Alevilik NedirKelime manâsyla Alevî Hz.Ali'yi seven ve O'na mensup
olan kii
demektir. Hz.Ali'yi sevenler, balca iki gruba ayrlr: Hasbî ve
samimî taraftarlar
ve siyasî taraftarlar. Bunlardan birincisi, O'na (RA) Allah için
muhabbet göstermilerdir. Bu muhabbet safî, net ve durudur. Kayna
salâbet ve hamiyet-i diniyedir. Bu hasbî taraftarlar, Hz.Ali'ye iki
nokta-i nazardan teveccüh göstermilerdir. Birincisi Ali'nin yüksek
kemalât ve üstün meziyetleridir. O'nun fazilet ve kemalât, takva ve
ubudiyeti, mü'minlerin kalb ve dimalarnda, muhabbet ve takdire
inklâp etmitir. kincisi, Hz.Ali'nin (RA) Ehl-i Beyt1 silsilesinin
mümessili olmasdr. Müslümanlar o silsilenin ba olan Hz.Ali'ye (RA)
samimî bir muhabbet ve derin bir sayg göstermektedirler.
Bu iki cihetten kaynaklanan muhabbet, Kur'an ve Sünnet çizgisine
uygundur. Dine gölge deil, vesile olmaktadr. Merudur, mâkuldür.
Ftrî, hasbî ve samimîdir. Hz.Resûlüllah (SAV), istikbâlde ortaya
çkacak fitne ve fesatlarda, Hz.Ali'yi (RA) ümmet nazarnda
ithamlardan korumak için O'nun kemalât ve meziyetlerini ehemmiyetle
nazara vermekte:
"Ben kimin dostu isem, Ali de onan dostudur." "Ali'yi yalnz
mü'minler sever, O'na yalnz münafklar buzeder." "Ben size iki ey
brakyorum: Kur'an ve Ehl-i Beyt'im. Bunlara temessük
ederseniz, kurtulursunuz"gibi hadîs-i erifleriyle bu iki ciheti
tescil ve ilân etmektedir. Hz.Resûlüllah'n bu takdirkâr beyanlar,
O'nun kemalâtma bir hüccet ve delil tekil eder. Bu emr-i
Peygamberî'den dolay bata Sahâbe-i Kirâm olmak üzere bütün
Müslümanlar, Hz.Ali'ye ve Ehl-i Beyt'e teveccüh göstermiler ve o
silsile-i azimeyi hasbî olarak sevmilerdir. Bu mânâda Hz.Ali'yi
sevmek, dini sevmek, Hz.Peygamber'i (SAV) sevmek demektir.
kinci grub taraftarlar ise, O'nu siyasî mânâda sevenlerdir. Bunlar
arasnda ciddî bir hedef birlii yoktur; herbiri, ayr bir
sebeble
Hz.Ali'ye taraftarlk gösterirler.
Bilindii gibi, siyasî tercih ve taraftarln kendine mahsus bir mantk
ve bir hedefi vardr. Genellikle, siyasî faaliyetler, ister istemez
siyasî varln tesciline ve devamna hizmet edebilecek muhtelif
sâiklerin emir ve kontrolüne girer. Bilhassa siyasî tansiyonun
yükseldii zamanlarda, siyasî faaliyetler içerisinde tarafgirlik,
menfaat, rekabet, kskançlk, kin, hased, hrs, soy-sop taraftarl gibi
hisler, iddetli ve acmasz bir biçimde ortaya çkar. çtimai bünyede
bir çatma iklimine girilir. Sâikleri ve hareket noktalar
birbirinden farkl birçok fikirler, ayn hedefte birleebilir. Siyasî
taraftarlk ekil ve sath üstü hedefler açsndan bir birlik ruhu
gösterirken, gerçek cephesiyle, yani gaye ve niyet itibariyle
birbirinden farkl ve danktr. Siyasi taraftarlar, bir yn andrr. Bu
ynda farkl keyfiyette hizipler, grublar mevcuttur. Genelde her
grub, her siyasî hizib, kendi maksadn tahakkuk ettirmek için siyasî
kütleye güç ve kuvvet katar. Bu sebeble, siyasî tercih ve
tarafgirlikte, fikrî ve hissî bir insicam bulunmaz.
Bu tesbitler çerçevesinde, Hz.Ali'ye (RA) taraftar görünenlere
baktmzda hedef ve gayeleri deiik birçok siyasî grublar
görürüz.
Bu grublar anahatlaryla bee ayrlr: Birinci Grub: Hz.Ali'nin (RA)
siyasî taraftarlar içinde birinci grubu,
"dinde mutaassp, muhakeme-i akliyede noksan" insanlar tekil
ediyordu. Bu tipler, slâmî ölçülerde oldukça takn ve mutaassp ve o
derecede dar görülü, mizansz ve muvazenesiz insanlard. Bunlarn
ekserisi bedevî idi. çlerinde sahâbeden hiç kimse yoktu. Bunlar
Sffîn muharebe-sinden sonra, Hakem Hâdisesinde Hz.Ali'ye kar çkarak
O'nun ordusundan ayrldlar. Hz.Ali'nin hakemi kabul etmesini küfür
telâkki ettiler ve O'nu (RA) çok ar bir ekilde itham ettiler.
Onlara göre, Hz.Ali (RA) hakemi kabul etmekle dinden çkmt. Bu grub,
Hz.Ali'nin (RA) ordusundan huruç ettikleri için kendilerine
"Haricîler" ismi verildi. Haricîlerin ortaya çkmas ile slâm
tarihinde yeni bir fitne ve fesat grubu teekkül ediyordu. Hz.Ali
(RA) bir ordu hazrlayarak Haricîlerin üzerine yürüdü ve onlara
Nehrevan'da büyük kayplar verdirdi.
Bu birinci grup, Hakem Hâdisesine kadar Hz.Ali'yi (RA) takn ve
ölçüsüz bir surette sevdikleri halde, bu hâdiseden sonra, O'nun en
büyük ve amansz düman kesilmilerdir.
kinci Grub : Hz.Ali'nin (RA) taraftarlar içinde ikinci grub,
münafklar ve Yahudi dönmeleriydi. Bunlar, iki yüzlü, dessas,
sahtekâr, yalanc, karanlk fikirli ve karanlk ruhlu insanlard.
Hz.Ali'ye muhabbet ve Evlâd- Resul sevgisi gibi masum bir fikrin
altnda gerçek yüzlerini gizliyorlard. Halkn içinde sûret-i haktan
gözüküyor, Müslümanlar arasnda fitne çkartyor, sürekli
sapk fikirler üretiyorlard. Bunlarn gayesi, slâmiyet'i içten ykmak,
inanç ve itikadlar sarsmak, Müslümanlar birbirilerine düürüp
tefrika çkarmakt.
Bu grubun slâm dünyasnda yapm olduu ihanetin boyutlar çok derindir.
Bu fitne, siyaset sahasndan itikad sahasna indii için, bir ksm
mü'minlerin inançlarnda kapatlmas mükil gedikler açmtr.
Üçüncü Grub: Emevîlerin rkç idarelerinden rahatsz olarak Hasan ve
Hüseyin Efendilerimizin yannda yer alan tâifelerdir.
Bilindii gibi, Emevîler baa geçince, icraatlarnda birinci derecede
rkçl esas aldlar; saltanatlarn Arab milliyetçilii üzerine bina
ettiler. Irkçln, adalet ve hakperestlii ykma ve bozma karakteri,
Emevîleri dier kavimlere kar gayet kat, sert ve acmaszca davranmaya
evketti. Bu ise, sair kavimlerde rahatszlk meydana getirdi. Dier
taraftan, Emevî saltanatndaki ar israf ve debdebe de ikinci
huzursuzluk kayna oldu. Emevîlerin bu ölçüsüz ve mes'uliyetsiz
icraatlarndan rahatsz olan dier kabile ve airetler onlardan intikam
almak için Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin'e taraftarlk gösterdi ve Onlarn
ordusunda yer aldlar.
Dördüncü Grub: Bu grubu ranllar tekil eder. Hz.Ali (RA) ve Âî-i
Beyt sevgisi ranllarda ekseriyet itibariyle çok farkl bir ekilde
tezahür etmitir. Bu sevgi, Kur'an ve Sünnet'in düsturlar haricinde,
ar ve ölçüsüzdür. Öyle ki bugün dahi ran'da, günlük hayatta, düün
ve enliklerde, dinî toplantlarda, bu ölçüsüz sevgi, etkisini
sürekli olarak göstermektedir. Sazl sözlü toplantlarda 14 asr önce
Ehl-i Beyt'in bana gelen o elîm facialar için gözya dökülmekte, bu
facialar bahane edilerek sahâbelere devaml kin ve adavet
beslenmektedir. Bu merasimler, bilhassa Muharrem aynda sklatrlr; bu
vesile ile ruhlarda ve kalblerde intikam hisleri yeniden ihya
edilir ve halkn uuraltna zerkedilir. Yahudilerin, Alama Duvar
karsna geçip alamalar gibi, ranllar da Muharrem aynda bir matem
havasna girerler. ran'da din, Muharrem aynda acl bir destana
döner.nançla, kin ve intikam birlikte, maharetle youran atlar
yaklr, kadnlar hçkrk ve figanlarla, erkekler dizlerini ve srtlarn
döverek içlerini boaltrlar.
Bugün, ran'da, belli bir yaa gelmi her çocuk bu trajedik olaylar en
ince teferruatna kadar yaar. Her çocukta, uuraltnda, baz
ahsiyetlere ve baz deer hükümlerine kar bir nefret uyandrlmtr. Artk
bir ömür boyu, bu telkinlerin te'sirinden kurtulamayacaktr.
Beinci Grub: Bu grub üç zihniyetin taraftarlarndan teekkül etmitir.
Bunlar, ran'daki mecusî dininin reis ve ruhanîleri, ran'daki rkçlar
ve eski saltanat hanedannn mensuplar dr. Mecusî reis ve ruhânîler,
inançlar
slâm'n karsnda eridii ve kendileri de cemiyet bünyesinde eski
itibarlarn kaybettikleri için, her halükârda slâm'dan intikam
almann frsatn kolluyorlard.
Hanedan mensuplan ise, binlerce yllk saltanat ve mefahirleri slâm
ile zir-ü zeber olduundan, köle olarak baktklar ve çplak telâkki
ettikleri bedevi Araplarn, bugün kendilerine hükmetmelerini
kat'iyyen hazmedemiyorlard.
ran rknn üstünlüünü kabûl eden rkçlar ise, slâm kültürü ile eski
örf ve âdetlerinin bir anda sökülüp atlmasndan had safhada
rahatszdlar.
Bu üç zihniyetin mensuplan, istisnalar bir tarafa braklrsa, genelde
slâm'dan intikam almak için, zahiren ve eklen slâm oldular.2 slâm'
içten ykmann plânlarn yaptlar ve bu gaye etrafnda birletiler.
iîliin Douu Nasl Olmutur?
Bu sualin cevabn vermek için tarihin perdelerini biraz aralayacak
ve
gerçek vak'alarla aramza giren sisleri datmaya gayret edeceiz.
Bunun için de slâm'n ilk inkiaf dönemlerinden ksaca
bahsedeceiz.
En büyük hidâyet me'alesi olan Kur'ân- Azîmüân'n nazil olmasyla
bütün insanlk âleminde yepyeni bir devir balamt. nsanlar kalb ve
ruhlarnn ftrî ihtiyac olan Hak Dine kavuma sevinci içinde idiler.
irkten tevhide, zulmetten nura, hurafelerden hakikata, cehaletten
marifete kavumulard. Kur'an'n hayatdar prensipleri onlar her an
maddî ve manevî kemalâta doru götürüyordu. Dünün bedevî insanlan,
artk âleme medeniyet dersi verecek hale gelmilerdi. Müslümanlar göz
kamatracak bir gayret ve himmetle, bütün insanlk âlemine iman ve
irfan nurlarn nerediyorlard. Yaplan bütün zulüm ve ikencelere, hile
ve ihanetlere, oynanan bütün oyunlara ramen, bu hidâyet nurunun
altna giren insanlar, günbegün artyor ve kuvvetleniyorlard. Artk
Hak Din büyük bir a'aa ile parlyor, terakki ve teali ediyordu.
slâmiyet gönüllerde taht kura kura yaylyor; imann küfre, Hakk'n
bâtla, tevhidin irke ve adaletin zulme galib geleceinin emareleri
ufukta görünüyordu.
