Upload
murat-temelli
View
201
Download
39
Embed Size (px)
Citation preview
NABİ’NİN SURNÂMESİV A K A A Y l ’ - l H İT Â N -I Ş E H Z A D E G Â N -I H A Z R E T -1
S U L T A N M U H A M M E D -İ G A A Z f
L l N A B İ E F E N D İ
A G Â H S I R R I L E V E N D
İ N K I L Â P K İ T A B E V î
İstanbul: Ankara Caddesi No. 155
MÜELLİFİN BASILMIŞ ESERLERİ
Acılar : R om a n c e s k i h a r f le r le » tü k e n m iş t ir .
Felsefe ve İçtimaiyat: M e c m u a «e sk i h a r fle r le » tü lcvnm i^ tir.
Edebiyat Tarihi Dersleri: T a n zim ata k ad ar «y e d in c i basIm ^
Edebij'at Tarihi Dersleri: T a a z im a t e d e b iy a t ı .
Edebij'at Tarihi Dersleri: S e rv e t ifü a u n e d e b iy a t ı .
Maarifimiz ve Millî Terbiyemiz: T a h lil ve te tk ik .
Eserler ve Şahsiyetler : T a h lil ve te n k it .
Halk I C ü r s Ü S Ü n d e n Akisler : N u tu k lar v e k on u şm a la r .
Divan Edebiyatı: T a h lil v e te tk ik « ik in c i basın ı»
Nabi’nin Surnâmesi: T e tk ik v e m etin .
İSTANBUL
BÜRHANEDDÎN MATBAASI
1 9 4 4
NABİ’NİN SURNÂMESÎ
Nabi'nin eserleri arasında bir de^^^Surnâtııe’si buluaduğu, şimdiye kadar edebiyat âlemince bilinmiş değildir. Nabi’nin muasırları tarafından yazılmış olan tezkirelerde böyle bir bayda Taşlanmadığı gibi, son devirlerin mahsûlü olan edebiyat tarihlerile Nabi’ye ait muhtelif yazılarda da böyle bir eserin adı g^eçmez.
Son zamanlarda surnâmeleri tetkik ettiğim sırada, Üniversite kütüphanesinin yaznaa eserler kısmında 1774 numarada kayıtlı mecmuoda gördüğüm bir surnâme, şimdiye kadar hiç bir kaynağın kaydetmediği böyle bir eserin, Nabi adına mevcut bulunduğunu haber vermektedir.
Türkçe, arapçyı ve farsça muhtelif risaleleri içinde bulunduran bu mecmuada, Lalizade'nin (Risâle-tül-müteallikatü bi tank-il Bayramiy- ye) adlı risalesinin sayfa kenarlarına haşiye olarak yazılmış bulunan bu manzum eser, (Vakaayi’-i hıtân-ı şehzadegân-ı H«zret-i Sultan Mu hammed-i Gaazi li Nabi Efendi) başlığını taşımaktadır.
Bu surnârae, (h. 1086 m. 1675) tarihinde, IV üncü Mehmed’ in şehzadeleri için Edirne’de yapılan siinnet düğününü ve bu münasebetle oubeş gün dev2im eden şenlikleri, kendine has bir üslûpla tasvir etmektedir.
Eser 587 beyitten ibarettir. Feilâtün feilâtün feilün veznile yazılmıştır. Şair, münacattan, naatten ve padişaha ait medhiyeden sonra, düğün için yapılan hazırlıkları anlatarak, sadrazamla diğer vezirlerin sırasile gerek padişaha ve gerek şehzadelere takdim ettikleri hediyeleri kaydediyoır. Sonra onbeş gün süren düğünün her gününde verilen ziyafetleri, her gün ve her gece yapılan oyunlarla eğlenceleri, nihayet şehzadelerin büyük bir alayla eski saraydan getirildiğini, şeker alayını müteakip tnevlit t^ünü sünnet edildiğini ve bütün bu eğlencelerle şen-
liklerin en sonunda yapılan at koşularını da tasvir ederek eserine son veriyor.
Şair bu surnâmeyi Padişah’ın emrite yazdığını şu beyitlerle ifede ediyor:
Cümle dursun o Şeh-i âlîcah O Hudâvend-i hudâvendsipah
Oldu gûşU ne kadar nâdiredan Ne kadar kadrşinâs-ı irfan
Güşidüp bendesinin bir süfıanin Aferin ile pür itti dehenin
Bir zeâmet virtle deyu heman îtti bir hat-iı hümâyun ihsan
Sundu bezm-i kereminden bir eyağ Eyledi bendesi Nabi’y i çerağ
itsem ol Pâdişeh-i dîne seza Dehenim mahşere dek tıakf-ı dua
Sonra ol Pâdişeh-i âlîşan Nazm-ı suriyyeyi itti ferman
Emr-i Şâhenşeh-i devran üzre Kuluna ittüğü ferman üzre
Kudretim denlû, idüp himmet-i tâm Virdim ahvâline nazm ile nizam
Nabi’nin bu sünnet düğünü için yazdığı bir tarih te ayrıca divanında mevcuttur:
Bende Nabi didi tarihin bu sûr-ı dilkeşin Sünnet-i Ahm ed’ le oldu zeyn Sultan Mustafa
Zamanının vak'anüvisî olan Raşid’ in tarihi ile, Fındıkh’lı Mehmet Ağa’nin, Kâtip Çelebi’nin Fezleke’sine zeyl olmak üzere başlayıp, sonra l î nci Mustafa’nın emrile Nusretnâme adı altında devam ettiği Silihdar tarihinde bu düğün tafsilâtı ile anlatılmaktadıır.
Bu düğünde, IV üncü Mehmed’in şehzadeleri olan Mustafa [’ ] ile
- 6 —
[IJ (H . 110 6 m. 1694) ta r ih in d e pa<ii|aİı o lan II n c i Mu«>tcıfa.
Ahmed’in [‘ ] sünnetleri yapılmış ve onbeş gün süren bu şenlikleri, Hatice SuUan’la Munahip Mustafa Paşa’nın evlenmeleri mfinasebetile yapılan ve yine onbe;; gün süren eğlenceler ve ziyafetler takip etmiştir.
Şair, Surnâme’sinde, yalnız sünnet düğününden bahsetmekte ve Hatice Sultan’ın düğününü ancak şu beyitlerle kaydetmektedir :
Dahi bir duhter-i sa’ dahterini Sadef-i saltanatın gevherini
Ne güher mah alur andan vâye Nûru hurşîde olur sermâye
Eyleyûp târ-ı nikâha zîver Ya'ni bir şevhere idüp hemser
Ola ol gevher ile gerdunsâ Ser-i ikbâl-i Musahib Paşa
Eyliye âlemi lehrîz-i sürür Birilnrine mukabil iki sûr
Surnâmeler, eski hayatın zevk, eğlence ve israfla dolu muhteşem düğünlerini bir sanatkâr ifadesile bize naklederler. Tarih sayfala- rma da geçen bu düğünlerin, bu sayfalarm hududunu ister istemez aşacak olan tafsilâtmı, ancak bu surnâmelerden öğrenmiş oluruz.
III üncü Ahmet zamanında yapılan sünnet düğününü tasvir eden Seyit Vehbi’nin manzum ve mensur surnâmesile, III üncü Mustafa zamanında Hibetullah Sultan’ın doğumu münasebetile yapılan eğlenceleri nakleden Haşmet’ in mensur surnâmesi, bu vadide yazılmış olan eserlerin en mühiniıleridir.
Şimdi Nabi’nin eserile, bu iki surnâmeye ehemmiyetli bir üçûn- cüsü daha katılmış oluyor. Hakikatte bu surnâme, yalnız yapılan eğlenceleri, verilen ısiyalFetleri ve takdim edilen hediyelerle buna karşılık hediye sahiplerine verilen ihsanları nakletmekle kalmıyor; bunları müfredatı ile tesbit ettiği gibi, vüzera ve ulema ile âyan ve erkânın huzura kabullerini teşrifat derecelerile kaydederek, sûrun merasime ait safhalarını da ustalıkla canlandırmış oluyor.
Bu suretle, taırihlerin eksik bıraktığı tafsilât ve teferruatı da kaydederek, bir taraftan maziye, ait çok zengin bir tarih tablosıınu tamam-
- 7 -
[1 ] (H . 1115 m . 1 7 0 3 ) ta r ih in d e p a d işa h o U n III ü n cü A h m « t .
larken, diğev taraftan yer yer içinde bulundurduğu reokli tasvirlerle, mütevazı da olsa bir sanat kıymeti taşıdığında şüphe olmıyan bu surnâme, üslûp bakımından da ayn bir hususiyeti haizdir.
Baş tarafındaki münacatla naatin ifadesi, çok ağır değilse bile ddukça külfetlidir. Mevzua girdikten sonra bu üslûp, tabiî olarak daha sade bir cereyan takip ediyor. Hele bazı yerleri, hemen söylenivermiş hissini verecek kadar külfetsizdir.
Hakikatte, mensur eserlerinde çok münşiyane bir eda ihtiyar ettiği h%!de, manzum eserlerinde niabeten sade bir üslûp kullanan Nabi, münacat ve naatlerde daha tekellüflüdür. Meselâ Hayrabad’m baş tarafında olduğu gibi üçüzlü ve dördüzlü terkipleri bol bol kullanır.
Bu surnâmede gördüğümüz hususiyetler, bütün bakımlardan Nabi’ nin üslûbunu andırmaktadır. Buna mukabil Nabi’y^ olmasında insanı şüpheye düşürecek kadar tekerrürlerle dolu zayıf beyitler de vardır.
Gerçi Nabi'nin divanında, hususile gazelleri asasında, alelade denecek kadar basit, hattâ âmiyane beyitler çoktur. Fakat bu hal, daha fazla hisde ve hayalde bir gevşeklik, bir mübalâtsızhk şeklinde kendi nigösterir.
Halbuki bunda, bazı kere lisan ve ifade aksaklıkları görülmektedir ki, Nabi’nin bu ihmali yapıp yapmıyacağı ayrıca düşünülecek bir meseledir.
Mamafih 34 yaşında yazdığı bu eserde, o tarihten 30 sene sonra meydana getirdiği Hayrabat’daki kemali aramak hakeızlık olur.
Hükmümüzü vermeden evvel, Nabi’nin hayatını grerek tezkirelerden, gerek kendi eserlerinden takip etmek ve böylece Surnâme’yi asıl bu hayatın içinde tesbite çalışmak daha doğru olur.
TEZKİRELERE GÖRE N A B İ:
Nabi’den bahseden Satayi ve Sâlim tezkire!erile Şeyhi Mehmed’ in Vakaayi’-ül- Fuzalâ’sı,[‘] Nabi’nin IV üncü Mehmet zamanında İstanbul’a
[1> K a fz 0.de F a iz i ’ nh ı Z ü b d o tü l'-E ş '.a r^ n a zey l o la n A s ım T e z k ir e s ile Belig-’ in N u h b e -tü l-Â s a r ’ ın da da N a b i k a y d e d ilm e k te is e d e , g’e re k Z ü b d e -tü l '^ E ş ’ ar ve jre - relr z e y ille r i, t e z k ire d e n fa z la b ir e r a n to lo ji m a h iy e tin d e o ld u ğ u n d a n , A s ım te z k ire s in d e N abi^nin ya ln ız adı z ik r e d ile r e k 3 b e y t i a b m n a k ta , N ü h b « tül - Â s n r 'd a is e , N abi^ ye a y r ıla n b ir k a ç sa t ır iç iu d e (H a lo p m u ıia se ıll) k ayd ı da ilâv e edt’ i c r e k 5 İiasidcsiJ<i 7S g a z e - İm d en ö rn e k le r s e ç ilm iş b u lu n m a k ta d ır .
- 8 ~
gelerek Musahip Mustafa Paşa’nın dairesine divan kâtibi olarak intisap ettiğini, bir müddet sonra Paşa’nın iznile hacca gitmek ü*ere İstanbul’dan ayrıldığını ve dönüşünde kethüda sıfatile tekrar Musahip Paşa’mn hizmetine girdiğini, vazifesinden kendi arzusu ile ayrıldıktan sonra, yine Paşa'ımn dairesinde iltifatma mazhar olarak kaldığını, nihayet Haleb’e yerleşip uzun müddet orada yaşadığını, (h. 1120 m. 1708) tarihinde Halep’te Vali bulunan Baltacı Mehmet Paşa’nın, ikinci defa sadaretle İsitanbura gelişinde şairi de birlikte getirip (baş muhasebecilik ve mukabele-i süvari mansıblarile şerefraz) ettiğini ve (h. 1124 m. 1712) tarihinde İstanbul’da öldüğünü bazı farklarla kaydederler.
Safayi, Nabi’nin ayrıca (Vezir-i a’zam Rami Mehmed Paşa ile alâka-i külliyyesi) olduğunu da ilâve eder.
Fakat bunlardan hiçbiri, şairin doğum tarihinden bahsetmez. Ancak Safayi: (Mezburun sinni 90 ı tecavüz idiip) ibaresile, öldüğü zamanki yaşma işaret ettiği gibi, Şeyhi de (Vakaayi’-ül-Fuzaiâ) d a : {Sinni 80 sâli mütecaviz, belki akd-i iâsia mülenâhiz idi) [‘] cüıtılesile, yaşının 90 a yaklaştığını bildirir. Salim tezkiresinde ise yaşına dair bir kayıt yoktur.
Tezkirelerin ifadesinden, şairin hayatını tarih sırasile ve doğru olarak takip etmek kabil değildir. Yahıız (h. Ii20n ı. 5708) taırîhin- de Vezir-i âzam olan Çorlu’lu Mehmet Paşa tarafından şairin Halep’ deki (mâlikânesinin re f ’ ve medâr-t maişetinin edildiği Safayi tezkiresinde tesbit edilmektedir- Ayrıca şairin (h. 1096 m. 1684) tarihinde Musahip Mustafa Paşa ile birlikte Mora’ya ve Paşa’nın Boğaz Hisa- n ’nda ölümünden sonra hac için Hicaz’a, oradan da yerleşmek üzere Haleb’e gittiği, Vakaayi’ -ül-fuzalâ’da kaydedilmektedir ki, şairin Hica?.’ a gittiği tarih yanlış tesbit edilmiş bulunmaktadır.
Tezkirelerde, eserleri hakkında da tam ve mazbut bir kayıt yoktur- Eserlerinin adı, üslûbun akışına uyarak ifade arasında gelişigüzel geçer.
ESERLERİNE GÖRE NABÎ:
HAYATI i Nabi, oğlu Ebülhayr P] için yazdığı Hayriye’sinde kendinden bahsederken :
— 9 —
[1 ) H er ou seneye akd deuir. Cüm lenin m ânası: Y aşı ıtelcseni geçm iç, de dokuzuncu ona yaklnşm ıştı.
(2 ] N abi^n iu , M eh m et Em in a d ım la b ir o^ îu dah a o ld u ğ u , M t^vlânâzûde Ç e le b i E fen d i^ ye yazdtğt m ck tu bd ftk i şu cü m le d e n anla.şılrnaktatljr '• (BendezCıde Ebiilhaı/r ve Mehmet Emin cICımcn-i pâkinize rCımâl iderler.)
Çâr-û pencâhta virdi seni H ak H eft sâlinde yazıldı bu varak
beytile, 54 yağında iken oğlunun dünyaya gelmiş olduğunu söylüyor. Divanının tarih kısmında oğlunun doğumunu arapça :
Câe min KHâbülâh-il-aziz Elâ lehûlhâlku. veVemrû f'J
1106
olarak tesbit ettiğine göre, bu tarihten 34 seneyi çıkaracak olursak, kendi ifadesine nazaran Nabi’nin doğumunu (h. 1052 m. 1642) olarak tesbit etmi| oluruz.
Bundan başka, Baltacı Mehmet Paşa ile beraber (h. 1122 m. 1710) de İstanbul’a {reldiği zaman yazdığı bir kasidede şair:
Didi ki ey fusûrdehıred pîr-i nâtüvan H eftad senede bu seferin ney ki hikmeti
beytile, o tarihte 70 yaşında olduğunu söylüyor ki bu, 1052 de doğduğuna en kuvvetli delildir.
Urfa’dan İstanbul’a geldiği tarihi de, Hicaz’dan döndükten sonra yazdığı Tuhfe-tül-Haremeyn adlı eserinde bulabiliriz.
