335
ANKARA OKULU

ANKARA OKULU

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ANKARA OKULU

ANKARA OKULU

Page 2: ANKARA OKULU

Doç. Dr. İsrafil BALCI1966 yılında Artvin-Borçka’da doğan yazar, 1994 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahi­yat Fakültesfni bitirdi. Bir yıl kadar Tokat’ta öğ­retmenlik yaptıktan sonra, OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne araştırma görevlisi' olarak atandı. 1996 yılında yüksek lisansım, 2002 yılında İse doktorasım tamamladı. Bir süre Kahrmanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesl’nde çalıştı. 15.11,2002 tarihinde OMÜ İlahiyat Fakül­tesi İslam Tarihi Anabillm Dalı’na yardımcı doçent olarak atanan Balcı, 08.01.2008 tarihinde doçent oldu. Halen aynı fakültede öğretim üyesi olarak ça­lışmaktadır. Erken dönem İslam Tarihl’yle ilgilenen yazar savaş, cihat, barış ve siyasi tarih alanında çakşırken, son dönemlerde Kur’ân ve siyer konu­lan üzerine yoğunlaşmıştır. Anılan konularla ilgili çeşitli dergilerde makaleleri bulunan yazann ya­yımlanmış eserleri şunlardır:

1. Hz. Ömer Döneminde Diplomasi, Ankara Okulu Yay., Ankara 2006.

2. İdari ve Siyasi Yönden Hz. Ebu Bekir Dönemi, Din ve Bilim Kitaplan, Samsun 2007.

3. tik İslam Fetihleri ve Savaş Barış İlişkisi Pınar Ya­yınlan, İstanbul 2011.

4. İsrâ ve Mi’râc Gerçeği Ankara Okulu Yay., Ankara 2012.

Page 3: ANKARA OKULU

Ankara Okulu Yayınlan: 157

© Ankara Okulu Basım Yayın San ve Tlc. Ltd. Şti.Dizgi ve kapak: Ankara Dizgi Evi Düzelti: Kasım GEZENBaskı, kapak baskısı, cilt: Salmat Mat. San. Tic. Ltd. Şti Birinci basım: Şubat 2013

ISBN: 978-9944-162-61-6

Ankara Okulu Yayınlanİstanbul Cad. İstanbul Çarş. 48/81 İskltler/ANKARA

Tel/faks: (0312) 341 06 90

web: www.ankaraokulu.com

e-mail: [email protected]

Page 4: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber ve Mucize

Doç. Dr. İsrafil BALCI

Ankara Okulu Yayınlan

Ankara 2013

Page 5: ANKARA OKULU

İlk göz ağnm ve biricik oğlum Alpererı Furkan’*

Page 6: ANKARA OKULU

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ..................................................................................... 7

GİRİŞ......................................................................................11Mucize: Kavramsal Çerçeve...................................................... 18

BÖLÜM IBEŞER PEYGAMBERDEN BEŞERÜSTÜ PEYGAMBEREHZ. MUHAMMED...................................................................................53

G iriş........................................... 53

Kur'ân’daki Hz. M uham m ed.....................................................54Beşer O larak Kimi Yanılgı ve Sınırlılıkları..............................68

Beşerüstü Hz. Muhammed Telakkisi......................................74

S o n u ç ...........................................................................................96

BÖLÜM IIHZ. MUHAMMED’DEN ÖNCEKİ PEYGAMBERLERVE MUCİZE............................................................................ 99

Giriş.............................................................................................. 99Önceki Peygamberler ve M ucize............................................. 100

S o n u ç ......................................................................................... 129

BÖLÜM mHZ. MUHAMMED VE MUCİZE............................................... 131

Giriş.............................................................................................131

Hz. Peygamber'in Mucizeyle İlişkisi....................................... 132

S o n u ç ......................................................................................... 160

BÖLÜM IVHZ. PEYGAMBER'DEN İSTENEN MUCİZELER........................ 163

Giriş............................................................................................ 163

Müşriklerin Mucize Talep leri..................................................165

S o n u ç .........................................................................................194

Page 7: ANKARA OKULU

6 Hz. Peygamber ve Mucize

BÖLÜM VPEYGAMBERLİĞİNDEN ÖNCEHZ. MUHAMMED'E İSNAT EDİLEN MUCİZELER.................... 197

Giriş............................................................................................ 197Doğum una İlişkin O lağanüstülükler.....................................200

Sütanneye Verilmesi ve Yaşanan O lağanüstülükler 210Şam Yolculuğu ve Yaşanan O lağanüstülükler.................... 213

Sırtında Peygamberlik M ührü Bulunduğu İddialan 223Şakk-ı Sadr Hadisesi............................................................... 235

S o n u ç ........................................................................................ 250

BÖLÜM VIPEYGAMBERLİĞİNDEN SONRAHZ. MUHAMMED’E İSNAT EDİLEN MUCİZELER....................253

Giriş............................................................................................253

Ay Yarılması (İnşikâk-ı Kamer) H ad isesi..............................255

İsrâ ve Mi’râc Hadiseleri......................................................... 269‘D uhân ’ ve ‘Batşetü’l-kübrâ’ Kavram lan...............................277

Boykot Sayfasının Mucizevî Yok O lu şu ................................ 284

Diğer M ucizeler........................................................................ 290

S o n u ç ........................................................................................ 308

KAYNAKÇA.......................................................................... 311DİZİN....................................................................................323

Page 8: ANKARA OKULU

ÖNSÖZ

Nübüvvet ve mucize meselesi tarih boyunca Müslüman­ların ilgisini çeken önemli konulardan birisidir. Özellikle Hz. Peygamber’in mucizeleriyle ilgili klasik/çağdaş birçok eserin var­lığı bu ilginin bir yansıması olarak nitelenebilir. Ne var ki, sözü edilen eserler ya klasik kaynaklardaki rivayetlerin derlenip nak­ledilmesi ya da daha önce telif edilenlerin tekrarlarından öteye geçmemiştir. Tamamı geleneksel bakış açışım yansıtan bu eser­ler, belli bir gayretin ürünü olarak telif edilmekle birlikte, sadra şifa bir çözüm ortaya koyamamışlardır.

Bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerîm önceki peygamberlerin mucize­leriyle ilgili bir dizi haberler verir. Bu haberlerin sınırlı bir kısmı, onlann nübüvvetlerinin delili niteliğindeki açıklamalarken, bü­yük bir kısmı ise kıssa olarak anlatılan olağanüstü mahiyette­ki olaylardır. Geleneksel yorumlarda bunların tamamı ‘mucize’ kategorisinde değerlendirilmiştir. Ancak sözü edilen hadisatm tamamının mucize olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği meselesi, ‘Giriş’ bölümünde de işaret edileceği üzere tartışılabilir bir konudur.

Kur’ân-ı Kerîm, geçmiş kavimlerin peygamberlerinden talep ettikleri gibi, müşrik Arapların da Hz. Peygamber’den birçok mu­cize istediklerini haber verir. Ancak türlü mucize isteklerinden bahsetse de bunların hiçbirisinin gerçekleştirilmediğini özellikle vurgular. Kur’ân onun risaletinin mucizeyle desteklenmediğini vurgularken, ondan bir mucize istenecekse okuduğu vahiyle­ri adres gösterir. Dolayısıyla Kur’ân-ı Kerîm, okuduğu vahiyler dışında risaletinin delili olarak Hz. Muhammed’e herhangi bir mucize verilmediğini çok açık bir dille vurgular. Ne var ki özellik­le tâbiûn neslinden sonraki dönemlerden itibaren Müslümanlar adeta vahyin mesajım yeterli görmemişçesine Hz. Muhammed’e pek çok mucize isnat etmişler ve bunları onun peygamberliğinin delili olarak sunmuşlardır.

Page 9: ANKARA OKULU

8 Hz. Peygamber ve Mucize

Dikkat edilirse geleneksel algıda var olan peygamber tasavvu­runun en önemli yapı taşlarından birisi, bütünüyle mucizelere bezenmiş bir Hz. Muhammed telakkisidir. Vahyin mesajıyla ri­vayetlerde var olan bu temel farklılık, göz ardı edilmemesi gere­ken önemli bir husustur. Müslümanların zihninde var olan böyle bir peygamber telakkisinin referansı, ne yazık ki, vahyin verileri yerine bütünüyle rivayet kültürüdür. Bu rivayet kültürü büyük oranda geçmişte İslâm kelâmcılanyla filozoflar arasında tartışı­lan, özellikle kelâmcılar tarafından sınırlan çizilen mucize telak­kisine göre şekillenmiştir. Dolayısıyla Sünni İslâm geleneğindeki mucize telakkisinin şekillenmesinde başat rolü kelâmcılann oy­nadığındın söz edilebilir. İslâm kelâmcılan veya filozoflar muci­ze meselesini tartışırlarken, siyerci veya tarihçiler ise bu tartış­maların dışında kaldıklan gibi, daha çok geçmişte dile getirilen abartılı veya olağanüstü rivayetleri nakletmekle yetinmişlerdir. Böylece mucize meselesi, adeta ‘kelâmın’ bir konusu gibi telakki edilmiştir.

Bir taraftan tartışmalı doğası bir taraftan da teorik tartışma­lar veya gizemli rivayetler arasında kalan mucize meselesi, siye­rin konusu olmakla birlikte, bize göre ihmal edilen alanlardan birisidir. Bu itibarla biz bir tarihçi veya siyerci gözüyle, mucize konusunu Kur’ân âyetleri ve erken döneme ait rivayetler çerçeve­sinde ele alıp incelemeye çalıştık. Araştırmaya başladıktan sonra bu meselenin ne derece zor ve karmaşık bir konu olduğunu, aynı zamanda çalışılmasının ne derece elzem olduğunu daha yalan­dan müşahede ettik. İlk önce, konuyla ilgili yazılıp çizilen eserler üzerinden mucize meselesini incelemeye başladık. Ancak kısa bir süre sonra çıkmaza girdiğimizi fark edince bu yöntemi bırakıp bir Müslüman için en temel referans olan Kur’ân’dan hareketle konunun incelenmesinin daha doğru olacağı kanaatine vardık. Zira mevcut eserler, mucize konusunda bilgi vermek bir yana adeta, bu konuyu daha da karmaşık hâle getirmekten başka bir yarar sağlamamaktadır. Çünkü tamamı, Kur’ân veya ilk dönem rivayetler yerine, daha sonra kurgulanan mucize anlayışı doğrul­tusundaki eserlere dayanmaktadır. Bu nedenle yazılıp çizilenler, birbirlerinin tekrarından öteye geçememiştir.

Page 10: ANKARA OKULU

Önsöz 9

Kur’ân-ı Kerim’i merkeze aldıktan sonra, ilk önce mucize kav­ramından ne anlaşıldığım veya bu kavrama nasıl bir anlam yük­lendiğini tespit etmeye çalıştık. Ardından geçmiş peygamberler ve Hz. Peygamber’in mucizeyle ilişkisini konu edinen âyetleri tespit ederek vahyin bu konuyla ilgili çizdiği çerçeveyi belirleme yoluna gittik. Ardından ilk dönem rivayetlerden hareketle bu meseleyi veya konuyla ilgili mevcut eserleri incelemeye çalıştık. Bu yön­tem işimizi kolaylaştırdığı gibi, meseleyi vahye göre anlamamıza da katkı sağladı.

Araştırma altı bölümde ele alınmıştır. ‘Giriş’ bölümünde ese­rin konusu olan ‘mucize’ kavramı ve Kur’ân’da bu kavramın han­gi bağlamda kullanıldığına dair genel bilgiler verilmiştir. Ardın­dan geleneksel yorumlarda mucize kavramına yüklenen anlam ve bu anlamla âyetlerde işaret edilen hadisatm mucize olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorularına cevaplar aran­mıştır.

Birinci bölümde Hz. Peygamber’in beşerî yönüne ve vahiy al­ması dışmda normal bir insan olduğunu ifade eden âyetler bağla­mında, Allah Resulü’nün herhangi olağanüstü niteliğinin olma­dığına vurgu yapılmıştır. Bu bağlamda rivayet kültürü çerçeve­sinde ona isnat edilen birtakım olağanüstülüklerin veya mucize iddialarının onun risaletiyle hiçbir ilgisinin olmadığı hususları üzerinde durulmuştur.

İkinci bölümde geçmiş peygamberlerin mucizeleri olarak nite­lenen ve Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan âyetler ele alınıp incelenmiş­tir. Böylece mucize kategorisinde sunulan geçmiş peygamberlere ait olaylar veya olağanüstü hadiselerin bu kavramla ifade edilip edilmeyeceği sorusuna cevap aranmıştır.

Üçüncü bölümde vahyin verileri doğrultusunda Hz. Peygamber’in risaletinin mucizeyle olan/olmayan ilişkisini ortaya koymaya çalıştık. İlgili âyetlere baktığımızda, okuduğu vahiyler­den başka Resûl-i Ekrem’in nübüvvetinin delili olarak hiçbir mu­cizesinin olmadığı {29. Ankebût, 50-51) çok açık bir şekilde gö­rülmektedir. Hatta 17. İsrâ suresinin 59. âyetinde Kur’ân dışmda ona herhangi bir mucize verilmediği gerçeğine işaret edilmiştir.

Page 11: ANKARA OKULU

10 Hz. Peygamber ve Mucize

Dördüncü bölümde müşriklerin Hz. Peygamber’den talep ettikleri mucizeler ele alınmıştır. Her ne kadar Kur’ân-ı Kerîm Resûl-i Ekrem’in risaletiyle mucize arasına çok kesin bir sınır çizmişse de, müşriklerin değişik mucize taleplerinden birçok âyette söz edilmektedir. Buna mukabil Kur’ân mucize talepleri­nin hiçbirisinin gerçekleştirilmediğini özellikle vurgulamıştır.

Beşinci bölümde risalet öncesi döneme ait olmak üzere Hz. Peygamber’e nispet edilen mucizelerin neler olduğu üzerinde du­rulmuştur. Zira Hz. Peygamber’in risalet öncesi hayatma dair pek çok mucizeden bahsedilmiştir. Üstelik bu mucize iddiaları, ileride onun nübüvvetinin delili olarak yorumlanmıştır. Dolayı­sıyla bu bölümde sözü edilen türdeki rivayetlerin mucize kate­gorisinde değerlendirilip değerlendirilemeyecekleri veya bunların nübüvvetin delili olup olamayacakları üzerinde durulmuştur.

Altıncı bölümde ise risalet sonrası mucize iddiaları incelen­miştir. Ancak risalet sonrasına dair sayısız mucize iddiaları bu­lunduğu ve bunların birçoğu daha sonra kaynaklara girdiği için biz öncelikli olarak Kur’ân’la ilişkilendirilen mucizelerle yaygın olarak bilinenler üzerinde durduk. Böylece Kur’ân’a dayandırılan mucize iddialarının mahiyetini ve yaygın olarak bilinen mucize­lerin konumunu belirleyerek, rivayetlerdeki mucize iddialarının vahiyle olan/olmayan ilişkisini ortaya koymaya çalıştık.

Yoğun bir çalışma neticesinde ortaya çıkan bu eser, araştırma projesi kapsamında hazırlanmış olup mensubu olduğum Ondo- kuz Mayıs Üniversitesi, Proje Yönetim Ofisi tarafından destekle­miştir. Bu vesileyle emeği geçenlere ayrı ayn minnettarlığımı ifa­de etmek istiyorum. Araştırmam boyunca pek çok kez kendisiyle fikir paylaştığım Doç. Dr. Kenan Ayar’a, eseri baştan sona büyük bir özveri ve titizlikle okuyup sunduğu katkılarım asla unuta­mayacağım Kasım Gezen’e, ayrıca bu çalışmayı okuyucuyla bu­luşturup en önemli yükü çeken Ankara Okulu Yaymlan’ndan Haşan ve Lütfi Beylere, Zeynep Hanım’a minnet ve şükranlarımı arz ederim.

Doç. Dr. İsrafil BALCI

Page 12: ANKARA OKULU

GİRİŞ

Kur’ân-ı Kerîm Allah’ı sevmenin yolunun Hz. Peygamber’i sevmekten geçtiğini,1 ona itaat etmenin Allah’a itaat etmek anlamına geldiğini söyler2 ve onu inananlar için güzel örnek olarak niteler.3 Bunun yanı sıra Kur’ân, onu vahiy alması dı­şında bütünüyle beşerî özelliklere sahip bir insan olarak ta­nımlar ve onun diğer insanlardan herhangi bir farklılığının veya üstünlüğünün olmadığmı vurgular. Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Muhammed’in beşerî özellikleri herhangi bir üstünlük veya övgü vesilesi olarak dile getirilmez; ancak Kur’ân onun ahlâkî erdemlerini, tevhid mücadelesini, Allah’a kulluk bilin­cini, samimiyet ve teslimiyetini över ve örnek gösterir. Dikkat edilirse Allah, insanın kendisiyle olan ilişkisini iman ve ibadet bağlanımda kulluk ölçüsüne göre belirlerken, insanın insanla olan ilişkisini ahlâk ve hukuk kurallarına göre düzenlemiştir.4 Dolayısıyla Kur’ân, Hz. Muhammed’i üstün vasıflar taşıdığı için değil, sahip olduğu ahlâkî erdemleri nedeniyle örnek gös­termiştir. Böylece Allah’a ulaşmanın yolunun onu sevmek ve onu örnek almaktan geçtiğine dikkat çekmiştir.

Hz. Muhammed’in kulluğunu veya ahlâkî yönünü şekillen­diren temel belirleyici, hiç kuşku yok ki, vahyin kendisidir. Ni­tekim Resûl-i Ekrem’in ahlâkının Kur’ân olduğunu söyleyen Hz. Âişe’nin vurgusu5 bu hususa işaret etmektedir. Keza ona izafe edilen ‘Beni Rabb’im terbiye etti’6 sözünün yanı sıra, güzel

1 3. Âl-i İmrân, 31.2 4. Nlsâ, 80.3 33. Ahzâb, 21.4 Celâl Kırca, ‘Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Hz. Muhammed’, Islâm’da İnsan Mo­

deli ve Hz. Peygamber Örneği, (Kutlu Doğum Haftası 1993), Diyanet Vakfı Yayınlan, Ankara 1995, 1-2.

5 Müslim, Salâtü’l-müsâfbin, 139; Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 26; Dârimî, Salât, 165; Nesâî, Kıyâmu’l-leyU 2.

6 Celâluddîn Ebî Bekr es-Suyûtî, el-Câmi'u’s-sağtrfi ehâdîsi’l-beşiri'n-nezir. Dâru’l-kutubri-ilmlyye, Beyrut 2004/1425. 25.

Page 13: ANKARA OKULU

12 Hz. Peygamber ve Mucize

ahlâkı tamamlamak İçin gönderildiği7 veya ahlâkının güzelliği­ne dair diğer rivayetlerin muhtevası,8 yine vahyin şekillendirdi­ği ahlâkî vasıflarına işaret eden hususlar olarak zikredilebilir.

Kur’ân-ı Kerîm, bir tarih veya biyografi kitabı olmamakla birlikte, Hz. Peygamber’in risaleti veya sîretiyle ilgili birçok detay hakkında bilgi veren en önemli kaynak niteliğindedir. Bir Müslüman için Kur’ân’m bağlayıcılığı ve tartışmasız oto­rite olduğu gerçeği, vahyin verilerini görmezden gelerek Hz. Muhammed’i gerçek anlamda tanımanın mümkün olmayaca­ğım bize hatırlatır. Şu bir gerçek ki sevgi, ilgiden kaynaklanır. İlgi ise bilgi gerektirir. Bilgi olmadan duyulan ilgi ve sevgi, anlamsız bir muhabbet veya körü körüne bağlılıktan öte bir anlam ifade etmez. Dolayısıyla Allah Resulü’nü bilinçli bir şe­kilde tanımak ve örnek almak söz konusu olacaksa bunun yolunun Kur’ân’dan geçtiğini unutmamak gerekir.

Allah Resulü’ne inanan ve onu örnek alan bir Müslüman, şüphesiz onu doğru anlamak ve tanımak sorumluluğuyla da karşı karşıyadır. Şu hâlde Resûl-i Ekrem’i seven ve onu ör­nek alan bir Müslümanın öncelikli sorumluluklarından birisi, vahyin belirlediği çerçevede Hz. Muhammed’i ve risaletini an­lamak ve tanımaktır. Unutmamak gerekir ki, Kur’ân’la örtüş- meyen peygamber algısı veya sevgisi, temelsiz bir hayranlık duygusundan öteye geçemez. Bu itibarla Hz. Peygamber’! ve onun risaletini anlama çabası sergilemek her Müslüman için gereklilikten öte, bizce zorunluluktur.

Aslında Hz. Peygamber’! sevme konusunda Müslümanla­rın bir problemi yoktur. Özellikle Anadolu İslâm kültürüne bakıldığında, Hz. Peygamber’e duyulan sevgi ve muhabbetin izlerinin çok derin olduğu görülür. Onun adma okunan mev­litler, naatlar veya kasideler; doğan çocuklara ona hürmeten verilen Ahmet, Mehmet veya Muhammed isimleri bunun bir tezahürüdür. Keza ehl-i beytinden olan Hatice, Ayşe, Fatma,

7 Mâlik b. Enes, Muvatta, Hüsnu’l-hulk, 1; Ebû Abdlllâh Hakim en-Nîsâburî, el-Müstedrek alâ sahîhayn, Dâru'l-ma’rife, Beyrut, t.y., II, 670.

8 Buhârî, es-Sahîh, İstanbul 1992, Edeb, 112; Müslim, Mesâcid ve mevziu’s-salât, 267.

Page 14: ANKARA OKULU

Giriş 13

Zeynep, Zehra, Ali, Haşan ve Hüseyin gibi isimlerden birisi­ne hemen her ailede rastlanması, yine bu sevginin bir başka yansımasıdır. Dolayısıyla Resûl-i Ekrem’i sevme konusunda bir problem bulunmamakla birlikte, bize göre asıl sorun, sözü edilen sevginin mahiyetiyle onu doğru bir şekilde anlama veya örnek alma noktasında düğümlenmektedir. Zira bugün Müslümanların zihninde var olan Hz. Peygamber hakkındaki bilgi, vahiy yerine neredeyse tamamım rivayetlerin şekillen­dirdiği kültürel bir gerçekliğe dayanmaktadır. Rivayet kültü­rünün şekillendirdiği Hz. Muhammed portresine duyulan yo­ğun sevgi, bilinçli bir temele dayanmadığı için kimi noktalar­da körü körüne bir hayranlık duygusuna dönüşebilmiş veya bazı marazi unsurların ortaya çıkmasını beraberinde getir­miştir. Sözü edilen problem veya marazi unsurların en yoğun rastlandığı konulardan birisi ise Resûl-i Ekrem’in mucizeleri veya risaletinin mucizelerle ilişkilendirilmesi hususudur.

Şu bir gerçek ki İslâm'ın erken döneminde Resûl-i Ekrem’in mucizeleri veya mucizeyle olan ilişkisi, Müslümanların günde­mini meşgul etmemiştir. Ancak, sahabe ve tâbiûn döneminden sonra bu konu giderek Müslüman âlimlerin ilgisini çekmiş ve onun risaleti, mucizeyle iç içe bir peygamber portresine dönüş­türülmüştür. Özellikle nübüvvet veya nübüvvetin delilleri ko­nulan, tartışmalara konu edilmesinden sonra bu süreç risalet ve mucize konusuna kadar uzanmıştır. Başlangıçta daha çok aklen mümkün olup olamayacağı bağlanımda ele alınıp tartı­şılan mucize meselesi, kelâmcılar9 ile filozoftan10 karşı karşıya

9 İslâm kelâmcılannm meseleye yaklaşımım inceleyen Bebek, özellikle Hz. Peygamber'e nispet edilen hissî ve aklî mucizeler bağlamında ele aldığı konular hakkındaki tespitleri dikkate değerdir. Adil Bebek, 'Kelâm litera­türü İşığında Mûclze ve Hz. Muhammed e Nisbet Edilen Hissî Mucizelerin Değerlendirilmesi', Marmara Üniversttesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (18/ 200), 128 vd.

10 İslâm kelâmcılanyla filozoflar arasında tartışma konusu olan ve iki tarafı karşı karşıya getiren mucize meselesinin ele almış biçimini Gazâlî ve İbn Rüşd örnekliğinde inceleyen Aydm, her iki tarafın görüşünü bütünlük içinde yansıtan önemli bir çalışma yapmıştır. Geniş bilgi için bkz. (Haşan Aydm, ‘Gazzâlî ve İbn Rüşd’e Göre Mucize’, Kelâm Araştırmaları, (6/2, 2008). 115-130).

Page 15: ANKARA OKULU

14 Hz. Peygamber ve Mucize

getirmiştir.11 Bunun yanı sıra mucize meselesi, peygamberleri üstünlük yarışma sokma ve Hz. Muhammed’i önceki peygam­berlerden bir adım öne geçirebilme gayretlerinin aracı hâline dönüştürülmüştür. Bu bağlamda Hz. Muhammed’in de tıpkı geçmiş peygamberler gibi mucizelerinin olduğundan bahsedil­miş; hatta mucize bakımından en üstün peygamber olduğuna dair iddialar yaygın bir şekilde dillendirilmiştir. Ancak, dile ge­tirilen mucize iddialan vahiyle desteklenmediğinden, bir kısmı vahiyle irtibatlıymış gibi sunulmuş bir kısmı ise her ne kadar rivayetlerde dillendirilmiş olsa da âdeta risaletin ayrılmaz bir parçası gibi gösterilmiştir. Örneğin inşikâk-ı kamer, mi’râc an­latılan gibi bazı mucize iddialan vahye dayandınlırken, Resûl-i Ekrem’in risalet hayatı öncesine dair anlatılan abartılı hikâyeler veya sırtında nübüvvet mührünün bulunduğu gibi rivayetler, Hz. Peygamber’in en önemli mucizeleri arasında gösterilmiş ve risaletinin delilleri olarak sunulmuştur. Ancak bu iddiaların vahyin gerçekleriyle uyuşup uyuşmadığı meselesi, neredeyse hiç dikkate alınmamıştır.

Büyük çoğunluğu hurafe veya mitolojik hikâyelerle süs­lenerek anlatılan mucize iddialan, birçok yönden vahyin gerçeklerine aykın tasvirler içermekle birlikte, Müslümanlar meselenin bu yönünü âdeta görmek istememişlerdir. Hatta dile getirilen iddialar giderek yerleşik bir inanç doktrinine dö­nüşmüş ve âdeta sorgulanamaz addedilerek Resûl-i Ekrem’in risaletinin bir parçası hâline getirilmiştir. Böylece Kur’ân’m tanıttığı peygamber yerine, tamamen rivayet kültürüne da­yanan ve daha ziyade, olan yerine olması tasavvur edilen bir peygamber portresi oluşturulmuştur. Böyle bir peygamber portresi ise vahyin tanıttığı sade peygamber yerine, âdeta beşerî özelliklerinden arındırılıp olabildiğince mucizelere veya olağanüstülüklere bezenmiş bir peygamber kimliğinden baş­ka bir şey değildir. Oysa Kur’ân-ı Kerîm bütünüyle beşerî özellikler taşıyan bir peygamberden bahsetmektedir. Üstelik

11 Kelâm ekollerinin meseleyi ele alış biçimi hakkında bkz. Yusuf Rahman, ‘Klasik Dönemdeki Kelâm Ekollerine Göre Mucize Anlayışı’, çev. Musta­fa Akçay-H. İbrahim Bulut, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fak. Dergisi, (4/2001), 287-310.

Page 16: ANKARA OKULU

Giriş 15

Kur’ân’ın tanıttığı peygambere okuduğu vahiylerden12 başka risaletinin delili olarak hiçbir mucize verilmediğine13 de özel­likle vurgu yapılmıştır.

Her ne kadar İbn Kuteybe (276/889) gibi bazı âlimler, mu- haddislerin abartılı ve asılsız rivayetleri hadîs kategorisinde zikretmelerini eleştirmişlerse14 de, bu tür eleştiriler, yoğun rivayet örüntüsü arasında âdeta kaybolup gitmiştir. Resûl-i Ekrem hakkmdaki abartılı rivayetlere yönelik itirazların yanı sıra, okuduğu vahyin dışında nübüvvetinin ispatı olarak ona hiçbir mucizenin verilmediği gerçeği âyetle sabit olsa da, âdeta bunlar görmezlikten gelinerek Allah Resulü’ne sayısız mucize isnat edilmiştir. Üstelik bu iddialar bizzat Müslümanlar ta­rafından dillendirilirken bunların Kur’ân’a göre konumu, ta­rihsel gerçekliği veya inandırıcılıkları hakkında herhangi bir sorgulama gereği duyulmamıştır. Dahası şakku’l-kamer veya mi’râc hadisesi gibi bazı mucize iddialan, hiçbir ilgisi yokken Kur’ân-ı Kerîm’e dayandırılmaya çalışılmıştır.

Geçmişte kelâmcılar veya filozoflar tarafından tartışılan mucize meselesi, daha sonraki kuşaklarca fazla irdelenme- yerek bir bakıma önceki tartışmalar veya kaynaklarda yer alan rivayetler derlenerek sonraki nesillere aktanlmıştır. Genelde birbirinin tekran mahiyetinde dile getirilen görüş­ler zamanla benzer muhtevalardaki eserlerin telif edilmesine kadar uzanmıştır, Rivayet kültürü çerçevesinde şekillenen mucize konusu giderek yerleşik bir inanç doktrinine dönüş­müş ve bu anlayış fazla bir değişikliğe uğramadan günü­müze kadar geldiği gibi, aynı zamanda çağdaş araştırmalara bile yansımıştır.

12 29. Ankebût, 50-51.13 17. İsrâ, 59.14 İbn Kuteybe teşbih İfade eden ve Yüce Allah'ı somut varlık olarak nitele­

yen rivayetleri nakleden muhaddlslerl eleştirmiş ve Allah’a İftira etmek­le suçlamıştır. Keza benzer şekilde inandırıcılıktan uzak birçok rivayeti hadîs kategorisinde sunmaları nedeniyle de eleştirilerini sürdürmüştür. Onun muhaddlslere yönelik eleştirileri hakkında geniş bilgi İçin bkz. İbn Kuteybe, Te'vüu muhtelifl’l-hadîs, Dâru’l-kltâbi’l-Arabî, Beyrut t.y., 8, 9, 10- 11.

Page 17: ANKARA OKULU

16 Hz. Peygamber ve Mucize

Muhtemelen tartışmalı doğası ve Kur’ân vahyine bütünüy­le aykırı tasvirler içermesinden, çağdaş âlimlerin birçoğu ya mucize meselesini tartışmaktan kaçınmışlar ya da geçmişteki iddialan tekrar etmekle yetinmişlerdir. Örneğin son yüzyılın en önde gelen siyercilerinden olan Hamidullah, meseleye tes­limiyet açısından baktığım söyler ve bu nedenle mucize konu­sunu sorgulamaya gerek duymadığım belirtir. Onun değer­lendirmesine göre “mucizeler, gönül ve kalbimize sığmayan bir şeyi kabul etmemiz için bizi zorlayan olaylardır. Mucize bir nevi zor ve cebir vasıtasıdır; cebir ve zor altında kalarak gösterilen bir itaat ve teslimiyet ise değer taşımaz...”15 Yine o, kendisini kastederek “İslâm Peygamberinin hayatı üzeri­ne bir kitap kaleme alan bir kimseyi bu mucizeler üzerinde uzun uzun durmak niyetinden vazgeçiren diğer bir sebebin”16 Ahzâb Sûresi’nin 21. âyeti olduğunu söyler. Her ne kadar Ha­midullah, bu âyetin mesajma dayak olarak mucize konusunu tartışmayı gerekli görmediğim söylemişse de, ilgili âyette bu konuyu ele almamayı gerektirecek bir imadan söz edilmez.

Hatırlanacağı üzere ilgili âyette aklım kullananlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Hz. Peygamber’in güzel bir örnek ol­duğuna işaret edilmiştir. Dolayısıyla âyette Resûl-i Ekrem’in örnekliğinden bahsedildiğine göre, onun örnekliği hiç kuşku yok ki vahiyle bütünleşmiş bir mahiyet arz eder. Neticede Hamidullah somut bir gerekçe sunamamakla birlikte, muci­ze konusuyla çok az ilgilendiğini itiraf etmiş ve bu meseleye hadis koleksiyonlarında nakledilen rivayetler çerçevesinde yaklaşmak gerektiğini söyleyerek işin içinden çıkmaya çalış­mıştır. Bu nedenle onun iddiasına göre tarihe mal olan muci­zelerin felsefesini ve olabilirlik şartlarım ele alıp uzun uzadıya tartışmaya bile gerek yoktur.17

Eserin savunduğu görüşler hakkında okuyucularıma ih­tar kabilinden bir iki hatırlatma yapmayı gerekli görmekte­

15 Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1993,1. 122.

16 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 123.17 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 125.

Page 18: ANKARA OKULU

Giriş 17

yim. Hz. Peygamber ve mucize konusunu ele alırken ne kla­sik kelâmcılann yaptığı gibi teorik tartışmalara girmeyi ne de Resûl-i Ekrem’e mucize verilmiş veya verilmemiş gibi bir ön kabulle meseleye yaklaşmayı düşünmediğimizi belirtmek istiyoruz. Bizim öncelikli hedefimiz, rivayet kültürü çerçeve­sinde anlatılan serapa mucize peygamber telakkisiyle vahyin tanıttığı Hz. Muhammed'in ne derece örtüşüp örtüşmediğini ortaya koyabilme ve Kur’ân-ı Kerîm’in tanıttığı peygamberi anlama çabasıdır. Eser bu çerçevede kaleme alındığından, muhtemeldir ki, bazı okuyucular kimi zaman doğru bildik­leri birtakım bilgilerin yanlış olduğuyla veya kimi rivayetlerin eleştirileriyle karşılaşacaklardır. Bunun temel nedeni, vahyin verilerinin temel referans alınması gerektiğine olan inancımız ve konuyu bu çerçevede ele almamızdır. Dolayısıyla eserde çeşitli rivayetlere yer verilmekle birlikte, bunlar Kur’ân’a arz edilerek değerlendirilmiştir.

Konuyu ele alırken herhangi bir mezhebi veya meşrebi ön kabulden hareket etmediğimiz gibi, ne klasik kaynaklardaki rivayetlere ne de bu rivayetler çerçevesinde telif edilen eserle­re veya onlann taklidi olan sonraki çalışmalara takılıp kala­rak kendimizi sınırlandırdık. Bunun yanı sıra Resûl-i Ekrem’e izafe edilen mucize iddialarım toptan red ya da bütünüyle ka­bul manüğıyla da hareket etmedik. Biz temelde vahyin veri­lerini esas aldığımızdan, sadece Kur’ân-ı Kerîm’in belirlediği sınırlar çerçevesinde kendimizi sınırlandırdık.

Kur’ân-ı Kerîm’i temel referans aldığımızdan, öncelikli ola­rak mucize konusunu ilgilendiren âyetlerin genel muhteva­sını ortaya koyup bu çerçevede meseleyi incelemeye çalıştık. Ardından ilk ve en muteber kaynaklardaki rivayetlere müra­caat ettik. Ancak, rivayetlerdeki iddiaları, önce vahyin veri­lerine arz edip cırdından tarihî hakikatler veya içerdiği haber yönüyle irdelemeye çalıştık. Bunun yanı sıra sahabenin Allah Resulü’nü nasıl tanıdığını veya onun risaletini ne şekilde an­ladığım göz önünde bulundurmayı ihmal etmedik. Tüm bun­lara ilaveten gerek duyulduğu zaman muahhar kaynaklara veya çağdaş eserlere müracaat ettik. Ancak hemen şunu be­

Page 19: ANKARA OKULU

18 Hz. Peygamber ve Mucize

lirtmeliyim kİ, mucize konusuyla ilgili son dönemlerde çok sayıda eser telif edilmesine rağmen, bunların hemen hemen tam am ı geçmişteki iddiaların ya aynen tekran ya da kapsam­larının daha genişletilmesinden ibaret bir görüntü sergilediği için elimizde mevcut olmasma rağmen, sonraki döneme ait eserlerden neredeyse hiç yararlanamadık.

Son olarak şunu da hatırlatalım ki, mucizeye konu olan herhangi bir rivayet, vahyin mesajıyla örtüşmeyen bir muh­tevaya sahipse bu rivayeti peşinen red veya kabul etmek ye­rine, ait olduğu dönemin koşullarım göz önünde bulundu­rup dillendirilmesi veya kaynaklara sokuşturulmasının arka planındaki saikleri irdelemeye çalıştık. Klasik kaynaklardaki rivayetler bu çerçevede ve özellikle de vahyin verileri doğrul­tusunda ele alındığı için, Kur’ân’la örtüşmeyen herhangi bir rivayetin konumu hakkmdaki düşüncemizi net olarak dile getirmekten çekinmedik. Zira bir Müslüman olarak nihai he­defimiz, vahyin tanıttığı Hz. Peygamber’i ve onun risaletini anlama çabası sergilemekten başka bir şey değildir.

Mucize: Kavramsal Çerçeve

Dilimize Arapçadan geçen ‘mucize’ kelimesi, acz kökünden türemiş olan mu’ciz (aciz bırakan) kelimesinin isim şeklidir. Bir şeye güç yetirememek, aciz bırakmak, engel olmak, kud­retsizlik, takatsizlik gibi mânalara gelen18 ‘mucize’ kavramı, Kur’ân’da yer almaz. Ancak, acz kökünün türevlerinin yer aldığı bazı âyetler bulunmaktadır. Âyetlerdeki muhtevaya ba­kıldığında mezkûr kavram aciz bırakmak,19 çaresiz kalmak,20 güçsüz düşürmek,21 Allah’ın âyetlerini geçersiz kılmak için çaba sarf etmek22 gibi anlamlarda kullanılmıştır. Bunların

18 İbn Manzûr, Usanü'l-Arabi’l-rruıhît, Dâru lisâni’l-Arâb, Beyrut t.y., II, 144; İbrahim Mustafa-Ahmed Haşan Zeyyat, Mu’cemu’l-vasit, Çağn Yay., İs­tanbul 1989, II, 585.

19 8. Enfâl. 59; 72. Cin, 12.20 5. Mâide, 31.21 35. Fâtır, 44; 72. Cin, 12.22 22. Hac, 51; 34. Sebe’, 5, 38.

Page 20: ANKARA OKULU

Giriş 19

yanı sıra, bu kavram köklerinden sökülmüş hurma kütüğü,23 çocuk doğuramayacak kadar yaşlı24 veya ihtiyar kadın25 an­lamlarında da kullanılmıştır.

Öte yandan âyet kavramı, Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’nın risalet- lerinin delili olarak onlara verilen birtakım mucizeleri ifade etmek için kullanılmıştır. Örneğin Kur’ân, Firavun karşısında Hz. Mûsâ’nm birtakım mucizelerle desteklendiğini haber ve­rir26 ve kendisine dokuz ayrı mucize verildiğinden bahseder.27 Keza Hz. İsâ’ya da risaletinin delili olarak bazı mucizeler verilmiştir.28 Hz. Mûsâ’nm âsâsmm yılan olması, elini koynu- na soktuğu zaman beyazlaması veya âsâsıyla kayaya vurdu­ğu zaman pınar çıkarması, kavmi için gökten sofra indirmesi; keza Hz. İsâ’nın ölüleri ayağa kaldırması, kuş maketini uçur­ması veya beşikteyken konuşup annesine şahitlik yapması gibi hususlar bu kabil mucizelerdir.

Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan mucize veya olağanüstü mahi­yetteki olaylar âyet veya çoğul anlamındaki âyât kavramıyla ifade edilmiştir.29 Ancak, âyet kavramıyla farklı mahiyetteki olaylar da zikredilmiştir. Örneğin ilk vahiy tecrübesi sırasın­da Resûl-i Ekrem’in Cebrail’i görmesi veya o sırada birtakım olağanüstülükleri müşahede etmesi olayı da âyet (âyâtu’l- kübrâ) olarak nitelendirilmiştir.30 Bunun yanı sıra beyyine,31 burhan,32 sultân,33 hakk34 ve Jiırkân35 gibi kavramlar da yine mucizenin karşılığı olarak kullanılmıştır.

23 54. Kamer, 20; 69. Hakka, 7.24 11. Hûd, 72; 51. Zârlyât, 29.25 26. Şuarâ, 171; 37. Sâffât, 135.26 7. A’râf, 106; 11. Hûd, 96; 20. Tâhâ, 47; 23. Mü’mlnûn, 45.27 17. İsrâ, 101; 27. Nemi, 12.28 3. Âlu İmrân, 49; 5. Mâide, 110, 112-114.29 İbn Teymiyye, el-Mu’cize ve kerâmetû’l-evliyâ, thk. Mustafa Abdülkadir

Atâ, 1. baskı, Beyrut 1985/1405, 27.30 53. Necm, 18.31 4. Nisâ, 153; 7. A’râf, 73.32 28. Kasas, 32.33 4. Nisâ, 153; 11. Hûd, 96.34 10. Yûnus, 76.35 2. Bakara, 53.

Page 21: ANKARA OKULU

20 Hz. Peygamber ve Mucize

Âyetlerdeki kullanımlara baktığımızda mucize kavramına farklı anlamların yüklendiğini görüyoruz. Muhtemelen bundan dolayı geleneksel yorumlarda mucize kavramının net bir tanımı yapılamamıştır. Çünkü mucize bir taraftan ‘muhatabı aciz bı­rakan ve risaletlerini ispat için Allah tarafından peygamberlere verilen olağanüstü fiiller’ olarak nitelenirken, diğer taraftan da inkârda direnen geçmiş kavimlerin helâk edilmelerine neden olan tufan, deprem, şiddetli kasırga veya suda boğulma gibi çeşitli doğa olayları, yine aynı kavramla ifade edilmiştir.36 Oysa bu tip olaylar, Allah’ın güç ve kudretinin sembolü olmakla bir­likte, kimi peygamberlerin risaletini ispat için verilen mucizeler kategorisinde değildir. Kur’ân-ı Kerim sözü edilen olaylardan haber vererek muhataplarım uyarmayı hedefler. Nitekim Hz. Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin helâkine işaret ettikten sonra, ‘yok mu ibret alanlar?’37 diye uyarısını yineler.

Yukarıda işaret edilen hususların her birisi, genelde mucize olarak nitelenmişse de, özellikle Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’ya verilen bazı mucizelerin, onlann risaletlerini ispat etmek için olduğu­nu görüyoruz. Fakat diğer peygamberlerin veya kavimlerinin yaşadıklan bazı olağanüstü hadiseler, risaleti ispat anlamında olmayıp Yüce Allah’ın güç ve kudretinin sembolü niteliğinde­dir. Örneğin tufan, şiddetli kasırga veya deprem gibi olaylar, aslmda birer tabiat olayı niteliğindedir ve bu hadiselerin ar­dından bazı kavimler helâk edilmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm bu hadisatı hatırlatarak aslmda muhataplarım ikaz etmeyi amaç­lar. Bu yüzden bunlar risaleti ispat atılanımda mucize olmayıp mahiyet itibarıyla olağanüstü nitelikteki olaylardır.

İleride ayrı bir bölümde ele alınacağı üzere Kur’ân-ı Kerîm müşriklerin çeşitli mucize taleplerinden bahsetmektedir. Bu talepler Hz. Muhammed’in peygamber olup olmadığım test etmeye yönelik olağanüstü isteklerdir. Zira Hz. Peygamber inkârda direnen geçmiş kavimlerin başlarına gelen birtakım olağanüstü olayları haber verip onları ikna etmeye çalışırken

36 Halil İbrahim Bulut, Kur’ân Işığında Mûcize ve Peygamber, Rağbet Yay., İstanbul 2002, 65-66.

37 54. Kamer, 22.

Page 22: ANKARA OKULU

Giriş 21

veya önceki peygamberlerin mucizelerinden bahseden âyetleri okurken müşrikler, ya korkutuldukları azabı getirmesini is­temişler ya benzer olağanüstülükleri ya da mucizeleri onun da göstermesini talep etmişlerdir. Kur’ân onlann türlü mu­cize taleplerinden bahsetmiş; Hz. Muhammed’in risaletinin mucizeyle bir ilişkisinin olmadığım belirtmiş ve talep edilen mucizelerin hiçbirisinin gerçekleştirilmediğini özellikle vur­gulamıştır. Buna mukabil yine de onun peygamberliğinden şüpheleri varsa nübüvvetinin en büyük delili veya mucizesi­nin okuduğu vahiyler olduğunu ifade etmiştir.38 Kur’ân, Hz. Muhammed’e risaletinin delili olarak başka bir mucize veril­mediğini de hatırlatmıştır.39

Her ne kadar Kur’ân-ı Kerîm, okuduğu vahiyler haricinde Hz. Muhammed’in nübüvvetinin bir başka mucizeyle destek­lenmediğini çok açık bir dille vurgulasa da, rivayetlerde veya geleneksel yorumlarda sayısız mucize iddialarının yer alması ve bunların Resûl-i Ekrem’in risaletinin delilleri olarak su­nulması hakikaten hayret vericidir. Kur’ân ona herhangi bir mucize verilmediğini söylerken verilmeyen mucizenin/muci­zelerin neler olduğuna dair hiçbir açıklama yapmamıştır. Bu­nun yanı sıra, isrâ hadisesine işaret eden âyette, bir kısım semboller veya olağanüstülüklerin (min âyâtinâ) gösterilmesi için Resûl-i Ekrem’e gece yolculuğunun yaptırıldığına işaret edilmiş, ancak bu olağanüstülüklerin neler olduğuna dair de herhangi bir ipucu verilmemiştir.40 Bunlara ilaveten risalet- le ilk tanıştığı zaman Cebrail’den vahiy alması ve bu süreçte yaşadığı birtakım olağanüstülükler de âyötü’l-kübrâ olarak nitelenmiştir.41 Mezkûr açıklatmalara baktığımızda âyetlerde geçen âyet veya âyât kavramıyla neyin ifade edildiği kesin olarak belli değildir.42 Ancak, Hz. Muhammed’e verilmeyen

38 29. Ankebût, 50-51.39 17. İsrâ, 59.40 17. İsrâ, 1.41 53. Necm, 18.42 Kur’ân-ı Kerîm’de geçen âyet kavramının kullanımı hakkında geniş bil­

gi için bkz. Tuncer Namlı, ‘Kur'ân’m Ayet Kavramı Çerçevesinde Mucize Tasavvurumuz’, XI. Kur’ân Sempozyumu; Kur'ân ve Risalet (25-26 Ekim 2008-Samsun), Fecr Yay., Ankara 2009, 125 vd.

Page 23: ANKARA OKULU

22 Hz. Peygamber ve Mucize

mucizelerle risaletinin delili anlamındaki olağanüstülüklerin kastedildiğini söyleyebiliriz.

Gündelik hayatımızda, özellikle beklenmedik olay veya olağanüstü mahiyetteki durumlar karşısında sıkça kullanı­lan mucize kelimesi, daha çok dinî literatüre ait bir kavram olarak bilinmektedir. Geleneğimizde bu kavram, evrendeki fiziki kurallara Tann’nın müdahalesi veya doğal sürecin bir istisnası olarak yorumlanmış ve bu anlamda peygamberler aracılığıyla gerçekleşen tabiatüstü olayları ifade etmek için kullanılmıştır. Gerek olağanüstü mahiyeti gerekse tartışmalı doğası nedeniyle sınırlan net olarak çizilemediğinden, muci­zenin kesin bir tarifi yapılamamıştır.

İslâm kelâmcılan mucizeyi, ‘peygamberin nübüvvetini is­pat için tabiat kanunlarına aykın olarak Allah tarafından ve­rilen ve diğer insanlar tarafından benzerinin ortaya konama­yacağı olağanüstü hâl veya fiiller’ olarak tanımlamışlardır.43 Özellikle klasik kelâm kitaplannda benzer muhtevada birçok tanımı görebilmek mümkündür. Örneğin bu konuda bir ri­sale kaleme alan Bâkıllânî, mucizeyi ‘sadece Allah’ın kud­reti dâhilinde olan; melek, insan ve cin gibi mahlûkatın gü­cünün yetmediği fiiller’ olarak tanımlamıştır.44 Bunun yanı sıra değişik nitelikteki tanımlar da bulunmaktadır. Örneğin David Hume’a göre mucize, ‘Doğa yasalarının ya Tann’nın özel iradesiyle ya da bazı görünmez varlıkların müdahalesiy­le ihlal edilmesi’ olayıdır.45 Bu tanımların odaklandığı nokta, mucizelerin Allah'ın güç ve kudreti sayesinde peygamberlerin nübüvvetlerinin delili olarak sadece onlar tarafından gerçek­leştirilebilen olağanüstü mahiyetteki olaylar olmasıdır. Her ne kadar böyle bir genellemeden bahsedilmişse de, âyetlerin muhtevasjna bakıldığında risaleti ispat anlamındaki muci­

43 Nesefî, Akaid; İslam İnancmm Temelleri, Haz. M. Seyyid Ahsen, Otağ Ya­yınevi, İstanbul 1975, 163.

44 Bâkıllânî, Olağanüstü Olaylar ve Aralarındaki Farklar (Mucize, Kerrnet, Sihir), çev. Adil Bebek, Rağbet yay., İstanbul 1998, 47.

45 C. Stephen Evans, Tanrının Özel Fiilleri: Vahiy ve Mucize’, çev. Ferhat Akdemir, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, (IX, sayı: 3, 2009) s. 240.

Page 24: ANKARA OKULU

Giriş 23

zelerin sadece Hz. Mûsâ ve Hz. İsa’ya verildiğini görüyoruz. Ancak geleneksel yorumlarda, Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen birtakım olağanüstü mahiyetteki olaylar aynı kavramla (âyet) ifade edildiğinden, yukarıda işaret edilen tufan, şiddetli kasır­ga veya depremler gibi çeşitli hadiseler de birer mucize olarak nitelendirikrıiş ve âdeta önceki peygamberlerin eliyle gerçek­leşmiş olaylar gibi telakki edilmiştir.

Geçmiş kavimlerin helâkiyle neticelenen tufan, şiddetli ka­sırga, uğultulu deprem veya suda boğulma gibi kimi hadise­ler Kur’ân’da ‘âyet’ kavramıyla ifade edilmekle birlikte, bunlar Allah’ın güç ve kudretinin sembolleri bağlamındaki olaylardır. Her ne kadar geleneksel yorumlarda bunlar ‘mucize’ olarak yorumlanmışsa da, mahiyet itibarıyla bakılırsa aslmda her birisinin tabiat kanunları çerçevesinde gelişen doğa olayla­rı olduğunu söylemek mümkündür. Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerim geçmişte vuku bulan bazı olayları anlatırken, tarihî bilgi verme veya olayın mahiyetini anlatma gibi bir kaygı güt­mez. Aksine geçmiş kavimlerin başlarına gelen birtakım kötü akıbetleri birer ibret vesilesi olarak sunar ve olabildiğince çar­pıcı bir üslup kullanarak bu yolla muhataplarının dikkatini çekmeyi hedefler. Dolayısıyla geçmişte meydana gelen tufan, zelzele veya kasırga gibi hadisatm benzerlerinin bugün bile yaşanabildiğim söyleyebiliriz. Örneğin yakın geçmişte Japon­ya veya Malezya’da meydana gelen tsunami olayı, aslmda Kur’ân’da zikredilen felaket niteliğindeki bir tabiat olayıdır ve binlerce insan kaybolup gitmiştir. Keza ülkemizde mey­dana gelen Gölcük veya Van depremleri de bu kabil tabiat olaylarıdır. Kur’ân-ı Kerim geçmişte yaşanan ve bazı kavim­lerin inkârda ısrar etmeleri veya aşırılıkları nedeniyle onlann helâkiyle neticelenen bazı tabiat olaylanna göndermede bu­lurken aslmda muhataplarını korkutmayı ve onlan uyarmayı hedeflemiştir. Bu hedefini gerçekleştirirken de olayın sadece gerekli bölümünü zikretmiş ve bunu da olabildiğince çarpıcı bir üslupla anlatmıştır.

Kur’ân, geçmişte yaşanan olaylan çarpıcı bir üslupla an­lattığı gibi, gelecekte vuku bulacak olaylara işaret ederken de

Page 25: ANKARA OKULU

24 Hz. Peygamber ve Mucize

benzer bir üslup kullanarak muhataplarını ikaz etmeyi he­defler. Nitekim kıyamet saati yaklaştığı zaman yaşanacakla­ra dair etkileyici vurgular bunun tipik örneğidir. Bu yüzden Kur’ân’da zikredilen geçmiş veya geleceğe dair haberlerdeki çarpıcı üslubun yanı sıra peygamberlerin nübüvvetlerinin de­lili olarak onlara verilen birtakım mucizelerin aynı kavramla ifade edilip edilemeyeceği meselesi, tartışmalı bir konudur. Örneğin mucize, risaleti ispat anlamında peygamberlerin eliyle gerçekleşen tabiat kanunlarına aykırı olağanüstülük­ler veya fiiller olarak nitelenecekse, bu durumda Kur’ân’da zikredilen geçmişe dair bazı olayların ‘mucize’ olarak yorum­lanması, tartışılabilir bir konudur. Zira Kur’ân bu olayları, önceki peygamberlerin eliyle gerçekleşen mucizeler olarak ta­nımlamaz. Dolayısıyla mucize kavramına yüklenen anlamın netleştirilmesi gerekir.

Şunu da hatırlatalım ki, Kur’ân-ı Kerîm bir hidayet kitabı olduğundan, kullandığı dil ve üslup kendi dilsel bütünlüğü içerisinde şekillenmiştir. Örneğin ilk muhatap kitlesi Arap olduğu için onlann ilgisine, algısına, bilgi veya idrak düzey­lerine hitap eden bir üslup kullanmıştır. Bu nedenle bazen dış dünyaya ait örnekler vererek bazen de inkârda ısrar eden geçmiş kavimlerin başlarına gelen kötü akıbetlere vurgu ya­parak muhataplarım ikna etmeyi hedeflemiştir. Kur’ân Hz. Peygamber vasıtasıyla kendi maksadım veya mesajım aktarır­ken, kimi zaman Allah’ın güç ve kudretini vurgulayarak kimi zaman ilahi kaynaklı olduğuna işaret ederek meydan okuyu­cu (tahaddî) bir üslup kullanır. Kimi zaman ise muhatapları­nı uyarmak için inkârda direnen geçmiş kavimlerin başları­na gelen kötü akıbetlerden haber verir. Bunlara ilaveten Hz. Mûsâ ve Hz. îsâ’dan söz ederken onlann risaletlerinin ispatı olarak kendilerine birtakım mucizeler verildiğine dikkat çe­ker. Bu mucizeler, Allah'ın güç ve kudreti dâhilinde gerçekle­şen ve aynı zamanda fiziki yasalara aykın olarak vuku bulan olağanüstü olaylardır.

Her ne kadar Kur’ân ismi geçen peygamberlerin risaletleri­nin birtakım mucizelerle desteklendiğini haber verse de konu

Page 26: ANKARA OKULU

Giriş 25

Hz. Peygamber olduğunda, onun risaletinin mucizeyle des­teklenmediğini, risaletinin delili olarak kendisinden bir mu­cize beklenecekse bunun sadece okuduğu vahiyler olduğunu ifade eder. Bu tutumuyla Kur’ân, mucizeler yerine akıl ve dü­şünmeye vurgu yaparak muhataplarım ikna etmeye çalışır. Nitekim birçok âyette müşriklerin mucize taleplerinden söz edilirken Resûl-i Ekrem’in de onlara mucize göstermek için bir hayli istekli olduğundan bahsedilir. Ancak, onun risale­tinin mucizeyle desteklenmediğine de özellikle dikkat çekilir. Kur’ân, Resûl-i Ekrem’in mucize gösterme isteğinden bahse­derken ona şu uyarıyı yapar:

Şayet müşriklerin imandan yüz çevirmeleri zoruna gidiyorsa, şunu

iyi bilesin ki, yerin derinliklerine doğru bir tünel kazmaya veya

göğe merdiven dayamaya gücün yetse ve böylece onlara bir mu­cize göstersen bile, onlar yine de imana gelmezler. Allah dileseydi veya layık görseydi onlann tümünü imana getirirdi O hâlde sakin

bu gerçeği bilmiyormuş gibi davranma46

Dikkat edilirse âyette, Hz. Muhammed’in mucize göster­mek istediğine, ama bu isteğinin gerçekleşmeyeceğine vur­gu vardır. Kur’ân bir taraftan onun mucize gösterme isteğini onaylamazken öte yandan kendisine soru soran müşriklerin veya Yahudilerin kimi suallerine cevap vermesi için onu bil­gilendirmesi hayli dikkat çekicidir. Örneğin bilmediği konular hakkında Resûl-i Ekrem’e yöneltilen sorularda Kur’ân onu bilgilendirmiştir: ancak konu mucize talebi olunca kendi­sinin görevinin sadece tebliğ olduğu hatırlatması yapılmış­tır. Nitekim müşrik Araplar, Yahudilerin isteği üzerine Hz. Peygamber’e ‘Ashab-ı Kehf47 ve ‘Zülkameyn’48 hakkında so­runca, bilgisi olmadığı hâlde Allah Resulü ‘yarın size cevap vereceğim’ demiş, ancak vahiy gelmeyince hayli sıkıntı yaşa­mıştır. Yaklaşık on beş gün sonra bu konularla ilgili âyetler nazil olmuş ve kendisine bilgi verilmiştir. Aynca bir daha bilmediği konular hakkında kendisini bağlayıcı sözler söy­lememesi konusunda da uyarılmıştır. Keza Yahudiler ‘Üzeyr

46 6. En’âm, 35.47 18. Kehf, 9 vd.48 18. Kehf, 83 vd.

Page 27: ANKARA OKULU

26 Hz. Peygamber ve Mucize

Allah’ın oğludur’ iddiasını ortaya atınca bu konuda âyet in­zal edilerek Allah Resulü bilgilendirilmiştir.49 Bu tutumuyla Kur’ân, Resûl-i Ekrem’in risaletinin prestijini kurtarırken, konu mucize talebi olunca açık bir şekilde mucizeyle destek­lenmeyeceğine vurgu yapılmıştır.

Yukanda da işaret edildiği üzere risaleti ispat anlamında­ki mucizeler, tabiat kanunlarına aykın olarak meydana gelen muhteşem olaylardır. Mahiyeti veya olabilirliği hayli tartışma götürse de, bir Müslüman için bunun Kur’ân’da yer alıyor olması yeterlidir. İnancımız gereği mutlak güç ve irade sahibi olan Yüce Allah için hiçbir şey imkânsız olamayacağından, mucizelerin gerçekleşip gerçekleşmemesi gibi bir sorunu tar­tışmadığımızı özellikle belirtmek istiyoruz. Ancak, Allah, ev­reni belli bir düzen veya ilahi kanunlar (sünnetullâh) çerçe­vesinde yarattığına göre, bu kanunların değişmezliği ilkesine vurgu yaptığı hâlde,50 bazı peygamberlerin eliyle gerçekleşen tabiat kanunlarına aykırı nitelikteki mucizelerin mahiyetleri veya statülerinin, hangi çerçevede cereyan ettiğinin tartışıl­ması gerektiğini düşünüyoruz. Zira mucize hakkında açıkla­malar yapılırken bunun Allah'ın kudreti dâhilinde olduğu ve zaman zaman tabiat yasalarının dışma çıkılarak bu hadisele­rin gerçekleştiğine dair yorumlar yapılmıştır.51

Dikkat edilirse Kur’ân, Resûl-i Ekrem’e mucize verilme­mesinin nedenini geçmiş kavimlerin onlan inkâr etmelerine bağlar. Ardından inkârda ısrar edenlerin yasaklandığı hâlde Hz. Salih’e verilen deveyi boğazlandığım, bu nedenle Allah'ın emrine karşı çıktıklan için helâk edildiklerini hatırlatır. Deva­mında ise ‘Biz mucizeleri yalnızca korkutmak için göndeririz’52 açıklamasını yapar. Bu son ifade hayli dikkat çekicidir. Zira açıklamayla peygamberlere verilen mucizelerin aslında mu­hatapları korkutma amacı taşıdığı, ancak Hz. Salih’e verilen deve örneğinde de olduğu gibi pek etkili olmadığı bizlere gös­

49 9. Tevbe, 30.50 33. Ahzâb, 33; 35. Fâtır, 43; 30. Rûm, 30.51 Thomas Aquinas, 'Mucizeler’, çev. H. İbrahim Bulut, Sakarya Ünv. İlahi­

yat Fak. Dergisi, (8/2003), 104.52 17. İsrâ, 59.

Page 28: ANKARA OKULU

Giriş 27

terilir. Dolayısıyla Resûl-i Ekrem’e bu kabil bir mucize veril­mediği ama yine de ondan bir mucize beklenecekse, bunun onun okuduğu vahiyler olduğu hatırlatılır.53

Hz. Salih’e verilen deve Allah’tan bir delil veya âyet (mucize)54 olarak nitelenmekle birlikte, söz konusu devenin, dişi olmasının ötesinde türdeşlerinden herhangi bir farkının olmadığım anlıyoruz. Diğer bir ifadeyle sözü edilen bu deve, Hz. Mûsâ veya Hz. İsâ’nm eliyle gerçekleşen tabiat kanunla­rına aykın mucize niteliği taşımamaktadır. Aksine Allah’a ait olduğuna işaret edilerek ona zarar verilmemesi istenmiş ve bu yasağa uymazlarsa helâk edileceklerine dair uyan yapıl­mıştır.

Özellikle Hz. Salih’e verilen deveden hareketle, mucizeyi inkânn helâkle neticeleneceğine dair bir genelleme yapılır ve helâk edilen geçmiş kavimlerin başlarına gelen akıbetler­den örnekler verilir. İleride aynca ele alınacağı üzere, aslında Semûd kavmi deveyi inkâr ettiği için değil, ona zarar veril­memesi emrine uymayıp Allah'ın yasağım hiçe saydıklan için helâk edilmişlerdir. Ancak, bu olay, mucizeyi inkâr olarak yo­rumlanıp ardından da mucizeyi inkânn helâkle neticelendiği­ne dair bir genellemeye dönüştürülmüştür. Hz. Salih’e verilen deveyi inkâr ettikleri için Semûd kavmi helâk edilmişse, Hz. Salih’ten Hz. Muhammed’e kadar gelen kavimlerin peygam­berlerine mucize verilip onlann helâkine kapı aralanması, buna mukabil Hz. Muhammed’in kavminin helâk edilmeme­sinin sebebi ciddi şekilde izaha muhtaçtır. Keza Hz. Mûsâ’nm mucizelerine inanmayan kavminin helâk edilmemesi de yine açıklanması gereken önemli bir sorundur.

Mucizelerini inkâr edip peygamberlerine zulmeden kavim­lerin akıbeti mutlak olarak helâkle neticelenmişse, niçin İsrail oğullan veya Mekkeli müşrikler helâk edilmemişlerdir? Muci­zeyi inkâr veya inkârda ısrarın, mutlak anlamda helâkle ne­ticeleneceği tezi üzerinden gidildiği zaman, bu tür açmazlarla

53 29. Ankebût, 50-51.54 7. A ’râf, 73.

Page 29: ANKARA OKULU

28 Hz. Peygamber ve Mucize

meselenin giderek çözümsüzlüğe sürükleneceği gayet açıktır. Bu çözümsüzlüğün düğümlendiği nokta ise mucize ile helâk arasında kurulan sıkı ilişkidir.

Şunu hatırlatalım ki Kur’ân-ı Kerîm, kimi kavimlerin helâkinden bahsederken standart bir cezalandırmadan söz etmez. Ancak, geleneksel yorumlara göre mucizeleri hafife alan ya da inkârda ısrar edip peygamberlerine zulmeden ka­vimlerin helâk edildiğine dair yaygın bir kanaat vardır. Oysa helâk edilen veya edilmeyen kavimlerin durumu dikkate alındığında, kimi kavimlerin helâkine neden olan tutumla­rından daha aşırısını takman kavimlerin bu kapsam dışında bırakıldıklarım görüyoruz. Örneğin inkârda ısrar, peygam­bere zulmetmek veya mucizeleri inkâr etmek mutlak helâk sebebiyse, değil zulmetmek bizzat peygamberlerini öldüren55 veya ateşe atan kavimlerin helâk edilmeleri gerekmez miydi? Nitekim Hz. İbrahim’i ateşe atan Nemrut ile peygamberlerini öldüren veya Hz. Mûsâ’nm mucizelerini hafife alıp her sefe­rinde yeni bir mucize talebiyle onun karşısına dikilen İsrail oğullarının helâk edilmediklerini görüyoruz. Keza inkârda ısrarın yanı sıra Resûl-i Ekrem’e düşmanlıkta had safhaya ulaşan Mekkeli müşrikler de helâk kapsamı dışmda bırakıl­mışlardır. Bu gerçeklere rağmen Bulut, mucize ile helâk ara­sında sıkı bir ilişki olduğunu varsayarak “Peygamberlerin birçok delil ve mucizelerine rağmen inanmamakta ısrar eden inkârcılann helâk edilmesi Allah'ın süregelen ve de değişme­yen bir kanunudur” gibi oldukça problemli bir yargıda bu­lunmuş ve mucizeyi inkâr durumunda helâkin süregelen ve değişmeyen ilahi yasa olduğunu iddia etmiştir.56 Bu yargı­dan hareket edilecekse helâk edilen veya edilmeyen kavimle- rin durumu dikkate alındığında, acaba Allah’ın adaletinden söz edilebilir mi? Ya da bir standartsızlık ortaya çıkmaz mı? Yine o, savım desteklemek için inananların helâk edilme­dikleri örneğini verirken Nemrut’un yurdunu terk eden Hz. İbrahim ve Mısır’dan çıkan Hz. Mûsâ’yı delil göstermiştir.

55 3. Âl-1 İmrân, 183.56 Bulut, Mûcize ve Peygamber, 66.

Page 30: ANKARA OKULU

Giriş 29

Keza Hz. Mûsâ’nm mucizelerine inanmayan İsrail oğullan da helâk kapsamı dışında bırakılmışlardır. Buna mukabil Hz. Nûh, Hz. Lût veya Hz. Salih gibi bazı peygamberlere ina­nanlar kurtarılırken inkârda direnenler helâk edilmişlerdir. Ancak dikkat edilirse onlann kavimleri mucizeyi inkâr ettik­leri için değil, inkârda direnip Allah’ın emrine karşı çıktıkla- n için ya da bazı aşınlıklanndan dolayı helâk edilmişlerdir. Bize göre geçmişte vuku bulan bazı hadiselerin olağanüstü mahiyette gerçekleşmiş olaylar gibi sunulup kimi kavimlerin helâkinden bahsedilmesindeki asıl amaç, inkârda direnen müşriklerin ikna edilmesini sağlamaktır. Bu yolla Kur’ân, hem Allah’ın güç ve kudretine vurgu yapmayı hem de onlan korkutmayı veya uyarmayı amaçlamıştır. Bu nedenle mesajı veya maksadını anlatabilmek için yukanda da işaret edildiği üzere muhataplarının dikkatini çekemeye yönelik çarpıcı bir üslup kullanmıştır.

İnkârda ısrar eden veya peygamberlerine zulmeden kavim­lerin helâk edildiklerine dair bir genelleme yapıldığı için Hz. Peygamber’e zulmeden müşriklerin de aynı akıbete uğradıkla­rına dair ilginç iddialar dillendirilmiş ve örnek olarak da Bedir Savaşı verilmiştir. Nitekim bu savaşta bazı müşrik önderlerin öldürülmeleri, onlann helâki olarak yorumlanmıştır.57 Üste­lik onlann helâk edilmelerini bizzat Hz. Peygamber’in istedi­ği, hatta müşrik liderlerin helâk edilmeleri için dua ettiği, bu duanın Bedir’de gerçekleştiği ve bu olayın Hz. Peygamber’in ‘helâk mucizesi' olduğu yorumlan yapılmıştır.58 Hâlbuki Be­dir Savaşı’nda öldürülen müşrik önderlerin durumunu müş­riklerin helâki olarak nitelendirmek ve bu olayı mazide helâk edilmiş kavimlerin durumuyla irtibatlandırmak mümkün değildir.89 Böyle olsaydı Bedir’den sonraki Uhud ve Huneyn savaşlarım izah etmek nasıl mümkün olabilirdi?

57 İmam Şibli, Peygamberimizin Ruhani Hayatı ve Mucizeleri, çev. Ahmet Ka- rataş, Timaş Yayınlan, İstanbul 2003, 74-78.

58 Bulut, Mûcize ve Peygamber, 66-67.59 Bedir Savaşıyla İlgili geniş bilgi için bkz. İsrafil Balcı, 'Bedir Savaşı'yla

İlgili Mucizevî Rivayetlerin Kur’ân, Hadîs ve Tarih Verilerine Göre Kritiği', İSTEM, (yıl: 7, sayı: 13, 2009), s. 85-124.

Page 31: ANKARA OKULU

30 Hz. Peygamber ve Mucize

Bir taraftan Bedir Savaşı’nda yaşanan hadise muci­ze kategorisine sokulup sunulurken diğer taraftan da Hz. Peygamber’e mucize verilmemesine farklı yorumlar getirilmiş­tir. Örneğin mucizeyi inkârın helâkle neticelendiği genelleme­sinden hareketle, kavminin yok olması tehlikesi nedeniyle Resûl-i Ekrem’e mucize verilmediğinden bahsedilmiştir. Böy­le bir tezden hareket edildiğinde, helâk edilen kavimlerin du­rumunu izah edebilmek bizce mümkün değildir. Allah, müş­riklerin mucizeleri inkâr edeceklerini ve akıbetlerinin helâkle neticeleneceğini bildiği için Resûl-i Ekrem’e mucize verme­mişse, önceki kavimlerin helâk olmasını Allah’ın adaletiyle izah edebilmek mümkün değildir. Zira bu durumda ortaya ciddi bir standartsızlık çıkmaktadır. Bu itibarla biz, mucize­yi inkânn mutlak helâkle neticelenmediğini, peygamberlere mucize verilme nedeninin de muhatapları korkutma amacı taşıdığını, ancak bu maksadın istenen sonuca ulaşmaması üzerine Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’in nübüvvetini mucizey­le desteklemediğini düşünüyoruz. Kaldı ki bu hususu bizzat âyet vurgulamaktadır.60 Öte yandan birinci bölümde de üze­rinde durulacağı üzere helâk edilen kavimlerin birçoğunun mucizeyi inkâr ettikleri için değil, inkârda ısrar ettikleri için veya Lût kavmi örneğinde olduğu gibi ahlâksızlıkta had saf­haya vanp aşın gittikleri için böyle bir cezaya çarptınldıklan- m unutmamak gerekir.

Mucizeyi inkânn helâkle neticelenmesi genellemesinin do­ğuracağı açmazlara değinen Öztürk, sorunun ‘mucize’ kav­ramına yüklenen anlamdan kaynaklandığını dolayh olarak belirttikten sonra, mucizenin imkânına vurgu yaparak “kıs­salarda mucize gibi tasvir edilen hadisatm aslmda olağan ha­diselerin Allah-merkezli dil sistemine uygun biçimde anlatıl­masından ibaret olduğunu” söyler. Devamında ise Kur’ân’m böyle bir üslup benimsemesinin sebebinin müşriklere tev- hid merkezli inancı benimsetmek olduğuna vurgu yaparak, Allah'ın iradesiyle gerçekleşen mucizelerin “değişmez yasanın {sünnetullâh) ihlal edildiğini düşündürecek bir formatta tak­

60 17. İsrâ, 59.

Page 32: ANKARA OKULU

Giriş 31

dim edildiğini” söyler.61 Bu tespit aslında yukarıda anlatmaya çalıştığımız hususun özeti niteliğindedir.

Klasik kelâmcılar veya Edimlerin yanı sıra çağdaş araştır­macılar taralından da mucizenin imkânı meselesi uzun uza­dıya tartışılmıştır. Ancak biz bu meseleyi tartışmadığımızdan veya geçmişte dillendirilen görüşleri naklederek meseleyi da­ğıtmak istemediğimizden, sadece birkaç hatırlatma yapmayı yeterli bulmaktayız. Örneğin Tillich, mucizelerin tanımlan­masında kullanılan tabii sürece, tabiatüstü bir müdahale ya­pıldığı açıklamasının, Tann’mn konumu açısından tartışma yaratacağına işaret eder.62 Zira zaman ve mekânın dışmda olan Tann’mn zaman ve mekânla sınırlı olan tabiat olaylanna dışandan müdahalesinin iman açısından olmasa da, bilimsel gerçekler açısından izahı zor durum oluşturduğu muhakkak­tır. Bu nedenle mucize meselesinin bir yönüyle sır olarak kal­maya devam edeceğine dikkat çekilmiştir.63 Tabiat kanunlan- nın ‘asla istisnalarının olamayacağım’ söyleyen McKinnon’un itirazının arka planında da benzer probleme dikkat çekilmiş­tir. Dolayısıyla o, mucize kavrsunun, tabiat kanımlannm geçi­ci süreyle ihlali olarak nitelemek yerine ‘olayların fiilî seyrinin geçici olarak iptalini gerektiren olay’ olarak yorumlamanın daha tutarh olacağını söyler.64

Bütün bunlardan sonra biz, Kur’ân’da zikredilen ve mu­cize olarak nitelenen hadisatm, genel olarak iki kategoride ele alınabileceğini düşünüyoruz. Buna göre peygamberlere verilen mucizelerin bir kısmı risaleti ispat amacına yönelik olup fiziki yasalarla açıklanamayacak tabiatüstü olaylardır. Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’ya verilen mucizelerin bir kısmı bu gruba örnek gösterilebilir. Nitekim âsânın yılana dönüşmesi, gök­ten sofra indirilmesi, âsâyı vurup kayadan pınar çıkarılması

61 Mustafa Öztürk, Kıssaların Dili, Ankara 2006, 19-20.62 Paul Tillich, Vahiy ve Mucize', çev. Mustafa Akçay, Sakarya Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Dergisi, (8/2003), 101.63 Aydm Işık, ‘Din-Bilim İlişkisi Problemine Mucizeler Üzerinden Genel Bir

Bakış: Vahiy Nesnesinin Mucizeliği Tartışması,’ Kelâm Araştırmaları, (5/1, 2007), 91.

64 Alastair McKinnon, ‘Mucize’, çev. Mustafa Akçay, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (6/2002), 209, 210.

Page 33: ANKARA OKULU

32 Hz. Peygamber ve Mucize

veya ölülerin diriltilmesi fiziki kanunlarla izah edilemeyecek olağanüstü hadiselerdir. Kur’ân-ı Kerîm bu bağlamda Hz. Muhammed’e hiçbir mucizenin verilmediğini ısrarla vurgu­larken, onun risaleti için bir delil aranacaksa okuduğu va­hiylerin yeterli olduğuna dikkat çekmiştir.65 Buna ilaveten ‘mucize’ gibi telakki edilen bazı olaylar ise vahiyle iç içe olma­ları nedeniyle peygamberlerin bireysel anlamda yaşadıkları olağanüstülüklerden ibarettir. İkinci grup mucizeler olarak kategorize edilebilecek bu tür hadisat, risaleti ispat amacı ta­şımamakla birlikte, olayın kendisinin olağanüstü bir özellik taşıdığım söyleyebiliriz. Hz. Peygamber’in yaşadığı isrâ hadi­sesi buna örnek gösterilebilir. Dikkat edilirse bu olay, Resûl-i Ekrem’in bireysel olarak yaşadığı bir tecrübedir ve inkârda direnenlerin gözleri önünde gerçekleşmemiştir. Bunların yanı sıra Kur’ân’da ibret vesilesi olarak sunulan ve uyan amacı taşıyan kimi kıssalar veya olağanüstü hadiseler ise aslmda mucize olmayıp mucizevî içerikte sunulan tabii hadisat ka­bilinden olaylardır. Şiddetli kasırga, uğultulu deprem veya tufan gibi olaylar bu kabil örneklerdir. Fakat geleneğimizde bunların hepsi ‘mucize’ olarak isimlendirilmiştir. Ancak, yu- kanda işaret edildiği üzere böyle bir genelleme kimi durum­larda meseleyi çözümsüzlüğe sürüklemektedir.

Geleneksel anlayışta ‘mucizeler’, herhangi bir sorgulama­ya tâbi tutulmaksızın geçmişte yorumlandığı şekliyle peşinen kabul edildiği için, yapılan yorumlar izahı mümkün olmayan çelişkileri beraberinde getirmiştir. Örneğin ‘mucize’ konusu­nu ele alan bir makalede yazar, mucizeleri tartışmanın an­lamsızlığına vurgu yaptıktan sonra, mi’râc olayım ‘mucize’ olarak nitelemiş ve ardından bu örnekten hareketle görüşünü temellendirmeye çakşırken şu yorumu yapmıştır:

Hz. Peygamber’in mi’râca gidip gitmediğini tartışmak son derece

lüzum suz görünmektedir. Çünkü mi'râc ona gelmiştir ve b u bir

defaya m ahsus da olmamıştır. 53/Necm suresinin ilk pasajı (1-18

âyetler) ve 39/Zümer, 23; 15/Hicr, 87. âyetler dikkatle okunursa, göklerin ve yerin sırlarının ifşa olduğu, âdeta göklerin yere indi-

65 29. Ankebût, 50-51.

Page 34: ANKARA OKULU

Giriş 33

ği fark edilecektir. Böylesl bir anlatım yarımda Hz. Peygamber’ingöklere çıkması bile basit kalır.66

İleride de işaret edileceği üzere ‘mi’râc’ hadisesi, geleneksel yorumlarda ‘mucize’ olarak nitelendiği için, yazar bu yorum­dan hareketle tıpkı geçmiş ulemanın yaptığı gibi, başta Necm Sûresi’nin kimi âyetleri olmak üzere çeşitli âyetleri referans göstererek görüşünü temellendirmeye çalışmıştır. Oysa zik­rettiği âyetler dâhil Kur’ân’m hiçbir âyetinde mi’râc olayına ilişkin en ufak bir imadan dahi söz edilmez. Ancak, yazar Necm Sûresi’nin âyetleriyle mi’râc olayı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu sandığı için, mucize konusunu ele alırken bu örneği vermiştir. Hâlbuki referans aldığı âyetlerin uzaktan yakından mi’râc hadisesiyle bir alakası yoktur. Üstelik Necm Sûresi’nde zikredilen hadise, vahiyle ilk tanıştığı sırada, Hira Dağı yakınlarında Resûl-i Ekrem’in yaşadığı birtakım tecrü­belere dair açıklamalardır.67 Diğer bir ifadeyle söz konusu âyetler, Resûl-i Ekrem’in Cebrail’den vahiy almasından ve o sırada onu ve Sidre ağacma yansıyan birtakım güzellikleri müşahede ettiğinden bahsetmektedir. Dolayısıyla mi’râc olayı Kur’ân’la ilişkili olmadığı gibi, ‘mucize’ olarak nitelenmesi de mümkün değildir.

Bütün bu yorumlar, aslında mucize meselesinin gizemli doğasıyla mucize kavramına yüklenen anlamların ortaya çı­kardığı anlam karmaşasından beslenmektedir. Muhtemeldir ki, bir taraftan gizemli doğası diğer taraftan da kavrama yük­lenen farklı anlamlar nedeniyle net bir görüş ortaya konama- dığı için, bazı âlimler Resûl-i Ekrem’e izafe edilen mucizeler veya onun risaletinin mucizeyle ilişkisi konusunu tartışmak istememişlerdir. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerîm, Resûl-i Ekrem’in ri­saletinin mucizeyle hiçbir ilişkisinin olmadığım çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Buna rağmen bir kısım mucize id­dialarının bizzat âyetler referans gösterilerek Kur’ân’a dayan­dırılmak istenmesi şaşırtıcıdır.68

66 Namlı, 133.67 53. Necm, 6-18.68 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 126.

Page 35: ANKARA OKULU

34 Hz. Peygamber ve Mucize

Dikkat edilirse Müslümanlar, Hz. Peygamber’in bireysel olarak yaşadığı isrâ olayım bile onun en büyük mucizesi ola­rak değerlendirmişlerdir. Oysa İslâm kelâmcılara göre mucize, inkârda direnenleri aciz bırakan ve risaletlerini ispat etmeleri için Allah tarafından peygamberlere bahşedilen olağanüstü mahiyetteki olay veya fiillerdir.69 Hâlbuki isrâ hadisesi, Hz. Peygamber’in risaletini ispat etmek ve inkârda direnen müş­rikleri aciz bırakmak için onlann gözü önünde gerçekleşmiş bir olay değildir. Bu hadise onun yaşadığı bireysel bir tecrü­bedir. Dolayısıyla hadisenin kendisi olağanüstülük içermekle birlikte, Hz. Peygamber’in nübüvvetini ispata yönelik müşrik­lerin meydan okumalarını azc içinde bırakan bir muhtevada değildir.

Netice itibanyla Hz. Peygamber’e verilen/verilmeyen mu­cizeler açısından meseleye bakıldığında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Risalet ispati veya nübüvvet delili olarak ona Kur’ân’dan başka herhangi bir mucize verilmemiştir.70 Buna mukabil sınırlı da olsa, tıpkı önceki peygamberler gibi o da birtakım olağanüstülükler yaşamıştır. İsrâ hadisesi, Bedir Savaşı öncesinde içindeki korkunun giderilmesi için hafif bir uykuya daldırılarak gönlüne güven duygusunun verilmesi gibi olaylar bu kabil örnekler olarak zikredilebilir.71

Tarihsel sürece baktığımızda, sahabe veya tâbiûn dö­nemlerinde ‘mucize’ kavramının henüz kullanılmadığını görüyoruz.72 Özellikle sahabe, ne Resûl-i Ekrem’den herhangi bir mucize talep etmiş ne de gelenekte olduğu gibi onun ri­saletini mucizelerle ilişkilendirmiştir. Onlar vahyin mesajım yeterli görmüşler ve Hz. Peygamber’e gönülden inanıp bağ­landıkları için, risaletinin delili olarak vahyin haricinde bir alternatif arama gereği duymamışlardır. Diğer bir ifadeyle Al­lah Resulü’nün dostlan, onu ne olağanüstü yeteneklere sahip bir peygamber olarak görmüşler ne de risaletini mucizelerle

69 Bebek, 121-124.70 29. Ankebût, 50-51.71 8. Enfâl, 5-12.72 A. J. Wenslnck, ‘Mucize’ İA, İstanbul 1979, VIII, 444.

Page 36: ANKARA OKULU

Giriş 35

anlama/tanıma gereği duymuşlardır. Üstelik Allah Resulü de hiçbir zaman ne üstün yeteneklerinden bahsetmiş ne de ken­disini onlardan ayırmıştır. Dolayısıyla sahabenin örnek aldığı peygamber, kendisinde olağanüstü yetenekler olan ve çeşitli mucizelerin mezcedildiği insanüstü bir varlık değil, vahiyle ir­tibatı dışmda tıpkı kendileri gibi bir insandır.

Dikkat edilirse İbn İshâk (151/768) gibi erken döneme ait eserlerde veya hadîs rivayetlerinde mucize kavramı geçmez, an­cak daha sonra ‘mucize’ kategorisinde zikredilecek bazı abartılı rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerin önemli bir kısmı hadîs kitaplannda 'alâmâtü’n-nübüvve' başlığı altında toplanmıştır.73 Henüz ‘mucize’ kavramının kullanılmadığı erken döneme ait eserlerde, bu kavramın yerine tıpkı âyetlerdeki gibi dydt burhan veya hüccet gibi kelimeler kullanılmıştır. Örneğin Hz. Peygamber’in nübüvvetinin ispatına yönelik olarak telif edilen ilk eserlerden biri olan ed-Dîn ve’d-devle adlı kitapta müellif Ali b. Rabben et-Taberî (247/861), peygamberlik alametlerin­den bahsederken mucize kavramını kullanmaz. Bunun yerine dyet,74 dydt,75 âyâtu’n-nebû76 âyâtu’n-nübüvve,77 burhan78 veya hüccet79 gibi kavramları kullanmıştır.

Mucize kavramı hicri üçüncü asırdan itibaren Kur’ân’ın i’câzma yönelik eserlerin kaleme alınmasından sonra yavaş yavaş kaynaklara girmeye başlamıştır.80 İlk fetihlerden sonra Müslümanlar geniş coğrafyalara yayılıp değişik din ve kültür­lerle iç içe yaşamaya başlayınca, kimi yabancı âlimlerle giri­len teolojik tartışmalar neticesinde, Kur’ân-ı Kerîm’in metin- sel dokusuna yönelik eleştirilerle karşı karşıya gelmişlerdir. Bu tür eleştirilerin ortaya çıkması üzerine Müslüman âlimler, hem nazmı hem de muhtevası yönüyle Kur’ân-ı Kerîm’in İlahî

73 Buharı, Menâktb, 25, 27; Fedâüü’l-Kur’ân, 1.74 Ali b. Rabben et-Taberî, ed-Dîn ve’d-devle fi isbâti nübüvveti’n-nebi Mu­

hammed, thk. Adil Nüveyhiz, Beyrut 1402/1982, 98.75 Rabben et-Taberî, 65, 66. ,76 Rabben et-Taberî, 98.77 Rabben et-Taberî, 108.78 Rabben et-Taberî, 65.79 Rabben et-Taberî, 76, 80.80 Bulut, Mûcize ve Peygamber, 22.

Page 37: ANKARA OKULU

36 Hz. Peygamber ve Mucize

kaynaklı olduğunu İspatlama gayreti içine girmişlerdir. Bu süreç bir süre sonra ‘mucize’ kavramının literatüre girmesini beraberinde getirmiştir.

Aslmda Kur’ân’a yönelik eleştiriler, Hz. Peygamber ha­yrattayken başlamıştır. Örneğin Resûl-i Ekrem zamanın­da Yemen’de Zü’l-hımâr lakaplı Esvedü’l-Ansî81 (10/601), Yemâme’de Müseylimetü’l-Kezzâb (12/633), Esed oğullan kabilesinin şefi Tuleyhâ b. Huveylid (21 /642) ve Tağlibli bir kadm olan Secâh bnt. Hâris (55/675) gibi bazılan peygam­berlik iddiasıyla ortaya çıkmışlar ve Kur’ân’a nazire olarak birtakım secili sözler söylemişlerdir. Bunlara ilaveten Nadr b. Hâris ise nübüvvet iddiasmda bulunmamakla birlikte, Hz. Peygamber’in okuduğu âyetlerden daha mükemmel sözleri kendisinin söyleyebileceğini iddia etmiş ve Ninova’da bulun­duğu sırada duyduğu Rüstem ve İsfendiyar hikâyelerine ait kimi hikmetli sözleri nakletmiştir.82

Müseylime ile Tuleyhâ peygamberlik iddiasıyla ortaya çıktıklan zaman, Hz. Peygamber’i taklit etmişlerdir. Örne­ğin Müseylime, Yemâme’de kendisine bir harem alanı oluş­turmuş ve Abdullâh b. Nevvaha’yı müezzin tayin etmiştir. Hz. Peygamber’e de nübüvvetini kendisiyle paylaşırsa ona inanacağı haberini göndermiştir.83 Müseylime istediğini elde edemeyince bir dizi secili sözleri vahiy olarak sunup taraftar toplamaya çalışmıştır.84 Bu arada vaktiyle Müslüman olup

81 Esved’in taraftarları, onun bir meleğinin olduğuna ve bu meleğin kendi­sine gaipten haber getirdiğine İnanıyorlardı. Aynca Esved, şartlandırılmış eşeğine yaptırdığı bazı hareketlerle halkı etkileyip taraftar topluyordu. Bu şahıs Resûl-1 Ekrem’in vefatından birkaç gün önce bir suikast sonucu öldürülmüş ve taraftarlan dağıtılmıştır. Esved peygamberlik İddiasıyla ortaya çıkınca, vaktiyle Müslüman olup dinden dönen Amr b. Ma’dikerlb ona destek vermişti. Bu nedenle Esved onu yardımcısı olarak görevlendir­mişti. Taberî, Târihu’l-ümem ve'l-mülûk, Beyrut, t.y., III, 214-220, 268.

82 İbn İshâk, 261; İbn Hişam, I, 195, 239.83 Belâzûrî, Fûtûhu’l-Buldân (Ülkelerin Fethi), çev. Mustafa Fayda, Anka­

ra 1987, 126; Ya’kûbî, Tânhu’l-Ya'kûbû Beyrut, t.y., II, 130; Kelâ'î, el- Hılâfetü'r-râşide ve'lbutCıletü’l-Hâlide Jî hurûbi’r-rtdde, thk. A.Ğanm, Ka­hire 1979, 102.

84 Müseyllme’nin uydurduğu secili sözler için bkz. Taberî, Târih, III, 239- 245; Kelâ’î, 116.

Page 38: ANKARA OKULU

Giriş 37

İrtldat eden Recâl b. Ünfûve85 de ona şahitlik etmiştir.86 Mü­seylime, kendisine göre bir şeriat da oluşturmaya çalışmıştır. Örneğin Hz. Peygamber’in namazlarım birtakım değişiklikler yaparak taklit etmiştir. Hatta Huceyr b. Umeyr’i namazlarda kamet getirmekle görevlendirmiştir.87

Müseylime gibi Tuleyhâ da Kur’ân âyetlerini taklit ederek bir dizi secili sözler söyleyip taraftar toplamayı başarmıştır.88 Ancak, Hâlid b. Velid’le girdiği Buzaha Savaşı’nda zor du­ruma düşünce, ona destek veren Uyeyne b. Hısn söylediği secili sözlerin anlamsızlığına kanaat getirip onu yalancılıkla suçlamıştır.89

Görüldüğü üzere Kur’ân’a yönelik eleştiriler veya itiraz­lar, Resûl-i Ekrem daha hayattayken yapılmıştır. Ancak peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkanlar belli bir taraftar kit­lesi toplamışlarsa da, Kur’ân vahyini taklit ederek dile getir­dikleri secili sözler benzer bir etkiyi oluşturamamıştır. Bu sözler daha sonraki dönemlerde nakledilirken kısmen ka- rikatürize edilerek daha da abartılmış ve mezkûr şahısla­rın akıbetleriyle ilgili bir dizi komik sahneler anlatılmıştır. Özellikle Secâh’m Müseylime’ye iltihak etmesi ve aralarında yaşananların müstehcenliğe varacak nitelikte tasvirlere dö­nüşmesi söylenenleri doğrular niteliktedir.90 Dikkat edilir­se peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan Müseylime’nin adı Mesleme’dir. Ancak, onu küçük düşürmek için ismi küçült­me sıfatıyla (Meslemecik) anılmıştır. Keza Tuleyhâ’nm adı da Talhâ’dır. Benzer kaygılar nedeniyle onun adı da bu şekilde anılmıştır.

85 Recâl’in çok güzel Kur'ân okuduğundan bahsedilir. Bir İddiaya göre Hz. Peygamber, Recâl’in de İçlerinde bulunduğu bir topluluğu Kur’an okur­ken görünce onlardan birisinin cehennemlik olduğunu haber vermişti. Kelâl, 104.

86 Belâzürî, Fûtüh, 126; Taberî, Târih, m, 244; İbnü’l-Esîr, el-KûmÜ fi-tanh, nşr. J. Tomberg, Beyrut 1965-66, II, 200; Kelâl, 103-104.

87 Taberî, Târih, III, 244.88 Tuleyhâ'nm söylediği secili sözler hakkında bkz. Belâzürî, Fütûh, 139;

Taberî, Târih, IH, 229; Kelâl, 75.89 Taberî, Târih, III, 229; Kelâ’î 75.90 Taberî, Târih, III, 239, 240.

Page 39: ANKARA OKULU

38 Hz. Peygamber ve Mucize

Her ne kadar Kur’ân-ı Kerîm’e yönelik bazı eleştiriler daha Hz. Peygamber döneminde yapılıp alternatifler üretilmeye çalışılmışsa da, ciddi bir tesir oluşturmadığı için, sahabe veya tâbiûn dönemlerinde Kur’ân’ın metinsel dokusunu sa­vunmaya yönelik herhangi bir girişim başlatılmamıştır. Bir bakıma benzerini ortaya koymaları için Kur’ân-ı Kerîm’in muhaliflerine meydan okuyuşu yeterli görülmüştür. Hatırla­nacağı üzere Resûl-i Ekrem’in okuduğu vahiyleri kendisinin uydurduğunu iddia etmeleri üzerine Kur’ân, muhaliflerine şöyle seslenmiştir: ‘Şayet onlar bu iddialarında dürüst iseler, Kur’ân’m bir benzerini getirsinler de görelim.’91 Ayrıca değişik âyetlerde de benzer meydan okuma (tahaddî) örneklerini gör­mek mümkündür.92

Anlaşılan o ki, bu meydan okuma karşısında inkârcılann aciz duruma düşmeleri nedeniyle, Kur’ân-ı Kerîm’in i’câzı veya onun fesahat ve belagat yönünden eşsiz bir kitap oldu­ğunu ispatlama gereği duyulmamıştır. Ancak, ilerleyen za­man içerisinde kadîm Yahudi ve Hıristiyan kültürünün İslâm dünyasına katılması ve Müslümanların bu kültürlerle iç içe yaşamaya başlamalarından sonra, birtakım yeni sorunlar veya itirazlarla karşılaşılmıştır. Örneğin Abbâsîler döneminde başlayan tercüme faaliyetleri, gayr-i müslim din adamlarıy­la yapılan teolojik tartışmalar93 ve onlann Kur’ân’m metnine yönelik eleştirileri, kimi ilhadi akımların ortaya çıkması ve bunların olumsuz etkileri gibi nedenler, Müslüman âlimleri harekete geçirmiş ve Kur’ân-ı Kerîm’in ilahı kaynaklı olduğu­nu ortaya koyabilmek için bir hayli çaba sarf etmişlerdir.

Müslüman âlimler, bir taraftan Kur’ân’m benzerini ortaya koymalan için müşriklere meydan okuyan âyetleri referans gösterirlerken, diğer taraftan da geçmişte benzer itirazları ya­panların içine düştükleri acziyete dikkat çekmişlerdir. Bu gay­retin bir ileri adımı olarak içerdiği haberler yönüyle Kur’ân’m

91 52. Tûr, 33-34.92 2. Bakara, 23-24; 17. İsrâ, 88; 28. Kasas, 49-50.93 Bu konuda geniş bilgi için bkz. David Thomas, The Mi’râcles of Jesus İn

Early Islamic Polemlc', Anvil, (vol; 6, No: 1, 1989) 26-30. www.bibllcalstu- dles.org.uk/pdf/anvll/6- l_thomas.pdf

Page 40: ANKARA OKULU

Giriş 39

mucizevî bir özellik taşıdığına yönelik görüşler dillendirilmiş ve bu görüşler yavaş yavaş İ ’câzu’l-Kur’ân adı altında müsta­kil eserlerin kaleme alınmasına kadar uzanmıştır.

Kur’ân’ın i’câzma yönelik ilk eserler, ünlü Mutezilî âlim Vâsıl b. Atâ94 (131/748) ve günümüze kadar ulaşan İbn Ziyâd el-Ferrâ’nın95 (207/822) Me’ani’l-Kur’ân adlı eseridir. Zikre­dilen eser türlerinden de anlaşılacağı üzere, Mutezilî âlimler, Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî yönünü mâna üzerinden ispatlama çabası içine girmişler ve tezlerini Kur’ân’ın içerdiği gaybî ha­berleri referans göstererek temellendirmeye çalışmışlardır.96 Onların bu tezine karşılık Ehl-i Sünnet ekolünü benimseyen ulema ise anti tezler üretme gereği duymuş ve böylece iki ekol arasında lafız veya mâna ya da her ikisi yönüyle Kur’ân-ı Kerîm’in i’câzı meselesi yoğun olarak tartışılmıştır.97

Vâsıl b. Atâ ve Ferrâ’mn yanı sıra Ebû Ubeyd b. Ma’mer b. Müsennâ Me’câzü’l-Kur’ân adlı bir eser telif etmiştir. Mü­teakiben ünlü dilci ve Mutezilî kelâmcı Câhız (255-869) ve Ebû'l-Hasen el-Eş’ârî (324/946) gibi âlimler, Kur’ân’m i’câzım üslup ve muhteva yönüyle savunmuşlardır. Câhız’ın kaleme aldığı Nazmu’l-Kur'ân adlı eser, Kur’ân’m i’câzını konu edi­nen müstakil kitapların en önemlilerinden birisidir. Bir ta­raftan bu tür eserler kaleme alınırken diğer taraftan da İslâm kelâmcılan nübüvvet ve mucize konusunu tartışmaya açmış­

94 Vâsıl b. Atâ'mn Meani’l-Kur’ön adlı eserinden bahsedilir. Ancak eser gü­nümüze kadar ulaşmamıştır. Bkz. Kemal Işık, ‘Mu’tezile’nin İlk Kurucusu Vâsıl b. Atâ ve Büyük Günah Meselesi’, Ankara Üniversitesi ilahiyat Fa­kültesi Dergisi, (cilt: XXIV, 1981), 342, (337-357).

95 Rivayete göre Abbâsî Halifesi el-Me’mûn’un vezirlerinden Haşan b. Sehl’in meclisine devam eden nahivci Ömer b. Bukeyr, Kur'ân-ı Kerim'in metni­ne dair sorulan sorulara cevap veremeyince, İbnü’l-Ferrâ’ya bir mektup yazıp bu konuda bir kitap yazmasını istemesi üzerine bu eseri kaleme almıştır. Onun yazdığı eser günümüze kadar gelen meani’l-kur’ân türü eserlerin en ilklerinden birisi olması nedeniyle ayn bir öneme sahiptir. İbn Ziyâd el-Ferrâ ve eseri hakkında geniş bilgi için bkz. Ali Bulut, ‘el- Ferrâ'nm Meâni’l-Kur’ân’ında Kullandığı Küfe Dil Okulu’na Ait Terimler’, OMUİFD, (sayı: 14-15, 2003), 326, (323-340).

96 Hüseyin Aydm, ‘Meydan Okumaları Bakımından Kur'an Mucizesi,’ Kelâm Araştırmaları, (8/1, 2010), 49.

97 Mustafa Öztürk, Kur’ân Dili ve Retoriği, Ankara 2002, 154.

Page 41: ANKARA OKULU

40 Hz. Peygamber ve Mucize

lardır. Hatta mucize meselesi, felsefecilerle98 kelâmcılan karşı karşıya getirmiştir. Bâkıllânî (403/1913),99 Kadı Abdulcebbâr (415/1025),100 Beyhâkî (458/1066)101 ve Cürcânî (471/1078- 79) gibi birçok kelâmcı veya dil âlimi, gerek belagat ve fesahat yönüyle gerekse muhtevası yönüyle Kur'ân-ı Kerîm’in İlahî kaynaklı olduğunu ve mucizevî bir özellik taşıdığım ısrarla savunmuşlardır.

Kur’ân’m dilbilim veya söz dizimi yönüyle mucizevî bir özellik taşıdığı görüşleri, aynı zamanda Arap diline ait önemli eserlerin telif edilmesini de beraberinde getirmiştir. Örneğin ünlü dil âlimi Cürcânî, Delâilu’l-i’câz adlı eserinde Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî yönünü dil bilgisel açıdan savunurken aynı zamanda Arap dilinin önemli eserlerinden birisini de kaleme almıştır. O, Kur’ân’m i’câzı konusunu işlerken kimi zaman Arapçanın gramer kaidelerinden kimi zaman ise Arap şiirin­den örnekler vererek bu konuda önemli bir otorite olmuştur.102

İ ’câzu’l-Kur’ân konusu, saikanda ismi geçen âlimlerle sı­nırlı kalmamıştır. Onlardan sonra da birçok âlim tarafından bu konuyla ilgili çok sayıda eser telif edilmiştir.103 Bu eserler arasında Kur’ân-ı Kerîm’in gerek mâna gerekse dil ve üslup yönünden mucize olduğuna dair görüşlere rastlandığı gibi,

98 İslâm filozoflarının nübüvvet ve mucize hakkındaki görüşleri İçin bkz. İsmail Erdoğan, ‘İslâm Filozoflarına Göre Nübüvvet ve Mucize’, Fırat Üni­versitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (sayı: I, 1996), 434-449.

99 Bâkıllânî, t'câzu’l-Kur'ân adlı eserini kaleme alış nedeninden bahseder­ken, tıpkı Hz. Peygamber zamanında Mekkeli müşriklerin Kur’ân'a yö­nelik eleştirileri gibi, daha sonra da benzer eleştirilerin dillendirildiğini ve bu eleştirilere cevap vermek İçin birtakım eserlerin telif edildiğini ama bunların yetersiz kaldığım söylemiş ve bu nedenle kendisinin mezkûr eseri yazma gereği duyduğunu belirtmiştir. Bâkıllânî, İ'câzuTKur'ân, Beyrut 1988, 20-21.

100 Kadı Abdulcebbâr b. Ahmed el-Medânî, Teşbihi delâüu’n-nübüvve, thk. Abdülkerim Osman, Beyrut 1966/1386,1, 5 vd.

101 Beyhâkî, Delâilu’n-nübüvve, thk. Abdurrahman M. Osman. Kahire 1969/1386.

102 Cürcânî, DelâilüTi’câz; söz dizimi ve anlambilimi, çev. Osman Güman, Uterayay., İstanbul 2008, 20-30.

103 İ’câzü’l-Kur’ân hakkında geniş bilgi İçin bkz. Öztürk, Kur’ân Dili ve Retori­ği, 151-172; Yusuf Şevki Yavuz, Tcâzüî-Kur’ân', DİA, İstanbul 2000, XXI, 403-406.

Page 42: ANKARA OKULU

Giriş 41

nazmı ya da rakamsal değerler yönüyle de mucize olduğuna ilişkin eserler kaleme alınmıştır. Hatta bu tür görüşlerin ör­neklerini yakın dönemlerde neşredilen eserlerde de görmek mümkündür. Örneğin başta on dokuz rakamı olmak üzere Kur’ân’daki birtakım sayısal değerlerin mucizevî özellik taşı­dığına dair görüşler yüksek sesle dillendirilmiştir. Bu görü­şü savunanlardan Reşat Halife sûreler, âyetler ve âyetlerde geçen kelimelerdeki rakamsal değerlerin Kur’ân’m mucizevî yönüne işaret ettiğini ve bunun somut bir mucize olduğunu ısrarla savunmuştur. Aynı görüşleri benimseyen Edip Yük­sel, Kur’ân’daki rakamsal değerleri ‘matematiksel mucize’ olarak nitelemiş ve bu konuya kesinlikle inandığım özellikle vurgulamıştır.104

Yine sayısal değerlerden hareketle Kur’ân’m mucizevî yö­nüne dikkat çekenler de oluştur.105 Hatta bu tür çabalar, bazen işi sulandırma boyutuna vardıran yorumlara kadar ulaşmıştır. Örneğin bir makalede yazar, Kur’ân-ı Kerîm’in nazmının i’câzı meselesini kimya bilimiyle açıklamaya çalış­mıştır. Nitekim yazar elmas ve grafitin kimyasal özelliklerine dair bazı değerler verip grafitin 1600 derecede suni elmasa dönüşebildiğini dile getirerek buradan hareketle Kur’ân’m i’câz oluşunu ispatlama gayreti içine girmiştir.106

Hiç kuşku yok ki Kur’ân-ı Kerîm, ilk muhatap kitlesi olan Arapların karşısına birtakım rakamsal değerlerle çıkıp onlara mesajmı ulaştırmak gibi bir kaygı gütmemiştir. O, kimi za­man dış dünyaya ait somut örneklere gönderme yaparken107 kimi zaman ise geçmiş kavimlere ait kıssalar anlatarak on­ların ilgisini çekmeyi hedeflemiştir. Bu yolla muhataplarının akıl ve idraklerine seslenerek onlan ikna etmeyi amaçlamış­tır. Nitekim Resûl-i Ekrem’den sonraki dönemde halifeler

104 Reşad Halife-Edip Yüksel, Kur'ân Görülen Mucize, Timaş, İstanbul 1985,12.

105 Ahmet Başaran, Kur’ân- 1 Kerim Mucizeleri, Düşünce Yayınlan, İstanbul2004, 183-204; Halûk Nurbaki, Kur'ân Mucizeleri, İstanbul 1986, 23-26.

106 Necdet Çağıl, ‘Klasik Anlayışla Bilimsel Bulguların Kesiştiği NoktadaKur’ân Nazmı’, EKEV Akademi Dergisi, (VI/11, Bahar 2002), 72-73.

107 35. Fâtır, 27-28.

Page 43: ANKARA OKULU

42 Hz. Peygamber ve Mucize

veya Müslümanlar Kur’ân’ı, fesahat veya belagat yönüyle an­lama çabası içine girmeyip karşılaştıkları siyasî, sosyal veya fıkhı problemler için referans kaynağı olarak görmüşlerdir.108

Haddizatında vahyin kendisi de Hz. Muhammed’in risa­letini mucizelerle desteklemek yerine, akü ön plana çıkarıp içerdiği mesaja dikkat çekmiş ve şayet inanmıyorlarsa benze­rini ortaya koymaları için muhaliflerine meydan okumuştur. Ancak, Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî yönüne dair görüşler veya eserlerin ortaya çıkmasından sonra, onun her düzeydeki mu­hataba hitap eden bir anlatım zenginliğine, üslup ve muhteva yönünden eşsiz olduğuna dikkat çeken kimi otoriteler, nazil olduğu dönemde Araplar arasında belagat ve fesahatin üst düzeyde olduğuna vurgu yaparak bu yönüyle mucizevî özellik taşıdığını savunmuşlardır.109 Aynca geçmiş ve geleceğe yöne­lik verdiği gaybî haberler, kimi bilimsel gerçekliklere işaret eden âyetlerin bulunması gibi hususlar, Kur’ân’m İlahî kay­naklı ve mucizevî özelliğe sahip olduğuna dair müstakil çalış­malar yapılmıştır.110 Ancak Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî yönü, çalışmamızın sınırlan dışında kaldığından biz sadece onun bu özelliğinin hangi bağlamda ele alındığına dikkat çekmeyi kâfi görmekteyiz.

Klasik kelâmcılar, nübüvvet veya nübüvvetin delille­ri konusunu ele alınıp tartışırken, nadiren de olsa muci­ze kavramı yavaş yavaş kaynaklara girmeye başlamıştır. Örneğin Eş’ârî’nin (324/936) Makâlâtü'l-İslâmiyyin adk eserinde mucize kavramının çoğulu olarak mucizât terimi

108 Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanlar siyasî, sosyal, fikhî veya genel teşri konularında Kur’ân-ı Kerim’i referans olarak kullanırken, onun belagat veya fesahat yönüyle mucizevî özellik taşıdığına dair bir konu gündeme gelmemiştir. Bu dönemde Kur’ân, ortaya çıkan sorunlar karşısında referans kaynağı olarak görülmüş ve onun i'câzına yönelik herhangi bir gayret güdülmemiştir. Erken dönem olaylarında Kur'ân-ı Kerîm’in refemas alınması hakkında harika tespit ve değerlendirmeler için bkz. Kenan Ayar, Dört Halîfe Dönemi Siyasî Olaylarında Kur’ân’m Rolü, Etüt, Samsun 2011.

109 Muhammed Mütevelli Şa’râvî, Kur’an Mucizesi, çev. Sait Şimşek, Sera Yayınlan, Konya 1993, 14, 51, 191-195.

110 Faruk Yılmaz, Kur’an Mucizesi, Furkan Yayınlan, İstanbul 1983, 52 vd.

Page 44: ANKARA OKULU

Giriş 43

kullanılmıştır.111 Keza nübüvvetin ispatı konusunu ele alan Mâturîdî (333/944) de, el-âyâtü’l-mu’cizât112 kavramını kul­lanmıştır. Bu eserde aynca mucizenin karşılığı olarak âyet,113 âyât,114 âyetü’r-resûl,115 âyâtü’r-rusûl116 edille,117 edilletü’r- resûl,118 burhan,119 berâhîn,120 berâhînu'r-resûl,121 berâhîmu’l- ’akliyye,122 sıhhatü’n-nübüvve,123 hüccet,124 hucec,125 ihticâc126 gibi kavranılan görebilmek mümkündür. Dikkat edilir­se üçüncü asnn ortalanna doğru kaleme alman eserlerde mucize kavramı henüz yaygın olarak kullanılmayıp bunun yerine daha çok Kur’ân’da geçen kavramlar kullanılmış­tır. Keza risaletin delilleri olarak değerlendirilen rivayetler, isbdtu’r-risâle127 veya isbâtu’n-nübüvve128 gibi başlıklar al­tında toplanmıştır. Zamanla mucize konusu sıkça tartışılan bir mesele hâline dönüşünce, bu kavram ıstılahi anlamda kullanılmaya başlanmış ve giderek yaygınlık kazanmıştır. Böylece geçmişte Hz. Peygamber’in risaletinin delilleri olarak sunulan birtakım abartılı hikâyeler veya peygamber kıssala­rı, bu sefer onun mucizeleri olarak nitelenmiş ve bu içerikte sunulmuştur.

İslâmî gelenekte ‘mucize’ meselesi daha çok kelâmcılar ta­rafından ele alınıp tartışıldığı için, konuyla ilgili kavram veya

111 Eş’ârî, Makâlâtû’l-îslâmtyyüı ve ihtüâfl’l-Mûsâllîn, nşr. Helmut Ritter, Wl- esbaden 1980, 50, 438, 439.

112 Mâturîdî, Kitâbü't-tevhîd, nşr. Fethullah Huleyf, İstanbul 1979, 186.113 Mâturîdî, 184.114 Mâturîdî, 176, 184, 186, 187, 189, 190, 191, 198, 199, 202, 203, 208,

209, 210.115 Mâturîdî, 189.116 Mâturîdî. 176, 188.117 Mâturîdî, 177, 179, 185, 186, 195, 204, 208.118 Mâturîdî, 187.119 Mâturîdî, 185, 187, 199.120 Mâturîdî, 199, 210.121 Mâturîdî, 198.122 Mâturîdî, 209.123 Mâturîdî. 187.124 Mâturîdî, 187.125 Mâturîdî, 199, 200.126 Mâturîdî, 207.127 Mâturîdî, 176-193.128 Mâturîdî, 202-210.

Page 45: ANKARA OKULU

44 Hz. Peygamber ve Mucize

literatür de büyük oranda onlann konuyu ele alış biçimleri­ne göre şekillenmiştir. Nitekim mucizeyle ilgili yapılan tanım veya tasnifler bunun tipik örneğidir. Kelâmcılann tasnifine göre mucizeler, genelde hissî, haberi ve aklî olmak üzere üç kategoriye aynlmıştır. Daha sonra yapılan yorumlar veya ça­lışmalar da genelde bu kategorik aynmlara göre şekillenmiş­tir. Hatta aşağıda işaret edileceği üzere, tasnife tâbi tutulan herhangi bir başlık altındaki olay, bir başka mucize türüne de örnek gösterilebilmiştir.129 Dolayısıyla yapılan tasnifatta bir tutarlılık yoktur.

Kelâmcılann tasnifatına göre hissi mucize kategorisinde zikredilen mucizeler, aynı zamanda ‘kevnî mucizeler’ olarak da isimlendirilmiştir. Geçmiş peygamberlere ait mucizeler, genelde bu başlık altında zikredilmiş, ancak hissî mucize kategorisinde içerik olarak birbirlerinden çok farklı olaylara yer verilmiştir. Örneğin Hz. Salih’in devesi,130 Hz. Mûsâ’mn âsâsınm yılana dönüşmesi,131 parıltılı eli,132 âsâsıyla kaya­dan su çıkarması,133 kavminin üzerinin bulutla gölgelenme­si, gökten kudret helvası ve bıldırcın etinin indirilmesi134 gibi hadiseler, bu kapsamdaki mucizeler olarak zikredilmiştir. Keza Hz. İsâ’nın beşikteyken konuşması, çamurdan yaptığı kuş figürünü üfleyip uçurması, kör ve cüzamlı hastalan iyi­leştirmesi, ölüleri ayağa kaldırması, alaca hastalığını tedavi etmesi, insanların evlerinde ne yiyip ne biriktirdiklerini haber vermesi,135 havarilerine gökten yiyecek dolu bir sofra indir­mesi136 de bu kabil örneklerdendir. Bunlara ilaveten Nemrut tarafından ateşe atılan Hz. İbrahim’in yanmaması,137 Hz. Nûh

129 Bulut, Mûcize ve Peygamber, 56 vd.; Bebek, 125-127.130 7. A’râf, 73; 11. Hûd, 64-67; 26. Şuarâ, 155; 91. Şems, 13-15.131 7. A’râf, 107, 117; 20. Tâhâ, 20-21, 65-70; 26. Şuarâ, 12; 27. Nemi, 10;

28. Kasas, 31.132 7. A'râf, 108: 20. Tâhâ, 22-23; 26. Şuarâ, 33; 27. Nemi, 12; 28. Kasas, 32.133 2. Bakara, 60; 7. A’râf, 160.134 2. Bakara, 57; 7. A’râf, 160.135 3. Âlu İmrân, 49; 5. Mâide, 110.136 5. Mâide, 112-114.137 21. Enbiyâ, 68-69; 29. Ankebût, 24; 37. Saifât, 97-98.

Page 46: ANKARA OKULU

Giriş 45

kavminim tufanla,138 Âd,139 Semûd140 ve Lût141 kavimlerinin korkunç bir ses ve sarsıntıyla helâk edilmeleri, Medyen ve Eyke halkının helaki,142 Firavun ve taraftarlarının suda bo­ğulmaları143 gibi olaylar da bu grupta zikredilen mucizelerdir.

Görüldüğü üzere bir taraftan Âd, Semûd, Lût veya diğer kavimlerin helâki, bir taraftan Hz. İbrahim’in ateşte yanma­ması gibi hadiseler hissî mucize grubundan sayılırken, bun­ların yanı sıra risaletini ispat amacıyla Hz. Mûsâ’ya verilen âsânın yılan olması, parıltılı el ya da Hz. İsâ’nın beşikteyken konuşması gibi hadiseler de bu kategoride değerlendirilmiş­tir. Kelâmcılann tasnifatı mutlak olmadığı gibi, yapılan ay­rımlar da bu meseleyi anlaşılır kılmaktan öte âdeta daha karmaşık hâle getirmiş ve birçok mucize türü üretilmiştir. Örneğin azap mucizesi, hidayet mucizesi, helâk mucizesi gibi ilginç türedi mucize kategorilerinden bahsedilerek âdeta mucize enflasyonu ortaya çıkmıştır. Oysa yapılan yorumla­rın hiçbirisi, Resûl-i Ekrem’in bu tür mucizelerinin olduğunu doğrulayacak nitelikte değildir. Dolayısıyla söz konusu tas­nifler, Hz. Peygamber’in de geçmiş peygamberler gibi mucize-

138 7. A’râf. 59-64; 10. Yûnus. 71-73; 11. Hûd, 25-49; 17. İsrâ, 17; 21. Enbiyâ, 76-77; 23. Mü’minûn, 23-34; 25. Furkân, 37; 26. Şuarâ, 105- 122: 29. Ankebût, 14-15; 37. Sâffât, 75-82; 40. Mü’mln, 5-6; 54. Kamer, 9-16; 71. Nûh, 1-28; aynca bkz. 9. Tevbe, 70; 14. İbrahim, 9; 50. Kehf, 12; 51. Zâriyât, 46; 53. Necm, 52.