Nitekim, öyle de oldu. Resûl-i Ekrem Efendimizin devr-i
saadetlerinde slâmiyet; Mekke, Medine, Hicaz ve civar bölgelerde
mutlak hâkimiyetini kurdu. Artk cehalet ve zulmet devri, yerini
saadet ve nûr devrine brakmt.
Hz.Ebûbekir ve Hz.Ömer (R A) devirlerinde ksa zaman içerisinde
yaplan emsalsiz fütuhatlarla Suriye, Msr, Irak ve ran'n fethine
muvaffak olundu.
Bu harikulade inkiaf, slâm dümanlarnn, bilhassa Yahudilerin3 hased
ve kinlerini kabartt.
Yahudiler tarih boyunca nifak ve ihtilâf çkarmada ve ehl-i hakk
bölüp parçalamada meharet kesbetmi dessas bir millettir. lâhî
iradeye her devirde kar çkm, kendi peygamberlerini katletmekten
çekinmemilerdir. Bunlar her çeit ihtilâli tezgâhlayan ve bütün
ifsat komitelerini sevk ve idare eden,
beerin huzur, ahlâk ve itikadn bozmay ba gaye edinen muzr bir
millettir. Münafklk, riyakârlkta hiçbir kavim bunlara
ulaamamtr.
Bir ayette meâlen öyle buyrulur: “(Ey Muhammed!) man edenkere
dümalk etmede insanlarn
en iddetlisinin Yahudiler ile Allah’a ortak koanlar olduunu
görürsün .Yine onlarn iman edenlere sevgi bakmndan en yaknnn da
Hristiyanlar olduunu görürsün.Çünkü onlarn içinde keiler ve
rahipler vardr.Onlar büyüklükte taslamazlar.4
Bunlara, "insanlk âleminin nefs-i emmâresi" denilse yeridir.
Kur'an'n: te üzerlerine zillet ve yoksulluk damgas vuruldu”5
âyetiyle Yahudiler , kyamete kadar üzerlerinden silip atamayacaklar
bir zillet ve meskenet damgasn yemilerdir.
Yahudiler, slâmiyetin ksa zamanda gösterdii büyük inkiaf karsnda
dehete kaplyor ve beyinleri çatlayacak gibi oluyordu. Üstelik
birçok Yahudi cemaatlerinin slâm'a girii de onlar büsbütün
çldrtyordu. slâmiyetin bu hzl ve parlak yayl mutlaka durdurulmalyd.
Bu gidile slâmiyet bütün dünyaya yaylacak ve Yahudilik yeryüzünden
silinip gidecekti. Birkaç bin senelik Yahudi varl artk son bulmu
olacakt. Yahudiler vaktiyle, yani slâmiyetten 6.5 asr önce de
Hristiyanln zuhuru ile böyle bir yok olu tehlikesi geçirmilerdi.
Önce, Hristiyanl ortadan kaldrmak için büyük gayret göstermiler,
daha sonra bu yeni dinin mensuplarn kuvvetle malûb edemeyeceklerini
anlaynca hile ve desise yoluna bavurmulard. öyle ki:
Hristiyanln esas temellerini ykarak onun yerine kendi uydurma
hurafelerini ikame etmek üzere âlim ve feylesof bir Yahudi olan
Saul'u sahneye çkardlar. Bu zeki Yahudi beyi, güya Hristiyanl kabul
ederek Pavlos ismini ald ve kiliseye çekilerek uzun müddet inziva
hayat yaad. Hristiyan dininin icablarn harfiyyen yerine getiriyor
ve gitgide halkn itimadn kazanyordu. Sonunda Hristiyanlarn hüsn-ü
zannna o derece mazhar oldu ki, kendisine bir havari gibi hürmet
etmeye baladlar. Pavlos, bu hüsni zann, Hristiyanl bozmakta çok
dessas bir ekilde kullanmasn bildi. Hz.sa (AS) ile görütüüne ve
O'ndan talimat aldna halk inandrmay baard. Kesif ve plânl
gayretleri sonunda, Hristiyanlarn hem itikad, hem de ibadetlerini
hakikattan saptrmaya ve birtakm bâtl mezheb ve frkalar ortaya
çkarmaya muvaffak oldu6. Artk tevhid'in yerini teslis alm, yani
Hristiyanlar bir tek Ma'bûd'a bedel, Hz.sa ve Hz.Meryem'e de
ulûhiyet isnad etmeye balamlard.
Fakat, Yahudilerin slâmiyetin hzla yayl karsnda maruz kaldklar
tehlike, eskisinden çok daha büyüktü. Yahudilerin bu yeni dine
mukavemetleri imkânszd. Çünkü, slâmiyetin gelime istidad fevkalâde
idi. Zira, slâm dini akla, manta muvafk olduundan kalblere te'sir
ediyor; sadece Yemen Yahudilerinin deil, bütün srâiloullarnn, doup
yükselmekte olan bu slâm günei karsnda eriyecekleri muhakkak
görünüyordu. Öyle ise, ne pahasna olursa olsun buna mani
olunmalyd.
Vaktiyle, Hristiyanlara kar tezgâhlanan oyunun, imdi Müslümanlara
kar oynanmas lâzmd. Uzun müzakerelerde bulundular ve sonunda
Medine'de bn-i Sebe'yi7 sahneye çkardlar.
bn-i Sebe, tahribat programn balca iki esas üzerine bina etti. lk
olarak, Müslümanlar arasnda ihtilâf çkarmakla, slâm'n inkiafna mani
olacak; ikinci safhada slâmî inanç ve itikada hurafeler katarak,
onlar arasna, kyamete kadar sürecek bir fikir ayrl sokacakt. Bu iki
hedefin tahakkuku için komiteler kuracak ve onlar vastasyla
Müslümanlar arasndaki birlik ruhunu, muhabbet, uhuvvet gibi manevî
rabtalar zayflatarak ortadan kaldrmak üzere youn faaliyet
gösterecekti. Herbir ifsat merhalesinin arkasndan hemen durum
deerlendirmesi yaplacak, plânlanan hedeflerle alnan neticeler
kontrol edilecek, deien ve gelien artlar altnda yeni hedeflerin
tahakkuku için yeni plânlar yaplacak ve tatbik sahasna
sokulacakt.
bn-i Sebe ve arkadalar halkn üzerinde te'sir icrâ edebilmek için
hâlis bir Müslüman, muttaki bir mü'min klna girme karar aldlar. Bu
safhada, bn-i Sebe, rolünü emsalsiz bir biçimde oynamay baard.
Sabah namazlarnda herkesten önce mescide gidiyor, yatsda herkesten
sonra mescidi terkediyordu. Çokça namaz klyor, ekseri günler oruç
tutuyor ve daima zikirle megul oluyordu. Gittii her yerde çekici ve
câzib konumalar yapyor ve kendisini slâm'n en hâlis ve sâdk bir
fedaisi gibi gösteriyordu. Sahâbelerle, bilhassa Hz.Ali ile bol bol
sohbet ediyor, onlara itimad telkin ediyordu. Bir taraftan fazilet
ve takvâsn halka gösterirken, dier taraftan da etrafyla uyum te'min
edemeyen gayr-i memnun kimseleri buluyor ve onlarla gizliden
gizliye diyalog kuruyordu. Bu tiplerin bir ksmn makam ve mevki
hrsndan, bir ksmn ahsî garazdan, bir dier ksmn da soy-sop üstünlüü
damarndan yakalayp kendine balyor ve onlar birer problem insan
haline getiriyordu.
Daha sonra, faaliyetlerini Medine dna tarmaya ve daha önce buralara
göndermi olduu adamlaryla temaslar kurup halk hilâfet aleyhinde
kkrtmaya karar verdi. O günkü içtimaî bünye de, maalesef, bu ykc
fikirlerin yaylmasna oldukça muvafk idi. Devlet aleyhinde
istismar
edilebilecek hususlar vard. Bunlardan birisi Haimilik - Emevilik
rekabetiydi. Devlet adamlarnn ekserisinin Emevîlerden olmas,
Haimîler için bir huzursuzluk kayna, dolaysyla da önemli bir tahrik
unsuruydu. stismar edilebilecek bir dier husus da; devlet ilerinde
Ensâr'dan çok, Muhâcirlerin vazife alm olmasyd.
bn-i Sebe, bu ve benzeri bütün frsatlar deerlendirmek üzere
seyahata çkt. Önce Basra'ya gitti. Burada daha önce yerletirdii
komitaclar vastasyla devletten memnun olmayan kiilerle temaslar
kurdu. Yapt faaliyetler, Vali Abdullah bin Amr'n dikkatini çekince
Küfe'ye geçti. Burada da bir ksm halkn idare aleyhinde olmas, bn-i
Sebe'nin iini daha da kolaylatrd ve ksa zamanda komitaclarn gerekli
biçimde organize ederek am yolunu tuttu. am'da aradn bulamad. Zira,
devlet ileri yolundayd ve istismar edebilecei fazla bir mevzu
yoktu. Buradan Msr'a gitti. Arad artlar maalesef burada fazlasyla
buldu. Çünkü, muhtelif sebeblerle devlet idarecileri aleyhinde
bulunan çeitli grublar, burada toplanmlard. bn-i Sebe dank halde
bulunan bu grublar büyük gayretler sonunda bir çat altnda
toplayarak, onlar Hz.Osman'a (R.A) kar harekete hazr hale
getirdi.
Bu merhaleden sonra, Hz.Osman (R.A) aleyhinde tanzim ettii bir dizi
iftira listesini dier slâm vilâ-yetlerindeki adamlarna göndererek
Halife'ye kar bir kyam hareketi balatmak üzere yeni ve youn bir
faaliyetin içine girdi ve adamlarna u talimat verdi: "e, bütün
devlet erkânn kötülemekle balayn. Kendinizi de 'emr-i bi'l-ma'rûf
ve nehy-i ani'l- münker' ile megul gösterin. Halkn hürmet ve
muhabbetini kazann."
Kendisi de çeitli vilâyetlere ve bilhassa Basra ve Kûfe'ye sürekli
olarak mektuplar gönderiyordu. Bu mektuplarda idari ve siyasî
mes'eleler, yalan ve iftiralarla abartlyor, Hz.Osman ve valilerinin
halka zulüm ve gadrettii ve bütün vilâyetlerin müthi bir kargaa
içinde bulunduu imaj veriliyordu. Maksat, Medine dndaki dier
bölgelerin slâmî çizgiden gittikçe uzaklat, anarinin bütün slâm
beldelerinde yaygnlk kazand kanaatini halka telkin etmek, halifenin
bu mes'elelere kar lâkayd ve âciz kaldn zihinlere
yerletirmekti.
Fitne ve fesat haberleri Medine'ye ulanca Hz.Osman (R.A),
Hz.Ali'nin de yardmyla, durumun tedkiki için çeitli vilâyetlere
güvenilir ve itibarl hey'etler gönderdi. Bu hey'etler, durumun
propaganda edildii gibi olmadm, aksine bütün ülkede huzur ve
sükûnun hâkim olduunu müahede ederek raporlarnda belirttiler.
Hz.Osman (R.A), hey'etlerin bu raporlar ile de iktifa etmedi ve
bütün valileri istiare için Medine'ye çard. Onlarla müaverede
bulundu. Gerçekten ortada önemli bir problem yoktu. Yine de tedbir
olarak valileri, halka iyi muamele etmeleri yolunda ikaz etti.