Nabi Hicaz'a gittiği tarihi: (Dolâb-ı dûvâzdeper-i sinîn, d elv i tnihr-û mâh ile kiştzâr-ı rüzgâr üzre bin seksen dokuz kerre devr eylediği snide, bârka'küşâ~yi şâhid-i nevhırâm-t beyan olan Nabi-i nâtaoanın, âsâr-ı câzibe-i tlâkiyye ile revzene-i sûveydâ-yi dil-i sevdâze- desi, sermest-i hevâ-yı mecâz ve bısâl-ı sabr-u ârâmı, berçîde-i dest-i şevk i râhatgüdâz olmağın) ibaresile tesbit ettikten sonra, yolda Urfa’ya uğradığından faahsederken: (Arâmgâh-ı vatandan âsitâne-i devlet canibine kemerbend-i azimet olaldanberu nüsha-i derûnun kırtâs-ı sininden on üç varak gerdan olup) ibaresile de on üç sene evvel İstanbul’a gelmiş olduğunu söylemiş oluyor ki, 1089 dan 13 ü çıkaracak olursak (h, 1076 m. 1665) tarihinde, yani 24 yaşında İstanbul’a geldiği anlaşılmış olur.
Nabi’nin İstanbul’a geldikten sonra hizmetine girdiği Musahib Mustafa Paşa, bir çok zacnamnı Edirne’de av peşinde geçiren IV öncü Mehmet’ le beraber daima Edirne’ye gidip geldiğinden, tabiî divan kâtibi olan Nabi’yi de beraberinde bulunduruyor.
— 10 —
[1): J û* K u r 'a n ’ ın b ir â y e tin d e n a lın m ıştır k i : (A g â hol ! â lem -j hıılk v e â le m -i em ir O ’ n u n d n r) d e m e k tir .
Yalnız bir defa, hastalığı yüzünden Paşa ile beraber gidemediğini şair bir kasidesinde şu beyitlerle ifade ediyor :
Ne hâht olda ki kaldın ciidâ rikâhındanO (hafin ki ider baht hidmetinda şiiâb
N e iktizâ ile dâroldıın ey giisistehıredO hezmden ki ider gülşen-i behişt hicâb
Didim sipihre bunu sen de fehmidersin kimBen ihiiyârım ile itmedim ferâğ-ı zehâb
Ve lîk bir maraz-ı bîeman zuhurundanAzim ete tjoğidi kaalib-i şikestede tâb
Hattâ Nabi (in. 1082 m. 1671) de Lehliler’e k«rşı açılan harpteIV üncü Mehmet’le hareket eden Musahip Mustafa Paşa ile birlikte Lehistan’a kadar j;;itmiştir. Şair bu harpte Lehistan’ ın Podolyo vilâyetinin merkezi olan Kamaniçe {Kamieniec) nin zaptma dair Paşa’nın emrile yazdığı (Fetihnâme) de bu harbi tafsilâtile anlatıyor. Ve kalenin zaptına yazdığı tarihîn Padişah tarafından beğenildiğini şöyle ifade ediyor : {Fermân-ı Hümâyun ile sahife-i ruham üzre resm-i zerendud ile bâlâ-yi dervâze-i kal’aya sebt-û tahrir olunmağın :
Billâh heman sikkeyi mermerde kazarsın
resmi üzre râkım-ı kelimâta sermâye-i fahr-u mübahat olmuştur.)
Tarih şudur :
Tarihini felekte melek yazdı NâbiyâDüştü Kamança hısnma nûr-ı Muhammedi
Nabi bu tarihten itibaren Padişah’ın da takdir ve iltifatına mazhar olmuş bulunuyor. Bu itibarla (h. 1083 m. 1675) de Edirne'de yapılan sünnet düğününde şaire iltifatta bulunması ve surnâme yazmasını emretmesi tabiî görülebilir.
Netekim şair (h 1089 m. 1678) de hacca giderken de, müreffehen seyahati için Padişah tarafından ÎVİjaır muhafızına bir hat-tı Hümâyun gönderilmişti, Nflbi Tuhfe-tül-Haremeyn’de bunu şu cümle ile ifade ediyor: (Mehâm-ı tarîk-ı meram, muhâfız-ı Mısr vezîr-i kârdan Abdür- rahman Paşa hazretleri canibinden tertib olunmak babında, hat-tı Ha- mâyun-ı seadetmnkrun, zâmtme-i ihsan buyurulmağın)
Yalnız surnâmede, evvelce bir manzumesini beğenerek Padişah’ ın kendisine bir zeamet ihsan ettiğini söyliyen şair, IV üncü Mehtned’e yazdığı bir mansnumede:
_ _ 11 „
Ne zeamet ne mansıb oldu nasib N eyl-î maksûda bulmadım takrib
diyor. Ayni manzumede Tuhfe-tül-Haremeyn'den bahseitiğine, ve Padi- şah’m kendini hacca gönderdiğini;
Eyledin ey Hıdîv-i adlpenâh Beni^bir kez mukim-i beyt-i tlâh
beyti ile ifade etmiş olduğuna göre, bu manzumeyi (h. Î089 m. 1678) den sonra yazmış demektir.
O halde bu manzumede mevcut zeamet hakkındaki beyit, aurnâme- nin bu husustaki ifadesi ile bir tezat teşkil etmiş oluyor.
Mamafih (h. 1091 m. 1680) de hâmisi buluııan Mustafa Paşa’ nın üzerinden bütün sancaklar kaldırılıp bir miktar hâs ile bırakıldığı sırada, Nabi’nin zeameti de üzerinden ahnmış olabilir. Netekim (h. 1120 m. 1708) de Vezir-i âzam olan Çorlu’ lu Mehmet Paşa da Halep’teki (mâlikdnesini r e f ve medâr-ı maişetini ia /’/etm işti. Böyle bir muamelenin daha evvel IV üncü Mehmet zamanında da yapılmış olması mümkündür. Yahut zayıf bir ihtimal i!e, Padişah’m zeamet hakkındaki iradesinin o tarihte yerine getirilmediği düşünülebilir.
Buna mukabil, yine ayni manzumede şair kendinden bahsederken şunları söylüyor:
Sen bu denlû zamandır ey Nabi Medhe sarfeyledin dür-i nâbı
Eyledin çok kaside~i garrâ Nice nazm ı lâtif-ü müstesna
Yapsalar kande Padişah’a makam Sühanin itti revnakın itmam
Bârgehler binâ-yı âlîler Buldu hep sözlerinle zînet-ü fer
N azm -î tarihin ile sûr-u sürâr Mihr veş saldı dehre lem ’a-i rtûr
İtti destinde hâme-i m ana Kamaniçe vakaayiin inşa
Ya o tarih-i nâşinîdeedâ K ’oldu magbût-ı fırka-î şuarâ
Sîne-i senge eyleyüp ie'sir İttiler hâb-ı kal’ aya tahrir
— 12 -
Eser-i pâk-i Tuhfe-tül-Haremeyn Mûlk-i inşâya oldu mâye-i zeyn
Bu beyitlerin ifinde Kamaniçe Fetilıuâmesi ile Tuhfe-tûl-Har«- meyn’den bahseden şair :
Nazm-ı tarihin ile sûr-u sürür A/ihr veş saldı dehre Icm’a-i nûr
beytile, sur münasebetiie yazmış olduğu surnâmeye de işaret etmiş oluyor. Vâkm yukarda da kaydettiğim gibi Nabi’niiı bu sur için yazdığı ayrı bir tarih vardır. Fakat beytin delâlet ettiği mânaya göre şair : (Ben senin tarihini Hazmetmekle, sur ve sürür, dehre güneş gibi ışık saldı) diyor ki, surnâme bir vakaayi’nâme olduğuna göre, Padi- şah’m tarihinin bir parçası demektir. Bu itibarla yukardaki beyitle, şairin surnâme’ye işaret etmiş olduğuna hükmedebiliriz.
Bundan başka 111 üncü Ahıned’e yazdığı bir manzumede;
Asr-ı pederindeki silihdar Olmuştu delil-i lûtf~ı güftar
beytile, babası IV üncü Mehmed’in zamanında, sözünün lütuf ve ihsanla karşılandığını bildirmiş oluyor ki, bu, Surnâme’deki ’•
Gûşidüp bendesinin bir sûhanin Aferin ile pür itti dehenin
beytinin ifadesini kuvvetlendiren bir delil olabilir.
Şair, bir aralık vazifesinden kendi arzusu ile ayrılmış, bununla beraber Paşa’y ı olan intisabını muhafaza etmiştir. Paşa’ya hitaben yazdığı azliye kasidesinde bunu şu beyitlerle anlatmış oluyor:
ihtiyarî ise de azl aceb haletmiş Dile elbette virirmiş keder-i bîhengâm
Gerçi kim kişver-i vîrâne-i kalbimde benim A zl a nasb eylem ez icrâ y i rüsûm-ı ahkâm
Sarsar-ı azl salup tefrika bâğ-ı ayşe Haneden mansıbın ardınca bile gitti nizam
Hânımız sofra~i gerdun gibi yekkâse iken Nic« dursun bir alay gürsineçeşmân-ı hevâm
Defter-i dâd-ü sited nüsha-i eş’ar oldu Sâl-i tarîh hesab itmeğe kaldı erkâm
- 13 -
Alırmr şimdi avâid yerine vaz’ -ı girân Virülür şimdi hedâyâya bedel sade selâm
Mâhasal turfa perişanlık imiş hâlei-i azl Tutmasun kimselerin dergeh-i nasbında makam
Nihayet şu beyitleri kaydediyor:
Gonce-i hâiınn açmak hevesiyle kalemim Oldu iasvir-i dem-i azle bu yüzden ressam
Yoksa Allâk biliir sâye-i eltâfında Kimseden zerre kadar görmedi tab'ım âlâm
Koma hâlede tehîdest dil-i mahzunu itmeden ebhire-i azl dimağım sersâm
Mustafa Paşa (h. 1095 m. 1683) de Vezir-i âzam Kara İbrahim Pa- şa’ nın gazabına uğrayarak (Kaptan-ı derya) hkla saraydan uzaklaştırılıyor.
Nabi yine Paga'yı bırakmıyor. (H. 1096 m. 1684) de Paşa ile birlikte Mora’ya gidiyor.
(H. 109G m. 1684) de Mustafa Paşa, Mora’da Venedikli'lerle harbeden Siyavuş Paşa’nin imdadına gönderildiği sırada, Siyavuş Paşa'nın ölümü üzerine, Mora'da bulunan askere serdar tayin ediliyorsa da, neticede ordu mağlup olduğu için vazifesinden almarak Boğaz Hisar (Sed- dülbahir) muhafızlığına gönderiliyor; ve bir sene sonra ölüyor.
Nabi’nîıı hangi tarihte Haleb’ e gittiği kesin olarak bilinmiyorsa da, her halde bu gidişin Paşa’nın ölümünden sonra olmasE doğru görünür.
Netekiın Vâkaayi’-ul-Fuzalâ bunu tasrih ettiği gibi, Salim tezkiresi de, şairin ma’zul olduktan sonra da Paşa’nm iltifatma mazhar olduğunu EÖyliyerefc H aleb’e gidişini: (Ba'dehû ol eyyam , kûrûr-ı a’vam ile münkalib oldukta, medîne-i Haleb-ûş-Şehbâ’ da bast-ı kaaliçe-i sükûnet.) ibaresîle tesbit ediyor ki, bu ifadede bir idbar kokusu mevcut bulunduğuna şüphe yoktur.
Nabi Halep’te uzun müddet kalıyor. Bu müddet zarfında Hayriye ve Hayrâbat gibi eserlerini meydana getiriyor.
Nihayet Halep’te vali bulunan Baltacı Mehmet Paşa’nın ikinci defa sadaretle İstanbul’ a hareketi üzerine (h. 1122 m. 1710) da Nabi de Paşa île beraber İstanbul’a geliyor.
— 14 —
Şair dltim tarihîni de yine kendi tesbit etmiştir :
Nabi be huzur âmed [*J 1124
Bu tarihe göre dldûfü zaman şairin 72 yayında bulunduğu anla|il- maktadır ki, muasın olan tezkirecilerin, şairin yaşı hakkmda ne kadar yanıldıklarını gâsteırir.
ESERLERİ: Nabi’nin şiire başladığfi tarihi yine kendi eserlerinden çıkarmak mümküncilür.
III üncü Ahmed’in cülûsunda yazdığı bir kasidede:
Elli yıldır ki müsellem sana seccâde-i nazm Şimdi sensin şuarâ zümresine Şeyh-i kebîr
diyor ki, III üncü /üımet (h. 1115 m. 1703) de tahta çıktığına fföre, 13 yaşlarında şiire başladığı anlaşılıyor. Aşağı yukarı 60 seneyi dolduran uzun bir yazı hayatına sahip olan şairin eserleri şöyle sıralanabilir:
Zeyl-i Siyer-î Veysi: Veyai’nin Siyer’ ine yazdığı zeyl; mensur.
Fetihnâme-i Kamaniçe: (H. 1082 m. 1671) de Lehistan’ la yapılan muharebeye ait Musahip Paşa’nın emrile yazdığı gazânâme; mensur. Arada manzum parçalar da vardır.
Vakaayi'nâme; Mevzuumuz olan surnâme; manzum.
Hadîs-i erbain iercümesi: Mevlânâ Abdürrahman Câmi’nin farsça rübai şeklinde tazmin etttiği Hadîs-i erbain tercümesi; manzum.
Hadîs-i Erbain için şu tarihi söylemiştir:
Sâl-i tarihini rubaininPûrsiş içün kiişad idince kebî [ yBiri şart-ı zekât ile NabiDidi kim şerh-i çil hadîs-i Nebi p'/
1093
- 15 -
[1 ] (O.T m a n a s ı; N a b i A l la h ’ ın h u zu ru n a g e ld i .[2 j K e b ; A ğ ız . (K c b i ) k e lim es i b ir n ü sh a d a ( le b i ) o la r a k y a z ılıd ır .[3 ] T a rih in d o ğ ru oldug;una em in d e f i l im . Ü çü n cü m ısra d a (ş a r t - ı z e k â t) t e rk ib i m e v
c u t oU iu Ju n a v e (z e k â t ) t a ta s f iy e c.tm ek v e k e s m e k m ân asın a j^ e ld iğ in e g ö r e , b i r şeyin ç ık a r ılm a s ı lâz ım g -e liyor Ç ık a r ılm a s ı m u h te m e l o la n la rd a n h iç b ir i u y m a d ı. Y a ln ız (k e b i) k e lim es in in tu ta r ın ı d ö rd ü n cü m ıs ra d a m e v cu t ( ;e r h - i ç i l h a d îs -i N e b i) n in tu ta r ın d a n ç ı k a ra ca k o lu rsa k 1 09 3 ta r ih i m e y d a n a ç ık m ı ; o lu y o r k i , b u ak la yak ın g ö rü n ü r .
Tuhf«-tiil-Hareıneyn: (h. 1089 m. 1678) tarihinde yaptığı hac ınü- nasebetile yazdığı seyahatnâme; mensur. İtmamına şu tarihi düşürmüştür:
Didini tamamına Nabi bu nüshanın tarih Bu Tuhfe-i Harem eyn’im kabul îde mevlâ
1094
Hayriye; Oğlu Ebülhayr için yazdığı nasihatnâme; manzum.
Bu eseri 1113 de yazdığım, şu beyte göre o tarihteki yaşını ve doğumunu hesap ederek öğreniyoruz:
Çâr-ü pencâhda virdi seni H ak H eft şalinde yazıldı bu varak
Hayrâbat: Acem şairlerinden Şeyh Att»r’ın eserini genişleterek yaptığı tercüme; manzum.
Bu eser için söylediği tarih:
Yazsan varak-ı sipihre hurşîd Tarihin eser mübarek olsun
1117
Divau : lUuhtelif tarihlerde söylediği muhtelif ’ şekildeki manzumelerini ihtiva eden divanının itmamına söylediği tarih şudur:
H âtif didi hiç çekme emek rûz-ı ezelden Tarihi dinilmiştir anın terceme-i aşk
1118
Münşeat: Şairin muhtelif tarihlerde yazdığı resmi ve hususî yazılardan mürekkep mensur eser, ki bununla şairin eserleri tamamlanmış olur.
Osmanlı Müellifleri, Nabi’nin bir de mensur Tuhfe-i Dilkeş-i Nabi adh etferini kaydetmekte ise de, Nali’riin olduğu halde yanlış olarak bu isimle Nabi adına basılmış bulunan manzum eserden başka, bu isimde ayrıca meıisur bir eser olduğu şüphelidir. Çok aradığım halde bulamadım.
ŞAHSİYETİ: Yine eserlerinden anladığımıza göre, Nubi, arap ve fara lisan ve edebiyatlarını iyice bilen ve bu bilgisi sayesinde devrinin lisanına hakkile tasarruf eden bir şairdir.
