durumda bulunanlar da eklenmesi durumunda, gerçek işsiz sayısının 5 milyon civarında olduğu değerlendirilmektedir. Öte taraftan, 2010 yılında istihdam edilenlerin, yüzde 25,2'si tarım, yüzde 19,9'u sanayi, yüzde 6,3'ü inşaat, yüzde 48,6’sı ise hizmetler sektöründe yer aldığı, istihdam edilenlerin yüzde 71.5 erkek, yüzde 28.5 bayan olduğu gözlenmektedir.

5

Page 6: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

İstihdam konusunun çözümü diğer makro değişkenlere göre, (Enflasyon, Milli gelir, Faiz, Kur, v.b.) daha zor ve daha uzun vadeli olduğu ve Liberal ekonominin temel işleyiş çarkı olan piyasanın tek başına çözemeyeceği gerçeğinden hareketle, ancak, tasarrufların artması ve ekonominin büyümesi akabinde siyasal iktidar tarafından, maliye ve sosyal politikaları ile bu sorunun çözülebileceği değerlendirilmektedir. Bu bakımdan, AK Parti hükümeti göreve geldiği 2002 yılından itibaren, maliye politikası olarak faiz dışı fazla ve para politikası olarak fiyat istikrarı temelinde çerçevesinde uyguladığı politikalar neticesinde, cari açık ve istihdam dışında bütün makro ekonomik göstergeleri iyileştirildiği, ancak Türkiyedeki hızlı nufus artışı ve köyden kente göçün yoğun yaşanması ve bunlara ilaveten, 2007 yılında yaşanan cumhurbaşkanını seçtirmeme vakası, akabinde 2008 yılında AK Partiye açılan kapatma davası ve 2009 yılında tüm dünyaya sirayet eden küresel kriz sebebiyle, mevcut Hükümet istihdam konusunda fazla bir ilerleme sağlayamadığı gözlenmektedir. 2002 yılında yüzde 10,3 düzeyinde seyreden istihdam oranını, 2010 yılı sonu itibarıyla yüzde 11,4 olduğu görülmekteir. Netice itibarı ile AK Parti hükümeti sosyal huzurun ve toplumsal barışın tesisine teminen, istihdam konusu ev ödevini yukarda yer verdiğimiz gerekçeler sebebiyle iyileştiremediği değerlendirilmektedir. Ancak, her nekadar yukardaki gerekçeler olsada, hukümetin istihdam konusunda, özel sektörün önünü açarak, istihdam üzerindeki vergi ve sosyal güvenlik primlerini düşürmesi gerektiği, ( OECD verilerine göre, Türkiye istihdam üzerindeki vergilerde seçilmiş 26 ülke arasında %42.1 oranında vergi ile ilk sırada yer aldığı) diğer yandan İstihdamın gözetim ve geliştirilmesine ilişkin özel bir Birim yeniden tesis ederek, ekonomik boyutu dışında sosyal yönü ağır basan bu sorunun çözümüne yönelik olarak kapsamlı bir çalışma yapması gerektiği değerlendirilmektedir.

TÜRKİYEDE (1963-2010) DÖNEMİ GELİR DAĞILIMI

Sosyal tabakalar arasında adil gelir dağılımının sağlanmasına teminen, Milli Gelirin büyüklüğünden ziyade bir ülkede üretim sürecinde kullanılan üretim faktörlerinin, yaratılan gelirden aldığı pay önem arz etmektedir. Bu nedenle, Üretime, emeği ile katılanlar ücret geliri elde ederken, gayrimenkul sahipleri kira, parasal sermaye sahipleri faiz ve girişimciler kar elde etmektedirler. AK Parti hükümeti tarafından, gelir dağılımının adil olarak düzenlenmesine yönelik olarak uygulanacak maliye ve sosyal politikalarının tasarrufu, yatırımı, büyümeyi dolayısıyla Reel sektörün küresel rekabet gücünü zaafiyete uğratmayacak bir şekilde uygulanması gerektiği değerlendirilmektedir Gelirden en az pay alan yüzde 20’lik kesimin, sosyal tabakanın açlık kesimi) gelirini düzelmeyi sağlayacak en önemli gelişme işsizlik oranının İşsizliğin, gelişmiş ekonomilerdeki gibi doğal işsizlik oranı yüzde 5’lerin altına indirilmediğii sürece, sosyal tabakanın en fakir kesiminin gelirinde bir düzelme olmayacağı,

2001 krizinde (-9,5) küçüldüğü gözlemlenen Türk ekonomisi, AK Parti hükümeti göreve geldiği 2002 yılından itibaren, maliye politikası olarak faiz dışı fazla ve para politikası olarak fiyat istikrarı çerçevesinde uyguladığı politikalar neticesinde, aşağıdaki tabloda yer verildiği üzere, sabit fiyatlarla Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) gelişme hızı, 2002 yılında yüzde 6.2’ye çıkmış, küresel krizin etkisiyle 2009 yılında yüzde (- 4.7) küçülmüş ve 2010 yılında yüzde 8,9 büyüdüğü görülmektedir. Öte taraftan, Gini katsayısı, Gelir dağılımı adaletini ölçmekte kullanılan ölçü olduğu ve 0 ile 1 arasında değer alan Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımı daha adil olduğu, bire yaklaştıkça gelir dağılımının adaletsiz olduğu anlamına gelmektedir. Bu çerçevede, Gini katsayısı, AK Parti Hükümeti göreve geldiği 2002 yılında 0.44 olduğu, 2005 yılında bu oran 0.38’e düştüğü ve bu yıldan 2009 yılına kadar 0.43- 0.42 bandında gerçekleştiği ve tarafımızca küresel kriz sebebiyle bu rasyonun 2010 yıllarında önemli bir değişikllik olmayacağı öngörülmektedir. Netice itibarıyla söz konusu dönemde, Büyüme oranlarının, kısmi olarak gelir dağılımında düzelmeyi sağladığı ve orta kesimle zenginler arasındaki uçurum kısmen kapattığı, ancak, asıl Gelir dağılımının alt ucundaki grubun, (sosyal tabakanın açlık kesimi) gelirini düzelmeyi sağlayacak en önemli gelişme işsizlik oranının düşürülmesi olduğu değerlendirilmektedir.