139 7. A’râf, 65-72; 11. Hûd, 53, 50-60; 25. Furkân, 38-39; 26. Şuarâ, 123- 139; 29. ‘Ankebût, 38; 41. Fussilet, 13-16; 51. Zâriyât, 41-42; 53. Necm, 50; 54. Kamer, 18-22; 69. Hâkka, 4-8; 89. Fecr, 6-8.

140 7. A’râf, 73-79; 9. Tevbe, 70; 11. Hûd, 61-68; 14. İbrahim, 9; 17. İsrâ, 59; 22. Hac, 42; 25. Furkân, 38; 26. Şuarâ, 141-158; 27. Nemi, 45-53; 29. Ankebût, 38; 40. Mü’min, 31; 50. Kâf, 12; 51. Zâriyât,43-45; 53. Necm, 51; 54. Kamer, 23-31; 69. Hakka, 4-5; 91. Şems, 11-15.

141 7. A’râf, 80-84; 11. Hûd, 77-83; 15. Hicr, 59-77; 21. Enbiyâ, 74-75: 22. Hac, 43; 26. Şuarâ, 160-175; 27. Nemi, 54-48; 29. Ankebût, 26-35; 37. Sâffât, 133-138; 50. Kâf, 13; 51. Zâriyât, 32-37; 54. Kamer, 33-40.

142 7. A’râf, 85-93; 11. Hûd, 84-95; 15. Hicr, 78-79; 22. Hac, 44; 26. Şuarâ, 176-191; 29. Ankebût, 36-37; 38. Sad, 13-14; 50. Kâf, 14.

143 2. Bakara, 49-50; 3. Âlu İmrân, 11; 7. A’râf, 103-155; 8. Enfâl, 52-54; 10. Yûnus, 75-92; 11. Hûd, 96-98; 17. İsrâ, 101-103; 20. Tâhâ, 9-97; 23. Mü’minûn, 45-48; 26. Şuarâ, 10-66; 27. Nemi, 12-14; 28. Kasas, 3-51; 38. Sâd, 12-14; 40. Mü’min, 23-46; 43. Zuhrûf, 46-56; 44. Duhân, 17- 33; 50. Kâf, 14; 51. Zâriyât, 38-40; 54. Kamer, 41-42; 69. Hâkka, 9; 73. Müzemmil, 15-16; 79. Nâzi’ât, 15-25; 89. Fecr, 10-13.

Page 47: ANKARA OKULU

46 Hz. Peygamber ve Mucize

lertnln olduğunu ispata yönelik beyhude gayretlerden başka bir anlam ifade etmemektedir. Ancak klasik dönemde yapılan bu tasnifler veya zorlama yorumlar daha sonraki dönemlerde de etkili olmuş, hatta bu etki akademik araştırmalara bile yansımıştır.144

‘Haberi mucize’ olarak tasnif edilen ikinci gruptaki mucize kategorisinde Kur’ân’da zikredilen gayba veya geleceğe dair haberler zikredilmiştir. Âyetlerde işaret edilen hususlara bağlı olarak Hz. Peygamber’in bazı haberi mucizelerinin olduğu id­dialan dillendirilmiştir. Örneğin, Rumlann (Bizans) yakın bir zamanda Sâsânîleri yeneceği haberinin verilmesi,145 Resûl-i Ekrem’in ‘haberi mucizesi’ olarak nitelenmiştir. Oysa haberin kaynağı peygamber değil, bizzat vahyin kendisidir. Dolayısıy­la mezkûr haberi Hz. Peygamber’in mucizesi olarak nitelemek bize göre gereksiz ve zorlatma bir yorumdur. Ancak, Resûl-i Ekrem’e mucize payesi çıkarabilmek için, bu tür yorumla­rın daha ilginçlerini görebilmek mümkündür. Nitekim bu tür mucize iddiası gündeme getirildikten sonra Hz. Peygamber’in gaybı bildiği veya gelecekte vuku bulacak olayları önceden haber verdiğine dair bir dizi iddia dillendirilmiştir.146 Oysa Kur’ân-ı Kerîm gaybın veya gelecekte vuku bulacak olayların bilgisinin sadece ve sadece Allah’a ait olduğunu çok açık bir biçimde vurgulamaktadır.147 Bu konu aynca tartışılması ge­rektiğinden, biz sadece mucize konusunda yapılan kategorik ayınma işaret etmekle yetineceğiz.

Mucizeler kategorisinin üçüncü grubunu ‘aklî mucize’ tas­nifi oluşturmaktadır. Bu grup içerisinde Kur’ân-ı Kerîm’de akla ve düşünmeye vurgu yapan âyetlerden örnekler verilir. Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerîm gerek dış dünyaya ait gerekse inkârda direnen geçmiş kavimlerin kötü akıbetlerine dair bir­çok örneğe yer verir ve bu yolla muhataplarının hakikate ulaş­

144 Bulut, Mûcize ve Peygamber, 56 vd.145 30. Rûm. 1-4.146 Abdullah Aydm, üâht Nurlar; İslâm Düşüncesi, Ahlâkı ve Peygamberimizin

Mucizeleri; İmam-ı Gazali'nin Eserlerinden Seçmeler, İstanbul 1967, 152- 54.

147 6. En’âm, 59.

Page 48: ANKARA OKULU

Giriş 47

malarını hedefler. Aynca peygamberlerin tevhid mücadelesi, onlann ahlâkî erdemleri ve dürüstlüklerine dair hatırlatma­larda bulunarak Hz. Peygamber’in örnekliğine vurgu yapar. Özellikle inkârda direnen geçmiş kavimlerin başlarına gelen felaketlerden haber vererek çeşitli uyanlar yapar ve bu yolla muhataplarını düşünmeye, ibret almaya ve akıl yoluyla haki­kate ulaşmaya çağırır. Kur’ân’da yer alan bu tür âyetlerden hareketle Hz. Peygamber’in ‘aklî mucizelerinin’ olduğuna dair bazı yorumlar yapılmıştır. Hatta bu kategori içerisinde aynca hidayet, yardım, intikam ve helâk mucizeleri gibi alt başlıklar bile oluşturulmuştur.148

‘Aklî mucizeler’ içerisinde Kur’ân-ı Kerîm’in ‘hidayet mu­cizesi’ olduğundan bahsedilmiş ve âdeta bu durum Resûl-i Ekrem’in maharetiyle gerçekleşmiş bir mucize gibi sunul­muştur. Örneğin Kur’ân’m her çağa hitap eden dinamik ya­pısı ve evrensel nitelik taşıması, Resûl-i Ekrem’in mucizesi olarak yorumlanmıştır.149 Yine Kur’ân-ı Kerîm’in benzerinin ortaya konamayacağına dair meydan okumasından150 hare­ketle inanmayanlann hidayetine vesile olduğu şeklinde yo­rumlar yapılmış ve bu durum Resûl-i Ekrem’in hidayet mu­cizesi olarak sunulmuştur. Oysa bu durum zaten Kur’ân’m mucize oluşuyla alakalı bir özelliğidir. Dolayısıyla bu özelliği­nin aynca Resûl-i Ekrem’in maharetiyle gerçekleşen mucize olarak sunulması, mucizeler silsilesine yeni mucize türleri ilave etmekten ya da geçmişte dillendirilen mucize iddiasını yeniden gündeme getirmekten başka bir şey değildir.

Hidayet mucizesinin yanı sıra, aklî mucize kategorisinde yardım, intikam ve helâk mucizeleri gibi türedi mucize ka­tegorilerinden bahsedilirken hissî mucize kategorisinde su­nulan hadiseler, bunlara örnek olarak gösterilmiştir. Nitekim Hz. Mûsâ’nm âsâsmın yılan olması veya âsâsıyla kayadan

148 Bulut, Mucize ve Peygamber, 60-67.149 Halil İbrahim Bulut, ‘Hz. Peygamber’in Hidayet Mucizesinin Evrensel

Boyutu', Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu (20-22 Nisan2007), İslâmî İlimler Dergisi Yayınlan, Çorum 2007, 125-135.

150 2. Bakara, 23-24.

Page 49: ANKARA OKULU

48 Hz. Peygamber ve Mucize

su çıkarması,151 sıcaktan bunalan kavminin üzerinin bu­lutla gölgelenmesi, gökten kudret helvası ve bıldırcın etinin indirilmesi,152 keza havarilerin isteği üzerine Hz. İsâ’nın gök­ten sofra indirmesi153 yardım mucizesi olarak nitelenmiştir. Oysa bu sayılanlar, aynı zamanda hissî mucize olarak da ni­telendirilmiştir. Bunlara ilaveten Hz. Eyyûb,154 Hz. Yûnus,155 Hz. Zekeriyyâ156 ve Hz. Yakûb157 gibi peygamberlerin çeşitli sıkıntılarının giderilmesine yönelik yardımlar da yine ‘yar- dım mucizesi’ kategorisinde zikredilmiştir. Bu tür örnekler verildikten sonra, konu Hz. Peygamber’e getirilmiş ve onun katıldığı savaşlarda ilahî yardım yapılarak Yüce Allah'ın ta­rihsel olaylara doğrudan müdahale ettiğine dair yorumlar yapılmıştır.158

Mucize hakkında yapılan kategorik ayırım içerisinde en dikkat çekici tasniflerden birisi helak veya azap mucizesi kapsamına sokulan olaylar ve bu bağlamda yapılan yorum­lardır. Yukanda hissî mucizeler kategorisinde zikredilen Hz. Nûh kavminim tufanla,159 Âd,160 Semûd161 ve Lût162 kavimle-

151 2. Bakara, 60; 7. A’râf, 160.152 2. Bakara, 57; 7. A’râf, 160.153 5. Mâide, 112-114.154 21. Enbiyâ, 83-84.155 21. Enbiyâ, 88; 37. Saffât, 139-142.156 21. Enbiyâ, 89.157 12. Yûsuf, 94, 96.158 Hz. Peygamber’tn savaşlarındaki İlahî yardımın mahiyet veya muhtevası

hakkında geniş bilgi İçin bkz. İsrafil Balcı, ‘Hz. Peygamber’ln Savaşların­da İlahi Yardım’, OMUFİD, (sayı: 29/2010), s. 81-134.

159 7. A’râf, 59-64; 10. Yûnus, 71-73; 11. Hûd, 25-49; 17. İsrâ, 17; 21. Enbiyâ, 76-77; 23. Mü’mlnûn, 23-34; 25. Furkân, 37; 26. Şuarâ, 105- 122; 29. Ankebût, 14-15; 37. Saffât, 75-82; 40. Mü’min, 5-6; 54. Kamer, 9-16; 71. Nûh, 1-28; aynca bkz. 9. Tevbe, 70; 14. İbrahim, 9; 50. Kehf, 12; 51. Zâriyât, 46; 53. Necm, 52.

160 7. A’râf, 65-72; 11. Hûd, 53, 50-60; 25. Furkân, 38-39; 26. Şuarâ, 123- 139; 29. ‘Ankebût, 38; 41. Fussilet, 13-16; 51. Zâriyât, 41-42; 53. Necm, 50; 54. Kamer, 18-22; 69. Hâkka, 4-8; 89. Fecr, 6-8.

161 7. A ’râf, 73-79; 9. Tevbe, 70; 11. Hûd, 61-68; 14. İbrahim, 9; 17. İsrâ, 59; 22. Hac, 42; 25. Furkân, 38; 26. Şuarâ, 141-158; 27. Nemi, 45-53; 29. Ankebût, 38; 40. Mü’min, 31; 50. Kâf, 12; 51. Zâriyât,43-45; 53. Necm, 51; 54. Kamer, 23-31; 69. Hakka, 4-5; 91. Şems, 11-15.

162 7. A’râf, 80-84; 11. Hûd, 77-83; 15. Hlcr, 59-77; 21. Enbiyâ, 74-75; 22. Hac, 43; 26. Şuarâ, 160-175; 27. Nemi, 54-48; 29. Ankebût, 26-35; 37. Saffât, 133-138; 50. Kâf, 13; 51. Zâriyât, 32-37; 54. Kamer, 33-40.

Page 50: ANKARA OKULU

Giriş 49

rinin şiddetli depremle, Firavun ve taraftarlarının suda bo­ğularak163 helâk edilmeleri, ikinci bir tasnife göre azap veya helâk mucizesi olarak nitelenmiştir. Keza Medyen ve Eyke halkının helâki164 de yine bu kapsamda değerlendirilen mu­cizelerdendir.

Neticede itibarıyla Kur’ân'm haber verdiği farklı konular­la ilgili bazı olağanüstü hadiseler veya kimi peygamberlerin risaletlerinin delili olarak zikredilen mucizelerin hepsi aynı kavramla izah edilmiştir. Geçmişte yapılan bu tür tasnifle­re bakıldığında ‘mucize’ kavramına net bir anlam yüklenme­diğini söyleyebiliriz. Biz geçmişte yapılan mucize tasnifatma takılmamaksızm meseleye baktığımızdan, öncelikli olarak bu kavramın Kur’ân’daki kullanımım tespit etmeye çalıştık. Ardından klasik dönemde mezkûr kavrama nasıl bir anlam yüklendiğini ve Resûl-i Ekrem’in mucizeleri olarak sunulan olayların vahye göre konumunu veya bu kavramla ifade edilip edilemeyeceğini gözler önüne sermeye çalıştık.

Görebildiğimiz kadarıyla Kur’ân-ı Kerîm, âyet kelimesiyle ifade edilen ‘mucize’ kavramına standart bir anlam yükleme- mişür. Kabaca söylemek gerekirse bu kavram iki kategoride ele alınabilir. Örneğin yukarıda da işaret edildiği üzere Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’ya bazı mucizelerin verildiğinden bahsedil­mektedir. Âsânın yılan olması, parıltılı el, gökten sofra indi­rilmesi, kuş maketini uçurma veya âsâyı kayaya vurup pı­nar çıkarma gibi olağanüstü hadiseler bu gruptaki mucizeler olarak tanımlanabilir. Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed’e bu bağlamda herhangi bir mucize verilmediğini özellikle vurgular ve onun peygamberliğinden şüphe eden müşriklere okuduğu

163 2. Bakara, 49-50; 3. Âlu İmrân, 11; 7. A’râf, 103-155; 8. Enfâl, 52-54; 10. Yûnus, 75-92; 11. Hûd, 96-98; 17. İsrâ, 101-103; 20. Tâhâ, 9-97; 23. Mü’minûn, 45-48; 26. Şuarâ, 10-66; 27. Nemi, 12-14; 28. Kasas, 3-51; 38. Sâd, 12-14; 40. Mü’min. 23-46; 43. Zuhrûf, 46-56; 44. Duhân, 17- 33; 50. Kâf, 14; 51. Zâriyât, 38-40; 54. Kamer, 41-42; 69. Hâkka, 9; 73. Müzemmil, 15-16; 79. Nâzi’ât, 15-25; 89. Fecr, 10-13.

164 7. A’râf, 85-93; 11. Hûd, 84-95; 15. Hicr, 78-79; 22. Hac, 44; 26. Şuarâ, 176-191; 29. Ankebût, 36-37; 38. Sad, 13-14; 50. Kâf, 14.

Page 51: ANKARA OKULU

50 Hz. Peygamber ve Mucize

vahiyleri delil gösterir.165 Bu nedenle Hz. Muhammed’in pey­gamberliğinin delili olan mucizesi Kur’ân-ı Kerîm’dir. Zaten bunun haricinde ona bir başka mucize de verilmemiştir.166

Bunların haricinde ‘mucize’ olarak nitelenen, ancak muh­teva itibarıyla olağanüstülük arz etmekle birlikte, risaleti ispat amacı taşımayan bazı hadiselerin de kimi yorumlarda ‘mucize’ gibi değerlendirildiğini görüyoruz. Hz. Peygamber’in yaşadığı isrâ hadisesi, Cebrail’i görmesi veya Bedir Savaşı ön­cesinde hafif bir uykuya daldırılarak içindeki korkunun gi­derilmesi gibi olaylar, mahiyet itibarıyla bir beşerin tecrübe edemeyeceği hadisattır. Ancak, bunlar muhteva olarak ola­ğanüstü nitelikte olsa da, risaleti ispata yönelik değildir. Do­layısıyla risaleti ispat anlamındaki tahaddî (meydan okuma) mucizeleriyle mahiyet itibarıyla olağanüstü nitelikte olup ri­saleti ispat amacı taşımayan harikulade hadiseleri birbirine karıştırmamak gerekmektedir.

Derveze, peygamberlere risaleti ispat anlamında verilen mucizeleri, kâfirlerin meydan okumalarına karşı onlan acz içinde bırakan hadiseler olarak nitelemekte ve bu bağlamda Resûl-i Ekrem’in Kur’ân’dan başka herhangi bir mucizesinin olmadığmı vurgulamaktadır. Savım desteklemek için dil bil­gisi, üslup ve muhteva, çelişki bulunmaması, edebî üstünlük ve Arap dilinin anlatım olanaklannı kullanması bakımından eşsiz örneklik gibi çeşitli yönlerle Kur’ân-ı Kerîm’in müşrikleri acze düşürdüğünü dile getirir. Hatta onlann inkârlan karşı­sında Kur’ân’m meydan okumasını ve benzerini ortaya ko­yabilmeleri için düelloya davet etmesini konu edinen âyetleri örnek gösterir.167 Devamında ise şu yorumu yapar:

Kâfirlerin sıkça meydan okumalarına rağmen bu konuda

Kur’ân’m karşılık vermeyişi ve cevaplarının sadece olumsuzla- mayla yetinmiş olması, mucize iddialanyla ilgili rivayetlerin sağ­lıklı olduğunu söylemeyi imkânsızlaş tom aktadır. Bununla bera­

165 29. Ankebût, 50-51.166 17. İsrâ, 59.167 İzzet Derveze, Kur’an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı, çev. Mehmet Yol­

cu, Yöneliş, İstanbul 1989, I, 224-242, II, 214-225.

Page 52: ANKARA OKULU

Giriş 51

ber, söz konusu İddialar ne mütevatirdlr ne de sağlam ve güveni­lir bir özelliğe sahiptir. Onlann büyük çoğunluğu sahih olmayan

sağlıksız rivayetlerdir ve aralarında çelişkiler vardır.168

Bunların yanı sıra sürekli vahyin kontrolünde olmaları ne­deniyle, peygamberlerin yaşadıkları bazı bireysel tecrübeler veya olağanüstülükler bulunmaktadır. Risaletlerine inanma­yan kimi kavimlerin helakine dair olaylar da yine bu bağlam­daki olağanüstülükler arasındadır. Ateşe atıldığı zaman Hz. İbrahim’in yanmaması, Hz. Nûh, Hz. Salih, Hz. Hûd gibi pey­gamberlere tâbi olanların Allah’ın lütfuyla kurtarılıp inkârda direnenlerin helâk edilmeleri ya da peygamberlere yapılan ilahi yardımlar bu kabil örneklerdir.

Dile getirilen benzer olağanüstülükler, Hz. Peygamber’in hayatında da vuku bulmuştur. Bu nedenle biz Resûl-i Ekrem’in mucizeyle ilişkisini konu edinirken nübüvvetinin delili anlamında bir mucizesinden söz edilecekse eğer bunun Kur’ân’dan başkası olmadığını,169 hatta kendisine bu anlam­da hiçbir mucize verilmediğini170 özellikle vurgulamak istiyo­ruz. Buna ilaveten önceki peygamberler gibi Resûl-i Ekrem’in de bazı olağanüstülükler yaşadığım hatırlatmak istiyoruz. Bedir Savaşı öncesinde içindeki korkunun giderilmesi,171 isrâ olayı,172 Cebrail’i görmesi173 veya diğer peygamberler gibi va­hiy alması174 bu kabil örneklerdir. Ancak, bunlar onun risale­tini ispata yönelik hadiseler değildir.

168 Derveze, II, 226. Tercümeden kaynaklanan İfade eksiklikleri nedeniyle alıntıya kısmen müdahalede bulunulmuştur.

169 29. Ankebût, 50-51.170 17. İsrâ, 59.171 8. Nefâl, 11.172 17. İsrâ, 1.173 81. Tekvîr, 23; 53. Necm, 13.174 Bir yoruma göre mucizeler tanrısal bir eylem olduğundan peygamberlerin

vahiy alması da mucize olarak yorumlanmış. Evans, 232-233.

Page 53: ANKARA OKULU
Page 54: ANKARA OKULU

BÖLÜM IBEŞER PEYGAMBERDENBEŞERÜSTÜ PEYGAMBERE HZ. MUHAMMED

Giriş

Hz. Peygamber’i konu edinen âyetleri okuyup inceleyen bir kimse, onun bütünüyle beşerî özellikler taşıyan bir peygam­ber olduğunu kolayca fark eder. Kuşkusuz Resulullah, içinde doğup yetiştiği toplumdaki bireylerden birisiydi ve her insan gibi onun da birtakım beşerî sınırlılıkları vardı. Onu diğer in­sanlardan ayıran özellik, elçiliği veya vahiyle olan ilişkisidir. Kur’ân-ı Kerîm, Resûl-i Ekrem’in elçiliğine vurgu yaparken onu uyarıcı ve müjdeleyici olarak niteler ve görevinin ümmeti aydınlatmakla sınırlı olduğunu özenle vurgular. Hatta istese de ne kendisine yarar sağlayabileceğine ne de bir başkasını imana getirebileceğine işaret edilerek onun risaletinin sınır­larını belirler.1 Hz. Muhammed’in normal bir beşer olduğuna vurgu yapan Kur’ân, onu insanüstü görmek isteyen ve bu ne­denle ondan birtakım olağanüstülükler bekleyen müşriklerin asıl gayesinin bahane bulmaya yönelik olduğunu haber verir ve bu tutumlarından dolayı onları eleştirir.

Resûl-i Ekrem beşer olmakla birlikte, vahiyle olan irtibatı nedeniyle sıradan bir birey de değildir. Zira o ‘âlemlere rahmet olarak gönderilen’2 ve ‘üstün ahlâk sahlbt3 bir elçidir. Her ne kadar Kur’ân-ı Kerîm bütünüyle beşerî özellikler taşıyan bir peygamberden bahsetse de, rivayet kültürünün şekillendirdi­ği geleneksel peygamber telakkisi, tam aksine onu bütünüyle serapa mucize bir peygamber olarak konumlandırmıştır. Bir taraftan Kur’ân’m tanıttığı sade ve beşerî sınırlılıkları olan

1 28. Kasas, 56; 50. Kaf, 45; 72. Cin, 21-23.2 21. Enbiyâ, 107.3 68. Kalem, 4.

Page 55: ANKARA OKULU

54 Hz. Peygamber ve Mucize

Hz. Muhammed sıradan bir insan konumuna düşürülürken, diğer taraf da bunun aksine aşın yüceltmeci bir yaklaşımla âdeta insanüstü bir elçiye dönüştürülmüştür. İki aşın yakla­şımın yanlışlığına ve birbirlerine tepki olarak ortaya çıküğına işaret eden Kırbaşoğlu, Hz. Muhammed’i anlamak için denge­li ve ölçülü bir tutum sergilenmesinin önemine vurgu yapar.4

Bu bölümde biz rivayetlere dayalı olarak olağanüstü ye­tenekleri olan veya serapa mucize gösteren bir peygambere dönüştürülen Hz. Muhammed’in bu yönünün vahiyle olan ilişkisini ve peygamberliğinin Kur’ân’daki kodlarını irdeleme­ye çalışacağız. Böylece rivayet kültürünün sunduğu Hz. Mu­hammed ile Kur’ân’m tanıttığı Hz. Muhammed portresinin ne derece mutabık olduğunu gözler önüne sermeye çalışacağız.

Kur’ân’daki Hz. Muhammed

Hz. Muhammed’in biyolojik varlığının diğer insanlardan hiçbir farkının olmadığına vurgu yapan âyetler,5 aynı zaman­da müşriklerin beşerüstü peygamber beklentilerine veya ba­hanelerine de cevap niteliğindedir. Zira müşrikler kendileri gibi bir insan olan Hz. Muhammed’e gaipten âyetler gelme­sini anlamakta zorlanmışlardır.6 Bu nedenle bir meleğin onu desteklemesini veya peygamberliğinin somut bir delilinin ol­ması gerektiğini söyleyerek ondan birtakım olağanüstülük­ler beklemişlerdir.7 Kur’ân müşriklerin olağanüstü niteliklere sahip peygamber beklentilerine cevap verirken Hz. Muham­med için 'arkadaşınız'8 (sâhibukum) veya ‘içinizden birisi nite­lemelerini kullanmış ve bu beklentinin anlamsızlığına işaret etmiştir. Nitekim A’râf Sûresi’nin 63. âyetinde müşriklere şu uyan yapılmıştır:

4 Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet; Yeni Bir Yaklaşım, Fecr, Ankara 1993, 305-306.

5 Bkz. 3. Âlu İmrân. 144; 6. En’âm, 14-17, 50; 7. A'râf, 188; 10. Yûnus, 49; 16. Nahl, 43-44; 18. Kehf, 110; 21. Enbiyâ, 34; 22. Hac, 52-54; 41. Fussilet, 6; 46. Ahkâf, 9.

6 25. Furkan, 7-8.7 Bkz. Balcı, Ekken Dönem Arap Kültüründe Peygamberlik Tasavvuru, 111-134.8 53. Necm, 2.

Page 56: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere 55

Sizi uyarsın, Allah’a karşı gelmekten sakındırsın ve böylece onun

rahmetine kavuşmanıza vesile olsun diye içinizden biri vasıtasıyla

R abb’inizden size öğüt ve uyan gelmiş olmasvu yadırgıyorsunuz.9

Aslında beşerüstü peygamber beklentisi sadece Hz. Muhammed’e yöneltilmiş değildir. Nitekim Furkân Sûresi’nde bu husus Resûl-1 Ekrem’e şöyle hatırlatılmıştır: 'Ey Peygamber! Bilesin ki senden önce gönderdiğimiz diğer bütün peygamberler de, her insan gibi yiyip içer, çarşıda pazarda dolaşıp ihtiyaçla- nnı karşılardı...'10 Keza Kur’ân, Hz. Nûh’a da kavminin benzer bahaneler ileri sürdüklerini haber vermiştir.11 Bu tür hatırlat­maların yanı sıra Kur’ân müşriklerin olağanüstü peygamber beklentisi veya itirazlarına karşı Hz. Muhammed’in böyle bir özelliğinin olmadığım kendi ağzından şöyle cevap verir:

Onlara de ki; “Bende sizin gibi bir insanım. Bana Allah tarafından

'ilahınız bir tek Allah’tır’ diye vahyediliyor. Kim Rabb’ine kavuş­mayı arzuluyorsa onu razı edecek güzel işler yapsın. Ona ortak

koşmasın. ”12

Onlara de ki: “Ben peygamberlerin ilki değilim. Ben de bir peygam ­berim ama ileride bana veya size ne yapılacağını bilmem. Ben sa­dece bana vahyedüene uyarım ve sizi açıkça uyaran bir elçiyim. ”13

Müşriklerin beşerüstü peygamber beklentilerinin anlam- sızlığma ve Resûl-i Ekrem’in böyle bir özelliğinin olmadığına Kur’ân ısrarla vurgu yapmasına rağmen, geleneksel anla­yışta Müslümanlar Hz. Peygamber’e pek çok abartılı rivayet isnat edip âdeta onun beşerî varlığını beşerüstü bir kimliğe dönüştürmüşlerdir. Vahyin tanıttığı Hz. Muhammed port­resiyle tamamen zıt özellikler taşıyan beşerüstü peygamber

9 7. A’râf, 63.10 25. Furkan, 20.11 l l .Hûd, 27.12 18. Kehf, 110; 41. Fussüet, 6.13 46. Ahkâf, 9. Aynca bkz. 6. En’âm, 50. Hz. Nuh’un kavml de, onda birta­

kım insanüstü vasıflar aramışlardı. Ancak Allah, bu tür beklenti içinde olanlara şöyle cevap vermesini vahyetmiştir: ‘Bakın ben size AUah’ın lütuf ve nimet hâzineleri elimdedir demiyorum. Gizliyi saklıyı, geçmişi geleceği bildiğimi de iddia etmiyorum. Ben bir meleğim de demiyorum. Ben bunlan söylemediğim gibi hor görüp aşağıladiğmız müminler hakkında ‘İşte ya­ramaz kimseler olduktan için Allah onlara hiçbir güzel şey nasip etmez’ şeklinde bir söz de söylemem..’ (11. Hûd, 31).

Page 57: ANKARA OKULU

56 Hz. Peygamber ve Mucize

telakkisinin bizzat Müslümanlar tarafından oluşturulmuş olması ise gerçekten ilginçtir. Âdeta Müslümanlar Cahiliye Araplanmn bahanelerine cevap verircesine, Hz. Peygamber’i bütünüyle mucizelere bezenmiş ve olağanüstü niteliklere bürünmüş bir peygambere dönüştürmek için özel çaba sarf etmişlerdir. Böylece Cahiliye Araplanmn görmek istedikleri ancak Kur’ân’m şiddetle karşı çıktığı olağanüstü özellikle­re sahip peygamber portresini, Müslümanlar kendiliğinden oluşturmuşlardır.

Geleneğin tesis ettiği olağanüstü yetenekleri olan ve bü­tünüyle mucizelere bezenmiş peygamber portresi, bugün bile Müslümanların zihinlerindeki peygamber algısının en önemli yapı taşlarından birisini oluşturmaktadır. Aslmda bu durum Arapların insanüstü peygamber beklentisiyle Müslü­manların zihninde var olan peygamber algısının aynı nok­tada buluşmasından başka bir şey değildir. Şu kadar var ki, müşrik Araplar Hz. Peygamber’e inanmak istemedikle­rinden onda birtakım olağanüstülüklerin bulunması gerek­tiğini bahane etmişlerdi. Müslümanlar ise inandıkları hâlde, üstelik vahyin mesajma aykırı olarak Hz. Muhammed’i in­sanüstü bir konuma yükseltmişlerdir. Oysa Kur’ân-ı Kerîm beşerüstü peygamber tasavvurunu bütünüyle reddederken, Müslümanlara da önemli mesajlar vermektedir.14 Bu mesaj­ların yer aldığı âyetlerin bir kısmında şu hususlara işaret edilmiştir:

De ki: ‘Ey insanlar! Ben hepinize Allah tarafından gönderilen elçi­yim. Göklerde ve yerde mutlak egemenlik onundur. Ondan başka ilah yoktur. Cam veren de, alan da odur. Öyleyse siz de Allah’a ve onun emirlerine inanıp güvenen bu ûmmi peygambere inanıp tâbi olun ve doğru yolu bulun. ’15

14 Konuyla İlgili âyetlerin bir kısmı için bkz. 2. Bakara, 119: 3. Âlu İmrân, 144; 6. En’âm, 14-17, 50; 7. A’râf, 158, 188; 9. Tevbe, 128-129; 10. Yûnus, 49, 104-106, 108; 16. Nahl, 43-44; 18. Kehf, 110; 21.Enbiyâ, 34; 22. Hac, 49, 52-54; 25. Furkân, 56-57; 27. Nemi, 91-91; 28. Kasas, 85- 88; 33. Ahzâb, 45-46, 56; 34. Sebe’, 28; 35. Fâtır, 23-24; 38. Sâd, 65, 70; 41. Fussilet, 6; 46. Ahkâf, 9; 48. Fetih, 8-9; 50. Kaf, 45; 68. Kalem, 2-4; 72. Cin, 20-23; 73. Müzemmil, 1-4; 81. Tekvîr, 22.

15 7. A’râf, 158.

Page 58: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 57

De kt ‘Ben, sizi ne yoklan çıkarma ne de doğru yola iletme gücüne sahibim,’16 Yine de ki: ‘Allah’m azabından beni hiç kimse kurta­ramaz. Ondan başka sığınacak kimsem de yoktur.17 Bana düşen AUah’m ayetlerini size tebliğ etmek ve onun bana yüklediği risalet görevini yerine getirmektir. ..’18

Peygamber’in görevi AUah'm âyetlerini tebliğ etmekten ibarettir. Unutmayın ki Allah, açığa vurduklarınızı da içinizde saklı tuttukla­rınızı da bilir.19 Biz seni hak ve hakikatin şahidi, müjdeci, uyarıcı ve aynı zamanda AUah’m emri doğrultusunda insanları onun yo­luna çağıran bir davetçi ve ışık saçan bir kandil olarak gönderdik. Müminlere Allah katında büyük bir mükâfata nail olacakları müj­desini ver.30

Biz o kâfirlerin ileri geri konuşmalarmm hepsini çok iyi biliyoruz. Sen onlan ille de imana getirmekle yükümlü değilsin. Sen sadece benim uyanma kulak verip kalplerinde onun korku ve endişesini taşıyanlara Kur’ân’la öğüt ver.21 Bilesin ki sen, sevdiğin herkesi hi­dayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediği/layık gördüğü kimseyi doğru yola eriştirir. Çünkü o, kimi hidayete ereceğini bilir.22 O müş­rikler bunca lütuf ve nimete rağmen iman ve itaatten yüz çevirmeye devam ederlerse bil ki sen onlan ille de imana getirmekle yükümlü değilsin. Sana düşen Allah’m âyetlerini açıkça tebliğ etmektir.23

Referans gösterdiğimiz âyetlere benzer muhtevada değişik âyetlerden de örnekler verilebilir.24 Kendisinden beklenen mu­cizeler veya olağanüstülüklere karşı, risaletinin sınırlan ilgili âyetlerle çok net bir şekilde belirlenmiştir. Onca âyette benzer mesaj veya muhteva yer almasına rağmen, âdeta vahyin mesa­jım görmezden gelerek hâlâ Allah Resulü’nü serapa mucize bir peygamber olarak görmek/göstermek acaba bir Müslümana ne kazandırır? Böyle bir peygamber telakkisi, bu âyetlerle na-

16 72. Cin, 21.17 72. Cin, 22.18 72. Cin, 23.19 5. Mâide, 99.20 33. Ahzâb, 45-47.21 50. Kâf, 45.22 28. Kasas, 56.23 16. Nahl, 82.24 6. En’âm, 20; aynca bkz. 5. Mâlde, 19; 10. Yûnus, 15-17, 104-106;11.

Hûd, 12; 40. Mü’min, 66; 46. Ahkâf, 8; 69. Hâkka, 44-47; 50. Kâf, 45.

Page 59: ANKARA OKULU

58 Hz. Peygamber ve Mucize

sil bağdaştınlabilir? Dikkat edilirse âyetlerde Allah Resulü’nün kendisine bile bir faydasının dokunamayacağına vurgu yapıl­mıştır. Yine çok istemesine rağmen amcasının Müslüman ol­masını bile sağlayamayacağına işaret edilmiştir.25 Bunun yanı sıra müşriklerin talebi üzerine mucize göstermek için âdeta kendisini parçalamışsa da sadece müjdeci ve uyarıcı olduğu hatırlatılarak26 bu isteği onaylanmamıştır.27 Vahyin mesajı esas alındığı zaman, rivayet kültüründe sunulan olağanüstü niteliklere sahip Hz. Muhammed telakkisiyle Kur’ân’m tanıttığı Hz. Muhammed portresinin tamamen birbirinden farklı oldu­ğu hususu çok açıktır.

Kur’ân, melek özelliğine sahip peygamber beklentisine şiddetle karşı çıkarken28 gelenek, Hz. Muhammedi meleklerle bile yarıştırıp bir adım öne geçirebilme gayreti içine girmiştir. Bu gayretin en yoğun olarak görüldüğü tasvirleri mi’râc an­latılarında görmek mümkündür. Örneğin iddiaya göre mi’râc gecesi Cebrail Hz. Muhammedi göğün yedinci katma kadar çıkarıp varılacak en son nokta olarak tarif edilen Sidretü’l- müntehâ’nm kapısında bırakmış ve buradan öteye bir adım daha atarsa kendisinin yanacağım belirtmiştir. Resûl-i Ekrem de bulutumsu bir tabaka hâlindeki renk cümbüşü (Refref) içinde ilahı huzura varıp Rabb’iyle baş başa görüşmüştür.29

Hiç kuşku yok ki bu tasvirler, Hz. Muhammedi üstün gös­terme gayretlerinin bir parçasıdır. Ancak, bu gayret güdülür­ken ne Allah'ın zatı, ne sıfatlan ne de vahyin gerçekleri dik­kate alınmıştır. Örneğin, anlatılan tasvirlere göre mekândan münezzeh olan Yüce Allah’a âdeta semanın katlarında bir mekân/makam tahsis edilmiştir. Aynca Hz. Muhammed de maddi bedeni yok olup hayalî bir renk cümbüşü içinde me­leklerin bile ulaşamayacağı aşamalan geçerek Allah’la bu­luşabilmiştir. Hatta bizzat Rabb’ini bile görmüştür. Dikkat edilirse bu tasvirlerde Hz. Muhammed’in meleklerin bile gi­

25 28. Kasas, 56.26 35. Fâtır, 23-24; 38. Sâd, 70; 27. Nemi, 92.27 6. En’âm, 35.28 6. En’âm, 8-9.29 Buhâri, Tefsir, (Necm) 1; İbn Kesîr, Tefsir, IX, 4614; Kurtubî, XVI, 442.

Page 60: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 59

demediği öteler ötesi âleme giderek Rabb’iyle buluşup konuş­tuğu iddialan dillendirilmiştir. Böylece Hz. Peygamber ruhani varlıklar olan meleklerle bile yanştınlarak onlardan bir adım öne geçirilmeye çalışılmıştır. Bütünüyle vahyin mesajma ay- kın olan bu tür anlatılar ne yazık ki günümüz Müslümanla­rının hayallerini süsleyen peygamber algısının en önemli yapı taşlan arasındadır. Oysa bu tür anlatılann bir kısmı kadîm Yahudilik ve Hıristiyanlıktaki yükseliş motiflerinden esinleni­lerek Hz. Peygamber’e uyarlanmış ve kimi rüya anlatılanyla süslenip kapsamlan genişletilmiş hayalî anlatılar veya kurgu­lardan başka bir şey değildir.

Şu bir gerçek ki sözü edilen iddialar, Müslüman olmayan­lar tarafından dillendirilmiş olsaydı, bunlann kasıtlı bir şe­kilde kaynaklara sokuşturulduğundan bahsedilirdi. Ancak, Müslümanlar tarafından oluşturulan böyle bir peygamber al­gısı hiçbir sorgulamaya tâbi tutulmadan asırlarca sürüp gü­nümüze kadar gelmiştir. Kanaatimiz odur ki Resûl-i Ekrem, rivayetlerde tanıtılan peygamberi okuma imkânına sahip ol­saydı, asla kendisini tanıyamazdı.

Aslında âyetlerde olduğu gibi birçok rivayette de Hz. Muhammed’in normal bir beşer olduğundan, hatta kendi­sine bile bir yaran dokunamayacağından bahsedilmektedir. Nitekim müşrikler, Yahudilerin de etkisiyle Resûl-i Ekrem’in yakın dostu olan Es’ad b. Zürâre’nin (Ebû Umâme)30 ölümü­nü bile, ‘Muhammed peygamber olsaydı arkadaşı ölmezdi’ di­yerek dedikodu malzemesi yapmışlardır.31 Hz. Peygamber bu tür söylentileri duyduğu zaman onlara şu karşılığı vermişti: ‘Ben ne kendime ne de arkadaşıma Allah’tan gelen bir şeyi engelleyecek konumda değilim.’32 Ancak, olağanüstü mahi­yetteki rivayetler öylesine yaygın bir şekilde dillendirilmiş ki,

30 Ebû Ümâme, Hz. Peygamber’in Neccâr oğullarındaki temsilcisiydi. O ölünce kabile önderleri Hz. Peygamber’e gelip kendilerine yeni bir temsil­ci seçmesini istediler. Ancak, Hz. Peygamber anne tarafından akrabaları olan Neccâr oğullarına temsilci seçmedi ve ‘Siz benim dayılanmsmız, si­zin temsilciniz benim’ karşılığım verdi, tbn Hişâm, II, 354.

31 Taberî, Târih, II, 256.32 İbn Hişâm, II, 353; Taberî, Târih, II, 256.

Page 61: ANKARA OKULU

00 Hz. Peygamber ve Mucize

değil yukarıdaki rivayetler bizzat âyetler bile gizemli tasvirlere kurban edilmiştir.

Yahudi ve müşrikler, Resûl-i Ekrem’in vefatım bile dediko­du malzemesi yapmışlardır. Örneğin vefat ettiği zaman ‘Pey­gamber olsaydı ölmezdi’ gibi rivayetlerin varlığı, bu hususları doğrular niteliktedir.33 Resûl-i Ekrem’in ölümsüz olması ge­rektiğini ima eden bu rivayetler, değişik anlatılara malzeme yapılmıştır. İddiaya göre Hz. Peygamber vefat ettiği zaman Hz. Ömer’in kılıcını alıp onun ölmediğini, göklere yükseldiğini ve tekrar aralarına döneceğini haykırmış, hatta aksini iddia edenleri öldüreceği tehditlerini savurmuştur. Ancak, Hz. Ebû Bekir araya girerek önceki peygamberler gibi Resûl-i Ekrem’in de ölümlü olduğunu hatırlatan âyetler34 okuyup onun öfkesi­ni dindirmiştir.35 Oysa Hz. Ömer de en az Hz. Ebû Bekir kadar Kur’ân’a vâkıftır. Hatta onu iyi bilenlerden birisidir. Dolayı­sıyla Hz. Ömer’in bunlardan bihaber olması mantıklı değil­dir. Keza Resûl-i Ekrem’in amcası Abbâs da benzer mahiyet­te açıklamalarda bulunup bir beşer olarak Allah Resulü’nün ölümlü olduğunu hatırlatmıştır.36 Dikkat edilirse bu rivayet­ler, Hz. Peygamber’in bir beşer olarak ölümlü olduğu gerçeği­nin sahabe tarafından bilindiğini açıkça ortaya koymaktadır. Ancak, daha sonra ortaya çıkan rivayetlerde Resûl-i Ekrem’in vefatına dair ilginç iddialara rastlanmaktadır.

Örneğin bir rivayete göre vefatı anında, Resûl-i Ekrem’in dünya hayatım seçmek veya ölümü tercih etmek arasında muhayyer bırakıldığından bahsedilir. Üstelik bu iddialar hiç­bir sorgulamaya tâbi tutulmadan akademik çalışmalarda bile

33 İbn Sa’d, II, 266, 267, 270; Taberî, Târih, III, 255; Kelâ'î, 42, 84-85.34 3. Âlu İmrân, 144; 21. Enbiyâ, 34.35 İbn Sa’d, II, 266, 267, 271; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil n, 323-24; Kelal, 35. Sü­

heyl b. Amr gibi bazı sahabîlerin de vefatın gerçekleşmesinden sonra çıkan kargaşa ortamım yatıştırmak İçin Hz. Muhammed'in ölümlü olduğunu hatırlatıp halkı teskin etmeye çalıştıklarından bahsedilmiştir (İbnü’l-Esîr, el-Kâmü, n, 324; Kelâ'î, 33). Kaynaklarda yer alan bu tür rivayetler, anla­şıldığı kadarıyla Resûl-i Ekrem’in vefatı üzerine sahabenin yaşadığı kısa süreli şok veya sarsıntıyı İfade etmeye yönelik açıklamalardır. Dolayısıyla bu tür haberler sahabe arasında da Resûl-1 Ekrem’in ölümsüz olduğuna dair yaygın bir kanaatin olduğu anlamına gelmemelidir.

36 Dârimî, Mukaddime, 14.

Page 62: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 61

dillendirilmiştir.37 Anlatılana göre Resûl-1 Ekrem vefatından önce şu sözleri söylemişti: ‘Bir kul ki Allah onu dünya ile kendisine kavuşması arasında seçim yapması için muhayyer bıraktı. O ise Allah’a kavuşmayı tercih etti.’38 Acaba bu riva­yete itibar ederken her beşer gibi Resûl-i Ekrem’in de ölümlü olduğu gerçeğini vurgulayan âyetler hiç mi dikkate alınma­mıştır? Ya da onca âyete rağmen dünya hayatım tercih etme konusunda Hz. Muhammed’in muhayyer bırakıldığı iddiaları nasıl izah edilebilir? Bu iddia karşısında Allah'ın irade ve tak­dirinin hangi konuma düşürüldüğü hususu hiç düşünülmüş müdür?

Hz. Peygamber’in üstünlükleri veya ayrıcalıklı yönleriyle ilgili sayısız iddialar ve tasvirler dillendirilse de, bunların pek çoğu vahyin hakikatine aykırıdır. Elbette ki vahiyle muhatap olmasıdan dolayı Hz. Peygamber diğer insanlardan farklı bir konuma sahiptir. Ancak, bu konumu sadece vahiyle irtibatıy­la alakalıdır. Bunun dışmda o içinde yaşadığı toplumun bir bireyidir. Kur’ân onun bu konumunu yeteri kadar açıklamış; ancak, bu hususları beşerî üstünlüğüne bağlamayıp peygam­berliğinin bir gereği olarak zikretmiştir.

Kur’ân onun üstünlük veya ayrıcalıklı yönü olarak de­ğerlendirilebilecek oldukça sınırlı açıklamalardan bahseder. Bunlar arasında yetim olarak korunup sıkıntılarının gideril­mesi, yoksulken zenginliğe eriştirilmesi,39 çektiği sıkıntılar nedeniyle gönlünün ferahlatılması ve isminin yüceltilmesi,40 müşrikler tarafından isnat edilen suçlamalardan kurtarıldı­ğına işaret edilmesi,41 Allah’ın himayesinde bulunduğunun hatırlatılması,42 Allah ve meleklerin onun üzerine titredikleri­ne işaret edilerek ona her türlü desteğin verildiğinin açıklan­

37 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Diyanet İşleri Baş­kanlığı, Ankara 2003, 395.

38 İbn Sa’d, II. 227.39 93. Duhâ. 6-8.40 94. İnşirâh, 1-4.41 48. Fetih. 2. Âyetin çevirisi ile ilgili açıklama için bkz. Öztürk, Kur’an-ı

Kerîm Meali, 70442 52. Tür, 48.

Page 63: ANKARA OKULU

62 Hz. Peygamber ve Mucize

ması43 gibi hususlar yer almaktadır. Keza Allah’ın nimeti sa­yesinde deli olmadığına vurgu yapılması,44 ona kesintisiz ecir verildiğine ve üstün ahlâk sahibi olduğuna işaret edilmesi,45 sadece kendisine özgü olarak gece namazı kılmasının isten­mesi ve Allah’a sığınarak bu yolla övgüye mazhar olup baş üstünde tutulacağı bir yere eriştirileceğinin bildirilmesi,46 eşlerinin bütün Müslümanların anneleri konumunda ol­maları ve bu nedenle bir başkasmın onlarla evlenmesinin yasaklanması,47 ona nazik davranmaları için ashabmm uya­rılması48 gibi açıklamalar da bu kabil örnekler arasında zik­redilebilir.

Hz. Peygamber’in ayrıcalıklı veya üstün yönüne işaret eden âyetlerin muhtevası yukanda zikredilenlerin ötesine geçmez. Dikkat edilirse bunlar onun insanüstü vasıflan haiz bir peygamber olduğunu değil, peygamberliğinin konumuyla ilgili özel hususlardır. Bunların haricinde onun daha büyük ayncalıklar veya olağanüstülüklere sahip olduğundan hiç söz edilmez. Bir başka ifadeyle, âyetlerde yer alan açıklamalar, rivayetlerde iddia edilen beşerüstü peygamber tasvirlerinin hiçbirisini desteklemez. Bu nitelikler, onun yüklendiği so­rumlulukla önder ve örnek kişiliğiyle alakalıdır. Bu itibarla ahlâkî annmışlık, hak ve adalet ölçülerine riayet, insanlar­la iyi geçinme gibi vasıflan, Allah'ın adalet ilkesini zedeleyen hususlar arasında zikredilemez.49 Bütün bunların yanı sıra Kur’ân, Hz. Muhammed’in asıl görevinin risalet olduğuna vurgu yapar ve kendisinden mucize bekleyen veya ona bu bağlamda birtakım olağanüstülükler atfedenlere karşı şu ha­tırlatmalarda bulunur:

Müşrikler, Muhammed’e Rabb’inden bir mucize indirilmesi gerek­mez miydi? diyorlar. Onlara de k i ‘Şüphesiz Allah her türlü mucize

43 33. Ahzâb, 56.44 68. Kalem, 2.45 68. Kalem, 3-4.46 17. İsrâ, 79.47 33. Ahzâb, 6.48 33. Ahzâb, 53.49 Özsoy-Güler, 553.

Page 64: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 63

göndermeye kadirdir...’50 O müşriklere de kv “Ben size, ‘Allah’m hâzinelerine sahibim’ demiyorum. Gaybı (geçmişi ve geleceği) bil­diğimi de söylemiyorum. Keza bir melek olduğumu da iddia etmi­yorum. Ben sadece bana vahyedilen ilahi emirlere göre hareket ediyorum’.”51 O kâfirler, ‘Muhammed’e Rabb'inden bir mucize indi­rilmesi gerekmez miydi?’ diyorlar. Unutma ki sen sadece bir uyan- cısın. Her kavmin bir uyarası (yol göstericisi) olmuştur.52

Kur’ân-ı Kerîm, Müslümanlar İçin Hz. Muhammed’in ör­nek olduğunu vurgularken53 aynı zamanda Hz. İbrahim’in örnekliğine de dikkat çeker.54 Şüphesiz Hz. İbrahim’in örnek­liği, onun tevhid mücadelesinde gösterdiği kulluk bilincine dayanmaktadır.55 İlgili âyetlerde de Kur’ân Hz. İbrahim’i insa­nüstü vasıflar taşıdığından değil, tevhid mücadelesi ve inkârda direnen babası için sadece Allah’tan mağfiret dilemekten öte hiçbir bir imtiyaz elde edemeyeceği yönüyle örnek olduğuna dikkat çeker. Şunu da hatırlatalım ki Hz. İbrahim’in örnekliği, Hz. Peygamber için de model anlamında yorumlanabilir. Do­layısıyla Kur’ân her iki peygamberin diğer insanlar gibi nor­mal bir beşer olduğunu ve onlardan farklı herhangi bir vasıf taşımadıklarım belirtir. Bu nedenle kendisinden herhangi bir mucize veya olağanüstülük beklenmemesi gerektiğini, yine de bir mucize beklenecekse okuduğu vahiylerin onun peygam­berliğinin delili olarak ziyadesiyle yeteceğini hatırlatır.56 Bu vurgu, aynı zamanda risaletinin mucizeyle hiçbir ilişkisinin olmadığının açık ifadesidir. Aynca Kur’ân Hz. Muhammed’in peygamberliğiyle ilgili şu hatırlatmalarda bulunur:

Bu Peygamber de tıpkı öncekiler gibi bir uyanadır.57 O müşriklere de ki: 'Ben sadece bir uyarıcıyım. Güç ve kudreti sonsuz ve tek olan Allah’tan başka ilah yoktur.'58 Bana sadece benim apaçık

50 6. En’âm, 37.51 6. En'âm, 50.52 13. R’ad, 7, 27.53 33. Ahzâb, 21.54 60. Mümtehlne, 4.55 60. Mümtehlne, 5.56 29. Ankebût, 50-51.57 53. Necm, 56.58 38. Sâd, 65.

Page 65: ANKARA OKULU

64 Hz. Peygamber ve Mucize

bir uyana, olduğum vahyedttiyor.59 Biz seni sırf müjdeci ve uyana olarak gönderdik. O kâfirlere de kb ‘Ben Allah’m ayetlerini tebliğ etmeme karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Dileğim, isteyen kim­senin Rabb’ine giden yola koyulmasıdır.'60

(Ey Peygamber) Sen sadece bir uyanasın. Biz seni bu Kur’ân'la müjdeci ve uyana olarak gönderdik. Kendilerine uyana gelme­yen hiçbir kavim yoktur.61 Müşriklere de ki: ‘Ben başka bir şey­le değil bu beldeyi kutsal/dokunulmaz kılan ve bütün her şeyin sahibi olan Allah'a kulluk etmekle emrolundum Yine ben Allah'a gönülden teslim olmak ve onun kelamı olan bu Kur'ân’ı anlatmakla emrolundum.. Ben sadece bir uyanayım'62 Biz seni müjdeci ve uyana olarak gönderdik, fakat insanların çoğu bilmiyor.63

Allah Resulü hayatım sürdürürken hiçbir zaman beşerüstü özellikler taşıyan birisi görüntü sergilememiştir. Aksine, için­de yaşadığı toplumdan ve arkadaşlarından ayırt edilmemiştir. Ashabıyla birlikteyken âdeta onlar arasında kaybolmuştur. Bu konuyla ilgili İbn Hişâm dikkat çekici bir rivayet aktarır. An­latılana göre Resûl-i Ekrem hicret ettiği zaman, Küba’da ken­disini bir grup Medineli karşılamıştı. Bu olaya tanık olan bir Medineli o günkü müşahedelerini şöyle anlatmaktadır:

Resulullah bize geldiği zaman hurma ağaanm gölgesinde oturdu Yanında kendi yaşlarında dan birisi (Ebû Bekir) vardı. Çoğumuz daha önce Resulullah’ı görmemiştik. İnsanlar onun etrafını sarmış­tı. Daha önce tanımadığımız için hangisinin peygamber olduğunu bilmiyorduk Bir süre sonra gölge dönünce birisi (Ebû Bekir) kalkıp ridasıyla onu gölgelemeye çalışınca biz o zaman oturama peygam­ber olduğunu anladık64

Âyetlerin yanı sıra erken döneme ait rivayetlerde de Resûl-i Ekrem’in etrafındaki insanlardan herhangi bir far­kının olmadığını vurgulayan bu tür haberler bulunmasına rağmen, daha sonraki döneme ait rivayetlerde bizzat Hz.

59 38. Sâd. 70.60 25. Furkân, 56-57.61 35. Fâtır, 23-24.62 27. Nemi, 91-92.63 34. Sebe', 28; aynca bkz. 2. Bakara, 119; 22. Hac, 49; 46. Ahkâf, 9; 48.

Fetih, 8-9.64 İbn Hişâm, II, 341; Taberî, Târih, II, 248-49.

Page 66: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 65

Peygamber’in kendisinin farklı olduğunu söylediğinin iddia edilmesi gerçekten ilginçtir. Örneğin rivayete göre Resûl-i Ekrem ashabına, ‘Ben sizin gibi değilim. Rabb’im beni ye­dirir ve içirir’65 ya da ‘Hanginiz benim gibidir? Rabb’im beni geceleyin doyurur ve içirir’66 şeklinde sözler söylemiştir. Bunların yanı sıra tıpkı Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi ona gökten sofra indirildiği iddialarından bile bahsedilmiştir.67 Bir taraf­tan gökten sofra indiren/indirilen bir peygamber olarak ta­nıtılırken diğer taraftan çoğunlukla aç gezen, fakir ve sersefil bir hayat yaşayan, hatta ekseriyetle evinde bir kap yiyecek yemeği bulunmayan bir peygamberden bahsedilmesi acaba ne derece gerçekçidir? Örneğin Hendek Savaşı hazırlıkları devam ederken Resûl-i Ekrem’in üç gün boyunca yemek yemediği için neredeyse karnım sırtına yapıştığı68 ve açlı­ğını dindirmek için kamına taş bağladığından bahsedilir.69 Bunun yanı sıra yine Hendek Savaşı’yla ilgili birtakım riva­yetlerde ise bir kap yemekle seksen, yüz, üç yüz, hatta bin kişiyi doyurduğu ve yemeğin de bitmediği anlatılır. Resûl-i Ekrem, Rabb’i tarafından yedirilen, içirilen veya uğruna sof­ra indirilen bir peygamber idiyse, o hâlde ne diye günlerce aç kalmıştır? Acaba peygamber kendisine işkence mi etmek istemiştir? Bu tür rivayetlerdeki çelişkiler sayılmayacak ka­dar çoktur ve tamamen inandırıcılıktan uzaktır.

Rivayetler arasında, özellikle Resûl-i Ekrem’in fakir bir ha­yat yaşadığına dair iddialara açıklık getirmek istiyoruz. Hz. Peygamber’in biyografisi hakkmdaki rivayetler okunduğu

65 Buhârî, Savm, 48; Müslim, Siyam, 61; Tirmizî, Savm, 62; Dârimî, Savm, 14; farklı bir versiyon için bkz. Ebû Dâvûd, Sıyâm, 24, 29.

66 Buhârî, Savm, 48, 49, Hudüd, 42, İ’tisâm, 5.67 Dârimî'de yer alan rivayete göre bir adam Resulullah’a kendisine gökten

yemek indirilip indirilmediğini sorunca Allah Resulü de ‘evet’ karşılığını verdi. Adam yemekten artakalıp kalmadığım sorunca, yine ‘evet’ cevabım aldı. Bu sefer adam o yemeğin akıbetini sordu. Allah Resulü de onun tekrar göğe yükseltildiği karşılığım verdi (Dârimî, Mukaddime, 9).

68 Buhârî, Megâzi, 30; Müslim, Eşribe, 141.69 Müslim, Eşribe, 143; Dârimî, Mukaddime, 7; Tirmizî’deki rivayete göre,

Resûl-i Ekrem’e gelen iki kişi açlıktan kamına taş bağladıklarım söyleyip yalanmışlardı. Onlann yakınmalan üzerine Hz. Peygamber elbisesini kal- dınp kendi açlığım gidermek için iki taş bağladığını göstermiştir (Tirmizî, Şemâü, 169).

Page 67: ANKARA OKULU

66 Hz. Peygamber ve Mucize

zaman müthiş bir fakirlik vurgusunun yapıldığını ve âdeta onun acınacak bir konumda gösterildiğini görüyoruz. Ancak, bu tür rivayetlerin tarihsel gerçekleri yansıtmadığını özellikle hatırlatmak istiyoruz. Örneğin Resûl-i Ekrem çocukluğun­da dedesinin himayesindedir. Ancak yetim olduğuna vurgu yapılırken aynı zamanda fakir olduğu için sütannesinin bile onu almak istemediğinden bahsedilir . Hâlbuki o sırada dede­si Mekke’nin en zenginlerindendir. Nitekim Resûl-i Ekrem’in doğumundan kısa süre önce Kâbe’yi kuşatmaya gelen Ebrehe onun yüz devesini gasp etmiştir. Abdulmuttalib de Ebrehe ile görüşerek develerini geri almıştır. Şu hâlde yüz devesi olan ve torununu gözü gibi koruyan Abdulmuttalib’in fakir olduğu ve torununun sütanne parasını veremeyecek konumda olduğu­nu söylemek ne derece inandırıcı olabilir?

Peygamberimiz gençliğinde amcası Ebû Talib’in yanında kalmıştır. Her ne kadar onun da fakirliğinden söz edilse de ortalama bir tüccar olduğunu unutmamak gerekir. Nitekim yeğenini yanma alıp Şam’a kadar ticari seyahatler yapmıştır. Keza 25 yaşlarına geldiği zaman Resûl-i Ekrem Mekke’nin en zengin kadınlarından birisi olan Hz. Hatice ile evlenmiş ve onun evine taşınmıştır. Bu evlilikle birlikte dönemin koşul­ları gereği toplumun standardının üstünde bir imkâna sahip olmuştur. Medine'ye hicret ettikten sonra ise kendisine bazı bahçelerin hediye edildiğini ve özellikle Fedek arazisinin gelir­lerinin ona ait olduğunu unutmamak gerekir. Dolayısıyla her ne kadar Resûl-i Ekrem’in fakir olduğuna dair bazı anlatılar varsa da bunların hiçbirisi gerçeği yansıtmamaktadır. Diğer bir deyişle Resûl-i Ekrem fakir değildi, ancak malı olmakla birlikte lüks içinde yaşamamıştır. Onun en önemli özelliği lüks ve israftan kaçınıp sade bir hayat tarzı benimsemesi ve daima mütevazılığıyla ümmetine örnek olmasıdır.

Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerîm de, Hz. Muhammed’in ör­nekliğine vurgu yaparken onun ahlâkî güzelliklerini ve mü- tevazılığını ön plana çıkarır. Bunun yanı sıra tevhid müca­delesi, sabrı, samimiyeti, gönül zenginliği, gösterişsiz hayat tarzı, sevgisi, merhameti, nazikliği, dürüstlüğü, temizliği,

Page 68: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere 67

güvenilirliği, alçak gönüllülüğü, Allah için kendisini feda et­medeki teslimiyet ve sadakati gibi misalleri hatırlatır. Ancak hiçbir şekilde onu olağanüstü niteliklere sahip bir peygamber olarak nitelemez. Şayet Müslümanlar geçmişte ortaya atılan birtakım abartılı hikâyeler veya uydurulmuş mucizelerle meş­gul olmak yerine, Allah Resulü’nün öğretisini, İslâm’ı hayata tatbikini, temiz ahlâkını, paylaşımcıhğım, ilme ve çalışmaya verdiği önemi, alın terine gösterdiği hassasiyeti, adalet veya eşitlik ilkesine bağlılığım, dürüstlüğü ve güvenilirliğini örnek almış olsaydılar, bugün İslâm âleminin içinde bulunduğu zu­lüm, haksızlık ve adaletsizliklerden söz edilir miydi?

Şu bir gerçek ki bütün peygamberlerin en önemli sorum­luluğu tebliğdir. Kur’ân-ı Kerîm, geçmiş peygamberlerin tebliğ görevlerini yürütürlerken birtakım zorluklarla veya engelle­melerle karşılaştıklarım ve bunların aşılması için kimi zaman kendilerine birtakım yardımların yapıldığım veya mucizelerle desteklendiklerini haber vermektedir. Kur’ân geçmiş peygam­berlere verilen mucizelerin hem elçiliklerinin delili hem de muhataplarım korkutmaya yönelik bir uyan amacı taşıdığım vurgular. Ancak mucizelerin inkârcılan ikna etmeye yetmedi­ğini de vurgulayarak Hz. Muhammed’e herhangi bir mucize verilmediğini vurgular. İsrâ Sûresi’nin 59. âyeti söyledikleri­mizin özeti niteliğindedir. Bu hatırlatmanın yanı sıra Kur’ân, yine de Hz. Muhammed’den bir mucize beklenecekse, oku­muş olduğu vahyin yeterli olduğunu hatırlatmıştır.70

Kur’ân-ı Kerîm Hz. Muhammed’in önceki peygamberler­den bir farkı olmadığını vurgulamakla birlikte,71 özellikle mu­cizeyle ilişkisi yönünden onu diğerlerinden ayrılmıştır. Diğer bir deyişle, onun risaletinin mucizeyle herhangi bir ilişkisinin olmadığmı ortaya koymak için son derece açık ve özenli bir dil kullanmıştır. Bu nedenle müşriklerin sayısız mucize taleple­rini cevapsız bırakmış ve Hz. Muhammed’in risaletinin böyle bir rolünün olmadığını bizzat kendi ağzından şöyle vurgula­mıştır:

70 20. Tâhâ, 133; 29. Ankebût, 50-51.71 25. Furkan, 2; 10. Yûsuf, 109; 21. Enbiyâ, 7-8.

Page 69: ANKARA OKULU

68 Hz. Peygamber ve Mucize

O müşriklere de kt ‘Allah dilemedikçe ne kendim için faydalı bir şeyi elde edebilir ne de başıma gelecek bir belayı defedebilirim. Ben, insanın bilgi ve idrak suurlarmm dışında kalan şeyleri bilseydim, kendi hayrıma olacak, beni garanti altına alacak ne varsa temin ederdim. O zaman hiçbir sıkıntı da çekmezdim Ne var ki ben, böyle yeteneklere sahip değilim Ben sadece uyarmak ve müjdelemekle görevliyim’72

O müşriklere de ki- ‘Allah dilemedikçe ben ne başıma gelecek bir belayı defedebilir ne de kendime bir menfaat sağlayabilirim (Şu ka­darını söyleyeyim ki) her toplumun belli bir ömür süresi vardır. Vakit tamam olup süre dolunca onlar bu süreyi ne bir saniye geciktirebilir ne de öne çekebilirler. ’73 AUah sana bir dert, bir sıkıntı verirse bunu ondan başkası gideremez. Allah sana bir nimet ve lütuftu bulunursa bunu da hiç kimse engelleyemez. Çünkü onun gücü her şeye yeter.74

Müşriklerin itirazlarına baktığımızda, Hz. Muhammed’in, içinde yaşadığı toplumun bireylerinden hiçbir farkının olmadı­ğım anlamak hiç de zor değildir. Örneğin onlar, Hz. Peygamber’in kendileri gibi bir insan olduğunu, hatta kendilerinin daha üs­tün olduklarını dile getirerek ona inanmayacaklarım söylüyor­lardı. Nitekim Velîd b. Muğîre, Hz. Muhammed’in sıradan birisi olduğunu söyleyerek peygamberliğine karşı çıkarken şu sözleri söylemişti: ‘Ben dururken Muhammed’e mi vahiy geliyor? Oysa ben Kureyş’in büyüğüm ve onlann şeyhiyim: ya da Sakîfin efendisi Ebû Mes’ûd Amr b. Umeyr dururken Muhammed’e mi vahiy geliyor? Biz iki köyün büyükleriyiz.’75 Buna mukabil Kur’ân-ı Kerim ısrarla onun kendileri gibi bir insan olduğuna vurgu yaparak76 herhangi bir ayncalığının veya üstün vasfının bulunmadığına dikkat çekmiştir.

Beşer Olarak Kimi Yanılgı ve Sınırlılıkları

Kur’ân-ı Kerim Hz. Muhammed’i beşer olarak nitelerken aynı zamanda onun beşeri sınırlılıklarının veya eksikliklerinin

72 7. A’râf, 188.73 10. Yûnus, 49.74 6. En’âm, 17.75 İbn Hişâm, I, 242.76 18. Kehf, 110; 41. Fussilet, 6.

Page 70: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 69

olabileceğini de ortaya koymuştur. Nitekim Abese Sûresi’nin ilk âyetlerinde işaret edildiği üzere kimi davranışlarının uy­gun bulunmaması nedeniyle vahiyle uyarılmıştır.77 Mezkûr sûredeki âyetler çok açık bir şekilde Resûl-i Ekrem’in beşer olarak hata yapabildiğini, ancak bu gibi durumlarda vahiyle kontrol altına alındığını ortaya koymaktadır.

Unutulmamalıdır ki, dinî sorumluluğunun dışmda Resûl-i Ekrem’in bir de dünyevi hayatla ilgili yönü vardır. Bu bağlam­da Resûl-i Ekrem de her birey gibi bazen sevinçler, hüzünler, mutluluklar, sıkıntılar, aile içi sorunlar yaşamış, isabetli- isabetsiz kararlar almıştır. Beşerî kimliğinden kaynaklanan bu gibi durumlarla ilgili birçok rivayet bulunmaktadır. Kimi yanılgıları, unutkanlıkları, gücü veya bilgisinin sınırlı olması gibi pek çok örnekten söz edilebilir. Ancak, biz birkaç örnek hatırlatarak Hz. Peygamber’in beşerî yönüne vurgu yapmakla yetineceğiz.78

a) Komutanhkla ilgiU yanılgısu Hz. Muhammed peygam­berliğinin yanı sıra, idaresini üstlendiği cemaat hakkında bir idareci, yargıç veya komutan gibi kararlar almıştır. Dünye­vi meselelerle ilgili olan bazı kararlarında isabetli davrandığı gibi bazen yanıldığı da olmuştur. Nitekim kimi kararlan asha­bın aklına yatmayınca, yapılan uyan üzerine karar değişikli­ğine gitmiştir. Örneğin Bedir Savaşı öncesinde Hz. Peygamber stratejik açıdan uygun olmayan yere karargâh kurmak iste­yince ashap, karann vahyin gereği olup olmadığım sormuş­tur. Resûl-i Ekrem kendi içtihadı olduğunu söyleyince Hubâb b. Münzir, su kuyularını kontrol altına alabilecekleri bir yere karargâh kurmalarının daha uygun olacağını söylemiştir. Bu öneri üzerine Hz. Peygamber kendi karartından vazgeçmiş ve karargâh yerini değiştirmiştir.79

77 80. Abese, 1-4.78 Hz. Peygamber’in beşerî kimliğine dayalı bazı sınırlılıkları ve zaafları hak­

kında geniş bilgi İçin bkz. H. Musa Bağa, Beşer Olarak Hz. Peygamber,Ankara Okulu, Ankara 2010, 151-179.

79 İbn Hişâm, II, 452; Vâkıdî, Meğûzî, I, 53; İbn Sa’d, II, 15; Taberî, Târih, II,277.

Page 71: ANKARA OKULU

70 Hz. Peygamber ve Mucize

Vâkıdî’deki rivayete göre o sırada Cebrail de gelip Hubâb’m işaret ettiği yerin doğru olduğunu onaylamıştır.80 Anlaşıldığı kadarıyla Hz. Peygamber’in bu tür isabetsiz bir karar alamayacağını veya ashaptan birisinin önersiyle karar değişikliğine gitmesinin bir eksiklik olacağmı düşünenler, araya Cebrail ismini sıkıştırarak bu tür karar değişiklikleri­ne makul bir izah getirmeye çalışmışlardır. Oysa bu konular dinî bir bağlayıcılığı olamayan ve uzmanlık gerektiren dün­yevi meselelerdir.

b) Hurma aşılama konusundaki yanılgısı: Rivayetlere göre Resûl-i Ekrem hurma bahçesinde çalışan bililerine rastlayın­ca ne yaptıklarım sormuş. Bahçe sahibi hurma fidanlarım aşıladıklarını söyleyince Resûl-i Ekrem, yaptıklarının işe ya­ramayacağı yönünde bir kanaat belirtmiştir. Resûl-i Ekrem’in sözü üzerine aşılama işleminden vazgeçilmesi üzerine, verim düşüklüğü yaşanmış ve geçmişteki uygulamayı devam et- tirtmeyenler zarar görmüşlerdir. Konu Hz. Peygamber’e ile­tilince şu karşılığı vererek yanıldığım söylemiştir: ‘Bir yarar sağlayacaksa yapsınlar. Ben sadece bir tahminde bulundum. Tahminim nedeniyle sorumluluğu bana yüklemeyin. Ben size Allah’tan gelen bir konuda bir şey söylersem onu dikkate alın. Zira ben Allah’a asla yalan isnat edemem.’81 İlgili rivayetin diğer versiyonunda ilave olarak Hz. Peygamber’in şunlan söylediği de eklenmiştir: ‘Ben de sizin gibi bir insanım. Din­le ilgili bir şeyi emredersem onu kabul edin. Kendi görüşüm olarak bir şey söylersem, unutmayın ki ben de bir insanım ve yanılabilirim.’82 Bir başka rivayette ise Resulullah’a şikâyet gittiği zaman ‘Siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz’ karşılığım verdiğinden bahsedilir.83

c) Hz. Peygamber’in namazda şaşırmasv Hz. Peygamber’in beşer olarak yanıldığını gösteren olaylardan birisi namazda vuku bulmuştur. Rivayet göre Hz. Peygamber namaz kıldınr-

80 Vâkıdî, Meğâzl I, 54.81 Müslim, Fedâil, 139; İbn Mâce, Rühün, 15.82 Müslim, Fedâü, 140.83 Müslim, Fedâil, 141.

Page 72: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 71

ken şaşırıp selam verince, ashap namazla ilgili yeni bir uy­gulamanın gelip gelmediğini sormuştu. Hz. Peygamber ‘hayır’ karşılığını verip böyle bir soruyu niçin sorduklarım öğrenmek isteyince, ashap yaptığı hatayı hatırlamıştır. Bu hatırlatma üzerine Resûl-i Ekrem tahiyyat oturuşundayken iki kez secde edip (yanılma secdesi) ardından selam vermiştir. Peşinden de şu açıklamayı yapmıştır: ‘Namaz hakkında yeni bir şey gelmiş olaydı onu size mutlaka haber verirdim. Unutmayın ki ben de sizin gibi insanım. Sizin unuttuğunuz hususlar olduğu gibi ben de unutabilirim. Bir şey unutursam bana hatırlatınız. İçinizden biri namazda şüphe edecek olursa doğruyu araş­tırsın. Doğru olarak verdiği karar üzerine namazım tamam­lasın. Sonra selam versin ve ardından iki kere secde etsin.’84 Abdullâh b. Mes’ûd’dan gelen tamamlayıcı bilgiye göre Resûl-i Ekrem, dört rekâtlık namazı beş rekât olarak kıldırıp selam vermiş ve bunun üzerine ashap tarafından uyanlmışü. Uya­rı üzerine Resûl-i Ekrem kıbleye yönelerek iki secde daha yaptırmış ve selam vermiştir. Ardından da ashabma dönerek ‘Ben de sizin unuttuğunuz gibi unutabilen bir beşerim’85 açık­lamasını yapmıştır.86

Yukarıda işaret edilen somut örneklerin yanı sıra, gündelik hayatta Resûl-i Ekrem’in yanılgı ve unutmalarına dair çok de­ğişik örnekler anlatılmaktadır. Bir rivayete göre, yanma gelen iki kişi Allah Resulü’nü fazlasıyla rahatsız edince, duygularına hakim olamayarak onlara karşı sitemkâr konuşmuş, ancak il­gili şahıslar ayrıldıktan sonra, yanlış yapüğım düşünmüş ve bu görüşünü ashabıyla paylaşmıştır. Hatta hatasından dola­yı Allah’tan af dilemiştir.87 Bir rivayete göre Hz. Peygamber şu duayı yapmıştır: Ya Rabbi! Muhammed ancak bir beşerdir.

84 Buhâri. Salât, 31; Ebû Dâvûd, Salât 189. 190; İbn Hanbel, I, 380, 439.85 İbn Hanbel, I, 448. Farklı bir rivayet için ayrıca bkz. İbn Hanbel, V, 298.86 Hz. Peygamber’in unutkanhğma işaret eden rivayetlerde kimi zaman biz­

ce inandırıcılıktan oldukça uzak tasvirler anlatılmıştır. Örneğin bir hadîs kaydında Hz. Peygamber'in cünüpken namaz kıldığı ve bitirdikten sonra durumu hatırlayınca, ‘Ben sadece bir beşerim’ sözlerini söylendiğinden bahsedilir. Ebû Dâvûd, Taharet, 93.

87 Müslim, Birr, 88; rivayetin değişik versiyonları için bkz. Müslim, Birr, 89, 90, 91, 94; Ebû Dâvûd, Sünne, 10.

Page 73: ANKARA OKULU

72 Hz. Peygamber ve Mucize

Herhangi bir beşerin kızdığı gibi kızabilir. Ya Rabbi! Beni ba­ğışla. Şayet bir kimseyi kırdıysam bunu onun için bir kefaret ve kıyamet gününde onu sana yaklaştıracağın bir vesile kıl.’88

Resûl-i Ekrem hukukî kararlar verip kendisine intikal eden davalan çözerken de hata yapmamak için azami dik­kat göstermiştir. Hatta kendisine sunulan delillere göre karar verdiği için, hata yapabileceğini, şayet hatalı bir karar verip bundan dolayı bir başkası haksız kazanç elde etmişse hesap gününde bu hakkın kendisinden alınacağını haber verip in­san olarak hatalı karar verebileceğini belirtmiştir.89 Konuy­la ilgili bir rivayete göre Resûl-i Ekrem, Ümmü Seleme’nin yanında bulunan yetim kızla şakalaşarak ‘Kız sen hakikaten büyümüşsün. Ama yaşm büyümesin, tamamı mı?’ diye şaka­laşmış, ancak küçük kız şakayı ciddi sanıp hayli üzülmüş ve bu üzüntüsünü Ümmü Seleme’ye anlatmıştır. Ümmü Seleme çocuğun üzüldüğünü söyleyince Allah Resulü bir beşer ola­rak kendisinin de hata yapabileceğini belirtip diğer insanlar gibi zaman zaman sevinçler, hüzünler, yanılgılar veya kız­gınlıklar yaşayabileceğini hatırlatmıştır. Hatta herhangi bir kimseyi üzen davranışta bulunmuşsa bunun o şahsı Allah’a yaklaştırma vesilesi olmasım dilemiştir.90

Allah Resulü’nün öfkelendiği, hüzünlendiği veya çeşit­li sıkıntılar yaşadığına dair de birçok örnek bulunmaktadır. Nitekim Uhud Savaşı’nda şehit edilen amcası Hamza’nm ce­sedinin parçalanmasına tahammül edemeyerek insani bir refleksle, şayet üstün gelirse bunu yapanlara hiçbir Arabın diğerine yapmadığı işkenceler uygulayacağına dair ant içip, bir kişiye karşılık otuz kişiyi öldürerek müsle (ölülerin organ­larım kesme) cezası uygulayacağım söylemiştir.91 Resûl-i Ek­rem tamamen insani refleksle böyle bir tepki göstermişse de, nazil olan âyetle92 Kur’ân-ı Kerîm misliyle mukabele esasmı

88 Müslim, Birr, 91.89 Buhârî, Ahkâm, 31; İbn Mâce, Ahkâm 5.90 Müslim, Birr, 95.91 İbn İshâk, 314.92 16. Nahl, 126.

Page 74: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 73

getirmiş, ancak affetmeyi öğütlemiştir.93 Görünen o ki, bir be­şer olarak Resûl-i Ekrem bu tür reaksiyonlar gösterebilmiştir. Ancak, risalet hayatı boyunca aşırıya giden bir uygulamaya gitmemiştir. Bilakis haddi aşan durumlarda ashabmı uyardı­ğına dair pek çok örnek bulunmaktadır. Nitekim müşriklerin bütün düşmanlıklarına rağmen Mekke’nin fethinden sonra amcası Hamza’yı öldüren Vahşi ve onun cesedini parçalayıp ciğerini çiğneyen Hind’i bile affetmiştir.

Resûl-i Ekrem ashabıyla ilişkisi sırasında da kimi zaman öfkelenerek çeşitli reaksiyonlar göstermiş ve sonradan piş­man olmuştur. Ünlü sahabî Ebû Huzeyfe, Resulullah’m as­haptan bazı kişiler hakkında öfkeliyken söylediklerini anla­tınca, onu dinleyenlerden bir grup, buna şahit olan diğer sahabî Selmân el-Fârisî’ye gidip duyduklarım teyit etmek istemişler. Ancak, Selmân ‘Huzeyfe söylediği sözün doğrulu­ğunu benden daha iyi bilir’ karşılığını vererek üstü kapalı bir cevap vermiştir. Rivayetin devamında yer alan bilgilere göre Huzeyfe, Selmân’a gidip bildiği hâlde neden Resulullah’a ait olarak dile getirdiklerini doğrulamadığım sorunca Selmân, ona şu karşılığı vermiştir: “Gerçekten Resulullah, bazen öf­kelenirdi ve öfkeliyken ashaptan bazıları hakkında birtakım kırıcı sözler söylerdi. Bazen de mutlu olur ve bu hâildeyken onlardan bir kısmı için sitayişle söz ederdi. Şayet sen Hz. Peygamber’den her duyduğunu söylemekten vazgeçmezsen bazı kimselerin kalbine bazı kimselerin sevgisini, bazı kimse­lerin kalbine de bazılarının nefretini aşılamış olursun. Böyle­ce birtakım anlaşmazlıkların ve bölünmelerin meydana gel­mesine vesile olursun. Oysa sen Resulullah’m bir hutbesin­de, ‘Ben, öfkeliyken ümmetimden herhangi bir kimseye sitem veya kötü söz söylersem bu bir insanlık hâlidir. Çünkü ben de Âdemoğullanndan biriyim. O öfkelendiği gibi ben de öf­kelenebilirim. Fakat Allah beni âlemlere rahmet için gönder­miştir. Ey Rabb’im! Ben ancak bir beşerim, Müslümanlardan herhangi birisine, hak etmediği bir söz sarf edersem kıyamet gününde bunu onun için bir rahmet kıl’ diye dua ettiğini bil­

93 İbn İshâk, 314.

Page 75: ANKARA OKULU

74 Hz. Peygamber ve Mucize

miyor musun” diye hatırlatmada bulunmuştur. Dikkat edilir­se Huzeyfe’yi uyaran Selmân, bir beşer olarak Resulullah’m sarf ettiği sözlerin yanlış anlamalara meydan verebileceğini belirterek her duyduğu veya bildiğini anlatmasının doğru ol­mayacağını söylemiştir. Aksi takdirde Hz. Ömer’e şikâyette bulunacağı uyarısında bulunmuştur.94 Bir beşer olarak Hz. Peygamber’in hata yapabileceği ve sözlerinden bazı insanların kınlabileceği meselesi, en erken dönem hadîs kaynakların­dan olan Hemmâm b. Münebbih’in (132/750) sahifesinde bir hadîs kaydı olarak yer almıştır. Hatta kendisinden sadır olan bir söz nedeniyle kınlan varsa Hz. Peygamber’in dua ettiği ve o şahsın günahlan için arınma vesilesi olmasını istediğine dair açıklama yapılmıştır.95

Görünen o ki ashap, Resûl-i Ekrem’in bazı sözlerinin yan­lış yorumlara dönüşebileceğini bildiği için temkinli davran­mıştır. Çünkü herhangi bir insanın sınırlılıklan ve zaaflan gibi onun da beşerî özellikler taşıdığının farkındaydı. Bu iti­barla ondan sadır olan her sözün anlatılması veya yazılması­nın doğru olmayacağım biliyorlardı. Dikkat edilirse Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi halifeler, önüne gelen herkesin Resûl-i Ekrem’e birtakım isnadlarda bulunup hadîs nakletmelerine kısıtlama getirmişlerdir. Hatta bu konuda hayli hassas dav­ranıp güvenilirlikleri şüpheli olan kimi isimlere hadîs rivayet etmelerini yasaklamışlardır.96

Beşerüstü Hz. Muhammed Telakkisi

Rivayetlerde sunulan Hz. Muhammed ile Kur’ân-ı Kerîm’in tanıttığı Hz. Muhammed portresi arasındaki en önemli fark, mucize iddiaları ile insanüstü niteliklere sahip peygamber te­lakkisinde görülür. Kur’ân, bütünüyle beşerî özelliklere sa­

94 Ebû Dâvûd. Sürme, 10.95 Bünyamin Erul, Hadislerin Dili; tik Hadîs Belgesi Hemmöm'm Sahifesi Di­

yanet, Vakfı Yayınlan, Ankara 2011. Mezkûr sayfayla ilgili aynca bkz. M.Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Hemmâm b. Munebbih ve Sahife-iHemmâm ibn Münebbih, çev. Kemal Kuşçu, Bahar Yay., İstanbul 1966, 56.

96 Mustafa Fayda, ‘Hulefâ-yi Râşidîn’, DİA, İstanbul 1998, XVIII, 335-36.

Page 76: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere 75

hip bir peygamberden bahsederken Hz. Muhammed’e ‘Ben de sizin gibi bir insanmi97 sözlerini söyleterek onun farklı bir özelliğinin olmadığım vurgular. Buna mukabil rivayetlerde sunulan Hz. Muhammed ise âdeta çeşitli olağanüstülükler ve sayısız mucizelerin kendisinde mezcedildiği serapa mucize bir peygamber olarak tanıtılır.

Hz. Muhammed’i insanüstü bir konuma yükseltme ve onun risaletini mucizelerle iç içe sunma gayretlerini besle­yen muharrik unsurlardan birisi onu yüceltme anlayışıdır.98 Bir ayağını ona duyulan muhabbet ve hayranlık duygusu­nun oluşturduğu bu anlayış, kimi tasvirlerle sımr tanımaz noktalara ulaşabilmiştir. Bir bakıma onun beşerî nitelik­leri veya tarihî konumu menkıbevi bir kimliğe büründürü­lüp olağanüstü hikâyelerin öznesi olan masal kahramanına dönüştürülmüştür." Böylece o, Allah'ın elçisi ve beşer olma­nın ötesinde Ay’a parmağını uzattığı zaman onu ikiye bölen, attığı bir avuç toprakla Bedir’deki müşriklerin helâkini sağ­layan, gaybı ve geleceği bilen, yaralı elini kayaya vurduğu zaman su çıkaran, hatta kendisini ateş yakmayan bir pey­gamber hâline getirilmiştir. Örneğin bir rivayette tıpkı Hz. İb­rahim gibi Hz. Muhammed’i de ateşin yakmadığından bahse­dilmiştir. Hikâyeye göre amcası Ebû Leheb Resûl-i Ekrem’i yok etmek için geçeceği yola çukur kazıp içinde ateş yak­mış ve onu burada yakmak istemiştir. Ancak Resûl-i Ekrem kuyuya düşmesine rağmen içindeki ateş bir gül bahçesine dönüşmüştür.100

Bunların yanı sıra o, aynı zamanda Rabb’ine sitemde bu­lunan, hatta gerektiğinde ona (haşa) kafa tutarak âdeta da­yatmayla!!) birtakım imtiyazlar koparabilen bir peygamberdir. İbn Kesîr, İnşirâh Sûresi’nin tefsirine ilişkin açıklamalar ya­parken Hz. Peygamber’in ağzından şu rivayeti aktarır:

97 18. Kehf, 110; 41. Fussilet, 6.98 Mehmet Okuyan, Kur'ân-ı Kerîm'e Göre Kabir Azabı Var mı?, Etüt Yayın­

lan, Samsun 2007, 235-244.99 Kutlu, 33.100 Aydın, İlâhi Nurlar, 134.

Page 77: ANKARA OKULU

76 Hz. Peygamber ve Mucize

Rabb’ime dedim ki: ‘Benden önceki peygamberlerin bazılarının em­rine rüzgân verdin. Bazıları ise ölüleri diriltebilmişti.’ Rabb’im bu­yurdu ki: ‘Ey Muhammed! Seni öksüz bulup barındırmadım mı?’ Ben: ‘Evet Rabb’im’ dedim. Rabb’im buyurdu ki: ‘Seni şaşırmış bulup doğru yola eriştirmedim mi?’ Ben: ‘Evet Rabb'im' dedim. O buyurdu ki: ‘Seni fakir bulup zenginleştirmedim mi?’ Ben: ‘Evet Rabb’im’ dedim. Sonra buyurdu ki: ‘Senin göğsünü genişletmedim mi? Şanım yüceltmedim mi? Ben: ‘Evet Rabb’im’ dedim.101

Duhâ102 ve İnşirah103 sûrelerindeki âyetlerden esinlenile­rek oluşturulan bu kurguya göre Hz. Peygamber, önceki pey­gamberlere bahşedilen ayrıcalıklardan duyduğu rahatsızlığı dile getirince, Rabb’i ona daha büyük lütuflarda bulunmak zorunda kalmış ve bir bakıma gönlünü almıştır. Enes b. Mâlik isnadlı bir rivayete göre, Hz. Peygamber’in sitemi üzeri­ne Rabb’iyle arasında şu konuşmalar geçmiştir:

Ya Rabbi! Benden önceki peygamberleri şüphesiz sen şereflendir­din. İbrahim’i dost ve Mûsâ’yı konuşan yaptın. Dağlan Dâvûd’un emrine verdin. Rüzgân ve cinleri Süleyman'ın hizmetine sundun. İsâ’nın eliyle ölüleri dirilttin, bütün bunlara karşılık bana ne ver­din? Buyurdu ki: ‘Ben sana bunlardan daha üstününü vermedi mi? Ben ne zaman zikredilirsem benimle birlikte senin de ismin zikredilir.104 Senin ümmetinin kalbini açıkça okumakta oldukları müjde kıldım. Onlar açıkça Kur’ân okurlar. Senin ümmetinden önce hiçbir ümmete onu vermedim. Ayrıca ben sana Rabb’inin hâzinelerinden bir hazine verdim. Güç ve kuvvet sadece ulu olan Allah’ındır.’105

Resûl-i Ekrem hakkındaki abartılı rivayetler kuşaktan ku­şağa aktarılırken, aynı zamanda zengin bir edebiyat ortaya çıkmıştır. Oluşturulan menkıbeler veya hikâyeler bazen akim sınırlarım zorlayan tasvirlere dönüşebilmiştir. Özellikle tasav­vuf geleneğindeki ‘hulûl nazariyesi’ ile Hz. Muhammed’i insa­

101 İbn Kesîr, Tefsir, XV, 8507.102 93. Duhâ, 1-11.103 94. İnşirah, 1-4.104 İbn Kesîr rivayetin sonunda ‘Benim ismimle senin ismin yan yana anılır'

şeklindeki ifadenin, ezanla ilgili olduğuna dair rivayetler bulunduğunu söyletmiştir. İbn Kesîr, Tefsir, XV, 8507.

105 İbn Kesîr, Tefvr, XV, 8507.

Page 78: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 77

nüstü konuma yükseltme çabalan âdeta zirveye ulaşmıştır.106 Keza Türk-İslâm geleneğindeki mevlit ve mi’râciyelerde yer alan tasvirlerde de benzer abartılan görmek mümkündür.

Tasavvuf geleneğindeki Nûr-i Muhammedi/Hcüâkât-ı Ah- mediye olarak isimlendirilen yaratılış teorisine göre bütün ruhlar ve varlıkların kaynağı Hz. Muhammed’dir. İddialara göre Allah, Hz. Muhammed’i kendi nûrundan yaratmış ve bu nûr onun huzurunda yüz bin sene kalmış, bu süre içerisin­de Allah gece-gündüz yetmiş bin kez bu nûru düşünmüş ve bu nûrdan bütün varlıklan yaratmıştır.107 Hatta bu yaratılış teorisine göre evrenin yaratılması Hz. Muhammed’in yaratıl­masına bağlanmış ve ‘Sen olmasaydın bu kâinatı yaratmaz­dım’ şeklinde doktrine edilmiştir. Günümüzde de hâlâ var­lığını koruyan bu yaratılış anlayışına göre, Allah katında en üstün varlık olarak nitelenen insanoğlunun konumu, acaba figüranlıktan öte bir anlam ifade edebilir mi?

Hz. Muhammed bütün yaratıkların üstünü ve en mükem­meli olduğu için, onun aklı da Hz. Âdem’den sonra yaşamış olein bütün insanoğlunun toplam akimdan bile fazladır. Ağır­lığı ise ümmetinin toplam ağırlığının üzerindedir.108 Gelenek bu tür abartılı tasvirlerle Hz. Muhammed’i yüceltmede ısrarcı davranırken, aynı zamanda onu Kur’ân’dan koparıp ümme­ti için örnekliğini bir bakıma imkânsızlaştırdığım hiç dikkate almamıştır.

Kimi rivayetlerde ümmeti için Hz. Peygamber’i ne de­rece büyük fedakârlıklara katlandığım gösterebilmek için, Hz. Mûsâ’nm uyarısı ve ısrarı üzerine yüzü tutmadığı hâlde Rabb’i ile sıkı bir pazarlığa tutuşan bir peygamber olarak tak­dim edildiğini görmek mümkündür. Özellikle mi’râc hadisesi­ne dair anlatılardaki elli vakitlik namazın beş vakte düşürül­mesi sırasmda anlatılan tasvirler, tarifi imkânsız çelişkilerle

106 Hulûl, Allah’ın zatı ve sıfatlarının yaratıklarına ve özellikle de İnsan be­denine İntikal etmesi ve onunla birleşmesi anlamına gelir. Bkz. Kürşat Demlrcl-Yusuf Şevki Yavuz, “Hulûl”, DİA, İstanbul 1998, XVIII, 340-44.

107 Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadisteki Dayanakları, Ankara 2000, 114.

108 Taberî, Târih, II, 209.

Page 79: ANKARA OKULU

78 Hz. Peygamber ve Mucize

doludur. İddialara göre mi’râcda Peygamberimize günlük elli vakit namaz farz kılınmışü. Ancak dönüşünde Hz. Mûsâ’ya uğradığında onun uyarısıyla miktarı azaltması için Rabb’ine girmiş ve âdeta sıkı bir pazarlıktan sonra, elli vakitlik namaz beş vakte indirilmiştir.109 Bütünüyle Kur’ân’a aykın olan bu rivayetlere elbette ki itibar etmiyoruz. Ancak, Hz. Peygamber’i yüceltme adma ortaya atılan rivayetlerin en muteber kaynak olarak nitelenen eserlerde yer almasının manidar olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Unutulmamalıdır ki her şeyin aşırısı zararlı olduğu gibi, sevginin aşınsı da zararlıdır. Nitekim Resûl-i Ekrem’e duyu­lan aşın sevginin ciddi marazi unsurlar doğurduğu ortada­dır. Geçmişte Hz. İsâ’ya inananlar aşın sevgi gösterip ölçü­yü kaçırınca, onu tannsal İsâ’ya dönüştürecek kadar ileri gitmişlerdir.110 Dikkat edilirse Hz. Peygamber’e duyulan bi­linçsiz sevgi, aşın hayranlık duygusuna dönüşünce yukanda anlatılan türden abartılı tasvirlerin ardı arkası kesilmemiştir. Bir bakıma geçmişte Hıristiyanların Hz. İsâ’ya yaptıklannı, âdeta onlara nazire olsun diye bu sefer Müslümanlar ken­di peygamberlerine uygulamaya kalkmışlardır. Oysa Resûl-i Ekrem, kendisi hakkında övücü sözler söylememeleri için ashabına şu uyanda bulunmuştu: ‘Hıristiyanların Meryem Oğlu İsâ’ya yaptıktan gibi, sizler de bana abartılı methiyeler düzmeyin.'111 Bir taraftan Resûl-i Ekrem’in bu tür uyanlan diğer taraftan Kur’ân-ı Kerîm’deki onca âyete rağmen Müs­lümanlar, Hz. Peygamber hakkında abartılı hikâyeler uydur­maktan geri durmamışlardır.

Anlaşılan o ki Müslümanlar, kadîm Yahudi ve Hıristiyan kültürüyle iç içe yaşamaya başlayınca, bu kültürlere ait bir­çok mistik veya mitolojik hikâyelerle peygamber kıssalarını yalandan tanıma fırsatı bulmuşlardır. Buna ilaveten Müs­lümanlar Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’nm muci­

109 Buhâri, EhâdisüTeribiyâ, 5, Salat, 1, Tevhid, 37; Müslim, İmân, 263; İbnHanbel, I, 144; Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, I, 360-62.

110 Geniş bilgi için bkz. Mahmut Aydm, İsâ Tanrı mı İnsan mı?, İz Yayıncılık,İstanbul 2002, 187-195.

111 Abdurrezzak, el-Mûsânnef, V, 441 (no: 9758).

Page 80: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 79

zeleri veya olağanüstü niteliklerinden söz eden birçok âyet bulunduğunu, buna mukabil Resûl-i Ekrem hakkında ben­zer bir muhtevanın yer almadığını da biliyorlardı. Devralı­nan zengin kültürel miras karşısında duyulan ezikliğin yanı sıra, Kur’ân’da da Resûl-i Ekrem hakkında abartılı açıkla­malar veya mucizelerin yer almaması, belli ki Müslümanlar için ciddi bir eksiklik olarak telakki edilmiştir. Bu eksikliği gidermenin en kolay yolu ise geriye dönük rivayetlere sığın­maktı. Özellikle Müslümanların sözlü kültür geleneğine sahip olmaları bu duruma müsait bir ortam sunmuştur. Dolayısıyla Müslümanlar, Resûl-i Ekrem veya ashabı hakkında bilgi edi­nirlerken sözlü kültür içerisinde ağızdan ağza dolaşan bir­takım rivayetleri daha da zenginleştirerek Resûl-i Ekrem’in risaletiyle ilişkilendirmişlerdir.

Resûl-i Ekrem hakkında oluşturulan hikâyeler veya abar­tılı tasvirler Kur’ân’a uymasa da çağın zihniyeti ve müellifle­rin ruhuna uyduğu için kolayca kaynaklara girebilmiştir.112 Zamanla bu tür iddialar işlevselliklerini yitirseler de İslâmî gelenekte herhangi bir eleştiriye tâbi tutulmadan varlıklarını korumuşlardır. Böylece geriye dönük üretilen rivayetlerle Hz. Muhammed’e birçok olağanüstü nitelikler ve mucizeler isnat edilmiştir. Özellikle sahabe sonrası dönemdeki Müslümanlar, miras alman kadîm Yahudi ve Hıristiyan kültürü ile eski İran ve Hint kültürüne ait pek çok mistik veya mitolojik hikâyelerle peygamber kıssalarından etkilenince, bunlan kendi peygam­berlerine uyarlamakta gecikmemişlerdir.113

Son dinin mensubu olan Müslümanlar, haklı olarak ken­dilerini miras aldıklan kültürlerden daha üstün görmek iste­mişlerdir. Keza peygamberleri de son peygamber olduğu için önceki peygamberlerden geri kalır bir yanının bulunmaması gerekiyordu. Özellikle de Yahudi kültüründen esinlenilerek Hz. Muhammed’in Hz. Mûsâ ile yanştınlması hayli dikkat çeker.

112 Kırbaşoğlu, 135.113 Bünyamln Erul, “Hz. Peygamber'in Risalet Öncesi Hayatına Farklı Bir

Yaklaşım”, Diyanet Rmî Dergi [Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ÖzelSayısı], Ankara 2003, 34.

Page 81: ANKARA OKULU

80 Hz. Peygamber ve Mucize

Keza Resûl-i Ekrem’in Hz. İsâ gibi mucizeler gösterdiği iddi­alan de benzer kaygıların ürünüdür. Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerîm ismi geçen her iki peygamberin mucizelerinden bahse­der. Ancak, Resûl-i Ekrem’le ilgili benzer bir açıklama yapmaz. Bu durum karşısında bazı kıssaların da etkisiyle birlikte Müs­lümanlar kurguladıktan kimi hikâyeleri hiçbir ilgisi yokken çeşitli âyetlere bile dayandırmaya çalışıp denge kurma gay­reti gütmüşlerdir. Nitekim ay yarılması anlatılarının Kamer114 Sûresi’yle, Yahudi ve Hıristiyanlıktaki yükseliş kıssalarından esinlenilerek Hz. Peygamber’e nispet edilen mi’râc anlatılarının Necm Sûresi’yle115 veya göğüs yarılması iddialarının İnşirâh Sûresi’yle ilişkilendirilmesi, bu kabil örneklerdir.

Bu tür çabalarla Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Muhammed’in mucizelerinin de bulunduğu iddialan dillendirilirken, aynı zamanda onun Allah katında en üstün peygamber olduğu gayretleri güdülmüştür. Özellikle mi’râc anlatılanndaki tas­virler bu gayreti çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Mûsâ’mn Tür Dağı’nda Allah’la buluştuğunu, konuştuğunu ve ondan on emir al­dığını, hatta Rabb’ini görmek istediğini ancak bu talebinin gerçekleşmediğini haber verir.116 Aynca Hz. Mûsâ’nm bu tec­rübeyi dağın sağ yamacındaki ağacın yarımdayken yaşadığı­nı anlatır.117

Müslümanlar Hz. Peygamber’in de benzer tecrübe yaşadı­ğım ispatlayabilmek için, Hz. Mûsâ’nm Tür Dağı’na yolculu­ğu ile Resûl-i Ekrem’in el-Mescidü’l-Harâm’dan el-Mescidü’l- Aksâ’ya yolculuğu (isrâ olayı)118 arasında ilişki kurmuşlardır. Hz. Mûsâ’nm Tür Dağı’nda Allah’la buluşması, görüşmesi, ko­nuşması ve ondan on emir119 alması olayıyla mi’râc anlatılan arasında bir bağlantı kurmuşlardır. Dikkat edilirse mi’râc an­latılarında da Hz. Peygamber’in Allahla buluştuğu, konuştu­

114 54. Kamer, 1-2.115 53. Necm. 6-18.116 7. A’râf, 143.117 28. Kasas, 30.118 17. İsrâ, 1.119 2. Bakara, 83-84.

Page 82: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 81

ğu, Bakara Sûresi’nin son iki âyetini aldığı, hatta bizzat Allah’ı gördüğü iddiaları dillendirilir. Üstelik bu iddialar hiçbir ilgisi yokken Necm Sûresi’nin âyetleriyle ilişkilendirilir. Oysa daha önce de işaret edildiği üzere mi’râca referans gösterilen Necm Sûresi’nin âyetlerinde bu olay değil, ilk vahiy tecrübesi sıra­sında Hz. Peygamber’in Cebrail’den vahiy alması ve o sırada onu görmesi olayı anlatılır. Ancak, gelenek bu olayı çarpıtarak Hz. Mûsâ’nın Tür Dağı’nda Allahla buluşması olayıyla kıyas­lamış ve Hz. Peygamber’in de benzer bir tecrübe yaşadığı iddi­alarım dillendirebilmek için âyetlerin mesajım bambaşka bir kurguya dönüştürebilmiştir. Örneğin âyetlerde Cebrail’le Hz. Peygamber’in yeryüzünde buluşması gerçeği, rivayetlerdeki iddialarda semanın yedinci katında Allah’la Hz. Peygamber’in buluşmasına dönüştürülebilmiştir. Böylece Hz. Mûsâ bu tec­rübeyi yeryüzünde yaşarken ondan daha üstün olan Hz. Mu­hammed gökyüzünde yaşamıştır. Hatta o, meleklerin bile alın­madığı öteler ötesi âleme kadar gidebilmiş ve burada Rabb’iyle baş başa görüşmüştür. Dahası Hz. Mûsâ Rabb’ini göremezken Hz. Muhammed Rabb’ini bile görmüştür. Mi’râc anlatılarında özellikle Hz. Mûsâ’ya hayli etkin bir rol verilmesi ve isminin çokça zikredilmesi manidar değil midir?

Dikkat edilirse Müslümanlar, İslâm'ın en erken dönemin­den beri, özellikle Yahudilerle üstünlük yanşı içine girmişler­dir. Örneğin Yahudiler Hz. Mûsâ’nın tüm insanlardan üstün olduğunu iddia ederlerken Müslümanlar da kendi peygam­berlerinin üstün olduğunu dillendirmişlerdir. Hatta bir tar­tışma sırasmda Medineli Yahudi’nin birisi “Mûsâ’yı bütün insanlardan üstün kılan Allah hakkı için hayır...” deyince, Ensâr’dan bir Müslüman ona bir tokat patlatıp şu tepkiyi göstermişti: “İçimizde Allah'ın peygamberi olduğu hâlde sen bunu ne hakla söylersin?”120 Keza İbn Abbâs’la Yahudi kö­kenli muhtedi olan Ka’bu’l-Ahbâr121 arasında yaşanan ru’yet meselesiyle ilgili tartışmada da benzer bir yarıştan söz edilebi­lir. Örneğin Kahül-Ahbar Resûl-i Ekrem’in Allah’ı görmediği­

120 Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 39.121 Bilindiği üzere Ka’bu’l-Ahbâr, Yahudi kökenli bir muhtedidir.

Page 83: ANKARA OKULU

82 Hz. Peygamber ve Mucize

ni söyleyince, İbn Abbâs ona tepki göstererek ‘Biz Hâşimîleriz. Biz Peygamber Allah’ı gördü diyorsak görmüştür’ sözleriyle karşılık vermiştir.122

Ehl-i Kitapla Müslümanlar arasında başlangıçtan beri ya­şanan rekabet, özellikle teolojik tartışmaların devreye girdiği birinci asırdan itibaren giderek artmış ve neticede pek çok abartılı rivayetlerin doğmasını beraberinde getirmiştir. Yahu­di ve Hıristiyan kültürünün yanı sıra, eski Mısır ve Mezopo­tamya ile kadîm İran, Hint ve Helenistik kültürlere ait pek çok hikâyeler de sözü edilen abartılı tasvirlere esin kaynaklı­ğı etmiştir. Dikkat edilirse Müslümanlar bu kültürleri dışla­mak bir yana aksine daha lütufkâr bir tutum takınarak kendi bünyelerine dönüştürebilmişlerdir.

Geçmişte sözü edilen kaygılarla oluşturulan birtakım abar­tılı rivayetler, kaynaklara girdikten sonra herhangi bir sorgu­lamaya tâbi tutulmadan nesilden nesile aktarılmış ve âdeta risaletin ayrılmaz bir parçası gibi telakki edilmiştir. Hatta gü­nümüzde Resûl-i Ekrem hakkında ortaya atılan kimi iddialar, geçmişe taş çıkartacak kadar ileri boyutlara varmıştır. Örne­ğin yakın dönemde yapılan bir yüksek lisans çalışmasında ay­nen şu ifadeler kullanılmıştır: “Peygamber (s.a.v.) efendimiz, peygamberlerin sonuncusu ve en büyüğü olduğu gibi, dini ve daveti de umumi, mucize bakımından da, kendisine en çok mucize verilmiş resuldür. Bu yüzden mucizeleri çok mütenev- vidir. Taşdan, sudan, ağaçtan, hayvandan; tâ Ay’a, Güneş’e, yıldızlara kadar, pek çok varlıkta mucize tecelli etmiştir.”123 Bir başka akademik(!) çalışmada ise “Hz. Peygamber’e mucize verildiğine dair pek çok âyetler olduğu” iddiası dillendirilmiş, ancak yazar bu ifadeleri kullanmakla birlikte savım destekle­yecek âyet bulamayınca, Resûl-i Ekrem’in Kur’ân’dan başka mucizesinin olmadığım ifade eden hadîs rivayetiyle görüşünü temellendirmeye çalışmıştır.124

122 İbn Seyyidi'n-Nâs, I, 250; Tirmizî, TefsîruTKur'ân, 53.123 Halil Tankuş, Peygamber Efendimizin Hadislerinde Mucize ve Gayeleri,

(yayımlanmamış yüksek lisans tezi), Şanlıurfa 1996, 7.124 Ayhan, 37.

Page 84: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere 83

Bir yoruma göre bütün peygamberler Hz. Peygamber’in nûrundan yaratıldıkları için hepsi onun ümmetinden olmak istemişlerdir. Bu nedenle onlann mucizeleriyle ümmetinden olan evliyaların kerametleri bile, aslında Hz. Muhammed’in mucizelerindendir. Yapılan yorumda aynen şu ifadeler kul­lanılmıştır: “Ümmetinin evliyâsmda hâsıl olan kerâmetler, hep onun mucizeleridir. Çünkü kerâmetler ona tâbi olanlar­da, onun izinden gidenlerde hâsıl olmaktadır. Hatta bütün peygamberler, onun ümmetinden olmak istedikleri için, daha doğrusu, hepsi onun nûrundan yaratıldıkları için, onlann mucizeleri de, Muhammed aleyhisselâmın mucizelerinden sayılır.”125 Bu yorumla birlikte peygamberlerin vârisleri olarak gösterilen velîlerin de benzer olağanüstülükler gösterilebil­dikleri iddialanna meşru bir zemin oluşturulmuş ve bu yolla onlara da benzer bir üstünlük payesi çıkanlmıştır.

Dile getirilen bu tür yorumlarla peygamberliği bütünüyle mucizelerle sabitlenen Allah Resulü, sadece yeryüzündeki- lere mucize göstermekle kalmamış, aynı zamanda gökyüzü ahalisine de mucize göstermek için ‘büyük mi’râc mucizesini’ gerçekleştirmiştir.126 Acaba bu iddiayı ortaya atan zihniyet, Resûl-i Ekrem’in hangi gaye için gökyüzündekilere mucize gösterdiğini iddia etmektedir? Acaba gökyüzünde birileri mi yaşamaktadır? Kur’ân, yeryüzünde yaşayanların insanlar ol­duklarını ve onlara da kendileri gibi bir insanın peygamber olarak gönderildiğini, melekler yaşasaydı o takdirde melekle­rin gönderileceğini haykırmaktadır.127 Bu tür iddialara karşı sözü edilen âyetin konumu acaba nasıl izah edilebilir?

Dikkat edilirse mucize ve keramet iddialanna, hiçbir iliş­kileri yokken Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman veya Hz. Ah gibi önemli sahabîlerin isimleri zikredilerek, onlar üzerin­den peygamberlerin vârisleri olarak nitelenen velîlere payeler

125 Hüseyin Hilmi İşık, Kur’ânıKerimve Bugünkü İnciller ve Hz. Muhammed’inMucizeleri, Hakikat Matbaası, İstanbul 1981, 83.

126 İsmail Mutlu, Peygamberimizin (sav) Mucizeleri, Mutlu Yayıncılık, İstan­bul 1998, 479.

127 17. İsrâ, 95.

Page 85: ANKARA OKULU

84 Hz. Peygamber ve Mucize

çıkarılarak belli hedeflere kapı aralanır.128 Bir taraftan Allah Resulü, diğer taraftan onun sahabîlerinin tertemiz isimleri istismar edilerek bu tür iddialara alet edilirken acaba hangi gaye/gayeler güdülmüş olabilir?

Resûl-i Ekrem’in önceki peygamberlerden aşağı kalır ya­nının olmadığım gösterebilmek için, kimi zaman biyolojik varlığı, kimi zaman ise cinsel hayatı gibi aile mahremiyetini ilgilendiren hususlar bile akıl almaz tasvirlere veya pervazsı- ca yorumlara konu edilebilmiştir. Örneğin sahîh(I) hadîs kay­naklan olarak nitelenen eserlerde yer alan rivayetlere göre, Hz. Peygamber’e otuz erkeğin cinsel gücünün verildiği,129 nikâhının altındaki dokuz hanımım130 aynı gecede sırayla do­laşabildiği131 gibi hayâsızca ve edep dışı iddialan görebilmek mümkündür.

Klasik kaynaklarda yer alan bu rivayetleri kurtarmak adı­na yapılan yorumlar ise akla ziyan açıklamalarla doludur. Örneğin Resûl-i Ekrem’in cinsel gücünün ne derece kuvvet­li olduğunu göstermeye çalışan ve Müslim’deki hadîsi şerh eden Davudoğlu, Hz. Süleyman’ın bir gecede yetmiş veya yüz kadını dolaştığına132 dair israiliyat kökenli rivayetle az önce

128 Çörüş, 337-346.129 Buhâri, Gusüt 12.130 Buhârî, Nikâh, 103.131 Buhâri, Gusût 24, Nikâh, 103; İbn Hanbel, III, 99. 112, 161, 167. 225,

239, 292; Nesâî, Taharet 170, Gusül ve Teyemmüm, 25; Dârimî, Taharet, 70. Kimi hadîslerde tek yıkanmayla bütün eşlerini dolaştığı gibi edep dışı hezeyanları görebilmek de mümkündür. Tlnnlzî, Tahare, 106; Nesâî, Ta­haret, 170.

132 Bu rivayette Resulullah’m Hz. Süleyman’a alt şu hadîsi söylediği nakledilir: Bu gece mutlaka yetmiş kadınla birlikte olacağım. Bunların hepsi Allah yolunda savaşacak süvariler doğuracak. Arkadaşı ona ‘İnşallah de’ diye İhtarda bulundu, ancak Hz. Süleyman söylemedi ve yetmiş kadınla birlikte oldu. Ancak İçlerinden hiçbir kadm hamile kalmadı. Sadece kadınlardan birisi yarım erkek doğurdu. Muhammed'tn nefsi kudretinde olan Allah’a yemin ederim kİ, ‘inşallah’ deseydi, hepsi toptan süvariler olarak Allah yolunda cihad ederlerdi.” (Müslim, Eymân, 23, 24, 25). Hadîsi şerh eden Davudoğlu, Hz. Süleyman'ın dolaştığı kadm sayısının 70, 99 ve 100 gibi muhtelif rakamlar verildiğini belirttikten sonra, onun 300 hanımı ve 700 cariyesinin bulunduğunu belirterek 1000 hanımı olduğuna dair rivayetle­rin varlığından söz etmiştir. Ahmed Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerfü, Sönmez Neşriyat, İstanbul 1978, VIII, 240-42.

Page 86: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 85

zikredilen sahih hadîs(!) rivayetieri arasında kıyaslama yapa­rak aynen şu yorumu yapar:

Rivayetten anlaşılıyor ki, Süleyman (a.s.) bir gecede bu kadınla­rın hepsiyle ctmâ’ etmiştir. Bu derece beden sıhhati, bu derece mükemmel erkeklik kudreti yalnız peygamberlere mahsus bir mevhibe-i îlâhiyyedir. Bir taraftan hadsiz hudutsuz ibâdet ve mücadeleler, diğer taraftan nihayetsiz dünya meşgaleleri, irşâd ve tebliğ vazifeleri düşünülürse sair insanlara böyle bir işin asla müyesser olmayacağı derhal anlaşılır. Demek ki, Hak Teâlâ Haz­retleri peygamberlerine mu’cizeler halk etmek suretiyle hârika hâller yarattığı gibi, bu zevâtın bedenlerinde de hârikalar halk etmiştir. İşte Hz. Süleyman'ın bir gecede yüz kadınla cimâ’ tâkat getirmesi bundandır.

Sair peygamberlerden bu babda sarih bir haber yoktur. Ancak bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.s.) cimâ’ husu­sunda otuz erkek kuvveti verildiği bildirilmiştir. Mücâhid, Cen­net erkeklerinden kırk erkek kuvveti verildiğini söylemiştir. Hatta bâzı büyüklerin ifadesine göre her peygambere kırk erkek kuvveti: bizim peygamberimize ise kırk peygamber kuvveti ihsân edilmiş­tir. Bu hesaba göre Resulü Ekrem (s.a.s.) Efendimiz’e 1600 erkek kuvveti verilmiş demektir ki, bu tâkat her peygambere verilenin üstündedir. Avrupa küffannın izinden yürüyerek O’na ulanma­dan ‘karıcı’ demek küstahlığında bulunanlar azıcık düşünsün­ler!.. Yâ bu derece erkeklik kudreti kendilerine verilmiş olsa aca­ba ne yaparlardı?!.. Bizim sözümüz şudur: ‘Bu muazzam cinsî kudret karşısında Peygamber (s.a.s.) Efendimiz'in dokuz kadınla iktifa etmesi, O’nun sonsuz sabır ve zühdünün açık ifadesidir.133

Hz. Süleyman’la İlgili mezkûr rivayetin israiliyat kökenli peygamber kıssasından başka bir şey olmadığı gayet açıktır. Kaldı ki onun cinsel gücünün fazlakğmı ifade eden rivayetler muhteliftir. Örneğin bir gecede dolaştığı kadınların sayısıyla ilgili altmış,134 yetmiş,135 doksan,136 doksan dokuz veya yüz137

133 Davudoğlu, VIII, 242.134 Buhâri, Tevhitt 31; Müslim Eymân, 22.135 Buhâri, Ehâdisui-enbiyâ, 40; Müslim, Eymân, 23, 24, 25; Tirmizî,

Eymân, 7.136 Buhâri, Eymân ve’n-nüzür, 3, Kejfâretü'l-eymân,9; Müslim, Eymân, 27.137 Buhâri, Nikâh, 23.

Page 87: ANKARA OKULU

86 Hz. Peygamber ve Mucize

rakamları verilmektedir. Sadece şu kadar söyleyelim ki, aza­mi olarak bir gecenin on iki saat olduğu göz önüne alınır­sa ve Hz. Süleyman'ın da her hanıma ortalama yarım saat veya yirmi dakika zaman ayırdığı varsayılırsa, fiziki şartlara göre böyle bir olayın gerçekleşmesi imkânsızdır. Keza yetmiş kadının hepsinin aynı gecede cinsel birleşmeye müsait olup olmayacakları ise ayrı bir muammadır.138 Tamamen akıl dışı iddialar ve çelişkili rakamlar dillendirilmesine rağmen, ismi geçen şârih sırf rivayeti kurtarmak için bu tür hezeyanları dile getirebilmiştir. Yahudi kökenli rivayetlerdeki iddialardan geri kalmamak için Resûl-i Ekrem’in risaletinin bu tür cinsel yorumlara pervazsızca malzeme edilmesi acaba nasıl izah edi­lebilir? Allah Resulü’nün tertemiz ismini edep dışı yorumlara alet eden bir Müslüman, mahşerde hangi yüzle onun karşı­sına çıkacaktır? Acaba bu yorumlan yapanlar onun risaleti- ni veya öğretisini anlamak için aynı hassasiyeti göstermişler midir? Ya da gösterilmiş olsaydı israiliyat kökenli rivayetlere itibar edilir miydi? Resûl-i Ekrem’i yüceltme adma hayâ sınır­lanın bu derece zorlayan yorumlar, bir Müslümana ne kazan­dırır? Mezkûr yorumu daha fazla irdelemeye edebimiz müsa­ade etmediği için takdiri değerli okuyuculanma bırakıyorum.