Buna rağmen Nabi'nin, zamanının şairlerile kıyaslandığı zaman
- 16 —
çok sade t«lâkki edilebilecek bij- ifade taramı ihtiyar etnıig olduğu görülür. O sade yazmağa mütemayildir. Netekim:
E y şiir miyânmda satan lâfz-ı garibi Dlvan-ı gazel nâsha-i kaamûs değildir
v « :
Diniiûn mü şiir^ü inşa öyle muakkadâta K im ola hal-lû akdi muhtâc-ı istişare
gibi beyitlerle muğlâk yazmanın aleyhinde bulunarak, asdelılğe karşı olan bu temayülünü ifade etmiş oluyor.
Mamafih zamanın telâkkisine uyarak, edebî sanatlardan ii culuktan da büsbütün vazgeçemiyor:
- 17 ~ ~
Kelâm~ı sâdede hûsn olmaz istiâre gibi
v e :
Hüsn-i ta’bîr virir ma’niye hûsn-i diğer Şevket-i hüsne çok imdadı olur üslûbun
gibi ifadelerle de bu taraftarlığını belirtmiş oluyor.
Asıl üslûpçuluk, onun mensur eserlerinde görülür. Zeyl-i Siyeır ile Tuhfe-tül-Haremeyn, divan nesrinin en karalcteıistik örneğini teşkil eder. O kadar ki, manzum eserlerile yanyana getirildiği zaman, ayni şairin kaleminden çıkmış olmasına ihlimal verilemez.
His ve hayal, Nabi’nin eserlerinde kuvvetli bir unsur olarak görülmez. Buna mukabil, fikir bakımından zengin ve kuvvetlidir. Dikkat ; edilirse, bu fikirlerin felsefi bir insicamla zarurî bir silsileye dayandığı görülür- Zamanınm Allah ve kâinat, kaza ve kader, rıza ve tevekkül, kanaat ve teslimiyet gibi telâkkileri, hiı; bir şairiıı eserinde, Nabi'nin eserlerinde olduğu kadar açıkça belirtilmiş değildir.
(Bir Müsebbib-ül-Esbeb, bir !Uet-i Ûlâ vardır. Bütün hâdiseler oncîa nihayet bulur. Her şey takdir-i İlâhî ile taayyün etmiştir; değiştirilemea. Buna rızadan bsnşka çare yoktur.) İşte, Nabi’nin eserlerinde en açık ifadesini bulmuş olan zamanın felsefesi.
Surnâmenin başındaki münacaatta, her şeyin Allah’tan geldiğini muhtelif delillerle teselsül ettiren şair:
- ıs -îtti bîsâbıka-i isti’dad Bu kadar lûtfu ibâda fd a d
diyor. Bu fikir, ilk bakışta divanındaki bir kasidede mevcut:
Gıdâsın herkesin şâyâni üzre eylemiş ta’ yin Kimin itmiş pelâs-t cehle mûstağrak kimin dânâ
beytile ifade etmek istediği fikre aykın gibi görünür. Hakikatte bu iki fikir arasında bir tezat yoktur.
Ona göre Allah, herkesin nasibini liyakatma göre vermekle beraber (bîsâbıka-i isti’dad) da olsa kullarından lûtfunu esirgemez. Bu suretle Nabi, (Allah’ın inayeti için kabiliyet şarttır[’]) fikrine saplanıp kalmış olmu'yoT. Zaten istidat ve liyakati veren de Allah değilınidir.['^]
Nabi, bütün fikirlerini ve kanaatlerini birer darbımesel icazile söylemeğe muvaffak olmuştur. Sözde darbmıesel iradı, Sabit’ te de görüldüğü veçhile, esasen hem devrinin bir modası, hem de Nabi’nin mizacından gelen bir hususiyettir.
Nabi, fikirlerini ve kanaatlerini hayatına tatbika muvaffak olabilmiştir. Bundan dolayıdır, ki eserlerinde, arzularını hudutlandırmış bir insan olarak ırörünür, O hiç bir zaman büyük bir mansıp peşinde koşmamış, nihayet divan hocalığını kendine bir gaye olnrak çizmiştir. Netekim oğluna yaptığı tavsiye de budur-
MEÇHUL KALAN SURNÂME:
Hayatını ve şahsiyetini kendi eserlerinin ifadesinden takip ettiğimiz şairin bu surnâmesinin, şimdiye kadar kütüphanenin bir köşesinde unutulup kalması nasıl izah edilebilir? Nabi gibi uzun bir hayata ve msıasırları taıafmdan da tasdik edilen kuvvetli ve devamlı bir şöhrete sahip olan bir .şairin böyle bir eserinin meçhul kalması, kolay kabul edilir bir ihtimal gibi görülmezse de, bu hususta fazla mübalâğa edilmemelidir.
[1 ] (İm d a t istid a d a ta b id ir ) m â n a s m ı g e le n b u kanaatin ifad eatd ir ,
[2 ] M evlâna M e s n e v i ’ s iııd e :
]e j,tı \ j JİJ
b e y t ile bu f ik r i ifa d e e .tm iştir k i , ya k a rd a k i f ik r in z ıd d ıd ır . M â n a s ı : A l la h ’ın in a yeti için k a b il iy e t şart d e ğ i ld ir . B e lk i k a b il iy e tin şa rtıu ı v eren O 'd u r .
1 3 ~
Eski metinlerimin henüz İlmî bir tasnife tabi tutulmadığı için, eaki bir eserin kütüphanelerde unutulup gitmesi veya bîr şaire ait bir eserin, muasın olan başka bir şaire isnat edilmesi, srasıra restlanan yan- li|hklardand(r.
NABİ’YE ATFEDİLEN BAŞKA BİR ESER :
Netekim Nabi’nıin muasırı olan Nali’nin (Tuhfe-i emeâl-i Nali) adh ! eseri Nabi'ye atfedilmiş ve hattâ (Tuhfs-i dilkeş-i Nabi) adı ile Nabi namına bastırîlmı.^tır.
Nabi adına basılmış olan bu eserin, muasırı bulunan Nali’ye ait olduğunu, Edebiyat Tarihi Dersleri adh eserimin birinci cildinde vak- tile izah etmiştim. Hakikatte eserin sonundaki tarih, her şeyden evvel bu eserin Nabi’ye ait olamıyacağınj göstermektedir. Eserde ihtiyarlığından ve bötÜM kuvâsına kesel âna olduğundan bahseden şair, eserin sonunda mevcut olan :
Nâliyâ hâsılı tuhfen bîşek [*]Fark-ı iahkik-u mecazîde mihek
Dîdi tarih içûn ıhvân-ı safâ Ne aceb tuhfe-i dilkeş hakkaa
tarihinden anlaşıldığına göre bu eseri 1082 tarihinde tamamlamıştır. Bu tarihte Nabi 30 yaşında bulunmaktadır ki, kendisine bu yaşta ihtiyarlık atfetmiyeceği tabiîdir.
Bundan başka, eserde Müsahip Mustafa Paşa’ya ait olan kısımda şu beyitler vardır:
Ey iÛT'i deryâ-yı kemâlât-ı cûd Nâli-i efkendedürür hîvûcud
Nâm-ı şerifinle yazup bir kitab Eyltidim iklîl-i ser-î âfiâb
Zikr-i cemîlinle dolup Şâm-ü Rum Vasfın ile pür oluna her rüsum
Şimdi bu. manzumeyi kasdım heman Dergeh-i vâlâna idem armağan
[1 ] M a tb u uüflhtt İU b ir ç o k yozm n ü sh a la rd a (N â b iy â ).
Dergehine gerçi idûp ittikâ Bir nice hoşlehce vû şîrîn’ edâ
Biri kemâlât ile Nabi’dürür CUmlesinin ruhları âbîdürûr
Fazi İh ol fâ ik -ı akran imiş N azm ile hod nâzım-ı devran imiş
Şair, bu mısralarla Paşa’yH hitaben: Gerçi başta Nobi olmak üzere, aenİD etrafında bir çok şairler mevcut îse de, ben de bu eserimi gana ithaf ediyorum, diyor. Hattâ son mısralardo, dikkat edilirse Nabi ile diğer şairler hakkında bir istihfaf de vardır.
Şair bunların eserlerini şekere veya bala benzettikten sonra;
Kand-ü şeker at'ime-i fâhire Dembedem olursa eğer hâzıra
Lîk virir âdeme bîşek kessi Olsa eğer şîr-û nebât-ü asel
Şimdi fakirâne hudur kavl-i rast Dergehine eyledim ihdâ-yı mast
beyitlerile, mütemadiyen tatlı yemek insana bıkkınlık verir; bunun için ben de sana şu eserimi yoğurt olarak hediye ediyorum, diyor. Her halde gerek bu delillere, g'erek eaerin üslûbu île Nabi’nin üslûbu arasında g'öze çarpan bazı farklara dayanarak bu eserin Nali’ye ait olduğunu belirtmiştim.
Nihayet, Nali’nin adı geçen eseri, isim benzerliğindi kurban olarak, kendinden daha kuvvetli şöhrete sahip olan Nabi’ye atfedilmiş ve bu yanlışlık devam etmiştir.
SURNÂME BAŞKA ŞAİRE AİT OLABİLİR M İ:
Buna kıyaslıyarak, surnâmenin, yine bir isim benzerliğile başka bir şaire ait olması ihtimali hatıra gelebilir.
Bir defa Nali h. 1085 de öldüğü için, ayni şaire ait isim yanlışlı- ğınm varit olamıyacağı tabiîdir.
Patin tezkiresi, yine Nabi’ nin muasırlarından sayılan Nabi adlı başka bir şairden bahsetmektedir. Tezkirenin kaydına göre, Tekirda- ğı’nda kahvecilikle meşğulken h. 1145 de ölen Halil Nabi Çelebi’nin,
- 20 -
bahsimize mev£u olan surnâtuenin sahibi olmasına İhtinıai verilemez. Her halde musahip Mustafa Paşa’nın himayesine ınazhar olmuş Nabi gibi meşhur bir şair dürürken, Padişah’ ın (nazm-ı suriyye) yi, ölüm tarihine göre 1086 da ya çocuk, yahut da çok genç oîmas! lâzım gelen tanınmamış böyle bir şaire emretmesi elbette imkân dahilinde görülemez.
NETİCE:
Nabi’nin hayatını ve şahsiyetini incelerken arzettigim hususiyetlere ve surnâmede görülecek olan üslûp ve ifade benzerliklerine bakarak -aksi sabit olîîncıya kadar- bu eserin Nabi'ye ait olduğunu kabul edebiliriz.
Nihayet bu gün elimizde bir surnâme vardır. Surnâıneler ise, mazinin debdebe ve ihtişamla dolu düğ-ünlerini sanatkârane bir üslûpla nakleden tarihî ve edebî kıymeti haiz vesikalardır. ['] Bm itibarla bir taraftan iarihimizin bir köşesini aydınlatan, diğer tara» tan edebi vasfı haiz olan bu eski metnin ortayın çıkması, edebiyatımız için bir kazanç sayılabilir.
— 21 —
(1] E sk i d e v r in en m u h teşem d S ğ ü n lerin d eu b ir i, h. 99 0 tariK in de III ü ucü M u ra d ’ ın büyük o ğ lu III ü n cü M eh m et iç in yapılan v e e lli b e ş gü n çü ren d ü ğ ü n d ü r . Bütücı c ih a o hü k ü m darla rın ın davei; e d i ld iğ i bu d iiğü u iç in b a şta N e v ’ i o lm a k ü zere b ir ç o k şa ir le r k a side y a zd ığ ı g ib i , G e l ib o lu 'iu  l i de (C â m î’ - ü l -H u b û r d e r M e câ lis -i S û r ) a d lı e s « r le bu düğünü t e s b it e tm iş t ir . D a v e t lile r iç in şunu soy la r ;
Nice bin şehriyâr-ı sâhihtâc S û r - ı şeh xâ d eg S n a virdi r e v â c
RAŞÎT TARlHl'NİN KAYDÎ
Ra^it tanhi’nin h. 1086 da yapılan sünnet düğünü ile evlenme dü- ğütıütsa ait aayfalannı, aurnâmenin verdiği malûmatla kıyaslamağa zetnin olur dü|üncesile buraya alıyorujt:
SU D Û R ■ I F E R M Â N - 1 H Û M Â YUN - 1 P A D İŞ A H I GÎTÎSİTAN B E R Â y - / TER TİB -1 LE V A ZIM - 1 SÛ R ■ I PÜRSÜRÛR - 1 H İT A N
Avn-î Hadâvend-i kerim -ü müteal birle, gavâil-i ceng-û cidal ve şevâ gıl-i harb-û kıtal bertaraf olup, rigâhîn-i gûizâr-ı saltanat olan şehzâde- gân-ı âlîşânın sûr-ı hümâyun-ı hitanları tertibine îû'ru’ olunmak mürâd-ı Hazret-i Dâver~i devran olmakla, etraf-û eknaftan cartbaz ve zorbaz ve âteşbaz gibi san'atperdazlar cem ’ine mûbâderet, vesair mûhimmât-ı lâzı- ma-i sûr-ı pûrsürur tedârükûne mübaşeret olunduktan sonra, işbu mâfı-t şevvâl-ûl mükerremin yedinci günü sûr emini nasb-u ta'yin olundu.
V A K A A Y İ' ■ i SENE SİTT E VE SEM ÂN ÎN E VE ELF TA FSÎL - /' A H V Â L - / SÖR ■ 1 PÜ R SÜ RÛ R - / H İT A N - 1 H Ü M Â YUN
Zikrohınduğu üzre birkaç aydan beru tedârük-i mühimmât~ı lâzımasına mûbâderet olunan sûr~ı pürsûrur-ı hitanın, şevket-i saltanat-ı osmaniyye- nin iktizasına göre cem î’ i levazımı tedârük-ü tahsil ve envâ-ı esbâb-ı ta- rab u neşâtl gereği gibi tertîb-ü tekmil olunduktan sonra, işbu sâl-i rriey- menet'iştiınâl-i mâh~ı rebt-’ul-evvelinin gurresi günü ziyafetlere şüru’ olunmak üzre karar virilmekle, Saraymeydanı kanâdil-û meşâil ile tezyin ve ol saha-i vus'atpeymâya âlî otağlar ve çergekler nasb-u temkin olundu.
Ve ihtida yövm -i mezburda sadr-ı a’ zam vesair vüzerâ-yı izam ha- zarâtı da’’vef olamıp, tehniyet-i sûr-ı hümâyun içün ıyd~i şerif tertibi üzre şeref~i dâmenbûs ı Padisah-ı enam ile şâdgâm oldular. H er biri mua- mele-i miilâtafat'âyîn-î Ş<thriyârî ile ikram, ve ba’dehû kendülere mahsus
çergehlerde ıt’am olunduktan sonra, lâzıma-i cem ’iyget-î sûr olan lu'bet- bâz u san’atperdazları temâşâ içün vüzerâ tjı ızâma tahsis olunan sâye- hanlı so f falar üzerinde kâllâvilerî ile karar, ve gûnâgûn u’ cûbeler temâ- şâsına vakf-t nigâh ı i ’ tibar eylediler.
Viizerâ-yı ızâm çergehlerinde beher yövm iki növbet matbah-ı âmire- den at'ime i neftse ia’yin ve tertîb olunup, gâh istirahat içün mahsus olan çergehlerinde ve gâhîce temâşâ içün saffalar üzre ârâm idüp, Sultân-ı enârn hazretleri temaşadan ferağ birle kıyam buyurmadan anlar dahî sof- falardart hareket itmemek üzre ta'Um, ve Padişnh-ı şevketpenah ha-Lretleri temâşâgâhlarından ne vakit hareket buyururlarsa vüzerâ-yı ızâm dahiol vakit istirahat içtin çergehlerine varmak hususu her birine tefhim o- lunda
İkinci günü stnı f ı ulemâ-yı kirama tertib-i ziyafet birle ikram, ve hâzır olan efendiler içün i’dâd olunan divanhane çergehlerinde umûmen ıt'am olundaktan sonra, huzûr-ı fâiz-ün-nûr-ı Pâdişâhîde akd i meclis-i ders olunup Şeyh-al-işlâm A li efendi hazretleri fen -n i celil-i tefsirden mahalle münasib bir âyet-i kertmenin ma'nâ-yı nefisin takrir, ve meclis-i hümâyunu envâr-ı meânî-i Tenzil ['J île tenvir eylediler. Ba’ dehû se- lâmlayup izn-î hümâyun île hanelerine revâne oldular.