6

Page 7: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

BÜYÜME İLE GELİR DAĞILIMINDA ADALETİ İFADE EDEN GİNİ KATSAYISI

YIL 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010

BÜYÜME HIZI (YILLIK %)

6.2 5.3 9.4 8.4 6.9 4.7 0.7 - 4.7 8,9

GİNİ KATSAYISI 0.44 0.40 0.40 0.38 0.43 0.41 0.41 0.42 0.40 (Tahmin)

Kaynak : TUİK

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, 1968 yılında toplam nüfusun milli gelirden en yüksek payı alan %20’lik kesimi, yaratılan milli gelirin yüzde 60’nı almasına karşın, nüfusun milli gelirden en düşük payı alan %20’lik kesimi ise, milli gelirin %3’nü aldığı gözlenmektedir. Başka bir ifade ile Nüfusun %80’nini oluşturan grubun, milli gelirin yüzde 40’na sahip olmasına karşın, Nufusun en zengin kesimini oluşturan yüzde 20’lik grubun ise milli gelirin yüzde 60’şını aldığı, diğer yandan bu yılda Gini katsayısı, 0.50 seviyesinde gerçekleştiği izlenmektedir. Netice itibarıyla, toplam nüfusun milli gelirden en yüksek payı alan %20’lik kesimi, 1963’te yaratılan milli gelirin yüzde 55’ni aldığı, 1968’de bu oranın yüzde 60’şa yükseldiği, Kıbrıs barış harekatı ve petrol krizi nedeniyle, 1973 yılında yüzde 56,5’e düştüğü ve bu yıldan itibaren düşüş eğilimi sergileyen bu rasyo, AK Partii Hükümeti göreve geldiği 2002 yılında yüzde 50’ye düştüğü gözlenmektedir. Öte taraftan, Nüfusun milli gelirden en düşük payı alan %20’lik kesiminin ise, 1963 yılında milli gelirin yüzde 4.5’ni aldığı, 1986 yılına kadar düşüş sergileyen bu oran 1987 yılından itibaren yükselişe geçtiği ve krizle birlikte 1994 yılında yüzde 4.9 yükselen bu oran, AK Parti Hükümeti göreve geldiği 2002 yılında yüzde 5.3’e yükseldiği izlenmektedir. Bu çerçevede, Gini katsayısı, 1963 yılında 0.55 seviyesinde olduğu, bu rasyonun 1986 yılına kadar 0.55-0.56 bandında yer değiştirdiği, bu yıldan itibaren aşağı yönlü trend sergileyan gini katsayısı 1994’te 0.49’a düştüğü, AK Parti Hükümeti göreve geldiği 2002 yılında 0.44’e düştüğü gözlenmektedir

1963-1994 YILLARI ARASI GELİR DAĞILIMI YÜZDELERİ VE GİNİ KATSAYISI

Hanehalkı Yüzdeleri 1963 1968 1973 1978 1983 1986 1987 1994

En Düşük %20 ( Gelirden en az pay alan grup) 4.5 3.0 3.5 2.9 2.7 3.9 5.2 4.9

İkinci %20 8.5 7.0 8.0 7.4 7.0 8.4 9.6 8.6Üçüncü %20 11.5 10.0 12.5 13.0 12.6 12.6 14.1 12.6Dördüncü %20 18.5 20.0 19.5 22.1 21.9 19.2 21.2 19.0En Yüksek %20 (Gelirden en çok pay alan grup) 57.0 60.0 56.5 54.7 55.8 55.9 49.9 54.9Gini Katsayısı 0.55 0.56 0.51 0.51 0.52 0.50 0.43 0.49Kaynak : TUİK

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, Milli gelirden en yüksek payı alan %20’lik grubun, AK Parti Hükümeti göreve geldiği 2002 yılında yüzde 50 olduğu ve bu yıldan itibaren düşüş trendi segileyen bu rasyo 2005 yılında yüzde yüzde 44.4’e düştüğü ve bu yıldan itibaren, ekonomik aktörlerce, faizlerin

aşağı çekilmesi gerektiği beyan edilmesine rağmen, her nedense Merkez Banakası tarafından politika faizleri düşürümediği, diğer yandan, kamu borçlanma gereği kapsamında, tahvil ve bono gösterge

7

Page 8: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

faizleri yüksekte seyretmesi sebebiyle, yükseliş trendi gözlemlenen bu rasyo 2008 yılında yüzde 46,7 ve 2009’da yüzde 47,6 olduğu görülmektedir. Tarafımızca, 2005 yılına kadar iniş trendi gözlemlenen en yüksek payı alan yüzde 20’lik grubun, yukarıda söz ettiğimiz gösterge faiz oranlarının yüksek olması sebebiyle, adı geçen yıldan itibaren bu rasyonun düşmediği değerlendirilmektedir. TUİK Tarafından 2010 yılından itibaren gelir dağılımına ilişkin verilerin açıklanmadığı, ancak 2008 yılı sonlarından itibaren faiz oranlarındaki düşüşe paralel olarak 2010 yılında bu rasyonun aşağı yönlü olacağı değerlendirilmektedir. Diğer yandan, Nüfusun milli gelirden en düşük payı alan %20’lik kesimi ise, AK Parti Hükümeti göreve geldiği 2002 yılında yüzde 5.3 olduğu, 2003 -2004 yıllarında bu grubun, gelirden aldığı pay yüzde 6’ya yükseldiği ve 2005 yılında bu oranın, yüzde 6,1’e yükseldiği, 2006 yılında yüzde 5.1’ düştüğü ve 2007 yıllarından itibaren tekrar yükseliş trendine giren bu rasyo 2007 ve 2008 yıllarında yüzde 5.8 ve 2009’da yüzde 5,6 olarak gerçekleştiği gözlenmektedir. TUİK Tarafından 2010 yıldan itibaren Nüfusun milli gelirden en düşük payı alan %20’lik kesimin, aldığı payın açıklanmadığı ve tarafımızca bu yılda gösterge faizlerinin düşmesi diğer üst grubun payını azaltacağı, en düşük kesimin geliri ise,ise küresel krizle birlikte artan işsisizlik sebebiyle, bu rasyonun 2010 yıllarında iyileşmede önemli bir değişikllik olmayacağı değerlendirilmektedir.