Ancak fitne durmuyordu. Çünkü, düman gizli ve sinsi idi ve çok
plânl çalyordu. Ortada, üzerine yürünülebilecek açk bir cephe
mevcut deildi. Halk, her gün biraz daha fitnenin içine
itiliyordu.
bn-i Sebe, bu çalkantlar srasnda, iîliin ilk çekirdei olan Sebeiyye
mezhebini kurdu8. Böylece, tasarlad hainâne plânn gerçekletirmede
büyük bir adm atm oluyordu. Bu mezheb, istikbâlde slâm'
parçalayacak frkalarn temelini tekil edecekti.
bn-i Sebe, Msr'da kurmu olduu bu mezhebine yeterince taraftar buldu
ve onlar Hz.Osman (R.A) aleyhine tam manâsyla artlandrd. imdi sra
yeni bir halife aday tesbit ederek Hz.Osman' (R.A) katletmeye
gelmiti. Bu noktada öyle bir plânla ie balad:
"Hz.Osman kusurlu ve hatal bir insand. O'nun yerine gelecek kimse
de hatal bir insan olursa problemlere çözüm getirilemez; zulmün,
hakszln önü alnamazd. O halde en mühim mes'ele, O'nun yerine
gelecek kiinin hatadan salim, masum bir insan olmasyd. Bu masum
insan ise, çocukluundan beri Hz.Peygamber'in (SAV) murakabesi
altnda yetien, O'nun terbiyesiyle olgunlaan ve O'nun ilmine ve
kemaline vâris olan Hz.Ali'den bakas olamazd. Her peygamberin bir
veziri olduu gibi, Hz.Ali de Hz.Peygamber'in veziriydi Hz.Ebûbekir,
Hz.Ömer ve Hz.Osman, O'nun bu veraset hakkn gasbetmilerdi..."
bn-i Sebe bu dâvasn kuvvetlendirmek için, Hz.Ali'yi (RA) eski masal
kahramanlar gibi gösteriyor, birtakm hurafe ve hikâyelerle O'nun,
insanüstü bir varlk olduunu telkin ederek etrafndaki insanlar
gitgide birer Hz.Ali meczubu haline getiriyordu.
bn-i Sebe, plânlarn merhale merhale icra sahasna koymaktayd. imdi
sra güya Hz.Ali'nin (R.A) hakkn almaya gelmiti. Bunun için de u
telkin metodunu uygulad:
Her peygamberin bir vasisi vardr. Hz.Peygamber (S.A.V), Hz.Ali'yi
(R.A) vasi tayin etmitir. Hz.Peygamber'in bu vasiyetini yerine
getirmemek kadar büyük bir cinayet olamaz. Hem Hz.Peygamber
(S.A.V), Hz.sa gibi tekrar yeryüzüne-geri gelecek ve 'niçin
vasiyetimi yerine getirmediniz' diye bizden hesap soracaktr. O
zaman hepimiz mahcup olacak ve hüsrana urayacaz...9
Bu gibi telkinlerle, çevresindeki insanlarn his ve heyecanlarn,
arzu ettii noktaya getirince Medine'yi basp Hz.Osman' (R.A)
öldürmeye karar verdi.
bn-i Sebe, hacca gidiyormu gibi yaparak harekete geçirdii adamlarn
Medine yaknndaki Merve'de toplad. lk frsatta Medine'ye girecekler
ve Hz.Osman' öldürmek için çareler arayacaklard.
Katlin, Haimîler tarafndan yapld intiban vermek için de Msrllar
Hz.Ali'nin (R.A) etrafnda toplanacaklar ve güya Hz.Ali'nin (R.A)
hakkn müdafaa edeceklerdi. Tâ ki, Emevîlerle Haimîler kar karya
gelsinler ve böylece dahilî harbler balasnd.
bn-i Sebe, daha önce Basra, Msr ve Küfe gibi merkezlerdeki
adamlarna Hz.Âie, Hz.Ali, Hz.Talha ve Hz.Zübeyr'in (R.A) imzalaryla
uydurma mektuplar göndermi ve onlardan güya Hz.Osman'n hilâfetten
uzaklatrlmasn istemiti. bn-i Sebe'nin komitecileri bu mektuplarla
birçok insanlar ifsat ettiler. Böylece kuvvetlendiler ve yola
çkarak bn-i Sebe'nin grubuna Medine yaknlarnda iltihak ettiler. Bu
yeni kuvvetlerle bn-i Sebe'nin ekyalar üç bin civarna erimi
oluyordu.
Msrllar Hz.Ali'ye, Basrallar Hz.Talha'ya ve Kûfeliler de
Hz.Zübeyr'e bavurarak: "Mektuplarnz okuduk; Osman' hal' edip ümmeti
salâha çkarmak ve sizi devletin bana getirmek istiyoruz," dediler.
Onlar da, kendileri tarafndan böyle bir mektubun yazlmadn, iin
içinde bir nifak olduunu söyleyerek hemen memleketlerine
dönmelerini tavsiye ettiler. syanclar bu defa Hz.Osman'n yanna
gittiler. Bunun üzerine, Hz.Osman, Hz.Ali'nin de yardmyla, asileri
ve bütün Medinelileri mescidde toplad. Herkesin ikâyetini dinledi.
Onlara: "ikâyetlerinizi nazara alacaz, hatâ telâkki ettiiniz
mes'eleleri tashihe gayret edeceiz. Müsterih olun..." dedi. Bu
arada asiler, Msr valisinin azlini istediler. Hz.Osman (RA) "vali
olarak kimi istediklerini" sordu. Onlar da: "Ebûbekir'in olu
Muhammed'i isteriz" diye karlk verdiklerinde, Hz Osman teklifi
kabul etti ve hemen tayin emrini Muhammed'e verdi. Neticede bütün
taraflar mutmain olarak geri dönmeye baladlar. bn-i Sebe, bu
durumdan fazlasyla rahatsz oldu. Geri dönmekte olan Msr
kafilelerini tekrar Medine'ye döndürmek ve mütecaviz bir hale
getirmek için eytanî bir plân hazrlad. Msr valisine hitaben,
Hz.Osman (RA) adna bir mektup yazd: Mektuba, Hz.Osman namna sahte
bir mühür basp, fedailerinden birine vererek kafile arkasndan yola
çkard. O da devesiyle kafileye yetierek, plân gerei üpheli
hareketlerle nazar- dikkati kendisine çekti. Neticede kafiledekiler
bu adamdan üphelenerek onu yakaladlar ve mektubu ele geçirdiler.
Zaten onun istedii de bu idi.
Mektupta Msr valisine hitaben, "Bu âsiler geldii zaman elebalarn
öldür ve gerisini de hapset," diye emredilmiti. Bu mektubu
dinleyen
mütecavizler birden oke oldular ve yeniden galeyana gelerek tekrar
Medine'yi bastlar. Hz.Ali, Hz.Zübeyr ve Hz.Talha'nm hâdiseyi
yattrma gayretlerine ramen sonunda Hz.Osman'n evini bastlar ve
kendisini Kur'an okurken ehid ettiler.
Hz.Osman'n katili Yemenli bir Yahudi olan el-Gafikî idi. Hz.Osman'n
ehadetiyle bn-i Sebe, dâ vasnda büyük bir merhale kat'etmi
oluyordu. Artk nifak tohumlar meyvelerini vermeye balamt. Bu elîm
hâdise Müslümanlarn slâm dinini baka ülkelere ulatrmalarna engel
oldu. slâm'n fütuhat ve tebli devri kapand, bir tevakkuf ve kemeke
devri balad.
Bu merhaleden sonra bn-i Sebe, Haimîlerle Emevîleri kar karya
getirmek için yeni bir plân hazrlad. Hz.Osman (RA) Emevî, Hz.Ali
(RA) ise Haimî olduu için, Hz.Osman', Hz.Ali'nin öldürttüünü ve
O'nun yerine geçmek istediini etrafa gizlice yayarak Emevileri
tahrik etti. bn-i Sebe, bir taraftan Hz.Ali'ye bu çirkin iftiray
yaparken, dier taraftan O'nun halife olmas için açkça gayret
gösteriyor, böylece halkn bu iftiraya kanmasn salamaya
çalyordu.
Bu maksatla, Msr'dan gelen kafileden, Yahudi asll bn-i Meymun
riyasetinde bir hey'et seçerek Hz.Ali'nin (RA) huzuruna gönderdi.
Hey'et Hz.Ali'ye: "Malûmunuz olduu üzere, bu ümmet basz kalmtr.
Halifelie de en lâyk sizsiniz. Sizden bu vazifeyi deruhte etmenizi
istiyoruz," dediler.Hz.Ali (RA) bu teklifi reddederek, onlar
evinden kovdu.
Hz.Ali'den (RA) böyle bir cevap alnmas üzerine Kûfelilerden bir
hey'eti Hz.Zübeyr'e ve Basrallardan bir hey'eti de Hz.Talha'ya
gönderdi. Hz.Zübeyr ve Hz.Talha da, Hz.Ali gibi bunlarn hilâfet
tekliflerini reddederek, huzurlarndan kovdular.
bn-i Sebe, onlardan da istediini elde edemeyince bu defa
mütecavizleri sevk ve idare eden Yahudi Gafikî'ye u talimat verdi:
"Medinelileri mescide toplaynz ve onlara hemen kendilerine bir
halife seçmelerini söyleyiniz. Aksi takdirde hepsini klçla tehdit
ediniz..."
Gafikî bakanlndaki âsiler, bu emir mucibince Medinelileri mescide
toplayarak onlara: "En ksa zamanda kendinize bir reis seçiniz. ayet
siz bugün bu vazifeyi yapmazsanz, Ali, Zübeyr ve Talha da dahil
olmak üzere hepinizi klçtan geçireceiz," dediler.
Bu tehdidi dinleyen Medine halk, Hz.Ali'nin (RA) huzuruna çkarak,
O'ndan halifelii kabul etmesini istirham ettiler. Hz.Ali de bu kark
durumu göz önünde bulundurarak vazifeyi, hiç istemedii halde,
kabûle mecbur oldu.
Az zaman sonra Hz.Talha ve Hz.Zübeyr (RA) Hz.Ali'ye (RA) giderek,
O'ndan, kitabn hükmünü icra etmesini ve Hz.Osman'n katillerinin
cezalandrlmasn istediler. Hz.Ali onlara hitaben: "Haklsnz; fakat
devlet henüz asileri tam manâsyla sindirmi deildir. Onun için
devletin hâdiselere hâkim olmasn beklemek gerekir..." dedi.
Hz.Ali (RA), suçlularn tek tek belirlenerek sorguya çekilmelerini
ve gerekli cezaya çarptrlmalarn istiyordu. Hz.Âie, Hz.Zübeyr ve
Hz.Talha (RA) ise, u fikirdeydiler: "Fitne büyümü, devleti hedef
alm ve halife ehid edilmitir. Mes'ele sadece Hz.Osman'n katilinin
bulunmas deildir. Bu fitne hareketine katlanlarn çounun öldürülmesi
gerekir. Bu sebeble, âsiler hemen cezalandrlmaldr."
Hz.Ali (RA), ….. Kur'an'n nassndan hareket ile, "Birinin hatasyla
bakasnn mesul olamayaca" görüünü ileri sürerek, onlarn bu fikrine
itirak etmedi.10
Bediüzzaman Hazretleri bu içtihadfarkn öyle izah eder: Cemel Vak’as
denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyr
ve Âie-i Sddîka (rdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn) arasnda olan
muharebe, adalet-i mahzâ ile adalet-i izafiyenin mücadelesidir.
öyle ki: Hazret-i Ali, adalet-i mahzây esas edip eyheyn zamanndaki
gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmi. Muârzlar ise, eyheyn
zamanndaki safvet-i slâmiye adalet-i mahzâya müsait idi; fakat
mürur-u zamanla slâmiyetleri zayf muhtelif akvam hayat- içtimaiye-i
slâmiyeye girdikleri için, adalet-i mahzânn tatbikat çok mükül
olduundan, “ehvenüerri ihtiyar” denilen adalet-i nisbiye esas
üzerine içtihad ettiler. Münakaa-i içtihadiye siyasete girdii için
muharebeyi intac etmitir. Madem srf lillâh için ve slâmiyetin
menâfii için içtihad edilmi ve içtihaddan muharebe tevellüt etmi;
elbette hem katil, hem maktul, ikisi de ehl-i Cennettir, ikisi de
ehl-i sevaptr diyebiliriz. Her ne kadar Hazret-i Ali’nin içtihad
musîb ve mukàbilindekilerin hata ise de, yine azâba müstehak
deiller. Çünkü, içtihad eden, hakk bulsa iki sevap var; bulmazsa,
bir nevi ibadet olan içtihad sevab olarak bir sevap alr, hatasndan
mazurdur. Bizde gayet mehur ve sözü hüccet bir zât- muhakkik, demi
ki:
Sahâbelerin muharebesinde kyl ü kl etme. Çünkü kem kâtil ve hem
maktul ikisi de ehl-i Cennettirler
Adalet-i mahzâ ile adalet-i izafiyenin izah udur ki: “Kim bir cana
kymam veya yeryüzünde fesat çkarmam birisini
öldürürse, bütün insanlar öldürmü gibidir.” Âyetin mânâ-y
iarîsiyle, bir mâsumun hakk, bütün halk için dahi iptal
edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-
Hakkn nazar- merhametinde hak haktr, küçüüne büyüüne baklmaz.
Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir
ferdin rzas bulunmadan, hayat ve hakk feda edilmez. Hamiyet namna,
rzasyla olsa, o baka meseledir.
Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için cüz’ü feda eder. Cemaat
için, ferdin hakkn nazara almaz. Ehvenüer diye bir nevi adalet-i
izafiyeyi yapmaya çalr. Fakat adalet-i mahzâ kàbil-i tatbik ise,
adalet-i izafiyeye gidilmez. Gidilse zulümdür.
te, mam- Ali Radyallahü Anh, adalet-i mahzây eyheyn zamanndaki gibi
kàbil-i tatbiktir deyip, hilâfet-i slâmiyeyi o esas üzerine bina
ediyordu. Mukàbilleri ve muarzlar ise, “Kàbil-i tatbik deil;
çok
mükülât var’ diye, adalet i izafiye üzerine içtihad etmiler.
Tarihin gösterdii sair esbab ise, hakikî sebep deiller,
bahanelerdir.11
Hz.Zübeyr ve Hz.Talha (RA), Hz.Ali'nin içtihadn örendikten sonra,
Hz.Âie (RA) ile Mekke'de görütüler ve âsilerin üzerine yürümek için
kuvvet toplamak üzere Basra'ya gitmeye karar verdiler.
Hz.Âli de (RA), Hz.Âie, Hz.Talha ve Hz.Zübeyr'in (RA) Basra'ya
gittiklerini haber alnca devletin bütünlüünde bir parçalanma,
bölünme olmamas için ordusuyla Basra'ya hareket etti ve Zikar
mevkiinde konaklad. Hz.Ali (RA) mes'elenin sulh yoluyla
halledilmesi için Ka'ka isminde bir elçisini Hz.Âie, Hz.Talha ve
Hz.Zübeyr'e (RA) göndererek onlara, tefrikann fenaln, birlik ve
beraberliin ehemmiyetini, hereyin sulh yoluyla daha iyi hallolacan
anlatmasn istedi. O da bu emir mucibince, Hz.Âie, Hz.Talha ve
Hz.Zübeyr'in yanna giderek onlara Hz.Ali'nin (RA) görülerini: bu
yarann ilâcnn sükûnet olduunu, sükûnet teessüs ettikten sonra her
tedbirin alnabileceini, aksi halde fitne ve fesat çkacan, bunun da
slâm'a ve Müslümanlara getirecei skntnn büyük olacan izah etti.
Onlar: "Eer Ali bu fikirde ise, aramzda bir görü ayrl kalmamtr,"
dediler.
Bu neticeden her iki tarafn mensuplar da memnun oldular. Böylece
bir istikrar, bir sükûn, hali hâsl oldu. Herkes kendisini emniyet
ve huzur içerisinde görerek çadrlarna çekildiler.
Bu sulhdan, ziyade rahatsz olan münafk bn-i Sebe, taraftarlarn
toplayarak onlara: "Ne yapp yapp harbi kztrmanz ve Müslümanlar
birbirine düürüp krdrmanz lâzm. ayet bir netice alamazsak, bütün
gayretimiz boa gider; hedefe varamam oluruz," dedi. Ve sava
balatmak üzere yeni bir plân hazrladlar. Sabaha yakn saatlerde
tatbike koyula cak bu yeni plân gerei, bn-i Sebe kendi adamlarm
Hz.Ali (RA) ile Hz.Zübeyr ve Hz.Talha'mn (RA) çadrlarnn etrafnda
yerletirdi. Bunlar daha sonra her iki tarafn çadrlarna basknda
bulundular. Gürültü üzerine uyanan Hz.Zübeyr ve Hz.Talha (RA) "Ne
var, ne oluyor?" diye sorduklarnda, bn-i Sebe'nin adamlar,
"Hz.Ali'nin adamlar (Kûfeliler) bize gece baskn yapt,"
dediler.
Bu haber üzerine Hz.Talha ve Hz.Zübeyr (RA): "Anlald, Hz.Ali, harbi
kesmekte samimî deilmi," dediler.
Öte yandan gürültüyü iiten Hz.Ali (RA): "Ne oluyor?" diye sordu.
Yine bn-i Sebe'nin adamlar: "Kar taraf bize gece baskn yapt. Biz de
püskürttük," dediler. Hz.Ali de: "Anlald. Talha ve Zübeyr bizimle
sulh
mes'elesinde mutabk deilmiler," dedi. Böylece on bin kiinin hayatna
mâl olan Cemel Vak'as meydana geldi. Hz.Talha ve Hz.Zübeyr de bu
harbde ehit dütüler. bn-i Sebe, böylece Hz.Osman'n (RA) katlinden
sonra maksadna doru mühim bir merhale daha kat'etmi oluyordu.
Hz.Ali (RA) Cemel Vak'as'ndan sonra bir müddet Basra'da kald. Daha
sonra oradan Kûfe'ye geldi. Müslümanlarn büyük bir ksm, Fas'tan ta
Çin hududuna kadar Hz.Ali'ye (RA) bîat etmilerdi. Bîat etmeyen,
sadece Suriyeli Müslümanlar kalmt.
Hz.Ali (RA) am Valisi Muâviye'nin ve dolaysyla Suriye'nin biatini
te'min etmek için, her zaman olduu gibi sulh yolunu tercih ederek
kendisine Cerir ismindeki bir adamn elçi olarak gönderdi.
bn-i Sebe, Hz.Ali'nin (RA) mes'eleyi sulh yoluyla halletme teebbüsü
üzerine, her zamanki gibi sulh yolunu tkamak için, yine harekete
geçti. Çünkü, ayet sulh olursa, Hz.Ali (RA) bundan sonra ilk i
olarak bn-i Sebe taraftarlarn ele alacak, suçlular tesbit edilince
de akbetleri çok kötü olacakt. u hâlde, iki taraf da bir esas üzere
baracak olurlarsa âsilerin hezimete urayacaklar üphesizdi. Onun
için, mutlaka bu sulha mani olunmal ve taraflar kar karya
getirilmeliydi. bn-i Sebe ve arkadalar hâdiseleri kendi lehlerine
çevirecek bir hâlin domasn bekliyorlard. Nitekim, hâdiselerin seyri
lehlerine cereyan etti. Çünkü, Muâviye, Hz.Ali'nin (RA) bu
teklifini kabul etmemiti. Neticede her iki taraf da harb hazrlklarn
tamamlayp Muharrem aynda Sffîn'de kar karya geldiler.
Bununla beraber Hz.Ali (RA) ile Hz.Muâviye (RA) bu ayda harb
etmemek için bir aylk bir mütareke yaptlar. Hz.Ali (RA) bu
mütarekeyi frsat bilerek, Hz.Muâviye'ye sulh için yeniden hey'etler
yollad.
bn-i Sebe, harbe mani olmak için giden hey'etler içine Hâtemolu
Adiy ve Sebt gibi adamlarn soktu. Bu adamlar Hz.Muâviye'yi
mütecaviz bir lisanla tehdit etmiler ve O'na kar, "Siz de Cemel
Vak’as'nda hezimete urayanlardan daha perian olacaksnz..." gibi
tahrik edici sözler sarfederek muhtemel bir sulha mani
olmulard.
bn-i Sebe ve adamlar, bir taraftan da Hz.Ali'nin ordusunu bir an
evvel harbe girmeye tevik ediyor ve onlara, "amllarr da Cemel
Vak'as'ndakiler gibi hezimete urayacaklarn" telkin ediyorlard.
Neticede taraflar yine kar karya geldiler ve Sffîn Muharebesi vuku
buldu.
bn-i Sebe, bu dahilî harblerle esas maksadna yaklam oluyordu.
Çünkü, onun asl maksad, slâm itikadna hurafeler sokarak onu aslî
safiyetinden çkarmakt.
Bugün kavga eden mü'minler yarn barabilir ve tekrar biraraya
gelerek slâm birliini yeniden te'sis edebilirlerdi. Müslümanlar
arasnda tâ kyamete kadar devam edebilecek bir ihtilâf çkararak
onlar inanç yönünden parçalamak, hiziplere ayrmak icab ediyordu.
imdi yaplacak en önemli i, itikadlar aslî çizgisinden saptrmak için
dine hurafeler sokmak idi. bn-i Sebe bu ie, Ehl-i Beyt muhabbetini
istismar etmekle balad. Ehl-i Beyt'in en ateli bir taraftar olarak
sahneye çkt. Hilâfetin batan beri Hz.Ali'nin hakk olduunu ve O'ndan
haksz olarak gasbedildiini etrafa yayd. Hz.Ali ve evlâtlarn, lâhlar
Hanedan haline getirerek slâm Dinini Hristiyanlkta olduu gibi
tevhid esasndan saptrmaya tevessül etti. Sonunda bn-i Sebe
bakanlndaki bir grub, Hz.Ali'nin (RA), huzuruna çkarak O'na: "Sen
Rabbimizsin, lâhmzsn," dediler. Hz.Ali, bu müriklerin bir ksmn
yaktrd12. bn-i Sebe'yi ise, ordu içinde taraftarlarnn çokluu
sebebiyle, fitne ve zaafa yol açaca endiesinden, yaktrmaktan
vazgeçti. ran'n eski hükümet merkezi olan Medayin'e sürdürdü.
Ne yazk ki, Medayin, bn-i Sebe'nin sapk fikirlerinin üretilmesine
çok müsaid bir zemin idi. bn-i Sebe burada, vaktiyle Hz.Ali'den
kaçan Haricîlerle görütü ve reisleri Evfa olunu buldu. Evfa olunun
Hz.Ali'ye kar bir harekette bulunmak istediini anlaynca, ona:
"Böyle bir hareketle Ali'yi malûb edemezsiniz, ancak siz malûb
olursunuz," dedi. Evfaolu, bn-i Sebe'ye fikrini sorunca, o da: "Üç
fedai ile bu ii hallederiz," dedi. Bu konumadan sonra, Hz.Ali,
Hz.Muâviye ve Hz.Amr bnü'l-Âs'n öldürülmesinde mutabk kaldlar. Bu
maksatla üç suikastçy yola çkardlar. Üç sahâbî, Ramazan'n 17'nci
günü sabah namazn kldracaklar srada öldürüleceklerdi. Takdir-i lâhî
ile Hz.Muâviye ve Hz.Amr Îbnü'l-Âs bu suikastten kurtuldular. Fakat
bn-i Mülcem isimli suikastç Hz.Ali'yi, ehadetine sebeb olan zehirli
bir klç ile yaralamaya muvaffak oldu.
bn-i Sebe, bn-i Mülcem'i Hz.Ali'yi öldürtmek üzere yola çkardktan
sonra Meymun olunu birkaç adamyla Kûfe'ye göndermiti. Meymun olu
orada: "Ali ölmedi, uruç etti, semâya çkt. imdi o, bulutlarn
üzerindedir. Çok geçmeden geri dönecek ve klcyla bütün dünyaya
adalet datacaktr..." gibi hurâfeler yayacakt.
bn-i Sebe, yakn mesai arkadalar ile beraber ran'da yapacaklar
ihanet faaliyetlerinin plânlarn hazrladlar ve çalmaya koyuldular. O
günkü içtimaî durum da onlarn bu plânlarn tatbike son derece
elverili idi. öyle ki:
slâmiyet çok ksa bir zamanda geni bir sahaya yaylmt. Bu derece geni
ve yaygn bir corafya üzerinde slâm'n bütün mânâ ve
inceliklerini,
hikmet ve hakikatlarn, yeni Müslümanl kabul etmi milletlere,
intikal ettirmek, mizaçlar farkl kavimleri slâmî potada eritmek ve
yourmak, henüz yeni kurulmu bir slâm Devleti için fevkalâde zor bir
iti. slâm'n ulat her yerde, slâm'a kitleler halinde katlmalar
oluyordu. Gerçi bu durum, Müslümanlar sevindiriyordu. Fakat, manevî
hamur gerekli ekilde yorulamyor, ideal mânâda Müslümanlar pek
yetiemiyor, dolaysyla da ideal duyu ve yaay açsndan Müslümanlar
arzu edilen kvamda bütünleemiyordu. Halk tabakalar, ilenmemi ham
toprak gibiydiler. Bu durum, bilhassa kendini ran'da açk bir ekilde
gösteriyordu.
Yeni Müslüman olmu kimseler, eski yanl inançlarndan bütün bütün
kurtulmu deillerdi. Asrlardan beri süre gelmi hurafe ve bâtl
inançlarn te'sirinde kalarak ruhlar, akllar, kalbleri boyanm bu
insanlara slâm'n vehim ve hayâlâttan, düzmece ve hurâfattan uzak
olan berrak, net, safi hakikatlarn olduu gibi kabul etmek hayli zor
geliyordu. slâmiyet bu mutaassp insanlarca hakkyla hazmedilemiyor
ve hak din, kalblere ve hislere tam manâsyla yerletirilemiyordu.