Ol gice dahi kol kol çengilerin âhenklerinden maada, baruttan tertib olunan gemiler ve kulleler tutuşturulup ve nyular ve köpekler ve eşeklere fişenkler bağlanup ateş virîldikte, cümlesi ürküp seyirciler üzerine doğru hücum itmekle, bîr hây-u hûy kopup azîm temâşâ zuhura geldi.
Üçüncü günü zümre i sâdât-ı kirâm ve tâife-i meşâyıh-ı ızâma ziyafe t olunup, tertîb-i mezkûr üzre ıt’am, ve kemâyenbağî ikram olundular. Bu gice dahi şâir melâhî vü melâîden gayri, bir kaç nefer tiryâkiler knştırulup, cünbiş i şîtâb, ve birbirini sebkat içün pîç-ü tâhları hande-i temâşâgerâna bâis, ve tulumcuların yağlı tulumlar ile ileride bulunan halkı geri sürmeğe olan hücumları sebebiyle seyircilerin ihtirazlarından bir özge temâşâ hadis oldu.
Dördüncü çeharşenbih günü şipâh-ü silihdar ocakları ricaline zi yafet ve pîsgâh-ı arzularına ferş-i sofra-i inayet buyurulup ba’d-et taam yerli yerlerine avdet eylediler.
Ve beşinci gnnn yeniçeri ocağı halkına ziıjafet-i hümâyundan hissedarlık şerefi ile ikram, ve mevâzi’ -ı adîdeye sofra vü simatlar tertib
- 23 —
[1 j T a n z il ; K u r ’ flin.
olunup cümlesi ıt'am, badehii yerli yerine ric'at itmeleri îçün ı’ iâ-yı izn-i âm olundu. Ol gice ınstrâf-ı dayfdan sonra sâha-i iemâşâ cilvegâh-ı zûmre-i ehl-i k ey f olup, muhâverât-ı garîbelerilye cümle hüzzâm safalar bahşeylediler.
Altıncı günü rikâb-t hümâyun ağalarıyle devletlû Valide Sultan ve saadetlû Haseki Sultan [Dâm et ismetühâ] hazretlerinin kethûdâhklan şerefiyle şerefyâb olan ağalar ziyâfet-i hümâyun île hâiı^-i iz-zü şeref, ve gaaile-î ekl-ü şürb bertaraf olup, gice oldukta azîm şenlikler ve âsâr-t ş»vk u tarab nümâyan oldu.
Yedinci günü ıstabl-ı âmire halkı nâîl-i devlet-i ziyafet olup, ba’d-et- taam yerlerine avdet eylediler Akşama karib hevâda azîm sevret-ü şiddet niimâyan ve bînihâye berk-u bârân olup, cevizden büyük dolular yağdığından, ol gice bir nesne temâşâsı mümkin olmadı.
Sekizinci günü dîvan hâceleri da’vet olunup, tertıh olunan sımatlara alâmerâtibihim iclâs. ve ba’d et-taam pişkeşlerin arziden elçilre nazargâh-ı hümâyunda hil'atler ilbas olundu.
Dokuzuncu günü cebeci ve iopçu ocakları halkı naîm-i kerem- amîme da'vet buyurulup^ niam-ı nefîse-i mülûkâne tenâvülünden sonra yerlerine avdet eylediler.
Onuncu salı günü vüzerâ-yı ızâm ve ulemâ~yı kiram, alay tertibi üzre Saray-ı A tîk ’a varup, büyük şehzâde devletlû Sultan Mustafa han hazretlerini, kemâl-i i’ zâz-ü icIâl ile Saray meydanı’nda cilvegâh-ı Padi- şâh-ı şevketdesifrâh olan otâğ-ı kehkeşannıtâka getürdüler. B e’ dehâ Sadr-ı a'zdm hazretleri cânib-i yemininden ve vezîr-i sâni Musahib Mustafa Paşa hazretleri cânib-i yesârından koltuklarına girûp, ve şâir vüzerd-gt ızâm akabgirlik ile teşrif-i şehxâde-t civanbahta azîm haşmet virüp, bu üslûb-ı şevketmashub üzre huzûr-ı fâiz-ün-nûr-ı Mülû- kânye ,rûymâl olundukta, şelızâde-i necâbetgüher hazretleri mürâât-ı âdâb-ı ta’ zim-ü tebcil ile, vâlid-i kestr-ûl-mahâmidlerinin dest-i inâyet- peyvestlerin takbil itmeğin, Şeyh-ul-islâm efendi hazretleri dua idûp, ha’ dehıı, vüzerâ-yı ızâmla mean dîvanhâne çadırında ıt’am olundular,
Mâh-ı merkumun on birinci çeharşenbih günü dahi şehir halkına ta’ - mîm-i ziyafet-ü ıt'âm ile isticlâb-ı duâ-yı hâs-u ârn kılınup, on ikinci pencşenbih günü has oda nam makam-ı hâs-ül-hâs-ı Sültan~ı enamda temşiyet-i mehâm îçün dâmendermiyân-t ta’zîm-ü ihtiram olunduklarından sonra, mu’ iad üzre emr-i hiiâna hitam, ve yövm-i rnezburda dîvanhâne çergehlerinde yer yer bastolunan sımâ-tı taam üzre âmme-i nâsa ruhsat-ı ziham virildi.
[1 ] Jn sırâ f-] doy fclau so n ra ; M ia aB rler d a ğ ıld ık ta n sou ra .
- 24 -
On üçüncü cum’a günü Rumeli ve Anadolu kuzâtı efendiler, ve on dördüncü gü nü m azû l beylerbeyiler ziyâfet-ü ıt’am, ve on beşinci günü aleVumum nâsa bezl-i niam-t nefîse-ı Mülûkâne ile sûr-ı pûrsürur-ı hitan itmam oludu.
Zikr olunduğu üzre on beş gün sûr-ı pürsürûr-t hitanda, gündüzler tertib-i mezkûr üzre halka ziyafet, ve gice/er kanâdil-ü meşâil-i bîşûmâr île ta’nezen-i rûşenâyî-i nısf-ı nehar olan Saraym eydam ’ nda, sabahlara dek envâ-ı edevât-ı tarab-u şâdmânî temâşâsında cümleye ta’ mîm-i izn-ü ruhsat olundu.
Her gun ' ba’d-el-asr esnâf-ı ehl-i hırcf, tertîb-i müteârefleri üzre alaylariyle otâğ-ı hümâyun pîşgâhından güzâr, ve saçı nâmına olan hedâyâ-gı bendegânelerin arz-u takdim ile serefrâz-ı iftihar iderlerdi.
Bahusus şâir halkabegûşân-ı atebe-i devlet-i aliyye, ihrâz-ı şeref-i ziyafet ittikleri günlerde, ferâhûr-ı / ' / Havsala i iktidarları olan araz-u nakdi teslim, ve niyâz-ı kabul ile {El’abda ve mâyemlikühû kâne limev- lâh) PJ mazmunun takdim eylediler.
Hitan günü avâtıf ı aliyye i husrevâneden vüzerâ-yı, ızâma serâsere kaplu semmur kürkler ve mükemmel bisatlı atlar ve sudûr-ı ulemâ-yı kirama soffa kaplu semmur kürkler vesâire hiVatler ilbas buyurulduğun- dan maada, emekdârân-ı erbâb-ı intisablarına tvezi' içün Sadr-ı a’zam hazretlerine elli esâme, vesâir vüzerâ yı ızâma kırkar esâme ihsan, ve mahbâs-ı künc-i zindan olan derdrrıendânın ıtlakları ferm an olundu,
Mâh-ı mezburun yirmi birinci günü sarây-ı hümâyun sahrasında k o şu olup, mukaddem, koşa atlarım ihzar itmeleri bâbında fermân-ı hümâyun ısdar buyurulan erkdn-ı devletin âmâde eyledikleri atlar koşturulup temâşâ olundu.
~ 25 -
A K D -İ D U H TER -İ S A ’ D A H T E R İ Ş E H R İY Â R Î BE M U SAH İB M U S T AF A P A Ş A
Duhter-i sa'dahter-i Şehriyârî devletlû Hatice Sultan (dâmet ismetühâ) hazretlerinin, vezîr-i sânı ve nedim i Sultanî Musahib Mustafa Paşa hazretlerine akd-ü tezviç olunmak bâbında hat-tı hümâyun-ı ş e v ketmakrun sâdır olmağın, vezîr-i müşâr-ün^ileyh tarafından tedârük~û tertibine bezl-i nakdîne-i himmel-u iktidar olunan, nişan ta'bir olunur mü-
[1 ] F erâh u r; L â y ık ve m ünasip.[ 2 ] [«V jl jls" -jC lk U j -M 'l'] m a n a l ı : K u l v e Iculuıı m â lik oldujjfu , e f e n d ia in in d ir .
cevherât-ı giranmâgeyi, sağdıç nâmına olan defterdar Ahmet Paşa, mâh-t mezburun yirmi altıncı günü azîm alay ile getCirvp sarây~ı hümâyûna îsâl-ü teslim eyledi.
Dâmad Faşa hazretleri sarayında eshâb-ı ziynet-i sûr tertîb ü tekmil olunup, yirmi sekizinci günü Sadr-ı a'zam hazretleri, şâir vûzerâ-yı ızâm ve sadreyn efendiler ile da'vet, ve yirmi dokuzuncu günü Şeyh-ül-islâm efendi, kibâr-ı nlemâ-yı a’ idm ile ziyafet olundu.
Mâh'i rehV uhâhırm gurresi günü meşâyih-u cimme-i salâtin ve ikinci günü sipâh ü silihdar ocakları ve üçüncü günü ytniçeri ocağı zi- yafet, ve dördüncü günü rikâh~ı hümâyun ağalan da’vet olunup, yövm i mezburda vüzerâ'yı ızâm ve ulemâ~yı a ’lâm ve yeniçeri ağası ve bölük ağalan, izn-i hümâyun ile has odada müretteb olan cihâz-ı hazret i Sııl- tân-ı ismet’ünvâm temâşâ eylediler.
Bu cihâz-ı zînettırazda mevcûd-u manzur olan envâ-ı cevâhir-i gaa- liye-tûl-esmân, ve h ıliy-yi giranbehâ-yı şevketnişan, ne meşhud-ı âdem- yân, ve ne mesmu'-ı âlemyân olmuştur. Kıymetine hazâin i mülûk-i âlem . vefa itmek değil, banda olan cevâhir-i şâhdânenin mislini mal ile tedârük muhal olduğu hedîhî vû aşikârdır.
Zikrolanan Inızzar, gereği gibi tem âşâsiyk rûşcnâbahş-ı enzar olduktan soora, Dâmâd-t bûlendisti’ dâd hasretlerinin nâil olduğu devlete tariki reşkien sa rfı efkâr iderek, nazarde^kafâ ile yerlerine ric’at eylediler.
Kaaimmakam Mustafa Paşa hazretlerir,e dahi küçük Sultan hazretleri akd-ü tezvîc o'anmak üzre va'd-i hümâyûn-ı mülûkâne sudûr idüp, dûş-ı ibtihâcına hıl’at-i dâmâdî ilhas buyuruldu
Mâh-ı mezbûrnn altıncı günü ferm ân-ı hümâyûn~ı Şehriyârı üzre viizerâ yı ızâm ve kazasker efendiler sarây-ı hümâyûna da'vet olunup. Saltankapusunda vâki' mûsafir odasında cümlesi alâmerâtibihim iclâs ile Şeyh-ul İslâm Ali efendi hazretleri, mahdar~ı vükelâ-yı tarafeynde akd~i nikâh eyledikten sonra, taraf-ı hümâyundan dâr-üs-sedde ağası Yusuf Ağa mübaşeretiyle cümleye semmur kürkler ilbas olundu.
Ve sağdıç paşa dahi Dâmad Paşa hazretleri taraflarından dâr-ûs seâde ağası Yusuf ağa’ya liecl-it-ta'zîm kendü eliyle getûrdüğu semmur kürkü ilbas idüp ba’dehû rikâb-ı hümâyun ağalan ve sultanlar hazarâtı kethüdalarına hıl’ atler iksâ olundu.
Ve eihâz-ı hümâyun, vüzerâ-yı ızâm mübâşereiiyk Dâmad Paşm haz
~ 26 -
retleri sarayına naklolunup, taraf-ı vezîr-i müşâr-ûn ileyhden, cihaz ile gelen vûzerâ-yı ızâma birer donanmış at ihdâ ve hademe-i saray ı hümâyûna hda’-t fâhîre ıksa olundu-
Yedinci günü hâcegân-ı dîvan da'vet olunup yövm i mezburda iki canhaz Sultanselim câmü minâresinden Dâmad Paşa sarayı miyânına kurdukları ip üzerinden azîm san’atlar ve garib bâzîceler gösterdiler.
Sekizinci günü dîvân-ı devlette mevcud olan vüzerâ-yı ızâm kethû- dâlanna ziyafet olunup, dokuzuncu günü yine canbaz nâmına olan şahs-ı şn’bedeperdaz, arkasında bağl' bir sabî ile, kurulan ma’hud ip üzerinde mânend-i mürg, pervâza âgâz etlikte, menzile karib bir mahalde ztr-i pâyinde olan resen kırılup temâşâsmda müctemV olanlardan bir zimmînin üzerine düşmüşken, hihıfzillâh-i Taalâ ne zimmı ve ne kendû helâk oldu. [ ' ]
Onuncu gânii vüzerâ-yi ızâm ve sadûr-ı ulemâ-yı kirâm, ve şâir ricâl-i devlet nâmına kihâr-ı avam, sarây-ı hümâyunda dâr-üs-seâde ağası kapusıına varup biraz tevekkuf ve aramdan sonra, arıts-ı devlet- me’ nus hazretlerinin pîşgâh-ı devletpenahlanna düşüp azîm alay ile D â mad Paşa hazretlerinin sarayına gelürdüler Ve saray kapusıı dâhilinde makam-ı selâmda safbeste-i ta’zîm-ü ihtiram olup, Dâmad Paşa tarafından cümlesine ilbâs-ı hıla’ -ı fâhîre ile ikram olundu.
On birinci pencşenbih günü vûzerâ-yı ızâm ve sudûr-ı ulemâ yı kirâm, ba'd-el asr ferm ân-ı hümâyun üzre sarây-ı hümâyûna varup, hıızûr-ı fâiz-un-nür-ı husrevânelerinde Şeyh-ul-islâm efendi hazretleri, akd-i meclis-i ders-i tefsir, ve sûre-i mülkden bir âyet-i kerîmenin ma’nâ-yı lâtifin takrir eylediler.
Ba'dehû cümlesi tertîb-i hümâyun üzre Musahib Paşa sarayına va rup, tertîb-i dîvan üzre asi ve m acevvezeleriyle salât-ı ışâyı edâdan sonra, Dâmad Paşa’yı dahi üst ve mücevveze ile halvethâne-i zifâfa koyup yerlerine azimet eylediler-
Şerbet ve anberden sonra gîrenbahâ boyamalar ile ikram olunup. yine cümlesi müsafir odasında iclâs, ve Dâmad Paşa hazretleri huzûr ı hümâyûn-ı Şehrîyârîye rûymâl idüp, avâtıf-ı aliyye-i mülûkâneden hasse semmur kürk ilbâsiyle i ’zâz-ü iclâs buyuruldu
j l j S il;h d .ır tu rîh i’ n d e b ir yah ııtlin in ü ze r in e d ü ş lü ğ ü ve yûhiK.îîvıin ÖlfKiğıi k&yde
_ 27 -
On üçüncü günü cebeci ve topçu y e tersaneli ocağı ricaline ve on dördüncü günü ma'zul beylerbeyiler ve zümre-i kuzâta ziyafet olunup, yövrri-i mezburda canbazlar hayli şu’bedeperdazlıklar gösterdiler.
On beşinci günü Timurtaş Meydanı’ nda azîm otlu ve piyade koşuları olap, iemâşâsından inbisât-ı azîm iğtinâm, ve certde-i amûr-ı sûr-t pür- sürûre vaz’-ı imzâ-yı hitam olunda.