Öte yandan Resûl-i Ekrem’i yüceltebilmek için çeşitli kah­ramanlık hikâyeleri bile üretilmiştir. Örneğin bir iddiaya göre Hz. Peygamber, bir aylık mesafeden düşman kalbine kor­ku saldığı için düşmanlan ona yanaşamıyordu.139 Bu iddia dillendirilirken herhâlde Uhud Savaşı’nda kıl payı ölümden döndüğü gerçeği hatırlanmamıştır. Bilindiği üzere bu savaşta İbn Kamie Resûl-i Ekrem’e yanaşıp indirdiği kılıç darbeleriyle onu yere düşürmüş ve öldürdüğünü Sanmıştı. Hatta müşrik­ler, Resûl-i Ekrem öldürüldü diye savaşı bırakmışlardı. Onun öldüğünü sanan Müslümanlar da büyük bir umutsuzluk ve şok yaşamışlardı. O sırada Resûl-i Ekrem’in yanma giden Ensâr’dan Abdullâh b. Ka’b140 ölmediğini fark edince Müs-

138 Mezkûr rivayetlerle ilgili tahlil ve tenkitler için bkz. Enbiya Yıldırım, Ha­diste Metin Tenkidi, Rağbet, İstanbul 2009, 490-494.

139 İbn Kesir, Tefsir, IX, 4645.140 İbn İshâk, 309; İbn Sa’d, II, 46; Taberî, Târih, III, 19.

Page 88: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 87

lümanlan çağırmaya kalkışmış; ancak tekrar saldırmamaları için Hz. Peygamber eliyle işaret edip ses çıkarmaması uyarı­sında bulunmuştu.141

Daha sonra Hz. Peygamber’in ölmediğini anlayan Ubey b. Halef yanma kadar sokularak ‘Muhammed! Seni kendi elle­rimle öldüreceğim. Senin yaşadığın dünyada bana hayat ha­ramdır’ sözleriyle üzerine yürümüştür. Ancak, Hz. Peygamber’i koruyan Müslümanlar ona bu fırsatı vermemişlerdi.142 Ma­dem Allah Resulü bir aylık mesafeden düşman kalbine korku salabiliyordu, o hâlde Uhud’daki bu tablo nasıl izah edilecek­tir? Acaba Ubey b. Halef hangi cesaretle yanma kadar soku­lup öldürme tehditleri savurabilmiş veya İbn Kamie onu nasıl yaralayıp yere düşürmüştür? Keza Huneyn Savaşı’nda on iki bin kişi olan Müslümanların, üç bin kişilik Mâlik b. Avfm kuvvetleri karşısında dağılıp kaçacak delik aramaları nasıl izah edilebilir?143

Resûl-i Ekrem’e kötülük yapanları toprağın kabul et­mediği iddiaları bile dillendirilmiştir. İddialar arasında ismi verilmeyen bir şahsın birkaç kez gömülmesine rağmen her seferinde toprağın onu kabul etmeyip yeryüzüne attığından ve sonunda bu şekilde terk edildiğinden bahsedilir.144 Hicret sırasında ise kendisini takip eden Sürakâ’nın atının dizlerine kadar kuma saplandığı, ayaklarını kurtardığı zaman açılan delikten göğe doğru duman çıktığı şeklinde değişik iddialar bulunmaktadır.145 Bir rivayete göre Resûl-i Ekrem ibadet etti­ği sırada, Ebû Cehil ona kötülük yapmak istemiş ve bu mak­satla yanaştığı zaman aniden geri çekilmiştir. Geri çekilme­sinin sebebi sorulduğunda ise Resûl-i Ekrem’le kendisi ara­sında ateşten bir hendek ve kanatlan bulunan korkunç yara- tıklan gördüğünü söylemiştir. Bir adım daha atsaymış melek olarak nitelenen bu kanatlı varlıkların kendisini paramparça

141 İbn Hişâm, III, 601; İbn Sa'd, II, 46; Taberî, Târih, III, 19.142 İbn Hişâm, III, 601, 602; İbn Sa’d, II, 46; Taberî, Târih, III, 19.143 Bu konular hakkında geniş bilgi İçin bkz. Balcı, İlâhi Yardım, 116-17.144 Müslim, Sıfâtui-mûnâfikın, 14145 Buhârî, Edebü’l-müfred, 42.

Page 89: ANKARA OKULU

88 Hz. Peygamber ve Mucize

edeceklerini de eklediğinden söz edilir.146 Bir taraftan bu tür iddialar dillendirilirken bir taraftan da Kâbe avlusunda ibadet ettiği sırada, yine aynı Ebû Cehil’in Resûl-i Ekrem’in sırtına deve sakatatlarım attığından bahsedilmesi çelişki değil midir?

İddialar arasında Hz. Peygamber’in elinde âdeta sihir­li değnek varmış gibi şifa dağıttığı ve hastalan iyileştirdiği­ne dair tasvirler de yer almaktadır. Bir rivayete göre kadim­imi birisi, hasta çocuğunu iyileştirmesi için getirdiği zaman, Resûl-i Ekrem çocuğu kucağına alıp göğsünü sıvazlamış ve bir sûre sonra çocuk köpek yavrusuna benzer bir şey kusa­rak iyileşmiştir.147 Bir başka iddiaya göre yedi yıldan beri gün­de iki kez çocuğunun delilik krizine girdiğini söyleyen kadın, yardım isteyince Resulullah çocuğun ağzma üfürmüş ve ‘Çık ey Allah'ın düşmanı, ben Allah Resulü’yüm’ diye seslenerek çocuğu iyileştirmiştir.148 Keza cin musallat olan bir çocuğu da yine aynı yolla tedavi etmiştir.149

İddialar arasında Resûl-i Ekrem’in körleri iyileştirdi­ği veya konuşma özürlüleri konuşturduğu anlatılan da bulunmaktadır.150 Rivayete göre Uhud Savaşı’nda Katâde’nin gözü çıkanca Hz. Peygamber onun gözünü yerine yerleştirmiş ve eskisi gibi görmesini sağlamıştır.151 Hz. Peygamber’in böy­le bir yeteneği var idiyse o hâlde âma olan meşhur sahabî Abdullâh b. Ümmi Mektûm’u niçin iyileştirmediği sorusunu sormak gerekmez mi? Üstelik o, Hz. Peygamber’e bu özrü ne­deniyle dert yanmıştır.152 Bunun yanı sıra ismi belirtilmeyen bir âmânın da Resûl-i Ekrem’e gelip gözlerinin açılması için dua etmesini istediği, ancak Resûl-i Ekrem’in ona gözlerinin açılması için değil de normal dua ettiğine dair rivayetler bu-

146 Müslim, Sıfâtu’l-mûnâfıkm, 38.147 Dârimî, Mukaddime,4.148 İbn İshâk, 257.149 İbn İshâk. 335-36.150 İddiaya göre bir kadın, çocuğunun doğuştan konuşma özürlü olduğunu

söyleyip yardım isteyince, Resül-i Ekrem de çocuğa yaklaşıp ‘Ben kimim?' diye sormuş, çocuk dile gelip ‘Sen Allah'ın Resulü’sün’ karşılığım vermiş ve böylece konuşmaya başlamıştır. İbn İshâk, 258.

151 Taberî, Târih, III, 18; Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 127.152 Müslim, İmâre, 141.

Page 90: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 89

Ilınmaktadır. Hatta rivayetin devamında, Resûl-i Ekrem’in bu şahsa gözlerin duayla açılamayacağına dair açıklamaları da yer almaktadır.153

Allah Resulü, şifa dağıtıp hastalıkları iyileştirmesinin yanı sıra, tıpkı Hz. İsâ gibi ölüleri diriltebilen bir peygamber ola­rak da tanımlanmıştır. Nitekim doğrudan ifade edilmese de yılan sokmasından zehirlenip ölen kişiyi diriltebileceği iddi­alan dillendirilmiştir.154 Muhtemelen klasik kaynaklarda yer alan bu tür rivayetlerin etkisiyle Resûl-i Ekrem’in ölüleri di­rilttiği iddialanna çağdaş araştırmacılar bile itibar etmiştir. Örneğin Hamidullah, mucizelere inanmayı bir gönül meselesi olarak niteleyip hadîs kaynaklarında yer alan rivayetlerden kuşkulanmaya bile gerek olmadığım belirttikten sonra,155 Hz. Peygamber’in ölüleri dirilttiği iddialanna yer vermiştir. Ak­tardığı rivayetlerin birisinde bir grup müşriğin isteği üzeri­ne Resûl-i Ekrem’in ölen bir kızı diriltip mezardan çıkardı­ğına dair iddialar dillendirilmiştir. Rivayete göre kız mezar­dan çıküktan sonra Resûl-i Ekrem’le arasında şu konuşma geçmiştir:156

- îşte geldim ya Resulellah!

- Yeryüzünde kalıp ana-babanla birlikte yaşamak ister mi­sin?

- Hayır, zira öteki tarafta ana-babamdan daha üstün bir­çok şeyle karşılaştım.

Bu hikâye büyük bir ihtimalle Hıristiyan kültüründen esinlenilerek üretilmiştir. Zira Incil’de Hz. İsâ’nın ölen bir kızı dirilttiğinden bahsedilir.157 Kimi iddialara göre Resûl-i Ekrem, kabirlerin içerisinde olup bitenleri bildiği gibi, aynı zamanda ölülerle de konuşabiliyordu. Nitekim bir kabrin başmda bu­lunduğu sırada yanındaki Bilal’e dönerek ‘Benim işittikleri­

153 Buhârî, Cibad, 31; İbn Mâce, İkâmetu's-salât, 189.154 Ebû Dâvûd, Edeb, 161, 162.155 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 122-125.156 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 126.157 Markos, 9; 18-26; Luka, 8: 40-50.

Page 91: ANKARA OKULU

90 Hz. Peygamber ve Mucize

mi sen işitiyor musun?’ diye sormuş, ‘Hayır’ cevabım alınca kabir sahibine azap edildiğini ve onun seslerini duyduğunu söylemiştir.158 Acaba bu tür iddialar dillendirilirken 'Sen ka­birde olanlara işittiremezsin'159 veya ‘Muhakkak ki sen ölülere duyuramazsın’160 âyetleri hiç mi akla gelmemiştir?

Bazı iddialara göre Resûl-i Ekrem, ölü kuşlan161 veya deve derisinden develeri bile diriltebiliyordu.162 Keza çorak araziyi verimli hâle getirirken163 deriyi kumaş, demir halkayı ise altın yapabiliyordu.164 Hatta gökten altın yağdırabiliyor,165 ellerin­den etrafa su saçabiliyordu.166 Bunlann yanı sıra kalbinden duyduğu fısıltıyla namaz vakitlerini anlıyordu.167 Bir iddiaya göre ise gece evlerine gidecek olan iki ashabına verdiği âsâsı ışık saçıp yollarım aydınlatmıştı.168 Dikkat edilirse bu iddi­alar Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi peygamberlerin mucizelerine nazire niteliğindedir ve onlann mucizelerinden esinlenilerek üretilmiş böylece mucize bakımından denge sağlanmaya ça­lışılmıştır.

Kimi iddialara göre Resûl-i Ekrem deve veya kurt169 gibi hayvanlarla konuşabiliyordu.170 İbn İshâk’m anlattıklanna göre kesilmesine karar verilen yaşlı bir deve gelip Resulullah’m önünde gözyaşı dökünce Hz. Peygamber ashabma devenin şikâyet sebebini sormuştu. Ashap da onu çok çalıştırdıklan için zayıf düştüğünü, işe yaramaz hâle gelince de kesmeye karar verdiklerini ve bu nedenle şikâyetçi olduğunu söyle­miştir. Bunun üzerine Resulullah devenin kesilmesine mü­

158 Buhârî, Edebü’l-müfred, 296159 35. Fatır, 22.160 30. Rûm, 52.161 Aydm, İlâhi Nurlar, 137.162 Aydm, İlahi Nurlar, 139.163 Aydm, İlâhi Nurlar, 140.164 Aydm, İlâhi Nurlar, 140-41.165 Aydm, İlâhi Nurlar, 142.166 Aydm, İlâhi Nurlar, 143.167 Dârimî, Mukaddime, 15.168 Buhârî, Salât, 79.169 Dârimî, Mukaddime, 4.170 İbn İshâk, 260-61; Tirmizî, Menâkıb, 17.

Page 92: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 91

saade etmemiştir.171 Benzer içerikteki bir başka rivayete göre ise kesilmesine karar verilen bir deve bağırarak gelip Resûl-i Ekrem’in önünde secdeye kapanmıştır. Hz. Peygamber de de­veyi satın alıp kurtarmıştır.172

Bazı iddialara göre Hz. Peygamber tıpkı Hz. Dâvûd gibi tabi­at olaylarına da hükmedebiliyordu. Örneğin kıtlık şikâyeti üze­rine dua edip yağmur yağdırmış,173 ancak çok fazla yağıp etrafı sel sulan basmca, bu sefer ashabm isteği üzerine Medine’ye değil de şehrin dışına yağdırmıştır.174 İddiaya göre Resûl-i Ek­rem sadece onlann istedikleri yerlere yağmur yağdırmıştır.175 Hatta Resûl-i Ekrem hangi tarafa işaret etmişse oraya yağmur yağmış.176 Bir iddiaya göre Resulullah sadece dağ sırtlarına, tepelere, dere içlerine, ağaç ve ot bitecek yerlere yağmur yağ­dırmıştır. Buna mukabil Medine şehri ise âdeta üstü örtülü gibi kuru kalmıştır.177 Bir başka rivayette ise başa taç sarılmış gibi Medine’nin üstünün kapandığından bahsedilmiştir.178 Bu tür rivayetlerle Nûh Tufanı arasında ilişki bile kurulmuş ve bu nedenle tufan mucizesi olarak nitelenmiştir.179

Bazı anlaülarda ise Hz. Peygamber’in rüzgârın eseceğini önceden bildiği,180 bu nedenle gündüz savaşmayıp akşam va­kitlerini beklediği, zira bu vakitlerde Allah tarafından rüzgârla kendisine yardım gönderildiği181 iddialan dillendirilmiştir. Ebû Hureyre’ye isnad edilen bir rivayete göre Resulullah, ya­nında bulunan Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve bir grup saha­beyle birlikte Hira Dağı’nda bulunduğunda dağ depreşmeye başlayınca, Resulullah dağı azarlayıp üzerinde peygamber ve

171 İbn İshâk, 272.172 İbn İshâk, 258-59.173 Buhârî, İstiska, 6, 7, 8, 21.174 Buhârî, İstiska, 9, 10, 12.175 Buhârî, İstiska, 6, 7, 8, 9, 10, 12, 21, 24, Menâkıb, 25; Edebü’l-müjred,

214; Müslim, İstiska, 8.176 Buhârî, İstiska, 24.177 Buhârî, İstiska, 12.178 Buhârî, İstiska, 14.179 Aydm, İlâhi Nurlar, 144.180 Müslim, Fadâil, 11.181 Buhârî, İstiska, 26; Tirmizî, S ire, 46.

Page 93: ANKARA OKULU

92 Hz. Peygamber ve Mucize

seçkin ashabının bulunduğunu182 hatırlatarak sakin olması­nı emretmiştir. Bu emir üzerine dağ sakinleşmiştir.183 Aynı içerikteki rivayet Sa’îd b. Zeyd184 ve Enes b. Mâlik kanalıyla da aktarılmıştır.185

Vahyin gerçekleriyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olma­yan bu tür hikâyelerin ve asılsız iddiaların, Resûl-i Ekrem’in peygamberliğiyle ilişkilendirilmesi ve bizzat Müslüman- lar tarafından dillendirilmesi hakikaten şaşırtıcıdır. Hz. Muhammed’in risaletinin böyle bir peygamber portresine dö­nüştürülmesine dair nedenler üzerinde duran Kırbaşoğlu şu değerlendirmeyi yapar:

Peygamberler, büyük düşünürler, sanat ve siyaset adamları gibi, tarihte iz bırakmış şahsiyetlerin vefatlarından sonra, ken­dileri ve bıraktıkları miras konusunda birtakım aşırılıkların ve sapmaların ortaya çıktığı, toplumsal muhayyilenin bu gibi şah­siyetler etrafında birtakım menkıbe ve efsaneler ürettiği bilin­mektedir. Hz. Peygamber’in durumu da, vefatından sonra farklı olmamıştır. Diğer din ve kültürlerdeki şahsiyetlerin başlarına gelen Hz. Peygamber’in de başına gelmiş ve tarih içerisinde önce insan-ı kâmil (Paragon), sonra insanüstü ve mucizevî bir güç ve özelliklere sahip bir peygamber ve nihayet evrenin ilk ve temel unsuru olan kozmik bir ilkeye dönüştürülmüş; yani yeryüzünde yaşamış bir insan, önce göklere ve nihayet evrenin de üzerine çı­karılmıştır. Ancak mesele tarihî-sosyolojik bir gelişmenin İslâm düşüncesinde tekrar gerçekleşmesinden ibaret değildir. Bilakis ortada daha derinde, epistemolojik ve metodolojik ânzalar oldu­ğu âşikârdır.186

Bir taraftan Kur’ân Resûl-i Ekrem’e ‘Ben de tıpkı sîzler gibi bir insanım’187 gerçeğini söyletirken, diğer taraftan da Hz.

182 Müslim'deki bir rivayette Hz. Peygamber’in yam sıra Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr ve Sa’d b. Ebi Vakkâs'm bulunduğu belirtil­mektedir. Müslim, Fadâil, 50.

183 Müslim, Fadâil, 50.184 İbn Mâce, Sürme, 11.185 Ebû Dâvûd, Sürme, 8.186 Hayri Kırbaşoğlu, ‘Hz. Peygamber Tasavvurumuzun Dönüşümü:

Paradigma'dan Paragon’a, Paragon’dan Kozmik llke’ye', IV. Kutlu Doğum Sempozyumu (Tebliğler, Nisan 19-20) İsparta 2001, 133.

187 18. Kehf, 110; 41. Fussilet, 6.

Page 94: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 93

Peygamber kendisi hakkında abartılı tasvirleri yasaklarken, sözü edilen türden tasvirlerle Allah Resulü’nün beşerüstü bir konuma yükseltilmesi izahı mümkün olmayan bir çeliş­kidir. Kuşkusuz Hz. Peygamber’in beşer olduğu gerçeğini en iyi idrak eden ve bilenler onun ashabıydı. Nitekim onlar Allah Resulü’ne bu tür sıfatlar yakıştırmamışlardır. Haddizatında Hz. Peygamber de kendisinin bir beşer olduğunu çeşitli ve­silelerle açıklamıştır. Örneğin bir rivayette şunlan söylediği nakledilir: ‘Ey insanlar! Ben sadece bir beşerim. Rabb’imin elçisi olan Azrail’in bana gelme vakti ve benim de onun dave­tine icabet etme zamanım yalandır...’188

Tarihsel yönüyle bakıldığında da Resûl-i Ekrem’in beşerî kimliğini ve sade görüntüsünü, hayatının her alanında görmek mümkündür. Örneğin o da bir beşer olarak birtakım korku­lar veya tedirginlikler yaşamıştır. Dikkat edilirse hiçbir zaman ‘Nasılsa ben peygamberim, Rabb’im beni korur veya bana yar­dım eder’ gibi bir beklentiyle hareket etmemiştir. Aksine bütün maddi tedbirleri almış ve ardından Allah’a sığınmıştır. Nite­kim Bedir Savaşı öncesi, olası bir bozgun durumunda kaça­bilmek için hızlı koşan hecin devesi bulundurmuştur.189 Keza Uhud Savaşı sırasmda düşman daıbesinden korunmak için iki zırh birden giymiştir. Bütün bu tedbirlere rağmen, Uhud Savaşı’nda yaralanıp yüzü kanlar içinde kalmıştır. Allah Resu­lü, Müslümanlar tarafından emniyetli yere taşınıp zırhı çıkarıl­dığı zaman yaralanmanın etkisiyle iki dişi düşmüştür. Bunun yanı sıra aldığı darbelerden sonra bitap düşen Hz. Peygamber, bir süre namazlarım oturarak kılmıştır.190 Bütün bunlar onun bir insan olarak yaşadıklarıdır.

Şu bir gerçek ki, ne kadar zorlanırsa zorlansın beşerüstü bir peygamber telakkisine Kur’ân’dan destek bulmak müm­kün değildir. Dolayısıyla peygamber anlayışındaki sapmaların Kur’ân’dan değil, beşerî müdahaleye açık olan rivayetlerden kaynaklandığını unutmamak gerekir. Nitekim Hatiboğlu ‘bir

188 Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân, 1.189 Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1, 124.190 İbn İshâk, 311.

Page 95: ANKARA OKULU

94 Hz. Peygamber ve Mucize

fikrin yayılması istendiği zaman, önce onun hadîs formuna sokulup’ ardından istismar aracına dönüştürüldüğüne dair ilginç örneklerin hadîs usulü kitaplarında mevcut olduğunu söylerken191 rivayetlere ne tür müdahalelerin yapıldığına da dikkat çekmiştir. Dolayısıyla beşerî müdahalenin dışmda ka­lan Kur’ân haricindeki kaynaklara dayanan rivayetlerdeki Hz. Muhammed portresinin bu tarz müdahalelerden yoksun bı­rakıldığım düşünmek imkânsızdır. Bu nedenle bir Müslüman için en bağlayıcı otoritenin vahyin verileri olduğunu ve Hz. Peygamber’in risaleti veya öğretisinin de bu çerçevede anla­şılması gerektiğini hatırlatmak istiyoruz.

Vahyin verileri çok açık bir şekilde ortada olduğu hâlde, âyetlerde tanıtılan Hz. Muhammed yetmiyormuş gibi, onun risaleti veya tarihî şahsiyetini uydurulmuş hikâyeler veya abartılı menkıbelerle gizemli hâle getirmek, acaba bir Müslü- mana ne kazandırabilir? Geleneksel yorumlara dayalı olarak oluşturulan beşerüstü niteliklere sahip Hz. Muhammed port­resinin gelecek nesillere bıraktığı en önemli miras, bize göre muazzam bir bilgi kirliliğinden başka bir şey değildir. Üstelik bu bilgi kirliliği ne yazık ki, vahyin gerçeklerini gölgede bıra­kacak boyutlara kadar yayılmıştır. Bu hususa dikkat çeken Hatiboğlu şu tespitte bulunur:

Gerçekten de, Hz. Peygamber’! beşerüstü gösterme gayretinde­ki kitâbiyatm hacmi ve muhtevası, bu cereyânm oldukça eski­lere gittiğine delil mahiyetindedir. Hz. Peygamber’in şemâiline, hasâisine tahsis edilen cildlerle eserin incelenmesi, bir yandan bize, Peygamber’e duyulan sevginin sınır tanımazlığını tesbit imkânı vereceği gibi, diğer taraftan Peygamber'ini gerçek hüvi­yetiyle tanımak ve tanıtmak isteyecek günümüz ilâhiyatçısını ne çapta bir kültür arıtma hizmetinin beklediğini de gösterecektir.192

Hatiboğlu’nun sözünü ettiği ‘kültür antma’ mesuliyetini, geçmişten devralman ‘bilgi kirliliğini temizleme görevi’ ola­rak nitelemek de mümkündür. Bu mesuliyet aynı zamanda

191 M. Sait Hatiboğlu, ‘İstismar’, İslâmiyâb (c. III, sayı: 3, Temmuz-Eylül 2000), 8 .

192 M. Sait Hatiboğlu, ‘Hz. Peygamber’i Yanlış Yorumlama Tezahürleri’, İslâmî Araştırmalar, (sayı; 2, yıl: 1, 1986), 6.

Page 96: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 95

araştırma konumuzu içine alan sahayı çok daha yakından ilgilendirmektedir. Zira peygamberlikle iç içe bir konu olan mucize meselesi, aynı zamanda tartışmak doğası ve sınırları­nın fizik ötesi âleme uzanan yönüyle hayli sorumluluk gerek­tirmektedir. Hiç kuşku yok ki böyle bir sorumluluk karşısın­da bir Müslümam bağlayacak olan en önemli otorite Kur’ân âyetleridir. Çünkü vahyin verileri esas alınırsa, araştırmacı veya ilahiyatçının sırtındaki yük önemli ölçüde hafifleyecek­tir. Özellikle Hz. Peygamber ve mucize konusuna açıklık geti­ren çok sayıda âyetin bulunması ve bunların yoruma meydan vermeyecek kadar net mesajlar içermesi en önemli dayanak­lardır. Şu hâlde Kur’ân-ı Kerîm Resûl-i Ekrem’in en önemU mucizesinin okuduğu vahiyler olduğunu193 ve ona başka hiç­bir mucizenin verilmediğini194 çok açık bir şekilde vurguladığı hâlde, onun risaletinin delili olarak acaba başka bir mucize aramaya ihtiyaç var mıdır?

Aslında sorun, âyetlerin mi yoksa rivayetlerin mi tercih edileceği meselesinde düğümlenmektedir. Eğer vahyin verileri esas alınırsa geçmişte zikredilen mucize iddialan veya olağa­nüstü mahiyetteki rivayetlerin ne Resûl-i Ekrem’in risaleti ne de onun beşerî varlığıyla alakalı olmadığı gerçeği kolayca fark edilecektir. Fakat hem Kur’ân âyetlerini hem de rivayetlerdeki iddialan birlikte sunma çabası içine girilecekse şu çok açıktır ki, rivayetlerdeki iddiaların pek çoğunu vahiyle doğrulayabil­mek mümkün değildir. Biz vahyin verilerini esas aldığımız­dan, sözü edilen menkıbe veya abartılı tasvirlerin Kur’ân’a aykın olduğunu, bu tür haberlerin hem Resûl-i Ekrem’in şahsıyla hem de onun öğretisiyle bağdaşmadığını açıkça dil­lendirmekten kaçınmadık. Dolayısıyla Kur’ân’a aykın gelen veya vahyin verileriyle örtüşmeyen problemli rivayetlerin Hz. Peygamber’in tertemiz hayaü ya da risaletiyle hiçbir ilgisinin olmadığım açık yüreklilikle ifade etmeye çalıştık

193 29. Ankebût, 50-51.194 17. İsrâ, 59.

Page 97: ANKARA OKULU

96 Hz. Peygamber ve Mucize

Sonuç

Kur’ân-ı Kerîm bütünüyle sade ve beşerî özellikler taşı­yan Hz. Muhammed portresinden bahseder. Biyolojik varlığı veya yetenekleri bakımından onun diğer insanlardan hiçbir farkının olmadığım özellikle vurgular. Onun farkı sadece va­hiyle olan ilişkisidir. Kur’ân-ı Kerîm, onun ne diğer insan­lardan farklı veya üstün özelliklerinden ne de risaletinin delili olarak okuduğu vahiylerden başka bir mucizesi veya olağanüstü niteliği bulunduğundan söz eder. Bu itibarla Hz. Peygamber’in risaletinin en önemli delili ve bu bağlamda mu­cizesi Kur’ân’dır. Kur’ân haricinde ona izafe edilen mucizele­rin veya abartılı menkıbelerin hiçbirisi vahiyle doğrulanacak nitelikler değildir. Aksine vahye aykırı iddialardır.

Hz. Muhammed hakkında ortaya atılan abartılı rivayetler veya mucize iddialarının arka planında, kadîm Yahudi ve Hı­ristiyan kültürü karşısında Müslümanların kendilerini eksik hissetmelerinin rolü yadsınamaz. Özellikle Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi peygamberler karşısında Hz. Muhammed'i mucize ya­rışma sokma çabalan Resûl-i Ekrem hakkında sayısız abartılı rivayetler veya mucize iddialannın ortaya çıkmasını berabe­rinde getirmiştir.

Dikkat edilirse Resûl-i Ekrem’e izafe edilen mucize İddiala­rının pek çoğu geçmiş peygamberlere ait mucizelerden esinle­nilerek üretilmiştir. Örneğin tıpkı Hz. İsâ’nın ölüleri diriltmesi gibi, Hz. Muhammed’in de mezardaki ölüyü canlandırdığın­dan söz edilmiştir. Keza Hz. Mûsâ veya Hz. İsâ’ya gökten sof­ra indirildiği gibi, ona da sofra indirildiğinden bahsedilmiştir. Oysa bu iddiaların tamamı uydurmadır ve tamamen vahyin muhtevasma aykın rivayetlerdir.

Müşrik Araplar beşerî özellikleri nedeniyle kendileri gibi bir insan olan Hz. Muhammed’in vahiyle irtibatım anlamlan- dıramadıklan için onda birtakım beşerüstü vasıfların olması gerektiğini sürekli iddia etmişler ve mucizeler göstermesini beklemişlerdi. Ancak Kur’ân-ı Kerîm onlann isteklerinin hiç­birisini desteklemediği gibi, Resûl-i Ekrem’in sadece tebliğ

Page 98: ANKARA OKULU

Beşer Peygamberden Beşerüstü Peygambere . 97

etmekle görevli bir elçi olduğunu vurgulamış ve onun beşerî yönüne dikkat çekmiştir. Ancak, Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra gerek hayranlık duygusu, gerek kadîm Yahudi ve Hıris­tiyan kültürlerindeki peygamber tasavvurları veya kıssaları, gerekse Kur’ân-ı Kerîm’in haber verdiği geçmiş peygamberlere dair birtakım olağanüstülüklerin etkisiyle Hz. Muhammed’in de önceki peygamberler gibi benzer mucizelerinin veya olağa­nüstü niteliklerinin olması gerektiğini düşünen Müslüman­lar, Kur’ân’dan destek bulunamayınca bu boşluğu rivayetler­le doldurmuşlar ve bu nedenle sayısız rivayet üretmişlerdir. Bu kapı açıldıktan sonra Resûl-i Ekrem’e akıl almaz mucize­ler isnat edilirken aynı zamanda Hz. Muhammed beşerüstü bir varlığa dönüştürülmüştür. Her ne kadar Kur’ân’m ruhu­na uymasa da çağın zihniyeti ve Müslümanların duygularına veya hayal dünyalarına hitap eden bu tür abartılı tasvirler, bir süre sözlü kültür geleneği içinde ağızdan ağza dolaştıktan sonra yavaş yavaş kaynaklara girmiştir. Böylece bütünüyle beşerî özellikler taşıyan Resûl-i Ekrem beşerüstü bir konuma yükseltilmiştir.

Resûl-i Ekrem hakkmdakl abartılı rivayetler belki ait ol­dukları dönem içerisinde belli bir işlevselliğe sahip olmuş ola­bilir. Ancak bu tür rivayetlerin günümüz Müslümanları için herhangi bir anlam ifade etmediğini veya etmeyeceğini belirt­mek istiyoruz. Şayet Resûl-i Ekrem’in risaleti veya sünneti doğru bir şekilde algılanacaksa öncelikli olarak vahyin veri­leri esas alınmalı ve Kur’ân’a müracaat edilmelidir. Zira bir Müslüman için en bağlayıcı ve en sahih bilgi kaynağı vahyin kendisidir.

Page 99: ANKARA OKULU
Page 100: ANKARA OKULU

BÖLÜM nHZ. MUHAMMED’DBN ÖNCEKİ PEYGAMBERLER VE MUCİZE

Giriş

Kur’ân-ı Kerim geçmiş peygamberlere ait mucizelerden söz ederken bunların standart bir ayrımım yapmaz. Nitekim yukarıda da işaret edildiği üzere, mucizenin karşılığı olarak kullanılan âyet kavramıyla değişik muhtevadaki olaylara işaret edilmiştir. Önceki peygamberlerin mucizelerinin yanı sıra, onlann tevhid mücadelesi, yaşamış olduklan birtakım olağanüstülükler veya inkârda direnenlerin helâkine dair bazı olaylar anlatılmıştır. Daha çok kıssadan hisse bağlanım­da muhataplarına birtakım uyanlar yapan Kur’ân, mazideki olaylan tarihsel kurgu içinde anlatmaz ve olayın ilgili kısmın­dan kesitler sunar. Kur’ân’m üzerinde durduğu asıl mesele, mesajı en etkili yolla muhatabına ulaştırmak olduğundan, il­gili kısım anlatılırken olayın detayına dair haberlere yer veril­mez. Örneğin Tufan’dan bahsederken bunun yerel veya genel olup olmadığı, geminin ve kurtulanların akıbetinin ne olduğu, nereye indiği gibi detayları anlatmaz,1 Kıssalara dair eksik ka­lan noktalar ise Kur’ân dışı kaynaklardan derlenen bilgilerle tamamlanmıştır.2

Kur’ân-ı Kerîm, geçmiş kavimlerin bir kısmının inkârda direnmeleri, bir kısmının ahlâkî çöküntü içine girmeleri, bir kısmının ise mucizeleri hafife almaları ve peygamberlerine kötülük yapmaları nedeniyle helâk edildiklerini haber verir. Kur’ân muhataplarına geçmişin kıssaları hakkında bilgi ve­rirken, anlatılan hadise Burhanettin Tatar'ın ifadesiyle söyle­

1 İdris Şengül, ‘Kur’ân Kıssalarının Târihi Değeri’, IV. Kur'an Haftası (Kur’an Sempozyumu 17-18 Ocak 1998), Fecr, Ankara 1998, 171.

2 Süleyman Mollalbrahimoğlu, ‘Nûh (a.s.) Kıssası’, İslâmî Araştırmalar Der­gisi, (cilt: 1, sayı: 7, 1998), 62-66.

Page 101: ANKARA OKULU

100 Hz. Peygamber ve Mucize

mek gerekirse *76111 olay’ hâline gelir ve böylece olay yeniden anlam kazanır.3 Bu anlam kazanma daha çok ders ve ibret almaya yönelik uyan niteliği taşırken, çarpıcı bir üslupla su­nulur. Muhtemelen bu nedenle tufan, şiddetli deprem veya kasırga gibi birtakım tabiat olaylan mucize kategorisinde ha­diseler olarak yorumlanmıştır. Biz bu bölümde, bir taraftan peygamberlerin mucizelerinden bahseden âyetleri incelerken diğer taraftan da mucize kategorisinde zikredilen maziye dair kıssaların muhtevasıyla önceki peygamberlerin risaletlerini ispat anlamında verilen mucizelerin neler olduğu üzerinde duracağız.

Önceki Peygamberler ve Mucize

a) Hz. Nûh: Vahiy tarihine bakıldığı zaman peygamberleri­ne inanmayıp inkârda ısrar eden ve bu nedenle helâk edilen kavimlerin ilkinin Hz. Nûh’un kavmi olduğunu görüyoruz. Nûh kavminin Tufan’la helâk edildiklerine dikkat çeken Ha­lil İbrahim Bulut, bu olayı ‘teklifi hissî mucize’ gibi ilginç bir tamlamayla ifade eder.4 Oysa Nûh kavmi kendilerine sunulan mucizeyi inkâr etmelerinden dolayı helâk edilmemiştir. Anla­şılan o ki klasik kelâmcılann tasnifatına göre mucizeler kate­gorik ayrıma tâbi tutulunca bu gibi ilginç mucize türlerinden bahsedilmiştir. Aynı zamanda mahiyet itibarıyla ‘azap muci­zesi’ kapsamında nitelenen bu tür helâk hadiseleri, inkârda direnme, peygamberlerine zulmetme veya mucizeleri inkâr etme gibi durumlarda vuku bulmuş olaylar olarak zikredi­lir ve bu konuda genel bir cezalandırmadan bahsedilir. Oysa böyle bir tutum içinde olan kavimlerin hepsi helâk edilmez­ken Lût kavmi örneğinde olduğu gibi tamamen farklı neden­lerden dolayı helâk edilen kavimlerin varlığını unutmamak gerekir. Bu itibarla helâkle neticelenen kimi kavimlerin baş­larına gelen olağanüstü hadiseler, mucizevî olaylar olmakla

3 Burhanettin Tatar, ‘Kur’an’da Kıssaların Anlamlan Üzerine Temel Notlar’,Milel ve Nihal, (cilt: 6, sayı: 1, 2009), 100.

4 Halil İbrahim Bulut, Kur’ân Işığında Mucize ve Peygamber, Rağbet Yay.,İstanbul 2002, 125, 127.

Page 102: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 101

birlikte bunlar peygamberlerin maharetiyle veya onlann eliyle gerçekleşen olaylar değildir.

Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerîm, nübüvvetini ispat anlamın­da Hz. Nûh’a somut bir mucize verildiğinden söz etmez, an­cak peygamberliğine inanmayan kavminin inkârda ısrar et­mesi neticesinde helâk edildiklerini haber verir. Örneğin Hz. Nûh, Allah'ın nimetlerini hatırlatarak halkım imana davet ederken inanmadıkları takdirde onun azabıyla karşı karşıya gelecekleri uyarısında bulununca,5 kavminin ileri gelenleri ona inanmadığı gibi, kendisini sapıklıkla suçlamışlardı.6 Hat­ta tehdit ettiği azabı getirmesi için ona meydan okumuşlardı.7 Hz. Nûh’a karşı inkârda ısrar edenler şu bahaneleri dillendi­riyorlardı:

Kavminin seçkinlerinden inkârda ısrar edenler: ‘Bu da sizin gibi bir insan.’ Fakat amacı size üstünlük sağlamaktır. Şayet Allah (elçi) göndermek isteseydi, (insan değil) melek gönderirdi Üstelik biz ata­larımızdan insan peygamber gönderildiğine dair hiçbir şey duyma­dık. Belli ki bu adam akimı kaçırmışm teki..8

Öte yandan Hz. Nûh’a sözlü saldırılarda bulunan inkârcılar, okuduğu vahiyleri kendisinin uydurduğunu,9 makam ve mev­ki peşinde koştuğundan bu yolla kendilerine üstünlük sağ­lamak istediğini10 iddia ederlerken aynı zamanda onu deli ve mecnunlukla da itham ediyorlardı.11 Ayrıca kendisine sıradan insanların inandığım söyleyip müminleri aşağıladıkları gibi,12 ilah olarak inandıkları putlarından asla vazgeçmeyeceklerini söylüyorlardı.13 Kavminin bu tutumu üzerine Hz. Nûh onlara şu karşılığı vermişti:

5 71. Nûh, 1-19.6 7. A'râf, 59-60.7 ll.H ûd , 32.8 23. Mü'minûn, 24-25.9 ll.H ûd , 35.10 26. Şuarâ, 109. Eserde referans gösterilen âyet mealleri için aynca bkz.

Mustafa Öztürk, Kur’ân-ı Kerim Meali; Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri, Düşün Yayıncılık, Ankara 2011.

11 54. Kamer, 9.12 26. Şuarâ, 111.13 71. Nûh, 23.

Page 103: ANKARA OKULU

102 Hz. Peygamber ve Mucize

Ey halkım! Ben Allah’ın âyetlerini tebliğ karşılığında sizden bir üc­ret istemiyorum. Kaldı ki benim mükâfatımı siz değil Allah verecek. Bana inananları da yanandan kovacak değilim Doğrusu ben sizin cehalete saplanmış bir topluluk olduğunuzu düşünüyorum14 Ey halkım! Sizin isteğinize göre bana inananları yanımdan kovacak olursam AUah katında bunun hesabım verirken hanginiz bana yardım edecek? Bunu da mı düşünmezsiniz?15 Ben size ‘Allah’m hâzineleri yanımdadır’ demiyorum Gaybı da bilemem Melek oldu­ğumu da söylemiyorum Üstelik hor görüp aşağıladığmız müminler hakkında ‘Allah onlara hiçbir lütuftu bulunmaz’ gibi bir söz de söy­lemem Şayet bu tür sözler söylersem o zaman çok büyük yanlış yapmış olurum16

Hz. Nûh inkarcıları Allah’ın azabıyla korkutunca onlar şu karşılığı verdiler: ‘Ey Nûh! Bizimle tartıştın, hatta bir hayli ileri gittin. Şayet söylediklerin doğruysa o zaman bizi tehdit etti­ğin azabı getir de görelim.’17 Hatta daha fazla ileri giderse onu taşlayarak susturacakları tehdidinde bulundular.18 Hz. Nûh ise kendisinin böyle bir gücünün olmadığını, istedikleri azabı sadece Allah'ın getireceğini hatırlatmıştır.19 Bütün ısrarları­na rağmen Hz. Nûh, kavminin inkârda diretmesi karşısında çaresiz kalınca, Allah’a sığınıp20 şu yakarışta bulunmuştu: ‘Ya Rabbi! Artık ben tükendim ve yenik düştüm, bana yardım et.’21 Bu dua üzerine Rabb’i ona üzülmemesini, kendisine bildirildiği şekilde gemi yapmasını ve müminleri bu gemiye almaşım vahyetmiştir.22 Ardından bardaktan boşalırcasına yağmur yağdırmıştır. Öyle ki yağmurdan dolayı topraktan sular fışkırmış ve bu sular azgın sele dönüşüp23 büyük bir tufana yol açmıştır. Böylece inkârda direnenler helâk edilmiş­lerdir. Kur’ân-ı Kerîm Nûh kavminin başma gelen kötü akı­betin inkârda direnmelerinden kaynaklandığım ve bunun bir

14 ll.H ûd , 29.15 ll.H ûd , 30.16 ll.H ûd , 31.17 ll.H ûd , 32.18 26. Şuarâ, 116.19 ll.H ûd , 3-34.20 26. Şuarâ, 117-18.21 54. Kamer, 10.22 11. Hûd, 36-38: 23. Mü'minûn, 26-28.23 54. Kamer, 11-12.

Page 104: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 103

ibret vesilesi olduğunu bildirir.24 Hatta ‘Yok mu bundan ibret alan?’25 diye uyanda bulunmaktadır.26

Nûh kavminin kötü akıbetinden bahseden âyetlerin muh­tevasına bakıldığında, onlar mucizeleri inkâr ettikleri için değil, inkârda ısrar edip peygamberlerine karşı düşmanca tutum takmdıklan için helâk edilmişlerdir. Dolayısıyla bu ha­diseyi ‘teklifi hissî mucize’ gibi türedi mucize kategorisi olarak nitelemek anlamsızdır. Dikkat edilirse Mekkeli müşrikler de Hz. Peygamber’e karşı aynı tavn sergilemişlerdir. Ancak, düş­manlıkta had safhaya varmalan ve inkârda ısrar etmelerine rağmen onlar helâk edilmemişlerdir. Üstelik müşrikler Hz. Peygamber’i doğup büyüdüğü yurdundan uzaklaştırdıklan gibi, onu ve kavmini yok etmek için bazı savaşlar yapmışlar­dır. Özellikle Uhud ve Huneyn savaşlarında Hz. Peygamber âdeta kıl payı ölümden dönmüştür. Hatta Uhud Savaşı’nda aldığı darbeler nedeniyle yaralanıp yere düşünce, müşrikler öldü diye savaşı bırakmışlardır.27 Hz. Peygamber’e karşı yapı­lan bunca düşmanlığa rağmen Mekkeli müşrikler helâk edil­mezken Hz. Nûh’a düşmanlık gösterenler helâk edilmişlerdir.

Öte yandan muhatapları karşısında hem Hz. Nûh hem de Hz. Peygamber herhangi bir mucizeyle desteklenmemiştir. Her iki peygamber de kavimlerini uyardıkları zaman, inkarcılar korkutulduktan azabı getirmesi için peygamberlerine meydan okumuşlardır. Ancak Hz. Nûh’a meydan okuyup düşmanlıkta ileri giden kavmi helâk edilirken Hz. Peygamber’e karşı aynı tavn gösteren müşrikler cezalandırılmamışlardır. Bununla bir­likte Hz. Nûh gibi Hz. Peygamber de kavminin düşmanlığı kar­şısında Rabb’inin yardımına sığınmıştır. Nitekim Bedir Savaşı öncesinde Rabb’inin yardımına sığınınca, fiilî müdahale olma­

24 25. Furkân, 37; 26. Şuarâ, 121; 29. Ankebût, 15. Bir başka âyette ise yoldan çıktıkları için helâk edildiklerine işaret edilmiştir (51. Zâriyât, 46).

25 54. Kamer, 15.26 Hz. Nûh kavminin helâkiyle ilgili bkz. 7. A'râf, 59-64; 10. Yûnus, 71-73;

11. Hûd, 25-49; 17. İsrâ, 17; 21. Enbiyâ, 76-77; 23. Mü'minûn, 23-34; 25. Furkân, 37; 26. Şuarâ, 105-122; 29. Ankebût, 14-15; 37. Saffât, 75- 82; 40. Mü’min, 5-6; 54. Kamer, 9-16; 71. Nûh, 1-28; aynca bkz. 9. Tev- be, 70; 14. İbrahim, 9; 50. Kehf, 12; 51. Zâriyât, 46; 53. Necm, 52.

27 Balcı, İlahi Yardun, 97, 107.

Page 105: ANKARA OKULU

104 Hz. Peygamber ve Mucize

makla birlikte, manevi anlamda İlahî yardımla müjdelenmiş ve bu müjde müminlerin mukavemetini artırmıştır.28 Bunun yanı sıra Hz. Nûh’un duası üzerine Rabb’i onu ve inananları kurtarırken inkarcıları topyekûn helâk etmiştir. Bu yönüyle bakıldığı zaman Nûh kavminin helâki, olağanüstü mahiyette bir olaydır, ancak bu hadise Hz. Nuh’un eliyle gerçekleşen veya onun gösterdiği bir mucize niteliğinde değildir. Helâk edilen­ler de mucizeyi inkâr ettikleri için değil inkârda ısrar ettikleri için böyle bir akıbete maruz kalmışlardır. Muhtemelen olayın kendisi Kur’ân’da olağanüstü mahiyette anlatıldığı için. Tufan hadisesi mucize kategorisinde bir olay olarak nitelenmiştir.

b) Hz. Hûd: Hz. Hûd putperest olan Âd kavmine gönde­rilmiş bir peygamberdir.29 Diğer peygamber gibi Hz. Hûd da kavmini putperestlikten vazgeçip tevhide davet etmiştir. Ay­rıca inanırlarsa gökten kendilerine bol bol rahmet yağacağı müjdelesini vermişti.30 Ancak, bütün ikazlara rağmen kavmi­nin ileri gelenleri, ona inanmadıkları gibi, kendisine karşı ha­karet boyutuna ulaşan sözlü sataşmalarda bulunmuşlardı. Örneğin ‘Bizce sen akıldan noksan birisin ve biz senin yalan söylediğini düşünüyorum31 gibi sözler sarf etmişlerdi. Bu tür saldırılar karşısında Hz. Hûd aklım oynatmadığım ve sadece Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğunu hatırlatmıştır.32

Âd kavminin ileri gelenleri kendilerine tebliğ edilen âyetleri yalanlarken33 ayrıca şu itirazları dillendirmişlerdi: ‘Ey Hûd! Sen bize hiçbir mucize getirmedin. Dolayısıyla sırf senin söz­lerine bakarak biz tanrılarımızdan vazgeçecek değiliz. Kaldı ki biz senin söylediklerine de inanmıyoruz.’34 (Ayrıca) ’Tann- larımızm bir kısnu seni fena hâlde çarpmış’ demekten başka sana söyleyecek hiçbir sözümüz yok’35 Hz. Hûd ise onlara şu karşılığı vermişti:

28 8. Enfâl, 11; ayrıca bkz. Balcı, İlahi Yardım, 87-95.29 7. A’râf, 65; 11. Hûd, 50.30 11. Hûd, 53.31 7. A’râf, 66.32 7. A’râf, 67.33 7. A ’râf, 65-72; 11. Hûd, 50-52.34 11. Hûd, 53.35 ll.H û d , 54.

Page 106: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 105

İşte ben Allah’ı şahit tutuyorum ve siz de şahit olun ki, kendilerine tanrılık yakıştırdığınız, Allah’ın ilahlığma ortak koştuğunuz o put­lardan tamamen uzağım Artık hepiniz bir araya gelip beni ortadan kaldırmak için ne tür bir plan yapacaksanız yapm ve gözümü aç­mama bile fırsat tanımayın. Ben hem benim hem de sizin Rabb’iniz olan AUah’a güvenmişim..36

İnkârda ısrar edenler Hz. Hûd’un da kendileri gibi bir in­san olduğunu, beşerî özellikler taşıyan birisinin elçi olamaya­cağım, şayet bir peygamber gönderilecekse onun melek olma­sı gerektiğini söyleyerek şöyle diyorlardı:

Şayet Rabb’imiz (peygamber göndermek isteseydi) insan değil melek gönderirdi Bu nedenle biz senin peygamberliğini kabul etmiyoruz.37

Hatta daha da ileri giderek korkuttuğu azabı üzerlerine getirmesi için ona şöyle meydan okumuşlardı:

Demek sen bundan böyle bir tek AUah'a kulluk etmemiz ve öteden beri atalanmızm tapmdıklan pullarla bütün bağlarımızı koparma­mız için karşımıza dikildin ha Madem sen söylediklerinde doğru­sun, öyleyse bizi tehdit edip durduğun şu azabı getir de görelim38

Tüm çaba ve uyanlarına rağmen kavmini ikna edemeyen Hz. Hûd, artık Allah’ın azabım hak ettiklerini ve başlarına gelecek kötü akıbeti beklemelerini söyledi.39 Ancak, Âd kav- mi, eşi ve benzeri görülmemiş sütunlarla kuvvetlendirilmiş güçlü binalar yaptıklan için kendilerine çok güveniyorlardı. Bu nedenle inanmadıktan takdirde azaba uğramalarının ka­çınılmaz olduğuna dair yapılan uyarılan hafife almışlar40 ve peygamberlerine karşı böbürlenip büyüklük taslarken ‘Var mı bizden daha güçlüsü?’41 diye meydan okumuşlardı. Bu aşın tutumlarının yanı sıra, Allah’ın âyetlerini hiçe saymalan ve gereksiz yere büyüklük taslayıp peygamberlerine karşı gel­meleri nedeniyle Kur’ân, inananların Allah'ın yardımıyla kur-

36 11. Hûd, 54-55.37 41. Fussilet, 14.38 7. A’râf, 70.39 7. A’râf. 71.40 89. Fecr, 7-8; 7. A’râf, 74.41 41. Fussilet, 15.

Page 107: ANKARA OKULU

106 Hz. Peygamber ve Mucize

tanldıklannı42 ve inkarcılar üzerlerine dondurucu bir kasırga gönderilerek helâk edildiklerini haber vermektedir.43

Âd kavmi şiddetli kasırgayla helâk edilmeden önce, tıpkı yıldırım çarpmasına benzer bir belayla uyarılmışladır. Ben­zer uyarının kendileri gibi tarih sahnesinden silinen Semûd kavmine de yapıldığına işaret edilmektedir.44 Ancak, bütün uyanlann sonuçsuz kalmasından sonra, iliklerine kadar iş­leyen soğuk ve uğultulu bir kasırgayla yok edilmişlerdir. Âd kavmini yok eden kasırganın ürkütücü bir ses çıkardığı ve tıpkı köklerinden sökülen hurma kütükleri gibi inkârcılann yerlere serildiklerine işaret edilmektedir.45 Bir başka âyette ise söz konusu kasırga, Âd kavminin köklerini kurutan fırtına olarak nitelenmiştir.46 Aynca bu kasırganın yedi gece sekiz gün boyunca kesintisiz bir şekilde estiği ve önüne geçilemeye­cek bir şiddette olduğundan çarptığı her şeyi yerle bir ettiğine dair detaylar verilmektedir.47

Kur’ân-ı Kerîm, Âd ve Semûd kavimlerinin benzer felaket­lerle tamamen yok edildiklerini48 ve tıpkı Nûh kavmi gibi on­lardan geriye hiçbir izin49 kalmadığım haber vermektedir.50 Anlatılan bu sahne aslında tabii afet niteliğinde olsa da ge­rek olayın vuku buluşu gerekse Kur’ân’da ifade ediliş biçimi olağanüstü olay niteliğindedir. Bu nedenle mucize kategori­sinde yorumlanmış, ancak bu hadise tamamen Allah’ın güç ve iradesiyle gerçekleşip peygamberlerin eliyle vuku bulma­mıştır.

42 11. Hûd, 58.43 11. Hûd, 58-60; 41. Fussilet, 15-16.44 41. Fussilet, 13.45 54. Kamer, 19-20; 69. Hakka, 7.46 51. Zâriyât, 41-42.47 69. Hâkka, 6-7.48 53. Necm, 50-52; 69. Hâkka, 8.49 Ankebût Sûresi’nin 38. âyetinde müşriklerden geriye sadece mesken ka­

lıntılarının bulunduğuna işaret edilmektedir. Bu âyete göre onlardan ge­riye insan anlamında bir şeyin kalmadığına vurgu yapıldığım anlıyoruz.

50 Âd kavminin helâkiyle ilgili aynca bkz. 7. A'râf, 65-72; 11. Hûd, 50-60; 25. Furkân, 38-39; 26. Şuarâ, 123-139; 29. ‘Ankebût, 38; 41. Fussilet, 13-16; 51. Zâriyât, 41-42; 53. Necm, 50; 54. Kamer, 18-22; 69. Hâkka, 4-8; 89. Fecr, 6-8.

Page 108: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 107

c) Hz. Salih: Hz. Salih, putperest olan Semûd kavmine gön­derilmiş bir peygamberdir.51 Hedonist (aşın hazcı) bir toplum olan Semûd kavmi, dünyevi zevk ve israf konusunda hayli ileri gitmişti.52 Hz. Salih kavmine, savurganlıktan vazgeçip kendilerine verilen nimetlere şükretmeleri gerektiğini hatır­latırken aynı zamanda putperestlikten vazgeçip Allah’a kul olmaya davet ediyordu. Aynca savurgan tutumlarına devam edip nankörlükte ısrar ederlerse bu tutumlarının bir bede­linin olacağım ve kendilerinin başıboş bırakılmayacaklarım hatırlatmıştı.53 Bu uyanlara kulak asmayan putperestler, müminlere karşı 'Biz sizin iman etmeye değer bulduğunuz şeylere inanmıyorum54 gibi sözler sarf ederek onlan aşağılıyor­lardı. Aynca kendileri gibi bir insan olduğu55 için Hz. Salih’in peygamber olamayacağım, hatta büyülendiğini56 ve kendileri­ne uğursuzluk getirdiğini dillendiriyorlardı.57 Bu tür bahane­ler dillendirip atalarının dininden vazgeçemeyeceklerini söy­lerken Hz. Salih’e şöyle mukabelede bulunuyorlardı:

Ey Salihl Bugüne kadar sen aramızda ümit bağlanan biriydin.58 Sana ne oldu da atalarımızın öteden beri tapındıktan tanrılara tapmaktan bizi menediyorsun? Doğrusu bizi kabule davet ettiğin inanç hakkında ciddi kuşkulanmız var.59 Ne yani, herhangi biri­mizden farkı bulunmayan bir adamm peşinden mi gideceğiz? Biz onun aklına uyarsak düpedüz sapıtmış ve çılgınlık etmiş oluruz. Sanki aramızda başka kimse yokmuş gibi vahiy bir tek ona mı indirildi? Gerçek şu ki o küstah bir yalancldır. ’60

Dile getirilen itirazlara rağmen Hz. Salih’le başa çıka­mayacaklarım anlayan müşrikler, onu öldürme planı bile

51 7. A’râf, 73.52 7. A’râf, 73-74; 11. Hûd, 61; 26. Şuarâ, 141-151; 27. Nemi, 45-46.53 7. A’râf, 74; 26. Şuarâ, 146.54 7. A ’râf, 76.55 26. Şuarâ, 154.56 26. Şuarâ, 153.57 27. Nemi, 47.58 Hz. Salih’in toplum nezdindekl sağlam ve güvenilir kişiliğine vurgu ya­

pılmıştır. Dikkat edileceği üzere Hz. Muhammed de Mekkeli müşrikler arasında benzer bir konuma sahipti. Ancak, onlan putlardan vazgeçip Allah’a kulluğa davet ettiği zaman kendisini aşağılamışlardı.

59 ll.H ûd , 62.60 54. Kamer, 23-25.

Page 109: ANKARA OKULU

108 Hz. Peygamber ve Mucize

yapmışlardı.61 Ancak, onlann tuzaklan Allah tarafından boşa çıkarılmıştı.62 Planlarım gerçekleştiremeyince Hz. Salih’i sı­kıştırmak için ondan kendilerine bir mucize göstermesini is­temişlerdi. Onlann mucize talebi üzerine Hz. Salih’e bir dişi devenin verildiğine işaret edilmektedir.63 Her ne kadar bu deve Hz. Salih’in mucizesi64 olarak nitelenmişse de âyetlerdeki açıklamalara bakılınca aslmda onun normal bir dişi deve ol­duğu ve türdeşlerinden farklı herhangi bir olağanüstülük ta­şımadığı anlaşılmaktadır. Ancak deve, Allah adına kendileri için bir sembol veya uyan vesilesi kılınmıştır.65 Bu anlamda Allah'ın bir âyeti (sembol) olduğuna işaret edilerek, yeryü­zünde serbestçe otlamasına izin vermeleri ve ona kötülük et­memeleri uyansı yapılmış, aksi takdirde azaba çarptınlacak- lan hatırlatılmıştı.66 Hz. Salih yasağa uymalarım isteyince67 inkârda ısrar edenler alaycı bir tavırlar onu hafife alıp ‘Sen gerçekten peygambersen bizi tehdit edip durduğun şu azabı getir de görelim’68 diye meydan okumuşlardı.69

Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Salih’e verilen devenin aslmda inkârcılan sınamak amacıyla Allah tarafından gönderildiği­ni haber vermektedir.70 Ancak inanmayanlar devenin sula­rım tüketeceği endişesine kapılmışlar ve onu boğazlayarak yasağı ihlal etmişlerdir.71 Yasağı çiğnemenin yanı sıra umur­samaz tavırları üzerine, Hz. Salih yaptıklarının karşılıksız bı-

61 Bu plan Üe hicret öncesinde Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber i öldür­me planı arasında ciddi bir benzerlikten söz edilebilir. Aralarından dokuz kişi yemin ederek Hz. Salih ve yakınlarına geceleyin baskın yapıp öldüre­ceklerdi. Böylece geceleyin kim tarafından öldürüldüğü belli olmayacağı için yakınlan kanım dava edemeyeceklerdi (bkz. 27. Nemi, 47-51).

62 Bkz. 27. Nemi, 48-53.63 ...İşte size Rabbinizden bir delil, bir mucize geldi, bakın işte bu deve...’ (7.

A’râf, 73); aynca bkz. 26. Şuarâ, 155.64 Mustafâ Müslim, el-Mu’cIzâtü’r-rusûl min hilâli sûreti'l-Jurkân, Dımeşk

2006/1427, 83.65 Muhammed Esed, Kur’an Mesafe Meal-Tefsir, çev. Cahit Kpytak, İşaret

Yay., İstanbul 2002, 572.66 7. A’râf, 73; 11. Hûd, 64-65.67 26. Şuarâ, 155-56.68 7. A’râf, 77.69 26. Şuarâ, 154.70 54. Kamer. 27.71 54. Kamer, 28-30.

Page 110: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 109

Takılmayacağım söylemiş ve azap vakti yaklaştığında onlara şu uyanyı yapmıştı: 'Yurdunuzda üç günlük ömrünüz koldu Sonra helâk olacaksınız. Bakın bu azap sözü kesinlikle yalan değildir.’72 Bu ikazlardan sonra, Hz. Salih’e inananlar Allah'ın yardımıyla kurtarılırken Semûd halkı şiddetli bir depremle yerle bir edilmiştir.73 Bu deprem onları kıskıvrak yakalayınca inanmayanlar âdeta yerlerinde donakalmışlardır.74 Onlann enkazına bakan Hz. Salih şöyle seslenmişti: 'Ey kaumim! Ben size Rabb’imin âyetlerini tebliğ etmiş ve sizi uyarmıştım.’75

Semûd kavminin helâk edilmelerinde Hz. Salih’e gönde­rilen deveyi76 boğazlayıp yasağı çiğnemeleri,77 inkârda ısrar edip haddi aşmışlan,78 yeryüzünde fesat çıkarmalan,79 ka­yalara yonttuklan görkemli evlerle övünüp büyüklük tasla- malan ve peygamberlerinin uyardığı azabm kendilerine zarar veremeyeceğini iddia ederek meydan okumalan gibi tutumla­rının etkili olduğuna vurgu yapılmıştır.80 Bu azgın tutumlan nedeniyle burunlan sürtülerek yurtlan yerle bir edilmiştir.81

Semûd kavmini helâk eden depremle ilgili çarpıcı tasvir­ler sunulur. Örneğin depremin korkunç bir ses ve sarsıntıyla birlikte vuku bulduğu,82 onlardan geriye hiçbir eser kalmadığı ve topyekûn yok edildiklerine dikkat çekilir.83 Neticede ilah! yasağı ihlal etmeleri, inkârda ısrar etmeleri ve işledikleri kö­tülük ve zulüm nedeniyle yok edildiklerine vurgu yapılarak yurtlarının ıssız ve viran kaldığına işaret edilmiştir.84 Buna

72 11. Hûd, 65.73 7. A’râf, 78; 11. Hûd, 66-67.74 11. Hûd, 66-68.75 7. A’râf, 79.76 7. A’râf, 73; 11. Hûd, 64.77 26, Şuarâ, 41-58; ayrıca bkz. 54. Kamer. 23-31: 91. Şems, 11-15.78 91. Şems, 11.79 26. Şuarâ, 152.80 26. Şuarâ, 149.81 91. Şems, 14.82 69. Hâkka, 5; Âd ve Semûd kavmini helâk eden korkunç ses, yıldırım

çarpmasına benzer bir belâ (sâ’ikahi) olarak nitelenirken (41. Fusslle, 13), bir başka âyette şiddetli bir sarsıntı (raçfeh=deprem) olarak tarif edilmiş­tir (7. A’râf, 78).

83 53. Necm, 51.84 27. Nemi, 52.

Page 111: ANKARA OKULU

110 Hz. Peygamber ve Mucize

mukabil Allah’ın takdiriyle iman edenlerin kurtarıldıkları hatırlatılarak tüm bunların birer ibret vesilesi olduğuna dik­kat çekilmiştir.85 Deprem vuku bulduğu zaman inanmayan­lar yaptıklarının yanlış olduğunu anlamışlar, ancak iş işten geçtiği için bu pişmanlıklan onlara bir fayda sağlamamıştır.86 Kur’ân onlann bu akıbetlerinin ders ve ibret vesilesi olduğu­nu haber vermektedir.87

d) Hz. Lût Sodom88 halkına gönderilmiş bir peygamber olan Hz. Lût, tıpkı kendisinden önceki peygamberler gibi kav- mini yaşadıklan ahlâkî çöküntüden kurtanp tevhide davet etmiştir. Kur’ân Lût kavminin aşın ahlâkî çöküntü içine gir­diklerini, hayâsızlık ve sapıklıkta sınır tanımayarak araların­da homoseksüelliği yaygınlaştırdıklarını, hatta ulu orta her yerde bu fiili işlediklerini haber vermektedir.89

Hz. Lût, saplandıktan bu bataktan kavmini kurtarabilmek için hayli mücadele etmiştir. Örneğin kadınlar yerine erkek­lerle ilişki kurmalarının yanlışlığını anlatarak bunun ahlâksız bir eylem olduğunu söylemiştir. Üstelik bu eylemi kamuya açık alanlarda ulu orta yapmalarının çirkinliğini vurgulaya­rak Allah’tan korkmalan gerektiğini, aksi hâlde İlahî cezaya çarptınlacaklan uyansında bulunmuştur.90 Ancak, kavmi bu uyanlara aldırmadığı gibi, ‘Madem peygambersin o hâlde

85 Bkz. 27. Nemi, 52-53.86 Semûd kavminin helakiyle ilgili bkz. 7. A’râf, 73-79; 9. Tevbe, 70; 11.

Hûd, 61-68; 14. İbrahim, 9; 17. İsrâ, 59; 22. Hac, 42; 25. Furkân, 38; 26. Şuarâ, 141-158; 27. Nemi, 45-53; 29. Ankebût, 38; 40. Mü’mln, 31; 50. Kâf, 12; 51. Zâriyât, 43-45; 53. Necm, 51; 54. Kamer, 23-31; 69. Hakka, 4-5; 91. Şems, 11-15.

87 26. Şuarâ, 156-58.88 Kur’ân’da Hz. Lût kavml hakkında detaylı bilgi verilmemiştir. Bununla

birlikte Sodom’un helâkiyle İlgili Kitab-ı Mukaddes’te geçen Mahpeka, müfessirlerce Kur’ân’da alt-üst olmuş şehir anlamına gelen el-mu’tefikât İfadesinin karşılığı olarak yorumlanmıştır. Bu nedenle Sodom halkının Lût Peygamberin kavml olduğuna dair görüşler ileri sürülmüştür. Aynca Sodom halkında eşcinselliğin yaygınlık kazanması ve Kur’ân’da da onla­nn bu sapık ilişki nedeniyle helâk edildiklerinden söz edilmesi, bu görüşü desteklemektedir. Ömer Özsoy-İlhaml Güler, Konularına Göre Kur'ân (Sis­tematik Kur'ân Fihristi), Fecr, 12. Baskı, Ankara 2006, 743.

89 7. Arâf, 80-81.90 11. Hûd, 78; 27. Nemi, 54-55.

Page 112: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 111

korkuttuğun Allah’ın azabını üzerimize getif diye ona meydan okumuşlardır.91 Hz. Lût kendisinin Allah tarafından gönderil­miş elçi olduğunu ve yaptıkları yanlıştan dönmezlerse çetin bir azapla karşı karşıya kalacaklarım yineleyince âsiler, ken­dilerini rahat bırakmazsa onu memleketlerinden kovacakla­rı tehdidinde bulunmuşlardır.92 Onlar Hz. Lût ve inananlar hakkında bu tür hesaplar yaparken aralarında şöyle konu­şuyorlardı:

Lût’urı adamlarını memleketimizden kovalım. Çünkü bunlar kendi­lerini sütten çıkmış ak kaşık gibi görüyorlar. Aman bizim yanımız­da kalıp da kirlenmesinler.93

Hz. Lût, kavmini sapıklıktan vazgeçiremeyince içine düş­tüğü çaresizlik karşısında Allah’a sığınmış ve ‘Rabb’im, beni ve ailemi bunların elinden kurtar.’94 diye dua etmişti.95 Hz. Lût’un tüm gayretlerine rağmen Sodom halkı tutumlarım de­ğiştirmeyince Hz. Lût ve inananlar Allah'ın yardımıyla kurta­rılırken inkârcılar helâk edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm bu hadise­nin bir ibret vesilesi olduğunu vurgularken96 Sodom halkının akıbetiyle ilgili âyetlerin bir kısmında şu açıklamalar yer al­maktadır:

Elçi meleklerimiz yanma geldikleri zaman Lût, (kavminin hayâsızlık ve ahlâksızlığı nedeniyle) onlann gelmesinden dolayı hayli sıkıldı, göğsü daraldı ve kendi kendine ‘Bugün gerçeklen çok zor bir gün olacak’ dedi Öteden beri çirkin bir işi (livata) yapmaya alışan halk, hemen yanına koştu. Lût, ‘Ey halkım!’ dedi, ‘İşte kızlarım. Sizin için en temiz ve en uygun olan onlarla evlenmenizdir. Allah'tan korkun da beni misafirlerimin yanında rezil etmeyin. Allah aşkı­na içinizde aklı başında bir adam yok mu? Azgm halk Lût’a şu karşılığı verdi: ‘Sen de biliyorsun ki kızlarında gözümüz yok. As­lında sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun. Lût: ‘Keşke size karşı koyacak bir gücüm ya da sarp ve sağlam bir kaleye sığınsa imkânım olsaydı' dedi Bunun üzerine elçi melekler şöyle dediler:

91 29. Ankebût, 29.92 26. Şuarâ. 160-168.93 7. A’râf, 82; 27. Nemi, 56.94 26. Şuarâ, 169; 29. Ankebût, 30.95 26. Şuarâ, 160-169.96 26. Şuarâ, 170, 174; 27. Nemi, 57; 21. Enbiyâ, 74-75; 29. Ankebût, 35.

Page 113: ANKARA OKULU

112 Hz. Peygamber ve Mucize

'Ey Lûtt Biz, Allah’ın elçileriyiz. Korkma, bu azgın halk kesinlikle sana ilişemeyecek. Gecenin bir vaktinde ailenle birlikte bu şehir­den ayni..’97

Âyetlerden anlaşılacağı üzere, şehvet gözlerini bürüdüğü için Sodom halkı, Hz. Lût’a erkek kılığında gönderilen melek­lere bile sarkıntılık edip onlan elde etmeye kalkışmışlardı.98 Onlann bu tutumu üzerine Hz. Lût hayli endişelenmiş, an­cak melekler onun korku ve sıkıntısını gidererek99 Sodom halkının helâk edileceğini haber vermişlerdi.100 Yukanda- ki pasajm devamındaki âyette azap vaktinin sabaha doğru vuku bulduğu,101 Hz. Lût’a müminleri yanma alıp geceleyin şehri terk etmesinin vahyedildiği,102 ardından Sodom halkı­nın yerle bir edildiği haberleri yer almaktadır.103 Hz. Lût ve inananlar uzaklaşınca, sabahın erken saatlerinde104 Sodom halkı üzerine taş yağdıran bir kasırga105 gönderilerek helâk edilmiştir.

Lût halkım helâk eden kasırganın engellenemeyecek bir şiddette olduğu,106 yağmur gibi taş yağdığı107 ve bunun son derece ürkütücü bir manzara olduğu ifade edilmiştir.108 Gök­ten yağdırılan püskürtü hâlindeki volkanik lavların belirlenen hedefleri sapmadan vurduğuna işaret edilmiştir.109 Bir başka âyette ise yağan taşların asimin taşlaşmış balçık olduğuna dair detaylar verilmiştir.110 Sonuçta Lût kavmi son derece ür­kütücü ve uğultulu bir depremin111 yanı sıra, üzerlerine yağ-

97 11. Hûd. 77-81; aynca bkz. 15. Hlcr, 68-71.98 54. Kamer, 37.99 29. Ankebût, 33-34.100 15. Hlcr, 66.101 11. Hûd, 81.102 54. Kamer, 35, 38.103 11. Hûd, 82-83; 15. Hlcr, 63-65.104 15. Hlcr, 73.105 54. Kamer, 34.106 54. Kamer, 38.107 7. A’râf, 84; 27. Nemi, 58.108 26. Şuarâ. 172.109 11. Hûd, 82-83.110 51. Zâriyât, 33.111 15. Hlcr. 73.

Page 114: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 113

dınlan kor hâlindeki taşlarla helâk edilmişlerdir.112 Dikkat edilirse Kur’ân, onlann ahlâkî çöküntü içinde olmalan ve bu tutumlarından vazgeçmemeleri, aynca inkârda ısrar etmele­ri yüzünden helâk edildiklerini haber vermektedir. Bir baş­ka ifadeyle Lût kavmi herhangi bir mucizeyi inkâr ettiği için değil, hayâsızlık ve ahlâkî çöküntüyü had safhaya vardıklan için yok edilmişlerdir.

e) Hz. Şuayb: Putperest olan Medyen ve Eyke halkı, bolluk ve refah içinde yüzdüklerinden savurganlıkta aşınya gitmiş­lerdi, aynca ölçü ve tartıda da hile yapmaktan sakınmıyorlar­dı. Böyle bir dönemde onlara peygamber gönderilen Hz. Şu­ayb, diğer peygamberler gibi kavmini tevhide ve Allah’a itaate çağırırken, sahip olduklan bolluğun kıymetini bilmelerini, ölçü ve tartıda hile yapmamalarım, yeryüzünde bozguncu­luk çıkarmamalarım hatırlatmıştı. Aksi hâlde bu konulardaki aşın tutumlan nedeniyle İlahî cezaya çarptınlacaklan uyan- smda bulunmuştu.113 Ancak, onlar bu uyanlara aldırmaya­rak şu karşılığı vermişlerdi:

'Ey Şuayb! Atalarımızın öteden beri tapındığı putlardan veya mal­larımızı dilediğimiz gibi alıp satmaktan vazgeçmemiz gerektiğinisana dinin mi emrediyor?!114

Kavmi ona bu tür itirazlar yapsa da Hz. Şuayb onlan ıs­rarla Allah’a itaate çağırdı ve inkârda ısrar ederlerse Hz. Nûh, Hz. Hûd ve Hz. Lût peygamberlerin kavimlerinin başlanna gelen felaketler gibi kötü akıbetlerle karşılaşacaklarım hatır­latıp taşkınlıktan vazgeçirmeye çalıştı.115

Hz. Şuayb uyanlarda bulunurken inkârda ısrar edenler, çeşitli bahaneler uydurarak ona inanmadıktan gibi, kendisini ölümle tehdit etmişler ve ona şunlan söylemişlerdir:

112 Lût kavminin helâklyle ilgili aynca bkz. 7. A’râf, 80-84; 11. Hûd, 77-83;15. Hlcr, 59-77; 21. Enbiyâ. 74-75: 22. Hac, 43; 26. Şuarâ, 160-175; 27.Nemi, 54-58; 29. Ankebût, 26-35; 37. Saffât, 133-138; 50. Kâf, 13; 51.Zâriyât, 32-37; 54. Kamer, 33-40.

113 7. A’râf, 85-87; 11. Hûd. 84-86.114 11. Hûd. 87.115 11. Hûd, 89-91.

Page 115: ANKARA OKULU

114 Hz. Peygamber ve Mucize

Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Üstelik biz senin aramızda ne kadar güçsüz ve zayıf konumda olduğunu biliyoruz. Şayet akrabalannm hatırı olmasaydı seni linç ederdik. Zaten gözü­müzde hiçbir değerin yok.116

Hz. Şuayb İse akrabaları yerine Allah’ın hatırının daha öncelikli olduğunu, bu gidişle ilahi cezaya çarptırılacaklarını, zamanı gelince bu cezanın mutlaka gerçekleşeceğini, ayrıca o zaman kimin yalancı olduğunun ortaya çıkacağım söyleyip Allah’ın azabım beklemelerini, kendisinin de onlarla birlik­te bekleyeceğini dile getirmiştir.117 İnkârda ısrar edenler, bu söyleminden vazgeçmezse kendisini inananlarla birlikte yurt­larından sürecekleri tehdidinde bulunmuşlardı. Hz. Şuayb, kavminin uslanmaz tutumu karşısında Allah’a sığınarak ‘Ey Rabb’im! Sen bizimle şu kâfir halk arasında gereken hükmünü vefus yakarışında bulundu. Hz. Şuayb’ın uyanlarına kulak tıkayan Medyen ve Eyke halkı, korkunç bir uğultulu dep­remle yerle bir edilmişlerdir. Depremin ardından âdeta hiç yaşamamışlar gibi kendilerinden herhangi bir eserin kalma­dığına işaret edilir.119 Kur’ân-ı Kerîm, Medyen ve Eyke hal­kının âsilerinin peygamberlerine karşı gelmeleri ve inkârda diretmeleri nedeniyle helâk edildiklerini haber vermektedir.120

Medyen halkının yurdu net olarak belirtilmemekle birlik­te, onlann ticaret yollarının kesiştiği Kızıldeniz sahili boyunca yerleştiklerinden bahsedilir. Hz. Şuayb'ın öğretisinde ticaret ahlâkına ve ticarette dürüstlüğe fazla vurgu yapılması121 on­lann ticaret yapılan bu topraklarda yaşadıklarım doğrular niteliktedir. Aynca alış-verişte ölçü-tartıya riayet etmeyip ba­şıbozukluk çıkarmalan, kendilerine verilen nimetlerin şükrü­nü bilmemeleri ve gönderilen peygamberlerini yalanlamalan neticesinde helâk edilmişlerdir.

116 11. Hûd, 91.117 11. Hûd, 92-93.118 7. A'râf, 88.119 7. A’râf, 90-92; 11. Hd, 94.120 7. A’râf, 85-93; 11. Hûd. 84-95; 15. Hicr, 78-79; 22. Hac. 44; 26. Şuarâ.

176-191; 29. Ankebût, 36-37; 38. Sâd, 13-14; 50. Kâf, 14.121 7. A’râf, 85-88; 11. Hûd, 84-87.

Page 116: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 115

Medyen halkının yanı sıra Hz. Şuayb, Eyke122 halkına da benzer uyanlarda bulunmuştu. Zira onlar da Medyen halkı gibi taşkınlıkta ileri giderek özellikle ölçü ve tartıda hile ya­pıyorlardı. Hz. Şuayb bozgunculuk yapmamalan, hak yeme­meleri ve Allah’a itaat etmeleri için uyanlarda bulunduysa da Eyke halkı onu dikkate almadı. Hatta Hz. Şuayb’m kendileri gibi insan olduğunu, bu nedenle peygamber olamayacağım, fakat büyülendiği için kendilerine anlamsız uyanlar yapmaya başladığım söyleyip onu yalancı ilan etmişlerdi. Hatta doğru sözlü ise o takdirde 'Rabb’ine söyle de göğün bir parçasını üze­rimize düşürsün’ diye meydan okumuşlardı.123 Neticede Eyke halkı, inkârda ısrar edip peygamberlerini yalanlamalan, zu­lüm ve haksızlıkta hayli ileri gitmeleri gibi nedenlerle helâk edilmişlerdir.124 Kur’ân-ı Kerîm, onlann deprem veya volka­nik bir patlama sonucu ortalığın toz duman olduğu bulutlu bir günde helâk edildiklerini haber vermektedir. Aynca o gün gerçekleşen azabı, müthiş bir felaket olarak nitelemektedir.125

J) Hz. Mûsâ: Hz. Mûsâ, İsrail oğullarına gönderilmiş bir peygamberdir. Risaletini açıkladığı zaman her peygamber gibi o da, hem Firavun hem de İsrail oğullannın itirazıyla kar­şılaşmıştı. Hz. Mûsâ, Firavun’u imana davet etmekle görev­lendirildiği zaman, onun kötülüğüne maruz kalacağı endi­şesi yaşamıştı. Bu nedenle kardeşi Harun’la desteklenerek birlikte Firavun’a gönderilmiştir. Firavun Hz. Mûsâ’nm pey­gamberliğine inanmayınca Hz. Mûsâ kendisinin mucizelerle desteklendiğini hatırlatmış126 ve Allah tarafından gönderilen hak peygamber olduğunu söylemişti. Firavun peygamberliği­nin ispatı olarak mucize göstermesini isteyince127 Hz. Mûsâ

122 Eyke ‘sık ormanlık’ anlamına gelir. Kur'ân’da bahsedilen Eyke halkının ormanlık bir bölgede yaşadıklan sanılmaktadır (26. Şuarâ, 176).

123 26. Şuarâ, 177-187.124 15. Hlcr, 78-79. Medyen ve Eyke halkının helakiyle İlgili aynca bkz. 7.

A’râf, 80-84; 11. Hûd, 77-83; 15. Hlcr, 59-77; 21. Enbiyâ, 74-75; 22. Hac, 43; 26. Şuarâ, 160-175; 27. Nemi, 54-48; 29. Ankebût, 26-35; 37. Sâffât, 133-138; 50. Kâf, 13; 51. Zâriyât, 32-37; 54. Kamer, 33-40.

125 26. Şuarâ, 187-189.126 20. Tâhâ, 47; 11. Hûd, 96; 23. Mü’minûn, 45-46.127 7. A’râf, 104-106; 20. Tâhâ, 47; 11. Hûd, 96; 23. Mü’minûn, 45-46.

Page 117: ANKARA OKULU

116 Hz. Peygamber ve Mucize

âsâ ve parıltılı el mucizelerini göstermiştir.128 Örneğin âsâsını yere atınca bir anda yılana dönüşmüş,129 yine elini koynuna sokup çıkardığı zaman bembeyaz hâle gelmiştir.130 Gördüğü manzaraya inanmayan Firavun, bu mucizeleri hafife aldığı131 gibi, onu büyücü132 ve sihirbaz133 olarak nitelemiş,134 hatta büyülendiğini iddia etmiştir.135 Dikkat edilirse bu mucizeler peygamberliğin delili olarak bizzat Hz. Mûsâ’nm eliyle gerçek­leşmiştir.

Hz. Mûsâ’mn mucizelerinin sihirbazlık oyunu olduğu­nu sanan Firavun, bu maharetlerini büyücü ve sihirbazlara karşı da göstermesini istemiş ve Hz. Mûsâ’yı onlarla düelloya davet etmişti.136 Hz. Mûsâ’nm kabul etmesi üzerine Firavun, ülkesindeki meşhur büyücü ve sihirbazları toplayıp tayin edi­len vakitte Hz. Mûsâ ile karşı karşıya getirmişti. Ancak, Hz. Mûsâ’nm âsâsı büyücülerin yaptığı bütün sihirleri bir yılana dönüşerek yutunca,137 büyücüler onun hak peygamber oldu­ğunu anlayıp secdeye kapanmışlar ve Hz. Mûsâ ile kardeşi Harun’a iman etmişlerdi.138 Buna mukabil Firavun ve adam­ları Hz. Mûsâ’mn kendilerini büyülediğini iddia ederken ‘Bize ne tür mucize gösterirsen göster sana asla inanamayacağız'139 diye itirazlarım sürdürmüşlerdi. Aynca Firavun, Hz. Mûsâ’ya inanan büyücüleri ölümle tehdit ettiği gibi,140 ona sadece sıra­dan insanların inandıklarım söyleyip şu itirazı dile getirmişti: ‘Kendi kavimleri bizim kölelerimizken bizim gibi iki insana mı inanacağız?’141

128 7. A'râf, 106-108; 20. Tâhâ, 17-23; 26. Şuarâ, 32-33; 27. Nemi, 10-12; 28. Kasas, 31-32.

129 7. A’râf, 107.130 7. A’râf, 108.131 43. Zuhruf, 47.132 28. Kasas, 36.133 51. Zâriyât, 39.134 26. Şuarâ, 27; 51. Zâriyât, 39.135 17. İsrâ, 101.136 26. Şuarâ, 34-35, 44-45; 10. Yûnus, 79-82.137 20. Tâhâ, 63-68.138 7. A’râf, 109-122; 20. Tâhâ, 62-73.139 7. A’râf, 132.140 7. A’râf, 123-126.141 23. Mü’minûn, 47-48.

Page 118: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 117

Firavun, kavmini yanmda tutabilmek ve kendi üstün­lüğünü sürdürebilmek için Hz. Mûsâ'yı ve ona inananları aşağılarken,142 bir taraftan da güç ve hâkimiyetinin sembo­lü olarak Mısır’daki zenginliklerin kendisine ait olduğunu hatırlatmıştı.143 Hz. Mûsâ’yı meramım anlatmaktan aciz birisi olduğunu söyleyerek aşağılarken kendisinin ondan daha üs­tün olduğunu dillendirmişti. Aynca doğru söylüyorsa gökten üzerine altın bileziklerin atılması veya ona şahitlik eden bir meleğin gönderilmesi gerektiğini söylemişti.144

Firavun’un eleştirileri üzerine Hz. Mûsâ konuşma proble­minin giderilmesi için Rabb’ine dua etmiş ve bu duası kabul edilerek peltekliği düzelmiştir.145 Bütün gayretlerine rağmen Firavun, Hz. Mûsâ’ya engel olamayınca ona ve kavmine zarar vermeyi planlamıştı. Ancak, onun planı vahiyle Hz. Mûsâ’ya bildirilmiştir.146 Nitekim Firavun harekete geçmeden önce Hz. Mûsâ bir gece yansı İsrail oğullarım yanma alarak yola çık­mış ve Kızıldeniz’i geçip kurtulmuştu.147 Hz. Mûsâ kendisine inananlarla birlikte Firavun’un zulmünden kaçarken karşı­sına çıkan denize âsâsını vurmuş ve böylece Kızıldeniz ikiye ayrılarak Sina Çölü’ne ulaşmıştır. Buna mukabil kendisini takip eden Firavun ve askerleri boğulmuştur.148 Firavun, ba­şına gelen akıbet üzerine Allah’a inanmış, ancak çok geç kal­dığına işaret edilerek bu hadisenin kendisinden sonrakilere bir ders olduğuna dikkat çekilmiştir.149

142 26. Şuarâ. 23-33.143 43. Zuhruf, 51-52.144 43. Zuhruf, 52-53.145 20. Tâhâ, 127.146 ‘Kullarımı geceleyin yola çıkar. Şüphesiz takip edileceksiniz. Denizi yarıl­

mış hâlde bırak, çünkü onlar boğulacak bir ordudur.' 44. Duhân, 22-24.147 26. Şuarâ, 52.148 26. Şuarâ, 63-66.149 10. Yûnus, 90-91; 43. Zuhruf, 55. Firavun ve taraftarlarının helâkini

konu edinen ayetlerden bir kısmı için bkz. 2. Bakara, 49-50; 3. Âlu İmrân, 11; 7. A’râf, 103-155; 8. Enfâl, 52-54; 10. Yûnus, 75-92; 11. Hûd, 96-98; 17. İsrâ, 101-103; 20. Tâhâ, 9-97; 23. Mü’minûn, 45-48; 26. Şuarâ, 10- 66; 27. Nemi, 12-14; 28. Kasas, 3-51; 38. Sâd, 12-14; 40. Mü’min, 23-46; 43. Zuhrûf, 46-56; 44. Duhân, 17-33; 50. Kâf, 14; 51. Zâriyât, 38-40; 54. Kamer, 41-42; 69. Hâkka, 9; 73. Müzemmil, 15-16; 79. Nâzi’ât, 15-25; 89. Fecr, 10-13.

Page 119: ANKARA OKULU

118 Hz. Peygamber ve Mucize

Firavun ve kavmihelâk edilmeden öncede, inkârcı tutumun­dan dolayı yıllarca kıtlık ve kuraklıkla cezalandırılmışlardır.150 Ayrıca onlar tufan, çekirge, haşere, kurbağa ve kan gibi musi­betlerle karşı karşıya bırakılmışlardır. İnkârda direnenler bu tür sıkıntılarla karşı karşıya kalınca Mûsâ’ya yalvarıp yardım istemişler ve maruz kaldıkları sıkıntıları giderdiği takdirde kendisine inanacaklarına dair söz vermişlerdir. Ancak sıkın­tılı durum giderilince hemen sözlerinden dönmüşlerdir. Bu şekilde Allah'ın âyetlerini yalanlayıp birçok kez bağışlanmala­rına rağmen kayıtsız davranmaya devam etmeleri neticesinde suda boğularak cezalandırılmışlardır.151

Hz. Mûsâ sadece Firavun ve adamlarının değil, bizzat ken­disine inanan İsrail oğullarının bile bitmek tükenmek bilme­yen mucize talepleriyle de karşı karşıya gelmiştir. Hâlbuki onlar Hz. Mûsâ’nm Firavun’a karşı verdiği mücadele sırasın­da pek çok mucizeye tamik olmuşlardı. En azından onunla birlikte Kızıldeniz’i geçmişlerdi. Tüm bunlara rağmen onlann yine de Hz. Mûsâ’dan çeşitli mucizeler istemeleri hakikaten şaşırtıcıdır. Örneğin Kızıldeniz’i geçtikten sonra putperest bir kavimle karşılaşınca Hz. Mûsâ’dan kendileri için de benzer bir put yapmasını istemişler, aksi hâlde onu terk edecekleri tehdidini savurmuşlardır. Hz. Mûsâ ise onlann putperest ol­duğu hatırlatıp sadece Allah’a kulluk etmelerini ve onu ilah olarak tanımalan gerektiğini söylemiştir.152 Hz. Mûsâ’nm bu tür uyanlanna rağmen onlar döneklik yaptıklan gibi, talep ettikleri türden mucizeler gösterdiği zaman bile her seferinde pervazsızca yeni bir mucize talebinde bulunmuşlardır.

İsrail oğullan bir taraftan Hz. Mûsâ’ya iman ederken di­ğer taraftan da gönüllerinin tatmin olması için ondan mucize talep etmişlerdir. Örneğin Sina Çölü’ne çıktıklan zaman, sı­caktan bunaldıklarım söyleyip Hz. Mûsâ’dan kendilerini se­rinletmesini istemişlerdir. Onlann talebi üzerine Hz. Mûsâ,

150 7. A’râf, 130.151 7. A’râf, 134-35; 43. Zuhruf, 48-50.152 7. A’râf, 138-140.

Page 120: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 119

dua etmiş ve bulutla gölgelenmelerini sağlamıştır.153 Ayette belirtildiği üzere dağ onlann üzerlerine yükseltildiği zaman onlar, tepelerine düşecekmiş gibi sanmışlardır.154 Yine bu çöl yolculuğu sırasında çok susadıklarım söyleyip Hz. Mûsâ’dan içecek su temin etmesini istemişlerdir. Onlann isteğini ger­çekleştirmesi için Hz. Mûsâ’ya asasını taşa vurması vahye- dilmiştir. Neticede âsâsmı kayaya vurunca İsrail oğullan- nın on iki ayn kolunun her birisi için ayn ayn on iki pınar fışkırmıştır.155 Her istekleri yerine getirilmesine rağmen, İsrail oğullannın taleplerinin ardı arkası kesilmemiş ve bu sefer yi­yeceklerinin tükendiğini söyleyip çöl ortasında yiyecek temin etmesini istemişlerdir. Hz. Mûsâ da Rabb’ine dua edince on­lara kudret helvası ve bıldırcın eti lütfetmiştir.156

İsrail oğullannın talepleri yukanda dile getirilenlerle sınır­lı kalmamıştır. Onlar Hz. Mûsâ’mn Allah’la konuşmasını,157 hatta Allah’ı kendilerine göstermesini bile istemişlerdir. Hz. Mûsâ da onlann bitmek tükenmek bilmeyen talepleri üzeri­ne kavminden yetmiş kişiyle birlikte Allah’la buluşmak üzere Tür Dağı’na yolculuk yapmıştır. Onunla beraber yolculuk ya­panlar, Allah’ı aleni olarak görmezlerse kendisine inanmaya- caklannı bile söylemişlerdir. Bitmek tükenmek bilmeyen bu tür pervazsız istekler üzerine, İsrail oğullan şiddetli bir şekil­de sarsıntıyla cezalandınlmıştır. Ancak Hz. Mûsâ, cehaletle­ri nedeniyle bu şekilde davrandıklarını söyleyip affedilmeleri için Rabb’ine yalvarınca duası kabul olmuş158 ve üzerlerine gönderilen azap kaldırılmıştır.159 Bunca olaydan sonra bile İsrail oğullan yine sapıtmışlardır. Kur’ân onlann bu durumu­na dikkat çekerek aslmda kendilerine zulmettiklerini haber verir160 ve İsrail oğullarının yaşadıklan hadiselerin kendileri

153 7. A’râf, 160.154 7. A'râf, 160, 171.155 2. Bakara, 60; 7. A’râf, 160.156 2. Bakara, 57; 7. A’râf, 160; 20. Tâhâ, 80.157 7. A’râf, 143.158 7. A’râf, 155; 4. Nisâ. 153.159 2. Bakara, 56.160 7. A’râf, 160.

Page 121: ANKARA OKULU

120 Hz. Peygamber ve Mucize

için bir imtihan vesilesi olduğunu söyler.161 Onlann mucize talepleri ve peygamberlerine karşı sadakatsizlikleri nedeniyle Kur’ân onlan döneklikle suçlamıştır.

Dikkat edilirse Âd, Semûd ve Lût kavmi gibi kimi geçmiş kavimler inkârda ısrar etmeleri, hayâsızlık ve ahlâksızlıkta haddi aşmalan, peygamberlerini yalanlayıp Allah’ın âyetlerini hiçe saymalan gibi çeşitli nedenlerle cezaya çarptırılıp yok edilmişlerdir. Bunun yanı sıra Firavun ve ona inananlar da benzer tutumlarından dolayı helak edilmişlerdir. Buna rağ­men Hz. Mûsâ’ya inandıklan hâlde ondan birçok mucize ta­lebinde bulunan ve istedikleri mucizeler gerçekleşmesine rağ­men her seferinde yeni bir mucize talebiyle onun karşısma çıkan, hatta irtidat edip putperestliğe dönen İsrail oğullan helâk edilmemişlerdir.

Kur’ân-ı Kerim, Hz. Mûsâ’ya dokuz ayn mucize verildiğini haber verir.162 Bu mucizelerin neler olduğu konusunda tek tek açıklama yapılmamış, ancak bazı âyetlerde bunlarla ilgili birtakım ipuçlarını bulabilmek mümkündür. Örneğin Allah’la konuşması,163 âsâsının yılana dönüşmesi,164 elini koynuna sokup çıkarınca beyazlaşması,165 gökten kudret helvası ve bıl­dırcın sofrası indirmesi, âsâsını kayaya vurup su çıkarması, sıcaktan bunalan kavmini bulutla gölgelemesi gibi hadiseler bunlar arasındadır. Bunların yanı sıra Firavun’a gönderile­ceği zaman mucizeyle desteklenmesi,166 onun kötülük yap­masından korkması üzerine kardeşi Harun’la desteklenmesi ve kendisine zarar gelmeyeceğine dair güvence verilmesi,167 hatta ona karşı üstün geleceğinin vaat edilmesi,168 görüşme sırasında korkusunun giderilmesi için ellerini koltuk altına

161 7. A'râf, 141.162 27. Nemi, 12; 17. İsrâ, 101.163 7. A ’râf, 143, 144; 19. Meryem, 52; 20. Tâhâ, 11-18; 28. Kasas, 30-31;

79. Naziât, 16-19.164 7. A’râf, 104-107, 117; 20. Tâhâ, 20; 26. Şuarâ, 32; 27. Nemi, 9-12.165 7. A’râf, 108; 20. Tâhâ, 22; 26. Şuarâ, 33; 27. Nemi, 12; 28. Kasas, 32.166 26. Şuarâ, 15.167 20. Tâhâ, 45-48; 26. Şuarâ, 12-14; 28. Kasas, 33-35: 40. Mü’min, 23; 43.

Zuhruf, 46.168 28. Kasas, 35.

Page 122: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 121

koymasının vahyedilmesi,169 keza Firavun’un zulmüne karşı korunmasını istediği zaman bu duasının kabul olup170 kav- miyle birlikte sağ salim Kızıldeniz’i geçmesi, buna mukabil Firavun ve adamlarının suda boğulmaları gibi hadiseler yine onu risaletiyle ilgili olağanüstülükler veya mucizevî olaylar­dır. Nitekim bunlar Allah tarafından ona sağlanan ilahi yar­dım olarak nitelenmiştir.171

Bütün bunların yanı sıra Hz. Mûsâ, peygamberliği sırasın­da önüne çıkan güçlüklere karşı durabilmek için Rabb’inden özel taleplerde bulunmuş ve bu talepleri karşılanmıştır. Ör­neğin ailesinden birisinin kendisine yardımcı olarak veril­mesini istediği zaman kardeşi Harun’la desteklenmiş; o da peygamber olarak görevlendirilmiştir.172 Bu konuya özellikle Şuarâ Sûresi’nde uzunca yer verilmiştir.173 Öte yandan Hz. Mûsâ yaptığı hata üzerine bağışlanma dileyince affedilmiş174 ve özellikle kavmi adma yaptığı birçok duası kabul olmuştur. Bunlara ilaveten o, ‘Ey Müsâl Gözümün önünde yetiştirilmen için seni sevimli kıldım’175 ve ‘Seni kendim için yetiştirdim'176 İlahî hitabına muhatap olmuştur.177 Keza Allah'ın yardımıy­la Firavun’un alçaltıcı azabından kurtarılmasının bir imtihan vesilesi olduğuna işaret edilmiştir.178

Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Mûsâ’mn risaleti hakkın bilgi verirken henüz çocuk yaştan beri İlahî gözetim altında yetiştirildiği­ni haber vermektedir, örneğin bebekken suya atıldığı sırada kurtarılıp179 Firavun’un sarayında büyütülmesi,180 hiçbir sü­tannenin sütünü kabul etmemesinin sağlanması ve ablası­

169 28. Kasas, 32.170 10. Yûnus, 88-89.171 28. Kasas, 33-34.172 20. Tâhâ, 29-32; aynca bkz. 25. Furkan, 35; 19. Meıyem, 53; 28. Kasas,

33-34.173 26. Şuarâ, 10-15.174 28. Kasas, 16.175 20. Tâhâ, 39.176 20. Tâhâ, 41.177 26. Şuarâ, 18; 28. Kasas, 7-14.178 44. Duhân, 30-33.179 28. Kasas, 7.180 28. Kasas, 7-14.

Page 123: ANKARA OKULU

122 Hz. Peygamber ve Mucize

nın önerisiyle181 öz annesinin Firavun’un sarayına alınması ve onun sütüyle büyütülmesi, bu durumu Firavun’un fark etmemesi,182 henüz çocuk yaştayken elçi yapılacağının anne­sine müjdelenmesi,183 ergenlik çağma geldiği zaman ona ilim ve hikmet verilmesi184 ve tüm bunların Allah'ın lütfuyla ger­çekleştiğinin hatırlatılması bunlar arasındadır.185

Dikkat edileceği üzere sıkıntılı anlarında Hz. Mûsâ’mn bü­tün istekleri yerine getirilmiş186 ve özellikle nübüvvetini ispat için birçok mucizeyle desteklenmiştir. Fakat birçok sıkıntılı anlar yaşayan ve kimi zaman müşriklerin mucize taleplerine cevap vermek için âdeta çırpman Hz. Peygamber söz konusu olduğunda herhangi bir mucizeyle desteklenmemiştir. Aslın­da bu durum Hz. Peygamber’in mucizeyle ilişkisinin hangi boyutta olduğunu göstermesi bakımından dikkate değerdir. Haddizatında bu durum, Müslümanların özellikle Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi peygamberlerle Hz. Peygamber’i mucize ya­rışma sokup Resûl-i Ekrem’i bir adım öne geçirebilme gay­retlerinin arka planındaki saiklere dair de birtakım ipuçları vermektedir. Örneğin, Hz. Mûsâ ve ona inananlara zulmet­mek isteyen Firavun ve ordusu suda boğularak helâk edilir­lerken187 Hz. Peygamber ve ona inanmayanlar ise benzer bir akıbete uğratılmamışlardır. Ancak, Hz. Peygamber’e kötülük yapanların da aynı akıbete uğratıldıklarını iddia edebilmek için, Bedir Savaşı’nda öldürülen kimi müşrik önderler, onla­nn helâki olarak yorumlanmıştır.188

g) Hz. Dâvûd ve Süleyman: Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman İs­rail oğullarına gönderilmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm, dağların Hz. Dâvûd’un emrine verildiğini ve bölük bölük kuşlann ona eşlik

181 20. Tâhâ, 40.182 28. Kasas, 11-13.183 28. Kasas, 7.184 28, Kasas, 14.185 20. Tâhâ, 37-40.186 20. Tâhâ, 36.187 7. A’râf, 133-136; 43. Zuhruf, 54.188 Geniş bilgi için bkz. Balcı, Bedir Savaşıyla İlgili Mucizevî Rivayetler, 85.

vd.

Page 124: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 123

ettiğini,189 kendisine demir işlemesinin öğretildiğini,190 erimiş bakır kaynağının onun için su gibi akıtıldığını,191 savaşlarda korunması için kendisine zırh yapımının öğretildiğini haber vermektedir.192 Bunlara ilaveten Hz. Dâvûd’un yakarışına karşılık olarak rüzgârın onun istifadesine sunulduğuna ve istediği yönde estiğine, şeytanlar gibi (asi ve dik başlı) ne ka­dar becerikli bina ustası, mahir dalgıç varsa hepsinin onun emrine verildiğine, ayrıca diğer asi kavimlerin de jöne onun emrine verildiğine193 dikkat çekilmiştir. Ayrıca ona hüküm­ranlık ve hikmet bahşedildiğine, dilediği her şeyin kendisine öğretildiğine işaret edilmiştir.194

Hz. Mûsâ’nm kardeşi Harun’la desteklendiği gibi, Hz. Dâvûd’un da Hz. Süleyman’la desteklendiği hatırlatılarak195 her ikisine ilim verildiğine,196 Hz. Süleyman'ın Hz. Dâvûd’a vâris kılındığına ve ona kuşdilinin öğretilerek197 onlar­la konuştuğuna,198 ayrıca cinlerden, insanlardan ve kuş­lardan oluşan ordusunun bulunduğuna,199 cinlerin onun emrine verildiğine,200 dalgıçlık ve buna benzer işler yapan şeytanların bile onun hizmetine sunulduğuna,201 karınca­larla konuştuğuna,202 kuşlar vasıtasıyla Sebe’ melikesinden haber alıp haber gönderdiğine,203 cinlerden İfrit vasıtasıyla Sebe’ melikesinin tahtını Güney Arabistan’dan Kudüs’e ge­

189 38. Sâd, 18-19.190 34. Sebe’, 11.191 34. Sebe’, 12.192 21. Enbiyâ, 80.193 38. Sâd, 36-38; aynca bkz. 34. Sebe', 12; 21. Enbiyâ, 81.194 2. Bakara, 251.195 38. Sâd, 30.196 27. Nemi, 15.197 27. Nemi, 16.198 27. Nemi, 20-26.199 27. Nemi, 17.200 34. Sebe’, 12. Hz. Süleyman’ın emrine verilen cinlerin ona itaat etmedik­

leri takdirde, alevli ateşle cezalandırılacaklarına işaret edilmiştir. Cinler, Hz. Süleyman’ın isteği doğrultusunda köşkler, heykeller, büyük havuzla­ra benzer çanaklar, taşınması güç kazanlar gibi değişik işlerde çalıştırıl­mıştır (34. Sebe’, 13).

201 21. Enbiyâ, 82.202 27. Nemi, 18.203 27. Nemi, 22-32.

Page 125: ANKARA OKULU

124 Hz. Peygamber ve Mucize

tirttiğine204 dair birçok olağanüstü niteliklerinin bulunduğu­na vurgu yapılmıştır. Ayrıca Hz. Süleyman’a davarlar konu­sunda bilgi verildiği, Allah’ı yüceltip teşbih etmeleri için Hz. Dâvûd ile birlikte dağların ve kuşların hizmetlerine sunuldu­ğuna dair de haberler yer almaktadır.205 Sebe’ Sûresi’ndeki açıklamalara göre dağlar ve kuşların onunla birlikte Allah’ı teşbih ettikleri hatırlatması yapılmıştır.206 Bütün bunlar Hz. Dâvûd ve oğlu Hz. Süleyman’a bahşedilen ayrıcalıklar ola­rak zikredilirken bu bağlamda Hz. Peygamber’in herhangi bir ayrıcalıklı yönünden veya olağanüstü yeteneklerinden bahsedilmez.

İleride aynca işaret edileceği üzere Müslümanlar Yahu­di kültürüyle iç içe yaşamaya başladıktan sonra, Kur’ân-ı Kerîm’de işaret edilmeyen ama Yahudi kültüründe bulunan çeşitli peygamber kıssalanyla tanıştılar. Bunun yanı sıra Kur’ân’da işaret edilen kimi hususlar da yine abartılı pey­gamber kıssalarına dönüştürülmüştür. Bu kıssalar büyük oranda Müslümanlan etkilemişe benziyor. Nitekim Hz. Pey­gamber hakkında oluşturulan birtakım abartılı hikâyeler veya mucize iddialarında bunlara benzer olayların anlatılma­sı tesadüf değildir. Örneğini Hz. Dâvûd veya Hz. Süleyman gibi Hz. Peygamber’in de birtakım doğa olaylarına hükmetti­ği, istediği zaman yağmur yağdırdığı veya yağmurun yönünü değiştirip dilediği yerlere yağdırırken dilediği yerleri kuru bı­raktığı hikâyeleri uydurulmuştur. Bunun yanı sıra bir önceki bölümde işaret edilen Hz. Süleyman’ın cinsel gücünün faz­lalığıyla ilgili rivayetlerden esinlenerek Hz. Peygamber’de de benzer özelliklerin bulunduğuna dair akıl almaz hezeyanlar dillendirilmiştir. Görünen o ki Müslümanlar, Kur’ân’da zik­redilen peygamberlerle ilgili mucizeler veya Yahudi kültürün­de mevcut abartılı peygamber kıssalarından esinlenerek Hz. Peygamber için de benzer mucizeleri!) uyarlayarak bir bakıma mucize bakımından denge kurmaya çalışmışlardır.

204 27. Nemi, 39-40.205 21. Enbiyâ, 79.206 34. Sebe’, 10.

Page 126: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den önceki Peygamberler ve Mucize 125

h) Hz. Yûnus, Hz. Zekeriyyâ ve Hz. Yahya: Hz. Yûnus, Asurlulann yaşadığı Irak bölgesindeki Ninova çevresinde ri­salet görevini yürüttüğü için, onun Asurlulara peygamber olarak gönderildiğine dair yorumlar yapılmıştır. Diğer pey­gamberler gibi Hz. Yûnus da risalet görevini yürütürken bir dizi engelle karşılaşmış ve tüm ısrarlı çabalarına rağmen kav- mini ikna edemeyince, Allah'ın izni olmadan risalet görevini bırakıp bulunduğu bölgeyi terk etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm onun denize atılıp bir balık tarafından yutulduğunu ve Allah’ı yü­celtenlerden olmasaydı kıyamete kadar balığın kanunda ka­lacağını ifade ettikten sonra onun bitkin bir şekilde karaya çıkartıldığım ve kendisi için geniş yapraklı bir bitkinin yetiş­tirildiğini haber vermektedir.207 Balık tarafından yutulması nedeniyle kendisi Zü'n-nûn (balık sahibi) olarak nitelenmiştir. Aynca öfkesine yenilip risalet görevini bırakarak kavmini terk ettiği için Allah'ın emrine karşı geldiği ancak yaptığı yanlı­şın farkına vanp af dilemesi nedeniyle bağışlandığına işaret edilmektedir.208 Bundan başka onun Allah tarafından seçilip iyilerden kılındığına vurgu yapılmıştır.209

ı) Hz. Zekeriyyâ: Kur’ân’da Hz. Zekeriyyâ’nm Allah’a ya- kanşlan ve onun duasının kabul edildiğine dair açıklamalar bulunmaktadır. İlgili âyetlerde yaşı ilerlediği zaman kendi­sinden sonra yerine vâris olacak kişilerden endişelendiği için Rabb’ine dua ederek bir erkek çocuğunun olmasını istediğine ve bu çocuğun kendisine vâris olmasını arzuladığına işaret edilmektedir. İlerlemiş yaşma rağmen duası kabul edilerek Yahyâ adında bir oğlunun olacağı kendisine müjdelenmiş- tir. Ancak, Hz. Zekeriyyâ hem kendisinin yaşlı olması hem de hanımının kısırlığı nedeniyle bunun gerçekleşmesinin imkânsızlığını düşünmüştü. Bunun üzerine ona şu âyet in­zal edilmiştir: ‘Öyle olacaktır. Bu bana kolaydır. Seni de daha önce hiçbir şeyken yaratmıştım.'210

207 37. Sâffât, 141-146.208 21. Enbiyâ, 87-88.209 68. Kalem, 50.210 19. Meryem. 7-9; aynca bkz. 19. Meryem, 4-10: 21. Enbiyâ, 89.

Page 127: ANKARA OKULU

126 Hz. Peygamber ve Mucize

Hz. Zekeriyyâ, Hz. Meryem’in teyzesinin kocasıydı ve Kudüs’teki mabetten sorumluydu. Kur’ân, Hz. Meryem’in Hz. Zekeriyyâ’nm korumasına verildiğine işaret eder.211 Hz. Zekeriyyâ mabede her girdiğinde Meryem’in yanında yiyecek­ler görünce, şaşkınlığını gizlemeyip bunların nereden geldi­ğini sormuştu. Hz. Meryem de ona ‘Allah katından geliyor, Allah dilediğim hesapsız bir şekilde nzıklandınf212 karşılığını vermişti. Bu olaya tanık olmasından sonra, Hz. Zekeriyyâ’nın ilerlemiş yaşına rağmen çocuk sahibi olmayı arzuladığı ve namaza durduğu sırada bu arzusunun melekler tarafından kendisine Yahyâ adında bir erkek çocuğu olacağının müj- delenmesine işaret edilmektedir.213 Ayrıca doğacak çocuğu Yahyâ’nın da peygamberlerden olacağı bildirilmiştir. Bunun yanı sıra, henüz çocuk yaştayken Hz. Yahyâ’ya hikmet ve gö­nül inceliği verildiği, kendisine temizliğin bahşedildiği, ana- babasma iyilik eden saygılı birisi olduğu gibi açıklamalar da yapılmıştır.214

i) Hz. İsâ Hz. İsâ da İsrail oğullarına gönderilmiş bir peygamberdir.215 Kur’ân-ı Kerîm onun birtakım mucizelere sahip olduğundan söz eder. Özellikle dünyaya babasız gel­mesi başlı başma bir mucize olarak nitelenir.216 Bu konu il­gili âyette şöyle dile getirilmiştir: ‘Biz onu insanlara sınırsız kudretimizi gösteren bir sembol ve rahmetimizin bir tecellisi/ âyetlerimizin tebliğcisi olmak üzere var edeceğiz.’217 Âlu İmrân Sûresi’nde ise Hz. İsâ’mn dünyaya babasız gelmesi, Hz. Âdem’in yaratılışına benzetilmiştir.218

211 3. Âlu İmrân, 37.212 3. Âlu İmrân, 37.213 3. Âlu İmrân, 37-41.214 19. Meryem, 12-14.215 43. Zuhruf, 59.216 19. Meryem, 19-20.217 19. Meryem, 21. Enbiyâ Sûresl’nde Hz. İsâ’nın babasız olarak dünyaya

getirilmesine şöyle işaret edilmiştir: ‘Ey Peygamber! İffet ve namusunu her daim temizlikle korumuş olan Meryem’i de an. Biz ona ruhumuzdan üfledik. Böylece hem onu hem de oğlunu cümle âlem için sınırsız yaratma kudretimize dair mucize kıldık (21. Enbiyâ, 91).

218 3. Âlu İmrân, 59.

Page 128: ANKARA OKULU

Hz. Muhammedi’den Önceki Peygamberler ve Mucize 127

Kur’ân-ı Kerim, Hz. Meryem’in kavminden uzaklaştığım, ardından Yüce Allah'ın takdiriyle Hz. İsâ’yı dünyaya babasız getirdiğini ve ardından kavmine döndüğünü, ancak kavmi­nin onu iffetsizlikle suçlayacağı için ciddi endişeler taşıdığım haber vermektedir. Hz. Meryem’in korktuğu başına gelmiş ve çocuğuyla birlikte kavmine dönünce halk onu gayri meşru çocuk edinmekle itham etmiştir. Bu olay üzerine Hz. Meryem kundaktaki bebeğin kendisine şahitlik edeceğini ve onunla konuşmalarını istemiştir. Neticede henüz beşikteyken Hz. İsâ, annesine şahitlik ederek onu haksız yere suçladıklarım söylemiştir.219 Şahitliğin yanı sıra risaletiyle ilgili olarak şunla­rı söylemiştir: ‘Ben AUah’m kuluyum. O, bana vahiy gönderdi Beni peygamber olarak görevlendirdi Buhmduğum her yerde Aüah bana feyizli ve bereketli bir insan olmayı nasip e tti..’220 Bakara Sûresi’nde ise Hz. İsa’ya açık belgeler verildiğine ve Rühu’l-Kudus (Cebrail) ile desteklendiğine işaret edilmiştir.221

Hz. İsâ’nın dünyaya babasız geleceğini melekler Hz. Meryem’e şöyle müjdelemişlerdi: ‘Ey Meryem! Allah sena ken­disinin ‘ol’ emriyle varlık kazanacak bir evlat müjdeliyor. O, Meryem oğlu İsâ Mesih diye anılacak. Hem bu dünyada hem de ahirette itibar sahibi olacak ve Allah’a en yakm kullar ara­sında yer alacak.’222 Âyetin devamında babasız olarak doğu­racağı çocuğun özellikleri hakkında Hz. Meryem’e bilgi veri­lirken onun beşikteyken yetişkin birisi gibi insanlarla konu- şacağmdan ve çok erdemli bir kişiliğe sahip olacağından,223 aynca ona Kitabin, hikmetin, Tevrat ve İncilin öğretileceğin­den ve İsrail oğullarına elçi olarak gönderileceğinden haber verilmiştir.224

Hz. İsâ risaletle görevlendirildiği zaman kavmine şöyle de­mişti: ‘...İşte size Rabb’inizden mucizeler getirdim. Ben gözü­nüzün önünde çamurdan kuş sureti yapar, sonra ona üflerim,

219 19. Meryem, 17-29.220 19. Meryem, 30-33.221 2. Bakara, 253.222 3. Âlu İmrân, 45.223 3. Âlu İmrân, 46.224 3. Âlu İmrân, 47-49; 5. Mâide, 110.

Page 129: ANKARA OKULU

128 Hz. Peygamber ve Mucize

o da Allah’ın kudretiyle canlı bir kuş oluverir. Yine ben Allah’ın izni ve iradesiyle doğuştan körleri ve cüzam hastalarını iyileşti­rir, hatta ölüleri kaldırmm. Aynca evlerinizde ne yiyip içtiğinizi ve neleri sakladığını da haber verebilirim. Gerçekten inanıyor­sanız bütün bunlarda sizler için bir ders vardır.’225 Bunların yanı sıra havarilerin isteği üzerine gökten sofra indirmiştir. Aslında onlar Hz. İsâ’ya iman etmişlerdi, ancak kalplerinin mutmain olması ve doğruyu söylediğine kani olmaları için böyle bir istekte bulunduklarım belirtmişlerdi. Hz. İsâ da, iman etmiş kişiler olarak bu tür talepler yerine Allah’a sığın­malarım tavsiye etmiştir. Fakat havarilerin ısrarlı istekleri karşısında tıpkı Hz. Mûsâ’mn gökten sofra indirmesi gibi, Hz. İsâ da kendisine sofra indirilmesi için dua etmiş ve talebi ka­bul edilerek yiyecek sofrası indirilmiştir. Ancak, bu mucizeyi inkâr etmeleri durumunda kâinatta hiçbir toplumun maruz kalmadığı bir azaba uğratılacakları uyansı da yapılmıştır.226 Hz. İsâ, aynı zamanda Hz. Peygamber’in gönderileceğini va­hiyle bildiren bir peygamberdir.227

Mucizelerine inanmazlarsa bu talepte bulunanların çok şiddetli bir cezaya çarptırılacakları uyarısı dikkat çekicidir. Görebildiğimiz kadarıyla mucizeyi inkârın veya mucizeye İnanmamanın helâkle neticeleneceği uyarısı ilk kez bu ka­dar açık bir şekilde yapılmıştır. Muhtemelen bu kesin uya­ndan dolayı, geleneksel yorumlarda mucizeyi inkârın ceza­sının helâk olduğuna dair yaygm bir genelleme yapılmış.- tır. Ancak daha önce de ifade edildiği üzere, Hz. Mûsâ’nm birçok mucizesini hafife alıp inanmayan kavmi helâk edil­memiştir. Haddizatında helâk edilen daha önceki kavim- lerin bir kısmı da mucizeleri inkâr ettikleri için bu cezaya çarptınlmamışlardır. Dolayısıyla mucizeyi inkânn mutlak helâkle neticeleneceği genellemesi vahiyle doğrulanabilir bir iddia değildir.