Hanehalkı Yüzdeleri 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009En Düşük %20 ( Gelirden en az pay alan grup) 5.3 6.0 6.0 6.1 5.1 5.8 5.8 5.6İkinci %20 9.8 10.3 10.7 11.1 9.9 10.6 10.4 10,3Üçüncü %20 4.0 14.5 15.2 15.8 14.8 15.2 15.2 15,1Dördüncü %20 0.8 20.9 21.9 22.6 21.9 21.5 21.9 21,5EnYüksek %20 (Gelirden en yüksek pay alan grup) 50 48.3 46.2 44.4 48.4 46.9 46.7 47,6Gini Katsayısı 44 0.40 0.40 0.38 0.43 0.41 0.41 0.42

AK PARTİ DÖNEMİNDE GELİR DAĞILIMI YÜZDELERİ VE GİNİ KATSAYISI Kaynak : TUİK

1986 yılına kadar 0.55-0.56 bandında yer değiştidiği gözlemlenen adil gelir dağılımını ifade eden Gini katsayısı, bu yıldan itibaren aşağı yönlü trende girdiği ve 1994’te 0.49’a düştüğü izlenmektedir. AK Parti Hükümeti göreve geldiği 2002 yılında 0.44 olan Gini katsayısı, 2005 yılında 0.38’e düştüğü, ve bu yıldan 2008 yılına kadar 0.43- 0.41 bandında gerçekleştiği görülmektedir. Tarafımızca, Gelir dağılımı eşitsizlik ölçülerinden Gini katsayısı, AK parti iktidarının (2002- 2005) döneminde gelir dağılımının istikrarlı biçimde düzelme eğilimine girdiği, ancak, makalemizin ilgili bölümlerinde yer verdiğimiz üzere, kamu borçlanma gereği çerçevesinde Merkez bankasının ısrarla yüksek faiz politikasını sürdürmesi neticesinde, gösterge faizlerinin yüksek oranlarda seyretmesi dolayısıyla, 2006 yılında gini katsayısı 0.43’e yükseldiği, 2007 ve 2008 yıllarında enflasyonun düşmesiyle birlikte bu rasyoda biraz düzelme eğilimine girdiği ve gini katsayısı her iki yılda 0.41’e düştüğü ve 2009 yılında gini katsayısı 0.42’ye yükseldiği gözlenmektedir. TUİK tarafından 2010 yılından itibaren verilerin açıklanmadığı, ancak 2008’in son çeyreğinde hisedilmeye başlayan küresel krizle birlikte, işsizliğin artmasına rağmen, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve ABD Merkez Bankası’nın (FED), faiz indirim trendine katılan Merkez Bankamız politika faizlerini indirmesi sebebiyle, Gini katsayısının, 2010 yıllarında da iyileşeceği öngörülmektedir. Bir başka ifade ile, AK Parti göreve geldiği 2002 yılından 2005 yılına kadar Gni katsayısında iyileşme olduğu, ancak faizlerin yüksek seyretmesi sebebiyle, 2006, 2008 ve 2009 yılları arasında bu oranın bozulduğu, küresel krizle birlikte ülkemizde artan işsizliğe rağmen, dünyadaki faiz indirimine paralel olarak ülkemizde düşen faiz oranları çerçevesinde 2010 yıllarında gelir dağılımının bir önceki döneme göre iyileşme olacağı değerlendirilmektedir.

TCMB DÖVİZ REZERVLERİ

8

Page 9: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, Merkez bankası döviz rezervleri 1900’li yıllarda 5-23 Milyar dolar bandında seyrettiği, AK Parti Hükümeti göreve geldiği 2002 yılında 26.8 Milyar dolar olan rezervler, yıllar itibarıyla yükselerek, 2007 yılıonda pik yaparak 73.3 milyar dolara yükseldiği, 2010 Aralık ayı itibarıyla bir öceki yıla göre, yüzde 12 oranında artarak, 79.9 Milyar dolara çıktığı ve yıl sonunda da 84 milyar doları aşacağı değerlendirilmektedir.

Kaynak : Merkez Bankası

EMİSYON HACMİ

Dolaşımdaki kağıt para miktarını gösteren Emisyon hacmi, 1900’li yıllarda 1-2 milyar TL bandında seyrettiği, Tek partli hükümeti avantajını kullanan AK Parti hükümeti, döneminde ticaretin genişlemesi ile 2005 yılında, 18 Milyar TL’ye çıkan emisyon hacmi, 2006’da 20 Milyar TL’ye, 2007’de 25 Milyar TL’ye, 2008’de, 31.9 Milyar TL’ye, 2009’da, 38 Milyar TL’ye ve 2010 yılında ise emisyon hacminin 57,6 Milyar TL’ye yükseldiği izlenmektedir.

FAİZ ORANLARI

Hazine, 2010 yılında devlet iç borçlanma senetleriyle yapılan borçlanmada en kısa 6 ay, en uzun 10 yıl vadeyle borçlandı. Yılın ilk ayında yüzde 8-9'larda seyreden yıllık bileşik faiz oranı, en son 7 Aralık'ta yapılan 7 yıl (2513 gün) vadeli tahvil ihalesinde faiz yüzde 7,77 olarak gerçekleşmiştir. Bankaların yıllık mevduat faizleri ise yıl sonu itibariyle yüzde 4 ile yüzde 8 arasında değişiyor. Geçen yıl sonu itibariyle bankaların yıllık mevduat faiz oranları yüzde 5 ile yüzde 9,5 arasında seyrettmiştir. Merkez Bankası ise gecelik faiz oranlarını 2009 kasım ayından itibaren borçlanmada yüzde 6,50, borç vermede ise yüzde 9'da tutarken, 2010 yılı eylül ayında borçlanma faizini yüzde 6,25, borç verme faizini de yüzde 8,75'e çekti.Para Politikası Kurulunun bu yılki son toplantısında alınan kararla da politika faiz oranı yüzde 7,0'den yüzde 6,50'ye, gecelik borçlanma faizi yüzde 1,75'den yüzde 1,50'ye indirildi. Yüzde 8,75 olan borç verme faiz oranı ise yüzde 9 olduğu gözlenmektedir.

9

Page 10: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

BÜTÇE DENGESİ

2010 yılı merkezi yönetim bütçe giderleri 294 Milyar TL, Merkezi yönetim bütçe gelirleri ise 254 Milyar 28 milyon TL, faiz dışı fazla ise 8 Milyar 697 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. 2010 yılı vergi gelirleri, bir önceki yıla göre yüzde 25 civarında artışla 210.5 Milyar TL’ye çıktığı ve toplanan vergilerin yüzde 72’si dolaylı vergilerden (ÖTV, KDV, v.b.) yüzde 28’i dolaysız vergilerden (Kurumlar ve Gelir Vergisi v.b.) oluştuğu, ancak AB ülkelerinde ise bu oran yüzde 65’e yüzde 35 olduğu, bu nedenle, gelir dağılımı ve vergi adaleti açısından olumsuz olsada, yüksek büyüme dönemlerinde bütçe görünümü üzerinde olumlu etki yarattığı değerlendirilmektedir. Öte taraftan, 2001 krizinin ardından GSYH'nın yüzde 17'sini aşan faiz ödemeleri hızlı bir düşüşle 2002 yılında yüzde 14.8’e, 2005'te yüzde 7’ye, 2008 yılında yüzde 4.4 seviyesine gerilemiş ve 2010 yılında ilk defa yüzde 5'in altına indiği gözlenmektedir. Daha önceki dönemlerde Bütçe içindeki en büyük gider kalemini faiz ödemeleri oluştururken, bu dönemde ise faiz ödemeleri yerine, sosyal güvenlik kurumlarına 55 Milyar TL’yi bulan transferlerin bütçe içinde en büyük gider kalemini oluşturduğu görülmektedir. Netice itibarı ile, 2010 yılı bütçe rakamlarının, bir önceki yıla göre iyileşmesi, vergi gelirindeki artıştan ve faiz ödemelerindeki düşüşten kaynaklandığı değerlendirilmektedir.