Psikolojik olarak istiyorlard ki eski inançlarn, örf ve
an'anelerini de slâmiyetle birlikte devam ettirsinler. Dier
taraftan, hilâfet makam da, bu ülkede ikaz ve irad hizmetini
gereken seviyede yapamyordu. O beldelerdeki insanlara, slâm' bütün
müesseseleriyle yerletirme ve onlarn üphe ve tereddütlerini izale
etme hizmeti, büyük ölçüde aksyordu. Zira, slâmiyet gayet geni bir
sahaya yaylm, sahâbelerin büyük bir ksm iç fitnelerde vefat etmi,
dier bir ksm uzlet hayatn tercih etmi, bir ksm da içtimaî hayata
müdahale edemeyecek kadar yalanmt.
Bu mühim vazifenin ihmal edilmesi neticesinde, bu yeni beldeler
uzun süre hamisiz ve sahipsiz kald. Fetih zamannda aldklar ilk
feyiz ve ilimle Kur'ân'a ve imana ait hakikatlar tamamyla ihata
edememilerdi. Bu sebeble henüz hak ve bâtl, hurafe ve hakikati
temyiz edecek duruma gelmemilerdi.
te, Yahudi gibi dessas bir kavim, bu içtimaî durumdan istifade
etmeyi baard.
bn-i Sebe'nin, ran'da menfî fikirlerini yerletirmesinde mühim bir
faktör de halkn psikolojik yapsyd. Onlarn iç dünyasnda, akldan
ziyade his hükmediyordu. Gönülleri hakikatten ziyade efsane ve
hurafelere açkt. Hâdiseleri mantk ve muhakeme uyumu içinde tahlil
edemiyor, fikir süzgecinden hakkyla geçiremiyorlard.
Dier taraftan asrlarca süren saltanatlarnn ve millî gururlarnn,
vaktiyle köle addettikleri Araplar tarafndan söndürülmesini de bir
türlü
hazmedemiyor, akl plânnda olmasa bile, his plânnda slâmiyete kar
bir hazmszlk gösteriyorlard.
bn-i Sebe, bütün bu faktörleri deerlendirmesini bildi. Arkadalarn
toplayarak onlara, "Biz asl harbe yeni baladk. Bilmi olun ki, bu,
Müslümanlar arasnda kyamete kadar devam edecek bir harbtir. imdi,
biz Ali'yi takdis edeceiz ve ettireceiz. O'na, yerine göre
'ulûhiyet' izafe edeceiz, yerine göre 'peygamberdir' diyeceiz,
yerine göre de 'hilafetin, Ali'nin hakk olduunu, fakat Ebûbekir,
Ömer ve Osman'n O'nun bu hakkn gasbettiklerini' anlatacaz."
bn-i Sebe ve arkadalar, bu karar aldktan sonra etraflarndaki
adamlarn, bu fikirleri yaymak üzere vazifelendirdiler.
Bunlar, "Hilâfet Ali'nin hakk idi. Hilâfete lâyk Ali ve evlâtlardr.
Bu hak, onlardan gasbedildi. Üç halife, bilhassa Ömer, bu hakk
gasbetmekle Allah'n iradesine kar geldiler... Allah'n iradesine
itaat için Ali'den yana çkmak lâzmdr..." diye telkinlere baladlar.
Bu telkinler, halk tarafndan kabul görünce, daha da ileri giderek
insanlara ilâhlk isnad eden Hulûl Akidesini slâm inancna sokmak
için gayret gösterdiler. slâm inancn aslî çizgisinden saptrarak,
tevhid akidesine taban tabana zt bir itikad yaymaya baladlar. Hulûl
Akidesi ranllarn eski dinlerinde de vard. Bu bakmdan, bu bâtl
itikad onlarda kolaylkla taraftar buldu.
Önce, Hz.Ali'ye (RA) ilâhlk izafe ettiler. Daha sonra, bu ilâhln,
O'nun evlâtlarna da intikal ettii dâvasnda bulundular ve neticede
ran'da bir ilâhlar hanedan ortaya çkt.
Hz.Ali'nin (RA) vefatnda bn-i Sebe, "Ölen Ali deil, O'nun suretine
giren bir eytandr. Ali imdi göklere çkm ve bulutlar üzerinde taht
kurmutur," diyerek O'nun ölümüne hulul akidesi paralelinde bir
yorum getirdi.
Böylece, Msr'da Sebeiyye Mezhebi nin kurulmasyla tohumu atlan
iîlik, ran'da yeermeye, gelimeye balad. Ve bundan yirmiden fazla
frka (kol) türedi.
Bu iâ frkalarn ve itikadlarndaki sapklklar ksaca tarif edelim : 1-
Sebeiyye Frkas: Kurucusu, Abdullah bn-i Sebe'dir. Temel
inançlar;
Hz.Ali'ye ve evlâtlarna ulûhiyet isnad etmektir. O'nun ölmediini,
aslnda ölenin, O'nun klna giren bir eytan olduunu iddia ederler.
Hz.Ali ise, göe çkmtr. Gök gürlemesi O'nun sesi; imek çakmas ise,
O'nun kamçsnn akrtsdr.
2- Kâmiliye Frkas: Bu frkaya göre, imamet (imamlk) bir nûrdur. mam,
ayn
zamanda nebidir de. Sahâbeyi tekfir ederler. Bir taraftan Hz.Ali,
Nûrdur derler, dier taraftan da hakkn aramad için de küfrüne
hükmedecek kadar acîb bir divanelik ve tenakuza düerler.
3- Ulyaniyye Frkas: Hz.Ali ve oullarna ulûhiyet isnad eden bu frka
mensuplar, Hz.Peygamber'in (SAV) O'nun tarafndan gönderildiine
inanrlar.
4- Muayriyye Frkas: Bunlar, Cenâb- Hak için "Nurdan bir recül
(erkek) sûretindedir ve banda nurdan bir tâc vardr" derler ve daha
böyle saysz köhne hurafe ve efsanelere inanrlar ki, insan olarak
bunlar saymaktan hayâ ettim, utandm.
5- Mensuriyye Frkas: "mamlar masumdur, peygamberler hatâdan hâli
deildirler, imamlar mertebece peygamberlerden daha üstündürler;
Allah insan sûretindedir..." gibi yine saysz hurâfe ve efsanelere
dayanr.
6- Hatabiyye Frkas: Bunlara göre; Dünya ebedîdir. Cehennem diye bir
ey yoktur; lezzet Cennet; elem Cehennem'dir. Bunlar, haram, helâl
tanmazlar.
7- Haimiyye Frkas: Cenâb- Hakk' insan sûretiyle yâd eder, "Kendi
karyla yedi kartr, öyledir, böyledir..." eklinde safsatalar ileri
sürerler.
8- Numaniyye Frkas: eytaniye ismi de verilen bu frka, Haimiyye
frkas gibi, Cenâb- Hakk'a insan sûreti izafe ederler.
9- Yunusiyye Frkas: Cenâb- Hakk'n, ar üzerinde oturduunu ve
melâikelerin daima O'nu gördüklerini iddia ederler.
10- Nasriyye Frkas: Cenâb- Hakk'n, Hz.Ali ve oullarna hulûl
ettiini, yani, onlarla bütünletiini iddia ederler.
11- Cenahiyye Frkas: Bunlar, "Allah'n ruhu Hz.Âdem'de (A.S.) idi.
O'ndan sonra dier peygamberlere intikal ederek geldi. En sonra da
12 mam'a intikal ederek geliyor" eklinde hezeyanlarda
bulunurlar.
12- Gurabiyye Frkas: Bu frka mensuplar, "Peygamber
Efendimiz'in
Hz.Ali'ye olan benzerliinin, 'gurabn guraba' (kargann kargaya)
benzeyiinden daha ileri olduunu ileri sürerek, Cebrail'in (A.S.)
yanllkla vahyi Hz.Peygamber Efendimize götürdüünü iddia
ederler.
13- Zerrariyye Frkas: Allah'n, hayat sfatnn dndaki dier sfatlarnn
hadis, yani sonradan olduuna inanrlar.
14- Zerramiyye Frkas: Bunlar da "mamet Hz.Ali'den (RA) olu Muhammed
Hanifiye'ye, O'ndan da dierine intikal etti..." derler.
15- Mufavvize Frkas: Bunlar, "Cenâb- Allah, sadece Peygamber
Efendimizi yaratt. Peygamberimiz de, yeri göü, kâinatn tamamn
yaratt" eklinde bir cehalete saplanmlardr.
16- Bedaiyye Frkas: Bunlarn durumu çok daha acîbdir. Zira, Cenâb-
Hakk'n, yarattklarnn evvel ve âhirlerini düünmeden yarattn
söyleyecek kadar ahmakla saplanmlardr.
17- Benaniyye Frkas: Nasriyye frkas gibi, hulul akidesini kabul
ederler.
18- Salihiyye Frkas: tikadda Mûtezile, amelde Hanefîdirler.
19- Süleymaniye Frkas: Bunlar, Hz.Ebûbekir ve Hz.Ömer'in (RA)
imametlerini kabul etmekle beraber, Hz.Ali (RA) yerine bunlarn imam
olmalarn hatâl kabul ederler.
20- Cârudiyye Frkas: Peygamberimizin imamet hakkndaki sözlerinin
gerçekte Hz.Ali'ye (RA) dair olduunu, O'nu imam kabul etmeyen
Sahâbe-i Kirâm'n (hââ) kâfir olduunu iddia ederler.
21- mamiyye Frkas: Onlara göre, Hz.Peygamber (SAV), Hz.Ali'yi (RA)
bizzat imam tayin etmitir. Müteâkip imamlarda, Resûlüllah'n
vasiyeti gerei hep o seçer. Bunlar, imamet mertebesiyle nübüvvet
mertebesini birbirine denk tutarlar. u farkla ki, imama vahiy
gelmez, derler. Bu frka mensuplar daha ziyâde ran, Irak ve
Pakistan'da taraftar bulmutur. Azim bir hatalar daha var ki, o da,
sahâbeyi tekfire cür'et etmeleridir.
22- smailiyye Frkas: rak'ta ortaya çkmtr. Bilâhare, Hindistan,
Pakistan, ran ve Afrika'nn baz bölgelerinde tutunmutur. Bu mezheb
sahiplerince din perdesi altnda saltanat yolu açlmaya çallm ve
sonunda bn-i Meymun'un torunlarndan Ubeydullah isimli birinin
bakanlnda bir devlet kurulmu ve bu devlet bilâhare am'dan Fas'a
kadar genileyerek mparatorluk haline gelmitir. 270 sene hüküm
sürdükten sonra, hicrî 567 senesinde yklmtr. Bunlara, Bâtnîler de
denir.13
Bu mezheb, slâmiyetten önce intiar eden ve halkn maln, sahip olduu
her eyini, hattâ kadnlarn dahi ortak kabul eden, mübah klan ve
sözde eitlii ve sulh-u umumîyi böylece te'sis iddiasnda olan Mezdek
isimli bir sapn ortaya att fikirlerden çokça etkilenmitir.
Kendi mezheblerinin imamlarn bakalarndan ayr olarak ilâhî feyze
mazhar kabûl ederler. Onlara göre, imamlar masumdur, hatâdan
ârîdir, günah ilemez, yaptklarndan sorumlu tutulamaz. Zira,
imamlar, bakalarnn bilmedii eyleri bilirler.
Esasen, smailiyye mezhebine yukarda sraladmz aslsz inançlar sokan,
9.asr balarnda bu tarikata hususî ve siyasî maksatlarla giren
Yahudi dönmesi Abdullah bn-i Meymun'dur. O'nun smailiyye mezhebini
seçmesi sebebsiz deildir. Diyebiliriz ki, Yahudi Hahamba Abdullah
bn-i Sebe'nin slâmiyete vurduu darbenin bir benzerini, bu, yani
Abdullah bn-i Meymun vurmutur. Nasl ki, bn-i Sebe, Hz.Ali (RA) ve
oullarn istismar ederek fitneyi atelendirmise, bn-i Meymun da,
Evlâd- Resûl olan Ca'fer-i Sâdk ve olu smail'i istismar ederek,
maalesef, sapk fikirlerini çok deiik perdeler altnda yayabilmitir.