225 3. Âlu İmrân, 48-49; 5. Mâide, 110.226 5. Mâide, 112-115.227 61. Saf. 6.

Page 130: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’den Önceki Peygamberler ve Mucize 129

Sonuç

Kur’ân-ı Kerim Hz. Muhammed’den önceki peygamberle­re birtakım mucizeler verildiğine işaret etmektedir. Bu pey­gamberlerden özellikle Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’ya birtakım ola­ğanüstülüklerin yanı sıra risaletlerini ispat anlamında bazı mucizeler verildiğine işaret edilmiştir. Hz. Salih’e verilen deve de risaleti ispat anlamındaki mucize kategorisinde değerlen­dirilmiştir. Ancak, bu olay, örneğin âsâ ile kayadan su çıkar­ma gibi onun eliyle gerçekleşmiş bir mucize değildir. Üstelik türdeşlerinden herhangi bir ayrıcalığı olmayan devenin daha ziyade Salih’in kavmini sınamak için gönderildiğini ve bu yö­nüyle Allah'ın ona bahşettiği bir âyet veya sembol olduğunu anlıyoruz.

Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’ya risaletlerini ispat anlamında birta­kım mucizeler verilirken her iki peygamber dâhil diğer pey­gamberlere de bazı ilahi yardımlar yapılmıştır. Örneğin ken­dilerine düşmanlık edip inkârda direnenler helâk edilmişler­dir. Bu tür helâk hadiseleri, geleneksel yorumlarda mucize olarak nitelenmiş, ancak dikkat edilirse bu hadiseler mahiyet itibarıyla olağanüstü nitelikte olmakla birlikte, ‘kayadan su çıkarma veya gökten sofra indirme’ gibi bizzat peygamberlerin maharetiyle gerçekleşmiş mucize niteliğinde değildir. Bu ne­denle biz peygamberlik ve mucize konusunun iki kategoride ele alınması gerektiğini ifade etmeye çalıştık. Buna göre risa­leti ispat anlamında özellikle Hz. Mûsâ ve Hz. İsa’ya birtakım mucizeler verilirken, bu peygamberler dâhil diğer peygamber­lere de risalet görevlerini sürdürürlerken karşılaşüklan zor­lukların giderilmesi için bazı İlahî yardımlar yapılmıştır. Bu bağlamda kimi âsi kavimler helâk edilirken bazen de Bedir Savaşı örneğinde olduğu gibi düşman karşısında manevi an­lamda İlahî yardım gönderilmiştir. Keza diğer peygamberler gibi Hz. Peygamber de vahiyle iç içe olması nedeniyle birta­kım olağanüstülükler yaşamıştır. Ancak, bu olağanüstülük­ler onun risaletinin ispaü veya delili niteliğinde değildir. Risa- letini ispat anlamında ona sadece Kur’ân mucizesi verilmiştir (29. Ankebût, 50-51).

Page 131: ANKARA OKULU

130 Hz. Peygamber ve Mucize

Geçmiş kavimlerle ilgili anlatılan birtakım kıssalar veya olağanüstü hadiseler geleneksel yorumlarda mucize olarak nitelendiği için Müslümanlar arasında bu anlamda yaygın bir kabul vardır. Ancak görüldüğü üzere helâk edilen kavimlerin yaşadıkları olayların bir kısmı olağanüstü mahiyette olmak­la birlikte, bunlar peygamberlerin eliyle gerçekleşen mucize niteliğinde değildir. Aynca peygamberlere verilen mucizelerin hepsi risaleti ispata yönelik bir amaç taşımamaktadır. Nite­kim her peygambere risaleti ispat anlamında mucize verilme­miştir. Konu Hz. Peygamber açısından ele alındığı zaman, ona Kur’ân’dan başka hiçbir bir mucizenin verilmediği hususu çok açık bir şekilde dile getirilmiştir (17. İsrâ, 59).

Page 132: ANKARA OKULU

BÖLÜM mHZ. MUHAMMED VE MUCİZE

Giriş

Kur’ân-ı Kerim, Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi peygamberlere çeşitli olağanüstülüklerin bahşedilmesinin yanı sıra bizzat risaletlerini ispat anlamında mucizeler verildiğini söylerken, Hz. Peygamber için ise, risaletinin delili olarak sadece oku­duğu vahiyleri hatırlatmıştır.1 Bu hatırlatma onun risaletinin mucizelerle herhangi bir ilişkisinin olmadığını çok açık bir şe­kilde ortaya koyarken, aynı zamanda okuduğu âyetlere vurgu yaparak akıl yoluyla peygamberliğinin anlaşılabileceğine yö­nelik bir uyarıyı da kapsamaktadır. Diğer bir ifadeyle Kur’ân-ı Kerîm, onun risaleti ile mucize araşma kesin bir sınır çizer ve bu yönüyle onu önceki peygamberlerden ayırır. Nitekim İsrâ Sûresi’nde ona mucize verilmediği gerçeği çok açık bir şekilde dile getirilmiştir.2

Önceki bölümde de işaret edildiği üzere Kur’ân, Hz. Dâvûd’un emrine rüzgârların verildiğini, Hz. Süleyman’ın kuşlarla anlaşabildiğini, Hz. Zekeriyyâ’nın hayli ilerlemiş ya­şma rağmen kısır olan hanımından çocuk sahibi olduğunu haber verir. Ancak, Hz. Peygamber’in bu bağlamda herhan­gi bir olağanüstü yönünün bulunduğundan hiç söz etmez. Buna mukabil sınırlı da olsa önceki peygamberler gibi Hz. Peygamber’in de ilah! yardım veya isrâ hadisesi gibi bazı olağanüstü tecrübeler yaşadığını haber verir. Ancak, bunlar onun risaletini ispat amacı taşımayan türden hadiselerdir. Bununla birlikte geçmiş peygamberlere oranla onun yaşa­dığı olağanüstü hadiselerin oldukça sınırlı olduğunu görü­yoruz.

1 29. Ankebût, 50-51.2 17. İsrâ, 59.

Page 133: ANKARA OKULU

132 Hz. Peygamber ve Mucize

Dikkat edilirse müşriklerin itirazı üzerine onun Allah ta­rafından gönderilen hak peygamber olduğuna birçok âyette işaret edilirken bu âyetlerin hiçbirisinde onun nübüvvetinin mucizeyle ilişkisinden söz edilmez.3 Kur’ân-ı Kerîm bu hu­susu çok açık bir şekilde vurgulamakla birlikte, rivayet kül­türü çerçevesinde şekillenen Hz. Muhammed tasavvuru ise bütünüyle serapa mucize bir peygambere dönüştürülmüştür. Biz bu bölümde vahyin belirlediği sınırlar çerçevesinde onun risaletinin mucizeyle olan ilişkisini gözler önüne sererek bir anlamda vahyin tanıttığı peygamberle rivayetlerde sunulan peygamberin ne derece mucizelerle iç içe olup olmadığım ir­delemeye çalışacağız.

Hz. Peygamber'in Mucizeyle İlişkisi

Kur’ân-ı Kerîm Hz. Muhammed ve onun risaleti hakkın­da hayli zengin bilgi verirken mucizeyle ilişkisi söz konusu olduğunda, kendisine Kur’ân’dan başka hiçbir mucizenin verilmediğine özellikle vurgu yapar.4 Buna mukabil ilerleyen bölümlerde ele alınacağı üzere pek çok âyette onun isminin mucizeye konu edildiğini görüyoruz. Ancak, bu âyetlerin hiç­birisinde ona mucize verildiğinden veya hayli arzulu olmasma rağmen mucizeyle desteklendiğinden bahsedilmez.

Vahyin sınırlarım çizdiği çerçeveden meseleye bakılınca, bir Müslüman için Hz. Muhammed’in mucize göstermesi veya göstermemesi, aslmda risaleti açısından ciddi bir sorun değil­dir. Hâl böyle olmakla birlikte Kur’ân dışı kaynaklarda veya geleneksel yorumlarda onun sayısız mucizesinin bulunduğu­nun dillendirilmesi, hatta bunların bir kısmının vahiyle ilişki- lendirilerek sunulması bir hayli hayret vericidir. Dikkat edi­lirse Kur’ân onun mucizeleri veya olağanüstü yönüne değil, müminler için örnekliğine vurgu yapar. Bu itibarla ona ina­nan bir Müslüman için Hz. Muhammed’in mucize göstermesi,

3 Sözü edilen âyetlerin bir kısmı için bkz. M. Talât Karaçizmeli, ‘Kur'an-ı Kerim’de Hz. Muhammed (s.a.s.)'m Risaletine Delâlet Eden Âyetler’, Diya­net Dergisi, (cilt: XV, sayı: 2, Mart-Nisan 1976), 69-74.

4 29. Ankebût, 50-51.

Page 134: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 133

daha üstün bir peygamber olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, göstermemesi de peygamberliği için bir eksildik değildir. Biz onun mucizeleri konusunu ele alırken, mucize gösterdiği veya göstermediği gibi bir ön kabulle meseleye yaklaşmıyoruz. Biz ona izafe edilen mucizelerin Kur’ân’la olan ilişkisini ve bunla­rın risaleti açısından hangi konumda olduğunu gözler önüne sermeyi amaçlıyoruz.

Hz. Peygamber ve mucize meselesine vahyin sınırlan çer­çevesinden bakıldığı zaman şu çok açık ki, rivayetlerde su­nulan Hz. Muhammed portresiyle Kur’ân’m tanıttığı Hz. Mu­hammed veya onun risaleti arasında ciddi farklılıklar bulun­maktadır. Örneğin Kur’ân’daki Hz. Muhammed, vahye mu­hatap olmanın dışmda bütünüyle beşerî özellikler taşıyan bir insan olarak sunulurken rivayetlerde anlatılan Hz. Muham­med ise tam aksine bütünüyle serapa mucize bir peygamber portresine dönüştürülmüştür.5 Üstelik rivayetlerde dile getiri­len mucize iddialarının birçoğu bizzat vahyin mesajına aykın tasvirler içermektedir.

Öte yandan İslâm kelâmcılan ve filozofları tarafından tar­tışılan Hz. Peygamber’in mucizeleri meselesi, genelde rivayet­ler çerçevesinde ele alındığı için, tartışmaların odağını vahyin verileri yerine rivayetlerdeki iddialar şekillendirmiştir. Üstelik tartışmalara konu olan rivayetlerdeki tasvirlerin, vahyin ger­çekleriyle örtüşüp örtüşmemesi konusu pek sorgulanmamış- tır. Aksine rivayetlerde dile getirilen ilgili ilgisiz birçok anlatı, mucize kategorisinde değerlendirilip Hz. Muhammed’in risa­letinin delilleri olarak sunulmuştur.

5 Hz. Peygamber'in beşeri yönüyle İlgili geniş bilgi için bkz. H. Musa Bağ­cı, Beşer Olarak Hz. Peygamber, Ankara Okulu, Ankara 2010; Hikmet Akdemir, ‘Hz. Peygamber'in Beşer Olduğunu Vurgulayan Âyetler Üzerine Bir Değerlendirme’, Harran Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, (sayı: 17, Ocak-Haziran 2007), 28-39; Remzi Kaya, ‘Kur’ân’da Hz. Peygamber’in Beşer ve Ümmî Oluşu’, İJludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (cilt: 11, sayı: 1, 2002), 29-52; Ali Akyüz, ‘Beşer ve Peygamber Olarak Hz. Mu­hammed (s.a.s.)’, İslâm'ın Anlaşılmasında Sünnetin Yeri ve Değeri, (Kut­lu Doğum Sempozyumu 2001), Ankara 2003, 587-617; Mustafa Çetin, ‘Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’, Diyanet İlmi Dergi, (cüt: 31, sayı: 1, 1995), 111-128.

Page 135: ANKARA OKULU

134 Hz. Peygamber ve Mucize

Hz. Peygamber’in çok sayıda mucizesinin olduğu iddiaları­nın arka planında, görebildiğimiz kadarıyla, geçmiş peygam­berlerle Hz. Peygamber’i mucize konusunda yarıştırıp onu bir adım öne geçirebilme gayretleri hayli etkili olmuştur. Özellikle Kur’ân-ı Kerîm geçmiş peygamberlerin mucizelerinden bahse­dip Hz. Peygamber’in Kur’ân’dan başka herhangi bir mucize­sinin olmadığım açık bir dille belirtmesine rağmen, anlaşıldığı kadarıyla bu durum Müslümanların zihninde onun risaleti açısından ciddi bir eksiklik olarak görülmüş ve bu eksiklik geriye dönük olarak üretilen/uydurulan rivayetlerle doldu­rulmuştur. Örneğin Gazzâlî’nin (505/1111) eserlerinden der­lenen bir kitapta Resûl-i Ekrem’in de tıpkı önceki peygam­berler gibi mucizelerinin olduğu, bunlar arasında tıpkı Hz. İbrahim’in6 tecrübesi veya Hz. İsâ’nm kuş maketini üfürerek canlandırması gibi Hz. Peygamber’in de ölü kuşlan canlandır­dığı iddialan bile dillendirilmiştir.7 Bunların yanı sıra o, deve derilerinden deve dirilten,8 taşlık araziyi verimli hâle getiren,9 deriyi kumaş, demir halkayı ise altın yapan,10 hatta gökten altın yağdıran,11 ellerinden etrafa su saçan bir peygamber ola­rak tavsif edilmiştir.12 Bunların yanı sıra, tıpkı Hz. Mûsâ gibi Hz. Muhammed de denizi yarmıştır. İddiaya göre Hayber’in fethinden sonra Hz. Peygamber ordusunu Habeşistan’a sevk etmek istemiş, ancak önlerine deniz çıkınca denize ‘açıl’ diye emretmiş ve askerler denizi geçip Habeş ülkesine varmışlar. Bu iddianın peşinden benzer mucizeyi Hz. Mûsâ’nm da gös­terdiğine işaret edilmiştir.13

Örneğin, Hz. Peygamber’in İslâm’a davetini kabul etmeyen Mısır halkına çekirge ve kasırga musallat etmek için dua etti­ği, bu yolla onlann akıllarım başlarına getirerek daveti kabul

6 2. Bakara, 260.7 Aydm, İlâhi Nurlar, 137.8 Aydm, İlâhi Nurlar, 139.9 Aydm, İlâhi Nurlar, 1140.10 Aydm, İlâhi Nurlar, 1140-41.11 Aydm, İlâhi Nurlar, 1142.12 Aydm, tlâhi Nurlar, 143.13 Aydm, İlâhi Nurlar, 144.

Page 136: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 135

etmelerini sağladığı gibi akıl almaz iddialar dillendirilmiştir.14 Bu tür safsatalara inandığımız veya ciddiye aldığımız için de­ğil, Allah Resulü’nün ne hâllere düşürüldüğünü gözler önüne serebilmek için bunlan zikretme gereği duyduk. Haddizatın­da bunların çok daha ilginçlerini görmek mümkündür. Her şey bir tarafa bu tür hikâyeler uydurulurken en azından or­taya atılan yalanların tarihsel gerçeklere göre oluşturulması beklenirdi. Ancak ne ilginçtir ki söz konusu hikâyeler dilimize tercüme edilerek bunlar üzerinden Resûl-i Ekrem’in risaleti veya hayatı anlatılmıştır. Bu konuda oluşan/oluşturulan bil­gi kirliliğinin kolay bir şekilde ortadan kaldırılamayacağını da burada hatırlatmak istiyoruz.

Daha çok, rivayet kültürü çerçevesinde şekillendirilip serepa mucizelerle bezenmiş Hz. Muhammed algısı, âdeta Kur’ân-ı Kerîm’in tanıttığı peygamberi ortadan kaldırabilmek için özel çaba sarf edilerek sunulmuştur. Geleneksel algıda oluşturulan serapa mucize peygamber portresi, herhangi bir sorgulamaya tâbi tutulmadan günümüzde bile yaygın olarak kabul görmektedir. Haddizatında mucize kategorisinde su­nulan rivayetlerin sorgulanması bile uygun bulunmamıştır. Örneğin son yüzyılın önemli siyercilerinden birisi olan Hami­dullah, mucize meselesini tartışmaktan kaçındığım ve bu ko­nuyu geçmişteki rivayetler çerçevesinde kabullenmek gerekti­ğini açıkça dile getirmiştir.15 Hatta okuyucusuna, klasik riva­yetleri sorgulamaması gerektiğini tavsiye etmiştir. Oysa mu­cize konusu, rivayetlerde dile getirilen tasvirlere terk edilecek kadar sıradan bir mesele değildir. Özellikle Hz. Peygamber’in nübüvvetinin âdeta ayrılmaz bir parçası olarak sunulan mu­cize meselesinin sadece rivayetlerdeki iddialara göre ele alın­masının, risalet algısı açısından ciddi sakıncalar içerdiği de ortadadır. Nitekim bu sorunu, hem geleneksel anlayışta hem de günümüzdeki peygamber algısında görebilmek mümkün­dür. Gerçekten de Hz. Peygamber’i doğru bir şekilde tanımak veya algılamak istiyorsak hiç kuşku yok ki bu konudaki en

14 Aydın, İlâhi Nurlar, 145.15 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 125.

Page 137: ANKARA OKULU

136 Hz. Peygamber ve Mucize

bağlayıcı kaynak Kur’ân-ı Kerîm’dir. Dolayısıyla öncelikli ola­rak vahyin verilerinin esas alınması gerektiğini vurgulamakta yarar vardır.

Hz. Muhammed’in mucizeleri veya onun mucizeyle iliş­kisi hakkında klasik kaynaklarda oldukça zengin bir riva­yet örgüsü bulunmaktadır. Ancak, özellikle hicri üçüncü asırdan itibaren telif edilmeye başlanan eserlerin aksine, ilk kaynaklarda mucizeden söz edilmez. Örneğin erken dönem siyer kaynaklarından birisi olan İbn İshâk’m (151/768) ese­rinde, tıpkı âyetlerde işaret edildiği üzere16 müşriklerin Hz. Peygamber’den çok sayıda mucize talep ettiklerine dair an­latılar bulunmakla birlikte, bu anlatılarda Resül-i Ekrem’in herhangi bir mucize gösterdiğinden söz edilmez.17 Aksine mu­cize talepleri karşısında Hz. Peygamber kendisinin böyle bir rolünün olmadığım hatırlatmıştır.18

Sözü edilen iddialar bir tarafa, Resûl-i Ekrem’in çok sa­yıda mucizesinin olduğuna dair müstakil eserler bile kaleme alınmıştır. Örneğin İbn Kesir (774/1373), mucizeler konu­sunda hayli hacimli bir eser telif etmiştir. Bu eserde, çeşitli başlıklar altında kategorize ettiği rivayetlerden oluşan muci­zelerin sayısı binli rakamları bulmaktadır. Üstelik bir mucize kategorisi altında, benzer muhtevadaki değişik birçok rivayeti görmek mümkündür. Örneğin, Resûl-i Ekrem daha öncele­ri üzerinde hutbe okuduğu kuru hurma kütüğünü minber yapıldığından terk edince, bu ayrılığa dayanamayan hurma kütüğünün ağladığına ilişkin yaklaşık on beş ayrı versiyonu­nu nakletmiştir.19 Dolayısıyla bu tür rivayetler dikkate alındı­ğında sayı daha da kabarmaktadır. Yine ona ait olan bir baş­ka eserde, yaklaşık 120 adet mucizeden bahsetmiştir. Keza bu eserde de benzer muhtevadaki değişik mucize iddialarına

16 6. En’âm, 37; 10. Yûnus, 20; 13. Ra’d, 7; 17. İsrâ, 90-93; 29. Ankebût, 50.

17 İbn İshâk, Sîretu. İbn İshâk, thk. Muhammed Hamidullah, Konya 1981/1401, 258-60; İbn Hişâm, es-Siretü’n-nebeviyye, thk. Mustafa Sakkâ ve dğl. Beyrût, t.y., I, 191-94.

18 İbn İshâk, 178 vd.19 İbn Kesîr, Kitâbu mu'cizârtü’n-nübüuue, thk. Hamza Neşertî, Mektebetü’l-

Kayyim, Kahire 1996, 141-148.

Page 138: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 137

dair rivayetler ayn ayn sayılırsa, rakamı daha da artırmak mümkündür.20 Suyûtî’nin el-Hasâisu’l-kûbrâ adlı eserinde ise Resûl-i Ekrem’e izafe edilen mucizelerin sayısı, yaklaşık 320’yi bulmaktadır. Az önce de ifade edildiği üzere tek tek rivayetler ele alınırsa bu sayı daha da artırılabilir. Üstelik bu eserde zikredilen birtakım iddiaların mucize kategorisinde değerlendirilmesi de hakikaten şaşırtıcıdır. Örneğin, bu iddi­alar arasında Hz. Peygamber’in cinsel hayatından, vücudun­dan çıkan kan, irin, ter, tükürük, balgam ve dahi gaitasına kadar hemen her şeyin mübarek sayıldığından söz edilmiştir. Bunun yanı sıra Resûl-i Ekrem’in esnemeden muaf tutuldu­ğu, sesinin ve teninin eşsiz güzelliği, gözleri, kalbi ve saçının mübarek olduğu gibi pek çok iddianın mucize kategorisin­de sunulduğunu görebilmek mümkündür.21 Bir rivayete göre onun cildinin kokusu misk kokusundan daha güzel olup dü­ğünlerde gelinlere sürülen kokulardan çok daha hoş idi.22

Mucize iddialan sadece klasik kaynaklardaki rivayetlerle sınırlı kalmamıştır. İslâmî gelenekte birbirini tekrar mahiye­tinde sayısız eser üretilirken, âdeta mucize enflasyonu ya­şanmıştır. Bu furya, yakın dönemlerde telif edilen eserlerle de devam etmiştir. Örneğin Nebhânî, Hz. Peygamber’in mu­cizeleriyle ilgili iki ciltlik hacimli bir eser kaleme alarak çeşit­li başlıklar altında sayısız mucize iddiasında bulunmuştur. Sadece ‘Peygamberimizin Uzuvlanyla İlgili Mu’cizeleri’ başlığı altında elliden fazla rivayet nakledilmiştir.23 Said Nursî’nin Mektubah’nın on dokuzuncu risalesinde ise üç yüzden faz­la mucizenin zikredildiğine vurgu yapılmıştır.24 Onun mu­cize olarak sunduğu hadisatı bir araya getiren İsmail Mut­

20 tbn Kesîr, Mu'cizâtü'n-nebi, thk. İbrahim Emin Muhammed, Mektebetü’l- tevflkıyye. Kahire, t.y., s. 7-475.

21 Celaleddîn Suyûtî, el-Hasâisu'l-kübrâ; Peygamberimizin Mucizeleri ve Bü­yük Özellikleri, çev. Ömer Temlzel, Uysal Kltabevi, Konya 1994, 45-50.

22 Taberî, Târih, II, 211.23 İsmail İbn Yûsuf Nebhânî, Peygamber Efendimizn Mucizeleri, çev.

Abdulhâlık Duran, İslâmî Neşriyat, Konya t.y., 964-970.24 Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından; Mektubat, Envar

Neşriyat, İstanbul 1995, 88.

Page 139: ANKARA OKULU

138 Hz. Peygamber ve Mucize

lu, hacimli bir derleme yapmıştır.25 Yine yakın dönemlerde neşredilen ve daha çok Suyûtî’nin Hasâis’inden derlenerek oluşturulan kitabın sadece birinci cildinde, Hz. Peygamber’e ait 100 mucizeye yer verildiğinden söz edilmiştir. Bunlar arasında Hz. Peygamber’in doğumundan önce gerçekleşen Fil olayı bile onun mucizelerinden birisi olarak zikredilmiş­tir. Keza Hz. Âdem’den başlayarak nesilden nesile aktarılıp en son Hz. Peygamber’in babasmın alnrnda var olduğu id­dia edilen ve Resûl-i Ekrem’in peygamberliğine işaret olarak yorumlanan ‘nûr’ hikâyesi bile onun mucizeleri arasında sunulmuştur.26 Velidü’l-A’zamî tarafından neşredilen bir der­lemede de Resûl-i Ekrem’e ait yaklaşık 190 mucize iddiası­na yer verilmiştir. Eserin girişinde yazar, müşriklerin çeşitli mucize taleplerinin olduğundan ve Kur’ân-ı Kerîm’in bu ta­leplere cevap vermediğinden söz edip ‘çünkü bunlar Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’in vazifesinin ve peygamberlik tabiatının dışın­dadır’ gibi bir görüş beyan etmekle birlikte, rivayetlerin tesi­rinden kurtulamadığı için klasik kaynaklarda yer alan pek çok hikâyeyi, Hz. Peygamber’in mucizeleri olarak sunmaktan kurtulamamıştır.27

Bir kısmına işaret ettiğimiz bu tür eserlerdeki bazı muci­ze iddialarının Kur’ân ayetleriyle ilişkilendirilmesi de olduk­ça hayret vericidir. Ait oldukları dönem düşünüldüğünde, bu iddiaların dile getirilmesinin anlaşılabilir nedenlerinden söz edilebilir. Ancak, bu iddiaların zamanla âdeta Resûl-i Ekrem’in risaletinin bir parçasıymış gibi sunulmasını izah edebilmek hakikaten mümkün değildir. Kaldı ki mucize id­dialarının çoğu, Kur’ân-ı Kerîm’in muhtevasına tamamen aykın tasvirler içermektedir. Vahyin açık verilerine rağmen, Hz. Muhammed’i serapa mucize bir peygamber olarak tanı­tan muahhar kaynaklar, onun mucize serüvenim henüz ana

25 İsmail Mutlu, Risâle-i Nur Külliyatı’rıdan 19. Mektubun Açıklaması; Pey­gamberimizin (sav) Mu'cizeleri, Mutlu Yayıncılık, İstanbul 1998.

26 Ali Rıza Karabulut, Hâtemü'l-Enbiyâ Hz. Muhammed Aleyhis's-selâm’m Mu’cizeleri, Elif Matbaası, Ankara 1975,1, 19-22.

27 Velidü’l-A’zamî, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Mucizleri, çev. M. Sadık Aydm (Hâmidî), Mevlana Kitabevi, Ankara 1977, 18.

Page 140: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 139

rahmine düşmeden önceye kadar götürmüşlerdir. Böylece daha doğum öncesinden başlatılan mucizevî anlatılar, vefat anma kadar devam ettirilmiş ve sayılamayacak kadar çok mucizesinden söz edilmiştir. Örneğin ana rahmine düşmeden peygamber olacağı,28 oğlunun peygamber olacağının annesi­ne müjdelenmesi,29 sütanneye verildikten sonra gittiği evde bolluk ve bereketin artması,30 çocukken göğsünün melekler tarafından yarılıp kalbinin temizlenmesi,31 sırtında nübüvvet mührünün bulunması, Şam yolculuğu sırasmda bir bulutun onu gölgelemesi, Rahip Bahira’nm onun peygamber olacağı­nı haber vermesi,32 yine peygamber olacağım bildiği için Hz. Hatice’nin onunla evlenmek istemesi, geçtiği yerlerdeki ağaç veya taşların ona sesli olarak selam vermesi ve secde etmesi33 gibi pek çok iddia onun risalet öncesine ait mucizelerinden sadece birkaçı olarak zikredilir.34 Ancak, şu çok açık bir ger­çek ki bunların tamamı, Kur’ân dışı iddialardır ve asla vah­yin muhtevasıyla örtüşmemektedir. Zira Resûl-i Ekrem, vahiy gelmeden önce peygamber olacağmı bilmediği gibi, Kur’ân’da da risalet öncesinde onun peygamber olacağma dair en ufak bir imadan dahi söz edilmez.

Risaletten sonra gerçekleştiği iddia edilen mucizeler ise daha ileri boyutlara taşınmıştır. Örneğin hicret edeceği ak­şam evini kuşatan müşriklerin yüzüne toprak saçıp görül­meden gözlerinin önünden kaybolup gitmesi, Sevr Dağı’nda saklandığı zaman bir güvercinin mağaranın girişine yuva yapması ve bir örümceğin ağ germesi, yan yana iki hurma ağacım birleştirmesi ve tekrar ayırması35 Ay’ı ikiye bölmesi

28 İbn İshâk. 95; İbn Hişâm, I, 103.29 İbn İshâk, 95; İbn Hişâm, I, 103.30 İbn İshâk, 100; İbn Hişâm, I, 105-106.31 Müslim, İmân, 260, 261, 263, 264; İbn İshâk, 101, 102.32 İbn İshâk, 96, 126, 127, 146; İbn Hişâm, 1117.33 İbn İshâk, 176; İbn Hişâm, I, 154.34 Değişik örnekler için bkz. İbn İshâk, 334-346; aynca bkz. Şefaettin Se-

vercan, ‘Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.)’, Bilimname I, (2003/1), 238-39.

35 İbn İshâk, 334; aynca bkz. Ahmet Cevdet Paşa, Peygamber Efendimiz, neşr. M. Ertuğrul Düzdağ, Erkam Matbaası, İstanbul t.y., 80.

Page 141: ANKARA OKULU

140 Hz. Peygamber ve Mucize

(şakku’L-kamer),36 aydınlıkta olduğu gibi karanlıkta da göre­bilmesi, keza önünü gördüğü gibi arkasını da görmesi,37 gece iğnesini kaybeden hamım Âişe’nin, onun yüzünden yansıyan ışıkla (nûr) iğneyi bulması, bütün insanların toplam akimdan fazla akla sahip olması, otuz erkeğin cinsel gücüne eşit cin­sel gücünün bulunması,38 gaitasının yerde kaybolması ve ye­rin onu yutup mis gibi bir koku saçması, eti yenen koyunun kemiklerinden koyunu diriltmesi, dilsizleri konuşturması, âmâların görmesini sağlaması, parmaklarından suların fış­kırması, bir kap yemekle binlerce kişiyi doyurması, vücudu­na ait olan kan, irin, saç-sakal, balgam, tükürük, gaita gibi bütün nesnelerin mübarek ve şifa kaynağı addedilmesi, min­ber yapıldıktan sonra üzerinde hutbe okuduğu kuru hurma kütüğünün terk edilmişlik üzüntüsüyle sesli ağlaması39 gibi birçok hikâye, risalet sonrası için Hz. Peygamber’e isnat edi­len mucize iddialarından sadece birkaçıdır. Bir rivayete göre Resûl-i Ekrem, Medine’ye hicret ettiği zaman bütün şehir onun yüzünden yansıyan nûrla aydınlanmıştır.40 Bu tür tas­virlerin tamamı Kur’ân dışı iddialardır ve aynı zamanda vah­yin verileriyle de çelişmektedir. Zira Kur’ân, risaletinin delili olarak sadece okuduğu vahiyleri yeterli görmüş ve bir başka mucize aramaya gerek olmadığım özellikle vurgulamıştır.41 Dolayısıyla Kur’ân, Hz. Muhammed’i, bu tür mucizelere be­zenmiş olağanüstü özelliklere sahip bir peygamber olarak de­ğil, aksine bütünüyle beşerî özellikler taşıyan bir elçi olarak tanımlamıştır.42

Risalet öncesine dair anlatılan olağanüstü nitelikteki hikâyeler, Resûl-i Ekrem’in ileride peygamber olacağının de-

36 Buhârî, Menakıb, 27.37 Buhârî, Ezan, 72, 76, 88, Salât, 40.38 Buhârî, Gusul 12.39 Abdurrezzâk, el-Mûsânnef, nşr. Habıburrahmân el-A'zâmî, Beyrut 1970,

III, 185; Buhârî, Menâkıb, 25; İbn Hanbel, III, 226, 294, 295, 301, 306; İbn Mâce, ikâmetu’s-salât, 199; Dârimî, Mukaddime, 6; Beyhâkî, Sünenü'l Kübra, III, 282, 283, 284.

40 Tirmizî, ŞemâÜ, 181.41 29. Ankebût, 50-51.42 18. Kehf, 110; 41. Fussilet, 6.

Page 142: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 141

İlli olarak sunulurken, aynı zamanda onun mucizeleri kate­gorisinde nitelenir. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerîm risaletten önce Hz. Muhammed'in peygamber olacağına dair ne kendisinin ne de Arapların böyle bir beklenti içinde olduğunu ifade eder. Dikkat edilirse Hz. Peygamber risaletle görevlendirildiğinde, kendisinden mucize talebinde bulunan müşriklere, kendisi­ne izafe edilen türden herhangi bir mucizesinin bulunduğuna dair hiçbir açıklama yapmamıştır.

Görünen o ki risalet öncesine dair anlatılan mucize ka­bilinden rivayetlerin uydurulmasının arka planında, büyük oranda, Hz. Mûsâ veya Hz. İsâ gibi kimi peygamberlerin ço­cukluk dönemine dair kimi olayların anlatıldığı âyetlerin payı büyüktür. Özellikle âyetlerde geçmiş peygamberlerin hayat­ları veya mucizeleri43 ile ilgili bazı açıklamalar bulunurken Resûl-i Ekrem’in benzer özelliğinden hiç söz edilmemesi, Müs­lümanlar tarafından eksiklik olarak addedilmiş ve bu boşluk geriye dönük olarak uydurulan rivayetlerle doldurulmuştur. Resûl-i Ekrem’in vefatından yaklaşık bir asır sonra anlatılma­ya başlanan birtakım abartılı tasvirler, bir süre ağızdan ağı- za dolaşıp yavaş yavaş kaynaklara girmiş ve üçüncü yüzyıla doğru mucize meselesi kelâmcı veya filozoflar tarafından yo­ğun bir şekilde tartışılmaya başlandıktan sonra, geçmişe ait abartılı tasvirler onun mucizeleri olarak nitelendirilmiştir. Bu savın en tipik örneklerini İbn İshâk’ın eserinden göstermek mümkündür. Nitekim onun eserinde mucizelerden bahsedil­mezken Resûl-i Ekrem’in peygamberliğinin delili olarak bazı hikâyeler anlatılmıştır.44 Mucize meselesi tartışılmaya baş­landıktan sonra bu hikâyeler, Resûl-i Ekrem’in nübüvvetinin mucizeleri olarak nitelendirilmiştir.

43 Önceki peygamberlerin mucizeleriyle ilgili kaleme alman bir derlemede, ilgili ilgisiz ne kadar rivayet varsa, yazar bunlan bir araya getirmiş ve onlann mucizeleri olarak takdim etmiştir. İddialar arasında Hz. Âdem’in dünyaya gönderilmesi ve toprağa ayak basması, onun en büyük mucize­si olarak nitelenmiştir. Bunların yanı sıra onun İsteğiyle taşların pınar olup lezzetli sular akıttığı, ağaçlar ve taşların emriyle yürüdüğü, eşya­ların onunla konuştuğu gibi bazı iddialar dillendirilmiş ve bunlar onun mucizeleri olarak sunulmuştur (H. İbrahim Acıpayamlı, Peygamberlerin Mucizeleri, Tuğra Neşriyat, İstanbul 1986, 15).

44 İbn İshâk, 334-346.

Page 143: ANKARA OKULU

142 Hz. Peygamber ve Mucize

Resûl-i Ekrem’in risaletten önceki hayatına dair Kur’ân-ı Kerîm’e yansıyan bilgiler son derece sınırlıdır. Sadece Duhâ Sûresi’nde risalet öncesine dair sınırlı ipuçlarını bulabilmek mümkündür. Örneğin bu sûrede Hz. Peygamber’in risalet öncesi hayatı kastedilerek geleceğinin geçmişinden daha iyi olacağı,45 yetimken Rabb’inin ona sahip çıktığı,46 arayış içeri­sindeyken vahiyle doğru yolun gösterildiği,47 fakir ve muhtaç olup ihtiyaçlarının giderildiği48 gibi son derece sınırlı husus­lara işaret edilmiştir. Bunların haricinde vahye muhatap kı­lınarak şan ve şerefinin yüceltildiğine49 dair açıklama da bu kabil bir örnek olarak zikredilebilir. Dile getirilen bu içerikteki açıklamaların haricinde diğer âyetlerde Hz. Peygamber’in ri­salet öncesi hayatma dair fazla bir detay bulunmamaktadır.

Bilindiği üzere Duhâ Sûresi ilk vahiy tecrübesinden sonra, bir süre vahyin kesilmesinin ardından nazil olmuştur. Fetret-i vahiy olarak nitelenen bu dönemde Resûl-i Ekrem, terk edil­mişlik korkusu yaşamış ve Rabb’ini gücendirdiği endişesine kapılmıştı. Bir bakıma ilahi vahye alıştırma süreci olarak ni­telenecek bir dönemin ardından inzal edilen Duhâ suresiy­le, Resûl-i Ekrem’e teselli edici birtakım mesajlar verilmiş ve Rabb’inin terk etmediği hatırlatılarak hâlâ peygamber olduğu ifade edilmiştir.50 Kur’ân-ı Kerîm onun çocukluktan itibaren peygamber olacağına dair hiçbir işarette bulunmadığı gibi, tam aksine ‘Daha önce sen onlara bir kitap okumuyordun!51 âyetiyle onun önceden vahiyle iç içe olma gibi bir özelliğinin bulunmadığma vurgu yapılmıştır. Ayrıca içinde yaşadığı top­lumdan hiç kimse de, onun peygamber olacağım beklemiyor­du. Bu nedenle risaletini açıkladığında, peygamberliğin ona uygun olmadığmı söyleyenler olmuştur.52 Dolayısıyla risalet­ten önceki hayatına ilişkin Kur'ân’a dayanmayan birtakım

45 93. Duhâ, 4.46 93. Duhâ, 6.47 93. Duhâ, 7.48 93. Duhâ, 8.49 94. İnşirah, 4.50 93. Duhâ, 3.51 29. Ankebût, 48.52 17. İsrâ, 90-93; 25. Furkân, 7-8.

Page 144: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 143

iddialar veya mucizevî nitelikteki abartılı anlatıların hiçbirisi onun risaletinin delili olarak gösterilemez.

Şunu da hatırlatalım ki şayet Hz. Muhammed’in risalet ön­cesi hayatıyla ilgili bir mucize ileri sürülecekse, içinde bulun­duğu toplumdaki ahlâkî çöküntüden uzak durarak yaşadığı sade hayatı bizce onun için kâfi delildir. Dikkat edilirse Kur’ân onu hakikate şahitlik eden elçi olarak tanımlamaktadır.53 Bu şahitlik aynı zamanda onun risalet öncesindeki şaibesiz ha­yatına tanıklık olarak da yorumlanabilir. Nitekim risalet ön­cesinde kavmi tarafından, ‘Muhammedü’l-emîn’ (Güvenilir Muhammed)54 olarak tanınıyordu.55

Mâlik Bin Nebi, peygamberlerin vahiy almalarının bireysel bir tecrübe olduğuna işaret eder, ancak getirdikleri mesajla onların doğruluklarının tespit edilebileceğini söyler. Böylece peygamberlik vazifesinin sadece bireysel-psikolojik bir iddia değil, aynı zamanda tarihsel hakikat olduğunu vurgular.56 Ancak hemen hatırlatalım ki, Resûl-i Ekrem’in risalet ön­cesinde yaşadığı şaibesiz hayatı, ileride Hz. Muhammed’in peygamber olacağı anlamında yorumlanamaz. Örneğin Hz. Muhammed veya diğer peygamberlerin risalet öncesi hayatla­rındaki bu nitelikleri, onların peygamber olacakları için İlahî kaynaklr bir özellik olmaktan ziyade, peygamber olarak seçil­melerinin gerekçelerinden birisidir.57 Nitekim Hz. Peygamber gibi yakın arkadaşr Hz. Ebû Bekir veya değişik isimlerin de Cahiliye döneminin ahlâkî çöküntüsünden uzak ve arınmış bir hayat yaşadıklarım unutmamak gerekir.58 Bu yönüyle ba­kıldığında peygamberlerin risalet öncesi hayatları, peygamber olarak seçilmesi bağlamında Allah'ın adalet veya eşitlik ilkesi açısından bir salonca oluşturmamaktadır.

53 73. Müzemmil. 15; 33, Ahzâb, 45; 48. Fetih, 8.54 Geniş bilgi İçin bkz. Mehmet Ali Kapar, ‘Hz. Peygamberin Güvenilirliği’,

İSTEM, (yıl: 1, sayı: 1, Konya 2003), 41-50.55 İbn İshâk, 88.56 Mâlik Bin Nebi, Kur’ân-ı Kerim Mucizesi, çev. Ergun Göze, Türkiye Diya­

net Vakfi, Ankara 1991, 29-30.57 Özsoy-Güler, 553.58 İsrafil Balcı, İdarî ve Siyasî Yönden Hz. Ebû Bekir Dönemi, Din ve Bilim

Kitapları, Samsun 2007, 22.

Page 145: ANKARA OKULU

144 Hz. Peygamber ve Mucize

Kimi âyetlerde59 yer alan açıklamalara göre, Hz. Peygamber risaletini açıkladığı zaman müşrikler ondan bir dizi mucize talep etmişlerdir. Ancak, yine aynı âyetlerde onun risaletinin mucizelerle desteklenmeyeceğine dair çok net açıklamalar yapılmıştır. Hatta onun risaletinin böyle bir rolünün olma­dığına vurgu yapılmış60 ve şayet kendisinden bir mucize bek­lenecekse tebliğ ettiği vahiyler (Kur’ân) yeterli görülmüştür.61 Her ne kadar âyetlerde Resûl-i Ekrem’in risaletinin en önemli delilinin Kur’ân-ı Kerîm olduğuna vurgu yapılmışsa da âdeta Kur’ân’ın bu tanıklığı yetmiyormuşçasına, özellikle Müslü­manların ona akıl almaz mucizeler izafe etmeleri, aklın kabul edebileceği bir şey değildir. Oysa Kur’ân bu konuda şu uyan­larda bulunmaktadır:

Onlar Kur’ân’a inanmayacaklar da başka hangi söze/kelâma inanacaklar.62 Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Allah’tan başka­sı tarafından indirilmiş olsaydı, onda birbiriyle çelişen çok şey bulurlardı?63 Onlara de ki: ‘Ben sadece vahye dayanarak sizi uya­rıyorum. ’ Ancak inkârda karar kılan sağırlar ne kadar uyanlsalar da duymazlar.64

Kur’ân-ı Kerîm’in mucize oluşundan hareketle, özellikle klasik kelâmcılar tarafından çeşitli mucize türleri üretilmiş­tir. Örneğin ‘hidayet mucizesi’ adı altında birtakım iddialar dile getirilmiş ve okuyanı cezbeden özelliği nedeniyle Kur’ân vasıtasıyla pek çok kişinin ihtida ettiği iddialan dillendirilmiş ve bu olay, Resûl-i Ekrem’in mucizelerinden birisi olarak su­nulmuştur. Hatta bu husus modem araştırmalara bile konu edilerek Hz. Peygamber’in ‘hidayet mucizesinin’ olduğundan bahsedilmiştir. Örneğin Bulut, peygamberlerin hidayet mu­cizesi olduğuna vurgu yaptıktan sonra Hz. Peygamber’in de

59 6. En’âm, 37; 10. Yûnus, 20; 13. Ra’d, 7; 17. tsrâ, 90-93; 29. Ankebût, 50.

60 6. En’âm, 50; 7. A’râf, 188; 13. Ra’d, 7, 27.61 29. Ankebût, 50-51. Hz. Muhammed’in en büyük mucizesinin Kur’ân-ı

Kerim olduğu konusuyla İlgili geniş bilgi ve açıklamalar İçin bkz. İsmail Cerrahoğlu, ‘Hazret-1 Peygamber’in En Mühim Mu’cizesi Kur’ân-ı Kerîm', Diyanet Dergisi, (cilt: 7, sayı: 68-69, Ocak-Şubat 1968), 15-20.

62 77. Mürselât, 50.63 4. Nisâ, 82; ayrıca bkz. 4. Nisâ, 174; 11. Hûd, 17.64 21. Enbiyâ, 45.

Page 146: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 145

böyle bir mucizesinin bulunduğunu iddia etmiştir. Hatta bu mucizenin evrensel boyutunu tartışmıştır.65 Oysa onun ‘hida­yet mucizesinin evrensel boyutu’ olarak adlandırıp tartıştığı konu, Hz. Peygamber’e gönderilen vahyin mesajının evren­selliği meselesidir. Dolayısıyla ‘hidayet mucizesi’ olarak nite­lenen şey, Hz. Peygamber’in eliyle gerçekleşen değil, bizzat Kur’ân-ı Kerîm’in mesajının evrenselliğiyle alakalı bir husus­tur. Bu itibarla onun tebliğ görevinin bile mucize kategorisine sokulup buradan peygamberimize bir mucize payesi çıkarıl­masının veya böyle bir zorlama yoruma gidilmesinin ilmî ol­madığı kanaatindeyiz. Bu tür bir gayret Hz. Peygamber’e iza­fe edilen mucize iddialarına yeni halkalar eklemekten başka herhangi bir fayda da sağlamayacaktır.

Geçmiş peygamberlere mucize verilip Hz. Peygamber’e mu­cize verilmemişi meselesini ele alan kimi âlimler, mucizelerin ait oldukları dönemin koşullarıyla ilişkisinden söz etmişler­dir. Klasik kelâmcılardan Nesefî bu konuda şu yorumu yap­mıştır: Peygamberlerin mucizeleri, kendi dönemlerinde geçer­li olan kuvvetli ve azametli görülen hadiseler cinsinden olay­ların vuku bulmasıdır. Örneğin Hz. Mûsâ zamanında sihir çok meşhur olduğundan onun risaleti bu yönde mucizelerle desteklenmiştir. Hz. Dâvûd zamanında musikî, Hz. Muham­med zamanında ise fesahat ve belagat çok ileri düzeydeydi. Nitekim Arap şairleri okudukları şiirlerdeki belagat ve fesahat yönüyle birbirleriyle yarışırdı.66 Bu değerlendirmenin bir par­çası olarak Kur’ân-ı Kerîm’in fesahat ve belagat yönüyle eşsiz özellikte olduğuna dikkat çekilerek Hz. Muhammed’in en bü­yük mucizesinin Kur’ân olduğuna işaret edilmiştir.

Sünnî-Eş’ârî kelâmın en önemli yapı taşlarından olan Bâkıllânî, mucize konusu üzerine yazdığı risalesinde, Kur’ân-ı Kerîm’i en büyük mucize olarak nitelerken şu açıklamada bu­lunur:

65 Halil İbrahim Bulut, 'Hz. Muhammed’in Hidayet Mucizesinin Evrensel Boyutu’, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu (20-22 Nisan 2007), Ankara 2007, 125, 132-135.

66 Nesefî, Akaid, 166-67.

Page 147: ANKARA OKULU

146 Hz. Peygamber ve Mucize

Kur’an’ın nazım ve belagatindekl mucizelik, anadan dogma kör olan birini veya abraş bir inşam sağlığına kavuşturmak, ölüyü diriltmek, âsâyı yılana çevirmek gibi olağanüstü fiillerdeki muci- zelikten çok daha yüce, daha açık ve üst düzeydedir.67

Onun açıklamasına göre bazı insanlar, el çabukluğu veya birtakım hilelerle söz konusu olayların o şekilde gözükme­sini sağlayabilir. Ancak, Kur’ân-ı Kerîm’in nazmı veya bela- gatini taklit etmek mümkün değildir. Bâkıllânî, mucize, ke­ramet veya sihir konusuna dair birçok açıklama yapmasına rağmen, rivayetlerde dile getirilen mucize iddialarının hiç­birisine yer vermeyerek sadece Kur’ân’ın mucizevî yönünü ön plana çıkarmakla önemli bir gerçeğe işaret etmiştir. Zira Kur’ân-ı Kerîm müşriklerin Resûl-i Ekrem’den istendikleri birçok mucize talebine işaret etmekle birlikte, bunların hiç­birisinin desteklenmediğine vurgu yapmış ve onun risaletinin mucizeyle herhangi bir ilişkisinin olmadığını açık bir şekilde dile getirmiştir.68 Bu itibarla Hz. Muhammed’in mucizesinden bahsedilecekse, Kur’ân-ı Kerîm’den başka bir mucize arama­ya gerek olmadığı gerçeğini özellikle vurgulamak istiyoruz. Ni­tekim bu gerçek, âyetlerde şöyle dile getirilmiştir:

Müşrikler, ‘Muhammed Rabb'irıden bir mucize getirip gösterseydi ya' diyorlar. Peki, geçmiş kavimlerin mucize isteklerini ve o mucize­leri yalanlayınca nasıl helâk edildiklerini anlatan Kur’ân gelmedi mi onlara?’69Müşrikler, ‘Muhammed’e Rabb’irıden mucizeler indirilmesi/ve­rilmesi gerekmez miydi?' diyorlar. Onlara de ki: ‘Mucize vermek Allah’m elindedir, ben sadece sizi uyaran bir elçiyim ’70 Kendile­rine okuduğun Kitabı (Kur’ân) sana göndermiş olmamamız onlara yetmiyor mu?...71

Bu âyetlerin hemen öncesinde ise tebliğ ettiği âyetlerin Hz. Muhammed tarafından uydurulmasının imkânsızlığına vurgu

67 Bâkıllânî, Olağanüstü Olaylar ve Aralarındaki Farklar, 61. Cümlenin son bölümündeki anlam kapalılığı mâna akışına göre tarafımızdan yeniden İfade edilmiştir.

68 6. En’âm, 50; 7. 'A'râf, 188; 13. Ra’d, 7, 27.69 20. Tâhâ, 133.70 29. Ankebût, 50.71 29. Ankebût, 51.

Page 148: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 147

yapılmıştır.72 Öte yandan bütün insanlar ve cinler bir araya toplansa bile Hz. Muhammed’in okuduğu vahiylerin benzerini ortaya koyamayacaklarına işaret edilerek Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî yönüne dikkat çekilmiştir.73

Reşid Rıza (1354/1935), vahyin ilahı kaynaklı olduğu­nu söylerken Kur’ân’ın bu yönünün geçmiş peygamberlere ait mucizelerden çok daha önemli ve etkili bir mucize oldu­ğunu vurgular. Onun yorumuna göre Kur’ân’ın bu gerçeği, akıl, idrak ve duyu organlarıyla çok daha bariz bir şekilde görülebilir.74 Esasen bu durum kimi hadîs rivayetlerine de yansımıştır. Örneğin Buhârî ve Müslim’de yer edan bir rivayet­te Hz. Peygamber, en büyük mucize olarak kendisine Kur’ân-ı Kerîm’in verildiğini şu sözlerle ifade etmiştir: “Her peygambe­re insanların kendilerine inanacakları mucizeler verilmiştir. Bana vejilen mucize ise Rabb’imin bana vahyettiği Kur’ân-ı Kerîm’dir...”75 Bu açıklamalara göre Resûl-i Ekrem’in tek ve en önemli mucizesinin Kur’ân-ı Kerîm olduğu hususu çok açıktır. Bu husus birçok çağdaş eserde de vurgulanmasına rağmen, Hz. Peygamber’e izafe edilen pek çok mucize iddiası­na da yer verilmesi ilginç bir çelişkidir.76

Şunu unutmayalım ki Hz. Muhammed’in okuduğu vahiy­lere inanmayan müşrikler, Kur’ân-ı Kerîm’in bir benzerini or­taya koyma daveti karşısında aciz kalmalarına rağmen yine de mucize talebinden vazgeçmemişledir. Ancak Kur’ân’dan başka ona hiçbir mucizenin verilmediği gerçeği şöyle dile getirilmiştir:

Bizi mucizeler göndermekten alıkoyan sebep, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd halkına Salih’in pey­gamber olduğunu gösteren bir mucize olarak deveyi vermiştik. Fakat ona zulmettiler. Biz bu tür mucizeleri yalnızca korkutarak uyarmak amacıyla göndeririz.77

72 29. Ankebût, 48-49.73 2. Bakara, 23-24; 11. Hûd, 13-14; 17. İsrâ, 88; 52. Tür, 33-34.74 Reşid Rıza, Muhammedi Vahiy, çev. Salih Özer, Fecr Yay., Ankara 1991, 51.75 Buhârî, Fedaiiu’l-Kur'ân, 1, İ’tisâm, 1; Müslim, İmân, 239.76 Maulvi Mohammad Inayat Ahmad, The Authenticated ofMohammad, New

Delhi, 1982, s. lvd.77 17. İsrâ, 59.

Page 149: ANKARA OKULU

148 Hz. Peygamber ve Mucize

Âyette Hz. Muhammed'e mucize verilmeyişinin sebebi, geç­miş kavimlerin mucizeleri yalanlaması gösterilmiş ve Hz. Salih’e verilen deve ömeği hatırlatılmıştır. Özellikle âyetin son bölü­münde yer alan “Biz mucizeleri yalnızca korkutarak uyarmak amacıyla göndeririz'' açıklaması, önceki peygamberlere verilen mucizelerin gayesinin inkârda direnenleri uyanp korkutmak ve bu yolla imana gelmelerini sağlamak amacma matuf oldu­ğunu ortaya koymaktadır. Ancak beklenen amacm gerçekleş­mediğine vurgu yapılarak Hz. Muhammed’e böyle bir mucize verilmediğine işaret edilmiştir. Nitekim Kur’ân bu gerçeği di­ğer âyetlerle de açıklamaktadır. Örneğin, istedikleri türden bir mucize görseler bile, yine de müşriklerin inanmayacaklarına işaret edilmektedir.78 Ayrıca Semûd halkının inkarcılarının Hz. Salih’e gönderilen deveyi katlettiklerine dikkat çekilerek veri­len mucizelerin inkârcılann imana gelmelerinde etkili olmadı­ğına dikkat çekilmiştir. Bu olaya işaret eden âyet, bağlamında düşünüldüğünde mucizeyle helâk arasında bir ilişki varmış gibi düşünülebilir. Ancak daha önce de ifade edildiği üzere bu konuda standart bir cezalandırmadan söz edilemez. Nitekim Semûd halkı veya Firavun ile ordusu helâk edilirken, birçok mucizeyi hafife alıp her seferinde Hz. Mûsâ’dan yeni mucize ta­lebinde bulunan İsrail oğullan helâk edilmemişlerdir. Onların mucize istekleri ve helâk kapsamı dışında tutulmalanyla ilgili olarak Kur’ân şu açıklamalarda bulunur:

Yahudiler senden gökten yazılı bir metin/belge indirmeni istiyor­lar. Vaktiyle onların atatan, senden istenenden çok daha tuhaf bir şeyi Mûsâ’dan talep etmiş ve ‘Bize Allah’ı açık seçik biçimde gös­ter’ demişlerdi. Ama bu yersiz isteklerinden dolayı müthiş uğultulu bir deprem onlan yere sermişti. Yine onlar kendilerine onca âyet, onca İlahî ikaz gelmesine rağmen buzağı heykeline tapınışlardı. Fakat biz onlan yine de ajfetmiştik. Ayrıca biz Mûsâ’ya da onlar üzerinde hakimiyet sağlayacak manevi bir güç vermiştik.79 Yine biz vaktiyle Sina Dağı’nı âdeta bir gölgelik gibi onların üzerine kaldırmıştık. Başka bir dönemde ‘Şehre saygılı ve alçak gönüllü bir şekilde girin!’ buyurmuştuk. Bir başka zamanda da ‘Cumar­

78 54. Kamer, 2.79 4. Nisâ, 153.

Page 150: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 149

tesi günü avlanma yasağını çiğnemeyin’ diye emretmiş ve bütün bu emirlere uymalan hususunda sağlam bir söz almıştık.80 Ne ya­zık ki onlar sözlerinde durmadılar. Bazen AUah’m âyetlerini inkâr ettiler bazen de hiç haklan olmamasma rağmen peygamberlerini öldürdüler. Kimi zaman ise ‘Senin söylediklerinden hiçbir şey anla­mıyoruz' dediler. Bütün bu günahlarmdan dolayı onları lanetledik. Allah onların kalplerini bu kâfirlikleri nedeniyle mühürledi Artık onlar imana gelmezler.81

Dikkat edilirse bizzat Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve her seferinde pervazsızca mucize talebinde bulunan, hatta pey­gamberlerini öldüren İsrail oğullan82 veya Hz. İbrahim’i ateşe atan Nemrut ve taraftarlan helâk edilmemiştir. Bu itibarla Resûl-i Ekrem’e mucize verilmeyişinin sebebini inkâr etmeleri durumunda kavminin helâk edileceği gerekçesine b a ğ lam ak

ve son peygamber olduğu için ümmetinin yok olacağı tehlike­siyle açıklamak bizce hiçbir inandıncılığa sahip değildir. Kal­dı ki o, son peygamber olmakla birlikte, sadece inkâr edilenler helâk edileceğinden ümmetinin veya insanlığın tamamen yok olması gibi bir durum söz konusu değildir. Dahası, insanlık sadece Resûl-i Ekrem’in yaşadığı coğrafyayla sınırlı değildir. Üstelik peygamberlerine inanan önceki kavimler Allah’ın yar­dımıyla kurtulurlarken sadece inkârda direnenler yok edil­mişlerdir.

Öte yandan Kur’ân-ı Kerîm, Resûl-i Ekrem’e mucize ve­rilseydi bile, müşriklerin yine de inanmayacaklarına işaret ederek ona mucize verilmeyişinin başka gerekçesine dikkat çekmiştir.83 Çünkü sürekli akla vurgu yaparak muhataplarım mucizelerle değil akıl ve idrak yoluyla ikna etmeye çalışmıştır. Özellikle ilk Mekkî sûrelerde, sürekli dış dünyaya ait somut olaylara veya örneklere işaret ederek bunları müşriklerin id­rakine sunmuş ve bu yolla onları ikna etmeye çalışmıştır.84 Bunun yanı sıra bazen de geçmiş kavimlere dair haberleri

80 4. Nisâ, 154.81 4. Nlsâ, 155.82 3. Âlu İmrân, 183; 4. Nlsâ, 155.83 6. En’âm, 35.84 2. Bakara, 209; 7. A’râf, 185; 29. Ankebût, 51; 41. Fussilet, 53.

Page 151: ANKARA OKULU

150 Hz. Peygamber ve Mucize

çarpıcı bir üslupla anlatarak muhataplarının dikkatini çek­meyi amaçlamış ve inkârda direnenlerin kötü akıbetlerin­den örnekler sunarak bunun ders ve ibret vesilesi olduğu­nu belirtmiştir. Diğer bir deyişle, mucizeleri hafife alan veya inkârda direnenlerin cezalandırılmalarından örnekler verir­ken mucizeyi inkânn mutlak helâkle neticelendiğine dair bir genelleme yapmamıştır.

Resûl-i Ekrem’e mucize verilmediğini vurgulayan âyetin son cümlesinde yer alan ‘Biz mucizeleri sadece korkutarak uyarmak için göndeririz’85 açıklaması da, mucizeyi inkâr veya hafife almanın mutlaka cezayla neticelendiğini değil, mucize­lerin caydırma amacı taşıdığım ortaya koymaktadır. Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerîm Lût kavminin helâkinden bahseder­ken mucizeleri inkâr etmeleri nedeniyle böyle bir cezaya çarp­tırıldıklarından söz etmez. Aksine onların helâk edilmelerinin başlıca sebebinin ahlâksızlığı had safhaya vardınp homosek­süelliği yaygınlaştırmalarına vurgu yapar. Bu itibarla mucize ve helâk arasında kurulan ilişkinin standart bir cezalandırma olmadığım belirtmeliyiz.

Dikkat edilirse Kur’ân, Hz. Muhammed'in okuduğu âyetleri inkâr eden müşriklere meydan okuyarak bir benzerini orta­ya koymaya davet etmiş ve bu noktada onlann acizliklerine vurgu yapmıştır. Ancak, inanmayıp inkârda ısrar etmelerine rağmen onlar helâk edilmemişlerdir. Dolayısıyla bu durum, kavminin toptan helâk edileceği için ona mucize verilmedi­ği tezini doğrulamamaktadır. Haddizatında onlar Resûl-i Ekrem’in okuduğu vahiylere inanmayarak zaten Kur’ân mu­cizesini hafife almışlar veya inkâr etmişlerdir. Hatta âyetlerle ve Hz. Peygamberle alay ettikleri gibi, aynı zamanda korkut­tuğu azabı getirmesi için ona meydan okumuşlardır.86 Ancak, tüm taşkınlıkları, inkârda ısrar etmeleri ve Hz. Muhammed’e düşmanlığı had safhaya vardınp onu öldürmek için bir dizi

85 17. İsrâ, 59.86 8. Enfâl, 32; 38. Sâd. 16. Müşriklerin azap istekleriyle ilgili aynca bkz. 6.

En’âm, 57-58; 10. Yûnus, 48-53: 11. Hûd, 8; 13. Ra’d, 6; 36. Yâsin, 48;37. Sâffât, 176; 42. Şûrâ, 18; 51. Zâriyât, 12-14; 58. Mücadele, 8; 70.Me’âric, 1-3.

Page 152: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 151

savaş yapmalarına rağmen, tıpkı İsrail oğullan gibi Mekkeli müşrikler de helâk cezasına çarptınlmamışlardır.

Müşriklerin ısrarlı mucize talepleri karşısında Hz. Muham­med mucize göstermek istemiş, ancak mucizeyle desteklen- memiştir. Mucize yerine âyetler okuyarak onlara cevap ver­mesi istenmiştir. Resûl-i Ekrem mucizeyle desteklenmeyince müşrikler, onunla alay ederek mucize taleplerini sıralamaya devam etmişlerdir. Hatta zaman zaman onlann taleplerinden bunaldığı için onlardan uzak durmaya çalışmıştır.87 Onun bu ezikliği ve mucize gösterme arzusunun âyetlere yansıması­na rağmen, kendisine mucize verilmediğinin ısrarla vurgu­lanması88 ve risaletinin böyle bir rolünün olmadığına dikkat çekilmesi89 göz ardı edilmemelidir. Kur’ân, mucize göstermek isteği üzerine Hz. Peygamber’e şu uyarılan yapmıştır:

Şayet müşriklerin imandan yüz çevirmeleri zoruna gidiyorsa, şunu iyi bilesin ki, yerin derinliklerine doğru bir tünel kazmaya veya göğe merdiven dayamaya gücün yetse ve böylece onlara bir mu­cize göstersen bile, onlar yine de imana gelmezler. Allah dileseydi veya layık görseydi onlarm tümünü imana getirirdi. O halde sakm bu gerçeği bilmiyormuş gibi davranma.90Sen sadece bir uyarıcısın. Şüphesiz biz seni bu Kur'ân'la müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Kendilerine uyarıcı gelmeyen hiçbir topluluk yoktur. Müşrikler seni yalanlıyorlar diye üzülme. Zira on­lardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı Hâlbuki pey­gamberleri onlara mucizeler, öğütlerle dolu İlahî kitaplar ve doğru yolu gösteren vahiyler getirmişti Sonunda inkârda ısrar edenleri öyle bir cezalandırdım ki bana karşı nankörlük etmenin cezası neymiş gördüler.91O müşrikler bir türlü imana gelmiyorlar diye, neredeyse kendini yiyip bitireceksin. Şayet dileseydık onlara gökten öyle müthiş bir mucize indirirdik ki, o zaman hepsi ona boyun eğmek zorunda ka­lıp imana gelirdi 92

87 Derveze, II, 217.88 6. En’âm, 37; 10. Yûnus, 20; 13. Ra'd, 7; 17. İsrâ, 93; 29. Ankebût, 50.89 6. En’âm, 50; 7. A’râf, 188; 13. Ra’d, 7, 27.90 6. En’âm, 35.91 35. Fâtır, 23-26.92 26. Şuarâ, 3-4.

Page 153: ANKARA OKULU

152 Hz. Peygamber ve Mucize

Âyetlerden de anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber müşrik­lerin mucize taleplerine karşılık vermek İstemiş, ancak ken­disine böyle bir rol verilmemiş ve sadece inzal edilen âyetleri tebliğ göreviyle yükümlü olduğu hatırlatması yapılmıştır. Bu ilahi yasayla birlikte aynı zamanda onun risaletinin sınırlan çizilmiş ve peygamberliği için mucizeyle desteklenmesine ge­rek görülmemiştir. Bu yönüyle bakıldığında Hz. Peygamber’le birlikte mucize devrinin kapanıp gerçekleri akıl veya idrakle kavrama döneminin başladığını söylemek mümkündür.

Her ne kadar Kur’ân’da Hz. Peygamber’in mucizelerinden bahsedilmese de, özellikle hicri üçüncü asrın ortalarından iti­baren telif edilen eserlerde birçok mucizesinden söz edilmesi ilginç bir çelişkidir. Üstelik Hz. Muhammed’in mucizesi ola­rak sunulan anlatılar, Kur’ân’a dayanmamakla birlikte tıp­kı geçmiş peygamberler veya onlara inanmayan ümmetlerin başlatma gelen mucize kabilinden olaylar gibi sunulmuştur. Böylece Hz. Muhammed’in de önceki peygamberler gibi muci­zeleri olduğu, hatta en çok mucize gösteren peygamber olarak tanımlandığı iddialan dillendirilmiştir.

Kimi hadîs rivayetlerindeki iddialara göre Hz. Peygam­ber, kendisine inanmayan müşriklerin helâk edilmesi için Rabb’ine dua edince onun isteği kabul edilmiş ve müşrik önderler Bedir’de öldürülmüştür.93 Böylece tıpkı önceki ka­vimler gibi, Hz. Muhammed’e düşmanlık edenlerin de helâk edildikleri iddia edilmiştir.94 Üstelik bu iddiaya bazı âyetler referans gösterilmiştir. Örneğin Duhân Sûresi’nde geçen duhân95 (duman) ve el-batşetû’l-kûbrâ86 (büyük darbe, kıs­

93 Buhâri, İstiska, 2; Tefsir, 1, 4, 5, 6; Vudu', 69; Müslim, Sıfâtu’l-münâfıkm, 39, 41, 42; Tirmizî, TefsîruTKur’ân, 44; Nesâî, Taharet, 192; Taberî, Câmi’uTbeyânfitefsîriTKur’ân Dâru’l-ma’rife, Beyrut 1972/1397, XXV, 66-71; İbn Kesîr, Hadislerle Kur'ân-ı Keıîm Tefsiri, çev. Bekir Karlığa- Bedrettin Çetiner, Çağrı Yay., İstanbul 1986, XIII, 7180.

94 Şibli, Peygamberimizin Ruhani Hayatı ve Mucizeleri, 71-78.95 44. Duhân, 10.96 44. Duhân, 16. ‘Batşe’ büyük darbe, helâk etmek, azap vermek gibi an­

lamlara gelir. Kimi hadîs rivayetlerinde bu darbenin Bedir Savaşı’nda gerçekleştiğine dair iddialar dillendirilmiştir (Buhâri, Tefsir, 6; Tirmizî, TefsîruTKur'ân 44).

Page 154: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 153

kıvrak yakalamak) ibareleri, Bedir’de yenilgiye uğrayan müş­riklerin helâkine işaret olarak yorumlanmıştır. Daha sonra bu yorum klasik/çağdaş müfessirlerin birçoğu tarafından benimsenmiştir.97

Görünen o ki, Kur’ân, Hz. Nûh’un yakarışı üzerine dua­sının98 kabul edilerek kendisine düşmanlık edenlerin helâk edildiklerinden bahsedip99 Hz. Peygamber’e daha şiddetli düşmanlık gösteren müşriklerin cezalandırılmasından söz etmeyince, Resûl-i Ekrem’e zulmedenlerin de benzer ceza­ya çarptırılması gerektiğini düşünen Müslümanlar bu tür zorlama yorumlarla Bedir Savaşı’ndaki müşriklerin hezime­tini mucizevî helâk olarak nitelemişlerdir.100 Hatırlanacağı üzere Bedir Savaşı öncesi Hz. Peygamber bütün azametiyle Kureyş ordusunu karşısında görünce, Rabb’ine sığınıp yar­dım istemiştir. Dua sırasmda Resûl-i Ekrem hafif bir uyku­ya daldırılmış ve içindeki korku giderilerek gönlüne güven duygusu (sekine) verilmiştir. Uyandığı zaman yanındaki sahabîlerine Allah’ın yardım göndereceği müjdesini verince, bu müjdeyle birlikte Müslümanlar içlerindeki korkuyu yen­mişler ve düşmana karşı daha azimli bir şekilde mukavemet göstermişlerdir.101 Dikkat edilirse Enfâl Sûresi’nde işaret edil­diği üzere kazanılan başarının Allah’ın yardımıyla gerçekleşti­ğine vurgu yapılmış,102 ancak Kur’ân bu yardımı mucize kate­gorisinde değerlendirmemiştir. Aksine her iki taraf açısından ibret alınacak derslerin olduğuna dikkat çekmiştir.103

97 Taberî, CâmiuTbeyân, XXV, 66-68; Elmalılı Muhammed Hamdl Yazır, Hak Dini Kur'ân Düi, İstanbul, t.y., VII, 67-72.

98 Hz. Nûh duasmda şöyle yakarmrştı; 'Ey Rabbürü Şu memlekette kâfirlerden bir tekini bile sağ bırakırsan, sana kulluk eden İnsanları yoldan çıkarmaya çalışır ve tıpkı kendileri gibi kâfir/nankör nesiller yetişir. Ey Rabbiml Sana daha iyi kulluk edemediğim için bent bağışla. Ana-babamı, evime mümin olarak girenleri, (kısacası) erkek, kadın tüm müminleri bağışla, o kâfirleri de büsbütün helâk eyle’ (71. Nûh, 26-28).

99 21. Enbiyâ, 77.100 Geniş bilgi için bkz. Balcı, Bedir Savaşıyla İlgili Mucizevi Rivayetler, 85-

124.101 8. Enfâl, 10-11.102 3. Âlu İmrân, 126; aynca bkz. İbn Kesir, Tefsir, VII, 3252-54; Özsoy-

Güler, 648-653; Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 225-26, 127.103 8. Enfâl, 42.

Page 155: ANKARA OKULU

154 Hz. Peygamber ve Mucize

Şunu da hatırlatalım ki, Hz. Peygamber’in Bedir Savaşı öncesi yaptığı dua, tüm tedbirleri aldıktan sonra peygamber olmanın ötesinde bir beşer olarak Allah’ın yardımına sığınma reaksiyonudur. Dikkat edilirse Allah Resulü’nün duası, kar­şısındaki kavmin helâki için değil, ümmetinin hezimete uğra­ması durumunda Allah’a secde edecek kimsenin kalmayacağı endişesine yönelik yardım talebidir. Bir başka ifadeyle, Resûl-i Ekrem azılı düşmanlan olan müşrik ordusunun helâki için beddua etmemiştir. Aksine onlan kazanmaya yönelik bir gay­ret sarf etmiştir.104 Resûl-i Ekrem’in talebi üzerine Rabb’i ona yardım göndereceğini vaat etmiş ve bu vaat, Müslümanların gönüllerinin yatışmasını sağlamıştır. Bu yönüyle bakıldığında Bedir Savaşı’ndaki ilahi yardım, olağanüstü bir muhtevaya sahiptir. Ancak, bu olayı risaleti ispat anlamındaki mucize kategorisinde değerlendirmek, gerçekçi bir yorum değildir.

Kur’ân-ı Kerim Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi peygamberlerin mucizeyle desteklendiğini haber verirken, onlann desteklen­diği şekilde Hz. Muhammed’in mucizeyle desteklenmemesi sanki bir nakısa gibi telakki edilmiş ve mucize konusunda eşitlik sağlanması için âdeta özel çaba sarf edilmiştir. Böy­lece birçok abartılı hikâyeler oluşturularak bunlar mucize kategorisine sokulup sunulmuştur. Haddizatında isrâ hadi­sesi bile Hz. Muhammed’in en büyük mucizelerinden birisi olarak nitelendirilmiştir.105 Oysa isrâ olayı, Resûl-i Ekrem’in yaşadığı bireysel bir tecrübedir ve risaletini ispata yönelik bir

104 Hz. Peygamber, Bedir esirlerine nasıl muamele edilmesi gerektiği konu­sunda ashabın görüşünü sorunca, Hz. Ebû Bekir salıverilmelerinden yana görüş bildirmişti. Buna mukabil Hz. Ömer, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara yaptıklarının karşılığı olarak öldürülmelerini talep etmiş­ti. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah kimi kalp­leri pamuk gibi yumuşak, kimlerini İse kaya gibi sert yaratır. Ey Ebû Bekir! Sen, ‘Kim bana uyarsa o beridendik (14. İbrahim, 36) diyen İbra­him ve ‘Şayet onlara azap edersen, şüphe yok ki, onlar senin kullarındır (5. Mâide, 118) diyen İsâ gibisin. Ey Ömer! Sen de, 'Rabbim! Servetlerini kökünden yok et, kalplerine de öyle sıkıntı ver ki, huzur ve mutluluğa has­ret kalsınlar’ (10. Yûnus, 88) diyen Mûsâ ve ‘Ey Rabbim! Şu memlekette kâfirlerden bir tekini bile sağ bırakma...’ (71. Nûh, 26) diyen Nûh gibisin.” Beyhakî, Sünenü’l-kübrâ, VI, 525. Hadîsin değişik versiyonları için bkz. Müslim, Cihad ve Siyer, 58; Tirmizî, Siyer, 18.

105 Rabben et-Taberi, 65.

Page 156: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 155

özellik taşımaz. Dikkat edilirse Kur’ân, Resûl-i Ekrem’in isrâ hadisesini sadece yaşadığına işaret eder, ancak hiçbir detay vermez. Elbette ki isrâ olayının olağanüstü mahiyeti vardır fakat bu hadise, onun risaletini ispata yönelik bir mucize ni­teliği taşımaz. Kur’ân’da geçmiş peygamberlerin mucizelerin­den söz edilirken Hz. Muhammed’in mucizelerinden hiç söz edilmeyince, onun yaşadığı bireysel anlamdaki isrâ hadisesi bile mucizelerinden birisi, hatta en önemli mucizesi olarak nitelendirilmiştir. Bunun yanı sıra Rûm Süresi’nde geçen ve Rumların (Romalılar) Sâsânîleri yeneceğine işaret eden âyetler de106 Hz. Muhammed’in mucizelerinden birisi olarak yorumlanmıştır. Oysa bu hadiseye ilişkin haberin kaynağı Hz. Peygamber değil vahyin kendisidir. O, sadece kendisine tebliğ edilen vahyin mesajmı aktarmıştır. Buradan ona bir mucize payesi çıkarılacaksa, o takdirde geçmiş kavimler ve peygamberlerle ilgili anlatılan birtakım kıssaları da onun mu­cizeleri olarak nitelemek gerekir. Zira söz konusu kıssalar da onun tebliğ ettiği vahiylerin bir kısmıdır. Dolayısıyla Rumla­rın Sâsânîleri yeneceğine dair verilen haber, Hz. Peygamber’in gelecekte vuku bulacak hadiseleri önceden bildiği bağlamın­da bir mucize değildir. Kaldı ki gaybın ve geleceğin bilgisini Allah’tan başkasının bilemeyeceği gerçeğinin de, yine âyetle sabit olduğunu unutmamak gerekir.107 Bu tür haberler, as­lında Kur'ân’ın mucizevî yönüyle alakalıdır ve bu nedenle Kur’ân onun tek ve en önemli mucizesidir.

Hz. Muhammed’in peygamberliğinin delili olarak Kur’ân’m mucize oluşu yetmiyormuş gibi, pek çok rivayetin mucize kategorisinde sunulması hakikaten ilginç bir paradokstur. Hatta inşikâk-ı kamer veya mi'râc hadisesine dair anlatılar, sanki Kur’ân’da yer cilan mucizelermiş gibi kimi âyetlerle ilişkilendirilmiştir.108 Klasik dönemde bu ilişkilendirmeye

106 30. Rûm, 2-5.107 5. Mâide, 109; 19. Meryem, 78; aynca bkz. 52. Tür, 41; 53. Necm, 35; 68.

Kalem, 47.108 Bediüzzaman, Mektubat, 179, 197, 207 vd.; Ali Arslan, ‘Peygamberimiz

Hz. Muhammed (a.s.) ve En Büyük Mu’cizesl’, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, (cilt: 12, sayı: 2, Mart-Nisan 1973), 78.

Page 157: ANKARA OKULU

156 Hz. Peygamber ve Mucize

dair çok çeşitli örnekleri görebilmek mümkündür. Ancak aynı yanlışın özellikle akademik çalışmalara bile yansıması kabul edilebilir bir durum değildir. Örneğin bir akademik çalışma­da mucizelere inanmanın farz olduğuna vurgu yapıldıktan sonra, inşikâk-ı kamer hadisesinin Kur’ân’da yer aldığı iddi­asından hareketle bu olay, Hz. Peygamber’in mucizelerinden birisi olarak nitelendirilmiştir.109 Oysa Kamer Sûresi’nin ilk âyetlerinde kıyamet saati yaklaştığı zaman yaşanacak olaylar­dan bahsedilmektedir. Üstelik âyette 'Kıyamet saati yaklaşa­cak ve ay yarılacak110 açıklamaları yer almaktadır. Sadece bu ilahi mesaj bile mezkûr iddiaların bu sûreyle hiçbir ilgisinin olmadığmı açıkça ortaya koymak için yeterlidir. Zira âyette, önce kıyamet saatinin yaklaşacağına, ardından da Ay’m ya- rüacağma işaret edilmektedir. Şu hâlde âyetin nüzulundan günümüze kadar kıyamet kopmadığına göre, demek ki ay da yanlmamıştır. Vahyin mesajı esas alındığında, şakku’l-kamer hadisesinin Kur’ân’la hiçbir irtibatının olmadığı gerçeği bu derece açıkken, geçmişte böyle bir irtibat kurulduğu için hâlâ aynı yanlışın sürdürülmesi akılla izah edilebilir bir durum değildir.111 Bu tür gayretler, vahyin mesajmı çarpıtmak veya Resûl-i Ekrem’e olmayan mucizeler izafe etmekten başka hiç­bir anlam ifade etmez. Üstelik Kur’ân müşriklerin onca mu­cize talebinden hiçbirisine cevap vermezken daha sonra Müs­lümanlar tarafından Hz. Peygamber’in birçok mucizesinin olduğunun dillendirilmesi, izah edilmesi zor bir durumdur. Hâlbuki Kur’ân onun mucizeyle ilişkisinin sınırlannı birçok âyette çok net bir şekilde belirlemiştir. İlgili âyetlerin bir kıs­mında şu İlahî mesajlar yer almaktadır:

Müşrikler, ‘Muhammed Rabb’inden bir mucize getirip gösterseydi ya’ diyorlar. Peki, geçmiş kavimlerin mucize isteklerini ve o mucize­leri yalanlaymca nasıl helâk edildiklerini anlatan Kur’ân gelmedi mi onlara?’112

109 Bekir Ayhan, Tasavvufta Mucize ve Keramet, (yayımlanmamış yüksek li­sans tezi), Şanlıurfa 1995, 37, 41.

110 54. Kamer, 1.111 Bediuzzaman, Mektubab 140, 179-180, 207.112 20. Tâhâ, 133.

Page 158: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 157

Müşrikler, ‘Muhammed’e bizim istediğimiz türden bir mucize niye verilmedi ki?’ deyip duruyorlar. Onlara de kv ‘Şüphesiz Allah her türlü mucize göndermeye kadirdir. ’ Ama onlanrı çoğu bunun bilin­cinde değildir.113Müşrikler, ‘Muhammed'e Rabb’i tarafından bir mucize indirilmesi gerekmez miydi?' diyorlar. Onlara de ki: ‘Mucize göndermek ya da göndermemek sadece Allah’ın bileceği bir iştir. Siz benim helâk olmamı bekleyin bakalım ben de sizin helakinizi bekleyeceğim. ’114 O kâfirler, ‘Muhammed’e Rabb’i tarafindan bir mucize verilmesi gerekmez miydi?' diyorlar. Bilesin ki sen sadece bir uyancısm. Her kavmin bir yol göstericisi olmuştur.115Doğrusu biz bu Kur’ân’da insanlara gerçekleri çeşitli örneklerle anlat­tık. Buna rağmen insanların (Mekkelilerin) çoğu yüz çevirip inkârda ısrar ederek şöyle dediler: ‘Ey Muhammedi Sana asla inanmayaca­ğız. Söylediklerine inanmamız için bize yerden pınarlar çıkarmalısın. Yahut hurma ağaçlan veya asmalarla dolu bahçelere sahip olmalısm ve o bahçelerin içinden ırmaklar akıtmalısın. Yahut (‘Rabb’im dilerse yapar' diye) iddia ettiğin gibi, gökyüzünü paramparça edip başımı­za yıkmalısın, Yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza dikmelisin, Yahut altınla bezenmiş bir evin olmalı ya da gökyüzüne çıkmalısın. (Şunu da bil ki) oradan dönüşünde açıp okuyabileceğimiz bir yazlı metin getirmedikçe gökyüzüne çıktığına da asla inanmayız.' Onlara de kv ‘Fesübhânallah! Siz benden neler istiyorsunuz? Ben sadece beşer olan bir elçiyim ’116

Sadece bu âyetler dikkate alındığında bile, Hz. Peygamber’in mucizeyle hiçbir ilgisinin olmadığı gerçeği çok açık bir şekilde fark edilir. Dikkat edilirse muhaddislerden, müfessirlere, mü- tekellimlerden mutasavvıflara veya filozoflara kadar klasik dö­nemde mucize meselesi, değişik sahalardaki ulemâ tarafından ele alınıp tartışılmıştır. Ancak, tartışmanın odağım -büyük oranda- rivayet kültürünün şekillendirdiği peygamber algı­sı oluşturduğundan, dikkate değer bazı görüşler dile getiril­mekle birlikte, bunlar yoğun rivayet örüntüsü arasında kay­bolup gitmiştir. Örneğin Kur’ân’m icâzma dikkat çekilip Hz.

113 6. En’âm, 37.114 10. Yûnus, 20.115 13. Ra’d, 7. Ayrıca bkz. 13. Ra'd, 27, 37.116 17. İsrâ, 89-93.

Page 159: ANKARA OKULU

158 Hz. Peygamber ve Mucize

Peygamber’in en büyük mucizesinin Kur’ân olduğuna işaret edilmişse de, kaynaklara giren rivayetlerin etkisiyle Resûl-i Ekrem'in nübüvvetinin ispatı olarak pek çok mucize iddiasın­dan söz edilmiştir.117 Asırlar boyu devam edegelen bu gelenek­sel algının örneklerini yakın dönemde telif edilen eserlerde de görmek mümkündür. Nitekim 1930’lu yıllarda neşredilen bir eserde müellif mucize konusunda şu önemli tespitlerde bulu­nuştur: “Peygamber Efendimizden tabiat kanunlarım bozan ; birçok mucizeler zuhur ettiğine dair türlü rivayetler vardır. Fa­kat bunların hiçbirisi tevatürle sabit değildir, yani inanılması ; mutlaka lâzım olacak derecede sağlam rivayetlerden değillerdir. Bahusus tabiat kanunlarının (sünnetullahm) asla değişmeye- iceği Kur’ân ile sabit ve Allah’ça mümkün sayılmayan hususla- ;ra, muhâlâte taallûk etmeyeceği ve eşyanın hakikatlerinin sabit ’ve değişmez olduğu ehlisünnet ulemasmca kabul edilmiş oldu- iğundan, aklın, mantığın kabul etmeyeceği mucizelere inan­mak, dinini iyi bilen Müslümanlar için mümkün değildir.”118 Her ne kadar müellif bu önemli tespitte bulunmuşsa da, ri­vayetlerin tesirinden kurtulamadığı için âdeta söylediklerinin şaksine bir tutum takınmış ve geçmişte dillendirilen asılsız ha- iberleri Resûl-i Ekrem’in mucizeleri olarak sunmuştur.119 Oysa çok sayıda âyetin yanı sıra Allah Resulü’nün Kur’ân’dan başka j mucizesinin bulunmadığına dair rivayetler de mevcuttur.120 Üstelik bu rivayetler Kur’ân âyetleriyle de mutabıklık arz eder.

Risaletini ispat anlamında Hz. Peygamber’e Kur’ân’dan başka mucize verilmediği gibi, önceki peygamberler gibi çe­şitli olağanüstü yönlerinden de fazla bahsedilmemiştir. Örne­ğin Hz. İbrahim, ölülerin nasıl diriltildiğini öğrenmek istediği zaman, ona dört kuş yakalayıp bir süre eğitmesi, kendisine alıştırdıktan sonra onların her birini birer tepeye bırakması vahyedilmiştir. Daha sonra kuşlan çağırdığı zaman kendi­sine gelecekleri hatırlatılarak bu benzetmeden hareketle in-

117 Rabbe et-Taberî, 98.118 İsmail Hakkı, Kur'an’m Mucizeleri ve Müteşabih Ayetlerin Tefsiri, Türkiye

Matbaası, İstanbul 1935, 19-20.119 İsmail Hakkı, 21 vd.120 Buhârî, FedailuTKur’ân, 1.

Page 160: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 159

sanların da tekrar Allah’a dönecekleri gerçeğine işaret edil­miştir. Sonuçta bütün bunların Allah'ın izniyle gerçekleşti­ğine vurgu yapılarak yaşatılan tecrübeyle kalbinin mutmain olması sağlanmıştır.121 Aynca Meleklerin ona misafir olarak gönderilmesi122 ve putlara tapmayıp bir olan Allah’a ulaşma­sı için geçirmiş olduğu tecrübenin bizzat Allah tarafından yaşatılması,123 kısır ve yaşlı hanımından oğlu İshâk ve ondan olacak torunu Yakûb’un kendisine müjdelenmesi ve bunların gerçekleşmesi,124 onu öldürmek için tuzak kuranların emelle­rinin boşa çıkarılması123 ve ateşe atıldığı zaman yanmaması,126 oğlunun kurban edilmekten kurtarılıp kendisinden sonra ona güzel bir ün bırakılması,127 oğlu İshâk’m peygamberlikle müj­delenmesi128 ve insanlara önder kılınacağının vahiyle bildi­rilmesi, karşılık olarak ‘Soyumdan da' talebinde bulunması ve bu isteğin gerçekleşmesi,129 Allah'ın evi olan Kabe’yi oğlu İsmail ile birlikte yeniden inşa etmesi,130 kavmiyle ay, yıldız, güneş gibi gök cisimleri hakkında cedelleşmesi için ona bu bilincin (delillerin) verilmesi131 gibi hususlar Hz. İbrahim’e ve­rilen ayrıcalıklar olarak zikredilebilir.

Tıpkı Hz. İbrahim gibi diğer peygamberlere de birçok ayrı­calıkların verildiğine dair âyetler bulunmaktadır. Örneğin Hz. Yûsuf a rüyaları yorumlama yeteneği verilmesi,132 kardeşleri tarafından kuyuya atılması, ardmdan bir kervanın onu ku­yudan çıkanp Mısır’a götürmesi ve bundan sonraki hayat se­rüveninde yaşadığı olağanüstülükler133 bu kabil örneklerden­dir. Bunlara ilaveten kardeşlerinin ona yaptığı kötülüğü, hiç

121 2. Bakara, 260.122 11. Hûd, 69; 15. Hlcr, 51-54; 51. Zâıiyât, 24-28.123 21. Enbiyâ, 51-73; ayrıca bkz. 19. Meryem, 41-48; 26. Şuarâ, 70-73; 6.

Şuarâ, 74-83; 37. Sâffât, 83-96.124 11. Hûd, 71-72; 15. Hlcr, 54; 51. Zâriyât, 29.125 37. Sâffât, 97-98; 21. Enbiyâ, 70.126 21. Enbiyâ, 69.127 37. Sâffât, 108-109.128 37. Sâffât, 112; 21. Enbiyâ, 72.129 2. Bakara, 124.130 2. Bakara, 125-128; 22. Hac, 26.131 6. Şuarâ, 83; 2. Bakara, 132.132 12. Yûsuf, 4-6, 21.133 Bkz. 12. Yûsuf Sûresi.

Page 161: ANKARA OKULU

160 Hz. Peygamber ve Mucize

hatırlarına gelmediği ve hiç tanımadıkları bir zamanda haber vereceğinin vahyedilmesi,134 büyüyüp olgunlaşınca ona ilim verilerek ödüllendirilmesi,135 köle olarak satıldığı evin hanı­mının onu ayartmasından Allah’ın yardımıyla korunması,136 babası Hz. Yakûb’a oğlu Yûsufun gömleğinin kokusunun hissettirilmesi137 gibi hususlar da benzer olağanüstülükler olarak zikredilebilir.

Öte yandan Hz. Eyyûb’ün ayak tabanından tepesine kadar çıban çıkması ve bu musibetten kurtulması için ‘Ayağım yere vur. İşte yıkanacak ve içilecek soğuk su’138 diye bildirilmesi, ona sabır ihsan edilmesi,139 başına gelen musibetlerden kur­tulmak için Rabb’ine dua etmesi ve duasımn kabul olması ona verilen ayrıcalıklar olarak zikredilebilir.140 Keza Hz. Mûsâ ve Hz. İsa’ya da bu bağlamda birtakım ayrıcalıkların verildi­ğini daha önce belirtmiştik. Bütün bunlarla birlikte, Kur’ân diğer peygamberlere oranla Hz. Muhammed’e verilen ayrıca­lıklar veya onun yaşadığı olağanüstülüklerle ilgili ise son de­rece sınırlı açıklamada bulunur.

Sonuç

Kur’ân-ı Kerîm geçmiş peygamberlerin mucizeleri, onla­ra verilen bazı olağanüstülükler veya kavimlerinin helâkine dair çarpıcı örnekler sunarken, Hz. Muhammed’in peygam­berliği ve onun mucizeyle ilişkisinden söz etmez. Nitekim ona Kur’ân’dan başka mucize verilmediğine bizzat vurgu yapıla­rak (29. Ankebût, 50-51) sadece Allah’ın âyetlerini tebliğ et­mekle görevli olduğuna dikkat çekilmiştir.

Geçmiş peygamberlere oranla, onun risaletinde mucizenin yerini akıl ve idrakin aldığına işaret edilmiştir. Aslında bu hu­

134 12. Yûsuf, 15.135 12. Yûsuf, 22.136 12. Yûsuf, 23-24, 34.137 12. Yûsuf, 94-96.138 38. Sâd, 42.139 38. Sâd, 44.140 21. Enbiyâ, 84.

Page 162: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed ve Mucize 161

sus ona gönderilen Kur’ân’ın mucize oluşunun bir başka yönü olarak da yorumlanabilir. Dolayısıyla mucize olarak ona gön­derilen Kur’ân’m yeterli görülmesinden daha tabii bir şey ola­maz. Hâlbuki mucizeler ait oldukları dönemlerde insanlar için belki etkili olabilir, ancak bir başka dönemde yaşayan insanlar için aynı önemde bir olay olarak görülmeyebilir. Kaldı ki ait oldukları dönemlerde bile muhatapların mucizelere inanma­dıklarım Kur’ân haber vermektedir. Bu tür hususlar dikkate alındığı zaman, Hz. Muhammed’in mucizesi olarak Kur’ân-ı Kerîm’in yeterli gözükmesi son derece dikkat çekicidir.

Kur’ân-ı Kerîm Hz. Muhammed’in peygamberliğinin muci­zeyle ilişkisinden hiç söz etmezken, rivayetlere yansıyan anla­tılarda onun risaletinin bütünüyle serapa mucize bir peygam­ber portresine dönüştürülmüş olması hayli dikkat çekicidir. Üstelik mucizevî olay olarak takdim edilen veya onun muci­zeleri olarak sunulan birtakım iddialar, hiçbir ilgisi olmadığı hâlde bazı âyetlerle bile ilişkilendirilmiştir. Hâlbuki onun mu­cizeleri olarak sunulan iddiaların hiçbirisi Kur’ân’a dayanma­maktadır. Aksine mucize iddialarındaki tasvirlerin büyük bir kısmı, vahyin muhtevasma tamamen aykırıdır.

Dikkat edilirse Hz. Muhammed’in peygamberliğine inan­mayan ve okuduğu vahiyleri kendisinin uydurduğunu iddia eden müşriklere karşı Kur’ân meydan okur ve onları düello­ya davet eder. Ancak onlar Kur’ân karşısında aciz kaldıkları hâlde, yine de Resûl-i Ekrem’den bir dizi mucize talep etmiş­lerdir. Daha sonraki dönemlerde ise bizzat Müslümanların Resûl-i Ekrem’e Kur’ân dışmda türlü mucizeler isnat etmele­rinde de benzer bir çelişki görülmektedir. Örneğin onca âyette Resûl-i Ekrem’e mucize verilmediği hususu çok açık bir şekil­de vurgulanırken, âdeta âyetlerdeki açıklamalar yetmiyormuş gibi, üstelik vahyin muhtevasıyla çelişen pek çok asılsız iddia, onun mucizesi olarak sunulmuştur. Acaba dile getirilen mu­cize iddiaları Hz. Peygamber’i, onun risaleti ve öğretisini anla­ma veya idrak etme adma bir Müslümana ne kazandırabilir?

Page 163: ANKARA OKULU
Page 164: ANKARA OKULU

BÖLÜM IVHZ. PBYGAMBBR’DBN İSTENEN MUCİZELER

Giriş

Hz. Muhammed risaletini açıkladığı zaman başlangıçta onu fazla dikkate almayan müşrikler, tebliğ ettiği dinin ge­tirdiği ilkeler giderek çıkarlarına dokunmaya başlayınca, ona engel olmaya çalıştılar. Kimi zaman kendisini ve onu himaye eden amcasını tehdit ettiler. Kimi zaman hakkında iftira ve karalama kampanyaları başlattılar veya ona hakaret edip onu aşağıladılar. Hatta deli, mecnun, büyülenmiş, sihirbaz, şair1 veya kâhin2 gibi birtakım sıfatlarla onu itibarsızlaştırmaya çalıştılar.3 Kimi zaman ise onunla uzlaşmayı denediler veya hastaysa tedavi edebileceklerini, isterse kendisine mal veya makam verebileceklerini söylediler.4 Bunların yanı sıra kimi zaman heyetler hâlinde kendisini ziyaret edip bazı sorular sordular. Hatta kendi bilgi düzeyleri yetmeyince, Medine’ye adam gönderip Yahudilerden yardım aldılar. Zaman zaman ise kendilerine tebliğ edilen âyetler hakkında çeşitli sorular yönelttiler veya akıl almaz isteklerde bulundular. Özellikle peygamberlerine inanmayan ve inkârda direnen geçmiş ka- vimlerin başlarına gelen olaylardan haber veren âyetleri öğ­rendikleri zaman, bazen bunları geçmişin masalları olarak nitelediler,5 bazen de korkutuldukları azabı getirmesi için Hz. Peygamber’e meydan okudular. Bunun yanı sıra kimi âyetlerde peygamberlerine veya onların mucizelerine inan­mayan kavimlerin başlarına gelen kötü akıbetleri anlatan

1 69. Hâkka, 40-42.2 52. Tür, 29.3 İbn İshâk, 207; İbn Hişâm, I, 187, 195; İbn Sa’d, eCTabakâtü'l-kübrâ,

Dâru’s-Sadr, Beyrut, t.y., I, 202; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil II, 71.4 İbn Hişâm, I, 191-92.5 Bkz. 6. En’âm, 25, 8. Enfâl, 31; 16. Nahl, 24; 23. Mü’mlnûn, 83; 25. Fur-

kan, 5; 27. Nemi, 68; 46. Ahkâf, 17; 68. Kalem, 15; 83. Mutaffîlîn, 13.

Page 165: ANKARA OKULU

164 Hz. Peygamber ve Mııcize

âyetleri duydukları zaman, bu sefer Hz. Peygamber’den de benzer mucizeler talep ettiler.

Kur’ân-ı Kerîm, müşriklerin çeşitli mucize taleplerinden ha­ber verir, ancak bu konuda samimi olmadıklarım ve asıl gaye­lerinin bahane bulmaya yönelik olduğunu belirtir. Nitekim Hz. Peygamber, onlara talep ettikleri mucizeleri gösterse bile yine de ona inanmayacaklarına işaret edilir ve samimi olmadıkları­na dikkat çekilir.6 Hatta samimi iseler, Hz. Muhammed’in oku­duğu Kur’ân’m ona tanıklık etmesi için yeterli olduğuna işaret edilir.7 Bunun yanı sıra Kur’ân’m ilahî kaynaklı olduğu konu­sunda tereddütleri varsa kendilerine tebliğ edilen vahiylerin benzerini ortaya koymaları için meydan okunur.8 Hâsılı Kur’ân müşriklerin ısrarlı mucize taleplerine karşı, aynı ısrarla kendi­lerine okunan vahiyleri adres gösterir ve bunun haricinde bir başka mucizeye veya Resûl-i Ekrem’in risaletinin tanıklığına gerek olmadığım özellikle vurgular. M. Hüseyin Heykel, müş­riklerin mucize taleplerinden bahsederken Kur’ân-ı Kerîm’in sürekli onlann aklına hitap ettiğine dikkat çeker. Ayrıca on­ların, Hz. Muhammed’den risaletinin delili olarak akıl almaz mucize talep ederlerken tanrı diye tapındıkları putlar için ben­zer bir delil arama gereği duymadıklarına dikkat çekerek çifte standartlı davrandıklarım hatırlatır.9

Kur’ân, Resûl-i Ekrem’den talep edilen çeşitli mucizelerin10 hiçbirisinin gerçekleşmediğini vurgularken, aynı zamanda onun risaletinin böyle bir rolünün olmadığına dikkat çeker.11 Ayrıca kendilerine okunan vahiylerin İlahî kaynaklı olduğunu vurgularken verdiği örneklerle onlann akıl ve idraklerine ses­lenerek düşünüp öğüt almalan gerektiği uyansında bulunur.

Bu bölümde müşriklerin Hz. Peygamber’den ne tür mucize taleplerinde bulunduklanna ve Kur’ân-ı Kerîm’in bu talep­

6 6. En’âm, 109-11; 13. Ra’d, 31.7 29. Ankebût, 50-51.8 2. Bakara, 23-24; 11. Hûd, 13-14; 17. İsrâ, 88; 52. Tûr, 33-34.9 Muhammed Hüseyin Heykel, Hz. Muhammed'in Hayatı, çev. Vahdettin

İnce, Yöneliş Yay., İstanbul 2000, 218-219.10 17. İsrâ, 89-93'.11 13. Ra'd, 7, 27, 37; 21. Enbiyâ, 45.

Page 166: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 165

lere karşı tutumuna İşaret edilecektir. Şunu da hatırlatalım ki, mucize taleplerine dair çok sayıda âyet bulunduğundan, konu daha çok âyetler bağlamında ele alınacaktır. Bu arada yeri geldiği zaman âyetlerle ilişkilendirilen mucize iddiaları hakkında en erken rivayetlerden veya muahhar kaynaklar­dan örnekler verilerek, bu konunun sınırlarının hangi çerçe­vede olması gerektiği hususu gözler önüne serilecektir.

Müşriklerin Mucize Talepleri

Hz. Peygamber tebliğ görevini sürdürürken müşriklerden Utbe b. Rebî’a, kardeşi Şeybe, Ebû Süfyân, Nadr b. Hâris, Ebû’l-Bahterî, Esved b. Muttalib b. Esed, Zem’a b. Esved, Velîd b. Muğîre, Ebû Cehil, Abdullâh b. Ebî Umeyye, Ümey- ye b. Halef ve Âs b. Vail gibi ileri gelenler ona gelip bazı teklif veya taleplerde bulunmuşlardı. İbn İshâk’m verdiği bilgilere göre müşriklerle Hz. Peygamber arasında şu içe­rikte konuşmalar geçmiştir: ‘Ey Muhammed! Şimdiye kadar Araptan hiç kimse senin gibi kavminin başma böyle bir bela açmadı. Atalarımıza dil uzattm, dinimizi ayıpladın, ilahları­mız hakkında kötü sözler sarf ettin. Bizi sefihlikle suçladm ve aramıza nifak sokarak bizi böldün. Yapmadığın çirkinlik kalmadı. Şayet bu söylediklerinle mal ya da makam istiyor­san istediğini sana verelim... Şayet sana gelen bir cin ise ve seni etkiliyorsa tedavi ettirelim.’12 Hz. Peygamber onlara dedi ki: ‘Benim söylediklerim nerede sizin söyledikleriniz nerede. Ben size tebliğ ettiğim âyetleri mallarınıza talip olmak için okumuyorum. Size melik (idareci) olma gibi bir amacım da yok. Allah beni elçi ve müjdeleyici olarak gönderdi ve bana vahiyler (Kitab) indirdi. Bana uyarıcı ve müjdeleyici olmamı emretti. Ben de gönderdiği vahiyleri tebliğ ettim ve size uya­nlarda bulundum. Şayet tebliğ ettiğim şeyi kabul ederseniz bu, sizin dünyada ve ahirette mutluluğunuza vesile olur. Eğer inkâr ederseniz Allah’ın aramızda hüküm vermesine kadar sabredip beklerim.’

12 İbn Hişâm, I, 191-92.

Page 167: ANKARA OKULU

166 Hz. Peygamber ve Mucize

Müşrikler ona şu karşılığı verdiler: ‘Ey Muhammed! Şayet teklifimizi kabul etmezsen, biliyorsun bizim kadar ülkesi dar, suyu kıt ve sıkınü içinde yaşayan bir millet yoktur. Seni gön­deren Rabb’inden bizim için iste de, ülkemizi daraltan şu dağ­lan giderip yurdumuzu genişletsin, bize Şam ve Irak nehirleri gibi nehirler akıtsın. Atalanmızı diriltsin ve dirilttiği adamlar arasında Kusayy b. Kilâb da bulunsun. Çünkü o, sözüne gü­venilir birisidir. Ona senin söylediklerinin doğru olup olmadı­ğını soralım. Şayet atalanmız seni doğrular ve sen de istedik­lerimizi yaparsan sana inanırız. Böylece Allah katındaki dere­ceni de öğrenmiş olur ve iddia ettiğin gibi seni elçi olarak gön­derdiğini anlarız.’13 Hz. Muhammed şöyle dedi: ‘Ben bunlar için size gönderilmedim. Ben sadece Allah'ın bana gönderdiği vahiyleri tebliğ etmekle görevliyim ve bunu yapıyorum. Şayet kabul ederseniz bu, dünya ve ahirette mutluluğunuza vesile olur. Reddederseniz o zaman Allah'ın sizinle benim aramda hüküm vermesine kadar sabredip beklerim.’

Müşrikler dediler ki: ‘Madem bizim için bunları yapamı­yorsun bari kendin için yap. İddialarım tasdik etmesi için Rabb’inden seninle beraber bir melek göndermesini iste de seni tasdik edip bizi de reddetsin. Aynca ondan seni muh­taç etmeyecek altın ve gümüşle süslü saraylar, hazineler ve bahçeler iste. Artık çarşı pazara çıkmaz, bizim muhtaç oldu­ğumuz gibi yiyecek aramaz ve geçim derdine düşmezsin. İd­dia ettiğin gibi peygambersen biz de senin Rabb’in katındaki dereceni böylece anlamış oluruz.’14

Resulullah dedi ki: ‘Ben bunlan yapan bir peygamber de­ğilim. Rabb’imden de bunları istemiyorum. Bunlan gerçekleş­tirmek için gönderilmedim. Bilakis Rabb’im beni müjdeleyici ve uyancı olarak gönderdi. Şayet size tebliğ ettiğim vahiyleri (Kur’ân) kabul ederseniz o, dünya ve ahirette kurtuluşunuza vesile olur. Şayet reddederseniz Allah'ın benimle sizin aranız­da hüküm vermesine kadar bekleyeceğim.’ Onlar dediler ki: ‘Rabb’im dilerse yapabilir’ diye iddia diyorsun ya, o zaman

13 İbn Hişâm, I, 192.14 İbn Hişâm, I, 192.

Page 168: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 167

göğü üzerimize düşür de görelim. Şayet bunu yapmazsan sana inanmayız.’ Resulullah dedi kİ: ‘Bu, Allah'ın kudretin- dedir, İsterse bunu sizin için hemen gerçekleştirebilir.’ On­lar dediler ki: ‘Ey Muhammed! Rabb’in bizim seninle oturup sana bu sorulan soracağımızı ve senden neyi talep edeceğimi­zi bilmiyor mu ki sana daha önce bize ne cevap vereceğin ko­nusunda bilgi veya haber vermedi? Bize okuduklarım kabul etmiyoruz. Çünkü biz Yemâme’deki er-Rahman denilen ada­mın sana bir şeyler öğrettiğini duyduk. Vallahi biz asla ona inanmayız. Ey Muhammed! Bizden günah gitti. Vallahi seni ve bize yaptıklarının peşini asla bırakmayız. Ya sen bizi ya da biz seni yok ederiz. Biz meleklere inanıyoruz. Onlar Allah’ın kızlarıdır. Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe sana asla inanmayız.'15

Müşriklerin tehditkâr üslup kullanmalarından sonra Hz. Peygamber yanlarından ayrıldı. Arkasından yetişen Abdullah b. Ebî Ümeyye ona şunlan söyledi: Ey Muhammed! Kavmin sana teklifini yaptı, ancak sen reddettin. Allah katındaki de­receni bilmek ve seni tasdik etmek için bazı isteklerde bulun­dular buna cevap veremedin. Ardından senin onlara üstün­lüğünü ve Allah katındaki makamım öğrenebilecekleri şeyleri kendi adma istediler, yine yapamadın. Soma senden kendile­rini korkuttuğun azabı getirmeni istediler buna da cevap vere­medin. Vallahi göğe bir merdivenle çıkıp beraberinde söyledik­lerini tasdik eden dört melekle gelmedikçe sana asla inanmam. Bunu yaparsan seni tasdik edeceğimden de şüphe etme.’16

Hz. Peygamber çok arzu etmesine rağmen kavminin is­teklerini gerçekleştirememişti. Belli ki mucize talepleri kar­şısında hayli zor anlar yaşamış ve mucize gösterebilmek için arayış içerisine girip âdeta kıvranmıştı. Ancak çok arzulama­sına rağmen onun risaletinin mucizeyle desteklenmeyeceği hususu çeşitli âyetlerle bildirilmiştir.17 Buna ilaveten En’âm Sûresi’nde ise kendisine şu uyan yapılmıştır:

15 İbn İshâk, 258-59; İbn Hişâm, I, 193.16 İbn İshâk, 259-60; İbn Hişâm, I, 193-94.17 6. En’âm, 35; 26. Şuarâ, 3-4; 35. Fâtır, 23-26.

Page 169: ANKARA OKULU

168 Hz. Peygamber ve Mucize

Şayet müşriklerin imandan yüz çevirmeleri zoruna gidiyorsa, şunu iyi bilesin ki, yerin derinliklerine doğru bir tünel kazmaya veya göğe merdiven dayamaya gücün yetse ve böylece onlara bir mu­cize göstersen bile, onlar yine de imana gelmezler. Allah düeseydi veya layık görseydi onlann tümünü imana getirirdi O hâlde sakm bu gerçeği bilmiyormuş gibi davranma.18

İbn İshâk’ın verdiği bilgilere göre müşriklerin dağlan yü­rütme, Mekke'ye ırmaklar akıtma veya atalarını mezarlardan kaldırma gibi talepleri üzerine, şu âyet nazil olmuştur:

Okunduğu zaman dağlan yerinden oynatacak, yeryüzünü ya­rıp parçalayacak ve ölüleri konuşturacak bir Kur’ân olsaydı, on­lar yine de inanmazlardı. Her şey Allah'm smırsız güç ve kudreti dâhilindedir...19

Âyette müşriklerin samimiyetsizliklerine vurgu yapılarak talepleri gerçekleştirilse bile, yine de inanmayacaklarına işa­ret edilmiştir. İbn İshâk'm naklettiği yukandaki mucize talep­lerinin benzerleri veya aynılan kimi âyetlere de yansımıştır. Ancak, talep edilen mucizelerin hiçbirisinin gerçekleştirilme­diğine de özellikle vurgu yapılmıştır. Bu âyetlerin bir kısmının muhtevası şöyledir:

Doğrusu biz bu Kur’ân’da hakikati insanlara her türlü örnekler­le açıkladık. Buna rağmen insanlann (Mekkelilerin) çoğunun yüz çevirmesi küfürden başka bir şey değildir. Nitekim onlar şöyle de­diler: ‘Ey Muhammed! Sana asla inanmayacağız. Söylediklerine inanmamız için bize yerden pınarlar fışkırtmalısın. Yahut hurma ağaçlan veya asmalarla dolu bahçelere sahip olmalısın ve o bah­çelerin içinden ırmaklar akıtmalısın. Yahut (‘Rabb’im dilerse ya­par’ diye) iddia ettiğin gibi, gökyüzünü paramparça edip başımıza yıkmaksın. Yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza dikmelisin. Yahut altınla süslenmiş bir köşkün olmalı ya da gökyüzüne çıkmalısın. (Üstelik) oradan döndüğünde açıp okuyabileceğimiz bir kitap/ya­zılı belge getirmedikçe senin gökyüzüne çıktığına da inanmayız.' Ey Peygamber! Onlara de ki: ‘Allah aşkına siz benden neler isti­yorsunuz? Ben sadece bir insan ve Allah’m ayetlerini tebliğ eden bir elçiyim. ’20

18 6. En’âm, 35.19 13. Ra'd, 31.20 17. İsrâ, 90-93.

Page 170: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 169

Müşrikler şöyle dediler: ‘Bu nasıl bir elçi? Böyle elçi mi olur? O da bizim gibi yiyip İçiyor, çarşı pazarda dolaşıyor. Madem bu adam peygamberse kendisine refakat edecek bir melek gönde­rilse de tebliğ ve uyarısını onunla birlikte yapsa ya. Ya da ona bir hazine indirilseydi veyahut emek harcamadan ürün aldığı bir bağı-bahçesi olsaydı.’ Onlar müminlere de, ‘Siz büyülenmiş ada­mın peşine takılmışsınız’21 diyorlar. Şunlara bak, senin hakkında nasıl da çirkin yakıştırmalarda bulunuyor ve bu nedenle sapıtı­yorlar. Bu gidişle doğru yolu da bulamazlar.22 Allah öyle büyük ve yücedir kİ dilerse onların sözünü ettiği şeylerden daha İyisini, İçinde ırmakların aktığı bağ-bahçeler verir ve yine sana köşkler, konaklar ihsan eder.23

Âyetlere yansıyan açıklamalara göre müşrikler, Hz. Muhammed’in kendileri gibi bir insan olmasını ileri sürerek, peygamber olacak kişinin daha üstün özelliklerinin bulun­ması gerektiğini düşünmüşlerdir. Bize göre bu tür itirazların arkasında, kendileri gibi bir beşerin Allah’la iletişim kurama­yacağı kanaati ile kendilerine tebliğ edilen âyetlerde yer alan açıklamaların etkisi vardır. Örneğin onlar Hz. Muhammed’e itiraz ederlerken kendilerine de benzer vahiyler gönderilirse, ancak o zaman inanacaklarım dile getirmişlerdi. Dikkat edi­lirse Hz. Hûd’a inanmayan müşrikler de ona şu itirazı yap­mışlardı: ‘Şayet Rabb’imiz (peygamber göndermek isteseydi) insan değil melek gönderirdi Bu nedenle biz senin peygam­berliğini kabul etmiyoruz.’24 Aynı itirazın Hz. Peygamber’e yapılmış olması az önceki kanaatimizi destekler niteliktedir. Keza Firavun ve taraftarları da Hz. Mûsâ’mn25 kendileri gibi bir insan olduğunu ileri sürerek ona inanmamışlardı. Müş­riklerin dile getirdiklerinin peygamber tasavvurlarına bağlı bilinçli bir itiraz olduğunu söylemek bize göre zordur. Her ne kadar onlar ataları olarak kabul ettikleri Hz. İbrahim ve onun dinî geleneği olan Haniflik öğretisi hakkında birtakım bilgi kı-

21 25. Furkan, 7-8.22 25. Furkan, 9.23 25. Furkan, 10.24 41. Fussllet, 14.25 23. Mü’mlnûn, 47-48.

Page 171: ANKARA OKULU

170 Hz. Peygamber ve Mucize

nntılanna sahip olsalar da,26 Hz. Muhammed’e yönelttikleri eleştirilerin bu bilgi kırıntılarına dayalı peygamber tasavvur­larıyla alakalı olduğunu söylemek zordur. Haddizatında yap­tıkları itirazlara bakılınca bunun sahip oldukları peygamber tasavvuruyla alakalı olduğunu söylemek hayli zordur.27 Zira itirazlarının muhtevası peygamber tasavvurundan ziyade, Cahiliye dönemi inançlarıyla bağlantılı bir mahiyet arz eder. Örneğin Araplar kâhin olarak niteledikleri insanların cinlerle irtibat kurabildiklerine ve onların bu yolla gaipten bilgi ala­bildiklerine inanıyorlardı. Hz. Muhammed’in böyle bir özelli­ğinin olmadığım bildikleri için onun da kendileri gibi gaipten haber alamayacağım ileri sürüyorlardı.

Müşriklerin mucize taleplerinin arka planında da kendileri­ne tebliğ edilen vahiylerden öğrendiklerinin etkisinden söz edi­lebilir. Örneğin, peygamberlerin mucize gösterdiklerine dair bir inanca sahip olduklarını gösteren somut bir delilden söz edil­mez. Hatta onlar peygamberlik konusunda Hz. Muhammed’le tartışabilecek bilgi birikimine bile sahip değillerdi. Bu yüzden Medine’deki Yahudilerden destek almışlardır.

Öte yandan Kur’ân, müşriklerin mucize taleplerinde sa­mimi olmadıklarını ve asıl niyetlerinin mazeret bulmaya yö­nelik olduğunu belirtir. Hatta bu tutumları nedeniyle içine düştükleri çelişkilere işaret eder.28 Aynca rivayetlerde yer alan açıklamalara baktığımızda onların gerçek niyetlerinin Hz. Peygamber’i sıkıştınp zor durumda bırakmaya yönelik ol­duğunu söyleyebiliriz. Müşriklerin samimiyetsizliğini Kur’ân şöyle açığa çıkarır:

Vaktiyle o müşrikler, kendilerine bir peygamber geldiği takdirde herhangi bir toplumdan çok daha iyi bir şekilde onun rehberliğine uyacaklarına dair büyük yeminler etmişlerdi İşte şimdi kendileri­ne bir peygamber geldi Ne var ki peygamberin çağrısı büsbütün

26 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil II, 75-76.27 Arapların peygamber tasavvuru hakkında geniş bilgi için bkz. İsrafil Bal­

cı, ‘Erken Dönem Arap Kültüründe Peygamberlik Tasavvuru’, EKEV Aka­demi Dergisi, (yıl: 10, sayı: 29, Güz 2006), 111-134.

28 2. Bakara, 166; 34. Sebe\ 31-33; 23. Ahzâb, 64-67.