— 28 —
V A K A A Y t' î H İT Â N -I ŞEH ZAD E G Â N -I H A Z R E T -t S U L T A N M UH AM M ED l GAAZt L İ N A B t EFENDÎ
Râstdtr kârı anın kim her gâh Ola evvel sühani hamd-i İlâh
Mâlik ül-mûlk-i zemin-ü eflâk Hâlık ı âb-ü hevâ âteş-û hâk
Derkûşâyende-i gencîne-i cûd Terbiyetdâde-i tklîm-i vücud
Aşikârâkün-i peyda vû nihan Çihreperdâz-ı vûcûb û imkân
R âfi’ -i bârgehi seb’ i şidad Nâzım ı kârgek-i kevn-û fesad
Bâsıt-ı kaaide-i sabr-u sebat Nâsıb ı hâl i sükân-ü harekât
Hâris-i mahmiye-i gayb-ii şuhud Hâdi-i kaafile-i bûd-ü nebûd
Rehnümûn-i fırak-ı fakr-u gtnâ Kaaid'i rabıta i havf-ü recâ
Cilveârâste-i yâdi-i kuds Şecerefrûhte~i vâdi-i kuds
Ma'tı-i hâhiş-i hâcettaleban A b-ı maksûddih i teşneleban
Şâhîd l kudreti sıhhatle maraz Beyyin-i hikmeti cevherle araz
Vahdet-i zâtım eyler iş’ar inkılâb-ı varak-ı leyl-ü nehar
- 3Ö -
Nüsha-i hikmetidir hsft târem Ğarka-i nVmetî her dv âlem P]
Kûnhiinü derke şitab itse hıred Dest-i hikmetle urıır sUi~i red
Ö Hudâvsnd ki fey z -i keremi Eıjledi âlemi gark-ı keremi [^]
Kurdu nûh bârgeh-i gerdûnu Döşedi ferş-i ziimûrrüdgûnu
Feyzi basteyledi dünyâya bısât [^] Eyledi dehri tarabgâh-ı neşât
Alem i encümen-i sûr itti Dilleri sûr ile mesrur itti
Eyledi lûifunu çârûb-i keder Gussadan kalmadı dillerde eser
Kulların hezmine itti davet Çekti dünyâya serâser ni'met
İtti âvıhte ol H ay yi Kadir Tâk-ı çerhe iki kandil i mnnir
Câbecâ eyledi bu meydânı Meş'al-i encüm ile nûrânî
itti esbâb ı safâyi mevfıır /Y K ’eyliye bendeleri agş ii huzur
İtti bîsâbıka-i isii’dad Bu kadar lûtfu ibâda i’dad
N e keramet ne inayettir bu Bilene mahz-ı hakikattir bu
A yn -ı ibretle bakılsa dehre Her nazarda alınur bir behre
[1 ] N iis 'nada (h er d ü ) k e lim es i İyi ok u n m u yor.
[2] B ir in c i m ısra d a da (k e re m i) k e lim e s i o ld u ğ u n d a n ik in c i (k e ıe m ) kelim eB İ t e l - ki d e (tıİHm) o la ca k t ır .
[3 ] ( F e y z i ) k tiım efli n ü sh a d a (fey z ) ş e k lin d e d ir .
[4 ] (M ev fıır ) k e lim e s i n ü sh a d a (m ev k u î) ş e k lin d e d ir .
Eyledi bendelerin gark-ı nîam Ahmedullâhe alû m âen’arn / ’ /
Eyle Nabi kulun ey Bârhuda Nâil-i mertebe-i hûsn-i rıza
Eyle ol pürgüneh-ü bedhâli O siyehrûy-i cerîh ûl bâli
Bende-i hâk-i der-i Mııstafavî Dehenin masdar-t na*t-i Nebevi
- 31 -
N A ’ T-İ ŞERiF-İ H A Z R E T -İ SERVER-İ K Â İN A T M U H AM M ED-Ü L-M U STAFA A L E Y H İ E F D A L -Ü S -S A L E V A T
Ekmel-ül-halk İmâm -nl-Harem eyn E şref ün-nâs Rasûl-üs-sekaleyn
İllet i hılkat-i hâk-ü eflâk Mihr-i galçihre sipihr-i levlâk
Seyyid-ül-halk~u şefi ûl arasâi Merhem i sîne i mecruh ı ıtsât
Gül-i sadbûlbûl-i gûizâr-ı hûdâ Mailab-ı âlem-ü mahbûb-ı Hudâ
Enbiyâ fırkasının sultânı Evliyâ zümresinin cânânı
Mahrem-i sır-rı nihanhâne-i nûr Alem e vâsüa-tül-ıkd-i umûr
Sürme-i dtde-i uşşâk-ı İlâh Çeşm-i iullâb ı H ak ’a nûr ı nigâh
Mahrem~i bârgeh-i Sûbhânı Maksad t kârgeh-i Yezdânî
Gûlşen-î mekrümete bâd-ı nesim Kultüm-i merhamete dûr-ri yetim
[1 ] J l * AlJU-l) m ân ası :V e r d iJ i n im etle rd en d o la y ı A l la h ’ a h a m d ed erim .
Gül-i sîrûb-ı çemenzâr-ı viicud Şem’-î mi’râc Muhammed Mahmud PJ
Ş ertf-i zâtım eyler isbat Cünhif-i silsile-i mevcûdât
Olmağiçün beden-î şer’a m»dâr Çâr yârânı anttı unsur-ı çâr
Olmağın zâitna ced-di a'zam İftihar itmede rûh-ı Âdem
 lem e iitiğû dem kasd-ı fûtuh Oldu zevrakkeş ana Hazret-i Nuh
Şemme-i hulku ile İbrahim Eyledi âteşi gûizâr-ı naim
Mihri olmakla dilinde peyda Gösterirdi yed-i beyzâ Musa
Olmağın râh-ı senâsında devân Âlem e oldu Süleyman sultan
Bezmine da'vet ider deyu Huda [ ‘‘•j Bekledi gökte memerrin İsa
Kom adı gayret-i hub~bi Vehhab Ki ala sayesin âgaşa türab
Parmağın göstericek ol Meh-i hâk Mâh-ı çerh itti girîbâmnı çâk
irm eye tâ ki güneşten ana tâb Sâyeban idi seri üzre sehab
Ola tâ kim irişe rûz~ı kıyam Rûh-ı pâkine salât ile selâm
— 32 -
[1 ] M ısra d a k i (m i^rac) k e lim e s in ia (m ih r â b ) oln ıa fli, o r d a n (evvelki ım aradaici (nî* rab) k e lim e s in e m ü ten a z ır o lm a sı b a k ım ın d a n daha y a k ış ık a lırsa d a , h er ik i ş e k ild e de (M u h a m m ed M ah m u d ) a m u za f y a p ıld ığ ı ta k d ird e m âna z a y ıf kalır.
[2 ] (B e z m in e ) niÎBhada (B e zm in i) ş e k l in d e d ir j
M EDH -İ Z Â T -I S Ü T Û D E S IF Â r-l P A D İŞ A H -Î ISLÂM H A Z R E T ! S U L T A N M U H AM M ED H Â N 'I G A A Z İ
Sür içûn cânbiş^’'geldikte kalem M edh'i şâhenşeh alur emr-i ehem
H âm li hıtta-i dîn~i islârn Mâhi-i hid'at-ü âyîn~i zalâm
Pâdişah-ı keremâmûz-u halim Dâver-i dddger-i heft iklim
H usrev-i ma’deletârâ-yı cihan Rûstem-i Cemhaşem-i devr-i zaman
Adl-û cûd-û karem-ü lûtfu gûzin [ ' ]Nîkhû Pâdişeh-i rûy-i zemin
TâbV-i şer'-i şerifi' Nebevi Sâlik-i şâhreh-i Mustafavi
Sâlih-u âbid-û hoşhûlk-u besim Muhriz-i mertebe-i kalb-i selim
Şehriyâr-ı sipehârâ-yı gazâ Tâcdâr ı nigehendâz t gedâ
Ya'ni sultan-ı selâiin i cihanHan Mııhammed şeh-i şâhân~i zaman
Gelmemiştir geleli kevne mülûk . B öyle bir dâver~i zîhüsn'i sülük
Olalı tahtı sipihrin bercâ p ]Gelmedi böyle şeh i nükteküşâ
!im~û hılm-û kerem~ü câd-ıı atâ Cümlesin zâtına hâs itli Hudâ
Dahi gûşeylemedi gû ş-i hilâl B öyle bir Pâdişeh i hûhhtsâl
33 - -
[1] B u m ısra n ü sh a d a o ld u k ça k a r ış ık tır . B ir m âna çıkabiIm ®Bİ iç in b u şek ild e ı ltt im .
|2 | (TaUtı) kelim esi aîishada (taKt) şeklindedir.
K endû şâhenşeh iken meşrebi hâk Kendü Iskender-ü âyînesi pâk
Gelse dünyâya olurdu peyrev Meslek-i himmetine Keyhusrev
D ergeh i ktblegeh i câh-u celâl H idm tti pâye-i iz zü ikbal
O kadar zâtı mükerremdir kim O kadar şânı muazzamdır kim
Âlemin olmasa da sultânı Â lem olurdu yine kurbânı
Kesret-i ceyşine nisbet kemier /V Haşem ender haşem-i İskender
Cümle dursun o şeh-i âlîcâhO Hudâve.nd-i hadâvendsipâh
Oldu gûşil ne kadar nâdiredan P ] N e kadar kadrşinâs ı irfan
Gûşidûp bendesinin bir sûhanin A ferin İh pür itti dehenin
B ir zeamet virile deyu keman itti bir hat-tı hümâyun ihsan
Sundu bezm-i kereminden bir eyağ Eyledi bendesi Nabi’y i çerağ
İtsem ol Pâdişeh-i dîne sezâ Dehenim mahşere dek vakf-ı düa
Sonra ol Pâdişeh i âlîşân Nazm-ı sûriyyeyi itti ferman
Emr-i Şâhenşeh-i devran üzre Kuluna ittüğü ferman üzre
Kudretim denlu idüp himmet-i tâm Virdim ahvâline nazm ile nizam
- 34 ~
[1 ] (K e s re t ) n üshada (İtear) fe k lin d e d ir .
f2 ] (N â d ir e d a n ) n ö «h «d a (n â d lre d e v ra n ) şek lin d ed ir .
N ev ibaretle giyüp tâze kabâ Oldu bîkr~i sühamm cilveniimâ
Seyriden ehl i dil û irfandan Meclis'i nazma giren yarandan
Budnr ûmmîd ki redditmiyeler Aferin bâbını sedditmiyeler
Eyleyûp dahl-ü taarruzdan dür Tntalar camie kusurum ma’zur
- 35 -
İB T lD A -Y I V A K A A Y l'-î S Û R -I H Ü M ÂY U N -I S A A D E T M A K - R U N -l M ESERRETN ÛM UN
H azret-î Pâdişeh-i âlîcâh Dâvnr-i dâdger-i adlpenâh
Seksen altıya iriştikte sene İtil şehzadeler içân hatene / ' /
Eyleyüp niyyet-i sünnet tasmim İtti tekmil takdim / 7
Dahi bir duhier-i sa’dahterîni Sadef-i saltanatın gevherini
Ne güher mâh alur andan vâye Nûrıı hurşîde olur sermâye
Eyleynp târ-ı nikâha zîver Ya'rn bir şehvere idüp hemser
Ola ol gevher ile gerdunsâ Ser-i ikbal-i Musahib Paşa
E yliye âlemi lebriz-i sürür Birihirine mukabil iki sûr
Eylayüp sûrdan akdem ikdam Gönderüp hıtta behıtta ahkâm
)1 ) (Ş e h z a d e le r ) k e lim e s i n ü sh a d a (ş e h z a d e ) ş e k l in d e d ir .
|2) M ıaradftki y e r i b o ş b ıra k ıla n k e l im e n ü sh a d a s i l in m ijt ir .
Ne kadar var ise hukkâm-ü vülât Vüzerâ vü ümerâ ile kuzât
ittiler cümleyi sûra da’vet Sûrgehte ola tâ cem 'iyyet
Dahî etrafa dağıldı ferman K i ne denlû var ise .lu’biyyan
Cümlesin eyliyeler rûyberah Tâ ki revnak bıda cem'iyyet-i ^âlı
Doldu âvâze-i sûr île bilâd Oldu sercümle ahâli dilşâd
Sû be sû su gibi halk oldu revan Kandesin deyu der-i Şâh-ı cihan
Edrine şehri bulup şöhret-û şan Ana reşkeyledi şâir buldan
Olda bir kârger-i hıdmetbin Müstakil sûr-ı hümâyuna emin
Olmağa lâzıma-i sûra mekân Tahliye eylediler bir nice han
Görülüp anda mühimmat-ı sarur Oldu bendergeh-î esbab ı hubur
Sükkerin bâğçeler fâkihedar Nahler her biri mânend-i menâr
A m elî fıskiye vü şâdervan [^] Abını eylem ede evce revan
Dahi çok lâiima-i bîpâyan K'olunur cümle mahalliyle beyân
N ev benev san’at-ı îcâd-ı acîbOl mahalde olunurda tertib
Had di itmama irüp çûnki meham Oldu hep lâzıma-i sûr temam
- 36 -
[1 ] M ısra d a k i (am elî) kelImeBİ su n ’ î m ânasına o la a g e re k t ir .
Virîcek zuîmet-î eflâke halel Meş’al'i mâh-ı rebî’~ul-evvel
Nûr-ı ruhsan ile ol meh-i nev Ufuk-ı garba salınca pertev
Bir yere geldi usûl ile fürû ’İmler lâzıma-i sûra şûrû’
Evvelâ oldu Saraymeydanı Madrib-i bârgek-i sultânı
Üç sütun ile o çetr-i vâlâ Oldu eflâk kadar cilvenûmâ [^]
Kurulunca o serâperde-i pâk Oldu gûya kî sekiz kat eflâk
Felke-i zerle o çetr-i garrâ Eyledi arzı hasedgâh-ı semâ
Çerh-ı pür’ahtere virmişti hırâş Nescolunmuş dûr-ü gevherle firâş
Oldu rıf’atta sipihre tev'em Taht-ı zerrîn-i Htdîv-i âlem
îttiler kasr-t Şeh’ i pâhercâ Sanki açıldı göke dest-i düâ
Her taraftan çekilnp bürc-ü beden Ruh idi kasr-ı Şehenşâh o ten
Olmuş ol kasr ı zümûrriidpervnz Gûgya sayda süzülmüş şehbâz
Bâl-i ankaa gibi meydan üzre Sâye salmıştı Süleyman üzre
Kurulup başka ziyâfethâne Oldu ta'yin-i mahal a’yâna
Döşenüp nice bısât-ı rengin İttiler lâyıkı üzre tezyin
— 37 ~
[1] M iBradaki (eflâk) Icliraenimu (eflâk e) şek lin d e o im asi d ah a y ak ışık a lır.
Nice şâhâne btsât-ı âlî Nice nâdîde nîhâlt kaalî
Nice zerbâfte zengin mak’ad /V Nice zerduhte rengin mesned
Olunup cümle levâzım tertib Virdiler bârgehe zînel tî zîb
Kurdular çerha idüp hempâye Başka bîr daire her paşaye
Oldu ta’yin olucak sûr temam Günde her birine bir sofra taam
Her taraftan kurulup cem’iyget İtliler gûşe bçgûşe işret
Ibtiba günde Şeh-i âlemgîr Subhdan olda şerefhahş-i serîr
Oldu resm üzre mnretteb dîvân MnctemV oldu umûmen a’yân
ittiler haşka makamı tezyin Olda şehzade dahi anda mekîn
Mihr-ü meh eyledi gûya ki kırân Gökte mihr ile meh oldu nîgerân
Tahta Şeh resm-i selâtin üzre Oturup âdet-i dîrîn üzre
Tabl-a nekkaare uü kûs-u surnâ Velveleyle salıcak çerha sadâ
Bahr-t kulzümsıfat oldu câş ân Çekti gülbank-İ dûâ çâvûşân
Açılup bârgeh-i Sultânı Aldılar dâhiline a’yânı
Destbûse hep olup dildâde Oldular terbiyete âmâde
38 -
[1] (Z e n jin ) nüshada (sergin ) şeklindedir.
S^r-i bevvâb-ı ağâyân-t rîkâh hfiler bûs-i yed-i Şak'a şüâb
Yürüdü sonra gürûh-ı vûzerâ Câmlege pîşrev ol kân-ı atâ
Kâmil-ûl-aki vekil-i mutlak Enmel-ût-tab’ Vezir-i a’zam[^]
Mihr~û mehkevkebe sadr-Sl-vûzerd Ksaf-t bîbedel Ahmed Paşa
Âna peyrev keremâmûz-ı kiram Âsaf-ı sâfdil-ü râstkelâm
Mahrem-i bârgeh-i Saltânî Mekrûmetşîme vezîr-i sânî^]
Dânişefrûz-ı maarifpîrâ Ahsen-ül-halk Musakîb Paşa
Akabince anın ol hûbhtsâl Âsaf-t pâkdîl-tt pâkmakaal
Mustafa nâm-û musaffâtıynet Siyümin âsaf-ı bezm-i d,evlet
Anın ardınca vekil-i emvâl Sâhib i hüsn-i dil-n lûtf t hısâl
Fâiz-i rûtbe-i ihsân-n atâ Asaf‘ i defteri Ahmed Paşa
Oldu tertib île ana bekafâ Vnzerâ zübdesi Yusuf Paşa
Anın ardınca vezir~i ârif Cümle esrâr ı ıımûra vâkıf
Ya’ni tuğrâkeş-i silk-i vûzerâ Sahih-iil-fazl Nişancı Paşa
Ana peyrev iki kaadîasker Ulemâ smfına sadr-ı bihter
— 39 -
f l ] B eyitte kafiye yok.[2] (Ş îm e) kelimefS nüshada (şeyh) şeklİBıiedir. H er halde kâtip hatası olacaktır.