Tarihte, kan dökücülükte eine nadir rastlanan bn-i Meymun, neticede
nice Müslümanlarn dinden çkmalarna da sebeb olmutur.
bn-i Meymun, bu tarikat gizli ve siyasî bir cemiyet ve komite
haline getirdi. Zerdüt Dininin yedi prensibini örnek alarak, kendi
tarikatna giren sofileri yedi dereceye ayrd. Tarikatn piri olarak
kendisi de yedinci dereceye oturdu ki, bu mertebe -hââ- Allah'tan
dorudan doruya emirler alan imamlk makamyd. Bu makamda bulunan
imam, o kadar salâhiyetliydi ki, helâli haram, haram da helâl
yapabilirdi. Ona mübah olmayan hiçbir ey yoktu.
Bu tarikatta ileri gidenler zamanla kendileri ibadetten istinkâf
ettikleri gibi, bakalarn da ibadetten uzaklatrdlar ve sonunda
onlarn dinden çkmalarna sebeb oldular. Hattâ Cennet ve Cehennem'in
bu dünyada olduunu, insann zevk ü safa içinde, keyfince bir hayat
yaamas lâzm geldiini ileri sürerek âhireti inkâr ettiler ve
ettirdiler.
iâ itikadn tayan frkalar içinde tarih boyunca en tahripkâr bu
smailiyye frkas, dier ad ile Bâtnîler olmutur. Asya'nn ba dönmü bu
kanl anaristleri, fikirde, itikadda, ahlâk ve hayatta fesat
çkartmlar; slâm âleminde yllarca süren sükûn ve huzuru bozmulardr.
Bu anaristlerin banda eyh-i Cebel diye anlan Hasan Sabbah ve onun
cennet fedaileri gelmektedir.
Hasan Sabbah 14 ia'nn Bâtniye koluna mensup olup, ia hareketinin
gelmi geçmi en büyük bozguncularndan biridir. Asya'da ilk defa
kelimenin
tam mânâs ile anarizmi o müesseseletirmitir. Alamut Kalesi'nde
sistematik bir biçimde her türlü terör hareketlerini plânlam,
tatbik sahasna koymutur.
Hasan Sabbah, Selçuklu mparatorluunun imansz bir düman idi. Maksad,
Selçuklu mparatorluu'nu ykmak, ia fikriyatnn gelimesine engel olan
bu güçlü devleti ortadan kaldrmakt. Bu gayesini tahakkuk ettirmek
için Cennet tasvirlerine uygun bir bahçe inâ ettirdi. Bu bahçede
göz kamatrc kökler yaptrd. Bu bahçede ve köklerde hususî
yetitirilmi arkclar, Cennet hurilerini andrr genç kzlar vard. Hasan
Sabbah'n adamlar deiik muhitlerden, 20 yalarnda, cesaretli, atlgan
gençleri toplayarak Alamut Kalesi'ne getirirlerdi. Bu gençlere önce
Cennet ve Cennet'in zevk ve safâlar anlatlrd. Bilâhare bu gençler
uyuturucu maddeler ile uyutulur Cennet Bahçesine indirilirdi. Orada
aylan gençler, gözlerini açtklarnda karlarnda muhteem kökler, hûri
misâl kzlar, rengârenk çiçekler, meyva bahçeleri görünce, Hasan
Sabbah'n müjdeledii Cennet'e girdiklerine gerçekten inanrlard.
Günleri zevk u safâ ile geçerdi. Bir müddet sonra tekrar uyuturucu
ile uyutulur ve Cennet bahçesinden çkartlrlard. Artk bu gençlerin
en büyük arzular, Hasan Sabbah'n bu Cennet bahçesine tekrar
girebilmek olurdu. eyhü'l-Cebel Hasan Sabbah bu dessas plân ile
birtakm gençleri kendine balam, onlar kendisinin intihar timleri
haline getirmiti. iâ eyhi Hasan Sabbah bir kimseyi öldürtmek
istedii zaman, bu gençlerden birisini çarr, "Git filân kimseyi
öldür, bu ii baarr gelirsen seni Cennet'e gönderirim. Eer ölürsen
meleklerimi gönderir seni Cennet'e aldrrm," derdi. Böylece Cennet
ak ile yanp tutuan bu gençler, eyhin bu emrini mutlak bir
teslimiyetle yerine getirir, istenen adam ne pahasna olursa olsun
öldürürlerdi.
Hasan Sabbah, tam 33 yl Alamut Kalesi'nde, bu kanl faaliyetlerini
sürdürdü. ran iîlerinin bu anarist ebekesi, yüzlerce, binlerce
Müslümann kanna girdiler. çtimaî sükûnu kaçrdlar, terör estirdiler.
Dirayetli bir devlet adam olan, Selçuklularn dünyaca mehur veziri,
Nizâmülmülk'ü ehid ettiler. iilerin yaylmasna mani gördükleri âlim
ve fakîhler, Hasan Sabbah'n fedaileri tarafndan
katledildiler.
iâ eyhi Hasan Sabbah'tan sonra, halefleri de ayn yoldan yürüdüler.
Selçuklu veziri Ebû Nâsr, bunlar tarafndan katledildi. Halife
Müsterid de bu anaristler tarafndan ehid edildi.
Bâtnîlerin tarih boyunca yapm olduklar tahripler yalnz masum ve
müdafaasz insanlar öldürmekle kalmam, bunlar, ayn zamanda ehirler
basm, kervanlar yamalam, mukaddes beldelerde bile kan dökmekten
geri
kalmam, katliâm yapmlardr. Meselâ, ia'nn Bâtniye koluna mensup
Cennabi olu Ebû Tahir, etrafna toplad birkaç bin çapulcuyla hicri
311 ylnda hacca gitmekte olan haclar pusuya düürerek çounu klnçtan
geçirdi, mallarn yamalad.
Hicrî 317 ylnda da ayn çete yine Hac mevsiminde Arafat'tan Mekke'ye
dönen haclara saldrarak hepsini klnçtan geçirdi. Bu toplu
katliâmdan kurtulan bir ksm haclar Kâbe-i Muazzama'ya sndlarsa da
bu anaristler, Kâbe'ye girdiler ve onlar da Beytullah'n içinde ehid
ettiler. Hattâ bir ksmnn cesetlerini zemzem kuyusuna attlar.
Kabe'nin örtüsünü yama ettiler. Ebû Tahir, Kâbe'nin kapsn ve
Hacerü'l-Esved'i söküp götürdü. Hicri 339 ylna kadar tam 22 sene
Hacer-ül Esved bunlarn elinde kald. O zamanki Badat hükümeti bu
gözü dönmü iâ çapulcularndan Hacerü'l-Esved'i geri almak için
50.000 altn teklif etti. Bu teklifi reddettiler. Nihayet
Afrika'daki Fâtmîlerin Mehdi sinin iddetli tehdidi üzerine
Hacerü'l-Esved'i iade ettiler.15
Muhabbet Nedir ?
Muhabbetullah, Allah-ü Teâlâ'nn kemâl ve cemâlini idrak ve
takdir
nisbetinde kalbte hâsl olan bir nûrdur. Bu muhabbet ile insan ruhu,
kederlerden ve hüzünlerden kurtulur. Srf sürür ve sevince kavuur.
nsan ruhunu ulvî kemâle ulatran vesilelerin en salam, Allah
sevgisidir.
Cenâb- Hak, insann kalbine nihayetsiz bir muhabbet kabiliyeti ihsan
etmitir. Bu sonsuz muhabbet, ancak zât ve sfatlaryla nihayetsiz
kemâlde bulunan Allah içindir. Yâni, insana lütfedilen bu sevgi
kabiliyeti, O'nun Allah' sevmesi içindir.
Ayrca bütün güzellikler , ihsanlar ve ikramlar O ‘ nun Zatnn
sfatlarnn ve esmasnn güzelliindendir. Muhabbet ettiimiz ve
sevdiimiz , çiçekler, aaçlar ve meyveler , yldzlar , balar ve
bahçeler ve hatta cennet ,Cenab- Hakk ‘ n güzelliinin birer aynas
ve cemalinin birer cilvesidir.
Öyle ise , “sebepsiz ve bizzat mahbub olan kemal-i mutlak sahibi ,
Zat- Zülkemal’in ve Zülcemal’in” sevgisine mazhar olmak en büyük
bir bahtiyarlk ve saadettir.
Evet , insan bir eyi yada ondaki kemâl , yahut ondan ald lezzet ve
gördüü menfaat için sever . Meselâ , bir Müslüman peygamberleri ,
evliyalar , irfan ve fazilet sahibi zâtlar , onlardaki kemalât için
sever. Kendisine ihsan eden kimseleri ,onlardan gördüü lütuf ve
ikramlar için sever. Yedii yemek ve meyveleri ise lezzetleri için
sever.
nsan, aklen ve vicdanen bilir ki, kemâllerini takdir ettii
ihsanlarndan memnun olduu ve lezzet ald bütün bu mahlûkatn hepsi
Allah'ndr. Hepsini O yaratmtr. Bunlarda tecelli eden bütün kemâl,
cemâl ve ihsanlar, hep O'ndan gelmektedir.
Öyleyse, insan kendindeki bu nihayetsiz muhabbet kabiliyetini,
evvelâ ve bizzat Allah'a verecek, dier bütün muhabbete lâyk zâtlar,
nimetleri ve ihsanlar da Allah için sevecektir. Bozulmam her akl,
tefessüh etmemi her vicdan, bu hakikati kabul eder.
Buna binâen, biz Müslümanlar bata Peygamberimiz (SAV) olmak üzere,
Dört Halifeyi, Âl-i Beyt'i, bütün Sahâbe-i Kirâm Allah nâmna,
"Allah onlar
sevdii ve sevmemizi istedii" için seviyoruz. Eer bu zâtlar, Allah
için deil de, srf kendi ahsiyetleri için sevsek, o zaman
Hristiyanlarn dütüü vartaya, tehlikeye biz de dümü oluruz. Zira,
onlar Hz.sa'y (A.S.) Allah'n bir Resulü, elçisi olarak, Allah nâmna
deil de, -hââ- Allah gibi seviyorlar. O'nu, Allah'a erik komakla
küfre düüyorlar.
Her Müslüman için u hususun önemle nazara alnmas lâzmdr: Kur'ân-
Kerim, insanlarn dünyevî ve uhrevî bütün ahvâllerine ölçü
getirmitir. Konumalarna, yiyip içmelerine, ticaretlerine... ölçü
koyduu gibi, fikir ve his âlemlerine de ölçüler koymutur.
Mevzuumuzla alâkasna binâen sevgide ölçü üzerinde biraz durmakta
fayda görüyoruz.
Biz Müslümanlar hudutsuz ve nihayetsiz olarak ancak Allah' severiz.
Sonra Peygamberimizi (SAV) severiz. Ama, O'nu (SAV) -hââ- Allah
gibi deil, Allah'n kulu ve Resulü olarak severiz. O'ndaki bütün
kemalâtn kendi zâtndan deil, Allah'dan olduuna iman ederiz. O'nun,
Cenâb- Hakk'n isim ve sfatlarnn tecellisine en cami bir ayine
olduunu bilir ve bu itibarla kendisini canmzdan, malmzdan ve
akrabalarmzdan daha çok severiz.
Allah ve Resulünden sonra dier peygamberleri, sonra Dört Halifeyi,
sonra dier sahâbeleri severiz. Sonra da derecelerine göre, bütün
evliyâlar ve mü'minleri severiz... Hâsl, sevgimizde slâmiyetin
koyduu ölçülere aynen riayet ederiz.
Allah' sevmenin keyfiyetine, yâni nasl olacana gelince, bu hususta
Kur'ân- Kerîm u ölçüyü takdim etmitir:
"De ki: Eer Allah'a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da
sizleri sevsin ve suçlarnz mafiretle örtsün. Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir." (Âl-i mrân, 31)
Yukardaki âyet-i kerîmenin tefsirinde öyle buyurulmaktadr: Allah'a
(c.c.) imannz varsa, elbette Allah' seveceksiniz. Madem
Allah' seveceksiniz, Allah'n sevdii tarz yapacaksnz. Ve o sevdii
tarz ise Allah'n sevdii zâta benzemelisiniz. O'na benzemek ise,
O'na ittiba etmek (tâbi olmak)tir. Ne vakit O'na ittiba etseniz
Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah' seversiniz; tâ ki, Allah da
sizleri sevsin"16
Bu âyet-i kerîme ve tefsirinden anlald gibi, Allah' sevmenin tarz,
Peygamber Efendimize (SAV) uymaya çalmaktr. Bir mü'min, itikad,
ahlâk ve ibadette Resûlüllah'a benzemek ve O'nun getirdii bütün
ahkâm mümkün olduu kadar tatbik etmekle Allah' sevmi olur. Ashâb-
kirâmn büyüklüü, Resûlüllah'a tâbi olmakta en ileri seviyede
olmalarndadr. Bu vadide,
Hz.Ali (RA) ve Âl-i Beyt'in de müstesna bir yeri vardr. Öyleyse
onlar seven her mü'min de, onlar gibi Peygamberimize (SAV) tâbi
olmakla mükelleftirler. Hülâsa, Peygamberimiz (SAV), Allah'n
sevdii, raz olduu insan modelidir. Bir mü'min O Rehber-i Ekmel'e
benzedii nisbette Allah' sevmi ve O'nun muhabbetini kazanm
olur.