Page 172: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 171

imandan uzaklaşmalarından başka bir sonuç vermedi.29 Şimdi o müşrikler içlerinden bir uyarıcı/peygamber gelmesini yadırgayıp ‘bu adam sihirbaz, tam bir yalancı, baksanıza onca tanrıyı bir tek ilaha indirmiş, hayret ki, ne hayret’ diyorlar.30 Onlann ileri gelen­leri hemen harekete geçip yandaşlarına şöyle dediler: ‘Durmayın, kalkın. Tanrılarımıza daha sıkı bağlanalım. Şimdi yapılması ge­reken tek şey budur. Doğrusu biz bugüne kadar bir tek tanrıdan söz edildiğini de duymadık. Bu düpedüz bir uydurmadır. Ne yani aramızda vahiy indirilecek tek kişi Muhammed midir?’31

Maksatlı veya mazeret bulmaya yönelik de olsa, gerek âyetlerde gerekse en erken döneme ait rivayetlerde mucize ta­leplerinin cevapsız bırakıldığına dair değişik açıklamalar ya­pılmıştır. Diğer bir ifadeyle muahhar kaynakların aksine er­ken döneme ait kaynaklardaki bilgiler, âyetlerin muhtevasıyla daha fazla mutabıklık arz eder. Ancak, hemen hatırlatalım ki ilk eserlerde de âyetlerin muhtevasıyla çelişen pek çok rivayet bulunmaktadır. Örneğin bir iddiaya göre müşriklerin muci­ze talebi üzerine Resulullah şu karşılığı vermiştir: ‘Dilerseniz Allah’a dua ederim, o da size onu indirir. Ama mucize gel­dikten sonra isyan ederseniz, helâk olursunuz.’ Bu uyarının ardından ‘istemiyoruz’ karşılığım verdiklerine dair açıklama yapılmıştır.32 Her ne kadar rivayetlerde bu tür iddialar dillen- dirilmişse de, korkutuldukları azabı üzerlerine getirmesi için Hz. Peygamber’e meydah okuduklarına dair âyetler göz önü­ne alındığında, buna benzer söylemlerin sadece iddiadan iba­ret olduğunu fark etmek çok zor değildir. Bu itibarla Resûl-i Ekrem’in uyarısı üzerine onlann taleplerinden vazgeçtikleri anlatısı inandıncı değildir. Kaldı ki çok arzulamasına rağmen mucize gösteremediği için, muhataplan karşısında Resûl-i Ekrem’in hayli sıkıntılı anlar yaşadığını ve eziklik hissettiğini unutmamak gerekir.

Dikkat edilirse Hz. Peygamber mazideki kavimlerin bir kıs­mının inkârda ısrar etmelerinin karşılığı olarak helâk edildik­

29 35. Fâtır, 42.30 38. Sâd, 4-5.31 38. Sâd, 6-8.32 İbn İshâk, 255.

Page 173: ANKARA OKULU

172 Hz. Peygamber ve Mucize

lerini haber verip muhataplarını uyardığı zaman, müşrikler bu haberleri geçmişin ‘masalları olarak’33 nitelemişler ve dik­kate almadıkları gibi Resûl-i Ekrem’le alay etmişlerdi.34 Di­ğer taraftan da talep ettikleri mucizeleri gösterirse o zaman inanacaklarına dair söz vermişlerdi. Örneğin İbn İshâk’ta yer alan bir rivayete göre müşrikler Hz. Muhammed’e şu teklifte bulunmuşlardı: “Ey Muhammed! Bize Mûsâ’mn bir âsâsı ol­duğunu ve taşa vurduğu zaman ondan on iki pınar fışkırttığı­nı, İsâ’nın ölüleri dirilttiğini ve Semûd’un bir devesi olduğunu haber veriyorsun. Sen de benzeri mucizeler getir ve biz de sana inanalım.” Resulullah ‘Hangi mucizeyi getirmemi ister­siniz’ deyince, onlar ‘Safâ Tepesi’ni bize altın yap’ talebinde bulunmuşlardı. Peygamber de olara dedi ki: ‘Bunu yaparsam bana inanır mısınız?’ Onlar ‘Evet, yaparsan sana inanırız’ de­diler. Bunun üzerine Resulullah dua etmeye başladı. O sırada Cebrail ona gelip ‘Ne istiyorsun? İstersen Safâ’yı altın yapa­rım. Ancak ben mucize getirdiğimde ona inanmazlarsa mut­laka azap ederim. Dilersen onlan bırakayım da tövbe edenler tövbe etsin’ dedi. Bu uyan üzerine Hz. Peygamber de, Tövbe edecek olanların tövbe etmesi için onlan bırak’ dedi.35 Sözü edilen iddiaların bir öncekilerden farkı yoktur. Görünen o ki müşriklerin mucize talepleri karşısında Resûl-i Ekrem muci­zeyle desteklenmeyince, bu durum onun açısından bir eksik­lik olarak addedildiği için devreye Cebrail sokularak makul bir izah getirilmek istenmiş ve eksiklik giderilmiştir. Rivaye­te göre müşriklerin söz vermeleri üzerine onlann durumunu açıklayan şu âyetler nazil olmuştur:36

Müşrikler bir mucize gösterdiğin takdirde orta mutlaka inanacakla­rı hususunda yemin billâh ettiler. Onlara de kv ‘Mucize göndermek AUah’m takdirine bağlıdır. ’ O kâfirler, istedikleri türden mucize gel­se bile yine de inanmazlar, bunu fark etmiyor musunuz? Biz on­lann kalplerini (küfrü tercih ettikleri için) hakikate karşı köreltiriz; azgınlık ve taş kmlıklannm girdabında küfür ve isyan batağında

33 Bkz. 6. En’âm, 25, 8. Enfâl, 31; 16. Nahl, 24; 23. Mü’mlnûn, 83; 25. Fur- kan, 5; 27. Nemi, 68; 46. Ahkâf, 17; 68. Kalem, 15; 83. Mutafflfîn, 13.

34 İbn Hişâm, I, 239.35 İbn İshâk, 255.36 İbn İshâk, 255.

Page 174: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 173

debelenip durmaları için kendi hâllerine terk ederiz. Sonuçta onlar Kur’ân’a en başından iman etmedikleri gibi, istedikleri mucizeyi gördükten sonra da iman etmezler. O müşriklere melekler indirsek, ölüler de dirilip onlarla konuşsa, dahası tüm mucizeleri gözlerinin önüne sersek, Allah dilemedikçe, onlar yine de imana gelmezler. Ne var ki onların hiçbiri bunu bilmez.37

Yukarıdaki rivayetlerde yer alan iddialara göre Resül-i Ekrem müşriklerin mucize taleplerine başta karşılık vermek isterken araya Cebrail isminin sokularak sonradan vaz­geçmesi bir hayli ilginçtir. Çünkü bu tür iddialarla Resül-i Ekrem’in de mucize gösterebileceğine üstü kapalı bir şekilde işaret edilmektedir. Bu tür yorumlara kapı aralayan rivayet­ler bulunmakla birlikte, bunlar arasında Hz. Peygamber’in gösterdiği somut bir mucizeden söz edilmemesi önemli bir detaydır.

Âyetlere yansıyan mucize taleplerine cevap verilmezken mucize göndermenin Allah'ın takdirinde olduğuna vurgu ya­pılır ve gönderilse bile kâfirlerin yine de inanmayacaklarına dikkat çekilir.38 Bazen de bu tür isteklerde bulunup inkârda ısrar eden geçmiş kavimlerin başlarına gelen kötü akıbetle­re dair haberler aktarılarak bu yolla onların akıl ve idrak­lerine seslenilir. Bunun yanında bazen dış dünyaya ait so­mut örneklere dikkat çekilir39 ve bu yolla gerçeğe ulaşmaları hedeflenir.40 Netice itibarıyla Kur’ân, mucize yerine tabiat kanunlarına göndermede bulunarak, bunların değişmezli­ğini ve istikrarının arkasında Allah’ın mutlak iradesinin ve ulûhiyetinin olduğuna dikkat çeker.41

Müşriklerin Hz. Peygamber’den talep ettikleri mucizelerin önemli bir bölümü, İsrâ Sûresi’nin 90-93. ayetleriyle Fur- kan Sûresi’nin 7-8. ayetlerinde toplu olarak zikredilmiştir. Ancak, değişik âyetlerde de farklı mucize taleplerinden bah­

37 6. En'âm, 109-111.38 6. En'âm, 37, 109.39 Örneğin Şûarâ Sûresl’nde (42. Şûrâ, 32) dağlar kadar büyük gemilerin

denizlerde yüzüp gitmesi Allah'ın varlığının delili olarak gösterilmiştir.40 Bkz. 35. Fâtır, 27-28.41 Özsoy-Güler, 569.

Page 175: ANKARA OKULU

174 Hz. Peygamber ve Mucize

sedilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm değişik içerikte pek çok mu­cize talebinden söz etmekle birlikte, bunlara olumlu cevap verildiğine dair en ufak bir imada bulunmaz. Üstelik kendi­sinden istenen mucize taleplerine karşılık vermek için Hz. Muhammed de hayli istekli olmuş ve beklenti içine girmiştir. Fakat bu beklentisi vahiyle desteklenmemiştir.42 Dolayısıyla sayısız mucize talebi karşısında Hz. Peygamber hep sessiz kalmış ve muhataplarına karşı ciddi eziklik yaşamıştır. Bu gibi durumlarda Kur’ân onu mucizeyle desteklemek yerine risaletinin sınırlarım hatırlatmış ve böyle bir rolünün olma­dığı uyarısını yaparak teselli etmiştir. Hatta geçmiş kavimle- re gönderilen peygamberlere de benzer itham veya iftiraların yapıldığına dikkat çekmiştir.43 Şüphesiz bu hatırlatma, Hz. Muhammed’i teselliye yönelik ilahi bir mesajdır. Bu içerik­teki âyetlerin bir kısmında Hz. Peygamber’e şu uyanlar ya­pılmıştır:

Sen sadece bir uyarıcısın. Şüphesiz biz seni bu Kur’ân’la müjde­ci ve uyarıcı olarak gönderdik. Kendilerine uyana gönderilmeyen hiçbir ümmet yoktur. Müşrikler seni yalanlarsa üzülme. Onlardan önceki toplumlar da peygamberlerini yalanladılar. Oysa peygam­berleri onlara mucizeler, öğüt dolu üahî kitaplar ve doğru yolu gösteren vahiyler getirmişlerdi. Sonunda o inatçı kâfirleri öyle bir cezalandırdım, ki bana karşı nankörlük etmenin cezası neymiş göldüler.44

...O kâfirler şöyle dediler: 'Siz de tıpkı bizim gibi bir insansınız. Buna rağmen öteden beri atalarımızın tapındıkları tanrılara tap­maktan bizi vazgeçirmek istiyorsunuz. Peki, madem öyle bize inkâr ve itiraz edilemez bir mucize getirin de görelim ’45 Müşriklerin, ‘Muhammed’e gökten niçin bir hazine indirilmiyor?’ veya ‘Ona niçin bir melek refakat etmiyor?' deyip durmalarından dolayı yüreğin daralıp sana indirilen ayetlerden bir kısmım teb­liğ etmekten vazgeçecek değilsin herhalde. Sen sadece uyancısm. Her şeyin vekili Allah’tır.46

42 6. En’âm, 35.43 14. İbrahim, 9-12.44 35. Fâtır, 23-26.45 14. İbrahim, 10.46 ll.H ûd , 12.

Page 176: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 175

O kâfirler, ‘Muhammed’e Rabb’i tarafından bir mucize verilmesi ge­rekirdi, değil mi?’ diyorlar. Sen sadece bir uyarıcısın. Her kavmin bir yol göstericisi olmuştur.47

Şunu da hatırlatalım kİ müşriklerin mucize talepleri veya bahaneleri yukarıda işaret edilenlerle sınırlı kalma­mıştır. Onlar çeşitli mucize taleplerinin yanı sıra, Resûl-i Ekrem’den kimi zaman kişiye özel vahiyler isterken, kimi za­man Allah’ı ve melekleri karşılarına getirmesini talep etmiş­lerdir. Ölümden sonra bir hayatın olduğuna inanmadıkları hâlde atalarının diriltilmesi gibi bahaneleri dillendirmekten çekinmemişlerdir. Kur’ân onlann değişik talepleriyle ilgili şu bilgileri verir:

Kıyamet veya ahiretle ilgili âyetlerimiz kendilerine tebliğ edildiği zaman, 'Madem ölümden sonra diriliş vardır diyorsunuz, o hâlde ölüp giden atalarımızı geri getirin' demekten başka bir inkâr gerek­çesi ileri süremezler.48Ölümden sonra diriltilip bizimle karşılaşacaklarını umursamayan­lar, ‘Bize peygamber olarak melekler gönderilse veya Rabb’imizi açıkça görsek olmaz mıydı?’ diyorlar. Gerçek şu ki, onlar kibir ve küstahlıkta haddi aştılar, azıttıkça azıttılar. Onlann melekleri gö­recekleri gün gelecek, o gün günahkârlar için hiç de iyi haberler ve­rilmeyecek. Melekler onlara şöyle söyleyecek: ‘Size yüz güldürecek haberler vermek haram kılındı, haram.'49Okunduğu zaman dağlan yerinden oynatacak, yeryüzünü yarıp parçalayacak, hatta ölüleri konuşturan bir Kur’ân olsaydı, onlar yine de inanmazlardı. Her şey Allah’ın güç, kudret ve iradesine bağlıdır. (Allah mucize göndermediği için müşriklerin imana gel­mediğini zanneden ve bu duruma üzülen) müminler, hâlâ anla­madılar mı ki, eğer AUah dileseydi herkesi doğru yola eriştirirdL İşledikleri günahlar sebebiyle o kâfirlerin başlarından belâ eksik olmayacak ve yanı başlarında dönüp duracak. Derken, Allah'ın müminlere zafer vaadi de gerçekleşecektir. Çünkü Allah sözünden asla caymaz.50

47 13. R'a’d, 7.48 45. Câsiye, 25.49 25. Furkân, 21-22.50 13. Ra’d, 31.

Page 177: ANKARA OKULU

176 Hz. Peygamber ve Mucize

Müşriklerin mucize taleplerinin bir kısmım dile getiren bu âyetlerden de anlaşılacağı üzere, istenen mucizelerin hiçbi­risi gerçekleştirilmemiştir. Dikkat edilirse Kur’ân bu tür ta­leplerin bahane bulmaya yönelik olduğunu belirtir ve dilerse Allah'ın bunları gerçekleştirecek güç ve kudrete sahip oldu­ğuna dikkat çeker. Mucize taleplerinin arka planında ne tür gayenin/gayelerin olduğunu daha yakından görebilmek için âyetlerde işaret edilen hususların bir kısmının detayları hak­kında bilgi vermek istiyoruz.

a) Melek peygamber veya meleğin Hz. Muhammed’e şahit­lik etmesi isteği: Müşriklerin en çok dillendirdikleri itirazlar­dan birisi, kendileri gibi bir beşerin peygamber olamayacağı iddiasıdır.31 Bu nedenle ‘Ne yani, onca melek dururken Allah peygamber olarak bizim gibi bir insanı mı gönderdi?52 itirazını dillendirmişlerdir. Onlara göre ancak melekler gaipten haber verebilir ve bu nedenle Resûl-i Ekrem’in peygamberliğine bir melek şahitlik etmeliydi.53 Kur'ân-ı Kerîm onların bu itirazla­rının bahane bulmaya yönelik olduğunu özellikle vurgular ve şu karşılığı verir:

Onlara de ki: ‘Şayet yeryüzünün sakinleri insanlar değil de me­lekler olsaydı, o zaman biz onlara peygamber olarak kesinlikle bir melek gönderirdik’.54

Kitabın Giriş bölümünde de işaret edildiği üzere Kur’ân, Hz. Muhammed’i inananlar için harika bir örnek olarak ta­nımlar55 ve onun beşer olduğunu vurgular. Aynca Hz. Mu­hammed için ‘içinizden birisi’56 veya sâhibukum (arkadaşınız) tanımlamalarını kullanır. Kur’ân Hz. Muhammed’in beşerî kimliğine vurgu yaparak içinde yaşadığı toplumdaki insan­

sı Müşriklerin melek gönderilmesi talepleriyle İlgili âyetler İçin bkz. 6. En’âm, 8; 11. Hûd, 27; 21. Enbiyâ, 3; 23. Mü’mlnûn, 24, 33; 17. İsrâ, 94- 95; 25. Furkân, 4-8, 21, 41; 36. Yâsin, 15; 41. Fussilet, 14; 64. Tegâbün, 6.

52 17. İsrâ, 94.53 6. En’âm, 8-9, 111, 158; 11. Hûd, 12; 15. Hlcr, 7; 25. Furkân, 21; 41.

Fussilet, 14.54 17. İsrâ, 95.55 33. Ahzâb, 21.56 2. Bakara, 151.

Page 178: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 177

lardan bir farkı olmadığını belirtir.57 Ayrıca âyetlerde inanan­ların peygamberlere tâbi olmaları58 ve onları örnek almaları gerektiği hatırlatılır.59 Şunu da belirtelim ki melek ve insan, birbirlerinden tamamen ayn varlıklardır. Bu nedenle Kur'ân onlann talep veya itirazlarının bahane bulmaya yönelik oldu­ğunu şöyle ifade eder:

Şayet o müşriklere melekler tndirsek, ölüler de dirilip onlarla ko­nuşsa dahası tüm mucizeleri topyekün gözlerinin önüne sersek Allah dilemedikçe yine de imana gelmezler. Lâkin onlann çoğu bu gerçeğin farkında değildir.60

Kur’ân, müşriklerin melek peygamber talebine şu karşılı­ğı verir: 'Şayet biz peygamber olarak bir melek gönderseydik, onu da insan şeklinde gönderirdik ve o kâfirleri şimdiki şüphe­lerine yine düşürürdük.’61 Aynca onlann bu talebinin anlam­sızlığına vurgu yapılarak, '...Şayet biz bir melek gönderseydik, o takdirde haklarında helâk hükrnü gerçekleşir ve kendilerine tövbe Jirsatı da verilmezdi!62 gerçeğine işaret edilir. Böylece meleklerin insanlar için peygamber veya ömek olamayacağı­na dikkat çekilmiştir. Zaten onlann bu talebi gerçekleşse bile, yine de inanmayacaklarına işaret edilerek sonucun helâkle neticeleneceğine vurgu yapılmıştır. Hatırlanacağı üzere Hz. Lût’a insan suretinde melekler gönderilmiş ama insanlar on­ların melek olduklarım fark edememişlerdi.83 Aralarında li- vatayı yaygınlaştıran Lût kavminin küffan, insan şeklindeki meleklere sarkıntılık etmek isteyince, Allah'ın iradesiyle me­lekler tarafından helâk edilmişlerdir. Kur’ân bu hususa işaret ederek melekleri hafife aldıkları zaman müşriklerin de aynı cezaya çarptırılacaklarına vurgu yapar.64 Bu itibarla alaycı bir

57 17. İsrâ, 95; 22. Hacc, 75.58 3. Âlu İmrân, 31.59 2. Bakara, 143.60 6. En’âm, 111.61 6. En'âm, 9.62 6. En'âm, 8.63 Bkz. 11. Hûd, 76-78.51. Zâriyât, 24-28. Meleklerin insanlar tarafından

tanınamadığınm somut bir örneği olarak Hz. Meryem’in Cebrail'i tanıya­maması örneğini de göz ardı etmemek gerekir (bkz. 19. Meryem, 17-19).

64 6. En’âm, 10.

Page 179: ANKARA OKULU

178 Hz. Peygamber ve Mucize

edayla melek peygamber talebinde bulunup Hz. Muhammed ile dalga geçen müşriklerin bu tavrına karşılık şu uyan yapıl­mıştır: “O kâfirler, alaycı bir üslupla şöyle dediler: ‘Ey kendi­sine vahiy gönderilen adamf!) Sen kesinlikle cinlenmiş birisin. Mademki peygamberlik iddianda samimisin, niçin bize melek­leri getirip gösteremiyorsun?’ Biz melekleri, ancak bir maksatla göndeririz. Kaldı ki melekleri gönderdiğimiz zaman kâfirlerin işi derhal bitirilir."65 Müşriklerin melek peygamber talebinde samimi olmadıklan ve bu isteğin aslmda bahane bulmaya yö­nelik olduğu hususu En’âm Sûresi’nde şöyle dile getirilmiştir:

Belli ki o müşrikler, iman etmek için ille de kendilerine melek­lerin gelmesini veya Rabb’inin bizzat gelip görünmesini ya da Rabb’inden gelecek azabm tepelerine binmesini bekliyorlar. Hâlbuki AUah’m o yok edici azabı geldiği zaman, daha önce iman etmemiş veya iman ettiği hâlde imanma yaraşır bir iş yapmamış kimseye o anki tövbesi hiçbir fayda sağlamaz. O müşriklere de ki: 'Bekleyin ve görün. Elbet biz de bekleyip göreceğiz. ’66

Aslmda müşrikler tarafından dillendirilen bir meleğin Hz. Peygamber’e şahitlik yapması isteği yeni değildir. Nitekim vaktiyle Firavun ve taraftarlan da Hz. Mûsâ’dan benzer ta­leplerde bulunmuştu.67 Muhtemelen müşrikler bu âyetlerden haberdar olunca, benzer bir taleple onun karşısına çıkmışlar­dır. Nitekim daha önce de işaret edildiği üzere, onlann itiraz ve isteklerinin birçoğu önceki peygamberlere yapılan itirazla­rın aynısından oluşmaktadır. Firavun ve taraftarlarının ba­şına gelenler hatırlatılarak bu tür taleplerin kendileri için ne derece tehlikeli olduğu ve bunun azapla neticeleneceği uyarısı yapılmıştır.68 Kur’ân-ı Kerîm, müşriklerin isteklerini gerçek­leştirememesi ve onlann ileri geri konuşmalarından dolayı Hz. Muhammed’in hayli üzüldüğünü haber vermektedir. İlgili âyetlerde onun sıkıntısına işaret edilirken aynı zamanda şu hatırlatma yapılmıştır:

65 15. Hlcr, 6-8.66 6. En’âm, 158.67 Hz. Peygamberin nübüvvetinin meleklerle desteklenmesine dair taleple­

rin bir benzeri, vaktiyle Firavun tarafından Hz. Mûsâ'dan istenmişti (bkz. 43. Zuhruf, 53).

68 2. Bakara, 210.

Page 180: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 179

Müşriklerin, ‘Muhammed’e gökten niçin bir hazine indirilmiyor?’ veya 'Ona niçin bir melek refakat etmiyor?’ deyip durmalarından dolayı yüreğin darabp sana indirilen ayetlerden bir kısmmı teb­liğ etmekten vazgeçecek değilsin herhalde. Sen sadece uyarıcısın. Her şeyin vekili Allah’tır.69Ey Peygamber! Senden önce gönderilen nice peygamberler ve on­lann azap uyanlanyla alay edildi Fakat alay konusu yaptıktan azap o kâfirlerin tepesine binip işlerini bitiriverdi70

Dikkat edilirse bu tür talepler karşısında Kur’ân’m ısrar­la üzerinde durduğu konu, Hz. Muhammed’in beşerî kimliği ve insanlara kendilerinden birisinin örnek olarak gönderil­diği gerçeğidir. Buna rağmen Cahiliye Arapları, ısrarla onu insanüstü bir konumda görmek istemişlerdir. Her ne kadar Kur’ân-ı Kerîm Cahiliye Araplannın insanüstü peygamber beklentilerini boşa çıkarmışsa da, yaklaşık bir asır sonra bu sefer bizzat Müslümanlar Allah Resulü’nü bu konuma yük­seltme gereği duymuşlardır. Üstelik Kur’ân’m şiddetle karşı çıkmasına rağmen... Daha önce de ifade edildiği üzere Müs­lümanlar, Hz. Muhammed’in Allah katında ne derece yüce ve üstün bir peygamber olduğunu gösterebilmek için onu sü­rekli önceki peygamberlerle mucize yarışma sokup bir adım öne geçirmeye çakşırlarken işi, onun meleklerle yarıştırıp on­lardan bile üstün olduğu iddialarına kadar vardırmışlardır. Örneğin mi’râc olayı anlatılırken, Resûl-i Ekrem’in Cebrail tarafından Sidretü’l-müntehâ’ya kadar götürüldüğüne ve bu­radan sonra Hz. Peygamber’in tek başma ilerleyerek Allah’la buluşup konuştuğuna dair iddialar dillendirilir. Anlatılan tasvirlere göre Cebrail, Allah Resulü’nü Sidre’nin kapısında bıraktığında, şayet bir adım daha atarsa yanacağını söylemiş ve buradan öteye hiçbir meleğin geçemediğini belirtmiştir.71 Ancak, meleklerden üstün olan Allah Resulü burayı aşarak Rabb’inin huzuruna varmıştır. Dikkat edilirse bu iddianın ar­kasında Allah Resulü’nün meleklerden bile üstün olduğunu ortaya koyabilme çabası vardır.

69 ll.H ûd , 12.70 6. En’âm, 10.71 İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, Bu-

ruc Yay., İstanbul 2003, IV, 73.

Page 181: ANKARA OKULU

180 Hz. Peygamber ve Mucize

b) Bahane bulmaya yönelik mucize talepleri: Müşriklerin mucize talepleri veya kimi isteklerinin arkasında, peygamber­liğin Hz. Muhammed’e verilmemesi gerektiği düşüncesinin yattığını anlıyoruz. Diğer bir deyişle, müşrikler kendilerini Hz. Muhammed’den üstün gördükleri için, şayet ona gönde­rildiği gibi kendilerine de vahiy gönderilirse inanacaklarım dillendirmişlerdir.72 Onlann bu tür taleplerine karşılık olarak, peygamberliğin kime verileceği konusunun Allah’ın takdirin­de olduğuna işaret edilmiş ve böyle bir isteğin yersizliğine dik­kat çekilmiştir.

Hatırlanacağı üzere Hz. Peygamber Mekkeli müşriklerin yoğun muhalefet ve baskılan üzerine Taife gidip burada teb­liğ görevini yürütmek istemişti. Şehre vardığında, karşılaştığı üç kardeşi İslâm’a davet etmiş, ancak onlar Allah Resulü’ne peygamberliği yakıştıramadığı için, birisi ‘Gerçekten de seni Allah göndermişse Kâbe’nin örtüsünü yırtarını’ demişti. Bir diğeri ‘Allah senden başka peygamber gönderecek adam bula­madı mı?’ sözleriyle Resûl-i Ekrem’i aşağılamıştı. Üçüncüleri ise, ‘Seninle asla tartışmam. Şayet iddia ettiğin gibi peygam­bersen sana cevap vermemden daha yücesin. Eğer yalan söy­lüyorsan sana cevap vermem bana yakışmaz’73 sözleriyle kıs­men tarafsız bir tutum takınmıştı. Benzer şekilde Nübeyh ve Münebbih adlı iki kardeş de ‘Allah senden başka peygamber gönderecek adam bulamadı mı? Burada senden daha yaş­lı ve zenginler var’ sözleriyle onun peygamber olamayacağım söylemişlerdi.74 Velid b. Muğîre ise Hz. Muhammed’i küçük görerek onun peygamberliğiyle ilgili şunlan söylemişti: ‘Ben dururken Muhammed’e mi vahiy geliyor? Oysa ben Kureyş’in şeyhi ve büyüğüyüm. Sakîfin efendisi Ebû Mes’ûd Amr b. Umeyr dururken Muhammed’e mi vahiy geliyor? Biz iki kö­yün büyükleriyiz.’75 Onlann bu itirazlan Kur’ân’da şöyle dile getirilmiştir:

72 6. En’âm, 124; 74. Müddessir, 52.73 İbn Hişâm, II, 285; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 91.74 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 73.75 İbn Hişâm, I, 242.

Page 182: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber'den İstenen Mucizeler 181

Kur’ân kendilerine gelince o müşrikler: 'Bu sihirli bir sözdür. Biz ona inanmıyoruz’ dedüer ve eklediler: ’Hem sonra bu Kur’ân’m Mekke ve Taifin zengin ve itibarlı şahsiyetlerinden birine indiril­mesi gerekmez miydi?’76

Hz. Peygamber’e yönelik eleştirilerin arkasında kabilesi Hâşimîleri kıskanma reaksiyonundan da söz edilmektedir. Örneğin Hz. Peygamber Kur’ân okurken kimi zaman müşrik­ler onu gizlice dinliyorlardı. Ahnes ve Ebû Cehil de bu amaç­la Hz. Peygamber’i dinlemeye geldikleri sırada birbirleriyle karşılaşmışlardı. Ahnes, Ebû Cehil’e duyduklarıyla ilgili ne düşündüğünü sorunca Ebû Cehil şu karşılığı vermişti: “Biz ve Abdimenâf şeref için yarıştık. Onlar doyurdu, biz de do­yurduk. Onlar zenginleşti, biz de zenginleştik. Onlar infak ettiler biz de infak ettik. Öyle ki, iki yarış atı gibiydik ve yan yana geldik. Şimdi ise onlar ‘Bizden kendisine gökten vahiy gelen bir peygamberimiz var’ diyerek üstünlük taslamaya başladılar. Biz bunun gibisine ne zaman kavuşuruz bilemem. Ama ne ona inanır ne de tasdik ederiz.”77 Yine Ebû Cehil, Hz. Muhammed’i kastederek, ‘Ey Abdimenâf oğullan! Bu adam sadece sizin peygamberinizdir’ deyince Utbe b. Rebî’a ona ‘Neden bizden bir peygamber ya da hükümdar olmasm ki?’78 karşılığım vermiştir.

Bazı kabile şefleri de nübüvvetine ortak etmesi koşuluyla Hz. Muhammed’e inanacaklarım söylemişlerdi. Örneğin Hz. Peygamber, Amr b. Sa’sea’ kabilesini İslâm’a davet ettiği za­man, onlar kabul ettikleri takdirde Araplar üzerinde hakimi­yet kurabileceklerini düşünmüşler ve şu teklifte bulunmuş­lardı: “Biz sana uyarsak ve sen de muhaliflerine galip gelir­sen, senden sonra emr (idare) bize geçer mi?” Allah Resulü ise peygamberliğin miras olarak devredilemeyeceğini, üstelik bunun takdirinin Allah’a ait olduğunu söyleyince içlerinden birisi şu karşılığı vermişti: “Ne yani, biz senin uğruna canımı­

76 43. Zuhruf. 30-31.77 İbn Hişâm. I, 208; aynca bkz. İbn İshâk, 250. Benzer bir konuşmanın

Muğîre b. Şube İle Ebû Cehil arasında yapıldığından da söz edilmektedir. Bkz. İbn İshâk, 270-71.

78 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 93.

Page 183: ANKARA OKULU

182 Hz. Peygamber ve Mucize

zı hedef yapacağız, ardından sen başarılı olunca emr başkası­nın eline geçecek öyle mi?”79

Hevze b. Ali ve Müseylime gibi bazı kabile önderleri, Hz. Muhammed’in davetini, peygamberliğe kendilerini de ortak eder veya daha sonra bu işi kendilerine miras bırakırsa ka­bul edeceklerini bildirmişlerdi. Örneğin Hevze, Resulullah’m mektubunu alınca şu cevabi yazıyı göndermiştir: “Senin beni kabule davet ettiğin şey güzel ve anlamlı. Ancak biliyorsun ki ben halkımın şairi ve hatibiyim. Bu sebeple Araplar bana hür­met ederler. O hâlde sen elinde bulundurduğun mülkün yarı­şma beni ortak yap ki, ben de senin yolunda gideyim.”80 Keza Müseylime de aynı talepte bulunmuştu. Ancak istediğini elde edemeyince daha sonra Hz. Muhammed’i taklit edip peygam­berlik iddiasıyla ortaya çıkmıştı.81 Dikkat edilirse bu tür talep­lerin arka planında kişisel menfaat elde etme, peygamberliği Hz. Muhammed’e yakıştıramama, nübüvvet üzerinden siyasal çıkar veya statü elde etme gibi değişik sebepler yatmaktadır. Bu nedenle de bazen ondan bireysel anlamda mucizeler talep etmişler, bazen de birtakım bahaneler ileri sürmüşlerdir.82

Müşrikler, kendilerine özgü âyetler indirilmesini talep ederken, bunlarda Hz. Muhammed’e inanmaları gerektiğine dair kaydm bulunması şartını bile koşmuşlardı.83 İstekle­ri arasında ayrıca Allah’ı karşılarında görme84 veya onunla konuşma,85 en azından bulut kümeleri arasından meleklerle birlikte görülmesi gibi akıl almaz talepler de yer alıyordu.86 Aslında bu talepleri geçmişte Yahudiler kendi peygamberle­rinden istemişlerdi. Ancak, Kur’ân onlann bu taleplerinden haber verince, müşrikler de Hz. Peygamber'den benzer istek­

79 İbn Hişâm, II, 289; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 93.80 İbnü'l-Cevzî, el-Vefâ bi ahbâri’l-Mustafâ, nşr. M. Abdulvahid, Beyrut,

1966, 738; İbnü’l-Esîr, el-Kâmü, II, 200; Muhammed Hamidullah, el- Vesâiku’s-Siyâsiyye, Beyrut 1985, 157.

81 Belâzûrî, Fütûhu, 127; Ya’kûbî, II, 130.82 74. Müddesslr, 52.83 Zemahşerî, el-Keşşâf‘an hctkâikı ğavamidı’t-tenzü, Beyrut 1995, IV, 162.84 17. İsrâ, 92.85 2. Bakara, 118.86 2. Bakara, 210.

Page 184: ANKARA OKULU

w

lerde bulunmuşlardır. Kur’ân onlann tutumunu küstahlık olarak niteler ve şu açıklamalarda bulunur:

Onlann her biri kişiye özel vahiyler istiyorlar. Onlara özel vahiyler gelse de inanmazlar. Çünkü ahiret endişesi taşımıyorlar.87 Müşriklere herhangi bir âyet tebliğ edildiği zaman, ‘AUah’m peygam­berlerine gelen âyetler gibi bize de gelmedikçe asla inanmayız’ der­ler. AUah vahiy ve peygamberliği kime lütfedeceğini çok iyi bilir...88Biz sana vahyimizi yazılı metin hâlinde görıderseydik ve müşrikler de o metne elleriyle dokurısalardı, yine de ‘Bu düpedüz bir büyü­den ibarettir’ derlerdi89O müşriklere gökten bir kapı açsak, onlar da bu kapldan göğe yük­selseler, ‘Herhalde gözlerimiz bağlandı. Belki de bize büyü yapıldı’ derler.90İlahi bilgiye sahip olmayan müşrikler: Allah bizimle konuşsa ya da bir mucize gönderse olmaz mıydı?’ diyorlar. Bunlardan önceki kâfirler de benzer sözler söylemişlerdi Kâfir değiller mi hepsinin zihniyeti nasıl da birbirine benziyor. Oysa biz kudretimize işaret eden delille­ri açık-seçik anlattık. Kâinatta sayısız mucize olduğunu anlayacak olanlar, tevhid gerçeğini kavramış kimselerdir.91İman etmeleri için onlar ille de Allah'ın meleklerle birlikte bulutlar arasından çıkıp gelmesini bekliyorlar. Böyle bir durumda AUah’m azap hükmü gerçekleşeceği için onlann defteri dürülmüş olurdu. Olup-bitecek şeyler Allah’ın iradesi uyannca gerçekleşir. ’92Müşrikler: ‘Bize peygamber olarak melek gönderilse veya Rabb’imizi açıkça görsek olmaz mıydı?’ diyorlar. And olsun ki onlar kibir ve küstahlıkta kendi boylarmı aştılar ve azdıkça azıttılar.93Onlar alaycı bir tavırla, ‘Muhammed’e bir melek gönderilse de biz de görsek, değil mi?’ diyorlar. Şayet biz bir melek görıderseydik kesinlikle haklarında helâk hükmü yerini bulur, hatta kendileri­ne tövbe firsatı tanınmazdı. Şayet biz peygamber olarak bir melek görıderseydik, onu da insan şeklinde gönderirdik ve onlan şimdiki şüphelerine yine düşürürdük.94

87 74. Müddesir, 52-53.88 6. En’âm, 124.89 6. En’âm, 7.90 15. Hicr, 14-15.91 2. Bakara, 118.92 2. Bakara, 210.93 25. Furkân, 21.94 6. En’âm, 8-9.

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 183

Page 185: ANKARA OKULU

184 Hz. Peygamber ve Mucize

Bunların yanı sıra bazı müşrikler kendilerine gökten bir hazine indirilmesini isterken,95 bazıları ise Kur’ân’dan başka kitap getirmedikçe veya onu değiştirmedikçe96 ya da kendile­rinin okuyacağı bir kitap indirmedikçe,97 aynca geçmiş pey­gamberlere verilen mucizelere benzer mucizelerin kendilerine de verilmediği sürece98 Hz. Muhammed’e inanmayacaklarım söylemişlerdi. İstediklerini elde edemedikleri zaman ise ken­dilerine tebliğ edilen âyetleri, hayal ürünü olarak nitelemişler ve bunlan Hz. Muhammed’in uydurduğunu dillendirmişlerdi. Örneğin Nadr b. Hâris, Hz. Peygamber’in okuduğu âyetlerden daha mükemmelini kendisinin okuyabileceğini iddia edip daha önce Ninova’da bulunduğu sırada öğrendiği Rüstem ve İsfendiyar hikâyelerini birtakım secili sözlerle anlatmaya çalışmıştır. Nitekim Hz. Peygamber, Kâbe avlusunda vahiy okuyup ayrıldıktan sonra onun yerine geçerek halka şöyle sesleniyordu: ‘Ey Kureyş topluluğu! Vallahi ben ondan daha güzel sözler söyleyebilirim. Gelin size onun sözlerinden daha güzel şeyler anlatayım.’99 Hatta halkı etkileyebilmek için Hz. Peygamber’in okuduğu vahiyleri geçmiş milletlerin masalları olarak nitelemişti. İbn Hişâm, Furkân Sûresi’nin 5. âyetinin onun sözleri üzerine nazil olduğunu söyler.100 Hatta Kur’ân’da dokuz yerde geçen esâtiruTevvelîn101 (geçmişin masalları) ifa­desinin onun nitelemesiyle ilgisinden söz edilir.102

Hz. Peygamber’e en çok düşmanlık edenlerin başın­da gelen Nadr b. Hâris hakkında sekiz ayetin nazil olduğu söylenir.103 İbn İshak onu Kureyş’in şeytanlarından birisi ola­rak niteler.104 Özellikle insanların bulunduğu ortamda Hz. Muhammed ile karşılaşınca hemen tartışmaya girerek onu

95 ll.H û d , 12.96 10. Yûnus, 15.97 4. Nlsâ, 153; 6. En’âm, 7; 17. İsrâ, 93; 74. Müddesir, 52.98 28. Kasas, 48.99 Bkz. İbn İshâk, 261: İbn Hişam, I, 195, 239.100 İbn Hişâm, I, 239.101 Bkz. 6. En’âm, 25, 8. Enfâl, 31; 16. Nahl, 24; 23. Mü’minûn, 83; 25. Fur­

kan, 5; 27. Nemi, 68; 46. Ahkâf, 17; 68. Kalem, 15; 83. Mutafffîn, 13.102 İbn İshâk, 262.103 İbn Hişam, I, 195.104 İbn Hişâm, II, 470, 471; Taberî, Târih, II, 286.

Page 186: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 185

toplum nezdinde küçük düşürmeye çalışırdı. Bir keresin­de Velid b. Muğîre’yi yanma alıp Resulullah ile tartışırken o sırada Abdullâh b. Zibe’rî çıkagelmişti. Velid b. Muğîre ona ‘Nadr, Abdulmuttalib’in oğluna bir şey yapamadı. O bizim ve ilahlarımızın cehennemde yanacağını söylüyor’ deyince, Abdullâh ona ‘Allah’tan başka ibadet edilenlerin hepsi mi ce­henneme gidecek? Oysa biz meleklere inanıyoruz. Yahudiler Üzeyr’e, Hıristiyanlar ise Meryem oğlu İsa’ya inanıyorlar’ kar­şılığını vermiştir.105 Bütün bu tartışmalar bir yana müşrik­lerin 'gerçekten peygambersen, önceki peygamberler gibi mu­cize göster’106 gibi taleplerde bulunmalarına karşılık olarak, Kur’ân Resûl-i Ekrem’e hiçbir mucizenin verilmediğine ısrarla vurgu yapar ve mucizelerin Allah’ın dilemesi ve takdiriyle ger­çekleşeceğine işaret eder.107

c) Meydan okuma veya küçümsemeye yönelik mucize ta­lepleri: Kur’ân-ı Kerîm ilk muhatapları olan müşriklere me­sajım duyurmak ve onlann ilgisini çekmek için önceki ka- vimlere ait kıssalan; inkârda direnen, peygamberlerine zul­meden veya onlann uyanlannı hafife cilan bazı kavimlerin helâk edildiklerine dair hikâyeleri anlatır ve benzer tutum içinde olanların da aynı akıbete maruz kalacaktan uyansmda bulunur. Ancak, uyarılan ciddiye almayan müşrikler, kendi­lerine anlatılan kıssalan ‘geçmişin masallan’ olarak niteler­lerken aynı zamanda korkutulduklan azabm getirilmesi için meydan okumuşlardı. Hatta korkutulduklan azap getirilirse o zaman inanacaklarım vaat etmişlerdi.108 Bu nedenle Resûl-i Ekrem’in en sık karşılaştığı mucize taleplerinden birisi, geç­miş kavimlerin başma gelen kimi felaketlerin kendilerinin de önüne getirilmesidir.109 Bu nedenle alaycı bir üslupla şöyle diyorlardı:

105 İbn Hişâm, I, 240-41.106 21. Enbiyâ, 5.107 6. En’âm, 37.108 6. En'âm, 158.109 Müşriklerin azap istekleriyle ilgili aynca bkz. 6. En'âm, 57-58; 10. Yûnus,

48-53; 11. Hûd, 8; 13. Ra’d, 6; 36. Yâsîn, 48; 37. Sâffât, 176; 42. Şûrâ, 18; 51. Zâriyât, 12-14; 58. Mücadele, 8; 70. Me'âric, 1-3.

Page 187: ANKARA OKULU

186 Hz. Peygamber ve Mucize

Onlar bir keresinde de, ‘Ey Allah'ım! Eğer bu Kur’ân gerçekten senin tarafından indirilmiş bir kelamsa, o zaman başımıza gök­ten taş yağdır ya da bizi çok şiddetli bir azaba çarptır' diye alay etmişlerdi.110‘Rabb’imiz! Bizi tehdit ettiğin şu azaptan payımıza düşeni kıyamet ve hesap gününden önce getir de görelim' diyorlardı.111

Onlann alaycı üslup veya meydan okumalanna karşılık, Hz. Peygamber’e şu hatırlatma yapılmıştır: “Ey Peygamber! Sen aralanndayken Allah onlara bu şekilde bir ceza verecek değiL Yine içlerinde a f dileyenler varken de AUah onlara azap edecek değildir.”112 Müşriklerin bitmek tükenmek bilmeyen istekleri ve pervazsızca davranışlarına karşılık olarak, Kur’ân onlara akılcı ve mantıkî cevaplar vererek akıl ve idraklerine seslenmiştir. Örneğin, kendilerine tebliğ edilen âyetlerin İlahî kaynaklı olduğuna inanmıyorlarsa hepsi bir araya toplanıp bir benzerini getirmeleri istenmiştir. Her ne kadar Kur’ân’ın bu meydan okuması karşısında aciz kalmışlarsa da, Hz. Peygamber’in şahsına yönelik saldırılarda bulunup onu kü­çük düşürmek için her yolu denemişlerdir. En sık başvur­dukları yöntemler arasında onu yalancılıkla, sihirbazlıkla, şairlikle, kâhinlikle, akimı oynatmakla veya şuurunu kaybet­mekle suçlamaları gelmekteydi.113 Onlann bu tür ithamlarına karşı Kur’ân, Hz. Muhammed’e şu uyanda bulunmuştur:

(Ey Peygamber!) Sen öğüt vermeye devam et. Elbette sen Rabb'inin peygamberlik lütfiına mazhar olmuş birisin. Sen ne kâhin ne de cinlerden ilham alan (mecnun) birisin.114 Kur’ân bir şair sözü de­ğildir. Ne var ki siz bu gerçeğe inanmıyorsunuz. O bir kâhin sözü değildir...115

İbn İshâk’m verdiği bilgilere göre Hz. Muhammed’e cinle­rin musallat olduğunu düşünen müşrik önderlerden Utbe b.

110 8. Enfâl, 32.111 38. Sâd. 16.112 8. Enfal, 33.113 İbn İshâk, 207; İbn Hişâm, I, 187, 195; İbn Sa’d, I, 202; İbnü’l-Esîr, el-

Kâmil, II, 71.114 52. Tür, 29.115 69. Hakka, 40-42.

Page 188: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 187

Rebî’a ona şu teklifte bulunmuştu: ‘Belki de cinlerin getirdiği şiirsel sözler içini coşturdu. Vallahi siz Abdulmuttalib oğullan, başkalarının söyleyemeyeceği şekilde güzel şiirler söylersiniz.’ Resulullah Kur’an’dan âyetler okuyunca, Utbe duyduklarının sıradan sözler olmadığmı fark etmiş ve müşriklerin yarana döndüğü zaman onun söylediklerinin kâhin ya da şair sözü olmadığmı belirterek, Hz. Muhammed’in kendi hâline bırakıl­masından yana olduğunu söylemiştir. Ancak müşrikler, Hz. Muhammed’in onu da büyülediğini iddia etmişlerdir.116 Hatta başka insanları etkilenmemesi için dışarından Mekke’ye ge­lenlere Hz. Muhammed’i deli olarak tanıtmışlar ve okuduk­larına aldırmamaları tavsiyesinde bulunmuşlardır. Rivayete göre müşriklerden Velid b. Muğîre Mekke’ye gelen Devs kabi­lesinden Tufeyl b. Amr’la önceden görüşüp Hz. Muhammed’in deli olduğunu, okuduklarının insanı cezbeden bir niteliğe sahip olduğunu ve bu nedenle ona inanmaması gerektiği­ni söylemişti.117 Tufeyl de, Hz. Muhammed’i dinlememek için önce kulaklarım tıkamış, ancak daha sonra merak edip Resûl-i Ekrem namaz kılarken yanma yaklaşarak okudukla­rını dinlemiştir. Kendisi de şair olduğu için duyduklarının şair sözü veya aklını oynatmış birisinin dile getirebileceği nitelikte sözler olmayacağına kanaat getirip Müslüman olmuştur.118

Araplar cinlerin bazı insanlara musallat olduğuna inanı­yorlardı. Hatta bu tür insanları kâhinlerin tedavi edebilece­ğini düşünüyorlardı. Başlangıçta Hz. Muhammed’e de cinle­rin musallat olduğuna inandıkları için onu tedavi ettirmeyi bile teklif etmişlerdi. İbn İshâk’m verdiği bilgilere göre, tebliğe başladığında Hz. Peygamber’in en çok çekindiği hususlardan birisi, kendisinin mecnun olarak nitelenecek olmasıydı. Hat­ta bu endişesini eşiyle paylaşınca, Hz. Hatice ona moral ve­rerek korkusunun yersiz olduğunu söylemişti. Ancak tebliğe başladığında Resûl-i Ekrem’in endişesi gerçekleşmiş ve müş­rikler gördükleri yerde alaycı bir üslupla ‘Ey kendisine vahiy gönderildiğini iddia eden adam! Kesinlikle sen cinlerden ilham

116 İbn İshâk, 267; İbn Hişâm, I, 190.117 İbn Hişâm, I, 156-57.118 İbn Hişâm, I, 256-57.

Page 189: ANKARA OKULU

188 Hz. Peygamber ve Mucize

alıyorsun...'119 gibi sözlerle onunla dalga geçmişlerdi. Bunun yanı sıra onu sihirbaz olarak niteleyip bu yolla aşağılayanlar da oluyordu. Örneğin güç ve kuvvetine güvenen Rükâne b. Abd, Hz. Muhammed’e güreşme teklifinde bulunmuş ve şa­yet yenilirse peygamberliğine inanacağım söylemişti. Rivayete göre iki kez denemesine rağmen yenilince, 'Bu adam sihirbaz, onun sihri gibisini hiç görmedim. Anlayana kadar kendimi yerde buldum’ gibi sözlerle Resûl-i Ekrem’i küçük düşürmeye çalışmıştır.120

d) Ehl-i Kitabın mucize taleplert Müşriklerin yanı sıra özel­likle Medine’ye hicretten sonra buradaki Yahudiler de Hz. Peygamber’den çeşitli mucize taleplerinde bulunmuşlardır. Hatta daha önce kendilerine danışan müşriklerden Nadr b. Hâris ile Ukbe b. Muayt’a ‘Ruh’121 (Cebrail), ‘Ashab-ı Kehf122 ve ‘Zülkameyn’123 hakkında soru sormalarını önermişlerdi. Şayet bu sorulara cevap verebilirse Hz. Muhammed’in pey­gamber olabileceğini, aksi hâlde onun bir yalancı olduğunu iddia etmişlerdi. Müşrikler Mekke’ye gelip bu sorulan sorun­ca, Hz. Muhammed bir gün mühlet istemiş, ancak aradan on beş gün geçmesine rağmen cevap veremeyince onu yalancılık­la suçlamışlardı.124

Dikkat edilirse ‘Ruh’ (Cebrail), ‘Ashab-ı Kehf ve ‘Zülkar- neyn’ hakkında soru sorunca Kur’ân, risalet müessesinin prestijini kurtarmaya yönelik olarak Hz. Peygamber’e bilgi verirken,125 ilginç bir şekilde müşrikler veya Yahudilerin mu­cize taleplerinin hiçbirisini desteklememiştir. Üstelik Resûl-i

119 15. Hlcr, 6-7.120 İbn İshâk, 334; İbn Hişâm, I. 261.121 17. İsrâ, 85; Hz. Muhammed Medine’ye hicret ettiği zaman Yahudiler ona

gelip ‘Ruh’ İle ilgili ayette geçen 'size az bir ilim verilmiştir sözünün kendi­lerini de muhatap alıp almadığım sordular. Hz. Muhammed hem Arapları hem de Yahudileri kapsadığım söyleyince bu açıklamaları beğenmeyerek yarımdan ayrıldılar. İbn İshâk, 264.

122 18, Kehf, 9 vd.123 18. Kehf, 83 vd.124 İbn İshâk, 262-63; İbn Hişam, I, 195.125 Kur’ân, Kehf Sûresi’nde Ashab-ı Kehf hakkında bilgi verirken yine bu

sûrenin 83-98. âyetlerinde de Zülkameyn’le İlgili açıklamalarda bulun­muştur.

Page 190: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber'den İstenen Mucizeler 189

Ekrem kendisinden istenen mucizelere içtenlikle cevap ver­mek istemesine rağmen, ‘Sen sadece müjdeci ve uyancıcısın' ilahi ikazıyla uyarılmıştır. Bunun yanı sıra yine Kur’ân, Hz. Peygamber'i bilgi sahibi olmadığı bir konuda ‘ Yarın açtklama yapacağvrri diye söz verip kendisini bağlamasını da eleştirmiş ve “Hiçbir iş için ‘Yarın mutlaka yapacağım’ diye kesin konuş­ma. Bunun yerine ‘Rabb’im dilerse (inşallah) yaparım’ de...”126 uyarısında bulunmuştur. Nitekim ‘yarın’ demesine rağmen, sorulan sualler hakkında herhangi bir bilgi sahibi olmadığı için ancak on beş gün sonra âyet nazil olduktan sonra cevap verebilmiştir. Ancak, bu süre içerisinde de müşriklerin ileri- geri konuşmaları nedeniyle hayli sıkıntı yaşamıştır.127

Klasik kaynaklar, Hz. Muhammed’in risalede görevlendi­rildiği dönemde Arabistan’da bir peygamberin gönderilece­ği noktasında mesihçi bir beklentinin olduğunu ifade eder. İddialara göre bu beklenti özellikle Yahudiler arasında daha yaygmdı. Keza Araplar arasında da aynı beklenti mevcuttu.128 İbn Hişâm’ın verdiği bilgilere göre Medineli Yahudiler, Arap­larla anlaşmazlığa düştükleri zaman, yakında kendileri ara­sından bir peygamber gönderileceğini iddia ederek ona tâbi olacaklarını ve onun vasıtasıyla Arapları hakimiyetleri altına alacaklarını söylüyorlardı. Âsim b. Ömer b. Katâde bu ko­nuyla ilgili şu rivayeti aktanr: “Cahiliye devrinde biz müşrik, onlar da Ehl-i Kitap idi. Biz hileyle onlara galip gelince, onlar bizi şöyle tehdit ediyorlardı: ‘Yalanda bir peygamber gönderi­lecek. Biz ona tâbi olacağız. Onun zamanı yaklaştı ve onunla birlikte sizinle Âd ve İrem’in savaştığı gibi savaşacağız.’ An­cak, Kureyş’ten bir peygamber gönderilince Araplar ona tâbi olurken Yahudiler ise inanmamışlardı.”129

Rivayete göre Medineliler Akabe’de Hz. Muhammed ile gö­rüştükleri zaman, aralarından birisi onun, Yahudilerin ken­dilerini korkuttuğu nebî olabileceğini söylemişti.130 Her ne

126 18. Kehf, 23-24.127 İbn İshâk, 262-63; İbn Hişâm, I, 195.128 Fazlur Rahman, 33, 34-35.129 İbn Hişâm, I, 283.130 İbn Hişâm, II, 292, 383; Taberî, Târih, II, 234.

Page 191: ANKARA OKULU

190 Hz. Peygamber ve Mucize

kadar bu tür rivayetler bulunsa da Hz. Mûsâ’nın peygamber­liğine inanan Yahudilerin aynca peygamber beklentisinde ol­duklarına ilişkin haberlerin çok inandırıcı olduğunu düşün­müyoruz. Öte yandan mezkûr beklentinin bütün Yahudiler için geçerli olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusudur. Nitekim Abdullâh b. Selâm131 gibi bazı Yahudi âlimleri Müs­lüman olmuşlardır.132 Buna mukabil Yahudilerden Huyey b. Ahtab ve kardeşi Ebû Yâsir, insanları Hz. Muhammed’den uzaklaştırmak için yoğun çaba sarf etmişlerdir.133

Bilindiği üzere Yahudiler dönemin koşullarına göre bilgi ve kültür bakımdan Araplara oranla daha ileri düzeydiler. Hatta bu durumu Araplar da kabul etmişlerdi. ‘Çünkü on­lar Ehl-i Kitaptır ve bizim bilmediğimiz peygamberler tari­hini biliyorlar’134 düşüncesini dillendiriyorlardı. Nitekim Hz. Peygamber tebliğe başladığında müşrikler, onun Yahudilerle görüşüp onlardan aldığı bilgileri kendilerine aktardığım bile iddia etmişlerdi. Bu yüzden okuduğu vahiyleri kendisinin uy­durduğunu ve anlattığı kıssaların ise geçmişin masalları135 olduğunu söylemişlerdir.

Medine’ye hicretten sonra, aralarında İbn Hüreymile ve Vehb b. Ziyâd gibi Yahudi ileri gelenlerinden oluşan bir heyet Hz. Muhammed’e gelip peygamberliği hakkında bazı sorular sormuşlardı. Bu konuşma sırasında ‘Madem peygambersin o hâlde gökten okuyacağımız bir kitap getir ya da bize pınarlar çıkart ki sana tâbi olalım ve seni tasdik edelim’136 teklifin­de bulunmuşlardı. Ayrıca onlar Tevrat’ta Allah’la aralarında anlaşma olduğunu, bu anlaşmaya göre Allah'ın Yahudilere, kendisinin hak peygamber olduğunu iddia eden kişinin gök­ten inecek ateşin yiyip bitirdiği bir kurban getirmedikçe ona inanmamalarını emrettiğini ve kendilerinin de bu konuda ona

131 İbn Hişâm, II. 361.132 Mehmet Ali Kapar, Hz. Muhammed’in (sav) Müşriklerle Münasebetleri,

Esra Yayınları, Konya 1993, 49, 101.133 İbn Hişâm, II, 390.134 İbn Hişâm, I, 195.135 25. Furkân, 4-5.136 İbn Hişâm, II, 389, 390.

Page 192: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 191

söz verdiklerinden, şayet böyle bir mucize getirirse inanacak­larım belirtmişlerdi. Yahudilerin bu istekleri Kur’ân’da şöyle yer almaktadır:

Yahudiler: ‘Allah bize (Tevrat’ta) yakılarak sunulan bir kurban takdimesinde bulunmadıkça peygamber olduğunu söyleyen hiç kimseye inanmamamızı emretti’ dediler. Onlara de ki: ‘Benden önce birçok peygamber atalarmıza nice açık deliller getirmenin yanı sıra sözünü ettiğiniz kurban takdimesinde de bulunmuştu. Şayet siz iddianızda samimiyseniz o hâlde peygamberleri neden öldürdünüz?'137Yahudiler gökten yazılı bir metin/belge indirmeni istiyorlar. Vaktiyle onlann alalan senden istenenden çok daha tuhaf bir şeyi Musa’dan talep etmiş ve ‘Bize Allah’ı açık seçik biçimde göster’ demişlerdi Ama bu yersiz isteklerinden dolayı müthiş uğultulu bir deprem ön­lem yere sermişti Yine onlar kendilerine oruca ayet, onca İlahî ikaz gelmesine rağmen buzağı heykeline tapmışlardı. Fakat biz onlan yine de affetmiştik. Aynca biz Mûsâ’ya da onlar üzerinde hakimiyet sağlayacak manevi bir güç vermiştik.138

Kur’ân-ı Kerîm, Yahudilerin bu tür taleplerinin bahane bul­maya yönelik olduğunu ve kasıtlı bir şekilde Hz. Muhammed’e inanmadıklarım haber vermektedir. Aynca Ehl-i Kitap için ellerinin altında bulunan Tevrat ve İncil’de ‘ümmi nebî’den haberdar olduklanna işaret edilmiştir.139 Keza İncil’de Hz. İsâ’nın kendisinden sonra Tevrat’ı doğrulamak üzere ‘Ahmed’ adlı bir peygamberin gönderileceğini haber verdiğine işaret edilmiştir.140

Daha önce de işaret edildiği üzere Yahudilerin mucize ta­leplerine benzer istekler, müşrikler tarafından da dillendiril- mişti. Ancak talepleri gerçekleşmeyince onu yalancı olarak nitelemişlerdi.141 Müşriklerin Hz. Muhammed’in peygam­berliğine itiraz etmelerinde Yahudilerin ciddi etkisinden söz

137 3. Âlu İmrân, 183.138 4. Nlsâ, 153.139 7. A'râf, 157.140 61. Saf, 6.141 İbn İshâk, 262-63; İbn Hişâm, I, 195.

Page 193: ANKARA OKULU

192 Hz. Peygamber ve Mucize

edilebilir.142 Muhtemeldir ki bu etki, mucize taleplerine de yansımıştır. Nitekim Yahudiler de Hz. Muhammed’den ken­dilerine Allah’ı göstermesi, peygamber olduğuna dair gökten yazılı bir belge getirmesi veya bir meleğin ona şahitlik etmesi gibi taleplerde bulunmuşlar. Bunlan gerçekleştirdiği takdirde ona inanacaklarını söylemişlerdir.143 Râfi’ b. Hüreymile adlı bir Yahudi ise Hz. Peygamber’den şu talepte bulunmuştu: ‘Sen iddia ettiğin gibi Allah tarafından gönderilen peygam­bersen ona söyle de bizimle konuşsun ve sesini duyalım.’144 Bunların aynılarının müşrikler tarafından istenmesi tesadüf olmamalıdır.

İbn Hişâm’m verdiği bilgilere göre, Yahudilerin mucize talepleri üzerine, Hz. Peygamber kendisinin tebliğle görev­lendirildiğini ve böyle bir rolünün olmadığım söyleyip on­lara Allah’ın azabım hatırlatınca, bu sefer onlar tıpkı Hıris- tiyanlar gibi kendilerinin Allah’ın oğullan olduğunu iddia etmişlerdir.145 Kur’ân-ı Kerîm Yahudilerin bu tür densizlik­lerini yererek vaktiyle atalarının da kendi peygamberlerin­den daha tuhaf taleplerde bulunduklanm hatırlatmış ve on­lann tavırlarından dolayı Hz. Muhammed’in üzülmemesini öğütlemiştir.146

Allah Resulüne Ashab-ı Kehf veya Zülkameyn hakkında soru sorulduğunda, bu konular hakkında vahiyler inzal edil­diğini gibi, benzer şekilde kimi Yahudilerin, Üzeyr’in Allah’ın oğlu olduğu iddialan üzerine de âyet inzal edilmiştir.147 Oysa Yahudiler dâhil müşriklerin onca mucize taleplerine ise cevap verilmemiştir. Buna mukabil Üzeyr’in Allah'ın oğlu olduğu id­diası üzerine Tevbe Sûresi’nin 30. âyetinde bu konuyla ilgili

142 Geniş bilgi İçin bkz. İsrafil Balcı, ‘Müşriklerin Hz. Muhammed’in Peygam­berliğine Karşı Çıkmalarında Ehl-i Kitab’ın Rolü’, OMÛIFD, (sayı: 22 yıl: 2006), 145-165.

143 İbn İshâk. 258-59.144 İbn Hişâm, II, 390, 391.145 İbn Hişâm, II, 403.146 4. Nisâ, 153.147 Üzeyr’in Allah'ın oğlu olduğu iddialan ve Kur’ân’da ismi geçen Üzeyr’in

biyografisi hakkında harika tespit ve değerlendirmeler için bkz. Öztürk, Kıssaların Dili, 171-194.

Page 194: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 193

açıklama yapılmıştır. Keza aynı âyette Hıristiyanların Mesih’i Allah'ın oğlu olarak nitelemelerinin de yanlış olduğuna dair açıklama yapılmıştır.148 Kur’ân-ı Kerîm bu tür söylentilere cevap verip eleştiride bulunurken, sıra mucize talebine gel­diğinde hiçbir isteği gerçekleştirmemiştir. Sadece kendilerine okunan vahiylerin Resûl-i Ekrem’in risaletinin delili olarak yeterli olduğuna dikkat çekmiş149 ve böylece Resûl-i Ekrem’in risaleti ile mucize arasında net bir sınır çizmiştir. Aynca mu­cize taleplerine cevap vermek isteyen Hz. Muhammed’e de kendisinin sadece müjdeci ve uyarıcı olduğu hatırlatmasını yapmıştır. Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerîm, âdeta risalet mü- essesesinin prestijini korumak için Yahudilerin Üzeyr’le ilgili iddialarına veya Ashab-ı Kehf hakkındaki sorularına cevap verirken, mucize taleplerinin hiçbirisine cevap vermemiştir. Sadece bu detay bile Hz. Peygamber’in risaletinin mucizeyle olan ilişkisini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Yahudilerin yanı sıra Hıristiyan âlimlerin de Hz. Peygamberle bazı konularda müzakerelerde bulundukları­na dair haberler nakledilmiştir, özellikle Necran’da yaşayan Hıristiyanların bir heyetle Medine’ye gelip Resûl-i Ekrem’e birtakım sorular sordukları, bu görüşme sırasmda kendi­lerine okunan âyetlere inanmadıkları için Allah Resulü’nün onlara hangi tarafın yalancı olduğunun ortaya çıkması için mübâhele (lanetleşme) teklif ettiği rivayet edilmektedir. Hat­ta Hıristiyan heyetiyle yapılan bu görüşme bizzat Kur’ân’da da zikredilmiştir. Örneğin Necranlı heyet Medine’ye geldiği zaman Hz. Peygamber’in onlan İslâm’a davet ettiği ve ken­dilerine Âlu İmrân Sûresi’nin başlangıcından itibaren sek­sen âyet150 okuduğuna dair haberler nakledilmiştir. Ancak, heyettekiler kendilerinin daha evvel Allah’a inandıklarım ileri sürerek İslâm’a girmeyi kabul etmemişler ve kendile­

148 9. Tevbe, 30.149 29. Ankebût, 50-51.150 Sözü edilen âyetlerde daha çok Hıristtyanlara alt açıklamalar yer almak­

tadır. Hatta 61. âyet Resûl-i Ekrem’in Necranlı heyetle yaptığı görüşme ve onlan düelloya çağırdığına İşaret ettiği için bu âyete mübahâle âyeti denmiştir (3. Âlu İmrân, 61).

Page 195: ANKARA OKULU

194 Hz. Peygamber ve Mucize

rine okunan vahiyleri Resûl-i Ekrem’in uydurduğunu id­dia etmişlerdir. Bu itiraz üzerine Allah Resulü de onlann mübâheleye davet etmiştir. Necranlılar inanmamakla birlik­te mübâhaleye de yanaşmamış, ancak anlaşma teklif ederek kendilerine hakemlik yapacak birisinin görevlendirilmesini istemişlerdir. Onlann isteği üzerine Resûl-i Ekrem de Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh’ı hakem olarak göndermiştir.151 Necran- lı heyetin görüşmesiyle ilgili bu tür detaylardan bahsedilir­ken onlann mucize talebinde bulunduklanna dair herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

Sonuç

Araplar, gerek Yahudiler vasıtasıyla gerekse kendilerine tebliğ edilen âyetlerde yer alan geçmiş peygamberlere ait mu­cizeler hakkında birtakım bilgilere sahip olunca, geçmiş ka- vimlerin peygamberlerinden istedikleri türden mucizeleri Hz. Muhammed’in de gerçekleştirmesini veya göstermesini iste­mişledir. Hatta kendilerini korkuttuğu azabı getirmesi için de benzer bir talebi dile getirip meydan okumuşlardır. Onlann mucize isteklerinin tamamının önceki peygamberlerden talep edilen mucizeler olması dikkat çekicidir. Bu durum onlann peygamberlik ve mucize hakkında fazla bir bilgiye sahip olma­dıklarım ortaya koymaktadır. Nitekim Medine’ye heyet gönde­rip Yahudilerden bilgi almalan da bunu doğrular niteliktedir.

Gerek müşriklerin gerekse Yahudilerin ısrarlı mucize ta­leplerine, üstelik Hz. Peygamber’in de mucize göstermek iste­mesine karşın, Kur’ân-ı Kerîm hiçbir talebe cevap vermemiş, sadece Resûl-i Ekrem’in okuduğu vahiyleri adres göstermiş­tir (29. Ankebût, 50-51). Bu ilahi buyruk aynı zamanda Hz. Peygamber’in risaletinin en büyük delili ve bu bağlamda tek mucizesinin Kur’ân olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Da­

151 İbn Kesîr, Kitâbu mu’cizârtü’n-nübüvve, 234; Necranlı heyetin Medine'ye gelişi ve Resûl-i Ekrem’le yapılan görüşmenin ayrıntısı hakkında geniş bilgi için bkz. Mustafa Fayda, ‘Hz. Muhammed'in Necranlı Hıristiyanlarla Görüşmesi ve Mübâhele’, İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi [Ankara Üniver­sitesi İlahiyat Fakültesi], (1975, sayı: 2), s. 143-149.

Page 196: ANKARA OKULU

Hz. Peygamber’den İstenen Mucizeler 195

hası Kur’ân okuduğu vahiylerden başka ona hiçbir mucizenin verilmediğini de çok açık bir şekilde vurgulayarak (17. İsrâ, 59), Hz. Peygamber’in risaletinin mucizeyle herhangi bir il­gisinin olmadığım net bir şekilde ortaya koymuştur. Dikkat edilirse Hz. Peygamber mucize göstermek için hayli arzulu ol­masına rağmen Kur’ân kendisinin sadece müjdeci ve uyarıcı olduğunu hatırlatmış ve mucizeler göndermenin Allah’ın tak­dirinde olduğunu vurgulamıştır.

Müşriklerin birçok mucize talebine rağmen Resûl-i Ekrem’in ashabının ondan hiçbir mucize isteğinde bulunmaması da hayli dikkat çekicidir. Oysa Kur’ân, hem Hz. Mûsâ’ya inanan­ların hem de Hz. İsâ’nın havarilerinin peygamberlerinden bir­takım mucizeler istediklerini haber vermektedir. Özellikle İs­rail oğullan pek çok mucize talebiyle Hz. Mûsâ’mn karşısına çıkmışlar ve istekleri gerçekleşmesine rağmen her seferinde yeni bir mucize isteğinde bulunmuşlardır. Ancak ashap bu tür haberleri konu edinen âyetlerden haberdar olmakla birlikte, Resûl-i Ekrem’den herhangi bir mucize talep etmemiş ve sami­miyetle ona tâbi olmuşlardır. Bu gerçek ortada olduğu hâlde, sahabe ve tâbiûn döneminden sonra Hz. Muhammed’in âdeta sayılamayacak kadar çok mucizesinin olduğu iddialarının dil- lendirilmesi ve bunların bizzat Müslümanlar tarafından ortaya atılması hakikaten ilginç bir çelişkidir. Üstelik ashabı örnek aldığını iddia eden Müslümanların böyle bir tutum içerisine girmelerim izah edebilmek mümkün değildir.

Sonuçta sayısız mucize talebi karşısında Kur’ân bu kapıyı çok net bir şekilde kapatmışken, ashap ve tâbiûn dönemin­den sonra gelen Müslüman nesil, âdeta Hz. Peygamber’in ri- saletini mucizelerle iç içe görmek istemiştir. Böylece Kur’ân-ı Kerîm’in kapattığı kapı vahye rağmen aralanırken hem Hz. Peygamber’in elçiliği hem de beşerî kimliği, bağlanımdan ko­parılıp âdeta beşerüstü bir peygamber portresine dönüştürül­müştür. Bizzat onun ümmetinin Resûl-i Ekrem’in risaletini bu konuma düşürmeleri izah edilmesi zor bir durumdur. Oysa bir Müslüman için öncelikli olan husus, olmayan mucizelerle Hz. Peygamber’i tanıma yerine onun öğretisini anlamaktır.

Page 197: ANKARA OKULU
Page 198: ANKARA OKULU

BÖLÜM VPEYGAMBERLİĞİNDEN ÖNCEHZ. MUHAMMED’E İSNAT EDİLEN MUCİZELER

Giriş

Hz. Peygamber’in Kur’ân-ı Kerîm’den başka herhangi bir mucizesinin olmadığı gerçeği âyetle sabitken1 ve kendisine başka hiçbir mucize verilmediğine de vurgu yapılmışken2 onun risaletinin delili olarak türlü mucize iddialarının dillen­dirilmesi, izaha muhtaç bir konudur. Üstelik sahabe ve tâbiûn dönemlerinde böyle bir arayış içine girilmemiştir. Tâbiûn dö­neminden sonraki tedvin faaliyetlerinin başlangıcında muci­zeden bahsedilmediğini de daha önce belirtmiştik. Sözlü kül­tür geleneğinde ağızdan ağıza dolaşan rivayetler tedvin edilir­ken bunların araşma birinci elden tanıklara dayanmayan pek çok abartılı tasvir de karışmıştır. Bu anlatılar, bazen kadîm Yahudi ve Hıristiyan kültüründeki peygamber kıssaları veya mitolojik hikâyelerle süslenerek Resûl-i Ekrem’in hayatının kesitleri olarak sunulmuştur. Hicrî üçüncü asra doğru mu­cize konusu gündeme gelince, geçmişte peygamber kıssaları olarak anlatılan olağanüstü tasvirler bu sefer mucize katego­risinde sunulmuştur. Böylece Resûl-i Ekrem’in doğumu veya çocukluk dönemine dair anlatılan pek çok mesnetsiz hikâye, onun ileride peygamber olacağının delili mahiyetinde irhasat? veya tebşirat cinsinden haberler olarak nakledilmiştir.4

Hz. Peygamber’e izafe edilen mucize iddialarının arka pla­nında, onun da önceki peygamberler gibi mucizelere sahip ol­

1 29. Ankebût, 50-51.2 17. İsrâ, 59.3 Nesefi, Akaid, 168; M. Salt Özervarlı, ‘Hârikulade’, DİA, İstanbul 1997,

XVI, 181.4 Ramazan Boyacıoğlu, ‘Hz. Muhammed’in Vahiy Öncesi Dönemi’, Cumhu­

riyet Üniversitesi İFD, (cilt: V, sayı: I, Sivas 2001), 18.

Page 199: ANKARA OKULU

198 Hz. Peygamber ve Mucize

duğu, hatta onlardan daha çok ve büyük mucizeler gösterdiği iddialarım ispata yönelik bir gayenin güdüldüğünü söylemek mümkündür. Özellikle kadîm Yahudi ve Hıristiyan kültürün­den İslâm kültürüne intikal eden kimi peygamber kıssala­rı, bu kültürlerdeki abartılı peygamber tasavvurları, Kur’ân-ı Kerîm’in önceki peygamberlerin mucizelerinden bahsederken Hz. Muhammed’in mucizelerinden söz etmemesi ve bu konu­da yaşanan eziklik gibi hususlar, sözü edilen mucize iddiala­rının ortaya çıkmasında bir hayli etkili olmuşa benziyor. Al­lah Resulü’ne duyulan hayranlık duygusu ve onu mucizeler dâhil her yönüyle önceki peygamberlerden, hatta tüm varlık­lardan üstün gösterme gayretleri de abartılı anlatıların ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Anılan saikler nedeniyle Resûl-i Ekrem’in de bir dizi mucizesinin olduğu iddiaları dillendirilmiş ve bu durum sayısız rivayetin ortaya çıkmasına zemin hazırla­mıştır. Üstelik bu iddialar sadece risalet hayaüyla değil, risalet öncesi hayatma kadar götürülmüştür. Hatta bu durum, bazen akim sınırlarım zorlayan yorumlara kadar vardırılmıştır.

Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi peygamberlerin çocukluk hayatlarına dair olağanüstü mahi­yette bazı haberler aktarır. Üstelik bu haberler onlann ileri­de peygamber olacaklarının işareti olarak zikredilir. Ancak, Resûl-i Ekrem’in risalet öncesi hayatma ilişkin hiçbir olağa­nüstülükten bahsedilmediği gibi, ileride peygamber olacağına dair herhangi bir imadan bile söz edilmez. Hatırlanacağı üzere Kur’ân-ı Kerîm sadece Duhâ Sûresi’nde Resûl-i Ekrem’in ri­salet öncesi hayatma dair çok sınırlı bilgi verir, ancak bu bil­giler arasında ileride peygamber olacağından hiç söz edilmez.5 Görünen o ki Müslümanlar, iç içe yaşamaya başladıklan Yahudi ve Hıristiyanların peygamberleri hakkında birtakım detayları Kur’ân’da bulabilirken kendi peygamberleriyle ilgili benzer muhtevayı göremeyince, bu eksikliği rivayetlerle dol­durup dengelemeye çalışmışlardır. Böylece Allah Resulü’nün bi’setini vahiyle başlatmak yerine, risalet öncesinden itibaren başlatma gereği duymuşlardır.6 Bu tür saiklerin etkisiyle or­

5 93. Duhâ, 6-8.6 Erul, Hz. Peygamber’in Risalet (İncesi Hayatı, 34.

Page 200: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 199

taya atılan birtakım kıssalar, zamanla daha da süslenerek abartılı tasvirlere dönüştürülmüş ve bunlar Hz. Peygamber’in risaletinin delilleri veya mucizeleri olarak sunulmuştur.7

Müslümanlar, Resûl-i Ekrem’e mucize isnat edebilmek için, hiçbir ilgisi yokken, doğumundan önce gerçekleşen Ebrehe’nin Kabe’yi yıkma girişimi olarak bilinen Fil hadise­si bile, onun bi’setinin müjdesi veya mucizesi olarak suna- bilmişlerdir. Örneğin Ebû Zehra, Fil ashabının helâkini Hz. Peygamber’in doğumunun bereketi olarak değerlendirmiş ve Resûl-i Ekrem’in doğumundan kısa bir süre önce vuku bu­lan bu hadiseden ona mucize payesi çıkarmıştır.8 Hatta bu hikâyeden Hz. Peygamber’in dedesi Abdulmuttalib’e bile bir paye çıkarılmıştır. Örneğin anlatılanlara göre Ebrehe, Kabe’yi yıkmak amacıyla Mekke’ye yaklaştığı zaman Abdulmuttalib’in yüz kadar devesini de gasp etmişti. Abdulmuttalib Ebrehe’yle görüşmeye gittiğinde, Kâbe’nin durumunu umursamayıp sa­dece develerinin akıbetiyle ilgilenmesi Ebrehe’nin dikkatini çekmiştir. Ebrehe, develerine sahip çıkıp Kabe’yi umursa­mamasının sebebini sorunca, Abdulmuttalib âdeta dindar ve muvahhid bir edayla ona şu karşılığı vermiştir: ‘Ben devele­rimden sorumluyum, Kâbe’nin sahibi ise Allah’tır. Dolayısıyla onu o korur.’ İlginç olanı ise hâlâ bu tür hikâyeler üzerin­den Hz. Peygamber’in risalet hayatım inşa etme çabalarının güdülmesidir.9

Hz. Peygamber’in mucizeleriyle ilgili Olarak yakın dönemde neşredilen bir derlemede ise milattan 700 sene evvel yaşamış olan Yemenli bir kralın Hz. Muhammed’in peygamberliğine iman ettiği iddialan bile dillendirilebilmiştir.10 Yine aynı der­lemede Arabistan’ın kuzeyindeki kabilelerle Sâsânîler arasın­

7 Fikret Karaman, ‘Hz. Muhammed (a.s.)ın Nübüvvetten Önceki Hayaü ve İlk Tebliğ Merhaleleri’, Fırat Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, (sayı: 2, Elazığ 1997), 39.

8 Muhammed Ebû Zehra, Son Peygamber Hz. Muhammed, çev. Mehmet Keskin, Birleşik yay., İstanbul 1993, 143.

9 Casim Avcı, Muhammedü’l-Emîn; Hz. Muhammed’in Peygamberlik Öncesi Hayatı, hayykitap, İstanbul 2008, 63-68.

10 Namık Yazıcı, Peygamberimizin Mucizeleri, Ebru Yayınlan, İstanbul 1987, 22-23.

Page 201: ANKARA OKULU

200 Hz. Peygamber ve Mucize

da vuku bulan ve risaletin ilk yıllarına rastlayan Zû Kaâr11 Savaşı’nda Arapların parolasının Ya Muhammed’ olduğuna işaret edilerek bu parolanın Hz. Peygamber’e işaret ettiği yo­rumlan yapılmıştır.12

Şunu da ekleyelim ki, risalet sonrası biyografisine dair bilinenler dikkate alındığında, Resûl-i Ekrem’in risalet ön­cesi hayatıyla ilgili bilinenler son derece sınırlıdır. Üstelik bu sınırlı tarihî malzemenin büyük bir kısmı, aşağıda işaret edileceği üzere daha çok gizemli tasvirlerden oluşmaktadır. Haddizatında risalet sonrası hayatına ilişkin kimi haberlerin bile güvenilir olup olmadıklan hayli tartışmalıdır. Bu hususa işaret eden Nahide Bozkurt, Hz. Peygamber’in biyografisinin gerçekçi bir şekilde ortaya konabilmesi için vahyin verilerinin referans alınarak incelenmesi gerektiğine vurgu yapmıştır.13

Doğumuna İlişkin Olağanüstülükler

En erken döneme ait rivayetlerde Resûl-i Ekrem’in hayatı­na dair bazı olağanüstülükler anlatılırken, bunlar onun nü­büvvetinin delilleri olarak sunulmuştur. Onun hayatındaki olağanüstülükler doğum öncesine kadar götürülmüş ve bu­radan başlamak üzere anlatılan bazı olağanüstülükler pey­gamberliğinin delilleri veya mucizeleri olarak sunulmuştur.

Rivayete göre Hz. Peygamber’in babasının alrnnda bir nûr vardı ve bu nûr kendisinden olacak çocuğun peygamber ola­cağına bir işaretti. İddialara göre Varaka b. Nevfel’in kız kar­deşi gibi kimi hanımlar, bu nedenle peygamberimizin babası Abdullâh’la evlenmek istemişler, ancak kadınlar ona çok ya­kınlık göstermelerine rağmen o, bu ilgiye karşılık vermeyip Âmine’yi tercih etmişti. Bu evlilikten sonra Abdullâh, daha önce kendisine yakın ilgi gösteren kadınların eskisi gibi ken­disiyle ilgilenmediklerini görünce bunun sebebini sormuştu.

11 Zû Kaâr Savaşı hakkında geniş bilgi için bkz. İsrafil Balcı, ‘Zû Kaâr Savaşı ve Arap-Sâsânî İlişkilerindeki Önemi', OMÛİFD, (sayı: 26-27, 2008), 55-72.

12 Yazıcı, 25.13 Nahide Bozkurt, ‘Hz. Muhammed’in Biyografisi Üzerine...’ Gazi Üniversi­

tesi Çorum ilahiyat Fakültesi Dergisi, (2002/1), 162.

Page 202: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 201

Hanımlar da ona alnındaki nûrun kaybolması nedeniyle ilgi göstermediklerini söylemişlerdi.14 Zira eşi Âmine peygambe­rimize hamile kalınca, Hz. Muhammed’i işaret eden babası­nın ahundaki nûr, annesine geçtiği için kaybolmuştur.15 Bir başka rivayette ise Abdullâh’m diğer hanımı olan Vehb b. Abdimenâfm kızı, yüzündeki nûr nedeniyle kocasıyla birlik­te olmak istemiş, ancak o Amine'yi tercih etmiş. Ertesi gün Abdullah bu hanımının yanına gidip beraber olmak istediğin­de, kadm akımdaki nuru kaybolduğu gerekçesiyle onu yanma almamıştır. Bunun üzerine Abdullah reddetmesinin sebebini sorunca, yüzündeki nûrun kaybolduğu cevabını almıştır.16

14 İbn Hişâm, I, 101-102. Bazı rivayetlerde babasının bir başka hanımı ol­duğundan ve bu hanımının Âmine’nin hamile kalacağı gece Abdullâh’m kendisiyle birlikte olmasını istediğinden, ancak yaşanan küçük bir so­run nedeniyle bu isteğin gerçekleşmediğinden bahsedilir. Ardından Âmine’nin hamile kalmasından sonra Abdullah, kendisiyle birlikte olmak isteyen bu hanımının yanma gitmek istediğinde, bu sefer kadın Amine’yle birlikte olduğu için yüzündeki nûrun kaybolduğunu söyleyip kocasının isteğini geri çevirdiği haberlerinden söz edilir (İbn İshâk, 21). Taberî’de yer alan konuyla ilgili rivayetler ise hayli gizemlidir. Anlatılana göre Hz. Peygamber’in babası, kurban edilmekten kurtulduğu zaman babasıyla birlikte Kâbe yakınlarında Ümmü Kattal adından bir kadma rastlamış­tır. Bu kadm Abdullâh’m kurtulması için kesilen develerin değerini ve­rerek karşılığında kendisiyle birlikte olması teklifinde bulunmuş, ancak Abdullâh babasının yanında olduğunu hatırlatarak onun onaylamayaca­ğı bir işi yapamayacağını söylemiş ve talebi reddetmiştir (Taberî, Târih, II, 173). Oysa Abdullâh'ın kurban edilme hikâyesi doğduğu zamana ait bir olay olarak zikredilir. Yani Abdullâh henüz bebektir. Bu durumda kadınla bu içerikte bir konuşma yapması ne derece inandıncı olabilir? Yine Taberî’de yer alan bir başka rivayete göre Abdullâh, Âmine ile ev­lenmeye karar verdiği sırada, bir başka kadınla da birlikte olmak istemiş ancak üzeri kirli olduğu için kadm onu reddetmiştir. Abdullâh da kadın­dan ayrılıp üstünü başmı temizlemiş ve abdest alıp Amine’ye dönmüş ve böylece o Hz. Peygamber’e hamile kalmıştır. Bu olaydan sonraki bir başka zamanda da Abdullâh öteki kadının yanından geçerken ‘Arzu eder misin?’ diye teklifte bulunmuş, ancak kadm daha önce iki gözü arasında bulunan nûrun kaybolduğuna dikkat çekerek bu teklifi kabul edemeye­ceğini söylemiştir. Rivayetin devamında bu nûrun, atın alnındaki beyaz­lığa benzediğine dair tasvirler yapılmıştır. (Taberî, Târih, II, 174).

15 Başka bir rivayette ise Amine evlenir evlenmez hemen bulundukları yerde Abdullâh’la birlikte olup hamile kalmıştır. Taberî, Târih, II, 174.

16 İbn İshâk, 21; Taberî'deki anlatıya göre Abdullâh, Amine ile birlikte ol­duktan sonraki gün, daha önce kendisine birleşme teklif eden Varaka b. Nevfel’in kız kardeşiyle karşılaştığında arzusunu gerçekleştirmek istemiş­tir. Ancak, bu sefer kadm kendini arz etmeyince, Abdullâh sebebini sor­muş, kadm da ‘Dün yüzünde bulunan nûr bugün yok, dolayısıyla sana

Page 203: ANKARA OKULU

202 Hz. Peygamber ve Mucize

Rivayetlerdeki ilginç iddialardan birisi de, Abdullâh’ın al­ımdaki nûrun ondan doğacak çocuğa işaret ettiği yorumunun bir kâhine dayanıyor olmasıdır. İddiaya göre kâhin, Abdullah'ın yolunu kesip onunla birleşmek istemiş, ancak kendisi zina­ya karşı olduğu için kadının isteğini reddetmiştir.17 Rivayetler arasında mezkûr nûrun ta Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’in babası Abdullâh’a kadar aktarıldığı iddialarım bile görebilmek mümkündür.18 Bu tür hikâyelerle Resûl-i Ekrem’in ne derece erdemli bir soydan geldiği gösterilmeye çalışılmıştır. Özellikle Kureyş’in üstünlükleri, faziletleri ve ayrıcalıklarına dair iddia­lar hayli ilginçtir.19 Hatta soyunun temizliğini ortaya koyabil­mek için Hz. Âdem’e kadar dayandırılan bazı asılsız şecereler bile oluşturulmuştur.20 Bunun yanı sıra az önce işaret edildiği üzere dedesi Abdulmuttalib bile dindar bir muvahhid olarak ta­nıtılmış, böylece soyunun şirke bulaşmadığı yorumlarına kapı aralanmıştır. Hâlbuki bu tür iddialar bütünüyle tarihî gerçek­lere aykmdır. Örneğin Hz. Peygamber’in soyundan Kur’ân’m lanetlediği amcası Ebû Leheb de çıkmıştır. Bunun yanı sıra dedesi Abdulmuttalib, Menâf adlı puta nispetle oğlu Ebû Talib’e Abdümenâf ismini vermiştir. Keza Hz. Peygamber’in büyük dedelerinden Kusay da çocuklarına put isimlerine nis­petle Abdüluzza veya Abdümenâf isimlerini takmıştır.21 Aynca Kusayy’dan önceki dedeleri de çocuklarına bir başka put ismi olan Abdümenât adım koymuşlardır.22

Kadınların Abdullâh’la birleşmek istemelerinin arka pla­nında ileride ondan olacak çocuğun peygamber olacağım tah-

ihtiyacım kalmadı' karşılığım vermiştir. Rivayette kadın kardeşinden bek­lenen nebinin İsmail oğullarından çıkacağım öğrendiği İçin Abdullah'la birleşmek istediğine dair aynntı da zikredilir. Taberî, Târih, II, 174.

17 Taberî, Târih, II, 174.18 Boyacıoğlu, 17.19 Ali b. Burhanuddîn el-Halebî, es-SiretüTHalebiyye, Beyrut 1980,1, 40-50.20 Neşet Çağatay, ‘Hz. Muhammed’ln Soyu, Çocukluğu ve Gençliği’, Ankara

ÜİFD, Ankara 1961, 21, 29-31.21 Çağatay, 25.22 Mehmet Özdemir, ‘Peygamberlik Öncesinde Bir İnsan Olarak Muhammed

b. Abdillah', Cahiliye Toplamımdan Günümüze Hz. Muhammed, (Sempoz­yum, Tebliğ ve Müzakereler, 13-15 Nisan 2007, Konya), Fecr Yayınevi, Ankara 2007, 108.

Page 204: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 203

min ettiklerine dair İddialardan söz edilirken, benzer iddialar bu sefer Hz. Muhammed için dillendirilmiştir. Örneğin eşi Hz. Hatice, Hz. Muhammed’in peygamber olacağını tahmin ettiği için onunla evlenmek istemiştir. İddiaya göre Hz. Muhammed gençliğinde Hatice’nin kervanına refakat ettiği zaman, bera­berinde bulunan kölesi Meysere onda birçok olağanüstülük­ler müşahede edip dönüşünde bunlan anlatınca, Hz. Hatice onun peygamber olacağım anlamış ve onunla evlenmeye ka­rar vermiştir.23 Hatta Hz. Hatice, evliliğine razı olmayan ba­basını sarhoş ederek amacına ulaşmıştır. Bir rivayette ise Hz. Hatice, kölesi Meysere’den Hz. Muhammed hakkında duy- duklannı amcasmm oğlu Varaka b. Nevfel’e anlatmış, o da onun beklenen nebi olduğunu haber verince, onunla evliliğe karar vermiştir.24

Konuyla ilgili iddialar arasında Hz. Hatice evinin çarda­ğında bulunduğu sırada iki meleğin gelip Hz. Muhammed’i gölgelediğine tanık olduğu ve bundan etkilenerek onunla ev­lenmek istediği gibi anlatılar da bulunmaktadır.25 Böylece Hz. Muhammed’in nübüvvetini risalet öncesinden başlatabilmek için Hatice’nin bile meleklerle ilişkisinden söz edilebilmiştir. Rivayetlerdeki iddiaya göre Hz. Peygamber, eşine Cebrail’in kendisine vahiy getirdiğini söyleyince, âdeta daha önce tec­rübesi varmış gibi Hz. Hatice’nin eşini teselli ettiği ve ileride peygamber olacağım haber verdiği gibi hususlar da dillen­dirilmiştir. Hatta Resûl-i Ekrem’e gelen varlığın melek olup olmadığını test edebilmek için bir başka gelişinde kendisine haber vermesini istemiştir. Nihayet Cebrail geldiğinde Hz. Peygamber eşine haber verince, onun melek olup olmadığını anlayabilmek için Hz. Hatice başörtüsünü açmıştır. Bu olay üzerine melek kaybolunca Hz. Hatice onun melek olduğunu anlamış ve böylece eşinin peygamber olduğuna karar vermiş­tir. Dikkat edilirse Hz. Hatice’nin vahiy meleği olan Cebrail’le irtibatından söz edildiği gibi, aynı zamanda başörtüsüyle me­

23 İbn İshâk, 59; İbn Hişâm, I, 121-22; Taberî, Târih, II, 196-97.24 İbn Hişâm, I, 123.25 İmam Kastalânî, Mevahib-i Ledüniyye, şerh. Mahmud Abdülbakl, çev. İh­

san Uzungüngör, Semerkant Yay. İstanbul 1972, 41.

Page 205: ANKARA OKULU

204 Hz. Peygamber ve Mucize

leğin kaybolması arasında da bir ilişki kurulmuştur. Netice­de bu tür anlatılarla tıpkı dedesine paye çıkarıldığı gibi, Hz. Peygamber’in eşi Hz. Hatice’ye de önemli bir paye çıkarılmış ve onun nübüvvetim haber veren kişi olarak takdim edil­miştir. Bir taraftan Hz. Hatice’yi yüceltebilme adına bu tür iddialar ortaya atılırken diğer taraftan da sonra oluşturulan aşare-i mübeşşere (dünya hayaündayken Cennetle müjdele­nen on kişi) kategorisi dışmda bırakılması ilginç bir çelişki değil midir? Haddizatında aşare-i mübeşşereye sadece Hz. Hatice değil, hiçbir hanım Müslüman giremediği gibi Kureyşli olmayan hiçbir sahabî de dâhil edilmemiştir.

Hz. Muhammed’in peygamber olacağınm daha ana rahmine düşmeden önce bilindiğinin söylenmesiyle babası Abdullah’a da bir paye çıkanlmıştır. Ancak bu konuyla ilgili yukanda anla­tılan hikâyedeki çelişkilerse nedense hiç hatırlanmak istenme­miştir. Üstelik bu hikâyeler bir süre sonra Hz. Muhammed’in peygamberliğinin delilleri veya mucizeleri olarak sunulmuştur. Daha vahim olanı ise aynı anlayışın günümüze kadar hâlâ var­lığım korumuş olması ve Hz. Muhammed’in peygamberliğinin bu hikâyelerle ilişkilendirilmesidir.

Hz. Muhammed’in nübüvvetinin risalet öncesinden iti­baren bilindiğine dair rivayetler sadece yukanda anlatılan­larla sınırlı değildir. Haddizatında onun peygamberliğinin başlangıcı Hz. Âdem’in yaratılışına kadar bile götürülmüş­tür. Hatta evren yaratılmadan önce Resûl-i Ekrem’in Allah’m nûrundan yaratıldığı iddialan dillendirilmiştir.26 Böylece Hz. Âdem’in yaratılışıyla ona ruh üflenmesi arasındaki zaman di­liminden itibaren peygamber olarak görevlendirildiği iddialan zikredilmiştir.27 Üstelik ilk kez onun ruhu yaratıldığı için bü­tün ruhlar onun ruhundan neşet etmiştir. Bu nedenle o, bü­

26 Sönmez Kutlu, ‘Hz. Muhammed’l Anlamada Tarihsel Muhammed ile Menkıbevî Muhammed’i Birbirinden Ayırma Problemi’, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu, (20-22 Nisan 2007), İslâmî İlimler Dergisi Yayınlan, Çorum 2007, 34.

27 İbn İshâk, 114; İbn Ebî Şeybe, el-MûsâımeJu li İbn Ebi Şeybe, thk. Mu­hammed Avvâme, Müessesetu Ulûmu’l-Kur’ân, Beyrut 2006/1426, VII, 329 (no: 35653).

Page 206: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 205

tün ruhlardan ve bu arada önceki peygamberlerden de misak almıştır.28 Dolayısıyla peygamberlerin de İlkidir. Her şeyden yüce olduğu İçin ismi de arşı âlâda Allah'ın adıyla yan yana yazılmıştır.29 Bu iddiaların arka planında Hz. Peygamber’i ön­ceki peygamberlerden üstün gösterebilme gayretlerinin gü­düldüğünü görmek hiç de zor değildir. Örneğin Kur’ân-ı Kerîm Hz. İsâ’dan bahsederken onun, ‘...Meryem oğlu İsâ Mesih diye anılacağını, hem bu dünyada hem de ahirette itibar sahibi olacağmı ve Allah’a en yakm kullar arasında yer alacağını’30 haber vermektedir. Hz. İsâ bu tür lütuflarla ödüllendirilece­ğine göre Hz. Peygamber’in ondan geri kalmaması gerektiğini düşünen Müslümanlar, Kur’ân’dan destek bulamayınca bu boşluğu rivayetlerle doldurmak zorunda kalmışlardır.

Resûl-i Ekrem’in çocuk yaştan itibaren peygamber olaca­ğı iddialan hayli muhteliftir. Bunlar arasında ana rahmine düşmeden peygamber olacağının annesine bildirilmesi,31 sır­tında peygamberlik mührünün bulunduğu haberleri,32 Şam yolculuğu sırasmda bir bulutun onu gölgelemesi ve Rahip Bahira’mn onun peygamber olacağım anlaması,33 çocukken göğsünün yarılıp kalbinin temizlenmesi,34 sütanneye verilince fakir olan ailenin evine bereket gelmesi,36 kâhinlerin, Yahu­di bilginlerinin ve cinlerin onun peygamber olacağmı haber vermeleri36 gibi bazı iddialar anlatılır. Keza annesi Âmine’nin çok kolay bir hamilelik ve ağrısız doğum yapması,37 Resûl-i Ekrem’in sünnetli doğması,38 dünyaya gelince ellerine daya­

28 Suyûtî, el-Hasâis, 10, 15.29 Suyûtî, el-Hasâis, 12.30 3. Âlu İmrân, 45.31 ibn İshâk, 95; İbn Hişâm, I, 103. İbn İshâk’ta yer alan rivayette Hz.

Peygamber’ln annesi Âmine'ye, ‘Sen bu ümmetin efendisine hamilesin’ denildiği İfadesi yer almaktadır. İbn İshâk, 22;

32 İbn Hişâm, II, 271.33 İbn İshâk, 96, 126, 127, 146; İbn Hişâm, I, 117.34 Müslim, İmân, 260, 261, 263, 264; İbn İshâk, 101, 102; Taberî, Târih, II,

203.35 İbn ishâk, 100; İbn Hişâm, I, 105-106.36 İbn Hişâm, I, 132.37 İbn Sa’d, I, 98.38 İbn Sa’d, I, 102.

Page 207: ANKARA OKULU

206 Hz. Peygamber ve Mucize

nıp başını semaya doğru dikmesi39 iddiaları da yine bu kabil örneklerdendir.40

Rivayete göre Âmine, Hz. Peygamber’e hamile kalınca bu haber ona rüyada bildirilmiştir. Hatta kendisine ümmetin efendisine hamile olduğu ve çocuğun isminin Ahmed (Mu­hammed) olacağı müjdesi bile verilmiştir.41 Doğum gerçekleş­tiği zaman Âmine oğluyla ilgili gördüğü rüyayı kayınpederi Abdulmuttalib’e anlatınca dedesi ona ‘Muhammed’ ismini vermiştir.42 Keza Âmine rüyasında, kendisinden bir nûrun çıktığım ve bu nûrla Şam'daki Busra şehrinin saraylarının aydınlandığım anlatmıştır.43 İzahı mümkün olmayan ve çeliş­kilerle dolu bu tür rivayetlerin üretilmesinde, Hz. Peygamber’i yarıştırma ve bir adım öne geçirebilme gayretlerinin olduğu çok açıktır. Bunda da Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Mûsâ’nm anne­sine, oğlunun peygamber yapılacağmın müjdelenmesi etkili olmuş olabilir.44 Şu hâlde Yahudi kültürüyle iç içe yaşayan Müslümanlar kendi kitaplarında onlann peygamberleri hak­kında bu tür haberleri görünce, Resûl-i Ekrem’in de çocuk yaştan itibaren peygamber yapılacağının kararlaştırıldığını ifade etme gereği duymuşlardır. Belli ki, Hz. Mûsâ’nm annesi­ne oğlunun peygamber yapılacağı bildirildiğine göre, âlemlerin efendisi ve üstelik son peygamber olan Hz. Muhammed’in an­nesinin bundan mahrum bırakılması ciddi bir eksiklik olarak görülmüş ve bu tür iddialarla denge sağlanmak istenmiştir.

Resûl-i Ekrem’in sünnetli doğmasıyla ilgili rivayetlerde de onu yüceltme ve bu tür haberlerden mucize üretebilme gaye­si veya gayretlerinin olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan sünnetsiz doğduğu ama sütannede bulunduğu sırada göğsü­nü açmak için gelen Cebrail’in aynı zamanda onu sünnet etti­ği iddiaları da dillendirilmiştir.45 Bunun yanı sıra doğumunun

39 İbn Sa’d, I, 102.40 İbn İshâk, 27; İbn Hişâm, I, 106-107; Taberî, Târih, II, 203.41 İbn İshâk, 22.42 İbn Hişâm, I, 104.43 İbn Hişâm, I, 103.44 28. Kasas, 7.45 İbn Kayyim, Zâdü'l-me’âd, 1, 81.

Page 208: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 207

yedinci gününde dedesi Abdulmuttalib’in bir ziyafet vererek torununu sünnet ettirdiğinden ve adım Ahmed koyduğundan söz edilmiştir.46 Kaldı ki Arap örfünde yeni doğan çocuklar için böyle bir uygulama yapılıyordu.47 Resûl-i Ekrem’in sün­netli doğduğu iddiaları muahhar eserlerde yaygın bir şekilde dillendirilmiş ve bu konu, onun ayrıcalıklarından birisi ola­rak nitelendirilmiştir. Oysa birtakım fizikî üstünlük veya ay­rıcalıklarla Resûl-i Ekrem'e itibar kazandırmak yerine, onun risaletini veya getirdiği mesajı anlama gayreti göstermek bir Müslüman için daha elzemdir.48

Bir rivayete göre Hz. Muhammed’in doğduğu gece Medine’deki bir Yahudi âlimi halkı toplayıp yüksek sesle ‘Bu gece peygamber olarak gönderilecek olan Ahmed’in yıldızı doğdu’49 diye haber vermiştir.50 Hz. Muhammed’in doğumu ve peygamberliğinin gökteki bir yıldızla irtibatlandınlması ve bu haberin de bir Yahudiye dayandırılması -Kur’ân bağlamında düşünüldüğünde- acaba risalet açısından nasıl bir önem arz etmektedir? Onun risaletinin vahiyle sabit olduğuna ilişkin onca âyet varken ve bu husus aynı zamanda İslâm'ın en temel inanç prensiplerinden birisiyken, Hz. Muhammed’in doğu­mu ve peygamberliğini başka bir şehirde yaşayan Yahudinin verdiği haberle irtibatlandırmak, acaba hangi ciddiyetle bağ- daştınlabilir? Nitekim bu hususlara işaret eden Önkal, onun risaletinin mezkûr olayla ilişkilendirilip anlatılmasının ne

46 İbn Kayyim, Zâdû'l-me'âd, I, 82.47 Mehmet Azimli, Siyeri Farklı Okumak; Mekke Yıllan, Ankara Okulu, An­

kara 2008, 48-50.48 Bu konuda geniş bilgi İçin bkz. Bağcı, Beşer Olarak Hz. Peygamber, 249-

257.49 Geniş bilgi İçin bkz. Ahmet Önkal, ‘İslâm Tarihinde Tarafsızlık Problemi’,

İslâmî Araştırmalar Dergisi, (cilt: VI, sayı: III, 1992), 192.50 İbn İshâk, 63. Bir rivayette Resulullah'ın amcası Ebû Talib tarafından hi­

maye edildiği sırada Lihb admda meşhur bir kâhine gösterildiği, kâhinin onun ilerinde şanının büyük olacağım haber verdiği bahsedilmektedir (İbn Hişâm, I, 116). Diğer bir rivayette İse Yahudi, Hıristiyan ve Arap kâhinlerinin, Resulullah doğduğu zaman onun peygamber olacağını ha­ber verdikleri iddiaları dillendirllmlştir (İbn Hişâm, I, 132). Ayrıca Yemen bölgesindeki meşhur kâhinlerden Satıh ve Şık’ın da Hz. Muhammed'in beklenen nebî olduğunu haber verdiklerine dair rivayetler aktarılmıştır (İbn Hişâm, I, 46).

Page 209: ANKARA OKULU

208 Hz. Peygamber ve Mucize

aklen ne de naklen mümkün olabileceğine işaret ederek, bu tür haberle Hz. Muhammed’in risaletinin irtibatlandınlması- nın anlamsızlığına dikkat çekmiştir. Ardından bir peygamber doğduğu veya zuhur ettiği zaman doğabilecek binlerce yıldız arasından sadece bir tanesinin hemen tanınıp bilinebilmesi­nin ne derece mümkün veya inandırıcı olduğunu sorarak bu tür haberlerin nübüvvetle ilişkilendirilmesinin mantıksızlığı­na vurgu yapmıştır.51

Dikkat edilirse Kur’ân-ı Kerîm, özelikle Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’nın peygamberlik öncesi hayatlarıyla ilgili birtakım olağa­nüstülüklerden bahseder. Örneğin Hz. Mûsâ’nm henüz be­bekken Nil Nehri’ne bırakılıp ardından Firavun’un sarayında büyütülmesi,52 ablasının onu saraya kadar takip etmesi53 ve hiçbir sütanneyi kabul etmeyerek ablasının önerisiyle öz an­nesine baktınlması,54 çocuk yaştayken elçi yapılacağının an­nesine müjdelenmesi,55 ergenlik çağma geldiği zaman ona hikmet ve ilim verilmesi56 ve bütün bunların Allah'ın lütfuyla gerçekleştiğinin hatırlatılması.57 Bunlara ilaveten ‘Ey Mûsâ1 Gözümün önünde yetiştirilmen için seni sevimli kıldım’58 ve ‘Seni kendim için yetiştirdim!59 gibi âyetlere muhatap olması ve be­bekliğinden beri Allah'ın gözetiminde yetiştirilmesi, nübüvvet öncesinden beri ileride peygamber olacağının delilleri olarak zikredilebilir.60 Aynca Kur’ân-ı Kerîm, Hz. İsâ’nın risalet önce­sine dair hayaüyla ilgili de birtakım detaylardan bahseder ve bunlar onun peygamberliğinin delilleri olarak sunulur.61

Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’nın çocuk yaştan itibaren peygamber olacaklarına dair birtakım detaylardan

51 Önkal, agm, 189.52 28. Kasas, 7-14.53 20. Tâhâ, 40, 11.54 28. Kasas, 11-13.55 28. Kasas, 7.56 28. Kasas, 14.57 20. Tâhâ, 37-40.58 20. Tâhâ, 39.59 20. Tâhâ, 41.60 26. Şuarâ, 18; 28. Kasas, 7-14.61 19. Meryem, 17-29.

Page 210: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 209

bahsederken, Hz. Muhammed’in çocukluğuna ve risalet ön­cesi hayatına dair hiçbir açıklama yapmaz. Müslümanlar bu durumu, Resûl-i Ekrem’in risaletinin bir eksikliği gibi ad­dettikleri için, bu eksiklik geriye dönük olarak üretilen riva­yetlerle doldurulmuştur. Böylece risalet öncesine dair bazı iddialar veya hikâyeler oluşturulmuştur. Daha sonra da bu hikâyelerin kapsamı genişletilerek mucize kategorisine soku­lup takdim edilmiştir. Yeri gelmişken şunu özellikle vurgu­layalım ki, yukarıda dile getirilen iddiaların yanı sıra, risalet öncesi hayatına dair anlatılan ve nübüvvetiyle ilişkilendiri- len rivayetlerin hiçbirisi Kur’ân’a dayanmamaktadır. Dahası dile getirilen iddiaların birçoğu bizzat vahyin mesajma aykırı tasvirler içermektedir. Bu yüzden mezkûr rivayetleri detaylı bir tahlile tâbi tutmayı bile gerekli görmediğimi belirtmek isti­yorum. Çünkü Kur’ân, risaletten önce Resûl-i Ekrem’in pey­gamber olacağım bilmediğine işaret ederken 'Daha önce sen onlara bir kitap okumuyordun'62 hatırlatmasını yapar.

Dikkat edilirse Hz. Mûsâ’mn annesine çocuğunun ileride elçi olacağı63 haberi verilirken, Hz. Muhammed’in annesine böyle bir haber verildiğinden bahsedilmeyince, bu eksiklik kurgulanan rüya hikâyeleriyle giderilmeye çalışılmıştır. Hat­ta bizzat Yahudilerin bile Hz. Muhammed’in risaletini haber verdikleri dillendirilerek, âdeta onun peygamberliğini onların da bildiği ifade edilmiştir. Özellikle kadîm Yahudi ve Hıris­tiyan kültürleriyle iç içe yaşamaya başlayan Müslümanlar, kendi peygamberleri hakkında eksik gördükleri hususları ri­vayetlerle doldurarak âdeta dengeyi sağlamaya çalışmışlar­dır. Böylece Müslümanlar tıpkı Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi, Hz. Muhammed’in de henüz çocuk yaştan itibaren ileride pey­gamber olacağına dair delillerin bulunduğu iddialarım ispat­lamaya çalışmışlardır. Ancak, dile getirilen rivayetlerin hiç­birisi Kur’ân-ı Kerîm’in muhtevasıyla örtüşmemektedir. Bu itibarla mezkûr iddialardan hareketle Resûl-i Ekrem’in pey­gamberliğine bir paye çıkarılamayacağım belirtmek istiyoruz.

62 29. Ankebût, 48.63 28. Kasas, 7.

Page 211: ANKARA OKULU

210 Hz. Peygamber ve Mucize

Sütanneye Verilmesi ve Yaşanan Olağanüstülükler

Hz. Peygamber’in sütanneye verilmesiyle ilgili birçok gi­zemli tasvirler anlatılır ve bunlar onun peygamberliğinin de­lilleri olarak sunulur. Anlatılanlara göre Hz. Peygamber doğ­duğu sırada sütannelik yapmak için Taif bölgesinden bir grup kadm Mekke’ye gelmişti. Aynı kafilede Hz. Peygamber’i alacak olan Hâlime de bulunuyordu. Ancak bineği zayıf olduğu için kafileden geri kalmıştı. Diğer kadınlar ondan önce Mekke’ye vardıkları için zengin aile çocuklarım tercih etmişlerdi. Hz. Peygamber’in ailesi fakir olduğu için, onu kimse tercih etme­mişti. Hâlime şehre geldiğinde zengin aile çocuğu bulamadığı için bir bakıma istemeyerek de olsa Resûl-i Ekrem’i almak durumunda kalmıştı. İddiaya göre Hâlime Mekke’ye eşi ve ço­cuğuyla birlikte gelmişti. Kıtlık yılı olduğundan göğsünde süt de yoktu. Bu nedenle kendisi ve çocuğu sabaha kadar açlık­tan uyuyamamıştı. Ayrıca yaşlı devesi için de yiyecek bir şey­leri yoktu. Başka bir seçeneği kalmadığı için Peygamberimi­zi almak zorunda kalan Hâlime, çocuğu konakladıkları yere getirir getirmez birtakım olağanüstülüklerle karşılaşmıştır. Örneğin daha önce kendi çocuğuna yetecek kadar sütü yok­ken bu sefer iki çocuğu fazlasıyla doyuracak kadar göğüsleri sütle dolup taşmıştır. Ayrıca kocası, daha önce hiç süt verme­yen yaşlı devesini sağıp bolca süt almıştır. Karşılaştıkları bu olağanüstülükler üzerine, kocası Hâlime’ye hayırlı bir evlada sütannelik yaptığım söylemiş ve mutlu bir şekilde yurtlarına dönmüşlerdir. Ancak, dönüş yolunda da beklenmedik olaylar yaşanmıştır. Örneğin, kafileyle birlikte Mekke’ye gelirlerken geri kalan binekleri, Mekke’den daha geç ayrılmalarına rağ­men kafileye yetişip geçmiştir. Kafiledekiler hayvanın önce­ki hâlini bildikleri için bu durumu hayretle karşılamışlardır. İddialar silsilesi Benû Sa’d yurduna vardıktan sonra, farklı boyutlarda devam etmiştir. Örneğin o yıl şiddetli bir kıtlık ya­şandığı için, topraklar kupkuru kalmıştı. Ancak, Hâlime’nin evinde bolluk ve bereket hiç eksik olmamıştı. Öyle ki diğer ka­bilelerin hayvanlan otlaklara götürüldüğü zaman bir şey yiyip içemedikleri için evlerine aç dönerken Hâlime’nin hayvanlan

Page 212: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 211

doymuş ve sütü bol olarak evlerine dönüyordu. Bu durumu fark eden çobanlar, kendi hayvanlarını da aynı yerlerde otlat­malarına rağmen yine hayvanlarını doyuramıyorlardı.64

Şayet azıcık dikkatle okunursa bu rivayette sayısız çelişki ve bilgi yanlışının olduğunu fark etmek hiç de zor değildir. Örneğin fakir olduğu için Hz. Peygamber’i kimsenin almak istemediğinden bahsedilir. Hâlbuki Hz. Peygamber’in dedesi Abdulmuttalib, Mekke’nin en zenginlerindendi ve babası vefat ettiği için torununun bakımım üstlenmişti. Üstelik torununu çok sevdiğini de unutmamak gerekir. Şu hâlde bir taraftan Abdulmuttalib’in maddi durumunun iyi olmadığı iddiaları dil- lendirilirken65 diğer taraftan da Resûl-i Ekrem’in doğumun­dan kısa süre önce vuku bulan Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkma giri­şimi sırasında yüz devesinin gasp edildiğinden bahsedilmesi66 ciddi bir çelişki değil midir? Dolayısıyla bu yöndeki haberlere itibar edilmesini ve bunlar üzerinden Resûl-i Ekrem’in biyog­rafisinin anlatılmasını gerçekçi bulmadığımız gibi, böyle bir gayretin geçmişte dillendirilen yanlışlan tekrardan öte bir an­lam ifade etmeyeceğini de belirtmek istiyoruz.67

Az önce de işaret ettiğimiz üzere Abdulmuttalib torunu doğduğunda bir hayli sevinmiş ve bakımım üstlenmiştir. Ni­tekim Arap geleneğine göre akîka kurbanı kesip halka ihsan­da bulunmuştur.68 Hatta amcası Ebû Leheb bile yeğeninin doğumundan büyük bir memnuniyet duymuş ve kendisine bu haberi getiren cariyesi Süveyb’i azat etmiştir.69 Sadece bu anlatılanlar bile Hz. Peygamber’in sütanneye bakım ücreti ödeyemeyecek kadar fakir bir ailede yetişmediğini göstermesi bakımından yeterli delil niteliğindedir. Abdulmuttalib’in hi­mayesinde yetişen Hz. Muhammed’in sevgi, şefkat, itibar ve bir ölçüde de servet sahibi olduğunu unutmamak gerekir.70

64 İbn İshâk, 32-33; İbn Hişâm, I, 105-106.65 Avcı, 80.66 Avcı, 63-68.67 Dile getirdiğimiz eleştirilere örnek olarak bkz. Avcı, 63-68.68 Buhârî, Alâka, 2; Ebû Dâvûd, Dahaya, 20, 21.69 Çağatay, 33.70 Özdemir, 113.

Page 213: ANKARA OKULU

212 Hz. Peygamber ve Mucize

Hz. Peygamber’in sütanneye verilmesiyle ilgili haberlerde de ciddi problemler var. Örneğin sütanneye verilmesinden bahsedilirken olay, sanki o yıl Taif te bir grup sütanne varmış ve Mekke’de de buna paralel olarak yeni doğmuş çocuklar bulunuyormuş gibi takdim edilmiştir. Dolayısıyla sütanne­lerden oluşan bir kafilenin Mekke’ye gelip zengin çocukları aldıkları iddiaları inandırıcı değildir. Aynca Resûl-i Ekrem’in haricinde zengin aileler veya onların çocuklarının isimlerin­den hiç bahsedilmez. Bu tür haberler inandıncılıktan yoksun olduğu gibi, sütanneyi bizzat dedesinin araştınp bulduğunu ve Hâlime’ye emanet ettiğini söyleyen rivayetlerin de nakle­dildiğini hatırlatmış olalım.71 Dolayısıyla Resûl-i Ekrem’in ai­lesinin fakir olduğuna, bu nedenle kimsenin ona sütannelik yapmak istemediğine dair rivayetleri inandırıcı bulmadığımız gibi, bu tür hikâyelerden de onun risaletine bir paye çıkarıla­mayacağım özellikle belirtmek istiyoruz.

İbn İshâk'm aktardığı yukarıdaki rivayette değişik çeliş­kiler bulunmaktadır. Örneğin bir taraftan Hâlime’nin, kendi çocuğunu Mekke’ye getirmediğine işaret edilirken diğer ta­raftan da Peygamberimizi aldıktan sonra eşinin bulunduğu yere gelerek yurduna hareket edeceği sırada kendi çocuğuyla Peygamberimizi emzirdiğinden, çocukları doyurduktan sonra sütünün fazlasıyla arttığından bahsedilmektedir. Üstelik Pey­gamberimizin sadece Hâlime'nin bir memesinden süt emip diğerinden ısrarla emmeyerek süt kardeşine bıraktığına dair hikâyelere bile itibar edilip72 bunlar üzerinden hâlâ onun ri- salet öncesi hayatına dair kesitler sunulması hakikaten hay­ret vericidir.