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, AK Parti göreve geldiği 2002 yılında yüzde 43.2 olan Faiz Giderinin, Bütçe Giderine oranı, 2004 ile 2005 yılları arasında en hızlı düşüşü gerçekleştiği, 2007 yılında Cumhurbaşkanı seçtirmeme vakası ve 2007 yılında AK Partiye açılan kapatma davası nedeniyle, kayda değer bir iyileşme olmadığı gözlemlenen bu oran, kriz sebebiyle, 2009 yılındada herhangi bir iyileşme görülmediği izlenmekle birlikte, bu oranın ise 2010 yılı programında yüzde 18,2 olarak öngörülmektedir.

Kaynak: Maliye Bakanlığı

10

Page 11: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, 2002 yılında toplanan vergilerin tamamına yakın kısmı (% 85,9) faiz giderlerine gidirken, AK Parti iktidarının aldığı tedbirler neticesinde, iniş terendi gözlemlenen bu oran 2005’de 38.2’ye düşmüş ve krize rağmen bu oran inmeye devam etmiş, 2009 yılında yüzde 28,5’lere düştüğü görülen söz konusu oran, 2010 yılı programına göre ise yüzde 25,2 olacağı öngörülmektedir. Netice itibarıyla bu hükümet dönemi öncesi faiz ödemelerine ayrılan kaynakların, bu döneminde, GAP Projesi, otoyol projeleri, eğitim yatırımlarına aktarıldığı değerlendirilmektedir.

Kaynak: Maliye Bakanlığı

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, Eurostat ve Avrupa Komisyonu verilerine göre, 2010 yılında, kamu bütçe açığının GSYİH’ye oranı, İspanya'da yüzde 9,8, Fransa'da yüzde 8, Portekiz'de yüzde 8,5, Almanya’da yüzde 3,3 ve İtalyada yüzde 5,3 ve Euro bölgesinde ortalama,yüzde 6.5 olarak gerçekleştiği, diğer yandan bu oranın, ABD’de yüzde 10, Japonyada ise yüzde 6,7 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Netice itibarıyla, 2007 yılında yüzde 0,6 oranında seyreden Avro Bölgesinin ortalama kamu bütçe açıklarının GSYH’ya oranı, 2008’de, yüzde 2’ye yükseldiği, kuresel krizin etkisiyle birlikte 2009 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 300’ün üzerinde artış göstererek yüzde 6,3 yükselerek Maastricht kriterlerinden uzaklaştığı ve 2010 yılında bu rasyonun, yüzde 6,5’e yükseldiği gözlenmektedir.

11

Page 12: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, Küresel krizin etkisiyle, 2010 yılında bütçelerini IMF reçeteleri ile planlayan, Yunanistan’nın bütçe açığının GSYH’ye oranı 2010'da yüzde 13.6, İrlanda'nın yüzde 34.5 olduğu, netice itibarıyla, Avro bölgesinin, bütçe açığı ortalamasının yüzde 6.5 olduğu gözlenmektedir. Diğer taraftan, 1960'tan bu yana IMF önerileriyle bütçe hazırlayan Türkiye’de, AK Parti Hükümeti göreve geldiği 2002 yıl sonunda 34.3 Milyar TL olarak seyreden Konsolide bütçe açığının, GSYH'ye oranı yüzde 11.4 olduğu, 2009 yılında 52.2 Milyar TL olarak gerçekleşen bütçe açığının, GSYH’ye oranı yüzde 5.5 olduğu, kendi başına planladığı ilk 2010 yılı bütçesi, 2009 yılına göre yüzde 25 azalışla 39.6 Milyar TL olarak gerçekleşen bütçe açığının GSYH’ya oranı ise 3.6 olarak gerçekleştiği ve bu oranın 2011`de yüzde 2,8`e, 2012`de yüzde 2,4`e, 2013`te yüzde 1,6`ya gerileyeceği öngörülmektedir. Bir başka ifade ile, Avrupa Birliği Üyesi ülkelerin ortak para birimine geçişin temel şartı olarak ifade edilen, Maastricht kriterlerinden, Kamu büçe açığının GSYH'ya oranının, yüzde 3’ü geçemiyeceği şartının sağlanmasına teminen, AK Parti hükümeti göreve geldiği 2002 yılında yüzde 11,4 olarak aldığı bu rasyoyu, yüzde 1.5 indirerek karşılamış ve bu yıldan itibaren Maastricht kriterlerinin tuturulduğu, ancak global kriz sebebiyle, 2009 ve 2010 yılında bu rasyoların bozulmasının yanında bir çok AB ülkesinden iyi durumda olduğu değerlendirilmektedir.

Kaynak : Eurostat ve Avrupa Komisyonu

12

Page 13: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

ÖZELLEŞTİRME

Türkiye’de, 1985–2002 yılları arası bir başka ifade ile 18 yılda 8 milyar dolarlık özelleştirme geliri elde edilirken, 2003-2010 yılları arasında son 8 yılda 33 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirilmiştir. Bu özeleştirmeler, ÖİB, TMSF ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmiştir. Özelleştirmelerin % 50’si blok satış, % 28’i tesis ve varlık satışı, % 17’si halka arz, % 3’ü İMKB satış, % 2’si satış bedelli devirli olduğu görülmektedir.

ÖZELLEŞTİRME GELİRLERİ

Yıllar Miktarı ( Milyar Dolar)

1985 - 2002 yılları (18 yıl) 8,053 2003 – 2010 (Eylül) yılları (8 yıl) 33,023

KAMU VE ÖZEL SEKTÖR BORÇLARI

Aşağıdaki tabloda yer verildiği üzere, 2001 yılında 122.2 Milyar TL toplam kamu net borç stoku, yüzde 90 civarında artarak 2002 yılında 215.3 Milyar TL’ye yükseldiği, dolayısıyla, Türkiye tarihinde en büyük borçlanmayı 20001- 2002 yıları arasında gerçekleştirdiği gözlenmektedir. Toplam kamu net borç stoku, AK Parti Hükümeti göreve gelmesiyle birlikte 2004 yılında 274.2 Milyar TL’ye çıktığı, bu yıldan sonra düşüş trendi sergileyen borçlar 2007 yılında, 248,4 Milyar TL’ye kadar indiği, bu yıldan sonra tekrar yükselen borçlar 2009’da 309.8 milyar TL’ye ve 2010 yılı ilk 6 ayı itibarıyla 313 Milyar TL’ye yükseldiği gözlenmektedir.