Peygamberimize benzemek ise, efaliyle (fiilleriyle), akvaliyle
(sözleri ve emirleriyle), ahvâliyle (hâl ve davranlaryla) O'nun
bütün Sünnet-i Seniyye'sine ittiba etmekle mümkün olur. Buna göre,
Sünnet-i Seniyye'ye tam riayet etmek isteyen bir mü'min, Resûlüllah
Efendimiz (SAV) gibi -farz, vâcib, sünnet- bütün namazlarn klacak,
orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur'an'
okuyacak, O'nun sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek.
O'nun ahlâkna mümkün olduu kadar uymaya çalacaktr. Elbette, Hz.Ali
(RA) ve Âl-i Beyt'i sevmek de, Peygamber Efendimizin (SAV) binler
hâllerinden birisidir. Bir Müslüman için, bütün ibadetleri terk
ederek, Peygamberimizin sadece bir haliyle hallenmek, elbette kâfi
deildir.
Alevîlik Nasl Ortaya Çkmtr?, Bir Mezheb midir, Siyasî bir frka
mdr?
Alevîlik aslnda bir frka veya mezheb deildir. Âl-i Beyt'in
muhabbetini
esas alan bir tarikat eklinde ortaya çkmtr. Mes'elenin tarihî
seyrine baktmzda Alevîliin bir tarikat eklinde
gelimesi öyle olmutur: Timur, Osmanl Sultan Yldrm Bâyezid'i
yendikten sonra Anadolu'dan
ald otuz bin kadar esiri ran'a götürmütü. Bunlar Erdebil’e
yerletirmiti. Bunlar zamanla, Erdebil eyhi17 olarak bilinen eyh
Ali'ye intisap ettiler ve ondan tarikat dersi aldlar. Bir süre
sonra Timur, arasra ziyarete gittii Erdebil eyhi'nin kendisinden
bir arzusu olup olmadn sorduunda, eyh, “Hiçbir dileim yok, sadece
Anadolu'dan esir olarak getirmi olduun Türkleri serbest brakman
istiyorum” dedi. Timur, eyhin bu arzusunu memnuniyetle kabul etti
ve onlar serbest brakt. Bu esirler, bu vesile ile, eyhe olan
muhabbetlerini ar derecede ziyâdeletirdiler. eyhin bu sofilerinin
bir ksm Anadolu'ya döndü, bir ksm da Erdebil'de kald18.
Erdebil eyhi, Anadolu'ya dönen bu müritleriyle alâkasn devam
ettirdi. Erdebil eyhi'nin tarikatnda Hz.Ali muhabbeti esas alnd
için, bu tarikata devam edenler Hz.Ali sevgisi ile tamamen
boyandlar. Bunlara bu vasflarndan dolay Alevî denildi. Aslnda bu
esirlerin ecdadlar ve kendileri, bu tarikat ile intisap kuruncaya
kadar, Ehl-i Sünnet itikadnda idiler. Bu tarikatla irtibatlarn
younlatrdktan sonra, tamamen Erdebil tekkesinin emrine girdiler.
Oradan gelen her emri, harfiyyen yerine getirmeye gayret
gösterdiler. Öyle ki, bu müritler vergi, sadaka ve zekâtlarn bile
Erdebil'e tahsis ettiler. Bunlarn bu fedakârane gayretleri ve
karlkl diyaloglar, gidip gelmeleri devam etti. Hattâ Erdebil'den
gönderilen ve eyhin halifesi olarak isimlendirilen ahslar,
Anadolu'da nezir ve sadaka namyla para topluyor ve bu paralar gizli
olarak ran'a gönderiyorlard19.
Böylece Erdebil eyhi'nin tekkesi gittikçe geniliyor, müritleri
çoalyordu. Bu eyh'in asl maksad, gerek ran'da, gerekse
Anadolu'da
müritlerini çoaltarak irad postundan saltanat tahtna, eyhlikten
ahla geçmekti. Ancak bu arzusuna nâil olamadan ölünce, yerine olu
eyh Cüneyd geçti. O da babasnn gizli emelini sürdürmeye devam etti.
Bunu hisseden o zamann ran hükümdar Cinahah, kendisini ran'dan
sürdü. Bunun üzerine eyh Cüneyd Anadolu'ya geldi. Onun alt yl süren
bu Anadolu ziyareti, tarikatna çok mürit kazandrd. Sadece bir eyh
deil, ayn zamanda bir "seyyid" ünvan ile de dolat için umudunun
fevkinde taraftar toplad20.
Artk Erdebil tekkesi Anadolu'da güçlenmi, küçümsenmeyecek kadar
büyük bir te'sir sahasna sahip olmutu. eyh Cüneyd de babasnn
akbetine urad. Yerine geçen olu eyh Haydar da ayn gayeyi takip
etti. Bütün gayret ve ihtiraslarna ramen o da siyasî maksadna nâil
olamad. Nihayet olu ah smail, babasnn ve dedelerinin rüyalarn
gerçekletirmeye maalesef muvaffak oldu. 13 yanda iken Anadolu'daki
müritlerinden tekil ettii bir orduyla, o gün ran'da hâkim olan
Akkoyunlulara harb ilân etti ve Akkoyunlü hükümdarn devirerek irad
postundan saltanat tahtna çkmaya muvaffak oldu ve Safevîler
Devleti'ni kurdu. Bununla beraber ah smail Anadolu'dan elini
çekmedi. Zaman zaman birçok halifeler göndererek Anadolu'daki
nüfuzunu kuvvetlendirmek için çalt. Bu çeit faaliyetler, Çaldran
Muharebesi'ne kadar artan bir hzla devam etti. Bu muharebeden sonra
ran'la Osmanl Devleti arasnda kesin hudutlar çizildi. Böylece
Erdebil sofîleriyle Anadolu arasndaki irtibat kesilmi oluyordu.
Bunun neticesi olarak Anadolu'daki müritler, pirlerin te'sirinden
gitgide uzaklatlar. Bu tarikatn Anadolu'da kalan mensuplar, Erdebil
tekkesinden aldklar te'sirle, kendilerinin dnda kalan Müslümanlarn
Ehl-i Beyt'e gerektii gibi muhabbet beslemedikleri zannna kapldlar.
Onlarn bu telâkki ve davranlar dier Müslümanlarla aralarnda bir
soukluk husule getirdi. Bu soukluk, zamanla ihtilâfa dönütü.
Bu ihtilâf neticesinde, Erdebil tekkesine bal Anadolu Türkleri
medreseden uzak kaldlar. tikada, ibadete ait birçok hükümleri gerei
gibi örenemediler. Sadece babadan oula intikal eden birtakm
telkinlerle iktifa ettiler. Dier Müslümanlar ise, bunlarla yakn
alâka kuramad ve onlara kar vazifelerini lâyknca yerine
getiremediler. Mizansz münakaalar, yersiz ithamlar ve ölçüsüz
davranlarla, aradaki soukluk gittikçe büyüdü ve derin bir ayrla
dönütü. Buna bir de idarecilerin ihmali eklenince, Anadolu
Müslümanlar arasnda Sünnîlik ve Alevîlik eklinde bir ikilik ortaya
çkt. Aslnda bir Müslümann veya bir tarikatn Hz.Ali muhabbetini
meslek ve merebine esas almasnn dinen hiçbir mahzuru yoktur. Dier
sahâbelere tecâvüz etmemek, Kur'an ve Sünnet'in nda namazn klmak,
orucunu
tutmak ve dier mükellefiyetlerini yerine getirmek kayd ile, Hz.Ali
ve Ehl-i Beyt muhabbetini iar edinmenin hiçbir mahzuru yoktur.
Gerçek u ki, Kitap ve Sünnet'i bilen ve gerei gibi yaayan hakiki
bir Alevî, ancak Allah-ü Teâlâ'y ma'bûd olarak tanr. Kendisini,
slâmiyetin bir ferdi olarak bilir, Peygamberimizi, en son
Peygamber, Kur'ân- Kerim'i de son semavî kitap kabul eder.
Bu sun'î ayrln ortadan kalkmasnn tek yolu, Kur'an altna girmek ve
O'nu yegâne ölçü kabul etmektir. Nitekim Cenâb- Hak Kur'ân-
Kerîm'de “Hepiniz Allah'n ipine smsk sarlnz ve ayrlmaynz”
buyurmakla, bütün Müslümanlara Kur'an etrafnda toplanmay
emretmektedir.
Bediüzzaman, “Milliyetimiz bir vücuttur.Ruhu islamiyet , akl Kur’an
ve imand” buyurarak bunun reçetesini ortaya koymaktadr.
Müslümanlarn birlik ve beraberlikleri ancak böylece te'min
edilebilir, ihtilâflar O'nun esaslaryla bertaraf edilebilir. Her
türlü hurafe ve safsatalardan ancak böylece uzak kalnabilir.
Evet, Hakk' bulmann, hakikate ermenin tek yolu, Kur'ân'a iman ve
muktezasiyle amel etmektir. Çünkü, Kur'ân, insanl mutlak hayr ve
hakikata sevketmek için, bizzat Allah-ü Teâlâ tarafndan gönderilmi
bir Mukaddes bir kitabtr. nsann dünyevî ve uhrevî saadetini izhar
ve ikmâl edecek olan O'dur. O, insan iman ve tevhide, tâat ve
ibadete, uhuvvet ve muhabbete davet eder. îman ve amel-i sâlihe ait
ölçülerin en güzelini O vazetmitir. slâmiyet ancak ve ancak O'nun
ölçüleriyle te'sis edilmitir. O'nun rasin ve muhteem düsturlarnn
haricinde hiçbir hakikat yoktur ve aranlmaz. O'nun güzel görüp
tasdik ettii herey hakikat; çirkin bulup reddettii herey ise
hurafattr. O'nun te'sis ettii slâmiyet köhne hurafeleri, bâtl
itikadlar, rezalet ve fuhiyat iddetle takbih eder. u halde, helâla,
harama, zikre, fikre, muhabbete ait kudsî hakikatlar, O'nun
terazisiyle tartacaklardr.
Kur'an âyetlerinin Allah'a ait beyanlar her insan ikna edecek bir
kuvvettedir. Avam, O'nun beyannn sadeliine meftun, kibir erbab da
fesahat ve belâatna hayrandr. "Kalbler O'nun zikriyle mutmain olur"
ve her seviyedeki fikir erbab, inanma ihtiyaçlarn O'nunla
karlarlar. O'na uymakla kemâle ererler.
Kur'ân, insanlar tefekküre tevik etmi ve bunun ölçülerini akln
eline vermitir. nsanlar ancak O'nun ders verdii ölçülerle kâinat
kitab'n okuyabilmiler ve O'ndaki gizli hakikatlar kefedip
Haliklarn, Ma'bûdlarn bulabilmilerdir. O, hayatn karanlk ve frtnal
yollarn aydnlatmak için
akln eline verilen bir ilâhî me'aledir. Güne, madde âlemini
aydnlatt gibi, Kur'ân da maneviyat âlemini aydnlatmak için nazil
olmutur.
Kur'ân- Kerîm'de öyle buyurulmaktadr: "Gerçekten bu Kur'ân,
insanlar en doru yola götürür." (srâ Sûresi,
9) Bir fende terakki etmek için, o fennin kanunlarna uymak bir
zaruret olduu
gibi, hak ve hakikati bulmak için de, Kur'ân ve Sünnet'in
düsturlarn rehber kabul etmek elzemdir.
Evet, insan Cenâb- Hakk'n zâtn, sfatlarn ancak Kur'an'n ve
Sünnet'in iradiyle bilebilir. Nereden gelip, nereye gittiini,
dünyadaki vazifesinin ne olduunu, gidecei âhiret âleminin
mahiyetini, hakikatn ve o âlemde nelerin makbul, nelerin merdud
olduunu, ancak bu iki vesile ile anlayabilir. Hangi fiil ve
hareketlerin, hangi hâl ve tavrlarn Cenâb- Hakk'n rzasn,
hangilerinin de gadabn celbedeceini; neyin hak, neyin bâtl ve neyin
hata, neyin doru olduunu yine Allah'n Kitab ve O'nun sevgili
Peygamberinden (SAV) örenecektir. Her Müslüman, kendi inanç ve
ibadet dünyasn, bu iki hakikatin rehberliinde tanzim etmekle
mükelleftir.