Benû Sa'd yurduna döndükten sonra meydana gelen ola­ğanüstülüklerle ilgili anlatılanlarda da birçok çelişki bulun­maktadır. Örneğin her yerde kıtlık yaşanırken Hâlime’nin evinde bolluğun yaşanması, hatta bu bereketten evin hay­vanlan bile nasiplenirken diğer kabilelerin hayvanlarının mahrum bırakılmasının izah edilebilir bir tarafı yoktur. Her

71 Halebî, 1, 147.72 Avcı, 81-82.

Page 214: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 213

şeyden önce Hz. Peygamber’in risaletine hayvanlan bile dâhil edip buradan bir delil bulmaya çalışmak, en basit deyimiyle Kur’ân’ı hafife almak anlamına geleceğini göz ardı etmemek gerekir. Unutulmamalıdır ki fizikî şartlar evrenseldir ve doğa­da yaşayan canlı-cansız bütün varlıklar için geçerlidir.

Şunu da hatırlatalım ki Hz. Peygamber’in sütanneye ve­rildiği eve bereket gelmesiyle ilgili iddialarda da ciddi çeliş­kiler vardır. Örneğin, madem Hz. Peygamber’in bulunduğu eve böyle bir bereket gelebiliyorsa o hâlde kendi ailesi ne diye mahrum bırakılsın ki? Zira iddialara göre ailesi fakir olduğu için onu kimse almak istememiştir. Keza dedesinden sonra yaklaşık on yedi yıl himayesini üstlenen amcası Ebû Talib acaba niçin maddi sıkıntı çekmiştir? Kaldı ki, Resûl-i Ekrem’in babası da orta hâili bir tüccardı. Abdullah vefat et­tiği zaman geride bir ev, birkaç deve, bir miktar koyunun yanı sıra, bir cariye bırakmıştı. Bunlar bile dönemin koşullarında ortalama bir ailenin geçimi niteliğindedir.73 Bütün bunların yanı sıra Hz. Peygamber’in zengin olan Hz. Hatice ile evlen­dikten sonra onun evine taşındığını ve onun malıyla ticaret yaptığım unutmamak gerekir. Dolayısıyla bu tür fakirlik söy­lentileri geliştirip bunlar üzerinden Resûl-i Ekrem’in risaleti- ni anlatmanın ve onu âdeta acıklı bir konuma düşürmenin ona saygısızlık olduğunu düşünüyoruz. Sütannede bulun­duğu sırada anlatılan olağanüstülüklerden birisi de, Resûl-i Ekrem’in göğsünün yanldığına [şakk-ı sadr) dair iddialardır. Hayli gizemli olan bu konu aşağıda ayrı bir başlık altında ele alınacaktır.

Şam Yolculuğu ve Yaşanan Olağanüstülükler

Hz. Peygamber’in risalet öncesi hayatıyla ilgili en çok an­latılan abartılı veya olağanüstü hadiselerden birisi, yaklaşık 9-12 yaşlarındayken amcası Ebû Talib’le birlikte çıktığı Şam yolculuğudur.74 Bu seyahatle ilgili birçok gizemli hikâye anla­

73 Çağatay, 34.74 Taberî, Târih, II, 194.

Page 215: ANKARA OKULU

214 Hz. Peygamber ve Mucize

tılır ve dile getirilen iddialar onun peygamber olacağının delili olarak sunulur. Örneğin bir bulutun onu gölgelemesi,75 yol boylarındaki ağaçların eğilerek onu selamlaması, Busra’ya geldikleri zaman kervanın konakladığı yerdeki ağaç dalları­nın üzerine eğilip onu güneşten koruması, Bahira’nm çocuk­ta birtakım olağanüstülükler fark etmesi ve onun peygamber olacağım haber vermesi, hatta ona bir zarar gelmemesi için Ebû Talib’i uyarıp tez elden bölgeden uzaklaşmalarım öner­mesi gibi anlatılar bunlardan bazılarıdır.

İbn İshâk (150/768) gibi en erken döneme ait siyer kay­nağında, müşriklerin çeşitli mucize taleplerine rağmen Hz. Muhammed’in bunlara karşılık verdiğine ilişkin hiçbir rivayet yer almazken, risalet öncesi hayatıyla ilgili olarak anlatılan olaylar arasında az önce zikredilen anekdotların yer alması ilginçtir. Onun verdiği bilgilere göre, kafile Busra’ya geldiği zaman, Rahip Bahira daha önce kendisine uğrayan Arap ta­cirlere fazla ilgi göstermezken Hz. Muhammed’in bulunduğu kafileye ayrı bir önem vermiş ve onlarla ilgilenmiştir. Nitekim kafile manastıra yakın bir yerdeki ağacın dibinde konakladı­ğında, bu ağacm dallan Hz. Muhammed’in üzerine eğilip onu gölgelemiştir. Hatta bu olağanüstülüğü fark eden Bahira da bu yüzden kafileyle ilgilenmiştir. Bu nedenle bir sofra hazır­latıp bütün kafileyi yemeğe davet etmiş, ancak yemeğe ge­lenler arasında çocuğu göremeyince, daha önceki bilgilerine istinaden içlerinde peygamber olacak bir çocuğun bulunması gerektiğim söylemiş ve geride kimsenin kalıp kalmadığını sor­muş. Onlar da küçük bir çocuğu kervanın yanındaki ağacın altında bıraktıklarım söyleyince, Bahira derhâl çocuğu çağırt­mış ve yanma oturtmuş. Dikkatle onu süzdükten sonra yine daha önceki bilgilerine dayanarak vücudunda peygamberlik izinin (mührünün) bulunup bulunmadığmı öğrenmeye çalış­mış. Bu nedenle yemeğin akabinde çocuğa Lat ve Uzza putları hakkında birtakım sorular sormuş. Ancak, Hz. Muhammed rahibin put adlarıyla yemin edip söze başlamasından dolayı

75 Bu konuda geniş bilgi İçin bkz. Mithat Eser, ‘Hz. Peygamberin Bir Bulut Tarafından Gölgelenmesine Dair Rivayetlerin Değerlendirilmesi,’ İslâmî Araştırmalar, (cilt: XXII, sayı: 1, 2011), 44-54.

Page 216: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 215

duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş ve putlardan hiç hoşlan­madığım söylemiştir. Bu sefer Bahira ona Allah adıyla baş­layıp bazı sorular sormuştur. Çocuktan duyduğu cevapların kendi bildikleriyle uyuşması üzerine hemen sırtına bakmış ve İki kürek kemiği arasında peygamberlik mührünün bulun­duğunu görmüş. Sonra Ebû Talib’e dönüp çocuğun babasmı sormuş. Ebû Talib kendisinin oğlu olduğunu söyleyince, Ra­hip asla onun çocuğu olamayacağı karşılığım vermiş. Bunun üzerine Ebû Talib onun amcası olduğunu söyleyince Rahip çocuğun beklenen peygamber olduğunu anlamış ve Yahu- dilerin zarar verebilecekleri uyarısında bulunup bir an önce Mekke’ye dönmelerini istemiş. Onun uyarısı üzerine Ebû Talib elindeki mallan değerinin altmda satıp hızla Mekke’ye dönmüştür.76 Rivayetin devamında Ebû Talib’le birlikte kafi­lede Zübeyr, Temâm ve Deriş adlı üç Yahudinin bulunduğu ve yolculuk sırasmda çocukta pek çok olağanüstülüklere ta­nık olduklan, hatta bir yolunu bulup onu öldürmek istedikle­ri gibi anekdotlardan bahsedilir. Ancak Bahira durumu fark edince onlann planı bozulmuştur.77 İbn Hişâm’daki rivayette, çocuğa suikast düzenlemek isteseler bile, buna muvaffak ola­mayacaklarına dair Bahira’nın açıklaması yer almaktadır.78

Hz. Peygamber’in Şam yolculuğuyla ilgili rivayet, hadîs kaynaklan arasında fazla yer almamıştır. Örneğin kütüb-i sit- te kategorisindeki kaynaklardan olup diğerlerine oranla daha geç bir dönemde tedvin edilen Tirmizî’de (279/892-93) bu konuyla ilgili bir rivayet aktarılmıştır. Siyer kaynaklarındaki rivayet, İbn İshâk kanalıyla aktarılırken, Tirmizî’deki rivayet Ebû Mûsâ el-Eş’ârî’ye dayandınlmıştır. Bu rivayette aktanlan haberlerin büyük bir kısmı Taberî (310/923) tarafından da nakledilmiştir.79 Mezkûr hadîs rivayetini aynen aktanyoruz:

Ebû Tâlib, yanma Hz. Peygamber’i alıp Kureyş ileri gelenlerin­den bir kafileyle Şam’a doğru sefere çıktı. Kafile Rahip Bahira’nmbulunduğu yere gelince burada konakladı ve develerin palanla­

76 İbn İshâk, 53-54; İbn Hişâm, I, 116-17; Taberi, Târih, II, 94-95.77 İbn İshâk, 55.78 İbn Hişâm, I, 118-19.79 Taberî, Târih, II, 195.

Page 217: ANKARA OKULU

216 Hz. Peygamber ve Mucize

rını çözdüler. Rahip onları karşıladı. Oysa daha önce de tacir­ler Rahib’e uğrarlardı, ancak o yanlarına çıkmadığı gibi onlarla ilgilenmezdi. Onlar palanlarım çözerken Rahip aralarında dola­şıyordu. Derken Hz. Muhammed’i buldu ve elinden tutup ‘Bu, âlemlerin efendisidir. Allah onu âlemlere rahmet olarak göndere­cektir’ diye seslendi. Kureyşliler ona, ‘Nereden biliyorsun?' diye sorunca, Rahip şu karşılığı verdi: ‘Siz tepeyi döndüğünüz zaman secdeye kapanmadık bir tek ağaç ve taş kalmadı. Ağaç ve taşlar ancak peygamberlere secde eder. Ayrıca onu kürek kemiğinin çı­kıntısının altında bulunan peygamberlik mühründen de tanırım.' Ardından Rahip kafileye yemek hazırlattı. Yemeği getirdiği zaman Hz. Muhammed develerin başındaydı. Rahip, ‘Onu da çağınn’ dedi. Peygamber geldiğinde üzerinde bir bulut onu gölgeliyordu. Topluluğa yaklaştığı zaman sofradakiler ağaç gölgesini tutmuş olmalarına rağmen, çocuk oturunca gölge ona doğru döndü. Bu­nun üzerine Rahip, ‘Bakın ağacın gölgesi ona döndü’ dedi. Sonra ayağa kalkıp Hz. Muhammed’i Rum topraklarından uzaklaştır­malarım söyledi, aksi hâlde şayet çocuğu görürlerse vasıflarından tanıyıp öldürebileceklerini söyledi. O sırada etrafına bakınırken Rum diyarından yedi kişinin geldiğini gördü, Rahip onları kar­şılayıp ziyaretlerinin sebebini sordu. Onlar şöyle dedi: ‘Beklenen nebi, bu ayda çıkacak diye geldik ve adam göndermedik hiçbir yer bırakmadık. O, nebinin haberi bize ulaştırıldı ve bu nedenle yanma geldik.’ Rahip ‘Arkanızda sizden daha hayırlı bir kimse var mı?’ dedi. Onlar ‘Bize, o nebinin senin diyarında olduğu haberi verildi’ dediler. Rahip de onlara ‘Ne dersiniz, Allah'ın dilediği bir şeyi insanlardan herhangi birisinin engellemeye gücü yeter mi?’ diye sordu. Onlar ‘hayır’ karşılığım verdiler. Ardından Rahib’e biat edip yanında kaldılar. Sonra Rahip Kureyşlilere, ‘Allah aşkı­na onun (Hz. Peygamber’in) velisi kimdir?’ diye sordu. Onlar ‘Ebû Talib’ dediler. Ardından Hz. Muhammed’i Mekke’ye götürmesi için Ebû Talib’e ısrar ettir. Ebû Talib de onu Ebû Bekir ve Bilal ile birlikte Mekke’ye gönderdi. Rahip onlar için yol azığı olarak zeytinyağı ve ekmek hazırladı.80

İbn İshâk kanalıyla gelen rivayetle Ebû Mûsâ’ya isnad edilen rivayet içerik olarak benzer haberler ihtiva etmekle birlikte birçok noktada farklılıklar arz etmektedir. Örneğin Tirmizî’deki rivayet şu noktalarda İbn İshâk isnadlı riva­

80 Tirmi2Î, Menâkib, 3: krş. Taberî, Târih, II, 195.

Page 218: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 217

yetten ayrılmaktadır: Ebû Talib yolculuğa birkaç kişi değil Kureyş’in ileri gelenleriyle çıkmıştır. Kafile Busra’ya yak­laştığı zaman81 Rahip ağaçların Hz. Muhammed’e secde ettiğini görünce, daha önce, gelen kafilelerle ilgilenmezken bu sefer kervanın yanma gelip Hz. Muhammed’i araştırmış ve onu fark edince elini tutup ‘Bu, âlemlerin efendisidir. Âlemlerin sahibinin elçisidir. Allah onu âlemlere rahmet olarak gönderecektir’ diye seslenmiş ve onun peygamber olacağım haber vermiştir. Ayrıca bu rivayette yolculuğun gerçekleştiği ayda beklenen nebinin gönderileceğine dair kendilerine haber verildiğini söyleyen yedi kişinin Rum diyarından kalkıp Busra’ya kadar geldiklerinden bahse­dilir. Aslmda bu kafile beklenen nebiyi araştırmak üzere yola çıkmış ve Busra’ya kadar gelmiştir. Ancak, Bahira ço­cuğu onlardan saklayıp zarar gelmemesi için bir an önce Hz. Muhammed’in buradan uzaklaştırılmasını istemiş­tir. Ebû Talib de, yeğenini Ebû Bekir ve Bilal ile birlikte Mekke’ye göndermiştir. Taberî’de (310/923) yer alan İbn İshâk isnadlı rivayette ise Ebû Bekir ve Bilal isimlerinden bahsedilmeyip Züheyr ve ismi verilmeyen iki kişiden söz edilmektedir.82

Rivayetler arasında Bahira’nm haberi üzerine Ebû Talib’in kervandaki arkadaşları bile çocuğu almak istemişler, ancak Bahira buna müsaade etmemiştir. Ardından birlikte yolcu­luk edip Mekke’ye dönmüşlerdir. Şu kadar söyleyelim ki, di­ğer anlatılarda olduğu gibi bu konuyla ilgili rivayetlerde de sayılamayacak kadar çok çelişki var. Özellikle Resulullah’m Hz. Ebû Bekir ve Bilal ile birlikte Mekke'ye gönderildiğine dair iddia hayli ilginçtir. Oysa bu iddiayı tarihî gerçeklerle doğrulayabilmek mümkün değildir. Zira Ebû Bekir ile Hz. Peygamber arasmda üç yaş fark vardır. Bu yolculuk sıra­

sı İddiaya göre kervan Busra'ya yaklaştığıda, yol boylarındaki dağların ve taşların onun İçin secdeye kapandıklarını görünce, onun peygamber ola­cağım anlayan Rahip, daha önce hi£ kimseye iltifat etmezken bu sefer kervanı karşılamaya çıkmış ve bu yüzden kervanla ilgilenmiştir (Taberî, Târih, II, 195).

82 Taberî, Târih, II, 195.

Page 219: ANKARA OKULU

218 Hz. Peygamber ve Mucize

sında Hz. Peygamber 12 yaşlarında olduğuna göre,83 Ebû Bekir olsa olsa 8-9 yaşlarındadır. Bilal ise o sırada henüz doğmamıştır. Bu hususlara işaret eden Zehebî, rivayetin gü­venilmez olduğunu belirtmiştir.84 Söz konusu rivayet, hadîs metodolojisi açısından da ciddi kuşkular içermektedir. Ör­neğin Tirmizî, hadîsi haserı, gafîb olarak niteler ve sadece bu yönüyle rivayet edildiğini ekler. Zehebî ise bu rivayetin muteber olmadığını söyler ve şu kaydı düşer: ‘Kanımca bu hadîs uydurmadır. Metinde dile getirilen birtakım hususlar ise batıldır.’85 Ayrıca o, şu soruyu sorar: Madem Ebû Talib, Bahira’nm uyarısı üzerine çocuğa zarar gelmemesi için ma­lını tez elden satıp geri dönmüş veya onu göndermiş, o hâlde yeğenini gençlik yıllarında Hz. Hatice’nin kervanını yine aynı bölgeye hem de iki kez götürmesine nasıl izin vermiştir?86 Sadece bu çelişkiler bile mezkûr rivayetin tamamen mizan­sen olduğunu göstermesi bakımından yeterlidir. Dolayısıyla rivayeti ciddiye almadığımız için detaylı tahlile tâbi tutmayı gerekli görmüyoruz.

Bunların yanı sıra Zührî isnadlı bir rivayette, kervanın Teymâ’da konakladığı, o sırada Yahudi âlimlerinden birinin gelip Ebû Talib’le konuştuğu ve Hz. Muhammed’in onun yeğeni olduğunu öğrendiğinde, zarar verilebileceği endişe­siyle Şam’a götürmemesi için uyanda bulunduğu haberleri de nakledilmiştir.87 Görüldüğü üzere Resûl-i Ekrem’in Şam yolculuğuyla ilgili haberler muhteliftir. Gerçek olan bir şey varsa o da, Resûl-i Ekrem’in amcası Ebü Talib ile birlikte ço­cuk yaşlannda Şam yolculuğuna çıkmış olmasıdır. Ancak, bu olayın içeriği ve kapsamı hayli genişletilmiş ve birçok gizem­li tasvirlerle süslenmiştir. Bu tasvirlerin arka planındaki en önemli muharrik unsurlardan birisi Hz. Muhammed’in henüz

83 İbn Sa’d, Resulullah’ın o sırada 12 yaşlannda olduğunu söylemektedir. İbn Sa’d, I, 120-21; Taberî ise Hz. Peygamber’in 9 yaşlannda olduğunu söyler (Taberî, Târih, II, 195).

84 Zehebî, Mîzânu'l-i’üdûlji nakdi’r-ricâl, Beyrut, t.y., II, 581.85 Zehebî, Teihisu’l-müstedrek, Beyrut, t.y., II, 616.86 Zehebî, Tânhu’l-İslâm, thk. Omer Abdüsselâm Tedmürî, 1. Baskı, Beyrut

1407/1987, I, 55-57.87 Abdurrezzâk, el-Mûsânrıef, V, 318 (no: 9718).

Page 220: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 219

çocuk yaştan itibaren peygamber olacağı iddialarıdır. Bunun yanı sıra, Ehl-i Kitap âlimlerine karşı ‘Bakın sizin din adam­larınız bile Hz. Muhammed’in peygamber olacağını önceden haber vermiştir’ gibi bir gayenin güdüldüğünden de söz edi­lebilir. Şu kadar söyleyelim ki, bu tür senaryolardan Resûl-i Ekrem’in risaleti için herhangi bir mucize çıkmayacağı gibi, bunların tamamının hem tarihî gerçeklerle hem de vahyin muhtevasıyla çeliştiğini özellikle vurgulamak istiyoruz. Dola­yısıyla çocuk yaştan itibaren Hz. Muhammed’in peygamber olacağı iddialarım bu tür rivayetlerle temellendirmenin izah edilebilir bir tarafı yoktur.

Hz. Muhammed'in bulut tarafından gölgelendiğine dair iddialarda da ciddi problemler bulunmaktadır. Örneğin, bu yolculuk sırasında bulut onu güneşten korurken, başka za­man niçin korumamıştır? Çocukken veya henüz peygamber değilken güneşten korunan Hz. Muhammed’in, peygamber­liğinden sonra da güneşten korunması daha mantıklı olmaz mı? Bunun yanı sıra böyle bir olay niçin sadece bir seferle sınırlı kalmıştır? Ayrıca bunu kervandakilerin fark etmeyip Bahira’nm göstermesi de ayrı bir sorundur. Bu tür sorula­ra tatmin edici bir açıklama yapılamayacağı gibi, hem risalet öncesinde hem de risalet sonrasında Hz. Peygamber’in bulut tarafından korunmadığına dair çok somut örnekler bulun­maktadır. Nitekim Resûl-i Ekrem’in gençlik yıllarında çoban­lık yaparken güneşten korunmak için Abdullâh b. Cüdâ’nm kervan yolcuları için yaptırdığı gölgeliğe gittiğini biliyoruz.88 Bunun yanı sıra risalet sonrası dönemde, güneşten korun­mak için, özellikle de öğlen saatlerinde gölgeliklerde dinlen­diğine dair birçok rivayet bulunmaktadır. Örneğin Resûl-i Ekrem, Medine’ye hicreti sırasında Küba’ya geldiğinde hurma ağacının gölgesinde dinlenmiştir. Onu ve Ebû Bekir’i karşıla­yan Medineliler, iki kişinin gelip hurma ağacının gölgesinde oturduklarını, daha önce görmedikleri için hangisinin pey­gamber olduğunu anlayamadıklarını, fakat güneşin dönme­sinden sonra birisinin kalkıp ridasıyla oturanı gölgelemek is­

88 Özdemir, 111.

Page 221: ANKARA OKULU

220 Hz. Peygamber ve Mucize

temesi üzerine oturanın peygamber olduğunu fark ettiklerini anlatmışlardır.89

Görüldüğü üzere Hz. Muhammed peygamberliği sırasında bile herhangi bir özel muameleye tâbi tutulmamıştır. Şayet risaletinden önce bulutla gölgelenerek korunmuşsa, risa- letinden sonra da aynı şekilde korunması gerekmez miydi? Busra’daki ağacm dallan onun üzerine eğilip onu gölgelemiş­se Medine’deki hurma ağacının aynı duyarlılığı göstermemesi nasıl izah edilebilir? Keza Busra’daki ağacm dallarının Resûl-i Ekrem’in üzerine eğilip onu gölgelediği iddialan da tamamen uydurmadır. Zira ağaç altında oturan/bulunan kişi zaten göl­gede değil midir? Madem onu bulut gölgeliyordu, Ebû Talib yeğenini neden ağacm gölgesinde bıraksın? Acaba müellifler, bu tür hikâye veya iddialan ortaya atıp onun peygamberli­ğinin delili olarak sunarken bunların risalete nasıl bir katkı sağlayacağım hiç mi dikkate almadılar? Bu hikâyeler belki ait olduklan dönemde Ehl-i Kitaba karşı Müslümanlar için psi­kolojik tatmin sağlayabilir ve bu bağlamda bir işlevsellik gör­müş olabilir. Ancak, Hz. Peygamber ve onun öğretisini anla­mada günümüz Müslümanlan için hiçbir yarar sağlayamaz.

Rahip Bahira’nm Hz. Muhammed’le konuşması ve onun peygamber olacağım anlamasıyla ilgili iddiaların da hiçbir inandıncılığı yoktur. Acaba Bahira bir görüşte çocuktaki olağanüstülükleri fark edip sırtındaki mührü bularak onun peygamber olacağım anlarken, yeğenini gözü gibi koruyan Ebû Talib kör müydü? Ya da günlerce süren yolculuk sıra­sında Ebû Talib ve arkadaşları çocuktaki olağanüstülükleri fark etmezken veya bundan hiç söz etmezlerken onu gören Bahira’nm Hz. Muhammed’in peygamber olacağım anlama­sı nasıl izah edilebilir? Dikkat edilirse o sırada Hz. Peygam­ber henüz 10 veya 12 yaşlarında bir çocuktu.90 Bu çocuğa ne tür sorular sorduğu veya hangi cevaplan aldığıyla ilgili de bir açıklama yapılmaz. Bunun yanı sıra Rahip Bahira’nm putla- nn isimlerim anıp söze başlaması ise tam bir çelişkidir. Hıris­

89 İbn Hişâm, II, 341; Taberî, Târih. II, 248-49.90 İbn Sa’d, I, 120.

Page 222: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 221

tiyan olan Bahlra’nın kendi inancına göre söze başlaması ge­rekmez mi? Keza 10 yaşmda bir çocuk olan Hz. Muhammed’in put adlarına İtiraz etmesi ne derece inandırıcı olabilir? Şayet Peygamberimiz müşriklerin en kutsal değerleri olan putların isimlerinin zikredilmesine bile karşı çıkmışsa, daha sonra onu güvenilir olarak nitelemeleri nasıl mümkün olmuştur?

Hz. Muhammed putperest bir toplumda yaşıyordu. Henüz bu yaşta putlara karşı çıkıp Allah adım zikretmesi için Rahib’i uyarması nasıl izah edilebilir? Ayrıca Rahib’in sorduğu birkaç soruyla onun peygamber olacağım anladığı iddiaları da prob­lemlidir. Kur’ân’da Hz. Muhammed’in peygamber olacağım bilmediğine dair onca âyet varken, onun peygamberliğini bir rahibin açıklamalarına dayandırmak acaba bir Müslümana ne kazandırır? Muhtemeldir ki bu tür hikâyelerin üretilmesinde, Kur’ân-ı Kerîm’in Hıristiyanların peygamberi olan Hz. İsâ’nın bebekken ileride peygamber olacağım söylemesine karşın Hz. Muhammed’den benzer şekilde bahsetmemesi ve bu durumu kimi Hıristiyan din adamlarının Müslümanlara karşı dillen­dirmelerinin etkisi vardır. Görünen o ki, Kur’ân’dan cevap bulunamayınca Resûl-i Ekrem’in çocuk yaşta çıktığı Şam se­ferine dair haberlerin kapsamı genişletilmiş ve bu olaya dair haberler arasına mezkûr hikâyeler eklenerek âdeta ‘Sizin din adamlarınız bile onun ileride peygamber olacağını haber ver­mişti’ denilmek istenmiştir. Ancak, bu tür hikâyelere dayalı olarak anlatılan Hz. Muhammed portresinin bir Müslümana kazandıracağı hiçbir olumlu katkının olduğunu düşünmüyo­ruz.

İbn İshâk’tayer alan bir başka rivayette ise Hz. Peygamber’in Bahira ile görüşmesi, Hz. Hatice’nin kervanına refakat ettiği sırada vuku bulduğu ifade edilmiştir. Bu rivayete göre Hz. Peygamber Hz. Hatice’nin kölesi Meysere ile Busra’ya kadar gitmiştir. Şehre vardığı zaman bir ağacm altında dinlenirken Rahip Bahira Meysere’ye dinlenen kişinin kim olduğunu sor­muştur. O da Kureyşli olduğunu söyleyince onun nebî oldu­ğunu haber vermiştir. Mekke’ye döndükleri zaman Meysere Hz. Hatice’ye, Rahib’in sözlerini ve aynca yolculuk sırasmda

Page 223: ANKARA OKULU

222 Hz. Peygamber ve Mucize

tanık olduğu birtakım olağanüstülükleri anlatmıştır. Bu ola­ğanüstülükler arasında sıcak bastırdığı sırada gökten iki me­leğin onu gölgelediğinden bahsetmiştir. Rivayetin devamında duyduklarından etkilenen Hz. Hatice’nin, Hz. Muhammed'le evlenmek istediğinden ve bu evliliğin böylece gerçekleştiğin­den bahsedilmektedir.91 Bir başka rivayette ise Hz. Hatice, Meysere’den duyduklarını amcasının oğlu Varaka b. Nevfel’e anlatınca, Varaka onun beklenen nebi olduğunu haber ver­miş ve ardından bu evlilik gerçekleşmiştir.92

Dikkat edilirse Hz. Peygamber’in Bahira ile görüşmesi hakkında iki farklı rivayet bulunmaktadır. Ancak, her iki ri­vayetteki iddialarda birçok çelişki yer almaktadır. Görünen o ki, çocukluk ve gençlik yıllarında Resulullah’ın Şam yolculu­ğuna çıkmasından hareketle, birtakım abartılı tasvirler oluş­turulmuştur. Ancak, bunların tamamen mizansenden ibaret olduğunu tespit etmek çok zor değildir. Örneğin ağaçların, taşların veya herhangi bir nesnenin birisine ileride peygam­ber olacak diye boyun eğmesinin veya sesli olarak selamlama­sının kabul edilebilir bir tarafı yoktur. İddialara göre yanın­dan geçtiği her taş ve ağaç Resulullah’a selam veriyordu. O da onların selamtm duyuyordu. Resulullah arkasma, önüne, sağma, soluna döndüğü zaman kendisini selamlayan ağaçlan ve taşlan görüyordu.93 Benzer iddialar kimi hadîs kayıtların­da Hz. Peygamber’in ağzından şöyle nakledilmiştir: ‘Mekke’de bir taş bilirim. Peygamber olarak gönderilmeden önce bana selam verirdi. O taşı hâlâ tanıyorum.’94 Oysa bu tür iddialan vahyin gerçekleriyle doğrulayabilmek veya ilişkilendirebilmek mümkün değildir. Unutmamak gerekir ki, İslâm inancına göre sadece Allah’a secde edilir. Âdeta vahyin verileri yeter­li değilmiş gibi, Hz. Muhammed’in peygamberliğini bu tür hikâyelerle ilişkilendirmenin bir Müslümana kazandıracağı

91 İbn İshâk, 59-60; İbn Hişâm, I, 121; Taberî, Târih, II, 196.92 İbn İshâk, 94; İbn Hişâm, I, 123.93 İbn İshâk, 101; Taberî, Târih, II, 203.94 Müslim, Fedâil, 2. Tirmizî’deki rivayette ‘Peygamber olarak gönderildiğim

gecelerde bana selam verirdi’ İfadeleri yer almaktadır. Tirmizî, Menâkıh, 5.

Page 224: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 223

hiçbir şey olmadığını özellikle vurgulamak istiyoruz. Üstelik Bahira olayım reddetmenin, Hz. Peygamber’in şahsiyeti, risa- leti veya öğretisi açısından herhangi bir öneminin olmadığım unutmamak gerekir.95 Bu itibarla risalet öncesi hayatına iliş­kin olarak anlatılan bu hadiseye, birtakım olağanüstülükler atfederek Hz. Muhammed’in risaletini bu tür hikâyelerle iç içe sunmanın vahyin mesajının üstünün örtülmesinden baş­ka hiçbir anlam ifade etmediğini belirtmek istiyoruz. Bu tür rivayetlerin belki ait oldukları dönemlerde belli bir işlevselli­ğinden söz edilebilir, ancak bunların gerçekliğinin sorgulayıcı okuma veya vahye arz etmeyle ortadan kalkacağını hatırlat­mak istiyoruz.

Sırtında Peygamberlik Mührii Bulunduğu İddialan

Hz. Peygamber’in sırtında nübüvvetinin delili olarak mü­hür bulunduğuna dair rivayet, hadîs ve siyer kaynakların­da çok sayıda bulunmaktadır. Müslümanlar bu tür haberle­re büyük ilgi gösterirken, anlatılanların gerçekliği, Kur’ân’a uyup uymaması veya böyle bir iddianın Resûl-i Ekrem’in nübüvvetinin ispatı olup olamayacağı meselesini pek sorgu­lamamalardır. Dahası bunlara gösterdikleri ilgiyi onun öğre­tisini ve risaletini anlamak için göstermediklerini söylersek abartmış olmayız.

Hâtem kelimesi Arapçada mühür anlamına gelir ve Kur’ân-ı Kerim, Resûl-i Ekrem’i peygamberlerin sonuncusu (hâteme'n- nebiyyîn) olarak niteler.96 Rivayetlerdeki iddialara göre âyette kullanılan bağlamdan farklı olarak, Resûl-i Ekrem’in sırtında da nübüvvet mührü bulunuyordu. Buna ilaveten resmî bel­geleri tasdik etmek amacıyla kullandığı bir mühürden daha bahsedilmektedir.

Rivayetlerde geçen mühür kavramına yüklenen anlam, umumiyetle sırtında var olduğu iddia edilen nübüvvet müh­rüdür. Örneğin âyetteki bağlam, bu rivayetlerde neredeyse

95 Mustafa Fayda, ‘Bahira,’ DİA, İstanbul 1991, IV, 487.

Page 225: ANKARA OKULU

224 Hz. Peygamber ve Mucize

hiç zikredilmezken, belgeleri tasdik etmek için kullandığı mü­hür üzerinde de fazla durulmaz. Ancak, rivayetler dikkatli bir şekilde incelendiği zaman, nübüvvet mührü ile belgeleri tas­dik için kullandığı mühre dair haberlerin birbirlerine karış­tırıldığını gösteren bazı anlam kaymalarından söz edilebilir. Rivayetlere göre Hz. Peygamber anlaşma metni, İslâm’a da­vet mektubu veya arazi iktalan için düzenlediği yazılara res­miyet kazandırmak amacıyla bir mühür yaptırmış ve resmî belgeleri bununla mühürlemiştir.97 Yüzük şeklinde olduğu­na dair tariflerin yapıldığı mührün üzerinde ‘Allah, Muham­med ve Resûl’ ibareleri yazılıydı.98 Aynca bu mührün altın99 veya gümüşten100 imal edildiğine dair detaylardan bahsedi­lir. Resulullah’ın kullandığı yüzük şeklindeki mühür, kendi­sinden sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman zama­nında da kullanılmış,101 ancak Hz. Osman tarafından ‘Eris’ Kuyusu’na düşürülerek kaybolmuştur.102 Hatta bu olay, ona yöneltilen eleştiri nedenlerinden birisi olmuştur.

Hz. Peygamber’in sırtında nübüvvet mührü bulunduğuna dair iddialar Ümmü Hâlid, Câbir b. Semure, Sâib b. Yezîd, Kurre b. İyâs, Ebû Sa'îd el-Hudrî, İbn Ömer, Abdullâh b. Sercis, Ebû Zeyd gibi ravilere dayandırılmıştır. Ümmü Hâlid kamalıyla aktarılan rivayet, bunların en meşhurlarından bi­risidir. Buhâri’nin birkaç yerde zikrettiği, aynca diğer hadîs

97 Rivayete göre Hz. Peygamber Bizans ve Sâsânî hükümdarlarına İslâm’a davet mektupları göndereceği zaman, kimi sahabîler, onların resmî ya­zılan mühürledikleri ve bu nedenle tasdik edilmemiş mektuplara İtibar etmeyeceklerini söyleyince, Hz. Peygamber kendisine yüzük şeklide bir mühür yaptırmıştı. Böylece düzenlediği resmi yazılan bu mühürle tasdik ediyordu. Buhârî, İlim, 7, Ezan, 36, Ahkâm, 15, Cihâd, 101, Libâs, 45, 46, 47, 48, 50, 51, 52, 54; Müslim, Libâs ve Zinet, 56, 58: Ebû Dâvûd, Matem, 1; Timüzî, İsti’zan veÂdâb, 25, Libâs, 14, Şemâil 42; Nesâî, Zinet, 47, 49, 53, 78, 81.

98 Buhârî, Libâs, 55. Bazı rivayetlerde İse 'Muhammedü’r-Resulullah' iba­resinin yazdı olduğundan bahsedilir. Buhârî, libâs, 46, 54, Cihâd, 101; Müslim, Libâs ve Zinet, 55, 58; Tirmizî, Şemâil, 45; Nesâî, Zinet, 47, 50.

99 Buhârî, Libâs, 45, 46, 47.100 Buhârî, İlim, 7, Libâs, 45, 46, 47, 48, 50, 51, 52, İ’tisâm, 4; Müslim, Libâs

ve Zinet, 56, 58; Tirmizî, Şemâil, 41.101 Buhârî, Farzu’l-humus, 5.102 Buhârî, Libâs, 55; Ebû Dâvûd, Hatem 1; Tirmizî, Şemail 43

Page 226: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 225

kaynaklarında da yer alan bu rivayet, Resulullah’ın sırtında peygamberlik mührü bulunduğuna dair iddialara referans gösterilmiş, ancak rivayet detaylı bir şekilde incelendiğinde, bu iddialara referans olup olamayacağı konusu tartışmalıdır. Rivayet genel olarak iki farklı versiyonla ve ayn içerikte su­nulmuştur. Birinci versiyonda peygamberlik mühründen hiç söz edilmemekte ve özet olarak şu bilgiler aktanlmaktadır: Resulullah’a elbise dâhil birtakım hediyeler gönderilmişti. Bunlar arasında küçük ve üzeri benekli siyah kumaştan bir elbise vardı. Resulullah onu küçük yaşta bir kız olan Habeşli Ümmü Hâlid’e hediye etti ve bu elbisenin ona çok yakıştığı­nı söyledi.103 Hadîsin diğer versiyonunda ilave olarak Ümmü Hâlid’in şu sözlerine yer verilmiştir: “O sırada ben nübüvvet mührü ile oynamaya başladım. Babam beni azarlayıp bun­dan menetti. Resulullah babama, ‘Çocuğa dokunma, onu ra­hat bırak’ diye uyanda bulundu.”104 Taberânî105 ve Hakîm106 tarafından da nakledilen aynı rivayete şu ekleme yapılmıştı: Ümmü Hâlid bnt. Hâlid dedi ki: ‘Nebî’ye geldim ve iki omzu arasında bulunan nübüvvet mührüne baktım.’

Sadece ilgili bölümünü aktardığımız Ümmü Hâlid isnadlı rivayetle diğer rivayetler incelendiği zaman ilk göze çarpan hu­sus, Resulullah’m belgeleri tasdik etmek için kullandığı müh­rün daha sonra, onun sırtında var olduğu iddia edilen nü­büvvet mührüyle kanştınlmış olabileceği ihtimalidir. Nitekim Hz. Âişe isnadlı bir rivayette de, Necâşfnin Hz. Peygamber’e bir hediye paketi gönderdiği, bunlar arasında bir de yüzüğün bulunduğu, Resûl-i Ekrem’in bu yüzüğü Zeyneb’ten torunu olan Ümâme bnt. Ebî’l-Âs’a verdiği ve süs olarak takmasını söylediği bilgileri yer almaktadır.107 Ümmü Hâlid’e isnad edi­len rivayette şu ifadeler de yer almaktadır: “Babamla birlikte Resulullah’a geldim. Üzerimde san bir elbise vardı. Resulul-

103 Söz konusu hadîsin ayrıntısıyla İlgili bkz. Buhârî, Libâs, 22, 32, Menâktbu'l-ensâr, 37; Ebû Dâvûd, Libâs, 2.

104 Buhârî, Bdeb, 17, Cihâd, 18.105 Taberânî, el-Mu’cemu'l-kebîr, thk. Hamdı Abdulmecld, Beyrut 1405/1985,

IV, 194.106 Hâkim en-Nîsabûrî, Mûstedrek, III, 279.107 Ebû Dâvûd, Hatem, 8.

Page 227: ANKARA OKULU

226 Hz. Peygamber ve Mucize

lah bana 'seneh, seneh’ dedi. Ravi Abdullâh dedi ki: ‘seneh’ Habeşçe ‘güzel’ anlamına gelir. Ümmü Hâlid dedi ki: 'Ben pey­gamberlik mührüyle oynamaya gittim. Babam beni azarladı. Resulullah ise ‘Ona dokunma’ dedi. Sonra bana üç kez ‘Bu elbise üzerinde paralansın’ dedi.”108 Ümmü Hâlid’in ifadele­rine bakıldığında oynamaya gittiği, sırtında var olduğu iddia edilen nübüvvet mührü değil de, hediyeler arasındaki yüzük- mühür olmalıdır. Zira ortada bir hediye bohçası veya pake­tinin olduğundan söz edilmektedir. Muhtemeldir ki, Resûl-i Ekrem hediyelerle ilgilenirken bu arada çocuk olan Ümmü Hâlid onlar arasında bulunan yüzüğü alıp oynamak isteyince babası onu engellemeye çalışmıştır.

Rivayette Ümmü Hâlid, babasıyla birlikte Habeşistan’dan gelen birisi olarak tanıtılmaktadır. Oysa Habeşistan’dan gelen o değil, Necâşî’nin gönderdiği hediyelerdir. Kaldı ki, Ümmü Hâlid Medinelidir ve Habeşistan’a da gitmemiştir. Necâşî ta­rafından gönderilen hediyeler arasındaki elbiseyi, Resûl-i Ekrem Ümmü Hâlid’e verdiği için muhtemeldir ki onun adı mühürle ilgili rivayetlere karıştırılmıştır. Görünen o ki Ümmü Hâlid o sırada gönderilen hediyeler arasında bulunan yüzü­ğe gözü takılmış ve onunla oynamak istediğinde babası engel olmuştur. Ancak Hz. Peygamber çocuğu rahat bırakmasını söylemiştir. Resûl-i Ekrem’in yüzüğü torununa hediye ettiği husus göz önüne alınırsa, bunun çocukların ilgisini çekecek nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Netice itibarıyla sözü edilen Ümmü Hâlid isnadlı bu rivayet daha sonra Resulullah’m sir­toda var olduğu iddia edilen peygamberlik mührüyle ilgili yo­rumlara ilham kaynağı olmuştur.

Rivayetle ilgili dikkat çekici çelişkilerden birisi de, ço­cuk elbiseyi giydiği zaman, yakıştığım ifade etmek için Hz. Peygamber’in ona Habeşçe ‘güzel’ anlamına gelen ‘seneh, seneh’ ifadelerini kullandığına dair iddiadır. Oysa Ümmü Hâlid Habeşli değil, Medineli bir babanın kızıdır ve Habeşçe değil Arapça konuşmaktadır. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in ona Habeşçe yerine Arapça ‘güzel’ anlamına gelen ifadeyi

108 Buhârî, Edeb, 17.

Page 228: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e îsnat Edilen Mucizeler 227

kullanması daha mantıklı olurdu. Sadece bu ayrıntı bile or­tada bariz bir bilgi yanlışlığının olduğunu ortaya koymakta­dır. Dolayısıyla bu rivayette söz konusu olan peygamberlik mührü değil, hediye olarak gönderilen yüzüktür. Anlaşılan o ki Resûl-i Ekrem’in resmî belgeleri tasdik etmek için kul­landığı mühür, yüzük şeklinde olduğundan bu rivayette he­diye olarak gönderilen yüzükle karıştırılmıştır. Resûl-i Ek­rem yüzük mühür kullandığı için bu rivayetteki yüzüğün karıştırılıp nübüvvet mührüne dönüştürülmesi de kuvvetle muhtemeldir.109 Dikkat edilirse rivayetteki ifadelerde ‘ben mühürle (yüzükle) oynamaya gittim' derken çocuğun kastet­tiği hediyeler arasındaki yüzüktür. Bu değil de sırtında var olduğu iddia edilen nübüvvet mührü ise, o zaman Resûl-i Ekrem’in sırtı çıplak bir vaziyette gönderilen hediyeleri in­celemesi gerekir. Bu yüzden çocuğun ‘mühürle oynamaya gittim’ ifadeleri tamamen anlamsızdır. Zira Allah Resulü hediyelerle meşgulken çocuğun mühürle oynamaya gitmesi haberi tamamen anlamsızdır.

Öte yandan Ümmü Hâlid isnadlı rivayete bazı eklemele­rin yapıldığım görüyoruz. Örneğin daha geç dönem kaynak­larda mezkûr hadîs metni şu içerikte sunulmuştur: Hâlid b. Sa’îd kızı Ümmü Hâlid’le birlikte Habeş yurdundan Hz. Peygamber’e geldi. Onu Resulullah’a götürmüştü. Kızın üze­rinde san bir elbise vardı. Resulullah elbiseyi beğendi ve bazı Habeşçe kelimeleri bildiği için kıza ‘seneh, seneh' diye iltifat etti. Bu kelime Habeşçe ‘güzel’ anlamına gelir. Sonra Resu­lullah kıza iki kez ‘Üzerinde paralansın’ dedi. (Ravi dedi ki: ‘O da o elbiseyi yıprattı.’) Daha sonra Ümmü Hâlid Resulullah’ın sırtına yöneldi ve elini peygamberlik mührüne dokundurdu. Babası onu engellemek isteyince Resulullah ‘Onu serbest bı­rak’ dedi.110 Özellikle rivayetin son bölümündeki açıklama bi­zim üzerinde durduğumuz kanşıklığın düğümlendiği nokta olarak görülmektedir.

109 Hz. Peygamber’in kullandığı yüzük mühür konusunda bkz. Kadir Paksoy, 'Hz. Peygamber’in Yüzüğü ve Mührü’, Bilimnâme, (VTI/I, 2005), 105-115.

110 Taberânî, IV, 194; Hâkîm en-Nîsabûrî, el-Müstedrek, III, 279.

Page 229: ANKARA OKULU

228 Hz. Peygamber ve Mııcize

Diğer yandan Habeşistan’dan gönderilen hediyelerle birlikte gelen kişilerin isimlerinin karıştırılma ihtimali de söz konusu­dur. Nitekim Habeşistan'a hicret edenler ilk Müslümanlar ara­sında Hâlid b. Sald de bulunuyordu. Burada onun Eme (i»() adında bir kızının dünyaya geldiğinden bahsedilir. Bu kız bü­yüyünce ünlü sahabî Zübeyr b. Avvâm’la evlenmiş ve çocuğu­na nispetle Ümmü Hâlid künyesiyle anılmıştır. Mezkûr hadîsin ravisi olarak tanıtılan Ümmü Hâlid ile bu ismin karıştırılmış olması da kuvvetle muhtemeldir.111 Öte yandan Habeşistan’a göç edenlerin hicretten sonra Medine’ye geldiklerini unutma­mak gerekir. Dolayısıyla sonradan Ümmü Hâlid künyesini alan Eme’nin Habeşistan’la olan bağlantısı nedeniyle isminin bu rivayetle karıştırılma ihtimali söz konusudur.

Peygamberlik mührüyle ilgili rivayetlerden bir başkası Sâib b. Yezîd’e dayandırılır. Mezkûr rivayette Sâib’e ait şu ifa­deler yer almaktadır: “Teyzem beni Resulullah’a götürdü ve dedi ki: ‘Ey Allah'ın Resulü! Şu kız kardeşimin çocuğunun ayağında rahatsızlık var.’ Resulullah beni aldı başımı sıvazla­dı ve bana bereket duası okudu. Sonra abdest aldı. Ben onun suyundan içtim. Sonra arka tarafında durdum ve omuzlan arasında bulunan keklik yumurtası büyüklüğündeki mühre baktım.”" 2 Bu rivayetin teyzesinin refakatiyle Resûl-i Ekrem’e giden küçük yaştaki bir çocuğun anısından ibaret olduğunu özellikle hatırlatalım. Bu durumda Resûl-i Ekrem’in sırtında mühür görülmüşse bu bilginin çocuk yerine teyzesi kanalıy­la aktanlması gerekmez miydi? Ya da rivayet neden teyze­si tarafından doğrulanmamıştır? Böylesine önemli bir konu hakkındaki rivayetin küçücük bir çocuğa dayandırılması ne derece inandırıcı olabilir? Ayrıca çocuk Resulullah’ın elindeki yüzük-mührü de görmüş olabilir ve daha sonra bu anısına ait haberler peygamberlik mührü rivayetiyle de karıştırılmış olabilir. Örneğin bir rivayette Resulullah’m yüzüğünün gü­müşten olduğu ve kaşının avuçlarının içine gelecek şekilde taktığından bahsedilir.113

111 Zehebî, Siyeru a'lâmi’n-nubelâ, Beyrut 1986/1406, I, 260.112 Buhârî, Daavât, 31, Vudu’, 40, Merdâ, 18; Tirmizî, Şemâü, 14.113 Tirmizî, ŞemâÜ, 45.

Page 230: ANKARA OKULU

. Hz. Mühammed’e İsnat Edilen Mucizeler 229

Arapçada ‘kef kelimesi, el veya avuç içi anlamınagelir. Bu kelimeyle ‘omuz veya kürek kemiği’ anlamına gelen ‘ketf (ı_âl£) kelimesi birbirlerine çok benzemektedir. Resûl-i Ekrem’in yüzüğün kaşmı avuç içine gelecek şekilde taktığı bilgisi dikkate alınırsa,114 avuç içi anlamındaki ‘kef kelime­siyle omuz anlamındaki ‘ketf kelimelerinin birbirlerine karış­tırılma ihtimali de söz konusu olabilir.115 Unutmamak gerekir ki, rivayetler sözlü kültür geleneği içinde ağızdan ağıza dolaş­mış ve yaklaşık bir asır sonra kaynaklara girmeye başlamış­tır. Bu zaman içerisinde sözünü ettiğimiz türden yanlışların ortaya çıkabileceğini göz ardı etmemek gerekir.

Muâviye b. Kurre isnadlı rivayette ise nübüvvet mührüyle ilgili şu haberler aktarılmıştır: Müzeyne kabilesinden bir he­yetle Resulullah’a geldik ve ona biat ettik. O sırada elbisesi açıktı. Ben ona biat ettiğim zaman elimi elbisesinin yakası­na soktum ve mühre dokundum.116 Rivayette ravi bir heyetle birlikte Hz. Peygamber’i ziyaret ettiğini ve nübüvvet mührü­nü gördüğünü iddia etmekte, ancak bu iddia heyette bulu­nan diğerleri tarafından doğrulanmamıştır. Üstelik ravi bir şey gördüğünü değil, elini Resûl-i Ekrem’in yakasından içeri soktuğunu ve mühre dokunduğunu iddia etmektedir. Dikkat edilirse bir taraftan Resûl-i Ekrem’in elbisesinin açık oldu­ğundan, diğer taraftan da yakasından içeri sokulan el vası­tasıyla sırtındaki mühre dokunulduğundan bahsedilmekte­dir. Mühür sırtında olduğuna göre biat eden kişinin mühre dokunabilmesi için Resûl-i Ekrem’in eğilmesi gerekir. Bunun yanı sıra, şayet Resûl-i Ekrem’in sırtındaki bir mühürden söz ediliyorsa, sırtının tamamen çıplak olması gerekir. Oysa riva­yetlerde elbisenin altındaki mühürden söz edilmektedir. Ayn­ca Resûl-i Ekrem’in sırtında böyle bir mühür bulunuyorsa bu tür rivayetlerin eşlerinden gelmesi gerekmez miydi? Zira onu sırtı çıplak olarak görebilen en yalanındaki kişiler onlar olma­

114 Ebû Dâvûd, Halem, 5.115 Erdinç Ahatlı, ‘Nübüvvet Mührü’, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, (3/2001), 281-298.116 Ebû Dâvûd, Libâs, 23. Hadîsin değişik versiyonu için bkz. İbn Hanbel, III,

434, V, 35.

Page 231: ANKARA OKULU

230 Hz. Peygamber ve Mucize

lıdır. Acaba niçin eşlerinden değil de yukarıda işaret edildiği üzere ya çocuk yaşta olan ya da bir kez karşılaşma sırasında Allah Resul’nü gördüğünü iddia edenlerden bu tür haberler nakledilmiştir?

Rivayette sözü edilen şahıs heyetle geldiği zaman Resûl-i Ekrem’in parmağına taktığı yüzük-mührü de görmüş olabi­lir. Üstelik rivayetin değişik versiyonlarında farklı anlatılar da vardır. Örneğin yukarıdaki rivayette ‘elimi elbisesinin ya­kasına soktum’ ifadesi, bir başka rivayette ‘elimi elbisesine soktum’ şeklinde nakledilmiştir. Bu durumda elbisesinin her­hangi bir yeri veya yakasıyla sırtındaki mühür arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? Üstelik görülen değil de hissedilen bir şeyden bahsedilmektedir. Kaldı ki İbn Hanbel’deki rivayete göre Resûl-i Ekrem’in yakasından elini sokan kişi, ravinin kendisi değil babasıdır. Kendisine babasının Resulullah’la sohbet edip etmediği sorulunca şu karşılığı vermiştir: “Ha­yır, babam hadîs işitmiş değildir. Zira o sırada henüz kü­çüktü. Ancak Resulullah’m konuşmalarından kimi ifadeleri duymuştur.”117

Hz. Ali’ye isnad edilen bir rivayette, Resulullah’m kü­rek kemikleri arasında nübüvvet mührü bulunduğu ve bu mührün, peygamberlerin sonuncusu olduğuna işaret etti­ği haberleri aktarılmıştır.118 Buhârî’deki bir hadîs kaydında bizzat Hz. Peygamber kendisini peygamberlerin sonuncusu 'ene hâtimü’n-nebiyyîn’ jete- UÎ) olarak tanımlamıştır.119Muhtemeldir ki bu tür yorumlar, daha sonra sırtında nübüv­vet mührü olduğu iddialarına ilham kaynağı olmuştur.

Resûl-i Ekrem’in sırtında nübüvvet mührü bulundu­ğu iddialan sadece bu rivayetlerle sınırlı değildir. İrili ufaklı birçok rivayet daha aktarılmıştır. Örneğin Abdullâh b. Ser- cis isnadlı rivayette şu bilgiler yer almaktadır: “Ashaptan bir heyetle Resulullah’ı ziyarete gittik. Bir yolunu bulup arka tarafına geçtim. Niyetimi hemen anladı ve ridasını çıkardı.

117 İbn Hanbel, IV. 19.118 Tinnizî, Şemâfl, 9, 15.119 Buhârî, MenâJcıb, 18.

Page 232: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 231

Ben de kürek kemikleri arasında bulunan mührü gördüm. O, yumruk kadardı ve etrafında benekler vardı. Döndüm ve ‘Allah sizi bağışlasın ya Resulellah!’ dedim. ‘Seni de bağışla­sın’ buyurdu...”120 Bir başka rivayete göre Abdullâh b. Ser- cis, mührün sol kürek kemiğinin üst tarafında bulunduğunu ve büyüklüğünün de bir elin parmaklannm bir araya geti­rildiği zaman parmak uçlarının hacmi kadar olduğunu iddia etmiştir.121 Ebû Sa’îd el-Hudrî isnadlı rivayette mührün şek­li, ‘gül tomurcuğuna’ benzetilmiştir.122 Yine ona ait bir başka rivayette mührün, başparmak büyüklüğünde olduğundan bahsedilmektedir.123

Ebû Zeyd Amr b. Ahtab, Resûl-i Ekrem’in kendisine sırtım kaşıttırdığını ve o sırada nübüvvet mührüne dokunduğunu id­dia etmiştir.124 Rivayette mezkûr mührün kd yumağı şeklinde olduğundan bahsedilmiştir jVyJi : Jli ■ '̂UJl Uj).125 Ay­nca değişik rivayetlerde mührün Resûl-i Ekrem’in teninin ren­gine benzediği126 ve güvercin yumurtası büyüklüğünde oldu­ğu tasvirleri anlatılmıştır.127 Tirmizî’deki rivayette ise mührün renginin kırmızıya yakın olduğu ifade edilmiştir.128 Mührün renginin Resûl-i Ekrem’in tenine benzediği iddialarından hare­ketle, muhtemelen gümüşten imal edilen yüzük-mühürle teni arasında bir benzetme yapılmıştır. Zira bir rivayette Resûl-i Ekrem’in teninin soluk beyaza çalan gümüşü andırdığından bahsedilmiştir.129

İbn Ömer’e isnad edilen bir rivayette ise Resulullah’ın sırtında bulunduğu iddia edilen nübüvvet mührünün ur şeklinde etten bir parça olduğu ve üzerinde de ‘Muhammed

120 Tirmizî, Şemâil, 16121 Müslim, Fadâll, 112.122 Tirmizî, Şemâil, 16.123 İbn İshâk, 71.124 Tirmizî, Şemâil, 15.125 Tirmizî, Şemâil 15126 Müslim, Fadâll, 109; İbn Hanbel, XIII, 451.127 Müslim, Fadâil 110.128 Tirmizî, Menâkıb, 11.129 Buhârî, Libâs, 68; Müslim, Fadâil 113; Tirmlzl, Menâkıb, 4.

Page 233: ANKARA OKULU

232 Hz. Peygamber ve Mucize

Resûlillah! ibaresinin yazılı olduğu ifade edilmiştir.130 Ancak, bu rivayet daha çok Hz. Peygamber’in belgeleri imzalamak için kullandığı mühürle ilgili tasvir niteliğindedir. Nitekim rivaye­tin devamında Resulullah’m altından bir yüzük edindiğini, onu gören insanların da benzer şekilde altın yüzük takındığı, bunun üzerine Resulullah’m gümüşten bir yüzük yaptırarak belgeleri onunla mühürlediği açıklamaları yer almaktadır.131 İbn Hibbân tarafından aktarılan bu rivayeti gerçekçi bulma­yan Zehebî, onun böyle bir rivayeti uydurduğunu iddia et­miş ve böyle bir zayıf rivayete itibar ettiği için İbn Hibbân’ı eleştirmiştir.132 Mühür üzerinde ‘Muhammed ResûliUâh’ iba­resi bulunduğu iddiası dikkate alındığında bu rivayetin resmî evrakı mühürlemek için kullanılan yüzük-mühürle ilgili oldu­ğu anlaşılmaktadır.

Resûl-i Ekrem’in sırtında nübüvvet mührünün bulunduğu iddiaları Selmân el-Fârisî’ye de dayandırılmıştır. İddiaya göre Selmân Müslüman olmadan önce arayış içerisindeyken biri­si ona, Mekke’de peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkacak bir nebiden bahsetmiş ve aynı zamanda onun sırtında nübüvvet mührü olduğunu haber vermiştir. Selmân, Hz. Muhammed’in peygamberliğini duyduğu zaman güya kendisine verilen bu bilgiye dayanarak onu ziyarete gittiğinde bir yolunu bulup sırtındaki mührü görmek istemiş ve Hz. Peygamber de mak­sadım anlayınca sırtım açıp mührü göstermiştir.133 Bir baş­ka iddiaya göre ise, Selmân el-Fârisî bir gün Resulullah’a bir tepsi hurma getirmiş, ancak Hz. Peygamber hediyeyi kabul etmemiştir. Ertesi gün tekrar aynı kapla yine hurma getir­diği zaman Resulullah kabm içinde ne olduğunu sorunca, o sırada Selmân da sırtındaki mühre bakmıştır.134 Görünen o ki, hikâye uydurulurken ravi pek inandırıcı bir senaryo ku­ramamıştır. Bir rivayetteki habere göre ise Sa’d b. Mu’âz’ın

130 İbn Hibbân, Ebû Hatim Muhammed b. Ahmed et-Temîml, es-Sahih, thk.Ş. Amavud, Beyrut 1414/1993, XIV, 210.

131 Müslim, Libâs, 55; Ebû Dâvûd, Hatem, 1; Nesâî, Zrnet, 53, 81; Tirmizî,Şemail 41, 43

132 Zehebî, Mizan, IV, 253.133 İbn İshâk, 68-69.134 Tirmizî, Şemâü, 15.

Page 234: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 233

öldüğü gün Rümeyse adlı kişi Hz. Peygamber’in çok yakı­nında olduğunu söyleyip ‘Şayet isteseydim kürek kemikleri arasında bulunan nübüvvet mührünü öpebilirdim’ iddia­sında bulunmuştur.138 Bir başka rivayetteki iddiaya göre ise Ebû Rimse adlı kişi kendisinin doktor olduğunu söyleyip Hz. Resûl-i Ekrem’in sırtındaki mührü görmek istemiş, ancak Hz. Peygamber ona ‘Doktor Allah’tır, sen şefkatli bir adamsın, onun doktoru ise yaratandır’138 karşılığını vermiştir.

Dikkat edilirse Hz. Peygamber’in sırtında nübüvvet mührü bulunduğuna dair rivayetler muhteliftir. Gerek mührün varlı­ğı gerekse onunla ilgili tasvirler, bütünüyle gizemli hikâyelere dayalı anlatılardan oluşmaktadır. Görebildiğimiz kadarıyla nübüvvet konusu yoğun olarak tartışılmaya başlanınca, nü­büvvetin delilleri olarak bazı rivayetler zikredilmiştir. Muh­temelen yüzük-mühürle ilgili aktarılan bazı rivayet kırıntıla­rı nübüvvet mührü yorumlarına dönüştürülmüş ve Resûl-i Ekrem’in peygamberliğinin delillerinden birisi olarak sunul­muştur. Oysa onun risaletinin en önemli delilinin Kur’ân ol­duğu gerçeği, bizzat âyetle sabittir. Bu konuyla ilgili onca âyet varken âdeta vahiy yeterli görülmeyip bir dizi gizemli tasvir­lerle anlatılan hikâyelerin Allah Resulü’nün peygamberliğinin delili olarak sunulması kime ne kazandırır?

Resûl-i Ekrem’in sırtında nübüvvet mührü bulunduğu id­dialan hakkında onca rivayet aktarılırken, üstelik bunlardan birisi Hz. Ali’ye dayandınlırken, Resûl-i Ekrem’in vefatıyla ilgili rivayetler arasında bu mührün akıbeti hakkında fazla bir detay anlatılmaz. Ancak, bu çelişki fark edilmiş olacak ki vefatıyla birlikte mezkûr mührün kaybolduğu iddialan dillendirilmiştir.137 Onun teçhiz ve tekfininde bulunanlardan birisi Hz. Ali’dir. Kendisine mühürle ilgili rivayet isnat edilir­ken mührün kaybolduğuna dair açıklamaların da onun tara­fından yapılması gerekmez miydi?

135 Tinnizî, Şemâü, 14.136 Ebû Dâvûd. TereccuU 18.137 Hamidullah, İslâm Peygamberi,!!, 1102.

Page 235: ANKARA OKULU

234 Hz. Peygamber ve Mucize

Resûl-i Ekrem’in sırtında nübüvvet mührü bulunduğu iddialarının arka planında resmî evrakı tasdik etmek için kullandığı yüzük-mühürle ilgili rivayetlerin önemli etkisi ol­duğu kanaatindeyiz. Bu mühürle ilgili rivayetlerde geçen ha­tem kelimesiyle onun son peygamber olduğunu vurgulayan âyetteki hâteme’n-nebiyyîrı138 terkibinin zamanla birbirine karıştırılma ihtimali söz konusudur. Yine bu tür iddiaların ortaya çıkmasinm en önemli nedenlerinden birisi, bize göre o döneme ait tedavi yöntemidir. Örneğin tedavi olmak ama­cıyla insanların ‘hacamat’ yoluyla sırtlarından kan aldırdık­larından bahsedilmektedir.139 Üstelik Resûl-i Ekrem’in de zaman zaman bu yöntemle sırtından kan aldırdığına dair bazı rivayetler bulunmaktadır. Bir rivayette Hz. Peygamber’in hacamat ücretini Hz. Ali’nin verdiğinden bahsedilir.140 Enes b. Mâlik isnadlı rivayette ise ayın 17, 19 ve 21. günlerinde Resulullah’m hacamat yaptırdığından ve boynunun iki tara­fındaki damarlar ile kürek kemiklerinin ortasından kan aldır­dığından bahsedilmektedir.141

Görünen o ki Resûl-i Ekrem’in sırtında nübüvvet mührü olduğu iddialarının arkasında, aslında hacamattan kaynakla­nan bir izin etkisi vardır. Yukarıda zikredilen rivayetlerden bi­risinde ilginç bir detaydan bahsedilmişti. Sözü edilen rivayet­teki anlatıya göre, kendisini doktor olarak tanıtan Ebû Rim- se adlı şahıs Hz. Peygamber’i tedavi etmeyi önermiş, ancak Resûl-i Ekrem bu öneriyi geri çevirmiştir.142 Belli ki Resûl-i Ekrem tedavi amaçlı sırtından kan aldırırken bu şahıs ona te­davi önermiştir. İbn Abbâs’a isnad edilen başka bir rivayette de benzer muhtevalı bir haberden bahsedilir. Bu rivayette yer

138 33. Ahzâb, 40.139 Eski tarihlerde bir tedavi yöntemi olarak sırt ve boyun bölgesinden kan

aldınlmaktaydı ve bu işlem ‘hacamat’ olarak bilinmekteydi. Bkz. Abdul­lah Köşe, ‘Hacamat’, DİA. İstanbul 1996, XIV, 422.

140 Tirmizî, Şemail 164. Hz. Peygamber’in değişik zamanlarda tedavi amaçlı kan aldırdığına dair birtakım rivayetler, hadîs koleksiyonlarına yansımış­tır: Bkz. Buhârî, Büyu', 39, Cezau’s-Sayd, 11; Müslim, Müsakat, 62, 64, 65, Selam, 76, 77, Hac, 87, 88; Ebû Dâvûd, Menasik, 35; Tirmizî, Tıb, 9.

141 Tirmizî, Şemail 165, Tıb, 12.142 Ebû Dâvûd, Tereccul, 18.

Page 236: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 235

alan bilgilere göre kendisini doktor olarak tanıtan Âmir oğul­larından bir şahıs, şayet tedaviye muhtaçsa Hz. Peygamber’i iyileştirebileceği önerisinde bulunmuştur.143 Bize göre Resûl-i Ekrem’in sırtında nübüvvet mührü bulunduğu iddialarının en önemli nedenlerinden birisi bu hadiseye dair anlatılardır. Zira hacamat yapılan yerde bir müddet hafif bir şişme ve kı­zarıklık kalabilmektedir. Muhtemelen bu hadiseye dair bir iz veya görüntü, daha sonraki dönemlerde bu tür yorumlara il­ham kaynağı olmuştur. Dolayısıyla Allah Resulü’nün sırtında nübüvvet mührü bulunduğu iddiası ve bunun aynı zamanda onun mucizelerinden birisi olduğu yorumlan tamamen asıl­sızdır ve asla vahyin muhtevasıyla bağdaştınlabilir anlatılar değildir.

Şakk-ı Sadr Hadisesi

Hz. Peygamber’in risalet öncesi hayatına ilişkin olarak zikredilen olağanüstülüklerden birisi şakk-ı sadr (göğsünün yarılması) hadisesine dair anlatılardır. Hayli gizemli tasvirler içeren bu hadiseye dair anlatılar muhteliftir. Üstelik olayın ait olduğu dönemle ilgili de farklı zaman dilimlerinden bahse­dilmektedir. Örneğin rivayetlerin bir kısmında, Hz. Muham­med henüz 3-4 yaşındayken sütannesinin yarımda bu hadi­sesinin vuku bulduğu ifade edilmiştir.144 Bunun yanı sıra 10 yaşındayken,145 risaletle tanıştığı sırada146 ve dördüncü ola­rak da mi’râc hadisesinin hemen öncesinde yaşandığına dair anlatılar bulunmaktadır.147

143 Taberî, Târih, II, 205. Rivayetin akabinde yer alan haberler ise giderek gizemli bir üsluba dönüştürülmüştür. Örneğin adamın önerisi üzerine Hz. Peygamber İsterse kendisine bir mucize gösterebileceğini söylemiştir. Adam da önlerinde duran hurma ağacından bir hurma salkımı getirmesi­ni İsteyince iddiaya göre Hz. Peygamber daldaki hurma salkımım önüne getirtip durdurmuş ve tekrar yerine göndermiştir (Taberî, Târih, II, 205). Oysa erken döneme alt hiçbir rivayette böyle bir olaydan bahsedilmez.

144 Müslim, İmân, 260, 261, 263, 264; İbn İshâk, 101, 102; Taberî, Târih, II, 203.

145 İbn Kesir, Tefsir, XV, 8506.146 Taberî, Târih, II, 209.147 Buhârî, Tevhîd, 37, Menâkıb, 24; Müslim, İmân, 260, 262.

Page 237: ANKARA OKULU

236 Hz. Peygamber ve Mucize

İbn İshâk’ın verdiği bilgilere göre Resulullah sütannesi ve süt kardeşiyle birlikte çobanlık yaparken süt kardeşiyle bir­likte biraz uzakta oynuyordu. O sırada beyaz elbiseli iki adam gelerek Resulullah’m kamını yarıp kalbini çıkarmış ve yıka­yıp temizledikten sonra tekrar yerine yerleştirmişti. Olaya ta­nık olan süt kardeşi korkuyla annesine koşup haber verince, Hâlime hızla çocuğun yanma gitmiş ve Resûl-i Ekrem’i ren­gi sararmış bir şekilde bulmuştu. Ne olduğunu sorunca Hz. Peygamber başından geçen bu olayı anlatmıştı. Bu hadiseden sonra Hâlime başma bir kötülük gelir endişesiyle çocuğu an­nesine teslim etmek için Mekke’ye getirmiş,148 ancak Âmine bu korkulanımı yersiz olduğunu, çünkü hamileliği sırasında yaşadığı birtakım olağanüstülükler nedeniyle çocuğa kötülük gelmeyeceğini söylemiştir.149 İbn İshâk’ta yer alan rivayette bu olayın gerçekleşme şekli sorulunca, Resulullah başından geçenleri özetle şöyle anlatmıştır:

Sa’d b. Bekr oğullarına emzirilmek üzere verilmiştim. Süt karde­şimle birlikteyken beyaz elbiseli iki adam geldi. Ellerinde içi kar dolu altından tas vardı. Beni yatınp kamımı yardılar. Kalbimi çıkarıp içini açtılar ve ondan pıhtılaşmış simsiyah kan çıkardılar. Ardından kalbimi ve kamımı o karla yıkadılar. Temizlenince eski hâline getirdiler...150

Tespit edebildiğimiz kadarıyla hadîs koleksiyonları ara­sında şakk-ı sadr hadisesinin yer aldığı ilk rivayet Tayâlisî’de (204/819) geçmektedir. Hz. Âişe isnadlı bu rivayet, hem farklı bir kurguyla anlatılmış hem de Resûl-i Ekrem’in vahiyle ilk ta­nıştığı sırada yaşanmış bir olay olarak sunulmuştur. Rivayet­te anlatılanlara göre Hz. Peygamber eşi Hz. Hatice ile birlikte ramazan ayında Hira Dağı’nda itikâfa çekildiği sırada, eşi bir ara mağaradan ayrılınca Cebrail ve Mikail göğsünü yarmak için gelmişler. Mikail havada kalırken Cebrail Resûl-i Ekrem’e

148 Bir rivayete göre de, Habeşliler bu çocuğun ileride şanlı birisi olacağını tahmin etmişler ve onu Hâiime’den alıp kaçıracakları tahdidinde bulun­muşlardı. Hâlime de bir yolunu bulup çocuğu onlardan kaçırmış ve an­nesine teslim etmiştir. İbn Hişâm, I, 108.

149 İbn İshâk, 27: İbn Hişâm, I, 106-107; Taberî, Târih, II, 203.150 İbn İshâk, 28.

Page 238: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 237

yanaşarak kamını j* J^j) yarmış ve ‘Allah’ın dilediği şeyi kalbinden çıkarmış.’ Daha sonra ise sırtını peygamberlik mührüyle mühürleyip Alâk Sûresi’nin ilk beş âyetini okuma­sını istemiştir. Ardından Cebrail, Hz. Peygamber’i bir kişiden yüz kişiye kadar insanlarla tartmış, ancak Peygamberimiz hepsinin ağırlığına denk gelecek şekilde tartılmıştır. Olayı iz­leyen Mikail, ‘Kâbe’nin Rabb’ine yemin olsun ümmeti ona tâbi olacak’ diye seslenmiştir. Yaşadığı bu olayın ardından hızla evine doğru koşan Hz. Peygamber, yol boyunca dağlar ve taş­ların kendisine sesli selam verdiklerine tanık olmuştur. Eve vardığı zaman ise eşi Hatice ‘Sana selam olsun ya Resulellah’ diye karşılayıp peygamberliğini müjdelemiştir.151

Bu rivayette ilk dikkat çekenlerden birisi isnad zincirin­de Hz. Âişe ismi zikredilmekle birlikte, bilinmeyen bir kişiden ‘an rcbcuUn’ bahsedilmesidir. Bu ifadeye göre rivayetin kaynağı şüphelidir. Aynca rivayetin muhtevası da çelişkilerle doludur. Örneğin, bir taraftan Hz. Peygamberle eşinin birlikte Hira’da bulunduklarından, diğer taraftan da eve geldiğinde onun Hz. Hatice tarafından karşılandığından, hatta peygamberlikle müjdelendiğini ifade ettiğinden söz edilmektedir. En dikkat çekici hususlardan birisi de -İbn İshâk’ın aksine- bu olayın ilk vahiy tecrübesi sırasmda yaşandığı iddiasıdır.

Tayâlisî ile çağdaş olan Abdurrezzâk’ta (211/826) ise ko­nuyla ilgili oldukça sınırlı rivayet bulunmaktadır. Bu riva­yete göre Hz. Peygamber’in süt kardeşi, annesine gelip bir grup insanın kardeşinin kamını yardıklanm haber vermiştir. Hâlime de hızla çocuğun yanma gelmiş ve onu rengi solmuş bir vaziyette bulmuştur. Ardından da başma herhangi bir kö­tülük gelebilir endişesiyle annesine teslim etmek için çocuğu Mekke’ye götürmeye karar vermiştir.152

İbn Ebî Şeybe’de (235/849) yer alan Enes b. Mâlik isnadlı rivayetteki anlatıya göre ise Peygamberimiz çocuk yaşta ar­kadaşıyla oynarken Cebrail gelip onu uzaklaştırmış, ardın­

151 Tayâlisî, Müsnedü Ebî Dâvûd et-TayâUsî, III, 125 (no: 1643).152 Abdurrezzâk, el-Musannef, V, 317-18 (no: 9718).

Page 239: ANKARA OKULU

238 Hz. Peygamber ve Mucize

dan da kalbini yanp içinden bir pıhtı çıkarmıştır. Hatta ‘Bu, şeytanın şendeki payıdır’ demiştir. Ayrıca Resûl-i Ekrem’in kalbini, içinde zemzem suyu bulunan altın tasta yıkadıktan sonra yerine yerleştirmiş ve aldığı yere getirmiştir. Arkadaşı da Peygamberimizin solgun yüzünü görünce öldü diye kork­muş annesine haber vermiştir. Bu rivayette, aynca Enes’in, Hz. Peygamber’in göğsündeki yara izini gördüğünden söz edi­lerek olay, maddi bir operasyon olarak sunulmuştur.153

Ebû Zerr Gifârî’ye isnad edilen rivayette de şakk-ı sadr ha­disesinin Hz. Peygamber’in risaletle tanıştığı sırada vuku bul­duğundan bahsedilir. Ancak kurgu farklıdır. Anlatılana göre Ebû Zerr, Resûl-i Ekrem’e peygamber olduğunu ilk kez nasıl öğrendiğini sorunca, o şu olayı anlatmıştır:

Mekke dağlan arasında bir yerdeyken yanıma iki melek geldi. Bi­risi diğerine ‘Bu, o mudur?’ diye sordu. Arkadaşı ‘Evet’ deyince, diğeri ona ‘O hâlde ağırlığını anlamak için onu bir kişiyle tart’ dedi. Beni tarttı. Ondan ağır gelince, bu sefer ‘On kişiyle tart’ dedi. Ben on kişiden de ağır geldim. Hatta terazinin diğer gözün- dekiler üzerime yuvarlandılar. Bu sefer diğeri arkadaşına 'Onu bütün milletiyle tartsan bile yine onlardan ağır gelir’ dedi. Daha sonra birisi diğerine ‘Göğsünü yar ve kalbini şeytani kötülük ve arzulardan temizle’ dedi. Bu emir üzerine göğsümü yardı. Sonra birisi diğerine, ‘Göğsünü ve kalbini, tabak veya çarşaf yıkar gibi yıka’ dedi. Bundan sonra sekmeyi getirdi. O, tıpkı beyaz kedinin yüzü gibiydi. Onu kalbime soktu. Sonra arkadaşına, ‘Göğsünü dik’ dedi. İkisi birlikte göğsümü diktiler. Hâlen mevcut olan müh­rü de iki kürek kemiğimin araşma yerleştirdiler. Sonra yanımdan ayrıldılar. Ben onların her iş ve hareketlerini hâlâ gözümle görür gibiyim.154

Resûl-i Ekrem 10 yaşlarındayken vuku bulduğu İddia edi­len şakk-ı sadr hadisesine dair rivayet ise Ebû Hureyre’ye is­nad edilmiştir. Kimi müfessirler bu rivayette anlatılan şakk-ı sadr hadisesini İnşirah Sûresi’yle ilişkilendirilmişler ve âdeta âyetlerle bağlantısı varmış gibi göstermişlerdir.155 Örneğin,

153 tbn Ebî Şeybe, el-Musanneju li İbn Ebî Şeybe, XX, 235 (no: 37712).154 Taberî, Târih, II, 209.155 İbn Dihye el-Kelbî, 65-66.

Page 240: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 239

müfessir îbn Kesîr (774/1373) İnşirâh Sûresi’nin tefsiriyle il­gili açıklamalar yaparken Ebû Hureyre isnadlı rivayeti şöyle aktarır:

Ebû Hureyre, kendisinden başka kimsenin soramayacağı şeyleri Resulullah’a sorardı. Bir seferinde Resûl-i Ekrem’e şu soruyu sor­du: ‘Ey Allah'ın Resulü! Nübüvvet konusuyla ilgili ilk gördüğün şey nedir?’ Resulullah doğrulup dedi ki: ‘Ey Ebû Hureyre! Sen bir sual sordun. Doğrusu ben 10 yaşından birkaç ay almışken çöle doğru gitmiştim. Başımın üzerinde bir konuşma duydum. Bir adam diğerine ‘Bu, o mu?’ diye soruyordu. Adam ‘Evet’ deyince öndeki, karşıma dikildi. Hiçbir yaratıkta görmediğim bir çehre ve hiçbir yaratıkta bulmadığım bir ruh ve yine hiçbir yerde görmedi­ğim elbiseleri vardı. Yürüyerek bana doğru geldiler. Her birisi bir ayağımı tuttu, ancak ben tuttuklarının farkında değildim. Birisi arkadaşına dedi ki: ‘Yatır.’ Beni nazik bir şekilde yatırdüar. Birisi diğerine dedi ki: ‘Göğsünü yar!’ İki kişiden birisi göğsüme uzandı ve kan akmaksızm ve ağn duymaksızın göğsümü yardı. Adam dedi ki: ‘İçindeki kin ve hasedi çıkar.’ O da pıhtı şeklinde bir şey çıkardı ve tutup attı. Daha soma adam diğerine dedi ki: ‘Merha­met ve şefkati yerleştir.’ Bir de baktım ki gümüşe benzer bir şey çıkardı. Soma benim sağ ayağınım başparmağım sallayıp ‘Sağ- salim bir şekilde kalk’ dedi. Ben, böylece küçüğe şefkat, büyüğe merhamet dolu olarak kalkıp koştum.156

Dikkat edilirse Ebû Zerr el-Gifârî isnadlı rivayetle Ebû Hureyre isnadlı rivayet muhteva olarak birbirine çok benze­mektedir. Ancak, Ebû Zerr isnadlı rivayet, ilk vahiy tecrübesi sırasında yaşanmış bir olay olarak sunulurken, Ebû Hurey­re isnadlı rivayetse Resûl-i Ekrem 10 yaşlarındayken vuku bulmuş bir olay olarak sunulmuştur. Bunların yanı sıra Ebû Zerr isnadlı rivayetle Hz. Âişe’ye isnad edilen rivayetler İlk vahiy tecrübesi sırasında yaşanmış olay olarak sunulmakla birlikte, İkisinin muhtevası birbirinden tamamen farklıdır. Tüm bunlarla birlikte şakk-ı sadr hadisesine dair haberler, ayrıca mi’râc olayıyla ilgili rivayetler arasında da geçmektedir. Örneğin mi’râca dair kapsamlı rivayetlerin hemen hepsinin başlangıcında bu olaya dair tasvirler anlatılır ve âdeta bu olay

156 İbn Kesîr, Tefsir, XV, 8506.

Page 241: ANKARA OKULU

240 Hz. Peygamber ve Mucize

ml’râcın ön hazırlığı gibi sunulur. Enes b. Mâlik’e dayandırı­lan kapsamlı bir mi’râc rivayetinin başlangıcında şu açıkla­malar yer almaktadır:

Şerik b. Abdillâh dedi ki, ben Enes b. Mâlik’ten isrâ gecesi Resulullâh'ın Kâbe mescidinden yürütüldüğünü şöyle duymuş­tum: Vahiy gelmeden önce Resulullah Mescid-i Haram’da uyur­ken kendisine üç kişi geldi. Gelenlerin önündeki, ‘O hangisidir?’ diye sordu. Diğeri, ‘Onların ortasmdakidir ve o onlann hayırlı­sıdır’ dedi. Gelen üç kişinin sonuncusu uyumakta olan ‘Üç ki­şinin hayırlısını alın’ dedi. O gecede bu hadise vuku bulmuştu. Bu üç kişi bir başka gece gelene kadar, (Peygamber) bir daha onları görmedi. Nihayet onlar ‘Peygamber’in gözü uyuyup kal­binin gördüğü’ bir başka gece yine geldiler. Peygamber’in gözü uyuyor, ancak kalbi uyumuyordu. Bütün peygamberlerin gözle­ri uyur, ancak kalpleri uyumaz. Gelen üç kişi Peygamber’le hiç konuşmadılar ve onu Zemzem Kuyusu’nun yanma götürdüler. Peygamber’in işini onlardan Cebrail üzerine aldı. Cebrail, onun göğsü ile gerdanı arasını yardı. Göğsünü ve içini yarmayı bitirin­ce, Cebrail Zemzem suyuyla yıkayıp onu tertemiz yaptı. Sonra içi iman ve hikmet dolu altın bir kap ve içinde yine altın bir tas getirildi. Cebrail, Peygamber’in göğsünü ve boğazınm içindeki etleri, yani boğazındaki damarları bununla doldurdu ve göğsü­nü kapattı...157

Dikkat edilirse dört ayrı döneme ait olarak anlatılan şakk-ı sadr rivayetlerinin ortak noktası, kısmî farklılıklar bulunmakla birlikte aynı hadiseden bahsediyor olmalarıdır. Aslında hepsi aynı olaya dair açıklamalar olmakla birlikte, farklı dönemlerde vuku bulmuş gibi gösterilmiştir. Ancak bunlardan en ilginç olanı ise en son naklettiğimiz mi’râca dair rivayetin başında yer alan ve Enes b. Mâlik’e isnad edi­len rivayettir. Diğerlerinden farklı olarak bu rivayetteki id­diaya göre şakk-ı sadr hadisesi risaletten sonra yaşanmış bir olay olarak sunulmuştur. Buna mukabil rivayetin başın­da yer alan ‘vahiy gelmeden önce’ ifadesi ise hayli ilginçtir. Oysa bu olay, risaletten sonraki döneme ait olduğu iddia

157 Buhârî, Tevbîd, 37; aynca bkz. Buhârî, Menâkıb, 24; Müslim, İmârı, 260, 262.

Page 242: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed'e İsnat Edilen Mucizeler 241

edilen mi’râc hadisesiyle ilgili rivayet içerisinde zikredilmiş­tir. Bu açıklamaya dayalı olarak risalet öncesinde de mi’râc olayının vuku bulduğuna dair ilginç yorumlar yapılmıştır.158 Bu yorumların bir uzantısı olarak risaletten sonra da şakk-ı sadr hadisesinin yaşandığına dair görüşler dile getirilmiştir. Böylece birden çok mi’râc olayının vuku bulup bulmadığı meselesi ulema arasında tartışılırken, aynı zamanda birden çok şakk-ı sadr hadisesinin yaşandığına dair de görüşler ile­ri sürülmüştür.159

Bizim tespitlerimize göre bu tartışmaların tamamı beyhu­de çabadan başka bir şey değildir. Zira konuyla ilgili riva­yetler incelendiğinde görülecektir ki, mi’râc hadisesine dair rivayetlerin başlangıcında zikredilen şakk-ı sadr anlatısı, as­lında müstakil bir anlatıdır ve risalet öncesindeki anlatıların değişik versiyonudur. Ancak mi’râc hadisesine dair rivayet­lerle birleştirildiği için, bu olay sırasında yaşanmış bir olay gibi algılanmıştır. Böylece risalet öncesine ait olan şakk-ı sadr anlatısıyla risaletten yaklaşık 10 yıl sonra vuku bulduğu var­sayılan mi’râc anlatılan birleştirilmiştir. Fakat bu detaylar tespit edilemediği için risalet sonrasına dair bir anlatı olan mi’râc olayının risaletten önce de vuku bulduğu gibi ilginç yorumlar yapılmıştır.

Şakk-ı sadr hadisesiyle mi’râca dair rivayetlerin birbirine kanştınlması ve bir arada sunulmasının arka planındaki en önemli unsur, bize göre kadîm İran kültüründe var olan ben­zer anlatılardır. Örneğin, tıpkı Resûl-i Ekrem’in yaşadığı iddia edilen mi’râc hadisesi gibi, Zerdüşt’ün de benzer bir mi’râc tecrübesi yaşadığı ve o sırada melekler tarafından göğsünün yarılıp kalbinin temizlendiğinden bahsedilir. Gatala/dsi yer alan anlatı aynen şöyledir:

Zerdüşt, 30 yaşında peygamber oldu. Adamlarından bir kısmım yanına alarak Belh'e gitti. Bu seferinde Vaitya nehrini yürüyerek

158 Buhârî, Tevhid, 37, Salat, 1, Menâktbu'l-ensâr, 42; ayrıca bkz. Buhârî, EhadJsüi-enbiyâ, 5; Müslim, İmân, 260, 263, 264; İbn Hanbel. IV, 207, 208, V, 144.

159 İbn Kesir, Tefsir, IX, 4650.

Page 243: ANKARA OKULU

242 Hz. Peygamber ve Mucize

geçti ve o nehrin bir ayağı olan Avitak suyu kenarında halvete çekilip ibadetle meşgul oldu. İbadetinin 45. günü (Ürdl Behişt) ayında (Güştasb’ın saltanatının 31. senesinde) bir gece sabaha karşı mi’râca çıkü ve ruhani yükselmenin sonuna erişti. Yine bu suyun kenarında (Vohumena= Behmen) nazil oldu ve dünyaya alt her şeyden el çekmesini tembihledi ve onu cennete götürdü. Diğer (Feriştehler= Melekler), Zerdüşt’ün yanma geldiler ve ona hürmet ettiler. Sonra Zerdüşt, Ahura Mazda’nm huzuruna çıktı ve dininin hükümlerini öğrendi. Ahura, onu yıldızların ve felekle­rin seyrinden haberdar etti. Cennet ve cehennemi gösterdi ve ev­velin ve ahirin İlmini ona öğretti. Feriştehler, Zerdüşt’ün göğsüne erimiş tunç döktüler, karnım yardılar İçindekileri çıkarıp temiz­lediler, yine yeril yerine koydular. Ahura, Zerdüşt’e halkı dinine davet etmesini emretti.160

Dikkat edilirse iki farklı geleneğe ait anlatılarda bire bir benzerlikler bulunmaktadır. Mi’râc hadisesinin sonradan oluşturulmuş ve zenginleştirilmiş bir kurgu olduğu hususu göz önüne alınırsa,161 iki farklı rivayetin birleştirilip böyle bir kurguyla anlatılmasının ipuçlarını yakalamak hiç de zor de­ğildir. Hâlbuki göğüs yanlması hadisesine dair haberlerle, mi’râca dair rivayetler arasında hiçbir bağlantı yoktur. Ancak her iki olayın muhtevası benzer gizemli tasvirleri barındırdığı için kolayca birbirine karıştırılmış ve böylece mi’râc anlatılan içerisine göğüs yarılması hadisesi de eklenmiştir.

İnşirah Sûresi’yle ilişkilendirilen rivayetteki iddialara göre, Hz. Peygamber, nübüvvetle görevlendirileceğini daha 10 yaşlarındayken bildiği sonucu çıkmaktadır. Oysa böy­le bir iddia, her şeyden önce vahyin gerçeklerine aylandır. Unutmamak gerekir ki, Kur’ân-ı Kerîm onun risalet öncesi hayatıyla ilgili Duhâ Sûresi’nde âdeta yok denecek kadar sı­nırlı bir bilgi verir ve bu haberler arasında ileride peygamber olacağına dair hiçbir işaretten de söz edilmez. Aynca bu id­dia Ankebût Sûresi’nde yer alan 'Daha önce sen onlara bir

160 Gaialar, Zerdüşt'ün Öz Şiiri, Avestanm Manzum, Lirik Parçalan, çev. Ali Nihad Tarlan, Suhûlet Matbaası, İstanbul 1935, s. XII.

161 Geniş bilgi İçin bkz. Balcı, İsrâ ve Mi’râc Gerçeği, 327-390.

Page 244: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 243

kitap okumuyordun’162 âyetine de aykırıdır. Zira bu âyet, çok açık bir şekilde risalet öncesinde Resûl-i Ekrem’in peygam­berliğiyle ilgili herhangi bir işaretin olmadığım vurgulamak­tadır. Keza onun ümmiliğinden söz eden âyette163 de aynı gerçeğe işaret edilmektedir. Aynca müşrik Araplann, Hz. Muhammed’in peygamber olacağım beklemedikleri hususu da risaletten önce peygamber olacağına dair bir işaretin ol­madığına bir başka delildir.164

Her ne kadar kimi müfessirler şakk-ı sadr hadisesini İnşirâh Sûresi’yle ilişkilendirmişlerse de, burada sûrede bam­başka bir olay anlatılmaktadır. Sûrede Hz. Peygamber’in göğ­sünün fiilî olarak yarılmasından değil, içindeki sıkıntımn gi­derilmesinden söz edilmektedir.165 Bu yüzden mezkûr sûrenin aslında şerh-i sadr (göğsü-gönlü ferahlatma) olduğuna dair yorumlar yapılmıştır. Nitekim İbn Abbâs’a isnad edilen bir ri­vayette İnşirâh Sûresi’yle birlikte, Hz. Peygamber’in göğsünün İslâm’a açıldığından ve ferahladığından bahsedilmiştir.166 Dik­kat edilirse bu sûre ilk nazil olan Mekkî sûrelerdendir. Bura­da müşriklerin iftira ve baskılan nedeniyle Hz. Peygamber’in hayli sıkıntı çektiğine işaret edilerek bu sıkıntılarının gideril­diğine vurgu yapılmıştır.167

Âyetlerdeki bağlam çok açık olduğu hâlde, bu hadisenin bir çeşit maddi operasyon şeklinde anlaşılması veya yorum­lanması hayli ilginçtir. Üstelik bu yorumların akademik(l) ça­lışmalarda da yer bulması hakikaten hayret vericidir. Hadîs alanında yapılan bir yüksek lisans çalışmasında yazar, şakk-ı sadr hadisesine dair rivayetleri zikrettikten sonra şu ilginç değerlendirmede bulunur: “İşte bu ve benzeri rivâyetler, İsrâ gecesi Hz. Peygamber’in başından şakk-ı sadr denilen bir çeşit kalp ameliyatı hâdisesinin geçmiş olduğunu açıkça

162 29. Ankebût, 48.163 62. Cuma, 2.164 17. İsrâ, 90-93; 25. Furkân, 7-8.165 Elmalılı, IX, 290 vd.166 Buhârî, Tefsir, 94.167 6. En’âm, 125; 11. Hûd, 12. Benzer kullanımlar İçin bkz. 15. Hicr, 97; 16.

Nahl, 106, 127; 20. Tâhâ, 25-27; 26. Şuarâ, 13; 27. Nemi, 70; 39. Zümer, 22.

Page 245: ANKARA OKULU

244 Hz. Peygamber ve Mucize

beyân etmektedir.”168 Böylece şakk-ı sadr hadisesi ‘bir çeşit kalp ameliyatı’ olarak nitelendirilmiştir. Hâlbuki isrâ hadise­si tamamen farklı bir olaydır. Buna mukabil isrâ hadisesiyle birlikte sunulan mi’râc anlatılan ve şakk-ı sadr olayına dair haberlerse sonradan kurgulanıp gerçek olaymış gibi sunul­muştur. Öte yandan şakk-ı sadr hadisesinin mahiyet ve muh­tevasını ortaya koyan bir araştırma yapılmadığı için -her ne kadar bu rivayete dair bazı çelişkilere işaret edilmişse de- bu olayın bir nevi risalet öncesinde peygamberliğe hazırlanış sü­reci olduğuna dair yorumlar yapılmıştır.169

İbn Hacer, şakk-ı sadr hadisesini Resûl-i Ekrem’in rü­yasında gördüğünü ve bu hadiseyi eşi Hatice’ye anlattığım belirttikten sonra, bu tür haberlerin ‘rüya anlatısı’ olduğunu söyler.170 Bu tür rüya tasvirlerinin Araplar arasında var oldu­ğuna dair ilginç rivayetlerden bahsedilir. Örneğin Umeyye b. Ebl Salt adlı şahsın Hz. Peygamber’e anlattığı rüyada da ben­zer tasvirlerin yer alması hayli şaşırtıcıdır. Bu rivayette zik­redilenlere göre, Umeyye bir gece kızlarıyla birlikte uyurken kızlardan birisi derin bir çığlık atmca uyanmış ve kızına çığlık atmasının sebebini sormuş. Kızı da ona şu rüyayı anlatmış: İki kartal171 tavam yardı. Birisi dışarıda beklerken diğer gelip senin göğsünü yardı. Dışarıdaki ona ‘Anladı mı?’ diye sorun­ca ‘Evet’ dedi. İkinci kez ise ‘Anndı mı?’ diye sorunca ‘Hayır’ karşılığım verdi. Kızının bu rüyası üzerine Umeyye ‘Babanız için hayır murat edilmiş, ancak bu gerçekleşmemiş’ yorumu­nu yapmıştır.172 Belli ki Hz. Peygamber’in başından geçtiği

168 Bekir Tatlı. Âyet ve Hadislerde isrâ ve Mi'râc Olayu Çukurova Üniversitesi Basımevi, Adana 2008, 55.

169 Hüseyin Certel, ‘Hz. Peygamber'ln Risalet Görevine Hazırlanması Çocuk­luk ve Gençlik Dönemi Yaşantıları’, EKEV Akademi Dergisi, (yıl: 8, sayı: 19, Bahar 2004), 45-47.

170 İbn Hacer, Fethu'l-bârî, XIII, 489.171 Bir başka rivayette bu İki kartal ‘İki beyaz kuş’ olarak geçmektedir. Bkz.

Ebû Abdillâh Muhammed b. İshâk el-Abbâs el-Fâklhî, Ahbâru Mekke fi kadîmi'd-dehr ve hadîsth, thk. Abdulmelik Abdullah Dehîş, Beyrut 1414, III, 201 (no: 1970).

172 Abdurrezzâk, Tefsiru’l-Kur’âni’l-âzîm, thk. A. Emin Kal’âcî, Beyrut 1991, I. 227: el-Fâklhl, Ahbâru Mekke, III, 201 (no: 1970). Rivayetin değişik versiyonu İçin bkz. İbn Abdilberr, el-tsti’âb fi ma’rifetl'l-ashâb, nşr. Ali Muhammed Becavî, Kahire, t.y., IV, 387-88; İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-

Page 246: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 245

İddia edilen göğsünün yarılmasına dair tasvirler de rüya anla­tısına dair haberlerin zenginleştirilmiş şeklidir.

Dârimî’de yer alan bir rivayette Resulullah’a göğsünün yarılması hadisesi sorulunca, bu olayın sütannesinin yaran­dayken gerçekleştiğini söylemiş ve başından geçen olayı şöyle tasvir etmiştir: “İki beyaz kuş gelip beni sırt üstü yatırarak göğsümü yardı. Kalbimi açıp içinden iki parça siyah pıhtı çı­kardı. Sonra kar suyuyla yıkayıp içini hikmetle doldurdular. Ardından kalbimi dikip üzerini peygamberlik mührüyle mü­hürlediler ve yanımdan ayrıldılar.”173 Peygamberimiz bu olayı sütannesine anlatınca, o da onu annesine teslim etmek için Mekke’ye götürmüştür.

İbn İshâk’ın naklettiği rivayette ise sözü edilen ‘beyaz kuş' turna kuşu şeklinde İki melek olarak tasvir edilmiştir. Onlar Resulullah’a gelmiş ve birisi göğsünü yararken diğeri gaga­sıyla su püskürtüp kalbini temizlemiştir. Hatta püskürtülen suyun karla karışık soğuk su olduğu ifade edilmiştir.174 Dik­kat edilirse yukarıdaki rüya anlatısında olduğu gibi bu riva­yetlerde de iki kuşun gelip Resûl-i Ekrem’in göğsünü yardığı tasvirleri anlatılmıştır. Belli ki bu olaya ilişkin anlatılanların bir kısmı kadım İran kültüründeki benzer tasvirlere, bir kıs­mı ise aynı muhtevadaki rüya anlatılarından esinlenilerek üretilmiş ve Hz. Peygamber’e uyarlanmıştır. Zamanla da bu tür rivayetlerin kapsamları genişletilerek risaletin bir parçası hâline getirilmiştir. İlginç olanı ise hâlâ bu tür hikâyelerin Resül-i Ekrem’in nübüvvetinin bir parçası gibi kabul görme­si, hatta bu olayın gerçekten yaşandığına ilişkin savunmacı gayretlerin sürdürülmesidir. Üstelik bu gayretlerin akademik çalışmalara yansıması ise hakikaten hayret vericidir.175

Nihâye, Beyrut 1966, II, 224-25.173 Dârimî, Mukaddime, 3. Yine Dârimî’de yer alan başka bir kayda göre

Cebrail, Resulullah’m kalbini yardığında, onun metanetli bir kalp oldu­ğunu, içinde hakkıyla işiten iki kulak ve gören gözlerin bulunduğunu ve Hz. Muhammed’in ahlâkı düzgün, doğru sözlü ve nefsi huzur bulmuş bir peygamber olduğunu söylediği bilgileri yer almaktadır. Bkz. Dârimî, Mukaddime, 8.

174 İbn İshâk, 28.175 Tatlı, 55.

Page 247: ANKARA OKULU

246 Hz. Peygamber ve Mucize

Şunu da hatırlatalım ki hadîs koleksiyonlarında Hz. Peygamber’e ait çeşitli rüyalardan bahsedilmektedir. Keza ashabm anlattığı çeşitli rüyalar ve bunlara ilişkin değişik yo­rumlar da bulunmaktadır.176 Nitekim bu tür haberler hadîs koleksiyonlarında 'kitâbu’t-ta’b if veya ‘kitâbu’r-ru’yâ’ başlık­ları altında zikredilmiştir.

Yukarıda da işaret edildiği üzere Kur’ân-ı Kerîm Duhâ Sûresi’ndeki sınırlı bir bilginin haricinde Hz. Muhammed’in risalet öncesi hayatından hiç bahsetmez. Bunun yanı sıra, Mekke dönemine ait rivayetler de Medine dönemine oranla çok daha sınırlı bilgiler ihtiva eder. Bu itibarla bu döneme ait anlatıların önemli bir kısmı daha sonra geriye dönük olarak oluşturulan rivayetlerden müteşekkildir. Üstelik onun biyog­rafisine dair rivayetler, Müslümanların kadîm Yahudi ve Hı­ristiyan kültürü ile eski İran kültürüne ait kültürel mirasın devralındığı döneme rastlar. Yani birinci dereceden tanıklar aracılığıyla gelmez. Dolayısıyla Müslümanlar, kendi peygam­berlerinin hayatma ilişkin haberleri araştırırken bu kültürle­re Elit mistik veya mitolojik hikâyeler, peygamber kıssaları gibi birçok gizemli anlatıdan etkilenmişlerdir. Bize göre Resûl-i Ekrem’in hayatma ilişkin birtakım gizemli tasvirlerin kay­naklara girmesinde bu etkilenmenin payı büyüktür. Mezkûr hikâyelerin etkisinde kalan Müslümanlar, belli ki alternatif üretmek zorunda kalmışlar ve bu toplumsal ihtiyaç, mevcut anlatılardan esinlenerek yeni kurguların oluşturulmasını be­raberinde getirmiştir. Bu hikâyeler, ait oldukları dönemde toplumsal hafıza veya psikolojik tatmin açısından önemli bir işlevselliğe sahip olduğu için sorgulanmalarına gerek duyul­mamış ve böylece kaynaklara girerek nesilden nesile aktarılıp günümüze kadar gelebilmiştir.

Görünen o ki Müslümanlar, sözü edilen kadîm kültürlere ait kıssalar karşısında Hz. Muhammed’in biyografisine dair eksik gördükleri noktalan, kimi peygamber kıssalan, kadîm

176 Bu konuda geniş bilgi için bkz. Hidayet Aydar, ‘Hz. Muhammed'in Bazı Rüyalan ve Yaptığı Rüya Yorumlarından Örnekler’, EKEV Akademi Dergi­si, (yıl: 9, sayı: 25 Güz-2005), 89-102.

Page 248: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 247

İran kültürüne ait Rüstem veya İsfendiyar hikâyeleriyle bazı rüya anlatılan gibi bir dizi mistik veya mitolojik unsurla süs­leyip doldurmuşlardır. Zamanla bu hikâyeler, sanki onun ri­saletinin bir parçası gibi telakki edilerek nesilden nesile akta- nlmıştır. Burada mezkûr hikâyelerin üretilip risaletin parçası hâline getirildiği kültürel vasatı ve bunların oluşturulma ne­denlerini göz ardı etmemek gerekir. Öte yandan şu çok açıktır ki sahabe, Hz. Mûsâ veya Hz. İsâ’ya inananlar gibi Resûl-i Ekrem’den herhangi bir mucize talebinde bulunmadığı gibi, onun risaletine bu tür gizemli tasvirler ekleme gereği de duy­mamıştır. Diğer bir ifadeyle onun peygamberliğinin delili ola­rak Kur’ân’dan başka herhangi bir alternatif aramamıştır. Zira bu dönemde mezkûr kültürlerden etkileşim söz konusu değildir. Ancak bir yüzyıl sonra kadîm kültürler karşısında kendilerini eksik gören Müslümanlar etkilendikleri bu kül­türlere ait kıssalardan çeşitli uyarlamalar yaparak Resûl-i Ekrem’in risaleti hakkında bazı abartılı rivayetler/hikâyeler oluşturmuşlardır.

Hz. Peygamber’in risalet öncesi hayatına dair rivayetler arasında, çocukluk ve gençlik yıllarında çobanlık yaptığına dair birtakım anlatılardan bahsedilmektedir. Bu rivayetler arasında onun birtakım kötülüklerden korunduğuna dair ilginç haberler yer almaktadır. Örneğin, bir keresinde Hz. Peygamber arkadaşlarıyla birlikte koyun otlatırken bir gece koyunlannı onlara emanet edip kadınlı-erkekli bir eğlence meclisine katılmak istemişti. İddiaya göre buraya giderken yolda bir düğün merasimine denk gelmiş ve oturup izlemeye başlamış. Ancak Allah onu uykuya daldırarak bu kötülüğe tanık olmasını engellemiştir. Hatta bu olay iki üç kez tekrar­lamıştır. Bu tecrübe üzerine Hz. Muhammed bir daha eğlence meclislerine katılmamıştır.177 Bu tür hikâyelerle, peygamber olmadan önce bile onun Allah tarafından kötülüklerden veya Cahiliye döneminin çirkin âdetlerinden korunduğu iddialan dillendirilmiştir. Oysa Hz. Peygamber, değil risalet öncesin­de risaletten sonra bile Arap toplumundaki kimi düğün veya

177 İbn İshâk, 58-59; Taberî, Târih, II, 196.

Page 249: ANKARA OKULU

248 Hz. Peygamber ve Mucize

eğlence merasimlerine katılmıştır. Hatta düğün ve eğlenceye karşı olumsuz bir tutum takınmadığı gibi, bizzat teşvik ettiği­ne dair değişik rivayetler bulunmaktadır.178

Hz. Peygamber’in risalet öncesi hayatına dair anlatılanlar arasında, onun Allah tarafından peygamberliğe hazırlandı­ğından ve kendisine yalnızlığın sevdirildiğinden bahsedilir. Bu nedenle Resûl-i Ekrem tefekküre dalmak için birtakım kuytu yerlere giderdi. Geçtiği yerlerdeki ağaç ve taşların ona sesli selam verdiğinden bahsedilir. Bu tür rivayetleri nakle­den Taberî, Yüce Allah ‘seçkin ve saygın kul yapmak istediği kişilere lütuf ve kereminden bu tür ihsanlarda bulunduğun­dan’ söz eder ve şakk-ı sadr hadisesini bu kabil bir örnek olarak sunar.179 Yine onun naklettiği bir rivayete göre Hz. Pey­gamber, vahiy gelmeden üç gün önce, melek İsrafil’le birlik­te yaşamıştır. Anlatıya göre Peygamberimiz onu göremiyordu ancak sesini duyuyordu. Daha sonra da Cebrail ona vahiy getirmiştir.180 Kimi rivayetlerde ise vahiyle ilk tanıştıktan son­ra bir müddet vahiy gelmeyince (fetret-i vahiy) yaklaşık üç yıl kadar Hz. Peygamber’in melek İsrafil tarafından risalete hazırlandığı iddiaları dillendirilmiştir.181

Bilindiği üzere İslâm'ın geldiği dönem öncesinde Arabistan’da peygamber gönderileceğine dair mesihçi bir beklentinin varlığına dair bazı rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlerde, beklenen nebinin Hz. Muhammed olduğuna dair hayli iddialı tasvirler anlatılır.182 Örneğin, Zeyd b. Nufeyl gibi bazı bilge kişilerin verdiği bilgilere göre, beklenen nebinin Mekke’de doğacağı, İsmail oğullarından (Araplar) çıkacağı, adının Ahmed olacağı, sırtında peygamberlik mührünün bu­lunacağı, kavminin onu yurdundan çıkaracağı ve Yesrib’e183

178 Geniş bilgi için bkz. Rahmi Yaran, ‘Düğün’, DİA, İstanbul, 1994, X, 15- 16; Nebi Bozkurt, ‘Eğlence’, DİA, İstanbul 1994, X 483-485.

179 Taberî, Târih, II, 204.180 Taberî, Târih, II, 251, 254.181 Taberî, Târih, II, 251.182 Taberî, Târih, II, 207.183 Bir rivayette ise kurban edilen bir putun etrafında toplanıp hisselerini

almak üzere bekleyenlerin gaipten bir ses duydukları ve bu seste, Mek- keli peygamber Ahmed’in Yesrib’e sürüleceğine dair sözler işittiklerinden

Page 250: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 249

(Medine) hicret edeceği gibi anekdotlar anlatılır ve âdeta adre­se teslim bir peygamberden söz edilir. Hatta Zeyd b. Nufeyl’in kimi Yahudi, Hıristiyan ve Mecusi din adamlarıyla konuştu­ğundan ve onlara beklenen nebinin vasıflarından söz ettiğin­den, onların hepsinin de bu nebinin Mekke’den çıkacağım ka­bul ettiklerinden bile bahsedilmiştir. Hatta bu şahsın Resûl-i Ekrem’e selam gönderdiği ve Hz. Peygamber’in de onun hak­kında övücü sözler söyleyip Cennet’e gireceğini müjdelediği anekdotları anlatılmıştır.184

Vahiyle ilk tanıştıktan sonra eşi Hz. Hatice’nin Peygam­berimize verdiği desteğe yönelik anlatılarda da benzer kaygı­ların ön plana çıkarıldığım görüyoruz. Nitekim iddialara göre Hz. Hatice, sanki daha önce bir tecrübe yaşamış gibi, eşinin peygamberlikle görevlendirildiğini müjdelemiştir. Keza Vara­ka b. Nevfel’in de onun beklenen nebi olduğunu haber verdiği iddialan ve ‘Kavmin seni yurdundan çıkaracağı zamana ka­dar keşke yaşayabilsem de sana tâbi olabilseydim’ gibi ileriye yönelik temennide bulunduğu tasvirlerinde de adrese teslim peygamber iddialarından söz edildiğini görüyoruz.185 Madem onun peygamberliğinin bunca açık delili veya işareti tespit edilmiş bu olaylara tanık olanların ona tâbi olmalan gerek­mez miydi?

Şu çok açık ki ne Hz. Muhammed’in kendisi ne de kavmi onun peygamber olacağını biliyordu. Peygamberliğe yönelik bir hazırlığı da yoktu. Risalet öncesi hayatına bakıldığında o, ne olağanüstü yeteneklere sahip bir kişidir, ne şair olarak bilinmektedir ne de hitabet veya hikmetli sözlerle toplumda kendisine yer edinmiş bir bireydir. Bunlara ilaveten, ne li­derlik yönüyle ne fikirleri ve siyasî kişiliğiyle ne de dinî yö­nüyle tanınmaktadır. Kısacası o, içinde yaşadığı toplumda, vasat insanlardan birisidir. Onun bilinen en önemli özellikleri ahlâkî annmışhğı, dürüstlüğü ve güvenilirliğidir. Öte yandan

bahsedilir. Ayrıca sesin hemen ardından Hz. Peygamberin oraya geldi­ği, bu nedenle topluluğun şaşkına döndüğü anekdotu anlatılır. Taberî,Târih, II, 205.

184 Taberî, Târih, II, 204.185 Taberî, Târih, II, 206, 207.

Page 251: ANKARA OKULU

250 Hz. Peygamber ve Mucize

Cahiliye döneminde putlara tapmaması, zinaya, içkiye bulaş­maması veya yalnızlığa çekilip tefekküre dalması gibi husus­lar da sadece ona özgü bir hâl değildir. Örneğin yakın arka­daşı Hz. Ebû Bekir başta olmak üzere bu tür erdemlere sahip birtakım insanların var olduğu bilinmektedir.

Son olarak şunu söyleyelim ki, Allah Resulü’nün risaleti- ni, yukarıda işaret edilen türden rivayetlerle temellendirmeye hiç gerek yoktur. Kur’ân’a inanan bir Müslüman zaten onun peygamberliğinin vahiyle sabit olduğunu peşinen kabul et­miş demektir. Dolayısıyla onun risaletinin ispatı için, Kur’ân haricinde bir başka delil aramaya gerek yoktur. Yine de onda bir olağanüstülük aranacaksa doğup büyüdüğü toplumda­ki ahlâkî çöküntünün had safhaya vardığı o kültürel vasat­ta sade hayatı, dürüstlüğü, erdemi ve güvenilirliği onun için kâfi nedenler değil midir?186 Zaten ilk nazil olan âyetlerde de onun ahlâkî güzelliğine ve bu noktadaki şahitliğine vurgu ya­pılmıştır.

Sonuç

Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’in risalet öncesi hayatıyla ilgili Duhâ Sûresi’ndeki sınırlı açıklamaların haricinde başka bir detaydan bahsetmez. Buna mukabil Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ gibi peygamberlerin risalet öncesindeki hayatlarına dair bir­takım ayrıntılar verir. Üstelik bu haberler ileride onların ri- saletlerinin delili olarak zikredilir. Resûl-i Ekrem’in hayatma dair bu tür detaylardan bahsedilmeyince bu boşluklar, geriye dönük olarak oluşturulan rivayetlerle doldurulmuştur. Bu hikâyeler, kadîm Yahudi ve Hıristiyan kültürlerinde var olan peygamber kıssaları, eski İran kültürüne ait Zerdüşt, Rüstem veya İsfendiyar hikâyeleri gibi birtakım mitolojik anlatılarla süslenip Resûl-i Ekrem’in risaletinin delilleri olarak sunul­muştur. Ancak bunlar, sadece rivayetlerde dillendirilen iddia­lar olup asla, vahiyle doğrulanamaz ve risaletinin delili olarak nitelenemez. Zira vahyin tanıklığı ortadayken muhtevalann-

186 İbn İshâk, 57.

Page 252: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed'e İsnat Edilen Mucizeler 251

da sayılamayacak kadar çok çelişki ve mitolojik anlatı bulu­nan bu tür hikâyeleri risaletin delili olarak sunmak, vahyin mesajım dikkate almamaktan başka bir anlam ifade etmez.

Bilindiği üzere Resûl-i Ekrem’in Mekke dönemine dair bilgiler, Medine dönemine oranla çok daha sınırlıdır. Üstelik bunlar çocukluğu, gençliği, evliliği ve risalete yakın döneme ait bazı genel haberlerdir. Bu haberlerin kapsamları genişletile­rek birtakım gizemli tasvirlerle süslenmiş ve Resûl-i Ekrem’in risaletinin delili veya mucizeleri olarak sunulmuştur. Örne­ğin Allah Resulü’nün 9-12 yaşlarındayken amcasıyla birlikte Şam’a seyahat ettiği bilinmektedir. Ancak bu yolculuğu, pey­gamberliğiyle ilişkilendirilerek bulutun onu gölgelemesinden ağaçların veya taşların onu selamlamasına veya Bahira’run onun peygamber olacağını önceden haber vermesine kadar bir dizi gizemli tasvir veya hikâyelerle süslenip anlatılmıştır. Onun mucizeleri olarak sunulan bu tür rivayetlerin muhteva­sında vahyin mesajma aykırı pek çok tasvir bulunmaktadır ve bunlar Kur’ân’la asla doğrulanamaz. Bu itibarla yukarıda işa­ret edilen rivayetlerden hareketle onun peygamberliğini do­ğumundan itibaren başlatmak veya risalet öncesi döneme ait anlatılan, birtakım gizemli tasvirleri peygamberliğinin delili olarak sunmak, akıl kân değildir. Haddizatında onun risale- tinden sonrası için de peygamberliğinin tek delili ve mucizesi Kur’ân’dır, bunu asla unutmamak gerekir.

Page 253: ANKARA OKULU
Page 254: ANKARA OKULU

BÖLÜM VIPEYGAMBERLİĞİNDEN SONRAHZ. MUHAMMED’E İSNAT EDİLEN MUCİZELER

Giriş

Kur’ân-ı Kerîm, müşriklerin Hz. Muhammed'den birçok mucize talebinde bulunduklarından bahseder; ancak, bun­ların tamamının cevapsız bırakıldığım da haber verir. Müş­riklerin onca mucize isteklerine rağmen Resûl-i Ekrem'in as­habının ondan herhangi bir mucize talebinde bulunmaması hayli dikkat çekicidir. Oysa Kur’ân, Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’ya inananların, onlardan birçok mucize talebinde bulduklarım haber vermektedir.

Kur'ân-ı Kerîm Hz. Peygamber’in risaletinin delili olarak okuduğu vahiyleri yeterli görürken ve ashabı da ondan her­hangi bir mucize talebinde bulunma gereği duymazken, sa­habe ve tâbiûn dönemlerinden sonra Resûl-i Ekrem’e sayısız mucize isnat edilmesi ve bu iddiaların bizzat Müslümanlar ta­rafından dillendirilmesi hayli dikkat çekicidir. Âdeta âyetlerin mesajı yeterli gözükmemiş gibi, Müslümanlar çeşitli mucize iddialarında bulunarak bir bakıma gecikmeli de olsa müş­riklerin mucize taleplerine cevap verme gereği duymuşlardır. Resûl-i Ekrem’e isnat edilen mucize iddialarının ortaya çıktığı dönem, kelâmcılarla felsefecilerin nübüvvet ve mucize konu­sunu yoğun tartıştıkları döneme rastlar. Özellikle kelâmcılar, nübüvvet ve mucize meselesini daha yoğun tartışırlarken, aynı zamanda bu meseleyi geçmiş peygamberlerle Hz. Peygamberi üstünlük yarışma sokma aracı hâline dönüştürmüşlerdir. Böyle bir gayret ortaya çıktıktan sonra Yahudilik ve Hıristi­yanlıktaki peygamber kıssalarından etkilenilerek oluşturulan birtakım hikâyeler, onun nübüvvetinin delilleri veya muci­zeleri olarak yorumlanmıştır. Böylece Resûl-i Ekrem’e isnat

Page 255: ANKARA OKULU

254 Hz. Peygamber ve Mucize

edilen mucize iddialarına kapı aralanarak bu konudaki riva­yetlerin önü arkası kesilmemiş ve Resûl-i Ekrem’in mucizele­rine dair müstakil eserler telif edilmiştir. İlerleyen süreç içe­risinde de birbirini tekrar mahiyetinde pek çok eser kaleme alınmıştır. Hatta yakın dönemlerde neşredilen bazı eserlerde de bunların örneklerini görmek mümkündür. Örneğin, 1979 yılında yayımlanan bir eserde müellif, geçmiş peygamberlere ait çeşitli mucizelerden bahsettikten sonra, onların mucizele­rine benzer mucizeleri Resûl-i Ekrem’in de gösterdiğini iddia etmiş ve çeşitli kıyaslamalar yaparak mucize bakımından di­ğer peygamberlerden daha üstün olduğunu ispatlayabilmek için yoğun gayret sarf etmiştir.1

Kur’ân’a rağmen Resûl-i Ekrem’e birçok mucize isnat edi­lirken, bunların bir kısmı bazı âyetlerle bile irtibatlandınlmış- tır. Üstelik dillendirilen iddiaların sahihlikleri sorgulanma­yarak nesilden nesile aktarılmış ve âdeta bir inanç doktri­ni gibi addedilerek Allah Resulü’ne isnat edilen mucizelerin vahiyle ilişkisi varmış gibi bir anlayış gelişmiştir. Oysa Hz. Peygamber’e isnat edilen mucizelerin en önemli ortak özelliği, hiçbirisinin Kur’ân’a dayanmadığı gerçeğidir.