Beo (|îme) olarak dSzelttim .
Anlar ardınca umûmen a’t an Ya’ni kûttâb-ı umâr-ı dîvan
İttiler tehniyeye hep tek-ii pâ Sürdüler dâmen-i Şâhenşeh’e rû
Eyledi Pâdişeh-i hefi iklim Herkese mertebesince ta'zim
Tehniyet resmin idince vûzerâ Oldu ardınca şitâban ulemâ
Eyledi Hazrd-i Şeyh ul-îslâm Desthûs~ı Şeh-i devrâna hırâm
Bulanan camie müderris ulemâ Eyleyüp dâver-i devrâna düâ
îttiler cümle yed-i dâveri bûsP] Dilleri oldu sürura me’nûs
Anlar ardınca ağâyân-ı sipah Oldular biısezed-i dâmen-i Şah
Gitti ol tâife gitti ileri Zâbit-i tâife-i yeniçeri
Dâmen-i Dâver-i âlîşânı Öptü ol taifenin a’yânı
Buldu çün tehniyet emri pâyân Halvete girdi Şehenşâh-ı cihan
Pâdişeh girdi çü halvetgâha Vüzerâ döndü zıyâfetgâha
Oltcak her biri çayında celîs Çektiler at’îme-i pâk-ü nefîs
Cûne güne döşenûp ni'metler Kâse kâse icilüp şerbetler
Gûse gûşe açdup hân~ı kerem Alemi eylediler gark-ı niam
- 40 -
[11 (Dâveri) nüshada (flâver) şeklindesUr,
Oldu hır mertebe ni’ met yağma Kalmadı kimse gürîsne asla
Çün temam olda umûr-ı ni’ met Geldi ihdâya bu d efa növbet
Iz ile kasra çıkup Şâhenşah Eyledi âleme şâfıâne nigâh
Vûzerâ pîşkeş-i şâhâne Çektiler pîşgeh-i Sultan'a
MÛFREDÂT-I PÎŞKEŞ-İ HAZRET-İ SA D R -l A ‘Z A M ABM ED PAŞA
Evvelâ Hazrei-i Sadr-ı a ’zam İtti ihdâ vüzerâdan akdem
Cevheri cild ile bir mashaf-ı hûb Varak-u kıt’a vû hattı mergûb
Bir dahi Mahzen-ûl-Esrar-ı lâtif K ’eylemiş Şeyh Nizamî te'lif
Cevheri raht ile bir rahş-ı kiihayi Görse Şebdîz ana olurdu tafeyl
Mâdiyan bir dahi rahtı lûlû Üç aded rahş dahi sarsarpû
Tuhfe serpuş ile bir kâse-i zer K'eylemişlerdi murassa’ yekser
Çâr-û bist boğçe metâ’-ı garrâ Atlas u hâre Hataî dîhâ
- 41 -
H ED İYYE-Î HAZRET-1 SADR-I A ’ZAM BE ŞE H ZA D E G Â N 4 ÂLİŞÂN /V
Sonra şehzadeye itti ihdâ Gevheri cild ile Mushaf ziba
|1] (Be şehradtgau) ı\üsKfida (şehîiacleoûii) ş^kUndecUr.
Bir dahi Tııhfe-tül-Ahrâr-ı lâtif Ant da eyledi Câmî tasnif
Bir murakka’ ki nazîri nâyâb Bir de evrâkı temam oyma kitah
Bir de Şâhî-i Acem dîvâm K i ider seyri gÖzü nCırânî
Cevheri raht ile bir esb-i devan Üç aded rahtsız esb-i pûyan
Bir dahi sorguc-i elmâsnişan Üç nefer ışûh-u dilârâ gılman
Şem’dan simden olmuş peydâ Beş aded bahçe meta-ı zîbâ
Virdi Şehzâde-i sânîye tûhaf Lîk Şehzâde-i evvelden ehaf
~ 42 -
MÛFREDÂT-I HEDiYYE-İ HAZRET-İ MÜSAHÎB PA ŞA
BE R lK Â B -I HÜM ÂYUN
Akabinde anın itti ihdâ Dâver i dîne Masahib Paşa
Cild-i pnrcevher ile bir Mushaf K i fedâ idi ana cümle tûhaf
Bir acâib suver-i mahlûhat Cildi cevher rakamı âb-ı hayat
İki nâdtde musanna’ saat Kürk bir lîk kati zîkıymet
Dahi bir kabza murassa’ şemşîr Bulamazdı ana Behrâm nazır
Sad-ü bist kıt’a metâ’ -ı zîbâ On nefer şûh gulâm~ı ra’nâ
43 -
HEDİYYE-İ H AZRET-İ MUSAHİB PA ŞA BE ŞEHZADE-I EKSER HAZRET-1 SU LTAN MUSTAFA
Dahi Sehzade-i bezmârâya Bârc-i ikbâlde doğmuş aga
Hûsri'i haitıyle Kelâm-ı izzet Cildi gevherle olunmuş zînei
Nüshü'i pâk-i Mecâlis pûrzeyn[^}Eser-i nâzik-i Saltan Hüsegn
Bir güzel saat i evkaatniimâ Çâr-ü sî kıt’a metâ'~ı garrâ
HEDtYYE-f HAZRET İ MUSAHİB PAŞA BE ŞEHZADE-I SÂNI HAZRET-Î SULTAN AH M ED
itti şehpûr-ı sagîre ihdâ Cild-i cevherle Kelâm-ı Mevlâ
Dahi bir sorguc-i bisyâr elmas K î gören eyler idi mihr ktyas
Hem otuz kü ’a metâ'-t zîbâ Ba'ztsı atlas-u ba’zı dîbâ
PiŞKEŞ-f VEZÎR-İ SÂLÎS H AZR E T -İ M USTAFA PASA BE RÎKÂB-I HÜM ÂYUN
İtti sonra sıyümîn-i vüzerâ Hazret-i Mustafa Paşa ihdâ
Hat-iı Yakut ile bir Mushaf-ı hûb P ]On nefer şûh gulâm-ı mahbûb
[1 ] (M ecâ lis) Hamyia Baykara’nm M eoâ lig -ü l-U îşek 'ı.
(2j (Yakut) A bb a sî halifelerinden M üsta ’ sıın ’m güzel ya z ıt ı ile meşhur Icöteai. H . 667 de BağdatM a öim tişlüı*.
İki kürk ikisi de müstesna. Yüz sekiz kıt'a rneiâ’-ı garrâ
_ 44 —
PÎŞKEŞ-İ VEZÎR-İ S Â U S MUSTAFA PAŞA BE ŞEHZADEGÂN-I ÂLI^AN
iki şehzade-i âlîşâna Ol iki rnâh-ı ziyâefşâna
Sühan-i Hâfız-t pâkîzenihad Eser-i hâme-i garrâ-yı Imndpj
Cevheri hançer i elmâsnümâ On iki kıt’a metâ’ -ı zîbâ
PÎŞKEŞ-İ DEFTERDAR AHMED PAŞA BE RİKÂB-I HÜMÂYUN
Eyledi Dâver i dîne ihdâ Hâkim i defteri Ahmed Paşa
Cevheri raht ile bir re’s seınend Bir dahi sorgııc-i cevherpeyvend
Pûstîn iki aded zîkıymet Bir dahi iuhfe musanna’ saat
Sad-ü bisi kıt’a metâ’ ı zertâr Hûbrû yedi nefer hidmetkâr
Dahi şehzade-i vâlâkadre Ya’ni evc-i azamette bedre
Bûstân ile Gülistan pürzer Cevheri saat ile bir hançer
Nüh aded tuhfe metâ’ -ı zîbâ Eyledi banlan cümle ihdâ
Virdi şehzade-i sânîye yine Nüh metâ’ ile mücevher deşne
[IJ Iınad : meşhur lıuttatlardan. H. 1034 de tsfahaa’ ds öldürülm üştür.
PÎŞKEŞ-İ VEZÎR-I HÂMIS YUSUF PAŞA
Eyledi Dâver’e Yusuf Paşa[[/Bir bisât ile tekâver ihdâ
Bir de bıraht semend-i bîzîn Sî vû şeş kıt’a metâ’ -ı rengin
Beş nefer hidmete şayan gılman Bir dahi bende-i bîniıtk-u zebân
İki şehzadeye itti ihdâ Dokuzar kıt’a metâ’-ı garrâ
PÎŞKEŞ-Î TEVKÎ! ABDÛRRAHM AN PAŞA BE RIKÂB-I HÜMAYUN
Akabinden anın itti ihdâ Dâver-i dîne Nişancı Paşa
Ma’ni-i nazm~ı kerîmi hâvî Eser-i mu’teber-i Beyzâvî
Bir de tertîb-i mûzehheb zîbâ Şeş ü pencâh metâ’-ı dîbâ
Sâhte dûr-rû cevahirle devât(~]Arzidüp itti hulûsun isbât
PÎŞKEŞ-İ TEVK İÎ AHMED PAŞA BE ŞEHZÂDEGÂN-1 ÂÜ ŞÂN
İki şehzâdeye de iiti nisârnüshası cildi zer kâr P ]
Bir de Sa’dî eseri külliyyat İki lû’lû’ vii cevâhirli devât
On sekiz kıt’a metâ’ -ı mergub Şeş nefer tâze gulâm-ı mahhûh
~ 45 —
[1] (D âvere) nüshada (dâver) şekliudedir[2] Sâh te : D ijsilm iş.[3 ] Y eri açık bırakılan kelim e nüshada silinm iştir.
BAKIYYE-I A H VÂL-İ HEDÂYÂ-YI UMUM BER SEBİLİ- İCMAL VE
NETİCE-I A H V Â L İ SÛR-I HÜMÂYUN
- 46 —
Dahi şâir vûzerâ vû ulemâ Ehl-i dîvân-û umûrn-t ûmenâ
Gün begün vakt-i olunca peydâ İttiler cümle hedâgâ ihdâ
Olunup emr-i hedâyâ tetmim Olucak cümlesi arz-u teslim
Irişüp asr çalındı növbet Sonra seyrâna irişti sohbet
Açılup Pâdişeh’in bârgehi Çıktı kasr üzre cihan pâdişehi
Sağ-u solanda hezâran haddam ittiler pây-i edeb üzre kıyam
Taşrada bârgeh dnünde temam Vüzerâya yapılıp başka makam
Her biri ııâzır olup meydana Oldular dîdeküşâ seyrâna
Doldu nâs ile o' denlû meydan Değmez idi yere yağsa bârân
Evvelâ kol kol olup lû’biyyan Oldular revnak-ı sahn-ı meydan
KO LLAR MEYDAN-l SÛRA GELÜP ESBÂB-I ZE V K -U NEŞÂTA
M Û BÂŞERET e y l e d i k l e r i d i r
Biri Ahmed kolu ta’bir olunur Mihr hûbânmı görse tulunur
Çârpâre ele alup hûbân Olıcak raks ile zîb-i meydan
Sabrı kûyundan idûp âvâer Kalb-î uşşâkı ider sad pâre
Nây-ü tanbur-n def~û mûsikar Gaaret eyler komaz insanda karar
Nice olmaz gören âdem hayran Servkad sîmheden tâze civan
Raksa kalkup sata bin şîve vü nâz Gaaret-i dillere eyler âgaaz
Birisi Cevahir koludur İçi mehpâreler ile doludur
Sâderâ dilber-i şâh-u mevzun Giyînûp elbîse-i gûnâgûn
Câme tebdil iderek lu’bet ile îttiler cilve nice sûret ile
Neylerin çıktı sadâsı feleğe İtti ta’ lîm semâî meleğe [']
O kadar eylediler hây ile hû Oldu tâ kubbe-i gerdun memlû
Olup ârâyiş-i meydan-ı sûrûr Oldular hak bu ki revnakdih i sûr
Edrine kolu da bastitti bısât Virdiler meclîse hâlince neşat
Mısr oyuncusu idûp cem’iyyei Virdiler meclise başka sûret
Cem’olup anlara da erbabı Virdiler arsaya âb-ü tâbi
Sâyis ü meş’alesûz-u sakkaa ittiler seyri ile kesb~i safa
Taklabâzan ile sûretbâzan Tâsbâzan ile kâsebâzan.
™ 47 „
|1] (M«l«gfe) kelimesi nüshada (feleğe) şeklindedir.
Her biri san’atın icrâ itti Cem olup halk temâşa itti
Arsadan eylemeğe r e f -i ziham Oldu hâzır iki üç yaz huddâm
Giyinüp buldular özge sûret Revganâlûde serâpâ kisvet
Elde katran ile âlûde tulum Mecma'-ı nâsa (derlerdi hücum
Tâk~ı çerha asılup perde-i şam Dolıcak anber-i şam ile meşam
Nice bin meş’ale-i nûrânî itti lebrîz-i ziya meydanı
Arsaya olmağiçiin şu’ lenûmûn Ser çekûp nice sûtûn-i mevzun
H§r sütun üzre hezâran kandil Giceyi gündüze itti tebdil
Oldu her birisi nahl-i eyrnen Eyledi arsa-i sûru rûşen
Olmuş idi o dıraht-i pûrbâr Şâh-u berk-ü beden-ü mîvesi nâr
Bu siyak üzre otuz kırk sütun Arsanın eyledi hüsnün efzun
Şu’ leefrûzlann üstadı Yazdılar resm-i mübârekbâdt
Geldi eşkâl-i aceb meydana Nâgehan nâzır iken meydana P]
Fişek âlâtı nümâyan oldu Sûrgâha şerere/şan oldu
Kal’alar olduğu dem âteşbâr Durmayup kaynadi fevvâre-i nâr
- 48 —
[IJ B eyitteki (m eydana) kelim elerîuden birisi her halde başka olacak.
Çerhler olmuş idi çerh ı esîr Ateşin kumbaralar âlemgîr
Yerden eflâke fişek oldu revan Oldu a’lâ île ednâ handan
Feleğe oldu hevâyî pegvend Attılar gerden-i gerdûna kemend
Olduğun dîvlerin tıyneti nâr Germ ta’bir ile fâşitti şerâr
Nice rûhbân-û nice Rus-u firenk îttiler merkez-i nârîde direnk
Sûbesû koptu nice hây ile hû Oldu âteşle o meydan memlû
7a gelüp had-di vücûde dem-i hâb İdicek dîdelera hâb şitâb
Dağılup gûşe begûşe a'yan Her biri aldu mekânına revan
lKİNCİ GÜNDE H AZRET-İ ŞEYH-UL-İSLÂM VESAlR ULEMÂ-Yl
KİRAM MECLİS-İ ZİYAFETE DA'VET OLUNDUKLARIDIR
- 49 -
Olıcak rûz-ı dûviim çihrenûmâ Da'vet olundu gûrûh-ı ulemâ
Şeyh-ul-islâm-ü mevâlî i nâm Dahi şâir ulemâ-yı a'lâm
Oldular cem’ ziyafetgâha Sundular sofra i Şâhenşâh’a
Tayyolundukta btsât-ı ni'met Mehhas-i ilme irişti növbet
Olda ol tâifenin a’yânı Nâil-i bezmgeh-i Sultânı
iîtifât-ı Şeh~i sütûdecenâb Açtı hâtırlarinı hemçü kitab
4
İttiler mebhas-î İlmîye şürû’ Mânkeşîf oldu usûl ile fûrCı’
Eyledi neş'e î iefsîr-i şerif Kalh~i Saltân-ı cihanı taltif
Bahs~i ilmiyye bulunca encam Oldular kaadimecîinbân-ı selâm
Yüz tutup şevk ile me’menlerine Cidicek her biri meskenlerine
Çıktı SuUân-ı cihan seyrâna Saldı devletle nazar meydana
Girdi raksa yine kol kol hûbân Yine cem^olda. hehişte gılman
Zevk ile subh olıcak mâlâmâl Yürüdü sünn.ete gelmiş etfal
Cümlesi bir iki yüzden efzun Önlerince iki nohl-i mevzun
Câme vvt pîrehen-n iâc-ü kabâ Cümle mîrîden olunmuş i’ tâ
Geldiler pîşgeh-i hârgehe İttiler hayr duâ Pâdişeh'e
Eyleyûp hayme-i mahsûsa hıram Tuttular sünnet olup anda makam
Yattığı yerde bakııp seyrâna Diktiler dîdelerin meydana
Yine berkaaide ehl~i la bet p ] Konıcak dîdelere leşker-i hâb
Yine herkes dağtlup hanesine Oldu pehlûzede kâşanesine
50 —
[1 ] Bu beyîtie kafiyeler birlıirini fınmadığ^j g'ibi, ik) m era m ifadesi de birbirin i
tutmuyor. H er halde ayn ayrı iki b eyitc ail birer mınrR atlanıruş olsa gerektir .
— 51 -
ÜÇÜNCÜ GÜNDE B AK ÎYY E -İ ULEMÂ VE EIMME VÜ HUTABÂ
ZÎYÂ FE TE GELDİKLERİDİR
Yövın-i sâlisde yine berâdei Ulemâ sınfı olundu da’vet
Vâtz-u şeyh-u eimme hutabâ Oldular lokmahor-ı hân-ı atâ
Eyleıjüp müttekıyâne sohbet Buldu ol bezmde ma’nâ süret
Had-di Umâma jnşiikte taam Her biri menziline itti hıram
Cem’ olup nas açılınca meydan Sünnet oldu iki üç yüz sıbyan
Raksa girdi yine kol tazeleri Çerhı piîr eyledi âvâzeleri
Yine ol günde Hıdîv-i âlem İtti tiryâki güruhuna kerem
Bir gümüş mişrebe kondu öndil Ki içi dolmuş idi nakre-i çil
Ser-i meydandan idüp çâlâkî Aldı evvel irişen tiryâki
Bir sütün olmuş idi hayli bülend Ucu olmuştu sipihre peyvend
Asdılar ana da bir sîm sebû Sîm mıkreyle derûnu memlû
îtti çok kimse eğerçi ikdam Olamadı birisi vâsıl-ı kâm
Sonra bir yeniçeri şehhâzı Eyledi zirvesine pervâzı
Direği öptü bulup mertebeyi Sonra öptü asılan mişrebeyi
Bu makule nice eshâb-ı hüner Gösterüp alur idi sim ile zer
Böyle böyle görülüp zevk u sürür itti ol gice sürür ile mürûr
DÖRDÜNCÜ GÜNDE ZÜMRE-/ SiPÂH -U SİLÂHDAR DA'VET
VE SONRA BAST-I BISÂT-I İŞRET OLUNDUĞUDUR
Yövm-i râbı olıcak cilvenümâ Sûrgâha yine geldi vüzerâ
İtmeğe kulzüm-i ni’mette şinâh Da'vet olundu silâhdâr-u sipah
Yinilûp rii'met içildi şerbet İttiler sonra daâ-yı devlet
Bertaraf olduğu dem emr-i taam Buldular seyr makamında nizam
Doldu bâzîceler ile meydan Oldular seyrine âlem nigerân
Yine âvâze~i nây-ü tanbur Eyledi dilleri lehrîz~i aürur
Bezme hûbân yürüdü rakskûnan Oldu pâmâl metâ-’ t dil-ü cân
Nâgehan oldu bedîd nhH hıref Ellerinde nice nâdîde tühaf
Önlerince iki üç tâze civan Çârpâreyle yürür rakskûnan
Bir nice dâirezen hanende Bir nice nağmemîmâ sazende
Giyinüp cümle libâs~ı rengin Eyleyûp tazelerini tezyin
Birbiri ardına peyrev iki saf Iderek şevk-u tarab sûr-u şegaf
- 52 -
Geldiler pîşgeh-i SuUân’a Dergeh-i çctr-i felek ’unvâna
Oldular eyliyerek hayr daâ Pîşkeş arzı ile kâmrevû
Olup ihsân-ı Hidîv'e mazhar îttiler haıjme i mahsûsa güzer
Anlar ardınca yine ehl-i kıref Yürüyüp arsa-i sûra sa f saf
Yine hanende vü sâzende ile Yine rakkas ile nâzende ile
Virüp alaylarına zînet-ü zıb Geldiler pîşgehe bertertib
Virdiler pîşkeş-i bîpâyan Aldılar nukre-i hâlis ihsan
Eyleyüp bârgeh-i Şâh’ t güzar ittiler kaymede anlar da karar
Bunun emsali nice haletle Geçti dört sın f oyun zînetle
Anlar ardınca yine olda lyan iki yüz sünnete gelmiş sıbyan
Anın ardınca yine oldu hemîn Tahtadan sahte bir hısn-l hasîn
Knileler hemser-i bürc-i keyvan Toplar bânkzen-ü şu’ lefeşan
Tuhfe bir câmf ile iki menar Amelî şâdırevân-ü gülzar
Kimse ol kaFayı çekmezdi lyan Kendü kendüsüne olurdu revan
Bârgâh önüne geldi durdu /*/ Sağa sola kati çok top urdu
™ 53 -
ikelimeıi nüıhada (g e lia cc ) şeklindedir.
Her gice tâ dvğiin itmamına dek Darmayup atar idi tâp-u tûjenk
Seıjrden fârig olunca Şeh-i din Yürüdü bir tarafa oldu mekîn
Yine ol gicede\.âteşbâzân İttiler sûrgehi şu’ lesifan
Yine herkes çekilûp meskenine Çeldiler pâylerin dümenine
BEŞİNCİ GÜN UMÛMEN YENİÇERİ OCAĞI D A V E T OLUNDUĞUDUR
Rûz-ı pencümde ıjine ber’ âdet Yeniçeriler olundu da’vetArsa-i sûr dolup nı metle Geldiler üstüne cem'iyyetle
Kalmadı seyridacek pây-i sebat itti yağma o taâmı neferat
Lik ağaları vü a’yânı Yediler haymegeh içre hânı
Yine itmam olıcak emr~i taâm ittiler kaymeye şîrâne hıram
Arzidüp yine hedâyâlarım Aldılar cümle atâyâlanm
Yine seyr içün olup cem’iyyet Üç yüz etfâl olunda sünnet
Çâr fırka gelûp ehl-i hâzâr İttiler hayme-i Saltân’a güzar
Ruhsat-ı raks virüp hûbâna Geldi tâvûs-t hakikat cevlâna P ]
Yine kandiller olup nûrefşan Eyledi arzı sipihr-i gerdan
~ 54 —
[1] M ısrada v e ıin y o k ; (h a k ik a t) kelimeni yorine meselâ cinan kelimeai ©İsa, vezin dib.olür, hem de mayaca dnha vrUjşiIc ahr.
Vme bîrbîr tutuşup nâr-ı fişek Virdi gündüzle giee betjnine şek
Zevk ile irişicek nîmşebân Olda her kişi mekânına devan
ALT m a GÜN RİKÂB ! HÜM ÂYUN AĞ ALAR I D A ’ VET OLUNDUĞUDUR
Rûz'i sâdis idicek re f’ -i nikaab Da’vet olundu ağatjân-ı rikâb
Ser-i bevvâblar-u mîr i alem Kethûdâyân-t havâûn-i harem
Cem’olup cümle ziyafetgâha Kodular lokma~i çerp efvâha
Yidiler ni'met idüp hayr daâ Çıktılar sejjr fjerine z/üzerâ
Yine dört sınf geçüp ehl~i hıref İttiler Padişeh’e arz-ı tuhaf
Olunup câmeler ile zînetBeş ıjüz oğlan o gün oldu sünnet
Yine kol kol kurulup hezm-l safa Eyledi zevk u safa bây-u gedâ
Yine de ol gicenin nısfına dek['[Attılar kubhe~i gerdana fişek
YEDİNCİ GÖN YİNE RİKÂB-I HÜMÂYUN A Ğ A L A R I D A ’ VET OLUNDUĞUDUR
Râz-ı heftîm ki hurşîd i münir [^}İdicek haijmc i çerhı tenvir
Oldular zîver-ü zîb-î ser-i hân Ser-i hostâni vı'i mîrâhûrân
™ 55 —
[1,1 (D e) niiatiada eksiktir.[2] (Hfiftîm) l:ü)imesıinin (hoftüitı) olması lâjıımrlır. Faltot bu tak dirde ve*in b o ’
iiulmuş oluyor- ( Mefh'im ) kcîlîmcainc ( d e ) ilâve ecliliru» vezin düzolir.
Öç yüz oğlan giyinûp iâst libas İttiler sünnet ile istinas
Yine tâ nîmşebon zevk-u neşât Döşenüp arsageh-i sûra bisât
Yine herkes dağılup hanesine Çekti pâ her kişi kâşanesine
- 56 -
SEKİZÎN Ci GÜN UMÜMEN DİVAN HÂCELERÎ VESAlR KÜTTAB D A ’ VET OLUNDUĞUDUR
' Rûz-ı heştüm. idicek re f’-i hicab Da’vet olundu rûûs-ı küttab
Ne kadar var ise ehl-i dîvan Hâcegân-ü ümenâ vü erkân
Defter âsâ açılup hân-ı niam Sundular mil’akayı hemçû kalem
Rûy-ı handa niam oldukta bedîd Kimi sah itti kimi kıldı restd
İricek had-di tenâhîye taam Tuttular yine hıyâmında makam
Yine erbâb-t hıref itti güzer Sünnet oldu iki yüz denlû püser
Nîmşeb eyleyicek tâ ki güzer İtti bâzîcegeran arz-ı hüner
DOKUZUNCU GÜN TERSANE KETHÜDASI VE TOPÇUBAŞI VE CEBECİBAŞI OCAKLARI NEFERÂTI İLE DA'VET
OLUNDUKLARIDIR
RûZ'i tâsi’de olunca hurşîdzevrak-ı gerdunda bedîd^J
[1] Y « r i açık buakıUn keUmo nüshada okusam adı.
Oldu da’vei nîam-ı Sultân’a Ketküdâ-yı nefer-i tersane
Topcubaşı cebecibaşı ile Geldiler her biri pâdâşı ile
Sundular Pâdişeh’in ni’metine İttiler hayr duâ devletine
Kâr-ı ni’met iricek pâyâna Çıktılar câygeh-i seyrâna
Geçüp ol ğûn yine ehl-i bâzâr İttiler arz-ı metâ’-ı bisyâr
Cümleden lîk ser-i mi’mârân Yürûdüp arsaya bir kasr-ı revân
Kubbe tâvânı ile çâr sütun Ortada şûdırevân-ı mevzun
Nakş-ı nâzikle zerendûd-ı lâtif Âb-l fevvâresi bârtk-ü nazif
Kasrdan taşra müzeyyen gülşen Şahlar şâh nemâdîde çemen
Çâr soffayla olunmuş tezyin Her birinde olur üç şahs mekin
Pâyı yok lîk şitâb üzre revan Çerlılerle yürür amma pinhan
Hazzidûp Pâdişeh-i devr-i zaman Harem-i muhtereme itti revan
Yine ot gicede herkes kol kol Oldular ayş-û safâya meşgul
— 57 —
ONUNCU GÜNDE İK İ N A K L -l BÜLEND ÎLE SAİR NAKİLLERİ A L A Y İLE SARAY-I ATİK ÖNÜNE NAKLİTTİKLERÎÛİR
Bulıcak subh cihan zînet-û zîb Bir alay olunup ol gûn tertîb
KapucubaşilciT ile eşhah Dahi âğâ-yı silâhdâr û sipah
Cebecibaşı vü topcubaşı A v ağalan vü çâvuşbaşı
Giginüp cümle libâs-ı divan Oldular naili olan hâne revan
Hak budnr kim ol iki nahi i kebîr Birbirine olur olursa nazır
Serleri eı/lemiş eflâki gûzer Tremez zirvesine târ-ı basar
Mumdan dökm,e hezâran ezhar İtmiş etrafını zer şa’şaadar
Kırk aded nahl-i sagîr-ü mevzun K i olup her birisi iurfanamûn
Anlara dahi dinilmez alçak Kaldırur nç nefer âdem ancak
u ç aded hâğçe~î pür’Aver Şâh-u berk'â bari cümle sükker
Her birinde bir iki şadırvan İtmede âbı hevâye cereyan
Kaldırup nahl-i kebîri andan Her birini bir iki yüz payzen
İttiler Eskisara’f pîşgehin [ '] Bahçe vü nahllerin câygehin
— 58 —
ONBİRİNCİ GÜN HAZRET-! Ş L H Z Â D tl KEBÎRİ A LAY-I AZİM İLE S AR A Y-I A T İK ’TEN SAR a Y-I A ’Z/iM-l HÜMÂYUNA
GETİRDİKLERİDİR
Geçüp ol gün irişince ferdâ Yetti cümle mızerâ vü ulemâ
[1.J Beyitte k«fiye yok.
Ne kadar var ise ehl-i divan Yeniçeri vû sipâh û a’yan
Ciyinüp cümle libâs-r. divan Oldular Eskisaray üzre revan
Lîk şehzâde-i pâkizegûher Râh ı mahfîden idnp itti makar['J
Cem’olunca alay ile vüzerâ Geldi âvâzeye tabl-u surnâ
Oldu şehzâde-i âlîmikdar Cevheri raht ile bir rahşe suvar
Kaldırnp nahlleri şöhret ile Oldu önünce revan zînet ile
Yollarınca yeniçeri vü sipah Solag-n peyk-i zerendûdekûlâh
Âdet üzre alay crbâbı temam Virüp alaylarına zînet i tâm
Olmuş idi yem-û kân ve.ş her sû Sîm-ü zer dür tü güherle memlû
Hîrelendi gözü rnihr î feleğin [^] Düştü teşbihi dilinden meleğin
Ztb-ü zînetle o cem-’ i bisyâr Gûyya olmuş idi bir gülzâr
"Zâi-ı şehzâde-i pâkîzegüher Anda bir gönce idi tâze vü ter
Saçılup her tarafa nukre i hâm Gûyya berk-ü nevâl i bâdâm
Eyleyüp halka feşande zer~ü sîm ittiler âleme lûtfu ia'mim
Mâhasal lâzıma-i haşmet ile Devlet-ü kevkebe vü şevket ile
— 59 —
] ] (İJiip) kelimefli belki rfe ( inüp ) oincalc.2] (GSaft) kelim esi nüshamla (görüp) şoiiliıuletlir.
Vâdi-i cünbiş-i şâhâne ile Kevkeb-i tarz-ı hıdîvâne ile
Azmidüp bârgeh~i icIâle Pîşgâh-ı Şek-i fermhfâl'e
Göricek oğlunu bu tarz ile Şâh Dehenin eyledi pür şûkr-i İlâh
Eyleıjüp âlemi ihsan ile şad Nahikeş kulların itti âzad
Bir taraf tuttu Vezîr i a'zam Bir tarafında Nedîm-i ekrem
Aftâba yetürüp ol mâhı Aldılar hayr duâ-yı Şah’ ı
Eyleyüp Dâver~i din istikbal Eyledi rütbe-i kadrin ikmal
îdicek resm-i zeminbûsu edâ Eyledi Dâver-i din hayr duâ
Giydirup cümleye kürk~ü hil'al Olda ğîlsterde fezaya nfmet
Döşenüp sûrgehe'^yıi’met-i âm Fııkarâ eyledi yağmd-yı taâm
Çûnki şehzâde buluktu Şâh’a Viizerâ döndü ziyafetgâha
Idüp ol bârgehe vaz’-t kadem Oldular zîb i ser-i kün-ı niam
Yinilûp ni'met içildi şerbet Meclise geldi yine germiyyet
Micmer-i zerle gelüp anber-ü iid Eyledi haymegehi ıtnîlûd
Buldu çûn emr-i ziyafet itmam Her kişi menziline itti hıram
Bank-i asr olduğa demde peydâ Koptu âvâze vû tabl-u surnâ
— 60 —
Halk cernoldn yine meydana Oldular dîdekâşâ seyrâna
Yürüdü yine gürûh-ı esnaf Mûdhîkâi ile pür olda etra
Geçüp esnaf açılınca meydan Geldiler cünbişe bâzîcegeran
Koymadı âyîne-i dilde gaharP]Yâd-ı âvâz-ı ncy-ü mûsîkar
Yine îneş’aller idûp âlemi zeyn Gündüz aldt giceden şu’leyi deyn
Olunup çerha hevâyî periab Şermden çekti zebanım şikab
Nâgehan nâzır iken seyrâna îki keştî yürüdü meydana
ikisi biribirinden mevzun Kadnga birin biri [kalyon
İniler karada bîâb iitab Ab nâyâb ve itkin pertab
Attılar birbirine tâp-u tüfenk ittiler karoda barkaaide cenk
Hâsılı tâ. îrice.k râmşebân Oldu dergâ-yı melâhî cûşâtı
Ozleyüp her biri cây-ı rahat Oldu ferdada eimme da’vet
Ne kadar varsa rneşâyıh fııkarâ Hem cemâatle eimme hutabâ
Geldiler sahn-ı ziyafetgâha SuncZuJar nVmet-i Şâhenşah’ a
Vakt-i zuhr olduğu dem çünki bedîd Oldu Jertîb bir âlây-ı cedîd
— 61 ~
[1 ] (ICoym adı) aüsKad« (koydu ) şekliudedir.
ŞEKER Â LÂTI A L A Y HEY’ETİ ÎLE NAKLOLUNDUĞUDUR
Yetti serciimle ser'i bevvâhan Cümle çavuş-u ser~i çavuşan
Pür olup na’ra~i sunıâ ile sem’Oldular Eskisaray yanına cem’
Turfa nâdîde tcsâvîr~î şeker Fîl-ü esb-a semek-i nterdiimser
Göricek şîri şekerden didiler imtizaç eyledi şîr~ü şekker
Sûret-i şîr ü sekân-û hargûş Gûyya eyler idi cûş u hıırûş
Gâv-ü gevaâle cemâl ile bigaal Ahû viî tenkeh keft.âr-ü şeğaal
Cümle hayvâm mv.hassal üstad Eylemiş cümle şekerden icad
Bu kadar sürei-i n’ cûhennmun [\]Olmuş idi iki yüzden efzun
Kaldcrup har biiin üç dört âdem ittiler şâhrehe vaz'-ı kadem
ki yüz sandık olur olsa şumâr Tahholanmuş şekerâlûde bahar
Yüz' kcdar tabla-i şekker’âlûd Ffndtk-u fıstîk-n bâdam ile âd.
Tâze bir bâğçe-i pürûver Şâh-ı berk'û beri sercûmle şeker
Şâhmı câygeh itmiş mûrgan Pür idüp her tarafın serv-i çematı
Kaldırup cümle iesâvîri heman Oldular Bâh-ı Hümâyun’a revan
~ 62 -
[1] (Nümün) k elim esi nüahado oiranm ıyacak bir şekildedir.
Îdîcek arsa~i sûr içre güzer Buldular ruhsat ı yağmâ yi şeker
0 şekerden yapılan hayvanat Şütr-ii âhû vîi f i lü ester-ü at
Olunup nâveg'i nehye âmâc Oldu sadpâre-l dast-i fârûc
01 slbâ' ile dolap arsa~i sûr İttiler sürgün avı deniCı huzur
Vine ol gün geçüp erbab ı hiref Oldular nâil i ihsân-ü şeref
Yine kol kol yürüyüp lu'hetiyan Doldu bâzîcegemndan meydan
Yine kandiller olup nâib i hur Oldu her birisi peymâne-t mır
idüp ol şeb de hu resm üzre güzer Tay ar âna gelicek rnıirg-ı seher
- - 63 -
TEYEMMÜNEN VE TEBERRÜKEN MEVÜD-İ NEBEVİDE
ŞEHZADELER SÜNNET OLUNDUĞUDUR
Şeb-î isnâ aşer-i feyzpenâh K'iştirak itmiş idi sûr ile mâh
Ne gice turra-i rvy~i ikbal Ne gice hâl i cemâl-i iclât
Gördü mü çeşm-i cihan böyle şebi Ki doğa anda meh-i Zât-ı Nebi
Ne gice mevlid-i Sııltân-ı güzin Sadef-i Zât-ı İmâm-üs-sekaleyn
Ne gice matla’-ı nûr-ı Nebevi Ne gice cilvegeh-i Muştafavı
Böyle bir leyle-i pürmeymenede K i gelür bir gice içre senede
itti şehzadelere kasd-ı hitan Da’vet olundu gürûh-ı a’yan
Vuzerâ vû ulemâ geldi temam Tuttular çetr-i ziyafette makam
Geldi bezme niam-ı gânâgûn Geçen eyyâmdan amma efzun
Oltcak çîde bısât-ı ni’met Olda peyrev ana kahve şerbet
Meclisi devridicek ûd-u gülâb Virdi bezme o dahi âb ile tâb
Ni’met emri iricek pâyâna Girdiler pîşgeh-i Sultân’a
ittiler resm-i zeminbûsu edâ Kıldılar Pâdişeh’e hayr duâ
Eyledi Pâdişeh-i rûy-i zemin Her birin rütbe-i ikrama karin
Kalb'i Şâhenşeh olup şevkile şad Bâb ı lûtf-u kereme virdi kâşad
Giydirüp Sadr-t güzine evvel Kürk amma kati bîmisl-ü bedel
Dahi bir esb-i hûmâyunpeyker Serbeser zîn-ü bısâtı cevher
Uç aded rahş-ı lâtif i bîrahi Hüsn-i a’zâda üçü de yeklaht
Anın ardınca Vezîr-i sânî Buldu neyl-i kerem~i Sultan’ı
Oldu bir kûrk-û bir esb-i mümtaz Ana da mâye-i vech-i i’ zaz
iki bîraht semend-i ra’nâ itti Şâhenşeh-i devran ihdâ
- 64 -
Virdi Şâhenşeh-i şâyesiesıfât ' Sîyümin~âsafa bir kürk iki at
Oldu bu veçhile şâir v&zerâ Kürk-i semmur ile bir ata sezâ
Şeyh-ul islâm iki kaadiasker Oldular kürk giyip nâzişger
Şâir a'yan ile ehl-i divan Cümlesi giydi serâser kaftan
Eyleyüp hayr duâ Padişeh’e Gittiler her biri ârâmgehe
Vakt-i şâma kalıcak bir saat Virdiler hâne-i hâsa zînet
Serbeser cümle firâş-ü bâlîn Dür-rü gevherle murassa’ zerrin
Perdeler gevher ile pûrzîver Od- û anberle murassa’ micmer
Zînetinde anın itsem ıtnab Müstakil olur idi başka kitab
Asaf-ı Evvel-û Sâlis Sânî Bir dahi vâız-ı Sulian Vâni{'’j
Hâne-i hâsa olundu da’vet İttiler devlet ile cem’iyyet
Şeyh Vâni idicek hayr duâ Oldular destküşâ arz-u semâ
Gelüp ol demde ser-i cerrâhan Eyledi sünnete dâmenbemiyan
- 65 ™
H A Z R E T -Î ŞEHZADEGÂN-I ALÎŞAN SÜ N N ET OLDUKLARIDIR
Oldu hun olduğu dem seyyâle Gûyya zanbaka konmuş lâle
'1 ] Şeyh V ân i: Dördüncü M ehm e'din vâi2i ve şehzadelerin de bocası idi. Taassubu ile m eşhurdur. (H . I.C06) da Bursa'daki m enfasında ülm üştüı.
Lûle-i simden itti cereyan Bâde-i sâ f gibi hûn-ı revan
Aldı çok kimseden anda ihsan Takyeler kaptı ser-i cerrâhan
Aldı sîm-ü zeri hırmen hırmen Doldu ma’den gibi ceyb~ü dâmen
Çûn temam oldu umûr-ı sünnet İttiler yine hıyâma avdet
Çalınap tabi ile. surnây-ii nefir Oldu âvâz-t safa âlemgîr
Açılup sûybesû şevk u sürür Oldu güsterde yine cins-i hubur
Hûblar raks ile oldu cünhan Oldular kûşrabâ-yı nigeran
Fişeğe olunup ilkaa âteş Şu’lesi oldu sipihre serkeş
Gicenin nısfına dek zevk~u neşât Bu siyak üzre idüp bast-t bısât
Olup ol gice bu resm üzre temam Her kişi menziline itti hıram
Çün sabah oldu bevefk-ı âdet ftaler cümle kuzâtı da’vet
Geldiler çetr-i ziyafetgâha Sundular ni'met-i Şâhenşah'a
Cümle eşraf-1 kuzât-ı İslâm ittiler emr-i iaâmı itmam
Çıktılar sonra yine meydana Attılar târ-ı nigeh seyrâna
Yine hengâmegerân-ı lu’bet ittiler arz-ı kemâl-i san’at
Geçüp ol gicede bu hal üzre Zeyn idüp sânı bu minval üzre
— 66 -
Da’vei olundu irince ferda Mîr i mîran île hep mîr-i liva[^J
Mîr-i mîran ile ma’zul beyler Mansıb içün der-i devlet bekler
Cem’olup bârgeh-i ihsâna Oldular dâire gird-i hâna
Sundular ni’mete germiyyet ile îttiler hayr duâ himmet ile
Yine~encâma iriştikte taam Tuttular gûşe-i seyranda makam
Cem’olup lu’betiyan meydana tttiler bahş-ı safa a'yâna
Hây-û hûyı nagamâi-ı def-û ney Dillere virdi yine neşve-i mey
Yine mehpâreler oldu raksan Eyledi lerzan p j
Yine virdi fişek-i âteşpaş Dil-î çerh-ı sitemendûze hıraş
Dîvler giydi libâs-t nârî Hayli germeyledHer bâzârı
îricek ol'gice de pâyâna Her^kişi'2oldu mukîm-i hâne
- 67 -
ONBEŞİNCİ GÜN NÎ’M El'-l P Â Y A N İLE ÂMME-t F U K A R A Y I SÎR İTTİKLERİDİR
Onbeşinci günü oldukta temam İttiler ni’met içün da’vet-i âm
Ne kadar var ise sükkân-ı diyar Ehl-i sûk-u fakarâ vû btkâr
[1 ] (H ep) kelim esi nüshada eksiktir.[2] M ısrada yeri b oş b ırak ıU o kelim eler nüshada okunmuyor.
îderek hayr duâlar Şah’a Geldiler cümle ziyafetgâha
İttiler bast o denlû ni’met K'olunmdu yemek içün minnet
Arsa-i sûr dolup ni’met ile Düştü nâs üstüne germiyyet ile
Bezi olunda o kadar anda niaın İltifat eylemez oldu âdem
O kadar var idi ol günde yemek Hissedar oldu semâk ile semek
Resm-i mihmâni vû âyîn-i taam Oltcak vâsıl-ı serhad-di hitam
Seyre âmâde olup halk-ı cihan Girdi meydana yine lubetiyan
Lîk o gün lu’betiyandan gayrı Galebe eyledi canbaz seyri
Rîsman üzre idüp arz-ı hüner îttiler âlem-i bâlâya güzer
Kimisi eyledi çerha âgaaz Kimi şâhin gibi itti pervâz
Tâ kuruldukta serâperde-i şâm Seyr ile ittiler anda ârâm
Bârgâh-ı feleğin töp-t zeri . Micek menzil-i garba güzeri
R ef’ olap bârgeh-i pürzînei Oldu berçîde bısât-ı işret
Çünki itmama irişti hidmet Giydiler kârgüzînan hıl’ at
Cümlesi hıdmetin itmekle temam Açtılar herkese bâb-ı in’am
Görmemiş kalmadı ihsân-ı Şeh’i Kalmadı kimse k ’ ola ceybtehî
~ 68 —
Oldu in'am ile dünya handan Aldı a'lâ ile ednâ ihsa?ı
_ 69 ™
CEM'ÎYYET-l SÛR ENCAMA İRÜP BİRKAÇ GÜN FÂSÎLADAN SONRA A T KOŞUSU İÇÜN CEM'OLDUKLARIDIR
Hak bilÜT kim buna benzer dahi sur Kimse seyreylemiye tâ dem-i sûr
Ol mahalden bozulup cem’iyyet Oldular gûşenişîn-i rahat
Tâ ki şehzâde-i pâkizenihad Zahm-t sünnetten olunca âzad
hti bir hafta o esnada güzer îttiler niyyet-i rûz-ı diğer
Çıktı Sultân~ı cihan şâhâne Hızriık ddmenine seyrâna l y
Câbecâ kaymeler oldu berpâ Zilline mûctemi' oldu vûzerâ
İttiler bây-ü gedâ bende vü şâh Cisrden şehre gelen râha nigâh
itmek içün biribirini habîr iki ûç yerde durup kûs-u nefir
Koşa seyrine olup dîdeküşâ Geldi âvâze-i labl-ıı surnâ
Gördüler birbiri ardınca revan Geldi onyedi aded esb-i devan
Birisi cümleden amma alt dem ' Şöyle ki hâke dokunmazdı kadem
Cümleden evvel iren esb-i devan Aldılar yirmibin akçe ihsan
[1] (H ızrhk) E dirne ’ de bir sem t ismi.
Nukre-i hink idi ol esb-i zibâ Nııkreye anın îçün oldu sezâ
Aldı İhsam Şeh-i âlemden Onbin akçe ana peyrev irişen
Aldı ardından irişen eshan Altıbin beşbin üçerbin ihsan
Oldu birbiri alınca in’am İhtida menzilin esbânı temam
Çün mürur itti yine bir saat Koşu-i saniye geldi nSvbet
Yine çalındı nefîr-ü surnâ Oldu bir at yine nâgeh peyda
Payede hemreviş-i nâvek-i âh Sebkat itmezdi anı tîr-i nigâh
Geldi tâ pışgeh-i Sultan’a Derhor oldu özü ol ihâsna PJ
Çünki sermenzile olda vâsıl Si hezar nukreye oldu nâil
Onbin akçe ana peyrev gelene Yedibin ana muâkıb olana
Tâ onaltı ata dek j t t i kerem Se hezar râyic-i zîbende direm
iki saat yine ittikte gûzer Pürgahar oldu yine râhgüzer
Geldi nâgâh bir esb-i mümtaz Ana nisbetle sabâ bîtek-ü tâz
Gördüler berksıfat oldu lyan Siyûmin koşuda olan esban
Hiç olur mu buna benzer sûr ai Yekdeme tayyoluna şeş saat
~ 70 -
[1 ) (01) Icclimesi nüshada eksiktir.
Cisrden Ednne'tje ide şitâb Yine yoralmıya mânende-î âh
Olıcak vâsıt-ı pîş-î Hünkâr Sahibi aldı atâ çihi hezâr
Sonra tedriç ile olan vâsıl Lûtfa tedriç ile oldu nâil
Oldu şehzâde ile Şâh-ı cihan Seyridüp bunları şüd-ü handan
Idüp esbâb-ı neşâtı itmam Urdular sûra bu seyr ile hitam
ide Hallâk-ı tarabgâh-ı cihan Her zaman Dâver-i dîni şâdan
Zevk ile ide güzer eyyamı Olmıya işretinin encamı
Ola nezzâregehi rûy-ı sûrur ide dahi nice bunun gibi sûr
Kereminden vire ol Bîenbâz İki şehzadesine ömr-i dıraz
- 71 —
12 r. e. sene h. 1189
- n
NABİ’NİN MEZARI
Nabi’ nin, resmini ilâve ettiğimiz merkadi, Üsküdar'da Karacaah- met’de Miskinler mezarlığında, mezarlığın Talimhane çayırına karşı olan kapmnıdan biraz aşağıda, mezarlık içindskî şosenin solurda ve şoseye nâzır, eski ve bu gün jrıkılaıış buiuııaii Miskinler dergâhı civarındadır.
Merkadin, üstü dilimli kalafat üzerine açık kafesi destarh baş taşında, girift ve pek güzel olmıyan celî sülüsle ve erkek yazı olarak yazılı tarih kıt’ ası şudur;
Çûn rûh-ı kemin Nabi der lücce~i nur ârned Ez tengi-i ten vârest der dâr-ı sürür ârned Tahkîkşinâsân ı ma'nâ-yı şukûd-ü gayb Güftend peg-i tarih Nabi behuzur ârned
; J24
Kılişede görüldüğü gibi, bu tarih kıt’ ası pek yanhş hakkedilmiştir.
Kıt’anın mânası ; Nabi'nin âciz ruhu, nur denizine dalı;ı ten darlığından kurtulunca, sevinç yurduna girdi; şuhud ve gayb anânasının hakikatına erenler, tarih olarak, Nabi behuzur âtned (Nabi Allah’ ın huzuruna geldi) dediler.
Safayi tezkiresi, bu tarih kıt’ ası hakkında şu satırlar! kiiydediyor:
7J2İ tarihinde ol bebgaa-yi nâtıka-i ırfânın tûti-i rûh-ı renâmi kafes-i tenden pervaz itmekle, fevtinden birkaç gün mukaddem kendi bu tarihi didiğü meşhurdur.