Nelere, nasl inanmakla iman dairesine gireceini ve hangi amelleri
ileyip nelerden içtinab etmekle slâm dairesinde kalacan yine bu iki
esasdan, yâni Kitap ve Sünnet'ten örenecektir.
Madem ki, bütün Müslümanlarn ölçüsü Kur'ân ve Sünnet'tir, o halde
bir Müslüman beerî her fikri, her iddiay, her inanc, her itikad
Kur'ân'a ve O'nun birinci derecede tefsiri olan Hadis-i eriflere
göre deerlendirecek ve muvazene edecektir.
Kur'ân- Azîmüân, imann birinci rüknü olan Allah'a iman bizlere ders
verdii gibi, melâikelere, semavî kitaplara, peygamberlere, ahirete,
kadere (hayr ve erri O'nun yarattna) iman etmeyi de ders verir. Bir
insan, ancak iman hakikatlarna Kur'an'n bildirdii gibi iman etmekle
mü'min olur.
Hem Kur'ân- Kerîm, Allah-ü Teâlâ'nn bütün emir ve yasaklarndan
ibaret olan slâmiyeti mü'minlere ta'lim etmitir. Bir mü'min, bu
emir ve yasaklara harfiyyen uymakla kâmil bir Müslüman olur.
Bir Müslüman, Hz.Ali (R.A) ve Âl-i Beyt-i Sevmekle badet
Mükellefiyetinden Kurtulabilir mi ?
Bu mes'elenin tam olarak anlalabilmesi için u üç noktann izah
lâzm
geliyor: 1) bâdet nedir? nsanlar niçin ibadetle mükelleftirler? 2)
Muhabbet nedir? nsan, kime, ne ölçüde muhabbet edecektir? 3) Âl-i
Beyt sevgisinin dinimizdeki yeri nedir? badet Nedir? badet; kulun,
Allah-ü Teâlâ'ya kar ta'zim, hamd, ükür gibi vazifelerini
O'nun emrettii tarzda yerine getirmesidir. nsan; Cenâb- Hakk'n
sonsuz ihsan, ikram ve nimetleriyle beslendiini düünerek O'na kar
hamd ve ükür vazifesini, nihayet tevazu ve mahviyet içerisinde
yerine getirmekle mükelleftir. Bu ise, ancak ibadetle olur. badet
eden insan, bu dünya misafirhanesinde, Allah'n emri dâiresinde
oturup kalkar, yiyip içer, her türlü fiil ve hareketlerini O'nun
emirlerine göre tanzim eder. Bakasnn deil, ancak Allah'n kulu
olarak yaar. Bu kulluk onu, hakiki insaniyete, gerçek erefe,
haysiyet ve ismete kavuturur. Zaten insanlarn yaratl gayesi ibadet
ile bu erefe nâil olmaktr. Nitekim, Cenâb- Hak Zâriyât
sûresinde:
"Ben cinleri ve insanlar, ancak bana ibadet etmeleri için yarattm."
(Zâriyât sûresi, 56) buyurmaktadr. Dier bir âyet-i kerimede de öyle
buyuruyor:
"Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelki insanlar yaradan Rabbinize
ibadet ediniz ki takvâ mertebesine nâil olasnz. Ve yine Rabbinize
ibadet ediniz ki, Arz' size döek, semây binanza dam yapm; ve
semâdan sular indirmi ki, sizlere rzk olmak üzere yerden meyve
vesair gdalar çkartsn. Öyle ise Allah'a misil ve erik yapmaynz.
(Bilirsiniz ki, Allah'tan baka Ma'bûd ve Hâliknz yoktur)." (Bakara
sûresi, 21-22)
Evet, Cenâb- Hak, semâvat güne ve yldzlaryla, zemini deniz ve
karalaryla en mükemmel bir surette yaratt. Ve insan o muhteem
kâinat aacndan, ilminin hassas ölçüleriyle nice eleklerden
geçirerek, en mükemmel
bir meyve olarak süzdü. O küçük insan, bu muhteem kâinatn bir
hülâsas haline getirdi.
nsann ruhuna, her biri kâinattan daha kymetli lâtifeler yerletirdi.
Ona her nev'i güzellikleri seyredebilecek bir göz, yiyeceklerin ayr
ayr tadlarm zevkedebilecek bir dil verdii gibi, bu duygularla elde
ettii müahedeleri, zevkleri, ilim ve marifete çevirecek bir akl
ihsan etti. Ve insana, gerek kâinattan süzülerek onun imdadna
gönderilen nimetleri ve gerekse kendi vücuduna yerletirilen maddî
ve manevî ihsanlar takdir edebilecek bir vicdan lütfetti.
Hem o insann sinesine, bu sonsuz ihsan ve ikramlara kar, nihayetsiz
bir muhabbetle mukabele edebilecek bir kalb yerletirdi.
nsan, kendisine hediye edilen o akl ile, sadece bu dünya için
yaratlmadn, kendisinin, vazifesiz ve gayesiz olamayacan idrâk
eder.
Vicdanyla, ona yaplan bu sonsuz ihsanlara kar Rabbini ta'zim ve
O'na hamd ve ükretmesi gerektiini bilir.
Ubudiyetini yalnz Allah'a hasreder. O'na misil ve erik komaz. nsann
kalbindeki Allah sevgisi ancak ibadet ile tezahür eder, inkiaf edip
kuvvet bulur.
Ve kalbiyle ancak Allah'a muhabbet eder; sevilmeye lâyk bütün
mahlûkat da yine O'nun hesabna sever.
Faraza, insan dinen ibadetle mükellef olmasa bile ondaki akl, kalb
ve vicdan Allah'a ibadeti ve itaati emreder. Zira, bunlan ancak
ibadet tatmin eder.
Hiçbir eye ihtiyac olmayan O Ganiyy-i Mutlâk'n bizim ibadetimize
ihtiyac olmad açktr. Bilâkis, biz ibadete muhtacz.
ster istemez varacamz o maher meydannda, o dehetli hesap gününde,
Cenâb- Hak biz insanlara:
"Ey kullarm! Ben sizleri yoktan var ettim. Sizin nihayetsiz
ihtiyaçlarnz yerine getirmek için bütün kâinatta olan nimetlerimle
size teveccüh ettim. Vakti vaktine ihtiyaçlarnz yerine getirdim.
Ben dünyada rahmet ve inâyetimle sizinle beraber idim. O zaman siz
kiminle beraberdiniz? Hamd ve ubudiyet Bana lâyk iken siz Beni
unutup ükür ve ubudiyetinizi kimlere takdim ettiniz?" dediinde ne
cevap vereceiz? O mukaddes huzurda ar, utanma ve hayadan hâsl olan
manevî azab, Cehennem azabndan daha dehetli olmayacak mdr? te,
kâfirlere; "Keke toprak olsaydk," dedirten de bu hâlden gelen
iddetli mahcubiyet olsa gerektir.
Evet, nsan ibadetsiz olmayaca gibi, slâmiyet de ibadetsiz
düünülemez. Bu hakikati öyle bir misâlle izah edelim:
Bir Müslüman köyü düününüz. Bu köyde ezan okunmasn. Hiç kimse ne
bayram, ne cuma, ne de vakit namazlarn klmasn. Hiçbir fert oruç
tutmasn, zekât vermesin, hacca gitmesin. O köyde yaayanlar Kur'ân
okumasn, haram- helâl tanmasn, farz-vâcib nedir bilmesinler.
Kalblerinde Allah sevgisi ve korkusu bulunmasn. O'nun nimet ve
ihsanlarna kar, hiç kimsenin hatrna hamd ve ükür etmek
gelmesin...
Böyle bir köyün ahalisi, Kur'ân- Kerîm'in açt cadde-i kübrâya,
Peygamber Efendimizin (SAV) hayat tarzna, bata sahâbe-i kirâm olmak
üzere bütün evliyâ ve asfiyâya, bütün müçtehid ve mücedditlere,
müfessir ve muhaddislere ve nihayet umum âbid, sâlih ve muttaki
insanlara muhalif dümezler mi?
Evet, slâm sadece nazarî ve vicdanî deildir. Kur'ân- Kerîm'de
birçok âyet-i kerîmede imandan sonra hemen sâlih amel
zikredilmekle; sâlih amelin, imann bir tezahürü olduu ders
verilmektedir.
badetle ilgili açklamalarmza Bediüzzaman Hazretlerinin,
arâtü'l-'caz tefsirindeki u güzel ifadelerle son verelim:
"...nsann (O) yüksek ruhunu inbisat ettiren badettir; istidatlarn
inkiaf ettiren ibadettir; meyillerini temyiz ve tenzih ettiren
ibadettir, emellerini tahakkuk ettiren ibadettir, fikirlerini tevsi
ve intizam altna alan ibadettir. Zahirî ve bâtn uzuvlarn ve
duygularn kirleten, tabiat paslarn izale eden ibadettir, insan
muhakkak olan kemâlâtna yetitiren ibâdettir, abd ile Ma'bûd arasnda
en yüksek ve en lâtif olan nisbet, ancak ibadettir. Evet kemâlât-
beeriyenin en yüksei u nisbet ve münasebettir."
Evet, peygamberlerin gönderili hikmeti, imann esaslaryla slâm'n
artlarn insanlara ta'lim etmektir. Yani, onlarn kalblerine, bata
Allah'a iman olmak üzere, bütün iman hakikatlarn yerletirmek ve bu
imanlarn kemâle erdirecek ibadet vazifelerini onlara hakkyla
öretmektir. nsann iman, ancak bu ibadetlerle tekâmül eder. Bir
kulun Allah indindeki deeri, O'na kar kulluk vazifesinde gösterecei
hassasiyet ve itina nisbetindedir.
badetsiz iman bir meyve çekirdeine tebih edilirse, ibadetler onu
gelitiren ve meyvedar bir aaç haline getiren sebeblerdir. Biri güne
ise, dieri hava, biri toprak ise dieri su hükmündedir.
Peygamberler ve evliyâlar dahil hiçbir mü'min, bu ibadet
mükellefiyetinden istisna edilmemitir. Hiçbir hususî fazilet ve
meziyet, ibadet farizasnn yerine kaim olamaz.
Âl-i Beyt Sevgisinin Dinimizdeki Yeri Nedir ?
Âl-i Beyt'e Allah için muhabbet etmek, dinimizde vâcibdir.
(mam-
afiî'ye göre farzdr). Cenâb- Hak ûra suresinde öyle buyurmaktadr:
"Resulüm, sizden peygamberlik vazifesine mukabil ücret
istemez.
Yalnz Âl-i Beyt'ine meveddet (sevgi ve sayg) istiyor." (ûra sûresi,
23) Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadîs-i eriflerinde öyle
buyurdular: "Size verdii nimetlerden dolay Allah' sevin. Beni de
Allah için sevin.
Âl-i Beyt'imi de benim için sevin." Dier bir hadîslerinde ise: "Bir
kimse, sahâbelerimi, zevcelerimi ve Ehl-i Beyt'imi sever de
onlarn
herhangi birine ta'n etmezse (ayplamazsa), onlarn sevgisiyle bu
dünyadan göçerse kyamet günü benimle beraber olur"
buyurmulardr.
Bu hadîs-i erif, Âl-i Beyt muhabbetinin dinimizdeki ehemmiyetini en
veciz ve en açk bir ifâdeyle ümmet-i Muhammed'e ders
vermektedir.
Yine bir hadîs-i eriflerinde Peygamberimiz (SAV) : "Sizlere iki ey
brakyorum. Onlara temessük etseniz necât bulursunuz.
Birisi kitabullah, biri Âl-i Beyt'imdir" buyurmaktadr. Bu hadîs-i
erifte Allah'n Kitabna ve Âl-i Beyt'e temessük etmenin
birlikte zikredilmesiyle, bizlere u hakikat ders verilmitir:
Allah'n Kitab'na uyan her Müslüman, Âl-i Beyt'i sevecek, Âl-i
Beyt'i
seven her Müslüman da Allah'n Kitabyla amel edecektir. Binâenaleyh,
Âl-i Beyt'i seven bir mü'min, Kur'ân- Kerîm'in ihtiva ettii bütün
itikadî esaslara iman ettii gibi, gerek ahlâka, gerekse ibadete
dair bütün hükümlerine de inanacak ve onl