Bu bölümde, Kur’ân’a dayandırılmaya çalışılan veya va­hiyle ilişkilendirilen mucize iddiaları ele alınacak ve bunların vahiyle ilişkisi ortaya konulacaktır. Ancak bu hususa işaret edilirken kimi otoritelerin içine düştükleri vahim çelişkiler de gözler önüne serilecektir. Şunu da hatırlatalım ki, rivayetlerin tamamım ele alıp incelemek bu çalışmanın sınırlarını hayli aşacağından, burada, sadece Kur’ân’la ilişkilendirilen veya yaygın olarak dillendirilen bazı mucize iddiaları üzerinde du­racağız. Bu durum aynı zamanda diğer mucize iddialarının da mahiyetini ortaya koymuş olacaktır. Zira burada zikredilme­yen mucizeler, tamamen rivayet kültürü çerçevesindeki iddia­lardan ibaret olduğu için zikredilen veya edilmeyen rivayetler, aslmda muhtevaları yönünden ortak bir noktada buluşmak­tadır. Dolayısıyla bütün mucizelere doğrudan doğruya işaret

1 Mehmet Şakir Çörüş, Mucizâtû’l-Erıbiyâ, Sema Yayınevi, İstanbul 1979, 19 vd.

Page 256: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 255

etme imkânımız olmasa da, benzerlerine yer verdiğimizden, bir bakıma, diğerleri hakkında da bir fikir sahibi olunacaktır.

Şunu da hatırlatalım ki temel referansımız Kur’ân âyetleri olduğundan, mesele, âyetlerin muhtevası bağlamında ele alı­nacaktır. Kur’ân’dan sonra ikinci referansımız başta hadîs kaynaklan olmak üzere en erken döneme ait eserlerdir. Dola­yısıyla ilk ve en çok itibar edilen kaynaklarda yer alan rivayet­ler öncelikli olarak tercih edileceğinden, muahhar kaynaklara veya konuyla ilgili çalışmalara yeri geldikçe müracaat edile­cektir.

Ay Yarılması (İnşikâk-ı Kamer) Hadisesi

İnşikâk-ı kamer hadisesi, Müslümanlann çoğunluğu ta­rafından, Hz. Peygamber’in en önemli mucizelerinden birisi olarak kabul edilir.2 Risaletin ilk yıllarına ait olaylar arasında zikredilen bu hadise, Müslümanlara uygulanan boykot ka- rarlannm alındığı dönem içerisinde gerçekleşmiş bir olay ola­rak anlatılır.3 Yaklaşık üç yıl kadar devam eden boykot süreci içerisinde Hz. Peygamber ve onun yarımda yer alanlar hayli sıkıntılı bir dönemden geçmişlerdir. Hatta yaşanan sıkıntılar, bazı gizemli rivayetlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamış­tır. Örneğin, garârâkf hadisesi veya boykot kararlarının yer

2 Ali el-Kârî, Nureddîn Ali b. Muhammed, Şerhu'ş-şifâ', nşr. Bosnavı Hacı Muhammed Efendi, Dersaadet 1309, I, 584-85. Bedruddîn Aynî, Umdetü'l-kârî şerhu sahlhu'l-Buhân, Dâru İhyâl’t-Turâsi'l-Arabî, Beyrut, t.y., VIII, 162; Bedlüzzaman, Mektubat, 207; Muhammed Hamidullah, ‘Mucize, Keramet ve İstidrac', çev, Zahit Aksu, Hikmet Yurdu, (yıl: 2, sayı: 3, Ocak-Hazlran 2009), 81; Ali Arslan, ‘Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) ve En Büyük Mu’clzesl’, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, (cilt: 12, sayı: 2, Mart-Nlsan 1973), 78.

3 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 102-103.4 İddiaya göre Resûl-i Ekrem Kâbe avlusunda Necm Sûresl'nl açıktan

okurken, müşriklerin tannlannın İsimlerinin geçtiği 18 ve 19. âyetleri okuyup devamında ‘Onlar yüce kuğulardır’ şeklinde putlan öven İfade­ler kullanmıştı. Putlannm övülmesinden memnun olan müşrikler, Hz. Muhammed’e düşmanlıktan vazgeçmişler ve iki taraf arasında düşmanlı­ğın son bulduğu şayiaları yayılmıştı. İddiaların bir kısmında Hz. Muham­med âyetleri okurken müşriklerin araya karışarak putlan öven sözler ek­ledikleri ve bunlan Hz. Muhammed’in zikrettiği şeklinde algılandığı veya

Page 257: ANKARA OKULU

256 Hz. Peygamber ve Mucize

aldığı sayfanın mucizevî bir şekilde yok olması gibi gizemli anlatılar bu döneme ait olaylar arasında zikredilir.

Kur'ân-ı Kerîm müşriklerin türlü mucize taleplerinin ıs­rarla cevapsız bırakıldığım vurgulasa da, Resûl-i Ekrem’e is­nat edilen ve bizzat âyetle sabitmiş gibi gösterilen mucize­lerin başmda, Ay’m yarılması olarak bilinen şakkuTkamer veya inşikâk-ı kamer hadisesine dair iddialar gelmektedir.5 Mezkûr konuyla ilgili rivayetler, İbn Mes'ûd, Enes b. Mâlik, İbn Abbâs, İbn Ömer ve Cübeyr b. Mut’îm gibi ravilere dayan­dırılmıştır. Özellikle İbn Mes’ûd ile Enes’in rivayetleri daha ağırlıklıdır. Biz burada öncelikli olarak hadîs koleksiyonların­da yer alan rivayetlerin genel muhtevasmı aktarıp bunların ne ölçüde Kur’ân âyetleriyle ilişkili olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.

Rivayete göre, boykot kararlannm uygulandığı dönem­de Müslümanlar, kan dökmenin yasak olduğu haram ay­larda ihtiyaçlarım karşılamak için serbestçe dolaştıkları sı­rada, Hz. Peygamber Mina’da bulunurken parmağım Ay’a

şeytanın Hz. Muhammedi şaşırtıp putları öven ifadeleri kullandırttığı gibi görüşler diUendirilmlştir. Gerek bu iddialar gerekse ‘garânîk hadisesi' ola­rak nitelenen olaya dair bazı anlatılar rivayetlere yansımış olsa da, böy­le bir olayın gerçekte vuku bulmasının imkânsız olduğunu vurgulamak istiyoruz. Örneğin bir taraftan âyetlerde Rabb’i katında güçlü kuvvetli olan Cebrail’in (81. Tekvır, 15-21} vahyi Hz. Muhammed’e öğrettiğinden bahseden âyetler bulunurken, diğer taraftan da şeytanın Resûl-i Ekrem'i şaşırttığı iddialarının dillendirilmesi her şeyden önce vahye aykındır. ‘Garânîk’ hadisesi gibi önemli bir olay vuku bulmuşsa, bu hadiseye ni­çin ilgili sûrede veya daha sonra nazil olan âyetlerde işaret edilmemiştir? Sorulan daha da çoğaltmak mümkündür. Ancak, bu mesele konumuzun dışmda kaldığı için detaya girmeyeceğiz. Geniş bilgi için bkz. İsmail Cer- rahoğlu, ‘Garânîk’, DİA, İstanbul 1996, XIII, 361-365; Süleyman Ateş, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed'in (s.av.) Hayatı, Yeni Ufuklar, İstanbul, t.y., 65-70, 392-405; M. Hanefî Palabıyık, Hz. Peygamber ve Mekke Yıllan, Araştırma, Ankara 2009, 51-60.

5 Şakkul-kamer hadisesiyle ilgili geniş bilgi için bkz. Sun’atullâh Bikbulat,‘İnşikâk-ı Kamer Meselesi’, Yayma hazırlayan: Bünyamin Erul, İslâmiyât, (cilt: VII, sayı: 3, 2004), 185-189; Bulut, Mûcize ve Peygamber, 185-195; İlyas Çelebi, 'İnşikâk-ı Kamer’, DİA, İstanbul 2000, XXII, 343-45; Meh­met Azimli, ‘Şakku’l-Kamer Olayı Çerçevesinde Bazı Tahliller’, DtnbÜim- leri Akademik Araştırma Dergisi, (cilt; VIII, sayı: 4, Ekim / Kasım/Aralık 2008), 25-40.

Page 258: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 257

doğru uzatmış ve onu iki parçaya ayırmıştır.6 Konuyla ilgili Buhârî ve Müslim’de İbn Mes’ûd’a isnad edilen üç farklı riva­yet bulunmaktadır.7 Bu rivayetlerde Ay’m ikiye ayrıldığından bahsedilmekle birlikte, olayın vuku buluş şekline dair açıkla­malar tamamen farklıdır. Örneğin, rivayetin birisinde şu açık­lamalar yer almaktadır: “Biz Mina’da Resulullah ile birliktey­ken Ay ikiye bölündü. Bu hadise üzerine Allah Resûlü ‘Şahit olun’ dedi. Ay’m bir parçası dağ tarafına düştü.”8 Müslim’de yer alan bir başka rivayetteyse iki parçaya ayrılan Ay’m bir parçasının dağı örttüğü, diğerininse dağın üzerine düştüğün­den bahsedilir.9 Diğer rivayetteyse, Ay’m bir parçasının dağın üstüne diğer parçasının ise önüne düştüğüne dair açıklama­lar aktarılmıştır.10 Bu üç rivayet de İbn Mes’ûd’a isnad edil­miştir.

İbn Ömer11 ve İbn Abbâs’a isnad edilen rivayetler de İbn Mes’ûd’a isnad edilen rivayetlerle aynı muhtevadadır. Bu ri­vayetlerde de Ay’m ikiye bölündüğüne işaret edilir; fakat fark­lı olarak ‘Resulullah zamanında Ay ikiye bölündü’ açıklaması yapılmıştır.12 Bir başka rivayetteyse Resulullah zamanında Ay’m ikiye bölündüğüne işaret edildikten sonra, bu hadise üzerine Hz. Peygamber’in, ‘Şahit olun’ dediğine dair açıklama eklenmiştir.13

Dikkat edilirse rivayetlerde dağdan bahsedilir, ancak is­minden söz edilmez. Bir başka dikkat çekici noktaysa her­hangi bir talep olmaksızın Resûl-i Ekrem’in parmağım Ay’a doğru uzatıp böyle bir mucize gerçekleştirdiği iddiası ve ar­dından da bu olay için ‘Şahit olun’ uyarısında bulunmasıdır.

6 Müslim, Sıfatu'l-münâfikın, 45.7 Buhârî, Menâkıb, 27, Menâkıbu’l-ensâr, 36, Tefsir, (Kamer) 1; Müslim,

Sıfatu'l-münâfikın, 44-45.8 Buhârî, MenâkıbuTensar, 36; Müslim, Sıfâtu’imünâfıkm, 44; Tirmizî,

TefsîruTKur’ân, 54.9 Müslim, Sfâtu’l-mürıâfikın, 45.10 Buhârî, Tefsir, (Kamer) 1. İbn Mes'ûd İsnadh rivayetlerin değişik versiyon­

larında da benzer bilgiler tekrarlanır (Buhârî, Menâkıb, 27, MenâkibuT ensâr, 36; Tirmizî, TefsîruTKur’ân, 54).

11 Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ârı, 54.12 Buhârî, Menâkıb, 27, Tefsir, (Kamer) 1; Müslim, Sıfatu’l-münâfikın, 48.13 Müslim, Sıfâtu’l-münâfıkın, 43.

Page 259: ANKARA OKULU

258 Hz. Peygamber ve Mucize

Üstelik o sırada Resûl-i Ekrem’in yanında sadece Müslüman­lar bulunmaktadır. Oysa yukarıda da işaret edildiği üzere, Resûl-i Ekrem’in ashabı geçmiş peygamberlere inananların aksine ondan hiçbir mucize talebinde bulunmamışlardır. Haddizatında bu hadiseye ilişkin rivayetlerde de ashabm Resûl-i Ekrem’den mucize talep ettiklerine dair hiçbir açık­lama yapılmamıştır. Ayrıca yukarıda ismi geçen ravilere is- nad edilen rivayetlere göre, müşriklerden gelen talep üzerine Resûl-i Ekrem’in böyle bir mucize gerçekleştirdiğinden de söz edilmez.

Her ne kadar mezkûr ravilere isnad edilen rivayetlerde müşriklerin talebinden bahsedilmese de, daha sonraki eser­lerde onlardan gelen istek üzerine Resûl-i Ekrem’in böy­le bir mucize gösterdiği iddiaları dillendirilmiştir. Örneğin, Kurtubî’de (761/1273) yer alan İbn Abbâs isnadlı bir rivayete göre müşrikler, Resulullah’m etrafında toplanıp şayet pey­gamberse Ay’ı iki parçaya ayırmasını ve bir parçasını Ebû Ku- beys Dağı’na, diğer parçasını ise Ku’ayka’ân Tepesi’ne indir­mesini istemişlerdir. Hz. Peygamber isteklerini gerçekleştirdi­ği zaman kendisine inanıp inanmayacaklarım sorunca, onlar şayet bunu yaparsa inanacaklarına dair söz vermişlerdir. Re­sulullah da parmağını Ay’a uzatıp onu iki parçaya ayırmıştır. Şahit olduklan manzara karşısında şaşkına dönen müşrikler bunun bir büyü olduğunu söyleyip inanmamışlar ve sözlerin­de durmayarak inkârda ısrar etmişlerdir.14 Kurtubî, mezkûr rivayetin İbn Abbâs kanalıyla geldiğini söylemişse de, erken döneme ait rivayetlerde bu tür bir haber bulunmamaktadır. Anlaşılan o ki, zaman içerisinde rivayetlere bazı müdahaleler yapılmıştır.

Şunu hatırlatalım ki olayın gerçekleştiği iddia edilen dö­nemde İbn Abbâs15 henüz doğmamıştı. Bu nedenle mezkûr haberi İbn Mes’ûd’dan duymuş olabileceğine dair yorumlar

14 Kurtubî. XVII, 127.15 İbn Abbâs, Veda Haccı yapıldığı yılda doğduğu İçin, olayın vuku bulduğu

dönemde henüz dünyada değildi. Âlûsî, Rûhu'l-me'ânî; Tefsîru'l-Kur'âni'l- âzîm ve's-seb'ul-mesânl Beyrut, t.y., XXVII, 74; Elmalılı, VII, 333.

Page 260: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 259

yapılmıştır.16 Rivayetlerdeki birtakım çelişkiler ve bu tür hu­suslar nedeniyle kimi münekkitler, mezkûr anlatılan güveni­lir bulmamışlardır.17

Enes b. Mâlik18 ile Cübeyr b. Mut’îm’e19 isnad edilen riva­yetlerde de Ay’m yanldığından bahsedilir; ancak, temel bir farklılık olarak bu olayın müşriklerin talebi üzerine gerçekleş­tiğinden söz edilir. Enes isnadlı rivayetlerde olay şu içerikte sunulmuştur: ‘Mekkeliler Resulullah’tan bir mucize göster­mesini istediler. O da onlara Ay’m yarılmasını iki kere gös­terdi.’20 Yine ona isnad edilen bir başka rivayette, benzer açık­lamalar yapıldıktan sonra, olayın ardından Kamer Sûresi’nin ilk iki âyetinin nazil olduğu ve Resulullah’m bu âyetleri21 oku­duğu açıklamasına yer verilmiştir.22 Katâde ve Enes isnadlı diğer bir rivayette de benzer bilgilerin yanı sıra, Mekkelilerin bölünen Ay’ın iki parçası arasından Hira Dağı’m gördükle­ri açıklamasına da yer verilmiştir.23 Bazı rivayetlerde ise Hz. Hamza Müslüman olduktan sonra, kafasındaki şüpheleri gi­dermek amacıyla Hz. Peygamber’den bir mucize talep etmiş; o da bu olayı gerçekleştirmiştir.24 Ancak yukarıda da işaret edildiği üzere, ashabm ondan mucize isteğinde bulunmaması ve bu rivayetin özellikle erken döneme ait kaynaklarca des­teklenmemesi, kuşkulu olduğunu akla getirmektedir. Bunun yanı sıra mucize talebinin Yahudilerden geldiğine ve onların isteği üzerine Hz. Peygamber’in bu mucizeyi gösterdiğine dair açıklamalar da yapılmıştır.25

16 İbn Hâcer, Fethu’l-bâri; Şerhu sahihiTBuhârî, Kahire, 1987/1407, VIII, 482; Bedruddîn Aynî, XVI, 163; Âlûsî, XXVII, 74.

17 AU el-Kârî, I, 585.18 Buhârî, Tefsir, (Kamer) 1.19 Tirmizî, TefsîruTKur'ân, 54.20 Buhârî, Menâkıb, 27; Müslim, Sıfâtu’l-münâfıkin, 46.21 Tirmizî, TefsîruTKur’ân, 54.22 Tirmizî, TefsîruTKur'ân, 54.23 Buhârî, Menâkıbu'l-ensâr, 36, Tefsir, (Kamer) 1; Müslim, Sıfâtuî-

rrdmüfıkm, 47.24 Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Mâverdî, en-Nüket ve'l-uyûn;

TefsiruTMâverdî Dârü’l-KütübiTİlmiyye, Beyrut 1992, V, 409; Kurtubî, XVII, 136.

25 Âlûsî, XXVII, 75.

Page 261: ANKARA OKULU

260 Hz. Peygamber ve Mucize

Bir kısmına işaret ettiğimiz rivayetlerin genel muhteva­sı bu içeriktedir. Her ne kadar Resûl-i Ekrem’in böyle bir mucizesinin olduğuna dair bazı rivayetler aktarılmışsa da, Kur’ân-ı Kerîm müşrik veya Yahudilerin Resûl-i Ekrem’den çok sayıdaki mucize taleplerine yer vermekle birlikte bunların tamamının cevapsız bırakıldığım da haber vermektedir. Oysa rivayetlerdeki iddialara göre Resûl-i Ekrem, gelen talep üze­rine veya talep edilmeden böyle bir mucize göstermiştir. Bu durumda akla gelen soru şudur: Müşriklerin veya Yahudile­rin talebi üzerine Resûl-i Ekrem böyle bir mucize göstermişse niçin bu olayla ilişkilendirilen Kamer Sûresi’nin âyetlerinde veya diğer âyetlerde böyle bir mucizenin gerçekleştiğine dair bir açıklama yapılmamıştır? Zira önceki bölümlerde de işa­ret edildiği üzere istenen mucizelere cevap veremediği için Resûl-i Ekrem de hayli sıkıntılı anlar yaşamıştır.

Şakku’l-kamer hadisesinin Kur’ân’da yer aldığına dair çok ciddi iddialar ortaya atılmış ve bu iddialara Kamer Sûresi’nin ilk âyetleri delil gösterilmiştir.26 Bilindiği üzere Kamer Sûresi Mekkî sûrelerdendir ve ilk âyetlerinde kıyamet saati yaklaş­tığı zaman yaşanacak olaylara işaret edilmiştir. Müfessirlerin bir kısmı bu âyetin kıyamet saatine işaret ettiği görüşündey- ken, bir kısmı ise âyetlerin geçmiş zaman kipinde olduğuna dikkat çekerek olayın Hz. Peygamber zamanında vuku buldu­ğunu iddia etmişlerdir.27

Klasik müfessirlerden es-Semerkandî (375/985), olayın Hz. Peygamber döneminde vuku bulduğunu kabul edenler olduğu gibi, gelecek zaman anlamı verenlerin de olduğunu belirtir.28 Örneğin, Haşan el-Basrî (110/728) ve Atâ’ b. Ebî Rebâh (114/732) gibi âlimler, her ne kadar âyette geçmiş za­man kipi kullanılmışsa da anlam olarak kıyamet saati yakla­

26 Bediüzzaman, Mektubat, 207.27 Zemahşerî, IV, 421; tbnü'l-Cevzî, Zâdü’l-mesîrjî ttmi't-tefsir, 1. baskı, Beyrut

1967/1387, VIII, 88; el-Cessâs, Ahkâmui-Kur'ön, thk. Muhammed Sâdık Kamhâvî, Dâru'l-mushaf, Beyrut, t.y., V, 398: İbn Kesir, Tefsir, XIV. 7587.

28 Nasr b. Muhammed b. Ahmed Ebû’l-Leys es-Semerkandî, Bahru’l-ulûm, Beyrut 1996. III, 369. Not; Ebû’l-Leys es-Semerkandî'ye alt olduğu belirti­len bu eser, Alâeddîn Ali b. Yahyâ es-Semerkandî’ye (860-1460) aittir. Eser es-Semerkandî’ye nispet edildiğinden biz de onun adım kullanmayı tercih ettik. Bkz. İshak Yazıcı, ‘Bahru’l-Ulûm’, DİA, İstanbul 1991, IV, 517.

Page 262: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 261

şınca meydana gelecek olaylara İşaret ettiğini söylemişlerdir.29 Buna mukabil Taberî (310/992),30 Râzı (370/980),31 Zemahşerî (538/1144),32 İbnü’l-Cevzî (597/1201),33 İbn Kesir (774/1373),34 Âlûsî (1270/1853)35 ve Elmalılı (1878-1942)36 gibi müfessirler âyetin Hz. Peygamber tarafından gerçekleşti­rilen Ay yarılması mucizesine işaret ettiğini savunmuşlardır. Müfessir Cessâs bu hadiseyi, Hz. Peygamber’in nübüvvetinin delili olarak nitelendirmiştir.37 Bunların yanı sıra âyetin me­cazi mânada olduğunu söyleyenler de olmuştur.38

Âyetteki ifadenin gelecek zaman anlamında kullanıldığım savunanlar, Kur’ân’dan benzer âyetleri örnek gösterirler. Ni­tekim kıyamet saati yaklaştığında yaşanacak hadiseleri tasvir eden diğer âyetlerde de, tıpkı Kamer Sûresi’nde olduğu gibi, geçmiş zaman kipi kullanılmıştır.39 Çağdaş müfessirlerden Ateş, değişik âyetlerden örnekler vererek Kamer Sûresi’nin ilk âyetinde de kıyamet saati yaklaştığında Ay’m yanlacağma işaret edildiğini belirtmiştir. Ona göre kıyametin yaklaştığım vurgulamak ve meydana geleceğinden asla şüphe etmemek için âyette geçmiş zaman kipi kullanılmıştır.40 Değişik araştır­macılar tarafından da benzer açıklamalar yapılmıştır.41

29 Elmalık, inşikâkuTkamer hadisesinin Hz. Peygamber’in eliyle gerçekleş­tiğini kabul ettiğinden Haşan el-Basrî ve Atâ'nm âyete gelecek zaman anlamı vermelerinin kimi müfessirlerce çarpıtıldığım söyleyerek bir ba­kıma onların niyetlerini okumaya çalışır ve onların bu sözlerinin, kendi anladığı mânada olduğunu dile getirmek için beyhude açıklamalar yapar. Yaptığı zorlama yorumlarla aslında bu otoritelerin görüşlerinin de kendi­siyle aynı olduğunu ortaya koymaya çakşır. Elmalık, VII, 338.

30 Taberî, Câmi’u’l-beyân, XXVII, 84.31 Fahruddîn Razî, Tefsir-i Kebîr; Mefâdhu'l-Ğayb, çev. Suat Yıldırım ve

diğrl., Akçağ, Ankara 1995, XX, 589-90.32 Zemahşerî, IV, 420-21.33 İbnü’l-Cevzî, Zâdü'l-mesîr, VIII, 87.34 İbn Kesîr, Tefsir, XIV, 7581, 7584-85.35 Âlûsî, XXVII, 34.36 Elmalık, VII, 333, 336.37 Cessâs, V , 398.38 Elmalık, VII, 336-37.39 Bkz. 81. Tekvîr, 1-7; 82. İnfitâr, 1-4; 84. İnşikâk, 1-5.40 Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’m Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İs­

tanbul 1991, 150-151.41 Esed, 1087; Mustafa İslâmoğkı, Hayat Kitabı Kur’an; Gerekçeli Meal-

Tefsir, Düşün Yayıncılık, İstanbul 2008, 1061.

Page 263: ANKARA OKULU

262 Hz. Peygamber ve Mucize

Şunu özellikle vurgulayalım ki Kamer Sûresi’nin ilk âyetlerinde, kıyamet saati yaklaştığında Ay’m yanlacağına işaret edildiği gerçeğini tartışmaya bile gerek yoktur. Dikkat edilirse devamındaki âyette müşriklerin mucize taleplerine cevap verilse bile, bunun bir sihirden ibaret olduğunu söyle­yeceklerine ve inanmayacaklarına vurgu yapılmıştır.42 Aynca geçmiş milletlere ait çeşitli kıssalar anlatılmış ve kıyametin mutlaka kopacağma vurgu yapılarak o sırada inkârcılann tıpkı gözlerini korku bürümüş çekirge sürülerinin dağılması gibi etrafa dağılacaklarına işaret edilmiştir. İleride vuku bu­lacak bu olaylara işaret edildikten sonra Hz. Nûh, Âd, Semûd ve Hz. Lût kavmi gibi inkârda ısrar edenlerin başlarına gelen felaketler hatırlatılarak her birinin ibretlik olduğuna dikkat çekilmiş ve inkârda direnenlere ihtar yapılmıştır.43

Her ne kadar Kamer Sûresi’nin ilk âyetleri, inşikâk-ı ka­mer hadisesinin delili olarak sunulmuşsa44 da, âyetlerin bağ­lamından böyle bir mucize iddiasını çıkarabilmek mümkün değildir. Dikkat edilirse ilk âyette JJUlj v-LLSl yi\ikterebeti’s-saatu ve’nşekkaa’l-kamef (Kıyamet yaklaşftğacak ve Ay yarıl(dı)acak)45 açıklamaları yer almaktadır. Bu açıkla­maya göre önce kıyamet saatinin yaklaşacağından ve ardın­dan Ay’m yanlacağmdan bahsedilmektedir. Diğer bir deyiş­le, Ay’m yarılmasından önce kıyamet saatinin yaklaşacağına vurgu yapılmıştır. Kur’ân’ın nüzulünden günümüze kadar kıyamet kopmadığına göre, demek ki Ay da yanlmamıştır.

Kamer Sûresi’nin 2. âyettinde de böyle bir mucizenin ger­çekleşmediği hususu çok açık bir şekilde ifade edilmiştir. Ör­neğin, bu âyette müşriklerin tutumuna yönelik haber verilir­ken, “Şayet bir mucize görseler yine de iman etmeyip ‘Bu, ge­lip geçici bir sihirden ibaret’ derler*46 açıklamaları yapılmıştır. Bu âyette ‘şayet bir mucize görselef ifadeleri kullanıldığına göre demek ki iddia edilen türde bir mucize gerçekleşmemiş

42 54. Kamer, 2.43 54. Kamer, 1-18.44 Bediüzzaman, Mektubat, 207.45 54. Kamer, 1.46 54. Kamer, 2.

Page 264: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 263

ve böyle bir olay da görülmemiştir. Üstelik bu âyet, müşrik­lerin istedikleri mucizelere karşılık verilmediğinin de delilidir. Dolayısıyla bu sûrenin ilk âyetlerinin Hz. Peygamber’in Ay’ı ikiye böldüğü iddialarıyla hiçbir alakası yoktur.

Şunu da hatırlatalım ki Kamer Sûresi, risaletin 9. yılında nazil olmuştur. Oysa bu tarihte boykot kararlan yürürlükten kalkmıştı. Hâlbuki rivayetlerde olayın boykot kararlarının de­vam ettiği ve kan dökmenin yasak olduğu haram aylarda ger­çekleştiğinden söz edilmiştir. Bir başka deyişle, bu âyetlerin nüzul dönemi bile böyle bir hadisenin gerçekleşmediğini ve Kur’ân’da yer almadığım çok açık bir şekilde ortaya koymak­tadır.

Kamer Sûresi’nin ilk iki âyetini dil bilgisi yönüyle ele alan Bikbulat, 1. âyette geçen ve’n-şakka’l-kamer ifadesini zikret­tikten sonra, 2. âyette geçen âyeten kelimesine dikkat çekmiş ve şayet bu kelime 1. âyetteki olayı (Ay’m yanldığı iddiası­nı) işaret ediyor olsaydı, o takdirde âyeten kelimesinin âyete şeklinde gelmesi gerektiğini söyleyerek önemli bir hususa işaret etmiştir.47 Dolayısıyla 2. âyette geçen âyeten (herhangi bir mucize) kelimesinin, müşriklerin Hz. Peygamber’den ta­lep ettikleri mucizelerden herhangi birisini ifade ettiğini göz­den kaçırmamak gerekir. Resûl-i Ekrem, müşriklerin isteği üzerine Ay’ı yaracak kadar büyük bir mucize göstermişse, o takdirde 2. âyetteki âyeten kelimesinin yerine, herhangi bir mucizeyi değil de Ay’m yarılmasını ifade etmek için âyete ke­limesinin kullanılması gerekir. Dolayısıyla ilk iki âyetteki bu detaylar, Kamer Sûresi’nin, inşikâk-ı kamer hadisesine dair iddialarla uzaktan yakından bir alakası olmadığım çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Üstelik Kur’ân-ı Kerîm’de geçmiş zaman kipi kullanılarak gelecekte vuku bulacak olay­ların anlatıldığı birçok âyet bulunmaktadır. Örneğin kıyamet günü yaklaşınca tıpkı bulutların yarılması gibi gökyüzünün yanlacağından,48 göğün parçalanıp kıpkızıl bir gül rengine

47 Bikbulat, 186-87.48 25. Furkân, 25.

Page 265: ANKARA OKULU

264 Hz. Peygamber ve Mucize

dönüşeceğinden,49 yine gök yanldığı zaman yıldızların dö­küleceğinden50 ve Ay’ın tutulacağından bahsedilmektedir.51 Bunların hepsi geçmiş zaman kipiyle ifade edilen gelecekte vuku bulacak hadiselere dair açıklamalardır. Keza geçmiş zaman kipiyle gelecekte vuku bulacak olaylara işaret edil­diğine dair değişik âyetlerden örnekler gösterilebilir.52 Bik- bulat, klasik müfessirlerin Resulullah’a mucize verilmediği gerçeğini birçok âyetten örnekler vererek dile getirdiklerini ancak, Kamer Sûresi’nin ilk âyetinin tefsirine sıra geldiğin­de, âdeta daha önce söylediklerinin hepsini unutmuşçasma bu âyeti Hz. Peygamber’e izafe edilen inşikâk-ı kamer mu­cizesinin delili olarak yorumladıklarım söyleyerek büyük bir çelişki içine düştüklerini hatırlatmıştır.53 Rivayetlerin tesirinde kalan klasik müfessirlerin, Kamer Sûresi’nin 1. âyetiyle inşikâk-ı kamer hadisesine dair iddiaları ilişkilendir- melerini eleştirmiştir. Onun işaret ettiği bu çelişkili tutuma örnek olarak çağdaş müfessirlerden Elmalılı’nın şu yorumu­nu aktarmak istiyoruz:

Bazı tefsircilerin ortaya çıkıp bundan kasdın (seyenşekkıi) “yarıla­cak’ demeleri, uzak bir ihtimaldir ve tamamen mânasızdır. Çünkü onu kabul etmeyip imkânsız gören felsefeci, mâzide de böyle gö­rür istikbalde de, mümkün olduğunu kabul eden için de yoruma ihtiyaç yoktur. Ay’m yarılması aslında mümkün olan şeylerden­dir. Meydana gelişi, doğru bir haberle ifade edilince inanmamak için hiçbir sebep yoktur. Mütevatir olan Kur’ân, onu isbât etmek için en kuvvetli delil iken başkaca mütevatir haber aramaya da ihtiyaç yoktur. Olayın dışındaki tarihçi ve falcıların farkına var­mamasından veya onu bir Ay tutulması gibi görmelerinden do­layı yazıya geçirmemiş olmaları, söz konusu olayı inkârda onlan haklı çıkarmayacağı gibi, gök cisimlerinin, yarılma ve kapanması mümkün değildir, diyenlerin lakırdılarının da önemi yoktur.54

49 55. Rahman, 37; 73. Müzemmil, 18.50 82. İnftâr, 1-2.51 75. Kıyâtne, 8.52 Bkz. 18. Kehf, 99; 25. Furkan, 25; 36. Yâsîn, 51; 39. Zümer, 68; 50. Kehf,

20; 82. İnfitâr, 1; 89. Fecr, 23.53 Bikbulat, 188.54 Elmalılı, VII, 336-37.

Page 266: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 265

Elmalılı’nın bu itirazı, rivayetleri sorgulamaksızm kabul matığıyla meseleler ele almdığmda, insaıun içine düşebileceği durumu gözler önüne sermesi bakımından çarpıcı bir örnektir. Cumhuriyet döneminin en önemli müfessir ve aydınlarından birisi olan bu değerli âlimimiz, inşikâk-ı kamer hadisesinin Kur’ân’da yer aldığım iddia edecek kadar basireti bağlanmış bir şekilde meseleye bakabilmiştir. Üstelik Kur’ân’da mazi ki­piyle gelecek anlamı ifade eden pek çok âyetin bulunduğunu vurguladığı hâlde.55 Aynca tarihçilere göndermede bulunarak onların yazmamasıyla olayın inkâr edilemeyeceğini söylerken tarihçilerle falcıları aynı kefeye koyması ise hayli ilginçtir.

Yine Cumhuriyet döneminin en önemli âlimlerinden birisi olarak kabul edilen Bediüzzaman da Elmalılı gibi aynı yan­lışa düşmekten kendisini kurtaramamıştır. Onun iddiaları­na göre inşikâk-ı kamer hadisesi, Hz. Peygamber zamanında olup bittiği için, müşrikler hiçbir itirazda bulunmamışlardır. Aksi hâlde Resûl-i Ekrem’i şiddetli bir şekilde yalanlayabilir- lerdi. Diğer bir deyişle, olayın olup bittiğine inandığı için ge­rekçesini bu anlayış çerçevesinde temellendirmeye çakşmış- tır. O da felsefecilerin konuyla ilgili itirazlarının yersizliğine dikkat çekmiş ve onlara cevap vermeye çakşırken akıl almaz yorumlar yapmıştır. Örneğin Bediüzzaman, filozofların itira­zına cevap vermek için hadisenin gece ve bulutlu bir hava­da vuku bulduğunu iddia eder.56 Zira mezkûr hadiseyle ilgüi eleştirilerde bulunan filozoflar, böyle bir hadise gerçekleşmiş­se bunun dünyanın değişik yerlerindeki insanlar tarafından da görülebileceğini hatırlatmışlardır. Ancak, başka bir yerde böyle bir hadisenin gerçekleştiğini müşahede edenlerin olma­dığına dikkat çekerek mezkûr olayın vuku bulmadığım sa­vunmuşlardır. Bediüzzaman bu itiraza, az önce zikredilen yo­rumu yaparak cevap vermeye çakşmıştır. Oysa bulutlu hava olsa bile bu, bütün dünyanın bulutla kaplandığı anlamına gelmez. Haddizatında Ay’m da gündüz değil gece görülebile­ceğini unutmamak gerekir. Üstelik konuyla ilgili rivayetlerin

55 Elmalık, VII, 336.56 Bediüzzaman, Mektubat, 207.

Page 267: ANKARA OKULU

266 Hz. Peygamber ve Mucize

hiçbirisinde de olayın ne gece ne de bulutlu bir havada vuku bulduğundan söz edilmemiştir. Kaldı ki olay, onun iddia etti­ği gibi bulutlu bir havada gerçekleşmişse, o takdirde Resûl-i Ekrem’in yanında bulunanların da bu hadiseyi göremeyecek­lerini unutmamak gerekir.

Her ne kadar Enes b. Mâlik veya Cübeyr b. Mut’îm’e isnad edilen rivayetlerde, müşriklerden gelen talep üzerine Resûl-i Ekrem’in inşikâk-ı kamer mucizesini gösterdiği iddiaları dil­lendirilerek bunun Kur’ân’da yer aldığından söz edilmişse de, ilgili âyetlerin muhtevasından böyle bir yorumu çıkarabilme- nin mümkün olmadığı çok açıktır. Bu tür çabaların yersizliği­ne dikkat çeken Bikbulat şu hatırlatmayı yapmaktadır:

Verilmeyen kevnî mu’cizeleri Kur’ân’da Allah birçok yerde zik­redip dururken, verilmiş bir mu’cizeyi zikretmemesi makul mü? Müşrikler Resulullah’dan mu’cizat-ı kevniyye isteyip dururlardı. İki sözün birinde ona ‘Peygamber isen, başka peygamberler gibi mu’cize getir' derlerdi. Resulullah'm kendisi de bunlara mu'cize vermeye pek hırslıydı. Böyle olunca, inşikâk-ı kamer mucizesi verilmiş olsaydı onlara: 'Evelem yekflhim ennâ enzelnâ 'aleyke’l- kitâbe yuüâ ‘aleyhini (29. Ankebut, 51) cevap vermekle iktifa et­meyip, ‘Size inşikâk-ı kamer mucizesi verdik ya, bu yetmez mi? Daha başka size neler gerek’ gibi sözlerle cevap vermesi daha da münasib değil mi?57

Şunu da hatırlatalım ki müşriklerden gelen talep üzerine Resûl-i Ekrem’in böyle bir mucize gösterdiği iddiası Medineli Enes b. Mâlik ile olayın gerçekleştiği zamanda müşrik olan Cübeyr b. Mut’îm’e dayandırılmıştır. Oysa o tarihte Enes, he­nüz 3-4 yaşlarında bir çocuk olup Medine’de yaşamaktadır.58 Hâlbuki olayın Mekke’de gerçekleştiğinden söz edilmiştir. Bu nedenle bazı hadîs münekkitleri ona isnad edilen riva­yeti güvenilir bulmamışlardır.59 Diğer ravi Cübeyr b. Mut’îm ise olayın vuku bulduğu tarihte müşrikti.60 Bu tür çelişkile­ri bir araya toplayan Reşid Rıza (1354/1935), mezkûr kay­

57 Bikbulat, 187.58 Ali el-Kârî, I, 585-86; Âlûsî, XXVII, 74; Elmalüı, VII, 333.59 Âli el-Kârî, I, 586.60 Tirmizî, Tefsîru’iKur’ön, 54.

Page 268: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 267

naklardan gelen rivayetierln İnandıncılıktan uzak olduğunu vurgulamıştır.61

Hadîs koleksiyonları arasında irışikâk-1 kamer hadisesine dair rivayetler bulunmakla birlikte İbn İshâk (151/768), Mâlik b. Enes (179/795), Vâkıdî (207/882), İbn Hişâm (218/833), İbn Sa’d (230/845), Belâzûrî (279/892) gibi daha mukad­dem kaynaklarda bu olaydan hiç bahsedilmemektedir.62 Taberî (310/992) ise Târihinde bu hadiseden hiç söz etmez­ken, Tejsîf inde tıpkı birçok klasik müfessirin yaptığı gibi Kamer Sûresi’nin 1. âyetim bu hadiseye dair rivayetlerle ilişkilendirmiştir.63

Şunu da ekleyelim ki Ay’m yarılması gibi muhteşem bir hadise vuku bulmuş ise tıpkı Fil vakası gibi bu hadisenin de Araplar arasında büyük yankılarının olması gerekirdi. Ni­tekim Haşan el-Basrî (110/728) bu hususa dikkat çekerek böyle bir hadisenin gerçekleşmediğini söylemiştir.64 Mutezili kelâmcılar da benzer görüşler ileri sürerek böyle bir olayın gerçekleşmediğini savunurlar.65 Aynca bu hadise müşrikle­rin talebi üzerine gerçekleşmiş bir mucize ise, bu durum Hz. Peygamber’e Kur’ân’dan başka66 herhangi bir mucize verilme­diğini ifade eden âyetlerin mesajıyla da çelişmektedir.67

Bütün bu açıklamalardan sonra hatırlatmak istediğimiz bir başka nokta da şudur: Uydurulmuş olsa bile bir rivayet kaynaklarda yer almışsa bunun mutlaka birtakım nedenleri vardır. Bize göre bu tür rivayetlerin arka planında, daha önce de ifade edildiği üzere, Resûl-i Ekrem’i diğer peygamberlerle

61 Reşld Rıza, Fetevâ, thk. Selahaddîn Müneccid, Beyrut 1971, V, 2154- 2157.

62 Taberî, boykot kararlanmın devam ettiği dönemde meydana gelen önemli hadiselerden söz ederken inşikâk-ı kamer olayına hiç değinmemlştlr. Oysa aynı dönemde vuku bulduğu belirtilen gararûk hadisesi, Habeşistan’a hicret gibi konularla ilgili uzun açıklamalar yapmıştır. Taberî, Târih, II, 226-229.

63 Taberî, CâmiuTbeyân, XXVII, 84-88.64 Semerkandî, III, 297.65 Çelebi, İnşkâku’l-kamer, XXII, 344.66 29. Ankebut, 50-51.67 17. İsrâ, 59.

Page 269: ANKARA OKULU

268 Hz. Peygamber ve Mucize

mucize yarışına sokup bir adım öne geçirebilme gayretleri­nin etkisi yadsınamaz. Ancak, bu tür iddialara ilham kayna­ğı olan olay veya olayların olabileceğini de göz ardı etmemek gerekir. Örneğin, Ay’m yarılması iddialarıyla Resûl-i Ekrem zamanında gerçekleşen Ay tutulmasına dair rivayet kırıntıla­rının böyle bir iddianın ortaya çıkmasında etkili olduğundan söz edilebilir. Üstelik bu görüşü dile getirenler de olmuştur.68 Nitekim İbn Abbâs’a isnad edilen bir rivayette, Hz. Peygamber zamanında Ay tutulduğundan bahsedilirken bu olaya tanık olan müşriklerin ‘Aya büyü yapıldı’ gibi sözler sarf ettikleri nakledilmiştir. Hatta aynı rivayette Kamer Sûresi’nin 1 ve 2. âyetlerinin bu süreçte nazil olduğundan bahsedilir.69 Kimi hadîs rivayetlerinde yer alan açıklamalarda da bu olayın, aslında bir Ay tutulmasından ibaret olduğunu ortaya koyan bilgiler bulunmaktadır. Örneğin bir rivayette de ‘Resulullah zamanında Ay bölündü’70 ifadesi yer almaktadır.

Şunu da hatırlatalım ki Ay tutulması hadisesi, Araplar ta­rafından büyük bir olay olarak nitelenmekteydi. Nitekim bu olay sırasında Hz. Peygamber’in küsûf namazı kıldığından ve Ay kurtulana kadar ashabma da namaz kılıp dua etmelerini önerdiğinden bahsedilir.71 Bir rivayette ise Güneş ve Ay tutul­masıyla, insanların korkutulduğuna işaret edilirken72 bir baş­ka rivayette bu esnada köle azat edilmesi tavsiye edilmiştir.73 Muhtemelen Hz. Peygamber döneminde gerçekleşen böyle bir hadise, daha sonraki dönemlerde mucizevî bir olay olarak yorumlanmış ve bu tür rivayetlerin kapsamı genişletilerek mezkûr hadiseye dair iddialar ortaya atılmıştır. Dolayısıyla bu hadiseye ait anlatıların hiçbirisinin Kur’ân’a dayanmadı­ğım ve Hz. Peygamber tarafından da böyle bir mucizenin gös­terilmediğini özellikle vurgulamak istiyoruz.

68 Esed, 1087.69 İbn Kesîr, Tefsir, XIV, 7582.70 Buhâri, Menâkıb, 27, Menâkıbu’l-ensâr, 36, Tefsir, (Kamer) 1; Müslim,

Sıfâtu’l-münafıkın, 44-45.71 Buhâri, Küsûf, 5; Ebû Dâvûd, SalatuTistlska, 4; Tirmizî, Cuma, 44;

Nesâî, Küsûf, 16.72 Buhâri, Küsûf, 6.73 Buhâri, Itk, 3.

Page 270: ANKARA OKULU

.. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 269

İsrâ ve Mi’râc Hadiseleri

İsrâ ve mi’râc hadiseleri Hz. Peygamber’in en önemli mu­cizelerinden birisi olarak nitelendirilir.74 İki farklı olayı ifade eden bu kavramlar, anlam itibarıyla birbirinden tamamen farklı olmakla birlikte geleneğimizde bunlar sürekli bir ara­da kullanılmış ve âdeta birbirinin devamı veya tamamlayıcısı olan iki olaymış gibi telakki edilmiştir. Oysa her iki olay da birbirinden tamamen farklı olduğu gibi, ifade ettiği mânalar da çok farklıdır. Üstelik sanılanın aksine, bu olaylar aynı za­man diliminde gerçekleşmemiştir. Şunu da hatırlatalım ki bu konulan müstakil bir kitap olarak çalıştığımız75 için burada sadece konumuzu ilgilendiren boyutuyla mezkûr hadiselere yer vermeye çalışacağız.

‘İsrâ’ kelimesi Arapçada ‘gece yürümek, gece yolculuğu yapmak, geçmek, geçerli olmak’ gibi anlamlara gelir.76 Bu kelime aynı zamanda ‘büyümek, yücelmek ve bir şeyi zirve­ye taşımak’ gibi anlamlan da ihtiva etmektedir.77 Kur’ân-ı Kerîm, İsrâ Sûresi’nin 1. âyetinde Hz. Peygamber’in bir gece el-Mescidü'l-Harâm’dan el-Mescidü'l-Aksâ'ya götürüldüğünü haber verir. Ancak, bu hadisenin detayı hakkında neredeyse hiçbir açıklama yapmaz. İlgili âyetin mesajına bakıldığında Resûl-i Ekrem’e böyle bir yolculuğun yaptınlmasının sebebi olarak 'âyetlerimizden bir kısmını göstermek için178 açıklama­sı yapılmış, ancak Allah Resulü’ne ne tür âyetler/semboller veya olağanüstülükler gösterildiğinden bahsedilmemiştir. Bununla birlikte ‘âyet’ kavramına yüklenen anlama bakıldı­ğında, bu olayla birlikte Resûl-i Ekrem’in birtakım olağanüs­tülükleri müşahede ettiğini anlıyoruz.79

74 Rabben et-Taberî, 65.75 İsrafil Balcı, İsrâ ve Mi’râc Gerçeği, Ankara Okulu, Ankara 2012.76 İbn Manzur, II, 141.77 İbn Manzur. II, 139, 140, 141.78 17. İsrâ, 1.79 Örneğin, Necm Sûresi’nde Resûl-i Ekrem’in vahiyle ilk tanıştığı sırada

Cebrail'i görmesi, bu olay sırada Sidretü'l-müntehâ olarak nitelenen ağaca Cennet’ten bir manzara eşliğinde birtakım güzelliklerin yansıma­sı ve Allah Resulü'nün bunları müşahede etmesi âyâlûi-kübrâ (büyük âyetler/mucizeler) olarak nitelenmiştir (53. Necm, 13-17).

Page 271: ANKARA OKULU

270 Hz. Peygamber ve Mucize

İsrâ hadisesiyle birlikte zikredilen ve âdeta bu olayın bir parçası gibi telakki edilen mi’râc hadisesi ise Kur’ân-ı Kerîm’de yer almaz. ‘Merdiven’ veya ‘yükselme’ anlamına gelen bu keli­me, ‘yükselme vasıtası’ olarak tanımlanmakla birlikte, hayali bir anlatı olduğu için net bir tarifi yapılamamıştır.80 Örneğin İbn Hişâm,81 İbn Sa’d82 ve Taberî83 gibi kaynaklarda, mi’râc kelimesinin yükselme vasıtası olduğundan bahsedilerek bazı tarifler yapılmış, ancak somut bir tasvir yapılamamıştır. Açık­lamalara göre Resûl-i Ekrem, ‘mi’râc’ adlı bir vasıtayla sema­ya çıkmıştır. Bu vasıtanın göz kamaştırıcı bir güzelliğinin, hatta Resûl-i Ekrem’in o zamana kadar görmediği muhteşem bir görünümünün olduğundan söz edilmiş, ancak somut bir tarifi yapılamamıştır. Kimi yorumlarda ise ölen insanların ruhlarının bununla Allah katına yükseldiğine dair açıklama­lar yapılmıştır.84 Genelde merdiven şeklinde telakki edilen mi’râc, Elmalık tarafından asansöre benzetilmiştir.85

Detayı verilmemekle birlikte isrâ hadisesi, Kur’ân’da yer alan bir konuyken bu hadiseyle birlikte zikredilen mi’râc ola­yı ise rivayetlerde zikredilen tasvir ve iddialara dayanmakta­dır. Diğer bir deyişle hiçbir şekilde âyetlerle ilişkilendirilemez. Öte yandan ‘isrâ’ hadisesi gece vakti vuku bulmuş bir olay­dır. Zaten ‘gece yürümek’ anlamına gelen ‘isrâ’ kelimesinin yanı sıra, ayrıca âyette ‘bir gece’ lafzının kullanılması, ola­yın gecenin çok kısa bir anında gerçekleştiğinin işareti olarak yorumlanmıştır.88

İsrâ hadisesiyle mi’râc hadiseleri mahiyet ve muhteva olarak da birbirlerinden tamamen farklıdır. Örneğin isrâ yatay bir gece yolculuğunu ifade ederken, mi’râc ise dikey

80 Murtaza Zebldî, Tâcu'l-arüs mincevâhiri'l-kâmus, Beyrut 1994/1414, III, 430.

81 İbn Hişâm, II, 273.82 İbn Sa’d, I, 213.83 Taberî, Cami'u'l-beyân, XV, 12.84 Taberî, Cami’u’l-beyân, XV, 12; İbn Kesîr, Tefsir, IX, 4650; Ebû Ali Fadl

b. Haşan et-Tabersî, Mecmu’u’l-beyân Jı tefsiriTKur’ân, Mektebetü’l- ilmiyyet, Tahran, t.y., III, 395.

85 Elmalılı, V, 277.86 Süleyman Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, Kuba, İstanbul, t.y., X, 318.

Page 272: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 271

olarak semaya yükselişi ifade etmektedir. İsrâ hadisesi gece vakti gerçekleşmiştir. Oysa mi’râc hadisesine dair bilinenler Resûl-i Ekrem’in öğlen uykusuna yattığı zaman gördüğü bir rüyaya dayalı anlatılardan müteşekkil bir kurgudur. Nite­kim İbn Sa’d bu olayı hem isrâ hadisesinden önce zikreder hem de öğlen uykusunda görülen rüyanın bir anlatısı ol­duğunu belirtir. Resûl-i Ekrem’in bu rüyasına dair bilgileri şöyle aktanr: ‘Hicretten on sekiz ay önce 17 Ramazan cu­martesi günü, Resulullah öğleyin evinde uyurken Cebrail ve Mikail gelip kendisini mi’râca çıkardılar.’87 Dikkat ediürse İbn Sa’d, mi’râc hadisesinin zamanına dair ay, gün ve gece detaylarını verir ve bu hadiseye ilişkin rivayeti, isrâ olayın­dan önceki zaman dilimine ait olaylar arasmda zikreder. Do­layısıyla o, mi’râc olayını hem öğlen vakti görülen bir rüya anlatısı olarak niteler hem de isrâdan sonra değil, önceki döneme ait olduğunu belirtir. Bu nedenle de her iki hadiseyi ayrı ayrı başlıklar altında zikreder.

Kur’ân isrâ hadisesi sırasında Resûl-i Ekrem’in birtakım olağanüstülükler yaşadığından bahsetmekle birlikte, ancak bu olağanüstülüklerin neler olduğuna dair en ufak bir ipucu vermez. Mi’râc anlatılarında ise Resûl-i Ekrem’in birçok ola­ğanüstülük yaşadığına dair detaylar anlatılır ve dile getirilen tasvirler isrâ hadisesi sırasında Resûl-i Ekrem’in müşahede ettiği olaylar olarak sunulur. Ancak, sözü edilen tasvirlerin hiçbirisi âyetlerle doğrulanacak muhtevada değildir.

İsrâ ve mi’râc hadiseleri iki aşamalı olaylar bütünü ola­rak telakki edilmiştir. İsrâ âyetindeki açıklamalardan hare­ketle Hz. Peygamber’in el-Mescidü’l-Harâm'dan el-Mescidü’l- Aksâ’ya götürülmesi isrâ, Kudüs’ten sonraki aşama olarak bilinen semaya yükseliş ise mi’râc olarak isimlendirilmiştir. Oysa böyle bir kurgu, erken döneme ait rivayetlerde geçme­diği gibi -ayrıca tekrar hatırlatalım ki- mi’râc olayı vahiyle hiçbir şekilde ilişkilendirilebilecek bir olay değildir. Dolayı­sıyla birbirinden tamamen ayrı olan olaylar, âdeta birbirinin

87 İbn Sa’d, I, 213.

Page 273: ANKARA OKULU

272 Hz. Peygamber ve Mucize

devamı veya tamamlayıcısı gibi telakki edilmiştir.88 Hatta bu yaygın kabul şekli akademik araştırmalara bile yansımıştır.89

Son yüzyılın en önemli siyercilerinden birisi olan Hamidullah’m değerlendirmesine göre isrâ ve mi’râc hadise­leri, tamamen birbirinin yerine kullanılan aynı kavramlardır. Örneğin o, önceki peygamberlerin de mi’râca çıkarıldıklarını iddia ettikten sonra mi’râc hadisesini büyük bir şeref ve mu­cize olarak niteler ve şu değerlendirmede bulunur: “Kendi­sinden evvel gelen peygamberler, Allah tarafından bu şerefe layık görülürler de Peygamberler Peygamberi, son Resul aynı şekilde fevkalâdelikler taşıyan tezahürlere nasıl olur da sahip kılınmaz? İslâm Tarihi, çok sayıda bu çeşit mucizeleri ona bağlamış bulunmaktadır.”90 Oysa Kur’ân-ı Kerîm ne önceki peygamberler ne de Hz. Peygamber’in mi’râc türü bir tecrübe yaşadıklarından bahseder.

Bir başka değerlendirmesinde de mi’râc hadisesini isrâ ile eş anlamlı bir mucize olarak nitelemiş ve şu ilginç değerlen­dirmeyi yapmıştır: ‘İsrâ ile eş anlamlı mi’râc mucizesi Müs­lüman camiasının gerçekten haklı olarak öğünmesi ve gurur duyması için en başta gelen bir sebeptir.’91 Benzer şekilde Şibli de isrâ ve mi’râc kelimelerini aynı mânada kullanmış­tır. Ona göre bazı yazarların isrâ ve mi’râc hadiselerini bir­birinden ayırmalarının en önemli sebebi, İsrarım Kur’ân’da yer alması, buna mukabil mi’râc hadisesine dair bilinenle­rin rivayetlere dayanmasıdır.92 Dikkat edileceği üzere Hami- dullah İslâm Tarihi’nin Hz. Peygamber’e çok sayıda mucize bağışladığım söyler, ancak ortaya atılan mucize iddialarının hiçbirisi Kur’ân’la desteklenmediği için, ‘İslâm Tarihi’ ifadesi­ni kullanır.

88 îbn Hacer, el-İsra’ ve’l-mi’râc, thk. Muhammed Abdülhakim Kâdî, Dârü’l- Hadls, Kahire 1989, 93.

89 Yakup Çiçek, 'Kur’an’da İsrâ ve Mi'râc’, Mi'râc Sempozyumu; Sempozyum BildirOeri (17 Aralık 1995-Eskişehir), Seha Neşriyat, İstanbul 1999, 27; Selçuk Eraydın, ‘Ml'râc’ın Tasavvufî Mahiyeti’, Mi'râc Sempozyumu; Sem­pozyum Bildirileri (17 Aralık 1995-Esklşehlr), 76.

90 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 120.91 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 129.92 Şibll, Peygamberimizin Ruhani Hay ah ve Mucizeleri, 139.

Page 274: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 273

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de isrâ ve mi’râc hadise­leri birbirinin devamı veya tamamlayıcısı iki olay gibi telakki edilir. Üstelik mi’râc olayı daha ön plana çıkarılarak, sanki bu olay aynı zamanda isrâ hadisesini de kapsıyormuş gibi yorumlanır. Örneğin Anadolu İslâm kültüründe isrâ kavramı kullanılmaz ve bu olay fazla bilinmez. Buna mukabil mi’râc olayı oldukça yaygın bir şekilde bilinir. Nitekim bu olayın anı­sına ‘Mi’râc Kandili’ kutlamaları hâlâ canlılığını korumakta­dır. Türk-İslâm kültüründe mi’râc hadisesi anısına kaleme alman mi’râciyeler özel bir öneme sahiptir.93 Hâlbuki mi’râc hadisesine dair bilinenlerin tamamı rivayetlerden ibaret olup asla Kur’ân’a dayanmaz. Buna mukabil bu hadiseye dair tas­virler arasında kaybolup giden isrâ olayı ise bizzat Kur’ân’da yer alan bir hadisedir. Bir bakıma Kur’ân’m işaret ettiği bir konu, rivayetlerde dile getirilen anlatılara kurban edilmiştir. Bu yanlış telakkinin en ilginç örneğini, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi maddelerinde görmek mümkündür. Çün­kü bu ansiklopedide ‘isrâ’ maddesi yoktur, bu hadise ‘mi’râc’ maddesine hamledilmiştir. Hâlbuki iki hadise, hem muhteva hem de zaman itibarıyla birbirinden tamamen farklıdır.

Şunu da hatırlatalım ki mi’râc hadisesi, isrâ olayının he­men akabinde vuku bulmuş bir olay olmayıp bu hadiseden daha önceki döneme ait olan rüya anlatılarının zenginleşti­rilerek kurgulanmış şeklidir. Bu anlatılar, özellikle Yahudi ve Hıristiyan kültüründe var olan yükseliş motiflerine dair kıssalardan esinlenilerek Hz. Peygamber için uyarlanmış­tır. Oluşturulan bu kurgu, isrâ hadisesinin hemen akabin­de gerçekleşmiş bir olay gibi takdim edilmiş ve tarihsel süreç içerisinde sorgulanmadığından birbirini tekrar mahiyetinde sürüp gelmiştir. Oysa bizim tespitlerimize göre mi’râc hadi­sesi, isrâ olayından sonra değil ondan önceki bir döneme ait olan rüya anlatılarının zenginleştirilip süslenmesiyle kurgu­

93 Bu konuda geniş bilgi için bkz. Mustafa Uzun, ‘Edebiyatımızda ve Musiki­mizde Ml'râciyeler', Mt'râc Sempozyumu; Sempozyum Bildirileri (17. Aralık 1995-Eskişehir), Seha Neşriyat, İstanbul 1999, 97-111; Ml’râciye örneği İçin bkz. Receb Vahyi, Minhacü'l-mi’râc, Cemal Efendi Matbaası, İstanbul 1315, 12-33.

Page 275: ANKARA OKULU

274 Hz. Peygamber ve Mucize

lanmıştır. Bu nedenle biz, yaygın olarak bilinenin aksine isrâ ve mi’râcın ayrı ayrı olaylar olduklarını iddia etmekteyiz ve aralarında hiçbir bağlantının bulunmadığım savunuyoruz. Ayrıca isrâ hadisesini Resûl-i Ekrem’in önemli mucizelerin­den birisi olarak değerlendirmenin yanlış olduğunu düşünü­yoruz. Yukarıda da işaret edildiği üzere elbette ki bu hadise olağanüstü bir muhtevaya sahiptir. Ancak bu olay, müşrikle­rin mucize talepleri veya bu konudaki meydan okumalarına karşı Resûl-i Ekrem’in nübüvvetinin delili olarak onlann gözü önünde gerçekleşen bir olay değildir, Allah Resulü’nün birey­sel olarak yaşadığı bir tecrübedir.

Mi’râc hadisesi: Hz. Peygamber’in en önemli mucizelerin­den birisi olarak nitelenen mi’râc hakkmdaki anlatılar muh­teliftir. Her şeyden önce şunu belirtelim ki, bu hadiseye iliş­kin olarak bilinenlerin tamamı rivayetlerden müteşekkildir ve asla Kur’ân’a dayanmaz. Haddizatında bu hadiseye ait tasvir­lerin birçoğunun bizzat Kur’ân’a aykırı iddialar içerdiğini de belirtmek istiyoruz.

Yukarıda da işaret edildiği üzere İslâmî gelenekte isrâ ve mi’râc hadiseleri aynı zaman diliminde gerçekleşen ve birbi­rini tamamlayan iki olay gibi telakki edilmiştir. Aynca önce isrâ hadisesinin gerçekleştiğine, ardından da mi’râc olayının vuku bulduğuna inanılır. Oluşturulan kurguya göre Resûl-i Ekrem, Beytü’l-Makdis’e götürüldükten sonra yedi kat göğe çıkarılmış; varılacak en son nokta olarak tarif edilen Sidretü’l- müntehâ’da Allah’la buluşmuş ve geri dönmüştür. Bu iddialar Necm Sûresi’nin bazı âyetleriyle94 ilişkilendirilmiş ve bir bakı­ma mi’râc hadisesinin de Kur’ân’da yer aldığı dillendirilmiş- tir. Oysa mezkûr sûrenin âyetleriyle mi’râc hadisesine dair anlatılar arasında uzaktan yakından bir ilişki yoktur. Zira bu âyetlerde, ilk vahiy tecrübesi sırasında Resûl-i Ekrem’in Cebrail’den vahiy alması ve o sırada onu görmesi anlatılır.

Tespitlerimize göre iki hadisenin bir arada gösterildiği en erken döneme ait rivayet, Abdürrezâk’m (211 /826) eserinde

94 53. Necm, 6-18.

Page 276: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 275

yer almaktadır.95 Fakat aynı müellif el-Mûsânnef adlı hacimli hadîs kitabında mi’râc olayına dair hiçbir rivayet zikretmez. Bizim tespitlerimize göre mi’râc hadisesi, hadîs kaynaklan arasında ilk kez İbn Ebî Şeybe’de (235/849) yer almaktadır.96 Aynı rivayet, İbn Hanbel (241/855)97 ve Müslim (261/875)98 tarafından da nakledilmiştir. Mezkûr kaynaklardaki bu riva­yetin haricindeki tüm rivayetler, Mekke’den semaya yükselişi anlatır. Dolayısıyla her iki hadisenin bir arada zikredildiği ilk rivayet, yaklaşık olarak hicri 200, miladî 800’lü yılların ilk ya­nsından itibaren kaynaklara girmeye başlamıştır. Sözü edilen muhaddislerden daha mukaddem olan Hemmâm b. Müneb- bih (132/750),99 Mâlik b. Enes (179/795),100 Rebi’ b. Habîb (180/796),101 Abdullâh b. Mübarek (181/797),102 Ebû Dâvûd Tayâlisî (204/819)103 ve Humeydî (219/834)104 gibi otoritele­rin eserlerinde mi’râc anlatısı yer almaz. Dile getirdiğimiz bu husus, mi’râc hadisesinin sonradan isrâ olayının akabinde gerçekleşmiş bir olay gibi sunulduğunu ortaya koymaktadır.

Özellikle Necm Sûresi’nin kimi âyetlerinin bu olaya refe­rans gösterilmesi, tarihsel olarak ciddi bir yanlışlık içermek­

95 AbdurrezZâk, TefsvruTKu.r’ânlTâzîm, I, 314-16.96 İbn Ebî Şeybe, XX. 244-46 (no: 37725).97 İbn Hanbel, III, 148.98 Müslim, İmân, 259.99 Hemmâm b. Münebblh’in sahifesi etraflı bir şekilde Bünyamln Erul tara­

fından İncelenip neşredilmiştir. Bu sayfadaki hadis rivayetlerinin muh­tevası ve sayfa hakkında geniş bilgi İçin bkz. Bünyamln Erul, Hadisle­rin Dili; İlk Hadîs Belgesi Hemmâm’m Sahifesi, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2011. Mezkûr sayfayla İlgili olarak ayrıca bkz. M. Hamidullah, Muhtasar Hadis Tarihi ve Hemmâm b. Munebbih ve Sahife-i Hemmâm ibn Münebbih, çev. Kemal Kuşçu, Bahar Yay., İstanbul 1966.

100 Mâlik b. Enes, el-Muvatta’, çev. Ahmet M. Büyükçınar ve dlğl., İstanbul 1982.

101 Rebi' b. Habîb b. Ömer el-Ezdî, el-Câmi’u's-sahîh müsnedu İmâm er-Rebî’ b. Habîb, thk. Muhammed b. İdris-Aşur b. Yûsuf, Dâru’l-hlkme, Beyrut 1415.

102 Abdullâh b. Mübarek (181/797), Kttâbü’z-zühd ve'r-rakâik, thk. Hablbur- rahman el-A’zamî, Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut, t.y.

103 Süleymân b. Dâvûd el-Cârud et-Tayâlişî, Mûsnedü Ebî Dâvud et-Tayâlisî, thk. Muhammed b. Abdulmuhsin, Hicruttıbae ve’n-neşr, 1. baskı, y.y., 1419/1999.

104 Ebû Bekr Abdillâh b. Zübeyr el-Humeydî (219/834), Müsnedü’l-Humeydî, thk. Habîb Rahman A’zâmî, Dâru'l-kutubri-Umlyye, Beyrut, t.y.

Page 277: ANKARA OKULU

276 Hz, Peygamber ve Mucize

tedir. Bilindiği üzere Necm Sûresi risaletin ilk yıllarında na­zil olmuştur ve ilk Mekkî sûrelerdendir.105 İsrâ olayına işaret eden isrâ âyeti ise Mekke döneminin sonlarına doğru nazil olmuştur. Umumi kabule göre isrâ olayı, yaklaşık olarak hic­retten bir buçuk veya iki yıl önce vuku bulmuştur.106 Hâlbuki rivayetlerde mi’râc hadisesi isrâ olayından sonra yaşanmış bir olay olarak anlatılmıştır. Üstelik bu olayın delili olarak Necm Sûresi’nin ilk âyetleri referans gösterilmiştir. Oysa Necm Sûresi, isrâ olayına işaret eden âyetten önce nazil ol­muştur. Ancak, rivayetlerdeki iddialara göre mi’râc olayı isrâ hadisesinden sonra yaşanmış bir olay olarak takdim edilmiş­tir. Bununla birlikte, mezkûr hadise için isrâ olayından çok daha önce nazil olan Necm Sûresi’nin âyetleri referans gös­terilmiştir. Dolayısıyla İsrâ Sûresi’nden çok daha önce nazil olan bir sûredeki âyetlerle ne isrâ olayını ne de mi’râc hadise­sine dair anlatılan ilişkilendirmek mümkündür.

Mi’râc hadisesi anlatılanna göre Resûl-i Ekrem, Cebra­il tarafından Sidretü’l-müntehâ’ya kadar çıkarıldıktan son­ra, yalnız bırakılmıştır. İddiaya göre buradan öteye melekler bile geçemedikleri için Allah Resulü tek başma ilerlemiş ve en son nokta olan kâb-ı kavseyne vanp burada Rabb’iyle bu­luşmuştur. Kimi iddialara göre bu buluşma sırasında Resûl-i Ekrem aynı zamanda Rabb’ini görmüştür. Buluşmanın ger­çekleşmesinden sonra Peygamberimiz birtakım hediyelerle dönmüştür.107 Bu hediyeler günlük beş vakit namaz,108 Ba­

105 tbn İshâk, 157; Makdisî, Kltâbu'l-bed ve’t-tânh, Paris 1907, IV, 149, 153; İbnü'l-Cevzi, Zâdü'l-mesîr, VIII, 62; Kurtubî, XVI, 430; Bedreddin Çetlner, Fatiha’dan Nâs’a Esbab ı Nüvzûb Kur'ân Âyetlerinin İniş Sebepleri, Çağn Yay., İstanbul 2006, II, 836.

106 İbn Kesir, Kitâbu Mu'cizâtu’n-nübüvve, 482; İbn Dihye el-Kelbî, el-İbtihâc fi ehâdîsiTml'râc, thk. Rifat Fevzi Abdülmüttalib, Mektebetü’l-Hanci, Kahire 1996/1417, 70; Suyûtî, el-İsrâ' ve'l-mt’râc, thk. Muhammed Ab- dülhaklm Kâdî, Dârü’l-Hadîs, Kahire 1989, 60-62: Abdülazîz es-Se'âlibî, Mu'cizetu Muhammed Resûlillah, Dâru'l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1986, 114; Celal Kırca, ‘Geleneksel ve Çağdaş İslâm Yorumunun Temel Problemleri’, n. Din Şurası; Tebliğ ve Müzakereler (23-27 Kasım 1998), Ankara 2003, I, 222.

107 İbn Hanbel, I, 387; Nesâî, Salât, 1.108 Buhârî, Tevhîd, 37; Müslim, İmân, 259.

Page 278: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 277

kara Sûresi’nin son iki âyeti ve Allah’a ortak koşmayanların Cennet’e gireceği müjdesidir.109 İddialara göre aslmda beş va­kit namaz başlangıçta elli vakit olarak belirlenmişti; ancak, Hz. Mûsâ’nm araya girmesi ve onun ısrarları sonucu bu mik­tar beş vakte kadar düşürülmüştür.

Şunu özellikle hatırlatalım ki elli vakitlik namazın beş vak­te indirildiğine dair anlatılanları ne vahyin gerçekleriyle ne Yüce Allah’ın her türlü noksanlıktan münezzeh olan sıfatıyla bağdaştırabilmek mümkündür. Dolayısıyla bu iddiaları ciddi­ye almadığımız için, üzerinde durmayı bile gerekli görmüyo­ruz. Kaldı ki miktarın azaltılmasıyla ilgili rivayetler akıl almaz çelişkilerle doludur. Bu itibarla mezkûr anlatıların ne risalet- le ne de Resûl-i Ekrem’in mucizesi olduğu iddiasıyla uzaktan yalandan bir alakası bulunmaktadır.

‘Duhân’ ve ‘Batşetü’l-kübrâ’

Hz. Peygamber’in mucizeleri olarak nitelenen ve aynı za­manda âyetlerle ilişkilendirilen konular arasında 'duhân!110 ve ‘batşetü’l-kübrâ’111 lafızlarına dair iddialar da bulunmaktadır. Duman anlamına gelen 'duhân'112 ile şiddetli veya kıskıvrak yakalayış anlamına gelen ‘batşetü’l-kübrâ’ lafızları Duhân Sûresi’nde geçmektedir.

Duhân Sûresi’nin başlangıcında, Allah'ın birliğine işaret edilerek insanlara rehber olması için kitap ve peygamber gönderildiğine vurgu yapılmış, ancak inkârda ısrar edenle­rin, yapılan uyanlara kulak asmadıklarına işaret edilmiştir. Devamında İlahî mesaja kayıtsız kalanların Allah'ın azabıyla cezalandınlacaklanna dair uyanlar ve kıyamet saati yaklaş­tığında yaşanacaklara dair hatırlatmalar yapılmıştır. Örneğin son saatin yaklaştığı zaman gökyüzünü yoğun bir dumanın

109 Müslim, İmân, 279; İbn Hanbel, I, 387; Nesâî, Salât, 1; Tirmlzî, Tefsiru’l- Kur’ân, 53; Beyhakî, Delâü, II, 122. .

110 44. Duhân, 10.111 44. Duhân, 16.112 Fussllet Sûresl’nde geçen duhân kelimesi, duman veya gaz bulutu bağla­

mında kullanılmıştır (bkz. 41. Fussilet, 11).

Page 279: ANKARA OKULU

278 Hz. Peygamber ve Mucize

kaplayacağı, bu dumanın tüm insanları etkileyeceği ve elem verici bir azap veya felaket olacağı açıklamaları yapılmıştır.113 Böyle bir durumla karşılaştıkları zaman inkârda direnenlerin 'Rabb’imiz bizi bu azaptan ve felaketten kurtar, artık biz imana geleceğiz’ diye yalvaracaklarına işaret edilmiş, ancak maruz kaldıkları azap biraz hafifletilince, tekrar daha şiddetli bir şe­kilde inkâra saplanacakları gerçeğine vurgu yapılmıştır. Bu uyanlardan sonra Kur’ân onların akıbeti hakkında şu haberi vermektedir:

Elbet biz bu azabı bir süreliğine hafifleteceğiz, fakat siz yine eski hâlinize döneceksiniz. Ama kıskıurak yakalayacağımız büyük gün gelip çatınca, bu döneklerin cezasını vereceğiz."4

Duhân Sûresi’nin üslup ve muhtevası diğer Mekkî sûrelerle mutabıklık arz eder ve burada inkârda ısrar edenlere yönelik uyanlar yapılır. Ancak bu ilahı mesajlar, bazen bağlamından koparılarak farklı yorumlara dönüştürülebilmiştir. örneğin bazı âlimler, ‘duhân’ ve ‘batşetü’l-kübrâ'115 lafızlarının Bedir Savaşı’yla ilişkisinden söz etmişler ve bu savaşta müşrik önderlerin öldürülmesini, Resûl-i Ekrem’e düşmanlık edip inkârda direnenlerin helâki olarak yorumlamışlardır. Dolayı­sıyla âyetlerdeki mezkûr lafızlann bu hadiseye işaret ettiğine dair iddialar dillendirilmiştir.116

Kimi hadîs rivayetlerdeki iddialara göre, Hz. Peygamber za­manında beş ayn hadisenin vuku bulduğundan söz edilmiştir. Bu beş hadisenin şunlar olduğu iddia edilir: Duhân (duman), lizâm (kıskıvrak yakalayan azab), Rûm (Rûm Sûresi’nde işaret edilen ve Rûmlann Sâsânîleri karşı zafer kazanacağına işaret eden âyetler), batşe (büyük darbe) ve kamer (Ay’ın ikiye bö­

113 44. Duhân, 1-11.114 44. Duhân, 15-16.115 Kamer Sûresi’nin 45. âyetinde geçen batşe kelimesi de, yine Bedir

Savaşı’yla ilişkilendirilmiştir. İddiaya göre bu savaşta meleklerle yardım vaadi gönderileceği bildirilince Hz. Peygamber bu âyeti okumuştur. Oysa Kamer Sûresi’nin ilgili âyetlerinde Bedir’den hiç söz edilmez (bkz. Buhârî, Megâzi, 4; Cihâd, 89; TefsîruTKur’ân, 8; Taberî, Târih, II, 280).

116 Taberî, Câmiu’l-beyân, XXV, 66-68; Elmahlı, VII, 67-72; ayrıca bkz. Buhârî, Tefsir, (Duhân) 6; Tirmizî, TefsîruTKur’ân, 44.

Page 280: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 279

lünmesi)dir.117 Bunlar arasında gösterilen dıûıânve batşetü’b kübrâ olaylarının Bedir Savaşı sırasında gerçekleştiğinden söz edilir. Özellikle hadîs rivayetleri arasında yer alan bu id­dia118 müfessirlerin birçoğu tarafından benimsenmiştir.119

İbn Kesîr,120 Râzî,121 Zemahşerî122 gibi müfessirler ise bu la­fızların Bedir Savaşı’yla ilgisinin olmadığım, Duhân Sûresi’nde kıyametin kopmasından önce yaşanacak hadisatın anlatıldı- ğım savunmuşlardır. Hz. Ali, İbn Ömer ve İbn Abbâs’a daya­nan bu görüşe göre, âyette geçen dubandan maksat, kıyamet saatine yakın zamanda zuhur edip gökyüzünü saracak olan dumandır. Bu dumandan müminler çok az etkileneceklerken kâfirler şiddetli şekilde sarsılacaklardır. BatşetûTkübrâ ise kıyamet saatinin yaklaştığı zaman inkârda direnenlerin kıs­kıvrak yakalanıp cezalandırılacaklarına işaret etmektedir.

Duhân ve batşetü’l-kübrâ lafızlarının müşriklerin Bedir’deki hezimetine işaret ettiğine dair yorumların kaynağı, büyük oranda İbn Mes’ûd’a isnad edilen bir rivayettir.123 İddiaya göre Kureyşli müşrikler İslâm’a davet edildikleri zaman şiddetli düşmanlık gösterince Resûl-i Ekrem, Hz. Yûsuf zamanındaki gibi bir kıtlık yaşamaları için Allah’a yalvarmış ve duası kabul olmuş. Müşrikler öyle bir kıtlık yaşamışlar ki açlıktan hayvan leşlerini ve derileri bile yemişler. Hatta takatleri kalmadığı için gökyüzünü dumanımsı bir tabaka şeklinde görmeye başlamış­lar. Müşrikler için yaşam çekilmez bir hâl alınca Ebû Süfyân, Resulullah’a gelip bu gidişle kavminin helâk olacağı uyarısında

117 Buhârî, Tefsîr, (Furkân) 5, 6; İstlska, 2; Müslim, Sıfâtu'l-münâfikın, 41. Sözü edilen beş hadiseyle ilgili farklı rivayetler bulunmaktadır (Buhâri, Tefsir, (Duhân) 1). İbn Mâce’de yer alan bir hadise göre beş şey şunlar: Güneşin battığı yerden doğması, duhân, dâbbetü’l-arz, Deccâl, her biri­nize mahsus olan ölüm ve âmme hizmeti. Bunlar kıyametin kopacağına işaret eden olaylar olarak zikredilir. İbn Mâce, Fiten, 28.

118 Buhâri, tstiska, 2, Tefsir (Duhân), 1, 4, 5, 6, Tefsir (Sâd), 2; Vudu’, 69: Müslim, Sıfâtu’l-münâfikın, 39: Tirmiy.î.Tefsiru’l-Kur’ân, 44.

119 Taberî, Câmiu'l-beyân, XXV, 67.120 İbn Kesîr, Tefsir, XIII, 7178-7187.121 Râzî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer Fahruddîn, Mefâtihu’l-ğayb,

Beyrut, t.y., XXVII, 241-144.122 Zemahşerî, IV, 265-267.123 Buhâri, Tefsir, (Duhân) 6: Tîrmizî, Tefsiru’l-Kur’ân, 44.

Page 281: ANKARA OKULU

280 Hz. Peygamber ve Mucize

bulunmuş ve kıtlıktan kurtulmaları için Allah’a yalvarmasını istemiş. Hatta sıkıntıdan kurtulurlarsa topyekûn inanacakla­rına dair söz vermiş. Neticede Hz. Peygamber dua edip kıtlı­ğın kaldırılmasını sağlamış, ancak müşrikler döneklik gösterip düşmanlıkta daha aşırıya gitmişler. Dönekliklerinin karşılığı olarak da Bedir’de müthiş bir bozguna uğratılmışlar ve burada elebaşlan öldürülerek helâk edilmişlerdir. Duhân Sûresi’nin 15 ve 16. âyetlerinin124 bu iddialara işaret ettiğine dair görüşler dillendirilmiştir.125

Çeşitli hadîs rivayetlerinde dillendirilen bu iddia126 daha sonra kimi âlimler taralından da benimsenmiştir. Örneğin, ünlü müfessir Taberî bu görüşü savunanlardan birisidir.127 Taberî’nin İbn Mes’ûd isnadlı rivayeti isabetli bulduğunu söyleyen Topaloğhı, kendisinin de aynı görüşte olduğunu vurgular.128 Keza Ateş de benzer kanaati savunmuş ve katılma­dığımız birtakım yorumlar yapmıştır. Örneğin Bedir Savaşı’nm tozlu bir havada gerçekleştiğini iddia ederek söz konusu du­manın bu toz bulutlarım işaret ettiğini söylemiştir.129 Oysa bu iddiayı destekleyen hiçbir açıklama olmadığı gibi, âyette de işaret edildiği üzere savaşın hemen öncesinde şiddetli yağmur yağmıştır.130 Yağmur nedeniyle toprağın nemli olduğu sırada toz bulutunun kalkmayacağı düşünülürse, mezkûr yorumun ne derece zorlama bir izah olduğu anlaşılacaktır.

Duhân Sûresi’nde geçen lafızların Bedir Savaşı'yla il­gili olduğunu savunanlar, bu sûrede geçen ‘Rabb’imiz üzerimizden azabı kaldır’131 ve ‘Azabı üzerinizden biraz

124 44. Duhân, 10-16.125 Buhârî, İstiska, 2; Tefsir, (Duhân) 1, 4, 5, 6; Vudu, 69; Müslim, Sıfötu’l-

Münâfikın, 39, 41, 42; Tirmizî, Tefsîru'iKur’ân, 44; Taberî, Câml'uT beyân, XXV, 66-71; İbn Kesir, Tefsir, XIII, 7180; Muhammed b. Ali b. eş-Şevkânî, FethuTkadir, Mısır 1964/1383, IV, 570-72.

126 Buhârî, İstiska, 2; Tefsir, (Duhân) 1, 4, 5, 6; Tefsir, (Sâd) 2; Vudu, 69; Müslim, Sfâtu'l-Mürıâfikın, 39, 41; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 44.

127 Taberî, CâmiuTbeyân, XXV, 67, 70-71.128 Bekir Topaloğhı, ‘Batşe-i Kübrâ’, DİA, İstanbul 1992, V, 203.129 Ateş, VIII, 305-306.130 8. Enfâl, 11; aynca bkz. Vâkıdî, Kitâbui-Meğâzi, thk. Marsden Jones,

Beyrut 1984/1404, I, 54; İbn Sa’d, II, 15, 25.131 44. Duhân, 12.

Page 282: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 281

kaldıracağız’132 âyetlerini delil gösterirler ve bu ifadelerin kı­yamet alametleri arasında zikredilen duhârûa ilgili olmadığı­nı söylerler.133 Buna mukabil İbn Kesir, âyetlerdeki tasvirle­rin kıyamet saatiyle ilgili olduğunu savunarak bu görüşünü yine âyette geçen ‘İnsanlan kaplar'134 ifadeleriyle delillendirir. Ona göre bu ifadeler, sadece Mekkeli müşrikleri değil, tüm insanlığa yöneliktir. Şayet sınırlı bir kullanım olsaydı âyette genel mânaya gelecek ifade kullanılmazdı.135 Bunun yanı sıra, batşetü’l-kübrâ terkibinin hem Bedir’de öldürülen müşriklere hem de kıyamet saatine işaret edebileceğine dair net olmayan görüşler dillendirilmiştir.136 Örneğin batşetü’l-kübrâ terkibi hakkında net bir görüş belirtmeyen îbn Kesir, bunun Bedir Savaşı’nda yaşanan tabloya veya kıyamet saati sırasmda ger­çekleşecek olaylara da işaret edebileceğim söylemiştir. Onun açıklamalarına göre kıyamet saati öncesi zuhur edecek olan duman kırk gün kırk gece tüm dünyaya yayılacak ve yeıyüzü- nü fırın gibi ısıtacaktır. Müminler hafif nezle olmuş gibi etki­leneceklerken kâfirler âdeta sarhoşa döneceklerdir.137

Bir başka rivayette ise söz konusu dumanın, Mekke’nin Fethi sırasmda gökyüzünü kapladığından bahsedilmiş, an­cak bu rivayetin güvenilir olmadığı uyarısı yapılmıştır.138 Müfessir Zemahşerî (538/1144) de Hz. Ali isnadlı rivayeti be­nimseyerek, âyetteki duhâran kıyamet saati öncesinde zuhur edecek duman olduğunu söylemiştir. Aynca Huzeyfe isnad- lı bir başka rivayetle de bu görüşünü desteklemiştir.139 Bu­nun yanı sıra o, batşetü’l-kübrâ terkibinin Bedir Savaşı’yla

132 44. Duhân, 15.133 Şevkânî, IV, 571.134 44. Duhân, 11.135 İbn Kesir, Tefsir, VIII, 7183, 7185.136 Kıyamete yakın zamanda zuhur edecek olan duman ve bu konuda anlatı­

lar için bkz. Taberî, CâmiuTbeyân, XXV, 67; İbn Kesir, Tefsir, XIII, 7180.137 İbn Kesir, Tefsir, XIII, 7180; aynca bkz. Taberî, CâmiuTbeyân, XXV, 67;

Metin Yurdagür, ‘Duhân’, DİA, İstanbul 1994, IX, 547.138 İbn Kesir, Tefsir, VIII, 7181.139 Bu rivayete göre Huzeyfe, Hz. Peygamber’e âyette geçen duhâran ne ol­

duğunu sormuş. Resulullah da Duhân Sûresi'nin 10. âyetini okumuş ve şu karşılığı vermiştir: ‘Bu duman doğu ile batıyı saracak ve kırk gün kırk gece kalacak. Müminler nezle olmuş gibi etkilenecek, kâfirler ise sarhoş olacaklar’ {Zemahşerî, IV, 265).

Page 283: ANKARA OKULU

282 Hz. Peygamber ve Mucize

ilişkisinden hiç söz etmez ve bu terkibin kıyamet kopmasına yakın zamanda kâfirlerin karşılaşacakları kötü akıbete işa­ret ettiğim belirtir.140 Fahreddîn er-Râzî de, duhânm kıyame­tin kopmasından önce zuhur edecek dumana işaret ettiğini söylemiştir.141 Batşetü’l-kübrâ terkibiyle ilgili olarak ise İbn Mes’ûd isnadlı görüşe yer vermiştir.142

Her ne kadar kimi âlimler duhân ve batşetü’l-kübrâ lafızla­rının Bedir Savaşı’yla ilişkisinden söz etmişlerse de bize göre âyetlerin bağlanımdan böyle bir sonuç çıkarabilmek mümkün değildir. Dolayısıyla bu lafızların da yer aldığı âyetler kıyamet saati öncesi yaşanacaklara dair açıklamalarla ilgilidir. Kaldı ki erken döneme ait siyer ve İslâm tarihi kaynaklan, Resûl-i Ekrem’in bedduası üzerine, iddia edilen türden bir kıtlık veya olayın yaşandığından bahsetmez. Aksine Mekke’de yaşanan kıtlıktan dolayı Resûl-i Ekrem’in düşmanlan olan müşrik­lere insani yardım gönderdiğine dair haberler aktanlmıştır. Öte yandan İbn Hişâm (218/833)143 ve onun kaynağı olan İbn İshâk (151/768), Vâkıdî (207/882) ve Belâzûrî (279/892) gibi erken dönem kaynaklarında duhân ve batşetü’l-kübrâ lafızlanyla ilgili iddialara dair herhangi bir açıklama yer al­mamaktadır. İbn Sa’d (230/845) ise sadece batşetü’l-kübrâ terkibinin Bedir’le ilgili olduğuna dair bir cümlelik açıklama yapmıştır.144

Anlaşıldığı kadanyla bu hikâye, Yahudi kültüründen esinlenilerek üretilmiştir. Zira Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Mûsâ’ya inanmayıp inkârda direnenlerin ciddi bir şekilde kuraklık, kıtlık ve açlık gibi sıkıntılarla baş başa kaldıklarını, bunun üzerine Hz. Mûsâ’ya yalvarıp yardım istediklerini, üzerlerin­deki sıkıntıyı giderirse ona inanacaklarına dair söz verdikle­rini, ancak sıkıntının giderilmesinden sonra sözlerinden dön­düklerini haber vermektedir. Neticede yaptıklarının karşılığı olarak suda boğularak cezalandırıldıklarına dair açıklamalar

140 Zemahşerî, IV, 265-66.141 Râzî, Mefâtihu’l-ğayb, XXVII, 242-43.142 Râzî, XXVII, 244.143 Bkz. İbn Hişâm, II, 490-500.144 İbn Sa’d, II, 17.

iI

Page 284: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 283

yapılmıştır.145 Muhtemelen bu âyetlerin mesajından uyarla­narak Resûl-i Ekrem’e zulmedenlerin de benzer bir cezaya çarptırıldıklarına dair hikâyeler kurgulanmıştır.

Şunu da hatırlatalım ki Resûl-i Ekrem insanların helakini değil, kurtuluşunu amaçlamıştır. Hatta birkaç istisna hariç146 en zor şartlarda bile kavminin helâki için değil onları kazan­mak için mücadele etmiştir. Ancak, Kur’ân-ı Kerîm peygam­berlerine zulmeden geçmiş kavimlerin helâkinden söz eder­ken onlardan daha büyük düşmanlığı Hz. Peygamber’e yapan müşriklerin benzer bir cezaya çarptınlmadığını gören Müslü- manlar, Allah Resulü’ne zulmedenlerin de aynı akıbete uğra­dıklarım iddia edebilmek için akıl almaz yorumlar yapmışlar ve Bedir Savaşı’m örnek göstermişlerdir. Dikkat edilirse Enfâl Sûresi’nde savaşın kazanılmasında Müslümanlara yapılan ilahı yardıma vurgu yapılmış ve bu yardım sayesinde müş­riklerin hezimete uğradıklarına işaret edilmiştir.147 Âyetler Allah'ın yardımı sayesinde müşriklerin hezimete uğratıldıkla­rından bahsedince bu olay, müşriklerin helâki olarak yorum­lanmış ve bu yorumlar hiçbir ilgisi yokken Duhân Sûresi’ndeki âyetlerle irtibatlandınlmıştır. Ayrıca bu görüşler bize göre inandırıcılığı hayli kuşkulu olan birtakım rivayetlerdeki id­dialarla da ilişkilendirilip mucize formatına sokulmuştur.148 Ancak ne bu konuyla ilişkilendirilen âyetlerin bağlamı ne de tarihsel gerçekler Bedir Savaşı’nda iddia edildiği türden bir mucizenin yaşandığından söz etmez. Bu itibarla mezkûr lafız­ların mucize kategorisine sokulup anlatılması tamamen inan­dırıcılıktan uzak iddialardır.149

Dikkat edilirse duhân veya batşetü’l-kübrâ lafızlarının yo­rumu konusunda bir tutarlılık yoktur. Ancak, Hz. Peygamber’e düşmanlık eden müşriklerin de tıpkı geçmiş kavimler gibi helâk edildiklerini iddia edebilmek için âdeta özel gayret sarf

145 7. A'râf, 134-35; 43. Zuhruf, 48-50.146 Buhârî, Vudu, 69; Müslim, Zühd ve'r-rekâik, 74.147 8. Enfâl, 5-12, 41-44.148 Balcı, Bedir Savaşıyla İlgili Mucizevî Rivayetler, 85 vd.149 ‘Duhân’ ve ‘batşetü’l-kübrâ’ lafızları hakkında bkz. Balcı, Bedir Savaşıyla

İlgili Mucizevî Rivayetler, 113-118.

Page 285: ANKARA OKULU

284 Hz. Peygamber ve Mucize

edilmiş ve zoraki yorumlar yapılmıştır. Oysa Resûl-i Ekrem’e düşmanlık gösteren müşriklerin Bedir’de hezimete uğradıkla­rı doğrudur. Ancak bu hezimeti onların helâki olarak yorum­lamak ve bu yorumu bizzat âyetlerle desteklemeye çalışmak tutarlı değildir.

Boykot Sayfasının Mucizevî Tok Oluşu

Hz. Peygamberle ilişkilendirilen ve mucize kategorisinde sunulan hadiselerden birisi, risaletin 7-10. yıllarında müşrik­ler tarafından Müslümanlara ve Resûl-i Ekrem’i himaye eden kabilesi Hâşimîlere uygulanan boykot kararlarının yer aldığı sayfanın yok oluşu ve boykotun yürürlükten kalkmasıyla ilgili haberlerdir. Rivayete göre müşrikler, tebliğe engel olamayın­ca Hz. Muhammed’i himaye den Hâşimîler ve Müslümanlara karşı boykot karan almışlar ve onlarla her türlü beşerî ilişkiyi kesmişlerdir. Örneğin onlarla konuşulmayacak, kız alınıp ve­rilmeyecek ve alış-veriş yapılmayacaktı. Hatta onlarla irtibat kuramlara da aynı kuralların uygulanacağına dair anlaşma­ya varılmıştı. Yazdı hâle getirilen bu kararlar, yaklaşık kırk150 kişi tarafından imzalanmış ve Kâbe duvarına asdmıştı.151 Bir rivayete göre de Hz. Muhammed kendilerine teslim edilene kadar bu kararlan uygulayacaklarına dair ant içmişlerdi.152

Boykot kararlan alındıktan sonra Hz. Peygamber’! hima­ye eden kabilesi Hâşimîler, Ebû Talib Mahallesi’nde (Şi’bu Ebî Tâlib) âdeta tecride tâbi tutulmuşlardı.153 Hâşimîlerden sadece amcası Ebû Leheb, müşriklerin yanında yer almış ve boykotu desteklemişti.154 Onların yanı sıra korumadan yok-

150 Martin Lings, Hz. Muhammed’in Hayatı, çev. Nazife Şişman, İnsan Yay., 21. Baskı, İstanbul 2000, 129.

151 İbn İshâk, 137; İbn Hlşâm, I, 234; İbn Sa’d, I, 208-209; Yakûbî, II, 31; Taberî, Târih, II, 225; İbnü’I-Cevzî, el-Vefâ bi ahvâli'l-Mustafa, thk. Mus­tafa Abdulvahid, Matba’atü’s-Se'âde, Mısır 1966/1386, I, 197; İbnül- Esîr, el-KâmÜ, II, 87; İbn Seyyidi’n-Nâs, Uyûnu’l-eser fi JünûnVl-meğâzi oe’ş şemâili ve's-siyer, Beyrut, t.y., I, 166-67.

152 Buharı, Hac, 45; İbn Mâce, Menâsik, 26.153 Taberî, Târih, II, 225.154 İbn İshâk, 138; İbn Hişâm, I, 235; İbn Sa’d, I, 208; Taberî, Târih, II, 220,

225.

Page 286: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 285

sun olan bazı Müslümanlar da bu mahallede ikamete mecbur olmuşlardı.155 Bir kısmı ise Habeşistan’a hicret etmişti. Bu tür nedenlerle evlerini terk eden Müslümanların geride kalan mallan müşrikler tarafından yağmalanmıştı.156

Üç yıl devam eden boykot süresince Müslümanlar sade­ce kan dökmenin haram sayıldığı aylarda serbestçe dolaşıp ihtiyaçlarım giderebiliyorlardı.157 Ancak, bu dönemde de düş­manca tavırlarım sürdüren müşrikler, tüccarlan baskı altına alıp Müslümanlara pahalı mal satmalanm teşvik ediyorlar veya alım gücü olmayanları borçlandınp faiz batağına sürük­lemeye çalışıyorlardı.158 Aynca dışandan mahalleye yiyecek sokulmaması için sıkı tedbirler almışlardı.159 Her geçen gün hayat daha da çekilmez hâle geldiği gibi, yavaş yavaş ellerin­deki mallan tükenen Müslümanlar giderek açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kalmışlardı. Yaşanan sefalet nedeniyle açlıktan ağlayan çocukların seslerinin etrafta yankılandığına dair ha­berler anlatılır.160

Boykot kararlan sıkı bir şekilde uygulanırken akrabala- n tecrit altında kalan bazı insaflı müşrikler, giderek bu du­rumdan rahatsız olmaya başladılar ve el altından yardım göndermeye çalıştılar. Örneğin Hz. Hatice’nin yeğeni Hakim b. Hizâm veya Hâşim oğullanyla akrabalık ilişkisi bulunan Hişâm b. Amr develerine erzak yükleyip geceleyin onlara ulaştınyorlardı.161 Rivayete göre onlar yüklü deveyi mahalle yoluna getirip salıvererek yardımın ulaşmasını sağlıyorlardı.162 Bu şekilde yardım gönderildiğini fark eden Ebû Cehil, Hakim b. Hizâm’a tehditler savurmuş ve halkın huzurunda onu re­zil edeceğini söylemişti. Araya giren Ebû’l-Bahterî, ‘Hakim b. Hizâm kendi malım değil, halası Hz. Hatice’ye ait mallan’ gönderiyor diye ona arka çıkmış ve buna da engel olamaya­

155 İbn İshâk, 140.156 İbn Seyyidl'n-Nâs, I, 126.157 İbnü’l-Esîr, el-Kâma, II, 88.158 İbn İshâk, 140.159 İbn Seyyidl’n-Nâs, I, 126.160 İbn İshâk, 140-41; İbn Sa’d, I, 209.161 İbnü’I-Cevzî, el-Vefâ, I, 197.162 İbn Hişâm, I, 251; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 88.

Page 287: ANKARA OKULU

286 Hz. Peygamber ve Mucize

cağını söylemişti. Ebû’l-Bahterî ile Ebû Cehil arasındaki söz düellosunun giderek kavgaya dönüştüğü ve Hz. Hamza’nm da onları uzaktan izlediğinden bahsedilir.163

Boykot kararlarının acımasız bir şekilde uygulanması Hakim b. Hizâm164 ve Ebû’l-Bahterî165 gibi insaflı insanla­rı giderek rahatsız etmeye başlayınca bu durum giderek bir grubun ayaklanmasına dönüştü. Grubun başını Hâşimîlerin ulağı olan Hişâm b. Amr b. Rebî’a çekiyordu. Rivayete göre bu şahıs bir gün Hz. Peygamber’in halasının oğlu olan Züheyr b. Ebî Ümeyye’yi ziyaret etmiş ve boykot kararlarından duy­duğu rahatsızlığı dile getirerek kendilerinin serbestçe dolaşıp ihtiyaçlarım giderdiklerini, buna mukabil akrabalarının her türlü haklardan mahrum kaldıklarım söylemişti. Aynı kana­ati taşıyan Züheyr ona hak vermiş, ancak Kureyş’in baskısını hatırlatarak tek başına elinden bir şey gelmediğini söylemişti. Ancak, Hişâm b. Amr kendisine destek vereceğini ve birlikte hareket ederlerse bu uygulamaya engel olabileceklerini tek­lif etmişti. Züheyr ise birkaç kişinin daha desteğini almaları gerektiğini hatırlatınca ikisi birlikte kendileri gibi kararlar­dan rahatsız olan Mut’im b. ‘Adî,166 Ebû’l-Bahterî b. Hişâm ve Zem’a b. Esved’e durumu açıp onlann desteğini sağladılar. Böylece beş kişiyi bulan grup, aralarında plan yapıp bir gün tayin etmişler ve boykot sayfasını imha etmeye karar vermiş­lerdi. Plana göre Züheyr bir sabah erkenden Kâbe’ye gidecek ve müşriklerle boykotun kaldırılması meselesini konuşacak; şayet onları ikna edemezse sayfayı alıp parçalayacaktı. Di-

163 İbn İshâk, 142; İbn Hişâm, I, 236; Taberî, Târih, II, 225; İbnü’l-Esîr, el- Kâmil II, 88; İbn Seyyidi’n-Nâs, I, 128;

164 Bedir Savaşı’nda müşriklerin safında yer alan Hakîm b. Hizâm, daha sonra Müslüman olmuştur. Rivayete göre onun da içinde bulunduğu bir grup su almak İçin kuyuya yaklaştıkları sırada Müslümanlar engel olmak isteyince Resûl-i Ekrem su almalarına izin vermiştir. Bkz. Taberî, Târih, II, 277; ayrıca bkz. İbrahim Sançam, ‘Hakîm b. Hizâm’, DİA, İstanbul 1997, XV, 187.

165 Ebû'l-Bahterî, Hz. Peygamber’e herhangi bir kötülük yapmadığı gibi Müs- lümanlara eziyet edenlere de engel oluyordu. Boykot kararlarına da karşı çıkmıştı (İbn Hişâm, II, 308).

166 Mut’im b. ‘Adî b. Nevfel, Kureyş’in ileri gelenlerindendi, Taif dönüşünde Mekke'ye girmesi için Resulullah’a emân vermişti (İbn Hişâm, II, 255; İbn Sa’d, I, 212).

Page 288: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 287

ğerleri de olası bir saldın durumunda onu koruyacaklardı. Tayin edilen gün gelince Züheyr erken saatte Kâbe’ye gelip tavaf yaptıktan sonra aralannda Ebû Cehil’in de bulunduğu gruba, boykottan dolayı zulme uğrayanların durumunu ha­tırlatmış ve onlann sefaleti karşısında kendilerinin rahat bir hayat sürmelerine gönlünün razı olmadığım söylemişti. Bu nedenle boykotun sona ermesini istemişti. Ancak, Ebû Cehil kabul etmeyince grubun diğer üyeleri ona destek vermişlerdi. Konuşma giderek bir tartışmaya dönüşünce o sırada Mut’im b. ‘Adî, Kâbe duvarına asılı duran sayfayı alıp yırtmış; böyle- ce kararlan tanımadığım ilan etmişti.167 Organize bir şekilde hareket eden bu beş kişi sayesinde boykot kararlarının yazılı olduğu sayfa yırtılarak bu olay sonlandınlmıştı.168

Her ne kadar boykot kararlanmn bu şekilde ortadan kal­dırıldığına dair çok net rivayetler bulunmasa da bu hadise tamamen farklı bir içerikte sunulmuş ve bir dizi gizemli yo­rumla mucizevî bir hadise hâline dönüştürülmüştür. Örneğin iddiaya göre müşriklerin baskısına daha fazla dayanamayan Ebû Talib, artık yeğenini himaye etmemeye karar vermiş ve müşriklerin isteklerine boyun eğerek boykotun kalkması için Hz. Muhammed’i teslim etme karan almıştır. Bu amaçla Kâbe avlusuna geldiğinde, yukanda ismi geçen şahıslarla Ebû Ce­hil arasındaki tartışmaya denk gelmiştir. Tartışmanın bitme­mesi üzerine Ebû Talib yeğenim teslim etmeyi kabul ettiğim belirtmiş ve bu şekilde anlaşma sağlanmıştır. Bunun üzerine Mut’im b. ‘Adî sayfayı indirmek için gittiğinde, üzerinde sade­ce 'BismikeUahümme' (Allah’ım senin adınla) ifadelerinin yazı­lı olduğu kısmı hariç kararların yazılı olduğu kısımlann, kimi rivayetlerde çöl karıncalan, kimi rivayetlerde ise ağaç kurdu tarafından kemirilerek imha edildiğini görmüştür.169 Ortaya çıkan bu olağanüstü tablo karşısında her iki taraf müthiş bir şaşkınlık yaşamış ve bu mucizevî olay nedeniyle boykot ka­rarlan son bulmuştur.

167 İbn İshâk, 147; aynca bkz. İbn Hişâm, I, 253; Taberî, Târih, II, 228.168 İbn Sa’d, I, 210.169 İbn İshâk, 145-47.

Page 289: ANKARA OKULU

288 Hz. Peygamber ve Mucize

Anlattığımız rivayetin bu ikinci versiyonu bir önceki pa­ragrafta aktarılan bilgilerle karıştırılıp bir arada sunulmuşsa da dikkatli bir okuma yapıldığı takdirde, konuyla ilgili iki ayrı rivayetin bulunduğunu tespit etmek hiç de zor değildir. So­nuçta bir dizi gizemli tasvirin doğmasına neden olan ve aynı zamanda kendisi de gizemli ve çelişkili haberler barındıran rivayetin ikinci versiyonu, aslmda tamamen uydurmadır. Hatta kurgulanan hikâyedeki çelişkili noktalara rüya tasvir­leri eklenip süslenmiştir. Dikkat edilirse Ebû Talib’in yeğe­nini müşriklere teslim etme kararırım izahı yapılamayınca, araya bir rüya anlatısı sokuşturulmuş ve olay mucizevî bir mahiyete büründürülerek sorun giderilmiştir. Şöyle ki Ebû Talib rüyasında sayfanın çöl karıncalan tarafından yendiğini görmüş ve bu yüzden sözde, müşriklerle anlaşmak için Kâbe avlusuna gitmiştir. Ancak, tam o esnada Züheyr’le Ebû Ce­hil boykot kararlarının kaldırılması için tartışırken Mut’im b. ‘Adî sayfayı indirmek için gittiğinde kararların güve veya çöl karıncalan tarafından yendiğini görmüştür. Böylece boykot olayı mucizevî bir şekilde son bulmuştur.

Daha önce de işaret edildiği üzere, yaklaşık üç yıl devam eden boykot kararlarının yürürlükte kaldığı süre içerisinde Müslümanların hayli sıkıntılı bir dönem yaşadıklan muhak­kaktır. Kanaatimize göre yaşanan sıkıntılı durum gizemli tasvirlerin veya hikâyelerin oluşturulmasına esin kaynağı ol­muştur. Dikkat edilirse yukanda zikredilen ‘inşikâk-ı kamer’ ve ‘garânîk’ hadisesi gibi olaylar, yine bu dönemde meydana gelen gelişmeler olarak gösterilmiştir. Keza sözünü ettiğimiz boykot sayfasının mucizevî bir şekilde yok olduğuna dair hikâyeler de yine aynı dönemle irtibatlandınlmıştır.170

İşaret edilen türden hikâyelerle boykot sayfasının mucizevî bir şekilde yok olduğu iddiaları dillendirilmekle birlikte, aslm­da ilk rivayette işaret ettiğimiz gibi sayfanın beş kişilik grup

170 İbn İshâk, 147; İbn Hişâm, I, 235, 253; İbn Sa’d, I, 209; Ya’kûbî, II, 31. Sayfayı kaleme alan Mansûr b. İkrlme’nin felç olduğu iddiaları da yine bu kabil bir örnektir. Rivayete göre Hz. Peygamber ona beddua edince yazı yazdığı kolu felç olmuş ve parmakları işlemez hâle gelmiştir (İbn İshâk, 147).

Page 290: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 289

tarafından planlı bir şekilde yok edildiği hususu çok açıktır. İkinci rivayette anlatılan gizemli tasvirlerde ise bazı çelişki­ler bulunmaktadır. Örneğin, yeğenini gözü gibi koruyan Ebû Talib’in sonunda pes edip müşriklere teslim etmesi iddiası tamamıyla inandırıcılıktan uzaktır. Her şeyden önce böyle bir tutum Arap örfüyle bağdaşmadığı gibi, üç yıl boyunca onca sıkıntı çektikten sonra böyle bir karar almasının makul izahı yapılmalıdır. Bunun yanı sıra sayfanın çöl karıncalan, ağaç kurdu (el-irede), güve veya ‘dâbbe’ adlı ne olduğu be­lirsiz bir hayvan/hayvanlar tarafından yendiği iddialarında da bir tutarlılık yoktur.171

En ilginç ve manidar çelişkilerden birisi ise sayfada sadece 'BisrrUkeüahümme' ifadelerinin kaldığı iddialarıdır.172 Bunun yanı sıra, bazı rivayetlerde ‘Allah’173 bazı rivayetlerde de ‘Allah’ ile ‘Resûl’ kelimelerinin kaldığı,174 zulüm içeren kararların yazıldığı bölümün tamamen kemirildiği bile söylenmiştir.175 Bir kısım rivayetlerde ise tamamen aksi görüşler dillendiri­lerek sayfada sadece ‘Allah’ kelimesinin yenip kararların ya­zık olduğu bölümün kaldığından söz edilmiştir.176 Acaba bu rivayetler uydurulurken müşriklerin zaten Hz. Peygamber’i Allah'ın elçisi olarak kabul etmedikleri hususu hiç mi dü­şünülmemiştir? Hz. Muhammed’i baş düşman olarak gören müşrikler, ne diye kendileri tarafından hazırlanan bir metne Allah ve Resûl kelimelerini yazmış olsunlar ki? Onlar zaten Hz. Muhammed’in elçiliğine karşı değiller miydi? Nitekim Hu- deybiye Antlaşması sırasmda Hz. Muhammed’i elçi olarak ka­bul etmedikleri için ‘Resûl’ sıfatım metinden çıkartmışlardı.177

Öte yandan tamamen dinî söylem içeren ifadelerin müş­rikler tarafından dile getirilmesinin de makul bir izahı yapı­lamaz. Her ne kadar Taberî, Cahiliye döneminde Arapların

171 tbn İshâk, 142, 147; İbn Hişâm, I, 253.172 İbn İshâk, 147.173 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil II, 90.174 Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 114.175 İbnSa’d, I, 209, 110.176 İbn Seyyidi’n-Nâs, I, 127.177 Vâkıdî, Meğâzi, II, 610, 611.

Page 291: ANKARA OKULU

290 Hz. Peygamber ve Mucize

yazdıkları belgelerin başına 'Bismikellahümme' İfadelerini ek­lemeyi âdet edindiklerini söylemişse de bu, işaret ettiğimiz izahı zor duruma açıklık getirmeye yönelik bir çabayı yansı­tır mahiyettedir.178 Ancak, inandırıcı olmadığı da çok açıktır. İşaret edilen açıklamaların yanında birçok problemden daha söz edilebilir. Fakat dile getirilen hususları yeterli görerek bu konuyu noktalamak istiyoruz. Görüldüğü üzere her ne kadar boykot kararlarının yer aldığı sayfanın mucizevî bir şekilde yok edildiğine dair iddialar dillendirilmişse de, bunların hiç­bir inandırıcılığı bulunmamaktadır. Oysa sayfanın mucizevî bir şekilde değil, beş kişilik grubun planlı bir hareketi sonucu yok edildiği hususu çok açıktır. Dolayısıyla bu tür iddialar­dan Hz. Peygamber’e mucize payesi verme gayretlerinin hiçbir inandırıcılığı yoktur.179

Diğer Mucizeler

Risaletten sonraki dönem içerisinde Hz. Peygamber’e isnat edilen mucizelerin sayısını net olarak belirleyebilmek hayli zor­dur. Ancak, bu miktarın binli rakamlara ulaşacağım söyleye­biliriz. Mucize olarak nitelenen bütün olayları veya rivayetleri konu edinerek yapılacak bir çalışmanın hayli kapsamlı olacağı, aynı zamanda meselenin özünü ortaya koyma yerine nakilcilik yapma riskini beraberinde getireceği muhakkaktır. Bu itibarla biz, vahiyle ilişkilendirilen mucize iddiaları üzerinde durarak bu yolla hem Kur’ân bağlanımda mucize meselesinin nasıl yer aldığım hem de vahyin sınırlan çerçevesinde Hz. Peygamber’in risaletinin mucizeyle olan ilişkisinin hangi boyutta olduğunu ortaya koymaya çalıştık. Buna ilaveten aynca bu başlık altın­da yaygm olarak dillendirilen bazı mucize iddialan üzerinde durarak, vahiyle ilişkilendirilen veya ilişkilendirilmeyen muci­ze iddialarının ne derece gerçekçi veya Kur’ân’la irtibatlı olup olmadığını gözler önüne sermeyi amaçladık.

178 Taberî, Târih, II, 229; İbnü'l-Esîr, el-Kâmü, II, 89.179 Boykot olayı hakkında geniş bilgi için bkz. İsrafil Balcı, “Kabe’ye Asılan

Boykot Sayfasının Tahrifiyle İlgili Rivayetlerin Tahlili”, Dinbilimleti, (cilt: 6, sayı: 3, 2006), 41-57.

Page 292: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 291

Şunu öncelikli olarak vurgulayalım ki Resûl-i Ekrem’in mucizesinin Kur’ân-ı Kerîm olduğu açıklamalarının dışında­ki mucize iddialarının tamamı rivayetlerden müteşekkildir ve asla vahiyle doğrulanamazlar. Üstelik, tümü rivayetlere daya­lı olarak sunulan gizemli rivayetlerin mucize olarak sunulma­sı ise ayrı bir muammadır. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in nü­büvvetinin delili veya ispatı olarak tek mucizesinin Kur’ân-ı Kerîm olduğunu,180 bunun haricinde nübüvvetinin delili ola­rak ona hiçbir mucizenin verilmediği gerçeğinin âyetle sabit olduğunu,181 bu itibarla çeşitli gizemli rivayetlerden oluşan bazı iddiaların onun nübüvvetinin delili olarak sunulma­sının anlamsızlığını özellikle vurgulamak istiyoruz. Kaldı ki bu vurgu bize ait olmayıp bizzat vahyin hatırlatmasıdır. Ri­vayetlerdeki iddiaların onun mucizeleri olduğunu savunanla­ra öncelikli olarak hatırlatmak isteriz ki, bu rivayetler onun zamanında yaşamış veya bizzat olayın tanığı olmuş birinci elden kişi veya kaynaklara değil üçüncü, hatta dördüncü ki­şilere dayanmaktadır. Özellikle ikinci asırdan itibaren oluş­turulmaya başlanan birtakım isnad zincirleri vasıtasıyla belli sahabîlere dayandırılan rivayetlerin sahih olduğu iddiaları zihinleri yanıltmamahdır. Nitekim rivayetlerle vahyin gerçek­leri yan yana getirildiğinde, nakledilen haberlerdeki çelişkiler açıkça görülecektir.

Öte yandan oluşturulan çeşitli isnad zincirleriyle bir riva­yetin çokça zikredilmesi, onun mutlak olarak sahih olduğu anlamına gelmez. Dikkat edilirse Mekke dönemine ait olduğu iddia edilen mucize iddiaları genelde belli isimlere dayandırı­lır. Örneğin sözü edilen gizemli rivayetlerin büyük bir kısmı Enes b. Mâlik, Ebû Hureyre, Câbir b. Abdillâh veya Ebû Sa’îd el-Hudrî gibi ravilere dayandırılmıştır. Böylesi önemli haber­lerin sürekli Hz. Peygamber’in yanında yer alan Hz. Ebû Be­kir, Hz. Ömer veya Hz. Ali gibi sahabîlere değil de daha sonra Müslüman olmuş veya Medineli ravilerden geliyor olması çe­lişki değil midir?

180 29. Ankebût, 50-51.181 17. tsrâ, 59.

Page 293: ANKARA OKULU

292 Hz. Peygamber ve Mucize

İşaret ettiğimiz bu hususun yanı sıra, özellikle kelâm- cılannın nübüvvet ve mucize konularım ele almaların­dan sonra, geçmişte kaynaklarda var olan birtakım abartı­lı hikâyelerin mucize kategorisine sokulduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Resûl-i Ekrem’in nübüvvetinin delili ola­rak birtakım mucize iddiaları ortaya atıldıktan sonra yavaş yavaş telif edilmeye başlanan delâü, hilye veya şemail türü kitaplarla birlikte, mucize iddiaları âdeta kontrolden çıkmış ve geçmişte ravilerin hayal dünyalarım süsleyen birtakım abartılı tasvirler veya hikâyeler, mucize iddiasma dönüştü­rülerek sunulmuştur. Böylece Allah Resulü’ne sayısız mucize isnat edilmiş ve onun risaleti bütünüyle serapa mucize bir peygamber portresine dönüştürülmüştür. İddialar öylesine kontrol edilemez noktaya ulaşmış ki âdeta Kur’ân’ın tamtttığı sade ve bütünüyle beşerî özellikler taşıyan Hz. Muhammed portresi rafa kaldırılmış, yerine beşerüstü özellikleri taşıyan bir peygamber portresi yerleştirilmiştir. Biz ilke olarak Allah Resulü’nün sîreti veya risaletinin vahyin verileri çerçevesinde anlaşılması veya ele alınması gerektiğini savunduğumuz için, rivayetlerde yer alan sayısız mucize iddialarım ciddiye alma­dığımızı, bu nedenle belli başlı mucize iddialarının dışında­ki mezkûr rivayetlerin tamamım derinlemesine tahlil etmeyi beyhude bir çaba olarak gördüğümüzü belirtmek istiyoruz. Buna rağmen yaygın olarak dillendirilen bazı mucize iddiala­rına işaret ederek bunların ne derece gerçekçi haberler içerip içermediklerini gözler önüne sermek istiyoruz.

a) Yiyecekleri bereketlendvrmesb Hz. Peygamber’in yiyecek veya içecekleri bereketlendirdiğine dair çok sayıda rivayet bu­lunmaktadır. Önemli bir kısmı Enes b. Mâlik’e isnad edilen bu minvaldeki rivayetlerde, bir kap yemekle Hz. Peygamber’in 80 kişiden 300 kişiye kadar değişik sayıdaki ashabını doyur­duğu iddiaları dillendirilmiştir.182 Konuyla ilgili rivayetin de­tayında şu haberler aktarılmıştır: Ebû Talha, hanımı Ümmü Süleym’e dedi ki: ‘Ben Resulullah’m sesini zayıf işittim. Sa-

182 Buhârî, Eymûn ve’n-nuzûr, 22, Et’ıme, 6, 48, Menâktb, 25; Müslim, Eşri- be, 141, 142, 143; Dârimî, Mukaddime, 7; Tirmizî, Menâktb, 6.