Kaynak : Hazine Müsteşarlığı

13

Page 14: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

AB TANIMLI BORÇ STOKUNUN GSYH’YE ORANI

Eurostat ve Fed verilerine göre, Euro bölgesinde kamu borç stokunun, GSYH’ye oranı 2007 yılında yüzde 66,2 seviyesinde olduğu, 2008’de yüzde 69,7’ye yükseldiği, küresel krizin etkisiyle 2009’da yüzde 78,7 olduğu ve 2010 yılı kesinleşmemiş verilerine göre, bu rasyonun yüzde 84,7’ye yükseldiği görülmekteir. Diğer yandan, Japonya'nın, 2010 yılında kamu borç stokunun, GSMH’ya oranı, 193,5, ABD’nin ise 93,6 olduğu, 2011 yılında Japonya'nın, 2011 yılında bu rasyonun yüzde 200’leri ve ABD'nin ise yüzde 90'nı aşacağı öngörülmektedir.

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, AK Parti hükümeti göreve geldiği 2002 yılından itibaren, Maliye politikası olarak, faiz dışı fazla ve para politikası olarak fiyat istikrarı temelinde oluşturulan ekonomik programın uygulanması neticesinde, 2002 yılında AB tanımlı borç stokunun, GSMH’ye oranı yüzde 73,7 iken, 2004 yılından bu yana AB maastricht kriteri’nde yer alan yüzde 60’ı karşıladığı ve bu rasyonun 2010 yılında yüzde 42.3 olarak öngörülmektedir. Başka bir ifade ile AK Parti iktidarı döneminde, Brüt Kamu Borç Stokunun, GSYH içindeki payının azalmasına rağmen, toplam kamu borç stokunun rakamsal olarak artığı değerlendirilmektedir.

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı

14

Page 15: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, AK Parti göreve geldiği 2002 yılında toplam kamu borç stokunun yüzde 41’i TL cinsinden, yüzde 58’nin ise döviz cinsinden olduğu, yıllar itibarıyla toplam borç stokunun içerisinde Döviz cinsi borcun 2010 yılında yüzde 25.4’e düştüğü, buna karşın TL cinsi borcun artarak aynı yılda yüzde 74.6’ya çıktığı görülmektedir.

Aşağıdaki tabloda yer verildiği üzere, Ülke açısından en önemli konulardan biri de, gerçekleştirilen borçlanmaların ülkeye olan maliyetidir. AK Parti göreve geldiği 2002 yılında yüzde 62,67 olan iç borçlanma bileşik faiz oranının, yıllar itibarıyla düşerek 2009 yılında yüzde 11,6’ya ve 2010 yılı Ekim ayı itibrıyla yüzde 8,2 olarak gerçekleşmiştiği görülmektedir.

15

Page 16: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

DIŞ BORÇLAR

Aşağıdaki tabloda yer verildiği üzere, AK Parti göreve geldiği 2002 yılında Türkiyenin toplam dış borcu 129.5 Milyar dolar olduğu ve bu tutar içerisinde sadece 43 milyar doları özel sektore ait ve 22 Milyar doları TCMB ait olduğu, ancak, yıllar itibarıyla, kamu borcu içerisindeki payının artığı gözlemlenen özel sektör borç stokunun 2010 yılı haziran ayı itibarıyla, 3 kattan fazla artarak 175. Milyar dolar olacağı, Merkez bankasının borçlarının ise aynı dönemde yüzde 50 azalarak 10. Milyar dolar alacağı öngörülmektedir. Bir başka ifade ile, 2007 yılındaki cumhurbaşkanı seçtirmemem vakası ve 2008’deki AK Partiye açılan kapatma davası sebebiyle, özel sektor borçlarının bu yıllarda artığı akabindeki yılda tekrar düştüğü gözlenmektedir. Öte taraftan, AK Parti hükümeti göreve geldiği 2002 yıl sonunda, 43 Milyar dolarda seyreden özel sektör dış borç stoğu, 2010 sonu itibarı ile 82 Milyar doları bankaların ve 107 Milyar doları reel sektörün olmak üzere toplam 189 Milyar dolara yükseldiği, özel sektörün 2010 Aralık ayı itiibarıyla 85 Milyar Dolar açık pozisyonu olduğu, bu itibarla, kamu ve Bankların borç yükünde bir problem olmadığı, ancak özel sektörün açık pozisyonu sebebiyle borçlarında olumsuzluk olduğu değerlendirilmektedir

AK PARTI DÖNEMI (2002-2010) DIŞ BORÇ STOKU VE DAĞILIMI (MİLYAR DOLAR)

Yıllar Toplam Dış Borç

Stoku

Kısa Vadeli Uzun Vadeli Kamu Sektörü

TCMB Özel Sektör

2002 129,5 16,4 113,1 64,5 22,0 42,92003 144,1 23,1 121,1 70,8 24.3 48,9 2004 160,9 32,2 128,8 75,7 21,4 63,9 2005 169,7 38,3 131,5 70,4 15,4 83,9 2006 207,6 42,6 164,9 71,6 15,7 120,3 2007 249,4 43,1 206,3 73,5 15,9 160,1 2008 277,7 50,4 227,3 71,3 14,1 185,3 2009 271,1 52,1 219,1 83,5 13,3 174,4

2010(Tahmin) 290,0 74,3 215,7 88,9 11.8 189.6

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, AK Parti göreve geldiği 2002 yılında Türkiyenin toplam dış borç stokunun, GSYİH’ye oranı, 2010 yılı itibarıyla yüzde 40 civarında azalış ile 37.Milyar dolar olacağı, ihracat içindeki payı yüzde yüzde 90 civarında azalışla 200 Milyar dolar olacağı değerlendirilmektedir. Netice itibarı ile 2002 yılından itibaran özel sektor borç stokunun artığı, ancak, diğer makro göstergeler içerisindeki payının azaldığı gözlenmektedir.

16

Page 17: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

2002-2010 DÖNEMİ DIŞ BORÇLULUK GÖSTERGELERİ

Yıllar Toplam Dış

Borç Stoku/ GSYİH

Toplam Dış Borç Stoku/

İhracat

Toplam Dış Borç Servisi/

İhracat

Toplam Dış Borç Faiz Servisi/

İhracat

2002 56,2 359,2 80,2 17,8 2003 47,3 304,9 58,9 14,8 2004 41,2 254,8 48,3 11,3 2005 35,3 231,0 50,1 10,9 2006 39,4 242,7 46,8 10,9 2007 38,4 232,5 45,4 10,1 2008 37,4 210,3 40,4 8,9 2009 43,9 265,5 56,5 10,1

2010(Tahmin) 35 200 40 9

BAZI AVRUPA ÜLKELERİNDE AB TANIMLI BORÇ STOKU / GSMH (%)

Ülkeler 2004 2005 2006 2007 2008 2009

AB (27 Ülke)

62,2 62,7 61,4 58,8 61,6 73,6

İtalya 103,8 105,8 106,5 103,5 106,1 115,8

Yunanistan98,6 100,0 97,8 95,7 99,2 115,1

Belçika 94,2 92,1 88,1 84,2 89,8 96,7

Macaristan59,1 61,8 65,6 65,9 72,9 78,3

Almanya 65,7 68,0 67,6 65,0 66,0 73,2

Fransa 64,9 66,4 63,7 63,8 67,5 77,6

Portekiz 58,3 63,6 64,7 63,6 66,3 76,8

Avusturya 64,8 63,9 62,2 59,5 62,6 66,5

Hollanda 52,4 51,8 47,4 45,5 58,2 60,9

İngiltere 40,6 42,2 43,5 44,7 52,0 68,1

İspanya 46,2 43,0 39,6 36,2 39,7 53,2

Türkiye 59,2 52,3

46,1 39,4 39,5 45,4

Kaynak : Eurostat ve Avrupa Komisyonu ile Hazine Müsteşarlığı

17

Page 18: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

IMF BORÇLARI

Küresel kriz ortamında birçok ülke hazinesinin, IMF kaynaklarına başvurduğu ve merkez bankalarından destek aldıkları, buna karşın Türkiye'de ise piyasalar üzerinde bir baskı oluşturmadan daha önceki koalisyon hükümetleri’nce IMF'den alınan borçların ödendiği izlenmektedir. 1961 yılından bu güne kadar IMF ile 19 Stand-By anlaşması yapan Türkiye, AK Parti Hükümeti 2010 Mart ayında anlaşmaya ekonomik açıdan ihtiyacım yok diyerek, IMF ile Stand-By anlaşması yapılmayacağını duyurdu. İşte bu açıklama küresel krizin Türk ekonomisini teğet geçmesinin ve küresel krizden çıkış stratejisinin temel politikasını oluşturduğu değerlendirilmektedir. 2002 yılından itibaren kesintisiz bir istikrara kavuşan ekonomi ve üretimde gerçekleşen büyüme ve borç göstergelerindeki iyileşmeler sayesinde, geçmiş dönemlerde, IMF ile yapılan ilk anlaşma tarihinden günümüze kadar geçen sürede IMF’ye yaklaşık 50 milyar dolar borç ödendiği gözlenmektedir. Bu borcun 22 milyar dolarlık kısmı AK Parti iktidarı döneminde, 2002-2010 yılları arasında ödenmiştir. Bu gün itibarıyla, IMF’ olan borcun 6 Milyar dolara düşürülerek, borcu bitirme noktasına gelindiği, Türkiye, 2013 yılı sonuna kadar borcun tamamını ödeyeceği planlandığı görülmektedir.

TURİZM GELİŞMELERİ

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, Türkiye’de 2002 yılında 8.5 Milyar dolar olan turizm geliri, AK Parti iktidarıyla yükselişe geçtiği ve 2008’de pik yaparak 22 Milyar dolara yükselmiş, ancak kiriz nedeniyle, 2009’da 21.2 milyar dolara gerilediği ve 2010 yılında bir önceki yıla göre yüzde 6,6 oranında zalarak 16 milyar dolar civarında gerçekleştiği gözlenmektedir.

18

Page 19: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

BANKACILIK SEKTÖRÜ GELİŞMELERİ VE RİSKLER

BDDK, Türk Bankacılık Sektörü Genel Görünüm Aralık 2010 Raporuna göre, Bankacılık sektörünün aktif toplamı 2009 yıl sonuna göre, yüzde 20,8 oranında artarak Aralık 2010 itibarıyla 1 Trilyon TL’yi aştığı, Sektörünün net karı ise, geçen yıla göre, yüzde 8.7 oranında artışla (1.748 Milyon TL) artarak 21.9 Miyon TL’ye ulaştığı gözlenmektedir. Hızlı bir büyüme trendi sergileyen Krediler, 2010 yılı 11 aylık döneminde, bir önceki yıla göre, yüzde 33,9 oranında (133,3 Milyar TL) artarak 525,9 Milyar TL’ye ulaşmış ve toplam aktifler içindeki payı ise yüzde 52,2’ye çıktığı görülmektedir. 2010 yılında kredi hacminde görülen artışın, 48,8 Milyar TL’si Kurumsal ve Ticari Kredilerden, 42,8 Milyar TL’si Bireysel kredilerden, 41,7 Milyar TL’si KOBİ’lere kullandırılan kredilerinden kaynaklanmaktadır. 2009’da %5,3 seviyesinde seyreden kredilerin takibe dönüşüm oranı, Aralık 2010 itibarıyla 1,6 puan azalarak yüzde 3,7 seviyesine gerilemiştir. Bu 1,6 puanlık gerilemenin, takipteki alacaklardan yapılan tahsilat ile aktiften silme veya satış yoluyla portföyden çıkarılan sorunlu alcaklarıdan kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Diğer yandan, krizin etkisiyle 2009 yılı sonunda 21,9 Milyar TL’ye ulaşan takipteki alacaklar Aralık 2010 itibarıyla bir önceki yıla göre, yüzde 8,8 azalarak 19,9 Milyar TL sevyesine gerilediği izlenmektedir. Bu gerilemenin, silinen ve satılan takipteki alacaklardan kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Öte taraftan, kredi türleri bakımından en yüksek takibe dönüşüm oranı yüzde 4,6 ile KOBİ Kredileri olduğu görülmektedir. 2009 yıl sonunda yüzde 31,5 olan menkul değerlerin toplam aktifler içindeki payı, Aralık 2010 itibarıyla yüzde 28,6'ya gerilemiştir.

2010 yılı Eylül ayı itibarıyla, Bankacılık sektörü pasifinin, yüzde 61.2’sini oluşturan toplam mevduat, 2009 yıl sonuna göre yüzde 19,9 oranında, ( 102,4 Milyar TL) tutarında artarak, 617 Milyar TL'ye yükselmiştir. Aralık 2010 itibarıyla toplam mevduatın yüzde 91.6’sı vadesiz ve 3 aya kadar vadede toplanması, sektördeki aktif pasif vade uyumsuzluğunun temel sebebi olduğu değerlendirilmektedir. Sektörün yurtdışından temin ettiği sendikasyon ve seküritizasyon kredilerinin toplam tutarı, 2009 ylına göre, 5,2 Milyar dolar artarak Aralık 2010 yılı itibarıyla, 23,4 Milyar Dolara yükselmiştir. Bankacılık sektörünün özkaynakları 2010 yılında yüzde 21,1 oranında artarak 134,3 Milyar TL seviyesine ulaştığı, Sektörün sermaye yeterliliği rasyosu ise yüzde 18.9 olarak gerçekleşmiştir.

2001 yılında bankacılık sektöründe kredi hacmi, 38 Milyar TL, Mevduat 110,4 Milyatr TL, Çalışan sayısı, 140.879 kişi, şube sayısı, 6.983, Toplam aktifleri, 173,4, Dönem karı 10,5 Milyar TL, Sermaye Yeterlilik Rasyosu(SYR), 20,8, Banka sayısı ise 67 adet olduğu görülmektedir. 2010 yılı Aralık ayı itibarıyla bankacılık sektöründe kredi hacmi, 526 Milyar TL, Mevduat 617 Milyatr TL, Çalışan sayısı, 191.180 kişi, şube sayısı, 10.066, Toplam aktifleri, 1.008, Dönem karı 21,9 Milyar TL, Sermaye Yeterlilik Rasyosu(SYR), 18,94, Banka sayısı ise 49 adet olduğu izlenmektedir.

2010 Eylül ayına kadar, toplamda 52 Milyar TL’lik konut kredisini 1 Milyon 12 bin 737 kişi kullandığı, Konut kredileri bu yılın tamamının bir önceki yıla göre, yüzde 38 oranında artarak 60 Milyar TL’ye ulaşacağı öngörülmektedir. BDDK tarafından, Bireysel konut kredi miktarını, Gayrimenkul tutarının yüzde 75’’ni aşamayacak şekilde, Ticari kredi amaçlı konut kredi miktarında ise, Gayrimenkul tutarının yüzde 50’sini aşmayacak şekilde bir düzenleme tesis ettiği gözlenmektedir. Dünya Ekonomik Forumu’nun yayımladığı Dünya Rekabet Raporu’nda, bankaların sağlamlığı ile ilgili sıralama ve puanlamada, Türk bankaları bir önceki raporda 89’uncu sırada yer alırken, 2009-2010 yılına ait sağlamlık sıralamasında 36’ncı olduğu, diğer yandan, İMKB geçen yıl Dünya Borsalar Federasyonu’na üye borsalar arasında 3. sırada yer aldığı bu yılda ilk 5 içerisinde olduğu izlenmektedir

19

Page 20: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

2011 YILI EKONOMİK BEKLENTİLER VE REALİTE

AB Komisyonunun hesaplamalarına göre, 2011 yılı itibariyle, Euro Bölgesi'nin kamu borçlarının milli gelire oranı yüzde 90’lar civarına geleceği, Japonya'nın yüzde 200’leri aşacağı ve ABD'nin 90'nı aşacağı öngörülmektedir. Başka bir ifade ile, Euro bölgesindeki 7 ülkenin borç yükü 12 trilyon dolara ulaştığı, aşırı borçlu ülkelerin kendi alacakları mali önlemlerle bu sorunu çözmeleri halinde sorunun kısmen çözüleceği, Ancak, bunun gerçekleşmemesi halinde Avrupa Merkez Bankası (EBC ) devreye girerek bu borçlar için ya para basacağı, yada tahvil çıkaracağı dolayısıyla başta Türkiye’ye başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelere Euro’nın artarak gireceği değerlendirilmektedir. AB'nin Maastricht kriterlerine göre, üye ülkelerin, milli gelirlerinin yüzde 60'ından fazla borçlanmamaları ve yüzde 3'ten fazla bütçe açığı vermemeleri gerekirken, bir çok AB ülkesi ortak para birimi EURO’ya geçerken söz konusu kriterlere haiz olmadıkları halde, daha sonra bu kriterleri yerine getirecekleri taahhütünde bulunarak EURO’ya geçmişlerdir. Ancak, ortak para birimine geçişten sonra Maastricht kriterlerine uyum sağlamaları konusunda ne Avrupa Merkez Bankası’nca herhangi bir yaptırım yapıldığı, nede üye ülkeler tarafından herhangi bir yapılanmaya gidilmediğinden, söz konusu ülkelerin borç yükü ve kamu açıklarının sürdürülebilir bir yapıdan çıktığı ve bu sebeble, ABD kaynaklı kriz,bu gün EURO bölgesinin krizi haline dönüştüğü değerlendirilmektedir. 2010'da dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 4 büyüdüğünü, 2011'de bunu yüzde 3.5 olacağı, Euro bölgesinin, 2011 yılı muhtemelen yüzde 0,7- 2,1 arasında büyüyeceği, Türkiye ekonomisinin ise 2010 yılını yüzde 8'in üzereinde büyümenin olacağı, 2011 yılının yüzde 4.5 ile yüzde 5.5 bandında büyüme olacağı öngörülmektedir. 2010 ylı bütçesinin başarılı olduğu, 2011 yılında da seçim yılı olmasına rağmen bütçe disiplinin devam edeceği, bu kapsamda, devletin borçlanma gereğinin düşeceği, Merkez Bankası OVP’ye göre, 2010 yılıda oluşan enflasyon rakamlarıyla yıllık enflasyon hedefini tutturmuş ve enflasyon hedefini 2011’de yüzde 5.9 ve 2012’de yüzde 5 olarak belirlendiği, MB’in, döviz alımlarının süreceğini, TL’nin yine değerli olacağı, bu gün itibarıyla, 45 Milyar doları aşan cari açığın, ithalatla büyümenin yansıması olarak 2011′de 60 Milyar dolar olacağı, cari açık artsa dahi, sıcak para girişinin devam etmesi durumunda cari açığın kısa vadede ekonomi üzerinde olumsuz yanımasının olmayacağı öngörülmektedir. 2011 yılında Türkye’de, istihdam ve cari açık dışında bütün makro ekonomik göstergelerin hedeflenen oranlarda gerçekleşeceği değerlendirilmektedir. Öte taraftan, Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu 2011 seçimlerinden önce artırarak yatırım yapılabilir sevyeye çıkaracağı ve bu nedenle tüzükleri gereği Türkiye’ye gelemeyen dünyadaki uzun vadeli emeklilik fonları ve doğrudan yatırımların Ülkemize yöneleceği, netice olarak dış piyasalarda bazı belirsizlikler olsa da, 2011 ve 2012′de Türkiye’ye ilginin artarak süreceği değerlendirilmektedir. Avrupa Merkez Bankasının (ECB) 2010 yılı yüzde 2 düzeyindeki enflasyon hedefi aşılmış ve Euro Bölgesi’nde enflasyon yüzde 2,4’e yükseldiği gözlenmektedir. Bu yıl Tunusta hükümetin devrilmesiyle başlayan, akabinde Mısırda iktidarı deviren halk ayaklanmaları bir çok Arap coğrafyasına sirayet edeceği, endişesiyle, petrol fiyatlarıyla birlikte, bütün emtia fiyatlarının artacağı, özellikle gıda fiyatının yükseleceği, Asya ve Latin Amerika coğrafyasında enflasyon tedirginliğin ciddi ölçüde hissedildiği ve bununla birlikte söz konusu coğrafyadaki önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin enflasyon tedirginliği, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve ABD Merkez Bankası’nın (FED), küresel kriz döneminde faiz indirimleri yerine bu yıldan başlayarak enflasyon yükselişini önlemek için faiz artıracakları ve bu nedenle, gelişmekte olan ekonomilerden gelişmiş ekonomilere bir fon akışının olacağı, dolayısıyla, işaret edilen coğrafyalarda enflasyon oranının 2011 yılında yükseleceği değerlendirilmektedir.

20

Page 21: 2002-2010 Dönemi Ekonomik Değerlendirmesi

2010 Eylül ayına kadar, toplamda 52 Milyar TL’lik konut kredisini 1 Milyon 12 bin 737 kişi kullandığı, Konut kredileri bu yılın tamamının bir önceki yıla göre, yüzde 38 oranında artarak 60 Milyar TL’ye ulaşacağı öngörülmektedir. Küresel belirsizlik sebebiyle, bankacılık sektöründeki muhtemel risklerin tasfiyesine yönelik olarak, Merkez Bankası, aralık ayından itibaren Mevduat Munzam karşılıkları oranını vade yapısına göre farklı uygulaması, Ekim ayında TL mevduat munzam karşılıkları verilen faizlerin kaldırılması, diğer yandan, BDDK tarafından, Bireysel konut kredi miktarını, Gayrimenkul tutarının yüzde 75’’ni aşamayacak şekilde, Ticari kredi amaçlı konut kredi miktarında ise, Gayrimenkul tutarının yüzde 50’sini aşmayacak şekilde bir düzenleme getirdiği değerlendirilmektedir.

Merkez Bankasının sıcak paranın önlenmesine yönelik olarak, Ekim ayında TL mevduat munzam karşılıkları verilen faizlerin kaldırılması, Eylül ayında yabancı para, Aralık ayında ise TL mevduatın vade yapısına göre farklı zorunlu karşılık oranlarının uygulanması, bazı yurt içi ve yurt dışı repo işlemlerinden sağladıkları fonlar da zorunlu karşılığa tabi tutulması, politika faizilerin indirilmesi hususları gibi aldığı para politikası kararları, 2011 yılında dışarıdan gelecek portföy yatırımlarını olumsuz etkileyeceği, içeride kredi maliyetlerini yükselteceği, dolayısıyla, bankaların kârına olumsuz yansıyacağı, borsadaki bankaların hisse değerlerinin düşeceği öngörülmektedir. Öte taraftan, Mevduat faizlerinin ortalama yüzde 6.5 olduğu, vergilerin mahsup edilmesi neticesinde mevduat sahibi yıllık net yüzde 6 faiz geliri elde ettiği, ancak enflasyonun yüzde 6.40 olduğu hesaba katıldığında, her ne kadar nominal anlamda TL mevduattan gelir elde ediliyorsada, reel olarak mevduat sahibi gelir kaybına uğradığı görülmektedir. Bu durumda mevduat sahibi TL cinsinde vadeli mevduata yönelmiyeceği, bunun yerine emtiaya yatırım yapacağı veya döviz tevdiat hesaplarına(DTH) yöneleceği, bu uygulamanın, Türk finansal alanda bir likidite tuzağına sebebiyet verebileceği değerlendirilmektedir. Bir başka ifade ile yatırımcı Küresel belirsizliklere göre daha kazançlı pozisyon almasına teminen, elindeki fonu vadeli hesapta tutmaya yerine likit kalmayı tercih edeceği, dolayısıyla, bankaların mevduat yapısının bozulacağı ve Türk Bankacılık sektöründe bir likidite tuzağı oluşabileceği değerlendirilmektedir. İşte bu Likidite tuzağı ihtimaline karşı Bankalarında, vadesiz ve kısa vadeli mevduatın teşvikine ilişkin sundukları ürün yelpazelerini geliştirmeleri durumunda söz konusu riskin azaltılacağı düşünülmektedir. Bu nedenle, 2011 yılında söz konusu riske göre ve aynı zamanda finanasal yapıya zarar vermeyecek şekilde bu para politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği, diğer yandan, Bankalarında bu para politiklarına karşı kısa vadeli mevduatın ikamasinin yerine geçebilecek mevduatta ürün çeşitlendirmelerine giderek oluşabilecek riski azaltıcı yapılanmalara girişmeleri gerektiği, diğer yandan Hükümet tarafından da bu politikaları destekleyecek maliye politikalarını hayata geçirilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir

Sonuç olarak, Merkez Bankasının sıcak paraya karşı 2010 yılı sonunda aldığı para politikası kararları neticesinde, Türkiye’ye, spekülatif amaçlı fon girişi yerine uzun vadeli döviz girişini teşvik edeceği, ancak bankaların, kârına ve borsadaki hisselerine olumsuz yansıyabileceği, Türk bankacılık sektöründe likidite tuzağına neden olabileceği, diğer yandan, bu risklere karşı, Bankalarca alınacak önlemler paketinin, 2011 yılında bir risk unsuru olarak krize rağmen büyüme trendi sergileyen ekonomi gündemini meşgul edeceği değerlendirilmektedir.

Abdusselam DEĞER

(TÜMBİAD) Tüm Bürokratlar ve İş Adamları Sosyal Dayanışma Platformu

Ekonomi Komisyonu Başkan Yardımcısı

Gsm : 0533 – 542 38 48

21