Page 294: ANKARA OKULU

Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 293

mnm acıkmıştır. Yanında bir şey var mı?’ Ümmü Süleym ‘Evet’ dedi ve arpa ekmeğinden birkaç parça çıkardı. Sonra kendisine ait bir örtü aldı ve bir kısınma ekmeği sardı. Son­ra onu elbisemin altına koydu ve bir kısmıyla da beni sar­dı. Sonra beni Resulullah’a gönderdi. Ekmeği götürdüğümde Allah Resulü bir grupla Mescid’de oturuyordu. Resulullah ‘Seni Ebû Talha mı gönderdi?’ diye sordu. Ben ‘Evet’ dedim. Temek için mi?' sorusuna ‘Evet’ deyince, Resulullah yanın­dakilere ‘Kalkın’ dedi ve evimize doğru yöneldi. Ben de ön­lerinde koşup eve haber verdim. Ebû Talha, ‘Ey Ümmü Sü­leym! Resulullah kalabalıkla birlikte geldi. Oysa bizde onları doyuracak yiyecek yok’ deyince, Ümmü Süleym de ‘Allah ve Resulü bilir’ karşılığım verdi. Sonra Ebû Talha Resulullah’ı ve beraberindekileri karşılayıp eve aldı. Resulullah ‘Yanında ne varsa getir Ey Ümmü Süleym!’ dedi. O da hazırladığı arpa ekmeğini getirdi.183 Resulullah ekmeği böldü. Üzerine Ümmü Süleym’in tulumundan yağ sürdü. Sonra, ekmek hakkında Allah ne takdir ettiyse onu diledi. Müteakiben ‘On kişiye izin ver’ dedi. Ebû Talha on kişiyi yemeğe aldı. Onlar doyuncaya kadar yedikten sonra, ‘On kişiye daha izin ver’ dedi. Onlar da doyuncaya kadar yediler ve böylece gelenlerin tamamı doydu. Sayılan 80 kişiydi.184

Kimi rivayetlere göre olay, Resûl-i Ekrem’in Zeyneb bnt. Cahş’la evlendiği gün yaşanmıştır.185 Bunun yanı sıra, Hen­dek Savaşı öncesinde hendek kazılırken de benzer bir ola­yın vuku bulduğuna dair rivayetler vardır. Anlatılana göre Resûl-i Ekrem, Zeyneb’le evlendiği gece Ümmü Süleym ona bir kap yemek hazırlayıp oğlu Enes’le göndermişti. Enes ye­meği getirdiği zaman, Resûl-i Ekrem ona kabı uygun bir yere koymasını ve birtakım isimler sayarak onlan çağırmasını is­tedi. Enes de söylenen isimleri davet etti. Ebû Osman, Enes’e kaç kişi çağırdığını sorunca yaklaşık 300 kişiyi davet ettiğini

183 Müslim’deki rivayete göre Hz. Peygamber yemeğin getirilmesini istediği zaman ona az olduğu söylenmiş, ancak kendisi ısrar edip Allah’ın onu bereketlendireceğini söylemiştir. Bkz. Müslim, Eşrtbe, 143.

184 Mâlik b. Enes, Sıfatu'n-nebi 10.185 Tîrmizî, Menâlab, 5.

Page 295: ANKARA OKULU

294 Hz. Peygamber ve Mucize

söylemiştir. Davetliler gelince Resûl-i Ekrem Enes’ten getirdi­ği kabı ortaya koymasını istedi. Evin içi Suffe Ashabı ve diğer insanlarla doluydu. Kalabalık nedeniyle Resulullah herkesin 10’ar kişilik gruplar hâlinde yemeğe başlamalarım önerdi. Bu şekilde sofraya oturan davetlilerden doyanlar kalkanca yerle­rine diğerleri oturmuş ve böylece gelenlerin hepsi karınlan­ın doyurmuşlardı. Herkes doyduktan sonra Resûl-i Ekrem, Enes’ten yemek kabım kaldırmasını isteyince o sırada Enes kaptaki yemeğin hiç azalmadığını, aksine kabm dolu oldu­ğunu fark etmiştir.186 Değişik rivayetlerde de benzer anlatılar bulunmaktadır.187 Örneğin Buhâri’deki rivayet188 biraz farklı bir kurguyla sunulurken, Dârimî’deki anlatı daha farklıdır.189 Bazı rivayetlerde ise ismi belirtilmeyen bir sefer sırasında, Hz. Peygamber’in bir koyun satın aldığından ve kesip ashabına ikram ettiğinden bahsedilir. Koyun kesilince Resûl-i Ekrem ciğerinin kızartılmasını istemiş ve bunu 130 kişiye ikram ederek onlan doyurmuştur. Hatta herkes doyduktan sonra, kalan kısım sefere katılmayanların payı olarak ayrılmıştır.190

İddialara göre bir kap yemekle pek çok inşam doyuran Al­lah Resulü, aynı zamanda bir tulum yağı da bereketlendir- miştir. Rivayete göre Devs kabilesinden Müslüman olmak için Medine’ye gelen Ümmü Şerik adlı bir kadm Resulullah’a bir tulum yağ hediye etmişti. Hizmetçi Ümmü Süleym kabı alıp

186 Rivayetin devamında yer alan açıklamalara göre yemekten sonra davet­lilerin bir kısım Resulullah’ın evinde geç saatlere kadar kalıp sohbete dalmışlardı. Allah Resulü onların tavrından rahatsız olmuş, ancak ne­zaketinden dolayı ses çıkarmayıp odasından içeri dışarı gidip gelmişti. Nihayet durumu fark eden ashap yanından ayrılmış ve ardından Ahzâb Sûresl'nln 56. âyeti nazil olmuştu. Bkz. Müslim, Nikâh, 94, Eşribe, 143.

187 Buhârî, Nikah 65; Nesâî, Nikâh 84.188 Buhârî, Nikah 65.189 Dârimî’nin naklettiği rivayette getirilen yemeğin et yemeği olduğu, Hz.

Peygamber’in yemeği getiren şahsa ‘Bana kolu ver’ dediği ve üç kez aynı İsteği tekrarladığı hâlde her seferinde kendisine pişirilen kolun ikram edildiği, ancak dördüncü kez aynı şeyi İsteyince bu sefer yemeği getiren kişi ‘Ey Allah Resulü! Bir koyunda kaç bacak var kİ?’ diye söylediği, bu­nun üzerine Hz. Peygamber’in de ona, ‘Şayet sussaydın, istediğim sürece sana kol verilecekti’ karşılığını verdiği haberleri nakledilmektedir. Bkz. Dârimî, Mukaddime, 7.

190 Buhârî, Et'ıme, 6; Müslim, Eşribe, 175.

Page 296: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 295

boşaltınca Hz. Peygamber tulumun ağzım açık bırakıp asma­sını söylemişti. Hediyeyi takdim eden Ümmü Şerik, Ümmü Süleym’in evine girince tulumun dolu olduğunu görmüş ve ‘Ben onu Resulullah’a vermeni söylememiş miydim?’ diye hatırlatmıştır. Ümmü Süleym de dediğini yaptığını, ancak Resûl-i Ekrem’in istediği üzerine ağzını bağlamadan asüğını, bunun üzerine tulumun dolu hâle geldiğini söylemiştir. Ri­vayetin devamında ise alakasız bir konuya geçilerek şu açık­lama yapılmıştır: ‘Sonra arpayı ölçtüler, ondan da hiçbir şey eksilmediğini gördüler.’191

Müslim’de yer alan rivayete göre Resûl-i Ekrem’e yağ tu­lumunu Ümmü Süleym hediye etmiştir. Kendisine hiç pay ayırmadığı için Resûl-i Ekrem’in izniyle yağdan zaman zaman ihtiyacı kadar alıyordu. Bir süre bu şekilde yağı kullanıp aza­lınca tulumun sonunda kalanı sıkmış ve tamamen bitirmişti. Ardından Resûl-i Ekrem’e yağın bittiğini haber vermişti. Hz. Peygamber de ona Tulumu sıkmasaydm içindeki yağ hiç bit­meyecekti’ demiştir.192 Bir başka rivayette ise ismi belirtilme­yen şahsa Hz. Peygamber’in bir miktar arpa verdiği, adamın ihtiyacı kadarını tartıp aldığında, Allah Resulü’nün ona, ‘Şa­yet tartmasıydın arpa devamlı aynı miktarda kalacaktı’ dediği ifade edilmiştir.193

Resûl-i Ekrem’in yemekleri bereketlendirdiği iddialarının en dikkat çekicilerinden birisi, Hendek Savaşı hazırlıklarının yapıldığı sıradaki olaylar arasında anlatılır. İddialar arasında bir taraftan Hz. Peygamber’in açlıktan kanuna taş bağladığı, diğer taraftan da iki kişilik yemekle bütün ashabı doyurduğu ve bunların sayısının birkaç yüzü bulduğu yönünde anlatılar vardır. Rivayete göre hazırlıklar sırasında Müslümanlar müt­hiş bir yiyecek sıkıntısı çekmişlerdi. Resûl-i Ekrem de üç gün boyunca hiçbir şey yemediği için neredeyse kamı sırtına ya­pışmıştı. Hatta açlığını dindirmek için kamına taş bağlamıştı. Hendek kazımı devam ederken Müslümanların önüne büyük

191 İbn İshâk, 265.192 Müslim, FadâÜ, 8.193 Müslim, Fadâil 9-

Page 297: ANKARA OKULU

296 Hz. Peygamber ve Mucize

bir kaya parçası çıkmış, ancak kimse onu parçalayamamış- tı. Nihayet Hz. Peygamber gelip aç hâldeyken bile kayaya bir darbe indirince kayayı tuzla-buz etmişti. Hatta darbe nede­niyle kaya parçasından çıkan ateş zerreciklerinin Şam’daki sarayları aydınlattığından bile bahsedilmiştir.194

İddialara göre daha fazla açlığa tahammül edemeyen Câbir b. Abdillâh evine gidip kamını doyurmuş ve Resûl-i Ekrem’in durumunu hanımına anlatıp bir şeyler hazırlamasını istemiş­tir. Hanımı da sadece iki kişilik kuzu eti ve arpa ekmeği bu­lunduğunu söyleyip Resûl-i Ekrem’le birlikte bir kişiyi daha misafir alabileceklerini söylemiştir. Hazırlıklar tamamlanınca Câbir, Resulullah’ı davet etmiş ve beraberinde bir kişiyi daha getirebileceğini söylemişti. Hz. Peygamber de gidip sofrayı hazırlamasını istemişti. Câbir hazırlıkları yaparken Resûl-i Ekrem kalabalık bir cemaatle eve gidince evin hanımı hayli paniklemişti. Nihayet Hz. Peygamber eve yanaşınca birbirleri­ni sıkıştırmayacak şekilde oturmaları için ashabım uyarmış, ardından kendi elleriyle ekmeği bir kaba koyup ısıtmış ve üze­rine iki kişilik kuzu etini ekleyerek hazırladığı yemeği ashabı­na ikram etmiştir. Kaptaki yemek azaldığı zaman her seferin­de yemeğin bulunduğu kabı ısıtmış ve böylece tüm ashabım doyurmuştur. Hatta misafirler doyduktan soma Resulullah kalan kısmı evin hanımının yemesini, arta kalanı ise hediye etmesini tavsiye etmiştir.195

194 Hz. Peygamber'in kayayı parçalamasıyla ilgUl ilginç İddialardan bahsedi­lir. Ashaptan ismi belirtilmeyen bir kişiye İsnad edilen rivayete göre hen­dek kazımı devam ederken, çıkan kayayı kimse parçalayamamıştı. Ancak Resulullah kazmayı eline alıp En’âm Sûresi'nin 115. âyetini okumuş ve taşa bir darbe indirince üçte birini koparmış ve taştan şimşek gibi bir kıvılcım çıkmıştı. Ardından aynı âyeti okuyarak tekrar darbe İndirince bu sefer kalan üçte birini parçalamıştı. Nihayet üçüncü vuruşta taşın tamamım paramparça etmiştir. Bkz. Nesâî, Cihâd, 42.

195 Buhâri, Megâzl 30. Bu rivayetin diğer bir versiyonunda açlığın etkisiyle Hz. Peygamber Câbir'e yiyecek bir şeylerinin olup olmadığım sorduğu, onun da bir miktar arpa ve bir oğlağı bulunduğunu söylediği, bunun üze­rine yemek hazırlaması İçin Resûl-i Ekrem’in onu evine gönderdiği, evin hanımının arpayı öğütüp un hâline getirdiği sırada Resulullah’ın asha­bıyla birlikte geldiği ve yoğrulmuş hamurun içine tükürerek bereket du­ası okuduğu ve bu şekilde hamuru bereketlendirdiğinden bahsedilmiştir. Ayrıca etin bulunduğu kabı da benzer bir hareketle bereketlendirmiştir.

Page 298: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed'e îsnat Edilen Mucizeler 297

Müslim’deki rivayette de benzer anekdotlar anlatılır. An­cak bu anlatıda Hz. Peygamber’in yemeği ısıtarak değil tü­kürerek196 bereketlendirdiği197 gibi son derece tiksinti veri­ci tasvirler dillendiıilmiştir.198 Bazı rivayetlerde ise Resûl-i Ekrem’in Câbir b. Abdillâh’a da dua ettiği ve yorgunluktan bitkin düşen devesine dokunduğu zaman, devenin o güne ka­dar hiç görülmedik şekilde hızlandığından bahsedilmiştir.199

Vâkıdî’de yer alan bir rivayete göre ise Hz. Peygamber ken­disine ikram edilen bir avuç hurmayı örtü üzerine serip Hen­dek ashabmı çağırmış ve hepsini bu hurmayla doyurmuştur. Üstelik ashabm tamamı doyduktan sonra, hurmalar öylesine artmış ki örtü üzerinden taşmıştır.200 Bir hadîs kaydmda ise Hz. Peygamber’e getirilen bir çanak tirit yemeğinden herke­sin doyduğu, yemek eksildiği zaman gökten ilave yapıldığı gibi iddialar da zikredilmiştir.201 Tirmizî’deki bir rivayette ise Resulullah’ın Suffe Ashabı’m evine davet edip onlara bir tas süt ikram ettiği ve hepsinin bu sütten doyuncaya kadar içtiği nakledilmiştir.202

Ardından ekmek pişirmesi için kendisine bir kadının yardımcı olması­nı istemiştir. Bir taraftan da Câbir'den pişen etleri almaşım söylemiş ve böylece eve gelen bin kişi bu yemekten doyuncaya kadar yemiştir. Üstelik hamur ve etten de hiçbir şey eksilmemiştir. Bkz. Buhârî, Meğûzî, 30.

196 Bazı rivayetlerde ise Hz. Peygamber’in çiğnediği hurmayı küçük çocukla­rın ağzına tükürüp onlan bu şekilde beslediğinden bahsedilmiştir. Bkz. Müslim, Âdâb, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28.

197 Bir rivayete göre Resulullah Ci’rane’de bulunduğu sırada yarımda bulu­nan Ebû Mûsâ ve Bilal’dan bir tas su istemiş, su temin edilince yüzünü yıkamış ve kap içine tükürerek suyu bereketlendirip ashabının da iç­melerini ve göğüslerine sürmelerini önermiştir. Ashap bu şekilde su ih­tiyaçlarım giderirken, beraberinde bulunan eşi Ümmü Seleme de perde arkasından seslenerek suyu tamamen bitirmemelerini ve kendisine de ayırmalarım hatırlatmıştır. Bkz. Müslim, Fadâil, 164.

198 Müslim, Eşribe, 141; aynca bkz. Dârimî, Mukaddime, 7.199 Buhârî, Şurût 4.200 Vâkıdî, Meğûzî, I, 476.201 Dârimî, Mukaddime, 9; Tirmizî, Menâktb, 5.202 Tirmizî, Sı/otü’l-lnyâme, 36. Bir rivayete göre Ümmü Süleym, oğlu Enes b.

Mâlik için dua etmesini istemiş, Resulullah da onun malı ve çocuklarının çok olup ömrünün bereketli olması için dua etmiştir. Bu duaya binaen Enes’in yüz yaşından fazla ömür sürdüğü, mahsullerinin ise yılda iki kez vererek zenginleştiği iddialan dillendirilmiştir (Buhârî, Edebü'l-müfred, 227).

Page 299: ANKARA OKULU

298 Hz. Peygamber ve Mucize

Bazı rivayetlerde de Hz. Peygamber’in ashabma evlerinde kaç kişilik yemek varsa onun iki katı fazla misafir davet et­melerini önerdiği, bu öneriye uyan kişilerin götürdükleri ki­şilerin karınlarım doyurduktan sonra yemeklerinin eksilme yerine arttığım gördükleri anlatılmıştır.203

İbn Mes’ûd’a isnad edilen bir rivayette ise Hz. Peygamber ashabıyla birlikte oturduğu bir yemek sırasında, yemeğin dile gelerek Allah’ı tespih ettiği iddiaları bile dillendirilmiştir. Bu rivayetin sonu şu sözlerle noktalanmıştır: “...Bir seferinde Peygamber’e su getirilmişti. Resulullah elini suyun içerisine koydu parmaklan arasından su fışkırmaya başladı. Resulul­lah ‘Haydin abdest almaya... Gökten inen berekete geliniz...’ diye bizi davet etti. Hepimiz o sudan abdest aldık.”204

Hz. Peygamber’in borçlu bir şahsa bereket duası ederek hurmalanndan bol mahsul almaşım sağladığı, ilgili şahsın da bu sayede borcunu ödediği rivayet edilmiştir.205 Bu riva­yetin diğer versiyonunda Resûl-i Ekrem'in harmanda bulu­nan hurmaların yanma oturarak bereketlendirdiğinden bah­sedilmiştir. Üstelik borçlu sattıktan sonra hurmalanndan hiçbir şeyin eksilmediğini bile fark etmiştir.206 Bir rivayette ise Yahudiye borcu olan sahabînin borcunu ödeyemediği, hurma bahçesindeki hurmalannın da borcunu karşılamaya yetmediği, ancak Resulullah’m bahçeyi ziyaret etmesi üzeri­ne hurmalannın bereketlenip çoğaldığı ve borcunu ödedik­ten sonra kendisine yetecek kadar hurma kaldığı anekdotla- n anlatılmıştır.207

203 Müslim, Eşribe, 176204 Tirmizî, Menâktb, 6.205 Buhârî, İstikraz, 8, 18, 15, Menâktb, 25.206 Buhârî, İstikraz, 18207 Buhârî, Sul/ı, 13; İbn Mâce, Sadakat, 20. İbn İshâk’ta yer alan benzer içe­

rikli bir rivayete göre Hz. Peygamber, bir bedeviye aracı olup Yahudiden borç almaşım sağlamış, ancak borcunun ödenmeyeceğinden endişelenen Yahudi gelip Hz. Peygamber'den borcunu istemiştir. Bunun üzerine Allah Resulü onu Hz. Ömer’le birlikte bir bahçeye gönderip alacağım ödemiş­tir. Bu rivayette mucizevî içerikli bir anlatıdan söz edilmeyip sadece Hz. Peygamber’in sabrından dolayı Yahudinin hayrete düştüğüne vurgu ya­pılmıştır. Bkz. İbn İshâk, 273.

Page 300: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e îsnat Edilen Mucizeler 299

Bir kısmına yukarıda değindiğimiz Resûl-i Ekrem’in yiye­cekleri bereketlendirdiği iddiadan muhteliftir. Rivayetlerdeki temel iddia Allah Resulü’nün yemekleri bereketlendirdiği, hatta iki kişiye yetecek yemekle muhtelif rakamlar verilmekle birlikte yüzlerce kişiyi doyurduğu anlatısına dayanmaktadır. Böyle bir gayret güdülmesinin arka planında bizce Hz. Mûsâ ve Hz. İsa’nın ashabma gökten sofra indirmeleri, az miktar­daki yemekle çok sayıdaki kişiyi doyurmalan gibi haberlerin etkisi vardır. Örneğin İncil’de Hz. İsa’nın beş ekmek ve iki ba­lıkla bin kişiyi doyurduğundan bahsedilir.208 Ancak, Resûl-i Ekrem’le ilgili Kur’ân’da benzer bir açıklama yer almayınca bu eksiklik rivayetlerle doldurulmuştur.

Yukanda nakledilen rivayetlerin tamamının iddialardan ibaret olup herhangi bir inandırıcılığının bulunmadığım özel­likle vurgulamamız gerekir. Üstelik iddialarda akıl almaz çe­lişkiler zikredilmiştir. Bir taraftan açlıktan kamına taş bağla­yan bir peygamberden bahsedilirken aynı zamanda yine aynı süreçte iki kişilik yemekle üç yüz civarında kişiyi doyuran bir peygamberden bahsetmek acaba nasıl açıklanabilir? Sadece bu çelişkiyi göz önüne alınca bu tür rivayetlerin ne derece hayal ürünü olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Madem bir iki kap yemeği üç yüz kişiyi doyuracak kadar çoğaltan bir peygamber vardı, ne diye üç gün açlık çekmiş ve kamına taş bağlayıp açlığını gidermeye çalışmış veya niçin ashabma onca açlık sıkıntısı yaşatmıştır?

/Belli ki Hendek Savaşı öncesinde yoğun hazırlıklar devam

ederken Müslümanlar zor bir dönemden geçmişlerdir. Nite­kim Kur’ân bu savaşı ‘gözlerin yerinden fırladığı, yüreklerin ağza geldiği savaş’ olarak niteler.209 Hatta yoğun çalışmalar nedeniyle Resûl-i Ekrem’in günlük namazlarım bile kılamayıp akşam toptan kıldığına dair rivayetler nakledilir.210 Görünen o ki tıpkı boykot kararlarının uygulandığı dönemde çekilen

208 İncil, Yeni Yaşam Yayınlan, İstanbul 2000, Markos 6: 35-44. Bu konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. George Ford, Mesih’in Yaşamı; Büyük Mucizeleri, çev. İshak Arslan, İstanbul 1991, IV, 48-50.

209 33. Ahzâb, 10.210 İbn Sa’d, II, 72.

Page 301: ANKARA OKULU

300 Hz. Peygamber ve Mucize

sıkıntılar birtakım gizemli rivayetlerin doğmasına zemin ha­zırladığı gibi, Hendek Savaşı öncesinde ortaya çıkan sıkıntılı süreç de benzer şekilde bazı gizemli rivayetlerin doğmasına esin kaynağı olmuştur. Hatta bir kısmı rivayetler daha son­ra mucize kategorisine sokulmuştur. Oysa Kur’ân-ı Kerîm, Resûl-i Ekrem’in elinde herhangi bir sihirli değneğin olmadı­ğım özellikle vurgular. Madem Hz. Peygamber’in böyle bir ye­teneği var idiyse niçin kendisinden mucize talebinde bulunan müşrikler veya Yahudilere karşı bunu kullanmamıştır? Ya da niçin Kur’ân bundan bahsetmemiştir? Oysa âyetlerde Bedir, Uhud, Hendek veya Huneyn savaşlarıyla ilgili birçok detay anlatılmıştır. Müşriklerin onca mucize talebine karşı kendisi­nin onlara cevap verdiğinden bahsedilmezken üstelik ashap­tan hiçbir talep gelmediği hâlde bu tür olağanüstülüklerden bahsedilmesi ve üstelik bunlann sadece Müslümanlar tara­fından zikredilmesi acaba nasıl izah edilebilir? Bu tür rivayet­ler kaynaklara neden sokuşturulmuştuı? Bunun bir sebebi olmalıdır. Bize göre bunun sebebi, az önce işaret edildiği gibi, kadîm Yahudilik ve Hıristiyanlıktaki peygamber kıssaları, on­ların peygamberleriyle ilgili Kur’an’da zikredilen kimi olağa­nüstülükler ve bu durum karşısında Müslümanların kendi peygamberlerini onlardan üstün gösterebilme gayretleri gibi hususlar bulunmaktadır.211

Şunu da hatırlatalım ki Resûl-i Ekrem son derece nazik bir insandır. Oysa iddialara göre kendisini zorla davet ettiren bir peygamberden bahsetmek mümkündür. Örneğin kendi­sine söylendiği hâlde Hz. Peygamber’in iki kişi yerine yüzler­ce kişiyle bir eve dayandığına dair iddialar, onun nezaketi ve beşerî ilişkilerindeki hassasiyetiyle asla bağdaşmamaktadır. Şunu belirtelim ki bu iddialar, ne Kur’ân’la ne risaletle ne tarihî gerçeklerle ne fiziki kanunlarla ne de Resûl-i Ekrem’in şahsıyla izah edilebilecek muhtevaya sahiptir. Bunlar bir dö­nem için Allah Resulü’nü yüceltme adma Müslümanlar tara-

211 Geçmiş kültürlerden miras alınıp İslâm kültürüne sokuşturulan ve özel­likle Hz. Muhammed tasavvuru hakkmdakl rivayetler İçin bkz. Ignaz Goldziher, ‘Hadiste Yeni-Eflatuncu ve Gnostik Unsurlar’, çev. Ömer Öz- soy, AÜİFD, (sayı: XXXVI), 405-421. >

Page 302: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 301

fmdan dillendirilen veya onlann hayal dünyalarını süsleyerek anlatılan hikâyelerden başka bir şey değildir. Belki ait olduk­ları dönemde belli bir işlevselliğe sahip olmuş olabilirler. An­cak bu iddialar vahyin tanıttığı sınırlar çerçevesinde Resûl-i Ekrem’i tanımak isteyen günümüz Müslümam için hiçbir an­lam ifade etmez. Aksine bunlar, vahyin tanıttığı beşerî sınır­lılıkları olan bir peygamberi anlama veya tanıma yerine daha da anlaşılmaz hâle getirir.

b) Parmaklarından su akıtması: Hz. Peygamber’in suyu bereketlendirdiği veya parmaklarından su akıttığı gibi iddi­alar yaygın bir şekilde dillendirilir. Rivayetlere göre bir se­fer sırasında Resûl-i Ekrem abdest almak istediği zaman su bulamayınca daha önce kendisine getirilen tulumda su bu­lunup bulunmadığına bakılmasını istemiştir. Kapta sadece bir damlacık su bulunduğu söylenince Hz. Peygamber kabın içine elini sokup çıkarmış ve parmaklarından su akıtmıştır. Hatta kendisinin yanı sıra bu suyla yetmiş,212 seksen,213 dok­san ve iki yüz kişi214 ihtiyacım gidermiştir.215 Bazı rivayetlerde ise rakam üç yüze kadar çıkarıldığı gibi,216 giderek artırılmış­tır. Örneğin, olaya tanık olduğu iddia edilen Câbir’e, Resûl-i Ekrem’in parmaklarından akan sudan kaç kişinin yararlan­dığı sorulunca, 1500 kişi olduklarını söylemiş, hatta yüz bin kişi olsa bile onlara da yeteceğini ve sonunun gelmeyeceğini söylemiştir.217 İddiaya göre bazı sahabîler Resûl-i Ekrem’in parmaklarından akan su ile abdest alırken bazıları da aynı anda su içmişlerdir.218

Resûl-i Ekrem’e getirilen kabm, tulum olduğundan bah­sedildiği gibi, topraktan imal edildiği ve içine el sokuldu­ğunda avuç açılamayacak kadar dar olduğuna dair detaylar

212 Buhârî, Vudu’, 32; Menâktb, 25; Müslim, Zühd, 74.213 Buhârî, Menâktb, 25, Vudu’, 46.214 Dârimî, Mukaddime, 5.215 Buhârî, Vudu’, 46, Menâktb, 25; Müslim, Fadâü, 4, 5; Nesâi, Taharet, 61,

62; Tirmizî, Menâktb, 6.216 Buhârî, Menâktb, 24, 25; Müslim, Fadâü, 6.217 Dârimî, Mukaddime, 5.218 Dârimî, Mukaddime, 5.

Page 303: ANKARA OKULU

302 Hz. Peygamber ve Mucize

anlatılır.219 Müslim’deki rivayette ise kabm ağzınm geniş220 ve el sokulduğunda içinde parmakların kapatılamayacak kadar küçük olduğundan bahsedilir.221 Kuşkusuz bu detaylar kü­çücük bir kapla Resûl-i Ekrem’in ne derece büyük bir mucize gösterdiği iddialarım dillendirmeye yönelik gayretlerin ürü­nüdür.

Rivayete göre yukarıda anlatılan hadise, Hudeybiye Sulhu’nun geçekleştiği sefer sırasında yaşanmıştır.222 Bir başka rivayette ise bu olay Tebûk Seferi sırasında vuku bulmuştur. İddiaya göre ashap yolda şiddetli susuzluk ya­şamıştı. Aramalar neticesinde ince iplik kadar akan bir su kaynağı bulunmuş ve durum Hz. Peygamber’e haber veril­miştir. Resûl-i Ekrem de suya dokunup dokunmadıklarını sormuş, ‘Evet’ cevabmı alınca onlara sitem etmiştir. Ashap da Resûl-i Ekrem ihtiyacını karşılasın diye zemini çukurlaştırıp suyu bir araya toplayınca, Resulullah bu suyla elini yüzü­nü yıkamış ve tekrar kaynağına akıtarak zengin bir pınara dönüştürmüştür. Böylece bereketlenen suyla ordunun tama­mı ihtiyacım karşılamıştır.223 Bu muhtevada pek çok anlatı bulunmaktadır.224

Buhârî’de yer alan bir rivayete göre, yolculuk sırasın­da abdest suyu için su bulunamayınca, sahabeden bazıları rastladıkları bir kadının devesinde bulunan su kabını rıza­sı olmaksızın alıp Hz. Peygamber’e getirmişler ve bu kaptaki suyla ihtiyaçlarım gidermişlerdir. Hatta bir kısmı yıkandığı gibi bazıları develerinin bile su ihtiyacım karşılamıştır. İhti­yaçlar giderildikten sonra, Hz. Peygamber suyunu kullandır­mak istemeyen kadına şu karşılığı vermiştir: ‘Gördüğün gibi suyundan hiçbir şey eksiltmedik. Unutma ki, bize su verip içiren Allah’tır.’225 Çöl yolculuğu sırasında abdest suyu ihtiya­

219 Buhârî, Vudu', 45.220 Müslim, Fadâil, 4.221 Müslim, Fadâil, 7.222 Buhârî, MenâJcıb, 25.223 Müslim, Fadâil, 10, 11.224 İbn Hanbel, V, 298.225 Buhârî, Teyemmüm, 6, MenâJcıb, 25.

Page 304: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 303

cı için Resûl-i Ekrem’in böyle bir mucize gösterdiğinden bah­sedilirken, teyemmümün hiç hatırlamaması hayli ilginçtir. Ama en garip olanı da sahibinin nzası olmadan alınmış bir şeye Peygamberimizin ses çıkarmamasıdır. Oysa aynı riva­yetlerde, su bulamadıklarında namaz kılabilmek için Resûl-i Ekrem’in ashabma teyemmüm yapmalarını önerdiğinden de bahsedilmektedir. Nitekim yolculuk sırasında cünüp olan ve su bulamadığı için namaz kılamayan bir sahabîye teyemmüm yapmasını önermiştir.226

Kimi iddialara göre Hz. Peygamber tıpkı Hz. Mûsâ gibi227 kayadan bile su çıkarmıştır. Muhtemelen âyetlerde Hz. Mûsâ ile ilgili bu tür açıklamalardan etkilenen Müslümanlar, Resûl-i Ekrem’in de benzer mucizelerinin olduğunu iddia etmek için bu tür rivayetleri dillendirmek zorunda kalmışlardır. Örne­ğin Gazzâlî’nin (505/1111) eserlerinden seçilerek derlenen bir kitapta, Uhud Savaşı sırasmda yaralanan Hz. Peygamber’i müşriklerin susuz bıraktıklarına vurgu yapılmış ve bu zor durumu aşmak için Resûl-i Ekrem’in Rabb’ine dua ettiği, duasımn kabul edilerek elini kayaya vurmasının emredildiği iddia edilmiştir. Hz. Peygamber de bu İlahî emir gereği yaralı elini kayaya vurunca kayadan şarıl şarıl su akıtmıştır.228 Yine Gazzâlî’nin eserinde benzer nitelikteki pek çok asılsız mucize iddialarını görmek mümkündür.229 Az önce de işaret edildi­ği gibi bu tür iddiaların dillendirilmesinde Hz. Peygamber’i mucize konusunda önceki peygamberlerden üstün gösterme gayreti hayli etkili olmuşa benziyor. Hâlbuki erken dönem kaynaklarında Uhud Savaşı’yla ilgili böyle bir iddia dillendi­rilmez. Aksine Resûl-i Ekrem’in ölmediğini fark eden Müslü­manlar onu emniyetli bir yere götürmüşler ve burada yarala­rım temizlemeye çakşırlarken su ihtiyacı hasıl olmuştur.230 O

226 Buhârî, Teyemmüm, 6.227 2. Bakara, 60; 7. A’râf, 160.228 Aydın, İlâhi Nurlar, 124.229 Gazzâlî, İhyâ'u Ulûmi’d-dîrı, çev. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul

2008, II, 822-828.230 İbn Sa’d, II, 48; Belâzûrî, Erısâbu'l-eşrâf, nşr. Süheyl Zekkâr-Rlyâd

Ziriklî, Dâru’l-flkr, Beyrut 1996/14171, 396.

Page 305: ANKARA OKULU

304 Hz. Peygamber ve Mucize

sırada Hz. Ali deri kalkanıyla bir miktar su bulup getirmiş231 ve Resulullah da bu suyu içmeyip kanlarım temizlemiştir.232

Dikkat edilirse iddiaların tamamı rivayetlerden müteşek­kildir ve muhtevalarında çok ciddi çelişkiler bulunmaktadır. Bu tür gizemli tasvirleri vahyin muhtevasıyla ilişkilendirmek mümkün olmayacağı gibi, Kur’ân-ı Kerîm Resûl-i Ekrem’in böyle bir olağanüstü yeteneği olduğundan asla bahsetmez. Rivayetlerdeki en manidar çelişkilerden birisi ise müşriklerin ısrarla mucize istemelerine rağmen Resûl-i Ekrem onlara kar­şılık veremezken bu sefer kendisinden bu anlamda bir bek­lentisi olmayan ashabma bu tür yeteneklerini sergilediği id­dia edilmiştir. Şayet Allah Resulü böylesine önemli mucizeler gösterebiliyor idiyse niçin müşrikler karşısında bu maharetle­rini sergilememiş de onca mahcubiyet ve sıkıntı çekmiştir?233

c) Hurma kütüğünün inlemest Kaynaklarda en çok dillen­dirilen mucize iddialarından birisi, hurma kütüğünün terk edilmişlik üzüntüsüyle sesli ağlaması ve Resûl-i Ekrem’in de onu teselli edip susturması hikâyeleridir. Hz. Peygam­ber Medine’de cuma namazı kıldırırken hutbe için bir hur­ma kütüğünü kullanıyordu. Daha sonra minber yapılınca, Allah Resulü burayı kullanmaya başladı. İddialara göre Hz. Peygamber’in terk etmesine tahammül edemeyen kuru hur­ma kütüğü dile gelmiş ve âdeta bir çocuk gibi inleyerek ağ­lamaya başlamıştır. Neticede Hz. Peygamber kütüğü okşayıp teselli etmiş ve ağlamasını durdurmuştur.234

Kütükten çıkan sesin mescitteki herkes tarafından duyulduğu,235 on aylık gebe deve iniltisine,236 öküz böğürme­sine benzer sesler çıkardığı;237 bazı rivayetlere göre inlerken çıkardığı sesin, yavrusu kendisinden ayrılan devenin inleme­

231 İbn İshâk, 310; İbn Sa’d, II, 48; Belâzûrî, Ensab, I, 396.232 İbn Hişâm, III, 602-603; Taberî, Târih, III, 20; ayrıca bkz. Balcı, İlahi Yor­

dun, 101.233 6. Erîâm, 35.234 Buhârî, Menâktb, 25.235 Nesâî, Cuma, 17.236 Buhârî, Cuma, 26, Menâkib, 25: Tirmizî, Menâktb, 6.237 Dârimî, Mukaddime, 6.

Page 306: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 305

sine benzediği gibi238 anekdotlar anlatılmıştır. Bir iddiaya göre Resûl-i Ekrem kütüğü okşayınca, âdeta küçük bir çocuğu an­nesinin okşamasıyla sesini yavaş yavaş kesmesi gibi kütük de ağlamasını kesmiştir.239 Bazı yorumlara göre kütük, Allah’ı zikretmek için ağlamıştır.240

Bir rivayete göre Resulullah hutbe için minbere yöneldi­ğinde, hurma kütüğünün yanından geçerken âdeta yanlırca- sına ses çıkardığından241 ve feryat ettiğinden bahsedilir. Re­sulullah da onu teselli edip gönlünü aldıktan sonra minberine yönelmiştir.242 Bir iddiaya göre şayet Resulullah kütüğü okşa­yıp susturmasaydı kıyamete kadar bu şekilde ağlayacağından bahsedilmiştir.243 Bir rivayete göre ise Resûl-i Ekrem kütüğü susturduktan sonra onu uygun bir yere gömdürmüştür.244

İddiaya göre Resulullah kütüğe şu teklifte bulunmuştur: “İstersen seni eskiden bulunduğun yere diktireyim ve böy- lece eski hâline dönmüş olursun. Dilersen de seni Cennet’e diktirebilirim. Böylece onun pınarlarından içip güzelce yetişir sonra meyveler verirsin. Allah dostlan da senin meyvelerin­den yararlanırlar.” Bu teklif üzerine kütük Cennet’e dikilmeyi tercih etmiş ve bu dileği gerçekleştirilmiştir.245 Kuru bir hur­ma kütüğünden Resûl-i Ekrem’e mucize payesi çıkarmak için ne tür hikâyelerin uydurulduğunu gösterebilmek adında, bu tür rivayetlere kısaca yer vererek yorumsuz olarak bırakmayı tercih ediyoruz.

Bir iddiaya göre ise Hz. Peygamber kuru hurma kütüğüy­le senli-benli konuşabildiği gibi, putlar bile onun karşısın­da dile gelmiş, hatta Hz. Peygamber’in Allah’ın elçisi oldu­ğuna şahitlik etmişlerdir. Anlatılanlara göre müşrikler, Hz. Peygamber’den mucize isteyince, o da şayet putlan kendisinin

238 Dârimî, Mukaddime, 6.239 Buhâri, MenâJcıb, 25.240 Buhâri, MenâJcıb, 25.241 Dârimî, Mukaddime, 6.242 İbn Mâce, İkâmetu’s-salât, 199; Tirmlzî, Cuma, 10.243 İbn Mâce İkâmetu’s-salât, 199; Dârimî, Mukaddime, 6.244 Dârimî, Mukaddime, 6.245 Dârimî, Mukaddime, 6.

Page 307: ANKARA OKULU

306 Hz. Peygamber ve Mucize

Allah’ın elçisi olduğunu söylerlerse iman edip etmeyeceklerini sormuş, müşrikler de hep bir ağızdan ‘evet’ karşılığım vermiş­ler. Bunun üzerine Reşûl-i Ekrem putun yanına giderek ‘Ey put! Söyle bakalım ben kimim?’ diye sormuş, dile gelen put ise şahadet getirerek Allah elçisi olduğunu tasdik etmiştir.246

d) Ağaç daimi kılıç yapma ve ağaçlan yerlerinden oynatma mucizeleri: Bedir Savaşı’yla ilgili birtakım mucizevî rivayetler anlatılırken bunlar arasında Hz. Peygamber’in bir ağaç dalım keskin kılıç hâline dönüştürdüğü iddialarından bahsedilmiş­tir. Rivayete göre yoğun çatışmalar devam ederken Ukkâşe b. Mıhsan’ın kılıcı kırılınca, Resulullah’ın yanına koşup kılıç istemiş, ancak o sırada boş bir kılıç olmadığı için Hz. Pey­gamber ona bir ağaç dalını uzatıp onunla savaşmasım iste­miştir. Ukkâşe düşman karşısına geçince kendisine verilen dal demirden keskin bir kılıca dönüşmüş ve bembeyaz bir hâl almıştır. Ukkâşe de onunla akşama kadar savaşmıştır.247 Yine Bedir günü Resûl-i Ekrem’in Seleme b. Elsem b. Harîş’e verdiği dal da benzer bir şekilde kılıç oluvermiştir.248

Bunların yanı sıra, ağaç veya taşların Resûl-i Ekrem’e ses­li selam verdikleri249 veya iki hurma ağacmı birleştirip ayırdı­ğı250 gibi bazı mucize iddiaları dillendirilmiştir.251 İddiaya göre Resulullah bir bedeviyi İslâm’a davet ederken adam ‘Söyledik­lerine kim şahitlik edecek?’ diye sorunca, Hz. Peygamber de ‘Şu dikenli ağaç’ karşılığım vermiştir. Ardından Resûl-i Ekrem ağacı yanma çağırmış ve yerinden oynayan ağaç toprağı yara yara gelip karşısında durarak üç kez şahadet getirdikten son­ra, yerine dönmüştür. Gördükleri karşısında hayrete düşen bedevi kavmine gidip durumu anlatacağını ve şayet kendisine uyarlarsa onlarla birlikte iman etmek için tekrar geleceğini

246 Aydın, İlâhi Nurlar, 126.247 İbn Hişâm, II, 465; Vâkıdî, Meğâzû I, 93. Adının 'avri olduğu belirtilen bu

kılıcı, Resûl-i Ekrem bütün savaşlarda yarandan ayırmamıştır. İddiaya göre peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan Müseylime de bu kılıçla öldü­rülmüştür. Bkz. İbn Hişâm, II, 465.

248 Vâkıdî, Meğâzl I, 93-94.249 İbn İshak, 176; İbn Hişâm, I, 154.250 İbn İshak, 334.251 Değişik örnekler için bkz. İbn İshak, 334-46.

Page 308: ANKARA OKULU

.. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 307

söylemiştir. Şayet onlar gelmezlerse bu sefer kendisinin gelip iman edeceğine dair söz verip ayrılmıştır.252

Bir başka iddiaya göre ise bir bedevi Hz. Peygamber’e ‘Se­nin nebî olduğunu nereden bilebilirim?’ diye sorunca, Hz. Pey­gamber de ona gösterdiği hurma salkımının şahitlik edeceğini söylemiştir. Ardından bir işaretle ağaçtaki hurma salkımım yanma getirip tekrar yerine göndermiştir. Bu olay üzerine be­devi Müslüman olmuştur.253 Yine bir iddiaya göre ilgili şahıs Resûl-i Ekrem’in nübüvvetinin delili olarak sırtındaki mührü görmek istemiş, ancak Hz. Peygamber ona mührü değil de ağaçtaki hurma salkımım getirip geri götürmeyi önermiş ve bu mucizeyi gerçekleştirmiştir.254 Bu iddialar dillendirilirken hep meçhul şahıslardan bahsedilip somut bir isim verilme­mesi hayli ilginçtir.

Câbir b. Abdillâh’a isnad edilen rivayet göre, bir yolculuk sırasında Resulullah def-i hacetini gidermek için kendisine siper olsun diye karşısında duran iki ağaca Câbir’i göndermiş ve onlara bir araya gelmelerini söylemesini istemiştir. Câbir, Resulullah’ın talebini iletince ağaçlar bir araya gelmiş ve Resûl-i Ekrem arkalarına geçip ihtiyacım giderdikten sonra, tekrar onları yerlerine göndermiştir.255

Hz. Peygamber’in ağaçlan yerlerinden oynatması iddia- lan Enes b. Mâlik isnadlı rivayette farklı bir hikâye üzerine kurulur. Rivayete göre bir gün Resûl-i Ekrem Mekkeli müş­rikler tarafından tartaklanınca vücudu kan içinde kalmış ve üzgün bir şekilde oturduğu sırada yamna Cebrail gelmiştir. Üzüntüsünün sebebini sorup öğrenince Cebrail ona ‘İstersen sana bir mucize göstereyim’ teklifinde bulunmuş ve bulun- duklan vadinin arkasındaki bir ağacı göstererek yanlarına çağırmasını söylemişti. Resûl-i Ekrem de onun isteği üzerine ağacı çağırınca ağaç yerinden sökülüp önlerine gelmişti. Yine Resûl-i Ekrem Cebrail’in isteği üzerine ağaca geri gitmesini

252 Dârimî, Mukaddime, 4.253 Tirmizî, Menâkıb, 6.254 Taberî, Târih, II, 205.255 İbn İshâk, 257, 258; Dârimî, Mukaddime, 4; İbn Mâce, Taharet, 23.

Page 309: ANKARA OKULU

308 Hz. Peygamber ve Mucize

söylemiş ve ağaç yerine dönmüştü. Bu hadiseyi yaşayınca Hz. Peygamber’in üzüntüsü kaybolmuştu.256

İbn İshâk’ın anlattığına göre olay şu şekilde meydana gel­miştir: Resulullah kavminin kendisini yalanlamasından duy­duğu üzüntüyle yüksek bir yere çıkıp Allah’a dua edince, ken­disine gaipten bir ses ‘Şu ağaç dallarından hangisini istersen onu çağır’ diye seslenmişti. Resûl-i Ekrem bu emre uyunca dal yerinden kopup yanma gelmişti. Ardından yerine dönmesini söyleyince dal yerine gidip yapışmıştı. Bu olay üzerine Resu­lullah rahatlamış ve içindeki sıkıntı giderilmişti.257 Bir rivaye­te göre ise Âmir oğullarından bir adam Hz. Peygamber’den ri- saletini tasdik için bir mucize göstermesini istediğinde, Allah Resulü de ona az önce anlatılan mucizeyi göstermiştir. Tanık olduğu olay karşısında hayrete kapılan adam inanmayıp onu sihirbaz olarak nitelemiştir.258 Baştan sona çelişkilerle dolu bu tür iddialarla ilgili sayısız rivayetler bulunmaktadır. An­cak biz sadece çok sınırlı bir kısmına işaret ederek, bunlar ve benzer muhtevadaki rivayetlerin bütünüyle inandırıcılıktan uzak olduğunu, aynı zamanda vahyin hakikatine aykırı id­dialar içerdiğini vurgulayarak konuyu noktalamak istiyoruz.

Sonuç

Risaletten önceki veya sonraki döneme ait olmak üzere Resûl-i Ekrem’e isnat edilen mucize iddialarının hiçbirisi va­hiyle doğrulanamayacağı gibi, aksine tamamen Kur’ân’a aykı­rı tasvirler içerir. Bu tür iddiaları onun nübüvvetinin delili ola­rak kabul etmek ve ona çeşitli mucize payeleri verme gayreti gütmek en hafif deyimiyle vahyin mesajmı hafife almak veya Kur’ân’ı âdeta göremezlikten gelmekten başka bir şey değil­dir. Zira Allah Resulü’nün risaletinin delili olarak Kur’ân’dan başka hiçbir mucizesinin olmadığı hususu bizzat vahiyle sa­bittir (29. Ankebût, 50-51). Dahası Kur’ân ona ne risaletinin

256 İbn Mâce, Ftten, 23; Dârimî, Mukaddime, 4.257 İbn İshâk, 259.258 Dârimî, Mukaddime, 4.

Page 310: ANKARA OKULU

. Hz. Muhammed’e İsnat Edilen Mucizeler 309

delili ne de kâfirlerin meydan okuma taleplerine karşılık ola­rak bir başka mucize verildiğinden söz eder. Aksine Kur’ân, okuduğu vahiylerden başka ona hiçbir mucize verilmediğini özellikle vurgular (17. İsrâ, 59). Kamer Sûresi’nin 2. âyetinde de müşriklerin mucize taleplerinin bahane bulmaya yönelik olduğundan bahsedilirken, “Şayet onlar istedikleri türden bir mucize görseler bile, ‘Bu gelip geçici bir sihirden ibarettir’ der- ler” açıklaması yer almaktadır. Dikkat edilirse âyette geçen 'Şayet onlar bir mucize görselef açıklaması, Resûl-i Ekrem’e mucize verilmediğinin bir başka Kur’ânî dayanağıdır.

Dikkat edilirse rivayetlerde dillendirilen mucize iddiaları, sahabe veya tâbiûn dönemlerine ait değildir. Bunlar üçüncü nesilden itibaren, özellikle kadîm Yahudi ve Hıristiyan kültür­lerinin devralınması ve bu kültürlerle iç içe yaşanmaya baş­lanmasından sonra yavaş yavaş üretilerek bir süre sözlü gele­nek içerisinde dillendirilmiş, daha sonra kaynaklara sokula­rak Resûl-i Ekrem’in nübüvvetinin delilleri olarak sunulmuş mucize iddialarıdır. İlerleyen süreç içerisinde mucize iddiala­rının sayısı âdeta patlama yaşmıştır. Bu iddialar Müslüman­lar tarafından üretilen ve bir kısmı geçmiş peygamber kıssa­larından esinlenilerek Resûl-i Ekrem’e uyarlanan ve hayalleri süsleyen hikâyelerden başka bir şey değildir. Bu tür rivayet­lerin arka planındaki en önemli muharrik unsur/unsurlar arasında Resûl-i Ekrem’i mucize yarışı içerisine sokup önceki peygamberlerden daha üstün gösterebilme gayreti, Kur’ân’da Hz. Mûsâ veya Hz. îsâ gibi peygamberlerin nübüvvetleri­nin delili olarak çeşitli mucizelerden söz edilmesine karşılık Resûl-i Ekrem’in bu yönünden hiç bahsedilmemesi ve bunun bir eksiklik olarak telakki edilip rivayetlerle bu boşluğun dol­durulması, aşın hayranlık duygusu ve Hz. Peygamber’i yü­celtme arzusu gibi değişik sebepler bulunmaktadır.

Resûl-i Ekrem’e bazı mucizeler isnat edilmişse, kuşkusuz bunlar bir ihtiyaçtan doğmuş ve belli bir işlevselliği yerine getirmek için kullanılmıştır. Dikkat edilirse bu tür iddialar sözlü kültürde kalmayıp kaynaklara sokulmuştur. Muhte­meldir ki bu tür rivayetlerin Kur’ân’la bağdaşmadığı gerçeği

Page 311: ANKARA OKULU

310 Hz. Peygamber ve Mucize

bazı âlimler tarafından fark edilmiştir. Ancak, dönemin ko­şullan gereği işlevselliklerini sürdürdükleri için bunlar tartı­şılmamış ve rafa kaldırılmıştır. Bize göre mezkûr rivayetlerin neden üretildiğini sorgulamak yerine, sorgulanması gereken asıl mesele, hâlâ günümüz Müslümanlannın bu tür rivayet­lerden medet umarcasına Kur’ân’a rağmen Resûl-i Ekrem’e mucize isnat etme gayretlerini sürdürme çabalandır.

Şunu da hatırlatalım ki geçmişte dillendirilen mucize id- dialannı toptan kabul veya reddetmek, aynı kısır döngü veya çözümsüzlüğü beraberinde getirir. Bu nedenle biz rivayetleri red veya kabul yerine, ait olduklan dönemi, ortaya çıkma­sının arka planındaki dinî, siyasî, kültürel veya konjonktü- rel vasatı anlama gayreti içinde olmaya çalıştık. Bu yönüyle bakıldığında mezkûr iddialar, ait olduklan dönemde belli bir işlevsellik görmüş olabilir, ancak bunlar günümüz Müslüma- nı için ne Kur’ân’ı anlama ne de Hz. Peygamber veya onun öğretisini tanıma konusunda bir katkı sağlayacak nitelikte­dir. Üstelik bunlar uzaktan yakandan vahyin muhtevasıyla örtüşmemektedir. Bu itibarla rivayetlerle yüzleşip bunlan ait olduklan dönemin koşullan çerçevesinde ve vahyin mesajı ışığında anlama veya anlamlandırmadan yana olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Page 312: ANKARA OKULU

KAYNAKÇA

Abdullah b. Mübarek (181/797), Kitâbü’z-zühd ve’r-rakâik, thk. Ha- biburrahman el-A’zamî, Dâru’l-kütübl'l-ilmiyye, Beyrut, t.y.

Abdurrezzak, el-MCısânnef, nşr. Habîburrahmân el-Azâmî, Beyrut 1970.Tefsîru'l-Kur’âni’l-âzîm, thk. A. Emîn Kal’âcî, Beyrut 1991.

Acıpayamlı, H. İbrahim, Peygamberlerin Mucizeleri, Tuğra Neşriyat, İstanbul 1986.

Ahatlı, Erdinç, ‘Nübüvvet Mührü’, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fa­kültesi Dergisi, (3/2001).

Ahmet Cevdet Paşa, Peygamber Efendimiz, neşr. M. Ertuğrul Düz- dağ, Erkam Matbaası, İstanbul, t.y.

Akdemir, Hikmet, ‘Hz. Peygamber’in Beşer Olduğunu Vurgulayan Âyetler Üzerine Bir Değerlendirme’, Harran Üniversitesi İlahi­yat Fakültesi Dergisi, (sayı; 17, Ocak-Haziran 2007).

Akyüz, Ali, ‘Beşer ve Peygamber Olarak Hz. Muhammed (s.a.s.)’, İslâm'ın Anlaşılmasında Sünnetin Yeri ve Değeri, (Kutlu Do­ğum Sempozyumu 2001), Ankara 2003.

Ali el-Kârî, Nureddîn Ali b. Muhammed, Şerhu’ş-şifâ’, nşr. Bosnavî Hacı Muhammed Efendi, Dersaadet 1309.

Âlûsî; RûhuTme’ânî; Tefsîru’l-Kur’âni’l-âzîm ve's-seb’ul-mesânî, Bey­rut, t.y.

Aquinas, Thomas, ‘Mucizeler’, çev. H. İbrahim Bulut, Sakarya Ünv.İlahiyat Fak. Dergisi, (8/2003).

Arslan, Ali, ‘Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) ve En Büyük Mu’cizesi’, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, (cilt: 12, sayı; 2, Mart-Nisan 1973).

Ateş, Süleyman, Kur’ân Ansiklopedisi, Kuba, İstanbul, t.y.Kur'an'a Göre Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hayatı, Yeni Ufuklar, İstanbul, t.y.Yüce Kur’ân’m Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul1991.

Avcı, Casim, Muhammedü'l-Emîn; Hz. Muhammed’in Peygamberlik Öncesi Hayatı, hayykitap, İstanbul 2008.

Ayar, Kenan, Dört Halîfe Dönemi Siyasî Olaylarında Kur'ân'ın Rolü, Etüt Yay., Samsun 2011.

Page 313: ANKARA OKULU

312 Hz. Peygamber ve Mucize

Aydar, Hidayet, ‘Hz. Muhammed’in Bazı Rüyaları ve Yaptığı Rüya Yorumlarından Örnekler’, EKEV Akademi Dergisi, (yıl: 9, sayı: 25, Güz-2005).

Aydm, Abdullah, Dâhi Nurlar; İslâm Düşüncesi, Ahlâkı ve Peygam­berimizin Mucizeleri; İmam-ı Gazali’nin Eserlerinden Seçmeler, İstanbul 1967.

Aydm, Haşan, ‘Gazzâlî ve İbn Rüşd’e Göre Mucize’, Kelâm Araştırma­ları, (6/2, 2008).

Aydm, Hüseyin, ‘Meydan Okumaları Bakmandan Kur’an Mucizesi’, Kelâm Araştırmaları, (8/1, 2010).

Aydm, Mahmut, îsâ Tanrı nu İnsan mı?, İz Yayıncılık, İstanbul 2002. Ayhan, Bekir, Tasavvufla Mucize ve Keramet, (yayımlanmamış yük­

sek lisans tezi), Şanlıurfa 1995.Azimli, Mehmet, ‘Şakku’l-Kamer Olayı Çerçevesinde Bazı Tahliller',

Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, (cilt: VIII, sayı: 4, Ekim/Kasım/Aralık 2008).Siyeri Farklı Okumak; Mekke Yıllan, Ankara Okulu, Ankara 2008.

Bağcı, H. Musa, Beşer Olarak Hz. Peygamber, Ankara Okulu, Ankara 2010.

Bâkıllânî, Ebûbekr Muhammed b. Tayyib, İ’câzül-Kur’ârı, Beyrut 1988. Olağanüstü Olaylar ve Aralarındaki Farklar (Mucize, Kermet, Sihir), çev. Adil Bebek, Rağbet Yay., İstanbul 1998.

Balcı, İsrafil, İsrâ ve Mi’râc Gerçeği, Ankara Okulu, Ankara 2012.‘Bedir Savaşıyla ilgili Mucizevî Rivayetlerin Kur’ân, Hadîs ve Tarih Verilerine Göre Kritiği’, İSTEM, (yıl: 7, sayı: 13, 2009). ‘Etken Dönem Arap Kültüründe Peygamberlik Tasavvuru,’ EKEV Akademi Dergisi, (Yıl: 10, Sayı: 29, Güz 2006).‘Hz. Peygamber’in Savaşlarında İlahi Yardım’, OMUFİD, (sayı: 29/2010).‘Müşriklerin Hz. Muhammed’in Peygamberliğine Karşı Çıkma­larında Ehl-i Kitab’ın Rolü’, OMÛİFD, (sayı: 22 yıl: 2006).‘Zû Kâr Savaşı ve Arap-Sâsânî İlişkilerindeki Önemi’, OMÜ- İFD, (sayı: 26-27, 2008).“Kâbe’ye Asılan Boykot Sayfasının Tahrifiyle İlgili Rivayetlerin Tahlili”, Dinbilimleri, (cilt: 6, sayı: 3, 2006).İdarî ve Siyasî Yönden Hz. Ebû Bekir Dönemi Din ve Bilim Kitapları, Samsun 2007.

Başaran, Ahmet, Kur’an-1 Kerim Mucizeleri Düşünce Yayınlan, İs­tanbul 2004.

Page 314: ANKARA OKULU

Kaynakça 313

Bebek, Adil, ‘Kelâm Literatürü Işığında Mûcize ve Hz. Muhammed’e Nisbet Edilen Hlssî Mûcizelerin Değerlendirilmesi’, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (18/200).

Bediuzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından; Mektubat, En- var Neşriyat, İstanbul 1995.

Bedruddîn Aynî, Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed, Umdetü’l-kârî şerhu sahîhu'l-Bûhân, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beynıt, t.y.

Belâzûri, Ensâbu’l-eşrâf, nşr. Süheyl Zekkâr-Riyâd Ziriklî, Dâru’l- fikr, Beyrut 1996/14171.Fütûhu’l-Buldân (Ülkelerin Fethi), çev. Mustafa Fayda, Ankara 1987.

Beyhâkî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin (458/1066), Delâilu'n- nübüvve, thk. Abdurrahman M. Osman, Kahire 1969/1386. Kitâbu’s-Suneni’l-Kubrâ, Haydarabad-Dekkan, 1344.

Bikbulat, Sun’atullâh, ‘İnşikâk-ı Kamer Meselesi’, Yayına hazırlayan: Bünyamln Erul, İslâmiyât, (cilt: VII, sayı: 3, 2004).

Boyacıoğlu, Ramazan, ‘Hz. Muhammed’in Vahiy Öncesi Dönemi’, Cumhuriyet Üniversitesi İFD, (cilt: V, sayı: I, Sivas 2001).

Bozkurt, Nahide, ‘Hz. Muhammed’in Biyografisi Üzerine...', Gazi Üni~ versitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, (2002/1).

Bozkurt, Nebi, ‘Eğlence’, DİA, İstanbul 1994.Buhâri, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, es-Sahîh, İstanbul 1992,Bulut, Ali, ‘el-Ferrâ’nın Meâni’l-Kur’ân’mda Kullandığı Küfe Dil

Okulu'na Ait Terimler’, OMUİFD, (sayı: 14-15, 2003).Bulut, Halil İbrahim, ‘Hz. Peygamber’in Hidayet Mucizesinin Evren­

sel Boyutu’, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu (20-22 Nisan 2007), İslâmî İlimler Dergisi Yayınlan, Çorum 2007.Kur’ân Işığında Mûcize ve Peygamber, Rağbet Yay., İstanbul 2002.

Cerrahoğlu, İsmail, ‘Garânîk’, DİA, İstanbul 1996.‘Hazret-i Peygamber’in En Mühim Mu’cizesi Kur’ân-ı Kerim’, Diyanet Dergisi, (cilt: 7, sayı: 68-69, Ocak-Şubat 1968).

Certel, Hüseyin, ‘Hz. Peygamber’in Risalet Görevine Hazırlanması Çocukluk ve Gençlik Dönemi Yaşantılan’, EKEV Akademi Der­gisi, (yıl: 8, sayı: 19, Bahar 2004).

Cessâs, Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî (370/980), Ahkâmu'l-Kur’ân, thk. Muhammed Sadık Kamhâvî, Dâru’l-mushaf, Beyrut, t.y.

Cürcânî, Delâilü’l-i'câz; söz dizimi ve anlambilimi, çev. Osman Gü- man, Litera Yay., İstanbul 2008.

Page 315: ANKARA OKULU

314 Hz. Peygamber ve Mucize

Çağatay, Neşet, ‘Hz. Muhammed’in Soyu, Çocukluğu ve Gençliği’, Ankara ÜİFD, Ankara 1961.

Çağıl, Necdet, ‘Klasik Anlayışla Bilimsel Bulguların Kesiştiği Noktada Kur’an Nazmı’, EKEV Akademi Dergisi. (VI/11, Bahar 2002).

Çelebi, İlyas, ‘İnşikâk-ı Kamer, DİA, İstanbul 2000.Çetin, Mustafa, ‘Kur’an-ı Kerîm’de Peygamberimiz Hz. Muhammed

(s.a.s.)’, Diyanet İlmi Dergi, (cilt: 31, sayı: 1, 1995).Çetiner, Bedreddin, Fâtiha’dan Nâs’a Esbâb-ı Nüvzûl; Kur’ân

Âyetlerinin İniş Sebepleri, Çağrı Yay., İstanbul 2006.Çiçek, Yakup, ‘Kur’an’da İsra ve Mi’râc’, Mi’râc Sempozyumu; Sem­

pozyum Bildirileri (17. Aralık 1995-Eskişehir), Seha Neşriyat, İstanbul 1999.

Çörüş, Mehmet Şakir, Mucizâtü'l-enbiya, Sema Yayınevi, İstanbul 1979.

Dârimî, Abdullâh b. Abdurrahmân (255/869), es-Sünen, İstanbul1992.

Davudoğlu, Ahmed, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Sönmez Neşri­yat, İstanbul 1978.

Demirci, Kürşat -Yusuf Şevki Yavuz, ‘Hulûl’, DİA, İstanbul 1998.Derveze, İzzet, Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, çev. Mehmet

Yolcu, Yöneliş, İstanbul 1989.Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’âs (275/888), es-Sünen, İstanbul 1992.Ebû Zehra, Muhammed, Son Peygamber Hz. Muhammed, çev. Meh­

met Keskin, Birleşik Yay., İstanbul 1993.Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, t.y.Eraydm, Selçuk, ‘Mi’râc'm Tasavvuf! Mahiyeti’, Mi’râc Sempozyumu;

Sempozyum Bildirileri (17. Aralık 1995-Eskişehir), Seha Neş­riyat, İstanbul 1999.

Erdoğan, İsmail, ‘İslâm Filozoflarına Göre Nübüvvet ve Mucize’, Fuat Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, (sayı: I, 1996).

Erul, Bünyamin, ‘Hz. Muhammed’in Risalet Öncesi hayatına Farklı Bir Yaklaşım’, Diyanet İlmi Dergi; Peygamberimiz Hz. Muham­med (s .c ls ) Özel Sayı, Ankara 2003.Hadislerin Dili; İlk Hadîs Belgesi Hemmâm’ın Sahifesi, Diyanet Vakfı Yayınlan, Ankara 2011.

Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı; Meal-Tefsir, çev. Cahit Koytak, İşa­ret, İstanbul 2002.

Eser, Mithat, ‘Hz. Peygamber'in Bir Bulut Tarafından Gölgelenme­sine Dair Rivayetlerin Değerlendirilmesi’, İslâmî Araştırmalar, (2011, cilt: XXII, sayı: 1).

Page 316: ANKARA OKULU

Kaynakça 31B

Eş’ârî, Ebu’l-Hasan Ali b. İsmail (324/936), MakâlâtüTİslâmiyyin, nşr. Helmut Ritter, Wiesbaden 1980.

Evans, C. Stephen, Tann’nın Özel Fiilleri: Vahiy ve Mucize’, çev. Ferhat Akdemir, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, (IX, sayı: 3, 2009).

Ezdi, Rebi’ b. Habîb b. Ömer, el-Câmi'u’s-sahîh müsnedu İmâm er- Rebî’ b. Habîb, thk. Muhammed b. İdrîs-Aşur b. Yûsuf, Dâru’l- hikme, Beyrut 1415.

el-Fâkihî, Ebû Abdillah Muhammed b. İshâk el-Abbâs (272/885), Ahbâru Mekke f i kadîmi'd-dehr ve hadîsih, thk. Abdulmelik Abdullah Dehîş, Beyrut 1414.

Fayda, Mustafa, ‘Bahira’, DİA, İstanbul 1991.‘Hulefâ-yi Râşidîn’, DİA, İstanbul 1998.‘Hz. Muhammed’in Necranlı Hıristiyanlarla Görüşmesi ve Mübâhele’, İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi [Ankara Üniversite­si İlahiyat Fakültesi], (1975, sayı: 2).

Ford, George, Mesih'in Yaşamı; Büyük Mucizeleri, çev. İshak Arslan, İstanbul 1991.

Gatalar, Zerdüşt’ün Öz Şiiri, Avestanm Manzum, Lirik Parçalan, çev.Ali Nihad Tarlan, Suhûlet Matbaası, İstanbul 1935.

Gazzâlî, İhyâ'u Ulûmi’d-dîn, çev. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstan­bul 2008.

Goldziher, Ignaz, ‘Hadiste Yeni-Eflatuncu ve Gnostik Unsurlar’, çev.Ömer Özsoy, AÜİFD, (sayı: XXXVI).

Hakim en-Nîsâburî, Ebû Abdillâh, el-Müstedrek ala sahîhayn, Dâru’l- ma’rife, Beyrut, t.y.

Halebî, Ali b. Burahnuddîn, es-Sîretü’l-Halebiyye, Beyrut 1980. Hamidullah, Muhammed, ‘Mucize, Keramet ve İstidrac’, çev. Zahit

Aksu, Hikmet Yurdu, (yıl: 2, sayı: 3, Ocak-Haziran 2009). el-Vesâiku's-Siyâsiyye, Beyrut 1985.İslâm Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1993.Muhtasar Hadis Tarihi ve Hemmâm b. Munebbih ve Sahtfe-i HemmâmibnMünebbih, çev. Kemal Kuşçu, Bahar Yay., İstan­bul 1966.

Hatiboğlu, M. Sait, ‘Hz. Peygamber’i Yanlış Yorumlama Tezahürleri’, İslâmî Araştırmalar, (sayı: 2, yıl: 1986).‘İstismar’, İslâmiyât, (c: III, sayı: III, Temmuz-Eylül 2000).

Heykel, Muhammed Hüseyin, Hz. Muhammed’in Hayatı, çev., Vah­dettin İnce, Yöneliş, İstanbul 2000.

Page 317: ANKARA OKULU

316 Hz. Peygamber ve Mucize

Humeydî, Ebû Bekr Abdillah b. Zübeyr (219/834), MüsnedüT Humeydî, thk. Habîb Rahman A’zâmî, Dâru’l-kutubi’l-ilmiyye, Beyrut t.y.

Inayat Ahmad, Maulvl Mohammad, The Authenticaled of Mohammad, New Delhi, 1982.

Işık, Hüseyin Hilmi, Kur'ânı Kerim ve Bugünkü İndiler ve Hz.Muhammed'in Mucizeleri, Hakikat Matbaası, İstanbul 1981.

Işık, Kemal, ‘Mu’tezile’nin ilk Kurucusu Vâsıl b. Atâ ve Büyük Günah Meselesi’, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (cilt: XXIV, 1981).

İbn Abdilberr, el-İstî’âb f i ma'rifeti’l-ashâb, nşr. Ali Muhammed Beeavî, Kahire, t.y.

İbn Dihye el-Kelbî, Ebû’l-Hattab Ömer b. Haşan b. Ali (633/1235), el-İbühâc Jî ehâdîsi'l-mi’râc, thk. Rifat Fevzi Abdülmüttalib, Mektebetü’l-Hanci, Kahire 1996/1417.

İbn Ebî Şeybe, el-Mûsânnefiı U İbn EM Şeybe, thk. Muhammed Avvâme, Müessesetu Ulûmu'l-Kur’ân, Beyrut 2006/1426.

İbn Hacer, el-İsra' ve'l-mi’râc, thk. Muhammed Abdülhakim Kâdî, Dârü l-Hadis, Kahire 1989.Fethu’l-bârî; Şerhu sahîhiTBuhân, Kahire 1987/1407.

İbn Hanbel, Müsned, İstanbul 1992.İbn Hlbbân, Ebû Hâtim Muhammed b. Ahmed et-Temîmî, es-Sahîh,

thk. Ş. Amavud, Beyrut 1414/1993.İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdulmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-

Hımyeri, (213/828), es-Siretü’n-nebeviyye, thk. Mustafa Sakkâ ve dgl. Beyrût, t.y.

İbn İshâk, Muhammed b. İshâk b. Yesâr (151 /768), Sîretu İbn İshâk, thk. Muhammed Hamidullah, Konya 1981/1401.

İbn Kayyim el-Cevziyye (751/1350), Zâdü’l-me’âd, thk., Şuayb Amaud-Abdülkadir Amaud, Beyrut 1979/1399.

İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye, Beyrut 1966.Hadisle de Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri, çev. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner, Çağn Yay., İstanbul 1986.Kitâbu mu'cizârtü'n-nübüvve, thk. Haraza Neşertî, Mektebetü’l- Kayyim, Kahire 1996.Mu’cizâtü’n-nebî, thk. İbrahim Emîn Muhammed, Mektebetü’l- tevflkıyye. Kahire, t.y.

İbn Kuteybe, Te'vUu muhtelifi'l-hadîs, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut,ty-

İbn Mâce, es-Sünen, İstanbul 1992.

Page 318: ANKARA OKULU

Kaynakça 317

İbn Manzûr, Ebû’l-Fadl Muhammed b. Mükerrem b., LisanüTArabi’l- muhît, Dâru lisânl’l-Arâb, Beyrut, t.y.

İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, Dâru’s-Sadr, Beyrut, t.y.İbn Seyytdl’n-Nâs, Uyünu'l-eser Jî junûni’l-meğâzî ve'ş-şemâili ve's-

styer, Beyrut, t.y.İbn Teymiyye, el-Mu’cize ve kerâmetü'l-evliyâ, thk. Mustafa Abdülka-

dlr Atâ, 1. baskı, Beyrut 1985/1405.İbnü’l-Cevzî, Ebû’l-Ferec Cemâluddîn Abdurrahmân b. Ali b. Mu­

hammed, Zâdü’l-mesîrjî ilml’t-tefsîr, Beyrut 1967/1387. el-VeJa bi Ahvâli’l-Mustafa, thk. Mustafa Abdulvahid, Matba'atü’s-Se’âde, Mısır 1966/1386.

İbnü’l-Esîr, İzzuddîn Ebû’l-Hasen Ali b. Muhammed (630/1312), el- KâmÜjî-tanh, nşr. J. Tomberg, Beyrut 1965-66.

İbrahim Mustafa-Ahmed Haşan Zeyyat, Mu’cemuTvasîl Çağn Yay., İstanbul 1989.

İmam Kastalânî, Mevahfb-i Ledüniyye, şrh. Mahmud Abdûlbaki, çev. İhsan Uzungüngör, Semerkant Yay. İstanbul 1972.

İncil Yeni Yaşam Yayınlan, İstanbul 2000.İslamoğlu, Mustafa, Hayat Kitabı Kur’an; Gerekçeli Meal-Tefsir, Dü­

şün Yayıncılık, İstanbul 2008.İsmail Hakkı, Kur’anm Mucizeleri ve Müteşabih Ayetlerin Tefsiri, Tür­

kiye matbaası, İstanbul 1935.Kadı Abdulcebbâr, b. Ahmed el-Medânî, Tesbitu delâilu’n-nübüvve,

thk. Abdülkerim Osman, Beyrut 1966/1386.Kapar, Mehmet Ali, ‘Hz. Peygamber’in Güvenilirliği’, İSTEM, yıl: 1,

sayı: 1, Konya 2003.Hz, Muhammed’in (sav.) Müşriklerle Münasebetleri, Esra Ya­yınlan, Konya 1993.

Karabulut, Ali Rıza, HâtemüTEnbtyâ Hz. Muhammed Aleyhis’s- selâm'm Mu’cizeleri, Elif Matbaası, Ankara 1975.

Karaçizmeli, M. Talât, ‘Kur'an-ı Kerîm’de Hz. Muhammed (s.a.s.)’ın Risaletine Delâlet Eden Âyetler’, Diyanet Dergisi (cilt: XV, sayı: 2, Mart-Nisan 1976).

Karaman, Fikret, ‘Hz. Muhammed (a.s.)ın Nübüvvetten Önceki Ha­yatı ve İlk Tebliğ Merhaleleri’, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakül­tesi Dergisi (sayı: 2, Elazığ 1997).

Kaya, Remzi, ‘Kur’ân’da Hz. Peygamber'in Beşer ve Ümmî Oluşu,’ Ulu­dağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (cilt: 11, sayı: 1,2002).

Kelâ’î, el-Hilâfetu’r-Râşide ve’l-ButûletuTHâlide Jî Hurûbi’r-Ridde, nşr. Ahmed Ğanm, Kahire 1979.

Page 319: ANKARA OKULU

318 Hz. Peygamber ve Mucize

Kırbaşoğlu, Hayri, ‘Hz. Peygamber Tasavvurumuzun Dönüşümü: Paradigma’dan Paragon’a, Paragon’dan Kozmik îlke’ye’, IV. Kutlu Doğum Sempozyumu (Tebliğler), (19-20 Nisan 2001, İs­parta).İslam Düşüncesinde Sünnet; Yeni Bir Yaklaşım, Fecr, Ankara1993.

Kırca, Celal, ‘Geleneksel ve Çağdaş İslâm Yorumunun Temel Prob­lemleri’, II. Din Şurası; Tebliğ ve Müzakereler (23-27 Kasım 1998), Ankara 2003.‘Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Hz. Muhammed’, İslâm’da İnsan Modeli ve Hz. Peygamber Örneği, (Kutlu Doğum Haftası 1993), Diya­net Vakfı Yayınlan, Ankara 1995.

Köşe, Abdullah, ‘Hacamat’, DİA, İstanbul 1996.Kurtubî, İmam (671/1273), el-Câmiu li Ahkâmii-Kur'ân, çev. M. Be-

şir Eıyarsoy, Buruc Yay., İstanbul 2003.Kutlu, Sönmez, ‘Hz. Muhammed’l Anlamada Tarihsel Muhammed

İle Menkıbevî Muhammed’i Birbirinden Ayırma Problemi’ Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu, (20-22 Nisan 2007), İslâmî İlimler Dergisi Yayınlan, Çorum 2007.

Lings, Martin, Hz. Muhammed’in Hayatı, çev. Nazife Şişman, İnsan Yay., 21. Baskı, İstanbul 2000.

Makdisî, Mutahhir b. Tâhir, KitâbuTbed ve't-târîh, Paris 1907.Mâlik b. Enes, el-Muvatta’, İstanbul 1982.Mâlik Bin-Nebi, Kur'ân-ı Kerîm Mucizesi, çev. Ergun Göze, Türkiye

Diyanet Vakfı, Ankara 1991.Mâturidî, Ebu Mansûr b. Muhammed b. Muhammed b. Muhmud

(333/944), Kttâbü’t-tevhîd, nşr. Fethullah Huleyf, İstanbul 1979. Mâverdî, Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib (450/1058), en-

Nüket ve'l-uyûn; Tefsîru'l-Mâverdî, DârüTKütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1992.

McKinnon, Alastair, ‘Mucize’, çev. Mustafa Akçay, Sakarya Üniversi­tesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (6/2002).

Mollaibrahimoğlu, Süleyman, ‘Nûh (a.s.) Kıssası’, İslâmî Araştırmalar Dergisi, (cilt: 1, sayı: 71998).

Mustafâ Müslim, el-Mu'cizâtü'r-rusûl min Mâli sûreti’l-jurkân, Dı- meşk 2006/1427.

Mutlu, İsmail, Peygamberimizin (sav) Mucizeleri, Mutlu Yayıncılık, İstanbul 1998.Risâle-i Nur Külliyatı'ndan 19. Mektubun Açıklaması; Peygam­berimizin (sav) Mu'cizeleri, Mutlu Yayıncılık, İstanbul 1998.

Page 320: ANKARA OKULU

Kaynakça 319

Müslim, es-Sahîh, thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, İstanbul 1992. Namlı, Tuncer, ‘Kur'ân’ın Ayet Kavraım Çerçevesinde Mucize Tasav­

vurumuz’, XI. Kur’ân Sempozyumu; Kur’ân ve Risalet (25-26 Ekim 2008-Samsun), Fecr, Ankara 2009.

Nebhânî, İsmail İbn Yûsf, Peygamber Efendimizn Mucizeleri, çev.Abdulhâlık Duran, İslâmî neşriyat, Konya, t.y.

Nesâî, Ahmed b. Şuayb Ebû Abdurrahman (303/924), es-Sünen, İs­tanbul 1992.

Nesefî, Ebu Hafs Necmeddîn Ömer b. Muhammed b. Ahmed (537/1142), Akaid; İslam İnancmm Temelleri, Haz. M. Seyyid Ahsen, Otağ Yayınevi, İstanbul 1975.

Nurbaki, Halûk, Kur'an Mucizeleri, İstanbul 1986.Okuyan, Mehmet, Kur’ân-1 Kerim'e Göre Kabir Azabı Var rru?, Etüt

Yayınlan, Samsun 2007.Önkal, Ahmet, ‘İslâm Tarihinde Tarafsızlık Problemi', İslâmî Araştır­

malar Dergisi, (cilt: VI, sayı: III, 1992).Özdemir, Mehmet, ‘Peygamberlik Öncesinde Bir İnsan Olarak Mu­

hammed b. Abdillah’, Cahiliye Toplumundan Günümüze Hz. Muhammed, (Sempozyum, Tebliğ ve Müzakereler, 13-15 Ni­san 2007, Konya), Fecr Yayınevi, Ankara 2007.

Özervarlı, M. Sait, ‘Harikulade’, DİA, İstanbul 1997.Özsoy, Ömer-İlhami Güler, Konulanna Göre Kur'ân (Sistematik

Kur’ân Fihristi}, Fecr Yay., 12. Baskı, Ankara 2006.Öztürk, Mustafa, Kıssaların Dili, Ankara 2006.

Kur'ân Dili ve Retoriği, Ankara 2002.Kur’an-ı Kerim Meali; Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri, Düşün Yayıncılık, Ankara 2011.

Paksoy, Kadir, ‘Hz. Peygamber’in Yüzüğü ve Mührü’, Bilimnâme, (VII/I, 2005).

Palabıyık, M. Hanefî, Hz. Peygamber ve Mekke Yılan, Araştırma, An­kara 2009.

Rabben et-Taberî, Ali b. (247/861), ed-Din ve'd-devle f i isbâti nübüvveti’n-nebî Muhammed, thk. Adil Nüveyhiz, Beyrut 1402/1982.

Râzî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer Fahruddîn (606/1209), Mefâtihu’l-ğayb, Beyrut, t.y.Tefsîr-i Kebîr; MefâühuTGayb, çev. Suat Yıldırım ve diğrl., Ak- çağ Yay., Ankara, 1995.

Reşad Halife-Edip Yüksel, Kur’ân Görülen Mucize, Timaş, İstanbul 1985.

Page 321: ANKARA OKULU

320 Hz. Peygamber ve Mucize

Reşid Rıza, Fetevü, thk. Selahaddîn Müneccid, Beyrut 1971. Muhammedi Vahiy, çev. Salih Özer, Fecr, Ankara 1991.

Sarıçam, İbrahim, ‘Hakîm b. Hizâm’, DİA, İstanbul 1997.Hz. Muhammed ve Evrensel Mescyt. Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara 2003.

Se’âlibî, Abdülazîz, Mu’cizetu Muhammed Resûlillah, Dâru’l-öarbl’l- İslâmî, Beyrut 1986.

Semerkandî, Nasr b. Muhammed b. Ahmed Ebû’l-Leys (375/985), Bahru'l-ulûm, Beyrut 1996.

Severcan, Şefaettln, “Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.)”, BÜimname I, (2003/1).

Suyûtî, Celâluddîn Ebî Bekr, el-Câmi'u's-sağîr f i ehâdîsi'l-beşîri’n- nezîr, Dâru’l-kutubl’l-ilmlyye, Beyrut 2004/1425. el-Hasâisu’l-kübrâ; Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, çev. Ömer Temlzel, Uysal Kltabevi, Konya 1994. el-İsra' ve'l-mi'râc, thk. Muhammed Abdülhaklm Kâdî, Dârü'l- Hadls, Kahire 1989.

Şa’râvî, Muhammed Mütevelli, Kur’an Mucizesi, çev. Salt Şimşek, Sera Yayınlan, Konya 1993.

Şengül, İdris, ‘Kur’ân Kıssalannm Târihi Değeri’, IV. Kur’an Haftası (Kur’an Sempozyumu 17-18 Ocak 1998), Fecr, Ankara 1998.

Şevkânî, Muhammed b. Ali b., Fethu’l-kadîr, Mısır 1964/1383.Şibli, İmam, Peygamberimizin Ruhani Hayatı ve Mucizeleri, çev. Ah­

met Karataş, Timaş yayınlan, İstanbul 2003.Taberânî, Ebû’l-Kâsım Süleymân b. Ahmed, el-Mu’cemu’l-kebîr, thk.

Hamdi Abdulmecid, Beyrut 1405/1985.Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerir (310/992), Câmi’u’l-beyânfi

tefsîri'l-Kur'ân, Dâru’l-ma’rife, Beyrut 1972/1397. Tânhu'l-ümem ve’l-mülük, Beyrut, t.y.

Tabersî, Ebû Ali Fadl b. Haşan, Mecmu’u’l-beyân Ji tefsîri'l-Kur’ân, Mektebetü’l-ilmiyye, Tahran, t.y.

Tankuş, Halil, Peygamber Efendimizin Hadislerinde Mucize ve Gaye­leri, (yayımlanmamış yüksek lisans tezi), Şanlıurfa 1996.

Tatar, Burhanettin, ‘Kur’an’da Kıssaların Anlamlan Üzerine Temel Notlar’, Milel ve Nihal, (cilt: 6, sayı: 1, 2009).

Tatlı, Bekir, Âyet ve Hadiselerde İsrâ ve Mi’râc Olayı, Çukurova Üni­versitesi Basımevi, Adana 2008.

Tayâlisî, Süleymân b. Dâvûd el-Cârûd (204/819), Müsnedü Ebî Dâvûd et-Tayâlisî, thk. Muhammed b. Abdulmuhsin, Hicrut- tıbae ve’n-neşr, b.y., 1419/1999.

Page 322: ANKARA OKULU

Kaynakça 321

Thomas, David, The Mi’râcles of Jesus İn Early Islamic Polemic’, Anvil, (vol: 6, No: 1, 1989). www.blbllcalstudies.org.uk/pdf/ anvil/6- l_thomas.pdf

Tillich, Paul, ‘Vahiy ve Mucize’, çev. Mustafa Akçay, Sakarya Üniver­sitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (8/2003).

Topaloğlu, Bekir, ‘Batşe-i Kübrâ’, DİA, İstanbul 1992.Uzun, Mustafa, ‘Edebiyatımızda ve Musikimizde Ml’râclyeler’, Mi’râc

Sempozyumu; Sempozyum Bildirileri (17. Aralık 1995-Eskişe­hir), Seha Neşriyat, İstanbul 1999.

Vahyi, Receb, Mtnhacüi-mi'râc, Cemal Efendi Matbaası, İstanbul 1315.

Vâkıdî, Kitâbui-meğâzî, thk. Marsden Jones, Beyrut, 1984/1404.Velidü’l-A’zamî, Hz. Muhammed (s.as.)’inMucizleri, çev. M. Sadık Ay­

dın (Hâmidî), Mevlana kitabevi, Ankara 1977.Wensinck, A. J., ‘Mucize’, İA, İstanbul 1979.Ya’kûbî, TânhuTYa’kûbî, Beyrut, t.y.Yaran, Rahmi, ‘Düğün’, DİA, İstanbul 1994.Yavuz, Yusuf Şevki, ‘İ’cazü'l-Kur’ân’, DİA, İstanbul 2000.Yazıcı, İshak, ‘Bahru'l-Ulûm’, DİA, İstanbul 1991.Yazıcı, Namık, Peygamberimizin Mucizeleri, Ebru Yay., İstanbul 1987.Yıldırım, Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadisteki Dayanak­

ları, Ankara 2000.Yıldırım, Enbiya, Hadiste Metin Tenkidi, Rağbet, İstanbul 2009.Yılmaz, Faruk, Kur’an Mucizesi, Furkan Yayınlan, İstanbul 1983.Yurdagür, Metin, ‘Duhân’, DİA, İstanbul 1994.Yusuf Rahman, ‘Klasik Dönemdeki Kelâm Ekollerine Göre Mucize

Anlayışı’, çev. Mustafa Akçay-H. İbrahim Bulut, Sakarya Üni­versitesi İlahiyat Fak. Dergisi, (4/2001).

Zebldî, Murtaza, Tâcu’l-arûs mincevâhiri’l-kâmus, Beyrut 1994/1414.Zehebî, Ebû Abdlllah Muhammed b. Ahmed, Mîzânui-i’tidâl f i

nakdi’r-rical, Beyrut, t.y.Siyeru A’lâmi’n-nubelâ, Beyrut, 1986/1406.Târîhu’l-İslâm, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, Beyrut 1407/1987.Telhisu’l-müstedrek, Beyrut, t.y.

Zemahşerî, Mahmûd b. Omer b. Muhmmed, el-Keşşâf ‘an hakâikı ğavamidı’t-tenzü, Beyrut 1995.

Page 323: ANKARA OKULU
Page 324: ANKARA OKULU

DİZİN

AAbbâsîler 38 Abdimenâf181Abdullâh (Hz. Muhammed’in ba­

bası) 200-202, 204, 213, 224, 226, 230, 231, 244

Abdullâh b. Cüdâ 219 Abdullâh b. Ebî Umeyye 165 Abdullâh b. Ebî Ümeyye 167 Abdullâh b. Ka’b 86 Abdullâh b. Mes’ûd 71 Abdullâh b. Mübârek 275 Abdullâh b. Nevvaha 36 Abdullâh b. Selâm 190 Abdullâh b. Sercls 224, 230, 231 Abdullâh b. Ümmi Mektûm 88 Abdullâh b. Zibe’rî 185 Abdulmuttalib 66, 185, 187,

199, 202, 206, 207, 211 Abdurrezzâk 237 Abdüluzza 202 Abdümenâf 202 Abdümenât 202 Abdürrezâk 274Âd 20, 45, 48, 189, 262; ~ kavmi

105, 106, 120 Hz. Âdem 77, 138, 141, 202, 204 ahlâkî çöküntü 99, 110, 113 Ahmed (Hz. Muhammed) 191,

207, 248, 249 Ahnes181 Ahura Mazda 242 Hz. Âişe 140, 225, 239 Akabe 189

akıl ve İdrak 149 akîka kurbanı 211 alâmâtü’n-rıübüvve 35 Hz. Ali 83, 91, 230, 233, 279,

281, 291, 304 Ali b. Rabben et-Taberi 35 Âmine 200, 201, 205, 206, 236 Âmir oğullan 235, 308 Amr b. Sa’sea’ 181 Anadolu İslâm kültürü 12, 273 anlatı 259, 237, 241, 242, 246,

251, 270, 294, 241, 302; mitolojik ~ 250

Arabistan 189, 199 Arap dili 40 âsâ 116, 129 Âs b. Vail 165Ashab-ı Kehf 25, 188, 192, 193 ashap 69, 70, 71, 74, 195, 294,

297, 301-303 Âsim b. Ömer b. Katâde 189 aşare-i mübeşşere 204 aşın sevgi 78 Atâ’ b. Ebî Rebâh 260 Ateş, Süleyman 261, 280 dydt 19, 21, 35, 43 el-âyâtü.Tmu’cizât 43 âyâtu’n-nebî 35 âyâtu’n-nübüvve 35 âyâtü'r-nısûl 43 âyetiTr-rasûl 43Ay’m yanlması 156, 256, 259,

261, 264, 267, 268 Azrail 93

Page 325: ANKARA OKULU

324 Hz. Peygamber ve Mucize

BBahira 139, 205, 214, 215, 217-

223, 251 Bâkıllânî 22, 40, 145 başörtüsü 203batşetü’l-kübrâ 152, 277-279,

282, 283 Bedir 75, 152, 279, 280, 282,

284; ~ Savaşı 29, 34, 50, 51, 69, 93, 103, 122, 129, 152-154, 278-283, 286, 300, 306

Bediüzzaman 265 belagat 38, 40, 42 Belâzûrî 267, 282 Belh 242Benû Sa’d 210, 212 berâhîmu’l-’akliyye 43 berâhîn 43 berâhmu’r-rasûl 43 Beyhâkî 40 Beytü’l-Makdis 274 biat 216, 229Bikbulat, Sun’atullâh 263, 264,

266Hz. Bilal 89, 216, 217, 218 bilinçsiz sevgi 78 bi'set 198, 199 Bizans 224boykot kararlan 256, 263, 284,

286, 287, 299 Bozkurt, Nahide 200 Buhâri 147, 224, 230, 257, 294,

302Bulut, Halil İbrahim 100 burhân 19, 35, 43 Busra 206, 214, 217, 220, 221 büyücü 116

CCâbir b. Abdillâh 291, 296, 297,

301, 307 Câbir b. Semure 224 Câhız 39Cahiliye 55, 56, 143, 179, 189,

202, 247, 250, 289; ~ dö­nemi 170, 247, 289

Cebrail 19, 21, 33, 50, 51, 58, 69, 70, 81, 127, 172, 173, 177, 179, 188, 256, 203, 206, 236, 237, 239, 240, 245, 248, 255, 270, 271, 274-276, 245, 307

Cennet 85, 204, 249, 269, 277, 305

Cessâs 261 cin 88Cübeyr b. Mut'îm 256, 259, 266 Cürcânî 40

DDârimî 245, 294Dâvûd 76, 90, 122, 131, 145Davudoğlu, Ahmed 84delâil 292delâüu’l-i’câz 40deprem 20, 23, 32, 100, 109,

115, 191 Deriş 215 Derveze 50Devs kabilesi 187, 294 dilbilim 40 doğa olaylan 20, 23 duhân 152, 277, 278, 279, 281,

282, 283

EEbrehe 66, 199, 211

Page 326: ANKARA OKULU

Dizin 325

Hz. Ebû Bekir 60, 64, 74, 83, 91, 143, 154, 216, 217, 218,219, 224, 250, 291, 313

Ebû Cehil 87, 165, 181, 285,286, 287, 288

Ebû Dâvûd Tayâlisî 275 Ebû Hureyre 91, 238, 239, 291 Ebû Huzeyfe 73 Ebû Kubeys Dağı 258 Ebû’l-Bahterî 165, 285, 286 Ebû Leheb 75, 202, 211, 284 Ebû'l-Hasen el-Eş’ârî 39 Ebû Mes’ûd Amr b. Umeyr 68,

180Ebû Mûsâ el-Eş’ârî 215, 216 Ebû Osman 293 Ebû Rimse 233, 234 Ebû Sa’îd el-Hudrî 224, 231, 291 Ebû Süfyân 165, 279 Ebû Talha 292, 293 Ebû Tallb 66, 202, 207, 213,

214, 215, 216, 217, 218,220, 284, 287, 288, 289

Ebû Ubeyd b. Ma’mer b.Müsennâ 39

Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh 194 Ebû Yâsir 190 Ebû Zehra 199 Ebû Zerr 238Ebû Zerr el-Gifârî 238, 239 Ebû Zeyd 224 Ebû Zeyd Amr b. Ahtab 231 edille 43ediUetü’r-rasCıl 43 Ehl-1 Kitap 188, 189, 191, 219,

220Ehl-i Sünnet ekolü 39 Elmalık 264, 265, 270 el-Mescidü’l-Aksâ 80, 269, 271

el-Mescidü’l-Harâm 80, 269, 271 Eme 228Enes b. Mâlik 76, 91, 234, 237,

240, 256, 259, 266, 291, 292, 294, 297, 307

Eris Kuyusu 224 er-Rahman 167 Erul, Bünyamin 275 Es’ad b. Zürâre 59 esâtiru’l-evvelîn 184 es-Semerkandî 260 Esved b. MuttaHb b. Esed 165 Esvedü’l-Ansî 36 Eş’ârî 42 evkya 82 evren 26Eyke 45, 49, 113, 114 Hz. Eyyûb 48, 160

FFahreddîn er-Râzî 282 Fedek arazisi 66 felsefeciler 40, 253, 265 fesahat 38, 40, 42 fetret-1 vahiy 142, 248 Fil hadisesi 199filozoflar 8, 13, 15, 141, 157, 265 Fil vakası 267Firavun 19, 45, 49, 115, 116,

117, 118, 120, 121, 122, 148, 178, 208

Ggarânîk hadisesi 255, 288 garîb 218 Gatalar 241 Gazzâlî 134, 303 geçmişin masalları 163, 184,

185, 190

Page 327: ANKARA OKULU

326 Hz. Peygamber ve Mucize

geçmiş zaman kipi 260, 261, 263 gelenek 58, 77, 81, 269; İslâmî ~

79; sözlü ~ 309 geleneksel algı 135 geleneksel peygamber telakkisi

53gizemli tasvir 210, 235, 242,

246, 247, 251, 304 göğüs yarılması 242 Gölcük 23Güney Arabistan 123

Hhaberler 197, 198, 212, 216,

218, 221, 228, 229, 235, 242, 246, 250

Habeşistan 134, 226, 228, 267, 285

hacamat 234, 235 hadîs 15, 16, 35, 71, 74, 82, 84,

89, 93, 147, 152, 215, 218, 222, 223, 224, 227, 228, 230, 234, 246, 278, 280; ~ kaynaklan 89, 215, 255, 275; ~ kolek­siyonları 234, 246, 256, 267; ~ metodolojisi 218; ~ münekkitleri 266

Hakîkât-ı Ahmediye 77 Hakîm 225Hakîm b. Hizâm 285, 286 Hâlid b. Sa'îd 227, 228 Hâlid b. Velid 37 Hâlime 210, 212, 236, 237 Hamidullah, Muhammed 16, 33,

89, 135, 272 Hz. Hamza 72, 73, 259, 286 Haniflik 169 haram aylar 256

Hz. Harun 115, 116, 120, 121, 123

Haşan b. Sehl 39 Haşan el-Basrî 260, 267 hasen 218 Hâşimîler 284, 286 Hâşim oğullan 285 hâtem 223hâteme’n-nebiyyîn. 223, 234 Hatiboğlu, M. Said 93 Hz. Hatice 66, 139, 203, 204,

213, 221, 222, 236, 237, 244, 249, 285

havariler 48, 195 Helenistik kültür 82 Hemmâm b. Münebbih 74, 275 Hendek Savaşı 65, 293, 295,

299, 300 Hevze b. Ali 182Hıristiyan(ler) 38, 78, 79, 82, 89,

96, 185, 192, 249; - kül­türü 79, 82, 89, 96, 209,246, 250, 309

Hıristiyanlık 300hicret 87, 140, 188, 190, 249,

271, 276 hikâye 199, 204, 209, 221, 246,

247, 250, 282, 307; gi­zemli ~ 213; mistik ~ 246; mitolojik ~ 78, 79, 246

hilye 292 Hind 73 Hint kültürü 79 Hira Dağı 33, 91, 236, 259 Hişâm b. Amr (b. Rebî’a) 285,

286Hubâb b. Münzir 69 hüccet 35, 43 hucec 43

Page 328: ANKARA OKULU

Dizin 327

Huceyr b. Umeyr 37 Hz. Hûd 51, 101-110, 112, 113,

114, 115, 117, 169 Hudeybiye Antlaşması 289 Hudeybiye Sulhu 302 hulûl nazariyesl 76 Hume, David 22 Humeydî 275Huneyn 29; ~n Savaşı 87, 103,

300 hurafe 14 hurma kütüğü 304 hutbe 304, 305 Huyey b. Ahtab 190 Huzeyfe 73, 281 Hz. Hatice 187

I-İIrak 125, 166İbn Abbâs 60, 81, 234, 243, 256,

257, 258, 268, 279 İbn Ebî Şeybe 237, 275 İbn Hacer 244İbn Hanbel 229, 230, 231, 275 İbn Hibbân 232İbn Hişâm 59, 64, 68, 86, 87,

184, 189, 192, 215, 267, 270, 282

İbn Hüreymile 190 İbn İshak 184İbn İshâk 35, 72, 86, 88, 90, 93,

136, 141, 163, 165, 167, 168, 171, 172, 181, 184, 186, 187, 188, 189, 192, 205, 212, 214, 215, 216, 221, 236, 237, 245, 267, 282, 298, 308

İbn Kamie 86, 87 İbn Kesîr 75, 136, 239, 261, 279,

281

İbn Kuteybe 15 İbn Mâce 279İbn Mes’ûd 256, 257, 258, 279,

280, 282, 298 İbn Ömer 224, 231, 256, 257, 279 İbn Sa'd 267, 270, 271, 282 İbnü’l-Cevzî 261 İbnü’l-Ferrâ 39 İbn Ziyâd el-Ferrâ 39 Hz. İbrahim 28, 44, 63, 75, 76,

134, 149, 154, 158, 169, 173, 174

İ'câzu’l-Kur’ân 39, 40 idrak 152 ihticâc 43 iman 11, 31 İncil 89, 127, 191, 299 inşikcık-ı kamer 14, 155, 156,

255, 256, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 288

İran kültürü 79, 245, 250 İrem 189 irhasat 197Hz. İsâ 19, 20, 23. 24, 27, 31,

44, 45, 48, 49, 65, 76, 78, 79, 88, 90, 96, 122, 126- 129, 131, 134, 141, 154, 160, 172, 191, 195, 198, 205, 208, 209, 250, 253, 299, 309

isbâtu’rı-nübüvve 43 isbâtu’r-risâle 43 İsfendiyar 36, 184, 247, 250 Hz. İshâk 159 İslâm Ansiklopedisi 273 İslâm kültürü 300 İslâm tarihi kaynaklan 282 Hz. İsmail 159 İsmail oğullan 248

Page 329: ANKARA OKULU

328 Hz. Peygamber ve Mucize

isrâ 21, 32, 34, 50, 51, 244; ~ gecesi 240; ~ hadisesi 32, 34, 50, 131, 154, 155, 272-274; ~ olayı 51, 154

İsrafil 248 israiliyat 84, 85, 86 İsrail oğullan 27, 29, 118, 119,

148, 151, 195 İstanbul 314, 317, 319

JJaponya 23

KKabe 66, 87, 159, 180, 184, 199,

201, 211, 240, 255, 284, 286, 287, 288, 290

kâb-ı kavseyne 276 Ka’bu’l-Ahbâr 81 Kadı Abdulcebbâr 40 kâhin 163, 170, 186, 187 kamer 278 kamet 37kasırga 20, 23, 32, 100, 106,

112Katâde 88, 259 kelâm 145kelâmcılar 8, 13, 15, 31, 34, 42,

43, 141, 144, 253, 267, 292

keramet 82, 146 Kırbaşoğlu, Hayri 54, 92 kıssalar 190, 262; peygamber ~ı

79, 124, 197, 198, 246, 247, 250, 300, 309

kıyamet saati 24, 156, 260, 261, 262, 277, 281, 282

Kızıldeniz 114, 117, 118, 121 kitâbu’t-ta'bir 246 klasik kaynak 136, 189

Ku’ayka’ân Tepesi 258 Kuba 64, 219kudret helvası 44, 48, 119, 120 Kudüs 123, 271 Kur’ân-ı Kerîm’in i’câzı 38-40 Kureyş 68, 153, 180, 184, 189,

202, 215, 217, 286 Kurre b. İyâs 224 Kurtubî 258 Kusayy 166, 202 kültür 79, 94, 97, 246, 247, 300,

309; sözlü ~ 79, 97, 197, 229, 309

LLat 214 Lihb 207 livata 177 lizâm 278Hz. Lût 29, 45, 48, 100, 110,

111, 112, 177, 113, 120, 262, 111; ~ kavmi 30, 100, 110, 112, 113, 120, 150, 177

MMakâlâtü’l-İslâmiyyin 42 Malezya 23 Mâlik b. Avf 87 Mâlik b. Enes 267, 275 Mâlik Bin Nebi 143 Mansûr b. İkrime 288 Mâturîdî 43 McKinnon 31 Me’câzü’l-Kur’ân 39 Mecusi 249Medine 66, 91, 140, 163, 187,

188, 190, 193, 194, 207, 219, 220, 228, 245, 246, 249, 266, 294, 304

Page 330: ANKARA OKULU

Dizin 329

Medyen45, 113, 114, 49 Mekke 66, 73, 168, 181, 187,

188, 199, 207, 210-212, 215-217, 221, 222, 232, 236-238, 244-246, 248, 249, 266, 275, 282, 286; ~ dönemi 291

Mekke’nin Fethi 73, 281 Mekkî sûre 149, 243, 276, 278 melekler 83, 111, 112, 126, 127,

139, 173, 175, 176, 177, 242, 276

melek peygamber 177, 178 Menâf 202 menkıbe 92, 95Hz. Meryem 120, 121, 125, 126,

127, 177 Meryem oğlu İsâ 185 Mescid-i Haram 240 Mesih 193mesihçi beklenti 189, 248 Mesleme 37 mevlit 12,76 meydan okuma 38 Meysere 203, 221, 222 M. Hüseyin Heykel 164 Mısır 28, 117, 134, 159 Mikail 236, 237, 271 Mina 256, 257 minber 304mi’râc 14, 15, 32, 33, 58, 77, 80,

83, 235, 240, 241, 242, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276; ~ anlatısı 80, 275; ~ hadisesi 270, 272-275, 276; ~ olayı 179, 270, 271, 273, 276

mi’râciyeler 273 Mi’râc Kandili 273

muahhar kaynaklar 138, 255 Muâviye b. Kurre 229 mucize kategorileri

aklî mucize 46, 47 azap mucizesi 45, 48, 100 haberi mucize 46 helâk mucizesi 45, 47-49 hidayet mucizesi 45, 47, 144,

145hissî mucize 44, 45, 47, 48 intikam mucizesi 47 kevnî mucizeler 44 matematiksel mucize 41 tahaddî mucizeleri 50 teklifi hissî mucize 100, 103 yardım mucizesi 47, 48

Muğîre b. Şu’be 181 muhaddisler 157 Hz. Muhammed 11-14, 16, 17,

20, 21, 25, 27, 32, 35, 42, 47, 49, 50; ~ algısı 135; ~ portresi 74, 95, 292; ~ ta­savvuru 132, 300

Muhammedü’l-emîn 143 mukaddem kaynaklar 267 Mûsâ 19, 20, 23, 24, 27, 28, 29,

31, 44, 45, 47, 49, 65, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 90, 96, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 128, 129, 131, 134, 141, 145, 148, 154, 160, 169, 172, 178, 190, 191, 195, 198, 206, 208, 209, 215, 216, 250, 253, 277, 282, 297, 299, 303, 309

Mut’im b. ‘Adî (b. Nevfel) 286, 287, 288

Mutlu, İsmail 137, 144 mübâhele 193

Page 331: ANKARA OKULU

330 Hz. Peygamber ve Mucize

müfessirler 157, 260, 261, 279;klasik/çağdaş ~ 153

Münebbih 180Müseylimetü’l-Kezzâb 36, 37,

182, 306 müsle 72Müslim 84, 147, 257, 275, 293,

295, 297, 302 müşrikler 21-52, 27-52, 28-52,

54, 57, 59, 60, 86, 163, 169-172, 178, 180-185, 187, 188, 190-192

Müzeyne kabilesi 229

NNadr b. Hârls 36, 165, 184, 188 namaz 303; cuma ~ı 304; günlük

~lar 299; küsûf ~zı 268 Nazmu’l-Kur’ân 39 Nebhânî137nebî 203, 207, 216, 221, 222,

249, 307; beklenen ~ 203, 207, 222, 249; ümmi ~ 191

Necâşî 225, 226Necran 193Nemrut 28, 44, 149Nesefî 145NÜ Nehri 208Ninova 36, 125, 184Hz. Nûh 20, 29, 44, 45, 48, 51,

55, 91, 99-104, 106, 262, 113, 153, 154; ~ kavmi 100, 106

Nûr-1 Muhammedi 77 Nübeyh 180nübüvvet 7, 13, 14, 36, 39, 40,

42, 122, 139, 181, 208, 223-226, 229-235, 239, 253, 261, 291, 292; -

mührü 223, 224, 225, 226, 229, 230, 231, 232, 233, 234, 235

O -Ö

Hz. Osman 83, 91, 224 Hz. Ömer 60, 73, 74, 83, 91,

154, 224, 291, 298 Ömer b. Bukeyr 39 Önkal, Ahmet 207 Öztürk, Mustafa 30

Ppeygamber algısı 56, 59, 157 peygamberlik 35-37, 129, 170,

178, 182, 186, 194, 205, 208, 214-216, 225-228, 232, 237, 245, 247, 248; ~ mührü 225, 227, 248

peygamber portresi 56 putlar 305putperest 104, 107, 118

RRâfi’ b. Hüreymile 192 Râzî 261, 279 Rebi’ b. Habîb 275 Recâl 37Recâl b. Ünfûve 37 Refref 58 Reşat Halife 41 Reşld Rıza 147, 266 risalet 10, 13, 14, 23, 24, 57,

62, 72, 79, 125, 129, 135, 139-143, 174, 188, 189, 198-200, 203, 204, 207, 208, 209, 212-214, 219, 223, 235, 238, 241-243, 246, 247, 248, 250, 251, 284, 308; ~ müessesi 188

Page 332: ANKARA OKULU

Dizin 331

risalet öncesi 198, 200, 209, 212-214, 223, 235, 241, 242, 246-248, 250, 251

risalet sonrası 200 risaletten önce 209 rivayet kültürü 8, 9, 17, 54, 132,

135, 157, 254 Romalılar 155 Ruhu’l-Kudus 127 Rum(lar) 46, 155, 216, 217, 278 ru’yet meselesi 81 Rûkâne b. Abd 188 Rümeyse 233 Rüstem 36, 184, 247, 250 rüya 209, 244, 245, 247; ~ anla­

tısı 59,244, 245

SSa’d b. Bekr oğullan 236 Sa’d b. Ebi Vakkâs 91 Sa’d b. Mu’âz 232 Safâ Tepesi 172sahabe 13, 34, 38, 60, 79, 195,

197, 247, 253, 309 sahabî 73, 88 Sâib b. Yezîd 224, 228 Sa’îd b. Zeyd 91 Said Nursî 137 Sakîf 68, 180Hz. Salih 16, 26, 27, 29, 44, 51,

107, 108, 109, 128, 129, 147, 148; - ’in devesi 44

Sâsâni(ler) 46, 155, 199, 224, 278

Satıh 207Secâh bnt. Hâris 36, 37 secili sözler 36, 37 sekine 238Seleme b. Elsem b. Harîş 306 Selmân el-Fârisî 73, 232

Semûd 20, 27, 45, 48, 107, 109, 120, 147, 148, 172, 262

Sevr Dağı 139 sıhhaiü'n-nübüvve 43 Sidre ağacı 33Sidretü’l-müntehâ 58, 179, 269,

274, 275, 276 sihir 145, 146, 262 sihirbaz 116, 163, 171, 188, 308 Sina Çölü 117, 118 Sina Dağı 148 siyer kaynaklan 282 Sodom 110, 111, 112 söz dizimi 40 Suffe Ashabı 294, 297 Suyûtî 137, 138 Süheyl b. Amr 60 Süleyman 76, 84, 85, 122, 131 sünnetullâh 30 Sürakâ 87 sütanne 212 Süveyb 211

şşair 163, 186, 187, 249 şakk-ı sadr 213, 235, 236, 238,

239,240, 243, 244, 248 şakku’l-kamer 15, 140, 156,

256, 260 Şam 66, 139, 166, 205, 206,

213, 215, 218, 221, 222, 251, 296

şemail 292 şerh-i sadr 243 Şerik b. Abdillâh 240 Şeybe 165 Şibli 272Şi’bu Ebî Tâlib 284 Hz. Şuayb 113, 114, 115

Page 333: ANKARA OKULU

332 Hz. Peygamber ve Mucize

TTaberânî 225Taberî 201-203, 205, 206, 213,

215-218, 220, 222, 235, 236, 238, 247-249, 261, 270,280, 289

tabiat kanunları 23, 158 tabiat olayı 20, 23, 90 tabii afet 106tâblûn 13, 34, 38, 195, 197,

253, 309 tahaddî 24, 38, 50 Taif 181, 210, 212, 286 Talha 91 Tanrı 22, 31 Tatar 99Tayâlisî 236, 237 tebşlrat 197 Tebûk Seferi 302 tedvin ,197 Temâm 215 teolojik tartışma 82 tevhid 99Tevrat 127, 190, 191 teyemmümün 303 Teymâ 218 ticaret ahlâkı 114 Tillich 31Tirmizî 215, 216, 218, 222, 231,

297Topaloğhı, Bekir 280 tsunami 23 tufan 20, 23, 32 Tufan 99, 100, 104 Tufeyl b. Amr 187 Tuleyhâ (b. Huveylid) 36, 37 Tür Dağı 80, 81, 119 Türk-İslâm kültürü 273

U-ÜUbey b. Halef 86, 87 Uhud 29, 87; ~ Savaşı 72, 86,

88, 93, 103, 300, 303 Ukbe b. Muayt 188 Ukkâşe b. Mıhsan 306 Umeyye b. Ebî Salt 244 Utbeb. Rebî’a 165, 181, 186 Uyeyne b. Hısn 37 Uzza 214Ümâme bnt, Ebî’l-Âs 225 Ümeyye b. Halef 165 Ümmü Hâlid 224-228 Ümmü Kattal 201 Ümmü Seleme 72 Ümmü Süleym 292, 293, 294,

295, 297 Ümmü Şerik 294, 295 Üzeyr 25, 185, 192

Vvahiy 9, 11, 13, 19, 21, 25, 33,

36, 51, 68, 81, 107, 127, 139, 142, 143, 171, 178, 180, 181, 183, 184, 187, 197, 203, 233, 240, 248, 274, 289, 290

Vahşi 73Vâkıdî 69, 267, 282, 297 Van 23Varaka b. Nevfel 200, 201, 203,

222, 249 Vâsıl b. Atâ 39 Veda Haccı 258 Vehb b. Abdimenâf 201 Vehb b. Ziyâd 190 velî 83Velid b. Muğîre 180, 185, 187 Velîd b. Muğîre 68, 165 Velidü’l-A’zamî 138

Page 334: ANKARA OKULU

Dizin 333

YYahudi(ler) 38, 59, 60, 78-82,

86, 96, 148, 182, 185, 188-192, 194, 249, 298, 300; ~ kültürü 79, 96, 124, 197, 209, 246, 250, 273, 282, 309

Yahudilik 59, 253, 300 Hz. Yahya 125, 126 Hz. Yakûb 48, 159, 160 yanılma secdesi 71 yaratılış teorisi 77 Yemâme 36, 167 Yemen 36 Yesrib 249 Hz. Yûnus 48, 125 Hz. Yûsuf 159, 160, 279 Yüksel, Edip 41 yükseliş motifleri 59 yüzük-mühür 226

ZZehebî 218, 232Hz. Zekeriyyâ 48, 125, 126, 131zelzele 23Zem’a b. Esved 165, 286 Zemahşerî 261, 279, 281 Zemzem Kuyusu 240 Zerdüşt 241, 242, 250, 315 Zeyd b. Nufeyl 248, 249 Zeyneb bnt. Cahş 293 Zû Kaâr Savaşı 200 Zübeyr (b. Avvâm) 91, 215, 217,

228Züheyr (b. Ebî Ümeyye) 286,

287, 288 Zührî 218Zülkameyn 25, 188, 192

Page 335: ANKARA OKULU

İsrafil BALCI

Hz. Peygamber ve Mucize

Kur’ân-ı Kerîm’de geçmiş peygamberlere ait birta­kım mucizelerden bahsedilirken, aynı oranda Hz.

Muhammed’in mucizelerinden söz edilmemesi, Müslüman âlimlerin bu konuya olan ilgilerini artırmıştır. Özellikle İslâm kelamcılan ile filozoflar bu meseleyi yoğun olarak ele almışlar, ancak tartışmalar daha çok teorik düzeyde kal­mıştır. Bunun yanı sıra Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’in mucize gösterdiğinden söz edilmeyince, onun mucizey­le olan ilişkisi rivayetlerde dile getirilen mucize iddiaları boyutunda kalmıştır. Yoğun rivayet örgüsü arasında Hz. Peygamber e çok sayıda mucize isnat edilmiş, ancak bu meselenin vahiyle ilgili yönü ya da vahiyle ilişkilendirilen kimi mucize iddialarının ne derece inandırıcı olup olmadığı konusu sorgulanmamıştır. Bu nedenle Hz. Peygamber’e is­nat edilen pek çok mucize iddiasının gerçekliği, dün oldu­ğu gibi günümüzde de zihinleri meşgul etmektedir.

Bu çalışma geçmişte kelamcı veya filozofların yaptığı gibi, teorik tartışmalara girmeksizin bir siyerci gözüyle Hz. Peygamber’in nübüvvetinin mucizeyle olan/olmayan ilişki­sini, vahyin sınırlarım çizdiği veriler çerçevesinde ele alıp incelemektedir. Böylece rivayetlerde Hz. Peygamber’e isnat edilen çok sayıdaki mucize iddialarının Kur’ân’la ve onun nübüvvetiyle ilişkisinin hangi boyutta olduğunu tartışmak­tadır. Eser geçmişin yorumlarına takılmaksızm, yeri geldiği zaman sorgulayan, yeri geldiği zaman meseleyi tartışan ve bu nedenle bazen bilinenden farklı yorum veya bakış açısı sunan, ancak ilke olarak vahyin mesajı ve muhtevasından ödün vermeyen bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır.